You are on page 1of 8

BİLİMSEL METODOLOJİNİN SORGULANMASI

Murat ÇOKAKLI
BİLİMSEL METODOLOJİNİN SORGULANMASI

Bilim (science) kelimesi Latince “scire (bilmek)” kelimesinden köken alır. Bir kişi
her ne kadar kararlılık, yetki, inanç, sezgi veya bilim yoluyla bilebilse de, bilimin metodu (ya
da bilimsel metod) “intersubjective certification” nosyonu ile farklıdır. Bilimsel
araştırmaların doğru içeriği, diğer araştırmacılar tarafından da ulaşılabilir olmalıdır. Hunt’ın
deyimiyle “Scientific knowledge thus rests on the bedrock of empirical testability”. Deneysel
olarak test edilebilir olma ve bu deneylerin tekrarlanabilirliği, bir fenomeni çalışan farklı
araştırmacıların objektif gözlemlerinin karşılaştırılmasına bağlıdır.

Bilimsel metod, yeni bir bilgi edinmek veya varolan bir bilgiyi doğrulamak ya da
düzenlemek için kullanılan teknikler bütünüdür. Gözlenebilir, test edilebilir ve ölçülebilir
kanıtları toplama ve bunları özel nedensellik prensiplerine uygulama ilkeleri bilimsel metodun
temelini oluşturur. Her ne kadar farklı alanlar arasında uygulama açısından farklılıklar
bulunsa da, bilimsel metodolojiyi diğer bilgi geliştirme metodlarından ayırt eden başlıca
özellikler bulunmaktadır. Bilimsel araştırmacılar, doğal bir fenomenin açıklanması için
spesifik hipotezler ileri sürerler ve bu önermelerin doğruluğunu test etmek için deneysel
çalışmalar tasarlarlar. Bu adımlar, ilerleyen dönemde daha fazla oranda geçerli olan önermeler
oluşturmak için sürekli tekrarlanır. Araştırmanın daha geniş bölgelerini kapsayan teoriler ise,
koherent bir yapıda daha fazla spesifik hipotezin birbirine bağlanmasını sağlar. Sonuçta bu,
yeni hipotezlerin oluşumuna yardım ettiği gibi, hipotez gruplarının genel bir kalıba
oturtularak daha geniş bir anlamlandırmanın oluşumunu da sağlar. Bilimsel metodolojinin
tüm alanlar için ortak olan bir diğer özelliği de sonuçların yorumlanmasındaki yan tutmayı
önlemek için “objektif” olunması gerektiğidir. Bir diğer temel beklenti de, bütün verinin ve
metodolojinin dökümante edilmesi gereğidir. Böylece diğer bilim adamlarının aynı sonuçlara
ulaşacak şekilde çalışmaları tekrar edebilmesine olanak tanınır. Ayrıca bu durum verilerin
güvenilirliğinin istatistiksel ölçümüne de olanak tanır.

Farklı disiplinler tarafından kullanılan temel bilimsel metodoloji aşağıdaki şekilde


özetlenebilir. Bu özellikler hemen hemen tüm bilim alanları için geçerli olmakla birlikte, bazı
noktalarda küçük anlaşmazlıklar olabilmektedir. Bu faklılıklar üzerinde daha sonra
durulacaktır.

Bilimsel metod şu temel özellikleri kapsar:

Gözlem (Observation): Bilimsel araştırmanın temel bir özelliğidir.

Tanımlama (Description): Bilgi güvenilir olmalıdır, tekrarlanabilir olmalıdır, aynı


zamanda da geçerli olmalıdır (araştırmayla ilgili).

Önerme (Prediction): Gözlemler geçmişte, günümüzde ya da gelecekte


yapıldığında geçerli olabilecek bir bilgi ortaya konmalıdır.

Kontrol: Deneysel yan tutma risklerini dengelemek ya da kontrol etmek için


mümkün olduğu ve uygun olduğu kadar olasılık sınırları içerisinde bulundurulmalıdır.

Yanlışlanabilirlik (Falsifiability): Farklı araştırmacılar tarafından tekrarlanan


deneyler yapılmasına ihtiyaç duyan kademeli bir süreçtir. Bu ihtiyaç şu sonucu doğurur: “All
hypothesis and theories are in principle subject to disproof.” Sürekli büyüyen bilginin bir
sonucu olarak, hipotez ya da teorinin güven sınırları artacaktır.

