You are on page 1of 7

TÜLSÜ'YÜ SEVMEK

Sevgili V.D.
"Seni Seviyorum Tülsü" yazýlý telgrafýmý alýnca, bu da ne demek oluyor, Tülsü de kim, diye
Aklý baþýnda bir insanýn yapacaðý þey deðildi doðrusu. Ama o telgrafý çekerken tam olarak a
nu söyleyemem. O gün bir uyurgezer gibiydim, istencim dýþýnda o telgrafý çektim sana.
Yabancýsý olduðum dünyanýn bu sayýlý kalabalýk kentinde bir haftadan beri ilk o gece bir ba
Yabancý bir kentte insanýn yalnýzlýðý daha bir katmerleniyor. Yalnýzlýktan, içinde bulundu
sanki yoðunlaþýp aðdalandý ve ben bu aðda içinde zorlukla kýmýldýyordum. Bu ruh hali içinde
içkide yitirip kendimi unutmaktan baþka umarým yoktu. Kaldýðým otelin dolaylarýndaki pahal
toranlara, gazinolara gitmek istemedim. Çünkü, kolalý insanlar, kolalý masa örtüleri, kolal
uþmalar deðil, buruþuk insanlar, buruþuk masa örtüleri, buruþuk konuþmalar arasýnda salt ke
baþbaþa kalmak istiyordum.
Yan sokaklara daldým çýktým; öyle ki bir zaman sonra o büyük kentin içinde kendimi yitirdim
ancýsý olduðum büyük kentlerde kendimi kalabalýðýn akýþýna býrakýp yitirmeyi seviyorum. Nas
ye binip otele dönebilirdim.
Gönlümce bikaç içkili yer buldum. Kimisinin kapýsýndan girip, kimisinin dumanlý pencere cam
baktým. Tekbaþýma kalabileceðim boþ masasý olan bir yer buldum. Bir tek masa kalmýþtý boþ.
yolu üzerinde olduðundan boþ kalmýþ olacaktý. Hoþuma gitti. Konuþmalarýn uðultusunda bile
usu vardý. Yabancýlýðýmý yüzüme çarpan hiçbiþey yoktu. Hizmet eden üç kadýn vardý. Bunlarda
eki kadýn masama gelip isteðimi sordu. Karýþýk peynirle salata, beyaz þarap söyledim, isted
erimi getiren Akdeniz esmerliðindeki kadýn, küçük bir cam vazo içinde bir tek kýrmýzý karan
irmek inceliðini de gösterdi. Teþekkür ettim. O tek karanfil, göz için olan o irilerden deð
ama yanýk kokusu olan küçük karanfillerdendi. Bütün kokusunu içime çekip bitirmek ister gi
kladým, içiyor, yavaþ yavaþ kendime geliyordum. Yüzüm kapýya dönüktü. Kapýnýn açýldýðýný gö
uran o adamý görmüþtüm. Benim yaþýmda biriydi. Öyle dikilmiþ, oturacaðý boþ masa aranýyordu
i kestirmiþ olacak, yanýma geldi,
- Müsaade ederseniz, ben de oturabilir miyim? dedi. isteksizcesine,
- Elbet, buyrun... dedim.
Yalnýzlýðýmý bölüþmek istemiyordum, hele böyle biriyle... Caným sýkýlmýþtý. Teþekkür edip o
meri kadýndan, týpký benim gibi, karýþýk peynir, salata, beyaz þarap istedi.
Benim yaptýðým gibi karanfili derin derin kokladýktan sonra,
- Ben bu küçük, kokulu karanfilleri, o gösteriþli irilerinden daha çok severim, dedi, her k
ndini beðenmiþ gibi gösteriþli biçimleri vardýr ama kokulan yok.. Oysa bunlar her alçakgönü
kendi çýðýrtkanlýðýný yapmaz, nasýl da kokar yanýk yanýk...
Doldurduðu þarap bardaðýný kaldýrýp,
-Þerefe! dedi.
Bardaðýmý onunkiyle tokuþturup ben de,
- Þerefe! dedim.
Artýk söyleþi açýlmýþ oldu. Bu kentin yabancýsý olduðunu, bir haftadanberi burada bulunduðu
- Ben de öyle... dedim.
Bu kez incelik olsun diye ben sözü açmak gereðini duyarak, ne iþ yaptýðýný sordum.
- Tülsü'yü seviyorum, dedi. Sorumu yanlýþ anlamýþ olmalýydý.
- iþinizi sormuþtum, dedim.
- Ben de söyledim, dedi, benim iþim Tülsü'yü sevmek... Þaþtýðýmý aynmsayýnca açýklamak gere
- Dünyada sevmekten önemli bir iþ olur mu? Bugüne dek hep Tülsü'yü sevdim, ölene dek de hep
ceðim. En büyük mutluluk, insanýn sevdiði iþi yapmasýdýr. Oysa insanlarýn çoðunluðu, nerdey
ediði iþi yapýyor.

