You are on page 1of 131

Matrix ve Felsefe

William Irwin
Sizin de kafanýz Keanu Revees gibi Matrix'ten sonra karýþtýysa bu kitap kesinlikle sizi
n için yazýlmýþ. Eðer film kafanýzý karýþtýrmadýysa, hemen bir doktora görünün. Matrix'i he
z, o zaman bu kitabý mutlaka okumalýsýnýz. Böylece bu filmin insanlar için neden o kadar ön
i olduðunu bulursunuz.
Seçim sizin, hayatýnýzýn sonuna kadar onun sonuçlarýyla yaþayacaksýnýz. Mavi hapý seçip bu
r rafa koyarak kendinize Matrix sadece bir film mi diyeceksiniz? Yoksa, kýrmýzý hapý seçip
bu kitabý okuyarak, beyaz tavþanýn peþinden mi gideceksiniz?
"Matrix ve Felsefe, filmdeki felsefi temalarýn neler olduðunu belirleyiþi ve ele alýþýyla,
felsefi zenginlik açýsýndan filmden daha üstün. Sizce akýlcýlar, deneyciler, gerçekçiler, g
maddeciler, bütüncüler, varoluþçular ve yapýbozumcularý Matrix hakkýnda ne düþünür? Ýþte b
trix ve Felsefe kitabýnda." -Lou Marinoff, Felsefeci-yazar.
William Irwin, Pennsiylvania King's Üniversitesi'nde Profesördür. Birçok felsefi esere
editör olarak imza atmýþtýr. Hermeutik, Sartre, Platon, hukuk felsefesi ve felsefi pedag
oji hakkýnda sayýsýz makalesi vardýr.
€
Giriþ
Matrix Üzerine Düþünceler
Siz olsaydýnýz hangi hapý seçerdiniz; kýrmýzýyý mý, yoksa maviyi mi? Cahillik mutluluk mud
sa -ne olursa olsun- hakikati bilmeye deðer mi? Matrix'i seyrettiðimizde aksiyon ve öz
el efektlerden etkilendik, ayrýca zihnimiz sorularla doldu. Yoksa biz de mi Matrix
'in tutsaklarýydýk? Bu film bir Hýristiyanlýk propagandasý mýydý? Yoksa Budist bir film miy
Gerçekte bir kaþýk var mý?
King's Üniversitesi'ndeki öðrencilerimden Adam Albert, Matrix'e ilk dikkatimi çeken kiþi
oldu. Descartes'in kötücül bir cin veya bir düþ tarafýndan aldatýlmasý ihtimali üzerine düþ
film arasýndaki baðlantýyý hemen görmüþtü. Benim kendi tecrübelerimle öðrencimin-ki, dünyan
deki felsefe profesörleri ve öðrencileriyle aynýydý. Hatta Philosophy Now dergisi öðrencile
rasýnda bir kompozisyon yarýþmasý düzenledi: Konu: Hangi hapý seçerdiniz? Niçin?
Bu kitapta profesörler öðrencilerinin açtýðý yolu izliyorlar. Her yazar filmin felsefi öne
ine sorular sorup cevaplar veriyor. Kültür eleþtirmeni Slavoj Zizek'in ileri sürdüðü gibi,
rix filmi, felseficile-rin mürekkep lekesi testidir. Felsefeciler onda kendi gözde f
elsefelerini görüyorlar: varoluþçuluk, Marksizm, feminizm, Budizm, nihilizm, postmoderni
zm. Kendi felsefi "izm'iniz ne olursa olsun onu Matrix'te bulabilirsiniz. Yine d
e film, kâðýt üzerine rasgele sýkýlmýþ mürekkep lekelerinden daha fazla þey içeriyor; arkas
miþ bir plan var ve felsefi olan birçok þeye bilerek temas ediyor. Büyük Sorularla yoldan ç
iversiteden atýlan çizgi roman çizerleri Wachoski kardeþler, filmin dokusuna birçok doðruda
ve dolaylý felsefi konuyu iþlediklerini tereddüt etmeden dile getiriyorlar. Matrix ve
Felsefe, filmin yazar ve sanatçýlarýn niyetleriyle pek uðraþmývor. Kitap daha ziyade filmi
felsefi öneminin altýný çiziyor.
7
Trinity'nin söylediði gibi bizi harekete geçiren bir sorudur. Katkýda bulunan yazarlar
sorulan ele almak için baþka felsefecilerle birlikte Platon, Aristoteles, Aqino'lu T
homas, Descartes, Kant, Nietzsche, Sartre, Sellars, Nozick, Baudrillard ve Quine
'den faydalanýyorlar. Neyi bilebilirim? Ne yapmalýyým? Ne ummalýyým? Gerçek nedir? Mutluluk
nedir? Zihin nedir? Özgürlük nedir ve özgür müyüz? Yapay zekâ mümkün mü? Bu sorularý cevapl
felsefenin birçok temel dalýný keþfetmeye itiyor: metafizik, epistemoloji, etik, estetik
, ruh felsefesi, din felsefesi ve siyaset felsefesi. Sorular çok olmasýna çok, ama bir
buyruk kesin: UYAN!
Ýnsanlar popüler kültürü seviyor. Çaðýmýzýn ortak dili bu. Aali-yah'ýn Matrix'in ikincisin
n önce öldüðünü biliyor muydunuz? Peki W.V, Quine'nin o tarihten bir yýl kadar bir süre önc
r muydunuz? Birçok insan pop yýldýz Aaliyah'ý tanýyor olmasýna raðmen, büyük bir felsefeci
ine'nin adýný hiç iþitme-miþtir. Bu kitaba katkýda bulunan yazarlarýn amacý, okuyucuyu pop
alýp felsefeye getirmek. Willie Suttan kendi iþinin dehasý bir suçlular kralýdýr. Bir gün
muþlar "Willie, neden banka soyuyorsun?" Cevabý yapýþtýrmýþ: "Çünkü paralar orada." Matrix
pop kültürü hakkýnda neden yazýyoruz? Çünkü insanlar orada.
Felsefi sorular sormak için Homer'in, Dante'nin ve Shakespea-re'in eserlerini kul
lansak, kimse ses çýkarmaz. Matrix batý klasiklerinin listesine dahil deðildir, ancak fi
lm yazýn dünyasýnýn büyük eserleriyle ayný felsefi sorulan gündeme getiriyor. Eðer felsefe,
felsefecilerin yazdýklarýyla ve profesörlerin hayatlarýyla sýnýrlý tutulsaydý, birçok insa
r þekilde inandýðý gibi sýkýcý ve kuru bir disiplin olurdu. Fakat felsefe her yerdedir; her
in hayatýyla ilgilidir ve herkesin hayatýný aydýnlatabilir. Matrix "her yerdedir."
Bu kitap sadece felsefeciler için deðildir, bir soru yüzünden sabaha kadar uykusuz kala
n herkes içindir. Býrakýn kitap felsefe hayatýnýza bir son deðil, bir baþlangýç olsun. 8
€
Sahne l
Nasýl Biliyoruz?
l
Bilgisayarlar, Maðaralar ve Kahinler: Neo ve Sokrates
WILLIAM IRWIN
- Onlara iyi gittiðini söyleyeceðim, Duvardaki gölgeleri seyrettiðimi. JOHN LENNON
- Hayatýmýzý sýk sýk zincirlenmiþ yaþarýz Anahtarýn bizde olduðunu bilmeden THE EAGLES
Birçok kiþi Matrix filminin "bugüne kadar anlatýlmýþ en büyük hi-kâye"nin bir yeniden anla
hemen fark edecektir. Filmin Ýncil'le ilgili çaðrýþýmlarý açýktýr ve onun 1999'un Paskalya
ime girmesi söz konusu içeriði destekler. Ancak çok az insan Mat-rix filminin, "bugüne kad
ar anlatýlmamýþ en büyük hikâye"nin, bütün karþý çýkýþlara raðmen amacý için mücadele eden
la ödeyen düþünür Sokrates'in hikâyesinin bir yeniden anlatýmý olduðunu bilir.
Ýnsanlarýn çoðu kültürümüzün bize sunduðu en büyük hikâyelerden birinden neden habersizdir
ebi hikâye anlatma iþini üniversite hocalarýna býrakmýþ olmamýzdýr. Herkes üniversiteye
11
gitmiyor ve üniversiteye gidenlerin ne yazýk ki hepsi felsefe dersleri almýyor. Her n
e kadar 101 Soruda Felsefe diye bir kitap Sokrates'in hayatýný yakýndan incelemek ve t
utkulu bir þekilde tartýþmak için ideal olsa da, çýkmaz ayýn son perþembesini beklemek zoru
eðiliz. Sokrates'in hayatý, týpký Hz. Ýsa'nýn hayatý gibi çocuk kitaplarýna girmeli, aile t
rýnda ve sýnýflarda tartýþýlmalý, televizyondan yayýnlanmalýdýr. Hatta film bile yapýlmalýd
raderler hikâyenin örtük bir yeniden anlatýsýnda Kenau Reeves'i yönetmiþ olabilirler, fakat
krates'in "af dilemeyen" hayatýný sinemayla taçlandýran bir filmde ben olsam Steve Marti
n'i oynatýrdým. Spielberg de yönetirdi. Matrix filmi ayný anda birçok þeydin Sokrates'in hi
esini anlatmak bunlardan yalnýzca biridir. Gerçekten de seyirciler hikâyeyi önceden bilm
iyorsa, filmin bu yanýný gözden kaçýrabilir. Eðer hikâyeyi siz de bilmiyorsanýz, izin verin
azý bir baþlangýç okun.
Sorular ve Görevler
"Tanrý'nýn verdiði bir görevdeyiz," diyor Blues Brothers. Depolarýnda aðzýna kadar benzin,
plerinde yarým paket sigara ve Chicago'ya önlerinde iki yüz elli kilometre varken. Görev
leri? Sevimli bir þekilde Penguen adýný taktýklarý bir rahibe tarafýndan büyütüldükleri bir
eyi kurtarmak için konser vermek. Neo ise insanlýðý yapay zekânýn bihaber olduklarý kölelið
urtarma görevindedir. Sokrates de ona Tanrý (Apollon) tarafýndan verilen bir görevdedir.
Bu görev ona Delphi'deki Kahin'in arkadaþý Chaerephon'a söyledikleri aracýlýðýyla verilmiþ
vi, eðer kabul ederse, doðduðu kentin insanlarýný, Atinalýlarý "uyandýrmak"týr.
Mahþer yerini andýran bir dans kulübünün çukurunda Trinitiy Ne-o'ya þunlarý fýsýldar: "Biz
e geçiren ayný sorudur." Soru: Matrix nedir? Sokrates týpký Neo gibi, beyninin kývrýmlarýna
kýlýp onu deli eden bir soruyla uðraþmaktadýr: Ýyi bir hayat nedir? Soru sorma her iki kahr
manýmýza da bela getirir. Sokrates kendini tanrý tanýmaz-12
lýk ve gençleri baþtan çýkarmakla suçlandýðý bir mahkemede bulur. Neo ise Ajanlar tarafýnd
kitaplarýnda yazýlý bütün internet yasalarýný" çiðnemekle suçlanýr.
Sokrates hemþehrilerine sorular sorup duruyordu; bu sorular genellikle doðrudan sor
ulan, basit sorulardý, fakat daha sonra cevaplarýnýn o kadar basit olmadýðý ortaya çýkýyord
ta bir avukat gibi, birbiri ardýna, karþýsýndaki insanýn bilgisizliðini ortaya çýkaracak da
r sorular soruyordu. Örneðin Sokrates arkadaþý Euthry-phro'na sorar: Kutsal nedir? Bir e
ylemi kutsal yapan þey nedir? Euthryphro cevap verir: "Kutsallýk tanrýlarýn sevdiði þeydir
e tanrýlarýn sevmediði kutsal olmayanýn karþýtýdýr" (Euthrypbro 9e). Bu iyi bir cevap gibi
ki Sokrates daha zor bir soruyla gelene kadar. "Kutsal olan tanrýlar onayladýðý için mi k
utsaldýr, yoksa onlar onu kutsal olduðu için mi onaylarlar?" (Euthryphro 10a). Kolayca
gözünüzde canlandýrabileceðiniz üzere, Euthryphro bunu cevaplandýrmada zor anlar yaþar ve
tes'e biraz daha darýlýr. Kiþi kendi kendiyle çeliþe,-ne veya bir yanlýþ yapana kadar sorul
sorma sürecine Sokratik Yöntem denmektedir. Israrlý soru sorma, yalnýzca öðrencileri (örneð
erde) rahatsýz etmekle kalmaz, politikacýlarý da (istediðiniz örneði seçin) rahatsýz eder.
Sokrates'i toplumsal bilince sahip gençler arasýnda sevilen biri, kendinden baþka bir
þey düþünmeyen seçkinlerin gözünde nefret edilen biri haline getirmiþtir.
Bu sorgulama biçimi daha ziyade kendini beðenmiþ bir sohbet tarzý olarak görülse de, Sokra
es kendi bilgisi söz konusu olduðunda çok alçak gönüllüdür. Aðzýnda pelesenk ettiði "Hiçbir
," sözü, her þeyi bilmek bir yana, onun cehaletini anlatýr. Peki hiçbir þey bilmeyen biri,
eden herkesi böyle ýsrarla sorguya çeker? Týpký Neo da olduðu gibi, Sokrates'in mükemmel se
i de bir Kahin'in sözleriyle ve bilgi ile bilgeliðin doðasýna dair bazý sezgilerle baþlamýþ
13
Kahin Ne Dedi?
Kahin, Morpheus'a Matrix'in kýskacýný çözecek ve insanlýðý hakikatle kurtaracak O'nu bulac
Böylece Morpheus Neo'yu kablolarýndan kurtarýr ve biraz tedavi, biraz Kung Fu'dan son
ra, hatalý mý deðil mi görmek için Kahin'e götürür. Neo bu büyük olasýlýða direnir, kaderin
en belirlenmiþ olduðu fikrini reddeder ve Morpheus'a kadere inanmadýðýný, hayatýnýn kontrol
isinde olduðunu düþünmeyi tercih ettiðini söyler. Sokrates de kaderine ayný þekilde direnmi
laton'un Sokrates'in Savunmasý baþlýðýyla kaydetmiþ olduðu duruþmasýnda þunlan söyler:
[Chaerephon] bir arkadaþýmdýr... [O] bir gün Delphi'ye gitmiþ. Bu kadar yolu Kahin'e þu so
uyu sormak için tepmiþ... (dünyada] benden daha bilge biri olup olmadýðýný sormuþ; Apollon'
ahibesi [dünyada] daha bilge birinin olmadýðýný söylemiþ. (Savunma 21a) Rahibenin bu yanýtý
da þu þekilde tepki gösterdim: 'Tanrý ne söylüyor böyle? Buradaki gizli anlam nedir? Ben kü
r bilgeliðe sahip olmadýðýmý biliyorum. O halde benim bu kadar bilge olduðumu söylemekle ne
mek istiyor?" (Savunma 21b)
Gerçekten de hiçbir þey bilmediðini iddia eden birinden daha bilge biri nasýl olmaz? Sokr
ates bize Kahin'in öngörü niteliðindeki sözlerinin yanlýþlýðýný göstermeye soyunduðunu anla
Ben de þunu yaptým: Kahin'e "Bu adam benden daha bilge, oysa sen benden bilgesinin
olmadýðýný söylemiþtin" diyebilmek, yanýtýnýn yanlýþ olduðunu ispatlayabilmek için, bulduðu
e görünen insanlara yanaþtým. (Savunma 21c)
Sokrates bir politikacý olan seçtiði ilk adamýn, çok þey bildiðini sandýðý halde hiçbir þe
erek hayal kýrýklýðýna uðrar. Ýnatçý bir doðaya sahip olduðu için, araþtýrmasýna devam eder
14
ce Atina'nýn meþhur oyun yazarlarýný, ardýndan usta zanaatkarlarýný sorguya çeker. Yine ha
lýðýna uðrar. Ýronik bir biçimde Sokrates, ne kadar cahil olduðunu bildiði için gerçekten d
r arasýnda en bilge olanýdýr.
Sonuç olarak Sokrates hemþehrilerini sorgulamayý, onlara kendi cehaletini göstermeyi, böy
lece onlarý uykularýndan uyandýrmayý ve bilgi arayýþýna katmayý kendine görev edinir.
Sanki þehir, teþbihimi mazur görün, büyük, koca bir attýr; fakat büyüklüðünden dolayý bir
e harekete geçmek için at sineði gibi bir þey tarafýndan sokulmayý gereksinir. Sanýnýn Tanr
bu þehirde, bütün gün durmak nedir bilmeyen, hareketsiz kýsýmlarýnýza konan, her birinizi s
k eyleme zorlayan ve her birinizi ikna edip eleþtiren bir at sineði olarak yaþamakla gör
evlendirdi.
Týpký bir at sineði, pire veya bit gibi durmaksýzýn sorgulayan Sokrates þehrin büyük çoðun
kati -cahilce yaþayanlarýn sonunun mutluluk deðil, sabun köpüðü olduðunu- anlatmaya çalýþýr
Hikayelerdeki kahinlerin evi birbirinden farklýdýr. Mitolojiye göre Zeus dünyanýn merkezi
ni bulmak için bir kartalýný doðudan, bir diðerini batýdan gönderir. Bu kartallar Delphi'ni
de karþýlaþýrlar, böylece burasý dünyanýn merkezi veya göbeði olarak kabul edilir. Görkemli
sahip Parnassus Daðý'nýn yamaçlarýnda bir yer olan Delphi'de, Apollon, Pythia ismiyle de b
ilinen bir kahin olan rahibesine konuþur. Morpheus'ta Neo'yu belki dünyanýn merkezine
deðil ama, Matrix'in ta kalbine; Kahin'in belki Parnassus Daðý'nda deðil ama þehrin kenar
mahallesindeki evine götürür.
Kendinden pek emin olmayan Neo, Morpheus'a sorar: "Kahin neyi biliyor?.. Her þeyi
mi?" Morpheus yanýtlar: "[Ona sorsan] Yeterince bildiðini söyleyecektir." Neo hâlâ þüpheli
Hiç yanýlmýyor mu?" Morpheus soðukkanlý, paradoksal bir yanýtla onu teskin eder. "Doð-
15
ru veya yanlýþ terimleriyle düþünmemeye çalýþ. O bir rehber Neo. Sana yolu bulmanda yardým
ir."
Delphi'deki Apollon Tapýnaðý'na giden bir erkek ziyaretçi (kadýnlara yasaktýr), kurbanlarý
sip hediyelerini sunduktan sonra, Kani-n'in yardýmcýlardan birine, ona sormasý için bir
soru sorar. Üç ayaklý bir sandalyede oturan rahibe, Apollon'un nefesini, yani yerdeki
bir çatlaktan çýkan buharlarý (muhtemelen etileni), içine çeker. Apollon'un rahibesi bir ro
k konserinde kafayý tütsülemiþ biri gibi, baþka bir dünyanýn anlaþýlmaz diliyle konuþur. Bi
nlaþýlmaz mýrýldanmayý yorumlar ve muhtemelen þiir formunda dile getirir. Týpký 900'lü hatl
n birinin edindiði bilge nasihat gibi, Kahin'in kehanetleri genellikle bulanýk ve bi
rden çok yoruma açýktýr. Bildiðimiz üzere Sokrates, Kahin'in ondan daha bilge kimsenin olma
dair sözlerini þaþýrtýcý bulur. Kahin'in çok anlamlý kehanetlerdeki ününü bildiði için, onu
aya çalýþýr, fakat sonunda kehanetin ironik anlamýný keþfeder. Vaktin Perslere karþý savaþ
olup olmadýðý hakkýnda Kahin'e soru soran Kral Croessus, örneðin, Sokrates kadar bilge olam
mýþtýr. Kahin'in ona cevabý þu olmuþtur: "Bu savaþa girersen büyük bir krallýk yýkýlacak."
lan kral ordularýný savaþ alanýna ve kendi mahvýna sürer. Artýk, ona hangi krallýðý kastett
da hatasýný iþaret eden Kahin'e söyleyecek herhangi bir lafý yoktur.
Matrix filminin, sanal kentin kenar mahallesinde yaþayan Kahin'i, týpký, bir dönem erde
mliliðinden kesin emin olunamayacak bir bakire yerine ellisini geçmiþ kadýnlardan seçilen
Pythia gibi, büyük an-nemsi, siyah bir kadýndýr: "Beklediðin gibi deðil, ha?" der Neo'ya Ka
in. Kentli Kahin, Delphi'deki meslektaþýndan farklý olarak, onu arayanlarla yüz yüze görüþm
ir. Her ne kadar o da üç ayaklý bir sandalyede oturuyor olsa da, mutlulukla fýrýnýndan gele
kurabiye buharlarýný içine çeker, sigarasýndan dumanlar koparýr ve anlaþýlmaz kelimeler mý
. Fakat sakýn bunun sizi aldatmasýna izin verme-16
yin; mesajý ne kadar açýk olursa olsun, amacýnda Pythia'lý rakibinden geri kalmaz. Tuhaf
bir þekilde burada sorularý soran Kahin'dir. "Niçin burada olduðunu biliyor musun?" "Ne
düþünüyorsun? Sence O sen misin?" Neo yanýt verir, "Bilmiyorum." Sokrates hiçbir þey bilmed
söylemeyi alýþkanlýk haline getirmiþti; oysa Neo gerçekten bilmi-yordur. Kahin'in nükteli
biçimde belirttiði gibi, [Neo] sevimli fakat pek zeki deðildir. Kahin Neo'un kendisin
in O olmadýðý sonucunu çýkarmasýna izin verir ve ona, O olmanýn âþýk olmak gibi olduðunu sö
sana bunu söyleyemez. "Kemiklerindeki sýzýdan anlarsýn." Ne yazýk ki kötü bir kurguyla ona
e söyler. "Sende yetenek var, fakat sanki bir þey bekliyorsun." "Ne?" diye sorar Neo
. Onun ke-hanetimsi yanýtý þu olur: "Belki gelecek hayatýný. Kim bilir? Bu tür þeyler hep b
olur."
Kahin -elbette ki kötü bir niyetle deðil -seans sýrasýnda bedava bir nasihat de verir. Mu
tfak kapýsýnýn üstünde asýlý bir levhayý iþaret ederek Neo'ya orada ne yazýldýðýný bilip bi
tince, der, anlamý "Kendini Bil." Bu bilgelik gerçekten de Kahin'in kehanetini anlam
landýrmanýn anahtarýdýr. Ayný söz Delphi'deki Apollon tapýnaðýnda ("barbarlara özgü" Latinc
t Nosce" deðil ama) Yunanca yva>0ý crorutov diye yazar. Pythia'dan gelen herhangi bi
r kehaneti yorumlamak, Kahin'in verdiði fiili yanýttan daha önemlidir. Sokrates bunu f
ark etmiþ ve þu maksimle yaþamýþtýr. "Sorgulanmayan bir hayat yaþamaya deðmez." Kral Croess
aha önce gördüðümüz gibi kendini bilmiyordu ve bunu cezasýný fazlasýyla ödedi. Neo ancak za
dini bildi, böylece kendine inanmaya baþladý ve Kahin'in kehanetinin derinliðini doðruladý;
yani, Morpheus O'nu buldu ve Tri-nity O olan ölüye âþýk oldu.
Kendini bilmek anahtardýr. Bu anahtar yoksa, baþka bilgilere sahip olmanýn hiçbir anlamý
yoktur. Bu konu yalnýzca Sokrates ve Mat-rix için deðil, felsefi yönleriyle öne çýkan diðer
lerde de sýk sýk iþlenir. Fight Club bir ergenlik sorusu sorar gibi görünür: "Hayatýnda
17
hiç kavga etmemiþsen, kendini nereye kadar tanýyabilirsin?" Kurgu ve "kavga" ilerledi
kçe, bunun salakça ve yalnýzca erkeklere özgü bir soru olmadýðýný görürüz. Kavga vasýtasýyl
Yine Boys Don't Cray filmindeki Marlon Brandon'un kendini ve diðerlerini aldatýþýnýn getir
diði felaketimsi sonuçlar buna bir örnek teþkil eder. Keza Memento þaþýrtýcý bir soruyla uð
e yalan söylemem nasýl mümkündür? Hafýza kaybý yoksa cevabýn bir parçasý mý? Hollywo-od ve
laþýlan hemfikirler: sorgulanmayan hayat hayat deðildir.
Kenar mahalle Kahin'i meselesini tamamlamak için, Delphi'de yazýlmýþ olan baþka bir bilge
liðin de mutfakta sergilendiðini hatýrlayalým; "Hiçbir þeyde aþýrýlýða kaçma" HT|6ev ayocv.
e al," der Kahin Neo'ya, "birkaç kurabiye al" veya "canýnýn istediði kadar kurabiye al,"
demez. Güzel koktuklarýný biliyoruz, belki de Neo onlarý týkýnmak istiyordur. Kahin ayný z
nda tuhaf bir þey içmekte (muhtemelen bir kokteyl) ve sigara tüttürmektedir. Tahminen o,
bu tür þeylerin keyfini aþýrýlýða kaçmadan çýkarabiliyor. Bu, Ajan Smith'in gittiði yerdek
tüketen, tüketince baþka bir yere yönelen virüsler olarak insan tanýmýyla kesin bir zýtlýk
r.
Efsaneye göre Delphi'deki Kahin'e ilham veren buharlar, bir zamanlar bütün insanlara
acýkmýþ, fakat insanlar bu imtiyazý kötü kullanýp buharýn geldiði deliðin içine atlayýp ken
r vermiþler. Yalnýzca Pythia'nýn "Apollon'un nefesini" solumaya izinli olduðu ve yorumla
yýcý rahibin akýl danýþana aktarmak için kehaneti dinlemek zorunda kaldýðý vakitler, akýl d
nin Tanrý'dan iki kat uzaklaþtýðý vakitlerdi. Eðer iyice sindirilirse, "Kendini Bil" ve "Hi
r þeyde aþýrýlýða kaçma" bilgelikleri, Seçilmiþ Olaný insanlara hakikati anlatmaya yetkili
elki ancak bundan sonradýr ki herkes "kehanet dumanýný soluyabilir" ve Tanrýyla temas ku
rabilir.
18
Ýki Maðaranýn Hikâyesi
Morpheus Neo'ya "Zihnin için bir hapishanede," der. Köleler, savaþ mahkûmlarý, toplama ka
mpý kurbanlarý bile, an gelir, zihinlerinde özgür olurlar. "Bedenime sahip olabilirler,
ama ruhuma asla." Köleliðe ve mahkûmiyete karþý bu direniþ çaðlar boyunca birçok kahramana
ur. Örneðin Epictetus, Fredrick Douglass, Viktor Frankl, James Bond Stockdale, Nelso
n Mandela, John McCain, Mal-colm X, Rubin "Hurricane" Carter. Zihin için bir hapis
haneden daha kötü olan þey, bir zihin hapishanesidir; içinde olduðunu bilmez, bu yüzden de
açma isteði duymazsýnýz. Böyle bir hapishanenin içinde olan bir insan, özgür býrakýldýðýný
i?
Varsay ki onlardan biri serbest býrakýlýp ayaða kalkmaya zorlansýn, geriye dönsün ve gözle
n ayýrmadan yürüsün, bütün bu hareketler acý verecektir ve gözleri eskiden beri görüp durdu
ait olduðu nesneleri göremeyecek kadar kamaþmýþ olacaktýr. Biri ona eskiden gördüklerinin
sýz bir yanýlsama olduðunu, fakat þimdi bir þekilde hakikate daha yakýn olduðunu ve daha ge
nesnelere baktýðýný, daha doðru bir bakýþa yaklaþtýðýný söylese, bu kiþi ne düþünür dersini
n nesnelerin eskiden gördüklerinden daha gerçek olmadýðýna inanmayacak mýdýr?"
Bu satýrlar Platon'un maðara alegorisi (ayrýca benzetmesi, miti, maðara meseli) diye bi
lenen bir hikâye anlattýðý Cumhuriyet (514c) kitabýndan alýnmýþtýr. Bununla birlikte anlatý
Matrix'ten kurtarýldýðýnda yaþadýðý güçlüðü çok iyi tarif etmektedir.
Maðaradaki mahkûmlar, boyunlarýndan, ellerinden ve ayaklarýndan zincirlenmiþlerdir. Doðuþt
itibaren bu haldedirler ve baþka hiçbir hayat mevhumlarý yoktur. Gardiyanlar, bir gölge
oyununda olduðu gibi, ateþin önünde hayvan þekillerini geçirirken, gölgeler önlerindeki duv
. Mahkûmlar duvardaki -gerçek hayvanlarýn deðil, tahtadan oyma þekillere ait- gölgeleri sey
eder. Bu gölgeleri mümkün
19
kýlan ýþýk, en iyi ýþýk, yani güneþ ýþýðý deðil, bir ateþin ýþýðýdýr. Ne var ki mahkûmlar
rince tecrübe edilen dýþýnda herhangi bir gerçekliðin var olduðundan kuþkulanmazlar. Gelgel
bir gün, mahkûmlardan biri serbest býrakýlýr, dýþ dünyaya çýkarýlýr ve orada, güneþ ýþýðýnd
bi görür. Bencil bir þekilde dýþ dünyada kalmaktansa, esaret içinde yaþadýklarýný ötekilere
geri döner, arkadaþlarý onun delirdiðine inanarak, alayla karþýlýk verir.
Bu hikâye Platon'un hocasý Sokrates'in hayatýna benzer. Deli olduðu düþünülmüþ ve nihayet
i daha yüksek bir gerçeklik düzlemine çekmeye çalýþtýðý için ölümle cezalandýrýlmýþtýr. Elb
ve "hakikat çölünü" gören Neo'nun hikâyesine de benzemektedir. Neo, týpký Platon'un mahkûmu
kendinin zincirlenmiþ veya daha kesin bir ifadeyle, Matrix'in yanýlsatýcý gölge oyununu zi
hninde canlandýran siyah kablolara baðlanmýþ olduðunu öðrenir. Platon'un maðara alegorisind
kûmu kimin kurtardýðý belli deðildir; ne var ki Matrix'te bu kiþi Morpheus'tur (Morpheus Yu
an mitolojisinde, rüyalar yoluyla þekillerde deðiþiklik yapan uyku tanrýsýnýn ismidir). Neo
ukarý doðru çekiþtirilmek zorunda kalýnmýþ olmasý gereken Platon'un mahkûmu gibi, pembe bir
ulamacýnýn içinde kabloyla baðlanmýþ halde uyuyan diðer bihaber mahkûmlarýn görüntüsü karþý
kapýlýr. Neo þimdi gördüðü þeyin gerçek olduðunu ve eskiden bir düþ dünyasýnda yaþamýþ oldu
Morpheus "Bu insanlarýn çoðu fiþlerinin çekilmesine hazýr deðiller," diyerek Neo'yu teskin
er. Týpký Platon'un mahkûmunun maðaranýn dýþýndaki gerçek dünyaya aðýr ve acýlý uyum saðlam
n iyileþmesi de acýlýdýr. "Gözlerim neden acýyor?" diye sorar Neo. "Çünkü onlarý daha önce
," diye yanýt verir Morpheus.
"Eðitimin kökü acý, meyvesi tatlýdýr," diye yazar Aristoteles. Biz de eðitim kelimesinin Ý
zce'de etimolojik olarak "dýþarý çýkarmak"
20
anlamýna geldiðini unutmamalýyýz, Mahkûm maðaradan, Neo Mat-rix'ten dýþarý çýkarýlmýþtýr.
imlere týbbi bilginin sahipleri deðil, taþýyýcýsý ve yayýcýsý olduklarým hatýrlatýr. Baþkal
bilgiyi paylaþmak zorundadýrlar. Felsefe eðitimi alanlarý ise baðlayan ciddi bir yemin yo
ktur, fakat bu bilgiyi paylaþanlarýn sayýsý hiç de daha az deðildir. Platon'un firari mahkû
güneþ ýþýðýndaki iyilik ve bilgi dünyasýnda kalabilirdi, fakat geriye döner ve ötekilere ya
mahkûm eski inanýþlarýna ve hayatýný eskiden olduðu gibi yaþamaya dönmektense, "Homeros'un
es'i gibi hissetmez mi, tek karýþ topraðý olmayan bir adamýn evinde karýn tokluðuna çalýþan
lmayý yeðlemez mi," (Cumhuriyet 515d) her þeye katlanmaz mý? Neo da, Cypher'in aksine, s
ahte bir hakikate dönmektense her þeye katlanmaya razý olacaktýr.
Bilgi ve Hakikat
Maðara alegorisi sadece Sokrates'in hikâyesinin yeniden anlatýmý deðildir; hatta bu, aleg
orinin en önemli yaný bile deðildir. Platon alegoriyi daha ziyade okuyucuya daha yüksek
bir hakikat düzeyini, Formlarý iþaret etmek, okuyucuda bu dünyaya bir açýklýðý teþvik etmek
nýr. Biz - hepimiz - mahkûmlara benzeriz; çünkü sýk sýk içinde yaþadýðýmýz hakikatin var ol
kat olduðunu varsayma hatasýna düþeriz. Platon'a göre, beþ duyumuza hitap eden hakikat düze
de tecrübe ettiðimiz her þey, daha yüksek bir hakikat düzeyinin, Formlarýn yoksul taklitler
dir. Güzel günbatýmlarý, adil eylemler ve gerçekten güzel bir Çin yemeði tecrübe edebiliriz
bütün bunlar mükemmel Formlarýn sadece taklitleri, kendinde Güzel-lik'in, kendinde Adil'i
n, kendinde Ýyilik'in vs. kopyalarýndan ibarettir.
Akýldaki hangi soru insanda Formlar arayýþýný baþlatýr? Platon ve Sokrates duyular vasýtas
l, yalnýzca akýl vasýtasýyla anlamanýn önemini öðretir. Morpheus Neo'ya hiç kimseye Matrix'
lduðunun anlatýlamayacaðýný söyler. Bizzat "kendin görmelisin." Formlarda
21
olduðu gibi, Matrix'i kavramayý saðlayan þey, kelimenin gerçek anlamýnda "görme" deðil, do
bir bilmedir. Bu makale, hatta Pla-ton'u okumak bile, size Formlarýn gerçekte ne old
uðun tam anlamýyla öðretemez. Platon'un diyaloglarýnýn insanda yarattýðý kafa karýþýklýðýný
budur. Ýnsaný kendini soru sorarken yakalar: Adalet nedir? Aþk nedir? Ýyilik nedir? Her
þey bir yana Form nedir? Ýþte Sokrates'in baþýnýn belaya girmesinin sebebi de zaten budur.
Okumasýna okuyun, fakat soru sorarken dikkatli olun.
Aklýn duyulardan daha önemli olduðunu Neo da öðreniyor. Zihin maddeden önemlidir. Platon i
fiziksel olan, Form kadar gerçek deðildir, Neo için ise aslýnda "kaþýk yoktur." Neo ilk in
anlarý esaretten kurtaran adamýn reankamasyonudur. Platon için ise beden ve zihin birb
irine öyle yabancýdýr ki birliktelikleri daha doðuþtan travmatik bir þekilde hafýza kaybýna
tür unutkanlýða sebep olur. Bu Cypher'in uðruna hain bir anlaþma yaptýðý toptan bir bellek
deðildir, fakat daha ziyade Dozer'ýn ölümcül ay ýþýðý likörünü çok fazla içtikten sonra bir
kalmalýktýr. Ayrýntýlar doðru zaman ve ipuçlanyla hatýrlanabilir. Platon için deja vu Matri
beklenmedik bir plan deðiþikliði deðil, Formlarýn bir hatýrlanmasýdýr (anam-nesis). Yeniden
ar esnasýnda ruh bedenden geçici olarak kurtulunca, Formlarý seyrederiz. Dünya gezegenin
deki bütün öðrenmeler, aslýnda, sýradan nesnelerde bulunan bir benzerlikten yola çýkarak, F
rýn hatýrlanma sürecidir. Örneðin, bir çocuk çiçeklerin güzel olduðunu öðretilmeye ihtiyaç
llik Formu'nu hatýrlama ve çiçekteki güzellik payý vasýtasýyla bilir.
Felsefe: Az Kullanýlan Yol
Arabayla Morpheus'u görmeye giderken, Neo aklýndan geri dönmeyi geçirir; fakat Trinity âný
bir buhrana dönüþmeye zorlar. "Sen daha önce aþaðýda bulundun Neo. O yolu biliyorsun. Tam o
ak nerede bittiðini biliyorsun ve ben senin orada olmak istediðini biliyorum."
22
Ýnsan Robert Frost'un meþhur dizelerini hatýrlamadan edemiyor. "Az kullanýlan yolu seçtim
/ve bütün hayatým deðiþti." Bu çok sevilen alýntýnýn, bu kapanýþ sözünün, gerçekten kaç ins
rak etmeliyiz. Eðer bu alýntýya çoðunluk sahip çýksa ve fiilen onu yaþasa bile, eninde sonu
iç olmazsa bir büyük cadde ve hâlâ trafik sýkýþýklýklarý olurdu.
Kýrmýzý hap cesur tercihin yeni sembolüdür; birçok insan Neo'nun yerinde olsaydý bu hapý s
söyleyecektir. Bu yüzden her zaman öðrencilerimden, felsefeye giriþ dersimin sonunda, sýný
ompozisyonlarý düzeltmelerimden birinin üzerindeki kýrmýzý ve mavi fosforlu kalem çizgileri
koklamalarýný isterim. Eðer kýrmýzý mürekkebi solurlarsa, felsefede ustalaþýr ve "tavþan de
kadar derine gittiðini gör"ürler. Fakat mavi mürekkebi solurlarsa, daha önce seçmiþ oldukla
oðru- yola geri dönerler, bir zamanlar evrenin gizemleri ve meselelerine dair sorula
r üzerine düþünmüþ olduklarýný unuturlar. Öðrencilerimden bir çoðunun buna caný sýkýlýr. Bö
erler. Gerçekte hiç kimse felsefede ustalaþamaz, çünkü bu mümkün deðildir. Fakat birkaç öze
ki, bilginin ve hakikatin þehvetine hiçbir þekilde direnemez.
23
2
Þüphecilik, Ahlak ve Matrix
GERAD J. ERION ve BARRY SMITH
Birçoðumuz dünyanýn göründüðümüz, hissettiðimiz, duyduðumuz gibi olduðuna inanýrýz. Size s
ltukta oturuyor, bu kitabý okuyorsunuz ve muhtemelen böyle olduðuna inanýyorsunuz; orada
, bir koltukta oturuyor olmanýz, okuyor olmanýz sizin için bir gerçek. Öyle ki böyle bir þe
rine düþünmeyi gereksiz görüyorsunuz. Çünkü her þey çok açýk, soluduðunuz hava kadar kesin.
rla uðraþýr ki?
Thomas Anderson'da aynen sizin gibi kendinin saygýdeðer bir yazýlým þirketinde çalýþan, ve
yen, ev sahibine yardým eden, uygulamalar yazan bir bilgisayar programcýsý olduðuna inanýy
or. (Elbette, öteki hayatýnda "Neo" lakaplý bir hacker olarak yasa dýþý faaliyetlerde bulun
n biri olduðuna ve bu hayatý bir tek kendinin bildiðine, yetkililerin ondan haberdar o
lmadýðýna inanýyor.) Yani Anderson gerçeðin týpký sizinki, benimki gibi olduðuna inanýyor;
de yaþadýðýný düþündüðü ve her gün gördüðü dünyanýn gerçek olmadýðýný öðrenmenin onun için
hayatýnda yaþadýðý rahat hükümranlýk gerçekte, insanlarý tükenmez bir enerji kaynaðý olara
manlayan yapay zekâlardan oluþan bir sistemin beyninde yarattýðý, kasýtlý, devasa bir yanýl
.
Mopheus'un Neo'ya bu yanýlsama dünyasýna dair yaptýðý açýklamada söylendiði gibi, bu "Matr
erdedir.
25
O her yerde. Hatta burada, bu odada. Pencereden dýþarý baktýðýnda, televizyonu açtýðýnda g
ittiðinde, dua ettiðinde, vergilerini ödediðinde onu hissedersin. O senin gözlerine baðlana
ve seni aslýnda bir köle olduðuna, hakikate kör eden dünyadýr. Neo, diðer bütün herkes gib
zincirlerinle, koklayamayacaðýn, dokunamayacaðýn, göremeyeceðin bir hapishanede doðdun. Bi
ihin hapishanesinde.
Anderson ve çaðdaþlarý kendilerinin, kitaplar okuduklarý, futbol maçlarý seyrettikleri ve
tür baþka faaliyetlerle meþgul olduklarý bir dünyada yaþadýklarýný sanma hatasýný iþliyorla
atlarýný bio-elektrik enerjilerini toplayan ve bilgisayar efendilerine veren bir tüpün içi
nde geçiriyorlar.
Neo bu durumu ilk öðrendiðinde kusuyor ve (yapay bile olsa) daha önceki, Matrix'teki ha
yatýna geri dönmeye çalýþýyor. Neo'nun güverte arkadaþlarýndan Cypher için bu durum öyle ko
yine yapay bile olsa) Matrix'in yalanlarýna dayanan zengin bir hayat karþýlýðýnda Morpheus'
ihanet etmeyi kabul ediyor. "Cehalet mutluluktur," der. Ajan Smith'le anlaþmasýný tam
amlarken. Bu edebi uydurma bizi korkuttuðu ölçüde felsefi sorulan uyandýrabilir. Çünkü bazý
flar bizim, Matrix benzeri bir sürekli yanýlsamalar dünyasýnda tutsak olduðumuzu iddia ede
cek kadar ileri gitmiþtir. Buradaki amacýmýz örneðin Rene Descartes gibi bazý Batý düþünürl
daki bu tür iddialarý, yani, hepimizin bir Matrix'in içinde yaþadýðýmýz varsayýmýný araþtýr
temel bir hataya dayandýðýný ve onun en iyi durumda metafizik bir isyan tavrýný temsil etti
i göstermek istiyoruz. Ayrýca, sonuç bölümünde, Cypher'in Matrix'e dönme seçiminin ahlaki y
i inceleyerek, yanlýþ ahlaki ilkelerinin onu ciddi ahlaki meselelerde hatalý karar ver
meye ittiðini göstereceðiz.
26
Bir Matrix'de Yaþýyor Olabilirsiniz: Rene Descartes ve Kötücül Cin
Gördüðümüz, iþittiðimiz ve dokunduðumuz dünyanýn bir yanýlsama olabileceði varsayýmýný fel
þüphecilik olarak bilinir. Þüpheciler dýþ dünyanýn var olduðunu kesin olarak bilemeyeceðim
sürer. Böylece, týpký Matrix'in kahramanlarýnýn içinde yaþar göründükleri gündelik dünyada
amalarý gibi, dýþ dünyaya dair bilgimizden þüphe etmenin olanaklý olduðunu söylerler.
Þüpheci varsayýmlar özellikle iki tür insana çekici gelmektedir. Ýlk grup, ebeveyn otorite
in kesin kabul ettiði gerçeklerine isyanýn bazen onlarý "Hiçbir þey göründüðü gibi deðildir
ne olduðunu bir tek ben biliyorum!" yargýsýný vermeye iten, metafizik bir biçime büründüðü
dir.
Ýkinci ve daha önemli grup kendilerini iki gruba ayýran felsefecilerdir. Birinci grup
metafizik bir isyan yaþadýklarý dönemi atlatamayan, saçma ve apaçýk hatalý varsayýmlar gel
en keyif, zevk alan felsefecilerden oluþur. Bu ilk sýnýfa giren felsefeciler, ergenliðin
þüpheci sloganlarýna inandýðýný söylemekten çekinmez. Ama burada bizim için önemli olan gr
gruba giren felsefecilerdir. Bu ikinci grup, örneðin Descartes, Matrix benzeri senar
yolarý hakikat ve bilgiye dair temel sorulan araþtýrmak için yararlý araçlar olarak görür.
Descartes bir klasik haline gelen Ýlk Felsefe Üzerine Düþünceler kitabýnda þüpheci bir sav
irir. Bu etkili savýn amacý, þüpheciliðin doðruluðunu göstermek deðil, bilime saðlam bir te
dýrmaktýr. Descartes bu görevi yerine getirmek için Ýlk Felsefe Üzerine Düþünceler kitabýna
nný açýklayarak baþlar. Bu karara göre, en ufak bir kuþku duyduðu bütün inançlan askýya ala
kelimenin tam anlamýyla mutlak kesin inançlar Descartes'in sýnavýndan geçebilecektir ve b
ilime sadece böylesi inançlar güvenilir bir temel
27
oluþturabilir. Descartes'tn köktenci þüpheciliði yöntemseldir. Yani, entelektüel bir amaca
zmet etmek için tasarlanmýþtýr. Descartes'ýn düþüncesinin bu aþamasýnda bütün kuþkulu inanç
ldýðý doðru deðildir. Bu, geçici, amaca ulaþýldýðýnda atýlacak bir askýya almadýr.
Ýnançlarý askýya alma sürecinde ilk atýlacak olanlar Descartes'ýn duyumlara dayanarak oluþ
olduðu inançlardýr. Birçok fikrimizi görme, iþitme, dokunma, koklama ve tat alma duyularýmý
cýlýðýyla topladýðýmýz bilgilere dayandýrýrýz. Örneðin apartmanýn dýþ kapýsýnda gördüðümüz
beri kapýyý açmaya uðraþanýn o olduðuna inanýrýz, yine anahtarlarýný unuttuðu sonucuna varý
ikte, Descar-tes'ýn dediði gibi, "bazen duyularýmýzýn aldatýcý olduðunu görürüz." Bu özelli
ki nesnelere dair duyularýmýz için geçerlidir, fakat diðer bütün nesneler içinde bir doðrul
rir. Apartmana girerken gördüðümüz, kapýnýn kilidiyle uðraþan kiþi aslýnda bir hýrsýz olabi
sýk bizi aldatmaktadýr ve duyularýmýza dayandýrdýðýmýz birçok inancýmýz Descartes'ýn yüksek
az, bu yüzden onun tarafýndan kapý dýþarý edilirler.
Akýl yürütmesine devam eden Descartes, þu anda bir koltukta oturup, bu kitabý okuduðunuz i
ancý gibi karþý çýkýlmasý görece zor inançlardan bile kuþkulanmanýn mümkün olduðunu ileri s
inançlar, ev arkadaþýnýzý gördüðünüze, onun kapýyý açmaya çalýþtýðýna dair inançlardan daha
Descartes düþ gördüðümüz zaman tam da bu tür þeylerde yanýldýðýmýzý iþaret eder. Düþünüzde
p kitap okurken görebilirsiniz, oysa gerçekte derin bir uykudasýnýzdýr. Uykudan uyanana ka
dar, düþteki hayatý, uyanýk hayatýmýzdan ayýramayýz. Morphe-us Neo'ya þu soruyu sorarken, b
dan hareket eder:
28
Hiç sana gerçek gibi gelen bir düþ gördün mü Neo? Ya bu düþten uyanman mümkün deðilse? O z
gerçek dünyayý birbirinden nasýl ayýn edeceksin?
Descartes düþ örneðinden hareketle, gerçekleri duyu yaþantýsýna dayandýrmanýn güvenilir ol
arýr ve duyularýn sunduðu kanýtlara dayanarak oluþturulmuþ bütün inançlarý askýya alýr.
Descartes bununla yetinmez, kendi inançlarýna yaptýðý saldýrýya devam eder. Düþ savý, fizi
a dair fikirlerimizin doðruluðundan kuþku duymamýzý saðlarken, sayýlar ve geometrik þekille
kunmaz. Descartes'ýn yazdýðý gibi "Ýster uyanýk, ister uyuyor olayým, iki üç daha beþ eder
n yalnýzca dön kenan vardýr." Bununla birlikte Ýlk Felsefe Özerine Düþünceler kitabýný aþað
ci bir zihinsel deneyle bitirir. Varsayalým der, "mutlak bir güce sahip, kurnaz bir
kötücül cin beni aldatmak Ýçin bütün enerjisini kullanýyor olsun." Böyle bir yaratýk, iki i
veya karenin dön kenan olduðu hakkýnda bizi kolayca yanýltabilir. Hatta bu kötücül cin, dah
a kolay bir þekilde, bizi dýþarýda bir dýþ dünyanýn var olduðuna inandýrabilir; oysa "gökyü
k, renkler, þekiller, onun yargýmýzý bulandýrmak için kullandýðý düþ yanýlsamalarýdýr." Böy
alý bir þekilde bütün bunlara sahip olduðumu düþün-mektense, ellerimin, gözlerimin, tenimin
eya duyulanýnýn olmadýðýný varsayýyorum." Descartes'ýn Ýlk Felsefe Üzerine Düþünceler kitab
, hayatlanmýzýn baþtan sona kötücül bir cinin bizi aldatmasý olmadýðýný kanýtlamak gerçekte
scartes'ýn ileri sürdüðü kuþkucu savýn hatalý olduðunu göstermenin herhangi bir yolu var mý
Matrix'i seyretmiþ olanlarýmýz, bu temelden hareketle, sürdüðümüz anlamlý hayatlann gerçek
erimize zeki bilgisayarlardan oluþan bir sistem tarafýndan sokulduðu ihtimalini kolayc
a bir kenara atýp atamayacaðýmýzý sorgulamakta haklýdýr.
29
Bir Matrix'de Yaþýyor Olabilirsiniz II:
Peter Unger'in Þeytan Bilim Adamý
Ve Hilary Putnam'ýn Kavanozdaki Beyni
Kuþkuculuk tartýþmasýna çaðdaþ bir katký, kendisi de bir kuþkucu olan ve kötücül bir cin t
ma, þeytani bir bilim adamý tarafýndan aldatýldýðýmýzý ileri süren Peter Unger'den geldi.(*
ger. Iqnrance. (Oxford: Clarendon. 1975), S. 7-8) Unger'in 1975'te lqnrance kita
býnda sunduðu senaryosuna göre dünyamýzda sandalyeler, kitaplar ve benzeri nesneler olduðu
rtak inancý þeytani bir bilim adamýnýn beyinlerimizde uyandýrdýðý, inceden inceye iþlenmiþ
madýr. Bu süper beyin uzmaný, sinir sistemimizin ilgili kýsýmlarýna baðlanmýþ elektrotlarýn
ektrik uyarýlan üreten bir bilgisayar kullanmaktadýr. Bu bilim adamý elektrik uyanlar ku
llanarak bizi gerçekte var olmayan sandalyeler ve kitaplar gibi nesnelerin var old
uðuna inandýrýr. Unger'in iddasýna göre böyle bir senaryonun þöyle bir içerimi vardýr: "Hiç
[mutlak bir kesinlikle], bizi elektrotlar kullanarak dünyada taþ diye bir þey olmadýðýna i
andýran þeytani bir bilim adamýnýn var olmadýðýný bilemez", o halde hiç kimse dünyada taþla
dan emin olamaz. Ayný þekilde, hiçbir zaman bir koltukta oturduðunuzdan, bu kitabý okuduðun
zdan mutlak bir kesinlikle emin olamazsýnýz, çünkü þeytani bir beyin uzmanýnýn veya konumuz
sek Matrix benzeri þeytani bir bilgisayar sisteminin kobaylarý olup olmadýðýmýzý asla bilem
z.
Hilary Putnam bu kuþkucu bilim-kurgu senaryosunu 1981 yýlýnda çýkarmýþ olduðu Akýl, Hakika
rih kitabýnda daha ileri götürür. Savýn Putnam versiyonunda, þeytani bir bilim adamý bizi s
ce taþlarýn var olmasý konusundan deðil, duyularýmýzla algýladýðýmýz her þeyde aldatýr. Put
nlerimizin cerrahi bir ameliyatla alýnýp, beyni besleyen kimyasallarýn olduðu bir kavano
za yerleþtirildiðini hayal etmemizi isteyerek baþlar. Güçlü bir bilgisayar beyinlerimize, b
zde, ör-
30
neðin koltukta oturduðumuz, kitap okuduðumuz, tenis oynadýðýmýz yanýlsamasýný yaratan elek
larý gönderir. Oysa, bütün bu süreçler boyunca þeytani bir bilim adamýnýn laboratuvarýný sü
zlarýn içinde yüzen birer beyinden baþka bir þey deðilizdir.
Putnam bilgisayar programýnýn beynimizin baþlattýðý eylemleri için uygun geri beslemeleri
bilecek kadar karmaþýk olduðunu varsayar. Bu bilgisayar, örneðin beyniniz bir þeyler atýþtý
koltuðunuzdan sizi kaldýrmayý denediðinde, sizi gerçekten de koltuðunuzdan kalkýp mutfaða
nize inandýrmak için gerekli uyarýlarý üretebilecek güçtedir. Fakat, bir þeyler yediðinizi
larak hissetmenize raðmen, siz hâlâ bir kavanozun içinde yüzen bir beyinsinizdir. Putnam,
Matrix'teki birçok insanýn durumuna çarpýcý bir biçimde benzeyen bu tuhaf senaryoyu ürettik
sonra, þu kuþkucu sorulan sorar: "Bir kavanozun içinde olmadýðýnýzý nereden biliyorsunuz?"
oruya bir cevap bulamadýðýmýz sürece, Descartes'ýn savlarýnýn ilham verdiði kuþkuculuk, baþ
okles'in kýlýcý gibi salýnmaya devam edecektir.
Matrix'ten Kurtuluþ: Kuþkuculuða Karþý Çýkmak
Neyse ki, þüpheci olmayan felsefeciler, Descartes, Unger, Putnam ve Matrix tarafýndan
ortaya atýlan hakikat ve bilgi hakkýndaki baþa bela sorulara bazý cevaplar vermiþtir. Ýlk
larak, þüpheci senaryonun yalnýzca bir olasýlýk olduðunu, üstelik zayýf bir olasýlýk olduðu
ek önemlidir. Descartes'ý sistematik kuþkuculuðunda takip etme zahmetine katlanmamýzýn sebe
i, büyük ölçüde, bunun özel felsefî baðlamýndan kaynaklanmaktadýr. Bilimin en yüksek ideall
miz gereken mükemmel bilgi arayýþýnýn baðlamý. Descartes için bilginini mutlak bir kesinlið
olmasý gerektiðini, kötücül bir cinin (veya bir bilgisayar sisteminin) bizi aldatýp aldatm
yacaðýndan asla emin olamayacaðýmýzý ve bu yüzden bilgi iddialarýmýzý duyu-
31
larýmýza dayandýramayacaðýmýzý hatýrlayalým.
Kuþkuculuk yandaþý veya kuþkuculuk karþýtý savlan incelediðimiz felsefi bir baðlamda, son
kesin bir standart uygulamak tamamýyla normaldir. Bununla birlikte bu standartlar
gündelik hayatýn olaðan baðlamýna taþýndýðýnda aþýrý katýdýrlar. Bir arkadaþýnýz size yarýn
na "Hava diye bir þey var mý?" veya "Yarýn nedir?" diyemezsiniz. Böyle bir durumda arkad
aþýnýz sizin delirdiðinizi düþünürse haksýz sayýlmaz. Farklý baðlamlarda, neyin gerçekten b
r farklý standartlar söz konusudur. Bazý felsefi baðlamlarda bilgi için çok katý standartla
ygulayabiliriz. Fakat gündelik hayat baðlamlarýnda, hepimizin bildiði, hepimizin paylaþtýðý
sa bir sað-duyusal bilgi koleksiyonu tarafýndan doðrulanan normal standartlar uygularýz.
O halde gündelik hayat baðlamýnda, nerede oturduðumuzu, ne yaptýðýmýzý, hava durumunu, maç
rçekten de biliriz.
Demek ki kelimenin tam anlamýyla kendi ve çevremizdeki dünya hakkýnda birçok þeyi biliriz.
Bu þeyler hakkýndaki inançlarýnýz hem doðrudur hem de gündelik deneyimler tarafýndan gerçek
a doðrulanýr. Örneðin, þu anda düþ görmediðinizi biliyorsunuz. Descar-tes'ýn (týpký Elvis g
e Matrix'in sadece bir film olduðunu biliyorsunuz. Ayrýca modern bilim sürekli olarak
hiç de felsefeden daha az kesin olmayan bilgiler sunmaktadýr: Elektronlar gök-taþlanndan
daha küçüktür, balýklar memeli deðildir, Ay küflü (veya baþka türden) bir peynir deðildir.
bilimin ilerlemesinde yanlýþlanabilirliðin. yani bilimsel teorilerin sürekli olarak haki
katin testine tabi olduðu gerçeðinin oynadýðý önemli rolü inkar etmiyoruz. Evrimci biyologl
vrim teorisinin hatalý olduðuna dair yeni kanýtlarýn bulunabileceði gerçeðini bile göz ardý
er. Yani yaradýlýþ gibi alternatif teorilere karþý ateþli saldýrýlan, din düþmaný olmalarýn
m lehinde sürekli yeni ve saðlam kanýtlar bulmalarýndým kaynaklanmaktadýr.) Eðer gerçekten
kli büyüyen bir saðduyusal ve bilimsel bilgi birikimine sahip oluyorsak, o zaman bilgi
nin Descartes'ýn kuþkuculuk tartýþmasýnda talep ettiði çok özel kesinlik türüne her zaman i
uðu iddiasýný reddetmemiz gerekir. 32
Descartes'ýn temel epistemolojik ilkesinin, deyim yerindeyse ancak kesin bilginin
bilgi olduðu ilkesinin kendine özgü sorunlarý vardýr. Hakikatin bilinemez bir þey olduðunu
rsaymak anlamýnda kendi kendinin altýný oymaktadýr. Genç Theodore Stick'in ve Lewis Va-ugh
n'un iþaret ettiði gibi, "[kuþkucular] bilginin kesinlik gerektirdiðinden kesin olarak e
min olmadýktan sürece bilginin kesinlik gerektirdiðini bilemezler." (vurgular sonradan
eklenmiþtir). Descartes'ýn ilkesine dair yukarýda söz ettiðimiz kuþkularýn ýþýðýnda, bu il
sin görünmez. Gerçekte saðduyusal ve bilimsel inançlar, Descartes'ýn ilkesinden daha kesin
eðilse bile, daha güvenilirdir. Her þey bir yana Descartes'ýn yazdýklarýný okurken bizzat d
larýmýzýn sunduðu kanýtlara güveniriz. O halde bilginin kesin olmasý gerektiði konusundaki
sýndan kuþku duymak için haklý sebeplerimiz var.
Felsefeci Bemard Williams tarafýndan geliþtirilen baþka bir kuþkucu karþýtý sav daha vardý
lliams, bizzat düþte ve uyanýkken yaþadýðýmýz tecrübeler arasýnda bir ayrým yapabiliyor olm
farklý tecrübenin ve bunlar arasýndaki farklarýn ayrýmýnda olduðumuz anlamýna geldiðini ile
k Matrix benzeri bir sürekli-düþ-hapisha-nesinde kilitli olduðumuza dair korkularýmýza bir
on veriyor. Bu iki farklý tecrübe hakkýnda konuþabiliyor olmamýz, bunlarýn arasýnda bir far
lduðunu ve bu farký bildiðimizi gösterir. Williams'ýn yazdýðý gibi "düþü ancak uyanýk algým
" Yani, düþ ile uyanýklýk arasýndaki ayrýmý, ancak bazen uyanýksak yapabiliriz ve iki tecrü
sýnda ayrým yapabiliyorsak, ki yapabiliyoruz, hayatýmýzýn asla son bulmayan bir düþler zinc
olduðundan korkmamýz için ortada hiçbir ciddi sebep yoktur.
Demek ki felsefe, Matrix filmi üzerine dikkatli bir düþünmenin hemen uyandýrabileceði meta
izik belirsizlikten kurtulmak için bir dizi araç sunmaktadýr. Nerede oturduðumuz, ne yap
týðýmýz, etrafýmýzdaki dünyanýn neye benzediðine dair bilgimiz felsefi kesinlik deðil, faka
33
gündelik ve bilimsel amaçlarýmýz uðruna kullandýðýmýz baðlama uygun, güçlü meþrulaþtýrma t
yanýn varolduðuna inanmamýzýn iyi sebeplerini, yalnýzca bu dünyanýn var olduðunu deðil, ayr
doðasýný ve yapýsýný bildiðimiz iddiasýný kanýtlamak için kullanabiliriz. Manin Gardner'ýn
gibi:
Bir dýþ dünyanýn var olduðu hipotezi...öyle yararlý ve asýrlara dayanan tecrübeyle öyle sa
, bu kadar bir kesin baþka deneysel varsayým olmadýðýný söylersek abartmýþ olmayýz. Bu vars
arlýdýr ki, bundan kuþkuya duymak, bir deli veya bir metafizikçi olmadýðýnýz sürece neredey
dýr.
€
Ahlak ve Matrix: Cypher'ýn Yanlýþý
Descartes ile Matrix'in ilham verdiði kuþkucu þüphenin pençesine düþtüðümüzde, Ajan Smith'
yý yapan Cypher'i anlayabiliriz. Gerçek dünyanýn sefil hayatýndan býkmýþ olan Cypher Matrix
engin ve ünlü bir aktör olarak yeni bir hayat karþýlýðýnda Smith'i Morpheus'a götürmeyi kab
Cypher Matrix'in gerçek olmadýðýný bilir. Fakat bunu kulak arkasý edip yanýlsamalý fantezin
yifli dünyasýna geri dönerek hayatýný daha iyi hale getireceðine inanýr.
Ne var ki Cypher burada büyük bir hata yapar. Hayatýný yalnýzca zevk için sürdürmeyi seçer
kin onun hayatýný yaþanmaya deðer kýlacak tek þey olduðunu iddia eder. Felsefede, kendi baþ
li olan tek þeyin haz olduðunu söyleyen öðreti hedonizm(* Hedonizm faydacýlýðýn temel bileþ
n biridir. Faydacýlýk bir eylemin ahlaki deðerinin bu eylemin ürettiði mutluluk miktarýna b
olduðunu söyleyen bir ahlak anlayýþýdýr. Faydacýlýðýn iki kurucusu Jeremy Bentham ile John
ll'dir.), yani hazcýlýk olarak bilinir.
Hedonizm ilk baþta insana çekici gelse de, felsefeci Robert Nozick kitabý Anarþi, Devle
t ve Ütopya'(** Robert Nozick. Anarchy. State, and i'topia (New York: Basic Books,
1974).)da ona karþýsýna güçlü bir sav çý-
34
karýr. Bu sav bizim için özellikle ilgi çekici. Çünkü baþka bir kavanozda beyin zihinsel d
içeriyor.
Nozick de besin kimyasallarýnýn içinde yüzen þuursuz bedenler olabileceðimizi iddia ederek
baþlýyor. "Deneyim makinesi" adýnda, merkezi sinir sistemimizi uyarmak için elektrotlar
kullanan güçlü bir bilgisayardan söz ediyor. Nöro-psikologlar bu deneyim makinesini kullan
arak bizde, kitap okuduðumuz, arkadaþlarýmýzla buluþtuðumuz, bira içtiðimiz ve benzeri hoþ
aptýðýmýz yanýlsamasýný yaratabiliyorlar. Ne var ki bütün bu süre boyunca biz, deneyim maki
nde bulunmaktayýzdýr. Deneyim makinesinin isteðimiz bütün deneyimleri üretmek için inþa edi
varsayarsak, kendimizi tümüyle baþarýlý, mutlu ve güzel hissederek yaþayabiliriz. Nozick b
da soruyor: "Ömrünüz boyunca makineye baðlanmak ister misiniz?"
Elbette Cypher'ýn cevabý "Evet." Ne var ki birçoðumuz haklý olarak daha tedbirli olacaktýr
Çünkü hayatýmýzý bu þekilde sadece elektrot uyaranlarýna dönüþtürme fikrinde rahatsýz edic
Nozick, Cypher gibi deneyim makinesine baðlanmak isteyecek olanlara karþý yönelttiði bir
dizi savla bunun neden böyle olduðunu açýklýyor. Ýlk olarak, diyor, "Biz bazý þeyleri sadec
rübesini edinmek deðil, yapmak isteriz. Ne deneyim makinesi ne de Matrix gerçek, anlam
lý eyleme izin verir. Bunun yerine anlamlý eylemin bir görüntüsünü yaratýr. Fakat baþka çar
ar:
Biz bir þey olmak istiyoruz... Ama tankýn içinde yüzen biri hiçbir þey yapamayan bir et yý
nkýn içinde uzun süre kalan insanýn nasýl biri olduðunu yanýtlayanlayýz. Cesur mu, zeki mi,
k mi, nükteli mi, sevgi dolu mu? Bu sadece bir yanýt meselesi deðildir, onun [bir þey] o
lmasý imkânsýzdýr.(Nozick, Anarþi, Devlet ve Ütopya, s. 43)
Nihayet deneyim makinesi, birçoðumuzun þiddetli arzularýnýn mecbur kaldýðý gibi, hakikatle
angi bir þekilde temas etmemize
35
izin vermez. Nozick buradan hareketle þu sonuca varýr: "Bir deneyim makinesi hayal
ederek ve onu kullanmayacaðýmýzý anlayarak deneyimin dýþýnda baþka þeyler istediðimizi öðre
kilde, Cypher'in kararýný düþünerek ve ayný þeyi yapmayacaðýmýzý fark ederek zevk (veya ün,
ik veya güzellik) dýþýnda þeyler de istediðimizi öðreniyoruz. Cypher'in seçimi, gerçekte, a
Neo'nun "hakikat çölüyle" yüzleþme karan, ona, hayatýna anlam ve bu sayede ahlaki bir deðe
atacak gerçek deneyimler ve gerçek eylemler yaþama fýrsatýný veriyor. Ahlak felsefecisi Joh
Stuart Mill'in yazdýðý gibi, "Karný aç bir insan olmak, karný tok bir domuz olmaya; kendin
en hoþnutsuz Sokrates olmak, kendinden hoþnut bir aptal olmaya yeðdir."
€
Kendini Bil
Matrix bize felsefî þüpheciliðin tedirginlik veren kaygýlarýný, hayli çekici bir biçimde s
Ne var ki üzerine biraz düþününce kuþkucularýn dünyanýn varlýðý hakkýndaki þüpheleriyle ne
mýz gerektiðini anlayamýyoruz. Eðer bir felsefe seminerindeysek bu tür kuþkulara eyvallah.
akat normal hayata gördüðümüzde onlarýn mesnetsiz olduðunu görüyoruz. Dahasý, Cypher'in hak
Matrix'e geri dönerek yaptýðý büyük hatayý da görebiliyoruz. Akýl bizi yalnýzca dýþ dünyan
ul etmeye zorlamýyor, fakat ayný zamanda bu dünyayla yüzleþmemizi, bu dünya içinde kendimiz
nlamlý bir hayat kurmamýzý ve hepsinden önemlisi hayatý, yetiþkin birer insan olarak, ciddi
e almamýzý talep ediyor.
36
€
3
Matrix Olanaðý
DAVID MITSUO NIXON
Matrix'i seyrettikten sonra sormak zorundayým, "Þu anda Matrix'in içinde olabilir miy
im? Belki gördüðüm, tattýðým, hissettiðim ve dokunduðum, gerçek sandýðým her þey, gerçekte
düþ dünyasý'nýn bir parçasýdýr." Bu öylesine ilginç bir bakýþ ki, ona bir ad takmaya deðer
laylýk olsun diye Matris Olanaðý olarak adlandýrýyorum: þu anda benim (veya sizin) bir Matr
x'te olmanýz mümkün.
Bu makalede Matrix Olanaðý'ný çevreleyen bir dizi soruyu incelemek istiyorum. Bu sorula
r þunlardýr: (a) Þu anda fiilen Matrix'in içinde bulunmasak bile, Matrix Olanaðý'nýn þu and
diðimiz ve bilmediðimiz þeylere dair ne gibi içerimleri vardýr? (b) Neo Matrix'te olduðunu
asýl öðreniyor (öðreniyor mu?) (c) Matrix Olanaðý bize bir anlam ifade ediyor mu? Sonraki i
bölümde varacaðým sonuçlarýn hayli karþý-sezgisel, hatta bazý okuyucular için kabul edilmez
eðini þimdiden belirtmek isterim. Fakat savlar sizi ikna etmese bile, onlarýn en azýndan
sizi düþünmeye sevk edeceðini umuyorum.
€
Gerçekten Bir Þey Biliyor Muyuz?
Matrix Olanaðý'nýn þu anda bizim neyi gerçekten bilip bilmediðimiz açýsýndan ne gibi sonuç
Matrix Olasýlýðý þu anda Matrix'in içindeyim anlamýna gelmiyor. Þu anda Matrix'in içinde ol
37
inandýðým birçok þeyin yanlýþ olmasýnýn mümkün olduðu anlamýna geliyor. Örneðin, benim bir
uðuna inanýyorum, oysa arabam falan yok; çünkü þu anda pembe bir bulamaç tüpünde yüzüyorum.
naðý þu anlama geliyor: Þu anda sahip olduðum birçok inancýn yanlýþ olmasý mümkündür.
Gelin bir an için Matrix Olanaðý'nýn geçerli olduðunu (yani bize anlamlý geldiðini ve bunu
kten mümkün olduðunu varsayalým), o zaman þu anda sahip olduðum birçok inanç yanlýþtýr. Ýna
nun yanlýþ olduðu fikrine insanlar, tipik olarak iki tür tepki verirler.
Birincisi þudur: "Eðer bir inancýn yanlýþ olmasý mümkünse, o zaman bu inancý bildiðinizi s
niz. Örneðin Ay'ýn içinin oyuk olmadýðýna ve burada cücelerin yaþamadýðýna inanýyor olabili
birlikte Ay'ýn içinde cücelerin yaþýyor olmasý mümkündür. Demek ki Ay'ýn içinde cücelerin
ak bilmiyorsunuz. Elbette sizden inandýðýnýz þeylerden vazgeçmenizi istemiyorum. Fakat saký
unlarýn gerçekten bildiðiniz þeyler olduðunu sanmayýn. Bu tutum, Descartes'ýn yöntemsel þüp
benzer. Descartes tek bir kesinlik bulmak için, üzerine kuþkunun gölgesi düþen her þeye duy
inancý askýya alma yöntemini kullanýr. Descartes Matrix'i seyretmedi; fakat onun hikâyesi
de eþit ölçüde korkunçtur. Descartes, hikâyesinde, "sonsuz güce sahip zeki ve kötücül bir c
nerjisiyle beni aldattýðý" olasýlýðýyla oynar. Descartes için, böyle bir cinin onu aldatýyo
kün olmasý, en azýndan cinin hakkýnda onu aldatabildiði nesnelerin bilgisine þüphe düþürür.
Diðer tepki ise þu þekildedir: Eðer gerçek dünyada "bilme" kelimesine bakarsanýz, her zama
anlýþ bir bilgiye sahip olduðumuzun mümkün olduðunu teslim ettiðimiz þeyleri bilgi olarak k
ettiðimizi görürsünüz. Gerçek dünyada (filozofluk taslamadýðýmýz sürece) bir inancýn bilind
onun yanlýþ olmasýnýn imkânsýz olmasýný beklemiyoruz. Örneðin otobüs duraðýnda biri gelip s
38
"Saatin kaç olduðunu biliyor musunuz?" Kol saatime bakýyor ve yanýt veriyorum, "Evet, s
aat 12:30." Saatimin durmuþ olabileceðini kabul ediyorum, fakat eðer filozofluk taslamýy
orsam, bu benim saatin kaç olduðunu bildiðimi düþünmeme bir engel teþkil etmez. Felsefecile
, felsefe yapmadýklarý zamanda aramadýklarý böylesi yüksek standartlarý birdenbire bilgide
malarýný neye yormalý bilmiyorum. Eðer biri bana bir inancýmýn yanlýþ olmasýnýn olasý olduð
enim tepkim þu olur: "Eeee?" Mesele bir þeyin mümkün olmasý deðil, ne kadar olasý olduðudur
yüzden biri bana herhangi bir konudaki inancýmýn büyük ihtimalle yanlýþ olduðunu gösterene
andýðým ve bildiðimi sandýðým hiçbir þeyi deðiþtirmem.
Ben bu ikinci tepkiyi verme eðilimindeyimdir. Fakat belki bu iki farklý görüþü, bunlarýn f
lý "bilgi" türlerinden bahsettiði þeklinde anlayarak, birleþtirebiliriz. Birinci görüþ bir
ilgi türünden bahseder, eðer yanýlma ihtimaliniz yoksa, bir þeyi süper bildiðinizi söyleyem
iz. Descartes'ýn baþka bilgileri üzerine inþa edeceði taþtan bir temel arayýþýnda kullandýð
culuk bu tür bir bilgi arar.(* Rene Descartes, Ýlk Felsefe Üzerine Düþünceler, Sosyal Yayýn
Ýkinci tür görüþ, yanýlma olasýlýðý çok yüksek olmadýkça, doðru olduðunuzu söyleyebileceði
bahseder. Her iki görüþ de, Matrix Olanaðý'nýn, fazla (belki hiç) süper bilgiye sahip olma
nun doðru olduðunu sandýðýmýz sürece bilgi olarak kalan birçok sýradan bilgiye sahip olduðu
deðiþtirmeyeceðini kabul edecektir. Þöyle söyleyeyim, Matrix mümkün ise, gerçekten bir þey
lmediðimiz sorusu eski cazibesini yitirir.
€
Neo, Matrix'te Olduðunu Biliyor mu?
Þimdi, biraz vites deðiþtirip Neo'nun Matrix'te olduðunu nasýl bulduðu hakkýnda konuþmak i
rum. Film bizden Neo'nun daha önce bilmediði bir þeyi öðrendiðini, yani, hayatýnýn büyük bi
macýn içinde yüzen bir beden) olarak geçirdiðini öðrendiðini
39
görmemizi istiyor. (Burada dikkatimi daha az talepkâr olan olaðan bilgi ile sýnýrlýyorum).
Neo öðrendiði þeyi öðrenme noktasýna nasýl geliyor?
Morpheus Neo'ya kýrmýzý ve mavi hapý uzatmadan önce þöyle söyler: "Hiç kimseye Matrix'in n
anlatýlamaz. Onu kendin görmelisin." Morpheus bunun nedenini söylemiyor, ama bunun seb
ebi tahmin ederim, hiç kimsenin ona inanmayacak olmasýdýr. Ýsterseniz þöyle söyleyeyim: ona
lnýzca her þeye inanabilecek saf ve aptal insanlar inanýr. Ve bu insanlar, ara sýra attýkl
arýný tuttursalar da bizim bilgili dediðimiz insanlar sýnýfýna girmez. Yani Neo Morpheus'un
tanýklýðýna güvenerek Matrix hakkýnda bir þey bilemez, çünkü böyle bir hikâyeye inanmak saf
nýþlar (bazen doðru çýksa da) bilgi deðildir. Çünkü bir inancýn tam anlamýyla bilgi sayýlab
klý çýkarýlmasý gerekmektedir. Gerçekten de bilginin geleneksel tanýmý, haklý çýkan doðru i
el tanýma göre, eðer bir þeye inanýyorsanýz ve inancýnýz doðruysa, ona inanmakta haklýsýnýz
iðinizi söyleyebilirsiniz. Ne var ki birçok kiþi bu geleneksel açýklamada hatalar bulabilir
fakat en aandan haklý çýkma gerekliliðinin aptal inanýþlar ile þanslý tahminlerin bilgi sa
ngellediðini söyleyebiliriz.
Neo kýrmýzý hapý alýyor ve böylece "tavþan ininin ne kadar derine gittiðini" öðreniyor. Bi
geçmeden herhalde hayatýnda yaþadýðý en tuhaf deneyimleri yaþamaya baþlar. Kýrýk bir aynan
ndini tamir ettiðini görür. Aynaya dokunur ve ayna onu aynamsý bir maddeyle kaplar. Bird
enbire kendini kollarýndan, bacaklarýndan, baþýndan kablolarýn ve fiþlerin baðlanmýþ olduðu
r bulamaç tüpünün içinde bulur. Etrafýnda milyonlarca baþka tüp olduðunu görür. Örümceðe be
havalanýr, onu boynundan yakalar, kafasýndaki fiþi çeker ve uçarak uzaklaþýr. Hemen ardýnda
oþalýr, bir borunun içinden aþaðý kayar ve kanalizasyona benzeyen bir yere düþer. Bir dakik
ra büyük bir vinç kolu onu sudan çýkarýr. Þuuru
40
gidip gelir. Nihayet içinde bulunduðu gemide gezecek kadar iyileþir. Sonra kafasýna fiþ g
ibi bir þey takýlýr ve birdenbire kendini "yapýnýn", "yükleme programýnýn içinde bulur. Mor
urada ona Matrix'in uzun hikâyesini anlatýr.
Ýnanýlmasý zor bir hikâyedir. Neo ilk baþta inanmaz. Yaþadýðý þeyler öyle þok edicidir ki
kusar. Onu suçlayamayýz. Çünkü bütün hayatýnýzýn sahte bir hayat olduðunu, aslýnda "bilgisa
ir düþ olduðunu öðrenmek" en azýndan insanýn tansiyonunu düþürür. Fakat benim sormak istedi
n inanýlmasý duygusal olarak acý verici bir þey olup olmadýðý veya Neo'nun en son yaþadýkla
rsak, buna inanmanýn makul olup olmadýðý deðil. Aksine þu: Acaba bu korkutucu deneyimler, o
un þimdiye kadar bir tüpün içinde yaþamýþ olduðuna inanmasý için, Morpheus'un tanýklýðýnýn
sunabilir mi? Yoksa bu tuhaf deneyimlerden sonra bu inanýlmaz hikâyeye inanmak, hâlâ onu
n için bir aptallýk olmaya devam eder mi?
Dikkat edin, Neo'nýn yeni inanýþlarýnýn (bütün hayatýný Matrix'te geçirmiþ ve þimdi özgür
anlýþ olduðunu söylemiyorum. Elbette böyle bir þey mümkün. Belki de Matrix diye bir þey yok
o þimdiye kadar bildiðimiz bir hayat sürmüþtür ve son zamanlarda aslýnda güçlü sanrýlara se
bir hap içmeye kandýrýlmýþtýr vs., vs. (Açýkçasý sonuç böyle çýksaydý, film açýsýndan hayal
Evet, böyle bir þey mümkündür. Fakat mümkün olan her þeyin gerçekten olduðuna inanmamýz iç
iyi sebeplerimiz yoktur. Ayrýca olasýlýðýn derecesini her zaman akýlda tutmalýyýz. Çünkü an
e olasý olduðuna inandýðýmýz þeylere inanmamýz makuldür.
Peki Neo inandýðý þeye inanmak için -yani eskiden Matrix'in tutsaðý olduðuna, artýk özgür
mak için- iyi sebeplere sahip mi? Eðer cevap evet ise, onun sadece inanmadýðýný, ama ayný z
n-
41
da bildiðini söyleyebiliriz (Hata yapma olasýlýðý bulunmakla beraber, bu olaðan bir bilgid
.
Neo'nun tuhaf deneyimlerinden sonra bile Matrix'in varlýðýna inanmak için pek iyi sebep
lere sahip olmadýðý fikri üzerinde biraz durmak istiyorum. Diyelim ki Neo 25 yaþýnda. Bu du
umda Matrix hikâyesine inanmasý için ondan 25 yýllýk tümüyle normal ve güvenilir deneyimler
kendisinden gerçek olduðuna inanýlmasý istenen birkaç günlük tuhaf deneyimlerin karþýlýðýnd
atmasý istenmektedir. Bence burada aceleci davranýlmýþ. Hele bu tuhaf deneyimlerin kýrmýzý
yuttuktan hemen sonra gerçekleþtiðini düþünürsek epeyce aceleci.
Ayrýca Neo'nun deneyimlerini yorumlamaya muktedir olmasýný saðlayan bütün yeteneklerinin,
di tümüyle güvenilmez olduðu için bir kenara atmasý istenen yirmi beþ yýl içinde kazanýldýð
daha da kötüleþir. Yani, Neo, duyularýnýn saðladýðý þeylerden hangilerinin bilgi olduðunu b
ayatýnýn ilk 25 yýlýna borçludur. Fakat eðer Matrix hikâyesine inanacaksa, deneyimlerini na
orumlamak gerektiðine dair öðrenmiþ olduklarýný da bir kenara atmak zorundadýr. Aþaðýda, Ne
rix hikâyesini kabul ettiði taktirde atýlacak olan, bir insanýn deneyimlerini yorumlamasýný
birkaç temel kuralýnýn küçük bir listesi bulunmaktadýr:
(a) Ýnsanlar genel olarak yalan söylemezler, yani eðer biri size bir þey söylüyorsa, muhte
elen doðrudur.
(b) Eðer biri sizin dilinizi konuþuyorsa, sizin dilinizi konuþuyordur.
(c) Eðer bir þey yaptýðýnýzý hatýrlýyorsanýz, mutlaka yapmýþsýni2dýr.
(d) Ýnsanlar birbirlerine dokunduklarýnda beden deðiþtirmezler.
(e) Ýnsanlar kýzdýklarýnda kafataslarý gerçekten atmaz.
(f) Ýnsanlarýn ayakkabýlarýnýn yürürken çýkardýðý sesler, sizinle iletiþime girmek için çý
(bu yüzden bu ayak seslerini yorumlamanýn bir anlamý yoktur!)
(g)€Eðer bir nesne büyüyor görünüyorsa, bu genellikle onun size
42
yaklaþtýðý anlamýna gelir (benzer bir þekilde, küçülüyorsa, uzaklaþýyor demektir).
(h) Þeyler siz bakmadýðýnýzda da varolmaya devam eder.
Bunun gibi inandýðýmýz, ne kadar apaçýk olurlarsa olsunlar üzerine düþünmeyi býrakmadýðýmý
(siz, ben, Neo) bu tuhaf, fakat aþikâr þeylere inanmakla yetinmiyoruz, ayrýca onlara ina
nmakta haklýyýz. Çünkü bunlara inanmak makuldür. Fakat ne kadar aþikâr görünürlerse görünsü
cýmýz doðuþtan gelmiyor. Peki onlara inanmamýzý haklý çýkaran þey nedir? Onlara inanmakta h
r deneyimlerimize uyuyorlar (ve bu deneyimlere güvenmemek için hiçbir sebebimiz yok).(
* Ben bilgikuramsal meþrulaþtýrmanýn anlaþýlmasýnda açýklayýn tutarlýlýk fikrinin merkezi b
olduðunu düþünen deneycilerden biriyimdir. Bir insanýn inançlarýnýn onun sahip olduðu tecrü
duðu için meþru olduklarý fikriyle gelmek istediðim yer bu açýklayýcý tutarlýlýk ilkesidir.
kýþ açýlarý bu tür fikirle esastan uyuþmayan kiþiler tezimi ikna edici bulmayacaktýr.) Bize
þekilde doðru görünmelerinin sebebi, onlann doðruluklarýndan kuþkulanmamýza neden olacak b
ay yaþamamýþ olmamýzdýr. Eðer farklý deneyimlerimiz olsaydý, onlarý bu kadar meþru kabul et
a yanlýþ olduklarýný düþünürdük. Demek ki bu temel kurallarýn meþruluðu önemli ölçüde bir i
dayanýr. Eðer geçmiþ deneyimlerinize güvenemezseniz, bunlara inanmak için hiçbir sebebiniz
ktur. Yukarýda sözünü ettiðim ilkeler son derece önemlidir; çünkü bunlar deneyimlerimizi yo
mýza yardýmcý olurlar. Bu yorum ilkelerine güvenmekte, ancak geçmiþ deneyimlerinize güveniy
anýz, haklýsýnýzdýr. Eðer Neo bütün deneyimlerinin kötücül bir bilgisayar tarafýndan ona ve
ediyorsa, bunlara güvenmek için hiçbir gerekçeye sahip deðildir. Bu yüzden yukarýdaki yoru
lkelerine inanmasý meþru deðildir ve yeni deneyimlerini eskiden yaptýðý þekilde yorumlamaya
vam edemez.
Bazý þeylerin bize normal, bazý þeylerin þaþýrtýcý gelmesinin sebebi, yaþadýðýmýz deneyiml
sýk sýk konuþtuðumuz
43
insanlarýn aslýnda bizimle ayný dili kullanmadýðýný, baþka bir dili konuþtuðunu ve kulland
limenin aslýnda baþka bir anlama geldiðini keþfetmek beklenmedik ve tuhaf bir deneyim ol
acaktýr. Ya da örneðin bazý insanlarýn yalnýzca salý ve perþembe günleri uyuduklarýný öðren
acaktýr. Tuhaf ve beklenmedik olan (ayný zamanda normal ve bildik olan), bizim deney
imlerimizin, alýþkýn olduðumuz þeylerin bir fonksiyonudur. Eðer Neo geçmiþ deneyimlerine gü
se, olmasýný beklediði þeyleri bekleyemez. Artýk hiçbir þekilde þu normal, þu tuhaf deme þa
deðildir. Neo insanlarýn kendiyle ayný dili konuþur göründüðü bir dünyaya alýþkýn olduðu i
iyelim ki Morpheus) kendi diline benzer sesler çýkarmaya baþladýðýnda onun kendisiyle ayný
den konuþtuðunu düþünmeye eðilimli olacaktýr. Fakat eðer bu dünya kötücül bir bilgisayar ta
olarak yaratýlmýþ bir dünya ise Neo bu dünyaya güvenemez. Bu durumda Neo'nun Morpheus'un ke
disiyle ayný dilde konuþtuðuna, onun doðru söylediðine, kýzdýðýnda kafatasýnýn atmayacaðýna
r. Çünkü bu þeylerden herhangi birine inanmasýnýn meþruluðu güvenemediði deneyimlerden gelm
Fakat bu, eðer Neo hayatýnýn büyük bir kýsmýný, þeytani bir bilgisayarýn kendisine verdiði
le Matrix'te geçirdiðine inanýrsa, Morpheus'un anlatýr göründüðü hikâyeye inanmasýnýn meþru
r. Yok eðer, Neo'nun, ona hayatýný Matrix'te geçirmiþ olduðunu anlatan (veya anlatýr görüne
heus'a inanmasý yerindeyse, hayatýný Matrix'te geçirmiþ olduðuna inanmasý yersizdir. Buna k
i kendini yalanlayan inanç diyebiliriz. Bizzat ona inanýyor olmanýz, ona inanmak için iy
i sebepleriniz olmamasýný gerektirir. (Þunla karþýlaþtýrýn: "Hesap yapmada o kadar kötüyüm
rýmýn yüzde ellisi yanlýþ çýkýyor.")
