You are on page 1of 43

KALMAN MÝKSZATH

KONUÞAN KAFTAN
(A Beszelö Köntös)
ÖNSÖZ
K. Mikszath, Avusturya - Macaristan Ýmparatorluðu içinde en mutlu yýllarýný yaþayan, Tuna b
ndaki kuruluþunun 1.000. yýldönümünü kutlayan Macaristan'ýn yazarýdýr. Macar yurdunun bu, g
r mutlu çaðýnýn bütün yüze gülen yaþamý, "gentry" tabakasýnýn babayani yönetimi XX. yüzyýlý
klarýna geçebilmek için Mikszath'ýn yapýtlarýnýn en koyu renkleriyle toplanmýþ bulunmaktadý
K. Mikszath, Nograd ilinde Szklabonya'da (bugün Mikszath köyü) 1847'de doðdu. Küçük soylu s
olan babasý meyhanecilik ve -o çaðlarda çok kez bu sanatla birlikte yürüyen- kasaplýk yapa
nimini Kuzey Macaristan'ýn protestan okullarýnda yaparak hukukçu oldu, sonra il memurl
uðuna girdi. 1881'de "Slovak Kentdaþlar", 1882'de "Babacan Paloclar" yapýtlarýný çýkarýnca
n ün kazandý. Daha sonra milletvekilliðine seçildi ve 1910'da, ölümünden az önce bütün ülke
içinde yazarlýk yaþamýnýn kýrkýncý yýldönümünü kutladý.
Mikzsath'ýn yazýn çalýþmalarý Macar klasikçiliðiyle Macar kentsoylu klasikçiliði sýnýrý üze
u ve "gentry" sýnýflarýnýn yaþamlarýný yansýtýr.
Bunlar içinde Mikszath en çok köy betimlerinde yükselmiþtir. "Slovak Kentdaþlar", "Babacan
aloclar" adlarýyla çýkan köycü öykülerinde gençlik çaðýnýn bütün gücünü ve ateþini göstermi
arýþýk Macar - Slovak köylü halkýnýn bu betimlemeleriyle Mikszath yalnýzca halk betimlemele
yeteneðinin en yüksek noktasýna eriþmekle kalmamýþ, onun sayesinde Macar yazýnýnýn halkçýl
ruklarýndan birine yükselmiþtir.
Mikszath köycü öykülerinde halký bize bütün kültür maskelerinden sýyrýlmýþ olarak olduðu gi
irçok romanýnda sýk sýk karþýlaþtýðýmýz küçük kentsoylu betimlerinde daha çok "anormal"i ar
tiplerin egemen olduðunu görürüz. Küçük kentsoylu dünyasýnýn bu biçemdeki betimlemelerinde
erhalde Dickens ve Balzac'ýn etkileri altýnda, XIX. yüzyýl Avrupa yazýnýnda egemen olan küç
soylu betimciliðine kapýlmaktan baþka bir þey yapmamýþtýr.
Fakat buna karþýlýk Mikszath köy betimciliðinde olduðu gibi "gentry" betimciliðinde de tümü
"Gentry" betimciliðindeki en baþ özellik, küçük kentsoylu betimciliðindeki yadýrgatýcýlýk
"lik yerine "tragicomicum"dur.
"Gentry" betimciliði sanatýnýn "tragicomicum"unu anlayabilmemiz için onun, Macaristan'ýn b
u parlak, büyük devlet rolü oynamaya özendiði dönemindeki soylu sýnýfýnýn iyi ve kötü yanla
iz gerektir. O, gösteriþ ve özentiyle gerçek arasýndaki farklarý görüyordu. Soylular Macari
ekleyen çöküþü çaðýnda ondan daha iyi duymuþ bir Macar yazarý daha gösterilemez. Öyleyken M
rýnda sonuna kadar olaylarýn üzerine "tragicomicum" ve hoþgörü perdesini örtmüþ, sanki hiçb
bir kötülük görmemiþ, hep iþler gayet yolundaymýþ gibi göstermiþtir.
Mikszath'ýn bu görüþ ve davranýþ biçimi ne tutuculuktan, ne de bir görüþ darlýðýndan ileri
daki bu görüþ daha çok Macar klasikçiliðinin doðurduðu ve Macar yenicoþumculuðunun yetiþtir
'ýn Avrupa gerçekçiliðinin pozitivist rüzgârýna kapýlmýþ olmasýyla açýklanabilir. O henüz k
icoþumcudur, fakat artýk onda gerçekçilik de hatýrý sayýlýr oranda kendini göstermektedir.
h, çaðýnýn olaylarýna karþý baþkaldýracak ve onlara karþý savaþ açacak kadar yeni, gerçekçi
mamakla birlikte, çaðýn bütün güzelliklerinden gözü kamaþmayacak kadar güçlüdür.
Bu çekiþkili durumda Mikszath edilgen yolu seçerek yapýtlarýnda her þeye anlayýþ göstermeye
i hoþ görmeye çalýþtý ve böylece soyluluk Macaristanýný öyle betimledi ki, iþlerin pek yolu
, fakat ayný zamanda Mikszath'ýn da içinden kendi kendine: "Peki ama, iþlerin yolunda gi
tmesi gerekli mi acaba?" diye düþündüðü satýrlar arasýndan sezilir.
Mikszath bu yolu seçmekle sonuç olarak iyi etmiþtir. Eðer olaylar üzerine yargýlara varma y
lunu tutmuþ olsaydý, Macar yazýnsal ve siyasal yenicoþumculuðunu yýkan "Batý Okulu"nun müjd
olabilirdi. Fakat o kadar. Oysa böyle, anlayýþlý hoþgörürlüðüyle en büyük Macar gülmece ya
mecesi onun sayesinde Avrupa ve insanlýk ölçüsüne yükselmiþtir.
Deyiþteki sanatý da gülmece yazarlýðýný onun yazgýsý yapmýþtýr. Gerçekten deyiþinin en güçl
zath'ýn öyküde her zaman daha güçlü kalýþý ve birçok romanýnýn birer uzun öyküden baþka bir
cudur. Yazýlarýnda fýkracýlýk o kadar egemendir ki, Mikszath için "aðzýyla yazýyor" denebil
sanatýndaki büyüsü ancak yazýlarý yüksek sesle okunduðu zaman gerçekten ortaya çýkar.
Kýrk sekiz cildi bulan yapýtlarýndan, yukarýda adlarý geçen "Slovak Kentdaþlar" ve "Babacan
loclar" öykülerinden sonra en önemlileri, Mikszath'ýn yaþamýnda birer sýnýr taþý oluþturanl
Hamiyetli Efendiler (1884), Konuþan Kaftan (1889), Aziz Petrus'un Þemsiyesi (1895),
Yeni Zrinyi Destaný (1898), Noszty Oðlanla Maria Toth'un Öyküsü (1908) ve son yapýtý olan K
Kent (1910).
Bu güzel yapýtlar içinden biz þimdi okurlarýmýzýn dikkatini yalnýzca ikisine çekeceðiz:
Bunlarýn biri, Sadrettin Karatay tarafýndan burada çevirisi sunulan Konuþan Kaftan'dýr. Ta
rihsel romanla tarihsel öykü arasýnda bir geçit olan bu yapýtýnda Mikszath bir Macar ova ke
tinin, Kecskemet'in Türk çaðýndaki yaþamýný gözümüzün önünde canlandýrmaktadýr. Sýrmalý Kaf
uzun süre gösterilmiþ olmasý bakýmýndan (1) konusuna geniþ bir seyirci kitlesinin yabancý
yapýt üzerine burada daha ayrýntýlý bilgi vermeyi gereksiz sayar ve okuru yalnýzca filmden
edindiði izlenimleri anýmsamaya çaðýrýrýz.
Öteki roman Aziz Petrus'un Þemsiyesi'dir. Bu yapýtla ilgili olarak da burada þu kadar söyl
eyelim ki, bütün dünyayý dolaþmýþ olan ve þimdiye kadar on iki dilde okunabilen bu roman Ul
Eðitim Bakanlýðý klasikleri dizisinde çýkmak üzere Necmi Seren tarafýndan çevrilmektedir.(2
T. Halasi Kun
KONUÞAN KAFTAN
I
UÐURSUZ ÝÞLER.
PAPAZLARA GÖSTERÝLEN RAÐBET.
Kimi kentlerin halký: "Türkler bizde yüz, iki yüz yýl oturdu, çok çile çektik!" diye sýzlan
ir bunlar.
Beri yanda, söz gelimi Kecskemet gibi kentler de vardýr, buralarda ne Türk oturmuþtur, n
e Labancz, ne de Kurucz. (3) Öyleyken asýl çile çekenler bunlardýr, çünkü savaþçý taraflard
eðleþtiði bir yerde yalnýzca onun sözü geçer, haracý o keser, ötekiler de onlarýn semtine b
dý. Ama hiçbirinin eðleþmediði yerler böyle deðildi; oralara bunlarýn üçü de uðrar, istedið
.
Bir gün Budin (4) Paþasý'nýn caný biraz erzak ya da para ister: "Haydi oðlum, Derviþ Bey, K
kemet Belediye Baþkaný'na bir mektup yaz der, tumturaklý deyiþinden: "Baþýnýzla oynuyorsunu
sözü eksik olmayan mektup hemen yola çýkardý.
Czegled, Körös ve Kecskemet ile dolaylarýndaki köyleri haraca kesen Muszta Bey de baþka tür
yapmýyordu. Tanrýnýn haftasý: "Ýþbu buyruðumuz atlýlarla her köye, her kasabaya, dört bir y
baþka türlü yapýlmaya" diye saldýðý haberlerle haraçlar keserdi.
Varlýklý kasabalara, Szecseny'den imparatorcular adýna buyruklar salan yiðit Ýmre Kochary
beyimiz de imrenirdi; hatta Gacs Kaymakamý hamiyetli Bay Janos Darvas bile, Kurucz
lara bir þey gerektiði vakit onlara haber yollamaktan çekinmezdi. Kuruczlara ise ne za
man bir þey gerekmezdi ki?
Bunlar yetmiyormuþ gibi kah þurada, kah burada görünen Tatar birlikleri, Kalga Sultaný'nýn
damlarý, sonra kendi keselerine iþ gören çeþitli çeteler de eksik deðildi. Gelin de siz bun
hepsiyle birden dostça geçinin.
Kecskemet'te daha o zamanlar ünlü panayýrlar kurulurdu. Türk, Nemçe, Macar tüccarlarý yarý
dolaþýr, gözün beðendiði, aðzýn hoþlandýðý ne varsa buraya taþýr getirirlerdi. Ama bu panay
rgiciler için- her zaman tatsýz olurdu, çünkü tam alýþveriþin kýzýþtýðý zamanda kumlu yolda
r, ya bir Kurucz, ya bir Türk ya da bir Labancz çetesi þimþek gibi iner, en deðerli eþyayý
ndiði gibi tozu dumana katarak gözden kaybolurdu.
Bu iþlerin ceremesini de her zaman zavallý kent çekerdi. Bir kez çadýrlarý yaðma eden Türks
zaman Labancz gelir: "Ödeyin bakalým bizim tüccarlarýn zararýný, yoksa taþ taþ üstünde kalm
kente koca bir hesap pusulasý dayardý. Yok, yaðmacý Labancz ise, Kecskemetliler için o da
ayný þeydi, çünkü o vakit de Kuruczlarla Türkler gelir, kendi tüccarlarý için ödence isterl
u da hemen her defasýnda bin altýný bulurdu.
Bu durumlara çok caný sýkýlan Kecskemet Belediye Baþkaný Bay Janos Szücs boþ yere içini çek
lindeki deðneði yere vurarak:
- Nereden bulayým, yiðit aðalar, nereden? diyordu. Þu bastýðýmýz yer Körmöcz altýn madeni d
sý kum iþte, ta cehenneme kadar basbayaðý kum.
Bu gidiþin sonu gelmeyeceðini anlayýnca kentin aksakallýlarý toplanýp görüþtüler, sonra kal
usa (5) gittiler. Bay Pal Fekete'nin anlatýþýna göre bir dilekleri olduðu kendisine söylend
vakit palatinusun keyfi kaçmýþ ve:
- Yalnýz büyük bir þey istemeyin ha, çünkü vermem! demiþ.
- Bizim istediðimiz pek küçüktür, devletlim, çünkü biz elimizdekini bile kendimize çok görü
Palatinus gülümseyerek:
- Alâ, âlâ, neymiþ bakalým istediðiniz? der.
- Devletlimden bizim panayýrlarý kaldýrmasýný istiyoruz.
Palatinus düþünceye dalar, öksürür.
- Hm! Panayýrlarýnýzý kaldýrmak iyi ama, bundan kaldýrana bir yarar olmazsa kaç para eder!
Neyse, çok geçmeden I. Leopold'tan bundan böyle Kecskemet'te panayýr kurulmamasý için buyru
gelir...
Türklerle Kuruczlar:
- Bu alçaklar bizi aldýðýmýz baçlardan edecekler, diye bu iþe pek kýzmýþlardý.
Ama onlarýn da kendilerine göre bir düþündükleri vardý zahir; nitekim paskalyadan önce gele
a-pazar günü ünlü Kurucz Çete Baþý Ýstvan Csuda Kecskemet'e bir baskýn verdi ve erlerini:
- Çocuklar, bir þeye iliþmeyeceksiniz, yalnýzca piri tutup götüreceðiz, çünkü ona kurtarmal
! buyruðuyla doðruca Franciscanuslarýn manastýrýna saldýrttý.
Kuruczlar þiþman pir Bruno Baba'yý yakaladýklarý gibi manastýr bahçesinde su fýçýsý çeken e
a attýlar ve çevreye ilençler yaðdýrarak debelenen kutsal ihtiyarý Buri'nin sýrtýndan (katý
i idi) yuvarlanmasýn diye iplerle, kayýþlarla sýmsýký baðladýlar.
Tahminlerinde yanýlmamýþlardý. Kecskemet'in Hýristiyan toplumu arasýnda büyük bir yaygara k
Dul bayan Pal Fabian, kambur Julianna Galgoczi ve kart yüzlü Klara Bulki ellerinde
birer kilise kumbarasýyla Papaz Litkei'nin peþinde ev ev dolaþarak kurtarmalýk toplamaya
çýktýlar. Vardýklarý kapýda:
- Zavallý Bruno Baba'yý düþman elinden kurtaralým. Kutsal yortu için pek de güzel bir vaaz
erlemiþti, içinde býrakmayalým, yolunda sözler ediyorlardý.
Yüz altýn toplandý ve kadýnlarýn gözdeleri olan meclis üyesi Bay Gabor Porosznoki ile denet
y Janos Babos, bir de araba ustasý Gergely Doma altýnlarla yola çýktýlar. Sýkýntýlar ve ser
le dolu bir yolculuktan sonra, Ýstvan Csuda'yý buldular. Kurucz Baþkaný onlara ters ters
sordu:
- Kecskemetliler sizlersiniz, deðil mi? E, söyleyin bakalým, ne istiyorsunuz?
Sofi Babos ufacýk, kurþuni gözlerini göðe dikerek:
- Onu almaya geldik! dedi.
Þeytan gibi kurnaz ve alaycý Ýstvan Csuda:
- Kimi almaya geldiniz? Katýrý mý, yoksa piri mi? diye onlara takýldý. Porosznoki þu düþünc
ri sürdü:
- Uyuþabilirsek ikisini de.
- Papazýn pek deðeri yok, ama katýrýn yararýný görüyoruz, bizim alayýn davulunu taþýyor.
Çete baþýnýn lakýrdýsý Kecskemetlilerin hoþuna gitmiþti, papazýn deðeri yoksa, ucuz kurtarý
vinçle baþlarýný salladýlar.
- E, papaz efendi için borcumuz nedir?
- Üç altýn verin, götürün.
Bizimkiler: "Ucuz be, Allah için ucuz" der gibi sýrýtarak bakýþtýlar. Porosznoki kývrýk yak
i kepeneðinin bir yanýný arkaya atarak elini mintan cebine saldý.
- Al bakalým, Baþkan efendi, iþte üç altýn.
Fakat Kurucz Baþkaný üyenin elini usulca itti.
- Papazý katýr getirdi, þimdi de papaz katýrý götürsün. Hak bu. Katýrsýz pazarlýk yok.
Meclis üyesi ona:
- Öyle olsun, diye yanýt verdi. Katýr için kurtarmalýk ne vereceðiz?
Csuda sözcükleri bastýra bastýra:
- Onun deðeri yüz doksan yedi altýn, dedi.
Kentlilerin damarlarýndaki kan buz kesildi; týknaz Babos yerinde irkilerek þaka mý söylüyo
diye çete baþýna bakýyordu, oysa onun güneþten yaðýzlaþmýþ suratý dehþetli ciddiydi. (Sura
a demin nasýl gülümsüyordu; neyse, Kecskemetliler yine aþaðýdan aldýlar.
- Bir katýr için bu kadar para istemeye yüreðin nasýl razý oluyor, aðam; dört Arap atýnýn d
- Piri ayrýca ver götürelim, ne olur?
Babos ekledi:
- Olmazsa katýr için bir daha geliriz!
Derken Bay Gergely Doma diplomatik iliþkiyi yine kendisi yürütmeye karar vererek saygýdeðe
r papaz efendilerin o katýrý bundan böyle kullanmayacaklarýný, çünkü bir protestocu savaþ a
skerlik hizmeti görmüþ olan bu hayvanýn lekeli bir kiþilik olduðunu ortaya attý.
Ýçlerinde en akýllýsý Porosznoki idi, çünkü o, çete baþýnýn pir için iki yüz altýn istediði
sakalaþma olduðunu hemen çakmýþtý; onun için atadan kalma para kesesini, içindeki altýnlar
k cebinden çýkardý ve:
- Eksiksiz yüz altýn iþte, dedi. Taþ çatlasa fazla yok. Ya piri alýr gideriz, ya paralarý g
götürürüz. Zatýn bilir, yiðit aðam!
Beriki "olmaz!" diyerek inatla baþýný salladý.
Babos ayak diriyordu:
- Hýristos efendimizi otuz gümüþe sattýklarýný bir kez düþünün! Bruno Baba'ya yüz altýn nas
Kurucz Baþkani:
- Sofuluk istemem, diye çýkýþtý. Hýristos efendimizi otuz gümüþ paraya sattýklarý doðru; am
tarmak için Hýristiyanlýk ne verirdi, orasýný sizler de bilemezsiniz.
Böyle çekiþ dövüþ, sonunda yüz altýna pazarlýðý uydurdular. Bay Csuda paralarý, kýyýlarý tö
teker teker gözden geçirdi, seslerinde Erdel ahengi duyuluyor mu, diye birer birer
týnlattý. (Orasý o zamanlar sahte para basanlarýn yataðýydý.) Her iþ bitince çete baþý gerd
uno Baba'yý kurula teslim etti, onlar da büyük bir zafer sevinci içinde alýp götürdüler.
Ama sevinçleri çok sürmedi, çünkü öz yurtlarýna yaklaþtýklarý sýrada böcek sýrtlý damlarý a
seçilmeye baþlamýþ olan Nagykörös'ü geçer geçmez sað yanda Keskemet'in narin yapýlý kulesiy
lutu göründü. Bizimkiler:
- O da ne? diyerek durakladýlar.
- Bizi karþýlamak için alay düzmüþ olacaklar.
- Söylevler çekilecek, saygýdeðer efendim, söylevler! Yanýta hazýrlanmak kötü olmaz.
Bruno babanýn gözlerinde yaþlar parladý.
- Zavallý topluluðum, iyi insanlar, beni severler, korkunç severler. Bakalým söylevi kim v
erecek?
- Herhalde tatlý sözlü Papaz Litkei. Öyle, öyle. Nah iþte görüyorum da kendisini. Önden gel
. Köpeðim ben, o deðilse.
Bay Gergely Doma'nýn köpek olmasýna gerek kalmadý, çünkü o görünen gerçekten Papaz Litkei i
enarlý þapkasý, koca gövdesi uzaktan tanýnýyordu, ama yanýndakiler onlarý karþýlamaya gelen
, Türk askerleriydi. Baþlarýnda da Allahýn belasý Ali Mirza Aða vardý.
Aða bizimkilerin yanýndan atýný sürüp geçerken:
- Akþamlar hayýr, akþamlar hayýr, diye seslendi, bakýyorum arkadaþlar, papazý almýþ gidiyor
biz de bizimkini götürüyoruz.
Aða gülüyor, Keþiþ Litkei ilenip duruyordu; Bruno Baba onun ardýndan mendilini sallayarak:
- Seni de kurtarýrýz, oðlum, diye baðýrdý.
Gerçekten Kecskemet'e varýnca ilk iþi para toplamak oldu. Dul Bayan Pal Fabian, kambur
Julianna Galgoczi ve geçkin Klara Bulki yardýmsever halký yeniden dolaþmaya baþladýlar.
- Zavallý keþiþimizi hain pagan elinde süründürmeyelim. Hýristiyanlýk bize ne der?
Bu söz üzerine kesenin aðzý açýlmayan yerde Bayan Fabian þunu da katar:
- Hele Nagykörös ne der bu iþe? (6)
Artýk buna Kecskemet ruhu taþýyan hiçbir kiþi dayanamayarak yirmiliði çýkardýðýndan çok geç
de yurduna döndü.
Ýþ bununla kalsaydý zararý yoktu, fakat papaz alýþveriþi öyle bir göreneðe dönüþtü ki, çet
gereksinmesi olan, hemen:
- Bana bir Kecskemet papazý gerek! diye buyruk çýkarýyordu. (Para piyasasýnda bunun tutarý
elliydi.)
Dinine baðlý kent halký bir zaman papazlarý için kurtarmalýk verdi durdu. Kentin böylece du
masýna caný sýkýlan Belediye Baþkaný Bay Janos Szücs sonunda þu dinsizce sözlerle bunun önü
- Tanrý kendi kullarýna sahip olamadýktan sonra biz mi sahip olacaðýz? Sonuçta onlarý gözet
görevi en baþta ona düþer.
Birkaç keþiþ baba çetecilerin elinde kalýnca papazlarýn piyasasý hemen sýfýra düþtü: Bunun
da derhal baþka mal aramaya koyuldular. Onlarla baþa çýkýlacak gibi deðildi.
Petrus-Paulus Yortusu'nda Szolnoklu Türkler bir baskýn yaptýlar ve kiliseden daðýlan kadýnl
rýn arasýndan Belediye Baþkaný'nýn genç karýsýyla Bayan Gergely Doma'yý alýp götürdüler.
O zaman kent yeniden ayaklandý. Kentdaþlar, bunun artýk þakasý makasý kalmadý! Papazlar ney
ne, alýþveriþ oluyordu, ellerinde kaldýkça da onlara bir zararlarý dokunmuyordu. Ama kadýn
aþka! Ocaðý sönsün, kadýnlarla iþ biraz zor!
Janos Szücs'ün buna o kadar caný sýkýldý ki, belediye Baþkanlýðýndan hemen çekildi ve kâgir
irini satarak Gergely Doma ile birlikte karýsýnýn ardýna düþtü. Bay Szücs sevgili yastýk ar
ki yüz altýn verdi. Gergely Doma'ya gelince, o, karýsýný býrakýrlarsa yirmi beþ altýn, yok
disi baþka bir karý alabilmek için- onu temelli alýkoyarlarsa yüz altýn önerdi. Zülfikar Að
e düþündü, sonra neþesi kaçarak:
- Götür o karýn olacak yaratýðý dostum, götür! dedi.
O sýrada Kecskemet halkýný dehþetli bir korku almýþtý. Kuruczlar da bir baskýn yapmýþlar ve
n zenginlerinden Tamas Vegh'in Vicza adlý gelinlik kýzýný bir düðün evinden, Nagy oðlu Miha
oynak bir havada dans ederlerken, tam delikanlýyý çýlgýnca evirip çevirdiði, kendisi de be
i büküp kalçasýný ýrgaladýðý bir sýrada ansýzýn kapýya yüklenip kýlýç þakýrtýlarýyla içeriy
açmýþlardý. Ulu Tanrým, bu gidiþle halimiz nereye varacak? Akþama sabaha artýk herkesin ýrz
yalini rahat döþeðinden çekip götürecekler! Zaten Kalga Sultaný da en güzelinden on karýya
aktýðýný haber edip duruyor, Budinli Türkler de her saatte basabilirler...
Gerçi daha o zamanlar Kecskemet kýzlarý üzerine söylenen o oynak "yiðit olan burdan seçsin
uklu" türküsü duyulmazdý ama, oranýn kýzlarý bu çaðda da pek dilber þeylerdi, hatta bunu Kö
da yadsýmazlardý.
Böyle olunca herkesin telaþa düþüþü hiç de þaþýlacak þey deðildi. Durum þimdi masallardaki,
rdenleri sýrayla yuttuðu, üstüne kara örtü gerilmiþ kenttekine dönmüþtü. Sýra þimdi hangi k
kim geliyordu? Bu güvensizlik, herkese kaytan halkanýn kendi boynuna geçtiði duygusunu v
eriyordu. Uzaktan kalkan bir toz bulutu günde on kez yürekleri hoplatýyor, Talfaja orm
anýnýn cýlýz aðaçlarý geceleri uðuldamaya baþladýkça dörtnala yaklaþan bir bölüðün çýkardýð
e akýncýlar geliyor!" Genç kadýnlar akþamlarý küçük ellerini kaldýrarak kentin koruyucu evl
pos Aziz Nicolaus'a yakarýyor, kent mühüründe bir keçi kafasýna saplý olarak tuttuðu burmal
la duran o bön bakýþlý evliya belki bir þey yapar umuduyla yalvarýyorlardý.
Bana öyle geliyor ki, bu yakarýlarda belki de: "Tanrým, eðer alnýmýza bunu yazdýnsa, köpek
Tatarla Budinli Türk geleceðine Csuda'nýn husarlarýný yolla!" koþulunu ileri sürüyorlardý.
II
YENÝ BELEDÝYE BAÞKANI. YENÝ DURUMLAR.
Umutsuzluk arttýkça artmýþ, kent iþleri kötüleþtikçe kötüleþmiþti. Panayýrlar kaldýralýdan
s etmiþlerdi, çünkü þimdi mahkemeye üye toplayacak yer yoktu, halbuki Kecskemet'te mahkeme
evþirme yargýçlardan, panayýra gelen yabancýlardan kurulurdu. (7) Þimdi de Janos Szücs bele
e Baþkanlýðý asasýný býraktýktan sonra kimse onu eline almak istemiyordu. Deli otu yememiþl
! Tanrý'nýn günü, her birinde olmayacak istekler bulunan ve hep: "yoksa zatýný kazýða vurdu
!" gibi (hani þu karýþýk zamanda yaparlar mý yaparlar da) gönülalýcý sözlerle biten dört be
k hoþ bir þey deðil.
Halk sesini yükseltmeye baþlamýþtý.
- Ya çýkýp gidelim buradan, ya burada ölelim, ama böyle yaþayamayýz.
- Bir þey yapmak gerek.
- Ne yapabiliriz? Ýmparator bile hakkýndan gelemedikten sonra Türkü biz ülkeden nasýl sürüp
Üyeler Belediye Konaðý'nda böyle dertli dertli söyleþirlerken salonun açýk penceresinden an
ses duyuldu:
- Efendiler, beni dinlerseniz Türkü ülkeden kovmak deðil, buraya, Kecskemet'e getirmek g
erek.
Üyeler hep birden baþlarýný kaldýrdýlar.
- Kimdir o pervasýz? Dýþardan laf atan kim?
- Terzi Lestyak'ýn oðlu!
Marton Zaladi:
- Ne cesaretle bizim lakýrdýmýza karýþýyor o, diye öfkeyle söylendi ve pencereyi kapamasý i
et etti.
Gabor Porosznoki gizli bir güç tarafýndan itilmiþ gibi yerinden sýçradý.
- Bana kalýrsa o delikanlýyý kovmamalý, buraya çaðýrýp ne demek istediðini sormalýyýz.
Üyeler baþlarýný salladýlar, fakat en etkili meclis üyesine karþý gelemediler, yalnýzca Kri
oston kýzgýn kýzgýn homurdandý:
- Babasý zaten delinin biri, oðlu da ona çekmiþ. Bir öðrenciden consilium mu (8) isteyeceði
le ya, onun böyle þeylere aklý erer, baþýndan geçti çünkü.
Her þeyi merak eden Ferencz Kriston:
- Ne geçti baþýndan diye sordu.
- Consilium abeundi (9), ha ha ha. Nagyvarad'tan kovuldu ya iþte. Gelsin o consili
umdan bize de versin bakalým. Zaten çok bir saygýnlýðýmýz yok, varsýn biraz daha azalsýn.
Sonra babasýnýn, terzi Lestyak'ýn tahtasý çatlak zýrtapozun biri olduðunu anlattý. Geçen gü
aba yað lekesini çýkarsýn diye cüppesini ona yollamýþ. Lekeyi çýkarmasýna çýkarmýþ ama maka
keserek. Zavallý Bruno Baba'ya iyi ki inme inmemiþ.
Belediye çavuþu Gyuri Pintyö o sýrada Lestyak oðlaný telaþla içeri soktu.
Ýnce, uzun, yakýþýklý, fýrça gibi sýk ve sert saçlý bir çocuktu bu.
- Oðlum, dedi ona güzellikle Porosznoki, demin pencereden kulaðýma senin sesin çalýndý, bir
diyordun, þimdi çekinmeden anlat bakalým ne demek istediðini.
Mihaly Lestyak þaþýrmadý, diyeceklerini apaçýk, anlaþýlýrcasýna ortaya döktü:
- Hamiyetli efendilerim, ne yalan söyleyeyim, benim düþünceme göre þu öz yurdumuzun bugünkü
nda ölü fermanlarýn, yazýlý inancalarýn çok deðeri yoktur, bizim aramýzda oturacak tek bir
, hatta bir çavuþ bunlardan yüz kat yararlý olur, ufak tefek bir sürü belayý baþýmýzdan def
entiz, efendiler, ama bu özgürlüðümüze zincirler vurulmuþtur. Yaþayabilmemiz için baþýmýza
erek.
