You are on page 1of 88

BİTKİLERDE ÇOĞALTIM METODLARI

Bitkilerin çoğaltılmasında çeşitli yöntemler uygulanır. Bunları başlıca iki bölümde


inceleyebiliriz:

1- Generatif (Eşeyli=Tohumla) çoğaltma


2- Vegetatif çoğaltma

1. GENERATİF ÇOĞALTMA

Generatif çoğaltımda üretim materyali tohumdur. Tohum, iki ayrı bireyde veya aynı
bireyin farklı organlarında oluşan erkek ve dişi gametlerin birleşerek döllenmiş yumurtayı
(zigot) oluşturması ile meydana gelen ve ait olduğu bitkinin yeni bir bitki oluşturabilecek en
küçük parçasıdır. Canlı bir tohumun meydana gelebilmesi için çiçek organlarının oluşması,
daha sonra da tozlanma ve döllenmenin olması gerekir. Döllenmede çiçek erkek organlarında
(anter) oluşan (n) kromozomlu çiçek tozunun (polen) çiçeğin dişi organındaki dişicik tepesi
(stigma) üzerinde çimlenmesi, yumurtalığa girmesi ve yine (n) kromozomlu yumurta
hücresini döllemesi ile erkek ve dişi eşey hücrelerinden eşit sayıda kromozomu taşıyan 2n
kromozomlu embriyoya sahip tohum meydana gelir. Böylece oluşan tohum, ya anaya ya
babaya ya da bunlardan her ikisine birden benzeyebileceği gibi bunların ikisine de
benzemeyebilir. Homozigot iki ebeveynin birleşmesi ile birbirinin aynı veya benzer özellikte
bitkiler elde edilir. Buna karşılık, döllenmeye heterozigot yapıda ebeveyn ya da ebeveynlerin
katılması ile oluşan tohumların ekilmesiyle elde edilen bitkilerin çoğunluğu morfolojik,
fizyolojik, kimyasal ve katkısal yapı bakımından, hem ana hem de tozlayıcı bitkiden bazı
farklılıklar gösterirler. Hatta bu bitkiler birbirlerine de benzemezler. Bundan başka; meyve
özellikleri, değişik toprak ve iklim şartlarına (ekoloji) uyma, büyüme kuvveti, meyveye yatma
zamanı, verim, hastalık ve zararlılara mukavemet bakımından da farklılıklar gösterirler (1, 9,
11, 14, 15).

Çok yıllık bahçe bitkilerinde;

1- Üretimde kullanılan çeşitlerin heterozigot kalıtsal yapıları nedeniyle tohumla


çoğaltıldıklarında genetik olarak açılım göstermeleri,
2- Bazı tür ve çeşitlerde (muz, bazı portakal, mandarin ve altıntop çeşitleri, çekirdeksiz
üzüm çeşitleri gibi) çekirdeksizlik olması,

1
3- Bazı türlerin oluşturdukları tohumların çimlenme gücünün zayıf veya olmaması gibi
nedenlerle generatif yolla çoğaltım tercih edilmez.

Tohumla çoğaltma:

a) Özellikle yıllık ve iki yıllık olmak üzere birçok türlere ait kültür çeşitlerinin
çoğaltılmasında kullanılırlar. Özellikle vegetatif üretimin zor olduğu türler tohumla
çoğaltılır.
b) Anaç temini için kullanılır.
c) Bitki ıslahında yeni çeşit elde edilmesinde kullanılır (1, 9, 15).

Anaç temini için yabani tiplerin veya kültür çeşitlerinin tohumları kullanılır. Yabani
tiplerin tohumlarından elde olunan bitkilere “çöğür”, kültür bitkilerinin tohumlarından elde
edilenlere de “yoz” denir. Daha sonra bu çöğür ve yozlar üzerine, çoğaltılması istenen tür ve
çeşitler aşılanır (1, 9, 11, 14, 15).

Tohumlarının ekilmesiyle elde edilen popülasyondaki bireyler arasındaki varyasyon,


bitki ıslahı yönünden önemli bir kaynak teşkil eder. Bitki ıslahçıları bu varyasyondan
faydalanarak seleksiyon yaparlar ve yeni çeşitler elde ederler.

Bitkilerde tohum, her zaman döllenme sonucu oluşmaz. Bazen döllenme olmadan da
tohum oluştuğu görülür. Bu duruma “apomiksiz” denir. Apomiktik tohumlar, meydana
geldikleri ana bitkinin bütün özelliklerini taşırlar. Eğer üretimde böyle tohumlar, kullanılırsa
hem ana bitkiye, hem de bir birlerine benzeyen bireyler elde olunur. Bundan başka bir tohum
içinde iki veya daha çok embriyo bulunabilir. Buna “poliembriyoni” denir. Bu embriyoların
bir tanesi döllenme sonucu, diğerleri ise ana bitkinin bazı kısımlarından oluşur. Poliembriyoni
ile teşekkül eden tohumlardan elde olunan bireylerde ana bitkinin özelliklerini taşırlar. Bugün
ekonomik değerlere sahip bazı turunçgil tür ve çeşitlerinde poliembriyoni yaygındır (1, 9, 14,
15).

1.2. TOHUM TEMİNİ

Üretim de kullanacak tohumlar çeşitli kaynaklardan temin edilebilir. Ülkemizde


üreticiler (1, 2, 14, 15):

1- Tohum üreten resmi ve özel kuruluşların ürettikleri tohumları,

2
2- Kendisinin veya çevre çiftçisinin ürettiği tohumları,
3- Meyve-sebze işleyen işletmelerin yan ürün olarak çıkardığı tohumları, üretim
materyali olarak kullanmaktadır.

Tohum kaynağı olarak kullanılan damızlık bitkiler kültür çeşitleri veya doğada
kendiliğinden yetişen yabani bitkiler olabilir.

Çeşitli meyve ve sebzeleri işleyen (konserve, meyve suyu, reçel, salça, marmelat vb.)
işletmelerden temin edilen tohumlar karışık olabilecekleri gibi sağlıksız, cılız, hastalıklı
bitkilerden elde edilmiş, işlenirken zarar (mekanik, kimyasal, yüksek sıcaklık vb.) görmüş,
embriyoları ölmüş olabilir. Bu sebeple bu gibi yerlerden tohum alınırken dikkatli olmak
gerekir (1, 2, 9, 11, 14, 15).

Tohumlar, verim devresinde bulunan, iyi gelişmiş, sağlıklı damızlık ağaçlardan


alınmalıdır. Tohumlar yabani veya kültür çeşitlerinin ağaçlarından alınabilir. Her iki halde de
tohumlarından homojen çöğür veya yoz elde edilen ağaçlar tercih edilmelidir. Zayıf ağaçların
tohumlarında yeterli yedek besin maddesi birikmediğinden bunlarda çimlenme oranı düşük
olur. Tohumlar hangi bölgede kullanılacaksa o bölge şartları içinde yetişen ağaçlardan
alınmalıdır. Tohum alınacak meyveler tam olgunluğa eriştikleri çeşide özgü renk, irilik vb.
özellikleri kazandıkları zaman hasat edilmelidir (1, 2, 9, 11, 14, 15).

Tohumların meyvelerden çıkarılması türlere göre farklıdır.

a) Sert çekirdekli meyve türlerinden şeftali, erik, mahlep, kayısı ve kirazlarda çekirdekler
meyveler yarılarak elde edilir. İyice yıkanıp gölgede kurutulur.
b) Yumuşak çekirdekli meyve türlerinden elma, armut ve ayvada tohumların
meyvelerden çıkarılması güç ve zaman alıcıdır. Eğer tohumu alınacak meyvelerin,
meyve eti kullanılmayacaksa, meyve olduğu gibi ezilir. Sonra ezilen materyal su dolu
bir kaba veya fıçıya konur ve bir süre bekletilir. Fermantasyon başladıktan bir süre
sonra çekirdekler dibe çöker, meyve eti meyve kabuğu ve zayıf tohumlar su üstünde
toplanır. Böylece elde edilen tohumlar güzelce yıkanır, gölgede kurutulur.
c) Sert kabuklu meyve türlerinden ceviz ve bademlerde yeşil dışı kabuk kavlatılarak
soyulur ve tohumlar gölgede kurutulurlar.
d) Üzümsü meyveler ezilerek su dolu kaplara konur. Bir süre sonra meyve etinden
ayrılan ve kabın dip kısmına toplanan tohumlar süzgeçten süzülerek elde edilir.

3
Çizelge 1. Bazı Önemli Dış Mekan Bitkilerinin Çiçeklenme, Tohum Alma ve
Tohumların Doğal Saçılma Zamanları (2)
TÜRLER ÇİÇEK ZAMANI TOHUM ALMA TOHUM SAÇMA ZAMANI
AKÇAAĞAÇLAR
Acer campestra Nisan-Mayıs Ekim Ocak
Acer palmatum Nisan Ağustos Kasım
Acer platanoides Mart-Nisan Ekim Şubat
Acer pseuodoplatanus Nisan Eylül Ekim
Acer rubrum Mart-Nisan Nisan Haziran
Acer saccharinum Mart Nisan Haziran
AT KESTANESİ
Aesculus
Nisan-Mayıs Eylül Ekim
hippocastonun
KOKAR AĞAÇ
Ailonthus altissine Haziran Eylül Kasım
KIZIL AĞAÇ
Alnus cordata Şubat-Nisan Eylül Ocak
Alnus incana Mart-Mayıs Eylül Aralık
KADIN TUZLUĞU
Berberis thunbergi Mayıs-Haziran Eylül Ekim-Kasım
Berberis vulgaris Mayıs-Haziran Eylül Ekim-Kasım
HUŞ
Betula pubescens Nisan Ağustos Aralık-Ocak
GÜRGEN
Corpinus petinus Mart Kasım İlkbahar
ÇİTLENBİK
Celtis occidentalis Mayıs Ekim Aralık
ERGUVAN
Cercis siliquastrum Mayıs Eylül Ekim
KIZILCIK
Cornus mas Şubat-Mart Eylül Ekim-Kasım
DAĞ MUŞMULASI
Cotoneaster franchettii Mayıs Ekim Kasım-Aralık
ALIÇ
Crataegus monogyna Mayıs Eylül Ekim
Crataegus oxycantha Mayıs Eylül Ekim
KATIR TIRNAĞI
Cytissus scoparius Mayıs Eylül Kasım
İĞDE
Eleagnus angustifolia Haziran Ekim Kasım
OKALİPTUS
Eucalyptus sp. Mayıs Haziran Haziran
KAYIN
Fagus sp. Mayıs Eylül Kasım
DİŞBUDAK
Fraxinus angustifolia Mayıs Eylül Aralık
Fraxinus excelsior Nisan Ağustos Ocak
ÇOBAN PÜSKÜLÜ
Ilex aquifolium Mayıs Kasım Şubat
SARI SALKIM
Laburnum anagyroides Mayıs-Haziran Eylül Ekim
LALE AĞACI
Liriodendron tulipifera Haziran Ekim Kasım
MAHONYA
Mahonia aquifolium Şubat-Mayıs Ağustos Ekim
ÇINAR
Platanus orientalis Mayıs Ekim Kasım
MEŞE
Quercus petraca Mayıs Eylül Kasım
Quercus robur Mayıs Eylül Kasım
YALANCI AKASYA
Robinia pseudoacacia Haziran Aralık Ocak Ocak
MÜRVER
Sambucus nigra Haziran Ağustos Ekim

4
IHLAMUR
Tilia cordata Haziran Ekim Kasım

e) Turunçgil tohumları çoğunlukla meyvenin merkezi etrafındaki kabuğun yüzeysel bir


kesimi yarılarak ve meyvenin iki ayrı kısmı ayrı yönlere burularak çıkarılır. Tohumlar
yıkanıp dezenfekte edilir. (52oC deki sıcak suda 10 dakika). Havalanan gölge bir yerde
kurutulur (14, 15).

İyi tohumda şu özellikler bulunmalıdır;

1- Taze olmalıdır,
2- Tohumun çimlenme gücü yüksek bulunmalı yani iyice olgunlaşmış meyvelerden
çıkarılmış olmalıdır.
3- Çeşide özgü renkte olmalıdır,
4- İyi yıkanıp temizlenmiş, yabancı maddelerden ayıklanmış ve kurutulmuş olmalıdır,
5- Özellikle meyvelerin ısıtılarak veya basınç altında ezilmeleri suretiyle meyve suyu,
pekmez, pestil ve benzeri ürünler haline getirilmesinde elde edilen artıklardan
çıkarılmış olmamalıdır.
6- Hastalıksız olmalı, böcek zararı ve mantari hastalıkların izlerini taşımamalıdır (14,
15).

1.2. TOHUMLARIN MUHAFAZASI

Yukarda anlatılan şekillerde elde edilen tohumlar, çeşitli hastalık ve zararlılara karşı
uygun bir fungusit ve insektisitle ilaçlanarak, ekim zamanına kadar çeşitli yerlerde muhafaza
edilirler.

1.2.1. Adi Şartlarda Muhafaza:

Bu tip saklamada, muhafaza sıcaklığı hava şartlarına bağlı olarak değişir. Muhafaza
yerinin nispi nemi %50 veya daha azdır. Tohumlar bu odalarda ağzı açık variller veya torbalar
içinde veya zemine 10–15 cm yükseklikte serilmiş olarak saklanır. Muhafaza odası ile
kapların dezenfekte edilmesi gerekir. Eğer nem iyi kontrol edilirse bu şekilde tohumlar bir yıl
korunabilir (9, 14, 15).

5
1.2.2. Soğukta Kuru Muhafaza:

Bu tür muhafazada sıcaklık 1-10oC, nispi nem %50–60 veya daha düşük olur.
Tohumlar bu şartların sağlandığı bir bodrumda hatta kışın dışarıda bile saklanabilirler. En iyi
sonuç hava depolarında alınabilir (9, 14, 15).

1.2.3. Soğukta Nemli Muhafaza:

Muhafaza yerinin sıcaklığı 0-2oC olmalıdır. Tohumlar bu tip yerlere, nelerini


muhafaza edebilecekleri sıkça kapalı kutular içinde konmalıdır. (Ceviz, Fındık, kestane ve
turunçgil tohumları gibi) (9, 14, 15).

1.3. TOHUMLARIN DİNLENME FİZYOLOJİSİ

Tohum; tohum kabuğu, endosperm ve embriyo olmak üzere üç kısımdan oluşur.


Tohumlar, alındıkları tarihten ekilmelerine kadar geçen sürede dinlenmede kalırlar. Bu süre
içerisinde metabolik faaliyetler en düşük düzeydedir. Bu durumdaki tohumlarda iç ve dış
etmenler yeterli düzeyde olsalar bile bunların çimlenemedikleri görülür. Bazen bir tohumun,
besin maddesi ve hormonlarca zengin olması halinde bile tohumlar çimlenemez. Bu durum
daha çok içsel etmenlerce yani, embriyonun morfolojik olgunluğa erişememiş olmasıyla
açıklanabilir ki, bu daha çok yabani bitkilerin tohumlarında örneğin, orkidelerin bazı
türlerinde oldukça yaygındır. Halbuki kültür bitkilerinin tohumları ise, ısı ve nem gibi
çevresel etmenlere bağlı olarak dinlenme göstermektedir.

Yukarıda belirtilen olayları daha iyi açıklayabilmek için bitki fizyologları durgunluk
ya da zorunsuz dinlenme ile zorunlu dinlenme olmak üzere iki ayrı deyim kullanmaktadırlar.
Sıcaklık ya da nem gibi çevresel etmenlerin uygun olmaması nedeniyle tohumlar
çimlenemezler ki bu olaya zorunsuz dinlenme denir. Öte yandan zorunlu dinlenme ise,
çevresel etmenlerin uygun olması durumunda, bünyesel etmenler nedeniyle tohumların
dinlenmesidir. Örneğin endosperm ve embriyoyu çevreleyen zarlarda fazla miktardaki
(oransal olarak) absizik asit (ABA) gibi büyümeyi engelleyiciler tohumların dinlenmede
kalmalarına neden olmaktadır (1, 9, 15).

Bahçe bitkilerinin tohumlarında çimlenmenin olmaması, her zaman, çimlenme


durgunluğundan ileri gelmeyebilir. Çimlenme ortamında yeterli düzeyde suyun ve sıcaklığın
olması halinde bile, bazen tohumun toprakta derine ekilmesi nedeniyle ortamdan yeterli

6
oksijen sağlanamaması da, çimlenme üzerine olumsuz etki yaparak, tohumların
çimlenmelerini engelleyebilir. Öte yandan dinlenmedeki tohumların solunum metabolizmaları
üzerinde yapılan çalışmalar, çimlenme öncesinde tohumlarda solunum hızlarının çok
yükseldiğini ortaya koymuştur. Ancak, bu dönemde embriyo çevresindeki doku, embriyonun
gereksinimi olan oksijeni alarak metabolik olayları yavaşlatıp, dinlenmeye neden
olabilmektedir. Böyle koşullarda, tohumların çimlenmelerinde görülen aksaklıklar, çimlenme
durgunluğu olarak nitelendirilemez. Çimlenme durgunluğu ya bir etmenin ya da bir çok
etmenin birlikte etkisi sonucu ortaya çıkmaktadır (1, 9, 15).

Tohumun yeni bir bitki oluşturmasına yani, tohumun, metabolik düzeninin yeniden
aktif olması sonucu, kök (radisil) ile sürgünün (plumül) oluşmasına çimlenme denir.
Çimlenme su alımı ile uyanma; depo maddelerinin enzimler yardımıyla yararlanacak hale
gelmeleri; besin maddelerinin büyüme noktalarına gitmeleri, embriyonun büyümesi ve tohum
kabuğunun çatlaması, yeni kökler ile sürgünlerin oluşması gibi birbirinden farklı dört
aşamada oluşmaktadır. Bütün bu fizyolojik olaylar tohum içerisinde bazen birkaç gün, bazen
de aylarca sürebilir. Hatta öyle ki, çimlenme için gerekli ortam yaratılmaz ve çimlenmeyi
etkileyen etmenlere dikkat edilmez ise, tohumlar hiçte çimlenmeyebilir. Tohumların
çimlenmeleri üzerine içsel ve dışsal olmak üzere belli başlı 2 grup etmen etkili olmaktadır (1,
9, 15).

1.3.1. İçsel Etmenler

Tohumların çimlenmeleri üzerine etki yapan tohum kabuğu, çimlenmeyi önleyici ve


uyartıcı gibi büyümeyi düzenleyici maddeler, tohumların soğuklama gereksinimi vb. içsel
etmenleri oluştururlar.

1.3.1.1. Tohumun Kabuğu

Tohum kabuklarının renklerinin parlak veya mat olmaları, pürüzlü ya da düzgün


olmaları kadar tohum kabuklarının kalınlıkları, incelikleri ile geçirgenlikleri de büyük oranda
meyve tür ve çeşitlerine göre değişmektedir. Bazı meyvelerin tohumlarının kabukları kalın
olmakla birlikte geçirgen olabilmekte, buna karşın kabukları ince olanların ise geçirgenlikleri
ya hiç olmamakta ya da çok az olabilmektedir. İşte tohum kabuğunun yapısından ileri gelen
geçirgenlik, tohumların çimlenmeleri üzerine olumlu ya da olumsuz etki yapabilmektedir.
Tohumların olum dönemlerinde tohum kabuklarının geçirgenlikleri çok azdır. Ancak tohum

7
gelişmesini tamamlayıp, toplandıktan sonra geçirgenlik giderek artar. Tohum kabuğunun
geçirgenliği, suyun alınmasına olduğu kadar, gaz alışverişine de yarayışlı ise, tohumlar çabuk
çimlenebilmekte, aksi halde tohum ya çimlenememekte ya da bunların çimlenebilmeleri çok
uzun zaman alabilmektedir. Tohum kabuklarının geçirgenlikleri yanında içerdikleri
engelleyiciler de çimlenme üzerine olumsuz etki yapmaktadır. Bu gibi tohumların
kabuklarındaki engelleyiciler giderilmediği sürece çimlenme oluşamaz. Bunun yanında,
tohum kabuğu embriyoda bulunan büyümeyi engelleyicilerin tohumun dışına çıkmasına doğal
bir engel oluşturmakta, bu ortadan kalkmadıkça tohum çimlenememektedir. Öte yandan ışığın
embriyoya ulaşmasında kabuk filtre görevi yaparak, ışığın oransal olarak azalmasına ve beyaz
ışığın kırmızı ve diğer türlerinin yetersiz olmasına neden olmaktadır. Sonuçta bu durumda
çimlenme üzerine olumsuz etki yapmaktadır. Kabuğun sertliği de embriyonun gelişmesi
çimlenmenin hızlanması üzerine olumsuz etki yapabilmektedir. Embriyo gelişmeye
başladıktan sonra kabuğu delecek yeterlikte basınç yapamaz ise çimlenme hız kazanamaz ya
da çimlenme oluşmaz. Tohumların kabuklarından ileri gelen ve çimlenme üzerine olumsuz
etki yapan yukarıda belirtilen sakıncaların, değişik yöntemlerle örneğin, ya sert çekirdekli
meyve türlerinde olduğu gibi çekirdek kabukları kırılarak, çıkartılarak ya da tohumlar sıcak-
soğuk suda bekletilerek, giderilmesine çalışılır (1, 9, 15).

Ayrıca, tohumların sert kabukları, toprakta birbirini izleyen donma çözülme ya da


ıslanma kuruma etkileriyle yumuşayabilir. Topraktaki mikroorganizmalar tohum kabuğunu
kendi besin kaynağı olarak kullanırken çürümesini de sağlayarak tohumların çimlenmelerini
çabuklaştırırlar (1, 9, 15).

1.3.1.2. Büyümeyi Düzenleyiciler

Tohumların çimlenmelerini uyartan, geciktiren ya da engelleyen etmenlerden biride


büyümeyi düzenleyici maddelerdir. Bunlar, meyve sularında, tohum kabuğunda, endospermde
ve embriyoda bulunduğu gibi, bitkilerin değişik organlarında da üretilirler. Bu maddeler
büyüme noktalarına giderek büyüme ve gelişme üzerine olumlu ya da olumsuz etki yaparlar.
Tohumlarda bulunan absizik asit (ABA) ile gibberellik asidin (GA3) karşılıklı etkileşimleri
tohumlarda dinlenmenin kesilmesi ya da devam etmesini etkileyen önemli bir etmendir.
Genellikle, gibberellik asidin uyartıcı etkisini engelleyen ya da baskı altında tutan absizik asit,
tohumların dinlenmede kalmasını sağlayan doğal bir engelleyicidir. Tohumlarda bulunan
büyümeyi engelleyicilerden, dormin ya da, absizin II ile aynı madde olduğu ilk defa şeftali
çekirdeklerinin dinlenmesi üzerinde çalışan Lipe ve Crane (1966) tarafından ortaya

8
çıkarılarak bu konuda önemli bir adım atılmıştır. Kaşka’nın (1970) zerdali tohumları üzerinde
yaptığı bir çalışmada da zerdali kabuklarında absizik asidin (ABA) bulunduğu ve bu
maddenin tohumun çimlenmesini engellediği ancak, katlanan tohum kabuklarında ABA’nın
büyük ölçüde azaldığı saptanmıştır. Yine aynı çalışmada zerdali ve vişne çekirdeklerinin sert
kabuklarında bulunan absizik asidin yıkanma sonucu azaldığı ve dinlenme süresinin kısaldığı,
yani dinlenmeden kolay çıktığı saptanmıştır. Martin ve Campbell (1976), eriklerde olgunluk
arttıkça meyve etinde (perikarp) ABA’nın arttığını, gibberellin miktarının ise düştüğünü
belirtmişlerdir. Devison ve ark.na (1976) göre, vişnelerin tohumlarında ve meyve etinde
(perikarp) engelleyicilerin miktarları, meyvelerin büyümeleri ile direkt ilişkilidir. Öte yandan,
Westwood (1978) göre IAA miktarı ile Hale Haven şeftalisi tohumunun gelişmesi arasındaki
ilişki ters orantılıdır. Yani, Hale Haven şeftalisinin tohumları geliştikçe, IAA miktarı
azalmaktadır (15).

Meyvelerde olgunluk ilerledikçe ABA miktarı azalmaktadır. Dennis’in (1976)


Wealthy elma tohumları üzerinde yaptığı araştırmada gibberellinlerin tohum kabuğu,
endosperm ve embriyoda bulunduğu saptanmıştır. Cagar ve Martin’in (1982) birlikte
yaptıkları çalışmalarda, GA’in tohum gelişimi süresince embriyoda bulunduğu ve tohumlar
olgunlaştıkça GA’in miktarının azaldığı ortaya konmuştur (15).

Dinlenme halindeki Erik, Ceviz, Şeftali ve Fındık tohumlarında ABA’nın miktarı çok
yüksektir. Bunlar daha çok yeni hasat edilen meyvelerin tohumlarının kabuklarında
bulunurlar. Çimlenme süresince ABA’in azalmasına karşılık dinlenen tohumlarda çok az
düzeyde bulunan GA’in miktarı ise büyük ölçüde artmaktadır (15).

Tohumların dinlenmelerinin kesilmesinde ve çimlenmesinde GA ve ABA ile birlikte


diğer büyümeyi düzenleyicilerin de rolü bulunmaktadır. Nitekim Özgüven (1989), çilekler
üzerinde yaptığı denemelerde, küçük meyvelerin tohumlarında büyümeyi uyartıcıların, olgun
meyvelerin tohumlarında ise büyümeyi engelleyicilerin (ABA) fazla olduğunu bulmuştur.
Çileklerde küçük meyvelerin çekirdeklerine uygulanan GA konsantrasyonuna paralel olarak
artan GA3, olgun meyvelerde oldukça azalmıştır. Bir başka deyişle küçük meyvelerin
çekirdeklerindeki GA3 içeriği olgun meyvelerin çekirdeklerindekine göre oldukça fazla
bulunmuştur. Bu durum, araştırıcıya göre, küçük meyvelerin çekirdeklerinde fazla miktarda
bulunan GA3’ün meyve büyümesinde kullanıldığı, oksin sentezini ve biyokimyasal faaliyetleri
artırdığı şeklinde yorumlanmıştır (15).

9
Tohumlarda GA3’ün en yüksek olduğu dönemde enzim sentezi de artmaktadır. Nitsch
(1950), Marshall çileğinin gelişme döneminde de oksin benzeri maddelerin çekirdeklerde
yüksek olduğunu Dreher ve Poovaıah (1982) Ozark Beauty ve Marshall çeşitlerinin,
çekirdeklerinde ise IAA’in yüksek olduğunu bulmuşlardır. Özgüven (1989) küçük
meyvelerdeki çekirdeklerin oksin içeriğinin uygulanan GA3 konsantrasyonuna bağlı olarak
arttığını da belirtmiştir. Zira Hall’in (1971) belirttiği gibi GA3 uygulamaları oksin sentezini
artırmaktadır. Buda meyvenin büyümesinde kullanılmaktadır. Nitekim her uygulama için
küçük meyvelerdeki çekirdeklerin, olgun meyvelerdeki çekirdeklere göre daha fazla Indol 3-
Asetik Asit (IAA) içermesi, bu oksinin meyve gelişmesi döneminde, meyve büyümesinde
kullanıldığını göstermektedir. Olgun meyvelerin çekirdekleri küçük meyvelerin
çekirdeklerine göre bir sitokinin olan Isopentenyladenosine ve Isopentenyladenin (I-Ado+I-
Ade) bakımından kıyaslandığında ise olgun meyvelerin, çekirdeklerinin bu maddeleri daha
fazla içerdiği belirlenmiştir (15).

Aynı çalışmada Zeatin ve Zeatin Riboside (Z+ZR) içerikleri, GA ve IAA de olduğu


gibi, küçük meyvelerin çekirdeklerinde olgun meyvelerin çekirdeklerine oranla daha fazla
bulunmuştur. Özgüven (1989) bu durumu küçük meyvelerdeki büyüme hızının olgun
meyvelerdekine göre yüksek olmasıyla açıklamıştır. Aynı araştırıcı küçük meyvelerin
çekirdeklerinde ABA’nın, olgun meyvelerin çekirdeklerine göre daha az olduğunu
saptamıştır. Zira büyümenin yoğun olduğu dönemde büyümeyi hızlandırıcıların, ABA gibi
büyümeyi engelleyicilere göre daha fazla bulunması nedeniyle büyüme olmaktadır. Aksi
takdirde büyümenin hızlı olduğu dönemde ABA baskın olsaydı büyüme olmayacak ya da
yavaş olacaktı (15).

1.3.2. Çimlenmeyi Etkileyen Dış Etmenler

1.3.2.1. Su

Bitkilerin tohumlarında metabolik ve fizyolojik olayların başlamaları ve devam


etmeleri ancak ortamda suyun bulunmasıyla olasıdır.

Su; tohum kabuğunun yumuşaması, büyümeyi engelleyen absizik asidin yıkanması,


katı haldeki depo maddelerini eriterek taşınır hale gelmeleri ve büyüme noktalarına taşınması,
besin maddelerin hareketinde görev yapan enzimlerin etkinliklerinin artması gibi metabolik
ve fizyolojik olaylar üzerine olumlu ya da olumsuz etki yapar. Suyun yardımıyla katı haldeki

10
depo maddeleri, erir hale geçmenin ötesinde, karbondioksit ve suya dönüşür. Bunun sonucu
oraya çıkan enerji, çimlenmenin değişik aşamalarında kullanılır ve bu olayı hızlandırır (9, 15).

Öte yandan yağmur şeklinde düşen su ya da ortamdaki nem, tohum kabuklarındaki


ABA’nın yıkanmasını, buda tohumların kısa sürede çimlenmesini sağlar. Ortamda su
olmadığı takdirde tohum, kabuğundaki ABA’in yıkanamaması nedeniyle, canlılığını korusa
bile çimlenemez. Bir çok çöl bitkilerinin tohumları bunun tipik bir örneğini oluşturur (15).