Nedensel açıklama (Causal Explanation): Bilimsel metod üzerinde çalışan birçok


bilim adamı ve teorisyenin üzerinde tartışmalı olduğu bir konu nedensellik kavramının bilim
için zorunlu olmadığı, ancak iyi tanımlanmış özel koşullarda zorunlu olduğudur. Bu koşullar
altında aşağıdaki gereksinimler bilimsel anlayış için önemli kabul edilir:

• Nedenlerin tanımlanması (Identification of causes)


• Olayların bağlamlandırılması (Covariation of events): hipoteze dökülen
nedenler, gözlenen etkilerle korele olmalıdır.
• Zaman-sıra ilişkisi (Time-Order Relationship): Hipoteze dökülen nedenler
zaman içerisinde gözlenen etkileri takip etmelidir.

Sosyal bilimler için, verilen bu metodoloji doğal bilimler için olduğu kadar geçerli
olmayabilir. Sosyal bilimlerde, yeni hipotezlerin test edilmesinde ve doğrulanmasında,
yukarıda verilen temel elementlerin değerlendirilmesi için daha az oranda matematiksel ve
istatistiksel modeller kullanılır. Yine de, “hipotez-doğrulama-yeni hipotez geliştirme”
döngüsü temel döngüye oldukça benzer.

Kısaca, bilimsel bir metodun en önemli elementlerini şunlar kapsar:

• Karakterizasyonlar (gözlemler, ölçümler, sayısal veriler)


• Hipotezler (gözlemlerin ve ölçümlerin teorik veya hipotetik açıklamaları)
• Önermeler (hipotez ve teoriden mantıksal tümevarımı da içeren düşünceler)
• Deneyler (yukarıdakilerin hepsinin test edilmesi)

Bilimsel metodolojinin belki de en önemli aşaması gözlemdir. Gözlem elementleri


hem koşulsuz olarak yapılan gözlemleri (bir teori oluşmadan önce), hem de bir deney
sonucunda çıkan gözlemleri kapsar. Imre Lakatos ve Thomas Kuhn, gözlemin “theory laden”
karakteri üzerinde yoğun olarak çalışmışlardır. Kuhn’a göre, bilim adamları bir deney
tasarlamadan ve yapmadan önce akıllarında bir teoriye sahiptir ve ampirik gözlemler yapmak
için “teoriden ölçümlere giden rota” kesinlikle geri çevrilemez. Bu perspektife göre, test
edilen bir teorideki gidişat teorinin kendi doğası tarafından belirlenir. Kuhn’a göre “bir uzman
tarafından uygulanmadığı sürece, bir teori, varolan başka meslek grupları tarafından test
edilebilir olarak görülmez.

Bilimsel metodun her bir elementi, muhtemel hatalar için “peer review” sürecine
tabidir. Bu aktiviteler tüm bilim adamları için geçerli olmamakla birlikte, daha çok deneysel
bilimciler (fizik, kimya,…) için uygulanır.

Bilimsel metod bir reçete değildir. Zeka, hayal gücü ve yaratıcılık gerektirir. Bunun
da ötesinde bilimsel metod, sürekli olarak daha kullanışlı, daha doğru, daha kapsamlı
modeller ve metodlar geliştiren bir döngü içerisindedir. Örneğin Einstein, özel ve genel
görelilik teorilerini geliştirdiğinde, Newton’un “Principia” sını kesinlikle reddetmemiş ve
dikkate almazlık yapmamıştır. Einstein’ın teorileri, Newton’un teorilerinin gözden geçirilmesi
ve genişletilmesidir.
KARAKTERİZASYON

Bilimsel metod, araştırılan nesnelerin gittikçe artan oranda sofistike tanımlamalarına


bağlıdır (araştırılan nesne terimi, çözülmemiş problemler ya da bilinmeyen olarak da
adlandırılabilir). Örneğin Benjamin Franklin, “St. Elmo’nun ateşi”ni doğada bulunan elektrik
olarak doğru bir şekilde tanımlamıştır. Ancak bu, bir seri deneyin ve teorinin kurulmasıyla
gerçekleşmiştir. Bu nedenle gözlemler, çok dikkatli ölçümler ve hesaplamalara dayanmalıdır.
Yeterli miktardaki ölçümlerin dikkatli ve sistematik koleksiyonu, matematik gibi yalancı-
bilimler (pseudo-sciences) ile fizik, biyoloji gibi gerçek bilimler arasındaki temel farkı
oluşturur. Bilimsel ölçümler genellikle grafiğe dökülür, haritalanır veya bunlar üzerinde
istatistiksel manipülasyonlar yapılır.