Üyeler þaþkýnlýk içinde, büyülenmiþ gibi birbirlerine bakýþtýlar. Çoktan beri böyle dokunak
, bu salonda bu kadar güzel bir ses hiç çýnlamamýþtý. Sabah olalý þurada, ne yapacaklarýný
oturup dururken iþte karanlýkta sanki ansýzýn bir ýþýk parlayývermiþti.
- Yaþa, diye baðýrdý Mate Puszta, duydunuz mu akýllýca lakýrdýyý?
Ak saçlý György Pato göðsündeki gümüþ zinciri sallayarak:
- Doðru söylüyor! dedi, samanýn içinden buðdayý seçti çýkardý.
Gabor Porosznoki yerinden kalkýp Mihaly Lestyak'ýn yanýna gitti ve delikanlýnýn omzuna vur
arak:
- Bundan böyle oy sahibisin, oðul, dedi törenle. Bay Mihaly Lestyak, zatýnýn yeri aramýzdad
buyurun, þöyle oturun. (Yeþil masanýn baþýnda bir boþ iskemle, Janos Szücs'ün iskemlesi du
.)
O zaman herkeste bir coþkunluk görüldü. Macarlar beklenmedik iþlerden çabuk duygulanýrlar;
da o anlardan biriydi. Kent ulularý delikanlýnýn elini sýkmak için yerlerinden sýçradýlar.
of Agoston bile Ferencz Kriston'un kulaðýna eðilerek barýþmak istercesine:
- Ah o keçi sakallý babasý olmasa! dedi.
Bay Kriston yüzünü ekþitti:
- Býrak Allahýný seversen! Yahu, kentin armasýnda da meleyen bir keçi var.
- Ýyi, anladýk ama bunun babasý Kecskemet'e ayaðýnda çarýkla gelmiþ bir Slovak'týr.
- Ama çocukta hiç de belli deðil.
(Sahiden, geçenlerde çýkan bir týp dergisinde herkes okumuþtur: Beyaz bir insanýn yarasý -h
m diliyle deri bütünlüðünün eksikliði- bir zencinin derisiyle yamanýnca o küçük kara deri p
aðarýrmýþ; bunun gibi, zencinin vücuduna yamanan beyaz deri de yavaþ yavaþ kararýrmýþ. Büyü
erinde yüzyýllardan beri bu olay sürüp gelmektedir. Herhangi yabancý bir aile zamanla Maca
rlýkla öyle bir kaynaþýr ki, onun rengini bile alýr. Ýþte yaþlý terzi Lestyak, rengi belirs
varlak kafasýyla Slovaklarýn oþtyepkasýna (10) benzediði halde Mihaly kurnazlýkla parlayan
yüzü, ela gözleri ve incecik býyýðýyla öyle bir Macar ki, sýrtýnda tek gömlek yerine akýllý
olsa hani kimse þu duvarda betimleri asýlý eski üyelerden birinin torunu olmadýðýný ileri s
)
Meclise can gelmiþ, görüþmelere yeniden baþlanmýþtý. Biraz sonra Kecskemet'in bugünkü siyas
un olarak ne pahasýna olursa olsun kente Türk getirilmesine oy birliðiyle karar verild
i.
Derken onur yerinde oturan Porosznoki yeni bir konuya geçti.
- Daha Baþkan seçimi var görüþülecek, dedi. Ýyi günlerde bu yer erdem sahibi kiþiler için b
bugün, Baþkanlarýn birçoðu yurt uðruna kurban gitmiþ, birini Budin Sancak Paþasý kazýklatmý
'un Yedikulesi'nde üzücü bir tutsaklýktan sonra ölmüþ, birini Kuruczlar süngüleriyle delik
iþler ve bir dördüncüsünün de karýsý kaçýrýlmýþken, evet böyle bir günde Baþkanlýk asasýný
veridir ve hiçbir kentdaþýmýzý seçim yoluyla böyle bir yýkýma itivermeye hakkýmýz yoktur. Ç
bugün halk oyunu kime verir? Çok deðer verdiði kiþiye mi? Böyle bir günde kamu iþlerinin b
ilen ve sevilen kiþi yerine kimsenin sevmediði birinin geçmesi olasý mý, deðil mi? Ben bunu
olabileceðini sanýyorum, sayýn baylar. (Coþkun onaylama sesleri.)
- Öyle, öyle! Çok doðru!
- Baylar, Baþkan'ýn üyeler içinden seçilmesi gerektiðine göre bugünkü koþullar içinde bir t
lýyor ki, o da içinizden birinin gönüllü olarak Baþkanlýk yerine geçmesidir.
Gözlerini merakla çevrede gezdirdi. Ýçeriye bir kilise sessizliði çökmüþtü. Üyelerden kýpýr
dý.
- Kimse yok mu? diye sordu alnýný kýrýþtýrarak. Öyleyse üyelerden birinin tekin olmayan bir
ine almasý gerektiðinde geleneðimizin gösterdiði çareye baþvurmamýz gerek. Pintyö, getirin
meceyi!
Çavuþ yandaki hücreden, dört yanýnda çapraz konmuþ týrpanlar üzerinde birer ölü kafasý resm
rþundan, küçük bir çekmece getirdi.
- Bakýn þurada on iki tane zar var, dedi Porosznoki tok bir sesle ve zarlarý, üzerinde güz
güneþinin içeriye süzülen ýþýðýnýn oynaþtýðý yeþil masanýn ortasýna saçtý. Bunlarýn bir ta
iyah zarý çeken Baþkan.
Porosznoki zarlarý yeniden çekmeceye koydu.
Bay Kriston titrek sesiyle söze karýþtý:
- Ama burada on bir üye var, zarýn biri fazla.
- Bay Lestyak da çekecekse o baþka.
Bay Zaladi:
- Oyu olduktan sonra çekmesi gerek, diye düþüncesini belirtti. Hak hýrkasýnýn astarý görevd
Üyeler bir aðýzdan:
- Çeksin, o da çeksin! dediler.
Mihaly Lestyak'ýn gözleri parladý, yüzünü bir alev sardý, kendi kendine:
- Ah siyahý çekebilsem diye düþünüyordu.
Ýçerde bu iþler olurken Mihaly olayý çavuþlarýn aðzýndan dýþarda kaynaþan halkýn arasýna sý
i orada zihinleri durmuþ bir halde nasýl oturuyorlardý, Mihaly pencerenin altýna nasýl gel
miþ ve boþ lakýrdý yýðýný içine akýl kývýlcýmýný nasýl fýrlatmýþ, bunun üzerine Gabor Poros
baþýna nasýl geçirmiþti, bunlar hep duyulmuþtu. Olacak þey mi bu yahu? Doðrusu yamandýr o G
rosznoki, adamýný gözünden anlar.
Ahali konaðýn önünde çalkanýp duruyordu. Ara sýra kalabalýðýn uðultusu içinden "Yaþasýn Mih
yak'ý görmek isteriz! Onu dinlemek isteriz!" gibi sesler yükseliyordu.
Fabian Teyze yayýk çalkalýyormuþ gibi, eliyle koluyla geniþ devinimler yaparak büyük bir kü
dil döküyordu:
- Ermiþ o, ermiþ, ayol! Tanrý ona ne diyeceðini, zavallý kentimizi þirret pagandan ne türlü
aracaðýný düþünde bildirmiþ. Letasi haným, kardeþ, sen Tanrý buldu buldu da onu mu buldu, d
orsun ha? Tanrým yaradaným yapacaðý iþi hep sanat ustalarýnýn çocuklarýna gördürür. Hýristo
dülgerin oðlu deðil miydi? Bu da bir terzi ustasýnýn oðlu. Hah, iþte geliyor, bak!
Matyas Lestyak yakýndaki evceðizlerin birinden telaþla fýrlayarak hýzlý adýmlarla sokaða dü
bir elinde arþýnýný öfkeli öfkeli sallýyor, öbüründe teyelleri sarkan mavi çuhadan bir kür
- Nerde o köpoðlu, tutup bir geberteyim onu! Madem geldi, onun yeri burasý! diye söylene
söylene gidiyordu.
- Mecliste, mecliste! diyenler oldu.
- Kim, Mihaly ha! Nasýl gidermiþ o oraya? Benden mi kaçýyor yoksa? Eh, ben de çýkýncaya kad
beklerim. Göstereceðim kerataya! Kemiklerini kýracaðým teresin! Daha bir saat önce, kýzdýr
kendisine vermiþtim, çünkü þu elimdeki kürkü bugün götürüp Halas Belediye Baþkaný'na vermem
nu giyip de Nograd ilindeki Peþte Ýl Kurulu'na gidecek. (11) Demin de: "Mihaly, geti
r artýk þu ütüyü!" diye mutfaða seslendim. Ne Mihaly, ne ütü. Sen ol da bu iþe patlama!
Abacý ustasý Balint Katona, Mihaly'ý arkaya aldý.
- Öyle yetiþmiþ bir delikanlýyý terzi çýraklýðýna, ütü kýzdýrmaya koþamazsýn gayrý, aðam.
Terzi ona çýkýþýrcasýna, sertçe:
- Sen kendi iþine bak komþu, dedi. Keratanýn elinden baþka bir iþ gelmezse ben ne yapayým?
aten eninde sonunda daraðacýný boylayacak o. Ýþi gücü kent iþleriyle uðraþmak. Dur ben sana
kent iþleriyle uðraþmasýný. Alimallah her yanýný göverteceðim onun.
Balint Katona oðlanýn bugün konduðu devleti anýmsayarak:
- Boþuna çeneni yorma! dedi.
- Þuracýkta yerin dibine geçeyim, ben de onu tokatlamazsam.
Abacý ustasý, daha yumuþak gereçle iþ gören dükkân komþusuna oðlunun Belediye Meclisine nas
k üzere idi ki, danýþma odasýnýn penceresi açýlarak Bay Gabor Porosznoki'nin baþý göründü.
Porosznoki havayý sarsan gür sesiyle: "Kecskemet kentinin saygý deðer ahalisi!" diye söze
baþlayýnca ses soluk kesiliverdi.
- Göreneklerimize, yasalarýmýza uyularak bugün kentimiz belediye Baþkanlýðýna bir yýl sürey
li, hamiyetli sayýn Bay Mihaly Lestyak'ýn seçilmiþ olduðunu meclis adýna duyururum.
Sýkýþýk kümeler arasýnda ýslýk gibi þaþýrma sesleri dolaþtý. Ýlk aðýzdan belki de "Ha ha ha
he he!" diye alaycý bir kahkaha çýkmýþtý. Evet, ilk çýkan ses belki buydu, fakat bu ses yü
en baþka bir sese, belki de alýþkanlýkla savrulmuþ bir "yaþa!" sesine çarparak biraz durakl
mýþ, biraz da "yaþa" sesine dönmüþtü. Ondan sonra artýk yüzlerce ve yüzlerce ses hep yaþaya
kabaran, bütün öteki sesleri boðan ilk yaþa sesine katýlarak geniþ dalgalar halinde havayý
rmuþtu... Oysa ilk "yaþa" daha kýsýk ve ilk "he he he" daha gür olsaydý, o zaman "yaþa" ses
kiye bölünür ve þimdi gökleri sarsan naralar cehennemin derinliðinden yükselen "ha ha ha, h
i hi"lere dönerdi. Halkýn sesi ne kadar gür çýkarsa o kadar kolay, solukla üflenen bir tüy
ifliðiyle yükselir.
Coþkun yaþa seslerine halk sokaklardan sel gibi akmaya baþladý. Her yandan, kiminin elin
de çengelli sýrýklar, su kovalarý bulunan ve "yangýn nerede?" yahut "ne var, ne olmuþ?" gib
sorularla telaþlý insanlarýn koþuþtuðu görülüyordu.
Derken Belediye Konaðý'nýn kapýsý açýldý ve aralarýnda Mihaly Lestyak da bulunan üyeler iki
.
Genç Lestyak sanki hiç de eskisi deðildi; çalýmlý ve aðýrbaþlý adýmlarla yürüyordu. Yüzü, g
la parlýyor, gözlerini, baþlarýna devlet kuþu konanlar gibi gülümseyerek halkýn üzerinde do
Ýki yanýnda Roma konsüllerinin lictorlarý gibi, ellerindeki deðneði havaya kaldýrmýþ birer
ayak uyduruyordu. Kecskemet'te büyüklük simgesi buydu.
Fakat sayýn Baþkan'ýn böyle bir debdebeyegereksinimi de vardý, çünkü gümüþ düðmeli çepkenle
is üyeleri arasýnda sýrtýndaki tek gömleði ve eski püskü yeleðiyle yirmi iki yaþýndaki deli
arip görünüyordu. Belki de halký asýl coþturan bu garip görünümdü.
Yaþlý Lestyak bir sararýyor, bir kýpkýrmýzý kesiliyordu.
- Düþ mü görüyorum hey ulu Tanrým? diyerek gözlerini oðuþturuyor, belki de oraya akýn eden
uyordu. Birden: "Tut, komþu!" dedi.
Sahiden Balint Katona tutmasaydý düþecekti.
- Haydi Lestyak usta, kendine o kadar güveniyorsan Belediye Baþkaný'na bir dayak at da
görelim.
Yaþlý adam bir þey demedi, dermaný kesilen elindeki arþýn usulca yere düþtü, gözlerini yumd
gözleri kapalý olduðu halde Baþkan'ýn kendisine yaklaþtýðýný duydu ve hemen kedi gibi üzeri
lindeki ütüsüz, beyaz teyelleri ve tebeþir çizgileri görünen yeni kürkü onun sýrtýna örtüve
Ahali bunu da kendinden geçercesine coþkun bir sevinçle karþýladý, yalnýzca Balint Katona þ
an haykýrdý:
- Aþk olsun Matyas aða, Halas Belediye Baþkaný Fülek'e giderken ne giyecek?
Yaþlý terzi horozlanarak yanýtladý:
- Aðam abayla gidiversin. o bana kürk diktirecek kadar adam mý olmuþ ki?
Bunun üzerine dövüþken bir boða gibi insan yýðýnlarý arasýndan kendisine yol açarak doðru e
e dallarýndan kiremit kýrmýzýsý yemiþlerini sarkýtan koca armut aðacýnýn bulunduðu evceðizi
, altýna dayaklar vurulmuþ yüklü, iri dallarý yola sarkmaktaydý.
Bir tiyin hýzý ve ustalýðýyla aðacýn ta tepesine týrmanarak üst dallarý çýlgýnca silkmeye b
rine titrediði mis kokulu caným armutlar sapýr sapýr halkýn üstüne yaðýyordu, çocuklar, kad
a taç giydirilirken saray haznedarýnýn saçtýðý altýnlarý kapýþanlar gibi itiþe kakýþa armut
Yuvarlanan armutlardan almak için koskoca adamlarýn da eðildikleri görülüyordu. Yaþlý adam
iyle:
- Yeyin, helal olsun! diye baðýrýyor ve yaþlý aðacý var gücüyle, üzerindeki armutlarýn heps
ar sarsýyor, durmadan sarsýyordu.
...Yaþlý Lestyak oðlunun seçimini böyle kutladý.
III
GARÝP HAZIRLIKLAR.
KRÝSTOF AGOSTON'UN ELÇÝLÝÐÝ.
Baþkan seçiminin sarhoþluðu geçmiþti. Ertesi, daha ertesi gün halk kendine gelmiþ: "Ne çýlg
Bayaðý soytarýlýkmýþ" diye söyleniyordu. Bazýlarý:
- Kenti maskara ettiler!
- Kendilerini kýþýn rahata vermek için üyelerin çevirdikleri dolap bu, diyorlardý.
Þurada burada öç alma hýrsý patlak vermiþ, kýskançlýk duygularý açýða vurulmuþtu; tek tük k
uzluk seziliyordu. Ama komþu bölgelerde egemen olanlar Baþkaný tanýmakta gecikmediler. Zülf
kar Aða, "El-mahrusa Szolnok kalesinden" yazdýðý tatlý dilli mektubunda ona, elinde buluna
n iki keþiþin kurtarmalýðýný yollarsa Baþkanlýk görevine hayýrlý bir iþle baþlamýþ olacaðýn
llikle dört araba ekmek istiyordu. Yalnýzca Budin Kaymakamý'nýn adamý, vergi iþlerini düzen
ek için Kecskemet'e gelen Halil Efendi, kendisiyle görüþmek için karþýsýna sakalsýz bir yen
çýkarýlmasýna surat etmiþti. Bunun üzerine Baþkan hemen yüz geri ederek kapýyý çarpmýþ, bi
bu kapýdan, elinde iple bir yaþlý teke çekerek çavuþ Pintyö girmiþti.
- Bu akýlsýz hayvancaðýzla burada iþin ne bre imansýz köpek?
- Baþkan efendimin verdiði buyruk üzerine getirdim ben onu. Bunun sakalý olduðundan zatýn b
nunla görüþecekmiþ.
Gediðine konan bu taþ Kecskemet halkýnýn hoþuna gitti ve terazinin kefesi Mihaly'den yana
eðildi.
- Adam olacak adam! Kimseye alt olmuyor. Efendinin aðzýnýn payýný verivermiþ. Böyle Baþkan
lmemiþti!
Ondan sonra artýk, bakalým ne olacak, diye Lestyak'ýn yapýp ettiklerini hiç gözden kaçýrmaz
ardý. Ama alemin aðzýna da her gün yeni bir sermaye çýkýyordu.
Ortada dönen laflara bakýlýrsa Belediye Baþkaný ince iþ bilir Janos Balogh ile Brasso'dan b
ralara düþmüþ ünlü kuyumcu Venczel Walter ustayý yanýna çaðýrtarak onlara halkalý bir kýrba
acak ýsmarlamýþtý; kýrbacýn sapý yakut, zümrüt ve daha baþka yanar döner cevahirle kakmalý
a sapý altýndan, aðzý gümüþten olacaktý. Geceyi gündüze katmalarý buyurulmuþtu. Bu iki süsl
a mal olacaktý.
(Acaba kentin böyle þeylere parasý var mý?)
Ertesi pazar Baþkanla üyelerden ikisi dükkânlarý sýrayla dolaþarak ulusal renkli ne kadar k
ele varsa hepsini satýn aldýlar, sonra Belediye'nin dört atlýsýyla Szikra'ya açýldýlar.
Szikra bir kum deryasý, Kecskemet'in Sahrasýdýr. O çaðdan beri aðaç yetiþtirici torunlar o
daha baþýboþ olan, durmadan kaynaþarak yer deðiþtiren, koþan ve sonu gelmeyen dalgalar hal
e ilerleyen bu kumu durdurdular.
Oysa o zaman uçsuz bucaksýz bir geniþlikte ne su, ne bitki. Güneþ parýltýlý ýþýðýný o köpür
galanan kum yýðýnlarýnýn milyarlarca zerresine saçarken sanki binlerce gizli süpürge durmad
uþ, yahut da üzerlerinde yalnýzca güneþin ýþýðý oynaþýyor, sýçrýyormuþ gibi görünür. Hayvan
toprak ufacýk bir köstebek bile doðurmaz, çünkü bu toprak gelip geçicidir. Topraðýn bile ba
er kimseye yurt olmaz. Köstebek bile deliðini býrakýp orayý yine aramayý sever. Bugün þurad
t koyduðu bir kum yýðýnýný ertesi gün bulmak kimin haddi? Kum tepecikleri telaþlý yolcular
rmadan ilerlerler, daðýlýr, koþar ve yeniden toparlanýrlar...
Burada derin bir ölüm sessizliði var. Yalnýzca bazen, sýkýlmadan buralara uðrayan bir çatal
tlý kýrlangýcýn havada kanadýný þaklattýðý duyulur. Uzaktan, çok uzaktan bir yaban ördeði ç
r. Oralarda bir sazlýk olmalý. Derken gür ve çirkin sesiyle balaban kuþu haykýrýr.
Güneþ, doðarken bir kum tepesinin içinden yükselir, akþam batarken de yine bir kum tepesini
içine kayar. Güneþin kendi de, esmer boza çalan tek renkli dünyanýn üzerinde, yükseklerden
e altýn tozu serpen bir kum tepesi gibi görünür.
Bu geniþ kumsalda ancak çok, pek çok gidildikten sonra dudaklardan: Ot, ot! diye içten g
elen bir sevinç haykýrýþý duyulur. Artýk su da uzak deðildir. Bodur söðütler arasýnda nazlý
Tisza, (12) bizim tatlý sulu ýrmaðýmýz görünür. Sol kolda küçük bir kulübe, kýr muhtarýnýn
un ardýnda hýþýrtýlý sazlýklarýyla yemyeþil çayýrlar uzanýr. Ötede bir siyeç, onun karþýsýn
erin, ýlgýlarýn sýðýndýklarý üstü açýk bir barýnak.
Kýr yaþamý genç Baþkan'ýn hoþuna gidiyor, her þeye ayrý ayrý, dikkatle bakýyordu. Rasladýðý
arýlarda bulunuyordu: Tam dört hafta sonra, sabah erkenden Belediye Konaðý'nýn önünde yüz b
boynuzlu öküzle ýlgýdan seçme en güzel elli acar tay bulunmalýydý; taylarýn yeleleri ulusa
i þeritlerle örülecek, öküzlerin boynuzlarýndan da yine o renkte kurdeleler sarkacaktý.
Tabii bu tembihler de gizli kalmamýþ, aðalar kente döner dönmez çevrede duyulmuþtu; o zaman
Kecskemet'te gündelik gazeteler olsaydý yazý iþleri müdürü bu haberi kesinlikle baþsütunda
" harflerle haberler arasýna sýkýþtýrýrdý. Fakat o çaðlarda halk henüz yalnýzca þarap sürah
yürütüyordu.
- Altýn saplý kýrbaç, altýn nacak, ulusal kurdeleli öküzler, taylar! Yoksa kralýn oðlu bizi
kentimize baþçoban mý duracak?
Fakat ertesi sabah Gyurka Pintyö boynunda davulla sokak sokak dolaþarak davudi sesiy
le:
- Drum! Drum! Ey ahali, duyun, iþitin... diye haberi yaymaya baþlayýnca halktaki þaþkýnlýk
a da arttý.
Davulcu Gyurka bu baþlangýçtan sonra, her zaman bir duraklar, þalgam biçimindeki baþýný küs
az gibi ve eþsiz bir ustalýkla yana sarkýtarak gocuðunun iç cebindeki yassý mataranýn emzið
dayardý. Yine öyle yaptý ve uzunca bir yudum çekerek gýrtlaðýný ýslattýktan sonra gürleyere
- Türk padiþahýnýn karýsý olmak isteyen varsa pazar gününe kadar sayýn Baþkan efendimizin k
Bunu duyan Kecskemet halký arasýnda doðallýkla hayli kaynaþma oldu.
- Çýldýrdý mý bu Baþkan, ne oldu?
Çoklarý da:
- Toy çocuk o daha! dediler. Ýþin içyüzünü bilenler þüpheli þüpheli gülümsüyor, baþlarýný s
ndan!" diyorlardý.
Ama ona inananlar bu habere þaþýyor, bir yandan da Türk padiþahý Kecskemet'ten evlenmek ist
yormuþ, diye bu iltifata seviniyorlardý. Þevketli Sultan doðrusu zevk sahibi imiþ. (Al bak
alým Negykörös, daha diyeceðin var mý?)
Yetiþmiþ kýzlarla dul gelinler korka korka aralarýnda bu haberin lafýný ettiler, tam beþ gü
aþlarýnda, kendir havuzunun yanýnda ve daha nerede toplanýrlarsa, açýk saçýk sözlerle gülüþ
bunun dedikodusunu yaptýlar.
Kent ilerigelenlerinin planý sümüklü böcek gibi gittikçe boynuzlarýný dýþarý uzatýyordu. Pa
t'in Budin'e geleceði haberi alýnmýþtý; saðda solda yüz öküzle elli tayý, altýn kýrbacý ve
kleri, üyelerin ayrýca gönüllü yazýlacak eksiklilerden en güzel dördünü seçerek kendisine a
leri söyleniyordu.
Pal Ýnokai'nin güzel karýsý reçel kaynatýrken kikir kikir gülerek:
- Yalnýzca dört tane mi? Zavallý Türk padiþahý! diyordu.
Mate Toth ona anlatýyordu:
- Borcsa kardeþim, onun sarayýnda daha üç yüz altmýþ altý karýsý var, buna ne dersin?
Keten saçlý, kuþ beyinli Bayan György Ugi de lafa karýþtý:
- Her sabah onlarý dövmekle nasýl baþa çýkar ki, Mate aða?
- Sen ne akýlsýz þeysin, yavrum, Ugi aðanýn dövdüðü gibi o karýlarýný dövmez ki! Onlarý gör
rýsý oluþu da her gününe bir tane düþsün diye, anladýn mý?
(Toth emmi anlamlý anlamlý dilini þaklattý.)
Kadýnlar arasýnda sivri akýllýlýðýyla tanýnan Kata Agoston bir sürü padiþah karýsý arasýnda
keþfetmiþti:
- Ya þubat ayý yirmi sekiz çeken yýlda sýrasý ayýn yirmi dokuzuna düþen zavallý ne yapar?
Doðrusu buna Mate Toth da bir þey diyemedi. "Türklerin takvimi baþka türlüdür" gibi bir þey
ledi, ama bu söz oradaki kadýnlarýn o üç yüz altmýþ altýncý karýya duyduklarý acýmayla gözl
ni önleyemedi. (Zavallý karayazýlý yaratýk!) Derken, bakalým gönüllü yazýlmaya kimin yüzü t
duygularý bastýrdý. Keckskemet bahçelerinde yetiþen en güzel dört gülün kimler olduðu bir
týk! Acaba belediye kimleri seçecekti?
Bu çekici düþünce, biliyorum, kendini beðenmiþ gönüllerden birçoðunu ta içinden gýcýklýyord
enen þey olmasa!
Çok geçmeden Baþkan'ýn suratý da asýlmýþtý. Pazar gününe kadar aða tek bir balýkçaðýz takýl
Yalnýzca Fabian teyze kaþlarýný rastýklamýþ, kolalý eteðini hýþýrdata hýþýrdata Baþkan'a va
sormuþtu:
- Bilin bakalým, neye geldim size?
- Vergi vermeye gelmiþ olacaksýnýz.
Bayan Fabian kýyýsý oyalý örtüsünü Lestyak'a doðru savurarak:
- Hadi caným sizde, dedi.
- Belki de birinden yakýnmaya geldiniz.
- Hayýr!
- Öyleyse papazlar için para topluyorsunuz, dedi Baþkan iðneli bir sesle.
Fabian teyze neþesi kaçarak baþýný eðdi ve ölgün bir edayla:
- Siz bilemezseniz benim söylemem boþuna! diye inledi.
- Ne, yoksa yazýlmaya mý geldiniz?
Bayan Fabian utana sýkýla yanýt verdi:
- Ne yapayým, dulum!
- Hm. Bu da bir neden, öyle ya.
- Kent uðruna yapýyorum, dedi kadýn kulaklarýna kadar kýzararak.
Baþkan yarý kýzgýn, yarý gülerek homurdandý:
- Ýyi ama, Bruno Baba ile Keþiþ Litkei buna ne derler, onlar sizi nerdeyse bir azize y
apmýþlardý.
- Günaha girersem âyin yaptýrýrým. Ruhum her zaman kilisenindir, kentim için yalnýzca vücud
eda edeceðim.
- Âlâ, âlâ, ben adýnýzý yazarým.
Bundan baþka Czegled Sokaðý'ndan Panna Nagy, Kemenes'in dul karýsý ve Maria Ban gibi birkaç
suratsýz daha baþvurdu. Böylelerinden bazýlarýný Baþkan: "Yýkýl þuradan kazýk karý, yüzünü
dasýndan kovup çýkarmýþtý.
Baþkan çopur yüzlü bir kýza da öfkelenerek:
- Evinde bir aynan yok mu senin? diye sordu.
- Yok, bay Baþkan.
- Öyleyse yavrum, sen git bir yerde bir kova su bul, onun içinde kendine bir bak, azýcýk
insafýn varsa sonra yine gel.
Bütün bu dedikodular iyi haber alan çevrelerde bir hoþ karþýlandý. Pazartesi günü Belediye
toplandýðý vakit üyeler kendileri de dayanamayarak bu baþarýsýz giriþimi kötülemekten çeki
- E, kafese giren oldu mu?
Lestyak tersçe yanýt verdi:
- Biri de iþe yaramaz.
Bay Gabor Porosznoki keyifli keyifli öksürdü.
- Hesabýmýz yanlýþ çýktý. Padiþah için Kecskemet'te dört sütnine bulmak, dört odalýk bulmak
Baþkan kesin olarak:
- Ben o dört odalýðý da bulacaðým, dedi.
Kafasýna koyduðu bir þeyi yerine getirmekte inat ettiði, sözünün eri olduðu anlaþýlýyordu.
:
- Oraya çiçeksiz gidilmez, diyerek Budin Paþasý'nýn gizli mektubunu meclis üyelerinin önüne
aþa bu mektubunda onun, þevketli Sultana ne gibi armaðanlar götürmenin yakýþýk alacaðý soru
lulara özgü üstü kapalýlýkla: "Ona at, silah, kýzartma ve çiçek götürün!" diye yazýyordu.
Çiçeksiz olmazdý vesselam.