Elbette seyirciler resmin, filmin esas oðlanýna göre, daha büyük bir kýsmýný görebiliyorla
ramlanmýþ dünyanýn gerçek dünyaya
44
yeterince benzediðini ve Neo'nun yeni deneyimlerini (örneðin Morpheus'un onunla ayný di
li konuþup konuþmadýðý veya doðru söyleyip söylemediðine dair) yorumlarýnýn doðru olduðunu
Fakat (seyircilerden farklý olarak) Neo, Matrix'in dünyasýnýn gerçek dünyaya benzediðini dü
hiçbir saðlam gerekçeye sahip deðildir. Yeni deneyimlerinin onu hemen gerçek dünyanýn (hak
arak) Matrix'in dünyasýna benzediðine inanmaya iteceðini düþünebilirsiniz; fakat gerçekte b
i deneyimler, yukarýdaki gibi bazý yorum ilkelerince yorumlanmadýðý sürece deðersizdir. Dah
e gördüðümüz gibi Neo, geçmiþ deneyimlerine güvenemediði için bu ilkelere de güvenemez. Bu
, geniþ ölçüde kabul gören Holizm [bütüncülük] denilen bir bilgikuramýna dayanýr. Bu kurama
neyim, kendi baþýna deðil, ancak karþýlýklý baðlantýlý ve daha geniþ bir deneyimler koleksi
parçasý olarak doðrulanabilir. Ki bunlardan bazýlarý yorum ilkelerini içermektedir. (Eðer
görüþ size yanlýþ geliyorsa, buradaki sav da çekici gelmeyecektir). Böylece, Neo yeni deney
erini eskisi gibi yorumlamakta ve bu yeni þeylere inanmakta (örneðin eskiden Matrix'in
içinde yaþadýðýna ve anýk özgür olduðuna inanmakta) haksýzdýr. Buradan çýkacak doðru sonuç
ginin en sýnýrlý anlamýnda bile) eskiden Matrix'te ne olduðunu, þimdi ne olduðunu bilemeyec
r.
Sanýrým bu akýl yürütme, Matrix Olanaðý'na benzer geniþ ölçekli varsayýmlarý karþýlamak iç
r. Yani, bu fantastik hikâyelere inanmanýn, neredeyse kendi kendini imkânsýz kýldýðý sonucu
rýlabilir. Fakat bu baþka bir yazýnýn konusudur. Þu an için, baþlangýç noktamýza Matrix Ola
dönmek isterim.
€
Matrix Olanaðý Anlamlý mý?
Matrix Olanaðý, hatýrlarsanýz, "þu anda Matrix'te olabilirim," anlamýna geliyordu. Burada
den geçirmek istediðim mesele Matrix Olanaðý'na benzer bir þeyin ne kadar anlamlý olduðudur
anda
45
Matrix'in içinde bulunduðumuz fikri ne kadar tutarlý bir olasýlýktýr?
Þimdiden söylemem gerekir ki, Matrix hikâyesinin bize tutarlý bir olasýlýk sunup sunmadýðý
düþünürken, amacým hikâyenin içindeki kurgu hatalarýný göstermek deðil. Ayný þekilde hikây
teknolojik olarak mümkün olup olmadýðýyla da ilgilenmiyorum. Aslýnda hikâyenin fiziðin beli
asalarýný çiðnediði ve bu yüzden imkânsýz olduðu ortaya çýkartýlabilir. Fakat benim derdim
aha ziyade, hikâyenin kendi baþýný tutarlý olmadýðýndan kaygýlanýyorum.
Daha önce de söylediðim gibi, þu anda Matrix'in içinde bulunuyorsanýz, inançlarýnýzýn çoðu
lýnda bir bulamacýn içinde yüzüyorken, kitap okuduðunuza inanýyor olabilirsiniz.) Muazzam m
arlarda yanlýþ inancýn Matrix'in hikâyesini tehdit ettiðini düþünüyorum. (Biraz sonra bunun
böyle olduðunu göreceðiz.) Kuþkusuz Neo'nun bütün inanýþlarý yanlýþ çýkmadý. Yüzünün nasýl
bunda haklý çýktý (Oysa Matriix'ten çýktýktan sonra yüzünün aslýnda Barbara Streisand'a be
debilirdi -ne þok olurdu ama!) Fakat, eðer Matrix gibi dünyalarý tasarlayabilirsek, daha
kötü bilgisayarlar da tasarlayabiliriz; bu bilgisayarlar, Matrix'te tutsak ettikler
i insanlarýn yanlýþ inançlarýnýn sayýsýný arttýrmak için en ince ayrýntýlarla bile uðraþýyo
Bu durumda soracaðým soru þu olacaktýr: Ýnançlarý olan ve bütün bu inançlarýn neredeyse he
bir kiþi düþünebilir miyiz? Eðer yanýt hayýr ise, neredeyse bütün inançlarý yanlýþ olan in
Matrix (veya en azýndan öykünün benim bilgisayarlarýn kötülüklerini arttýrdýðým versiyonu)
asla anlam kazandýrmayacaðýz demektir. Böylece ilk iþitildiklerinde ne kadar inaný-lasý ge
se gelsin, Matrix Olanaðý gibi fikirler anlamsýz olabilirler.
Burada kanýtlamaya çalýþtýðým þey, daha kesin bir þekilde dile getirirsek, bir kiþinin (ad
n) kahramanýnýn (adý Homer olsun) neredeyse bütün inançlarýnýn yanlýþ olduðunu düþündüðü bi
46
yü anlamasýnýn mümkün olmadýðýdýr. (Biz Lisa ile Neo da Homer ile yer deðiþtirirse) Neo'nu
z de dahil olmak üzere baþka birinin) neredeyse tümünün yanlýþ olduðunu düþündüðümüz inançl
kâyeyi tümüyle anlayamayýz.
Ýncelemek istediðim tezin merkezi bileþeni þu: Bir kiþinin belirli bir konuda sadece tek
bir inanca sahip olduðunu söylemek anlamsýzdýr. Bir þey hakkýnda bir inanca sahip olmak içi
baþka inançlara da sahip olmak gerekir. Bir örnek verirsem konu açýklýk kazanacaktýr. Varsa
i adý Cletus olan arkadaþýmla konuþuyorum ve aramýzda aþaðýdaki konuþma geçiyor.
CLETUS: Ayýlar korkunçtur.
BEN: Neden böyle söylüyorsun? Çok büyük olduklarý için mi?
CLETUS: Büyükler mi? Bunu bilmiyordum.
BEN: Kürklü hayvanlar olduklarý için mi?
CLETUS: Kürkleri mi var. Bunu da bilmiyordum. Aslýna bakarsan hayvan olduklarýný da bil
miyordum.
BEN: Ama en azýndan bunlarýn fiziksel dünyada yaþayan canlý yaratýklar olduklarýný biliyor
r, öyle deðil mi?
CLETUS: Bunlarý þimdi öðreniyorum.
BEN: Seni korkutmalarýnýn sebebi kuþlara benzemeleri mi?
CLETUS: Kuþlara mý benziyorlar?
BEN: Þaka yapýyordum. En azýndan ayýlarýn nasýl göründüðünü bilmen lazým, gerçekten bilmiy
nu isterseniz, bir ayýnýn nasýl göründüðünü bilmek için ayý hakkýnda inançlara sahip olmaný
ziyade belli tanýma yeteneklerine sahip olmanýz gerekir. Ne olduðunu deðil, nasýl olduðunu
ilmek Rylean terminolojisine aittir, (bkz. Gilbert Ryle. The Concept of Mind: 19
49). Fakat bu yetenekler herhalde bir ayý kavramýna sahip olmak için de gereklidir.)
CLETUS: Ah... hayýr. Nasýl görünüyorlar?
BEN: Haydi ama! Ayýlar hakkýnda hiçbir þey bilmiyor musun?
CLETUS: Evet, korkunçlar.
BEN: Baþka?
47
CLETUS: Hým... hayýr.
Konuþmanýn burasýna geldiðimizde Cletus'un "Ayýlar korkunçtur," dediðinde yalnýzca bir baþ
n duyduðu þeyi tekrarladýðýndan, bunun ne anlama geldiði hakkýnda hiçbir fikri olmadýðýndan
baþlayabiliriz. Böyle söylemesinin sebebi ne olursa olsun ayýlarýn korkunç olduðu inancýna
p deðil, ayýnýn ne olduðunu bilmiyor; çünkü ayý kavramýna sahip deðil. Çünkü benim, Cletus'
lsun ister yanlýþ) ayýlarýn korkunç olduðuna inandýðýna inanmam için, onun ayý ve korkunçlu
sahip olmasý gerekir. Ama ben ayý kavramýna sahip olduðunu kabul etmem için, benim ayýlar h
kkýnda doðru kabul ettiðim (örneðin ayýlar hayvandýr, kuþa benzemezler gibi) inançlara onun
ip olduðunu görebilmem gerekir. Bu inançlar dýþýnda, Cletus'un bu kelimeyi -eðer onun için
nlamý varsa- hangi anlamda kullandýðýný belirlememize yardým edecek baþka bir þey yoktur. B
için Cletus'un ayýlarýn korkunç olduðuna inandýðýný kabul etmekle Cletus'un örneðin aðaçlar
nandýðýný kabul etmek arasýnda hiçbir meþruluk farký olamaz. (Bu fikir, yani bir insanýn in
un kelimelerini belirlediði -yani inançlarýn kelimelerin temsil ettiði kavranýlan belirled
iði - fikri Bütüncülük baþlýðý altýnda toplanan görüþlere girer. Burada genellikle Anlam Bü
k bilinir). Cletus'un korkunçluðun ne olduðunu bildiðini kabul etsek ve bize "Ayýlar bir þe
dirler," gibi çok genel bir cümle kursa bile Cletus'a atfedeceðimiz inanç, (þu büyük, tüylü
benzemeyen hayvan olan) ayýnýn korkunç olduðu inancý deðil, korkutucu bir þey vardýr inancý
Gelin sonuçlan biraz genelleþtirelim. Diyelim ki bir insanýn birçok yanlýþ inanca sahip ol
uðunu söylemek istiyorum. Bu kiþiye bir yanlýþ inanç atfedebilmek için, bu kiþinin kendini
usu yanlýþ inançta gösteren belirli kavramlara sahip olduðunu baþtan kabul etmem gerekir. A
a bu, söz konusu kiþinin benim doðru kabul ettiðim
48
birtakým inançlara sahip olduðu anlamýna gelir. Böylece bir kiþiye (örneðin Homer'e) atfet
er yanlýþ inanç için, aynca bir sürü doðru inanç atfetmem gerekir. Yani bazý doðru inançlar
varolmaya devam edecektir. Bir insanýn yanlýþ inanca sahip olmasýný, ancak doðru kabul etti
iz baþka inançlarýn zemininde belirleyebiliriz. Bir kiþinin bütün inançlarýnýn yanlýþ olduð
ncak, bu kiþiye atfetmek zorunda kalacaðýmýz diðer doðru inançlarý göz ardý ettiðimizde müm
Acaba bu akýl yürütme Matrix Olanaðý'nýn gerçek veya tasarlanabilir bir olanak olmadýðýný
aþarýlý mýydý? Ne yazýk ki, hayýr. Matrix'in þeytani bilgisayarlarý bile bütün inançlarýmýz
(o zaman anýk inanç olarak görülemezler), Matrix içinde yaþýyorsak birçok inancýmýzýn, hat
çoðunluðunun yanlýþ olmasý mümkündür. Sanýrým Matrix Olanaðý'nýn tasavvur edilebilirliðini
k zorunda kalabiliriz. Gerçekten de Matrix'te olabilirsiniz, bütün inançlarýnýzýn yanlýþ ol
olsanýz bile, inançlarýnýzýn çoðu yanlýþ olabilir.(* (*) Makalemi gözden geçiren birçok ki
i geliþtirmede yorumlarýndan çok faydalandýðým Bill Irwin'e teþekkür ederim. Hatalar, her z
i gibi. yazara yani, bana aittir.)
49
4
Görmek, Ýnanmak, Dokunmak, Hakikat
CAROLYN KORSMEYER
Atlanta Hastalýk Ýzleme Merkezlerine 1981 yýlýndan 1990 yýlýna kadar 120'den fazla sebebi
ilinmeyen ölüm vakasý bildirilmiþtir. Birçoðu Laotian Yaylalarýndan göç etmiþ olan Hmong to
it yetiþkinlerden oluþan bu insanlar, uykulannda ölmüþtür. Ölümlere dair hiçbir týbbi açýkl
miþtir; bununla birlikte Hmong'larýn kendi açýklamalarý vardýr: bu insanlarýn geceleri geli
nsanlarýn soluðunu kesen bir kötü ruhun kurbaný olduðunu iddia etmektedirler. Bu kötü ruhun
retinden sonra hayatta kalmayý baþaran çok az kiþi, felç eden bir korkudan ve kötü bir yara
ne çöktüðünden söz etmiþtir. Gerçekten de kurbanlarýn ölmeden önce korkunç bir kâbusun için
imsel bulgular söz konusudur. Bilimsel cemaat kesin bir teþhise varamamýþsa da, Açýklanamay
n Ani Gece Ölümü Sendrom'u olarak literatüre geçen bu raporlar, düþlerin insaný öldürebilec
rici olasýlýðýný kabul ettirmiþtir.
Düþlerin vahþi dünyasýnda her türlü duyumsal tecrübenin yaþanmasý mümkün olsa da, bir kura
a ve hayal gücünün deposundan gelen vahþi bir orijinallikle icat edilmiþ genellikle görsel
ir fenomendir. Düþler bildik, tuhaf, sýradan, kaygý verici, þehvetli veya korkunç olabilir.
saný teskin eden "sadece bir rüyaymýþ," deyiþi, sadece görmekle kaldýðýnýz þeyin sizi incit
ugüne kadar düþünüzde görmüþ olduðunuz hiçbir þeyin size dokunamayacaðý ör-
50
tük varsayýmýna dayanýr. Yaralanma ve ölüm, yaþayan dokulara açýk bir müdahaleyle mümkündü
le bir gücü yoktur. En azýndan biz öyle umuyoruz.
€
Matrix'te Yaþamak: Bazý Klasik Felsefi Sorunlar
Matrix varsayýmý, bir insanýn bütün hayatýný sürekli uyku benzeri bir felç durumunda, beyi
nlarý tarafýndan yaratýlan yanýlsamalar içerisinde yaþayabileceði anlamýna gelir. Matrix'te
rpheus'un dile getirdiði gibi) "bilgisayarlarýn ürettiði bir düþ dünyasýnda" yaþayan bireyl
tý bütün bildik zenginlikleriyle tecrübe ettiklerine inanýrlar. Duyu alýcýlarý Matrix'e bað
ayede tat alma, koku, dokunma, görme ve iþitme felsefede metafizik varsayýmlardan biri
olan esse est percibi(* Varolmak algýlanmaktýr) ilkesine uygun bir þekilde bilgisayar
lar tarafýndan uyarýlmaktadýr. Bu öykü, yalnýzca beden ve zihin, bilginin kesinliði gibi ön
felsefi sorulan uyandýrmakla kalmaz, ayný zamanda sanal dünyanýn siyasi gücüne dair güncel
anoyak korkularýn canlanmasýna zemin hazýrlar. Bu makale, söz konusu meselelerin þu yanlarý
la ilgilidir: duyu tecrübesi ve filmin felsefecilerin "duyusal þüphecilik" dedikleri þey
i öne sürmek için kullandýðý araçlar.
Film açýk bir biçimde Descartes'ýn Ýlk Felsefe Üzerine Düþünceler kitabýna gönderimde bulu
i klasik algýlama sorununa serbest atýþta bulunuyor. Descartes, duyu tecrübelerinin dýþ dün
özelliklerini tam olarak kaydettiði ve böylece bilgiye temel olabileceði fikri üzerindeki
kuþkulan ele alýrken, bizi, düþlerimizi uyanýkken yaþadýklanmýzdan ayýrmamýza yardýmcý ola
aya davet eder. Þimdiki zamanda gerçekleþen algýnýn saðlamlýðý hakkýnda kuþkular uyandýrmak
bir yoldur bu. Çünkü düþlerin tecrübe edilme biçimi, bir insaný geçici olarak gerçek oldukl
acak kadar canlý olabilir. Matrix filminin baþlangýcý düþ görme sorunlarýyla tatlandýrýlmýþ
birkaç kez düþünde Mat-
rix'le korkunç karþýlaþmasýnýn ardýndan ter içinde uyanýr. Her ne kadar bu anlar bir sahne
ne geçmek için kolay bir araç olarak kullanýlmýþ olabilirse de, herhangi bir algý deneyimin
kesin sonuçlar çýkarýlýp çýkarýlamayacaðý sorularýný akla getirmektedir.
Descartes düþ görme savýný, bizim için Matrix'ten daha az ikna edici olan kötü kalpli bir
la veya "kötücül bir cin"le destekler. Burada bizi yalnýzca duyu algýlarýnýn deðil, bütün i
sonuç çýkarmalarýn sistematik olarak bu cinin aldatýþýna tabi olduðunu tasavvur etmeye çaðý
datýcýnýn çaðdaþ versiyonu, þeytani bir bilgisayardýr. Bu kâbusumsu yapay zekâ, programlana
gramlayanýn rollerini deðiþtirmiþtir ve bir hayatý oluþturan deneyimleri yapay olarak oluþt
aktadýr. Bu durum Matrix'te, benim filmin en korkunç sahnesi olduðunu düþündüðüm, Neo'nun i
ganizmalarý ömür boyu süren düþlerinde besleyen tüplerden birinde uyandýðý sahnede kurulur.
eo, belki de filmin bütünüyle tutarsýz bir biçimde, kendisinin Matrix'te ayrýcalýklý olmadý
bir þekilde milyonlarca diðer tüpe dýþarýdan bakma fýrsatý bulur. Sahne, benim bildiðim en
felsefi soruna ayna tutar: bu, hepimizin aslýnda bir la-boratuvarda kavanozlarda y
aþadýðýmýzý ve zihinsel hayatýmýzý saðlayan þeyin elektrik uyaranlar olduðunu varsayan bir
ir.
Bu tür bir'kuþku azýcýk bile olsa haklý bir zemine dayandýnlabilir mi? Duyular çok uzun za
dan beri zihin ve beden arasýnda organik bir iletiþim yolu olarak kabul edilmektedir
. Biz bu duyular aracýlýðýyla dünya hakkýnda bilgi oluþturmak için veri toplarýz. Tecrübele
hareketle bütün duyu algýlarýnýn ara sýra yanýlgýlara konu olacaðýný biliyoruz. Acaba, gerç
her duyu algýsýnýn dýþ dünyadaki nesnelerle temas yoluyla deðil de, fakat beynimize verilen
ektrik sinyalleriyle yaratýldýðý sürekli bir yanýlsamanýn kurbaný olamaz mýyýz?
Felsefede bu tür varsayýmlarýn kesin bir þekilde tutarsýz, hatta kendi kendini çürüten var
r olduðunu söyleyen bir düþünce okulu vardýr. Matrix sözünü ettiðim yazýnda sýk sýk örneði
vanozdaki beyin deneyiyle ayný problemi iþlemektedir: eðer bir insan sistematik olara
k aldatýldýðý bir dünyada yaþýyorsa, bu dünyadan söz etmesi nasýl mümkündür? Hatta bu kiþi
a Matrix'te yaþadýðýný nasýl bilip iddia edebilir?
Varsayým ancak bir insanýn kendine dýþarýdan bakmasýyla mümkündür ki, bu onun kavanozda ol
gelir. Film bu açýdan Calderon'dan X-Files'a. kadar bütün düþ öykülerini sýnýrlayan limitl
tir. Anlatýcý, filmi Matrix'in dýþýndan anlatýr. Film dýþarýda saðlam dayanak noktalarýna s
n kahramanlarýn koltuklara baðlandýðý ve beyne takýlan kablolar yoluyla programlara girdikl
ri Nebuchadnezzar gemisi. Matrix'e kendi istekleriyle giren karakterler, sistema
tik yanýlsamanýn kurbaný deðillerdir. Birçok insanýn tümüyle bir programýn içinde yaþadýðý
n iddiasýdýr, çünkü bu insanlar sanki bir senaryonun içindedir ve hiçbir þekilde gerçek kar
r deðildir.
Belli ki filmi yapanlar hikâyelerinin inandýrýcýlýðýna kuþku düþüren bu tür problemlerin y
daydýlar; çünkü diyaloglara bunun ironik bir eleþtirisi sokulmuþtur. Geminin güvertesinde N
ile Mouse arasýnda geçen diyalogu hatýrlayýn. Neo güverte arkadaþlarýyla, Matrix'in dýþýnda
ni yerken, yirmi ikinci yüzyýlda yemek yemenin eski keyfini yitirmiþ olduðunu öðrenir. Bir
usluktan tek hücreli, besleyici proteinlerini alýrlar; bu yemek iþtah açýcý bir þekilde boz
yumurtaya ve bir çanak sümüðe benzetilir. Mouse bu maddeyi çok eskiden hatýrladýðý Tahýl Ez
nzetir. Fakat sonra merak eder: Bu maddeyi üreten makine, ezmenin tadýnýn neye benzediði
ni nasýl biliyordur? Ya hiç kimse hiçbir zaman gerçekten ezme yememiþken ve karþýlaþtýrma i
oksunken, nasýl olur da onun tadýnýn neye benzediðini bilebilir? Gerçekten de nasýl? Daha d
usu onu hiçbir þeyle karþýlaþtýramazsak, tadýnýn neye benzediðini nasýl bilebiliriz?
53
Hakikati Deðerlendirmek
Bu sorular çok yerinde sorulardýr, fakat öte yandan, geçerken sorulmuþ ve cevapsýz býrakýl
ardýr. Belki de yanýlsamanýn mantýðý hakkýnda dört baþý mamur bir tartýþma beklemek bir fil
y talep etmektir. Bununla birlikte filmde daha iyi bir þekilde iþlenmiþ önemli bir yan s
oru vardýr: algýsal deneyim nedir; bir þeyin gerçek ve deðerli, yani yaþamaya deðer olup ol
sýl bilinebilir?
Ýki karþýt cevap verilmiþtir: Ýlk olarak, gerçek ve deðerli olan Mat-rix'in yanýlsamalarýn
landýr. Bu perspektif filme egemen olan ve seyircilerin kabul etmesi beklenen bakýþ açýsýný
uþturur. Bununla birlikte bizden dikkat bekleyen baþka bir bakýþ açýsý daha vardýr: Gerçek,
lý ve en keyifli deneyimi sunan þeydir. Morpheus ve ekibi birincisinin peþindedir; iki
ncisi hain Cypher'in gizli gündemini oluþturur; ama bu ayný zamanda Dozer'a sümüðümsü yiyec
vücudun ihtiyacý olan her þeyin var olduðunu iddia eden sadýk ve sempatik Mouse'un da dile
getirdiði bir þeydir. Mouse, Dozer'a itiraz ediyor, çünkü bu besinde temel insani tepkile
rle iliþkilendirilen bir duygu olan haz yoktur. "Güdülerimizi inkâr etmek, bizi insan ya
pan þeyleri inkâr etmektir." Dozer bunu kuþkuyla karþýlýyor; belli ki haz onun için Matrix'
arþý savaþanlarýn sahip olamayacaðý bir lükstür.
Beþ duyu, antik felsefecilerden çaðdaþ psikolojik araþtýrmalara kadar, zihni bedenden, akl
uygulardan ve bilgiyi hazdan üstün gören bir hiyerarþi içinde ele alýnmýþtýr. Görme ve iþit
eya mesafe duyularýdýr; çünkü bunlar nesnelerinden ayrý olarak iþ görürler ve onlarla fizik
asý gerektirmezler. Bu mesafe onlara bilgi kuramsal bir avantaj bahþeder; görme ve iþitm
e, etrafýmýzdaki dünyaya dair bilgi edinme ve bu bilgiyi ötekilere iletmedeki önemlerinden
dolayý tipik olarak hiyerarþinin en üstünde yer alýrlar. Her ikisi de algýlayanýn vücudu i
gý nesnesi arasýnda bir ayrýlýk gerektirdiði için görme ve iþitme fiziksel duyumla en az il
olanlardýr. (Aslýna bakarsanýz
54
görme, genel olarak bir duyum deðil, bir tür algýlama biçimi olarak kabul edilir.) Bedens
el duyular denilen tat, koku ve dokunma duyulan nesneleriyle belirli bir fizikse
l temas gerektirirler. Her ne kadar koku iþ görebilmek için belli bir fiziksel ayrýlýðý ger
irse de, bu üç bedensel duyum yakýnlýk, hatta doðrudan temas gerektirir ve bu üçünün deneyi
rgin duyusal his niteliklerine sahiptir. Geleneksel olarak bunlarýn, hem temin ett
ikleri bilginin ölçeðinin sýnýrlý olmasý hem de beraberlerinde getirdikleri haz dolayýsýyla
izi daðýtmalarý sebebiyle, dikkatimizi nesnelerden ziyade öznel durumumuza çektiðine inanýl
tadýr. Dokunma, koku ve tatla iliþkilendirilen fiziksellik, insan doðasýnýn hayvani yönüyle
ha fazla iliþkilendirilen bedensel duyularýn düþük statülerinin sebeplerinden biridir.
€
Matrix'te Hissetme ve Matrix
Görme ve duymanýn filmlerde büyük ölçüde kullanýlmasý beklenir. Ekrandaki þeylere dokunama
oklayýp tatlarýna bakamayýz; fakat görüp duyabiliriz. Gördüklerimizle duyduklarýmýzdan bazý
daki karakterlerce de görülür ve duyulur; biz böylece onlarýn tecrübelerine ortak oluruz. D
yaloglar, filmde sürekli kullanýlan bir müphemlikle görme ve gözlere gönderimde bulunur: bi
insanýn gördüðü, belki yalnýzca bir programýn yanýlsatýcý ürünüdür. Fakat-"görmek" sezgi v
. Çünkü bütün Batý felsefesi tarihi boyunca anlama için bir metafor olarak hizmet etmiþtir.
in bilge lideri Morpheus uyarýlarýný ve analitik gözlemlerini görsel meta-forlarla dile ge
tirir. Neo'ya, örneðin, onun koklayamadýðý, tadýna ba-kamadýðý ve dokunamadýðý bir hapishan
hin hapishanesinin"- içinde olduðuna dair bilgi verir. Morpheus dile getirdiði þekliyle
Matrix, "seni bir köle olduðun gerçeðine körleþtirmek için gözlerine baðlanan bir dünyadýr,
var ki Morpheus Neo'yu, Mat-rix'in her yerde mevcut görsel aldatmalarýna raðmen, yanýls
amanýn ardýndaki gerçeði görmek için gözlerini kullanmaya çaðýrýr. Neo,
55
pembe bulamaçtan ve Matrix'in kanalizasyonlarýndan kurtulduktan sonra uyanýr ve sorar
, "Gözlerim neden acýyor?" Morpheus yanýt verir, "Çünkü onlarý daha önce hiç kullanmadýn."
aton'un maðarasýndan yeni çýkan biri gibi ýþýktan rahatsýz olur; çünkü hakikati görmek ne k
ahat bir iþtir. Morpheus insan organizmalarýnýn bütün Matrix makineleri tarafýndan yetiþtir
p enerji kaynaðý olarak kullanýldýðýna dair keþfinden söz ederken þunlarý söyler: "Ta ki ta
gözlerimle görene kadar, uzun bir süre buna inanamadým." Görme "Görmek inanmaktýr," özdeyi
arak bütün diðer duyulardan çok daha belirgin bir þekilde zihinle ilgili geleneksel baðlant
rý içinde övülmektedir. Ama görme ayný zamanda halüsinasyon ve bu yüzden kuþkuyla gölgelenm
eyiþin gerisini hemen hatýrlarýz. "Görmek inanmaktýr, dokunmak ise hakikat." Bu dokunmanýn
ldatmaya baðýþýk olduðu anlamýna gelmez. Bununla birlikte halüsinasyon ve serap görmenin bö
uðu keþfedilmiþtir, çünkü insan böyle durumlarda elini sert bir þeyle karþýlaþmadan bunlarý
ebilir. Demek ki, hem toplum psikolojisinde hem Matrix'te fiziksel dokunma, gene
llikle görmenin uzaktan iþlemesinden daha güvenilir bulunmaktadýr. Bu tür deðerlerin ifade
dilmesi, belirgin bir biçimde uzak duyulara hitap eden sinemayla bir çeliþki oluþturmakt
adýr.
Hem görme hem iþitme, uzaktan iþ gördüðü için gözetleme aracý olarak kullanýlýr. Filmin ba
mith'in takibinden kurtulmak için, (çok akýllýca bir kýrk ayaða benzetilen) dinleme cihazýn
kurtarýlýr. Ses bir film yapýmcýsýnýn elinde etkili bir araçtýr, Matrix filmi de sesi alýþ
biçimde dokunmayla iliþkilendirerek þimdiye kadarki örneklerinden çok daha karmaþýk bir þek
kullanmýþtýr. Seste dokunmaya özgü bir nitelik vardýr ve film müziðinin yüksek sesle çalan
dokunulabilir bir mevcudiyete sahiptir. (Filmin sonunda müzik "Uyan!" diye baðýrmakta
ve filmin baþýndaki düþ sorgulamasýna gönderimde bulunmaktadýr.) [Bilen seyirciler 56
için parça, film tecrübesinden gerçekliðe bir köprü görevi görmektedir. Müzik, siyasi mesa
nýnan Rage Against the Machines (Makinelere Öfke) grubuna aittir. Tam bu noktada fil
min son yazýlan aktýðý için, parça, hem arkaplan hizmeti görmekte hem de seyircilere yöneli
mesaj içermektedir] Bu tür saldýrgan müzikler dinleyicinin bedensel uzamýný iþgal ederler.
lonu dolduran müzik kendi mesajýný içinde taþýr. Çünkü eski ve cýzýrtýlý ses cihazlarý bilg
uðultusundan daha güvenilirdir; bilgisayarlarýn temiz sesinin aksine, ses, cihazlarýnýn cýz
ve hýþýrtýlarýyla iletir. Hayati noktalarda bulunan telefonlar yalnýzca sesleri deðil, bede
ri de geminin güvenli güvertesine iletir. Belli ki, sanal bedenler bile taþýnmak için doku
nsal kanallara ihtiyaç duyuyor. (* Sanal beden çok sevilen bir fikirdir, fakat bir i
nsan duyular üzerine düþünürse, onun taný bir kavram kargaþasý olduðunu görür.) Özellikle ö
týpký Neo ile Tri-nity'nin ilk karþýlaþtýðý sahnede olduðu gibi, bazen, karakterlerin nere
irbirine dokunacak kadar yakýn olmasýný gerektiren bir fýsýltýyla verilmektedir. Gittikleri
kulüpteki müzik öyle yüksektir ki, insan yalnýzca duymakla kalmaz, hisseder. Duyabilmek içi
birbirlerine çok yakýn durmak zorundadýrlar ve Trinity konuþurken dudaklarý Neo'nun boynu
nu yalar geçer.
Bedensel duyular, filmde özellikle önemli bir rol oynuyorlar. Birçok nesne bir koku üre
tiyor, fakat Matrix filminde insan vücutlarýnýn kokusu hem olumlu hem olumsuz anlamda öz
ellikle vurgulanmaktadýr. Filmin baþlarýnda bir sahnede Trinity aðýr aðýr ve sessizce, uyuy
Neo'yu neredeyse sürünerek koklar. Bu onun hem merak ettiðini, hem þefkat duyduðunu hem de
yakýnlýk hissettiðini gösterir. Bence koklama, keþfin ilkel ve hayvani bir biçimi olduðu i
bu durum bilgi elde etmek için kullanýlan ileri teknoloji ürünü karmaþýk aygýtlarla bir tez
il eder. Trinity'nin Neo'nun kokusundan hoþlandýðýný varsayarýz, fakat insan kokusundan nef
et eden Ajan Smith için ayný þey söz konusu deðildir. Morpheus'la bir anlaþma yapabilecek o
ma-
57
sýnýn keyfiyle, Smith kurallara karþý gelip, yakýnýnda gerçekleþen olaylarýn bilgisinden m
almasýna sebep olacak þekilde kulaklýðýný çýkarýr.
Bu yerden nefret ediyorum. Bu hayvanat bahçesinden. Bu gerçeklikten, ya da sen adýna
ne diyorsan ondan. Artýk dayanamýyorum. Kokusuna dayanamýyorum, eðer koku diye bir þey var
sa. Boðazýma kadar geldi. Senin o pis kokunu alabiliyorum ve ne zaman bu kokuyu duys
am, onun bana bulaþacaðýndan korkuyorum.
Smith insanlarý virüslerle karþýlaþtýrýr. Virüsler kötü kokunun bula-þýcýlýðýný sembolize
ir. (* Koku ve hastalýkla ilgili bakýnýz: Alain Corbin. The Foul and the Fragrant: Odo
randtbe French Social Imagination, çeviri M. Kochan. R. Poner ve C. Prendergast (C
ambridge: Har-vard Uniyersity Press. 1986).) Hem çekici, hem düþman; itici koku anlamýnd
a koku duyusu, bedenselliðe vurgu yapmak için kullanýlmýþtýr. Sanki insanýn hayvansallýðý s
ninde de ortaya çýkmaktadýr. Ýnsan olmayan Ajanlarýn, "duyusal programlar"ýn, bir kokusu ol
adýðýný kolayca çýkarabiliriz. Sahip olduklarý koku duyma yeteneði, rakiplerinin kötü kokus
la sýnýrlanmýþtýr.
€
Tadýn Baþtan Çýkarýcýlýklarý
Tat Matrix'te, daha önce gördüðümüz gibi, özellikle estetik deðerlerle sunulmaktadýr; çünk
Matrix'e karþý yapýlan savaþta yoldan çýkaran tehlikeli bir zaaf olarak cisimleþmektedir. Z
'u korumak için bitmek bilmeyen uðraþtan yorulmuþ olan Cypher yoldaþlarýnýn amacýný terk ed
arý aldatýr ve Morpheus'u Ajan Smith'e vermeyi kabul eder. Bütün istediði geçmiþini unutmak
-baþka bir seçim yaptýðýnda- sonsuza kadar eriþemeyeceði lüksleri ona sunacak olan bir pro
a yaþamaktýr. Biz ilk olarak Cypher duyusal zaaflarýný öðreniriz -ki bu ahlaki zayýflýðýn b
isidir- arkadaþ gibi gö-
58
ründüðü Neo'ya ev yapýmý likörü teklif edip þaka yollu onun Morphe-us'un dünyayý kurtarmak
iðine inandýðý "O" olduðunu dile getirerek Neo'nun özgüvenini zayýflatýr. Daha derin ihanet
n bir sonraki, Ajan Smith'le bir restoranda buluþup mükemmel bir biçimde piþirilmiþ bifteði
i yediði sahnede ortaya çýkar. Yerken, içkisini içip purosunu tüttürürken, tekrar Matrix'e
ak istediðini ve geçmiþi hatýrlamak istemediðini söyler.
Bu bifteðin var olmadýðýný biliyorum. Aðzýma götürdüðüm zaman Matrix'in beynime onun sulu
lduðunu söylediðini biliyorum. Dokuz yýl sonra neyi fark ettim biliyor musun? Cehalet mu
tluluktur.
Her ne kadar bu bakýþ açýsý açýk bir biçimde hatalý olarak gösterilse de, film renk kullan
ri destekler. Cyher'in fark ettiði gibi, arkadaþlarýný baðlý olduðu gerçek dünya giderek ca
. Matrix gri, kahverengi, koyu kahverengi tonlarýyla neredeyse siyah beyazdýr. Doygu
nluðu gösterdiði anlarda renklerin ekranda þok edici bir biçimde canlý olduðunu görürüz. Bü
alnýzca nostaljik bir biçimde duyu yaþantýsýna iþaret eden þeyler canlý renklere sahiptir:
k meyve resimlerinin olduðu yemek kuponlarý, cinsellik sembolü olarak üretilen kadýn ve ka
n. Bütün bunlar canlý, organik bir oluþumun sembolleridir -ne var ki kan ölümün sembolüdür-
sama deðildir.
Cypher'i baþtan çýkaran þey yiyecektir; fakat kavgayý býrakmasýnýn baþka sebepleri de vard
x'in dünyasýnýn dýþarýdaki dünyadan daha gerçek olduðu sonucuna varmýþtýr (Çünkü "gerçek",
gibi, "yalnýzca altý harfli bir kelimedir"). Onun çýkarýmý yalnýzca keyif veren duyumlara d
kendi deðerlendirmesinden deðil, ayný zamanda daha önce Morpheus'un dile getirmiþ olduðu b
r bakýþ açýsýndan kaynaklanýr: bütün duyu tecrübeleri, sinir alýcýlarýnýn
59
uyaranlarýnýn yorumlanmasýndan ibarettir.
MORPHEUS: Gerçek nedir? Gerçeði nasýl tanýmlýyorsun? Eðer hissedebildiðin, koklayabildiðin
bakabildiðin ve görebildiðin þeylerden bahsediyorsan, gerçek, o zaman sadece beyninin yoru
mladýðý elektrik sinyalleridir.
Morpheus bir dava adamý karakterinin saðlamlýðýyla bu tür beyin sinyallerine sebep olan ka
a, gerçek dünyaya baðlý kalýr. Fakat Cypher baþka bir makul yol seçer: Eðer gerçek yalnýzca
eyimleri ise, nereden geldiklerinin ne önemi var? Eðer gerçeklik insanýn kendi duyumlarýnd
an geliyorsa, onlarýn peþinde koþmakta ahlak dýþý hiçbir þey yoktur. Çünkü bir insanýn ahla
çekilebileceði baþka bir þey yoktur. Cypher böylece, her zaman zaaf ve günahla iliþkilendi
en bedensel duyu nazlarýný seçiyor. Bu þekilde davranarak yalnýzca ahlaki bir hata deðil, a
ný zamanda bilgikuramsal bir hata yapýyor. Böylece, duyu deneyimlerini tümüyle öznel teriml
rle analiz etmeyi çürüten bir içerime sahip gerçeklik yerine, yanýlsamayý seçiyor. Yani, eð
er hatalýysa Morpheus'ta hatalýdýr: duyular her zaman beyin uyaranlarýnýn yorumlanmasý deði
r, ama ayný zamanda dikkat isteyen, saygý bekleyen bir dýþ dünyanýn alametleridir.
Ancak kesin konuþmak gerekirse, tat hazlarý illa da yoldan çýkarýcý olmak zorunda deðildir
itekim Kahin sahnesi böyledir. Neo'nun ziyareti sýrasýnda Kahin kurabiye piþiriyordur ve
hoþ kokulan odanýn içini doldurmuþtur. Elinde yeþil renkli bir likör vardýr ve sigarasýnda
anlar koparýr. Burada onun, Cypher'in bir kenara attýðý deðerlere hâlâ sahip çýkan biri old
ir haz yaþantýsýyla kendini ödül-lendirebileceðini varsayarýz. Neo da kurabiyelerden birini
r, fakat dikkat çekicidir, tat alýyor gibi görünmez.
Cypher'li sahneler tat alma duyusunun baþka bir geleneksel anlamýný da kullanýr: Tat al
ma ve yeme ile seksin iliþkisi. Kendini eski
60
meslektaþlarýný öldürmeye hazýrladýðý ihanetinin son sahnesinde, Tri-nity'nin bir koltuða
n vücudunun etrafýnda gezinirken kötü kötü bir þarký mýrýldanýr. Hattýn öteki ucunda güvenl
er edilmeyi beklediði için söylediði her þeyi duyan Tri-nity'e, bir zamanlar âþýk olduðunu,
, her gün ayný þeyleri yemekten yorgun düþtüðünü anlatýr. Matrix'deki deneyimler gerçek hay
yimlerden daha zengin olduðu için, Matrix'in gerçek hayattan daha gerçek olabileceðine kar
ar verdiðini ilan ederken dili ve hareketleri hem bir tehdidi, hem bir cinsel ilgi
yi gösterir. Apoc ve Switch'in fiþlerini çektiðinde onlann Matrix'te öldüðünü görürsünüz. Ý
bir kez daha Morpheus tarafýndan daha önce dile getirilen duyarlýlýðýn biraz çarpýtýlmýþ b
unu yankýlar. Gördüðüm þey gerçektir. Görmek inanmaktýr.
Gerçek
Elbette bu bizi dokunmaya getiriyor. Matrix aðzýna kadar þiddet sahneleriyle dolu, fa
kat dikkatle ölüm sahnelerinden kaçýnýlmýþ bir filmdir. Usta iþi özel efektlerin olduðu kav
sahneleri Matrix'te gerçekleþirken, geminin güvertesinde koltuða baðlanmýþ vücutlarý fiziks
ak etkiler. Neo kavgalarýndan birinden döndüðünde, aðzýndan akan kaný tadar ve sanal bir de
in fiziksel bir hasara yol açmasý onu ürkütür. "Eðer Matrix'te öldürülürsen, burada mý ölüy
rar. Morpheus ciddi bir sesle sanal deneyim hakkýnda daha önce söylediklerini doðrulayac
ak bir biçimde "Beden zihin olmadan yaþayamaz," der. "Zihin deneyimi gerçek kýlar." Ýtiraf
etmeliyim ki, bu sahne, benim için ilk bakýþta beden ve zihin arasýndaki baðlantýya dair f
lmde yapýlan bir sürü geliþi güzel yorumun tuzu biberi oldu. ("Eðilen kaþýk deðil, sensin,"
hin'in kaþýklan dokunmadan bükme yeteneðine sahip çýraklarýndan biri.) Yorgun bir seyirciye
ahte bir Zen bilgeliðiyle söylenen sözler býkkýnlýk verebilir. Matrix'in sanal dünyasýnda ö
k dünyada da öldüðünü
61
söylemek ucuz bir kurgudan baþka ne olabilir? Fakat sonra Hnýong Kabilesini ve onlarýn öl
dürücü düþlerini hatýrladým. Zihinsel hayallerin sebep olduðu görünür fiziksel deðiþmeler a
fes sayýsýnýn ve adrenalin miktarýnýn artmasý vardý. Kan akmasýna sebep olmak, yani sadece
le dokunan arasýndaki bir köprü kurmak için rüyanýn yalnýzca bir adým daha atmasý gerekiyor
dar. Filmde bu sayede görünen ile bir cisme sahip olan birbirine baðlanýyordu.
Filmdeki dokunuþlarýn hepsi þiddet içermiyordu; film dostluk, þefkat, güven duygularýný gö
için daha nazik dokunuþlarý da kullanýyor. Morpheus'u, helikopterle kurtarýldýðý sahnede k
an, Neo'nun onun elini tutmasýydý. Trinity kardeþini kaybetmiþ olan Tank'ýn acýsýný paylaþm
na sarýlýr. Tank Morpheus'un ensesin-deki fiþi çekmeden önce, üzüntüsünü gösteren bir veda
k onun alnýný okþar.
Her þey bir yana Trinity'nin eylemleri güvenin mahrem yanýnýn ci-simleþmesidir. Bu rolün o
a düþmesi bir rastlantý deðildir; o senaryodaki tek diþi varlýk olduðu için ve sevgi dolu b
kunuþ hem erotizmle hem de anaç þefkatle iliþkili olduðu için, bu rolleri oynamak ona düþer
laþýlýyor ki duyum deneyiminin kesinliði hakkýnda kuþkular uyandýrmak için harcanan çabalar
yet hakkýnda kuþku uyandýrmaya zaman býrakmamýþ.) En dramatik dokunma sahnesi Trinity'nin N
o'yu uyuyan güzel, tadýnda öpmesi ve ona tekrar soluk vermesidir. Daha baþýndan itibaren b
irbirlerinin cazibesine kapýlmýþ olmalarýna karþýn, ancak Matrix'in dýþýnda öpüþürler. Sena
i versiyonlarýndan birinde Trinity, öpücüðün gerçek olmasý için Neo'yu Matrix'te öpmeyeceði
replik senaryonun son halinden çýkarýlmýþtýr; fakat eylem olduðu gibi býrakýlmýþtýr. Trini
nun Ajanlarla yaptýðý son çarpýþmayý kaybettiðinin anlaþýldýðý ölüm anýnda, Nebuchadnezzar
'ya hem fiziksel hem de duygusal olarak ulaþmaya çalýþýr, onun ký-mýltýsýz bedenini okþar v
62
Kahin bana O'na âþýk olacaðýmý söyledi, âþýk olacaðým insanýn O olduðunu. Anlýyor musun? Ö
ben seni seviyorum. Duydun mu? Seni seviyorum.
Nazik bir biçimde omuzlarýndan kavrar ve onu öper; Neo'nun kalbi çarpmaya baþlar ve ilk n
efesini alýr. Trinitiy ellerini çeker ve emir verir gibi: "Þimdi, ayaða kalk!" der.
Neo ayaða kalkar ve dünyayý kurtarýr.
Hakikate dokunarak.
63
Sahne 2 Hakikat Çölü
5
Matrix'in Metafiziði
JORGE J. E. GRACIA ve JONAHTHAN J. SANFORD
"Hayat bir rüyadýr."
-PEDRO CALDERON DE LA BARCA (Ý.S. 1600-1681)
"Bütün insanlar doðasý gereði bilmek ister." -ARÝSTOTELES (Ý.Ö. 384-321)
Karanlýk bir kulüpteyiz. Gözümüzün önünden hýzla dekolte kýyafetler ve seksi çaðrýþtýran h
z bir seksin yaþandýðýný, uyuþturucu kullanýldýðýný hissediyoruz. Bir kuþku, hatta korku at
i kahramanýmýz bangýr bangýr bir tekno-endüstriyel müzik altýnda, alt sýnýftan tuhaf insanl
elenmiþ. Trinity Neo'ya yaklaþýyor. Kedi gözlerine benzer gözleri birbirini yakalýyor. Trin
ty iyice sokuluyor, yanaklarý neredeyse birbirine deðecek. Gerilim artýyor, açýk bir hayva
ni cazibe söz konusu. Her zamanki þeyin olmasýný bekliyoruz, fakat hayýr, Trinity Neo'nun
kulaðýna fýsýldýyor: "Bizi harekete geçiren o soru Neo. Seni buraya getiren o soru. Sen de,
týpký benim gibi sorunun ne olduðunu biliyorsun. Cevap seni bekliyor Neo."
Soru "Matrix nedir?" sorusudur. Cevap arayýþý Neo'yu hapishane-
67
den gerçek dünyaya çýkmaya iter. Neo'nun Marix'in dýþýna çýkan yolu, Platon'un eðreltileme
adan kurulan mahkûmlardan farklý deðildir; fakat Neo'nun keþfettiði hakikat, Formlarýn saf,
güzellikle parýldayan kutsal dünyasý deðildir. Aksine, varoluþun en basit araçlara indirgen
hayatýn sürekli bir ölüm tehdidi altýnda yaþandýðý çirkin bir hakikati, insanlar ile makin
daki savaþla harap olmuþ bir dünyayý keþfeder. Morpheus tarafýndan çöl diye tarif edilen bi
dýr bu; öyle kasvetlidir ki, Cypher dokuz yýl bu hakikatin içinde yaþadýktan sonra, yoldaþl
ihanet etmek pahasýna onu terk etmeye karar verir. Fakat Neo onu Matrix'in yanýlsam
asýna tercih eder; çünkü o hakikattir. Tercihi öyle inançlýdýr ki, Matrix filmi, Neo'nun ya
dünyasýný yýkmak ve diðer insanlarý varoluþlarýnýn gerçeðine getirme kararýyla sona erer.
aðaradan kaçan mahkûmu gibi, Neo sahte dünyaya geri döner ve diðer insanlarý mahkûmiyetten
rmaya çalýþýr. Film böylece beklendiði gibi biter.
Matrix filminin ortaya attýðý soru metafiziðin kategorik bir sorusudur: "... nedir?" "H
akikat nedir?" "Ýnsan nedir?" "Zihin ile beden arasýndaki iliþki nedir?" "Özgür irade ile
kader arasýndaki baðlantý nedir?" Filmin geri kalanýnda bunlarý üç temel soru takip eder: G
akikat nedir? Onlarý ayýran þey nedir? Birini diðerinden ayýran özellikler nelerdir? Bu üç
filmin dünyasý baðlamýnda sorulmuþ olmasýna karþýn, onlarý cevaplandýrmak kendi dünyamýz ha
rdým eder.
€
Metafiziðin Doðasý
Metafizik tam olarak nedir? Metafizik sorular ve metafizik cevaplar nelerdir? B
u sorulan cevaplandýrmak için önce herhangi bir metafizik ile metafizik disiplinini bi
rbirinden ayýrmamýz gerekmektedir. Bir: metafizik, kesin, tutarlý, bütünsel ve saðlam kanýt
la desteklenmiþ olmaya çalýþan bir dünya görüþüdür. Metafizik disiplini ise bir kiþinin bir
geliþtirirken uyguladýðý öðrenilmiþ disiplindir. Bir disip-68
lin olarak kendine özgü birtakým yordamlara sahiptir. Metafizik hem doða bilimlerinden
hem de tannbilimden farklýdýr. Bilimler týpký metafizik gibi kesin, tutarlý ve saðlam kanýt
la desteklenmiþ bir dünya arar; fakat bütünsel olmaya çalýþmaz. Bilimler özel yöntemlerle v
li alanlarla sýnýrlandýrýlmýþtýr. Örneðin astronomi gök cisimleriyle ilgilenir ve yöntemi g
tmetik hesaplardýr; fizik, fiziksel evrenin belli varlýklarýný inceler ve bunu da hayli
kendine özgü yöntemlerle yapar vs. vs. Tannbilim, týpký metafizik gibi, dünyanýn kesin, tut
ve saðlam kanýtlarla desteklenmiþ bütünsel bir resmini çizmeye çalýþýr. Bununla birlikte ta
saðlam kanýt dediði þeyler, duyu ve akýl yürütme gibi doðal güçlerimizin ötesine taþan þeyl
torite gerektirir.
Bu, metafiziði belli bir bilimden veya tannbilimden ayýrmak için yeterlidir ve ayný þeyle
r metafizik bakýþ açýlarýný, bilimsel ve tanrýbi-limsel bakýþ açýlarýndan ayýrmak için de g
bu, ayný bakýþ açýlannýn bu ikisinde veya üçünde hiçbir zaman rastlanmadýðý anlamýna gelmez
yný þekilde metafiziði, bir kýsmý filmi anlamak için önemli olan ve kitabýn diðer makaleler
rtýþýlan felsefenin diðer alanlarýndan ayýrmaya yeterli deðildir. Bu diðer disiplinler, ahl
iyaset felsefesi, bilgikuramý, mantýk, felsefi antropoloji ve doðal teolojidir. Yine,
metafizikçilerin fiilen ne yaptýðý, yani bir kiþinin metafiziði nasýl geliþtirdiði henüz aç
Metafiziði bilimler ile tanrýbilimden ve diðer felsefi alanlardan ayýrmanýn baþka bir yolu
metafizik yapmaya nelerin dahil olduðunu, yani metafiziðin (1) bütün diðer sýnýflandýrmala
koyabileceði en genel sýnýflarýn bir listesini çýkarmaya ve (2) daha az genel olan sýnýflar
enel sýnýflarla iliþkisini kurmaya çalýþtýðýný söylemektedir. Demek ki metafiziðin iki göre
k en genel sýnýflarýn bir listesini çýkarmak ve ikinci olarak geri kalan her þeyi bu sýnýfl
ya sokmak. Açýk ki, bu, hem bilimsel hem de tanrýbilimsel unsurlarýn dahil olduðu kapsayýcý
oplam bir dünya görüþü oluþturmaya çalýþ-
69
maktýr. Örneðin psikologlar insan ruhunu, fizikçiler renkleri incelerken, metafizik bun
larýn ötesine geçer ve her þeyi kapsayacak bir þema geliþtirmeye çalýþýr. Eðer Aristotelesç
ategorileri benimsersek insan ruhunu bir töz olarak kategorize ederiz ve renk söz ko
nusu olduðunda onun bir nitelik olduðunu söyleriz. Fakat Hu-me'un þemasýný uygulayacaksak,
ler ve nitelikler üzerine deðil, fikirler üzerine konuþmak zorunda kalýrýz. Ýnsan ruhunun v
enklerin töz mü, nitelik mi, yoksa fikirler mi olduðuna karar vermek -ki bu mesele Mat
rix filminde önemli bir meseledir- ancak, metafizik baþarýlý bir þekilde kurulmuþsa mümkünd
Bu açýklamalarýn ýþýðýnda Matrix'in bir metafiziðini geliþtirme görevinin doðasýný anlamak
unla birlikte mesele henüz yeterince açýk deðildir; çünkü "Matrix'in metafiziði" yazýlý ifa
z iki anlama sahiptir; yani en az iki farklý yönde ilerlemeyi gerektirir. Birincisi
filme gönderimde bulunur, öteki de filmin gösterdiði dünyaya. Filmin metafiziði, filmin ait
olduðu en geniþ kategorileri inþa edecektir. Ýkinci metafizik ise, filmin sunduðu dünyaya m
tafizik bir bakýþ açýsýný içerir. Bu ikincisini ele aldýðýmýzda görevimiz, (1) örtük biçimd
r biçimde sunulan en genel kategorilerin bir listesini çýkarmayý, (2) bunlarýn birbirleriy
le iliþkileri ve (3) filmdeki geri kalan her þeyi bu kategorilerin altýnda sýnýflandýrmayý
samaktadýr. Bu açýdan bakýldýðýnda görevimiz "Matrix'in dünyasý" denilen þeyin tarifidir.
Her þeyi kapsayan ve nihai metafizik kategoriler geliþtirme uðraþý, bu iþin gerektirdiði y
soyutlama ve genelleþtirmeden dolayý zorluklarla maluldür. Gündelik deneyimlerimizden çok
uzak, kolayca anlaþýlamayan bir fikirler dünyasý ve kavramsal modeller söz konusudur. Bu
tür sýnýflandýrmalar, genellikle, kesin çeliþkiler deðilse bile, kafa karýþýklýðý yaratýr.
genellikle metafýzikçinin takip ettiði yordamlarýn bir sonucu olarak ortaya çýkmaz; bizim d
a hakkýnda düþünmemizin sýradan yollarýnda saklý kavramsal çatýlar nedeniyle
70
böyledir bu. Dahasý, kavramsal çatýlarýn iliþkili olduðu þeyler, kendi içlerinde bile çok
tarif ettikleri þeyleri tam olarak karþýlýk gelen kavramlarla iþleyen bir sýnýflandýrma þe
kten de çok, ama çok zor bir iþtir. Matrix'in metafiziði bu deðerlendirmemizi doðrular.
€
Matriþ Dünyasýnýn Temel Kategorileri
Matrix filminin sunduðu dünya, son derecede basit görünüyor; fakat aslýnda hayli karmaþýk
yadýr ve birçok açýdan bizim dünyamýza benzemektedir. Bununla birlikte, yalnýzca birkaç en
kategori kullanýr. Bunlardan ikisi temel kategorilerdir ve felsefede Sokra-tes önce
si filozoflardan beri kullanýlmaktadýr. Onlardan genellikle görünüþ ve hakikat olarak bahse
ilmiþtir; fakat Matrix'te sýk sýk "gerçek" ve "gerçek olmayan" sýfatlarýyla geçerler. Filmd
sýfatlar "dünya", yani "gerçek dünya" ile "sanal dünya" kavramlarýyla birlikte kullanýlýrla
ikincisi ayný zamanda "düþ dünyasý" olarak geçmektedir. Örneðin Morpheus'un Neo'ya yükleme
mýndaki ilk yolculuðunda yaptýðý açýklamada olduðu gibi: "Þimdiye kadar bir düþ dünyasýnda
erçek olmayan"ý "sanal" veya "düþ" yerine kullanmak bir kolaylýk saðlamaktadýr; çünkü bunla
ile daha kesin bir karþýtlýk oluþturmaktadýr. Bu kategoriler filmde, birbirini dýþlayan kat
riler olarak sunulmuþtur. Dahasý, yukarýda sözü edilen konuþma içerisinde ve filmin baþka y
inde bu iki dünyanýn karþýlýklý olarak bir bütün oluþturduðu ifade edilmektedir. Yani, gerç
gerçek deðildir ve tersi. Her þey ya gerçektir, ya da gerçek olmayandýr. Bu durumda metafiz
kçi olarak bizim iþimiz Matrix filmindeki bu kadar genel olmayan diðer maddelerin sýnýflan
dýrmasýný bu iki en genel kategoriyle iliþkilendirmek ve böylece filmdeki her þeyin nasýl b
arada durduðunu göstermektir.
Matrix'te her türden, bir sürü, daha az genel kategoriler vardýr ve bunlarýn en genel kat
egorilerin altýna yerleþtirilmesi gerekmektedir.
71
Bununla birlikte yerimiz ve amacýmýzýn sýnýrlýlýðý nedeniyle, yalnýzca, bu filmin bize sun
el metafizik bilmecelerden biri olduðunu düþündüðümüz maddeler üzerinde duracaðýz. Metafizi
n kastýmýz, kategorik sýnýflandýrmanýn bizi kolay bir çýkýþýn olmadýðý bir ikileme getiriyo
da metafizik analizimiz, bu ikilemi gösterme ve sonra da buna bir çözüm düþünmeyi amaçlayac
Ýmdi, gerçek ve gerçek olmayana dahil edeceðimiz kategoriler nelerdir? Gerçeðin üç ana kat
si vardýr. Ne var ki filmde bunlardan yalnýzca birinden bahsedilmektedir. Diðerlerinin
alt kategorileri verilmiþ olmakla birlikte, kendilerinden bahsedilmez. Filmde açýk bi
r biçimde adý geçen kategori "Zihin"dir. Adý geçmeyen fakat kullanýlan kategoriler ise "zih
i olmayan" ile "zihin ile zihni olmayanýn bileþen-leri'dir. Zihin kategorisi, Neo'nu
n, Morpheus'un, sizinki ve bizimki gibi insan zihinlerini kapsar.
Zihni olmayanlar kategorisinde çeþitli þeyler vardýr. Gerçekten de bunlar o kadar çoktur k
, bir sürü alt kategoriye girerler. Belli baþlý alt kategoriler makine, insan bedeni vey
a insan organ ve bunlarýn dýþýndaki diðer þeyler kategorileridir. Söz konusu makinelere ver
n ilk örnek bir bilgisayardýr, fakat Morpheus'un gemisinde, silahlar ve benzeri birçok
baþka þey de vardýr. Ýkinci kategori vücutlarýmýz veya vücutlarýnýz, beynimiz veya beynini
gorinin örnekleri Dünya, binalar ve elektrik sinyaller gibi þeylerdir.
Gerçeðin üçüncü ana kategorisinin ilk örneði insan varlýðý, yani beden ve zihin birliði ol
Morpheus Neo'ya Matrix'te ölmenin gerçek dünyada ölmek anlamýna geldiðini açýklarken dolayl
k bu kategoriye gönderimde bulunur: "Beden zihinsiz yaþamaz."
Gerçek olmayanýn veya "düþ dünyasýnýn en az sekiz alt kategorisi vardýn simülasyon (nöro-i
), imaj (ben imajý), dijital kimlik (ben), düþ, görünüþ, zihinsel yansýtma, Matrix'in arala
bir örnek olduðu matriksler ve sanal gerçekliðin bir parçasý olduðu ölçüde
72
bilgisayar programlarý.
Doðal olarak, gerçek ile gerçek olmayan arasýndaki aynm, onlarý birbirinden farklý kýlan ö
klere bakarak yapýlmalýdýr. Aralarýndaki farkýn içerdiði þeyleri göstermeden onlarýn sadece
uðunu söylemek doðru olmaz. Dahasý, gerçek ile gerçek olmayaný birbirinden ayýrmak için kul
arlýklar her ne olursa olsun, bunlar, bu þekilde sýnýflandýrýlan þeylerin bir parçasýdýr. B
zim sorumuz þudur: Bütün gerçek þeylerde ve gerçek olmayan þeylerde ortak olan, onlan ne is
r o yapan ve birbirinden farklý kýlan nedir? Ya da baþka bir deyiþle, neden zihinler, ma
kineler, insan vücutlarý, bilgisayar programlan ve elektrik sinyalleri gerçek; simülasyo
n, imajlar, dijital kimlikler, düþler, görünüþler, zihinsel yansýtmalar, Matrix ve bilgisay
programlan gerçek olmayandýr?
€
Gerçek ve Gerçek Olmayan
Gerçek ile gerçek olmayan kategorilerini metafizik olarak birbirinden ayýran en az ik
i yöntem vardýr. Birincisi gerçeðin ve tabi gerçek olmayanýn kaynaðýyla, ikincisi bu ikisin
rlýkbilimsel statüleriyle ilgilidir.
Gerçek dünyadaki birçok þeyin kaynaðýný veya sebeplerini biliriz. Makineler ve elektrik si
lleri insanlar ve yapay zekâya sahip makineler tarafýndan üretilen þeylerdir. Zion þehrind
e doðan insanlarýn ebeveynlerinden geldiklerini biliyoruz. Fakat bunlarýn nihai olarak
geldikleri yeri bilmiyoruz. Yani makinelerin yapýldýðý, insanlann üretildiði maddenin nere
en geldiði bize anlatýlmaz. Neo'nun Matrix'in yasalanný delebilen, ilk mahkûmlarý kurtaran
kiþinin reankarnasyonu olduðu bize anlatýlmýþ olsa da, zihnin, nihai olarak, nereden geld
iðini bilmeyiz. Bununla birlikte Matrix'in gerçek dünyadaki þeylerin sebebi olmadýðýný bili
"Gerçek" baþlýðý altýnda sýnýflandýrabileceðimiz þeylerin nihai sebebi her ne olursa olsun,
trix'in gerçek olmayan dünyasýný yaratan sebeplerle iliþkili olmak zorunda deðillerdir.
73
Yine, Matrix'in dünyasýndaki her þeyin kaynaðýný bilmiyoruz. Mat-rix yapay zekâya sahip ma
eler tarafýndan yapýlmýþ olan çok karmaþýk bir bilgisayar programýdýr. Bu sanal dünyanýn va
klý renklere sahip boyuttan bu makinelerin bir üründür. Yani, gerçek dünyanýn nihai sebeple
i bilmesek bile, gerçek ile gerçek olmayan dünyanýn birbirinden ayýrt etmenin yollarýndan b
risi her birinin kaynaklarýna bakmaktýr: gerçek ile gerçek olmayan dünya farklý kaynaklarda
gelmektedir.
Gerçek ile gerçek olmayan kategorilerini birbirinden ayýrt etmenin ikinci yolu onlarýn
varlýkbilimsel statüleriyle, veya daha anlaþýlýr bir ifadeyle söylersek, varoluþ biçimleriy
gilidir. Varlýkbilimsel statüyü belirlemenin yollarýndan biri baðýmlýlýk açýsýndan bakmaktý
mindeki gerçek dünya, anlayabildiðimiz kadarýyla, kendi varoluþu için baþka bir þeye baðlý
ani onun altýnda herhangi baþka bir þey yoktur. Bu gerçek dünyanýn baðlý olduðu ne bir kötü
bir zekâdan bahsedilmez. Fakat böyle bir þey olsaydý bile, yani gerçek dünya yukarýda sözü
türden bir zihnin ürünü olsaydý bile, gerçek olmayan dünyanýn varlýkbilimsel statüsü gerçek
halükârda daha zayýf, daha baðýmlý olurdu. Çünkü gerçek dünya olmasaydý, gerçek olmayan dü
anal dünya, ancak yapay zekâya sahip makineler çalýþmaya devam ettiði; insan beyinlerini et
ileyerek, zihni gerçek olmayan dünyanýn dijital varlýklarýný ve görünüþlerini üretmek için
n elektrik sinyalleri ürettiði sürece var olabilir (makinelerin, programlarýn, elektrik
sinyallerinin ve beyinlerin gerçek olduðunu unutmayalým). Gerçek olmayan dünya daha zayýf b
r varlýkbilimsel statüye sahiptir, çünkü var olmak için gerçek dünyadaki þeylere ihtiyaç du
Gerçek ile gerçek olmayan dünyalarý birbirinden ayýrt etmenin iki yolu, yani kaynaklan ve
ontolojik statüleri, Matrix filminin iki temel kategorisi arasýndaki farklarý aydýnlatm
aktadýr. Gerçek dünya gerçek olmayan dünyadan metafizik açýdan farklýdýr; çünkü gerçek düny
74
ki þeylerin kaynaklarý ile varlýkbilimsel statüleri, gerçek olmayan dün-yadakilerden farkl
Bu iki dünya arasýndaki metafizik farký nasýl ayýrt ettiðimiz ise yine ayný meseleyle ilgi
bir konudur. Filmdeki karakterlerin aradaki farký bilmesi, bu farký onlara öðreten bir öðre
menin varlýðýný gerektirir. Çünkü baþlangýçta Matrix'in ne olduðunu bilen ve oradan kaçýp d
ran bir ilk insan vardýr. Týpký Platon'un maðara benzetmesinde olduðu gibi bu ilk insanýn M
t-rix'ten (ya da maðaradan) nasýl kurtulduðunu bilmiyoruz; fakat eðer Morpheus ve adamla
rý olmasaydý Neo bunu asla bilemeyecekti. Bu iki dünya arasýndaki farký bilmek için bir öðr
e ihtiyaç duyulsa da, Neo, Trinity ve diðerlerinin böyle bir öðretiye baþtan açýk olmalarýn
dünyalarýnda hep bir þeyin eksik olduðunu gösteren ipuçlarýy-la ilgilenmiþ olmalandýr. Mor
eo'nun kýrmýzý hapý yuttuðu sahnedeki konuþmasýnda buna iþaret eder: "Hissettiðini bildiðin
ayamadýðýn... Hayatýn boyunca hissettiðin... Bu dünyada bir þeylerin yanlýþ olduðu hissi. N
bilmiyorsun, ama orada, beynine saplý bir kýymýk gibi seni çýldýrtýyor." Ýki dünya arasýnda
sýl bilebildiðimiz meselesi bilginin doðasýyla ilgili bir meseledir. Yani metafizik deðil,
bilgikuramsaldýr. Daha önceki bölümlerde bahsi geçen bu meseleden söz etmemizin nedeni, me
afizik meseleyle yakýndan iliþkili olmasýdýr; fakat bu konuyu daha fazla deþmeyeceðiz.
€
Matrix'in Önümüze Koyduðu Metafizik Bulmaca
Matrix filmi bize düalistik [ikici] bir metafizik sunar. Ýkici metafizik dünyanýn nihai
doðasýna dair bir görüþtür ve bize dünyanýn birbirlerinden tamamen farklý iki tür þeyden o
Bu konum, genellikle monizmin [tekçiliðin] karþýtýdýr. Tekçiliðe göre dünya tek bir türe g
n oluþmaktadýr. Matrix filminin düalizmi, bir yanda görünüþler dünyasýný, Matrix'in gerçek
sýný, öte yanda makinelerin insanlarla savaþýnýn yer aldýðý gerçek dünyayý ihtiva eder. Bu
aðý farklý olduðu için ve bu iki dünyada-
75
ki þeylerin varlýkbilimsel statüleri farklý olduðu için, bunlarýn ait olduðu kategoriler b
lerine indirgenemez, bir arada varolamaz ve karþýlýklý olarak birbirini dýþlar. Oysa metafi
ikçinin görevlerinden biri, eðer mümkünse, görünüþ ve gerçekliði birbirine baðlamaktýr. Mat
tafizik bulmacasý, bize sunulan metafizik kategori þemasýna baktýðýmýzda, ilk bakýþta, gerç
mayanla bütünleþtirmenin hiçbir yolu yok gibi görünmektedir. Her biri kendi kurallarýna sah
ir ve birine ait kurallarý diðerine uygulamanýn hiçbir yolu yoktur.
Öyleyse ne? Dünyanýn dülastik mi yoksa monistik mi olduðu neden önemli? Cevaplardan biri þ
metafizikçi kesin, tutarlý ve bütün bir dünya betimlemesi aradýðý için, düalizm ile monizm
temel mesele çözülene kadar basan kaydedilemez. Tecrübe ettiðimiz her þey yalnýzca bir görü
a bu görünüþler az ya da çok benzedikleri fiili þeylerin yansýmalarý mýdýr? Matrix filminin
faydalý yanlarýndan biri, bizi bu soruyu düþünmeye davet etmesidir.
Filmde takýnýlan düalistik metafizik þema, birçok çeliþkiyle karþý karþýya kalmaktadýr. Bu
belirgini ölümle ilgili olandýr. Matrix'te ölüm, gerçek dünyada ölümdür ve tersi. Fakat ay
ve özgür iradeyle ilgili çeliþkiler de vardýr. Trinity'nin Neo'ya hissettiði aþk, onu hem g
varlýðýyla, hem de dijital varlýðýyla tekrar hayata getirmekte ve böylece iki dünya arasýn
köprü kurmaktadýr. Neo'nun diriliþi ise ona Matrix'in kurallarýnýn ötesine geçip onlarý ist
de biçimlendiren bir özgür irade saðlamaktadýr. Yine, Neo kýrmýzý hapý gerçek olmayan dünya
raðmen, gerçek dünyada uyanmaktadýr. Kahin sanal dünyada var olmasýna raðmen, gerçek dünyad
arý öngörebilmekte ve etkileyebilmektedir. Bu tutarsýzlýklar, birbirine indirgenemez, uyuþt
rulamaz ve karþýlýklý dýþlayan dünyalarýn aslýnda öyle olmadýðýný ima etmektedir. Peki bu n
Cevap o kadar açýk deðil, fakat bir þeyi biliyoruz: Zihinler gerçektir ve onlar hem beden
sel süreçlere verilen tepkiler yoluyla hem de
76
kendi baþlarýna gerçek olmayaný yaratacak güce sahiptir. Bir zihin bir hayali, beyne veri
len bir elektrik sinyali sayesinde de kurabilir, bu sinyaller olmadan kendi baþýna d
a. Bu açýklama, tutarsýzlýklardan bir çýkýþ yolu göstermektedir: Anlaþýlýyor ki gerçek olma
k gerçeði etkilerken, gerçek, gerçek olmayaný doðrudan etkiliyor. Gerçek olmayan etkiler, a
k karýþýk bir zihin onlarý gerçek sanýrsa etkili olabiliyor. Bu konu, Neo'nun ve diðerlerin
aradýðý þeyde açýktýr: onlar hakikati istiyorlar. Sanal dünyadaki ölüm, gerçek dünyadaki öl
; çünkü zihin onu gerçek olarak algýlayýp bedeni öldürüyor. Sanal haplar gerçek dünyada kýs
uyor; çünkü zihin onu gerçek dünyanýn bir parçasý olarak algýlýyor ve bedenine ona göre har
ni söylüyor. Ve sanal Kahin gerçek dünyayý biliyor ve etkiliyor, çünkü zihni buna inanýyor.
ancak karýþýk deðilse ve gerçek olmayaný olduðu gibi görebiliyorsa, gerçek olmayanýn etkile
rtulabilir.
Matrix filmindeki açýk çeliþkilere cevap, demek ki gerçeðin üçüncü kategorisinin ilk örneð
anda yatmaktadýr. Morpheus, Trinity, Tank, Dozer ve diðer insanlar, Matrix içine girme
dikleri sürece, hem zihinsel hem de bedensel olarak gerçek dünyada yaþýyorlar. Ne var ki M
atrix'in mahkûmu olan bütün insanlar iki dünyada birden yaþýyor. Zihinleri, bildiðiniz üzer
rix'e 'takýlmýþ', fakat bedenleri gerçek dünyada -tüplerin- içindedir. Bu mahkûmlar için te
vardýr ki, bu da, iki dünyanýn o kadar indirgenemez, uyuþturulamaz ve karþýlýklý dýþlar olm
tiyaç duyduklarý þey zihinlerini bedenleriyle bütünleþtirmek ve görünüþ ve gerçekliði birbi
ebilmektir. Bu onlan özgür kýlmaktadýr; fakat bunu baþarmak için ya týpký Morpheus, Trinity
eo'da olduðu gibi bireysel olarak kurtarýlmalarý veya Matrix'in yok edilmesi gerekmekt
edir. Matrix'in mahkûmlarýnýn kurtarýlacaðý ikinci bölümde, muhtemelen bu iki yoldan biri s
ktir.
77
Yanýlsamayý Yenmek
Bu bölümde dikkatimizi filmin önümüze koyduðu bazý temel metafizik sorulara yoðunlaþtýrdýk
temel görevini kaba hatlarýyla tanýmladýk ve bu görevi ana hatlarýyla bir Matrix matefýzið
arak yerine getirdik. Filmde iki temel kategori olduðunu bulduk. Bunlar gerçek ile g
erçek olmayandý. Bu kategoriler birbirine indirgenemez, birbiriyle uyuþturulamaz ve ka
rþýlýklý birbirini dýþlayan kategorilerdir. Bununla birlikte film, bunlarýn sunumunda çözüm
en birtakým çeliþkilere sahip. Çözüm gerçek olmayan dünyanýn gerçek dünyaya çökmesinden deð
yade ya iki dünyayý birbirinden ayýn etmekten, ya da gerçek olmayan dünyayý yok etmekten ge
or. Ýnsan beden ve zihnin bir bileþimi olduðu ve zihin yanýlsamalarýn üstesinden gelme gücü
hip olduðu için, Matrix'in mahkûmiyetinden bir kaçýþ yolu vardýr.
Kendi dünyamýz hakkýnda bir þeyler öðrenmek için Matrix filmi üzerinde düþünürken, elbette
bir film olduðunu unut-mamamýz gerekmektedir. Film görünüþ ve gerçeklik arasýndaki diyalek
endine özgü bir resmidir, dünyamýz için kesin bir metafor olarak algýlanmamalýdýr. Bununla
kte Matrix'te bulunan en genel kategorileri gerçekten de hayatýmýzda kullanýrýz: rüyalarýmý
e diðer halüsinasyon biçimlerinde çeþitli uyaranlarý tecrübe ediyoruz; bu tür deneyimlerde
lýklarý gerçek olmayan tecrübelere dahil ediyoruz; gerçekten göründükleri gibi olup olmadýð
iðimiz þeylerle karþýlaþýyoruz ve hayatýmýz gerçekler kadar uydurma olanlardan etkileniyor.
bunlar ve ilgili konular hakkýnda birtakým sorular soruyor ve bizi yalnýzca onlar üzeri
ne düþünmeye deðil, ayný zamanda hakikat üzerine de düþünmeye davet ediyor.
78
€
6
Makine-Yapýmý Tin:
Veya Zihin Felsefesi JASON HOLT
Matrix jilet gibi son derece cool bir film. Efektler istisnai, aksiyon çýlgýnca, fiki
r benzersiz. Bize sunduðu düþünce malzemesi Tahýl Ezmesinden daha güzel, Nebuchadnezzar'ýn
zamanki bulamacýndan daha lezzetli. Ýþte bunlardan sadece biri: Acaba gerçeklik hakkýnda
sistematik olarak aldatýlýyor olabilir miyiz? Peki ya aldatýlýyorsak? Bunu nasýl bilebilir
iz? Korkunç gerçeði öðrenmeye deðer mi, yoksa cehaletin mutluluðu daha mý iyi? Peki siz han
pý seçerdiniz, kýrmýzýyý mý, yoksa maviyi mi? Ve neden?
Bunlar çok cool sorular. Ne var ki felsefeciler için bu sorular eski numaralar. Des
cartes'ýn kötücül cin varsayýmý yüzlerce yýl önceye dayanýr. Onlarca yýl önce kavanozda bey
suyla tekrar gündeme gelmiþti; þimdi de Matrix'te kavanozda vücutlar olarak tekrar karþýmýz
Bilmek ve mutluluk karþýtlýðý, çok daha eskilere, hatta antik Yunan'a kadar gider. Platon b
konuda çok yazdý. Aristoteles de. Sistematik aldatýlma fikrinin sinemada bile birçok öncüs
ardý. Total Recall ve Dark City bunlardan yalnýzca ikisi. Bu konular Matrix'teki en
açýk felsefi yanlar olsa da, bunlar üzerine konuþmayacaðým.
Peki ne üzerine konuþacaðým? "Ne yazýk ki," diyor Morpheus, "hiç kimseye Matrix'in ne oldu
anlatýlamaz." Yani filmdeki hiç kimseye. Matrix bir sanal gerçeklik, "seni hakikate kör
etmek için gözlerine
79
baðlanan" bir dünyadýr. Bazý istisnalar dýþýnda, öyle kapsayýcý ve eksiksiz bir þekilde ge
olarla ona baðlý olan herkes onu gerçek sanýyor. Neo, O bile. Týpký diðerleri gibi onun da
rindeki perdeyi nasýl kaldýracaðýný öðrenmesi gerekiyor. Bu öyle çekici bir perde ki, onun
de olduðunu bilenler bile onun cazibesine kapýlýyor, hatta gerçek olduðuna inanmak zorunda
kalýyor. Neo ilk defa bir ýþýk görmeden önce, zihni bu perdeyle kaplý yanlýþ algýlardan, b
rdýðý inançlardan, niyetlerden, arzulardan ve bunlara karþýlýk oluþturduðu tepkilerden yorg
tma, burada, bildiðiniz üzere, Maymunlar Cehennemi filminin bir yapay zekâ ver-siyonuy
la dünyayý ele geçirmiþ makinelerin yönetimi anlamýna geliyor. Bu makine üretimi bir aldaný
var olmayan bir dünyanýn yanýlsamalar üreten tini. Böylece, bu makalenin alt baþlýðý, Desc
zihni bir ruh, bedeni ele geçiren bir ruh, "makineye girmiþ bir tin" olarak görmesine
daha doðrudan bir gönderimde bulunuyor.
Üzerine konuþacaðým konu, alt baþlýðýn da ifade ettiði gibi zihin felsefesi olacak. Ýþtah
n-beden probleminde yoðun bir kursla baþlayacaðýz. Ýki ana yemeðimiz olacak: (1) yapay zekâ
aha kesin söylersek, yapay zekânýn imkâný ve (2) zihin metafiziði, zihnin gerçekte ne olduð
ha yaygýn görüþün aksine yapay zekâlarýn mümkün olduðunu ve zihinsel durumlarýn, beyin duru
ileri süreceðim. Burada bir gerilim saklý, fakat kolay ve basit bir yolla çözülebilir. Tatl
iyetine de, bilinç zor problemi denilen ve zihin ile beyin arasýndaki görünür ayrýlýðýn tam
de olan soruna bir çözüm önereceðim.
€
Zihin ve Beden Problemi: Yoðun Kurs
Zihin ve beden problemi, týpký modern felsefe gibi, "düþünüyorum, öyleyse, varým" sloganla
hatýrlayacaðýnýz Descartes'la baþlar. "Düþünüyorum, öyleyse, varým" belki size A.I. [Yapay
su üzerine baþka bir çeþitleme olan Blade Runner'ý da hatýrla-
80
tabilir. Descartes, beden ve zihni birbirinden kökten faklý þeyler olarak düþündü. Zihin d
r þeyken, maddi nesneler uzayda yer kaplar. Boyutlara sahiptirler. Fiziksel dünya me
kaniktir, fiziksel yasalarla yönetilir. Zihin ise baþka ilkelere konu olur, örneðin düþünce
yasalarýna. Buna makinenin içindeki tin, özgür ruh da diyebilirsiniz. Böyle farklý olmalar
raðmen beden ve zihin birbirleriyle etkileþim içinde görünmektedir. Fiziksel dünyadaki ola
lar benim belli tecrübeleri edinmeme neden olurlar (Burada Matrix ve benzeri bir þey
in içinde olmadýðýmýzý varsayýyorum). Yine, belirli bir biçimde eylemde bulunma kararým, be
hareket ettirir. Yine ayný varsayým. Öyleyse beden ve zihin nasýl etkileþirler? Etkileþirle
iþte. Bu, kültürümüzü kaplamýþ olan beden zihinden ayndýr dünya görüþünün sonucudur. Sadec
n the Machine albümünü düþünün, bu albümde Sprils in the Material World [Maddi Dünyadaki Ru
it parçasýný bulacaksýnýz. Bu hiçbir þekilde olaðandýþý bir dünya görüþü deðildir. Çok iþim
, yetersizdir de. Yetersiz? Ben kim oluyorum da böyle bir þey söylüyorum. Eh, benim iþim d
e bu. Zihin ve beden, kendilerine özgü ilkelere göre iþleyen birbirinden özsel olarak fark
lý tözlerse, nasýl olur da etkileþirler? Ve nerede etkileþirler?
Descartes'ýn zihin-beden etkileþimine dair anlattýklarý gizem doludur ve gizeme baþvuranl
arýn sýkýþtýklarý yerde bunu yaptýðý herkesçe bilinir. Descartes zihnin, en azýndan eylemde
den daha fazla þey içerdiðini düþünme hatasýna düþmüþ görünüyor. Oysa örneðin sporda, oyunc
mücadeleleri, birbirlerini aþka getirmeleri ve soyunma odasý dostluðu vs. haricinde takým
ruhu diye bir þey yoktur. Bunun gibi, bedenin yaptýðý þeyden ve nasýl yaptýðýndan ayrý bir
n" yoktur. Biz buna davranýþçýlýk diyoruz. Bu görüþe göre zihinsel durumlar yalnýzca davran
aha iyi bir deyiþle davranýþsal temayüllerdir. Her caným acýdýðýnda "Ah!" demem, deme temay
imdir. Ne var ki davranýþçýlýk da iyi
81
bir açýklama sunamýyor. Baþka insanlarýn zihinsel durumlarýna dair elimizdeki kanýtý, kaný
eþkil ettiði þeyle karýþtýrýyor. "Ah!" demem veya "Ah!" deme temayülüne sahip olmam, hisset
a ayný þey deðildir. Onun kanýtýdýr. Ýþte burada baþka bir sorun vardýr. Diyelim ki "Ah!" d
h!" deme temayülümle açýklýyorsunuz. Bu çok büyük bir açýklama sayýlmaz, deðil mi? Þöyle bi
son X davranýþýnda bulundu, çünkü X davranýþýnda bulunma temayülüne sahipti." Saçmalýk. Cam
nun kýrýlgan olmasýdýr. Onun kýrýlganlýðý, kolayca kýrýlma temayülüdür. Peki cam neden kýrý
apýsýndan dolayý. Ayný þekilde ben "Ah!" dediðim zaman, bu benim beynimin mikrofiziksel yap
an dolayýdýr; bu yapý bana "Ah!" dedirtir. Buna maddecilik denir -mal hýrsý anlamýndaki mad
ecilik deðil- bu görüþe göre zihinsel durumlar beyin durumlarýdýr. Makul görünüyor, deðil m
Maddecilik hoþ bir teori. Basit, ayrýntýlý, bereketli, bilimsel bilgilerimizle hayli tu
tarlý ve zihni yine onlar gibi fiziksel dünyaya konumlandýrýyor. Fakat maddeciliðin kendin
e has zayýflýklarý vardýr. Çaðdaþ felsefecilerden hiçbiri ona inanmýyor. Ben bir istisnayým
ddeci olmakta yanlýþ bir þey yok. Morhpeus tayfasý bile gerçekliðin doðasý hakkýnda pek yay
an inançlara sahipler. Üstelik haklýlar. Peki o zaman bu günlerde neden hiç kimse maddeci
olmak istemiyor? Çünkü mesela bazýlarýna Descartes'ýn zihnin beyin durumlarý olamayacaðý ku
i geliyor. (* Bu kuþkunun altýnda yatan þey maddeciliðin insan olmanýn bütün mucizelerini,
ruha sahip olmayý, yaratýcýlýðý, ahlaki hayatý, sorumluluðu ve özgürlüðü dýþarýda býraktýð
ili olarak "Kader. Özgürlük ve Önceden Bilme" baþlýklý 8. Bölüme bakýnýz.) Yine benzeri ve
kul bir fikir bütün fiziksel olaylarýn fiziksel nedenlerden kaynaklandýðý fikridir. Bu madd
cilik için bir problem deðildir. Ne var ki Descartes'a uyguladýðýmýzda, bu, zihinsel duruml
r beyin tarafýndan üretilmiþ olsa bile, [dýþ] dünya üzerinde hiçbir etkiye sahip deðiller-
82
dir. Sebepsel olarak atýldýrlar veya felsefecilerin söylediði gibi epiphe-nomenal'dýr.(*
Bir þeyle eþ zamanlý onaya çýkan, fakat onla doðrudan iliþkili olmayan görüngü (ç.n.)) Bunu
i, herhangi bir zihinsel durum, diyelim acý için, birden çok fiziksel açýklamanýn mümkün ol
Birçok fiziksel durum olayý açýkladýðýna göre, acýyla özdeþleþtirebileceði-miz tek bir duru
ir. Örneðin, eðer bir robot acý hissedebiliyorsa, onun acýsý bir beyin durumu deðil, siliko
urumu olacaktýr. Belki de ironik bir biçimde, Matrix'teki Matris-üreten makineler gibi
bilgisayarlar, en azýndan ilkede, acýyý hissedebilir. Bu sorunu aþaðýdaki iki bölümde çöze
t aklýnýzda bulunsun. Maddeciliði reddetmek için baþka sebepler de vardýr ve ben bunlarý bu
a iþlemeyeceðim. Sýkýlýrsýnýz. Ben de sýkýlýrým ve unutmayýn ben nafakamý bu iþten çýkarýyo
€
Yapay Zekâlar
Bilgisayarlar düþünebilir mi? Bizimki gibi zihinlere sahip makineler inþa edilebilir mi
? Bu tür sorular, örneðin, þu anda depomdaki tozlan toplamakla meþgul eskimiþ Mac Classic'i
bir bilince sahip olduðu veya onu açarsam bir bilince sahip olacaðýyla ilgili deðildir. B
unun cevabýnýn "Hayýr" olduðu bellidir. Bu sorular daha ziyade insan zihni gibi güvenilir
ve çok yüzlü bir yapay zekâya sahip makinelerin inþa edilip edilemeyeceðiyle ilgilidir. Ýlg
eðil mi? Hele felsefi bir soru olarak bereketini hiç sormayýn. Matrix, 2001: A Space O
dyssey, Blade Runner, Alien filmleri ve yakýn zamanlarda çýkan Yapay Zekâ filmi bu sorul
an daha az doðrudan olmakla birlikte, daha çok þey anlatacak bir biçimde iþlemektedir. Mat
rix filminde, yapay zekâ, týpký Terminator ve Savaþ Oyunlarý filminde olduðu gibi, insanlýk
bir tehdit oluþturur. Bu çok açýktýr. Açýk olmayan þey, Matrix filminin senaryosunun mümkü
kabul etmek zorunda olduðunuz zaman onaya çýkar. Yapay zekâlar mümkündür. Ýþte kabul etmek
olduðu-
€
83
nuz þey budur.
Zihin felsefecileri ilginç insanlardýr; hele konu yapay zekâya geldiði zaman. Bu onlarý h
ep ateþlendirir, her zamanki soðukkanlýlýklarýný yitirtir. Aþaðýdaki cazip fakat yanlýþ dik
rbirine karþýt veya birbirinden tümüyle farklý iki þey arasýndaki zýtlýk veya farklýlýk (ç.
gisayarlar bizim yaptýðýmýz þeyleri yapamaz ve bir zihne sahip olmak bizim yapabildiðimizi
apmak olduðuna göre, yapay zekâlar imkânsýzdýr. (2) Bilgisayar da bizim yaptýklarýmýzý yapa
ve fakat bir zihne sahip deðildirler, öyleyse biz de bir zihne sahip deðiliz, ya da en
azýndan zihin dediðimiz birçok þey yanlýþ. Kasparov'u yenen, satranç bilgisayarý Deep Blue
atýrlýyor musunuz? Deep Blue'nun zeki olduðu kesin, fakat bir zekâya sahip mi? Peki Spac
e Odyssey'deki HAL 9000'ne ne diyorsunuz ya Matrix filmindeki Matris üreten makine
lere? Ya Star Trek: Next Generation filmindeki Data? Birçok insan, cevabýný, (1) ve (2
) seçeneklerinden hangisini daha inanýlýr veya daha az inanýlmaz buluyor oluþuna göre verec
ktir. (1) þovenist, (2) çýlgýn görünüyor. Buna raðmen iki görüþ de zihin felsefesinde çok s
bir çýkýþ yolu var. Ýþte çýkýþ yolu. Bilgisayarlar bizim yaptýklarýmýzý yapabilir mi? Evet
müdür? Evet.
