Professional Documents
Culture Documents
1. GENERATİF ÇOĞALTMA
Generatif çoğaltımda üretim materyali tohumdur. Tohum, iki ayrı bireyde veya aynı
bireyin farklı organlarında oluşan erkek ve dişi gametlerin birleşerek döllenmiş yumurtayı
(zigot) oluşturması ile meydana gelen ve ait olduğu bitkinin yeni bir bitki oluşturabilecek en
küçük parçasıdır. Canlı bir tohumun meydana gelebilmesi için çiçek organlarının oluşması,
daha sonra da tozlanma ve döllenmenin olması gerekir. Döllenmede çiçek erkek organlarında
(anter) oluşan (n) kromozomlu çiçek tozunun (polen) çiçeğin dişi organındaki dişicik tepesi
(stigma) üzerinde çimlenmesi, yumurtalığa girmesi ve yine (n) kromozomlu yumurta
hücresini döllemesi ile erkek ve dişi eşey hücrelerinden eşit sayıda kromozomu taşıyan 2n
kromozomlu embriyoya sahip tohum meydana gelir. Böylece oluşan tohum, ya anaya ya
babaya ya da bunlardan her ikisine birden benzeyebileceği gibi bunların ikisine de
benzemeyebilir. Homozigot iki ebeveynin birleşmesi ile birbirinin aynı veya benzer özellikte
bitkiler elde edilir. Buna karşılık, döllenmeye heterozigot yapıda ebeveyn ya da ebeveynlerin
katılması ile oluşan tohumların ekilmesiyle elde edilen bitkilerin çoğunluğu morfolojik,
fizyolojik, kimyasal ve katkısal yapı bakımından, hem ana hem de tozlayıcı bitkiden bazı
farklılıklar gösterirler. Hatta bu bitkiler birbirlerine de benzemezler. Bundan başka; meyve
özellikleri, değişik toprak ve iklim şartlarına (ekoloji) uyma, büyüme kuvveti, meyveye yatma
zamanı, verim, hastalık ve zararlılara mukavemet bakımından da farklılıklar gösterirler (1, 9,
11, 14, 15).
1
3- Bazı türlerin oluşturdukları tohumların çimlenme gücünün zayıf veya olmaması gibi
nedenlerle generatif yolla çoğaltım tercih edilmez.
Tohumla çoğaltma:
a) Özellikle yıllık ve iki yıllık olmak üzere birçok türlere ait kültür çeşitlerinin
çoğaltılmasında kullanılırlar. Özellikle vegetatif üretimin zor olduğu türler tohumla
çoğaltılır.
b) Anaç temini için kullanılır.
c) Bitki ıslahında yeni çeşit elde edilmesinde kullanılır (1, 9, 15).
Anaç temini için yabani tiplerin veya kültür çeşitlerinin tohumları kullanılır. Yabani
tiplerin tohumlarından elde olunan bitkilere “çöğür”, kültür bitkilerinin tohumlarından elde
edilenlere de “yoz” denir. Daha sonra bu çöğür ve yozlar üzerine, çoğaltılması istenen tür ve
çeşitler aşılanır (1, 9, 11, 14, 15).
Bitkilerde tohum, her zaman döllenme sonucu oluşmaz. Bazen döllenme olmadan da
tohum oluştuğu görülür. Bu duruma “apomiksiz” denir. Apomiktik tohumlar, meydana
geldikleri ana bitkinin bütün özelliklerini taşırlar. Eğer üretimde böyle tohumlar, kullanılırsa
hem ana bitkiye, hem de bir birlerine benzeyen bireyler elde olunur. Bundan başka bir tohum
içinde iki veya daha çok embriyo bulunabilir. Buna “poliembriyoni” denir. Bu embriyoların
bir tanesi döllenme sonucu, diğerleri ise ana bitkinin bazı kısımlarından oluşur. Poliembriyoni
ile teşekkül eden tohumlardan elde olunan bireylerde ana bitkinin özelliklerini taşırlar. Bugün
ekonomik değerlere sahip bazı turunçgil tür ve çeşitlerinde poliembriyoni yaygındır (1, 9, 14,
15).
2
2- Kendisinin veya çevre çiftçisinin ürettiği tohumları,
3- Meyve-sebze işleyen işletmelerin yan ürün olarak çıkardığı tohumları, üretim
materyali olarak kullanmaktadır.
Tohum kaynağı olarak kullanılan damızlık bitkiler kültür çeşitleri veya doğada
kendiliğinden yetişen yabani bitkiler olabilir.
Çeşitli meyve ve sebzeleri işleyen (konserve, meyve suyu, reçel, salça, marmelat vb.)
işletmelerden temin edilen tohumlar karışık olabilecekleri gibi sağlıksız, cılız, hastalıklı
bitkilerden elde edilmiş, işlenirken zarar (mekanik, kimyasal, yüksek sıcaklık vb.) görmüş,
embriyoları ölmüş olabilir. Bu sebeple bu gibi yerlerden tohum alınırken dikkatli olmak
gerekir (1, 2, 9, 11, 14, 15).
a) Sert çekirdekli meyve türlerinden şeftali, erik, mahlep, kayısı ve kirazlarda çekirdekler
meyveler yarılarak elde edilir. İyice yıkanıp gölgede kurutulur.
b) Yumuşak çekirdekli meyve türlerinden elma, armut ve ayvada tohumların
meyvelerden çıkarılması güç ve zaman alıcıdır. Eğer tohumu alınacak meyvelerin,
meyve eti kullanılmayacaksa, meyve olduğu gibi ezilir. Sonra ezilen materyal su dolu
bir kaba veya fıçıya konur ve bir süre bekletilir. Fermantasyon başladıktan bir süre
sonra çekirdekler dibe çöker, meyve eti meyve kabuğu ve zayıf tohumlar su üstünde
toplanır. Böylece elde edilen tohumlar güzelce yıkanır, gölgede kurutulur.
c) Sert kabuklu meyve türlerinden ceviz ve bademlerde yeşil dışı kabuk kavlatılarak
soyulur ve tohumlar gölgede kurutulurlar.
d) Üzümsü meyveler ezilerek su dolu kaplara konur. Bir süre sonra meyve etinden
ayrılan ve kabın dip kısmına toplanan tohumlar süzgeçten süzülerek elde edilir.
3
Çizelge 1. Bazı Önemli Dış Mekan Bitkilerinin Çiçeklenme, Tohum Alma ve
Tohumların Doğal Saçılma Zamanları (2)
TÜRLER ÇİÇEK ZAMANI TOHUM ALMA TOHUM SAÇMA ZAMANI
AKÇAAĞAÇLAR
Acer campestra Nisan-Mayıs Ekim Ocak
Acer palmatum Nisan Ağustos Kasım
Acer platanoides Mart-Nisan Ekim Şubat
Acer pseuodoplatanus Nisan Eylül Ekim
Acer rubrum Mart-Nisan Nisan Haziran
Acer saccharinum Mart Nisan Haziran
AT KESTANESİ
Aesculus
Nisan-Mayıs Eylül Ekim
hippocastonun
KOKAR AĞAÇ
Ailonthus altissine Haziran Eylül Kasım
KIZIL AĞAÇ
Alnus cordata Şubat-Nisan Eylül Ocak
Alnus incana Mart-Mayıs Eylül Aralık
KADIN TUZLUĞU
Berberis thunbergi Mayıs-Haziran Eylül Ekim-Kasım
Berberis vulgaris Mayıs-Haziran Eylül Ekim-Kasım
HUŞ
Betula pubescens Nisan Ağustos Aralık-Ocak
GÜRGEN
Corpinus petinus Mart Kasım İlkbahar
ÇİTLENBİK
Celtis occidentalis Mayıs Ekim Aralık
ERGUVAN
Cercis siliquastrum Mayıs Eylül Ekim
KIZILCIK
Cornus mas Şubat-Mart Eylül Ekim-Kasım
DAĞ MUŞMULASI
Cotoneaster franchettii Mayıs Ekim Kasım-Aralık
ALIÇ
Crataegus monogyna Mayıs Eylül Ekim
Crataegus oxycantha Mayıs Eylül Ekim
KATIR TIRNAĞI
Cytissus scoparius Mayıs Eylül Kasım
İĞDE
Eleagnus angustifolia Haziran Ekim Kasım
OKALİPTUS
Eucalyptus sp. Mayıs Haziran Haziran
KAYIN
Fagus sp. Mayıs Eylül Kasım
DİŞBUDAK
Fraxinus angustifolia Mayıs Eylül Aralık
Fraxinus excelsior Nisan Ağustos Ocak
ÇOBAN PÜSKÜLÜ
Ilex aquifolium Mayıs Kasım Şubat
SARI SALKIM
Laburnum anagyroides Mayıs-Haziran Eylül Ekim
LALE AĞACI
Liriodendron tulipifera Haziran Ekim Kasım
MAHONYA
Mahonia aquifolium Şubat-Mayıs Ağustos Ekim
ÇINAR
Platanus orientalis Mayıs Ekim Kasım
MEŞE
Quercus petraca Mayıs Eylül Kasım
Quercus robur Mayıs Eylül Kasım
YALANCI AKASYA
Robinia pseudoacacia Haziran Aralık Ocak Ocak
MÜRVER
Sambucus nigra Haziran Ağustos Ekim
4
IHLAMUR
Tilia cordata Haziran Ekim Kasım
1- Taze olmalıdır,
2- Tohumun çimlenme gücü yüksek bulunmalı yani iyice olgunlaşmış meyvelerden
çıkarılmış olmalıdır.
3- Çeşide özgü renkte olmalıdır,
4- İyi yıkanıp temizlenmiş, yabancı maddelerden ayıklanmış ve kurutulmuş olmalıdır,
5- Özellikle meyvelerin ısıtılarak veya basınç altında ezilmeleri suretiyle meyve suyu,
pekmez, pestil ve benzeri ürünler haline getirilmesinde elde edilen artıklardan
çıkarılmış olmamalıdır.
6- Hastalıksız olmalı, böcek zararı ve mantari hastalıkların izlerini taşımamalıdır (14,
15).
Yukarda anlatılan şekillerde elde edilen tohumlar, çeşitli hastalık ve zararlılara karşı
uygun bir fungusit ve insektisitle ilaçlanarak, ekim zamanına kadar çeşitli yerlerde muhafaza
edilirler.
Bu tip saklamada, muhafaza sıcaklığı hava şartlarına bağlı olarak değişir. Muhafaza
yerinin nispi nemi %50 veya daha azdır. Tohumlar bu odalarda ağzı açık variller veya torbalar
içinde veya zemine 10–15 cm yükseklikte serilmiş olarak saklanır. Muhafaza odası ile
kapların dezenfekte edilmesi gerekir. Eğer nem iyi kontrol edilirse bu şekilde tohumlar bir yıl
korunabilir (9, 14, 15).
5
1.2.2. Soğukta Kuru Muhafaza:
Bu tür muhafazada sıcaklık 1-10oC, nispi nem %50–60 veya daha düşük olur.
Tohumlar bu şartların sağlandığı bir bodrumda hatta kışın dışarıda bile saklanabilirler. En iyi
sonuç hava depolarında alınabilir (9, 14, 15).
Yukarıda belirtilen olayları daha iyi açıklayabilmek için bitki fizyologları durgunluk
ya da zorunsuz dinlenme ile zorunlu dinlenme olmak üzere iki ayrı deyim kullanmaktadırlar.
Sıcaklık ya da nem gibi çevresel etmenlerin uygun olmaması nedeniyle tohumlar
çimlenemezler ki bu olaya zorunsuz dinlenme denir. Öte yandan zorunlu dinlenme ise,
çevresel etmenlerin uygun olması durumunda, bünyesel etmenler nedeniyle tohumların
dinlenmesidir. Örneğin endosperm ve embriyoyu çevreleyen zarlarda fazla miktardaki
(oransal olarak) absizik asit (ABA) gibi büyümeyi engelleyiciler tohumların dinlenmede
kalmalarına neden olmaktadır (1, 9, 15).
6
oksijen sağlanamaması da, çimlenme üzerine olumsuz etki yaparak, tohumların
çimlenmelerini engelleyebilir. Öte yandan dinlenmedeki tohumların solunum metabolizmaları
üzerinde yapılan çalışmalar, çimlenme öncesinde tohumlarda solunum hızlarının çok
yükseldiğini ortaya koymuştur. Ancak, bu dönemde embriyo çevresindeki doku, embriyonun
gereksinimi olan oksijeni alarak metabolik olayları yavaşlatıp, dinlenmeye neden
olabilmektedir. Böyle koşullarda, tohumların çimlenmelerinde görülen aksaklıklar, çimlenme
durgunluğu olarak nitelendirilemez. Çimlenme durgunluğu ya bir etmenin ya da bir çok
etmenin birlikte etkisi sonucu ortaya çıkmaktadır (1, 9, 15).
Tohumun yeni bir bitki oluşturmasına yani, tohumun, metabolik düzeninin yeniden
aktif olması sonucu, kök (radisil) ile sürgünün (plumül) oluşmasına çimlenme denir.
Çimlenme su alımı ile uyanma; depo maddelerinin enzimler yardımıyla yararlanacak hale
gelmeleri; besin maddelerinin büyüme noktalarına gitmeleri, embriyonun büyümesi ve tohum
kabuğunun çatlaması, yeni kökler ile sürgünlerin oluşması gibi birbirinden farklı dört
aşamada oluşmaktadır. Bütün bu fizyolojik olaylar tohum içerisinde bazen birkaç gün, bazen
de aylarca sürebilir. Hatta öyle ki, çimlenme için gerekli ortam yaratılmaz ve çimlenmeyi
etkileyen etmenlere dikkat edilmez ise, tohumlar hiçte çimlenmeyebilir. Tohumların
çimlenmeleri üzerine içsel ve dışsal olmak üzere belli başlı 2 grup etmen etkili olmaktadır (1,
9, 15).
7
gelişmesini tamamlayıp, toplandıktan sonra geçirgenlik giderek artar. Tohum kabuğunun
geçirgenliği, suyun alınmasına olduğu kadar, gaz alışverişine de yarayışlı ise, tohumlar çabuk
çimlenebilmekte, aksi halde tohum ya çimlenememekte ya da bunların çimlenebilmeleri çok
uzun zaman alabilmektedir. Tohum kabuklarının geçirgenlikleri yanında içerdikleri
engelleyiciler de çimlenme üzerine olumsuz etki yapmaktadır. Bu gibi tohumların
kabuklarındaki engelleyiciler giderilmediği sürece çimlenme oluşamaz. Bunun yanında,
tohum kabuğu embriyoda bulunan büyümeyi engelleyicilerin tohumun dışına çıkmasına doğal
bir engel oluşturmakta, bu ortadan kalkmadıkça tohum çimlenememektedir. Öte yandan ışığın
embriyoya ulaşmasında kabuk filtre görevi yaparak, ışığın oransal olarak azalmasına ve beyaz
ışığın kırmızı ve diğer türlerinin yetersiz olmasına neden olmaktadır. Sonuçta bu durumda
çimlenme üzerine olumsuz etki yapmaktadır. Kabuğun sertliği de embriyonun gelişmesi
çimlenmenin hızlanması üzerine olumsuz etki yapabilmektedir. Embriyo gelişmeye
başladıktan sonra kabuğu delecek yeterlikte basınç yapamaz ise çimlenme hız kazanamaz ya
da çimlenme oluşmaz. Tohumların kabuklarından ileri gelen ve çimlenme üzerine olumsuz
etki yapan yukarıda belirtilen sakıncaların, değişik yöntemlerle örneğin, ya sert çekirdekli
meyve türlerinde olduğu gibi çekirdek kabukları kırılarak, çıkartılarak ya da tohumlar sıcak-
soğuk suda bekletilerek, giderilmesine çalışılır (1, 9, 15).
8
çıkarılarak bu konuda önemli bir adım atılmıştır. Kaşka’nın (1970) zerdali tohumları üzerinde
yaptığı bir çalışmada da zerdali kabuklarında absizik asidin (ABA) bulunduğu ve bu
maddenin tohumun çimlenmesini engellediği ancak, katlanan tohum kabuklarında ABA’nın
büyük ölçüde azaldığı saptanmıştır. Yine aynı çalışmada zerdali ve vişne çekirdeklerinin sert
kabuklarında bulunan absizik asidin yıkanma sonucu azaldığı ve dinlenme süresinin kısaldığı,
yani dinlenmeden kolay çıktığı saptanmıştır. Martin ve Campbell (1976), eriklerde olgunluk
arttıkça meyve etinde (perikarp) ABA’nın arttığını, gibberellin miktarının ise düştüğünü
belirtmişlerdir. Devison ve ark.na (1976) göre, vişnelerin tohumlarında ve meyve etinde
(perikarp) engelleyicilerin miktarları, meyvelerin büyümeleri ile direkt ilişkilidir. Öte yandan,
Westwood (1978) göre IAA miktarı ile Hale Haven şeftalisi tohumunun gelişmesi arasındaki
ilişki ters orantılıdır. Yani, Hale Haven şeftalisinin tohumları geliştikçe, IAA miktarı
azalmaktadır (15).
Dinlenme halindeki Erik, Ceviz, Şeftali ve Fındık tohumlarında ABA’nın miktarı çok
yüksektir. Bunlar daha çok yeni hasat edilen meyvelerin tohumlarının kabuklarında
bulunurlar. Çimlenme süresince ABA’in azalmasına karşılık dinlenen tohumlarda çok az
düzeyde bulunan GA’in miktarı ise büyük ölçüde artmaktadır (15).
9
Tohumlarda GA3’ün en yüksek olduğu dönemde enzim sentezi de artmaktadır. Nitsch
(1950), Marshall çileğinin gelişme döneminde de oksin benzeri maddelerin çekirdeklerde
yüksek olduğunu Dreher ve Poovaıah (1982) Ozark Beauty ve Marshall çeşitlerinin,
çekirdeklerinde ise IAA’in yüksek olduğunu bulmuşlardır. Özgüven (1989) küçük
meyvelerdeki çekirdeklerin oksin içeriğinin uygulanan GA3 konsantrasyonuna bağlı olarak
arttığını da belirtmiştir. Zira Hall’in (1971) belirttiği gibi GA3 uygulamaları oksin sentezini
artırmaktadır. Buda meyvenin büyümesinde kullanılmaktadır. Nitekim her uygulama için
küçük meyvelerdeki çekirdeklerin, olgun meyvelerdeki çekirdeklere göre daha fazla Indol 3-
Asetik Asit (IAA) içermesi, bu oksinin meyve gelişmesi döneminde, meyve büyümesinde
kullanıldığını göstermektedir. Olgun meyvelerin çekirdekleri küçük meyvelerin
çekirdeklerine göre bir sitokinin olan Isopentenyladenosine ve Isopentenyladenin (I-Ado+I-
Ade) bakımından kıyaslandığında ise olgun meyvelerin, çekirdeklerinin bu maddeleri daha
fazla içerdiği belirlenmiştir (15).
1.3.2.1. Su
10
depo maddeleri, erir hale geçmenin ötesinde, karbondioksit ve suya dönüşür. Bunun sonucu
oraya çıkan enerji, çimlenmenin değişik aşamalarında kullanılır ve bu olayı hızlandırır (9, 15).