Þimdiye kadar iþe yarayacak kimsenin gelmeyiþine þaþýlmazdý, çünkü hiçbir tuzak kurulmamýþt
la iþ bitmez ki! Türk Sultanýna bayýlan kim? Bari yakýþýklý, zengin, boz cepkeni vücuduna u
meleri sert konçlu Tisza boyu deðirmenci uþaklarýndan biri olsa ve kendine nikâhlý bir eþ a
a, neyse. Ama Türk Sultaný! Türk Sultaný deyince bizim bu taraf diþeðletilerinin aklýna paþ
paþasý gelir, paþa üzerine bildiði de:
Türk paþasý paþasý, göbeðiyle yaþasý! tekerlemesiydi.
Beyaz at kýlýndan örme halkanýn arasýna kýzýl buðday taneleri konmazsa serçe kuþu tuzaða dü
ru sýçan bile kapanda aðaran domuz yaðýna imrenir de öyle yakalanýr.
Keckskemet kýzlarýna da bir tuzak ister.
Ama nasýl bir tuzak? Hey Tanrým, urbadan iyi tuzak mý olur? Ýnciler, kurdeleler, tentene
ler... Bunlar da bir Üç Azizlik'tir, ama cehennem Üç Azizliði! Ýblis'ten tutun da bütün þey
bu üç þeyin içinde zýplarlar. Bunlardan biri kadýna "bana bak, bana!" diye seslenir, öteki
"ne olur, beni tak!" diye kandýrmaya çalýþýr, üçüncüsü kulaðýna "benim için günaha gir!" d
Mihaly Lestyak kentin bu iþlerden anlayan kadýnlarýný çaðýrarak Türk tüccarlarýnda bulabile
n güzel ipeklileri, altýn, gümüþ sýrmalarla iþlenmiþ kumaþlarý, en ince, çeþitli tenteneler
eri, göz kamaþtýrýcý, aðýr pahalý küpeleri toplayýp getirmeleri için kimini Szeged'e, kimin
olladý: "Haným abla, sakýn bilezikleri de unutmayýn, alacaðýnýz eþya görülmemiþ, duyulmamýþ
olsun, ona göre seçin. Sanki dört bey kýzýný düðüne hazýrlýyormuþunuz da onlara gerekiyormu
göre ayarlayýn..." demeyi de unutmadý.
Ötede yaþlý Lestyak da boþ durmuyordu; oðlunun buyruðu üzerine bir köylü arabasýna atladýðý
aptýðý çevredeki büyük beylerin, Vaylarýn, Faylarýn, Bariuslarýn (çünkü yaþlý adam uzak ill
terziydi) çiftliklerine uðrayarak bu kent iþine yardým etmeleri için (öyle ya, hepsinin Ke
kskemet sýnýrlarý içinde çiftlikleri vardý) dikiþçi kadýnlarý imeceye çaðýrdý.
Nereye vardýysa bey hanýmlarý, "kentin koruyucularý" ona güler yüz gösterdiler ve Matyas us
kente bir araba yükü dikiþçi kýzla döndü.
Arkasýndan koca koca sandýklar içinde, satýn alýnan güzelim mallar da geliverince Matyas Le
tyak'ýn yönetiminde geceli gündüzlü duraksýz bir çalýþmadýr baþladý. Makaslar þýkýrdýyor, y
parýl yanýyor, parça halindeki yýðýn yýðýn kadifeler, ipekliler yavaþ yavaþ birer biçim alý
k, þu bir fistan, bu da bir yelek! (Aman ne göz alýcý þeyler!) Þu beyaz tentene omuza konun
a ne de hoþ duracak. Ya þu bin bir pulla iþlenmiþ ipekli maskaralýða bakýn! Bu da gelin baþ
canlý çiçekten ikisi kýz, ikisi gelin. Keckskemet'in bütün kýz ve kadýnlarý gündüzleri hep
rdaki giyimleri andýran süslü urbalarýn lakýrdýsýný ediyor, geceleri düþlerinde hep bunlarý
Saygýdeðer pir Bruno Baba ile Keþiþ Litkei münasebetsizce iþe karýþmasalardý her þey yoluna
dý.
Kecskemet'te, tek bir çavuþ bile olsa, bir Türk orununun bulunmasý, hele bunun kent tara
fýndan çaðýrýlmak isteniþi papazlarýn hiç hoþuna gitmiyordu.
- Yehova'nýn kulu Tanrý'ya yaranmaya uðraþmasýn, çünkü iki yüzlü kulu Tanrý'nýn biri iter,
n tutmaz, iki arada kalýr. Keckskemet'in Tanrý korkusu bilir ahalisi, gözünüzü dört açýn!..
Papazlar böyle demekle kalmýyor, salt Türklerle, erdenlerimizi sürükleyip götüren, bizi gün
okan Türklerle hoþ geçinmek için aziz Piskopos Nicolaus'un kentini onlara peþkeþ çeken yeni
an'a atýp tutuyorlar, verdikleri kýþkýrtýcý vaazlarda onu yerin dibine sokup çýkarýyorlardý
Macarýn yüreði kav gibidir, ufacýk bir kývýlcýmdan ateþ alýr. Halkýn öfkesi arttýkça artýyo
kiliseden çýkarak Belediye Konaðý'nýn önünde küme küme toplaþan telaþlý insanlar gözdaðý v
:
- Kahrolsun Baþkan! Kahrolsun üyeler! diye baðrýþmaya baþladýlar.
Sesleri en gür çýkanlar Katoliklerdi. Çiftçi atalarý yüz yýl önce Çek ülkesinden buralara g
tercilerle o sýralarda Temetö Sokaðý'nda ayrý bir topluluk halinde oturan Tolna'dan gelme
Kalvinciler Erdel'in Protestan beyleriyle ahbaplýk eden perçemlilerden belki de hoþlanýy
orlardý. Özetle, protestanlara Türkün kavuðu da Papa'nýn tacý kadar acayip görünürdü.
Porosznoki ile Agoston büyük bir telaþ içinde Baþkan'ýn katýna vardýlar.
- Yandýk, yandýk! Ahali aþaðýda birbirine giriyor, duymuyor musunuz? Baþkan istifini bozmad
n yanýt verdi:
- Duyuyorum.
- Ne yapacaðýz? Tasarýmýzdan vazgeçsek mi?
Mihaly alaylý bir bakýþla onlarý süzdü.
- Pir bize karþý döneli durum daha kötüleþti mi? Ne dersiniz? Çünkü sorun burada.
- Hayýr, dedi Porosznoki, daha kötüleþmesine kötüleþmedi, ama ne olur ne olmaz diye düþünme
Halk arasýnda sözleri geçen bu papazlar iki haftaya varmaz, ahaliyi kazma kürek üzerimize
yürütürler.
- Kecskemet'in yazgýsýný biz mi tutacaðýz elimizde, yoksa sözü ayaða mý düþüreceðiz? Ýþ bur
imizde tutmamýz gerek. Demek ki biz neye karar verirsek öyle olacaktýr.
Genç Baþkan bu sözleri o kadar sert ve kesin söylemiþti ki, demir gibi saðlam bir özyapýsý
rosznoki'nin bile hoþuna gitti, yalnýzca Agoston biraz iðnelemeye yeltendi.
- Bay Baþkan, dikkafalýlýk her vakit akýllý iþi deðildir. Ýþ bir kez bu duruma gelmiþ, baþý
rmeden ne yapacaksak yapmalýyýz.
- Elbet yapacaðýz. Zatýn yarým saate kadar yola çýkacak.
- Ben ha?
- Önemli bir iþ için gizlice bir elçiliðe gideceksiniz.
- Nereye?
- Sayýn arkadaþlar, oturun. Fakat aðýzlara kilit, buradan tek bir söz çýktýðýný istemem. La
eye sürüklerim.
Hastacaðý Zaladi:
- Týpký bir diktatör gibi konuþuyor, diye mýrýldandý.
Bu sýrada öteki üyeler, yüzleri dehþet içinde, bet beniz soluk içeri girmiþlerdi. Bazýlarýn
rkudan gerilmiþti.
- Ne diyor, ne diyor? Biz de duyalým!
Bay Agoston Kuruczlarý, baþta Istvan Csuda'yý aramaya çýkýyormuþ.
- Þu haydudu mu? Ah bir elime geçse, ben ona yapacaðýmý bilirim.
- Merak etmeyin, dedi Baþkan, ona bir zararý dokunmaz.Onunla güzellikle konuþmaya gidiyo
r. Pirle Litkei Baba'yý bir daha, fakat vakit geçirmeden kaçýrmak için ne istediðini soraca
ona. Pazarlýk edecek. Þimdilik bu herifler bize gerekmiyor.
Asýk suratlý kent ulularýnýn yüzleri güldü; hepsinin rengi yerine gelmiþti. Bay Porosznoki
cinden eliyle alnýna vurdu:
- Doðrusu bunu ben akýl edemezdim.Çok iyi, çok uygun.Zatýn anadan doðma bir diplomatmýþ með
- Çaresizlik en iyi, bazan deneyimden daha iyi akýl hocasýdýr. Papazlara karþý elimizde güç
onlarý ne hapse týkabiliriz, ne de vaazlarýnýn önüne geçebiliriz. Elimizde tek bir çare va
da Ýstvan Csuda.
Dýþarý çýkmak üzere olan Bay Agoston sordu:
- Ona ne kadar önerebilirim?
- Herhalde ucuza yapar. Þu sýralarda hiç iþi yok, hem zaten o bu iþin ustasýdýr. Ýstediðini
rebilirsiniz.
Agoston'nu doru kýsraðý yarým saat sonra Czegled yolunu tozutuyordu. Üçüncü günün akþamý Cs
papazlarý elleri kollarý baðlý, yine o yoldan götürdüler...
Bay Kristof Agoston'un gizli elçiliði böyle baþarýlý olmuþ ve kendisi de bunu ölünceye kada
kçe daha hararetle, daha renkli ve romantik bir biçimde anlata anlata bitirememiþti. H
ele kocalýk günlerinde: "Nerde o benim, haþmetli Thököly'nin sarayýnda tam yetkili elçilik
iðim günler!" diye kurula kurula övünmesi görülecek þeydi.
IV
DÖRT MUHABBET ÇÝÇEÐÝYLE YOLA ÇIKIÞ.
Papazlar kaçýrýlmýþ, Kecskemet halký yatýþmýþ, armaðanlarla Budin'e Türk padiþahýnýn katýna
Urbalarýn dikilmesi bittiðinden herkesin görmesi için üç günlüðüne Belediye Konaðý'na kondu
in hesabý yoktu; orasý düðün evine dönmüþtü.
Göz alýcý süslü urbalarýn serildiði büyük masayý çavuþ Pintyö gözetliyordu. Yaþlý Gyurka or
nisi gibi duruyordu; yalnýzca elinde alevden satýr yerine bir fýndýk sopasý tutmaktaydý.
Sergideki cici bici o kadar güzel görünüyordu ki, Pintyö'nün bile gözleri dalýyordu. Kendi
ne:
- Suratsýz karýlar böyle çapýtlara güvenirler, diyor, gözüne hoþ görünen dilberleriyse:
- Þu öteki odaya gir de bir kez giyin, þekerim, bakalým nasýl yakýþacak? diye hevese getiri
du; bu iþ ona verilmiþti.
Böyle bir öneriye dayanýlýr mý? Kadýnlardan yüreði çarpmayan, bakýþlarýný orada unutmayan y
ce masallarýnýn parýltýlarý bile bunun yanýnda hiç kalýrdý.
Gelen kýzlardan kaçý, bir ceylan gibi korkak adýmlarla, baygýn gözlerini eþyanýn üzerinde g
ek dolaþýrken bakýþlarý birdenbire geriliyor, alev alev parlýyor, elleri ayaklarý titremeye
aklarý çarpmaya baþlýyordu. O zaman çavuþ ona: "Giy de bak, kýzým!" diye sesleniyordu. Hang
una karþý koyabilir? Öleceðini bilse giyinip bakýyordu.
Bir kez de gönlünü bunlara kaptýranýn vay haline! Dikiþçi kýzlardan ikisi hemen saçlarýna r
kurdeleler örüyor, belini sýkýp inceltiyorlar, sonra o zarif yelekle üzerine gümüþ ayçeler
e rengi fistaný giydirerek ayaklarýna kýrmýzý çizmeleri çekiyorlar, hele bir de gerdanýna p
vherleri taktýlar mý: "Haydi yavrum, bir de þimdi gör kendini!" diyorlardý.
O zaman karþýsýna ayna geliyor, kýz onun içinde masallardaki perilerden birini görünce sevi
aktan kendini alamýyordu.
Sonra da þöyle göðsü çarpa çarpa, heyecandan soluyarak, gururun verdiði hýrsla doya doya ke
eyredemeden zebani önüne dikiliyordu.
- Haydi yeter artýk, çýkar bakalým onlarý... yahut istersen her zaman böyle urbalar içinde
ebilirsin.
Buna karþý: "Þaþarým aklýnýza!" deyivererek güzelim delmenin kopçalarýný çözüvermeye, büyül
rmeye, o biçimli kýrmýzý çizmeleri, o pýrýl pýrýl mücevherleri çýkarýp atarak yine eski püs
meye kimin gönlü razý olur?
Hepsi de giyinip bakmak istiyor, hiçbiri isteyerek çýkarmýyordu.
Yaþlý baþlý kadýnlarýn bile kýskançlýktan karýnlarýna aðrýlar girmiþti. Yarýþa onlar da kat
Szeged'de olsa bunlarý kesinlikle ateþe atarlardý. (13)
Karýlarla baþa çýkamadýðýndan bu iþe bir sýnýr çizmek gerekmiþti. Bundan böyle yalnýzca güz
ullar, el yüzüne çýkabilecek olanlar giysileri deneyebileceklerdi.
Pintyö aðanýn rütbesi artmýþtý; güzel seçmek ona kalmýþtý. Paris'in (14) bir tane altýn elm
sepet! Yaþlý çavuþa yaranmak için neler yapmýyorlardý! Göz süzüp gülümsemeler, domuz butla
buradan bir binlik þarap geldiði de oluyordu. Özetle Pintyö hatýrý sayýlýr bir adam olmuþt
n önemi asýl on, yirmi yýl sonra anlaþýlmýþtý. O vaktin kadýnlarý birbirine: "Ben kaya yarý
estyak'ýn urbalarýný ben de giymiþtim!" diye övünürlerdi. Bu lakýrdý bayaðý bir atasözü olm
Hele o günlerde, daha sýcaðý sýcaðýna bunun ne büyük önemi olduðunu varýn siz düþünün! Urba
yememiþti, yani kiminin güzelliði resmen kabul edilmiþ, kimi çürüðe çýkarýlmýþtý. Bu yüzden
sabý yoktu.
Hani bir yolsuzluk yaptý, rüþvet aldý diye yaþlý çavuþun günahýný almak da istemem (aradan
kten sonra bunun kanýtlanmasý zordur), ama çingene kýzýna karþý iþlediði gibi bazý insafsýz
ez.
Çapýtlar içinde, yalýnayak, saçlarý darmadaðýn gelen bu kara kýzcaðýz iri gözlerini o paha
rinde gezdirirken aðzý açýk kalmýþ, parlak doðu incilerini andýran bembeyaz diþleri görünmü
k bunun farkýna bile varmamýþtý ya!)
Narin fakat dinç yapýsýyla bu kýz henüz bir çocuktu. Uzun zaman aðzýný ayýrarak, duraklaya
masanýn çevresinde dolaþtýktan sonra dayanamayarak çavuþa sordu:
- Bunlarý ben de giyebilir miyim?
Gyuri dayý önce iri iri soludu, sonra ona tersçe bir çýkýþtý:
- Kel baþýn þimþir tarak nesine? Cehennem ol!
Kýzcaðýz öyle bozuldu, öyle utandý ki, baþýna kaynar sular dökülmüþe döndü. Oradaki süslü s
ni bile büyülemiþti. Baþýný çevirdi, gözleri dolu dolu oldu ve yaþlarýný elinin tersiyle si
Bereket versin -yahut aksi gibi- Belediye Baþkaný da oralardaydý ve onun üzüntüsünü sezmiþt
le kýzýn omzuna dokununca zavallý titredi:
- Seç þu urbalardan da bir giyin bakalým.
Kýz inanamayarak onun yüzüne baktý, sonra:
- Þu býrakmýyor, diye dirseðiyle Pintyö'yü gösterdi.
- Ya ben, yani Belediye Baþkaný, izin verirsem.
Kýz ýslak gözleriyle ona baktý:
- Buraya sen mi karýþýyorsun? Sahi mi?
- Pintyö, dedi Baþkan gülerek, þu kýzýn ardýndan en güzel urbalarý götür, bakalým bir þeye
Bir çeyrek saat sonra onu görmeliydi! Yýkanmýþ, süslenmiþ olarak giyinme odasýndan çýkýnca
den bir hayranlýk uðultusu yükseldi.
Bu bir hayal oyunu muydu, yoksa canlý bir gerçek mi? Çünkü gözler kamaþtýrýcý güzellikte bi
! Kiraz rengi ipek delme altýnda sanki bir peri endamý gizleniyor, bacaklarýna dolanan
eteklik dalga dalga topuklarýna kadar iniyordu. Dudaðýnýn rengi gerdanýndaki yakutun kýzýl
e býrakýyor, kurum gibi kara saçlarý büklüm büküm örgüsüyle boyunca uzanýyordu.
Belediye Baþkaný hayranlýkla sordu:
- Kimin kýzýsýn sen?
- "Yiðit balýkçý"da çalan yaþlý mýzýkacý Bürü'nün. ("Yiðit Balýkçý" Tisza boyu tanyalarý (1
iydi.)
- Adýn ne?
- Czinna.
- Bizimle Budin'e gelir misin?
Kýz kayýtsýzca omuz silkti.
- Gelirsen o urba senin olur.
- Gelirim.
Demetin en güzel çiçeði böylece ele geçmiþti. Ötekileri bulmak zor deðildi; yalnýzca kýz sü
yanýna daha üç en güzelini seçmek gerekiyordu. Keten saçlý, menekþe gözlü, ince belli Mari
zun boylu, sülün yapýlý Magdolna Katona, sonra açmýþ hatmi gülü gibi yanaklarýndan kan daml
gun göðüslü Agnes Pal ne güne duruyorlardý? Sultan bunlardan daha dilberini öpmemiþ ve Fird
bunlardan daha güzellerini þakýmamýþtýr...
Artýk yola çýkýlabilirdi.
Pazar sabahý, her birinin boynunda demirden birer zarif çanla boynuzlarý kurdeleli yüz öküz
yelelerine küçük gümüþ çýngýraklar takýlý, ýlgýdan seçilmiþ, ceylan gibi elli tay da gelmi
ine kýzlar bindiler; bu kýzlardan ikisi giyiniþlerine göre sözde gelin, hem de en cilvelis
inden yeni gelinlerdi. Arkalarýndan üye efendiler, gümüþ kordonlu, açýk mavi pelerinler içi
aylý arabalarýna týrmandýlar. Öndeki arabaya, yanýna Ferencz Kristof'u, karþýsýna da Jozsef
i oturtarak Baþkan bindi. Bunlardan biri öküzler, öteki taylar üzerine memur edilmiþti. Ýki
arabada oturan eski elçi Bay Agoston þimdi çiçekçi olmuþtu. Siyaset böyledir iþte! Gabor P
noki pýrýl pýrýl bir ipek kýlýf içinde silahlarý götürüyordu. Belediye üyelerinin altýncýsý
ambur György Ýmecs pek gösteriþsiz bir adamdý ama, Türkçeyle Tatarcayý iyi konuþtuðundan on
yýcý" olarak götürüyorlardý.
Derken alana birikmiþ halkýn "yaþa" naralarý yükseliyor, kent kadýnlarý onlarýn ardýndan sa
için örtülerini tez baþlarýndan alýyorlar, arabacýlar atlarýný sürüyor, çobanlar kýrbaçlarý
lerin çan, taylarýn çýngýrak sesleri arasýnda, mýzýkayla yola düzülüyor...
Yolculuk o kadar tekdüze ki, yazmaya bile deðmez. Macar Ovasý'nda köyler, kentler ve dol
aylarý hep bir örnektir. Yalnýzca gök kubbenin sýnýrladýðý ýlgýmlý düzlük, baygýn güz güneþ
sýmalar yapan boz renkli silik toprak her yanda birdir. Ayný toptan bir arþýn basma ötekin
e nasýl benzerse burada da köy dolaylarý hep öyle, birbirinin aynýdýr. Þurada burada tek ba
bir küçük tanya, bir beyaz ev, bir kuyu sereni göze çarpar. Köylerin kýyýsýnda gergin kanat
n yel deðirmenleri yolcuya ilerdeki köydenmiþ gibi uzak gözükürler.
Zaten Büyük Ova kentleri arasýnda da tuhaf bir benzerlik vardý ve her biri bir þeyiyle övün
lirdi. Debreczen kollegiumu, Szeged Matyas kilisesiyle, Kecskemet de tepesinde K
alvinci horozla Luterci yýldýzýn ve Katolik haçýn dostça bir arada göründükleri Aziz Nicola
siyle anýlýrdý. Sonra yiyeceklerden yana da her biri ülkede ün almýþ bir þey gösterebilirdi
czen'in kýrmýzý biberini bilmeyen yoktu. (Bu üç kent o zamandan beri de ayný hýzla ilerledi
her biri kendi büyük adamýný yetiþtirdi: Debreczen Mihaly Csokonai Vitez'i, Szeged Andras
Dugonits'i, Kecskemet de Jozsef Katona'yý verdi.) (16)
Özetle bizim kahramanlar gittiler, gitiler, sonunda günün birinde kendilerini koca karýn
ca yuvasýnda, Budin kalesinde buldular ve orada vakit yitirmeksizin herkes üzerine a
ldýðý iþin baþýna geçti.
Burada ilk görev "yaðlayýcý"ya düþüyordu. Bunun yaðlayýcý kadýndan farký insanlarýn derdini
rine altýnla iyi etmesindeydi ve saraya kabul olunmak için saða sola onun koþmasý, elinden
gelen ustalýðý göstermesi gerekiyordu.
Padiþah Kecskemetlilere, yüksek katýna girebilmeleri için çarþamba günü izin verdi.
V
PADÝÞAHIN KATINDA. GÖK MÜHENDÝSÝ.
Bizim aðalar Sultan'ýn katýna pelerinlerini sað omuzlarýna atmýþ, kýlýçlarýný kuþanmýþ olar
çýktýlar. Bay Mihaly Lestyak güzel yiðit endamýyla pek göze çarpýyordu.
Söylevi o verdi. Sözlerinde Kecskemet'in acýklý durumunu o kadar güzel, o kadar canlý anlat
ki, arkasýnda duran dört üyenin gözleri yaþardý. (Bay Ýmecs'i bir gün önce geri yollamýþlar
ir yýðýn süslü, yaldýzlý sözden sonra döne dolaþa, Kecskemet'e sürekli orada oturacak bir p
vuþ, yahut serçe parmak kadar da olsa onlarý akýncýlarýn þerrinden koruyacak birinin yollan
isteniyordu. Onlar en ulu hükümdarýn ayaklarýna kapanarak bunu yalvarmak için gelmiþlerdi.
ketli Sultan'ýn bir tek adamýnýn orada bulunuþu kentin kurtulmasýna, varlýðýný korumaya yet
Sonra bir aytaç (17) ustalýðýyla lafý bu çavuþun Kecskemet'te ne kadar rahat edeceðine geti
ona kâgir ev yaptýracaklarýný, deðerini bileceklerini, hizmetini göreceklerini, kuþ sütüyl
yeceklerini... coþkun bir dille anlattý.
Sultan, Budin Paþasý'nýn dilmacý Nazur Bey'in Türkçeye çevirdiði söylevi duygusuz, bezgin b
dinliyordu. Yoksa çok yakýþýklýydý ve sevimli bir hali vardý, kýrk yaþýnda kadar gözüküyord
larak hafifçe baþýný sallýyordu.
Budin Paþasý Ýbrahim Paþa ellerini önüne kavuþturmuþ, Sultan'ýn yanýbaþýnda duruyor ve kan
erini:
- Söylevi duyduk, kanýtlara bakalým artýk, diyen bir anlatýmla kurul üyelerinin üzerinde ge
riyordu.
Bunlar da hemen ortaya döküldü.
Gabor Porosznoki ilerledi ve elinde tuttuðu açýk yeþil ipek kýlýfý çözerek içinden birer ba
ltýn kýrbaçla nacaðý çýkardý ve ikisini de Sultan'ýn önündeki rahlenin üzerine koydu.
- Þevketli padiþahým, Kecskemet'in silahlarýný iþte ayaðýnýn altýna koyuyoruz.
Sultan eðildi, kýrbacý eline alarak evirip çevirdikten sonra Ýbrahim Paþa ile usulca bir þe
r konuþtu.
O sýrada üye Bay Ýnokai eni konu sesler çýkararak gýrtlaðýný temizlemiþ ve ezberlediði sözl
eye baþlamýþtý:
- Yiðit askerlerine bir parça kýzartmalýk getirdik, padiþahlar padiþahý! Kerem et, efendim,
r kez þu pencereden nazar kýl...
Nazur Bey makine gibi bunlarý Türkçeye çevirince Sultan pencerenin yanýna gitmek için istek
iz isteksiz sedirinden kaldý. Aþaðýda o güzel, çalýmlý tosunlarla taylar görünüyordu. Padiþ
karken Bay Ferencz Kristof da hemen ezberindeki söylevi okudu. Bütün bunlar Doðu'nun güçlü
ndisinde fazla bir ilgi uyandýrmamýþ, neþesizce yine sedirine geçip oturmuþtu.
...Derken o sýrada divan odasýnýn kapýsý açýldý ve içeriye serin bir hava dalgasý girer gib
elki de dört eteðin hýþýrtýsýydý bu, çünkü girenler dilber Kecskemet kýzlarýydý.
Sultan birden canlanarak yerinden sýçradý.
Kristof Agoston divanýn ortasýna gelerek bir okul çocuðu gibi durdu ve elindeki demeti b
abasýna sunuyormuþ gibi bir devinimle utana sýkýla:
- Efendimize biraz çiçek getirdik, dedi.
Macarca söylenen bu sözleri Sultanýn anlamadýðý kesindi. Öyleyken þimdi dilmacýn aracýlýðý
funda bulundu. Sonra neþeyle Budin Paþasý'na seslendi:
- Ýbrahim, peçeleyin hemen þunlarýn yüzlerini! (Doðu diliyle bu söz, açgözlü bakýþlarýnýzla
bile kirletmeyin, demekti.)
Paþa önlemler almak için dýþarý koþarken Sultan dilmaca aðýr, kesik kesik sözlerle bir þeyl
u.
- Ey kafirler, Tanrý gölgesini üzerimizden eksik etmesin, þevketli padiþahýmýz size, istedi
riniz üzerinde düþüneceðini söylüyor. O vakte kadar rahatýnýza bakýn, dýþarda bekleyin!
Bunlarý söyleyen dilmaç bir iþaret yaptý ve o zaman kurula karþý çýkmak düþtü.
Fakat Sultanýn neþesini gören Bay Agoston hatýrdan çýkmayacak bir iþ iþlemek hevesine kapýl
u yürümeye hazýrlanan arkadaþlarýný eteklerinden çekerek dilmaca:
- Ulu dilmaç, dedi, Sultan'ýn sað kolu, hakir bir dileðimiz daha var, ne olur, efendine
bunu da bildir.
Sadrazam, oradaki paþalar ve din bilginleri bu pervasýzlýða þaþarak bakýþtýlar. Kecskemetli
ler de daha az þaþkýnlýða düþmemiþlerdi. Ama aklý Kecskemet'ten gelen çiçeklerde kalan Sult
bir kez Sultanýn yüzü güldü mü güneþ açar, çimenler büyür, taþlar dile gelir ve her dert u
Ýbrahim Paþa'nýn kahyasý Hüseyin Bey Macarca:
- Daha ne istiyorsunuz Tanrý'nýn belalarý, çabuk söyleyin söyleyeceðinizi, dýþarda daha bir
bekliyor, diye onlara çýkýþtý.
- Asýl onun için ya, dedi Kristof Agoston cesarete gelerek, Nagykörös elçilerini dýþarda gö
þevketli padiþahtan onlara istedikleri ne olursa olsun vermemesini yalvaracaðýz.
Kahya Bey güldü ve Keecskemetlilerin bu ikinci dileklerini müminlerin halifesine kendi
si anlattý. Bu tuhaf dileðe Sultan da güldü (tahta çýktý çýkalý baþýna böyle bir iþ gelmemi
du:
- Bunun sebebi ne ola?
Yanýtý Bay Mihaly Lestyak verdi:
- Nagykörös'le Kecskemet'in aralarý Mekke ile Medine, köpekle kedi gibidir.
Bu söz Sultanýn son derece hoþuna giderek ziyadesiyle keyiflendi. Dilmaç da neþeden alnýna
adar parlayan bir yüzle hükümdarýn yanýtýný onlara bildirdi.
- Haydi sevinin, þenlik yapýn! Þevketli Sultaným ilk dileðiniz üzerinde düþünecek, ikinci d
yerine getirecek.
Kecskemetliler dýþarý çýkarken içeri býrakýlmalarýný bekleyen Nagyköröslü komþularýna "Güna
ildiler. Birkaç dakika sonra kahya usulca onlarýn yanýna sokuldu (yaðlayýcý onu önceki gün
elerin omuzlarýna vurarak, dost bir yüzle onlara umut verdi.
- Ne talihli heriflersiniz sizler! Sultanýn gözüne girdiniz, sizden çok hoþlandý. Hiç korkm
hepsi olacak.
Hoþnutlukla ellerini ovuþturuyordu. Kecskemet'e bir Türk memur atanýrsa ona yüz altýn söz v
lmiþti.
Artýk dýþarda tatlý umutlarla, Baþkan'ýn söylevini, Agoston'un baþarýsýný överek bekleþiyor
n kendisi de hayret içindeydi:
- Bir deðerim varmýþ deðil mi, kentdaþlarým? Burada akýl dolu akýl, diyordu.
