Professional Documents
Culture Documents
9 SDP-TÖP-SBH: SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan ve TÖP
Sözcüsü Oğuzhan Kayserilioğlu Gözaltına Alındı (21 Eylül
2010)
11 ESP: Saldırılar Ezilenlerin Mücadelesine (21 Eylül 2010)
12 BDP: SDP’liler ve TÖP’lülerin Gözaltına Alınmasının Nedeni
Boykot (21 Eylül 2010)
13 SDP-TÖP-SBH: SDP ve TÖP Temsilcileri Siyasi Bir Komployla
Gözaltına Alındılar. Derhal Serbest Bırakılmalarını İstiyoruz!
(22 Eylül 2010)
16 Siyasi Partiler ve Demokratik Kitle Örgütleri: Sosyalistleri ve
Demokrasi Güçlerini Yıldıramazsınız (22 Eylül 2010)
20 DİP Girişimi: SDP ve TÖP’e Karşı Devlet Terörü (22 Eylül
2010)
21 DHF: Sömürü ve Zulüm Saltanatı Yeni Saldırılarla
Hükümranlığını Pekiştiriyor! (22 Eylül 2010)
25 Sosyalist Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kahya:
Uyduruk Gerekçelerle Yapılan Operasyonları Protesto Ediyor,
Gözaltına Alınanların Derhal Serbest Bırakılmasını İstiyoruz!
(22 Eylül 2010)
27 ÖDP Genel Başkan Yardımcısı Haydar İlker: SDP ve
Toplumsal Özgürlük Platformu Üyeleri Serbest Bırakılmalıdır
(22 Eylül 2010)
28 TKP Genel Merkez: Siyasi Parti Yöneticileri ve Gazeteciler
Derhal Serbest Bırakılmalıdır! AKP’nin Solu ve Toplumu
Sindirme Operasyonu Boşa Çıkarılacaktır! (22 Eylül 2010)
30 Mersin Emek ve Demokrasi Platformu: ’Türkiye Kritik
Dönemeçte (22 Eylül 2010)
32 SDP-TÖP: Bu Komplolarla Sosyalistleri ve Demokrasi
Güçlerini Yıldıramazlar. (23 Eylül 2010)
34 İstanbul Emek ve Meslek Örgütleri: İstibdat Rejimi Hevesine
Kapılanlara Sesleniyoruz: Emek ve Özgürlük Güçleri
Kazanacak! (23 Eylül 2010)
36 BDP’den SDP’ye Destek Ziyareti (23 Eylül 2010)
37 Yeni Kıbrıs Partisi: SDP ve TÖP Yöneticilerine Özgürlük! (23
Eylül 2010)
39 İHD: Bu Hukuk-Dışı Saldırı AKP Hükümetinin Sosyalist
Muhalefete Tahammülsüzlüğünün Tescilidir (23 Eylül 2010)
47 Antakya Emek ve Demokrasi Platformu: Saldırıları Protesto
Ediyoruz (23 Eylül 2010)
49 Lübnan Komünist Partisi: SDP’ye Polis Saldırısını ve Şiddetini
Kınıyoruz (23 Eylül 2010)
50 SDP MYK: AKP’den Sosyalistlere Karşı Yeni Bir Reichstag
Yangını Davası (23 Eylül 2010)
55 İmza Metni: AKP’nin Gözaltı Terörüne Son!
57 İstanbul Emek ve Demokrasi Güçleri: AKP’nin Gözaltı
Terörüne Son (24 Eylül 2010)
63 SDP MYK: Emniyetin Hukuk-Dışı Karalama Kampanyasını
Kınıyoruz (24 Eylül 2010)
64 SDP-TÖP-SBH: AKP Komplosunu Dağıtacağız! (25 Eylül 2010)
68 Komplo Boşa Çıkarılacak! (25 Eylül 2010)
75 BDP: Amaç Toplumsal Muhalefeti Sindirmek (25 Eylül 2010)
76 EHP: Tutuklamalar Devrimcileri Yıldıramaz (26 Eylül 2010)
77 Sosyalist Parti Genel Başkanı Sevim Belli: Şimdi Görev
Sosyalistlere Yönelik Tezgahı Bozmaktır! (27 Eylül 2010)
79 SDP’ye Destek Ziyaretleri Sürüyor (27 Eylül 2010)
81 AKEL: Erdoğan Hükümeti Sol Muhalefeti Susturmaya
Çalışıyor (28 Eylül 2010) ÇÇÇÇ
82 Sıra Kimde İnisiyatifi: İşte “AKP Demokrasisi” (2 Ekim 2010)
87 DSİP: SDP ve TÖP Tutukluları Serbest Bırakılsın (3 Ekim 2010)
87 TÖP: 21 Eylül Komplosunu Boşa Çıkaracağız (3 Ekim 2010)
101 SDP Parti Meclisi: Sözlerimizin ve Eylemimizin Sonuna Kadar
Arkasındayız (3 Ekim 2010)
111 Adana Barosuna Kayıtlı Hukukçular: Bugün Onlara Yarın
Hepimize! SDP’li ve TÖP’lü Tutsaklara Özgürlük! (7 Ekim
2010)
113 Tutsaklara Özgürlük (7 Ekim 2010)
114 İsviçre Komploya Karşı Dayanışma Platformu: Bu Skandala
Karşı Birlikte Tepki Göstermeye Çağırıyoruz (8 Ekim 2010)
117 Saldırıya Karşı Hep Birlikte Mücadele (9 Ekim 2010)
122 AKP’ye ‘Şimdi Sıra Kimde?’ Sorusu (9 Ekim 2010)
127 ‘AKP İktidarının Emek, Demokrasi ve Barış Düşmanı Yüzü Bir
Kez Daha Açığa Çıkmıştır’ (15 Ekim 2010)
130 Denizli’de Tutuklamalar Protesto Edildi (17 Ekim 2010)
131 ‘Herkes Bu Yalanın Farkında...’ (16 Ekim 2010)
137 Bu Hukuksuzluk Ne Kadar Sürecek? (21 Ekim 2010)
142 Mersin’de ‘Sıra Kimde?’ Eylemi (24 Ekim 2010)
143 Sendikacı Bir Kitaba Dokununca... (23 Ekim 2010)
145 Tutuklular Serbest Bırakılıncaya Kadar... (27 Ekim 2010)
148 Herkesi Susturmak İstiyorlar, Ortak Mücadele Şart (26 Ekim
2010)
153 Bu Bayramda Bayram Yapmıyoruz! (11 Kasım 2010)
157 Mersin, Adana ve Bursa’da ‘Sıra Kimde?’ Eylemleri (17 Kasım
2010)
161 ‘13 Tutuklu İçin İddianame Hazırlamak Bu Kadar mı Zor?’ (21
Kasım 2010)
165 ‘Toplumu Susturma Operasyonuna Meclis Daha Ne Kadar
Sessiz Kalacak?’ (23 Kasım 2010)
170 Komplo Dolandırıcılık Girişimleriyle Sürüyor (4 Aralık 2010)
173 ‘Karanlığa Boyun Eğmeyeceğiz’ (11 Aralık 2010)
174 Komplonun 3. Ayında Hâlâ İddianame Yok (21 Aralık 2010)
178 Suçları Sosyalist Olmak (25 Aralık 2010)
181 Politik Tutsaklar Yalnız Değildir (29 Aralık 2010)
182 Halkların Özgür İradesi Zindan Duvarlarını Yıkacaktır (8 Ocak
2011)
184 Özgürlük ve Adalet İçin Sırayı Bozuyoruz (15 Ocak 2011)
187 Türkiye’de Hukuk ve Demokrasi Sempozyumu (15 Ocak 2011)
195 Coşkulu Dayanışma: Sırayı Bozuyoruz (21 Ocak 2011)
199 Siyasi Parti Başkanları Tutuklu SDP ve TÖP’lülerle
Görüştürülmedi (25 Ocak 2011)
203 ‘Yarın Kim Bu Tezgahlara Dahil Edilecek’ (29 Ocak 2011)
204 SDP MYK: Komplonun Kanıtı İddianamenin Kendisi (10 Şubat
2011)
208 ‘Karargah Çuvalı Boş Çıktı’ (12 Şubat 2011)
212 ‘Sosyalistlere Yönelik Devlet Terörüne 13 Nisan’da Dur
Diyeceğiz’ (20 Şubat 2011)
215 ‘Bu Dava Sosylist Hareket Üzerinde Demokles Kılıcı’ (23 Şubat
2011)
219 DBH: Devrimci Karargah İddianamesi Akıl ve Mantık Yoksunu
Zihniyetin Ürünü (5 Mart 2011)
221 Sıra Kimde İnisiyatifi’nden Tutuklu Gazetecilere Destek (13
Mart 2011)
224 İmza Metni: Aklımız ve Yüreğimiz Onlarla
226 Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi: 13-15 Nisan’da
Oradayız... İstanbul’da... Beşiktaş Adliyesinde!...
SDP-TÖP-SBH
SDP GENEL BAŞKANI RIDVAN TURAN VE TÖP SÖZCÜSÜ
OĞUZHAN KAYSERİLİOĞLU GÖZALTINA ALINDI
21 EYLÜL 2010
9
men bu biçimde gözaltına alınarak farklı suçlamalarla karşı kar-
şıya bırakılmaktadır. Yasal ve demokratik zeminlerde ezilen ve
emekçilerin sorunları etrafında mücadele eden arkadaşlarımız
tamamen uydurma suçlamalarla gözaltına alınmışlardır
SDP’ye ve Toplumsal Özgürlük Platformu’na yapılan bu sal-
dırıyı protesto ediyoruz. Arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını
istiyoruz. Tüm kamuoyunu destek vermeye ve duyarlı olmaya
çağırıyoruz
21 Eylül 2010
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ
TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜK PLATFORMU
SOSYALİST BİRLİK HAREKETİ
10
ESP
SALDIRILAR EZİLENLERİN MÜCADELESİNE
21 EYLÜL 2010
11
BDP
SDP’LİLER VE TÖP’LÜLERİN GÖZALTINA ALINMASININ
NEDENİ BOYKOT
21 EYLÜL 2010
12
SDP-TÖP-SBH
SDP VE TÖP TEMSİLCİLERİ SİYASİ BİR KOMPLOYLA
GÖZALTINA ALINDILAR. DERHAL SERBEST
BIRAKILMALARINI İSTİYORUZ!
22 EYLÜL 2010
13
çilerin sorunları etrafında mücadele eden arkadaşlarımız tamamen
uydurma suçlamalarla gözaltına alınmışlardır.
Sosyalist Demokrasi Partisi’nin ve Toplumsal Özgürlük
Platformu’nun, silahlı mücadele veren herhangi bir örgütle ilişkilen-
dirilmeye çalışılması, doğrudan demokratik zemine yönelik antide-
mokratik bir saldırıya kılıf uydurmaktan başka bir anlama gelmez.
Sosyalist Demokrasi Partisi ve Toplumsal Özgürlük Platformu,
sosyalist hareketin yeniden yapılandırılması ve sosyalistlerin enter-
nasyonalist birliğini gerçekleştirme sürecini başlatmak için biraraya
gelmiş, bu birlikteliği pratikte ve eylemlilikte hayata geçirmeye baş-
lamış iki sosyalist yapıdır. Öyle anlaşılmaktadır ki, SDP ve TÖP’ün
sosyalist birliğe yönelik olarak sergiledikleri eylemli irade bir yerler-
de rahatsızlık yaratmıştır.
Sosyalist Demokrasi Partisi ve Toplumsal Özgürlük Platformu,
Kürt ve Türk halklarının mücadele birliğine olan inançlarının gereği
olarak Demokrasi İçin Birlik Hareketi içinde yeralmaktadırlar ve ay-
rıca referandumda boykot tavrını benimseyen Ezilenlerin ve Emek-
çilerin Boykot Cephesi içinde yeralmışlardır. Öyle anlaşılmaktadır
ki, referandum öncesi bu cephenin bileşenleri Barış ve Demokrasi
Partisi (BDP) ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üyelerine yönelik
14
olarak başlatılan saldırılar, tırmandırılarak sürdürülmek istenmek-
tedir.
Bu saldırı Kürt halk hareketiyle Türkiyeli sosyalistlerin mücadele
birliği ve komünistlerin ortak özne oluşturma çabalarına yöneliktir.
Bu saldırı AKP hükümetinin sosyalist muhalefete tahammülsüz-
lüğünün artık hak hukuk tanımaz bir noktaya gelmiş olduğunun
tescilidir. Böylece başbakanın referandum öncesinde dilinden dü-
şürmediği “ileri demokrasi”yle neyi kastetmiş olabileceğini herkesin
görebilmesi için yalnızca 9 gün geçmesi yeterli olmuştur.
Bu saldırı AKP hükümetinin devrimcilere karşı her türlü komp-
loya sınırsız bir keyfilikle başvurabileceğini sandığının tescilidir.
Böylece başbakanın 12 Eylül döneminde idam edilen devrimcilere
döktüğü gözyaşlarının “ne” gözyaşları olduğunu herkesin görebil-
mesi için yalnızca 9 gün geçmesi yeterli olmuştur.
AKP hükümeti ‘12 Eylül’le hesaplaşıyorum’ diye diye 12 Eylül’ü
aratmayan ve özünde onu sürdüren uygulamalara başvururken ne
kadar ikiyüzlü ve küstahsa, demokrasi ve özgürlük yaygaraları ata-
rak demokrasiyi ve özgürlükleri katletmekte de o kadar hünerlidir.
AKP hükümetinin emekçi düşmanı ve Kürt karşıtı politikaları-
nın onu getirdiği nokta, her türlü muhalefeti sinsi siyasi komplolarla
etkisizleştirmeye kalkışmadan artık varoluşunu sürdüremediğinin
göstergesidir.
Siyasal iktidarın öğreneceği şeylerden biri şudur: Bu komplolarla
sosyalistleri ve demokrasi güçlerini yıldıramazsınız.
AKP hükümetini uyarıyoruz: Tarihin sizi de halkın vicdanında
12 Eylül’cülerin yanına yerleştireceği günler çok uzakta değildir.
Sosyalist Demokrasi Partisi’ne ve Toplumsal Özgürlük
Platformu’na yapılan bu saldırıyı protesto ediyor, arkadaşlarımızın
serbest bırakılmasını istiyoruz. Tüm demokratik kamuoyunu destek
vermeye ve duyarlı olmaya çağırıyoruz.
22 Eylül 2010
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ
TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜK PLATFORMU
SOSYALİST BİRLİK HAREKETİ
15
SİYASİ PARTİLER VE DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ
SOSYALİSTLERİ VE DEMOKRASİ GÜÇLERİNİ
YILDIRAMAZSINIZ
22 EYLÜL 2010
16
katıldı. Ayrıca basın toplantısında ünlü edebiyatçı Vedat Türkali
de gönderdiği mesaj okundu.
17
saldırıya kılıf uydurmaktan başka bir anlam ifade etmediğini”
söyledi.
18
bile bir takım kovalara sokulmak istendiğine dikkat çekti. Kürk-
çü, Türkiye’de ulusalcı muhaliflerin Ergenekon kovasına, Kürt
muhaliflerin PKK kovasına ve bu operasyonla anlaşılacağı üzere
sol, sosyalist muhaliflerin de Devrimci Karargâh kovasının içine
sokulmak istendiğinin anlaşıldığını belirtirken, demokrasi güç-
leri içinde referandumda ‘evet’ ile ‘yetmez ama evet’ oyu kulla-
nanlara da “Artık yeter mi?” diyerek mesaj yolladı.
19
DİP GİRİŞİMİ
SDP VE TÖP’E KARŞI DEVLET TERÖRÜ
22 EYLÜL 2010
20
DHF
SÖMÜRÜ VE ZULÜM SALTANATI YENİ SALDIRILARLA
HÜKÜMRANLIĞINI PEKİŞTİRİYOR!
22 EYLÜL 2010
21
baskılar ülke genelinde hayata geçirildi.
Ekonomik ve sosyal hak gaspları, referandum gündemiyle
boğularak, gündem dışına taşınmak istense de tüm yakıcılığıyla
sürdürüldü.
Sendikalı oldukları için işten çıkarılan işçiler, atamaları ya-
pılmadığı için kölelik koşullarında sözleşmeli olarak çalışmaya
zorlanan öğretmenler devlet terörüne maruz kaldı: coplandı,
yerlerde sürüklendi, gözaltına alındı.
Ülkemizin ormanları, Dersim’de ve diğer yerellerde düzenle-
nen askeri operasyonlarla sistematik bir biçimde ateşe verildi…
“12 Eylül Anayasası”yla hesaplaşacağını (!) ifade eden AKP
hükümeti ve gericisinden, liberaline tüm kuyruk takımları ile
sözde, “AKP faşizmine karşı duran” sosyal demokratların (!) her
daim görmezden geldikleri bu aleni devlet terörü; şimdi, refe-
randum süreci sonrasında, SDP ve TÖP’e yönelik gerçekleştirilen
operasyonla devam ettiriliyor.
Operasyonlar, Gözaltılar ve Tutuklamalar; Bilinçli Politikala-
rın ve Keyfi Uygulamaların Ürünüdür!
21 Eylül 2010 (Salı) günü sabah 05.00 sıralarında, SDP İstanbul
il binası ve SDP Kadıköy ilçe örgütü binası ile bazı TÖP üyeleri-
nin evlerine devletin kolluk güçleri tarafından baskınlar düzen-
lendi.
Yüzleri kar maskeli, çelik yelekli özel harekât timlerinin ka-
tıldığı baskınlarda, parti binaları talan edilirken, burada bulu-
nan bilgisayarlar ile çok sayıda görsel ve yazılı malzemeye de el
kondu.
Operasyonların neticesinde, SDP Genel Başkanı Rıdvan Tu-
ran, SDP Genel Başkan Yardımcısı Günay Kubilay, SDP Genel
Başkan Yardımcısı Ecevit Piroğlu, SDP MYK Üyesi Ulaş Bayrak-
taroğlu, SDP PM Üyesi İbrahim Turgut, SDP Üyesi Özgür Cafer
Kalafat; TÖP sözcüleri Oğuzhan Kayserilioğlu, Tuncay Yılmaz
ve TÖP okuru Semih Aydın; İHD İstanbul Şube yöneticisi Sultan
Seçik Kubilay ile Bilim ve Gelecek Dergisi çalışanı Baha Okar gö-
zaltına alındılar.
“Devrimci Karargâh” örgütü davasıyla ilgili olduğu ifade
edilen gözaltılar, dünden bugüne, siyasi iktidarın sadece dev-
rimci, ilerici, demokrat ve yurtsever kesimlere yönelik değil bir
22
bütün olarak emekçilerin ve ezilenlerin demokratik haklar mü-
cadelesine yönelik gerçekleştirdiği operasyonlarda başvurduğu
bir yöntem olarak artık iyice yerleşmiş görünmektedir.
Uydurma kanıtlarla, sahte evraklarla ve akıl, mantık tanıma-
yan, keyfi senaryolarla hazırlanan tutanaklarla gerçekleştirilen
bu gibi “terör örgütü” operasyonlarıyla; ülkemiz demokratik
haklar mücadelesi ile bu zeminde faaliyet yürüten kimi ilerici,
demokrat kesimlerin politik faaliyetleri, dünden daha fazla bas-
kı altına alınmak istenmektedir.
Basın açıklaması yapmanın; derneklere, federasyonlara, oda-
lara, sendikalara üye olmanın; fotoğraf, döviz, pankart taşıma-
nın; yürüyüşlere katılmanın, şiir okumanın, türkü söylemenin,
halay çekmenin, bir kafede çay içmenin, telefonda konuşmanın
ve hatta selamlaşmanın dahi “yasadışı bir örgüte üye olmanın”,
“bu örgüt lehine propaganda yapmanın ve faaliyet yürütmenin”
yegâne kanıtları durumuna getirildiği ülkemizde, “demokra-
tikleşme, özgürleşme” yalanları da tekrar tekrar ortaya çıkmış
oluyor.
Bu şekilde, yaşamlarına, demokratik ve meşru mücadelele-
rine, bilimsel etkinliklerine müdahale edilen insanlar hakkında
onlarca yıla varan davalar açılıyor, tutuklanıyor ve hapishane-
lerde de “tecrit” saldırısıyla ölüme mahkûm ediliyor.
İlerici, demokrat, yurtsever ve devrimci gibi farklı nitelik-
lerde olsa da tüm örgütlü halk güçlerine yönelik sürdürülen bu
kapsamlı ve bilinçli yönelim, esasta, işçi ve emekçilerin en meşru
ve demokratik hak talepleri mücadelesinin dahi tasfiye edilmesi
hedefiyle yürütülmektedir.
Bu gibi operasyonların, çeşitli kitle örgütlerine üye bireylere
taşınması ve özellikle sendikalar, odalar ve vakıflar gibi demok-
ratik kitle örgütlerine yönlendirilmesi; demokratik kitle hareket-
lerini manipüle etme, marjinalleştirme hedefi gütmektedir.