Ne iþ yaptýðýný sorarken, ne iþle geçindiðini öðrenmek istemiþtim.


- iþini sevmek ne demektir? diye sorup yine kendisi yanýtladý: Hergünün yirmidört saati, uy
unda bile sevdiðin þeyi düþünmek...
Þaraplarýmýzý tüketmiþtik. Birer þiþe daha getirttik. O yaþta bir adamýn sevgilisi kimbilir
ir!
- Yaþýnýzý sorabilir miyim? dedim.
- Benim yaþýmda birinin sevmeyi yaþamýnýn tek iþi saymasýný siz de herkes gibi yadýrgýyorsu
iþ yaþýmdayým... dedi.
- Ayný yaþtayýz demek.
- Elbet, Tülsü'yü de merak ediyorsunuz, deðil mi? Herkes merak ediyor çünkü, yetmiþ yaþýnda
evgilisini...
- Yaþamýnýzý adadýðýnýz bu mutlu kadýný merak ediyorum doðrusu.
Bardaklarýmýzý yine tokuþturup þerefe içtik.
- Tülsü'yü ilk görüþüm gerçekle düþ arasý bir olay. Çünkü Tülsü'yü ilk görüþümü, babamýn sö
an dört-beþ yaþýmda filan olmalýyým. Bir akþam üstüydü. Babamla, bir arkadaþýnýn dükkâný ön
aldýrýmlý bir yokuþtaydý dükkân. Önümüzden bir kýz geçti, ya da geçmiþ... Uzun saçlý, ondör
bir kýzmýþ.. Ben birden "Ýþte bu kýzla evleneceðim!" dedim, ya da demiþim. Babam bu olayý o
k yineledi ki, onun anlatmalarýndan, olay gözümde sonradan gerçekleþti, kýz da somut bir va
lýk oldu. Babam anlata anlata, anýmsamadýðým olayý yaþamýþ gibi oldum. Ýþte Tülsü o zaman g
- Öyleyse þimdi seksenini aþmýþ olmalý...
-Neden?
- Siz dört-beþ yaþýnýzdayken o onbeþinde olduðuna göre...
- Tülsü yaþlanmýyor ki...
- Sonra gördünüz demek?
- Hep onu arayýp duruyorum. Benim baþka niçin bu kentte olduðumu sanýyorsunuz? Dünyanýn bil
iðim bir yerinde, bilmediðim bir adreste yaþayan, beni bekleyen bilmediðim bir kadýndýr Tül
'nü bulacaðýna inanýyorum, hep arýyorum. Bu yüzden bütün dünyayý dolaþýp duruyorum ya...
- Ýlk gördüðünüzden beri bir daha hiç görmediniz mi?