Gerçekte, tohumlar toplandıktan sonra gereği gibi muhafaza edilmediklerinde,


vakuoller küçülür, çekirdekler düzensiz bir şekil alır, hücre plazmoliz olur. Bu durumdaki
tohumlarda şişme ve osmotik basınç çok yüksektir. Bunun sonucu olarak, su ile değinim
haline geçen tohum şişme ve osmoz yolu ile suyu alır. Bazen su ile değinim yapamayan bazı
buğday vb. tohumlar havanın neminden de çimlenme için gereksinim duyduğu suyu
karşılayabilir. Suyun alınmasına sıcaklık ve tohum kabuğunun etkisi çok büyüktür. Düşük
sıcaklıklar suyun alınma hızını olumsuz, yüksek sıcaklıklarda olumlu bir şekilde etkiler.
Değişik meyve tür ve çeşitlerinin tohumlarının çimlenebilmeleri için suya olan gereksinimleri
ve suyu alma güçleri birbirinden farklıdır. Bu daha çok tohum kabuklarının niteliklerinin
farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Bazı tohum kabukları geçirgen olmadığı için suyun
alınmasını engeller. Bu gibi tohumların kabukları fiziksel ve kimyasal işlemler görmedikleri
sürece bu olumsuz niteliklerini devam ettirirler. Ortamdaki suyun fazla olması da çimlenme
üzerine olumsuz etki yaptığı gibi, çimlenen tohumlardan oluşacak fidelerin dayanıklılığını da
azaltır (15).

1.3.2.2. Sıcaklık

Tohumların çimlenmelerini etkileyen dışsal etmenlerden bir diğer de sıcaklıktır.


Sıcaklık, su ile birlikte besin maddelerinin alınmalarını, hormonlar ve enzimlerin etkinliği
artırarak, çimlenmeyi kolaylaştırır. Değişik bitki tür ve çeşitlerinin tohumları belirli sıcaklık
derecelerinde daha iyi çimlenir. Diğer koşullar uygun olsa bile sıcaklığın çok düşük veya çok
yüksek olması durumunda çimlenme olmayabilir ya da istenen düzeyden çok daha az olur.
Özünde çoğu bitkilerde tohumların çimlenebilmeleri için en düşük ve en yüksek sıcaklık
sınırları belirlenememiştir. Bununla birlikte, tohumların çimlenebilmesi için sıcaklığın en alt
düzeyinin 0oC dolayında olması kabul edilmekte, en yüksek sıcaklığın sınırı ise bitkiden
bitkiye değişiklik göstermektedir. Tohumların çimlenebilmeleri için gereksinim duydukları en
alt, en üst ve optimum sıcaklıklar tohumun yapısına, bitki tür ile çeşidine, yaşına, ışık-sıcaklık

11
ilişkileriyle, tohumun içinde bulunduğu muhafaza koşullarına göre de değişmektedir. Bamya,
patlıcan, mısır, fasulye ve hıyar gibi sıcak iklim bitkilerinin tohumları en düşük 10 oC
sıcaklıkta çimlenebilirler, bu nedenle düşük sıcaklıklara karşı duyarlı olurlar. Diğer kültür
bitkilerinin tohumlarının çimlenebilmeleri için sıcaklık istekleri 4oC-5oC arasında
değişmektedir. Tohumlar sıcaklık isteklerine göre düşük sıcaklıkta çimlenen tohumlar
(ıspanak, maydanoz, turp), oldukça yüksek sıcaklıkta çimlenen tohumlar (taze fasulye, lahana,
hıyar) ve serinden sıcağa kadar değişen sıcaklıklarda çimlenen tohumlar olmak üzere 3 grupta
toplanabilir. Örneğin erik ve şeftali tohumları +2 ila +25oC arasında değişik sıcaklıklarda
çimlenebilmekte, buna karşılık elma ve armut tohumlarının çimlenebilmeleri +16,8oC gibi bir
sıcaklıkta olmaktadır. Öte yandan, toprak sıcaklığı +21,6oC ye yükseldiği zaman ise turunçgil
ve avokado tohumları ancak çimlenebilmektedir (15).

1.3.2.3. Işık

Çimlenme üzerine ışığın etkisi uzun yıllardan beri araştırılmaktadır. Bir çok ülkelerde,
yapılan çalışmalardan ışığın tohumların çimlenmeleri üzerine farklı etki yaptığı ortaya
konmuştur. Bu konuda ileri sürülen teorilerden biri de, genelde çok küçük tohumların
çimlenmeleri için ışığa gereksinim duymalarıdır.1926 yılında yapılan bir çalışmada en az 930
bitki türünün tohumlarının ışığa duyarlı olduğu, bunun 672 sinin tohumlarının ise
dinlenmelerinin kesilmesi ve çimlenebilmeleri için ışığa gereksinim duydukları saptanmıştır.
Uzun yıllardan beri ışık-tohumların çimlenmeleri arasındaki ilişki üzerinde yapılan
araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre, önemli bitkilerin tohumlarının çimlenmeleri
üzerine ışık, olumlu ya da olumsuz etki yapmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalarda elde
edilen bulguları dikkate alarak ışık isteği bakımdan;

1- Tüm parazit bitkiler, Magnolia grandiflora, Adonis vernalis, begonya, kıvırcık salata,
kereviz, Viscum album, histein tohumlarında olduğu gibi, çimlenebilmek için kesin
ışığa gereksinim duyan tohumlar;
2- Tohumları çimlenebilmeleri için ışık istemeyen ancak ışıktan yararlanan ve yeterli
düzeydeki ışıkta daha iyi çimlenen hatta çimlenme yüzdeleri artan tohumlar; örneğin
(birçok çayır bitkileri, otsu bitkiler, sebze ve çiçek türleri, doğal bitki tohumları);
3- Çimlenmeleri ışıkla önlenen tohumlar örneğin (Phlox, Portulaca, Allium, Semizotu,
Soğan, Sarımsak, Pırasa, Phacella, Aillanthus altissima, Euonymus japonica, Hedera
helix, Yuca aliofalia);

12
4- Işıktan etkilenmeyen, ışıklı ya da ışıksız ortamda çimlenebilen tohumlar olmak üzere 4
grup içinde toplandığını görmekteyiz (15).

1.3.2.4. Oksijen

Tohum canlı bir organdır ve bu canlılığını sürdürebilmesi için oksijene gereksinimi


vardır. Tohumların alınmalarından ekilmelerine kadar geçen süre içerisinde oksijen istekleri
çok azdır. Ancak, tohumun çimlenme döneminde embriyonun solunum (respirasyon) hızı
fazlalaştığı için oksijene olan gereksinimi de artmaktadır. Bazı meyve tür ve çeşitlerinin
tohum kabukları ve embriyo çevresindeki zar, embriyoya oksijen girişini ya da bundan
karbondioksit çıkışını önleyerek çimlenmeyi engeller. Ayrıca tohumların oksijen gereksinimi
endospermin nitelik ve niceliğine göre de değişmektedir. Örneğin, diğer tohumlara oranla
yağlı tohumlar çimlenme süresince daha fazla oksijene gereksinim duymaktadır. Çimlenme
anında çanak yaprakları ya da endospermdeki yağlar oksijen yardımıyla karbonhidratlara
dönüşür ve bunlar embriyonun gelişimi süresince yeni hücrelerin oluşmasında ve solunumda
kullanılırlar (15).

Tohumlar normal koşullarda oksijen gereksinimlerini karşılayabilirler. Fakat geçirgen


olmayan, ağır ve çok nemli topraklarda tohumlar oksijen gereksinimlerini gideremezler.
Çünkü drenajı kötü olan topraklarda oksijenin yerini su almaktadır. Bunun sonucu olarak da
tohumlar ya çimlenememekte ya da çimlenmeleri normal süre içerisinde olmayıp daha uzun
zaman içerisinde olmaktadır. Öte yandan, uygun olmayan koşullarda tohumlar toprak altında
yıllarca kalabilmektedir. Herhangi bir nedenle, tohumların toprak yüzeyine çıkmaları için
uygun koşullar sağlandığı takdirde hemen çimlendikleri görülmektedir. Topraktaki oksijen-
karbondioksit kapsamı da çimlenme üzerine etkili olabilir. Yani, toprakta oksijene göre,
karbondioksit oranı yüksek olursa tohumlar çimlenmeyebilir. Özellikle yabani ot tohumları
toprak altında yıllarca kalabilirler. Ancak, toprağın sürülmesi ya da her hangi bir nedenle
toprak yüzeyine çıkan tohumların oksijenle temasları sonucu çimlenebildikleri görülmektedir
(15).

1.4. TOHUMLARIN ÇİMLENDİRİLME TEKNİKLERİ

1.4.1. Tohumların Canlılıklarının Saptanması Yöntemleri

Meyve tür ve çeşitlerinin tohumları uygun olmayan ortamlarda çimlenemezler,


Çimlenseler bile bitki gelişmelerinde anormallikler görülür ya da çok geç ve güç

13
çimlenebilirler. Yetiştiriciyi ekonomik bakımdan olumsuz şekilde etkileyecek olan bu gibi
durumlar, tohumlarda yapılacak canlılık testleriyle daha başlangıçta önlenebilir. Tohumların
canlılık testleri, doğrudan çimlendirme, çıplak embriyo ve tetrazolium testleri olmak üzere üç
farklı şekilde yapılmaktadır (15).

1.4.1.1. Doğrudan Çimlendirme Testi

Bu yöntemle tohumlar, optimal sıcaklık ve ışık koşullarında doğrudan 1–4 hafta


içerisinde çimlendirilebileceği gibi, bu süre bazı tohumlar için 3 aya kadar uzayabilir.

Doğrudan çimlendirme testi değişik yöntemlerle yapılabilir.

Canlılık testleri, laboratuarlarda tohumlar, sterilize edilmiş çimlendirme tepsileri


üzerine ya iki kurutma kağıdı arasında ya da kurutma kağıdı üzerine konulup çimlendirilerek
yapılır.

İkinci olarak tohumların çimlendirilme testleri için kapalı petri kaplar kullanılabilir.
Bu amaçla, petri kabı içerisine alt tarafına pamuk bunun üstüne 2–3 kat beyaz kalın havlu
kağıdı, ya da 1,5 cm kalınlıkta steril kum veya toprak konarak çimlendirme ortamı
hazırlanabilir.

Son olarak da ağaç tohumları derin olmayan düz kaplara konacak steril kum içerisinde
çimlendirilerek test yapılabilir.

1.4.1.2. Çıplak Embriyo Testi

Bu testte yalnız embriyo çimlendirilir. Bu yöntemle tohumun diğer kısımları


embriyodan ayrılır ve embriyo yalnız bırakılır. Bu embriyolar, petriler içerisinde
nemlendirilmiş filtre kağıdı üzerine aralıklarla yerleştirilir, bunlar ışıkta, +18oC-+23oC
sıcaklıkta tutulur, 3 gün ya da 3 hafta sonra, canlılığını yitirmiş embriyolar, kahverengine
dönüşür ve yumuşar. Canlılar ise sertliklerini korur, bazen de çimlenirler. Bu yöntem, daha
çok meyve ağaçları tohumlarının çimlenmelerinin incelenmelerinde kullanılır.

1.4.1.3. Tetrazolium Testi

Bu test kimyasal, daha doğrusu, biyokimyasal bir yöntemdir. Tohumların canlılığı,


tohumları, 2,3,5-trifeniltetrazolium klorit solüsyonuna batırmakla anlaşılır. Bu solüsyona

14
batırılan tohumların yaşayan dokuları kırmızı renk alır, cansızlar ise renksiz kalır. Diğerlerine
göre bu yöntemden daha çabuk sonuç alınmaktadır.

1.5. ÇİMLENMEYİ UYARICI VE HIZLANDIRICI YÖNTEMLER

Tohumlarda çimlenmeyi kolaylaştırmak ve çimlenmeyi engel olan bazı etkenleri


ortadan kaldırmak veya bunların etkisini azaltmak için bazı ön işlemler uygulanmaktadır.
Bunlar;

1- Mekanik Yöntem,
2- Kimyasal Yöntem,
3- Suda Islatma,
4- Katlamadır.

1.5.1. Mekanik Yöntem

Bu yöntemle tohum kabukları ya çatlatılır ya da kırılarak tohumdan ayrılabilir. Bunun


sonucu olarak, tohumlar suyu ve oksijeni kolaylıkla alabilecekleri ve büyümeyi engelleyen
etmenler ortadan kalkacağı için kolaylıkla çimlenebilirler. Yapılan araştırmalarda eriğin (P.
simoniii) kabuklu tohumları 10oC de, 45; Şeftali (P. persica L.) nin 5-10oC de, 60–100; vişne
(P. cerasus L.) nin kabuklu tohumları ise, 0oC de 90 günde çimlene bilmelerine karşın adı
geçen türlerin tohum kabukları kırılarak tohumlardan ayrıldıkları takdirde, bunların sırasıyla
25,35–60 ve 60 günde çimlenebildikleri saptanmıştır (15).

1.5.2. Kimyasal Yöntem

Çok değişik kimyasal maddeler tohumlara uygulandığı zaman, tohumlar da dinlemeyi


keserek çimlenmeyi uyarmakta ve çabuklaştırmaktadır. Bazı bitki tohumları tek bir kimyasal
maddeye olumlu yanıt verdiği gibi bazen de iki kimyasal maddenin oluşturduğu karışımdan
daha iyi sonuçlar alınabilmektedir. Ancak dinlenmeyi keserek çimlenme üzerine olumlu etki
yapan tüm kimyasal maddelere duyarlı olan bir tohum bulmak mümkün değildir. Bu konuda
değişik ülkelerde çeşitli kimyasal maddelerle araştırmalar yapılmış olumlu sonuçlar
alınmıştır. Ancak bu kimyasal maddeler çok düşük konsantrasyonlarda tohumlara
uygulandığında olumlu sonuç alınabilmektedir. Asitle aşındırma, büyümeyi düzenleyiciler
(Gibberellin, Sitokinin, Etilen) kullanımı, solunum önleyicilerle (Azide, Cyanide, Malonate

15
vb.) muamele, nitrojen bileşikleri (Nitrate, Nitrite vb.) ile muamele vb. yöntemler kimyasal
yöntemde kullanılan yöntemlerdir (15).

Uyarıcı maddelerin özellikle gibberellinlerin uygulanması ile katlama zamanı


kısaltıldığı gibi bazen de bu işleme gerek duyulmayabilir. Pratikte en iyi sonuçlar
gibberellin+kinetin uygulamalarında alınmıştır (4). Bu amaçla turunçgil tohumları 100 ppm
GA içeren çözeltide 24 saat ıslatılırsa, tohum çimlenmesinin geliştiği, ancak en iyi sonucun
40 ppm GA ya da 40 ppm NAA’ da 12 saat tutulduğunda elde edildiği bildirilmiştir.

Kısmen katlanmış elma tohumlarının GA3 uygulaması sonunda çimlenme hızı


artmıştır. Yabani armutlarda ise 28 gün katlama sonucunda 50 ppm GA3 ile %89,5 oranında
çimlenme sağlanmıştır (12).

Bugüne kadar dinlenmenin kırılması amacıyla çok sayıda araştırma yapılmış ve GA


uygulamalarıyla katlama süresi oldukça kısaltılabilmiştir. Yapılan çalışmaların çoğu GA ile
yapılmakla birlikte, GA4 ve GA7’nin dinlenmenin kırılması bakımından 10 kat daha etkili
olduğu belirlenmiştir. Ancak bunların temin edilmeleri çok güçtür. Tohumlarda yetersiz
katlamaya bağlı olan cüce büyüme yüksek oksin miktarıyla ilgili olup, gibberellin
uygulamasıyla bu durum ortadan kaldırılabilir (6).

Pratikte tohumların çimlenmesi amacıyla gibberellinler elma, armut, kiraz ve fındıkta


5–100 ppm konsantrasyonda ve filizlenmeden önce uygulanmalı, sitokinin (Kinetin), muhtelif
türlerde 100–500 ppm konsantrasyonda 1 gün ıslatılarak, etilen ise yine çeşitli türlerde 100–
500 ppm konsantrasyonda 1 gün ıslatılarak uygulanmalıdırlar (13).

Şeftalilerde, tohumlarda dinlenmeyi kırmak ve çimlenme yüzdesini artırmak amacıyla


IAA, GA, 2,4-D, etil alkol, thiourea, etilen, kloriden kullanılabilmektedir (10).

1.5.3. Suya Daldırma

Tohumların sıcak ya da soğuk suya daldırılmaları, bunların çimlenmeleri üzerine


olumlu etki yapmaktadır. Bu yöntem ile tohum kabuklarında bulunan engelleyiciler
yıkanmakta ayrıca tohum kabukları yumuşatıldığı için çimlenme çabuklaşmaktadır. Suda
ıslatma, tohum kabukları yüzünden meydana gelen dinlenmeyi ortadan kaldırır. Suda
bekletme süresine gelince; örneğin elma tohumları için 2 gün, dut ve pikan tohumları için 4
gün olarak önerilmektedir (9, 14, 15).

16
1.5.4. Katlama

Bazı tohumların soğuklama ihtiyaçlarını karşılamak, çimlenmelerini engelleyici


maddeleri gidermek (dormansiyi önlemek), embriyonun su ve oksijen alımını kolaylaştırarak
çimlenme gücünü arttırmak ve çimlenmelerini kolaylaştırmak maksadı ile belli bir süre nemli
ortam içinde ve soğuk şartlarda muhafaza edilmelerine katlama denir. Aslında katlama
tabiatta doğal şekilde oluşan bir işlemin suni olarak uygulanmasından ibarettir (9, 14, 15).

İyi bir katlama için;

a) Düşük bir sıcaklık,


b) İyi bir havalandırma,
c) Katlama ortamındaki nemin tohum tarafından emilmesi,
d) Tohumun katlama ortamında belli bir süre kalması gerekir.

Katlama ortamı olarak iyi yıkanmış nehir kumu, pit yosunu, sfagnum yosunu,
vermikulit, perlit, volkanik tüf vb. maddeler kullanılabilir. Kolay temin edildiği için daha çok
kum kullanılmaktadır. Katlama kumu ne sıkışıp çamurlaşacak ve havalanmayı engelleyecek
kadar ince, ne de aralarında fazla boşluk bırakarak kurumaya neden olacak kadar iri olmalıdır
(9, 14, 15).

Katlama ortamının sıcaklığı ve katlama süresi tür ve çeşide göre değişmektedir.

1.5.4.1. Katlama Zamanı:

Katlama zamanı, tohumların ekilme zamanı ve katlamada kalış süresi dikkate alınarak
isabetli bir şekilde tespit edilmelidir. Aksi halde tohumlar uygun ekim şartları gelmeden
çimlenir veya geç kalınırsa ekim zamanı geldiği halde tohum kabukları çatlamamış olabilir.
Eğer tohumlar katlamada ekim zamanlarından evvel çimlenmeye başlarsa, derhal katlamayı
karıştırmak gerekir. Böylece 7–10 gün gecikme sağlanır. Katlama zaman zaman kontrol edilir
ve nem azalmışsa sulanır (9, 14, 15).

17
Çizelge 2. Bazı Meyve tohumlarının katlama sıcaklığı ve süreleri (14).
Meyve Türü Katlama Sıcaklığı oC Katlama Süresi (Gün)
Elma 4,4–5,0 60–80
Armut 5 90
Erik 0–4 60–90
Kuş Kirazı 1,5 100
Mahlep 2–4 100
Şeftali 5–10 60–100
Zerdali 0–7 21–28
Ceviz 0 55–60
Turunçgiller -1–-4 7
Trabzon Hurması 10 60–90
Kızılcık 10 120

1.5.4.2. Katlamanın Yapılışı

Tohumlar 3 şekilde katlama yapılabilir (14, 15):

1- Sandıkta katlama,

2- Beton yastıklarda katlama

3- Dışarıda toprak yüzünde katlama

1.5.4.2.1. Sandıkta katlama:

Sandığın büyüklüğü ve sayısı katlanacak tohum miktarına bağlıdır ve aynı zamanda


normal bir insanın taşıyabileceği büyüklükte olmalıdır. Sandığın altına drenaj için birkaç delik
açılır. Sonra sandığın tabanına bir kat iyi yıkanmış kaba çakıl konur ve üzerine katlama kumu
konarak düzeltilir. Kumun üzerine taş çekirdekliler birbirine değmeyecek şekilde yanyana
dizilerek, yumuşak çekirdekliler ise serpilerek konur. Tohumlar kum üzerine sandığın
kenarlarından 2–3 katı kalınlıkta bir tabaka kum konur ve düzeltilir. Bunun üzerine tekrar
tohum, onun üzerine de tekrar kum konarak, sandık doluncaya adar devam edilir. Sandık
dolunca en üste oldukça kalın bir kum tabakası döşenerek sıkıştırılır. Kuru kum kullanılmışsa
sonunda süzgeçli kova iyice sulanır. Sonrada bu sandıklar türlere göre değişen sıcaklıktaki
soğuk ortamlara nakledilirler (14, 15).

1.5.4.2.2. Beton yastıklarda katlama:

Büyük fidanlıklarda bu iş için dışarıda 50 cm derinlik 70 cm genişlik ve 3–4 metre


uzunlukta beton yastıklar kullanılır. Tabanda drenaj için birkaç delik bırakılır. Deliklerin üzeri

18
kafesli tellere kapatılarak farelerin girmesi önlenir. Sandıkta katlamada anlatıldığı gibi
katlama yapılır.

1.5.4.2.3. Toprak yüzünde katlama:

Az miktarda fidan üretileceği zaman başvurulabilir. Bahçede devamlı gölgede kalan


bir yer seçilir. Toprak üzerindeki bitkiler temizlenir ve zemin dövülerek sertleştirilir. Sonra
katlamaya yetecek bir saha daire şeklinde çizilerek işaretlenir. Sonra suyun akışını sağlamak
için çepeçevre dar bir hendek açılır. Yukarda anlatıldığı gibi katlama yapılır. Yukarı
çıkıldıkça yığının çapı daralır ve sonunda yığın bir koniye benzer ve tepesine de şiddetli
yağmurlardan dağılmaması için bir saksı kapatılır.

1.6. TOHUMLARIN EKİLMESİ

1.6.1. Toprağın Ekime Hazırlanması

Tohumların ekilmesinden önce tohum yatağı hazırlanır. İyi bir tohum yatağında
aranan özellikler şunlardır:

a) Toprak başlangıçta tohumun çimlenmesini ve anacın büyümesini sağlayacak kadar


neme sahip olmalıdır,
b) Toprağın fiziksel özellikleri, tohuma devamlı su temini sağlayacak nitelikte olmalıdır,
c) Toprağın havalandırılması iyi olmalıdır.

Toprağın ekime hazırlanmasında önemli bir problem de topraktaki nem ile


havalandırmanın dengeli olmasını temin etmektir. Bu denge en iyi şekilde, hafif tekstürlü
(kumlu) derin, geçirgen ve organik maddelerce zengin topraklarda sağlanabilir. Yukarıdaki
şartların oluşturulması için toprak işleme, organik maddelerce zenginleştirme vb. işlemler
yapılarak toprak ekime hazırlanır (14).

1.6.2. Ekim Zamanı

Tohumların ekim zamanı, çoğaltılacak bitkinin türüne ve tohumlara uygulanan


işlemlere bağlıdır. Buna göre tohumlar sonbaharda veya ilkbaharda ekilirler. İlkbaharda
ekilen tohumlar zorunlu dinlenme göstermeyenler yani soğuklama ihtiyacı olmayanlar, sert
kabukları bir ön işlemden geçirilmiş veya kış ayları içerisinde soğukta katlanmış olan

19
tohumlardır. Eğer tohumlar özel bir ön işlemden geçirilmişlerse, birkaç hafta gibi kısa bir süre
içinde çimlenme olur.

Katlamaya alınmamış tohumlar kasım ayında doğrudan tohum tavalarına ekilirler ve


böylece doğal katlamaya terk edilirler. Kışın meydana gelen meteorolojik olaylara, doğrudan
doğruya maruz kalan tohumlar yeterince dinlenmiş, nem almış olarak ilkbaharda ulaşırlar ve
ilkbaharda havaların ısınması ile çimlenirler (14).

1.6.3. Tohum Ekimi

Ekim derinliği, tohumun büyüklüğüne ve ekim zamanında ekim yeriyle, çevre


şartlarına bağlıdır. Çok derin ekimde, çimlenme başarısız olabilir, çünkü meydana gelen fide
toprak yüzüne çıkmadan önce tohumdaki depo maddeleri bitmiş olur. Ayrıca derin ekimde
havalanma şartları da çok kötüdür. Uygun ekim derinliği su temini ile yakından ilgilidir. Çok
yüzlek ekim, tohumun çabucak kurumaya maruz bulunan toprağın üst tabakalarında
kalmasına sebep olur. Dolayısıyla yüzlek ekimde tohum kuraklıktan ve kuşlardan zarar
görebilir. Hafif kumlu topraklarda veya havaların sıcak gittiği devrelerde en iyisi derin ekim
yapmaktır. Buna karşılık ağır topraklarda, havaların serin ve bulutlu gittiği devrelerde yüzlek
ekim yapılmalıdır.

Genel bir kural olarak tohumlar kendi kalınlıklarının 3–4 katı derinliğe ekilmelidir.
Ancak bu derinliğin ekim yerinin nemli tabakalarına gelmesinden emin olunmalıdır.

Ekilecek tohum miktarı, elde edilmesi düşünülen bitki miktarı ile doğrudan ilişkilidir.
Tohum miktarının hesaplanmasında 1 kg.daki tohum sayısı, tohumun çimlenme gücü
çimlenme hızı ve saflık yüzdesi dikkate alınmalıdır (14).

Tohumlar tohum tavalarına, çimlendirme kasalarına veya doğrudan doğruya aşı


parsellerine ekilirler.

Tohumlar tavalara sıravari ve serpme olarak ekililer. Ancak sıravari ekim her zaman
serpme ekime tercih edilmelidir. Çünkü sıravari ekimde ot alımı, kaymak tabakasının
kırılması, sulama gibi diğer bakım işleri daha kolay olduğundan, çimlenen bitkilerin
gelişmeleri daha iyi olur ve aynı zamanda bunların sökümü de rahat olur. Ekim sıklığını ve
yoğunluğunu ayarlama, tohum tavasına ekimde en önemli problemlerden birisidir. Ekim
yerinin ekonomik olarak kullanılması için, tohumların gereği kadar birbirlerine yakın ekilmesi

20
lazımdır. Öte yandan, aşırı bir sıklık çökerten hastalığına (Pythium spp) karşı eğilimi artırır ve
bitkilerin büyüklük ve kuvvetini azaltır.

Çizelge 3. Bazı Meyve Tohumlarının Bir Kilogramındaki Ortalama Dane Sayıları


(Adet) (14).
Elma 33 000–34 000
Armut 23 000–25 000
Şeftali (klasik) 200–300
Nemaguard 250–300
GF 305 (Şeftali) 250–300
St. Julien Hybrid No: 1 (Erik) –200
Kayısı 700–750
Kuş Kirazı (etsiz) 4 000
Mahlep (etsiz) 10 500 – 11 000
Mahlep (etli) 6 000
Ceviz (Orta boy) 100–150
Badem 300–350
Dut 500 000–600 000

Tohumlar elle veya makinayla ekilirler. Küçük daneli tohumlar, açılan çizgilere elle
ekilmeden evvel, belirli oranda, elenmiş ince kum ile karıştırılarak istenen ekim yoğunluğu
sağlanabilir.

Tohumların sıravari ekilmesinde sıra arası ve sıra üzeri mesafe, tohumun türüne göre
değişiklik arz eder. Şöyle ki şeftali, erik, kaysı gibi fazla yan dal yapan meyve türlerinde sıra
arası 25–30 cm. elma, armut, mahlep, kuş kirazı, dut gibi tek sürgün üzerine büyüyen türlerde
ise 20–25 cm. olmalıdır. Elma, armut, dut gibi küçük tohumlar bu çizgiler içerisine
birbirlerine temas etmeyecek şekilde, erik, şeftali, kayısı, mahlep, kuş kirazı gibi nispeten iri
tohumlar ise 4–5 cm. mesafe ile ekilirler.

Kalınlıklarının 3–4 misli derinliğe ekilen tohumların üzeri önceden hazırlanmış harç
ile kapatılır ve tahta baskı ya da çekilir tip loğ ile baskılanarak, tohumların toprakla sıkı
teması sağlanır. (Harç, elenmiş koyun gübresi, toprağı ve ince kumun belirli oranda
karışımında elde edilir).

Doğrudan doğruya aşı ve terbiye parsellerine tohum ekimi genelde çimlenme


açısından problem çıkarmayan ve çok hızlı bir büyüme özelliğine sahip olan şeftali, kayısı,
badem, ceviz ile kısmen de idris ve eriklerde uygulanmaktadır. Burada amaç, fidanların bir yıl
daha erken elde edilmesi ve şaşırtma zahmeti ile masrafından tasarruf edilmesidir.

21
Bu tip uygulamada, bir yaşlı meyve fidanları iki yılda, tohum tavalarına ekim
modelinde ise en az üç yılda elde edilebilmektedir.

Tohumların ekim derinliği, üzerlerinin harç ile kapatılması, baskılanması gibi konular,
tohum tavasına ekimdeki gibidir.

Burada gelişen çöğürler daha kuvvetli olacağından, o senenin aşı mevsiminde yani
Temmuz ayı başlarından itibaren aşılanabilir duruma gelirler.

Bu tür bir ekimin en önemli sakıncası ceviz, badem ve kayısı gibi kazık kök yapan
türlerin, bu tip köklerini kolayca geliştirmeleri ve saçak köklerinin az olmasıdır. Böyle
fidanların sökümü zor olduğu gibi, aynı zamanda tutma oranları da düşük olur. Bu gibi
tohumların ekiminde saçak kök teşekkülü için ağır-killi topraklar yerine kumlu tınlı hafif
tekstürlü topraklar tercih edilmelidir.

Kayısı şeftali, mahlep ve erik gibi türlerin doğrudan doğruya aşı ve terbiye parsellerine
ekiminde bir zorunluluk olmamasına karşın, badem ve ceviz gibi sert kabuklu türlerde fidan
üretiminde bu sistemin uygulanması zorunludur. Çünkü badem ve ceviz gibi mutlak kazık
kök yapan türler, tohum tavasında yetiştirilip de, aşı ve terbiye parsellerine şaşırtıldıklarında
tutma oranı çok düşer ve aşılanabilir duruma gelmeleri çok gecikir (14).

