You are on page 1of 74

ÎSMET bozdað:. 1932 Bursa. Araþtýrmacý, yazar.

Daha çok yakýn tarihle ilgili araþtýrmalarý


serleri: "Baþvekilim Adnan Menderes" (1968 Celâl Bayar ile beraber), -Bir Çaðýn Perde Arka
(1976), "Demokrat Parti ve Ötekiler" (1978), Kemal Tahir'in Sohbetleri" (1080), "Üçüncü Çö
(1983), "Ýþte Japon Modeli" (1985).
Ayrýca "Pekin'de Gömülen Marksizm" adlý bir çalýþmasýný bitirmek üzere. "Günümüze Aykýrý D
düþünülen, konulan itibariyle hayli ilginç olacaðýný sandýðýmýz bir eserin de üzerinde çal
ABDÜLHAMÝD'ÝN
HATIRA
DEFTERÝ
Hazýrlayan: Ýsmet Bozdað
PINAR YAYINLARI
Beyazsaray No.: 31
Beyazýt / Ýstanbul
Tel: 528 40 03
Altýncý Basým: Þubat 1985
Dizgi - Baský: Dizerfconca Matbaasý
Cilt: Zafer Matbaasý
Kapak: Endülüs. Grafik
Kapak Baský: Temel Matbaasý
ÝÇÝNDEKÝLER
ÖNSÖZ / 7
YENÝ DEVLET TAKVÝMÝ / 9
Þehzadelik Günleri / 10, Edebiyatçýlarýn Deðil Edepsizlerin Düþmanýydým / 13, Mithat Paþa
esinde / 21, Mithat Paþa'nýn ölümünde Parmaðým Yok / 22, Sultan Abdülaziz Öldürülmüþtür /
ri / 31, Siyasette Taviz Zorunludur / 32, Sait ve Kâmil Paþalar / 33, Daha Kuvvetli B
ir Rusya Doðabilir / 36, Mithat Paþa Ýngilizlere Güveniyor / 39, Sadrazam Ordu Mevcudunu
ilmiyor / 41, Konsolosluða Sýðýnan Vezir / 45, Namýk Kemal / 47, Kýzýl Hayvan / 53, Ermeni
lesi / 55, Jön Türk - Ermeni iþbirliði / 59, Ýngiliz Aldatmacasý / 77, Akýllan Fikirleri P
de / 79, Osmanlý Devleti'nde istihbarat / 81, Hep Akýllý insan Aradým / 83, Ermeni Kundakç
rýný Alkýþlayan Münevverlerimiz / 86, Doksanüç Muharebesini Tarih Þaþýrmadan Yazacaktýr / 9
e ikilik / 95, Tarih Deðil Hatalar Tekerrür Ediyor / 99, 31 Mart Hadisesi / 102, Yanlýþta
Yanlýþa / 111, Padiþah, Tarih ve Allah Huzurunda Hesap Verir / 112, Kaçmaya Tenezzül Etme
dim / 115, Selanik'te ilk Günler / 121, Padiþah'ýn Þahsî Serveti Alýnýyor / 126, Demek Devl
Yoktu / 137, Balkan Savaþý Günleri / 148, Buradan Benim Cenazem Gider / 151, Talât Paþa'ný
iyareti / 155, Enver Paþa Kýlýcýný Çýkarmýþtý / 160.
HATIRALAR NASIL BULUNDU / 165 BELGELER VE RESÝMLER / 185
SUNUÞ
II. Abdülhamid Han, Osmanlý sultanlarý içerisinde kuþkusuz en çok tartýþýlaný. Osmanlý tari
n ve zorlu bir döneminde tahta çýkan Sultan II. Abdülhamid, þahsî özelliklerinden çok, dev
eydana gelen oldukça önemli siyasî-sosyal geliþmeler karþýsýndaki tutumuyla yerilmekte ya
kte-dir. Hakan'ýn þahsýyla ilgili ithamlarý ve bunlara karþý yapýlan savunmalarý önemsiz bu
ve kulak ardý edebiliriz. Ama otuzüç yýllýk muazzam bir tarih dilimini kapsayan ve siyasî
ntrikalarla beraber Batýlý düþünce akýmlarýnýn da alabildiðine hýz kazandýðý, buna karþýlý
m tezlerinin boy gösterdiði, Batýlý devletlerin siyasî ve psikolojik baskýlarýnýn doruk nok
ulaþtýðý bir dönemi, "II. Abdülhamid dönemi"ni dikkate almamak mümkün müdür? Tanzimat'la ba
le alevlenen ve nihayet Cum-huriyet'le devam eden "Batýlýlaþma" sürecinin, genelde aydýnla
tarafýndan çok dikkatli bir biçimde deðerlendirilmesi gerektiði itiraz kabul etmez bir ha
ikat olsa gerektir. Günümüzdeki kültürel ve siyasal geliþmelerin temelleri hiç þüphesiz ya
zde aranmalýdýr. Bu yüzden Abdülhamid devri özel bir önem tanýmaktadýr.
Kitap bir "Abdülhamid savunmasý" olarak deðerlendiril -memelidir. Hakan'ýn anlattýklarý, ye
yer, kendisine yapýlan ithamlara cevap niteliði taþýyorsa da; bu anýlar bizce, daha çok ya
tarihimizin önemli olaylarýna ýþýk tutmasý açýsýndan kýymet arzetmektedir. Anýlar, yalnýz
rý için deðil, günümüzü anlamak ve geçirmekte olduðumuz sosyo-kül-türel deðiþmelerin dinami
eyen aydýnlarýmýz içinde paha biçilmez bir malzeme niteliði taþýmaktadýr.
Bu arada çok önemli gördüðümüz bir hususu okuyucularýmýza hatýrlatmayý gerekli görüyoruz:
id, hatýralarýnýn bir yerinde, dikkatli okuyucularýmýzýn gözünden kaçmayacaðýna emin olduðu
ndirme yapmaktadýr; Cemaleddin Afganî hakkýnda... Bilindiði gibi Afganî iki kez Ýstanbul'a
lmiþ ve bir süre kalmýþtýr. Zamanýn Þeyhülis-lâm'ý ve bazý din adamlarý ile arasýnda geçen
tsýz ve nahoþ olmuþtur. Yazýktýr ki, 19. yüzyýlýn ikinci yarýsýndaki Islâmî hareketlerin p
sirleri olan Afgani ülkemizde yanlýþ anlaþýlmýþtýr, istisna kabul edilebilecek birkaç kiþin
olumsuz imaj, Ab-dülhamid'den Þeyhülislâm'a kadar pek çok insan üzerinde hakim olmuþtur. A
Mehmet Akif ve benzeri birkaç kiþi, O'nu hararetle müdafaa etmiþler ve Afganî'yi lâyýk old
evkiye oturtmaya çalýþmýþlardýr. Sýrât-ý Müstakimin 91. sayýsýnda, Akif onun hakkýnda þunla
"Bugün Mýsýr ülkesinde islam adýna mücadele eden ne kadar insan varsa, bütün bu kýymetli i
emaleddin Afga-nî'nin yetiþtirdiði kiþilerdir...
"Merhumu ne Afganistan'da, ne Hindistan'da, ne Avrupa da ve ne de Osmanlý topraðýnda r
ahat býrakmadýlar. Hiç bir yerde onu rahat ettirmediler. Cemaleddin, islâm dininden biraz
taviz verse idi, Ýslâm için mücadele etmekten biraz olsun vazgeçse idi, dünyanýn her taraf
itibar ve makam bulurdu. Debdebe ve þatafat içinde yaþardý. Fakat o bütün mansýblara ulaþma
iliyetinde olduðu halde, islâm konusunda tavizsiz olduðu için, bunlarýn hepsinden mahrum bý
akýlmýþ bir büyük insandýr. Hiç kimsenin dayanamayacaðý hakaretlere ve taarruzlara kendi i
rþý koydu. Kâmil, üstün kelimesinin ihtiva ettiði manaya göre o bir yaþayan sehid idi..."
Sultan Abdülhamid'in Afganî ile ilgili ifadeleri, bizce, içerisinde bulunduðu konum ve þar
lar açýsýndan deðerlendirilmelidir. Bilindiði gibi Afganî "saltanat" anlayýþýna karþýdýr v
had-ý islâm"a bir engel olarak görmektedir. Sultan Abdülhamid ise "Pan-Ýslâmizm"i savunmak
beraber saltanat makamýnýn sahibidir. Hakan'ýn, Ýngilizler'in Hilafeti yýkma çabalarýyla
n düþünceleri arasýnda bir paralellik
(l) Modernleþmek mi, islâmlaþmak mý? M. Akif Ersoy. îhya yy. 1983-Ýst.
görmesi, olaylarý çok yönlü deðerlendirmek ve her türlü ihtimali hesaba katmak alýþk
aklansa gerektir.
Ayrýca þunu belirtmekte yarar var. Abdülhamid dönemine iliþkin sayýlan çok olmasa da, hatý
kitaplar yayýnlandý. Bunlardan bilhassa, belli aralýklarla birkaç kez Ab-" dülhamid'in sa
razamlýðýný yapmýþ "Sait Paþa'nýn Anýlarýnýn(2) bu kitap açýsýndan bir ayrý önemi var. Olay
mesi ve bu olaylara iliþkin deðerlendirme tarzlarýnýn ve davranýþlanýn açýkça görülebilmesi
'nýn Aný-larý'nýn da bu eserle beraber okunmasýnda yarar olduðu kanaatýndayýz.
Sonuç olarak tekrar belirtelim ki, bu anýlar, tarihçiler, araþtýrmacýlar ve aydýnlar için
zemedir. Bu deðerli belgeler, Osmanlý tarihinin son yüzyýlýnýn daha objektif ve daha gerçe
þekilde incelenmesine yardýmcý olacaktýr kanaatindeyiz.
PINAR YAYINLARI
(2) Sadrazam Said Paþa, Anýlar. Haz. Þemsettin Kutlu, Hür. yy. 1977 - Ýstanbul.
YENÝ DEVLET TAKVÝMÝ
l.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Sonradan Batý takvimi benimsenmemiþ olsaydý, bugün yeni bir yýlýmýz baþlardý. (1) Bizim ik
iz var : biri, DÝN'in ki, Muharrem'Ie, öteki DEVLETÝN ki, Mart ile girer.
(1) Osmanlý Devletinde Tanzimattan beri kullanýlmakta olan Rûmî takvimde yýlbaþý, l Mart'd
ien takviminin, müslümanla-rýn kullandýðý Hicri takvime uygulanmasýyla yapýlan Rûmî takvim
nmakta olduðumuz Gregorien takvimden 13 gün geridir. 1917 yýlýnda Hükümet bu farký kaldýrma
emiþ ve Rûmî tarihle 8 Þubat 1332 de, 5 maddelik bir kanun çýkarýlmýþtýr. Kanunun 1. ci mad
:
"1332 senesi Þubatýnýn 16. cý günü, 1333 senesi Martýnýn birinci günü sayýlacaktýr."
Bundan sonra yýlbaþýmýz "Kânunsâni" olacak. Bilmem, ilgili Daireler, Bakanlar Kurulu, Mille
vekilleri, Senato ve muh terem biraderim hazretleri" (2) "Kânunsâni" deyimiyle yeni
Bir yýla girmenin, biraz manâsýz, biraz gülünç olacaðýný dü-þündüler mi?...
Bir yýl, Kânunun (birinci) sinde bitiyor, ardýndan ge-çen yýl da (ikincisi) adile besmele ç
kip buyuruyor. Batý tak-viminin benimsenmesine karþý olduðum sanýlmasýn; tersine, uygun bul
uðum içindir 'ki þu birkaç satýrý yazdým. Bir yenik eksik olursa, yararý da eksik olur. Umu
i, zaman bunu da düzeltsin.
Þehzadelik Günleri
2.Mart.1333 (1917)
Dün yaptýðým bu yorum, bugün beni biraz düþündürdü, Þimdiye kadar sigara dumanlan arasýnda
imin bazý hatýralarýný yazmaktaki ihmalime nerdeyse piþman oldum ve üzüldüm. Uzun bir hayat
zun bir hü-kümdarlýk çaðý geçirdim. Hatýralarým, yalnýz benim deðil, biraz tarihin ve özell
ir.
Ben Saltanatta iken, düzgün bir tahsile ve okumaya va-
Yýlbaþý da l Kânunsâni (l Ocak) olarak benimsenmiþ, ancak bütçe yýlýnýn baþlangýç tarihi, e
olarak býrakýl -mýþtý.
Abdülhamidin sözünü ettiði ve biraz da mizaha aldýðý deði-þiklik iþte bu deðiþikliktir. Çün
nci Kanunla bitiyor, ikinci yýl "ikinci Kânun" la baþlýyor. Sonradan Birinci Kânun, ikinci
Kânun" deyimleri kaldýrýlarak bu aylar, "Aralýk ve Ocak" olarak adlandýrýldýktan, yeni kuþa
bu ince mizahýn zevkine varmalarý güçleþmiþtir. (2) Sultan Mehmet Reþat.
kil bulamýyordum. Þehzadeliðim de büyük kardeþim gibi, hiçbir þeye aldýrýþ etmezlik içinde
Büyük kardeþim hazretlerinin çevresini alan edebiyatçýlar ile, sonra beni yeren yazýlar ya
r, Sultan Murad'ý bilgin, þair, yurtsever saðlam bir kiþi olarak halka tanýtmak ve sevdirm
ek isterlerdi. Oysa Rahmetli'nin bilginliði, olgunluðu þöyle dursun, yazýsý ve imlâsý bile
adrazam Fuat Paþa (3) tedavi için Nis'e giderken, gelini Nimet hanýma yazdýðý bir tezkerey
zaman görmüþ ve bir suretini çýkarmýþtým. Rahmetli kardeþim Fuat Paþadan pek çok korkard
bey" olan Ziya Paþa'nýn, "Veraset-i Seniyye" (4) mevzuunda broþür olarak yayýnladýðý mektup
ep olmuþtu. Ziya Bey'in Fuat Paþa'ya hýncý vardý. Güya, rahmetli Amcama (5) Fuat Paþayý Sad
yapmasýný o salýk vermiþ de, Paþa Sadrazam olunca onun isteklerini yerine getirmemiþ!
Veliahd Murat Efendî'nin Mektubu
Ben, Ziya Bey'i o zaman da sevmezdim, "Ziya Paþa" olduktan sonra da... Çünkü zekâsýný iyil
çok hýncý olan kimselere karþý kullanýr, hýrslý ve intikam peþinden koþan bir adamdý, Ýþte
) hevesile Veliaht Mu-rad Efendi'nin Fuat Paþa ailesine yazdýðý mektup olduðu gibi þudur :
"Ýffetlû Hanýmefendi, Peder-i vâlâlarý Paþa Hazretlerinin nâmizaç olduklarý ve tebdil-i ab
a gelecek
Tanzimat döneminin ünlü sadrâzamlarýndan Keçecizâde
Mehmet Fuat Paþa. (1815 - 1869)
Ziya Paþanýn Âli Paþayý Mýsýr'da saltanat þeklini deðiþtir
mesi yüzünden eleþtiren düzyazý eseri: "Veraset-i Saltanat-ý Se-
niyye." (1868)
Sultan Abdülâziz.
(3) hafta zarfýnda Avrupa'ya azimet buyuracaklarý reside-i câ-mia-i teessüfümüz oldu. C
nab-ý hak ve feyyaz-ý mutlak, ka-riben kesb-i afiyet ihsan (6) buyursun. Doðrusu þu hâle,
aþýrý derecede maðmum ve mükedder olduk. Ve þafi-i (7) hakikî olan cenab-ý perverdigârdan þ
ihsan buyurmasý da'vatýný an hulusulbâl yad-ü tezkâr eyledik. Her halde hýfz-ý hüdâda bulu
enna-yý hulusveriyedir. (8)
Merhum, bu tezkereyi yazarken ben yanýndaydým, önce uzun, uzun müsveddesini yaptý. Sonra d
ikkatle ve aðýr, aðýr temize çekti. (9)
Ben Selânik'e gittikten ve bu deðiþikliðin getirdiði bezginlik iki üç ay içinde silindikte
, düzenli olarak okumaya baþladým. Edebiyat ile Tarih en sevdiðim bilgi dallarý idi. Ben s
ltanatdan uzak kaldýðým bu günlerde yalnýz dinlenmeyi deðil, þan ve þerefimin de büyük bir
ugün, Allah'a þükür, fikrimi oldukça düzgün bir üslup içinde ifade edebiliyorum. Fransýzca'
k dolgunluðu ile birçok kelime bilirdim. Selânik'in uzun günlerinde bu dili, düzenli olar
nmeðe çalýþtým. Þimdi okudu-
Abdülhamid tarafýndan metinde yanlýþlýklarý belirtilmek
için altlan çizilen sözcük ve deyimler siyah dizilmiþtir.
Eski harflerle imlâsý yanlýþ yazýlmýþtýr.
Metinde bu kelimenin altýnda 2 çizgi vardýr.
Mektup, bu hâlile de anlaþýlacaðý gibi, Fuat Paþa'nýn has
talýðý yüzünden Avrupa'ya gitmesi üzerine, Sultan Murad tara
fýndan kaleme alýnmýþ bir hatýr mektubudur. Mektupta, Paþa'nýn
hastalýðý yüzünden Avrupa'ya gideceðini üzüntü ile haber aldý
ðýný yazýyor, o günün diliyle Paþaya Allah'dan saðlýklar diliyor.
Bu birkaç satýrlýk mektupta Abdûlhamid bazý sözcüklerin yanlýþ
yazýlmasýný, bazýlarýnýn da yanlýþ kullanýlmasýný ele almakta ve
Sultan Murad'ýn da pek öyle bilgili, þair, edebiyatçý olmadýðýný
anlatmaya çalýþmaktadýr. Çünkü baþka annelerden doðan bu iki
kardeþ, oldum olasý birbirleriyle geçinememiþ, birbirlerini kýskan-
maþlardýr.
(6) ðum gazete ve kitaplarý, lügat yardýmý ile, fakat kolaylýkla anlýyorum.
Ben Edebiyatçýlarýn Deðil, Edepsizlerin Düþmanýyým.
Ah... Beni edebiyata düþman sanýr ve böyle gösterirlerdi. Hayýr!.. Ben edebiyatýn deðil, e
iðin, edebiyatçýlarýn deðil, edebsizlerin düþmaný idim.
Ziya Bey'i Vezirlik ve Valilikle Ýstanbul'dan uzaklaþtýrmaya beni iten kuvvet, efkâr-ý umu
iye deðil, onun bilgisine ve olgunluðuna olan saygýmdý. Mithat Paþa, bilgisi ve olgunluðu
halka daha müessir olduðu halde, onu Avrupa'ya sürdüðüm zaman, kaç adam sesini çýkardý?..
Ben edebiyata düþman olsaydým. Kemal Bey'e (Namýk Kemal) öldüðü güne kadar kesemden aylýk v
oðlunu saray hizmetine almazdým. (10) Ben edebiyata düþman olsaydým, Ekrem ve Ebüzziya bey
in nazlarýný çekmezdim. Ben edebiyata düþman olsaydým, Abdülhak Hamit Bey'i dolgun aylýkla
at yaþatmaktan baþka, ara sýra borçlarýný da vermek gibi hayýrhaklýklarda bulunmazdým. Ben
a ve tarih bilimine düþman olsaydým, bir ara tacýmla, tahtýmla uðraþmak istemiþ olan Murad
(Mizancý Murad) her münasebetsizliðine katlanarak, istifa ettiði halde etmemiþ kabul eder
k devlet hizmetinde kalmasýna razý olmazdým! Hayýr, tekrar ederim ki ben, edebiyatçýlarýn
ve þefkatli bir dostu idim. Eðer onlara düþman olsaydým, benim de sokak ortalarýnda edebiy
muharrir öldürecek adamlarým yok deðildi!...
(10) Ali Ekrem Bolayýr (1867 - 1937) babasý sürgüne gönderildikten sonra Mabeyn Kâtibi
rak saraya alýnmýþtýr. (1888)
"Ben Yangýn Býrakmýþým!"
3.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Bu sabah, Musahibim söyledi : Kadýköy vapurunun yan þamatalarýndan birinde dört-beþ efendi,
yecanlý bir sohbete koyulmuþlar : Ýçlerinden biri, günün bütün yoksulluðunu ve hayat güçl
an da Hükümeti sorumlu tutuyormuþ. Ama sarý býyýklý birisi bu tenkitleri yapana kaþlarýný
bir tutum ve dil ile :
Bu yangýný Abdülhamid býraktý. Mithat Paþa'yý attýktan ve öldürdükten sonra, tuttuðu yol
uydu demiþ ve bu sözü söyleyen de Selânikli Doktor Nazým Bey'miþ... Bunu musahibim merak e
n soruþturarak öðrenmiþ...
Doktor Nazým Bey'in adým yirmi yýldanberi sýk sýk iþitir-dim. Öncüleri, Ahmet Rýza Bey'le b
aleyhimde çalýþtý. "Ýttihat ve Terakki" nin koyu taraftarlarýndan olduðunu, kimseyi beðen
mseyle hoþ geçinmez bir adem diye tanýndýðýný söylerlerdi. Bana karþý olanlarýn hayatlarým
i köþemden arasýra izlerdim. Doktor Nazým Bey'in, mesleði olan doktorlukla uðraþacaðý yerde
ka ile, ama karmakarýþýk bir politika ile uðraþýp didindiðini bilirdim. Yalnýz övülecek bir
lar; kendi adýna hýrsý olmamakla, hiçbir memuriyet kabul etmemekle, arkadaþlarý arasýnda m
z bir vatansevermiþ!
Soyumdan getirerek taþýdýðým unvandan (Sultan) bile adýmý tecrit etmeðe kendisinde yetki g
or Nazým Bey'in þahsýma deðil, Kadýköy vapurunun yan kamarasýndan hakkýmda bir kere daha s
bu aþaðýlýk hicviyeyi burada mevzubahs edeceðim.
Abdülhamid bir yangýn mý býraktý acaba?.. Ve Ab-
dülhamid'in devrine baðlanan üç yüz senelik kopuþmalar döneminden gelen kundaklar var mýyd
ydu?... Bunun münakaþa yeri burasý deðildir, tarihtir; Doktor Nazým Beyle, fikir yoldaþlarý
a bir gün içine girecekleri Tarih!...
Ben 1324 (1908) yýlýnýn Temmuzunda Hükümeti bu mücahitlere, 1325 (1909) Nisanýnda da salta
etlû biraderim hazretlerine teslim ettim. Benim zamanýmda hududumuz, Ýþkodra'dan Basra Kör
ezi'ne, Karadeniz'den Afrika'nýn kum çöllerine uzanýrdý. "Almanac de Gotha"nýn 1908 yýlýnda
naný ile bugün çýkaný karþýlaþtýrýlýrsa, benden sonra gelenlere yangýn deðil, büyük bir ül
ve bir ordu býrakmýþ olduðum anlaþýlýr.
Ben Ödedim, Onlar Borçlandý.
Þöyle böyle on yýl oldu. Yani, sürdüðüm padiþahlýðýn üç-de biri... Eserlerimin üç'de deðil
iler mi?... Hükümdarlýk makamýna geldiðim zaman, üç yüz milyon liraya yaklaþan dýþ borçlarý
e birçok ayaklanmalarýn gerektirdiði masraflarý karþýladýktan sonra otuz milyona indirme
. (11) Yani, onda birine!. Nazmý Bey'le arkadaþlarý ise, benim býraktýðým otuz milyon borc
güne kadar dört yüz milyona çýkardýlar... Yâni, on üç katýna... Demek benden sonrakiler, S
mýnýn güç ve kuvvetini yürüten yalnýz biraderim olmadýðý için benden sonrakiler diyorum y
ak konusunda büyük bir marifet ve muvaffakiyet göstermiþlerdir.
Ben, hangi þartlar içinde ve nasýl bir zamanda padiþah oldum?... Bunu hatýrlatmak isterim.
Bosna-Hersek ayaklan-
(11) Bugünkü paramýzla borcumuz 7 tirilyon 800 milyar Türk lirasý veya takriben 26 mily
ar Amerikan dolan kadardýr.
mýþ, Karadað ordumuzu sarmýþ ve yenmiþ, Sýrbistan düzenli ve tehlikeli bir kuvvetle ülkemiz
Bu bâdire-lerden o müthiþ Rus muharebesi doðdu. (12) Bu savaþý doðuran iç ve dýþ olaylar be
nat günlerimin iþi deðil.. Ben ki padiþahýn ardarda hâl'inden, 93 günlük bir hükümet buh-ra
ir saltanat boþluðundan sonra padiþah olmuþtum. Millet, rüþtünü, erginliðini iddia ediyord
Kamuoyunun güvenini elinde tutan Mithat Paþayý hemen Sadârete getirdim. Rusya'nýn ileri sür
tekleri veya Rusya ile savaþý göze alýp almamayý yine millete býrakmýþtým. Bunu konuþup ta
lan "Meclis-i Umu-mi"ye de milletin o kadar güvendiði Mithat Paþa baþkanlýk etti.
(Ben Ne Þahýs Olarak, Ne Makam Olarak Sorumluyum."
Öyleyse, 93 Savaþý ile bunun getirdiði bütün sonuçlardan ben ne þahýs olarak, ne makam olar
mluyum.
Harbin idaresine gelince : O zaman tayin edip hizmet verdiðim kumandanlar, Osmanlý t
arihinin yalnýz o döneminde deðil, ondan önce ve ondan sonraki dönemlerinde de esi-ne seyr
k rastlanan kumandanlardý. Ulaþým araçlarýnýn ek-sikliði, Rumelindeki müslüman halkýn dýþýn
rýn taa Edirne vilâyetinin içine kadar bulaþan ayaklanma ateþleri, hep benim zamanýmda ve b
nim yüzümden oluþmuþ uðursuzluklar ve felâketler sýrasýnda gösterilmek istenirse, tarihin i
adaletine dokunulmuþ olur.
O savaþýn sürüklediði felâketler altýnda ezilenlerin yar-
(12) 1877 Osmanlý-Rus Savaþý. Bizde buna "93 Harbi. (1293) denir.
dýmýna yetiþtim. O göçmen dindaþlarý kondurmak ve yaþatmak için mümkün olan her þeyi yaptý
as'a, Halep'e kadar bir uçtan bir uca göçmen köyleri kurdum. Bunlarýn bir çoðundaki camile
asraflarýný, ulu Allahýn bana emanet buyurduðu kullarýna acizane bir yadigâr olmak üzere, k
i kesemden verdim.
"Millî Ticaret" adý altýnda üç-beþ kiþiyi patlayýncaya dek doyurmak için halkýn midelerine
okmalara kadar el uzatmak, böyle dar ve bahtsýz günlerde deðil, en geniþ ve rahat zamanlar
da bile hatýrýmdan geçmedi. Aklýmdan hiç çýkmayan þeyler, bu Allah kullarýnýn yiyeceði, içe
caðý idi. Bunlarý, kendimi savunmak için söylemiyorum; çünkü yerime geçenler beni o ka'dar
ar, temize çýkardýlar ki, dinime ve devletime getirdikleri felâketin hatýrasý olmasaydý, k
erine bunun için teþekkür bile ederdim.
Ben, sayýp döktüðüm bu küçük hizmetlerimle iftihar etmeye de kendimde hak bulmuyorum; çünk
emdi. Bugün üzgün ve piþman olarak görüyorum ve yaþarsam ilerde kendi kalemimle enine boyu
iraf edeceðim ki, benim de birçok kusurlarým vardýr.
Haydi, o yurtsever Doktor Nazým Bey'e hak vererek kendisi ile birlikte ilân edeyim ki
:
Bu yangýný Abdülhamid býraktý!...
Ama o haksever doktor da eðer mert bir insansa saklamasýn ki, o yangýný güya söndürmek içi
ler su yerine petrol kullandýlar!
Yaþlýlýk, daha fazla yazmama engel olacak; yoruldum. Mithat Paþa için de söyleyecek sözleri
ar. Vaktim olur ve Allah da isterse yarýn bu konuyu ele alacaðým.
Mithat Paþa
4.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Hatýrýmda kaldýðýna göre, cennetmekân pederimin (13) son Veziri Mithat Paþa'dýr. Son Veziri
bile, son ve-zirlerindendir. Amcam merhumun maiyetinde Avrupa'dan dönerken Mithat
Paþa'nýn Tuna vilâyetindeki bayýndýrlýðý ve devlet düzeni hepimizin takdirini kazanmýþ ve
düðü bayýndýrlýða hayran olan amcam, Tuna vilâyetine girer girmez hayýr-dualarla hatýrlamýþ
Paþanýn "Þura-yý Devlet" baþkanlýðýna getirilmesi, ona Sadrazamlýk yolunu açmak içindi. Fak
bdülâziz, Âli Paþa'yý incitmek istemediði ve Avrupa dönüþünde bu duygusu daha da güçlendiði
ra-yý Dev-let'de, yâni Ýstanbul'da çokça duramadý.
Cennetmekân amcam, pek vakur bir hükümdardý Âli Pa-þa'yý böylece arkalamasýnda, öyle sanýyo
lyon'un da etkisinin payý vardý. Fakat rahmetli, böyle bir etki altýnda olduðunu kimseye b
elli etmezdi.
Bir gün Âli Paþa Sultan Aziz'e gelerek Baðdat vilâyetinin olaðanüstü önem kazandýðýný ve Þ
em Þahý'nýn "Atebâtý" (14) ziyaret vesilesi ile oralara seyahat edeceðinin söylenti halind
aþtýðýný anlatarak Vali Nakittin Paþa'nýn idaresine güvenmediðini söyledikten sonra, kendi
lâyete memur edilmesini arz etti.
Âli Paþa, Padiþah'ýn kendisini Ýstanbul'dan uzaklaþtýr-mayacaðýndan emindi. Nitekim düþündü
e : "O halde Reis Paþa kullarýndan uygun bir Vali bu-
(13) Sultan Abdülmecid.
(14) "Atebat-ý aliyye> Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimizin
meþhed-i mukaddesleri mânasýna gelir.
lamýyorum." dedi. Mithat Paþa da böylece Baðdad Valisi oldu.
"Mithat Paþa'nýn Politikasý Hatalý Ýdi."
Baðdad vilâyetinin sýnýrý o zaman pek geniþti. Mithat Paþa, sanýrým üç seneden fazla Baðda
i iyi idare ettiðini, ve bazý bayýndýrlýk ve düzenlemelerde baþarý kazandýðýný iþitiyorduk.
mek istemediði bu vilâyetten Mithat Paþa'nýn ayrýlýrken çok üzgün olduðunu da iþittik. Mith
'dan kaldýrmak, Âli Paþa'nýn yerine Sadrâzam olan Mahmut Nedim Paþa'nýn hatasý idi. Çünkü,
n Ali Paþa'nýn bile çekindiði bir adam, Mahmut Nedim Paþa için tehlikeli bir muhalif olabil
rdi; nitekim öyle oldu. Mithat Paþa, tayin edildiði Edirne vilâyetine gitmeden, bir yolun
bularak kendisini huzura kabul ettirmiþ ve Mahmut Nedim Paþayý düþürerek yerine geçmiþtir
Mithat Paþa iyi bir Vali idi, fakat yürüttüðü politika hatalý idi. O zaman padiþahýn ve vü
i olan adamlarla sýk sýk buluþur ve bir þark padiþahýný deðil, en meþrutiyetçi hükümdarlarý
davranýþ ve konuþmalar, Sadrâzamýn aðzýndan ve konaðýndan duyulurdu.
Sultan Abdülâziz'i tahttan indirmek fikri, ilk önce Hüseyin Avni Paþa'da doðdu. Sebebi de
iþah'ýn daha önce kendisini Ýsparta'ya sürmesiydi. Amcam merhum, aðýr baþlý ve herkesi de k
gibi eli ve yüreði açýk zannedecek kadar insanlara güvenliydi. Hüseyin Avni Paþa gibi kinc
adamý hem baðýþladý, hem de Seraskerliðe getirdi, Ýþte amcam, bu hatasýna kurban gitmiþtir
"Hâl' Ýþine Girmiþ Kimseye Güvenilmez."
Mithat Paþa, hâl' iþine karýþmakla, idare adamý olmaktan çýkarak ihtilâlciler sýnýfýna geç
' iþine karýþmýþ bir adama güven duyamaz. Meðer ki, hâl' edilen hükümdar, yerine geçenin ca
Ve dünyada hiçbir ihtilalci görülmemiþtir ki, yýkmakta gösterdiði baþarýyý, yapmakta da gö
...
Ben tahta çýktýðým zaman, Sadrazam Mithat Paþa deðildi. Kamuoyu'nun kendisine eðilimi ve g
asý, durumun da olaðanüstü tehlike ve nezaket taþýmasý nedenile, hemen kendisini Sadrazaml
dim.
Þunu temin ederim ki, Mithat Paþa idareli ve tedbirli bir Sadrâzam olsaydý, hiç olmazsa Ru
s Muharebesinin sonuna kadar sadaretde kalýrdý. (15) Halbuki ilk günden baþlayarak bana
bir âmir, bir vasî kesildi. Üstelik tutumu da meþrutiyetten çok, despotluða yakýndý. Mitha
yi tanýyanlar, re'yinde ve tutumunda ne kadar müstebit olduðunu saklamazlar. Tuna vilâyet
ndenberi en aziz ahbablarýndan bulunan ve Mahkeme-i temyizin birinci reisi iken Mit
hat Paþa'ya olan sevgisi nedeni ile taþralarda ömrünü yitirmeðe razý olan Ramiz Molla'nýn B
merkez niyabeti sýrasýnda Vilâyet idare Meclisinde bir mesele konuþulurken : "Bu esasen
Mithat Paþa'nýn Tuna Valisi iken düþünmüþ olduðu bir þeydir. Paþa hürriyeti yalnýz kendi
i; bunun dýþýnda müstebidin müstebidi idi." der.
Mithat Paþa'ya görmeden âþýk olanlardan birinin bu söz pek gönlüne dokunur ve elinde olmada
kýrgýnlýk gösterir. Ramiz Molla, bu öfkenin farkýna vararak Meclis daðýldýktan sonra o z
zun, beyaz sakalýný eline alarak :
Bak oðlum, ben bu sakalý yalnýz yýllarýn zahmeti ile
(15) 1877 Osmanlý - Rus Savaþý.
deðil, bir parça da Mithat Paþanýn yüzünden çektiðim gurbet mihneti ile aðarttým. Þimdi se
u sözü, ben Paþanýn yüzüne karþý da kaç defa söylemiþimdir. Ben, þunun bunun hatýrýna uyara
konuþan bir adamým.
demiþ olduðunu Ramiz Molla'nýn ölümünden sonra, o çevre insanlarýndan biri, bir gün bana h
.
O Ýþret Gecesinde
Mithat Paþa'nýn ikinci Sadâretinde Kanun-ý Esasî (Anayasa) hakkýndaki "Hatt-ý hümâyûn" ben
çýkarýldý. Bilindiði gibi bu hattým okunduktan sonra, akþam olunca Mithat Paþa'nýn konað
O zamanýn hür-riyetsever þairleri, edebiyatçýlarý hep beraber, o gece devlet iþleri konuþu
yerde, iþaret iþleri konuþulur. Mithat Paþa, taa gençliðindenberi sarhoþluðu ile ünlüydü.
"Kanun-i Esasî" ilânýnýn verdiði zevke, içkinin verdiði sarhoþluk da eklenince, yemekten ka
n, düþmemesi için iki koluna girerler. Elini yýkarken dili dolaþa, dolaþa eniþtesi Tosun Pa
:
E, Paþa!.. Bundan sonra beni kim yerimden atabi
lir?... Söyle bakayým Paþa!.. Ben bu sefer kaç yýl Sadarette
kalacaðým?..
demiþ. Tosun Paþa da :
Bu gidiþle bir hafta bile kalamazsýn!...
diyerek ve âdeta sürükleyerek harem dairesine götürmüþ. Ben bu olayý o gece haber almýþtým
Mithat Paþa'nýn deðerini inkâr etmem. Çalýþkan, namuslu bir Vali idi. Fakat meziyetleri kad
noksanlarý da vardýr. Hele politikada, zamanýn gerektirdiklerini, Safvet ve Ethem paþal
ar ölçüsünde anlamazdý.
Tuna Valisi iken, Bulgarca'nýn Bulgar okullarýnda okun-
masýný hem teþvik etmiþ, hem arkalamýþ. Bunun aðýr sonuçlarýný hatýrlatanlara da : "Hangi
sun, tek okusunlar" diye sözüm ona parlak bir gerekçeyle direndiðini herkes bilir.
Sultan Abdülâziz'in þehadeti meselesi, derece derece yargý kurullarýndan geçmiþ bir iþti.
idam kararýný hafifletmekten baþka bir þey yapmadým. Eðer gayritabiî bir ecelle ölmüþse, be
parmaðým yoktur.
Ölümünden aþaðý yukarý on yýl sonra, Avrupa'da basýlmýþ türkçe bir kitapta, nasýl öldürüld
isimler açýklanýyor. Bu kitabýn yazdýklarý doðru ise, suçu iþleyenler arasýnda bana nisbeti
selerin bulunmamasý da gösterir ki, o meselede benim ilgim yoktur.
"Mithat Paþa'nýn Ölümünde Parmaðým Yok..."
Bu bir gerçektir ki, Mithat Paþa'dan her zaman çekindim. Fakat o kadar ünlü bir insaný h
hkemeden idamýna hükmolunduðu bir zamanda bile mahkeme kararýný icra ettirmeyecek kadar
umaya lâyýk görmüþken, sonra niçin ve ne menfaat umarak öldürteyim?.. Düþmanýmý þehitler sý
enfaatime elbette aykýrý olurdu.
Haydi, beni karalayan bu iftirayý olmuþ sayarak olduðu gibi ve tamamen kabul edelim. S
ize kaç Halife göstereyim ki, çekindiði veya çekiþtiði kimseleri bir anda yok etmiþlerdir,
felerinin en büyüklerinden biri olan Halife Abbas, Mansur'a, Devaniki hanedanýnýn velini
meti olan Ebu Müslim-i Horasanî'yi idam ettirmedi mi?.. (16) Harun-ül Re-
(16) Abûl Abbas'a Ebû Müslimin yok edilmesini ötedenberi salýk veren al-Mansur, bu emeline
Rûmiye kasabasýnda muvaffak oldu. (13 Þubat 755)
þid'in, o kadar sevdiði Cafer-i Bermekî'yi idam etmekle kalmayýp akrabasýna ettiði zulüm,
Mithat Paþa'ya davranýþýmdan daha mý hafiftir?
Özellikle ben, Mithat Paþa'nýn umulabilecek saldýrýsýna ki meydan bulsaydý, umduðum baþým
alnýz ihtiyat tedbiri almakla yetindim. Adamlarýna hiç dokunmadým ve ailesine musta'fi ma
aþlar verdirdim. Yetiþtirdiði vezirlerden Abdurrahman ve Halil Rýfat Paþalar gibi iþe ya r
nlarý, taa Sadaret makamýn kadar çýkardým. Ve Müþir Þakir Paþa ve Raif Paþa gibi devlet ada
li iþlerde ve mevkilerde kullandým. Fatih Sultan Mehmet'in, Halil Paþa gibi, Varna zaf
erinin kazanýlmasýna sebeb olmuþ deðerli bir Sadrâzamý idam edivermesi, bir halde sadece Ru
larý direnmeye teþvik hainliðini yaptýðýný gösteren mektup efsanesine dayalý bir iþlem deð
Sokullu Mehmet Paþa'nýn þehadetinde Üçüncü Murad'ýn ilgili olmadýðý iddia olunabilir mi?..
tafa Paþa hadisesinde ceddim Sultan Mahmut hazretleri, Paþa'ya hay-rihahlýk gösterdi mi?
..
O kadar uzaklara gidip de tarihten örnekler aramaya gerek yok. Dört yýl önce Takvim-i Ve
kayi'de okumuþtum; Mahmut Þevket Paþa'nýn öldürüleceði yer ve saat, hükümetçe daha önceden
ca bir Sadrâzam ve Harbiye Nazýrý, güpe gündüz ve Harbiye Nezareti'nin önünde bir yaveri il
likte parça parça ediliyor ve on yedi kurþun atýlýyor da, yine bir polis, bir jandarma eri
meydana çýkmýyor. Otomobille kaçamayan bir topal olmasaydý, belki olayýn suçlularý da koll
murlarý gibi ortaya çýkmazdý!...
Boþ Bir Meþrutiyet Hayranlýðý
Mithat Paþa meselesinde bu kadar direniþim, bu ismin hayatýma bir leke gibi sürülmek isten
ilmesindeki genel inad-dan çok üzüldüðüm ve nefret ettiðim içindir.
Diyorlar ki, bizde Kanun-i Esasî'yi kuran Mithat Paþa-
dýr.Gerçekten öteden beri meþrutiyet yanlýsýydý. Ama adýný, bazý kitaplarda övgüsünü duyma
arlýk... Mithat Paþa, Meþrutiyet idaresinin Avrupa'da saðlamýþ olduðu faydalarý yalnýz gör
ayýndýrlýðýn öteki sebebleri ve tesirlerini incelememiþti. Solfato, her hastalýða, her bün
dýðý gibi, Meþrutiyet yönetiminin de her millete, her ulusal bünyeye yaramayacaðýný sanýrým
faydalý olamýyacaðým sanýrdým, simdi ise, zararlý olduðu kanýsýndayým.
Mithat Paþa, Kanun-i Esasî'nin mutlaka ilân edilmesini teklif ettiði zaman, hiçbir devleti
n Kanun-i Esasî'sini incelememiþ ve bu konuda temelli bir bilgi edinmemiþti. Akýl hocasý,
dyan Efendi idi. Odyan Efendi ise, o zaman bile bizde önemli bir hukukçu deðildi. Hele
memleketi, hiç tanýmazdý. Sanýrým ki bu anlayýþ kýtlýðý yüzünden Mithat Paþa ile "Taif" k
er gitti.
93 de (1877) Ziya Paþalar, Kemal Bey'ler, Abidin Paþa'lar Kanun-u Esasî layihasýný hazýrla
a çalýþtýklarý gibi; sýr kâtibim Sait Paþa ve o sýrada müþir olan Mekâtib-i Har-biyye Nazýr
r lâyiha düzenleyip sundular. Ama bu kiþilerin hiçbiri arasýnda fikir birliði yoktu. Kemal
y bu konuda, hem Mithat Paþa'ya, hem de kendi arkadaþlarý ile Sait Paþa'ya karþý idi. Bana
irmiye yakýn arîza verdiler. Yýldýz Sarayý'ndan Harbiye Nezareti'ne aktarýlan evrak arasýn
klýdýr. Bu kâðýtlarýn, tarihî olmaktan öte bir deðerleri olmadýðý için, yaðma edilmemiþ, ya
yým.
Þunu da söyleyeyim, o zaman aydýnlar arasýnda Kanun-i Esasî'ye karþý olanlar, tarafdar olan
dan çoktu. Ethem Paþa (17), Safvet Paþa (18) ve öteki vezir ve tanýnmýþ devlet
(17) Abdülhamid'in babasý Sultan Mecid'e ders vermiþ, Fran
sa'da okumuþ bir Sadrâzamdýr. Oðullan ressam Hamdi bey, mü
ze müdürü Halil bey tanýnmýþ deðerli .kimselerdir,
(18) Mehmet Esat Safvet Paþa (1814 -1883) Hariciye Nâzýn ve Sadrâzam oldu.
adamlarý, bir millete hazýrlanmadan bir kalemde tam bir hürriyet verilmesine karþý idiler.
Hattâ, Tunuslu Hayrettin Paþa gibi sözünü esirgemez bir vezir bile Sadrâzam'ken bana bir
: "Eclâfý (19) kanun ile silâhlandýrmadan önce, birçok düþünmek gerekir," demiþti. Bu deyi
ayrettin Paþa'nýndýr.
"Mithat", "Deva-i Devlet" Demekti..
Fakat ben o zamanki ceryanýn önüne geçemezdim. "Mademki millet, kendi mukadderatýný bir de
ndisi idare etmek tecrübesinde bulunmak istiyor, Milletin istediði olsun" dedim. Ve
eldeki lâyihalar arasýnda Mithat Paþanýnkini küçük bir düzeltme ile onaylayarak bilinen Hat
ayûn'u çýkardým.
Mithat Paþa'nýn lâyihasýný öncelikle kabul etmek zorundaydým. Çünkü, "Mithat" adýnýn ebced
-i devlet" (20) olduðunu keþf ve ilân etmiþ olan hasta bir halka, yine onun hazýrladýðý de
ek zorunluydu... Baþka türlü susturamazdým.
Rusya muharebesini Mithat Paþa hazýrlamýþ t ve Millet Meclisi harbin cereyanýna tanýk ve gö
mci olmuþken, sonunda her felâket ve uðursuzluðu, özellikle benim sýrtýma yýkmak bile iste
Hâlâ bu direnmeler ve saldýrýlar öteden beri sürüp gidiyor.
Açýk alýnla iddia ve belgelerle ispat ederim ki, millet, "Ayastafanos Muahedenamesi"ni
imzaladý. Bense, "Berlin
Eclâf: Baldýrý çýplak, edebsiz takýmý anlamýna gelir.
"Deva-i devlet" ve "mithat" kelimelerindeki harflerin, eb
cet hesabý ile, her iki kelimede 452 rakamýný tespit etmesine iþa
ret edilmek isteniyor.
(19) Kongresinin kararlarýný ortaya koydum. Ben harbin millet için bir âfet olduðunu, t
ahta çýktýðým günden, indiðim güne kadar, dikkatimden hiçbir zaman uzak tutmadým. "Filibe V
aþsýz geçirdiðim için uzaktan yakýndan ne kadar söze geldim. Yunan'la savaþý kabul ederken
düþünmüþtüm ki, bu gerekli ve haklý endiþeleri bile, aleyhimde bulunanlar, türlü türlü biç
k telli pullu yalanlar ortaya çýkardýlar.
Bu dünya savaþýna (21) girip girmemeyi çok düþünür, hele yeneceðine yüzdeyüz inanmadan tara
at etmezdim. Bence, bir millet için âfetlerin en büyüðü savaþtýr. Zaferle sona erenleri b
ti bitirir, yorar.
"Beni Övdüler, Onu Yerdiler."
Mithat Paþa Sadaretinde milletin kendisini sevdiðine o kadar inanmýþtý ki, azlettiðim anda
bir ihtilâl çýkarak benim hâl' ve belki de Mam edileceðimi bile saklamaya gerek görmezdi.
lbuki, ben onu Avrupa'ya uzaklaþtýrdýðým zaman, hiç kimse aðzýný açmadýðý gibi, birçok vezi
amlarý beni kutlamýþlar, þairler, bana övgüler, ona yergiler yazarak, gazetelerle, kitaplar
a bunlarý yayýnlamýþlardý. Hattâ o kimseler arasýnda Gazi Ahmet Muhtar Paþa, bu olayla ilg
macerayý, sonradan yayýnladýðý "Hâtýrat"da da otuz bu kadar yýl sonra itiraf ediyor (22)
Mithat Paþa'nýn saflýðýna ölçü olmasaydý, þu meseleyi burada açýklamayý gerekli görmezdim.
ermiþ olan bir velinimetin, henüz eserinin mürekkebi kurumadan sadâretten ve memleket
zaklaþtýrýlmasýna halkýnýn sustuðu, aydýnýnýn teþekkür ettiði bir milletin Meþru-
Birinci Dünya Savaþý (1914 - 1918).
Sergûzeþt-i hayatým.
(21) tiyet Ýdaresine ne kadar lâyýk olduðunu ben söylemek istemem. Beni Ýstibdat îdares
en büyük taraftarý ve dünyanýn en büyük müstebidi ilân edenler, hakikati hiç olmazsa be
kten sonra itiraf etsinler ve onlar da benden el çeksinler.
Mithat Paþa'yý niçin yargýlattýðýmý ve mahkûm ettirmiþ olduðumu da ikide birde beni suçlama
ar.
Sultan Abdülaziz Öldürülmüþtür.
Ortada, uydurulmamýþ, herkesin bildiði, belli bir olay vardý ki o da rahmetli amcamýn kanlý
idi. Sultan Ab-dülâziz intihar mý etti, yoksa onu þehit mi ettiler?...
Ben hâlâ o inançtayým ki Aziz amcam intihar etmiþ deðil, öldürülmüþtür. Önce, doktor rapor
idir ki dünyanýn her yerinde en büyük týp bilginleri tarafýndan tartýþýlabilir.
intihara kalkýþan bir kimse, iki kolunun damarlarýný birden nasýl kesebilir?. Bunu daha o
aman, doktorlar ortaya koymuþ, yazarlar kitaplarýna geçirmiþti.
Ahmet Mithat Efendi merhumun "Üss-i inkýlâp"ýndaki þüpheli satýrlar, Mithat Paþa'nýn mahke
de, mahkûmiyetinden de önce basýlmýþ ve yayýnlanmýþtý; hem de dört yýl önce... Ahmet Mitha
aþanýn düþmaný deðil, yetiþtirmesi, yakýný idi.
Mahkeme, açýk yapýldý. Muhakeme usulleri dýþýna çýkýl-mamýþtýr. Tanýklardan baþka, bazý suç
Cinayet ve temyiz mahkemelerinin bu kadar önemli bir davada hak ve adaletten uzakl
aþacak kadar vicdansýz ve pervasýz üyeleri ve kurullarý bulunduðunu ileri sürmek, içlerin
Paþa'nýn da bulunduðu bütün milleti aþaðýlamaktýr!
Adalet mercilerinden geçmiþ olan bir hükmü, bir de vezirler, devlet adamlarý ve din bilgin
erinden kurulu bir fev-
kalâde Heyet'e inceleterek fikirlerini istedim. Hiç kimseyi madde ve manâ olarak baskýya
almamýþ olduðum da içlerinden bazýlarýnýn, büyük bir özgürlükle fikirlerini söylemiþ olm
kat olunursa, bunlarýn arasýnda þahsýma bile söz dokunduranlar oldu. Böyle olduðu halde, t
n oylar, hüküm giyenlerden yana bir çoðunluk saðlayamamýþtý. Ben bu konuda mahkemelerden d
rler, devlet adamlarý, din bilginlerinden kurulu fevkalâde Heyet'den de insaflý kalara
k hükümlülerin hayatlarýna merhamet ettim : idam hükmü hiçbiri hakkýnda uygulanmadý.
Þimdi, mahkeme kararýndan da, doktor raporundan da daha kuvvetli bir akýl delilini de
ben öne süreyim : Sultan Azizi hâl' etmek fikri, en önce Serasker Hüseyin Avni Pa-þa'ya gel
iþti. Mithat Paþa ile bu iþe karýþmýþ öteki devlet adamlarý, olaya âdeta sürüklenerek karýþ
Hüseyin Avni Paþa
Serasker'i, padiþaha düþman eden sebeb, bir aralýk rütbe ve niþanlan alýnarak memleketi ola
arta'ya sürülmüþ olmasýdýr. Kinci Hüseyin Avni Paþa bunu unutmadý; ve eline geçen ilk fýrsa
aldý. Ýsraflar, falanlar hep be-hânedir. (Martin-i Hanri) tüfeklerinin satýn alýnmasý sýra
in Avni Paþa, hazine zararý karþýsýnda köpüren titiz bir kiþi olmadýðýný âleme göstermiþti!
Ama Hüseyin Avni Paþa kinci olduðu kadar ihtiyatlýydý. Sultan Aziz, intihar etmek deðil, ya
ak, ve kendisinin aranacaðý bir günü görmek isterdi. Topkapý'dan Sultan Murad'a gönderdiði
ektup da bunu ispatlar. Hâl' edilmiþ hiçbir hükümdar yoktur ki, halkýn kendisini nedametle
ramakta olduðunu görüp iþitmeden ölmeyi istesin.
Sultan Murad'ýn hastalýðý daha ilk gün, biat töreni sýrasýnda hissedilmiþ ve görülmüþtü. S
afil av-
lanmýþtý ama, kendisinden yana olanlar pek çoktu. Kýsa bir süre içinde, Abdülâziz'in lehind
mdan büyük tepki doðacaðýný kurnaz Serasker hâl' sýrasýnda gördü. Tehlikeyi ne suretle olu
dýrmak, onun için bir zorunluktu. Ýþte Sultan Aziz'in þehadet sebebi budur! (23)
Amcam Abdülâziz'in kendisini öldürmeyip "öldürüldüðü" böylece tahakkuk ettikten sonra, mahk
masum bulunup bulunmadýðý ikinci derecede kalýr.
(Bu satýrlarý yazdýktan sonra hatýrýma geldi, unutmamak için kaydediyorum. Hüseyin Avni ve
hat paþalarla, ken-dilerile iþbirliði yapmýþ arkadaþlarý Beþiktaþ'taki" "Muvak-kithane"de,
Okulu öðrencilerinin geliþini heyecanla beklerken, belirli saatin gelip geçmiþ olduðunu sa
arak, "Ah, Süleyman Paþa, bizi ele verdi, hiyanet etti." diye birbirlerile konuþmuþlardý.
Bu olay, hiç kimsenin inkâr edemiyeceði bir gerçektir.)
Evet, mahkûmlar arasýnda masum bulunup bulunmadýðý meselesi, suçun yaratýlmadýðý, hükmün zo
-
(23) Abdülhamit ve Murad birbirlerini hiç sevmezlerdi. Abdül-
hamid'in hâl' edilmesinden sonra tahta çýkan kardeþi Sultan Reþat, Mâbeyn Baþkâtibi Ali Fu
ldi'ye þu olayý anlatarak bu düþmanlýklarýn Sarayda nasýl kullanýldýðýný açýklamýþtýr.
"Bir gün Þehzade Abdülhamid Efendi ile beraber, Sultan Aziz'in huzuruna çýktýk. Hamit efend
, büyük birader Murad efendinin Sultan Aziz'i ne suretle fasl-u mezemmet (arkasýndan k
onuþmak) etmekte olduðunu nakletti. O da bana: "Sen de iþittin mi?" diye sordu. Ben cev
aben "Biraderin aðzýndan efendimizin senasýndan baþka birþey iþitmedim, dedim. Dýþarý çýký
i: "Tu senin suratýna, beni rezil ettin" dedi.
Bir gün de Murad'ýn dairesine gittiðimde kendisini Sultan Aziz hakkýnda pek hiddetli bir
halde gördüm; yanýnda duran hançeri göstererek: "Bir gün gidip þu hançerle o koca karnýný
dedi. Ben de "Pek iyi edersin birader, sen onu öldürürsün, kýsas olarak seni de öldürürler
efendi tahta çýkar. Bu suretle sevmediðin Hamit efendiye hizmet etmiþ olursun" dedim.
duktan sonra, ikinci derecede kalýr. Yanlýþ varsa, hâkimlerine aittir.
Mithat ve Mahmut Paþalarýn bir gece, adlan belli subaylar ve askerler tarafýndan Taif k
alesindeki mahpeslerin-de boðulmuþ olduklarýný iddia ediyorlar. Doðru olsa bile, bu iþe ben
ne katýldým, ne de rýzam vardýr. Hatýrýma gelen bir olayý buraya olduðu gibi aktarmak, tari
tarihle birlikte ileri sürdüklerimi aydýnlatmak ve pekiþtirmek isterim.
Þerif Abdülmuttalibin ihbarý
Hükümlüler Taife gönderildiði zaman Mekke Emiri, Þerif Abdülmuttalip idi; ve Þerifin, Amcam
ne karýþmýþ olanlara karþý açýk bir düþmanlýðý vardý. Ayaklarýna zincir vurduðunu iþitmiþ v
kendisine hemen emretmiþtim.
Þerif Abdülmuttalip bilindiði gibi, Hicaz Valisi ve Komutam Osman Paþa tarafýndan tutuklan
rak Emir'likten azl edildi. Þerif o zaman bana yazdýðý dilekçede "Mithat ve Mahmut paþalar
kaçýrmak için bazý yabancýlar tarafýndan giriþimler olduðunu, kendisinin bu giriþimleri ö
baþýna gelenlerin de bundan ileri geldiðini" söylüyordu. Þerif Abdülmuttalib'in hiçbir sözü
ranýþýna inanmazdým. Bununla birlikte, iddiasý, dikkate alýnmayacak kadar önemsiz deðildi.
ar kaçarlarsa, muhafýzlarýný þahsen sorumlu tutacaðýmý ve hiçbir mazeret ve behane kabul et
Osman Paþa'ya hatýrlattým, îrademi teblið eden, o zamanki Baþkâtibim Rýza Paþa idi. Rýza P
bir adam olduðundan, bu münasebetle hükümlüler üzerinde fazla baský yapýlmamasý ve eziyete
asýnýn da bu arada hatýrlatýlmasýný, insanlýk adýna benden rica etti. Takdir ile kabul etti
rayýn evraký arasýnda müsveddesi hâlâ mevcut olsa gerek...
Þimdi düþünüyorum :
Olabilir ki muhafýzlar kendi baþlarýndan korkarak böyle bir olup-bitti'yi ortaya koymayý,
kendi menfaat ve selametlerine uygun görmüþlerdir. Yalnýz hemen belirteyim: bana gelen ra
porlarda her ikisinin de normal olarak öldükleri bildiriliyor ve doktor raporlarý ile d
e bildirileri belgeleniyordu.