- Gördüm. Ben o zaman otuz yaþýndaydým. Yine O'nü aramak için büyük bir baþkentteydim. Metr
ninden iniyordum ki, birden, yanýmdan yukan çýkmakta olan metro merdiveninde gördüm Tülsü'y
Ancak yirmi yaþýnda vardý. Kestane rengi saçlarýný çok kýsa kestirmiþti. Yürüyen merdivende
p gitti. "Tülsü!" diye seslenmek geldi içimden, ama olduðum merdiven kayýp inmiþti aþaðýya.
- Baþka görmediniz mi?
- Gördüm birkaç kez daha. Tuna nehri kýyýsýndaki o kente ilk gidiþimdi. Kýrk yaþýmdaydým o
nden yeni inmiþtim. Gar çok kalabalýktý. Tirene binenler, tirenden inenler telaþla koþuþuyo
rdý. Ýþte o kargaþada birisiyle çarpýþtým. Baþýmý kaldýrýp baktým ki, açýk sansýn, iri mavi
r kýz: Tülsü... Bir an birbirimize bakakaldýk. Bana çarpýnca elinden paketleri düþmüþtü. Ba
býrakýp, paketlerini alýp verdim. "Pardon" dedim. O da teþekkür etti. Yanýndaki erkek kolu
a girip tirene bindirdi.
Bu karþýlaþmamýzdan beþaltý yýl sonraydý, bir Uzakasya kentinde otobüste gördüm. Ayný otobü
rlikte gittik.
- Konuþmadýnýz mý? diye sordum.
- Nasýl konuþabilirdim? O'nun dilini bilmiyordum ki... bir kez de küçük bir kuzey ülkesinin
baþkentindeki bir uluslararasý toplantýda gördüm Tülsü'yü. Ayný masada çok kýsa bir süre ka
anýndaki zenci de kocasý olacaktý.
- Kocasý zenci miydi?
- Evet. Tülsü de zenciydi, olaðanüstü güzel bir zenci.
- Yine konuþmadýnýz mý?
- "Sizde üç sayýlý bültenden fazla var mý?" diye sordu bana. Fazla yoktu ama, kendiminkini
erdim. Teþekkür etti. Yýllar ge-Çiyor, ben hep Tülsü'yü arýyorum.
- Ama buluyorsunuz O'nü.
- Bulmak ama nasýl... Bir anlýk. Bir þimþek parýltýsýnda görür gibi ancak. Birden parlayýp
da görüyorum. Bulur bulmaz yitiyor yine. Kavuþmak deðil ki bu... O'na kavuþmak için yeryuva
laðýný kaç kez dolandým. Bir Balkan ülkesinin baþkentindeki bir sarayda gördüm Tülsü'yü. Da
ile deðildi. Bense altmýþýmý geçmiþtim. Ýki erkeðin arasýnda, mermerden par-