Saldırılara Karşı Gücümüz, Örgütlülüğümüzdür! İlkeli Bir-
likteliklerimizdir!
Ülkemiz emperyalizme bağımlı oldukça, ABD ve AB ile bu
emperyalist merkezlerin IMF ve Dünya Bankası gibi mali kuru-
luşlarıyla yönetildikçe, biz emekçilerin ve ezilenlerin ekonomik
ve sosyal hakları da daha fazla budanmaya, gasp edilmeye de-
23
vam edecektir.
Ülkemiz siyasi iktidarı bu emperyalist merkezlerin himaye-
sinde emekçilere ve ezilenlere de bu acı ekonomik ve sosyal re-
çeteleri, zorla uygulamaya devam edecektir.
Bu baskı ve sömürü koşullarına karşı gücümüz, örgütlülüğü-
müzdür!
Fabrikada, atölyede, köyde, yoksul emekçi semtlerinde, okul-
larda… Örgütlülüklerimizi güçlendirmek, yaygınlaştırmak, da-
ha faal hale getirmek, meşru ve demokratik, haklar mücadelemi-
zin güncel görevidir.
Halka ve halk güçlerine yönelik saldırılarda, dayanışmayı
kuvvetlendirmek, destek olmak, halkın ve halkın haklı davası-
nın savunusunda, devrimci bir görevdir.
Saldırıları, örgütlülüğümüzü güçlendirerek ve dayanışmayı
kuvvetlendirerek boşa çıkaralım!
24
SOSYALİST PARTİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI
MUSTAFA KAHYA
UYDURUK GEREKÇELERLE YAPILAN OPERASYONLARI
PROTESTO EDİYOR, GÖZALTINA ALINANLARIN DERHAL
SERBEST BIRAKILMASINI İSTİYORUZ!
22 EYLÜL 2010
25
munu hileli yöntemlerle gerçekleştirdiği için demokratikleşme
isteyen kimi kurum ve kişilerin düşünce ve bilinçlerinde yanıl-
samalar yaratma başarısını da göstermektedir. “Kürt açılımı”
diyerek Kürt Özgürlük Hareketini tasfiyeye yönelmesi, AKP’nin
hileli politika yapış tarzının en karakteristik göstergelerinden bi-
risidir.
Sosyalist Parti olarak, SDP, Toplumsal Özgürlük Platformu
ve Red dergisi ile dayanışma içinde olacağımızın bilinmesini
istiyor, yapılan saldırıları protesto ediyor, gözaltına alınan SDP
yöneticileri ve üyeleriyle Toplumsal Özgürlük ve Red dergisi ya-
zarlarının derhal serbest bırakılmasını istiyoruz.
26
ÖDP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HAYDAR İLKER
SDP VE TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜK PLATFORMU ÜYELERİ
SERBEST BIRAKILMALIDIR
22 EYLÜL 2010
Haydar İLKER
Özgürlük ve Dayanışma Partisi
Genel Başkan Yardımcısı
27
TKP GENEL MERKEZ
SİYASİ PARTİ YÖNETİCİLERİ VE GAZETECİLER DERHAL
SERBEST BIRAKILMALIDIR!
22 EYLÜL 2010
28
rici iktidarın yalnızca AKP ve yandaşlarının tarif ettiği çerçevede
‘muhalefete’ izin vermeye, toplumu bu doğrultuda sindirmek
üzere her tür yöntemi kullanmaya niyet ettiğini göstermektedir.
Aynı gün Beyoğlu’nda iki sanat galerisine karşı gerçekleşti-
ren gerici saldırılar AKP’nin referandumdan kendi adına nasıl
bir sonuç çıkarttığının bir başka örneğini sunmuştur.
AKP memleketimizi dinci cemaatlerin ellerini kollarını salla-
yarak insanların geleceğini çaldığı, polis olmanın hırsızlık yap-
maktan geçtiği, gerici, sanat düşmanı çetelerin kentlerin en mer-
kezi yerlerinde dahi insanlara saldırabildiği, birini tanımanın
veya biriyle selamlaşmanın ‘suç’ sayılabildiği, cemaati yazan ga-
zetecinin her niyete yenilebilen davalar kapsamında tutuklana-
bildiği bir ülkeye dönüştürmek için çabalamaktadır. Ancak AKP,
kurduğu bu dikta rejimine ve yoğunlaştırdığı baskıya rağmen
halen halkımızın büyük bir bölümünü sindirmeyi veya kendisi-
ne bağlamayı başaramamıştır, başaramayacaktır.
Türkiye Komünist Partisi, dün gözaltına alınan başta SDP Ge-
nel Başkanı Rıdvan Turan olmak üzere SDP ve TÖP yöneticileri-
nin, Red ve Bilim ve Gelecek dergileri yazarlarının derhal serbest
bırakılmasını talep etmekte, gözaltıları şiddetle kınamaktadır.
AKP’nin solu ve toplumu sindirme, baskı altına operasyonu bo-
şa çıkarılacaktır.
29
MERSİN EMEK VE DEMOKRASİ PLATFORMU
TÜRKİYE KRİTİK DÖNEMEÇTE
22 EYLÜL 2010
30
Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde bir kez daha kritik
bir dönemece girdiğine dikkat çeken Bozkurt, “Toplumsal talep-
ler ve halkımızın demokratikleşme yönündeki beklentileri ancak
ülkede barışın dilinin hakim olması, sorunların üzerine diyalog
ortamını ve katılımı öne çıkaran bir yaklaşımla karşılanabilir.
Türkiye yapısallaşmış savaş ve çatışma koşullarında başta can
kayıpları olmak üzere maddi manevi ağır bedeller ödemiştir.
Soruna yönelik askeri çözüm yaklaşımlarının başarısız olduğu-
nun defalarca kanıtlanması dışında hiçbir olumlu sonucu olma-
yan çatışma ortamından ülke bir an önce çıkartılmalıdır. Ancak
bu yakıcı ihtiyaca karşın akan kan durmamaktadır. Tüm siyasi
partiler ve toplumsal örgütlerin temsilcileri kalıcı bir barış or-
tamının yaratılması için sürece aktif bir biçimde katılmalı, ırkçı,
şoven, dışlayıcı yaklaşımların elimizdeki barış fırsatını bir kez
daha heba etmesi engellenmelidir. Herkes sorumluluğunun far-
kında olmalı ve öyle davranmalıdır” dedi.
31
SDP-TÖP
BU KOMPLOLARLA SOSYALİSTLERİ VE DEMOKRASİ
GÜÇLERİNİ YILDIRAMAZLAR.
23 EYLÜL 2010
32
ği “ileri demokrasi”yle neyi kastetmiş olabileceğini herkesin gö-
rebilmesi için referandumun üzerinden yalnızca 9 gün geçmesi
yeterli olmuştur.
Siyasal iktidarın öğreneceği şeylerden biri şudur: Bu komplo-
larla sosyalistleri ve demokrasi güçlerini yıldıramayacaklarıdır.
AKP hükümetini uyarıyoruz: Tarihin sizi de halkın vicdanın-
da 12 Eylül’cülerin yanına yerleştireceği günler çok uzakta de-
ğildir.
Şimdi sözü basın açıklamasını yapmak üzere İHD Genel Baş-
kanı Öztürk Türkdoğan’a bırakıyoruz.
33
İSTANBUL EMEK VE MESLEK ÖRGÜTLERİ
İSTİBDAT REJİMİ HEVESİNE KAPILANLARA
SESLENİYORUZ: EMEK VE ÖZGÜRLÜK GÜÇLERİ
KAZANACAK!
23 EYLÜL 2010
34
ederek susturmak için yaptıklarını kendi deneyimlerinden de
bildiklerini biliyoruz” diyen Çerkezoğlu, daha önce TTB, DİSK
ve KESK’e yönelik gerçekleşen operasyon ve gözaltı olaylarını
hatırlattı. Çerkezoğlu, kendisine muhalefet eden kişi ve kurum-
lara karşı en sert yöntemlere başvurmasına rağmen, kendisini
‘demokrasi havarisi’ olarak gösteren bir iktidarla karşı karşıya
olduklarına da dikkat çekti.
Operasyonların derhal durdurularak davayla ilgili gizlilik
kararının kaldırılması ve gözaltına alınanların derhal serbest
bırakılmasını istediklerini kurumlar adına dile getiren Çerke-
zoğlu, “Okyanus ötesi güçlerin desteğiyle hayranı oldukları 2.
Abdülhamid benzeri ikinci bir istibdat rejimi hevesine kapılan-
lara sesleniyoruz; emek ve meslek örgütleri olarak bu yıldırma,
susturma, korkutma ve sindirme amaçlı uygulamalara karşı, de-
mokrasiyi, özgürlükleri, emeği ve emek dostlarını sonuna kadar
savunmaya kararlıyız” dedi.
35
BDP’DEN SDP’YE DESTEK ZİYARETİ
23 EYLÜL 2010
36
YENİ KIBRIS PARTİSİ
SDP VE TÖP YÖNETİCİLERİNE ÖZGÜRLÜK!
23 EYLÜL 2010
37
muoyunun gözü önünde olan bir yasal partinin yöneticilerinin
ve yasal olarak çıkan iki derginin yazarlarının düzmece senar-
yoların parçası olarak gözaltına alınmaları, AKP hükümetinin
nasıl bir “demokrasi”den yana olduğunun açık göstergesidir.
AKP Kürt sorununda, hak ve özgürlüklerin dile getirilmesinde
kendisi gibi düşünmeyenleri, kendine muhalefet edenleri tasfi-
ye etmek, onlara baskı kurmak için son dönemde daha da fazla
pervasızlaşmış durumdadır. Bunun artarak devam edeceği anla-
şılmaktadır…
Yeni Kıbrıs Partisi olarak, Sosyalist Demokrasi Partisi, Top-
lumsal Özgürlük Platformu ve Red dergisi başta olmak üzere
tüm devrimci, sosyalistlerle dayanışmamızı ortaya koyuyor, ya-
pılan saldırıları kınıyoruz.
Gözaltı ve tutuklu yargılama süreçlerinin Türkiye’de yargısız
infaza dönüştüğü, bunun da ciddi bir insan hakları ihlali olduğu-
nu kaygı ile izlemekteyiz. Siyasi görüşlerinden dolayı gözaltında
olanların ve tutuklu yargılananların en kısa sürede adil yargı-
lama için mahkemeye çıkarılmalarını, düşünceleri hariç başka
herhangi bir suça dair haklarında herhangi kanıt bulunmayanla-
rın hemen serbest bırakılmasını talep ediyoruz, düşüncelerinden
dolayı gözaltında olanların hemen serbest bırakılmasını talep
ediyoruz, bunun için mücadele edenlerle dayanışma halinde ol-
mayı sürdüreceğimizi vurgularız…
Bu çerçevede gözaltına alınan SDP başkan ve yöneticileri
ve üyeleriyle Toplumsal Özgürlük ve Red dergisi yazarlarının
derhal serbest bırakılması talebi ile başlatılan eylemleri de des-
teklediğimizi, bu yöndeki çalışmalara uluslararası kamuoyuna
taşıyarak bu demokrasi mücadelesine omuz vereceğimizi de ka-
muoyuna da açıklarız…
YKP ayrıca, pervasızlaşan AKP yönetimlerinin bu davranışla-
rının Kıbrıs’a da yansımasından kaygı duymaktadır…
38
İHD
BU HUKUK-DIŞI SALDIRI AKP HÜKÜMETİNİN SOSYALİST
MUHALEFETE TAHAMMÜLSÜZLÜĞÜNÜN TESCİLİDİR
23 EYLÜL 2010
39
ve Ecevit Piroğlu, MYK üyesi Ulaş Bayraktaroğlu, PM üyesi İb-
rahim Turgut, PM üyesi ve İHD İstanbul şube yöneticisi Sultan
Seçik Kubilay, Red dergisi yazarı Hakan Soytemiz ve Bilim ve Ge-
lecek dergisi editörü Baha Okar’ın da içinde olduğu toplam 18
kişi gözaltına alındı.
Emniyet güçleri gözaltıları, davası bir hukuk skandalına dö-
nüşmüş olan ‘Devrimci Karargah’ isimli örgütle ilişkili olmak
suçlamasıyla gerçekleştirmişlerdir. Emniyetin bu konudaki de-
zenformasyonu bazı basın organlarında yer bulmuştur. Bir siya-
sal partinin genel başkanı, genel başkan yardımcıları, bu suçla-
malarla evleri basılarak gözaltına alınmaktadır. Bu siyasi komp-
lodan başka bir şey değildir, hukukdışı ve keyfi bir saldırıdır.
Öyle anlaşılmaktadır ki AKP hükümeti, sosyalist muhalifleriyle
uğraşmanın gayrımeşru bir yöntemi olarak bir ‘devrimci karar-
gah’ şemsiyesi yaratmakta, dolayısıyla engizisyon yöntemlerine
başvurmakta bir sakınca görmemiştir.
Bu yaratılan öyle bir ‘cadı avı’ atmosferidir ki dün bir gaze-
tede, Rıdvan Turan’ın SDP Genel Başkanı olmadan önce, 1,5 yıl
önceki yerel seçimlerde DTP listesinden İstanbul Sancaktepe Be-
lediye Başkan adayı olmuş olması, haberi hazırlayanlarca sanki
‘yeni ortaya çıkarılmış’ bir gerçekmiş ve bir şeylerin de kanıtıy-
mış gibi gösterilebilmiştir.
Açıktır ki, SDP ve TÖP’e yönelik bu operasyonlar sol, sosyalist
muhalefete gözdağı vermeye yöneliktir. Solu ve toplumu sindir-
meye yöneliktir. Siyasal iktidarın, muhalefetinden hoşlanmadığı
kesimleri sınır tanımaz bir keyfilikle ve politik olmayan yöntem-
lerle baskı altına alma ve muhalefet edemez hale getirme çabası
içinde olduğunun göstergesidir. Hiçbir hukuki temel dayanma-
yan bu saldırı İçişleri Bakanlığı tarafından derhal durdurulma-
lıdır.
Sosyalist Demokrasi Partisi’ne, Toplumsal Özgürlük
Platformu’na ve basın mensuplarına yapılan bu saldırıyı protes-
to ediyor, gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını isti-
yoruz. Tüm demokratik kamuoyunu destek vermeye ve duyarlı
olmaya çağırıyoruz.
40
‘SİYASİ PARTİYİ EŞKIYA GİBİ BASAMAZSINIZ!’
41
KESK’e bağlı sendika yöneticileri, TMMOB Genel Merkez yöneti-
cileri, Temel Demirer, Prof. Dr. Sibel Özbudun, Şair Ahmet Telli,
Şair Mehmet Özer, Sosyolog İsmail Beşikçi, Devrimci 78’liler Fe-
derasyonu Temsilcisi Hüseyin Esentürk, ÇHD, ÇGD, ÖDP, EMEP,
Halkevleri başta olmak üzere çok sayıda kurum temsilcisi ve ay-
dınlar, İHD Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi.
Açıklama yapan İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, zor
zamanlar yaşadıklarını belirterek siyasal zeminde yaşayan parti-
lerin manipüle edilmeye çalıştığına dikkat çekti. Bir çözüm ola-
caksa bunun siyasal zeminde olduğunu ifade eden Türkdoğan
sürekli alanlarda olan bir siyasal parti başkanının sabahın erken
saatlerinde kapıları kırılarak gözaltına alınamayacağına dikkat
çekti. Bu yöntemlerin 12 Eylül döneminden kalma yöntemler ol-
duğuna değinen Türkdoğan, ‘Devrimci Karargah’ davasının bir
skandala dönüştüğüne işaret etti. Türkdoğan, Murat Akıncılar,
Aylin Duruoğlu gibi isimlerinde bu davadan yargılandıklarını
hatırlatarak 8 ay tutuklu kaldıktan sonra ilk mahkemede ser-
best bırakıldıklarına dikkat çekti. Yine benzer bir durumla karşı
karşıya olunduğuna vurgu yapan Türkdoğan dayanışma örneği
gösteren herkese teşekkür etti.
42
birliğini ve zafer yürüyüşünü engelleyemeyeceğini ifade eden
Birdal, başta SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan olmak üzere gö-
zaltındakilerin serbest bırakılmasını istedi.
43
le devletle görüşmelerin olduğunu vurgulayarak, “Böylesi bir
dönemde yapılmış olan bu saldırı toplumsal meşruiyeti dikkate
almamak ve demokrasi güçlerini zayıflatmaktır” dedi.
44
tığını söyleyen Birdal emek, barış, demokrasi ve özgürlük için
birleşme zorunluluğunun arttığını söyledi.
Selçuk Kozağaçlı: Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) adına
konuşan ÇHD genel başkanı Kozağaçlı kişilerin özel hayatını ih-
lal etmedende öteye gidildiğini söyleyerek artık insanların siyasi
hayatlarına da müdahale edildiğini söyledi. Bugün özel yetkili
mahkemelerin Devlet güvenlik mahkemelerinin mirasçısı oldu-
ğunu belirten Kozağaçlı bütün bu yapılanların hukuksuz oldu-
ğunu belirterek “Mahkeme kararları almakla hukuka uygunluk
olmaz” dedi.
Emirali Şimşek: KESK genel sekreteri Şimşek, AKP’nin ikti-
darının devamlılığını sağlamak için bugün bu saldırıları gerçek-
leştirdiğini belirtti. Mücadeleyi ortaklaştırmaya çalışanlara karşı
gerçekleştirilen bu saldırıyı kınadıklarını belirten Şimşek “kendi
mücadelemizi de bu mücadelelerle birleştirerek büyüteceğiz”
dedi.
Haydar Kaya: Emek Partisi genel başkan yardımcısı Kaya,
Tayyip Erdoğan’ın referandum süresince özgürlükler için “evet”
kampanyası yürüterek insanları kandırdığını, AKP’nin yüzünün
yaptığı bu saldırılarla ortaya çıktığını belirtti.
İsmail Beşikçi: 12 Eylül’ün en büyük özelliğinin her şeyi var
olan yasalarla çözmek olduğunu belirten Beşikçi bu algının top-
lumsal meşruyeti dikkate almadığını belirtti. PKK’nin ateşkes
ilan ettiği bu süreçte toplumsal meşruyetin dikkate alınması ge-
rektiğini söyledi.
Hasip Kaplan: BDP Şırnak Milletvekili Kaplan, 12 Eylül hu-
kukunun hala devam ettiğini bu yaşanan olaydan anladığını
söyleyerek AKP’nin demokrat maskesinin düşürülmesi için da-
ha fazla birlik olunması konusuna değindi. Önümüzdeki süreçte
milletvekililiği ve cumhurbaşkanlığı seçimleri olduğunu söyle-
yen Kaplan AKP’nin buna göre bir düzen aldığını belirtti.
Mustafa Kahya: Sosyalist Parti genel başkan yardımcısı Kah-
ya; 12 eylülde de bu tarz baskıların olduğunu söyleyen Kah-
ya AKP’nin 12 Eylülün devamını daha fazla hileler kullanarak
sergilediğini söyledi. Gözaltıların sebebinin yapılan faaliyetleri
engellemek için olduğunu söyleyen Kahya derhal bu dosyanın
kapatılması gerektiğini ifade etti
45
Temel Demirer: Hazırlanan iddianamede örgüt yöneticisi
olarak göründüğünü söyleyen Demirer “Ben bu konuyla ilgili
savcılığa gittim. Ben örgüt yöneticisiysem beni tutuklayın de-
dim. Ama kimse bunu dikkate almadı. Şimdi arkadaşlarımızı
evlerinin kapıları kırılarak göz altına alıyorlar. Bu durumu an-
layamıyorum” dedi.
Metin Bakkalcı: Türkiye Barış Meclisi dönem sözcüsü Bakkal-
cı; bu durumdan dolayı kişisel olarak isyan halinde olduğunu
belirterek bir an önce bu olayın sonuçlanması gerektiğini söy-
ledi.
46
ANTAKYA EMEK VE DEMOKRASİ PLATFORMU
SALDIRILARI PROTESTO EDİYORUZ
23 EYLÜL 2010
47
tan Seçik, yine toplumsal özgürlük gazetesi yazarlarından Tun-
cay Yılmaz, evlerine baskın yapılmak suretiyle, Bursa toplumsal
özgürlük okurlarından Semih Aydın ise İstanbul’dan gönderilen
ekipler aracılığıyla gözaltına alındıklarını belirtti.
Zidan Kırık açıklamasının sonunda ise “Biz Antakya Emek
ve Demokrasi Platformu olarak; boykot cephesi’nin önemli bile-
şenleri olan Sosyalist Demokrasi Partisi ve Toplumsal Özgürlük
Platformu’na yapılan bu saldırıyı protesto ediyor ve daha önce
gözaltına alınan veya tutuklanan ve yine boykot cephesi bileşeni
olan BDP’li ve ESP’li arkadaşlarla beraber tüm arkadaşların der-
hal serbest bırakılmasını istiyoruz. Bu konuyla ilgili olarak tüm
kamuoyunu destek vermeye ve duyarlı olmaya çağırıyoruz”
şeklinde konuştu.