Ýþte Mithat Paþa hakkýnda söyleyeceðim sözler bunlardýr. Tekrar ederim ki, nefsimi deðil,
ergilerden korumak için bu satýrlarý yazdým. Dünyada daha ne kadar kalacaðým belli deðildi
a o kadar yaklaþýyor ki, âdeta adýmlarýnýn sesini duyuyorum. Bu gerçeklerin herkesçe bilin
ir günün geleceðine inansam, pek rahat bir vicdan ve huzur içinde gözlerimi kapatacaðým.-Da
iman etmiþ olduðum Allah'ýn huzuruna adalet ve lüt-fundan emin olarak çýkacaðým.
Balkan Hadiseleri
5.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Doðu Rumeli konusunda benim zaaf göstermiþ olduðumu pek çok iddia ettiler. "Zaaf göstermek"
var olan kuvvetten faydalanmamak demektir. Hangi kuvvet vardý da Doðu Rumeli'deki eg
emenlik hakkýmýzý savunmak için kullanýlmadý? Bunu düþünen ve söyleyen bir insaf sahibinin
uymadým.
Bulgar Prensi Du Battenberg Filibeyi bir baskýnla iþgal ettikten sonra Hükümetimiz olayda
n haberdar olabildi. O da, Rus sefirine gelen bir telgrafdan, Telgraf Nazýrý Ýzzet Efen
di'nin bana bilgi vermesi ile saðlanabildi. Sadrâzam. Sait Paþaydý. Tahttan ayrýldýktan son
a okuduðum bazý be-
yan ve yazýlarýnda Sait Paþa'nýn olaylarý kendi lehine bozduðunu hayretle ve üzülerek görd
Sait Paþa, Bulgarlarýn saldýracaklarýný daha önceden bilmediði gibi, olay Ýstanbul'a aksett
sonra da bir süre tereddüt ederek Devlet Þurasý Baþkam Akif Paþa'nýn açýklamalarý üzerin
sýralar bu mesele için Fili-beye Asker göndermek hem güç, hem de tehlikeliydi. 93 seferini
periþan ettiði Ordu daha toplanamamýþtý. Hazine tamtakýrdý. Askerin ihtiyaçlarýnýn karþýl
aylýklarýnýn verilmesi için bile güçlükle para bulunuyordu. Vilâyetler vardý ki ordaki ja
yirmi aydan, otuz ay-danberi aylýk almýyordu. Böyle bir zamanda, sýrf nâmdan ibaren kalmýþ
n bir hükümranlýk hakký namýna, sonu karanlýk ve meçhul bir savaþa girmeyi ben tehlikeli g
Siyasetde Taviz Zorunludur.
Güya, Saray'ý korumakla görevli ikinci tümenden bir kaç tabur ayýrmamak için bu meselede be
azimsizlik gösterdiðimi söylediler. Ýkinci Tümenin bir kaç taburu gidip gitmemiþ... Bunu
erine nasýl bir etkisi olabilirdi?... Daha toplu ve bize bakarak daha hazýrlýklý olan Sýrp
ordusunu yenen o vakit ki Bulgar ordusunu, ikinci tümenin bir kaç taburu darma daðýn ede
cekti?...
Büyük devletlerin bu konudaki niyet ve tutumlarý da apaçýktý. Ýlk tahminler, darbenin Rus
dan gelmiþ olduðu noktasýnda iken, sonradan görüldü ki Rusya bu meselede Bulgarlara karþý v
durumundaymýþ...
Koca imparatorluðu þiddetli sarsýntýlardan korumak için arasýra küçük fedâkârlýklar lâzýmdý
ize yürüdüðü bir sýrada ben her tarafa meydan okuyamazdým. Eðer Bulgar'larýn Filibe'ye gir
ine hesapsýz kitapsýz meydana atýlsaydým, Bulgarlarla Sýrplar düþman de-
ðil, dost ve müttefik olurlar ve yalnýz Doðu Rumeli meselesini deðil, Makedonya meselesini
de beraber hallederlerdi.
Bulgarlarýn Doðu Rumeli'ye saldýrýsý üzerine, Balkan dengesinin bozulduðu iddiasý ile Alaso
ududunda yýðýnak yapan Yunanlýlar da Yanya havalisi ve Adalar üzerindeki isteklerini kabul
ettirmek için onlarla birleþir ve Ýþkodra'ya inmeyi amaç edinmiþ Karadað'ý bu fýrsattan ya
tan alakoymak kimsenin, kârý olmazdý.
"Gavriyel Paþa" adlý bir Bulgarin Doðu Rumeli valiliðinden uzaklaþtýrýlmýþ olmasýndan ötür
eydim, 1328 (1912) yýlýndaki felâketi o zaman, yâni or-dusuz, parasýz, pulsuz, hazýrlýksýz
duðumuz bir sýrada, kendi elimle hazýrlamýþ ve felâketi davet etmiþ olurdum.
Sonradan kopan Balkan Savaþý, benim kalbimi çok kanattý. Yalnýz bir þeyle avunuyorum ki be
301 (1885) yýlý Eylülünde hazýmlý ve ihtiyatlý tutumumla bu faciayý 28 yýl geciktirmiþim...
Sait ve Kâmil Paþalar.
Sait Paþa'yý yakýndan tanýyanlar, tereddüt etmeden kabul ederler ki Paþa, bu gibi önemli m
lerde açýk bir fikir söylemez, daima: "Þöyle yapýlýrsa bu, böyle yapýlýrsa þu mahzur vardýr
ydý. Oysa ki, oyalanmak deðil, kesin bir karara varmak sýrasýndaydýk. Kâmil Paþa'yý ilk d
et mevkiine getirmekle, Doðu Rumeli meselesini geçiþtirdim.
Kâmil Paþa'nýn bu Sadaret'ini benim Doðu Rumeli konusundaki temayülümü hissederek savaþtan
lmamasýna baðlayanlar yanýlýrlar. Kâmil Paþa'yý daha önceleri gözüme kestirmiþ ve sadarete
rarlaþtýrmýþtým.
Sait Paþa'nýn, Kâmil Paþa'yý kendisine rakip gördüðünü anlar ve Vekiller meclisinde, arkasý
emeye çalýþ-
týðýný iþitirdim. Suriye Valisi Hamdi Paþa'nýn ölüm haberini selâmlýk resmînde aldým. Suriy
sebebiyle valilik için kimin uygun olacaðýný Üryânîzade Ahmet Esat Efendi'den sormuþtum. E
. Evkaf Nazýrý Kâmil Paþa'nýn o yörede memuriyeti ve iyi þöhreti olduðunu söyleyerek Suriy
tâyini reyinde bulundu.
Kâmil Paþanýn Vekiller arasýndan uzaklaþtýrýlmasý için, yine Vekiller arasýnda bir ceryan o
adým, Ýþte Kâmil Paþa'nýn Sait Paþa'nýn yerine geçme sebebi budur.
Sait Paþa, gerek Sadrazam'ken, gerek deðilken, kendi-sile ne zaman istiþare etsem, kes
in bir kanaat söylemezdi. Sorumluluktan, kamuoyundan, tarihten ve bunlar kadar, be
nden korkardý. Bu korku ve kuþkular onda, kafi bir söz söylemek kabiliyetini yok etmiþti.
Sait Paþa'yý tahta çýktýðým güne kadar tanýmazdým. O sýralar, Ticaret Nazýrý Damat Mahmut P
Mektupçusuymuþ... Gerçekten muktedir bir kâtiptir. O zamanlar pek meþhur olan Ziya Paþa'd
Kemal Bey'den ve benzerlerinden aþaðý kalmayan bir kâtip... Babiâli'nin "Arz" larýný bizza
nceler ve günlük iþlerle de uðraþýrdý. Hükümet gücünün Saray'da toplanmasý, onun fikriyatý
tin, Saray da Saltanat'ýn merkezi olduðuna göre, saltanatýn hükümete üstünlüðü gerekirmiþ.
zzat rahmetli Sait Paþadýr.
Fakat ben Saltanattan çekildikten sonra yayýnladýðý hatýralarýnda hiç de böyle söylemiyor;
sözüm, Ba-býâlînin kayýtlarý ile de pekiþtirilmiþtir. "Hazine-i evrak". dan aþýrýlmý
, Yýldýz Saray'ýndan giden evrakla tamamlanabilir.
Tunus, Mýsýr meselelerinde de hep kem-küm ile günler ve aylar geçirmiþken, hatýralarýnda ku
bana yüklüyor. Halbuki, bana kusur suretinde isnat ettiði þeylerle ben iftihar ederim. O
meseleleri, birer savaþ vesilesi yapmak fikrinde deðildim. Ben, daima harbin aleyhin
de bulundum.
Tunus'da direnseydim, belki Suriyeyi, Mýsýr'da inadým tutsaydý, muhakkak Filistin ve belk
i Irak'ý kaybederdim. Yalnýz Sait Paþa'nýn nimeti inkâr deðil, hakikati da tahrif etmesin
ssüf ediyorum.
Sözde hâkimiyetleri koruyacaðým diye, gerçek hakimiyetleri tehlikeye koymak akýl kân deðil
"Sait Paþa Bazen Cesurdu."
O kadar kararsýz ve vehimli olan Sait Paþa, bazan da cesur olurdu; Mýsýr meselesinde bir
aralýk Ýngiltereye savaþ açmakta ve karadan asker göndermekte direndi, Ýngilizlerin Mýsý
elerinde Fransýzlarýn muarýz olmasýna bel baðlamýþtý... Ben engelledim. Bununla beraber, G
et Muhtar Paþa da hazýr olduðu halde, durumun bir kere de "Meclis-i Vükelâ" da konuþulmasýn
siye ettim. Muhtar Paþanýn kafi ve haklý mukavemeti üzerine bu tehlike savuþturuldu; Frans
da bugüne kadar, ne elini uzattý, ne sesini çýkardý.
Bu Devlet, inþallah korktuðum neticelere uðramaz; iradesi metin olmayan biraderim hazre
tleri, devlet iþlerile bizzat ve yakýndan uðraþamadý. Bundan sonra gelecek birader ve oðul
a nasihat ederim ki artýk, uzun, kýsa savaþlarla uðraþmasýnlar. Bir kere daha demiþtim; za
biten savaþlar da, maðlubiyetle biten savaþlar kadar milleti yorar. "Þan ve þeref" gibi
r, her yaný mâmur, günü ve geleceði güvenli memleketlerde hoþ görünür. Harabelerde aç ve çý
n ve þeref" iddiasýnda bulunmalarý ve bu "þan ve þeref" peþinden koþmalarý kadar hem gülün
ir þey yoktur.
Saltanatýmýn son dönemlerinde bir Balkan Birliði ortaya koymayý tasarlamýþtým. Paris Sefir
aþa bu ko-
nuda gizli, açýk çalýþýyordu. Balkan devletleri iki tehlike karþýsýnda idiler: Rusya, Av
..
"Daha Kuvvetli Bir Rusya Doðabilir!"
Durumun ilerde ne þekil alacaðý bilinmez. Rusyanýn Birinci Dünya Savaþýnda parçalandýðý gö
daha iyice belirmemiþtir. Bir yýlý aþkýn zamandanberi içini saran ihtilâlden kurtulursa, -
büyük olmasa bile- daha kuvvetli bir Rusya meydana gelir. Þimdi orada olan, fikir mücadel
esidir. Fransa ihtilalindekinden daha þiddetli bir fikir mücadelesi... Ben Balkanlarý
bu iki ortak tehlike karþýsýnda uyarmaya çalýþýyordum.
Bosna - Hersek meselesinde kuru bir namdan ibaret olan hakimiyetten vaz geçmek gib
i sözde bir fedakârlýða karþýlýk, yararlý tavizler alacaktým. Romanya Kralý Karol, baþta gü
rdiyse de yavaþ, yavaþ yola geliyordu. Baþlayan konuþmalar tam meyvesini vereceði zaman, T
mmuz inkýlâbý ortaya çýktý. Hattâ Münir Paþa Ýstanbul'a gelmiþken, þehre uðramadan döndü. B
yatýþtýrmaya çalýþtýlar ve bu ittifaký saðlamadan dünyaya meydan okudular. (24)
Ýþte benim o kadar istediðim ve çalýþtýðým ittifak, hiç istemediðim bir biçimde geliþti, yâ
günün birinde dört Balkan Devleti birden üzerimize atýldýlar ( 25)
10 Temmuz 1908.
1912 Balkan Savaþý.
(24) Hüseyin Avni Paþa
6.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Bugün Mithat Paþa için yazdýklarýmý bir kere daha okuyunca, bunlarý söylerken susarak geçi
noktayý yazýp yazmamak hususunda ciddî bir tereddüde düþtüm. Allah'tan ve tarihten saklan
bir þey yoktur!. Ne kadar saklansa, ne kadar örtülüp gömülse bir gün bütün teferruatý ile
enim gibi, otuz bu kadar yýl Osmanlý Devleti'ni idare etmiþ bir padiþah, kendisi için zehi
r gibi acý bir hakikat da olsa, bildiklerim ortaya dökmelidir.
Serasker Hüseyin Avni Paþa'nýn Ýngilizlerden para aldýðýný bilirdim. Bir devlet adamý, baþ
etten para alýyorsa, onun hizmetini de görüyor demektir. Demek ki rahmetli amcam Sulta
n Abdülâziz'in düþürülmesi ve biraderim Murad'ýn tahta çýkarýlmasý yalnýz Hüseyin Avni Paþ
ir baþka devletin de hýrsýný doyurdu!...
Daha önce de yazdýðým gibi, Serasker Hüseyin Avni Paþa, Sultan Abdülâziz tarafýndan niþanla
ri alýnarak memleketi olan Ýsparta'ya sürgün edildiði zaman, beþ parasýzdý, üstelik hastay
radesi evinde kendisine teblið edildiðinde, þaþkýna dönmüþ ve elinde, avucunda bir þey olm
kadar kendisine bir varlýk saðlamadýðý için çok piþman olmuþtu. O günlerde "Ah elime bir d
geçerse, ben yapacaðýmý bilirim," dediðim iþitenler çoktur.
Hüseyin Avni Paþa'nýn meziyyetleri olduðu gibi, elbette kusurlarý da vardý. Kendisine çokça
r, bildiklerini kimsenin bilmediðini sanýrdý, iyi bir asker olduðunu kabul ederim. Fakat
htiyatsýzlýðý, boþboðazlýðý, gururu ile kötü bir devlet adamý idi, ama - itiraf ederim - sü
rihe kadar namusluydu. Sürgünde çektiði yoksulluk ve acý-
larýn sebebini, namusunda aramak gafletine düþtü; bütün talihsizliði budur!
"Padiþahý Eski Seraskerini Baðýþlamýþtý, Ama..."
Ispartada dar günler geçirdiðini, yoksulluk çektiðini iþitiyorduk. Bizim gibi Amcam'da bun
iþitmiþti. Sanýrým bu yüzden kendisine acýdý ve yaptýklarýný baðýþlayarak Ýstanbula dönmesi
onra Aydýn Valiliðine tayin edildiyse de, sürgünde geçirdiði on bir aylýk zaman içinde has
i sürerek Avrupa'ya, kaplýcalara gitmek istedi, gitti.
Padiþah'ý, eski Seraskerini baðýþlamýþtý ama, eski Seraskeri padiþahýný baðýþlamamýþtý! Hü
rtularý içinde yaþýyor ve bunu kimseye belli etmemek için elinden geleni yapýyordu. Avrupa'
a gidince, kaplýcalardan çok, devlet kapýlarýný çaldý; Fransa ve Ingiltereye gittiði zaman
izlerin kucaðýna düþtü.
Bunun nasýl olduðunu bilmiyorum; Hüseyin Avni burada iken mi Ýngiliz Sefareti ile uyuþup a
nlaþtý, yoksa oraya gittikten sonra mý Ýngiliz Hariciyesi, Paþa'nýn kininin homurtularýný
u tuzaða düþürdü, bilemem. Ancak çok sonra Londra Sefirimiz Musurus Paþanýn bana bildirdiði
Hüseyin Avni Paþa, Ýngilterede bir elden, yüklüce bir para almýþ ve Sefirimiz bu olayý pek
ilmiþ!. Bu haber bana ulaþtýðý zaman. Hüseyin Avni Paþa ölmüþtü. Fakat bir Osmanlý Serasker
r devletten para almasý küçümsenecek bir iþ deðildi ve üzerinde ehemmiyetle durdum.
Zaten Avrupa dönüþü, gerek Saray'a, gerekse yakýn dostlarýna getirdiði aðýr hediyelerin, s
dönen ve yoksulluk çeken bir Paþanýn varlýðýnýn çok üstünde olduðu, o günler gözümden kaçm
nasýl dikkat etmemiþ olduðuna hâlâ þaþarým; hem de kendisine,
deðeri çok yüksek, tarihî, murassa bir çift þamdan getirmiþ olmasýna raðmen!. Bu bir çift þ
ten üç bin altýna satýn alýndýðýný da sonradan tahkik edip öðrenmiþtim.
Mithat Paþa Ýngilizlere Güveniyor.
Musurus Paþa'nýn bunu bana bildirdiði günler, Mithat Paþa'yý Sadrazam tayin ettiðim günlerd
yin Avni Paþa, Mithat Paþa'nýn yoldaþýydý. Birlik olup Amcamý tahttan indirmiþlerdi. Mitha
Hüseyin Avni Paþa gibi Ýngilizlerden yana bir politika izliyor ve her halinden, Ýngilizl
re güvendiði görülüyordu. Büyük bir güvensizliðe kapýldým. Mithat Paþa'yý suçlayacak hiç bi
kat Amcam Abdülâziz Han'ýn Ýngiliz parmaðý ile devrildiði apaçýk ortadaydý. Sadrazamým da
baþýnda geliyordu. Ýyi niyetle de olsa, Devletimin düþmanýna sýrtýný dayamýþ ve onlarýn
ana mülkü teslim etmek cinnet olurdu. Dikkatle hareketlerini takibe baþladým.
Hayatýmda hiçbir þey beni bu derece sarsmamýþtýr. Bir mülkün Sarasker ve Sadrazamlýk mevkii
en bir kimsenin, yabancý bir devletden para almýþ olmasýný havsalam kabul etmiyordu. Eðer
hat Paþa da ayni yolun yolcusu ise, devlet tuzaða düþmüþ demekti. Halbuki Devlet'in baþýnda
ileler vardý. Sýrbistan ve Karadað ile savaþ halindeydik. Ruslar, savaþ açmak üzereydiler.
anede toplanan yabancý devletler, Ruslarla birlik olmuþ, Sýrbistan ve Karadaða toprak ver
ilmesini Bulgaristana muhtariyet adý altýnda Ýstiklâl tanýnmasýný istiyorlardý. Girit karþ
ile her gün yeni bir karýþýklýða sahne oluyordu; Mithat Paþa takýmýnýn Fatih ve Beyazýt med
n ayaklandýrdýðý çömezler, Saray kapýsýna kadar geliyor ve "Yaþasýn Kanun-u Esasî, Yaþasýn
baðýrýyorlardý. "Kanun-u Esasi" çýktýðýna, Mithat Paþa Sadrazam olduðuna
göre, bunlara ne gerek vardý?.. Her gün yeni bir fitne, ortalýðý altüst etmekteydi.
Umumî Vaziyet Karanlýk
Giderek Mithat Paþanýn tutumu da bana güven vermemeðe baþladý. Bu dönemde bir savaþtan o k
ndiðim halde, adini adým savaþa gittiðimizi görüyordum. Tersanede toplanan büyük devletler
yye vekillerinin konferan-, sý, Devletimize verilmiþ bir ültimatomla son buldu. Ya ded
iklerini harfi harfine yapacak, ya da Rusya ile savaþta karþý karþýya kalacaktýk. Mithat P
gilizlerle Fransýzlarýn bizimle birlik olacaklarýný söylerken, Ýngiliz Hariciye Vekili Sal
ry, elcilikten gönderdiði özel bir memurla bana, "Ruslarla savaþý kabul ettiðimiz takdirde
iç bir yardýmda bulu-namýyacaklarýný" açýkça bildiriyordu.
Ýyice bunalmýþtým, fakat sabrederek olaylarýn önüne geçmeðe çalýþýyordum. Mithat Paþa, büy
naþmýyordu. Heyeti Vekile'de büyük devletlerin tekliflerini red etmeyi kararlaþtýrdýlar; B
aþ demekti. Kendisini hemen Saray'a çaðýrttým ve böyle, vebali aðýr bir kararý büyük devl
den önce, Devlet ileri gelenlerinden bir umumi meclis toplamasýný kendisinden istedim, Ýs
teksizce kabul etti ve böyle yaptý.
Öyle yaptý ama, elaltýndan da istediði kararý almak için hazýrlýklar yapmayý ihmâl etmedi.
endisinden sonra ilk sözü, emmim Abdülâzizin Hâl'inde iþbirliði yaptýðý, eski Sadrâzam Me
Erbab-ý namus için tek yol vardýr, ben konferans tekliflerinin katiyen reddedilmesine t
araftarým," deyip çýktý.
Bir toplulukta, eski sadrâzam gibi bir devlet büyüðü iþi kahramanlýk edebiyatýna dökerse, g
n nasýl sökeceði bellidir. Karar, Mithat Paþanýn istediði gibi çýktý. Osmanlý
Devleti böylece, savaþ halinde olduðu Sýrbistan ve karadað' dan, baþka, Rusya, Ýngiltere, A
turya - Macaristan, Almanya, Fransa ve Ýtalya ile de savaþ haline girmiþ oldu.
Sadrazam Ordu Mevcudunu Bilmiyor...
Sadrazamdan (26) ve Serasker Paþa'dan (27) ordunun ne durumda olduðunu sordum. Bana
iki yüz bin askerin silâh altýnda olduðunu ve düþmandan gelecek her saldýrýyý kar-, þýlaya
rýný söylediler. Bu sýrada Gazi Ahmet Muhtar Paþa'dan bir telgraf aldým. Kumandasýndaki as
otuz bin olduðunu bildiriyor ve bu kadar küçük bir kuvvetle düþmanýn yüzbinlerce kiþilik s
namýyaca-ðýný söylüyordu. Hemen Sadrazamý ve Saraskeri saraya çaðýrttým ve kendilerine tel
Sadrâzam, ordu mevcudunu bilemeyeceðini söyleyerek iþin içinden çýktý. Serasker kemküm edi
kadar sorumsuz ve kolayca suçu baþkasýnýn sýrtýna yükleyebilecek kiþilerle bir savaþa gir
lik olacaðýna inandým. Fakat halk Mithat Paþaya baðlanmýþtý ve kendisinden bir mucize bekle
ydi. Onu uzaklaþtýrmak bir devlet hatasý olacaktý.
Emrindeki askerin mikdarýný bile bilmeyen bir Sadrazamla zafere deðil, ancak yenilgiye
gidilebilirdi. Bununla beraber sabrettim ve onun eksiklerini kendim tamamlamaða çalýþtým.
Mithat Paþa, aklýna geleni yapmak istiyordu. Övgülerle inhasýný saðladýðý Maliye Nazýrýný,
n uzaklaþtýrmak istedi. Kanun-u Esasi'ye göre, sebep sordum. Baþarýlý bir devlet adamý ol
ncak - iþ icabý - uzaklaþtýrýlmasý gerektiðini söyledi. Ben, baþarýlý bir kimsenin
Sadrâzam Mithat Paþa.
Serasker Redif Paþa.
(26) iþinden uzaklaþtýrýlmasýnýn Kanun-u Esasî'ye uygun olmayacaðýný bildirdim. Bu sefe
ararla devlet hazi-nesine 35.000 lira zarar getirmiþ olduðunu ileri sürdü. Yazdý-ðý üç tezk
rbirini tutmuyordu; iþin aydýnlýða kavuþtu-rulmasýný istedim. Öfkelenip küplere binmiþ ve b
t verecek yerde, tezkereyi getiren memura : "Bundan sonra 'Maliyeye gelenlerin h
epsini "Mabeyn-i Humayun'a, (Saray) göndereceðim, oradan karþýlýk verilsin," demiþ. Bir Sad
azamýn bir Padiþaha böyle cevap verdiði, bilmem özendiði Ýngiltere ve Fransada görülmüþ mü
sabrettim.
Baþýna Buyruk Sadrazam.
Mithat Paþanýn konaðýnda hemen her akþam kemal Bey, (Namýk Kemal) Ziya Bey, (Ziya Paþa) ve
larla diðer arkadaþlarýn toplanýp içtiklerini ve ileri geri konuþmalar yaptýklarýný öðreni
eferinde Mithat Paþanýn "Hanedan-ý Osmaniden artýk hayýr gelmez. Cumhuriyete gitmekten baþ
re kalmadý. Bunu nasýl saðlamalý dersiniz? Bu meseleyi sizin gibi bir kaç kiþi anlar. Âlemd
ugüne kadar 'Al-i Osman' denilmiþ, bundan sonra da 'Al-i Mithat' denilse ne olur?. Siz
ne dersiniz?" dediðini de yine o mecliste hazýr bulunan bir kimseden öðrendim.
Nihayet Zaptiye Nezaretinden bir tezkere geldi. Mithat Paþanýn konaðýnda her akþam yiyip iç
nlerden birinin "Mithat Paþa Ýstiklâliyeti aldý. Bu sayede Murad'ý bermurad ederiz" dedið
diriliyordu. Daha önce de biraderim Sultan Murad'ý kadýn kýlýðýna girip saraydan kaçýrmaya
e bu iþe yeltenenlerin, Mithat Paþa gibi Mason olduklarý ortaya çýkmýþtý, Ýngiltere, her tü
, masonluk kanalýndan yürütmeðe devam ediyordu.
Mithat Paþa, bir yandan Saray buhraný yaratmak, bir
yandan ülkeyi savaþa sürüklemek felâketi içinde bulunmasý yetmiyormuþ gibi, bir yandan da m
alkýn çoðunlukta bulunduðu vilâyetlere azýnlýktan Valiler tâyin etmek, ordunun temeli ola
Mektebi'ne Rum talebe almak gibi akýl almaz iþlere koþulmuþtu. Bunlar, o gibi iþlerdi ki,
ma-zaliah devleti temelinden yýkabilirdi. Ben bu kararnameleri imzalamadým. Bunun üze
rine bana bir mektup gönderdi. Edeb'den ve edebiyat'dan uzak bu mektubunda hatýrýmda k
aldýðýna göre "Kanun-u Esasî'yi ilândan maksadýmýz, Saray'ýn istibdadýna hâteme (son) verm
rine vazifelerini öðretmektir," diyordu. Bütün iþlerimi býraksam da Mithat Paþanýn yanlýþla
m, bunu baþaramýyacaðýmý iyice anladým. Osmanlý mülkü temelinden sallanýyordu. Bütün bunlar
m'ýn, ister masonluðundan gelsin, ister daha hususi sebeblerden gelsin, körükörüne Ýngiliz
bel baðladýðým görüyordum. Artýk duramazdým; Kanun-u Esasî'nin bana verdiði hakka dayanar
Sadrazamlýktan uzaklaþtýrdým ve sýnýr dýþý ettirdim. Brendiziye gitti. Gitti ama Saray'dan
"Bu millete Allah Rahmet eylesin" demek hodgâmlýðýný (bencilliðini) da gösterdikten sonra
Mithat Paþa'nýn Sürgün Günleri
7.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Demek mülkün bekâsýný kendi vücuduna baðlý sanýyor-muþ; O gider gitmez koskoca Osmanlý ülke
iliyormuþ? Halbuki umduklarýnýn hiç biri olmadý. Ne içde halk onun peþinden ayaklanýp kend
radý, ne hatta en yakýn arkadaþlarýndan bile bir ses çýktý. Ama dýþarda ve tabiatý ile
Ýngilterede kýyamet koptu. Gazeteler, Mithat Paþa uzaklaþtýrýldýktan sonra Osmanlý Ýslâhat
beklenemeyeceðini yazar oldular. Böyle olacaðýný zaten biliyor ve bekliyordum. Mithat Paþ
Ýngiltereye bel baðlamýþsa, Ýngiltere'de Mithat Paþa'ya bel baðlamýþtý. Bize tavsiye ettik
atýn Osmanlý Devletini daha çabuk batýracaðým benim kadar Ýngilizler de biliyorlardý ama,
ithat Paþa gerçekten biliyor muydu?..
Eðer Ýslâhat, Osmanlý ülkesini kurtaracak bir tedbir ise, Tersane müzakereleri sýrasýnda Ka
Esasý ilân edilmiþ ve yapýlmasý düþünülen Ýslahat büyük devletlerin hepsine yazý ile bild
rde Ýngiltere'nin, Rus sefirinin aðzýna bakarak bizden Bulgaristan'a istiklal, Sýrp ve Ka
radaðlýlara da toprak vermemizi istememeleri gerekirdi. Çünkü bütün tavsiyelerini yerine
yi kabul etmiþ ve yapmak yoluna girmiþtik. Halbuki Ruslardan fazla Ýngilizler bizi bu y
apýlamaz fedakârlýklara zorlamakta idiler. Biz, bu haysiyet kýrýcý tekliflerini red ettiði
n Ýstanbuldan Elçilerini çekiyorlar, savaþ haline giriyorlar ve lütfen üzerimize kuvvet gö
emek dostluðunu gösteriyorlardý!... Bütün istediklerini yapmak karþýlýðý gösterebildikleri
dan ibaretti!...
Ama kendi adamlarý saydýklarý Mithat Paþa uzaklaþtýrýlýnca, "Ýslâhat" birdenbire ehemmiyet
güya bu iþi baþarabilecek tek adamýn iþten uzaklaþtýrýlmasýný Osmanlýlýðýn ölümü imiþ gib
uzuya kurdun ne söylediðini iþitmiþtim. Ýngilizlerin Mýsýr'a nasýl iþtahla baktýklarýný bi
adrâzam'ým Mithat Paþa da benim kadar bilmiþ olsaydý.
"Haddini Bilmek Ne Müþkül."
Hiç bilmiþ olsa, doðru Ýngiltereye gider, oradan da mektuplar yazarak halâ devlet iþlerine
rýþýr mýydý?.. Bilmiþ
olsa, ve daha mühimi haddini bilmiþ olsa, Ýngiliz Hariciye Ve-kili'nin masasýna kolunu y
aslayýp Osmanlý Sefiri Musurus Paþayý Vekil ile birlikte karþýlar mýydý?, Ah, bilmek ne ka
dur, hele haddini bilmek ne müþkül!.
Fakat hemen söyleyeyim, "Padiþah" demek, baðýþlamak demektir, cezalandýrmak demek deðil!. D
miz de bunu emreder; bir insaný doðru yola getirmek, bin hayýr iþlemekten üstündür.
Mithat Paþa, gerçi baþtan sona "yanlýþ içinde" 'deðildi. Sadece zaman, zaman yanlýþlýklar y
yetleri olan bir devlet adamý idi. Bazý iþlerin üstesinden gelmesini biliyordu. Vali olar
ak iyi imtihan vermiþ, gittiði yerlerde devletin yüzünü aðartmýþtý. Devletin en üst kademe
masýnda bazý mahzurlar çýkmýþsa da, baþarýlý olduðu seviyede kullanýlmasýnda kendisinden i
lirdi Ýngilizlere satýlmýþ olabileceðine inanmýyordum! Bu sebeple çaðýrdým ve kendisini Sur
i yaptým. Sonra da Ýzmire getirdim.
Eðer amcamýn ölümüne karýþmýþ bir kiþi olduðunu bilseydim, hiç bir zaman kendisini Avrupad
endisine yeni vazifeler vermezdim. Fakat bu mevzuda açtýrdýðým bir tahkikat, Mithat Paþaný
iþe karýþmýþ olduðunu gösteriyordu. Hâl' edilmiþ bir Padiþahý, þahsî sebeplerle öldürmek
, ya da bildiklerini gizlemek, hem devlete, hem hanedana karþý iþlenmiþ aðýr bir suçtu! Gö
azdým. Muhakeme edilmesine izin verdim.
Konsolosluða Sýðýnan Vezir!
Keþke izin vermeseydim ve keþke Avrupadan hiç.çaðýr-masaydým. Kendisinin pek önem verdiði a
n karþýsýna çýkacaðým anlar anlamaz, buna herkesten önce kendisinin ta-
raftar olacaðý yerde - soðuk kanlý bir cani gibi davranarak ve bir Osmanlý Veziri olduðunu
klýna bile getirmeden - doðruca Ýngiliz Konsolosluðunun yolunu tuttu. Ýngiliz Konsolosu,
lerde izinli olduðu için, onu bulamayýnca, Fransýz Konsoloshanesine sýðýndý.
Baþka hiç bir delil olmasa, bir Osmanlý Veziri ve Valisi olarak mahkeme huzuruna çýkacaðý y
e, bir yabancý konsoloshaneye sýðýnmayý düþünmüþ ve bunu yapmýþ olmasý, baþlý baþýna suçl
. Devletimizin bütün tarihinde böyle bir emsal gösterilemez!
Dosta - düþmana, Osmanlýnýn baþýný yere eðen bu olay bana bildirildiði zaman, kahroldum! Çü
iddia olunan cinayetten de aðýr ve baðýþlanmaz bir davranýþtý. Hemen Adliye Vekili Cevdet
takibine memur ettim, îþin aslým elbette bilen Ýngilizler, pek arkalamadýlar. Fransýzlar
küçük bir direniþten sonra teslim etmeyi kabullendiler.
Mahkeme safahatý ve neticesini anlatmýþtým. Mithat Pa-þa'nýn emmim sultan Abdülâziz'in ölüm
l-masýný da baðýþlarým da, bir Osmanlý Veziri ve Sadrazamý olarak yabancý bir devletin hizm
bulunmasýný asla ba-ðýþlayamam! Çünkü tutuklanacaðý sýradaki tutumu ve Ýn-giliz Konsolosluð
, kime güvendiði ve kimin hizmetinde olduðunu açýkça ortaya koymuþtur! Böy-leyken, valilikl
asýnda devlete ettiði hizmetleri hatýr-layarak idam cezasýný hapse çevirdim.
Onun ölümünden, beni sorumlu tutmak istiyorlar. Tut-sunlar. Yarýn huzuru Rabb-ül âlemin'e v
rdýðýmýzda yü-züm ak, alným açýktýr. Olsa olsa Allahým, devletine ihanet den bir Sadrazamý
p sorabilir. Ben, Rabbim'in bu yoldaki cezasýna razýyým!
Namýk Kemal
9.Mart.l333 (1917) Beylerbeyi
Kemal Bey, (Namýk Kemal) benim maðdurlarým arasýnda sayýlýr. Belki biraz da öyledir. Fakat
a o, kendi kendisinin maðduru idi!..
Kendilerine "Yeni Osmanlýlar" dedirten birkaç kiþi arasýnda en çok gözümün tuttuðu, Kemal
Fakat çok karýþýk ve çapraþýk bir insandý. Aile hayatý ile hususi hayatý nasýl birbirini tu
em hayatý ile düþünce hayatý da öylece birbirini tutmazdý. Herkesin aþaðý yukarý ne yapabi
yacaðým kestirebilirdiniz de, Kemal Bey'in ne yapabilip ne yapamayacaðým bir türlü kestirem
zdiniz; çünkü bunu kendisi de bilmezdi! Mizacýnda birbirine zýt iki ayrý insan yaþayan nadi
iþilerden biri olduðunu söyleyebilirim. Onu yakýndan tanýyanlar, Saray'la iyi geçindiði gü
"Osmanlý Tarihi" yazdýðým, arasý bozuldumu "Köpektir zevk alan sayyad-ý bi insafa hizmette
8) diye ejderha kesildiðini çok iyi bilirler. Çabuk tesir altýnda kalan belki de çok s
bir insandý. Birkaç saat içinde onu kendiniz gibi düþündürebilirdiniz de, kaç saat veya ka
düþünceyi taþýyacaðým bilemezdiniz.
"Namýk Kemal Hanedana Baðlýydý."
Kanun-u Esasî'nin kaleme alýndýðý günlerde o da bir taslak hazýrlamýþtý. Mithat Paþa'nýn ç
halde, bu konuda bir türlü anlaþamýyorlardý. Önceleri buna çok þaþtým; ama sonralarý sýr ç
(28) Namýk Kemal'in Hürriyet kasidesinden. ,
Mithat Paþa temelde Al-i Osman'a karþý, Kemal Bey Al-i Osman'dan yana idi. Hanedana büyük
saygýsý vardý. Bütün Ýslâhat düþüncelerini bu hanedanýn iradesi içinde gerçekleþtirmek ist
hat Paþa, bir fýrsatýný bulup hanedân'ý devirmek ve yerine kendisi geçmek fikrindeydi. Tuh
Mithat Paþa'nýn bir akþam "Âl-i Osman'ýn yerine Al-i Mithat" gelse ne lâzým gelir?" dediðin
esi günü gelip bana haber veren Kemal Bey'dir!
Kanun-u Esasî'nin komisyonda görüþüldüðü günlerde idi; Saray'a gelmiþ ve hemen "huzur"a çýk
na Sait, Paþa haber verdi, iþlerim vardý, bir baþka gün kabul etmek istedim, direnmiþ, "Hem
n görmeliyim, maruzatým ehhemdir" (29) demiþ. Kabul ettim.
Pek periþan bir hâli vardý. Yüzü sararmýþ, elleri titriyordu. Gerekli tazimden (saygý) son
Aman hazýrlanan Kanun-u Esasiye müdahale ediniz, yoksa maazallah Devlet-i Osmaniye'n
in sonu gelecek, dedi.
Kendisini biraz teskin ettikten sonra, olup biteni anlattý. Mithat Paþa, yakýn arkadaþý ol
uðu için kendisini baský altýna almýþ, direnmeye yüzü tutmuyormuþ... Ayrýca Süleyman Paþa
liði kurmuþlar, Padiþah'ýn bütün haklarým Meclis'e devrediyorlarmýþ!.. Bu dediklerini baþa-
aazallah Devletin sonu gelirmiþ!. Ne yapýp yapýp bu teþebbüslerini ben önlemeliymiþim!.
Bu dediklerinden benim de haberim vardý. Bu teþebbüsleri biraz da üzüntü duyarak takip edi
dum. O günlerde, "Kanun-u Esasî"nin ilâný noktasýnda samimi idim. Muhterem pederim Sultan
bdülmecit'in fikirleri beni zaten bu noktaya getirmiþti. Bu konuda Mithat Paþa ile hiçbi
r ihtilâfýmýz yoktu. Fakat ben Saray'ýn, Meclis'e yardýmcý olmasýndan yanaydým. Mithat Pa
r kenara koymak
(29) Ehhem: Çok mühim.
istiyordu. O gün gördüm ki Kemal Bey de týpký benim gibi düþünüyor. Bundan çok memnun olduð
mam..
"Namýk Kemal Vatanperverdi."
Bununla beraber, Kemal Bey'i biraz daha söyletebilmek için bu sözü edilen maddelerin han
gi maddeler olduðunu sordum. Büht-ü hayretle (þaþarak) gözlerini açtý :
Aman Efendimiz dedi bu Meclis türlü anâsýr'dan (çeþitli milletlerden) meydana gelecek
in iyisini düþünmek kadar, kötü gelirse tedbirini de ihmâl etmemek gerekir. Osmanlý mülkü
birleþmektedir. Hakiki sahibi Allah ise siz Yeddi Emini'siniz. Bir ihtiyaç vukuunda M
eclisi toplamak nasýl yeddi þahanenizde ise. müzakereler sona erdiðinde tatil etmek de el
bette yeddi þahanelerinde olmak hikmet-i devletdendir.
Neden korktuðunu anlamýþtýr. Ýtiraf ederim ki vatanperver bir insandý. Mülkün bakâsýný her
. Nasýl oldu da beni tahtýmdan devirip biraderim Murad'ý yeni baþtan tahta çýkarmak hevesin
kapýldýðýný anlayamadým. Biraderim Sultan Murad'ýn kendisi gibi mason olduðu için mi, yok
rime her þeyi daha kolay kabul ettirebileceðini düþündüðünden midir, hâlâ yerine koyamýyor
Bir gün Tarih, kendilerine "Genç Türkler", "Jön Türkler" dedirten kimselerin neden Mason o
duklarýný elbette araþtýracak ve ortaya koyacaktýr. Benim tahkik ederek öðrenebildiklerimi
en hepsi Mason'dular ve yine hemen hepsi, "Ýngiliz Locasý"na baðlýydý! Bu localardan maddi
yardým görüyorlardý. Bu yardýmlarýn "insanî" mi, "siyasî" mi olduklarýný tarih elbette öð
Daha önce de söylediðim gibi, Kemal Bey'in Magosa'ya gidiþi, Midilli'ye gönderiliþi hep kal
mine ve vatanseverli
ðine kýyýlamadýðý içindir. Yoksa çok daha aðýr cezalara çarptýrýlmasý icap eden iþlere giri
mahzurluydu. Çünkü, çevresine toplananlar onu kýþkýrtýyorlar, diledikleri gibi kullanýyorl
im bu yüzden hapsettim, sürgün ettim ama, muhabbetimi bir gün bile eksiltmedim. Nerede ol
muþ olursa olsun, kendisi ve ailesi refah içinde yaþamýþtýr. Bana olan minnet ve þükranýný
ktuplarý Yýldýz evraký arasýnda saklýdýr. Aranýrsa, elbette bulunur. Çünkü bu kusurunu, rah
isi dahi bilirdi. Allah rahmet eylesin!
Yanlýþ Söylentiler
10.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Mithat Paþa'nýn cülûs'umden (30) önce benimle pazarlýk yaptýðý söyleniyor. Güya Mithat Paþa
rim Sul-tan Murad taht'da iken benimle konuþmuþ ve padiþah ola-bilmekliðim için bana bazý þ
lar koþmuþ! Bu þartlar, Ka-lun-u Esasî'nin ilâný, Ziya Bey ve Kemal Bey'in Saraya alýnmasý,
derim Sultan Murad iyileþtiði takdirde benim tahttan feragat etmem gibi maddelermiþ!.
Bununla da ye-tinilmemiþ de biraderim Murad'ýn iyileþmesi halinde tahtdan feragat edec
eðime dair benden bir de tezkere alýnmýþ!. Ben bu tezkereyi ele geçirmek için Mithat Paþa'y
iþan et-miþim!.
Bunlarýn aslý yoktur. Gerçek þudur ki, Sadrazam Rüþtü Paþa ile Mithat Paþa benimle biraderi
talýðý sýrasýnda bir görüþme yapmýþlar, fakat bunlarýn hiçbirini ne þart olarak ileri sürm
su etmiþ
30) Cülus: Taht'a çýkýþ.
lerdir. Bu görüþmede, yalnýz biraderimin rahatsýzlýðý bana bildirilmiþ ve tahta geçeceðim t
r. Ancak Mithat Paþa, biraderimin Kanun-u Esasî'ye mütemayil bulunduðunu, bu yolda bazý h
larýn olduðunu söyleyerek benim bu konudaki fikirlerimi öðrenmeðe teþebbüs etmiþtir. Ben d
Esasi'nin ilânýndan yana olduðumu kendilerine söyledim. Gerçekten o yýllarda böyle düþünm
nitekim Mithat Paþa'yý uzaklaþtýrdýktan sonra da hem Kanun-u Esasî'yi ilân ettim, hem Mecli
savaþ içinde olduðumuz halde topladým ve bütün savaþ boyunca Meclis çalýþmalarým sürdürd
Padiþahýndan Senet Ýsteyen Vezir, Mecnun Olmalýdýr...
Gerisi yalandýr. Ben, nasýl bir padiþah olmalýyým ki, Vezirime senet imzalayayým?.. Veziri
asýl bir mecnun ol-malýki, Padiþahýna þart koþabilsin!. Bunlar, düþüncesi kýt kimselerin so
kýþtýrdýklarý þeylerdir. Mithat Paþa, harîs ve atýlgan bir Vezirdi ama, deli deðildi. Ziya
emal Bey'in Saray'a yerleþtirilmesi, cülus edecek bir padiþaha þart koþulmaz. Bunlar o çeþ
ddeler deðildir. Hem sonra Ziya Bey ile Kemal Bey Saray'a alýnsalardý, bunlar benim el
lerimi kollarýmý mý baðlayacaklardý? Bir sözümle kendilerini iþlerinden çýkaramaz mýydým ki
sýðmaz bir þart dermeyan edilsin!.
Sýrasý gelmiþken söyleyeyim, Ziya Bey, nimete ve mevkie doymaz bir adamdý. Kemal Bey ne ka
ar samimi ise, Ziya Bey de o kadar harîs ve hesabý idi. Kendisini Vezirlik mertebesi
le Suriye Valiliðine tayin ettiðim halde, memnun deðildi; gözü Sadrazamlýktaydý. Mithat Paþ
er balamdan o kadar benzeri idi ki, Mithat Paþa, Avrupa'ya uzaklaþtýrýldýktan sonra Ýstan
aki arkadaþlarýna Ermeni ce-
maati yolu ile nasýl paralar, hediyeler göndermiþse, Ziya Bey de (Paga) Suriye'den (ya
ranýna) hediyeler gönderiyor, yazdýðý yazýlarýn Ýstanbul matbuatýnda imzasýz çýkmasýný saðl
ayetinin iþlerini ne dereceye kadar gördüðünü bilemem. Fakat Ýstanbul'da bazý kimselere g
eþ mektup gönderdiðini yakýndan bilirim...
"Allah Taksiratýný Baðýþlasýn."
Bir ara Ýzmir'e geldi ve burada yabancý bir gazete muhabirine sözüm ona bir beyanat ve
. Bu beyanatýnda laubali bir eda ile Kanun-u Esasi ile idare edilen memleketlerde p
adiþahlarýn, milletin bir "hizmetçisi" olduðunu söyleyecek kadar edeb dýþý davrandý. Hangi
ursa olsun, bir Hükümdar milletinin hizmetindedir, ama hizmetçisi deðildir! Kanun-u Esasi
ile idare edilen memleketlerde de hükümdar, millete ait iþlerinin bir kýsmýný kurduðu Mecl
dürür ama, hizmetçilik etmez! Þýmarýk Ziya Bey böyle söyleyerek yüzyýllar boyu Osmanlý
kýndýðý Padiþahlýðý aþaðýlatmaða çalýþmýþ ve ona hakarete cesaret etmiþtir! O zaman Sadraza
mamak için bunlara bile göz yumdum, iþitmezlikten geldim.
Yalnýz, Ýstanbul gazetelerinde Ziya Bey'in (Paþa) Milletvekili çýkmasý için Ýstanbul'da ta
arý tarafýndan birkaç bin imza toplandýðýný gördüðüm zaman Sadârete bir tezkere ile, "Hükü
nýþlarý görülmüþ bir kimsenin Meclise alýnmasýný doðru bulmadýðýmý" bildirdim. Bunu, beni
e göstermek istiyorlar. Acaba pek hayraný olduklarý Ýngiltere Kralý, Kraliyet'e hakaret et
eyi meslek edinmiþ birinin Meclise alýnmasýný alkýþlarla mý karþýlar, yoksa vetosunu basar
hat Paþa, Maliye Veziri Galip Paþa'nýn az-
lini benden niye o kadar Ýsrarla istemiþti? Halbuki Galip Paþa, sadece fikirlerini dob
ra dobra söylemeye alýþmýþ bir devlet adamý idi ve edeb dýþý söz söylemek yaradýlýþýna ayk
Ýþte Ziya Bey için söyleyeceklerim : Allah taksiratýný baðýþlasýn!.
"Kýzýl Hayvan!"
l.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Musahibim evvelki gün fransýzca 'küçük bir kitap getirdi. Adý : "Piyer Kiyar'ýn Hatýrasýna
ye ve hicviyelerden yapýlmýþ bir kitapçýk. Övülen, Piyer Kiyar, yerilen de ben..
"Piyer Kiyar'ý, ismen bilirim. Yirmi üç yýl önce Ýstanbul'a gelmiþti. Ermeni mekteplerinde
d muallimi idi. Üç dört sene kaldýktan sonra da def olup gitti.
Tuhaf!. Bana : (Kýzýl Hayvan - Bete Rouge) lakabýný takan Piyer Kiyar'mýþ.. Sözü bilirdims
taya atanýný bilmezdim. Taþýdýðým yabancý ülke niþanlarý kadar, yine o yabancý ülkeler
yakýþtýrýlmýþ böyle birçok unvanlarým vardýr! Ben, bunlarla iftihar etmekte haksýz deðilim
n" payesinin verilme sebebini bu kitaptan öðrendim. Ve öðreten de Aharonyan, Çobanyan adýnd
ki iki Ermeni hatibinin hararetli nutuklarýdýr! Musahibimin getirdiði kitapta ünlü, ünsüz
Fransýz Edebiyatçýsýnýn da nutuk tarzýnda hicviyeleri var ise de "Kýzýl Hayvan" isminin ni
olduðunu, insan dýþ düþmanlarýndan deðil, iç düþmanlarýndan iþitmek ve öðrenmek ister. B
e güven verici olur. Aharonyan efendi de, Mösyö Çobanyan da aðýz birliði edip allan-
dýra ballandýra anlatýyorlar ki : Piyer Kiyar, Ermeni okullarýna öðretmen olarak 1893 yýlý
bul'a gelmiþ, Ermeni gençlerine felsefe ve edebiyat tarihi ile birlikte "Türklerin boyun
duruðundan kurtulmak için çalýþmak" dersleri vermiþ!.. Ermeni öðrencilerinin felsefe ile ed
t tarihi derslerinden ne kadar yararlandýklarý belli deðildir ama, ihtilâlciliði öðretmek v
nandýrmakta o kadar baþarý kazanmýþ ki; "Sason" meselesinde, "Zeytun" meselesinde, yâni. E
ni kanýnýn dökülüp, Ermeni ocaðýnýn sönmüþ olduðu her meselede, bu Piyer Kiyarý minnet ve þ
ni cemaatýna kutsal bir vazife olmuþ!.
Pîyer Kiyar Ele Geçiyor..
Zabýta bir aralýk, Ermeni hesabýna çalýþan bu Fransýz-dan þüpheleniyor ve tutukluyorsa da,
efaretinin müdahalesi üzerine ben serbest býrakýyorum. Gerçekten de bu mesele ve sefaretin
bu yoldaki müdahalesi hatýrýma geldi. Piyer Kiyar, hapisten çýkmýþ ama, kendisini emniyet
mediðinden, ki, yemin ederim þahsý için bizim taraftan hiçbir tehlike mevzubahs deðildi
nu kendisi pek iyi bilirdi Ýstanbul'u terk ediyor. Ve o kadar sevdiði Ermenileri de d
emek ki, önce Allah'ýn korumasý ve esirgemesine, sonra da benim þefkat ve merhametime býra
gidiyor. Bunu söyleyenler, birçok Fransýzla beraber, mösyö Aharonyan ve Çobanyan efendile
r.
Mazlum Ermeni milleti adýna heyecanlanmýþ ve ayaklanmýþ bu fedakâr mücahit, yani Piyer Kiy
anbul'daki mikdarý her halde çok olmayacak aylýðýný býrakýp Fransa'ya dönmek zorunda k
ni kýyýmýný haber seriyor! O vakte kadar koca Avrupa'nýn bu faciadan haberi yokmuþ ve hüküm
de bizden yana çýkýp iþi susmakla geçiþtiriyor muþ.. Bunu söyleyen ben deðilim; birçok Fra
ve Ermeni hatibi ile muharrirleri... Hattâ, Ýstanbul'daki saygý toplantýsýnda Hüseyin Cahi
ey bile bulunmuþ ve iþitmiþ!.
Piyer Kiyar Avrupa'ya gittikten ve Ermenilerin yürek paralayan maceralarýný hiçbir þeye al
dýrýþ etmeyen men-faatçý insanlýk dünyasýna haber verdikten sonra bile Ermenilere olan muh
i tatmin edememiþ ve bu sevdanýn hýzý ile (Illustration) un muhabirliðini kapýp gittiði Yun
Ordusunda gönüllü bulunmuþ ve Türklerle savaþmýþ da!... Bu da o kitapta yazýlý!.
Þimdi, (Kýzýl Hayvan) diye aþaðýlanan bu insan, tüm ademoðlundan sorar ki, Meselâ izmirli Ü
Efendi kalkýp tâ Hindistan'a gitseydi ve orada azýnlýðý deðil, çoðunluðu yapan Müslümanla
ler kadar da temel haklara sahip olmadýðýný görüp, üzüntüsünden ve kederinden bu çaresiz ka
"Sizin de yoksul olmamak, zulüm görmemek, hakarete uðramamak gibi bir hakkýnýz vardýr" d
i ve demekte ýsrar etseydi, en çok in-sansever, haksever ulularýndan geçinen Hindistan V
alisi bizim Türk hocasýnýn sarýðýna teþekkür mü ederdi?...
Ermeni Meselesi
12.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Dün yazdýðým satýrlarý bugün bir daha okudum. Gladis-ton'un "Kýzýl Sultan"! tarih sahnesind
li sekiz yýl on bir ay oldu. Acaba Ermeni vatandaþlarým hallerinden daha memnun ve gel
eceklerinden daha güvenli midirler?..
ýs, Fransýz, Ýngiliz Elçileri Sahnede
13.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Ermeni meselesi, Ermeniler meselesi deðildir. Rahat bir rekle söyleyebilirim ki, Erm
eni kavmi (milleti), Osmanlý-yý en iyi benimsemiþ, onu en iyi temsil etmiþ bir kavim-di.
Medeniyetimize hizmet etmiþler, devletimizin bekasýna çalýþmýþlar, hizmetleri ile ve sadak
eri ile mümtaz Osmanlý- çýkarmýþlardýr. Ermenilerin bizden hiçbir þikâyetleri yoktu.
Fakat Ruslar, Bulgaristan üzerindeki emellerine ulaþýnca , Osmanlý imparatorluðundan yeni
bir parça daha kopar-mak için, Ermenileri parmaklarýna doladýlar. Gönderdikleri ajanlarla,
önce papazlarý, öðretmenleri ele geçirdiler, sonra
bulduklarý macera düþkünü Ermenileri bizim aleyhimize çevirdiler.
Hiçbir kavim, baðlý olduðu ülke zayýflarsa rahat dur-maz. Bu sebeple, Ermenilerin de tek ba
rýna uslu oturduk-larýný söylemek istemiyorum. Fakat tek baþlarýna hiçbir güçleri olmadýðý
ler gibi onlar da bir süre ha bekleyebilirlerdi. Ancak tahrik ve fitne, bazýlarýný hemen
ayaklandýrmaya yetti.
Aslýna bakacak olursak Ruslar, Türkiye'de müstakil bir Ermenistan kurulmasýndan yana deðil
diler. Çünkü kendi sýnýrlarý içinde de Ermeniler vardý, o zaman bunlar da bu Ermenilere ka
teyeceklerdi. Ruslarýn hesabý, kendi Ermenilerinin aðýzlarýna bir parmak bal çalmak. Türkiy
nin baþýna bir gaile çýkarmaktan ibaretti.
Fitneyi Bastýrmak îçin Elimden geleni yaptým."
Çok geçmeden buna Fransýzlar ve Ýngilizler de katýldý-
lar. Osmanlý ülkesinden koparýlacak yeni parçada, onlar da söz sahibi olmak istiyorlardý, i
k Ermeni komitesinin Türkiye'de deðil de Pariste kurulmuþ olmasý, her þeyi ortaya koyar. F
tnenin baþý dýþarda idi.
Ben, fitneyi bastýrmak, bu iyi Osmanlýlarý, yanlýþ yollara sapmaktan kurtarmak için elimden
geleni yaptým. Bir yandan kendilerine þefkatle muamele ettim, bir yandan Katolik ve O
rtodoks Ermeniler arasýndaki anlaþmazlýðý kullanarak, uzun müddet, bir fikir etrafýnda topl
alarýný engelledim.
Fransýzlar, Katolikleri himaye ediyorlar, Ruslar, Ortodokslara arka çýkýyorlardý. Ben, baz
n birini, bazen ötekini tutarak, ama her ikisinin de Osmanlý Reayasý olduðunu hatýrdan çýk
arak, tahrikleri önlemeðe çalýþtým. Önce birbirlerini kýrdýlar, sonra dönüp Müslüman ahali
Bu oyunu, ben de dünya da biliyordu. Çünkü Bulgaristan'da denenmiþ ve sonunda Bulgaristan'
muhtariyet adý altýnda baðýmsýzlýk kazandýrmýþtý. Onun için zabýta kuvvetleri ile, Ermeni
lýþýyordum. Ermenilerin muradý, Müslümanlarý kýþkýrtmak, üstlerine saldýrtmak, sonra da d
Bundan sonra Avrupa devletleri iþe karýþacaklar, bu iki unsurun bir arada yaþayamayacakla
ileri sürerek muhtariyet isteyeceklerdi.
Papazlar, Öðretmenler, Ajanlarla sürdürülen bu tahrikler, önceleri pek itibar görmedi. Bir
anlý Ermeni, bu kýþkýrtmalarý hoþ karþýlamadý. Bunun üzerine kurulan çeteler, önce bu namus
andaþlarýmý yola (!) getirmek için bunlarý kesip öldürmeðe baþladýlar. Bu namuslu Ermenile
ftan hükümetten, bir taraftan çetelerden çekmiyorlardý. Sonra, sonra bunlar da çeteleri de
lemeye, beslemeye, saklamaya baþladýlar.
Türk Kýlýðýna Girmiþ Ermeni Eþkýyalarý
Birinci safhasý böyle biten oyunun ikinci safhasýna geçildi. Türk kýlýðýna giren Ermeniler
rine yardým etmek istemeyen kendi vatandaþlarýný öldürüp sonra da "Görmüyor musunuz, sizi
yor, siz hâlâ bizimle birlik olmuyorsunuz" demeðe baþladýlar. Bir yandan da Türk köylerine
yorlar ve Müslüman halký türlü iþkencelerle öldürüyorlardý. Bunlarýn içinde, vücudu býçakl
rulduktan sonra tutuþturulanlar da vardý!