2. VEGETATİF (EŞEYSİZ) ÇOĞALTMA

Bitkilerin değişik yaşlarda gövde ve dal parçaları, büyüme uçlarındaki meristematik


dokuları, kökleri, yaprakları ya da özelleşmiş veya değişikliğe uğramış gövde ve kök parçaları
kullanılarak yapılan çoğaltmaya vegetatif (eşeysiz) çoğaltma denir. Ana bitkiden ayrılan parça,
yeni kökler, sürgünler veya bunların her ikisini birden oluşturabilir, ya da başka bitki veya bitki
parçasıyla kallus oluşturarak birleşebilirler. Örneğin, dal çelikleri dip kısımlarında kök
oluştururken, üzerlerinde bulunan tomurcuklardan da yeni sürgünler meydana gelmektedir.(1)

Eşeysiz çoğaltma ile elde edilen yeni bitkinin genetik yapısında, eğer mutasyona
uğramamış ise her hangi bir değişiklik söz konusu değildir. Ancak bazı çevre koşulları (iklim,
toprak veya hastalıklar gibi) bitkinin dış görünüşü veya meyvelerinde değişime neden
olabilmektedir. Kökeni tek bir bitki olan ve bu bitkiden eşeysiz olarak çoğaltılmış, bir örnek
genetik yapıdaki bitkilere klon adı verilir. Örneğin, Amasya elma çeşidi veya Sultani

22
Çekirdeksiz üzüm çeşidi birer klondur ve özellikleri bozulmadan günümüze kadar eşeysiz
çoğaltma ile korunmuşlardır.(1)

2.1. VEGETATİF ÇOĞALTMANIN ÖNEMİ ve AMAÇLARI

Bitkileri vegetatif olarak çoğaltmanın amaçlarını şöyle sıralayabiliriz (1, 9, 14, 15):

1- Muz, çekirdeksiz üzüm çeşitleri ile bazı portakal, mandarin ve altıntop çeşitleri
yaşama yeteneğine sahip tohum oluşturamazlar. Bu tür veya çeşitler, yalnız eşeysiz
yöntemlerle çoğaltılabilirler.

2- Bazı bitkilerin üstün özelliklerini tohumla çoğaltılarak korumak mümkün değildir.


Üzümsü meyveleri de içine alan meyve türlerinin büyük çoğunluğu, yabancı döllenme ve
heterozigotik genetik yapıları nedeniyle, tohumla çoğaltıldıklarında yüksek oranda açılım
gösterirler. Bu yüzden, söz konusu bahçe bitkilerinin üstün özellikleri ancak eşeysiz çoğaltma
yoluyla korunabilmektedir.

3- Eşeysiz çoğaltma, tohumla çoğaltmadan daha hızlı bir gelişme sağlar. Bu durum
özellikle çilek, nane ve patates gibi çok küçük tohumlara sahip bitkiler için daha çok geçerlidir.
Bu bitkilere ait tohumların çimlenmesi ile çok küçük bitkicikler meydana gelmektedir. Yine bu
bitkilerin büyüme ve verimleri, kollardan veya patates yumrularından elde edilen bitkilerle
karşılaştırıldığında çok gerilerde kalmaktadır.

4- Bazı koşullarda eşeysiz çoğaltma, daha kolay ve daha ekonomik olabilmektedir.

Eşeysiz çoğaltmada kullanılan vegetatif materyalin tam bir bitkiye dönüşümü için
gerekli olan yeni kök ve sürgün oluşturma yeteneği, kalıtsal yapının çevre koşullarının uygun
olması ile de yakından ilgilidir. Örnek olarak, iyi bir kök oluşumu için uygun sıcaklık,
havalanma ve nem koşullarını yanı sıra, uygun bir köklenme ortamı gerekmektedir.

Sıcaklık hayatsal faaliyetlerin oluşumu ve devamı için son derece önemlidir. Yine
yüksek meristematik aktiviteye sahip doku ve organlarda solunum oranının çok yüksek olması,
eşeysiz çoğaltma açısından dikkate alınması gereken diğer bir husustur. Kök ve sürgün
gelişiminde hızlı bir hücre bölünmesi gerekli olduğundan, bu sırada fazla miktarda oksijene
ihtiyaç duyulur. Çoğaltma ortamı olarak kullanılan turba, kum, perlit ve diğer bazı materyaller,
uygun sıcaklık, nem ve havalanma koşullarının oluşturulmasında büyük ölçüde etkilidir. Yine

23
ortamın geçirgenliğinin yanı sıra su ve besin maddelerini tutma özellikleri çevre koşullarını
değiştirerek eşeysiz çoğaltmada elde edilecek başarıyı dolaylı olarak etkilemektedir.

Eşeysiz çoğaltmada, vegetatif bitki materyalinin yedek besin durumu, dinlenme halinde
olup olması, hormon dengesi, önemli içsel koşuları oluşturmaktadır. Ayrıca, yeni bir bitki
meydana getirecek olan bitki parçasının, kök ve sürgün oluşturmak amacıyla meristematik
aktivite gösterebilmesi için uygun bir olgunluk ve gelişme döneminde olması gereklidir.

2.2. VEGETATİF ÇOĞALTMA YÖNTEMLERİ

1- Bitkileri başka bir bitkinin kökleri üzerinde yetiştirme (Aşı İle Çoğaltma),

2- Bitkilerin değişik yaş ve özellikteki gövde ve dal parçaları ile sürgünlerinde kök ve
sürgün oluşturma (Çelik ve daldırma ile çoğaltma),

3- Özelleştirilmiş ya da değişikliğe uğramış vegetatif kısımlarla yapılan çoğaltma


(Yumru, soğan, kol ve kök sürgünleriyle çoğaltma),

4- Apomiktik tohum kullanarak yapılan çoğaltma,

5- Mikro (Doku kültürleriyle) çoğaltma.

2.2.1. Aşı İle Çoğaltma

2.2.1.1. Tanımı ve Amaçları

Aşı, iki bitki parçasını birleştirip kaynaştırmak ve tek bir bitki gibi büyüme ve
gelişmelerini sağlamaktadır. Böylece oluşan yeni bitkinin toprak üstü kısmını, yani tacını
oluşturan kısmına “kalem” veya “çeşit”, kök sistemini oluşturan kısmına ise “anaç” adı verilir.
İki vegetatif bitki parçasını birleştirip kaynaştırarak yeni bitkiler elde edilmesine yönelik bütün
yöntemlere ise “aşılama” denir.(1)

Aşıların kullanım amaçlarını şöyle özetlenebilir (1, 9, 14, 15):

a) Çelik, daldırma veya başka bir eşeysiz çoğaltma yöntemi ile ekonomik anlamda
çoğaltılması mümkün olmayan türlerin çoğaltılması: Örneğin, elma, armut, kiraz, vişne, kayısı,
ceviz, Antepfıstığı gibi önemli meyve türleri yukarıda belirtilen vegetatif çoğaltma yolları

24
kullanılarak ekonomik bir şekilde çoğaltılamaz. Bu meyve türlerinin üstün nitelikli çeşitleri
ancak aşılama yoluyla korunabilmektedir.

b) Anaçların üstün özelliklerinden yararlanılması: Bazı tür ve çeşitler çelikle


çoğaltılabildiği halde, bunların anaçlar üzerine aşılanarak yetiştirilmeleri tercih edilmektedir.
Çünkü bu tür ve çeşitler kendi kökleri üzerinde yetiştirildiğinde istenilen sonuç çoğu kez elde
edilememektedir. Örneğin bir çok meyve türü ve üzüm çeşitlerinin, elverişsiz iklim ve toprak
koşullarında bile ekonomik olarak yetiştirilmelerine olanak sağlayan, aynı zamanda bazı
hastalık ve zararlılara dayanıklı anaçlar geliştirilmiştir. Şeftali yetiştiriciliğinde topraktaki
nematodlara dayanıklı Nemaguard anacı tercih edilirken, Vitis vinifera asma türüne ait üzüm
çeşitleri, filokseralı bölgelerde ancak Amerikan asma anaçlarının üzerine aşılanarak
yetiştirilebilmektedir. Yine kuvvetli anaçlar, meyve ağaçları ve asmaların büyüme kuvvetini
etkilemektedir. Elma ve armutlar için bodurlaştırıcı anaçlar kullanılarak, yoğun yetiştiriciliğe
uygun bodur ağaçlar elde edilmektedir.

c) Ara anaçların olumlu etkilerinden yararlanılması: Bazı meyve tür ve çeşitlerine ait aşı
kombinasyonlarında ortaya çıkan aşı uyuşmazlığı yüzünden, bu tür ve çeşitlerin klasik aşılama
yöntemleri ile çoğaltılması mümkün olamamaktadır. Bu sakınca hem anaç ve hem de kalemle
uyuşan bir çeşidin ara anaç olarak kullanılması ile ortadan kaldırılabilmektedir. Bu
uygulamaya “ara aşı” denir. Ayrıca bazı bodur anaçların (M9 klon elma anacı gibi) kök
sistemleri çok zayıf olduğundan, bunların toprakta tutunmaları da zayıf olmaktadır. Bunun
sonucu olarak, böyle anaçlar üzerine aşılı ağaçlar fazla meyve yükü veya rüzgar etkisi ile
yıkılabilmektedirler. Böyle anaçların kullanıldığı durumlarda destekli yetiştiricilik
önerilmektedir. Ancak kuvvetli kök yapısına sahip anaçlar üzerine M9 gibi bodur anaçların ara
anaç olarak kullanıldığı durumlarda küçük taç yapan ve toprağa sıkı tutunan ağaçlar elde
edilmesi mümkündür.

d) Çeşit değiştirme: Bir meyve bahçesi veya bağın tamamı veya bir kısmı arzu
edilmeyen, düşük verimli, ya da düşük kaliteli, hastalık ve zararlılara duyarlı çeşitlerle
kurulmuş olabilir. Böyle meyve bahçeleri ve bağlarda çeşit değiştirme (çevirme) aşıları
yapılarak kısa sürede istenilen sonuç alınabilir.

Diğer yandan, uygun aşılama yöntemleri kullanılarak, yabani ağaçlar da kısa sürede
yüksek verim ve kalite değerlerine sahip kültür çeşitlerine dönüştürülebilmektedir. Örneğin,
yurdumuzun Ege ve Akdeniz kıyıları zeytinin yabanisi olan delicelerle, Güney Doğu Anadolu

25
Bölgesi Antepfıstığının anaçları olan melengiç, buttum ve sakız ağaçlarıyla, Orta Anadolu
Bölgesi ise armut anacı olarak kullanılan ahlatlarla yer yer kaplıdır. Bunların kısa sürede kültür
çeşitlerine dönüştürülmesi meyveciliğimiz açısından büyük yararlar sağlayacaktır.

e) Ağaçlarda zarar gören kısımların onarılması: Zaman zaman meyve ağaçlarının kök,
gövde veya ana dallarında soğuklar, tarım alet makinaları, bazı hastalıklar ve hatta kemiriciler
nedeniyle önemli zararlar meydana gelmektedir. ”Onarma aşıları” ile zararlanmış ağaçlar
yeniden sağlıklı duruma getirilmektedir.

f) Islah çalışmaları sonucu elde edilmiş bitkilerde büyümenin hızlandırılması:


Melezleme yoluyla meyve ve asma ıslahı çalışmalarından elde edilen çöğürler, kendi kökleri
üzerinde geç meyveye yatarlar. Oysa bunlar, kalem ya da göz alınabilecek yeterli büyüklüğe
eriştiğinde, uygun bir anaç üzerine aşılanarak, meyveye yatma süreleri kısaltılabilir.

g) Virüs hastalıklarının incelenmesi: Virüs hastalıklarının aşı yoluyla taşınması


nedeniyle virüsle bulaşık bir kalem veya gözün bilinmeyerek kullanımı sonucu hastalığın
yayılması önemli bir sorun olmaktadır. Virüs taşıdığından şüphe edilen meyve ağaçlarından ve
omcalardan alınan aşı kalemleri, virüse duyarlı olduğu bilinen test bitkileri üzerine aşılanarak,
ortaya çıkan belirtilere göre virüs testleri yapılmaktadır.

2.2.1.2. Aşının Başarı Sınırları ve Aşı Uyuşmazlıkları

Aşıda başarı, kullanılan anaç ve kalemin botanik akrabalık derecesine, aşılama ve onu
izleyen dönemde ortamın sıcaklık ve nem koşullarına, uygulanacak aşı tekniğine, uygulamada
gösterilen özene göre değişmektedir.

Aşılamada her şeyden önce, kullanılan anaç ve kalemin birbirleriyle kaynaşma


yeteneğine sahip olup olmadıkları bilinmektedir. Genel olarak, aşılanacak bitkiler botanik
bakımdan birbirlerine ne kadar yakın akraba iseler, aşının başarı (kaynaşma) şansı o kadar
yüksek olmaktadır.

Botanik akrabalık ile aşıda başarı arasındaki ilişkileri şöyle özetlemek mümkündür (1,
9, 14, 15):

a) Çeşit İçinde Aşılama: Bir kalem veya göz alındığı bitkiye tekrar aşılanabildiği gibi,
bu çeşidin diğer bütün bireylerine de başarı ile aşılanabilir. Örneğin, Ankara armut çeşidinden

26
alınan kalem veya göz, hem alındığı ağaca hem de dünyadaki herhangi bir Ankara armut çeşidi
ağacı üzerine başarılı olarak aşılanabilir. Bağcılıkta da aynı durum söz konusudur.

b) Çeşitler Arasında Aşılama: Bir tür içindeki değişik çeşitler de, birbirleriyle başarılı
olarak aşılanabilir, Örneğin, Ankara armut çeşidini, Williams, Akça, Şeker armut çeşitleri veya
armut türü (Pyrus communis) içindeki diğer bütün çeşitlerin ağaçları üzerine veya Vitis
vinifera türüne ait Hafızali, Hamburg misketi, Razakı, Çavuş gibi üzüm çeşitlerini kendi
aralarında başarıyla aşılamak mümkündür.

c) Türler Arasında Aşılama: Aynı cinse giren farklı türlerin aşılanmaları, bazı türlerde
başarı ile sonuçlanırken bazılarında ise başarısız olmaktadır. Örneğin, Citrus cinsine ait bir çok
turunçgil türü (turunç, portakal, mandarin limon) arasında aşılama başarılı olup pratikte yaygın
olarak kullanılmaktadır. Badem, kayısı ve erik, Prunus cinsi içinde farklı türler olup yine farklı
bir tür olan şeftaliye anaç olarak kullanılabilmektedir. Öte yandan aynı cins içinde farklı türler
olan badem ve kayısı birbirleri üzerine başarılı olarak aşılanamamaktadır. Diğer yandan
filoksera ile bulaşık alanlarda Vitis vitifera türüne ait üzüm çeşitlerinden alınan kalemler anaç
olarak kullanılan Amerikan türleri (Vitis riperia, Vitis rupestris, Vitis champini gibi) üzerine
aşılanarak yetiştirilebilmektedir.

d) Cinsler Arasında Aşılama; Aşılanacak bitkiler aynı familya içinde farklı cinsler
olduğunda, aşıda başarı şansı çok azdır. Pratikte bu kombinasyonların başarılı olarak
kullanıldığı durumlar bulunmasına karşın, çoğu kez bu tür aşılar başarısız olmaktadır. Örneğin,
ayva (Cydonia cinsi) ile armut (Pyrus cinsi)’un bir çok çeşitleri birbiriyle uyuşmakta ve uyuşan
armut çeşitleri için ayva bodur anaç olarak kullanılmaktadır. Ancak tersi kombinasyon yani
armut üzerine ayvanın aşılanması başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Yine üç yapraklı (Poncirus
trifoliata), Citrus cinsine giren farklı türler (mandarin, limon gibi) için anaç olarak başarıyla
kullanılmaktadır.

e) Familyalar Arasında Aşılama; Bahçe bitkileri yetiştiriciliğinde bu tür başarılı olmuş


kombinasyonlar bulunmamaktadır. Kambiyum dokusu olmayan bitkilerde aşının kaynaşması
hemen hemen olanaksızdır. Bu nedenle aşı, kapalı tohumların çift çenekli bitkileri ile açık
tohumların kozalaklı bitkilerine uygulanmamaktadır.

27
Aşılamada eğer anaç ve kalem arasında uygun bir kaynaşma sağlanamıyor veya
kaynaşma sınırlı kalıyorsa, o zaman aşı başarısız olarak nitelendirilmekte ve bu kombinasyon
“uyuşmaz” olarak isimlendirilmektedir.

Aşı uygulaması sonunda, anaç ve kalemin çakışan kambiyum dokuları, meristematik


dokulardan oluşan kallusu meydana getirmekte ve farklı iki kaynaktan oluşan bu meristematik
hücreler bir hat boyunca birleşmektedirler. Birleşme sonucu, hem anaç hem de kalem
tarafındaki odun ve soymuk dokuları aşı noktasından su ve besin elementleri ile asimilasyon
ürünlerinin geçişine izin vermektedirler. Uyuşmaz aşı kombinasyonlarında bu ortak doku
oluşumu meydana gelmemektedir. Bazı uyuşmaz kombinasyonlarda ise, kaynaşma olmuş gibi
görünse de, normal gelişme sürdürülemediğinden bir süre sonra bu bitkiler ölmektedir.

Aşı uyuşmazlığının en tipik belirtisi, anaç ve kalem arasında sağlıklı bir kaynaşma
olmaması nedeniyle, ağaçların veya omcaların aşı noktasından, düzgün bir yüzey oluşturarak
kırılmasıdır. Örneğin, Williams armut çeşidi, ayva anaçları üzerinde genellikle zayıf gelişme
göstererek, aşı yerinden kolayca kırılmaktadır. Aynı çeşit, başka bir armut türü olan Pyrus
pryfolia anacı üzerine aşılandığında, kuvvetli bir kaynaşma meydana gelmekte, ancak bu kez
de meyvenin uç kısmında siyahlaşma şeklinde zararlar oluşmaktadır. Bu yüzden, bu çeşit için
her iki anaç da uyuşmaz olarak nitelendirilmektedir. Yine kiraz/idris kombinasyonlarında da
belirli bir yaştan sonra aşı uyuşmazlığı sıkça ortaya çıkmaktadır.

Asmalarda Vitis vinifera/Vitis rotundifolia kombinasyonu dışında bu anlamda aşı


uyuşmazlığı söz konusu olmadığı halde, çeşit veya anacın gelişme kuvvetleri arasında önemli
farklılıklar söz konusu ise bu durum belirli düzeyde bir uyuşmazlığı kanıtlamaktadır.

Bitki gelişiminde genelde bir gerileme, yapraklarda sararma ve erken yaprak dökümü,
aşı birleşme yerindeki nekrozlar ve çatlaklar ile aşırı şişkinliklerin yanı sıra, fidanlıklarda
ortaya çıkan yüksek oranda aşıda başarısızlık durumu da aşı uyuşmazlığının belirtileri olarak
bilinmektedir.

Aşıda başarıyı etkileyen faktörleri şöyle sıralamak mümkündür (1, 9, 14, 15):

a) Uyuşmazlık: Daha öncede belirtildiği gibi uyuşmaz oldukları bilinen


kombinasyonları birbirleri ile aşılamaktan kaçınmak gerekir.

28
b) Bitki Cinsi: Aşı uyuşmazlığının söz konusu olmadığı durumlarda bile, bazı bitkilerde
aşı kaynaması daha zor olmaktadır. Örneğin, elma ve armutlarda onarma veya çeşit değiştirme
amacıyla yapılan kalem aşılarında başarılı sonuçlar alınırken, şeftali ve kayısılarda aynı amaçla
yapılan aşılarda aynı ölçüde başarılı sonuçlar alınmamakta ve aşılamada özel dikkat
gösterilmesi gerekmektedir.

c) Aşılama İle Bunu İzleyen Dönemde Ortamın Sıcaklık ve Nem Koşulları: Aşıdan
sonra, aşıda birleşmeyi sağlayacak kallus dokusunun oluşumu için çevre koşullarının uygun
olması gerekir. Özellikle sıcaklığın kallus dokusunun meydana gelmesinde büyük etkisi vardır.
Elmalarda, sıcaklık 0oC’nin altında veya 40oC’nin üstünde olduğunda aşı yerinde hemen hemen
hiç kallus oluşmamakta ve hatta 40oC’de hücreler ölmektedir. Meyve türlerinde kallus
oluşumu, 4-32oC’ler arasında sıcaklığın artışına paralel olarak hızlanmaktadır.

Asmalarda ise masa aşılarının yapılmasından sonra, aşıların kaynaşması için aşılı
çeliklerin 22-26oC’de katlanması ile aşı yerinde çepeçevre kallus oluşumu sağlanmaktadır.
28oC veya daha yukarı sıcaklıklarda bol miktarda, ancak daha yumuşak kallus dokusu
oluşmakta, bunun sonucu olarak aşı yerinde sağlıklı bir kaynaşma sağlanamamaktadır.
18oC’nin altında ise yine asma aşılarında kallus oluşumu son derece yavaşlamaktadır.

Aşıda başarıyı etkileyen bir diğer önemli etken, anaç ve kalemin yanı sıra özellikle aşı
yerinden su kaybının önlenmesidir. Aksi durumda aşının tutma şansı çok azalmaktadır. Yine
kallus dokusunu oluşturan meristematik hücreler ince zarlı ve gevrek yapılı olmaları nedeniyle
su kaybına karşı çok duyarlıdırlar. Aşı yerinden su kaybının önlenmesi amacıyla aşı yüzeyleri,
aşı macunları veya değişik katkı maddelerini (reçine, balmumu, vazelin gibi) içeren parafin
karışımları ile kaplanmaktadır.

Kallus dokusu oluşumu için aşı yerinin çevresinde yeterli oksijenin bulunması da
zorunludur. Bu nedenle aşı macunları ve parafin karışımları, aşı yerinde havanın giriş çıkışını
engelleyerek, kallus dokusu oluşumunu sınırlandırmayacak yapıda hazırlanmalı ve uygun
kalınlıkta uygulanmalıdır.

d) Anacın Gelişme Durumu: Özellikle göz aşılarının yapılmasında anacın kolaylıkla


kabuk veren aktif büyüme devresinde olması gerekmektedir. Bu nedenle gerek meyve
fidanlıklarında, gerekse anaçların bağda aşılanması durumunda, aşıdan hemen önce ve aşı

29
sırasında toprağın nemli olmasında yarar vardır. Aksi durumda aktif büyüme durmakta ve
kambiyum dokusu sıkışarak gözlerin anaçla kaynaşma oranları azalmaktadır.

e) Aşılama Tekniği: Kalem veya göz aşıları tekniğe uygun olarak yapılmalıdır. Anaç ve
kalemin kambiyum dokularından sadece küçük birer kısmın birbiriyle temas ettiği durumlarda,
sadece temas halinde olan noktada kaynaşma olmaktadır. Bunun sonucunda kalem sürmekte,
ancak yaprak yüzeyinin artması ile yüksek sıcaklıkta terlemede artacağından iletim demetleri
yeterli olmadığı için sonuçta kalem ölebilmektedir.

f) Hastalık ve zararlılar: Çoğaltma materyalinin (kalem, göz, anaçlık çelik gibi) hastalık
etmenleriyle (özellikle virüs) bulaşık olması, başarıyı azaltır. Bu yüzden virüssüz ağaçlardan ve
omcalardan kalem alınması, aşıya başlamadan önce fidan üretim materyalinin mantari ve
bakteriyel hastalık etmenlerine karşı dezenfekte edilmesi aşıda başarı oranını arttıracaktır.

2.2.1.3. Anaçlar

Ağacın veya omcanın kök sistemini oluşturan anaçlar, çoğaltma yöntemlerine göre
tohumdan elde edilen “çöğür anaçlar” (generatif anaçlar) ve vegetatif yöntemlerle (çelik,
daldırma, kök sürgünleri gibi) çoğaltılan “klon anaçlar” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Asma
anaçları, tümüyle vegetatif anaçlar grubu içinde yer alırlar (1, 9, 14, 15).

Anaçlar ayrıca büyüme kuvvetlerine, üzerine aşılanan çeşidin gelişmesi üzerindeki


etkilerine göre kuvvetli, orta kuvvetli zayıf (meyvecilikte bodur) ve çok zayıf (meyvecilikte
çok bodur) olarak da sınıflandırılabilir. Bu anaçlardan kuvvetli olanlar yüksek boylu ağaçlar ve
kuvvetli gelişen omcalar oluştururken, zayıf anaçlar ise küçük, kısa boylu ağaçlar veya daha
zayıf gelişen omcalar meydana getirirler. Kuvvetli asma anaçları, vejetasyon süresi uzun
yörelerde, kuvvetli gelişen zayıf asma anaçları ise vejetasyon süresi kısa yörelerde ve zayıf
gelişen üzüm çeşitleri için kullanılırlar (1, 14, 15).

Meyve yetiştiriciliğinde çöğür (generatif) ve klon (vegetatif) anaçlarının kendilerine


özgü üstünlükleri ve sakıncaları bulunmaktadır. Bu nedenle yetiştiricilerin kendi koşullarına
göre anaçların özelliklerini dikkate alarak seçim yapmaları gerekmektedir.

Çöğür (vegetatif) Anaçlar: Anaç elde etmek amacıyla kullanılan tohumlar, kültür
çeşitlerine ait ağaçlardan alınmışsa bu tür anaçlara “yoz”, yabani tiplerden ise bunlarda çöğür
adı verilir.

30
Çöğür Anaçlarının Üstünlükleri:

a) Kök sistemleri derin ve kuvvetli gelişmiştir. Bu nedenle topraktaki su ve besin


maddeleri noksanlıklarına karşı daha dayanıklıdırlar.

b) Derinlere giden kök yapıları nedeniyle, toprağa tutunmaları daha güçlüdür.

c) Virüs hastalıkları ile bulaşık değildirler (1, 14).

Çöğür Anaçların Sakıncaları:

a) Çöğür anaçları ebeveynlerinin heterozigot kalıtsal yapıları ve yüksek oranda yabani


döllenme özellikleri nedeniyle, bir örnek bitkiler oluşturamazlar. Bu yüzden meydana gelen
ağaçların gelişme kuvvetleri farklı olduğu gibi soğuğa ve kurağa, hastalık ve zararlılara
dayanımları da farklıdır. Yine ağaçların verime başlama yaşları ile verim ve meyve kaliteleri
de farklılık gösterebilir.

b) Çöğür anaçlar genelde yüksek boylu ağaçlar meydana getirirler. Bu durum budama,
hasat ve tarımsal savaş gibi kültürel işlemleri güçleştirmektedir.

c) Ağaçlar geç meyveye yatarlar ve yüksek kaliteli meyve tutma oranları azdır. (1, 14)

Klon Anaçlar:

Klon anaçların üstünlüklerini şu şekilde açıklamak mümkündür (1, 14):

a) Aynı kalıtsal yapıda olmaları nedeniyle, bir örnek bireyler meydana getirirler. Bu
anaçlar üzerine aşılanan çeşitlere ait ağaçlar ve omcalar aynı büyüme kuvvetinde olup soğuğa,
kurağa, hastalık ve zararlılara karşı dayanımları aynıdır.

b) Bunların belirli özelliklerinden yararlanılmaktadır. Örneğin, zayıf anaçların


kullanılması ile bodur ağaçlar elde edilmekte, böylece yoğun dikim nedeniyle birim alandan
elde edilen verim artmaktadır. Bu yolla elde edilen bodur ağaçlar verime daha erken
başlamakta, bol ve kaliteli ürün vermekte ve ayrıca bu bahçelerde budama, mücadele verim
gibi kültürel işlemler daha kolay ve ekonomik olarak yapılabilmektedir.

31
Klon Anaçların Sakıncaları (1, 14):

a) Çoğaltılacak klon eğer virüs hastalıkları ile bulaşık ve özel önlemler alınmamış ise,
yeni çoğaltılan anaçlar da virüs hastalıkları ile bulaşık olacaktır.

b) Bodur tipler genellikle, kök sistemlerinin zayıf ve gevrek bir yapıda olması
nedeniyle, rüzgar ve meyve yükü sonucu devrilebilmektedirler. Bunlar için kuvvetli dayanaklar
kullanılması gereklidir.

c) Daha yüzlek kök yapıları nedeniyle, su ve besin maddelerinin yetersiz olduğu toprak
ve elverişsiz iklim koşullarına uyumları iyi değildir.

2.2.1.4. Aşı Kalemlerinin Alınması, Hazırlanması Ve Muhafazası:

Aşı kalemleri, çoğaltılması istenen çeşitlerin damızlık ağaçlarından alınan bir


yaşındaki dallardır. Aşı kalemlerinin sağlandığı kalem damızlıklarının başta meyveleri olmak
üzere, pomolojik özelliklerini iyi olarak ve hiçbir kuşkuya meydan vermeyecek şekilde
bilinmesi gerekir. Bunun için modern fidanlıklarda mutlaka kalem damızlıklarının kurulması
gerekir. Çünkü ismine doğru fidan üretiminin garantisi budur. Özel sektöre ait birçok
fidanlıkta kalem damızlığı ya hiç yoktur ya da yetersizdir. Böyle durumlarda bazen büyük
fidanlıklarda bile kullanılan bir yönteme baş vurulur. Buda aşı kalemlerinin, aşı
parsellerindeki o yıl sökülecek fidanlardan sağlanmasıdır ki, genelde yan dal teşekkül ettiren
vişne, kayısı, şeftali ve bazı elma çeşitlerinde (Misket, Jonathan gibi) bu metoda sıkça baş
vurulmaktadır. Bu durumda hataya düşülmemesi için düzgün bir aşı planının tutulmuş olması
gerekir.

Aşı kalemleri ile birçok hastalık ve zararlılar taşınabilir. Bu nedenle kalemin sağlıklı
ağaçlardan alınmasına dikkat edilmelidir. Bu amaçla fidanlıklardaki kalem damızlıkları
hastalık ve zararlılar yönünden devamlı kontrol edilmeli ve ilaçlamalar zamanında
yapılmalıdır.

