You are on page 1of 7

Tampliyelerin Öyküsü - II

Kan ve Ateşle Sınav ......

Kutsal Topraklar'da Dostlar ve


Düşmanlar

Bir diğer görüş ise, bu ödemeyi, büyük örgütün küçüğüne destek olması
şeklinde yorumlar.

Haşişi'leri, fanatik Müslümanlar ve bu nedenle, kendi inançlarına göre


kafir olan kişilerle asla işbirliğine yanaşmayan insanlar olarak
düşünenler büyük yanılgı içindedirler. Zira, Haşişi'ler için, herşeyin
doğrusunu sadece Şeyh-ül Cebel (Raşid-el Din Sinan; 1162-1193 arası
Suriye Haşişi'leri şeyhi) bilir ve Kutsal Topraklarda Allah adına haçlılarla
savaşan diğer Müslümanlar, Haşişi öğretisine yanaşmadıkları sürece, en
az haçlılar kadar güvenilmez ve kötüdürler."

"...Selahaddin Eyyubi, 3 Temmuz 1187 Cuma sabahı, şafakla Hittin


yakınlarında saldırıyı başlattı. Savaş sonunda, aralarında Kudüs kralının
da bulunduğu, otuzbin haçlı esir edilmişti. Müslüman belgelerinde,
esirler arasında hiçbir Tampliye'den söz edilmez. Oysa, o günlerde,
Selahaddin'in ünlü savaş narası "Ölüme koşun, Tampliyeler!" herkes
tarafından bilinmektedir. Halbuki, Hıristiyan tarihçiler, Tampliye Büyük
Üstadı Gerard de Ridefort'un da esir düştüğünü bildirmektedir. "Gerçek
imanın ışığına" dönmeleri koşuluyla, Selahaddin tüm esirlerin
yaşamlarının bağışlanacağını söyler. Tümü reddederler ve Büyük Üstad
dışında, herkesin başı vurulur."

"Bir başka sav, bir grup Tampliye'nin saf değiştirip, Müslümanlara


katıldığı ve onların soyundan gelenlerin bugün kuzey Arabistan'da
yaşayan Salibiyye (haçlılar) kabilesi olduğu biçimindedir."

John J. Robinson, Born in Blood


Gustave Dore - Onursuz Barış
Aslında bir Tampliye olduğu düşünülen bir trubadurun (gezgin ozan)
Provensal lehçesi ile kaleme aldığı şiirinde, 1265 yılında "feci bir şekilde
yitirilen bir çok kale ve kent" (özellikle, Kayseriye kenti ve Arsuf kalesi)
konu edilmektedir:

"Acı ve azap öyle yüreğimi doldurdu ki, kendi canıma kıymayı


düşünüyorum. Haçta can veren adına, haçta şerefle can vermeyi ben de
istiyorum. Ne Kutsal Haç, ne de O'nun adı, bizleri bu lanet Türklerden
koruyamıyor. Aslında, Tanrı'nın Türkleri desteklediği aşikar. Tek bir
saldırı ile Kayseriye'yi aldılar. Güçlü Arsuf kalesi de düştü. Tanrım, ne zor
bir yola saldın, Arsuf duvarları arasında sıkışıp kalan şövalyeleri. Ne
yazık! Suriye krallığı öyle bir yitip gitti ki, eski gücü darmadağın oldu.

"Türklerle savaşmak çılgınlık, İsa bile onlara karşı çıkmıyor. Frank'ları,


Tatar'ları, Pers'leri ve Ermeni'leri yok ettiler. Ve her gün bize yeni
yenilgiler tattırıyorlar. Bizim koruyucu Tanrı'mız uykuda ve Muhammed
(Bafometz) Sultan için tüm gücünü kullanıyor."

Ricault Bonomel

(2) Akka'nın Düşüşü


"...1291 Yılı Mart ayında, 160,000 piyade ve 60,000 süvariden oluşan
muazzam bir Memlük ordusu Akka üzerine yürüdü. En gelişmiş silahlara
sahip Müslüman ordusunda, en az 100 kadar mancınık da vardı.
Savunmadaki Akka'nın tüm sivil ahalisi 50.000 kişi kadardı ve yalnızca
14,000 düz asker ile 800 süvari savaşçı mevcuttu."

"Türk mühendisler sürekli surların ve kulelerin altına lağım kazıp, mayın


döşüyorlardı. Bitmez tükenmez mancınık salvoları nedeniyle surlarda yer
yer gedikler açılmaya başlamıştı. Ayrıca, kent içine doğru devamlı Rum
ateşi ve ok yağmuru vardı. Henri III anlaşma yollarını denedi, ama el-
Eşref koşulsuz teslimden başkasına yanaşmadı. 15 Mayıs'a gelindiğinde,
ilk sıradaki surlar ve tüm savunma kuleleri tümüyle yerle bir olmuştu.
İkinci surların önündeki hendeği kum torbaları, at ve insan cesetleri ile
dolduran Memlükler kentin ana kapısına ulaştılar. Develere binmiş 300
davulcunun sürekli çaldıkları davullarla cesaret bulanlar kente girmeyi
başardılar. Kentin dar sokaklarından at üstünde saldıran Tampliye ve
Hospitalye şövalyeleri bu ilk dalgayı geri püskürtmeyi başardı. Ancak,
akşama doğru, gün boyu süren saldırılardan umutlarını yitiren Frank'lar
iç kaleye sığınmak zorunda kaldılar. Ertesi gün, kentin limanından, tüm
kadın ve çocukları gemilere bindirip, Kıbrıs'a göndermek istediler, fakat
ne yazık ki, fırtınalı hava denize açılmaya uygun değildi."
Gustave Dore - Haçlı Savaş Makineleri