48
LÜBNAN KOMÜNİST PARTİSİ
SDP’YE POLİS SALDIRISINI VE ŞİDDETİNİ KINIYORUZ
23 EYLÜL 2010
Dear Comrade,
We receive your mail about the detention of the president and other
members of SDP..
We want to express our solidarity to you in those moments and we
denounce all the police actions against your Party. We think that those
actions of violence and repression express the frighten of the authorities,
because police is generally afraid from any kind of progress.
On behalf of LCP
Marie Nassif-Debs
Vice General secretary
Responsible of International affairs
49
SDP MYK
AKP’DEN SOSYALİSTLERE KARŞI YENİ BİR
REİCHSTAG YANGINI DAVASI
23 EYLÜL 2010
50
ları darmadağın edilmiş, bu binalarda bulunan bilgisayarlara, çok
sayıda görsel ve yazılı malzemeye el konmuştur.
Operasyonlarda, SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, Toplumsal
Özgürlük Platformu sözcüleri Oğuzhan Kayserilioğlu ve Tuncay
Yılmaz, SDP Genel Başkan Yardımcısı Günay Kubilay, SDP Genel
Başkan Yardımcısı Ecevit Piroğlu, SDP MYK Üyesi Ulaş Bayrakta-
roğlu, SDP PM Üyesi ve İHD İstanbul Şube yöneticisi Sultan Seçik,
SDP Üyesi Özgür Cafer Kalafat, İstanbulda evlerine baskın yapı-
larak, Toplumsal Özgürlük dergisi okurlarından Semih Aydın da
Bursa’da gözaltına alınmıştır ve halen de gözaltında tutulmaktadır-
lar.
Ayrıca Demokratik Dönüşüm dergisinin yazıişleri müdürü Öz-
gür Aytukum, Red dergisi yazarı Hakan Soytemiz ve Bilim ve Ge-
lecek dergisi editörü Baha Okar’ın da aynı kapsamda göz altında
tutuldukları bilgisi edinilmiştir.
DÜZMECE SUÇLAMALAR
51
ru işareti yaratılmak ve işin ucu Ergenekon örgütüne bağlanmak
istenmektedir.
52
leselliğinden mahrum olduğu, saflarının da oldukça parçalı bir
görünüm arz ettiği bir konjonktürde, hükümetin sosyalistlerin
tasfiyesini öncelikli hedef olarak benimsemesinin, referandum
sonrası bunun ilk adımını da SDP ve TÖP’e karşı gerçekleştirdiği
operasyonla atmasının, AKP’nin genlerine işlemiş anti-komünizm
ve karşı-devrimciliğin ötesinde de bir dizi sebebi bulunmaktadır.
Şöyle ki:
SDP ve TÖP Anayasa referandumunda AKP’nin ileri demokrasi
yalanlarına itibar etmemiş, boykot tavrını göstermişlerdir.
SDP ve TÖP, hâlihazırda ülkemizdeki en önemli sorunun Kürt
sorunu olduğu tespitini yapan, Kürt sorununda demokratik çözü-
mü destekleyen ve Kürt halkının siyasi temsilcileriyle Türkiye sos-
yalist hareketinin stratejik ittifakını savunan enternasyonalist çizgi-
nin temsilcileridir.
SDP ve TÖP, sosyalist hareketin yeniden yapılandırılması ve
enternasyonalist sosyalistlerin birliğini gerçekleştirme sürecini baş-
latmak için bir süreden beri devam ettirdikleri birlik görüşmelerini
belirli bir olgunluğa getirmiş ve birleşme adımını atmak üzere olan
53
siyasi yapılardır.
AKP’nin başını çektiği egemen güçler, SDP ve TÖP’ün birlik sü-
recinin sosyalist hareket nezdinde bir sinerji yaratmasından, ardı
ardına başka sosyalist yapı ve aydınların da birlik sürecine katılma
kararlarını deklare etmelerinden; bir yandan militarizme ve şove-
nizme, diğer yandan da emperyalizme ve ABD işbirlikçisi AKP’ye
karşı mücadele etmenin mümkün olduğunu gerek düşünsel üre-
timiyle gerekse eylemiyle ortaya koyan bir siyasi hattın güç kazan-
masından kaygılanmaktadırlar.
Bilinmelidir ki AKP’nin sosyalistlere karşı giriştiği bu tasfiye
operasyonu ne ilk ne de son olacak, tasfiyeler sosyalistlerle de sı-
nırlı kalmayacak, tüm muhalefetin bastırılmasına, ülkenin AKP için
dikensiz bir gül bahçesine çevrilmesine kadar sürdürülmek istene-
cektir.
AKP’nin referandum sonrası ilk iş olarak ele aldığı bu Reichstag
Yangını Davası benzeri tasfiye etme operasyonu boşa çıkartılmalı,
SDP ve TÖP yöneticileri başta olmak üzere gözaltına alınan tüm sos-
yalistlerin serbest bırakılması için tüm aydınlar, sanatçılar, akade-
misyenler, demokrat ve ilerici insanlar seferber olmalıdırlar.
Aksi takdirde Alman muhalif din adamı Martin Niemöllerin
sözleri, sesini yükseltmeyen herkes için bir gerçeklik halini alacak-
tır:
Naziler komünistleri götürdüklerinde sustum. Çünkü ben ko-
münist değildim.
Sendikacıları götürdüklerinde sustum. Ben sendikacı da değil-
dim.
Sosyalistleri içeri aldıklarında sesimi çıkarmadım. Ben sosyalist
değildim.
Yahudileri tutukladıklarında sustum. Çünkü ben Yahudi değil-
dim.
Beni götürdüklerinde, geride artık karşı çıkabilecek kimse kal-
mamıştı.
SDP MYK
Sosyalist Demokrasi Partisi
Merkez Yürütme Kurulu
23 Eylül 2010
54
İMZA METNİ
AKP’NİN GÖZALTI TERÖRÜNE SON!
23 EYLÜL 2010
55
randum öncesinde dilinden düşürmediği “ileri demokrasi”yle
neyi kastetmiş olduğu gözler önüne serilmiştir.
Siyasal iktidarın bu komplolarla sosyalistleri ve demokrasi
güçlerini yıldıramayacağını görmesi gerekmektedir.
Sosyalist Demokrasi Partisi’ne ve Toplumsal Özgürlük
Platformu’na yapılan bu saldırıyı protesto ediyor, gözaltına alı-
nanların serbest bırakılmasını istiyoruz.
56
İSTANBUL EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİ
AKP’NİN GÖZALTI TERÖRÜNE SON
24 EYLÜL 2010
57
Platformuna karşı yürütülen siyasi komployu, gözaltı operasyo-
nunu protesto ediyor, bu haksız saldırıları durdurmak için bir
araya geldiğimizi ilan ediyoruz.
21 Eylül 2010 günü, sabah saat 5:30’da, Sosyalist Demokrasi
Partisi (SDP) İstanbul İl Binasına, Kadıköy İlçe Örgütüne, SDP ve
Toplumsal Özgürlük Platformu (TÖP) üyelerinin evlerine devle-
tin kolluk güçleri tarafından silahlı baskınlar düzenlendi. Yüzleri
kar maskeli, çelik yelekli özel harekat timleri parti binalarını ve
evleri darmadağın ettiler, bu binalarda bulunan bilgisayarlara,
çok sayıda görsel ve yazılı malzemeye el koydular.
Operasyonlarda, SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, SDP Ge-
nel Başkan Yardımcıları Günay Kubilay ve Ecevit Piroğlu, MYK
Üyesi Ulaş Bayraktaroğlu, PM Üyelerinden İbrahim Turgut, Sul-
tan Seçik Kubilay, parti üyesi Özgür Cafer Kalafat, ayrıca Top-
lumsal Özgürlük Platformu sözcüleri Oğuzhan Kayserilioğlu
ve Tuncay Yılmaz’ın da içinde olduğu toplam 18 kişi gözaltına
alındı.
Emniyet güçleri; gözaltıları, davası bir hukuk skandalına dö-
58
nüşmüş olan ‘Devrimci Karargah’ isimli örgütle ilişkili olmak
suçlamasıyla gerçekleştirmiştir. Bu davanın iddianamesindeki
ve tutuklamalarındaki keyfilik en başından beri basında çokça
yer almıştı. Aralarında bir siyasal partinin genel başkanı ve genel
başkan yardımcıları bulunan arkadaşlarımızın bu suçlamalarla
evleri basılarak gözaltına alınmaları da siyasi bir komplodan
başka bir şey değildir, hukukdışı ve keyfi bir saldırıdır.
12 Eylül’den bu yana ilk kez açık, yasal alanda faaliyet yürü-
ten bir siyasi partiye, partinin genel başkanına, merkez yönetici-
lerine ve demokratik bir platformun sözcülerine yönelik olarak
gerçekleşen bu pervasız saldırı, AKP hükümetinin toplumsal
muhalefete hiçbir tahammülü olmadığının bir ispatıdır. AKP,
anayasa referandumunun hemen ardından muhaliflerine yöne-
lik bir tasfiye operasyonuna girişmiştir.
SDP ve TÖP’ün birlik görüşmeleri yürüttüğü ve birlik kong-
resine gitme sürecinde olduğu tüm kamuoyunca bilinmektedir.
Açıktır ki, AKP, sosyalistlerin birliğinden ve örgütlü muhalefe-
tinden korkmaktadır. Bu nedenle de, yasal düzlemde mahkum
edemediği sosyalistlere karşı bir karalama kampanyası yürüterek
onları “terörist” ilan etmeye, halkın gözünde gayrımeşru göster-
meye çalışmaktadır. Çünkü onlara göre “AKP’li olmayan herkes
teröristtir”! İşte AKP “demokrasi”sinin özü budur. Demokrasi
düşmanı bu anlayış, örgütlü güçlere siyasi mücadele için alan
bırakmamak noktasında 12 Eylül darbecilerini aratmamaktadır.
Başka kim hiç gözünü kırpmadan yeri yurdu belli olan, herkesin
gözünün önündeki bir siyasi parti genel başkanının evini sabaha
karşı silahlarla basmıştır?
DTP’nin kapatılması, BDP’nin, ESP’nin benzer operasyonlar-
la yıldırılmaya çalışılması, bugün SDP ve TÖP üyelerinin asılsız
suçlamalarla gözaltına alınması; AKP’nin 12 Eylül’ü devam et-
tirdiğinin açık bir göstergesidir. SDP ve TÖP’e yönelik yürütü-
len karalama kampanyası ve temsilcilerine yapılan muamele,
Türkiye’de demokratik siyaset yapma hakkına indirilen ağır bir
darbedir.
Bu saldırı, halkların kardeşliğinden yana olan sosyalistlerin
birliğini gerçekleştirme sürecini başlatmak için bir araya gelmiş,
bu birlikteliği hayata geçirmeye başlamış iki sosyalist yapıyı he-
59
def almıştır. Açıktır ki, bu saldırı, tüm sosyalist güçlere gözdağı
vermek amaçlı yapılmıştır. AKP, Kürt halk hareketiyle Türkiye-
li sosyalistlerin ittifakından ve sosyalistlerin birliğinden kaygı
duymaktadır. Aynı zamanda bu saldırı AKP hükümetinin sosya-
list muhalefete tahammülsüzlüğünün artık hak hukuk tanımaz
bir noktaya gelmiş olduğunun tescilidir. Böylece başbakanın re-
ferandum öncesinde dilinden düşürmediği “ileri demokrasi”yle
neyi kastetmiş olabileceğini herkesin görebilmesi için yalnızca 9
gün geçmesi yeterli olmuştur.
“Devrimci Karargah” adı altında yürütülen kovuşturmalar
ise en başından beri bir fiyaskodur. Operasyonlar çerçevesinde,
konuyla uzaktan yakından hiçbir ilgisi bulunmayan onlarca in-
sanın mağdur edilişine tüm kamuoyu şahit olmuştur. Bugün de
SDP ve TÖP üyeleri aynı pervasız saldırıyla karşı karşıyadır. Ken-
dine karşı olan herkese bir kulp uydurmakta başarılı olan AKP
hükümetinin, devrimcilere uydurduğu kulp da “Devrimci Ka-
rargah” olmuştur. Devrimci, demokrat, özgürlükten, barıştan,
halkların kardeşliğinden yana tüm güçleri hedef alan bu saldırı-
yı kabul etmiyoruz. AKP’nin soldan gelen toplumsal muhalefeti
“yasa dışı”, “terörist” ilan etme oyununu kabul etmiyoruz. Bu
siyasi komployu, bu tasfiye operasyonunu, bu 12 Eylül’cü anla-
yışı protesto ediyoruz.
Siyasal iktidarın öğreneceği şeylerden biri şudur: Bu komplo-
larla sosyalistleri ve demokrasi güçlerini yıldıramazsınız.
AKP hükümetini uyarıyoruz: Tarihin sizi de halkın vicdanın-
da 12 Eylül’cülerin yanına yerleştireceği günler çok uzakta de-
ğildir.
Biz demokrasiden, özgürlükten, emekten, barıştan yana güç-
ler olarak gözaltında bulunan Sosyalist Demokrasi Partisi ve
Toplumsal Özgürlük temsilcilerinin, üyelerinin derhal serbest
bırakmasını talep ediyor, hükümeti muhalefete yönelik bu anti-
demokratik uygulamalarından bir an önce vazgeçmeye çağırı-
yoruz. Tüm demokratik kamuoyunu destek vermeye ve duyarlı
olmaya davet ediyoruz.
AKP’nin Gözaltı Terörüne Son!
60
SDP VE TÖP’LÜLER ADLİYE ÖNÜNDE NÖBETE BAŞLADI
61
Birdal, BDP ile hükmet arasındaki görüşmelerin Türkiye’deki
saldırıların durması için bir adım olduğunu belirterek, bu diya-
logların devam etmesinin önemine dikkat çekti. Öcalan’ın Kürt
sorunu çözümünde önemli bir aktör olduğunu belirten Birdal,
Aysel Tuğluk’un gerçekleştireceği görüşmenin de önemli oldu-
ğunu aktardı. BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel ise, yapı-
lan baskıları kınadıklarını vurgulayarak, bir siyasi parti liderinin
ifade alınması için evine baskın yapılmasının anti demokratik bir
uygulama olduğunu kaydetti. “Türkiye’de bu kadar demokra-
si söylemleri kullanan ve demokrasi havarisi kesilen bir parti-
nin bu söylemlere karşı faşistçe bir uygulama gerçekleştirmesi
Türkiye’ye ve AKP’ye has bir özeliktir” diyen Tuncel, yasal bir
partinin Devrimci Karargah örgütü ile ilişkilendirilip gözaltına
alınmasının bu muhalif güçleri sindirmek için bir darbe olduğu-
na işaret etti.
Birdal ve Tuncel’in ardından ortak basın metnin okuyan Ce-
lal Beşiktepe, arkadaşlarına destek vermek ve onların serbest
bırakılması amacıyla buraya geldiklerini belirterek, yapılan hu-
kuk dışı uygulamalara karşı sesiz kalmayacaklarını dile getirdi.
“AKP Türkiye’deki sol, sosyalist güçler ile Kürt hareketinin bir
araya gelip ortak bir mücadele vermesine asla izin vermiyor. Re-
ferandum sonuçlarının da anlaşılmıştır ki Türkiye’de üçüncü bir
cephe mümkündür. AKP bu üçücü cepheyi kendisine karşı bir
tehilke olarak görüp derhal buna yönelmiştir” diyen Beşiktepe,
bu saldırılara karşı devrimcilerin ortak hareket edeceiğini savun-
du. Eyleme destek veren siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları
temsilcilerini yaptıkları kısa konuşmaların ardından kitle yürü-
yüşe geçerek Beşiktaş Adliyesi önüne gelerek nöbet eylemine
başladı.
62
SDP MYK
EMNİYETİN HUKUK-DIŞI KARALAMA KAMPANYASINI
KINIYORUZ
24 EYLÜL 2010
63
SDP-TÖP-SBH
AKP KOMPLOSUNU DAĞITACAĞIZ!
25 EYLÜL 2010
64
çalışılmış, 1 Mayıs mitingleri, NATO ve IMF’yi protesto eylemleri
ve benzeri farklı zaman ve mekanlarda gerçekleşen birbirinden
bağımsız olaylar, silahlı eylemlerle bir araya getirilerek parti üye-
lerimize ve yöneticilerimize asılsız suçlar yakıştırılmış ve yasadı-
şı birçok olayın sorumluları olarak gösterilmeye çalışılmıştır.
Referandum öncesinde, Anayasa değişikliği paketine “evet”
oyu verilmesi halinde ileri demokratik bir düzen tesis edeceğini
iddia eden AKP tarafından, Fetullah Gülen cemaatinin emniyet
ve yargı içindeki uzantıları aracılığıyla tezgâhlanan bu aşağılık
ve ahlaksız komplo, hükümete yakın yayın organlarında gözal-
tıların gerçekleştirildiği 21 Eylül gününden bu yana artan bir iv-
meyle sansasyonel boyutlara taşınmaktadır.
En son olarak, yakın zamanda kaleme aldığı “Haliç’te Yaşa-
yan Simon’lar – Dün Devlet Bugün Cemaat” başlıklı kitabıyla
gündeme gelen emniyet müdürü Hanefi Avcı’nın operasyonlar
sırasında gözaltına alınan Necdet Kılıç ile irtibatlı olduğu iddi-
aları ortaya atılarak; tamamen yasal ve demokratik zeminlerde
faaliyet yürüten SDP ve TÖP önce illegal bir silahlı örgütle, da-
65
ha sonra ise Hanefi Avcı ile ilişkilendirilmeye çalışılmaktadır.
“Çamur at izi kalsın” mantığıyla yapılan bu gerçek dışı itham ve
senaryolarla, yönetici ve arkadaşlarımız hakkında yürütülmekte
olan yargısal sürecin Ergenekon örgütü davasına bağlanmak is-
tendiği apaçık ortadadır.
SDP ve TÖP’ün Ergenekon ve ilişkili diğer davalarda yargı-
lanmakta olan darbeci, militarist, faşist unsurlara karşı sürdür-
düğü anti-militarist anti-faşist mücadele herkes tarafından bi-
linmekteyken, yine Şemdinli olayı sonrası SDP’ye ait “Paşa Paşa
Yargılanacaksınız” slogan ve afişleri demokrasi ve özgürlükten
yana her kesimin hafızalarında yer almakta iken, tutuklanan yö-
netici ve arkadaşlarımızın Ergenekon örgütü ile ilişkili oldukları
iddiaları tümüyle gerçek dışı ve gülünçtür.
AKP yanlısı “Bugün”, “Yeni Şafak”, “Star” ve “Samanyolu
TV” gibi basın/yayın organlarında ortaya atılan asılsız iddia ve
iftiralar bununla da sınırlı kalmamakta; tutuklananlar hakkında
ASALA örgütüyle içli dışlı olmaktan, fuhuş organizasyonları
yapmaya, çocuk pornosu bulundurmaya varan iğrenç bir kara-
lama ve dezenformasyon kampanyası yürütülmektedir.
Sosyalistlere karşı AKP tarafından sahneye konan bu alçak
komplo, emekten, barıştan, özgürlükten ve demokrasiden yana
tüm insanlara karşı yapılmıştır. Uyduruk gerekçelerle, düzme-
ce iddialarla gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamalar, daha önce
Vatan Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Aylin Duruoğlu gibi tümüyle
alakasız insanları dahi hedef almıştır, yarın da alacaktır.
AKP tüm muhalefeti sindirme ve tasfiye etme planını üç ayrı
çuval üzerinden yürütmektedir. İlki halka karşı korkunç suçlar
işleyen kontrgerilla faaliyetlerinin örgütleyicisi ve uygulayıcısı
eli kanlı faşist katillerin yanı sıra, bunlarla ilgisiz unsurların da
dâhil edilerek tasfiye edildiği bilinen Ergenekon çuvalıdır. İkin-
cisi Kürt muhaliflerin doldurulduğu PKK-KCK çuvalıdır. Dev-
rimci ve sosyalist muhalifler ise Devrimci Karargâh çuvalına
doldurulmak istenmektedir.
Gelinen aşama itibarı ile bir bölümü uzun süre önce varlığı-
na son vermiş, bir bölümü ise SDP ve TÖP gibi tamamen yasal
zeminlerde siyasi faaliyet yürütmekte olan 10’dan fazla sosya-
list hareketin Devrimci Karargâh çuvalına doldurulduğu görül-
66
mektedir. Bugün AKP yanlısı medyada yer verilen haberlerden,
bunlara bir yenisinin daha eklenmekte olduğu anlaşılmaktadır.