Aşı kalemlerinin iyi gelişmiş ve odunlaşması gerekmektedir. Bunun içinde kalem


damızlıklarının bulunduğu parsellerde toprak işleme, sulama, gübreleme, budama gibi her
türlü bakım işlerinin zamanında tam olarak yapılmasına dikkat edilmelidir. Aşı kalemleri,
ağacın tacının dış tarafındaki güneş gören kısımlarından alınmalıdır. Ağacın tacı içerisinde
gölgede kalan sürgünler genel olarak iyi pişkinleşemezler. Böyle sürgünlerin gözler arasında

32
ki mesafeleri (internod) uzun ve dokuları gevsek olur. Obur dallarla, zayıf dallar ve meyve
dalcıkları aşı kalemi olarak kullanılmamalıdır. Bu gibi dallardan alınan aşı kalemi ile yapılan
aşılar iyi tutmadığı gibi verimleri de az olur.

Aşı kalemleri meyveye yatmış ağaçlardan alınırsa, garantili iş yapılmış olur.

Aşı kalemi alınacak ağaçlar çok yaşlı olmamalıdır. Çünkü böyle ağaçlarda aşı kalemi
olarak kullanılabilecek sürgün az olur.

Aşı kalemi olarak kesilen sürgünlerin çapı en az 8–12 mm yani kurşun kalem
kalınlığında olmalıdır, kalemler bu sürgünlerin ortalarından alınmalı, sürgünlerin dip ve uç
kısımları kesilip atılmalıdır. Uçtaki gözler tam olgunlaşmadığından dip kısımdaki gözlerde
bazen sürme yeteneğinde olmadıklarından veya kiraz gibi türlerde çiçek gözleri olduğundan
aşı da kullanılmazlar.

Kalemler, aşıda kullanılacakları zamana göre, ya ağaçlarda yapraklar döküldükten


sonra (ağaçlar dinlenme halinde iken) veyahut yazın yeşil bir halde iken (yapraklı olarak)
kesilirler. En iyisi kalemleri kullanılacakları zaman kesmek ve hemen kullanmaktır. Fakat
kalemlere suyun yürümesini önlemek bakımından buna çok defa imkan hasıl olmaz. Bu
yüzden ilkbaharda yapılacak kalem aşıları için, aşı kalemleri ağaçlarda gelişme tamamen
durduktan sonra, ağaç tam uykuda iken kesilir. Kesilen kalemlerin kurumalarını önlemek için
50 veya 100’lük demetler halinde bağlanırlar, gerekirse kalemlerin her iki ucu macunlanır,
polietilen torbalar içindeki nemli perlit içerisinde ve eğer saklama 3–4 hafta içinse 0–4oC’de,
1–3 ay içinse 0oC’ de nemli bir ortamda, en iyisi soğuk hava depolarında muhafaza
edilmelidir. Perlit yerine talaş ve pit yosunu da kullanılabilir, ancak asla kum
kullanılmamalıdır.

Saklanan kalemlerde kabuğun buruşmaması, sararmaması ve kalemlerin küflenmemesi


şarttır. Ancak böyle kalemlerle yüksek randımanlı aşılar yapılabilir.

Göz aşıları için yazın vegetasyon döneminde alınacak kalemlerde gözlerin iyice
teşekkül etmiş olmalarına dikkat edilmelidir. Yazın kesilen kalemler derhal kullanılmalıdır.
Kesilen kalemlerin yaprak ayaları koparılır ve kalemin tepesi kesilir. Bu suretle kalem de
buharlaşma ile meydana gelecek olan su kaybı azaltılmış olur. Yaprak saplarının bir kısmını
gözlerin yanlarında bırakmaktan maksat gözün kolaylıkla takılması sağlamak ve gözlerin
zedelenmelerine engel olmaktır. Sonradan aşılarda bu sapların dokunulduğunda düşmesi ile

33
aşının tutup tutmadığı da belli olur.

Yaprak ayaları alınan aşı kalemleri, içinde bir fungusit ve bir insektisit bulunan ilaçlı
suya demetler halinde batırılıp çıkarılır ve bunu müteakiben aşıda kullanılır. Bundan maksat
aşıdan sonra aşı gözlerini mantar, bakteri veya çeşitli böceklerin zararlarından korumaktır (14,
15).

2.2.1.5. Aşı Kalemlerinin Nakli

Aşı kalemlerinin her zaman civardan temini mümkün olmamakta bazen uzaklardan
getirilmesi icap etmektedir. Sonbaharda alınan ve kışın muhafaza edilecek olan kalemlerin
nakilleri kolay ise de, yazın sıcak günlerinde alınan kalemlerin mümkün olduğu kadar en kısa
zamanda yerlerine ulaştırılması gerekmektedir. Bu amaçla uzak yerlere gönderilecek kalemler
ağaçtan alınır alınmaz yaprak ayaları kesilir, gönderilecek kalemin miktarına göre bir sandık
alınır ve kalemler perlit, talaş veya yosun gibi rutubeti muhafaza edebilecek maddelerle
katlanır. Nakil sırasında kalemleri demet halinde bağlamak, kızışmaya sebep olduğundan,
doğru değildir.

Aşı kalemlerini belirtilen katlama malzemesi ile birlikte delikli plastik torbalara
koyarak sandığa yerleştirmek daha uygun olur. Yalnız plastik torbaların delikli olmasına
özellikle dikkat edilmelidir. Aksi takdirde havalanamayan rutubetli ortamdaki aşı kalemleri
çabuk bozulurlar. Kalemlerin mümkün olduğu kadar serin havalarda gönderilmesi de
unutulmamalıdır.

Aşı kalemleri, aşı yerine getirildiğinde, önce 1–2 saat kadar suda bırakılır ve ondan
sonra aşıda kullanılırlar. Gelen kalemler fazla su kaybetmişlerse ve gözleri de kararmışsa bu
kalemler aşıda kullanılmamalıdır.

İlkbahar aşıları (erken sürgün göz aşısı ve kalem aşıları) için kışın veya baharda
gönderilecek kalemleri bu kadar büyük bir ihtimamla ambalaj yapmaya lüzum yoktur. Bunlar
demet halinde ve üzerleri nemli kağıtla sarılarak, havalar çok soğuksa demetler arasına saman
doldurularak sandıklara yerleştirilir ve istenilen yerlere gönderilirler (14, 15).

34
2.2.1.6. Aşı Alet Ve Malzemeleri

Aşı Çakısı

Aşı şekline göre değişen çeşitli aşı çakıları vardır. Göz aşısı için kullanılan aşı
çakılarının ya sapının ucunda veya ağzının arka tarafında bir tırnak bulunur. Bu kısımla
anacın kabuğu kaldırılır. Cevizde uygulanan yama göz aşısında ise iki ağızlı aşı çakıları
kullanılır. Bu çakılarda bıçaklar arası 2,5–3 cm. arasındadır (14).

Serpet

Kalem aşılarında aşı yerinin, budamalarda çapı büyük olan yaraların (kesim yerlerinin)
perdahlanıp düzeltilmesinde veya kalınca dalların budanmasında kullanılan ağızları kavisli
olarak yapılmış kuvvetli bir çakıdır (14).

Budama Makası

Aşı kalemlerinin alınması ve hazırlanmasında, anaç ve fidanların tuvaletinde, aşıdan


evvel anaçlarda aşı temizliğinde, aşılanan anaçların tepelerinin kesiminde ve ağaçların
budanmalarında kullanılırlar. Tek taraflı kesen budama makasları bitkiyi ezdikleri için her iki
ağzı keskin olan makaslar tercih edilmelidir (14).

Aşı Baltası

Yarma kalem aşılarında anacın yarılarak aşı kalemlerinin yerleştirileceği yerlerin


hazırlanmasında kullanılan tahta saplı keskin ağızlı on tarafında üçgen seklinde bir yarık
açıcısı bulunan özel tipte bir alettir (14).

Aşı Tokmağı

Yarma kalem aşılarında, aşı yerinin hazırlanmasında kullanılan, aşı baltasına vurarak
onun anaçta bir yarık açmasını sağlayan tahta bir tokmaktır (14).

Bileği Taşı

Aşı çakıları, serpet, aşı baltası, budama makası gibi aletlerin bilenmesine yarayan
taşlardır. Su ve yağ taşları olmak üzere iki çeşidi vardır. Bileme esnasında çeşidine göre
üzerine su veya ince yağ damlatılır (14).

35
Testere

Aşı ve budama işlerinde, budama makasının kesemeyeceği kadar kalın olan dalların
kesiminde kullanılan, çeşitli şekillerde yapılmış özel testerelerdir. İnce dişli ve dar uçlu
olanları tercih edilmelidir (14).

Aşı Bağı

Aşı işleminde kalem veya gözün, anaçla sıkıca birleştirilmesi ve aralarında boşluk
kalmaması için kullanılan rafya, plastik şerit, lastik şerit ve pamuk ipliği gibi malzemelerdir
(14).

Daha çok T (kalkan) göz aşılarında kullanılan rafya, Asya, Afrika ve Amerika’nın
tropik bölgelerinde yetişen Raphia sp. türüne giren bitkilerden elde edilen liflerdir. Rafyanın
esnekliği yok gibidir. Bundan dolayı göz aşılarında, aşıdan 15–20 gün sonra alınmazlarsa
anacı boğar ve buradan kırılmalarına sebep olurlar (14).

Ceviz fidanı üretiminde uygulanan, yama durgun göz aşısı ve yarma kalem aşılarında
aşı bağı olarak beyaz plastik şeritler kullanılmaktadır. Bu aşı bağları güneş ışınlarını
yansıtarak aşı yerinde daha elverişli şartlar meydana getirirler. Ayrıca esnek oldukları için aşı
yerinde boğma yapmazlar (14).

Aşı Macunu

Kalem aşılarının, budama yaralarının ve aşı kalemlerinin kurumasını, hastalık ve


zararların bulaşmasını önlemek ve kolay kapanmalarını sağlamak amacıyla o yerlere sürülen,
reçine veya çam sakızı, zift, ispirto, odun külü, iç yağı, bal mumu, bezir yağı gibi çeşitli
maddelerden yapılmış preparatlardır (14).

Aşı macunları sıcak ve soğuk macunlar olmak üzere iki kısımda incelenirler (14).

1-Sıcak Aşı Macunu

Sıcak aşı macunu hazırlandıktan sonra katılaşan ve ısıtılıp yumuşatıldıktan sonra


kullanılan bir preparattır.

36
Örnek: Malzemeler

500 gr zift

500 gr balmumu

300 gr iç yağı (eritilip süzülmüş)

125 gr elenmiş ince odun külü (tercihen meşe)

Yapılışı:

Zift ile balmumu ufak parçalara ayrılıp bir kap içerisinde ve alevsiz ateş üzerinde
ısıtılarak eritilir. Diğer bir kapta iç yağı yine ateş üzerinde eritilir ve sonra zift ile balmumu
eriyiğine katılır. Bunların üzerine ince elenmiş odun külü dökülüp iyice karıştırılarak
ısıtılmaya devam edilir. Kaplara dökülür. Bu macun soğuyunca katılaşır. Kullanılacağı zaman
yumuşaması için ısıtılması gerekir. Yalnız bu macunu fazla ısıtıp çok sıcak olarak
kullanmamaya dikkat etmelidir. Aksi takdirde aşı yerlerine zarar vererek aşının tutmasını
engeller (14).

2-Soğuk Aşı Macunu

Soğuk aşı macunu hazırlandıktan sonra yumuşaklığını koruyan ve soğuk olarak


kullanılan preparattır.

Örnek: Malzemeler

2 Kg ham reçine (Çam sakızı)

2 çorba kaşığı bezir yağı

100 gr balmumu

300 gr mavi ispirto

Yapılışı:

Çam sakızı ateşte eritilir. Sonra buna bezir yağı ve balmumu katılır. İyice karıştırılıp
eridikten sonra ateşten indirilerek biraz soğuması beklenir. Sonra ispirto, yavaş yavaş ve

37
karıştırılarak ilave edilir. Ağzı sıkıca kapanabilen kaplarda muhafaza edilerek soğuk olarak
kullanılır (14).

2.2.1.7. Aşı Tipleri

Aşılar, anaç üzerine takılan parçaların niteliğine göre iki sınıfa ayrılırlar (1, 2, 9, 11, 14,
15).

a) Göz Aşıları: Anaca takılan parça tek bir gözden ibarettir.

b) Kalem Aşıları: Anaca takılan parça, üzerinde 1 ile 3 arası göz bulunan 7 ile 15 cm
uzunlukta kalem adı verilen bir veya iki yaşlı dal parçasıdır. Bağcılıkta o yılın sürgünlerinden
hazırlanan kalemler de aşıda (yeşil aşı) kullanılabilmektedir. Ancak onarım amacıyla yapılan
kemer ve köprü aşılarında kalemin boyu 50 ile 80 cm uzunluğunda olabilmektedir.

Ayrıca aşılar yapılış zamanlarına, yani gelişme dönemi içinde sürüp sürmediklerine
göre de “sürgün” ve “durgun” aşılar olarak ayrılırlar.

a) Meyve ağaçlarında ve asmalarda erken ilkbaharda yapılan kalem ve göz aşıları ile
haziran ayında yapılan göz aşıları, aynı dönem içinde hemen sürerler. Bunlara “sürgün aşılar”
denir.

b) Yine asmalarda ve meyve ağaçlarında ağustos veya eylül ayında yapılan göz aşıları
kaynaşır, tutar, ancak yapıldığı dönem içinde genellikle sürmezler. Böyle aşılara ise “durgun
aşılar” denilmektedir.

Aşıda kullanılacak kalem veya gözü hazırlamak amacıyla, genellikle bir yaşlı
sürgünlerden kesilen dal parçalarına “aşı kalemleri” denilir. Aşı kalemleri erken ilkbaharda
uygulanacak kalem ve göz aşıları (sürgün) için, yaprak dökümünden kış sonuna kadar süren
dönem (dinlenme dönemi) içinde alınabilirler. Ancak erken alındıklarında muhafaza süresi
uzamaktadır. Kış soğuklarının bir yaşlı sürgünler üzerindeki gözlere zarar verme olasılığı
bulunmayan yörelerde aşı kalemlerinin bitkide uyanma başlamadan, yani aşı uygulamasından
birkaç hafta önce alınması daha uygun olmaktadır (1, 2, 9, 11, 14, 15).

Aşı kalemleri, uygun sıcaklık ve nem koşuşları altında gözleri dinlenme halinde tutarak
saklanmalıdır. Su kaybının önlenmesi şartıyla 2–3 haftalık bir süre için 4-10oC’de (buzdolabı

38
sıcaklığı), ya da 1-4oC sıcaklıktaki soğuk depolarda polietilen torbalar içinde aşı zamanına
kadar saklanmaları mümkündür (1).

Ağustos ve eylülde yapılacak durgun göz aşıları için kullanılacak aşı kalemleri ise, o
yılın sürgünlerinden gözler iyice olgunlaştıktan sonra, aşının yapılacağı dönemde
alınmaktadırlar. Sürgünler üzerindeki bütün gözlerin aşıda kullanılmaları mümkün değildir.
Aşı da kullanılacak kalem ve gözler, genellikle sürgünlerin orta kısımlarından alınırlar. Çünkü
sürgünlerin uç kısımlarının yeteri kadar odunlaşmamış, buna karşılık dip kısımlarının
gereğinden fazla odunlaşmış olmalarının yanı sıra, her iki kısımdaki gözlerde iyi gelişmemiştir
(1).

2.2.1.7.1 Göz Aşıları

Göz aşıları, küçük bir kabuk parçası (bazen küçük bir odun dokusu ile birlikte) ve
bunun üzerinde bulunan bir tek gözle yapılan aşılardır. Bu aşıların uygulanması kabuğun
odundan kolaylıkla ayrılabilmesine, yani bitkinin “kabuk vermesi”ne bağlıdır. Aşılama zamanı,
bitkinin ve kambiyum dokusunun aktif gelişme halinde olduğu ilkbaharda, yani büyüme ile
başlar ve sonbaharda büyümenin durmasına kadar devam eder. Ancak belirtilen bu dönem
içinde susuzluk, yaprakların herhangi bir nedenle dökülmesi veya zararlanması ya da düşük
sıcaklıklar gibi bazı faktörler nedeniyle kabuğu kalkması zorlaşabilmektedir.

Meyvelerin çoğaltılmalarında (özellikle meyve fidanı üretimi) daha yaygın olarak


kullanılan göz aşılarının kalem aşılarına göre bazı üstünlükleri bulunmaktadır.

1) Göz aşıları kurşun kalem karşılığındaki (5–6 mm) anaçlara dahi uygulanabildiğinden
anacın kalınlaşması için uzun yıllar beklenmemektedir. Aşıya erken başlanması nedeniyle, göz
aşıları ile aşılanan ağaçlar daha erken meyveye yatmaktadırlar.

2) Her anaca yalnız bir tek göz takıldığı için, daha az kalem (göz) kullanılmaktadır. Bu
durum, yeni ıslah çeşitleri ile az sayıda göz sağlanabilen çeşitlerin çoğaltılmasında çok
önemlidir.

3) Aşı uygulanırken anaçta çok az yara açıldığından aşının tutması daha kolay
olmaktadır. Genelde göz aşılarında tutma oranı %80–95 arasındadır.

39
4) Aşının tutup tutmadığı 15–20 gün sonra belli olduğundan tutmayan aşılar aynı yıl
içinde yenilebilmektedir.

5) Göz aşılarının öğrenilmesi ve yapılması daha kolay olup, usta bir aşıcı ile bağlayıcı
günde 800–1200 aşı yapabilmektedirler.

6) Durgun göz aşıları, fidanlıklarda diğer işlerin azaldığı bir dönemde yapılmaktadır.

7) Aşıdan sonra macun kullanmaya gerek yoktur.

Meyvecilikte ve bağcılıkta kullanılan göz aşılar, erken ilkbaharda, Haziran ayında,


Ağustos ve Eylül aylarında olmak üzere 3 dönemde yapılmaktadır.

Erken ilkbahar göz aşıları, anaçta aktif büyüme başlar başlamaz, kış dinlenme
döneminde alınan aşı kalemlerinde gözler kullanılarak yapılır. Bu aşılar, yapıldığı dönem
içinde sürerler.

Haziran göz aşıları o yılın sürgünlerinden hazırlanan aşı kalemlerindeki gözleri


kullanarak, yaz başında yapılmaktadır. Özellikle şeftali, nektarin, kayısı gibi sert çekirdekli
meyve türlerinin aşılanmasında kullanılmaktadır. Bunlarda sürgün aşılardır.

Geç yaz göz aşıları, Ağustos-Eylül aylarında, o yılın sürgünlerinden hazırlanan aşı
kalemlerindeki gözlerin kullanılması ile yapılan durgun aşılardır. Erken sonbahar göz aşıları
olarak da bilinen bu aşılar, aşı mevsiminin daha uzun sürmesi, yaz sonundaki yüksek
sıcaklıkların daha iyi kaynaşma sağlaması, aşı kalemlerinde saklama sorununun olmaması ve
fidanlıklarda o dönemde daha az iş olması nedenleriyle meyve fidanı üretiminde ve asma
anaçlarının bağda aşılanmasında diğer dönemlerde yapılan aşılara tercih edilmektedir. Bu aşılar
yapıldıkları yıl içinde tutarlar, ancak kışı dinlenme halinde geçirerek ertesi ilkbaharda sürerler.

Yapılış şekillerine göre göz aşılarının çok çeşitleri vardır. Ancak özellikle meyve fidanı
üretiminde en çok kullanılan “T” göz aşısıdır. Asma anaçlarında kabuğun kalkması zor
olduğundan, bunların bağdaki yerlerinde aşılanmalarında “yongalı göz aşısı” tercih
edilmektedir (1).

40
2.2.1.7.1.1. “T” Göz Aşısı

Bu aşı, genellikle meyve fidanlıklarında 0,6–2,5 cm çapında ince ve kolay kabuk veren
anaçlara uygulanır. Aşıda gözler, anaçların toprak yüzeyinden 5–25 cm yüksekliğine, kabuğun
düzgün bir yerine, aynı yönde takılmaktadır.

Anaçta yapılacak kesimlerde, aşıcılar çoğunlukla önce yukarıdan aşağıya kesimi, sonra
buna dik olan yatay kesiminin yapılmasını tercih etmektedirler. Bunun için anaç üzerinde önce
2,5 cm uzunluğunda dikey bir kesim yapılır. Sonra dikey kesimin üst ucunda, gövde çevresinin
1/3 ü kadar kısmında kabuk yatay olarak kesilir. İki kabuk dilimini kaldırmak amacıyla bıçak
hafifçe çevrilmelidir. Burada yatay ve dikey kesimlerin gerektiğinden uzun olmamasına dikkat
edilmelidir.

Gözün hazırlanması için, aşı kaleminde gözün 1 cm kadar aşağısından eğimli bir şekilde
kesime başlanır. Gözün altından geçip 2,5 cm kadar üstünde kesim bitirilir. Gözün 2 cm
üzerinden yatay kesim yapılarak göz kalemden çıkarılır. Gözün hazırlanmasında “odunlu” ve
“odunsuz” olmak üzere iki teknik uygulanır. Bazı aşıcılar, gözü çıkarırken uygulanan eğimli
kesimi, odun dokusuna geçecek şekilde biraz derin yaparlar. Bazı aşıcılar ise odunu çıkarılmış
gözleri tercih etmektedirler. Ancak, gözün odunsuz hazırlanması durumunda, gözün altında
bulunan ve göze su ile besin maddelerini taşıyan iletken dokulardan ibaret küçük bir odun
kısmı mutlaka bulunmalıdır.

Aşının son aşaması, hazırlanan gözün anaçta açılan “T” ye yerleştirilmesidir. Gözün üst
yatay kesim yüzeyi, anaçtaki yatay kesim yüzeyi ile çakışıncaya kadar göz aşağıya itilir. Bu
işlemin ardından, gözün kabuk kısmı anacın kabuk kanatlarıyla kapatılmalı, ancak göz açıkta
kalmalıdır.

Göz aşısında macunlanmaya gerek yoktur, ancak aşıda kaynama oluncaya kadar aşı yeri
sıkıca sarılmalıdır. Bu amaçla lastik veya plastik aşı şeritleri tercih edilmektedir. Şeritler esnek
yapıda olduklarından bitkinin büyümesiyle, aşı bölgesinde ortaya çıkacak boğulmanın önüne
geçilmekte, ayrıca aşının kaynama süresinde dış şartlar nedeniyle çürüyerek
kopabilmektedirler. Aşıda başka materyal kullanıldığında (rafya, pamuk ip vb.) alışamadan 10–
14 gün sonra aşı bağları aşıların arka kısmından boğulmanın önlenmesi için kesilmelidir. Aşıyı
izleyen 2–3 hafta içinde aşı yerinde kaynaşma tamamlanmaktadır. Ancak, aşı tutmamışsa ve
anaç kabuk vermeye devam ediyorsa aşı tekrarlanabilir (1).

41
2.2.1.7.1.2.“Yama” Göz Aşısı

Yama göz aşısının en belirgin özelliği üzerinde göz bulunan dikdörtgen şeklindeki bir
kabuk parçasının anaçtan kesilip çıkarılması ve bunun yerine yine üzerinde göz bulunan ve
çoğaltılacak çeşitten alınan aynı büyüklük ve şekildeki bir kabuk parçasının yerleştirilmesidir.

Yama göz aşısının yapılması T aşısına oranla daha yavaş ve daha güçtür, fakat ceviz
ve pikan gibi kabukları kalın olan meyve türlerinde geniş ölçüde başarılı olarak
uygulanmaktadır. Ceviz ve pikanlarda T aşısının pek iyi sonuç vermemesinin sebebi beklide
göz kabuğu kenarlarının anaçtaki yerine iyi oturmamasıdır. Bu metotla usta bir aşıcı günde en
fazla 300 aşı yapabilmektedir.

Bu aşı metodunda hem anacın hem de aşı kaleminin kolay kabuk vermesi şarttır.
Yurdumuzda tüm fidanlıklarda ceviz fidanı üretiminde başarı ile uygulanan yama göz
aşısında anaç ve kalemin çapları aşağı yukarı aynı kalınlıkta (1,2–2,5 cm) olmalıdır. İhtiyaç
duyulan aşı kalemi günlük olarak kesilip kullanılmalı, mecbur olmadıkça kalem stoku
yapılmamalıdır. Aşı kalemleri nemli bir çuvala sarılmış olarak aşı parselinin gölge ve serin bir
yerinde muhafaza edilebilirse de en iyisi delikli polietilen torbalara konulmuş olarak içerisi
buz kalıpları ile soğutulmuş termos kutularında saklanılmasıdır.

Gerek anaç gerekse kalemden kabuk parçasının alınmasını kolaylaştırması için özel
bıçaklar kullanılır.

Bu özel aşı bıçaklarında 2,5–3 cm aralıklarla enlemesine paralel kesim yapan iki ağız
bulunur. 3 cm kadar uzunlukta olan bu kesimler anacın sıra üzerine bakan ve üzerindeki 1–3
adet göz ihtiva eden bir yerinde toprak yüzeyinin ortalama 15 cm üstünde kabuktan oduna
kadar giden bir derinlikte yapılır. Bu iki yatay veya enlemesine kesim, tek ağızlı bir bıçakla
yukardan aşağıya doğru bir kesim yapılarak birleştirilir.

Aşı kaleminden üzerinde 1–3 adet göz bulunan kabuk parçasının çıkarılışı anaçtan
kabuk parçasının çıkarılışına benzer iki ağızlı bıçak kullanılarak kabuk üzerinde enlemesine
iki kesim yapılır, tomurcuk bu iki kesimin arasına bırakılır. Bundan sonra yanlarda
uygulanacak iki dikey kesim yine tomurcuk ortada kalacak şekilde yapılır (tıpkı anaçtaki
gibi). Böylece kabuk yamasının genişliği 2,5 cm olur. Üzerinde göz bulunan kabuk parçası
artık çıkarılmaya hazırdır. Bu çıkarılma esnasında kabuk parçası yukarı doğru değil de
yanlara doğru çekilmelidir. Burada bir baş parmak hareketiyle tomurcuk büyüme konisinin

42
(gözün özünün) kabuk parçasında kalmasına dikkat edilmelidir. Çünkü aşının tutması için
cersume denen bu kısmın tomurcuğun içerisinde kalması şarttır. Eğer kabuk yukarı doğru
kaldırılırsa öz muhtemelen göz kaleminin odununa yapışık kalır ve gözün içinde bir delik
meydana gelir.

Aşı kaleminden çıkarılan ve üzerinde göz ihtiva eden kabuk yaması anaçta daha
önceden hazırlanan ve kabuğu tam bu sırada çıkarılan yere hemen takılmalıdır. Aşı
kaleminden çıkarılan kabuk yamasının altı ve üstü anaçta açılan yere rahatça uyar, çünkü her
iki kabuğun bu kısımları aynı bıçakla kesilmiştir. Esasında kabuk yamasının alt ve üstünün
anaçta açılan yere sıkıca uyması yan taraflarının uymasından daha önemlidir.

Burada dikkat edilirse anaçtan alınan ve göz ihtiva eden kabuğun yerine aşı
kaleminden alınan ve yine üzerinde göz bulunan kabuk yaması takılmıştır. Cevizler için bu
şarttır. Çünkü cevizlerde aşı kalemleri ne kadar pişkinleşmiş olursa olsunlar gözün bulunduğu
yerde odun dokusunda meydana gelmiş olan şişkinlik (çıkıntı) kabukta da kabarıklığın
meydana gelmesine yol açar. İşte kalemden alınan aşı dokusunun anacın gövdesinde rasgele
bir yere oturtulması bahsedilen bu kabarıktan dolayı kabuk yaması ile anaç odunu arasında
boşluk kalmasına ve kabuk yamasının etrafı ile tomurcuğun siyahlaşıp kurumasına sebep olur
ve dolayısıyla aşı tutmaz.

Cevizlerde yaprak sapının dibine 1–3 adet arasında değişen sayıda göz vardır.
Bunlardan en üstte irice olan boyunlu göz, ortadakine düğme göz ve en alttaki küçük olana da
nokta göz denir.

Cevizlerde uygulanan yama göz aşısında çok önemli noktalardan biri de, aşılanacak
ceviz anaçlarının (çöğürlerin) mutlaka bir yaşlı yani o yılın sürgünü olması gerektiğidir. Bu
konuda yapılan çalışmalarda iki veya daha fazla yaştaki ceviz çöğürlerinde yama göz
aşısından olumlu sonuçlar alınamamıştır.

Yama göz aşısının yapılma zamanı da çok önemlidir. Bu zaman anaç ve aşı kaleminin
alınacağı bitkinin hızlı bir büyümede olup kalay kabuk verdiği yaz sonlarıdır. Bölgeler
arasında değişmekle beraber ağustos ayının yama durgun göz aşısı için en uygun zaman
olduğunu söylemek mümkündür.

Yama göz aşısının sarılmasında kullanılacak, aşı bağı materyali sadece yama
kabuğunu anaçtaki yerinde sıkıca tutmakla kalmamalı aynı zamanda yama (aşı) kabuğunun

43
altına hava girmesini ve dolayısıyla dokuların kuruyup ölmesini önlemek için kesilen bütün
yüzeyleri kapatabilmedir.

Bütün türlerde yapılan göz aşıları için faydalı olmakla beraber bilhassa gelişimi çok
hızlı olan cevizlerde aşı bağı olarak rafya yerine plastik bağların kullanılması aşının tutma
oranı ve aşı yerinde boğma meydana gelmeden düzgün bir kaynama için çok yararlıdır.
Plastik aşı bağlarının (güneş ışınlarını yansıtarak aşı yerinde daha elverişli şartların meydana
gelmesi için) beyaz renkli 0,6–1,0 cm enindeki şeritler halinde ve esnek dokulu olmaları
gerekir. Plastik aşı bağları beyaz renkli ince naylon torbalardan makasla şerit halinde
kesilerek de yapılabilir.

Aşı bağları sarılırken gözün kendisi sarılmayıp açıkta bırakılmalıdır.