Bilimsel yöntemdeki en kritik basamaklardan bir tanesi de kullanılan terimlerin tam


olarak ne anlama geldiğinin tanımlanmasıdır. Yeni teoriler, daha önce yeterince açık
tanımlanmamış genel terimlerin farkına varılmasıyla doğmuştur. Örneğin Albert Einstein’ın
görelilik üzerine ilk makalesi, “simultaneity” ve “length” kavramlarının tanımlanmasıyla
başlar. Bu fikirler, Isaac Newton tarafından “I do not define time, space, place and motion, as
being well known to all” şeklinde geçiştirilmiştir. Einstein’ın makalesi daha sonra bunların
geçersizliğini kanıtlamıştır (mutlak zaman ve boyut, hareketten bağımsızdır). Benzer şekilde,
Watson ve Crick’in, DNA’nın yapısını keşfeden öncü çalışmalarından önce, “gen” kavramı
çok çok az oranda anlaşılabilmiş ve tanımlanmasında güçlük çekilmiştir.

HİPOTEZ GELİŞİMİ

Bir hipotez, bir fenomen için öne sürülen bir açıklamadır ya da bir fenomen seti
arasındaki muhtemel ilişkiyi destekleyen mantıklı bir önermedir. Normalde hipotezler,
matematiksel bir model yapısına sahiptirler. Ancak bazen “existential statements” olarak da
formüle edilebilirler. Böyle bir durumda, çalışılan fenomenin özel bazı yönleri bir takım
karakteristiklere ve nedensel açıklamalara sahiptir. Bilim adamları, çalışılan fenomenin olası
açıklamalarını hayal edebilmek için kullanacakları kaynaklarda özgürdürler (kendi
yaratıcılıkları, diğer alanlardan alınan fikirler, indüksiyon, Bayesian çıkarım, …).

Karl Popper ve ondan sonra gelenler (özellikle Charles Peirce), bir hipotezin
yalanlanabilir olması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Bu görüşe göre bir hipotez ya da teori,
yanlışlığı gösterilemediği sürece bilimsel değildir. Prensipte, bir hipotezin bilimsel olabilmesi
için her ne kadar o hipotezi çürütecek gözlem o ana kadar hiç yapılmamış olsa da, en azından
böyle bir gözlemin yapılabilme ihtimali olmalıdır. William Glen’in deyimiyle:

“the success of a hypotesis, or its service to science, lies not simply in its perceived
“truth”, or power to displace, subsume or reduce a predecessor idea, but perhaps more in its
ability to stimulate the research that will illuminate…”

Bilim adamları genellikle “zarif” ya da “güzel” teoriler ile ilgilenme


eğilimindedirler. Bu terimlerin günlük kullanımlarının aksine burada kastedilen anlam,
bilinen gerçeklere dayanması, göreli olarak basit ve çalışmak için kolay olmasıdır. Eğer bir
model matematiksel olarak çok komplike ise, önermeden tümevarıma gitmek çok zor
olacaktır. Buradaki “basitlik”, farklı bireyler ve farklı kültürler tarafından farklı algılanabilir.
HİPOTEZDEN ÖNERMELER

İyi bir hipotez, tümevarımsal sorgulamayı da içeren bir sorgulama biçimi ile
önermeler çıkarılmasına izin verecektir. Laboratuvardaki bir deneyin sonucu ya da doğadaki
bir fenomenin gözlemiyle ilgili önermelerde bulunulabilir. Önermeler istatistiksel olabilir ve
sadece olasılıklardan da bahsedebilir. Burada sonucun halihazırda bilinmiyor olması esastır.
Eğer önermeler deney ve gözlemle ulaşılabilir değilse, hipotez yararlı değildir ya da yeni bir
teknolojinin geliştirilmesine muhtaçtır. Einstein’ın Genel Görelilik teorisi, uzay-zamanın
gözlenebilir yapısı hakkında bazı spesifik önermeler sunmuştur (örneğin, gravitasyonel bir
alanda ışığın kütleçekim alanının büyüklüğüyle orantılı olarak eğileceği). Arthur Eddington’ın
1919’daki güneş tutulması sırasında yaptığı gözlemler, Newtonien bir kütleçekiminin değil,
genel görelilik teorisinin doğruluğunu kanıtlamıştır.