Yapay zekâlarýn gelecekte alabilecekleri hal sizi rahatsýz edebilir. Fakat inanýn önada b
unu için bir sebep yok. Biraz düþünürseniz, hiç de tehlikeli olmadýklarýný görürsünüz. Hatt
Þöyle ki: Diyelim ki bir beyin hasarýndan mustaripsiniz, bunun bir sonucu olarak, acý h
issetme yeteneðini kaybetmiþsiniz. Bu çok talihsiz bir þey olacaktýr, çünkü acýnýn bir amac
e iþlerin yolunda gitmediðini anlatýr. Bedensel hasar mesajý verir. Acýyý hissetmeyen birço
asta vardýr ve sonuç tam anlamýyla acýklýdýr. Canýnýz acýmadýðý için elinizi kaynar suyun i
düþünün. Data'nýn yapay beyni ona acýyý hissetme yeteneði saðlamýyor, fakat bir beynin yuka
ilen iþlevsizliðinin yerini doldurmak ve týpký acý gibi hissedilen bedensel hasar sinyali
vermek için tasarlanmýþ yapay bir "aðrý-
84
verici"ye ne dersiniz? Henüz Data gibi bir yapay zekâyý inþa edecek durumda olmayabilir
iz, fakat hasar görmüþ beyin sinir hücrelerinin yerine yenisini koyacak teknolojiye sahi
biz. Aðrývericiler yakýn zamanda gerçekleþmesi mümkün þeylerdir. Fakat benimle ayný fikirde
iz, o zaman her gün yitirdiðimiz nöronlardan birinin yerine geçebilecek kýlcal bir iþlemciy
düþünün. Bu bir fark yaratýr mý? Nasýl yaratýr? Eðer beynimi, ben Data gibi olana kadar, n
on deðiþtirirseniz, bir zihne sahip olmak nerede biter ve yapay bir zekâya sahip olmak
nerede baþlar?
Yapay zekâlarýn imkânýný kabul etmede tereddüt etmenizin birkaç sebebi daha olabilir. Örne
lgisayarlarýn yalnýzca programlanmýþ olduklarý þeyleri yaptýklarým, bizimse, aksine, otonom
atýcý, canlý varlýklar olduðumuzu düþünebilirsiniz. Fakat Matrix'i düþünün. Bilgisayarlarýn
landýðý þeyleri yapýyor olmasý, onlarýn yaratýcý olmadýðý anlamýna gelmez. Yaratýcýlýk prog
ue'nun satranç oynama biçimi insaný yýldýracak kadar varatýcýdýr. Matrix filmindeki makinel
n Ajanlarý yaratmýþtýr. Peki makineleri kim programladý? Kendileri. Programlamayý kendi baþ
a yaptýlar. Evrim faydalý deðiþimler getiren mutasyonlara baðlýdýr. Benzeri bir biçimde ilk
ncý makineler, rasgele davranmalarýna neden olan bir tasarým hatasýndan çýkmýþ olabilirler.
ix'i inþa etmeyi bitirdiklerinde artýk kendi baðýmsýz gündemleri vardý ve insanlarý kendi a
için kullanmaya baþlarlar. Büyük bir Makyevelci proje olarak bebekleri hasat eder, düþlerin
afyonuyla köleleþtirirler. Peki Matris üreticiler ne kadar yaratýcý görünürlerse görünsünle
nlý olmamýz, onlannsa canlý olmamasý hayati farký ne olacak? Elbette bu doðru, fakat Matris
eticilerinin yalnýzca otonom varlýklar olmakla kalmayýp, kendi kendilerine ürediklerini
unutmamalýsýnýz. Organik bir maddeden yapýlmamýþlardýr, fakat hayat için deðilse bile, yapa
için gerekli tüm özelliklere sahipler. Üstelik yapay zekâlarýn yapay bir canlýlýða sahip o
hiçbir sorun yok.
85
Zihnin Metafiziði
Nebuchadnezzar'ýn diðer tayfalarýyla birlikte oturduðu masada Mouse "Makineler Tahýl Ezme
'sinin tadýnýn neye benzediðini nereden biliyorlar?" diye sorar. Tahýl Ezmesi elbette çok
dengeli sanal bir kahvaltýnýn önemli bir parçasýdýr. Mouse'un sorusu makinelerin zihinleri
lduðunu varsayar. Soru bilgiye sahip olup olmamalarý deðil, Matrix'in insanlarýn deneyim
lediði þeyin neye benzediðini bilip bilmemesi ile ilgilidir. Biz buna öteki zihinler sor
unu diyoruz. Ayný þekilde Neo için Tahýl Ezmesi'ni tatmanýn nasýl bir þey olduðunu kendinin
p bilmediðini de sorabilirdi. Maddeciliði reddetmek için sebeplerden biri de, Tahýl Ezme
si'nin tadý gibi ham deneyimlerin kiþiden kiþiye hiçbir þekilde deðiþmediði fikridir. Ham d
mler beyin tarafýndan, dýþ dünyadan veya Matrix'ten aldýðý bir girdiye tepki olarak üretili
fakat sebepsel olarak atýldýrlar, bu durumda bilinç tuhaf bir biçimde askýdadýr. Sanýrým b
ir fark yaratýyor. Tuhaf askýda kalmalar tuhaftýr. Kuþkuludur. Eðer hiç kýrmýzý görmemiþ ol
nin nasýl bir þey olduðunu bilemezdim. Fakat bu, kýrmýzý deneyimlerinin beyin durumlarý olm
rmez. Bu sadece daha önce hiç böyle bir beyin durumu yaþamadýðým anlamýna gelir. Bra-instor
yin Fýrtýnasý) filmini seyretmiþ miydiniz? Ýyi filmdir. Baþka insanlarýn deneyimlerini kayd
n ve sizin bunlarý edinmenize izin veren bir makine üzerinedir. Cool deðil mi? Eðer Matr
is üreticiler, bir beyin fýrtýnasý makinesi yapmak isteselerdi veya insanlarýn algýlama sis
emlerini deðiþtirmek isteselerdi, öyle görünüyor ki bunu kolayca yapabilirlerdi. Bir beyin
týnasý makinesiyle, býrakýn gerçek dünyayý Matrix'i bile deneyimleyebilirierdi. Neden olmas
nutmayýn Matrix makine üretimi bir tindir.
Maddeciliði reddetmek için en büyük sebep, daha önce de bahsettiðimiz gibi, zihinsel durum
arýn çok katlý farkýndalýðýdýr. Eðer silikon bir aðnverici hem olaðan bir acý gibi iþ görür
urumlar tarafýndan deðil belki ama, belirli beyin durumlarý tarafýndan 86
farkýna varýlan acý gibi hissedilebiliyorsa, o zaman acý bu beyin durumuyla özdeþ tutulama
. Fakat ben izin verirseniz farklý bir görüþ öne süreceðim. Týpký Morpheus gibi. Yapay kalp
olaðan kalpler gibi iþ görüyor ve hatta bir yapay kalbiniz olduðu zaman ayný þekilde hisset
e devam ediyorsunuz. Mesela protez bir bacaðýn týpký gerçek bir bacak gibi iþ görmesi bekle
. Yoksa bir protez olmaz. Elbette bazý protezler diðerlerinden iyidir. Mükemmel bir pr
otez, daha iyi deðilse bile, týpký olaðan bir bacak gibi hissedilir. Ayný þekilde mükemmel
aðrýverici de gerçeði gibi hissettirir. Gerçekten de eðer iþlev mükemmel bir biçimde yerin
ilirse, ayný duyguyu yaratýr. Bu anoji-leri niçin veriyoruz. Sebebi basit. Suni kalple
r kalp, protez bacaklar bacak deðildirler. Bunlar doðal þeylerin sentetik versiyonlarýdýr.
Analoji kurarsak, aðnverici týpký gerçek gibi hissedilir. Fakat doðal deðildir. Bu yüzden
acýnýn kendisi deðildir. Yapay bir acýdýr. Aðrývericinin verdiði acý acýnýn kendisi deðil,
, belki bu acý diðerleri arasýnda tek bir fiziksel, sinirsel acý durumudur. Baþka bir deyiþ
e, yapay zihin durumlarýnýn geleceði, ister doðal zihinlerde olsun, ister kendi baþlarýna,
ihin ve beynin doðal kimliklerini dýþarýda býrakmaz.
Þimdi bir an için zihin durumlarýnýn beyin durumlarý olduðunu varsayalým. Neo'nun baþ aðrý
ity'nin baþ aðrýsýyla ayný tip beyin durumu tarafýndan üretilsin. Matris üreticilerin bilin
r üzerine düþünürseniz, örneðin, hayal gücünüze kolaylýk olsun, Ter-minator filmindeki Scha
n bilincine benzer bir biçimde, fakat yapay olarak, silikon beyinde üretilmiþtir. Bu a
caba zihin beden probleminin çözümü mü? Biraz. Zihnin gerçekte ne olduðuna dair epey bir bi
miz var, fakat hâlâ önemli bir kavramsal boþluk söz konusu. Beynin bilinç üreten hangi özel
ri niçin ve nasýl bilinç üretiyor? Beyni ve zihni özdeþ kýlsak bile, bunu nasýl anlamlý kýl
ayacak, nasýl anlaþýlýr kýlacaðýz?
Bu çok zor bir problem. Daha doðrusu tek zor problem. Bilinç ile bilince sebep olan s
inirsel faaliyetler arasýndaki boþluðu doldurma-
87
mýz gerekiyor ve bunun için de ara kavramlara ihtiyacýmýz var. Bu biraz kurgusal olmak
zorunda. O halde izin verin olayým. Þöyle ki: Maddi nesneler farklý açýlardan farklý görünü
perspektiflere sahiptirler. Örneðin belirli bir perspektiften bir binanýn, gerçekte dört
yüzü olsa da, sadece iki yüzünü görebilirim. Yaþayan canlýlarýn da bir perspektifi vardýr,
sel uyaranlara tepkilerinde de bir perspektif sergilerler. Böylece bilinçli bir varlýk
, kendi hakkýnda ve çevresindeki dünya hakkýnda bir perspektife sahiptir. Bilinçli bir özne
için o bilinçli özne olmanýn bir anlamý vardýr. Bu durumda "bir perspektife sahip olma" özn
n bir anlama sahip olmadýr. Öneðin "bir bina hakkýndaki sahip olduðum perspektif beni "bu
benim ofisimin binasý ve bugün gitmesem iyi olur" diye düþünmeye sevk eder. Farkýnda olma d
i getirir ve bu açýdan bir anlama sahiptir. Beyin böyle bir anlamý nasýl yaratýyor? Belki k
ndi kendini tarayarak. Belki de baþka bir þekilde. Fakat bu sorunun cevabý ne olursa o
lsun, artýk bizim için beyin-zihin özdeþliði anlamlýdýr. Bilinç beynin yarattýðý bir perspe
Çüþ! Bu kadar atýp tutma yeter. Yorulduk be! Tamam, anlaþýldý. Þimdi elimizde ne var? Ha e
maddecilik. (* Farklý bir görüþ için 7. Bölümdeki makaleyi okuyunuz.) Güzel. Çok zor bir pr
k kurgusal bir çözümün çok kaba hatlarýný çizdik. Bu da güzel. Üstelik yapay zekâlann mümkü
k için sebeplerimiz var. Matrix varsayýmý açýkça tasavvur edilebilir ve bütün yanlarýyla tu
büyük bir ihtimal yok, o yüzden kaygýlanmaya gerek yok. Fakat mümkün. Bu iddia çok küçük b
gibi görünebilir ve belki de öyledir. Yalnýzca bir olasýlýk olan þeyler, sadece felsefecile
heyecanlandýrýyor. Fakat çok kesin bir þekilde ihmal edilen bazý alanlarda, sadece küçük bi
sýlýk için akýl yürütmek utanýlacak bir þey deðildir. Ayrýca unutmayýn ki ben O deðilim ve
m, hatta bunlar sanal olsa bile.(** Müsveddeler üzerine yorumlarýndan dolayý Willial Irw
in. Daniel Banvick ve Kathi Sell'e
teþekkür ederim.)
88
€
7
Yeni Materyalizm ve Öznenin Ölümü
DANIEL BARWICK
Matrix belirli bir anlamda sahte bir görünüþe sahiptir. Bu film seyircilere sorularla m
eydan okuyan bir filmdir: Hangi hapý seçersiniz? Eðer bir yalanýn içinde yaþadýðýnýzý öðren
epki gösterirdiniz? Matrix kötü mü? Ýyi fakat sahte bir hayatýn kötü olan yaný nedir? Matri
u kitapta cevaplandýrýlmaya çalýþýlan bir sürü felsefi soru sormaktadýr.
Fakat filmin arkasýndaki gerçek akýþ, bir soru deðil, bir cevaptýr. Hatta felsefenin en ön
i sorusuna verilmiþ bir cevaptýr: Zihnin yapýsý nedir? Film, birçok kiþi tarafýndan indirge
i materyalizm diye adlandýrýlan, zihinsel durumlarýn fiziksel durumlara indirgenebilir
(veya onlar vasýtasýyla açýklanabilir, fiziksel durumlar olarak görülebilir vs.) olduðunu
yen görüþü, yani, zihin ve kiþisel kimliðe dair belirli bir teorinin doðruluðunu kesin kabu
yor, hatta ileri sürüyor. Morpheus Neo'ya Matrix'i açýklarken bu görüþ açýsýný betimliyor.
Bu makalede (1) Morpheus'un dile getirdiði bakýþ açýsýnýn doðru olmasýnýn mümkün olmadýðýn
tif görüþünde en az birincisi kadar yanlýþ veya en azýndan eksik olduðunu ve (3) görüþü eks
tirdiðimizde "özne"nin yok olduðunu açýklayacaðým. Film öyküsünün hiçbir kurtuluþu yok; fak
anlaþýlýr kýlmanýn tek çýkar yolunun film için bazý rahatsýz edici içerimlere sahip bir gö
geçtiðini ileri süreceðim: Matrix'in
89
varlýðý filmde ortaya atýldýðý haliyle imkânsýzdýr, böyle bir hapishane var olsa bile, o h
yaþayanlar için hiçbir þey ifade etmez.
Biyoloji Bölümleri Matrix'i Neden Ýnanýlýr Kýlar
Önce biraz arkaplan bilgisi: Zihne dair birçok teori olmasýna raðmen, bunlarýn en yaygýn ü
rgemeci maddecilik, seçici maddecilik ve düalizmdir. Ýlk ikisini daha sonra ayrýntýlarýyla
le alacaðým. Fakat önce, bütün maddecilik biçimleriyle düalizm arasýndaki farkýn basit bir
duðunu belirtmek istiyorum: Maddeciler dünya ve içindeki her þeyin (zihinler de dahil ol
mak üzere) tümüyle fiziksel maddeden ibaret olduðunu düþünürken, düalist böyle düþünmez. Ma
ve duygularýn nihai olarak Tahýl Ezmesi ve Nebuchadnezzar ile ayný maddeden yapýldýðýna ina
Düalistler buna karþý çýkar. Dünyanýn maddi olmayan bileþenleri olduðunu söylerler; gerçi b
duðu ve maddi olmayanýn ne demek olduðu konusunda aralarýnda anlaþmazlýk vardýr.
Morpheus indirgemeci bir materyalisttir. Neo'ya Matrix'i anlatýrken ona sorar: "G
erçek nedir? Gerçeði nasýl tanýmlýyorsun? Eðer o hissedebildiðin, koklayabildiðin, tadabild
ebildiðin ise, o zaman gerçek sadece beyninin yorumladýðý elektrik sinyallerdir." Bu indir
geyici materyalizmin açýk bir ifadesidir. (Morpheus'un baþka bir görüþü temsil ettiðini söy
e mümkündür. Yani seçici materyalizm. Fakat felsefe ve Nöroloji bölümlerinin dýþýndaki insa
böyle bir görüþten haberdar olmadýðýný ve duyduklarýnda da saçma bulduklarýný göz önüne get
olasýlýktýr. Bu bakýþ açýsýný daha sonra tartýþacaðým, çünkü Matrix'in yazarlarýndan biri f
Normal insanlarýn çoðu (yani felsefeci olmayanlar) Morpheus'un ifade ettiði bakýþ açýsýný
Görüþ þu þekildedir: Eðer arkadaþýnýzdan bir aðaç gördüðünde neler olduðunu açýklamasýný i
tacaktýr. Bu hikâyeye göre, güneþten ýþýk gelir, bu 90
ýþýðýn dalga boylarýndan bazýlarý aðaç tarafýndan emilir, bazýlarý yansýtýlýr. Yansýyan ýþ
enerji gö-zümdeki retina hücrelerini uyarýr (bu hücrelere transfer olur). Enerji bir pati
kayý (optik siniri) takip eder ve en son beynin görme merkezine gelir. Geldiði yerde b
azý beyin sinir hücreleri aðaç þeklinde yanar ve biz bir aðaç görürüz.
Daha ilk okulda bize öðretilmeye baþlanan bu bakýþ açýsý, üniversitede teknik doruðuna çýk
n en can alýcý noktasý, bir aðaç görmenin belirli bir uyaraný takip ederek gerçekleþen bir
urumu olmasýdýr. Eðer bir aðaç olmadan beyin durumunu üretebi-lirsek, hâlâ bir aðaç gördüðü
olmamasý, tecrübe ettiðim þeyi hiçbir þekilde deðiþtirmez. Asýl önemli olan, "aðaç" beyin d
ahip olduðumda bir aðaç görmem-dir. Matrix de ayný þekilde iþlemektedir. Onun pençesinde tu
olanlar, zihinsel durumlarýnýn gerçek bir þeye denk düþüp düþmediði hakkýnda hiçbir fikre s
r. Aksine, beyinleri gerçek deneyimlere denk düþen durumlarý yaratmak için yönlendirilmekte
ir. Matrix Olanaðý, birçok seyircinin kabul edeceði gibi, Morpheus'un ve filmin benimsed
iði (fakat savunmadýðý) indirgemeci materyalizmi doðrulamaktadýr.
Sakýn yanlýþ anlamayýn -bu bakýþ açýsý bizlerin duygulan ve deneyimleri olmayan birer robo
uzu söylemiyor. Aslýnda tam tersini söylüyor: Ýndirgemeci maddecilik "zihinsel durumlara"
sahip olduðumuza, bu zihinsel durumlarýn ister görüntü, ister ses, duygu, dokunma duyumlarý
veya kýrmýzý elbiseli kadýn olsun, bize sunulan duyumlar olduklarýna ve bizzat fiili tecrüb
lerimizi oluþturduklarýna inanmaktadýr. Ne arkadaþým, bir aðaç gördüðüme, ne de Morpheus, M
hkûm olanlarýn tecrübeler yaþadýðýna karþý çýkacaktýr. Ýndirgemeci materyalizm sadece bu te
el durumlar olarak açýklanabileceklerini; tecrübelerin, açýklama yoluyla, beyin durumlarýna
indirgenebileceðini söylemektedir. Nihayet, tecrübeleri-
miz, sadece bir beyin durumunda içerildiklerinden ve gerçekleþmek için baþka bir þeyi ihti
aç duymadýklarýndan dolayý beyin durumlarýmýzla ayný þeydir.
€
Matrix Filmi ve Biyoloji Bölümlerinin Neden Felsefeye Ýhtiyacý var?
Bu görüþ neden bu kadar yaygýn? Ýnsanlar neden filmdeki Morp-heus'u sorgulamak yerine ona
baþ sallýyorlar? Sebep çok basit: Zihin ile beden arasýnda inkâr edilmez bir iliþki var gi
i görünüyor. Eðer beyinlerimiz çalýþmayý durdurursa artýk bir daha iþitip göremeyeceðimize
aklarýmýz ve gözlerimizle) inanýyoruz ve bilim sürekli olarak zihin ve beden arasýndaki seb
p sonuç baðlantýsý fikrini destekleyen yeni araþtýrmalar ileri sürüyor. Bilinçte önemli bir
r görünen çekirdek talamus buna bir iyi örnektir. Bir insan, beyninin büyük bir bölümünü yi
de þuurlu kalabilirken, tala-mus'un çekirdeðindeki en ufak bir hasar, bitkisel hayata
sebep olmaktadýr.
Eðer bu görüþ mantýklýysa ve herkes tarafýndan kabul edilmiþse, bunda bir sorun var mý? Ev
. Felsefenin bugün bu bakýþ açýsýný büyük ölçüde reddetmiþ olmasý boþa deðildir. Reddetme s
nin metafizik dayanaklarýna kuþku düþürüyor ve ona bilimkurgu eleþtirisi getiren pratik bak
ötesine geçiyor. Önce Michael Tye'ýn aþaðýdaki öyküsünü okuyalým:
Gelecekte yaþayan zeki bir bilimci düþünelim. Adý Mary olsun. Mary doðumdan beri siyah bey
z bir odada yaþamaktadýr ve dýþ dünya hakkýndaki bütün bilgileri ekranlarý siyah beyaz olan
ayarlar yoluyla elde etmektedir. Varsayalým ki Mary'nin elinin altýnda, insanlarýn bir
gül, bir aðaç, bir gün batýmý, gök kuþaðý ve diðer fenomenleri gördüðünde zihinlerinde olu
iksel ve nesnel bilgisi olsun. O bilinmesi gereken her þeyi, cisimlerin yüzeylerini,
92
onlarýn ýþýðý yansýtma biçimini, retinadaki ve optik sinirdeki deðiþiklikleri, görsel sana
ki desenleri vs. biliyor olsun. Hâlâ bilmediði bir þey vardýr.
Mary'nin bilmediði þey, Tye haklý olarak iþaret ediyor, yeþili, kýrmýzýyý veya baþka bir r
in neye benzediðidir. Bundan nasýl emin olabiliriz. Çünkü Mary hayatýnda gördüðü ilk güle b
þeyler öðrenecektir. Öðreneceði þey, hiçbir fiziksel teorinin ele almadýðý, belirli bir de
e benzediðidir. Bir þeyin ne olduðunu anlamak, onu tecrübe etmenin neye benzediðini bilmek
ten farklýdýr. Çünkü belirli bir bakýþ açýsýndan algýlanan bir þey (maviyi sakinleþtirici b
Ay'ý hep düz bir disk gibi görebilirim), bir nesnenin nesnel betiminin bir parçasý deðildi
.
Ama indirgemeci materyalist baþka ve daha ciddi bir sorunla karþý karþýyadýr. Ýndirgemeci
eryalizm yeterli bir indirgeme açýklamasýndan sonra, düalistin zihinsel durumun maddi bi
r durum olduðunu göreceði bir nokta olduðunu iddia eder: yani zihinsel durum veya onun b
elirli bir özelliði maddi durumla özdeþtir. Ýndirgemeci materyalistlerin özdeþlik (identity
avramýdýr ki, onu þüpheye açýk hale getirir. Çünkü indirgemeci materyalist özdeþlik kavramý
"ayný þey olma") anlamýnda kullanmaz. Zihinsel durumun beyin durumuyla özdeþ olduðunu söyle
neyi iddia etmektir? Hiçbir þey. Çünkü iddia anlamsýz. Zihinsel durum beyin durumuyla özde
dir. Sanki, iddianýn konusu olan "bir aðaç görüyorum", "görmenin" bilimsel açýklamasýnýn ko
elimesi kelimesine özdezmiþ gibi. Oysa konu hiçbir þekilde özdeþ deðildir. Biyologlar deney
erini anlatýrken bile ayný þey deðildir! Fakat bunun sebebi, Paul Churchland'ýn ileri sürdü
, onlarýn özdeþ olmamasý, yani bugüne kadar kesin kararlar vermek için gerekli kavramlardan
yoksun olmamýz deðil, fakat daha ziyade bir zihinsel durum nosyonunun maddi olmayan
bir þeyin paradigmasý olmasýdýr. Bu, beyin durumundan kökten farklý bir eþya türüdür.
93
Dikkat edin, zihinsel durum ile maddi durum arasýndaki doðru olmayan özdeþlik baðlantýsýný
rken bile, zihin durumu dediðimizde, hiçbir þekilde beyin durumuna gönderimde bulunmadýðýmý
lýmýza hiçbir þekilde beyin durumunun gelmeyiþi temel bir gerçek olarak kalmaktadýr. Laird
is þunlarý söylüyor:
[Her ne kadar] indirgemeci materyalist zihinsel nosyonlarý fiziksel terimlerle açýkla
maya çabalasa da... sanki ileri sürülen indirgemeye her zaman aþikâr istisnalarýn olduðu, o
sý gerektiðini hissederiz. Bazýlarýmýz için bu çabalar, ister tanýmsal, ister deneysel bir
sahip olsun, iki farklý þeyin ayný þey olduðunu -örneðin denizdeki dalganýn yeryüzüyle Düny
zafi konumlan olduðunu-ispatlamaya uðraþmak kadar tahammül edilmezdir.
Burada materyaliste karþý þüpheler uyandýrmaya çalýþtýðým, oysa meselede ayný tavra sahip
apýlabilir. Elbette eðer zihinsel durumlarla beyin durumlarýnýn birbirinden kökten farklý þ
er olduklarýný iddia ediyorsam, özdeþlik kavramýnýn bunlar arasýnda geçerli olmadýðý fikri
arak takip etmektedir. Fakat, aslýnda bu benim ileri sürdüðüm þeyin tam tersidir. Fenomenal
olaylarýn ve beyin olaylarýnýn birbirinden kökten farklý þeyler olduklarýnýn farkýna varmam
bi, özdeþlik kavramýnýn bunlara ayný anlamda uy-gulanamamasýdýr. Özdeþlik kavramýnýn önceli
, bir ayrýmda bulunmak için baþka bir temelin alýnamayacaðý görülür. Bir elma bir portakal
ve bir çanak sümük Tahýl Ezmesi deðildir. Ayný þey deðillerdir; özdeþ deðillerdir ve beyin
ihinsel durumla ayný þey deðildir. Elbette aynýlýk kavramý bizim fenomenal olaylar ile beyi
olaylarý arasýndaki farka bize ulaþtýran þey olsa da, ayný þey olmamalarýnýn sebebi özdeþl
kisinde birden geçerli olmamasýndan gelmemektedir. Daha ziyade bunlarýn daha baþtan fark
lý þeyler olmasý dolayýsýyladýr. Bu farklýlýðýn sebebi özdeþlik
94
kavramýnýn iki farklý þeye uygulanamaz olmasýndan gelmektedir.
€
Seçici Materyalizm:
Kaþýðýnýz Neden Baþ Aðrýsýndan Þikâyet Edemez?
Daha önce söylediðim gibi, Matrix yazarlarýnýn indirgemeci materyalist olmadýklarýna dair
ernatif bir olasýlýk söz konusudur. Belki de seçici metaryalisttirler. Seçici materyalizm,
zihinsel durum diye bir þeyin olmadýðýný ileri sürer. (Bu görüþ Davranýþçýlýk denilen psik
Davranýþçýlýk ancak davranýþlarý bilebileceðim gerçeðini kendine baþlangýç noktasý edinmiþ
lizm özünde, evrende ne tür -maddi- þeyler olduðuna dair bir görüþtür.) Bu görüþe göre bizi
mlar dediðimiz þey, dilimizin geliþimimin bir ürünüdür, gerçekte hiçbir þey, bilgisayarýmýn
erinden baþka hiçbir þey tecrübe etmeyiz. Bu bakýþ açýsýný kabul ettiðim zaman, görmek, duy
k veya hissetmek geleneksel anlamýný yitirir. Sadece -mýþým gibi konuþabilirim. Bu bakýþ aç
lim adamý ve birkaç felsefeci tarafýndan benimsenen bakýþ açýsýdýr ve elbette çýlgýncadýr.
larýný mazur görebiliriz, fakat felsefecileri affetmemiz mümkün deðil. Çünkü bu teori ciddi
i sorunlardan mustariptir.
Ýlk sorun zihinsel duruma sahip olanlarýn, John Searle'nin bile kabul ettiði üzere "bil
imsel gerçeklik kavramýna sýðýnmalarý zordur." Varsayalým ki iyi bir Porto þarabý içiyorum.
ssettiðim tat harika. Bu belirli hazzý yaþarken, bu haz kendine özgü bir biçimde bana özeld
çünkü ancak benim tarafýmdan hissedilebilir. Þarabý baþka biriyle birlikte içiyor bile ols
atta onlar da týpký benimki gibi bir hazzý yaþýyor olsalar da, biz yine de ayný hazzý yaþam
eyin, nöronlar ve þarap gibi fiziksel þeyler elbete bu özelliði paylaþmaz. Bu tecrübe benim
rafýmdan yaþanmýþtýr, benim bakýþ açýmdan. Deneyimin benim tarafýmdan yaþanýyor olmasý onun
95
iyice görebilmek için, arkadaþýmla birlikte ayný þarabý içiyorken, arkadaþýmýn bana benim
lemeyecek olmasýna dikkat edelim. En fazla muhtemelen ayný tadý aldýðýmýzý, yani þarabý ayn
en dolayý içtiðimizi söyleyebiliriz.
Zihinsel bir durumu kimin yaþadýðýnýn öneminin göz ardý edilmesi veya bir kenara atýlmasý,
adamlarý ve felsefecileri arasýnda çok yaygýn bir davranýþtýr. Örneðin Daniel Dennett, beyn
kullanýcý yanýlsamasýný bizzat yarattýðýný, fakat aslýnda onun hem kullanýcý, hem de kullan
týcýsý olduðunu ileri sürmektedir (yalnýzca insanlarýn beyninin bu þekilde çalýþtýðýný iddi
i ajanlar diðer ajanlardan malumat yardýmý ister; böylece beyni kullanan bir þey olduðu duy
usu, beynin örgütlenme biçiminin bir yararlý formu tarafýndan saðlanýr. Dennett açýklamasýn
izde [belirli] bir yer, yani her þeyin toplandýðý bir yer olduðu yanýlsamalý duyumunu verir
e, ego, "Ben". Kuþkusuz böyle göründüðü inkâr edilemez. Fakat sadece böyle görünüyor. Dikka
t'in bakýþ açýsý bile zihinsel durumlarýn belli bir kiþinin zihinsel durumlarý olduðu öðret
enara atamýyor. Bilincin belirli bir þekilde göründüðünü inkâr etmiyor; fakat gören olmadan
asýl mümkün olabileceðine bir açýklama getirmiyor. Oysa benim yukarýdaki iddiam, yani bir þ
enim tecrübe ediyor olmamýn tecrübemin bir parçasý olduðu iddiasý doðruysa, açýklamaya gere
caktýr.
Seçici materyalizme karþý daha basit, fakat daha güçlü bir karþý çýkýþ vardýr. Ýspat yükü
izi gördüðünü görmediðine, duyduðunu duymadýðýna, bütün algýlan, hayalleri ve kavranýlan sa
de sunulmuþ olmakla kalmayýp, ona hiçbir þekilde sunulmamýþ olduðuna, onlarýn tanýdýk gelme
gelme olmadýðýna, aslýnda tanýdýklýk diye bir þeyin olmadýðýna inandýrmasý gerekmektedir.
list bize her þeyden önce bu evrensel yanýlsamanýn neden ortaya çýktýðýný açýklamasý gerek-
mektedir. Zihinsel durumlar, zihinsel olmak açýsýndan nevi þahsýna münhasýr görünmektedir;
zihinle ilgili anlamlý benzetmeler yaratmanýn güç olmasýnýn sebebi de budur, çünkü zihin öz
k fiziksel olandan farklýdýr.
Matrix'in yazarlarýnýn bu bakýþ açýsýnýn tutsaðý olduðu ihtimalini eleyebilir miyiz? Öyle
materyalizm doðru ise, o zaman Matrix'i oluþturmak için hiçbir sebep olmazdý. Matrix'in am
acý gerçek tecrübelerin yerine geçecek sahte tecrübeler saðlamaktýr ve eðer ister sahte ist
rçek olsun, ortada tecrübe diye bir þey yoksa, bu amaç anlamsýz görünmektedir. Peki bu bizi
reye getiriyor? Bu yazýnýn baþýnda indirgeyici materyalizm, seçici materyalizm ve düalizm a
asýnda yaptýðým ayrýmý hatýrlayýn. Buraya kadar Matrix'in indirgeyici materyalizm çatýsý al
duðunu gösterdim, belirleyici bakýþ açýsý seçici materyalizme kaydýrýldýðýnda ise Matrix yi
edir. Acaba bu filmi bir anlam vermek için düaliz-me mecbur kaldýðýmýz anlamýna mý gelir? "
enin bir tini" olduðunu kabul etmeli miyiz? Hayýr. Matrix tutarlý bir hikâye olabilir; t
abi ya-zarlarýn ilave bir prensibi kabul etmeleri þartýyla: bilincin niyetliliði.
€
Bilinç: Hiçbir Þeye Dair Bir Þey
David Hume'a göre düþünme iþini yapan temel bir töz olarak kendi diye bir þeyin varlýðýna
kanýt yoktur. Ýçebakýþýn ona böyle bir varlýk bulmaya, hatta bu "kendi"nin nasýl bir þey o
hakkýnda bir görüþ oluþturmaya bile yardým edemediðini iþaret ediyor. Ýçebakýþ sýrasýnda Hu
algýlanan þeyleri, düþüncenin nesnelerini, düþünürü deðil bilinci görüyor. Bilincin niyetli
nsel fenomenlerin niyetsel olduðu anlamýna gelir. Daha açýk bir þekilde dile getirmek gere
kirse, bilincinde olmak, bir þeyin bilincinde olmaktýr. Bir nesneyi veya baþka bir þeyi
düþünmeden düþünme diye bir þey yoktur. Jean Paul Sartre bu niyetlilik kavramýný, ni-yetlil
ncin bir özelliði olmakla yetinmeyip tek özelliði olduðu-
97
nu iddia ederek bir adým ileri götürür. Bilinç, bilinçte görünen nesneleri açýða çýkarýr.
edir? Sartre þöyle yazar: "Bilinç ni-yetlilikle tanýmlanmýþtýr. Bilinç niyetlilikle kendini
. Nesne onu kavrayan bilince aþkýndýr ve bilincin birliði nesnesinde bulunur." Baþka bir d
eyiþle, bilinç saydamlýlýk gibi bir þeydir, onu diðerlerinden ayýrmaya kalktýðýmýzda, nesne
Bilinçten bu þekilde kurtulunca, bellek, algý, hayal gücü, deneyim ve benzeri faaliyetler
i ne yapacaðýz? Geriye kalan tek seçenek, bunlarýn bizim normalde algýladýðýmýz, hayal etti
diye tarif ettiðimiz nesnelerin karakteristik özellikleri olmasýdýr. Tahýl Ezmesi'ni sevi
yorum deðil, Tahýl Ezmesi kendini sevdiriyor. Ajanlardan korkuyorum deðil, Ajanlar kor
kunç. Ludwig Witgenstein þöyle yazýyor: "Fikirleri düþünen veya aklýndan geçiren özne diye
tur." Bir nesnenin bütün özellikleri öznede deðil, nesnede yatar. Çünkü zihin dünyanýn sýný
arçasý deðildir. Bunun sebebi dünyanýn dünyalýðýnýn temeli ve dünyanýn parçasý olan þeyleri
ak bilincin, kendini böyle bir temele dayandýra-maz olmasý ve kendine bir ölçü olamamasýdýr
inç ancak bu anlamda dünyanýn aþkýn bir özelliði olabilir.
Searle bilincin ve onun temel özelliði niyetliliðin zihinsel fenomenlerin en önemli özell
ikleri olduðunu kabul ediyor ve bu özelliklerin açýklanmasýnýn "felsefedeki, psikolojideki
e yapay zekâ alanlarýndaki birçok düþünürü zihin hakkýnda tuhaf ve inanýlmaz þeyler söyleme
kadar zor olduðunu yazmaktadýr. Churchland, ayný þekilde, içebakýþýn "sinirsel þebekede bir
okimyasal uyaranlar alanýný deðil, bir düþünceler, duyumlar ve heyecanlar alanýný açýða çýk
Her iliþki, en az iki iliþkide olaný gerektirir. Ýliþkide bulunanlardan biri yoksa, o zam
an iliþki mantýksal olarak olanaklý deðildir. Eðer geleneksel bir kendi yoksa, o zaman ken
di dýþ dünyaya geleneksel bir yolla baðlanamaz. Yukarýda sözü edilen bilinç kavramý dahilin
i dünyayla önceden varsayýldýðý gibi iliþkilen-98
dirilemez, çünkü kendi daha önceden varsayýldýðý gibi bir varoluþa sahip deðildir. Eðer ke
iþkiler diye bir þey yoksa, eðer algýlamak bir iliþki deðilse, dünyayý zihnin içine koymakt
hni dünyanýn içine koymak anlamýnda idealizmi tersine çevirmek zorundayýz. (Ýdealizm hiçbir
maddi olmadýðý ve dünyanýn zihnimizin maddi olmayan fikirlerinin bir araya gelmesi olduðu g
ki idealistler ve materyalistler pek kadeh tokuþturmazlar.) Algýnýn tek biçimli kuramý dah
a inanýlýr, çünkü bu, zihnin belirli kavramlarýný hesaba katýðýmýzda, tek mantýksal alterna
Bu, bizi dýþ dünyaya hiçbir eriþimimiz olmadýðýna inanmaya götürmez, fakat daha ziyade dýþ
kapýnýn içinden geçmek için bir iç dünyaya ihtiyaç duyduðumuzu anlamaya götürür. Zihni aþk
dirgemekte asýl maksat, öznenin dýþanda býrakýlmasýdýr ve böylece Ýç Dünyanýn (geleneksel z
býrakýlmasý. Ýþte geleneksel anlamda "öznel" olgular üzerine konuþmayý reddediþimin sebebi
önce açýkladýðým üzere) olgular için özne olacak bir þey (bir geleneksel zihin) yoktur. Bi
eri üzerinde böyle bir etkiye sahip olabilecek özne tipi, tam da bu bakýþ açýsýna göre varo
edilen özne türüdür. Artýk hem (1) dünyadaki her þey maddi olduðu için bir anlamda materyal
hem (2) maddi olmayan bir þey olarak bilincin varoluþu sebebiyle bir anlamda düalizmin
doðru olduðu yeni bir görüþe sahibiz. (Okuyucu muhtemelen dilimizin biraz sýnýrlý olduðunu
dir: Maddi olmayan "þey" nasýl mümkün olur? Maddi deðilse, o zaman bilinç "hiç" þey deðil m
vet. Çünkü dilimizde "hiç" þeye karþýlýk gelen bir ad yoktur, çok çok "hiçbir þey" vardýr.
ir, fakat bir anlamda bir þeydir, nesnelerin kendini ortaya çýkarmasýdýr. Nasýl bir yarýþ k
n ibaretse, bilinç bilincin ortaya çýkarmalarýndan ibarettir.
Bilince Hapsolmak Kötü müdür?
Eðer özne diye bir þey yoksa, Matrix'te ahlaktan nasýl bahsedebiliriz? Filme göre Matrix'
in ve onu destekleyen mekanik varlýklarýn kötücül þeyler olduðunu, kahramanlarýn da kendile
n çok daha güçlü bir baskýcýya karþý iyilik adýna savaþtýklarýný baþtan kabul ediyor. Kavga
anmak için veriliyor. Peki eðer her ikisi de bilince sahipse, baþka ýrktan makineleri köle
leþti-ren bir makine ýrkýnýn ahlaki statüsü nedir? Eðer hiçbir ýrk geleneksel anlamda "Özne
sa, Matrix'in varsayýlan ahlaksýzlýðýný nasýl açýklayacaðýmýz belli deðildir. Her iki ýrkta
köleleþti-rilmiþ ýrk çoðunlukla var olmayan þeylerin bilincinde olacaktýr. Fakat biz böyle
normalde ahlaki bir yargýlama ölçütü olarak kabul etmeyiz.
Birçok örnekte insanlar gerçek dünyayý yanýlsamalý dünyaya tercih edecektir. Fakat bu yaný
yanýn ahlak dýþý olduðu anlamýna gelmez; bu sadece günlük olarak "uydurma" ile beslenen ins
gerçek kabul edilenin duygusunu, önemli kabul edilenin duygusuna tercih ettikleri a
nlamýna gelir. (Reality þovlann hýzlý yükseliþini düþünün). Fakat Matrix'te yasanlarýn çevr
erin gerçek olduðunu düþündüklerini ve hayatlarýnýn onlar için önemli olduðunu unutmayýn. M
lý bir dünya üretiyor, ahlaksýz bir dünya deðil.
Fakat asýl meselenin hakikat olmadýðý itirazý yükseltilebilir. Burada tehlikede olan özgür
atrix'in ahlaksýzlýðý onun mutlak bir soygun yapabilme yeteneðinde yatmaktadýr. O özgürlüðü
a hýrsýzýn kim olduðunu öðrenemiyoruz. Özgürlük öyle deðerlidir ki, diye ileri sürülür, onu
alar ahlaksýzdýr. Fakat bu yaygýn inanç bildik düalistik varsayýmlara dayanýr: bizim düþüne
lduðumuz, zihnimize ve bedenimize hükmeden bir "kendi"ye sahip olduðumuz ve bu þeye özgürlü
erilmesi gerektiði varsayýmlarý. Yukarýda tarif ettiðim görüþe göre, bu özgürlüðe 100
konu olacak hiçbir geleneksel bir kendi yoktur. Bilinç özgürdür, fakat genellikle kastedi
ldiðinden farklý bir anlamda. Bilinç özgürdür, çünkü kendine has bir biçimde gayrimaddidir-
yin itip kalktýðý bir bilinç gibi bir þeyi anlamanýn bizim için hiçbir yolu yoktur. Fakat a
eple, bilinç þeyler üzerinde hiçbir etkiye sahip deðildir, o sadece þeyleri ortaya çýkarýr.
leskop Jupiteri görmeme yardýmcý olabilir, fakat Jüpiter üzerinde hiçbir etkiye sahip deðil
.
Bu yüzden Matrix tutsaklýðýnýn bilinç üzerinde hiçbir etkisi yoktur; yalnýza burada Matrix
asaydýk bilincinde olacaðýmýz þeylerden farklý þeylerin bilincinde oluruz. Fakat bir kez da
dile getirmek gerekirse, bir þeyin deðil de baþka bir þeyin bilincinde olmak, asla moral
statünün ölçüsü olmamýþtýr.
Ýþte sona geldik, bazý þeyler kazandýk, bazý þeyler yitirdik. Biraz anlama yeteneðimiz gel
ilmin kurgusu inanýlýr hale getirilebildi. Fakat karakterlerin ahlaki amaçlan kaybedil
di.
101
8
Kader, Özgürlük ve Önceden Bilme
THEODORE SHICK JR.
MORPHEUS: Kadere inanýr mýsýn Neo? NEO: Hayýr. MORPHEUS: Neden?
NEO: Çünkü hayatýmýn dizginlerinin elimde olmadýðý fikrinden hoþlanmýyorum.
You can choose a readyguide in some celestial voice,
If you choose not to decide, you still have made a choice,
You can choose from phantom fears and kindness that can kill;
I will cboose a path that's clear-
I will cboose Free Will...(* Seçebilirsin göksel bir sesin rehberliðini/Seçebilirsin seçm
emeyi. fakat seçmektir bu /Seçebilirsin heyula korkulardan ve öldüren iyilikle/ Oysa seçer
im ben temiz bir yolu/Seçerim Özgür Ýstenci.)
RUSH
Özgürlük. Herkesin istediði. Peki özgür olanýmýz var mý? Morpheus insanlan Matrix'ten azat
, Cypher kendini Morpheus'tan azat etmeyi, Ajan Smith bilgisayarlarý insanlardan k
urtarmayý istiyor. Bu karakterler zalim düþmanlarýndan kurtulmayý baþardýklarýnda, acaba ha
rýnýn kontrolünü kendi ellerine alabilecekler mi? Kaderlerinin efendisi mi, yoksa kaçýnýlma
ir alýn yazýsýnýn köleleri mi olacaklar?
103
Matrix'te yaþayanlar kendi hayatlarýnýn kontrolüne sahip deðiller. Baþlarýna gelen her þey
arýn beyinlerini elektrik sinyalleriyle besleyen bir program tarafýndan belirlenmekt
edir. Morpheus'un sözleriyle onlar "koklayamadýklarý, tadýna bakamadýklarý veya dokunamadýk
bir hapishanenin" mahkûmlarýdýr. Özgürlük sandýklan her þey, bir yanýlsamadýr.
Ne var ki gerçek dünyada yaþayanlarýn keyfini çattýðý özgürlük de bir o kadar yanýlsama ol
ylemi yapmakta, ancak onu yapmaktan kaçýnabilirseniz özgürsünüzdür. Eðer bir þeyi yapmak zo
anýz -baþka türlü davranmak sizin için mümkün deðilse- o zaman onu yapmakta özgür deðilsini
Kahin'in kehanetlerinin gerçekleþmesi, gerçek dünyada yaþayanlarýn bile özgür olmadýðýný g
in geleceði biliyorsa, gelecek belirlenmiþtir ve bu durumda hiç kimse, hata Neo bile, öz
gür deðildir.
Kaderin yönettiði, geleceðin önceden belirlenmiþ ve deðiþtirilemez olduðu bir dünyada nede
savaþalým? Eðer insanlar kendi kaderlerini belirlemekte özgür deðilse, onlarý Matrix'ten k
armanýn ne yaran var? Eðer bir insan köle olmak zorundaysa, neden mutlu bir köle olmayý seç
esin? Belki de Cypher'in Matrix'e baðlanma isteði, göründüðü kadar haince deðildir. (Ve dün
n kader ise, Cypher bu karan vermek zorundaydý.) Bu sorulan cevap-landýrabilmek için,
kader ve özgürlüðün doðasýna bakmamýz gerekir.
Özgürlük
"Siz buna özgürlük mü diyorsunuz?" diye sorar Cypher, Trinity'e. "Bütün yaptýðým, onun ben
mamý istediði þeyler. Eðer bunla Matrix arasýnda bir seçim yapmak zorundaysam, Matrix'i seç
m." Cypher dokuz yýl boyunca Morpheus'tan emir aldýktan sonra, Mat-rix'te zengin bir
aktör hayatýný, Nebuchadnezzar'ýn güvertesindeki sefil hayatýyla deðiþ tokuþ etmeyi ister.
an Matrix'te, kimseden emir almýyor gibidir.
104
Özgür olmak kýsmen, kimse tarafýndan mecbur býrakýlmamak, kimse tarafýndan sýnýrlandýrýlma
gelir. Eðer biri, siz aksini isterken, sizi bir þey yapmaya zorluyorsa, veya istediðin
iz bir þeyi yapmanýzý engelliyorsa, özgür deðilsinizdir. Bu özgürlük türü genellikle "olums
"bir þeyden azat olma" olarak adlandýrýlýr; çünkü bu görüþ özgürlüðü eylemde bulunmanýn ön
okluðuyla tutarlý bir þey olarak tanýmlar.
Matrix'e baðlanmakla Cypher, Morpheus'tan kurtulacaktýr. Peki gerçekten özgür olacak mý? B
rçok kiþi "Hayýr" diyecektir, çünkü Cypher, Matrix'te belirli þeylerin nasýl olmasý gerekti
r verme inisiyatifine sahip olmayacaktýr. "Olumlu özgürlük" veya "bir þeye özgür olmak" den
n þeyden yoksun olacaktýr, çünkü bir þey yapacak iradeye sahip olmayacaktýr.
Bu büyük bir kayýp mý? Bir þeyi kendiniz için seçme yeteneði, gerçekten de böyle deðerli b
Alman düþünür Immanuel Kant öyle düþünüyor. Kant'a göre, doðasý gereði deðerli -kendi için
an tek þey rasyonel seçimler yapabilme yeteneðidir. Þöyle söyler: "Dünyada ve ötesinde, iyi
nç [good will] niteliðine sahip olmayan iyi bir þey tasavvur etmek imkânsýzdýr."(* Ahlak Me
afiziðinin Temellendirilmesi. Immanuel Kant.) Kant için iyi. bir hayata sahip olup o
lmadýðýma belirleyen þey, yaþadýðýnýz tecrübeler deðil, yaptýðýnýz seçimlerdir. Eðer her za
istediðiniz þeyleri gerçekleþtiremeseniz bile, siz iyi bir insansýnýzda".
Deneyim Makinesi
Harvardlý felsefeci Robert Nozick, kendi seçimlerinizi yapmanýn önemini resmetmek için, aþ
ki düþünce deneyini ileri sürer:
Varsayýn ki bir deneyim makinesi var ve isteðiniz bütün deneyimleri size sunabiliyor. B
ir süper nöropsikolog beyninize uyaranlar gön-
€
105
derebilir ve siz büyük bir kitap yazdýðýnýzý veya bir arkadaþ edindiðinizi veya ilginç bir
uduðunuzu düþünüp hissedebilirsiniz. Fakat bütün bu süre boyunca beyninize elektrotlar baðl
bir tüpün içindesiniz. Makineye hayatýnýz boyunca baðlanmak ve hayatýnýzýn deneyimlerini ö
ogramlamak ister misiniz? Bazý arzu edilir deneyimleri kaçýrmaktan korkuyorsanýz, bazý fir
malarýn baþkalarýnýn deneyimlerini iyice araþtýrdýðýný da varsayabiliriz. Böylece onlarýn h
eden veya bir büfeden istediðiniz deneyimleri, örneðin önünüzdeki iki yýlýn deneyimlerini s
iniz. Ýki yýl geçtikten sonra on dakikalýðýna veya on saatliðine tüpten çýkýp yeni iki yýlý
seçebilirsiniz. Elbette tüpün içindeyken orada olduðunuzu bilmeyecek, olaylarýn bizzat old
nu sanacaksýnýz. Herkes tüpe baðlýysa, kim hizmet verecek sorularýndan kaçýnmak için varsay
z ki, diðer insanlar da istedikleri deneyimleri yaþamak için tüpe baðlanabilir. Diðerlerine
hizmet etmek için tüpün dýþýnda yaþamak zorunda kalýnmaz. Tüpe konmayý ister misiniz? Hayat
biçimimiz dýþýnda dert ettiðimiz baþka bir þey var mý?(* Robert Nozick. Anarchy. State, and
ia (NewYork: Basic Books. 1974). s. 42-43)
Nozick'in deneyim makinesiyle Matrix arasýnda birçok paralellik var. Her ikiside bi
r tüpün içinde yüzmeyi içeriyor, her ikisi de bir insanýn beynini doðrudan uyarýyor ve her
de gerçek dünyadakiler-den ayýrt edilemeyen deneyimler üretiyor. Ýkisi arasýndaki tek fark
Nozick'in senaryosunda insanlarýn iki yýl arayla kablolarýndan kurtulmasý. Matrix'te in
san, genellikle bütün hayatý boyunca baðlý kalýyor.
Neden bir deneyim makinesine baðlanmayalým? Nozick üç sebep ileri sürüyor:
Ýlk olarak biz belli þeyleri sadece yapmayý deneyimlemek deðil, yapmak isteriz.... [Tüpe]
baðlanmamak için baþka bir sebep de, bizim belirli bir biçimde, belirli bir insan olmak
istememizdir. Bir tankýn içinde yüzen bir insan, aciz bir et yýðýnýdýr. Bir tankýn içinde
106
muþ bir insanýn nasýl bir insan olduðunu söylemek imkânsýzdýr. Cesur mu, nazik mi, zeki mi
mý, sevgi dolu mu? Söylemek zor olmakla kalmaz, kiþinin [bunlardan biri] olmasý imkânsýz...
arak, bir deneyim makinesine baðlanmak bizi insan yapýmý gerçeklikle, insanlarýn kendi ell
eriyle inþa edebileceðinden daha önemli veya daha derin olmayan bir dünyayla sýnýrlandýrýr.
derin bir gerçeði deneyimlemek için, bu gerçeðe fiilen dokunmaya ihtiyaç yoktur.
Bir zamanlar ünlü bir felsefecinin söylediði gibi olmak, yapmaktýr. Deneyim makinesine bað
olan insanlar hiçbir þey yapmazlar. Hiçbir seçim yapmaz, hiçbir eylemde bulunmazlar. Bunun
bir sonucu olarak bir karaktere sahip deðillerdir. Ne kötü, ne erdemlidirler, çünkü hayada
boyunca sorumlu tutulacaklarý hiçbir þey yapmamýþlardýr. Nozick'in dile getirdiði gibi bu
anlar yalnýzca "aciz bir et yýðýnýdýr."
Deneyim makinesinde yaþayanlarýn hayatýndan deðerli bir þeyler eksik gibi görünmektedir. G
seçimler yapamadýklarý zaman, gerçek insanlar olamazlar. Bununla birlikte Kahin'in üzerin
e kuþku düþürdüðü þey, gerçek dünyadaki insanlarýn gerçek seçimler yapýp yapamayacaklarýdýr
hakiki seçenekler var mý, yoksa seçimler önceden belirlenmiþ mi?
Kader
Matrix'teki Kahin -týpký Delphi'deki Kahin gibi- geleceði söyleyen bir rahibedir. Delph
i'deki Kahin'e görüleri, bir maðarada bulunan ve içinden Apollon'un nefesi olduðuna inanýla
bir gaz çýkan bir çatlaðýn üzerine yerleþtirilmiþ üç ayaklý bir sandalyede gelir. Matrix f
ahin, onu ilk gördüðümüzde, içinden yeni piþmiþ kurabiyelerin kokusu gelen bir fýrýnýn yaný
ir sandalyede oturu-yordur. (Delphi'deki çatlaktan gelen gazlar kesilince, Yunanlý r
ahipler maðarada güzelavratotu ve tatula yakmýþlar ve bunlardan çýkan
107
dumanlarýnda çok güzel kehanetler ürettiðini bulgulamýþlar. Filmdeki Kahin'in sigara içiyo
asý, belki de Delphi'deki Kahin'in tarihindeki bu olaya bir göndermede bulunuyor.) H
er iki Kahin'in de kutsal odalarýnýn giriþinde "Kendini Bil" ifadesi yer almaktadýr. Ne
var ki Matrix filmindeki, Delphi'de olduðu gibi Yunanca deðil, Latince'dir.
Antik Yunan krallarý ve generalleri, ilk önce Delphi'deki Kahin'e danýþmadan hiçbir büyük
jeye giriþmezlerdi. Örneðin Büyük Ýskender savaþ için toplanma çaðrýsýna baþlamadan önce, K
Delphi'ye gitmiþtir. Efsaneye göre oraya vardýðýnda Kahin yerinde yoktur. Gelecek planlarý
baþarýlý olup olmayacaðýný bir an önce öðrenme isteðiyle Kahin'in izini bulur ve onu bir ö
ya zorlar. Kahin'in yýlgýnlýk için de þöyle baðýrdýðý söylenir: "Ah çocuk seni hiçbir þey d
bu alameti olumluya yorar ve dünyayý fethetmeye çýkar.
Geleceði gören insanlarýn kehanetlerine inananlar, genellikle kadere de inanýr. Kaderci
dediðimiz bu insanlar, bazý þeylerin insanlar ne yaparsa yapsýn gerçekleþeceðine inanýr. Ö
dipus vakasý. Bir kahin Oedipus'un babasýný öldürüp annesiyle evleneceði kehanetinde bulunu
Oedipus böyle korkunç bir kaderden kaçmak için büyüdüðü kenti terk eder, fakat tam olarak K
öngördüðü þeyi yapmakla nihayet bulur.
Felsefeci Richard Taylor, bazý olaylarýn, diðer olaylar ne olursa olsun gerçekleþeceðini s
eyen geleneksel kader kavramýný "aþýn derecede suni" bulmaktadýr; çünkü olaylara baþka olay
ep olduðu gerçeðini göz ardý etmektedir. Geleneksel kavrama göre, der, "Bütün tarihte tek b
derci bulmak çok zor olacaktýr."(* Richard Taylor. Metaphysics (Englewod Cliffs: Pre
ncice Hall. 1974) s.59.) Tam olarak anlaþýldýðýnda, der, "Kadercilik olan her þey kaçýnýlma
-tir."(** A.g.e.) Matrix'te de Kahin'in kehanetlerinin doðruluðunu hesaba katarsak,
kadercilik benimsenmesi en akýlcý görüþ olacaktýr.
108
Âlimimutlak
"Kahin her þeyi biliyor mu?" diye sorar Neo kadýnýn dairesine giderken. "[Ona sorsan]
yeterince bildiðini söyleyecektir," diye yanýtlar Morpheus. Eðer Kahin gerçekten de her þe
i biliyorsa -eðer âlimimut-lak ise- o zaman yalnýzca olmuþ olanlarý deðil, olacaklarý da bi
ordur. Neo'un vazoyu devireceðini, Morpheus'un O'nu bulacaðýný ve Ne-o'nun kendi hayatý il
e Morpheus'un hayatý arasýnda bir seçim yapmak zorunda kalacaðýný doðru bir þekilde bilmesi
arakterin inanýrlýðýný güçlendiriyor. Neo'nun bir þeyi, belki gelecek hayatýný beklediðini
ölmeden (kalp atýþtan durmadan) ve Trinity'nin öpü-cüðüyle "dirilmeden" önce O haline gelm
uradaki sorun, Kahin'in geleceði bilmesinin, özgür iradeyi yok eder görünmesidir.
Âlimimulaklýkla özgür irade arasýndaki görünür çeliþki Hýristiyan Teologlarca çok iyi bili
eneksel Hýristiyan kavrayýþta, ka-dirimutlak (her þeye gücü yeten), âlimimutlak (her þeyi b
ve mutlak iyidir. Hýristiyanlar ayný þekilde geleneksel olarak insanlarýn özgür iradeye sa
ip olduðuna inanýr. Fakat eðer Tanrý yaptýðýmýz her þeyi biliyorsa, yaptýðýmýz hiçbir þeyde
edir. Bir ortaçað devlet adamý ve düþünürü olan felsefeci Boethius (480-524) bu ikileme ilk
n açýk cevaplardan birini vermiþtir:
"Öyle görünüyor ki," dedim, "Tanrý'nýn evrensel önceden bilgisinin varlýðýyla herhangi bir
rme özgürlüðü arasýnda büyük bir çeliþki var. Çünkü eðer Tanrý her þeyi önceden görüyorsa v
ahî Takdir'in gördüðü her þey olacak demektir... Bu bir yana, ben eðer mevcut bir þeyi bili
m, o öyle olmak zorundadýr; bu yüzden bir þeyin olacaðýný biliyorsam, o olmak zorundadýr. B
n önceden bilginin gerçekleþmesinin kaçýnýlmaz olduðu sonucu çýkar. "(* Boethius Consolotai
hilosophy. 5.Kitap. Çv. W.V. Cooper (Londra: Dent, 1902) s. 145-147)
€
109
Boethius'un varmaya çalýþtýðý yer þurasý: Eðer bir insan bir þeyin olacaðýný biliyorsa, on
insan yanlýþ olan bir þeyi bilemez. Örneðin 1+1'in üç olduðunu bilemezsiniz, çünkü 1+1= 3 d
yin olacaðý doðruysa, olmamasý mümkün deðildir. Eðer yarýn güneþin doðacaðý doðruysa, yarýn
i halde ifade doðru olamaz. O halde, eðer bir insan bir þeyin olacaðýný biliyorsa, o olmak
orundadýr. Fakat eðer olmak zo-rundaysa -yani kaçýnýlmazsa- o zaman hiç kimse onu engelleme
gürlüðüne sahip deðildir. Âlimimutlaklýðýn bedeli özgürlüktür.
Her ne kadar Boethius âlimimutlaklýk ile özgür irade arasýndaki görünür çeliþmeden, Tanrý
uðu takdirde kaçýnýla-bileceðini düþünmüþ olsa da, Prebiteryen Kilisesi'nin kurucusu ve büy
reformcu John Calvin (1509-1564) Tann zamanýn dýþýnda var olduðu içindir ki hiç kimsenin ke
kaderini deðiþtiremeyeceðini düþünmüþtür. Þöyle yazar:
Tanrý'ya önceden bilgi atfettiðimiz zaman, þimdiye kadar var olan her þeyin O'nun gözlerin
e zaman dýþý varolduðunu söyleriz, öyle ki O'nun bilgisi ne gelecek ne geçmiþ bilgisidir, f
var olan her þeyin bilgisidir; ve bu þekilde mevcut olunca, onlarý, týpký bizim hatýrladýðý
n zihnimizde belirmesi gibi, yalnýzca Zihnin'de biçimlenen fikirler olarak görmez, fak
at onlarý sanki bizzat önünde se-riliymiþ gibi görür. Ve bu önceden bilme bütün dünyayý ve
apsar. Alýn yazýsý dediðimiz þey, Tanrý'nýn kendinde, insanoðlunun her bir üyesinin ne olac
verdiði ilahi muhakemedir. Hepsi ayný kaderle yaratýlmadýklarý için, bazýlarý sonsuz yaþam
ken, diðerlerini sonsuz lanet beklemektedir.
Calvin'in görüþüne göre, Tanrý tek bir bakýþta bütün hayatlarýn her anýný görür. Hayatlarý
ridi gibi
110
açýlmýþtýr. Hayatýmýzdaki her olay týpký film þeridinin her karesi gibi belirlenmiþtir. So
lvin bazýlarýmýzýn alýn yazýsýnda cennete gitmek, bazýlarýmýzýn cehenneme gitmek olduðuna v
içbir þey yapamayacaðýmýza inanýyordu.
Buna, Tann'nýn sizin neleri seçeceðinizi bilmekle beraber, onlarý sizin için seçmediðini s
erek itiraz edebilirsiniz. Bu haklý bir itiraz olabilir, fakat konumuzla ilgisi yo
ktur; çünkü ancak bir þeyi yapmaktan kaçýnabiliyorsak, o þeyi yapmakta özgürüzdür. Eðer kaç
pýyorsanýz -ki Tanrý önceden görüyorsa kaçýnýlmaz olmalýdýr- o zaman yaptýðýnýz özgür bir e
Âlimimutlak ve özgür irade birbiriyle çeliþir görünüyor. Eðer biri her þeyi biliyorsa, o z
mse özgür iradeye sahip olamaz. Bu kahinler için de geçerlidir. Örneðin, eðer Tann her þeyi
yorsa, kendi geleceðini de biliyordur. Fakat bu doðruysa, O'nun geleceði de belirlenmiþt
ir ve O bile bunu deðiþtirecek güce sahip deðildir. O halde âlimimutlaklýk, yalnýzca özgür
deðil, ayný zamanda kadirimut-laklýðý da bir seçenek olmaktan çýkarýr. Hiç kimse -hatta Ta
ayný anda hem âlimimutlak, hem kadirimutlak olamaz. Bazýlarý bunun, geleneksel kavrayýþtaki
Tann'nýn varlýðýný yanlýþladýðýný iddia etmektedir.
Kadirimutlak olmak her þeyi yapabilmek demek deðildir, mümkün olan her þeyi yapabilmek de
mektir. Büyük Katolik teolog Thomas Aquinas'ýn gözlemlediði gibi, "Çeliþki ima eden hiçbir
sal kadirimutlaklýða dahil deðildir, çünkü çeliþik olan olanaklý deðildir. O halde Tanrý'ný
þeyleri yapamayacaðýný söylemek gerekir." Örneðin Tanrý yuvarlak bir kare yapamaz, çünkü b
deðildir. Hiçbir þey ayný anda hem yuvarlak, hem kare
111
olamaz. Fakat bu O'nun kadirimutlaklýðýný zedelemez, çünkü kadiri-mutlak bir varlýktan anc
ntýksal olarak mümkün olan þeyi yapabilmesi beklenir.
Ayný düþünceler âlimimutlaklýk kavramý için de geçerlidir. Âlimi-mutlak bir varlýk her þey
arlýk deðil, mantýksal olarak bilinmesi mümkün olan her þeyi bilen bir varlýktýr. Bu yüzden
leceði bilmek mantýksal olarak imkansýzsa, âlimimutlak ne kâdirimut-lakla, ne de özgür irad
e çeliþir.
Geleceði bilmekte bir paradoks havasý vardýr; çünkü bir sonucun sebebi önceleyemeyeceði il
i çiðner görünmektedir. Bir þeyi ancak gerçekleþtikten sonra görebiliriz. Ne var ki gelecek
lar henüz gerçekleþmemiþ olaylardýr. O halde gelecekteki bir olayý görmek hem olmuþ, hem he
amýþ olaný ima eder görünmektedir ve bu mantýksal olarak imkânsýzdýr.
Bununla birlikte geleceði görmeden baþka bilme yollan da vardýr. Varsayalým ki yere bir b
ardak süt döktünüz. O daha yere deðmeden önce onun etrafa saçýlacaðým bilirsiniz. Bilginiz
a özgü herhangi bir zihinsel güçten deðil, doða yasalarý bilginizden gelir. Belirli bir boy
veya aðýrlýktaki herhangi bir nesneyi yere yakýn bir yerden býraktýðýnýzda onu yere düþtüðü
nesneler, doða yasalarýna boyun eðer, gelecek henüz var olmasa da onlarýn neler yapabilece
klerini bilebilirsiniz. Yani önceden bilme mümkündür.
Kahin bize geleceði bildiðini söylemez. Neo vazoyu kýrdýktan sonra ona "Nasýl bildin..?" d
ye sorduðunda, þöyle yanýt verir: "Sonradan kafana sürekli takýlacak olan soru þu, eðer bir
emeseydim, yine de vazoyu kýracak miydin?" Belki de Kahin bir insan sarrafýdýr ve bazý i
nsanlann bazý durumlarda nasýl davranacaklarýný biliyordur. Böyle bile olsa özgür iradenin
eceði tehlikededir. Çünkü insan davranýþlarý psikolojik yasalar temelinde yüzde yüz öngörül
u eylemler özgür eylemler olarak görülemez.
112
Belirlenimcilik
Tam anlamýyla âlimimutlak bir varlýk, yalnýzca dünyayý deðil, dünyayý yöneten yasalar hakk
inmesi gereken her þeyi bilecektir. Bu bilgiyle (ve yeterli bir hesap gücüyle) böyle bir
varlýk evrenin bütün geleceðini öngörebilir. Veya en azýndan Fransýz fizikçi Pierre Simon
ace böyle söylüyor:
Doðayý harekete geçiren bütün kuvvetleri ve bunlarý oluþturan varlýklarýn iliþkili durumla
ilen ve bu verileri analiz etmeye ve evrendeki en büyük cisimlerle en küçük atomlarý ayný f
de kucaklamaya yetecek büyüklükte bir zekâ var olsaydý, bu zekâ için hiçbir þey belirsiz ol
lecek, týpký geçmiþ gibi, bu zekânýn gözleri önünde ayný anda mevcut olutdu.
Laplace'ýn cini -o bu zekâyý öyle adlandýrýyor- evrendeki her þeyin geleceðini bilecektir.
hangi bir þeyin varoluþunun herhangi bir anýnda nerede ve ne durumda olacaðýný kesin olarak
söyleyebilecekti. Böyle bir dünyada -birçok insan bunun bizim dünyamýz olduðunu düþünüyor-
e var olamaz.
Laplace'ýn zihinsel deneyi bütün olaylarýn bir nedeni olduðu varsayýmýna dayanýr. Nedensel
rlenimcilik olarak bilinen bu bakýþ açýsý, nedensiz hiçbir þeyin var olmadýðýna ve ayný ned
ný sonuca yol açtýðýna inanýr. Demek ki herhangi bir zamandaki bir evren ve onu yöneten yas
r verili ise, tek bir mümkün gelecek vardýr. Eðer evreni geçmiþteki herhangi bir zamana "ge
i sarabilsek" (týpký bir kaseti geri sarar gibi), sonra da doðayý kendi haline býraksak, h
er þey týpký eskiden gerçekleþtiði gibi gerçekleþir. Çünkü herhangi bir þeye açýk hiçbir ço
oktur, hiç kimse özgür bir biçimde ifa etmez.
Tümüyle belirlenimci bir dünyada, hiç kimse eylemlerinden dolayý sorumlu tutulamaz, çünkü
arý hiçbir þey onlarýn inisiyatifin-
113
de deðildir. Bilim adamlarý davranýþlarýmýzýn temel belirleyicisinin genler mi -veya doðam
ksa yetiþtirilmemiz mi -sosyal etkiler mi- olduðu konusunda fikir birliðine varamamýþlardýr
Bununla birlikte doða mý yetiþtirme mi tartýþmasýnýn her iki tarafý da, davranýþlarýmýza b
neden olduðu konusunda hem fikirdirler. Hiç kimsenin programlanmýþ olduðundan baþka türlü
na-mayacaðý gerçeðini kabul eden psikolog B.F. Skinner insanlarýn özgür iradeye sahip olduð
yonundan ve bununla birlikte yaptýklarý þeyden dolayý cezalandýrýlýp ödüllendirilmeleri ger
syonundan vazgeçmemiz gerektiðini ileri sürmektedir. Nedensel olarak belirlenmiþ bir dünya
da yanlýþ veya doðru olamaz. Eðer gerçek dünya böyle bir dünyaysa, bu dünyada yaþayanlarýn,
dünyasýnda yaþayanlardan daha iyi durumda olduðu söylenemez.
Antik Yunan felsefecisi Epikür (Ý.Ö. 341- 270) bütün olaylara baþka olaylarýn neden olduðu
dünyada özgür iradenin olamayacaðýný fark etmiþtir. Özgür iradenin nasýl mümkün olduðunu aç
uzam içinde hareket ederken tesadüfi olarak "yoldan saptýklarýný" ileri sürmüþtür. Ýlginç b
irçok modern fizikçi bazý olaylarýn - örneðin bir atomun radyoaktif bozunumunun- tümüyle te
yani nedensiz olduðunda Epikür ile ayný fikirdedir. Üstelik bazýlarý bunun özgür iradeye o
nancýmýzý akladýðýna inanmaktadýr. Örneðin, fizikçi Sir Arthur Eddington þunlarý yazmaktadý
n belirlenimciliði atmýþ olan kuramsal devrim, bu hareketiyle insan eylemlerinin tümüyle ön
eden belirlenebilir olduðu varsayýmýný gereksiz hale getiren önemli bir sonuca sahiptir."
Gelecek açýktýr, çünkü birden fazla þekilde ortaya çýkabilir. Bu tek baþýna özgür iradenin
r olsa da (bir insan belirlenmiþ bir olay kadar tesadüfi bir olaydan da sorumlu tutu
lamaz), en azýndan özgür iradeyi mümkün kýlar.
114
Bu Sizin Hayatýnýz
Varsayalým ki bit pazarýný dolaþýrken, üzerinizde adýnýzýn yazýlý'ol-duðu eski, tozlu bir
dýnýz. Ürktünüz ve ilk sayfayý çevirip okumaya baþladýnýz. Kitap sizin doðum yerinizi ve ta
sin bir þekilde bildirerek baþlýyor. Okumaya devam ediyorsunuz ve kitabýn hayatýnýzýn bütün
baþlý olaylarýný doðru bir þekilde sýraladýðýný görüyorsunuz. Sayfalan atlayýp o günün tari
o sayfada bit pazarýna gittiðinizi ve üzerinizde adýnýzýn yazýlý olduðu bir kitabý bulduðun
unuz (Bütün cümleler þimdiki zamanda yazýlmýþ). Olaylar çok yeni, fakat kitap çok eskidir,
ze bütün bunlarý kimin bilebileceðini soruyorsunuz. Ne var ki kitap orada bitmiyor. Önünüzd
yýllar için yazýlmýþ bölümler de var. Birkaç satýr daha ilerliyorsunuz ve saat 6:00'da ara
layýp pazardan ayrýldý-ðýnýzý okuyorsunuz. Bu kitap geçmiþiniz hakkýndaki hiçbir þeyde yaný
n saatte bit pazarýndan ayrýlmanýn alnýnýzda yazýlý olduðu anlamýna mý geliyor? Saat altýyý
bir bankýn üzerinde oturup bu öngörüyü yanlýþlayamaz mýsýnýz? Bunu kesinlikle yapabilirsin
. Nedenselci belirlenimciliðin doðru olduðu bir dünyada bile, bir öngörüyü bilmek onun yanl
a yol açabilir. Laplace'ýn cini -veya bu açýdan herhangi bir kahin-insanlarýn hayatý hakkýn
ancak bu insanlar bunu bilmiyorsa, kesin öngörülerde bulunabilir.
Ne var ki Matrix filmindeki karakterler, Kahin'in öngörülerinden haberdardýrlar ve faka
t öngörüler yine de gerçekleþir. Bu Kahin'in geleceði öngörmek yerine, onu fiilen biçimlend
lamýna gelir. Kehanetleri kendi kendilerini gerçekleþtirmektedirler, çünkü kehanet, týpký b
aki kazanç beklentisinin kazanca yol açmasý gibi kendi hakikatini yaratmaktadýr. Demek k
i Kahin'in baþarýsýný açýklayabilmek için onu geleceði bildiðini, geleceðin belirlenmiþ old
115
saymak zorunda deðiliz. Sadece ona akýl danýþanlarýn onun geleceði bildiðine inandýðýný va
erli olacaktýr.
Morpheus, Kahin'in geleceði biçimlendirmekteki faal rolünün farkýnda gibidir. Kahin'i görm
ye giderlerken Neo ona, Kahin'in her zaman haklý olup olmadýðýný sorduðunda, Morpheus þu þe
cevap verir: "Yanlýþ veya doðru terimleriyle düþünme. O bir rehber Neo. Sana yolu bulmanda
yardýmcý olabilir." Çatýda, Neo, düþen bir helikopterden Trinity'i mucizevi bir þekilde kur
dýðýnda, Morpheus sorar, "Artýk inanýyor musun Trinity [Neo'nun O olduðuna]?" Neo Morphe-us
a Kahin'in ona söylediklerini anlatmak için aðzýný açtýðýnda Morpheus onun sözünü keser, "O
man gerekenleri söyledi. O kadar." Anlaþýlýyor ki Kahin bir amaca sahip ve bu amaca ulaþma
k için gerekli olduðunu düþündüðü þeyleri söylüyor.
Bizzat Kahin, Neo'nun ona vazoyu kýracaðýný nereden bildiði sorusuna cevapta bunu ele ver
ir: "Daha sonra kafaný kurcalayýp duracak olan soru þu olacak, eðer hiçbir þey söylemeseydi
yine de onu kýrar miydin?" Cevap, elbette, "Hayýr." Vazonun kýrýlmasýna sebep olan þey, onu
vazodan bahsetmesidir.
Morpheus bizi "Yolu bilmekle, yolda yürümenin farklý olduðu" konusunda bilgilendirir. K
ahin ona gelenleri, bilgisine inanmaya teþvik ederek, yolda yürütür. Ancak durum buysa -
yani Kahin'in önceden bilmesi gerçek deðil fakat yalnýzca bir görünüþ ise- Neo hayatýný kon
ilir ve her þeyin -akýl sýnýrlan içinde- mümkün olduðu bir dünyada yaþayabilin
€
Sahne 3
Ahlakýn ve Dinin Tavþan Deliðinden Aþaðý
€
9
Kaþýk Yok: Budist Bir Ayna
MICHAEL BRANNIGAN
"Anlaþýlan kader ironiden anlamýyor," diyor Morpheus. Ne yazýk ki tarih de öyle. Buda'nýn
una "zincir" veya "engel" anlamýna gelen "Rahula" ismini koymasý çok öðreticidir. Sonradan
"uyanmýþ olan" anlamýna gelen "Buda" ismini alan prens Siddharta Gautama da, yirmi bi
r yaþýnda, içini kemiren, "bizi harekete geçiren" soruyu, yani varoluþla ilgili bir þeyleri
kökten yanlýþ olduðu duygusunu çözmek için rahat hayatýný terk etmiþti. Aydýnlanmaya vardý
e "uyandýktan" sonra, Rahula onun müritlerinden biri haline geldi. Klasik Budist met
inlerden biri olan Majihima-nikaya'daký bir pasajda, "uyanmýþ olan" ayna imgesini kull
anarak oðlu "zincirlenmiþ olana" ders verir.
Bunun hakkýnda ne düþünüyorsun Rahula? Bir aynanýn amacý nedir? Amacý yansýmaktýr, rahip e
Öyle bile olsa Rahula, bir eylem bir bedenle yapýlýr (ancak) tekrar eden refleksiyonl
a; bir eylem bir konuþmayla... bir zihinle yapýlýr (ancak) tekrar eden refleksiyonla [
italikler bana aittir] .
Yansýtma
Buda'nýn aynanýn yansýtmasýndan iki kere bahsettiðine dikkat edin. Ayna, ilk önce, yansýtý
na netliðin cisimleþmesidir, önünde
119
olaný çýkarýr. Bu yüzden ayna Taoist ve Budist öðretilerde, özellikle Zen Budizm'de ortak
ordur. Bu öðretiler bize ayna gibi olmayý, temiz bir zihne, bir "ayna-zihne", kalabalýk
ve daðýnýk olmayan, özgür ve yani boþ bir zihne sahip olmayý salýk verir. Bir ayna-zihin tý
yna gibi önüne geleni yansýtýr. Aynmda bulunmaz. Hayallere(* Ýmage kelimesini burada ve da
ha sonra, raygýn tutumun aksine "imge" ve "imaj" deðil, "hayal" olarak çevirdim (ç.n.))
de sarýlmaz.
Matrix'te aynanýn birçok önemli yerde kullanýldýðým görürüz. Bay Rhineheart Neo'yu azarlar
temizleyicileri Matrix'i simgeleyen sabunlu sulan silerler. Ajan Smith'in güneþ gözlükle
ri Thomas Anderson ile Neo'nun iki kimliðini belli belirsiz yansýtýrken, Morphe-us'un
ayna camlý gözlükleri daha net yansýtýr. Bu gözlüklerin yalnýzca Matrix'te ve yükleme progr
kýldýðýna, fakat gerçek dünyada takýlmadýðýna dikkatinizi çekerim. Yine Morpheus'un Neo'ya
kýrmýzý ve mavi hapý çýkardýðý kutu da aynalýdýr.
Fakat filmin aynayý en dramatik bir biçimde kullandýðý sahne, Neo kýrmýzý hapý yuttuktan h
nra gelir. Damla damla akan aynayla büyülenmiþ olan Neo, ona dokunur ve ýslak ayna önce ko
lunu, sonra bütün bedenini kaplar. Neo gerçeði keþfetme yolculuðunda "tavþan ininden aþaðý"
tepeden týrnaða ayna kesilir. Mat-rix'ten atýldýktan sonra, kendini kanalizasyonda çýrýlçý
lur. Yunanca hakikat anlamýna gelen alethia kelimesi, ayrýca "çýplaklýk" anlamýna gelir ve
k gerçeði akla getirir. Neo'nun ayna baþkalaþýmý böylece onu ilk gerçek uyanmasýna; gerçek
ndýðýmýz þeylerin aslýnda programlanýþ bir yanýlsama, "bizi hâkimiyet altýnda tutmak için b
tarafýndan üretilmiþ bir düþ dünyasý..." olduðu gerçeðine taþýr.
Ayna-yansýtma metaforunun en derin kullanýmýna Kahin'in dairesini gördüðümüz sahnede rastl
u sahnede tam Lotus duruþunda oturan ve telekinetik güçle kaþýklarý eðen, Budist bir rahip
i gi-
120
yinmiþ bir çocuk vardýr. Kaþýðý Neo'ya tutarak kaldýrýnca, biz Neo'nun kaþýktaki yansýmasý
'ya iki kelimeyle aktardýðý, en önemli dersi temsil eder: "Kaþýk yok."
Buradaki Budizm ile paralellik çarpýcýdýr. Çok iyi bilinen Budist bir mesel veya mondo va
rdýr. Bu meselde üç rahip rüzgârda dalgalanan bir bayaðý seyreder. Rahiplerden biri bayraðý
lanmasýna dikkat çeker. Ýkinci rahip, gerçekte bir bayrak olmadýðýný, fakat onu hareket ett
bir rüzgâr olduðunu söyleyerek tepki verir. Üçüncü rahip ikisini de azarlar. Ne bayraðýn ne
reket ettiðini söyler. "Hareket eden sizin zihninizdir." Budist mesaj açýktýr. Eðilen kaþýk
ir, çünkü kaþýk yoktur. Yalnýzca zihin vardýr.
Dahasý, kaþýk olmadýðý için, ayna-yansýtma bize, yansýyan hayallere çok fazla önem atfetme
nda dikkatli olmamýz gerektiðini hatýrlatýr. Hayaller yalnýzca hayallerdir; ne fazla, ne e
ksik. Bir kaþýk olmadýðý için, bir anlamda ayna da yoktur ve aynada yansýyan dünya sadece b
yal, bir yanýlsamadýr. Buda bu ýþýkta bize bildiðimiz dünyanýn bir yanýlsama, maya olduðunu
ist hocalar yanýlsamanýn doðasý hakkýnda çok tartýþmýþtýr. Acaba bu, gördüðümüz ve dokunduð
madýðý anlamýna mý gelir? Matrix'in konusu iþte bu metafizik yorumdur.
Öte yandan, özellikle Mayhayana okulundan birçok Budist, dünyanýn yanýlsamalý doðasýnýn bi
dair bilgimizle ilgili olduðunu ileri sürmüþtür. Yani, somut dünya vardýr, fakat bizim bu
algýlayýþýmýz ve bu gerçeðe bakýþýmýz, gerçekliðin kendisiyle örtüþ-mez. Benim Eiffel Kule
si olmamasý gibi, aynadaki hayal de onun önündeki gerçekliði yansýtmaz. Týpký Zen Bu-distle
lediði gibi, Ay'ý gösteren parmak Ay deðildir. Bizim kafamýzý karýþtýran þey hayali gerçekl
Diðer yandan bizim için gerçek olaný tanýmlayan ve yorumlayan bizim zihnimizdir. Budist öð
ilerin bizi koparmak istediði þey, bilgi kuramsal yanýlsamadýr. Bunu yapabilmek için, zihn
imizi özgürleþtirmeliyiz.
121
En önemlisi, zihnimizi baðýmsýz, deðiþmez bir nefs(*self, kendi diye de çevrilebilirdi, çy
kurtarmaktýr. Aynanýn önünde durup kendimizi görsek de, hayalimiz bizim gerçekte ne olduðu
hakkýnda hiçbir þey içermez. Bu, Budist öðretinin çekirdeðidir, yani, týpký kaþýk diye bir
efs diye bir þey de yoktur. Ve eðer kaþýk yoksa, Neo'da yoktur. Budistler için nefs diye b
aðýmsýz ve ayrý bir varlýk yoktur. Bu nefsin yokluðu haline anatman denir. Demek ki aynayý
lýþ bir þekilde kullanabiliriz. Nefs'in bir yanýlsamasýný kuvvetlendirmek için kullanabilir
Bu nefs-tir bizim için öyle tüketicidir ki, bir aynanýn yokluðu sinir bozucu ve endiþe ver
ci olabilir. Otantik olmayan dünyamýzda, nefs'in ve ayrýlýðýn yanýlsamasýný saðlamlaþtýrmak
ihtiyaç duyarýz.
Þimdi Buda'nýn oðluna öðrettiklerine dönelim ve onun aynaya atfettiði, zihinsel düþünüm(**
Ýngilizce de hem yansý hem derin düþünme anlamlarýna gelir. Buda'nýn meselinde bu kelime ç
nlamlý kullanýlmýþtýr, çv.) inceleme, eþyayý düþünme sembolü olan anlamlara bakalým. Oðluna
en önce gelmesi gerektiðini öðretiyor. Daha önemlisi Rahula'yý eyleminin bütün diðer þeyler
etkilerinin farkýnda olmadan eylemde bulunmaya karþý uyarýr.
Rahula, eðer düþünürsen þunu bulursun: "Bedenle yapmayý arzuladýðým eylem, bedenimin bir e
ve bana zarar verir, ötekine zarar verir, her ikisine zarar verir; bedenin bu eyle
mi acemicedir, kârý kaygý, sonucu kaygýdýr" böyle bir beden eylemi kesinlikle senin ta-rafý
n yapýlmamalýdýr Rahula.(*** A.g.e)
Bu, Budizmin en hayati gizli eðilimine, pratityasamutpada'ya baðýmlý köken fikrine iþaret
der. Baðýmlý köken, özünde var olan her þeyin birbiriyle iç içe geçtiði ve eþyada doðal bir
lamýna gelir. Demek ki hiçbir þey baðýmsýz ve ayrý deðildir.
122
Hal böyle olunca, Budist öðreti anicca'ya göre hiçbir þey sürekli deðildir, her þey deðiþi
aðýmsýz ve sürekli deðildir, bir "nefs" bile. Ne var ki biz hâlâ süreklilik ve nefs fikrine
ruruz. Bu bizim acý duymamýza sebep olur veya dukkha'ya. Dukkha'nýn kelime anlamý "yerin
den çýkma" dýr. Artýk elimizde Üç Budist Ýþaret var: anicca (her þey deðiþir), anatman (nef
e Dukkha (acý çekme evrenseldir). Buda her durumda oðluna bütün her þeyin birbiriyle baðlan
duðunu, eylemlerimizin baþkalarýný etkilediðini ve eyleme geçmeden önce bunun üzerine düþün
tiðini hatýrlatýr.