1.3.2.2. Sıcaklık
11
ilişkileriyle, tohumun içinde bulunduğu muhafaza koşullarına göre de değişmektedir. Bamya,
patlıcan, mısır, fasulye ve hıyar gibi sıcak iklim bitkilerinin tohumları en düşük 10 oC
sıcaklıkta çimlenebilirler, bu nedenle düşük sıcaklıklara karşı duyarlı olurlar. Diğer kültür
bitkilerinin tohumlarının çimlenebilmeleri için sıcaklık istekleri 4oC-5oC arasında
değişmektedir. Tohumlar sıcaklık isteklerine göre düşük sıcaklıkta çimlenen tohumlar
(ıspanak, maydanoz, turp), oldukça yüksek sıcaklıkta çimlenen tohumlar (taze fasulye, lahana,
hıyar) ve serinden sıcağa kadar değişen sıcaklıklarda çimlenen tohumlar olmak üzere 3 grupta
toplanabilir. Örneğin erik ve şeftali tohumları +2 ila +25oC arasında değişik sıcaklıklarda
çimlenebilmekte, buna karşılık elma ve armut tohumlarının çimlenebilmeleri +16,8oC gibi bir
sıcaklıkta olmaktadır. Öte yandan, toprak sıcaklığı +21,6oC ye yükseldiği zaman ise turunçgil
ve avokado tohumları ancak çimlenebilmektedir (15).
1.3.2.3. Işık
Çimlenme üzerine ışığın etkisi uzun yıllardan beri araştırılmaktadır. Bir çok ülkelerde,
yapılan çalışmalardan ışığın tohumların çimlenmeleri üzerine farklı etki yaptığı ortaya
konmuştur. Bu konuda ileri sürülen teorilerden biri de, genelde çok küçük tohumların
çimlenmeleri için ışığa gereksinim duymalarıdır.1926 yılında yapılan bir çalışmada en az 930
bitki türünün tohumlarının ışığa duyarlı olduğu, bunun 672 sinin tohumlarının ise
dinlenmelerinin kesilmesi ve çimlenebilmeleri için ışığa gereksinim duydukları saptanmıştır.
Uzun yıllardan beri ışık-tohumların çimlenmeleri arasındaki ilişki üzerinde yapılan
araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre, önemli bitkilerin tohumlarının çimlenmeleri
üzerine ışık, olumlu ya da olumsuz etki yapmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmalarda elde
edilen bulguları dikkate alarak ışık isteği bakımdan;
1- Tüm parazit bitkiler, Magnolia grandiflora, Adonis vernalis, begonya, kıvırcık salata,
kereviz, Viscum album, histein tohumlarında olduğu gibi, çimlenebilmek için kesin
ışığa gereksinim duyan tohumlar;
2- Tohumları çimlenebilmeleri için ışık istemeyen ancak ışıktan yararlanan ve yeterli
düzeydeki ışıkta daha iyi çimlenen hatta çimlenme yüzdeleri artan tohumlar; örneğin
(birçok çayır bitkileri, otsu bitkiler, sebze ve çiçek türleri, doğal bitki tohumları);
3- Çimlenmeleri ışıkla önlenen tohumlar örneğin (Phlox, Portulaca, Allium, Semizotu,
Soğan, Sarımsak, Pırasa, Phacella, Aillanthus altissima, Euonymus japonica, Hedera
helix, Yuca aliofalia);
12
4- Işıktan etkilenmeyen, ışıklı ya da ışıksız ortamda çimlenebilen tohumlar olmak üzere 4
grup içinde toplandığını görmekteyiz (15).
1.3.2.4. Oksijen
13
çimlenebilirler. Yetiştiriciyi ekonomik bakımdan olumsuz şekilde etkileyecek olan bu gibi
durumlar, tohumlarda yapılacak canlılık testleriyle daha başlangıçta önlenebilir. Tohumların
canlılık testleri, doğrudan çimlendirme, çıplak embriyo ve tetrazolium testleri olmak üzere üç
farklı şekilde yapılmaktadır (15).
İkinci olarak tohumların çimlendirilme testleri için kapalı petri kaplar kullanılabilir.
Bu amaçla, petri kabı içerisine alt tarafına pamuk bunun üstüne 2–3 kat beyaz kalın havlu
kağıdı, ya da 1,5 cm kalınlıkta steril kum veya toprak konarak çimlendirme ortamı
hazırlanabilir.
Son olarak da ağaç tohumları derin olmayan düz kaplara konacak steril kum içerisinde
çimlendirilerek test yapılabilir.
14
batırılan tohumların yaşayan dokuları kırmızı renk alır, cansızlar ise renksiz kalır. Diğerlerine
göre bu yöntemden daha çabuk sonuç alınmaktadır.
1- Mekanik Yöntem,
2- Kimyasal Yöntem,
3- Suda Islatma,
4- Katlamadır.
15
vb.) muamele, nitrojen bileşikleri (Nitrate, Nitrite vb.) ile muamele vb. yöntemler kimyasal
yöntemde kullanılan yöntemlerdir (15).
16
1.5.4. Katlama
Katlama ortamı olarak iyi yıkanmış nehir kumu, pit yosunu, sfagnum yosunu,
vermikulit, perlit, volkanik tüf vb. maddeler kullanılabilir. Kolay temin edildiği için daha çok
kum kullanılmaktadır. Katlama kumu ne sıkışıp çamurlaşacak ve havalanmayı engelleyecek
kadar ince, ne de aralarında fazla boşluk bırakarak kurumaya neden olacak kadar iri olmalıdır
(9, 14, 15).
Katlama zamanı, tohumların ekilme zamanı ve katlamada kalış süresi dikkate alınarak
isabetli bir şekilde tespit edilmelidir. Aksi halde tohumlar uygun ekim şartları gelmeden
çimlenir veya geç kalınırsa ekim zamanı geldiği halde tohum kabukları çatlamamış olabilir.
Eğer tohumlar katlamada ekim zamanlarından evvel çimlenmeye başlarsa, derhal katlamayı
karıştırmak gerekir. Böylece 7–10 gün gecikme sağlanır. Katlama zaman zaman kontrol edilir
ve nem azalmışsa sulanır (9, 14, 15).
17
Çizelge 2. Bazı Meyve tohumlarının katlama sıcaklığı ve süreleri (14).
Meyve Türü Katlama Sıcaklığı oC Katlama Süresi (Gün)
Elma 4,4–5,0 60–80
Armut 5 90
Erik 0–4 60–90
Kuş Kirazı 1,5 100
Mahlep 2–4 100
Şeftali 5–10 60–100
Zerdali 0–7 21–28
Ceviz 0 55–60
Turunçgiller -1–-4 7
Trabzon Hurması 10 60–90
Kızılcık 10 120
1- Sandıkta katlama,
18
kafesli tellere kapatılarak farelerin girmesi önlenir. Sandıkta katlamada anlatıldığı gibi
katlama yapılır.
Tohumların ekilmesinden önce tohum yatağı hazırlanır. İyi bir tohum yatağında
aranan özellikler şunlardır:
19
tohumlardır. Eğer tohumlar özel bir ön işlemden geçirilmişlerse, birkaç hafta gibi kısa bir süre
içinde çimlenme olur.
Genel bir kural olarak tohumlar kendi kalınlıklarının 3–4 katı derinliğe ekilmelidir.
Ancak bu derinliğin ekim yerinin nemli tabakalarına gelmesinden emin olunmalıdır.
Ekilecek tohum miktarı, elde edilmesi düşünülen bitki miktarı ile doğrudan ilişkilidir.
Tohum miktarının hesaplanmasında 1 kg.daki tohum sayısı, tohumun çimlenme gücü
çimlenme hızı ve saflık yüzdesi dikkate alınmalıdır (14).
Tohumlar tavalara sıravari ve serpme olarak ekililer. Ancak sıravari ekim her zaman
serpme ekime tercih edilmelidir. Çünkü sıravari ekimde ot alımı, kaymak tabakasının
kırılması, sulama gibi diğer bakım işleri daha kolay olduğundan, çimlenen bitkilerin
gelişmeleri daha iyi olur ve aynı zamanda bunların sökümü de rahat olur. Ekim sıklığını ve
yoğunluğunu ayarlama, tohum tavasına ekimde en önemli problemlerden birisidir. Ekim
yerinin ekonomik olarak kullanılması için, tohumların gereği kadar birbirlerine yakın ekilmesi
20
lazımdır. Öte yandan, aşırı bir sıklık çökerten hastalığına (Pythium spp) karşı eğilimi artırır ve
bitkilerin büyüklük ve kuvvetini azaltır.
Tohumlar elle veya makinayla ekilirler. Küçük daneli tohumlar, açılan çizgilere elle
ekilmeden evvel, belirli oranda, elenmiş ince kum ile karıştırılarak istenen ekim yoğunluğu
sağlanabilir.
Tohumların sıravari ekilmesinde sıra arası ve sıra üzeri mesafe, tohumun türüne göre
değişiklik arz eder. Şöyle ki şeftali, erik, kaysı gibi fazla yan dal yapan meyve türlerinde sıra
arası 25–30 cm. elma, armut, mahlep, kuş kirazı, dut gibi tek sürgün üzerine büyüyen türlerde
ise 20–25 cm. olmalıdır. Elma, armut, dut gibi küçük tohumlar bu çizgiler içerisine
birbirlerine temas etmeyecek şekilde, erik, şeftali, kayısı, mahlep, kuş kirazı gibi nispeten iri
tohumlar ise 4–5 cm. mesafe ile ekilirler.
Kalınlıklarının 3–4 misli derinliğe ekilen tohumların üzeri önceden hazırlanmış harç
ile kapatılır ve tahta baskı ya da çekilir tip loğ ile baskılanarak, tohumların toprakla sıkı
teması sağlanır. (Harç, elenmiş koyun gübresi, toprağı ve ince kumun belirli oranda
karışımında elde edilir).
21
Bu tip uygulamada, bir yaşlı meyve fidanları iki yılda, tohum tavalarına ekim
modelinde ise en az üç yılda elde edilebilmektedir.
Tohumların ekim derinliği, üzerlerinin harç ile kapatılması, baskılanması gibi konular,
tohum tavasına ekimdeki gibidir.
Burada gelişen çöğürler daha kuvvetli olacağından, o senenin aşı mevsiminde yani
Temmuz ayı başlarından itibaren aşılanabilir duruma gelirler.
Bu tür bir ekimin en önemli sakıncası ceviz, badem ve kayısı gibi kazık kök yapan
türlerin, bu tip köklerini kolayca geliştirmeleri ve saçak köklerinin az olmasıdır. Böyle
fidanların sökümü zor olduğu gibi, aynı zamanda tutma oranları da düşük olur. Bu gibi
tohumların ekiminde saçak kök teşekkülü için ağır-killi topraklar yerine kumlu tınlı hafif
tekstürlü topraklar tercih edilmelidir.
Kayısı şeftali, mahlep ve erik gibi türlerin doğrudan doğruya aşı ve terbiye parsellerine
ekiminde bir zorunluluk olmamasına karşın, badem ve ceviz gibi sert kabuklu türlerde fidan
üretiminde bu sistemin uygulanması zorunludur. Çünkü badem ve ceviz gibi mutlak kazık
kök yapan türler, tohum tavasında yetiştirilip de, aşı ve terbiye parsellerine şaşırtıldıklarında
tutma oranı çok düşer ve aşılanabilir duruma gelmeleri çok gecikir (14).
Eşeysiz çoğaltma ile elde edilen yeni bitkinin genetik yapısında, eğer mutasyona
uğramamış ise her hangi bir değişiklik söz konusu değildir. Ancak bazı çevre koşulları (iklim,
toprak veya hastalıklar gibi) bitkinin dış görünüşü veya meyvelerinde değişime neden
olabilmektedir. Kökeni tek bir bitki olan ve bu bitkiden eşeysiz olarak çoğaltılmış, bir örnek
genetik yapıdaki bitkilere klon adı verilir. Örneğin, Amasya elma çeşidi veya Sultani
22
Çekirdeksiz üzüm çeşidi birer klondur ve özellikleri bozulmadan günümüze kadar eşeysiz
çoğaltma ile korunmuşlardır.(1)
Bitkileri vegetatif olarak çoğaltmanın amaçlarını şöyle sıralayabiliriz (1, 9, 14, 15):
1- Muz, çekirdeksiz üzüm çeşitleri ile bazı portakal, mandarin ve altıntop çeşitleri
yaşama yeteneğine sahip tohum oluşturamazlar. Bu tür veya çeşitler, yalnız eşeysiz
yöntemlerle çoğaltılabilirler.
3- Eşeysiz çoğaltma, tohumla çoğaltmadan daha hızlı bir gelişme sağlar. Bu durum
özellikle çilek, nane ve patates gibi çok küçük tohumlara sahip bitkiler için daha çok geçerlidir.
Bu bitkilere ait tohumların çimlenmesi ile çok küçük bitkicikler meydana gelmektedir. Yine bu
bitkilerin büyüme ve verimleri, kollardan veya patates yumrularından elde edilen bitkilerle
karşılaştırıldığında çok gerilerde kalmaktadır.
Eşeysiz çoğaltmada kullanılan vegetatif materyalin tam bir bitkiye dönüşümü için
gerekli olan yeni kök ve sürgün oluşturma yeteneği, kalıtsal yapının çevre koşullarının uygun
olması ile de yakından ilgilidir. Örnek olarak, iyi bir kök oluşumu için uygun sıcaklık,
havalanma ve nem koşullarını yanı sıra, uygun bir köklenme ortamı gerekmektedir.
Sıcaklık hayatsal faaliyetlerin oluşumu ve devamı için son derece önemlidir. Yine
yüksek meristematik aktiviteye sahip doku ve organlarda solunum oranının çok yüksek olması,
eşeysiz çoğaltma açısından dikkate alınması gereken diğer bir husustur. Kök ve sürgün
gelişiminde hızlı bir hücre bölünmesi gerekli olduğundan, bu sırada fazla miktarda oksijene
ihtiyaç duyulur. Çoğaltma ortamı olarak kullanılan turba, kum, perlit ve diğer bazı materyaller,
uygun sıcaklık, nem ve havalanma koşullarının oluşturulmasında büyük ölçüde etkilidir. Yine
23
ortamın geçirgenliğinin yanı sıra su ve besin maddelerini tutma özellikleri çevre koşullarını
değiştirerek eşeysiz çoğaltmada elde edilecek başarıyı dolaylı olarak etkilemektedir.
Eşeysiz çoğaltmada, vegetatif bitki materyalinin yedek besin durumu, dinlenme halinde
olup olması, hormon dengesi, önemli içsel koşuları oluşturmaktadır. Ayrıca, yeni bir bitki
meydana getirecek olan bitki parçasının, kök ve sürgün oluşturmak amacıyla meristematik
aktivite gösterebilmesi için uygun bir olgunluk ve gelişme döneminde olması gereklidir.
1- Bitkileri başka bir bitkinin kökleri üzerinde yetiştirme (Aşı İle Çoğaltma),
2- Bitkilerin değişik yaş ve özellikteki gövde ve dal parçaları ile sürgünlerinde kök ve
sürgün oluşturma (Çelik ve daldırma ile çoğaltma),
Aşı, iki bitki parçasını birleştirip kaynaştırmak ve tek bir bitki gibi büyüme ve
gelişmelerini sağlamaktadır. Böylece oluşan yeni bitkinin toprak üstü kısmını, yani tacını
oluşturan kısmına “kalem” veya “çeşit”, kök sistemini oluşturan kısmına ise “anaç” adı verilir.
İki vegetatif bitki parçasını birleştirip kaynaştırarak yeni bitkiler elde edilmesine yönelik bütün
yöntemlere ise “aşılama” denir.(1)
a) Çelik, daldırma veya başka bir eşeysiz çoğaltma yöntemi ile ekonomik anlamda
çoğaltılması mümkün olmayan türlerin çoğaltılması: Örneğin, elma, armut, kiraz, vişne, kayısı,
ceviz, Antepfıstığı gibi önemli meyve türleri yukarıda belirtilen vegetatif çoğaltma yolları
24
kullanılarak ekonomik bir şekilde çoğaltılamaz. Bu meyve türlerinin üstün nitelikli çeşitleri
ancak aşılama yoluyla korunabilmektedir.
c) Ara anaçların olumlu etkilerinden yararlanılması: Bazı meyve tür ve çeşitlerine ait aşı
kombinasyonlarında ortaya çıkan aşı uyuşmazlığı yüzünden, bu tür ve çeşitlerin klasik aşılama
yöntemleri ile çoğaltılması mümkün olamamaktadır. Bu sakınca hem anaç ve hem de kalemle
uyuşan bir çeşidin ara anaç olarak kullanılması ile ortadan kaldırılabilmektedir. Bu
uygulamaya “ara aşı” denir. Ayrıca bazı bodur anaçların (M9 klon elma anacı gibi) kök
sistemleri çok zayıf olduğundan, bunların toprakta tutunmaları da zayıf olmaktadır. Bunun
sonucu olarak, böyle anaçlar üzerine aşılı ağaçlar fazla meyve yükü veya rüzgar etkisi ile
yıkılabilmektedirler. Böyle anaçların kullanıldığı durumlarda destekli yetiştiricilik
önerilmektedir. Ancak kuvvetli kök yapısına sahip anaçlar üzerine M9 gibi bodur anaçların ara
anaç olarak kullanıldığı durumlarda küçük taç yapan ve toprağa sıkı tutunan ağaçlar elde
edilmesi mümkündür.
d) Çeşit değiştirme: Bir meyve bahçesi veya bağın tamamı veya bir kısmı arzu
edilmeyen, düşük verimli, ya da düşük kaliteli, hastalık ve zararlılara duyarlı çeşitlerle
kurulmuş olabilir. Böyle meyve bahçeleri ve bağlarda çeşit değiştirme (çevirme) aşıları
yapılarak kısa sürede istenilen sonuç alınabilir.
Diğer yandan, uygun aşılama yöntemleri kullanılarak, yabani ağaçlar da kısa sürede
yüksek verim ve kalite değerlerine sahip kültür çeşitlerine dönüştürülebilmektedir. Örneğin,
yurdumuzun Ege ve Akdeniz kıyıları zeytinin yabanisi olan delicelerle, Güney Doğu Anadolu
25
Bölgesi Antepfıstığının anaçları olan melengiç, buttum ve sakız ağaçlarıyla, Orta Anadolu
Bölgesi ise armut anacı olarak kullanılan ahlatlarla yer yer kaplıdır. Bunların kısa sürede kültür
çeşitlerine dönüştürülmesi meyveciliğimiz açısından büyük yararlar sağlayacaktır.
e) Ağaçlarda zarar gören kısımların onarılması: Zaman zaman meyve ağaçlarının kök,
gövde veya ana dallarında soğuklar, tarım alet makinaları, bazı hastalıklar ve hatta kemiriciler
nedeniyle önemli zararlar meydana gelmektedir. ”Onarma aşıları” ile zararlanmış ağaçlar
yeniden sağlıklı duruma getirilmektedir.
Aşıda başarı, kullanılan anaç ve kalemin botanik akrabalık derecesine, aşılama ve onu
izleyen dönemde ortamın sıcaklık ve nem koşullarına, uygulanacak aşı tekniğine, uygulamada
gösterilen özene göre değişmektedir.