Aşının tutup tutmadığı 10 gün içerisinde belli olur. Yaprak sapı kararmış ve
dokunulduğunda kolayca düşüyorsa ve de aşı dokusu canlılığını ve tabii rengini muhafaza
ediyorsa aşıların genellikle tuttuğuna karar verilebilir. Aşının tuttuğuna tam emin olmak için
yaprak sapının bağlantı yeri bıçak ucu ile hafifçe kazınır, eğer yeşil renk görülürse artık aşının
tuttuğuna kesin gözüyle bakılır.

Yama göz aşılarında, özellikle cevizlerde aşı bağının aşı noktasında boğma
yapmamasına dikkat edilmelidir. Hızlı büyüme devresinde olana anaçlarda, aşılamadan 20
gün sonra aşı bağının kesilmesi zorunludur. Bunun için takılan gözün aksi tarafında yukarıdan
aşağıya doğru yapılacak kesim yeterlidir. Kesilen aşı bağının bu sırada hemen çıkarılmaması
gerekir.

Anaç ve aşı kalemleri hala kabuk veriyorsa bu durumda aşı tutmamış anaçlara ilk aşı
yerinin altındaki uygun bir yere ikinci defa yama göz aşısı uygulanabilir.

Aşı tutup da kışa durgun olarak giren yama kabuğundaki gözleri soğuktan korumak
gerçekten çok önemli bir konudur. Aşı gözleri kış soğuklarından ve ilkbahar geç donlarından
zarar görebilirler. Soğuk zararının asgariye indirilmesi için yama kabuğunun hafif tekstürlü –
yani kum oranı yüksek– toprakla veya strafor ile kapatılması olumlu sonuçlar vermektedir
(14).

44
2.2.1.7.1.3. “Yongalı” Göz Aşısı

Bu göz aşısı, kabuğun kalkmasına gerek duyulmayan bir aşı tekniği olduğu için
bağcılığa özgü bir aşı olarak bilinir ve Amerikan asma anaçlarının bağdaki yerlerinde
aşılanmasında yaygın şekilde kullanılır. Diğer göz aşılarında olduğu gibi her 3 aşı döneminde
başarı ile yapılabilirse de, sıcaklığın daha elverişli olduğu Ağustos ayındaki durgun aşı tercih
edilmektedir. Bağcılıkta bu aşının en önemli avantajı, 6 mm kalınlığındaki gövdelere bile
kolaylıkla yapılabilmesidir. Anaçların bağda aşılanmaları amacı ile yapılan yongalı göz aşısı,
gövdenin topraktan 8–10 cm yükseklikteki kısmına yapılır. Bağcılıkta bu tekniğe göre yapılan
aşılar, bağlamadan hemen sonra ince nemli bir toprakla kümbet yapılarak kapatılır. Bu örtü
ertesi ilkbaharda geç don tehlikesinin atlatılmasından sonra açılır. Aşı bağı da genellikle bu
dönemde kesilir.

Yongalı göz aşısı, asmaların daha yaşlı ve kalın dallarına çevirme aşısı olarak da başarı
ile uygulanmaktadır (1).

2.2.1.7.1.4. “Boru” göz aşısı:

Cevizde uygulanan diğer bir göz aşısı da boru (bilezik) aşıdır. Bu aşıda da göz
ortalanarak 1,5 cm aşağı ve 1,5 cm yukarısından kabuğu çepeçevre kesen iki paralel çizgi
açılır. Bu iki kesit arka taraftan tek bir çizgi ile birleştirilerek kabuğun bilezik şeklinde
çıkarılması sağlanır. Çıkarılan parça kalem üzerine konularak kalemden de aynı büyüklükte
parça çıkarılır. Gene çöğür üzerinde göz, gözün üzerine gelecek şekilde oturtularak plastik aşı
bağı ile bağlanır.

Bu aşıda tutma nispeti yama aşıya nazaran daha fazla ise de çöğür ve kalem
kalınlıklarının birbirine çok yakın olmasının istenilmesi ve kabuğun bütün olarak çıkarılması
daha çok dikkat ve özen gerektirdiği için pratikte yama aşıya nazaran daha çok uygulama
güçlüğü doğurmaktadır.

Ayrıca çöğürden kabuk çepeçevre çıkarıldığı için köke inen iletim borularının önü
kesilmekte ve aşı üzerinde besin yığılmalarından ötürü bir şişkinlik meydana gelmektedir. Bu
durum şiddetli rüzgarlara hedef olan fidanların aşı üzerinden kırılmasına yol açarak fidan
zayiatına sebep olmaktadır.

45
Elde mevcut kalem miktarının çok az olduğu hallerde garantili iş yapmak için bilezik
(boru) aşıya başvurulabilir (14).

Göz aşılarında (1, 2, 9, 11, 14,15);

1) Gözün kabuğu, normal açık kahverengi veya yeşil rengini koruyorsa ve üzerindeki
göz şişkinse,

2) Gözün yanında bulunan kısa yaprak sapı (erken ilkbahar aşılarında bulunmaz)
düzgün bir şekilde kopuyor ise aşının tuttuğu anlaşılır. Buna karşılık tutmayan aşılarda;

a) Aşı yerinde kabuk kararmaya başlar,

b) Yaprak sapı düzgün bir şekilde kopmayıp, yerinde buruşarak kararıp kalır.

İlkbahar ve Haziran sürgün aşılarında, aşıdan iki hafta sonra, Ağustos durgun göz
aşılarında ise ertesi ilkbaharda gözlerin patladığı dönemde anaçlar aşı gözünün 1–1,5 cm
üzerinden vurulur.

2.2.1.7.2. Kalem Aşıları

Uzun yılardır meyve ağaçları ve asmaların aşılanmalarında çok farklı kalem aşısı
yöntemleri uygulanmaktadır. Ancak hangi tip aşı uygulanırsa uygulansın, aşılamanın başarılı
olması için beş şart önem taşımaktadır (1).

1) Anaç ve kalem mutlaka uyuşur olmalıdır.

2) Aşılamada kalem ve anacın kambiyum dokusu birbirleriyle temas etmelidir.

3) Aşı en uygun zamanda yapılmalıdır. Kalem aşılarının çoğu ilkbaharda anaçta su


yürümenin başladığı dönemde yapılmaktadır. Ancak kullanılacak kalemin tomurcuklarında
uyanma başlamamış olmalıdır. Bu nedenle aşı kalemleri dinlenme döneminde alınarak, aşı
zamanına kadar uygun şartlarda saklanmalıdır.

4) Aşılama bittikten sonra, nem kaybını önlemek amacıyla, bütün aşı yüzeyleri aşı
macunu veya uygun materyal ile kapatılmalı ve bağlanmalıdır.

46
5) Aşılamadan sonra belirli bir süre aşılara özel bir bakım gösterilmelidir. Örnek olarak
anaçta oluşan sürgünler ile bazı durumlarda (bağlarda çeşit değiştirme aşıları) kalemden oluşan
köklerin alınmaları gereklidir. Ayrıca kalemden meydana gelen sürgünler çok kuvvetli
geliştikleri için kırılmalarını önlemek için bu sürgünlerin bağlanmaları zorunludur.

2.2.1.7.2.1. “Kabuk (Çoban)” Aşısı

Asmalarda kabuğun zor kalması nedeniyle daha çok meyve ağaçlarında çabuk ve kolay
uygulanan kabuk aşısı, gereği gibi yapıldığında tutma oranı yüksektir. Genellikle, çeşit
değiştirme (çevirme) amacı ile çapları 25–30 cm kadar olan kalın dallarda yapılmaktadır.
Kabuk aşısının kolay uygulanabilmesi, kabuğun odundan ayrılmasına bağlı olduğundan bu aşı
ilkbaharda ağaçta aktif büyüme başladıktan sonra yapılmaktadır. Aşılamada kullanılacak aşı
kalemleri dinlenme döneminde alınıp, aşı zamanına kadar uygun şartlarda saklanmaktadır.

Kabuk aşısında farklı metotlar kullanılabilmektedir. Daha yaygın olarak kullanılan ve


çoban aşısı olarak bilinen metotta ilk olarak aşılanacak dallar, bir kesici ile aşılanacakları
kısımdan, kesit yüzeyi dalın ana eksenine dik olacak şekilde düzgün olarak kesilmelidir. Aşıda
her dala, kalınlığına göre 3–5 adet aşı kalemi yerleştirilebilir.

Her kalem için dalın ucunda, kabuktan oduna kadar inen yaklaşık 5 cm uzunluğunda
yukarıdan aşağıya doğru çizgi halinde bir kesim yapılır. Sonra kalemi yerleştirmek amacıyla,
kabuk bu kesitin her iki kenarı boyunca hafifçe kaldırılır. Aşı, kabuk üzerindeki dik kesimin
yalnız bir kenarı boyunca kaldırılması şeklinde de yapılmaktadır.

0,6–1,2 cm kalınlığında, 10–12,5 cm uzunluğunda hazırlanan kalemlerde 2–3 adet göz


bulunmalıdır. Kalemin alt ucunun bir kenarı boyunca, 5 cm uzunluğunda bir kısmı kesilerek
inceltilir. Kalem kalın ise kesim ve inceltmenin başladığı yerde, kalemin yaklaşık üçte biri
oranında bir ökçe bırakılır. Böylece kalemin anaca daha iyi yerleşmesi sağlanır. Kalemin uzun
kesilen kısmının aksi yönünde, ikinci bir kesim daha yapılır. Yapılan kesimler ile kalemin alt
ucu, keskin bir kama şekline getirilir.

Daha sonra, hazırlanan kalemler anaca kabuk ile odun arasına yerleştirilir. Her kalem
için ince ve başsız iki çivi kullanarak, kalemin anaca çivilenmesi başarıyı arttırmaktadır. Ya da
kalemler anaca bağlanmalıdır. Ancak aşı bağının aşıyı boğmasını önlemek için bir süre sonra
kesilmesi gerekir.

47
Aşılama işlemi tamamlandıktan sonra bütün aşı kesim yerleri aşı macunu ile kapatılır
(1).

2.2.1.7.2.2.“Yarma” Aşı

Meyve yetiştiriciliğinde küçük ağaçların gövdelerinde veya büyük ağaçların dallarında


çeşit değiştirme amacı ile uygulanan bir diğer kalem aşısı yöntemi de yarma aşıdır. Bu aşı,
bağlarda çeşit değiştirmede filokseralı bölgelerde aşısız Amerikan asma fidanlarının bağdaki
yerlerinde aşılanmasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Yarma aşı dinlenme dönemi boyunca
yapılabilirse de, ilkbaharda gözlerin kabarmasından hemen önce yapıldığında daha başarılı
olmaktadır. Aktif büyüme başladıktan sonra aşı yapılır ise, anacın kabuğu ayrılmakta, bu da
aşının tutmasında sorun yaratabilmektedir.

Meyvecilikte ise çevirme (çeşit değiştirme) veya kalın anaçların aşılanması amacıyla
kullanılan yarma aşıya 2,5–10 cm kalınlığındaki anaç veya dalın aşının yapılacağı kısımdan
kesimi ile başlanır. Daha sonra özel yarma aşı aletlerinden birisi veya kalın gövde ve dallarda
kasap bıçağı benzeri ağır bir bıçakla, aşılanacak kısmın merkezinden 5–7,5 cm derinliğinde dik
bir yarık açılır. Bu işlem aşı tokmağı veya çelicin bıçağa vurulması ile yapılır. Aşı yapılacak
bölgenin 15 cm’lik kısmının düz, boğumsuz olması çok önemlidir. Aksi durumda düzgün bir
yarma açılamaz.

7,5–10 cm uzunluğunda ve üzerinde 2–3 adet göz bulunduran kalemler uç kısımları


yaklaşık 4–5 cm uzunlukta hafifçe meyilli kesilerek kama şeklinde hazırlanır. Kamanın anacın
dış tarafında kalacak olan kenarı, iç taraftaki kısmına göre biraz daha geniş olmalıdır.

Kalemler hazırlandıktan sonra açılan yarığın iki tarafından kambiyum tabakalarının


bulunduğu yerlere iki kalem yerleştirilir. Yarığı açık tutmada kullanılan alet, kalemleri
oynatmadan çıkarılır. Kalemler anacın basıncı ile sıkıca tutulduklarından çivileme ve bağlama
genellikle yapılmamaktadır. Meyvecilikte aşılama uygulaması bittikten sonra aşı yüzeyinin
tamamı aşı macunuyla kapatılır. Ancak, bağcılıkta yalnızca bağlama ile yetinilir. Bağcılıkta
yarma aşı, hem filokseralı bölgelerde aşısız olarak bağa dikilen Amerikan asma fidanlarının
üzerine yerli çeşitlerin aşılanmasında, hem de çeşit değiştirmede kullanılır. Asma anaçlarının
topraktan 5–8 cm yükseklikteki kalınlığı 10 mm geçince bunlara yarma aşı yapılabilir.
Kalemler 1–2 gözlüdür. İnce anaçlara 1–2,5 cm çapında bir kalem, daha kalın olanlara iki
kalem takılır (1).

48
2.2.1.7.2.3. “Kakma” Aşı

Bu aşı, çeşit değiştirme amacı ile 7,5–10 cm veya daha kalın çaplı dalların
aşılanmasında, yarma aşının yerine kullanılabilmektedir. Yarma aşıda olduğu gibi hastalık
etmenlerinin girişi için uygun bir kapı olan büyük yara açmanın sakıncası, bu aşıda söz konusu
değildir. Ancak aşıya yeni başlayanlar için yapımı biraz daha güçtür. İyi uygulandığında şeftali
gibi aşılanması zor bazı türlerde başarı oranı yüksek olmaktadır.

Kakma aşı da ilkbaharda anacın gelişmeye başlamasından hemen önceki dönemde


yapılmalıdır (1).

2.2.1.7.2.4. “Köprü” Aşı

Bu aşı, onarım aşılarından olup, değişik nedenlerle gövdede meydana gelen zararları
onarmak amacıyla yapılmaktadır. Köprü aşı, ağaçta aktif büyümenin başladığı ve gövdenin
kolaylıkla kabuk verdiği ilkbahar başlarında uygulanmaktadır. Yapılacak ilk uygulama,
yaralanmış kabuğu temizleyerek, sağlam ve zararlanmamış dokuya kadar kesmektir. Sonra,
yaralı bölgenin hemen üstünde her kalem için gövdede 5–7,5 cm uzunluğunda ve kalemle aynı
genişlikte bir kabuk parçası kesilir. Kesilen kabuklar 1–1,5 cm uzunluğunda bir dil kısmı
bırakılarak, çıkartılıp atılır.

Zararlanmış bölgenin etrafına her 5–8 cm’de bir alt ve üst uçları canlı kabuk içine
girecek, aynı zamanda yerlerine takıldıktan sonra dışa doğru hafifçe bel verecek uzunlukta
kalemler hazırlanır. Kalemler hazırlanırken gövdede hazırlanan yerlere uyacak şekilde kesim
yapılmalıdır. Onun için odunla yüz yüze gelecek kısım gövdede hazırlanan oyukla aynı
uzunlukta kesilir. Kalemin diğer yüzünde ise, her iki uçta 1–1,5 cm uzunluğunda ikinci bir
kesim daha yapılır. Böylece kalemin her iki ucu da kama şeklini almış olur. Kalemin uçları
gövdedeki kabuk dilinin altına sokulduktan sonra çivilenir ve kesik yüzeyler tamamen
macunlanır. Çıplak odun kısmı da odunun aşırı derecede kurumasını ve mikroorganizmaların
girişini önlemek amacı ile aşı macunu ile kapatılmalıdır (1).

2.2.1.7.2.5. Dilcikli Aşı

49
El ve makine ile yapılabilen dilcikli aşılar 0,6–1,2 cm çapındaki fidan üretim
materyalinin aşılanmasında kullanılmaktadır. Aşıda tutma oranının yüksek olması için kalemle
anacın aynı kalınlıkta olmaları gerekmektedir. Makine ile aşılamanın yaygın olarak
kullanılmaya başlandığı son yıllara kadar, özellikle aşılı asma fidanı üretimin de yalnızca masa
başında elle yapılan dilcikli aşılar kullanılmakta idi. Günümüzde özellikle A.B.D’nde aşılı
ceviz fidanı üretiminde elle yapılan dilcikli aşılar geniş ölçüde kullanılmaktadır (1).

2.2.1.7.2.6. Makina İle Aşılama

Son yıllarda aşılı asma fidanı üretiminde elle aşılamanın yerini hemen tamamıyla
makine ile yapılan aşılar almıştır. Bu amaçla çok değişik aşı kesiti açan makinalar
geliştirilmiştir. Bunlar arasında en yaygın olarak kullanılanlar omega (Ω ) şeklinde aşı kesiti
açan makinalardır. Son yıllarda elma, armut, ceviz ve kiraz fidanı üretiminde de kullanılabilen
bu makinaların kalemi anaca otomatik olarak takabilen tipleri ile saatte 500–800 aşı
yapılabildiği gibi, daha düzgün aşı kesiti açıldığından aşıda başarı oranı da yüksek olmaktadır
(1).

2.2.1.8. Aşılı Asma Fidanı Üretimi

Aşıda anaç olarak kullanılacak Amerikan asma çelikleri anaçlıklardan, kalemlik çelikler
ise bağlardan bir yaşlı dalların iyi odunlaşmış orta kısımlarından dinlenme dönemi içinde
alınırlar. 6–12 mm çapında ve yaklaşık 35 cm uzunluğunda hazırlanan anaçlık çelikler,
üzerlerindeki tüm gözler köreltildikten sonra; kalemlik çelikler ise üzerlerinde 4–5 göz
bulunacak şekilde kısaltılarak aşı zamanına kadar uygun şartlarda saklanırlar. Aşı materyalinin
saklanmasında en yaygın olarak kullanılan katlama materyali kum ve talaş olmasına karşın, son
yılarda çelikler +1oC sıcaklık ve %85–90 nem koşullarına sahip soğuk hava depolarında,
plastik torbalar içinde, su ve besin maddesi kaybı olmadan en az bir yıl saklanabilmektedirler.

Aşılamaya geçmeden önce, kalemlik çeliklerden 5–7 cm uzunluğunda ve 6–12 mm


kalınlığında tek gözlü olarak hazırlanan kalemler, anaçlık çeliklerle birlikte, mantari hastalık
etmenlerine karşı, %0,5 lik Chinosol çözeltisi içinde 15 saat bırakılarak dezenfekte edilmelidir.
Bu işlem aynı zamanda anaçlık çelik ve kalemlerin aşılama için elverişli bir yapı kazanmasına
yardımcı olmaktadır. Ayrıca, kum içinde saklanan çeliklerin üzerlerindeki kumlar da
temizlenmektedir.

50
Dezenfeksiyon işleminin tamamlanmasından sonra makine ile aşılamaya geçilir. Aşılı
çeliklerde, aşı yerinde yeterli düzeyde kallus oluşumunun sağlanması zorunludur. Bu amaçla
aşılı çeliklerin kallus oluşumu için elverişli sıcaklık, nem ve havalandırma koşullarına sahip
olan aşı kaynaştırma odalarında, uygun bir ortam içinde belirli bir süre katlanmaları
gerekmektedir. Katlama ortamı olarak aşı yerine kadar nemli kavak talaşı kullanılması, aşı yeri
ve kalemin ise perlit ile kaplanması daha iyi sonuç vermektedir.

Aşılı çelikler, yukarıda belirtilen materyal ile sandıklar içinde katlandıktan sonra aşı
yerinde kallus oluşumu için kaynaştırma odalarına alınmaktadır. Üç haftalık katlama süresince
oda sıcaklığı, ilk üç gün 28oC sonraki 10–12 gün 25oC ve son beş gün 22oC de tutularak, aşı
yerinde kaynaşma tamamlanmaktadır. Aşılı çeliklerin 26oC sabit sıcaklıkta katlanması başarılı
sonuç vermektedir. Bu süre içinde kaynaştırma odasının oransal nemi %80–85 düzeyinde sabit
tutularak oda belirli aralıklarla havalandırılmaktadır.

Kaynaştırma ve alıştırmanın ardından aşılı çelikler kaplama sandıklarından çıkarılırlar.


Özellikle aşı yeri ve kalemden meydana gelebilecek su kaybını önlemek ve bu kısımları
hastalık etmenlerine karşı korumak için aşılı çeliklerin kalem ve aşı yerleri, aşı yerlerinin 5 cm
altına kadar belirli oranlarda reçine, balmumu, vazelin karıştırılan erimiş haldeki parafine
bastırılırlar.

Aşı yerinde kaynaşma için yeterli kallus (yara dokusu) oluşmuş olan aşılı çelikler,
fidanlıklarda, sera veya sıcak yastıklarda köklendirilerek aşılı asma fidanı elde edilmektedir
(1).

2.2.2. Çelikle Çoğaltma

2.2.2.1. Tanımı Ve Amaçları

Yeni bir bitki elde etmek amacıyla, bitkilerin gövde, dal, kök ve yapraklarından
kesilerek hazırlanan parçalara “çelik” adı verilir. Böyle beden parçaları ile yapılan eşeysiz
(vegetatif) çoğaltmaya da “çelikle çoğaltma” denir. Çelikle çoğaltmada ana bitkiden kesilen bir
parça köklendirildiği için, meydana gelen yeni bitki, mutasyonlar dışında ana bitkinin
özelliklerini aynen taşımaktadır. Bu yöntem, bazı meyve türlerinin ve klon anaçları ile üzüm
çeşitlerinin ve Amerikan asma anaçlarının çoğaltılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır (1,
2, 9, 11, 14, 15).

51
Bu yolla çoğaltılması mümkün olan bahçe bitkilerinde çelikle çoğaltmanın
üstünlüklerini şöyle sıralamak mümkündür (1):

a) Küçük beden parçaları ile dar bir alan içinde çok sayıda, bir örnek yeni bitkilerin elde
edilmesi mümkündür.

b) Ucuz, çabuk ve basit bir yöntem olup kültür çeşitleri kendi kökleri üzerinde
yetiştirildiğinden aşılama işlemine gerek kalmaz.

c) Anaç-kalem uyuşmazlığı sorunu kendiliğinden çözüme kavuşmaktadır.

d) Meyve yetiştiriciliğinde çöğür anaçlar kullanıldığında, ağaç büyüklüğü yönünden


önemli farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Oysa çelikle çoğaltma ile bu sorunda ortadan
kalkmakta, ana bitki ile aynı genetik yapıda ağaçlar elde edilmektedir.

Meyve türlerinden incir, nar, ayva, çay, fındık, zeytin ve dut ile hemen hemen bütün
asma çeşitleri, üzümsü meyvelerin pek çoğu doğrudan çelikle çoğaltılabilmektedir. Diğer
meyve türlerinin çelikle çoğaltılması çok zordur (1).

Bu önemli özelliklerine rağmen doğrudan çelikle çoğaltma her zaman uygun


olmamaktadır. Çünkü çoğu kez değişik toprak koşullarına toprak yoluyla zarar yapan hastalık
ve zararlara dayanıklı anaçların kullanılması zorunludur. Ancak bu anaçlar bağcılıkta olduğu
gibi vegetatif yöntemlerle çoğalabiliyorsa, çelikle çoğaltma, çoğaltmada büyük yararlar
sağlamaktadır.

2.2.2.2. Çelik Tipleri

Çelikler alındıkları organlar ve dönem ile hazırlanmış şekillerine göre üç sınıfta


incelenirler (1, 2, 9, 11, 14, 15):

a) Alındıkları organlara göre çelikler, dal çelikleri, yaprak çelikleri, yaprak-göz çelikleri
ve kök çelikleri olarak adlandırılırlar.

b) Alındıkları döneme göre ise çelikler, odun, yarı odun ve yeşil çelikler adı
verilmektedir. Odun çelikleri, kışın yaprağını döken meyve türlerinde ve bağlarda, yaprak
dökümünden itibaren ilkbaharda gelişmenin başlamasına kadar olan dinlenme döneminde
alınırlar. Yeşil çelikler ise o yılın taze sürgünlerinden, genellikle yaz başlarında yapraklı olarak

52
hazırlanırlar. Yarı odun çelikler ise yaz sürgünlerinin kısmen odunlaştığı yaz ortası veya
sonunda alınırlar.

c) Hazırlanış şekillerine göre dal çelikleri, adi, ökçeli, dipçikli ve sırık çelikler olmak
üzere dört tiptir. Adi çelikler, türlerine bağlı olarak 10–90 cm uzunluğunda bir dal parçasıdır.
Dipçikli çeliklerin alt uçlarında, daha yaşlı dalın kısa bir parçası, ökçeli çelikte ise yaşlı dalın
küçük bir kısmı bulunmaktadır. Bu tür çeliklerin köklenmeleri daha kolay ise de hazırlanmaları
adi çeliklere göre daha zordur. Boyları 1–2 m olan ve genellikle 2–4 yaşlı dallardan hazırlanan
çeliklere ise sırık çelikler denir.

Çelik hazırlamada sağlıklı, orta derecede kuvvetli ve çeşidi iyi bilinen ana bitkilerinin
kullanması gereklidir. Ayrıca hastalık, don ve dolu nedeni ile zararlanmış, değişik nedenlerle
yapraklarını erken dökmüş, gelişmeden geri kalmış ve aşırı derecede kuvvetli büyüyen omca
ve ağaçlardan çelik alınmamalıdır. Çelik hazırlanacak dalların boğum araları anormal derecede
uzun veya kısa olmamalı, obur dallar ile sürgünlerin aşırı odunlaşmış dip kısımları ve iyi
odunlaşmamış iç kısımlarından zorunlu olmadıkça çelik hazırlanmamalıdır. Çelik alınacak
ağaç ve omcaların virüsler ve bakteriyel hastalık etmenleri ile bulaşık olmaması gerekir.

2.2.2.2.1 Bahçe Bitkilerinin Çoğaltılmasında Kullanılan Çelik Tipleri

2.2.2.2.1.1. Dal Çelikleri

Bahçe bitkileri yetiştiriciliğinde en yaygın olarak kullanılan çelik tipi olup, çelikler
alındıkları zamana göre odun, yarı odun ve yeşil olmak üzere farklılık gösterirler.

Odun çelikleri ile çoğaltılan eşeysiz çoğaltmanın ucuz ve en kolay yoludur. Çünkü bu
çelikler hem kolay hazırlanır hem de elverişsiz çevre koşullarına karşı daha dayanıklıdırlar.
Köklendirilecek çelikler meyve türlerinde bir yaşlı dallardan, kış döneminde 12–20 cm
uzunlukta ve 0,5–1 cm kalınlıkta hazırlanır. Bağcılıkta ise yerli çeşitler ve amerikan asma
anaçları için çelik boyu 35–45 cm’dir. İncir ve zeytinde iki veya daha yaşlı dallar tercih edilir.
Çelik hazırlanırken alt kesim dip boğumu hemen altından düz olarak, üst kesim ise uç
boğumun 1–1,5 cm üstünden meyilli olarak yapılmalıdır.

Bu tip çelikler, başta asma olmak üzere, incir, zeytin, ayva, dut, frenk üzümü, nar ve
bazı erik çeşitleri gibi değişik meyve türlerinin çoğaltılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır.

53
Buna karşılık, elma, armut, ceviz, Antep fıstığı, kiraz, şeftali gibi meyve türlerinin odun
çelikleri ile çoğaltılmaları çok zordur.

Yarı odun çelikleri, kısmen odunlaşmış sürgünlerden alınmış, genellikle yapraklı yaz
çelikleridir. Turunçgiller, zeytin ve çay bu çeliklerle çoğaltılabilmektedir. Yarı odun çelikleri
7,5–15 cm uzunlukta hazırlanırlar. Zeytinde genellikle bir yaşlı dallar tercih edilmelidir. Bu tür
çelikler yapraklı olduğundan su dengesinin kurulabilmesi için nemli koşullarda köklendirme
gereklidir.

Yeşil çelikler, yaprağını döken türlerde, yeni ilkbahar sürgünlerinden hazırlanmış,


henüz odunlaşmamış çeliklerdir. Yeşil çelikler odun çeliklerine göre yapraklı olmaları
nedeniyle daha çabuk köklenirler; ancak kiraz gibi meyve türlerinde hazırlanan yeşil çelikler
özellikle sisleme (mist propagation)sistemi altında köklendirilmektedirler. Bu çelikler 7,5–12,5
cm uzunlukta çok yumuşak ve gevrek olmayan sürgünlerden hazırlanırlar. Çok yumuşak
sürgünler köklenme olmadan çürüme eğilimindedirler (1).

2.2.2.2.1.2. Yaprak Çelikleri

Daha çok süs bitkilerinin çoğaltılmasında kullanılır. Yeni bitki elde etmek amacıyla
yaprak ayası veya onunla birlikte sapı kullanılır. (Afrika menekşesi, Begonya, Sansevieria,
Bryophyllum gibi)

Yaprak çeliklerinde yeni sürgün ve yeni köklerin çıktıkları yerler oldukça farklı ise de,
genellikle bunlar birincil, daha çok da ikincil meristemlerden oluşurlar.

Birincil meristemler doğrudan doğruya büyüme ile ilişkilerini hiçbir zaman kesmemiş
embriyonik hücrelerden gelen hücrelerdir. Kalanchoe (Bryophyllum) bitkisinin ana bitkiden
ayrılmış yapraklarının, kenarlarındaki çentiklerden çıkan küçük bitkicikler buna güzel bir
örnektir.

İkincil meristemler, farklılaşma ve bazı olgun doku sistemlerinin üyeleri olarak görev
yapan ve sonradan tekrar meristematik faaliyete başlayan hücrelerdir. Begonya, Afrika
menekşesi, Sansevieria ve zambak gibi bazı bitkilerin yaprak çeliklerinde, yeni bitki, yaprak
ayasının tabanında veya yaprak sapındaki gelişmiş hücrelerden meydana gelen ikincil
meristemlerden oluşur (1).

54
2.2.2.2.1.3. Yapraklı Göz Çelikleri

Bu tip çelikler, bir yaprak sapı ve üzerinde tek bir göz bulunan kısa bir dal parçasından
ibarettir. Bu yöntemde, her göz bir çelik olarak kullanılmaktadır. Özellikle çoğaltma
materyalinin az olduğu durumlarda bu yöntem önem kazanır. Çilek, siyah ahududu, böğürtlen,
limon ve çay gibi bahçe bitkileri bu yöntemle çoğaltılabilmektedir.