Halen İşçilerin Sosyalist Partisi Merkez Yürütme Kurulu danış-
manı olan Mahir Sayın da asılsız iddialarla “Hanefi Avcı tarafın-
dan yurtdışına kaçması sağlanan bir Devrimci Karargâh örgütü
mensubu” olarak lanse edilmiş, böylece bir sonraki tutuklama
ve gözaltı dalgasının İşçilerin Sosyalist Partisi’ni de hedef alacağı
ve giderek bütün sosyalist, ilerici, demokrat kesimlerin Devrimci
Karargâh çuvalına doldurulacağı ortaya çıkmıştır.
Oynanan sinsi ve kirli bir oyundur. AKP hükümeti, solu ve
toplumu sindirmek ve toplumsal muhalefeti etkisizleştirmek
için siyaset ve etik dışı yöntemlerden, ince tezgahlardan medet
uman bir çizgiyi temel faaliyet çizgisi haline getirmiştir. Bir yan-
dan demokrasi ve özgürlük yaygaraları atıp, öte yandan yasal
demokratik zemini faşist rejimlerin uyguladığı yöntem ve ter-
tiplerle ortadan kaldırmaya çalışan sermaye sınıfının temsilcisi
AKP hükümeti, bu yolun çıkmaz bir yol olduğunu er ya da geç
görmek zorunda kalacaktır. Çünkü, emek ve özgürlük güçlerini
bu tip pespaye yöntemlerle sindirmek tarihte hiç mümkün olma-
dı, gelecekte de asla mümkün olmayacaktır.
Bize gücünüz yetmez!
AKP komplosu boşa çıkarılacak!
25 Eylül 2010
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ
TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜK PLATFORMU
SOSYALİST BİRLİK HAREKETİ
67
TUTUKLAMALAR PROTESTO EDİLDİ
KOMPLO BOŞA ÇIKARILACAK!
25 EYLÜL 2010
68
boşa çıkarılacak” pankartı ile bir araya gelerek basın açıklaması
yaptı.
Yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı açıklamada ilk konuş-
mayı gözaltına alınan ve mahkeme tarafından tutuksuz yargı-
lanmak üzere serbest bırakılan SDP PM Üyesi ve İHD İstanbul
Şube Yöneticisi Sultan Seçik yaptı. Gözaltında emniyet tarafın-
dan servis edilmiş görüntüleri izlediğinde Türkiye’nin karanlık
ve komplo yıllarını anımsadığını belirten Seçik, bu görüntüler ile
suçlandığını duyduğunda işin içinde derin bir komplonun farkı-
na vardığını dile getirdi.
69
darbe vurulmak isteniyor” diyen Savran, bu tutuklamaların asıl
hedefinin Kürt ve işçi sınıfının birleşmesini engellemek olduğu-
nu ifade etti.
Son olarak kurumlar adına basın açıklamasını okuyan Aylin
Mert, gözaltına alınanların henüz ifade vermekte olduğu saat-
lerde, emniyet tarafından hazırlanan 6 buçuk dakikalık bir vi-
deonun basına servis edildiğini ve Fetullah Gülen cemaatine ya-
kınlığı ile bilinen Samanyoluhaber.com sitesinde yayınlandığını
aktardı.
Mert, bu görüntülerin daha sonra devlet kanalı TRT ve hükü-
mete yakın bir çok basın kuruluşuna servis edildiğini kaydeden
Mert, Ergenekon örgütü ile ilişkili oldukları iddiaları tümüyle
gerçek dışı olduğunu belirterek, sosyalistlerin AKP’nin komplo-
su ile karşı karşıya olduklarını söyledi. Mert, tutuklular serbest
bırakılıncaya kadar eylemlerinin süreceğini belirtti. Açıklamanın
ardından kitle yoğun güvenlik önlemleri altında SDP İstanbul İl
Örgütü’ne yürüdü.
70
tan Karacan, aralarında Rıdvan Turan, Oğuzhan Kayserilioğlu,
Tuncay Yılmaz’ın da bulunduğu 13 kişinin Devrimci Karargah
iddiasıyla tutuklandığını bildirdi.
Yöneticilerinin daha ifade verdiği sıralarda Emniyet tarafın-
dan hazırlanan 6,5 dakikalık bir görüntünün önce Samanyolu
TV daha sonra da TRT’de yayınlanmaya başlandığını hatırlatan
Karacan, bu görüntülerde gözaltına alınan sosyalistlerin AKP
il binasının bombalanmasıyla ilişkilendirilmeye çalışıldığını, 1
Mayıs, NATO eylemi gibi birbirinden bağımsız olayların birbi-
riyle ilişkilendirildiğine dikkat çekti. Yaşananları, “tezgahlanan
aşağılık ve ahlaksız bir komplo” olarak nitelendiren Karacan, ay-
rıca tutuklanan kişilerin bir yandan Devrimci Karargah iddiasıy-
la gözaltına alınırken, öte yandan eski Emniyet Müdürü Hanefi
Avcı ile ilişkilendirilmesine tepki gösterdi. Karacan, Ergenekon
iddialarının da gerçek dışı ve gülünç olduğunu belirterek, “Sos-
yalistlere karşı AKP tarafından sahneye konulan bu alçak komp-
lo, emekten, barıştan, özgürlükten ve demokrasiden yana tüm
insanlara karşı yapılmıştır. Uyduruk gerekçelerle, düzmece iddi-
alarla gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklamalar, daha önce Vatan
Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Aylin Duruoğlu gibi tümüyle ala-
kasız insanları dahi hedef almıştır, yarın da alacaktır” şeklinde
konuştu.
AKP’nin kontrgerillayı Ergenekon çuvalına, Kürtleri KCK
çuvalına Sosyalistleri de Devrimci Karargah çuvalına koyarak
daha bunları ilişkilendirmeye çalıştığının altını çizen Karacan,
“Oynan sinsi ve kirli bir oyundur. AKP hükümeti solu ve toplu-
mu sindirmek ve toplumsal muhalefeti etkisizleştirmek için si-
yaset ve etik dışı yöntemlerden, ince tezgahlardan medet uman
bir çizgiyi temel faaliyet çizgisi haline getirmiştir” dedi.
71
SDP ve TÖP üye ve yöneticisi 17 kişinin tutuklanmasını protesto
etmek için Konak eski Sümerbank önünde basın açıklaması yaptı.
“SDP’li ve TÖP’lü tutuklular derhal serbest bırakılsın, komplolar
sökmedi, sökmeyecek” pankartı açan grup, sık sık “Ezilenlerin
birliği engellenemez”, “Kahrosun MGK, MİT, CIA kontrgerilla”,
“Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği” sloganlarını attı.
Açıklamayı okuyan Cahit Uğur, tutuklamaların, sosyalistlere
karşı AKP’nin komplosu olduğunu ifade ederek, bu tutuklama-
ların tüm emek güçlerine, özgürlük ve demokrasiden yana olan
kesimlere yapıldığını vurguladı. AKP hükümetinin solu ve top-
lumsal muhalefeti sindirmek, etkisizleştirmek için siyaset ve etik
dışı yollara başvurduğunu kaydeden Uğur, bir taraftan demok-
rasiden ve özgürlüklerden bahseden AKP’nin, diğer taraftan da
böylesi etik dışı siyasi komplolar gerçekleştirdiğini vurguladı.
72
masını protesto etmek amacıyla bir basın açıklaması gerçekleş-
tirildi. Candoğan Parkı’nda toplanan BDP, ESP, Sosyalist Parti,
DHF, ÖDP, EMEP, DPG, Barış Meclisi temsilcileri sloganlarla
Belediye önüne bir yürüyüş gerçekleştirdi. “Tutuklamalar bizi
yıldıramaz” ve “Bu saldırı tüm emek ve özgürlük güçlerinedir”
pankartlarının açıldığı basın toplantısında basın metni okunduk-
tan sonra Sosyalist Parti adına konuşma yapan Uluhan Ayral
AKP tarafından bilinçli olarak gerçekleştirilen bu saldırının sade-
ce SDP ve TÖP’e değil tüm devrimci güçlere yönelik olduğunu,
referandum sürecinden sonra AKP’nin istediğini uygulamayan
devrimcilere karşı sırayla bu tarzı uygulamayı sürdüreceğini,
anti-demokratik ve hukuksuz olan bu tutuklamaları tüm dev-
rimcilerin sahiplenmesi gerektiğini ve bu süreçlerde devrimci
dayanışma içinde hep birlikte alanlarda olunması gerekliliğini
vurguladı. Açıklamanın ardından SDP ve TÖP’lüler parti büro-
suna kadar sloganlı bir yürüyüş yaptılar. Eylem boyunca sık
sık “İçerde dışarda hücreleri parçala”, “gözaltılar tutuklamalar
baskılar bizi yıldıramaz”, “bize gücünüz yetmez biz kazanaca-
ğız”, “devrimci tutsaklar onurumuzdur”, “devrimci irade teslim
alınamaz”, “baskılar bizi yıldıramaz”, “kurtuluş yok tek başına
ya hep beraber ya hiç birimiz”, “yaşasın devrimci dayanışma”
sloganları atıldı.
73
Parti, Batis, Bamis, Sodap, EHP, DHF, Halk Cephesi, BDP, BDSP,
EMEP destek verdi.
74
BDP
AMAÇ TOPLUMSAL MUHALEFETİ SİNDİRMEK
25 EYLÜL 2010
75
EHP
TUTUKLAMALAR DEVRİMCİLERİ YILDIRAMAZ
26 EYLÜL 2010
76
SOSYALİST PARTİ GENEL BAŞKANI SEVİM BELLİ
ŞİMDİ GÖREV SOSYALİSTLERE YÖNELİK TEZGAHI
BOZMAKTIR!
27 EYLÜL 2010
77
yönünde AKP hükümetini daha da cesaretlendirmiş, bu ülkenin
geleceğini karanlığa doğru sürükleme yönünde pervasızlaşma-
sına zemin yaratmıştır.
Sosyalist Parti olarak, düzmece senaryolarla tutuklanan SDP
Genel Başkanı Rıdvan Turan ve diğer 12 sosyalistin tutuklanma-
larını protesto ediyor, tutuklananların derhal serbest bırakılma-
sını ve yoldaşımız Mahir Sayın üzerindeki oyunlara derhal son
verilmesini istiyoruz.
Şimdi artık boykotçusuyla, evetçisiyle, hayırcısıyla tüm de-
mokrasi güçlerinin ve sosyalistlerin ilk görevi, AKP hükümeti
eliyle uygulamaya sokulan sosyalistlere yönelik bu tezgahı boz-
mak için güç birliğiyle harekete geçmek ve sosyalistler üzerinde
oynanan bu oyunu boşa çıkarmaktır.
27 Eylül 2010
Sosyalist Parti Genel Başkanı
Sevim Belli
78
SDP’YE DESTEK ZİYARETLERİ SÜRÜYOR
27 EYLÜL 2010
79
BİRLİK VE İTTİFAK ÇALIŞMALARI DEVLETİN GÖZÜNE BATTI
80
AKEL
ERDOĞAN HÜKÜMETİ SOL MUHALEFETİ
SUSTURMAYA ÇALIŞIYOR
28 EYLÜL 2010
81
SIRA KİMDE İNİSİYATİFİ
İŞTE “AKP DEMOKRASİSİ”
2 EKİM 2010
82
önce BDP’ye yönelik KCK adı altında bir operasyon düzenlendi
ve 1500’e yakın parti çalışanı tutuklandı. 20 Eylül’de bitecek olan
ateşkesi uzatan PKK’nin bu kararı ardından 21 Eylül’de Kürt
dostlarına ve sosyalistlere yönelik bir komplo düzenlendi. Görü-
yoruz ki dostlarımıza yönelik ciddi bir komplo ile karşı karşıya-
yız. Buradan AKP’ye sesleniyorum bu komploları boşa çıkartaca-
ğız.” Hülya Yel’in açıklaması ardından eylem son buldu.
83
du. Bu operasyonel haberlerde ayrıca yakın zamanda bir kitap
çıkararak geçmişte yandaşı olduğu Fethullah çetesinin devlet
içindeki örgütlenmesini anlatan Hanifi Avcı’yla sözkonusu sos-
yalist örgütler ilişkilendirilmeye çalışılıyor, ayrıca haberlere fu-
huş, çocuk pornosu vb unsurlar katılarak sosyalistler, ahlaksızca
hazırlanmış kirli bir çerçeveye sokulmak isteniyordu.
Gözaltına alınan SDP ve TÖP üye ve yöneticileri 24 Eylül Cu-
ma günü Adliye’ye götürüldü. Savcılık ifadelerinin ardından
daha sorgu hakimi ifadeleri almaya başlamadan AKP/Fethullah
yanlısı medyada gözaltındakilerin “tutuklandığı” haberleri geç-
meye başladı. Bu haberler yayımlandıktan yaklaşık 12 saat sonra
gözaltındakiler, Devrimci Karargah yönetici ve üyesi olma suç-
lamasıyla tutuklandı.
Biraz politik konulara aşina, aklı başında herkesin bilebile-
ceği gibi SDP ve TÖP’ün ideolojik-politik çizgisiyle Devrimci Ka-
rargah örgütünün en ufak bir ilgisi ve yakınlığı yoktur. Bunu,
hiç kuşkusuz bu operasyonun yapılmasına karar veren devlet
kurumları ve AKP yöneticileri de bilmektedir. Öyleyse bu ope-
rasyon neden yapılmış, neden bu açık-meşru faaliyet gösteren
sosyalist yapılar Devrimci Karargah’ın paravan örgütü gibi gös-
terilmiştir? Bunu anlamak için son ayların politik gelişmelerine
göz atmak yararlı olacaktır.
Daha iki hafta önce bir referandum yapıldı. Bu referandum-
da AKP’nin hazırladığı ve Meclis’ten geçirdiği Anayasa değişik-
likleri paketi kabul edildi. Bu referandumun önemli bir sonu-
cu, AKP’nin, kendisini “hükümet” olmaktan “iktidar” olmaya
geçmiş olarak hissetmesidir. AKP geleneksel/statükocu iktidar
odaklarıyla yıllardır sürdürdüğü çekişmenin yeni bir raundunu
kazandı ve en önemli iktidar odaklarından “yargı” kurumunu
kontrol altına almış oldu. Bu hamleyle AKP “iktidarlaşma” yo-
lunda belirleyici önemdeki bir dönüm noktasını geçti ve artık
daha da “devletleşti”.
AKP “devletleşmenin sorumluluğu” ile devrimci ve sosyalist
güçlere saldırıyor. Daha önce KCK operasyonu adı altında Kürt
siyasetçilerine, Halkevleri üyelerine, Odak dergisi okurlarına,
ESP üyelerine vb saldırmıştı, şimdi de referandumun hemen ar-
kasından hedefe SDP ile TÖP’ü koydu.
84
SDP ve TÖP’e aynı anda saldırılmasının açıkça gösterdiği bir
başka neden ise, bu iki yapının (Sosyalist Birlik Hareketi ile bir-
likte) birlik/yeniden kuruluş çalışmalarını yürütüyor olmasıdır.
SDP ve TÖP üzerinden tüm devrimci/sosyalist güçlere, “haddi-
nizi aşmayın, bizi rahatsız edecek kadar güçlenmeyin” mesajı ve-
rilmektedir. Operasyon bilinçli olarak Sosyalist parti ve DBH’de
dahil olmak üzere tüm çevreleri tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.
Bugün itibari ile devlet hepimizi açıktan tehdit etmekte ve sözü-
müzü söylememizi engellemek istemektedir.
Hanifi Avcı’nın adının bu operasyona karıştırılmasıyla da
hem iktidar odakları arasındaki bir hesaplaşma görülmekte,
hem de sosyalist güçlere çamur atılmaktadır. Bu operasyonda bir
taşla çok kuş vurulmak istenmektedir. Binlerce taraftarı olan ve
tümüyle açık alanda faaliyet gösteren siyasi yapılar, traji-komik
senaryolarla son derece sınırlı bir güce sahip olduğu anlaşılan
bir illegal yapının paravan örgütleri gibi gösterilmektedir. Bu
büyük yalan, devletin muazzam teknik olanakları ve medya kul-
lanılarak halkın beyni yıkanmaktadır. AKP Hükümeti Göbels’in
85
izinden gitmektedir: “Ne kadar büyük yalan söylersen o kadar
inandırıcı olursun!”
AKP Hükümetinin ve Fethullahçı çetenin SDP ve TÖP’e yö-
nelik saldırısı, sadece bu iki sosyalist örgütü hedef almamıştır.
Sırada diğer sosyalist örgütler de vardır. Devletin tüm olanakla-
rı kullanılarak uydurma, kolaj halinde hazırlanmış suçlamalarla
sosyalist güçler ezilmeye çalışılıyor. Nitekim Sosyalist Parti’ye
ilişkin saldırılar başlamıştır. Burjuva medyada Sosyalist Parti yö-
neticilerinden Mahir Sayın da Devrimci Karargah örgütü lideri
olarak lanse edilmiştir. Ve bunun hemen ardından bu partinin
Adana il temsilciliğine zaman ayarlı bomba konmuştur ki, bu da
aynı odakların bir saldırısı olarak görünmekte ve “yeni kontrge-
rillacılığı” haber vermektedir.
AKP’nin ve Fethullahçı çetenin çıkarlarını zedeleyen herkes,
rahatlıkla büyük bir hukuksuzlukla, beyin yıkama operasyonuy-
la “suçlu” konumuna itilebilmektedir. İşte AKP’nin “ileri demok-
rasi” dediği düzen budur. Gerçekte AKP kendi diktatörlüğünü
kurmakta ve bir Korku İmparatorluğu yaratmaktadır. Bu saldı-
rıya karşı tüm demokratik ve sosyalist güçlerin birlikte mücade-
lesi şarttır.
Tam da bu nedenle yukarıda sıraladığımız bir dizi neden-
den ötürü biz aşağıda imzası bulunan kurumlar olarak bir araya
gelerek soruyoruz. Şimdi Sıra Kimde? Demokrasi ve özgürlük
savunucularınızı yalanlarınızla, yarattığınız sahte delillerle tu-
tuklayarak susturacağınızı mı sanıyorsunuz? Daha kaç genel
başkanın eline kelepçe vuracaksınız ?
Bizler haksız bir biçimde tutuklanan arkadaşlarımızın serbest
bırakılması başta olmak üzere, Terörle Mücadele yasası kapsa-
mında gündeme gelen ‘Terör örgütü üyesiymiş gibi davranmak’
diye tanımlanan ve herkesi zan altında bırakan yasaların da kal-
dırılması için mücadele edeceğiz. Susmayacağız.
Tutuklamalarınız, basın yoluyla yaydığınız terör dalgası biz-
leri korkutmuyor. İlan ediyoruz;
Saldırı hepimizedir. Birlikte püskürteceğiz.
Komploların boşa çıkartılması görevimizdir. Sokakları terk
etmeyeceğiz!
86
DSİP
SDP VE TÖP TUTUKLULARI SERBEST BIRAKILSIN
3 EKİM 2010
Doğan Tarkan
DSİP Genel Başkanı
87
TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜK PLATFORMU
21 EYLÜL KOMPLOSUNU BOŞA ÇIKARACAĞIZ
3 EKİM 2010
88
rilioğlu ve Tuncay Yılmaz açık faaliyet yürüten bir platformun
sözcüleridir. Siyasi hareketlerinin temsilcisi olan bu kişilerin sa-
bahın erken saatlerinde evleri basılarak gözaltına alınmaları ve
elleri kelepçeli olarak mahkemeye götürülmeleri bile hukuk dışı
bir cezalandırmadır. Tüm SDP ve TÖP yönetici ve üyeleri kendi
ikametgahlarından alındı. Üzerinde parti adı yazılı binalar basıl-
dı. Sadece bunlar bile senaryonun uydurukluğunu gösteriyor.
Gözaltı süresinde bu operasyona ilginç bir isim eklendi. Geç-
tiğimiz haftalarda bir kitap yayımlayarak devlet içindeki Fethul-
lahçı örgütlenmeyi anlatan, kendisi de yakın zamana kadar bu
cemaatin ve AKP’nin yandaşı olarak tanınan, devletin ve Emni-
yet teşkilatının önemli isimlerinden olan -yakın zamana kadar-
Eskişehir Emniyet Müdürlüğü yapan, hayatını devrimcilere ve
Kürtlere karşı işkence, baskı ve yıkım operasyonlarıyla geçirmiş
olan Hanefi Avcı, medyada, operasyonda gözaltına alınan bir
kişi (Necdet Kılıç) üzerinden Devrimci Karargah’a yardımcı ol-
makla suçlandı. Ardından da gözaltına alınıp tutuklandı. Bu öy-
lesine büyük bir saçmalıktır ki, bu senaryonun yazarları burjuva
medyanın yazarlarını, yorumcularını bile buna inandıramadılar.