Botanik akrabalık ile aşıda başarı arasındaki ilişkileri şöyle özetlemek mümkündür (1,
9, 14, 15):
a) Çeşit İçinde Aşılama: Bir kalem veya göz alındığı bitkiye tekrar aşılanabildiği gibi,
bu çeşidin diğer bütün bireylerine de başarı ile aşılanabilir. Örneğin, Ankara armut çeşidinden
26
alınan kalem veya göz, hem alındığı ağaca hem de dünyadaki herhangi bir Ankara armut çeşidi
ağacı üzerine başarılı olarak aşılanabilir. Bağcılıkta da aynı durum söz konusudur.
b) Çeşitler Arasında Aşılama: Bir tür içindeki değişik çeşitler de, birbirleriyle başarılı
olarak aşılanabilir, Örneğin, Ankara armut çeşidini, Williams, Akça, Şeker armut çeşitleri veya
armut türü (Pyrus communis) içindeki diğer bütün çeşitlerin ağaçları üzerine veya Vitis
vinifera türüne ait Hafızali, Hamburg misketi, Razakı, Çavuş gibi üzüm çeşitlerini kendi
aralarında başarıyla aşılamak mümkündür.
c) Türler Arasında Aşılama: Aynı cinse giren farklı türlerin aşılanmaları, bazı türlerde
başarı ile sonuçlanırken bazılarında ise başarısız olmaktadır. Örneğin, Citrus cinsine ait bir çok
turunçgil türü (turunç, portakal, mandarin limon) arasında aşılama başarılı olup pratikte yaygın
olarak kullanılmaktadır. Badem, kayısı ve erik, Prunus cinsi içinde farklı türler olup yine farklı
bir tür olan şeftaliye anaç olarak kullanılabilmektedir. Öte yandan aynı cins içinde farklı türler
olan badem ve kayısı birbirleri üzerine başarılı olarak aşılanamamaktadır. Diğer yandan
filoksera ile bulaşık alanlarda Vitis vitifera türüne ait üzüm çeşitlerinden alınan kalemler anaç
olarak kullanılan Amerikan türleri (Vitis riperia, Vitis rupestris, Vitis champini gibi) üzerine
aşılanarak yetiştirilebilmektedir.
d) Cinsler Arasında Aşılama; Aşılanacak bitkiler aynı familya içinde farklı cinsler
olduğunda, aşıda başarı şansı çok azdır. Pratikte bu kombinasyonların başarılı olarak
kullanıldığı durumlar bulunmasına karşın, çoğu kez bu tür aşılar başarısız olmaktadır. Örneğin,
ayva (Cydonia cinsi) ile armut (Pyrus cinsi)’un bir çok çeşitleri birbiriyle uyuşmakta ve uyuşan
armut çeşitleri için ayva bodur anaç olarak kullanılmaktadır. Ancak tersi kombinasyon yani
armut üzerine ayvanın aşılanması başarısızlıkla sonuçlanmaktadır. Yine üç yapraklı (Poncirus
trifoliata), Citrus cinsine giren farklı türler (mandarin, limon gibi) için anaç olarak başarıyla
kullanılmaktadır.
27
Aşılamada eğer anaç ve kalem arasında uygun bir kaynaşma sağlanamıyor veya
kaynaşma sınırlı kalıyorsa, o zaman aşı başarısız olarak nitelendirilmekte ve bu kombinasyon
“uyuşmaz” olarak isimlendirilmektedir.
Aşı uyuşmazlığının en tipik belirtisi, anaç ve kalem arasında sağlıklı bir kaynaşma
olmaması nedeniyle, ağaçların veya omcaların aşı noktasından, düzgün bir yüzey oluşturarak
kırılmasıdır. Örneğin, Williams armut çeşidi, ayva anaçları üzerinde genellikle zayıf gelişme
göstererek, aşı yerinden kolayca kırılmaktadır. Aynı çeşit, başka bir armut türü olan Pyrus
pryfolia anacı üzerine aşılandığında, kuvvetli bir kaynaşma meydana gelmekte, ancak bu kez
de meyvenin uç kısmında siyahlaşma şeklinde zararlar oluşmaktadır. Bu yüzden, bu çeşit için
her iki anaç da uyuşmaz olarak nitelendirilmektedir. Yine kiraz/idris kombinasyonlarında da
belirli bir yaştan sonra aşı uyuşmazlığı sıkça ortaya çıkmaktadır.
Bitki gelişiminde genelde bir gerileme, yapraklarda sararma ve erken yaprak dökümü,
aşı birleşme yerindeki nekrozlar ve çatlaklar ile aşırı şişkinliklerin yanı sıra, fidanlıklarda
ortaya çıkan yüksek oranda aşıda başarısızlık durumu da aşı uyuşmazlığının belirtileri olarak
bilinmektedir.
Aşıda başarıyı etkileyen faktörleri şöyle sıralamak mümkündür (1, 9, 14, 15):
28
b) Bitki Cinsi: Aşı uyuşmazlığının söz konusu olmadığı durumlarda bile, bazı bitkilerde
aşı kaynaması daha zor olmaktadır. Örneğin, elma ve armutlarda onarma veya çeşit değiştirme
amacıyla yapılan kalem aşılarında başarılı sonuçlar alınırken, şeftali ve kayısılarda aynı amaçla
yapılan aşılarda aynı ölçüde başarılı sonuçlar alınmamakta ve aşılamada özel dikkat
gösterilmesi gerekmektedir.
c) Aşılama İle Bunu İzleyen Dönemde Ortamın Sıcaklık ve Nem Koşulları: Aşıdan
sonra, aşıda birleşmeyi sağlayacak kallus dokusunun oluşumu için çevre koşullarının uygun
olması gerekir. Özellikle sıcaklığın kallus dokusunun meydana gelmesinde büyük etkisi vardır.
Elmalarda, sıcaklık 0oC’nin altında veya 40oC’nin üstünde olduğunda aşı yerinde hemen hemen
hiç kallus oluşmamakta ve hatta 40oC’de hücreler ölmektedir. Meyve türlerinde kallus
oluşumu, 4-32oC’ler arasında sıcaklığın artışına paralel olarak hızlanmaktadır.
Asmalarda ise masa aşılarının yapılmasından sonra, aşıların kaynaşması için aşılı
çeliklerin 22-26oC’de katlanması ile aşı yerinde çepeçevre kallus oluşumu sağlanmaktadır.
28oC veya daha yukarı sıcaklıklarda bol miktarda, ancak daha yumuşak kallus dokusu
oluşmakta, bunun sonucu olarak aşı yerinde sağlıklı bir kaynaşma sağlanamamaktadır.
18oC’nin altında ise yine asma aşılarında kallus oluşumu son derece yavaşlamaktadır.
Aşıda başarıyı etkileyen bir diğer önemli etken, anaç ve kalemin yanı sıra özellikle aşı
yerinden su kaybının önlenmesidir. Aksi durumda aşının tutma şansı çok azalmaktadır. Yine
kallus dokusunu oluşturan meristematik hücreler ince zarlı ve gevrek yapılı olmaları nedeniyle
su kaybına karşı çok duyarlıdırlar. Aşı yerinden su kaybının önlenmesi amacıyla aşı yüzeyleri,
aşı macunları veya değişik katkı maddelerini (reçine, balmumu, vazelin gibi) içeren parafin
karışımları ile kaplanmaktadır.
Kallus dokusu oluşumu için aşı yerinin çevresinde yeterli oksijenin bulunması da
zorunludur. Bu nedenle aşı macunları ve parafin karışımları, aşı yerinde havanın giriş çıkışını
engelleyerek, kallus dokusu oluşumunu sınırlandırmayacak yapıda hazırlanmalı ve uygun
kalınlıkta uygulanmalıdır.
29
sırasında toprağın nemli olmasında yarar vardır. Aksi durumda aktif büyüme durmakta ve
kambiyum dokusu sıkışarak gözlerin anaçla kaynaşma oranları azalmaktadır.
e) Aşılama Tekniği: Kalem veya göz aşıları tekniğe uygun olarak yapılmalıdır. Anaç ve
kalemin kambiyum dokularından sadece küçük birer kısmın birbiriyle temas ettiği durumlarda,
sadece temas halinde olan noktada kaynaşma olmaktadır. Bunun sonucunda kalem sürmekte,
ancak yaprak yüzeyinin artması ile yüksek sıcaklıkta terlemede artacağından iletim demetleri
yeterli olmadığı için sonuçta kalem ölebilmektedir.
f) Hastalık ve zararlılar: Çoğaltma materyalinin (kalem, göz, anaçlık çelik gibi) hastalık
etmenleriyle (özellikle virüs) bulaşık olması, başarıyı azaltır. Bu yüzden virüssüz ağaçlardan ve
omcalardan kalem alınması, aşıya başlamadan önce fidan üretim materyalinin mantari ve
bakteriyel hastalık etmenlerine karşı dezenfekte edilmesi aşıda başarı oranını arttıracaktır.
2.2.1.3. Anaçlar
Ağacın veya omcanın kök sistemini oluşturan anaçlar, çoğaltma yöntemlerine göre
tohumdan elde edilen “çöğür anaçlar” (generatif anaçlar) ve vegetatif yöntemlerle (çelik,
daldırma, kök sürgünleri gibi) çoğaltılan “klon anaçlar” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Asma
anaçları, tümüyle vegetatif anaçlar grubu içinde yer alırlar (1, 9, 14, 15).
Çöğür (vegetatif) Anaçlar: Anaç elde etmek amacıyla kullanılan tohumlar, kültür
çeşitlerine ait ağaçlardan alınmışsa bu tür anaçlara “yoz”, yabani tiplerden ise bunlarda çöğür
adı verilir.
30
Çöğür Anaçlarının Üstünlükleri:
b) Çöğür anaçlar genelde yüksek boylu ağaçlar meydana getirirler. Bu durum budama,
hasat ve tarımsal savaş gibi kültürel işlemleri güçleştirmektedir.
c) Ağaçlar geç meyveye yatarlar ve yüksek kaliteli meyve tutma oranları azdır. (1, 14)
Klon Anaçlar:
a) Aynı kalıtsal yapıda olmaları nedeniyle, bir örnek bireyler meydana getirirler. Bu
anaçlar üzerine aşılanan çeşitlere ait ağaçlar ve omcalar aynı büyüme kuvvetinde olup soğuğa,
kurağa, hastalık ve zararlılara karşı dayanımları aynıdır.
31
Klon Anaçların Sakıncaları (1, 14):
a) Çoğaltılacak klon eğer virüs hastalıkları ile bulaşık ve özel önlemler alınmamış ise,
yeni çoğaltılan anaçlar da virüs hastalıkları ile bulaşık olacaktır.
b) Bodur tipler genellikle, kök sistemlerinin zayıf ve gevrek bir yapıda olması
nedeniyle, rüzgar ve meyve yükü sonucu devrilebilmektedirler. Bunlar için kuvvetli dayanaklar
kullanılması gereklidir.
c) Daha yüzlek kök yapıları nedeniyle, su ve besin maddelerinin yetersiz olduğu toprak
ve elverişsiz iklim koşullarına uyumları iyi değildir.
Aşı kalemleri ile birçok hastalık ve zararlılar taşınabilir. Bu nedenle kalemin sağlıklı
ağaçlardan alınmasına dikkat edilmelidir. Bu amaçla fidanlıklardaki kalem damızlıkları
hastalık ve zararlılar yönünden devamlı kontrol edilmeli ve ilaçlamalar zamanında
yapılmalıdır.
32
ki mesafeleri (internod) uzun ve dokuları gevsek olur. Obur dallarla, zayıf dallar ve meyve
dalcıkları aşı kalemi olarak kullanılmamalıdır. Bu gibi dallardan alınan aşı kalemi ile yapılan
aşılar iyi tutmadığı gibi verimleri de az olur.
Aşı kalemi alınacak ağaçlar çok yaşlı olmamalıdır. Çünkü böyle ağaçlarda aşı kalemi
olarak kullanılabilecek sürgün az olur.
Aşı kalemi olarak kesilen sürgünlerin çapı en az 8–12 mm yani kurşun kalem
kalınlığında olmalıdır, kalemler bu sürgünlerin ortalarından alınmalı, sürgünlerin dip ve uç
kısımları kesilip atılmalıdır. Uçtaki gözler tam olgunlaşmadığından dip kısımdaki gözlerde
bazen sürme yeteneğinde olmadıklarından veya kiraz gibi türlerde çiçek gözleri olduğundan
aşı da kullanılmazlar.
Göz aşıları için yazın vegetasyon döneminde alınacak kalemlerde gözlerin iyice
teşekkül etmiş olmalarına dikkat edilmelidir. Yazın kesilen kalemler derhal kullanılmalıdır.
Kesilen kalemlerin yaprak ayaları koparılır ve kalemin tepesi kesilir. Bu suretle kalem de
buharlaşma ile meydana gelecek olan su kaybı azaltılmış olur. Yaprak saplarının bir kısmını
gözlerin yanlarında bırakmaktan maksat gözün kolaylıkla takılması sağlamak ve gözlerin
zedelenmelerine engel olmaktır. Sonradan aşılarda bu sapların dokunulduğunda düşmesi ile
33
aşının tutup tutmadığı da belli olur.
Yaprak ayaları alınan aşı kalemleri, içinde bir fungusit ve bir insektisit bulunan ilaçlı
suya demetler halinde batırılıp çıkarılır ve bunu müteakiben aşıda kullanılır. Bundan maksat
aşıdan sonra aşı gözlerini mantar, bakteri veya çeşitli böceklerin zararlarından korumaktır (14,
15).
Aşı kalemlerinin her zaman civardan temini mümkün olmamakta bazen uzaklardan
getirilmesi icap etmektedir. Sonbaharda alınan ve kışın muhafaza edilecek olan kalemlerin
nakilleri kolay ise de, yazın sıcak günlerinde alınan kalemlerin mümkün olduğu kadar en kısa
zamanda yerlerine ulaştırılması gerekmektedir. Bu amaçla uzak yerlere gönderilecek kalemler
ağaçtan alınır alınmaz yaprak ayaları kesilir, gönderilecek kalemin miktarına göre bir sandık
alınır ve kalemler perlit, talaş veya yosun gibi rutubeti muhafaza edebilecek maddelerle
katlanır. Nakil sırasında kalemleri demet halinde bağlamak, kızışmaya sebep olduğundan,
doğru değildir.
Aşı kalemlerini belirtilen katlama malzemesi ile birlikte delikli plastik torbalara
koyarak sandığa yerleştirmek daha uygun olur. Yalnız plastik torbaların delikli olmasına
özellikle dikkat edilmelidir. Aksi takdirde havalanamayan rutubetli ortamdaki aşı kalemleri
çabuk bozulurlar. Kalemlerin mümkün olduğu kadar serin havalarda gönderilmesi de
unutulmamalıdır.
Aşı kalemleri, aşı yerine getirildiğinde, önce 1–2 saat kadar suda bırakılır ve ondan
sonra aşıda kullanılırlar. Gelen kalemler fazla su kaybetmişlerse ve gözleri de kararmışsa bu
kalemler aşıda kullanılmamalıdır.
İlkbahar aşıları (erken sürgün göz aşısı ve kalem aşıları) için kışın veya baharda
gönderilecek kalemleri bu kadar büyük bir ihtimamla ambalaj yapmaya lüzum yoktur. Bunlar
demet halinde ve üzerleri nemli kağıtla sarılarak, havalar çok soğuksa demetler arasına saman
doldurularak sandıklara yerleştirilir ve istenilen yerlere gönderilirler (14, 15).
34
2.2.1.6. Aşı Alet Ve Malzemeleri
Aşı Çakısı
Aşı şekline göre değişen çeşitli aşı çakıları vardır. Göz aşısı için kullanılan aşı
çakılarının ya sapının ucunda veya ağzının arka tarafında bir tırnak bulunur. Bu kısımla
anacın kabuğu kaldırılır. Cevizde uygulanan yama göz aşısında ise iki ağızlı aşı çakıları
kullanılır. Bu çakılarda bıçaklar arası 2,5–3 cm. arasındadır (14).
Serpet
Kalem aşılarında aşı yerinin, budamalarda çapı büyük olan yaraların (kesim yerlerinin)
perdahlanıp düzeltilmesinde veya kalınca dalların budanmasında kullanılan ağızları kavisli
olarak yapılmış kuvvetli bir çakıdır (14).
Budama Makası
Aşı Baltası
Aşı Tokmağı
Yarma kalem aşılarında, aşı yerinin hazırlanmasında kullanılan, aşı baltasına vurarak
onun anaçta bir yarık açmasını sağlayan tahta bir tokmaktır (14).
Bileği Taşı
Aşı çakıları, serpet, aşı baltası, budama makası gibi aletlerin bilenmesine yarayan
taşlardır. Su ve yağ taşları olmak üzere iki çeşidi vardır. Bileme esnasında çeşidine göre
üzerine su veya ince yağ damlatılır (14).
35
Testere
Aşı ve budama işlerinde, budama makasının kesemeyeceği kadar kalın olan dalların
kesiminde kullanılan, çeşitli şekillerde yapılmış özel testerelerdir. İnce dişli ve dar uçlu
olanları tercih edilmelidir (14).
Aşı Bağı
Aşı işleminde kalem veya gözün, anaçla sıkıca birleştirilmesi ve aralarında boşluk
kalmaması için kullanılan rafya, plastik şerit, lastik şerit ve pamuk ipliği gibi malzemelerdir
(14).
Daha çok T (kalkan) göz aşılarında kullanılan rafya, Asya, Afrika ve Amerika’nın
tropik bölgelerinde yetişen Raphia sp. türüne giren bitkilerden elde edilen liflerdir. Rafyanın
esnekliği yok gibidir. Bundan dolayı göz aşılarında, aşıdan 15–20 gün sonra alınmazlarsa
anacı boğar ve buradan kırılmalarına sebep olurlar (14).
Ceviz fidanı üretiminde uygulanan, yama durgun göz aşısı ve yarma kalem aşılarında
aşı bağı olarak beyaz plastik şeritler kullanılmaktadır. Bu aşı bağları güneş ışınlarını
yansıtarak aşı yerinde daha elverişli şartlar meydana getirirler. Ayrıca esnek oldukları için aşı
yerinde boğma yapmazlar (14).
Aşı Macunu
Aşı macunları sıcak ve soğuk macunlar olmak üzere iki kısımda incelenirler (14).
36
Örnek: Malzemeler
500 gr zift
500 gr balmumu
Yapılışı:
Zift ile balmumu ufak parçalara ayrılıp bir kap içerisinde ve alevsiz ateş üzerinde
ısıtılarak eritilir. Diğer bir kapta iç yağı yine ateş üzerinde eritilir ve sonra zift ile balmumu
eriyiğine katılır. Bunların üzerine ince elenmiş odun külü dökülüp iyice karıştırılarak
ısıtılmaya devam edilir. Kaplara dökülür. Bu macun soğuyunca katılaşır. Kullanılacağı zaman
yumuşaması için ısıtılması gerekir. Yalnız bu macunu fazla ısıtıp çok sıcak olarak
kullanmamaya dikkat etmelidir. Aksi takdirde aşı yerlerine zarar vererek aşının tutmasını
engeller (14).