Bu yöntemle büyük ölçüde ticari çoğaltma yapmak için çelikler, yaz boyunca, tercihen
temmuz, ağustos ve eylül aylarında, açık havada, camekanlı soğuk yastıklarda köklendirilebilir
(1).

2.2.2.2.1.4. Kök Çelikleri

Bitki köklerinden kesilen kök parçalarıyla yapılan çoğaltmadır. Bu çelikler, köklerin


depo maddelerince zengin oldukları kış sonu veya ilkbahar başlangıcında hazırlanırlar. Örneğin
kırmızı ahududular bu yöntemle çoğaltılabilen bahçe bitkilerinden birisidir. Çelik hazırlamada
köklerin iyi gelişmiş kısımları kullanılır. 7–15 cm uzunlukta hazırlanan kök çelikleri uygun bir
ortam içine yatay olarak yerleştirilerek köklendirilirler (1).

2.2.2.3. Çeliklerde Kök Oluşumu

Birçok bitki türünde adventif köklerin oluşumu çelikler hazırlandıktan sonra


başlamaktadır. Dal çeliklerinde adventif kökler, üretken doku kambiyum ve sekonder
floemdeki meristematik hücrelerden oluşmaktadır. Bu hücre gruplar adventif köklerin
başlangıcıdır. Hücre bölünmesi devam ederken, hücre grubu bir kök görünümü alır. Yeni kök
taslağında, iletken doku sistemi oluşarak, en yakın iletken doku sistemine bağlanır.

Bazı bitkilerde ise gelişim süresince oluştuğu için kök taslakları çelikler üzerinde
bulunmaktadır. Bu taslaklar, çeliklerin, köklenme için uygun koşullar bulunmasına kadar uyku
halindedir. Elma, ayva ve frenk üzümlerinde bu tür uyur kök taslaklarının bulunduğu
saptanmıştır. Bu nedenle ayvada dipcikli çelikler adi çeliklerden daha kolay köklenmektedirler.
Ancak kök taslaklarının bulunması köklenmenin kısa sürede başlaması için çoğu kez bir

55
avantaj değildir. Örneğin asmada böyle kök taslakları olmamasına rağmen bir yaşlı dallardan
hazırlanan odun çelikleri kolayca köklenmektedir.

Çelikler uygun sıcaklık ve nem koşullarına sahip ortamlarda bazen dip kısımlarında
yara dokusu (Kallus) oluştururlar. Bu doku parankima hücrelerinin yığın halinde birikmesiyle
meydana gelmektedir. İlk kökler çoğu kez kallustan çıkmaktadır. Bu nedenle, köklenme için
kallus oluşumunun gerekli olduğu söylenirse de, son yıllarda yara dokusu oluşumu ve
köklenmenin ayrı iki olay olduğu kanıtlanmıştır. Yara dokusunun oluşumu özellikle yavaş
köklenen bitkilerde oluşturduğu koruyucu doku sayesinde çürümeyi önlediği için yararlı
olmaktadır (1).

2.2.2.4. Çeliklerde Köklenmeyi Etkileyen Faktörler

2.2.2.4.1. Bitki Faktörleri

Türler ve hatta aynı tür içindeki çeşitler arasında, çeliklerin köklenme yetenekleri
bakımından büyük farklar vardır. Köklenme özelliklerine göre bitkiler, çelikleri kolay ve zor
köklenenler olarak iki grup altında incelenmektedir. Çeliklerin köklenme yeteneklerinin
belirlenmesinde bitkinin kalıtsal yapısı ile yaprak ve tomurcuklarda sentezlenerek kök oluşum
bölgelerine taşınan maddeler arasındaki etkileşme rol oynamaktadır. Bu taşınabilir maddeler
arasında oksinler, karbonhidratlar, azotlu bileşikler, vitaminler ve bilinmeyen bazı maddeler
bulunmaktadır. Oksin düzeyi ile çeliklerde köklenmenin yakından ilgili olduğu tespit edilmiş
olup ileride değinileceği gibi günümüzde dışsal oksin uygulamaları ile çeliklerin
köklenmelerinde artış elde edilmektedir. Ancak bazı zor köklenen bitkilerde oksin
uygulamaları yalnız başına köklenme üzerinde etkili olamamaktadır. Bazı tür veya çeşitlere ait
(Ceviz, Antepfıstığı) çelikler ise hangi koşullarda olursa olsunlar ekonomik olarak
köklendirilememektedir. Çeliklerin köklenmeleri üzerine etki yapan bitki faktörleri aşağıda
incelenmiştir (1).

2.2.2.4.1.1. Ana Bitkinin Beslenme Durumu

Ana bitkinin beslenme durumu ile bu bitkiden alınan çeliklerin köklenmeleri arasında
ilişki bulunmaktadır. Genellikle yüksek karbonhidrat düzeyi, kuvvetli kök oluşumu ile
sonuçlanmaktadır. Bitkinin azot düzeyi de meydana gelecek kök sayısını etkilemektedir. Azot
düzeyinin düşük olması, meydana gelecek kök sayısını arttırmasına rağmen, aşırı noksanlıklar
köklenmeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle çelikler odunlaşmanın tamamlandığı

56
sürgünlerden hazırlanmalıdır. Gelişmenin hızla devam ettiği odunlaşmamış sürgünlerde
karbonhidrat düzeyi düşük buna karşın azot düzeyi fazladır.

Oksin ve karbonhidrat birikiminin etkisi, yaralanma, bilezik alma ve boğma yapılarak


köklenmenin artırılması ile açıklanmaktadır. Ayrıca yara yüzeyinde kallus oluşumu, su alımı
ile uygulanan dışsal hormon alımını da arttırmaktadır (1).

2.2.2.4.1.2. Ana Bitkinin Yaşı

Çelikle kolaylıkla çoğaltılabilen bitkilerde ana bitkinin yaşı pek önemli değilken,
köklenmesi zor olan bitkilerde bitki yaşı önemli bir faktördür. Bu tür bitkilerde çeliğin
köklenme yeteneği ile bitkinin gençlik dönemi arasında genellikle olumlu bir ilişki
bulunmaktadır. Örneğin, elma, armut ve kirazlarda, bitkinin olgunluk döneminde alınan
çeliklerde köklenme çok zor olurken, gençlik döneminde aynı bitkilerin çelikleri daha kolay
köklenmektedir. Bu durum kök çelikleri için de söz konusudur. Çeliklerde bu gençlik etkisinin
nedeni pek bilinmemektedir. Ancak yapılan çalışmalar kök taslaklarının oluşturulmasında genç
ve olgun sürgünler arasındaki farkın anatomik yapı farklılığından çok biyokimyasal
nedenlerden kaynaklandığını göstermektedir. Gençlik döneminde çeliklerde köklenme daha
kolay olduğundan şiddetli budamalarla bitki gençleştirilmekte, genç sürgünler çelik kaynağı
olarak kullanılmaktadır (1).

2.2.2.4.2. Çelik Hazırlanacak Dal Veya Sürgünün Özellikleri

2.2.2.4.2.1 Çeliklerin Dal Veya Sürgün Üzerindeki Yeri

Çeliklerin köklenmeleri üzerine dal veya sürgünün ana bitki üzerinde bulunduğu yerde
etkili olmaktadır.

Meyve dal çelikleri genellikle 60–90 cm uzunluğundaki dalların, 4–8 parçaya ayrılması
ile hazırlanır. Böylece her parça bir çelik olarak değerlendirilir. Sürgünün dipten uca doğru
çeşitli kısımları arasında kimyasal yapı bakımından önemli farklar bulunmaktadır. Sürgünün
farklı kısımlarından hazırlanan bu çeliklerin köklenmeleri arasında da fark olması doğaldır.
Sürgünlerde dipten uca doğru karbonhidrat düzeylerinin azalıp tersine azot kapsamlarının
artması nedeniyle dip kısımlarından hazırlanan çeliklerde köklenme oranının yüksek olduğu
belirlenmiştir. Odun çeliklerinde, karbonhidratlarla birlikte tomurcuklar ve yapraklardan
taşınan köklenmeyi uyarıcı maddelerin, sürgünün dip kısmında daha fazla kök taslağı

57
oluşturduğu belirtilmektedir. Ancak farklı bir odun tipine sahip olan kirazlarda yapılan
çalışmalar sürgünün üst kısımlarından alınan çeliklerde daha yüksek köklenme olduğunu
göstermiştir.

Yaprağını döken meyve türlerinin henüz odunlaşmamış sürgünlerindeki fizyolojik


durum tamamen farklıdır. Bunlar yeşil çelik olarak kullanıldığında, karbonhidratların
depolanması veya önceden kök taslaklarının oluşumu gibi durumlar söz konusu değildir.
Sürgünlerin uç kısımlarının daha yüksek oranda köklenmeleri tepe kısımlarında bulunan
köklenmeyi uyarıcı hormonların etkisine bağlanmaktadır (1).

2.2.2.4.2.2. Meyve ve Odun Dalları

Çelikler vegetatif sürgünlerden veya üzerinde çiçek tomurcuğu bulunan sürgünlerden


hazırlanmaktadır. Kolay köklenen bitki türlerinde sürgün tipi sorun olmazken, zor köklenen
türlerde vegetatif sürgünler daha kolay köklenmektedir. Dalın üzerinde bulunan çiçek
tomurcukları koparılsa bile köklenme yeteneği değişmemektedir. Bu durumun sürgünlerdeki
oksin ve yedek besin maddelerinin düzeyleriyle ilgili olduğu belirtilmektedir (1).

2.2.2.4.2.2. Çelik Tipi

Bazı bitki türlerinde odun çelikleri (örneğin ayvada) dipçikli veya ökçeli olarak
hazırlandığında, adi çeliklerden daha kolay köklenmektedir. Ancak ökçeli veya dipçikli çelik
hazırlamak için materyal bulunması daha zor olduğundan, elde edilecek çelik sayısı
azalmaktadır (1).

2.2.2.4.3. Çelik Alma Zamanı

Yılın herhangi bir zamanında çelik hazırlamak mümkündür. Ancak, kışın yaprağını
döken bitkilerde odun çelikleri kış dinlenme dönemi içinde, yapraklı yeşil çelikler ise henüz
tam odunlaşmamış sürgünlerden büyüme mevsiminde hazırlanırlar.

Odun çelikleri yaprak dökümünün hemen öncesinde, ilkbaharda tomurcukların


kabarmasına kadar geçen dönem içinde her zaman hazırlanabilirler. Zor köklenen türlerde,
yeşil çelikler odun çeliklerinde daha kolay köklenme eğilimindedirler. Örneğin kirazlarda odun
çeliklerinin çok zor köklenmelerine karşın birçok çeşitte yeşil çeliklerle iyi bir köklenme

58
sağlanabilmektedir. Yeşil çelikler ilkbaharda mümkün olduğunca erken alınmalıdır. Ancak bu
dönemde yapraklar tam iriliğini almış ve sürgünler olgunlaşmış olmalıdır.

Kök çeliklerinin hazırlanmasında da zaman önemi taşımaktadır. Örneğin, kırmızı


ahududularda yaz aylarında alınan kök çeliklerinde hiç başarı elde edemezken, sonbahardan
kışa doğru olan dönemlerde alınan çeliklerde başarı, zamanındaki ilerlemeye paralel olarak
artmaktadır (1).

2.2.2.4.4. Çeliklerde Köklenmeyi Etkileyen Dışsal Faktörler

2.2.2.4.4.1. Köklenme Ortamı:

Çelikleri köklendirmek amacıyla kullanılan ortamların havalanma, ısınma, su tutma ve


katyon değişim kapasitesi ile hastalıklar ve zararlılar ile bulaşık olma durumları farklı
olduğundan, ortamlara göre köklenme oranı ve meydana gelen köklerin yapısı
değişebilmektedir. Köklenme ortamının, hafif yani çabuk ısınabilen, geçirgen ve kolay hava
alabilen yapıda olması, aynı zamanda hastalık ve zararlılardan arı olması gerekir. Köklenme
başlangıcına kadar ortamda azot kaynağına gerek yoktur. Köklendirme amacıyla saf veya
karışım halinde toprak, kum, turba (peat, perlit ve vermikulit gibi maddeler) kullanılmaktadır.
Bazı kolay köklenen bitkilerde ise su tek başına köklendirme ortamı olarak kullanılabilir.
Ancak bu durumda iyi bir havalandırma gereklidir. Yaygın olarak kullanılan ortamların bazı
özellikleri aşağıda kısaca verilmiştir (1).

2.2.2.4.4.1.1. Kum:

Yaygın olarak kullanılan, ekonomik olarak sağlanabilen bir ortam olup iyi bir kök
gelişimi sağlamaktadır. Ancak su tutma kapasitesi düşük olduğundan sık sık sulamayı
gerektirmektedir. Organik madde ve besin kapsamı ya çok azdır veya hiç yoktur. Genellikle
hastalık etmeni taşımamaktadır. Besin maddesi kapsamı çok az olduğu için, çelikler
köklendirildikten hemen sonra ya başka bir ortama şaşırtılmalı, ya da yeterli gübreleme
yapılmalıdır.

2.2.2.4.4.1.2. Turba (Peat-Moss):

Yüksek düzeyde organik madde içeren bu materyalin su tutma kapasitesi yüksek ve


havalanması iyidir. Yüksek düzeyde azot ihtiva eder. Ancak kuma göre oldukça pahalıdır. Son

59
yıllarda saf ya da karışım halinde köklendirme ortamı olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır.
Asit karakterli olanları ise özellikle çay ve yaban mersinlerinin (blueberry) çoğaltılmasında
kullanılmaktadır.

2.2.2.4.4.1.3. Perlit:

Volkanik orijinli, gri-beyaz bir mineraldir. Ham materyalin öğütüldükten sonra 760oC’
de patlatılması sonucu köpük benzeri bir yapı kazanır. pH’sı 6–8 dir. Yüksek su tutma
kapasitesinin yanı sıra, havalanması iyidir. İnorganik besinler ve organik madde içermez. Bu
özellikleri nedeniyle karışım halinde kullanılır. Diğer materyallere göre pahalı olmasına
rağmen steril olması kullanımının kolay olması ve iyi köklenme sağlaması nedenleriyle yaygın
olarak kullanılmaktadır.

2.2.2.4.4.1.4. Toprak

Bu amaçla özellikle tınlı topraklar başarılı olarak kullanılmaktadır. Çelik köklendikten


sonra ortam içinde belirli süre kalabilmektedir. Silt ve kum karışımları her iki ortamın uygun
özelliklerini taşıyan bir ortam oluşturmaktadır. Silt, yüksek azot kapsamı ve su tutma
yeteneğine sahiptir. Ancak iyi havalanmaz, köklenme için daha uzun zaman gereklidir. Ayrıca
hastalıklar ve zararlılar nedeniyle pastörizasyon veya fumigasyon gereklidir.

Son yıllarda çeliklerin köklendirilmesinde topraksız karışımlar tercih edilmektedir.


Bunlar arasında kum, perlit ve turbadan oluşan karışımlar daha başarılı sonuç vermektedir.

2.2.2.4.4.2. Sıcaklık:

Köklenme ortamlarında, kök bölgesindeki sıcaklığın 24oC dolayında tutulması, hücre


bölünmesini teşvik ederek köklenmeyi kolaylaştırmaktadır. Bu sıcaklık seralarda taban ısıtma
sistemlerinin kullanılması ile daha kolay sağlanmaktadır. Ancak sisleme altında yapılan
köklendirme süresince hava sıcaklığının ortam sıcaklığından daha düşük tutulması gereklidir.
Çünkü yüksek hava sıcaklığı köklenmeden önce hızlı bir sürgün gelişimine neden olmaktadır.
Oysa ilk aşamada çeliklerin köklenmesi, daha sonra sürgün gelişimi arzu edilir. Birçok bitki
türünde gündüz 21-27oC’, gece ise 16-21oC optimum bir köklenme için uygun bulunmuştur (1).

2.2.2.4.4.3. Nem:

60
Çeliklerin köklendirilmesinde başarı sağlanamamasının en önemli nedenlerinden birisi,
muhafaza sırasında veya köklendirmenin başlangıcında, su kaybı nedeniyle meydana gelen
kurumalardır. Dikimi izleyen dönemde henüz kökler oluşmadığı için, gözlerin sürmesi sonucu
oluşan sürgünlerden terleme yoluyla kaybedilen su düzenli olarak karşılanmalıdır. Yapraklar,
aşırı terlemeyi azaltmak amacıyla koparılabilir. Ancak bu uygulama, yaprakların köklenmeyi
uyarıcı etkileri nedeniyle arzu edilmemektedir.

Özellikle odun çelikleri zor köklenen meyve türlerinin yarı odun ya da yeşil çeliklerinin
köklendirilmesinde, son yıllarda sisteme (mist-propagation) yönteminden yararlanılmaktadır.
Bu yöntemde, özel araçlar yardımıyla basıncı ayarlanmış su, çok küçük zerreler halinde
yapraklı çeliklerin üzerine püskürtülmektedir. Böylece ortamdaki düşük nem nedeniyle
kurumalar ortadan kaldırılmaktadır. Sisleme uygulaması ortamdaki nem oranını artırırken,
yaprak yüzeyinde film şeklinde ince bir su tabakası oluşturarak, aynı zamanda yaprak
sıcaklığını da düşürmektedir. Böylece terleme (transpirasyon) hızı azalırken, çeliklerin daha
fazla ışık almaları sağlanarak daha yüksek fotosentez gerçekleşmektedir. Fotosentez sonucu
oluşan besinlerin ise yeni köklerin oluşumunda önemli etkileri vardır. Sisleme devamlı veya
aralıklarla uygulana bilmektedir. Devamlı sislemede köklenme ortamının sıcaklığı fazla nem
nedeniyle düşmektedir. Suyun sık ve kısa aralıklarla püskürtüldüğü aralıklı sislemede ise daha
az su kullanılmakta, bu nedenle köklendirme ortamının sıcaklığı daha yüksek olmaktadır. Bu
sistem altındaki çeliklerde köklenme oranı, devamlı sislemeye göre daha yüksek orandadır (1).

2.2.2.4.4.4. Işık:

Çeliklerde köklenme üzerinde ışığın etkisi, çelik tipine göre değişmektedir. Kışın
yaprağını döken meyve türlerinin, yeterli oksin ve besin maddesi depolamış odun çeliklerinde,
en iyi köklenme karanlıkta olmaktadır. Buna karşın yapraklı çeliklerde oksin ve karbonhidrat
sentezinin rolü nedeniyle ışık köklenmeyi olumlu yönde etkilemektedir. Eğer oksinler
dışarıdan sağlanırsa ışığın varlığı köklenme üzerine engelleyici etki yapmaktadır. Işık kaynağı
olarak, 1500–2000 lüks ışık şiddeti veren, beyaz florasan lambalar olumlu sonuç vermektedir
(1).

2.2.2.4.5. Çeliklerde Köklenmeyi Uyarıcı Özellikler Ve Uygulamalar

2.2.2.4.5.1. Çelik Üzerinde Tomurcuk ve Yaprakların Varlığı:

61
Çelik üzerinde tomurcuk ve yaprakların bulunması köklenmeyi uyarıcı etki
yapmaktadır. Bu olumlu etki, yapraklarda karbonhidratların sentezlenmesine, tomurcukların ise
oksin kaynağı olmasına bağlı olmaktadır. Çelikler üzerinde bulunan tomurcuk ve yapraklar
karbonhidrat ve oksinler ile birlikte taşınabilen ve köklenme üzerinde olumlu etkisi bulunan
faktörlerinde kaynağıdır (1).

2.2.2.4.5.2. Polarite:

Dal çelikleri, sürgünün ucuna yakın olan kısımda sürgün, dibe yakın kısmında ise kök
oluştururlar bu duruma polarite denilmektedir. Çeliğin durumunun değiştirilmesi, yani ters
çevrilerek dikilmesi, kök ve sürgün oluşan yerleri değiştirmez. Kök çeliklerinde ise tersi durum
söz konusudur (1).

2.2.2.4.5.3. Yaralama:

Çeliklerde yaralama sonucunda, yara kenarları boyunca oluşan yara dokusu (kallus)
nedeniyle kök oluşumu daha fazla olmaktadır. Yaralama ile yaralanan kısımdaki hücreler,
bölünmeye ve yeni kök taslakları oluşturmaya teşvik edilmektedir. Bu durum yaralanan
bölgede hormon ve karbonhidratların doğal olarak birikmesine bağlanmaktadır (1).

2.2.2.4.5.4. Büyümeyi Düzenleyici Maddeler:

Oksinlerin çeliklerde köklenmeyi uyardığının anlaşılmasından sonra günümüze kadar


bu maddeler saf ve karışım halinde bir çok bitki türüne ait çeliklerin köklendirilmesinde
başarıyla kullanılmaktadır. Bu amaçla kullanılan oksin yapısındaki maddeler, tek doğal oksin
olan Indol–3-asetik asit (IAA) ile sentetik oksinler olan Indol–3-bütirik asit (IBA), 1-
naftalenasetik asit (NAA), 2–4 diklorofenogsiasetik asit (2, 4-D) dir. Bunlar arasında en
başarılı sonuçlar IBA uygulamalarından elde edilmiştir. Son yıllarda özellikle IBA ve NAA ‘in
karışım halinde kullanılması giderek yaygınlaşmaktadır. Ancak bitki türü ve çelik tipine göre,
en uygun uygulama şekli ve dozu, denemelerle tespit edilmelidir. Günümüzde köklenmeyi
uyarıcı hormon yapısındaki maddeler, çeliklerin 1–1,5 cm’lik dip kısımlarının seyreltik (500
ppm’e kadar) çözeltileri 12 saat, yoğun (500–10000 ppm) çözeltilere 5 sn süre ile daldırılması
şeklinde yapılmaktadır (1).

62
2.2.3. Daldırmayla Çoğaltma

2.2.3.1. Tanımı Ve Amaçları

Bir dalın ana bitkiden ayrılmadan ve köklendirilmesine “daldırma “ denilmektedir (1, 2,


9, 11, 14, 15). Daldırma, doğal olarak bu yolla çoğalan siyah ahududularda yaygın olarak
kullanılmaktadır. Ayrıca fındık, asma (filokserasız alanlarda), incir ve ayva ile çelikle
çoğaltılmaları zor olan vegetatif elma anaçlarının çoğaltılmasında kullanım alanı bulmaktadır.

Daldırmanın yararları (1):

a) Daldırılan sürgün veya dal, kök ve sürgün oluşturup kendine yeterli hale gelinceye
kadar ana bitkiden ayrılmamaktadır. Bu nedenle yeni bitkiye ana bitkiden su ve besin
maddelerinin gönderilmesi devam etmektedir. Ayrıca daldırılan sürgünde karbonhidrat, oksin
ve diğer büyüme faktörlerinin yaprak ve sürgün uçlarından aşağıya doğru taşınmaları
engellenmekte ve bu maddeler o bölgede yoğunluk kazanmaktadır. İşte bu durum bir çok bitki
türünde daldırmanın, çelikle çoğaltmaya göre daha başarılı olmasına neden olmaktadır.

b) Daldırma yöntemleri basit olup kolayca uygulana bilmektedir. Az sayıda bitki söz
konusu olduğunda daldırma, çelikle çoğaltmaya göre daha az ustalık, çaba ve ekipmanla, daha
yüksek başarı sağlanmaktadır.

c) Daldırmanın doğal olarak oluştuğu türlerde bu yöntem basit ve ekonomiktir. Yine


bazen, daldırma ile elde edilen bitkiler, çelikten elde edilen bitkilere göre daha hızlı gelişme
gösterebilmektedirler.

d) Daldırmada anaç ve aşı sorunları söz konusu değildir.

Daldırmanın sakıncaları (1):

a) Genelde daldırma, maliyeti yüksek bir çoğaltma yöntemi olup, modern fidanlıklarda
kullanılan mekanizasyon tekniklerine uymamaktadır.

b) Daldırma işlemleri aslında basit olmasına rağmen kullanılan yönteme bağlı olarak,
daldırılmış bitki belirli bir özen istemektedir.

63
c) Belirli sayıdaki anaçtan elde edilecek bitki sayısı diğer yöntemlere göre daha azdır.
Yani çoğaltma katsayısı daha düşüktür. Anaç parseli kurulması ve bakım giderleri yüksektir.
Bu nedenle başka yöntemlerle çoğaltılamayan bahçe bitkilerinin daldırma ile çoğaltılması daha
ekonomik olmaktadır.

Daldırma işleminin başarılı olabilmesi, ortam koşulları ile yakından ilgilidir. Köklenme
ortamının sürekli nemli olması, iyi havalanması ile optimal bir sıcaklık sağlaması başarıyı
artırmaktadır. Uzun süreli kuraklık, sıkışık ve ağır topraklar köklenmenin başlamasına engel
olurken bilezik alma, yaralama gibi gövdede yapılan işlemlerle, köklenme için gerekli
karbonhidratlar ile oksinlerin taşınma ve birikimlerine etki yaparak köklenme
kolaylaştırılabilmektedir (1).

2.2.3.2. Daldırma Tipleri

Bahçe bitkileri yetiştiriciliğinde yaygın olarak kullanılan daldırma tipleri, “uç


daldırması”, ”basit daldırma”, ”hendek daldırma”, ”tepe daldırması”, ve “hava daldırması” dır
(1, 2, 9, 11, 14, 15).

2.2.3.2.1. Uç Daldırması:

Siyah ve mor ahududu gibi bazı bitkilerin sürgün uçları, gelişmenin belirli bir
döneminde uygun bir ortam içine yerleştirildiğinde yüksek bir merismatik aktivite göstererek
hem kök ve hem de sürgün oluşturma yeteneğindedirler. Bu bitkilerin gövdeleri iki yıllıktır.
Sürgünler birinci yıl vegetatif gelişir ikinci yıl ise meyve verirler. Meyve veren sürgünler daha
sonra dipten budanırlar. Boyları 45–75 cm uzunluğa ulaşan genç sürgünlerin uçları 8–10
cm’den kesilirse çok fazla yan sürgün meydana gelmektedir. Bu uygulama ile hem ertesi yıl
meyve verimi, hem de daldırma amacıyla kullanılacak sürgün sayısı artırılmış olur. Geç yaz
aylarında (ağustos sonu eylül başı) sürgünler tipik bir görünüş almaktadır. Tepe kısmında
boğum araları uzayarak yapraklar küçülmekte ve kolayca kırılmaktadır. İşte bu dönem
daldırma için en uygun zamandır. Daldırma erken yapılırsa sürgünler tepe tomurcuğu
oluşturmayıp büyümeye devam etmekte, geç yapıldığında ise kök oluşumu gecikmektedir.

Sürgün uçları 2–5 cm derinliğinde açılan çukurlara elle daldırılır. Üzeri toprakla örtülen
sürgün uçlarında kısa sürede köklenme meydana gelir ve oluşan yeni bitkiler aynı mevsim
sonunda söküme hazır hale gelirler. Ancak söküm diğer daldırmalarda olduğu gibi ilkbahar
veya sonbaharda yapılabilir.

64
Uç daldırması, basit daldırmaya benzer ise de, basit daldırmada sürgün ucu toprağın
dışında kalmakta ve kökler tepedeki meristematik uçtan ziyade, dal boyunca meydana
gelmektedir. Sürgün ise açıkta bırakılan uçta oluşmaktadır (1).

2.2.3.2.2. Basit (Adi) Daldırma:

Çok sayıdaki çok yıllık bitkinin dalları devamlı olarak nemli toprak ile temas ettiğinde
köklene bilmektedir. Basit veya adi daldırma, bir dalın toprağa doğru bükülmesi, toprağa gelen
kısmının toprak veya başka bir köklendirme materyali ile örtülmesi ve dalın ucunun topraktan
dışarı çıkarılması suretiyle uygulanır.

Basit daldırma, doğal olarak dağınık ve yere yakın büyüme özelliği gösteren bitkilerde
kendiliğinden meydana gelmektedir. Örneğin domateslerde dallar uzun süre nemli toprakla
temas ettiğinde dalların alt kısımları boyunca kökler oluşmaktadır. Kızılcık ve diğer bazı çalı
formlu bitkilerde, yani kök boğazından bolca sürgün veren ve toprağa doğru kolayca
bükülebilen türlerde bu daldırma kolaylıkla uygulanmaktadır. Yerli bağlarda da yaygın olarak
kullanılmaktadır.

Basit daldırmanın uygulama zamanı ilkbahardır. Kullanılan materyal dinlenme


halindeki bir yaşlı dallardır. Genel olarak daha yaşlı dallar daldırma için uygun değildir. Dal
uçtan itibaren 15–30 cm mesafedeki kısmında, toprak yüzeyi ile dik açı yapacak şekilde
bükülür. Bükülen dallar, daha önce bitkini çevresinde daldırılacak dal sayısına göre 25–30 cm
derinlikte açılmış çukurlara, uçları dışarıda kalacak şekilde yerleştirilirler. Daldırılan dalı
toprak altında tutmak için çatal bir dal, U şeklinde kıvrılmış kalın bir tel veya taş parçası
kullanılabilir. Daha sonra üzeri toprakla kapatılır.

Köklenmeyi teşvik için, dalın mümkün olduğunca dik açıyla bükülmesinin yanında,
dalın alt kısmının yaralanması da etkili olabilmektedir. Yaralı dokunun onarımı için hücrelerde
başlayan meristematik aktivite ile toprak nemi kök oluşumunu uyarmaktadır. Daldırılan dallar
uygun koşullar altında birkaç hafta veya ay içinde köklenip yeni bitkiler oluştururlar.

Bu bitkilerin sökümü de sonbahar veya ertesi ilkbaharda büyüme başlamadan yapılır.


Yaprağını döken meyve türlerinde, elde edilen yeni bitkiler, toprak üstü kısımlarında gerekli
budama yapıldıktan sonra, doğrudan yerlerine dikilebilirler (1).