Yansýtmama
Ne var ki bu tür yansýtma, bu zihinsel faaliyet, iki ucu keskin usturadýr. Bir yanda
dikkatli düþünüm ve sorgulama bir zorunluluktur. Neo bütün hayatý boyunca þeylerin görünür
abul etmemiþtir. Bir þeylerin pek yolunda gitmediðinden kuþkulanmaktadýr. Choi'ye sorar, "
Uyanýk mý yoksa hâlâ düþ mü görüyor olduðunu bilememe duygusunu hiç hissetin mi?" Trinity b
a duygusunu tespit edebilir. "Neden uyuyamadýðým, neden yalnýz olduðunu ve neden her gece
bilgisayarýn önünde oturduðunu biliyorum. Onu arýyorsun. Biliyorum, çünkü ben de bir zamanl
ný þeyi arýyordum." Ve Neo'dan dinleme cihazýný çýkarmadan önce ona þöyle söyler. "Yolu bil
m nerede bittiðini biliyorsun. Ve orada olmak istemediðini biliyorum." Ýlk karþýlaþmalarýnd
orpheus Neo'ya þunlarý söyler. "Uyanmak istediði için gördüðü her þeyi kabul eden bir adam
un... Buradasýn çünkü bir þey biliyorsun. Onu bütün hayatýn boyunca hissettin. Dünyada bir
nlýþ. Ne olduðunu bilmiyorsun, ama beyninin içinde bir kýymýk gibi, orada olduðunu biliyors
"
Öte yandan Budist öðretiler, "kýymýk"ý yaratan þeyin zihinlerimiz olduðunu söylemekten asl
ez. Zihin bizi birçok dolambaçlý yola sevk edebilir. Zihin bizim en büyük düþmanýmýz olabil
ile
123
Morpheus arasýndaki antrenman müsabakalarýný (Japoncasý kumite) düþünün. Bu sahne, dövüþ s
hnin çok güçlü yerini, çok iyi bir þekilde gösterir. Neo, en az onun kadar ustalýk kazandýð
'a hâlâ yenilir. Niçin? Morpheus þöyle söyler: "Zayýflýðýn teknikle ilgili deðil." Neo'nun
un kuvveti veya çevikliliðiyle ilgili deðildir. Zaten kumite yükleme programýnda gerçekleþi
Morpheus Neo'yu zorlar, "Benim burada senden daha güçlü ve hýzlý oluþumun kaslarýmla bir il
i olduðunu mu sanýyorsun? Þu anda soluduðun þey sence hava mý?" Açýk ki Neo'nun yenilmesine
p olan onun zihnidir.
Bütün mesele zihni özgürleþtirme meselesidir. Zihni özgürleþtirme, zihnin hiçbir yerde "du
izin vermemektir. Ünlü Zen rahibi Takuan Soho (1573-1645) özgür olmayan zihne "alýkonulmuþ
ihin" diyor. Takuan Soho Japonya'nýn en ünlü iki kýlýç ustasý Miyamo-to Musashi ile Yagyu M
nori'ye ders vermiþtir. "Kýpýrdatýlamaz Bilgeliðin Gizli Kayýtlarý" Fudoçishinmyoroku kitab
gyu zihni alýkoymanýn felaketle sonuçlanacaðýna dair uyarýr:
Sana vurmak için gelen kýlýcý ilk fark ettiðinde, bu kýlýcý olduðu yerde karþýlamayý düþün
zisyonunda duracaktýr, kendi hareketlerin yapýlmamýþ kalacaktýr ve rakibin tarafýndan kesil
ceksindir. Ýþte durmak bu anlama gelir.
Zihin, bilmek yerine düþündüðü zaman, kendi haline býrakmak yerine çabaladýðý zaman "durur
'un Neo'yu dürtükleyip "Bana vurmaya çalýþma, vur" demesinin sebebi budur. Zihin kendini b
edenden uzaða konumlandýrdýðý zaman durur. Zihin durduðu zaman artýk bedenle bir deðildir.
lannda zihni özgürleþtirmek demek bir insanýn kendisiyle rakibi arasýndaki boþluðu aþmasý d
. Çünkü nasýl kaþýk yoksa, rakip de yoktur.
124
Bu açýdan bakýldýðýnda Neo'nun Kahin ile karþýlaþmasý onun zihnini özgürleþtirme konusunda
ni gösterir. Aslýnda -özünde ruhsal bir eðitim- olan eðitiminde öðrendiði teknikleri mü-kem
sine raðmen, gerçek doðasý hakkýnda kuþkulara ve korkulara sahiptir. Hatýrlayýn Kahin Neo'y
a O olmadýðýný söylemiyor. Bunu söyleyen Neo. Kahin, Neo'nun kuþkulan ve alýkonmuþ zihni iç
na görevi görüyor.
Zihni özgürleþtirme alýkonmamýþ bir zihne, "sabit" olmayan bir zihne sahip olmak demektir.
O halde zihni özgürleþtirmek, Zen Bu-distlerin mushin dedikleri "zihinsizlik" durumuna
varmaktýr. Bu zihinsizlik durumu, yansýtmama durumudur. Kýlýcýn öteki yüzüdür. Buda bizden
istiyor, fakat ayný zamanda kendimizi düþünmeden kurtarmamýzý öðretiyor. Bu yansýtmama enin
nda zihni özgürleþtiriyor. Morpheus sürekli olarak Neo'ya zihnini özgürleþtirmesi gerektiði
bahsediyor. Neo'nun hayatý, týpký Matrix'in içindeki diðer herkesin hayatý gibi, "zihin içi
ir hapishane"ye dönüþüyor. Zihni özgürleþtirmek, akýlcýlaþtýrma ve düþünüm engelini aþtýðým
týðýn kaçýnýlmaz olarak sert bir duvara çarptýðýný fark ettiðimiz zaman gerçekleþiyor. Bu "
."
Düþünüm engeli Neo zihinsizlik, yansýtmama durumunu tecrübe ettiði zaman parçalanýyor. Neo
Smith tarafýndan kalbinden vurulup öldüðünde ve Trinity hemen korkularýndan kurtulup ona ol
n aþkýný belli ettiðinde, bu onu canlandýnyor. Trinity'nin düþünümü-nün bir ürünü olan kend
rtulmasý, Neo'nun eski korkulardan kurtulmasýný ve dirilmesini ateþleyen kývýlcým oluyor; ç
O olduðuna tüm kalbiyle inanmaktadýr. Bu sahne pratit-yasamutpada'nýn, aþkýn kurtarýcý, hat
yat kurtarýcýlýðýnda var olan karþýlýklý baðlýlýðýn güçlü bir örneðidir. Trinity'nin kendin
anmasýný saðlamýþtýr. Dahasý onlarýn inancý, düþüncenin alý koyduðu zihinlerinde yerleþik k
125
di haline býrakmaktýr. Zihnimizi ancak kendi haline býrakarak özgürleþ-tirebiliriz. Budist
aynada zihin nihai Matrix'tir. Bir yanýlsamaya baðlandýðýmýz zaman, gördüðümüz ve yansýttýð
duðuna kendimizi inandýrdýðýmýz zaman, zihin bizi köleleþtirir.
Matrix, sayýsýz Budist ima vasýtasýyla aynanýn bu iki yanýnýn -yansýtmanýn ve yansýtmamaný
bildiðimiz dünyanýn bir yanýlsama olmasý, zihnin ve zihni özgürleþtirmenin rolüne sürekli v
k dünya ile düþ dünyasý arasýndaki aynmlar, zihnin bir tutsaðý olmak yerine doðrudan tecrüb
i eðitimle uyanýklýlýðýn gerekliliði.
Gerçekten de Neo'nun Morpheus'la ilk karþýlaþmasý bu konuya senfonik bir giriþtir. Bu sahn
filmin belli baþlý bütün temalarýnýn ve hareketlerinin eksenindedir. Özellikle Morpheus in
i durumu ve çýkmazý iþaret ettiði zaman: Bildiðimiz haliyle dünya "zihin için bir hapishane
der. Dikkat edin Morpheus "zihin için bir hapishane" diyor, "zihnin hapishanesi"
demiyor. Bu açýk bir þekilde bir umut iþaretidir. Eðer Neo'nun hayatý bir zihin hapishanesi
se serbest kalma ihtimali daha azdýr. Fakat hayatý zihni için bir hapishane haline gel
miþse, bu söz konusu hapishaneden kurtulmanýn mümkün olduðu anlamýna gelir. Üstelik tam da
vasýtasýyla, sadece zihni özgürleþtire-rek kurtulmak mümkündür.
Bu bize Budizmin Dört Soylu Doðrusu'nu hatýrlatýr; özellikle sýk sýk hafife alýnan Üçüncü
kkha'dýr, yani hayatýn tümüyle acýyla dolu olduðu. Ýkinci doðru acý çekmenin kesin kaynaðýn
yani "açlýk" ve yapýþma. Burada aç olan zihindir. Bu açlýk birçok baðlýlýk yoluyla kendini
likle sürekli bir bene baðlýlýk olarak. Üçüncü doðru bize, kendimizi acý çekmekten kurtarab
ler. Bu umut mesajý anlamlýdýr. Acý çekmenin kaynaðý içimizde olduðuna göre, kurtuluþun kay
ir. Morpheus'un önerdiði iþte bu üçüncü doðrudur. Dördüncü doðru, aþaðýda bahsedeceðimiz, b
lan zor ve zahmetli yoldur ve Sekiz Katlý Yol diye bilinir. Nihayet Sekiz Katlý Yol'
un gize-
126
mi, zihni özgürleþtirmede yatmaktadýr.
Matrix Budist Bir Film mi?
Matrix filmi ne kadar Budist? Bütün Budist havasýna karþýn, filmdeki en az dört içerik Bud
öðretilerle baðdaþmýyor. Ýlk olarak, filmin tümünü kapsayan Zerdüþtçü bir ikicilik, iyi kö
amýnda Morpheus sistemi "düþman" olarak ayýn ediyor. Fakat ayný zamanda ya seçim sonucu ya
a bilmeden sistemin bir parçasý olanlarý da dahil ediyor. Ýkicilik, Budizm'in en yüksek ik
i erdemi merhamet (kanýna) ve þefkat (metta) ile kesin olarak çeliþiyor. Bu erdemler bütün
uygulu varlýklarý için geçerlidir ve düþmanlarýmýzla dostlarýmýza ayrým gözetmeden, ayný þe
rektiriyor. Elbette bu, Budist ahlakýn en zor yanlarýndan biridir.
Ýkinci olarak, aþýn þiddet sahneleri þiddet karþýtý (ahimsa) Budist öðretilere zýt görünüy
lm, Neo'nun "silah, daha çok silah" talep etmesiyle ve Neo ile Trinity'e Morpheus'
u kurtarmak için girdikleri binanýn korumalarýný düpedüz katlettirerek þiddeti taçlandýrýyo
bütün bunlar, bugünkü seyircilere filmi cazip kýlma ticari amacýný gözeten þeyler. Film ke
u þekilde satarak, bazý temel Budist ilkelerle çeliþiyor.
Budizm'e göre bir bodhisattva, aydýnlanmaya eriþmiþ olan ve duyduðu merhamet dolayýsýyla d
insanlara rehberlik etmeyi seçen bir varlýktýr. Bodhisattva'nýn bütün yaratýklarý kurtarma
i, kendini acýyý azaltma görevine adama, Budist ahlakýn özüdür. On yedinci yüzyýl Buditi Sh
a bodbisattva'yý "insanlarýn yozlaþmýþ kuþaklarý yüzünden aydýnlanmýþ kollarýný asla indirm
kar savaþlarý yüzünden dünyayý kurtarma kararýnda asla tereddüt etmeyecek olan," diye tarif
.
Elbette bu þiddet sahneleri gerçeküstü olarak görülebilir. Yani, in-
127
san bu sahneleri sembolik olarak görüp onlarýn Budistlerin üç zehir dedikleri yanýlsama, t
mah ve nefreti temsil eden zihnimizdeki iblislerin yýkýmýný sembolize ettiklerini ileri
sürebilir. Ünlü bodhisatt-va'lardan biri Manusri'dir ve bu üç zehrin kafasýný koparmak için
de bir kýlýçla dolaþýrken resmedilir.
Üçüncü olarak, filmdeki dil bazen çok kaba. Bu kesinlikle Budist "doðru söz" öðretisini çi
u söz" kendimizi acý çekmekten kurtarmak için geçmek zorunda olduðumuz Sekiz Katlý Yol'dan
idir. Ajan Smith'e parmak göstermek seyircilerin gönlünü fethedebilir, fakat filmin, hal
kýn bayaðý hayatýna çekici gelmek için aþýn uðraþý, onun, daha ciddi mesajlarýný zedeliyor.
Budizmin doðasýnda var olan uyumluluðu iþaret ederek bu kusurlarý önemsiz göstermek mümkün
göre Budizm bukalemun gibidir ve çevresine uyum gösterme eðilimindedir. Çin Budiz-mi'nin kö
eni Hint Budist kaynaklardan bir þekilde farklý olmasýnýn sebebi budur. Ýþte bu yüzden Budi
n belirli bir kültürde aldýðý hali vurgular, örneðin Japon Budizm'inden, hatta Amerikan Bud
mi'nden söz ederiz. Amerikan kültürünün þiddetle nasýl eðlendiði hesaba katýlýrsa, film de
masýnýn Amerikan Budizmi'nin bir özelliði olduðu iddia edilebilir.
Ben buna katýlmýyorum. Budizmi benimseyen kültürler ne kadar çeþitli olursa olsun, bu Budi
t öðretiler, ancak Budist öðretilerin özüne sadýk kaldýðý ölçüde Budist'tir. Ve Budizm özün
ek dünyaya gereksiz acý vermekten tiksinir ve ilelebet tiksinmeye devam edecektir. B
udizm'in itici gücü, mevcut her acýdan kunulma çabasýnda yatmaktadýr, ona yenilerini ekleme
te deðil.
Nihayet film, anlaþýlýr bir þekilde insanlarýn özel ve insanlarýn yarattýðý yapay zekâdan
sseden programlardan" farklý olduðu kanýsýný taþýyor. Kendimizin makinelerden farklý olduðu
elli buluyoruz. Peki acaba bütün diðer hisseden varlýklardan farklý mýyýz? Budistler bütün
n varlýklarýn saygýyý hak ettiðini ve bütün his-
128
seden varlýklarýn Buda'nýn tabiatýna sahip olduðunu öðretir. Filmin Ajanlarý, zekice "hiss
programlar" olarak betimlemesi, "varlýklar" ile "programlar" arasýnda ilginç bir ayrýma
sebep oluyor. Fakat Budist ayna yalnýzca insanlar için deðil, bütün hisseden yaratýklar içi
r.
Matrix her açýdan Budist bir film deðil, öyle olmasýna da çalýþýlmamýþ. Yukarýdaki çeliþki
filminin baþarýsý, birçok Doðu ve Batý geleneklerinden çeþitli dini ve felsefi unsurlarý bi
ek kullanmasýnda yatýyor. Çaðdaþ siberteknik baðlamýnda Hýristiyanlýða, Platonculuða, Budiz
derimler içeren metaforlarý ustaca birbiriyle karýþtýrýyor ve daha þimdiden bilim kurgu fil
de bir klasik. Filmin dehasý, can alýcý repliklerle süper imajlarý, derin, fakat çoðu zaman
laþýlmaz Budist özgürleþme mesajlarýný yaratýcý bir biçimde birleþtirebilmesinde yatýyor. M
u sayede, seyirciyi uyandýrýyor ve yaþamaya alýþkýn olduðumuz zihnimiz üzerine düþünmeye (v
vet ediyor. Bizi ayna bir daha baktýðýmýzda þu soruyu sormaya zorluyor: Gördüðümüz þey kim
129
€
10
Matrix'in Dini ve Çoðulculuk Sorunlarý
GREGORY BASSHAM
€
Matrix'te her ne kadar sayýsýz Hýristiyan tema mevcut olsa da, filmin yansýttýðý temel gör
yanlýk deðil, dini çoðulculuktur [religiours pluralizm]. "Dini çoðulculuk" ile kabaca birço
eya bütün dinlerin eþit derecede doðru ve geçerli olduðu görüþünü kastediyorum. Bu bölümde
belli baþlý Hýristiyan ve Hýristiyan olmayan temalara bakýyor ve filmin yansýttýðý özel bir
nanýrlýðýný inceliyorum.
€
Matrix Filmindeki Hýristiyan Temalar
Matrix filminin gösterime Paskalya'ya denk düþen hafta sonunda girmesi bir rastlantý deði
ldir. Filmde bazýlarý açýk, bazýlar örtük sayýsýz Hýristiyan motif var. En açýk olaný vaat
masýdýr. Ýncil'de, Ýsa vaat edilen Mesih, "gelecek olan" kiþidir. Filmde Neo, "One" yani "
O"dur ve "neo", "one"nýn evirmecesidir. Dahasý, Yunan-ca'da Neo "yeni," anlamýna gelir
ve ayaða kalkan Neo'nun girdiði ve öteki insanlar için de olanaklý hale getireceði yeni ha
atý iþaret eder.
Thomas Anderson ismi de savýmýza ek bir destek vermektedir. Hem adý, hem soyadý açýk Hýris
an çaðrýþýmlara sahiptir. Ýsa'nýn bi-
131
rini dirilttiðinden kuþku duyduðunu ifade eden havarisi "Kuþkucu To mas" gibi, Neo'nun
da Matrix'in gerçek olmadýðý, yapabilecekleri ve kendisinin O olduðu hakkýnda bir türlü kur
adýðý kuþkulan vardýr. Ýsveççe'de "Andrew'in oðlu" anlamýna gelen Anderson Yunanca "insan"
len "andr-" kökünden türetilmiþtir. Böylece Anderson etimolojik olarak, Ýsa'nýn sýk sýk bir
olarak kullandýðý "insanýn oðlu" anlamýna gelir. Filmin baþlarýnda Neo'ya bizzat "Hz. Ýsa"
tap edilir. Neo korsan yazýlýmý verdikten sonra Choi þöyle der. "Allah'a þükür! Sen benim k
sýn, adamým. Sen benim kiþisel Hz. Ýsa'msýn."
Neo'nun yolu, bakire doðum da dahil olmak üzere birçok yerde Hz. Ýsa'nýn hikayesiyle çakýþ
rix'ten kurtarýldýðý sahnede, Neo uyandýðýnda kendini rahim benzeri bir tüpün içinde bulur,
onuna benzeyen kablolardan kurtulur ve doðum kanalýný sembolize eden bir tüpün içinden aþað
. Dahasý, makine egemenliðindeki gerçek dünyada insanlar "doðmayýp, yetiþtirildikleri" için
nun uyanýþý ve bu dünyaya giriþi, edebi anlamda "bakire doðum"dur. Ýsa, Vaf-tizci Yahya tar
an Ürdün Irmaðý'nda vaftiz edilmiþti. Neo benzer bir þekilde Morpheus ve Nebuchadnezzar tay
asý tarafýndan vaftiz ediliyor. Nasýl Ýsa çölde þeytan tarafýndan kýrk gün denendiyse (Luka
Neo Ajanlar tarafýndan Morpheus'a ihanet etmeye teþvik edilir. Ýncil'de Ýsa hayatýný "çokl
yararýna kurtulmalýk" olarak verir (Markos 10:45). Filmde Neo bilerek hayatýný Morpheus
kurtarmak için feda eder.
Ýsa'nýn ölümünün ardýndan üçüncü günde diriliþi gibi, Neo, Tri-nity'nin öpücüðüyle 303 num
Neo'nun canlýlýðýný geçici olarak yitirmeyip fiilen öldüðü yalnýzca Hýristiyanlýkla olan p
deðil, filmdeki çok miktarda iç kanýt tarafýndan desteklenir: Kahin'in (1) ya Neo'nun ya M
orpheus'un öleceðine dair kehanetiyle, (2) Neo'nun bir þey "belki ikinci hayatýný" bekledið
ifadesi. Yazar-yönetmen Larry Wachowski'nin Time dergisinde 132
yayýnlanan röportajýnda Neo'nun "diriliþ"inden söz etmesi de dikkat çekicidir. Dahasý týpk
irilmiþ bedeninin olaðan fiziksel sýnýrlamalara tabi olmayan "yüceltilmiþ" bir beden olmasý
bi (Luka 24:3, Yuhanna 20:19, Yuhanna 20:26), Neo hayata geri dönüþünün ardýndan dikkat çek
yeni güçlere sahip olur.
Ölümünden ve diriliþinden önceki bir tecelli olayýnda, üç öðrencisinin gözleri önünde Ýsa'
ri ýþýk gibi apak olur (Matta 17:2; Luka 9:29). Ayný þekilde Neo Ajan Smith'i yok ettikten
sonra ýþýldar. Ve týpký Ýsa'nýn yeryüzündeki görevini tamamladýktan sonra (burada metni la
kuyorsak) bedensel olarak göklere yükselmesi gibi (Luka 24:51; Habercilerin Ýþleri 1:9),
Neo filmin son sahnesinde gökyüzüne uçuyor.
Matrix filmindeki isimler de önemli Hýristiyan baðlantýlara sahipler. Geleneksel Hýristiy
an tanrýbiliminde Ýsa, Tann'nýn Oðlu, yalnýzca Baba Tann tarafýndan, deðil fakat Baba, Oðul
utsal Ruh tarafýndan diriltilir. Filmde ise Neo hayata isyancýlar arasýnda en yakýn yold
aþý olan Trinity'nin aþký ve imaný sayesinde döndürülür. Filmdeki isyancýlarý ele veren þey
Cypher ile Ýsa'ya ihanet eden havari Yahuda arasýnda açýk paralellikler vardýr. Ayrýca Cyp
er ile Þeytan arasýnda da açýk baðlantýlar vardýn Cypher Þeytanýn geleneksel betimlerini an
er ile Lusifer [Þeytan] ses olarak birbirini çaðrýþtýrýr ve sinema tutkunlan Melek Kalp fil
de Robert De Niro'nun canlandýrdýðý Þeytani karakter Louis Cyphre'ý hemen hatýrlayacaktýr.
e Zion insanlarýn elinde kalan son þehir, insanoðlunun son umududur. Eski Ahit'te Zion
, Kudüs'ün dini ve þiirsel anlamlarla yüklü ismidir ve Hýristiyan literatürde iman sahipler
n ruhsal evi olarak cennete gönderimde bulunur.
Filmde isyancýlarýn uzay gemisinin adý Nebuchadnezzar'dýr. Ya-
133
zar-yönetmen Larry Wachowski'nin kendisiyle yapýlan bir görüþmede dile getirdiði gibi Nebu
hadnezzar "hatýrlamadýðý bir düþü arayan" bir Babil kralýdýr. Benzer bir þekilde Neo, belir
ýsrarlý sorularýna bir yanýt arayýþýný sürdürür. Ayrýca Nebuchadnezzar üzerindeki bir tabe
No.ll / Nebucbadnezzar / Made in USA / Yýl 2096 yazmasý da dikkat çekicidir. Bu muhtem
elen Markos 3:ll'e bir gönderme içermektedir: "Kötü ruhlar O'nu görünce önünde yere kapanýp
Tanrý'nýn Oðlu'sun!' diye baðýrýyorlardý."
Matrix'teki Hýristiyan Olmayan Temalar
Matrix her ne kadar birçok Hýristiyan motif içerse de, hiçbir þekilde bir "Hýristiyan film
" deðildir. Daha ziyade Tibet dinleri ve Zen Budizm'den, Bilinmezcilikten [Gnostis
izm], klasik ve çaðdaþ Batý bilgi-kuramýndan, popüler kuantum mekaniðinden, Jungcu psikoloj
n, postmodernizmden, bilim kurgudan, Hong Kong dövüþ sanatlarý filmlerinden ve diðer kayna
klardan alýnma temalarýn buluþtuðu bir kilim desenidir.
Film belirgin bir þekilde Hýristiyan olmayan bir Mesih kavramýný içeriyor. Ortodoks Hýrist
yan inanýþa göre Ýsa, dünyaya, güç veya þiddetle deðil, fakat kendini kurban eden ölümü ve
tuluþ getiren günahsýz bir Tann-insandýr. Neo ise aksine, sadece bir insa-noðludur; günahsý
lmaktan çok uzaktýr; amaçlarýna ulaþmak için (hatta gereksiz yere masum insanlarý öldürerek
kullanýr; ve her ne kadar fiziksel kölelikle zihinsel yanýlsamadan kurtuluþ getirse de,
selamet getirmez.
Filmde ayrýca Hýristiyan olmayan bir insani çýkmaz kavramý vardýr. Hýristiyan inanýþa göre
insani sorun Tanrý'ya yabancýlaþmadýr ve insanýn günahkarlýðýyla sonuçlanýr. Filmde temel
n günah deðil, cehalet ile yanýlsamadýr ve insani çýkmaz kavrayýþý Hýristiyan-
134
lýktan ziyade Doðu mistisizmi veya Bilinmezcilik ile tutarlýdýr.
Larry Wachoski'nin kendisiyle yapýlan bir görüþmede kabul ettiði gibi, Matrix'in kullandýð
alardan biri de "Buda'nýn yenidendoðu-munu bulma"dýr. Týpký Dalai Lama'nýn müritleri tarafý
Merhamet Buda'sý ve selefinin yenidendoðumu olduðuna inanýlmasý gibi, isyancýlar Neo'nun on
arý Matrix'ten kurtarmýþ olan Musa-benzeri kurtarýcýnýn yenidendoðumu olduðuna inanýr. (* S
den birinde Kahin, Neo'yu fiziksel olarak inceler. Tahminen onun O olduðunu kanýtlay
acak fiziksel alametleri aramaktadýr. Tibet Budizm'inde gerçek Dalai Lama'yý belirleme
k için benzeri bir yordam takip edilir.]) Yenidendoðum her ne kadar bazý erken Kilise
Babalan tarafýndan açýkça onaylanmýþ ve bugün bazý liberal tanrýbilimciler tarafýndan ciddi
lsa da, Hýristiyan Kutsal Kitap'la uzlaþtýrýlmasý zor olan ve bütün temel Hýristiyan mezhep
arafýndan sürekli olarak reddedilmiþ bir fikirdir.
Matrix'te en belirgin temalardan biri, tecrübe ettiðimiz haliyle deneysel gerçekliðin y
anýlsamalýlýðý ve "boþluðu"dur. Bu tema çok açýk bir þekilde Kahin'in bekleme odasýndaki Bu
yel sahibi" çocuðun "kaþýk yok" Zenimsi konuþmasýnda belirir: "Kaþýðý eðmeye çalýþma. Bu im
hakikati fark etmeye çalýþ. Kaþýk yok. Ýþte o zaman eðilen þeyin kaþýk olmadýðýný, sadece
." Deneysel gerçekliðin yanýlsamalý doðasý Hinduizm, Budizm ve diðer Doðu ruhani gelenekler
temel bir ilkedir. Oysa Hýristiyanlýkta, görüngüsel gerçekliðin bir yanýlsama olduðu nosyon
llikle, kadiri mutlak ve doðru Tanrý varlýðýnýn tutarsýzlýðý nedeniyle reddedilir.
Birçok Doðu dini zamaný dairesel, görece ve son kertede yanýlsamalý görür. Filmde paralel
yansýtýldýðýný görürüz.
135
Matrix'te zaman görece ve biçim verilebilirdir: hýzlandýrýlabilir, yavaþ-latýlabilir, hatt
urdurulabilir; 'þimdiki zaman' yirminci yüzyýlýn sonuna ayarlanmýþtýr (tahminen tekrar tekr
; zaman geriye sýçrar ve kendini dejavu deneyiminde tekrar eder; ve gelecek olaylar
fiziksel olarak yetenekli olanlar tarafýndan önceden görülebilir. Bu tür zaman mevhumlarý,
istiyanlýktan ziyade Doðu mistisizmi ve New Age sözde bilimleri ile daha tutarlýdýr, Hýrist
yan bir bakýþ açýsýndan zaman gerçektir, yanýlsamalý deðildir; ilerlemecidir, dairesel deði
in-si önceden görmeler nadirdir ve Tann'nýn mucizevi armaðanlarýdýr, büyükannemsi "kahinler
rilmiþ zihinsel bir yetenek deðildir.
Larry ile Andy Wachowski kardeþlere bir canlý yayýn görüþmesinde þu soru sorulmuþtur: "Fil
nancýn rolü nedir? Kendine mi yoksa baþka bir þeye mi inanç ilk ve önde gelendir?" Yanýt ve
ler: "Hýmmm... zor bir soru! Kendine inanmak, bu cevap tatmin edici mi?"(* Ýnternet
adresi: www.wanierodeo.com/matrixevents/W3chowski.html) Oysa Hýristiyan bakýþ açýsýndan ina
ve güven, bir insanýn kendisine deðil, öncelikle Tann'ya duyduðu bir þeydir.
Nihayet, Matrix'te Hýristiyan deðerlerle en açýk þekilde uyuþmayan bir þiddet ve kutsal þe
saygýsýzlýk vardýr.
Kýsaca Matrix, yalnýzca Hýristiyanlýktan deðil, fakat ayný zamanda Hýristiyan olmayan dinl
en ve felsefelerden cýmbýzlanmýþ temalarla karmaþýk bir bütündür. Bölümün geri kalanýnda on
ik din ve ruhanilik vizyonunu ele almak istiyorum.
Dini Çoðulculuk ve Matrix
Matrix farklý dinlerden ve ruhani geleneklerden yamalý bir bohça olarak, birçok seyirci
sinin çekici bulabileceði dinsel bir çoðulculuk sunar. Wachowski kardeþlerin filmde sunduk
larý farklý dini ve felsefi fikirleri onaylayýp onaylamadýklarý açýk deðildir. Bazý ilginç
a alakalý mitleri içeren entelektüel bir aksiyon filmi yapmak istemiþ
136
olmalarý ihtimali daha yüksektir. Bununla birlikte, filmin sunduðu çoðulculuk türü hem ilg
em de çekici olduðu için, böyle bir görüþün doðru olup olmadýðýný incelemeye deðer.
Kamuoyu araþtýrmalarý dine dair çoðulcu görüþlerin halktan büyük bir destek aldýðýný göste
malarýndan birinde Amerikalý yetiþkinlerin yüzde 62'si þu ifadeyle hem fikirdir: "Hangi di
ne inandýðýnýz önemli deðil, çünkü bütün dinler hayat hakkýnda benzeri þeyler öðretir." Ne
eceðimiz üzere, hem tutarlý hem inanýlýr bir dini çoðulculuk versiyonu formüle etmek çok zo
Dini çoðulculuk tam olarak nedir? Daha önce, dini çoðulculuðu kabaca birçok veya bütün din
t derecede doðru ve geçerli olduðu görüþü olarak tanýmlamýþtým. Bu taným, gelgelelim, ne ke
dur. Aslýna bakarsanýz, bana göre, dini çoðulculuk en iyi þekilde, tek bir kuram olarak deð
fakat birbirleriyle iliþkili kuramlarýn bir demeti olarak anlaþýlabilir. Dini çoðulculuðun
lli baþlý dört türü ayýrt edilebilir:
€Aþýn çoðulculuk: bütün dini inançlar eþit derecede doðru ve geçerlidir görüþü;
Temel öðretiler çoðulculuðu: bütün dinlerin temel öðretilerinin doðru olduðu görüþü;
€€Aþkýn çoðulculuk: Bütün temel dini geleneklerin ayný mutlak kutsal gerçeklikle temas ha
ve bu gerçekliðin söz konusu farklý gelenekler içinde farklý þekilde kavramsallaþtýrýlýp te
137
edildiði görüþü.
Þimdi dini çoðulculuðun türlerinden her birine kýsaca bir bakalým.
Aþýrý çoðulculuk -bütün dini inançlarýn doðru olduðu iddiasý- açýk bir biçimde tutarsýzdýr
atýlabilir. Antropolog Anthony Wallace son 10,000 yýl içinde insanlarýn 100,000'den az o
lmayacak kadar din kurduðunu tahmin ediyor. Bu dini öðretilerden çoðu, diðer dinlerin öðret
yle mantýksal olarak çeliþiktir. Tanrý üçlü müdür, yoksa deðil midir? Tanrý bir kiþiliðe sa
a deðil midir? Tanrý fiziksel evrenin yaratýcýsý mýdýr, yoksa deðil midir? Ýsa Tann'nýn kut
dur, deðil midir? Kuran Tanrý'nýn son sözü müdür, deðil midir? Ruhlar yeniden doðar mý, doð
iðe Tanrý tarafýndan izin verilmiþ midir, verilmemiþ midir? Bu iddialarýn bir kýsmý bazý di
rafýndan savunulurken, ötekiler tarafýndan reddedilir. Temel mantýk kurallarý bize zýt iddi
larýn ayný anda doðru olamayacaðýný söylüyor; o halde, aþýn çoðulculuk yanlýþtýr.
Temel öðretiler çoðulculuðu, bütün dini inançlarýn deðil ama, ana dinlerin temel öðretiler
görüþünü benimsiyor. Buradaki fikre göre, büyük dinler görece küçük noktalarda (örneðin do
meyeceði, Araf diye bir yerin olup olmadýðý konularýnda) birbirinden ayrýlsa da, örneðin bi
lak Varlýk'ýn olup olmadýðý, dindarlýðýn ve erdemli yaþamýn yeri ve ölümden sonra iyi davra
avranýþýn cezalandýrýldýðý bir hayatýn var olup olmadýðý gibi gerçekten önemli meselelerde
Temel öðretiler çoðulculuðu bu özsel ve çekirdek öðretilerin eþit ölçüde geçerli ve doðru o
Dini çoðulculuðun bu türünün merkezi sorunu, büyük dinlerin, dini inançta neyin "temel" sa
gi bir inanýlýr tanýmýnda birbirinden açýk bir biçimde ayrýlmasýdýr. Örneðin Müslümanlar bi
ak birliði ve tekliðine inanmaktadýr ve bu öðretinin
138
Ýslam için "temel" olduðunda (kuþkusuz haklý olarak) ýsrar edeceklerdir. Ne var ki bu öðre
m zat Tanrý'nýn var olmadýðýný söyleyen Theravada Budist inancýnýn, hem de Tanrý'nýn üçlü o
iyanlýðýn özüyle çeliþir. Bir zat Tann'nýn varlýðýnýn reddi, belki kutsala hiçbir gönderimd
ni olana kesin bir vurgu yapan Matrix'in dininin bir parçasý olabilir.
Dini çoðulculuðun baþka bir biçimi salon çoðulculuðudur [cafete-ria pluralism]. Bu görüþe
ya birçok farklý dini gelenekten inançlar seçerek, alarak ulaþýlabilir. Matrix'in dini salo
çoðulculuðunun iyi bir Örneðidir. Ýsterseniz salon çoðulculuðunun bu özel biçimine "Yeni-ç
-pluralism] diyelim. Bu din arayýþ içinde olan bir new-age þahsiyetinin dinidir; özellikle
ruhani olanýn susuzluðunu yaþayan, fakat kendi dini eðitiminden mutsuz olanlara çekici ge
lir. Arayýþ içinde olanlara cazip gelmesine, Matrix filmine çok yakýþmasýna raðmen, salon ç
la ve dolayýsýyla yeni-çoðul-culukla ilgili iki temel zorluk vardýr.
Ýlk olarak, oturduðunuz yerden dini inanýþlar seçerken tutarlý bir inançlar bileþimine ula
r iþtir. Birçok dini öðreti evrimleþtikle-ri doðal dini çerçevenin dýþýna çýkarýldýðýnda do
ir. Örneðin yenidendoðuma, zihin ve beden düalizmine, tözsel ruhani nefse ve geçici dünyaný
suzluðuna inanan Hinduizmle uyumludur. Fakat tözsel, kalýcý nefsi reddeden Budizme o kad
ar iyi uymamaktadýr. Üstelik daha önce gördüðümüz gibi, Ýncil'de açýk bir biçimde dile geti
tisine sahip, insaný psikofýziksel bir birim olarak anlayan Hýristiyanlýkla hemen hiç tuta
rlý deðildir.
Ýkinci olarak, salon çoðulcusu inançlarýn tutarlý bir karýþýmýný ba-
139
þarsa bile, o veya bir baþkasý bu inançlarýn doðru olduðuna neden inansýn? Buradaki mesele
armaþýktýr, fakat temel zorluk kolayca açýklanabilir. Birçok çaðdaþ felsefeci ve tanrýbilim
rsa, ancak çok az özel dini öðretinin en sonunda kutsal bir vahiyden bahsetmeden akýlla meþ
ulaþtýnlabileceðinde hem fikir olacaktýr. Fakat Mat-rix'in -tahminen- tannsýz dini söz konu
u olduðunda, böyle [kutsal bir varlýða] baþvurunun nasýl olacaðý açýk deðildir. Tanrýcý sal
e bir sürü problem söz konusudur. Tanrý'nýn vahiylerini -þu ana hakikati Ýsrailoðullarýna,
hakikati Hindulara vs vererek- çeþitli büyük dinler arasýnda paylaþtýrmýþ olmasý çok küçük
. Bu durumda bir salon çoðulcusu kendi kiþisel dini inanç karýþýmýnýn Doðru ve dünyanýn ger
olduðunu düþünmesine -canýnýn öyle istemesi veya kiþisel bir dini deneyime inanýlmasý güç g
lunmak dýþýnda- ne tür bir sebep gösterebilir?
Eðer genel olarak salon çoðulculuðu ve özel olarak yeni-çoðulcu-luk sorunu çözemiyorsa, be
bir seçenek daha vardýr. Yakýn zamanlarda John Hick dini çoðulculuðun karmaþýk bir sözde-K
olan aþkýn çoðulculuðu ortaya atmýþtýr.€Hick, büyük dini geleneklerin çeliþik hakikat iddia
ve bu yüzden doðru olamayacaðýný açýkgönüllülükle kabul eder. Gelgeldim bütün büyük dinler
n, eþit derecede geçerli ve doðru olduðunu iddia eder. Çözümü büyük ölçüde, kendinde þey ol
tarafýmýzdan tecrübe edilen þey olarak varlýk Kantçý ayrýmýna dayanýr. Hick'e göre, kendin
varolan Tanrý (Mutlak Gerçeklik, Gerçek), bütün insani kavramlarý aþan, katýksýz aþkýn ve
z gerçekliktir. Gerçek farklý dinler tarafýndan, farklý dini ve kültürel "gözlükler" aracýl
imileri onu, örneðin bir zat Varlýk (Tanrý, Allah, Þiva, Viþnu), kimile-
140
ri gayriþahsi bir Mutlaklýk (Brahman, Tao, Dharmakaya, Sunyata) olarak tecrübe eder.
Hick, ilaveten, ahlaki ve ruhani meyvelerine bakarak, bütün büyük dinlerin, yeryüzündeki bü
inlerin ortak hedefine ulaþmada aþaðý yukarý eþit düzeyde etkili olduðunu iddia eder: ben-m
cilikten, seven ve bencil olmayan Gerçek-merkezciliðine kurtarýcý dönüþüm. Böylece, der Hic
dinler iki önemli açýdan eþit ölçüde geçerli ve doðrudur: (1) hepsi ayný Mutlak Ger-çeklik'
lindedir (bununla birlikte bu Gerçeklik'i birbirinden kökten farklý yollarla kavramsal
laþtýrýp tecrübe edebilirler) ve (2) hepsi de kurtuluþ için etkili yollardýr.
Hick'in çoðulculuðu, týpký yeni çoðulculuk gibi, birçok ciddi güçlük içerir. Ýlk olarak, k
ihtiva eder. Hick'e göre kavramlarýmýzdan hiçbiri Gerçek'in kendinde varoluþuna uygulanama
. Onun "tek veya çok, zat veya þey, madde veya süreç, hayýr veya þer, gayeli veya gayesiz"
lduðunu söyleyemeyiz. Fakat iddia edilen dini bir varlýðýn ne tek ne tek olmayan; ne evren
e karýþan ne karýþmayan; ne otantik dini tecrübenin kaynaðý olan ne olmayan olduðunu söylem
bir anlam ifade eder? Ýlk bakýþta, böyle bir kavram temelden anlaþýlmazdýr. Ýkinci olarak,
ck'in kesinlikle bilinemez Gerçek'i var olsa bile, onun herhangi bir dinle bir iliþk
isi olduðunu neden düþünelim? Eðer Gerçek'in kendinde nasýl bir þey olduðu hakkýnda bulutsu
e bile sahip olamýyorsak, onun suçluluk, affetme, inanç deðiþtirme, aydýnlanma veya din ile
yaygýn bir þekilde iliþkilendirilen diðer görüngülerin tecrübeleriyle herhangi bir baðlantý
eden inanalým?
141
Nihayet, Hick'in dini çoðulculuk türü iki açýdan kendi kendini çürütüyor. Bunu görebilmek
zin tipik bir muhafazakar Protestan olduðunuzu düþünün; Hick'in kitabýný okuyorsunuz ve onu
r þeyiyle ikna edici buluyorsunuz. Artýk, Hick gibi, Hýristiyanlarýn Tanrý hakkýnda gelenek
el olarak inandýðý her þeyin ve insani kurtuluþun yalnýzca bir "efsanevi doðru" olduðunu, y
elime anlamýyla alýndýðýnda yanlýþ olmakla birlikte Gerçekle doðru bir iliþkiye ulaþmaya fi
anak yarattýðýna inanýyorsunuz. Hýristiyan olmayý býrakýp baþka bir þeye dönüþür müsünüz? "
iyanlýk diðer birçok büyük dinin önerdiði kurtuluþa ulaþmak için etkili bir yoldur ve Hýris
neksel öðretilerinin fiilen yanlýþ olduðu kabul edildiðinde bile, onun bütün ruhani meyvele
tatmak mümkündür.
Bu çözümde, biri kavramsal, öteki uygulamaya ait iki soru var. Ýlk, yani kavramsal soru þu
ur: Fiilen Hz. Ýsa ve Tanrý hakkýndaki, Hýristiyanlýðý diðer dinlerden ayýran hiçbir merkez
bul etmediðiniz halde hâlâ Hýristiyan kalmak mümkün müdür? "Hýristiyan"ý ne kadar kapsayýcý
nýmlayalým, yine de Hick'in tanýmýndaki geniþliðe ulaþamayýz. Ýkinci olarak, Alvin Planting
iþaret ettiði gibi Hick'in çoðulculuk versiyonu bir tür kuþkulu tutum veya kusurlu iman olm
dan imkânsýz görünüyor. Hickci bir aydýnlanmýþ çoðulcu olarak geleneksel inançlarýnýzýn öte
rdan hiçbir þekilde daha doðru olmadýðýna, hatta kelime anlamýnda alýndýðýnda yanlýþ olduðu
ununla birlikte Hick ayný zamanda size, bu inançlara, getirdikleri "ruhani meyveler"
den dolayý sarýlmaya devam etmeniz gerektiðini söylüyor. Peki bir insan onun tam karþýtý bi
nçtan daha doðru olmadýðýný kabul ettiði bir inanca "sarýlmaya" nasýl devam edebilir? Ve bi
bir dinin ruhani ve ahlaki meyvelerine, bu dinin öðrettiði þeyin gerçekten doðru olduðuna
nmadýðý müddetçe nasýl ulaþabilir?
142
Dini Dýþlamacýlýða Çoðulcu Ýtirazlar
Birçok dini inanýþýn bir koleksiyonuna sahip olan yeni-çoðulcu, tek bir geleneksel dine ba
alanlardan daha mý yoksul? Ýnanýlýr ve/veya tutarlý bir dini çoðulculuk bulma baþarýsýzlýðý
deðiþtirmeye çalýþtýklarý teoriye bir kez daha bakmaya sevk edebilir: dini dýþlamacýlýk (re
lusivism). Dini dýþlamadýk bir dinin büyük ölçüde veya tamamen doðru ve diðer bütün dinleri
içimde hatalý olduðu görüþüdür. Þimdi, dini dýþlamacýlýða yöneltilen üç yaygýn çoðulcu itir
Birçok çoðulcu, Hick gibi, bütün büyük dinlerin bireyleri ben-merkezcilikten sevgi ve þefk
lu bir Gerçek-merkezciliðine dönüþtürmede aþaðý yukarý eþit ölçüde etkili olur göründüðünü
ve Gerçek'in otantik deneyiminin yalnýzca tek bir dini gelenekte bulunduðunu ileri süren
dýþlayýcýlara karþý güçlü bir kanýt oluþturduðunu iddia ediyorlar.
Bu itiraz dini dýþlayýcýlýk hakkýndaki yaygýn bir kafa karýþýklýðýna dayanýr. Kurtuluþ/özg
deneyiminin yalnýzca tek bir gelenekte bulunduðunu söyleyen dýþlayýcýlar - diyelim ki katý
- gerçekten de vardýr. Öte yandan bu her iki iddiayý da reddeden ýlýmlý dýþlayýcýlar da var
iciler [inclusivist] de denir). Bu tür iddialarý olan dýþlayýcýlýk, sadece bir dinin çoðunl
ya tümüyle doðru olduðu ve bütün diðer dinlerin ciddi biçimde yanlýþ olduðu fikrine dayanýr
tantik dini deneyimin hem kurtuluþ dönüþümünün bu geleneðin dýþýnda da varolduðunu kabul
143
etmek, bu görüþle tümüyle tutarlýdýr ve gerçekten de bugün en yaygýn dýþlayýcýlýk biçimi b
Dýþlayýcýlýða yönelik diðer bir yaygýn çoðulcu itiraz, bir insanýn kendi dini geleneðinin
in yanlýþ olduðunu iddia etmesinin kendini beðenmiþlik, bencil, þovenizm ve hatta baskýcý v
eryalist olmasýdýr. Bunu söyleyen bir insan, diðer inançlarýn insanlarýndan epistemolojik o
ak ayrýcalýklý olduðunu iddia ediyor; yani, diðerleri cehalet ve hata bataðýna gömülmüþken,
deðerli bir þey bildiðini söylüyordur. Ve bunu söylemek, çoðulcu iddiaya göre, bir tür ent
bir, hatta daha kötüsüdür.
Timothy O'Connor'un iþaret ettiði gibi, bu itirazýn ana fikri aþaðýdaki, bizim "kibir ilke
i" diyebileceðimiz bir genel ilkeye benzemektedir.
Eðer diðer insanlarýn ayný fikirde olmadýðý ve sizinle ayný fikirde olmayan bütün makul, i
i insanlarý ikna edecek lehte hiçbir kanýt sunamadýðmýz bir inancýnýz varsa, bu inana taþým
etmek kibirli davrandýðýnýz anlamýna gelir ve onu terk etmelisiniz.
Her ne kadar gerisinde takdire þayan bir hoþgörü ruhu olsa da, bu itirazýn iki ölümcül kus
ar. Ýlk olarak, fazla hýþým ve ayýplama var. Bu hayatta biz kaçýnýlmaz olarak, bütün veya e
nsanlarý bir türlü ikna edemediðimiz inançlara sahibizdir. Örneðin siyaset. Ben gelecek baþ
ir demokrat olmasý gerektiðine inanýyorum; siz ay-
144
m fikirde deðilsiniz. Birden sizi kesin ikna edecek bir sava sahip olmadýðýmý fark ediyor
um; çoðulcularýn kibir ilkesine göre, bu fikrimden vazgeçmem lazým. Peki tam olarak nasýl "
geçmeliyim"? Burada iki gerçek seçenek var (kendimi vurmayý hariç tuttum). Eski inanýcýmýn
ne, yani gelecek baþkanýn demokrat olmamasý gerektiðine inanabilirim veya sadece meseley
le ilgili kararýmý askýya alabilirim. Fakat dikkat edin hangi seçeneði seçersem seçeyim, du
um hâlâ eski hamam eski tastýr. Makul insanlar yine her iki seçeneðe de itiraz edebilir ve
ben onlarý yine baþka türlüsüne inandýramayacaðýmý bilirim. Böylece, çoðulcularýn kibir il
deki mantýk, akla aykýrý bir biçimde, herkesin kibirli olduðunu ima etmektedir.
ikinci olarak, Alvin Platinga'nýn iþaret ettiði gibi, "kibirlilik suçlamalarý felsefi çamu
lardýr, atmak için dýþlayýcýlara yaklaþýn ve hepsinin size sýçradýðýný görün." Kibir ilkesi
herkes bilmeli ki dünyada bununla ayný fikirde olmayacak bir sürü makul ve iyi niyetli i
nsan var. Yani çoðulcu kendi kazdýðý kuyuya düþer; çoðulcularýn entelektüel kibir suçlamala
i çürütüyor.
Nihayet, dýþlayýcýlýða en yaygýn olarak getirilen itiraz, bir dinin ötekiler yanlýþken özs
oðru olduðunu iddia etmenin keyfi olduðudur. Temel sav þu þekilde özetlenebilir: Büyük dinl
herhangi birinin hakikate ötekilerden daha yakýn olduðunu iddia etmek için nesnel bir t
emel (herkesin kabul ettiði bir Kutsal Kitap, sav, din deneyim veya baþka bir þey) yok
tur. Demek ki bir dinin özsel olarak, -bu dine ters düþen iddialarda bulunduklarý müddetçe-
diðer dinlerden doðru olduðunu iddia etmek keyfi ve gayrimeþrudur.
Buradaki asýl mesele, açýk ki, bütün büyük dinlerin bilgikuramsal olarak ayný seviyede olu
adýklarýdýr. Gerçekten de mesela Hýris-
145
tiyanlýðýn, hakikati dile getirmekte mesela Budizm veya Hinduizmden daha iyi olmadýðýna da
r bir kanýt var mý? Alvin Plantinga'nýn iþaret ettiði gibi, ne yazýk ki, çoðulcular nadiren
r dinin hakikate ötekinden daha yakýn olamayacaðýný gösteren bir kanýt" üretebilmektedirler
arýnki daha ziyade uygulama deðeri olan, emperyalizmden ve kendini büyük görmeden kaçýnmaya
rarlý bir iyi niyeti ve insancýllýðý gösteren bir sav olarak kalýyor. Fakat bu strateji çok
a soru kýþlanýyor. Çoðulculuk ve dýþlayýcýlýk tartýþmasýndaki merkezi mesele, tek ve yalnýz
diðerlerinden özsel veya tamamen doðru olduðuna dair iyi bir kanýtýn var olup olmadýðýdýr.
yýcýlarýn iddialarýnda keyfi ve gayrimeþru olduðu iddialarýný desteklemek için, bir dinin h
özsel olarak ötekilerden daha yakýn olduðunu yalnýzca varsaymasý deðil, ayný zamanda ileri
i gerekmektedir.
Yeni-Çoðulculuðun Kaderi
Yeni-çoðulculuk, Matrix'in dini bir sanat olarak veya çaðdaþ bir ef-sane-yaratma (veya ol
uþturma) egzersizi olarak hayli iþe yaramaktadýr. Neyse ki zaten bütün yapýlmak istenen de
udur. Çünkü her ne kadar moda olsa da, anlam vermenin veya savunusunu yapmanýn çok zor old
uðu bir din ve ruhanilik görüþünü yansýtýyor.
146
11
Mutluluk ve Cypher'ýn Seçimi: Cehalet Mutluluk mudur?
CHAJRLES L. GRISWOLD, JR
-Memnun olan mutludur. Fakat yeni bir rahatsýzlýk
baþ gösterdiðinde, bu mutluluk bozulmuþtur ve mutluluk
arayýþýna yeniden baþlarýz.
JOHN LOCKE
Çok az soru "Mutluluk nedir?" kadar büyük bir varoluþsal aciliyet ve genel bir felsefi
ilgi ihtiva eder. Öyle görünüyor ki bütün hayatýmýzý umutsuzca mutluluk arayýþý içinde sürd
, Aristoteles'in iddia ettiði gibi hayatýn tek nihai ereði deðilse, nihai ereklerinden b
iridir. Mutluluktan yoksun býrakýlmak birçoðumuzun gözünde, iyi bir hayattan, hatta yaþamak
iyi bir sebepten yoksun býrakýlmaktýr. Ýçinde mutluluk olmayan bir hayat, nadiren yaþamaya
deðer görünmektedir: mecbur kalýndýðý için katlanýlacak, fakat arzu edilmeyen bir hayat.
Ne var ki konu birçok çarpýcý özelliðe sahiptir. Bu özelliklerden birincisi, bu konuda akl
elebilecek bütün yavan laflarýn halihazýrda söylenmiþ olmasýdýr; bunun bir sonucu olarak bi
yapabileceðimiz, þu veya bu tutumun yanlýþ veya doðru olduðunu söylemekten veya bunlarý bi
meye çalýþtýrmaktan ibarettir. Bu konuda yeni bir
147
þey söylemek pek mümkün deðil gibidir.
Ýkincisi, insan hayatý için devasa önemine raðmen, felsefecilerin konuyla ilgili bu güne k
dar çok az þey söylemiþ olmasýdýr. Bu konu, Pla-toncu bir diyalog için mükemmel, hatta vazg
bir konu olurdu; ne var ki bu konuya hasredilmiþ hiçbir Platoncu diyalog yoktur. Ar
istoteles ve daha az olmak üzere onun bazý Helenistik halefleri, elbette konu üzerine
yazdý. Fakat Aristoteles kuralý ispatlayan istisnadýr.
Öte yandan -bu, konu hakkýndaki üçüncü gözlemimizdir- felsefeci olmayanlar, genel olarak,
tluluk nedir?" sorusunun bir cevabý olduðunu varsaymaktadýrlar. Hayatýn olaðan akýþý içinde
uk arayýþýný veya mutluluðu anlama çabasýný umutsuz bir çaba olarak görmüyorlar. Fakat ayný
uluðun 'bulunmasý', yani, tanýmlanmasý ve elde edilmesi güç bir þey olduðunu düþünüyorlar.
um; mutluluk hayatýmýzda öyle sürekli bir tema ki, bizim bu kadar önemli bir parçamýz olan
þeyin böylesine bilinmez olmamasý gerekir görünüyor, ne var ki onu bulamýyoruz.
Mutluluk sorununun popüler kültürün -televizyonun, romanlarýn, psikoloji kitaplarýnýn, oto
ografilerin, talk-þovlarýn ve elbette filmlerin- daimi konusu olmasý bizi þaþýrtmamalý. Ara
bir konuyla ilgili biraz daha akýllýca yapýlmýþ bir film izliyoruz.
Matrix bu filmler arasýnda baþ köþeye oturmayý hak ediyor. Yaratýcý bir þekilde biz yeni b
sakinlerine, bir dizi önemli soru yöneltiyor; bunlardan biri gerçek mutlulukla ilgili.
Film soruyu nasýl ortaya atýyor? Eðer soruya bir yanýt veriyorsa, bu yanýt nedir? Yanýt ma
ul mu? Deðilse -yeterince iþlenmemiþse- kendi baþýmýza daha iyi bir yanýtý nasýl bulabiliri
Matrix ve Platon'un Maðarasý
"Matris" nedir? Sözlük tanýmý rahim, hayvanlarýn üreme sisteminin biçimleyici öðesi; veya
knolojik anlamýyla, baský harflerinin veya gramofon plaklarýnýn ve benzeri þeylerin döküldü
Film bu ikisini korkutucu bir tanýmda birleþtiriyor; organik insani varlýklar, yüksek t
eknoloji araçlarý, beyinlerinin arkasýna baðlanmýþ bir göbek kordonuyla besleniyor ve yetiþ
iyor. Bu kordonlar programlar kadar besleyici deðil; çünkü bu programlar, yalnýzca dünyaya
asýl yaklaþýlmasý gerektiðine dair genel bir çerçeve sunmakla kalmýyor, bizzat bu dünyayý t
Buradaki Platon anýþtýrmasý kör göze parmak; ister istemez Cum-huriyet'in VII. Kitabýnda b
mlenen meþhur maðara benzetmesini düþünüyoruz. Bu benzetmeye göre hepimiz bir yer altý maða
incirlenmiþ, boynunu ve baþýný çeviremeyen, bu yüzden yalnýzca önündeki duvara yansýtýlan h
bilen mahkûmlar gibiyizdir. Týpký elimizi bir ýþýk kaynaðýnýn önüne getirip duvara gölgeler
, bu hayaller yapay ve sürekli beslenen bir ateþin önünden sahte heykeller geçiren gardiya
nlar tarafýndan yaratýlýyor. Maðara-matrix doðal olanla suni olanýn bir bileþimidir (örneði
ateþi hem doðaldýr, hem de -sürekli odunla beslendiði için- yapaydýr). Bu hikâyenin püf nok
larý tutsak olduklarýný bilmemeleridir, tam aksine kendilerini özgür görürler. Duvardaki gö
rin sadece bir gölge olduðunu bilmez ve onlarý gerçek sanýrlar. Cahil olduklarý konusunda c
hildirler.
MORPHEUS: Ne demek istediðini kesinlikle anlýyorum. Sana niçin burada olduðunu söyleyeyim
. Buradasýn, çünkü bir þey biliyorsun. Bildiðin þeyi açýklayamýyorsun. Fakat hissediyorsun.
boyunca hissettin. Bir þeylerin yanlýþ olduðunu hissettin. Onun ne olduðunu bilmiyorsun, f
akat beyninin kývrýmlarýna takýlmýþ bir kýymýk gibi, orada. Neden bahsettiðimi biliyor musu
Matrix?
MORPHEUS: Onun NE OLDUÐUNU biliyor musun? Matrix her yerdedir. Bütün çevremizde, þimdi, t
am bu odada. Pencereden dýþarý býktýðýnda veya televizyonu açtýðýnda onu görebilirsin. Ýþe,
e, vergilerini ödediðinde hissedebilirsin. Seni hakikate kör etmek için gözle-
149
rine baðlanmýþ dünyadýr o.
NEO: Hangi hakikate?
MORPHEUS: Senin bir köle olduðuna, Neo, Týpký herkes gibi sen de
zincirlerle doðdun, koklayamadýðýn, tadamadýðýn veya dokunamadýðýn
bir hapishanede. Zihnin için bir hapishane. Ne yazýk ki kimseye Mat-
rix'in ne olduðu anlatýlamaz. Kendin görmelisin.
Suni ve çarpýtýlmýþ gerçekte öyle tutsaktýrlar ki, sürekli ödedikleri her türlü bedele rað
k' olduðunda ýsrar ederler. Kolayca tahmin edilebilir ki, gölge oyununu yaratanlar, sa
vunduklarý þeyde onlara yardýmcý olmak için ellerinden geleni yapmaya hazýrdýrlar.
Platon'un Sokrates'i maðara meselini anlatýrken, hikâyenin bir evresinde, mahkûmlardan
biri kurtarýlýr (kimin kurtardýðý anlatýlmaz) ve zorla maðaranýn dýþýna çýkarýlýr. Acýlý bi
r suni þey yoktur; doða ve hakikatin egemenliði söz konusudur. Aydýnlanma ilk olarak þaþýrt
rdur; fakat bir kere uyum saðlandýktan sonra, gözler bayram eder, ruh gerçek anlamda bes
lenmeye baþlar ve Matrix'ten kurtarýlan mahkûm tümüyle mutludur ve maðaranýn karanlýðýna bi
la dönmek istemez.
Peki ya aydýnlanmýþ olan eski arkadaþlarýný dogmatik uykularýndan uyandýrmak için tekrar m
meye zorlanýrsa ne olur? Sokrates bize bir ölüm ve þiddet sahnesi anlatýr; dýþarýsý, gerçek
ya hakkýndaki bu çýlgýn hikâyeye maðara sakinleri öfkeyle tepki verir. Açýk ki, bir insan b
amada yaþadýðýný, özgür olmayýp bir sistemin kölesi olduðunu ve dýþarýda tabiatý gereði doð
duðunu kendi baþýna keþfetmelidir. Hakikati öðrenmek, bir ruhun dönüþümü, gerçeði keþfetmek
i keþfetmesidir; bir insanýn bir ruhu ve bu ruhun bir doðasý vardýr. Bu keþif kaçýnýlmaz bi
yalnýzca mutluluk yolu deðil, acý çekme yoludur. Hem Matrix filmi, hem Platon'un maðara b
enzetmesi bu gerçeði
150
açýkça söylemenin yanýnda onu bize gösterir, böylece seyircilerin yüzüne bir ayna tutulur.
Platoncu Matrix bir dizi soruyu kýþkýrtýr. Bu sorulardan bazýlarý "Gerçek nedir? 'Gerçeði'
nýmlýyorsun?" sorulandýr. Bu sorular Matrix'te mahkûmlarýn kurtarýcýsý Morpheus tarafýndan,
e özgürlük getirecek olan Neo'ya açýk açýk sorulur. Filmi bilen herkes Platon'un meþeliyle
arasýndaki benzerliði hemen fark edecektir.
Gizemli Morpheus bile bu analojiye uyar. Platon'un firarisinin ismi verilmeyen
biri tarafýndan kurtarýlmýþ olduðunu söylemiþtim; bu kiþi kendi kendine uyanmýþ ve nasýl uy
r olmalý. Eðer bu kiþi kendini uyandýramýyorsa, týpký Neo'nun anýk uyuyor mu yoksa uyanýk m
bilemediði bir noktaya gelmesi gibi, önceki hayatýndan hatýrladýklarýyla kafasý karýþýr. (M
eo'ya hiç böyle hissedip hissetmediðini sorar). Morpheus Yunan mitolojisinde Düþler Tanrýsý
ismidir. Matrix filmindeki kurtarýcý neden bu tanrý ismini almýþ? Uyandýrýcýnýn bir uyku uz
sý insana tuhaf geliyor. Tanrýnýn ismi Yunanca'da biçim veya þekil anlamýna gelen "morphe"
elimesinden gelir; çünkü bu tanrý uyuyan insanýn istediði þekilleri ve biçimleri görmesini
meyle uyanýklýk arasýndaki farký kutsal Morpheus'tan daha iyi kim bilebilir ki? Ve bir u
yurgezeri doðru adýmlan doðru zamanda atacak þekilde yataðýndan daha iyi kim kaldýrabilir?
min gizli fakat hayati temasý, bir insaný uyandýrmak için ilk olarak bu insanýn kendini düþ
uyanýk görmesi, yani düþ görme ile uyanýklýk arasýnda bir fark olduðu kahinsi imaya sahip o
ektiðidir.
Hem Platoncu benzetme, hem Matrix mutluluk sorusunu, daha geniþ bir çerçeve olan öznel
deneyimimiz veya ruh durumumuz ve gerçeklik çerçevesinde sorar. Platoncu tez, gerçek özgürl
ve mutluluðun ancak gerçeðin bilgisine baðlý olduðunu savunur; bu görüþe göre bir insan hem
tlu olduðunu düþünürken, gerçekte mutsuz bir köle olabilir. Bir insan "mutluyum," ifadesini
rf eder-
151
ken, kendisine mutluluk atfetmede tamamen yanýlýyor olabilir. Mutluluðun saðlýk kavramýyla
benzer olduðu varsayýlýr; bir insan "saðlýklýyým," ifadesini sarf ederken ve kendini öyle h
erken, aldýðý ilaçlar veya bilgisizlik deneyle örneðin bir kanser hastasý olduðunu bilemeye
. Bu sava göre mutluluk ile kendi üzerine düþünme ve gerçek dünya birbirinden ayýrt edilebi
Benzer bir þekilde Matrix de açýk bir þekilde, bizim kendimizi öznel tecrübe etme biçimimiz
(mutlu olarak, özgür olarak) yaþadýðýmýz tecrübelerin gerçekliði arasýndaki iliþki hakkýnda
kýndan iliþkilidir.
Bu bölümün geri kalan kýsmýnda, özgürlük ve mutluluk arasýndaki iliþkiye dair soruyu tümüy
akacaðým. Dikkatimi mutluluk sorusuna yönelteceðim: Mutluluk nedir? Gerçek mutluluk bir ge
rçeklik bilgisine mi dayanýr, yoksa eðer kendimizi mutlu hissediyorsak, mutlu olduðumuzu
söylemekte haklý mýyýz?
Mutluluk ve Halinden Memnun Olma
AJAN SMITH: Anlaþtýk mý, Bay Reagan?
CYPHER: Biliyor musun, bu bifteðin var olmadýðýný biliyorum. Onu aðzýma koyduðum zaman, Ma
in beynime onun sulu ve lezzetli olduðunu söylediðini biliyorum. Dokuz yýl sona neyin fa
rkýna vardým biliyor musun? Cehalet mutluluktur. AJAN SMITH: O zaman anlaþtýk?
CYPHER: Hiçbir þey hatýrlamak istemiyorum. Hiçbir þey. Anladýn mý? Ve zengin olmak istiyor
Anladýn, önemli biri, aktör falan. AJAN SMITH: Canýnýz ne istiyorsa Bay Reagan" CYPHER: T
amam. Bedenimi tekrar güç istasyonuna baðlayacaðým, siz de beni Matrix'e baðlayacaksýnýz, b
istediðini alacaksýn. (Matrix filmindeki restoran sahnesi)
Mutluluk kavramýna yaklaþýrken, terimin belirli bir anlamýndan hareket ediyorum. Buna gör
e bir insana "mutlu" dediðimiz zaman,
152.........................
uzun bir dönemi kastediyoruzdur. Benim burada tartýþtýðým mutluluk bir ruh hali deðildir.
lik konuþmada keyif, neþe, coþku gibi þeylere mutluluk denebilir, fakat ben burada mutlu
luðu diðer anlamýyla tartýþmak istiyorum. Her ne kadar Mouse kýrmýzý elbiseli kadýnla zaman
ten mutlu olsa da, bu mutluluk geçici bir þeydir. Bu mutluluk türü, ne filmde ne de Plat
on'un maðara meselinde en önemli olan mutluluk türüdür.
Hemen herkes uzun dönemli mutluðu halinden memnun olmayla iliþkilendirir görünüyor. Bu nos
onlor, özellikle mutluluðun duygularý açýsýndan ortak bir þeylere sahipler. Her ikisi de, r
tsýzlýk ve kaygýdan uzak olma, huzur ve sükûnet içinde yaþama gibi dayanak noktalarýnda tan
ilir görünüyor. Halinden memnun olan bir insan tatmin edilmez tutkulara sahip olmayan
insandýr; yetenekleri ve arzulan, daha ziyade antik stoacýlarýn salýk verdiði bir dengeye
eriþmiþtir. Halinden memnun insan istediðine eriþmiþ, insanlarýn normalde istedikleri þeyle
sahip ve sahip olduðu þeylerle tatmin olan insandýr. Cypher gibi kendini "motoru-temiz
leyen kokteyl" gibi bir içkiye vererek sahte bir gerçeklik içinde yaþamaya ihtiyaç duymaz.
Fakat herkes tarafýndan anlaþýldýðý haliyle halinden memnun olma, genellikle mutlulukla il
ilendirdiðim bir özellikten, yani uzun dönemlilik sýkýntýsý çeker.
Bir insan uzun bir dönem boyunca halinden memnun olsa bile, halinden memnun olma,
mutluluktan önemli bir noktayla ayrýlýr. Bu da halinden memnun olmanýn kendini bir ruh
haline indirgemesidir. Halinden memnun olma ve düþünmeme doðal müttefiklerdir. Bunlarý söyl
en aklýmda halinden memnun bir köle, hayatýn sýnýrlýlýðýný kabul etmiþ biri, deðerli bir ha
suyla deðerli bir hayatýn deðerlendirilmesi arasýndaki baðýn kopmuþ olduðu biri var. Ayný þ
linden mutlu bir tiran örneði de verebilirdim. Ya da Mat-rix'te çok iyi beslenmiþ insan
aküler örneðini. Bu tür bir hayat genellikle hayvanlarýn hayatýyla örneklenir ve hatalý deð
neðin köpe-
153
ðim, halinden memnun olma açýsýndan mutludur. Uykudayken, ne kadar huzur içinde olursanýz
lun, mutlu deðilsinizdir. Sadece þuursuzsun uzdur.
Bir insanýn öznel ruh hali ne kadar huzurlu olursa olsun, durumun, kendisine bakara
k deðerlendirmede bulunabileceðimiz bir gerçeðe sahip olmasý gerekir. Cypher'ýn sergilediði
bi bu tartýþmalý bir tezdir: o mutlu olmak için gerçeklikten kurtulmak ve Matrix'e yeniden
baðlanmak ister. Cypher halinden memnun olma (tümüyle öznel iyi olma duygusu) ile (gerçek
liðin bir bilgisine sýký sýkýya baðlý varsayýlan) mutluluk arasýndaki soru iþaretinin vücut
ir. Onun cevabý açýktýr: yanýlsama içindeki bir hayatta halinden memnun olma mutluluktur. O
ganik-mekanik "maðara"daki mahkûmlar olduklarý haliyle daha iyi durumdadýrlar. Film bir
bütün olarak bu noktayý sorguluyor, fakat -itiraf etmeliyim ki- mutlulukla gerçekliðin bil
gisini birbirini baðlamada kaba taslak bir tez bile olamýyor. Ýzin verirseniz Cypher'ýn
neden hata yaptýðýný, Neo'nun tercihini uyanýklýktan yana yapmakta neden haklý olduðunu dör
açýklayayým. Kuþkusuz gereken tezin tamamýný burada sunamýyorum, ama bu bir baþlangýç.
Ýlk olarak, diyelim ki bir uyuþturucu icat edildi ve sürekli olarak size acýsýz bir þekild
damardan veriliyor. Bu uyuþturucunun adý "ata-raksi" olsun. Varsayalým ki ataraksiyi
aldýðýmýzda onu aldýðýmýzý unutuyoruz. Bir sonuç olarak televizyonda birbiri ardýna dizi fi
bir patates çuvalý, bilgisayar baþýnda çýlgýnca adam öldüren bir sanal katil kadar mutlu ya
zun ve rahat bir dönemden ötekine geçiyorsunuz. Bu insanýn, ne kadar sükûnet içinde olursa
un, mutlu olduðuna itiraz ediyorum; onun huzuru bir halinden memnun olma durumudur
ve gerçekten de yapay olarak üretilmiþ bir ruh halidir.
Ýkinci olarak, mutluluk dünya hakkýnda inançlarla baðlantýlýdýr; bu inançlar yanlýþ veya d
. Diyelim ki korkunç mutlusunuz, çünkü Keanu Reeves'in size çýkma teklif ettiðini sanýyorsu
Olayýn içinde olmayan insanlar konuyu araþtýrýyor ve sizin çok zeki bir sah-
154
tekâr tarafýndan fena aldatýlmýþ olduðunuzu buluyor. Halbuki siz, (yanlýþ) inancýnýzla hal
emnunluðu, pardon, sevinç yaþýyorsunuz. Fakat eðer yanlýþ bir þeye inanýyorsanýz, mutlu mus
Sanmýyorum; çünkü hayatýnýz, sizin dilediðiniz gibi, durumun doðru bir deðerlendirmesinin ý
mýyor. Fakat böyle bir durumda tam anlamýyla mutlu olduðunuzu söylerseniz, o zaman neden a
taraksi aldýðýnýzda da mutlu olmayasýnýz?
Üçüncü bir örnek: Diyelim ki bir gün her zamanki yerinizde (sokakta, fakat mesela otomatik
para çekme makinelerinin sýcak ortamýnda) uyandýnýz ve zengin olduðunuz fantezisini kuruyor
unuz. Varsayýn ki fanteziniz sizi tümüyle ele geçiriyor, Gstaad'da bir kýþ þatosunda Bay On
is olduðunuza inanýyorsunuz. Çok mutlusunuz. Gerçekten mi? Bir düþ dünyasýnda yaþýyor, haya
f alýyorsunuz, fakat mutlu deðilsiniz. Cypher yanýlýyor, cehalet mutluluk deðildir. Othell
o örneðini düþünün. Desdemona'nýn onu aldattýðýný sanan Othello haykýrýyor: "Mutlu olurdum,
ve herkes onun tatlý bedenini tatmasaydý/ Ah keþke hiç bilmeseydim. Ah, artýk sonsuza dek
/Elveda huzurlu ruh! Elveda halinden memnun olma!" (3.3) Othello yanlýþ bir inançtan d
olayý mutsuz; keþke bilmeseydim ve mutlu olsaydým diyor, fakat sahnenin dramatik ironi
si bize tersini gösteriyor. Oyunun trajik sonunun gösterdiði gibi eðer gerçeði bilseydi, mu
lu olacaktý. Ben ise, Desdemona onu gerçekten aldatýyor olsaydý bile böyle olacaðýna inanýy
Dördüncü bir örneði düþünelim. Varsayalým ki akþamlan içkiyi çok kaçýrýyor ve ertesi sabah
Sarhoþken halinizden memnunsunuz; fakat sabahleyin ayýklýðýn soðuk ýþýðýnda aynaya bakýp ka
zle, þiþmiþ suratýnýzla karþýlaþtýðýnýzda, þiþede bulduðunuz memnuniyetin, hayatýnýzdaki bo
suz olduðunuzu fark ediyorsunuz. Bu, unutmak ve cehalete bir kaçýþtý. Bu tür tecrübelerin þ
da bu þekilde sürekli yaþandýðýna ve birçok önemli hakikati gözler önüne serdi-
155
ðine inanýyorum. Bu hakikatlerden biri de, bir insanýn gerçekte olduðu kiþiye dair süre gi
bir memnuniyetsizlik yaþýyorsa mutlu olamayacaðý gerçeðidir. Ve bu, bir insanýn mutlu olma
n, bir insanýn isteyebileceði arzulara sahip olmasý gerektiðini akla getiriyor; kendim h
akkýnda düþündüðümde, eðer mutlu sayýlacaksam, olmak istediðim þekilde bir hayat düzeni içi
onaylamam gerekiyor.
Bu tür örnekler, mutluluk bir ruh halinden ayýrt edilemiyorken, onun halinden memnun
olmadan ayýrt edilebilirliðini akla getiriyor. Çünkü mutluluk, bir insanýn kendi hayat düze
den de çýkarýlabilir. Çünkü, daha derine inersek, herhangi bir hayat düzeni, ne tür bir hay
maya deðer olduðu nosyonuyla sürekli deðerlendirmede bulunan bir baðlantý içindedir.
Yanlýþ bir mutluluk duygusunun inþa edilebileceði kendini aldatma biçimlerinin hepsi üç ku
la malûldür.
Ýlk olarak istikrarsýzlardýr: kendini aldatma kýsa ömürlüdür, günlük gerçeklik tarafýndan
bir hayal kurma gününün ardýndan havyarla dolu olmasý gereken mide guruldamaya baþlar. Ruh
ali yanlýþ inançlardan gelen bir insaný mutlu bir kiþi sayacaksak, o zaman mutluluk tamame
n öznellesin Böyle bir mutluluk korunmasýzdýr. Bilmediðiniz þey, arkanýzda beliriveren bir
n gibi canýnýzý acýtýr.
Ýkincisi, kendini aldatan fanteziye dayalý mutluluk eksiktir. Para çekme makinesinin
sýcak odasýnda yatarken, kendinizi zenginlik ve güç içinde düþlersiniz; fakat gerçekten zen
nsanlarýn hayatlarýný, sohbetlerini, baþarýsýzlýklarýný ve zaferlerini bilmezsiniz. Düþleri
rduðunuz hayal bir karikatürdür, eksik bir mutluluktur ve nesnesini tamamen kucaklayam
az. Mutluluðunuzun rengi solgundur.
Böylece üçüncü noktaya geldik: Gerçek bir þeyi deðil de fanteziyi tecrübe ettiðiniz için,
" her ne olursa olsun gerçek, yani varlýðýnýzýn, eyleminizin bir ürünü olmaz. Örneðin, aile
lkol alýþkanlýðýnýz yüzünden parçalanmýþken, zil zurna sarhoþ olduðunuz bir anda, ailenizin
, sizin de kendinizi on-
156
lara adadýðýnýzý hayal ederek elde ettiðiniz mutluluk, gerçekten kendinizi adamýþ olduðunu
vildiðiniz bir aileden gelen mutlulukla ayný mýdýr? Peki Bay Zengin'in hayal ettiðiniz yaþa
týsý, gerçekten de onu bizzat yaþamak kadar derin, yoðun ve karmaþýk mýdýr?
Mutluluðun halinden memnun olmayla karýþtýrýlmasý çok yaygýndýr. Birçok insan Cypher'la ay
acaktýr. Mutluluk ile halinden memnun olmanýn birbirinden ayrý þeyler olduðunun geç fark ed
lmesi belki o kadar yaygýn deðildir, fakat yaþlýlar bunun böyle olduðuna dair bir bilgeliðe
hiptir. Hayatýn sonundaki piþmanlýk ve utanç duygulan bazý kanýtlar sunmaktadýr; sanýnm mut
bazý nesnel durumlarla kendiliðinden iliþkilendiriyoruz.
Mutluluk bir duygudur; fakat buna, onun þu veya bu duygu olmadýðýný eklemek istiyorum. O
daha ziyade, kendinin doðru yolda olduðunu hisseden birinin yaþamýn yolunda hissettiði birç
k baþka duyguya yönelik bir duyma biçimidir. Mutluluðun kiþinin olduðu kiþi hakkýnda bir tü
etlemeyle baðlantýlý olduðunu iddia ediyorum (ne yazýk ki savýn tamamýný yer darlýðý nedeni
yorum). Mutluluk bir ikincil düzen arzusuyla (bir insanýn sahip olduðu arzulan ve bu a
rzulara sahip olma biçimini arzu eden arzu ile) baðlantýlýdýr. Halinden memnun olma ise ar
zularýn öznel olarak doyurul-masýdýr, týpký Cypher'ýn akþam yemeðinin keyfini çýkarmasý gib
ir insanýn doðru þeyleri doðru biçimde arzu etmesinden hoþnutluðudur, týpký Neo'nun Morpheu
yatýný kurtarmak için zor yolu seçmesi gibi. O halde mutluluk ile bizim mutluluðu kavrama
biçimimiz arasýnda bir baðlantý vardýr. Bir insan mutluluða ulaþmak için, gerçekliði -kendi
ve dünyadaki durumu- doðru bir þekilde anlamasý gerekir.
Mutluluk Üzerine Üç Tez
Bu görüþü biraz daha ete kemiðe büründürmek için, mutluluk üzerine üç tez ileri süreceðim.
karýda tartýþýlan
157
türden uzun süreli bir mutluluk duygusuyla ve böylece ruhun münasip bir düzene sahip olma
sý nosyonuyla baðlantýlýdýr. Mutluluk en iyi þekilde sükûnet terimleriyle anlaþýlýr. Mutlul
r özelliðinin, onun mutluluk ile huzurun arasýndaki baðlantýyý yakalamak olduðu düþünülür.
angi önemli bir çatýþmanýn olmamasý anlamýndadýr; derin bir sükûnettir. Dahasý, bir amaca d
etmekten ziyade, bir duraða gelmek gibi bir þeydir. Bir boþluktan, bir boþluðun üstesinden
elmekten ziyade, bir son durum, bir tamamlama, bir gerçekleþtirmedir. Yunanca "atara
ksiya" terimi Ýngilizce'ye genellikle "Tranquillity" [Sükûn] olarak çevrilir, bu terim A
ristoteles ile Platon'un kullandýðý "euidaimonia" kelimesinin doðal rakibidir. Bu ikinci
si genellikle "mutluluk" ve nadiren de "huzur" diye çevrilir; ataraksiya çevrilmesi
zor bir kelimedir, sükun yaklaþýk bir anlama sahiptir. Mutluluðu sükûnet olarak anlamak, mu
luluðun düþmanýný kaygý olduðunu görmemize yardýmcý olur. Kaygý kelimesiyle þu ya da bu kon
-örneðin Ajanlar sizi yakalamadan Nebuchadnez-zara geri dönüp dönemeyeceðiniz türünden- kay
hayatýn uyumdan uzaklýðý, istikrarsýzlýðý, doðru gitmemesi, daðýlacaðý türünden geceleri u
hne takýlmýþ kýymýk" gibi bir kaygýyý kastediyorum.
Bu, beni mutluluða dair ikinci tezime getiriyor. Temel görüþlerden biri mutluluðu ataraks
iya (sükûnet) ile iliþkilendirirken, diðerleri Aristoteles'i takip ederek mutluluðu faaliy
et (energeia) ile iliþkilendi-rir. Stoacýlar ile Aristotelesçiler arasýndaki tanýþma, temel
seçenekler sunuyor. Aristoteles mutluluðu ruhun mükemmellikle (arete) uyumlu faaliyeti
olarak tanýmlýyor. Mutluluk summum bonum'dur ve bir insan için en yüksek iyi, onun uygu
n iþlevine (ergon), yani ruhuna uygun iþ veya faaliyetteki mükemmelliðine dayanýyor. Burad
a "harici iyilere" de (mesela düzgün yiyecek, güvenli ortam gibi) yer var; mutluluk sa
dece erdemin uygulanmasý deðildir. Buna mutluluðun nesnel tanýmý diyebiliriz ve bu taným bi
k aþikâr avantajlara sahiptir. Bu ta-
158
mm bize mutluluk iddialarýný deðerlendirmek ve insanlann (örneðin Matrix'te olduðu gibi) i
san-akülerden daha fazla bir þey olmadýðý durumlarda mutlu olduklarýný sanmalarýnda hatalý
rýný açýklamak için araçlar sunuyor. Daha önce de söylediðimiz gibi, bu taným "mutlu köle"
iran" sorunlarýna da uygulanabilir. Mutluluðun ahlakla ve bir insanýn hayatýný bir bütün ol
k nasýl sürdürdüðüyle iliþ-kilendiriyor. Mutluluk ile halinden memnun olmaya birbirinden ay
için bir yapý sunuyor.
Ruh, doðal iþlev, mükemmellik, meþhur kuramsal ve pratik erdemi uzlaþtýrma güçlüðünü bir y
le, bu taným mutluluðun tecrübe ediliþiyle temiz bir þekilde baðlanmýyor. Aristoteles mükem
n (arete) bir pathos olmadýðýný söylüyor (Nikamakhos'un Ahlaký II v.3) ve hiçbir yerde mutl
bir duygu (bir pathos) olduðunu söylemiyor. Mutluluk bir energeia olduðuna göre, onun fa
al olma durumu "pathos" teriminin akla getirdiði pasiflikle uyumsuz görünüyor. Ve tanýmý ge
eði duygu olmayan erdemlerle uyum içinde olan faaliyet olarak mutluluðu bir duygu veya
heyecan olarak anlamasý tuhaf olurdu. Mutluluk daha ziyade Neo'nun aktif karar ve
rmesi, kendisi ile dünya hakkýnda gerçeði keþfetmesidir, yoksa kýrmýzý elbiseli kadýnla san
iliþki deðil.
Nihayet mutlulukla ilgili üçüncü tez: iki temel alternatif mutluluk görüþünden hiçbiri tek
erli deðildir. Aristotelesçi mutluluk için neden böyle olduðuna dair daha önce bazý sebeple
termiþtim. Mutluluðun sükûnet ile iliþkilendirilmesini onaylamýþ olmama raðmen, benim açýmd
iyi bir düzeltme yapmadan kabul etmek mümkün deðil. Mutluluðun sükûnet olarak gören bakýþ a
eia ile, tutkusuzlukla, bütün duygulara ayný mesafede olma, uzaklýk, kayýtsýzlýkla iliþkile
e eðilimindedir. Bunun sebebi bizzat sükûnetin huzurla, barýþ içinde olmayla ve bahsettiðim
diðer niteliklerle iliþkili olmasý, öte yandan, tutkularýn, heyecanlarýn, baðlýlýðýn telaþl
la, hareketle iliþkili olmasýdýr. Sakin bir hayat
159
yaþamak böyle anlaþýlýnca, haklý olarak onun çorak, kuru, ilhamsýz ve insan hayatýndaki de
k þeyden yoksun olduðunu düþünürüz. Sükûnet olarak mutluluk, bu uzun süreli, yapýsal anlamý
ayattaki halinden memnun olmama ve kaygýyla uyumludur. Bu anlamda sakin bir hayatt
an çok, bir insanýn temel duruþundaki denge, tutarlýlýk, oturmuþluk anlamýna gelir. Yaþanan
eler düzeyinde insan, bu tanýma göre, gerçekten her türlü tutkuyu, baðlýlýðý, düþkünlüðü ya
azen fýrtýnalý bile olabilir: elbette bunlar insanýn mutluluðunu, ruh hali anlamýnda riske
der ve yine ayný anlamda bir insanýn mutluluðunu baþkalarýnýn ellerine teslim ederler.
Ayna Olarak Matrix
Sükûnet olarak mutluluk, benden hayatýmý deðerlendirmemi ister; aksi takdirde halinden me
mnun olmayla sükûneti birbirinden ayýrt edemezdik. Söz konusu deðerlendirme, en geniþ anlam
a, felsefidir. Sokrates'ten baþlayarak bütün felsefe geleneði içinde "Ben kimim?" ve "Nasýl
bir insan olmam gerekir?" gibi sorular felsefi giriþime bir temel teþkil eder. Felse
fi tanýma sýk sýk (bu makalenin baþýnda ileri sürülen bir noktayý hatýrlatmak gerekirse) sa
yut tartýþmalar deðil kiþisel deneyim gerektirir. Ve sanat -Matrix gibi filmler de dahil
olmak üzere- hem bu sorunu resmedebilir, hem de bir ayna tutarak, seyirciyi konun
un onunla iliþkisine ve sunduðu çözüme dair bir düþünüme teþvik eder. Bu bölüm iþte böyle b
yazýlmasýndan oluþmuþtur.
160
12
Hepimiz O'yuz!
Kant Matrix'i Nasýl Yanýltacaðýmýzý Açýklýyor
JAMES LAWLER
Ýki Yanýlsama Teorisi
Belki tartýþma götürür fakat, Matrix filminin en etkileyici sahnesi suni olarak kozalanmýþ
k ve kablolara baðlanmýþ insan bedenleri içeren sonsuz þeffaf kulelerin olduðu sahnedir. Bu
büyük bir þokla keþfediyoruz ki, Gerçek. Hikâyedeki geri kalan her þey bu noktada çözülür:
izim modem an kovaný kentlerimizde koþuþturup, sýradan veya çýlgýn yaþantýlarýný sürdürürke
Düþ, Yanýlsama'dýr.
Platon'dan Buda'ya kadar antik dönemlerden beri birçok felsefeci, gerçek sandýðýmýz dünyan
gerçeðin belki bir gölgesi bile olmadýðýný söyleyip durmuþtur. Etrafýmýzda gördüðümüz dünya
en geliþmiþ kanýtlar belki de Immanuel Kant'ýn çalýþmalarýnda bulunmaktadýr. Kant fizik dü
el denilen varlýklarýnýn bile öznel insani yansýtmaya dayandýðýný ileri sürer. Her ne kadar
tecrübe ettiðimiz fenomenlerin kuruluþunda payý olan bir Gerçek var olsa da, bu Gerçeklik d
yumsal görünüþlerin dünyasýnda bulunamaz. Etrafýmýzda gördüðümüz ve hissettiðimiz dünya, in
yansýtmasýndan baþka bir þey deðildir. Bu dünya sanýldýðý gibi bizden ayrý olarak var olmaz
161
Ýnsan izleyicilere yönelik bu aldatmanýn sorumlusu kim? Kant'a göre olaðan tecrübenin yaný
malý görünüþünü yaratan, Descartes'ýn kötücül cini gibi harici bir varlýk deðildir. Bizi al
insan-lartzdýr. Tecrübe ettiðimiz dünyayý yansýtarak, ona baðýmsýz bir gerçeklik atfeder v
endi özgürlüðümüze yabancýlaþýrýz. Yaratýcý insandan bu feragat etme, temel üretici biçimin
ini baþkalarýnýn kölesi olarak bulduðu sosyo-ekonomik, siyasi dünyanýn "matris"idir.