makhðýn geniþ küpeþtesine yanlamasýna oturmuþtu. Elindeki geniþ karýnlý bardakta al kýrmýzý
akta duran iki erkeðin konuþmalarýna güldükçe, kýrmýzý içki çalkalanýyordu. Saçlarý kýzýl,
Beþ yýl önce hiç ummadýðým bir yerde... Hep ummadýðým yerlerde ve zamanlarda görüyorum Tüls
r bankaya girmiþtim, bir de baktým, az ötedeki banka memuruyla konuþuyor. Gözleri yeþildi,
açlarýný topuz yapmýþü. Hemen çýktý bankadan, kapýdaki arabaya binip gitti.
Son olarak geçen yýl gördüm, bir Akdeniz kentinin bir kýyý motelinde. Yirmi baþýnda var yok
ecik bir dal... Ben odamýn önündeki çardaðýn gölgesinde kitap okuyordum. "Affedersiniz, saa
iz kaç?" sesine baþýmý kaldýrdým ki, karþýmda Tülsü... Yanýnda bir delikanlý. Denizden daha
amlalarý üstlerinde tomur tomur. Saati söyledim. Teþekkür etti. Yüreðim duracak sandým. Git
. Bir daha görmedim o motelde.
Þarabýmýz yine bitmiþti.
- Bir þiþe daha içer miyiz? diye sordum.
- Ýçelim... dedi.
-Akdeniz esmeri kadýn bir þiþe daha getirdi.
- Kime Tülsü'ye tutkunluðumu anlatsam, benimle alay ediyor. Tülsü orada þurada diye, beni o
dan oraya göndermeye kalkýyorlar. Beni deli yerine koyup aþaðýlýyorlar. Tülsü'ye tutkunluðu
eyip de benimle alay etmeyen ilk sizsiniz.
Büyük bir acýmayla,
- Tülsü'yü bunca sevmenizin nedeni? diye sordum.
- Nedeni pekçok, dedi, bikez O'nu arayýp da bulamadýkça, bulduðum zaman da kavuþamayýnca, T
tutkum daha çok artýyor. Öyle bir tutku ki, gittikçe harlanýp yalazlanýp beni yakýyor, içi
... O'na hiç kavuþamadan kendi yangýnýmdan kül olup tükeneceðimi biliyorum. Tülsü öyle iyi,
i... Neden iyi? Yanýlýp da kendilerini Tülsü sanarak birlikte olduðum öteki kadýnlar gibi b
mle kavga etmedi, kavga fýrsatlarý yaratmadý, benimle iliþkilerinde çýkarcýlýk gütmedi, ne
daha da oburlaþan bir gözü doymaz deðildi, seni seviyorum diye ne beni ne kendini kandýrdý,
hiç ikiyüzlülük etmedi, hiçbir gizli hesabý olmadý. Çünkü bütün bunlarýn olabilmesi için pa

ki... Tülsü benim için hep üçüncü boyutsuz anlýk yaþam olarak kalýyor, bir þimþek parýltýsý
rum O'nu. Bu yüzden O'nu seviyorum, hep seveceðim. Tülsü'yü sevmekten baþka i-þim yok, olma
ak da...
- Baðýþlayýn, dedim, geçiminizi nasýl saðlýyorsunuz? Bir akarýnýz, geliriniz mi var?
- Hiçbiþeyim yok... dedi.
- Nasýl yaþýyorsunuz öyleyse?
- Tülsü'yü düþünmeme, sevmeme, aramama bir an bile engel olmayan iþler yaparak; engel olman
rsine, Tülsü'yü sevmem ö-nemli ama yeterli deðil, Tülsü'yü sevdiðimi bütün dünyaya da du-yu
bilmelidir ki ben Tülsü'yü seviyorum. Bunu anlatamazsam yaþamýmýn anlamý kalmaz. Her insan
dünyada var olduðunu kendine göre bir yol bulup baþkalarýna kanýtlamak zorundadýr. Yoksa an
kalmayan yaþam bir saçmalýk olur.
Anlayamamýþtým. Açýklamasý için,
- Nasýl yani? diye sordum.
- Bir insanýn yaþamakta olduðunu salt kendisinin bilmesi yetmez; insan tek baþýna deðil ki.
. Bir insanýn bu dünyada var olduðunu, yaþadýðýný baþka insanlarýn da bilmesi gerekir ve bu
insan bilirse o insan o denli daha çok vardýr. Herkesin var olma nedeni baþka baþka; be
nimki Tülsü'yü sevmek. Ben Tülsü'yü severek, sevdiðimi de herkese duyurarak var olabiliyoru
u dünyada.
- Nasýl yapýyorsunuz bunu?
- Herkese anlatarak iþte. Örneðin bu gece size anlattým. Þimdi siz biliyorsunuz ki, ben Tül
yü seviyorum. Bu yüzden de ben sizin için artýk varým, benim yaþamakta olduðumu biliyorsunu
Herkese de bunu anlatmaya çalýþýyorum. Eskiden daðlara, boþ kýrlara çýkýp, ormanlara gidip
diðince baðýnyordum:
"Tülsü seni seviyorum!"
Sesimin yankýsýný dinlerdim. Hep ayný biçimde baðýrmak güzel olmadýðýndan, hem sözcüklerin
rek, hem de inceltip kalýnlaþtýrarak sesimi deðiþtire deðiþtire baðýrmaya baþladým.
Ormanda, kýrda haykýrdýðý gibi, ama öteki masalardakilerin duyamayacaðý alçak sesle inceden

