You are on page 1of 2

AYDINLANMAKÜRESELLEŞME, SOSYAL DEMOKRASİ VE FAŞİZM

Toplumsal ve siyasal bilimlerde en geçerli çözümleme yöntemi diyalektiktir.


Yani her iktidarın ya da egemenlik türünün karşıtlarını da yarattığının
bilinmesi, geleceği kestirmekteki en geçerli yöntemdir.
Küreselleşme olgusunun egemenliği de Sosyal Demokrat ilkelerin, bu arada
“Sosyal
Devlet” kavramının yeniden yükselmesine yol açıyor.
Önce “küreselleşme” olgusunun etkilerini anımsayalım ki, kendisine
karşıt olarak
gelişen Sosyal Demokrat ilkeleri daha iyi anlayabilelim.
Küreselleşme karşıtları küreselleşme süreci ile ilgili olarak iki temel olguya
işaret ediyorlar:
Bunlardan birincisi, uluslararası ekonomik ve mali etkileşimin artmasının ve
yoğunlaşmasının, zengin ülkelerin işine yaramakta oluşu, bu sürecin zengin
toplumları daha da zenginleştirirken, yoksul ülkeleri daha da
yoksullaştırmasıdır.
İkinci olarak belirtilen nokta, küreselleşme sürecinin, bir değer olarak insanı
ikinci plana itmesi, insana yatırım yapılmasını önemsemediği için de, gittikçe
gerileyen kültür ve eğitim hizmetlerinden dolayı, insani değerlerin git gide
yozlaşmasıdır.
Bu iki temel eğilim birarada, özellikle gelişmemiş ve Türkiye gibi gelişmekte
olan ülkelerin halklarını son derece zora sokmakta, bir yandan toplumdaki gelir
adaletsizliği adeta bir uçuruma dönüşürken, öte yandan yaşam standartları,
kültür ve eğitim düzeyi sürekli gerilemektedir.
Küreselleşmenin bu somut sakıncaları nasıl önlenecektir?
Bu sorunları doğuran serbest piyasa ekonomisinin koşullarını küreselleşme süreci
belirlediğine göre, bir başka gücün, örneğin devlet gücünün, toplumsal ve
ekonomik yaşama müdahalesi gerekmektedir.
Peki bu müdahale örneğin Türkiye’de nerelerde ve ne ölçüde olacaktır?
Artık ülkenin dışa kapanması ve yeniden korumacılığa dönülmesi olanaklı
olmadığına göre, müdahale yerleri ve derecesi açıktır:
Devlet, ekonomik verimliliği (üretim verimliliğini) arttırmak için, belli
alanlardaki yatırımları özendirirken, kullanılan teknolojinin de en ileri
düzeyde olmasını sağlamalı, ayrıca hem ulusal sermayeye, hem de örgütlü emeğe
yani sendikalara uluslararası pazarda ve tabii Türkiye’de de destek
vermelidir.
Ayrıca, geniş halk kesimlerinin ekonomik kalkınmadan adalet içinde yararlanması
için de eğitim ve sağlık hizmetlerini olanaklı olduğu ölçüde yaygınlaştırararak
ve ucuzlatarak, fırsat eşitliğini sağlamalıdır.
Bütün bu müdahalelere halk desteğinin sağlanabilmesi için de, etkin ve yaygın
bir demokratik katılımı ülke çapında, özellikle de sivil toplum örgütleri
çerçevesinde gerçekleştirecek önlemler alınmalıdır.
Görüldüğü gibi “küreselleşmenin kaçınılmazlığının doğurduğu hastalıklara
karşı
kullanılabilecek reçete” doğrudan doğruya, benim yıllardır Sosyal Demokrasiyi
tanımlamak için kullandığım üç ölçütten oluşuyor:
1) Ekonomik olarak, üretim verimliliği artışının sağlanması.
2) Toplumsal olarak, (sağlık ve eğitim hizmetlerinde) fırsat eşitliğinin
sağlanması.
3) Siyasal olarak, halkın ve sivil toplum örgütlerinin, karar mekanizmalarına
etkin katılımının sağlanması.
Açıkça görülüyor ki, küreselleşme süreci ne denli kaçınılmaz ise, Sosyal
Demokrat önlemler de o denli zorunludur.
Zaten diyalektik yöntemin güzelliği de burada:
Her iktidarın kendi çelişkilerini de birlikte getirdiğini gördüğünüz zaman,
gelecek çok daha net olarak algılanabiliyor.
Bütün sorun bu Sosyal Demokrat ilkelere sahip çıkabilmekte ve bu ilkeler
çerçevesinde uygulama yapabilmek için ikitidara gelmekte yani halkın güvenini
kazanabilmektedir.
Bu becerilemediği takdirde, yukardaki çözümleme çerçevesinde belirtilen
küreselleşmenin sorunları derinleşecek ve bu sorunları demokratik düzen içinde
çözmek zorlaşacağı için, Türkiye faşizmin karanlığına doğru kayma eğilimine
girecektir.

You might also like