Ýki Matrix
Matrix'te yapay zekâya sahip güçlü makineler insanlýðýn, hepsini deðilse bile, büyük bir k
eri altýna almýþlardýr. Matrix yanýlsamanýn kaynaðýný dahili deðil de harici olarak resmett
maktan ziyade Platoncu veya Kartezyendir. Bununla birlikte insan varlýklarýný Matrix't
e hapseden yapay zekâlar, mahkûmlarý kendi isteklerine göre kontrol etmektedir. Filmde i
nsanlýðý yönetmede baþarýlý olmaya çok yaklaþmýþ olan varlýklarýn, gizli insani dilekleri y
için orijinal programlarýný -görünür dünyanýn doðasýný yöneten Matrix'i- deðiþtirmek zorund
Ajan Smith, direniþini kýrmaya çalýþtýðý Morpheus'a, eskiden iki Matrix olduðunu, tutsak i
eyimlerini yöneten birbirinden temelden farklý iki program olduðunu söyler: "Ýlk Matrix'in
mükemmel insan dünyasý olarak tasarlandýðýný biliyor muydun? Hiç kimsenin açý çekmediði, h
olduðu bir dünya. Felaketlerin olmadýðý bir dünya. Biliyor musun, hiç kimse programý kabul
di. Bütün hasadýmýzý yitirdik." Ajan Smith bu anormalliði açýklamaya çalýþýr: "Bazýlarý siz
imleyecek program diline sahip olmadýðýmýzý söyledi. Fakat bana sorarsan, bir tür olarak in
oðlu, kendi gerçekliðini acý ve mutsuzluk vasýtasýyla tanýmlýyor."
Nasýl halinden memnun bir inek en iyi sütü verirse, halinden memnun insanlýk da, yapay
zekâya sahip makinelerin efendileri için
162
gerekli yaþam enerjisi olan en iyi biyoenerjiyi vermektedir. Matrix, uyuyan organ
izma ruh-hýrsýzý zeki makineler için bir akü görevi görürken, zihinleri meþgul etmek için t
Paradoksal bir biçimde, insanlýðýn iyi bir uyku için içgüdüsel ihtiyaçlarýna en iyi yanýt v
bir mutluluk dünyasý deðil, biz seyircilerin içinde yaþadýðý acý ve mutsuzluk içindeki þu
k yansý dünyasýdýr. Olasý matrixlerden birini bilinçsizce, içgüdüsel olarak veto ederek seç
ren uyuyan insanlýk, programýn asýl efendisidir.
Ajan Smith ilk Matrix'in yarattýðý biliþsel karmaþayý betimler: "Mükemmel dünya, sizin ilk
yinlerinizin sürekli uyanmaya çalýþtýðý bir düþtü. Matrix'teki dünyanýn bu þekilde tasarlan
medeniyetin doruðu." Buradaki içerim, kendi yanýlsamamýzý kendimiz seçtiðimiz ve kesin bir
mel dünya fikrini içgüdüsel olarak reddettiðimizdir. Kötücül cinlerin ve onlarýn düþ kulele
bile olsa, insanlýk istediði þeyi alýyor. Peki insanlar ilk Matrix'in mutlu dünyasý yerine
neden bu acý ve mutsuzluk dünyasýný istiyorlar?
Ýki Özgürlük Teorisi
Matrix, biri bizim tarafýmýzdan, diðeri dýþarýdan bir güç tarafýndan olmak üzere iki tutsa
kâyesi anlatýrken, iki özgürlük teorisinden de söz eder. Bütün film boyunca seyirciye yalný
'nun O olup olmadýðý deðil, ayný zamanda O olmanýn ne demek olduðu sorulur. Filmin baþýnda
atrix'in içindeyken bile, bireylerin hayatlarýný kontrol eden bilgisayar sistemlerini
yanýltarak onlara yardým eden Neo'nun gücünü tanýr. Neo'ya bir bilgisayar CD'si için iki bi
olar verirken: "Sen benim kurtarýcýmsýn, adamým. Kiþisel Hz. Ýsa'msýn," der. Fakat bu tür b
leþme", gerçek özgürlüðün yalnýzca bir gölgesi, belki de bir karikatürüdür.
Felsefe tarihi bize birbirine zýt iki kurtuluþ fikri yorumu saðlar. Yanýlsamanýn kaynaðýný
anlýðýn dýþýndan geldiði Platoncu versiyonda, yanýlsamanýn üstesinden gelecek olan fail de
163
lýðý mutsuzluk ve öz-yýkým bataðýndan kurtaracak kiþi "felsefeci kral" ona bunun yerine...
ar? Düzgün bir hiyerarþiye sahip varoluþun memnuniyetini ve uyumunu. Fakat bu ideal dünyay
a benzeyen þey, hâkim güçler tarafýndan insanlýða zaten sunulmuþ ve düþ gören insanlýk tara
yasýnda reddedilmiþtir.
Geleneksel Hýristiyanlýkta Kurtarýcý ötekilere benzemeyen, istisnai bir Tann-insan'dýr ve
ri diriltip, ölümden sonra kendi kendine hayata gelecek güçtedir. Filmin karakterlerinin
zihninde egemen olan iþte bu geleneksel "O" anlayýþýdýr ve filmin son sahnesinde de bütün
geleneksel beklentiler tümüyle gerçekleþir.
Kant'ýn savunduðu diðer seçenek, modern felsefi Aydýnlanma felsefesidir ki, ilkeleri Amer
ika Birleþik Devletleri Anayasasý'nda cisim-leþmiþtir. Yaþanmaya deðer tek toplum, özgür in
rýn kendi kendilerini yönettiði toplumdur. Köleler ancak kendi kendilerini serbest býrakýrl
rsa özgür olabilirler. Eðer onlarý zincirlerinden bir baþkasý kurtarýrsa, kolayca tekrar kö
urlar. Kant bizi ancak ve ancak bizim kurtarabileceðimizi söyler. Ýnsanlýðýn bu kendini özg
rmesi, her birimizin kendi içimizde keþfetmek zorunda olduðumuz bir kaderdir. Kant'ýn gözün
e Ýsa, çaresiz insanlýðý kurtaran istisnai bir varlýk deðil, kendimizi kurtarma Tanrý-benze
tansiyelimize dair modelimizdir.
Kant'ýn algýlanan dünyanýn, tamamen harici bir aldatýcý tarafýndan belirlenmeyen, kendi ke
mize yarattýðýmýz bir yanýlsama olduðuna dair kavramlaþtýrmasý, bütün insanlarýn insanlýðýn
rmesine katýlmasýnýn bir kader olmasý görüþüyle kopmaz bir þekilde baðlantýlýdýr. Kant'ýn b
aðlantýlý kavramsallaþtýr-malarý savunduðu savlan okuyucuyu kendi saðlamlýklarýna ikna edeb
u sayede Matrix filminde görsel ve dramatik bir biçimde sunulan fikirleri güçlendirebili
r.
164
Kopernik'in Astronomideki Devriminin Felsefi Ýçerimleri
Salt Aklýn Eleþtirisi (1871) kitabýnda Kant, "Kopernik'in hipotezleri doðrultusunda" fe
lsefi bir devrim çaðrýsýnda bulunur. Felsefedeki bu devrim, felsefi fikirlerimizin -yaþadýð
a hakkýnda genel düþünme biçimimizin- modern bilimin içerimlerinin gerisinde kalmamasý anla
gelir. Bu içerimler Kopernik'in Güneþ'in, bize göründüðü gibi, Dünya'nýn çevresinde dönmedi
'nýn Güneþ'in etrafýnda döndüðü keþfinden baþka bir yerde deðildir.
Bugün (uzaydan göründüðü haliyle) bizim küçük mavi gezegenimizi devasa bir evrenin merkezi
n eski evren anlayýþlarýnýn saflýðýna ve belki kendini beðenmiþliðine kibirli bir þekilde g
Aristoteles gibi yer merkezli evren resmini savunmuþ olan eski felsefecilere layýk
olduklarý saygýyý göstermekte tereddüt etmeyelim. Her þey bir yana, onlar, bugün bile kendi
erimizle gördüðümüz dünyayý, genel terimlerle gerçek olarak formüle ettiler. Güneþ'in gök "
re çizerek dünyanýn etrafýnda dolaþtýðým görürüz. Gökyüzünü, fiziksel bedenlerimizi çevrele
kadar uzanan yeryüzü düz gezegenini kaplayan devasa bir kubbe olarak görürüz. Eðer Aristote
'in antik evrenbilimini reddediyorsak, fiilen algýladýðýmýz dünyanýn bir yanýlsama olduðu f
kabul etmek zorundayýz.
Yermerkezli evren görüþü daha temel bir algýlama özelliðinin uzantýsýdýr, buna biz benmerk
iyebiliriz. Fiziksel dünyayý doðrudan doðruya fiziksel bedenlerimizin merkezinden görürüz.
r bize böyle görünür. Algýladýðým dünyanýn merkezi benimdir, benim fiziksel varlýðým. Bu he
kat ufak bir düþünme bize, kendinde dünyanýn bu þekilde olamayacaðýný söyler. Çocuklar bede
dünyayý gerçeklik olarak kabul ettiklerinde biz buna ben-merkezcilik diyoruz. Fakat ye
tiþkinler kendilerini evrenin merkezi görmekten vazgeçmezse, buna egoizm diyoruz.
165
Ben O'yum
Egoizm hayatýn ahlaki boyutunun merkezi bir kategorisidir. Egoizm bir insanýn kendi
fiziksel varoluþunu, kendi seçimlerinin öncelikli temeli olarak görmekte ýsrar etmesidir.
Egoist nihai olarak kendisinin O olduðuna, evrenin merkezi ve her þeyin uðruna yapýldýðý v
olduðuna inanýr. Bütün bireyler ayný þekilde, doðal olarak kendilerinin gizemli bir þekild
bir varlýk, tek özel varlýk olarak seçilmiþ-liðine inanýr. Ne var ki tecrübe, kýsa sürede b
arlýklarýn bizi sýnýrlama ve arzularýmýzý gerçekleþtirmemizi engel olma gücüne sahip olduðu
arlýklar da sanki kendileri O imiþ gibi davranýrlar. Bu çeliþkiyi çözebilmek için, bizim -g
olarak insanlýðýn, evrendeki tüm akýllý varlýklarýn- birlik içinde evrenin gerçek merkezi o
ul etmek gerekir.
Ahlakýn temel seçimi, birbirine zýt iki kavram veya iki gerçeklik matrisi arasýnda seçim y
pmaktýr: bir yanda birbirinden ayrý, baðýmsýz ve rekabet halinde egolar, bir yanda ortak i
nsanlýðýn dünyasý vardýr. Egoist dünya kavrayýþý, zaman ve mekânda birbirinden ayrý ve fizi
lik yasalara göre birbirleriyle çarpýþan fiziksel bedenler görünüþüyle baðlantýlýdýr. Oysa
ilinç noktasýndan görünen baþka bir dünya daha vardýr: insan birliðinin ve özgürlüðünün dün
irincisi ise, ikincisi bir yanýlsama olmalýdýr. Ya da tam tersi, eðer ahlaklýlýk matrisinin
gerçek olduðunu düþünüyorsak, ayrýlýk matrisi bir yanýlsama olmalýdýr.
Filmde hakikat, özgürlük ve insanlýk için ahlaki seçim kýrmýzý hapýn seçimiyle sembolize e
hap bireyleri Gerçekliðe uyandýrýr; mavi hap kiþiyi ben-merkezli bir yanýlsama uykusuna ger
gönderir. Ne var ki bu seçim sýnanacaktýr. Ýlk baþta uyanmayý ve buna göre bir gerçeði yaþ
insanýn baðlýlýðý daha sonra bir krizden geçmektedir; çünkü bu kiþi, bu seçimin sonuçlarýn
e yüzleþmek zorundadýr.
166
Gerçeklik Nedir?
Kant'ýn terimleriyle, ahlaki seçimin nihai anlamý, "En Yüksek Ýyiyi" yaratma görevidir. En
yüksek iyi özgür ve mutlu bir dünyayý yaratmadýr. Eðer böylesi yüksek bir görüþün sonradan
taya çýkarsa, o halde ilk seçim de gerçek deðildir. Bu durumda geriye tek bir olanak kalýr:
bir insanýn kendi ayrý egoist hayatýný, varoluþunun dýþsal þartlarýna mümkün olduðunca uyum
ak.
Cypher hâkim güçlerin ezici görünen iktidarý yüzünden, Nebuc-hadnezzar tayfasýnýn yüce ama
ama olduðu sonucuna varýr. Cypher'ýn kýrmýzý hapý seçimi aðýr yaþam koþullarýyla test edilm
zzar tayfasý için Matixc'in dýþýndaki ilksel özgürlük ile gerçekliðin, yalnýzca ona inananl
inde var olan, nihai bir özgürlük ile nihai bir hakikatin gerçekleþtirilmesinin sadece geçi
i anlarý olduðunu fark eder. Son özgür insan þehri Zion diye sembolize edilen, efsanevi bi
r Vaat Edilmiþ Ülke aradýklarýný görür. Pratik sonuçlara ulaþmak için makul bir deneysel ta
lunarak, Morpheus'un özgürlük ve gerçeklik görüþünün nihai yanýlsama olduðuna karar verir.
Morpheus'a ihanetini meþrulaþtýrýrken, özgürlük ve gerçekliðin kendi yüzeysel yorumunu dil
. "Eðer bize gerçeði söylemiþ olsaydý," der Morpheus'un bedenine, "kýrmýzý hapý g... sokmas
"Bu doðru deðil Cypher," diye karþý çýkar Trinity ona, "o bizi özgür býraktý." Cypher yaný
en buna özgülük mü diyorsun? Tüm yaptýðým onun bana söylediðini yapmak. Eðer bununla Matrix
seçim yapmak zorundaysam, Matrix'i seçerim."
Morpheus'un aklýndaki özgürlük, yalnýzca Matrix'ten kurtulma, yalnýzca bir insanýn kendine
utluluðunun peþinde koþma deðil, insanlýðýn daha yüksek bir özgürleþmesini kendine amaç edi
veya alýnyazýsýna katýlmaktýr. Bu amaç "medeniyetin doruðu" denilen modern dünyamýzýn sadec
kte' yeniden yaratýlmasý deðil; fakat baþka, daha iyi, özgürlüðü ve mutluluðu birleþtiren
167
bir insani mükemmellik dünyasýnýn yaratýlmasýdýr.
Bu yüzden Trinity'nin buradaki yanýtý yetersizdir, çünkü o sadece Matrix'in sanal gerçekli
ki varoluþ yanýlsamasý ile fiziksel gerçekliðin benmerkezci yanýlsamalý algýlamasýný birbir
bilir: "Matrix gerçek deðil!" der. Cypher'ýn yanýtý daha derin bir gerçeðe dokunur, "Ayný f
e deðilim, Trinity. Matrix bu dünyadan daha gerçek olabilir. Tüm yapmam gereken þuradaki f
iþi çekmek. Orada Apoc'un öldüðünü görürsün."
Matrix'in yanýlsamalý dünyasý ile Nebuchadnezzar'ýn güvertesin-deki olaðan fiziksel algýla
sý arasýndaki zýtlýk, filmin yanýlsama ve gerçeklik, kölelik ve gerçeklik temalarýný keþfin
ir baþlangýç noktasýdýr. Yanýlsama ve gerçeklik arasýndaki uyuyan insanlýðýn kulelerinde ço
etimlenen tezatlýk, henüz tamamlanmamýþtýr. Gerçek anlamda heyecanlandýrýcý olan, Neo ile b
seyircileri büyüleyen þey, Matrix'in dýþýndaki hayat deðil, gerçek doðasý bir kez anlaþýld
hayattýr.
Ahlakýn Varsayýmlarý
Evrensel mutluluðun mükemmel dünyasýný yaratmaya çalýþýrýz, Kant bu noktaya kadar ilk Matr
im güçleriyle benzer düþünür. Fakat bu mükemmel dünya, örneðin uzaylý güçlerin tasarlamýþ o
dünyayla uyumunu imkânsýz kýlan bazý kesin þartlara ve gerekirliklere sahiptir. En Yüksek
nsanlarýn yalnýzca içinde mutlu olduðu bir dünya deðil, mutlu olmaya deðen bir dünyadýr. Mu
arý kendi özgür ve sorumlu eylemleri tarafýndan hak edilmiþ olmalýdýr.
Artýk uyuyan insanlýðýn milenyumun sonunda sidik yansý bir dünyayý talep etmekte neden ýsr
tiðini anlayabiliriz. Yapay zekânýn hâkim güçleri onlara bütün ihtiyaçlarýnýn tatmin edildi
uðun dindirildiði ideal bir dünya sunduðunda, böyle bir mutluluk yanýlsamasýnýn bir yanýlsa
sý gerektiðini gördüler. Bir yanýlsama 168
olmalý, çünkü insanlarýn birbirlerinden ayrý olduklarý inancý düþlerde bile hayatýn temel
aya devam etmektedir. Ayrýlýða duyulan bu inanç, insanlar düþte bile fark ediyorlar ki, kaç
olarak, rekabet, mücadele ve kazananlar ile kaybedenler arasýndaki farkla sonuçlanýr. M
utluluk ancak özgür insanlarýn, görünür ayrýlýðý temelinde deðil, gerçek birlik temelinde e
uðu kökten farklý bir ilkenin temelleri üzerinde mümkündür.
En Yüksek Ýyiyi yaratma ahlaki arayýþý en yüksek iyinin varoluþuyla çeliþir görünen bir dü
liðiyle test edilir. Ahlaklý bireyler, tümüyle farklý ilkeler üzerine inþa edilmiþ bir düny
etleri karþýsýnda kendilerini güçsüz hissederler. Ýdeal ahlaki matris, fiziksel olarak var
n egoizm matrisini alt etmek için fazla güçsüz görünmektedir. Birey umutsuzluða kapýlmamak
le geliþmiþ bir dünyanýn matrisi olarak ahlaki ideali gerçekleþtirmenin mümkün olduðuna ima
idir. Kant bu imanýn üç çehresini ayýn eder ve bunlara ahlakýn üç varsayýmý der. Ahlaki bil
ayýmlarý þunlardýr: Özgülük, Tanrý ve Ölümsüzlük.
Ahlakýn hedeflerini gerçekleþtirme konusunda kendimizi güçsüz hissetmemize karþý, varsayým
el ahlaki seçimimize sadýk kalmak için neye inanmamýz gerektiðini tanýmlar. Bu inançlar özs
arak insanlýðýn kurtarýcýlarýnýn ve özgürleþtiricilerinin inançlarýdýr. Varsayýmlar aracýlý
rimizi -En Yüksek Ýyi dünyasýný yaratabilecek O olma, yeryüzündeki cennet krallýðý, vaat ed
on'a ulaþma- býrakmamayý öðreniriz.
Kant ahlaki deneyimin gerçekliðine inanmanýn zorunlu olduðunu vurgular. Bu gerçekliðin bil
msel bir bilgisine eriþmek mümkün deðildir, diye düþünür, çünkü bilimsel bilgi deneyimi bel
iziksel, psikolojik ve sosyo-ekonomik yasalara göre açýklar. Fakat ahlaki deneyimin özü on
un belirlenimci olmayan doðasýdýr, özgür iradedir. Bu özgürlüðü tersine indirgemeden (bilim
k) bilemeyeceðimize göre, seçme özgürlüðümüze bir tür iman duymak zorundayýz. Bili-
169
min bütün belirlenimci yasalarýna raðmen insan özgürlüðüne duyulan bu iman ahlaki deneyimi
varsayýmý"dýr.
Tanrý Varsayýmý
Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. Bu gerçekten özgür insanlarýn sloganýdýr. Bu, Nebuc
nezzar ve Zion'un alternatif Mat-ris'idir. Hâlâ eksik, hâlâ gizemlidir ve hâlâ gerçekleþtir
i beklemektedir. Ýnsanlýðýn ortak, birlik halindeki ruhunun yeni Matris'ini nihai içerimle
riyle, eski Matris'in yýkýmýyla birlikte görebilmek için, yalnýzca özgürlüðün var olduðunu
buna inanmak deðil, fakat ayný zamanda özgür insanlarýn En Yüksek Ýyiyi yaratacak güce sahi
uðuna inanmak ve bunu varsaymak zorunludur. O halde ikinci bir varsayým da zorunludu
r: hepimizin ahlaki birliðinin (One-ness) gerçekliðine kendini uydurmuþ özgür bireylerin en
yüksek amaçlan gerçekleþtirecek güce sahip olduðu varsayýmý. Eðer ayrýlýk dýþsal güce sahip
liyorsa, birlik kökten farklý bir dünya yaratacak güce sahip olmalýdýr. Zion'un bu farklý d
da, birlik halindeki insanlýðýn gücü, buna açýk olan her bir birey sayesinde yol alýr.
Kant bu ikinci varsayýmý Tanrý varsayýmý olarak adlandýrýr. Eski medeniyete ait geleneksel
ni inançlarda Tanrý adaletin harici daðýtýcýsý kabul edilir. Tanrý bu dünyada deðilse bile
yiye mutluluk, kötüye ceza verir. Buradaki kavram sýradan bireylerin bu adalet amaçlarýna
ulaþma gücünden yoksun olduðunu ima eder.
Medeniyetin milenyumun sonundaki doruðu 1999 yýlýna model-lenmiþ Matrix'in dünyasý, her bi
bireyin doða ve medeniyetin dýþsal görünen güçleri karþýsýnda hissettiði güçsüzlük duygusu
usunun kökeni veya Matris'i [veya Matrix'i], ayrýlýða duyulan inançtýr. Böylece Morpheus Ne
a Neo'nun zaten bildiði bir þeyi söyler: "Bütün hayatýn boyunca, bu dünyada bir þeylerin ya
nu hissettin. Ne olduðunu bilmiyorsun, fakat orada, seni
170
deli eden, beynindeki bir kýymýk gibi... Matrix her yerdedir. Her yanýmýzda."
Ne var ki, Yeni Dünya Zion'un milenyum sonrasý dininde, potansiyel doðal ve insani güçler
, teolojik karþýlýklarý Tanrý olan, ekonomik ve siyasi güçler olarak yabancýlaþýp dýþsallaþ
hayatýn bu dýþsal güçlerinin yerini kadiri mutlak zeki makineler alýr. Oysa Zion'un buna zý
yasýnda, temelde yatan, birleþtirici Hayat Gücü, ayn varoluþlarýn yanýlsamasýnýn farkýna va
dimi ona açan bütün bireylerin içinden geçer.
Kahin'in bekleme odasýnda yeni-Budist bir "potansiyel" Neo'ya þunlarý söyler: "Kaþýðý eðme
u imkânsýz. Bunun yerine... gerçeði fark etmeye çalýþ." "Gerçek nedir?" diye sorar Neo. "Ka
. O zaman eðilenin kaþýk olmadýðýný; fakat yalnýzca kendin olduðunu göreceksin." Kaþýðý eðe
erçekliði deðiþti-remeyiz, elbette, belirlenimci bilimi izleyerek, bizden ayn baðýmsýz bir
di töz olduðuna inanýrsak. Fakat hakikatin bizim içimizde olduðunu, bizim bir parçamýz oldu
fark edersek, kendimizi eðmemiz yetecektir, kaþýk kendiliðinden eðilecektir.
Bu durumda "kendi" ayn bir varlýk, tecrit edilmiþ bir ego deðil, daha yüksek bir kendi,
herkesin bir olmasýdýr. Eðer birbirimizden ayn yaratýklar olduðumuz fikrinden vazgeçebilir
ek, Tannsal bir güce kavuþuruz. Neo kendisinin O, bir -yani diðer varlýklardan ayn ve özel
-olduðunu deðil, bütün varoluþla bir olduðunu fark etmelidir. Elbette o, hakikati tümüyle a
n "O"dur.
Korku ve Titreme
Matrix'in dünyasý bir korku dünyasýdýr. Kendini ayrý, fiziksel ve toplumsal evrene ait kuv
etlerin karþýsýnda korunmasýz bir varlýk olarak yorumlarsa, bireyler korku duymak zorundadý
. Temel korku ölüm, söz konusu kýrýlgan fiziksel varoluþtan sürgün edilme korkusudur. Ölüm
ireyin kendi fiziksel ayrýlýðýný, nihai gerçeklik
171
varsaydýðý anlamýna gelir.
Matrix'in inanç-yapýsýna göre, korkudan asla kaçamayýz. Filmin baþýnda Neo'nun özgürlüðe d
likeli bir biçimde onu þirket gökdeleninin saçaklarýna taþýr. Ondan sonra eylemlerinin yöne
i korkusuna býrakýr. Yükleme programýnýn sanal gerçekliðinde düþme korkusuyla ikinci kez yü
samayý yönlendirme gücünde yenidir. Yanýlsamanýn içinde bilinçli olarak yaþamanýn heyecanýn
r. Bir insanýn güçlerini ortaya çýkarmasýnýn anahtarý, bütün korkulardan kurtulmadýr. "Býra
" der Morpheus. "Korku, kuþku ve inançsýzlýk. Zihnini özgürleþtir." Neo uçurumdan düþer ve
n yanýlsamalý doðasýný keþfeder.
Ne var ki, fiziksel dünyadaki Neo'dan kan gelir. Neden? Neo: "Gerçek olmadýðýný sanýyordum
Morpheus: "Zihnin onu gerçek kýlýyor." Neo: "Matrix'te öldürülürsen, burada mý ölüyorsun?"
"Beden zihinsiz yaþayamaz."
Bu gizemli iddianýn anlamý ancak bu fikirleri mantýksal olarak açýmladýðýmýz zaman ortaya
nun Matrix'in dýþýndaki hayatýn "gerçeklik" ile içindeki yanýlsama arasýndaki ilk yarýmý fa
tir. Matrix'in dýþýnda varolan bir gerçekliðin bilincinde olanlar, Mat-rix'in içinde daha ö
ve daha güçlü hale gelir. Fakat Matrix'in içindeki varoluþ, dýþarýdaki gerçekliði etkiliyor
in dýþýnda bile, beden zihnin inançlarýna baðlýdýr.
Neo'nun alýn yazýsýný fark etmesinin anahtarý ölüm korkusunu reddetmesinden geçer. Neo alý
ahin'in söylediklerini doðrulayarak, Morpheus'un hayatýna karþýlýk kendi hayatýný feda etti
ark eder ve gerçekleþtirir.
Kahin ona önceden belirlenmiþ bir kader yerine, bir seçim sunar: ya kendi hayatý, ya Mo
rpheus'un hayatý. "Bir seçim yapmak zorunda kalacaksýn. Bir yanda senin hayatýn, öte yanda
n Morpheus'un hayatý. Birinizden biri ölecek. Hangisi olduðuna sen karar vereceksin."
Kahin'in kehanetindeki merkezi unsurlar ahlakýn varsayýmlarýdýr.
172
Ýlk olarak özgürlük varsayýmý vardýr. Neo kader fikrini reddeder, çünkü hayatýnýn dizginle
linde olduðu fikrinden hoþlanýyordur. Hiçbir harici gücün hayatýný yönetmesini istemez. Her
seçme özgürlüðüne sahip olmak ister. Burada, Neo'nun kendi ka-der'ini gerçekleþtirmesi, bir
meselesi olarak sunulur. Her zaman ki gibi, Neo isterse faklý bir tercihte bulunab
ilir. Mavi hapý seçip Matrix'in düþ hayatýnýn görece kesinlikleriyle yaþayabilirdi. Kýrmýzý
kati seçme, beraberinde önceden kestirilemeyen korkulan ve varoluþun hâkim güçlerinin husum
tini getirir. Þimdi de Kahin ona kendi hayatýyla Morpheus'un hayatý arasýnda bir seçim yap
mak zorunda kalacaðýný söylemektedir.
Kahin'in kehanetinde ikinci olarak, Potensiyelimize, Gücümüze bir inanç vardýr. Kantçý düþ
, ahlaki seçimimizi -bütün aksi görünüþe raðmen- onun gerçekleþebilirliðinin gücüne duyduðu
ememiz gerekir. Tanrý varsayýmý, En Yüksek Ýyi ahlaki tercihimizi, bu amacý gerçekleþtirme
ançla birleþtiren varsayýmdýr.
Gerçekleþtirici bir kutsal güce veya bir kurtarýcýya inanmak, ilk bakýþta, bizim güçsüzlüð
ebilir. Fakat Kant için, ahlaklýlýk ahlaki görevlerimizi kendi baþýmýza gerçekleþtirme kapa
i gerektirir. Bunun mantýksal sonucu, varsaydýðýmýz Tanrý veya Tanrý-insanýn, O'nun, bizim
cizeler sergileyen yan bir varlýk olarak varsayýlmamasý gerektiðidir. Tanrý, fiziksel ayrýl
arýný aþan bizlerin bir uzantýsý olarak görülmelidir. Filmin dinamiðinde, harici bir kurtar
ulan inançtan, birleþmiþ insanlýk olarak, kendimizi kurtarma Tanrý-benzeri gücüne duyulan i
ca bir dönüþüm vardýr. Bu bizim gerçek iç "potansiyel"imizdir. Bu anlayýþ "O'nun filmin son
en son konuþmasýnda açýk bir biçimde ortaya çýkar.
173
Dönüm Noktasý: Korkunun Sonu
Kehanetin üçüncü unsuru ölüm ve hayatta kalmayla ilgilidir. Bir insan ölecek, bir insan sa
acaktýr. Matrix'in ayrýlýk ilkesinin hüküm sürdüðü dünyasýnda kaybet ya da kazan ayrýlýk ma
sadýr. Kahin Neo'ya bu talihsiz haberi verir: Neo O deðildir ve ya Morpheus, ya da o
ölmek zorundadýr: "Üzgünüm, ufaklýk. Yeteneðin var, fakat sanki bir þey bekliyorsun." Neo:
i?" Kahin: "Gelecek hayatýný belki. Kim bilir? Bu iþler böyle olur."
Kahin'in kehaneti gerçekleþir. Neo Mopheus'un hayatýný kurtarýr, kendi hayatýný yitirir ve
nraki hayatýna O olarak döner. Bu kehanetin nasýl ve niçin gerçekleþtiði filmi anlamanýn pü
sýdýr.
Neo, Morpheus'u kurtarýrken, mutlak bir güce sahip, yenilmez görünen Ajanla yüz yüze çarpý
chadnezzar'ýn tayfalarý, yükleme programýndaki eðitimleri onlara Matrix'te olaðanüstü güçle
masýna raðmen, korkuya dayanan nihai bir kuralý kabul ederler: Eðer bir Ajan görürsen, yapa
ileceðin tek þey kaçmaktýr. Bu, Neo'nun vaat edilen kurtarýcý olduðu fikrini hiçbir þekilde
etmek istemeyen Cypher'ýn Neo'ya 'gerçekçi' nasihatidir. Böylece Neo bilerek Ajan Smith'
e meydan okuduðu sahne filmde dramatik bir dönün noktasýdýr. Seçimini yapmýþtýr; þansýný de
ndi ölümüyle yüzleþecektir. Neo, ayn ve korunmasýz bir beden olarak kendi varlýðýný korumak
aþka bir insaný kurtarmayý seçerek, tam bir özgürlük içinde kendi kaderini seçer.
Neo böylece hem sanal gerçeklik dünyasýnda hem de fiziksel bedenlerin gerçek dünyasý denil
dýþarýda Matrix'e gücünü veren temel korkuyu yener. Her iki dünyada da ayný temel kural geç
. Eðer ölebileceðine inanýrsan, bu bir yanýlsama dünyasýnda bile olsa, fiziksel dünyada ger
sün. Fiziksel bedenin canlýlýðý, zihnin ölümün mutlak gücüne inanmasýna dayanýr. Matrix'i y
sa budur. Gücünüz, gerçekliðiniz inançlarýnýza baðlýdýr ve inançlarýnýz nihai olarak ölüm k
174
Böylece Neo'nun kader'inin gerçekleþmesinde geriye tek bir adým kalýr. Ölüm korkusundan ku
lmak bir zorunluluktur. Neo'nun kalp atýþlarý durduðu zaman Morpheus "Olamaz," der. Morp
heus Neo'nun ölmüþ olduðuna inanamaz, halbuki fiziksel olarak adlandýrýlan gerçekliðin bütü
rýna göre Neo ölüdür. Fakat Tri-nity daha ötesine geçer. Neo'nun cesedine konuþurken, onun
ruhuna seslenin "Neo, artýk korkmuyorum. Kahin bana âþýk olacaðýmý söyledi ve o adam, âþýk
, O olacak. Görüyorsun, sen ölmüþ olamazsýn. Olamazsýn. Çünkü ben seni seviyorum. Duyuyor m
i seviyorum." Trinity'nin aþký ve onun ölümüne inançsýzlýðý sað olsun, Neo hayata geri döne
lerini doðrulayarak, yeni hayatýna "O" olarak döner.
Ölümsüzlük ve Yenidendoðum
Ahlaki hayatýn üçüncü varsayýmý ölümsüzlüktür. Bir insanýn ahlaki bir varlýk olarak kendi
için, ölüm inanýþýndan ve korkusundan kurtulmasý zorunludur. Ölümsüzlük varsayýmý ahlaki h
an için zorunludur, diye ileri sürer Kant, çünkü bir ömrün þimdiliði hesaba katýldýðýnda bi
evini yerine getirmesi, En Yüksek Ýyinin geliþini saðlamak imkânsýzdýr.
En Yüksek Ýyiyi getirme ahlaki amacý, baþka bir dünyayla deðil, bu dünyayla ilgilidir. Nas
varsayýmý bu dünyayla ilgiliyse, Tanrý ve ölümsüzlük varsayýmý da bu dünyayla ilgili olmal
ahlakýn varsaydýðý ölümsüzlük "bu dünyalý" bir ölümsüzlük olmalýdýr. Geleneksel Hýristiyanl
incin taleplerini yerine getirememektedir. Geleneksel Hýristiyanlýðýn öte dünyalý ölümsüzlü
a alternatif ölümsüzlük, Hinduizm ile Budizm'in "bu dünyalý" ölümsüzlüðüdür. Kahin'in yenid
gönderimde bulunmasý ve "Potansiyel" çocuðun rahiplere özgü kýyafeti ile kazýlý kafasý Bud
akýþ açýsýný akla getiriyor. Manayana Budizmine göre aydýnlanmýþ bireyin ruhu, bütün
175
varlýklarda evrensel aydýnlanmayý kolaylaþtýrmak için doðum ve yeniden doðum çarkýnda kalm
nt'ýn ilk yazýlarýndan biri olan Evrensel Doða Tarihi'nde kozmolojik bakýþ açýsýný sergiley
reysel ruhun potansiyel insani mükemmelliði gerçekleþtirir-me merdiveninin basamaklarýný ye
iden ve yeniden doðarak çýktýðý bir ölümsüzlüktür.
Ýnsanlýðý kurtaracak olan O, üç yenidendoðum yaþar. Filmin öncesine düþen ilk hayatýnda, M
kaç bireyi kurtarýr. Kahin'in kehaneti bu özgürleþtiricinin alýn yazýsýný tamamlamak için y
caðý yönündedir. Matrix filmi O'nun, kendi kaderinin farkýna varmak için birçok adým atmak
da kalan bir hacker olarak Neo ki-þiliðindeki ikinci hayatýnýn hikâyesidir. Filmin sonu O'
nun üçüncü hayatýna kýsa bir bakýþ atar. Üçüncü hayat, Kahin'in kehanetinde söylediði gibi
k ettiði hayattýr. Fakat bu olumsuz bir amaçtýr, yalnýzca 1999'un kasvetli dünyasýnýn gerçe
gerçek dünyada yeniden yaratýmýyla sonuçlanacaktýr. Öyleyse özgürleþtiricinin olumlu amacý
Kurtarýcý mý, Öðretmen mi?
Matrix'ten kurtuluþ, özgür olmayan hayatlarýný kendinden memnun bir þekilde yaþayan insanl
deðil, özgür insanlarýn yaratýlýþýyla olmak zorundadýr. Uyuyan insanlýk, kölelerin hak edil
nu daha önce reddetmiþtir. Peki böyle bir kurtuluþ bir Filozof Kral'ýn yönetimi altýnda vey
adirimutlak bir kurtarýcýnýn bizim lehimize eylemleriyle nasýl olanaklý olacakýr?
Neo, týpký Hýristiyan Mesih Ýsa gibi hayata geri döner. Fakat daha havalý; belki daha komi
bir biçimde Neo, paltosu Süpermenin pelerini gibi savrulurken gökyüzüne uçar. Fakat Neo'nu
son sahnedeki geriden duyulan konuþmasý baþka bir yorum önerir: bu Kurtarýcý istisnai bir
erman deðil, fakat evrensel bir öðretmendir. Bir öðretmen olarak ötekilere nasýl onun gibi
nacaðýný göstermek için Ýsa
176
öðrencilerine þöyle söyler: "(Bana iman eden] yaptýðým iþleri kendisi de yapacaktýr. Hem d
ni de yapacaktýr..." (Yuhanna 14:12). Yapay zekânýn hâkim güçlerine hitap ederek O evrensel
gürleþtirme görevinin sýnýrsýz potansiyeli öðretme görevi olduðunu söyler: "Bu insanlara si
mesini istemediðiniz þeyleri göstereceðim. Sizsiz bir dünyayý göstereceðim. Kurallarýn, den
sýnýrlarýn ve engellerin olmadýðý, her þeyin mümkün olduðu bir dünyayý göstereceðim."
Sýnýrlan olmayan, her þeyin mümkün olduðu bir dünya, herkesin gerçekliði biçimlendirme, Ma
endirme gücüne sahip olduðu bir dünyadýr. Bu dünyanýn var olabilmesi için egoizmin maðlup e
ve insanlarýn özünde bir birlik olduðu anlayýþýnýn benimsenmesi þarttýr. Bu anlayýþ sayesi
acak, en yüksek ideallerimizi gerekleþtirmek için, ölüm korkusunu aþmak için içimizdeki kut
aðlantýya geçeceðiz. "O" belki de ilk üstün insandýr, fakat son olmayacak.
177
Sahne 4 Sanal Temalar
13
Yeraltýndan Notlar: Nihilizm ve Matrix
THOMAS S. HIBBS
Terminator filminden Yapay Zekâ'ya, "ruh" ve "bilinç" gibi terimlerin halk psikoloj
isi diye bir kenara býrakýp býrakmamaya dair felsefi tartýþmalardan, klonlamanýn, doðayla u
biçimimizin ve teknolojinin içerinden hakkýndaki politik tartýþmalara kadar birçok konu, gü
merika'sýnda hem yüksek, hem avam kültürü biçimlendiren konulardýr.
1999 yapýmý Matrix'te, halk kültürünün ve yüksek kültürün kaygýlan ve ilgileri birleþmiþti
arasanýz var: entelektüel olarak hýrslý, ilginç bir kurgu; klasik peri masallarýnýn postmo
yankýlan, bilim kurgu filmleri için yeni standartlar belirleyen özel efektler, ko-reg
rafisi uzmanlarca hazýrlanmýþ, teknik anlamda karmaþýk dövüþ sahneleri. Ne var ki film, hem
uda hem içerdiði felsefi düþüncelerde, teknolojiye ve yapay zekâya hayranlýk duyan bugünden
daha önceki bir dönemden faydalanmýþtýr. Film, birçok açýdan Aydýn-lanmacý modernlik hakký
tartýþmalarý yeniden gündeme ge-tirir. Aydýnlanmanýn teknolojik ilerleme vasýtasýyla doðaya
181
olma çabasý, týpký ihtiyatsýz bir bireysel özgürlük övgüsünün, paradoksal bir biçimde bütü
sýna sebep olmasý gibi, insanlýðýn deðerinin düþürülmesi riskini taþýyor. Bu ve baþka bir t
liberal modernlik, insanlýða daha önceki çaðlarda ilham vermiþ olan büyük sorularýn ve onu
an arayýþlarýn sona ereceði, temel anlamdan veya nihai amaçtan yoksun bir insan varoluþu ol
n nihilizm için potansiyel bir kaynak olarak görülmüþtür.
Dostoyevski, Aydýnlanma Ütopyasý ve Nihilizm
Aydýnlanma modernliði ile nihilizm arasýnda zor fark edilir bir baðý sezmiþ çok önemli düþ
eðin Nietzsche, Tocquevil-le ve Arent) en çok ihmal edilenlerden biri Dostoyevski'di
r. Gele-lelim Matrix'te ele alýnan meselelerin birçoðu ile Dostoyevski'nin Ni-etzsche'
nin "kanýn sesini" duyabildiðini iddia ettiði çalýþmasý Yeraltýndan Notlar (1846) arasýnda
rlikler vardýr. Yeraltýndan Notlar Rusya'ya giren batý Aydýnlanma düþüncesinin belidi fikir
i üzerine zehir zemberek bir hicivdir. Dostoyevski'nin polemiklerinin hedefi, Çerniþev
ski'nin insancýl sosyalizmin, romantizmin, faydacýlýðýn ve akýlcý egoizmin bir karýþýmýný s
apmalý? kitabýdýr. Lenin'in kendi devrimci eðilimlerini desteklediði için itibar gösterdiði
ki'nin metni, Fransýz sosyalist Charles Fourier'in ütopyacý fikirlerini geliþtirir. Dost
oyevski'nin yeraltý adamý, uygulamalý sosyal bilimlerinin onlarý bütün insani arzulan çizel
eþtirmeye, düzenlemeye ve tatmin etmeye muktedir kýlmaya yardýmcý olacaðýný iddia eden mode
in ütopik Aydýnlanmacý tasarýmcýlarýný yerden yere vurur.
182
Toplumun "akýlcý" bir yeniden yapýlanmasýný protesto eden yeraltý adamý pis yeraltý hücres
mayý seçer.
Yeraltý adamý felç edici bir hiper-farkýnda olma durumundan mustariptir. Oysa "eylemin
saðlýklý insaný" doða yasalarýnýn insan yasalarýna uygulanmasýnda hiçbir sorun görmez (aksi
arda bir teselli bulur), aþýn farkýndalýk yaþayan birey doða biliminin mekanik be-lirlenimc
liðiyle, insani düþünüp taþýnma ve seçim yapma arasýnda bir uyumsuzluk bulur. Hiper-farkýnd
rey doðal bilimin yasalarýnýn "taþtan duvarý"yla yüzleþir ve sonuç bir psikolojik "atalet"t
söyler:
Bilim insana... onun ne bir istenç ne bir heves olduðunu... gerçekte bir piyona tuþunda
n baþka bir þey olmadýðýný... ve onun hayatýný doða yasalarýnýn yönettiðini; yaptýðý hiçbir
göre deðil, fakat... doða yasalarýna göre yapýlmýþ olduðunu öðretir.
Sosyal bilimin amacý insani arzu ve seçim için bir logaritma oluþturmak ve insan hayatýnýn
gelecekte alacaðý þekli öngörmektir. Böylece "dünyada hiçbir eylemci veya maceracý olmayaca
e bir bilimin ve neyin akýlcý sayýldýðýnýn karþýsýnda yeraltý adamýnýn protestosu olumsuz o
a, aklý, saðlýðý ve bilimi reddetmekten baþka bir þey olamaz. Bu yüzden etkinlik yerine edi
iði, toplum içinde olmak yerine yalýtýlmýþlýðý, akýlcý mutluluk arayýþý yerine kini seçer.
kendini maðlup eden bir tutumdur; notlannda belirttiði gibi, "içimdeki kin (doða yasala
rýna göre) "kimyasal bir buhrandan mustariptir."
Bununla birlikte yeraltý adamý dikkatli okuyucuya Aydýnlanma' toplum biliminin karanlýk
bir olumsuzlamasýndan daha fazlasýný önerir. Aydýnlanma projesine içkin çeliþkileri iþaret
Yeraltý adamýnýn kafasýný meþgul eden ve boyun eðmez ve felç edici bir diyalektiðin kaynaðý
iþki özgürlükle ilgilidir. Aydýnlanma kuramcý-
183
larý çeþitli dýþsal otorite türlerinden özgürleþme vaadinde bulunur: ailevi, dini ve siyas
t aydýnlanma teorisinin baþta niyetlenmeyen sonuçlanndan biri özgürlüðün yok edilmesidir. B
ki sorun Dos-toyevski'nin Ecinniler kitabýndaki kuramcý Shigalyov tarafýndan kýsa ve öz bi
r þekilde ifade edilir: "Kendi verilerimle kafam karýþýyor ve çýkardýðým sonuç kendisinden
le doðrudan çatýþýyor. Sýnýrsýz özgürlükten hareket edip, sýnýrsýz despotizmde son buluyoru
yor? Özgürlüðün yok edilmesinin kaynaklarýndan biri, yeni ortaya çýkan sosyal bilimlerin ya
matematiksel ve mekanik doða bilimlerinin ölçütlerine göre doðrulanabilir olaný gerçek kabu
n yöntemleridir. Diðer bir kaynak kuramýn kolayca uygulanabilirliðine duyulan safdil ina
nçtýr. Teorinin uygulanmasý hem insan doðasýnýn düzeltilmesini, hem toplunun temelden yenid
yapýlanmasýný gerektirir; iþte projenin mecburi ve þiddet yüklü doðasý bu þekilde açýklýða
Teori ve pratik arasýndaki mesafe, Aydýnlanma projesiyle ilgili daha derin bir güçlüðü gös
. Ýnsan arzularýný ortaya çýkarma ve düzenleme çabasýnda, insana akýlcý bencil muamelesi ya
dýnlama kuramcýlara yanlýþ hesaplar yapmaktadýr. Bir insan için iyi olanýn akýlcý bir incel
ortaya çýkarýlabileceðini ve bütün kötülüklerin eðitim ve siyasi yeniden örgütlenmeyle orta
ceðini varsayarlar. Fakat yalnýzca ilerlemeci medeniyet denilen þeye, genellikle, arta
n þiddet ve kan isteðinin eþlik ettiði gerçeðini deðil, ayný zamanda insanlarýn daha derin
uya, "tam anlamýyla özgür istenç" arzusuna sahip olduðu gerçeðini göz ardý ederler. Yeraltý
i özgürlüðünü yaþamak için, bile isteye zararlý ve özyýkýcý olaný seçecektir. Bu noktada ye
in insanlarýn "isteme-mektense, yokluðu isteyeceði" iddiasýný daha önceden dile getirmekted
r. Demek ki nihilizm, Nietzsche ve Yeraltýndan Notlar örneklerinde olduðu gibi kendind
e bir amaç olmaktan ziyade, bir protesto, hazýrlayýcý bir andýr. Olumsuzlamanýn, olumlamaya
yol açacaðý umut
184
edilir. Böylece yeraltý adamý çaðdaþlarýnýn kuramlarýný sadece tersine çevirip reddeden bi
raman" olmak istemediðini itiraf eder. Ýstediði þey "sadece yeraltý deðildir, susuzluðunu ç
y daha farklý, tümüyle farklý, fakat asla bulamadýðý bir þeydir. Sadece kötüler yeraltýný i
Yeraltý adamýnda vücut bulan felç, kin ve nihilizm Aydýnlanma Te-orisi'ne bir seçenek oluþ
mazlar; tam aksine onun mantýksal sonucudurlar. Kitabýn sonunda rakibine sataþýrken þöyle s
er: "Senin yarý yola kadar taþýmaya ancak cüret edebildiðini ben hayatýmýn sonuna kadar yaþ
ostoyevski'nin kitabý rakipleri tarafýndan (Jile getirilen teorilerinin polemiksel b
ir "reductio ad adsurdum"u (* reductio ad absürdüm: Bir varsayýmýn yanlýþlýðýný onun mantýk
saçma veya kendisiyle çeliþkili olduðunu göstererek kanýtlama yöntemi) veya daha iyi bir þe
dile getirirsek reductio ad nihilumudur.
Ne Ütopya Ne Nihilizm:
Ýnsan Hayatýnda Bir Arayýþ Olarak Matrix
Aydýnlanmacý, akýlcý proje, gerçek nedir, insan nedir ve özgürlük ve özbilgi (self-knowled
mümkündür sorularýný sorar. Yeraltý adamýnýn betimlediði üzere, toplum için Aydýnlanma pro
an her þeyin .niceliksel analiz karþýsýnda çözüldüðü varsayýmýna dayanan modern matematikse
zantýsýdýr. Bu tür varsayýmlar karþýsýnda, insan özgürlüðü ve özbilgisi hayati bir hassasiy
filminin baþlangýç sahnelerini benzer bir problem belirler. Morpheus Neo'yu senin yalnýz
ca bir "fazladan öz-imaja" sahip olduðun "bir bilgisayar programýnýn içindeyiz" diye bilgi
lendirdikten sonra sorar: "Gerçeði nasýl tanýmlýyorsun? ...beynin yorumladýðý elektrik siny
." Matrix'in dünyasý bir "sinirsel etkileþim simülasyonu" dünyasýdýr. Dostoyevski'nin yeral
amýnýn dile getirme biçimiyle "insanýn kýlcal analizi" insanýn kendini tanýmasýnýn imkânýný
185
tadan kaldýran þeydir.
Yeraltý olup olmadýðý bir yana, köhne Nebuchadnezzar gemisi týpký yeraltý adamýnýn hücresi
uygu býrakýr. "Matrix'in sistemine giren", "korsan bir sinyal" ile çalýþan gemi, teknoloji
k aygýtlarýy-la bizzat küçük bir Matrix'tir. Fakat ne ne Matrix'teki insan birimlerin keyf
ini çattýðý düþüncesiz ve safdil özgüvene, ne de Matrix'in Ajanlarýnýn kadirimutlak ve oton
duygusuna sahiptir. "Hakikat çölü"nde yaþayan isyancý grup, mevcut durumdaki görevlerine da
r daha açýk bir kavrayýþ kazanmak ve geleceðe yönelik olumlu bir yönelim edinmek için insan
akkýnda kesin ipuçlarýna ulaþmaya çalýþýr.
"Hakikat çölü"nü kurgulanmýþ, fakat daha rahat ve düzenli bir gerçekliðe yeðlemenin kendi
vardýr. Ýlk olarak, bir insanýn gerçek kabul ettiði þeyin bir uydurma, Morpheus'un açýklad
seni gerçeðe kör etmek için gözlerine baðlanan [bir] dünya" ve "kendi zihninin hapishanesin
köle olma durumu vardýr. Týpký Dostoyevski'de olduðu gibi, burada da yanýlsamalý bir öz bi
öz kontrol ve gelecek hâkimiyeti duygusuna eþlik eden yanlýþ bir özgürlük duygusu vardýr.
terli bir özgürlük duygusu bir belirsizlik, bir iç bölünme duygusundan çýkar ve insanlýðýn
ir deðerlendirmesine yol açar. Morpheus Neo'ya "dünyada bir þeylerin yanlýþ olduðu" duygusu
"açýklayamadýðýn fakat hissettiðin" bir duyguya sahip olup olmadýðýný sorar. Her zaman bir
anlýþ olduðu duygusuyla iþe baþlarýz, eðer bu duygu iyice araþtýrýlýrsa, bir arayýþý baþlat
ettiði gibi "bu bizi harekete geçiren sorudur -Matrix nedir?- Cevap, orada bir yerl
erde ve eðer istersen seni bulacaktýr."
"Cevap orada bir yerlerde", akla uzun zamandýr gösterimde olup, çok tutulan X-Files t
elevizyon dizisinin sloganý "hakikat orada biryer-de"yi akla getiriyor. Her ne kad
ar X-files filminin ana öyküsü dünyanýn yapay zekâlarca deðil, uzaylýlarca kontrolüyle ilgi
da, Matrix 186
ile birçok ortak yana sahip. Her iki hikâye de, bazý bilinmez ve kötücül güçlerin -örneðin
karmaþýk makineler, hükümet, bürokrasi veya bizzat teknoloji -gerçek dünyayý hayali bir dü
deðiþtirdiði korkularýna oynar. Fakat durum Matrix'ten daha kötüdür: çünkü köleleþtiren tir
taya çýkarmak ve yok etme yollarýný bulmak zorunda olduðumuz açýkça belirlenebilir, dýþ bir
Aksine iktidar, kim ve ne olduðumuz büyük ölçüde belirleyecek þekilde bizim içimizde konuml
zim aracýlýðýmýzla uygulanýr. Buradaki -doðal olarak nihilizmi üreten- tehlike, bir kez ger
e temasýmýzý yitirdikten sonra, sonsuza dek bir yanýlsama dünyasýnýn içinde debelenme tehli
ir. Eðer kurgulanmýþ bir evrenden dýþarý çýkmamýz için yeterli ipuçlarý yoksa, takatten kes
bulantý yaþama, kim ve ne olduðumuz, nereye gittiðimize dair bütün duygulan yitirme tehlik
si içindeyiz demektir. Böyle bir durumun içinde ikilemin köklerine dair bir araþtýrma bir h
kikat arayýþýnýn parodisi haline gelebilir. (X-Files filminin "gerçek orada bir yerlerde"
sloganýnýn yanýnda "hiç kimseye güvenme" ve "yalana inan" gibi sloganlarý kullanmasý ilginç
X-Files dizisi üzerine zeki yorumlar yapan Ardtrienne Maclean'ýn þöyle söylemektedir:
Scully ve Mulder hayatýmýzdaki her þeye televizyonla ve þimdi de bilgisayarlarla sýzan ka
dirimutlak ve âlimimutlak güçlerce moleküllerine kadar, hem kelimenin gerçek anlamýnda hem
ecazi anlamýnda yabancýlaþtýrýlmýþ / uzaylýlaþtýrýlmýþ, ele geçirilmiþtir... Scully ve Muld
iyorlar... Ne var ki bildiklerini sandýklan her þey yanlýþtýr. Televizyon onlara içgörü san
tmiþtir fakat bir bakýþ açýsý oluþturmayý öðretmemiþtir. Onlarý bir kimlik bulma arayýþýna
larý hiçbir þeye güvenmemelerini öðretmiþtir. X-Files dizisinin medya tarafýndan harekete g
n ortamý, bütün dünyanýn artýk ayný yer olduðunu, her yere ulaþýlabileceðini, onun ayný and
hem tehlikeli, hem sýnýrlayýcý, hem özgürleþtirici olduðunu ileri sürmektedir.
187
Her ne kadar Mclean'in X-Files dizisindeki arayýþ motifinin tamamen meyvesiz olduðu i
ddiasý tartýþýlýr olsa da, yaptýðý betimleme, þovun karakterleri için gerçek bir olanaðý ya
ile Matrix arasýndaki kurgu benzerliklerini düþündüðümüz zaman, filmin karakterleri benzer
adere karþý korunmasýz görülebilir. Gerçekten de insanýn yabancýlaþmasý ve onun doðruyu hay
, kurnaz bir zekânýn kurgusunu gerçeklikten ayýrt etme yeteneksizliði üzerine böylesi kökte
ialarla baþlayan anlatýlar birbirine karþýt yönde iki riskle karþý karþýyadýr: tuzaktan çýk
ir zaman bulamamak ya da edebiyat ve kültür eleþtirmeni Mark Edmunson'un "sözde aslanlýk"
halleri dediði yüzeysel çözümler önermek. Edmundson Nightmare on Main Street hakkýndaki kit
a çaðdaþ Amerikan kültürünün iki tür anlatýnýn arasýndaki diyalektik savaþýn yaylým ateþind
ortaçað gizemleri ve "aþkýn olanýn yüzeysel stratejileri". Bu ikisi de nihilizmi alt edeme
: birincisi bizi onun bataðýna saplarken, ikincisi bir kaçýþ yanýlsamasý sunar. Peki Matrix
açýdan neleri baþarýyor?
Filmin bu iki kutuptan da kaçýnmak istediðine dair birçok kanýt vardýr. Seçtiði alternatif
ellikle insan özgürlüðü meselesini ele alýþ biçimde belirginleþir. Hayatlarýmýzýn bizim içi
nmýþ olduðu fikri özellikle özgürlük duygumuz ve kiþisel kontrol açýsýndan can sýkýcýdýr. N
re inanýp inanmadýðý .sorusuna yanýt olarak þunlarý söyler: "Hayýr... O zaman kontrol bende
" Yalnýzca bu konuþmadan deðil, ayný zamanda Kahin'in onunla hafiften dalga geçmesinden Ne
o'nun güçten düþmüþ bir özgürlük kavramýyla düþünüyor olduðu anlaþýlýr. Dýþarý çýkmaya hazý
katleri hatýrlayacaðýný söyler: "Kadere inanmadýðýný hatýrlayacaksýn. Hayatýnýn kontrolünün
at Morpheus'un kader dediði þey Matrix'in özgürlüðü yok etmesiyle ayný þey deðildir. Morphe
er nosyonu bir insanýn kendi hayatýný tümüyle kendinin kontrol etmesi sýð özgürlük
188
kavrayýþýyla, sürekli belirlenim arasýnda bir yerdedir. Morpheus'un bütün ömrü boyunca ara
Neo'ya gönderimlerinde, kaderin aslýnda bir tür önceden görme olduðu imalarý vardýr. Morph
Kahin'in bir kehanetinin "Matrix'ten özgür olacak bir adamýn dönüþünü öngördüðünü" açýklar.
ili önceden görme arasýndaki iliþki ne olursa olsun, insan seçiminin gücü akýllýca belirlen
akýlmýþtýr. Bu meselede filmin belirsizliðinin en iyi örneði, Cypher'ýn Neo'nun "fiþini çek
onu öldüreceði sahnede görülür. Alaylý bir tonla eðer Neo O ise, bir mucizenin onun planla
p Neo'nun ölmesini engellemesi gerektiðini söyler. Tam bu anda direniþin baþka bir üyesi ta
afýndan öldürülür.
Kuþkusuz özgürlüðün paradokslarý üzerine çok az insan düþünmüþtür. Dostoyevski'nin yeraltý
iþkiler, Cypher karakterinin Matrix'te cisimleþtirdiði çeliþkiler üzerine düþünür. Filmin b
inde Cypher ihanet eder ve direniþ yoldaþlarýnýn fiþini çekmeye baþlar. Bunu onun yaptýðý o
at-rix'e geri döndüðünü, Morpheus'un ona söylediklerini yapmaktan býktýðýný ve Matrix'in "d
lduðunu kabul eder. Bizzat Morpheus birçok kiþinin "umutsuz bir biçimde sisteme baðlý [oldu
u] ... ve onu korumak için savaþacak"larýný öngörmüþtür. Cypher bilinçli olarak istençten v
hatlýk, güvenlik ve mücadele etmeme uðruna özgürlüðünü terk etmeyi seçer.
Morpheus Matrix'in "bilgisayarlarýn ürettiði bir düþ dünyasý" olduðunu ve bu bilgisayarlar
insanlarý "kontrol altýnda tutmak" olduðunu açýklar. Projeleri "insanlarý akülere dönüþtür
rada Dostoyevski'nin hicvettiði ve insaný "bir piyano tuþuna" benzeten kuramcýlarla çarpýcý
r benzerlik söz konusudur. Bu imge büyük olasýlýkla Fransýz maddeci Aydýnlanma felsefecisi
iþ Diderot'tan almýþtýr. Diderot 1769 yýlýnda þunlarý yazmýþtýr: "Bizler duyularý ve belleð
gýtýz. Duyularýmýz çevremizdeki doðanýn çaldýðý, sýk sýk kendi kendine çalan piyano tuþlarý
189
Daha sonra Ajan Smith Morpheus'un Matrix'in projesine dair betimini doðrular ve b
elirginleþtirir. "Milyarlarca insan... bihaber yaþýyor," der. Acý çekmenin olmadýðý bir dün
aya çalýþan ilk tasarým planýnýn insanlar tarafýndan reddedildiðini itiraf ederken, yeraltý
rine, yani özgür varlýklarýn acý çekme gerekliliðine katýlýr. "Ýnsanlar," der Ajan Smith, "
tsuzluk ve acý çekmeyle tanýmlýyorlar." Fakat Ajan Smith ve arkadaþlarý ütopya tasarým-cýla
hayatýnýn bir sýkýntý, hatta bir hastalýk olduðu görüþünü paylaþýr. Ajan Smith "insanlar t
maktadýr... ve biz çaresiziyiz" der. Bu sözler yeraltý adamýnýn düþmanlarýna atfettiði, akl
rini gerçekleþtirmek için bizzat insan doðasýnýn düzeltilmesi gerektiði inancýný yankýlar.
ramcýlar gibi Ajan Smith'te ilerlemeye inanýr. Þöyle der: "Bu evrimdir, Morpheus, evrim;
gelecek bizim dünyamýzdýr."
Kendinin farkýnda olma ve özbilginin yokluðuyla ilgili olarak baþka paralellikler de or
taya çýkar. Yeraltý adamýna göre, kuramcýlar öz-bilgiden yalnýzca baþkalarým deðil, kendile
rum býrakýrlar. Eðer azýcýk özfarkýndalýk sahibi olsalardý, onlar da atalete kapýlýrlardý.
ya "Matrix sana kim olduðunu söyleyemez," der. Acaba insanýn kendi hakkýndaki bilgi eksi
kliðinin, insanlýðýn Yapay Zekâ'-nýn doðmasýna sebep olan köklü kibir eylemine dair içeriml
mý? Morpheus, Matrix'in kaynaðýný anlatýrken ütopyacýlýða göndermede bulunur. Yirminci yüzy
anlýðýn birlik" olduðunu ve yapay zekâyý bu birliðin yarattýðýný söyler.
Burada, Matrix'in insanlýk betimi, korku türünün klasik hikâyesini çaðrýþtýrýr. Frankenste
olduðu bu hikâyeye göre, bilimin yaratýcý hýrslarý, kontrol edemediði ve sonunda onu yarat
n kesilen bir canavar yaratýr. Fakat Matrix, yaratýk, Yapay Zekâ, üstünlüðü ele geçirdikten
insanlýðýn bilinçsiz hatasýný tekrar etmeye lanetlenmiþ gibidir. Matrix'in kendisi de toplu
l yeniden yapýlanma ütopyacý þemayla uðraþmaktadýr. Bu fasit daireden çýkýþ yolu nedir?
190
Matrix'ten Kaçmak:
Ýnsanlýðýn mý Teknolojinin mi Zaferi?
Cevap, Neo karakterinin film boyunca yol aldýðý özgürlüðün karmaþýk bir kavramýyla çok ili
. Ne var ki iþte tam bu noktada filmin çýkardýðý sonuç fazla hýrslýdýr. Buradaki sorunun bi
ix'in, Hollywood'a özgü süper kahramanýn bütün kötüleri yok ettiði tipik aksiyon film sonun
masýndan kaynaklanýyor. Elbette Matrix'in teknik baþarýsý sayesinde son, Die Hard ile Term
ina-tor türü filmlerden daha yaratýcý ve örtük. Yine de film, isabetli bir þekilde, kurgu v
arakter sanatýndan ziyade özel efektleriyle övüldü. Neo filmin sonunda sýradan insan bedeni
in sýnýrlarýný aþtýðýnda ve çizgi roman kahramanlarýna özgü güçlerini kullanmaya baþladýðýn
eo'nun Matrix'le savaþýna hazýrlanmak için geliþtirmek zorunda kaldýðý insani özellikleri g
kýr.
Ýnsanlýðýn kaderinde oynadýðý role direnmiþ ve sonra yavaþ yavaþ kabul etmiþ biri olarak N
eye kadar hayli korunmasýz görünür. Matrix'e karþý savaþmayý seçtiðinde bile, sonucun ne ol
z. Metro'da Ajan Smith'le dövüþtüðü sahnede vurulur ve görünüþe göre ölür. Trinity Kahin'in
ir kehanetini hatýrlatarak "Ölmüþ olamazsýn, çünkü seni seviyorum," der ve Neo'-yu öper. Ne
a döndüðünde onu azarlar. "Þimdi, ayaða kalk! "her ne kadar Neo ile Trinity arasýndaki yaký
arttýðýný film boyunca hissetsek de, iliþki bu türden dramatik bir aðýrlýðý taþýyacak kada
Burasý filmde ciddi bir kusurdur. Niçin? Matrix filminde nihilizm tehlikesinin üstesin
den gelmenin yolu, belirgin bir þekilde insani özelliklerin ve yaþama biçimlerinin iyileþt
irilmesinden geçmektedir. Bu özelliklerin merkezinde sadakate, sevmeye ve özveride bul
unmaya yetenekli, birbirinden ayrý bireyler olarak insan vardýr. Neo, Trinity ve Mor
pheus karakterleri karmaþýk, farklý ve tamamlayýcý iken, Matrix'in ajanlarý kiþilik dýþý, t
i ve
191
birbirleriyle deðiþtirilebilirdir. Perdede en çok gördüðümüz ajanýn isminin Smith(* Takma
sý anlamlý deðil mi?
Filmi insani unsurlarý önemsiz göstermesinin kusurlarý neler olursa olsun, Neo'yu hayat
a döndüren þey Trinity'nin aþkýdýr ve üstelik bu, onun üstün insani yetenekler sergilemesin
n öncesinde olur: Mermileri havada durdurur, yer çekimi yasasýný aþar; bedenlerin katýlýðýn
ir ve Ajanýn bedenine girip onu patladýr.
Matrix'in Ajanlarýyla yaptýðý çok önemli bir savaþý kazanmýþ olan Neo, onlarý her þeyi büt
caðýna ve onlarýn belirsiz ve kestirilemez bir dünyaya gireceklerine dair uyarýr. "Orada o
lduðunuzu biliyorum. Artýk sizi hissedebiliyorum. Korktuðunuzu biliyorum. Bizden korku
yorsunuz. Deðiþmekten korkuyorsunuz. Geleceði bilmiyorum. Her þeyin nasýl sona ereceðini sö
mek için gelmedim... bu insanlara sizin görmesini istemediðiniz þeyleri göstereceðim... sýn
ve engellerin olmadýðý... her þeyin mümkün olduðu bir dünya göstereceðim. Buradan nereye g
ise, size býraktýðým bir seçim." Burada Matrix'in süregiden direniþi deðil, ama köle olan i
muhtemel karþý çýkýþlarý görmezden gelinmektedir. Cypher'-ýn verdiði ders unutulmuþ gibidi
filmin o kadar zaman harcayarak geliþtirdiði karmaþýk özgürlük kavramýný, insanýn otonom,
uðu yüzeysel özgürlük tanýmýna feda mý ettiðini, yoksa Edmunson tarafýndan tarif edilen söz
a mý düþtüðünü merak ediyor. Aslýna bakýlýrsa, Neo'nun buradaki kehaneti, Morpheus'un birli
insanlýðýn yaratýcýlýðýnýn zirvesine eriþerek yapay zekâyý yarattýðý yirminci yüzyýlýn son
o bilmeden baþka bir ütopya mý vaat ediyor?
Elbette bir Hollywood filminden netlik ve tutarlýlýk beklemekle fazla þey bekliyor ol
abiliriz. Fakat bu film, son zamanlardan hatýrladýklarýmýz arasýnda en fazla felsefi aðýrlý
p olandýr. Gerçekten de bizi felsefi bir þölene davet eder gibidir. Bu durum, filmin son
unda
192
söylenenleri daha bir düþkýrýcý hale getiriyor. Yavan kliþelerle dolu bu ifade Matrix'ten
ade Neo'nun Mükemmel Maceralarý adlý bir filme yakýþýrdý. Ne yazýk ki son, Hollywood'ýn her
aðýr basan bir dürtüsüne yenilmiþ: filmin devamýný yapmak.
193
14
Acý Hapý Yutmak:
Matrix'te Varoluþsal Otantiklik ve Bulantý
JENNIFER L. MCMAHON
Filmin baþlarýnda ana karakter Neo, varoluþsal bir seçimle karþý karþýya kalýr. Seçim, kel
rçek anlamýnda bir hap seçimdir. Neo'ya haplar Morpheus karakteri tarafýndan verilir; ay
ný karakter ona, var olduðuna inandýðý dünyanýn, onu "hakikate kör etmek için gözlerine bað
olduðunu söyler. Mopheus Neo'ya kýrmýzý hapý seçerse eþyanýn gerçek tabiatýnýn gözler önün
mavi hapý seçerse dünyanýn deðiþmeden kalacaðýný söyler. Zýt etkileriyle haplar, Neo'nun u
yanmayý veya düþ görmeye devam etmeyi seçebileceðini temsil eder. Böylece, Neo'nun kýrmýzý
ap seçimi, dürüst bir þekilde yaþamak ile cehalet içinde yaþamak arasýndaki varoluþsal seçi
ize eder. Neo kýrmýzý hapý seçer ve hikâye baþlar.
Bütün varoluþ felsefecileri Neo'nun dürüstlük ve cehalet veya gerçek ile yanýlsama arasýnd
lerden uzun uzun söz eder. Bununla birlikte bazýlarý farklý terimler kullanýr, bu seçimi ot
ntik ile otantik olmayan arasýnda bir seçim olarak tarif ederler. Varoluþçular otantikliði
, bir bireyin insanlýk durumunun gerçek tabiatýnýn farkýnda olmasý durumu olarak tarif eder
Otantik olmama ise tersine, bireyin ya gerçekliðin hakiki tabiatýndan habersiz olduðu v
eya bunu inkâr ettiði durum olarak tanýmlanýr. Varoluþçu görüþe göre, varoluþ, herhan-
195
gi bir içkin amaca veya önceden belirlenmiþ bir tasarýma sahip deðildir. Varoluþçular insa
rýn dünyaya düzen ve anlam atfettiðini ileri sürer. Bunun getirdiði özgürlüðü, atfetmenin s
ve bunun uyandýrabileceði kaygýyý vurgular. Varoluþçu felsefecilerin tartýþtýðý ortak temal
abancýlaþma ve sahiciliktir. Neo'nun seçimi bu maddelerden birkaçýný içerirken, en açýk bir
o, sahici ve sahici olmama arasýnda yapýlan bir seçimdir.
Varoluþçu felsefeciler sahicilik ve sahici olmamayý tartýþýrken, sahici olmayý yeðleme eði
dirler. Örneðin Albert Camus, Martin Heidegger ve Jean-Paul Sartre gibi felsefeciler
sahiciliði açýk bir biçimde sahici olmamaktan üstün tutarlar.(* Ýtiraf etmek gerekirse, He
gger'in Varlýk ve Zaman'daki "Dasein'ýn sahici olmamasý daha az veya daha düþük bir varlýðý
tmez" (Being and Time, Albany: Suny Press, 1996), s.20) ifadesi Heidegger'in fii
len otantikliði olmamaya tercih edip etmediði sorularýna yol açmýþtýr. Bununla birlikte, öy
r ki bu sav, otantik olmanýn ve olmamanýn kategorik olarak birbirinden farklý þeyleri iþar
et etmekten ziyade, ayný varlýðýn iki farklý kipliðini göstermesine kanýt teþkil eder görün
edilmesi gereken nokta, otantik olma ve olmamanýn ayný varlýðýn iki ayrý kipliði olduðunu s
in, Heidegger'in bunlardan birini üstün kiplik olarak düþünmesini dýþlanýadýðýdýr. Heidegge
olmayanýn olumsuz tanýmý, onu daha aþaðý gördüðünü gösterir.) Bu kiþiler felsefi çalýþmalar
msuz terimlerle tarif etmiþlerdir. Sartre otantik olmamaya kötü inanç demektedir. Camus
onu entelektüel intihar olarak tarif eder. Heiddegger otantik olmayan bir hayat sürm
enin, yalnýzca "bütün olanaklarý düzleþtirmek" (Varlýk ve Zaman s. 119) ile kalmayýp "böyle
aklara son verdiðini" (s. 181) ileri sürer. Bu varoluþçu felsefeciler sahici bir hayat t
arzýný "cesur ve soyluluk dolu", yanýlsamalardan azade olarak tarifeden Tuhaftýr, varoluþçu
arýn otantik olaný tarif etmek için kullandýklarý olumlu terimlere karþýn, ona yaklaþan vey
n karakterlerin edebi portreleri insaný bunalýma sürüklemese bile, cesaret kincidir. Ota
ntik olmayan karakterler huzurlu bir cehalet içinde betimlenirken, otantikliðe yaklaþa
n karakterler kaygýlý, yabancýlaþmýþ ve delilik sýnýrýnda resmedilir. Bu betimlerin merkezi
en dolayý, varoluþsal yazýn, otantikliðe doðru hareke-
196
tin kaygý, toplumsal yerinden çýkma ve bazen delilik getirdiðini ima eder görünüyor. Bu so
r ýþýðýnda insan, otantik olanýn otantik olmayana gerçekten de yeðlenip yeðlenemeyeceðinden
. Otantik olma her ne kadar insanlýk durumunun farkýnda olma olsa da, belki gerçek mut
luluk cehalettedir. Belki mavi hapý seçmek daha doðrudur. Aþaðýdaki bölümlerde otantik olma
otantik olmama durumunu, her birinin getirdiði faydalan ve yükleri inceleyeceðim. Matr
ix'i ve Sartre'ýn Bulantý eserini, bu çalýþmalardaki karakterler her iki durumu çok iyi res
ettiði için, tezlerimi desteklemek için kullanacaðým. Bu makale esasta otantikliðin cazibes
ni sorgulayarak, otantik-lik lehine bir savla sona erecektir. Otantikliðin faydala
rýnýn yüklerinden daha fazla olduðunu ve bu durumda kendine özgü bir huzura ulaþmanýn mümkü
iddia edecek, kýrmýzý haptan yana tavýr alacaðým.
Mavi mi Kýrmýzý mý?
Sahicilik ve Cehalet, Neo ve Cypher
Matrix, týpký klasik varoluþçu yazýn gibi, hem otantikliðin nahoþ sonuçlarýný hem de otant
nýn çekiciliðini resmeder. Bu film, bilgisayarlarýn dünyayý yakýp yýkan uzun savaþlardan so
yüzüne hâkim olup ve insanlarý enerji kaynaðý olarak köleleþtirmiþ olduðu bir geleceði resm
x, enerji tüplerinden oluþan, karmaþýk, devasa bir sistemde tutsak edilmiþ insanlardan, he
m daha fazla enerji almak hem onlarý mutlu etmek için bilgisayarlar tarafýndan inþa edil
miþ olan sanal bir gerçekliktir. Matrix içindeki milyonlarca insan (yeryüzünün hâkimi bilgi
arlara enerji üreten, hareketsiz birer pil olarak) kendi gerçek durumlarýndan habersiz
, mutluluk içinde yaþarken, birkaç insan bu sistemin dijital yanýlsamalarýndan özgürdür. Tu
arka-daþlanndan farklý olarak bu insanlar, insanlýðýn otantik durumunun farkýndadýrlar. Mat
'in tahakkümünü yýkmak için bir direniþ kuvve-
197
ti oluþtururlar. Bunun bir sonucu olarak onlarý yok etmek isteyen bilgisayarlardan
kaçarak yaþarlar. Matrix her ne kadar birçok baþka felsefî içerime sahip olsa da, Neo karak
erinin özgü'rleþtirilmesi ile Cypher karakterinin yaptýðý seçim burada ele alýnan otantikti
usunu ilgilendiriyor.
Neo karakteri otantik olmaya doðru hareketin ve bunu baþarmanýn acýsýný resmeder. Doðumund
beri Matrix'te rahat içinde yaþamýþ olan Neo, kendini içinde bulduðu gerçeðin bir yanýlsama
an habersiz olarak var olur. Fakat daha sonra, Morpheus ve diðer isyancý takýmýnýn yardýmýy
tutsaklýðýndan kurtulur. Tüpünden kurtarýlan Neo, Platon'un maðarasýndan kurtulan mahkûm gi
O da cehaletten aydýnlanmaya getirilmiþtir. Týpký mahkûmun zincirlerinden kurtulmasý gibi,
eo'nun da cehaletten kurtulmasý acý vericidir. Hem fiziksel hem de zihinsel acý yaþar. N
eo'nun gözleri acýr, çünkü onlarý "daha önce hiç kullanmamýþtýr." Bir ömür süren tutsaklýðý
Sahiden de kaslarý öyle zayýf düþmüþtür ki, hareket edebilmek için yeterli güce kavuþmasý i
rikle uyarýlýr. Neo'nun yaþadýðý fiziksel acý ne kadar yüksek olursa olsun, belli ki psikol
acýnýn yanýnda bir hiçtir. Öyle ki, Morpheus psikolojik travma dayanýlmaz düzeyde olduðu iç
inlerin Mat-rix'ten kurtarýlmasýnýn nadir olduðunu itiraf ederek Neo'dan özür diler. Matrix
in sanal dünyasýndan kurtarýlmýþ olan Neo, sonunda, gerçek olduðuna inandýðý her þeyin bir
uðunu kabul etmek zorunda kalýr. Daha kötüsü, Morpheus'un ona "hakikatin çölüne hoþ geldin"
e, Neo gerçekliðin þimdiye kadar hayal ettiðinden çok daha korkunç olduðunu fark eder. Neo'
deneyimi onun dünya kavrayýþýný alt üst eder. Yönünü þaþýrtýr, acý çektirir, þimdiye kadar
fazla sorumluluk -daha fazla hakikat- verir. Neo Matrix'ten geç kurtarýlmýþ olsa da, Cyp
her genç yaþta kurtarýlmýþtýr. Bu yüzden hayatýnýn büyük bir kýsmýný insanlýk durumunun ger
yaþar. Filmde, cehaleti seçen 198
Cypher, otantik olmayanýn cazibesini temsil eder. Dokuz yýl yeraltýnda çok zor koþullarda
, sürekli yok edilme korkusuyla ve durumunu düzeltmeye dair çok az bir umut ýþýðýyla yaþamý
er, bu varoluþa daha fazla katlanamayacaðýný keþfeder. Sonuç olarak, bütün belleðinin silin
bedeninin tekrar Matrix'e dönmesi karþýlýðýnda, Morpheus ve isyancý yoldaþlarýnýn hepsini
. Onun dönüþünü ayarlayan Ajan Smith'le gittiði bir sanal akþam yemeðinde, Cypher seçimini
u bifteðin var olmadýðýný biliyorum. Onu aðzýma koyduðumda Matrix'in beynime onun sulu ve l
li olduðunu söylediðini biliyorum. Dokuz yýl sonra neyin farkýna vardým biliyor musun? Ceha
et mutluluktur."
Her ne kadar Cypher'ý seçiminden dolayý kýnasak da, onun duygularýný anlayabiliriz. Karþý
almýþ olduðu kýyametimsi gerçek, býrakýn kabul etmeyi hayal etmesi bile zor. Þunun þurasýnd
n kaçý gerçekten yeraltý pasajlarýnda sürekli öldürülme korkusuyla her gün, ama her gün ayn
ister? Cypher Matrix'in sanal dünyasýna dönmek için otonomi, dürüstlük ve sahici tecrübe ve
ni baðlantý fýrsatlarýndan vazgeçerken, seçimi, otantikliðe eþlik eden rahatsýzlýk ve kaygý
uyacaktýr. Onun yerinde olsaydýk, biz de yanýlsamayý seçebilirdik.
Sartre, Varoluþa Katlanmak
Varoluþçu Jean-Paul Sartre Bulantý adlý kitabýnda, otantikliðin katlanýlmaz olmasý, otanti
ayanýn kendini bir sýðýnak gibi sunmasý için þartlarýn bilim kurgudaki gibi olmak zorunda o
rir. Matrix'teki þartlar ve karakterler olaðanüstüyken, Sartre'ýn romaný bir adamýn, varolu
nun sandýðý gibi olmadýðýný keþfediþini anlatýr. Bulantý kitabýnýn ana kahramaný Roquentin,
n hakiki doðasýnýn bilincine varýr. Neo'nun fantastik becerilere sahip olduðu ve esasen bi
r kurtarýcý olarak ýralandýðý yerde, Sartre Roquen-tin'in farkýndalýðýný en ince ayrýntýsýn
eçer. Roqu-
199
entin hiçbir iddiasý olmayan bir tarihçidir. Kitaplar yazar, kafeteryalarý dolaþýr. Fransa
da, 1930'larýn tekdüze bir kentinde yaþar. Orta hallidir. Küçük ve önemsiz bir evi vardýr.
en de, Roquentin'e dair tek olaðanüstü þey, aþýn derecede kýzýl saçlarýdýr. Ayný þekilde bu
aydýnlanmasý onu jelatinsi bir sývýnýn içinden çýkaran uçan bir makine tarafýndan deðil, ku
e aldýðý bir çakýlýn tiksinti ve dindirilmez bir korku baþlattýðý sýradan bir tecrübeyle ba
in kendinde uyandýrdýðý rahatsýzlýðý üstünden atamayan Roquentin, "bana bir þeyler oldu," d
Bununla biriikte taþa olan tepkisini "geçici bir delilik aný" diye önemsememeye çalýþýr. Da
nra yaþadýklarý Roquentin'i -ve okuyucularý- onun aklýný kaybedip kaybetmediðini merak etme
iter.
Fakat daha sonra öðreneceðimiz üzere Roquentin'in çakýl taþýyla yaþadýðý þey sadece bir ba
n durumu iyileþmez, aksine kötüleþir. Gerçekten de, tuhaf olan tekdüze varoluþu bir halü-si
na dönüþürken, tuhaf, hayatýnýn hâkim yaþantýsý haline gelir. Týpký Neo'nun kýrmýzý hapý yu
Roquentin'-in algýlan giderek çarpýklaþýr. Örneðin selamlaþmak için bir arkadaþýnýn elini s
bire korkuyla o eli býrakýr, çünkü "beyaz, þiþman bir solucan" tutmuþ gibi hissetmiþtir. Be
r biçimde bir kapý tokmaðýna uzandýðý zaman korkuyla dona kalýr, çünkü sanki kapý tokmaðý d
ipmiþ gibi" onu tutuyordun Bu tecrübeler Roquentin'in gerçekliðe duyduðu güveni sarsar, ve
hiçbir þey, hiçbir þekilde kanýtlanamaz," (s.13) sonucuna vanr. Kýyafetlerini düzeltmek içi
aya baktýðýnda, burada bir rahat bulamaz. Rahat bulamaz, çünkü baktýðý "yüzden hiçbir þey a
(s. 16). bunu yerine "bitkisel dünyanýn saçaklarýnda, sümüksü hayvanlarýn düzeyinde... açan
edilmiþlikle çýrpýnan renksiz bir et parçasý" görür (s.17). Ayný þekilde, Roquentin eline b
yengeç görür, gördüðü þey öyle katlanýlmazdýr ki eline býçak saplar (s.100).
Bu yaþadýklarýnýn sonunda Roquentin'in hayatý yaþanmaz hale ge-200
lir. Düzenini ve sürekliliðini yitirir. Roquentin hayatýnýn "kesikli [ve] tutarsýz" (s.5)
ale geldiðini söyler. Kaygýlý bir þekilde "hiçbir þey doðru gelmiyordu; kolayca deðiþtirile
ukavva bir dekorun için-deymiþim gibi yaþýyorum" (s.77) der. Bu algýlar onun daha önceki ka
rayýþ biçimlerini yýktýkça, Roquentin'in etrafýndaki dünya çözünür. Örneðin, tramvayda gide
koltuðun minderi bir hayvan cesedinin su dolu göbeðine dönüþtüðünde sakinleþmeye çabalar. A
isimlerinden ayrýlmýþtý. Oradaydýlar; tuhaf, inatçý. Ve onlar hakkýnda herhangi bir þey sö
. komik görünüyor. Þeylerin, ismi olmayan þeylerin tam ortasýndayým... savunmasýz" (s.125).
entin'in tecrübesi, tahmin edebileceðiniz üzere onun kendini daha fazla yalýtýk, yönünü þaþ
lü" hissetmesine neden olur. (s.55).
Bulantý'nýn sonunda, Roquentin gerçeklikle olan temasýný yitirdiðini düþünürken, aslýnda,
farkýna varmaya baþladýðý açýklýk kazanýr. Sartre'ýn da açýkça ifade ettiði gibi Roquentin'
terdiði þey, "þeylerin farklýlýklarýnýn, bireyselliklerinin yalnýzca bir görünüþ, bir yüzey
ur. Roquentin'in tecrübeleri ona "açýklamalara ve akla ait dünyanýn varoluþ dünyasý olmadýð
129). Ona dünyaya içkin olduðumuzu düþündüðümüz düzenler ve deðerler ile kendinde þeyler, g
yinde gördüðümüz zayýf gönderim noktalandýr" (s.127). Bulantý kitabýnda Roquentin, insanoðl
en ve anlamdan yoksun bir dünyada var olduðu -ve bu dünyaya tutsak olduðu- istenmeyen ve
aþýrý gerçeðiyle yüzlesin Sartre Varlýk ve Hiçlik kitabýnda belirttiði üzere, insan, bizza
lmasa da, dünyanýn düzenini ve amacýný ona verendir. Bilincinin yapýlandýrýcý faaliyeti olm
a belirle-nemez bir bütünlük, korkunç, farksýz bir bütün olarak var olur. Ceviz aðacýnýn al
Dünya, çýplak Dünya birdenbire kendini" Ro-quentin'e gösterir (s. 134). Onu buna iten dah
a önceki tecrübelerinin de yardýmýyla Roquentin, nihayet varoluþun gerçek tabiatýnýn tümüy-
201
le farkýna varýr. Gerçeklik olarak kabul ettiði düzen ve amacýn, onun üzerine konmuþ yapma
bilinç olduðunu anlar. Hakikatin ortaya çýkmasý onu rahatlatmaz, aksine ona þunu söyletir,
düþmüþ daðýnýklýktan nefret ediyordum, [varoluþ] yýðýlýyor, yýðýlýyor, gökyüzüne varýyor,
uyor... öfkeyle bu artýðý, bu saçma varlýðý kusmaya çalýþtým." (s. 134) Varoluþun gerçek do
Roquentin, varoluþu, onu hem tiksindiren hem "korkutan" (s. 160) "daðýnýk bir acý çekme" (
. 174) olarak tarifeden
Otantiklik:
Ondan Ýðrenme ve Lehine Bir Sav
Hem Matrix'te hem de Bulantý'da ana karakterler insanlýk durumunun gerçek tabiatý hakkýnd
a bir farkýndalýk kazanýrlar. Bu örneklerin gösterdiði gibi, bu farkýndalýk hoþ bir þey deð
rkýndalýðýn getirdiði gerçek dirençle karþýlaþýr. Morpheus Neo'ya "Sana kolay olacaðýný söy
acaðýný söylemiþtim," dediði zaman, otantikliðin yükünün varlýðýný tanýr. Bu yükten kaçma a
Matrix'e dönme arzusunda deðil, ayný zamanda Mou-se'un sanal kýrmýzýlý kadýna duyduðu hayr
e Neo'nun Matrix'e tekrar girdiðinde yaþadýðý eriþte yemeðine duyduðu nostaljik arzuda açýk
e kendini gösterdiðine tanýk oluruz.
Daha önemlisi, hem Matrix hem Bulantý otantikliðin, onun açýða çýkardýðý hakikatin yenilir
mamasýndan deðil, fakat ayný zamanda otantik olmamanýn ana kural olmasýndan dolayý zor oldu
u resmeder. Her ikisi de otantik olmayanýn hâkimiyetini psikolojik direnme ve toplum
sal telkine baðlar. Roquentin ve Neo tecrübelerinin kanýtladýðý gibi, gerçekliðin hakiki ta
herkesin görmek isteyebileceði bir þey deðildir. Aksine, varoluþ, inkâr etmeyi tercih edece
ize dair sayýsýz fenomene sahiptir. Ölüm, acý çekme ve anlamsýzlýk bunlarýn aþikâr örnekler
san varoluþun bu yanlarýný ka-
202
bul etmekte güçlük çeker. Gelgeldim, otantiklik sadece kendimizi rahat hissettiðimiz gerçe
lerin deðil, her türden gerçeðin kabulünü zorunlu kýlar. Varoluþçular otantik olmayanýn yay
e] olduðunu söyler; çünkü birçok insan varoluþun sert gerçeklerini öðrenmek istemez. Aksine
r hayat hakkýnda devasa çeþitlilikte yalanlarýn rahatlýðýný tercih eder. Bu yalanlar temel
izik küçük yalanlardan kendimize anlattýðýmýz küçük hikâyelere kadar çeþitlilik gösterir, f
istediðimiz yalanlardýr. Matrix'in resmettiði gibi, Kahin'in "Kendini Bil" yasasýna raðme
n, birçok insan olgulardan kaçmayý ve tasarýmý kendilerine -veya baþka birine- ait bir "düþ
da" yaþamayý tercih eder.