DENEYLER

Önermeler yapıldıktan sonra, bunlar deneylerle test edilebilmelidir. Eğer önermeler


test sonuçları ile çelişirse, hipotez yeniden gözden geçirilir ve açıklamalar oluşturulur. Eğer
sonuçlar önermeleri destekliyor ise, hipotez doğru olarak değerlendirilir fakat hala yanlış
olma ihtimali vardır ve yeni testlerin yapılmasını beklemektedir.

Önermelere bağlı olarak deneyler farklı şekillerde olabilir. Bir laboratuarda klasik bir
deney olabilir, çift-kör bir çalışma olabilir ya da arkeolojik bir kazı olabilir. Hatta İzmir’den
İstanbul’a yapılan bir uçuş bile, uçak yapımı için kullanılacak aerodinamik bir hipotezi test
etmek için bir deney olabilir. Deneyler esnasında dikkatli ve tam kayıt tutma (record-keepig)
son derece kritiktir. Düzenli kayıtlar, hem araştırmacının çalışmasını her aşamada doğru
olarak kontrol edebilmesini, hem üretilen veri ve sonuçların doğru olarak aktarılmasını, hem
de başka araştırmacıların aynı sonuçları başka yerlerde tekrarlayabilmesini sağlar. Bu kayıt
tutma geleneği Hipparchus (M.Ö. 190 – M.Ö. 120) döneminden beri kullanılmaktadır.

Bilim aynı zamanda sosyal bir teşebbüstür ve doğruluğu kanıtlandığı taktirde


bilimsel çalışmalar halk tarafından kabul edilmeye yatkındır. Bu nedenle deneysel ve teorik
sonuçlar, bilim dünyasındaki diğer insanlar tarafından tekrarlanabilir olmalıdır. Araştırmacılar
bu bakış açısı dolayısıyla hayatlarını bile vermişlerdir. Georg Wilhelm Richmann 1753
yılında, Benjamin Franklin’in “kite-flying” deneyini tekrarlama girişiminden dolayı yakılarak
öldürülmüştür.

BİLİMSEL ARAŞTIRMA MODELLERİ

KLASİK MODEL: Bilimsel araştırmanın klasik modeli Aristo’dan köken alır.


Aristo, “approximate reasoning” ve “exact reasoning” yapılarını birbirinden ayırmıştır, ayrıca
“abductive”, “inductive” ve “deductive” çıkarımın üç kademeli yapısını oluşturmuştur. Bunun
yanında bileşik yapıları “analogy” ile sorgulayarak ele almıştır.

PRAGMATİK MODEL: Charles Peirce bilimsel araştırmayı, araştırma kavramının


bir türü olarak değerlendirmiştir. Ona göre araştırma, kesinliğin olmadığı bir durumdan başlar
ve kesinliğe doğru gider. Ancak buradaki kesinlik en azından içinde bulunulan zaman için
geçerlidir ve araştırma o an için sonlandırılır. Pierce, araştırmanın yaygın formlarını onların
objektifliği sağlayabilme kriterlerine göre sınıflandırmıştır ve bilimsel araştırma da bu
sınıflandırmanın en üst mertebesinde yer alır. En düşük mertebeye ise kararlılık metodu
(method of tenacity) olarak adlandırdığı, kesin olmayanı inkar etme ve bunu tercih edilen bir
inanca bağlama düşüncesini koymuştur. Daha sonraki sıraya ise yetki metodu (method of
authority)’nu koymuştur. Bu da, hazır olan inançlardan seçilmiş bir kaynağa uyma olarak
tanımlanmıştır. Bundan sonra da uygunluk metodu (method of congruity) veya priori ya da
“what is agreeble to reason” metodunu yerleştirmiştir. Peirce’nin gözlediği gibi hemen
herkes hayatının bir döneminde bu metodların tamamını şu ya da bu şekilde kullanır. Fakat
bilimsel araştırma metodu, en laik inançlara ulaşmak için üzerinde düşünülerek tasarlanmıştır.