Bu Ermeni tahrikçileri özellikle Sason bölgesinde tahriklerini sürdürüyorlardý. Bu Ermeni
n kavgasýný sona erdirmek için, müþir Zeki Paþa emrindeki orduyu, bu sahaya sevk ettim ve
klanmayý bastýrdým. Büyük devletler elcileri, birbirleri peþinden Saraya koþtular; zavallý
lerin kýlýçtan geçirildiðini ve bunun zulüm olduðunu söylüyorlardý. Hele Ýngiltere elçisi,
kikat heyetinin kurulmasýný istiyor ve buna öncülük etmek için de bir Ýngiliz Askerî Ataþe
en olay yerine gönderileceðini söylüyordu. Bütün elçilere ve bu arada daha sert bir dille Ý
z Elçisine, bunun bir asayiþ meselesi olduðunu, Ordunun buralardaki eþkiyalarý temizlediði
söyledim ve ilâve ettim : "Ataþe göndermenize müsade edemem. Çünkü bu günlerde buralarda bi
Ataþesinin görünmesi, yatýþmýþ toplumlarý yeniden birbirine düþürebilir."
Elçi yanýmdan hayret içinde ayrýldý. Çünkü ben o günlerde Ýngiltere'nin uzak doðuda Ruslar
derde girmiþ olduðunu biliyordum. Hem Rusya, hem Ýngiltere, hem de Almanya'dan çekinen
Fransa ciddî bir müdahalede bulunamazdý. Nitekim bulunmadý da.. Fakat bunu izleyen yýllar
ltere Ermeni meselesini ayakta tutmak için, elinden geleni yaptý. Çünkü bu suretle Mýsýr'da
riþtiði iþleri örtmüþ oluyor, dünyanýn dikkatini Türkiye üzerinde uyanýk olarak tutuyordu.
Jön Türk Ermeni Ýþbirliði...
Anadolu'da yaptýklarý hareketlerle muratlarýna eremiye-ceklerini anlayan Ermeniler, çete
lerini, komitecilerini Ýstanbul'a soktular ve Ýstanbul'da çeþitli kargaþalýklar çýkarmaða
muvaffak da oluyorlardý. Fakat Avrupa'nýn büyük devletleri de, hiçbir yerde çoðunlukta olm
u daðýnýk Ermenilere benim muhtariyet vermeyeceðimi, bunun için her þeyi göze alabileceðim
orlardý. Onlar da kendi aralarýndaki rekabet yüzünden savaþa girecek takatta deðildiler; b
den Ermeni meselesi, Türkiye için bir huzursuzluk, Avrupa için Türkiye'ye müdahale imhaný o
arak son yýlara kadar sürdü gitti.
Fakat Avrupa gazeteleri meseleyi parmaklarýna dolamýþlardý. Durmadan yazýyorlar þahsýma "K
an" diye hücum ediyorlar, dünya efkârý umumiyesini (kamuoyu) aleyhimize kýþkýrtýyorlardý.
eni meselesi bir dünya efkârý umumiyesi meselesi olmuþtur ama, devletler arasý ciddî bir m
le olmamýþtýr. Bu mevzuda Sait Paþa'nýn hizmetleri büyüktür.
Ben Ermenilerin Ýstiklâl sevdasýna kapýlmalarýna þaþmýyorum; hele büyük devletler tarafýnd
ahrik edildiklerini bildikten sonra... Fakat Avrupa'ya kaçýp orada benim aleyhime ga
zete çýkaran bazý Jön Türklerin Ermeni komitecilerile iþbirliði yapmalarýna, hattâ onlardan
lmalarýna hâlâ þaþýyorum.
Hem Osmanlý ülkesini parçalanmaktan kurtarmak istediklerini söylüyorlar, hem de parçalayan
la iþ birliði, ahit birliði yapýyorlar!. Eðer aralarýna nifak (arabozuculuk) 'dü-þürmeseydi
relere kadar götüreceklerdi acaba?.. Anadolu'nun göbeðinde bir Ermeni devleti kurmak, va
tanperverliklerinin bir ispatý mý olacaktý?
Ýbret alýnsýn diye bunlarý yazýyorum; bana düþman olanlarýn, kimlerin dostu olduklarý iyic
n diye!.. Vatan'ýn bugünkü haline aðlarken, bunlarý düþünmek beni kahrediyor! Onlar Abdülh
adýlar, hayýr; onlar iþte Osmanlý Devleti'ni böylece yýkmýþ oldular!
Jön Türkler
14.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi
Ne kadar garip bir tecellidir ki, Amcam Abdülaziz Han'ý düþürmek için Avrupa'ya kaçan Genç
lýlar, eninde sonunda muradlarýna ermiþler, hem Abdülaziz Han düþmüþ, hem de hemen peþinden
Rus Savaþý Rumeli'nin yarýsýný alýp götürmüþtü. Týpký onlar gibi, beni düþürmek için Avrupa
dlarýna ermiþler, beni düþürmüþler ve girdikleri Cihan Savaþý'nda da Osmanlý Ýmparatorluðu'
.
Her iki gurup da memleketin okumuþ yazmýþlarýný içine alýyordu. Her iki gurup da Batýcýlýða
r iki gurup da memleketin tek kurtuluþunu Meþrutiyette görüyorlardý. Her iki gurup da eme
rine Ordunun bir parçasýný vasýta etti. Her iki gurubun dayandýðý ordu da içinden parçalan
Evet, ne kadar daha garip bir tecellidir ki, ben bu olaylarýn her ikisinin de içinde
yaþadým. Amcamýn öfke ile yapamadýðýný, ben sabýrla yapmayý denedim. Amcamýn ceza ile baþa
elde etmeðe çalýþtým. Ama yine de muvaffak olamadým!
Ve daha garip bir tecelliye bakýnýz ki, "Genç Osmanlýlar"! da "Jön Türkleride Osmanlý Ýmpa
nu par-
çalamak isteyen büyük devletlerin hepsi arkalýyorlardý! Bu devletlerin gözünde ümit bu genç
i!. Bunlarýn dediði yapýlýrsa Osmanlý Ýmparatorluðu kurtulacak, dediklerine kulak asýlmazs
caktý! Ýki kere istemeyerek de olsa, dediklerini yaptýk ve iþte battýk!. Bari son kalan bi
avuç vatan topraðýnda yaþayanlarýn gözleri açýldý mý?... Ýnþallah!..
Osmanlýyý Üleþmekte Anlaþan Batý
Evladým sayýlan bu vatan çocuklarý, benim, bir sarayýn dört duvarý arasýnda gördüðüm hakika
ryüzünü gezip tozduklarý halde nasýl görmediler; nasýl görmediler de ecdad kaný ile sulanmý
ir ülkeyi kendi elleri ile ba-týrdýlar!..
Suçlamaya dilim varmýyor; fakat görüyorlardý ki Ýngilizler, Fransýzlar, Ruslar, hattâ Alman
e Avusturyalýlar yani bütün büyük Avrupa devletleri menfaatlerini Osmanlý mülkünün parçalan
muþlardýr; düþmandýlar. Görüyorlardý ki bu devletler birbirleri ile dalaþýyorlar, ama Osm
laþýyorlardý. Anlaþamadýklarý, kimin daha büyük parçayý yutacaðý idi. Öyle olduðu halde, bu
erin, kendilerini arkalamalarýndan da mý bir manâ çýkaramýyorlardý?
Söyledim, iyne söyleyeceðim, anlattým, yine anlatacaðým, düþünmüyorlarmýydý ki Osmanlý ülk
biraraya gelmesinden meydana gelmiþtir.. Böyle bir ülkede Meþrutiyet, ülkenin unsuru aslîs
için (Temel unsur) ölümdür. Ýngiliz Parlamentosunda bir Hindli, Afrikalý, Mýsýrlý, Fransý
osunda bir Cezayirli mebus varmýydý ki, Osmanlý Parlamentosunda Rum, Ermeni, Bulgar, Sýr
p, Arap mebusu bulunmasýný istemeðe kalkýyorlar!.
Hayýr, bunca okumuþ, düþünmüþ, kendisini davasýna vermiþ vatan evlâdýnýn cibiliyetsiz çýka
ce aldandýlar, derim. Aldandýlar ama, cezalarýný ken-dilerinden çok, adanmayan milyonlarca
masum vatan evlâdý çekti; hem öldüler, hem vatandan oldular!.
"Fikirleri" de, "Tesirleri" de Mahdutdu..
Kendilerine "Jön Türkler" denilen kimseler aslýnda üç -beþ kiþidir. Bunlar yýllarca Avrupa'
nim aleyhimde çalýþmýþlar benim aleyhimde çalýþmanýn vatanýn da aleyhinde çalýþmak deme
zmiþler, söylemiþlerdir. Çýkardýklarý gazeteleri gizlice memlekete sokmanýn yolunu büyük
kalarýný dayayarak buluyorlar, yabancý postahanelerden de yabancý uyruklu kimseler aracýl
ip þuna buna daðýtýyorlardý. Yýllar yýlý, ciddî sayýlabilecek bir tesirleri olmamýþtýr; c
rleri olmadýðý gibi...
Fakat ben buna raðmen, ken'dileri ile ilgilendim. Yabancý memleketlerde parasýzlýk yüzünde
azý þeylere katlanmamalarý için, gazetelerini satýn almak bahanesi ile büyücek yardýmlarda
um, bazý kimselerin memlekete- para göndermelerine göz yumdum. Tek yabancýlarýn maþasý olm
, muhalefeti yanlýþ da olsa namuslu kalsýn diye!.
Ahmet Rýza Nasýl Geçiniyor?
Beni bu yardýmlara iten sebepler de vardý. Ahmet Rýza Bey, Bursa'da Maarif Müdürü iken, Par
s'te ihtilâlin yüzüncü yýlý sebebi ile açýlan sergide Bursa Ýpeklilerini teþhir etmek bah
upa'ya gitti ve bir daha dönmedi. Oradan bana bir "Islâhat Layihasý" (Reform Raporu) gönd
erdi.
Okudum, hiçbir þey yoktu. Ne memleketi tanýyor, ne tekliflerinin ne getireceðini hesaplay
abiliyordu. Bir kenara koydum.
Ardýndan, "Meþveret" adý ile bir gazete çýkarmaya baþladý. Paris Sefaretimize "ne ile geçm
diye sordurdum. "Patiste türkçe dersleri vererek" diye cevap verdiler.. Paris-te, he
m de Türkçe dersleri vererek geçinmek ayrýca bir gazete çýkarmak... ve bunun da külfetleri
tlanmak!.. Buna, hayatýnda bir kere fýrýndan ekmek almamýþ basit bir cariye bile inanmaz..
Dolaylý yollardan para göndermeðe baþladým, çünkü baþka çare yoktu!.
Ya, Mizancý Murat?
Biraz da Mizancý diye tanýnan Murad Bey'den bahsedeyim; bu, bir baþka garabettir. Murad
Bey, delikanlý yaþýnda Kafkasya'dan kalkmýþ, okumak için Kýrým'a gideceðine, Ýstanbul'un
uþtur, Ýstanbul'da ilk çaldýðý kapý,. Mithat Paþa'nýn konaðýdýr. Hemen Mithat Paþa tarafýnd
dinlenir ve bir tezkere ile Rüþtü Paþa'ya gönderilir. Murad Bey bir süre Rüþtü Paþa'nýn ka
Paþanýn ölümünden sonra, Mülkiye Mektebine tarih hocasý oldu. Ýngiliz politikasýna tarafda
biliniyordu. Nitekim ben Ýngiliz Politikasýna tarafdar olan Sait Paþayý Sadrazamlýktan uza
klaþtýrýnca, o da "Mizan" adlý bir gazete çýkarmaya baþladý. Bu gazetesinde bana övgüler ya
kabineye memur ettiðim devlet ileri gelenlerine ver yansýn hücum ediyordu. Hükümet, gazet
esini yýllar sonra kapattý. Ben kendisini korudum ve "Duyunu Umumiye" komiserliðine tayi
n ettirdim.
Bir gün, Rusya'ya kaçtý. Oradan Avrupa'ya geçti. Londra'da Lord Salisbery ile görüþüp Mizan
karmak müsaadesi alabildi. Tekrar Avrupa'ya geçti ve en sonra Ahmet Celalettin Paþa ar
acýlýðý ile yeniden Ýstanbul'a
döndü.
Bu dönem içinde nasýl geçindiðini, nasýl bu uzun seyahatleri yapabildiðini, gazetesini han
ra ile çýkardýðýný araþtýrmak istemiyorum.
Masonlarýn Beslediði Jön Türkler!..
Ahmet Celalettin Paþa'nýn Mýsýr'da Ali Kemal Bey'-den (31) aldýðý bir mektubu görmüþtüm. Bu
halde Yýldýz evraký arasýnda saklýdýr. Kimin nereden para aldýðýný isim isim yazýyordu.
Abdullah Cevdet, Dr. Ýshak Sükuti, Dr. Bahattin Þahir, Dr. Nazým, Dr. Ýbrahim Temo'nun F
sýz ve Ýtalyan localarýna baðlý olduklarýný ve bu localarýn yardýmý ile yaþadýklarýný, hat
rine dahi bu localar elile para gönderildiðini yazýyor ve bunlarýn vesikalarýný gönderiyord
Avrupa'da, Mýsýr'da çeþitli namlar altýnda çýkan gazeteler ve buralarda gezinen gizli cemi
adamlarý, daha önce de söylediðim gibi, memlekete ciddi bir zarar vermediler. Fakat Maso
Localarý, bütün takiplerimize raðmen, "Ýttihat ve Terakki"ye baðlý subaylarý harekete geç
u âvâre insanlar birer bayrak ahline geldiler. Ýþte Jön Türk'ler ve Ýttihat ve Terakki Cemi
inin hikâyesi de budur.
Evet, hikâyesi budur ama, neticesi de bugün maalesef gözlerimizin önündedir.
Bana diyeceklerdir ki, "Bütün bunlarý biliyordun da ni-çin engel olmadýn, niçin devletin yý
sýna göz yumdun?.."
(31) izmit'te linç edilen Ýtilâfçý yazar Ali Kemal.
"Yalnýzdým"...
Haþa!. Göz yummak þöyle dursun, her an tetikte yaþadým. Fakat önleyemezdim, önleyemedim de
. Onlarýn arkasýnda bütün düþman dünyasý vardý. Mizacým ve þartlarým baþka türlü olmama el
beni, yumuþak baþlý olmakla, düþmanlarým, zalim gaddar olmakla suçlarlar.. Ýki taraf da ya
ne bir Yavuz Selim Han idim, ne de Yavuz Selim Han'ýn ül-
kesi benim buyruðumdaydý. Birkaç kelle koparývermek, laf söylerken kolaydýr. Her koparýlan
le, insanýn önünde bir uçurum açar. Bu uçurumu doldurabiliyorsan, gözdaðý verebilirsin ve
erin dediklerinden çýkmazlar. Ama uçurumlar kapanmýyorsa, hiçbir þey yapmak mümkün deðildi
oðuþtan merhametli bir insaným. Fakat devletin merhametle idare edilemeyeceðini de biliri
m. Ne yaptýysam, yapabildiðimdir. Yavuz Selim Han da benim zamanýmda padiþah olsaydý, o d
enim gibi yapardý. Gerekeni yaptým, faydalýnýn peþinden koþtum, ahâliyi ezdirmemeðe çalýþ
dökülmesinin her yerde karþýsýna çýktým. Memleketim, Jön Türklere gösterdiðim þefkatin de
gafletlerinin kurbaný oldu; iþte o kadar!...
17.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi
Musahibim iki gündür neden yazýlara devam etmediðimizi sordu durdu; düþünüyorum. Vatanýmýn
reye geldiðini düþünüyorum. Üç kýtaya yayýlmýþ koskoca bir cihangirlik, on yýlda bir avuç
di. Vebali ki-
min?.. Kimin olduðunu bulsak ne iþe yarar?. Vatan elden gittikten sonra..
Kýrk yýldýr büyük devletlerin birbirleriyle kapýþmasýný bekledim. Bütün ümidim oydu ve Osma
aðlý görürdüm. O beklediðim gün geldi. Heyhat ki ben tahttan uzaklaþtýrýlmýþ, ülkemi idare
ve basiretten uzaklaþmýþlardý. Kýrk yýl beklediðim büyük fýrsat, bir daha ele geçmemek üz
den çýktý gitti.
Otuz bu kadar yýl tahttan uzaklaþmamak için çaîýþmýþ-sam, bunun içindi!. Saltanatým günleri
tlere tavizler vermiþsem, bunun içindi. Donanmayý Halice kapamýþ, talime dahi çýkarmamýþsam
içindi. Girid'i Ýngilizlere kaptýrmamak için Yunan muharebesini göze almýþsam, bunun içind
hasýl otuz bu kadar yýl ne yapmýþsam, ne etmiþsem, doðrusu da yanlýþý da yalnýz bunun için
Bu sýrrý kýrk yýl içimde sakladým. Ahfadýma (gelecek kuþaklar) beni tanýmalarý için anlatac
Sadrazamlarýma bile açmadým. Çünkü sýnayarak öðrendim ki, iki kiþinin bildiði bir þey sýr
a, bunun yabancý devletlerce bilinmemesi, duyulmamasý gerekliydi. Osmanlýlar, ancak böyle
bir fýrsatý zamanýnda ve basiretle kullandýklarý takdirde' kurtulacaklar, yeniden büyük de
olacaklardý.
Bu kanaate nereden ve nasýl ulaþtýðýmý anlatabilmek-liðim için tahta çýktýðým günlerde düny
ulduðumu bilmek lazýmdýr. Ben bu kanaate o günlerde de ulaþmýþ deðilim; Rus muharebesini (3
ybettikten ve bu muharebe içinde büyük devletlerin bize bakýþlarýný yakýndan gördükten son
Tek baþýna yaþayacak ve direnecek gücümüz yoktu. Bizi parçalamakta birleþmiþ düþmanlarýmý
parçalanýrlarsa ve biz de bu
(32) 1877 Osmanlý - Rus Savaþý.
parçalardan birinin vaz geçemiyeceði kuvvet olabilirsek, yeniden dünya için söz sahibi ola
irdik.
Büyük devletler arasýndaki rekabetin eninde sonunda onlarý çatýþmaya götüreceði gözler önü
anlý Devleti de böyle bir çatýþmaya kadar parçalanma tehlikelerinden uzak yaþamalý ve çat
alýydý, Ýþte benim 33 yýl süren siyasetimin sýrrý...
18.Mart.1333 (1917)
Beylerbeyi
Amcamýn þehadeti ve biraderim Murad'ýn aklýna zarar getirmesinden sonra tahta çýktýðým zama
içde büyük meselelerle karþý karþýya kaldým.
Payitaht (Baþkent) karmakarýþýktý. Birkaç ay gibi kýsa bir zaman içinde iki padiþah düþürül
iþ, biri mecnun olmuþtu. Ordunun ve Devletin ileri gelenlerinden bazýlarý bu iþlere karýþmý
uç iþlemiþlerdi. Korku içindeydiler. Hem devleti ellerinde tutuyorlar, hem de korkuyorlar
Yýkmak için aralarýnda birleþebilmiþlerdi ama, ne yapacaklarýný bilmiyorlardý. Ýþin eleba
aþa, kendisini sürgüne gönderen padiþahý tahttan düþürmüþ, þehit ettirmiþ, muradýna ermiþti
rkadaþlarýnýn ayrý havalar çalmasýndan tedirgindi. Mithat Paþa ve arkadaþlarý, hesap verme
içinde Saray'ý bütün haklarýndan tecrit etmek sevdasýna düþmüþlerdi. Sadrazam Rüþtü Paþa, h
güvenemiyor, ama onlardan da bir türlü ayrýlamýyordu.. Durmadan konaklarda toplanýyorlar,
onuþuyorlar, fakat bir karara varamýyorlardý.
Bunun haricinde olan devlet büyükleri, olup biteni ibretle seyrediyorlar, bazýlarý bana
gelip bunun önüne geçmemi benden istiyorlardý. Kararsýzdým. Mithat Paþa, halka bir kurta-
rýcý gibi görünmekteydi. Avrupa devletleri de kendisini destekliyorlardý. Halkýn vicdaný v
lerdeki Avrupa efkârý umumiyesiyle beraber olmak, aklýn ve siyasetin icabýydý; ben de öyle
aptým, Mithat Paþayý sadrazam tayin ettim. Malî duruma gelince : Hazine borç içindeydi. Var
dat her yýl biraz daha azalýyordu. Tanzimatdanberi her þeyimizi Avrupa'dan getirtir olm
uþtuk. Yerli tezgâhlar birer birer sönüyordu. Her tarafý Avrupa bezleri kaplamýþtý. Kurulm
brika bile kapanacak hale gelmiþti. Gümrük varidatý büyük devletlerle yaptýðýmýz anlaþmalar
abesine inmiþti. Kendi yaðýmýzla bile kavrulamýyorduk. Yol yoktu. Haberleþme güçleþmiþti.
orluk topraklarý kendi kaderine terk edilmiþ gibiydi.
Yeni yeni okullar açýlmýþ, birçok gençler Avrupa'ya gönderilip okutulmuþtu gerçi... Fakat
okullardan çýkanlar ve gerekse Avrupa'da okuyup gelenler, daha devlet kadrolarým doldura
mamýþtý. Kadrolarýn büyük kýsmý ekalliyetin elindeydi. Hele Hariciye Nezaretinde tek tük ge
iþi yavaþ, yavaþ ele geçirmeðe baþlamýþtý; fakat Avrupa devletlerindeki temsilciliklerimi
retlerde Rum soyundan memurlarýmýz vardý ki, bazýlarý Yunanistan'a hizmet etmeyi, Osmanlýya
hizmetin üstüne çýkarýyorlardý.
Amcam Abdülaziz Han'ýn zamanýnda Ordunun ve Donanmanýn büyük bir kuvvet haline gelmiþ oldu
hakikattir. O kadar ki, Ordu'nun kuvvetinden Ruslar, Donan-ma'nýn gücünden Fransýzlar ve Ý
gilizler bayaðý ürkmüþlerdi. Ordunun, Sýrbistan ve Karadað muharebelerinde Rus gönüllü suba
etmesi herkesin gözünü açtý. Bu yüzdendir ki uydurma israf ve sefahat þayialarile Amcamý
e küçük düþürmeðe var güçleriyle çalýþtýlar ve sonunda emellerine ulaþtýlar. Böylece, yaln
makla kalmadýlar, onun kurduðu Ordu ve Donanmayý da parçalamaya muvaffak oldular. Çünkü, Ha
ana baþ kal-
dýrmýþ subaylarla, Hanedana baðlý kalmýþ subaylar ortaya çýktý ve bunlar birbirlerine güven
r.
Tahta çýktýðým günlerde bu hakikatleri bilmiyordum. Bunlarý Rus muharebesi sýrasýnda birer
tecrübeyle öðrendim.
L Bir þey daha ortaya çýktý ki : DÜNYADA YALNIZIZ. Düþman vardýr, fakat dost yoktur! Salip,
zaman müttefik bulabilmekte, fakat Hilâl, her zaman yalnýz kalmaktadýr .(Osmanlýdan menfaa
bekleyenler ona dost görünmekte, fakat umduðunu bulamadýðý zaman, hemen düþman kesilmekted
en de siyasetimi bu esas üstüne kurdum. Düþmana, düþmanýn silâhý ile gitmek þarttý!. Osman
arda hangi buhranlarýn içinde olduðunu kýsaca anlattým. Þimdi o yýllarda dünyanýn ne hall
da kýsaca anlatmalýyým ki, otuz bu kadar yýl güttüðüm politikanýn mesnedleri (dayanak) ort
Tahta geçtiðim yýllarda dýþ politikada ilk gözüme çarpan þey, Prusya'nýn Fransa'yý yendikte
) Alman birliðini kurmuþ olmasý oldu. Muktedir bir devlet adamý olan Bismark, küçücük Prus
koskoca bir Almanya çýkarmasýný bilmiþti. Birkaç yýl içinde doðup geliþiveren bu Devlet,
ler dengesini bozmuþ, bütün Devletlerin dýþ politikalarýnda büyük deðiþiklikler gerektirmiþ
O zamana kadar Ýngiltere ile yarýþan Fransa bu yarýþý býrakmadý ise de hafifletti. Kendi gü
saðlamak için Ruslarla anlaþma yollarýný aramaya baþladý. Bu yüzden bizimle yürüttüðü pol
den geçirdi. Nitekim bu korku yüzünden hemen daima Osmanlý ülkesindeki ihtilâflarda sürekl
rak Ruslarý desteklemiþtir.
Ruslar da Batý'da kuvvetli komþularý Almanlarýn hesabýný yapmaya baþladýlar. Avusturya, do
arýþtýra-
(32) 1870 - 1871 Fransýz - Prusya savaþý, 79 günde Prusya ordularý Paris'e girdiler ve
ransa'ya diz çöktürttüler.
rak politikasýný yeniden kurdu. Yalnýz Ýngiltere, adalarýna ve üstün donanmasýna güvenerek
Almanyasiyle pek ilgilenmedi. Hattâ bundan yararlanarak öteki Avrupa devlet-lerinin
kendi güvenlikleriyle uðraþmasýný fýrsat bilip Akde-niz'de Osmanlý topraklarý üzerinde ve A
yeni haklar saðlamak yolunu tuttu. Gladiston "Yapabildiðini yap, kaza-labildiðini kaz
an" politikasiyle cihangir bir devlet kurma yo-lundaydý.
Benim tahta çýktýðým yýl, Ýngilizler Hindistaný ele geçir-miþlerdi. Bir yandan Hind yolunun
saðlamaya gayret ediyorlar, bir yandan Çin'e, Orta Asyaya girmeðe ça lýþýyorlardý. Ruslar d
yýllarda gözlerini Orta Asya'ya çevirdiler. Bu yýllarda Fergana'yý alarak Hotant Hanlýðý'n
diler (33).
Amerika'da genç ve kuvvetli bir devlet doðmuþtu. Ýspanya, müstemlekelerinden (sömürgelerin
sürekli olarak çý-karýlýyordu. Dünya yahudileri teþkilâtlanmýþtý. Mason Loca-larý yolu ile
n peþine düþtüler. Bunlar daha sonra bana da gelmiþ ve Filistin'de Yahudileri yerleþtirmek
n büyük paralar karþýlýðý benden toprak istemiþlerdir. Tabii red ettim.
Apaçýk görüyordum ki, Avrupa'nýn büyük devletleri kendi aralarýnda dünyayý bölüþmeye çýkmýþ
smanlý mülkü de vardý. Ben bu kuvvetlerin önünde tek baþýna duramazdým. Gücümüz yetmezdi.
y, aralarýndaki rekabetten yararlanýp, her birine daha büyük lokma ümidi daðýtarak birini ö
e düþürmek-ten ibaretti.
Yine apaçýk görüyordum ki, Almanya'nýn kurulmasýyla bo-zulan Avrupa dengesi, eninde sonunda
bu büyük devletleri
(33) Ruslarýn Fergana'ya giriþi: 1876. Bunu Kýrgýzistan. Tür-kistan, Tacikistan'ý istilalar
akip etti. Ýngilizlerle Ruslar, Asya' da büyük bir rekabet içindeydiler.
birbirine düþürecekti. Eðer o güne kadar memleketimi parçalanmaktan kurtarabilirsem, o çat
uðu zaman, kümelenmelerden birine katýlýp öteki tarafý kýrmakla varlýðýmýzý koruyabilirdi
olacaðý belli deðildi ama, bana uzak da görünmüyordu. Almanlarýn her yýl biraz daha güçlen
nsýzlarý, Ruslarý olduðu kadar Ýngilizleri de tedirgin etmeðe baþlayacaðým görüyordum. Bun
rleriyle kapýþmak ve hesaplaþmak olacaktý.
Nasýl bir yol tutacaðýmý dikkatle araþtýrdým.
Büyük Devletlerin Ýstanbul'da yaptýklarý konferans sýrasýnda görmüþtüm ki bunlarýn niyetle
leri gibi Hýristiyan tebanýn hukukunu temin deðil, önce muhtariyetlerini, sonra Ýstiklâlle
i temin suretiyle Osmanlý ülkesini parçalamaktýr. Bunu, iki surette temin etmeðe çalýþmakt
Birincisi, Hýristiyan ahaliyi ayaklandýrýp ortalýðý karýþtýrmak ve böylece bunlara arka çýk
bizi kendi aramýzda parçalamak için Meþruti Ýdareyi getirmek... Her iki gayeleri için de
da kolayca taraftar bulabiliyorlardý. Meþruti Ýdarelerin bir millî vahdet halinde bulunan
ülkelerde kolayca iþlediðini, böyle bir vahdet içinde olmayan ülkelerin bu idareye itibar
mediðini fark edemeyen bazý Türk münevverleri, maalesef düþmanlarýn ekmeklerine yað sürmek
Ben bu ihanetlerin ve ayaklanmalarýn içinden ülkemi nasýl çýkarabilirdim?..
Yine Ýstanbul Konferansý göstermiþti ki, Abdülaziz Han'ýn Orduyu ve Donanmayý güçlendirme y
irmesi, büyük devletleri telaþlandýrmýþ ve bu teþebbüs hayatýna mal olmuþtu. Daha sonra ko
arebesi Ordunun güçlendiðini ortaya koymuþtur. Eðer hanedana baþkaldýran subaylar ve haneda
baðlý subaylar meselesi olmasaydý. Rus ordularýný durdurabilecek ve zaferi kazanabilecekti
k. Demek Orduya verilen emekler boþa gitmemiþti.
Buna karþýlýk bu muharebe, Donanmanýn sayý üstünlüðü-
ne raðmen bir iþ göremediðini de ayrýca ortaya koymuþtur Çünkü bizim gemilerimizin hemen he
giliz çarkçýbaþýlarý vardý. Bu, donanma Ýngilizlerin elindeydi demektir. Bu çarkçýbaþýlarý
baþýnda deðiþtirmek istediðimiz zaman, Ýngiltere Elçisi saraya koþmuþ ve bu teþebbüsün Ýng
olmadýðý biçiminde yorumlanacaðýný açýkça söylemekten çekinmemiþti. Öyleyse, bir donanmamý
anma, hem Fransýzlarla, Ýngilizleri bize düþman ediyor, hem savaþta bir iþe yaramýyordu.
lmayan, fakat mazarratý olan birþeyi muhafaza etmek aklýn icabý dýþýndadýr. Donanmayý Halic
dim ve böylece Fransýz ve Ýngilizlere, Akdeniz'de kendileri ile boy ölçüþmeye niyetimiz ol
tmýþ oldum. Gerçekten bu tedbir uzun süre Ýngilizleri ve Fransýzlarý bizimle uðraþmaktan u
ur.
Buna karþýlýk Ordunun yeni silâhlarla donanmasýna ve yeni harp sanatýna uygun hazýrlanmasýn
erdim, büyük bir asker olan Wander Goltz'u Ýstanbul'a getirdim. Yarýn kopacaðýný umduðum v
diðim savaþta denizlere hakim devletle bir olursam, ordularým onun iþine yarayacak, donan
masý da benim iþimi kolaylaþtýracaktý ve üstelik elimde, dövüþtüðüm milletin harp oyunlarýn
ordum olacaktý.
Abdülaziz Han'ýn halinde donanma iþe karýþtý da onun için Abdülhamit donanmayý battal etti
yalandýr. Ben bir Padiþahýn iki parça gemi ile tahttan düþmeyeceðini herkesten fazla bili
Biraderim Murad'ý tahttan indirdikleri zaman ortada gemi mi vardý, top mu? Bu cehale
ti bana yakýþtýranlar, sadece kendi cehaletlerini ortaya koymuþ olurlar. Evet, benim Avru
pa devletleri ile bir baþýma boðuþmaya gücüm yoktu ama, Rusya gibi, Ýngiltere gibi Asya'da
k Müslüman ahâliyi idareleri altýna almýþ büyük devletler de benim hilâfet silâhýmdan ürküy
Osmanlýnýn iþini bitirmek noktasýnda anlaþabilirlerdi.! Ben "Bekle-
eliðim güne" kadar bu silâhý hudutlarýmýn dýþýnda kullanmamalýydým. Çünkü böyle bir teþebb
iþine yarayacak, ne ülkemin yararýna olacaktý. Hilafet kuvvetimi, memleketimin huzuru ve
birliði için kullanmaya, dý-þardaki din kardeþlerimizi de her ihtimale karþý saðlam tutmay
verdim.
Donanmayý muattal býrakmak Ýngilizleri ve Fransýzlarý tatmin etti ama, Hilâfetin elimde olm
sý sürekli olarak Ýngilizleri tedirgin etti.Blund adlý bir Ýngilizle, Cemaleddin'i Efganî
bir maskaranýn el birliði ederek Ýngiliz hariciyesinde hazýrladýklarý bir plân elime geçti
r Hilâfetin Türkler tarafýndan zorla alýndýðýný ileri sürüyorlar ve Mekke Þerifi Hüseyin'in
ilmesini Ýngilizlere teklif ediyorlardý. Cemaleddin Efganî'yi yakýndan tanýrdým. Mýsýr'da
ordu. Tehlikeli bir adamdý. Bana bir ara "mehdi"lik iddiasý ile bütün Orta Asya müslümanlar
yaklandýrmayý teklif etmiþti. Buna muktedir olamadýðýný biliyordum. Ayrýca Ýngilizlerin ada
çok muhtemel olarak Ýngilizler beni sýnamak için bu adamý hazýrlamýþlardý. Derhal red etti
efer Blund ile iþbirliði yaptý.
Bütün Arap ülkelerinin itibar ettiði Halepli Ebül Hûda Esseydî yolu ile kendisini Ýstanbul'
Aracýlýðýný, Efganî'nin eski hâmisi Münif Paþa ile Abdülhak Hâmit yaptýlar. Geldi ve bir d
asýna izin vermedim.
Hilâfet mevzuunda Ýngiliz teþebbüslerinin sonu gelmiþ deðildir. Çünkü Asya'da yüz elli mil
releri altýnda tutuyorlardý ve bu Müslümanlar üzerinde Hilâfetin büyük bir nüfuzu vardý. Bu
için Ýngilizleri kuþkulandýrmadan, her ihtimale karþý, Seyyit'ler, Þeyhler, Derviþler gö
daki müslümanlarý Hilâfete manen baðlamaða hususî bir itina gösteriyordum. Buharalý Þeyh S
nin Rusya'daki Müslümanlar arasýnda yaptýðý hizmetleri bilhassa þükranla yad ederim. Bunun
lerle mü-
nasebetlerimizde çok faydasýný gördüm. Hindistan Umumî Valileri oradaki Müslümanlarýn Osman
iyle yakýndan ilgilendiklerini gördükçe, hükümetlerine Osmanlýlarla iyi geçinilmesini yazý
böylece bizim iþlerimizi bir nebze kolaylamýþ oluyorlardý.
Almanya, büyük donanma hazýrlýklarýna giriþince, Ýngiltere pirelendi. Açýk denizlerde güçle
lmanya, Ýngiltere için büyük tehlike idi. Bu yýllarda Ýngilizler, Ruslara Osmanlý Ýmparato
k teklifini yaptýlar. Bir taþla iki kuþ vurmak istiyorlardý. Hem Ruslarýn Asya'da ilerleme
lerine engel olmak, hem Almanya'ya karþý bir müttefik elde etmek. Aslýnda Ruslarýn Akdeniz
e inmesini Ýngilizler hiçbir zaman istememiþlerdir. Fakat Asya'daki menfaatleri büyük, Al
ya üzerindeki kuþkularý canlý olduðu için, bu fedakârlýðý göze alýr göründüler.
Ruslar, Ýngilizlerin bu gizli teklifini red etti. Çünkü ben bir yandan Çara yaklaþýyor, bir
ndan Almanlara yanaþýyordum. Benim Almanlara yanaþmam demek, Almanlarýn Hindistana kadar
uzanan bir sahada hareket kabiliyeti kazanmasý demekti. Bunu ne Çar ister, ne Ýngiliz hükü
eti razý olurdu. Nitekim bir yandan Ruslar, bir yandan Ýngilizler bana daha dostane d
avranmaya baþladýlar. Niyetim Almanlarla birlik olmak deðil, birlikmiþ gibi görünerek itti
dünya denizlerine hakim devlete pahalý satmaktý. Ýngiltere, Hindistan ve Asya güvenliðini,
ya Osmanlý Ýmparatorluðu topraklarýna sahip olarak, ya Osmanlýnýn müttefiki olarak saðlayab
i. Tek baþýna sahip olamazdý, çünkü dünya aya-ða kalkacaktý. Ruslar, paylaþma teklifini red
klarýna göre, bana yanaþmaktan baþka çareleri yoktu.
Bu sebeple hem siyaset olarak bize yaklaþtý, hem de içimizden idareyi ele geçirmek için Ma
son localarýný kul-lanmaya baþladý. Jön Türklerin gafletini, Ýngiltere nasýl Ma-son localar
iyle kullanýyorsa, Almanya da bunlarýn öte-ki parçasýný yine Mason localarý kanaliyle kulla
ya baþla-
di. Böylece Jön Türklerin Selanik teþkilatý Almanlarýn. Manasta teþkilatý Ýngilizlerin eli
u.
Ýngilizleri ittifaka zorlamak için, Baðdad Demiryolu inþaatýný Almanlara verdim. Ýngilizle
esi büyük oldu. Bu yüzden baðýmýza Makedonya gailesini çýkardýlar. Umursamadým. Çünkü iple
olursa olsun, beklediðim tekliflerle karsýma çýkacaklardý. Ýngilizler, Manastýr Ýttihatçý
Selanik Ýttihatçýlarýný durmadan kýþkýrtýyorlar, Devleti içten ele geçirmek için bir hüküm
rlardý. Ýngilizlerin Manastýr Ýttihatçýlarýyla baþarýya ulaþmasý benim için bir felâketti,
raf edecekler ve muradlarýna ereceklerdi. Almancý Ýttihatçýlardan korkum yoktu. Onlarýn ba
iltere'yi daha da korkuturdu.
Alman Mason Localarý kanaliyle tesir altýnda tutulan Selanik Ýttihatçýlarý, Enverler, Niya
erle harekete geçtiler. Þemsi Paþa vuruldu, Manastýr Ýttihatçýlarý teþebbüsü elden kaçýrmýþ
e mutemedim olan Ebül Hûda Esseydi'yi kullanarak gizli görüþmelere baþladý. Ruslar, ancak
an hazýrlýksýz avlandýklarýný farkedebildiler. Baþlarýndaki Asya gailesi ve içlerindeki An
len kundakçýlar Çar'a göz açtýrmýyordu. Buna raðmen Çar. bana hususî bir mektup yazarak bi
Ýngilizler nedense gizli müzakereyi durdurdu. Beklediðim büyük savaþýn yaklaþmakta olduðun
Fakat benim için hadiseleri kendi haline terk etmekten ve kardeþ kam dökülmesine engel o
maktan baþka yapacak bir þey yoktu. Gerisi herkesin malumudur. Selanik Ýttihatçýlarý beni t
httan indirirken, Ýngilizlerle bir anlaþmaya varmak ve yaklaþan büyük muharebeye, denizler
e hakim bu- devletle ortak olarak girmek artýk bir hayal olmuþtu.
20.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi
Ýngilizleri istediðim ittifaka sürüklemek için Anadolu -Baðdat Demiryolu hattýný Almanlara
mi söylemiþtim, Bunun, ayrý ve hoþ bir hikâyesi vardýr. Bunu da anlatmalýyým.
Ýngilizlerin, Ruslarla ülkemizi paylaþmak için yaptýðý teklife Ruslarýn "hayýr" demeleri üz
izler bana, önceleri anlayamadýðým nice aylar sonra fark edebildi-im bir biçimde yanaþmay
dýlar.
Ýngiliz Elçisi bir gün huzurda bana uzun uzun Anadolu Suriye ve Hicaz topraklarýnýn tarihi
n en büyük medeniyetlerine beþik olduðunu sayýp döktükten sonra, buralarda yer altý kazýla
iðimi sordu. Kesin bir cevap vermedim. Güya buralarý kazýlacak olsa, belki de fine bile
(!) bulunabilirmiþ!. Kaldý ki yer altýndan çýkacak eski paralar, kýrýk deþtiler, heykelcikl
fine deðerindey-miþ! Bunlara bakarak belki tarih deðiþecek, çok kýymetli bilgiler elde edil
cekmiþ!... Bana eski Mýsýr yazýsýnýn okun-masýnýn dünya medeniyetine ne büyük bir kazanç ol
n sonra, buralarda kazý yapmayý eðer Osmanlý idaresi masraflý buluyorsa, Ýngiltere Hükümeti
everek kendisine her türlü yardýma hazýr olduðunu da sözlerine ekledi. Adamlarýný hemen gön
ler, kazýlara baþlaya-caklar, masraflarýný kendileri ödeyecekler, üstelik buralar-da buluna
ak tarihi eserleri de hiçbir bedel istemeden ze býrakacaklarmýþ!...
Ýngiltere ile yakýn iliþkiler kurmak muradýmdý. Bu tek-lifin altýnda ne yattýðýný bilmiyord
abul ettim. He-men Sadrazam Halil Rýfat Paþa'yý çaðýrdým, Ýngilizlerin tekliflerini anlatt
gelecek heyetlerin çalýþmalarýný dik-katle takip etmesini kendisine tenbih ettim.
Rus Elçisi Bariz Bir Tebessümle Dinliyordu...
Gerçekten Ýngilizler çok geçmeden bir takým bilginleri Ýstanbul'a gönderdiler. Ben kendiler
topluca kabul ettim ve çalýþmalarýnda baþarýlar diledim. O akþam verdiðim ziyafete öteki
davetli idi. Bilhassa Rus elcisinin bu müsadeden memnun olmadýðý açýkça görülüyordu. Elçiye
medeniyete Ýngilizlerin yardým etmek istediklerini söylediðim zaman, Sefir, bariz bir ta
rzda tebessüm ederek konuþmamý dinliyordu.
Bilginlerin bir kýsmý Kayseri'de, bir kýsmý Musul'da, bir kýsmý da Baðdat'a yakýn bir nokta
zýlara baþladýlar. Kazýlan yerli amelelerle yapýyorlar, biz de bütün çalýþmalarýný izleyeb
azýlardan birkaç kýrýk küp, desti, heykelcik ve birkaç lâhit'den (mezar) baþka bir þey çýk
küflü bakýr paralara kadar çýkardýklarý bu eþyalarý bize teslim ediyorlardý.
Bu kazýlar hakkýnda bilgi vermek için Ýngiliz Elçisi sýk sýk Huzur'a alýnmasýný istiyordu.
k. Ben bütün bu fýrsatlarý deðerlendirerek yapmayý düþündüðüm ittifakýn zeminini hazýrlýyor
bu teklifi ben yapmayayým, bana Ýngilizler yapsýnlar. O zaman teklif sahibi onlar olac
aklar ve ben uygun bulursam kabul edecek, bulmazsam red edecektim, böylece daha faz
lasýný koparmaya çalýþacaktým.
Ýngiliz Aldatmacasý
Bu arada, yine anlayamadýðým bir þey oldu. Ýngiliz Elçisi bir gün heyecanla huzura girdi v
a Musul çevresindeki kazýlardan birinde çýkmýþ murassa bir kýlýç getirdi. Kýlýç kýrýktý, f
la iþlenmiþti. Elçi, bir zelzele sýrasýnda topraðýn çöktüðünü, bir parçasýnýn çok
derinlere gittiðini, geri kalan parçanýn da kazýlarda bulunduðunu söyledi.
Elçiye teþekkür ettim ve ihsanda bulundum. Fakat bizim istihbaratýmýzca böyle bir kýlýcýn
ilinmiyordu. Ya haber alma teþkilatýmýz iþlemiyor, ya da bana bilmediðim bir oyun oynanýy
Çarþý esnafýndan, iþden anlar kiþilere kýlýcý gösterdim. Bunlar, bu kýlýcýn eski bir kýlý
uðunu söylediler!
Merakým büsbütün arttý, fakat kimseye bir þey sezdirmedim. Yalnýz gelen haberlerden, Musul
ve Baðdat'da-ki heyetlerin satýh (yüzey) çalýþmalarýný býrakýp kuyular açmaya baþladýklarý
atlarý ortaya çýktý. Beni, dürüstlüklerine inandýrmak istiyorlar, böylece daha rahat çalýþm
ek istiyorlardý. Kýymetli taþlarla donanmýþ ve eski diye bana sunulmuþ kýlýç da bu güveni
ak içindi. Aradýklarý kýrýk küpler, küçük heykelcikler deðil, Petroldü!
Daha önce Eflâkde (Romanya) petrol bulunduðu için bunun kuyular açarak arandýðým biliyordu
kim bir süre sonra Ýngiliz Elçisi, ayrý bir haber vermek vesilesile huzura girdiði zaman,
Suriye ve Hicaz topraklarýnýn büyük bir kýsmýnýn çöl olduðunu, buralarda susuzluk çekildið
alarda barýnýlamadýðýný söyleyip, eðer muvafýk bulursam, "Ýngiltere Hükümetinin" buralarda
kuyular açtýrmaya hazýr olduðunu anlattý. Yalnýz þartlarý vardý : Eðer buralarda su bulunur
ar teþekkül ederse, çýkacak suyun kullanýlmasýný ahaliye býrakacaklardý, fakat suyun sahi
rdý.
Açtýklarý Kuyularý Kapattým.
îttifak iþi zaten istediðim þekilde yürümüyordu. Teklifi red ettim. Bununla yetinmedim, Mus
ve Baðdat'da açtýk-
lan kuyularý da hükümetçe kapattým! Ýngilizler darýlýp kazýlan olduðu gibi býraktýlar. Fak
, Cema-leddinî Efganî yolu ile Hilâfet meselesini kurcalamaya baþladýlar. Hicaz Emîrini el
eçirerek maksatlarýna ulaþmak istiyorlardý. Ben de buna karþýlýk, büyücek bir derviþ kafil
stan Müslümanlarý arasýna gönderdim. Ýngilizler,, buna Girit gailesini çýkarmakla mukabele
er. Daha da ileri giderek, Rusya ve Fransa'yý da yanlarýna alarak beni tahttan düþürmeyi d
enediler. Ruslar, bu Ýngiliz teklifini sert bir dille red etti. Çünkü Ýngiltere, týpký Osma
esinde yaptýðý gibi, Rusya'da da Çar'ý meþrutî idareye zorlamak için ayaklanmalar düzenliyo
Ýþte Ýngilizlerle böylesine çatýþmaya düþtüðümüz günlerde, Almanya bize dostluk elini uzat
lâfýnda doðrudan doðruya bizi destekledi ve öteki büyük devletlerden ayrýldý. Yunan Savaþýn
n baþarýsý, Almanlarýn gözünü açmýþtý. Kayzer, Fransýz, Ýngiliz, Rus. Ýttifakýný önlemek iç
n Alman Ordularýna Hindistan yolunu açabileceðim gözdaðýný Ýngilizlere vermek için, Almanl
. Aslýnda ikimizin de düþünceleri baþka, baþkaydý. Bu hengâme içinde Kayzer Vilhelm Ýstanbu
. Tantanalý bir karþýlama hazýrladým.
Kayzer de tantanalý nutuklar söylüyor, misafirperverliðimizi övüyor, ve dünya yüzünde daðý
on Müslümanýn dostu olduðunu söylemekten çekinmiyordu. Þam'dan, Çar'a bir mektup gönderdi
'nin, ölmekte olan deðil, bütün canlýlýðý ile yaþayan bir ülke olduðunu" yazdý ve "müslüma
in þerefine dokunmaktan uzak dur" ihtarýný yapmaktan da çekinmedi.
Akýllarý Fikirleri Petrolde
Asýl anlatmak istediðim bu deðildir. Ancak Kayzer'in bu davranýþlarý bende çok iyi duygular
ratmýþtý, kendisine son derece dostane davranýyordum.
Alman imparatoru ile birlikte memleketimize bazý bilginler de gelmiþti. Bu bilginleri
n içinde týpký Ýngilizler gibi, kazýlara meraklý olanlarý vardý. Onlar da Musul çevresinde
erler aramak istiyorlardý. Kendilerine müsaade ettim. Fakat Ýngiliz heyetlerinin petrol
kokusu aldýklarýný bildiðim için, yaverlerimden birini, bir baþka nâm ile Musul'a gönderd
azýlarý yerinde izlemesini tenbih ettim.
Aradan çok kýsa bir zaman geçmiþti. Ýmparator hâlâ memleketimizin misafiriydi. Salahattin E
di'den bir rapor aldým. Alman heyeti de týpký Ýngilizler gibi, kuyular açýyorlar ve sondaj
yapýyorlardý.
Bu samimiyetsizliðe üzüldüðümü itiraf ederim. Çünkü Alman Ýmparatoru, petrol aramak teklifi
lseydi, ben ona bazý þartlarla bu arama ruhsatýný verecektim. Çünkü böyle bir araþtýrma, be
n de önemliydi. Ama, casus göndermek, eski eser aramak bahanesiyle petrol aramak, Alm
anlarýn Osmanlýlara nasýl baktýðýný açýkça gösteriyordu. Tahsin Paþa (34) bunu Ýmparatora
e bulundu. Red ettim. "Býrakalým, arasýnlar," dedim, "bulurlarsa, petrolü ceplerinde götürm
yecekler ya.. Bulduklarý kýrýk çanaklarý kendilerine veririz, petrol müsaadesi almamýþ old
petrolü de biz kullanýrýz!"
Yaverim Selahattin Efendi, bu iþlerden anlar bir adamdý. Kendisini çaðýrýp Amerika'ya gönd
. Çünkü Amerika o yýllarda bu iþlerde çok ileri idi. Hem bu devletle yakýndan iliþki kurmam
dým edecek, hem de topraklarýmýzda petrol olup olmadýðýný anlayacaktý. Maalesef bu teþebbüs
ce vermedi. Salahattin Efendi'nin Amerika'da temas ettiði þirketler, ilgi göstermedile
r, bir yýl sonra da Yaverim eli boþ geri döndü.
Salahattin Efendi'nin dönüþte bana, Amerikalýlarýn dün-
(34) Tahsin Paþa Mâbeyn Baþkâtibidir, Ýttihatçýlar "Kara Tahsin" derler.
ya ihtiyacýna yeter ölçüde petrol çýktýðýna inandýklarým ve yeni kuyulara, petrol fiyatlarý
yanaþmadýklarýný söyledi. "Fakat Ýngilizler ve Almanlardan sonra biz de petrol kokusunu a
ponya'dan bir mütehassýs gurubu istedim. Göndermeyi kabul ettiler. Gerisinin ne olduðunu
bilmiyorum. Çünkü az sonra tahttan uzaklaþtým.
Osmanlý Devletinde Ýstihbarat
22.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi
Osmanlý'da töre budur : Padiþah, tebasýnýn ne düþündüðünü, hangi þikâyetleri olduðunu, bir
nden, Kadýlarýndan Hükümet yolu ile öðrenir, bir taraftan ülkenin dört bucaðýna serpilmiþ t
hlerinden, derviþlerinden haberler toplar ve buna göre ülkeyi idare eder. Ceddim Sultan
Mahmut (Mahmut II) buna gezginci derviþleri de ekleyerek istihbaratý geniþletmiþti.
Ben tahta çýktýðým zaman durum buydu ve böylece devam ediyordu.
Bir gün Londra Sefiri Musurus Paþa'dan Eski Sadrazam ve Serasker Hüseyin Avni Paþa'nýn Ýngi
izlerden para aldýðýný öðrendim. Devleti Padiþah adýna idare eden bir Sadrazam kendi devl
net ediyorsa, istihbaratý da elbette kendi iþine geldiði gibi Saray'a duyururdu. Tedir
gin olmuþtum, müteessirdim.
Ýþte bu günlerde Mahmut Paþa bana geldi ve Jön Türklerden bazýlarý hakkýnda haberler getir
diði haberler mühimdi. Kendisine bunlarý nasýl öðrendiðini sordum. Hususî bir istihbarat te
muþ, bazý kimselerin yakýnlarýný para ile elde etmiþti. Bu kimseler kendisine görüp duyduk
r veriyorlar, o da bunlarý deðerlendiriyordu.
Ýsterse kardeþimin kocasý olsun, Devletin bir paþasýnýn Devletten gizli ve ayrý bir istihba
kurmasý doðru olamazdý. Kendisine teþkilâtý hemen bana devretmesini ve bundan böyle bu i
amasýný söyledim. Teþkilâtý bana devretti ama, bundan çok alýndý.
Þahsýma Baðlý Müstakil Bir Ýstihbarat Teþkilâtý Kurdum..
Yabancý devletler, kendi emellerine hizmet edecek kimseleri Vezir ve Sadrazam merte
besine kadar çýkarabilmiþ-lerse, Devlet güven içinde olamazdý. Doðrudan doðruya þahsýma ba
rat teþkilâtý kurmaya bu düþünce ile karar verdim, Ýþte, düþmanlarýmýn Jurnalcilik dediði t
Bu jurnallarýn hakikî olanlarýnýn yanýnda iftira mahiyetinde olanlarýnýn da bulunduðunu el
iliyorum. Ama ben hiçbir jurnala, titiz bir tahkikten geçirmeden inanmadým ve onun ica
býna el sürmedim.
Ceddi Azizim Selim Han (Selim III) "Yabancýlarýn elleri ciðerlerimin üstünde geziniyor, am
an biz de yabancý devletlere elçi gönderelim ve onlarýn ne yapmakta olduklarým bir an önce
eðe çalýþalým" diye feryat etmiþti. Ben bu yabancý elleri ciðerlerimin içinde duyuyordum. S
arýmý, Vezirlerimi satýn alýyorlar ve mülküme karþý kullanýyorlardý! Ben, nasýl olur da De
nden beslediðim bu insanlarýn ne yaptýklarýný, neye hazýrlandýklarýný öðrenmeyebilirdim!
Evet, jurnal sistemini ben kurdum, ben idare ettim. Fakat vatandaþý deðil, hazineden ma
aþ aldýklarý, Osmanlý nimeti ile gýrtlaklarýna kadar dolu olduklarý halde, Devletime ihane
nleri tanýmak, takip etmek için!... Kendi devletini
yýkmak, kendi Padiþahýnýn canýna kasd etmek karþýlýðý, yabancý devletden para alan Sadrâza
!...
23.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi
Tahtdan uzaklaþtýðýmdan bu yana benim aleyhimde bir sürü makale yazýldý, birçok kitap yayýn
rýmýn kaleminden kan damlýyor. Neler yapmamýþým, neler çektirmemiþim münevverlerimize!.
Bunlar, benim zaman-ý idaremde de yazýyorlar, çiziyorlardý ama, bu yazdýklarýný, ya Avrupa
astýrýyorlar, ya Mýsýr'da yayýnlýyorlardý. Þimdi, Babýâli Caddesi bunlarla dolmuþ!.
"Düþenin dostu olmaz," demiþler.. Ben zaten kimseden dostluk beklemiyorum. Ama fisebîlûlla
h düþmanlýðý bir türlü kavrayamýyorum. Diyelim ben Padiþahken benden korkuyorlardý, onun
leyhimde.. Peki þimdi benim neyimden korkuyorlar da durmadan kalemlerini iþletiyorlar?Ýþt
bir köþedeyim. Ýþte kimse ile alýþveriþim yok. Benden istedikleri nedir?... Acaba nankör t
larý gördükleri iyilikten vicdan azabý mý çekiyor?..
"Hep, Akýllý Ýnsan Aradým."
Ben, akýllý insanlarýn düþmanýymýþým!. Bunu utanmadan yazabiliyorlar. Eðer "akýllý" dedikle
gibi ise, ben öyle akla hayatýmýn hiçbir gününde itibar etmedim. Yok, eðer gerçekten akýll
ra düþman olduðumu söylemek istiyorlarsa, bir tek örnek versinler, hepsini kabul edeyim. B
en bütün hayatýmda akýllý insan aradým. Ne yazýk ki bulamadýðým için, bazan bu kitaplarý y
ini de kullandým.
Hiç akla ve bilgiye düþman olsaydým, Darülfünunlar açar, Mülkiye-i Þahane gibi Devlete ve M
bilgili insan yetiþtiren mektepler kurar mýydým? Hiç akla ve bilgiye düþman olsam, horozda
açan genç kýzlarýmýzýn okumasý için Dar-ül Muallimat'lar kurar mýydým?.. Hiç akla ve bilgiy
alatasaray Sultanisi'ni Avrupa'nýn Üniversiteleri ayarýna çýkarýp, orada talebelere hukuk
sleri okutur muydum?
Ben, Mülkiye-i Þahane'ye felsefe dersini koydurduðum zaman, bütün talebe "Bizi gâvur yapmak
istiyorlar" diye ayaklanmýþtý. Ama ben gâvurluðun bilgide deðil, cehaletde olduðunu biliyor
. Israr ettim, okudular, adýný sadece "Hikmet"e tebdil ettik. Darülfünun'da da bu dersi
"Fizik" diye okuttuðum gibi...
Ben yalnýz mektepler açarak okumuþ insan yetiþmesine çalýþmakla kalmadým, kendi kendilerini
irmek yolunda olanlarý da teþvik ettim.Cevdet Paþa'yý Ahmet Mithat Efen-di'yi, Þemsettin S
ami Efendi'yi, hattâ kendisini büyük tarihçi sanan Murad Efendi'yi ve daha nicelerini ma
ddeten ve manen destekledim ve eser vermelerini saðladým. Diðer edebiyatçýlarý nasýl hima
mi daha önce söylemiþtim.