Bir buçuk saat kadar sonra kahya yine göründü. Öfkeyle elini kolunu sallýyordu; yamru yumru
koca yüzü öfkeden kýrmýzý bibere dönmüþtü.
- Ah domuzlar, diye baðýrdý uzaktan, talihinizi ayaðýnýzla teptiniz.
Bir þeyden haberleri olmayan üyeler taþ kesilerek bakakaldýlar.
- Ne oldu Tanrý aþkýna?
- Ne olacak, eþekliðinize doymayýn! Nagyköröslüler gerek Budin, gerekse Szolnok Paþalýklarý
n, çeþitli iþlerini görmek için buralara gidip gelmenin zorluðundan, yoruculuðundan yakýndý
kendilerine yakýn olan Kecskemet'te Türk yönetimi kurulmasýný istediler.
- Bizse... diye kekeledi Jozsef Ýnokai.
- Sizse Nagykörös kurulunun dileði ne olursa olsun yerine getirmemesini padiþaha söz verdi
rdiniz. Gözünüz kör olsun!
Türk usulü önlerine bir iki tükürdükten sonra üyelere arkasýný dönüp yürüdü.
Kecskemetlilerin orada irkilip kalýþlarý görülecek þeydi. Lestyak býyýðýný ýsýrýyor, onurlu
savuruyordu; Kriston'un korkudan burnu kanamaya baþlamýþ, yaþlý Ýnokai'nin ise sinirleri ge
yerek gözleri dolmuþtu. Buna karþýlýk bay Agoston pýlý pýrtýsýný topladýðý gibi Tuna kýyýsý
gidip birinin içine boylu boyunca yatarak kürkünü baþýna çekti; üzerine öyle bir titreme g
i yüz nezleye bedeldi.
Kriston bu üzüntülü sessizliði bozarak:
- Artýk köyümüze dönsek de olur, dedi.
- Sultan'ýn buyruðunu bekleriz, dedi Baþkan.
Ýkindi vakti epeyce geçmiþti ki, padiþahýn kaymakamý, yanýnda bir dilmaçla geldi, onlarý bi
götürdü ve dilmacýn aðzýyla:
- Þevketli padiþah size bunu gönderdi, uðurlu kademli olsun, diyerek kendilerine bir kaf
tan verdi.
Üyeler bu altýn sýrma kordonlarla, çeþitli acayip iþlemelerle süslü urbayý üzgün üzgün gözd
nup kalarak sanki "yalnýzca bu kadar mý?" der gibi bakýþtýlar.
Bay Porosznoki:
- Þevketli Sultan baþka bir haber yollamadý mý? diyerek hoþnutsuzluðunu açýða bile vurdu.
Kaymakam büyük bir aldýrýþsýzlýkla yanýt verdi.
- Baþka haber yollamadý. Sultan size karþý çok iyi yüreklilik gösterdi, ama verdiði sözü ye
rmesi gerekirdi. Ne yapsýn, siz öyle istediniz.
- Bir daha yanýna girsek olmaz mý?
- Olmaz.
- Allah belasýný versin! Hapý yuttuk! Kenttekiler tam sevinecekler.
- Eh, oldu bir kez, dedi Baþkan soðuk bir yüzle. Sýrtlan bakalým þu kaftaný Bay Kriston!
Ferencz Kriston, içine ayý postu geçirilmiþ kaftaný öfkeden hýrslanarak ve hiç saygý göster
ndi; öyle ki, eteði öpülecek urbanýn bir ucu yeri süpürüyordu. Böylece Baþkangilin ardýndan
e sürükleyerek götürdüðü kaftaný, arabalarýn yanýna varýnca, eski bir battaniye gibi, yemli
rdi.
Bay Agoston ise ortadan sýr olmuþtu; yalnýz, arabacýlardan birinin anlattýðýna göre kendini
alý bir kýzýnýn bulunduðu Vacz'a atmýþtý; yolda diþlerinin çatýrtýsýndan pek az konuþabilmi
ecskemet'i bir daha görmeyeceðini söylemiþti.
Bizimkiler atlarýný yemleyip sulayýp yola düzülünceye kadar alacakaranlýk çökmüþ, bacalarýn
karýþmýþtý; Peþte bataklýðýndaki (þimdi asma köprü alaný) kurbaðalar çirkin sesleriyle dur
lar, Budin camilerinin müezzinleri çekilmez baðrýþmalarýna baþladýklarý sýrada yýkýk Peþte
arý acý acý hu çekiyorlardý. Yalnýz ta uzaktan, küçük bir köyceðizden bir kilise çanýnýn að
rdu.
Yeni saðýlmýþ süt gibi kýzýl beyaz, yarý saydam sis gittikçe uzanýp yayýlýyor ve sanki çevr
cüceler, boðuþan ejderler, boynuzlu hortlaklar, yorganlý cinler daðýtýyordu. Gök yüzünde t
civert bulut, aðýr ve tembel yayýlmýþtý...
Peþte evlerini geride býrakýp Hatvan Kapýsý'nýn ötesindeki sazlý, kýndýralý sulak yerleri g
onra Kristonlarýn arabasý, kendir ýslatýlan bir yere gireceði sýrada (aþaðý yukarý bugün Ul
o'nun bulunduðu yer) bulut bir kez kýmýldamýþ ve bir gümüþ paranýn mavi bir kese içine düþü
vermiþti.
Karanlýk daha koyulaþmýþ, uyuyan doðaya törenli, baygýn bir sessizlik çökmüþtü; yalnýzca ar
n balçýkta çýkardýðý ses ve Peþte bað evlerinden tek tük horoz ötüþleri duyuluyordu. Atlar
iz ayak sürüyorlar, arabacýlar uyukluyor, üyelerse derin düþünceler içinde yanyana oturuyor
ek seyrek bir iki söz ediyorlardý.
Oysa konuþulacak laf yok deðildi, çünkü hepsinin düþüncesi aynýydý; birisi: "Kente ne yüzle
deyince öteki bir öksürüyor, gözlerini karanlýk göðe dikiyor ve ancak neden sonra: "Þimdi K
t belediye üyesi olacaðýma bir çoban köpeði olsam daha iyi" yanýtýný veriyor, üçüncüsü öne
Yüz öküze, elli küheylana karþýlýk bir yeþil hýrka, kazançlý iþ!" diyordu.
Bunun üzerine yine susuyorlar ve gözlerini yeniden o acayip, korkunç biçimlerin kaynaþtýðý
týrak sise dikiyorlardý.
Sonunda bir defasýnda bu sis direklerinden birinin arasýnda yine bir hayal seçildi. Ötek
ilerden daha gerçek, daha göze çarpýcý olan bu biçim birden yolun üstüne, atlarýn önüne dur
si yola vurmuþtu.
Önde gidenlerin atlarý ürktü. Arabacý gözlerini açtý. Kulaklarýna cana yakýn bir kadýn sesi
- Durun!
Katolik Ýnokai istavroz çýkararak: "Ýyi saatte olsunlar, tu tu tu!" dedi. Kriston sordu:
- Sen kimsin?
- Czinnayým ben ayol, çingene kýzý Czinna. Çabuk beni arabaya alýn!
Demin korkan yalnýzca Ýnokai idi, fakat þimdi Kriston'la Porosznoki'nin de ödleri koptu.
Hatta öteki arabada gelen Baþkan bile üþenmeden yere atladý.
- Bak hele þu kargaya, nasýl geldin sen buraya?
Czinna kýsaca:
- Kaçtým, dedi.
- Peki ama, ne diye, yumurcak?
- Caným sýkýldý da ondan.
- Eyvah, çattýk belaya! dedi Kriston baþýný kaþýyarak. Senin yüzünden hepimizi sallandýraca
or musun sen? Defol git yerine! Ah ne yapsak, ne yapsak? Porosznoki de:
- Kovalýyalým gitsin, diye düþüncesini açýða vurdu.
O sýrada ay bulut altýndan sýyrýlarak tabak gibi ortaya çýkmýþ, ýþýðý kýzýn güzel yüzüne vu
Üstündeki güzelim urba sýrýlsýklam olmuþ, çizmeler çamura bulanmýþ, etekliði, sazlýk ve bat
kan adamakýllý ýslanmýþtý; üzerine yapýþmýþ urbanýn altýnda kýzýn þaþýlacak kadar güzel vüc
- Dönmek istemiyorum, dedi inatla ve aðzýnda beyaz diþleri parladý; zaten biraz da çeneleri
birbirine çarpýyordu. Titreye titreye delmesinin kopçalarýný ilikledi.
- Dönmelisin, dedi Baþkan, kellemiz elden gider.
Kýz bir ürperme geçirerek iri, güzel gözlerini Baþkan'a kaldýrdý ve öyle tatlý, o kadar sit
bakýþla baktý ki, Baþkan:
- Haydi gel öyleyse, diye baðýrdý, otur yanýma, götüreyim.
Porosznoki tasalý bir iþaretle:
- Bay Baþkan, bay Baþkan, ne iþliyorsunuz? dedi.
- Varsýn benden sorsunlar!
Ýnokai:
- Juventus ventus, (18) diye homurdandý.
Czinna'nýn bakýþlarý yine parladý, bu bakýþta bir köpek baðlýlýðýnýn sýcaklýðý vardý. Sonra
an kedisi gibi geçip Baþkan'ýn yanýna oturdu.
Arabalar yeniden yürüdüler.
- Sen üþüyorsun, dedi Lestyak soluðunu tutarak. Sonra yemliðe atýlmýþ padiþah kaftanýný alý
tü.
Biraz sonra avcunu kýzýn alnýna koydu; elini okþayan bu alýn biraz ateþli, fakat ne kadar d
dü. Baþkan'ýn kaný tutuþmaya baþlamýþtý.
Öndeki arabada giden Ýnokai o sýrada içini çekerek:
- Ah, diyordu, içimizde bir tek akyazýlý adam var, Vacz'a çekilip baþýný kurtaran Kristof A
ton.
En arkadaki arabada oturan genç sýðýr çobaný da yanýndaki yaþlý at çobanýna (bunlar þimdi ö
dý):
- Ýçimizde bir tek akyazýlý adam var, o da bizim Baþkan Bay Lestyak, çünkü o, çingene kýzýn
e bakýyor, koluyla güzel belinin inceliðini ölçüyor, diyordu.
Baþkan soruyor:
- E, Czinna, anlat bakalým, nasýl kaçtýn?
- Kapýnýn eþiðinde çömelerek bizi gözeten yaþlý Türkü uyumasý için kandýrdým, o da uyuyordu
- Nasýl konuþtun onunla Türkçe?
- Boynumdaki gerdanlýðý çýkarýp ona verdim.
- Ya ötekiler?
- Onlara da cesaret vermeye çalýþtým, ama gelmek istemediler. Dönüp gelirlerse burada iþe g
ek gerekirmiþ. Orada öðleye nefis yemekler, kýzartmalar, üç türlü, lezzetli meyva vardý. Be
bile bulunur. Ama ben artýk akþam yemeðini beklemedim...
- Oysa bizimle giderken sen de pek hevesliydin.
- Urbalara sevinivermiþtim.
- Peki, artýk usandýn mý?
- Bilmem, bir tiksinti geldi onlardan, eski çapýtlarýmý arýyorum.
Baþkan caný sýkýlarak:
- Vah vah, dedi, sen Kecskemet'in baþýna daha çok dert getireceksin, Czinna. Seni aray
acaklar!
Czinna korkuyla genç Baþkana sokuldu, vücudu kavak yapraðý gibi baþtan aþaðý titriyordu.
- Korkma, bir kez aðzýmdan çýktýktan sonra seni býrakmam, benim sözüm sözdür.
Çingene kýzý eðilerek hýçkýrýklar içinde Baþkan'ýn elini öptü.
Erkek sinirli, adeta kaba bir davranýþla kýzýn baþýný tutarak elini vermek istemedi; "ben p
opos muyum?" diye kýzgýn kýzgýn söyleniyordu. Fakat o anda gözünün önünde dünya birden daðý
yýldýzlar zýplamaya baþlamýþtý; araba devrilecek gibi oluyor, yol kýyýsýndaki kazýklar, sa
la kaçýþýyorlar ve o, arabanýn üstünde kendini unutmuþ bir halde, o güzel baþý göðsüne bast
Derken birden, kendinden utanarak býraktý.
- Oo, o, Czinna, ne halt ediyorsun? Çocukluk etme bakayým, býrak elimi, yoksa þu kalýn örgü
abanýn okuna baðlarým da baþýný kýmýldatamazsýn. Ýnsaný nasýl þaþýrtýyorsun!
Kýzýn kalýn, zengin saç örgüsünden tutarak:
- Ha, baðlayayým mý oraya? diye þakalaþtý.
- Beyim nasýl isterse, dedi kýz uslu ve yavaþ bir sesle.
- Baðlamam, korkma! Baþka bir þey düþünüyorum.
Böyle diyerek koca saç örgüsünü, o gýdýklayýcý yýlaný kýzýn öbür omzuna attý. Kýrbaç gibi þ
an saçýn ucu beriki koltuðunun altýndan yine Lestyak'ýn eline geldi.
Uzun uzun sustular. Lestyak durmadan alnýný oðuþturuyordu. Neden sonra fýsýldayarak:
- Bu örgüyü kesmeli diye düþünüyorum, dedi.
Czinna þaþalayarak, karanlýkta da parlayan gözlerini kaldýrdý.
- Eðil bana doðru, Czinna, arabacý söylediklerimi duymasýn. Kulaðýný yüzüme daya! Daha yakl
ecek deðilim.
- Umurumda bile deðil, öperseniz öpün.
- Saçýný kesmek gerek.
- Keserseniz kesin, o da umurumda deðil.
- Sonra arabadan ineceksin.
Kýz telaþla kýmýldandý.
- Çünkü seni arayacaklar, benimse seni korumaya gücüm yetmez. Zaten ben ne olacaðým, kim bi
? Benim için ilerisi belli deðil. Özetle arabadan inmen gerek, o kesin.
- Ama niçin?
- Sultan veya Budin Paþasý Kecskemet Belediye Baþkaný'ndan daha güçlüdür de ondan. Ben onla
güçlü olsaydým sen yanýmda kalýrdýn ve saçýnýn bir teline zarar gelmezdi.
- Dediklerinizi anlamýyorum, beyim!
- Dur, þimdi anlarsýn. Þu sandýðýn içinde iyi çuhadan bir kat erkek urbasý var, Budin'den b
aldým. Arabadan inince bir yerde bunlarý giyinir, bir delikanlý olursun, cebine birkaç
altýn da koyarým. Ne sandýn? Eski Czinna'yý þeytan bile tanýyamaz.
Czinna içini çekerek gözlerinden yaþ dökmeye baþladý.
- Yavaþ yavaþ yol alýr, elinden geldiði kadar baþka yollardan giderek birkaç gün sonra Kecs
et'i tutarsýn. Oraya varýnca da iþ arýyan bir terzi çýraðý gibi babama baþ vurursun.
Czinna gözünün yaþlarýný silerek bir kahkaha attý.
- Ýyi, sahiden çok iyi! Hiç olmazsa sizi her gün görebilirim.
- Kes sesini! Tay gibi kiþneme! Ýþin þakasý yok. Bizim ihtiyar seni yanýna almaktan çekinec
olursa þu yüzüðü ona gösterirsin. Benim böyle istediðimi anlar.
- Siz o vakit orada olacaksýnýz ya, bunu sözle de söyleyebilirsiniz.
- Nerede olacaðýmý ben de bilemem, dedi Baþkan asýk bir suratla ve parmaðýndan almandinlerl
lenmiþ firuzeli bir yüzük çýkararak Czinna'ya uzattý. Sonra biraz duraklayarak ekledi:
- Ama gerekmedikçe yüzüðü gösterme, üstündeki erkek urbasýnýn kimi gizlediðini hiç kimse, b
mesin. Ben öyle istiyorum.
- Baþ üstüne, dedi Czinna.
- Haydi bakalým, þimdi iþ baþýna. Ortalýk aðarmadan kaçmalýsýn.
Arabanýn çekmecesinde, taylarýn yelelerini düzelttikleri koca bir makas vardý, onu yerinde
n alýrken elleri titredi. Hele o caným saç örgüsünü tutup dibinden kesmek isterken:
- Kýyamýyorum, dedi ve eli gevþeyerek makasý býrakýverdi. Kýz hemen uzandý ve:
- Ne varmýþ kýyamayacak, diye söylenerek aleti eline aldý.
Keskin demir çat, çat, þýk, þak, diye iþledi ve bir an sonra saç yýðýný yere serildi.
Kýz þimdi taçsýz kalan baþýyla gülümsüyordu.
Sonra Mihaly sandýktaki urbayý dürüp katlarken o, saça örülmüþ olan aðýr ipek kurdeleleri ç
- Sözüme iyi kulak ver, kýlýðýný deðiþtirdikten sonra en yakýn yoldan doðru Tisza kýyýsýna
rdýklarýný, urbalarýný býrakýp dertlerini birlikte götürerek canlarýna kýyan kýzlarýn yaptý
daki kumluða býrakýrsýn...
- Baþ üstüne, dediðiniz gibi yaparým.
O dakikada Kriston'un arabasýndan:
- Hey, aman aman, diye telaþlý sesler duyuldu.
Baþkan o yana doðru seslendi.
- Ne var? Ne oldu?
- Bataða saplandýk.
Bu hiç de þaþýlacak bir þey deðildi. O çaðlarda mutlu iller yol bakýmýndan pek yoksuldular.
er daha: "þose yapýyoruz diye çamur üstüne çamur yýðýyorlar!" yakýnmasý duyulmuyordu, çünkü
yoktu. O çaðýn insanlarý: "Yolu arabalar yapar, tekerlek izi olan yerden insan geçmiþtir,
aþkalarýnýn geçtiði yerden biz de geçeriz" derlerdi.
Þimdi de bir aralýk tekerlek izi bitmiþ, araba yosundan, çürüntüden, ay ýþýðýnda yemyeþil b
dingiline kadar saplanmýþtý.
Delidir bu, Petöfi'nin "açýk kitap" adýný verdiði Büyük Ova. Gündüz, ýlgýmýyla topraðý su;
gösterir. (Ýnsan buna ne zaman inansýn?)
Arabacý durmadan sövüyor, koþumlarý koparýrcasýna atlara vuruyordu, ama ne yana süreceðini,
hangi tarafta olduðunu kendisi de bildiði yoktu. Öteki araba baþka bir yönden kurtuluþ yolu
arýyordu, biraz sonra o da saplandý.
- Hep burada yiteceðiz. Yolu bilen var mý?
Arabadan atlýyarak toplaþtýlar.
- "Cehennem gölleri" dedikleri yere geldik anlaþýlan, dedi Porosznoki. Bir yanda bir g
eçit olmasý gerek; kira arabacýlarýndan çok duymuþtum, iyi yola göllerin arasýndan çýkýlýrm
- Ama o geçit ne yanda? Onu arayýp buluncaya kadar batar gideriz.
- Yaþlý Marczi'yi kaldýrmalý. Yaðmurlu güz günlerinde Peþte'ye çok sýðýr sürmüþtür o, belki
küçük taycý, en arkadaki arabada yatan Marton emmini kaldýr!
Ayaðýna tetik Pali bir sözü iki ettirmedi, hemen gidip uyuyan yaþlý adamý bir iyi sarstý.
- Ne var? Ne sarsalýyorsun adamý, köpoðlu?
- Kusura bakma, dede, Kecskemet'e hangi yoldan gidilir biliyor musun diye soraca
ktým da. Kýt sözlü sýðýr çobaný:
- Dur bakayým, diye yanýt verdi.
- Þimdi "Cehennem gölleri"ne gelmiþiz, öndeki iki araba gömük içinde bocalýyor. Hele þöyle
bakýn bakalým, ne yandan çýkabiliriz yola?
Marczi gözlerini göðe dikerek engin kubbede göz kýrpan, kývýlcým saçan milyarlarca yýldýz a
- Burasýný görmek için arabadan inmeyecek misin?
Yaþlý adam:
- Nesini göreyim, diye oðlana çýkýþtý. Güneyin hepsi de birbirine benzer, benim kafam papaz
eri mi ki, bütün otlarý tanýyayým?
Sonra gözlerini yine kaldýrarak uzun uzun ölçüler aldý.
Derken arabanýn içinde birden doðrulup kalkarak Kristonlarýn arabacýsýna seslendi:
- Baksana oðul, Büyükayý'nýn berisindeki þu iki küçük yýldýzý görüyor musun, biri çok soluk
ama ondan ufak, tam birbiriyle karþý karþýya, gördün mü?
- Görüyorum, Marczi emmi.
- Hah iþte, oðlum, o iki yýldýzýn ortasýna doðru sür! Yol o yana düþer!
Bunu söyledikten sonra her iþi yoluna koymuþ bir adamýn iç rahatlýðýyla yine uzanýp yattý.
dizkapaklarýna kadar çýkan suyun içinden arabalara týrmandýlar, fakat Baþkan arabasýnýn ya
man Czinna orada yoktu.
Kýz o telaþ arasýnda ortadan kaybolmuþtu, yalnýzca daðýlmýþ saç yýðýný arabanýn yemliðinde
Mihaly bu saç yýðýnýný içini çekerek avuçladý, sonra azar azar bataklýða saçmaya baþladý. K
yel onlarý, sanki uçuþuyorlarmýþ gibi, yanlara sürüklüyor, yeþilimtrak su hafifçe ýrgaladýk
lara, su zambaklarýna, kelebek yapraklý yaban bezelyesi çiçeklerine doluyordu...
Koca çoban Marczi'nin tarifine göre giderek sahiden doðru yola çýktýklarý vakit, Baþkan'ýn
saç kümesinden yüzüðün çevresine sardýðý tek bir telden baþka kalmamýþtý.
- Heey, diye baðýrdý coþkun bir sesle, benim kýz nerede? Hangi arabaya bindi?
Her yandan:
- Burada yok, burada yok! yanýtýný verdiler.
Üyeler rahat bir soluk alarak mýrýldandýlar:
- Hele þükür, küçük yosma kendiliðinden defolmuþ!
Artýk sýkýntýlar sona ermiþti. Þimdi yöreden köye, köyden yöreye ulaþýyorlardý.
Ama sabah aðartýsý tekerlek izlerini aydýnlatýncaya kadar ara sýra yoldan çýkýyorlardý; fak
arý vardý, Marczi emmi oradaydý, her þaþýrdýkça onu kaldýrýyorlar ve yaþlý adam hemen yolu
u.
Þimdi doðru Gurk tavuðun yakýnýnda yanýp sönen küçük yýldýzdan yana sürün.
Gökteki parlak gezginler arasýnda o hiç yabancý deðildi. Toprak her yanda birdir, tanýmak o
anaksýzdýr, ama gök, noktalarla belirlenmiþ mavimtýrak bir zemindir, hiç deðiþmez.
Yaþlý çoban Peþte'den soylu Kecskemet kentine kadar olan yolu hep gökyüzünden ölçerek çýkar
düðü, hiç þaþýrmadýðý bu yol onun gözünde adeta tozuyordu.
VI
DÝLE DÜÞEN KENT.
Pintyö kuru sýký doldurulmuþ havan toplarýný pazar yerine çektirdi, þuraya buraya: "Hoþ gel
Yaþa!" gibi birtakým levhalar asýldý. Kentin biricik aytacý Pal Fekete, arýlýðýna çekilmiþ:
deðer bilge Seneca'nýn ününü duymýyan yoktur sanýrým!" diye baþlýyan söylevini belliyordu.
ecskemet'te bu adý duymayan kalmamýþtý. Çünkü Pal Fekete her zaman bu ünlü, saygýdeðer bilg
i yineler dururdu.) Bürügil kemanlarýnýn yaylarýný reçineliyorlardý, özetle hazýrlýk büyükt
e varýldýðýnda Bay Porosznoki'nin aklýna gelmiþti de usta binici Pali'yi ata bindirerek, or
ada sevinecek bir þey yok, kentte farfara yapmasýnlar, diye ileri yollamýþtý, yoksa çanlarý
çaldýracaklardý.
Habercinin geliþi herkesin neþesini kaçýrdý, akþama doðru baþadamlarýn kente giriþini halk
rden, çitlerin ardýndan asýk suratla, üzüntüyle seyrediyordu. Tek bir "yaþa" duyulmadý, yal
okak köpekleri arabalarýn arkasýndan ürüyorlardý. Ama böyle oluþu daha iyi, bu kadar rezale
iþmiyor mu sanki, fazlasýna ne gerek var?
Daha o akþam Budin'den gelen haberler, Köröslülerin Kecskemet'i nasýl mat ettikleri, daha
doðrusu Kecskemet'in kendiliðinden ne türlü faka bastýðý, Sultanýn alay eder gibi bunca deð
maðana karþýlýk onlarý bir kaftanla aþýrýveriþi haberleri her yana yayýlmýþtý. (Kaftaný yer
anla ne yüzle çýkýp geliyorlardý! Ne çirkin, ne ayýp!
Ertesi sabah Belediye Konaðý'nýn önüne kalabalýk yýðýldý; yüze gelen adamlar, yolculuðun so
aðýzlardan duymak için toplantý salonuna çýktýlar. Böyle büyük elçilik kafilesinin dönüþünd
kti bu. Asýl halk, kadýnlar, ipsiz ayaktakýmý alana birikmiþ itiþip kakýþýyor, çýðlýk kopar
angi aðýzdan türediði belirsiz bir beyiti dillerine dolamýþ, bozuk düzen seslerle ona makam
durmaya çalýþýyorlardý:
Kecskemet artýk ne mutlu sana,
Kavuþtun padiþah kaftanýna.
O sýrada yoldan geçen birkaç Nagyköröslü arabacý atlarýný bir iyi kamçýlayýp alaylý bir tav
"Kaftan sýcak tutuyor mu?" diye seslenince halk büsbütün çileden çýkmýþtý.
Kaftan sýcak tutuyor mu, tutmuyor mu, onu yukarýda ter döken baþadamlara sormalýydý.
Oradakiler hep çatýk suratla, içlerinden kimi, Bay Ýnokai gibi, kendini salývermiþ bir hald
oturuyorlardý; yalnýzca Baþkan'ýn güzel, esmer çehresinde yüreklilik ve inat parlýyordu.
Yolculuðun nasýl geçtiðni Porosznoki, özenerek kaleme aldýðý, Tanrý adýyla baþlýyan bir söy
aten Tanrý da þu günlerde belalý ziyaretlerini o kadar sýklaþtýrmýþtý ki, Kecskemet halkýnd
rdi.) Kenti haraçtan temelli kurtarmak için hazýrlanan tasarýda bir uðursuzluk vardý. Onlar
iyi niyetle, ellerinden geleni yapmýþlardý. (Tanrý da bilir ya!) Ama tasarý suya düþünce ne
bilirlerdi. Gider de çok olmuþtu, yalan deðil, ama onlar bunun boþa gideceðini akýllarýna g
rmemiþler, külfetsiz nimete konulmaz, sözünü düþünmüþlerdi.
Ýlkin herkes sessizce dinliyordu; Porosznoki'nin büyük bir coþkunlukla baþlayan söylevi kur
lu zor durumundan kurtaracaða benziyordu, fakat ayrýntýlara geçerek: Ve sonunda çarþamba gü
bir debdebe içinde þevketli Türk padiþahýnýn katýna çýktýk" demesi üzerine iþ deðiþti. Sözü
ete:
- Aðzýnda çubuðu var mýydý? diye baðýrýnca gülüþmeler oldu, aklýna gelen lakýrdýya karýþmay
amaný tutuþturmuþtu, artýk yangýnýn önüne geçilemezdi.
- Varýmýzý yoðumuzu deve yaptýlar.
- O yosmalara görülmedik urbalar kestirdiler. Adý üstünde pezevenklik bu!
- Cevahirli kýrbaç, altýn nacak götürdüler. Paralarý har vurup harman savurdular!
- Hepimizi rezil ettiler. Þimdi dýþardan geliyorum, Nagyköröslüler pazar yerinde: "Kaftan s
k tutuyor mu?" diye baðýrýþýyorlar. Nedir bu baþýmýza getirdikleri?
- Yanýt verin bunlara!
Ýriyarý Jozsef Berkesi yerinden sýçradý ve gözlerini belerterek, yumruklarýný sýkarak, böðü
- Ýstifa edin! Yeþil masanýn baþýndan çekilin! diye haykýrdý.
Bu gözdaðý hemen, aðaçlarý kökünden söken bir kasýrga þiddetiyle yüz gýrtlaktan bir anda ya
lonu doldurdu:
- Ýstifa edin!
Hýrslanmýþ halk gittikçe daralan bir çember halinde yeþil masanýn çevresini sarýyordu.
Mihaly Lestyak altýndaki iskemleyi teperek yerinden sýçradý ve bir zincirle yelek cebind
e duran kent mühürünü çýkardýðý gibi zinciriyle birlikte koca masaya öyle bir çarpýþ çarptý
nun ta öte köþesine yuvarlandý.
- Alýn iþte, sizin olsun! dedi ve hýzla kapýya doðru yürüdü.
Fakat Balazs Putnoki onun yolunu kesti.
- Hey, aslaným, dur, buradan bir yere gidemezsin! Ben seni Tanrý önünde, kul önünde kentimi
in düþmanlarýyla elbirliði etmekle, dinimizin direklerini Csuda'ya teslim eylemekle suçlan
dýrýyorum; sen kentin tutsaðýsýn!
Lestyak gururlu ve soðuk bir tavýrla sordu:
- Kim buyurmuþ onu?
Purnoki sanki dilini kesmiþler gibi durakladý, Lestyak ise salon kapýsýný çarparak çýkýp gi
Öteki üyeler de kamu isteðine boyun eðerek ayaða kalktýlar ve yerlerini býraktýlar.