Avcının kirli adının yoldaşlarımızla birlikte anılması her ne ka-
dar incitici olsa da, onun sözkonusu örgütle ilişki içinde olduğu
suçlaması, bu davanın mantıksızlığını, saçmalığını ve hukuk dı-
şılığını gösterme bakımından iyi bir göstergedir. (Necdet Kılıç,
Kurtuluş geleneği içinde yer almış, işkence görmüş, yargılanmış
bir kişidir. Bununla birlikte Aksiyon dergisinin “İşkenceci ve
işkence ettikleri” haberi çerçevesinde Hanefi Avcı ile bir araya
geldiği, daha sonra da bugün kadar aralarında bir dostluk ilişki-
sinin sürdüğü anlaşılıyor.)
Belli ki bu operasyonun yapılmasına karar veren karanlık
güçler, bir taşla birkaç kuş vurmak istiyorlar. Bir yandan komü-
nist güçlere darbe vururken, diğer yandan kendi iç hesaplaşma-
ları için bu davadan yararlanmayı amaçlıyorlar.
89
şebekesinin bu operasyonda özel olarak öne çıktığı görülüyor.
Cemaatin devlet içindeki ilişkilerini (kendi çıkarına uyduğu
ölçüde) deşifre eden Hanefi Avcı’nın ezilmesi amacına yönelik
olarak TÖP ve SDP’ye yapılan operasyondan yararlanılmıştır.
Ancak TÖP ve SDP’ye yönelik düzenlenen bu komplo, çok daha
geniş bir resmin bir parçasını oluşturmaktadır.
Türkiye egemen bloku içinde uzun zamandır bir çatışma ya-
şanmaktadır. Cumhuriyetin kurucu kadrosu olan asker-sivil bü-
rokrasi, devletin ve kendi sınıfsal tabakasının çıkarını kapitaliz-
min ve burjuvazinin geliştirilmesinde görmüş ve bugüne kadar
da öyle davranmıştır. Başlangıçta oldukça zayıf olan sermaye sı-
nıfı ise uzun süre devletin/yönetici kadronun hamiliğini benim-
seyerek onun kanatları altında palazlanmıştır. Böylece devletin
verdiği ihalelere, kredilere, teşviklere vb bağımlı, “devletçi” bir
tekelci sermaye sınıfı 1960’lardan itibaren ekonomiye ağırlığını
koymuş, 1980 darbesi sonrasındaki liberal uygulamalarla da kü-
resel sermayeyle iyice bütünleşmiştir. Bu “devletçi” büyük ser-
mayenin yanı sıra tefeci-bezirgan nitelikli Anadolu burjuvazisi
ise özellikle yine 1980 sonrasında Özal politikalarıyla hızla ka-
buğunu kırıp finans-kapitalin kapılarını zorlamaya başlamıştır.
Bugün çeşitli Anadolu kökenli sermaye grupları TÜSİAD üyeli-
ğiyle tescil edilen finans-kapital mensubiyetine sahiptir.
Artık geleneksel “devletçi” büyük sermaye ve yeni yükselen
Anadolu sermayesi, genel olarak burjuva sınıfının büyümesinin
ve dışa açılmasının önünde engel oluşturan, ayrıca tarihsel ola-
rak misyonunu tamamlamış olan (burjuvazi açısından) asker-
sivil bürokrasinin iktidardaki payını azaltma çabasına girmiştir.
Burjuvazi artık iktidarın aslan payını talep etmektedir. Buna kar-
şılık statükoyu korumaya çalışan geleneksel “devlet sınıfı” ise
burjuvazinin liberal ideolojisine karşı ulusalcı/milliyetçi kurucu
ideolojiye sarılmakta ve böylece toplumdan destek almaya çalış-
maktadır.
AKP, bu iktidar mücadelesinde asıl olarak gücünü Anadolu
sermayesinden alan ama genel olarak tekelci sermayeyi temsil
eden bir parti olarak yer almaktadır. AKP Hükümeti, Ordu ve
genel olarak “devlet sınıfı” ile açıktan ve köklü bir çatışmaya gir-
memekte ama arkasını dayadığı küresel ve (ona eklemlenmiş)
90
yerel burjuvaziden aldığı güçle devlet iktidarını ele geçirmek için
hamle üstüne hamle yapıyor, statükocu güçleri adım adım geri-
letiyor. AKP önce Hükümet oldu, sonra Cumhurbaşkanlığı ma-
kamını ele geçirdi, sonra YÖK’e hakim oldu, son Askeri Şura’da
Ordu’nun içine müdahale etti ve en son 12 Eylül referandumu ile
yargı kurumunda önemli mevziler kazandı.
İktidar mücadelesi sürmekte, statükocu güçler de çeşitli ham-
leler yapmakta, eski güçlerine kavuşmaları mümkün olmasa
da konumlarını korumaya çalışmaktadırlar. (Örneğin, Hanefi
Avcı’nın egemen sınıf içinde taraf değiştirmesinin nedeni henüz
açık değilse de, bu kişi yayımladığı kitapla birlikte statükocula-
rın cephesinden bir hamle yapmıştır.) Kaldı ki statükocu ve libe-
ral güçler arasındaki çatışma, aynı zamanda sürekli uzlaşmalar,
uzlaşmaların -daha çok AKP tarafından- bir hamleyle bozulması,
yeniden çatışma ve bir üst düzeyde yeniden uzlaşma şeklinde
devam etmektedir. Ancak artık AKP/burjuvazi iktidar mücade-
lesinde üstün duruma geçmiştir ve üstte güreşmektedir. AKP,
hükümet olmaktan iktidar olmaya geçmekte ve “devletleşmek-
tedir.” Devlet reflekslerini üstlenmektedir. TÖP ve SDP’ye yöne-
lik saldırıda bu refleksin önemli bir payının olduğu görülüyor
Sermaye sınıfının AKP eliyle yürüttüğü iktidarlaşma çabası,
aynı zamanda egemen sınıfın toplumu/devleti mevcut dünya ve
Türkiye koşullarına, kendi sınıf çıkarlarına uygun olarak yeni-
den örgütleme, biçimlendirme girişimidir. Devlet, Avrupa’daki
devletlere benzer biçimde, emekçileri ve ezilenleri yönetmede
şiddeti geri plana iterken, “kontrol”ü ön plana çıkaracak şekil-
de yeniden biçimlendirilmektedir. (Elbette devlet şiddet tekeli-
ni elinde tutma konusunda “hassas” olmaya devam edecek ve
kontrolün yetmediği noktalarda acımasız şiddetini kullanmak-
tan kaçınmayacaktır.) Bu, Türkiye koşullarında bir bakıma “as-
ker devleti”nden, “polis devleti”ne geçiş demektir. (Yeni siyasi
düzende Ordu önemsizleşmeyecektir. Olsa olsa, her toplumsal
olayda değil, “büyük” olaylarda devreye girecek ve asıl olarak
da Türkiye sermayesinin bölgedeki çıkarlarını korumaya yöne-
lik olarak -örneğin sınırdışı operasyon yeteneği güçlendirilerek-
yeniden organize edilecektir.) Gözaltında artık işkenceye fazlaca
gerek görülmemektedir. Çünkü teknik olanaklar sayesinde in-
91
sanlar öylesine sıkı biçimde kontrol edilmekte ki, telefon dinle-
meleri, şehirlerin bütün caddelerini hatta sokaklarını 24 saat kay-
deden kameralar, banka kartları, ulaşım kartları (bilet yerine),
hastane kayıtları, vergi kayıtları vb onlarca yolla hedef alınan
kişinin özel/genel hayatının bütün ayrıntılarına ulaşılabilmekte-
dir. Buralardan toplanan sıradan veriler de eğilip bükülerek, çar-
pıtılarak arzu edilen her türlü “suç kanıtı” sağlanabilmektedir.
Kurulmakta olan yeni siyasi düzen, liberallerin/sol-
liberallerin pompaladığı hayallere uygun biçimde “demokra-
tik” bir düzen değildir. Hele Erdoğan’ın referandum sonrasında
söylediği gibi “ileri demokrasi” hiç değildir. Tersine, yukarıda
anlatıldığı gibi genel olarak bireyi, özel olarak işçi ve emekçileri
ve ezilenleri en rafine “bilimsel ve teknik” yöntemlerle tam de-
netime sokmayı, felç etmeyi amaçlayan otoriter, “modern gerici”
bir polis düzeni kurulmaktadır.
Esas olarak finans-kapitalin projesi olan ve AKP eliyle yü-
rütülen bu devletin/toplumun yeniden örgütlenmesi girişimi,
küresel sermayenin dünyayı yeniden biçimlendirme amacına ve
ABD’nin bölgede Türkiye’ye yeni bir misyon verme politikasıy-
la da uyum içindedir. Türkiye, ABD’nin himayesi altında kendi
bölgesinin (Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu) liderliğine so-
yunmaktadır. Bu durumda Türkiye’nin emekçi ve ezilenlerinin
kontrol altında tutulması daha da önem kazanmaktadır.
AKP’nin İslami geçmişi ve liberalizmi, ABD’nin “ılımlı İslam”
projesine de tamı tamına denk düşmekte, Türkiye’nin bölge li-
derliğinin desteklenmesinde ideal bir pozisyon sağlamaktadır.
Kimilerinin “yeşil” ya da “İslami sermaye” diye adlandırdığı
ama gerçekte tefeci-bezirgan gericiliğinin taşıyıcısı olan Anadolu
burjuvazisi, dini amaçlar için para kazanmamakta, para kazan-
mak için dini kullanmaktadır. Bu burjuva kesimi taze kan ola-
rak finans-kapitale katılırken, bir yandan hızla “modern”leşecek
ama bir yandan da şu veya bu ölçüde muhafazakar/taşralı
kültürünü bir renk olarak kapitalizme katacaktır/katmaktadır.
Ancak bu yapılırken hiç kuşkusuz kapitalizmin rasyonellerine
dokunulmayacaktır.
Bu noktada Fethullah Gülen cemaati çok boyutlu bir işlev
görmektedir. Bu cemaat, anti-komünist devlet geleneğini Sünni
92
İslam’ın devletlû geleneğiyle buluşturduğu gibi, ABD’nin doğ-
rudan desteğiyle sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok
bölgesinde emperyalizmin misyonerliğini yapmaktadır. Oradan
aldığı güçle de Türkiye’de iktidar mekanizmasına sızmakta ve
sürekli yeni mevziler kazanmaktadır. Yine bu karanlık cemaat,
bir yandan Anadolu sermayesinin muhafazakar/dindar duy-
gularını okşarken, diğer yandan en azgın kapitalist sömürüye,
küresel sermayeyle bütünleşmeye cevaz vermekte, işçi sınıfının
mücadelesi karşısında anti-komünist tavrıyla güvence sağla-
makta, böylece bu sermaye kesiminin meşrulaştırıcı ideolojisi
olarak kabul görmektedir.
Cemaat AKP içinde yer alıp bu partiye güçlü bir destek ver-
mekle birlikte, yumurtaları tek sepete koymamakta ve diğer
partilerle de ilişki geliştirmekte ve bunlar içinde gruplar oluştur-
maktadır. Ayrıca zaman zaman AKP yönetimiyle cemaat arasın-
da çelişkiler de görülmektedir (Mavi Marmara olayında olduğu
gibi).
TÖP-SDP operasyonunda Fethullah cemaatinin özel bir rol
93
oynadığı açıktır. Cemaatin devlet içindeki örgütlenmesini deşif-
re eden Avcı’yı sol bir örgütle ilişkilendirerek (devlet ve egemen
güçler nezdinde) yıpratmaya çalıştığı, TÖP ve SDP’yi de Avcı’yla
yan yana koyarak kirletmek istediği bellidir. Bu operasyonun
medya ayağını da Fethullahçı gazete, TV kanalı ve internet site-
leri uygulamıştır. Zaten Emniyet’te bu cemaatin hakim olduğu
yıllardır yazılıp çizilmektedir.
Dolayısıyla burada bir yandan Hanefi Avcı cezalandırılmak-
ta, diğer yandan küresel ve yerel sermayenin çıkarları doğrultu-
sunda sosyalist güçlere darbe vurulmaktadır.
Bununla birlikte bu operasyonun siyasi sorumluluğu bütü-
nüyle AKP Hükümetine aittir. Kaldı ki Avcı, kitabıyla sadece Ce-
maate değil, aynı zamanda AKP’ye saldırmıştır. AKP’nin de bu
operasyonu var gücüyle desteklediği ortadadır.
94
de her türlü dayanışma ve ortak mücadele deneyimini yaşamış-
tır. 21 Eylül komplosunda tutuklanan Rıdvan Turan ve Tuncay
Yılmaz, 2009 Mart yerel seçimlerinde Demokratik Toplum Parti-
si listesinden İstanbul Sancaktepe ve Sarıyer ilçelerinde belediye
başkan adayı olmuştur.
AKP Hükümeti ve derin devlet Türkiyeli sosyalistlerin Kürt
halkıyla bağ kurmasından son derece rahatsızdır. Bu bağı kur-
makta ısrarlı davranan sosyalistler bu nedenle hedef tahtasına
konmaktadır. Türkiyeli sosyalistler henüz bir toplumsal güç ol-
mamalarına rağmen, potansiyel bir tehlike olarak görülmekte-
dir. Bu durum, özellikle Kürt sorununda kimi adımların hazır-
lıklarının yapıldığı bugünlerde önem arz etmektedir.
TÖP ve SDP’ye vurarak hem bu yapılara hem de Kürt Özgür-
lük Hareketiyle dostluk ve dayanışma içindeki diğer sosyalist
güçlere, “Kürtlerden uzak durun” mesajı verilmektedir. Kürtler
ile sosyalistlerin bağını kopararak, Özgürlük Hareketin batıdaki
bağları ve meşruiyeti zayıflatılmak isteniyor. Ayrıca siyasi ikti-
dar, bu ilişkinin ulusal cephe niteliğindeki Kürt yurtsever hare-
keti içindeki emekçi/sosyalist damarı güçlendirdiğini, liberal
eğilimleri ise zayıflattığını fark etmekte, bunu önlemeye çalış-
maktadır.
İşte bu gibi nedenlerle TÖP ve SDP’ye saldırılmıştır. Ayrıca
DBH bileşeni güçlerden Sosyalist Parti’nin MYK danışmanı Mahir
Sayın’a yönelik soruşturma açılması ve Demokrasi ve Özgürlük
Hareketi üyesi (aynı zamanda BDP İstanbul YK üyesi) Yaman
Yıldız’ın evinin basılması da bu görüşü güçlendirmektedir.
21 Eylül komplosunun bir diğer nedeni, SDP ve TÖP’ün bir
örgütsel birlik sürecini başlatması ve bu yönde bir etki alanı ya-
ratmasıdır. Gerek TÖP gerekse SDP son dönemlerde enerjik ve
militan bir mücadele hattı izlemekte, ortak eylemlilikleriyle de
dikkat çekmektedir. Ortak mücadele alanları üzerinde güçleri-
ni birleştirmeye başlayan SDP ve TÖP’e Sosyalist Birlik Hareketi
(SBH) de katılmıştır. Ayrıca bu iki yapının birlik zemini olarak
gördüğü alandan pek çok birey ve grup da sürece katılma eği-
limine girmiştir. Türkiyeli enternasyonalist sosyalistlerin güçlü
bir kolektif devrimci özne yaratma olasılığı, siyasi iktidarı rahat-
sız etmiş ve daha başlangıcında bu birliği yapabiliyorsa dağıt-
95
ma, yapamıyorsa hiç olmazsa sınırlandırma amacıyla saldırma-
ya itmiştir. Burada, ABD emperyalizminin geliştirdiği “önleyici
vuruş” yaklaşımının Türkiye egemenlerince içe dönük olarak
uygulanışına tanık oluyoruz.
Egemenler, Türkiye sosyalistlerini ya salt şiddet kullanan ve
böylece kitlelerden soyutlanmış “marjinal sol” olmaya, ya da çi-
zilen sınırlar içinde sosyalizm söylemiyle oyalanan “düzen so-
lu” olmaya zorluyor. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz. Bugüne kadar
emekçi ve ezilen kitlelerin meşruiyet zeminine dayanan ama bu
zemini sürekli genişletmeyi hedefleyen bir siyaset hattı izledik,
bundan sonra da aynı yolda yürüyeceğiz.
Yoldaşlarımız Devrimci Karargah adlı bir örgütün üyesi ol-
makla suçlanmaktadır. Bunun düpedüz bir yalan olduğu açık-
tır. Gerek TÖP gerekse SDP’nin tarihlerinden bu yana izledikleri
ideolojik-politik çizginin sözkonusu örgütün çizgisiyle hiçbir
ilişkisinin ve yakınlığının olmadığı da politikayı az çok izleyen
herkes tarafından net biçimde bilinmektedir.
Öte yandan TÖP ve SDP çeşitli uydurma senaryolarla ve akıl
almaz yorumlarla Ergenekon’la ilişkilendirilmeye çalışılmakta-
dır ki, bu daha da büyük bir yalandır. Her iki siyasi hareket de
Ergenekon davasında yargılanan darbeciler, işkenceciler, kont-
rgerillacı katillere karşı uzlaşmaz ve sürekli bir mücadelenin yü-
rütücüsü olmuştur. Sözkonusu iddialar/suçlamalar, “çamur at
izi kalsın” mantığıyla yapılmaktadır. Bu tür iddialar, üzerinde
fazla durulmayı gerektirmeyecek kadar çürük ve saçmadır.
96
savunma hakları gasp edilerek hapiste tutulmaktadır.
Türkiyeli sosyalist güçlere yönelik gözaltı/tutuklama/mah-
kumiyet saldırıları da hız kesmeden sürmektedir. Ezilenlerin
Sosyalist Partisi’ne yönelik operasyonlar dalgalar halinde de-
vam etmektedir. En son geçtiğimiz haftalarda yeni bir gözaltı/
tutuklama operasyonu yapılmıştır. Son aylarda Halkevleri ve
Sosyalist Parti üyelerine, Odak dergisi okurlarına, TAYAD’lılara
yönelik bu tür operasyonlar yapılmıştır. Halkevleri üyelerine Kı-
zıldere şehitlerini andıkları için ceza verilmiştir.
Diğer sosyalist ve yurtsever güçlere yapılanların yanı sıra
TÖP ve SDP’ye yönelik bu operasyon, AKP Hükümeti tarafından
muhalif olarak görülen tüm sosyalistlerin, demokratların, hatta
emek örgütlerinin uydurma senaryolarla suçlanarak kriminalize
edilebileceğini, yönetici ve üyelerinin asılsız iddialarla yıllarca
hapiste tutulabileceğini göstermiştir. Saldırı hepimizedir. Sadece
TÖP ve SDP’ye değil, sadece sosyalist ve yurtsever güçlere değil,
tüm muhalifleredir.
TÖP ve SDP’ye yönelik bu saldırı karşısında dostlarımız ve
yoldaşlarımız büyük bir dayanışma örneği gösterdi. Sol yelpa-
zenin neredeyse tüm kesimlerinden dostlarımız ortak eylemleri-
mize katıldı ve saldırıya karşı mücadelemize ortak oldu. En son
1 Ekim akşamı Tünel’den Taksim’e yapılan yürüyüş ve Taksim
Meydanı’ndaki basın açıklamasına 1000’i aşkın kişinin katılması
da saldırılara karşı solun ortak refleks geliştirmesinin önemli bir
adımı olmuştur. Bu süreçte yanımızda olan, destek veren tüm
dostlarımıza teşekkür ediyoruz.
***
Burjuva hukukunun devrimci mücadele için anlamını yeni-
den tanımlamak gereksizdir. Ancak burjuva hukukundaki bu-
günküne benzer bir laçkalaşma tarihte ender görülmüştür. Sal-
dırı, dava dosyası ve deliller üzerinden değil, esasen medya de-
zenformasyonu ve bilgi kirliliği üzerinden, kriminalize ederek,
itibarsızlaştırmaya çalışarak psikolojik bir operasyon şeklinde
yürütülüyor. Operasyona ilişkin birçok açıklamada da belirtildi-
ği üzere, devrimciler mücadele yol ve yöntemlerinde, faaliyetle-
rinde ve eylemlerinde meşruluklarını haklılıklarından alırlar ve
bu bilinçle politik çizgilerini takiyesiz savunurlar.
97
Psikolojik operasyonun en göze batan yönlerinden biri, hedef
alınan siyasal yapıların çizgisini bulandırma çabasıdır. Toplum-
sal Özgürlük Platformu, iktidar partisinin genlerindeki tefeci-
bezirgan gericilikten miras takiyeciliği sosyalist sola atfederek
onun politik çizgisini bulandırma ve meşruiyetine halel getirme
çabalarına karşı, ideolojik ve teorik gerekçeleri ile politik çizgisi-
ni bir kez daha ve hiç ikircimsiz ilan eder.
Toplumsal Özgürlük Marksist’tir.