Darüsþefaka, benden önce kurulmuþtu. Ama bir türlü yürümüyordu. Devletimin yetimlerine hizm
k için kurulmuþ bir mektebi, bugünkü hale getiren benim.|Fakat ne kadar gariptir ki, bugün
bana düþmanlýk edenlerin hemen hepsi, benim açtýrdýðým mekteplerde okumuþ olduklarý halde,
ve bilgiye düþmandý" demekten maalesef utanmýyorlar.
Okumuþ Adamdan Korkmadým.
Hayýr, ben hiçbir zaman okumuþ adamdan korkmadým. Fakat birkaç kitap okumakla kendisini al
lâme sayan ahmaklardan çekindim ve onlardan uzak durdum. Avrupa mil-
letlerinin laboratuvarlarýna imreneceðine, kýlýk kýyafetlerine imrenen frenk delisi þaþkýn
nim yanýmda itibar görmediler. Bundan piþman deðilim. Hiç, her köyde bir cami ve caminin y
a bir mektep görmek için otuz bu kadar yýl çabalamýþ bir padiþah, bilgi ve akýl düþmaný ola
Benim zamanýmda basýlmýþ kitaplara baksýnlar, bir de sonrakilere.. Avrupa'nýn ne kadar büyü
ozofu, âlimi, edebiyatçýsý varsa bunlarýn en seçilmiþ eserleri benim zamanýmda basýlmýþ,
Benim korunmak istediðim Avrupa'nýn bilgisi deðil, Avrupa'nýn düþmanlýðý idi. Binlerce tal
vrupa'ya göndererek okumalarýný ben saðladým. Bunlarýn içinden üç-beþ çürük adam çýktý ama,
hizmetlerde bulundular. Ben bunlarla iftihar ederim.
Benim Saltanatým günlerinde insanlar belki fazla gevezelik edememiþlerdir ama, fazlasý il
e okumuþlar, öðrenmiþler ve imünevver insan olmuþlardýr.Fýndýk kadar marifet gösteren bir
en ceviz kadar ihsan görmüþtür.Nasýl teþvik etmezdim ki, baþýmýza ne gelmiþse, dünyada ölüp
erimiz olmadýðý için gelmiþtir. Tahta çýkar çýkmaz, o günlerde bazý Avrupa memleketlerine
elgrafý bütün ülkeye yaydým. Otuz bin kilometrelik telgraf hattý benim sürekli takibimle dö
lere kadar götürülmüþtür. Tahtelbahirin (Denizaltý) tecrübeleri benim kesemden verilmiþ p
bul'da yapýldý.Jö günlerde dünyada, denizin altýnda giden bir gemiden Ýngiltere'nin bile ha
i yoktu! Benden sonrakiler iþin ucunu býrakmýþlarsa, elbette bu günah bana yazýlmayacaktýr.
Hayýr, tekrar ediyorum ve kýrýk kalbimle temin ediyorum ki ben iyi, güzel, faydalý hiçbir
düþmaný olmadým; bunlara düþman olanlardan baþka.
24.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi
Bu sabah Musahibim neden yazdýðýmýz bu hatýratta ken-limi müdafaa eder gibi göründüðümü sor
maný levletinizdeki icraatýn Osmanlý mülkünün bekasý için tutul-nasý gerekli tek yol olduðu
n þüphesi var?." dedi.
Yaz öyleyse dedim, cevap vereyim. Benim tarih huzu-runda ve Allah huzurunda hiçbir t
ereddüdüm yok. Ne yaptýysam, mülkün bekasý, ahâlinin refahý ve huzuru için yaptým. Kendi
enara koydum.Bir insanda ateþ böceði kadar aydýnlýk gördüysem, onun kim olduðuna, niyetini
duðuna bile bakmadan, yýldýz muamelesi yaptým ve iþbaþýna geçirdim. Kusurlarý baðýþladým.
düm. Vatan haini olduðuna inandýðým insanlarý bile, þahsen suçlamadým, adaletle muhakeme et
Hâkimlerin verdikleri cezalarý hafiflettim. Bazýlarýný, "Kul kusursuz olmaz" diyerek bað
nu herkes bilmiyorsa, tarih ve Allah- elbette bilecektir. Bu noktada hiçbir huzursuz
luðum yok.
Ermeni Kundakçýlarýný Alkýþlayan Münevverlerimiz
Fakat bugün, ülkemin içine düþtüðü faciayý görüyorum. Ordumuz bozgun halinde payitahta (baþ
. Bütün Ýmparatorluðu, bir daha ele geçmez þekilde kaybediyoruz. Bu maðlubiyetin müsebbib
hainleri var, suçlularý var, yardakçýlarý var... Bunlar kendilerini tarihin adaletinden,
lletin husumetinden kurtarmak için beni suçluyorlar. "Bu yangýný Abdülhamid býraktý" diyor
Koskoca bir ülke kaybetmenin acýsý içinde çýrpýnan vatan evlatlarýna, her þeyi doðru görme
lendirmeleri için
yazýyorum. Kimi suçlayacaklarýný bilsinler, kimin yakasýna yapýþmak gerektiðinde þaþýrmasýn
rihin hükmünü beklemeden, dosdoðru düþünebilsinler, bir daha ne yapmalarý gerektiðini idra
r diye.. Bir Osmanlý Padiþahý ve Halifesine bomba ile kasd eden Ermeni kundakçýlarýný alký
anperverlik sayan münevverleri görünce, kim olduklarým tanýsýnlar diye... Hiçbir namuslu Er
i, padiþahýna kasd eden eli bombalý ýrkdaþýna "þanlý avcý" (35) diyecek kadar hayasýz olm
Üzerime yaðmur yerine iftiralar yaðýyor. Sait Paþa bile, vicdanýnýn kara mürekkebine kalemi
ndýrýp beni karalamaktan çekinmezse, ben elbette hakikatleri yazacaðým. Kimseyi ne suçluyo
, ne kendimi müdafaa ediyorum, sadece hakikatleri yazýyorum. Her þey anlaþýlsýn, her þey b
n diye..
"Abdülhamid gençleri denize atýp boðdurdu" demek kolaydýr.Ýnsan, kuþ deðildir ki sahibi çý
en sonra bunca yazdýlar, çizdiler. Bir tek gencin denize atýldýðýný ispatlayabildiler mi?.
hâlâ söylemeðe devam ediyorlar. Vatan evlâtlarým, benim için her zaman gözbebeðim olmuþtu
nin suçlarýný baðýþlamýþým, birçok kabahatlerine bilerek göz yummuþum. Nasýl olur da ben,
abilirim. Bunu yapmak deðil, düþünmek bile bir cinayettir. Benden sonra olup bitenlere b
akýyorum da bu sözleri uyduranlarýn bunlarý yapabilecek týynette olduklarým üzülerek anlýy
ek beni de kendileri kadar gaddar sanýyorlarmýþ!,
Padiþahýna Gaddar Olan Meslekdaþýna Acýr mý?
Þimdi hatýrýma geldi. Rus muharebesinin sürdüðü günlerde idi. Süleyman Paþa, Tuna ve Balka
aþ-
(35) Tevfik Fikret.
kumandanlýðýný yapýyordu. Bir gün kendisinden bir telgraf aldým. Bu telgrafta, kendisi gibi
olan bazý ordu kumandanlarýný tutuklayýp mahfuzen Ýstanbul'a gönderdiðini yazýyor ve bun
haini olduðunu ileri sürüyordu. Her biri için de bir suç bulunmuþtu. Kimi ordunun erzakým
kimi aldýðý emri kendi bildiðine göre deðiþtirmek vesaire... Paþalar, Ýstanbul'a gelince b
uþturmalarým yaptým. Gördüm ki bunlar, vaktiyle Süleyman Paþayý, Ab-dülaziz Hanýn hâl'i iþi
nkit etmiþler.. Süleyman Paþa da eline kuvvet geçince, bunlarý tutuklayýp suçlayarak kurþ
meleri için Ýstanbul'a mahfuzen göndermiþ! iþin tahkikine memur ettiðim Rasim Paþa verdiði
a, Süleyman Paþa'yý suçluyor ve bu paþalarýn hiçbir kusurlarý olmadýðýný açýkça söylüyordu.
aþa'ya aðzýmý açýp bir tek þey söylemedim. Gönderdiði paþalarý da muhakemeden geçirdikten
baþka vazifelere yerleþtirdim.
Süleyman Paþa, hâlâ Sadrazam Ethem Paþa'ya telgrafla soruyordu : "Ne oldu?. Paþalarý cezala
mý?."
Devletin paþalýk mertebesine çýkardýðý bir namuslu asker, düþmanla iþbirliði yapmak, ordus
k etmek gibi bir vatan hainliði yapmadýkça, nasýl bir kusuru olursa olsun, tutuklanmaz,
elleri baðlanmaz. Hele bunlar, vaktiyle yaptýðýnýz bir iþden ötürü sizi haklý olarak tenkit
larsa... Ama insan, Devletinin Padiþahýna karþý gaddar olabilirse, meslekdaþýna mý þefkatli
ilir?..
Süleyman Paþa'nýn iyi asker olduðunu söylerler. Yenilmiþ ve düþmaný Ýstanbul kapýlarýna ge
ndanýn nasýl iyi bir asker olabileceðini münakaþa etmek istemiyorum. Ama hiçbir kusuru ba
meyen kindar bir adam olduðunu bilirim. Ruhlarýnda þefkat taþýmayanlarýn mükemmel olabile
ne inanmýyorum.
Yazdýðým þeyler beni yordu, daha çok ruhum yoruldu
bugün. Süleyman Paþa meselesine Allah izin verirse yarýn devam edeceðim...
25.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi
Süleyman Paþa'yý da benim maðdurlarým arasýnda sayarlar. Güya ben Süleyman Paþa'yý, Mithat
lduðu ve Amcam Abdülaziz Han'ýn hâl'inde rol oynadýðý için sürgün etmiþim!..
Harbiye Mektebi Kumandaný iken, Abdülaziz Han'ýn tahttan indirilmesinde büyük rol oynadýðý
akikattir. Fakat Katlinde bir iþtiraki olmadýðý meydana çýktý. Bir paþa, bir Padiþahýn düþ
ibi ise, yerine gelen Padiþahýn kendisine güvenmeyeceði ortadadýr; baþkasýna oynadýðý oyun
de oynayabilir. Fakat ben buna raðmen, çoðu zaman insanlarýn kabiliyetlerine ve hizmet i
mkânlarýna bakarak karara vardým. Memleketin kabiliyetli insana çok ihtiyacý vardý. Yapaca
k, yapabilecek ehliyetli insan azdý. Bu sebeble Süleyman Paþa'yý ve onun gibileri iþten
laþtýrmak þöyle dursun iþe sevk ettim.
Sýrbistan ve Karadað cephesinde harp yeniden patlamak üzere idi. Süleyman Paþa'yý "Büyük As
diye göklere çýkarmýþlardý. Osmanlý mülkünün bu nazik devresinde kendisini buraya, Balkan
andaný olarak gönderdim. Bu sýrada Ruslarla savaþa tutuþtuk. Savaþ aleyhimize geliþiyordu
n Paþa'nýn bir kýsým kuvveti ile Tuna Ordusunu desteklemesi faydalý olacaktý, emir verildi.
Zaðra ve Pilevne Zaferler!
Süleyman Paþa, kumandasý altýndaki askeri mecburî yürüyüþle Dedeköy üzerinden Zaðraya indi
m
ettikten sonra Eski Zaðra üstüne yürüdü. General Gurko'nun kuvvetlerini iki günde periþan e
çekilmeðe mecbur etti. Tam bu günlerde de Gazi Osman Paþa, düþman elinde olan Pilevne üzer
yürüdü ve bir günde ele geçirdi. Ruslarýn yedi bin, bizim Allah'a þükür yalnýz bin ask
elen iki zafer haberi, Orduyu da Milleti de þahlandýrdý.
Muharebenin o güne kadar iyi idare edilmediði hakkýndaki kanaat umumî idi. Saraydaki büyük
mandanlardan kurulu Harp Divaný'nýn kararý ile Sarasker Abdülkerim Nadir Paþa ile Redif Pa
yý Baþkumandanlýktan azlettim ve yerine müþir Mehmet Ali Paþa tayin edildi.
Bu sýrada Süleyman Paþa'dan bir telgraf aldýk. Hýfzý Paþa kumandasýnda elde tutulan bir mik
uvvetin cep heye gönderilmesini istiyordu. Halbuki bu kuvvetler, cephenin yarýlmasý hal
inde düþmaný tutacak kuvvetlerdi. Har Divaný Süleyman Paþa'ya durumun bildirilmesini uygun
ve bildirdi.
Süleyman Paþa'dan Küstah Bir Cevap..
Süleyman Paþa'dan edeb dýþý bir karþýlýk aldýk : "Burada ben muvaffak olmazsam memleket eld
r, o zaman Payitahta da ihtiyaç yoktur" diyordu. Bu þýmarýk ve küstah cevabý Harp Divaný,
lek terbiyesine, ne devlet memuru vekârýna sýðdýramadýðý için, ittifakla Süleyman Paþa'nýn
erdiler. Süleyman Paþa'nýn Balkan Ordularý Baþ Kumandanlýðý, Gazi Osman Paþa'ya tevcih edil
Ben, müdahale ettim ve önce durumun Gazi Osman Paþa'ya bildirilmesini, Osman Paþa'nýn müta
sý alýndýktan sonra karara varýlmasýný istedim. Tahmin ettiðim gibi Gazi Osman Paþa bulundu
en ayrýlmasýnýn çok mahzurlu olacaðýný anlatarak, bu vazifenin Süleyman Paþa'ya verilme-
inin doðru olacaðýný mütalea olarak bildirdi. Cephede düþmanla dövüþüp zaferler kazanan Os
ir askerin mütaleasý ehemmiyetli idi. Süleyman Paþa'nýn son telgrafýndan da anlaþýlacaðý g
düþüncelerinin daima dünyanýn nizamý olduðuna inandýðýný bildiðim halde, Baþkumandanlýða
nýna teklif ettim. Harp Divaný benim isteðimi hoþ karþýlamadý, fakat bununla beraber Süley
yalnýz Balkan Ordularý deðil, Tuna Ordularýnýn da Baþkumandaný tayin olundu.
Þimdi insaf ile düþünülsün; Ben Mithat Paþa'nýn arkadaþlarýna, Abdülaziz Han Emmim'in taht
sanlara düþman olsaydým, Süleyman Paþa'yý Harp Divanýna mý verir, yoksa Balkan ve Tuna Ordu
aþkumandaný mý yapardým?. Acaba benim yerimde hangi Padiþah olsaydý, kendisine böyle küst
tâ hakaret dolu telgraf çeken paþasýný baðýþlardý? Ben mi kin güdüyorum, yoksa, kendisini t
paþalarý, cephede dövüþen askerin gözü önünde tutuklayýp "kurþuna dizilsin" diye Ýstanbul
Paþa mý?..
Ruz-i Mahþerde Bunu Bana Sormayacaklar..
Ben, týrnaðýnýn ucu kadar memlekete faydasý dokunacak kimselerin boyunca günahlarýný gözümü
mýþýmdýr. Çünkü benim bulunduðum yer, þahsî kaygularýn çok üstüne çýkýlmasý gerekli olan bi
soran olmasa bile, ruz-i mahþerde, her yaptýðýmýn hesabýnýn sorulacaðýný bilir ve iman ede
h olarak elbette benim de kusurum olmuþtur; fakat hangi kusurum olmuþ olursa olsun, k
in gütmek, devlet ileri ile duygularýmý karýþtýrmak gibi bir kusurum elhamdülillah olm
mahþerde böyle bir suale muhatap olmayacaðým.
Ruslarýn Balkanlarda ilerlemesi ve bazý kalelerimizi ele
geçirmesi, Bulgarlarý azdýrdý ve buralardaki Türklere, tarifsiz zulümler, iþkenceler ve ha
lerde bulunmaya baþladýlar. O derece ki, hemen bütün Avrupa gazeteleri bu insanlýk dýþý da
zýyorlar ve Bulgarlara lanet ediyorlardý. Ben, bu haberlerin Ýstanbul ve taþra gazeteler
ine aksetmemesine büyük bir dikkat gösteriyordum. Çünkü buralarda da Müslüman ahalinin gal
elmesi ve buradaki gayri müs-lim ahaliye misliyle mukabele etmesi pek mümkündü. Bu takdir
de, bütün Avrupa bir kere daha bizim aleyhimize dönecek, gayr-i müslimleri himaye iddias
ile Ýngiliz ve Fransýz Donanmasý Ýstanbul önlerinde görünecekti.
Süleyman Paþa'nýn Aklý - Fikri Þöhret Yapmakta..
Fakat cepheden Süleyman Paþa durmadan telgraf çekiyor ve mezalimi anlatarak bunlarýn Ýstan
ul ve taþra gazetelerinde yayýnlanmasý için gazetecilerden kurulu bir heyetin kendi yanýna
gönderilmesini istiyordu. Çünkü aklý fikri þöhret yapmaktaydý. Bunlar, gazetelerde yazýldý
ne olup bitebileceðini aklýndan dahi geçirmiyordu. Bütün ýsrarlarýna raðmen gazetecileri
im ve haberlerin yayýnlanmasýný önledim. Kendisine bu husustaki düþüncelerimizi yazdýktan
a cevaben hepimizi korkaklýkla, vehimle suçlayacak kadar ileri gitti.
Þimdi düþünüyorum : Bu iþde bir hata varsa, acaba mezalimi gazetelere yazdýrmayýp zaten ýz
i ülkeyi yeni kargaþalýklara ve tehlikelere düþürmemek mi, yoksa yazdýrýp, tamiri imkânsýz
e yol açmak mý?..
Bu kadarcýk þeyi düþünemeyecek bir Paþa'yý Ordularýn Baþkumandaný yapmak hatasýný ben kabul
Süleyman Paþa'yý, þiþiren yardakçýlarý da paþalarýnýn "Benim
istediðim olsun da memleket ne olursa olsun" diyecek kadar hadgâm ve basiretsiz olduðu
nu kabul etsinler!
Rus Savaþýný Süleyman Paþa'nýn Baþkumandanlýðýnda kaybettik. Harp Divaný, Baþkumandan'ýn ha
ybettiðimiz kanaatindeydi. Kumandanlarý kullanamadýðý, askeri kullanamadýðý, bu yüzden hem
sebep olduðu, hem savaþý kaybettiði ileri sürülüyordu. Muhakeme edilmesini istediler. Ask
i, karýþmadým. Muhakemesi askerler tarafýndan yapýldý ve kabahatli bulundu. Cezayý baðýþla
i Ýstanbul'dan uzaklaþtýrdým. Ýþte Süleyman Paþa hikâyesinin iç yüzü... Bu onun için aðýr
takdirimle deðil, Allah'ýn takdiriyle-olmuþtur. Baþkaca taksiratý varsa Allah baðýþlasýn..
"93 Muharebesini Tarih Þaþýrmadan Yazacaktýr."
26.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi
93 Muharebesi, içimde kýrk yýl durmadan kanamýþ bir yaradýr. Önlemek için çok uðraþtým, muv
Sonra kazanmak için didindim, gece uykularýmdan, gündüz huzurumdan oldum, kazanamadým. Ta
rihin þaþýrmadan karar verebileceði bir hadisedir bu... On binlerce okka evrak arþivlerded
r. Yazýlmýþ sayýsýz kitap ortadadýr. Bu savaþýn içine zorla itilmiþ bir Padiþahýn nasýl çýr
. Bu sebeple müsterihim.
Düþmanlarým, pek çok þeyleri olduðu gibi, 93 Rus Savaþýný da benim sýrtýma yýkmaða çalýþýy
en istemiþim. Büyük devletlerin aracýlýklarýný ben önlemiþim! Prestij kazanmak için savaþ a
savaþ bilgim olmadýðý halde, Saray'dan savaþý idare
etmiþim. Birçok kýymetli kumandanlarý,kýtalarý baþýndan uzaklaþtýrýp, yerlerine cahil kimse
iþim. Orduyu silâhsýz, erzaksýz býrakmýþým, böylece de zorla kendi Ordumu yendirmiþim!
Evet, bunlarý yüzleri bile kýzarmadan yazabiliyorlar ve herkesi inandýrmaya çalýþýyorlar, î
nlarý gördükçe, okudukça, "Arþivleri de mi yok ettiler acaba?" diye düþünmekten kendini al
Mithat Paþa ve taraftarlarý çok yanlýþ olarak Ýngilizlere güvenip o kadar ileri gitmiþ
savaþ tohumu serpmiþlerdi ki, buna karþý durmak, neredeyse vatan hainliði haline gelmiþti
avaþý önleyemeyeceðimi anladýktan sonra, savaþa hazýrlanmaya baþladým.
Serhatden Saraya Döþenen Telgraf
Memleket içindeki yollar yeterli deðildi. Haberleþme at sýrtýnda yapýlýyordu. Ordu bir kere
rhadde gönderildikten sonra, ondan haber almak günler, bazan haftalar mese-lesiydi. B
azý Avrupa memleketlerinde "Telgraf" adile bir haberleþme vasýtasý kullanýlmaya baþladýðýný
Hemen harekete geçtim ve Belçika'dan bir uzman getirttim. Adý Jan Dikru idi. iþinin erb
abý bir adamdý. Zamanýn en kuvvetli bataryalarý ile donanmýþ bir telgrafhane merkezini Sa
a kurdurdum. Her vilâyet kendi sahasýndaki telgraf direklerini dikti, teller baðlandý ve
hatlar iþledi. Telgrafhaneyi bu Jan Dikru idare ediyordu. Kendisini çaðýrdým ve bizim ada
larýmýza 6 ay içinde bütün iþleri bir baþlarýna yürütecek ölçüde öðretecek olursa, kendisin
2000 altýn vereceðimi söyledim.
Hemen Saray'da bir okul açtý ve üç guruba böldüðü ta lebelerine gece gündüz ders vermeðe ba
sonra gerek Anadolu ve gerekse Rumeli'nin belli baþlý vila
yetlerini merkeze baðlayan þebekeyi kendi baþlarýna idare edecek kabiliyette telgrafçýlar y
tiþtirdi. Hiç deðilse böylece haberleþme saðlanmýþtý.
Ordu mevcudunun Doðuda seksen bin, Rumelinde iki yüz bine ulaþtýðýný bildirdiler. Sadrazam
em Paþa, Serasker Redif Paþa, Serdar-ý Ekrem Abdülkerim Nadir Paþa, Bahriye Nazýrý Rauf Pa
ophane müþiri Mahmut Paþalarý Saraya davet ettim ve bir Harp Divaný kurdum. Kendilerine ne
düþündüklerini sordum. Günlerce süren konuþmalardan sonra bu Harp Divaný þu kararlarý aldý
"Tuna Ordusu" adýný alan ve Ruslarý sýnýrda kar
þýlayacak kuvvetlerin basma Abdülkerim Nadir Paþa geti
rilecek.
Telgraf yolu ile ordularla muhabere imkâný sað
lanmýþ olduðuna göre, Saray'da Tecrübeli paþalardan bir
Harp Divaný kurulacak. Bu divan, kendi aralarýnda iþ bö
lümü yaparak Ordunun iaþe, ikmal, teçhizat iþlerini dakikasý
dakikasýna takip edecek, savaþýn geliþen yeni þartlarýna gö
re, Baþkumandanlarý dakikasý dakikasýna uyaracak ve iþ
lerini kolaylaþtýracak.
Osmanlý mülkünün bütün gücünü ve varlýðýný, Har
bin icaplarýna göre ve benim adýma 'kullanacak,
Osmanlý mülkünün en yetkili paþalarýydý. Kararlarýný kabul ettim.
Ordu Ýçindeki Ýkilik
Bu müzakereler sýrasýnda Sadrazam Ethem ve Serasker Redif Paþalar, Ordunun çeþitli kademele
inde subaylar arasýnda bir huzursuzluk olduðunu bana bildirdiler. Hüseyin Avni Paþa'nýn ye
iþtirmesi bazý paþalar ve subaylar, Ab-dülaziz Hanýn düþürülmesini tasvip ederken, bazý paþ
aylarýn tasvip etmemesi ve ayýplamasý Orduyu içinden
bölmüþtü. Bunlarýn birbirine güveni yoktu. Açýktan hiçbir huzursuzluk belli olmadýðý halde,
fta da "bizden", "sizden" sözleri kullanýlýyordu.
Müteessir olmuþtum. Bu yüzden maazallah her þeyi kaybedebilirdik. Çaresini sordum. Abd
Nadir Paþa, sürtüþme ihtimali olan subaylarý ayrý ayrý cephelerde toplamayý teklif etti.
r Redif Paþa, bunun Orduyu karmakarýþýk edeceðini, askerin tanýdýðý subayýn kumandasýnda s
i neticeler vereceðini anlattý. Uzun müzakerelerden sonra bu çeþit sürtüþmeler çýkarsa, bun
acak Harp Divaný'nýn alacaðý tedbirlerle önlenmesi, iþin icabýna uygun olacaðý kararlaþtýr
Ben asker deðildim. Askerin haleti ruhiyesini de bilmezdim. Fakat bana Abdülkerim Nad
ir Paþa'nýn teklifi daha uygun geliyordu. Birbirlerini anlayacak insanlarýn yanyana ol
masý, elbette maslahata daha uygun düþerdi. Fakat önümüzdeki zamanýn kýsalýðý, askerin hal
erinde ileri sürülen fikirler dolayýsý ile, karara ben de katýldým, Ýþte bizi Ruslara yendi
n büyük hatalardan biri!
Kýrk Yýlýn Ardýndan Görünen Ýki Hata
Bugün bu kararýn üstünden kýrk yýl geçmiþtir. Hâlâ dü-þünüyorum da Abdülkerim Paþa'nýn fikr
lara yenilmemiþ olacaðýmýzý sanýyorum. Fakat yenilmemizde tek müessir, bu karar deðildi. K
biye de yanlýþtý. Savaþý kendi topraklarýmýzda deðil, o zaman da bazý paþalarýn söylediði g
arýnda kabul edecektik. Redif Paþa ve Abdülkerim Nadir paþalarýn, Ordumuzun taarruz gücü o
kýndaki kanaatleri, savaþ içinde yanlýþ çýkmýþtýr. Rus Ordusunun üç yüz yirmi bin kiþi olm
kiþi ile karþýsýnda olma-
mýz, Redif Paþanýn da Abdülkerim Paþanýn da gözünü yýl-dýrmýþtý.
Redif Paþa, askerî bilgisi yüksek bir kumandandý. Fakat müteredditdi. Kesin kararlar alamýy
r, mesuliyeti tek baþýna omuzlamaya kendisinde cesaret bulamýyordu. Bugün iyice görüyorum k
, bir hata ile mevkiini kaybetmek korkusu, ona kabiliyetlerini kullandýramamýþtýr.
Serdar-ý Ekrem Abdülkerim Paþa'ya gelince, heybetli, zeki, bilgili idi ama, 70 yaþýndaydý.
bistan ve Karadað muharebesinde muvaffak olmuþtu. Viyana. Harp Okulunda okumuþ, dil bili
r, Avrupa ordularýnýn tabiyelerinden anlar, ehliyetli bir askerdi. Fakat ata binemiyo
r, hastalýðý dolayýsile ordugâhlarý arabasile dolaþýyordu. Bütün yaþlý insanlar gibi, fazla
nca yýlda kazanabildiði þöhretini, bir tek muharebede kaybetmekten çekiniyordu. Bu yüzden t
arruzu göze alamadý.. Bu yüzden Kale-i Erbaa (dört kale) Si-listre, Rusçuk, Varna, Þumnu ü
rar etti, Ruslarýn Balkanlarý aþabileceðini düþünmek istemedi.
Bu iki paþaya büyük sorumluluk vermek, yaptýðýmýz hatalarýn ikincisi oldu. Süleyman Paþa'n
aþarýsý, Gazi Osman Paþa'nýn Pilevne taarruzu baþarýsýndan sonra durumu anlayýp bu iki mü
m ama, o zamana kadar savaþýn yarýsýný kaybetmiþtik.
Ruslar Ýstanbul Kapýsýnda
Bundan sonraki savaþýn yarýsýný da Süleyman Paþa'nýn, kendisini tutan Paþalarý ve Subaylarý
masý, kendisine karþý olduklarýný sandýklarýný da türlü yollarla muattal hale koymasý aldý
l kapýlarýna kadar indirdi.
Doðu cephesinde de kendisine çok bel baðladýðýmýz iyi bir kumandan olan Gazi Ahmet Muhtar P
da muvaf-
fak olamamasý ayný sebeplerdendir, Ýþte Rus Savaþý'nýn iç yüzü.
93 Muharebesi, ibretle bakanlara çok þey söylemiþtir. Onda bir þey görmek isteyenler, çok þ
görmüþlerdir. Fakat hiçbir þey görmemek için gözlerini yumanlar, papaðan gibi ezberledikl
durmadan tekrar etmiþler, "Abdülhamid, Abdülhamid" diye sayýklayýp durmuþlardýr.
Ben Abdülkerim Nadir Paþa gibi muzaffer Serdar-ý Ekrem'e orduyu teslim etmeseydim, acab
a bana kim hak verirdi? Bu, gerçekten tok gözlü Askerin ihtiyarlýk zaafile yanlýþ kararlar
abileceðini nerden bilebilirdim? Muharebe planýna Süleyman Paþa'dan baþka kimse itiraz etm
edi. Almanlarýn en büyük kumandanlarýndan Moltke bile, dört kalenin ehemmiyetini kabul et
ir askerdi.
Savaþ kapýya geldiði gün Seraskeri deðiþtirmek, akýl kârý mý idi?.. Sonra bunlar, Osmanlýn
tecrübeli, en okumuþ kimselerinden deðil iniydi?.. Kimi yerine koysam, Ruslarý yenebilird
acaba?.. Süleyman Paþa'nýn Baþkumandanlýðýnda ne hale düþtüðümüz görülmedi mi?.. Gazi Osm
asker bile o kertede mesuliyet almaya yanaþtý mý?..
Savaþý neden kaybettiðimizi bilmemiz lâzýmdýr. Fakat þunu bunu suçlamak için deðil, bir dah
timizde ayný yanlýþlarý yapmamak için...
Yunan Muharebesinde Bu Hatalarý Yapmadým..
Ben Yunan Muharebesinde bir daha bu hatalara düþmedim. Ordunun içinden bölünmesinin ne old
nu biliyordum. Bir Kumandanýn nefsine güveni olmasý gerektiðini biliyordum, Ýyi hazýrlanm
duyu müdafaaya sokmanýn, onun kuvvei maneviyesini törpülemek olduðunu biliyordum.
Ordular arasýndaki sayý üstünlüðü, bütün bunlardan sonra gelir. Fakat bunu öðrenebilmekliði
ilgisinin acýsýný, yirmi bu kadar yýl içimde taþýmam gerekliydi.
Dünyadan çok ahirete yakýn olduðum þu günlerde bir vicdan muhasebesi yaparak düþünüyorum ki
taa Dedemin günlerinden bu yana yuvarlana yuvarlana gelmiþtir. Yeniçeriliði ortadan kaldýr
ma, Yeniçeriliði bozan sebepleri ortadan kaldýrmamýþýz. Bu ocaðý söndürmek bize, dün kulu
Ali Paþa'nýn at oynatarak Kütahya önlerine gelmesine, Ruslarla Aynalýkavak Muahedesinin ya
masýna, Tanzimat Fermaný'nýn çýkarýlmasýna patlamýþtýr.
"Tarih Deðil Hatalar Tekerrür Ediyor."
Hem bari orduyu politikadan çekebilseydik... Yeniçerilerin bire kadar kýrýlmasýnýn üstünde
bile geçmeden Hüseyin Avni Paþa'nýn ordusu Amcam Abdülaziz Haný tahtýndan indirdi. Hanedan
lanlar, Hanedandan yana olanlar diye bölündü yeni baþtan ordu, 93 Muharebesini kaybettik.
Biraderim Muradý da beni de tahttan indiren ayný ordudur. 93 Muharebesini niçin kaybet
tiysek, Balkan Harbini de onun için kaybettik. Tarih deðil, hatalar durmadan tekerrür e
diyor. Bugün bir vatan kaybediyorsak, sebebi yine odur.
Osmanlý Tarihini anlayanlar bilirler ki, bu ülke kuvvete dayanarak deðil, adalete daya
narak kurulmuþtur. Eðer Osmanlý Ordularý gittikleri yere adalet yerine zulüm götür-selerdi
imparatorluk kurulmadan çekirdek halinde parçalanýrdý. Adalet meþruiyetin temelidir. Meþru
et, hükmetmenin mesnedidir. Kuvvet, meþruiyyetin müeyyidesidir. Bu halde kuvvet meþruiyye
te, hükmetme adalete dayanmak zorundadýr. Her kim ki adaletsiz hükmetmeye, meþruiyetsiz
kuvvet kullanmaya kalkarsa, yýkýlýr. Ordu, gayesi içinde elindeki kuvveti kullanýrsa meþru
ayesi dýþýna kayarsa gayr-i meþrudur. Belki bazý þeyleri yakar, yýkar ama, sonunda kendisi
. Ve maalesef bu enkazýn altýnda bazan bir devlet de çöker.
Gaflet Ýçindeki Münevver...
28.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi
Hatýrýma gelmiþken þunu da kaydedeyim : Düþmanlarým benim sansür memurlarýmdan çok þikâyet
n evham ve korku içinde yaþarmýþým da bu yüzden pireyi deve görürmüþüm. Benim memurlarým da
lerin haberlerini, yazýlarýný anlaþýlmaz hâle koyarlarmýþ!..
Hayýr, ben "evhamlý" olmamaya dikkat ettiðim kadar, "gafil" olmamaya da dikkat ettim. Çünkü
gaflet, evhamdan da büyük zarar getirir. Mekteplerimde okuttuðum, Avrupa'ya gönderip dünya
yý öðrenmelerini saðladýðým insanlarýn bazýlarý, kabiliyetsiz çýkýyorlar, Avrupa'da neye b
rektiðini kestiremedikleri için memlekete zararlý fikirlerle dönüyorlardý. Kendilerini, yan
etiþtirdiklerinden dolayý cezalandýramazdým. Ama baþkalarýný da yanlýþ yetiþtirmelerine iz
akkým deðildi.
Bir küçücük kasabamýzda yüzde ellinin üstünde gayr-i müslim varsa orada kaymakamýn ve memur
müslimlerden seçilmesini adaletin icabý görüyorlardý da, koskoca 250 milyonluk Hindistan'
ltere Parlamentosunda bir tek temsilcisi olmadýðýný düþünmeyi akýllarýndan bile geçirmiyorl
re'de Meþrutiyeti görmüþler ve hayran olmuþlardý. Ama Ýngiltere'de Meþrutiyeti kimin kulla
rdý bile...
Bu cahilane fikirlerini gazetelerde yazmak, memleketi böylece altüst etmek istiyorla
rdý; býrakmýyordum. O zaman "Zalim" diye bana hücum ediyorlardý.
Avrupa'ya giden bazý gençler, orada lâboratuvarda ne olup bittiðine baþlarýný bile çevirmed
dýnlarýn erkeklerle dans ettiklerini görüyorlar, içki içtiklerine hayran ka-liyorlar ve me
kete gelince, Avrupa Medeniyetinin üstünlüðü diye bunu öðütlemeðe çalýþýyorlardý; yanlýþtý
ek kafalý olmak suçluyorlardý.
Vatan Hainlerine Karþý Sansür
Yine Avrupa'ya gönderdiðim gençlerin bazýlarý, Fransýz Ýhtilali'ni okuyup öðreniyorlar, bu
in neden koptuðunu araþtýrmadan buna özeniyorlar ve memlekete geldikleri zaman, halký ayak
anmaya çaðýrmayý vatanseverlik sayýyorlardý; izin vermiyordum. O zaman, týpký ülkemin düþm
a "Kýzýl Sultan" diye hücum ediyorlardý. Ben bu fikirlerin memleketimde yayýnlanmasýna eng
oluyordum.
"Sansür" iþte budur! Çeþitli çalkantýlar içinde ayakta durmaða çalýþan ülkeme, þifa yerine
teyenlerin önüne geçmenin adý "Sansür"dür.
Yazdým, yine yazacaðým. Söyledim, yine söyleyeceðim; benim ülkemde hangi fikir adamý, hangi
iyatçý, hangi bilgin faydalý bir yazý yazmýþ, konferans vermiþ yahut kitap çýkarmýþ da ben
Býrakýnýz önlemeyi, ben buna destek olmamýþým? Bu kendini bilmez, yaþadýðý ülkeyi bilmez,
mez bazý kalemler, bazý kelimelerle beni taþlamak hevesine düþmüþler ve memurlarým ülkenin
i ve huzurunu korumak için bunlarý engel-lemiþlerse, kendilerine memleketim namýna teþekkür
ederim. Ýyi etmiþler, berhudar olsunlar!..
"Zulümle Deðil Þefkatle"
Bahçývan çiçeklerini nasýl muzýr böceklerden korursa, ben de memleketimi sözde fikirlerden
um; onlarýn, devletimi kemirmesine müsaade etmedim. Fakat bu gençlere, yanlýþ fikir sahibi
irler diye zulümle deðil, þefkatle muamele ettim. Pek çoklarý ile teker teker uðraþtým, on
u yolu göstermeðe uðraþtým; onlarýn gençlik ateþini memleketin hayrýna çevirmeðe çalýþtým,
arým da oldu, olmadýklarým da... Harcadýðým emekler helâl olsun. Bu gayretlerimi, vicdanlar
almak için deðil, vicdanlarý aydýnlatmak, için kullandým.
Dünyaya nefesle, âhirete nefisle baðlý olduðum su günlerde apaçýk söylüyorum ki, benden so
el koyanlardan hiçbiri, benim kadar fikre saygýlý olmasýný bilmedi-ler. Hürriyet, hürriye
e devlete oturdular, fakat gelir gelmez Hürriyeti yalnýz kendileri için istediklerini
de ortaya koydular. Onlarýn anladýklarý hürriyetin, bana sövüp sayma, kendilerini alkýþlama
eti olduðu eserlerle ortadadýr. Köprü üstünde muhalif muharrir öldürmek hürriyeti de buna
Allah memleketimi bu çeþit hürriyetlerden korusun!..
31 Mart Hadisesi
31.Mart.1333 (1917) Beylerbeyi
Tarihi koyarken elimde olmadan titredim. Gerçi, yeni tarih hesabile o güne daha on üç gün
var. Bu isim, rakam olmaktan çýkmýþ, bir tarih dönemine niþan olmuþtur. Otuz-bir Mart Hadis
rinin ortaya çýkacaðýný, önceden pek az kimseler hissettiler. Fakat hakikati, sebebi ve seb
p olan-
lan hiçbir kimse temamile bitmemiþtir. Bu meselenin kapalý kalmasýný asla istemem. Hiçbir y
aklamadan, deðiþtirmeden yazacaðým.
Otuzbir Mart Hadiseleriyle benim kesinlikle iliþiðim yoktur. Hattâ kendiliðinden gelmiþ ib
fýrsattan yararlanmaya bile tenezzül etmedim. Eðer hadiselere girmek isteseydim ve is
tifadeyi düþünseydim, bugün Beylerbeyi'nde deðil, Yýldýz Sarayý'nda bulunurdum.
10 Temmuzda pek zayýf olduklarý halde, benim hoþgörümü zaafýma veya kuvvetimden yararlanma
unu bilmediðime baðlayarak (Ýttihat ve Tarakki Cemiyeti) yukardan atýp tutmaya baþladý. Ba
on'a verilecek ziyafet meselesinde Kamil Paþa'nýn haklý itirazý Babýâli ile (Ýttihat ve Ta
Genel Merkezinin arasýný açtý. "Nigenban-ý Meþrutiyet" (Meþrutiyet bekçileri) olmak üzere
getirilen Avcý taburlarý ve bu taburlardan Ýkinci Fýrkanýn bir taburunu birdenbire tepelem
kalkýþmasý, Ýstanbul'daki askerlerin kalbini kýrmýþtý. Ýttihat ve Tarakki, her gün biraz d
i taraf gazeteleri ise, hususiyetle Ýslâmlarý birbirine düþürmekteydi.
Kâmil Paþa, kat'i tedbirlere baþ vurmanýn yeri ve zamaný geldiðini söyledi. Edirne'de bulu
.ci Ordu Kumandaný Ferik Nazým Paþa da, Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin her iþe karýþmasýn
Cemiyete baðlý subaylarýn tavýr ve tutumlarýndan iyice usanmýþtý. Kat'i tedbirler alýnmasýn
le bildiriyordu. Avcý taburlarýný geri çevirmeyi ve buradaki askerleri yatýþtýrýp azaltmayý
aþtýrmýþtýk.
Tertip BaþkaTdkdir Baþka
Harbiye Nazýrý Ali Rýza Paþa, kabiliyetli bir asker ise de yumuþak bir adamdý. Ayrýca da Ce
ete kendisini iyice kaptýrmýþtý. Nazým Paþa'nýn o günlerde efkâr-ý umumiyede
bir yeri vardý. Vaktile Erzincan'a sürülmüþ olmasý, siyasî bir sebebe baðlý olmamakla berab
yý halka sevdirmiþti, istediðim, huzuru,, durumu eski haline getirmek ve Millî Murakabeni
n rahatça iþlemesini saðlamaktý. ,.
Nazým Paþa ile olan bu macerayý unuttum ve Harbiye Nezareti'ne getirilmesini kabul ett
im. Bahriye Nazýrý da Cemiyet'e gönlünü kaptýrmýþlardandý. Bu nezarete de, vekâleten Hüsnü
sini uygun buldum. Bazý gazetelerle Milletvekilleri ve Ayan azalarý bunu, Meþrutiyete b
ir darbe gibi gördüler. Kâmil Paþa Kabinesinde bulunan Ýttihatçý Nazýrlar hemen çekildiler
Nazýrý Man-yasî zade Refik Bey, az sonra ölümle neticelenecek bir hastalýkla evinde yatýyo
Cemiyetin bazý ileri gelenleri ve özellikle Selânikli Rahmi Bey'le aralarýnýn açýk bulunduð
iyordum. Manyasîzade fikir bakýmýndan Kâmil Pa-þa'ya yatkýndý. Bu yatkýnlýðýndan yararlanma
halde, Cemiyet ileri gelenlerinden Kâmil Paþa zade Sezai Bey'le, binbaþý Enver Bey, evi
ne kadar gidip ölüm döþeðinde istifasýný imzalattýlar.
Bir Zýrhlýnýn Tehdit Ettiði Millet Meclisi
Nazým Paþa, ilkin "Nigenbân-ý Meþrutiyet" taburlarýný yanyana göndermeye teþebbüs etti. Fak
planan "Meclisi Mebusan" (Millet Meclisi) Kâmil Paþa Kabinesini düþürmeðe karar verince, he
teþebbüs öylece kaldý. Bu celsenin nasýl yapýldýðý malûmdur. Baþta Enver Bey olduðu halde
er, resmî ve sivil elbise ile Millet Meclisi'nin içini tutmuþlar, ve bir Zýrhl'yý Millet M
eclisi'nin hizasýna getirmiþlerdi.
Millet Meclisi'nin aldýðý kararý bana Reis Ahmet Rýza Bey getirdi. Ve Milletin bu arzusunu
bana teblið ederken, böyle hürriyet aþký içinde yapýlmýþ müzakerelerin ve karar-
larýn "Zaman-ý hümayunumuza þeref bahþ" olacak tarihî baþarýlarýndan biri olduðunu da çocu
e söylemeyi unutmadý.
Milletin bu mevzuda ne kadar istekli olduðunu bilmem. Fakat Kâmil Paþa'nýn böylece düþürülm
lý deðildi ve hayýrlý olmadý.
Millet Meclisi'nin çoðunluðuna dayanan Cemiyet, Hüseyin Hilmi Paþa'nýn Sadaretini istiyord
Güçlükleri çoðaltýp sürdürmemek için kabul ettim. Benden emin deðildiler. Bu sebeple Dahili
ti'ni de (Ýçiþleri Bakanlýðý) pek güvendikleri Hüseyin Hilmi Paþa'ya verdiler.
Kâmil Paþa'yý tutanlara, öteki muhalifler de katýldý. Ýki taraf açýktan çekiþmeye baþladýla
eþrutiyeti deðil, Ýttihat ve Tarakki ileri gelenlerile, Kâmil Paþa ve Kâmil Paþa'dan yana o
larýn þahsî gaye ve ihtiraslarýný düþünüyorlardý.
Hürriyet, bizim kabiliyetlerimizi tamamile gösterdi. Nerelere gücümüz yettiðini, nelerin k
durakaldýðýmýzý Meþrutiyet sayesinde ve üç dört ay içinde tamamile öðrendik. Tehlike açýk
Fitne Patlýyor..
Bu sýrada "Ýttihadý Muhammedi" heyeti ortaya çýktý. Bir bu eksikti. Bu cemiyeti kurmuþ olan
rviþ Vahdeti, Kýbrýslý bir serseri imiþ... Kâmil Paþa'nýn oðlu Sait Paþa bu sýrada en çok
Bey'le öteki muhalifler de Sait Paþa ile beraberdiler.
Asker arasýna büyük bir fitne salýndýðýný haber aldým. Bir ihtilâlin kopmasýný, hususiyle a
e karýþmasýný, hem þahsým için, hem Devletim hesabýna çok tehlikeli görüyordum. Hüseyin Hi
yeti bildirdim. Hattâ bir gece, Harbiye Nazýrý ile Hassa Ordusu Kumanda-
m Gazi Muhtar Paþa zade Mahmut Paþa'yý Saray'a çaðýrdým; Sadrazamla birlikte vaziyeti uzun
müzakere ettik.
'Ahvalin vahametini takdir ettiklerini ve gerekli tedbirleri hemen alacaklarýný söyledi
ler. Fakat tedbirler alýndýkça durum büsbütün karýþýyordu. Ortada aciz vardý. Gazeteler, Ce
kulüpler, körükleye, körükleye "31 Mart" yangýnýný ilân ettiler.
Vak'anýn mesuliyetini paylaþmamak için ben karýþmadým. Hüseyin Hilmi Paþa hükümeti yürekte
ayaklanmayý iki saat içinde bastýrýrdý. Çünkü adamlarýmýn tahkik ve teminlerine göre, ilk
den çýkmýþ... Bunlarý kandýran, "Hamdi Çavuþ" adlý bir Arnavud'u bulan ve para veren de Kâ
Sait Paþa idi!..
"Hem Padiþahtým, Hem Ýftiralarla Tahkir Ediliyordum."
Sait Paþa'yý Meþrutiyet'ten sonra yalnýz bir kere huzuruma kabul etmiþtim. Sebebi de o sýr
Sadrazam bulunan babasýna, aleyhimde yayýnlanýp köprü üstünde satýlan "Mah-keme-i Kübra" a
icviye ile benzeri yayýnlarýn hükümetçe resmen yasaklanmasýný hatýrlatmaktý. Sait Paþa'yý
atile çaðýrýp Sadrazama "îrâde" teblið ettirmiþtim.
"Mahkeme-i Kübra" bir zamanlar Avrupa'da basýlmýþtý. Muharriri de, Harp Okulu öðretmenleri
smini þimdi hatýrlamýyorum bir binbaþý olduðunu soruþturarak öðrenmiþ ve kendisini sürmüþt
sýlýp daðýtýldýðýný oðlum Ahmet Efendi büyük üzüntü içinde ve aðlayarak haber verdi. Kâmi
olsa böyle davranýrdý. Böyle davranmasý hakký ve vazifesi idi. Hem padiþahtým, hem de en
larla açýkça tahkir ediliyordum. Milletimi candan baðýþ-
larým. Üç beþ adamýn yaygarasý, sevgili Milletimin hayatý deðildi.
Altý yüz seneden beri "Baba" demeðe alýþtýklarý bir Padiþaha, benim sadýk memleketimin ruh
az!..
Sadede gelelim : Hüseyin Hilmi Paþa ile arkadaþlarýnda beceriksizlik olmasaydý, "31 Mart"
vak'asý bir saatten fazla sürmez, belki de hiç olmazdý. Yangýn bacayý sardýktan sonra, Hüs
ni Paþa Kabinesi istifa etti. Ayasofya Meydanýna toplanmýþ olanlar, Kâmil Paþa'nýn Sadraza
aþa'nýn Harbiye Nazýrlýðým istediler. Hýrslarý körükle-memek için, tarafsýz Tevfik Paþa'yý
-hem Paþa'yý da Harbiye Nezaretine getirdim.
Ahmet Riza Bey'i Adamlarým Korudu..
Ýttihat ve Terakki ileri gelenlerinin nerede saklý olduklarýný biliyordum. Babýâliden gece
gizlice Makrýköydeki evine araba ile götürülen Ahmet Riza Bey'i muhafaza için, güvendiðim
arý görevlendirmiþtim.
Ali Kabulî (36) Bey'in katlinde parmaðým göründüðünü, sonradan gazetelerde okudum. Bu iftir
fretle red ederim. Eðer intikam almak gerekseydi ve ben de buna tenezzül etmiþ olsaydým,
Ali Kabulî Bey gibi, Ýnkýlâp'da dördüncü, beþinci dereceyi bile tutamamýþ ve daha doðrusu
ir suçsuz adamý mý öldür/türdüm.
Gazi Muhtar Paþa'nýn oðlu Mahmut Paþa'yý, Cemiyet ne
(36) Ali Kabulî bey (ölümü 1909) 31 Mart olayýnda öldürülmesi ile adý duyulmuþ bir deniz s
evfik" zýrhlýsý kumandanýydý, isyancýlar, þeriata ve padiþaha düþman olduðunu askerlere fit
iden aldýrdýlar. Yýldýz Sarayýna, Abdül-hamid'in penceresi önüne getirdiler. Yýldýz'daki sa
nin yanýnda isyancý askerler tarafýndan Abdülhamid'in gözleri önünde öldürüldü.
olur - ne olmaz diye bana karþý aldýðý tedbirler arasýnda Hassa Kumandaný tayin ettirmiþler
ununla beraber, 31 Mart gürültüsü sýrasýnda Mahmut Paþa'yý ölümden kurtarmýþ olan benim. B
dýköy telgrafha-nesindeki vesikalar ispatlar.
31 Mart'ýn gerekçesini, "Ýttihat ve Tarakki Cemiyeti" ile, bu Cemiyete dayanan Hükümetin t
ecrübesizliði ve tedbirsizliði hazýrladý. Baþta Kâmil Paþa zade Sait Paþa ile Ýsmail Kemal
arý halde, bir takým Ýttihat Tarakki muhalifleri bu durumdan yararlandýlar.
Mizancý Murat Asýlsaydý, Acýrdým.
Matbuat, bilmeyerek ve tehlikeyi hissetmeyerek ateþi körüklüyordu. Nisan'ýn birinci günü ya
nan gazeteler, genellikle ayaklananlarýn þakþakçýsý olmuþ ve Murad Bey'in "Mizan"! en ileri
derek, subaylarýný öldüren erlere "Gazilik" daðýtmýþtý. O günkü "Mizan"ý okuyan inanýr ki,
nleyicisi ve elebaþýsý Murad Bey'dir. Halbuki, tertipçilik þöyle dursun, ayaklanmanýn olac
ile Mizan yazarýnýn haberi yoktu. O kendi kendine öyle bir süs vermiþ ve her þeyde olduðu
bu iþte de öðünüp durmuþtu. Eðer bu mesele için Murad Bey, asýlanlarýn arasýna karýþtýrýl
tý.
Ben Murad Bey'i hiçbir zaman sevemedim. Þimdi sað mýdýr, deðil midir bilmem. (Ölümü 1912) B
spat ettikleri gerçekten çok, kendi hayaline inanýr ve tapar bir idamdý. "Mizan" gazetes
ini ilk defa Ýstanbul'da çýkarýrken, Muhacirin Komisyonu Reisi Yusuf Riza Paþa aracýlýðý il
yaklaþmýþtý. Yusuf Riza Paþa, o zamanki Sadrazam Kâmil Paþa'nýn can düþmaný idi. Murad Bey,
karþý yaptýðý þiddetli hücumlarla Riza Paþa'nýn maksadýný ye düþmanlýðýný iyice okþuyordu.
Ermeni Meselesinin en buhranlý bir döneminde bana, Baþ Mabeyincim Hacý Ali Bey aracýlýðý il
"Muhtýra" verdi. Huzuruma kabul ederek uzun uzadýya konuþtum. Daha önce de birkaç kere gö
akþamki tutumundan, bana akýldânelik etmek istediði açýktan açýða anlaþýlýyordu. Sonradan
mâruzâtý da vardý. Keþke bunlarý da neþr etmiþ olsaydý! Murad Bey'in hayâl ile muhali gerç
n pek çok þeyler ileri sürdüðü görülür ve elbette bana hak verilirdi.
Murad Bey, iyi niyet sahibi bir adamdýr. Yalnýz kendisine çokça güveni ve hüsne de ifrat ö
dý. Bu kusurlarý yüzünden hiçbir iþde muvaffak olamadý.
31 Mart patýrtýsýna Murad Bey'i hadiseler deðil, kendi kendisi karýþtýrdý. Üçüncü Ordu'dan
rla, sonradan Cemiyete katýlanlarý, asker - sivil herkesi tahkir eden tutumu ile dünyayý
kendi baþýna yýktý.
Vukuatýn ve acemi bir idarenin her gün bir baþka bir çimde hazýrladýðý yanýcý maddeler, bir
e patlayacaktý. Hatta 31 Mart'a kadar gecikmesi bile þaþýlacak þeydir. Hiç kimseye hesap
k zorunda olmadýðým bu zamanda yemin ile temin ederim ki ben, bir fenalýk olmamasýna elim
geldiði kadar çalýþtým. Tehlikenin gecikmesinde, bu hayýrlý çalýþmalarýn tesiri olduðunu
Halk Sinirleniyor, Ýttihatçýlar Gözdaðý Veriyorlar..
Halk sinirlendikçe, Ýttihat ve Tarakki'nin ileri gelenleri kasýlmayý ve gözdaðý vermeyi art
lardý. 31 Mart'dan bu- iki ay önce, "Perapalas" otelinde verilen pek parlak ziyafette
Meclis'i Mebusan Reisi Ahmet Riza Bey, Ýttihat ve Tarakki'ye karþý gelenleri kahr edi
p yok edeceklerini þatafatlý bir nutukla açýktan açýða ilân etmiþti. Basýn'ýn bu nü-
f
tuk etrafýnda kopardýðý gürültü, 31 Mart'ýn acýklý aksi deðil midir?...
Cemîyet'in gazeteleri, etrafý ölümle, yangýnla korkutu-yorlardý. Kuvvetlerine güveni olanla
hiçbir zaman korkutmak tenezzülünde bulunmazlar. Birdenbire iktidar mevkiine hakim olan
efendiler, bu ürkütme edebiyatý ile bir kere daha zaaflarýný ilân ediyorlardý. Küçük ve eh
z olaylar bir kenara býrakýlýrsa, 31 Mart Vakasýnýn baþlýca sebepleri ve müessirleri yazdýð
rdir.
Ayaklananlar arasýnda, Saray'a uzaktan yakýndan iliþi-ði olanlardan hiç kimsenin bulunmama
sý da gösterir ki, ben o meselenin içinde deðildim. 10 Temmuzdan sonra verilmiþ bir iki ju
rnalin kâðýtlarým arasýnda bulunmasý, güya benim Meþrutiyetten sonra böyle þeylerle uðraþtý
. Tütün kýyýcýsý Mustafa Efendi, bir iki defa, þunun bunun kâðýtlarýný getirmiþti. Sadece,
ve öðrenmek için kabul ettim. Baþkâtip Cevat Bey'in, Mustafa Efendi'yi, böyle þeylerle beni
ul etmemesini ihtar ile ayýpladýðýný ve çekiþtiðini iþitmiþ ve Cevat Bey'e hak ver-miþtim.
Hareket Ordusu'nun Selanik'ten hareket ettiðini ilkin Osmanlý Bankasý haber verdi. Gel
ecek kuvvetin derme çat-ma þeyler olduðunu ve "Gönüllü" namile peþlerine takýlan kafilenin
etini anlamakta gecikmedim.
Güçlü Bir Hassa Ordusu Vardý..
Hassa Ordusu'nun Ýstanbul'daki er'leri, gerçekten iyi ha-zýrlanmýþ, hem Hilâfet Makamýna, h
hsýma sadýk, seç-kin askerlerdi. Hareket Ordusu'nun yolda durdurulmasýný, baþta Nazým Paþa
halde, sadýk devlet ileri gelenleri bana tavsiye ettiler. Kabul etmedim. Edirne'de
ki ordunun, kýsmen Hareket Ordusuna katýlmýþ olduðunu da haber yer-
diler, hiç telâþ etmedim. Çünkü yaptýklarýmda, beni korkutacak bir þey yoktu. Ayastafonos'
l üstüne yürüdükleri zaman, Ýstanbul'daki askerlerin kýþlalardan çýkarýlmamasýný ve mukab
detle istedim ve tenbih ettim. Baþla içinden çýkýp da meselâ Kâðýthane sutlarýna yayýlsala
Selânik'in derme çatma askeri mi yenerdi?...