Toplumsal telkin, týpký psikolojik direnç gibi, otantikliðin önünde güçlü bir manidir. Var
adýðý gibi, birçok insan dünyanýn kendilerine görmesi öðretilen þekilde var olduðuna inanma
mýþlardýr ki, herhangi baþka bir seçeneðe direnirler. Bu telkin ve onu deðiþtirmeye duyulan
nç otantiklik arayýþýnýn cesaretini kýrýr, onu yabancýlaþtýrýr, deliliðe doðru bir hareket
ayarak daha imkânsýz hale getirir.
Otantik olmayanýn hâkimiyeti, öncelikle otantikleþen bireyden çoðunluðun iyi geçinemediði
nlamayý kabul etmeyi talep ettiði için, otantikliðe doðru hareketi yabancýlaþtýncý kýlar. M
un iþaret ettiði üzere, "birçok insan fiþten çýkarýlmaya hazýr deðildir." Birçok insan otan
eðildir; çünkü hayat hakkýnda sahip olduklarý ve ötekilerle paylaþtýklarý rahat yanýlsamala
ye þartlanmýþlardýr ve psikolojik olarak bunlardan vazgeçmeye hazýr deðillerdir. Sonuç olar
nsanlarýn çoðu otantikliðe bizzat direnir veya ona yönelmiþ görünen herkesi yalnýz býrakýr.
ulantý romanýnda Roquentin'in uzlaþmaz tedavisinde ve Matrix'teki devrimci çabalan etkin
bir þekilde baltalayan tutsak insanlarýn ýralanmasýnda açýk bir biçimde görülür. Roquentin
getirdiði gibi, "[birçok insan] için ayný þeyleri ötekilerle ayný þekilde düþünmek önemlidi
203
(s.8). Otantik olmayanýn yayýlýcýlýðý yüzünden, insanlýk durumunun dürüst bir farkýndalýðý
kilerin desteðini tam da en çok ihtiyaç duyduðu anda yitirir. Gerçekten de her yerde mevcu
t gibi görünen baþkalarý gibi olma arzusu ve "aykýrý" davranýþa yönelik toplumsal yasaklar
saný otantikliðe ulaþmaktan sonsuza kadar alýkoyacak güçtedir.
Otantikliðe yöneliþ, korkunç doðrulan keþfetmiþ olmanýn, toplumun zorlayýcý yalnýz býrakma
delilik hisleri üreten, deliliðe sürükleyen bir þey gibi görünme eðilimdedir. Neo delirmek
orkmaktadýr. Sartre'ýn karakteri Roquentin'in bu etkiyi daha açýk bir biçimde sergilemekte
dir. Roquentin tekrar tekrar aklýný yitirip yitirmediðini sorar kendine. Çakýl taþýna dair
crübeden dolayý, kendinin "deli" olabileceðini düþünür. Baþ döndürücü çoklukta yaþadýðý top
kilerin onu büyük ihtimalle bir týmarhaneye kapatacaklarýný düþünmeye baþlar. Roquentin örn
diði gibi, otantikliðe doðru olan hareket, otantiklik-te ulaþýlan kavrayýþ "normal" diye te
edilmiþ olaný aþtýðý için, hem deliliðe doðru bir hareketi temsil eder, hem de böyle bir h
arak tecrübe edilir. Sonuç olarak, otantikliðe yaklaþan veya eriþen bireyler, ötekilerin gö
deli olmakla kalmaz, büyük ihtimalle, kendimin çýldýrdýðýný düþünür.
Otantiktik hakkýnda bu söylenenlerden sonra, herhangi birinin ona niçin ulaþmak isteyeb
ileceðini görmek güçleþiyor. Varoluþçularýn da itiraf ettiði üzere, otantikliðe ulaþmak, ya
bir düzen veya amaca sahip olmadýðýný deðil, ayný zamanda kendimiz ve yaratmýþ olduðumuz a
arþýsýnda tümden sorumluluðu yüklenen kýrýlgan ve sonlu yaratýklar olduðumuzu kabul etmeyi
Bu farkýndalýðýn yükünü, yalnýz býrakýlmýþlýk ve yol açabileceði delilik duygularýný hesaba
insanlýk durumunun tabiatýna cahil kalmayý ve hakikatten yalýtýlmayý seçtiklerini görmek k
aþýr.
204
Her ne kadar otantik olmamanýn otantik olmaya göre açýk avantajlarý var gibi görünse de, b
kincisi hâlâ yeðlenirdir. Bunun birçok sebebi var. Ýlk olarak, otantik olmayan bir þekilde
aþamak kaygýyý azaltýr, fakat ortadan kaldýrmaz. Sartre, Camus ve Heidegger gibi varoluþçul
için kaygý, varlýðýmýzýn doðasýndan gelir. Bu yüzden kaygýdan kurtulmanýn tek yolu kendimiz
r. Bu pek arzu edilebilir bir eylem gibi görünmüyor. Zaten, eðer ölüm bizim sonumuzu iþaret
iyorsa, onun getirdiði kaygý silinmesinin keyfini çýkaracak durumda olamayacaðýz. O bizim v
rlýðýmýzýn bir parçasýdýr, çünkü insanlarýn hepsi varlýðýn gerçek doðasýnýn sezgisel bir fa
tasa yaþarlar. Sartre, Camu ve Heidegger hepimizin, týpký Morpheus'un "beyinde bir kýymýk
" sözlerinin gösterdiði gibi, tabiatýmýzda her zaman kaygý duygularýný besleyen bir baðým-l
nlýk duygusuna sahip olduðumuzu söyler. Varoluþçular bu farkýndalýðý gizleyip, inkâr edebil
abul etmekle birlikte, onu silemeyeceðimizi ileri sürüyorlar. Otantik olmamak, zaten,
içgüdüsel olarak bildiðimiz, fakat zihnen itiraf etmek istemediðimizi gizleme veya bastýrma
a çalýþma çabasýdýr. Bir insan otantik olmayan bir þekilde yaþadýðýnda, kendi varlýkbilimse
nin gerçek sebebini örter ve bu duyguyu sýradan bir sebebe baðlar. Örneðin, genelleþtirilmi
gýyý bizzat tecrübe ettiðimiz varoluþa atfetmek yerine, onu yerelleþtirilmiþ bir kaynaða, i
bir insana veya bir nesnenin veya mevkiinin yokluðuna atfederiz. Bunu yaparýz, çünkü varlý
bilimsel güvenliksizliði sýradan bir kaynaða atfetmek, bize bu güven-liksizliðin kontrol ed
lebileceði, hatta silinebileceði izlenimini verir. Eðer bu iþe kabul edilir, þu arabayý alý
k güvenliksizliðimiz ve memnuniyetsizliðimiz yok olacaktýr. Bununla birlikte otantiklik
"kendinden bir kaçýþý" (Varlýk ve Zaman, s. 172) temsil ettiði için ve kendimizde kaçamayac
tantik olmayan hayat, ister kabul edelim ister etmeyelim, belirli bir umutsuz at
eþlilik ve sürekli çaba ile ýralan-mýþtýr. Ýster kabul edelim, ister etmeyelim, otantik olm
hayat hi-
205
leli bir çemberdir. Ne yazýk ki, iç dinamiðinden dolayý otantik olmayan bireyler kendi va
rlýklarýndan sürekli bir kaçýþ halinde olduklarý halde kaçýþýn gerçek sebebini görmeyi redd
Otantik olmayan bir biçimde yaþamak, kaygýyý silmede baþansýz olmasý ve "kaçýþ halinde [bi
gerektirmesinin dýþýnda, bir insanýn özgürlüðünü kýsýtlamak gibi olumsuz bir sonuca da sah
uþçularýn açýkladýðý gibi otantik olmayan bir hayat süren bireyler yalnýzca dünyanýn gerçek
a ayný zamanda kendilerinin gerçek doðasýndan da kaçýþ halinde yaþarlar. Varoluþçular için,
er ne kadar kendilerini seçmedikleri bir hayatýn içinde bulsalar da, bu hayatýn içinde ken
dilerini belirlemede serbesttirler. Bu özgürlük korkutucu olduðu için bireyler çoðunlukla o
inkâr etme eðilimindedir. Otantik olmayan hayat süren bireyler, bu özgürlüðü inkâr ederek y
Sonuç olarak kendi olanaklarýnýn samimi bir farkýndalýðý olmadan yaþarlar. Örneðin kendiler
ma fir-satýný kucaklamak yerine, daha önceden belirlenmiþ kimlikleri benimserler. Kendil
erinin yaratmýþ olduðu rollere deðil, onlar için yaratýlmýþ olan rollere bürünürler. Otanti
ireyler son kertede samimi olarak bilgilendirilemez veya özgür bir karar veremezler,
çünkü þeylerin fiili durumlarýna dair dürüst olmamayý seçmiþlerdir; çünkü kendilerini seçm
elirlenmiþ rolleri korumayý tercih etmiþlerdir. Sorumluluktan kurtulmak, otantik olmay
an bir þekilde yaþamak, bireylere rahat bir hayat verir. Bununla birlikte, bedel bir
eyin otonomisidir.
Her ne kadar otantiklik bir insanýn rahatsýz edici bazý olgularý kabul etmesini gerekti
rse de, otantik olmayandan farklý olarak kiþi samimi bir hayat sürer. Bir insanýn içindeki
gizil kuvvetleri gerçekleþtirmesinin ve bilgili tercihlerde bulunmasýnýn otantik olmaya
ndaki imkânsýzlýðýný düþünürsek, otantik olan her durumda yeðlenir görünüyor. Otantikliðe d
insanýn geleneksel kavrayýþýný deðiþtirdiði ve kiþiyi dünyaya dair belirli yanýlsamalarýnd
206
zorladýðý için, delilik üretmek zorunda deðildir. Otantikleþmek, aksine, bir insanýn varol
rçek doðasýný ve kaygýnýn gerçek nedenini bilmesine izin vererek, gerçek seçimlerin yapýlab
durum yaratýr ve aynca kendine özgü bir serinkanlýlýk yaratýp, varoluþsal bir takdir gücü
Sartre bunu, Roquentin'-i tecrübelerinin yarattýðý ilk korkulara raðmen, varoluþun "mükemm
bir karþýlýksýz hediye" ve "bir insanýn asla atamayacaðý bir doluluk" olduðu (s. 131) sonuc
ardýrarak temsil eder. Gerçekten de kitabýn sonunda varoluþ tiksinti uyandýran bir þeyden,
oquentin'in onu "yoðun, aðýr ve tatlý (s. 13) diye tanýmladýðý lezzetli bir þeye dönüþür. S
ibi, Roquentin varoluþun gerçek doðasýný kabul ettiðinde, bulantýsý diner. O insaný dondura
msiz býrakan, mide bulandýrýcý bir duygu olmaktan çýkýp, insanlýk durumunun ve onun getirdi
in uyana -ve katlanabilir- bir takdirine dönüþür. Roquentin varoluþun gerçek doðasýný kabul
nda, çabalamaktan vazgeçer ve yaþamaya baþlar. Romanýn tamamý boyunca süren kâ-busumsu dene
ona erer ve Roquentin "hiçbir meþrulaþtýrmaya baþvurmadan, hiçbir mazeret göstermeden" (Var
e Hiçlik, s.78) gün be gün var olmanýn aðýr, renksiz görevine kendini verir. Matrix ise res
tiði rahatsýz edici tabloya raðmen olumlu bir þekilde sona erer. Her ne kadar Neo aþaðý yuk
oquentin ile ayný þeyleri hissetmiþ olsa da, bulantýnýn üstesinden gelir ve varoluþun sundu
mel fýrsatlardan yararlanýr. Gerçekten de filmin sonunda Neo kendi geleceðini biçimlendirm
ekle kalmaz, aynca insanlýðý tahakkümden kurtarmaya baþlar.
Roquentin ve Neo örneklerinin gösterdiði üzere, otantikliðin getirdiði kavrayýþlar yalnýzc
a direndiðimiz ölçüde kabul edilmezdir. Her ne kadar varoluþ istediðimiz gibi olmasa da, sa
ece onu olduðu gibi görmemekte ýsrar ettiðimiz zaman katlanýlmazdýr. Eðer bir insan bu fark
klentilerinden kurtulursa, eþyayý olduðu gibi görebilir. Ancak bu noktadan sonradýr ki, bi
r insan varoluþun olaðanüstü
207
hediyesini tümüyle takdir edip faydalý bir þekilde kullanabilir. Otan-tiklik her ne kad
ar geleneksel mutluluk tanýmýmýzý doðrulamasa da, otantik bir hayat sürmek, bireylere kendi
e has bir huzur getirir; çünkü otantik olmayaný ýralayan varlýðýmýzdan çýldýrtýcý kaçýþa bi
açmayý ve varlýðý olduðu gibi kabul etmeyi getirir. Her ne kadar varoluþun hakikati insaný
leþtirse de, bütün sahip olduðumuz, elimizde olan tek þey odur. Cazibesini bir kenara býrak
ak bile, eðer Heidegger varlýðýn zaman olduðu ve bizim zamanýmýzýn sonlu olduðu konusunda h
bir insanýn otantik olmayan bir þekilde yaþayarak vakit kaybetmesi bir delilik gibi görünüy
r. Her iki durumda da, Neo bize, geleceðin bize ait olduðunu hatýrlatýyor. Kýrmýzý hapý seç
208
15
Neo-Edebiyata* Tepki (Burada bir kelime oyunu var. Neo hem yeni anlamýna gelmekte
dir, hem de filmin kahramanýn ismidir) Gerçek Paradoksu
SARRAH E. WORTH
Matrix filmi, sayýlan hýzla artan yeni bir türe ait; bu tür felsefi bir tabiata sahip v
e özellikle gerçekliði anlama ile onun içinde var olma biçimimizi sorguluyor. Tema, Hollyw
ood'un daha çok ciddiye almaya baþladýðý açýk bir temadýr. Matrix, Fight Club, eXistenZ ve
hirte-enth Floor (hepsi 1999'da gösterime girdi) görünüþ ve gerçeklik arasýndaki güvenilmez
a ve gerçekliðin farklý "düzeyleri" veya "çe-þitlemeleri"nin var olma olasýlýðýyla uðraþýyo
Brazil (1985), Total Recall (1990), Lawnower Man (1992), Lawnmover Man 2: Beyond
Cyberspace (1996) ve hatta yakýn zamanlardaki Tru-man Show (1998) gibi filmlerin
temsil ettiði daha önceki bir geleneðin devamýdýr.
Matrix gerçekliðin içinde yaþadýðýmýz yanýlsamadan çok daha kötü olduðunu (her ne kadar bu
r aydýnlanmýþ olmasak da) ileri sürerken, Fight Club kiþiliðimizin geliþmemiþ güdük kalmýþ
baþlarýna hayata gelebileceklerini ve biraz zararlý olabileceklerini ileri sürer. The Th
irteenth Floor ve eXistenZ gerçekliðin farklý düzeylerine dair farklý sorularla ve belirli
bir anda içinde bulunduðumuz gerçeðin gerçek olup olmadýðýný bilip bilemeyeceðimizle
209
cebelleþiyor. Bütün bu filmler -eXistenZ hariç(* existenZ filminin sonunda Cronenberg'i
n gerçeklik, sanal gerçeklik ve kurgu ayrýmýný yapabilmenin güvenilir bir yolu olup olmadýð
ni sorýýnsallaþtýrdýðý iddia edilebilir.) bir tür farklýlaþtýrýl-mýþ, "gerçek" gerçekliðin
gerçeklikle olur da karþýlaþýrsak onu tanýmaya muktedir olacaðýmýzý ve bu gerçekliði aramam
rsayarlar.
Bütün bu filmlerden çok önce Star Trek'in Sanal-güvertesi (Holo-deck] vardýr. Sanal-güvert
, talihli uzay gemisi sakinleri bir kurgunun izleyicisi olmakla etkin bir katýlýmcýsý ol
mak arasýndaki engeli geçebiliyorlar, kurgusal bir mekâna girmenin ve bir kurgunun içind
e anlamlý bir þekilde etkileþmenin neye benzediðini çok gerçekçi bir biçimde tecrübe edebil
dý. Sanal-güverte'nin (katýlýmcýlar için deðil ama izleyiciler için) en çekici özelliklerin
de, programýn ara sýra durmasý veya donmasý ve "gerçek" oyuncularýn "kurgusal" hikâyenin iç
sýkýþmasýydý. Böylece neyin tam anlamýyla gerçek olduðu, önem arz eden bir biçimde bir soru
cular programý tekrar çalýþtýrmayý baþaramazlarsa, gelmiþ olduklarý dünyanýn -sahte bir dün
suza kadar sýkýþacaklardý. Bütün bu filmlerin seyirciye gösterdiði, ilginçtir, bu ayný prob
ani, Neo'nun kýrmýzý ve mavi hapla temsil edilen iki farklý dünyayý anlamaya çalýþmasýný se
eyirciler olarak, filmin bizim için yarattýðý kurgusal mekânýn keyfini çýkarýrken, kýrmýzý
tiði dünyayý seçiyoruz-dur ("Seç mavi hapý, kal harikalar dünyasýnda"). Kurgunun içinde ken
yitirdiðimiz ölçüde, Neo'nun karþýlaþtýðý yeni gerçekliðe, Star-trek tayfasýnýn Sanal-güver
ile Jane Fuller'in The Thirteenth Floor'daki sanal dünyasýna veya Allegra Gellar ile
Ted Pi-kul'un eXistneZ'\n. sanal oyun dünyasýna giriþine benzer bir psikolojik yolla
bu alternatif gerçekliðe girmeyi seçeriz.
Gerçekliði Sorgulamak
Görünüþ ve gerçeklik arasýndaki farký, Platoncu ve Kartezyen say-
210
gýdeðer versiyonlarýyla sorgulamak, bizim için her zaman cazip kalacaktýr. Bununla birlik
te burada, dilerseniz farklý, fakat iliþkileri çaðrýþtýran bir soru demetiyle uðraþalým. Bi
iler olarak, filmle ve filmdeki karakterlerin karþýlaþtýðý türden paralel sorularla nasýl e
me giriyoruz? Nasýl oluyor da bu filmlerdeki karakterlerin tecrübe ettikleri farklý ge
rçeklik versiyonuna sýkýþmalarýna benzer bir biçimde bir kurguya yakalanýyoruz? Bu durum so
ertede þu soruya denk düþüyor: Olup bitenlerin gerçek olmadýðýný bildiðimiz halde, kurguya
tepkiler vermemizin nedeni nedir?
Anlatý, bir hikâyenin ana fikrini iletmenin önemli bir yanýdýr. Bir sohbet sýrasýnda çok f
ir gerçekliðe dair bir düþ gördüðümü söyleyebilirim; fakat ardýndan gelen anlatý olayýn dah
iletecek ve büyük ihtimalle dinleyicide bir duygusal tepki oluþturacaktýr. Dinleyici ver
diðim haberden olayýn gerçekleþtiði yeri öðrenirken, ayrýntýlý bir anlatýmdan olayýn ana fi
mýný edinecektir. Buna bütün hikâye türlerini dahil edebiliriz: belgesel, belgesel drama, t
rihsel anlatý ve daha az katý tanýmlanmýþ anlatý. Akýlda tutulmasý gereken önemli nokta, is
k ister sahte bilelim, bütün bu türlere duygusal tepki vermemizdir. Bir kurguya onun k
urgu olduðunu bilerek tepki verir ve hatta canlý ve ifade gücü yüksek anlatýþal betimlemele
daha yoðun bir tepki veririz. Kurgunun bize çekici gelmesinin sebebi ona verdiðimiz te
pkiden hoþlanmamýzdýr. Hikâye çok iyiyse, yani anlatý iyi iþlenmiþse, daha abartýlý bir tep
z. Tepkilerimizi daha iyi anlamak için, kurgu ile onlara dair inançlarýmýz ve onlara tep
kilerimiz arasýndaki iliþkinin daha iyi açýklanmasýna ihtiyacýmýz var.
Neden Kurguya Tepki Veririz?
Kurguya verdiðimiz tepki, birtakým karmaþýk sorunlar üretir. Her þeyden önce temsil veya k
u baþlýðý altýnda içirilenlerin yazýndan televizyona, beyaz perdeden sanal-gerçeklik oyunla
dar her þeyi kapsadýðýný söylemeliyim. Sorun tümüyle hikâyenin uydurma veya
211
sahte olup olmadýðý deðil, gerçek veya gerçek olmayan bir hikâyenin güzel bir yeniden-tems
up olmadýðýdýr. Gerçek olmadýðýný bildiðimiz þeyleri nasýl bilerek tecrübe ediyor ve bu tec
yif alýyoruz? Paradoks þu þekilde yapýlandýrýlabilir:
(1) Yalnýzca gerçek olduðuna inandýðýmýz þeylere duygusal tepki veririz;
(2) Kurgunun gerçek olmadýðýna inanýrýz;
(3) Kurguya duygusal tepki veririz. (* Kurgu paradoksu genel bir kategoridir; a
lt kategoriler trajedi paradoksu (Trajediden nasýl estetik bir zevk alýrýz?) ve korku
paradoksu (Temsil yoluyla sunulduðu zaman korkudan nasýl keyif alýnz?))
Bu paradoksun ilk kýsmýný açýklarsak: gerçek olmadýðýný baþtan bildiðim bana anlattýðýnýz
epki vermem mantýksýzdýr. Örneðin, önce bana "Sana anlatacaðým þey gerçek deðil" deyip ardý
evam ettiðinizde "Bir arkadaþým umutsuzca âþýk oldu ve kendini bir trenin önüne attý." Olay
al açýdan ve gerçekçi baktýðýmýzda, arkadaþýnýz hakkýnda kaygýlanmam ve hikâyenize herhangi
ki vermem için benim açýmdan hiçbir sebep yoktur. Fakat kurgu ve gerçek olmayan hikâyelere
ep duygusal tepki veririz.
Neden tepki verdiðimize dair þimdiye kadar birçok açýklama yapýlmýþtýr. Bu cevaplar (ilk o
amuel Taylor Coleridge tarafýndan varsayýlan) "inançsýzlýðýn bilerek askýya alma"nýn söz ko
tezlerinden, karakterlerle ilgili en ufak bir özdeþleþmenin okuyucuda veya seyircide
duygusal tepkiye sebep olduðu iddialarýna kadar çeþitlilik göstermektedir. Bunlardan hiçbir
ni ikna edici bulmadýðým için, kurgusal karakterlerle özdeþlik kurmamýzýn, herhangi bir ger
ile baþka bir yolla üretilmiþ/sanallaþtýnlmýþ gerçeklik arasýnda hakiki bir ayrýmdan veya i
k askýya alýnmasýndan ziyade hikâyenin anlatýlýþ biçimiyle iliþkili olduðunu öneriyorum. Ýz
212
cinin duygusal olarak katýldýðý ister The Truman Show'un. sanal gerçeklik dünyasý olsun, i
r Neo'ya Matrix'te sunulan gerçeklik olsun, katýlýmýn sebebi hikâyenin kendisidir.
Sorun kýsmen, seyrettiðimiz þeyin gerçek olduðuna inanmamýzdan kaynaklanmaktadýr. Bu parad
u paradoks haline getiren þey budur. Neo, ilk baþta kýrmýzý hapý seçtikten sonra gördükleri
anlamýyla gerçek olabileceðine inanmadý, ta ki ona anlatýlan hikâyenin parçalan bir anlam
de etmeye baþlayana kadar. Bu noktadan sonra bile, uzun bir süre boyunca, bu yeni ge
rçekliðin getirdiði farklý yanlan sorgulamaya devam etti. Demek ki neyin gerçek olup neyin
olmadýðýna dair inancýmýz, belirli bir hikâyeye duygusal ve psikolojik olarak baðlanmamýzý
iyor. Teknoloji kurgunun doðasýný tecrübe ediþ biçimimizi deðiþtirdiði ölçüde, þu ya da bu
aklý veya samimi duygulardan bahsetmemiz için yeterli bir paradigma sunmayacaktýr. Bla
ir Witch Project hariç, bir film seyrederken, olup bitenlerin "gerçek" olmadýðýna, gerçekte
olmadýðýna inanýrýz. Fakat teknoloji, özellikle duyularýmýz üzerinde geleneksel bir filmde
fazla etkide bulunan maksimum efekt filmlerinin saðladýðý teknik, örneðin Matrix'in ödül ka
özel efektleri, bizi, gördüðümüz þeyin gerçekten olmadýðý temel inancýmýzýn çok ötesine ta
ak eder görünüyor. Sanki önemli olan, olup bitenin gerçek olup olmadýðýna inanmamýz deðil.
daha gerçek kýlan özel efektlerin de yardýmýna baþvuran hikâyenin anlatýlýþ biçimi, hikâyey
erdiðimiz üzerinde daha etkili görünüyor.
Kurgu malzeme kullanan bazý yeni ortamlar [medya] tecrübe ettiðimiz gerçek ile edebi düny
alar arasýndaki çizgiyi bulanýklaþtýnyor, bazýlarý da bu çizgiyi konu dýþý býrakýyor. Yani,
Neo'nun Matrix'e girdiði gibi kurgusal mekânlara girmeye muktedir olup olmadýðýmýz hususun
bir kenara býrakýyoruz. Üstelik unutmayýn Neo'ya tekrar tekrar "Matrix hiç kimseye anlatýl
maz, kendin görmelisin" deniyor. Neo bu gerçekliði bizzat tecrübe etmek için kýrmýzý hapý s
213
zorundadýr. Bu, bir kiþinin bana bir filmden veya romandan bahsettiðinde, onu seyrede
rken veya okurken tecrübe ettiðim þeylerle ayný þeyleri tecrübe etmeyeceðim gerçeðine benze
a seyirciler olarak bizim, Neo'nun hakikat çölünde sahip olduðu kurgusal mekâna eriþimle ay
türden bir eriþime sahip olmamýz herhangi bir þekilde mümkün mü? Kendall Walton bizim edebi
çocuklarýn herhangi bir yap-inan oyunu oynadýklarý anlardakine benzer bir þekilde psikolo
jik olarak tecrübe ettiðimizi ileri sürüyor. Ne var ki bu düþünce, edebi bir mekâna, Neo'nu
rix gerçekliðine giriþine benzer bir biçimde girmeye muktedir olduðumuzu ima etmektedir. B
aþka bir mekâna fiziksel olarak girmiyor olsak da, bunun biliþsel olarak benzeri bir t
ecrübe olduðunu söyleyerek sonuç duygusal etkileri açýklamaya muktedir olmamýz, bizi "gerçe
madýðýný bildiðimiz þeylere neden tepki verdiðimizi açýklama yükünden kurtaracaktýr. Yani,
iliþsel olarak aynýysa, "gerçekliðine inanma" veya "gerçek" ile "gerçek olmayan" arasýndaki
t ayrým, sadece bulanýklaþmaz, konu dýþý olur.
Ne var ki yanlýþ anlamamaya dikkat edelim. Filmden etkilenmek için filmde olup bitenl
ere inanmak zorunda olmadýðýmýz açýktýr. Doðrusunu söylemek gerekirse, duygusal olarak uygu
tik) bir tepki verecek þekilde etkilenmek için inanmamamýz gerekir. Bu özellikle trajedi
ve korku filmi örneklerinde daha açýk hale gelir. Genel olarak, ne baþkalarýnýn baþýna gel
ajik olaylar bizi eðlendirir, ne de insanlarýn takip edilmesini, kýstýrýlmasýný ve öldürülm
retmekten zevk alýrýz. Fakat kurgu baðlamýnda bu tür þeylerden çoðunlukla zevk alýrýz. Bunu
kte onlardan zevk almamýzýn þartý, onlarýn fiilen olmadýklarýna inanmamýz gerekliliðidir. N
ramlan-
214
mýþ bir bilgisayar simülasyonu sayesinde dövüþ sanatlarýnýn bir kombinasyonunu öðrendikten
rpheus'la dövüþünü izlerken, ancak, hiçbirinin gerçekte canýnýn acýmadýðýný bilirsek keyif
atrix filminde kullanýlan özel efektler için de geçerlidir; çünkü seyircinin gördüðü zamaný
hatta durdurulmasýnýn neye benzeyeceðinden öteye geçmez. Bunun olamayacaðýný bildiðimiz içi
azýndan bu, tecrübemizin bir parçasý olmadýðý için, onun bizim filme tepkilerimizi etkilem
izin veririz. (Bu durumun sýnýrlan medya tarafýndan Survivor, Real World ve Big Broth
er gibi yeni tür dikizci televizyon þovlarýyla zorlanmaktadýr. (* Bahsi geçen þovlar Biri B
zi Gözetliyor türünden þovlardýr) Estetik bir haz alabilmek için gösterimdeki þeyin gerçek
madýðýný bilmek istediðimiz bir noktaya gelebiliriz.)
Harikalar Diyarýnda
Matrix, Alice Harikalar Diyarýnda kitabýna birçok zeki ve önemli gönderimlerde bulunur. A
lice týpký Neo gibi tuhaf yeni gerçekliðiy-le karþý karþýya kaldýðýnda birçok sorun yaþar.
a, bu noktada henüz tavþan inine girmemiþ ve adý Thomas Anderson olan Neo'ya onu en sonu
nda hakiki gerçekliðe götürecek olan Beyaz Tavþaný (dövme) takip etmesi söylenir. Neo geldi
orpheus ona þöyle der: "Sanýrým þu anda biraz çaresiz bir þekilde tavþan deliðinden aþaðý d
issediyorsundur." Bu açýk gönderim, filmin yaratýcýlarýnýn Neo'nun tecrübe etmesini istedik
deneyimlerin, seyircilerin filmde yaþacaklarýna benzer tecrübeler olduðunu aþikâr kýlýyor.
ciler olarak, Neo'nun tecrübe ettiði yeni gerçekliði seyrederken, bu gerçekliðe ayný þekild
il oluruz ve yeni gerçekliðe Neo ile ayný zamanda intibak ederiz. Alice Harikalar Diya
rýnda hepimizin bildiði bir edebiyat eseri olduðu için, biz (hem Neo, hem de seyirciler)
kendi harikalar diyarýmýza götürülürüz.
€
215
Kurgusal bir dünyaya girdiðimiz ya da kurgusal bir dünyanýn bizi içine almasýna müsaade et
iz zaman, "bilerek inançlarýmýzý askýya" almayýz. Coleridge'in söylediklerini bir kenara bý
k, herhangi bir þeye inanýp inanmamaya bilerek karar vermeyiz, týpký bütün görsel ve duyusa
p uçlan tersini söylerken dýþarýda kar yaðdýðýna inanmayýþýmýz gibi. Kurguyla meþgul olduðu
lekemizi askýya almaz, yaratýcý melekemizi iþe koþarýz. Kurgusal bir mekâna girerken (ben b
n gerçekten de öðrenmek zorunda olduðumuz ve uygulayýp geliþtirmemiz gereken beceriler tale
ettiðine ina-nýyorum,(* Çocuklarýn bunu görece daha kolay gerçekleþtirdiklerini düþünürsek
artýþmalý görünebilir. Çocuklar yap-inan oyunlarý oynamak için eðitilmek zorunda deðillerdi
i yarattýklarý hayali ve kurgusal dünyalarda tümüyle kayboluyor görünüyorlar. Bununla birli
ký Walton'un söylediði gibi yetiþkinlerin kurgusal tecrübeleri psikolojik olarak, týpký çoc
yap-inan oyunlarýna fiziksel olarak girmeleri gibi girdiði iddia edilebilir. Çocuklar
bunu hayli doðal bir þekilde «parken, biz yetiþkinler için bu öðrenilmesi gereken bir þey
görünmektedir.)) bu yeni mekâný giderek daha eksiksiz tecrübe etmeyi arzu ederiz. Týpký Neo
n Matrix'in dýþýndaki gerçek dünyaya daha çok katýlmasý gibi, biz de bu yeni dünyada kaybol
eriz. Bunu yapabilmek için dikkatimizi bizi kuþatan dünyaya verir ve tecrübenin gerçekliðin
kuvvetlendirmek için, onu sorgulamak yerine, yaratýcý melekelerimizi kullanýrýz.
Teknolojik olarak karmaþýklaþtýrýlmýþ ve giderek daha 6da "gerçeðe" benzeyen kurgu duygusa
ler üretmeyi nasýl baþarýyor? Kimileri kurguya duygusal olarak nasýl tepki verdiðimizi anla
ak için, önce duygularýn gerçek olaylarla tepki olarak nasýl iþlediðini anlamak zorunda old
zu iddia edebilir. Takip edilmesi gereken yol bu olmayabilir; çünkü kurgusal durumlarl
a etkileþimimizde eksik olan inanç gerekliliði, bize çok benzer tecrübeleri fiziksel ve fe
nomenelo-jik olarak yasaklamýyor görünüyor. Eðer ayný þekilde hissediyorsak ve benzer duygu
tepkiler veriyorsak, neden tecrübeye gerçek diyemiyoruz? Birçok açýdan denilebilir, fakat
burada artýk kurgusal mekân-
216
larla gerçek mekânlarýn kesiþtiði, hatta birleþtiði bir alana giriyoruz. Matrix'teki iki d
da ayný þekilde kesiþir ve birleþir. Neo týraþ edildikten ve yeni kýyafetleri giydirildikte
onra Morpheus onu beyaz bir odaya götürür. Neo üzerinde eskiden olsa giyeceklerine benze
r kýyafetler olduðunu görünce þaþýrýr. Morpheus ona bunun "geriye kalan öz-imajý" olduðunu,
tal benliðinin fiziksel imajý" olduðunu açýklar. Neo'nun eski imajý bir dünyadan ötekine ge
ir. Benzer bir þekilde, Cypher, gerçek olmadýðýný "bildiði" halde bifteðin tadýndan ve hiss
azgeçemiyor görünür. Neyin gerçek olup neyin olmadýðýna dair bilgimiz, bu þeylere olan tepk
eya davranýþýmýzý illa da deðiþtirmemektedir. Gerçek ve görünüþü (Matrix filmini ve kendi h
n ayýran çizginin eskiden düþündüðümüz gibi net olmadýðý gerçeðiyle yüzleþmek zorunda kalab
a olan etkileþimimizi anlamlandýrabilmek için bu çizgiyi fiilen yok etmemiz bile gerekeb
ilir.
Hikâye Anlatmanýn Önemi
"Gerçeklikte" sürekli olarak tam malumat sahibi olmadan insanlar ve durumlar hakkýnda
yargýlarda bulunuruz, ihtiyacýmýz olan bütün malumatlarý toplamamýz için gereken zaman, ha
rmal seyrinde yaþamayý imkânsýz kýlacaðý için, bunu pratik olmak adýna yaparýz. Bilgi boþlu
ahminlerimizle ve önyargýlarýmýzla doldururuz. Bu yüzden gerçeklik bizim sandýðýmýz kadar "
ayabilir; çünkü onun hayli büyük bir kýsmýný kendi baþýmýza kurarýz. Edebiyat için de ayný
okuduðumuz karakterlerin bizimkiyle benzer hayatlara sahip olduðunu, aksi belirtilme
dikçe onlarýn da et ve kemikten oluþan insanlar gibi hareket ettiklerini ve bizimkiyle
ayný þekilde iþleyen bir dünyada yaþadýklarýný varsayarýz. Hem gerçeklik hem kurgu durumun
olup bitenlerin bir iskeleti verilir ve ayrýntýlarý hayal gücümüzü kullanarak doldururuz. K
u söz konusu olduðunda yapý dikkatle kurulmuþtur ve bü-
217
tün ilgili malumatlar bize verilir. Öte yandan gerçeklikte durumun tutarlý bir kavrayýþýný
tmek için bir temel olarak kullandýðýmýz malumat, bize dikkatle inþa edilmiþ bir þekilde ve
z. Daha ziyade, kendi bakýþ açýmýzdan hareket ederek belirli ayrýntýlarý seçer, büyük ölçüd
irlenmiþ olan önyargý ve tercihlerimizi kullanarak kendimize ait anlaþýlýr bir hikâye oluþt
z. Eðer durum buysa ve kendi gerçekliðimizi yaratmak ve önemli kýsýmlarýndaki boþluklarý do
zorundaysak, bu bir açýdan, kendi hikâyelerimizi yarattýðýmýz ve bizim hayatýmýzýn bu hikâ
aret olduðu anlamýna gelir. Roger Schank anlatý ve zekâ hakkýndaki kitabýnda þunlarý yazmak
Baþkalarýna kendi tecrübemizi betimleyen bir hikâyeyi anlatma ihtiyacý duyarýz, çünkü hikâ
a süreci, ayný zamanda hikâyenin ana fikrini hayatýmýzýn geri kalaný boyunca içerecek bir h
yaratýr. Konuþmak hatýrlamaktýr... Fakat bir hikâye anlatmak bir prova deðildir. Yaratma e
lemi kendi baþýna hatýrlanabilir bir deneyim-dir.
Hikâyeler dinleyerek ve anlatarak anlam ve hafiza yaratýrýz. Öyleyse gerçeklik, hikâye anl
tma anlamýnda daha ziyade edebiyata benzer ve duygusal etkilenimlerimizi haklý kýlacak
bir [gerçeklik] inancýna sahip olup olmadýðýmýz sorusu, bu durumda yanlýþ yönlendirici bir
ibi görünür.
Gerçeklik olmasý için kendi hikâyelerimizi (ya da gerçekliðimizi hikâyeler olarak) yaratýy
sak bile, kurgusal uyaranlarý tecrübe ettiðimizde, deðerlendirmemizde bir inanç bileþeni hâ
siktir. Eðer bir caddede karþýdan karþýya geçtiðime inanýyorsam, arabalar kurgusal olsun ve
masýn, çok oyalanýrsam, ölümcül bir tehlike ile karþý-
218
taþacaðýmý deðerlendirebilirim. Eðer bu deðerlendirmeyi bir sanal gerçeklik oyunu oynarken
rsam, fiziksel olarak herhangi bir tehlike altýnda deðilimdir. Bununla birlikte, bir
anlatýnýn gerçeklik ile kurgu arasýndaki ayrýmýn altýný nasýl oyduðunu anlamak, paradoksun
bir anlamda yok olmasýný saðlar. Yani, kurguya ve gerçekliðe farklý tepki verme sorunumuz g
rliliðini yitirir, çünkü bunlarýn ara-sindaki ayrým deðiþmiþtir. Eðer kurgu ve gerçeklik ay
býrakýr, her ikisine dair kavrayýþýmýzý birbirine baðlayan þeye, yani bir anlatýyý nasýl k
, daha bütün ve bizi her seferinde kaçýnýlmaz olarak bir paradoksa sürüklemeyecek bir sorun
lýþmaya baþlayabiliriz.
Neo'nun Anlatýsýný Tecrübe Etmek
Kurgunun ve gerçekliðin birbiriyle ayný þey olduðunu ve hatta onlarýn bazen birbirinden ay
edilemeyeceðini iddia etmiyorum. Bilgi-kuramsal (neyin gerçek olduðunu bilmek) ve varlýk
bilimsel olan (þeylerin olduklarý haliyle varoluþu) arasýnda bizim için sonsuza kadar ayrý
alacak açýk bir ayrým vardýr. Benim önerdiðim þey, bu ikisini -anlatý ve hikâye anlatma ara
anlamlandýrdýðýmýzý daha fazla önemsemektir. Bir hikâyenin anlatýlýþ biçimi veya bir hikâye
kýlma biçimimiz, hem kurguda hem de gerçeklikte birbirine benzer. Eðer son kertede tepki
verdiðimiz þey anlatýnýn kendisiyse, gerçek tecrübelere ve kurgusal olanlara tepki vermek
n duygularýmýzý nasýl yapýlandýrdýðýmýz önemli deðildir. Bu bizi her zaman bir paradoks içi
n sahte bir karþýtlýktýr.
Dahasý, bizim tepki verdiðimiz þey eðer anlatý ise ve anlatýlar daha iyi hale geliyorsa ve
a en azýndan teknolojik ilerlemeler sayesinde daha canlý hale geliyorsa, o zaman, gördüðümü
eya tecrübe ettiðimiz þeyin "gerçek" olmadýðýný bildiðimiz halde, giderek daha fazla etkile
mantýksýz deðildir. Teknolojinin mevcut durumu sayesinde, özellikle Matrix'in sunduðu özel
fekt türleri sayesinde, her iki
219
dünyayý da tam anlamýyla tecrübe edebilir ve her ikisine de duygusal tepki verebiliriz.
Tartýþmanýn odak noktasýný, hikâyelerin daha eksiksiz anlaþýlmasý ve onlara "yerinde" tepk
rmek için ihtiyaç duyulan inanç þartýndan uzaða taþýyarak, gerçek ile temsili olanýn arasýn
yi aþabiliriz. Hatta böylece Matrix filmindeki karakterlere benzer bir þekilde hissetm
enin nasýl bir þey olduðunu bile görebiliriz. Böylece Neo yeni tecrübeleri, daha önce hayal
mediðimiz þeyleri tecrübe ederken, biz bu þeyleri onunla birlikte, ona paralel tecrübe ede
riz.
220
16
Gerçek Tür ve Görsel Felsefe
DEBORAH KNIGHT ve GEORGE MCKNIGHT
Bu makalede Matrix'e "karýþýk-tür" örneði bir film olarak bakýyor ve onun felsefedeki bir
i meseleyle nasýl meþgul olduðunu ele alýyoruz. Hollywood sinemasý, tarihsel olarak, hep tü
filmlerinde kök salmýþtýr ve Matrix filmi bir tür filmi olarak incelenmeye deðer. Fakat ba
n, yaygýn bir yanlýþ anlamayý savuþturmalýyýz. Tür filmleri kaçýnýlmaz olarak bir dizi bild
mükerrer özeliklere ve motiflere sahip olsa da, bir filmin "tür" filmi olmasý, onun stan
dart bir anlatýsý olduðu, hiçbir fazlalýða sahip olmadýðý, orijinal olmadýðý veya eleþtirel
yeceði anlamýna gelmez. Hollywood sinemasýnýn birçok büyük filmi bir tür filmi olduðu için,
sonuç çýkarma açýkça yanlýþ olacaktýr. Ayrýca yine yaygýn bir yanlýþ anlamayý da baþtan bel
. Tür eleþtirisi tarihi boyunca - fakat kesinlikle fiili film yapýmýnda deðil -film türleri
kolayca tanýmlanabilir, makul ölçüde homojen sýnýflara bölünebilir veya tümüyle bir türe, y
ait görülmüþlerdir. En azýndan 1970'lerden beri tür filmleri için her zaman doðru olan þey,
salt bir türe ait olma fikrinin kuramcýlarýn bir uydurmasý olduðu herkesçe açýk hale gelmiþ
filmlerinde farklý unsurlarýn bir karýþýmýna rastlamak bir istisna deðil, bir kuraldýr.
221
Matrix, tartýþmasýz bir þekilde karýþýk türe giren bir filmdir. Savýmýz þu: kanþýmý oluþtu
rý inceleyerek, Matrix'in üstelik bariz felsefi temalarýnýn anlatýsal köklerini bulabiliriz
Matrix kesinlikle felsefi temalar ve gönderimler açýsýndan makul ölçüde zengindir. Metafiz
ve bilgikuramýndan, doðrunun ve inancýn doðasý, görünüþ ve gerçeklik arasýndaki ayrým, olan
inin sýnýrlan gibi birçok konuya deðinmektedir. Sanal bir dünyada, örneðin ne, haklý bir ge
anç sayýlýr? Matrix bundan baþka, irademizin özgür olup olmadýðý, gerçekte dýþýmýzdaki güçl
mci bir þekilde kontrol edilip edilmediðimiz gibi temel ahlak meselelerine deðinmekted
ir. Felsefeciler Matrix ve Platon'un Cumhuriyeti, özellikle maðara alegorisi, Descar
tes'ýn Ýlk Felsefe Üzerine Düþünceler, özellikle Düþ Varsayýmý gibi ölümsüz metinlerle olan
fark edeceklerdir. Ayrýca ne Nietzsche'nin Üstinsanýn'dan baþlayan, Zen Buddizmden geçen
ve kýyametçi Hýristiyanlýða varan ruhani ve dini deðinmeleri, ne de Matrix'in bize teknoloj
ve bilim üzerine söylediklerini es geçmeliyiz. Belki tartýþma götürür ama Matrix'e dair bü
fi gözden geçirmelerin filmde tür açýsýndan nelerin olup bittiðini görmesi gerekir. Filmin
aldýðý tür ortaya çýkarýldýðýnda, onun egemen felsefi motiflerinin yazýnsal köklerini ve f
felsefi sorular ne olursa olsun bunlann felsefi cevaplar olmadýðýný, sadece kendi türüne ö
orular olduðunu görmek kolaylaþýr.
Matrix ve Tür Filmleri
Filmlere ve diðer anlatýlara tür açýsýnda bakmak, kesiþen yazýnlar, gelenekler ve hikâye p
alarý üzerine düþünmektir. Bunlar potansiyel olarak Matrix'te kullanýlanlar kadar çeþitli k
lardan, örneðin ortaçað Roman yazýnýndan, bir dizi bildik film türlerinden, popüler "hepsin
ert" video oyunlarýndan ve hatta çaðdaþ kültürel metinlerden faydalanan bildik metinsel kat
gorilerin bir kesiþmesi-dir. Türler olarak düþünmek, belirli bir türe ait bir filmin o türü
222
keticileri ile üreticileri arasýndaki karmaþýk bir endüstriyel, tarihsel ve iletiþimsel mü
ele demetine nasýl uyduðunu görmektir. Bir filmi tür olarak "okumak", aynca, seyircileri
n benzeri filmler üzerindeki daha önceye ait meþguliyetlerine dayanan beklentileriyle
tür filmlerine nasýl geldiðini incelemektir. Matrix filmi söz konusu olduðunda buna Speed
(Jan de Bont, 1994) ve johny Mnemonic (Robet Longo, 1995) filmlerindeki Keanu Re
eves'e bakmak, fütüristik sahnelerden hoþlanmak -örneðin insanlýðýn buhran yaþadýðý ve çizg
gisayar oyunlarýnýn çaðdaþ kültürel manifestolarýyla benzerlik görülen Blade Runner (Ridley
982/1991)- dahildir. Bir filmi tür açýsýndan deðerlendirmek çeþitli türlerin tematik anlaml
ki filmi kavrayýþ biçimimizi nasýl etkilediðini görmektir. Belki de Matrix'teki en önemli u
r, seyircilerin özsel olarak nüfuz edilmez -Western filmlerinden bilim kurguya uzana
n ve Keanu Reeves'in fiilen mükemmelleþtirdiði- tür kahramanlarý ile tanýþýklýðýdýr. Eðer M
i yanlarýna tür sorunu açýsýnda bakacak olursak, "felsefi" sayýlan þeylerin çoðunun aslýnda
n tür mirasýnýn bir parçasý olduðunu görürüz.
En geniþ tür sýnýflandýrmasý Norhtrop Frye'nin klasik The Ana-tomy of Criticism: FourEssay
kitabýnda bulunmaktadýr. Bu türler þunlardýr: Romans, Komedi ve Alay/Hiciv. Bu ana türleri
özellikleri çeþitli türden anlatýlardan soyutlamalar oluþur. Soyutlamalar, baskýn anlatý y
ini takip edip, kahraman ve seyirci arasýndaki hedeflenen iliþkiye ve anlatýnýn baskýn ses
ine ve erekselliðine yoðunlaþýr. Örneðin trajediler, beceri ve bilgi olarak seyircilerden ü
kahramanlarla ilgilidir. Trajik kahramanlarý beðenmemizin, onlarýn düþüþüne korku ve acýmay
amýzýn sebebi, Aristoteles kadar geçmiþe uzanan bir geleneðe göre, budur. Romans, bir ana t
olarak, bir arayýþ hikâyesidir; bir kiþi ya kendi kimliðini ortaya çýkarmaya ya da ken-
223
di halkýný -büyük bir felaketten deðilse bile- kötü bir duruma düþmekten kurtarmaya çalýþý
maný onun gerçek karakterinin ortaya çýkacaðý bir dizi denemeden geçer. Anlaþýlmasý en zor
lki de Komedidir. Sadece bir komedinin komik bir þey, bizi güldüren bir þey olduðunu düþünm
ne kadar kolay olduðunu akla getirin yeter. Komedi ana türü, ötekilerin aksine, dýþarlýklý
igürün bir cemaate girmesiyle ilgilidir ve bu yüzden kahramaný daha baþtan "öteki" olarak d
mgalayan niteliklerin bir kefaretini içerir. Alay/Hiciv ana türü, seyircilerin açýk bir biç
mde kahramandan üstün bir mevkide olduðu ve baskýn toplumsal kurumlarýn eleþtirisini bekled
miz anlatýlarýn girdiði türdür.
Ana türlere baktýðýmýzda Matrix'in sorunsuz bir þekilde bir romans olarak sýnýflandýrýlabi
Bir. arayýþ anlatýþýdýr ve birçok arayýþ anlatýsý gibi üç klasik temayý içerir: keþif, har
ramanýn ortaya çýkmasý, iyi insanlardan ibaret bir topluma yönelik bir tehdidin tamamen or
tadan kaldýrýlmasý ve nihayet ait olduklarý toplumun onlarý tehdit eden þeytani güçlere gal
masýný hem iþaret hem sembolize eden kadýn ile erkek kahramanýn romantik birleþmesi.
Matrix'in bilerek kaçýndýðý þey ise kendimi herhangi bir mutabakat tek türe veya alt türe
irmemektir. Mutabakat türleri [Con-sensus genres], filmler hakkýnda konuþurken en kola
y aðzýmýza gelen isimlerdir. Bildik örneklerin arasýnda þunlar vardýr: dedektif filmleri, a
yon filmleri, korku filmleri, gerilim filmleri, bilim kurgu, müzikal-ler, romantik
komediler, Westernler, kýlýç filmleri, savaþ filmleri, biyografik filmler, kolej filmle
ri. Fakat, eleþtirel yazýnda bir filmin hangi türe girdiði konusunda kesin bir mutabakat
olduðunu söylemiyoruz. Kimi tür kuramcýlarý, bir türü ötekinden ayýran özellikler olarak o
llere, ikonografiye, karakter tiplerine ve kurguya önem verir. Ötekiler ise tüm tür film
lerinin ikonografilere bakarak sýnýflandýrýlacaðým söyler. (Oysa ikonografi gangster filmle
için geçerliyken, bi-
224
yografik filmler için geçerli deðildir). Bazý türler isimlerini seyircide uyandýrmak isted
kleri tepkiden alýrlarken -örneðin korku- diðerleri aksiyonun düzenleniþinden ve geçtiði ye
-örneðin Western- diðerleri ise ikonografilerinin aksine kendilerinin en çok göze çarpan öz
iklerinden, örneðin müzikalden alýrlar. Linda Williams gibi diðer kuramcýlar mutabakat türl
ni örneðin melodramý, korkuyu ve pornografiyi "beden türleri" terimiyle birleþtiriyor. Bu
türleri bedensel eriþim, aþýrýlýk, sapýklýk temel fantezi ve geçici fantezi sýnýflarýna ayý
ams korku filmlerindeki bedensel eriþimi þiddet terimleriyle, aþýrýlýðý aþýn þiddet veya ka
e açýklar. Willi-ams'ýn "beden türleri" nosyonu, hem korku filmleri gibi bildik tür bilgim
izden faydalanarak, hem de dikkatimizi Matrix örneðinde olduðu gibi bizi Neo'ya yönelik
tehdidin, aðýr çekim aksiyon sahnelerindeki stilize beden hareketlerinin, Neo'nun bede
nsel þiddet tehdidini kontrol altýna aldýðý son sahnenin Romantik kahraman olarak gerçek ro
bir son teyidi olmasýnýn yenilikçi yapýlandýrýlmasýna dikkatimizi çekerek mutabakat türü s
keser.
Bir Karýþýk-Tür Filmi Olarak Matrix
Herhangi bir eleþtirisi yazýsýnýn size gösterebileceði gibi Matrix, yaygýn kabul görmüþ öz
, yapýsal unsurlardan mutabakat türleri ve alt türlerine ait çeþitli temalardan faydalanýr.
Fakat kanþýk-türün nasýl tanýmlandýðý bir eleþtiriden ötekine deðiþir. Örneðin Spli-cedonli
'ý (http://www.spliceonline.com/99re-views/Matrix.html) Matrix'e "sanal gerçeklik bi
lim kurgu korkusu" diyor ve böylece filmi örneðin Disclosure (Barry Levinson, 1994) gi
bi bilim kurgu olmayan sanal gerçeklik korku filminden ayýrýyor. Sa-lon.com'dan Andrew
O'Hehir, dikkatleri Matrix'in, örneðin John Wo-o'nun filmlerini, Alien serilerini,
Terminator serilerini ve elbette Bla-de Runner'ý dahil eden birçok gönderimi Avrupa sa
nat filmlerinin
225
süzgecinden geçiren sinema tarzýna çekiyor. O'Hehir Matrix'in bütün bu filmler olduðunu, a
amanda bir bilgisayar oyunu, Zen Budiz-me bir giriþ, bir Yeniden Doðuþ meseli olduðunu d
a ekliyor. Bu Matrix'in bir karýþýk-tür olmadýðýný gösterir. O, ayrýca, kendi çeþitli anlat
dan alýnmýþ çekirdek temalarýn kapsayýcý bir karýþýmýný kullanýr.
Bütün tür filmleri, bildik olanla yeni olan arasýnda bir dinamizm tesis etmek zorundadýr.
Matrix bu problemi pastiþle, yani çeþitli mutabakat türünden ve alt türünden özellikleri t
bir kurguda yeniden monte ederek çözer. Yeniden monte etme, aslýnda, onun ana tür düzeyind
e baþlar ve türlerle alt türlerin birleþmesiyle oluþmuþ kurgu boyunca devam eder. Bu, en aç
mde kendini, bir tutam Wes-ternle birlikte, aksiyon, bilim kurgu ve korku gibi m
utabakat türleri tarafýndan standart bir biçimde birleþtirilen temalarla, alt türlerin taný
layýcý özelliði olan kovalanan masum gerilimi (Thomas Anderson veya Neo hiçbir þey deðilse
e bir masumdur ve kovalanmaktadýr) ve Matrix'e baieyi andýran kavga sahnelerini kaza
ndýran Hong Kong dövüþ sanatlarý aksiyon film temalarýnýn içerilmesinde gösterir. Bahsettið
iki anahtar alt türün ana özellikleri, yalnýzca kahramanýmýzýn Ajanlar tarafýndan tam anlay
denlerle kovalanmasýný garantine almakla deðil, ayný zamanda Neo'nun nihayet O olduðunu doð
ulayan, sonuna kadar stilize edilmiþ bir dövüþ ustalýðý sunarak filmin gerilimine katkýda b
r. Ana tür, mutabakat türleri ve alt türlerinin yanýnda Matrix'in iki ana kurucu öðesi geri
im (Neo'nun, Morpheus'un ve Trinity'nin baþýna ne gelecek?) ve gizemdir (Matrix nedi
r?).
Romans ana türü Matrix'e arayýþ motifini verir. Aynca bizim için kahramanýn baþta ait oldu
fark etmediði tehdit altýnda bir toplumu kurtardýðý düþmüþ bir dünya fikrini verir. Herhald
n filmi özelliklerini gösterme konusunda türler arasýnda en baþta gelen Western türü de, bi
abancýnýn toplumu þeytani güçlere karþý koru-226
mak için daha kapsamlý bir toplumsal iyi adýna eylemde bulunma yeteneðini keþfettiði temel
Romans motifinden hareket eder. Matrix Western türüne gönderimlerde bulunarak, bilim k
urgu filmlerini, daha önce Star Wars (George Lucas, 1977) tarafýndan bariz bir biçimde
kurulmuþ olan bir baðlantýyý sürdürerek en çok bilinen Amerikan film türüne baðlar. Gelgel
ix filminin Western'e gönderimlerle dolu olduðu açýk olsa da, bu gönderimler geçicidir. Neo
ile Ajan Smith arasýndaki metrodaki son çarpýþma sahnesi ikonografik açýdan Western tabanca
sahnelerinin öz be öz torunudur; fakat Thomas Anderson, örneðin John Wayne'de vücut bulan
tipik Western kahramaný deðildir. Daha ziyade, Romans türü geleneðine giren ve Luke Skywal
ker'dan farklý olarak bir acemi, Western kahramanlarýnýn ku-surlaþtýrdýðý bir yetenekleri g
me eðitiminden geçmesi gereken biridir. Bununla birlikte týpký ondan eski Western kahram
anlarý ve Luke gibi adaleti gerçekleþtirme görevine atanýr ve böylece temelden saðlýksýz ve
ik bir toplumda kanunun ve düzenin gücü haline gelir.
Kuþkusuz, Matrix filminde iþleyen en baskýn mutabakat türü, bilim kurgudur. Tersütopik bir
gelecek dünya tehdidi bilim kurgu türünün alameti farikasýdýr. Özellikle teknolojinin insan
mliði üzerindeki etkisi söz konusu olduðunda. Birçok tür filmi - Western'i bilim kurguya ba
yan bir anlatý paradigmasý olarak- iyi kötü arasýnda bir mücadeleyi içerir. Bilim kurgu, þe
güçleri anlaþýlmaz ve tasavvur yeteneðinin ötesinde betimlemesiyle Western filmine nal top
atýr. Ýyi ve kötü arasýndaki -Neo, Trinity, Morpheus ve onlarýn tayfalarýný Matrix ve Ajanl
rþýsýna çýkaran- savaþ, bildiðimiz diðer bir bilim kurgu temasýna, örneðin beþeri medeniyet
ini yeryüzünü yok edecek, böylece küresel boyutta bir veba getirip teknolojinin efendiliðin
sonunda insanlýðý hem fiziksel hem ruhsal olarak köle yapan in-
227
san-dýþý zekâlarýn eline verecek kadar geliþtirilmiþ olmasý fikrine dayanmaktadýr.
Bilim kurgu türünden alýnmýþ bu özellikler, bizden genellikle korku filmlerini çaðrýþtýran
k hayal etmemizi ister. Jelatinimsi bir sývýyla dolu -örneðin Invasion of the Body Snatc
hers (Don Siegel, 1955; Philip Kaufman, 1978) gibi çeþitli bilim kurgu ve korku film
lerine kadar geriye giden bir motif olan- kozalarda mahkûm olmuþ insan imgesi, Matri
x ile bilim kurgu ve korku filmlerinin kesiþme noktasýnda bulunan diðer filmleri birbi
rine baðlar. Dahasý bilim kurgu ve korku filmi arasýndaki söz konusu birleþme, Matrix'in t
emel fikri olan sanal gerçeklik ile fiiliyat arasýndaki kafa karýþýklýðýyla iyice güçlendir
r dünyasýnýn sadece bir yanýlsama olduðu fikrinden þimdiye kadar birçok film faydalanmýþtýr
in farký, bu bildik temayý kozalarda yaþayan insanlarýn tecrübe etmeye programlanmýþ oldukl
ir sanal dünya resmederek geliþtirmektir. Bu sanal dünya bizimkinden çok farklý olmayan, f
akat çaðdaþ varoluþun -ruhsuz mega-þirketlerden, deri ceket gece kulübü kültürüne, zengin k
le kenar mahalledeki gettolardan gelen toplum dýþý insanlar arasýndaki zenginlik farkýna-
soðuk unsurlarýný vurgulayan bir dünyadýr. Romans ana türüyle bilim kurgu mutabakat türü ar
derin türsel baðlantý, bizzat Matrix'in doðasýnda görülebilir: düþmüþ dünya olarak Matrix,
ardýndaki metaforik çöl, zeki makinelerin yönettiði dünya ve Tanrý'nýn ölümü. Gerçekten de
da Matrix insan hayatýnýn, anladýðýmýz kadarýyla, "kökeni"dir. Matrix'te insan hayatý hem y
osunun sapýk bir parodisini, hem de Fran-kenstein (James Whale, 1931) gibi korku f
ilmlerinde hayatýn yaratýlmasýný yankýlar. Filmin baþýnda masum, fakat kendi varoluþunun an
etme arayýþýna önceden baþlamýþ biri olarak resmedilen Tho-mas Anderson, bizim için özdeþle
Bu sayede Morphe-us tarafýndan Neo ile ayný anda Matrix gerçeðinin içine itiliriz.
Matrix hem bilim kurgu hem korku filmleri tarafýndan paylaþýlan
228
gözde bir temadan daha faydalanýr: insan bedenine tecavüz ve onu ele geçirme. Bu fikirl
er Matrix filminde birçok sahnede görülebilir: Neo'nun içine yerleþtirilen izleme cihazý, M
rpheus'a yapýlan iþkence, bulup yok etmek için programlanmýþ olan araçlar, dünyanýn bilgisa
r tarafýndan üretilmiþ bir sanal gerçeklik olduðunun keþfi, gelecekte yaþayan korkunç toplu
insanlarý sanal bir varoluþta esir aldýðýnýn ortaya çýkmasý. Bizzat Neo tümüyle insan olma
azla bir þeydir. Matrix'te iki farklý insan türü olmasý çarpýcýdýr: "sahiden" insan olanlar
, Morpheus, Trinity ve diðerleri gibi -bilgisayarlarýn yükleme programlan sað olsun- ins
an varoluþunda yeni bir aþamayý temsil eden diðerleri.
Matrix'in diðer filmlerden ayýran en önemli yanlar, onun görsel üslubu ile seyircinin gid
erek daha ayrýntýlý olarak tasarlanmýþ ve gerilimi artan aksiyon sahneleri aracýlýðýyla fil
yoðun bir þekilde dahil olmasýnýn bir bileþimini oluþturur. Film boyunca eksilmeyen gerili
ve üslup arasýndaki çifte odaklanmayý, filmin çekimi ve montajýndan, sahneleri kullanýþ bi
n, karakterlerin kýyafetlerinden, gözlüklerden ve silahlardan, kahramanlarýn yanýk ten ren
ginden ve atletik vücutlanndan kolayca anlayabiliriz. Matrix filminin bize üslubun a
nlatýya galebe çalmasýný gösterdiðini "düþünmek için birçok nedenimiz var. Bu konuda herkes
deðil. Örneðin bazý eleþtirmenler filmi daha ziyade bilim kurgu öðeleri dolayýsýyla gökler
akat bu bize sadece bilim kurgunun ayýna bir özelliðinin onun "Hayatýn anlamý nedir?" ve "Ý
san olmak ne anlama gelir?" gibi Büyük Sorular üzerine odaklanmasýdýr. Bilim kurguyu biliy
or olmamýz demek, bu sorularýn Matrix tarafýndan da sorulmuþ olmasýna þaþýrmamamýz gerektið
gelir. Ne var ki bu, Büyük Sorularýn felsefi olarak bir önem arz edecek þekilde ortaya atýl
lamýna gelmez. Ne de filmde felsefi önem arz eden cevaplan bulunduðu.
Popüler eðlence anlatýlarýna felsefi bir bakýþ açýsýndan bakmak belirli bir hassasiyet ger
. Eðlence anlatýsý denilen her þeyi deðer-
229
siz felsefi ilgiler olarak bir kenara itmek, açýkça sadece felsefi kibri gösteren bir þey
dir. Öte yandan, bütün eðlence anlatýlarýnýn felsefi ilgilerini haklý çýkarmak da o kadar k
ir. Peki, bu durumda, Matrix'e nasýl yaklaþmalý. Peter Jones çeyrek yüzyýldan fazla bir sür
e, Felsefe ve Roman adlý kitabýnda, edebi metinlerin ve edebi yazarlarýn, felsefi söylem
e þahsen dahil olmayan insanlar olmasýna raðmen, felsefi açýdan ilginç bir takým sorular or
a atabileceðini net bir þekilde açýklamýþtýr. Jones'un hareket noktasý felsefecilerin edebi
etinlerini her zaman felsefi sonuçlar çýkaracak þekilde okuyabileceðiydi. Jones'un örnekler
dünya edebiyatýnýn büyük eserlerinden alýnmýþtý: Anne Karenina, Karamazov Kardeþler ve Yit
arýn Peþinde bunlardan sadece bazýlarýdýr. Ýlk bakýþta Matrix'in de bu edebi devlerden biri
t olduðu düþünülebilir. Matrix'i, Jones'un, örneðin Proust'un klasik eserini ve diðerlerini
aldýðý gibi ele almak, filmdeki önemli felsefi temalarla önce bir güzel dalga geçmeyi ve so
onlarý, týpký Jones'un Proust'ta bilgi ve yanýlsama konulanný incelemesi gibi, adamakýllý
felsefi düþünüme davet etmek gerektirecektir. Yani Matrix'in onaya attýðý sorulan felsefec
rin ciddiye alýp düþünmesi olanaklý görünüyor. Fakat Matrix'in karýþýk-tür filmin eksiksiz
yor olmasý, felsefi bir incelemenin gerçekten deðip deðmeyeceðini sorusunu akla getiriyor.
Ýsterseniz þunlara hemen bir bakalým.
Matrix ve Edebi Tür Film
Mutabakat türlerinin ve alt türlerinin aþýrý çeþitliliðini ve herhangi bir özel film türü
bir tanýmlama sýnýflamasýný üretmenin buna kalkýþanlara sunduðu güçlükleri dikkate alýrsak
ack, kendine Northrop Frye'yi model alarak, "edebi türün ortak bir biçimde tür filmi ola
rak adlandýrdýðýmýz bütün filmleri tek bir sýnýf al-
230
týnda toplayýp" toplayamayacaðýný düþünmeyi seçiyor. Sobhock, sonuç olarak, Western ile ký
asýndaki farkýn veya biyografik film ve kolej filmleri arasýndaki farkýn ve hatta Wester
n ve biyografik film arasýndaki farkýn, tür filmleri tarafýndan paylaþýlan ortaklýklardan d
az olduðunu ileri sürüyor. Sobschack'ýn hamlesi, türlerin "öne-çýkar" görünen unsurlarýný
irmek hiç bir þekilde bir türü ötekine baðlayan temel tür özelliklerini azaltmayacaðýndan d
i kalýtsal olarak iç içe geçmiþ türler olarak ele almamýz gerektiðini söyleyen fikri meþrul
filmi tür filmi yapan veya yapmayan fark nedir? Ýlk olarak, tür filmleri bir hikâye üzerin
e odaklanýr, "filmin dýþýndaki bir meseleyle deðil." Ýkinci olarak tür filmleri her zaman i
adamýn ve kötü adamýn kim olduðunu bize önceden bildirir. Üçüncü olarak, Shobchack, tür fil
klide dayandýðým kabul etmekle beraber, Northrop gibi, "gerçek hayatý" deðil, diðer filmler
aklit ettiklerini ileri sürüyor. Dördüncü olarak tür filmler "özlü biçim duygusu"ndan, yani
an hareketle tanýmlanabilir. Tür filmlerinde kurgu, sahne ve psikolojiye dair gözleneb
ilir ayrýntýlarý uzun süre düþünmeye imtiyaz tanýr. Kýsaca, "ne olduðu", niçin sorusundan d
. Beþinci olarak, tür filmlerindeki karakterleþtirme, her zaman bir tür özet kullanýlarak y
pýlýr Sobchack þöyle söyler: "Bir karakteri söylediklerinden ve yaptýklarýndan deðil, giydi
en tanýrýz." Shobchack 1975'te kostümlere dair bu satýrlarý yazarken, yirminci yüzyýlýn son
i moda dergilerinden fýrlamýþ aksiyon film kahramanlarýyla ilgili olarak tam tersinin söyl
enmesinin gerektiðini pek görememiþ olabilir. Fakat bu beþinci noktada kýyafetlerle ilgili
bir yorumdan daha fazlasý vardýr. Shobchack "artýk seyirci tarafýndan tanýnan bir karakte
rin ufak tefek olanlar haricinde hiçbir þekilde deðiþmeyeceðini" söyler. Bu, Matrix'in Morp
eus, Trinity ve Ajanlar için fazla doðru olmakla kalmayýp, Neo gibi, bir usta tarafýndan
eðitilmiþ, sonunda onu þeytani güçlerle çarpýþmaya sürükleyecek bir kendini gerçekleþtirme
ans kahramaný olduðu için
231
deðiþemeyen, gerçek kahramanlar için de geçerlidir. Tür filmleri bu þekilde iþler.
Peki Neo'nun bir kendini gerçekleþtirme yolculuðunda olmasý fikrini nasýl anlamalýyýz? Bur
ki "kendi" zihin felsefesinin ve psikolojinin tipik olarak anladýðý þey deðildir. Neo gibi
kahramanlar herhangi bir psikolojik derinlikten veya karmaþýklýktan yoksundur. Shobc-
hack'ýn çarpýcý bir biçimde gözlemlediði gibi, tür karakterleri temelde seyirci tarafýndan
anýnabilen sabit ve dýþsal özelliklerin bir birieþmesidir. Baþka bir deyiþle, bunlar karakt
erdir ve öykündükleri þey fiilen insan bireyleri deðil, öteki karþýlaþtýnlabilir karakterle
ahramanlarý "yapabildikleriyle biz sýradan insanlardan çok üstündür; olaðan bir insan olara
landýrýlmýþ olabilirler, fakat aksiyon söz konusu olduðunda hiçbir sýnýr tanýmazlar. Bir ca
eya kötü adamda cisimleþen þeytani olaný tespit edip ona meydan okuyabilir ve onlan yenebi
lirler." Matrix'in anlatýþa! çizgisi, þeytanýn nerede yuvalandýðýný -örneðin Matrix'te- bul
u Ajanlarla dozu giderek artan savaþýndan zaferle çýkabilmesi için eðitmeyi içermektedir. H
ne kadar Neo filmin sonuna kadar kendinin O olduðunu fark etmiyor olsa da, tür filml
erinin sadýk birer tüketicisi olarak bizler, onun o olmasý gerektiðini en baþtan biliriz.
Mesele tür geleneði tarafýndan önceden çözülmüþtür. Bunun Neo'nun psikolojik kiþiliðiyle hi
tur, her þey anlatý motifleriyle ilgilidir. Neo bilim kurgu dünyasýnda bir Romans kahram
aný, Morpheus'un keþfiyle ve Ka-hin'in onayýyla gerçek güçlerini belirleyen ve ortaya çýkar
r dizi çarpýþmaya itilen ve gerçek güçleri keþfettikçe O kimliðiyle ortaya çýkacak olan mas
biri, bir acemi olduðu için Neo -Romans kahramanýnýn kendini ve rolünü anlamasýnda her zam
var olan- an-latýsal bir dönüþümden geçer, fakat bunlar psikolojik gerçeklik anlamýnda fiil
ler deðildir. Neo'nun anlatýsal çizgisi onu kenarda durmaktan Matrix'le olan kavganýn ta
m ortasýna atar. Neo anlatýsal bir paradigma olduðu kadar kendine özgü bir psikolojiye sah
ip deðildir.
232
Neo gibi karakterlerin psikolojik derinlikten yoksun olduðu eleþtirileri, onun bir
tür anlatýsýnýn kurgusuyla iliþkili olarak iþlevini ve rolünü görmekte baþarýsýzdýrlar. Eðe
ans kahramaný olduðunu bilirsek, bu filmde deðilse bile üçüncüsünde Ajanlarý ve Matrix'i al
ni biliriz.
Felsefe ve Matrix
Bu bölümün baþýnda Matrix'in metafizikten epistemolojiye, ahlak kuramýndan, din felsefesin
, toplum felsefesinden siyaset felsefesine, bilim felsefesine kadar çok fazla tema
ya temas ettiðini söylemiþtik. Romantik komediler, örneðin, þu soruyu sorarlar: "Ýyi hayat
ir?" Western ile sýký dedektif filmleri þu soruyu paylaþýr: "Toplumda adaleti saðlamak için
tür bir birey gerekmektedir?" Bilim kurgu filmleri ise "Ýnsan olmak ne demektir?" s
orusunu sorma ihtimali en yüksek türdür. Felsefi gönderimler tek bir türe mahsus deðildir.
ahasý, bütün tür filmlerinin böyle sorulan ayný ciddiyetle sorduðunu da düþünmememiz gereki
Matrix 1999 yýlýnda gösterime girdiðinde, hem üniversite koridorlarýnda hem de akademik ko
feranslarda, birbirini bulup ayný þeyden söz eden felsefeciler olmuþtur. Herhangi bir fe
lsefeye giriþ dersinde, Platon'un maðara meselinden veya Descartes'ýn Ýlk Felsefe Üzerine
Düþünceler kitabýndan söz ederseniz, öðrenciler ya hemen ellerini kaldýrýp ya da dersten so
a gelip "Týpký Matrix'te olduðu gibi, deðil mi?" demiþ olabilirler. Kuþkusuz, Matrix'te fel
efi gönderimler sayýsýz; çeþitli felsefi yorumlar ile düþünümleri hak ediyorlar. Öðrenciler
maðarasýndaki mahkûmlar tarafýndan tecrübe edilen yanýlsamalý dünyasýyla Matrix'in kozalarý
anlar arasýndaki baðlantýlarý hemen görüyorlar. Çocukluklarýný maðarada geçirmiþ olan mahkû
leri gerçeklerden ayýrt edemiyorsa, kozalarda esir insanlar da kendilerinin bilgisay
ar programcýsý veya hacker olduðunu sanýyorlar. Öðrenciler ayrýca Neo'nun bütün her þeyin s
233
dece bir rüya olduðu gerçeði karþýsýndaki þaþkýnlýðýnýn Descartes'ýn Ýlk Felsefe Üzerine D
aralellikleri de hemen görebiliyorlar. Her iki durumda da Matrix'in gönderimleri öncel
ikle felsefi düþünceyi uyandýrmayý deðil, gerilimi, kaygýyý, korkuyu ve hatta dehþeti arttý
aktadýr.
Peter Jones gibi biri felsefecilerin Anne Karenina gibi kitaplarý felsefi temalarýný
yorumlamakta haklý olduklarýný iddia ediyorsa, Jo-nes'un da -týpký ondan önce ve sonraki el
irmenler gibi- tematik olarak organik anlatýlarla ilgilendiðinin farkýna varmak önemlidi
r. Buradaki genel fikir, Jones gibi -veya bu açýdan Matthew Arnold veya F.R. Leavis
gibi- birinin ciddi dikkatini celbeden hikâyelerin, bütüncül ve odaklanmýþ bir tematik çeki
baðlý olduðudur. Bunlar ayrýca üzerine düþünerek okunmayý hak eden romanlardýr. Eðer düþün
iyorlarsa, bunun nedeni onlarýn okuyucularýn sistematik olarak hikâyenin edebi dünyasýna çe
iyor olmalarýdýr. Matrix ise aksine seyircileri baþka filmlerle karþýlaþtýrma yapmaya itiyo
Tür metinler, farkýna varýlabilme konusunda, seyircilerin diðer metinlerle, diðer kabuller
le, diðer kurgularla, hatta felsefi temalarla ve metinlerle aþinalýðýna baðlýdýr. Bu yüzden
gibi metinlerin temelden merkezkaç metinler olduklarý sonucuna varmak zor deðildir -Örgüt
leyici ilke, eldeki metnin dýþýnda olanlarla baðlantýlar kurma yeteneðimize dayanýr. Öte ya
Matrix gibi filmlerin birincil anlatý aracý -aksiyon, gizem ve gerilim- seyircilere
felsefi olarak ilginç temalar ve motifler üzerine düþünmeye sevk etmez. Matrix, karýþýk tür
re bir örnek teþkil ettiði için, felsefi temalarý, en fazla, seyircinin ilgisini harekete
geçirmek için kullanmayý ümit edebilir, yoksa felsefi sorunlarýn çözüleceði bir tanýþma ort
dine amaç edinemez. Bu arada film kendi tür sorunlarýný gerçekten çözüyor: Kahramanýmýz keþ
bir acemilik eðitiminden geçiyor, nihayet kendi güçlerinin farkýna varýyor, düþmanlarýyla e
savaþlardan sað çýkýyor ve sevgilisinin aþkýný istemeye geliyor. Bu temalar anlatý-
234
nýn kendisi kadar eskidir.
Göstermeye çalýþtýðýmýz þey, Matrix'te bulunan felsefi gönderimlerin, anlatýsal önemlerini
rasýndan, temel belirleyici türü olan Romanstan aldýðý duruþundan ve mutabakat türleri ile
lerinin kendine özgü bir karýþýmý olmasýndan aldýðýdýr. "Ýnsan olmak ne demektir?" Bu iyi b
a iyi bir sorudur, fakat, en iyi cevaba, psikolojik kiþiliklerden ziyade karakteri
önceden belirlenmiþ ve deðiþmeyen özelliklere sahip kahramanlar olduðunu iddia ettiðimiz b
tür filmi kahramanýnýn yakýndan incelememesiyle ulaþýlamaz. Matrix felsefi öneme sahip soru
sormaktadýr; fakat amacý, bir cevap olarak herhangi bir açýklama veya felsefi sav sunma
k deðildir. Bu nedenlerle, Matrix'in tartýþmasýz bir þekilde bir tür filmi olduðu sonucuna
oruz ve olsa olsa bir sanal felsefe örneði.
235
Sahne 3
Matrix'i Yapý-Bozumuna Uðratmak
17
Keanu'ya Nüfuz Etmek/Girmek (* penetraiton: kelimenin sözlük karþýlýktan, içine iþleme, nü
e, girme, sokma, tesir; feraset, zekâ, anlayýþtýr. Yazar penetraiton kelimesini bir uçta nü
uz etme ve öteki uçta fiziki anlamda girmek, delmek ve cinsel duhulün bulunduðu bir sark
aç yörüngesinde kullanýyor. Dolayýsýyla anlam bazen bir uca bazen diðer uca yaklaþýyor. Fak
n aynýdýr. Bu eksenden ayrýlmamaya çalýþtým.): Yeni Delikler, Eski Teraneler
CYNTHIA PREELAND
Matrix ve eXistenZ ayný yýl gösterime girdiler (1999) ve sýk sýk karþýlaþtýrýldýlar: Her i
elliðini bilgisayar üretimi yanýlsamalar ve gerçeklik katmanlarýndan alýyor. Burada iki fil
arasýndaki birkaç temel fark üzerinde yoðunlaþmak istiyorum. Feminist bir felsefeci olara
k beni ilgilendiren bir fark, bu filmlerin insan eti ve bedeninin deðerine dair bi
rbirine karþýt betimleri benimsemiþ olmalarýdýr. Bu, onlarýn ikinci bir farkýyla, yani, sey
ilere olan tavrýyla iliþkilidir. Ýkisine birden baktýðýmda eXistenZ'in daha tatmin edici ol
uðunu görüyorum. Ýzin verirseniz görüþlerimden bahsedeyim.
Kahramanlarý fiziksel gerçekliðin etrafýndan dolaþmaya daha fazla muktedir oldukça, Matrix
insan etinin üstesinden gelmeye dair saf bir fantezi yaratýyor. Kahraman, "nüfuz edil
miþ/girilmiþ" ve baþkalarýna baðlý olmaktan, kendi kendini kontrol eden ve geçirmez -hatta
nlarý bile- bir varlýða dönüþüyor. Matrix bedenin (gerçek, deðiþen, et ve kandan oluþan) ko
leceði ergenlik korkusu-
239
nu gösteriyor. Bu fantezi, otonomi ve zihinsel güçler talep eden ve tuhaf davranan ge
nç oðlanlara hayli yakýþan bir fantezidir. Oysa eXis-tenZ'teki bedenler, özellikle filmin
kahramaný için, saldýrýya açýk ve ötekilere baðlýdýr. Bu filmin canlý nüfuz etme/girme ve b
antý sahneleri bedenlerin hem keyif verici hem tiksindirici olabileceðini gösteriyor.
Bedenler (ve beyinler) bir insaný nakledildiði yerde býrakabilir veya zarar verici ola
bilir ve yaralanabilir.
Her iki film de sanal gerçekliðin ne kadar þeytani olabileceði üzerine düþündüðü için, sey
emanýn "sanal gerçekliði" ile nasýl iþtigal edeceðini ele almanýn birçok açýk yolu mevcuttu
nZ, filmde gördüðümüz herhangi bir þeyin "gerçek" olup olmadýðýný soran bir eþek þakasýyla
lde ilerler. Oysa Matrix insanlarý yanýltýcý düþlerinden kurtaran bir kurtarýcý kahramanla
. Film her ne kadar insan vücutlarýnýn kaþýkla beslendikleri bir durumdan kurtarmayý yüceli
, ironik ve iki yüzlü bir biçimde, izleyicilerini koltuða yapýþtýran özel efektlerle dolu b
apist] fantezi üreterek kendi sanal gerçekliðine tutsak eder. Ben eXistenZ filmindeki
oyun katmanlarýnýn oyuncul zekâsýný tercih ederim.
Araþtýrmak istediðim iki tema baðlantýlýdýr. eXistenZ, sanal gerçekliði bir film yapýmcýsý
kýyaslayarak, gerçek insan (veya öteki) bedenlerin çaðdaþ filmlerin baþtan çýkana vizyonlan
zafi yerini sorgular. Çünkü eXistenZ, hem kahramanlarýna hem seyircilerine sakatat halin
de, bazen tiksindirici formlarda etle yüzleþtirir; bedenden zihinsel kaçýþ fantezilerini b
eslemez. Bu filmi hem beyinlere hem bedenlere sahip varlýklar olarak gizilgücümüzün, femin
istlerin potansiyel anlamýnda Matrix'tekinden çok daha özgürleþtirici bulabileceði, daha ça
ir görüsünü öneren bir film olarak anlýyorum.
Bedenler, Zihinler ve Cinsiyetler
Matrix kendi yýldýzlarýna belirli bir bakýþý fetiþleþtiriyor. Filmin sanal dünyasýnda, ins
gerçekliði, parlak siyah deriler veya la-
240
teksin çok iyi koordine edilmiþ bir bütünlüðüyle örtülmüþtür. Oysa eXistenZ bu gerçekliði
donanýmýn'- kanýnda ve irininde sergiliyor. Bu farklar filmlerin birbirine benzer gir
iþ jeneriklerinde de açýktýr. Her ikisi de malumat parçalarýndan inþa edilmiþ bütünler meta
anýr. Matrix'teki parçalar bilgisayar kodlarýnýn fragmanlarý, siyah bir ekranda parlayan y
eþil harfler ve rakamlardýr. eXistenZ filmindeki parçalar belirsiz bir þekilde akla mikr
oskop altýnda bakýlan hücre yapýlarýný getiren pembe, krem ve altýn renkli biçimsiz gölcükl
radaki metafor mekanik deðil biyolojik, dijital deðil benzeþtir.
Bugüne kadar birçok feminist felsefeci, batý felsefesinin, bedenlerinden, kan ve ette
n ibaret gerçekliklerinden zihinsel kaçýþ arayan erkeklere ait bir macera olduðunu iddia e
tmiþtir. Platon'un da dahil olduðu bu tür erkekler, aþkýn Formlardan ibaret bir dünya tarif
den Augustine ve Aquinas, cennette ruhlarýn saflýðýný umut ederken, Des-cartes kimliðini be
en olarak deðil, ruh olarak tesis eder. Düþünme ve hissetme arasýnda keskin ayranlar çizmek
yine bu geleneðin bir parçasýdýr. Erkekler geleneksel olarak akýlcýlýk ve "yüksek" zihinsel
kelerle, kadýnlar beden, duygular ve çocuk doðurma ve bakma gibi "aþaðý" melekelerle iliþki
dirilmiþlerdir. Bu zihinci [mentalistic] ön yargý, yine, Matrix'in hiç kuþkusuz bir biçimde
erkek olan bakýþ açýsýnda kendini belli eder.
Cinsiyet rolleri açýsýndan iki film arasýndaki farklar, dikkatimizi erkek kahramanlarýna
yoðunlaþtýrdýðýmýzda daha net bir hal alýr. Filmin yýldýzlan bugünün en çok aðýz sulandýran
nu Re-eves ile Jude Law. Bu erkekler Clark Gable veya John Wayne gibi ma-ço albeni
ye sahip erkekler deðillerdir. Keanu/Neo, onu ilk, uyurken gördüðümüzde uzun kirpikleriyle
ir kýz kadar "güzel"dir. Bembeyaz
241
bir teni vardýr (hatta filmdeki baþka bir karakter onun beyazlýðý hakkýnda laflar eder) ve
kýlsýzdýr. Bir dansör gibi zarif hareket eder. Ju-de/Ted bir heykeltýraþýn elinden çýkmýþ e
erine ve imre-nilesi kirpiklere sahiptir. Ýnce üst dudaðý ona somurtkan bir ifade verir.
Her iki kahraman da güçlü (ya da güçlü görünen) ve ara sýra onun hareketlerini yönlendirer
iði alan kadýnlarla eþleþtirilmiþlerdir. Bazý anlarda her ikisi de korunmasýz, kendine güve
ve -en önemlisi- nüfuz edilmiþ/girilmiþ olarak gösterilirler. Bu erkeðe nüfuz etme/girme sa
leri veya erkek bedeninde yeni delikler açmalar açýklanmaya deðer.
Keanu'ya Nüfuz Etmek/Girmek
Matrix filmindeki ilk nüfuz etme/girme sahnesi makine yönetimindeki yanýlsamanýn þeytani
Ajanlarýnýn, Matrix'in Neo'yu yakaladýðý ve sorguya çektiði anda yaþanýr. Onu baðlayarak ak
ri bir yaratýk olan dinleme cihazýný acýlý ve tüyler ürpertici bir operasyonla göbek deliði
e þýrýnga ederler. Daha sonra kadýn kahraman Trinity ve Matrix'e direnen diðer radikal gru
p, lider Morpheus'a götürmeden önce dinleme cihazý/böceðini Neo'dan çýkarýrlar, bu baþka bi
me sahnesidir. Böceði Neo'nun göbeðinden emsin diye silah benzeri bir aygýt kullanýrlar. On
ar çýkarýrken, Neo acýyla çýðlýk atar.
Bundan sonraki girme sahnesi muhtemelen filmin en rahatsýz edici sahnesidir. Neo
Morpheus tarafýndan uzatýlan "kýrmýzý" hapý seçtikten sonra, insanlarýn içinde bulunduklarý
hþetengiz bir görüntüsüne tanýk olur. Böceðimsi "makine-hemþirelerin" baktýðý, ra-himsi tüp
y olarak muhafaza edilen sayýsýz çýplak insan bedeni görür. Herkese, tahminen onlarý besley
ve artýklarýný temizleyen bir sürü tüp sokulmuþtur. Kýlsýz pembe bedenler iðrenç ve korunma
u bedenlerin her tarafýna fiþler, kablolar sokulmuþtur. Neo korku içinde soluðunu tuttuðund
, hemþire -bö-
242
çeklerden biri onun kablolarýný ve fiþlerini parçalar gibi çýkararak "sifonu çekmeye" hazý
eo bir doðum-bedeniyle kaygan bir tüple atýlýr, muhtemelen sýklaþtýrýlmak üzere.