Bay Jozsef Berkesi ortalýðýn þaþkýnlýðý içinde Baþkanlýk kürsüsüne kadar kendisine yol açtý
- Bana sorarsanýz, dedi, iyice düþünüp taþýnarak yeni bir Belediye Meclisi seçilinceye kada
t iþlerine biri Katolik, biri Kalvinci, biri Luterci olmak üzere göstereceðimiz üç kiþilik
kurul baksýn.
Çoðunluk:
- Uygundur, uygundur! diye kükredi.
Hemen oracýkta Samuel Holeczi, Balazs Putnoki ve Jozsef Berkesi beyleri seçiverdiler
.
Üçler Meclisi halkýn daðýlmasýný bile beklemeden yandaki odaya görüþmeye çekildi ve ilk ola
Lestyak'ýn yakalanmasýna karar verdi.
Ýhtiyar Lestyak ciðerparesinin, sevgili Miskasýnýn zindana sürüklendiðini görünce aðladý, s
ayarak onunla Belediye çavuþlarýný tepelemek istedi, fakat bileðini burkarak ütüyü elinden
rý zaman Ýncil'den aklýna gelen, duruma uygun belalý sözleri Gyuri Pintyö ile Pista Muska'n
baþlarýna yaðdýrdý.
Eski Baþkan biraz öfkelenerek:
- Ýþi büyütmeye gerek yok, babacýðým, bu da geçer, dedi.
Yaþlý adam, bir tiyatro kahramaný gibi yumruklarýný kaldýrdý:
- Görürler onlar, yazýk sana Kecskemet, Sodom ve Gomora gibi yazýklar olsun sana!
Mihaly:
- Talih bizim de yüzümüze güler elbet, diyerek babasýný yatýþtýrmaya çalýþýyordu.
- Talih mi? Yaþlý adam bir kocakarý gibi gözlerinden yeniden yaþlar dökmeye baþladý. Talih
r tanrýçadýr, o ta týpký öteki kadýnlar gibi bir kadýndýr; hep yeni erkekler peþinde koþar,
eviþip býraktýðýna bir daha dönmez.
Derken kendini umutsuzluða kaptýrarak çýlgýn bir atýlýþla makasý eline aldý ve daha yeni di
ir tafta cepkeni öfkesinden:
- Yýrtýl köpek, sökül köpek! Ýsterse kýyamet kopsun! diye diye parçalamaya baþladý.
Kýyamet kopmasýna kopmamýþtý ama, caným cepkenin ele alýnacak yeri kalmamýþtý; zavallý Miha
a paça kentin küf kokulu zindanýna sürüklediler.
Arkasýndan seðirtti, fakat güçsüz bacaklarý kapýnýn önünde çöküverdi ve yalnýzca eþikten iç
- Korkma, sevgili oðlum, korkma, ben seni kurtarýrým oradan, senin kurtuluþ fermanýný ben ç
acaðým, diye seslendi.
Doðrusu o zamanlar bu büyük bir iþti.
Ýnsan Budin Paþasý'na gider, kurtarmak istediði adamýn hemen býrakýlmasý için bir buyruk is
Budin Paþasý'nýn yüreði yumuþamazsa, Szolnok Paþasý'na gidilirdi, onun buyruðu da geçerdi ç
i Szolnok Paþasý'nýn da keyfi yerinde deðil, o vakit en iyisi Kalga Sultaný'na yahut Fülek'
eki valiye çýkmaktý; hatta en kötü durumda Bay Csuda'ya da baþ vurulabilirdi, onun da sözü
. Ama Szecseny'de Ýstvan Kohari'ye çýkmak daha kolaydý; bu deðerli büyüklerin Kecskemet'te
sözleri yürürdü.
O sýrada iþ arayan bir garip delikanlý iyi rasgelmiþti. Yakýþýklý, insana güven veren, cana
r çocuktu bu; Bay Lestyak artýk rahat rahat yukarýda adý geçenleri (hangisini daha çabuk bu
ursa) aramaya çýkabilir; o yokken de bu çapkýn eve bakar, sipariþleri alýr, sabýrsýz müþter
dýyla oyalar. Hizmetçi kýz, Erzsike onun aþýný piþirsin, hem de ne türlü insan olduðuna göz
n.
- Ama bana bak, oðlum Laczko (adýn Laczko idi deðil mi, yavrum?) sakýn Erzsi kýza sataþayým
lan deme ha, çünkü o benim vaftiz kýzýmdýr, anladýn mý?
Yaþlý adam, evinden böyle ayrýldý ve uzun bir zaman gözükmedi; eve döndüðünde kýþ çoktan ba
O yýl puslu, sert bir kýþ olacaðýný yaban kazlarý haber vermiþti, öyle de oldu. Ýki taraf s
luk çekti, Thököly Bey'in yiðitlerinden Noele kadar yüz kiþi dondu. Býldýr ürün gevþek oldu
darlýðý vardý, asker yalnýzca üþümüyor, açlýk da çekiyordu, onun için þurada burada biraz a
r þey deðildi.
Yaþlý Lestyak Budin Paþasý'nýn fermanýyla döndüðü zaman kötü ünlü Kalga Sultaný'nýn bir böl
adýn ve erkekle Olaj Bey'in komutasý altýnda kent dolaylarýna gelmiþ ve atlýlarýyla Üçler M
ne þu buyruðu yollamýþtý:
"Dinsiz köpekler! Yarýn kuþluða kadar sekiz araba ekmek, kýrk öküz, yirmi araba odun ve dör
beþ yüz nakit florin göndermezseniz öðlen üstü erlerimle kendim almaya geleceðim. Kecskeme
ný'nýn kafalarýndan ikisini keseceðim, çünkü Baþkana bir kafa yetiþir. Duyduk duymadýk deme
Belediye Konaðý'ný korku almýþtý. Çavuþlar güçlü Olaj Bey'e ekmek yaptýrmak, odun toplamak
evleri dolaþýyorlardý, fakat asýl güçlük parayý denkleþtirmekte görülüyordu, çünkü kent ka
e bir kan aldýrmaya halkýn takatý yoktu.
Matyas Lestyak, iþi yolunda olduðu zamanlardaki gibi, sinsi bir ikiyüzyülükle Belediye Kon
aðý'na girdiði vakit üyeleri þaþkýn bir durumda buldu. Putnoki ona sertçe sordu:
- Ne var, ne istiyorsunuz?
- Beyim, efendim! Ben þu oðlaný almaya geldim.
- Hangi oðlaný!
- Caným iþte, kendi oðlumu. Eve götüreceðim zavallýyý.
- Yani býrakacak olurlarsa, öyle mi?
- Tabii, tabii, dedi yaþlý adam gururla ve Putnoki'nin önüne Ýbrahim Paþa'nýn mektubunu açý
Artýk siz ne türlü isteyip dilerseniz.
Paþa'nýn mektubunu okuyunca Baþkan bir þey diyemeyerek boynunu büktü, hatta korkusundan eli
i gýrtlaðýna götürdü, çünkü Budin Komutaný Ýbrahim Paþa, Tanrý esenlik versin, akýllý uslu
laylý söz karýþtýrmadan kalemini divitine sokmazdý. Bu kez de: "Boynunuz pek kaþýnýyor, far
iyordu. Baþkan kendine gelerek:
- Buna sözüm yok, dedi, buyruða boyun eðeriz. Ama þimdi vakit geçti, zindancý da burada deð
ihaly kardeþimizi yarýn sabah salýveririz.
Terzi evine gitti. Fakat ortalýk aðarmadan yine Konak kapýsýnýn önündeydi. Oysa amansýz bir
vardý, koca bir sis dalgalanýyor ve hafiften kar da atýþtýrýyordu.
Belediye üyeleri Konaða oldukça erken geldiler, hele Putnoki, gece aklýna gelen iyi bir
düþünceyi arkadaþlarýna açmak için hepsinden önce gelmiþti.
- Bu Lestyak boþanacak olursa hiç iyi olmayacak. Herifin kafasý akýl, kurnazlýk dolu.
- Orasý öyle, kafalý adam, ama sancak beyiyle ne de olsa tepiþemeyiz.
- Onu ben de biliyorum. Herifi çýkarmasýna çýkaracaðýz ama, ben onu öyle bir yere yollayaca
radan bir daha dönemez. Siz iþi bana býrakýn.
Daha erkenden sokaklar görülmemiþ bir kalabalýkla dolmuþtu. Halk, sakýndýðý eþyayý denklerl
larýyla uzakça bað evlerine taþýyordu. Olaj Bey'in çevrede görünüþü ortalýða korku ve ürkü
can Olaj Bey öyle Csuda aðamýz yahut mýzmýz Derviþ Bey gibi bir papaz veya bir kýz kaçýrmak
necek bezirgânlardan deðildi. Ýyi yürekli Olaj Bey toptan iþ görmesini severdi. Seyrek geli
di, ama bir de geldi mi, kadýnlarýyla, çocuklarýyla, hem de atlarýný, sýðýrlarýný da birlik
hayvanlardan yalnýzca birine, kutsal Kuran'ýn yasak ettiði mundar domuza iliþmezdi. Olaj
Bey böyle bir adamdý, bu yadsýma götürmezdi.
Olaj Bey'in isteklerini duyan kent ilerigelenleri birer ikiþer danýþma odasýna toplanýyorl
ardý; daha erkenden kimi biraz para getiriyor, kimi ekmek, odun yazdýrmaya geliyordu
. Kötü haber insanýn gözünü birden açar.
Bay Putnoki, Mihaly Lestyak'ý zindandan çýkarýp divana getirmeleri buyruðunu verince orada
kilerden birçoðu telaþ göstermeye, mýrýn kýrýn etmeye baþladý.
Üçler Baþkaný resmi bir edayla:
- Mihaly Lestyak, özgürsünüz! dedi.
Salonda baþtan baþa bir hoþnutsuzluk mýrýltýsý dolaþtý.
Putnoki alay edercesine ekledi:
- Budin'deki vezir büyük koruyucunuz demek.
Lestyak sesini çýkaramadý, yalnýzca gitmek istercesine sinirli bir davranýþta bulundu.
- Durun bakalým, yaðma yok! Azizim eski baþkan, Budin Paþasý Roma Papasý deðildir. Kilitler
kapayabilir ama, günahlarý baðýþlayamaz. Bunlarýn kefaretini ödemek gerek.
Sinirlere iþleyen bir sessizlik oldu; herkes soluk almadan, ne olacaðýný bekliyordu.
- Amansýz Olaj Bey Csalanos gölünün yanýnda, sýnýrlarýmýzda duruyor. Kente büyük bir haraç
kadar bunu kendisine yollamamýz gerek, bu da olanaksýz. Mihaly Lestyak, sizin için va
rdýðýmýz yargýyý biliyor musunuz?
- Zatýn isterse söyler ne olduðunu.
Balazs Putnoki hain bir gülüþle ekledi:
- O ünlü kaftaný alýp getiren sizsiniz, onu giyip beyin katýna gideceksiniz, gösterin bakal
bu kaftanýn ne iþe yaradýðýný!
Mihaly'nin yüreði burkuldu. Bunu hiç beklemiyordu. Durduðu yerde adeta sallandý, fakat bir
den kendini toparladý. Ýçinden konuþuyormuþ gibi: "Korkmaya gelmez, korkmaya gelmez..." di
yordu.
Yüreði hýzla çarpýyordu; sesi hýçkýrýk tutmuþ gibi titrek ve gevþekti, fakat kayýtsýz görün
- Peki, Bey'e ne söyleyeceðim?
- Ona deyin ki, haracýn yarýsýna razý olsun, hem bunu bir araya getirinceye kadar bir ik
i gün beklesin. Yahut da, oldu olacak, elli at, yüz öküz ve üstelik dört bin altýna mal ola
aftaný önerin ona. Hoþnut olacaktýr, he he he, hem üstünü de getirin, Belediye kasasýna ata
ha ha...
- Peki ama, o beni o saat kazýða vurdurur, yahut tutsak zincirine baðlatýr.
Putnoki omzunu oynattý.
- Orasý sizin bileceðiniz iþ.
- Ya? dedi Lestyak acý bir bakýþla. Demek benim için bu yargýyý veriyorsunuz, öyle mi?
Ve þaþkýn gözlerini triumvirlerin, kentin ak saçlý kocalarýnýn üzerinde gezdirdi. Onlar baþ
arak yargýnýn haklý olduðunu doðruluyorlardý. Kamu malýný düþünmeden harcayanlarý aleme ibr
de cezalandýrmalýydý. Dalgýn dalgýn:
- Zindanýma götürsünler, daha iyi, dedi, fakat o anda utandý.
Üçler Baþkaný iðneli bir ikiyüzlülükle:
- Fakat neden korkuyorsunuz? Kaftaný giyip öyle gideceksiniz, diye bilgiçlik etti.
Bu söz üzerine büyük bir kahkaha koptu ve Lestyak'ýn bütün kaný yüzüne toplandý.
- Korkmak adetim deðil, dedi yiðitçe. Yola ne vakit çýkayým?
- Öðleden önce, ben buyruklarýmý verinceye kadar siz de hazýr olun. O zamana kadar günah çý
istemez misiniz?
- Hayýr!
Yaþlý Lestyak telaþ içinde kývranýyor, oðlunu Tatar alayýnýn kucaðýna yollamanýn ne büyük h
te duyurmaya çalýþýyordu. Dinlemeden, savunmak için aðýz açtýrmadan verilen bir ölüm cezasý
li, bu haksýzlýða göz yummayýn, üç ay önce onu ne kadar sevdiðinizi düþünün! Baþkaldýrýn, a
, dirgen alýn; ben sizi "üç yapraklý yonca" biçmeye götüreyim. (Triumvirlere alay için böyl
di.)
Tek bir yumruk kýmýldamadý, düþenin dostu mu olur? Olsa olsa bir iki pencereden kuþburnu ve
saksýlarýnýn ardýnda sarýþýn yahut esmer birkaç kýz yüzü görünmüþ ve belki de çiçek yaprak
ly Lestyak! diye üzüntülü bir ah yükselmiþti.
Bu güzel yüzler daha sonra da;
- Ne zaman geçecek? O kaftanýn içinde bir görsem, ne kadar geç geliyor, diye bekleþtiler.
O sýrada Belediye Konaðý'nýn önünde bir at eyerleniyordu. Lestyak topuklarýna kadar uzanan
tanýn bacaklarýna dolaþmasýna bakmayarak, çevik bir sýçrayýþla hayvanýn sýrtýna atladý. Sol
ken ýslýk bile çalýyordu; varsýn iki yüz yýl sonra da türküler onun bu son yolculuða nasýl
e anlatsýnlardý.
Ýki kent korumaný kýlýçlarýný çekmiþ saðýnda solunda at sürüyordu. Merakla birikmiþ halk yu
tmesin diye arka kapýdan çýkarak yan sokaklara saptýlar. Oysa bu, alay edilecek deðil, aðla
acak bir þeydi!
Üçler, pencerenin önünde, dalgalanan sis yüzünden görebildikleri sürece artlarýndan baktýla
tnoki keyifli keyifli ellerini ovuþturuyordu.
- E, artýk Kecskemet'in borusunu bu da duymaz bir daha! (Kecskemet'te öðle vakti, Aziz
Nicolaus kulesinden çalýnan boruyla duyurulurdu.)
Sonra birden, oraya toplanmýþ kalabalýða dönerek:
- Haydi bakalým, dedi, þimdi hemen haracý arabalara yüklemeye baþlayalým ki, Olaj Bey kýzýp
üzerine yürürken yolda yüklerle karþýlaþsýn.
Korumanlar Lestyak'ý yalnýzca kentin ucuna kadar geçirdiler. Böyle buyrulmuþtu. Ötekinin gi
eceði yere zaten gidemezlerdi; korumanlara ne diye kýymalýydý?
Kim bilir, belki Lestyak da gitmez, olur a, yolunu baþka yöne deðiþtirir, dünya geniþtir, d
bir yana yolu var. Ama böyle de iyi, varsýn istediði yana gitsin, burada ayak altýnda d
olaþmasýn da...
Onu hiç de iyi bilmiyorlardý. Eski Baþkan, ucu bucaðý gözükmeyen kar örtüsünün üstünde Csal
alýrken kendi kendine þöyle konuþuyordu:
- Gideceðim, gitmem gerek. Gitmeyecek olursam korkak adýný takýnacaðým ve onlar için sonsuz
kadar ölmüþ olacaðým; gidersem belki geri dönebilirim. Olaj Bey akýllý adamdýr, ölülere ist
çünkü onlardan bir yararý yoktur, onca canlý adamýn deðeri vardýr, köle ticareti yapar. Ol
beni de tutsak olarak alýkor. Herhalde gideceðim.
Kaftanýn aþaðý sarkan eteðiyle altýndaki lagar hayvana vuruþturunca zavallý yaratýk biraz g
geldi. Tanrý onun bahtýný da açmýþtý, daha dün kent deðirmeninin taþýný çevirirken þimdi sý
(Üçler bu atý seçerken, Tatarlara çok bile demiþlerdi.)
Yolcu, diþlerinin arasýndan: "Daraðacýna yolluyorlar beni!" diye fýsýldadý ve hýncýndan kan
Sonra yumruklarýný havaya kaldýrarak: "Ah bir kez daha dönüp gelebilsem!" dedi ve altýndaki
küheylana acýmasýzca bir tekme attý; hayvan triumvirlerin yerine yediði bu vuruþu sessizlik
e karþýladý.
O sýrada rüzgâr daha sert esmeye baþlamýþtý; bu, Csalanos gölünden geçerken böyle sertleþiy
birtakým þangýrtý, þungurtu duyuluyordu ki, Tatar karargahýnýn sesleri olmalýydý. Deh, küh
akalým!
Karþýda, çok yakýnda bir siyeç karaltýsý belirmiþti. Kamýþtan örülmüþ, hayvanlarýn kýþlamas
n yeri deðiþtirilebilen bir siperdi bu ve daha ziyade, sürüyü rüzgâra karþý korumak için ya
aline býrakýlmýþ olan bu kamýþ çitin yalnýzca iki kanadý kalmýþtý. (Bereket, Tatarlar kamýþ
, yoksa bu da yerinde kalmazdý.)
Lestyak'ýn yolu tam bir çitin yanýndan geçiyordu. Atýn üstünden, çitin önünde geniþ kara þa
i bir adamýn durduðunu gördü; lapa lapa serpiþtiren kardan korunmak için oraya sýðýnmýþ ola
Kara þapkalý adam yola doðru gelerek ona seslendi:
- Mihaly Lestyak aðam, eðlenin biraz!
Lestyak o yana bakmadý bile, yalnýzca ters bir suratla:
- Beni durduracak söz bulamazsýn, arkadaþým! diye homurdandý.
- Ben Czinnayým!
Meðerse onu durduracak söz varmýþ. Hemen attan aþaðý sýçradý.
- Sen buralarda ne arýyorsun, karayazýlý kýz! Bak hele þuna, ne de yakýþýklý oðlan olmuþ. (
isteksiz gülümsedi.)
- Ýyi ki attan indiniz, aðam, nasýl olsa ben bineceðim ona. Hadi çabuk gelin þuraya, çitin
a durun, o kaftaný da ben giyeyim.
- Sen çýldýrdýn mý?
- Sizi nereye yolladýklarýný iþitir iþitmez her þeyi düþündüm. Siz giderseniz ya öldürürler
götürürler, öyle deðil mi?
- Belki öyledir, Czinna, fakat senin burada oluþuna inanamýyorum.
Þaþkýn þaþkýn bakýyor, kýzýn seyrine doyamýyordu.
- Öldürecek olurlarsa bir daha kimse diriltemez sizi.
- Eh, bu sözünün doðruluðuna diyecek yok.
- Þakayý býrakýn þimdi, yavuz adam! Sizi tutsak alýrlarsa kimse kurtaramaz, baþadamlarýn da
gelir bu.
Mihaly'nin keyfi kaçmýþ, dudaklarýný ýsýrýyordu.
- Fakat kendimi Mihaly Lestyak'ýn yerine koyarak ben gidecek olursam, öldürtecek olsal
ar da kadýn olduðumun farkýna varýnca vazgeçerler, çünkü Tatarlar kadýna iliþmezler, siz de
tarabilirsiniz. Yok, eðer tutsak olarak alýkorlarsa o zaman Mihaly Lestyak diye daha
âlâ kurtarabilirsiniz. Onun için çabuk verin bana þu kaftaný.
Böyle güzellikle onun yüzüne gülerken bir yandan da kaftaný sýrtýndan sýyýrýp çýkardý.
Mihaly hâlâ söyleniyordu.
- Yok yok, olmaz, þaþýrdýn mý sen? Ama Czinna'nýn sözleri de etki etmiþti. -Öyledir, belki
Eliyle alnýný ovaladý.- Seni kurtarmasýna kurtarýrým, ne diye kurtarmayacakmýþým? Bana bak,
bana bir can borcun olduðunu söylüyordun, ben onu senin dediðin gibi anlamýyorum. Bilgiçlið
ak, kýz, dur bakayým, ne yapacaðýmý ben de bilmiyorum.
Fakat kýz durmuyordu; kaftan artýk onun fidan boyunu örtmüþ ve bir an sonra bir tüy hafifli
le atýn üstüne sýçramýþtý.
Üç dakika sonra kýz sisler içinde gözden yitti, Mihaly Lestyak öfkeyle ardýndan koþuyordu.
aklarda yankýlar yapan gür sesiyle:
- Dur! diye baðýrýyordu. Býrakmam seni, buyuruyorum sana, dur!
O artýk istediði kadar baðýradursun, bir dakika süren bir zayýflýk yanlýþlýða yetmiþti. Bir
büyük adamlarýn düþmesine yol açar.
Kýz gitti, gitti ve Tatar karargahýna kadar bir kez bile durmadý.
- Ben Kecskemet elçisi Mihaly Lestyak'ým, beni komutanýnýzýn katýna götürün.
Bodur bir Tatar iyi bir Macarcayla:
- Ýn atýndan, arkadaþým, dilediðin yere götüreyim seni! diye karþýsýna dikildi. Kecskemet B
amma da kötü hayvan vermiþ altýna. Hah, iþte Olaj Bey de geliyor, Tanrý ömrünü uzun etsin!
Gerçekten, doru renkte güzel bir at üzerinde gelen, koca gövdeli Olaj Bey'di, birlikleri
ni denetlemekten geliyordu.
Deminki bodur herif:
- Ulu beyim, Kecskemet elçisi geldi, diye haber verdi.
Tatar beyi elçiyi ve üstündeki urbayý baþtan aþaðý dikkatle süzdükten sonra tatlý bir dille
- Sözüme darýlma oðlum, þöyle döner misin? dedi.
Czinna arkasýný döndü.
Olaj Bey bu sefer bir kez de arkadan baktý. Sonra hemen eyerden atladýðý gibi, Czinna'nýn ö
de yere kapandý ve kaftanýn eteðini üç kez öptü. Czinna iri kara gözleriyle, þaþkýn þaþkýn
u.
- Tanrý büyüktür ve Muhammet onun peygamberidir. Kecskemet kentinin elçisi, buyruðun nedir?
Saygýyla eðilmiþ, önünde duruyordu.
Czinna azýcýk þaþaladý; sonra kesin bir sesle:
- Hemen þu saatte Kecskemet sýnýrlarýndan çekilip gideceksiniz!
Olaj Bey süzgün koyun gözlerini göðe dikti, sonra arkaya, erlerine doðru dönerek gür sesiyl
kýrdý:
- Kalkýyoruz, atlarý eyerleyin!
VII
DÝKTATÖR. KECSKEMET'ÝN ALTIN ÇAÐI.
Lestyak siyeçin yanýnda kalmýþtý ve ne iþleyeceðini, ne yana gideceðini düþünüp duruyordu.
r eriyerek kurþun gibi yayýlmýþtý. Her yanýnda bir uyuþukluk, bir gevþeklik vardý, duyduðu
parçalýyor, kendi kendine: "Ýyi yapmadým, bencillik, korkaklýk ettim!" diyordu.
Ýçindeki sýkýntý diken diken batýyor, gözleri yere dikili, ne yana gideceðini düþünüyordu.
Sis bir parça daðýlmýþ, ötede Csalanos gölü parýltýlý, kocaman bir ayna gibi açýlmýþ, onu ç
styak, gel, buraya yat, gümüþ örtünün altýna gir. Daha iyi, burada yumuþak kumdan yastýklar
alarsýn! En doðru yol budur senin için!"
Göle doðru birkaç adým attý. Fakat yolunun üstünde bir bektaþi üzümü çalýsý duruyordu, bütü
u; incecik dallarý küçük, kardan kelebeklerle örtülüydü ve Mihaly ona çarparak düþtü.
Bu acýklý anýnda toprak ananýn göðsüne kapanýnca kulaðýna bir ses geldi. Bin atýn nal sesi
rdan yankýlanan bu saðýr tapýrtýnýn havada bir hýþýrtý uyandýrdýðýný duymuþtu.
"Eyvah, Tatarlar kenti basacaklar!" diye ürperdi.
Fakat dur, dur! Tapýrtý sanki uzaklaþýyor, gittikçe hafifleyerek ölgün bir uðultu halinde k
up gidiyordu. Rap, tap! Ha, bu bir tek at, aman Tanrým, bu gelen Czinna!
Lestyak yerinden sýçradý, üstünün kirini temizlemeden heyecandan soluk soluða kýza doðru ko
- Geldin mi? Bir þey olmadý mý sana? Sahi sen misin? Ne oldu?
Czinna tatlý tatlý gülümsüyordu. Yanýt vermezden önce, þýmarýk bir kýz gibi, yüzünü kahrama
- Efendime arz edeyim ki, tatar alayýný buralardan kovdum. Þimdi alabildiklerine kaçýyorla
r.
- Söyleme!
Tabii bu "söyle, Tanrý aþkýna söyle!" demekti.
Kýz anlatmaya baþladý. Fakat önce üstündeki, karla kaplý yeþil kaftaný büyük bir sevgiyle,
n tatlý bakýþlarýyla okþadý.
- Mihaly Lestyak aðam, bu kaftancýðýn epeyce deðeri var.
- Ne gibi?
- Olaj Bey bunu sýrtýmda görür görmez atýndan indi, eteðini üç kez öptükten sonra ne buyurd
Ben hemen buradan defolup gitmelerini buyurdum. Sözümü tuttular, çekip gittiler.
Mihaly Lestyak'ýn aðzý açýk kalmýþtý.
- Olacak þey mi? Öyle büyülü mü bu?
- Ýþte dediðim gibi oldu. Fakat uzun lafa vaktimiz yok, aha kaftanýnýz, onu giyin, aha atýn
binin üstüne, ben öteki yoldan size yetiþirim.
Mihaly þaþkýnlýktan bir türlü kendine gelemeyerek:
- Allah Allah, bu sahiden mucize! Öyleyse bu kaftan koca bir hazine!
- Ona ne þüphe. Ama siz durmayýn, belki gelenler olur. Kent tarafýndan araba karaltýlarý gö
ibi oluyorum.
Mihaly'ýn alný kýrýþtý.
- Sahi, Czinna, kimseye bir þey deme, olmaz mý? Hizmetine teþekkür. Sonra görüþürüz. Hatta
gün. Evet, seninle konuþacaðým, Czinna.
Delikanlý "peki, peki!" diyerek "Etekli aðaç" yöresine doðru gözden yitti.
Lesyak doðru yoldan gitti. Sahiden karþýsýna uzun bir sýra araba çýktý. Bunlar odun ve ekme
du; Marczi Szikra söve saya öküzlerini sürüyordu. Arabalarýn önünde, çakal alýnlý güzel bir
nde sarý meþin çanta "nervus rerum" (19) ile triumvirlerden biri, Samuel Holeczi gidiy
ordu. Ötede, arabalarýn birinde, âlâ kýzarmýþ peksimetlerin üzerinde gidenin Fabian Teyze o
ant içerim; ne yapsýn, "it baþlý Tatar" görmeyi bir kez kafasýna koymuþtu, yanýna da tatlý
Fekete çömelmiþ, çipil çipil tavþan gözleriyle, elindeki kargacýk burgacýk kâðýttan bir þey
Kecskemetliler:
- Bak hele bak, Mihaly Lestyak! diye þaþýrdýlar. Ahiretten geliyor.
Lestyak'a pek düþmanlýðý olmayan Samuel Holeczi (çünkü Luterciler ne de olsa hep bir telden
ar), ayný zamanda bu iþi pek merak ettiðinden tatlýlýkla sordu:
- Gördüðüm siz deðilsiniz, ruhunuz olacak deðil mi, azizim?
Mihaly Lestyak yüzünü ekþiterek:
- Hayýr, ruhum deðil, kendim olmalýyým, diye homurdandý. (Aklýndan kim bilir neler geçiyord
Ya sizler nereye böyle?
Triumvir þakacý bir adamdý:
- Sýnýrda konuk var, ona biraz kahvaltýlýk götürüyoruz, diye þakalaþtý.
- Onun ardýndan zor yetiþirsiniz.
- Yok caným!
- O þimdi üç sýnýr öteye varmýþtýr. Konuk Allahaýsmarladýk bile demeden sývýþtý:
Bayan Fabian da:
- Sahi mi söylüyorsunuz? diye kekeledi.
Bay Fekete tasalanarak:
- Ne yazýk, dedi, Olaj Bey güzel bir söylev kaçýrdý.
Lestyak kaftan öyküsünü anlattý; bunu dinlerken Bay Samuel Holeczi'nin suratý ciðer rengini
mýþtý. Ucu kalkýk burnunu isteksiz isteksiz kaþýyarak:
- Olur þey deðil, diye mýrýldandý. Hm, böylesi belki dünya kurulalý görülmemiþtir.
Fakat þaþkýnlýðý bir dakika bile sürmedi, usta tilkinin biriydi o, hemen duruma egemen olma
lirdi.
- Heey, arabacýlar, heey, millet, dönün, dönün, geriye doðru yola düzülün bakalým! Kecskeme
oðdu.