(Ben, askerlerimin arasýnda kan dökülmesini istemedim. Görüyordum ki, artýk bana Milletin g
ni yoktur. Ortalýk yatýþýnca, kendiliðimden istifa edecektim. Bu isteði daha önce de açýkl
oldular. Ahmet Riza beyle ilk görüþtüðüm zaman, eski muarýzým bana demiþti ki :
Efendim, artýk Milletinizle aranýzda hiçbir uyuþmazlýðýnýz yoktur. Zat-ý hümayununuz bun
olarak, Mikado'nun Japonya'ya ettiði hizmetleri kendi mülkünüze yapacaksýnýz. .(*)
Japonya'yý Osmanlý ülkesine benzetmek ve bunun Padiþahýndan onun imparatoru gibi baþarý be
k ne kadar uygun olur bilmem! Japonya Atlas Okyanusu'nun bir tarafýna çekilmiþ, adalara
yerleþmiþ, tek din, tek millet olarak millî birliðini saðlamýþ büyük bir cemiyet, Dünyada
iði bir kýta varsa, o da bizim biçare memleketimiz. Kürtle Enmeni'yi, Rumla Türk'ü, Arapla
ulgar'ý nasýl birleþtirirdim?..
Yanlýþtan Yanlýþa...
Benden sonra idareye el koyanlar, aleyhimizdeki milletlerin arasýndaki uyuþmazlýklarý ort
adan kaldýrdýlar, bizi tu-
* Japon imparatoru Mikado, ülkesinde "meici dönemi" diye tanýmlanan, Batý teknolojisini b
enimseme ve Japon kültürü ile kaynaþtýrma hareketine öncülük etmiþti.
tan ýrklar arasýna da uyuþmazlýklar yerleþtirdiler. Bir "Kilise kanunu" ile Rumlar, Bulgar
arýn kucaðýna atýldý. Türklerde de milliyet gayreti, din gayretinin üstüne çýkartýlarak, A
nlar yanlýþ hareketlerdi.
Ýçimizi, Milliyet kavgalarile altüst edenler, gariptir ki, dýþýmýzý da "Ýttihad-ý Ýslâm" (P
alarile telaþa düþürüyorlardý.
Mikado Hatso Hito, hiçbir vakit böyle engeller ve Japonya da böyle güçlükler karþýsýnda bu
n, meselâ Doðu Anadolu'da küçük bir yol yaptýrsaydým, Rusya kýyamet koparýrdý. Bununla ber
vaþ çalýþtým. Oralarda okul gibi, yol gibi imar iþlerinin büyük bir bölümü, benim zamanýmd
r. Bu konuda, benden önce gelen padiþahlarýn hepsinden daha mutluyum.
Mikado'nun çevresinde toplanan devlet büyüklerini ben bulamadým. Gerek olanlarda ve gere
kse benim yetiþtirdiklerimde daima bir þey vardý ki, her ilerleme hevesini nefessiz býrak
rdu. Benim, kiþiliðimdeki tereddüdü de sebeb olarak ileri sürenler var. Bunun tesiri yoktu
r, demem. Ayýptan ve kusurdan arýnmýþ bir Allah vardýr. Yalnýz, ilerlemeye düþman olduðum
ederim.
Padiþah, Tarih ve Allah Huzurunda Hesap Verir..
Ben bu hâli o zaman Ahmet Riza Bey'e söyleseydim, belki de telaþ ve korkuya kapýlýp kendim
i savunduðumu sanacaktý. Hükümdarlar, fertler karþýsýnda deðil, dünyada tarih, ahirette A
nda saltanat günlerinin hesabýný verirler.
"Mebusan Meclisi" ni ikinci defa açarken, ilk kapanýþýn sebebini, milletin gerekli olgun
luða eriþmemiþ olmasýna baðlamýþtým. Bu sözlerimi o kadar ayýplayarak tenkit edenler,
otuz seneyi aþkýn bir zaman sonra gelen ve içlerinde, öncekilerle mukayese edilemeyecek k
adar okumuþ, aydýn adamlar bulunan mebuslar, daha mý olgun ve doðru çýktý?
Birinci dönem toplantý, þöyle böyle geçebilmiþti; ikincisi karmakarýþýk. Bu tereddüt o der
Trab-lusgarp elden giderken muhalifler, sevinçlerinden meclis salon ve koridorlarýn
da hora teptiler. Sonra da hükümetten yana olanlar, alkýþlarla savaþý kabul etti.
Gazeteler bir þey yazmýyorlarsa da yakýnlarýmdan iþittiklerime göre, mebus efendilere, "va
iþleri" gibi büyük kazançlý iþler veriliyormuþ. Milletin hayatile ilgili iþlerin en önemli
illî murakabe ile vazifeli olanlarýn bir ticaret, hem de âdý, kanunsuz bir ticaret þekline
, hâline getirmeleri de gösterdi ki, ben, Meþrutiyetle idare edilmek için gerekli olgunl
uk ve doðruluðu, milletimin daha kazanamadýðýný tahmin etmekte hiç de hata etmemiþim!..
Ýtiraf ederim ki ben, Mebusan Meclisini açmak konusunda, kendi taç ve tahtýmýn ve þahsýmýn
tlerini de Devletin menfaatleri kadar düþündüm; ancak, istibdadýmý sürdürmekten baþka bir þ
iddia veya zannedenler, garezkâr deðilseler, haksýzdýrlar!
Meþrutiyet ilân edildi de ne oldu?.. Devletin borcu mu azaldý?.. Memleketin yollarý, lim
anlarý, okullarýmý çoðaldý. Kanunlar þimdi daha akýllýca, daha mantýklý mý düzenleniyor. Þ
elkinden daha çok mu saðlandý?.. Ahâli, daha mý dört baþý mamur? Ölümler azaldý da doðumla
-ý umumiyesi, daha mý bizden yana?..
Ýþte bir sürü soru ki, ne kadar çoðaltýlsa, hiç birine müsbet karþýlýk verilemez!
Meþrutiyetle yönetilmeye karþý olduðum ve hele böyle bir fikir ve kanaatim olduðu sanýlmasý
ktor olmayan veya kullanmasýný bilmeyen adamlarýn elinde "þifalý ilâç" bile "öldüren zehir
rek söylüyorum ki, hâdisât, pek az zaman içinde beni doðruladýlar.
Mahlu Bir Padiþah
l.Nisan.1333 (1917) Beylerbeyi
Martýn 31'nden Nisanýn 13 üncü gününe kadar çok üzüldüm, Ýstanbul'da düzen baþtanaþaðý boz
ldikleri bazý subay ve sivilleri öldürüyorlar.. Hükümetin kolluk gücü zayýf... Dokuz aylýk
tanat ve Hilâfet nüfuzunu olaðanüstü sarsmýþ... Böyle olmasaydý, zaten devletsizlik ve kar
ki de,hatta çýkmazdý.
Askerin karþýlýk vermesini istemediðim gibi, Tüfekçilerimden Halil Bey'in karþý koymak içi
fini red ettim. Bu sadýk bendemin (kul) ayaklarýma kapanarak ve aðlayarak söylediði þu sözl
ni hatýrlýyor ve her düþündükçe, efendisine baðlýlýk yolunu daraðacýna kadar götürmüþ olan
lpli, merd Arnavudu, rahmetle ve fatiha ile anýyorum.
Müsaade buyurunuz Padiþahým!.. Uzun yýllar ekmeðinizi yedim. Etim kemiðim, çocuklarýmýn
ikleri, sizin ekmeðinizle oluþtu! Üç buçuk serserinin taç ve tahtýnýza saldýrmasýna karþý
vicdanýmýz önünde utanmakla kalmaz, kavmimiz (milletimiz) önünde de rezil ve haysiyetsiz ol
ruz!.
Zavallý Halil Bey!.. Bunlarý bana o kadar samimiyetle söylemiþti ki, kendime hakim olmas
aydým, belki de sözlerinin tesirine kapýlýrdým. Asýlýrken, acaba bana kýrgýn deðil miydi?.
Padiþahý ondan razýdýr. Allah da razý olsun!
Hareket Ordusu, korkak görünen kahramanlara, ya da kahraman görünen korkaklara ne kadar
benziyordu. Millî Meclisin Ayastafanosta toplandýðýný iþitmistim. Saltanat günlerimde hâl
tasasý beni sýk sýk huzursuz ederken, gariptir ki, 31 Mart'dan Millî Meclisin karar aldýðý
kadar güven ve rahat içindeydim. Çünkü, davranýþlarýmdan kuþkum yoktu. Hükümetin halka gözd
ve Terakki Cemiyeti, Cemiyetin kuvvetini de 31 Mart Olayý kýrmýþtý. Eðer Saltanat ve Hilaf
t makamlarýnýn etki gücünü iyi kullanmamýþ olsaydým, gerek Ýstanbul'da, gerek Vilâyetlerde
götürürdü.
Güya ben, Bosna-Hersek'ten baþka ayrýca fedakârlýklarda bulunarak, Avusturya'dan þahsým ve
anatýmýn devamý için korunmamý istemiþmiþim! Bu iftirayý nefretle red ederim. Ben, hiçbir
letlerden ve yabancýlardan korunma dilenmek tenezzülünde bulunmadým. 31 Mart'da ve bunu i
zleyen günlerde ne isteseydim; yapabilirdim. Birbirini kýskanan devletler, gözümün içine b
rlardý!
Kaçmaya Tenezzül Etmedim.
10 Temmuzdan 31 Mart'a kadar oluþan olaylar, milletin kabiliyet ve istidadýný, ne dere
ce olgunlaþýp, ne derece adaletten yana olduðunu göstermiþti. Ben isteseydim, hâl kararý
den, o kararýn çýkmasýný imkânsýz kýlacak bir durum yaratabilirdim. Buna tenezzül etmedim.
ak kaygýsý ile kararsýz ve periþan olduðum sanýlýrken, ben, saðlam bir yürekle tanrýma sýðý
in bana ne getireceðini bekliyordum. Son saate kadar kaçabilirdim de... Ben bir süre Av
rupa'ya çekilseydim, aradan çok geçmez, yine dönerdim. Bunu bildiðim halde bile kaçmaya te
zül etmedim.
Halbuki, 31 Mart günlerinde düþmanlarým, saklanacak, kaçacak þehirler ve evler aradýlar. De
ki, o böbürlendikleri yiðitlik de yalanmýþ!
Esat Paþa'nýn Küstahlýðý
Beni hâl'den çok, hâl'in bana ulaþtýrýlma biçimi üzdü. Ayandan, mebuslardan bir heyet seçmi
küldür odama kadar geldiler. Bunlarýn içinde bulunan Tiran'lý Esat Paþa, gayet kaba, küstah
r tavýrla yüzüme karþý :
Seni Millet azletti:
dedi.
"Hâl" kelimesini bile bana karþý "Azl" (37) þekline koyarak aþaðýladýlar. Zavallý Millet!.
ni bekleyen acý sonu bilseydi!.. ,
Bu Esat Paþa'nýn-kim olduðunu herkes bilir. Fakat bildiðim bazý þeyler vardýr ki, az kimse
bilinir.
Erzurumî Hafýz Mehmet Paþa'yý severdim ve þahsýna güvenim vardý. Bana, Müþir Derviþ Paþa ta
Paþa, Draç Mutasarrýfý iken, bu Esat Paþa'nýn küçük kardeþi Gani Bey (38), bir takým uygun
ulunmuþ. Draç Sancaðýnýn Tiran kazasý ileri gelenlerinden olan Gani Bey, Toptaný ailesine
rda kalmasýný uygun görmedim. Tutuklayýp Ýstanbul'a gönderdiler.
Muhacirin komisyonu reisi Yusuf Riza Paþa aracýlýðý ile bana bir telgraf göndermiþti. Tutuk
uðunu kaldýrdým ve Saray'da alakoydum. Bu olay, hatýrýmda kaldýðýna göre, Filibe ve Yunan
inden bir iki yýl sonra 303 (1886) ta-rihlerindeydi.
Eþkiya Ruhlu iki Kardeþ
Saray'da rahat durmadý. Harput'a sürdüm. Arnavutluk durumunun bir aralýk gösterdiði þekil s
bile bir kötülükte
(37) . Padiþahlarýn tahtlarýndan indirilmelerine "hâl" denir Bir
görevlinin iþine son verilmesine, kovulmasýna "Azl".
(38) Haydar Gani Toptanî, Abdülhamit devrinin sayýlý kaba
dayýlarýndan. Tüfekçilerden olup adam dövdürür, halký yýldýnr-
dý. Beyoðlu'nda öldürülüþü, dedikodu uyandýrmýþtý.
bulunmayacaðýna kefil olarak Ýstanbul'a getirdim. Yaverlik vermiþtim ve kaymakamlýða (Yarba
) kadar çýkarmýþtým. Gani Bey, eþkiya ruhlu bir adamdý. Kardeþi Esat Paþa da, daha temiz bi
olmadýðý gibi...
Ýtiraf ederim ki, ben Gani Bey'e fazla meydan vermiþ olmakla uygun ve doðru bir hareke
tte bulunmamýþým... Yaþasaydý, elbette yine Harput, belki de daha uzaklara def ederdim.
Gani Beyin ölümü, ne siyasî bir olaydýr, ne de bir intikam eseri. "Bursalý Hafýz" adýnda v
ayarýnda bir yaratýkla anlaþmýþlar, öteye beriye gözdaðý verip haraç alýr-larmýþ. Bir vurg
alarýnda kavga çýkmýþ. Gani, Hafýz'ý öldüreceði sýrada, Hafýz daha tetik davranýp Gani'yi
et...
Kan davasý geleneði yüzünden kardeþinin kanýný gütmek zorunda olan aðabeysi Esat Paþa, Hafý
ak yerde, birkaç gün önce Büyükada'da Gani Bey'in saldýrýya uðradýðýndan ötürü öldürüldüðü
a bir kusuru ve hele cinayetle hiçbir iliþiði olmayan, Rýfat Paþa'nýn oðlu Cavit Bey'i güp
tünde öldürttü. Gönderdiði katil de Hacý Mustafa adlý bir Arnavuttu.
Azl Eden Utansýn
Rýfat Paþa'nýn þahsile, ailesi fertlerini ikinci bir intikama hedef olmaktan korumak maks
adile ve yine Rýfat Paþa'-nýn ricasý üzerine, Cavit Bey'in katiline verilmiþ olan idam ceza
süresiz küreðe çevirdim.
Ben, Esat Paþa'yý kötülükten uzaklaþtýrmak için, bir süre jandarma kumandanlýklarýnda kull
urakabe'ye kabul edenler, Gani Bey'in her surette kardeþi olan bu adama o kadar it
ibar ettiler ki, bir Halife'ye, ilâhi
caderin vermiþ olduðu bir hükmü ulaþtýrmaya görevli ve içlerinde Rum, Ermeni, Yahudi cemaat
n adamlar da >ulunan heyet arasýna girebildi ve bunlarýn arasýndan, ken-disine fenalýk e
tmemiþ ve birçok fenalýklarýna tahammül göstermiþ bir Halife'ye, bir Padiþah'a edebsizce :
Seni Millet azl etti!...
demeðe imkân ve kudret buldu. Azl olunandan çok, azl eden utansýn!
Selanik Göçü
3.Nisan.l333 (1917) Beylerbeyi
Allah'nýn rîza'sýndan sonra, Halk'ýn riza'sý gelir. Halkýn rýzasý yoksa, orada meþruiyyet y
ktir. Yeniden kurulan Mebusan Meclisi beni istemediðine göre, elbette saltanattan uzak
laþacaktým. Beni mahzun eden, saltanattan uzaklaþmak deðil, reva görülen muameledir.
Esat Paþa'nýn edeb dýþý hitabýndan sonra, Arif Hikmet Paþa'ya döndüm : "Þeriata ve Mebusan
ararýna boyun eðiyorum," dedim. "Vicdanan müsterihim. Ancak 31 Martta patlak veren olayl
arla uzaktan yakýndan hiçbir iliþiðim olmadý. Bunun iyice bilinmesini isterim. Milletim, s
beb olanlarý arayýp bulmalý, cezalandýrmalýdýr. Osmanlý ülkesine yapýlmýþ büyük kötülüktü
huzur-u rabbülâleminde de (Allah önünde) þikâyetçiyim! Yalnýz bir ricam var : Biraderim Su
rad'ýn da ikâmet ettiði Çýraðan Sarayýnda son günlerimi çoluk çocuðumla geçirmek isterim.
iz. Yarýn sabah, bahçeden geçer, daireme yerleþirim."
Arif Hikmet Paþa, eski yaverlerimdendi. Heyetin içinde en edebli görünen oydu. Benim hit
abým üzerine, fark edilecek
kadar kýzardý ve sonra : "Bu husus heyetimizin salahiyeti dýþýndadýr. Arzuyu þahanenizi Mec
e arz ederiz efendim" diyerek cevaplandýrdý. Orada bulunan Baþkâtip Ali Cevad Bey'e : "Ta
kip ediniz ve neticeyi bana bildiriniz" diyerek konuþmayý bitirdim. Çýktýlar.
Oðlum Abdürrahim Efendi, yanýbaþýmda aðlýyordu. Harem cihetinden feryatlar yükselmekteydi.
avlusundan askerlerin, saray dýþýndan da "Culûs"u ilân eden toplarýn sesleri geliyordu. Gar
p bir þey, son derece rahattým. Üstümden bir dað kalkmýþ gibiydi; hem de hayatým emniyette
de... Amcam'ýn basma gelenler aklýmdaydý. Ab-destli olduðumu düþünmek, bana ayrý bir kuvvet
i. Sükûnetle bekledim.
Zor Yerdeydim.
içeriye oðullarým, kýzlarým, musahiplerim ve yakýnlarým girip çýkýyordu. Her biri bir baþka
r, üzülüyorlardý. Ben de beyhude olduðunu bildiðim halde, yine onlarý teselli etmeye çalýþ
yet beklenen haber geldi : Baþkâtip Ali Cevad Bey, Selânîk'de bir konaða yerleþeceðimi ve
k için hemen hazýrlýklara giriþmemi teblið ediyordu.
Zor bir yerdeydim. Bir baþýma gitmeðe kalksam, çocuklarým buna fazý olmayacaklardý. Onlarý
lsam, her hangi bir hadisenin gözleri önünde olmasýný istemiyordum. Etrafýmda çýðrýþan evlâ
Cevad Bey'e : "Her türlü þahsî teminatý veriyorum! Hiçbir þeyde gözüm yok. Milletimden son
m, þu birkaç zamanlýk ömrümü çoluk çocuðumla Çýraðan Sarayýndaki dairede geçirmektir. Ben
mahrum etmesinler... dedim.
Baþkâtibin üstüne bir lâubalilik çökmüþtü. Bana cevap
verecek gibi oldu, yüzüne baktým, sustu ve çekildi. Bu hareketinden, kararýn kesin olduðun
nlamýþtým. Baþkâtibim de mevkiini kaybetmemek için-, yeni iktidar sahiplerine þirin görünme
itekim az sonra tekrar geldi ve Selânik'e gitmek zorunda olduðumu, Ferik Hüsnü Paþa baþkan
ir heyetin beni Saray'dan çýkarmak için beklediðini bu sefer yüksek sesle bildirdi. Bu
anýþýndan belli ki heyet, kapýnýn önündeydi. "Heyeti içeriye alýnýz" dedim.
Ehliyetleri Olsa Billahi Bayram Ederdim.
Hakikaten baþta Hüsnü Paþa olmak üzere kalabalýkça bir heyet odaya doldular. Arzumu tekrarl
Hüsnü Paþa, son derece edebli bir dille kararýn deðiþmesine imkân bulunmadýðýný, Meclis'i
l'da kalmamý mahzurlu gördüðünü, ailemden dilediðim kimseleri yanýma alabileceðimi, gerek
rek beraberimde götürdüklerimin hayatlarýnýn, Ordunun namus kefaletinde olduðunu söyledikt
nra :
Sultaným, dedi eðer sözlerime inanmýyorsanýz, buyurun, tabancamý size vereyim, arabada
l boyunca tam karþýnýzda oturacaðým. En küçük bir emniyet-sizlik hissederseniz beni öldürü
Kararý verenlerin, fikirlerini deðiþtirmeyeceklerini anlamýþtým. Çünkü kendilerini Ýstanbu
tte görmüyorlardý. Selanik üstünde direnmelerinin sebebi de buydu; orada çevreye hakimdile
Kalmakta direnecek olsam, büsbütün kuþkulanacaklardý. Kendisini güvende hissetmeyen insan
r tehlikeli bir þey olmadýðýný bilirim. Baþka birþey söylemedim. "Peki" dedim ve üzerimiz'd
e çýktýk, eþya almak için bekleyecek zamanlarý bile yoktu.
Haricen, Selanik Ýttihatçýlarý ile Manastýr Ýttihatçýlarý
birleþmiþlerdi ama, Ýngilizler, Almanlarla birleþmemiþlerdi Her an yeni bir patlama olabil
ir, ve patlamaya önayak olanlar, beni yeniden tahta çýkarmak hevesine düþebilirlerdi. Bu y
en benim, Ýstanbul'dan uzak olmam gerekiyordu. Evet, bütün bunlarýn hesabýný yapabiliyorlar
ama, benim ne Almanlarýn, ne Ýngilizlerin tahta çýkaracaklarý bir padiþah olmayacaðýmý bi
Allah hiçbir hükümdara, taç ve tahtýný yabancý bir devlete borçlu olmak zilletini gösterme
Trende yolboyu, için için aðladým ama, kendime deðilr vatanýmýn içine düþtüðü karanlýða!..
nlerin, devleti götürmek için küçük bir ehliyetleri olduðuna inansam, vallahi ve billahi b
ederdim!
Selanik'te Ýlk Günler
4.Nisan.l333 (1917) Beylerbeyi
Selânik'de Alâtini köþkü, deniz görür, hoþça bir yerde kurulmuþtur. Ýçinde geçirdiðim mihne
rini bir kenara koyabilsem, pek sevimli bir köþk diyeceðim. Fakat bu sevimli köþke bir gec
karanlýðýnda girdiðim zaman, yalnýz bundan sonra geçecek hayatýmýn ne olacaðýný anlamakla
i buraya gönderenlerin pek periþan kimseler olduðunu hemen fark ettim. Korkuyorlardý. Her
þeyden ve her þeyden korktuklarý için de benden korkuyorlardý. Yoksa bir padiþah, tahtýnd
dirilmiþ de olsa, örtüsüz ot yataklarda yatmak için memleketin bir ucundan öbür ucuna gönd
di. Ancak büyük bir korku, insaný bu kadar saygýsýz yapabilirdi!
Bize ilk gece yemek olarak Allah eksikliðini göstermesin bir kuru pilavla biraz yoðurt çýk
rdýlar. Selanik
Valisi þahsým için bir tabla yemek göndermiþti, geri çevirdim. Çatal kaþýk, bardak olmadýð
büyükler ellerile yiyebildiklerini yediler ve yattýlar. Ben, eski püskü iki koltuðu birbiri
e yaklaþtýrarak uykuya çekildim. Kapýlar üstümüzden kilitlendi. Yalnýz benim odamda küçük b
rdu. Mithat ve Mahmut Paþalarý (39) Taife gönderdiðim zaman, oradaki ihtiyaçlarýnýn neler
leceðini düþünüp icabýný yapmak için tehalük (heyecan) gösterdiðimi hazin, hazin hatýrlad
diren Askerler de benim kanýmý taþýyorlardý. Hiç vakitleri olsa, akýllarý baþlarýnda olsa
cýmasalar bile, masum çoluk çocuða böyle davranýrlar mýydý?..
Muhafýzýmýz Fethi Bey Söz Anlar Bir Zabitti..
Perde yoktu ama pencereler, pancurlar sýmsýký kapalýydý. Çocuklarýn hava ve güneþ görebilm
ncurlarýn aralanmasýna ancak aylar sonra izin alabildik...
Bizi muhafazaya memur müfrezenin kumandaný Fethi Bey (Fethi Okyar) söz anlar, aklý baþýnda
ir subaydý. Benimle ve çocuklarýmla münasebeti daima gereken nezaket içinde olmuþtur. Zaman
zaman hepimizin ihtiyaçlarýný soruyor, elinden gelenleri hemen yapýyor, gelmeyenleri de
Ýstanbul'a yazýyordu. Fakat emrine verilmiþ bazý subay ve erler vardý ki, bunlarýn sebebsi
düþmanlýklarýný anlamak mümkün deðildi. Tehdidkâr (ürkütücü) tavýrlarla bahçede gezinirle
gazap dolu bakýþlarla bakarlardý.
Oðlum Abdürrahim Efendi, Kumandan Fethi Bey'in mü-saadesile ara sýra bahçeye, çýkar, bu sub
arla ahbablýk
(39) Taif'te boðularak öldürülen Sadrâzam Mithat Paþa ve Da-mad Mahmut Paþa.
ederdi. Ýçlerinde çok iyileri olduðu gibi, bize düþman olanlarý da bulunduðu için, oðlumun
yarak köþke döndüðünü görürdüm. Tahkik ederek öðrenirdim ki, ekmeðimle büyümüþ, açtýðým me
isteyenlerin tesirinde kalarak bana düþman olmuþ bu subaylar, bana sövüp sayabiliyorlardý.
Ellerine fýrsat geçse, va-, zifeleri bizi korumak olan bu subaylarýn hepimizi öldürebilece
lerini anladým.
Birden Bir Silâh Patladý..
Selânik'e geliþimizin üstünden bir yýl kadar geçmiþti. Bir gün, balkonda ayakta duruyordum.
en bir silâh patladý ve kurþun baþýmýn üstündeki duvara çarpýp balkonun altýndaki çakýllar
ki taflanlarýn arkasýnda bir subay vardý, saklanmýþtý. Baðýrdým :
Kimisin, çýk dýþarý!..
Önce taflanlar kýmýldadý, sonra bir subay yavaþ yavaþ ayaða kalktý. Topçu Yüzbaþýsý Salim a
in de hâlâ tabancasý vardý." Bana tekrar ateþ edebilirdi. Önce, balkondan çekilmeyi düþündü
r bu raddeye gelmiþse, kader-i ilâhiden kaçýlamayacaðýný düþündüm. Subay da o sýrada taban
ymuþtu. Tekrar kendisine :
Ne istiyorsun?...
diye sordum. Cevap vermedi. Aðýr aðýr bahçenin sonlarýna doðru uzaklaþtý. Uzaklaþýrken bil
bakmaya devam ediyordu. Bu sýrada silâh sesine öteki muhafýzlar ve ailem yetiþti. Köþkü f
doldurdu. Musahibim Selim Aða ile oðlum Abid ve Kahvecibaþým Ali Efendi o sýra bahçede gez
yorlarmýþ. Onlar da silâh sesi üzerine balkonun altýna geldiler. Ali Efendi'ye :
Kurþun iþte surda duruyor. Alýp bana getir!..
Dedim. Zavallý Ali Efendi o kadar korkmuþ, ürkmüþtü ki, hayatýnda ilk ve son defa emrimi ye
e getiremedi. Her tarafý titriyordu. Sapsarý kesilmiþti. Güçlükle duyulabilen bir sesle :
Af ediniz bu naçiz (deðersiz) kulunuzu sultaným, ya-pamýyacaðým..
Demek kurþunu gösterdiðim yerden alýrsa, kendisini öldüreceklerini sanýyordu. Can korkusun
demek olduðunu bilirim, kendisine kýrýlmadým!
Hemen Kumandaný Arattým.
O sýra, Muhafýz Kumandaný Fethi Bey, gitmiþ, onun yerine Kolaðasý Rasim Bey adýnda bir zab
lmiþti. Hemen Kumandaný arattým. Köþkte deðildi. Haber verdiler, koþtu geldi. Kendisine :
Yüzbaþý Salim bizi vurmak istedi. Silâhile ateþ etti. Ýþte kurþunun duvarda açtýðý delik,
uyor. Bu ne iþtir?.. Bana o kurþunu düþtüðü yerden alýp getiriniz, hatýra olarak saklamak i
m.
- dedim. Rasim Bey, sert bir askerdi ama, terbiyeli idi. Benden özürler diledi. Sali
mi hemen uzaklaþtýracaðýný ve Divan-ý Harbe vereceðini söyledi. Beni yatýþtýrýcý bazý sözl
di, çakýllarýn arasýndaki kurþunu alýp cebine koydu ve bana getirmedi. Kendisinden bunu tek
r istediðim zaman, kurþunun bir delil olduðunu, bu sebeble teslim edemeyeceðini, baðýþlanma
tedi. Sustum, olay böylece kapanmýþ oldu..
Belki þahsî kusurumdur. Belki yiðit yaratýlmamýþým; fakat yalnýz "öldürmek" kadar, "öldürü
rým! Ne bir cana dokunabilirim, ne canýma dokunulmasýna razý olabilirim. Hayatta tek ist
ediðim þey rahat döþeðimde ölmektir. Öyle olduðu halde, birçok defalar ölümle yüzyüze
geldim. Ermeni Komitacýlar üstüme bomba ile saldýrdýklarý zaman, Caminin önü mahþere dönmüþ
bacak uçuyordu. Tuhaftýr, korkmadým. Arabaya atlayýp atlarý sürerek Saray'a tek baþýma gi
andaki bütün gailem, ölenler ve yaralananlardý. Yüzbaþý Salim'in kurþunu da bir arþýn tepe
deldiði zaman, katiyyen korkmamýþ-tým, telaþa kapýlmamýþtým. Ama, yine söylüyorum, öldürül
fret ettim ve korktum. Ama o saat çatýp gelince, hiçbir þey duymuyorum.
"Ölüm Vuslattýr."
Bunlarý yazmaktan maksadým, hayatým ve ailemin hayatý, Meþrutiyet Devleti'nîn ve Ordu'nun
aleti altýnda olduðu halde, öldürülmek tehditlerinden ve teþebbüslerinden uzak yaþamadýðým
r. Þahsî servetimi Ordu'ya baðýþlamamý ýsrarla istedikleri günlerde de aylarca, "çoluk çoc
te öldürüleceðim" tehdidi altýnda yaþadým. Sinni kemale (olgunluk yaþýna) ermiþ bir insan
dýr (Allaha kavuþmak) fakat, nedense öldürülmek benim için hayat boyunca bir nefret ve kor
kaynaðý olmuþtur. Beni baský altýnda tutanlar, her halde bu hissimi keþf etmiþlerdi.
Alâtini Köþkünde geçen hayatýmýn güzel taraflarý da vardý. Çoluk çocuðumla baþbaþa yaþamak,
man olmak veya olamadýðým için üzülmek, güzel þeylerdi. Kýzlarým mandolin çalarlar, þarký
rký söylerken denizi seyr etmek ve koyu bir çay içmek benim için saadetin ta kendisiydi. Y
terli âletim olmadýðý için ince marangozluk yapamýyorum diye üzüldüðüm günler bile hafýzam
ylarýn ehemmiyeti, buudlarým (boyutlarýný) deðiþtirmiþti. Hükümdar iken, Yemen Ýsyanýný eh
emin sorumlulu-
ðundan uzaklaþtýktan sonra mesela, Muhafýz Kumandanýmýz Fethi Bey'in yerine baþka bir kuman
gelmesi benim için ve hepimiz için "ehemmiyetli" oluverirdi.
Bize okumak için kitap, gazete verilmezdi. Bu yüzden dünyada olup bitenlerden habersiz
yaþýyordum. Benim gibi, bütün hükümranlýk yýllarýnda istihbarata büyük ehemmiyet vermiþ bi
llesinde olup bitenlerden bile haberdar olamamasý cidden çok sýkýntýlý bir þeydir. Zamanla
da alýþýr gibi oldum. Fakat oðlum veya musahibim bahçede gezerken subaylardan bir þey öðr
, bu sözlerin hikmetini (gerçeðini) anlamak için tefsir üstüne tefsir (yorum) yapardým. Ýn
ay kolay alýþtýðý þeylerden uzak-laþamýyor...
Ýkindi ezaný okunuyor. Bugün de bu kadarla kalsýn. Hatýrýma gelen bazý þeylere, inþallah y
ederim.
Padiþahýn Þahsi Serveti Alýnýyor
5.Nisan.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Benden sonra Yýldýz'ýn (Sarayý) hazinesinden baþka, eþyalarýnýn da yaðma edildiklerini iþi
Biraderim Padiþahýn nasýl göz yumabilmiþ olduðunu hâlâ anlamýyorum. Çünkü bunlar Milletin
saklayýp gözetmek de hükümet kadar Padiþahýn da vazifesiydi. Her neyse.. Selânik'e geldi
, beraberimdeki birkaç parça mücevherle, Ýsviçre ve Berlin Bankalarýndaki nukût (para), es
e tahvilattan baþka hiçbir servetim yoktu. Ýttihatçýlar, bu sefer de bu paraya göz diktile
Bir sabah Muhafýz Kumandam Fethi Bey'in beni görmek istediðini söylediler, "buyursun" de
dim. Geldi. Evza-u etvarý (davranýþý) hürmetkar, konuþmasý nazikti. Ýlk evvel hâl ve
hatýrýmý sordu. Bir þeye ihtiyacým olup olmadýðým öðrenmek istedi. Bu meyanda izhar ettiði
arzumu hemen yerine getireceðini vaad ettikten sonra, baþýný önüne eðerek bir müddet sust
y söylemek istediðini, fakat nereden gireceðini düþündüðünü hemen anladým.
Sözü bu kerre memleketin durumuna, Ordu'nun ihtiyaçlarýna, hazinenin memur aylýklarýný bil
emeyecek hâle geldiðine getirdi. Hele Ordunun ihtiyaçlarýný sayýp dökerken, bir Erkân-ý Ha
y) vukufu içinde dile getiriyordu. Sözünü þöyle baðladý :
Ordu, yardýmlarýnýza muhtaçtýr.
Benim gibi mahlul (düþürülmüþ) bir padiþah Orduya nasýl yardým edebilirdi! Çoluk çocuðumla
köþke haps edilmiþtik. Gazete okumaya bile hakkýmýz yoktu. Devletin verdiði 1000 lira ile
aþýyorduk. Bu, yaþamamýz için bile yetmiyordu. Teaccüple (hayretle) sordum :
Nasýl yardým?..
Bankalardaki nukût ve tahvilatýnýzý Ordu'ya baðýþ
lamak suretile..
"Çoluk-Çocuðum Ne Olacaktý!"
Beni tahttan indirdikleri, Selânik'e gönderdikleri, köþkün pancurlarýný açmamýza bile izin
leri zaman þa-þýrmamýþtým da, bankalardaki mevduat ve tahvilatýmý benden istedikleri zaman
ten þaþýrmýþtýtaý. Çünkü bunlar, benim Þehzadeliðimde bile sahip olduðum servetin yarýsý de
servetimi severek devlet ve millet iþlerinde kullanmýþ, bunu geri almayý hiçbir zaman düþ
Þimdi, elimdeki son istinadgâhýmý da (dayanaðýmý) almak istiyorlar ve beni amansýz býrakm
orlardý. Kendimi düþünmekten çoktan el çekmiþtim. Fa-
kat çoluk çocuðum ne olacaktý?.. Geniþ bir aile babasý idim. Onlarýn hayatlarýný düþünmek v
mdeki kýrpýntý kabilinden servet, onlarýn geleceklerini emniyet altýna almak þöyle dursun,
ailelerini bile bertaraf edemezdi. Bunlarý hiddete kapýlmadan yavaþ yavaþ, Fethi Bey'e
nlattým. Sonra dedim ki :
Biraderim Sultan Reþat Hazretleri benim hâlimi bilir.
Devletimden esirgenecek bir kuruþum bile yoktur. Bunlarýn
hepsini Orduya versem, bir bölüðün bile ihtiyaçlarýný ancak
karþýlamýþ olurum. Devleti Osmaniye benim üç beþ kuru
þumla ayakta kalamaz!
Fethi Bey, baþýný önüne eðmiþ, beni dinliyordu. Hiçbir .þey söylemedi. Sonra kendisine sord
Biraderimin emri midir?...
Ordu ye Hükümetin sizden ricasýdýr efendim, dedi.
Peki, çoluk çocuðum ne olacak?..
Zatý Devletinizin ve evlâdü ayalinizin hayat ve maiþet
leri, Devlet ve Ordunun kefaletleri altýndadýr.
Cevap verirken, "Devlet"i, "Ordu"dan ayýrdýðýna dikkat ettim. Ordu, devlet içinde devletmiþ
gibi konuþuyordu! Bundan çýkan manâ : Bugün Ýttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Devlet olduðu,
Meclis-i Mebusanýn sivil kuvvetini, ORDU'nun da askerî kuvvetini temsil ettiðiydi.. D
emek "Hanedan" süsten ibaret kalmýþtý. Dehþete gark oldum.. Bu, Osmanlý tarihinde ilk def
ayr-i mesul" (sorumsuz) bir heyetin, Devlet'i toptan ele geçirdiðini gösteriyordu.
"Gayr-i Mes'ul Bir Heyet Devleti Toptan Ele Geçirmiþti."
Sükûnetimi muhafaza ederek sordum : Devlet adýna kim, Ordu adýna kim bana bu teminatý ver
cek?..
Fethi Bey, sözün nereye vardýðýný hemen fark etti. Telaþla toparlanarak :
Malum-u devletiniz, Ýstanbul'dan ayrýlýrken hayatýný
zý Ordu tekeffül etmiþti. Bu sebeble böyle konuþtum. Elbet,
Devletin teminatý altýnda bulunacaksýnýz..
Ben vahameti görmüþtüm. Ortada Devlet yoktu. Böylece, benden sonra olup bitenleri de bu ko
uþmadan öðrenmiþ oluyordum. Bütün dikkatimi toplayarak sordum :
Ordu adýna kim, Devlet adýna kim sizi bu hususu teb
liðe memur etti?..
Fethi Bey'in iyice caný sýkýlmýþtý. Konuþtukça bazý þeyleri aðzýndan kaçýrmakta olduðunu f
beklemediðim bir sertlik içinde kýsaca cevap verdi :
Bunlarý açýklamaya mezun deðilim. Vazifem size bir
tebliðde bulunmak ve fikrinizi öðrenmektir. Cevabýnýz ne
ise, bunlarý baðlý bulunduðum makama yazacaðým!..
Öðreneceklerimi zaten öðrenmiþtim. Devlet kalmadýktan sonra, Devlet adýna konuþanlarýn isi
menin hiçbir faidesi yoktu. Son derece mülayim davranarak konuþtum :
Ha Kendi Evlatlarým, Ha Millet, Farký Yoktur..
Evlâdým! Biz geldik, iþte gidiyoruz. Dünya malýnda gözümüz kalmamýþtýr. Allah'a þükür, hi
dir. Benim üç buçuk kuruþum, ha sulbümden (benden) hasýl olmuþ evlatlarýma, ha ecdadýmdan t
tiðim evlatlarýma kalmýþ, bunun hiçbir farký yoktur. Benim evlatlarým da Devletin evlatla
unuz, evlenme çaðýna gelmiþ yetiþmiþ kýzlarým var. Okumak çaðýna eriþmiþ oðullarým var. Bu
larýdýr, iyi yetiþmelerinden ben deðil, devlet istifade edecektir. Padiþahlýðým
sýrasýnda bunlarýn durumunu düþünmüþ, kýzlarýma birer damat aramýþtým. Sözlüdürler. Benim,
n ve Hükümet ye Ordudan talebim þudur ki, bu kýzlarýmýn evvela buradan çýkmalarýna, sonra d
melerine izin versinler. Oðullarýmýn da tahsil ve terbiyeleri temin olunsun... Bundan öte
si kolaydýr. Söylediklerimi lütfen baðlý bulunduðun makama yaz. Benim bu dileðimle alâkada
ar ve tez vakitte bana sevindirici bir haber getir.. Fethi Bey tereddüt içinde sordu
:
Banka mevduat ve tahvilâtýnýzý Orduya teberru etti
ðinizi yazabilir miyim?..
O kolay þeydir. Önce bu ricalarýmý lütfen yazýnýz.
Çýkarken memnun deðildi. Benden istediði cevabý alamamýþtý. Ben ise hiç memnun deðildim. H
in içine düþtüðü çukuru görüyor, hem çoluk çocuðumun nafakasýna göz dikildiðini öðreniyordu
Çocuklarýmýn Ýstikbalini Düþünüyorum.
Bir hakikattir ki, Selânik'e geldiðim ilk gündenberi, çocuklarýmýn ve bilhassa kýzlarýmýn
, beni baba olarak çok meþgul etmiþtir. Kýzlarým sözlü idiler. Abdürrahim Efendi, tahsil ç
Kýzlarýmý bir an önce evlendirmek, bu suretle benimle mahpus hayatý yaþamalarýndan kurtarm
istiyordum. Gerçi onlar, benimle beraber olmaktan memnun görünüyorlar, çektikleri acýlarý b
duyurmamaya çalýþýyorlardý ama, ben nasýl bir sýkýntý içinde olduklarýný yakinen biliyor
ethi Bey'e söylediklerim bir hakikatin ifadesiydi.
Hükümetle veya Saray'la muhabere etmem mümkün deðildi. Ancak muhafýzým Fethi Bey vasýtasil
rdu ile irtibat kurabiliyordum. Böylece bir mektup yazdým. Bu mektubumda, tahsil çaðým geçi
mekte olan Abdürrahim
efendinin Ýstanbul'da bir mektebe yerleþtirilmesini, kýzlarýmýn, sözlüsü olan Ahmet Eyyup
Fuat, Sait Paþazade Fuat ve Ahmet Nami bey'lerin birer hafta ara ile Se-lanik'e gel
melerine izin verilmesini ve Muhafýz Kumandaný Fethi Beyin dairesinde bir imam tarafýnd
an evlendirilerek köþkten ayrýlmalarýna müsaade edilmesini istedim.
Bu mektubumun karþýlýðýný bekledim günlerden birinde Fethi Bey geldi:
Ferik Hadi Paþa Hazretlerinden bir telgraf aldým,
dedi. Hükümet, Yabancý bankalardaki nükût ve Eshamini-
zin (Hisse senetleri) Selânik'e celbine karar vermiþ ve bu
vazifeyi Maliye Vekili Cevit Beye tevdi etmiþtir. Bu hu
susta tanzim edilmiþ bir Vekâletname var, imza buyurma
nýzý rica için tasdi, ettim!
Benden Korkacak Kadar Zayýftýlar!"
Etvar-ý evzaý ile (Durumu, tutumu) yine nazik, fakat bu kere "asker" di. Rasta (saðlam
) olmaktan çok, müte-hakkim görünüyordu. Vaziyetin nezaketini hemen kavradým. Elimdeki ser
büyük deðildi. Öyleyse, bunu ordu için kullanmaktan -çok, beni istinatgâhsýz (dayanaksýz)
stiyorlardý. Öyle ise, bu servetle bir iþe teþebbüs edeceðimden korkuyorlardý. Yine öyle i
idarý ellerinde tutanlar, benden korkacak kadar zayýftýlar!
Benim, Ordu'dan bazý ricalarým olmuþtu Fethi Bey?...
Hükümet ve Ordu, arzularýnýzý yerine getirmeðe ha
zýrdýr! Zatý Devletleriniz Vekaletnameyi imza buyurunuz,
gerisini bendeniz temin ederim!.
Ýþi olup bittiye getirmek niyetindeydiler. Sükûnetle cevap verdim :
Sinni âhire (Son yýllara) vasýl olmuþum. Bu para be
nim için deðildir. Söylediðim gibi çoluk çocuðumun sefalete
duçar olmamasý içindir. Buna þahsen karar vermek hakkýný
kendimde bulmuyorum. Görüþeyim, size haber veririm.
Çekilmesi gerekirken, tereddüt etti ve tekrar konuþtu:
Ne zaman cevap verebilirsiniz acaba?.. Çünkü Ordu
benden acele neticeyi bekliyor. Müsaade buyurursanýz, tan
zim edilmiþ vekaletnamenin suretini de takdim edeyim.
Cebinden bir zarf çýkardý ve yemek masasýnýn üstüne býraktý. Ayakta söyleyeceklerimi bekliy
Herhalde uzun sürmez!.
dedim. Askerce bir selam verip odadan çýktý.
"Getirdikleri Hürriyet - Müsavat - Adalet Ýþte Buydu!.."
Hemen Vekaletnameyi tetkik ettim. Bu Vekâletname Maliye Vekili Cavit Bey'e, gerek D
oyçe Bank, gerek Kredi Li-yone ve varsa, diðer ecnebi bankalardaki bütün týükût ve tevdiatý
enim malik bulunduðum hukuku aynen devr ediyordu. Eþhas-ý bilâda (vatandaþlara) MEÞRUTÝYET'
tanýdýðý haklarý acý acý gülümseyerek hatýrladým. Bir de bana "Müstebit" diyorlardý. Ben
hiç bir kimsenin bir çöpüne bile dokunmayý aklýmdan geçir-memiþtim. Onlar, bir sabýk Padiþa
i üç beþ kuruþu almak için Hükümet kararý alýyorlar ve bunun adýna Meþrutî idare diyorlard
RÝYET, MÜSAVAT, ADALET buydu!
Vaziyet hem ciddi, hem vahîmdi. Tasarruf, DEVLET adýna yapýlýyor, Vazýülyedlik hakký (El ko
) Ordu'ya býrakýlýyordu. Böyle bir hareket, yalnýz Tarih-i Osmanî içinde deðil belki tarih
Dünya tarihi) içinde dahi görülmemiþti!
Bana baþ vurmadan bu varlýðýn elde edilmesi için bankalar ve bankalarýn baðlý bulunduklarý
r nezdinde bazý teþebbüslerde bulunmuþ olacaklarý hatýrýma geldi. Demek bu yoldan bir neti
amayýnca, vekâlet yolunu ihtiyar etmek gerekmiþti.
Bu günler, hayatýmýn en elîm (acýlý) günleriydi. Yalnýz ben deðil, evlad-u ayalim de (çoluk
yik ediliyordu. Muhafýz zabitler (subaylar, eðer istedikleri parayý Ordu emrine vermezs
em, köþkün Osmanlý donanmasile topa tutulacaðýný, hepimizin yok olacaðýný söylemekten perva
Gerçi Vekâletname, bu servetin bana teslim edilmesi üzre Cavit beye selâhiyet veriyordu.
Fakat, benim gibi eli kolu baðlanmýþ, bir köþke hapsedilmiþ kimsenin bu parayý muhafaza ed
leceði, kimseyi inandýrmazdý.
Çoluk-Çocuk Aðlaþýyorlardý.
Bir aile divaný kurarak vaziyeti kendilerine izah ettim. Bu paranýn bana deðil, kendil
erine ait olduðunu ve kararýn da benim tarafýmdan deðil, kendileri tarafýndan verilmesi ik
tiza ettiðini anlattým. Çoluk - çocuk aðlaþýyorlardý. Hepimizi Öldürülmek korkusu sarmýþtý
kleri paranýn verilmesinin daha münasip olacaðýný beyân ettiler. Hiç bir þey söylemeden o
.
Üstüme çullanýlarak benden istenen servet, herkesin marufudur (bildiði) gerçi, fakat þahid-
l olan Tarih huzurunda tadat (saymak) edeyim; bunlar, Þehzadeliðim sýrasýnda sahip olduðu
ervetin yarýsýnýn çok dûnundaydý (altýnda). Cülus bahþiþini kesemden verdiðim gibi, devlet
sýnda (sýkýntýsýnda) kesemden sarf ettim ve bunlarý geri almak aklýmdan bile geçmedi. Bugü
" diye sýkboðaz ettikleri þeyler de, yine Devleti Osmani'nin tealisi (ilerlemesi) için s
arf edilmiþ paralarýn, birtakým hisse senetlerinden ibaretti. Selanik Limaný'nýn yapýlmasý
isse senetleri çýkarýlmýþtý, yardým maksadile bunlardan bir kýsmýný, þahsi servetimle satý
endüfer yolunun ilerlemesi için sermayeye ihtiyaç vardý; bu maksatla da tahvilât çýkarýlmý
n da mubayaa ederek memleketime hizmet ettim. Çoluk çocuðumun, Avrupa'da ik-
mali tahsil etmeleri maksadile Kredi Liyone bankasýna elli bin lira yatýrmýþtým. Avrupa'ya
gittiklerinde bu paradan istifade edeceklerdi.Ýþte bugün servet diye benden istenen bu
ydu!.
Memleketimden esirgeyeceðim hiç bir þeyim yoktur. Severek bu son üç beþ kuruþumu da verebi
m. Fakat Hayatýmýz bile emniyet altýnda deðildi. Bizi korumakla vazifeli olanlar, bizi ölü
, topa tutmakla tehdid ediyorlardý! Kendi hayatýmdan geçtim, fakat çoluk-çocuðumun hayatý
acaktý?..
Teminatý, Millet Meclisi Vermeliydi...
Saraydan ayrýlýrken, Ordu, benim ve benimle birlikte olanlarýn hayatlarýný þeref sözü ile g
i etmiþlerdi. Fakat çok geçmeden bu garantiyi verenler, bizi topa tutacaklarýný söyleyebi
erine göre, teminâtýn kifayetsiz olduðu anlaþýlmýþtý. Mademki Meþrutî bir idare vardý; bu
afýndan verilmesinden daha doðru ne olabilirdi?'
Bu sebeble bazý þartlar tesbit ettim.
Evvela, kýzlarýmýn evlenmeleri ve oðullarýmýn tahsili temin olunacaktý, Saniyen, ikamet et
olduðum Alâtini köþkü namýma satýn alýnacak ve tamiratý lâzimesi yapýlacaktý. Salisen, Ev
ve maiþetleri temin olunacaktý. Rabian, bendegânýmýn (yakýnlarý) hürriyeti þah-siyeleri iad
caktý. (40) Hâmisen, Eyyamý mahdudemi (sayýlý günlerimi) kimseye muhtaç olmadan geçireceðim
blâð (para) tahsis olunacak ve hayat emniyetim kefalet altýna alýnacaktý.
(40) Abdülhamid ile birlikte Selânik'e gitmiþ olanlar da þahsî hürriyetlerini kullanamamakt
, köþkten dýþarý çýkamamakta, aile ve yakýnlarý ile görüþememekteydiler. Bu yoldaki baþvurm
r edilmemekteydi.
Bunlarý Fethi beye bildirdim. Üstünden bâr-ý azîm (büyük aðýrlýk) kalkmýþcasýna ferahladý,
edi. Kendisine, bu teminatýn Meclis-i mebu-san tarafýndan verilmesini istediðimi de ilâv
e ettim ve kendisine bir arzuhal (dilekçe) uzattým. Bu : (Devlet ve Millet ve Mebusan
ve Askere hitaben arz-ý halimdir) ibaresile baþlayan bir dilekçe idi. Bu dilekçemin, Meb
usan meclisinde okunmasýný ve istediklerimin sarih olarak tekeffül edildiðinin bana yazý i
e bildirilmesini istiyor, sonra da servetimi sön kuruþuna kadar Ordu'ya hediye etmey
e hazýr olduðumu anlatýyordu.
Fethi bey, dilekçeyi aldý gitti. Ben merakla neticeyi bekliyordum. Bir gün Fethi bey he
men beni görmek istediðini bildirdi. "Buyursun" dedim. Odaya girdiði zaman, yüzünün asýk ve
rarmýþ olduðu gözümden kaçmadý. Demek iyi haberler getirmiyor.
Bir Hacâlet Belgesi
Mahmut Þevket Paþa Hazretlerinden bir þifre aldým. Takdim ediyorum.
dedi ve çözülmüþ bir þifreyi bana uzattý. Hayretlere gark olarak okuduðum þifre aynen þudur
Rabbime þekvam (þikayetlerim) baki, tarih-i âdile tevdi ediyorum.
Þifre :
Harbiye Dairesi 6011
Üçüncü Ordu Kumandanlýðýna
C. 24 Haziran sene 325.
(Sadeleþtirilmiþtir.)
"Geçenlerde Hakan-ý Sabýk'ýn verdiði cevapta mevcut var-lýðmý Ýkinci ve Üçüncü ordularýn no
verdiði ve Alâtini köþkünün namýna Batýn alýnmasile ölümünde yine hükümete býrakýlmasýna r
e namusuna sýðýndýðý bildiriliyordu. Þimdi, baþka þartlar döþenerek kaytarýlýyor; Hakaný m
smanlý Ordusu teminattýr. Bu teminat varken, Büyük teþrii kuvvetlerden (Yaþama gücü) ibaret
Ayan Meclisi ve Mebusan meclisinden teminat isteniyor ve kendi" lerinin bugün de
Osmanlý ordusunun muhafazasý altýnda bulunduklarý hatýrlanmýyor.
Osmanlý Ordusu hayatlarýna teminât iken baþka garantiler istemesinin, Ordunun þeref ve nam
suna dokunacaðý _ve her yýl deðiþmekte olan Ayan ve Mebusan Baþkanlarý tarafýndan bu yolda
cek bir teahhüt yazýsýnýn, hakiki bir kýymet ve ehemmiyeti olmayacaðý unutuluyor. Bu hâlin,
subaylarýnca duyulmasý takdirinde yaratacaðý kötü tesirlerin dereceleri iyice düþünülmeli
Burasý da böylece bilinmelidir ki kendilerinin vefatý halinde, Bankalar mevduatýnýn hüküme
e edilmesi kendiliðinden doðacaktýr. Bu telgrafýn kendilerine ulaþtýrýlmasile birlikte, Mü
tekrar müracaat buyurunuz; Almanya'dan getirtilen banka memurlarý daha uzun bir zaman
bekleyemeyeceklerinden, evvelce bildirildiði gibi, memurlarý huzuruna kabul ile kend
ilerine verilecek hesapna-meyi (bilanço) imza edip etmeyeceklerini kesin olarak öðrenin
iz; namuslu insanlarýn öðütlerine kulak asmayarak þu felaketli hale düþmelerine sebep olan
ddütlü mizaçlarým býrakýp, erkekçe davranmalarým halisane arz eyleyiniz, Cevabýnýzý bekliy
. 25. Haziran. Sene 325.
Hareket Ordusu Kumandaný
Birinci Ferik
Mahmut Þevket*
Demek Devlet Yoktu
Bana: "Ya paraný, ya canýný" deniyordu ve bu þifre telgrafýn altýnda da Osmanlý Devletinin
inci Ferik mertebesine yükselttiði "Hareket Ordusu" kumandanýnýn im/asý vardý: Mahmut Þevk
!
Yýkýlmýþtým. Beni, öldürmekle tehdid ettikleri için deðil, bir ordu kumandanýnýn kendisini
usan ve Ayandan da üstün gördüðü ve bunu böyle görmeyenlere þaþacak kadar ileri 'gidebildi
k Devlet yoktu! Saray da, Hükümet de, Mebusan ve Ayan meclisleri de yoktu... Hatta ve
hatta Ordu da yoktu!.. Sadece ikinci ve üçüncü ordular var ve bunlarýn baðlý olduðu Hareke
su vardý. Onun kumandaný bana: "Öldüðün zaman bu para nasýlsa elimize geçecek, bizi buna z
gönül rýzanla ver de elimizi kana bulamayalým" diyor, diyebiliyordu!
Fethi beye baktým. Yüzü sapsarý, baþýný yere devirdi.
Getir Vekâletnameyi, imzalayacaðým!., dedim.
Hiç bir boz sarf etmeden kâðýdý önüme koydu, imzaladým. Büküp cebine koyarken birden ayakl
Bu türlü hizmetleri yapacak týynette insan olmadýðýma inanýnýz Hakaným.
Aðlýyordu. Tutup ayaða kaldýrdým. Sýrtýný sývazladým. Gözlerinde yaþlarla çekilip gitti.
Allah bana bu günleri göstereceðine, keþke canýmý alsaydý! Seccadeyi serdim, namaza durdum
rimden sel gibi yaþ gidiyordu. Ta be sabah baþýmý secdeden kaldýrmadým: "Yarabbi, sen devl
mi eþkýyanýn þerrinden koru!.. Yarabbi, senden baþka mesnedimiz kalmamýþtýr!.. Yarabbi, ban
felâket gösterme!.. Dini mübin-i islâmý küffar elinde kahrolmaktan yalnýz sen kurtarabilir
!.."
Yazýk ki Yüce Rabb'im duamý kabul etmedi, bana nice,
nice felaketleri daha seyrettirdi. "Ne günahým vardý acaba, ne günahýmýz vardý," diye düþün
Servet, Orduya Teslim Ediliyor.
7.Nisan.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Olup bitenlerin gerisini yazmaya hiç hevesim yok... Fakat madem baþladým, anlatayým. Erte
si günü Fethi Bey beni ziyarete geldi, meðer ziyaretinin sebebi veda imiþ... Anlaþýlan im
makla vazifesini yerine getirmiþti ki, yerine Kolaðasý Rasim Celaleddin adýnda biri tayin
edilmiþti. Daha önce de söylemiþtim, týpký çocuklarým gibi, benim gözümde de ehemmiyetli
ahiyetlerini deðiþtirmiþlerdi. Muhafýz Kumandanlarýnýn birinin gitmesi, ötekinin gelmesi h
zi birden ilgilendirdi. Acaba daha sert bir rejime mi tâbi tutulacaktýk?.. Çünkü gelen kum
andan, sert çehreli bir askerdi.
Fakat ben, bir þey istemeðe hakkýmýz olmadýðým, verilenle yetinmeðe mecbur olduðumuzu anla
Fethi beyin gitmesi, Rasim beyin gelmesi mühim deðildi. Taksiratýmýz ne ise, onu çekecekt
ik. Ýþte bu yeni kumandan Rasim bey, bir gün odama geldi ve yarýn, banka memurlarýnýn, nük
m ve tahvilâtlarý bana teslim edeceklerini haber -verdi. Demek bankalar, imzaladýðým Vekâle
nameyi muteber (geçerli) saymamýþlar ve tevdiatýmý bana teslim etmeyi þart koþmuþlardý. Bun
im için farklý bir tarafý yoktu. Bu iþe beni sokmasalar, daha memnun olurdum. Çünkü bu gai
ailem periþan olmuþtu. Abdürrahim Efendi oðlum, sinir nöbetleri geçiriyordu. Üstelik sarýl
u. Kýzlarýmýn durmadan burnu kanýyordu. Refikam yataða düþ-
muþtu. Banka memurlarýnýn gelmesi demek onlarýn bir kere daha heyecanlanmasý demekti.