POZİTİVİZMDEN BİLİMSEL REALİZME BİLİMSEL DÜŞÜNCENİN EVRİMİ

Mantıksal Pozitivizm (Logical Positivism)

Bu yüzyılın büyük bir kısmında, bilimsel metod tartışmalarında pozitivizm baskın


olmuştur. Comte tarafından yaygınlaştırılan bu terim, yalnızca deneyle desteklendiği taktirde
bilginin geçerli olacağı şeklindeki çok katı bir empirisim olarak bilinir. 1920’ler boyunca
pozitivizm, logical positivism formunda bir bilim felsefesi olarak doğmuştur. Wittgenstein’ın
“anlamın doğrulama teorisi (verification theory of meaning)” ise bu doktrinin merkezi şeklini
oluşturmuştur. Doğrulama teorisi, önermelerin ya da durumların yalnızca ampirik olarak
gerçeklenebildiği oranda anlamlı olduğunu söyler. Bu kriter, bilimsel önerme ve durumlarla
(anlamlı=meaningful) tamamen metafizik durumları (anlamsız=meaningless) ayırt etme
girişimleri esnasında doğmuştur. Mantıksal pozitivizme göre, evrensel bilimsel önermeler
ampirik testlerle doğrulanabildikleri takdirde doğrudur. Kısaca, tümevarımsal sonuç çıkarma
(inductive inference) tamamen mantıksal temeller üzerinde asla doğrulanamaz.

Bu güçlüklerin bir sonucu olarak Carnap, pozitivizmin daha ılımlı bir versiyonunu
geliştirmiştir. Mantıksal empirisiz (logical empirisism) adı verilen bu görüş, sonraki 20 yılda
bilim felsefesinde kabul edilen görüş olmuştur (Suppe 1974).

Mantıksal Empirisism (Logical Empirisism)

Esasında Carnap, “dereceli olarak artan doğrulama (gradually increasing


confirmation)” fikrini matıksal pozitivizmin “verification” fikri ile yer değiştirmiştir. Eğer
doğrulama, gerçeğin tam ve mutlak olarak kurulması olarak değerlendirilirse, evrensel
durumların asla doğrulanamayacağını öne sürmüştür. Ancak bu durumlar, başarılı ampirik
testlerin birikimiyle doğrulanabilirler. Böylece bilim, farklı koşullar ve durumlar altında
sürekli artan doğrulamalarla ilerler. Mantıksal empirisism, bütün bilgilerin gözlemle
başladığına inanır. Bu da, gözlenen varlıkların ampirik olarak genellenmesine öncülük eder.
Fikirlerimizin gelişiminin bir sonucu olarak, genellemeleri açıklamak için tümdengelimsel
olarak teoriler oluşturulur, teorileri desteklemek ya da çürütmek için yeni kanıtlar toplanır.
Bilim ve bilgi, veriden teoriye, teoriden de anlamaya doğru giden bir “upward seepage”
olarak ele alınır.

Popper ve Yalanlanabilirlik (Falsificationism)

Pozitivistlerin tersine Popper, gözlemin daima beklentilerin varlığına ön destek


olabileceğini savunmuştur. Bilimsel ilerleme, varolan teoriler ya da ön-kabullenmeler ile ters
düşen gözlemler ile başlar. Bu bilimsel problemi çözmek için bir teori öne sürülür ve teorinin
mantıksal sonuçları yoğun ampirik testlere maruz bırakılır. Testlerin tarafsızlığı, hipotezin
kabul edilmemesi demektir. Eğer bir teorinin öngörüleri yalanlanırsa, acımasızca
reddedilebilmelidir. Yalanlanamayan teoriler ise, doğrulanabilir olarak adlandırılır ve kesin
olmayan bir şekilde (tentatively) kabul edilir.

Dereceli bir şekilde artan doğrulamaya zıt bir şekilde falsifikasyonizn,


tümdengelimin mantıksal gerekliliğini tartışır. Popper’e göre evrensel bir hipotez, tek bir
negatif durumla yalanlanabilmelidir. Bu yaklaşımda, tümdengelimle oluşturulan bir teorinin
yanlışlığı gösterilmişse, teori de yanlış olarak kabul edilir.