Örnek: Malzemeler
100 gr balmumu
Yapılışı:
Çam sakızı ateşte eritilir. Sonra buna bezir yağı ve balmumu katılır. İyice karıştırılıp
eridikten sonra ateşten indirilerek biraz soğuması beklenir. Sonra ispirto, yavaş yavaş ve
37
karıştırılarak ilave edilir. Ağzı sıkıca kapanabilen kaplarda muhafaza edilerek soğuk olarak
kullanılır (14).
Aşılar, anaç üzerine takılan parçaların niteliğine göre iki sınıfa ayrılırlar (1, 2, 9, 11, 14,
15).
b) Kalem Aşıları: Anaca takılan parça, üzerinde 1 ile 3 arası göz bulunan 7 ile 15 cm
uzunlukta kalem adı verilen bir veya iki yaşlı dal parçasıdır. Bağcılıkta o yılın sürgünlerinden
hazırlanan kalemler de aşıda (yeşil aşı) kullanılabilmektedir. Ancak onarım amacıyla yapılan
kemer ve köprü aşılarında kalemin boyu 50 ile 80 cm uzunluğunda olabilmektedir.
Ayrıca aşılar yapılış zamanlarına, yani gelişme dönemi içinde sürüp sürmediklerine
göre de “sürgün” ve “durgun” aşılar olarak ayrılırlar.
a) Meyve ağaçlarında ve asmalarda erken ilkbaharda yapılan kalem ve göz aşıları ile
haziran ayında yapılan göz aşıları, aynı dönem içinde hemen sürerler. Bunlara “sürgün aşılar”
denir.
b) Yine asmalarda ve meyve ağaçlarında ağustos veya eylül ayında yapılan göz aşıları
kaynaşır, tutar, ancak yapıldığı dönem içinde genellikle sürmezler. Böyle aşılara ise “durgun
aşılar” denilmektedir.
Aşıda kullanılacak kalem veya gözü hazırlamak amacıyla, genellikle bir yaşlı
sürgünlerden kesilen dal parçalarına “aşı kalemleri” denilir. Aşı kalemleri erken ilkbaharda
uygulanacak kalem ve göz aşıları (sürgün) için, yaprak dökümünden kış sonuna kadar süren
dönem (dinlenme dönemi) içinde alınabilirler. Ancak erken alındıklarında muhafaza süresi
uzamaktadır. Kış soğuklarının bir yaşlı sürgünler üzerindeki gözlere zarar verme olasılığı
bulunmayan yörelerde aşı kalemlerinin bitkide uyanma başlamadan, yani aşı uygulamasından
birkaç hafta önce alınması daha uygun olmaktadır (1, 2, 9, 11, 14, 15).
Aşı kalemleri, uygun sıcaklık ve nem koşuşları altında gözleri dinlenme halinde tutarak
saklanmalıdır. Su kaybının önlenmesi şartıyla 2–3 haftalık bir süre için 4-10oC’de (buzdolabı
38
sıcaklığı), ya da 1-4oC sıcaklıktaki soğuk depolarda polietilen torbalar içinde aşı zamanına
kadar saklanmaları mümkündür (1).
Ağustos ve eylülde yapılacak durgun göz aşıları için kullanılacak aşı kalemleri ise, o
yılın sürgünlerinden gözler iyice olgunlaştıktan sonra, aşının yapılacağı dönemde
alınmaktadırlar. Sürgünler üzerindeki bütün gözlerin aşıda kullanılmaları mümkün değildir.
Aşı da kullanılacak kalem ve gözler, genellikle sürgünlerin orta kısımlarından alınırlar. Çünkü
sürgünlerin uç kısımlarının yeteri kadar odunlaşmamış, buna karşılık dip kısımlarının
gereğinden fazla odunlaşmış olmalarının yanı sıra, her iki kısımdaki gözlerde iyi gelişmemiştir
(1).
Göz aşıları, küçük bir kabuk parçası (bazen küçük bir odun dokusu ile birlikte) ve
bunun üzerinde bulunan bir tek gözle yapılan aşılardır. Bu aşıların uygulanması kabuğun
odundan kolaylıkla ayrılabilmesine, yani bitkinin “kabuk vermesi”ne bağlıdır. Aşılama zamanı,
bitkinin ve kambiyum dokusunun aktif gelişme halinde olduğu ilkbaharda, yani büyüme ile
başlar ve sonbaharda büyümenin durmasına kadar devam eder. Ancak belirtilen bu dönem
içinde susuzluk, yaprakların herhangi bir nedenle dökülmesi veya zararlanması ya da düşük
sıcaklıklar gibi bazı faktörler nedeniyle kabuğu kalkması zorlaşabilmektedir.
1) Göz aşıları kurşun kalem karşılığındaki (5–6 mm) anaçlara dahi uygulanabildiğinden
anacın kalınlaşması için uzun yıllar beklenmemektedir. Aşıya erken başlanması nedeniyle, göz
aşıları ile aşılanan ağaçlar daha erken meyveye yatmaktadırlar.
2) Her anaca yalnız bir tek göz takıldığı için, daha az kalem (göz) kullanılmaktadır. Bu
durum, yeni ıslah çeşitleri ile az sayıda göz sağlanabilen çeşitlerin çoğaltılmasında çok
önemlidir.
3) Aşı uygulanırken anaçta çok az yara açıldığından aşının tutması daha kolay
olmaktadır. Genelde göz aşılarında tutma oranı %80–95 arasındadır.
39
4) Aşının tutup tutmadığı 15–20 gün sonra belli olduğundan tutmayan aşılar aynı yıl
içinde yenilebilmektedir.
5) Göz aşılarının öğrenilmesi ve yapılması daha kolay olup, usta bir aşıcı ile bağlayıcı
günde 800–1200 aşı yapabilmektedirler.
6) Durgun göz aşıları, fidanlıklarda diğer işlerin azaldığı bir dönemde yapılmaktadır.
Erken ilkbahar göz aşıları, anaçta aktif büyüme başlar başlamaz, kış dinlenme
döneminde alınan aşı kalemlerinde gözler kullanılarak yapılır. Bu aşılar, yapıldığı dönem
içinde sürerler.
Geç yaz göz aşıları, Ağustos-Eylül aylarında, o yılın sürgünlerinden hazırlanan aşı
kalemlerindeki gözlerin kullanılması ile yapılan durgun aşılardır. Erken sonbahar göz aşıları
olarak da bilinen bu aşılar, aşı mevsiminin daha uzun sürmesi, yaz sonundaki yüksek
sıcaklıkların daha iyi kaynaşma sağlaması, aşı kalemlerinde saklama sorununun olmaması ve
fidanlıklarda o dönemde daha az iş olması nedenleriyle meyve fidanı üretiminde ve asma
anaçlarının bağda aşılanmasında diğer dönemlerde yapılan aşılara tercih edilmektedir. Bu aşılar
yapıldıkları yıl içinde tutarlar, ancak kışı dinlenme halinde geçirerek ertesi ilkbaharda sürerler.
Yapılış şekillerine göre göz aşılarının çok çeşitleri vardır. Ancak özellikle meyve fidanı
üretiminde en çok kullanılan “T” göz aşısıdır. Asma anaçlarında kabuğun kalkması zor
olduğundan, bunların bağdaki yerlerinde aşılanmalarında “yongalı göz aşısı” tercih
edilmektedir (1).
40
2.2.1.7.1.1. “T” Göz Aşısı
Bu aşı, genellikle meyve fidanlıklarında 0,6–2,5 cm çapında ince ve kolay kabuk veren
anaçlara uygulanır. Aşıda gözler, anaçların toprak yüzeyinden 5–25 cm yüksekliğine, kabuğun
düzgün bir yerine, aynı yönde takılmaktadır.
Anaçta yapılacak kesimlerde, aşıcılar çoğunlukla önce yukarıdan aşağıya kesimi, sonra
buna dik olan yatay kesiminin yapılmasını tercih etmektedirler. Bunun için anaç üzerinde önce
2,5 cm uzunluğunda dikey bir kesim yapılır. Sonra dikey kesimin üst ucunda, gövde çevresinin
1/3 ü kadar kısmında kabuk yatay olarak kesilir. İki kabuk dilimini kaldırmak amacıyla bıçak
hafifçe çevrilmelidir. Burada yatay ve dikey kesimlerin gerektiğinden uzun olmamasına dikkat
edilmelidir.
Gözün hazırlanması için, aşı kaleminde gözün 1 cm kadar aşağısından eğimli bir şekilde
kesime başlanır. Gözün altından geçip 2,5 cm kadar üstünde kesim bitirilir. Gözün 2 cm
üzerinden yatay kesim yapılarak göz kalemden çıkarılır. Gözün hazırlanmasında “odunlu” ve
“odunsuz” olmak üzere iki teknik uygulanır. Bazı aşıcılar, gözü çıkarırken uygulanan eğimli
kesimi, odun dokusuna geçecek şekilde biraz derin yaparlar. Bazı aşıcılar ise odunu çıkarılmış
gözleri tercih etmektedirler. Ancak, gözün odunsuz hazırlanması durumunda, gözün altında
bulunan ve göze su ile besin maddelerini taşıyan iletken dokulardan ibaret küçük bir odun
kısmı mutlaka bulunmalıdır.
Aşının son aşaması, hazırlanan gözün anaçta açılan “T” ye yerleştirilmesidir. Gözün üst
yatay kesim yüzeyi, anaçtaki yatay kesim yüzeyi ile çakışıncaya kadar göz aşağıya itilir. Bu
işlemin ardından, gözün kabuk kısmı anacın kabuk kanatlarıyla kapatılmalı, ancak göz açıkta
kalmalıdır.
Göz aşısında macunlanmaya gerek yoktur, ancak aşıda kaynama oluncaya kadar aşı yeri
sıkıca sarılmalıdır. Bu amaçla lastik veya plastik aşı şeritleri tercih edilmektedir. Şeritler esnek
yapıda olduklarından bitkinin büyümesiyle, aşı bölgesinde ortaya çıkacak boğulmanın önüne
geçilmekte, ayrıca aşının kaynama süresinde dış şartlar nedeniyle çürüyerek
kopabilmektedirler. Aşıda başka materyal kullanıldığında (rafya, pamuk ip vb.) alışamadan 10–
14 gün sonra aşı bağları aşıların arka kısmından boğulmanın önlenmesi için kesilmelidir. Aşıyı
izleyen 2–3 hafta içinde aşı yerinde kaynaşma tamamlanmaktadır. Ancak, aşı tutmamışsa ve
anaç kabuk vermeye devam ediyorsa aşı tekrarlanabilir (1).
41
2.2.1.7.1.2.“Yama” Göz Aşısı
Yama göz aşısının en belirgin özelliği üzerinde göz bulunan dikdörtgen şeklindeki bir
kabuk parçasının anaçtan kesilip çıkarılması ve bunun yerine yine üzerinde göz bulunan ve
çoğaltılacak çeşitten alınan aynı büyüklük ve şekildeki bir kabuk parçasının yerleştirilmesidir.
Yama göz aşısının yapılması T aşısına oranla daha yavaş ve daha güçtür, fakat ceviz
ve pikan gibi kabukları kalın olan meyve türlerinde geniş ölçüde başarılı olarak
uygulanmaktadır. Ceviz ve pikanlarda T aşısının pek iyi sonuç vermemesinin sebebi beklide
göz kabuğu kenarlarının anaçtaki yerine iyi oturmamasıdır. Bu metotla usta bir aşıcı günde en
fazla 300 aşı yapabilmektedir.
Bu aşı metodunda hem anacın hem de aşı kaleminin kolay kabuk vermesi şarttır.
Yurdumuzda tüm fidanlıklarda ceviz fidanı üretiminde başarı ile uygulanan yama göz
aşısında anaç ve kalemin çapları aşağı yukarı aynı kalınlıkta (1,2–2,5 cm) olmalıdır. İhtiyaç
duyulan aşı kalemi günlük olarak kesilip kullanılmalı, mecbur olmadıkça kalem stoku
yapılmamalıdır. Aşı kalemleri nemli bir çuvala sarılmış olarak aşı parselinin gölge ve serin bir
yerinde muhafaza edilebilirse de en iyisi delikli polietilen torbalara konulmuş olarak içerisi
buz kalıpları ile soğutulmuş termos kutularında saklanılmasıdır.
Gerek anaç gerekse kalemden kabuk parçasının alınmasını kolaylaştırması için özel
bıçaklar kullanılır.
Bu özel aşı bıçaklarında 2,5–3 cm aralıklarla enlemesine paralel kesim yapan iki ağız
bulunur. 3 cm kadar uzunlukta olan bu kesimler anacın sıra üzerine bakan ve üzerindeki 1–3
adet göz ihtiva eden bir yerinde toprak yüzeyinin ortalama 15 cm üstünde kabuktan oduna
kadar giden bir derinlikte yapılır. Bu iki yatay veya enlemesine kesim, tek ağızlı bir bıçakla
yukardan aşağıya doğru bir kesim yapılarak birleştirilir.
Aşı kaleminden üzerinde 1–3 adet göz bulunan kabuk parçasının çıkarılışı anaçtan
kabuk parçasının çıkarılışına benzer iki ağızlı bıçak kullanılarak kabuk üzerinde enlemesine
iki kesim yapılır, tomurcuk bu iki kesimin arasına bırakılır. Bundan sonra yanlarda
uygulanacak iki dikey kesim yine tomurcuk ortada kalacak şekilde yapılır (tıpkı anaçtaki
gibi). Böylece kabuk yamasının genişliği 2,5 cm olur. Üzerinde göz bulunan kabuk parçası
artık çıkarılmaya hazırdır. Bu çıkarılma esnasında kabuk parçası yukarı doğru değil de
yanlara doğru çekilmelidir. Burada bir baş parmak hareketiyle tomurcuk büyüme konisinin
42
(gözün özünün) kabuk parçasında kalmasına dikkat edilmelidir. Çünkü aşının tutması için
cersume denen bu kısmın tomurcuğun içerisinde kalması şarttır. Eğer kabuk yukarı doğru
kaldırılırsa öz muhtemelen göz kaleminin odununa yapışık kalır ve gözün içinde bir delik
meydana gelir.
Aşı kaleminden çıkarılan ve üzerinde göz ihtiva eden kabuk yaması anaçta daha
önceden hazırlanan ve kabuğu tam bu sırada çıkarılan yere hemen takılmalıdır. Aşı
kaleminden çıkarılan kabuk yamasının altı ve üstü anaçta açılan yere rahatça uyar, çünkü her
iki kabuğun bu kısımları aynı bıçakla kesilmiştir. Esasında kabuk yamasının alt ve üstünün
anaçta açılan yere sıkıca uyması yan taraflarının uymasından daha önemlidir.
Burada dikkat edilirse anaçtan alınan ve göz ihtiva eden kabuğun yerine aşı
kaleminden alınan ve yine üzerinde göz bulunan kabuk yaması takılmıştır. Cevizler için bu
şarttır. Çünkü cevizlerde aşı kalemleri ne kadar pişkinleşmiş olursa olsunlar gözün bulunduğu
yerde odun dokusunda meydana gelmiş olan şişkinlik (çıkıntı) kabukta da kabarıklığın
meydana gelmesine yol açar. İşte kalemden alınan aşı dokusunun anacın gövdesinde rasgele
bir yere oturtulması bahsedilen bu kabarıktan dolayı kabuk yaması ile anaç odunu arasında
boşluk kalmasına ve kabuk yamasının etrafı ile tomurcuğun siyahlaşıp kurumasına sebep olur
ve dolayısıyla aşı tutmaz.
Cevizlerde yaprak sapının dibine 1–3 adet arasında değişen sayıda göz vardır.
Bunlardan en üstte irice olan boyunlu göz, ortadakine düğme göz ve en alttaki küçük olana da
nokta göz denir.
Cevizlerde uygulanan yama göz aşısında çok önemli noktalardan biri de, aşılanacak
ceviz anaçlarının (çöğürlerin) mutlaka bir yaşlı yani o yılın sürgünü olması gerektiğidir. Bu
konuda yapılan çalışmalarda iki veya daha fazla yaştaki ceviz çöğürlerinde yama göz
aşısından olumlu sonuçlar alınamamıştır.
Yama göz aşısının yapılma zamanı da çok önemlidir. Bu zaman anaç ve aşı kaleminin
alınacağı bitkinin hızlı bir büyümede olup kalay kabuk verdiği yaz sonlarıdır. Bölgeler
arasında değişmekle beraber ağustos ayının yama durgun göz aşısı için en uygun zaman
olduğunu söylemek mümkündür.
Yama göz aşısının sarılmasında kullanılacak, aşı bağı materyali sadece yama
kabuğunu anaçtaki yerinde sıkıca tutmakla kalmamalı aynı zamanda yama (aşı) kabuğunun
43
altına hava girmesini ve dolayısıyla dokuların kuruyup ölmesini önlemek için kesilen bütün
yüzeyleri kapatabilmedir.
Bütün türlerde yapılan göz aşıları için faydalı olmakla beraber bilhassa gelişimi çok
hızlı olan cevizlerde aşı bağı olarak rafya yerine plastik bağların kullanılması aşının tutma
oranı ve aşı yerinde boğma meydana gelmeden düzgün bir kaynama için çok yararlıdır.
Plastik aşı bağlarının (güneş ışınlarını yansıtarak aşı yerinde daha elverişli şartların meydana
gelmesi için) beyaz renkli 0,6–1,0 cm enindeki şeritler halinde ve esnek dokulu olmaları
gerekir. Plastik aşı bağları beyaz renkli ince naylon torbalardan makasla şerit halinde
kesilerek de yapılabilir.
Aşının tutup tutmadığı 10 gün içerisinde belli olur. Yaprak sapı kararmış ve
dokunulduğunda kolayca düşüyorsa ve de aşı dokusu canlılığını ve tabii rengini muhafaza
ediyorsa aşıların genellikle tuttuğuna karar verilebilir. Aşının tuttuğuna tam emin olmak için
yaprak sapının bağlantı yeri bıçak ucu ile hafifçe kazınır, eğer yeşil renk görülürse artık aşının
tuttuğuna kesin gözüyle bakılır.
Yama göz aşılarında, özellikle cevizlerde aşı bağının aşı noktasında boğma
yapmamasına dikkat edilmelidir. Hızlı büyüme devresinde olana anaçlarda, aşılamadan 20
gün sonra aşı bağının kesilmesi zorunludur. Bunun için takılan gözün aksi tarafında yukarıdan
aşağıya doğru yapılacak kesim yeterlidir. Kesilen aşı bağının bu sırada hemen çıkarılmaması
gerekir.
Anaç ve aşı kalemleri hala kabuk veriyorsa bu durumda aşı tutmamış anaçlara ilk aşı
yerinin altındaki uygun bir yere ikinci defa yama göz aşısı uygulanabilir.
Aşı tutup da kışa durgun olarak giren yama kabuğundaki gözleri soğuktan korumak
gerçekten çok önemli bir konudur. Aşı gözleri kış soğuklarından ve ilkbahar geç donlarından
zarar görebilirler. Soğuk zararının asgariye indirilmesi için yama kabuğunun hafif tekstürlü –
yani kum oranı yüksek– toprakla veya strafor ile kapatılması olumlu sonuçlar vermektedir
(14).