Banka Memurlarý:
"Ekselanslarý Ýle Baþbaþa Kalmalýyýz," Dediler.
O sabah; muhafýz subaylarý sivil elbiseler giydiler. Bütün gece yatak odalarýnýn önündeki
olaþýp durmuþlar, aðýr sözler söylemiþler, hepimizi tehdid etmiþlerdi. Gözümüzü kýrpmadan
namazýndan sonra oðlum Abdürrahim Efendi'yi çaðýrdým. Yatýþtýrýcý bir sesle, kendisine ai
du'ya hibe edeceðimizi, benden sonra ailenin en büyüðü olduðu için yanýmda bulunmasýný sö
de baðýþlanmasýný istedi. Subaylarý görmekten korkar olmuþtu. Bunun üzerine 5 yaþýndaki A
anýma aldým ve yemek salonunda banka memurlarýný karþýladým.
Banka memurlarý ile birlikte Alman Konsolosu da gelmiþti. Üçüncü Ordu Kumandaný Hadi Paþa
Riza Paþa ve muhafýz kumandaný Kolaðasý Rasim bey, arkasýnda yürüyorlardý. Kendilerini bi
yemek salonunda karþýladým, içeriye Doyçe Bank mühürü ile mühürlü on dört çanta getirildi
irden dönüp paþalara:
Ekselanslarý ile yalnýz görüþmek mecburiyetindeyiz. Bu sebeble bizi baþbaþa býrakmanýzý r
dediler.
Konsolos da ayný sözleri tekrarladý. Hadi ve Ali Riza paþalar birbirlerine baktýlar, sonra
ikisi birden Rasim beye döndü. Vazifelerinin o esnada hazýr bulunmak olduðunu anlamýþtým.
edecek oldum; Konsolos büyük bir saygý içinde, bunun bir usul meselesi olduðunu kafi bir
ille anlattý. Paþalar çekildiler. Ben de bizi, merdiven baþýndan seyr eden çocuklara elimle
iþaret ederek odalarýna girmelerini saðladým.
Kendisini, Doyçe Bankýn 2. ci direktörü olarak tanýtan bir
memur, vekâletname icabý getirdikleri çantalarý açacaklarýný ve içindekileri birer birer s
im edeceklerini söyledi. Ancak, buna baþlamadan önce, içinde bulunduðum þartlar sebebile,
evduatýmý isteyip istemediðimi bana açýkça sordu ve þunu ilâve etti: "Rýzanýz yoksa, bize þ
ceðiniz emirleri harfiyen yerine getireceðiz."
Hemen Çantalar Açýldý.
Serbest irademle mevduatýmý bankalarýndan çektiðimi, kendisine cevaben bildirdim. Sonra ya
nýmda oturan küçük oðluma dönüp sordum:
Öyle deðil mi, Âbid efendi?
Zavallý masum gözlerimin içine bakýyordu. Baþýmý salladým, o da salladý. Sonra memurlara d
ifenizi yapýnýz" dedim. Hemen çantalar açýldý, birer birer sayýldý, zabýtlar tutuldu. Bun
Büyük bir hürmet, ama tuhaf bir üzüntü içinde, çýkýp gittiler.
Sonradan, çocuklardan öðrendiðime göre, paþalar odadan çýkýnca, bahçedeki subaylar paþalar
bizi nasýl yalnýz býraktýklarýný yüksek sesle ve ayýplar dille sormuþlar, paþalar þaþýrýp k
a, baþta Hadi pasa, koþarak içeri girdi. Ben kendisine:
Ýste bunlardýr, lütfen kaldýrsýnlar!
dedim. Subaylar, bir yaðma heyecaný içinde çantalarý bir anda ortadan kaldýrdýlar. Biz de b
e biraz ferahlýya-bildik. Kýzlarým evlendiler, benimle Selânik'e gelenlerden bazýlarý Ýstan
'a dönebildi, ben de huzur içinde þükran secdesine kapandým.
Doyçe Banktaki varlýðýmýn kendi rýzam ve muvafakatim ile münhasýran ikinci ve üçüncü orduya
azýmla bir mektup istendi, yazdým. Onlar da bana, isteklerimin yerine getirileceðini b
ildiren mazbatalar imza-
ladýlar. Ayrýca üçüncü ordu kumandanlýðýndan da bir teþekkür mektubu aldým.
Bütün bunlarýn hiç bir deðer taþýmadýðým biliyordum, biliyorum. Fakat tarihtir, saklýyorum.
bým ruzî mahþerde görülecektir!
Hatýra Yazmak Yüzünden.
7.Nisan.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Ben Saray'da yaþamaya ve pek dýþarý çýkmamaya alýþýk olduðum için, köþkte fazla sýkýlmýyord
ikte gelen musahipler, kâtipler, þehzadelerim sýkýlýyorlar, köþkün bahçesine olsun çýkmayý
lardý. Kumandandan kendileri için müsaade istedim. Nezaret altýnda hava alabiliyorlar, gü
orlardý. Yalnýz bunlarýn içinde Ali Muhsin bey adlý kâtibim, bahçeye çýkacaðýna, herkesin k
yanýma geliyor, eski günleri benimle konuþmaktan zevk alýyordu. Bir gün bana:
Bu hatýralarýnýzý niçin yazmýyorsunuz, Sultaným? dedi.
33 yýllýk saltanatýmda öyle hadiseler geçmiþti ki, bunlarýn iç yüzünü yalnýz ben biliyordu
remde bir kaç kiþi.. Ben yazmaz, onlar söylemezlerse, tarih bu hakikatleri nereden öðrenec
kti? Bir gün Ali Muhsin beye:
Ben söyleyeyim, sen yaz...
dedim. Çok sevindi ve hemen kalemi kâðýdý alýp yaný baþýma diz çöktü. Hatýrýma gelenleri an
yordu. Artýk, herkesin bahçeye çýktýðý zaatleri hemen birlikte geçiriyorduk. Zaman zaman ke
ne, muhafýzlarýn bu yazýlardan kuþkulanacaklarýný ve iyi saklamasýný ten-
bih ediyordum. O da merak etmememi söylüyor ve yaslan bilmediðim bir yerde saklýyordu.
Ali Muhsin Bey, Hapis Ediliyor
Derken Ramazan geldi. Yazýlara ara verdik. Bir müddet Ali Muhsin beyi göremedim. Yanýma g
elmiyordu. Merak edip soruþturdum, çocuklar ramazan itikâfýna (41) girdiðini söylediler. A
odalarýn birinde su ve ekmekle oruç tutuyor, dua ediyor, kimse ile görüþmüyormuþ.. Müsteri
ve Ali Muhsin bey'i biraz daha takdir ettim.
Bir gün oðlum Abdürrahim efendi, Ali Muhsin beye acýdýðýndan mý, yoksa boþ bir sýrasýna ge
bilmiyorum, köþkün mahzeninde haps edildiðini söyleyiverdi. Þaþýrdým. Kendi halinde bir kâ
edilmek gibi nasýl bir suçu olabilirdi?.. Subaylardan birini çaðýrýp sordum, "Hastadýr Haka
dedi, doktor kendisini tedavi ediyor, mahzende deðil, bizim aramýzdadýr, merak buyurmayýn
."
Meðer öðretmiþler de bana bu yolda malûmat vermiþ!.. Ramazan ilerliyordu. Ali Muhsin bey ha
dan çýkmýyordu. Sordukça, saðlýðýnýn düzeldiðini, yakýnda iyileþeceðini söylüyorlardý. Nih
yi çaðýrýp sordum. Önce, söylemek istemedi. Üsteledim. "Kendisine hatýralarýnýzý yazdýrýy
pmak yasaktýr. Maiyyetinize bu yasaðý hatýrlatmýþ olmamýza raðmen Ali Muhsin bey bunu dinle
e hatýralarýnýzý yazýp karyolasýnýn altýnda saklamýþ. Ele geçti. Durumu 3. ncü Orduya yazd
rum," dedi.
(41) Kendilerini Allah'a adayan Müslümanlar. Ramazandan üç ay önce baþlayarak üç aylýk veya
n boyu sürdürerek bir aylýk itikâfa girerken, yâni o süre içinde kimse ile konuþmaz, su v
mekle yaþarlar, yalnýz Allah'a dua ederler.
"Demek Hatýralarý Ben Yazsam, Mahzene Beni Kapatacaklardý."
Bu kerre þaþýrmak sýrasý bana -geldi. Hatýralarýmý yazmak suç ise, bunun, maiyyetime deðil
mesi gerekirdi. Bu hatýralarý Ali Muhsin bey deðil de ben kaleme almýþ olsaydým ve ele geç
, demek beni mahzene atacak ve haps edeceklerdi! Rasim Beye bunu söyledim. Özür diledi.
Vazifesini yaptýðý için baðýþlanmasýný istedi.
Ben Ali Muhsin beyin serbest býrakýlmasýný, aramýza dönmesini, üst makamlardan gelecek emir
e göre hareket edilmesini )Rica ettim. Söz verdi. "Serbest býrakacaðým, fakat aranýza döne
dedi. Razý oldum.
Çocuklarýn bana haber verdiklerine göre, ertesi günü Ali Muhsin beyi serbest býrakmýþlar, f
köþke dönmesine izin vermemiþler. Nereye götürüldüðünü, nerede yaþadýðýný bilmiyorum. Yalný
ci ordulara teberru ettikten sonra kýzlarýmýn ve maiyye-timdeki bazý kimselerin Ýstanbul'a
dönmelerine izin verdikleri zaman, tirene binenler .arasýnda, zavallý Ali Muhsin bey d
e varmýþ!.. Tirende bile bizimkilerle görüþmesine müsaade etmemiþler.
Anlýyorum ki, Ali Muhsin beye bazý teklifler yapýlmýþ ve bu namuslu adam tekliflerini kabu
l etmediði için bizden uzaklaþtýrýlmýþtýr. Yoksa böyle bir þey olmasa, niçin Ýstan-bula dön
le bile görüþtürmesinler?..
Þimdi Beylerbeyi sarayýnda bu hatýralarýmý musahibime yazdýrýrken acý acý düþünüyorum; aca
bendesi de bir gün benim hatýralarýmý kaleme aldýðý için yakalanacak ve haps edilecek mi?
bilir!.. Acaba beni bu kadar çenbere alanlar, hatýratýmdan ürkenler, her þeyi diledikleri
ibi deðiþtirebileceklerine inanýyor-
lar mý?.. Sultan Hamit, otuz üç yýl, dünyanýn gözü önünde yaþadý. Ne yaptýysa, ne ettiyse,
s kendisine göre deðerlendirdi. Ben, yanlýþ anlaþýlacaðým için bunlarý yazmýyorum; tarihe
diye yazýyorum. Ne ben, ne onlar tarihi deðiþtiremeyiz. Tarih hükmünü verecektir. Fakat on
bu korkulan, kendilerini daha bugünden ele vermiþ oluyor.
Rabbim insanlarý, kendi vicdanlarile cezalandýrmasýn!.. Bu, cezalarýn en büyüðüdür!
ilâve :AIi Muhsin beyi benim hâtýralarýmý yazdý diye hapsettiren kumandan, hâlâ benim muha
anik'ten isteyerek yanýmda getirdim. Bana hürmetkar, fakat hizmet ettiklerine sa-dýktýr!
Zamaný saltanatýmda tanýmýþ olsaydým, ben de kendisini zindancý yapmakta tereddüt etmezdim
iþini zevk duyarak yapýyor! Bir gün bu hatýratý ele geçirirse, bu satýrlarýmdan acaba memnu
yoksa mahzun mu olacaktýr?
Sultan Reþat Selanik'e Geliyor.
8.Nisan.l333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Bir gün odama Rasim bey girdi ve mûtadýn hilâfýna bana bir kaç gazete getirdi. Ne kadar þa
m görmüyorum. Çünkü buraya geldiðim gündenberi de-faatla (bir çok defa) gazete verilmesini
ki muhafýz kumandanýndan da rica etmiþtim. Her ikisi de birer bahane bulup vermemekte Ýsr
ar ettiler. Hatta Rasim bey benim Ýsrarým üzerine : "Âl'i penahým, beni mazur görünüz! Bu
gazeteler o mertebe aleyhinizde yazýyorlar ki, bunlara ben dahi tahammül edemiyorum
. Kerem ediniz, sizi müteessir görmeðe gönlüm razý olamaz!" gibi sözlerle, gü-
ya beni vikaye (korumak) ediyormuþ gibi davranarak maa-zeret dermeyân (ileri sürmek) e
tti, ben kendisine gülerek:
Aman Rasim bey, ben zamaný saltanatýmda bile nice yazýlar okudum ki, þenî küfürler dolu i
ine de aldýrmadým. Eðer mahzâ (sadece) maazeteriniz buysa, hiç mühim deðil, beni, memleket
ahvalinden mahrum etmeyin!"
dedim.
Fakat bütün bu konuþmalar hiç bir þeyi deðiþtirmemiþti. Þimdi Rasim Bey'in yanýma gazetele
görünce, mühim Vak'alar olduðunu anladým. Bana gazeteleri verdikten sonra, Zatý Þahane'n
iþah) bir seyahate çýkacaklarýný, Rumeliye müteveccih olan bu seyahat sýrasýnda Selânik'e
klarýný söyledikten sonra, þahsi meraký imiþ gibi göstererek, bunu nasýl karþýladýðýmý sor
u seyahatin memleket için hayýrlý olacaðýný umduðumu da söyledim. Gitti.
Seyahat Günü Geldi Çattý
Aradan bir kaç gün geçtikten sonra, Tahsin Paþa gel'dî. Bu Tahsin Paþa, alaydan yetiþmedir.
navuttur. Kaypak bir yaradýlýþý vardý. Bu yüzden kendisini Halep'e sürmüþtüm. Bana kýrgýndý
disine muhabbetim olmadýðýný saklayamam. Biraderim Hazretlerini kýskanacaðýmý sandýðý için
seyahati pek þatafatlý bir dille anlattý. Ben de kendisine, Biraderim Hazretlerinin mu
vaffakiyetlerini kendi muvaffakiyetim kadar arzuladýðýmý söyleyerek, hayýrlý olmasýný dile
-geldiði gibi- þatafatlý tavýrlarla çýktý, gitti.
Beni neye hazýrlamak istediklerini pek kavrayamadým. Biraderim, ülkenin hükümdarý idi, kend
ülkesinde bir seyahate çýkýyordu. Selânik'e de uðrayacaktý. Memleketimde olup bitenlerin
inden bir haber sýzdýrmadýklarý halde, bu haberi türlü vesilelerle ve türlü yollarla bana d
ak
istemelerini neye baðlayabilirdim? Ülkede maazallah bir muharebe olmuþ olsa, Padiþah elb
ette geziye çýkmazdý. Olsa olsa, bir huzursuzluðu bastýrmak için olabilirdi. Rumeli üzerin
r seyahat olduðuna göre, acaba yeni hoþnutsuzluklar mý belirmiþti?.. Bu mevzuda hiç bir hü
ar amadan seyahat günü geldi çattý.
Þehir ve liman donandý, bizim köþk de donandý. Bir sabah, Biraderim Zat-ý Þahane'yi getire
anmanýn limana girmek üzere olduðunu haber verdiler. Dürbünle seyretmeðe baþladým. Muhafýz
da donanmayý görebilmek için, balkona çýkmalarýna izin vermemi rica ettiler. Memnuniyetle
ul ettim. Hep birlikte gözlemeðe baþladýk. Hakikaten güzel bir þenlikti. Donanma top atýþl
ri selamlýyor, þehir top atýþlarile donanmaya cevap veriyordu. Nihayet þehrin biraz açýðýn
ediler.
Halit Ziya Bey Geliyor.
Subaylar, görevleri baþýna döndü, ben oðlum Âbit efendi ile hâlâ balkondaydým. Ne kadar za
emiyorum, Nuri aða, Padiþah-ý Âlempenah'ýn þehre çýkmadan önce, Baþkâtibi Halit Ziya Bey'
lerini bana iblað" etmek istediðini ve 'kabul etmek isteyip istemediðimi sordu. Hadi Paþa
hazretlerile birlikte muhafýzlar bölümünde emirlerimi bekliyormuþ!
Hiç, bir Padiþahýn elçisi kabul olunmaz mý?.. "O nasýl söz" diye Nuri Aða'ya çýkýþtým. Zava
irlerin bu yolda olduðunu" söylemekle iktifa etti. Biraderim hazretlerinin bu nezaket
ine, Allahülâzim (Allahýn büyüklüðü) minnettar kaldým. "Þeref bahþederler, buyursunlar" d
Nuri Aða çýktý, ben de arkasýndan dýþ kapýnýn önündeki
(42) Halit Ziya Uþaklýgil.
mermer merdivenlerin baþýna kadar yürüdüm. Çünkü gelen, her ne kadar Saray Baþkâtibi ise de
evlet-i aliy-yenin padiþahý idi; Bizzat teþrif ediyor demekti.
Muhafýz Kumandanlýðý dairesinden; önde Halit Ziya bey, arkasýnda Hadi Paþa ve Kumandan Rasi
ey çýktýlar. Merdiven baþýnda beni bekler görünce, üçünün da þaþýrdýklarý belli oldu: Baþk
tazimini yaptý. Paþa ve Kumandan askerce selamladýlar, içeri aldým. Baþkâtibi sað baþýma
iðerlerine de oturmalarýný iþaret ettim. Baþkâtip Halit Ziya bey, Biraderimin selâmý þahane
lað ederek söze baþladý. Zat-ý þahane'nin hatýrýmý sorduðunu, bu seyahatin Arnavut kullarý
ký bastýrmak ve Rumeli ahâlisini yakýndan görmek için ihtiyar ettiðini söyledikten sonra,
ikrimi almak istediðini de sözlerine ekledi.
Ben de "taraf-ý þahanemden getirilen selamlara iltifatlara hususi suretde teþekkür ettim.
Zat-ý Hazret-i Padiþahi'ye ihtiramat-ý fâikamýn (üstün saygýlarýmýn) ve samimi þükranlarý
kendisinden rica ettim. Sonra kýsaca Rumeli'nin siyasi halini anlattýktan sonra, bugünl
erde yapýlan seyahatin son derece faydalý olacaðýna kani bulunduðumu ve muvaffakiyetlerine
duacý olduðumla sözlerimi baðladým.
"Taraf-ý Þahaneye Arz Edersiniz," Dedim.
Baþkâtip, Zat-ý Hazret-i Padiþahî'nin her hangi bir arzum olup olmadýðýný öðrenmek istedið
tte söylenecek pek çok þey vardý. Ancak böyle bir fýrsattan yararlanarak bunlarý saymayý
dýðým için, þükranlarýmý teyit (pekiþtirmek) ettim ve oðlum Âbit efendinin tahsiline baþlay
anbul'da kendisine münasip bir mahal gösterilmesini, mesela bu iþ için Maslak köþkünün hat
i söyledim.
Üzerimde son derece iyi tesirler býrakan Baþkâtip Halit Ziya bey, Maslak köþkünün boþ olduð
isi mümkün olabileceðini söylemez mi?.. Bana acaba kendi re'yinin Biraderim Hazretlerinin
tensibinden üstün olduðunu mu anlatmak istiyordu?.. Mahluð (düþürülmüþ) bir padiþah da ol
m hazretleri bu derece söz sahibi olmaktan çýkmýþ da olsa, bunu Âl-i Osman mensubu olarak k
bul edemem! Ben baþkâtipten bir talepte bulunmadým. Kendisinden bir ihsan da kabul ede
cek deðilim! Bu yüzden kýsaca: "Taraf-ý Þahaneye arz edersiniz" dedim. Halit Ziya beyin yüz
ardý. Ne demek istediðimi anlamýþtý. Fakat Hadi Paþa ve Ra-sim bey son derece rahattýlar..
Abit efendiye ait içinde bir kaç parça mücevher ve as-ham bulunan çantanýn (43) bulunmasý y
ndaki maruzatýmý da bitirdikten sonra, yine geldikleri gibi, kapýya kadar teþyið (uðurlama
ederek birbirimizden ayrýldýk.
Gerek bana verilen öç beþ gazeteden ve gerekse Rasim Bey'in, Tahsin Paþa'nýn, Baþkâtip Bey'
kýrýk dökük bilgilerinden, ülkemi fena akibetlerin beklediðini anlamakta güçlük çekmedim.
mekten gayri yapacak iþ kalmýyordu. Ben de onu yapmakla iktifa ettim.
Balkan Savaþý Günleri...
10.Nisan.1333 (1917) Beylerbeyi Sarayý
Dün iyi deðildim. Sýrtýmda bir aðrý vardý. Nefes almama mani oluyordu. 76 yaþýndaydým. Bir
a vâde (süre)
C43) O günlerin þehremini Hazým Bey'in baþkanlýðýnda kurulan bir komisyon, Mâhienvâr kalfa
beraberinde götürmek istediði ve içinde Abid efendiye ait mücevher ve esham bulunan bir ç
anýn da olduðu iki sandýða el koymuþtu.
doldu mu?" diye aklýmdan geçti. Eh dolmadýysa, dolmasýna da pek bir þey kalmýþ deðildir. Fa
ugün kendimi iyi hissettim. Bir kaç söyleyecek sözüm daha var, onlarý da yazmýþ olalým.
Balkan harbi faciasýný, biteceðine yakýn günlerde öðrenebildim. Biraderim Sultan Reþat Haz
nin Selanik'e geliþleri günlerinde bir kaç gazete okumuþ, bir kaç paþa ile konuþup durumun
olmadýðým görmüþtüm ama, ne olup ne bittiðini bilmiyordum. Yalnýz bir ara Selanik'te asker
k ettim. Hatta bizim köþkün civarýnda çadýrlar bile kuruldu. Muhafýz subaylardan ve Asým B
ir kaç kere sordum, "manevradýr" dediler. Fakat gördüklerim hiç manevraya benzemiyordu. Be
nden bir þeyler saklad±-larým anlamýþtým ama, muharebenin kiminle kimin arasýnda olduðunu
emiþtim. Hele dört Balkan Devletinin birleþip bize saldýracaklarýný iþitsem inanmazdým. Çün
rbirlerine düþmanlýklarý, hepsinin bize düþmanlýklarýndan ziyade idi.
Bir gün köþkün karþýsýndaki meydan, kýþla haline geldi. Muhafýzlarýn sayýsý artta ve çocukl
alarý, bana da balkona çýkmamaklýðým tenbih edildi. Elimden hiç bir þey gelmediði için, g
i rahmana kapanýp dua ediyordum.
"Gece Hýzlý, Hýzlý Kapým Vuruldu."
Gecelerden biri uyuyordum. Hýzlý hýzlý kapým vuruldu. Uyandým. Kapýnýn arkasýndan ikinci ha
kalfanýn sesi geliyordu. Muhafýz Kumandaný Rasim bey hemen beni görmek istiyormuþ!..
Fesuphanallah... Gecenin bu saatinde Rasim beyin bana söyleyecek nesi olabilirdi? H
emen kalkýp giyindim, biti-s.ik odaya geçip Rasim beyi kabul ettim. Mahzun ve periþan
bir hali vardý.
Hayýrdýr inþallah Rasim bey, ne var?.,
dedim. Üzüntü içinde konuþtu:
Zat-ý Hümayununuzu rahatsýz ettim, beni mazur gö
rünüz, dört düvelle harp halinde olduðumuzu söylemem ge
rekiyor!..
Dört düvelle mi?.. Kim bunlar Rasim bey, hemen Al
lah orduyu Hümayuna nusret, kuvvet versin, inþallah zafer
bizimdir!..
Rasim bey baþým yere eðmiþ, aðlayacak gibi konuþuyordu:
Yunanistan, (Bulgaristan, Karadað ve Sýrbistanla Hakaným..ve maalesef yenilmek üzereyiz!.
Kahrolmaktan daha yaman bir söz bulmam gerekli, mahvoldum!
Dört düvel birleþir de haberimiz olmaz mý Rasim
bey, dedim, bu nasýl bir gaflettir! Bu devletler birleþemez-
ler ki!.. Aralarýnda kilise kavgalarý var... Yýllar yýlý süren
Makedonya boðuþmasýný hatýrlamýyor musun?..
Kiliseler kanununu çýkararak Meclisi mebusân ve
Ayan bu ihtilâfý hâl etti. Baþýmýza bu iþlerin açýlacaðýný kim
bilebilirdi ki?..
"Sözümü, Acý Bir Lokma Gibi Yuttum."
"BEN" diye baðýrmak geçti içimden. Acý bir lokma 'gibi sözümü yuttum. Zihnim durmuþ, içime
aha kadar Rasim bey söyledi, ben dinledim; Ben söyledim Rasim bey dinledi. Sonunda:
Selanik bugün yarýn düþmek üzere... Sizi Ýstanbul'a götürecekler. Bunu hemen size haber ve
emir aldým, dedi.
Bu söz üzerine hayatýmýn hiç bir devresinde tanýmadýðým . bir öfke içinde ayaða fýrlamýþým
Rasim bey, Rasih bey! Selanik demek, Ýstanbul'un
anahtarý demektir! Ordumuz nerde, askerimiz nerde?.. Na
sýl býrakýlýp ta gidilir?.. Býrakýp gidersek, tarih ve ecdad
bizim yüzümüze tükürmez mi?.. Biraderim Hazretleri bura
nýn tahliyesine razý mý oldu?.. Hayýr, ben razý deðilim! Yet
miþ yaþýnda olduðuma bakmayýnýz. Bana bir tüfek verin,
asker evlatlarýmla beraber Selânik'i ben son nefesime ka
dar koruyacaðým!
Fena olmuþum.. Rasim bey orada, masa üstünde duran gülâbdanlýktan (44) yüzüme gül sularý se
ellerimi oðdu, kendime geldim. Rasim beye:
"Buradan Benim Cenazem Gider."
Gidin Kumandanýnýza söyleyin, buradan ben deðil, benim cenazem gider!. .
Rasim bey çýktý gitti. Meðer çoluk çocuk konuþmalarýmýzý kapýdan dinliyorlarmýþ. Hepsi bir
oldular. Onlar beni, ben onlarý teskin etmeðe çalýþýyordum. Benim için artýk uyku haramdý.
a yatmadým ve o sabah güneþin doðuþunu, gözyaþlarýmý içime akýtarak seyrettim!
Gün ýþýrken, Ali Rýza Paþa ile Hadi Paþa geldiler. Kendimi toparladým ve paþalarý kabul et
da Selanik'ten ayrýlmayý zaruri görüyorlar ve bir an önce hazýrlýklara baþlamamýzý istiyor
an muharebenin seyrini sordum. Benden bir çok þey gizleyerek bazý þeyler anlattýlar... Fak
t ne kadar örtülmüþ olursa olsun, bizi Balkan Devletlerinin deðil, orduya giren politikaný
enmiþ olduðu her cihetten belli oluyordu.
Selânik'i boþaltacak mýsýnýz?.,
diye sordum.
(44) Damla halinde gülsuyu dökmek için yapýlmýþ bir kap.
Her ihtimale karþý... diye cevap verdiler...
Daha hangi ihtimal kalmýþ ki diye yüzlerine baðýrdým. Allah devletimi bu hale getirenleri
hretsin!.. Zat-ý Þahaneye düþmanla savaþarak son nefesimi vermek, bir Osmanlý hanedaný men
olarak hakkýmdýr. Bunu hiç kimse benim elimden alamaz!..
Paþalar, yeis ve keder içinde çýktýlar. Çoluk çotuðu bir araya topladým. Hepsi aðlaþýyorlar
Çocuklarým: "Biz de Kalýrýz," Diye Anlaþýyorlardý.
Beni dinleyin, dedim, Devletimiz batýyor, Selanik gitti
demek, Ýstanbul gitti demektir, imparatorluk gitti demektir.
Hepinizin kaderine razý olmasýný istiyorum. Çýkmak isteyen
ler varsa, söylesinler, onlarý göndereyim. Fakat ben burada
kalacaðým!..
Biz de sizinle kalýrýz babamýz!..
diye aðlamýyorlardý. Nuri aðaya:
Gitmek isteyenlerin isimlerini yaz, bana getir. Onlarýn
uzaklaþmalarýný temin edeyim, deyip çýktým. Artýk odama
kimseyi kabul etmemeðe kararlýydým. Gidenlerin gidecek,
kalanlar kalacak, takdiri ilâhî'yi bekleyecektim...
O geceyi dahi uyumadan, ibâdetle geçirdim. Sabah namazýndan sonra dürbünle limaný seyrediy
um, bir gemi gözüme iliþti. Biraz daha dikkatlice bakýnca, bu geminin Alman Sefaret gemis
i olduðunu anlamakta gecikmedim. Bu sýrada yanýma Nuri Aða gelmiþti. O da bir geminin geld
iðini bana haber verecekmiþ. Meðer o, geminin bizi götürmek için geldiðini de biliyormuþ!
sonra çoluk çocuk, ben-degân aðlaþmaya baþlamýþlar. Köþkteki subaylar da bende-gâný iyice k
kes benim gitmeye razý
olmamý istiyormuþ! Fakat geldiðinde bana bir þey söylemedi. Ben:
Bu gemi sakýn bizi götürmek için gelmiþ olmasýn?., deyince, "Hayýrlýsý ne ise o olsun efe
uk çocuk köþkte çýðrýþýrlar, size bir türlü kýyamazlar... Yüreðim parçalandý. Fakat madem
im, evet, bu gemi Zat-ý Þahane'nizi ve bendegânýnýzý, evlâdü iyalinizle birlikte Ýstanbul'a
n gelmiþtir. Elbette hayýrlý olan karar sizin aðzýnýzdan çýkar," dedi.
Ýrade-i Þahane...
Gemi, rýhtýma yanaþtý. Az sonra da bir Landon bizim yokuþu týrmanmaya baþladý. Dýþ kapýya g
aman, içinden Damat Hikmet Þerif Paþa ile, Kýzým Naile Sultan'ýn zevci Arif Hikmet Paþa'nýn
klerini gördüm. Bu kadar meyus (kederli) günümde, bu kadar da mesrur (sevinçli) olacaðýmý d
düþünemezdim. Resmî tazimden Sonra Arif Hikmet Paþa ile ve Þerif Paþa ile kucaklaþtýk. Çolu
lüp bitenleri kendilerinden sordum. Onlar da benim kadar kahýrlýydýlar. Fakat Biraderim
Hazretleri tarafýndan gönderilmiþler ve Zat-ý Þahane'nin ricalarýný getirmiþler. Kararým
t'i olursa olsun, bir ÂH Osman evlâdý, Padiþahýn iradesine karþý çýkamazdý. Boynumu büktüm
ki Ýstanbul'a giden bütün yollar elden çýkmýþ, ancak bu gemi ile Ýstanbul'a gidebilir mi
Köþktekilere hazýrlanmalarýný söyledim. Kadýn efendi ve kalfalar ellerinden gelen çabuklukl
lýklarýný yaparken, ben de Paþalarla dertleþtim. Bu sýrada kumandan Ra-sim Bey geldi. Mahz
u. Kendisine:
Sen de bizimle gelir misin Rasim Bey?., dedim. Minnetle kabul etti. Vasfi bey diy
e bir arkadaþý varmýþ, onun
153
da bizimle gelmesini rica ettiði sýrada, tosun gibi bir yüzbaþý, Rasim beye koþup geldi:
Aman Rasim bey, Hakanýmýza söyleyiniz, ne.olur be
ni de gemiye alsýn!..
Rasim beye: "iBu yüzbaþýyý da (Salih Bozok) alýnýz, fakat maalesef öteki arkadaþlarýnýzý a
yer yok. Ben hepinizi götürmek isterdim..."
"Gemi Emrinizdedir, Majesteleri."
Köþkten çýkarken bütün subaylar ve erler karþýlýklý iki sýra halinde dizilmiþ bizi uðurluyo
lâm ifa ettiler!.. Ben de kendilerine: "Ýnþallah hepinizi sað, salim Ýstanbul'da görürüm, A
Ismarladýk," dedim. Vah' ve Kumandan Paþalar'da uðurlamaya gelmiþlerdi. Onlara da mü-nasi
bir kaç söz söyledim ve landonlarla gemiye geldik.
Benim için Sefirin kamarasý hazýrlanmýþtý. Bir ara -gemi süvarisi yalnýz baþýna yanýma gird
torunun mahsus selamlarýný söyledikten sonra:
Gemi emrinizdedir, Majesteleri... Nereye gitmek is
tiyorsanýz, oraya hareket etmek için imparatorumdan þahsi
emir aldým!..
Bir Al-i Osman mensubu, bayraðýndan baþka nereye gidebilir? Süvariye teþekkür ettim ve Ýst
'a hareket etmesini söyledim. Marmara'da büyük çalkantý geçirdik. Hemen -benden baþka- büt
deniz tuttu. Gemi doktorunun verdiði ilâçlarý, birer birer elimle içirdim. Deniz biraz du
ruldu ve bi iznillâhi tealâ (Allahýn isteði ile) Beylerbeyi Sarayý'nýn önünde demirledik.
Zat-ý Þahane'ye maruzatta bulunmak için burada bizden ayrýldý. Damadým Arif Hikmet Paþa,
le birlikte Beylerbeyi Sarayý'na kadar geldi.
Ben, Beylerbeyi Sarayý'nda bulunmayý uygun bulmuyordum. Rutubetliydi. Romatizmalarým baþl
ayabilirdi. Bunu Arif Hikmet Paþaya söyledim. Fakat zamanla buraya da
pekâlâ alýþtým,Ýþte yaþýyorum. Sýrtýmý zaman zaman aðrýlar kaplasa da hiç bir þikâyetim yo
ne düþtüðü felâket!..
Buranýn Alâtini köþkünden farký, zavallý iyi yürekli annemin içinde yaþadýðý ve öldüðü oda
rlar, ufak tefek isteklerim yapýlýyor, çocuklarýmdan Kumandan Rasim bey vasýtasý ile haber
labiliyorum. Bunlarýn nasýl birer nimet olduðu, ancak mahrum olanlar tarafýndan bilinir..
Allah hiç kimseyi çoluk çocuðundan haber almaktan mahrum etmesin... Amin!..
Talat Paþa'nýn Ziyareti.
ll.Nisan.1333 (1917) Beylerbeyi
Hareket Ordusu kahramanýnýn þöhretinden halâs olmak ve Enver beye (Paþa) Harbiye Nazýrlýðý
k için, Mahmut Þevket Paþa'yý güpegündüz kurþunlayýp öldürdüler. Bir taþla iki kuþ vurmak i
ide bir önlerine çýkan meþhur bir kumandanýn gölgesinden kurtulmak, hem de ondan yanaymýþ
vranýp günün muhaliflerini bir çýrpýda temizleyivermek!.. Nasýl, Avcý Taburlarý'ný kýþkýrt
u, Ýstanbul kapýlarýna getirmiþler ve beni düþürmüþlerse, bu sefer de Mahmut Þevket Paþa' n
e asayiþ bahanesi ile bütün muhaliflerini astýlar, sürdüler, birer köþeye sindirdiler!
Fakat bu defa, Talât ve Enver mihverinin yanýbaþýnda bir üçüncü adam peydahlandý: Cemal Paþ
e Nazýrlýðý Cemal Paþa'ya yetmezdi. Umumi Harb'e girince, (1914 -1918) Kanal harekâtý mace
e ikinci Yavuz Sultan Selim olmak hevesi, onun da baþýný yedi. Talât ile Enver bugün de he
m yanyana canciðer yaþýyorlar, hem birbirlerinin ku-
yusunu kazýp birbirlerinden kurtulmaya çalýþýyorlar. Allah encamlarýný (sonlarýný) hayr ets
Ýki Alman Harp gemisinin (Goben - Breslav) Boðaz'dan süzülüp Karadeniz'e çýktýðý gece, saba
uyuyamadým. Bu maceranýn devletime ne getireceði belli idi! Son Asýr zarfýnda kendisile ya
týðýmýz muharebelerin cümlesini kaybettiðimiz Rusya ile, denizlere hâkim Ýngiltere ve Fran
almýþtýk. Üstelik Devlet, aðyara (düþmana) el açacak haldeydi; Düyûn-u Umumiye'den ve Reji
en tavizler karþýlýðý alýnmýþ borçlarla memurlarýn aylýklarý ödeniyordu. Böyle akþamýn sab
Düþman Çanakkale'ye Dayandý.
Olan oldu, muharebeye girdik. Ýngiliz ve Fransýz donanmasý da Çanakkale Boðazý'na dayandý.
k Ýstanbul Bo-ðazý'nýn, gerek Çanakkale Boðazý'nýn tahkimi için elimden geleni yapmýþtým. Z
defalar büyük kumandanlarla bu mesele görüþüldü. Donanma ile düþmana karþý çýkamayacaðýmýz
ra Ordusu ile neye muktedir olabileceðimiz uzun uzun münakaþa edilmiþti. O zaman bana söyl
nen, uzun menzilli toplarla donanmayý boðazlara yanaþtýrmamaya ve mümkün olamadýðý takdird
bir çýkarma yapmasýna engel olmaya çalýþacaktýk. Fakat güçlü bir donanmanýn desteðinde bir
lde tutunulabildiði takdirde, vaziyet çok tehlikeli olabilirdi!
Harp baþladý. Dünyanýn en büyük iki deniz devletinin donanmasý Çanakkale önüne geldi ve çýk
baþardýlar. Artýk benim için her þey bitmiþti. Kahýr ve ümitsizlik içindeydim.
Ýþte bu günlerde Zat-ý Þahâne'nin iradesini teblið etmek üzere, Talât Paþa'nýn beni ziyaret
ldirdiler. Geldi. Ýlk defa görüyordum. Hürmette kusur etmedi. Tombul-
caydý. Yüzünde, kendisine güveni olan insanlarýn rahat gülümsemesi vardý. Bu yumuþak görün
ruhun yattýðýný hemen fark ettim. Hep, o hürmetkar gülümsemesi ve yavaþ sesile konuþtu. Ö
im Hazretlerinin Selâm-ý þahanelerini teblið etti, muharebe içinde olduðumuzu anlattý, Ça
e kanlý harplerin devam ettiðini söyledikten sonra, ma'kûs bir netice (ters sonuç) çýktýðý
payitahtýn belki Konya'ya taþýnabileceðini, bu se-beble de benini Bursa'da Hünkâr köþkünde
mek zorunda kalabileceðimi söyleyerek, buna göre hazýrlýklarýmýn yapýlmasýný, Zat-ý Þahane'
urduklarýný teblið etti.
"Sanki Bu Can, Bize Bir Daha Gerekecekmiþ Gibi..."
Hayatýmýn en büyük öfkesi içine düþtüm. Demek Payitaht düþecek, Biraderim hazretleri Konya
r-sa'ya gideceðiz!.. Sýrf canýmýzý kurtarmak için!.. Sanki bu can bir daha bize gerekecekmi
ibi!.. Kostantin'in elde kýlýç, bir nefer gibi burçlarda dövüþe dövüþe can verdiði Ýstanbu
rlarla, trenlerle ayrýlacaðýz!.. Ýþte karþýmda hep gülümseyerek oturan Talât Paþa bana bun
yordu.
Hayýr, dedim, ben Bizans Ýmparatoru Kostantin'den daha az haysiyetli deðilim! Biraderi
m Hazretlerine ubudiyetlerimi (baðlýlýk) arz ediniz, îrade-i Þahanesi ile Selanik' ten çýk
, Ýstanbul'dan çýkmam!.. Kendisinin de çýkmamasýný, ecdadýmýzýn þerefi namýna istirham ede
Talât Paþa'nýn yüzünde endiþe alâmetleri vardý. Her" halde duyduðum kahhar heyecan yüzümü d
rden telaþlandý:
Nezd-i Hümâyun'unuza bir ihtimâli arz ettim! dedi ve sonra masada duran levanta suyunu
göstererek:
Biraz serpeleyebilir miyim, sarardýnýz!..
Kendimi toparladým. Lavantadan bir kaç damla alarak ellerimi ovuþturduktan sonra:
Ýþte ben de o ihtimali þahsým namýna red ediyorum!
dedim. Ecdadýmýn huzuruna mahcup gidemem!..
Talât Paþa, beni teskin etmek için böyle bir ihtiyatýn, muhalin (imkânsýzýn) hesabý olduðun
en iyi haberler alýndýðýný, biiznillâhi tealâ (Allahnýn yardýmý ile) düþmanýn denize dökü
Müttefikimiz Almanya ve Avusturya'nýn bütün cephelerde ilerlediðini, ordumuzun da Ruslara
karþý muvaffakiyetle mukavemet ettiðini söyleyerek nezdimden ayrýldý.
Zafer Haberi Ulaþýyor.
Hayatýmýn en karanlýk günlerini bu devrede yaþadým. Hakikaten gazeteler, Çanakkale'de düþma
rulduðunu, büyük zayiata uðratýldýðýný yazýyorlardý. Ben bir türlü bu haberlere inanamýyo
Fransýz donanmasýnýn Çanakkale Boðazý'ný zorladýðý ve giremediði bir hakikatti. Çýkartma ya
olmuþ, ama ordumuzun karþýsýnda mýhlanýp kalmýþtý. Her vasýta ile cepheden haber almaya ç
mandaný Asým beyi sýk sýk Saray'a göndererek sahih malûmat almak için çýrpmýyordum.
Ýþte bu sýrada, rabbime þükürler olsun ki, ummaya bile cesaret edemediðim zafer haberi ulaþ
tasýný taraðýný toplamýþ, askerlerinin yarýsýný denize, yarýsýný gemilerine dökerek Çana
Bu büyük zaferi, Mustafa Kemal bey adýnda bir miralay (albay) kazanmýþ!.. Allah, devletim
hizmeti geçenlerden razý olsun!
Uzun bir müddet sonra oðlum Âbit Efendi, benimle konuþurken, bu Mustafa Kemal beyle tanýþt
. Sonradan paþa olmuþ... Hem de burada Beylerbeyi sarayýnda
tanýþmýþlar! teaccüp ettim. (Þaþtým;. "Burada ne arýyormuþ?" dedim, "Yüzbaþý Salih bey (Bo
býný verdi. Ara sýra arkadaþýný görmeye geliyormuþ, Âbit efendi ile de bu münasebetle dost
Hatta Mustafa Kemal Paþa, kendisine iki ceylân yavrusu hediye etmiþ...
Bundan memnun oldum. Devletimin yüzünü aðartmýþ bir Paþa'nýn Âbit efendiye yakýnlýk gösterm
eti olduðunu anlatýyordu. Oðluma, münasip bir mukabelede bulunmasýný hatýrlattým. Biraz v
olsa, "Bir Altýn saat" diyecektim ama, dedikodusundan çekindiðim hem oldukça müzayeka (ge
týsý) içinde olduðum için bir þey söylemedim.
Bir daha arkadaþýna gelecek olursa, haber ver, ben de göreyim, demekle iktifa ettim.
"M. Kemal Paþa'nýn Tehlikeli Bir Sükûneti Vardý..."
Gerçekten bir defa daha gelmiþ, bana haber verdiler. Sýrtýnda bir pelerin vardý ve arkadaþý
veda ediyordu. Uzaktan yüzünü iyice seçemedim ama, sýradan askerlere benzemiyordu; tehlike
li bir sükûneti vardý. Enver Paþa'nýn kendisinden niçin çekindiðini o zaman anladým. Bunu,
utuyormuþ!.. Bunlar küçük þeyler!.. Çanakkale'de Ýngiltere, Fransa gibi iki büyük devletin
u ve donanmasýný durdurdu, yüzgeri ettirdi ya, bana lâzým olan odur ! Muvaffakiyeti için d
ettim.
Sýrasý gelmiþken, Enver Paþa ile nasýl karþýlaþtýðýmý da anlatayým. Alman Ýmparatoru Wilhel
lmiþti. Kendisile þahsen dostluðum olduðunu daha önce söylemiþtim. Þeref-i teþrifine Saray'
ziyafet tertip edilmiþ... Bu ziyafet sýrasýnda Biraderim Hazretlerile, görüþürken, beni so
nver Paþa da bu konuþma sýrasýnda yanlarýnda bulunuyormuþ., imparator, Zat-ý Þaha-
ne'ye mahsus selamlarým" bana ulaþtýrmasýný rica edince, Biraderim Hazretleri Enver Paþa'ya
hem imparator Hazretlerinin hem de kendilerinin selâm-ý mahsuslarým bana ulaþtýrmak ve bi
arzum olup olmadýðým da soruþturmak için Enver Paþayý vazifelendirmiþ...
Ýþte bu vesile ile Enver Paþa Beylerbeyi sarayýna geldi. Haber verdiler, kendisini ayakt
a karþýladým. Zat-ý Þahane'-yi ve Ýmparator hazretlerini temsil ediyordu.
Enver Paþa, Kýlýcýný Çýkarmýþtý.
Edebli, saygýlý bir askerdi, îçeri girerken kýlýcým çýkarmýþ ve bir hükümdarýn huzuruna çý
en, önüne bakýyor ve hafifçe kýzarýyordu. Yer gösterdim, edeble oturdu ve konuþma boyu, bi
bile baþým kaldýrmadý.
Önce Ýmparator hazretlerinin selâmlarýný bildirdikten sonra, taraf-ý Þahaneden olan selâm v
ifsarý (hatýr sorma) teblið etti. Ben de imparator hazretlerine eski uhuvvetimizi (dostl
uðumuzu) hatýrladýklarý için teþekkür ettim. Sonra, benden vaktile derið buyurmadýklarý (es
eri) yardýmlarýný, þimdi de biraderim hazretlerine tevcih etmelerinden duyduðum inþirahý (f
hlýðý) anlattým. Biraderim hazretlerinin selâm-ý þahaneleri'ne ve istifsarý hatýrlarýna m
rýmý arz ettim.
Bu konuþma sýrasýnda, beni büyük bir saygý içinde dinleyen Enver Paþa'yý tetkik ediyordum.
, þimdi benim akrabamdý. Yeðenim Naciye Sultan'la evliydi. Gençliði, melâhat-ý ve'çhiyyesi
liði) vakarýna (aðýr baþlýlýk) gölge düþürmüyordu. Bütün -mahcubiyeti ve sükûnetine raðmen
eris bir insan olduðunu hemen fark ettim. Tuhaftýr, bana Hüseyin Avni Paþa'yý hatýrlattý. H
de hiç bir harici müþabeheti (benzerlik) olmadýðý halde. Belki bir mizaç müþabehetidir. Ya
nýz. Hüseyin Avni Paþa'nýn kabalýðý, Enver Paþada nezakete, zekasý kurnazlýða tahavvül (dön
insanlar bir yere baðlandýlar mý, hele menfaatleri de besleniyorsa, sadakatlerine hudud
yoktur. Alman'larýn .niçin kendisini seçtiklerini ve tuttuklarým kavradým.
Cereyan etmekte olan muharebelerden konuþtuk. Askerlik iþlerini anlatýrken, söylediklerin
den hiç bir þüpheye düþmüyor, büyük bir güven içinde konuþuyordu. Böyleleri belki iyi aske
t pek seyrek orta halli bir kumandan olabilirler. Çünkü düþmanýn asýl cephede deðil, cephe
nde yenileceðim bile bilmiyordu. Hesaplarým yaparken, sanki her taburun baþýnda kendisi
gibi düþünen bir kumandan olduðunu sanmaktaydý. Hem de kendisi, vaktile kumandanlarýndan
avrandýðý için bugünkü yerine geldiði halde!..
Koskoca Osmanlý ülkesinin Harbiye Nazýrlýðý, bu veçhi melâhat (güzel yüz) sahibi olmaktan i
meziyyeti olmayan Asker'in eline kalmýþ olmasý hazîn bir hakikatti! Bence, iyi bir Liva k
umandam olabilirdi Enver Paþa!., îyi bir Harbiye Nazýrýnýn elinde de cidden faideli iþler g
bilirdi!
Enver Paþa Tekrar Ziyarete Geliyor.
Aradan bir zaman geçti; bu sefer þahsen benimle konuþmak istediðini bildirdiler. Cepheler
sökülmüþ, kötü haberler gelmeðe baþlamýþtý, Ýstanbul'daki eski ve köklü aileler yýkýlmýþ
sahiplerimin, her gün yeni bir maðlubiyet veya yeni bir rezalet haberi taþýr olduklarý gün
di. Uzaktan uzaða Kabine'de ihtilâf çýktýðýný ve Sadrazam Talat Paþa ile Harbiye Nazýrý En
görüþ farklarýnýn belirdiðini iþitir olmuþtum. Benimle görüþme isteðini kabul ettim, geld
Yine son derece edebli ve hürmetkardý. Fakat bu defa
ayrýca samimi görünüyordu. Muharebenin geçirdiði safahatý kendi görüþüne göre hülâsa ve iz
dinlerken, Sadrazamla ayrýldýðý noktalarda benden fikrî mesnet (dayanak) 'beklediðini far
ekte gecikmedim. Böylece Talât Paþa'ya karþý beni kullanacaktý.
Müttefikler arasýnda muharebenin kaybedilmekte olduðu noktasýnda beliren fikir ayrýlýklarý
en hiç bir þey saklamadan söylediðini zannederim; çünkü anlattýðýndan daha kötüsü olamazdý!
arip devletlerin maddi ve manevî güçleri hakkýnda hükümetin elinde bulunan bilgileri de s
"Paþa Anlattýkça Ben Kan Aðlýyordum."
O anlattýkça, ben devlet hesabýna kan aðlýyordum. Hesaplar baþtan sona yanlýþtý. Devletin
güçlerini de yanlýþ deðerlendirmiþler, böylece bugünkü feci neticeye yaklaþmýþlardý. Ve da
asý, Devlet, bir kaç kiþinin sözü haline gelmiþ; bunlarýn kendi aralarýnda ihtilâfa düþmesi
gibi, bir de topu birden Alman müttefiklerimizin avucuna düþmüþlerdi!
Þimdi yeðenim Naciye Sultan'ýn kocasý Enver Paþa, akrabasý sabýk Padiþah bana, akýl soruyo
apalým?..
Her zaman ve her hâlde yapýlacak bir þey vardýr; fakat yapýlacak þeyi yapabilecek biri de b
lunmak gerektir. O gün de elbet yapýlacak bir þeyler vardý. Fakat damadýmýz Enver Paþa ve o
arkadaþlarý, bunlarý yapabilecek ehliyet ve kiyasette insanlar deðildiler. Bu yüzden ken
disine hemen hiç bir þey söyleyemedim.
Söyleyemememin bir baþka sebebi, yaptýklarý deðerlendirmelere güvenemiyordum. Sonra, eldek
stihbaratýn doðruluðu da þüpheliydi. Bunlar saðlam olmadýðý müddetçe, doðru bir karar alma
amazdý. Kendisini kýrmamaya çalýþarak, uzun zamandanberi fiilî politika-
dan uzak yaþadýðýmý, politikanýn sürekli bir takip istediðini, söyledim. Fýrtýnaya tutulmuþ
süvarisine, telsizle uzaktan akýl öðretmenin mümkün olmadýðýný anlatmak zorunda kaldým. El
p Biraderim Hazretleri bu iþleri benden daha iyi bilirler" dedim. Bununla beraber þu
anlattýklarýna göre, münferit sulh aramanýn Devletin hayrýna olacaðýný aðzýmdan kaçýrdým.
Yarasýna basýlmýþ gibi irkildi. Talât Paþa ile bu hususta ihtilâfý olduðunu o zaman fark et
mek, o babayani Talât Paþa, bu çakalý damadýmýzdan daha akýllýymýþ!.. Hiç ummazdým doðrusu!
Birþey konuþmuþ olmak için yeðenim Naciye Sultan'ýn sýhhatini sordum, çocuðu ile ilgilendim
esmini istedim. Geldiði gibi hürmetkar, fakat yaralý yanýmdan ayrýldýðý zaman, ecdadýmýn el
gelmiþ Devletimin -týpký benim gibi- son günlerini yaþadýðýný anlamanýn ümitsizliði içinde
k þeyi yaptým: Secde-i Rahman'a kapandým ve gözlerimden kanlý yaþlar akýtarak sabaha kadar
den baþka emânýmýz yok Rabbim!" diye yakardým. Ordularýmýz bütün serhatlarda periþandý, ri
halindeydiler. Bizi ancak Allah kurtarabilirdi artýk... Eðer kur-tulamayacaksak, Rab
bim bana, bu ölümden bin beter günleri göstermesin!.. Son niyazým budur!..
SON
Abdülhamid'in Hatýra Defteri Peþinde 30 Yýl
1944 yýlýnýn sonbaharýydý. Bursa'daki "BOZDAÐ KÝTAB-EVÎ"ne orta yaþlý bir kadýn girdi. Elin
satmak istediði kitaplar varmýþ... Kimden kaldýðýný sordum: "Osman Senaî Bey'den" dedi.
Osman Senaî Bey, Mustafa Kemâl'in hocasý, Türk - Yunan Savaþý'nýn plânlarýný yapan yaman b
Türk diline bir gramer kazandýrmýþ aydýndý. Son yýllarda bir Kamus üzerinde çalýþtýðýný bi
Üç küfe dolusu kitap geldi.
Çoðu, askerlikle ilgili kitaplardý bunlar, îþe yararlarýný eþ-dost paylaþmýþlar, gerisi ban
unlarý arkadaki depoya doldurdum ve kitap meraklýlarýna gösterip büyük
bir bölümünü elden çýkardým. Geriye küçük bir yýðýn kalmýþtý. Çoðu, ciltsiz, parçalanmýþ k
bazý kitaplarýn içinden düþmüþ formalardý. Bu formalardan birinin de Þemsettin Sami'nin "Kâ
sinden kopmuþ olduðunu hatýrlýyorum.
Demek Osman Senaî Bey'in dostlarý, kitaplarýn üstüne üþüþmüþler, ortalýðý karman-çorman etm
tamam olup olmadýklarýna bile bakmadan yaðma-lamýþlardý.
Ehibba, þivei yaðmada mebhut eyler âdâyý Hûda, göstermesin asar-ý izmihlal bir yerde.
Ben de geri kalan döküntüleri çöpe atmaya karar verdim. Son bir kez yýðýný karýþtýrýyorum;
kabý kopmuþ ama, formalarý daðýlmamýþ. Ýçinde eski harflerle bir takým yazýlar... "Osman Se
tlarý olacak" diye oracýkta yýpranmýþ sahifeleri karýþtýrmaya baþladým. Hayýr, not deðildi
ar ve bazý açýklamalar vardý. Sait, Kâmil Paþalardan söz ediyor, Mithat Paþa, Namýk Kemal,
gibi ünlü kiþilerle yaptýðý konuþmalarý anlatýyordu!..
Bir Tarih Hazinesi
Hemen defterin ilk sahifesine döndüm. Okunamayacak kadar silik bir takým yazýlar vardý. Ku
rþun kalemle yazýlmýþ bu satýrlarý okuyabilmek için aydýnlýða çýktým. Þunlar yazýlýydý:
"Ýþbu defter, Cennetmekân Sultan Abdülhamid Han-ý sâný hazretlerinin Beylerbeyi Sarayý'nda
bulunduðu 1333 senesinde dest-i mübareki ile tahrir etmiþ olduðu hatýratý olup, vefatýndan
ne sonra tab ve neþrolunmak üzere Leipzig'e gönderilmesini vasiyet etmiþken, hemen
vefatýný müteakip ahvâli hâzýra göz önünde bulundurularak mahalli maksuduna isal edilen nüs
yesinden ehhem bazý mebahisin istinsahý suretiyle vücuda getirilmiþtir."
Defteri bir solukta okuyup bitirdim. Okuduðum her satýr, her sayfa.o güne kadar bildikl
erimi altüst ediyordu. Çok önemli açýklamalar karþýsýndaydým.
Her þeyi yüzüstü býrakýp, tarih ve fikir kitaplarý üzerinde bilgisine güvendiðim dostum Hu
koþtum. Defteri beraberce baþtan okuduk. O da benim gibi her sa-hifede heyecanlanýyor
, sigara üstüne sigara yakýyordu.
Bir tarih hazinesiydi bu!.. Ancak, bu deftere ne kadar güvenilebilirdi?.. Abdülhamid
gibi, gözaltýnda yaþamýþ bir padiþahýn hatýralarý nasýl gizli kalabilirdi?.. Ölümünde, ne
onra yayýnlanmasý kime vasiyet edilmiþti? Sonra, kim bu hatýralarý Lâyebziðe göndermiþ olab
Ýttihat ve Terakki ileri gelenleri, kendi aleyhlerinde olan bu vesikayý ele geçirmek i
stememiþler miydi?..
Bu sorularýn karþýlýklarýný veremiyorduk. Ancak defterin sahibi olan Osman Senaî Bey, Aske
eþe olarak Almanya'da bulunmuþtu. Ciddi bir insandý. Tarihe ve gerçeklere saygýsý vardý.
u defter uydurma olamazdý. Bir kez de Bursa'daki tarihçilerle oturup konuþmayý kararlaþtýr
"Utarit" Dergisi'nde Yayýnlanmýþ.
Tarih öðretmeni Nazým Yücelt, Þeref ve Memduh beylerle bir araya geldik. Defter yeni baþta
kundu. Þeref Bey, bu hatýralarý daha önce gördüðünü ve Mütareke sýrasýnda "UTARÝT" adlý bir
ayýnlandýðýný söyledi. Kendisinde bu derginin bir koleksiyonu da varmýþ, gitti, getirdi. G
defterdeki bütün bahisler bu dergide, defter sýrasýyla yayýnlanmýþtý; hatta defterin baþ t
nota kadar, aynen...
