Professional Documents
Culture Documents
Naziler
Faşizmin Kökenleri
Helena Blavatsky
Blavatsky dışında, Gizlici rol dağılımında sık sık adı geçen başka kişiler
de vardır. Örneğin Jung, mitolojiye olan ilgisi, ırksal bilinçaltı üzerine
çalışmaları ve özellikle başlangıçta, “Töton” ayinlerini ve gizemci
düşünceyi canlandırma çabaları nedeniyle Nazilere destek olması
yüzünden en çok suçlanan kişilerdendir. Ne var ki, 1930 yılında
hastalarının gördükleri düşler üzerinde yaptığı çalışmasında Jung,
düşlerde beliren “büyük sarışın hayvan” arketipini geleceğe yönelik bir
uyarı olarak kullanmıştır. Jung Nazizmi, “önderinin –Hitler’in-
bilinçaltının arketipleri tarafından ele geçirilmiş olduğu bir kitle psikozu”
biçiminde nitelendirmiştir.
Nazi panteonunun önde gelen kişileri olan Oswald Spengler ile Alfred
Rosenberg ve onlar kadar önemli olmasa da “Germanorden” örgütünün
kurucusu Guido von Liszt gibi düşünürler, Batı’nın giderek gerilediği
düşüncesini yaymaktaydılar. Onlara göre bu gerileyişin nedeni, Ari ırkları
yönlendiren Faustçu ‘sınırsız’ ilke ile taban tabana karşıt olan ve sürekli
olarak Batı’da etki alanını genişleten Doğu Sami ırklarının felsefesiydi.
Bu kişiler ayrıca, Picasso ve Gaugin gibi ressamların Avrupa sanatına
taşıdıkları ilkel Afrika, Latin ve Polinezya unsurları karşısında dehşete
düşmekte ve bunu yozlaşmanın kanıtı olarak görmekteydiler. Modern
müzikte ve özellikle caz müziğinde “vahşi ormanların tamtamlarını”
sezmekte, buna karşılık Wagner operalarını kendi beğenilerinin örneği
kabul etmekteydiler. Gizlici Alman dernekleri, materyalizmin ve
rölativizmin güçleri ile gerçek tinsel Ari uygarlığı arasında yaklaşmakta
olan bir savaşı beklemekteydiler. Bu mahşeri savaşta düşmana acımanın
yeri hiç yoktu. Nazizmin ve gerçekleştirdiği katliamın kökleri işte burada
yatıyordu.
Yeni Dünya Düzeni
Nazilerin, çok daha karanlık ve gizli bir örgütün görünen yüzü olduklarını
ileri süren birçok yazar vardır. Yeşil şapka takan, şeytani görünüşlü
doğulu bir keşişin sık sık Nazi Partisi ileri gelenleri ile birlikte görüldüğü
hakkında çeşitli söylentiler yayılmıştır. Gizlice Nazilerin iplerini elinde
tutan Tibetli gizemci din adamları (lamalar) bulunduğu öyküsü de bu
söylentilere eklenmiştir. Henüz 1840’larda bile, “Agartha” efsanesi
Almanya’da ilgi çekmeye başlamıştı. Agartha efsanesi, yeraltında
bulunan bir krallıktan söz etmekte, yeryüzündeki birçok kralı
denetiminde tutan ve “Dünyanın Efendisi” olan Agartha kralının çok
yakında dünyayı kesin olarak işgal edeceğini anlatmaktadır. Napoleon
kendini tüm Avrupa’nın efendisi olarak düşlerken, jeopolitik uzmanı
Naziler dünyaya egemen olma düşleri içindeydiler (Hitler’in elinde
Amerika’nın işgali ile ilgili hazırlanmış planlar bulunuyordu; İtalyanlar
Afrika’yı, Japonlar ise Asya’yı yöneteceklerdi).
Akıldışının Zaferi
Üçüncü Reich’ın gizli tarihine merak duyanların özel ilgi alanlarından biri
de, Hitler’in “Spear of Destiny”e (Kader Mızrağı) olan düşkünlüğüdür.
Longinus’un mızrağı olarak da bilinen bu silah, Avusturya İmparatorluk
Müzesinde bulunmaktadır ve iddialara göre çarmıhtaki İsa’nın böğrünü
deşen mızrak budur. Bu mızrağı tüm Avusturyalı Kutsal Roma
İmparatorları yanlarında savaşa götürmüşlerdir. Walter Stein, Hitler’in
bu silah tarafından adeta büyülendiğini ve Longinus’un mızrağına sahip
olunca Nazilerin dünya egemenliğinin ve Hıristiyanlık üzerindeki
zaferlerinin kesinleşeceğine inandığını yazmaktadır. Bu silahın Hitler için
ne denli önem taşıdığı belli değildir, zira sonunda mızrak Nazilerce ele
geçirildiğinde Hitler, en azından herkesin arasındayken hiçbir ilgi ve
sevinç göstermez. Nazilerin kayıp kutsal eşyalara, özellikle Hıristiyanlığa
ait olanlara, özel ilgi besledikleri bilinmektedir. Edilgenlik, eşitliğe inanç
gibi Batı uygarlığını yozlaştırdıklarına inandıkları tüm değerlerin yabancı
ve Doğulu bir din olan Hıristiyanlıkça Ari ırka zorla yutturulduğunu
düşünen Nazilerin, Hıristiyanlık karşıtı bu güdüleri göz önüne alınınca,
Hıristiyanlığın kutsal eşyaları için bu ilgileri oldukça şaşırtıcı duruma
gelir.
Bir süreden beri, kuşku duyulması gereken, oldukça kaygan bir görüş
rağbet kazanıyor. Bu görüş pek basit bir akıl yürütmeye yaslanmakta:
Naziler akıldışına, paranormal olaylara ve Gizliciliğe kendilerini
adamışlardı; Naziler korkunç işler yaptılar; Ergo, eğer paranormal
olgulara ve Gizemciliğe, Gizliciliğe olan ilgiyi durdurmazsak, özgürlük ve
demokrasi tehdit altına girer, bir başka Nazi rejimi iktidara gelebilir. Bu
aptal akıl yürütme bir süredir azami etkiyle kullanılmaya çalışılıyor.