Kapitalizmin temelinde hala emek-sermaye uzlaşmaz çeliş-
kisinin yattığına; emek-sermaye ekseninden doğan süreçlerin,
diğer süreçlerden daha belirleyici bir şekilde sisteme damgasını
vurmaya devam ettiğine; işçi sınıfının, her ne kadar eski biçimini
kaybetme süreci içinde olsa da, daha zenginleşmiş yeni biçim-
lere kavuşma olasılığı taşıyan kolektif davranma yeteneğiyle,
tarihin kendisine yazdığı kadere uygun bir pratiğe yönelme po-
tansiyelini güçlü bir biçimde barındırdığına inanır. Ve buradan
hareketle, günümüzün devrimci politik öznesinin, kendisini işçi
sınıfının tarihsel misyonuna bağlaması, onun politik savaşçısı
olması, kendi varlığının temel eksenini bu zeminde kurması ge-
rektiğini savunur.
Toplumsal Özgürlük Yenilenmeci’dir.
Hikmet Kıvılcımlı’nın geleneğimizin yanı sıra tüm Türkiye
sosyalist hareketine mirası olan düşünsel/yöntemsel birikimle,
hem dünya sosyalizm deneyimlerinin açığa çıkardığı dersler hem
de sermaye ve sınıfın yapısında yaşanan değişimlerin önümüze
koyduğu teorik sorunların, Marksist zeminde çözümlenmesinin
ve aşılmasının olanaklılığına inanır. Kapitalizmin yıkıcılığının ar-
tık gelip doğanın sınırına dayandığı, köleliğin modern biçimler-
de yeniden yaygınlaştırılmasından patriyarka dahil her türden
gericiliğin yeniden üretilmesine dek, kapitalizmin en saldırgan
şekillerde kendini tahkim ettiği günümüz dünyasında ekoloji,
kadın özgürlüğü, barış hareketleri gibi alanların indirgemecilik
zaafından uzak bir bilinçle ele alınmasını savunur. Patriyarka ile
savaşan bir bağımsız kadın kurtuluş hareketi olmaksızın, sosya-
lizmin gerçekleşmesinin imkansız olduğuna, sosyalizmde dahi
ekoloji ve kadın hareketlerinin gerekliliğine inanır. “Pürüzsüz
ve monolitik yapı” mistifikasyonunun devrimci yapıyı somutlu-
98
ğundan çıkarıp kendisine tapılan bir fetiş nesnesi haline dönüş-
türdüğünden hareketle, süreçleri toplumsal gerçekliğin canlı ya-
şamından kopmadan ve süreç içindeki özgürlükçü ve devrimci
dinamikleri bürokratizm vb binbir hastalıkla boğmadan işletebi-
len bir yapı, örgütlenme ve davranış tarzı geliştirme konusunda
özel olarak hassasiyet gösterir ve bu yönde kayda değer bir çaba
içindedir.
Toplumsal Özgürlük Enternasyonalist’tir.
Sol hareketteki, Kürt sorunu konusunda salt “yaşasın halkla-
rın kardeşliği” şiarını yükseltmenin enternasyonalist duyarlılık
teşhirinden öte bir anlamı olmadığı, bunun da ötesinde, ideolojik
planda Kürt sorununu tanımlayış ve önermeler açısından doğru
yerde durmanın yeterli olmadığından hareketle, esas belirleyici
olanın pratik-politik konumlanma olduğuna vurgu yapar. Türki-
yeli sosyalistler açısından Kürt sorununun yakıcılığının, mevcut
şoven toplumsal yapıdaki siyasi bedellerinden kaçınmaksızın
Kürt Özgürlük Hareketi’nin devrimci özü ile ilişkilenmek sure-
tiyle işçi sınıfının mücadelesi ile ezilen Kürt halkının devrimini
birleştirme görevini ikirciksiz üstlenir.
Toplumsal Özgürlük Devrimci’dir.
Yenilenmenin masa başında değil, sınıfın kalp atışlarının his-
sedilebileceği fabrikalarda, grevlerde ve direnişlerde; kadın ha-
reketinden Aleviliğe dek ezilenlerin her kesimi içinde, gençlikten
ekolojiye dek antikapitalist alanın tüm veçhelerinde, gün yüzüne
çıkarılmayı bekleyen yeni örgüt ve mücadele formlarının diş ve
tırnak ile kavranması, yeşertilmesi ve soyutlanarak kazanımlar
haline getirilmesi ile gerçekleştirilebileceğini savunur. Sistemin
çekirdeğine-iktidar ilişkileri alanına yoğun bir kütle halinde yö-
nelen tarzdan, sistemi çevresinden ve içinden saran ve sürekli
tırtıklayan, ona sımsıkı yapışan ve onunla her alanda sarmaş
dolaş olan hegemonyacı tarza kadar zengin mücadele biçimleri
ile örülü militan bir mücadele çizgisi ile, toplumsal meşruiyet
eşiğini devrim ufkuna doğru genişletmeyi hedefler.
***
Bu operasyonun bir amacı egemenlerin kendi aralarındaki
hesaplaşmanın devrimciler üzerinden yürütülmesi olsa da, asıl
amaç, giderek güçlenen ve etkisini arttıran siyasi hareketimizle
99
SDP’nin birlik sürecinin baltalanması, Kürt halk hareketiyle Tür-
kiye emekçi ve ezilenlerinin buluşmasının önünün kesilmesi ve
daha geniş cephede tüm devrimci ve komünist güçlere “çizgiyi
geçmeyin, ayağınızı denk alın” mesajının verilmesidir.
Yoldaşlarımızı demir parmaklıklar arkasına attılar. Yoldaş-
larımızın -geçici- yokluğunun üzüntüsünü duyuyoruz. Onların
eksikliğini hissedeceğiz. Ama biz komünistler sınıflar mücadele-
si tarihinde çok daha ağır saldırılarla karşılaştık ve devrime ve
özgürlüğe olan bağlılığımız ve kararlılığımızla bunların hepsini
aşarak bayrağımızı yükseklerde tuttuk. Şimdi de öyle yapaca-
ğız.
Düşman bize bir darbe vurdu. Gerilemeyeceğiz. Düşmanın
saldırısından dersler çıkaracağız; hata ve eksiklerimizi açık yü-
reklilikle tespit edip bunları en kısa zamanda aşacağız. Bu saldı-
rıya, meşru mücadele zemininde işçi sınıfı ve emekçi kitlelerle,
kadın, ekoloji, barış hareketleriyle, tarihsel muhalefet dinamik-
leriyle daha sıkı bağlar kurarak, kitleler içindeki mevzilerimizi
güçlendirerek, ideolojik-politik hattımızı hayata geçirerek, bir-
lik/yeniden kuruluş sürecini derinleştirerek ve Kürt halkının
mücadelesiyle dayanışmamızı yükselterek cevap vereceğiz.
Aramızdan çekip alınan yoldaşlarımızın boşluğunu, kendimiz-
deki potansiyeli daha fazla açığa çıkararak, daha verimli ve daha
fedakarca çalışarak dolduracak ve yürüyüşümüzü sürdüreceğiz
Bir yandan komünist çizgimizin gerektirdiği görevleri ye-
rine getirirken, diğer yandan yoldaşlarımızı düşmanın elinden
koparıp almak için bütün gücümüzle mücadele edeceğiz. AKP
Hükümeti ve emrindekilerin tezgahladığı komployu halkımıza
ve dünyaya teşhir etmek için -en geniş demokrasi ve sosyalizm
güçleriyle birlikte- bütün gücümüzle çalışacağız.
Gün, daha büyük bir enerji ve kararlılıkla ileri atılma günü-
dür.
100
SDP PARTİ MECLİSİ
SÖZLERİMİZİN VE EYLEMİMİZİN SONUNA KADAR
ARKASINDAYIZ
3 EKİM 2010
101
dahilinde savcıdan daha savcı, polisten daha polis tavrıyla yay-
dılar.
Kamuoyunca bilinmelidir ki, AKP yanlısı ve Gülen cemaatine
yakınlığıyla bilinen yayın organlarınca her geçen gün daha da
sansasyonel boyutlara taşınmak istenen bu komplo kapsamında
ortaya atılan iddia ve ithamların tamamı düzmece ve asılsızdır:
102
eleştiri konusu edilmiş ve Avcı hakkında sosyalistlerin görüşü
şu sözlerle ifade edilmiştir:
“Avcı, kitabı kaleme alma gayesini, Haliç’te yaşayan bir Si-
mon olmama metaforuyla izah etttiğine göre, aynı metafor üze-
rinden kendisini değerlendirmek mümkündür. Hanefi Avcı
Haliç’te yaşamakla kalmamış, Haliç’i Haliç yapan, yani onun
meşhur lağım kokusuna kendi pisliğini de akıtarak katkıda bu-
lunmuş olan bir Simon’dur.
Bir defa, kitabında anlattığı üzere, gerek 12 Eylül öncesinde,
gerekse sonrasında azılı bir anti-komünist ve devrimci düşmanı
polis olarak görev yapmış, devrimci örgütlere karşı yürütülen
yüzlerce operasyon içerisine çoğu kez amir sıfatıyla dahil olmuş-
tur. Kitabında anlatmadığı ise, devrimcilere karşı tatbik edilen
en ağır işkencelerin, göz altında kaybetmelerin, faili meçhul (as-
lında belli) cinayetlerin uygulayıcılarından biri, hatta en önemli-
lerinden olduğudur.”
İşçi sınıfının ve ezilenlerin çıkarlarının savunucusu olan par-
timiz SDP, her ne sebeple olursa olsun ve kim tarafından yapılır-
103
sa yapılsın işkenceyi “insanlığa karşı suç” olarak telakki eder ve
bu tür suçları işleyenlerin zamanaşımı gerekçesiyle cezalandırıl-
maktan kurtulmalarını reddeder.
104
öğrenmeye çalışmadan tutuklattı.
Bu ne anlama gelmektedir? Savcılık makamının da, Emniye-
tin de, genel başkanımızın ve genel başkan yardımcılarımızın ve
üyelerimizin “Devrimci Karargah” adlı örgütle bir ilişkilerinin
bulunmadığını çok iyi bildiği anlamına gelmektedir. Bu nedenle
üyelerimize bu konuyla ilgili tek bir soru sormamışlardır. ‘’Dev-
rimci karargâh’ ilişkisini temellendirecek hiçbir somut delil bu-
lunmadığı gibi, üyelerimizin hiçbirine hiçbir şekilde ‘Örgüte ne
zaman girdiniz?’ ‘Kimlerle ilişki içerisindesiniz?’ ‘Hangi tür faa-
liyetlere katıldınız?’ şeklinde bir soru yöneltilmemiştir”.
Açıktır ki bu, SDP ve TÖP’e yönelik bir operasyondur ama
Emniyetin ve sözcüsü medyanın çabasıyla başka bir şeymiş gibi
gösterilmeye çalışılmıştır.
Savcılık ve Emniyet, “Devrimci Karargah”a darbe vuruyo-
rum diyerek, bir siyasal partinin başkanının evini bastırma, hiç-
bir delil olmaması bir yana, hakkında ciddiye alınabilecek tek
bir suçlamada bile bulunmadan tutuklatma keyfiliğini, bu hu-
kuk skandalına imza atma keyfiliğini neye güvenerek sergileye-
bilmektedir?
1 Ekim günü Meclis resepsiyonunda, BDP Diyarbakır millet-
105
vekili ve SDP Onursal Başkanı Akın Birdal’ın SDP operasyonları-
nı gündeme getirmesi üzerine Başbakan Erdoğan’ın “Durup du-
rurken yoldan geçen birisini almıyorlar” demesi, tabloyu bütün
çıplaklığıyla ortaya sermiştir.
Sosyalist Demokrasi Partisi’nin ve Toplumsal Özgürlük
Platformu’nun, silahlı mücadele veren herhangi bir örgütle iliş-
kilendirilmeye çalışılması, doğrudan demokratik zemine yönelik
antidemokratik bir saldırıya kılıf uydurmaktan başka bir anlama
gelmez.
Yargı-Polis-Medya üçgeninde partimize ve Toplumsal Öz-
gürlük Platformuna karşı tezgahlanmış bu sinsi ve kirli komplo
tamamen siyasal iktidarın, AKP hükümetinin sorumluluğu altın-
da pratiğe geçirilmiş pis bir oyundan başka bir şey değildir.
SDP’nin yönetici kadrosunu tutuklamak için başvurulan kirli
yöntemin kendisi, siyasal iktidarın toplumsal muhalefete karşı
ve demokratik siyaset zeminine yönelik kapsamlı bir saldırı kon-
septine yönelmekte olduğunun, sosyalistleri ve toplumu sindir-
mek amacıyla siyasal etik dışı yöntemlerden medet umulduğu-
nun açık bir göstergesidir.
Seçilmiş belediye başkanlarından sendikacılara, hakkını ara-
yan işçilerden Mahir Çayan anmasına katılan devrimcilere, Kürt
basın organlarına ve sosyalist basın çalışanlarına, Barış ve De-
mokrasi Partisi (BDP) ve Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üye ve
yöneticilerinden Halkevi üyelerine, Odak dergisi okurlarından
TAYAD’lılara, TÖP sözcülerine ve SDP yöneticilerine kadar bütün
toplumsal muhalif kesimler bir tutuklama terörüyle bastırılma-
ya, sindirilmeye, topluma kuşku ve korku salınmaya çalışılmak-
tadır.
Emperyalizmin ve sermayenin çıkarlarına ve yeni ihtiyaçla-
rına daha uygun bir yapılanmaya doğru gidişin, doğası gereği
demokratik haklara ve özgürlüklere karşı yeni bir saldırı dalgası
olmaksızın gerçekleştirilemeyeceği, bunun devlet aygıtında kar-
şılığının şu ya da bu hükümet partisiyle sınırlı ve sınıf mücade-
lesinin ulaştığı boyuttan bağımsız bir biçimde bulunamayacağı,
sosyalistler için bilinmez ya da öngörülemez belirlemeler değil-
dir.
ABD emperyalizminin bölge halklarını boyunduruk altında
106
tutabilmek için, Türkiye’ye ve Türkiye’yi çevreleyen bölgeye
ilişkin olarak başvurduğu tüm stratejik yönelimlerin taşeronu ve
bizzat uygulayıcılarından biri olmayı sürdürebilmek için devlet
yeniden-yapılandırılmaktadır. Uluslararası tekellerin ve kapi-
talizmin, bütün dengeleri altüst etmiş olan ekonomik krizden,
emekçileri daha da yoksullaştırarak, sömürüyü daha da derin-
leştirerek çıkabilmesi için başvurulan tüm yeni düzenlemelerin
topluma dayatabilmesinin önünde engel olan sosyalistlere ve
toplumsal muhalefet temsilcilerine karşı saldırılar yoğunlaştırıl-
madan, halkın sesi kısılmaya çalışılmadan, devletin bu işlevleri
sorunsuzca yerine getirecek biçimde yeniden düzenlenmesi ege-
men güçler açısından mümkün görülmemiştir.
Bu saldırılar AKP hükümetinin sosyalist muhalefete taham-
mülsüzlüğünün artık hak hukuk tanımaz bir noktaya gelmiş ol-
duğunun tescilidir. Böylece başbakanın Referandum öncesinde
dilinden düşürmediği “ileri demokrasi”yle neyi kastetmiş ola-
bileceğini herkesin görebilmesi için Referandumun üzerinden
yalnızca 9 gün geçmesi yeterli olmuştur.
Bu saldırı AKP hükümetinin devrimcilere karşı her türlü
komploya sınırsız bir keyfilikle başvurabileceğinin tescilidir.
Böylece başbakanın 12 Eylül döneminde idam edilen devrimci-
lere döktüğü gözyaşlarının “ne” gözyaşları olduğunu herkesin
görebilmesi için Referandumun üzerinden yalnızca 9 gün geç-
mesi yeterli olmuştur. Aralarında Necdet Adalı’nın da olduğu
12 Eylül cuntasının idam ettiği devrimcilerin adlarını ağzına alıp
gözlerini sulandırırken, yalnızca iki ay sonra Necdet Adalı’nın
yoldaşlarını içeri atmak için hazırlık yapılmakta olmadığını kim
iddia edebilir?
AKP hükümeti ‘12 Eylül’le hesaplaşıyorum’ diye diye 12
Eylül’ü aratmayan ve özünde onu sürdüren uygulamalara baş-
vururken ne kadar ikiyüzlü ve küstahsa, demokrasi ve özgürlük
yaygaraları atarak demokrasiyi ve özgürlükleri katletmekte de o
kadar hünerlidir.
SDP ve TÖP, sosyalist hareketin yeniden yapılandırılması ve
enternasyonalist sosyalistlerin birliğini gerçekleştirme sürecini
başlatmak için bir süreden beri devam ettirdikleri birlik görüş-
melerini belirli bir olgunluğa getirmiş ve birleşme adımını atmak
107
üzere olan siyasi yapılardır.
AKP’nin başını çektiği egemen güçler, SDP ve TÖP’ün birlik
sürecinin sosyalist hareket nezdinde bir sinerji yaratmasından,
ardı ardına başka sosyalist yapı ve aydınların da birlik sürecine
katılma kararlarını deklare etmelerinden; bir yandan militariz-
me ve şovenizme, diğer yandan da emperyalizme ve ABD işbir-
likçisi AKP’ye karşı mücadele etmenin mümkün olduğunu gerek
düşünsel üretimiyle gerekse eylemiyle ortaya koyan bir siyasi
hattın güç kazanmasından kaygılanmaktadırlar.
Bilinmelidir ki AKP’nin sosyalistlere karşı giriştiği bu tasfiye
operasyonu ne ilk ne de son olacak, tasfiyeler sosyalistlerle de
sınırlı kalmayacak, tüm muhalefetin bastırılmasına, ülkenin AKP
için dikensiz bir gül bahçesine çevrilmesine kadar sürdürülmek
istenecektir.
AKP’nin referandum sonrası ilk iş olarak ele aldığı bu Reich-
stag Yangını Davası benzeri tasfiye etme operasyonu boşa çıkar-
tılmalı, SDP ve TÖP yöneticileri ve tutuklanan tüm sosyalistler
serbest bırakılmalıdır.
AKP hükümetinin emekçi düşmanı ve Kürt karşıtı politikala-
rının onu getirdiği nokta, her türlü muhalefeti sinsi siyasi komp-
lolarla etkisizleştirmeye kalkışmadan artık varoluşunu sürdüre-
mediğinin göstergesidir.
AKP, her tarafından tel tel dökülen ve artık hiç kimsenin açık-
tan savunmadığı bir darbe anayasasını demokrasi ve özgürlük
getiriyorum naralarıyla değiştirirken bile geçerli oyların yalnız-
ca %58’ini alabildiği 12 Eylül Referandumundan aslında lanse
edilmeye çalışıldığı gibi siyasi bir zaferle çıkmamıştır. Toplam
seçmenin %27,68’i sandık başına gitmemiş ya da geçersiz oy
kullanmış, %30,46’sı “hayır” demiş, seçmenin yalnızca %41,86’sı
AKP aldatmacasına “evet” demiştir. Boykot tavrının özellikle
Kürt illerindeki başarısı AKP hükümetinin siyasal ömrünün sı-
nırlarını çizmiştir.
SDP’nin ve TÖP’ün de içinde yer aldığı Boykot Cephesinin
başarısı AKP hükümetinin “başarısızlığının” ve hükümet ede-
bilme şansını kaybetmekte olduğunun kanıtı olmuştur. Çünkü
Türkiye’nin yakın siyasal tarihinde defalarca kanıtlandığı gibi
Kürt sorununda yapabileceği bir şey kalmadığı ortaya çıkan hü-
108
kümet partilerinin bir geleceği yoktur. Referandum sonrasında
“kazananlara ait sözleri” söyleme hakkını elde etmiş gibi görü-
nen AKP hükümetinin bu gerçeğin farkında olmaması düşünüle-
mez. O nedenle hızlıca “yeni bir konsept” devreye sokulmak zo-
runda kalınmış, güdümlü medya eliyle sanki barışa bir adım kal-
mış gibi bir hava yaratılarak AKP hükümetinin “Kürt sorununda
bir şeyler yapıyor” görüntüsüne cila çekilmeye başlanmıştır.
SDP ve TÖP temsilcilerine karşı kirli komplo tam bu zaman-
lamayla, Referandumdan yalnızca 9 gün sonra, 20 Eylül’de sona
erecek olan eylemsizlik süreci nedeniyle kamuoyunda çatışmaz-
lık döneminin uzaması, operasyonların durdurulması, müza-
kere, barış ve demokratik çözüm doğrultusunda adım atılması
taleplerinin yükseldiği bir momentte devreye sokuldu. Bu sırada
devletin tepesinde “güvenlik zirve”leri toplanmakta, MİT müste-
şarı ABD’de CIA ile “gizli” görüşmeler yapmakta, Kürt sorununu
değil, Kürt sorununda demokratik çözüm için bastıran özneyi
“nasıl çözeriz?” diye, Kürt özgürlük hareketini “nasıl tasfiye
ederiz?” diye kafa patlatılmaktaydı.