44
2.2.1.7.1.3. “Yongalı” Göz Aşısı
Bu göz aşısı, kabuğun kalkmasına gerek duyulmayan bir aşı tekniği olduğu için
bağcılığa özgü bir aşı olarak bilinir ve Amerikan asma anaçlarının bağdaki yerlerinde
aşılanmasında yaygın şekilde kullanılır. Diğer göz aşılarında olduğu gibi her 3 aşı döneminde
başarı ile yapılabilirse de, sıcaklığın daha elverişli olduğu Ağustos ayındaki durgun aşı tercih
edilmektedir. Bağcılıkta bu aşının en önemli avantajı, 6 mm kalınlığındaki gövdelere bile
kolaylıkla yapılabilmesidir. Anaçların bağda aşılanmaları amacı ile yapılan yongalı göz aşısı,
gövdenin topraktan 8–10 cm yükseklikteki kısmına yapılır. Bağcılıkta bu tekniğe göre yapılan
aşılar, bağlamadan hemen sonra ince nemli bir toprakla kümbet yapılarak kapatılır. Bu örtü
ertesi ilkbaharda geç don tehlikesinin atlatılmasından sonra açılır. Aşı bağı da genellikle bu
dönemde kesilir.
Yongalı göz aşısı, asmaların daha yaşlı ve kalın dallarına çevirme aşısı olarak da başarı
ile uygulanmaktadır (1).
Cevizde uygulanan diğer bir göz aşısı da boru (bilezik) aşıdır. Bu aşıda da göz
ortalanarak 1,5 cm aşağı ve 1,5 cm yukarısından kabuğu çepeçevre kesen iki paralel çizgi
açılır. Bu iki kesit arka taraftan tek bir çizgi ile birleştirilerek kabuğun bilezik şeklinde
çıkarılması sağlanır. Çıkarılan parça kalem üzerine konularak kalemden de aynı büyüklükte
parça çıkarılır. Gene çöğür üzerinde göz, gözün üzerine gelecek şekilde oturtularak plastik aşı
bağı ile bağlanır.
Bu aşıda tutma nispeti yama aşıya nazaran daha fazla ise de çöğür ve kalem
kalınlıklarının birbirine çok yakın olmasının istenilmesi ve kabuğun bütün olarak çıkarılması
daha çok dikkat ve özen gerektirdiği için pratikte yama aşıya nazaran daha çok uygulama
güçlüğü doğurmaktadır.
Ayrıca çöğürden kabuk çepeçevre çıkarıldığı için köke inen iletim borularının önü
kesilmekte ve aşı üzerinde besin yığılmalarından ötürü bir şişkinlik meydana gelmektedir. Bu
durum şiddetli rüzgarlara hedef olan fidanların aşı üzerinden kırılmasına yol açarak fidan
zayiatına sebep olmaktadır.
45
Elde mevcut kalem miktarının çok az olduğu hallerde garantili iş yapmak için bilezik
(boru) aşıya başvurulabilir (14).
1) Gözün kabuğu, normal açık kahverengi veya yeşil rengini koruyorsa ve üzerindeki
göz şişkinse,
2) Gözün yanında bulunan kısa yaprak sapı (erken ilkbahar aşılarında bulunmaz)
düzgün bir şekilde kopuyor ise aşının tuttuğu anlaşılır. Buna karşılık tutmayan aşılarda;
b) Yaprak sapı düzgün bir şekilde kopmayıp, yerinde buruşarak kararıp kalır.
İlkbahar ve Haziran sürgün aşılarında, aşıdan iki hafta sonra, Ağustos durgun göz
aşılarında ise ertesi ilkbaharda gözlerin patladığı dönemde anaçlar aşı gözünün 1–1,5 cm
üzerinden vurulur.
Uzun yılardır meyve ağaçları ve asmaların aşılanmalarında çok farklı kalem aşısı
yöntemleri uygulanmaktadır. Ancak hangi tip aşı uygulanırsa uygulansın, aşılamanın başarılı
olması için beş şart önem taşımaktadır (1).
4) Aşılama bittikten sonra, nem kaybını önlemek amacıyla, bütün aşı yüzeyleri aşı
macunu veya uygun materyal ile kapatılmalı ve bağlanmalıdır.
46
5) Aşılamadan sonra belirli bir süre aşılara özel bir bakım gösterilmelidir. Örnek olarak
anaçta oluşan sürgünler ile bazı durumlarda (bağlarda çeşit değiştirme aşıları) kalemden oluşan
köklerin alınmaları gereklidir. Ayrıca kalemden meydana gelen sürgünler çok kuvvetli
geliştikleri için kırılmalarını önlemek için bu sürgünlerin bağlanmaları zorunludur.
Asmalarda kabuğun zor kalması nedeniyle daha çok meyve ağaçlarında çabuk ve kolay
uygulanan kabuk aşısı, gereği gibi yapıldığında tutma oranı yüksektir. Genellikle, çeşit
değiştirme (çevirme) amacı ile çapları 25–30 cm kadar olan kalın dallarda yapılmaktadır.
Kabuk aşısının kolay uygulanabilmesi, kabuğun odundan ayrılmasına bağlı olduğundan bu aşı
ilkbaharda ağaçta aktif büyüme başladıktan sonra yapılmaktadır. Aşılamada kullanılacak aşı
kalemleri dinlenme döneminde alınıp, aşı zamanına kadar uygun şartlarda saklanmaktadır.
Her kalem için dalın ucunda, kabuktan oduna kadar inen yaklaşık 5 cm uzunluğunda
yukarıdan aşağıya doğru çizgi halinde bir kesim yapılır. Sonra kalemi yerleştirmek amacıyla,
kabuk bu kesitin her iki kenarı boyunca hafifçe kaldırılır. Aşı, kabuk üzerindeki dik kesimin
yalnız bir kenarı boyunca kaldırılması şeklinde de yapılmaktadır.
Daha sonra, hazırlanan kalemler anaca kabuk ile odun arasına yerleştirilir. Her kalem
için ince ve başsız iki çivi kullanarak, kalemin anaca çivilenmesi başarıyı arttırmaktadır. Ya da
kalemler anaca bağlanmalıdır. Ancak aşı bağının aşıyı boğmasını önlemek için bir süre sonra
kesilmesi gerekir.
47
Aşılama işlemi tamamlandıktan sonra bütün aşı kesim yerleri aşı macunu ile kapatılır
(1).
2.2.1.7.2.2.“Yarma” Aşı
Meyvecilikte ise çevirme (çeşit değiştirme) veya kalın anaçların aşılanması amacıyla
kullanılan yarma aşıya 2,5–10 cm kalınlığındaki anaç veya dalın aşının yapılacağı kısımdan
kesimi ile başlanır. Daha sonra özel yarma aşı aletlerinden birisi veya kalın gövde ve dallarda
kasap bıçağı benzeri ağır bir bıçakla, aşılanacak kısmın merkezinden 5–7,5 cm derinliğinde dik
bir yarık açılır. Bu işlem aşı tokmağı veya çelicin bıçağa vurulması ile yapılır. Aşı yapılacak
bölgenin 15 cm’lik kısmının düz, boğumsuz olması çok önemlidir. Aksi durumda düzgün bir
yarma açılamaz.
48
2.2.1.7.2.3. “Kakma” Aşı
Bu aşı, çeşit değiştirme amacı ile 7,5–10 cm veya daha kalın çaplı dalların
aşılanmasında, yarma aşının yerine kullanılabilmektedir. Yarma aşıda olduğu gibi hastalık
etmenlerinin girişi için uygun bir kapı olan büyük yara açmanın sakıncası, bu aşıda söz konusu
değildir. Ancak aşıya yeni başlayanlar için yapımı biraz daha güçtür. İyi uygulandığında şeftali
gibi aşılanması zor bazı türlerde başarı oranı yüksek olmaktadır.
Bu aşı, onarım aşılarından olup, değişik nedenlerle gövdede meydana gelen zararları
onarmak amacıyla yapılmaktadır. Köprü aşı, ağaçta aktif büyümenin başladığı ve gövdenin
kolaylıkla kabuk verdiği ilkbahar başlarında uygulanmaktadır. Yapılacak ilk uygulama,
yaralanmış kabuğu temizleyerek, sağlam ve zararlanmamış dokuya kadar kesmektir. Sonra,
yaralı bölgenin hemen üstünde her kalem için gövdede 5–7,5 cm uzunluğunda ve kalemle aynı
genişlikte bir kabuk parçası kesilir. Kesilen kabuklar 1–1,5 cm uzunluğunda bir dil kısmı
bırakılarak, çıkartılıp atılır.
Zararlanmış bölgenin etrafına her 5–8 cm’de bir alt ve üst uçları canlı kabuk içine
girecek, aynı zamanda yerlerine takıldıktan sonra dışa doğru hafifçe bel verecek uzunlukta
kalemler hazırlanır. Kalemler hazırlanırken gövdede hazırlanan yerlere uyacak şekilde kesim
yapılmalıdır. Onun için odunla yüz yüze gelecek kısım gövdede hazırlanan oyukla aynı
uzunlukta kesilir. Kalemin diğer yüzünde ise, her iki uçta 1–1,5 cm uzunluğunda ikinci bir
kesim daha yapılır. Böylece kalemin her iki ucu da kama şeklini almış olur. Kalemin uçları
gövdedeki kabuk dilinin altına sokulduktan sonra çivilenir ve kesik yüzeyler tamamen
macunlanır. Çıplak odun kısmı da odunun aşırı derecede kurumasını ve mikroorganizmaların
girişini önlemek amacı ile aşı macunu ile kapatılmalıdır (1).
49
El ve makine ile yapılabilen dilcikli aşılar 0,6–1,2 cm çapındaki fidan üretim
materyalinin aşılanmasında kullanılmaktadır. Aşıda tutma oranının yüksek olması için kalemle
anacın aynı kalınlıkta olmaları gerekmektedir. Makine ile aşılamanın yaygın olarak
kullanılmaya başlandığı son yıllara kadar, özellikle aşılı asma fidanı üretimin de yalnızca masa
başında elle yapılan dilcikli aşılar kullanılmakta idi. Günümüzde özellikle A.B.D’nde aşılı
ceviz fidanı üretiminde elle yapılan dilcikli aşılar geniş ölçüde kullanılmaktadır (1).
Son yıllarda aşılı asma fidanı üretiminde elle aşılamanın yerini hemen tamamıyla
makine ile yapılan aşılar almıştır. Bu amaçla çok değişik aşı kesiti açan makinalar
geliştirilmiştir. Bunlar arasında en yaygın olarak kullanılanlar omega (Ω ) şeklinde aşı kesiti
açan makinalardır. Son yıllarda elma, armut, ceviz ve kiraz fidanı üretiminde de kullanılabilen
bu makinaların kalemi anaca otomatik olarak takabilen tipleri ile saatte 500–800 aşı
yapılabildiği gibi, daha düzgün aşı kesiti açıldığından aşıda başarı oranı da yüksek olmaktadır
(1).
Aşıda anaç olarak kullanılacak Amerikan asma çelikleri anaçlıklardan, kalemlik çelikler
ise bağlardan bir yaşlı dalların iyi odunlaşmış orta kısımlarından dinlenme dönemi içinde
alınırlar. 6–12 mm çapında ve yaklaşık 35 cm uzunluğunda hazırlanan anaçlık çelikler,
üzerlerindeki tüm gözler köreltildikten sonra; kalemlik çelikler ise üzerlerinde 4–5 göz
bulunacak şekilde kısaltılarak aşı zamanına kadar uygun şartlarda saklanırlar. Aşı materyalinin
saklanmasında en yaygın olarak kullanılan katlama materyali kum ve talaş olmasına karşın, son
yılarda çelikler +1oC sıcaklık ve %85–90 nem koşullarına sahip soğuk hava depolarında,
plastik torbalar içinde, su ve besin maddesi kaybı olmadan en az bir yıl saklanabilmektedirler.
50
Dezenfeksiyon işleminin tamamlanmasından sonra makine ile aşılamaya geçilir. Aşılı
çeliklerde, aşı yerinde yeterli düzeyde kallus oluşumunun sağlanması zorunludur. Bu amaçla
aşılı çeliklerin kallus oluşumu için elverişli sıcaklık, nem ve havalandırma koşullarına sahip
olan aşı kaynaştırma odalarında, uygun bir ortam içinde belirli bir süre katlanmaları
gerekmektedir. Katlama ortamı olarak aşı yerine kadar nemli kavak talaşı kullanılması, aşı yeri
ve kalemin ise perlit ile kaplanması daha iyi sonuç vermektedir.
Aşılı çelikler, yukarıda belirtilen materyal ile sandıklar içinde katlandıktan sonra aşı
yerinde kallus oluşumu için kaynaştırma odalarına alınmaktadır. Üç haftalık katlama süresince
oda sıcaklığı, ilk üç gün 28oC sonraki 10–12 gün 25oC ve son beş gün 22oC de tutularak, aşı
yerinde kaynaşma tamamlanmaktadır. Aşılı çeliklerin 26oC sabit sıcaklıkta katlanması başarılı
sonuç vermektedir. Bu süre içinde kaynaştırma odasının oransal nemi %80–85 düzeyinde sabit
tutularak oda belirli aralıklarla havalandırılmaktadır.
Aşı yerinde kaynaşma için yeterli kallus (yara dokusu) oluşmuş olan aşılı çelikler,
fidanlıklarda, sera veya sıcak yastıklarda köklendirilerek aşılı asma fidanı elde edilmektedir
(1).
Yeni bir bitki elde etmek amacıyla, bitkilerin gövde, dal, kök ve yapraklarından
kesilerek hazırlanan parçalara “çelik” adı verilir. Böyle beden parçaları ile yapılan eşeysiz
(vegetatif) çoğaltmaya da “çelikle çoğaltma” denir. Çelikle çoğaltmada ana bitkiden kesilen bir
parça köklendirildiği için, meydana gelen yeni bitki, mutasyonlar dışında ana bitkinin
özelliklerini aynen taşımaktadır. Bu yöntem, bazı meyve türlerinin ve klon anaçları ile üzüm
çeşitlerinin ve Amerikan asma anaçlarının çoğaltılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır (1,
2, 9, 11, 14, 15).
51
Bu yolla çoğaltılması mümkün olan bahçe bitkilerinde çelikle çoğaltmanın
üstünlüklerini şöyle sıralamak mümkündür (1):
a) Küçük beden parçaları ile dar bir alan içinde çok sayıda, bir örnek yeni bitkilerin elde
edilmesi mümkündür.
b) Ucuz, çabuk ve basit bir yöntem olup kültür çeşitleri kendi kökleri üzerinde
yetiştirildiğinden aşılama işlemine gerek kalmaz.
Meyve türlerinden incir, nar, ayva, çay, fındık, zeytin ve dut ile hemen hemen bütün
asma çeşitleri, üzümsü meyvelerin pek çoğu doğrudan çelikle çoğaltılabilmektedir. Diğer
meyve türlerinin çelikle çoğaltılması çok zordur (1).
a) Alındıkları organlara göre çelikler, dal çelikleri, yaprak çelikleri, yaprak-göz çelikleri
ve kök çelikleri olarak adlandırılırlar.
b) Alındıkları döneme göre ise çelikler, odun, yarı odun ve yeşil çelikler adı
verilmektedir. Odun çelikleri, kışın yaprağını döken meyve türlerinde ve bağlarda, yaprak
dökümünden itibaren ilkbaharda gelişmenin başlamasına kadar olan dinlenme döneminde
alınırlar. Yeşil çelikler ise o yılın taze sürgünlerinden, genellikle yaz başlarında yapraklı olarak
52
hazırlanırlar. Yarı odun çelikler ise yaz sürgünlerinin kısmen odunlaştığı yaz ortası veya
sonunda alınırlar.
c) Hazırlanış şekillerine göre dal çelikleri, adi, ökçeli, dipçikli ve sırık çelikler olmak
üzere dört tiptir. Adi çelikler, türlerine bağlı olarak 10–90 cm uzunluğunda bir dal parçasıdır.
Dipçikli çeliklerin alt uçlarında, daha yaşlı dalın kısa bir parçası, ökçeli çelikte ise yaşlı dalın
küçük bir kısmı bulunmaktadır. Bu tür çeliklerin köklenmeleri daha kolay ise de hazırlanmaları
adi çeliklere göre daha zordur. Boyları 1–2 m olan ve genellikle 2–4 yaşlı dallardan hazırlanan
çeliklere ise sırık çelikler denir.
Çelik hazırlamada sağlıklı, orta derecede kuvvetli ve çeşidi iyi bilinen ana bitkilerinin
kullanması gereklidir. Ayrıca hastalık, don ve dolu nedeni ile zararlanmış, değişik nedenlerle
yapraklarını erken dökmüş, gelişmeden geri kalmış ve aşırı derecede kuvvetli büyüyen omca
ve ağaçlardan çelik alınmamalıdır. Çelik hazırlanacak dalların boğum araları anormal derecede
uzun veya kısa olmamalı, obur dallar ile sürgünlerin aşırı odunlaşmış dip kısımları ve iyi
odunlaşmamış iç kısımlarından zorunlu olmadıkça çelik hazırlanmamalıdır. Çelik alınacak
ağaç ve omcaların virüsler ve bakteriyel hastalık etmenleri ile bulaşık olmaması gerekir.
Bahçe bitkileri yetiştiriciliğinde en yaygın olarak kullanılan çelik tipi olup, çelikler
alındıkları zamana göre odun, yarı odun ve yeşil olmak üzere farklılık gösterirler.
Odun çelikleri ile çoğaltılan eşeysiz çoğaltmanın ucuz ve en kolay yoludur. Çünkü bu
çelikler hem kolay hazırlanır hem de elverişsiz çevre koşullarına karşı daha dayanıklıdırlar.
Köklendirilecek çelikler meyve türlerinde bir yaşlı dallardan, kış döneminde 12–20 cm
uzunlukta ve 0,5–1 cm kalınlıkta hazırlanır. Bağcılıkta ise yerli çeşitler ve amerikan asma
anaçları için çelik boyu 35–45 cm’dir. İncir ve zeytinde iki veya daha yaşlı dallar tercih edilir.
Çelik hazırlanırken alt kesim dip boğumu hemen altından düz olarak, üst kesim ise uç
boğumun 1–1,5 cm üstünden meyilli olarak yapılmalıdır.
Bu tip çelikler, başta asma olmak üzere, incir, zeytin, ayva, dut, frenk üzümü, nar ve
bazı erik çeşitleri gibi değişik meyve türlerinin çoğaltılmasında yaygın olarak kullanılmaktadır.
53
Buna karşılık, elma, armut, ceviz, Antep fıstığı, kiraz, şeftali gibi meyve türlerinin odun
çelikleri ile çoğaltılmaları çok zordur.
Yarı odun çelikleri, kısmen odunlaşmış sürgünlerden alınmış, genellikle yapraklı yaz
çelikleridir. Turunçgiller, zeytin ve çay bu çeliklerle çoğaltılabilmektedir. Yarı odun çelikleri
7,5–15 cm uzunlukta hazırlanırlar. Zeytinde genellikle bir yaşlı dallar tercih edilmelidir. Bu tür
çelikler yapraklı olduğundan su dengesinin kurulabilmesi için nemli koşullarda köklendirme
gereklidir.