65
2.2.3.2.3. Hendek Daldırması:

Hendek daldırması, bütün bir bitki veya bir dalının sığ bir hendeğe yatay olarak
yerleştirilerek, üstünün toprak ile örtülmesidir. Daldırma yapmadan önce dalın alt kısmının
yaralanması köklenmeyi artırmaktadır. Basit olarak her bir tomurcuk yeni bir bitki
oluşturmakta, kökler hem yaralanan gövde kısımlarından ve hem de her yani sürgünün alt
kısmından meydana gelmektedir.

İlkbaharda büyüme başlamadan dal 5 cm derinlikte açılan hendek içine yatırılır. Uç


kısmı açıkta bırakılır. Dalın toprağa yatırılmasında çatal dallardan yararlanılır. Sonra dalların
üst kısmı 2,5–5 cm kalınlıkta ince bir toprak veya başka bir köklendirme materyali ile
örtülüdür. Sürgünler toprak tabakasını delip çıktıktan hemen sonra başlayarak Temmuz ayına
kadar sürgünlerin 15–20 cm’lik dipleri toprakla doldurulur. Böylece doldurulan bu kısımlardan
kök oluşur.

Büyüme mevsiminin sonunda bitkiler kış dinlenmesine girdikten sonra (veya ertesi
ilkbaharda), sürgünlerin boğazlarındaki dolgu kaldırılır ve köklenmiş sürgünler olabildiğince
dipten kesilerek ana bitkiden ayrılır.

Bu daldırmanın başlıca avantajı tek bir dal veya sürgünden fazla sayıda yeni bitki elde
edilmesidir. Fakat bütün bitkiler bu daldırmaya uygun olmadığından dal toprağa
gömüldüğünde gözler sürmemektedir. Bu daldırma başarılı olarak asma, böğürtlen ve
kızılcıklarda uygulanmaktadır (1).

2.2.3.2.4. Hava Daldırması:

Eşeyli ve diğer eşeysiz yöntemlerle çoğaltılması oldukça zor olan bazı süs bitkileri
(kauçuk gibi) bu yolla çoğaltılmaktadır. Bahçe bitkilerinden ise turunçgiller ve incir bu yolla
çoğaltılabilmektedir.

Hava daldırması, bitkinin topraktan yüksekte bulunan dallarının, kabukta bilezik alınıp
veya bıçakla yaralandıktan sonra nemli bir köklendirme materyali içinde köklendirilmesidir.

Hava daldırması ilkbaharda bir yaşlı dallar veya yaz sonlarında kısmen odunlaşmış
sürgünlerde yapılmaktadır. Genelde hava daldırması için 0,5–2 cm kalınlığındaki dallar
uygundur.

66
Hava daldırmasında yapılacak ilk iş dalın ucunun en az 15–20 cm aşağısındaki bir
yerden, bitkinin türüne göre, kabuğun 1–2,5 cm genişlikte bilezik şeklinde çıkarılması veya
yaralanmasıdır. Daha sonra yaralanan kısım, kil veya başka bir toprak karışımından yapılmış
çamur ile sıvanarak üzerine yosun sarılır. Köklenme materyalinin etrafının sarılmasında,
plastik örtü, metal ya da tahta kutular veya ikiye ayrılmış saksılar da kullanılabilir.

Daldırma sonucunda köklenme, bazı bitkilerde iki-üç ayda veya daha kısa sürede
tamamlanır. İlkbahar veya yaz başlarında yapılan hava daldırmalarının, sürgün sonbaharda
dinlenmeye girinceye kadar yerinde bırakılması ve bundan sonra ana bitkiden ayrılması en iyi
yoldur. Genel olarak hava daldırmasında genç bitkinin, ana bitkiden dinlenme döneminde
ayrılması daha uygundur (1).

2.2.3.2.5. Tepe Daldırması:

Frenk üzümleri, vegetatif (klon) elma anaçları ve ayva gibi yoğun ve sıkı bir dal
sistemine sahip ve boğaz bölgesinden bol sürgün veren çalı forumlu bitkiler bu yöntemlerle
yaygın olarak çoğaltılmaktadırlar.

Tepe daldırması, bitkinin dinlenme döneminde tepesinin toprak yüzeyinden vurulması


ve yeni gelişen taze sürgünlerin dip kısımlarının ilkbaharda örtülerek köklendirilmesi işlemidir.
Doldurulan toprak sonbahar veya ertesi ilkbahara kadar kalmaktadır. Bu süre içinde her bir
dalın dip kısmından yeni kökler oluşur. Oluşan köklerin alt kısmından kesilen her bir dal ise
yeni bir bitkidir.

Tepe daldırılması için, önce ana bitki parsellerinin (damızlık parseller) oluşturulması
zorunludur. Ana bitkiler sıra üzeri 25–30 cm aralıklarla dikilirler. Sıralar arası mesafeler toprak
işlemede kullanılacak aletlere göre değişmektedir. Ancak bu aralık yaz aylarında toprak işleme,
boğaz ve tepe doldurma işlemlerinin rahat yapılmasına izin verecek genişlikte olmalıdır. Sıra
arası genellikle 1–2,5 m arasında değişmektedir. Tepe daldırması için anaç olarak kullanılacak
bitkiler dikildikleri yıl, toprak yüzeyinin 40–45 cm yukarısından tepe vurularak büyümeye
bırakılırlar.

Ertesi ilkbaharda yeni büyüme başlamadan, sürgünlerin tepeleri toprak yüzünün 2–3 cm
üzerinden vurulur. Budamadan sonra oluşan bu genç sürgünler yaşlı olanlardan daha kolay
köklenirler. İlk yıllarda sürgün sayısı azdır, ancak bitki yaşlandıkça şiddetli budamalar ile
sürgün sayısı artar. Meydana gelen sürgünler 8–12 cm uzunluğa erişince, her sürgünün boğazı,

67
uzunluğunun yarısı kadar gevşek toprakla doldurulur. Sürgün boyu 20–25 cm ye erişince
ikinci, 40–45 cm ye ulaşınca ise üçüncü boğaz doldurma işlemi yapılır. Her doldurma sırasında
sürgün boyunun yalnızca yarısının toprakla doldurulmasına dikkat edilmelidir. Doldurma
işlemi pullukla hem ucuza ve hem de kolaylıkla yapılabilir.

Köklenen sürgünler, sonbaharda veya ertesi ilkbaharda kümbetler açılarak ana bitkiden
kesilmek suretiyle ayrılır. İklimi sert geçen bölgelerde söküm işleminin ilkbaharda yapılması
tercih edilmektedir. İlkbaharda ana bitki tekrar sürer ve yukarıda belirtilen işlemler aynen
uygulanır.

Tepe daldırmasında ana bitki 15–20 yıl kullanılabilmektedir. Ancak anaçlığın ömrünü
uzatmak, kültürel uygulamaların uygun ve zamanında yapılmasıyla yakından ilişkilidir.
Özellikle her yıl yapılacak gübrelemelerle toprak verimliliği yüksek tutulmalıdır.

Sürgünlerde köklenmenin iyi olması için, köklenme bölgesindeki toprağın nem


durumuna da dikkat edilmelidir. Boğaz doldurma işlemi odunlaşma başlangıcına kadar
geciktirilmemelidir. Ayrıca köklenmesi zor olan (bazı erik çeşitleri gibi) bitkilerde sürgün
diplerinde yaralama veya büyüme başladıktan 6 hafta sonra sürgünlerin dip kısımlarından telle
boğulması, köklenmeyi teşvik etmektedir (1).

2.2.4. Özelleşmiş Veya Değişikliğe Uğramış Gövde Ve Köklerle Çoğaltma

Bir çok bitkinin vegetatif kısımlarında bazı farklılaşmalar meydana gelmektedir.


Farklılaşmış bu kök veya gövdeler bitkilerin doğal olarak vegetatif yolla çoğaltılmalarına fırsat
verir. Farklılaşmış kök veya gövdeler, bazı bitkilerde, özellikle doğal vegetatif uzantılar olarak
görev yaparken (kollar gibi) bazılarında ise depo organlarıdır (1).

2.2.4.1. Değişikliğe Uğramış Gövdeler

2.2.4.1.1.Kollar (Runners)

Rozet şeklinde gövdeye sahip bitkilerin, boğaz kısmındaki bir yaprağın koltuğundan
çıkan, toprak yüzüne yatık olarak büyüyen özelleşmiş bir gövdedir. Kollar, boğumlarından,
kök ve sürgünleri bulunan yeni bitkiler oluştururlar. Çilek bu yolla çoğalan bitkilere en tipik
örnektir. Çilek bitkisi 15–30 cm aralıklarla kollar üzerinde yeni bitkicikler meydana getirir.
Bitkiler köklendikten sonra sonbahar veya ertesi ilkbaharda ana bitkiden ayrılırlar. Çileklerde

68
kol oluşturma yeteneği çeşitlere göre değişiklik göstermektedir. Optimum koşullar altında bir
bitki 100 yeni bitki oluşturabilmektedir. Ancak tarla koşullarında 20:1 veya 30:1 normal bir
değerdir. Çilekler ayrıca çok fazla yapışık gövde oluşturma eğilimindedirler. Bunların
birbirlerinden ayrılması da başka bir vegetatif çoğaltım şeklidir (1).

2.2.4.1.2. Yavrular (Offsets)

Bazı bitkilerde ana gövdenin yanından yan sürgünler oluşur. Yine soğanların dip
kısımlarında yavru soğancıkların meydana gelmesi de aynı olaya tipik bir örnektir. Bu
soğancıklar çoğaltmada kullanılırlar. Yavrular ana gövdeye mümkün olduğu kadar yakın bir
yerden kesilerek ayrılırlar. Hurma ve ananas bu yolla çoğaltılmaktadır. Yeni sürgünlere obur,
filiz veya kök sürgünü adı verilmektedir (1).

2.2.4.1.3. Rizomlar (Rhizomes)

Toprak altında büyüyen, silindirik, yatay bir gövdedir. Rizomlar daima farklı aralıklarda
boğum ve boğum aralarına sahiptirler. Rizom tipik olarak bitkinin ana ekseni olup alt
yüzünden kök, toprağın üst kısmına doğru ise sürgünleri meydana getirmektedir. Yeni bitki ana
bitkiden ayrılarak kullanılır. Ayrıca rizom her parçada vegetatif bir tomurcuk ihtiva etmek
koşuluyla bölünerek de çoğaltmada kullanılabilir. Muz bu yolla çoğaltılabilen bir bahçe
bitkisidir. Diğer yandan şeker kamışı, bambu, ayrık gibi bazı çayır otları ve eğreltiler de rizom
oluşturlar (1).

2.2.4.1.4. Yumrular (Tubers)

Yumru yedek besin maddelerinin toplanması nedeniyle irileşmiş olan toprak altı
gövdesinin etli, kısa uç kısmıdır. Yumru oluşturan bitkilere en tipik örnek patates ve yer
elmasıdır. Bir yumruda gövdenin bütün kısımları bulunmaktadır. Yumru üzerinde gözler,
boğumları ifade etmektedir. Patateste çoğaltma bütün yumruyla olabileceği gibi, her biri bir
tomurcuk bulunduran, yumru parçaları ile de yapılabilmektedir. Yumru bütün olarak
kullanıldığında genellikle uç tomurcuk diğer tomurcukları engellemektedir. Yumru
kesildiğinde bu uç tomurcuğunun etkinliği ortadan kalmaktadır (1).

2.2.4.1.5. Soğanlar (Bulbs)

69
Soğan özelleşmiş bir toprak altı organı olup kalın etli pullarla kaplanmış kısa bir
gövdedir. Tek çenekli bitkilerde meydana gelerek, bitki yapısı, depo ve üretme amacına uygun
olarak değişikliğe uğramıştır. Soğanın merkezinde vegetatif bir büyüme konisi vardır. Soğan
bitkisi bu guruba örnek olarak verilebilir (1).

2.2.4.2. Değişikliğe Uğramış Kökler

2.2.4.2.1. Yumru Kökler (Tuberous Roots)

Bazı bitkilerde kök ve gövdeler yapı bakımından besin depo organları ve çoğaltma
organları olarak değişikliğe uğramışlardır. Yumru köklerin görünüşü türlere göre farklılık
gösterirse de iç ve dış yapıları tipik kök özelliğindedir. Yumru kökler, gerçek yumrulardan
üzerlerinde bulunan boğumlar ve boğum aralarıyla ayrılırlar. Tomurcuklar sadece gövde
ucunda, kökler ise aksi uçta oluşurlar. Tatlı patates, yıldız çiçeği yumru kök oluşturan bitkilere
örnek olarak verilebilir (1).

2.2.4.2.2. Kök Sürgünleri (Suckers)

Bitkinin toprak altı kısımlarından çıkan sürgünlerdir. Sürgün kök üzerindeki adventif bir
tomurcuktan oluşmaktadır. Pratikte bitkinin boğaz kısmına yakın yerden çıkan ve gövde
dokusundan meydana gelen sürgünlerde kök sürgünü olarak isimlendirilmektedir.

Kırmızı ahududularda ve enginarlarda olduğu gibi bazı bitkilerin kök sürgünü yapma
yetenekleri çok fazladır. Kırmızı ahududularda şiddetli budama ile kök sürgünü verme yeteneği
teşvik edilmektedir. Köklenmiş sürgünler dinlenme döneminde etrafa açılarak ana bitkiden
kesilme yoluyla ayrılırlar (1).

2.2.5. Apomiktik Tohum Kullanarak Çoğaltma

“Apomiksis” döllenme olmadan diploid hücrelerden doğrudan tohum meydana


gelmesidir. En önemli örneği turunçgillerdeki nusellar embriyolardır. Elma ve mangoda da
apomiktik tohum oluşumu saptanmıştır. Bu türler kısmen apomiksise yatkındırlar. Çünkü
tohumda apomiksis yoluyla oluşan embriyoların yanı sıra, döllenme sonucu oluşan
embriyolarda bulunmaktadır. Sarımsak çoğaltımında da apomiksis olarak meydana gelen dişler
kullanılmaktadır (1).

70
2.2.6. Mikro Çoğaltma

Son 40 yıl içerisinde önemli gelişmeler kaydeden mikro çoğaltma yöntemleri bahçe
bitkilerinin çoğaltılmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Genel olarak “doku kültürü”
olarak da bilinen bu yöntemler, ana bitki materyaline benzeyen, hastalıklardan arındırılmış,
çok sayıda yeni bitkiciğin, kısa sürede ve genellikle klasik çoğaltma yöntemlerine göre daha
ucuza çoğaltılmalarına olanak sağlamaktadır. Bu amaçla, meristem, sürgün ucu, kallus, anter
ve hücre kültürleri yaygın olarak uygulanmaktadır. Halen A.B.D. ve Batı Avrupa ülkelerinde
350’den fazla ticari doku kültürü laboratuarında yılda 300 milyondan fazla bitki üretilerek
piyasaya sunulmaktadır. Doğu Avrupa, Uzakdoğu ve Güney Amerika ülkeleriyle, Avustralya
ve Yeni Zelanda’da faaliyet gösteren ticari doku kültürü laboratuarlarının sayısı ile ürettikleri
bitki miktarının da yukarıdaki rakamlar kadar olduğunu belirtilmektedir (15).

Ticari üretimin yanında temel fizyolojik ve moleküler biyoloji araştırmalarında da


hücre ve doku kültürü yöntemlerinden yaygın olarak yararlanılmaktadır. Bundan başka anter
kültürü ile elde edilen haploid bireyler ve son yıllarda önemli gelişmeler gösteren genetik
mühendisliği yöntemleri de doku kültürü ile beraber, bitki ıslahında yeni ufuklar açmıştır.

Bu bölümde, mikro çoğaltma yöntemleri ana hatlarıyla anlatılacak, bunun için gerekli
doku kültürü laboratuarının kurulması ile in vitro üretimde karşılaşılan bazı sorunlara
değinilecektir. Doku kültürü ya da mikro-çoğaltma, esas olarak sağlıklı bitkilerden amaca
uygun doku, organ veya herhangi bir bitki parçacığının aseptik koşullarda alınarak, temelde
hücrelerin büyüyüp gelişerek ana bitkiye benzer yeni bireyler oluşturabileceği bir besi
ortamına yerleştirilmeleri, uygun ışık, sıcaklık ve nem koşulları altında bunlardan elde olunan
bitkiciklerin daha sonra tekrar tarla ya da sera koşullarına aktarılmaları işlemidir (15).

2.2.6.1. Laboratuar Düzeni

Bütün çalışmaların aseptik koşullarda ve uygun ortamda yapılması gerektiğinden


öncelikle laboratuar olanaklarının sağlanması önem taşımaktadır. Büyüklüğü ve içerdiği alet–
ekipmanları araştırma ve üretim amaçlarına göre değişmekle beraber, bir doku kültürü
laboratuarında (15):

a) Genel ön hazırlama ve yıkama alanı,


b) Ortam hazırlama ve sterilizasyon alanı,
c) Aseptik aktarma odası,

71
d) Uygun ışık, sıcaklık ve nem kontrolü olan büyütme odası ve inkibatörleri
e) In vivo koşullarına adaptasyon olanakları bulunmalıdır.

2.2.6.1.1. Ön Hazırlama ve Yıkama Odası

Laboratuara görecek bitki materyali çoğu kez seradan ya da tarladan sağlanmaktadır.


Bu materyalin bir ön temizlemeden geçmesi, sabunlu su ile yıkanması gerekir. Yine
laboratuardan çıkmış bitkileri içeren tüp ve benzeri kapların tekrar laboratuara alınmadan
önce temizlenmesi hatta otoklavlanması yararlı olur. Bu alanda geniş bir tezgah ile bir veya
iki lavabo, deionize ve saf su muslukları, temizlik malzemeleri ile kapların saklandığı
dolaplar, kurutma fırını ve mümkün ise bir otoklavın bulunması gerekir (15).

2.2.6.1.2. Ortam Hazırlama ve Sterilizasyon Odası

Bir doku kültürü laboratuarında çalışmaların önemli bir bölümü burada


gerçekleştirildiğinden, bu mekanın oldukça geniş olması ve mümkün olduğunca temiz
tutulması gerekir. Duvar ve zemin materyalinin toz ve kir tutmayacak cinsten seçilmesine,
pencerelerin dışarıdan toz girmeyecek şekilde olmasına ve tezgahların ve çeşitli amaçlara
yönelik alet-ekipmanların kullanış öncelik ve sıklığına göre düzenlenmesi önemlidir. Yine
ortam hazırlamada kullanılan kimyasal maddeler, cam ve plastik kaplar ve diğer malzemelerin
düzenli olarak saklanacağı dolapların bulunması gerekir. Bu kısımda yer alacak çeşitli alet-
ekipmanlar şunlardır: analitik teraziler, buz dolabı ve derin dondurucu, ısıtmalı manyetik
karıştırıcılar, ocak ve/veya mikrodalga fırın, pH metre, ortam dağıtıcı alet, otoklav, saf su aleti
veya kaynağı, hareketli sehpa veya arabalar v.b. yine bu kısımda çeşitli tip mikroskoplar ile
gözlem ve değerlendirme amaçlı aletler bulunabilir (15).

2.2.6.1.3. Transfer Odası

Yüzey sterilizasyonu yapılmış ana bitki parçacıkları ile alt kültür için aktarılan
bitkicikler otoklav ile sterilize edilmiş kültür ortamına burada aktarıldığındın, transfer
odasının temizliği son derece önemlidir. Her ne kadar, bu aktarma işlemleri laminar akım
kabinleri içerisinde yapılmakta ise de bu aşamada oluşabilecek bulaşmaları engellemek için
hepa filtreden geçmiş pozitif hava akımı olan odalar yararlı olmaktadır. Pozitif hava akımının
sağlanamadığı durumlarda, yerlerin her gün antiseptik sıvılarla temizlenmesi, ayrıca periyodik
olarak UV ışık kaynağı ile mikropların kırılması da amaca hizmet edebilir. Bu odada, dikey
ve yatay laminar akım kabinleri, meristem almak için binoküler mikroskoplar, protoplast

72
çalışması için invert mikroskoplar ile bunlara ait diğer düzenekler, steril aletlerin ve
ortamların tutulduğu raf ve dolaplar bulunmalıdır (15).

2.2.6.1.4. Kültür (Büyüme) Odası

Test tüpü içerisinde kültür ortamına yerleştirilmiş bitki parçacıklarının en iyi şekilde
büyüyüp gelişmeleri şüphesiz ki uygun sıcaklık, ışık ve nem koşullarının sağlanması ile olur.
Bitkiler tüp ya da diğer kültür kapları içerisinde olduğundan, kültür odasının nem oranı fazla
önemli değilse de, özellikle sıcaklık ve ışık son derece önemlidir. Kültür odalarındaki sıcaklık
kültür tipine ve bitki türüne göre değişmekle birlikte 15–30oC arasında ayarlanabilecek
düzeyde tutulabilmelidir. Yine ışık düzeneği, 10.000 lükse çıkabilecek şekilde
ayarlanabilmelidir. Hem sıcaklığı, hem de ışıklanma süresini gece-gündüz şeklinde
programlayacak düzenek de bulunmalıdır. Işık ve sıcaklığın gerek raflar üzerinde ve gerek
odanın tümünde eşit olmasına dikkat edilmelidir. Kapasitenin fazla olmadığı veya çok hassas
çevre koşullarının gerektiği durumlarda yüksek hacimli inkübatörlerden de bu amaçla
yararlanılabilir (15).

2.2.6.1.5. Adaptasyon (Uyum) Odası

Test tüpü içerisinde yetiştirilmiş bitkilerin sera ya da tarla koşullarına aktarılmaları


mikro-çoğaltmanın başarısında sınırlayıcı bir etmendir. Bu nedenle, sera ile doku kültürü
laboratuarı arasında bitkilerin sera koşullarına hazırlandığı bir alanın bulunması bir çok bitki
türleri için yararlı olmaktadır (15).

2.2.6.2. Mikro Çoğaltma Yöntemi İle Bitki Üretimini Etkileyen Etmenler.

Mikro çoğaltmada amaç kısa sürede, ana bitkiye benzeyen çok sayıda, sağlıklı yeni
bitki çoğaltmak olduğundan kültüre başlanacak bitki parçacıklarının alınacağı anaç bitkiden
yeni bitkiciklerin tarla ya da sera koşullarına aktarılacağı aşamaya kadarki tüm aşamaların
dikkatle değerlendirilmesi gerekir (15).

2.2.6.2.1. Hazırlık Aşaması

0 (Sıfır) safhası olarak da bilinen bu aşamada, anaç bitkilerin seçimi ve


yetiştirilmesindeki etmenler üzerinde durulmaktadır. Anaç bitkinin sağlıklı olması ve en iyi
koşullarda yetiştirilmesi mikro çoğaltmanın başarısında çok önemlidir.

73
Üzerinde çalışılan bitki türüne bağlı olmakla beraber, anaç bitkilerin seralarda
kontrollü çevre koşullarında yetiştiriliyor olması, hem kültür içerisindeki kontaminasyon
sorununun azalmasına hem de kültüre alınan dokuların daha sağlıklı gelişmelerine yardımcı
olur. Serada yetiştirilen bitkilerin yağmurlama veya mistleme gibi bitkilerin toprak üstü
aksamlarını ıslatan yöntemler yerine damla sulama gibi doğrudan yetiştirme ortamına suyun
uygulandığı sulama sistemlerinin kullanılması kontaminasyon sorununu önemli ölçüde azaltır.
Yine bunlarda, düzenli olarak hastalık ve zararlı kontrolü yapılması önemlidir.

Anaç bitkilerin fizyolojik durumları da mikro–çoğaltmanın başarısı için çok önemlidir.


Sulama ve gübreleme gibi kültürel uygulamaların yanında ışık, sıcaklık gibi çevresel etmenler
mikro-çoğaltmanın amacına ulaşmasına yardımcı olmaktadır. Kasımpatı ve begonya gibi
çiçekli süs bitkileri anaçlarının mikro-çoğaltma öncesi fizyolojik durumlarının gerekli ışık
rejimi ile ayarlanması gerekir. Zambak gibi soğanlı bitkilerin yanında diğer bir çok bitki
türlerinde anaç bitkilere düşük sıcaklık uygulaması ile dinlenmenin kırılması gerekir. Bunun
yanında, patates yumrularına gibberellik asit, kestane anaçlarına da GA3, Benziladenin ve 8–
hydroxyquinoline citrate uygulanması örneklerinde olduğu gibi mikro çoğaltma öncesi
büyüme düzenleyicilerinin kullanılması bunlardan elde olunan sürgün sayısını artırmaktadır
(15).

2.2.6.2.2. Aseptik Kültürü Başlatma Aşaması

Yukarıda belirtilen şekilde hazırlanan anaç bitkilerden alınan bitki parçacıklarının


alınarak kültür ortamına yerleştirilmeleri bu aşamada gerçekleştirilir. Kuramsal olarak hemen
hemen tüm bitki doku veya organları mikro çoğaltmada kullanılabilir. Ancak, başarılı bir
çoğaltma programı için en uygun dokunun seçilmesine ve doğal olarak da bu bitki
parçacıklarının sağlıklı anaçlardan alınmasına özen gösterilmelidir. Bu aşamanın asıl amacı
anaç bitkilerden çok sayıda patojenlerden temizlenmiş bitki parçacığı alarak kültür ortamına
yerleştirmek olduğu için, bu parçacıkların uygun yöntemlerle yüzey patojenlerinden
arındırılmaları gerekir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta kullanılacak sterilizasyon
maddesinin çeşidinin, yoğunluğunun ve uygulama süresinin mikroorganizmaları öldürecek
ancak bitki dokularına zarar vermeyecek şekilde seçilmesidir.

Yüzey sterilizasyonu işleminde ilk olarak bitki materyalinin akar su ile gerekirse
sabunlu su ile iyice yıkanması yararlı olur. Daha sonra bunlar %70'lik etanol içerisinde 3
dakika tutularak, bitki parçaları üzerindeki mumsu tabakanın ve bu tabaka içerisine gömülü

74
bulunan mikroorganizmaların kısmen temizlenmesi sağlanır. Bu parçacıklar daha sonra
sodyum hipoklorit veya benzeri bir aseptik madde içeren solüsyon içerisinde tamamen yüzey
mikroorganizmalarından arındırılırlar. Yukarıda belirtildiği gibi bu aseptik maddenin
seçiminde ve yoğunluğu ile uygulama süresinde bitki dokusunun çeşidi göz önünde
bulundurulmalıdır. Ancak en yaygın olarak kullanılan sodyum hipoklorit içerikli ticari
çamaşır suları %10 ile %50 (%0,525–2,62 sodyum hipoklorit) arası yoğunlukla etkili
olmakladır. Bu aseptik çözeltiye %0,1 düzeyinde eklenen polioksietilen sorbitan monolaurate
(Tween–20) de bitki materyalinin yüzey gerilimini kırarak yüzey sterilizasyonunu daha etkili
kılmaktadır. Daha sonra, bu bitki materyali 3–4 kez steril saf su ile yıkanmalıdır. Yüzde 70'lik
etanol uygulamasından sonraki yüzey sterilizasyon işlemlerinin laminar akışlı kabinler
içerisinde yapılması gerekir.

Yüzey sterilazasyonun yeterli olmadığı durumlarda, yani içsel mikroorganizmaların


neden olduğu kontaminasyon sorunlarının çözümü için benomyl gibi sistemik fungusitler
ve/veya cefotaxine gibi gram+ ve gram- bakterilere karşı etkili antibiyotiklerden yararlanma
yoluna gidilebilir. Bunlar ya bitki parçacıkları üzerine doğrudan uygulanabilir ya da kültür
ortamına karıştırılabilirler.

Bu aşamada dikkat edilmesi ve önlem alınması gereken diğer bir sorun da mekanik
zararlanmaya yani ana bitkiden kesilerek ayrılmaya karşı bitki parçacıklarının salgıladığı
fenolik bileşiklerdir. Aslında bitki dokusunun kendini korumak için salgıladığı bu fenolik
bileşikler çok kısa sürede okside olarak zehirli maddelere dönüşmekle ve çoğu durumlarda
hücrelerin gelişmelerini önleyip hatta onları öldürmektedir. Bu tip hiper duyarlılık tepkisi
gösteren bitkiler ile çalışılırken ya bu fenoliklerin oksidasyonunu engelleyecek sitrik asit,
askorbik asit gibi anti–oksidan maddelerden ya da fenolikleri bağlayarak inaktif hale getiren
aktif karbon veya polivinilpirrolidone (PVP) gibi maddelerden yararlanmak gerekir (15).

2.2.6.2.3. Dokunun Çoğalma Aşaması

Bu safhanın amacı, kültüre alınan bitki parçacıklarından hızlı bir şekilde ve bol sayıda
yeni sürgünlerin elde edilmesidir. Bu aşamada elde edilen sürgünler, istenilen sayıya ulaşılana
kadar, tekrar tekrar alt kültüre alınarak çoğaltmaya devam edilebilir. Burada bitki türünün
özellikle de çoğaltma yönteminin iyi incelenmesinde yarar vardır. Bu aşamada bitkilerin
klonal çoğaltılmaları için kullanılan 3 esas yöntem vardır:

75
Somatik embryogenesisde, tek bir hücreden önce embriyo oluşumu daha sonra da tüm
bitkinin meydana gelmesi sağlanır. Bunun için katı ortam üzerinde oluşturulan kallus kültürü
veya sıvı ortamda yetiştirilen hücre süspansiyon kültüründen yararlanılır. Bu sistem ile
oluşturulan embriyolardan in vitro yani kültür kabı içerisinde yeni bitkiler elde edileceği gibi,
embriyolardan sentetik tohumlar da elde edilebilmektedir.

Hızlı yan sürgün gelişiminde, alınan tepe veya yan tomurcuklardan ve meristemlerden
yeni sürgünlerin oluşması söz konusudur. Yeni sürgünler üzerinde oluşan mikro tomurcuklar
da alt kültüre alınarak çok sayıda sürgün üretimi sağlanmaktadır. Burada özellikle
sitokininlerden yaygın olarak yararlanılmaktadır. Somatik embryogenesise göre yavaş ise de
bu sistem bahçe bitkilerinin mikro-çoğaltmasında en çok kullanılan yöntemdir.