"18 Mayıs Cuma günü, şafaktan hemen önce Sultan el-Eşref genel saldırı
emrini verdi. Önce tek bir büyük davul çalmaya başladı, sonra ona
katılan yüzlerce davul, borular ve zillerin ürpertici ezgileri saldırı emrini
herkese ilan etti. Okçular ve mancınıklar, lanetli kenti sürekli ateş
altında tutuyordu. "Neft yağlı oklar yağmur gibi yağarken" Memlük
intihar timleri dumandan yararlanarak kentin içine sızdılar"
"Akka artık kesin olarak yitirilmişti. Korku içindeki halk; kadınlar,
çocuklar ve yaşlılar çaresizce limana koştular. Kral Henri III çoktan
denize açılmıştı ve limanda pek az sayıda gemi kalmıştı. Kalabalık
sandallarda itiş kakış başladı; yükü fazla olanlar sulara gömüldüler. Tüm
bu felakete bir yenisi eklendi ve müthiş bir fırtına başladı. Memlükler bu
sırada rıhtıma ulaşıp geride kalanları kılıçtan geçirdiler."

"Sağ kalan Tampliye şövalyeleri, deniz kıyısında kendilerine ait olan bir
kaleye çekildiler. Çok sayıda kadın ve çocuk da Tampliyelerin kalesine
sığınmayı başarmıştı. Tampliyeler bu zavallıları, kendi gemilerine
bindirip, Kral'ın filosuna yetişmek üzere yolcu ettiler. Herkes yetecek
kadar yer olmadığı için, tüm şövalyeler, hasta ve yaralı olanlar bile
geride kaldılar. Son gemilerin yola çıkışına tanık olan bir kişi, sonradan
şunları kaleme almıştır: "Gemiler kıyıdan uzaklaşıp, yelken açmayı
başarınca, geride kalan tüm Tampliyelerden bir sevinç çığlığı yükseldi..."
Bir kaç gün sonra, Sultan el-Eşref pek uygun koşullarla bir barış önerisi
gönderdi. Tarikat marşali Pierre de Sevrey, kalede bulunan tüm
insanların, mal ve mülkleri ile birlikte Kıbrıs'a gitmesine izin verilmesi
karşılığında, kaleyi Memlüklere teslim etmeyi kabul etti. Sayıları yüzü
bulan Memlük askeri, hazırlıklar için kaleye alındı ve Sultanın hilalli
sancağı burçlara asıldı. Ancak, içeri giren Memlükler tamimiyle
disiplinsiz davrandılar ve Hıristiyan kadınlara saldırdılar. Buna çok kızan
şövalyeler, kale içindeki tüm Memlük askerlerini kılıçtan geçirdiler.
Ölünceye kadar direnmeye yemin eden Tampliyeler, Sultanın sancağını
indirip yerine "Beau Seant"ı çektiler. Gece bastırınca Pierre de Sevrey,
tarikatın komandanı Thibaut Gaudin ve bir kaç yaralı kişi ile tarikat
hazinesi ve kutsal eşyaları bir kayıkla Sayda'ya gönderdi. Ancak, ertesi
gün, el-Eşref kendi askerlerinin hatalı olduğunu ve layık oldukları ölümü
bulduklarını söyleyerek, çok uygun koşullarla barış önerisini yineledi.
Pierre ve bir kaç şövalye görüşmelerde bulunmak üzere kaleden çıktılar.
Henüz Sultanın çadırına kadar ulaşmadan, yakalandılar ve derhal idam
edildiler. Kalenin duvarları üzerinden olanları gören Tampliyeler
kapıların ardına eşya yığarak mücadeleye devam ettiler, fakat Müslüman
lağımcıların surların altına kadar ilerleyen büyük bir lağım kazmalarını
engelleyemediler. 28 Mayıs günü, kelenin kara tarafındaki cephesi
çökmeye başladı. İkibin Memlük askeri açılan gedikten kaleye daldılar.
Zaten çökmekte olan temele bu ağırlık fazla geldi ve tüm bina büyük bir
gürültüyle yerle bir oldu. Memlükler ve Tampliyeler yıkıntının altında
kaldılar."

"...İsa'nın Fakir Şövalyeleri"nin son uğraşı olan, Kilise'nin tefecilik


karşısındaki tutumunu değiştirme çabaları tam anlamıyla ekonomikti.
Kapitalizmin doğuşuna, Tampliyelerden başka hiçbir Ortaçağ kurumu bu
denli katkı göstermemiştir. Ancak, tüm bunlara karşın, Tampliyeler,
finans uzmanları olarak anımsanmaktansa, Akka kahramanları olarak
belleklerde kalmaya layıktırlar. İsa adına, tüm o çağdaki Hristiyanlığı bile
huzursuz edecek kadar olağanüstü bir biçimde ölüme atılan kardeşler
olarak anımsanacaktırlar."
Desmond Seward, The Monks of War

You might also like