Daha çok süs bitkilerinin çoğaltılmasında kullanılır. Yeni bitki elde etmek amacıyla
yaprak ayası veya onunla birlikte sapı kullanılır. (Afrika menekşesi, Begonya, Sansevieria,
Bryophyllum gibi)
Yaprak çeliklerinde yeni sürgün ve yeni köklerin çıktıkları yerler oldukça farklı ise de,
genellikle bunlar birincil, daha çok da ikincil meristemlerden oluşurlar.
Birincil meristemler doğrudan doğruya büyüme ile ilişkilerini hiçbir zaman kesmemiş
embriyonik hücrelerden gelen hücrelerdir. Kalanchoe (Bryophyllum) bitkisinin ana bitkiden
ayrılmış yapraklarının, kenarlarındaki çentiklerden çıkan küçük bitkicikler buna güzel bir
örnektir.
İkincil meristemler, farklılaşma ve bazı olgun doku sistemlerinin üyeleri olarak görev
yapan ve sonradan tekrar meristematik faaliyete başlayan hücrelerdir. Begonya, Afrika
menekşesi, Sansevieria ve zambak gibi bazı bitkilerin yaprak çeliklerinde, yeni bitki, yaprak
ayasının tabanında veya yaprak sapındaki gelişmiş hücrelerden meydana gelen ikincil
meristemlerden oluşur (1).
54
2.2.2.2.1.3. Yapraklı Göz Çelikleri
Bu tip çelikler, bir yaprak sapı ve üzerinde tek bir göz bulunan kısa bir dal parçasından
ibarettir. Bu yöntemde, her göz bir çelik olarak kullanılmaktadır. Özellikle çoğaltma
materyalinin az olduğu durumlarda bu yöntem önem kazanır. Çilek, siyah ahududu, böğürtlen,
limon ve çay gibi bahçe bitkileri bu yöntemle çoğaltılabilmektedir.
Bu yöntemle büyük ölçüde ticari çoğaltma yapmak için çelikler, yaz boyunca, tercihen
temmuz, ağustos ve eylül aylarında, açık havada, camekanlı soğuk yastıklarda köklendirilebilir
(1).
Bazı bitkilerde ise gelişim süresince oluştuğu için kök taslakları çelikler üzerinde
bulunmaktadır. Bu taslaklar, çeliklerin, köklenme için uygun koşullar bulunmasına kadar uyku
halindedir. Elma, ayva ve frenk üzümlerinde bu tür uyur kök taslaklarının bulunduğu
saptanmıştır. Bu nedenle ayvada dipcikli çelikler adi çeliklerden daha kolay köklenmektedirler.
Ancak kök taslaklarının bulunması köklenmenin kısa sürede başlaması için çoğu kez bir
55
avantaj değildir. Örneğin asmada böyle kök taslakları olmamasına rağmen bir yaşlı dallardan
hazırlanan odun çelikleri kolayca köklenmektedir.
Çelikler uygun sıcaklık ve nem koşullarına sahip ortamlarda bazen dip kısımlarında
yara dokusu (Kallus) oluştururlar. Bu doku parankima hücrelerinin yığın halinde birikmesiyle
meydana gelmektedir. İlk kökler çoğu kez kallustan çıkmaktadır. Bu nedenle, köklenme için
kallus oluşumunun gerekli olduğu söylenirse de, son yıllarda yara dokusu oluşumu ve
köklenmenin ayrı iki olay olduğu kanıtlanmıştır. Yara dokusunun oluşumu özellikle yavaş
köklenen bitkilerde oluşturduğu koruyucu doku sayesinde çürümeyi önlediği için yararlı
olmaktadır (1).
Türler ve hatta aynı tür içindeki çeşitler arasında, çeliklerin köklenme yetenekleri
bakımından büyük farklar vardır. Köklenme özelliklerine göre bitkiler, çelikleri kolay ve zor
köklenenler olarak iki grup altında incelenmektedir. Çeliklerin köklenme yeteneklerinin
belirlenmesinde bitkinin kalıtsal yapısı ile yaprak ve tomurcuklarda sentezlenerek kök oluşum
bölgelerine taşınan maddeler arasındaki etkileşme rol oynamaktadır. Bu taşınabilir maddeler
arasında oksinler, karbonhidratlar, azotlu bileşikler, vitaminler ve bilinmeyen bazı maddeler
bulunmaktadır. Oksin düzeyi ile çeliklerde köklenmenin yakından ilgili olduğu tespit edilmiş
olup ileride değinileceği gibi günümüzde dışsal oksin uygulamaları ile çeliklerin
köklenmelerinde artış elde edilmektedir. Ancak bazı zor köklenen bitkilerde oksin
uygulamaları yalnız başına köklenme üzerinde etkili olamamaktadır. Bazı tür veya çeşitlere ait
(Ceviz, Antepfıstığı) çelikler ise hangi koşullarda olursa olsunlar ekonomik olarak
köklendirilememektedir. Çeliklerin köklenmeleri üzerine etki yapan bitki faktörleri aşağıda
incelenmiştir (1).
Ana bitkinin beslenme durumu ile bu bitkiden alınan çeliklerin köklenmeleri arasında
ilişki bulunmaktadır. Genellikle yüksek karbonhidrat düzeyi, kuvvetli kök oluşumu ile
sonuçlanmaktadır. Bitkinin azot düzeyi de meydana gelecek kök sayısını etkilemektedir. Azot
düzeyinin düşük olması, meydana gelecek kök sayısını arttırmasına rağmen, aşırı noksanlıklar
köklenmeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle çelikler odunlaşmanın tamamlandığı
56
sürgünlerden hazırlanmalıdır. Gelişmenin hızla devam ettiği odunlaşmamış sürgünlerde
karbonhidrat düzeyi düşük buna karşın azot düzeyi fazladır.
Çelikle kolaylıkla çoğaltılabilen bitkilerde ana bitkinin yaşı pek önemli değilken,
köklenmesi zor olan bitkilerde bitki yaşı önemli bir faktördür. Bu tür bitkilerde çeliğin
köklenme yeteneği ile bitkinin gençlik dönemi arasında genellikle olumlu bir ilişki
bulunmaktadır. Örneğin, elma, armut ve kirazlarda, bitkinin olgunluk döneminde alınan
çeliklerde köklenme çok zor olurken, gençlik döneminde aynı bitkilerin çelikleri daha kolay
köklenmektedir. Bu durum kök çelikleri için de söz konusudur. Çeliklerde bu gençlik etkisinin
nedeni pek bilinmemektedir. Ancak yapılan çalışmalar kök taslaklarının oluşturulmasında genç
ve olgun sürgünler arasındaki farkın anatomik yapı farklılığından çok biyokimyasal
nedenlerden kaynaklandığını göstermektedir. Gençlik döneminde çeliklerde köklenme daha
kolay olduğundan şiddetli budamalarla bitki gençleştirilmekte, genç sürgünler çelik kaynağı
olarak kullanılmaktadır (1).
Çeliklerin köklenmeleri üzerine dal veya sürgünün ana bitki üzerinde bulunduğu yerde
etkili olmaktadır.
Meyve dal çelikleri genellikle 60–90 cm uzunluğundaki dalların, 4–8 parçaya ayrılması
ile hazırlanır. Böylece her parça bir çelik olarak değerlendirilir. Sürgünün dipten uca doğru
çeşitli kısımları arasında kimyasal yapı bakımından önemli farklar bulunmaktadır. Sürgünün
farklı kısımlarından hazırlanan bu çeliklerin köklenmeleri arasında da fark olması doğaldır.
Sürgünlerde dipten uca doğru karbonhidrat düzeylerinin azalıp tersine azot kapsamlarının
artması nedeniyle dip kısımlarından hazırlanan çeliklerde köklenme oranının yüksek olduğu
belirlenmiştir. Odun çeliklerinde, karbonhidratlarla birlikte tomurcuklar ve yapraklardan
taşınan köklenmeyi uyarıcı maddelerin, sürgünün dip kısmında daha fazla kök taslağı
57
oluşturduğu belirtilmektedir. Ancak farklı bir odun tipine sahip olan kirazlarda yapılan
çalışmalar sürgünün üst kısımlarından alınan çeliklerde daha yüksek köklenme olduğunu
göstermiştir.
Bazı bitki türlerinde odun çelikleri (örneğin ayvada) dipçikli veya ökçeli olarak
hazırlandığında, adi çeliklerden daha kolay köklenmektedir. Ancak ökçeli veya dipçikli çelik
hazırlamak için materyal bulunması daha zor olduğundan, elde edilecek çelik sayısı
azalmaktadır (1).
Yılın herhangi bir zamanında çelik hazırlamak mümkündür. Ancak, kışın yaprağını
döken bitkilerde odun çelikleri kış dinlenme dönemi içinde, yapraklı yeşil çelikler ise henüz
tam odunlaşmamış sürgünlerden büyüme mevsiminde hazırlanırlar.
58
sağlanabilmektedir. Yeşil çelikler ilkbaharda mümkün olduğunca erken alınmalıdır. Ancak bu
dönemde yapraklar tam iriliğini almış ve sürgünler olgunlaşmış olmalıdır.
2.2.2.4.4.1.1. Kum:
Yaygın olarak kullanılan, ekonomik olarak sağlanabilen bir ortam olup iyi bir kök
gelişimi sağlamaktadır. Ancak su tutma kapasitesi düşük olduğundan sık sık sulamayı
gerektirmektedir. Organik madde ve besin kapsamı ya çok azdır veya hiç yoktur. Genellikle
hastalık etmeni taşımamaktadır. Besin maddesi kapsamı çok az olduğu için, çelikler
köklendirildikten hemen sonra ya başka bir ortama şaşırtılmalı, ya da yeterli gübreleme
yapılmalıdır.
59
yıllarda saf ya da karışım halinde köklendirme ortamı olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır.
Asit karakterli olanları ise özellikle çay ve yaban mersinlerinin (blueberry) çoğaltılmasında
kullanılmaktadır.
2.2.2.4.4.1.3. Perlit:
Volkanik orijinli, gri-beyaz bir mineraldir. Ham materyalin öğütüldükten sonra 760oC’
de patlatılması sonucu köpük benzeri bir yapı kazanır. pH’sı 6–8 dir. Yüksek su tutma
kapasitesinin yanı sıra, havalanması iyidir. İnorganik besinler ve organik madde içermez. Bu
özellikleri nedeniyle karışım halinde kullanılır. Diğer materyallere göre pahalı olmasına
rağmen steril olması kullanımının kolay olması ve iyi köklenme sağlaması nedenleriyle yaygın
olarak kullanılmaktadır.
2.2.2.4.4.1.4. Toprak
2.2.2.4.4.2. Sıcaklık:
2.2.2.4.4.3. Nem:
60
Çeliklerin köklendirilmesinde başarı sağlanamamasının en önemli nedenlerinden birisi,
muhafaza sırasında veya köklendirmenin başlangıcında, su kaybı nedeniyle meydana gelen
kurumalardır. Dikimi izleyen dönemde henüz kökler oluşmadığı için, gözlerin sürmesi sonucu
oluşan sürgünlerden terleme yoluyla kaybedilen su düzenli olarak karşılanmalıdır. Yapraklar,
aşırı terlemeyi azaltmak amacıyla koparılabilir. Ancak bu uygulama, yaprakların köklenmeyi
uyarıcı etkileri nedeniyle arzu edilmemektedir.
Özellikle odun çelikleri zor köklenen meyve türlerinin yarı odun ya da yeşil çeliklerinin
köklendirilmesinde, son yıllarda sisteme (mist-propagation) yönteminden yararlanılmaktadır.
Bu yöntemde, özel araçlar yardımıyla basıncı ayarlanmış su, çok küçük zerreler halinde
yapraklı çeliklerin üzerine püskürtülmektedir. Böylece ortamdaki düşük nem nedeniyle
kurumalar ortadan kaldırılmaktadır. Sisleme uygulaması ortamdaki nem oranını artırırken,
yaprak yüzeyinde film şeklinde ince bir su tabakası oluşturarak, aynı zamanda yaprak
sıcaklığını da düşürmektedir. Böylece terleme (transpirasyon) hızı azalırken, çeliklerin daha
fazla ışık almaları sağlanarak daha yüksek fotosentez gerçekleşmektedir. Fotosentez sonucu
oluşan besinlerin ise yeni köklerin oluşumunda önemli etkileri vardır. Sisleme devamlı veya
aralıklarla uygulana bilmektedir. Devamlı sislemede köklenme ortamının sıcaklığı fazla nem
nedeniyle düşmektedir. Suyun sık ve kısa aralıklarla püskürtüldüğü aralıklı sislemede ise daha
az su kullanılmakta, bu nedenle köklendirme ortamının sıcaklığı daha yüksek olmaktadır. Bu
sistem altındaki çeliklerde köklenme oranı, devamlı sislemeye göre daha yüksek orandadır (1).
2.2.2.4.4.4. Işık:
Çeliklerde köklenme üzerinde ışığın etkisi, çelik tipine göre değişmektedir. Kışın
yaprağını döken meyve türlerinin, yeterli oksin ve besin maddesi depolamış odun çeliklerinde,
en iyi köklenme karanlıkta olmaktadır. Buna karşın yapraklı çeliklerde oksin ve karbonhidrat
sentezinin rolü nedeniyle ışık köklenmeyi olumlu yönde etkilemektedir. Eğer oksinler
dışarıdan sağlanırsa ışığın varlığı köklenme üzerine engelleyici etki yapmaktadır. Işık kaynağı
olarak, 1500–2000 lüks ışık şiddeti veren, beyaz florasan lambalar olumlu sonuç vermektedir
(1).
61
Çelik üzerinde tomurcuk ve yaprakların bulunması köklenmeyi uyarıcı etki
yapmaktadır. Bu olumlu etki, yapraklarda karbonhidratların sentezlenmesine, tomurcukların ise
oksin kaynağı olmasına bağlı olmaktadır. Çelikler üzerinde bulunan tomurcuk ve yapraklar
karbonhidrat ve oksinler ile birlikte taşınabilen ve köklenme üzerinde olumlu etkisi bulunan
faktörlerinde kaynağıdır (1).
2.2.2.4.5.2. Polarite:
Dal çelikleri, sürgünün ucuna yakın olan kısımda sürgün, dibe yakın kısmında ise kök
oluştururlar bu duruma polarite denilmektedir. Çeliğin durumunun değiştirilmesi, yani ters
çevrilerek dikilmesi, kök ve sürgün oluşan yerleri değiştirmez. Kök çeliklerinde ise tersi durum
söz konusudur (1).
2.2.2.4.5.3. Yaralama:
Çeliklerde yaralama sonucunda, yara kenarları boyunca oluşan yara dokusu (kallus)
nedeniyle kök oluşumu daha fazla olmaktadır. Yaralama ile yaralanan kısımdaki hücreler,
bölünmeye ve yeni kök taslakları oluşturmaya teşvik edilmektedir. Bu durum yaralanan
bölgede hormon ve karbonhidratların doğal olarak birikmesine bağlanmaktadır (1).
62
2.2.3. Daldırmayla Çoğaltma
a) Daldırılan sürgün veya dal, kök ve sürgün oluşturup kendine yeterli hale gelinceye
kadar ana bitkiden ayrılmamaktadır. Bu nedenle yeni bitkiye ana bitkiden su ve besin
maddelerinin gönderilmesi devam etmektedir. Ayrıca daldırılan sürgünde karbonhidrat, oksin
ve diğer büyüme faktörlerinin yaprak ve sürgün uçlarından aşağıya doğru taşınmaları
engellenmekte ve bu maddeler o bölgede yoğunluk kazanmaktadır. İşte bu durum bir çok bitki
türünde daldırmanın, çelikle çoğaltmaya göre daha başarılı olmasına neden olmaktadır.
b) Daldırma yöntemleri basit olup kolayca uygulana bilmektedir. Az sayıda bitki söz
konusu olduğunda daldırma, çelikle çoğaltmaya göre daha az ustalık, çaba ve ekipmanla, daha
yüksek başarı sağlanmaktadır.
a) Genelde daldırma, maliyeti yüksek bir çoğaltma yöntemi olup, modern fidanlıklarda
kullanılan mekanizasyon tekniklerine uymamaktadır.
b) Daldırma işlemleri aslında basit olmasına rağmen kullanılan yönteme bağlı olarak,
daldırılmış bitki belirli bir özen istemektedir.
63
c) Belirli sayıdaki anaçtan elde edilecek bitki sayısı diğer yöntemlere göre daha azdır.
Yani çoğaltma katsayısı daha düşüktür. Anaç parseli kurulması ve bakım giderleri yüksektir.
Bu nedenle başka yöntemlerle çoğaltılamayan bahçe bitkilerinin daldırma ile çoğaltılması daha
ekonomik olmaktadır.
Daldırma işleminin başarılı olabilmesi, ortam koşulları ile yakından ilgilidir. Köklenme
ortamının sürekli nemli olması, iyi havalanması ile optimal bir sıcaklık sağlaması başarıyı
artırmaktadır. Uzun süreli kuraklık, sıkışık ve ağır topraklar köklenmenin başlamasına engel
olurken bilezik alma, yaralama gibi gövdede yapılan işlemlerle, köklenme için gerekli
karbonhidratlar ile oksinlerin taşınma ve birikimlerine etki yaparak köklenme
kolaylaştırılabilmektedir (1).
2.2.3.2.1. Uç Daldırması:
Siyah ve mor ahududu gibi bazı bitkilerin sürgün uçları, gelişmenin belirli bir
döneminde uygun bir ortam içine yerleştirildiğinde yüksek bir merismatik aktivite göstererek
hem kök ve hem de sürgün oluşturma yeteneğindedirler. Bu bitkilerin gövdeleri iki yıllıktır.
Sürgünler birinci yıl vegetatif gelişir ikinci yıl ise meyve verirler. Meyve veren sürgünler daha
sonra dipten budanırlar. Boyları 45–75 cm uzunluğa ulaşan genç sürgünlerin uçları 8–10
cm’den kesilirse çok fazla yan sürgün meydana gelmektedir. Bu uygulama ile hem ertesi yıl
meyve verimi, hem de daldırma amacıyla kullanılacak sürgün sayısı artırılmış olur. Geç yaz
aylarında (ağustos sonu eylül başı) sürgünler tipik bir görünüş almaktadır. Tepe kısmında
boğum araları uzayarak yapraklar küçülmekte ve kolayca kırılmaktadır. İşte bu dönem
daldırma için en uygun zamandır. Daldırma erken yapılırsa sürgünler tepe tomurcuğu
oluşturmayıp büyümeye devam etmekte, geç yapıldığında ise kök oluşumu gecikmektedir.
Sürgün uçları 2–5 cm derinliğinde açılan çukurlara elle daldırılır. Üzeri toprakla örtülen
sürgün uçlarında kısa sürede köklenme meydana gelir ve oluşan yeni bitkiler aynı mevsim
sonunda söküme hazır hale gelirler. Ancak söküm diğer daldırmalarda olduğu gibi ilkbahar
veya sonbaharda yapılabilir.
64
Uç daldırması, basit daldırmaya benzer ise de, basit daldırmada sürgün ucu toprağın
dışında kalmakta ve kökler tepedeki meristematik uçtan ziyade, dal boyunca meydana
gelmektedir. Sürgün ise açıkta bırakılan uçta oluşmaktadır (1).