Ve hemen atýndan inerek saygýlý bir tavýrla:
- Mihaly Lestyak efendim, dedi, benim ata binin, o lagar hayvanla gitmenize gönlüm r
azý deðil.
- Bana yeter bu, saðolun, beni bunun üstüne üç triumvir bindirdikten sonra bir tanesi indi
remez.
- Öyleyse, Bay Fekete, siz binin ve olan bitenden kente haber ulaþtýrýn.
Kecskemet'in Cicerosu öneriye dört elle sarýldý, kaçýrdýðý fýrsatý bol bol telafi edebilece
- Giderim, ne diye gitmeyeyim, böyle güzel bir hayvana binmek büyük bir zevktir. Ama ban
a bir de kýrbaç verin, çünkü benim mahmuzum yok.
Azgýn "Sarmany"ýn kýrbaca gereksinmesi yoktu, büyük aytacý sýrtýna aldýðý gibi, torbalarýnd
kýzgýn köz bulunan, masallardaki küheylanlarýn hýzýyla uçtu gitti.
Pazar alanýna vardýðý zaman hayvanýn köpüklü sýrtýndan dumanlar çýkýyordu. Bay Fekete de sý
n orada duran ve gittikçe biriken halka heyecanla, aytaçlýk coþkunluðuyla süsleyerek Tanrýn
rip hikmetini, cansýz bir urba parçasýnýn adeta dile gelerek talancý düþmaný sýnýrlarýmýzda
ilan etti. Bu bir mucizeydi. Sayýn Kecskemet ahalisi, zorba Olaj Bey yerlere eðiler
ek Mihaly Lestyak arkadaþýmýzýn sýrtýndaki kaftanýn eteðini saygýyla üç kez öpmüþ ve: "Kecs
si, buyruðun nedir?" diye sormuþ, bunun üzerine Bay Mihaly Lestyak baþýný kaldýrarak büyük
aygýdeðer Seneca gibi (Seneca'yý bilmeyeniniz var mý?) "Kentlilerimin rahatýný bozmayýn, bu
an çekilip gidin!" demiþ.
Söylevinin burasýnda saygýlý Kalvinci vaiz Ezsaias Mokros Efendi:
- O sözü Seneca'nýn söylediði kesin deðil ki, diye atýldý.
Pal Fekete istifini bozmadý.
- Olabilir, ama ekmek arabalarýnýn, öküzlerin, para torbasýnýn, Triumvirin ve nihayet Lesty
k'ýn gelmekte olduklarý kesin.
Alaný büyük bir sevinç tufaný doldurdu. Sinirleri harekete getiren mucize haberi bir yangýn
alevi gibi sokaktan sokaða, evden eve yayýlarak herkesi þaþýrttý. Yerlerinden atýlan, kendi
inden herkesin yüz çevirdiði üyeler yeniden ortaya çýkarak halkýn arasýna karýþmýþlardý. Po
!" diye karþýladýlar, Ýnokai'ye her yerde þapka çýkararak yol açtýlar. Ferencz Kriston üyey
, ahali onu dinlemek için büyük yaygara kopardý. O da çok nazlanmadan alandaki, lahana sal
amurasý dolu bir fýçýnýn üstüne çýktý ve yalnýzca þu sözleri söyledi:
Sizden yalnýzca bizi bu mutlu güne kavuþturan genç dahi için adalet istiyorum.
Bu söz bin grýtlaktan birden yankýlandý:
- Adalet isteriz!
Halk yýðýný gittikçe kabaran bir ýrmak gibi dalgalanýyordu. Her yanda bir kaynaþma, bir can
rpýyor, erkekler, kadýnlar çevik devinimlerle yeni gelenlere Pal Fekete'den duyduklarý "
Büyülü kaftan" mucizesini ulaþtýrýyordu. Doðallýkla, her biri o kaftana küçük bir nakýþ dah
Yaþa! haykýrýþlarýyla yarýlan hava insanlarý coþturuyor, gönüller heyecandan sarsýlýyordu.
, telaþ ediyor, her gýrtlaktan ayrý bir ses yükseliyordu, fakat hepsinin de düþünceleri bir
Kadýnlar, açan tomurcuklar gibi körpe kýzlarý giydirip kuþatmýþlardý, kentin deðerli halký
ygýrý arabaya koþmak için Belediye ahýrýnýn yolunu tutmuþtu. Atlarýn yeleleri arasýna kurde
mayý da unutmadýlar. Havan toplarýný pazar yerine yaþlý adamlar çekiyordu. Yolda "Üç Elma"
si'ne uðrayarak topçuyu tezgâh baþýnda yakaladýlar. (Haydi Hupka Aða, Allahýný seversen çab
pka ise bir yudum daha! diye yalvarýyordu.) Saygýdeðer Luterci papaz Peter Molitorisz
Efendi, saati gelince çaný kendi eliyle çalmak için Aziz Nicolaus kulesine çýktý. Þurada bu
evlerin çatýlarýnda gönüllere ferahlýk veren üç renkli kanatlar yükselmeye baþlamýþtý. Doð
biraz soluktu, ne de olsa Bethlen Bey zamanýndan kalma þeyler; Kecskemet evlerinin ça
týlarý o vakitten beri pek de çiçek açmamýþlardý.
Düþmüþ meclis üyelerinin on biri de yarým saat içinde gümüþ düðmeli mintanlarýný giymiþler,
sýnýn kapýsý önünde yarým daire biçiminde dizilmiþlerdi. Bay Pal Fekete'ye bu sefer de göre
aðýrý düþmüþtü. (Yöneticilerin her birinin omzuna yüklenen görevin ayný aðýrlýkta olmadýðý
i çabuk deðiþtirmek, "Erkli Bey!" sözünü silip yerine "Þanlý yurt çocuðu!", "Senin katýna g
ine "Yine aramýza geldin!" ilah, yazmak gerekmiþti. (Zararý yok, böyle de çok güzeldi.)
Gerçi biraz ivediye geldi ama, her þey eksiksiz yolunda gitti. Yalnýzca alay arabasý gec
ikti, fakat toplar vaktinde gürledi, çanlar törenle çalýndý ve Lestyak göründüðü vakit, ta
naðý'nýn kapýsýna kadar bütün geçtiði yerlerde halkýn coþkun haykýrýþlarý bir çýð gibi soka
týndan indi, Bay Fal Fekete'nin söylevini dinledi, beyaz urbalý kýzlara gülümseyerek baktý,
ki üye arkadaþlarýnýn ellerini sýktý. (Bay Porosznoki'yi kucakladý.) Derken onu da kucaklay
ldýrdýlar ve götüre götüre bir yere býraktýlar; burasý danýþma odasýnda, yeþil masanýn baþý
Gürültü bir parça kesilince (çünkü koca salon kent ilerigelenleriyle doluydu) kar gibi ak s
te Puszta söz aldý ve yaban arýsýnýn výnýltýsýný andýran sesiyle Mihaly Lestyak'ýn erdemler
sonra sözlerini:
- Onu Kecskemet'e deðiþmez baþkan seçmeliyiz! diye bitirdi.
Duvarlar yaþa sesleriyle sarsýldý, Gaspar Permete göðsünü döverek, eliyle koluyla iþaretler
çok önemli söyleyeceði olduðunu anlatmak istiyordu, meramýný anlatýncaya kadar dakikalar g
- Ben, Gaspar Permete, biliyorsunuz, bundan on iki hafta önce bir tek söylevimle bu
meclisi devirmiþtim, þimdiyse yine ben, gerekli bilgiyi edindikten sonra diyorum ki,
onun için deðiþmez baþkanlýk kýsa bir zamandýr.
Bay Gerzson Zeke hemen lafa karýþtý:
- Ölümünden sonra da Baþkanlýk edecek hali yok ya!
- Neden olmasýn? Bizim yapacaðýmýz, kutsal Macar tacý -Tanrý'nýn izniyle- Habsburg hanedaný
lk erkek çocuklar yoluyla nasýl babadan oðula geçiyorsa kentimiz baþkanlýk asasý da öylece
estyak'ýn torunlarýna geçmelidir, buna karar verip tutanaða geçirelim.
Gerzson Zeke: - Ýkisi arasýnda biraz fark var ama!
Gasar Permete (öfkeyle): - Yok!
Gerzson Zeke: - Krallýk tacý altýndandýr, baþkanlýk asasý kýzýlcýk dalýndan.
Bu hafif tertip atýþmayý, aklýný herkesin beðendiði Czegled mahalleli Janos Deak kesti.
- Bay Zeke'nin hakký var, çünkü taç zayýf baþ üstünde de güçle parýldar, ama zayýf elin kýz
ayýftýr. Bundan ötürü kýzýlcýk sopasý henüz bilinmeyen torunlarýn eline verilemez. Hem bu b
týþmalarla kaçýrmak da yakýþmaz. En iyisi aðýrbaþlýlýktan ayrýlmayalým ve iþleri bir sýraya
birinin oturduðu bir sandalyeye kimi buyur edecek olsak kimse bunun için teþekkür etmez
. Her þeyden önce zaten geçici olan Üçler Meclisi daðýlýþýný bildirmelidir.
Saðdan soldan birtakým sesler yükseldi:
- Zaten kendileri kaçtýlar, biri de yok burada.
- Durum böyle olunca, efendiler, buyurun, eski üyeleri seçin, ondan sonra da Bay Mihal
y Lestyak'ýn deðiþmez baþkanlýðýný tutanaða geçirelim.
Bu iþin de böyle olduðunu söylemeye bile gerek yok. Orada bir hükümdar çalýmýyla kurulmuþ o
n baþýyla soðukça teþekkür etti.
Yüzü solgundu, fakat öteden halk:
- Kaftan öyküsünü dinleyelim! Kendisinden duymak isteriz! diye baðýrmaya baþlayýnca kýpkýrm
Sandalyesinin üstünde sýkýntý içinde kýmýldanýp duruyordu. Sanki görünmeyen bir demir el gý
j Bey'le aralarýnda geçeni, görmediði, yaþamadýðý bir olayý yüzlerce insana anlatmak... büt
lan söylemek! Ah, Tatar karargahýna gitmemekle ne kadar yanlýþ yapmýþtý. Þeytan çýkarmýþ ol
Fakat madem ki gitmemiþti, her þeyi açýkça ortaya dökmeliydi. Fakat artýk geçti, olmaz, ola
..
Kazandýðý þan ne kadar büyükse, beklenmedik bir rüzgârýn bunlarýn hepsini daðýtacaðý duygus
ak gibi sýkmaktaydý. Kral Midas'ýn (20) koca kulaklarý bile ortaya çýkmýþtý. Ona, bu onuru
ormuþ gibi geliyor, bir türlü sevinemiyordu; oysa bunu hak etmiþti. Ne olursa olsun kaft
aný ele geçiren kendisiydi. Öyleyken yine de yüksek arkalýklý koltuðunun ardýnda münasebets
gölge titriyor, kýmýldanýyor gibiydi.
Sesler gittikçe daha canlý, daha üsteleyerek yükseliyordu:
- Susalým! Dinliyoruz!
Çare yoktu.
Þaþkýn bir durumda kaftaný sýrtýndan çýkararak yeþil masanýn üstüne serdi. Ýþte Kecskemet'i
inesi!
Sonra duraklaya duraklaya, baþýndan sonuna kadar, kaftanýn marifetlerini anlattý. (21)
Baþkan'ýn sözleri dinleyiciler arasýnda büyük bir hoþnutluk doðurmuþtu; herkes sevincini aç
yalnýzca arka sýrada halsiz bir yaþlý adam sessizce aðlýyordu.
Güçlü Baþkan, bugüne bugün kentin diktatörü, ayaða kalktý, hýçkýrýklar içinde inleyen adamý
n tuttu:
- Hadi babacýðým, gidelim artýk, evde biraz dinlenmek istiyorum...
Oymalý küçük kapýda Erzsi kýzla Laczi oðlan, gözleri yolda bekleþiyorlardý. Kaygana piþmiþ,
uk kýzartmasý olaðanüstü olmuþ, fýrýnda kýzarmýþ domuz yavrusu soðumuþtu bile; iyi ki gelmi
- Sevgili oðlum, bir çýrakla çalýþtýðýmý, daha doðrusu þimdi ikimizin de çalýþmadýðýmýzý sa
ne vakit konuþabilirdim?
Baþkan kayýtsýz bir çehre takýndý:
- Þu genç çocuk mu dediðin?
- Budin Paþasý'na ricaya gittiðim vakit tuttum onu, çünkü Miska, seni baþkan yapan benim, b
bunu iyi bil. (Yaþlý adamýn gururlu bakýþý yeþil bir ýþýkla parlýyordu.) Baba Lestyak bugü
amdýr, anladýn mý? Bu uþak dükkâna lazýmdý, hoþ, o vakitten beri þurdan þuraya bir çöp kald
. Onun ne bildiðini sýnamaya daha vaktim olmadý. Þimdiye kadar politikayla ben uðraþtým, bu
n sonra azýcýk da sen uðraþ. Gülme, Mihalycýðým, darýlýrým ha. Bu Lestyak kaný ne bulunmaz
e gelmiþiz.
Uzun zaman görmediði baba evi insanýn ne de hoþuna gider. Baca keyifli keyifli çubuðunu tüt
kocamýþ armut aðacýnýn yaþlý dallarý neþeyle uzaktan sizi çaðýrýrlar, dýþarda, avluda Karab
e Pamuk dizlerinize sürünür, sýrlý testiler güler, duvardaki çini tabaklar tanýdýktýr, oda
iri bir þey anlatmaya baþlar, kocaman sobada ateþ çýtýrdar ve kahverengi kapýnýn altýna doð
sanki bir altýn çemberle kuþatýr.
Yaþlý adam içini çeker.
- Zavallý anacýðýn þu günleri görseydi ne olurdu!
Yemeði getiriyorlar, onun iç açýcý buðusu baba yurdunun masasý üzerinde bir hoþ yayýlýyor.
Laczi girip çýkýyor, candan hizmet ediyorlar. "Baþka tabak ver! Býçaðýn keskinini getir! M
e koþ, yavrum, ama bir ayaðýn burada olsun!"
- Sen de oðlum, otur bakayým, karnýn aç çünkü, biliyorum, tutukevi yemeði seni bitirmiþtir,
akitten beri ben de yemedim ya. Önce büyük üzüntümden, þimdi de büyük sevinçten. Ben Budin'
Toldi'nin atý gibi yaþadým. (22) Eh, hele seni kurtardým ya!
Baþkan dalgýn dalgýn kekeledi:
- Babacan adamdýr Ýbrahim Paþa! (Czinna ile olan garip durum onu þaþýrtmýþtý.)
- Caný var ama babalýðýný bir yana býrak oðlum, çünkü ihtiyar, azgýn köpeðin biri. Önce ban
de kodesi boyluyordum.
- Neden?
- O çingene kýzýnýn yüzünden. Bilmem hatýrýnda mý? Yahu bu çorbanýn tuzu yok mu? Laczko, tu
ene!
Laczi elde sallanan bir söðüt sürgünü gibi titriyordu.
- Ne oluyor sana? Hm. Oðlumdan mý korkuyorsun yoksa, deli? O öyle büyük olmakla, merak etm
e, kimseyi ýsýrmaz.
- Teþekkür ederim, tuz istemez. Demek Ýbrahim o kýzýn yüzünden öfkelendi, öyle mi?
- Kýz güya sizinle birlikte kaçmýþmýþ. Onu geri vermezsek yahut nerede olduðunu söylemezsem
e delðie týktýrýrmýþ. Öyle dedi, yüzünü bile görmedim, diye boþuna söyledim.
Baþkan:
- Öyle demekle pek iyi etmemiþsiniz, diye mýrýldandý. E, sonra?
- Bereket, o günlerde urbasýný Tisza kýyýsýnda bulduklarý, birkaç gün sonra da daha aþaðýda
geldi.
- Ah, dedi Baþkan sevinçle, kýz ölmüþ mü?
Laczi oðlan da "Ah!" diye içini çekti ve biraz önce sobanýn üstünden alarak masaya koymak ü
tuttuðu kýzartma tabaðýný elinden düþürüverdi.
Usta öfkeyle baðýrdý:
- Eline iðneyi batýrýrým ha, sersem. Kaldýr þunu, sonra defol gözümün önünden!
Fakat birden yine yüzü güldü:
- Þu günde olmayacak þeyler oluyor, cansýz domuz yavrularý da kaçýþýyorlar! (Nar gibi kýzar
yataðýn altýna yuvarlanmýþtý.)
Laczi, yüzü pancar gibi olmuþ, kapýya doðru gidiyordu.
- Dur bakayým, dedi Baþkan ve yanýna gelen çýraðýn kulaðýna bir þeyler fýsýldadý, hadi þimd
- Bir þey mi istiyorsun? Erzsi'ye söyleyeyim, daha iyi, bu çok beceriksiz, dedi oðlanýn ar
dýndan bakarak. Terziliðe aklýnýn yatacaðýný sanmýyorum. Çünkü oðlum, o her sanata benzemez
lgidir. Tanrý yapýsýný düzeltmek kolay mý? Biçimsiz sýrtý biçime sokarým, düþük omuzlara er
ordur bu oðlum! (Ve yaþlý terzi heyecana gelerek seyrek kendir saçýný karýþtýrdý.) Oysa þu
öyle uslu, o kadar sevimli yüzü var ki, hani vallahi kýz bile olabilir.
- Babacýðým, bugünkü günde olmadýk olmaz.
- Orasý öyle, ama sen bu kýzartmadan alsana, yere düþtü diye çekinme. Biraz kaygana daha va
Baþý sevmez misin baþý?
- Yiyorum ben, yiyorum, fakat siz hâlâ Budin yolculuðunun sonunu anlatmadýnýz.
- Ha, ne diyordum, o haberi alýnca Ýbrahim efendimizin keyfi yerine geldi, ne yapsýn,
Sultan zavallýyý çok sýkýþtýrýyormuþ. Hemen ölüm kanýtlarýný toplatýp padiþaha yolladý, ben
anýþlý adamlarsýnýz, görüyorum" diye sýrtýmý okþadý. (Biz Lestyaklar gerçekten öyleydik ve
alým, oðlunu kurtaracak buyruk. Ama köpoðlu, dedi, buna bedava konduðunu kimseye söyleme ha
sonra iþimi bozarsýn... Fermaný ben iþte böyle ele geçirdim.
- Biraz acele olmuþ.
- Kim acele etmiþ, ben mi?
- Hayýr, paþa.
- Anlayamadým.
- Ne hacet, oraya bakýn.
Çingene kýzý Czinna gülerek, nazlý nazlý salýnarak açýk kapýdan içeri daldý; üzerinde güzel
luz, kýrmýzý zemin üzerine siyah benekli karton etek, Erzsike'nin yabanlýk giysisi vardý.
Yaþlý Lestyak korku içinde arkaya yýðýlarak:
- Tanrým, sensin bizim sýðýnaðýmýz! diye baðýrdý, çingene kýzý, kýþþt, tu tu, iyi saatte ol
Þakaklarýnda soðuk ter damlalarý belirmiþti.
- Ruh deðil o babacýðým, kýzýn kendisi.
- Ýnanýrsam þeytan beni çarpsýn.
Bu söz üzerine sanki þeytan çaðrýlmýþ gibi, kapý vuruldu. Fakat hiç de o deðildi; içeriye,
ete ile Gaspar Permete olduðu halde üye Mate Puszta girdi.
- Hoþ geldiniz! Buyurun, þöyle geçin. Ne amaçla buyurdunuz, efendiler?
- Bizi zatýnýn katýna meclis yolladý.
Baþkan bir hükümdar kurumuyla:
- Sizi dinlemeye hazýrýz! dedi.
Gelenler, onlar gittikten sonra Meclis'in ne kararlar verdiðini kýsaca anlattýlar. Bir
incisi, Bay Agoston'u almak için, Vacz'a bir elçilik kurulu gönderiliyordu (pekâlâ, iyi ol
ur); ikincisi, kaftan tam otuz gün Belediye Konaðý'nda halkýn gözünün önüne konacak, gelen
rli yabancý herkes parasýz seyredecek, yalnýzca Nagyköröslü olursa on dinar verecek (bu da
âlâ).
Mate Puszta sürdürdü.
- En önemli kararýmýz da þu: "Aziz Nicolaus Kilisesi'nden zincirli kutsal eþya sandýðýný ge
z, kaftan geceleri onun içine konacak, daha sonra gündüzleri de sandýkta kalacak." Ýþte ana
tar, bunu gözbebeðiniz gibi korumanýz ve yabancý elin sokulamayacaðý bir yere saklamanýz iç
clis zatýna yolladý.
Bunlarý söyleyerek ipek bir kordondan sarkan anahtarý Baþkana uzattý.
- Meclis'in kararýna baþ eðerim.
Anahtarý aldý, ayaða kalktý ve Czinna'nýn yanýna giderek onun boynuna astý.
- Bunu koynunda sakla, Czinna!
Czinna kulaklarýna kadar kýzardý ve elinde olmayan bir hareketle kýrmýzý iþlemeli örtüyü gö
irdi; bunun üzerine doðal olarak, arkadan kýrkýlmýþ olan saçý ortaya çýkýverdi.
Bay Mate Puszta pencereye doðru dönmüþ, koca kafasýný sallýyordu: "Güzel bir kýzýn kar gibi
abancý elin sokulamayacaðý yer orasý demek..."
Terzi kendini tutamayarak baðýrdý:
- Vay köpek eniði vay! Ayol bu Laczi oðlan! (Onu saçýndan tanýmýþtý.)
Baþkan gülümsedi:
- Babacýðým, bir kez mucizeler baþladý mý böyle olur iþte. Zaman gelecek, Belediye Baþkaný'
terzi çýraðý diye dillere destan olacak.
Bunu duyunca kýzýn yüzünde ve alnýnda bir zafer parýltýsý çaktý, fakat Mihaly'nin bakýþlarý
k okþayýþlara daha fazla dayanamadý. Mutluluktan öleceðini sandý ve elini yüreðine bastýrar
kendini dýþarý attý.
Terzi yaylanmýþ gibi birdenbire öfkeyle yerinden sýçradý.
- Nedir bana oynadýðýn bu oyun? Kecskemet kentinin Belediye Baþkaný olmasan sana söyleyeceð
bilirdim. Þükret, Miska, bin kez þükret. Sonra nedir o anlamlý lakýrdýlar? Ne yapmak niyet
esin?
- Onunla evleneceðim.
- Sen mi? Kecskemet'in deðiþmez baþkaný ha?
- Ne varmýþ?
Yaþlý adamýn baþý üzüntüyle önüne düþtü.
- Budin Paþasý duyacak olursa ikimizi de öldürtür.
- Bu kaftan paþaya karþý da korur bizi. Hem madem ki Czinna'yý Tisza'da boðuldu biliyorlar
, onu artýk aramazlar da.
- Biri çýkar haber verir. Ayol sizler de söz söyleyin Allahýnýzý severseniz, odun gibi durm
burada üçünüz de.
Bu dürtüþleme üzerine Gaspar Permete gerçekten aðzýný açtý ve deðerli Baþkan'ýn kentin en z
eðendiðini alabileceðini, her parmaðýna on beþ tanesini takabileceðini, bu ne idüðü belirsi
olsa onun konumuna uymayacaðýný söyledi. Mihaly gülerek:
- Laf bunlar, dedi, ya Czinna Mýsýr krallarýndan türemeyse?
- Onu biraz zor kanýtlarsýnýz, Bay Baþkan!
- Zatýn için tersini, yani onun kral ailesinden türeme olmadýðýný kanýtlamak ne kadar zorsa
a onun kadar zordur.
Permete de gülüyordu, Mate Puszta da, çünkü Mate Puszta'ya göre: "Baþkan ne yaptýðýný bilir
karýþýlmamalýydý."
Fakat Pal Fekete aðamýz iþin manevi yanýný ele almýþtý:
- Bir Baþkan karýsý rasgele biri olamaz, diyordu, onun okuyup yazma bilir, her iþe aklý ya
tar, zeki bir hatun olmasý gerek.
Mihaly Lestyak kýzarak:
- Eeh, dedi, saygýdeðer Seneca, kadýnýn, yaðmur baþýna aktýðý zaman saçak altýna çekilmeyi
ursa yeter, der.
Bay Permete omuzlarýný silkerek:
- Burada boþuna çene yoruyoruz, dedi ve usulca hayýrlý geceler dileyerek ötekileri de odad
an çýkardý.
Evlerine dönen üç erkek, çingene kýzý Czinna'nýn öyküsünü üç yana yaya yaya gittiler. O akþ
e dedikodular dönüyordu:
- Onu kesinlikle büyüledi, içkisine bir þey kattý, baþka türlü olacak þey deðil bu. Öyle ak
asýl olur da bu kadar sapýtýr, sahiden bir iþ var bunda!
Fakat bu "yeni olay" dedikoducu kadýnlardan çok Balazs Putnoki'nin hoþuna gitmiþti. Çingen
e kýzýnýn sað olduðunu, onu Mihaly Lestyak'ýn sakladýðýný, þimdi de nikahlamak istediðini B
ber vermek için daha o gece yola düzüldü. Ama sonradan ortaya çýktýðý gibi, Budin Paþasý'ný
az ters gitmiþti. Söylediklerine göre, Paþa onu dikkatle dinlemiþ, ondan sonra kaþlarýný ça
"Demek sað olduðunu ileri sürüyorsun, öyle mi?" demiþ, "Evet, sað!" yanýtýný alýnca yanýnda
miþ: "Götür bunu, tabanýna elli deðnek vurdurduktan sonra yine getir yanýma." Yine getirdik
eri zaman Ýbrahim son derece güler yüz göstererek sormuþ: "Hâlâ sað mý o kýz?". "Yok yok, d
aþam, sað falan deðil, ne gezer!" deyince Ýbrahim keyfinden ellerini oðuþturmuþ ve: "Þevket
ltanýma ben bir kez birisi için öldü haberini verdim mi, o artýk yer altýnda, altý ayak der
ikte yatýyor demektir, sen sen ol, bunu aklýndan çýkarma!" demiþ.
Laf yetiþtirici Putnoki'nin baþýna böyle iþler gelmiþti iþte! Beri yandan Mihaly Lestyak'ýn
a her kiþiye nasip olmayan bir devlet konmuþtu; ne akyazýlý adamdý; etkisi arttýkça artýyor
rda da sözü geçiyordu. Kecskemet büyük önem kazanmaya baþlamýþtý.
Kaftan tek baþýna, düþmaný kýpýrtmayan bir orduya bedeldi. Hem öyle bir ordu ki, ne erzak i
i, ne cephane; ona olsa olsa güve zarar verebilirdi, baþka hiçbir þey!
Kecskemetlilerin doðal olarak artýk düþmandan korkularý kalmamýþtý, hatta arada þöyle bir a
kendilerine çatmasýný büyük bir keyifle beklerlerdi; halk için bu büyük bir eðlence oluyor
zamanlarda Baþkan debdebeyle Belediye aygýrýna binerek kentten açýlýyor, önünde, arkasýnda
lý çavuþ gidiyordu. Erkek, kadýn, çoluk çocuk, bazan bütün Kecskemet Türk komutanlarýnýn ka
tüðünü ve Baþkan'ýn önünde "buyur, efendim!" diye eðildiðini görmek için akýncý alayý karþý
çýlgýnca bir zevk duyuyordu.
Ülkede büyülü kaftan üzerine bir sürü saçma eklemelerle þiþirilmiþ söylenceler dolaþýyordu.
güya kaftan dile gelir, kent büyüklerine öðütler verirmiþ; hastanýn eli deðince þifa bulurm
dul kadýn onu öpünce kocaya varýrmýþ. Biraz aklý erer takýma göre kaftanda büyük bir kerame
lnýzca padiþahýn örümcek bacaðýna benzeyen imzasýyla üzerine; "Kaftaný giyene boyun eðin!"
tyas Lestyak aðamýz dünyaya ün salan bu giysi parçasýný (çünkü yabancý ülkelerde de ün almý
yice baktýktan sonra pek ziyade küçümseyerek düþüncesini:
- Bunda þaþýlacak bir þey yok. Üstüne düþecek olsam böylesini ben de dikerim, sözleriyle aç
Kaftanýn mucizeli gücü Mihaly Lestyak'ýn kendini de büyülü bir ýþýk içine sarmýþtý. Onun se
tan gibi, söylencelerin zengin renkli urbalarýna bürünmüþtü. Kecskemet'ten yüz fersah uzakt
ulübelerde, sessiz güzel akþamlarda hep onun sözünü ediyorlardý. Tat Szeged ötelerinde, bal
f bir hýþýltýyla sarýþýn köpükleri yara yara kayarken kendisi hep: "Kecskemet Baþkaný þimdi
kim bilir, zümrüt çakýsýyla altýn pastýrma yiyordur..." diye düþünüyordu.
Büyülü kaftan yalnýzca düþmana: "Defolun buradan, Kecskemet'e yaklaþmayýn!" demekle kalmýyo
larý da davet ediyor, þýkýr þýkýr Körmöcz altýnlarýný "Gelin buraya, Kecskemet'e gelin!" di
n adamlar, soylu beyler bütün aðýrlýklarýyla bu "en güvenli" kente taþýnýyorlar, ana babala
n çok buraya yolluyorlardý. Bugün de hâlâ görülen çeþit çeþit sevimli öðrenci baþlarý Kecsk
in o zaman türemiþti. Okul yaþamý geliþmiþ, halk inanýlmayacak bir hýzla zenginleþmiþti.
Doðallýkla her iyinin bir kötü yaný olur. Kaftan para, para da bir sürü hýrsýz, harami doðu
unlar Kecskemet'e durmadan baskýn yapýyorlardý. Ama her kötünün de bir iyi yaný vardýr. Hýr
en sýký yönetim ilan edilmiþti, bunun üzerine il de serbest kalmadýðýndan savaþ divaný geçi
n için Kecskemet Belediyesi'ne verilmiþti.