"Tülsü seni seviyorum!


Seni seviyorum Tülsü
Seviyorum seni Tülsü!
Tülsü seviyorum seni!
Seviyorum Tülsü seni
Seni Tülsü seviyorum!"
Sesimi bütün dünyaya duyurarak Tülsü'yü sevdiðimi herkesin öðrenmesini, bunu herkes öðrenin
r olduðumu bütün insanlarýn bilmelerini istiyorum. Bunun için de, yollarda, a-lanlarda, ka
labalýklarda baþladým þarký gibi söylemeye: "Tülsü seni seviyorum!"
- Sesiniz güzel midir?
- Hayýr. Çok da çirkin üstelik. Kulaðým da hiç duyarlý deðil. Ya sizin?
- Benim de öyle.
- Kulaðým duyarlý olmadýðý, sesim de çirkin olduðu için, her söyleþim ayrý sesle, ayrý biçi
olaþýyorum böyle. Her gittiðim yerin postanesinden "Seni seviyorum Tülsü" diye Tülsü'ye tel
kiyorum. Parama göre, bir günde beþaltý telgraf çektiðim oluyor.
- Öyleyse Tülsü'nün adresini biliyorsunuz.
- Hayýr nerden bilebilirim? Uydurma bir adres yazýp telgrafý gönderiyorum.
- Bulunmayýnca, telgraf size geri geliyordur.
- Sanýrým. Ama bana deðil. Çünkü benim adresim de uydurma. Çokça kaldýðým kimi kent postane
beni tanýyýp alay ettikleri için deðiþik postanelerden çekiyorum telgraflarý. Alay etsinle
arria öðrendiler ki artýk ben Tülsü'yü sevmekteyim. Tülsü'yü sevdiðim ne denli çok bilinirs
denli varým.
O içkili yerdeki masalar boþalmaya baþlamýþtý. Biz de geceyarý-sýndan sonra kalktýk. Yalpal
yürüyebiliyorduk ama, ne konuþtuðumuzu bilemeyecek, konuþulanlarý anlamayacak denli de sarh
deðildik.
- Dört gündenberi öðleden sonralarý biriki saat Kültür Sarayý A-laný'ndayým, yarýn oraya ge
.
- Ne yapýyorsunuz orda? diye sordum.

- Orda "Tülsü seni seviyorum!..." diye haykýnyorum sesim kýsýlana dek...