Çok sayıdaki çok yıllık bitkinin dalları devamlı olarak nemli toprak ile temas ettiğinde
köklene bilmektedir. Basit veya adi daldırma, bir dalın toprağa doğru bükülmesi, toprağa gelen
kısmının toprak veya başka bir köklendirme materyali ile örtülmesi ve dalın ucunun topraktan
dışarı çıkarılması suretiyle uygulanır.
Basit daldırma, doğal olarak dağınık ve yere yakın büyüme özelliği gösteren bitkilerde
kendiliğinden meydana gelmektedir. Örneğin domateslerde dallar uzun süre nemli toprakla
temas ettiğinde dalların alt kısımları boyunca kökler oluşmaktadır. Kızılcık ve diğer bazı çalı
formlu bitkilerde, yani kök boğazından bolca sürgün veren ve toprağa doğru kolayca
bükülebilen türlerde bu daldırma kolaylıkla uygulanmaktadır. Yerli bağlarda da yaygın olarak
kullanılmaktadır.
Köklenmeyi teşvik için, dalın mümkün olduğunca dik açıyla bükülmesinin yanında,
dalın alt kısmının yaralanması da etkili olabilmektedir. Yaralı dokunun onarımı için hücrelerde
başlayan meristematik aktivite ile toprak nemi kök oluşumunu uyarmaktadır. Daldırılan dallar
uygun koşullar altında birkaç hafta veya ay içinde köklenip yeni bitkiler oluştururlar.
65
2.2.3.2.3. Hendek Daldırması:
Hendek daldırması, bütün bir bitki veya bir dalının sığ bir hendeğe yatay olarak
yerleştirilerek, üstünün toprak ile örtülmesidir. Daldırma yapmadan önce dalın alt kısmının
yaralanması köklenmeyi artırmaktadır. Basit olarak her bir tomurcuk yeni bir bitki
oluşturmakta, kökler hem yaralanan gövde kısımlarından ve hem de her yani sürgünün alt
kısmından meydana gelmektedir.
Büyüme mevsiminin sonunda bitkiler kış dinlenmesine girdikten sonra (veya ertesi
ilkbaharda), sürgünlerin boğazlarındaki dolgu kaldırılır ve köklenmiş sürgünler olabildiğince
dipten kesilerek ana bitkiden ayrılır.
Bu daldırmanın başlıca avantajı tek bir dal veya sürgünden fazla sayıda yeni bitki elde
edilmesidir. Fakat bütün bitkiler bu daldırmaya uygun olmadığından dal toprağa
gömüldüğünde gözler sürmemektedir. Bu daldırma başarılı olarak asma, böğürtlen ve
kızılcıklarda uygulanmaktadır (1).
Eşeyli ve diğer eşeysiz yöntemlerle çoğaltılması oldukça zor olan bazı süs bitkileri
(kauçuk gibi) bu yolla çoğaltılmaktadır. Bahçe bitkilerinden ise turunçgiller ve incir bu yolla
çoğaltılabilmektedir.
Hava daldırması, bitkinin topraktan yüksekte bulunan dallarının, kabukta bilezik alınıp
veya bıçakla yaralandıktan sonra nemli bir köklendirme materyali içinde köklendirilmesidir.
Hava daldırması ilkbaharda bir yaşlı dallar veya yaz sonlarında kısmen odunlaşmış
sürgünlerde yapılmaktadır. Genelde hava daldırması için 0,5–2 cm kalınlığındaki dallar
uygundur.
66
Hava daldırmasında yapılacak ilk iş dalın ucunun en az 15–20 cm aşağısındaki bir
yerden, bitkinin türüne göre, kabuğun 1–2,5 cm genişlikte bilezik şeklinde çıkarılması veya
yaralanmasıdır. Daha sonra yaralanan kısım, kil veya başka bir toprak karışımından yapılmış
çamur ile sıvanarak üzerine yosun sarılır. Köklenme materyalinin etrafının sarılmasında,
plastik örtü, metal ya da tahta kutular veya ikiye ayrılmış saksılar da kullanılabilir.
Daldırma sonucunda köklenme, bazı bitkilerde iki-üç ayda veya daha kısa sürede
tamamlanır. İlkbahar veya yaz başlarında yapılan hava daldırmalarının, sürgün sonbaharda
dinlenmeye girinceye kadar yerinde bırakılması ve bundan sonra ana bitkiden ayrılması en iyi
yoldur. Genel olarak hava daldırmasında genç bitkinin, ana bitkiden dinlenme döneminde
ayrılması daha uygundur (1).
Frenk üzümleri, vegetatif (klon) elma anaçları ve ayva gibi yoğun ve sıkı bir dal
sistemine sahip ve boğaz bölgesinden bol sürgün veren çalı forumlu bitkiler bu yöntemlerle
yaygın olarak çoğaltılmaktadırlar.
Tepe daldırılması için, önce ana bitki parsellerinin (damızlık parseller) oluşturulması
zorunludur. Ana bitkiler sıra üzeri 25–30 cm aralıklarla dikilirler. Sıralar arası mesafeler toprak
işlemede kullanılacak aletlere göre değişmektedir. Ancak bu aralık yaz aylarında toprak işleme,
boğaz ve tepe doldurma işlemlerinin rahat yapılmasına izin verecek genişlikte olmalıdır. Sıra
arası genellikle 1–2,5 m arasında değişmektedir. Tepe daldırması için anaç olarak kullanılacak
bitkiler dikildikleri yıl, toprak yüzeyinin 40–45 cm yukarısından tepe vurularak büyümeye
bırakılırlar.
Ertesi ilkbaharda yeni büyüme başlamadan, sürgünlerin tepeleri toprak yüzünün 2–3 cm
üzerinden vurulur. Budamadan sonra oluşan bu genç sürgünler yaşlı olanlardan daha kolay
köklenirler. İlk yıllarda sürgün sayısı azdır, ancak bitki yaşlandıkça şiddetli budamalar ile
sürgün sayısı artar. Meydana gelen sürgünler 8–12 cm uzunluğa erişince, her sürgünün boğazı,
67
uzunluğunun yarısı kadar gevşek toprakla doldurulur. Sürgün boyu 20–25 cm ye erişince
ikinci, 40–45 cm ye ulaşınca ise üçüncü boğaz doldurma işlemi yapılır. Her doldurma sırasında
sürgün boyunun yalnızca yarısının toprakla doldurulmasına dikkat edilmelidir. Doldurma
işlemi pullukla hem ucuza ve hem de kolaylıkla yapılabilir.
Köklenen sürgünler, sonbaharda veya ertesi ilkbaharda kümbetler açılarak ana bitkiden
kesilmek suretiyle ayrılır. İklimi sert geçen bölgelerde söküm işleminin ilkbaharda yapılması
tercih edilmektedir. İlkbaharda ana bitki tekrar sürer ve yukarıda belirtilen işlemler aynen
uygulanır.
Tepe daldırmasında ana bitki 15–20 yıl kullanılabilmektedir. Ancak anaçlığın ömrünü
uzatmak, kültürel uygulamaların uygun ve zamanında yapılmasıyla yakından ilişkilidir.
Özellikle her yıl yapılacak gübrelemelerle toprak verimliliği yüksek tutulmalıdır.
2.2.4.1.1.Kollar (Runners)
Rozet şeklinde gövdeye sahip bitkilerin, boğaz kısmındaki bir yaprağın koltuğundan
çıkan, toprak yüzüne yatık olarak büyüyen özelleşmiş bir gövdedir. Kollar, boğumlarından,
kök ve sürgünleri bulunan yeni bitkiler oluştururlar. Çilek bu yolla çoğalan bitkilere en tipik
örnektir. Çilek bitkisi 15–30 cm aralıklarla kollar üzerinde yeni bitkicikler meydana getirir.
Bitkiler köklendikten sonra sonbahar veya ertesi ilkbaharda ana bitkiden ayrılırlar. Çileklerde
68
kol oluşturma yeteneği çeşitlere göre değişiklik göstermektedir. Optimum koşullar altında bir
bitki 100 yeni bitki oluşturabilmektedir. Ancak tarla koşullarında 20:1 veya 30:1 normal bir
değerdir. Çilekler ayrıca çok fazla yapışık gövde oluşturma eğilimindedirler. Bunların
birbirlerinden ayrılması da başka bir vegetatif çoğaltım şeklidir (1).
Bazı bitkilerde ana gövdenin yanından yan sürgünler oluşur. Yine soğanların dip
kısımlarında yavru soğancıkların meydana gelmesi de aynı olaya tipik bir örnektir. Bu
soğancıklar çoğaltmada kullanılırlar. Yavrular ana gövdeye mümkün olduğu kadar yakın bir
yerden kesilerek ayrılırlar. Hurma ve ananas bu yolla çoğaltılmaktadır. Yeni sürgünlere obur,
filiz veya kök sürgünü adı verilmektedir (1).
Toprak altında büyüyen, silindirik, yatay bir gövdedir. Rizomlar daima farklı aralıklarda
boğum ve boğum aralarına sahiptirler. Rizom tipik olarak bitkinin ana ekseni olup alt
yüzünden kök, toprağın üst kısmına doğru ise sürgünleri meydana getirmektedir. Yeni bitki ana
bitkiden ayrılarak kullanılır. Ayrıca rizom her parçada vegetatif bir tomurcuk ihtiva etmek
koşuluyla bölünerek de çoğaltmada kullanılabilir. Muz bu yolla çoğaltılabilen bir bahçe
bitkisidir. Diğer yandan şeker kamışı, bambu, ayrık gibi bazı çayır otları ve eğreltiler de rizom
oluşturlar (1).
Yumru yedek besin maddelerinin toplanması nedeniyle irileşmiş olan toprak altı
gövdesinin etli, kısa uç kısmıdır. Yumru oluşturan bitkilere en tipik örnek patates ve yer
elmasıdır. Bir yumruda gövdenin bütün kısımları bulunmaktadır. Yumru üzerinde gözler,
boğumları ifade etmektedir. Patateste çoğaltma bütün yumruyla olabileceği gibi, her biri bir
tomurcuk bulunduran, yumru parçaları ile de yapılabilmektedir. Yumru bütün olarak
kullanıldığında genellikle uç tomurcuk diğer tomurcukları engellemektedir. Yumru
kesildiğinde bu uç tomurcuğunun etkinliği ortadan kalmaktadır (1).
69
Soğan özelleşmiş bir toprak altı organı olup kalın etli pullarla kaplanmış kısa bir
gövdedir. Tek çenekli bitkilerde meydana gelerek, bitki yapısı, depo ve üretme amacına uygun
olarak değişikliğe uğramıştır. Soğanın merkezinde vegetatif bir büyüme konisi vardır. Soğan
bitkisi bu guruba örnek olarak verilebilir (1).
Bazı bitkilerde kök ve gövdeler yapı bakımından besin depo organları ve çoğaltma
organları olarak değişikliğe uğramışlardır. Yumru köklerin görünüşü türlere göre farklılık
gösterirse de iç ve dış yapıları tipik kök özelliğindedir. Yumru kökler, gerçek yumrulardan
üzerlerinde bulunan boğumlar ve boğum aralarıyla ayrılırlar. Tomurcuklar sadece gövde
ucunda, kökler ise aksi uçta oluşurlar. Tatlı patates, yıldız çiçeği yumru kök oluşturan bitkilere
örnek olarak verilebilir (1).
Bitkinin toprak altı kısımlarından çıkan sürgünlerdir. Sürgün kök üzerindeki adventif bir
tomurcuktan oluşmaktadır. Pratikte bitkinin boğaz kısmına yakın yerden çıkan ve gövde
dokusundan meydana gelen sürgünlerde kök sürgünü olarak isimlendirilmektedir.
Kırmızı ahududularda ve enginarlarda olduğu gibi bazı bitkilerin kök sürgünü yapma
yetenekleri çok fazladır. Kırmızı ahududularda şiddetli budama ile kök sürgünü verme yeteneği
teşvik edilmektedir. Köklenmiş sürgünler dinlenme döneminde etrafa açılarak ana bitkiden
kesilme yoluyla ayrılırlar (1).
70
2.2.6. Mikro Çoğaltma
Son 40 yıl içerisinde önemli gelişmeler kaydeden mikro çoğaltma yöntemleri bahçe
bitkilerinin çoğaltılmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Genel olarak “doku kültürü”
olarak da bilinen bu yöntemler, ana bitki materyaline benzeyen, hastalıklardan arındırılmış,
çok sayıda yeni bitkiciğin, kısa sürede ve genellikle klasik çoğaltma yöntemlerine göre daha
ucuza çoğaltılmalarına olanak sağlamaktadır. Bu amaçla, meristem, sürgün ucu, kallus, anter
ve hücre kültürleri yaygın olarak uygulanmaktadır. Halen A.B.D. ve Batı Avrupa ülkelerinde
350’den fazla ticari doku kültürü laboratuarında yılda 300 milyondan fazla bitki üretilerek
piyasaya sunulmaktadır. Doğu Avrupa, Uzakdoğu ve Güney Amerika ülkeleriyle, Avustralya
ve Yeni Zelanda’da faaliyet gösteren ticari doku kültürü laboratuarlarının sayısı ile ürettikleri
bitki miktarının da yukarıdaki rakamlar kadar olduğunu belirtilmektedir (15).
Bu bölümde, mikro çoğaltma yöntemleri ana hatlarıyla anlatılacak, bunun için gerekli
doku kültürü laboratuarının kurulması ile in vitro üretimde karşılaşılan bazı sorunlara
değinilecektir. Doku kültürü ya da mikro-çoğaltma, esas olarak sağlıklı bitkilerden amaca
uygun doku, organ veya herhangi bir bitki parçacığının aseptik koşullarda alınarak, temelde
hücrelerin büyüyüp gelişerek ana bitkiye benzer yeni bireyler oluşturabileceği bir besi
ortamına yerleştirilmeleri, uygun ışık, sıcaklık ve nem koşulları altında bunlardan elde olunan
bitkiciklerin daha sonra tekrar tarla ya da sera koşullarına aktarılmaları işlemidir (15).
71
d) Uygun ışık, sıcaklık ve nem kontrolü olan büyütme odası ve inkibatörleri
e) In vivo koşullarına adaptasyon olanakları bulunmalıdır.
Yüzey sterilizasyonu yapılmış ana bitki parçacıkları ile alt kültür için aktarılan
bitkicikler otoklav ile sterilize edilmiş kültür ortamına burada aktarıldığındın, transfer
odasının temizliği son derece önemlidir. Her ne kadar, bu aktarma işlemleri laminar akım
kabinleri içerisinde yapılmakta ise de bu aşamada oluşabilecek bulaşmaları engellemek için
hepa filtreden geçmiş pozitif hava akımı olan odalar yararlı olmaktadır. Pozitif hava akımının
sağlanamadığı durumlarda, yerlerin her gün antiseptik sıvılarla temizlenmesi, ayrıca periyodik
olarak UV ışık kaynağı ile mikropların kırılması da amaca hizmet edebilir. Bu odada, dikey
ve yatay laminar akım kabinleri, meristem almak için binoküler mikroskoplar, protoplast
72
çalışması için invert mikroskoplar ile bunlara ait diğer düzenekler, steril aletlerin ve
ortamların tutulduğu raf ve dolaplar bulunmalıdır (15).
Test tüpü içerisinde kültür ortamına yerleştirilmiş bitki parçacıklarının en iyi şekilde
büyüyüp gelişmeleri şüphesiz ki uygun sıcaklık, ışık ve nem koşullarının sağlanması ile olur.
Bitkiler tüp ya da diğer kültür kapları içerisinde olduğundan, kültür odasının nem oranı fazla
önemli değilse de, özellikle sıcaklık ve ışık son derece önemlidir. Kültür odalarındaki sıcaklık
kültür tipine ve bitki türüne göre değişmekle birlikte 15–30oC arasında ayarlanabilecek
düzeyde tutulabilmelidir. Yine ışık düzeneği, 10.000 lükse çıkabilecek şekilde
ayarlanabilmelidir. Hem sıcaklığı, hem de ışıklanma süresini gece-gündüz şeklinde
programlayacak düzenek de bulunmalıdır. Işık ve sıcaklığın gerek raflar üzerinde ve gerek
odanın tümünde eşit olmasına dikkat edilmelidir. Kapasitenin fazla olmadığı veya çok hassas
çevre koşullarının gerektiği durumlarda yüksek hacimli inkübatörlerden de bu amaçla
yararlanılabilir (15).
Mikro çoğaltmada amaç kısa sürede, ana bitkiye benzeyen çok sayıda, sağlıklı yeni
bitki çoğaltmak olduğundan kültüre başlanacak bitki parçacıklarının alınacağı anaç bitkiden
yeni bitkiciklerin tarla ya da sera koşullarına aktarılacağı aşamaya kadarki tüm aşamaların
dikkatle değerlendirilmesi gerekir (15).
73
Üzerinde çalışılan bitki türüne bağlı olmakla beraber, anaç bitkilerin seralarda
kontrollü çevre koşullarında yetiştiriliyor olması, hem kültür içerisindeki kontaminasyon
sorununun azalmasına hem de kültüre alınan dokuların daha sağlıklı gelişmelerine yardımcı
olur. Serada yetiştirilen bitkilerin yağmurlama veya mistleme gibi bitkilerin toprak üstü
aksamlarını ıslatan yöntemler yerine damla sulama gibi doğrudan yetiştirme ortamına suyun
uygulandığı sulama sistemlerinin kullanılması kontaminasyon sorununu önemli ölçüde azaltır.
Yine bunlarda, düzenli olarak hastalık ve zararlı kontrolü yapılması önemlidir.
Yüzey sterilizasyonu işleminde ilk olarak bitki materyalinin akar su ile gerekirse
sabunlu su ile iyice yıkanması yararlı olur. Daha sonra bunlar %70'lik etanol içerisinde 3
dakika tutularak, bitki parçaları üzerindeki mumsu tabakanın ve bu tabaka içerisine gömülü
74
bulunan mikroorganizmaların kısmen temizlenmesi sağlanır. Bu parçacıklar daha sonra
sodyum hipoklorit veya benzeri bir aseptik madde içeren solüsyon içerisinde tamamen yüzey
mikroorganizmalarından arındırılırlar. Yukarıda belirtildiği gibi bu aseptik maddenin
seçiminde ve yoğunluğu ile uygulama süresinde bitki dokusunun çeşidi göz önünde
bulundurulmalıdır. Ancak en yaygın olarak kullanılan sodyum hipoklorit içerikli ticari
çamaşır suları %10 ile %50 (%0,525–2,62 sodyum hipoklorit) arası yoğunlukla etkili
olmakladır. Bu aseptik çözeltiye %0,1 düzeyinde eklenen polioksietilen sorbitan monolaurate
(Tween–20) de bitki materyalinin yüzey gerilimini kırarak yüzey sterilizasyonunu daha etkili
kılmaktadır. Daha sonra, bu bitki materyali 3–4 kez steril saf su ile yıkanmalıdır. Yüzde 70'lik
etanol uygulamasından sonraki yüzey sterilizasyon işlemlerinin laminar akışlı kabinler
içerisinde yapılması gerekir.