Ýki ihtimal vardý: Ya Utarit dergisi, bu defterden yararlanarak yayýnýný yapmýþtý; ya da b
r, Utarit dergisinden kopya edilmiþti. Kopya edilmiþ olmasýný zayýf gördüðümüz için, bu d
anýlarak yayýnlanmýþ olacaðý kanýsýna vardýk.
Nazým Yücelt, Abdülhamid'in padiþah olduðu günlerde de bir musahibine bazý hatýralar yazdýr
Mahmut KemalÝnal'ýn Yýldýz evraký arasýnda bu notlarý ele geçirip yayýnladýðýný söyleyince
az daha da daðýldý; ben defteri kitap halinde yayýnlamaya karar verdim.
Kitap dizildi, basýldý, kapaklarý hazýrlanýp cilde verildi. Fakat tam o günlerde ben kitape
ini kapamak zorunda kaldým. Böylece "Abdülhamid'in Hatýra Defteri" de Osman Senaî Bey'in
aplarý gîbi okka ile kesekâðýtçýlara gitti. Bu baskýdan, eþe-dosta daðýtýlmýþ onbeþ-yirmi
amýþtýr, sanýrým.
Üstünden 14 Yýl Geçti
Gel zaman, git zaman, aradan 14 yýl geçti, dostum Sabahattin Selek bir yayýnevi kurmuþtu.
Kendisine, bu satýþa çýkamadan yok olmuþ kitaptan söz ettim, ilgilendi. Bendeki son kitabý
Selek'e verdiðimi hatýrlýyorum. Selek yayýnevi, iþe gerçekten özen gösterdi. Kitabýn baþý
bir biyografisini ve defterde geçen olaylarla ilgili bir araþtýrma yazýsýný koydu. Abdülha
'in musahiplerinden Besim Bey'e not ettirdiði ve Ýbnülemin Mahmut Kemal Bey in Yýldýz evra
ký arasýnda bulup yayýnladýðý hatýralarýný da kitabýn sonuna ekledi. Ýki yüz sahifelik bu k
(Abdülhamid'in Hatýra Defteri) adile baþtan yayýnlandý.
Fakat talihsizliðe bakýn ki, Selek yayýnevi de kýsa bir süre sonra kapandý, bu baskýdan ne
arýnýn satýlabildiðini
kesinlikle bilemem. Ama hatýralarýn basýn hayatýmýzdaki talihsiz hikâyesi budur...
Rahmetli Osman Senaî Bey, Hatýralar'ýn kendisince önemli görünen bazý parçalarýný kopya ett
du defterin baþýnda. Önemli görmedikleri nelerdi acaba?.. Belki de onun önemsemediði parça
bugün için önemli gerçekler yatmaktaydý.
1918 yýlýnda "Hatýralar"ýn Leipzig'e gönderildiðini biliyorduk. Ama Leipzig'de nereye?.. B
basýmevine mi, bir yayýnevine mi, Millî Kitaplýða mý, bir dosta mý, nereye?.. Bu konuda hiç
bilgi yoktu. Bu yüzden, aslýnýn peþinden koþmanýn yollarý da kapalýydý. Üstelik bazý tarihç
defterin aslý-faslý yoktur. Mütareke'de (biri uydurup yazmýþ olacak" gibi dayanaksýz sözle
beni aramaktan soðuttular; 1961 yýlýný bulduk.
Hikaye Tazeleniyor.
1961'de, Ahmet Emin Bey'le (Yalman) görüþüyorduk. Vatan Gazetesi'nden ayrýlmýþtý, bazý gaz
"konuk yazar" olarak kalemini kullanabiliyordu. Bu yüzden üzüntülüydü de.. Bana bir gazete
mak istediðini söyledi. "Büyük Olay" niteliðinde bir yazý dizisi gerekliydi kendisine... "A
dülha-mid'in Hatýra Defteri" hikâyesini anlattým. Çok ilgilendi... Heyecanlandý da...
Þunun aslýný bulalým, dedi.
Nasýl?
Araþtýrarak... Sen hiç Abdülhamid'in kýzlarile bu konuyu konuþtun mu?..
Hayýr...
Belki bir bilgileri vardýr...
Belki...
Ben sorup öðrenirim...
Bir kaç gün sonra Ahmet Emin Bey büroma geldi:
Sordum, dedi.
Peki, ne haber?
Kýzlarý böyle bir hatýranýn babalan tarafýndan yazýl
dýðýný bilmiyorlar.
Fakat böyle bir hatýra yazýlmýþ ve Leipzig'e gön-derilmiþse, her halde KOLZE yayýnevine g
ir, diyorlar.
-" E, peki?. .
Neden Kolze?..
Bu Kolze yayýnevi bir Almanca Türkçe lügat yayýn
lamýþ ve lüks bir baskýsýný da özel olarak Abdülhamid'e sun
muþ. Bundan çok duygulanan Abdülhamid, Kolze'ye bir Os
manlý niþaný göndermiþ. Kýzý, sonradan bu Her Kolze'nin
Ýstanbul'a geldiðini ve babasý tarafýndan huzura kabul edil
diðini hatýrlýyor. Hattâ Almanya'da getirilecek bazý ufak-
tefek için Berlin'deki elçiliðimize deðil, Saray'dan bu Kol
ze'ye mektup yazýlýrmýþ!..
Elimize önemli bir ipucu geçmiþti. Ahmet Emin Bey'le düþündük, taþýndýk! Ýkimizin de o sýra
itmeðe durumu elveriþli deðildi. Gitsek de iki dünya savaþý geçirmiþ, hele son savaþta yer
ilmiþ Leipzig'de defteri ele geçirebileceðimiz çok þüpheliydi. Sonunda Ahmet Emin Bey, Alma
ya'daki bir dostuna mektup yazmayý ve bu yayýnevi hakkýnda bilgi almayý düþündü ve öyle ya
gelen karþýlýk bütün ümitleri uçuracak nitelikteydi. Bu KOLZE yayýnevi, 1923 yýlýnda kapanm
rinin de nereye gitmiþ olduðu bilinmiyordu.
Bunun üzerine ikimiz de iþin ucunu býraktýk...
Üstünden 12 Yýl Daha Geçti.
Yine böylece yýllar aktý geçti, tam 12 yýl... Artýk Abdül-hamid'i de, hatýra defterini de u
um. Geçen yýlýn nisanýnda (1973) sayýn Kemal Ilýcak'ý ziyarete gitmiþtim. Or-dan-burdan ko
söz döndü dolaþtý, eski padiþahlara, derken Abdülhamid'e dayandý. Kemal Bey'e de bu "hatýr
ri" hikâyesini anlattým, ilgilendi. "Çok önemli bir vesika," dedi. "Niçin ilgilenmiyorsun?
."
Ýþin güçlüklerini sayýp-döktüm ve bunun denizde belli bir balýðý aramak gibi bir iþ olacaðý
ediðim bir karþýlýk verdi:
Sen araþtýrmacý deðil misin?.. Araþtýrmacý ne de
mek?.. Bir ipucu elde edip gerçeðe ulaþýncaya kadar git
mek deðil mi?.. Elinde bir ipucu olduðunu söylüyorsun...
Fakat bunun maddî külfetleri var Kemal Bey... ihti
mal zayýf, külfet yüklü. Böyle bir riski göze alamam!..
Yâni, maddî durum demek istiyorsun ...Yardým ede
rim. Madem ki tarihimize ýþýk tutacak bir vesikadýr, Abdül-
hamid gibi üzerinde çok konuþulan b|r padiþahýn hatýralarý
dýr, bu noktada paranýn hesabý yapýlmaz...
Düþündüm; iki büyük savaþ geçirmiþ bir ülkede, 55 yýl önce gönderilmiþ bir defteri, kapanmý
n bir yayýnevinden aramak akýl kârý deðildi. Ama hem araþtýrmacý olmak, hem buna "hayýr" de
mümkün olamazdý.
Peki Kemal Beyefendi, dedim. Öyleyse önce ihtimal
leri biraz artýralým, ben ondan sonra gideyim.
Nasýl?..
Sizin Almanya'da teþkilâtýnýz var, Tercüman'ý çýkar
týyorsunuz. Büronuza talimat verin, KOLZE yayýnevinin sa
hiplerinden birini ele geçirsinler. Ben sonra gidip araþtýr
malara baþlayayým.
Oldu, tamam...
dedi ve Abdülhamid 'in hatýra defteri kovalamacasý böylece yeniden baþlamýþ oldu...
Kolze Bulunuyor.
Zaman zaman Kemal Bey'le görüþüyorduk. Fakat Kol-zeler bir türlü ele geçmiyordu. Aile daðýl
ri bir yere gitmiþ, Leipzig'le olan iliþkileri kopmuþtu. Ara sýra Kemal Bey'in de umudu
kýrýlýr gibi oluyor, "Galiba sen haklý çýkacaksýn. Daha yayýnevi sahiplerinden birini bile
remedik," diyordu. Gülüþüyorduk. Fakat...
Evet, fakat 1974 yýlýnýn Eylül ortasýnda telefon çýnladý, açtým, kargýmda Kemal Ilýcak...
Senin Kolze bulundu...
Efendim?..
Senin Kolze bulundu, diyorum. Çocuklar bu yayýnevinin sahiplerinden birini bulmuþlar, a
dresini de tesbit etmiþler...
Bravo doðrusu... Mucize yavaþ yavaþ gerçekleþmeðe
baþlýyor galiba...
Ne zaman gidiyorsun?..
Ne zaman mý?.. Hemen, beþ-ön güne kadar...
" Gel de görüþelim...
Telefon kapandý. Ben, "mucize yavaþ yavaþ gerçekleþiyor" demiþtim ama içimde hiç de ümit y
ze yayýnevinden birini bulmak ne iþe yarardý? Bulunan bu kimsenin, bakalým defterden habe
ri var mýydý?.. Tutalým vardý. Haberi vardý da defter kendisinde mi idi? Hadi bir varsayým
a yapalým, defter de kendisîndeydi. Defter kendisinde olduðuna göre, deðerini de biliyor d
mektir, öyleyse saklamýþtýr. Ama Ýkinci Dünya Savaþý'nýn þehri yerle bir ettiði ana-baba g
da evine raslamýþsa defterin hesabý mý aranýrdý?..
Fakat, yine de bir kez gidip adamla konuþmalýydým.
Belki vereceði bilgiler bile bana yararlý olabilirdi. Hazýrlýðýmý yaptým, yola çýktým. Fra
lanýnda beni Tercüman Ailesinden Çetin Süer bekliyordu. Ertesi günü Leipzig'de idik.
Her Kolze ile Karþý Karþýya.
Herr Kolze ile karþýlaþmamýz, gerçekten çok heyecanlý oldu. Önceleri beni kabul etmek istem
Kimdim, kendisini nerden tanýyordum ve ne için görüþecektim?.. Bunlarý soruyor, ben de b
a doðru-dürüst karþýlýk veremiyor-dum. Çünkü, gerçeði söylediðim anda, "Böyle bir þeyden ha
stirip atmasý mümkündü. Onun için Kolze yayýnevinin yayýnlarý arasýndaki Türkçe-Almanca lü
Bunun için Ýstanbul'dan gelmiþtim. Kendisini beþ dakika için olsun görmem gerekti. Önce, "B
at bende yok," dedi, sonra; Alman Millî Kitaplýðýnda bulabileceðimi söyledi. Fakat buna ra
direnince, istemeye istemeye evinin kapýsýný açtý.
Eski bir Alman evi idi bu. Sýra sýra dikilmiþ büyük apartmanlarýn arasýnda sýkýþýp kalmýþt
ndilerine has kokusu doldurmuþtu ortalýðý... Müzelerin sessizliði vardý. Beni, kendi çalý
Herr Kolze... Ak saçlýydý. Ortadan uzun boyluydu. Yetmiþ yaþlarýnda görünüyordu. Fakat ko
Yayýnevi kapandýðý zaman 23 yaþýndaydým," dediðine göre, 78 inin içindeydi. Oturduk.
Piposunu çekiþtirerek konuþmaya baþladý:
Size faydalý olabileceðimi sanmýyorum. Böyle bir lügat vardý. Ama tahmin edersiniz, bunc
an sonra benim bile ortada kalmam mucize! Savaþtan önce, kitaplarýmýn arasýnda rastlýyordum
Fakat çok yýllar oldu ki görmüyorum. Her halde, ya ev deðiþtirirken, ya kitaplarý yeniden
leþtirirken bir yerlere girdi. Þimdi bulamam... Çünkü nerede olabileceðini bilmiyorum...
"Benden Ne istiyorsunuz?"
Ben, bu lügati aramýyorum...
Dedim. Piposunu aðzýndan çekerek hayretle yüzüme baktý, iyice iþkillendiði her hâlinden bel
Biraz da kaslarýný çatarak konuþtu:
Bana öyle söyleminiþtiniz!
Evet.
Peki benden ne istiyorsunuz?..
Bunu söylerken alt dudaðý titredi. Belli ki korkmuþtu. Bir ajanla karþý karþýya olduðunu sa
elki de... Doðu Almanya'da yaþayanlar için bu tehlikeli bir lâbirentti.
Abdülhamid'in hatýra defterini...
Dedim. Hiç bir þey anlamamýþ gibi yüzüme bakýyordu:
Abdülhamid'in hatýra defteri mi?.. Olanca sevimliliðimi yüzüme toplayarak konuþtum:
Evet, Abdülhamid'in hatýra defterini... Yani, baba
nýza büyük Osmanlý niþaný veren, onunla dost olan Padiþa
hýmýz Abdülhamid'in hatýra defterini... Milletimizin tarihi
ne yardým edeceksiniz, ýþýk tutacaksýnýz!..
Karmakarýþýk olmuþ yüzünün çizgilerini toparlamaða ve düþünmeðe çalýþýyordu. Gözünü, yerdek
tuktan sonra:
Siz kimsiniz, dedi; Benimle açýk konuþun?..
Ben, araþtýrmacý, yakýn tarih yazarýyým. Abdülha
mid'in Beylerbeyi Sarayý'nda iken bir hatýra defteri düzen
lediðini ve ölümünden sonra yayýmlanmak üzere dostu olan
babanýza gönderttiðini biliyorum. Abdülhamid için memle
ketimizde çok þeyler söyleniyor. Bunlarýn gerçekle ne ölçü
de iliþiði olduðunu anlayabilmek için, kendi fikirlerini öð
renmeðe çok ihtiyacýmýz var. Sýrf bu maksatla Türkiye'den
sizi görmeðe geldim.Babam Çok Severdi Abdülhamid Sultaný
Kuþkusu biraz daðýldý, yüzünün çizgileri biraz rahatladý. Piposunu daha geniþ nefeslerle ç
Peki siz padiþahýnýzý kovmadýnýz mý?.. Þimdi onlarla
niye ilgileniyorsunuz?..
Evet, Cumhuriyetle yönetiliyoruz þimdi; padiþahlarý
mýzý da uzaklaþtýrdýk. Ama tarihi deðil, tabi...
Gülümsedi... Piposunu masanýn üstüne býrakarak ellerini bacaklarý arasýnda kenetledikten s
nuþmaya baþladý:
Babam çok severdi Abdülhamid Sultaný... Onun ver
diði niþaný hayatýnýn en kýymetli varlýðý olarak ölümüne ka
dar saklamýþtýr. Yazýk ki, ölümünden sonra ablamda kaldý.
Kaybetmiþler. Ben de çok üzüldüm...
Buzlar çözülmüþtü artýk. Ben de ferahlamýþtým.
Gülüþüyorduk. Ayaða kalkýp yazý masasýnýn tahta ke-pengini indirdi ve bir þiþe 'konyak çýka
Ýçer misiniz?..
Teþekkür ettim. O zamana kadar ilgilenmediði Çetin Süer'e baktý:
Siz kimsiniz?..
Tercüman Gazetesi'nde çalýþýyorum. Þimdi 'de arka
daþýma tercümanlýk yapýyorum.
Ýstanbul'da mý?..
Hayýr Frankfurt'ta... Gazetemiz Frankfurt'da da ba
sýlýyor.
Yaa. Büyük gazete demek!
Herr Kolze, Doðu Almanya'da yaþadýðý için, Batý'da olup bitenlerden haberli deðildi. Konyak
dumlarken sordu:
Peki, beni nasýl buldunuz?..
Çetin Süer, aylar süren araþtýrmalar ve bir kitabevinde
çalýþan yaþlý kadýnýn kendisine nasýl yol gösterdiðim anlatýnca, Herr Kolze iyice keyiflen
Ahh Helga dedi nasýl, hâlâ güzel mi bari?..
"Hatýralarý Niçin Yayýnlamadýnýz?"
Belli ki Helga, Herr Kolze'nin eski bir gözaðrýsý idi. Kýzýþtý sohbet iyice. Ben, Herr Kol
pek çok þeyler öðreneceðime artýk iyiden iyiye inanmýþtým. Fakat söz bir türlü Abdülhamid'
nsýz bir soru doðrulttum:
Abdülhamid'in hatýra defterini niçin yayýnlamadýnýz?
Duraksadý. Kendisini suçlamýþým gibi yüzüme alýngan
baktý:
Ben o zaman 23 yaþýnda genç bir mühendistim. Babama yardým etmek için yayýnevine b
i-der-gelirdim, benim iþim deðildi bu?..
Bir kapý daha açýlmýþ, bir ýþýk daha belirmiþti. Demek eldeki bilgiler doðru idi ve Abdülha
larý Kolze yayýnevine gelmiþti!..
Öyleyse, babanýz neden yayýnlamadý acaba?..
Söyledim ya, babam çok severdi sizin Sultanýnýzý...
Hattâ bizim Kayzerimiz Vilhelm'den bile fazla... Hem bili
yor musunuz, bizim Kayzer, sizin Sultanýnýz Abdülhamid
için ne söylemiþtir?.. Babam bunu sýk sýk baþýný sallayarak
tekrarladý. Delmiþ, ki; "Ben politikayý Abdülhamid'den öð
rendim." Büyük adam... Nasýl, bu sözü biliyor muydunuz?..
Baþýmý salladým.
Biliyordum Herr Kolze. Ýþte zaten bunun için hatýra
larý bulmak ümidi ile buralara kadar geldim ve sizi rahat
sýz ediyorum.
Birdenbire sordu:
Siz Cumhuriyetçi misiniz?..
Evet.
Öyleyse Abdülhamid'e düþmansýnýz.
Memleketimiz ellibir yýldanberi Cumhuriyetle idare
ediliyor ve ben Cumhuriyetçiyim. Fakat ne Abdülhamid'e,
ne de öteki padiþahlara düþmaným... Onlarýn býraktýðý im
paratorluk olmasaydý, biz Cumhuriyeti nerede kuracaktýk?..
Bravo...-dedi, sonra ekledi-. Þimdi size inandým...
"Size Elimden Gelen Yardýmý Yapacaðým."
Küçük kadehler yeniden doldu. Þöminede odunlar çý-týrdar, alevler duvarlarda ýþýklarla oyna
Kolze hatýralarýnýn içinden konuþmaya baþladý:
Size elimden geleni yapacaðým. Fakat biliyor musu
nuz ki, bu hatýralarýn peþine düþmüþ ilk insan siz deðilsiniz?
Bu kez þaþýrmak sýrasý bana gelmiþti. Demek benden önce de bu hatýralarýn peþine düþenler o
i bunlar acaba?.. Neden hatýralarý bulamamýþlardý?.. Yüzünün, en küçük kýmýltýsýný bile ka
susuyordum:
Size, babama yardým etmek için yayýnevine gidip -
geldiðimi söylemiþtim. 1918-1919 yýllarýydý. Yayýnevine bir
takým fesli adamlar gelip-gidiyor, babamla konuþuyorlardý.
Niçin gelip gittiklerini, ne konuþtuklarýný bilmiyordum o za
man. Sadece görüyordum. Bir gün babam hastalandý. Son
günleriydi bu... Beni çaðýrttý. Çocuklarý içinde en çok güven
diðinin ben olduðumu, ancak o zaman öðrenebildim. Bana
dikkatle baðlanmýþ bir paket uzattý; "Bunu, sana emanet
ediyorum," dedi. "içinde çok deðerli bir þey var, bunu iyi
sakla!" Þaþýrdým, fakat paketi aldým. Sonra bana þunlarý
söyledi:
"Bak oðlum, bu sana verdiðim paketin içinde, benim büyük dostum Abdülhamid Sultan'ýn hatýr
. Ölmeden önce vasiyet etmiþ ve yayýnlansýn diye bana göndertmiþ. Dünyaya tesiri olmuþ aký
. Ben hatýralarý okuttum, çok þeyler yazmýþ. Yayýnlanmasý büyük akisler
yapar. Fakat hatýralarýn elime ulaþtýðý günleri biliyorsun. Yenilmiþtik. Ne Almanya kalmýþ
iye... Ýngilizler, Fransýzlar her iþimize karýþýyorlardý. Üstelik Abdülha-mid dostumun da
iye'nin de durumu bizden kötü idi. Hâlâ da öyle... Üstelik orada da Abdülha-mid'in düþmanla
"
Babam bunlarý bana güçlükle söylüyordu. Üzüldüðünü görüyordum. Susturmak istedim. "Bunlarý
demeðe kalktým, direndi ve anlatmasýný zorluk çekerek de olsa sürdürdü:
"Bak oðlum, bu hatýralarýn peþinde çok adam var... Kendisini deviren Jön Türkler bunun peþi
Hatýralarýn bana gönderildiðini haber almýþlar. Geldiler gittiler, benden bu hatýralarý ist
r. Vermedim. "Ben de böyle bir þey yok," dedim, inanmadýlar, bir Ýngilizi kullanarak eld
e etmeðe çalýþtýlar. Çok þükür dostuma ihanet etmedim ve hatýralarýný bugüne kadar saklam
O, yayýnevine gidip gelen fesli adamlar, hep bu sana verdiðim pa-kedi ele geçirmek ist
iyorlardý."
"Artýk Sana Emanet"
Burada babamýn gözleri yaþardý.
"Bak oðlum," dedi. "Ne kadar yaþayacaðým belli deðil Sen gençsin, benden daha iyi günler gö
sin inþallah. Ben Dostum'un vasiyetini tutamadým. Ama sana vasiyet ediyorum. Ortalýk düz
elince bu hatýralarý yayýnla. Fakat sakýn düþmanlarýna kaptýrayým deme!... Mezarýmda kemik
Bana söyleyeceklerim budur. Hadi, þimdi paketi al ve git. Nereye saklayacaksan sakl
a!.. Bundan sonrasý sana emanet!.." Evet, babam böyle söyledi ve bir kaç gün sonra öldü. Y
ni kapattýk. Ben kendi mesleðime döndüm. Babamýn tek vasiyeti olduðu için, paketi gözüm gi
m.
Kardeþlerime bile babamýn vasiyetinden söz etmedim bu güne kadar...
Bir ara, Millî Kitaplýða vermeyi düþündüm. Orada hatýralar kaybolmazdý. Fakat babam, bana
rýn Millî Kitaplýða yermem için deðil, yayýnlamam için býrakmýþtý. Dünyanýn hâlini biliyors
n yýllar geçti. Bir ara, o yýllar Avrupa'da olan Osmanlý prenslerinden birine vermeyi de
aklýmdan geçirdim. Ama yapamadým. Sonunda Ýkinci Dünya Savaþý geldi çattý.
Biliyorsunuz, barýþ olduðu zaman, Almanya'da taþ üstünde taþ kalmamýþtý. Bu þehir en çok b
rden biri... Bizim mahalle baþtan aþaðýya yýkýldý. Bir bomba da bu eve düþtü. Ama görüyors
a kaldýðý için hâlâ oturuyoruz. Hatýralarýn bulunduðu kitaplýk odasýna bir þey olmamýþ, pa
ruyor.
Gözlerim yaþarmýþtý. Derin ve büyük bir nefes aldým. Demek hayatta mucizeler de varmýþ! Ben
âný yaþýyordum !
Ölürsem, Hatýralar Ne Olacak?
Herr Kolze, ayaða kalktý. Bütün duvarý baþtanbaþa kaplayan kitaplýðýna giderken durdu:
Daha bir kaç gün önce düþünüyordum. Ben ölüp gidersem, bu paket ne olacak, iki muhterem
benden sonra kim tutacak diye... Siz bunu benden öyle bir zamanda aradýnýz ki, vermem
em mümkün deðil! Belki daha önceleri olsaydý, söylemezdim, saklardým. Ama artýk ben de bab
ayým... Size teslim edeceðim.
Sonra birden yüzünün bütün çizgileri katýlaþarak bana baktý ve þehadet parmaðýný yüzüme doð
Eðer Padiþahýnýzýn vasiyetini yerine getirmeyecek kadar sütsüz çýkarsanýz -kendimi
rak söylüyorum- üç ölünün ahým sýrtýnýzda taþýyacaksýnýz!
Hepimiz heyecan içindeydik. Yaþadýðýmýz, tarihin büyük ve dramatik parçalarýndan biriydi.
kitaplýðýn alt sürgülerinden birini itdi, üstüste yýðýlmýþ kitaplarla dolu idi burasý. Eð
er teker çýkarmaya baþladý. Kendisine yardým edecek oldum, beni eliyle durdurdu. "Hayýr, b
izmeti ben yapmak istiyorum. Zaten babama verdiðim sözü tutamadým. Bari bu küçük zahmetin z
ine varayým."
Koca koca ciltleri kaldýrýrken, yüzünü kan kaplýyordu. Fakat dediðini yaptým ve ayakta iþin
mesini bekledim. On dakika ka'dar sonra en dipten bir paket çýkardý. Dört yanýndan hâlâ re
olmamýþ bir mavi kurdelâ ile baðlý idi. Bana uzattý:
Buyrun, aradýðýnýz emanetlerdir.
Bir hazine uzatýyordu bana. Ne yapacaðýmý kestiremi-yordum. Yarý þaþkýnlýk içinde sordum:
Borcumuz?..
Dünyanýn en babacan yüzünü bana kaldýrdý:
Borcunuz mu?.. Evet, borcunuz... NAMUSLU OL
MAK...
Eline sarýlýp öptüm. Bu insanlýk tablosu karþýsýnda çocuk gibi aðlamaktan kendimi alamadýð
um..
Köþesine giderken o babacan sesiyle konuþtu:
Ehh, þimdi birer konyak daha içeriz ya!..
Üçüncü kadehlerimizi yudumlarken konuþuyordu:
Sizden þahsým adýna tek bir þey rica ediyorum. Adý
mý açýklamayýnýz. Gerçi benîm yaþým, hiç bir þeyden kor-
kulmayacak bir yaþtýr ama, yine de sorgu karþýsýnda kal
mak istemem. Biliyorsunuz, burada bir devrim oldu. Her-
kesden olduðu gibi benden de kýymetli eþyalarým ve kýymet
li evrakým için bir bildirge aldýlar. Size samimiyetle söylü
yorum, neyim varsa yazdým. Ama bu "Hatýralar" aklýmdan
çýkmýþtý. Belki, 'malým saymadýðým, belki kýymetli olduðunu
hatýrlayamadýðým için olacak, bildirgeye koymayý unutmuþum. Bunda bir suç olacaðýný sanmýy
de so-ruþturabilirler, bu yaþta karakola gitmenin hoþ olmayacaðýný takdir edersiniz.
Adým ve adresini açýklamayacaðýmýzý Herr Kolze'ye söz verdim. Bu sözü tutuyorum, çünkü Kolz
yi insanlardan birinin gerçek adý deðildir, takmadýr. Gerçek adý, hatýralarýn aslý ile birl
klanmaktadýr.
Ýþte, Ýkinci Abdülhamid Han'ýn 58 yýl önce yazdýrdýðý ve benim tam otuz yýl peþinden koþtuð
"Kalmasýn âlemde Allahým hiç bir hakikat nihân"
Ýsmet Bozdað
ABDÜLHAMÝD'ÝN DÝLEKÇESÝ
Abdülhamid'in, öldürülme ve beþ parasýz kalma tehlikeleri içinde Devlete, Millete, Meclise
skere hitaben Selanik'ten gönderdiði dilekçenin tam metni.
(Sadeleþtirilmiþtir)
Devlet, Millet, Mebusan ve Askere Dilekçemdir.
325 senesi (1908) Nisanýn dördüncü salý günü akþamý Ayan ve Mebusan tarafýndan seçilmiþ Teb
atýmýn teminat altýnda olduðumu ve her türlü taarruzdan uzak bulunduðunu, oðlum Abdürrahim
e yakýnlarýmdan bir kýsmýnýn önünde, ailemin iþitebileceði bir þekilde söylediler ve teblið
Gecesi de Ferik Hüsnü Paþa, beraberindeki ordu ileri gelenleri ve subaylarla gelerek T
eblið Heyetinin sözlerini doðruladýlar; hayatýmýn hiç bir surette tecavüzlere ve taarruzlar
ef olmayacaðýný, ikinci ve üçüncü Ordu ile asker, hayatýmýn korunmasýnýn kefili bulunduklar
in o yolda teminatta bulunduðunu ve Selanik'te hazýrlanan yerde tam bir saygý içinde otur
abileceðimi söyleyerek, þayet bu noktada tereddüt edilirse, birlikte arabaya binerek ve
elime rovelver vererek -Tanrý esirgesin- bir tecavüz vukuunda önce kendisini öldürmekliðim
vallah, billah, tallah kelimelerile yemin ve Kuran-ý þerifi de getirip ona da el basa
caðým söylemiþ ise de, "Haþa, Allah esirgesin, ben katil olamam" diyerek teminat ve yeminl
erine inanýlýp hususî trenle Selânik'e gelindi.
Burada gördüðüm nazik muamele ve zabitlerin korunmam hususunda gösterdikleri gayretler ger
ten takdire deðer. Ýyi ve kötü, fakat hâlis niyetle otuzdört sene, vallahi ve billahi, gece
i-gündüzlü devlet ve millete hizmet eyledim, Þeyhülislâm Efendi vasýtasiyle ettiðim yemine
r hâl ve harekette bulunmadým. Meþrutiyet aleyhine nüfuzumu kullanmadým, Ýstanbul'daki aske
hâdisesinde vallahi malûmatým yoktur, Ýþte buralarýný yeminle temin ederim.
Biraderim rahmetli Sultan Murad hazretleri, yirmialtý yýl ömür sürüp maiyyetlerinde bir çok
rem aðalarý ve rahmetli Hayreddin Paþa'ya. hizmet etmiþ olan Server Aða ve gereði kadar ben
egân ve saire bulundurdu: Saray hazinesinden ve mutfaðýndan her türlü yiyecek, içecek ve d
gerekenler kendileri için tertip ve rahat ömür sürmeleri için her þekilde hazýrlandý. Rusya
ri(nin) daha Ayastafons'ta bulunduðu bir kargaþalýkta Ali Suavi olayý çýkmasý üzerine Müþar
retlerini hemen yanýma alýp, ortalýk yatýþýnca yine eski yerine gönderildi ve vefatlarýna
korunmasý ve arkalanmasý noktasýnda ne ölçüde dikkat ve gayret harcandýðý ve aileleri, be
aylýk al-
dýðý ve hasta ve illetli bir vücuda sahip olduklarý halde, bunca müddet her türlü arzusuna
suretiyle yaþadýklarý apaçýk ve sonra ölümleri ne yolda vuku bulduðu dahi hususi doktoru R
raporu ile bellidir. Vefatlarýndan sonra, aileleri fertlerine kendi evlâdým gibi bakar
ak refahlarý ve huzurlarý için hiç bir þey esirgenmedi. Hattâ, müþarünileyh hazretlerinin
aremi baþ kadýnefendi, akýllý ve dindar olup, sözü geçen Server Aða aracýlýðý ile ailemle b
dýkça, memnuniyetlerini bildirmek için yazdýðý teþekkür mektuplarý, hâlâ Saray'daki evrakým
Oðullan Selahaddin Efendi'nin aleyhimde bulunacaðýna inanmam; düpedüz uydurmadýr.
teinde bulunduðum felâketli hâlin anlaþýlabilmesi, þöylece hülâsa edilebilir: Bir çok iyâl
vlâdým olduðundan, Ýstanbul'da bulunan oðlum Nureddin Efendi, kendi annesi ile diðer yaþlý
dan müteþekkil aile fertleri, bugün de bir ekmek parçasýna muhtaç haldedirler. Maaþým, þim
ada (Selanik'te) idareye yetmekte ise de, îstan-bul'dakilerin nafakalarýna yardým edec
ek derecede deðildir. Bununla beraber, bu mahrumiyetin kaldýrýlmasý hususunu Devlet ve M
illetin dikkate alacaðýna eminim. Çünkü bütün servetim ve varlýðým müsadere edildi. Periþan
edilecek bir halde kaldým.
Bu tafsilattan maksadým þunlardýr:
Önce kendimin, sonra evlât ve ayalimin hayatý her türlü tecavüz ve taarruzlardan uzak oldu
kkýnda yapýlan vaitler ve teahhütler, Ayan vs Mebusân ve Devlet ve Asker tarafýndan temina
t ve karar altýna alýnsýn; bu karar da açýk bir dille, resmî ve yazýlý olarak tarafýmýza te
n.
Daha sonra, oturmakta olduðum Alâtini köþkü, namýma satýn alýnsýn ve hayatýmýn sonuna kadar
bana tahsis edilsin.
Ve en sonra, hizmetimde bulunanlarýn þahsî hürriyetleri kendilerine tanýnsýn...
Ýþte dileðim þu üç þeyden ibarettir; zira, can korkusu insan için her an ölümdür. Hayat is
dan güvensizliðe düþmek gibi felâket olmaz. Bu sebeple, belirtilen üç þart karara baðlandý
e, nasýl istenir ve kimin huzurunda gerekirse, bankadaki varlýðýmýn teslimine dair kâðýdý y
ve imzalamaya hazýrým. Servetimin Asker için muhafaza edildiðini, bir gerçek olarak söyleye
ilirim.. Varlýðým, keþke daha çok bulunsaydý da, hepsim birden Ordu'ya býrakmak þerefine
dim.
Cenabý Hakka kasem ederim ki, bu geçici dünyada tek maksadým yalnýz Devlet ve Millete dua
etmek ve sayýlý günlerimi bulunduðum yerde tamamlamaktýr. Kesinlikle baþka bir fikrim tokt
Arzu olunacak surette teminat vermeðe hazýrým. Bu sebeple, iþbu arzuhalimin Mebusan Mecl
isi'nde okunmasý ile, büyük milletimin ve meþrutiyet devletinin görünmekte olan haþmet ve
ne nisbetle, ehemmiyetten uzak olan sözü geçen dileklerimin kabulünü rica ederim.
17. Cemaziyelâhýr, 327 ve 22 Haziran, 325
(29 Haziran 1909)
Abdülhamid
Mahmut Þevket Paþa'nýn Cevabý
Sultan Abdülhamid'in dilekçesi üzerine gazaba gelen Hareket Ordusu Komutaný Mahmut Þevket
'nýn Abdülhamid'e gösterilmek üzere 3. ncü ordu kumandanlýðýna gönderdiði ve kitabýmýzýn
e sadeleþtirerek yayýnladýðýmýz telgrafýn tam metni.
Þifre
Harbiye Dairesi
6011
Üçüncü Ordu Kumandanlýðýna
C. 24 Haziran, sene 325.
Geçenlerde Hakan-ý Sabýk'ýn verdiði cevapta, nukudu mevcudesini ikinci ve üçüncü ordularýn
evakýsý için ita eylediði ve Alâtini köþkânün namýna mubayaasý ile emr-i hak vukuunda yine
e muvafakat olunmak için þeref ve namus-u askeriyyeye iltica eylediði beyan olunuyordu;
þimdi baþka þartlar temhid olunarak taallül gösteriliyor.
Hakan-ý müþarünileyhin hayatlarýna Osmanlý Ordusu zâmindir, Ordunun bu zamaný mevut için, b
i teþriyyeden ibaret olan Meclis-i ayan ve Mebu'sân'ýn zammý talep olunuyor ve kendileri
nin elyevm Osmanlý Ordusunun yeddi muhafazasýnda bulunduklarý derhâtýr edilmiyor. Osmanlý
u'su hayatlarýna zâmin iken baþka teahhüdât talebinde bulunmasýnýn ordunun namus ve þeref-i
risini muhil olacaðý ve her sene tebeddül etmekte olan Meclis-i Ayan ve Mebusan reisle
ri tarafýndan bu babda verilecek varaka-i teahhüdiyyenin bir kýymet ve ehemmiyet-i hak
ikiyyesi olmayacaðý feramuþ olunuyor.
Bu hâlin ordu zabitanýnca duyulduðu takdirde husule getireceði sui tesirâtýn derecatý takdi
lunmalýdýr. Burasý da ol veçh ile bilinmelidir ki, kendilerinin vefatý halinde bankalar me
vduatýnýn hükümetçe elde edilmesi asan olacaktýr.
Ýþbu telgrafnamenin kendilerine iraesile beraber ha-kan-ý müþarünileyhe betekrar müracaat b
runuz; Almanya'dan celp olunan banka memurlarý bir hayli vakit hâl-i intizarda buluna
mýyacaklarýndan iþarý sabýk veçhile memurlarý huzuruna kabul ile kendilerine verilecek hesa
meyi imza edip etmeyeceklerini suret-i katiyyede öðreniniz; er bab-ý
namusun nasayihini ismâ etmeyerek þu hal-i felâkete duçar olmalarýna sebeb olan tab'ý müter
idânelerini terk ile hareket-i merdanede bulunmalarýný kendilerine halisane arz eyleyi
niz, cevabýnýza muntazýrým efendim.
25. Haziran. Sene 325 Hareket Ordusu Kumandaný
Birinci Ferik Mahmud Þevket
Üçüncü Ordu Komutanlýðý, ertesi gün yu-kardaki telgrafa cevap vermiþ olacak ki, daha ertesi
ut Þevket Paþa, aþaðýdaki telgrafla 3. ncü Ordu Komutanlýðý'na yeni talimat vermektedir.
Üçüncü Orduyu Hümâyûn Erkâný Harbiyye Dairesi
Üçüncü Ordu Kumandanlýðýna
C. 26. Haziran. 325 (Sadeleþtirilmiþtir.)
Sabýk Hakan tarafýndan Mebusan Meclisi ile Orduya hitaben yazýlýp posta ile gönderilmiþ bul
nan dilekçenin dikkat nazarýna alýnacaðý ve ölene kadar hayat-ý hümâyûnlarýnýn Ordunun gar
inde emniyet altýna alýnacaðý ve ömrünün sonun kadar Selânik'de býrakýlýp Ýstanbul'a nakle'
ve oturmalarý için Alâtini köþkünün nam-ý hümâyûnlarýna satýn alýnmasý kararlaþtýrýldýðýn
paradan bedeli ödenmek üzere satýþ muamelesinin hemen yaptýrýlmasý rica olunur.
27. Haziran, 325
Bu Telgraf emri üzerine hazýrlanan ve Sultan Abdülhamid'e verilen "derkenar" da aynen þöy
ir:
Derkenar :
Sabýk Hakan Abdülhamid Han hazretlerinin hayat-ý hümâyûnlarýnýn Ordunun garanti ve kefalet
arak teminat altýna alýnmýþ olduðuna ve müþarünileyhin ömrünün sonuna dek Selânik'de býrak
lmeyeceði-ne dair Birinci ve Ýkinci Ordu Müfettiþi ve Ýstanbul Hareket Ordusu Kumandaný Mah
ut Þevket Paþa hazretlerinden gelen, sureti yukarda yazýlý telgrafta belirtilen teminatý p
iþtirerek sunarýz.
22. Cemaziyülâhýr, sene 1327 ve 28 Haziran, 1325
Erkâný Harbiyye Reisi
Mirliva
Hakan-ý müþarünleyhin Üçüncü Orduyu Hümâyûn
Muhafaza memuru Kumandaný
Kolaðasý Ferik
Rasim Celâleddin bin Fazlý Mehmet Hadi
Erkâný Harbiye Birinci Þube Müdürü
Kaymakam îsmail Halil Recai Manastýr.
Padiþaha Bir Suikast Ýhbarý ve Abdülhamid'in Tutumu
Ondört yýl Mabeyin kâtipliði yapmýþ, daha sonra Dahiliye Nazýn olmuþ Reþit Bey, za-
mân zaman Abdülhamid'in gadrine de uðramýþtýr. Bu bakýmdan yayýnladýðý hatýralarýn ciddiy
eþit Bey, kitabýnda þunu anlatýyor:
"Þahit olduðum vekayiden biri de þudur: Bir perþembe sabahý Bükreþ sefaretinden bir þifre g
açtýk. Diyordu ki: Romanyalý filân adam sefarete müracaatla önümüzdeki Cuma günü Þazlý Der
selâmlýk resmi ifasý için teþrifi þahane vuku bulursa, suikasta maruz kalacaðýný ve camiin
aki mecralara dinamit konulmuþ olduðunu mahremâne haber veriyor.
Mesuliyeti, muhbire aitolmak üzere arz-ý malumat ediyorum."
Bu telgrafý yazan,, eski Mabeyn kâtiplerinden Kâzým Beydi. Bu zat, þahsýnýn, memuriyetinin
us ve haysiyetini tamamile takdir ile icabýna ihtimam eder, doðru sözlü, doðru özlü bir in
Bu Jurnalin isaline (ulaþtýrýlmasýna) tavassuta (aracýlýðý) da mazur idi. Çünkü evvela tava
inkâfý (vaz geçmesi) muin (Koruyucu) sýfatile cürme iþtirak demek olurdu. Saniyen, dünyanýn
r tarafýnda hiç bir memur, ayný halde baþka türlü hareket edemezdi. Nitekim, jurnalin ne ma
satla ve ne taraftan haber verildiði açýkça anlaþýlmakla beraber, Baþkâtip Süreyya Paþa da
za mecbur oldu. Padiþah, Cuma gecesi camiin civarýndaki su ve hela yollarýnda bir tahar
iyat (araþtýrma) icra ettirdikten sonra, ertesi cuma günü selâmlýk resmini orada icra ve cu
a namazýný o camide eda etti.
Fakat bir daha sazlý camiine gitmedi.
Sazlý þeyhi Zafir efendi, kimseye zarar vermez, devlet iþlerine karýþmaktan çekinir ve gerç
en mutekit bir âdemdi. Sultan Hamid'in bu zatý nasýl tanýdýðýný bilmiyorum. Efen-
diliði zamanýndaki züht ve salâhýna ve duasýna müstecap olacaðýna itimat etmiþ olmasý ihtim
ede bir iki defa o camiye Selâmlýk eder, Þeyh'in bu suretle de duasýný alýrdý. Serencebey
da, fakat aradaki boþ bir arsadan dolayý, Sazlý dergâhýnýn karþýsýna yerleþmiþ olan Ebül Hû
in bu iltifatý seniyyesine alenî haset ederdi. Kendisinin mazhar olmadýðý þereften onun da
ahrum kalmasý için tertip ettiði bu yalancý jurnali, Hariciyye Nezaretinde bilmem ne iþle
uvazzaf ve her halde kendisine müntesip Vais efendi isminde serseri bir levanten v
asýtasile Bükreþ'e göndererek oradan takdimine Sefareti mecbur ettiðini ve bu dolambaçlý yo
ihtiyar etmesindeki külfetin uydurduðu jurnalin sahibini korkutarak Padiþah nazarýnda düþür
emeline müstenit bulunduðunu, hâle vakýf olanlarýn hepsi derhal anladýlar; Padiþahýn da bu
nda bulunduðuna inanmak isterim. Lâkin telâkkinin mahiyeti ne olursa olsun, her þeye raðme
Ebül Hûda'nýn maksa'dý hasýl oldu."
Cemal Kutay: Türkiye Ýstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi, sayfa: 5558
Yayýna hazýrlayanýn notu:
Bu belge, bir çok bakýmdan Abdülhamid'in hatýra defteri ile iliþkilidir. Özellikle Abdülham
in en çok üstünde birleþilen noktalarýndan birisi, onun vehimli ve korkak olduðudur. Oysa,
nilir bir kaynak olan Reþit Bey'in anlattýðýna göre, bu olaydaki tutumu ile ne korkaktýr, n
de vehimlidir. Üstelik akýllýdýr da. Çünkü ihbarý deðerlendirmiþ, camiye giden yollarýn ü
rýnda bir arama yaptýrdýktan sonra, ertesi günü pervasýzca bu camiye gide-
195
rek Cuma Namazým kýlmýþtýr. Eðer vehimli ve korkak ol-saydý,Cuma Selâmlýðýný baþka bir cami
olay ve tabii idi.
Bir daha bu camiye gitmemesi ve Þeyh Zâfir Efendiye ve Þazlý camiine bir daha uðramamasý se
ebine gelince: Hatýrlanacaðý gibi Abdülhamid hatýralarýnda Ebül Hûda'dan çok yararlandýðýný
Hindistan ve Türkistan'a derviþler göndererek Rus ve Ýngilizleri tedirgin ettiðini, kendi
ini bir istihbarat ajaný olarak kullandýðýný, hatta Ýngilizlerle gizli müzakerelerde aracýl
ttiðini yazmaktadýr. Kendisi için böylesine gerekli bir kimseyi kýskançlýða sürüklediðini
bir daha Sazlý Camiine gitmemesi ve Þeyh Zâfir Efendi ile iliþkilerini gevþetmesi dikkatli
bir devlet adamý politikasý gütdüðü fikrini kuvvetlendirir.
Reþit Beyin Hatýralarý
Eski Dahiliye Nazýn Reþit Bey (Rey) hatýralarýnda Sultan Hamid için þunlarý anlatýyor.
(Sadeleþtirilmiþtir.)
"Osmanlý Padiþahlarý içinde, Sultan Abdülhamid kadar þahsen namuslu, afif ve devlet hazines
ne deðer vereni azdýr. Ýkinci Abdülhamid tahta geçmeden önce kendi siyasetine karþý olaca
n ettiði adamlarý bile okþamýþ, tahtýna merdiven yapmýþ, padiþah olduktan sonra da onlarý b
yi tutmuþ, fakat sonra birer bahane ile birer tarafa uzaklaþtýrmýþtý. Meþrutiyet inkýlâbýn
bdülha-mid'i kötüleyenler, onun kibirli, azametli, kimden gelirse gelsin hiç bir itirazý d
nlemeyen bir adam olduðunu da söylüyorlardý. Fakat gizli kalan birçok hakikatler, acele ve
ilen bu hükümlerin birçoklarýný deðiþtireceðe benziyor. Abdülhamid, kendisine baðlýlýklarý
nden emin ol-
duklarýnýn mütalâalarýna ve itirazlarýna deðer verir, onlarý dikkat ve alâka ile dinlerdi.
duklarýný yerine getirmekten adeta haz duyar, onlarý takdir ve taltif ederdi.
Abdülhamid'e itirazlarýný pervasýzca yapanlardan biri de hazine kâhyasý Hasan Þevki Beydi.
1318 (1902) Ramazanýnýn 15. nci günü Topkapý Sarayý'n-da Hýrka-i Saadeti ziyaret töreninden
a Sultan Abdül-hamid Hazine-i Hümayun'da mahfuz bulunan Üçüncü Sultan Mehmet'in muhteþem v
assa sorgucunu istemiþti.
Yavuz Sultan Selim'in kurduðu geleneðe uyarak Hasan Þevki Bey, mutâd kimselerle beraber
sorgucu hazineden çýkarmýþ, gümüþ bir tepsi içine koyarak Baðdat Köþkü'nde Abdülhamid'e sun
a'sý huzurdan çýktýktan sonra, baþ mabeyinci Hacý Ali Paþa'ya demiþ ki:
Efendimizin ulu ecdadý Hazine-i Hümâyûnlarýna bir
çok þeyler koymuþlar, vermiþler, fakat buradan bir habbe
bile çýkarmamýþlar ve almamýþlardýr. Eðer Þevketmap
efendimiz bu sorgucu götüreceklerse, doðrusu ben kullarýný
çok mahzun edecekler!..
Baþ mabeyinci bunu Sultan Hamid'e arzedince O: Ben bunu muvakkaten alýyorum, kýzým Ayþe'y
yaptýracaðým taca örnek tutacaðým. Bayramýn birinci günü iade ederim, demiþ ve yazdýðý bi
rak ilâve etmiþ:
Þunu da kendisine ver.
Abdülhamid zamanýnda muayede merasimi (Bayram töreni) bazen Dolmabahçe Sarayý'nda, çok ker
e Yýldýz Sarayý'nda yapýlýrdý. Bu yýl da Yýldýz Sarayý'nda yapýlacaktý. Hazine-i Hümâyûnda
muhafaza edilen altýn taht, her yýl olduðu gibi arife günü, yerinden hususî merasimle çýkar
ydan gelen kapalý bir arabaya konarak hazine kâhyasý tarafýndan yanýnda beþ, altý kiþi oldu
e, Yýldýz Sarayý'na götürülmüþtür. Muayede töreni bit-
tikten sonra Hasan Þevki Bey Abdülhamid'in senedini Hacý Ali Paþaya vererek:
Lütfen sorgucun iadesini temin 'buyurunuz! Demiþ. Baþmabeyinci huzura girmiþ, münasip bir
dille sorgucu hatýrlatmak isteyince Abdülhamid:
Senedimi getirmiþ mi? demiþ ve:
Evet Þevketmeap efendimiz buyurunuz!
Diye takdim etmiþtir. Abdülhamid sorgucu iade ederken:
Hasan Þevki Bey'e selâmý þahanemi söyle ve kendi
sinin vazifeþinaslýðýndan memnun olduðumu da teblið et. Þu
yüz altýný da ver, bayram harçlýðý yapsýn! demiþtir. Hazine
kâhyasý sorgucu ve ihsaný þahaneyi alýp þükranlarýný Padi
þahýn ayaðýna yüz sürerek belirttikten sonra, Topkapý Sa-
rayý'na gelmiþ, yüz altýný beraberinde bulunan arkadaþlarý
na daðýtmýþtýr.
Türkiye Ýstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi yazan Cemal Kutay, tarihinin 6176 sayýlý
sýnda Namýk Kemal'i beraat ettiren mahkeme kararýndan bahsederken þöyle diyor :
" Cinayet mahkemesi reisi Abdüllâtif Suphi Paþa, Kemal (Namýk Kemal) hakkýnda beraat (yah
vazife dýþý) kararý verdi. O gün cinayet mahkemesi bir dað kadar büyüktü ve mahkeme reisi
si kadar yüksekti.
Bu sýrada bir büyük adam ve bir yüksek adam daha vardý: Sultan Hamid! Kemal hakkýnda beraat
(yahut vazife dýþý) kararý veren mahkemenin reisine, Abdülhamid, kin beslemiyecek kadar büy
ve yüksek oldu ve bu karardan
CEMAL KUTAY: Türkiye Ýstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi Sahife 6324 - 30 - 31
sonra Abdüllâtif Suphi Paþa'yý, üç defa Evkaf ,iki kere Maliye ve bir kere de Ticaret Nazý
Bu beraat kararýný veren mahkemenin azasýndan Lebib Efendi de, yine Abdülhamid, zamanýnda
resmî yerlerin en yükseði olan Temyiz mahkemesi baþ Müddeiumumiliðine geçti ve Bâlâ rütbesi
ndisine birinci rütbeden Os-manî ve Mecîdî niþanlarý altýn ve gümüþ, imtiyaz madalyalarý v
Abdülhamid Devrinin Ünlü Bankerlerinden Zarifi Anlatýyor:
"Osmanlý Þehzadeleri içinde Hamid efendi kadar tutumlu, hesabýný bilen, sermaye ve sermaye
i deðerlendirme hesaplarýnda bilgili bir zat tanýmadým. Bu özelliði daha fazla hasbî idi.
lâde zeki, hýzlý bir anlayýþa sahip, her þeyin püf noktasýndan bilgili olmak için gayret ed
akini sükûnetle dinleyen bir þahsiyettir. Yüzünden ne düþündüðünü anlamak imkânsýzdýr.
Fakat, Þehzadeliði zamanýndan beri saplandýðý fikirler vardýr. Çok geç güvenir, fakat güven
hadiseler karþýsýnda bile duraksamadan geri alýrdý. Kendisi ile'sürekli ve kopmayan münase
r saðlanmasýnýn çok zor olduðuna inanmýþýmdýr. Bir noktada tereddüt ettiði ve þüphelendiði
lýkla o noktaya getirir, þüphe ve endiþelerini pekiþtirmeye çalýþýrdý. Bu duygusunun, peþi
rlarda bir çeþit mantýk ve vicdan huzurunu saðlamak için kendisini etkilemek anlamýnda oldu
u söyleyebilirim.
Mithat Paþa'nýn memleketten uzaklaþtýrýlmasý olayýný duyduðum zaman çok endiþelenmiþtim. Me
ka-
Not: Cemal Kutay genellikle Abdülhamid'e muhabbeti olmayan tarihçiler arasýnda bilinir
.
rýþýklýk çýkabilirdi. Bu his ve düþüncelerimi mabeyin müþiri Sait Paþa'ya açýkça Söyledim:
Paþanýn (Mithat Paþa) üç ayda yaptýðýný üç saatte yýktýnýz. Neticelerden çekinmiyor musun
Sait Paþa Hünkâr'a arz etmiþ olacak ki, aradan uzun zaman geçtikten sonra bir gün bana, þu
emli sözleri söyledi:
Üç ayda yapýlanlarý üç saatte yýksak bile, neticelerini idrak ederek bu kararlarý aldýðý
zim saltanat hukukumuzdur.
Ve, benim bir þey söylememe fýrsat býrakmadan konuyu ustalýkla deðiþtirdi.
KAYNAK:
CEMAL KUTAY
"Türkiye Ýstiklâl ve Hürriyet
Mücadeleleri" tarihi
Sayfa: 6266-67
Abdülhamid ve Kolera
Dr. Osman Þevki Uludað (Vakit-Yeni Gazete) nin l Kasým 1974 tarihli sayýsýnda 1892 kolera
salgýnýndan bahsederken Sultan Abdülhamid hakkýnda (intak-ý hak) kabilinden þöyle yazýyor:
Hastalýk yine Mýsýr'dan atlayarak Ýzmir'de yayýlmýþtý. Oradan memleketin baþka taraflarýna
'a bulaþmýþtý, Ýstanbul doktorlarý arasýnda kolerayý tanýyanlar çoktu. Ancak, sarayda bul
r kolera bahsinde ikiye ayrýlmýþtý. Bunlardan bir kýsmý hastalýðýn kolera olmadýðýný söyl
oktorlar arasýnda (mik-
rop) a inanmayanlar bile vardý. Bunlar padiþaha yakýn bulunmalarýndan istifade ederek fik
irlerini tek bir surette yayýyorlardý ve bu yüzden mücadele tedbirleri alýnamýyordu.
Bizzat padiþah Abdülhamid sarayýn çeþme ve musluklarýndan aldýðý sularla muhtelif þiþeleri
yrý ayrý kimyagerlere (bakteriologlara deðil) gönderiyordu. Aldýðý raporlarý karþýlaþtýrý
görüyordu. Bütün bunlar onun vehmim arttýrdýkça arttýrýyordu. Bir taraftan hekimlerin bir
tmayan sözleri, bir taraftan ölümlerin artýþý Sultan Hamid'i pek sinirlendirmiþti. Padiþah
kýn bulunan hekimler, sadece onun vehmini gidermek için sözler söylüyorlardý.
Bu esnada ortaya genç bir hekim çýktý. Býyýklarý büyü-memiþ olan bu hekim Avrupa'dan henüz
disi cild ve firengi mütehassýsý idi ama, çok cevval ve girgin olduðu nispette pervasýzdý.
asý, eskiden Askerî Týbbiye Mektebinde baþkâtip Muhtar Efendinin tesiri henüz unutul-madýðý
aya girebiliyordu. Bu adam, geçenlerde kaybettiðimiz Doktor Celâl Muhtardýr. Celâl Muhtar
vakit hastalýðýn kolera olduðunu celâdetle söyleyen ve bu hususta en ileri giden bir zattý
Bu zat davasý tahakkuk etmediði takdirde her türlü fedakârlýða razý olduðunu söylerken, sa
udak bükenler vardý.
Padiþah birbirine aykýrý olan hekim fikirleri arasýnda þaþýrmýþ olmakla beraber, Celâl Muht
sýna kýymet verdi ve iþi ecnebi mütehassýslara býrakmayý kararlaþtýrdý. (Pastör) ile muhabe
ndan yardým istedi. Daha evvel (Pastör) müessesesinin kurulmasý için onbin altýn gönderen
(Pastör) tarafýndan seviliyordu. Padiþah da ona ayrýca birinci rütbeden murassa Osmani niþ
ný göndermiþti. (Pastör), padiþahýn müracaatý üzerine, kendi adamlarýndan en deðerlisi ola
anbul'a gönderdi ve onun sayesinde hastalýðýn kolera olduðunu öðrenince tavsiyelerini tatb
ti. Az zamanda kolera maðlup edildi.
Baþ düþmanlarý arasýnda týbbiyeliler bulunmakla beraber, O, týbbiyeye hizmet etmekten geri
amýþtýr. Abdüî-hamid, eline geçirdiði (Þantimes)i iltifatlara boðmuþtur. Ona hediyeler, ihs
miþtir. Hattâ ona Bâlâ rütbesi bile tevcih etmiþtir. Zamane þairleri bu vak'ayý þöyle hicve
Tertemiz þapkayla gelmiþken bu þehre (Þantimes)
Rütbe-i bâlâ ile giydirdiler bir yaðlý fes!