Adventif sürgün oluşumunda ise üzerinde tomurcuk bulunmayan bitki doku veya
organlarından, örneğin yaprak veya kök parçası, yeni sürgünlerin oluşması söz konusudur. Bu
adventif sürgünler doğrudan olaşabileceği gibi ara kallus aşamasından sonra da oluşabilir. Bu
sistem yan sürgün gelişmesine göre daha hızlı ise de türlere bağlı olarak yaygın somaklonal
varyasyonun oluşması, anaç bitkiye benzemeyen yeni bitkilerin oluşmasına neden olmakladır.
Ticari olarak arzu edilmeyen bu durum özellikle meyve ağaçları üretiminde bu yöntemin
kullanılmasını engellemektedir.

Her 3 yöntemle de yeni sürgünlerin elde edilmesinde, kültür ortamında kullanacağımız


makro ve mikro elementler, karbonhidrat kaynağı, vitaminler ve özellikle de bitki büyümesini
düzenleyici maddelerin çeşidi ve düzeyleri bitki türüne ve amacımıza göre belirlenmek
durumundadır. Bunun yanında özellikle ışık ve sıcaklığın da optimum düzeyde sağlanması
gerekmektedir. Bu amaçla, ışık ve sıcaklığın gece ve gündüz koşullarını simüle edecek
şekilde ayarlanabildiği kültür odalarından veya büyütme dolaplarından yararlanılabilir. Yine
kültür ortamı, kabı ve kapağı seçiminde kültür kabı atmosferinde birikecek CO2, etilen ve
nemin bitki türünün özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır (15).

2.2.6.2.4. Köklendirme Aşaması

Çoğaltma aşamasında elde edilen sürgünler in vitro'da veya sera koşullarında


köklendirilebilirler. Ticari açıdan bakıldığında in vitro'da köklendirme pahalı ve fazla işçilik
gerektiren bir yöntemdir ki bu işlem mikro-çoğaltmada masrafın %35-75'ini
oluşturabilmekledir. Ayrıca, in vitro'da oluşan kökler, kök tüylerinden yoksun olduğundan ve

76
kolayca kırıldığından bunların toprağa aktarılmalarına ayrıca özen gösterilmelidir. O nedenle,
tüpten çıkan sürgünlerin doğrudan doğruya sera koşullarında köklendirilmesi gittikçe
yaygınlaşmakladır. Doğal olarak bu, bitki türüne ve eldeki olanaklara bağlı olarak karar
verilecek bir husustur.

In vitro'da köklendirme için çoğaltma aşamasında elde edilen sürgünler ayrılarak özel
köklendirme ortamına aktarılırlar. Bu köklendirme ortamı bitki türüne bağlı olarak,
hormonsuz olabileceği gibi Indolbuturik asit (IBA), naftelen asetik asit (NAA) ve lndolasetik
asit gibi oksinlerden birini içerebilir. Yine bu ortamda, makro ve mikro elementlerin
azaltılması sıkça başvurulan bir işlemdir.

Henüz fotosentez yeteneği tam olarak gelişmediğinden, köklendirme ortamının


karbonhidrat içeriği pek değiştirilmez. Ancak, ortama aktif karbon eklenmesi veya ayarsız
sıvı ortamda kağıt köprü desteğinin kullanılması türe bağlı olarak olumlu sonuçlar
vermektedir (15).

2.2.6.2.5. In Vivo Köklendirme ve Sera Koşullarına Alıştırma Aşaması

Gerek in vitro'da köklendirilmiş bitkiciklerin sera koşullarına aktarılmasında gerekse


test tüpünden alınarak sera koşullarında köklendirilmesinde en önemli konu bitkiciklerin test
tüpü dışarısındaki bu yeni çevre koşullarına uyumlarının sağlanmasıdır. Kültür kabı
atmosferindeki yüksek oransal nem nedeniyle, bu bitkiciklerin yapraklarında kutikula ve onun
tabakaları gelişmemiştir. Yine bu bitkiciklerin kılcal kökleri olmadığından, hatta sera
koşullarında köklendirilecek sürgünlerde hiç kok bulunmadığından ilk aşamada su kaybı
nedeniyle ortaya çıkacak su dengesindeki bozulma en önemli sorundur. Bu bitkiciklerin
fotosentez yeteneklerinin de tam gelişmediği unutulmamalıdır.

In vitro'da köklendirilmiş bitkicikler seraya aktarılmadan önce tüp kapaklan açılarak


kültür odasında 1–2 hafta tutulduklarında, yaprak yüzeyindeki kutikula ve mum tabakaları
oluşmaya başlar; bu arada, bitkiler yavaş yavaş düşük oransal neme alışırlar. Daha sonra
bunların kök çevresindeki ağartı ortanı köklere fazla zarar vermemeye özen gösterilerek
yıkanır ve toprak karışımına yerleştirilirler. Gerek bu bitkicikler ve gerekse doğrudan topraklı
ortamda köklendirilecek sürgünler seraya alındıklarında, ya sisleme düzeneği altında
tutulurlar ya da üzeri plastik kapaklı tavalara yerleştirilirler. Böylece yaprak yüzeyinden
meydana gelecek su kaybı en az düzeyde tutulur. Bu arada özellikle mantarların gelişmesini

77
engellemek için fungusit uygulamaları unutulmamalıdır. Bitkicikler kendini toparladıktan
soma 1–2 hafta içerisinde plastik kapaklar göreceli olarak açılır ve sisteme süreleri de
azaltılır.

Sera koşullarında köklendirilecek sürgünler genellikle köklendirmenin yapılacağı


sentetik veya toprak karışımlı köklendirme ortamına alınmadan önce içerisinde fungusitte
bulunan IBA veya NAA gibi çeşitli köklenmeyi uyarıcı maddelere daldırılırlar.

Mikro çoğaltmada yukarıda kısaca anlatılan tüm aşamalarında alınacak önlemler ve


seçilecek işlemler, bitki tür ve çeşidi ile mikro-çoğaltmanın amaçlarına göre ayrı ayrı
belirlenmek durumundadır (15).

2.2.6.3. Meristem Kültürü

Meristem, devamlı olarak bölünebilme yeteneğine sahip hücrelerin oluşturduğu


dokulardır. Bu dokular sayesinde bitkiler, yeni hücre ve organlar kazanarak büyürler.

Meristem dokuları, bitkide bulundukları bölgelere göre; apikal (uç) meristemler, lateral
(yan) meristemler olmak üzere 2 ye ayrılırlar.

Meristem kültürünün esası; meristemin birkaç yaprak taslağı ile birlikte, binoküler
mikroskop altında izole edilerek uygun bir gıda ortamına yerleştirilerek geliştirilmesidir. (5)

Meristem kültüründen değişik amaçlar için yararlanılır. Bunlar;

a) Virüsüz bitki elde etmek

b) Mikroçoğaltım

c) Germplazm muhafazası

d) Genetik transformasyonlar

e) Bitki materyallerinin uluslar arası değişimi

f)Bakteri ve mantarlardan ari bitkiler elde edilmesi şeklinde sıralanır. (3)

78
Bitkisel üretimde etkili olan doku kültürü tekniklerinden meristem ve sürgün ucu
kültürleri günümüzde yaygın bir uygulama alanı bulmuştur. Bu kültürler önce vegetatif olarak
çoğaltılan bitkilerin hızlı klonal çoğaltımı, virüssüz materyal elde etme, germplazm
muhafazası alanlarında kullanılmış daha sonra gen transferi çalışmalarında kullanılmıştır.

Virüsten ari bitkileri elde etmek için çoğunlukla kullanılan kültür ‘meristem kültürü’
veya ‘meristem ucu kültürü’ olarak belirtilir. Kültürlerde virüs eleminasyonu için kullanılan
eksplantları tanımlamada ‘meristem ucu’ terimi daha doğru iken büyük eksplantlar
kullanıldığında (genellikle 1 mm’ den büyük) ‘sürgün ucu ‘şeklinde ifade edilir (3).

Meristem kültüründen virüssüs bitki elde edilmesi dışında vegetatif üretim konuusnda
da yararlanılmaktadır. Virüssüz bitki üretimi için yapılan gerçek meristem kültüründe,
meristem ucu ile birlikte 1-2 yaprak taslağından oluşan ve 0,1 mm’ den daha küçük bir
eksplantın izole edilmesi zorunluluğu vardır. Böyle ufak bir ekspalntın izole edilmesi kolay
olmadığı gibi, sürme durumu da zayıftır. Bu nedenle; bitki üretimi amacıyla gerçek meristem
kültürü yerine, 3-10 mm boyunda sürgün uçları (shoot tip) kullanılmaktadır. Bu yöntem,
klasik vegetatif üretim yöntemleri ile üretimi zor veya yavaş olan bitkileirn hızlı üretimi için
oldukça fazla miktarda kullanılmaktadır. Bu teknik ile elma, çilek, erik, üzüm, kestane,
badem, şeftali, ceviz gibi meyve türleri başarıyla üretilebilmektedir. Aynı şekilde domates,
krizantem, karanfil, gül, glayöl, ve orkidelerde başarıyla üretilebilmektedir (5).

Vegetatif üretimde diğer bitki kısımları yerine meristemin kullanılmasının başlıca


nedeni, diploid bir bitkide apikal meristemin yeknesak diploid hücrelere sahip olmasıdır.
Çünkü bitkinin diğer dokularında, farklı seviyelerde poliploid hücrelerin olması nedeniyle, bu
dokuların kültüründe elde edilecek bitkilerinde poliploidi olabilme ihtimali vardır (5).

Meristem kültürü vasıtasıyla gerçekleştirilen üretimden, bitki ıslahında da


yararlanılmaktadır. Örneğin, hibrit çeşitlerin elde edilmesi için gerekli olan kendilenmiş
ebeveyn bitkiler, kendine kısırlık nedeniyle seksüel olarak kolaylıkla çoğaltılamamaları
durumlarında veya erkek kısır hatların çoğaltılmaları istendiğinde meristem kültüründen
yararlanılmaktadır.

Meristem kültüründen yararlanılan diğer bir alanda bitkilerin uzun süreli muhafazası
ile ilişkilidir. Hastalıklardan ari olması, boyutlarının küçük ve hızlı çoğaltma özelliklerinden
dolayı meristem, bu tip uzun süreli muhafaza için uygun bir materyaldir. (5)

79
2.2.6.3.1. Meristem Ucu Kültüründe Başarıyı Etkileyen Faktörler

2.2.6.3.1.1. Bitki Materyali

a) Eksplantın Büyüklüğü

Büyük eksplantlar daha yüksek canlılık ve rejenereasyon kapasitesine sahip olmalarına


karşın, küçük eksplantlar virüs eleminasyonunda daha avantajlı halde bulunurlar. Bunun
içinb eksplant büyüklüğü çalışmanın amacına göre belirlenmelidir.

b) Donör Bitkinin Fizyolojik Durumu

Meristem ucu bitkide vegetatif büyümenin aktif olduğu bir dönemde alınırsa başarı
oranı artar. Örneğin elma sürgün ucu eksplantlarının olgun meyve bahçesinden alınması
yerine yeni aşılanmış sürgünlerden alınması daha başarılı sonuçlar vermiştir.Bunun yanında
donör bitkilerin yetiştirildiği çevre şartları da başarıyı etkilemektedir.Örneğin patateste in
vitro da yetiştirilen patatesten alınan eksplantlar, yumru sürgünlerinden alınan eksplantlardan
daha fazla rejenerasyon göstermiştir.

c) Eksplantın Alındığı Mevsim

Karanfilde meristem uçlarının erken ilkbahar ve sonbaharda alınması yaz ve kış


aylarından alınmasından daha iyi sonuçlar vermiştir. Brassica oleraceae’ da 21 °C’ da
yetiştirilen donör bitkilerden alınan meristemlerin ölmesine karşın 16°C ‘ de yetiştirilen donör
bitkilerden alınan eksplantlar daha başarılı bulunmuştur.

d) Çeşit

Farklı tür ve çeşitlerin meristem ucu kültüründe başarıları farklı şekilde olmaktadır.(4)
Örneğin patateste yapılan çalışmada ‘Red Pontiac’ çeşidinde meristem kültürünün
yapımından bir yıl sonra virüssüz yumru elde edilmesine karşın, ‘kennebec’ çeşidi virüsten
arındırılamamıştır.(2)

80
2.2.6.3.1.2. Kültür Ortamı

Meristem kültürünün ilk uygulandığı yıllarda White (1943) ortamı kullanılmış sonra
Murashige ve Skoog (1962) ortamının (MS) daha uygun olduğu bulunmuştur. MS ortamı ve
bazı modifikasyonları en fazla kullanılan ve en iyi sonucu veren ortamdır.

a) Mineral Tuzlar

Eksplantlar genç fidanlardan alındığı zaman MS ortamının uygun olduğu ancak olgun
ağaçlardan alınan eksplantlar için ortamın toksik olduğu ve bu eksplantlar için düşük tuz
oranına sahip ortamların daha elverişli olduğu belirtilmektedir. Kültür ortamındaki azot oranı
meristem kültürünün başarısında kritik bir etkiye sahiptir. Örneğin, altı böğürtlen genotipinin
meristem kültüründe MS ortamında NH4NO3 ve KNO3 konsantrasyonlarının yarıya
indirilmesinin kültürü iyileştirdiği bildirilmiştir.

b) Şekerler

Karbon kaynağı meristem ucu kültürü için kullanılan kültür ortamının önemli bir
unsurudur. Genel olarak tüm ortamlar karbon kaynağı olarak % 1-3 sakkaroz içerirler.

c) Agar

Çoğunlukla eksplantlar yarı-katı ortamda kültüre alınmakta ve kültür ortamında ortamı


katılaştırmak için agar kullanılmaktadır. Fakat bazı bitki türlerinde sıvı ortam daha başarılı
bulunmuştur.

d) Büyümeyi Düzenleyiciler :

Meristem ucu kültürleri için gerekli bitki büyüme düzenleyicileri bitki türüne ve kültür
safhasına bağlıdır. Leguminosea ve Solanaceae familyasına ait bitki türleri Brassiceae ve
Compositeae familyasına ait türlerden daha düşük konsantrasyonlarda eksojen bitki büyüme
düzenleyicilerine ihtiyaç duymaktadır. Besin ortamındaki büyüme düzenleyicileri ile
materyalin taşıdığı hormon dengesi önemli olmaktadır.

Meristem ucu kültürlerinin değişik safhalarında kullanılan bitki büyüme


düzenleyicileri incelenmiştir. Bazı türlerin kültürü hiç büyüme düzenleyicisi kullanılmadan
başlatılabilmektedir. Ancak çoğu türlerde büyümeyi ve meristemin gelişimini destekleyen

81
düşük bir sitokinin düzeyi genellikle uygun olmaktadır. Oksinler kültürü başlatmak için
mutlaka gerekli olmamasına karşın, düşük konsantrasyonlarda ilave edilmesi faydalı
bulunmuştur. Bununla beraber yüksek oksin konsantrasyonları kallus oluşumuna sebep
olabilmektedir. Bu durum genetik stabiliteyi sürdürebilmek için istenmez. Gibberellinler
sürgün gelişimini ve çoklu sürgün oluşumunu teşvik etmesi nedeniyle kültür ortamına ilave
edilir.

Bitki tür ve çeşitlerinin büyüme düzenleyicilerine çok farklı tepki göstermeleri, kültür
için gerekli büyüme düzenleyicileri miktarının üzerinde çalışılan çeşide göre belirlenmesi
gerektiği sonucunu ortaya koymaktadır. (3)

2.2.6.3.1.3. Kültür Şartları (Çevresel Faktörler)

Işık, sıcaklık ve fotoperiyot gibi çevre şartlarının in vitro’ da farklılaşmayı etkilediği


bilinmektedir. Meristem ucu kültürlerinin çeşitli dönemleri için kültür çevresi koşulları
araştırmalarla belirlenmeye çalışılmaktadır. Örneğin, Cambridge Favorite çilek çeşidinin in
vitro üretiminde 28 °C’ nin optimum sıcaklık olduğu ve ışık yoğunluğunu ihtiyacının farklı
meristem kültürü safhalarında değiştiği belirtilerek meristem ucunu kültüre almada 4000 lüks,
sürgün çoğaltımı için 6000 lüks, köklenmede 7000 lüks ışık uygun bulunmuştur. Bu nedenle
optimal koşulları her genotip için belirlemek gerekmektedir. Ayrıca kültür çevresi koşulları
ile beraber kültür ortamı, bitki büyüme düzenleyicilerinin kompozisyonu gibi farklı unsurları
bir arada incelemek gerekir.(3)

Meristemin izole edileceği dönem çok önemlidir. Örneğin erken ilkbahar ve erken
sonbaharda izole edilen karanfil meristemlerinin kış ve yaza nazaran daha iyi geliştikleri
saptanmıştır. Yine patateste ilkbahar ve erken yazda yapılan meristem kültürlerinin, daha
sonra yapılanlardan daha iyi köklendikleri belirlenmiştir.

2.2.6.3.2. Meristem Ucu Kültürü Uygulaması

Çoğu meristem ucu kültürü uygulamalarında kullanılan kültür ortamı bileşimi,


yüzeysel sterilizasyon yöntemi ve kültür odası koşulları aşağıda verilmiştir.

82
2.2.6.3.2.1. Ortam

Meristem kültürü çalışmalarında en yaygın olarak kullanılan ortam Murashige ve


Skoog (MS) ortamıdır. Ortamda büyüme düzenleyiciler, organik ve inorganik maddeler
türlere göre özle olabilir. Türe göre uygun büyüme ortamının seçimi geniş referans
kaynaklarına dayanarak belirlenmelidir.

Meristem kültürü için agarlı ortam veya sıvı ortamlar kullanılmaktadır. Yarı katı
ortamlar genellikle % 0.8-1.0 (a/h) agar içermektedir.Sıvı ortamlar kültür kaplarında kağıt
köprüler veya lif destekler ile birlikte kullanılmaktadır. Ortamda enerji kaynağı genellikle %
1-3 (a/h) düzeyinde sakarozdur. Genel olarak ortam pH’ sı 5.5-5.8’ e ayarlanmaktadır.

2.2.6.3.2.2.Yüzeysel Sterilizasyon

Bitki materyalinin sterilizasyonu için uygun olan bir çok sterilant madde vardır. Ön
sterilizasyon genellikle % 70-90 ‘ lık etil alkol ile yapılmaktadır. Bunu sodyum hipoklorit ile
sterilizasyon izlemektedir. Burada ıslatma ajanı olarak deterjan kullanılmaktadır. Genellikle
sterilizasyon % 90’ lık etil alkole bandırma (10-30 saniye) sonra % 0.5-10 sodyum hipoklorit
solüsyonunda 15 dakika bekletme ile yapılmakta ve bunu steril distile su ile birkaç kez
çalkalama izlemektedir.

2.2.6.3.2.3. Kültür Odası Koşulları

Büyüme odasının sıcaklığı genellikle 25 ±1 °C’ ye, aydınlatma 4000 lükse ayarlanır.
Fakat koşullar türlere göre değişmektedir. Bu nedenle sıcaklık ve ışık yoğunluğu türlere ve
kültür safhasına göre araştırma sonuçları ile belirlenmelidir.

2.2.6.3.2.4. Metodun Uygulanması

Genel olarak meristem ucu kültürü metodunun uygulanması aşağıdaki şekilde yapılır.

1- Öncelikle meristem eksplantlarının alınacağı uygun bir bitki seçilir. Bu


bitkiden en az bir boğum içeren sap parçaları kesilir.
2- Seçilen bitkiye uygun olarak belirlenen sterilizasyon yöntemi kesilen sap
parçalarına uygulanır. Sterilizasyonda deneysel olarak belirlenen
konsantrasyon ve süreler kullanılır. Doku yüzeyleri mumsu tabaka ile veya

83
epidermal tüyler ile kaplı ise Twen-80 gibi bir deterjanın hipoklorit
solüsyonuna ilave edilmesi faydalı olmaktadır.
3- Meristem ucu çıkarılacak bitki materyali binoküler stereomikroskop tablasına
yerleştirilir. En az 15x büyütmede tomurcuğun apikal meristemini görmek için
önce yapraklara temizlenir sonra genç yaprak taslakları ile apikal kubbe kesilir.
4- Ayrılan meristem ucu kültür ortamına yerleştirilir ve ortamın su kaybını
önlemek için kültür kapları parafilm ile kapatılır.
5- Kültür kapları kültür odasına yerleştirilir ve genellikle 25 °C’ de 4000 lüks
ışıkta 12-16 saat fotoperiyotta bırakılır. Optimal koşullar bitki türüne göre
ayarlanmalıdır.
6- Eğer eksplant canlılığını devam ettirirse 7-14 gün içerisinde eksplantta bir
uzama ve bitkicik gelişimi görülür.
7- Gelişen bitkicikler çoğaltım için boğumlarının ayrılabileceği büyüklüğe
ulaşıncaya kadar in vitro da gelişmeye bırakılır.
8- İn vitro’ da gelişen bitkicikler steril koşullar altında kültür kaplarından çıkarılır
ve boğumlarına (aksiler tomurcuğun bulunduğu her bir parça) ayrılır. Her bir
parça aksiler tomurcuğun büyümesini sağlayacak taze ortama aktarılır.
Böylece orijinal bitki virüsten ari olarak çoğaltılabilir. Çoğaltma öncesi
bitkinin virüsten ari olup olmadığı virüs testleri ile belirlenebilir.

2.2.6.3.3. Meristem Ucu Kültürü Çalışmalarında Dikkat Edilecek Noktalar

1- Donör dokular genç kısımlardan ve bitkinin aktif olarak büyüten bölgelerinden


alınmalıdır. Dormant durumdaki bitkilerden eksplant alınmamalıdır.
2- Donör bitkilerin damlama ile sulanması enfeksiyon problemlerini azaltmada
yardımcı olur.
3- Meristem bölgesi etil alkol ile silinmiş binoküler stereomikroskobu altında
yatay hava akışlı kabinde çalışarak meristem bölgesi izole edilmelidir.
Meristemi ayırmak için kullanılan kesicilerin keskin olmasını sağlamak
bakımından sık sık değiştirilmesi ve sterilize edildikten sonra kullanılması
uygun olmaktadır. Öncelikle dış yapraklar ve yaprak taslakları temizlenir ve
sonra meristematik bölge alınır. Mersitematik bölge çabuk kuruyabilir ve zarar
görebilir. Kurumayı önlemek için sterilize edilen aletlerin sıcak olmamasına

84
dikkat edilmeli ve çalışma bölgesinin aydınlatılmasında ısınmaya meydan
verilmemelidir.
4- Çok küçük bir eksplantın (sadece meristematik kubbenin) kültüre alınması
durumunda gelişme şansı düşük olmaktadır ve kültürde başarıyı başarıyı
sınırlayabilir. Bu nedenle meristemin yapraklara ile birlikte yaprak taslakları
ile beraber kültüre alınması başarılı bir kültür için gerekli olmaktadır ve bu
‘meristem ucu kültürü’ olarak tanımlanır.
5- Kesmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan fenolik oksidasyon toksik etki
yapabilir. Bu duruma odunsu türlerin kültürlerinde daha sık rastlanmaktadır.
Toksik etki nedeniyle ortamın kararması sözk0onusu olursa meristemin derhal
taze ortama aktarılması ile bu durum önlenebilir. Ayrıca düşük ısı yoğunluğu
uygulaması veya kültür ortamına antioksidanların (askorbik asit,
dithiothereital, ve polyvinyl pyrolidone) ilavesi ile bu fenolik bileşiklerin
oksidasyonunun azaltılabileceği de bilinmektedir. (3)

2.2.6.3.4.- Meristem Ucu Kültürünün Yararları

Meristem ucu kültürünün yararları aşağıdaki gibi özetlenebilir.

1- En yüksek genetik kararlılık in vitro klonal çoğaltımda elde edilir.


2- Meristem ucu kültürü ile bulaşık olan bir donör bitkiden viral, bakteriyal ve
fungal patojenler uzaklaştırılabilmektedir.(3)

Meristem kültürü virüssüz bitkilerin elde edilmesinde kullanıldığı gibi,


bakteri ve mantarlardan temizlenmiş bitkilerin elde edilmesinde de
kullanılabilmektedir. Nitekim karnabaharda; Fusarium roseum, F.cerialis,
F.oksporium, F.dianthi ve Phialophora cinerescens mantarları ile Pseudomanas
carophylli ve Pectobakterium parthenii bakterilerinin, Pelargonium bitkisinde;
Xanthomanas palergoni bakterisinin, Begonya bitkisinde Xanthomanas begoniae
bakterisinin ve çilekte Phytophora fragaria bakterisinin eleminasyonunda
mersitem kültürü başarı ile kullanılmıştır. (8)

3- Meristem ucu, soğukta muhafaza ve diğer kültür muhafaza teknikleri için


homojen bir doku tipi olması ve küçük olması bakımından çok uygundur.

85
4- Kimera olan bir materyalin aynen çoğaltımı için meristem ucu kültürü çok
uygun bir tekniktir.
5- Meristem ucu kültürleri, karantina uygulamalarına göre uluslararası taşımada
çoğunlukla kabul edilen kültürlerdendir.(3)
6- Bir çok bitkinin konvansiyonel çoğaltma yöntemleriyle çoğaltılması oldukça
güçtür (7). Meristem ucu kültürüyle bu tür bitkiler kolaylıkla çoğaltılabilir.
7- Meristem ucu kültürüyle çoğaltmada milyonlarca klon bitkisinin bir yılda elde
edilmesi için çok az bitki dokusuna gerek duyulur. Aynı sayıdaki bitkinin
bilinen çoğaltma yöntemleriyle çoğaltılması durumunda uzun yıllara
gereksinim duyulur (7).
8- Bilinen konvansiyonel yöntemlerle bitkilerin çoğaltılması mevsime bağlıdır.
Buna karşılık in vitro tekniklerden olan meristem, sürgün ucu ve tomurcukların
depolanması ile her mevsimde çoğaltma yapılabilmektedir. (7)

2.2.6.3.5. Meristem Ucu Kültürü Tekniğinin Sınırlamaları

Meristem ucu kültürünün bazı sınırlamaları bulunmaktadır. Bunlar ;

a) Virüsten arındırmada eksplant boyutu ile kontaminasyon derecesi arasında


negatif bir ilişki bulunmaktadır. Örneğin Cybidium‘ da 600 µm’ lik eksplant ile
çoğaltılan tüm bitkiler bulaşık bulunurken, eksplant boyutu 270 µm olduğunda
bulaşık bitkilerin oranı % 87’ ye, boyut 120 µm olduğunda bulaşık bitkilerin
oranı % 52’ ye düşmüştür. Eksplant boyutunun küçülmesi ile virüs
eleminasyonu artmakta ancak in vitro gelişme ve başarı şansı azalmaktadır.
b) Virüsten ari bitkilerin elde edilmesinde stok bitkinin fizyolojik durumu etkili
olmaktadır. Bu nedenle virüsten arındırma sezon ile değişmektedir ve her
mevsim virüsten ari bitkileri elde etme şansı mümkün olmamaktadır.
c) Meristem kültürünün virüs eleminasyonunda etkili bir yöntem olarak
tanımlanması meristemin virüsleri içermediği tezine dayanmaktadır. Oysa
virüsleri içeren meristemlerden de söz edilmektedir. Bu nedenle meristemlerin
her zaman virüsten ari olmadığı unutulmamalıdır. (3)

86
KAYNAKLAR:

1- Ağaoğlu, Y. S., Çelik, H., Çelik, M., Fidan, Y., Gülşen, Y., Günay, A., Halloran, N.,
Köksal, A. İ. ve Yanmaz, R., 2001. Genel Bahçe Bitkileri. Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Eğ. Ar. ve Gel. Vakfı Yayınları No:5 Ankara.

2- Anonim 2005 www.tedgem.gov.tr

3- Bürün, B., 2001. Hastalıksız Bitki Üretimi (Bitki Biyoteknolojisi- 1) Konya

4- Çimen, İ., 1988. Meyvecilikte Büyümeyi Düzenleyicilerin Kullanımı. Derim, 5(3): 134-
142s. Antalya.

5- Gönülşen, N., 1987. Bitki Doku Kültürleri Yöntemleri ve Uygulama Alanları. TOKB Ege
Tarımsal Araş. Ens. Yay.no :78 İzmir

6- Güleryüz, M., 1982. Bahçe Ziraatında Büyütücü ve Engelleyici Maddelerin Kullanılması


ve Önemi. Atatürk Üniversitesi Yayınları, No: 279. Erzurum.

7- Hatipoğlu, R., 1995. Biyoteknolojiye Giriş. Ç.Ü. Zir Fak. Ders Kit. No: 129 Adana

8- Hatipoğlu, R., 1999. Bitki Biyoteknolojisi, Ç.Ü. Ziraat Fak, Tarla Bitkileri Böl Yayın no:
190 Adana

9- Kaşka, N. ve Yılmaz, M., 1974. Bahçe Bitkileri Yetiştirme Tekniği. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi
Yay. No.79. Ders Kitabı No.2, Adana.

10- Kaşka, N., Küden, A.B., 1992. Büyümeyi Düzenleyici Maddeler ve Bunların Şeftalilerde
Kullanım Olanakları. Derim, 9(2): 85-92s. Antalya.

11- Özbek, S., 1977. Genel Meyvecilik. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları
111. Ders Kitabı 6. Adana.

12- Özgüven, A. I., 1994. Bahçe Bitkilerinde Gibberellinlerin Kullanım Alanları. Derim,
11(2): 72-85s. Antalya.

87
13- Westwood, M. N., 1993. “Hormones and Growth Regulators”, Temparate Zone
Pomology: Physiology and Culture. Timber Press, Inc. 9999 S.W. Wilshire, Suite 124,
Portland, Oregon 97225.

14- Yapıcı, M., 1992. Meyve Fidanı Üretim Tekniği. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Yayın
Dairesi Mesleki Kitaplar Serisi Ankara.

15- Yılmaz, M., 1992. Modern Bahçe Bitkileri Yetiştirme Tekniği. Çukurova üniversitesi
Basımevi. Adana.

88

You might also like