Bu aşamada dikkat edilmesi ve önlem alınması gereken diğer bir sorun da mekanik
zararlanmaya yani ana bitkiden kesilerek ayrılmaya karşı bitki parçacıklarının salgıladığı
fenolik bileşiklerdir. Aslında bitki dokusunun kendini korumak için salgıladığı bu fenolik
bileşikler çok kısa sürede okside olarak zehirli maddelere dönüşmekle ve çoğu durumlarda
hücrelerin gelişmelerini önleyip hatta onları öldürmektedir. Bu tip hiper duyarlılık tepkisi
gösteren bitkiler ile çalışılırken ya bu fenoliklerin oksidasyonunu engelleyecek sitrik asit,
askorbik asit gibi anti–oksidan maddelerden ya da fenolikleri bağlayarak inaktif hale getiren
aktif karbon veya polivinilpirrolidone (PVP) gibi maddelerden yararlanmak gerekir (15).
Bu safhanın amacı, kültüre alınan bitki parçacıklarından hızlı bir şekilde ve bol sayıda
yeni sürgünlerin elde edilmesidir. Bu aşamada elde edilen sürgünler, istenilen sayıya ulaşılana
kadar, tekrar tekrar alt kültüre alınarak çoğaltmaya devam edilebilir. Burada bitki türünün
özellikle de çoğaltma yönteminin iyi incelenmesinde yarar vardır. Bu aşamada bitkilerin
klonal çoğaltılmaları için kullanılan 3 esas yöntem vardır:
75
Somatik embryogenesisde, tek bir hücreden önce embriyo oluşumu daha sonra da tüm
bitkinin meydana gelmesi sağlanır. Bunun için katı ortam üzerinde oluşturulan kallus kültürü
veya sıvı ortamda yetiştirilen hücre süspansiyon kültüründen yararlanılır. Bu sistem ile
oluşturulan embriyolardan in vitro yani kültür kabı içerisinde yeni bitkiler elde edileceği gibi,
embriyolardan sentetik tohumlar da elde edilebilmektedir.
Hızlı yan sürgün gelişiminde, alınan tepe veya yan tomurcuklardan ve meristemlerden
yeni sürgünlerin oluşması söz konusudur. Yeni sürgünler üzerinde oluşan mikro tomurcuklar
da alt kültüre alınarak çok sayıda sürgün üretimi sağlanmaktadır. Burada özellikle
sitokininlerden yaygın olarak yararlanılmaktadır. Somatik embryogenesise göre yavaş ise de
bu sistem bahçe bitkilerinin mikro-çoğaltmasında en çok kullanılan yöntemdir.
Adventif sürgün oluşumunda ise üzerinde tomurcuk bulunmayan bitki doku veya
organlarından, örneğin yaprak veya kök parçası, yeni sürgünlerin oluşması söz konusudur. Bu
adventif sürgünler doğrudan olaşabileceği gibi ara kallus aşamasından sonra da oluşabilir. Bu
sistem yan sürgün gelişmesine göre daha hızlı ise de türlere bağlı olarak yaygın somaklonal
varyasyonun oluşması, anaç bitkiye benzemeyen yeni bitkilerin oluşmasına neden olmakladır.
Ticari olarak arzu edilmeyen bu durum özellikle meyve ağaçları üretiminde bu yöntemin
kullanılmasını engellemektedir.
76
kolayca kırıldığından bunların toprağa aktarılmalarına ayrıca özen gösterilmelidir. O nedenle,
tüpten çıkan sürgünlerin doğrudan doğruya sera koşullarında köklendirilmesi gittikçe
yaygınlaşmakladır. Doğal olarak bu, bitki türüne ve eldeki olanaklara bağlı olarak karar
verilecek bir husustur.
In vitro'da köklendirme için çoğaltma aşamasında elde edilen sürgünler ayrılarak özel
köklendirme ortamına aktarılırlar. Bu köklendirme ortamı bitki türüne bağlı olarak,
hormonsuz olabileceği gibi Indolbuturik asit (IBA), naftelen asetik asit (NAA) ve lndolasetik
asit gibi oksinlerden birini içerebilir. Yine bu ortamda, makro ve mikro elementlerin
azaltılması sıkça başvurulan bir işlemdir.
77
engellemek için fungusit uygulamaları unutulmamalıdır. Bitkicikler kendini toparladıktan
soma 1–2 hafta içerisinde plastik kapaklar göreceli olarak açılır ve sisteme süreleri de
azaltılır.
Meristem dokuları, bitkide bulundukları bölgelere göre; apikal (uç) meristemler, lateral
(yan) meristemler olmak üzere 2 ye ayrılırlar.
Meristem kültürünün esası; meristemin birkaç yaprak taslağı ile birlikte, binoküler
mikroskop altında izole edilerek uygun bir gıda ortamına yerleştirilerek geliştirilmesidir. (5)
b) Mikroçoğaltım
c) Germplazm muhafazası
d) Genetik transformasyonlar
78
Bitkisel üretimde etkili olan doku kültürü tekniklerinden meristem ve sürgün ucu
kültürleri günümüzde yaygın bir uygulama alanı bulmuştur. Bu kültürler önce vegetatif olarak
çoğaltılan bitkilerin hızlı klonal çoğaltımı, virüssüz materyal elde etme, germplazm
muhafazası alanlarında kullanılmış daha sonra gen transferi çalışmalarında kullanılmıştır.
Virüsten ari bitkileri elde etmek için çoğunlukla kullanılan kültür ‘meristem kültürü’
veya ‘meristem ucu kültürü’ olarak belirtilir. Kültürlerde virüs eleminasyonu için kullanılan
eksplantları tanımlamada ‘meristem ucu’ terimi daha doğru iken büyük eksplantlar
kullanıldığında (genellikle 1 mm’ den büyük) ‘sürgün ucu ‘şeklinde ifade edilir (3).
Meristem kültüründen virüssüs bitki elde edilmesi dışında vegetatif üretim konuusnda
da yararlanılmaktadır. Virüssüz bitki üretimi için yapılan gerçek meristem kültüründe,
meristem ucu ile birlikte 1-2 yaprak taslağından oluşan ve 0,1 mm’ den daha küçük bir
eksplantın izole edilmesi zorunluluğu vardır. Böyle ufak bir ekspalntın izole edilmesi kolay
olmadığı gibi, sürme durumu da zayıftır. Bu nedenle; bitki üretimi amacıyla gerçek meristem
kültürü yerine, 3-10 mm boyunda sürgün uçları (shoot tip) kullanılmaktadır. Bu yöntem,
klasik vegetatif üretim yöntemleri ile üretimi zor veya yavaş olan bitkileirn hızlı üretimi için
oldukça fazla miktarda kullanılmaktadır. Bu teknik ile elma, çilek, erik, üzüm, kestane,
badem, şeftali, ceviz gibi meyve türleri başarıyla üretilebilmektedir. Aynı şekilde domates,
krizantem, karanfil, gül, glayöl, ve orkidelerde başarıyla üretilebilmektedir (5).
Meristem kültüründen yararlanılan diğer bir alanda bitkilerin uzun süreli muhafazası
ile ilişkilidir. Hastalıklardan ari olması, boyutlarının küçük ve hızlı çoğaltma özelliklerinden
dolayı meristem, bu tip uzun süreli muhafaza için uygun bir materyaldir. (5)
79
2.2.6.3.1. Meristem Ucu Kültüründe Başarıyı Etkileyen Faktörler
a) Eksplantın Büyüklüğü
Meristem ucu bitkide vegetatif büyümenin aktif olduğu bir dönemde alınırsa başarı
oranı artar. Örneğin elma sürgün ucu eksplantlarının olgun meyve bahçesinden alınması
yerine yeni aşılanmış sürgünlerden alınması daha başarılı sonuçlar vermiştir.Bunun yanında
donör bitkilerin yetiştirildiği çevre şartları da başarıyı etkilemektedir.Örneğin patateste in
vitro da yetiştirilen patatesten alınan eksplantlar, yumru sürgünlerinden alınan eksplantlardan
daha fazla rejenerasyon göstermiştir.
d) Çeşit
Farklı tür ve çeşitlerin meristem ucu kültüründe başarıları farklı şekilde olmaktadır.(4)
Örneğin patateste yapılan çalışmada ‘Red Pontiac’ çeşidinde meristem kültürünün
yapımından bir yıl sonra virüssüz yumru elde edilmesine karşın, ‘kennebec’ çeşidi virüsten
arındırılamamıştır.(2)
80
2.2.6.3.1.2. Kültür Ortamı
Meristem kültürünün ilk uygulandığı yıllarda White (1943) ortamı kullanılmış sonra
Murashige ve Skoog (1962) ortamının (MS) daha uygun olduğu bulunmuştur. MS ortamı ve
bazı modifikasyonları en fazla kullanılan ve en iyi sonucu veren ortamdır.
a) Mineral Tuzlar
Eksplantlar genç fidanlardan alındığı zaman MS ortamının uygun olduğu ancak olgun
ağaçlardan alınan eksplantlar için ortamın toksik olduğu ve bu eksplantlar için düşük tuz
oranına sahip ortamların daha elverişli olduğu belirtilmektedir. Kültür ortamındaki azot oranı
meristem kültürünün başarısında kritik bir etkiye sahiptir. Örneğin, altı böğürtlen genotipinin
meristem kültüründe MS ortamında NH4NO3 ve KNO3 konsantrasyonlarının yarıya
indirilmesinin kültürü iyileştirdiği bildirilmiştir.
b) Şekerler
Karbon kaynağı meristem ucu kültürü için kullanılan kültür ortamının önemli bir
unsurudur. Genel olarak tüm ortamlar karbon kaynağı olarak % 1-3 sakkaroz içerirler.
c) Agar
d) Büyümeyi Düzenleyiciler :
Meristem ucu kültürleri için gerekli bitki büyüme düzenleyicileri bitki türüne ve kültür
safhasına bağlıdır. Leguminosea ve Solanaceae familyasına ait bitki türleri Brassiceae ve
Compositeae familyasına ait türlerden daha düşük konsantrasyonlarda eksojen bitki büyüme
düzenleyicilerine ihtiyaç duymaktadır. Besin ortamındaki büyüme düzenleyicileri ile
materyalin taşıdığı hormon dengesi önemli olmaktadır.
81
düşük bir sitokinin düzeyi genellikle uygun olmaktadır. Oksinler kültürü başlatmak için
mutlaka gerekli olmamasına karşın, düşük konsantrasyonlarda ilave edilmesi faydalı
bulunmuştur. Bununla beraber yüksek oksin konsantrasyonları kallus oluşumuna sebep
olabilmektedir. Bu durum genetik stabiliteyi sürdürebilmek için istenmez. Gibberellinler
sürgün gelişimini ve çoklu sürgün oluşumunu teşvik etmesi nedeniyle kültür ortamına ilave
edilir.
Bitki tür ve çeşitlerinin büyüme düzenleyicilerine çok farklı tepki göstermeleri, kültür
için gerekli büyüme düzenleyicileri miktarının üzerinde çalışılan çeşide göre belirlenmesi
gerektiği sonucunu ortaya koymaktadır. (3)
Meristemin izole edileceği dönem çok önemlidir. Örneğin erken ilkbahar ve erken
sonbaharda izole edilen karanfil meristemlerinin kış ve yaza nazaran daha iyi geliştikleri
saptanmıştır. Yine patateste ilkbahar ve erken yazda yapılan meristem kültürlerinin, daha
sonra yapılanlardan daha iyi köklendikleri belirlenmiştir.
82
2.2.6.3.2.1. Ortam
Meristem kültürü için agarlı ortam veya sıvı ortamlar kullanılmaktadır. Yarı katı
ortamlar genellikle % 0.8-1.0 (a/h) agar içermektedir.Sıvı ortamlar kültür kaplarında kağıt
köprüler veya lif destekler ile birlikte kullanılmaktadır. Ortamda enerji kaynağı genellikle %
1-3 (a/h) düzeyinde sakarozdur. Genel olarak ortam pH’ sı 5.5-5.8’ e ayarlanmaktadır.
2.2.6.3.2.2.Yüzeysel Sterilizasyon
Bitki materyalinin sterilizasyonu için uygun olan bir çok sterilant madde vardır. Ön
sterilizasyon genellikle % 70-90 ‘ lık etil alkol ile yapılmaktadır. Bunu sodyum hipoklorit ile
sterilizasyon izlemektedir. Burada ıslatma ajanı olarak deterjan kullanılmaktadır. Genellikle
sterilizasyon % 90’ lık etil alkole bandırma (10-30 saniye) sonra % 0.5-10 sodyum hipoklorit
solüsyonunda 15 dakika bekletme ile yapılmakta ve bunu steril distile su ile birkaç kez
çalkalama izlemektedir.
Büyüme odasının sıcaklığı genellikle 25 ±1 °C’ ye, aydınlatma 4000 lükse ayarlanır.
Fakat koşullar türlere göre değişmektedir. Bu nedenle sıcaklık ve ışık yoğunluğu türlere ve
kültür safhasına göre araştırma sonuçları ile belirlenmelidir.
Genel olarak meristem ucu kültürü metodunun uygulanması aşağıdaki şekilde yapılır.
83
epidermal tüyler ile kaplı ise Twen-80 gibi bir deterjanın hipoklorit
solüsyonuna ilave edilmesi faydalı olmaktadır.
3- Meristem ucu çıkarılacak bitki materyali binoküler stereomikroskop tablasına
yerleştirilir. En az 15x büyütmede tomurcuğun apikal meristemini görmek için
önce yapraklara temizlenir sonra genç yaprak taslakları ile apikal kubbe kesilir.
4- Ayrılan meristem ucu kültür ortamına yerleştirilir ve ortamın su kaybını
önlemek için kültür kapları parafilm ile kapatılır.
5- Kültür kapları kültür odasına yerleştirilir ve genellikle 25 °C’ de 4000 lüks
ışıkta 12-16 saat fotoperiyotta bırakılır. Optimal koşullar bitki türüne göre
ayarlanmalıdır.
6- Eğer eksplant canlılığını devam ettirirse 7-14 gün içerisinde eksplantta bir
uzama ve bitkicik gelişimi görülür.
7- Gelişen bitkicikler çoğaltım için boğumlarının ayrılabileceği büyüklüğe
ulaşıncaya kadar in vitro da gelişmeye bırakılır.
8- İn vitro’ da gelişen bitkicikler steril koşullar altında kültür kaplarından çıkarılır
ve boğumlarına (aksiler tomurcuğun bulunduğu her bir parça) ayrılır. Her bir
parça aksiler tomurcuğun büyümesini sağlayacak taze ortama aktarılır.
Böylece orijinal bitki virüsten ari olarak çoğaltılabilir. Çoğaltma öncesi
bitkinin virüsten ari olup olmadığı virüs testleri ile belirlenebilir.
84
dikkat edilmeli ve çalışma bölgesinin aydınlatılmasında ısınmaya meydan
verilmemelidir.
4- Çok küçük bir eksplantın (sadece meristematik kubbenin) kültüre alınması
durumunda gelişme şansı düşük olmaktadır ve kültürde başarıyı başarıyı
sınırlayabilir. Bu nedenle meristemin yapraklara ile birlikte yaprak taslakları
ile beraber kültüre alınması başarılı bir kültür için gerekli olmaktadır ve bu
‘meristem ucu kültürü’ olarak tanımlanır.
5- Kesmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan fenolik oksidasyon toksik etki
yapabilir. Bu duruma odunsu türlerin kültürlerinde daha sık rastlanmaktadır.
Toksik etki nedeniyle ortamın kararması sözk0onusu olursa meristemin derhal
taze ortama aktarılması ile bu durum önlenebilir. Ayrıca düşük ısı yoğunluğu
uygulaması veya kültür ortamına antioksidanların (askorbik asit,
dithiothereital, ve polyvinyl pyrolidone) ilavesi ile bu fenolik bileşiklerin
oksidasyonunun azaltılabileceği de bilinmektedir. (3)
85
4- Kimera olan bir materyalin aynen çoğaltımı için meristem ucu kültürü çok
uygun bir tekniktir.
5- Meristem ucu kültürleri, karantina uygulamalarına göre uluslararası taşımada
çoğunlukla kabul edilen kültürlerdendir.(3)
6- Bir çok bitkinin konvansiyonel çoğaltma yöntemleriyle çoğaltılması oldukça
güçtür (7). Meristem ucu kültürüyle bu tür bitkiler kolaylıkla çoğaltılabilir.
7- Meristem ucu kültürüyle çoğaltmada milyonlarca klon bitkisinin bir yılda elde
edilmesi için çok az bitki dokusuna gerek duyulur. Aynı sayıdaki bitkinin
bilinen çoğaltma yöntemleriyle çoğaltılması durumunda uzun yıllara
gereksinim duyulur (7).
8- Bilinen konvansiyonel yöntemlerle bitkilerin çoğaltılması mevsime bağlıdır.
Buna karşılık in vitro tekniklerden olan meristem, sürgün ucu ve tomurcukların
depolanması ile her mevsimde çoğaltma yapılabilmektedir. (7)
86
KAYNAKLAR:
1- Ağaoğlu, Y. S., Çelik, H., Çelik, M., Fidan, Y., Gülşen, Y., Günay, A., Halloran, N.,
Köksal, A. İ. ve Yanmaz, R., 2001. Genel Bahçe Bitkileri. Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Eğ. Ar. ve Gel. Vakfı Yayınları No:5 Ankara.
4- Çimen, İ., 1988. Meyvecilikte Büyümeyi Düzenleyicilerin Kullanımı. Derim, 5(3): 134-
142s. Antalya.
5- Gönülşen, N., 1987. Bitki Doku Kültürleri Yöntemleri ve Uygulama Alanları. TOKB Ege
Tarımsal Araş. Ens. Yay.no :78 İzmir
7- Hatipoğlu, R., 1995. Biyoteknolojiye Giriş. Ç.Ü. Zir Fak. Ders Kit. No: 129 Adana
8- Hatipoğlu, R., 1999. Bitki Biyoteknolojisi, Ç.Ü. Ziraat Fak, Tarla Bitkileri Böl Yayın no:
190 Adana
9- Kaşka, N. ve Yılmaz, M., 1974. Bahçe Bitkileri Yetiştirme Tekniği. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi
Yay. No.79. Ders Kitabı No.2, Adana.
10- Kaşka, N., Küden, A.B., 1992. Büyümeyi Düzenleyici Maddeler ve Bunların Şeftalilerde
Kullanım Olanakları. Derim, 9(2): 85-92s. Antalya.
11- Özbek, S., 1977. Genel Meyvecilik. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları
111. Ders Kitabı 6. Adana.
12- Özgüven, A. I., 1994. Bahçe Bitkilerinde Gibberellinlerin Kullanım Alanları. Derim,
11(2): 72-85s. Antalya.
87
13- Westwood, M. N., 1993. “Hormones and Growth Regulators”, Temparate Zone
Pomology: Physiology and Culture. Timber Press, Inc. 9999 S.W. Wilshire, Suite 124,
Portland, Oregon 97225.
14- Yapıcı, M., 1992. Meyve Fidanı Üretim Tekniği. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Yayın
Dairesi Mesleki Kitaplar Serisi Ankara.
15- Yılmaz, M., 1992. Modern Bahçe Bitkileri Yetiştirme Tekniği. Çukurova üniversitesi
Basımevi. Adana.
88