Tıpkı “Birinci Açılım” aldatmacasında olduğu gibi bu dö-
nemde de “tasfiye” adımlarının üstünü örtecek bir şal ardına
gizlenerek yine Washington-Bağdat-Erbil hattında mekik do-
kunmaya başlanmış, ABD’nin onayını alarak sınır ötesinde bir
tampon bölge oluşturma çabaları hızlandırılmıştır.
AKP hükümeti ve devlet, ilki içi boş “açılım” söylemiyle giz-
lenmiş olan ve Kürt özgürlük hareketi tarafından başarısızlığa
uğratılmış tasfiye projesini yeni bir cilayla ikinci kez devreye
sokmaktadır. “Kaleleri fethetmek” için girdiği 29 Mart 2009 yerel
seçimlerinde Kürt özgürlük hareketinin kitle desteğini eriteme-
diği gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldığında “KCK operasyon-
ları” başlatarak demokratik siyasal zemine yönelik saldırıya ge-
çen AKP hükümeti, Referandumda da aynı gerçekle yüzleşince,
bu kez sosyalistlere karşı, Kürt halkının batıdaki dostlarına karşı,
demokratik siyasal zemine karşı kirli bir komployla, “Karargah”
heyulasının ardına gizlenerek yeni bir saldırı başlatmış, SDP ve
TÖP bu nedenle hedef haline getirilmiştir.
AKP hükümeti son kozlarını oynamaktadır. Önümüzdeki se-
çimlerde de Kürt özgürlük hareketinin kitle desteğinde bir geri-
109
leme sağlayamazsa siyaseten biteceğinin farkındadır. Bu neden-
le her türlü yönteme başvurmaktan çekinmemekte, Demokrasi
İçin Birlik Hareketi bileşenleri olan SDP’nin Genel Başkanı Rıd-
van Turan’ı, TÖP’ün sözcüsü Oğuzhan Kayserilioğlu’nu, “durup
dururken yoldan geçen birileri” olmadıkları için, açık siyasal
faaliyetlerinden ötürü, ama doğrudan bu faaliyetlerine suçlama
yöneltemeden, yani korkakça ve sinsice içeri atmaktadır.
SDP PM, AKP Hükümetini uyarmaktadır: Eğer SDP’nin iz-
lediği siyasal hattan genel başkanını tutuklatacak kadar rahat-
sızsanız, komploların arkasına gizlenmeyin! SDP’nin sözünü ve
eylemini yargılatın! SDP olarak sözlerimizin ve eylemimizin dün
olduğu gibi bugün de sonuna kadar arkasında olduğumuzdan
ve aynı çizgimizi hiçbir ödün vermeden aynı kararlılıkla sürdü-
receğimizden kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Siyasal iktidarın öğreneceği şeylerden biri şudur: Bu komplo-
larla sosyalistleri ve demokrasi güçlerini yıldıramazsınız.
AKP hükümetini uyarıyoruz: Tarihin sizi de halkın vicdanın-
da 12 Eylül’cülerin yanına yerleştireceği günler çok uzakta de-
ğildir.
Oynanan sinsi ve kirli bir oyundur. AKP hükümeti, solu ve
toplumu sindirmek ve toplumsal muhalefeti etkisizleştirmek için
siyaset ve etik dışı yöntemlerden, ince tezgahlardan medet uman
bir çizgiyi temel faaliyet çizgisi haline getirmiştir. Bir yandan de-
mokrasi ve özgürlük yaygaraları atıp, öte yandan demokratik
zemini faşist rejimlerin uyguladığı yöntem ve tertiplerle ortadan
kaldırmaya çalışan sermaye sınıfının temsilcisi AKP hükümeti,
bu yolun çıkmaz bir yol olduğunu er ya da geç görmek zorunda
kalacaktır. Çünkü, emek ve özgürlük güçlerini bu tip pespaye
yöntemlerle sindirmek tarihte hiç mümkün olmadı, gelecekte de
asla mümkün olmayacaktır.
110
ADANA BAROSUNA KAYITLI HUKUKÇULAR
BUGÜN ONLARA YARIN HEPİMİZE!
SDP’Lİ VE TÖP’LÜ TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
111
Kürtlerin bu siyasi yükselişinin Türkiye sosyalist hareketiyle bir-
leşerek sadece Doğu’da değil Batı’da da çok ciddi bir güç haline
gelmesinden korkmaktadır. SDP ve TÖP uzun zamandır Kürt
hareketiyle dirsek teması içinde olan, Kürt halkı ile dayanışma
gösteren siyasi hareketlerdir. Devlet bu çizgiye bir uyarı ya da
başlangıç darbesi vurmaya yönelmiştir.
Bu tutuklamalar ve davalar sadece SDP’li ve TÖP’lü dostları-
mıza değil bütün sosyalistlere, devrimcilere, işçi sınıfı temsilcile-
rine, insan hakları savunucularına, yani aslında hepimize yöne-
lik bir tehdittir. Bilindiği gibi bu tehditkâr saldırılar bir süredir
hukukçu ve insan hakları aktivisti arkadaşlarımızı da içine alan
bir biçimde sürmektedir. Bu durum en temel insan haklarından
olan düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne indirilen ağır
bir darbedir.
Biz aşağıda imzası bulunan Adana Barosu’na kayıtlı hukuk-
çular bu tutuklamaları ve ardındaki baskıcı anlayışı şiddetle kı-
nıyor, SDP’li ve TÖP’lü dostlarımızın derhal serbest bırakılmasını
talep ediyor, başta meslektaşlarımız olmak üzere duyarlı ve so-
rumlu bütün kişi ve kurumları bu “demokrasi” yalanlarını teşhir
etmeye ve mücadele etmeye çağırıyoruz.
112
TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK
7 EKİM 2010
113
İSVİÇRE KOMPLOYA KARŞI DAYANIŞMA PLATFORMU
BU SKANDALA KARŞI BİRLİKTE TEPKİ GÖSTERMEYE
ÇAĞIRIYORUZ
8 EKİM 2010
114
En son olarak, yakın zamanda kaleme aldığı “Haliç’te Yaşayan
Simon’lar – Dün Devlet Bugün Cemaat” başlıklı kitabıyla günde-
me gelen emniyet müdürü Hanefi Avcı’nın operasyonlar sırasında
gözaltına alınan Necdet Kılıç ile irtibatlı olduğu iddiaları ortaya
atılarak; tamamen yasal ve demokratik zeminlerde faaliyet yürü-
ten SDP ve TÖP önce illegal bir silahlı örgütle, daha sonra ise Hane-
fi Avcı ile ilişkilendirilmeye çalışılmaktadır. “Çamur at izi kalsın”
mantığıyla yapılan bu gerçek dışı itham ve senaryolarla, yönetici
ve üyeler hakkında yürütülmekte olan yargısal sürecin Ergenekon
örgütü davasına bağlanmak istendiği apaçık ortadadır.
SDP ve TÖP’ün bir ucu ergenekon ve ilişkili diğer davalarda
yargılanmakta olan darbeci, militarist, faşist unsurlara karşı sür-
dürdüğü anti-militarist anti-faşist mücadele herkes tarafından
bilinmekteyken, tutuklanan yönetici ve üyelerin Ergenekon ör-
gütü ile ilişkili oldukları iddiaları tümüyle gerçek dışı ve gülünç-
tür. Diğer yandan 12 Eylülde devrimcilere yönelik operasyon ve
işkencecelerin başında bulunan Hanefi Avcı harcanırken kanı
devrimcilere bulaştırılmak isteniyor.
Hükümet yanlısı “Bugün”, “Yeni Şafak”, “Star” ve “Saman-
yolu TV” gibi basın/yayın organlarında ortaya atılan asılsız iddia
ve iftiralar bununla da sınırlı kalmamakta; tutuklananlar hakkın-
da ASALA örgütüyle içli dışlı olmaktan, fuhuş organizasyonları
yapmaya, çocuk pornosu bulundurmaya varan iğrenç bir karala-
ma ve dezenformasyon kampanyası yürütülmektedir.
Sosyalistlere karşı devletin bütün kurumları tarafından sah-
neye konan bu alçak komplo, emekten, barıştan, özgürlükten ve
demokrasiden yana tüm insanlara karşı yapılmıştır. Daha once
de DTP-BDP yoneticilerinin, secilmis belediye baskanlarinin, ESP
yoneticilerinin, Halkevi uyelerinin, TAYAD uyelerinin tutuklan-
malari Sosyalist Parti Adana binasinin bombalanmasi, aydinla-
rin, yazarlarin gazetecilerin yargılanmasi bir bütün olarak bu
sürecin sistemli bir saldırı olduğunu göstermektedir.
Referandum süreciyle birlikte gerek devletin kendi reorga-
nizasyonu ve gerekse de uluslararası konsepte uyum sağlama
çalışmalarının yansımaları olarak, tüm muhalefeti sindirme ve
tasfiye etme planının üç ayrı havuz üzerinden yürütüldüğünün
ilk sonuçları ortaya çıkmaya başlamıştır. İlki halka karşı korkunç
115
suçlar işleyen kontrgerilla faaliyetlerinin örgütleyicisi ve uygula-
yıcısı eli kanlı faşist katillerin yanı sıra, bunlarla ilgisiz unsurların
da dâhil edilerek tasfiye edildiği bilinen Ergenekon havuzudur.
İkincisi Kürt muhaliflerin doldurulduğu PKK-KCK havuzudur.
Devrimci ve sosyalist muhalifler ise Devrimci Karargâh havuzu-
na doldurulmak istenmektedir.
Gelinen aşama itibarı ile bir bölümü uzun süre önce varlığına
son vermiş, bir bölümü ise SDP ve TÖP gibi tamamen yasal ze-
minlerde siyasi faaliyet yürütmekte olan 10’dan fazla sosyalist
hareketin Devrimci Karargâh havuzuna doldurulduğu görül-
mektedir. Bugün AKP yanlısı medyada yer verilen haberlerden,
bunlara bir yenisinin daha eklenmekte olduğu anlaşılmaktadır.
Halen İşçilerin Sosyalist Partisi Genel Danışmanı olan Mahir
Sayın da asılsız iddialarla “Hanefi Avcı tarafından yurtdışına
kaçması sağlanan bir Devrimci Karargâh örgütü mensubu” ola-
rak lanse edilmiş, böylece bir sonraki tutuklama ve gözaltı dal-
gasının İşçilerin Sosyalist Partisi’ni de hedef alacağı ve giderek
bütün sosyalist, ilerici, demokrat kesimlerin Devrimci Karargâh
havuzuna doldurulacağı ortaya çıkmıştır.
Bütün bu yaşananlar referandum ile birlikte yeniden yapılan-
ma süreci içine giren devletin iç hesaplaşması, solu ve toplumu
sindirmek ve toplumsal muhalefeti etkisizleştirmek için siyaset
ve etik dışı yöntemlerden, ince tezgahlardan medet uman bir çiz-
giyi temel faaliyet çizgisi haline getirme çabasıdır. Bir yandan
demokrasi ve özgürlük yaygaraları atıp, öte yandan yasal de-
mokratik zemini faşist rejimlerin uyguladığı yöntem ve tertip-
lerle ortadan kaldırmaya çalışan devlet ve siyasi temsilcileri, bu
yolun çıkmaz bir yol olduğunu er ya da geç göreceklerdir.
Biz İsviçre’li ya da İsviçre’de bulunan tüm aydın, demokrat
ve sosyalist kesimler olarak, tüm duyarlı kesim ve insanları bu
skandala karşı birlikte tepki göstermeye çağırırken, aynı zaman-
da hukuk dışı yollarla siyasi bir komplo düzenlenerek tutukla-
nan SDP ve TÖP yonetici ve üyelerinin bir an önce serbest bıra-
kılmasını istiyoruz.
Komploya Karşı Dayanışma Platformu
FEKAR, İGİF, İsviçre SGPH, İsviçre SDP, İsviçre SODAP,
İsviçre TÖP, Halkevi
116
SALDIRIYA KARŞI HEP BİRLİKTE MÜCADELE
9 EKİM 2010
117
madığını belirten Deliduman operasyonların devlet terörü oldu-
ğunu ifade etti. Hapishaneye gönderilenlerden hiçbirinin neyle
suçlandığını bilmediğini ve bunun hukuksuzluk olduğunu dile
getiren Deliduman, “21 Eylül komplosu sadece iki kuruma ya-
pılmamıştır. Operasyonlar demokrasi güçlerine yönelik başla-
yacak olan saldırıların göstergesidir” diyerek bu hukuksuzluğa
karşı birlikte mücadele etme çağrısı yaptı.
Deliduman’ın ardından söz alan BDP milletvekili ve SDP
Onursal Genel Başkanı Akın Birdal “2010 Avrupa kültür başken-
tinde, o kültürü yaratan halkın temsilcileri tutuklanıyor” dedi.
Tutuklamaların tüm demokrasi güçlerine karşı olduğunu ifade
eden Birdal, bu duruma karşı ortak reflek gösterilmesi gerektiği-
ni vurguladı. Devrimcilere işkence yapan Hanefi Avcı üzerinden
Devrimci Karargâh operasyonu altında baskınlar yapıldığını di-
le getiren Birdal “Birlikte mücadele ederek onların barikatlarını
yıkacağız” diyerek sözlerine son verdi.
Daha sonra söz alan EHP Genel Başkanı Sibel Uzun da ope-
rasyonlara karşı devrimci dayanışmanın anında gerçekleştirildi-
ğini belirtti ve birlikte mücadele etme çağrısı yaptı.
Sibel Uzun’un ardından söz alan Halkevleri Genel Başkanı
118
İlknur Birol saldırılarla birlikte sermayenin ve onun iktidardaki
temsilcisi AKP’nin en çok kimden korktuğunu gözler önüne ser-
diğini belirtti. “İleri demokrasinin ne demek olduğunu görmeye
başladık” diyen Birol, bütün hak, özgürlük, eşitlik isteyen her-
kesin “terörist” ilan edildiğini ifade etti. Mahir Çayan’ın, Deniz
Gezmiş’in posterlerini asanların tutuklandığını dile getiren Birol
da demokrasi güçlerinin birlikte mücadele ederek, dayanışmayı
güçlendirerek hukuksuzlukları, adaletsizlikleri yenebileceğini
vurguladı.
Sermaye ve işbirlikçilerinin misyonlarını yerine getirmek için
her türlü baskı aygıtıyla saldırmaya devam ettiğine işaret eden
Birol devrimcilerin de “Zulüm varsa direniş de var” diyecekleri-
ni belirtti ve “Sizin duvarlarınız vız gelir bize vız!” dedi. Bütün
devrimci tutsaklar serbest kalana kadar mücadele etmeye devam
edeceklerini belirterek sözlerine son verdi.
İlknur Birol’un ardından EMEP Genel Başkan Yardımcısı Ka-
mil Tekin Sürek, 12 Eylül’ün AKP eliyle sürdürüldüğüne işaret
etti ve baskılarla muhalif güçlerin susturulmaya çalışıldığını dile
getirdi.
Bank-Sen Genel Başkanı Önder Atay, devrimcilerin komplo-
ya kurban gittiğini dile getirdi. İşçilerin, emekçilerin, devrimci-
lerin bu ülke üzerinde hiçbir komplonun içine girmediğini ifade
eden Atay “Komplo arayanlar ABD’ye ve AKP’ye gitsin” diyerek
DİSK’in komploya kurban giden devrimcilerin yanında olduğu-
nu ifade etti.
ESP İstanbul il yöneticilerinden Ersin Sedefoğlu da ezilenle-
rin, işçilerin özgürlüğü için mücadele edenlerin meşru olduğunu
ifade etti ve “Mücadelemiz meşrudur. Halklarımızı devrimcilere
sahip çıkmaya çağırıyoruz” diyerek sözlerini noktaladı. Eylem
Sedefoğlu’nun konuşmasından sonra sona erdi.
Bir çok parti ve kurumdan katılımın olduğu eylemde sık sık
“İşte AKP demokrasisi”, “AKP komplosu dağıtılacak”, “komp-
lolar sökmedi, sökmeyecek”, “Yaşasın devrimci dayanışma”,
“Yaşasın halkların kardeşliği”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep
beraber ya hiç birimiz”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm” slogan-
ları atıldı.
119
Çağrıcı Kurumlar:
DİSK, KESK Şubeler Platformu, 78’liler Derneği, Halkevleri,
Devrimci Hareket, DİP Girişimi, SGPH, SBH, BDP, EHP, EMEP,
ESP, Sosyalist Parti, TKP, SDP, TÖP
120
ganları tarafından, arkadaşlarımızın gözaltına alındıkları andan
itibaren Emniyetin servis ettiği yalan haberler kullanılarak, ardı
arkası kesilmeyen bir dezenformasyon saldırısıyla elele yürütül-
dü.
Arkadaşlarımızın avukatlarının ulaşamadığı ‘dosya bilgileri’,
hiçbir dayanağı olmayan komiklik derecesinde saçma iddialar,
gerçekmiş gibi, kanıtlanmış gibi çarşaf çarşaf bu basın organla-
rında yayınlanarak bu saldırının antidemokratikliğinin üstü ör-
tülmeye çalışıldı. Arkadaşlarımız ‘olmadıkları bir şey’ gibi gös-
terilmeye çalışılarak, bu operasyonu makul göstermek için Em-
niyetin yaydığı her türlü mesnetsiz iddia yargı kararıymış gibi
gösterilmeye çalışılarak kamuoyu oluşturulmaya çalışıldı.
21 Eylül komplosunun sinsi ve kirli içyüzünün bütün çıplak-
lığıyla ortaya çıkarılması, faşist rejimlerin tertip ve taktiklerin-
den medet uman siyasal zihniyetin deşifre edilmesi, Türkiye’nin
demokrasiden yana bütün emek ve özgürlük güçlerinin önünde
bir zorunluluk olarak durmaktadır.
21 Eylül komplosu yalnızca iki yapıyı hedef almış bir saldırı
değildir, demokrasi güçlerine topyekün bir saldırının işaret fişe-
ğidir. Eğer 21 Eylül komplosu kaynağında karşılanıp yok edile-
mezse ve boşa çıkarılamazsa, daha da boyutlanarak sürecektir.
Biz bugünkü eylemimizle, 21 Eylül komplosunun hukuk dışı-
lığını göstermeye, iddiaların gerçekle hiçbir ilgisinin olmadığını
göstermeye, tutuklanan arkadaşlarımızdan SDP Genel Başkanı
Rıdvan Turan’ı size anlatarak başlamak istiyoruz. Doğal olarak
Rıdvan Turan’ın ‘ne olmadığını’ anlatmaya çalışacak değiliz. Si-
yasal iktidara ‘suçsuzluğumuzu’ ispatlamak gibi bir zorunlulu-
ğumuz yok. Rıdvan Turan’ın ‘ne olduğunu’ anlatmak, bu arsız
saldırıyla siyasal kimliği ayaklar altına alınmak istenen Rıdvan
Turan’ın ‘ne olamayacağının’ da kanıtı olacaktır.
121
AKP’YE ‘ŞİMDİ SIRA KİMDE?’ SORUSU
9 EKİM 2010
122
Bilaloğlu’nun ardından Sosyalist Parti MYK üyesi Ufuk Göl-
lü, Halkevleri MYK üyesi Hamide Yiğit, BDP Ankara il başkanı
Songül Çelik, EHP Ankara il başkanı İbrahim Keskin, ESP Ankara
il başkanı Fadime Çelebi birer konuşma yaptılar.
AKP İl Binası önündeki açıklamanın ardından dağılmayarak
Sakarya Caddesinde “Zorunlu Din Derslerinin Kaldırılması”
talebiyle oturma eylemi yapan Pir Sultan Abdal Kültür Derne-
ği üyelerine destek ziyareti yapıldı. Burada bir konuşma yapan
SDP Ankara İl Başkanı Yeşim Ergün PSAKD’ın oturma eylemiyle
yükseltilen zorunlu din derslerinin kaldırılması talebinin, yal-
nızca Alevilerin değil Türkiye’nin tüm demokrasi güçlerinin
talebi olduğunu vurguladı. AKP hükümetinin 12 Eylül darbe
anayasasının yalnızca Sünniliği dayatan yanını değil, militarist,
milliyetçi, erkek-egemen ve sermayenin çıkarları doğrultusunda
biçimlenmiş özünü de, kendi iktidarının olmazsa olmaz koşulu
olarak sahiplenmekte ve sürdürmekte olduğunu, maskelerin ar-
tık halk düşmanı suratı gizleyemediği ortaya çıktıkça da, elinden
saldırganlaşmaktan, komplolarına komplolar eklemekten başka
123
bir şey gelmediğini belirtti. Yeşim Ergün sözlerini “Onlar bir
yalanı 40 defa söylemekten, ‘çalıştay’larla Alevileri, ‘açılım’larla
Kürtleri manipüle etmeye çalışmaktan vazgeçmeyecekler, ta ki
emek ve özgürlük güçleri, ‘kurtuluş yok tek başına ya hep be-
raber ya hiçbirimiz’ şiarının gereğini yerine getirinceye kadar.”
diyerek bitirdi.