Kurtarýlýr, Neo daha nazik ve hoþ bir girme sahnesinde görünür. Yine, Keanu'yu masanýn üst
rgilenmiþ çýplak vücut olarak görürüz. Bu sefer, vücuduna yavaþça salman akupunktur iðneler
daki girmenin huzurluluðu ve iyiliði, arka planda çalan dini koro müziðiyle vurgulanýr. Mor
heus Neo'nun kaslarýnýn geliþtirilmesi gerektiðini, onlarýn hiç kullanýlmadýklarý için çökm
h bir de biz sýrt üstü uzanýp kaslarýmýzý güçlendiren iðnelerle birlikte serin bir uykuya d
Bu filmde Neo öyle özel biridir ki, her þeyi bir çýrpýda öðrenir. (Fiziksel þeyler, yani a
a ve saf olan Neo/Keanu'nun kendinin, insanlýðýn Matrix'teki özgürlüklerinin kefaretini öde
ek "O" olduðunu anlamasý biraz zaman alýr). Anýnda programlama ve "yükleme" aracýlýðýyla, M
'un küçük devrimci hücresi en yakýþýklý, en çoðu hak eden, en zeki olanýna bilgiler ve bece
ca iletilir. Bu bir insanýn ensesine büyük bir "fiþ"in sokulmasý anlamýna gelir. Böylece, b
an sonraki girme sahnesinde daha fazla þiddet vardýr ve Neo baðlantý cihazý ensesindeki de
liðe zýnk diye çakýldýðýnda korkar. Sanallaþtýnlmýþ fiziksel eðitim sayesinde Neo, çaba gös
nine iletilen beceriler edinir. Bu psikokinetik yetenekleri çabuk öðrenir, terlediðini b
ile görmeyiz. Her ne kadar açýkça korkutucu olsa da, ense fiþleri bir daha asla vurgulanma
z ve baþka bir fýþ takýlma sahnesi görmeyiz; daha ziyade grup üyeleri koltuklarýna yaslanýr
e biz acý ve þiddete gerek kalmadan fiþin takýlabileceðini varsayarýz. Bu fiþler kolay gire
iþlerdendir. Ýnsanlarý Matrix'e yeni bir farkýndalýkla gönderirler, bu farkýndalýk onlarý i
uzaklara sýçramaya, sürülerle düztaban polisle kavga etmeye muktedir kýlar.
Sonunda hakkýnda konuþmak istediðim son nüfuz etme/girme sahnesine geliriz. Neo'nun bed
eni Ajanlarla çarpýþmasý sýrasýnda mer-
243
milerle delinir. "O" olmasýna raðmen (belki O olduðu için) Neo acý çekmek, hatta ölmek zor
adýr. Fakat Trinity (Kutsal Ruh?) gemide kalan hareketsiz bedenine onu sevdiðini iti
raf edip Kahin'nin onun seveceði erkeðin O olacaðý kehanetini, bu yüzden gerçekten ölmüþ ol
dayarak ona can üfler. Neo büyülü bir þekilde hayata yenilenmiþ bir özgüvenle döner, öyle k
dýran Ajanlar bile telaþlanýr. Daha önceki sahnelerde mermilerden kaçma konusunda olaðanüst
yetenek sergilemiþtir, artýk mermilerden etkilenmez hale gelmiþtir, hatta onlarý havada
durdurabilir.
Bu yeni, kurtarýcý Neo imasý, onun fiziksel olarak kusursuz ve bozulamaz olmasýna yönelik
tir. Artýk bir bakýþta duvarlarýn ötesini görebildiði Matrix'te bu þekilde hareket eder. Ma
sinirsel-etkileþimli bir simülasyondur; eðitim programýnda kullanýldýklarýna göre, belli ki
imülasyonlar faydalýdýr. Bütün simülasyon sahnelerinde Keanu uzamýþ saçlarýyla, hiçbir ense
ve adý artýk kötüye çýkmýþ olan uzun, siyah bir paltoyla daha bir yakýþýklýdýr. Ýhtiyacý d
ahý kuþanmýþ olarak Ajanlarýn mermilerinden sýyrýlýr. Bu mükemmel, heyecan verici, unutulma
/Neo bütündür, kapanmýþtýr, hiçbir açýðý veya kusuru yoktur, hiçbir þekilde korunmasýz deði
andan oluþan fiili bedeniyle hiçbir fiziksel iliþkisi kalmamýþtýr. O etin fiziksel gerçekli
geride býrakmýþtýr.
Bahsetmeye pek deðmez, fakat Trinity karakteri (Carrie-Anne Moss) bu filmde tipik
yardýmcý roldedir. Filmin baþýnda bu 'küçük kýz'ýn onlarca polise meydan okuyup, sonunda k
hne ona dair vaatlerle doludur. Neo onunla karþýlaþtýðýnda takma adýndan tanýdýðý o zeki ha
olduðunu öðrenince þaþýrýr (Trinity, bütün erkekler gibi, der). Fakat bu açýlýþ hamlelerin
ity yan kadýn rolünü benimser. Bir iki sahnede becerisine tanýk oluruz, fakat bu ünlü hacke
bilgisayar klavyesinin önünde anlamlý herhangi bir þey yaparken görmeyiz (örneðin Matrix'i
odunu hiçbir zaman incelemez). Orada Neo'nun cinsel ilgisini çekmek ve
244
çok önemli kurtarma iþinde onu desteklemek için vardýr. Sarsýlmaz, asla duygularýný ifade
Neo için bildik kadýn ilgisi ve 'baðlýlýk' sergiler. Onu Neo'ya yemek götürürken, Neo'yu s
erken, hatta koklarken görürüz. Filmin sonunda Neo'yu hayata döndüren þey onun aþkýdýr. Neo
r ihtiyacýný karþýlamanýn yanýnda, tipik ba-baerkil lider olan ve insanlýðýn kurtarýcýsý ol
e deðil, oðul-figürüne bakan Büyük Baba Morpheus'a da hizmet eder.
Trinity aynca cinsel cazibe saðlamak için oraya konmuþ "be-bek"tir.(* Hayranlarýna ait
web sayfalarýnýn hýzla artmasý bunu bir iþaretidir. Sayfalardan birinde "La-teks, ateþ gücü
uvarlara aðýr çekim týrmanabilme yeteneði. Bir erkek daha ne ister?.. Daha dar bir þey giye
ez miydi?" Ýsimsiz. website: http://members.tripod.com/mptracl0/id40.htm (Carrie-A
nna Red Planet filminde Val Kilmer'ýn karþýnda benzeri bir rolü oynamýþtý).) Hayranlarý onu
l kýçý"ný göklere çýkarmýþtýr. Trinity bir yerde Neo'nun Morpheus'u kurtarmasýna yardým ede
di payýna düþen kadar adam öldürür; fakat belli ki asýl iþi dekor olmaktýr. Carrie-Anne ten
yah lateks-deriyle inanýlmaz seksi görünür. Doðru, bir yerde helikopter uçurur, takat o and
bile iþleri birbirine karýþtýrýr ve Neo tarafýndan kurtarýlmasý gerekir. En sonda iffetli
e ödüllendirilir, ama filmde zerre kadar erotizm yok; cinsellikten zevk alan tek kiþi
Cypher'dýr, tabi ki kötü adam.
Filmdeki öteki kadýn da þablondur. 'Kahin' (Gloria Poster), kabile büyücüsünün bilgeliðine
gilerine sahip siyah bir kadýndýr. Kenar mahallede yaþayan bir büyükanne gibi görünür (Size
e" diyebilir miyim?) fýrýndan yeni piþmiþ kurabiyelerle birlikte kehanetler çýkarýr. Filmin
dýnlarýný bir þablon olduðu iddiama karþý çýkacak kiþi, önce þu soruyu cevaplandýrmalýdýr:
r diþi Ajan yok? Bu filmdeki makineler bile cinsiyetçi.
eXistenT'teki Jude'a Nüfuz Etmek/Girmek
eXistenZ filminin yönetmeni David Cronenberg, bugüne kadar sýk sýk, onun en bilinen fil
mi The Fly'daki çürümüþ bilim adamýnda oldu-
245
ðu gibi, erkek bedenini olaðandýþý çarpýklarýný betimlemiþtir. Cronen-berg'in filmleri hep
selliðin ve hatta Videodrome'daki kahramanýn karýn deliðinde video kasetlerin sokulduðu bi
r boþluk açmasý gibi "vajinalaþtýrmalar"ýn altýný çizmiþtir. Bazý filmleri kesin beden-zihi
ar, örneðin Scanners'taki telepatik kahraman. Cro-nenberg kendinin "Yeni Et" dediði þeyl
e ilgilidir. Cinsiyet ayrýlýklarýnýn belirgin olmadýðý, yeni cinsel organlarýn ve yeni deli
n bulunduðu yeni bir beden vizyonuna sahiptir.(* Cronenberg bu "Yeni Et"in ne olduðu
nu bizzat açýklýyor "insan olmanýn fiziksel olarak geldiði anlamý aslýnda deðiþtirebilirsin
anlar cinsel organlanný deðiþ tokuþ edebilir ya da üremeyi cinsel organsýz yapabilir... Kad
ve erkek arasýndaki fark ortadan kalkacak ve belki daha az kutuplaþmýþ ve daha iç içe yarat
ar haline geleceðiz." Chris Rodley, ed. Cro-nenber on Cronenberg (Londra: Faber an
d Faber, revised edition 1977), s.80-82.) Karþýlaþtýrýrsak, Matrix deðiþmeyen, bildik, eski
rakterleriyle sýkýcý bir biçimde cinsiyetçi görünüyor: onu seven bir diþi ortaðýn yardým et
aman, anlayýþlý bir anacýl danýþman ve güçlü bir baba figürü.
Jude Law eXistenZ filminde, sanal oyunlar endüstrisinde bir acemi olan ve zeki bi
r tasarýmcýnýn, Allegra Geller'in 0ennifer Jason Le-igh) ürünü olan yeni bir oyunun demosun
n denemesine katýlan Ted Pikul rolündedir. Seyircilerden biri Allegra'ya bir suikast
düzenlemeye kalkýnca Ted onu kaçýrýr, Allegra onunla gider çünkü onu korumalardan biri san
ra durup neden bir "sýkýcý Halkla iliþkiler" elemanýyla esir kaldýðýný sorar kendine yüksek
ude'un sýkýcý HÝ elemaný olmasý Keanu'nun Matrix'te bir hacker ve siyahlar giyen bir savaþç
la keskin bir tezat içindedir. eXistenZ, erkek her zaman korku içinde ve kendine güven
sizken, kadýný bilgisayar uzmaný ve karar veren kiþi yaparak standart cinsiyet rolü þablonc
luðunun altýný oyar. Bu cinsiyet eþitlemeleri bu filmdeki nüfuz etme/girme anahtar sahnele
rini inceleyerek araþtýrýlabilir.
Tuhaf bir þekilde Ted/Jude kendine daha önce hiç bio-port taktýr-mamýþtýr. Bioport, bel ke
in altýna açýlmýþ olan ve "MetaEt oyun kapsülü"nden çalýþtýrýlan sanal gerçeklik oyunlarýna
246
meþini saðlayan deliklerdir. Bu kapsüller, sentetik yumuþakça parçalarýndan çýkarýlmýþ, ge
deðiþtirilmiþ, insanlar bio-portlarý-na giren etimsi göbek baðlarýyla baðlanýrlar. Ýlk girm
, Ted için bir bio-port deliði açýlmasýyla ilgilidir. Onun "diþil" rolü, bir tür histeri il
kýlýnýr. Cerrahi müdahaleye direnen Ted itiraf eder, "Bedenime girilme [... duraklama...
] yani cerrahi olarak girilme korkum var." Homoerotik kinayelerle dolu bir sahne
de kendine karaborsadan bir bioport edinir. "Gas" (Willim Dafoe) Ted'in arkasýnda
dev, büyük bir delme tabancasý kullanýr. Ted domaldýðýnda, Gas þunlarý söyler. "Bu dünyada
kaçýnman gereken tek þey, bir delik açýcýyla dalaþmaktýr." Ted'in ima edilen "diþileþtirilm
gra'nýn hemen arkasýndan Ted'in yeni deliðine, hâlâ narkozun etkisiyle hareketsizken, bir
kablo sokmasýyla iyice vurgulanmýþtýr. eKistenZ filminin anlatý eðrisi, Neo/Keanu'nun her t
rafýna kablolar girmiþ olmanýn "kötü, kirli" durumundan fiziksel eksiklik "temiz, iyi" dur
umuna terfi ettiði Matrix'ten farklýdýr. eXistenZ filmindeki sahneler, oyun kapsüllerini
n oyun portlarýna girmesini duyusal, belki kirli ve riskli, fiziksel bir þey olarak
gösterir. Porta girilme ve zevk alma, filmin imgelem dünyasý aracýlýðýyla, yemek ve seks gi
diðer normal fiziksel süreçlere baðlanýr. Oyun oynamanýn ve fiþ takýlmanýn erotik boyutlarý
nede vurgulanmýþtýr. Bir keresinde Ted Allegra'nýn arkasýna küçük bir kapsül takarken, onun
rtunu yalar. Fakat birkaç dakika geçmeden yeniden edilgenliði vurgulanýr: Allegra pantol
onunu çýkardýðýnda, Ted sýzlanýr, "Bedenim hakkýnda çok endiþeliyim... kendimi çok korunmas
um."
Sanal gerçeklik alýþkanlýðýyla cinsel itkiler arasýndaki baðlantýlar Allegra hastalýklý bi
e baðlanma saplantýsý yaþadýðýnda vurgulanýr. Kapsül kývranmaya ve kararmaya baþlayýnca, Al
asta olur ve mikrop kapar. Ne yapacaðýný bilemeyen Ted onu kapsüle baðlayan baðý keser, fak
Allegra'dan Ted'in çaresiz bakýþlarý altýnda kanlar fýþkýrýr. Bu sahne oyunlarý, erotizmini
seks
247
gibi riskli olduðu noktasýna kanýt teþkil eder. Zihnini veya bedenini bir baþkasýnýnkine b
ak veya açmak ölümcül olabilir.
eXistenZ bizi birçok sahnede kapsüllerin yapýþkansý iç iþleyiþine fýrlatarak, sanal oyun m
nin etli fizikselliðini akla getirir. Alleg-ra'nýn kapsülü bir tamir atölyesinde tamir edi
lirken, operasyon týpký bir açýk kalp ameliyatýna benzer. Baþka sahneler Beyin Zan Sistemat
kleri firmasýnýn bir kapsül montaj fabrikasýnýn kasvetli çalýþmasýný gösterir. Ted kendini,
almak, paketlemek ve etiketlemek için içinden kanlar fýþkýran kurbaða karýnlarýný ustaca ya
bulur. Filmin yapýþkan bulamaç ile sýnýrda saplantýsý Ted ile Allagra'nýn mu-tant kýkýrdaðý
r yemek getirilen restoran sahnesinde doruða çýkar. Ted'in nüfuz edilme/girilmesi mermi
olarak insan diþleri sýkan bir tür kýkýrdak silahý alabilmek için mide bulandýrýcý yemeði h
ahla yemesiyle geniþler. Neo'nun temiz, metal silahlarý ve mermileriyle tezatlýk, herh
alde bundan daha keskin bir biçimde ifade edilemezdi.
Cronenberg, Ted rolüne oyuncu bulmakta güçlük çektiðini söylüyor. Çünkü "bir kadýn oyuncun
incil rol için birçok erkek starla konuþtuðunuzda, filmde oynamaktan çekiniyorlar... çünkü
tlerin odaklanacaðý bir kadýnýn yanýnda ikinci keman olacaklarýný biliyorlar... bu hâlâ bir
olaydýr." Buradaki ters dönmüþ cinsiyet rolleri çarpýcýdýr. Tartýþmasýz bir þekilde Keanu'd
bir oyuncu olan Jude kendi kaprisli, telaþlý ve histerik rolünü baþarýyla oynuyor. Bu film
e genellikle erkeklerden oluþan ergen seyircinin özdeþleþecek hiçbir þey bulamamasýna þaþma
ekiyor. Çünkü Jennifer Jason Leigh'in oynadýðý Allerga'da Trinity gibi "bebek" diþi hacker
dir. Allegra hoþ, akýlý ve güçlü bir kadýndýr, asla ikinci role düþmez. Hatta Ted'i öldürer
tmýþ olduðu oyunu kazanacak kadar kurnaz ve rekabetçidir.
248
Filmler, Gerçeklik ve Yanýlsama
Þimdi gözden geçirmiþ olduðum girme/nüfuz etme sahnelerinin ait olduklarý filmlerin daha g
"mesajlarý" ile nasýl baðlandýðýna bir göz atalým. Hem Matrix hem de eXistenZ gerçekliðin y
iyonlarý tarafýndan aldatýlmanýn veya baþtan çýkarýlmanýn ne anlama geldiði konusunda sorul
r. Demek ki hikâye fiþ takýlmaktan bir kaçýþ hakkýnda. Neo bulaþýcý fiþlerden ve hatta merm
nden azat olmak için içgörülerini kullanýr. Sonunda Matrix'i yenip ötekilere özgürlük vaat
, onu öteki insanlann üstünde, yer çekimine aykýrý bir þekilde uçarken görürüz.
Oysa eXistenZ filminin sonunda, gerçek ile yanýlsama arasýndaki ayrýmý yapamayacak durumd
a hissederiz kendimizi. Çünkü seyrettiðimiz filmin tamamýnýn bir yanýlsama, sanal oyunun bi
enemesi olduðunu öðrenmiþizdir. Bu "dýþ" oyunun birçok yaný iç oyuna benzer ve biz seyircil
neyin gerçek neyin yanýlsama olduðuna þaþýrmýþ olabiliriz. Korkmuþ olan karakterlerden bir
a, hâlâ oyunun içinde miyiz?" diye sorduðunda bu kafa karýþýklýðý somutlaþýr.
Bu iki farklý son sinemanýn bir yanýlsamalar yaratan bir medya olarak gücünü yansýtmada ik
ilmin stratejilerini gösterir. Ýdeal olarak, tutarlý olmak istiyorsa, Matrix'in seyirc
ileri kendilerine ait daha yaratýcý seçim lehine filmlerin baþtan çýkaran yanýlsamalarýný t
e reddetmeye sevk etmesi gerekirdi. Fakat korkarým tam tersi oluyor. Film yalnýzca M
atrix'ten özgürleþmeyi kutlamakla kalmýyor, ayný zamanda heyecanlý sinematik yanýlsamalarda
eyf almayý kutluyor. Geminin Matrix dýþý ortamýnda hayatýn o kadar da güzel olmadýðýný hatý
ri ve soluktur; insanlar üþümüþlerdir ve bir bulamaç yer dururlar. Tayfalarýn saçlarý rahip
i kesilmiþtir, yýpranmýþ, berbat, onlarý biçimsiz gösteren kýyafetler giyerler. Keanu'nun h
uz hayranlarýnýn en çok sevdiði imgesi, daha ziyade simü-lasyon içinde ortaya çýktýðý anlar
uzun saçlar, ense-fiþsiz, siyah palto, havada uçuþlar. Keanu/Neo, harika hareketlerini,
249
hýzý ve öldürme gücünü ancak simülasyonlarda sergileyebilmektedir. Benim önemine iþaret et
iðim nokta, sinema dünyasýnýn daha ikna edici, daha gösteriþli ve akýlda kalýr olduðu yerdi
am o ki bu dünya simülasyon dünyasýdýr. Buna uygun bir þekilde bizim sonunda geldiðimiz dün
eo'nun "gerçek" olduðu iddia edilen bedeninin yattýðý ve Trinity ile yeni bir temas potans
iyeli içeren gemi güvertesi deðildir. Bunu yerine yakýþýklý Neo'nun Matrix'in yýðýnlarý ara
nun eteklerini savurarak yürüdüðünü, sonra bize "kurallarýn ve kontrollerin olmadýðý bir dü
e engellerin olmadýðý bir dünya, her þeyin mümkün olduðu bir dünya," vaadinde bulunarak gök
. Uçuþu, týpký sözleri gibi, insanlarýn fiziksel bedenlerinin sýnýrlýlýðýna mahkûm olmadýðý
eçilmiþ birkaç kiþinin kurallara tabi olmadýðý bir zihinsel gerçekliðin kaçýþçý fantezini b
en azýndan iþe gitmek, yeni becerileri öðrenmek için eþekler gibi çalýþmak zorunda deðille
lmin bize býraktýðý vizyon Neo'nun fiziksel gerçekliði, týpký Süperman gibi aþtýðý görüntüd
madan kaçmasý istenmiþtir, fakat bu, bizi kendi olaðanüstü görselliðiyle baþtan çýkarmaya ç
arafýndan iki yüzlü bir þekilde yapýlýr.
Oysa, eXistenZ'in oyun içinde oyundan oluþan bir doku olan kurgusu bizden yanýlsamalý g
erçekliðin normal hayata tercih edilir olup olmadýðýný düþünmemizi ister. Filmin sonunda Al
"eXistenZ" oyununda Ted'i yenmesinin, "transCendenZ" denilen baþka bir oyunun dem
o versiyonunun bir yanýlsamasý olduðunu öðreniriz. Filmimizin karakterleri rollerini tartýþ
ve olanlara gülmek için "eXis-tenZ" oyunundan çýkarlar; komik oyun eriþimleri üzerine yoru
larda bulunurlar. Birdenbir Jude'un, film boyunca kullandýðý düz Kanada aksaný yerine, ken
di normal Britanya aksaný ile konuþtuðunu duyanz. Matrix'in iki yüzlü bir þekilde, seyircis
ni yanýlsamalý bir gerçekliðe esir almak için sinematik hilelerin bir cephanesini kullandýð
de, eXistenZ oyun oynamaya sürekli olarak film yapma metaforu olarak
250
gönderimde bulunur. Bu Country Gas Station denilen yerde, Gas'ýn Allegra'ya, "Senar
yondan hoþlandým, ben de oynamak isterim, dediði yerde vurgulanýr. Daha sonra Allegra oy
un yazarlarýnýn týpký rejisörler ve editörler gibi olduðunu anlatýr. eXistenZ oyunlarýn vey
erin içine girmelerin "bizim için kötü" olduðunu söylemek gibi basit bir yargýda bulunmaz.
yüzden Matrix'in temel riyakarlýðýndan uzak durur. Ted oyun oynamanýn bir psikoz unsuru içe
diðinden kaygýlanýr, fakat eXistenZ bize ayný zamanda, Ted oyuna ara verip olaðan gerçeklið
oyuna kýyasla sýkýcý olduðunu öðrendiðinde, oyun oynamanýn saf zevkini gösterir. Matrix, in
di yarattýklarý bir gerçekliðe geri kazanmak gibi bir sözde amaca hizmet ediyor, fakat bütü
u süre boyunca seyircileri hiçbir þekilde, sadece bir film olduðunu itiraf etmediði bir ge
rçekliðin içine davet ediyor. eXistenZ tam tersine: býyýk altýndan gülümseyerek oyunlarýn a
nde delikler açýyor ve seyirciye gerçek hayattan sýkýlmýþ olduðumuz için fantezilerden zevk
týyor.
Meslekten felsefeciler her iki filmin de gerçeklik ve yanýlsama üzerine, çaylak felsefe
öðrencilerinin "Yoksa ben kendini insan sanan bir kelebek miyim?" gibisinden amatör düþünü
r sunduðunu söyleyebilir. Her iki film de insanlarýn makinelere baðýmlýlýðýna bir uyandýr.
ne arkasý görüntüleriyle DVD'leri, film müzikleri, seri olarak üretilmeleri, websiteleri il
gelen filmler, kendi baþlarýna, eðlencemiz için baðýmlý olduðumuz ve seyirciler olarak fiþ
eyredeceðimiz simülasyonlardýr. Sizce hangi film, "baðlanmýþ" zihin ve bedenlerin keyfine d
ir daha dürüst ve rahatsýz edici bir vizyonla birlikte, bu baðýmlýlýk üzerine daha fazla dü
k ediyor? Ben iki film arasýnda bunu baþaranýn sözde daha derin, yakýþýklý ve "özgürleþtiri
trix'in deðil, daha açýk bir þekilde aptalca ve aþýrý olan eXis-tenZ'in olduðunu iddia etti
251
18
Martix, Marx ve Kalem Pil Hayat
MARTIN A. DANAHAY ve DAVID RIEDER
Matrix yirminci yüzyýlýn sonuyla yirmi birinci yüzyýlýn Amerika'sýn-daki ortalama Amerikan
nin sömürüsünü Marksist bir perspektiften dramatize etmede iyi bir iþ baþarýyor. Film, Karl
s'ýn çalýþmalarýnda bulunabilecek sayýsýz sosyal ve ekonomik temaya gönderimde bulunuyor.
El cihazlarý bulunduklarý yeri ve iki teslimat arasýndaki geçen süreyi gösteren kargo iþçi
den, daktilo vuruþlarý dakika be dakika kaydedilen veri giriþ elemanlarýna, yaptýðý telefon
yýsý izlenen müþteri servisi temsilcilerine kadar Amerikan iþçileri, Marks'ýn yüzyýl önce y
erek daha fazla teknolojik gözetim altýna alýnmaktadýr. Eðer, on dokuzuncu yüzyýlda iþliðin
asýlan saat, kapitalistin baskýsýnýn bir iþaretiyse, bugünün çalýþanlarýn ofis içinde ve dý
i takip eden yönetim yazýlýmlarý duvar saatinden yalnýzca bir derece farkýyla ayrýlmaktadýr
makineler tarafýndan artan kontrolü çok uzun zamandan beri Marksistlerin mesele edind
iði bir konudur ve Matrix bu süre giden trendin ters-ütopik içe-rimlerinin örneklerini sun
maktadýr.
Neo'nun en yoðun ve korkutucu anlarýndan biri, o ana kadar ki bütün hayatýnýn yarý-doðru o
fark ettiði andýr. Neo umutsuz bir þekilde koltuðuna tutunarak geriye yaslanmýþ, yükleme p
ramýnýn anlamsýz beyaz mekanýnda bir televizyon ekranýna bakmaktadýr.
253
Morpheus, rahat bir þekilde koltuðuna oturmuþ, Neo'nun yeni kaçmýþ olduðu þehrin titrek, i
iþkence eden bir görüntüsünden ötekine, kanal deðiþtirmektedir. Morpheus, "Bir düþ dünyasý
eo. Ýþte bu dünya bugünkü dünyadýr," der. Televizyon ekranýnda Neo'nun kentli varoluþundan
r, yerini, makinelerle yapýlan savaþýn sonucu, baþtan sona yanmýþ ve harap olmuþ bir þehrin
etli görüntülerine býrakýr. Yükleme programýnýn kör edici beyaz ýþýðý söner ve bir dakika s
eo kendilerini kentsel yýkým ve mutsuzluðun ortasýnda bulur. Morpheus þöyle söyler: "Hakika
hoþ geldin."
Neo, Morpheus'un kendine gösterdiði þeylere hiçbir þekilde hazýrlýklý deðildir. Olanlar on
iye doðru sendeler ve dengesini korumaya çalýþýr. Morpheus Neo'yu günlerce evde tek baþýna,
hlara kadar bilgisayarýn baþýnda oturtan soruya yanýt verir:
Matrix nedir? Kontrol. Matrix, insanlarý kontrol altýnda tutmak ve þu þeye dönüþtürmek içi
ilmiþ bilgisayar üretimi bir düþ dünyasýdýr.
Morpheus bir Duracell pil, bir kalem pil gösterir. Filmin baþlarýnda Neo "intihar kapýl
arý" olan bir Cadillac'ýn arkasýna bindiði zaman, Switch ona "kalem pil" der.
Kalem Pil Ýþbaþýnda
Marks'a göre, iþçiler kapitalizmde iþin gerçeklerinden "yabancýlaþtýrýlmýþ" olduklarý için
ttikleri sermaye arasýndaki iliþkiyi göremezler. Dahasý, çalýþmaya zorlandýklarýný fark ede
meklerini özgür bir biçimde sattýklarýný inandýklarý bir "serbest" piyasada çalýþtýklarýna
diye iddia eder Marks, sömürülmektedirler, çünkü nasýl ve ne zaman çalýþacaklarýna karar v
renlerin sermaye sahipleri tarafýndan dikte edilen þartla-
254
rýný kabul etmek zorundadýrlar.
Kalem pil gönderimi, köleler veya mecburi hizmetle askere alýnanlar gibi, makineler içi
n güç saðlayan iþçilerin zor durumuna dair Marksist endiþelerin bir ifadesi olarak okunabil
r. Marks, meþhur Ko-minist Manifestosunda (1848) Avrupa'daki 19. yüzyýl fabrika iþçilerini
n sömürüsünü tarif eder. O dönemin iþçileri hakkýnda ve onlar için yazmaktadýr:
Modern endüstri, ataerkil sahibin küçük atölyesini endüstriyel kapitalizmin büyük fabrikas
abrikalara týkýþtýrýlan emek kitleleri askerler gibi örgütlenmiþlerdir. Sadece burjuva sýný
juva devletinin kölesi olmakla kalmaz; makine, ustabaþý ve hepsinin üstünde fabrika sahibi
burjuva bireyi tarafýndan her gün her saat köleleþtirilir.
19. yüzyýlda, sürekli anan sayýda insan için iþ, giderek anlamsýzla-þýyordu. Ýþçilerden an
yer için kiþisel olarak anlamlý, yapmaktan gurur duyduklarý ürünler istenmiyordu. Daha ziya
e görevleri yerine getirmeleri isteniyordu. Bu görevler, tekrar iþçilere satýlacak olan me
talardan giderek daha fazla soyutlanýyordu. O zamanlar, týpký þimdi olduðu gibi birçok iþ,
ancýlaþmaya yol açan "kalem pil" görevi görmek anlamýna geliyordu.
Ýnsanlar yabancýlaþmadan psikolojik ve bireysel bir tecrübe gibi bahsetse de, Marks'ýn es
erlerinde yabancýlaþma toplumsal iliþkilerin kapitalist biçimlerinin bir ürünüydü. Morpheus
Bekçisi" görevini gördüðü sahnede Neo'yu, þu aþaðýdakileri söyleyerek fetheder:
Matrix bir sistemdir Neo. Bu sistem bizim düþmanýmýzdýr. Ýçindeyken, etrafýna baktýðýnda n
amlarý, Öðretmenler, Avukatlar, Marangozlar. Zihnini kurtarmaya çalýþtýðýmýz insanlarýn ta
. Biz bunu baþarana kadar bu insanlar sistemi n bir parçasý olmaya devam ederler.
255
Marks için kapitalist sistemdeki toplumsal iliþkiler, kendi emeklerini pazarda satýla
cak metalar olarak gören iþçiler veya insanlann deðil, metalar arasýndaki iliþkilerin (sist
m diye okuyun) ifadeleridir. Marks iþçilerin kapitalist sistem altýndaki koþullarýný enine
oyuna inceler ve ilk bakýþta fark edilmese de, iþ, Matrix'in kurgusunun önemli bir veçhesi
ni oluþturur.
" Ücretli-Emek ve Sermaye," adlý makalesinde Marks, iþin neden bir "kalem pil" statüsüne
dönüþmek zorunda olduðunu açýklar:
Emek gücü... bir metadýr, þekerden ne daha az, ne daha fazla. Birincisi zamanla ölçülür, i
si kiloyla.
Kapitalist sistem altýnda birçok iþçinin çalýþtýklarý fabrikalar ve þirketlere sattýklarý
bir þey deðildir. Matrix'te bu "gerçeklik", tabut benzeri tüpler içinde sessizce yüzerek b
r elektrik santraline baðlanmýþ olan çýplak ve korunmasýz insanlýk sahneleriyle açýk bir bi
matize edilmiþtir. Tahminen bu elektrik santrali, onlarýn düþ hayatlarýnda paravanla çevril
iþ küçük bölmelere týkýþtý-rýldýklarý þirket binasýný temsil etmektedir. Matrix bir iþçi sý
diyanlarýdýr. Elektrik santrali çekimi, Morpheus'a, "umutsuz bir biçimde sisteme baðlý" ve
nun sözleriyle sömürücü boyutlarýndan kurtulamayan bir insaný bir "kalem pile" benzettiði t
lleþtirmesine yardým etmektedir.
Diyalektik Düþünce
Marks düþüncesinin kuramsal temellerini, kýsmen, Alman felsefeci G.W.F. Hegel'in "diyal
ektik" felsefesinin yeni bir okuma biçiminden devþirmiþtir. Marksist düþüncede diyalektik,
ir evrim ve ilerleme kuramýdýr. Ýnsanlýk tarihindeki hareket ve deðiþmenin itici gücü-
256
nün karþýt kuvvetler arasýndaki mücadele olduðu Hegelci fikre dayanýr. Diyalektik düþünen
yý hayatýn hiçbir zaman durmadýðý, sürekli evrim geçiren bir yer olarak düþünen kiþidir. Da
lektikçi için dünya, maddenin bireysel moleküllerinden, karmaþýk fikirlere kadar her þey ar
aki karþýtlýðýn söz konusu unsurlan yeni bilinç ve örgütlenme düzeylerine ulaþmaya zorladýð
ist Leon Troçki "diyalektik düþünceyi" aþaðýdaki pasajda sinemaya benzetir.
Diyalektik düþünme gündelik düþünmeye, hareketli resmin (film) duraðan resme (fotoðraf) ol
si gibi iliþkilidir. Hareketli resim duraðaný gereksiz kýlmaz, fakat onlarý hareket yasala
rýyla birbirine baðlar.
Diyalektik bir düþünür bir resmin bin sözcük anlattýðýný söyler, çünkü bütün resimler, ayn
eden dünya ölçeðindeki bir resimler þebekesinin düþünümüdür. Diyalektik bir düþünür, eþyay
mez; çünkü hayat her resmin içinde ve dýþýnda sürekli hareket halindedir; hiçbir þey asla "
Matrix, "resmin içindeki hareketli bir resim" Neo'nun zihninin diyalektik evrimin
i resmeder. Çünkü hareketli resim tanýmý gereði, bir dizi yansýmadan çýkmýþtýr: güneþ gözlü
ve bir yerde de Kahin'in evinin kapý tokmaðý. Bireysel yansýmalar veya "duraðan fotoðrafla
" filmin üstünde iþleyen bir "hareketli resim" yaratmak için birleþirler. Bu hareketli res
im, kalem pili hayatýný aþmaya çalýþan Neo'nun diyalektik geliþimini resmeder.
Filmin ilk yarýsýndaki iki sahne, "Tavþan ininden aþaðý" ve "Gerçek Dünya", Neo'nun diyale
olmayan bir kalem pilden, diyalektik bilince sahip bir savaþçýya dönüþümünü yansýtýr. "Tavþ
sahnesinde Neo bize Morpheus'un güneþ gözlüðünden yansýtýlýr. Neo henüz seçimini yapmamýþt
hâlâ Morpheus'un uzattýðý ellerindedir. Morpheus'un güneþ gözlüðünün
257
camlarýndan ayrý ayn yansýtýlýrlar. Sanki bir kalem pili olarak sürdüðü diyalektik olmayan
ansýtýr gibi, Neo'nun hayali her iki camda da yansýr. Týpký bir fotoðraf gibi, Neo her iki
venin içinde de aynýdýr. Neo kýrmýzý hapý seçtikten sonra yansýmasý da deðiþmeye baþlar. Ha
ilemesini beklerken, saðýndaki ayna parçalý bir Neo yansýtýr, diyalektik yolculuðu baþlamýþ
onra "gerçek dünyada", Matrix'in düþ dünyasý ile gerçek dünya arasýndaki diyalektik ayrýlma
. Neo'nun "çifte imajý" deðiþir. Morpheus kalem pili gösterdiði zaman, Neo'nun görüntüsü, d
avþan ininden aþaðý" sahnesinde mavi hapý gösteren gözlük camýndan yansýmaz. Onun yerine þi
em pil geçmiþtir. Öteki gözlük camýnda "gerçek" Neo tek baþýna durur. Neo artýk diyalektik
ce sahiptir. Yolculuðu baþlamýþtýr.
Filmin daha sonraki sahnelerinde Neo'nun yansýlamalarý, kimliðinin bu iki zýt yanýný birle
rme çabasýný yansýtýr. Hayatýnýn karþýt imgelemlerini, Matrix'te olanla, "gerçek dünya"da o
düþünce zincirini takip edersek, Neo'nun "O"na, Nirvanamsý dönüþümü aþaðýdaki þekilde yoru
yabancýlaþmýþ ve ya-bancýlaþmamýþ hayattan arasýndaki zýtlýðýn üstesinden gelerek, yeni bi
nç düzeyine eriþmiþtir. Neo artýk [One, yani bir, yani] O'dur, çünkü artýk iki dünya arasýn
Matrix ile Marksist düþünce arasýndaki önemli bir fark, "Bir"in asla bitmeyen bir evrimin
içinde olan iki yarýmdan oluþmasýdýr. Baþka bir deyiþle tavþan ininin dibi yoktur.
Cypher ve Meta Fetiþizmi
"Mutluluk anlaþmasý" adlý sahnenin ikinci yansýnda, Cypher bir restoranda Ajan Smith'in
karþýsýnda oturur. Cypher büyük, sulu bir bifteði kesmekle meþguldür. Çin porseleni tabaða
ve kaþýk sesleri duyulur ve kýrmýzý þarap, kadehinde hafif hafif salýnýr. Cypher hata yapm
edir. Direniþ savaþçýsý hayatýndan býkmýþtýr. 258
Nebuchadnezzar'ýn güvertesinde geçirilen bir dokuz sene sonra, teslim olmuþtur ve Matri
x'e baðlanmýþ bir kalem pil olmak için ikinci bir fýrsat karþýlýðýnda bütün tayfa arkadaþla
zýdýr. Ajan Smith son cevabýnýn ne olduðunu sorar, fakat Cypher cevap vermeden önce, þöyle
Bu bifteðin var olmadýðýný biliyorum. Aðzýma götürdüðüm zaman Matrix'in beynime onun sulu
lduðunu söylediðini biliyorum. Dokuz yýl sonra neyi fark ettim biliyor musun? Cehalet mu
tluluktur.
Cypher'ýn son cümlesi biftekten bir lokma ýsýrdýktan sonra söylenir. Sahne sona ererken bi
harpýn dikey çizgileri yerini Nebuchad-nezzar'daki bilgisayar ekranlarýndan akan gayr
iþahsi yeþil kodlarýn dikey çizgilerine býrakýr.
Cypher, yediði bifteðin anlamsýzlýðýnýn gayet bilincindedir. Onun gerçekte var olmadýðýný
st terminolojide bu bifteðe meta, Cypher'ýn açlýk çektiði eksiksiz mutluluða da "meta fetiþ
denir. Marks Kapital'in 1. Cildinde "Meta Fetiþizmi" baþlýklý bölümde þunla-n yazar:
Bir meta... gizemli bir þeydir; çünkü içinde saklý insan emeðinin toplumsal karakteri insa
rýn karþýsýna, bu emeðin ürününde kaybolan nesnel bir karakter olarak çýkar; çünkü aslýnda
nihai bir ürün olan üretim iliþkileri, onlara, kendi aralarýnda deðil, fakat emek ürünleri
rasýnda bir sosyal iliþki gibi sunulur.
Bu bölümde Marks bizimle, yani bu dünyanýn iþçileriyle, iþçilerin ürettikleri ürünler aras
tarif eder. Marks'ýn terimlerinden bazýlarýný anlamak güçtür: "emek ürünü", "üretim iliþki
msal iliþkiler". Temel kavramlarý anladýðýmýz zaman, takip etmek daha kolay olur. Marks içi
eryüzündeki bütün metalarýn -ara-
259
balar, bilgisayarlar, yazýlýmlar, ayakkabýlar, mobilyalar, kitaplarýn- var olma sebebi
birilerinin kiþisel "emek gücünü" onun üretimine koymuþ olmasýdýr. Metalar almak için kulla
ile birilerinin emek ürünüdür.
Sorun, bizim, dünya iþçilerinin, satýn aldýðýmýz mallarý "fetiþleþtir-memiz"dir. Baþka bir
i gerçeði göremeyiz: satýn aldýðýmýz metalar, týpký bizim gibi insanlar tarafýndan üretilmi
yla satýn aldýðýmýz ayakkabý iþçiler tarafýndan iþçiler için yapýlmýþtýr. Ýnsanlýk dýþý koþ
kat en sevdiðimiz marka spor ayakkabýyý almaya devam ederiz. Ýþe giderken arabamýzý iþçiler
an yapýlmýþ yollardan süreriz ve buna raðmen çevremizi saran çalýþma sistemini göremeyiz. B
e bilerek kulak asalým veya asmayalým, birçoðumuz farklý derecelerde "meta fetiþizmi"ni uyg
larýz.
Neo'yu illegal tutkular geliþtirmeye iten soruyu tekrar düþünürsek, Marks, Morpheus'un açý
malarýný geniþletebilirdi. Elbette, Mat-rix insanlarý kontrol altýnda tutma amacýnda olan b
r sistemdir. Dahasý, Matrix, onu gün be gün, saat be saat üreten insan "emek gücünün" nihai
plamýdýr. Matrix'teki bütün görüntüler, bütün kokular insan emeðinin bir ürünüdür. Fakat, "
rden dolayý, bu gerçeklik "fetiþleþtirilmiþ" veya Cypher'ýn sözleriyle, mutlu bir þekilde g
dilmiþtir. Marks yukarýdaki alýntýsýnda, "aslýnda kendi emeklerinin nihai bir ürün olan üre
ileri, onlara, kendi aralarýnda deðil, fakat emek ürünlerinin arasýnda bir sosyal iliþki gi
i sunulur," diyor. Baþka bir deyiþle küresel iþ gücünün bir sýnýf olarak paylaþtýðý iliþki,
oðrudan iliþkilendirdiðimiz metalarýn "düþ dünyasýyla" gölgelenmiþtir. Ýþçiler birleþemezle
rak paylaþtýklarý küresel deneyim, metalarýn sakarin tatlarý, sesleri ve görüntüleriyle giz
. Cypher'ýn yediði biftekte hiçbir gizem yoktur. Kendisine getirilen bifteðin sululuðu ve
lezzetinin, elektrik istasyonundaki emek gücünün bir ürünü olduðunun apaçýk
260
bilincindedir. Fakat Matrix'in sakarin dünyasýyla savaþmaktan yorgun düþmüþtür, artýk "ger
ar yemek, "gerçek" bir kukla gibi yaþamak istemektedir.
Uyanacaðýmýz Þey Ne?
Matrix, "gerçek" kapitalist Matrix'in bir parçasý mý? Yirminci yüzyýl Marksisti Mark Horkh
imer ve Theodor Adorno evet diyecektir. "Kültür Endüstrisi: Kitle Aldanýþý Olarak Aydýnlanm
adlý makalelerinde, radyo, televizyon ve sinemanýn dahil olduðu kitle iletiþim araçlarýnýn
italist toplumlara yeni bir "meta fetiþizmi" kattýðýný söylerler. Hollywood'un "dünya dýþý"
ve markalan gerçek düþ dünyasýdýr; iþte bu Marksistlerin bundan uyanmayý istemesinin sebebi
r. Matrix filmi, paradoksal bir biçimde, Horkheimer ile Adorno'nun aðzýna geleni söylediði
kültür endüstrisinin bir parçasýdýr. Fakat, bu nasýl mümkün? Bu film açýkça, sömürü ve sok
ne dair bir filmdir. Acaba öyle mi?
Marks'ýn kapitalizmin kendi emek güçlerini hangi noktaya kadar sömürdüðüyle ilgili en güçl
en biri, onun artý deðer teorisinde bulunur. Mark kapitalistlerin nasýl ve nerede kâr et
tiðini bulmak istiyordu. Kapitalist üretim çemberinin çeþitli yanlarýný dikkatle inceledikt
sonra, aþaðýdaki þu sonuca vardý: kapitalistler iþçilerine kazandýklarýndan daha az ödeyere
r, artý deðer kazanýyorlar. Sýk sýk kârýn arz ve talep arasýndaki uyum üzerinde dikkatli bi
olduðu sanýlmýþtýr: Bir kapitalist bir ürünü, o ürene isteyeceði fiyat onun üretim masrafýn
arks bunun kârýn temeli olmak için fazla nadir rastlanan bir þey olduðunu fark etmiþtir. Ay
ca ürüne aktarýlan hammaddelerin, maliyetlerinin de aktarýldýðýný fark etmiþtir. Kapitalist
ematik olarak sömürebileceði tek boyut, iþçinin ücretidir. Marks'a göre kapitalistler iþçil
ece yaþayacak-
261
lan kadar ödeyip, gerisini ceplerine atarlar. Eðer bir iþçi sekiz saatlik bir vardiyada
çalýþýyorsa, beþ altý saatilik çalýþmasý maaþýný karþýlamakta ve geri kalan iki veya üç sa
aktadýr.
Matrix unutulmaz bir film, fakat seyircilerini çoðunluðumuzu gerçek dünyada bir kalem pil
haline getirmek isteyen sömürücü güçlerle savaþmak için uyandýrma iþini yeterince iyi yeri
miyor. Yetersizliðinin sebebi, kýsmen, insanlann Matrix'e [fiþle] baðlandýklarýnda neler ka
bettiklerini göstermemesinden geliyor. Tartýþma götürür bir þekilde insanlar ve makineler b
ortakyaþar iliþkisi sürdürüyorlar ve Cypher'ýn dönmek istediði düþler dünyasý o kadar kötü
er"le, yoðun çalýþmayla ve cool kulüp sahneleriyle fazla kentli ve hýzlý. Ýnsanlýk elektrik
eri üretmek için çalýþmak zorundadýr; fakat Matrix'te sýnýrsýz elektrik frekanslarý ve canl
ardýr! Baþka bir deyiþle insanlara hak ettikleri kadar ödenmektedir.
Eðer Matrix gerçektende "Uyan!" sözleriyle "Marksist" bir þey söylemek isteseydi; Matrix'
in düþ dünyasý, makinelerin kalem pillerin emek gücünü ne ölçüde sömürdüðünü sembolize etme
ek zorunda kalýrdý. Eðer Matrix siyah beyaz çekilseydi, Nebuchadnezzar'ýn güvertesindeki "g
rçek" hayat renkli olur ve belki insanlann uðruna mücadele ettiði devrimci gelecek bir o
ölçüde renkli ve parlak görünürdü.
262
19
Matrix Simülasyonu ve Postmodern Çað
DAVID WEBERMAN
Aþaðýdaki varsayýmý bir düþünün: 1966 ile 1974 yýllarý arasýnda bir noktada dünya deðiþti.
i. Büyük bir biçimde. Her ne kadar geleneðe çok ters düþmese de, birçok tarihçi ve akademis
inanýyor: bu yýllar içinde, modern çaðý geride býrakarak, yeni bir çaða girdik ve þimdi ken
farklý koþullar içinde buluyoruz. Artýk postmodern denilen bir çaðdayýz veya postmoderni-te
rumunu yaþýyoruz.
Ne oldu? Birçok þey. Endüstrisizleþme, banliyöleþme ve sermaye birikiminin esnekliðinde an
ir artýþýn yol açtýðý, bugünkü adýyla küreselleþme. Genel olarak sanat dallannda ve özel ol
aflýk ile derinlik idealleri yerini ironiye ile yüzeylerin oyununa býraktý. Yüksek sanat i
le avam veya popüler sanat ayrýmý artýk tuhaf ve savunulmaz görünmeye baþladý. Andy Warhol
donna'yý düþünün. Felsefede birçok kiþi bilgikuramsal veya ahlaki temelciliðe [foundati-ona
, bilgimizi ve ahlaki deðerlerimizi desteklemek için kaya gibi saðlam bir varsayýmsal te
mel arayýþýna olan inançlarýndan vazgeçti. Ve, belli ki, teknoloji hikâyenin büyük bir kýsm
er gün deðiþmez bir þekilde televizyonla "beslenen" çocuklar bu süre içinde reþit oldu. Ve
izyondan sonra, kablolu TV, video, faks makineleri, farmakolojik ruh hali yükselti
ciler, bilgisayarlar, cep telefonlarý ve internet geldi.
Nihayet bütün bunlar bizim düþüncelerimiz, dileklerimiz ve duygularýmýz üzerinde etkide bu
. Nasýl olmasýn? Ýnsan tecrübesinin doðasý bir baþkalaþýmdan geçmiþtir ve geçmeye devam etm
, gerçek bir yer duygusu olmayan bir dünyada bizim birer ruhani gezgin haline geldiðim
izi söyler. Ciddiyetin olmadýðý bir dünyada, bizler birer kuþkucu ve inançsýzýzdýr. Tasarým
an-tikliði eski bir þaka gibi geride býrakan kiþiliklerimiz elastikiyet kazanmýþtýr. Ve tam
lamýyla medyalaþmýþ dünyada bizler... þey, neyiz? Bu bizi Matrix'e ve Matris'e getiriyor; y
ni Wachowskilerin filmine ve görebildiðimiz kadarýyla daha önce tarihte hiçbir zaman olmadý
dar, inkâr edilmez bir biçimde sarmaþ dolaþ olduðumuz, kýrýlmýþ [refract] imgelerin bir þeb
Buna ister hakikat, ister gerçek, ister tavþan deliði deyin. Eðer film bütün bunlar hakkýnd
a, o zaman film gerçekten de dönüp, þu anda olduðumuz ve giderek daha fazla olmaya devam e
ttiðimiz kendimize bir bakýþtýr.
Matrix 1969'da deðil, 1999'da gösterime girdi. Bu yüzden seyirciler arasýnda kolayca re
zonans bulabiliyor. Onu anlýyoruz; gücünü kabul ediyoruz, sadece fiitüristik bir bilim kur
gu olarak deðil, aynca kim olduðumuz üzerine bir yorum olarak. Kendisi bu sularda gezi
nen ilk sanat eseri veya film deðil. Fakat belki postmodem deneyimin en merkezi özel
iklerinden birini, gerçeklik ile simülasyon arasýndaki netliðini kaybeden, buharlaþan çizgi
i ele alan en istikrarlý (örtük olarak) felsefi filmdir:
Matrix filminin bu buharlaþan çizgiye dair olduðu açýk. Diyaloglar bu gönderimlerle dokunm
ur. Film yapýmcýlarý bize daha en baþta göz kýrparlar. Sahnede Neo evinde dijital malumat i
tiyacýnda olan hackerlar tarafýndan ziyaret edilir. Neo mala uzanýr, onu içi çýkarýlmýþ bir
an alýr. Kamera yaklaþýr ve biz bu kitabýn Jean Baudrillard'ýn hakikatin erozyonu ve simüle
edilmiþ imgelerle yer deðiþtirilmesi üzerine postmodern bir çalýþma olan Simülasyon ve Simu
kitabý olduðunu görürüz. Film bu buharlaþan çizgiyle ilgili olsa da, bu konu
264
hakkýnda ne dediði veya ne gösterdiði çarçabuk anlaþýlmaz. Filmin çaðýmýza bir alegori ola
yeni veya tam olarak postmodern olduðu da belli deðildir.
Yöntemim, filmin geliþmiþ teknoloji çaðýmýzdaki gerçeklik ve simülasyon arasýndaki ayrýma
iðinin, neyi iddia ettiðinin veya gösterdiðinin olasý yorumlan olan dört varsayým veya tezi
en geçirmek olacaktýr. Bu varsayýmlar þunlar:
I. Gerçek ve gerçek olmayan arasýnda ayrým yapmak nihai olarak imkânsýzdýr.
U. Gerçeklik simüle edilebilir ve geliþtirilebilir.
III.€Simüle edilmiþ veya sanal gerçeklik normal gerçekliðe yeðlenebilir (ve muhtemelen ile
yeðlenecektir).
IV. Simüle edilmiþ gerçeklik, metafizik anlamda, en az simüle edilmemiþ gerçeklik kadar ge
ktir (daha gerçek deðilse).
Bu tezlerden herhangi birinin doðru olduðunu baþtan varsayma-malýyýz. Buradaki amaç, bu va
sayýmlarý ve onlarýn postmodernizmi daha önceki dönemlerden farklý kýlma yollarýný filmin k
me veya bunlarla flört etme biçimi üzerine düþünmektir. Umudumuz, en sonunda, tavþan inimiz
daha iyi anlaþýlabilmesidir.
Gerçek ve Gerçek Olmayan Arasýnda Ayrým Yapmak Nihai Olarak Ýmkânsýzdýr
Neo Morpheus ile ilk karþýlaþtýðýnda "dünyada bir þeylerin yanlýþ olduðu" ve bunun Matrisl
duðu konusunda hep haklý olduðunu öðrenir. Neo, tavþan ininin ne kadar derine gittiðini gör
n kýrmýzý hapý seçer ve bildiðimiz üzere, kýsa sürede þimdiye kadar bildiði, gördüðü ve tat
uðunu ve siberuza-mýn dýþýnda hiçbir gerçekliðe sahip olmadýðýný öðrenir. Neo'nun þaþkýn in
sorar: "Gerçek dünya ile düþ dünyasý arasýndaki farký nasýl bilirsin?" Mesaj açýktýr. Neo'n
neyin gerçek olmadýðýný bilmesinin hiçbir yolu yoktur.
265
Þimdi, bu, elbette, felsefi bir problemdir, daha kesin konuþursak, bilgikuramsal bi
r problem. Üstelik eski bir problem. Bütün inançlarýmýz yanlýþ olduðu için aslýnda hiçbir þ
amýz mümkün mü? Her þey konusunda tümüyle aldatýlmýyor olduðumuzu göstermenin bir yolu var
2400 yýl öncesine ait kitabý Cumhuriyet, duvardaki gölgeleri gerçek sanan maðara sakinleri
den söz eder. Daha önce hiç karþýlaþmadýklarý için gerçek olaný bilmezler, cahilliklerinin
erdir. Platon için bu sadece maddi dünyayý bilgisine sahip olup, ona göre, gerçekliðin arka
da duran ve on-larý mümkün kýlan fikirlerin, Formlarýn bilgisine sahip olmayan insanlarýn d
rumu için bir meseldir. Çok daha sonra, on yedinci yüzyýlda, Descartes bütün inançlarýmýzýn
olasýlýðý üzerine fikir yürütür. Düþünceler kitabýnda, bilgi için saðlam bir zemin bulma am
noktasýndan baþlamak için, ilk bölümde istisnasýz bütün inançlarýmýzýn kuþkuya açýk olduðun
ilmezliðinden baþlar, fakat bunun istediði þeyi saðlayamadýðýný görür. Sonra, her þeyi düþü
sýlýðý üzerine düþünür. Fakat Descartes her zaman düþ içinde yaþamýþ ola-mayacaðýmýzý, çünk
etilmiþ olamayacaðý sonucuna vanr. Bu sefer de bizi sistematik olarak aldatan -öyle ki bütü
inançlarýmýz yanlýþtýr- kötücül bir cin olasýlýðýný düþünür. Bu olasýlýkla birlikte ve böy
sýzlýðýyla, köktenci veya toptan þüphecilik dediðimiz þey dünyaya gelir (Descartes daha son
de bu güçlüðü atlatacaðýna inanýyordu).
Böylece Morpheus'un dünyanýn gerçekten var olup olmadýðýný kesin olarak bilemeyeceðimize d
iasý, saygýdeðer bir felsefi tezdir (her ne kadar bazý çok iyi karþý kanýtlar var olsa da).
eus'un söylediði þeyde yeni bir þey var mýdýr? Sadece þu. Kötücül cin düþüncesi on yedinci
kýn zamanlara kadar tuhaf bir düþünceydi. Birçok insan kadirimutlak, kötü ruhlu bir varlýðý
-
266
ze inançlar yerleþtirebileceðini tasavvur edebiliyordu. Bu günlerde, bilgisayar simülasyo
nunda ilerleme ve beynin elektrik uyaranlarla iþliyor olduðu bilgisiyle, bütün bunlar, çok
uzak bir ihtimal olsa bile, artýk mümkün görünmeye baþladý. Yani Matrix ve baþka bilim kur
lmleri felsefe öðretmenlerinin iþini kolaylaþtýrdý. Kökten þüphecilik o kadar imkânsýz veya
y deðildir. Bilgisayarlarda ve nörolojide yaþanan hýzlý ilerleme, belki bir gün, hayata ben
eyen imgelerin ve tecrübelerin ustaca beynimize ve merkezi sinir sistemimize sokul
abileceði bir noktaya gelecektir. Belki o noktaya geldik bile ve belki þu an da bir
yerde, bir tüpün içinde uzanmýþ "Aradaki farký nasýl bilebilirim?" diye düþünüyorsunuz.
Gerçeklik Simüle Edilebilir ve Geliþtirilebilir
Þimdi sadece gerçek dünyanýn var olduðu ve onun tam olarak olduðu gibi olduðu ve baþka bir
madýðý fikriyle baþlayalým. Bu durumda gerçek olmayan yanýlsama nereden gelir? Ve neden baz
onlar tarafýndan yanýltýlýrýz? Gerçek olmayan, düþlerde kendiliðinden ortaya çýkabilir ve d
onusunda bizi yanýltabilir. Gerçek olmayan ayrýca duyusal ve biliþsel bir hatadan kaynak
lanabilir, yine kendiliðindendir ve bu haliyle de aldanmaya yol açabilir. Her iki du
rumda da, zihinsel güçlerimiz veya güçsüzlüklerimiz sað olsun, dünya baþka bir þeyle bir ar
lmaktadýr. Gerçek dünyanýn baþka bir þeyle bir arada olmasýnýn bir yolu daha vardýr. Ýnsanl
etlerle, dille ve imgelerle temsil edebilir. Sonuç olarak þeylerin ve þeylerin temsill
erinin dünyasýnda yaþarýz. Temsiller dilin baþlangýcýndan ve maðara resimlerinden beri vard
tmodernite teoris-yenleri hem dilsel hem resimsel temsillerle doymuþ bir dünyada yaþadýðýmý
dia ediyor. Kelimeler, iþaretler ve özellikle imgeler her yerde bulunan ve maddi dünya
nýn anýndalýðýna el koyan þeylerdir; öyle bir aþamaya kadar ki, tecrübe ettiðimiz dünyanýn
elerle dolu bir uzam-zaman sürekliliði deðil, bir gösteri olarak tarif
267
edilmesi gerekmektedir. Böylece Guy Depord, çok orijinal bir kitap olan Gösteri Toplu
mu (1967) kitabýnda þöyle yazar:
Modern üretim koþullarýnýn hüküm sürdüðü toplumlarda, bütün hayat kendini devasa bir göste
arak sunar. Eskiden doðrudan yaþanan her þey temsiller dünyasýna taþýnmýþtýr. Hayatýn bütün
muþ olan imgeler, bu hayatýn birliðinin anýk bir daha tesis edilemeyeceði ortak bir akýntýy
atýlmýþlardýr. Gerçeklik, kýsmen ayrý bir sözde-dünya olarak kendi genel birliði içinde kat
yalnýzca bir temaþa nesnesi olarak düþünülmektedir.
Gösteri imgelerin bir koleksiyonu deðil, imgeler ortamýndan geçen, insanlar arasýndaki to
plumsal bir iliþkidir.
Debord'a göre, artýk yalnýzca eskisinden daha fazla imge ve temsil yoktur, bunlar bir
araya gelerek bize temsil edilmemiþ olandan çok daha yakýn olan bir gösteri oluþturan bir
þebeke oluþtururlar ve temsili olmayan, yeniden kurulamaz bir soyutlama haline gelm
iþtir. Bunu anlayabilmek için yakýn çevrenize ve nihai tüketimleri açýsýndan [çevrenizdeki
gerçekliklerinin ne ölçüde insan dokumasý ve üretimiyle þekillenip þekillenmemiþ olduðuna
tecektir. Ya da çaðdaþ hayatta veya bir havaalanýnda ekranlarýn ve televizyonun yerine/önem
ne bakýn.
Ýkinci adým bilgisayar simülasyonuyla atýldý. Ýnsan yapýmý temsiller dünyasýný yalnýzca ür
tüket(ebil)mekle kalmýyor, fakat artýk onlarý simüle edebiliyoruz. Simülasyon bilgisayarlar
yardýmýyla, eskiden var olma imkâný olmayan öznel tecrübeleri veya nesnel süreçleri gerçekt
larýna benzer bir þekilde temsil etmenin bir aracýdýr. Bu sayede bir araba kazasýný veya ký
mýþ soðanýn kokusunu veya yerçekimsizliði simüle edebiliriz. Texas ve New Jersey'deki labo-
uvarlarda insanlann yaptýðý þey tam da budur. Bir sonuç olarak, bu tür simülasyonlarýn simu
denilen ürünleriyle dolu simüle edil-268
miþ bir dünyada yaþarýz.
Þimdi, yirmi birinci yüzyýlýn baþýnda, bilgisayar simülasyonu henüz emekleme çaðýndadýr. F
liyor. Bu iþin en zor tarafý þeylerin ve insanlann nasýl göründüðünü, koktuðunu, ses verdið
dýðýný deðiþtirme veya kopya etme deðil, fakat bütün bunlarý çevremizdeki simüle edilmemiþ
olanacak bir biçimde beyne yerleþtirmektir. Fakat teknolojinin ve bilimin bu noktaya
geldiðini tasavvur edin. Ya da býrakýn Matrix bunu sizin için yapsýn. Ýþte filmin yaptýðý
edilmiþ sanal gerçekliðin yaratýlmasý hýzlý klavye vuruþlarýyla (yakýn dönemin Hollywood fi
eyecanlý bir þeyin olacaðýna dair kesin bir iþaret olarak) baþlar. Matrix'te siberuzam, Mor
heus'un Neo'ya iki kýrmýzý deri koltuk ve [gerçek ile gerçek olmayan arasýndaki] çizginin b
rsizleþmeye baþlamadan önceki günlere duyduðumuz inatçý nostaljiye hitap eden 1950'lerin ür
ostmodern bir televizyon setiyle döþendiði sahnede veya Neo ile Trinity'nin Morpheus'u
kurtarmak için fazla fazla kuþandýktan silahlarýn olduðu sahnede, duvarlarýn, zeminin veya
tavanýn olmadýðý çok güzel, beyaz bir uzam olarak betimlenir. Daha sonraki sahnede bu beyaz
uzam, silahlardan gökdelenlere, oðul oðul iþ adamlarýndan kýrmýzýlý kadýna, ne isterseniz o
durulur. Bütün bunlan beyne sokulan bir kabloya doluþtur ve gerekli sinir alýcý-larýna ulaþ
voila [iþte], 1999'larýn dünyasýnýn tümüyle simüle edilmiþ bir dünyasý ve bildiðimiz tek dü
r Fransýzýn söyleyeceði gibi, Formidable! [Mükemmel]!
Bütün bunlar baþanldýðý zaman, simüle edilmiþ bir dünyanýn nasýl yaratýlabileceðini ve ger
mimizin bundan nasýl faydalanacaðýný görmek, en azýndan ilkede, daha kolay olur. Bununla bi
likte bir yan var ki kafa karýþtýrýcýdýr, hatta belki filmin yazarlan bile bu konuda pek dü
ir: benlik ve onun zihinsel güçleri. Morpheus Neo'ya bir insanýn Matrix gibi bir bilgi
sayar programýna konduðunda, bu kiþinin kendi "artýk imajý"ný birlikte getirdiðini ve
269
bunun o kiþinin "dijital kimliðinin zihinsel projeksiyonu" haline geldiðini söyler. Bu
ne anlama geliyor? Herhangi bir anlama gelmiyor gibi görünüyor, fakat þansýmýzý deneyebilir
Neo, fiþi takýlýp siberuza-ma yüklendiði zaman, gerçek hayatta, yani Nebuchadnezzar'ýn güv
inde ne ise, onun tortusudur. Ayný kiþiliðe sahiptir (ayný Keanu Revees'tir), ayný hafýza (
eterince tuhaf, gerçek dünyada deðil, sanal bir dünyada þekillenen), ayný özgürlük istenci,
itsu bilgisi (bu ne yazýk ki yüklenmek zorundadýr) ve benzeri. Öte yandan kiþiliði ve siber
zamdaki güçleri, ilaveten, zihinsel yansýtma kapasitesinin bir iþlevidir. Bu yüzden, Morph
eus Jiu Jitsu minderinde ona, kazanmasýnýn yolunun vücudundan deðil, zihninden geçtiðini sö
r. Belki istenci veya özgüveni deðil ama zihni, yerçekimini yenecek, kaþýklan eðecek güce s
ir. Bu gücün nereden geldiði çok açýk deðildir. Elbette klavye vuruþlarýyla kolayca yapýlab
at olan bu deðildir. Neo bir koltukta atýl bir þekilde uzanmýþ, siberuzamda bedenini ve fi
ziksel dünyayý yönlendirmektedir. Bunu saðlayan þey nedir?
Ýlk baþta, bize, simülasyon klavyenin baþýndaki operatöre sýnýrsýz güçler verirken, dünyan
imüle edildiði (bir koltukta hareketsiz uzanan) kiþiye hiçbir güç vermiyor görünebilir. Pek
asyon ya bundan daha fazlasýný yapabilirse? Beyninize bir dünya yüklenir ve dahasý, beynin
iz sadece malumatlarý kabul etme deðil, fakat ayný zamanda (týpký bir bilgisayar oyununda
olduðu gibi) bu malumatlarla hareket edebilir; -ve burasý gerçek bir dünya deðil, bir sibe
r uzay olduðu için- güçleriniz bildik bilimsel yasalarla sýnýrlý deðildir. Belki de Matrik,
yden sonra, þu konuda haklýdýr: çok, çok iyi geliþtirilmiþ bir simülasyon gerçekten de bir
amýn hem gerçeðe ait özelliklerinin büyük bir kýsmýný oluþturup hem de güçlü bir irade yolu
in etrafýndan dolanma gücünü verebilir. Matrix'e göre bilgisayardan daha güçlü olan þey, on
ul olan zihindir. Bunu öðrenmek için biraz beklemek zorunda kalacaðýz, fakat merak etmemek
elde deðil. Birkaç yüzyýl sonra beni uyandýrýn, ya da daha
270
iyisi, beni hemen þimdi o zamana yükleyin.
Öyleyse, gerçeklik yalnýzca simüle edilmez, ilerletilebilir de. O zaman neden deðiþtirerek
simüle etmeyelim. Bu, gerçeði simüle etmenin yalnýzca onun temel yapýsýný kopya etme mesele
madýðý, fakat onu kendi arzularýmýza uygun hale getirmek için ne tür bir marifet gerekiyors
nu yapma meselesi olduðu anlamýna gelir. Matrix 2199 dünyasýnýn kasvetli, çöp dünyasýný deð
ki dünyanýn kopyasýný üretir. Bu dünya, 2199 yýlýyla karþýlaþtýrýldýðýnda, parlak renklerle
zzetli yiyeceklerle doludur. Hatta 1999'un gerçek dünyasýyla karþýlaþtýrýldýðýnda bile, bir
rletilmiþ bir dünyadýr; örneðin kýrmýzýlý kadýnýn eklenmesi veya belki yoksulluðun ortadan
e genellikle iþ yerine koþuþturan insanlar görürüz ve makinelerin uysal bir insanlýk istedi
bu yüzden yoksunluk ve açlýða izin vermenin akýllýca olmadýðýný unutmamalýyýz). Evet, simü
se bütün niyetleri ve amaçlarýyla, temel olarak zenginleþtirilmiþ gerçekliktir. Bu bizi ken
ize ve toplulumu-za bakmaya iter. Sanal gerçekliðin gerçekten daha iyi olduðu bir noktay
a zaten gelmiþ sayýlmaz mýyýz? Bir muzun yapay tadýnýn, gerçek muzun tadýndan daha iyi hale
rilmesi mümkün deðil mi? Yahut Büyük Kanyon'un simüle edilmiþ deneyiminin gerçeðinden geçti
r edemez miyiz? Kendine ilham kaynaðý olarak felsefeyi seçen romancý Walker Percy, bir k
eresinde Büyük Kanyon'u bir sürprizle karþýmýzda bulmanýn, oraya otobüsle gitmekten çok dah
lduðunu söylemiþti. Simülasyon tecrübesinin Büyük Kanyon'un daha önceki bütün tecrübelerini
trik uyaranlarla birleþtirdiðini ve bu sekilide büyük bir atla onu boydan boya kat edere
k þaþkýnlýklar yaþadýðýnýzý hayal edin. Böyle bir senaryonun gerçek olduðunu varsayarsak, i
n varsa, git de Büyük Kanyon'nun si-mülasyonuna bilet al. Harika bir þey. Daha çok zamanýn
arsa gerçeðini de ziyaret edebilirsin, o kadar kötü deðil, fakat biraz hayal kýrýklýðý yaþa
" demesi anlaþýlýr bir þey olurdu.
271
Simüle Edilmiþ veya Sanal Gerçeklik Normal Gerçekliðe Tercih Edilebilir (Ve Muhtemelen Ed
ilecektir).
Hangisini seçerdiniz, gerçek dünyayý mý, yoksa zenginleþtirilmiþ sanal gerçekliði mi? Siz
hangi hapý seçerdiniz, kýrmýzýyý mý, yoksa maviyi mi? Daha önce de gördüðümüz gibi, uygun t
irlikte cömert ve iþinin ehli bir programcý sayesinde, sanal dünyanýn tipik olarak gerçek o
andan daha çekici görünebileceðini biliyoruz. Hatta çok çekici. Bu durum, Cypher'ýn ihanete
zýrlandýðý ve kopyasý yapýlamaz Ajan Smith'le iþbirliði yaptýðý yemek sahnesinde çok iyi re
ezzetli bir bifteði zevkle çiðneyen ve kýrmýzý þarabýndan yudumlar alan Cypher þöyle söyler
var olmadýðýný biliyorum. Onu aðzýma koyduðumda Matrix'in beynime onun sulu ve lezzetli ol
u söylediðini biliyorum. Biliyor musun, dokuz yýl sonra neyin farkýna vardým? Cehalet mutl
uluktur.
Matrix'te lezzetli biftekler var; gerçek dünyada ise sulu lapa. Mat-rix'te muhteþem g
ece kulüpleri var; gerçek dünyada yok. Matrix'te kýrmýzýlý kadýn var; gerçek dünyada ise ..
(Ehem, þey, her zaman istisnalar vardýr). Fakat ana fikir Matrix'in gerçek dünyayla kýyas
landýðýnda bir duyumlar cenneti olmasýdýr. Evet Cypher bir hazcý, sonsuza kadar yoksun düþl
e idealist çöplere katlanmaya razý olmayan bir haz arayacýsý -doðru mu doðru. Siber uzaya g
dönmek istiyor ve bir dokuz yýl daha sulu lapa yememek için ne gerekiyorsa yapmaya ha
zýr. Fakat Nebuchadnezzar'daki takým arkadaþlarý böyle düþünmüyor. Onlar için hazdan daha ö
var: gerçek ve özgürlük. Kadere olan inaçsýzlýðýný ve bu fikirden hoþlanmadýðýný ilk itira
Hayatýmýn benim kontrolümde olmadýðý fikrinden hoþlanmýyorum."
Demek ki, ilk bakýþta, sanki sanal dünya sadece günah ve kendini aldatmaya kayýtsýz, sýð b
zcý için tercih edilebilirdir; hakikat, öz-
272
gürlük, otonomi ve otantiklik gibi önemli þeyler den edinen insanlar gerçek dünyayý tercih
er. Fakat film, kendine raðmen, iki dünyayý bize Cypher'ý haklý kýlan bir þekilde gösteriyo
makul yolun, simü-le edilmiþ dünyanýn gerçek dünyaya yeðlenmesi olduðuna inanýyorum.(* Yan
kýrmýzý hapý seçse de, ben Cypher'la birlikte mavi hapý seçerdim, fakat sadece rahat ve haz
dolayý deðil. Çünkü bir baþka varsayým daha var. Robin Beck "Aradaki Farký Bilmiyorsunuz.
en Seçim Yapamazsýnýz," Philosophy Now (December 2000/January 2001) ss. 35-36, adlý çalýþma
, "seçim yapmak için akýlcý bir zemin yoktur, çünkü, hap seçimi yapmadan önce iki dünyanýn
k' göründüðünü düþünürsek, dünyalar (bilgikuramsal açýdan) aynýdýr," Beck her iki seçenekte
yayý gerçek kabule ettiðimizi, bu açýdan ikisinin arasýnda bir fark olmadýðýný söylemekte h
hap seçiminize baðlý olarak yaþayacaðýnýz gerçek dünyalar birbirinden tümüyle farklýdýr ve
daha iyi bir dünya sunuyor.)
Sebebi þu: Matrix sadece duyusal zevkler önermekle kalmýyor. Gerçekten de çok daha fazlasý
kapsýyor; doðrusunu isterseniz, bize, en sýð düþlerimizden en derinine, hayal edebileceðimi
er þeyi sunuyor. Makinelerin dünyayý olduðundan daha yoksul hale getirmediðini varsayarsak
, sanal dünya bize müzeleri ziyaret etmek, konserlere gitmek, Shakespeare ve Stephen
King okumak, âþýk olmak, seviþmek, çocuk yetiþtirmek, derin dostluklar kurmak, her þeyi, h
yi veriyor. Bütün dünya ayakalarýmýzýn altýnda uzanýyor; hatta bu dünya, makineler bizden e
lebilir enerji miktarýný arttýrmak için mutsuzluðun, kazalarýn, hastalýðýn ve savaþýn olmad
sürdürmek adýna bütün motivasyonlara sahip olduðu için gerçek dünyadan daha güzel. Öte yan
a mahvolmuþ bir ülke. Kütüphaneler ve konser salonlarý yýkýlmýþ ve gökyüzü her zaman gri. A
aya öðle yemeðine gitmek isteyen birinin, biraz salak olmasý gerekir. (Acaba Keanu Reeve
s'in role bu kadar güzel uymasýnýn sebebi bu mu?) Burada artýk hazcýlýktan bahsetmiyoruz. J
hn Stuart Mill'in "daha yüksek melekeler" dünyasýný ve bunlardan alýnan derin ve farklý tür
memnuniyetlerden bahsediyoruz. Bu memnuniyetler Matrix'in dünyasýnda, gerçek dünyanýn çölü
daha kolay
273
bulunuyor.
Gerçek ve özgürlük, otonomi ve otantiklik ne olacak? Makineler muhtemelen, orada kalmay
a seçtiðiniz sürece, ne yaptýðýnýzla ilgilenmiyor. Resim veya müzik yapabilir, siyasi yönet
tekleyip ona karþý savaþabilirsiniz. Týpký þimdi olduðu gibi her þeyi yapmakta özgürsünüz:
n çýkarýp baþkalarýný çýkarmaya teþvik edip, insanlarýn fiþten çýkmasýný engelleyen Ajan Sm
oðruya gelince, yalnýzca tek ve önemli bir doðru vardýr: bunlarýn hiçbiri gerçek deðil. Sad
al. Fakat týpký gerçeði kadar gerçek hissediliyor. Üstelik bunlarýn gerçek olmadýklarýndan
e þüphelenmek mümkün deðil, tabii Morpheus ve tayfasý sizi ziyaret etmezse. Umurunuzda olur
mu? Gerçekten size dert mi? Yaþadýðýnýz þey, nihayetinde, yeterince gerçek deðil mi? Bir þe
pan nedir ki? Bu bizi son varsayýma getiriyor.
Simüle Gerçeklik, Edilmiþ Metafizik Anlamda, En Az Simüle Edilmemiþ Gerçeklik Kadar Gerçek
(daha gerçek deðilse).
Ýlk olarak, postmodernite kuramcýsý Jean Baudrillard'tan birkaç cümle:
Gerçeðin tanýmý, bizzat, denk bir yeniden-üretimi (reprodüksiyonu) mümkün olan haline gelm
. Bu yeniden üretilebilirlik sürecinin sýnýrlannda, gerçek sadece yeniden üretilebilen deði
fakat zaten hep yeniden üretilmiþ olagelendir. Hipergerçek... temsili aþar... çünkü o tümüy
syon içindedir... Hüner gerçeðin çekirdeðidir.
Morpheus Neo'yu ilk defa bilgisayarlar tarafýndan programlanmýþ siberuzam yolculuðuna çýka
dýðýnda, Neo parlak beyaz boþluktaki koltuðunun kollarýna pençesini geçirip Morpheus'a sora
ana bu-274
ranýn gerçek olmadýðýný mý söylüyorsun?" Morpheus yanýt verir: "Gerçek nedir? 'Gerçeði' na
u sadece geliþigüzel sarfe-dilmiþ bir replik veya retorik bir soru deðildir. Bu filmin t
uhaf baðlamýnda ve daha tuhaf teknolojik dünyamýzda, haklý bir sorudur. Morpheus gerçeðin h
ettiðimiz, kokladýðýmýz, tattýðýmýz ve gördüðümüz þey olduðunu ve bunun "beyin tarafýndan y
allerden" ibaret olduðunu söyler. Fakat bir insanýn sanal gerçeklik tecrübesi de, beyin ta
rafýndan yorumlanan bir elektrik sinyalleri mesele-siyse, o zaman bunu sanal gerçekl
iðin gerçek kadar gerçek olduðu sonucu izler görünüyor.
Baþka bir sahnede Neo arabayla Kahin'e götürülür. Pencereden dýþarý bakarken, birden bir þ
"Aman Tanrým, hep orada yerdim... eriþteleri çok güzel," diye haykýrýr ve hemen arkasýndan
ltuðuna yýðýlýr ve kendine þöyle der: "Hayata dair hatýralarým var... Fakat hiçbiri yaþanma
yaþamadý mý? Fakat onlarý hatýrlýyor. (* Bu. 1960'larýn "Both Sides Now" parçasýný hatýrlat
ife's illusions l recall / I re-ally don't know life at all" [Sadece yanýlsamalarý h
atýrlýyorum / Bu hayatý hiç bilmiyorum]) Psikoanalistlerin iddia ettiði yanlýþ hatýralardan
lý olarak Neo'nun hatýralarý bir zamanlar þimdiki zamanda olan þeyler olarak tecrübe edilmi
lerdir. Restoran deneyimi onun restorana bir daha gitmesine sebep olmuþtur. Baþka bi
r deyiþle restoran tecrübesi onun diðer tecrübeleri ve davranýþlarýyla tutarlý bir iliþki i
Hatta Neo'nun özneler-arasý bir ortaklýkla tecrübe edilebilir sanal bir dünyada restorana
getirmiþ olduðu diðer insanlarýn davranýþlarý ve tecrübeleriyle de tutarlýdýr.(* Neden özn
atrix. her bir bireyin kendi özel Matrix'i deðil, bütün insan nüfusunun paylaþtýðý Matrix't
da bir insanýn yaptýðýna ötekiler tarafýndan tanýk olunur ve tecrübe edilir.) O halde bu ha
, bir þekilde, gerçekten yaþanan bir þeyle ilgilidir. Ýlke olarak, tüplere baðlý bir biçimd
x'e baðlý yaþayan diðer insanlarýn hafýzalarýnda bu olayýn izleri bulunabilir.
Biraz önce bahsi geçen, gerçekliðin ve gerçeklik hakkýndaki bilgi-
275
mizin köklerinin sahip olduðumuz duyusal izlenimlerde (görme, dokunma vs.) olduðu fikri
, bugün artýk, on yedinci ve on sekizinci yüzyýlda geliþtirilen modern biçimi kadar etkili
lmayan bir felsefe olan emprisizm felsefesinin temel ilklerinden biridir. David
Hume'a göre bilgimiz ve neyin gerçek olduðuna dair inancýmýzý gördüðümüz, duyduðumuz, kokla
uðumuz olana baþvurmadan meþrulaþtýrmanýn hiçbir yolu yoktur. Bu fikre, Neo'nun ve Matrix't
diðer insanlarýn gerçekte hiçbir þey görmediðini ve duymadýðýný söyleyerek karþý çýkýlabil
e ayný türden duyu izlenimlerine sahipler. Ve onlarýn duyusal izlenimlerini bizimkinde
n ayýracak hiçbir þey olmadýðý, onlara (ve bize) duyusal izlenimlerin sadece birer hayal ür
uðunu gösterecek eriþilebilir dýþsal bir kanýt var olmadýðý ve her iki dünya da ayný tür du
lerle oluþturulduðu için onlar için Matrix, bizim dünyamýzýn bizim için olduðu kadar gerçek
u nokta, belirli bir doðrulama ilkesini kabul etmeye baðlýdýr. Bu ilkeye göre. bir tez anc
ak onu doðrulayacak bir yöntem varsa anlamlý ve doðrudur. Bu ilkenin kendisi felsefi karþý
an azade deðildir.)
Ayrýca Neo'nun daha önceki tecrübelerinin gerçeklik tecrübeleri olduðunu gördük; çünkü bun
Neo'nun deðil öteki insanlarýn da tecrübeleri ve davranýþlarýyla tekabül içindedir. Bu baký
tekabül etme nosyonu gibi bir þeye dayanmaktadýr; buna göre, eðer "arkadaþlarýmla o restora
giderdim" gibisinden bir inanç, ancak diðer inançlarýn çoðunluðuyla uyumluysa doðrudur. Bir
enin doðru olmasý için davranýþlarýmýzla birbirini tutmasý ve davranýþlarýmýz için güvenili
rtý faydacýlýðýn merkezi bir ilkesidir.
Yine de, bütün bunlara þüpheyle yaklaþan bir siberkuþkucu, bir insanýn sahip olduðu sanal
ait duyusal izlenimlerin, sayýsý ne olursa olsun, bunlar diðer bireylerin tecrübeleriyl
e birbirini ne kadar tutarsa tutsun, siberdünyanýn uzamda var olmadýðý için gerçek olma-
276
dýðýný iddia edebilir. Bu dünya zihnimizde, týpký (hayali aþýklar veya Noel Baba gibi) uyd
erin zihnimizde yer almasý gibi yer alýr. Fakat siberinanýr þu þekilde yanýt verecektir: fa
at siberdünya uzamda vardýr, en azýndan siperuzamda vardýr. Kuþkucu, buna karþýlýk si-beruz
erçek" uzam olmadýðýný söyleyerek yanýt verecektir. O zaman siberinanýr karþýsýndakinin kaf
a vuracak ve "Hey, orada kimse var mý?" diye soracaktýr. Elbette "gerçek uzam deðil, zat
en o yüzden siberuzam diyoruz." Fakat kuþkucu, gerçek olmayan hiçbir uzamýn, uzam sayýlamay
caðýný söyleyerek karþýlýk verecektir. Bu görüþe göre "siberuzam" sadece bir metafordur, ke
gerekirse "siberuzam" tanýmda bir çeliþkidir.
"Siberuzam"ýn sadece bir metafor olduðunu kesin kabul etsek bile, siberkuþkucunun uza
msallýðýn gerçek denilebilecek bir dünyaya has bir özellik olduðunu varsaydýðýna dikkat etm
uradaki varsayýma göre sadece bir tek uzamsal-zamansal süreklilik vardýr ve inançlarýmýzla
rübelerimizden bir kýsmý bu süreklilik içinde var olanlarla tutarlý, bir kýsmý tutarsýzdýr.
r (veya tecrübeler) tekabül etmiyorsa, yanlýþtýrlar (veya doðrulanamazdýr). Ayný þekilde eð
bu süreklilik için de bulunmuyorsa, gerçek deðildir. Gerçeðin bu uzamsallýk (ve uzamsallýk
leriyle tanýmlandýðý ölçüde maddilik) varsayýmý bazý felsefecilerin reddeceði bir varsayýmd
erseniz, Platon reddedildi. O, sayýlarýn ve daha genel olarak Formlarýn ve idealarýn (fi
kirlerin) uzamsal olmamasýna karþýn gerçek olduðuna inanýyordu (Ayrýca Kant, uzamýn kendi b
þey olmadýðýna inanýyordu, o daha ziyade öznelerin dünyayý algýlama biçimine ait bir þeydi
siberinanýr sadece empiristlerle, tu-tarlýlýkçýlarla [coherentists] ve faydacýlarla [pragm
tist] deðil, Platon-cularla (ve belki Rantçýlarla) da ayný felsefi temeli paylaþýyor. Týpký
azýndan birçok örnekte olduðu gibi- postmodernistler gibi.
Platon Formlarýn ve idealann uzamda yer alan maddi nesnelerden daha gerçek olduðuna i
nanýyordu. Akýl yürütmesi karmaþýktýr, fakat
277
kýsaca, Platon'da Formlarýn ve idealarýn, ebedi ve deðiþmez olduklarý için ve maddi dünya
na dair bilgimizi mümkün kýldýklarý için daha gerçek olduðu söylenebilir. Þimdi, sanal düny
ne deðiþmezdir, ne de simüle edilmemiþ dünyayý (en azýndan þimdilik) bizim için mümkün kýl
hangi bir anlam da simüle edilmiþ dünyalarýn simüle edilmemiþ dünyalardan daha gerçek olmal
müdür? Belki sadece þu anlamda. Eðer gelecekte, simüle edilmiþ gerçeklik, yaþadýðýmýz tecrü
davranýþlarýmýz üzerinde simüle edilmemiþ gerçeklikten daha büyük bir sebepsel etkide bulun
elirse, o zaman, bir anlamda, pragmatik bir anlamda, daha gerçek olur. Böyle bir þeyin
ilerde gerçekleþip gerçekleþmeyeceði, þu anda bulunduðumuz noktadan kestirebileceðimiz bir
ldir. Ýþin yoksa iki yüzyýl bekle, oldu mu þimdi?
278
20
Matrix: Veya Sapýklýðýn Ýki Yüzü
SLOVAJ ZIZEK
Matrix'i Slovenya'da mahalli bir sinemada izlediðim zaman, bu filmin ideal bir iz
leyicisiyle yan yana oturma bulunmaz fýrsatýna nail oldum, yani bir salakla. Saðýmda otu
ran otuz yaþlarýndaki adam, kendini filme öyle kaptýrmýþtý ki, heyecanlý nidalarýyla seyirc
ahatsýz ediyordu. "Aman Tanrým, demek hakikat diye bir þey yok!"