Kuhn’ın Bilimsel Devrimleri

Kuhnian argümanın merkezinde, bir “paradigma” kavramı vardır. Bir paradigma,


bilimsel komünitenin dünya görüşünü oluşturur. Paradigma, bilimsel teorilerin bir serisini
içerir ve bunun içerisinde bilim dünyası tarafından paylaşılan metafizik inançlar da bulunur.
Kuhn’un görüşüne göre bir bilim adamının yeni bir paradigma peşine düşme kararı, o
paradigmanın gelecek vaatleriyle ilgili inanca bağlı olarak verilmelidir. Bu görüşte bilim,
paradigma kaymaları (paradigm shifts) yoluyla ilerler. Relativizmi de destekler biçimde,
Kuhn’un bilimsel devrimlerinin yapısı bilim felsefesinde en dikkatli analiz edilen ve
değerlendirilen bir konuma gelmiştir. Kuhn’u eleştiren bazı araştırmacılar alternatif dünya
görüşleri öne sürerler. Laudan’ın “araştırma geleneği (research tradition)” kavramı, teori
seçiminde oransallığı yeniden kurmaya çalışan bir görüşü yansıtır.

Araştırma Geleneği (Research Tradition)

Kuhn ve Lakatos gibi, Laudan da bilimi kavramsal bir çerçeve içerisinde görür ve
bunu araştırma geleneği olarak adlandırır. Araştırma geleneği, bilim adamları tarafından
paylaşılan metafiziksel ve kavramsal kabullenmelerin bir setiyle ilişkili, spesifik teorilerden
oluşur. Araştırma geleneğinin ana fonksiyonu, geleneğin daha da geliştirilmesi için bir seri
metodolojik ve felsefi rehberler sunmasıdır. Kuhn ve Popper’i takiben Laudan da bilimin
amacının problemleri çözmek olduğunu öner sürmüş ve bunun da ilgili sorulara kabul
edilebilir cevaplar sağlayacağını düşünmüştür. Bu görüşte bir teorinin doğruluğu ya da
yanlışlığı, değer biçme kriteri olarak bağımsızdır. Anahtar soru, doğada ya da sosyal çevrede
karşılaştığımız zaman teorinin bir açıklama getirip getiremediğidir.

Kritik Relativizm (Critical Relativism)

Kritik relativizm, bilimin çok yüzlü bir felsefesidir. Bu görüşe göre tüm disiplinler
için geçerli olabilecek tek bir bilimsel metod yoktur. Bunun yerine her bir disiplinin kendine
özgü inançları, metodları, standartları, değerleri, bilişsel amaçları vardır. Ayrıca kritik
relativism, sosyal bilimlerdeki bilgi üretimi daha geniş kültürel çevrelerde düşünülerek
değerlendirilmelidir. Kritik relativism, pozitivist yaklaşımın temel görüşü olan bir şeyin salt
bilimsel metod ile keşfedilebileceği düşüncesini reddeder.
Bilimsel Realism (Scientific Realism)

1970’lerden itibaren bilim felsefesi realism’e yönelmeye başlamıştır. Klasik realism,


dünyanın bizim algıladığımızdan farklı olduğuna inanır. Modern-zamanın temel öğretisi olan
bilimsel realism ise kritik realistin bu görüşüne sahiptir. Bilimsel realism, “direkt realism” ile
relativizmin ortasında yer alır. Bilimin işi, dünyanın daha doğru oranda anlamlandırılması ve
tanımlanmasını sağlayacak, hayali gerçekten ayırt edecek, algılama süreçlerimizi geliştirecek
yöntemler kullanmaktır. Sonuç olarak Siegel’in bakış açısıyla “To claim that a scientific
proposition is true is not to claim that it is certain; rather, it is to claim that the world is as
the proposition says it is.”

KAYNAKLAR

1. Wilson E.B. An introduction to scientific research. Dower publications, New York,


1990.
2. Malhotra Y. On science, scientific method, and evolution of scientific thought: a
philosophy of science perspective of quasi-experimentation.
http://www.brint.com/papers/science.htm
3. Ronan C. Bilim tarihi: dünya kültürlerinde bilimin tarihi ve gelişmesi. TÜBİTAK
yayınları, Ankara, 2005.
4. TÜBA bilimsel toplantılar serisi: Dünya’da ve Türkiye’de bilim, etik ve üniversite.
TÜBA yayınları, Ankara, 2000.
5. Medawar P. B. Genç bilimadamına öğütler. TÜBİTAK yayınları, Ankara, 1999.
6. http://dmoz.org/Science/Methods_and_Techniques/Scientific_Method/
7. http://www.ed.uiuc.edu/EPS/PES-Yearbook/95_docs/haig.html
8. http://personal.tcu.edu/~dingram/edu/pine.html
9. http://www.ucalgary.ca/~kmuldrew/science.html
10. http://www.astro.washington.edu/balick/rome1/pine.ch2.pdf

You might also like