Hani ne iþ yaptýðýmý sormuþtunuz ya, iþte bu benim iþim oldu. Bu iþe nasýl baþladýðýmý anla
kmiþtim o gün Tülsü'ye, hiç param kalmamýþtý. O yana bu yana dolaþýp dururken Kültür Sarayý
. Gördünüz mü bilmem, çok eðlenceli bir yer. Orada herkes kendi hünerini, zenaatini, marife
i gösteriyor. Kimisi köpek cambazlýðý yapýyor, üçdört küçük köpeðe akýl almayacak cambazlýk
kbaþýna üçdört çalgý çalýp konser veriyor. Biri çalgý çalýp biri þarký söyleyen ikililer de
in hemen orda karikatürünü çiziyor. Bir kýzla bir oðlan pandomim yapýyor. Bir adam kýlýç yu
rýyor. Cam kýrýklarý üstüne yatýp karnýna beþ kiþi çýkaran biri var. Bir sakallý, yere renk
m çiziyor. Beþ maymununa cambazlýklar yaptýran biri alkýþlanýyor. Birisi, küçük bir kutu sa
la oynatýyor. Daha neler neler, kimler kimler var orda. Bunlarýn baþlarýna kalabalýk topla
nýp seyrediyor. En çok ilgi gören daha kalabalýk oluyor. Numara ve gösteri bitince, o kala
balýktan isteyenler para a-týyorlar göstericinin kutusuna ya da önüne, bozuk paralar birik
iyor.
Olaðanüstü bir yer orasý, hele benim için... Tülsü'yü sevdiðimi ilan edeceðim en güzel yer.
ir yere, hem de kýyýda bir yere durup baþladým haykýrmaya... Tülsü'yü nasýl ve ne çok sevdi
haykýra anlatýyordum. Hiç ummamýþtým benim de baþýma toplanacaklarýný. Ama çok kiþi topland
iyor, kimi baðýrýyor, kimi de dinliyordu. Yorulana dek hay kýrarak anlattým. Sustum. Paral
ar atmaya baþladýlar. Öyle çok para ki... Hemen postaneye koþup telgraf çektim Tülsü'ye. O
eri hergün öðleden sonralarý o alana gidiyorum, isterseniz yarýn siz de gelin.
Bir taksiye birlikte bindiðimizi, þoföre otelin adýný söylediðimi anýmsýyorum, sonrasýný hi
Demek, sandýðýmdan daha sarhoþmuþum.
Ertesi sabah çok geç uyandýðýmda dün geceyi bir düþ gibi anýmsýyordum. O gün öðleden sonra
gittim. Gerçekten dün gece adamýn anlattýðý gibi olaðanüstü eðlenceli bir yerdi. Aðzýnda a
oynatan, büyük bir kafes içindeki güvercinlerine havada takla attýran, beþ dakikada portre
en... Aralarýndan geçip dolaþtým. Sonunda onu buldum. Alanýn bir kýyý yerindeydi. "Seviyoru
eni Tülsü!" diye haykýrýþým duymasam onu bulmam kolay olmayacaktý. Baþý çok kalabalýktý, çe
. Ben de kalabalýðýn arasýna daldým. Beni görmüþ olabileceðini hiç sanmýyorum. Çünkü ben or
i kapalý, haykýrmaktaydý. Buna ancak haykýrmak denilebilir, bir þarký deðildi bu. Sesi gerç
çirkindi, ama caný yanan, acý çeken bir insan gibi haykýrýyor, baðýrýyor, arada inliyordu.
lýkta kadýnlar, erkekler, yaþlýlar, gençler, her kesimden insan vardý. Kimileri teyp getirm
er, onun haykýrmalarýný ses bandýna alýyorlardý. Kendisinin de dediði gibi, o kalabalýk içi
y edenler, baðýranlar, hatta taþ atanlar bile vardý. Ama öbürleri, taþ atanlarý önlüyorlard
Ben de yanýmda bir teyp getirip haykýrmalarýný ses bandýna almadýðýma yandým. Ama ertesi gü
gelecektim. Bikaç kiþi onun haykýrmalarýný yazýyordu. Sonradan akýl edip ben de yazmaya baþ
Parçapürçük yazabildiklerim þunlar:
"Heeey, duyun artýk, duyun ve öðrenin kii ben Tülsü'yü seviyorum. Bunu duymayan tek kiþi bi
kalmasýn, saðýrlar da duysun, öðrensin, bilsin. Emzikli kadýnlarýn süt dolu memeleri duysun
eviþenlerin kaynayan kaný, yeni doðanlarýn damarlarýnda dolanan taze kaný duysun. Sevenleri
birbirine ilk deðen parmaklarý duysun... ilk öpüþ dudaklarý duysun. Doyumsuzluk aðrýlarýný
duyumsayanlar duysun.. Ve tarih ve zaman ve coðrafya duyup öðrensin ki ben, Tülsü'yü seviy
rum."
Haykýrýþýnda, sanki dahaca sözcükleri oluþmamýþ maðara insanýnýn can acýsý vardý. Yüzbin yý
sonraki insan da, duyduðu can acýsýyla iþte böyle baðýrýr olmalý. O kalabalýktan pekçoðu,
ilmiyor, ama yine de dikkatle onu dinliyordu. Öyleyse dinledikleri anlam deðil, sest
i; acýyý; özlemi, tutkuyu dinliyorlardý. Arada kulak týrmalayan, arada yürek burkan bir ses
.. Kimileyin gürlercesine, kimileyin aðlamaktan kýsýlmýþ boðuk bir sesle, kýsýk sesi de çýk
rak, fýsýldayamayýn-ca dudaklarýný kýpýrdatarak anlatýyordu: "Tülsü seni seviyorum!"
Bunca insanýn bu ilkel haykýrmalara neden ilgi duyduðunu düþündüm. Yoksa kadýn olsun erkek
, genç olsun, yaþlý olsun, bunlarýn hepsi de "Tülsü seni seviyorum!" diye haykýrmak istiyor
da, bu yürekliliði gösteremeyince, kendilerini böyle haykýran adamýn yerine mi koyuyorlard
Belki de bu adam, aðlayarak, inleyerek, haykýrarak, hepimizin yerine, Tülsü'yü sevdiðini il
n ediyordu. Yýðýlýp kaldý. Önüne paralar býraktýlar. Kalabalýk daðýldý. Bisü-re öyle kaldý.
Bu alandaki göstericilerin hepsi gibi o da bir oyun mu oynuyordu? Biraz sonra top
arlanýp kalktý. Beni gördü. Selamlaþtýk. Yerden paralan aldý.
- Haydi postaneye gidip Tülsü'ye telgraf çekelim... dedi.
Ayný gösteriyi yineleyip yinelemeyeceðini sordum. Hayýr, ancak bikez yapabiliyordu.
- Hergün ayný sözleri mi söylüyorsunuz? dedim.
- Hayýr, dedi, ben oyuncu deðilim ki... Her an yaþam deðiþiyor çünkü, ses ve söz de zamana
r.
Bir postaneye gittik. Yaþýndan umulmayan dinç adýmlarla basamaklarý atlayarak çýktý. Büyük
elgrafýný yazmak için masalarda boþ yer arandý.
Ben yanýbaþýndaydým. "Seni seviyorum Tülsü" yazdýðýný okudum. O uydurma adres yazmaktaydý.
indeki bir memurun, yanýndaki memura onu gösterip alaylý alaylý biþeyler söylediðini gördüm
, onu burda tanýyorlardý. Ama telgrafýný almazlýk etmediler.
Postaneden çýktýk.
- Þimdi kentin baþka postanelerinden de Tülsü'ye telgraf çekip bu kentten ayrýlacaðým... de
- Nereye gideceksiniz? dedim.
- Bilemiyorum, dedi. Tülsü'yü bulabileceðimi umduðum herhangi bir yere.
El sýkýþtýk, ayrýldýk. Bisüre arkasýndan baktým. Epiy gittikten sonra, arkasýndan baktýðýmý
bana baktý, el salladý. Ben de el salladým.
Sonra o postaneye girdim. Giþeden bir telgraf kâðýdý alýp "Seni seviyorum Tülsü" diye yazdý
gönderebilirdim bu telgrafý?
Sevgili V.D. birden sen geldin aklýma, senin adresini yazdým, telgrafý verdim giþedeki m
emura.
"Seni seviyorum Tülsü!"
Biþey anlamamýþsýndýr telgrafýmdan ve kimbilir nasýl þaþýrmýþsýndýr.

Aziz Nesin
Bayramoðlu 19 Haziran 1984

You might also like