Padiþah Abdülhamid, ortalýkta kolera hafifleyince artýk iþlerin yoluna girdiðini gören (Þan
) e daha çok vaad-lerde bulunarak Türkiye'de kalmasýný ondan rica etmiþ olmakla beraber, o
Paris'te yapacaðý þeyler olduðundan bahsederek dönmekte ýsrar etmiþtir. Bunun üzerine padi
bizzat (Pastör)e müracaat ederek (Þantimes) i Türkiye'ye vermesini rica etmiþ (Pastör)den
onu kendisinden istememesini sað kolundan mahrum edilmemesini rica ederek, Türkiye için
onun kadar faydalý olabilecek bir hekim seçip göndereceði vaadini alýnca artýk ýsrardan va
iþtir. Meþhur (Nikol)ün Türkiye'ye gelip yerleþmesi ve uzun müddet de çalýþmasý bu hadisen
ki, Türkiye, bakteriyoloji ilmini ona borçludur.
Saray Nasýl Çalýþýrdý?
"Hiç aldanmamýþ olmaksýzýn iddia ederim ki, o zaman Baþkitabet Dairesi, intizam, inzibat, m
amelâtta sadelik ve sür'at itibariyle Babýâali'ye ve diðer Nezaretlere faik idi. Burada hiç
bir kâðýt parçasýnýn kaybolmasýna hiç bir muamelenin kontroldan kaçmasýna imkân olmadýðý gi
kaldýðý da vaki deðildir. Çünkü Baþkitabet Dairesine girip çýkan mesaili bizzat Abdülhamid
erdi. Daire-i kitabete gönderilen herhangi birkaç tezkere ve arizayý vürudu akabinde Hünkâr
a baþka taraflardan ha-
ber verirlerdi. Daire-i kitabet vasýtasiyle teblið olunan iradeler hakkýnda günü gününe Ab
d'e hesap vermek mecburiyeti de vardý. Bu itibarla, bir taraftan Padiþahýn sýký murakabesi
, diðer taraftan kâtip beylerin samimî vazifeþinaslýklarý, daire muamelâtýný makine gibi iþ
idi.
Baþkitabet dairesinin vazifesi hükümdar ile, devair-î resmiye arasýnda teblið ve tebellüða
olmaktan ibaretti. Ýkinci kâtip, Baþ mabeynci, mabeynciler, hususî þifre kalemi vasýtalarý
kâra arzolunan bazý muamelât ile bendeðan ismini taþýyan kimselerin vasýta olduklarý jurnal
esna olmak üzere, bütün maruzat-ý resmiye, Baþkitabet kanalýndan geçer, burada kayd olunar
'a takdim olunur, gerek bunlarýn cevaplarý, gerek re'sen sâdýr olan irade-i seniyeler bu
daireden lâzým gelenlere teblið edilirdi.
Maruzat þu suretle Saraya gelir idi: Mülki iþleri Sadrazam, ilmiyyeye müteallik umuru Þeyh
slâm, Bahriyyeye bu kâðýtlarý. Bahriye Nâzýn, umuru askeriyyeye taalluk eden maruzatý Seras
Tophaneye ve Mekâtib-i askeriyyeye ait olan evraký Tophane Müþiri, Hazine-i Hassaya ait
umuru Hazine-i Hassa Nazýrý takdim ederdi. Padiþaha resmî tezkere göndermek, yâni, büyük kâ
mî maruzatta bulunmak hakký bu Nezaretlere mahsus idi. Bunlardan maada diðer Nezaretle
rin kâffesi maruzatta bulunabilirse de, bu maruzatýn adýna "hususî" derlerdi.
Sultan Hamid Babýâli ve diðer Nezaretlerden gelip torba içinde kendisine takdim olunan t
ezkerelerden kabul ettiklerini, her birinin arkasýna tarih koyarak,gene Daire-i Ki
tabet'e iade ettiði zaman bunlarý bir zarf içinde gönderirdi. Sultan Hamid, zarf içinde kaç
tezkere varsa, zarfýn üstüne bunu ve saat kaçta teslim olduðunu iþaret eder, zarfýn arkasýn
imza yerine (malûm)- kelimesini yazardý. Bu zarfý getiren adamýn vazifesi bir makbuz sene
di almaktýr. Bu makbuz senedine zarftan çýkan tezkerelerin adedi ve her-
birinin numarasý ve kimin getirdiði yazýlýr, altýna Baþkâtib imza ederdi. Sultan Hamit bu m
uz senedine o kadar ehemmiyet verirdi ki, behemehal eline teslim olunmasýný isterdi."
Sultan Hamid'in Ruhaniyetinden Ýstimdat
Mabeyn Baþkâtibi TAHSÝN PAÞA'nýn Hatýratýndan.
Nerdesin, þevketli Sultan Hamid Han,
Feryadým varýr mý bârigâýna?
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Þu nankör bak günahýna!
Tarihler ismini andýðý zaman, Sana hak verecek, hey koca Sultan; Bizdik utanmadan ifti
ra atan Asrýn en siyasi Padiþahýna!
Divâne sen deðil, meðer bizmiþiz! Bir çürük ipliðe hülya dizmiþiz! Sade deli deðil, edepsiz
lar kýblegâhýna.
Sonra, cinsi bozuk, ahlâký fena, Bir sürü türedi, girdi meydana. Nerden çýktý bunca veled-i
? Yuh olsun bunlarýn ham ervahýna!
Rýza Tevfik
Mithat Paþa'ya Ýngiliz Sefirinden Gelen Mektup
Mithat Paþa, henüz Türkiye'ye dönmeden, Girit adasýnda bulunduðu günlerde Ýngiliz Sefiri S
in Layard'ýn bir mutemedinden 3 Ekim 1878 tarihli aþaðýdaki mektubu almýþtý.
Altes;
Sefir Sor Austin Layard bana dedi ki: Sadarette bulunduðunuz sýralarda her gün sofranýza
oturan adamlardan birinin, Rus Generali Ýgnatiyef'e para mukabilimde casusluk ett
iðine dair eline gayet kesin deliller geçmiþ. Sadýk bir adamýnýz olduðunu zannettiðiniz bu
, safranýzda konuþulan þeyler hakkýnda her gün Rusya Sefirine muntazaman raporlar vermekte
miþ.
Sefir cenaplarý bundan baþka Padiþahýn etrafýnda para almakta olan adamlarýn bulunduðunu da
ber almýþ. Altesiniz hakkýnda Abdülhamid'in vehmini tahrik edenler ve bunun sonucu olarak
uzaklaþtýrýlmanýza sebep olanlar da bunlarmýþ... Bu sebeple Sefir hazretleri, Abdülhamid'
den bahsederken, çok ihtiyatlý bir dil kullanmak zorunluðunda kalýyormuþ ve söylediðine gör
yana'da bulunduðunuz bir sýrada, Padiþahýn ihsanýný reddetmiþ olmanýz da fena tesir yaratmý
Sefir cenaplarýndan aldýðýný talimat üzerine, Altesinize þunu da bildirmek isterim ki, Abdü
d, her ne kadar sizi bir aralýk Girit'e Vali tayin etmeyi düþünmüþ ise de, Sefir, elinden g
ldiði kadar buna engel olmaya çalýþmýþ. Zira, Girit'deki hoþnutsuzluk azalmayacaðý için, ne
yhude olacak ve büyümekte devam edecekmiþ. Zaten, memleketinize faideli olabilmeniz için,
mutlaka bundan daha
yüksek bir makama geçmeniz icap ediyormuþ... Sefir, Altesinizle bir yerde buluþup görüþmey
rzu ediyorsa da, buna, þimdilik imkân görememektedir. Kendisi ile gizli olarak yazýþmak is
ediðiniz takdirde, Sefiri çok memnun edersiniz.
Sefir, sizin þahsî iþtirakiniz olmadan, Türkiye'de devam edilecek Ýslâhatýn büyük güçlükler
dir, Ýngiltere'nin Doðu'da takip etmesi en uygun olacak politika ile, Türkiye'de yapýlmasý
lâzým gelecek Ýslâhat hakkýnda vereceðiniz fikirler, Sefir tarafýndan büyük bir ehemmiyet
e telâkki edileceðinden þüphe etmeyiniz. Sefire, doðrudan doðruya yazmayý daha muvafýk görd
benim vasýtamdan büyük bir güven içinde faydalanabilirsiniz. Sizi þerefimle temin ederim
Sor Austin Layard ile yapacaðýnýz yazýþmadan kimsenin asla haberi olmayacaktýr.
Hürmetlerimle...
Ýngilizlerin ünlü Baþvekili Disraeli, Lord Salisbury'e Abdülhamid için þunlarý yazýyor:
"Avam Kamarasýnýn 'Mavi Kitap'ýný çevirtmiþ.
Foster'in Bulgar sorunu üzerindeki söylevlerini de okumuþ! Hem de bir tek karýsý var. Bir
oxalana! Acaba bir muhteþem Süleyman olabilir mi?..
BLAK, 598
Mithat Paþa'nýn oðlu Ali Haydar Mithat, hatýralarýnda aynen þunlarý yazýyor:
"Mithat Paþa Ýzmir'de tevkif olunduðu zaman, mahrem bir vasýta ile kýþladan haremine bir me
tup göndermiþti. Bunda þöyle diyordu:
Siyah kaplý çanta içinde bir mektup var. Bu mektubu, Londra'da 6 avenue Ýndia'da Mr. Mey
er'e gönderiniz; olmadýðý surette ise, mahvediniz.
Gönderilmeðe vakit ve imkân bulunmadýðý için, mektup validem tarafýndan imha edilmiþti.
Þehadet haberi geldikten sonra, Validem beni yanýna çaðýrarak mahvedilen mektuptan maada d
iðer evraký, mezkûr siyah çantadan çýkardý ve Fransýzca yazýlmýþ olduklarý için birer birer
kuttu. Bunlarýn içinde meþhur Gambeta'nýn Mithat Paþa'ya hitaben yazdýðý mektuplara da tesa
im. Cumhuriyet idaresinden birçok bahisler vardý. Fakat o zaman yaþým, bu mektuplarý tam m
nasiyle anlamama müsait olmadýðýndan, Valideme sadece tercüme etmekle iktifa ettim. Valide
mektuplarý hemen elimden alarak, kimseye buna dair bir §ey söylemememi tenbih ettikte
n sonra yaktý."
Namýk Kemal'in tutuklu bulunduðu sýrada babasýna gönderdiði istintak pusulasýnýn 3 numaralý
en þöyle denmektedir:
Mustantikler : Sen baþýna birkaç adam toplayacak da Sultan Murad'ý arayacakmýþsýn. Sen "Pa
verilen maaþ çoktur, yüzbin kuruþ maaþla Þerife biat e'delim," demiþsin.
Kemal : Lâkýrdýlarýn beyninde tenâkkuz var. Sul
tan Murad tarafdarý isem, Þerife biati
terviç etmem. Þerife biat fikrindeysem,
Sultan Murad'ý aramaya ne hacet? Ben
padiþahýn inayet - didelerindenim. Huku
kunu hem bilir, hem de muhafaza ederim.
Hattâ Kanun-u Esasî'den hükuk-u salta
nata müteallik olan bendleri kaldýrýp da
ettikleri zaman, huzur-u hümayuna
en evvel ben feryatnameleri yetiþtirmiþtim. Bu hezeyanlarý kim ihtiyar ediyor?..
Süleyman Paþa hatýralarýnda; Mithat Paþa ve yakýnlarýnýn "Hediye-i askeriyye" cemiyeti ile
iri milliyye" cemiyetlerinin kurulduðunu, bu cemiyetlerden Mithat Pa-þa'nýn Saray'a ma
lûmat vermediðini öðrenmesi üzerine, Cemiyetin baþkam Ziya Paþa (þair) ya:
" Bu millet askeri teþkili hususunda, Zat-ý Þahane'ye malûmat verilmiþ midir? diye sual et
im. Ziya Paþa cevaben :
Bilmiyorum, fakat zannederim ki o yolda bir muamele cereyan etmemiþtir, dedi. Onun üz
erine:
Benim evde misafirlerim var, gidemem. Fakat siz doðruca Mithat Paþa hazretlerine gid
iniz; ve Asâkiri Milliye teþkili meselesini Zat-ý Þahane'ye arz ve istizan etmesini ve Av
rupa'da bile Asâkiri Milliyye, Ýmparator ve Krallarýn emriyle teþkil ve kuþat olunageldiðin
benim lisanýmdan olarak arz ediniz.
Dedim. Doðrusu Ziya Paþa dahi:
Re'yiniz makul ve mülahazanýz becâdýr. Þimdi gider söylerim, dedi. Ziya Paþa o akþam (Mit
nýn) devlethanelerine giderek takrir etmesi üzerine, intibah ve kabul etmeleri iktiza
ederken, katiyen ehemmiyet vermemiþ ve Zat-ý Þahane'ye de arz etmemiþ olduklarý muahharan
anlaþýldý. Hattâ Hediyei Askeriye Cemiyetinin ve Asâkiri Milliye Patýr-dýlarýnýn katiyen re
asý hakkýnda sadýr olan iradei se-niyyei takdirâmýz üzerine müþarünileyh hazretlerine (Mit
).
Bendeniz Ziya Paþa ile, âkibetin bu hale müncer olacaðým ve Asâkiri Milliyye meselesinin,
k-i pây-i þahaneye lüzum-ý arzýný ihtar etmiþtim. Size 'söylemedi mi?.. Diye vaki olan isti
karþý:
Hayýr, bana böyle bir þey söylemedi.
Buyurmuþlardý. O sýrada Köse Raif Efendi dâhi hazýr idi.
Paþa'nýn yanýndan çýktýktan sonra Raif Efendi yanýma gelerek:
Paþa yalan söyledi! Ziya Paþa, ihtaratý þaibenizi teb
lið etmiþti. Hattâ ben de hazýr idim. Lâkin paþa mühimsemedi," dedi.
Namýk Kemal'in sürgün gittiði Midilli'den gönderdiði mektuplardan parçalar.
Midilli'ye varýr varmaz, kýzý Feride Haným'a gönderdiði mektuptan :
"Selâmetle Midilli'ye vasýl olduk. Amma görsen, ne kadar güzel yer. Seni düþünmesem, hiç b
ayrýlmasýný is-temiyeceðim."
Türk Tarih Kurumu Kitaplýðý 499 numaralý dosya
Namýk Kemal'in arkadaþý Manastýrlý Rýfat'a gönderdiði mektuptan :
"Rakip ölsün de Allah cenneti âlâda yer versin, sýrrýna mazhar olduk. Yani Ýstanbul'dan def
da, maaþýný da al, harcýrahýný da veririz, mülkün içinde nereye canýn isterse oraya git, d
iz de Midilli'yi intihap ettik. Burasý, cennetten ayrýlmýþ da âdem olanlarý istikbâl için
nmiþ zannolunacak kadar güzel bir yer... Yalnýz bir fenalýk
var: Ahlâkýmý bozacak... Meðer devlete hiç bir hizmet etmeden maaþ almak ne tatlý bir þeymi
Süleyman Nazif: "Ýki Dost"
Oðlu Ali Ekrem Bolayýr el yazýsýyla yazýlmýþ hatýratýnda Babasý Namýk Kemal'in Midilli'ye
or:
"Sultan Hamid hapishaneye bir adam göndererek (1) her ne kadar mahkeme beraatine k
arar vermiþse de Ýstanbul'da kalmasý, aleyhinde yine birçok kýl-ü-kâller çýkarýr. Benim hat
irit, ya Midilli adasýna gitsin demiþ. Babam Midilli'ye gitmeyi tercih etmiþ. Padiþah Kem
al'e Hazi-ne-i hassa'dan beþ bin kuruþ maaþ tahsis ettiði gibi, iki yüz kayme harcerah da
vermiþ..."
Namýk Kemal'in Oðlu Ali Ekrem Bolayýr, babasýnýn Midilli sürgününde oturduðu evi anlatýyo
"Ev mi?.. Hayýr. Koca bir konak!.. Uzun, ucu bucaðý görünmez gibi uzun bir sofa ki, Ýstanbu
evleri gibi geniþ, dar tahtalarla döþeli... Bu tahtalar da simsiyah... Üzerlerine basýldý
ynuyorlar. Sofanýn iki ucunda, dar, uzun iki sed yahut kerevet. Ortasýnda ve sað taraf
ta hayli geniþ bir sed daha. Ýki tarafýnda odalar, odalar... Geniþ sed döþeliydi, oraya çý
turduk..."
(1) Hapishaneye padiþahýn ricasýný götüren, Müþir Ahmet Haindi PaþadýrNamýk Kemal, Abdül
Midilli mutasarrýfý tayin edildikten sonraki durumu, oðlu Ali Ekrem Bolayýr'ýn kaleminden
"Namýk Kemal köþkünde gecelik entarisi ile oturuyor, bir gün bile giyinip te hükümet konaðý
iði yok. Sancaðýn bütün umuru, iþte bu gecelik entarili Mutasarrýf Bey tarafýndan idare o
uyor!.. Memurlar, birer ikiþer hükümet konaðýnýn merdivenlerinden inerek köþk'e geliyorlar
eleri tashih ettiriyorlar, emirleri alýyorlar.
Ehemmiyetli iþleri Kemal, önce tahrirat kâtiplerinden Hüseyin Efendi'ye (Sadrazam Hüseyin
Hilmi Paþa) sonralarý yine kâtiplerinden Baha Bey'e dikte ettirerek yazdýrýyor, Konsolosla
r da Mutasarrýf Bey'i bu köþkünde ziyaret ediyorlar ve Kemal'in alaturka gecelik entarisi
ile, donunun paçalarý sarkarak, ayaklarýnda terlikler, göðsü baðrý açýk olarak kabul etme
ar..."
Ali Ekrem Bolayýr'ýn Türk Tarih Kurumu'nun basýlmamýþ eserinden.
Kiliseler Kanunu
"Mebusân Meclisi"nde "Kiliseler Kanunu" müzakere edilirken, Ýzmir Mebus'u Seyyit Bey'in
(Seyyit Çelebi) Meclis kürsüsünden söyledikleri...
Sultan Abdülhamid, Balkan Devletleri'nin Osmanlý Devleti aleyhine anlaþabilmelerinin s
ebebini bu kanuna baðlar ve çýkarýlmasýný büyük hata sayar.
Seyyit Bey (îzmir) Arkadaþlar... Huzurunuza münhasýran Yüce Meclisi gafil damgasýndan ku
lmak için çýkýyorum. (O... O... Ne demek sesleri) Evet, Honeos Efendi... Tekrar ediyorum:
Yüce Meclis'i gafil damgasýndan kurtarmak için!.. Bu bir perdedir ki, bunun arkasýnda,
yâ-
211
ni din perdesi altýnda dil perdesi altýnda, kavmiyyet ve milliyet oyunu oynanýyor. Etni
ki - Eterya'nýn yaptýðý ve yapmakta olduðu uðursuz oyunun, bu sefer Bulgarlara da bulaþma
yor. Oyuncular da ayný, yalnýz sahneler baþka. (Bravo sesleri, alkýþlar, soldan gürültüler,
k sesleri) Müsaade ediniz. Bu kadar yüzyýl, kiliseye, manastýra, sinagoga hahamhaneye kes
inlikle dokunmamýþ "La ikrah-ý fid-din" dinde zorlama yoktur demiþ, bir vicdan hürriyetini
n muhteþem eseri olan islâmiyet, ne için þimdi kalksýn da Sýrplarýn, Ulahlarýn, Bulgarlarýn
rýn kilise ve okullarýna karýþmak için o dinin devletine kanun çýkarsýn?.. Hayýr efendim,
mesele, kilise ve okullarý öne sürerek, politika olarak þimdilik konuþulmasýný istemedikle
zli maksadlarýnýn oluþmasýna imkân hazýrlamak, sonra yüzler indeki maskeyi düþürmektir!
Biz, devlet olarak, huzur ve sükûnu yaratmak için bu kanunu çýkaracaðýz, fakat bu kanunu ka
etmekle hiç bir þeyin bitmediðini ve belki de yeni geliþmeler göstereceðini unutmayacaðýz.
sasý kabul etmezsek, yâni bu gerçeði þimdiden görmezsek, yakýn gelecekte kilisenin arkasýna
nmýþ olan çeteciler, komitacýlar, devletin birliðini allak bullak etmeðe ahd etmiþ ihtilâlc
Rumeli'yi kana boya-yacaklardýr. Bunu, þu kürsüde konuþanlarýn büyük çoðunluðu da biliyor
bileyim efendim, bu kürsüden gerçek niyetlerini saklamak için bu iki yüzlülük, affedersin
ir siyaset gereði diyeyim, âdet hükmüne gelmiþ oluyor.
Onun için rica ederim, þimdi "Kilise uyuþmazlýðý" adýný taþýmak suretiyle, daha ismiyle ger
bu kanunu, iþin gereði olarak kabul edelim, amma aldýðýmýz bu tedbirin gerçek içyüzünü de
ada, salona girmiþ olan Kozmidi Efendiye bakarak) Hah, iþte Kozmidi efendi hazretleri
de gelmiþler... Bir daha tekrar edeyim: Bu kanunu kabul etmekle, hükümetin kiliseler
ve okullar sebebleri ile-
ri sürülerek dökmekte olduklarý kanlarýn ve ustalýkla saklanmýþ olan maksatlarýn hükümetçe
ilân etmiþ olacaðýz. Bundan sonraki geliþmelerin ise, nasýl belirleneceðine dikkat etmeyi
ukaddes vazife sayacaðýz; çünkü, hiç kimsenin kiliseler uyuþmazlýðým hükümetin kendi halin
n faydalanýlmýþ olduðunu zannetmesine izin vermeyeceðiz..." (Alkýþlar.)
"Ýkinci Meþrutiyet Meclisi Zabýtlarýndan
Mithat Paþa'nýn Avrupa'dan Türkiye'deki Arkadaþlarýna Gönderdiði Paralar
Mithat Paþa'nýn Sadaret Mühürdarý olan Hamdi Bey anlatýyor :
"Paþa sürgün edilirken Ýzzettin vapuruna Bâb-ý Âlî'ce memurmuþum gibi giderek, kendine veda
arek elini öptüðüm için, Bursa'ya sürülmüþtüm. Biraderim, daha sonra Suriye Valisi olan Ýb
eclûp (baðlý) ve hürmetkar olan mefruþat fabrikatörü Narlýyan Efendi'den, benim için her ay
ruþ alýr, Bursa'ya elden gönderir, onunla yaþardým.
Biraderim daha sonra anlattý ki, kendisi, Narlýyan Efendiye her ay baþý gittiði zaman, ora
a bazý kimseleri görürmüþ. Bunlardan tehaþî (ürkmek) edermiþ. Narlýyan Efendi bir gün demiþ
Çekinmeyiniz!.. Sizden önce çýkan zat, Kayazade Reþat beydir. Mithat Paþa hazretlerinin
rmesidir. Kendisi, mahpus, olan þair Namýk Kemal Bey'in aylýðýný götürür. Diðeri ise, Teod
eðenidir. O da Mithat Paþa'nýn Avrupa'dan gönderdiði parayý mahpus olan amcasýna götürür."
Cemal Kutay, Türkiye Hürriyet ve
Ýstiklâl Mücadeleleri Tarihi
Cilt: XII.
Namýk Kemal'in yazdýðý (Osmanlý Tarihi) adlý eserinin baþýna konmak için yine Namýk Kemal t
azýlmýþ olan bu þiir, bazý yorumculara göre güya, kitabýnýn basýlabil-mesi için Abdülhamid'
be-bile yazýlmýþtýr. Bunlarý, (Türkiye Ýstiklâl ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi)nin 15. cil
sahifesinden alýyorum:
"Senâ-vü hamd o sultan-ý cihan-ârâ-ya þayandýr.
Ki, her vak'a nizamül adline bir baþka burhandýr.
Tevarihi cihanýn mekteb-i ibretde her bahsi,
Fünün-i hikmetinden bir mükemmel ders-i irfandýr.
Resul-i ekreme sâyestedir enva-ý teslimat
Ki, þehrâb-ý selamet þer'i pâkinden nümayândýr;
Mukaddes hulk-ý rabbanisine ins-ü melek meftun
Mübarek zat-ý nur anîsine mevlâ senâhandýr.
Hûda razîdir elbet tnahremân-ý bezm-i feyzinden
Kimi âl-i mutahhardýr, kimi esahâb-ý rýdvandýr;
Cihanýn nýsfýný gark ettiler envar-ý îmana,
O ferr-ü-tâb halâ hire-bahþ-i ehl-i hüsrandýr.
Duasý hazreti sultan Hamidin farzdýr, zira,
Hilâfet mesnedinde muktedâ'yý ehl-i imandýr.
Hûda bir rütbe mamur eylemesin, devrindekim
mülkü Desinler: þimdi dünya cennet-i adn ile yeksandýr.
Namýk Kemal'in 2. nci Abdülhamid için yazýlmýþ bir baþka þiiri...
Namýk Kemal'in damadý
Menemenlizade Rýfat Bey'in
Yazma Mecmuasýndan alýnmýþtýr-.
Sayý: 63
Þad hamd o hüda-yý lâyezâle Kim, kudret-i hakim-i cihandýr. Tarih-i tahavvülât-ý kevnin Her
kemaline niþandýr. Þad tesliye f ahr-i kâinata Kim, zübde-i hükm-i kün - fekândýr. Þer'inde
-ü adalet Hakdan bize hüccet-i emandýr. Ashabýna, Al'ine demâdem Þad tarziye vird-ü arifând
, her biri evc-i ihtidada Bir sabite-i ziya feþandýr. Her lâhza dua-i padiþahî Ýhlâs ile zi
-i zebandýr, Ýkbal-ü kemal ile denilsin Eyyamýna: zînet-i cihandýr.
Metinde geçen bazý kelimelerin Türkçe karþýlýklarý:
Þad : sayý olarak yüz (100)
Hamd : Yücelterek meth etmek (Allah için kullanýlýr)
Lâyezel : Ölümsüz.
Kevn: Vücut bulmak, olmak
Tesliye : Teselli vermek, teselli verici
Zübde : Öz, hülâsa
Kün : Oluþ, yaradýlýþ
Hüccet : Kuvvetli vesika
Al : Soy
Vird : Sýk sýk tekrarlamak
Eve : En yüksek, zirve
îhtida : Hakký bulmak
Feþan : Saçýcý
Ihlâs : Temiz kalp, doðruluk
Zeban : Dil
Sena : Meth etmek
Burhan : Kuvvetli delil
Fünun : Bilgiler
Hikmet: Felsefe
îrfan : Tanrý vergisi olgunluk
Þayeste : Lâyýk.
Teslimat : Burada "itaat" anlamýnadýr
Þehrab-ý selamet : Allaha çýkan yol
Þer'i pâkinden : Aydýnlýk ilahî kanunundan
Hulk-i rabbani: Tanrý güzelliði
Senahan : Övücü, yüceltici
Al'-i mutahhar : akpak soy
Rýdvan : Cennetin bekçisi olan melek
Envar-ý iman : îman nuru
Ferr-ü tab : Güçsüz mahlûklar
Hire bahþ : Bulanýk, þaþkýn
Mukteda : Örnek tutulan
Rehl : Tutan, birleþtiren,
Yeksan : Her zaman, ebedî.
Rusya'da Osmanlýlara Karþý Savaþ Nasýl Ýlân Edildi?
(Sadeleþtirilmiþtir)
Rus Çarý ikinci Aleksandýr, Londra protokolünün reddini haber aldýðý zaman Norovoski'de bu
du. Hemen Petersburg'a döndü ve sarayýnda hususi, fevkalâde bir meclis topladý. Hariciye N
zýrý'nýn mütalâsýndan sonra, Ýmparator ayaða kalktý ve göðsündeki salibi (Haç) çýkararak k
Harp edeceðiz ve Türkleri Avrupa topraklarýndan ebediyen kovacaðýz, dedi. Genç grandükler
ecan için-
de "savaþ... savaþ..." diye baðýrýþmaya baþladýlar, îleri gelenler arasýnda savaþý istemey
e Nazýrý idi. Fakat Baþvekil Prens Gorçakof, þu sözlerle Çarý destekledi:
Ýki yýldýr ortalýðý velveleye veren bu mücadele, Rus
ya'ya, Balkan Slavlýðýný tehlikeden korumazsa, Devletimi
zin geref ve itibarý mahvolur. Kaldý ki, Osmanlý Devletinin
en zayýf zamanýdýr. Bu devlet, kurtuluþ için ve Avrupa me
deni devletleri arasýnda yerini alabilmesi için, eline geçen
son fýrsatý da kaybetmiþtir. Bu hareketiyle Dünyada itibar
ve sevgisini büsbütün yitirmiþtir. Onun bu zayýflýðý ve çökü
þü halinden yararlanmak, bizim için yüz yýllardýr beklediði
miz kutsal bir andýr.
Baþvekilin bu sözleri, meclisin bilhassa san ve þöhret peþinde olan genç generalleri tarafý
n uzun uzun alkýþlandý. Çar, þu sözlerle toplantýya son verdi:
Balkan meselesi, bizim için þeref ve namus mesele
si halini almýþtýr. Ruh-ül Kudüs, elbette bizi himayesine ala
cak ve Ayasofya'nýn nazenin burcu, hilâl'in tasallutundan
kurtarýlacaktýr. Allah, bu mutlu günü bize vadetmiþtir. Va
zife baþýna!..
Meclis daðýldýktan sonra savaþ dýþý kalmakta direnen Maliye Nazýrý Gospodin Golovin istifa
Çar, yerine savaþtan yana olan Nersekski'yi tayin etti.
Cemal Kutay
Türkiye Hürriyet ve Ýstiklâl Mücadeleleri Tarihi
93 Savaþý Münasebetiyle Birinci Meþrutiyet Meclisi Mabusanýnda Yapýlan Mükazerelerde Söz Al
lep Mebusu Ermeni Manok Karaca Efendi Þunlarý Söylüyor :
Dünkü okunan, Petersburg'dan maslahat güzarýmýz tarafýndan çekilen telgraftan anlaþýldý
dev-
letinin verdiði notasýnda, ulu Osmanlý Devletine karþý muharebeye hazýrlanmýþ ve hattâ ken
vaþçý olarak ortaya koymuþtur. Bu devlet, devletimize hücum etmek için uzun yýllardan beri
anmakta ve vesileler aramaktadýr. Özellikle, Rumeli kýt'asýnda Hýristiyan vatandaþlarýmýza
efa olarak bulduðu vesile, îslâv himayesi maddesi idi. Þimdi, telgraftan anlaþýlýyor ki, u
istiyanlarý dahi himayeye kalkýþmýþ. Ben, hýristiyan ve Osmanlý mülkünde bulunan hýristiy
n Ermeni milletinden bulunduðum için, umum hýristiyanlara da dahilim. Ve bu sebeple, bu
konuda fikrimi söylemeye hakkým vardýr. Ermeni milleti, beþyüz seneden beri ulu Osmanlý Dev
eti'nin yaný baþýnda olup, her vakit aramakta olduðu hukuka devlet sayesinde nail olmuþtur
Gerçi bazý eyâletlerce uygunsuz durumlar çýkarýlmýþ ise de, bu konuda oluþan eðilimlerin
arafýndan zamanýn þartlarýna göre gereðine bakýlmýþtýr.
Biz, Ermeni ve hýristiyan bulunduðumuz münasebetiyle ilân ederim ki, Rusya devletinin hi
mayesine muhtaç deðiliz. Bu sözüm milletim ve özellikle Halep vilâyeti dahilinde bulunan b
lletler namýna duyurulmasýný ve yayýnlanmasýný isterim. Rusya'nýn iddia eylediði himayeyi,
aman ve hiçbir suretle kabul etmeyiz vene de muhtacýz ve onun hukuk dýþý müdahalesi aleyhi
mal ve canýmýzla, ha-sýh her türlü fedakârlýkla dünyanýn sonuna kadar çalýþýp reddederiz. V
atlayacak silâh, özel maksatlý fitneleri için sahte olarak himayesini talep ettiði hýrist
dindaþlarýmýzýn silâhýdýr. Biz, hiçbir zaman müslüman arkadaþlarýmýzdan ayrýlmadýk ve ayrýl
"Birinci Meþrutiyet Meclisi Zabýtlarý" ndan
93 Savaþý Münasebetiyle Birinci Meþrutiyet Meclisi Mebusanýnda Yapýlan Müzakerelerde Söz Al
riye Mebusu Hacý Hüseyin Efendi Konuþuyor.
(Sadeleþtirilmiþtir)
Bendeniz lâyýkiyle Türkçe söylemiyorsam da özrüm makbuldür. Efendilerim, bendeniz Suriye
um. Her yerden ziyade Suriye'de çeþitli milletler vardýr; Bahusus hýristiyanlarýn her çeþid
ardýr. Fakat þeriat sayesinde ve saltanat sayesinde kardeþ gibi yaþamaktayýz. Öteki Osmanl
etlerinde dahi böyle olduðunu anladým. Ýslâv himayesi, Hýristiyan himayesi gibi bahaneler
buçuk yýldan beri görülüyor. Bunun ne maksat üzerine uydurulmuþ olduðunu Suriye Hýristiyan
er. Diyorlar ki, biz himaye istemeyiz; Bizim Padiþahýmýz vardýr, þeriatýmýz vardýr, ka-nunl
rdýr. Rahatsýz olursak bunlardan himaye isteriz ve bu himayeye ulaþýrýz.
Buraya geldim, gördüm ki Allaha þükür Osmanlý mülkünün hepsi bu fikirdedir, îþte bugün muh
bu yüksek hey'ette içlerini döktüler. Teþekkür ederim. Padiþahýmýz, Devlet büyüklerimiz, a
sinde Ýstiklâlimizi muhafaza edebiliriz.
Caným efendim, hýristiyanlar tarafýndan Rusya'ya bir dilekçe mi gitti, bir mebus mu gönder
ildi, himaye mi istenildi ki, þu Ruslar bu davaya kalkýþýyor? Söylendiðine göre birkaç fes
rmiþ; Fakat Fransa, Ýngiltere, Almanya gibi büyük devletlerin hepsi hamiyetsiz de yalnýz b
r Rusya mý hamiyetlidir? Evvelâ, o kendi evini temizlesin de sonra dýþarýya baksýn.
"Birinci Meþrutiyet Meclisi Zabýtlarý" ndan
Abdulhamid Ýle Bir Görüþme
Birinci Dünya Savaþý içinde Memleketimize gelen Gazete de Lausanne muhabiri Jean Felixe'
in Sultan Abdülhamid'le Beylerbeyi Sarayý'nda yaptýðý mülakat:
"Ýstanbul karlar altýndaydý. Savaþ felâketi, Osmanlý îm-paratorluðu'nun tarihî baþkentinde
yuluyordu. O gün çok erken kalktým, içimde, mesleðe yeni baþlayan ve o ana kadar tarihe yön
rmeðe çalýþmýþ hiç bir insaný görmemiþ tecrübesizlerin heyecaný vardý. Gerçi benim birkaç
, þüphesiz ki, görebildiklerimden bambaþka bir insandý. Jön - Türkler'in uzun ve çetin mü
n sonra tahttan indirmeðe muvaffak olabildikleri ikinci Abdülhamid'i ziyarete gidiyor
dum.
Buna on yýla yakýn bir süre içinde ulaþabilmiþ tek yabancý tarihçi idim. Tahttan indirilen
evvelâ Selanik'te Âlâ tini köþküne gönderilmiþ, sonra Balkan Harbi dolayýsiyle Selanik teh
girince, Ýstanbul'a getirilmiþti. Yanýnda, sadece haremleri (Eþleri) ve hükümet tarafýndan
da bulunmaya memur bir kaç adam vardý. Onun, ne iki selefinden birincisi Abdülaziz gibi
hayatýna kýymasýndan korkulurdu, ne de kýsa bir zaman tahtta kalmýþ olan Beþinci Murat g
e ve vehme düþkün olarak ruhî ve bedenî zaafýndan endiþe edilirdi.
Ýkinci Abdülhamid 1844 yýlýnda dünyaya gelmiþti. Su anda 74 yaþýndaydý. Geçirdiði hareketl
heyecan verici maceraya raðmen aklî ve bedenî kudretinin yerinde olduðu söyleniyordu. Hat
tâ misafir edildiðim Tokatlýyan otelinde tanýþtýðým Arap Milliyetçilerine baðlý ve Veliaht
Efendi'nin yakýný olduðu için hayatýný güç-belâ
kurtarabilmiþ, Fransýzcayý saþýlacak bir açýklýk ve rahatlýkla konuþan münevver bir Osmanl
, o günkü hükümet ileri gelenlerinin bazý önemli meselelerde, Abdülha-mid'in fikrini aracý
arak öðrenmek istediklerini açýklamýþtý.
Ýttihat ve Terakki ileri gelenleri, Ýsviçre'nin, memleketleri hakkýndaki fikir ve kanaatl
erine büyük bir ehemmiyet veriyorlardý. Ýsviçre Maliyecilerinden M. Possard'ýn aracýlýðý i
Bey, çaðdaþ Maliye konularýný hak-kýyle bilen, zeki ve cerbezeli bir zattý. Osmanlý Ýmparat
un Maliyesini düzeltmek ve geliþtirmek gayretindeydi. Fakat her inkýlâp memleketinde old
uðu gibi, askerler karþýsýna büyük engellerle çýkmýþlar, özellikle savaþa girme kararýna k
le arasýný açmýþ, vaziyeti güçleþtirmiþti. Cavit Bey'in, Fransýz kültürünün tesiri altýnda
uluþu için tarafsýz kalmayý istediðine, hattâ bu uðurda pek çok çalýþtýðýna inanmaktaydý.
nda direniþimin sebebini bile öðrenmek istemedi:
Bu mülkâkat arzunuz sadece meraktan gelmese gerektir. Bununla beraber, aleyhimizde de
olsa, tarihe hizmet edebilecek tesbitlere elimden gelen yardýmý yapmakla kendimi görev
li sayarým. Fakat size hatýrlatmak isterim ki, muhatabýnýz, emsaline devrimizde az rastla
nan zekî ve tecrübeli bir Devlet baþýdýr. Benliðine hâkim, vehimden istibdat ve korkunun y
lüm hevesi olmasa, kendisi, zekâ ve bilgi bakýmýndan Avrupa hükümdarlarý arasýnda parlayac
insan olabilirdi. Sanýyorum ki sizi de tesiri altýnda býrakacaktýr.
Daha sonra öðrendim ki, Cavit Bey bana bu konuþma müsaadesini büyük güçlüklerle elde edebil
ttâ Sadrazam Talât Paþa'ya, benim, bu tahttan indirilmiþ Sultanýn þahsýna ait ve Ýsviçrel
e ile ilgili konuyu görüþeceðimi söylemiþti. Çünkü Padiþah Sultan Beþinci
221
Mehmet Reþat, þehzadeliði zamanýnda uðradýðý baskýlarýn hâlâ tesiri altýndaydý ve bütün Osm
Abdülhamid'e karþý hürmetle karýþýk korku ve nefret müþahede ediliyordu.
Beraberimde Hariciye Nezaretinden bir zat olduðu halde, evvelâ Üsküdar'a geçtik ve oradan
ir araba ile Beylerbeyi Sarayý'na doðru yola çýktýk. 1917 senesi bitmek üzereydi. Harbin
deratý da, Osmanlý Devletinin baðlý olduðu Merkezî Devletler aleyhine geliþmekteydi. Fransa
amamen iþgal edilememiþti, Ýngiltere, gün geçtikçe kuvvetleniyor, Amerikan müdahalesi tesi
ir hale geliyor du. Memlekette kaygý ve ümitsizlik baþlamýþtý. Savasýn sefaleti yolardan g
sanlarýn zayýf ve solgun yüzlerinde bile görülebiliyordu.
Bakýþlarýyla Düþünceleri Okuyan Adam...
Saray muhafaza altýndaydý. Bizi karþýlayan muhafýz subay, bir yabancýnýn Abdülhamid'i ziyar
elmiþ olduðunu görünce hayretini gizlemedi. Sabýk padiþahýn rahatsýz olduðunu, bu yüzden
dýðým, hattâ tahttan indirilmesinden sonra da býrakmadýðý marangozluk çalýþmalarým odasýnda
n heyecanlanmýþtým. Onbeþ dakikalýk beklemeden sonra, oldukça ýsýtýlmýþ büyük ve geniþ bi
karþýlayan, sakallarý aklaþmýþ, beli bükük, fakat gözleri zekâ ve merakla ýþýldayan yaþlý
ldu: "Bu adam, bakýþlariyle düþünceleri okuyabilen bir adamdýr." Nitekim üç saate yakýn s
dönerken, ilk müþahedemin haklý olduðunu anladým ve bundan gurur duydum.
Sabýk Sultan, bana nezaketle yer gösterdi, ne zaman geldiðimi, ne iþ ile uðraþtýðýmý sordu
hay
retini gizlemedi, þüphe ile yüzüme baktý.. Hakký vardý.. Kendisinin tarafsýz bir memlekete
(Sivil Hariciyeci) ile görüþmesine nasýl müsaade edebildiklerini anlayamamýþtý. Bunda, þahs
iplenmiþ gizli maksatlar olup olmadýðýný gözlerimden ve halimden anlamaya çalýþtýðýný hisse
yret bir hoþgörüyle - ki bunun Cavit bey'in aracýlýðý ile ve þahsýnýn tesiri ile olduðuna
Hariciye memuru, bizi yalnýz býrakmýþtý. Muhatabýmla samimi hasbýhalde bulunduktan sonra k
ine teminat vermek ihtiyacýný duydum. Cavit Bey'in dostu olduðumu, Hükümet ileri gelenleri
in, bu ziyareti geçmiþe ait ve bir Ýsviçre müessesesini ilgilendiren ticarî bir konuya bað
nu zannettiklerini söyledim. Sabýk Sultanýn elinde siyah, iri taþlý kehribar bir teþbih va
Sesi tok, konuþmasý düzgündü. Kelimeleri düþünerek söylüyor, fakat düþüncelerini anlatmakt
zumu öðrendiði zaman, dudaklarýnda acý bir gülümseme dolaþtý :
Benden ne öðrenebilirsiniz? Seneler var ki, kendi kö
þemde, terkedilmiþ yaþamaktayým. Hakkýmda neler söylendi
ðini duymuþ, okumuþsunuzdur.
Sýkýcý bir sessizlik baþlamýþtý. Sabýk Sultan, konuyu deðiþtirmek isterken, benim kendisin
tediðimi bana sordu :
Siz Avrupa'dan yeni geldiniz. Savaþýn sonuçlanmasý
özerinde kanaatiniz nedir? Tarafsýz bir memlekete mensup
olduðunuz için fikrinizi söyleyebilirsiniz.
Kanaatimi, savaþýn Ýtilâf devletleri lehine biteceði þeklinde arzettim, Sessizce dinledi.
lar gibi bir hali vardý Sözlerim tamamlanýnca kendisinin ne düþündüðünü sordum. Dudaklarýnd
gülümseme, cevap verdi:
Bu sualin muhatabý ben deðilim. Onu bu gün sorumlu
luk yerinde olanlara sormanýz gerekir.
Asabi hareketlerle teþbihi ile oynuyordu. Dedi ki:
Osmanlý Mülkünün bekasý, büyük devletler arasýndaki
uyuþmalar ve çatýþmalarla çok yakýndan ilgilidir. Bu mülkün emniyeti, bir harp halinde, den
de hâkim olan cephe ile müþterek olmakla kabildir. Savaþtan kaçýnmak imkânsýz hale geldiði
hiç olmazsa, donanmasý kesin surette hâkim olan devletlerin safýnda mücadeleyi kabule çalýþ
smanlý mülkü, üç tarafý denizle çevrili bir yarýmadadýr. Denizler güven altýnda olduðu zama
n ile olan sýnýrlar üzerinde daha emniyetle savaþmak mümkün olur.
Sabýk Hakan bu sözleriyle, harbin kaderi üzerindeki fikrini dolayýsiyle söylemiþ oluyordu.
rçekten o, otuzüç yýllýk saltanatý sýrasýnda, daima büyük devletler arasýndaki çatýþmalara
anýn sýrrýný araþtýrmýþtý. Bunda da muvaffak olduðu söylenebilir.
Hürriyet ve Meþrutiyet...
Fakat benim Sabýk Hükümdardan öðrenmek istediðim mevzu, onun hürriyet ve Meþrutiyet hakkýnd
irleri idi. Murassa fincanlar içinde kahveler gelmiþti. Ýtiraf etmeliyim ki, karþýmdaki ih
tiyarda, muhatabý kim olursa olsun ona tesir ve nüfuz edebilmek hassasý fazlasýyla vardý.
Araya giren fasýladan yararlanarak sualimi sordum :
Majestelerinin þahsiyeti üzerinde iddialar malûmu þa
haneleridir. Hürriyet ve Meþrutiyet yerine, ferdi saltanatý üs
tün tutmanýzýn gerekçesini bu gün de ayný kuvvet ve doðru
lukta buluyor musunuz?
Sabýk Hakan bu sualim üzerine ve tahminime ayrýký olarak, asla irkilmedi, tereddüt etmedi,
sadece bir an gözlerini kapadý, dedi ki :
Meþrutiyet idaresi kurmak, halkýn bilgi ve idrakinin
bir muhassalasýdýr. Bu tevcih veya lütfedilmez. Ýhkak edilir.
Bütün sun'î hâdiseler gibi, sun'î hürriyetler de felâket getirir,
ilk Mebusan Meclisi'nin çalýþmalarýný, ben, büyük dikkat ve
574
hassasiyetle takip ettim. Devletin karþýlaþtýðý tehlikeli olaylarýn gereði ne ise onu yapt
Abdülhamid ve Ýdaresi
Sabýk Padiþahýn, saltanatý süresinde tenkit konusu olan, hafiyelik, casusluk, kanunsuz bas
ký gibi hususlar üzerinde fikrini söylemek istemediði ve ancak siyasetinin ana çizgilerini
savunmaya kararlý olduðu anlaþýlýyordu. O, halkýn seviye ve irfan bakýmýndan temsil ettiði
ulaþacaðýna iþaret etmek suretiyle, her þeyi halletmek istiyordu. Fakat halka Hürriyet iç
yakat kesbedeceði seviyeyi vermek de, memleketin kaderini tek baþýna idare etmiþ olan ke
ndisine ait temel görev deðil miydi?
Bu sualimi mümkün olduðu kadar yumuþatarak kendisine sorunca, sabýk Hükümdar, yine tereddü
p verdi:
"Ben vazifemi yaptým, dedi. Osmaný Ülkesinde hiçbir ceddimin devrinde, benim padiþahlýðý
e olduðu kadar mektep açýlmamýþtýr. Benim saltanatým zamanýnda ve benden sonra yapýlmýþ o
dýr. Siz, Hürriyeti kimlerin ilân ettiðine dikkat ettiniz mi? Bunlarýn hepsi, benim saltan
at günlerimde kurulmuþ yüksek mekteplerde bilgi sahibi olmuþ gençlerdir. Ben, Devletin çök
ihtimaliyle yüzyüze olduðum anlarda, hürriyeti kullanacak seviyeye gelmemiþ bir karmakarýþý
eye ortak etseydim, netice maazzallah ne olurdu? Benim için en büyük suçlama, memlekete h
izmet edebilecek kiþileri iþ baþýndan uzaklaþtýrmýþ olmamdýr. Fakat ne kadar gariptir ki,
e de benim zamanýmda Sadrazamlýða layýk gördüðüm ayný kiþilerin eline memleketin mukaddera
r bugünkü hükümette benim yetiþtirdiðim devlet adamlarý yoksa, ya mevcutlarýnýn kalmadýðýnd
artýk onlarýn böyle bir sorumluluða yanaþmayacak kadar ileriyi emniyet içinde görmediklerin
dir.
Kâmil Paþalar, Sait Paþalar, Hüseyin Hilmi Paþalar, fevfik Paþalar, Ferit Paþalar, bunlarýn
i, benim saltâ-lat zamaným içinde vazife yapmýþ devlet ileri gelenleridir. Ben ilk zamanla
rda, devletin idaresini ayný kiþilere verdiklerine þahit olunca, doðrusu çok hayret içinde
ldým. Demek ki onlarla benim aramda hiçbir fark yoktu. Eðer bu ayný zevat, benim zamanýmda
baþka türlü hizmet yapmýþlarsa, bu hal, benden fazla onlarý ilgilendirir. Bu günlerde sý
en vatan aþký ise, bir insana, memleketine en fazla nasýl faydalý olacaksa, her hal ve þar
içinde o þekilde hizmet görmeyi ister ve emreder. Sizde böyle deðil midir? Her medenî mill
tte böyle deðil midir? Ben, çeyrek asrý aþan saltanatým günlerinde, halef ve seleflerime b
k, en az kan dökülmesine yol açmýþýmdýr. Bazý olaylar da, benim elimde olmadan hattâ isteme
de oluþmuþtur. Bu cümlemi ciddiye almazsanýz haksýzlýk edersiniz. Bünyesi, tamamen merkezi
rine kurulmuþ bir devleti, bu tarzýn Dünya içinde yaþamasýný kaybettiði günlerde muhafaza
dýþardan görüldüðü kadar basit deðildir."
Sabýk Hünkârýn istikbal üzerine konuþmak istemediðini anlamýþtým. Sözleri açýklýkla göster
an hiçbir piþmanlýk ve nedamet duymuyordu. Ve farzýmual Memleketin mukadderatý üzerinde yen
den söz sahibi olabilmek fýrsatýný ele geçirmiþ olsa, otuzüç yýl süre ile uyguladýðý politi
ekti. Abdülhamid'de, yapýlmamasý kendisi için kader kaynaðý olabilmiþ nedametin izlerine a
astlamadým.
Sabýk Hakan oldukça geniþ bir hürriyet içindeydi, istediðini okuyabiliyor, hattâ hususi mü
rle istedikleriy-le görüþebiliyordu.Oturduðumuz mükellef döþenmiþ oda-
da kitap, gazete mecmua koleksiyonlarý vardý. Benim onlara baktýðýmý görünce, dedi ki :
"Bunlar özel hayatýmý düþünüp kendi kendime daldýðým sýralarda en vefalý dostlardýr. Onl
lbette ki saadettir."
Milletler ve Gelecekleri
Þayaný hayret bir hafýzasý vardý. Olaylarý birbirine büyük bir açýklýkla baðlýyor ve itima
Bana içinde bulunduðumuz Dünya savaþýnýn en az yirmibeþ yýl önce hazýrlandýðýný söyledi :
"Dünya dengesini bozan olaylar, bu dengeyi kuran
olaylar gibi, bir anda doðmazlar. Muvaffakiyet, gelecek
teki olaylarýn geliþmelerini isabetle tahmin edebilmektir. Po
litikaya hâkim olan insanlar, gerek doðuþtan getirdikleri
güçleri ve gerekse yaþayarak elde ettikleri özelliklerini is
ter istemez günlük olaylara da aksettirirler. Bu, kaçýnýlmaz
bir. haldir. Bu sebeple, bir ülkede politikanýn deðiþtiðini id
dia edebilmek için, özellikle baþta bulunanýn veya bulunan
larýn deðiþmesi yetmez idarede söz ve fiil sahibi olanlarýn
da maziden kopmuþ olmalarý gerekir. Bu günkü Dünya Sa
vaþýndan sonra Milletlerin mukadderatýný ayný zihniyete sa
hip kimseler tayin edecekse, savaþlarýn aralýklarla birbirini
takip etmesini beklemek icabeder."
Sabýk Hakana, bazý meselelerde kendisinden fikir alýnýp alýnmadýðýný sormak istediðim halde
saret edemedim. Böyle bir sualin karþýlýðý müsbet bile olsa söyleyemeyeceðini, daha doðru
ap vermeyeceðini anlamýþtým. Bütün Türklerde olduðu gibi Abdülhamid'de de, insaný tesir al
erin ve köklü haysiyet duygusu vardý. Savaþýn seb'ebini þöyle izah etti :
"Bazý memleketlerin diðerlerine göre, tabii kaynaklan-
ný kullanarak vardýklarý medeniyet seviyesi bu seviyeye varmamýþ olan ülkelere karþý tamah
doðurur. Ortada, nâzým bir kuvvette olmadýðýndan þöyle bir bahane bularak zayýf telâkki e
atýlýyor."
Abdülhamid, þu son cümlesiyle, ne bahasýna olursa olsun, saltanatlý günlerinde, - Rus ve Yu
an savaþý hariç - savaþtan neden kaçýndýðýný anlatmak istiyordu. Vakit epey ilerlemiþti. Ke
aade istediðim zaman, artýk sabýk Hakanýn bakýþlarýnda þüphe yoktu. Milletinin hakkýndaki k
u hali arasýnda muazzam fark vardý. Karþýmdaki Hükümdar, ya hislerine ve fikirlerine çok hâ
ir insandý, yahut da iktidardan düþdükten sonra doðru yolu aramýþtý.
Elini uzatmadýðý için mukabil hiçbir harekette bulunmadým, önünde eðildim. Baþýyla mukabel
Ayaða kalktýðý zaman, sol omuzunun daha eðik ve hafif kambur olduðu görülüyordu. Fakat ilk
eye alýþmýþ ve bu halini mezara kadar muhafazaya ahdetmiþ bir insanýn, kimseyle mukayese ed
lmez tesirini býrakýyordu.
Koridorda, bana merakla bakan bir haremaðasý gördüm. Alt katta benimle beraber gelmiþ olan
Hariciye memuru muhafýz kumandanýnýn yanýnda oturuyordu. Yine beraberce çýktýk. Yol arka
açýk bir Fransýzcayla mülakatýn çok uzun sürdüðünü söylediði zaman hayret ettim. Çünki yo
onuþmamýþ, hep önüne bakmýþtý.
O akþam otelde notlarýmý gözden geçirirken bunlarý Tür-kiye halkýnýn okuyamayacaðýný biliyo
Hünkâr bana çeyrek aþýrý geçmiþ olan hükümranlýk devrinin müdafaasý mahiyetinde hiçbir þey
yemeðini beraberce yediðimiz Cavit Bey, merak ve tecessüsle intibaýmý sorduðu zaman, bu k
atimi Türk Nazýrýna açýkça söyledim. Biraz düþündü :
Vicdan azabý çekiyor...
Dedi ve fikrini izah etti:
Görüþtüðünüz kimse, memlekete meþrutî idareyi ge-
tirmek vaadiyle Padiþah olmuþtur. Elde, bugünkünün ayný olan Kanuni Esasî vardý. Si
sene önce toplanmýþ olan birinci Mebusan Meclisi'mizin çalýþmalarýný izah etmek imkânsýzlýð
rimi belki hissî bulursunuz. Fakat ben diyebilirim ki bizdeki bu Meclis, meselâ Fran
sa'daki Kon-vansionla mukayese edilemeyecek kadar tatminkârdý. Fakat Abdülhamid, bu me
clisten saltanatýnýn daha ilk günlerinde kurtulmak istiyordu. Bu gaye ile, önündeki bütün e
lleri kaldýrmakla iþe baþladý. Bu sebeple memleket vazife ve hizmetlerini unuttu.
Rusya ile olan savaþý, münhasýran vehmi ve her iþe müdahalesi sebebiyle bu kadar fecî þekil
ybettik. Kendisinden önce Kýrým muharebesinde müttefikimiz olan Ýngiltere, Fransa ve ital
bu muharebede de bize pekâlâ yardým edebilirlerdi. Fakat onun takip ettiði siyasetin net
icesi olarak, bu savaþýn gayrý kabili içtinap olmasý halinde ister istemez merkezî devlet
anzumesiyle birlikte harbe girmek zorunda kaldýk. Nitekim bu günkü vaziyetimiz de, onu
n otuzüç yýl takibettiði siyasetinin neticesidir.
ý Tahtýndan indirilmiþ padiþahýn bana anlattýklarýnýn, kendi yakýnlarý tarafýndan nasýl tel
cidden merak ediyordum. Bu yakýnlar, Hünkârýn tahttan indirilmesini takipeden günler içind
men tasfiye edilmiþlerdi. Türkiye'de tamamen Abdülhamid'e baðlanan reaksiyoner bir harek
et olmuþ ve askerî kuvvetle bastýrýlan gericilik hareketini müteakip, eski devre mensup ol
anlar aðýr þekilde cezalandýrýlmýþtý. Fakat ben, daha çok þehirden uzak, büyük ahþap konak
u eski devlet adamlarýndan bazýlarýný bulabildim, içlerinde bilhassa Fransýz kültürüyle yo
nan bu yaþlýlar geçmiþ günler-
lendiren belli - baþlý hâdise, Jön - Türklerin savaþa katýlmalarýydý ve savaþýn Ýtilâf dev
erdiði geliþmeydi.
Öðrendim ki, kulaðýma fýsýldanan hâdise doðrudur: Ab-dülhamid'in bazý mühim hadiselerde fik
kendisinin çok yakýnlarýndan "bir sabýk sadrazam" bu iþle vazifeli olarak eski mevki ve i
tibarýna da kavuþmuþtur.
Birkaç gün sonra, soðuk fakat güneþli bir havada, Beylerbeyi Sarayý'nýn önünden sandalla g
im gayri ihtiyari, Sultan Abdülhamid'in nafiz bakýþlarýný aradý. O, adamakýllý yaþlanmýþtý
alar vardý. Nimetini görenler meydanda yoktu. Kimbilir nice günleri, içinde otuzüç yýllýk
Yýldýz Sa-rayý'ný saklayan sisli yamaçlara bakarak geçiriyor ve belki ömrünün muhasebesini
ordu. Düþüncemin bu devresinde bir sual zihnimi týrmaladý: Hatýratýný yazýp yazmadýðýný n

You might also like