Nerdeyse Kecskemet ayrýcalýklý kentler arasýna girecekti.

VIII
ÖTEKÝ KAFTAN.
Mihaly Lestyak artýk kentin, ölüme dirime gücü yeten tek egemeni olmuþtu ve kral da kendisi
e "Kecskemetli" sanýyla soyluluk verince saygýnlýðý büsbütün artmýþtý. Soyluluk armasýnda g
aftanlý bir þövalye duruyor, ortadan ikiye ayrýlmýþ armanýn bir yanýnda üç altýn þerit üzer
ilki görülüyordu. (Doðrusu haþmetli kral bunu iyi düzenlemiþti.)
Baþkan'ýn tam mutluluðu için yalnýzca bir þeyi, Czinna ile nikahlanmasý eksikti.
Buna da kimsenin engel olduðu yoktu.
Yaþlý Lestyak duruma çoktan alýþmýþtý. O ne idüðü belirsiz yavrucak hoþa gitmesini pek iyi
mlarý týraþlý yüzünü okþadýðý zaman kendini cennette sanýyordu. Ama kýz da hani günden güne
aha dolgunlaþmýþ, yüzü, içinin kýrmýzýlýðý kabuðundan dýþarý vuran þeftali gibi olmuþtu; Ku
Artýk onun sevgilisi, en yakýn sýr ortaðý olmuþtu, onu hep "Gelinim, kýzým!" diye çaðýrýyor
- Çabuk ol, Miska, yoksa vallahi ben alýrým ha, diye takýlýyordu.
Mihaly bir engel olduðu zaman sabýrsýzlýktan adeta tepiniyor, engel olmadýðý zamansa iþi he
alýyordu; her vakit kararsýzdý, günü gününe uymuyordu.
Ýlkin iþ Sancak Paþasý'ndan gelecek fermana býrakýlmýþtý, çünkü onsuz olamazdý. Ama kuþ bil
acaðýndan korksa da yine yuvasýný kurar...
Zaten ferman da Putnoki'nin tabanýna yazýlý olarak kendiliðinden gelmiþti. Artýk Paþa'nýn,
tsýz etmeyeceði kesin.
Yaþlý adam:
- Gayrý nikahlanabilirsiniz, çocuklar! diye onlarý heveslendiriyordu.
- Czinna'nýn saçý uzayýncaya kadar bekleyelim, dedi Mihaly, kýsa saç üstünde gelin çiçeði t
Kýzýn saçý bir yýl içinde uzadý, hem de nasýl! Bir akþam baþ baþa oturmuþ, tatlý tatlý fýsý
r hanýmlarýnki gibi baþýnýn çevresine doluyordu) ve iki kalýn örgüyle Mihaly'nin ellerini,
arýnkini baðladýklarý gibi, sýmsýký sardý. Sonra da:
- Eli kolu baðlý bir Baþkan, diye onunla alay etti.
Mihaly bu üstü kapalý sözün ne demeye geldiðini anlamýþtý.
- Evlenmemizin vakti geldi. Czinna, biliyorum, ben de dört gözle o günü bekliyorum. Ama
Baþkan karýsý olabilmen için daha biraz bir þeyler öðrenmen kötü olmaz, burasýný düþünmelis
Baþkan karýsýný yaþatabilmem için önce bir parça dünyalýk edinmem gerek.
Baþkan zaten Czinna'yý okutmak için büyük bilgin Molitorisz'i tutmuþ, fakat daha altý ay ge
n saygýdeðer papaz efendi:
- Benim bildiðimi artýk o da biliyor, demiþti.
O sýrada Mihaly de biraz para biriktirmiþti, fakat tam o günlerde soyluluk beratý geldi.
Kör talih açýldýkça açýlýyordu; Mihaly artýk yüksek yaþam sürmeye baþlamýþtý. Çevreden soy
kurmuþlar, ziyaretine geliyorlar, o da onlara gidiyordu. Böylece Czinna'yý ihmal etmiþt
i. Bir soylu, kumrular gibi, eþiyle yuvasýna çekilemezmiþ, gülünç olurmuþ. Kör olasý soylul
anki onu deðiþtirmiþ, kanýný sahiden mavileþtirmiþ gibi, Mihaly bir tuhaf olmuþtu. Çevrede
iczky ailesinden bir kýz verecekleri, kendisinin de Ýmre Thököly'nin imparator elinde bu
lunan illerinden birine vali olacaðý söyleniyordu... ama bunlar hep dedikoduydu ve Kec
skemetliler kendileri uyduruyorlardý.
Bu sözler kulaðýna gittikçe Czinna'nýn yüreði nasýl sýzlýyordu. Eskiden, güzel yaz akþamlar
larý bahçedeki büyük armut aðacýnýn altýnda duran peykeye Mihaly'nin oturduðu artýk pek az
(bazan haftalarca kibar köþklerinde vakit geçiriyordu). O eski günlerde Czinna ne kadar
mutluydu. Þimdi Mihaly gelse, bir iki sýcak söz etseler de lakýrdýnýn sonu her defasýnda þu
toplanýyordu:
- Bana bak Czinna, benim sevgili güvercinim, sözlerine dikkat et ha, o günü hiç anma... an
lýyorsun deðil mi? Oraya, Olaj Bey'in karargahýna senin gittiðini sakýn kimseye söyleyim de
e, sonra beni yitirirsin.
Böyle zamanlarda kýzýn yüreðine sanki býçaklar saplanýyordu. Ýçinde, Mihaly'nin kendisini s
alnýzca korktuðu, onu susmasý için niþan yüzüðüyle kendisine baðlý tuttuðu þüphesi uyanýyor
geçtikçe azalýyor, yanaklarýnýn kýrmýzý gülleri dökülüyor, gözlerinin baþ döndürücü pýrýltý
ulanýklýk alýyordu. Fakat o bu haliyle de güzeldi.
Yaþlý Lestyak onun hasta olmasýndan korkmuþ, nedenini de anlamýþtý.
- Tasalanma! Kendini yeyip bitirme, benim güzel zambaðým, o seni seviyor, inan ki sevi
yor, parasý olsa seni hemen yarýn nikahlayacak, ama elindekini avucundakini Faylarla
, Beniczkylerle kumarda tüketiyor. Ben Miska'yý bilirim, fazla hoppadýr, ama yüreði temizd
ir. Hani ikiniz benim yanýmda da yaþayabilirsiniz, yoksulca; ama divane bir kez kiba
rlýk sevdasýna kapýldý mý, bilirsin ya, açlýktan ölür de yine çileði ille gümüþ tabaktan ye
da þimdi tam bu illete tutulmuþ bulunuyor, býrakalým onu, varsýn tilkili armadan hevesini
alsýn. Ya tilki onu yer, ya o tilkiyi. Czinna, yavrum, soylu armalarýndaki o türlü hayva
nlar da hep obur þeylerdir. Bunu bilmiþ ol.
Böyle zamanlarda Czinna hep içini çekerdi; bu güzel sözler onun yarasýna melhem olamýyordu.
- Ýçini çekip durma, biraz gülsün yüzün eskisi gibi. Elimden gelse sana öyle sözler söyleme
ki, duyunca oynamaya kalkarsýn.
Kendi kendine gözlerini kýrpýþtýrýyor, "sus, Matyas, dilini tut, Matyas" diye homurdanarak
endi kendine çýkýþýyordu.
Czinna, onun gizlemek istediði þeyin ne olduðuna bir türlü akýl erdirememiþti. Ortada göze
k yalnýzca bir þey vardý: Yaþlý terzinin yanýna birkaç günden beri efendiden iki yabancý ad
p gidiyordu; akþam geç vakit, adeta gizlice geliyorlar, arka odaya kapanýp uzun zaman
fiskos ediyorlardý ve Lestyak bunlarýn kim olduklarý, ne istedikleri üzerine tek bir söz sö
lemeden, göðsü ilikli, dalgýn bir durumda evin içinde dolaþýp duruyordu.
Sonunda bir akþam -artýk yabancýlarýn gelip gitmesinin arkasý kesildikten sonra- Czinna'nýn
baþýný kucaðýna alarak keyifli keyifli onun saçlarýný karýþtýrýrken (yaþlý adamýn en sevdið
- Müjde, Czinnacýðým, müjde! dedi. Artýk düðünün olacak iþ, halt etme, sana öyle bir çehiz
bar Fay hanýmlarýn yüzleri kýskançlýktan çil çil olacak. Gül, hadi gül, Czinna, çünkü o kad
senin, çocuklarýn olduðu zaman (ne kýzarýyorsun, torunlarýmdan utanacak ne var?) altýnlarl
uvarlamaca oynayacaklar.
Yaþlý adam, cebinden bir avuç altýn çýkararak Czinna'nýn gözünün önüne tuttu. Aptallaþan ký
- Nereden buldunuz bu kadar parayý? dedi.
- Bu nedir ki ötekilerin yanýnda? Bana bak çocuðum, sana her þeyi anlatacaðým. Zaten biraz
senin için yapýyorum, çünkü parasýz kaldýkça Miska'nýn seni alamayacaðýný biliyorum. Biraz
et, öyle, çünkü bunda kendi bencilliðimin de biraz etkisi var. Ben kendimden sonra bir yapý
býrakmak isterim; istiyorum ki bin yýl sonraki terziler de o yapýtýma bakarak beni: "Bi
r vakitler Matyas Lestyak adlý bir usta terzi varmýþ, bu urbayý o dikmiþ" diye ansýnlar.
- Ne demek istediðinizi azýcýk bile anlamýyorum.
Yaþlý adam, iþi fýsýltýya dökerek sürdürdü:
- Geçenlerde bana iki yabancý gelmiþti, sen de görmüþsündür ya onlarý, biri ufak tefek, bod
de koca bir zebella. Bir kent adýna gelmiþler ama hangi kent olduðunu benden de sakla
dýlar, ben de sormadým, neme gerek. Özetle bana geldiler ve: "Usta, terziler terzisi,
bütün terzilerin en büyüðü!" dediler, "Buraya geliþten amacýmýz seni zengin ve ölmez yapmak
stiyorsunuz?"; "Bize Kecskemet kentininki gibi bir kaftan dikeceksin, ama iki yu
murta, yahut iki buðday tanesi birbirlerine nasýl benzerse dikeceðin kaftan da ötekinin
týpkýsý olacak, yapabilir misin?"; "Benim iðnem her þeyi, gözümün görebildiði her þeyi dike
Czinna, üþüyormuþ gibi yaþlý terziye sokuldu.
- Peki, neye karar verdiniz?
- Pazarlýðý yaptýk. Kavga çekiþ beþ bin altýna uyuþtuk, beþ yüzünü peþin verdiler, bunun he
- Ýyi ama onun gibi dikebilecek misiniz?
- Ben mi? (Gözleri alevlendi.) Hadi oradan, maskara. Sen beni ne sanýyorsun? Bir baþya
pýt olacak diyorum sana.
Kýz korka korka sordu:
- Bir zarar gelmez mi dersiniz?
Yaþlý adam gülerek:
- Ne zarar gelebilir? dedi. O kentin de bir kaftaný olacak, o kadar. Bir de þu olabi
lir: Þimdi belki iki yüz kenti yaðma, talan eden Türk yüz doksan dokuz kentle yetinmek zor
unda kalacak. Bu yüzden o da açlýktan ölmez herhalde.
- Doðru, doðru, dedi Czinna dalgýn dalgýn.
- Sen, gelinciðim, anahtarý bana verirsin, bunu dünyada kimsenin bilmesi gerekli deðil.
Ben bir bakarým, kaftaný iyice bir gözden geçirdikten sonra çabucak onun bir eþini dikerim,
kimsenin ruhu bile duymaz. Ondan sonra öyle bir düðün yaparýz ki, dillere destan olur. O m
inimini ayaklarýnýn dans ettiðini nasýl görmek istiyorum bilsen.
Gelin kaynata ondan sonra her þeyi inceden inceye tasarladýlar; gelin urbasýnýn, çelengin,
iskarpinin nasýl olacaðýný, beþ bin altýndan dört binini: "al iþte, karým bir þey getirmed
iyerek Mihaly'nin eline nasýl sayacaklarýný konuþtular. O vakit Mihaly soracaktý: "Nerden
buldunuz bunlarý?" Biz de "kalburla denizden taþýdýk" deriz... Sonunda bir miras masalý uy
durulur ve hiç sonu gelmeyen mutluluk baþlar.
Czinna'nýn neþesi yerine gelmiþ, gülüyor, ellerini çýrpýyordu; Lestyak'ýn, önüne tuttuðu al
gördüðü geleceðin görünümü o kadar hoþuna gitmiþti.
Yaþlý terzi ertesi gün Czinna'dan anahtarý alarak Belediye Konaðý'ndaki demir sandýðýn oldu
itti, kaftaný yeniden bir gözden geçirdi, ondan sonra zengin Türk tüccarlarýnýn bulunduðu S
'e yollandý. Oradan nefti renkli halis kadife kumaþ, sof, kýrma ve kaytanla içine konaca
k ayý kürkünü aldý. Bütün harcý tamamladýktan sonra Lestyak, yaratýcý zekalarýn ateþli heye
Kolay deðildi bu iþ. Her akþam kaftaný koltuðunun altýnda gizlice evine getiriyor, þafakta
i iletiyordu. Baþkan'ýn odasýna istediði zaman girebilmek için izni vardý, onun için kimsen
gözüne çarpmýyordu; öyle ya, belki de Baþkan bir iþ için kendisi yolluyordu onu.
Arkadaki odasýna kapanarak akþamdan sabahlara kadar bir sanatçý meraký ve ateþiyle çalýþýyo
n Czinna'yý uyandýrýyor ve þahane örneðe uymaya baþlayan bazý parçalarý ona gösteriyordu. G
v parlýyor, alný yanýyor, burun delikleri inip kalkýyordu; sesi gururdan titriyordu. "Ba
k iþte, þu önü, þu yakasý, bu da kolu!"
Hele on beþ gün sonra, yeni kaftan son dikiþine kadar tamam olunca geçip onu süzerken yüreð
atlý duygularla dolarak: "Bundan daha yetkin yapýt olur mu?" dedi.
Vakit gece yarýsýný geçmiþti. Horozlar öterken terzi pencereden eðildi. O, kaftaný dikerken
yakýnlarda gizlenen adamlarýný bu saatte çaðýrmýþtý.
Horozlara, havlamalarýyla Bodri karþýlýk verdi; bu, yabancý insan kokusu duyduðunu gösteriy
u.
Sahiden adamlar geldiler, terzi onlarý içeri aldý.
- Bakýn bakalým, dedi.
Yataðýn üzerine yanyana iki kaftan serilmiþti, bunlar iki yumurta, iki buðday tanesi gibi
birbirinin benzeriydiler.
Usta sordu:
- Nasýl?
Yabancýlardan biri: "Sahiden sen terziler terzisisin, dünyanýn en büyük terzisi sensin" de
di. Öteki bir þey söylemedi, yalnýzca koca kemerine elini atarak masanýn ortasýna bir yýðýn
rdi.
- Tam dört bin beþ yüz tane. Ýnanmazsan kendin de say, usta.
- Þeytan saysýn. Ben para için deðil, onur için çalýþtým.
Zebella kaftanlarý göstererek sordu:
- Hangisi bizim? Hangisini götüreceðiz?
Lestyak kaftanlarýn önünde þaþýrarak durakladý.
"Onlara kendiyapýtýmý mý vereyim? Bir daha hiç görmemek üzere. Tanrý bilir nereye götürecek
r daha ne olduðunu bilmeyeceðim. Onu düþüne düþüne meraktan kendimi yiyeceðim. Onun eteðini
len, yani benim, benim sanatýmýn önünde eðilen Türkü göremeyeceðim. Hayýr, hayýr. Baþarý ta
zdir. Ben o onuru görmek, o onur içinde yüzmek istiyorum."
Zebella sýzlandý:
- Eee, hangisinin yeni olduðunu niye söylemiyorsun?
- Siz niçin yenisini soruyorsunuz?
- Bize onu vereceðini biliyoruz da ondan.
Lestyak bu sözden alýnarak parladý; kýsýk bir sesle kekeliyerek:
- Hayýr, hayýr, dedi, inada eskisini, sahici kaftaný vereceðim iþte. Yenisi... O Kecskemet
'e kalsýn.
Zebella hemen kaftaný katlayýp koltuðunun altýna kýstýrdý. Kapýnýn kilidi gýcýrdadý, karanl
r daha görünmemek üzere yitti.
Yaþlý adam hemen yattý, fakat gözüne bir türlü dinlendirici uyku girmiyordu. Çirkin hayalet
ziyet ve sýkýntý veriyordu. Ekmek selesinin içine süpürüp yataðýn altýna sürüverdiði altýnl
kler gibi duvarlara týrmanmaya baþlamýþlardý. "Hele hele þunlara, inin bakayým oradan!" Ýçl
biri göðsünün üstüne sýçramýþ, çýlgýnca zýplýyordu. "Bak þuna, dur, þimdi yakalarým seni!"
olanaðý yoktu, oysa onun soðuk ayaklarý, ucu buzlu toplu iðneler gibi, vücuduna nasýl batý
, onu titretiyor, diþlerini çatýrdatýyordu. Derken bu büyülü altýný sýrýtkan bir þeytan tut
ir ateþte çabucak eriterek onun kulaðýna döküyormuþ gibi geldi; erimiþ altýn, kaynar kaynar
arýnda koþuyor, yayýlýyor, þakaklarýný zorluyordu. Ve sonunda kaný ateþler içinde tutuþurke
arýnýn arasýndan bir takým korkunç sesler çýkarýyordu: "Matyas Lestyak, ne yaptýn, ne yaptý
Sýçrayýp kalktý, giyindi, baþýný pencerenin soðuk camýna yaslayarak sabahý bekledi. Ýçinde
ordu, fakat bunu kendine de itiraf edemiyordu. Eh, ne var, her þey yolunda. Bu iþ saðl
am oldu, çok iyi oldu.
Kaftaný götürüp Belediye'deki demir sandýða koydu, sonra dönüþte, anahtarý vermek için Czin
odasýna girdi. Orada usulca kýzýn kulaðýna:
- Her þey yolunda, yavrucuðum, dedi, dört bin sarý tay yataðýn altýnda kiþniyor. Düðün arab
ar artýk, tasalanma.
Ama sesini dingin göstermeye çalýþmasý boþunaydý, yüzündeki periþanlýk bunun tersini söylüy
e rahatý yoktu. sersem bir sinek gibi saða sola yalpa vuruyordu; derken ansýzýn verdiði bi
r kararla oðlunun odasýna daldý. Çavuþ Pintyö de, elinde bir mektupla orada duruyordu.
Yüzünün renginden ve gülümseyiþinden Baþkan'ýn pek keyifli olduðu anlaþýlýyordu. Giyinmesin
miþti. Þimdi onun kýlýðý da eskisi gibi deðildi, mintan yerine kolu yýrtmaçlý, içi viþne re
rlý çepken giymiþ, soylu kýlýðýna bürünmüþtü
- Günaydýn, efendi baba. Ne haber?
- Senden bir dilekte bulunacaðým.
- Kecskemet Belediye Baþkan'ýna yalnýzca bir kiþi buyruk verir.
- Yani ben, öyle mi?
- Ýyi bildiniz. Buyruðunuz?
- Ufak bir þey, yalnýzca geçici bir heves, Kecskemet'e bir daha düþman gelirse kaftaný giyi
ben karþýlamak istiyorum.
- Allah Allah, kötü eðlence deðil. Ýyi de rasgeldi, çünkü bugün baþka birini göndermek isti
Terzi atýlarak sordu:
- Bir þey mi var?
- Sadrazam Kara Mustafa'nýn bir taburu gece yarýsýndan beri Talfaja ötesinde yatýyor. Belg
rat altýndan Kekkö Kalesi'ne geçerlerken sabaha karþý erzak için haber yollamýþlar. Tam iþt
de onlardan mektup getirmiþ. Doðal olarak bir þey verecek deðiliz.
Yaþlý adam aþka gelerek baðýrdý.
- Âlâ, ben karþý gideceðim.
- Çok iyi olur. Pintyö, babama bir binek atý eyerlettir.
- Hangisini efendim, Büszke'yi mi?
- Raro'yu eyerlesen daha iyi olur sanýrým, o daha usluca. Bugün kendim gidemiyeceðim, iþim
çok, mahkemeyi toplayacaðým. Davacý da kim, biliyor musunuz, babacýðým? Kalga Sultaný gibi
r adam. Kecskemetli efeler Felegyhaza dolaylarýnda bir sürü koyunu çevirmiþler ve sürücü dö
rý kafa göz demeyip pataklamýþlar. Biri de ölmüþ.
- Dünya tersine döndü, oðlum.
Baþkan gittikçe artan bir neþeyle sürdürdü:
- Ýþin en güzel yaný, Kalga Sultanýnýn, istediði gibi öç alacaðý yerde bizim yasalarýmýza g
; Kecskemet için en büyük devlet. Bunu da kaftandan baþkasý yapmadý. Ha, dur bakayým, Pinty
kalsýn unutuyordum. Her þeyden önce sen panayýr yerine git ve orada yargýç olabilecek dört
yakala. Ýçlerinde Türk de olsa olur.
Panayýrýn ilk günüydü (kaftan ele geçtikten sonra Kecskemet de eski panayýr haklarýný I. Le
an geri istemiþti), yaþlý Pintyö çergelerin altlarýna sýrayla göz atýyor, kýlýðý yerinde ad
Szeged'ten yahut Halas'tan gelme kerliferli birini yakaladý mý, bellediði sözleri saksaða
n gibi döküyordu:
- Kecskemet kentinin Sayýn Belediye Baþkaný soylu beyim, hamiyetli Mihaly Lestyak adýna!
Zatý alinizden bizim hakir Konaðýmýza kadar zahmet buyrularak orada hak ve adalet gereðin
ce ahalimiz üzerinde yargýçlýk etmesi selam ve saygýyla rica olunur. Çaðrýyý kabul etmeyene
k.
Çok geçmeden, Szeged'de noterlik yapmýþ Pal Börcsök'ü, aklýnýn keskinliðiyle tanýnmýþ Szent
logh'u yakaladý; bunu çilingir sofrasýnýn baþýnda, altýncý düðmede bulmuþtu. (24) (Ama böyl
geçmiþti.) Sonra ballý çörek satan, Czegledli Ýstvan Korda'yý da çaðýrdý ve Bay Baþkan Türk
n, kadýyý iple tutturan kent yere batsýn demesine bakmayarak Budinli koca sakallý kürkçü Mo
Çelebi'yi de yanýna kattý.
Böylece iþini bitirince Belediye ahýrýna gitti, Raro'yu güzelce týmar etti, yelesini taradý
iraz yulaf verdi, sonra eyerini vurdu ve efendi baba gelsin diye Lestyaklara hab
er yolladý.
Bay Matyas Lestyak çevik adýmlarla Belediye Konaðý'nýn önüne vardý, panayýrdan devþirilmiþ
ydýlar; Belediye Baþkaný bunlara Gabor Porosznoki ile Kristof Agoston'u da katmýþtý ve yedi
ci olan kendisi de hepsine baþkanlýk ediyordu.
Baþkan, babasýný görünce Pintyö'nün eline Belediye mühürünü vererek anahtar için Czinna'ya
demir sandýktan kaftaný çýkararak oradaki iki üyeye verdi, onlar da yaþlý terziye giydirdil
Görenek olan tören buydu.
- Haydi Tanrý esenlik versin.
Matyas Lestyak ayaklarýný çalýmla üzengilere geçirdi. Atýn üzerine, göðsünü þiþirerek, baþý
ahici bir þövalye gibi yerleþti.
Dýþarlýklý panayýrcýlar güçlü Baþkan'ýn babasýný görmek merakýyla toplaþmýþlardý. Yaþlý ada
ilkyaz yeliyle pýr pýr dalgalanýyordu.
Kecskemek ahalisi sýrýtarak önünde þapka çýkarýyor, çocuklar coþkun bir sesle:
- Yaþa Lestyak dayý, yaþa! diye baðrýþýyor bazý büyüklerse çekememezlikle:
- Akyazýlý baba, ne mutlu ona, diye fýsýldaþýyorlardý.
O anda yaþlý adamýn keyfine sahiden diyecek yoktu. Cana can katan ilkyaz havasý ciðerlerin
i dolduruyor, altýndaki Raro çalýmlý çalýmlý, saða sola sýçrýyordu. Yol boyunca evlerin önü
yeni açýlmýþ yaseminler, zambaklar ona gülüyorlardý; evlerinin önünden geçerken Czinna'nýn
mendille kendisini selamladýðýný gördü.
Bütün telaþý geçmiþ, üzüntü ve tasa adýna bir þeyi kalmamýþtý. Askerin savaþtan önceki heye
ir. Þimdi o da savaþta, hem de ateþ hattýndaydý; havanýn sessiz titreyiþinde sanki göze gör
orularýn kaný coþturan yankýlarýný duyuyordu: "Ýleri, zafere!"
Yaþlý terzi yolun tozu içinde gözden yiterken Baþkanla meclis üyeleri, devþirme üyeler aras
hatça oturmuþlar, Kalga Sultanýnýn koyun sürülerinin nasýl sürülüp götürüldüðü üzerine gele
sanýklarýn usanç verici, bitmez tükenmez ifadelerini dinliyorlardý. Bu saçma sapan lakýrdý
sayýn üyelerin geniþ esnemeleri de karýþýyordu. Yaðmacý, aç bir düþmanýn kent önünde bulun
kadar rahatsýz etmemekteydi. Bu zamanda sýnýrdaki düþmaný defetmek, pazarda hýr çýkaran bir
acý kadýný yola getirmek kadar basit bir "gündelik iþ" olmuþtu. Birine bir adamla bir fýndý
asý nasýl yetmekteyse ötekine de yine bir adam, bir de kaftan yetiyordu.
Ýçlerinden yalnýzca Baþkan'ýn, Kalga Sultaný adýna gelmiþ olan Olaj Bey salona gireliden be
hatý kaçmýþ, iskemlesinde oturamaz olmuþtu. Olaj Bey odaya girince atmaca gözlerini sayýn ü
üzerinde þöyle bir gezdirdikten sonra ünlü Baþkan Mihaly Lestyak'ýn içlerinden hangisi old
ormuþtu. Bunun üzerine Bay Kristof dirseðiyle masanýn baþýnda oturaný gösterdi.
Olaj Bey þiddetle baþýný sallayarak:
- Olamaz! dedi.
Baþkan boðuk ve týnlayýþsýz bir sesle:
- Mihaly Lestyak benim iþte, diye onu inandýrmaya çalýþtý.
Ýri yapýlý Bey öfkeli öfkeli homurdandý:
- Ya iki buçuk yýl önce benim karargahta karþýlaþtýðýmýzda gözlerim yanlýþ görmüþ olacak, y
ri senin baþýn deðiþti.
- Ne yapalým, insan kocuyor iþte.
- Öyle olsun! Þimdi ben zatýna bir mektup getirdim.
Mektup Kalga Sultaný'ndan geliyordu ve Sultan bunu sanki kalemini bala batýrarak yaz
mýþtý:
Sevgili oðlum, yiðit Mihaly Lestyak! Rica ederim, þu alçak kurtlarýn cezasýný ver, çünkü bu
ayacak olursan inan ki, baþýmdan sarýðýmý bile çalacaklar. Bir küfe kelle yollasan makbule
. (Hýrsýzlardan iki küfe de doldurabilirsin.) Çoktandýr kesik Kecskemetli baþý seyredemiyor
Size gerekli bilgiyi verecek olan adamým Olaj Bey'e büyük ikramda bulunun.
Güçlü efendin ve dostun
Kýrým haný, Kalga Sultaný
Lestyak þaþkýn ve dalgýn gözlerle mektubu süzdükten sonra büyük beylerin Kecskemet Belediye
a ne kadar sýrtýný okþayarak konuþtuklarýný görsün ve herkese yaysýnlar diye sýrayla üyeler
O sýrada Olaj Bey'in, hâlâ üzerine dikili duran araþtýrýcý, yoklayýcý bakýþlarýný fark ediv
kadar kýzardý.
Sýkýntýlý duygular içinde, iðneler üzerinde oturuyordu; saatlerce süren soruþturmalar, salo
ayan buðu onu sersem etmiþti. Þöyle öðle vakti, artýk bayýlacak bir duruma gelip Baþkanlýðý
e teslime hazýrlandýðý bir sýradaydý ki, sokakta korkunç çýðlýklar kopmuþ, gittikçe yaklaþa
mlarýný titretmeye baþlamýþtý.
Üyeler ürkerek pencerelere koþtular, fakat koþmalarýyla yüzleri ölü yüzü gibi sapsarý bir h
kaçmalarý bir oldu.
Kükremiþ ve gemi azýya almýþ Raro dörtnala Belediye Konaðý'na doðru koþuyordu; üzerinde, sý
eyere baðlý olarak yaþlý Lestyak vardý, yalnýzca adamcaðýzýn baþý yerinde deðildi.
Bu hayali andýran baþsýz insan gövdesinden kanlar damlýyordu. Kanlara bulanmýþ at ve kaftan
uzaktan kýpkýrmýzý görünüyordu.
IX
YARGI GÜNÜ.
Porosznoki'nin baþýnda ne kadar saç varsa dimdik olmuþtu.
- Dehþet! dedi.
Baþkan hýçkýrýklar içinde masaya kapandý.
Olaj Bey, yaþlý adamýn kaftaný giyerek sadrazamýn taburlarýndan birine elçiliðe gitmiþ oldu
ine anlatýlýnca:
- Olur þey deðil! diye þaþtý.
Bay Agoston kederli Baþkan'ýn çevresinde dönüþtürüyordu.