Bu tür safdil kendini kaptýrmalara, filme rafine edilmiþ felsefi ve psikoanalitik kav
ramsal ayrýmlar atfeden sözde derin entelektüel okumalarý tercih ederim. (*Internette va
r olan ilk senaryo ile filmi karþýlaþtýrýrsak Wachowski biraderlerin sözde entelektüel gönd
eri atacak kadar zeki olduðunu görebiliriz: "Þunlara bak. Atomatlar. Ne yaptýklarýný ve niç
yaptýklarýný düþünmüyorlar. Bilgisayarlar onlarý ne yapýp ne yapmamak gerektiðini söylüyor.
endt'e yapýlan bu yapmacýk gönderme önemli bir noktayý gözden kaçýrýyor: Matrix'in sanal ge
de gömülü insanlar, simü-lasyonu yaratanlara kýyasla tümüyle farklý, neredeyse zýt bir konu
pler. Diðer bir akýllýca hareket, Matrix'in kontrolünden kurtulmak için Doðu zihin boþaltma
kniklerine yapýlan gönderimlerin metinden çýkarýlmasýdýr: "Öfkenden kurtulmayý öðrenmelisin
hninden atmalýsýn. Zihnini özgürleþtirmek için onu boþaltmalýsýn.") Yine de Matrix'in entel
ciliðini görmek kolaydýr: Matris, týpký nereden bakarsanýz bakýn her zaman dosdoðru size ba
en, pratik olarak her yöneliþin kendini onda tanýr göründüðü meþhur Tanrý resmi gibi, evren
miþ tanýma süreci olarak hareket halinde Rarschach testi [http://rars-chach.test.at/]
iþlevi gören filmlerden biri deðil mi?
Lacancý arkadaþlarým senaryo yazarlarýnýn Lacan'ý okumuþ olmasý
279
gerektiðini söylüyor; Franfurt Okulu'na dahil olanlar Matrix'te Kultu-rindtustrie'nin
dýþdeðer biçilmiþ cisimleþmesini, bizi bir enerji kaynaðý olarak kullanarak bizzat iç yaþa
timi doðrudan ele geçiren (Sermayenin) yabancýlaþtýnlmýþ-somutlaþmýþ toplumsal Maddesi'ni g
ge'ciler onda dünyamýzýn Bütün Dünyayý Kapsayan Þebeke'de cisimleþen küresel bir Zihin'in ü
ucize olduðuna dair spekülasyonlar bir kaynak görüyor.
Bu yorumlar Platon'un Cumhuriyet kitabýna kadar uzanýyor. Mat-rix Platon'un maðara (sýkýc
a oturduklarý yere baðlanmýþ ve önlerindeki [yanlýþ bir þekilde gerçek sandýklan] gölge oyu
mek zorunda olan mahkûmlar olarak insanlar) meselini aynen anlatan bir film deðil mi
? Elbetteki aradaki önemli fark, maðara tutsaklýklarýndan kaçýp Dünya yüzeyine ayak basan b
erin bulduklarý þeyin artýk Güneþ'in, Mutlak Ýyi'nin parlak ýþýklarýyla aydýnlatýlmýþ bir t
dilmiþ bir "hakikat çölü" olmasýdýr.
Buradaki esas zýtlýk Franfurt Okulu ile Lacan arasýndaki zýtlýktýr: Matrix'i kültürü ve öz
leþtiren Sermaye metaforuyla ta-rihselleþtirmeli miyiz, yoksa o böyle bir sembolik düzen
in somutlaþmasý mý? Peki ya bu alternatif yanlýþsa? Ya sembolik düzenin bu sekilideki sanal
karakteri tarihsellik koþulunun ta kendisiyse?
Dünyanýn Sonuna Gelmek
Tümüyle çarpýtýlmýþ ve kontrol altýnda yapay bir evrende yaþayan kahraman fikrinin yeni ol
k söyleyemeyiz: Matrix filmi sadece, bu fikri sanal gerçekliði (SG) dahil ederek daha
radikalleþtiri-yor. Buradaki ana fikir, SG'nin put kýrýcýlýk sorunsalýyla iliþkili olarak k
müphemliðidir. SG, bir yandan, duyusal tecrübemizin zenginliðinde -harflere bile deðil, f
akat- elektrik sinyalinin iletilmesi veya ile-tilmemesine, 1 ve 0'ýn minimal dijit
al serilerine kökten bir indirgemeyi iþaret ediyor. Öte yandan, "hakiki" gerçeklikten ay
rýt edilemez hale gelmeye eðilimli ve "hakiki" gerçeklik nosyonu zayýflatmayla so-
280
nuçlanan gerçekliðin "simüle edilmiþ" bir tecrübesini üreten bizzat bu dijital makinedir.
bu yüzden, ayný zamanda imgelerin baþtan çýkarýcý gücünün en radikal ifadesidir.
Kaliforniya'nýn küçük, ideal, tüketici cennetinde yaþayan bir bireyin aniden içinde yaþadý
te olduðundan, etrafýndaki insanlarýn büyük bir þovdaki aktörler ve figüranlarla dolu bir s
olduðundan kuþkulanmaya baþlamasý bir mutlak Amerikan paranoyak fantezi deðil midir? Bunun
en güncel örneði Peter Weir'sin Jim Car-rey'nin kendinin 24-saat süren bir televizyon þov
unun kahramaný olduðu ve doðduðu kasabanýn sürekli onu izleyen kameralarla dolu dev bir stü
seti olduðu gerçeðini yavaþ yavaþ keþfeden bir ofis çalýþanýný oynadýðý The Truman Show (1
Sloterdijk'in "sphere"i burada kelimenin birincil anlamýnda koca bir þehri kaplayan
ve yalýtan dev bir metal kubbe olarak cisimleþmiþ-tir. Truman Show'un final sahnesi k
apalý evrenin dikiþlerini ideolojik, içeriden görünmeyen dýþa doðru yýrtmanýn özgürleþtiric
landýrýyor görünebilir. Gelgelelim, filmin kahramanýnýn zincirlerini kýrarak gerçek aþkýna
n üretimi doðru formülüne bir kez daha varmýþ oluyoruz!) kavuþtuðu (hatýrlayalým þovun son
leyen milyonlarca insan tarafýndan alkýþlanan) 'mutlu' sonunun bizzat kendisi katýksýz ide
olojiyse ne olacak? Ýdeoloji ya sonlu evrenin çatýsýnýn dýþýnda içine girilecek bir 'gerçek
olduðu inancýnýn ta kendisinde yatýyorsa?(* Truman Show'un kahramanýný gerçeði görmeye ve
edilmiþ dünradan kaçmaya muktedir kýlan þeyin, babasýnýn önceden görülemeyen müdahelesi olm
r önem arz eder. Filmde iki ataerkil figür vardýr: fiili sembolik-biyolojik ve paranoy
ik "gerçek" babayla. Ed Harris tarafýndan oynanan, kahramanýn hayatýný tümüyle manipüle ede
onu kapalý çevrenin içinde koruyan televizyon þovunun yönetmeni olan baba..) Bu nosyonun ön
ellerinden biri olan Philip K. Dick'in, 50'li yýllarýn sonunda ideal bir küçük Kaliforniya
kasabasýnda sade bir hayat sürdüren bir adamýn bütün kasabanýn aslýnda onu memmun etme içi
muþ bir sahne olduðunu yavaþ yavaþ keþfediþini anlatan Time Out Of Joint (1959) adlý romaný
me
281
Out Of Joint ve The Truman Show'un temelini oluþturan tecrübe, geç-kapitalist Kalifor
niya cennetinin, kendi hiper-gerçekliði içinde, bir þekilde gerçek dýþý, özsüz, maddi atale
un olduðudur. Demek ki maddiliðin ataletinden ve aðýrlýðýndan koparýlmýþ gerçek hayatýn bir
dece Hollywood sahneleri deðildir, geç-kapitalist tüketim toplumunda, "gerçek toplumsal
hayat", 'gerçek' hayatta sahne aktörleri veya figüranlar gibi davranan komþularýmýzla, bir
ilde, sahnelenmiþ sahtenin özelliklerini ediniyor. Dünyevileþtirilmiþ kapitalist faydacý dü
nýn mutlak gerçeði, bizzat 'gerçek hayatýn' maddesizleþtirilmesi onun tersi olan bir göster
dönüþtürülmesidir.
Bilimkurgu dünyasý söz konusu olduðunda, Brian Aldis'in, bir kabilenin üyelerinin, büyük b
yýldýz gemisindeki bir tünelin kapalý dünyasýnda, geminin geri kalanýndan kalýn çalýlýklarl
arýn ötesinde bir evren olduðundan habersiz yaþadýðý Starship'den de söz edilmelidir. Filmi
unda birkaç çocuk çalýlýklarý aþar ve dünyanýn, diðer kabilelerin yaþadýðý ötesine ulaþýr.
Daha eski ve daha 'saf öncüler arasýnda George Seaton'un, 1960'larýn baþýnda çektiði ve No
iya çýkarmasýnýn bütün planlarýný bilen ve büyük günden birkaç gün önce Almanlar tarafýndan
erikan subayýna (James Garner) dair 36 Hours filmidir. Bir patlamadan sonra þuurunu
yitirmiþken tutsak alýndýðý için, Almanlar, iþgal planý hakkýnda bütün bildiklerini açýklam
yle onun için bir Amerikan askeri hastahanesinin küçük bir kopyasýný inþa ederek, onu 1950'
de yaþadýðýna ve Amerika'nýn savaþý kazanmýþ olduðuna ve son altý yýllýk hafýzasýný kaybetm
ndýrmaya çalýþýr. Bu dikkatle inþa edilmiþ büyük yapýda kýsa sürede çatlaklar belirmeye baþ
týnýn son iki yýlýnda benzeri bir þekilde kontrol edilmiþ bir ortamda yaþamýþtýr. Bugün art
re, bu yerde Stalin'in, Yoldaþ Lenin'in rahat etmesi ve gereksiz kýþkýrtmalarla heyecanl
andýrýlmamýþ! gerekçesiyle onun için baskýsýný yaptýðý, Lenin'e süre giden politik mücadele
282
da bilgi verecek bütün haberlerin sansürlenerek özel olarak hazýrlanmýþ tek kopya Pravda g
tesi vardý sadece.)
Burada geri planda pusuya yatmýþ olan þey, pre-modern "evrenin sonuna varma" nosyonud
ur. The Truman Show'un sonunda gerçekleþen þey, tam olarak, göklerin üzeri yýldýzlarla beze
perdesine veya sathýna þaþkýnlýkla yaklaþan, ötesine bakan ve geçen þaþkýn gezginleri resme
ravürlerde olan þeydir. Son sahnesinde, Truman'ýn üzerinde 'mavi gökyüzü'nün ufku boyalý du
yanmýþ merdivenlerden çýkarak dokunduðu gökyüzünün Magrittean'ýn bir tablosuna benzemesine
kir. Bugün intikamla geri dönen þey bu ayný hassasiyet deðil mi? Syoerberg'in Parsifal'i g
ibi, sonsuz ufkun açýk bir biçimde 'yapay' ýþýklarla kapandýðý çalýþmalar, Kartezyen sonsuz
n miyadýný doldurduðunu ve artýk yenilenmiþ bir ortaçaðýn perspektif öncesi evrenine dönüyo
iþaret etmiyorlar mý?
Fred Jameson zekice dikkatleri Chandler'in bazý romanlarý ve Hitchcock'un filmlerin
deki ayný fenomene çekmiþtir. Farewell, My Lovely'deki Pasifik Okyanusu'nun kýyýsý, ötesind
ilinmeyen bir uçurumun olduðu, bir tür "dünyanýn sonu veya sýnýn" iþlevi görür; ve bu Eva M
t ile Cary Grant'ýn kovalandýklarý için tepesine çýktýklarý ve Eva Marie Saint düþer gibi o
Gram tarafýndan kurtarýldýklarý Rushmore Daðýnýn üstündeki anýtýn önünde uzanan uçsuz bucak
Rushmore Daðý: Yüzeyine Washington. Jefferson, Lincoln ve Theodore Roosevelt'in büstleri
nin oyulduðu, Güney Dakota'daki daðdýr.)
Bu örneklere Apocalypse Now'daki, köprünün ötesininin "bilinen evrenimizin dýþý" diye tecr
ldiði ünlü çarpýþma sahnesini eklememek olmaz. Dünya'nýn sonsuz evrende yüzen bir gezegen d
merkezinde güneþin olduðu sonsuz bir buz kitlesinin ortasýndaki dairevi bir açýklýk veya de
olduðu görüþü, Nazi'lerin sözde bilimsel fantezilerinden biriydi. Bazý raporlara göre Sylt
arýna Amerika'yý gözetlemek için bir teleskop yerleþtirmeyi bile düþünmüþlerdi.
283
Gerçekten Var Olan Büyük Öteki
Nedir, o halde Matrix? Tek kelimeyle Lacancý "büyük Öteki", sanal sembolik düzen, gerçekli
bizim içim yapýlandýran þebekedir. Bu "büyük Öteki" boyutu, sembolik düzende öznenin yapýla
cýlaþtýrýlmasýnýn boyutudur: büyük Öteki ipleri elinde tutar, özne konuþmaz, sembolik yapý
uþturulur." Kýsaca bu büyük Öteki öznenin kendi eylemlerinin etkilerine tümüyle hakim olama
aaliyetinin nihai sonucunun her zaman amaçladýðýndan veya tahmin ettiðinden baþka türlü olm
an toplumsal Öz'dür.
Gelgelelim 11. Seminer'in anahtar bölümlerinde Lacan yabancýlaþmayý takip eden ve bir anl
amda onun karþýt noktasý olan ayrýlýk operasyonunu resmetmeye çalýþýr: büyük Öteki'ne yaban
Öteki'nden ayrýlma gelir. Ayrýlýk, özne büyük Öteki'nin tutarsýzlýðýný, katýksýz sanallýðý
akýlmýþlýðýný ve fantezinin öznenin deðil, büyük Öteki'nin boþluðunu -büyük Öteki'nin sürek
için- bir doldurma çabasý olduðunu fark ettiði zaman meydana gelmektedir.
Bu sebeple fantezi ile paranoya birbirine kalýtsal olarak baðlýdýr Paranoya en temelde
"Öteki'nin Ötekisi"ne, sahih toplumsal dokunun Öteki'sinin ardýnda gizlenen, toplumsal h
ayatýn (bize göre sanki) önceden görülemeyen etkilerini programlayan ve böylece onun sürekl
ni garanti altýna alan baþka bir Öteki'ye inanmaktýr. Piyasanýn karmaþasýnýn, ahlakýn itiba
inin ve benzerinin ardýnda, Yahudi'lerin kurduðu bir senaryonun amaçlý stratejisi... Bu
paranoyak duruþ, bugünün gündelik hayatlarýmýzýn dijitalleþmesi durumuyla daha bir güçlenmi
lumsal var oluþumuz bilgisayar þebekesinin büyük Öteki'nde aþama aþama cisimleþtirilip madd
ilirken, þeytani bir programcýnýn dijital kimliðimizi sildiðini ve bu þekilde bizleri toplu
sal varoluþumuzdan kopararak birer kiþi-dýþý þey haline getirdiðini hayal etmek daha kolayd
Ayný paranoyak çarpýtmayý takip eden Matrix'in tezi, büyük Öte-
284
ki'nin gerçekten var olan bir Mega-Bilgisayarda cisimleþtiðidir. Bir Matrix vardýr -olm
ak zorundadýr - çünkü "her þey sürekli kötü gitmektedir, fýrsatlar kaçýrýlmaktadýr ve bir þ
" Baþka bir deyiþle, filmin bu þekilde olmasýna önerdiði sebep, her þeyin arkasýnda olan ha
gerçekliðe Matrix'in gölge düþünmesidir. Sonuç olarak, filmin sorunu onun yeterince 'çýlgýn
, çünkü Matrix tarafýndan sürdürülen gündelik gerçekliðimizin arkasýnda bir 'hakiki' gerçek
duðunu varsayar.
Bununla birlikte, ölümcül bir yanlýþ anlamanýn önüne geçmek için söylemek gerekir ki, "her
tarafýndan üretildiði" fikrinin karþýtý olan, hiçbir mutlak gerçekliðin olmadýðý, sadece,
irbirini yansýtan sonsuz sayýda sanal gerçekliklerin var olduðu tezi, daha az ideolojik
deðildir. Matrix'in ikinci bölümünde büyük ihtimalle "hakikat çölü"nün baþka bir matrix tar
iþ olduðunu öðreneceðiz. Bu sanal evrenlerin çoðaltýlmasýndan daha yýkýcý bir þey, herhalde
lerin çoðaltýlmasý olurdu. Bu, bugün bazý fizikçilerin son zamanlara ait yüksek hýzlandýrýc
e gördüðü paradoksal tehlikeyi yeniden üretecektir.
Bilim adamlarý þu anda hayli aðýr atomlarýn çekirdeklerini neredeyse ýþýk hýzýnda birbiriy
k bir hýzlandýrýcý inþa etmeye çalýþýyorlar. Buradaki fikir, böyle çarpýþmanýn atom çekirde
a ve nötronlarýna ayýrmakla kalmayacaðýný, fakat ayný zamanda protonlarý ve nötronlarý toz
tirip [pulverize] geride sadece, maddenin, böyle bir haldeyken asla daha önce incele
nmemiþ olan -çünkü büyük patlamadan beri böyle bir þey olmamýþtýr- inþa parçalarýný, serbes
rçacýklarýndan mürekkep bir tür enerji çorbasý olan bir "plazma" býrakacaðýdýr.
Bu olasýlýk kabusumsu bir senaryoya yol açmýþtýr. Ya bu deney baþarýlý olur da bir kýyamet
az bir zorunlulukla etrafýndaki sýradan maddeyi ve böylece bildiðimiz dünyayý yok edebilece
bir canavar yaratýlýrsa ne olacak? Buradaki ironi, dünyanýn bu þekilde so-
285
na ermesinin, test edilen kuramýn hiçbir þekilde çürütülemez mutlak bir kanýtýný vermesidi
e bir kara delik tarafýndan emilecek, sonra Büyük Patlama senaryosunu eksiksiz bir biçim
de yeniden yaratarak yepyeni bir evren meydana getirecektir.
Böylece paradoks her iki versiyonunda da -(1) bir SG'den ötekine serbestçe yüzen bir özne
, bütün gerçekliðin sahte olduðunun farkýnda olan saf bir hayalet; (2) Matrix'in arkasýnda
iki bir gerçek olduðu paranoyak varsayým- yanlýþtýr. Her ikisi de Gerçek'i gözden kaçýrýyor
al Gerçeklik'in ardýnda - Morpheus'un Neo'ya harabe halindeki Chicago manzarasýný gösterer
ek "Hakikatin Çölüne Hoþ geldin" dediði -bir Gerçeklik'in var olduðunda ýsrar etmekte haksý
r.
Gelgeldim Gerçek, sanal simülasyonun arkasýndaki "hakiki gerçeklik" deðildir; fakat gerçek
iði tamamlanmamýþ veya tutarsýz kýlan boþluk ve her sembolik Matrix'in bu tutarsýzlýðý gizl
ir. Bu gizlemeyi gerçekleþtirmenin yollarýndan birisi de, bildiðimiz tamamlanmamýþ/tutarsýz
rçekliðin arkasýnda, onu kurmanýn önünde hiçbir olanaksýzlýk týkanma noktasýnýn olmadýðý ba
u söylemektir.
Büyük Öteki Yok
"Büyük Öteki" ayrýca, bir insanýn serbest düþünce yoluyla ulaþabileceði saðduyu alanýný da
elsefedeki en son büyük versiyonu Habermas'ýn sözleþmenin düzenleyici ideali ile iletiþimse
emaattir. Ve bugün tedricen parçalanan iþte bu "büyük Öteki"dir.
Bugün elimizde olan, kesin bir kökten yarýlmadýr. Bir yanda uzmanlarýn ve bilim adamlarýný
rtýk herkes için açýk ortak dile tercüme edilemeyen, fakat sanatsal ve popüler hayali evren
eri þekillendiren (Kara Delik, Büyük Patlama, Süperstring, Quantum Kararsýzlýðý gibi) hiç k
gerçekten anlamadýðý fetiþleþtirilmiþ formül kipleri halinde ortak dilde mevcut olan nesne
iimiþ dil vardýr. Uzman
286
jargonu, sadece doða bilimlerinde deðil, ayný zamanda ekonomide ve diðer toplum bilimle
rinde, pek karþý çýkýlamayacak olan ve ortak tecrübemize tercüme edilemez nesnel kavrayýþla
k sunulur. Kýsacasý, bilimsel kavrayýþ ile saðduyu arasýndaki boþluk aþýlamaz ve bilim adam
mesi beklenen özne" olarak popüler kült figürler haline getiren (Stephen Hawking fenomen
i) tam da iþte bu boþluktur.
Öte yandan, bu nesnelliðin ayrýlmaz öteki yüzünde, kültürel meselelerde, birbirine tercüme
ez çoklu hayat tarzlarýyla karþý karþýya kalma biçimimiz durur. Bütün yapabileceðimiz çok-k
mda hoþgörülü biraradalýklarýnýn koþullarýný güvence altýna almaktýr. Bugünün öznesinin iko
kendi uzmanlýk alanýnda çalýþan, geceleri eve dönüþüyle birlikte mahallenin tapýnaðýnda kut
r yakan Hintli bilgisayar programcýsýdýr.
Bu yanýlma siberuzam fenomeninde kusursuz bir biçimde mümkün kýlýnmýþtýr. Siberuzam hepimi
Küresel Köy'de bir araya getirmesi beklenen þeydir. Ne var ki gerçekte olan, birbiriyle
tutarsýz ve uyumsuz evrenlere ait bir mesaj çokluðuyla bombardýmana tutulma-mýzdýr. Küresel
büyük Öteki yerine, önümüze "küçük ötekile-rin, kabilemsi özel kimliklerin bir çokluðunu g
lýþ anlamaktan kaçýnmak için: Lacan burada bilimi anlatýlardan, Politik Olarak Doðru mitosl
e benzeriyle nihai olarak denk düzeye görecel-leþtirmekten çok uzaktýr. Bilim "Gerçeðe" dok
r, onun bilgisi "gerçeðin içindeki bilgidir." Buradaki çýkmaz bilimsel bilginin, sembolik
"büyük Öteki" olarak hizmet edemeyeceði basit olgusunda yatar. Burada modern bilim ile A
ristotelesçi saðduyusal felsefi ontoloji arasýndaki boþluk aþýlýr cinsten deðildir. Bu boþl
leo ile çýkmýþ, temsili gerçekliðe dair tecrübemize tercüme edemeyeceðimiz yasalarla uðraþt
yle en uç noktasýna taþýnmýþtýr.
Risk toplumu teorisi ve onun küresel görecelileþtirmesi, bugün, uzun vadede temel sorul
arýn uzmanlarýn 'nesnel bilgileri'ne gönderimlerle çözülebileceðini varsayan klasik evrense
Aydýnlanma ideo-
287
lojisinin nasýl öteki ucunda olduðumuza dair vurgusunda haklýdýr. Yeni bir ürünün (diyelim
etik olarak deðiþtirilmiþ sebzelerin) çevresel sonuçlarýna dair çeliþen görüþlerle karþýlaþ
e nihai sözü söyleyecek uzman bir fikir ararýz. Ve üstelik burada asýl önemli olan, gerçek
elerin, bilimin büyük þirketler ve devlet ajanslarýna ekonomik baðlýlýktan dolasýyla yozlaþ
netliðini yitirmesi deðildir. Bilim kendi baþýna býrakýldýðýnda bile bir cevap sunamaz.
On beþ yýl önce çevre bilimciler Dünya ormanlarýnýn tümüyle yok olacaðýný öngörmüþtü; oysa
eliþtirilmesiyle çözülemeyecek kadar büyük olduðunu öðreniyoruz. Bu risk toplumu teorisinin
dýðý yer, bizi ortak özne haline getiren irrasyonel kötü hal üzerine yaptýðý vurgudur. Tekr
karar vermeye zorlanýrýz; oysa hiçbir þekilde kara verecek durumda bulunmadýðýmýzý vereceð
rýn herhalükârda geliþigüzel bir karar olacaðýný çok iyi biliriz. Ulrich Beck ve izleyicile
n bütün seçeneklerde ve mutabakat oluþturmalarda demokratik tartýþmaya gönderimde bulunuyor
e var ki bu, insanýn elini kolunu baðlayan ikileme bir yanýt sunmuyor: Biliþsel olarak çoðu
luðun bilgisizliði bir olgu olarak dururken, çoðunluðun katýldýðý demokratik tartýþma neden
onuçlara yol açsýn?
Bu þekilde çoðunluðun siyasi kara karýþýklýðý daha iyi anlaþýlýr. Karar vermeye çaðrýlýrla
ir þekilde etkili bir karar verecek, nesnel bir þekilde lehte ve aleyhte olaný deðerlend
irecek durumda deðillerdir. Komplo teorilerinden medet ummak, Fred Jame-son'un "bi
liþsel harita çýkarma" dediði þeyin bir asgarisini kazanma çabasý olarak, bu çýkmazdan umut
çýkýþ yoludur.
Jodi Dean, resmi ('ciddi,' akademik olarak kurumsallaþmýþ) bilim ile ufobilimden pira
mitlerin sýrlarýný ortaya çýkarmaya çalýþanlara
288
kadar, sözde-bilimler denilen devasa alan arasýndaki "dilsizler diyalogunda" açýk bir þek
ilde gözlemlenen fenomene çekiyor dikkatleri. Resmi bilim adamlarýnýn dogmatik ve hiçe say
an bir tartýþma üslûbunu takýnýrken sözde bilim adamlarýnýn yaygýn önyargýlara aldýrmadan n
ulara gönderimde bulunduðunu görmemek mümkün deðil. Cevap, elbette, kurumsallaþmýþ bilim ad
büyük Öte-ki'nin, bir kurum olarak bilimin otoritesiyle konuþuyor olmasýdýr; fakat sorun ta
olarak bu bilimsel büyük Öteki'nin tekrar tekrar bir uz-laþýmsal sembolik kurgu (fiction)
olarak ortaya çýkmasýndadýr. Demek ki komplo teorileriyle karþýlaþtýðýmýz zaman, Henry Jam
urn of the Screw'inin sadýk bir okumasýna uygun bir þekilde tavýr almalýyýz. Ne hayaletleri
anlatý gerçeðinin bir parçasý olarak kabul etmeli, ne de onlarý, sözde Freudyen bir yolla,
kahramanýn histerik cinsel karmaþalarýnýn bir "yanstmasý"na indirgemeliyiz.
Komplo teorileri elbette "olgu" olarak kabul edilmemelidir. Ne var ki ayný zamand
a onlarý, modem kitle histerisinin bir görüngüsüne de indirgememeliyiz. Bu tür bir nosyon h
büyük Öteki"ye, ortak toplumsal gerçekliðin 'normal' algýsýnýn modeline dayanýr ve böylece
ulan þeyin bizzat bu gerçeklik nosyonu olduðu gerçeðini hesaba katmaz. Sorun, ufobilimcile
rin ve komplo teorisyenle-rinin (toplumsal) gerçekliði kabul etmekten aciz paranoyak
bir tutuma gerilemiþ olmasý deðil, bugün gerçekliðin kendisinin bizzat paranoyak hale geli
or olmasýdýr.
Çaðdaþ tecrübe bizi tekrar ve tekrar gerçeklik duygumuzun ve ona karþý normal tavrýmýzýn n
ik bir kurguya (fiction) dayandýðýný ve neyin normal, neyin kabul edilmiþ gerçek olduðunu v
elirli bir toplumda anlamýn ufkunun ne olacaðýný belirleyen "büyük Öteki"nin hiçbir þekilde
el bilgi tarafýndan "gerçeðin bilgisi" olarak sunulan "olgulara" dayanmadýðýný fark etmeye
bur olduðumuz durumlarla karþý karþýya býrakýyor.
Þimdi modern bilimin henüz bir "üst söylem" haline gelmediði
289
geleneksel bir toplumu ele alalým. Eðer, onun sembolik düzeninde, biri çýkýp da modern bil
min varsayýmlarýný savunmaya kalkarsa, bir 'deli' muamelesi görür. Burada önemli olan, onun
'deli' olmadýðýný, fakat onu bu konuma sokan dar kafalý, cahil toplumun deli olduðunu söyle
in yeterli olmayacaðýdýr. O bir deli muamelesi görmekle, toplumsal büyük Öteki'nden sürgün
r ve bu deli olmaya denktir. Delilik "olgulara" doðrudan gönderimde bulunarak deðil, (
bir delinin, halüsinatik projeksiyonlarýnda tutsak olduðu için, þeyleri olduklarý gibi göre
en biri olmasý anlamýnda), ancak bir bireyin kendini "büyük Öteki"yle iliþkilendirmesine ba
arak tayin edilebilir.
Lacan genellikle bu paradoksun karþýt yanýný vurgular: "Deli yalnýzca kendinin kral olduðu
u sanan bir dilenci deðil, ayný zamanda kendinin bir kral olduðunu sanan bir kraldýr." B
aþka bir deyiþle, delilik Sembolik olan ile Gerçek, yani egemenlikle hazýr bir özdeþlik kur
ak arasýndaki mesafenin çöküþüdür; veya, onun [Lacan'ýn] bir diðer örnek veren baþka bir if
arsak, eðer bir koca, karýsýnýn baþka erkeklerle yattýðý fikrine kafasýný takmýþ olduðu içi
ne kýskanç ise, haklý olduðu ortaya çýksa, karýsý gerçekten de baþka erkeklerle yatýyor ols
n saplantýsý hastalýklý bir özellik olarak sabittir.
Bu tür paradokslardaki ders açýktýr: hastalýk derecesine kýskançlýk, gerçekler hakkýnda bi
eselesi deðil, fakat bu gerçeklerin kiþinin libidinal ekonomisine nasýl entegre edildiði m
eselesidir. Bununla birlikte ayný paradoksun tam ters istikamette de gerçekleþebileceðin
i dile getirmeliyiz: Toplum (sosyo-sembolik alan, büyük Öteki), hatalý olduðu kanýtlansa bi
e "normal", "aklý baþýnda olandýr". Belki olgun Lacan'ýn kendini 'psikozlu' görmesinin sebe
i budur. O, onun söyleminin "büyük Öteki"nin alanýna entegre edilmediði ölçüde psikotiktir.
Kantçý kiplikte, komplocu teorinin hatasýnýn bir þekilde "salt aklýn yanlýþ akýl yürütmesi
ntýða sahip olduðunu ileri sürme-
290
mek elde deðil; resmi bir yöntemsel duruþ olarak (benimsenen bilimsel, toplumsal vs.
sað duyudan) kuþku duymakla, bu kuþkuyu baþka bir her þeyi açýklayan küresel meta-teoriyle
sürmek gibi iki düzeyin birbirine karýþtýrýlmasý anlamýnda.
Gerçeði Perdelemek (* (screening) hem gerçeði perdeyle örtmek, hem perdede göstermek anlam
a)
Baþka bir bakýþ açýsýndan Matrix, "perde"nin bizi Gerçek olandan ayýran ve "hakikat çölü"n
r kýlan þey olarak iþ görür. Bununla birlikte, tam bu noktada, Lacancý Gerçek'in kökten müp
i unutmamalýyýz: o, fantezi perdesiyle kaplanmasý-rantyükseltilme-si-ehlileþtirilmesi gere
ken nihai referans noktasý deðildir. Gerçek ayrýca ve öncelikli olarak, orada olan gerçekli
referans noktasýný algýlayýþýmýzý çarpýtan bir engel olarak perdenin bizzat kendisidir.
Felsefi açýdan Kant ve Hegel arasýndaki ayrým da burada yatar: Kant için Gerçek, aþkýn kat
lerin perdesi aracýlýðýyla "þemalaþtýnl-mýþ" olarak algýladýðýmýz numenal alandýr; Hegel is
nomenoloji kitabýnýn giriþinde bu Kantçý boþluðun yanlýþ olduðunu ileri sürer. Bizi üç yeni
r perde bizimle Gerçek'in arasýna girerse, (Görünüþe ait) perdenin ötesindeki kendinde olan
n itself) bir nosyonunu üretir, bu yüzden görünüþ ve kendinde olan arasýndaki boþluk "bizim
herzaman-zaten hazýrdýr. Sonuç olarak, eðer Þey'den ekranýn çarpýtmasýný çýkarýrsak, Þey'in
eriz (dini terimlerle dile getirirsek, Ýsa'nýn ölümü, kendinde Tan-rý'nýn ölümüdür, sadece
e vücut bulmasýnýn deðil) -iþte, burada Hegel'i takip eden Lacan için kendinde Þey'in algýl
nesne deðil, nihai olarak bakýþ olmasýnýn sebebi budur. Matrix'e geri dönersek, Matrix gerç
ik algýmýzý çarpýtan Gerçek'tir.
Levi-Strauss'un Yapýsal Antropoloji adlý kitabýndan, Great Lake kabilelerinden biri o
lan Winnebago'da binalarýn mekansal yerleþimine dair örneksemeci bir analizi anmanýn bur
ada bize yardýmý dokunabi-
291
lir. Kabile iki alt-gruba ("yarýmlara") ayrýlmýþtýr: "yukarýdan olanlar" ile "aþaðýdan ola
kabilenin bir üyesinden köyünün ana planýný (barakalarýn yerleþim biçimini) kumun veya bir
ini istediðimiz zaman, bu üyenin þu veya bu alt-gruptan birine ait olmasýna baðlý olarak, b
rbirinden hayli farklý iki cevap alýrýz. Her iki grupta köyü bir daire olarak algýlar; faka
bir grup için bu dairenin içinde baþka bir daire daha varken, yani elimizde tek merke
zli iki daire varken; öteki grup için daire kesin bir ayrým çizgisiyle ikiye bölünmüþtür. B
deyiþle birinci alt-grubun üyesi (gelin bunlara "muhafa-zakar-birleþmeci" diyelim) köyün t
emel planýný merkezi tapýnaðýn etrafýnda aþaðý yukarý simetrik bir þekilde yerleþmiþ bir ev
arken, ikinci alt-grubun ("devrimci-uzlaþmaz") üyesi köyünü görünmez bir cephe tarafýndan i
ayrýlmýþ, fark edilebilir ev kümeleþmeleri olarak görür.
Levi Strauss'un önem verdiði nokta, bu örneðin bizi hiçbir þekilde, sosyal mekanýn algýlan
nin grup üyeliðine baðlý olduðunu söyleyen kültürel göreceliliðe ayartmamasý gerektiðidir.
" yanma bölünmesinin bizzat kendisi, binalarýn yerleþiminde nesnel, "fiili" bir sabitliðe
deðil, toplumsal iliþkilerde cemaatin kendi kendini uyumlu bir bütünde sürdürmesini engelle
en bir dengesizliði sembolize edemeyen, açýklayamayan, "içselleþtireme-yen", itiraf edemey
en köyün sakinlerinde temel, özsel bir çatýþmaya gizli bir gönderimde bulunur.
Ana planýn iki farklý algýsý, yalnýzca, bu travmatik çatýþmayla baþ etmek, yaralarýný deng
bolik yapý aracýlýðýyla iyileþtirmek isteyen karþýlýklý olarak birbirini dýþlar iki çabadýr
l farklara göre de ayný þekilde durduðunu, "eril" ve "diþil" olanýn Levi Strauss'un köyünde
rin iki farklý konfigürasyonu gibi olduðunu söylemek bilmem gerekli mi? Bizim "geliþmiþ" ev
enimizin ayný mantýðýn egemenliði altýnda olmadýðýna dair yanýlsamayý bertaraf etmek için,
sað ve sol olarak ikiye ayrýldýðýný, saðcý ve solcu
292
davranýþýn týpký Levi Strauss'un köyündeki zýt alt-gruplar gibi davrandýðýný hatýrlatmak y
Siyasi mekân içerisinde yalnýzca farklý mekânlan iþgal etmekle kalmazlar, her biri bizzat
iyasi mekânýn yerleþimini farklý bir þekilde görür: bir solcu için o tabiatý gereði bazý kö
müþ bir alanken, bir saðcý için cemaatin yabancý tecavüzcülerin bozmuþ olduðu organik birli
Bununla birlikte Levi Strauss daha öte bir hayati noktayý iþaret eder: iki alt-grup h
er þeye raðmen bir ve ayný kabileyi oluþturduðu, ayný köyde yaþadýðý için, bu kimliðin bir
olarak her iki yarýyý da kapsayacak bir biçimin içine yerleþmesi gerekmektedir. Fakat, eðer
kabilenin hiçbir sembolik duygu ve düþüncesi, hiçbir toplumsal kurumu tarafsýz deðil de, fa
temel ve kurucu antagonist ayrýlma tarafýndan üstbelirlenmiþse, bu nasýl mümkün olur? Levi
rauss'un dahiyane bir biçimde "sýfýr kurum" dediði, yalnýzca anlamýn yokluðuna zýtlýk içind
ibi var olan olarak (as such) mevcudiyetini iþaret ettiði için hiçbir kesin anlamý olmayan
boþ bir iþaret ediciyle; tek iþlevi olduðu gibi olan toplumsal kurumlarýn fiiliyatýný ve m
udiyetini kendi yokluðuna, toplum öncesi kargaþaya zýtlýk içinde iþaret etmek olduðu için h
itif içeriðe ve iþleve sahip olmayan belirli bir kurumla.
Kabilenin bütün üyelerini kendini o kabilenin üyeleri olarak tecrübe etmesini saðlayan þey
e bir sýfýr kuruma gönderimdir. O zaman, bu sýfýr kurum ideolojik olarak en saf halinde -t
oplumsal uzlaþmaz çatýþmanýn silindiði, toplumun bütün üyelerinin sayesinde kendini tanýyab
þeyi kucaklayan tarafsýz bir mekân saðlayan ideoloji iþlevinin en doðrudan cisimleþmesi- d
midir? Ve hegemonya için mücadele tam da bu sýfýr-kurumun nasýl üstbelirleneceðine, nasýl b
arzedeceðine dair mücadele deðil midir?
Somut bir örnek vermek gerekirse: böyle bir sýfýr-kurum olan modern ulus nosyonu, ailey
e veya geleneksel sembolik matrislere dayanan toplumsal baðlarýn çözünmesiyle deðil, toplum
al kurumlarýn,
293
modernleþmenin hücumuyla birlikte, giderek daha az doðallaþtýrýl-mýþ geleneneðe dayanýp gi
a fazla bir "sözleþme" meselesi olarak yaþanmasýyla birlikte ortaya çýkmýþtýr. Elbette bura
ir önem arzeden konu, ulusal kimliðin en azýndan asgari düzeyde "kana ve topraða" dayanan
bir ait olma ve bu sayede uygun toplumsal kurumlarýn (devlet, meslek...) yapaylýklarýn
a bir tezat oluþturacak þekilde tecrübe edilmesidir. Pre-modern kurumlar "doðallaþtýrýlmýþ"
ik varlýklar olarak (tanýþýlmaz geleneðe dayanan kurumlar olarak) iþliyordu ve kurumlar top
umsal sunilikler olarak algýlanmaya baþlandýðý anda, tarafsýz ortak zemin olarak hizmet ver
cek bir "doðallaþtýrýlmýþ" sýfýr-kuruma ihtiyaç duyuldu.
Cinsel farklara geri dönersek, aklýmdan varsayýmýmý riske atýp þunlarý söylemek geçiyor: b
urumun bu ayný mantýðý yalnýzca bir toplumun birliðine deðil, ayný zamanda onun antogonist
ne uygulanmalýdýr: ya cinsel fark, insanýn toplumsal bölünmüþlüðünün doðallaþtýrýlmýþ asgar
bir toplumsal ayrý-mý iþaret etmeden önce, bu farký (cinsel farký) olduðu gibi iþaret eden
sýfýr-kurumsa? O zaman, yine, hegemonya mücadalesi bu sýfýr-farkýn diðer belirli toplumsal
rklarla nasýl üst-belirleneceðinin mücadelesidir. Lacan'ýn gösterge þemasýnýn önemli, fakat
den kaçýrýlan özelliði bu arka plan üzerinde okunmalýdýr. Lacan standtart Saussurecu þemayý
tündeki "arbre" kelimesi yazýp altýna bir aðaç resmi çizmek), çizginin üstüne "abre" kelime
yanýna "homme" ve "femme" ve çizginin altýna da birbirinin aynýsý iki kapý çizerek deðiþti
ir.
Göndergenin farklýlaþan karakterini vurgulamak için Lacan, Saus-sure'un tekli þemasýný ilk
bir gönderim çiftiyle, kadýn-erkek kar-þýtlýðýyla, cinsel farkla deðiþtiriyor; fakat asýl
i gönderilen düzeyinde hiçbir ayrýmýn olmayýþý gerçeðinde yatýyor (cinsiyet farkýnýn grafik
r kadýnla bir adamýn basitleþtirilmiþ çizgilerini deðil, bugünün lavabolarýnda sýkça görüld
294
iki kopyasýný ediniyoruz). Cinsel farkýn "gerçek" varlýklara dayanan biyolojik bir zýtlýðý
akat net bir biçimde gönderilen nesnelerle -sadece gönderenin imgesiyle hiçbir þekilde yak
alanamaz olan tanýmlanmamýþ bir X'in Gerçeði dýþýnda - hiçbir þekilde çakýþmadýðýný açýkça
Levi-Strauss'un köylülerin iki farklý çizimi örneðine geri dönersek. Burada Gerçek'in [çiz
ki] anamorfik yansýmalar aracýlýðýyla hangi kesin anlamda müdahele ettiðini görebiliriz. Ýl
imizde evlerin 'fiili' ve 'nesnel' düzenleniþi var, ardýndan onlann fiili düzenleniþ biçimi
i bozarak çarpýtan iki farklý sembolleþtirme. Ne var ki buradaki "Gerçek" fiili düzenleme d
l, kabile üyesinin fiili toplumsal çatýþmayý çarpýtan toplumsal çatýþmanýn fiili travmatik
erçek böylece gerçeklik vizyonumuzun biçimsel olarak çarpýtýlmasýný açýklayan feragat edilm
bu arada, bu üç-düzeyli plan kesin bir biçimde Freud'un düþlerin yorumu üç-düzeyli planýyl
sahiptir: düþün gerçek özü, düþün dokusunda tercüme edilen veya orada sergilenen gizli düþü
zat bu gizli düþüncenin görünür dokudaki çarpýtýlmasý aracýlýðýyla kendini dýþa vuran bilin
Ayný þey Gerçek'in önceklikli olarak dýþký nesnelerinin þok edici ölümcül tecavüzü, parçal
e benzeri þeyler kýlýðýnda geri dönmediði sanat alemi için de geçerlidir. Bu nesneler, açýk
lerinde deðildir, fakat kendi yerlerinde olmamak için, (boþ) yerin zaten burada olmasý g
erekir ve bu yer Malevitch'le baþlayan "mi-nimalist" sanatla mümkün kýlýnmýþtýr. Yüksek mod
n birbirine zýt iki ikonu arasýndaki karmaþýklýk iþte burada yatmaktadýr: Kazimir Malevitch
"Beyaz Yüzeydeki Siyah Kareleri" ile Marchel Duc-hamp'ýn hazýr-yapma [ready-made] nes
nelerin sanat eseri olarak sergilenmesi.
Malevitch'in gündelik nesneyi bir sanat eseri katma yükseltmesinin altýnda yatan nosy
on, bir sanat eseri olmanýn nesnenin kalýtsal bir
295
özelliði olmadýðý anlamýna gelir: sanat eserini sanat eseri kýlan, (herhangi) bir nesneyi
en boþaltýlan onu belirli bir yere yerleþttrme-sidir. Sanat eseri olmak bir "niçin" deðil,
"nerede" sorunudur. Male-vitch'in minimalist yerleþtirmesinin yaptýðý þey, sadece böyle bi
yeri, kendini onun içinde bulan bütün nesneleri sanat eserine dönüþtüren içkin bir büyüsel
ip boþ yer (çerçeve) haline getirmek/yalýtmaktýr.
Kýsaca Malevitch olmasaydý, Duchamp olmazdý. Ancak sanat pratiði çerçeve/yeri bu þekilde i
e ettikten, bütün içeriðini boþalttýktan sonradýr ki, hazýr-yapma yordamý kullanýlabilir. M
ten önce bir pisuvar, en meþhur galerilerde sergilenmiþ olsa bile, sadece bir pi-suvar
olarak kalýrdý.
Yerlerinden koparýlmýþ dýþký nesnelerinin ortaya çýkýþý, böylece içinde hiçbir nesne olmay
bir çerçeve olan yerin ortaya çýkýþýyla ayrýlmaz bir biçimde baðlantýlýdýr. Sonuç olarak ça
r þekilde, Gerçek'in içinde Hayali-Sembolik-Ger-çek üçlemesini tekrarlayan bir üç boyuta sa
r. Gerçek burada evvela biçimi bozulmuþ leke, nesnel gerçekliði "öznelleþtiren" saf bir tem
olarak çarpýtýlmýþ imge anlamýnda gerçekliðin doðrudan imgesinin biçimsel çarpýtýlmasýdýr.
oþ yer olarak gerçek, hiçbir zaman burada olmayan bir konstrüksiyon, bir yapý; bu þekilde t
crübe edilen, fakat ancak geçmiþe dönük olarak inþa edilebilen ve bu þekilde varsayýlmasý g
ir- Sembolik inþa olarak Gerçek.
Nihayet Gerçek, yerinde olmayan müstehcen dýþký Nesnesi, "kendinde" gerçektir. Bu son Gerç
yatýlýlmýþ haliyle, yalnýzca, týpký Nazi Yahudi karþýtlýðýnda dýþkýsal Nesne olan Yahudile
agonizmin dayanýlmaz "yapýsal" Gerçek'ini maskeleyen Gerçek olmasý gibi, büyüleyici ve esir
mevcudiyetinin yapýsal Gerçeði maskelediði bir fetiþtir.
Gerçeðin bu üç boyutu, "olaðan" gerçekliðe mesafeli duran ortamýn üç kipliðiyle sonuçlanýr
bu gerçekliði biçimsel çar-
296
pýtmaya teslim eder; biri gerçeklikte yeri olmayan bir nesneyi dahil eder; biri de
gerçekliðin bütün (nesnel) içeriklerini siler veya çýkarýr, ki geriye kalan tek þey bu nesn
doluþtuðu boþ yerin kendisidir.
Freudçu Dokunuþ
Matrix'in hatasý herhalde en açýk bir biçimde Neo'yu "O" [One] olarak atamasýdýr. O kim? T
plumsal iliþkide böyle bir yer vardýr. Ýlk olarak, Üst-Gönderen'in, sembolik otoritenin O's
. Toplumsal hayatýn en korkunç biçiminde bile, toplama kaplarýndan sað çýkanlarýn hafýzalar
bir þekilde, diðer bütün insanlarý yalnýzca hayatta kalma egoist mücadelesine indirgeyen d
nýlmaz þartlarýn hengamesinde, mucizevi bir þekilde bir 'akýldýþý' cömertlik ve vakarý muha
p etrafýna yayan bir O vardýr. Lacancý terimlerle konuþursak, burada Y'a de l'Un iþleviyle
uðraþýyoruz: burada bile, hayatta kalmanýn saf stratejisinin çerçevesindeki iþbirliðine ka
mda doðru toplumsal baðý tanýmlayan asgari dayanýþma desteði olarak hizmet etmiþ bir O vard
Buradaki iki özellik hayati bir önem arzeder. Ýlk olarak, bu birey her zaman o olarak
algýlanýr (hiçbir zaman onlar deðildir, sanki, görünmez bir gerekliliðe boyun eðer gibi, a
z dayanýþma mucizesinin aþýrýlýðý bir O'da cisimleþmek zorundadýr); ikinci olarak asýl mese
ötekiler için ne yaptýðý deðil, onun insanlar arasýnda bizzat mevcut olmasýdýr (ötekileri
alnýzca hayatta kalma makinelerine indirgenmiþ olsalar bile - hayatta kalmaya mukted
ir kýlan, insan onurunu koruyan bir O'nun var olmasýdýr). Bir açýdan [komedi programlarýnda
i] önceden kaydedilmiþ kahkahalara benzer bir biçimde, burada Öteki'nin (O'nun) benim ye
rime, benim için benim onurumu kaybetmediði veya daha kesin bir dille dile getirirse
k, kendi onurumu Öteki aracýlýðýyla alýkoyduðum kaydedilmiþ bir onur vardýr.
Genellikle, bu O çözüldüðünde veya sahte olduðu ortaya çýkarýl-
297
dýðýnda, diðer mahkûmlar hayatta kalma isteklerini yitirir ve kayýtsýz yaþayan cesetler ha
gelirler; paradoksal biçimde sýrf hayatta kalmak için mücadele etmeye hazýr olma durumu ke
ndi istisnasý tarafýndan, bu seviyeye indirgenememiþ bir O'nun var olduðu gerçeði tarafýnda
yakta tutulur; öyle ki bu istisna ortadan kalktýðýnda, bizzat hayatta kalma savaþý gücünü k
.
Bu, O'nun kendi 'gerçek' özelliklerinden hareketle tanýmlanmadýðý anlamýna gelir (bu açýda
gibi daha birçok birey olabilir veya o gerçekte çözülmüþ, yani sahte ve yalnýzca bu rolü o
biri olabilir). Onun istisnai rolü daha çok bir aktarýmdýr. O ötekiler tarafýndan kurulmuþ
rsayýmýþ) yeri doldurur.
Oysa Matrix'teki O, gündelik gerçekliðimizin gerçek olmayýp yalnýzca kodlanmýþ bir sanal e
olduðunu görebilen ve bu sayede kendini baðlayan kablolardan kurtulabilen, sanal dünyanýn
kurallarýný deðiþtirip askýya alabilen (gökyüzünde uçabilen, mermileri havada durdurabilen
eri) kiþidir. Bu O'nun iþlevinde hayati olan nokta onun gerçekliði fiilileþtirme biçimidir.
Gerçeklik kurallarý askýya alýnabilen veya en azýndan yeniden yazýlabilen suni bir yapýdýr
ada O'nun gerçeðin direniþini askýya alabildiðine dair tam anlamýyla paranoyak bir nosyon y
tar. ("Sert bir duvann içinden geçebilirim, eðer gerçekten buna inanýr..." birçoðumuz için
sý imkansýz olan, öznenin iradesinin yetersizliðine indirgenmiþtir).
Film burada bile yeterince derine inemiyor. Neo'nun O olduðuna karar verecek olan
Kahin'in bekleme odasýndaki unutulmaz sahnede, yalnýzca düþünce gücünü kullanarak bir kaþý
k, þaþkýn Neo'ya bunu yapmanýn yolunun kendini kaþýðý bükebileceðine inandýrmaktan deðil, f
dýðýna inanmaktan geç... Peki bu kendi ne oluyor? Filmin Budist varsayým da, benim, yani k
endimin, öznenin de var olmadýðýný kabul ederek bir adým öteye gitmesi gerekmez miydi?
Matrix'te yanlýþ olanýn ne olduðunu daha kesin bir þekilde belirle-
298
yebilmek için basit teknolojik imkânsýzlýðý fanteziye ait hatadan ayýrmak gerekir. Zaman y
uluðu (muhtemelen) imkansýzdýr; fakat fanteziye özgü senaryorlarý buna raðmen "doðru"dur, l
nal çýkmazlarý saflaþtýrma biçimleriyle. Sonuç olarak Matrix'in sorunu hilelerinin bilimsel
flýðýndan kaynaklanmaz. Gerçeklikten SG'ye telefon yoluyla geçmek fikri mantýklýdýr; çünkü
htiyaç duyduðumuz þey bir aralýk veya deliktir.
Belki de tuvalet daha iyi bir çözüm olurdu. Tuvaletin sifonunu çektikten sonra dýþkýlarýn
lduðu yer, etkili bir biçimde, þeylerin içinde kaybolduðu pre-ontolojik ve hayat öncesi deh
engiz yüce Öte'nin metaforlardan biri deðil mi? Her ne kadar dýþkýlara ne olduðunu rasyonal
lamda bilsek de, imgelemdeki gizem var olmaya devam ediyor -bok gündelik gerçekliðimiz
e uymayan bir aþýrýlýk olmaya devam ediyor ve Lacan, bir hayvanýn dýþkýlarýyla ne yapacaðýn
da, bunlarýn onun canýný sýkan bir fazlalýk haline geldiði anda hayvan olmaktan insan olmay
geçtiðimizi söylemekte haklýdýr. Gerçek böylece tuvalet deliðinden tekrar ortaya çýkan kor
nç þey deðildir, fakat deliðin kendisi, baþka bir varlýkbilimsel düzene geçiþ hizmeti gören
rçekliðimizin -dýþkýlarýmýzýn gündelik hayatýmýzýn bir parçasý olmayan alternatif bir boyut
u hayal etmemize/algýlamamýza imkân tanýyarak- uzamýný "büken" tuvalet deliðindeki [olup bi
saklayan] dirsektir.
Sorun fanteziye ait daha kökten bir tutarsýzlýktýr ki en belirgin biçimde Morpheus'un (Ne
o'nun O olduðuna inanan direniþçilerin Af-ro-Amerikan lideri) hala þaþkýnlýk içinde olan Ne
Matrix'in ne olduðunu açýklamaya çalýþýrken patlak verir. Morpheus sonuç olarak Matrix'i ev
yapýsýnda bir baþarýsýzlýða baðlar.
Morpheus: O bütün hayatýn boyunca taþýdýðýn duygudur. Dünyada bir þeylerin yanlýþ olduðu d
nu bilmiyorsun, fakat omda, týpký seni çýldýrtan beyindeki bir kýymýk gibi... Matrix her ye
299
dedir, her tarafýmýzda, hatta bizzat bu odada... O seni hakikate kör etmek için gözlerine
baðlanan dünyadýr. NEO: Hangi hakikate?
MORPHEUS: Senin bir köle olduðuna, Neo. Senin týpký diðer herkes gibi zincirlerle doðduðu.
koklayamadýðýn, tadamadýðýn veya dokunamadýðýn bir hapishanede tutulduðuna. Zihnin için bir
Ýþte burada film nihai tutarsýzlýðý ile karþý karþýya kalýr: eksiklik/tu-tarsýzlýk/engel t
ik olarak tecrübe ettiðimiz þeyin sahte bir gerçelik olduðu olgusuna kanýt teþkil etmesi be
nmektedir. Oysa filmin sonuna doðru Matrix'in Ajaný, Smith, bize farklý, daha Freudçu bi
r açýklama verir:
Ýlk Matrix'in mükemmel insan dünyasý olmak için tasarlanmýþ olduðunu biliyor muydun? Hiç k
acý çekmediði, herkesin mutlu olduðu? Tam bir felaketti. Hiç kimse programý kabul etmedi.
ürünü [akü hizmeti gören insanlarý] yitirdik. Bazýlarý mükemmel dünyanýzý tanýmlayacak bir
sahip olmadýðýmýzý iddia etti. Fakat ben, bir tür olarak insanlýðýn, gerçekliði acý çekme
arak tarif ettiðine inanýyorum. Mükemmel dünya senin ilkel beyin kabuðunun sürekli uyanmaya
lýþtýðý bir düþ dünyasýydý. Ýþte Matrix bu yüzden bu þekilde tasarlandý: medeniyetinizin do
Dünyamýzýn mükemmel olmayýþý hem onun sanallýðýnýn hem de gerçekliðinin alametidir. Ajan S
utmayalým, ötekiler gibi bir insanoðlu deðil, fakat bizzat Matrix'in (büyük Öteki'nin) doðr
cisimleþmesidir. Onun verdiði derse göre, aþýlamaz bir engel tecrübesinin biz insanlar için
ir þeyi gerçeklik olarak algýlamak için -gerçeklik sürekli direnendir- olumlu bir þartýdýr.
Malebranche Hollywood'ta
Baþka bir tutarsýzlýk ölümle ilgili: Matrix tarafýndan düzenlenen 300
SG'de ölen biri neden gerçekten ölür? Film bilgisizlik taraftan bir cevap sunuyor: "Neo
: Matrix'te öldürülürsen burada da mý [sadece SG'de deðil, bir de gerçek hayatta] ölüyorsun
eus: Beden zi-hinsiz yaþayamaz." Bu çözümün mantýðýna göre, "gerçek" bedeniniz ancak zihniz
düðünüz zihinsel evrenle birlikte iþ görebilir. Öyleyse, eðer bir SG'de iseniz ve orada Öld
bu ölüm gerçek bedeninizi de etkiler... Bunun aþikar karþýt çözümü (sadece gerçeklikte öldü
sünüz) de yine yetersiz kalmaktadýr.
Buradaki bit yeniði þudur: Özne bütünüyle Matrix'in yönettiði SG'nin içine gömülmüþ müdür,
rin fiili durumlarýndan kuþkulanýyor mudur? Eðer ilk sorunun yanýtý evet ise, düþüþten önce
durumuna basit bir çekilme bizi SG'nin içinde ölümsüz kýlacaktýr ve sonuç olarak, hali hasa
G'nin içine tamamen gömülmekten azat edilmiþ olan Neo, Matrix tarafýndan kontrol edilen SG
'nin içinde meydana gelen Ajan Smith'le çarpýþmalarýndan sað çýkmalýdýr (mermileri durdurma
ir olduðu gibi, vücudunda açýlan yaralan hiç olmamýþ hale getirebilmelidir). Bu bizi Ma-leb
che'ýn vesileciliðine [occasionalism] getirir. Nihai Matrix, Ber-keley'in dünyayý zihnin
de taþýyan Tann'sýndan ziyade, Malebranc-he'ýn vesileci Tanrý'sýdýr.
Malebranche Sanal Gerçekliði açýklamak için bize hiç kuþkusuz en iyi kavramsal aygýtý suna
fecidir. Descartes'ýn bir öðrencisi olan Malebranche, onun maddi ve tinsel töz, beden ve
ruh arasýndaki iþbirliðini açýklayabilmek için bir kozalaksý bezeye yaptýðý komik gönderim
a iter. Peki eðer bu ikisi arasýnda hiçbir temas yoksa, bir ruh nedensel olarak beden
(ayný þekilde beden ruh) üzerinde eylemde bulunamýyorsa, bu durumda bunlann iþbirliðini nas
açýklayacaðýz? Ýki þebeke (zihnimdeki fikirler ile bedensel karþýlýklý-baðlýlýk) tümüyle bi
n, geriye kalan tek çözüm, bir üçüncü gerçek Töz'ün (Tanrý) sürekli olarak bu ikisini koord
301
edip onlara ara bulucu -ve böylece tutarlýlýk temsilini sürdüren- olmasýdýr. Elimi kaldýrm
n elim buna uygun bir þekilde kalkar, düþüncelerim elimin kalkmasýna doðrudan deðil "vesile
ebep olur. Doðrudan elime yönelmiþ düþüncelerimi fark eden Tanrý, elimi buna uygun bir bir
de kaldýrmaya yol açacak öteki, maddi, sebepsel zincire hareket verir. Eðer "Tanrý" yerine
, büyük Öte-ki'ni, sembolik düzeni koyarsak, Lacan'ýn duruþundaki vesileciliðe yakýnlýðý gö
levizyon" çalýþmasýnda Aristoteles'e yönelik polemiðinde dile getirdiði gibi, büyük Öteki k
r zaman beden ve ruh arasýna yerleþtirdiði için, bu ikisi arasýndaki iliþki hiçbir zaman do
n deðildir.
Vesilecillik, böylece, aslýnda "göndergenin rastlantýsallýðý", fikirler þebekesi ile beden
gerçek) nedensellik þebekesi arasýndaki mesafe, iki þebekenin -bir elma ýsýrdýðýmda ruhumun
z duyumu tecrübe etmesini saðlayacak þekilde- iþbirliðini saðlayan büyük Öteki olduðu gerçe
Beden ve ruh arasýndaki bu ayný uzaklýk, güneþin tekrar doðmasýný temin etmek için insan k
enlerini örgütleyen antik Aztek rahibin de hedefiydi. Buradaki insan kurban etme Tan
rý'ya, bedensel zorunluluk ile sembolik olaylarýn rapdetil-mesi arasýndaki iþbirliðini sürd
esi için bir yakarýþtýr. Aztek rahibin kurban töreni her ne kadar 'akýldýþý' görünse de, on
rsayýmý beden ile ruh arasýndaki iliþkinin doðrudan olduðunu söyleyen bizim basmakalýp sezg
en çok daha derindir: bir elma ýsýrdýðým zaman haz duyumu tecrübe etmem benim için 'dogal'd
ada büyük Öteki'nin, gerçeklik ile onun zihinsel tecrübesi arasýndaki iþbirliðini saðlayan
cu rolü gözden yitirilir.
Acaba bizim Sanal Gerçekliðin içine girmemiz de böyle deðil mi? Elimi sanal mekanda bulun
an bir nesneyi itmek için kaldýrdýðýmda, bu nesne buna uygun bir biçimde hareket eder, elbe
te nesnenin yer deðiþtirmesine doðrudan elimin sebep olduðu benim yanýlsamamdýr gömülmüþlüð
ayarlaþtýrýlmýþ iþbirliðinin vesilecilikte
302
iki yapý arasýndaki iþbirliðini garanti eden Tanrý rolüne benzeyen karmaþýk mekanizmasýný
iþimdir.
Birçok asansörde bulunan "Kapýyý kapat" düðmesinin sahte bir düðme olduðu, oraya insanlara
nsör seyahatine bir þekilde katýldýklarý ve katkýda bulunduklarý izlenimini yaratmak için k
lduðu çok iyi bilinir; kapý bu düðmeye bastýðýnýz zaman, "Kapýyý kapat" düðmesine basarak s
kalkmadan doðrudan gideceðiniz katýn düðmesine bastýðýnýz zamankine tam olarak eþit sürede
te katýlýma dair bu aþýn ve keskin örnek, bireylerin bizim "postmodern" siyasi süreçlere ka
k iyi bir metafor saðlar. Üstelik bu en katýksýz vesileciliktir: Malebranche'a göre biz sür
kli bu tür düðmelere basanz, her ne kadar kapýnýn kapanmasýnýn düðmeye basmamýzýn bir sonuc
ansak da, onlan ve takip eden olayý (kapýnýn kapanmasýný) koordine eden Tann'nýn arkasý kes
eyen faaliyetidir.
Bu sebeple siberuzamýn hayatlarýmýzý nasýl etkileyeceði köklü müphemliði açýk býrakmak hay
eder. bu söz konusu teknolojiye deðil, fakat toplumsal söze [inscription] baðlýdýr. Siberu-
ama gömülmek bedensel tecrübemizi þiddetlendirebilir (yeni duyarlýlýk, daha fazla organý ol
yeni bir beden, yeni cinsiyetler...), fakat ayný zamanda siberuzamý yönetmen makineyi
idare eden kiþi için (sanal) bedenimizi, onun hâkimiyetini -hiç kimsenin bundan sonra ke
ndi bedenine "benim" diyemeyeceði þekilde- elimizden alarak çalma olanaðýný da açar. Burada
rþýlaþmýþ olduðumuz þey, arabulucu nosyonunun kurucu müphemliðidir. Bu nosyon orijinal olar
nenin doðrudan ve vazgeçilmez karar alma hakkýndan soyulmasýný iþaret ediyordu. Siyasi arab
luculuðun büyük ustasý, fethedilmiþ hükümdarlarý, hiçbir þekilde onu kullanacak durumda olm
görünüþte güç ile baþbaþa býrakan Napolyon'dur. Daha genel bir ölçekte, hükümdarýn "arabulu
bir monarþiyi iþaret ettiði söylenebilir: bu sistemde hükümdar, içeriði seçimle gelen hü-
303
kümet tarafýndan belirlenmiþ fermanlarý imzalamanýn katýksýz bir biçimde "i"leri düzeltmek
boþ bir jestine ve böylece fermanlarýn üzerindeki yürütme gücünü teyit etmeye indirgenmiþt
"leri düzeltme iþi, özne'nin€algýlanamaz bir þekilde giderek daha fazla medyatize edildiði,
inden [arttýðý sahte kýlýðýnýn altýnda] soyulduðu, gündelik hayatýn aþamalý olarak bilgisay
i deðil mi? Bedenimiz medyatize edildiðinde (elektronik medyanýn þebekesine tutsak olduðun
da), eþ-zamanlý olarak kökten "prole-terleþtirme" tehlikesine maruz kalýr: kiþisel tecrübem
le mekanik Öteki tarafýndan çalýnabilir, deðiþtirilebilir ve düzenlenebilir olduðu için özn
yel olarak sadece dolar iþaretlerine indirgenmiþtir. Burada yine, kökten sanallaþtýrmanýn b
lgisayarlara, Malebranche'ýn vesileceliðinde Tanrý'ya ait olan konumu bahþetmiþ olduðunu gö
iliriz. Bilgisayar (sanal gerçeklikte) zihnim ve kaslarýmýn hareketleri (olarak tecrübe
ettiðim þey) arasýndaki iliþkiyi koordine ettiði için, yoldan çýkýp zihnim ve bedensel dene
rasýndaki iliþkinin koordinasyonunu bozarak bir Kötü Tanrý gibi davranmaya baþladýðýný haya
rim. Eðer elimi kaldýrmak için beynime gönderdiðim sinyaller sanal gerçeklik tarafýndan kes
iye uðratýlýr ve hatta tersine çevri-lirse, bedenimi "benim" olarak algýladýðým en kökten t
altý oyulur. Öyle görünüyor ki siberuzam, hatýralarý Freud tarafýndan analiz edilen Alman
hreber'in paranoyak fantazisini geliþtiriyor. "Kablolu evren" ancak Schreber'in in
san oðlunu kutsal ýþýnlarla doðrudan kontrol eden Tanrý halüsinasyonuyla çakýþtýðý ölçüde p
r.
Baþka bir deyiþle, büyük Öteki'nin bilgisayarda cisimleþtirilmesi kablolu evrenin içkin pa
oyak boyutunu açýklamaz mý? Veya, yine baþka bir þekilde dile getirirsek, ortak nokta þu ki
siberuzamda bir bilgisayara bilinç yükleyebilmek insanlarý bedenlerinden kurtarýyorsa,
makineleri de insanlardan kurtarýr.
304
Temel Fanteziyi Sahnelemek
Son tutarsýzlýk Neo tarafýndan son sahnede ilan edilen müphem özgürlük statüsüyle ilgilidi
nun müdahelesinin bir sonucu olarak, Matrix'te bir SÝSTEM HATASI yaþanýr, bu sýrada Neo, M
atrix'in zincirlerinden kendilerini nasýl kurtaracaklarýný öðretecek Kurtarýcý olarak Matri
e tutsak olan insanlara seslenir: fiziksel yasalarý delebile-cek, metalleri eðebilec
ek, gökyüzünde uçabilecekler... Ne var ki, bütün bu "mucizeler" ancak Matrix tarafýndan sür
G'nin içinde kalýnýrsa mümkündür ve sadece kurallarýný delmek ve deðiþtirmekle ilgilidir. M
köleleri olma statümüz hiç deðiþmemiþ, yalnýzca hapishane koþullan iyileþtirilmiþtir; peki
rix'ten çýkmaya ve yok edilmiþ dünya yüzeyinde mutsuz yaratýklar olarak "gerçek gerçekliðe"
e ne oldu?
Âdornocu bir açýdan bu tutarsýzlýklarýn filmin hakikat anlarý olduðu iddia edilebilir: geç
list toplumsal tecrübemizin, acý ve gerçeklik (haz ilkesinin saltanatýný bozan ilke olarak
gerçeklik), özgürlük ve sistem (özgürlük ancak onun tam geliþmesini engelleyen bir sistem
mümkündür) gibi temel varlýkbilimsel çiftleri ilgilendiren uzlaþmaz çatýþmalarýný iþaret et
Bununla birlikte filmin gerçek gücü tamamen farklý bir düzeyden gelmektedir. Yýllar öncesin
it Zeardoz veya Lagon'un Kaçýþý gibi bilim kurgu dizileri, bugünün postmodern durumunu önce
görmüþlerdir: Steril edilmiþ bir alanda yaþayan yalýtýlmýþ insanlar, maddi çürümenin gerçe
ek isterler. Postmodernizme kadar, ütopya gerçek tarihsel zamandan kurtulup zamansýz b
ir Ötekiliðe gitme çabasýydý. "Tarihin sonu"yla geçmiþin dijital belleklerde tümüyle mevcut
postmodern kesiþmesi, günümüzde, zamansýz ütopyayý gündelik ideolojik tecrübe olarak yaþama
olmuþtur. Ütopya Tarih'in Gerçek'liðine, belleðe, gerçek geçmiþin izlerine ve çevremizi sar
lý kubbeden kurtulup ham gerçekliðin kokusuna ve çürümesine arzu duyma haline gelmiþtir. Ma
x filminin kurgusu, filmin
305
sonunda bir yön deðiþtirme daha yaþar ve ütopya ile ters-ütopyayý birleþtirerek ters döner
yaþadýðýmýz gerçeklik, Matrix tarafýndan sahnelenen zamansýz ütopya yerli yerindedir; öyle
bir þekilde Matrix'e enerji temin eden edilgen birer aküye indirgenebiliriz.
Bu yüzden filmin kendine özgü etkisi onun merkezi tezinden çok (gerçeklik olarak tecrübe e
tiðimiz þey, zihinlerimize baðlanmýþ bir Mega-bilgisayar olan Matrix'in ürettiði sanal bir
kliktir), onun merkezi imgesinden, milyonlarca insanýn tüpler içinde edilgen bir biçimde
yatarak Matrix'e enerji temin etmesinden gelir. Bu yüzden Matrix'in kontrol ettiði
sanal gerçeklikten uyandýklarýnda, bu uyanma dýþ gerçekliðin geniþ alanýna bir açýlma deðil
in doðum öncesi sývý içinde ceninsi organizmalar olarak yaþadýðýmýz bu kapanýmýn korkunç il
Bu mutlak edilgenlik, bilinçli tecrübemizi etkin, kendi kendini gerçekleþtiren özneler ol
arak sürdüren, ipotek altýna alýnmýþ fantezidir. Nihayetinde hayat özümüzü bizler birer yaþ
söküp alan Öteki'nin (Matrix'in) jouissance aracý olduðumuz nosyonu, mutlak sapýk fantezid
r.
Ýþte burada bu aygýtýn gerçek libidinal gizemi yatar. Matrix neden insan enerjisine ihtiy
aç duyuyor? Tümüyle enerji açýsýndan baktýðýmýz zaman, bu, elbette anlamsýzdýr. Matrix kola
rca insan için koordine edilen aþýn derecede karmaþýk bir sanal gerçeklik idaresini gerekti
meyen, daha güvenilir bir enerji kaynaðý bulabilirdi. Burada baþka bir soru daha göze çarpý
. Matrix neden her bir bireyi kendi tekbenci yapay evrenine gark etmiyor? Bütün insa
nlýk tek sanal evreni yaþasýn diye programlan koordine etmeyle iþleri neden daha karmaþýk h
le getirsin? Buna verilebilecek tek yanýt Matrix'in insanlann jouissance ile besle
ndiðidir: iþte yine büyük Öteki'nin sürekli bir jo-uissance akýþýna ihtiyaç duyduðuna dair
geliyoruz. Ýþte film tarafýndan sunulan eþya durumunu bu þekilde ters çevirmemiz gerekiyor.
Filmin gerçek durumumuza uyanmamýza dair betimi, kendinin tam zýttý, varlýðýmýzý koruyan ço
ir fantezidir. 306
Sapýklýk ile siberuzam arasýnda kurulan baðlantý bugün artýk çok yaygýndýr. Standart bakýþ
naryo "iðdiþ edilmenin inkârý"ný sahneler. Sapýklýk "ölüm ve cinsellik" motifine, ahlaklýlý
et farkýnýn sürekli empoze edilmesi tehdidine karþý bir savunma olarak görülebilir. Sapýðýn
ren, týpký çizgifilmlerde olduðu gibi bir insanýn bütün iðdiþ edilmelerden paçayý kurtardýð
iðin çocuksu bir oyuna indirgendiði, bir insanýn ölmeye ya da cinsiyetlerden birini seçmeye
zorlanmadýðý bir evrendir. Bu haliyle sapýðýn evreni, katýksýz sembolik düzenin, göndergele
nýn ölümlülüðü Gerçek'iyle sýnýrlanmadan serbestçe kendi oyunun oynadýðý bir evrendir.
Ýlk bakýþta, bizim siberuzam tecrübemizin bu evrene uyduðu düþünülebilir: Siberuzam Gerçek
gellenmemiþ, sadece bizim koyduðumuz kurallarla sýnýrlý bir evren deðil miydi? Matrix'teki
anal Gerçeklik'te ayný deðil mi? Ýçinde yaþadýðýmýz 'gerçeklik' deðiþtirilemez karakterini
insanýn iradesi yeterince güçlüyse deðiþtirebileceði (Matrix tarafýndan empoze edilen) olum
urallarýn yürürlükte olduðu bir alan haline geliyor... Ne var ki, Lacan'a göre bu standart
akýþ açýsýnýn hesaba katmadýðý þey, Öteki ile sapýklýktaki jouissance arasýndaki nevi þahsý
tam olarak, ne demek?
Aydýnlanma'nýn Diyalektiði kitabýnýn sonuna Adtorno ve Horkhe-imer'ýn yaptýðý alýmlýlardan
yýl psikologu olan Fransýz Flo-urens'in kloroformla týbbi anesteziye karþý geliþtirdiði sav
Flou-rens anestetik maddelerin sadece beynin hafýza bölümünde etkili olduðunun kanýtlanabil
ceðini söyler. Kýsaca, ameliyat masasýnda canlý canlý kesilir, korkunç acýlar hisseder, fak
andýktan sonra olanlarý hatýrlamayýz... Adorno ve Horkheimer için bu, elbette, kendinde doð
nýn bastýrýlmasýna dayanan Aklýn kaderine dair çok iyi bir metafor saðlar: beden, öznedeki
le acýyý hisseder, öznenin hiçbir þey hatýrlamamasýnýn sebebi bastýrmadýr. Burada doðanýn h
307
mizden aldýðý eksiksiz intikam yatar: bilmeden, kendi kendimizin kurbaný olur, kendimiz
i canlý canlý keseriz... Acaba bunu, iç-edilgenli-ðin, dünyaya etkin müdahelemizin bedelini
ediðimiz, mükemmel fantezi senaryosu olarak okuyamaz mýyýz? Bu fantestik destek olmadan,
bütünüyle Öteki tarafýndan yönlendirilen Öteki Sahnesi olmadan, özgür, etkin bir amil düþü
do-mazoþist bu acý çekmeyi Varlýk'a ulaþmanýn bir yolu olarak isteyerek benimser.
Bu söylediklerimizden sonra, Hitler'in biyografi yazarlarýnýn, onun, 1931 yýlýnda Hitler'
in Mühich'teki dairesinde ölü bulunan yeðeni Geli Raubel'le iliþkisine dair saplantýlarýný
kolay açýklayabiliriz. Sanki Hitler'in cinsel sapýklýðý onun kamusal kiþiliðini açýklayacak
e ait bir destek gibidir. Otto Starsser'in yazdýðý biçimiyle senaryo þöyle bir þey.
Hitler ona elbiselerini çýkarttýrýrdý. Yere uzanýr ve onun yüzüne çömelmesini isterdi. Bur
akýndan incelerdi; bu onu çok heyecanlandýrdý. Heyecaný doruk noktasýna ulaþtýðýnda kýzdan
isterdi. Ýþte Hitler'e zevkini veren þey buydu.
Burada hayati bir öneme sahip olan þey, Hitlerin bu senaryodaki onu çýlgýnca yýkýcý kamu s
tine iten fanteziye ait destek olarak mutlak edilgenliðidir -Elbette Geli bu ritüell
erden tiksiniyordu ve çaresiz durumdaydý.
Ýþte burada Matrix'in gerçek içgörüsü yatýyor: sapýklýðýn iki karþýt kutbunu bir arada ser
a gerçekliðin delinebilir olumsal kurallarla yönetilen bir sanal alana indirgenmesi, öte
yanda bu özgürlüðün gizlenmiþ hakikatinin, öznenin indirgenmesinin son derece araçsallaþtý
iðe indirgenmesi.
308
Katkýda Bulunanlar
DANIEL BARWICK Alfred Devlet Universitesi'nde Yardýmcý Felsefe Profesürü-dür. Intentional
Implications adlý kitaba ve sayýsýz makaleye imza atmýþtýr. Bar-wick ahlak, metafizik ve g
nel eðitim deðerlendirmesi dersleri vermektedir. Öðrencileri onun öðretim biçimini þu þekil
f etmektedir: "Ne olduðunu bilmiyorsunuz ama, orada, sizi çýldýrdan, beyindeki bir kýymýk g
bi."
GREGORY BASSHAM Pennsylvania'daki King's Universitesi'nde Yardýma Felsefe Profesörüdür.
Original Intent ve The Canstruction kitabýnýn yazan ve Cri-tical Thinking: A Studen
t's Introductian kitabýnýn iki yazarýndan biridir. Greg Reforme edilmiþ epistemoloji ve
hukuk felsefesi üzerinde çeþidi anlaþýlmaz dergilerde makaleler yayýnlamaktadýr. Bili Iroin
Rob Zombie'yi kendisiyle tanýþtýrdýðý için teþekkür ediyor.
MICHAEL BRANNIGAN bir Felsefe Profesürü ve Pennsylvania, Pittsburgh'taki La Roche U
niversitesi'nde Felsefe Bölüm Baþkanýdýr. Aynca üniversitenin Ahlak Araþtýrmalarý Merkezi'n
sya felsefesi ve ahlaký üzerine sayýsýz makalelerinin haricinde, The Ptdse ofWisdam. Tbe
Pbilosophies oflndia, Chine, and Japon ve Striking a Balance: A Primer on Tradi
tional Asian Va-lues kitaplarýnýn yazandýr. Eskimo karda yuvarlanma tekniði dersleri alýrk
en, henüz kayak diye bir þeyin olmadýðý gerçeðini keþfetmekten çok uzak olduðunu anlamýþtýr
MARTIN A. DANAHAY Arlington'daki Texas Universitesi'nde Ýngilizce Profesörüdür. Výktoryen
kültür ve edebiyat, çaðdaþ otobiyografi, baský ve direnme konularýnda sayýsýz makale yayýn
kinelerinin bütün insanlarý neden hâlâ birer profesör haline getiremediðini anlamamaktadýr;
nun tek bir hap atarak öðrendiðini öðrenmek için yüzlerce makale ve kitap okumayý ilkel bul
dýr.
GERALD J. ERION Mediaille Universitesi'nde Yardýmcý Felsefe Profösürüdür. Zihin ve ahlak f
lsefesi üzerine makaleler yazmýþtýr. Otorite sorunu vardýr. Kendinin özel olduðuna ve kural
onun için geçerli olmadýðýna inanýyor. Kuþkusuz hata ediyor.
CYNTHIA FREELAND Houston Universitesi'nde Felsefe Profösürüdür. Tbe Na-
309
ked and tbe Undead: Evil and the Appeal ofHormr (Westview, 1999) ve But Is it A
rt!1 (Oxford, 2001) kitaplarýnýn yazarý, Feminist Interpretations o/Aristotle (Penn St
ate, 1998) ve (Thomas Wartenberg'le birlikte) Philosopby and Film (Ro-utledge, 1
995) kitaplarýn editörüdür. Ve ona Kahin'in kurabiye tarifini getirecek olanlara ödül vaat
tmektedir.
JORGE J. E. GRACIA, Buffelo'daki New York Devlet Üniversitesi'nde Felsefe Profesörü.
En son çýkardýðý kitaplar: Hoýv Can We Knotv What God Means (2001); HispaniclLatino Identit
(2000); Metapbysics and Its Task (1999); Texts (1996) ve Tbeory qfTextuality (1
995). Onu harekete geçiren bir soru. Onu buraya getiren bir soru.
CHARLES L. GRISTOLD, JR. Boston Üniversitesi'nde Felsefe Profesörü. Þelf-Knotvledge in
Plato's Phaectrus (Yale, 1986; reprinted by Penn'State Press, 1996), Adam Smitb
and the Virtues ofEnligbtment (Cambridge, 1999), kitaplarýnýn yazan ve Platonic Writ
ings/Platonic Readings (Roudedge, 1988; reprinted by Penn State Press, 2000. Bir
Ajan gördü mü hemen tanýyabiliyor.
THOMAS S. HIBBS, Boston Üniversitesi'nde Yardýmcý Felsefe Profesörü. Son kitabý Virtue's S
lendor: Wisdom, Prudence and Good Life (Fordham Univer-sity Press, 2001). Shows
About Notbing: Nibilism in Popular Culturefrom tbe Exorcist to Seinfeld ve Buffy
the Vampire Slayer makaleleri arasýnda. Hibbs izleme cihazýndan umutsuzca kurtulmay
a çalýþýyor.
JASON HOLT, Manitoba Üniversitesi'nde felsefe hocasý. Çeþidi felsefi konularda birçok aka
demik ve popüler metinleri var. Körlük ve bilincin doðasý üzerine bir monografisi yayýn aþa
dýr veFragment of a Blues (2001) adlý romanýn yazandýr. Kendini sýkýcý sansa da çok eðlence
si.
WILLAMIRWIN, Pennsylvania King Üniversitesi'nde Felsefe Profesörü. Intenti-onalist In
terpretation: A Philosophical Explanation and Defense (1999) ve Critical Thinkin
g: An Introduction (2001) kitabýnýn ortak yazarý. Seinfeld and Philosopby (2000) ve Tb
e Death and Resurrection oftheAuthor? (2002) adlý kitaplarýn editörü. Bill'öteki hayatýnda
Kurabiye Canavan" lakabýyla Hacker ve bu ülkedeki bütün internet yasalanný çiðnemiþ durumda
DEBORAH KNIGHT, Kanada, Kingston, Queen Üniversitesi'nde Felsefe Profe-
310
soru. Son yayýnlarý Simpsons'tan Borges'e. Eco'ya ve Calvino'ya devasa bir alaný içeriy
or. Boþ zanýanlannda Helikopterle akrobasi çalýþmalarý yapýyor.
CAROLYN KORSMEYER, Buffalo'daki New York Devlet Üniversitesi'nde Felsefe Profesörü. E
stetik ve sanat felsefesi, feminist felsefe ve duygu kuramý alanlarýnda yazýyor; þu anda
tiksintiyle uðraþýyor. En son kitabý Making Sense of Töste: Food and Pbilosopy (Cornell U
niversity Press, 1999). Neo ile Trinity'nin siyah deriden kýyafetlerini Kung-Fu sa
laklaðýyla mahvetmekten korkamayacak kadar aç olduklanru üeri sürüyor.
JAMES LAWLER, Bufelo'daki New York Devlet Üniversitesi'nde Felsefe Profesörü. The Exi
stentialist Manâsm ofJean-PaýdSartre, veIQ Heritability, and Racism kitaplannýn yazarý.
Dialectics of the USA Constitution: Selected Wri-tings of Mitchell Franklin kita
býnýn yazan. Kant, Hegel ve Marks üzerine makaleler yazýyor. Önceki hayatýda da doðruyu öðr
GEORGE McKNIGHT, Ottawa, Carieton Üniversitesi Sanat ve Kültür Araþtýrma-lan Okurunda Fil
m Araþtýrmalarý Bölümünde Profesör. En son olarak Agent of Cballenge andDefîance: Tbe Films
n Loacb kitabýnýn editörü. Deborah Knight ile birlikte Suspens and üs Loach, in Hitchcock
kitabýný yazan. En büyük hayali bir yemek kitabý yazmak.
JENNIFER L. MCMAHON, Centre Üniversitesinde Felsefe Profesörü, Sartre, Doðu Felsfesi ve
Estetik konularýnda makaleleri var. Her ne kadar bir etyemez olsa da, sanal bir b
ifteðe hayýr demeyeceðini söylüyor.
DAVID MITSUO NIXON, Seattle, Washington Üniversitesi'nde öðretim görevlisi. Algýlamanýn ep
stemolojisi üzerine olan tezini bitirmekle uðraþýyor. 2000 yýlýnda David "Matrk'in Felsefes
" adlý bir ders baþlaup öðretti. Bu ders boyunca öðrenciler filmin çeþidi felsefi temalarým
di. David gözleri bozuk olduðu için yanlýþlýkla mavi hapý seçenlerden.
DAVID R1EDER, Arlington, Texas Üniversitesi'nde Ýngilizce Bölümü'nde We-ightless Writing:
Rhetoric and Writing in an Age ofBlur tezini yazýyor. Encul-turation: A Journal o
f Rhetoric, Writing and Culture'm iki editöründen biri. Ayrýca bir internet gazetesind
e The Writing Instructor sütununun yazan. David kaþýk djye bir þey olmadýðýný biliyor.
311
JONATHAN J. SANFORD, Steubenville'de Fransisken Universitesi'nde Felsefe Profesörü.
Antik ve Ortaçað felsefesine dair makaleler yayýnladý. Categories Old andNeut (Catholic
University of America Press) kitabýna editörlük yapa. Sigorta numarasý var, vergilerini
ödüyor ve ev sahibesine çöpü taþýmasýnda yardým ediyor.
THEODORE SCHICK, JR. Muhlenber Universitesi'nde Felsefe Profesörü. How to Tbink Abo
ut Weird Things (McGraw-Hill) ve Doing Pbilosopby (McGraw-Hill) kitabýnýn iki yazann
dan (diðeri Lewis Vaughn)-biri. Son çýkardýðý kitap: Readings in Pbilosopby of Science: Fra
Positivism to Postmodemism (McGraw-Hill). Ted kaþýklan tek eliyle bükebiliyor.
BARRY SMITH, Buffalo'daki Devlet Universitesi'nde Felsefe Profesörü ve Monist dergi
sini editörü. Son çalýþmalarý arasýnda "True Grid", "The Metaphysics of Real Estate", "The
nese Rune Argument", "The Cognitive Theory of War", "The Last Days of the Human
Race" ve "The Worst Cognitive Performance in History" makaleleri var. Profesör Smi
th Almanya'daki Alexander von Humboldt Vakfý'ndan bugüne kadar bir felsefeciye veril
en en yüksek para olan iki milyon dolarlýk ödülü aldý. Bu ödülün öncesinde bir restoranda g
luþmaya dair sorular sorulduðunda: "Hiçbir þey hatýrlamýyorum, anlýyor musun, hiçbir þey,"
vap veriyor.
DAVID WEBERMAN, Georgia, Atlanta'da Gerorgia Devlet Universitesi'nde Felsefe Pr
ofesörü. Münich Üniversitesi ve Kolombiya Universitesi'nde çalýþmalar yaptý. En son bir tel
kulübesinde görülmüþ.
SARAH E. WONTH, Greenville SC'deki Furman Universitesi'nde Felsefe Profesörü. Estet
ik alanýndaki ilk çalýþmalarý/OMr«a/ ofAesthetics and An Critidsm. Britisb Journal ofAesthe
ics ve Journal of Aesthetics dergilerinde yayýnlandý. Sarah Wachowski kardeþlerin Trin
ity karakterine onu bir model olarak kullanmak için kendisinden izin istemelerinde
n çok mutlu.
SLAVOJ ZIZEK, Ljubljiana Universitesi'nde Felsefe Profesörü. Slovenya Cumhur Baþkanlýðý Se
leri Adayý. Son yayýnlan þunlar: On Belief (2001), ne Fright of Real Tears (2001), Did
Someboy Say totalitarianism? (2001). The Fragile Absotute veya Why the Christia
n Legacy is Worth Fighting For (2000). Ýngilizce aksaný yüzünden birçok insan onun gev old
uðunu düþünüyor.
312
BÝTTÝ

You might also like