- Gelin, hamiyetli efendim, oturumu daðýtalým biz. Çünkü sizin baþýnýza gelen bu yýkým göre
Mihaly bir kez silkindi ve gözlerindeki yaþlarý kuruttu.
- Cesaretim yerinde. Babamýn öcünü almadan þuradan þuraya gitmem. Bu iþi Türkler yapmamýþtý
Hemen ölüyü eve götürüp yýkamalarýný ve iki korumanýn çabuk kan izinde giderek babasýnýn ba
larýný buyurdu:
Porosznoki de:
- Kaftaný vücudundan çýkarýn, yukarý getirin, diyerek verilen buyruðu tamamladý.
Biraz sonra Pintyö aðlaya aðlaya, kanlý kaftaný getirdi. Olaj Beyle Molla Çelebi kaftanýn e
i öpmek için hemen yerlerinden sýçradýlar. Fakat Bey ona yaklaþýnca, çirkin yüzünü buruþtur
- Vallahi bu gerçek kaftan deðil, dedi, þeyhülislamýn mührü yok bunda.
Molla Çelebi de ellerini göðsüne koydu ve dindar bir tavýrla:
- Bu, kutsal urba deðil, diye doðruladý.
Dinleyiciler arasýnda oturan Kecskemetliler ürpererek Baþkana baktýlar. Kristof Agoston
baðýrdý:
- Hainliktir bu!
Ferencz Kriston tanýklarýn peykesinden kalkarak Baþkan'ýn önünde dikildi:
- Hesap verin bakalým! Anahtar zatýna emanet edilmiþti.
Baþkan sinirlenerek:
- Hiçbir þey bilmiyorum, diye yanýtladý. (Vuruldukça sertleþen demire benziyordu.)
Porosznoki ellerini oðuþturuyordu.
- Felaket, yazýk zavallý Kecskemet'e!
Sapandan fýrlatýlmýþ taþlar gibi havada bir takým sesler výnlýyordu:
- Gebersin suçlu!
- Benim diyeceðim de o, gebersin!
Arada sövgüler de savruluyordu.
- Onun yeri sanýklar arasýnda, Baþkanlýk sandalyesinde deðil.
Baþkan, soylu olalýdan beri önündeki masada yan yatýrýlmýþ duran kýlýcýný öfkeyle þa
- Susun diye baðýrdý, ben bu baþkanlýk sandalyesinde oturuyorum ve burada kalacaðým. Kecske
kentinin Baþkaný: Sus! diye buyurduktan sonra kim aðzýný açabilirmiþ, görmek isterim.
O anda salona çöken korkunç sessizlik ancak mezarda olabilirdi.
- Kimmiþ bakayým o bana dilini uzatan divane? Kaftanýn sahici kaftan olmadýðýný bilseydim,
di öz babamý onunla göndermezdim. Bu anlaþýlmaz bir iþ. Tanrý Kecskemet kentine yeni bir çi
irmeyi dilemiþ, ama bundan sarsýlmamalýyýz, ne olursa olsun dümeni çeviren el duramaz. Onun
için üye Bay Kriston, siz hiç durmayýn ve Türklerin istedikleri haracý Talfaja'ya götürün k
imiz birken iki olmasýn.
Kriston hemen kalktý, fakat daha eþiðe varmadan kapý büyük bir gürültüyle açýldý ve içeriye
Yüzü beyaz zambak gibi aðarmýþtý, þaþkýn þaþkýn, sallanarak yürüyordu... Güzel gözlerinden
Baþkan kaþlarýný çatarak ona haykýrdý:
- Burada iþin ne senin? Git, evde aðla.
- Benim yerim burasý.
Kýz dizlerinin üstüne yýðýldý. Eteði tenteneli kýrmýzý fistaný, gelincik çiçeðinin yaprakla
aný bir hoþ eden güzel bacaklarý görünüverdi.
Olaj Bey'in yüzü güldü ve altýndaki iskemleye bir tekme atarak:
- Ýþte bu, bu! dedi. Mihaly Lestyak beyim, hele bir bak. Ýþte senin adýna karargaha gelen
bu kýzdý. Bu deðilse ben Kabe'ye hiç yüz sürmeyeyim.
Bay Porosznoki ile Bay Agoston gözlerini, þaþýrmýþ, kulaklarýna kadar kýzarmýþ Baþkana dikt
zayýf tarafý buydu; ondan sonra gücünü yitirmeye baþladý.
Czinna üzgün üzgün baþýný salladý:
- Seni hiç görmüþ deðilim, aðam.
Baþkan þükranla ona bakýyor, sanki "bir kez daha kurtardýn beni!" diyordu. Sonra diþlerinin
arasýndan kendi kendine fýsýldadý: "Her þey çöküyor, yýkýlýyor, iþler hep tersine gidiyor."
O zaman Szentesli Ferencz Balogh sordu:
- Ne istiyorsun, çocuðum?
Kýzýn göðsünden boðuk, bitkin bir hýçkýrýk koptu.
- Her þeye ben neden oldum. Suçlu benim!
Czegledli çörekçi de:
- Neymiþ senin suçun, a uslu bebek? diye sordu.
- Yabancý bir kentten Matyas Lestyak'a beþ bin altýna bizimkine benzer bir kaftan dikt
irmek için adamlar gelmiþti. Demir sandýðýn anahtarýný ona ben verdim.
Bu sözler üzerine salonu öfkeli, tehlike haber veren bir uðultu doldurdu. Baþkan soluk yüzü
vara doðru çevirmiþti. Böyle bir yýkýma hiç hazýrlanmýþ deðildi.
Porosznoki gürledi:
- Ne akla uyup da bu iþi iþledin? Açýkça içini dök, doðruluk suçu hafifletir.
Czinna elini göðsüne götürdü. Uzun, ipek kirpiklerini indirdi. Utancýndan yerin dibine geçe
ibi olmuþtu, fakat þu üzüntülü anýnda içindekini söylemek gerekti.
- Çünkü seviyorum, evet, ben Mihaly Lestyak'ý canýmdan daha çok, yurdumdan daha çok seviyor
Yaþlý adam, altýnlardan dört binini iki buçuk yýldýr yavuklusu olduðum oðlu beni alsýn diy
yýrmýþtý. Þimdiye kadar salt ikimizin de yoksul olmamýz yüzünden evlenemedik. Onun sözüne i
htarý kendisine verdim.
Soluk yüzüne kan gelmiþ, beyaz zambak yeniden, fakat ancak yarým dakikalýðýna, pembe gül ol
Bay Agoston telaþ içinde: "Bu nasýl iþ, bu nasýl iþ?" diye söyleniyordu, keþke ölünceye kad
a kalsaydým.
Porosznoki sabýrsýzlanarak:
- Peki, sonra? dedi.
Baþkan sandalyenin kenarýný sýký sýký tutuyordu; dünya onunla birlikte dönüyor, yazmanýn ka
k tutanak kâðýdýnýn üzerinde hýzla çoðalan tombul harfler ufacýk þeytanlar gibi gözünün önü
larýný kanatýrcasýna ýsýrýyor ve içinden: "Of, yalnýzca þimdi, daha bir yarým saat zayýflýk
yordu.
Czinna periþan, ölgün bir sesle yine söze baþladý:
- Sonra mý? Evet, sonra. Ne olmuþtu hele? (Eliyle mermer gibi düz alnýný oðuþturdu.) Evet s
a, geceleri Belediye'ye gidiyor, demir sandýktan kaftaný alýp eve getiriyor ve onun be
nzerini dikiyordu. Müþteriler bunu geçen gece alýp götürmüþlerdi.
Porosznoki:
- Anlaþýldý, diye homurdandý. Ýhtiyar, kendini beðenmiþ, iddiacý bir adamdý, ikisini bir sa
isini göstermek istedi. Bugün de kendi marifetinin etkisini görerek bunun zevkini sürmek
için gitmiþ olacak.
Szegedli Börcsök sordu:
- Peki, kimdi o kaftaný ýsmarlayanlar? (Ýçinden, yoksa bizimkiler miydi, diye düþünüyordu.)
- Bilmiyorum, dedi Czinna. Rahmetli de bilmiyordu. Çok gizli tuttular. Bana hep: U
zak bir kent, derdi.
Bay Agoston üzüntü içinde þu düþünceyi ortaya attý:
- O kenti öðrenmemiz gerek.
- Öðreneceðiz! dedi Baþkan dingin, tok bir sesle. (Bütün duruþma sýrasýnda ilk sözü bu olmu
Dinleyiciler yerinden Bay Permete acý acý söylendi:
- O sonraki iþ. Siz þimdi, elinizden geliyorsa, yargý verirken erkekliðinizi gösterin baka
lým.
Bay Permete'nin sözleri sanki onun damarlarýna dörtnala koþan taze kan vermiþti. Onu, Miha
ly Lestyak'ý erkekliðe çaðýrýyorlardý.
Gözlerinin içinde þimþekli kývýlcýmlar çaktý.
- Göstereceðim, dedi soðuk bir sertlikle ve cebinden mühürlü bir buyruk çýkardý.
Sonra ayaða kalkarak törenle okumaya baþladý:
- Biz Tanrýnýn izniyle Avusturya imparatoru Birinci Leopold... Sesi týkandý, hýrýltý gibi b
hal aldý; elleri titriyordu, havasýzlýktan çýrpýnarak buyruðu Agoston'a uzattý:
- Siz sürdürün! Sonra bitkin bir durumda:
- Ben de insaným yahu.
Fakat söylediðine hemen piþman olmuþ gibi Pintyö'ye seslendi:
- Pencereleri açmalý. Bozuk havadan üstüme... fenalýk geldi.
Bay Agoston bu sýrada hükümdarýn hýrsýzlýk ve hainlik suçlarýna karþý Kecskemet sýnýrlarý i
den ve Kecskemet Kent Meclisi'ne savaþ divaný yetkisi veren buyruðunu okudu.
- Þimdi oy vermeye baþlýyoruz.
Ýlk oy Porosznoki'nindi:
- Bu kýz kente hýyanet etmiþtir. Ben, satýrla baþýnýn uçurulmasýný isterim.
Ardýndan oy sýrasý kendine gelen Börcsök kýsaca:
- Satýr! dedi.
Molla çelebi þu düþünceyi ileri sürdü:
- Aþk yüzünden yapmýþ, suçsuzdur.
Sýra Ferenc Balogh'undu.
- Bu yüzden kente öldürücü bir tehlike geleceðini bilemezdi, dedi. Çile çýkarsýn!
Öyle sessizlik vardý ki, yüreklerin çarptýðý, pencereden giren bir kelebeðin kanat çýrpýþý
. Ýki oy ölüm istiyor, ikisi de cana kýymýyordu.
Sýra Szegedli çörekçiye gelmiþti. Uzun uzun düþündü; saçlarýnýn dibinden ter fýþkýrýyordu.
- Hafif bir hapis cezasý yeter! sözü çýkabildi.
Yürekleri kýzýn kurtulmasý için çarpan, o güzel beyaz boynun cellat satýrý altýna gelmesine
zý olmayanlar geniþ bir soluk aldýlar.
Arada daha Bay Agoston vardý. Onun sesi keskin bir ýslýk gibi çýktý:
- Ölüm!
Þimdi oylar yine denkti. Baþkan'ýn oyu yargýyý belli edecekti. Tüyler ürpertici bir durum!
Baþkan ayaða kalktý, þaþýlacak bir manevi güçle kendini toplamýþ gibiydi, endamlý yapýsýyla
u; istifini bozmadan, kýlýcýnýn yanýnda duran deðneði usulca eline alarak büktü.
Deðnek bir kez çatýrdadý: Kýrýlmýþtý.
- Ölüm! dedi açýk, herkesin duyabileceði bir sesle.
Kýz dehþet içinde gözlerini ona dikti ve yürek paralayýcý bir çýðlýkla olduðu yere yýðýldý.
Dinleyiciler arasýndan, birbirine karýþan yaþa ve ah sesleri duyuldu.
Kecskemetliler aralarýnda: "Yine de büyük adam!" diye fýsýldaþýyorlardý.
Molla Çelebi:
- Kötü adam! diye homurdandý.
Lestyak bütün bunlara hiç aldýrýþ etmedi, Baþkanlýk masasýný býraktý, artýk onun bir þeyle
p sevgilisinin yanýna eðildi ve onu kaldýrýrken kulaðýna:
- Korkma, kurtarýrým seni! diye fýsýldadý.
Bay Permete yanýndakilere yavaþça: "Ýki yüreði var bu adamýn!" diyordu.
O iki yürekli adam güvenli, erkekçe adýmlarla, sanki hiçbir þey geçmemiþ gibi salondan çýký
ti ve o baþsýz gövdeyle bir odaya kapanarak onunla saatlerce þu yolda konuþtu:
- Ne diye yaptýn bunu, niye yaptýn? Kendine de ettin, bana da, ona da, görüyorsun. Kötü ada
deðildin sen, biliyorum... Seni kahramanlýðýn öldürdü, bu Macar canavarýný sende zorla uya
buymuþ alnýnýn yazýsý! O zavallý kýzý da yýkýma sürükledin, bari bunu yapmasaydýn. Onun zay
onu keþfettin. Her þey altüst oldu. Bak, nasýl periþaným... O kimsesiz kýzýn, o hazinenin d
bilemedim... Onu avuttum, kendimi büyüklük düþlerine kaptýrdým... bak ne hale getirdiler b
.
Sözlerini bitirdikten sonra öteki odaya geçerek seledeki altýnlarý arayýp buldu.
- Al kýzým, Erzsi, götür þunu bahçeye, orada halka saçýver bunlarý.
Gözleri aðlamaktan þiþmiþ kýz þaþkýn þaþkýn baktý, sonra yine kentin güçlü Baþkanýnýn sözün
lu yola, hendeklere, çalýlarýn arasýna saçtý.
Baþkan oradan gelip geçenlerin altýnlarý nasýl kapýþtýklarýný, nasýl itiþip kakýþtýklarýný
tti.
Fakat Erzsi döndüðü vakit orada deðildi. Hiçbir yerde yoktu. Ne zaman gittiðini nereye gitt
kimse görmemiþti. Kecskemet'te onunla bir daha konuþan olmadý.
*
Czinna'nýn ölüm cezasý dört gün sonraya býrakýlmýþtý. Üç gün çile çýkarmýþ, dibinde iki bal
ece gündüz yakarmýþtý.
O vakte kadar her þey hazýrlanmýþtý. Dülgerler Belediye Konaðý'nýn yeþil kapýsýnýn karþýsýn
yakýn ilgi gösteren Bay Pal Fekete, Gülek'teki celladý kendisi gidip getirmiþti. (Üyelerin
aþka iþleri vardý. Kecskemet gölcüklerinde kancalý sýrýklarla, kaybolan baþkaný aratýyorlar
Sonunda dördüncü gün -Aziz Nicolaus Kilisesi'nin kulesinden dokuz borusu çalýnýrken- birikm
lk arasýnda büyük bir kaynaþma oldu. Ölüm çaný çalmýþtý, Czinna þimdi ölüm yerine götürülüy
aþaðý örttüðü bayaðý bir beyaz entari vardý.
Celladýn satýrýna engel olacak olan bu saç berber Gazsi Szekeres'e iþ çýkarmýþtý; verilen b
ne elindeki makasla hemen hükümlünün yanýna koþtu ve güzelim saçý dibinden kýrpýverdi.
Derken Ferencz Kriston bir iskemlenin üstüne çýkarak ölüm kararýný okudu.
Sonra Papaz Bruno, kýzý elinden tutup idam sehpasýna çýkardý. Cellat, bir elinde geniþ aðýz
e beyaz bir örtüyle orada duruyordu, onunla kýzýn gözleri baðlanacaktý. Bayan Pal Nagy:
- Bakmaya korkuyorum, diyerek gözlerini kapadý.
Gerzson Zeke:
- Yazýk bunun ölümüne, ne de güzel! diye acý acý söylendi.
Fabian teyze çevreye anlatmaya çalýþýyordu:
Bir saniye, bir gelinlik kýz daha eksilecek.
Þom aðýzlý Janos Szomor bu söze karþý:
- Onlarý eksiltmek zor! dedi.
Ýstvan Toth bilgiç bilgiç anlatýyordu:
- Ben çok kelle uçurulduðunu görmüþümdür ama, bunun kadar dokunaklýsýný hiç görmedim. Bir k
mýþ göz yok. Yaþlý Bürü de, haftasý oluyor Szabadka'ya mýzýka çalmaya gitti. Ýkincisi, insa
hiçbir yandan af mendilinin sallanmasýný bekleyemez; üçüncüsü...
Gerisini anlatmaya vakti olmadý, Czegled sokaðýndan yana koca bir toz koptu, babayiðit K
urucz atlýlarý büyük bir savaþ patýrtýsýyla yalýn kýlýç daraðacýna doðru akýn ettiler. Önde
tulgalarýnýn siperi yüzlerine indirilmiþ birkaç kiþi vardý.
Ayaktakýmý kalabalýk:
- Düþman, düþman! diye çýðlýklar kopararak rasgele çevreye daðýlýverdi.
Büyük bir telaþ, bir kargaþalýktýr koptu. Bruno Baba kürsüden atladý ve diþleri birbirine ç
lediye Konaðý'na koþtu:
- Bu gelen Csuda olacak! Beni almaya geldi. Götürüyorlar beni, götürüyorlar!
Üyeler de kaçýþtýlar. Celladýn satýrý elinden düþtü ve o da sývýþtý.
Bunlar hep bir göz açýp kapama içinde olup bitmiþti.
Tulgalý yiðitlerden biri ölüm peykesine atýný sürerek korkudan titreyen Czinna'yý bir tüy g
rin üstüne kaldýrdý.
Yolunu kesen olmadý, ne istediðini kimse sormadý, o da kimseden izin istemedi.
Küçük çete yan sokaklardan birine saparak geldiði gibi, atlarýný dörtnala sürerek gitti.
Neden sonra, her çeþitten, her sýnýftan, ürkmüþ insanlar yavaþ yavaþ ortaya çýktýlar.
Üyeler yalnýzca Czinna'yý götürdüler, baþka kimseye dokunmadýlar diye sevindiler.
Celladýn suratý ekþidi. O kadar uzak yoldan geldikten sonra, doðrusu ona þimdi bir iþ verme
ilerdi.
Olayý bahçe çitleri, odun yýðýnlarý ardýndan seyretmiþ olan birçoklarý, atýný daraðacýna sü
y Lestyak'tan baþkasý olmadýðýna yemin billah ediyorlardý. Boyundan, devinimlerinden, parla
kestane rengi gözlerinden tanýmýþlardý. Üyeler onu gölcüklerin durgun sularý içinde boþuna
Sözüne inanýlýr kadýnlardan olan Bayan Janos Deak atlý yiðidin kucaðýnda giderken Czinna'ný
- Bir daha saçým uzayýncaya kadar bekleyecek misin? diye sorduðunu, onun da açýk, uzaktan d
yulabilecek bir sesle:
- Hayýr Czinna, hayýr, beklemem, dediðini duymuþtu.
................................
Böyle mi olmuþtu, baþka türlü mü, orasýný Tanrý bilir, fakat o günden sonra artýk Mihaly Le
aha ölüler arasýnda aramadýlar, bir gün dipdiri dönüp gelmesini beklediler.
Lestyak'ýn ortadan kayboluþu nedensiz deðildi, Kurucz çeteleriyle kaftaný aramaya gitmiþ,ya
uklusunu da götürmüþtü, bunda ne vardý? Pek iyi etmiþti. Göreceksiniz, günün birinde, altýn
atýnýn üstünde, sýrtýnda kaftanla çýkýp gelecektir.
Evet, günün birinde, Kecskemet büyük bir tehlike karþýsýnda kaldýðý bir gün, o gelecek, baþ
sine oturacak ve düþmanlar arasýna þimþek gibi düþecekti.
Beklediler, çok beklediler. Bir zamanlar kaftanýn peþinden koþuþan küçükler bile çoktan öld
torunlar onu hâlâ bekliyorlardý.

YAZARIN SON SÖZÜ


Öyküyü tamamlamak için onu aþýrý bir ilgiyle izleyen ve bazý dönüm noktalarýnda bana mektup
Dur, yahu bozacaksýn!" diye dikkatimi çeken okurlarýma burada birkaç söz söylemek gereksiz
lmayacaktýr.
Bunlardan çoðu, Olaj Bey'in katýna Mihaly Lestyak'ýn yerine Czinna'nýn niçin gittiðini sora
, "buna ne gerek vardý?" dediler.
Bazýsý da terzinin kaftaný yabancýlara vermesine kadar sabýrla bekledikten sonra Kecskemet
'in düþeceði tehlikeye akýllarý kesince, canlarý sýkýlarak: "Ne yapýyorsun Tanrý aþkýna?" d
Doðrusunu söylemek gerekirse, ben belki elimde bulunan birkaç satýrlýk tarih verintisine f
azla baðlý kalmýþýmdýr. Böyle yapmasaydým öykü gerçekten daha düzgün, daha derli toplu, ne
k bakýmýndan daha yetkin olabilirdi.
Fakat kronikanýn kýsa kaydýna ne derece baðlý kalmýþ olsam da öyküyü Kecskemet kentinin geç
kalma bir tarih epizodu olarak göstermek istemedim, çünkü bunda asýl olan öyküdür ve masal
ih olaylarý, onu yalnýzca renk olarak çerçevelemektedir. Ben bu renkleri kaftan olayýnýn ge
zamanýn yüz yýl öncesinden yüz yýl sonrasýndan, bile bile toplayýp bir araya getirdim, kim
de renkleri kaftana yaklaþtýrdým, kimi yerde de kaftaný renklere götürdüm.
Bu öykü canlý ve dokunaklý olmak bakýmýndan gerçekten bir deðer taþýyorsa, bu ancak, çok sý
kent yaþamýnýn tablosu olmasýndandýr.
Ama bu bakýmdan yargý verecek olan sizlersiniz...
Kaftana gelince; Kecskemet kenti onu uzun zaman her yanda, fakat boþ yere aratýp tar
attý.
Sonunda, artýk hemen tümüyle unutulup gitmiþti ki, ansýzýn ortaya çýktý.
Ýçinde bulunduðumuz yüzyýlýn ilk yarýsýnda, Samuel Literati Nemes adlý bir garip antikacý b
mýþ. Kent kent dolaþýr, antikalar alýr satarmýþ.
Þimdiki antikacýlara bakýnca talihi daha açýk bir adam olmalýydý ki, aradýðýný bulurmuþ. He
edeceðini aklý kestiði bir þey olursa, ne yapar yapar, ele geçirirmiþ. Söz gelimi:
"Bir zamanlar II.Bela'dan kalma bir yüzük olacaktý" diye, Kesmark'ta bir laf geçti mi, b
ir hafta sonra Samuel Literati Nemes onu Rimaszombat dolaylarýnda yerden kazar çýkarýrmýþ.
Kecskemet'te büyülü kaftan lakýrdýsý böyle kulaðýna çalýnmýþ olacaktý. Nitekim çok geçmeden
zlerini ele geçirmiþti. Bunu hemen, büyük telaþ ve farfarayla Kecskemet'e götürdü. Ünlü kon
iki yüz yýllýk bir göçten sonra yurduna dönmüþtü.
Belediye Baþkaný ile üyeler kaftaný inceden inceye gözden geçirdiler. (Ne yapalým, Bay Poro
oki yahut Bay Kriston yaþamýyorlardý ki, kaftaný tanýyabilsinler!) Son fiyatýný sordular, s
a baþlarýný kaþýyarak mýrýn kýrýn ettiler.
O zaman bilgin sordu:
- Siz ne veriyorsunuz, bir de onu duyalým. Belediyeciler danýþma odasýna çekildiler. Sonun
da Baþkan, sözleri diþlerinin arasýnda birer birer býrakarak:
- Sana bir þey diyeyim mi, Bay Samuel Literati? Bunun hepsi iyi, hoþ, ama bu kaftanl
a þimdi kimi korkutacaðýz? Bunun için Türk gerek, Bay Literati, Türk gerek, ya!
Fakat Türkü Bay Literati de yerde kazýp çýkaramazdý. Kaftan böylece onun üzerinde kaldý git
C
Aydýnlanma Kitaplýðý
DÜNYA KLASÝKLERÝ DÝZÝSÝ
Yayýnlanan Kitaplar:
1- Sokrates'in Savunmasý (Platon)
2- Devlet Adamý (Platon)
3- Candide (Voltaire)
4- Atinalýlarýn Devleti (Aristoteles)
5- Top Oynayan Kedi Maðazasý (Balzac)
6- Devlet I-II (Platon)
7- Devlet III-IV (Platon)
8- Yüzbaþýnýn Kýzý (Puþkin)
9- Philebos (Platon)
10- Ýtalya Hikâyeleri I (Stendhal)
11- Ýtalya Hikâyeleri II (Stendhal)
12- Yaþlýlýk/Dostluk (Cicero)
13- Masallar (Aisopos)
14- Pazartesi Öyküleri I (Alphonse Daudet)
15- Pazartesi Öyküleri II (Alphonse Daudet)
16- Rönesans (Jules Michelet)
17- Dr. Jekyll ve Mr. Hyde (Robert L. Stevenson)
18- Alice Harikalar Ülkesinde (Lewis Carroll)
19- Yöntem Üzerine Konuþma (Descartes)
20- Gýlgamýþ Destaný
21- Martý/Viþne Bahçesi (Çehov)
22- Gulliver Cüceler Ülkesinde (Jonathan Swift)
23- Totem ve Tabu I (Sigmund Freud)
24- Totem ve Tabu II (Sigmund Freud)
25- Deðiþen Kafalar (Thomas Mann)
26- Çin Öyküleri (Anonim)
27- Gulliver Devler Ülkesinde (Jonathan Swift)
28- Þiirler (Safo)
29- Üç Öykü (Gogol)
30- Mozart Prag Yolunda (Eduard Mörike)
31- Masallar I (Jacob ve Wilhelm Grimm)
32- Þeytanlý Göl (George Sand)
33- Çocukluk (Lev Tolstoy)
34- Tefeci Gobseck/Üç Öykü (Balzac)
35- Masallar II (Jacob ve W. Grimm)
36- Michael Kohlhaas (H. Von Kleist)
37- Yýkýntýlar I (Volney)
38- Yýkýntýlar II (Volney)
39- Pierre ve Jean (Maupassant)
40- Paul ve Virginie (Bernardin de Saint-Pierre)
41- Metafizik Üzerine Konuþma (Leibniz)
42- Ývan Ývanoviç ile Ývan Nikiforoviç'in Öyküsü (Gogol)
43- Haksýz Yönetime Karþý / Tembellik Hakký
(Henry D. Thoreau / Paul Lafargue)
44- Sadýk-Safdil (Voltaire)
45- Yunus Emre I (Ýlhan Baþgöz)
46- Yunus Emre II (Ýlhan Baþgöz)
47- Yunus Emre III (Ýlhan Baþgöz)
48- Tours Papazý (H. de Balzac)
49- Bizans (Ferenc Herczeg)
50- Erzurum Yolculuðu /Byelkin'in Öyküleri (Puþkin)
51- Macbeth (Shakespeare)
52- Genç Werther'in Acýlarý (Goethe)
53- Yeraltýndan Notlar (Fiyodor Dostoyevski)
54- Pâl Sokaðý'nýn Çocuklarý (Ferenc Molnar)
55- Yalnýz Gezerin Düþlemleri (J. J. Rousseau)
56- Yaþamlar (Plutarkhos)
57- Öyküler I (Oscar Wilde)
58- Öyküler II (Oscar Wilde)
59- Yeniyetmelik (Lev Tolstoy)
60- Beyaz Geceler/Uysal Kýz (Fiyodor Dostoyevski)
61- Dr. Faustus (Christopher Marlow)
62- Faust (Goethe)
63- Yazlýk Dönüþü (Goldoni)
64- Karac'oðlan I (Ýlhan Baþgöz)
65- Karac'oðlan II (Ýlhan Baþgöz)
66- Bilinmeyen Baþyapýt / Kýrmýzý Han (Balzac)
67- Sevil Berberi (Beaumarchais)
68- Ankara Anýtý (Augustus)
69- Peter Schlemihl (Adelbert von Chamisso)
70- Yeni Atlantis (Bacon)
71- Knulp (Hermann Hesse)
72- Gençlik I (Lev Tolstoy)
73- Gençlik II (Lev Tolstoy)
74- Sezar ve Kleopatra (George Bernard Shaw)
75- Kýr Atlý (Theodor Storm)
76- Mektuplar (Platon)
77- Bayazýt (Racine)
78- Tula Teyze (Miguel de Unamuno)
79- Fýçýdan Öyküler (Storm)
80- Apartman I (Zola)
81- Apartman II (Zola)
82- Apartman III (Zola)
83- Yol Arkadaþým - Öyküler (Maksim Gorki)
84. Bartleby (Herman Melville)
85. Bozkýrda Bir Kral Lear (Turgenyev)
86. Son Ýbni Sirac'ýn Serüvenleri (Chateaubriand)
87. Korkunç Bir Gece / Öyküler (Anton Çehov)
88. Yahudiler (Gotthold Ephraim Lessing)
89. Benito Cereno (Herman Melville)
Okurlarýmýz, eksik kitaplarýný Cumhuriyet Kitap
Kulübü'nden saðlayabilirler.
C
Aydýnlanma Kitaplýðý
DÜNYA KLASÝKLERÝ DÝZÝSÝ
Çýkacak Kitaplar:
c Alacakaranlýkta-Tonio Kröger (T.Mann)
c Felsefenin Ýlkeleri (Descartes)
c Aktörlük Hakkýnda Aykýrý Düþünceler (Diderot)
c Üç Kýsa Oyun (Pirandello)
c Marie Grubbe I (Jacobsen)
c Marie Grubbe II (Jacobsen)
c Hastalýk Hastasý (Moliére)
c Taras Bulba (Gogol)
c Gülme (Bergson)

You might also like