Çağrıcı Kurumlar:
TTB Genel Merkezi, KESK Genel Merkezi, DİSK Ankara Bölge
Temsilciliği, Kesk Ankara Şubeler Platformu, İHD Ankara Şu-
be, Devrimci 78’liler Federasyonu,78’liler Girişimi, ÇHD Genel
Merkez ve Ankara Şube, Dersimliler Derneği, Halkevleri, BDP,
EMEP, EHP, ESP, Sosyalist parti, SDP, TÖP, DHF, Kaldıraç, Dev-
rimci Yolda Özgürlük Dergisi, Sosyalist Gelecek, KÖZ, Düşünce-
ye Özgürlük Girişimi.
124
tirilmek isteniyor. Ayrıca, bu operasyona Hanefi Avcı’nın ka-
rıştırılmasıyla iktidar odakları arasındaki bir hesaplaşmada gö-
rülmek istenmektedir. Bu Büyük Yalanla, devletin/sermayenin
muazzam teknik olanakları ve medya kullanılarak halkın beyni
yıkanmaktadır. AKP Hükümeti Göbels’in izinden gitmektedir:
“Ne kadar büyük yalan söylersen o kadar inandırıcı olursun!
Bu kirli ve karanlık yöntemin kendisi, tek tek demokratik dev-
rimci öznelere değil demokratik siyaset zemininin tümüne yöne-
lik, toplumu sindirmek amaçlı, kapsamlı bir saldırı konseptinin
kurallaştırılmasıdır. Kurgu operasyonlar için Başbakan’ın refe-
randum öncesinde dilinden düşürmediği “ileri demokrasi”yle
neyi kastetmiş olduğu referandumdan 9 gün sonra herkesçe gö-
rülmüştür.
Nitekim, daha önce seçilmiş belediye başkanlarından sendi-
kacılara; hak arayan işçilerden, Mahir Çayan anmasına katılan
devrimcilere; Kürt basın organlarından demokratik devrimci
basın çalışanlarına; BDP’den ESP üye ve yöneticilerine, belediye
başkanlarında İHD’ye, İşçilerin Sosyalist Partisi’ne; Halkevleri
üyelerinden, TAYAD üyelerine; TÖP sözcülerinden SDP yöne-
ticilerine kadar tüm toplumsal muhalif kesimler bir tutuklama
terörüyle bastırılmaya ve sindirilmeye, topluma kuşku ve korku
salınmaya çalışılmaktadır.
Görülmektedir ki AKP hükümeti 12 Eylülle hesaplaşıyorum
diye diye 12 Eylülü içererek aşan uygulamalara başvururken ne
kadar ikiyüzlü ve küstahsa, demokrasi ve özgürlük manipülas-
yonu yaparak demokrasiyi ve özgürlükleri katletmekte de o ka-
dar fütursuzdur.
SDP ve TÖP’e aynı anda saldırılmasının açıkça gösterdiği bir
başka neden ise bu iki yapının (Sosyalist Birlik Hareketi ile bir-
likte) birlik/yeniden kuruluş çalışmalarını yürütüyor olmasıdır.
SDP ve TÖP üzerinden tüm devrimci/sosyalist güçlere gözdağı
verilmek istenmektedir. Operasyon bilinçli olarak Sosyalist Parti
ve DBH de dahil olmak üzere tüm çevreleri tehdit eder boyut-
lara ulaşmıştır. Bugün itibari ile devlet hepimizi açıktan tehdit
etmekte ve sözümüzü söylememizi engellemek istemektedir.
AKP hükümetinin emekçi düşmanı ve Kürt karşıtı politikalarının
onu getirdiği nokta, her türlü muhalefeti sinsi siyasi komplolarla
125
etkisizleştirmeye kalkışmadan artık varoluşunu sürdüremediği-
nin göstergesidir.
AKP’nin ve Fethullahçı çetenin çıkarlarını zedeleyen herkes,
rahatlıkla büyük bir hukuksuzlukla, beyin yıkama operasyonuy-
la “suçlu” konumuna itilebilmektedir. İşte AKP’nin “ileri demok-
rasi” dediği düzen budur. Gerçekte AKP kendi diktatörlüğünü
kurmakta ve bir Korku İmparatorluğu yaratmaktadır. Bu saldı-
rıya karşı tüm demokratik ve sosyalist güçlerin birlikte mücade-
lesi şarttır.
Kapitalist emperyalizmin çıkarlarına ve yeni ihtiyaçlarına
daha uygun bir yapılanmaya doğru gidişin, doğası gereği de-
mokratik haklara ve özgürlüklere karşı yeni bir saldırı dalgası
olmaksızın gerçekleştirilemeyeceği, bunun devlet aygıtında kar-
şılığının şu ya da bu hükümet partisiyle sınırlı ve sınıf mücade-
lesinin ulaştığı boyuttan bağımsız bir biçimde bulunamayacağı
açıktır.
Tam da bu nedenle yukarıda sıraladığımız bir dizi neden-
den ötürü biz aşağıda imzası bulunan kurumlar olarak bir araya
gelerek soruyoruz. Şimdi Sıra Kimde? Demokrasi ve özgürlük
savunucularınızı yalanlarınızla, yarattığınız sahte delillerle tu-
tuklayarak susturacağınızı mı sanıyorsunuz? Daha kaç genel
başkanın eline kelepçe vuracaksınız?
Bizler haksız bir biçimde tutuklanan arkadaşlarımızın serbest
bırakılması başta olmak üzere, Terörle Mücadele yasası kapsa-
mında gündeme gelen ‘Terör örgütü üyesiymiş gibi davranmak’
diye tanımlanan ve herkesi zan altında bırakan yasaların da kal-
dırılması için mücadele edeceğiz. Susmayacağız.
Tutuklamalarınız, basın yoluyla yaydığınız terör dalgası biz-
leri korkutmuyor. İlan ediyoruz;
Saldırı hepimizedir. Birlikte püskürteceğiz.
Komploların boşa çıkartılması görevimizdir. Mevzilerimizi
terk etmeyeceğiz!
126
‘AKP İKTİDARININ EMEK, DEMOKRASİ VE BARIŞ
DÜŞMANI YÜZÜ BİR KEZ DAHA AÇIĞA ÇIKMIŞTIR’
15 EKİM 2010
127
rasyonla, Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP) ve Toplumsal Öz-
gürlük Platformu (TÖP) yönetici ve üyelerini,İsrail’in Filistin-
lilere karşı giriştiği,hiçbir hukuka sığmayan benzer bir üslupla
gözaltına almıştır.
25 Eylülde ise, tamamıyla düzmece, gülünç gerekçelerle tu-
tuklattırarak, cezaevlerine kapattırmıştır. Böylelikle AKP Hükü-
meti, insan haklarına aykırı, anti demokratik ve komplocu uy-
gulamalarına devam ediyor. Dün KCK operasyonlarıyla binler-
ce Kürt devrimciyi zindanlara kapatırken, ardından Halkevleri
üyelerine, Odak Dergisi çalışanlarına, ESP’ye yönelik tutuklama-
lar ve Sosyalist Partiye yapılan bombalamayla, yurtsever, sosya-
list güçlerin hedef alındığı açıkça görülmektedir.
Kapitalist-Emperyalist sisteme ve dolayısıyla AKP iktidarına
karşı, barış, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi veren sosyalist
güçlere ve Kürt yurtsever hareketine yönelik bu uygulamalar
elbette yeni değildir. Yeni olan, Kürt, Alevi, Ermeni gibi sözde
açılımlar yaparak ve 12 Eylül’e karşı olduğunu söyleyerek, top-
lumun %58’ini aldatan AKP İktidarının, emek, demokrasi ve ba-
128
rış düşmanı yüzünün bir kez daha açığa çıkmış olmasıdır.
AKP’nin halkı aldattığı, komplocu yönetim tarzının en çarpıcı
örneği SDP ve TÖP üyelerini,en ağır işkence dönemlerinin polis
şefi olan, Hanefi Avcı ile ilişkilendirerek tutuklatmış olmasıdır.
Kargaların güleceği böylesi bir iddianın temelinde yatan gerçek
”Kürt ulusal hareketini tasfiye planlarına karşı duracak, dayanı-
şacak, devrimci sosyalist güçleri,susturup yıldırmak ve tek parti
hegemonyasını inşa etmektir”. ABD’nin destek verdiği bu proje-
yi görüp, gerek KCK operasyonlarına,gerekse sosyalist güçlerin
tutuklanmasına ses çıkarmayanların,insan hakları ve demokra-
siden bahsetme hakları yoktur. Hanefi Avcı’yı savunmakla kim-
den yana ve ne tür bir çifte standarda sahip olduklarını bütün
Türkiye kamuoyu görmüştür.
Sistemin farklı güç odaklarıyla devlet üzerinde hakimiyet
kavgası veren AKP ‘nin, ABD’den ve Gülen Cemaati’nden aldı-
ğı desteği referandum sonucuyla birleştirerek tek parti hege-
monyasını pekiştirme hedefiyle daha despotik uygulamalara
yöneldiği, sınır ötesi operasyon kararını meclisten çıkarması,
yeni anayasa tartışmalarını rafa kaldırması,ana dilde eğitimi ve
Alevi’lerin seçmeli din dersi talebini reddetmesi gibi politikala-
rından rahatça görülmektedir. Seleflerinden hiç ders almayan
AKP‘nin, devrimci sosyalist güçleri susturmak bir yana; haklı ve
meşru mücadelelerini daha güçlü ve kararlıca, birlikte sürdüre-
ceklerini bilmelidir.
Bizler, Demokrasi Platformu olarak, AKP’nin bu anti demok-
ratik, faşizan baskılarını ve tasfiye planlarını kınarken, arkadaş-
larımız ve yoldaşlarımız olan SDP’li ve TÖP’lü tutukluların der-
hal serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Yaşasın devrimci daya-
nışma; Yaşasın demokrasi, barış ve sosyalizm.
129
DENİZLİ’DE TUTUKLAMALAR PROTESTO EDİLDİ
17 EKİM 2010
130
‘HERKES BU YALANIN FARKINDA...’
16 EKİM 2010
131
geldik. Türkiye’nin en önemli sorunu olan, Kürt sorununda çö-
züm perspektifi ortaya koyan Türkiye devrimci hareketini sus-
turmaya çalışıyorlar. Bir kez daha bu yaklaşımı ve AKP zihniye-
tini kınıyoruz.” dedi.
ÖDP Genel Başkanı Alper Taş da baskılara karşı ortak tavır
sergilemek gerektiğini söyledi. 12 Eylül’de yapılan referandu-
mun ardından sosyalistlere komplo ile yönelinmesinin düşün-
dürücü olduğunu belirten Taş, “12 Eylül ile hesaplaşmaktan
bahsedenler referandum sabahında devrimcilere karşı saldırıya
geçmiş ve 13 arkadaşımızı tutuklamışlardır. Bu 12 Eylül zihniye-
ti değil mi?” diye sordu. Temelsiz iddialarla insanları cezaevine
atıldığını ve sokakta yürüyen her kesin bir gün örgüt üyesi ol-
maktan tutuklanabileceğine işaret eden Taş Kürtleri tutukluyor-
lar, sosyalistleri tutukluyorlar, peki bundan sonra sıra kimde?
Devlet kendi içindeki hesaplaşmasını gidermek için devrimcileri
meze yapamaz” diye kaydetti.
EHP Genel Başkanı Sibel Uzun ”Devrimci tutsak olan tüm
arkadaşlarımızı selamlıyoruz. AKP yaptığı bütün hukuksuzluk-
larla halkları karşısına alıyor. AKP’ye sorulacak hesaplar birikti.
Gelin hep beraber hesap soralım.” diye konuştu.
132
Basın açıklamasını okuyan Julianna Gözen ise “21 Eylül
komplosu, SDP ve TÖP’ün birleşmesi dahil bir çok nedenle ya-
pılmıştır. Tüm muhalif güçlere yönelik saldırının bir parçası ola-
rak görüyoruz. AKP ve onun iç içe çalışan ABD’nin emrindeki
Fethullah cemaati sosyalistlerin ve demokratların yasal ve açık
zemindeki faaliyetlerine bile tahammül edemiyor. Demokrasi
güçleri ve sosyalistlerin AKP’nin saldırılarına karşı topyekun bir
direniş göstermediği takdirde, AKP diktatörlüğü dikensiz gül
bahçesi kuracak ve emekçi-ezilenlerin mücadelesi ağır bir darbe
alacaktır’’ diye belirtti.
Gözen “8 yıldır faaliyet yürüten bir siyasi partinin, yine fa-
aliyetlerini açık alanda sürdüren bir siyasi platformun yönetici
ve üyeleri, farklı bir mücadele çizgisi olan Devrimci Karargah
örgütünün üyesi olmak gibi akıl almaz bir suçlamayla hapiste
tutuluyorlar. Bu komployu düzenleyenler, bir yandan da ege-
menler arasındaki it dalaşının bir parçası olarak Hanefi Avcı’yla
arkadaşlarımızı ilişkilendiriyor ve onun üzerinden de arkadaşla-
rımıza Ergenekon çamurunu bulaştırmaya çalışıyorlar. Komplo-
cular öylesine fütursuz ki, bu işkenceci polis şefini sol bir örgüte
yardım etme suçlamasıyla tutuklatabiliyorlar. Ve bu komploda
yapılan suçlamalar öylesine büyük bir yalan ki, sermaye medya-
sının yazarları, sözcüleri bile bu yalana sahip çıkamıyor ve suç-
lamaların saçmalığını kabul ediyor. Herkes bu yalanın farkında
ama arkadaşlarımız hala hapiste tutuluyor.” diyerek Oğuzhan
Kayserilioğlu’nun yaşamından kesitler sundu.
Basın açıklamasından sonra Eğitim Sen 7 Nolu Şube Başkanı
Azim Şamiloğlu bir selamlama konuşması yaparak “Uzun za-
mandır Türkiyeli sosyalistlere karşı bir saldırı fulyası düzenleni-
yor. Biz bu saldırıları kınıyoruz.” dedi.
133
lanan 13 kişi neredeyse 1 aydır hapisteler. Tutuklular arasında SDP’li
ve TÖP’lülerin yanı sıra Red ve Bilim ve Gelecek dergilerinin yazarları
ile 74 yaşındaki emekli bir sendikacı da bulunuyor.
8 yıldır faaliyet yürüten bir siyasi partinin, yine faaliyetlerini açık
alanda sürdüren bir siyasi platformun yönetici ve üyeleri, farklı bir
mücadele çizgisi olan Devrimci Karargah örgütünün üyesi olmak
gibi akıl almaz bir suçlamayla hapiste tutuluyorlar. Bu komployu
düzenleyenler, bir yandan da egemenler arasındaki it dalaşının bir
parçası olarak Hanefi Avcı’yla arkadaşlarımızı ilişkilendiriyor ve
onun üzerinden de arkadaşlarımıza Ergenekon çamurunu bulaş-
tırmaya çalışıyorlar. Komplocular öylesine fütursuz ki, bu işkenceci
polis şefini sol bir örgüte yardım etme suçlamasıyla tutuklatabiliyor-
lar. Ve bu komploda yapılan suçlamalar öylesine büyük bir yalan ki,
sermaye medyasının yazarları, sözcüleri bile bu yalana sahip çıka-
mıyor ve suçlamaların saçmalığını kabul ediyor. Herkes bu yalanın
farkında ama arkadaşlarımız hala hapiste tutuluyor.
Suçlamaların dayanaktan yoksun ve saçma olduğunu göstermek
amacıyla hapisteki arkadaşlarımızı tanıtmanın yararlı olacağını dü-
şünüyoruz. Geçen hafta SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan’ı tanıtmış-
tık. Bu hafta da Toplumsal Özgürlük Platformu sözcüsü Oğuzhan
Kayserilioğlu’yu tanıtmak istiyoruz.
Oğuzhan Kayserilioğlu, 10 Ağustos 1956’da İstanbul’da doğdu.
İlk ve ortaokulları Karaman’da bitirdi. Daha sonra İstanbul Vefa
Lisesi’nde okudu.
1973’te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenime
başladı. Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın görüşleriyle tanışması ve sos-
yalizm mücadelesine katılışı bu dönemde oldu. 1974’te kurulan
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’ne (TSİP) üye oldu. Kısa süre sonra da
Kıvılcımlı’nın görüşlerini savunan bir grupla birlikte ayrılarak önce
Vatan Partisi’nin, daha sonra Sosyalist Vatan Partisi’nin (SVP) kuru-
luşunda ve faaliyetlerinde görev aldı.
Üniversite öğrenciliği sırasında anti-faşist mücadelede yer aldı. 16
Mart 1978’de Beyazıt’ta Üniversite’nin önünde polis ve MHP’lilerin
gerçekleştirdiği bombalı saldırıya uğrayan öğrenci grubu içindeydi.
Bu saldırıda 7 devrimci öğrenci arkadaşı ölürken, kendisi de ağır
yaralandı. Halen ciğerlerinde o saldırıdan kalan bomba parçaları
durmaktadır.
134
Oğuzhan Kayserilioğlu, 12 Eylül askeri faşist darbesinin ardın-
dan tüm sosyalizm ve demokrasi güçlerine yönelik ağır baskıların
yaşandığı ortamda komünist kimliğiyle 12 Eylül faşizmine karşı ör-
gütlü mücadelesini sürdürdü. Bu mücadele sırasında 1983 yılında
SVP üyesi olmaktan dolayı tutuklandı. Yeterli kanıt bulunamaması
nedeniyle 1985 yılında serbest bırakıldı. Dava beraatle sonuçlandı.
1986’da Sibel Dinçok ile evlendi. 1987’de, Alp adını verdikleri
bir çocukları oldu. 1992 yılında yurtdışına çıktı; 1995 yılında yurda
döndü. Bu sırada içinde yer aldığı örgütte bir ayrışma yaşandı. Bir
grup yoldaşıyla birlikte ayrıldı. 1995 yılında Toplumsal Özgürlük
Platformu’nun (TÖP) kuruluşunda etkin bir rol oynadı.
TÖP kısa süre sonra Özgürlük ve Demokrasi Partisi’ne (ÖDP)
katıldı ve bu partinin içinde bir platform olarak varlığını sürdürdü.
ÖDP’deki 2000’li yılların başındaki ayrışma sürecinde TÖP de ayrı-
lan gruplar arasında yer aldı. TÖP daha sonra siyasi faaliyetlerini
bağımsız bir yapı olarak sürdürdü.
Oğuzhan Kayserilioğlu, TÖP’ün ideolojik-politik çizgisinin şe-
killenmesinde ve güncel politikalarının oluşturulmasında oldukça
büyük bir paya sahiptir.
Toplumsal Özgürlük dergisinin kuruculuğunu yapmıştır ve bu
yayına editör, yazar ve Yayın Kurulu üyesi olarak katkıda bulun-
maya devam etmektedir. Gerek bu dergide gerekse pek çok başka
sosyalist yayında sosyalist hareketin ideolojik-politik sorunları ile
işçi ve emekçiler, ezilenler üzerine yüzlerce makalesi yayımlanmış-
tır. Keza çok sayıda kitap ve broşürün yazarıdır. Son dönemlerde
çalışmalarını ekoloji üzerine yoğunlaştırmıştır. Bu konuda bir kitap
hazırlığı yapmaktadır.
Oğuzhan Kayserilioğlu, sadece komünist ideoloji ve politikayı
geliştirmek ve uygulamakla yetinmeyen; sinemadan müziğe, ede-
biyattan resme kadar kültür ve sanatın pek çok alanına derin bir ilgi
gösteren, felsefeden ekonomiye kadar çeşitli ilgi alanlarına sahip bir
entelektüeldir.
TÖP ve SDP’nin 21 Eylül komplosuyla hedefe konmasının özel
nedenleri vardır. Bunlardan biri, bu iki siyasi hareketin birlik/yeni-
den kuruluş sürecinde somut adımlar atmasıdır. Ancak bunun yanı
sıra daha geniş hedeflerin de olduğu anlaşılıyor. TÖP ve SDP’lilerin
yanı sıra Sosyalist Parti MYK Danışmanı Mahir Sayın ile Demokrasi
135
ve Özgürlük Hareketi’nden, aynı zamanda BDP İstanbul il yönetici-
si Yaman Yıldız’ın da bu operasyona dahil edilmesi, özellikle Kürt
Özgürlük Hareketi’yle etkin dayanışma ve mücadele birliğini savu-
nan yapıların hedef alındığını ortaya koyuyor. Keza sorgularda so-
rulanlardan, özellikle, Kürt halk hareketi ile Türkiye sosyalistlerinin
ittifak zemini olma amacındaki Demokrasi İçin Birlik Hareketi’nin
hedef tahtasına konduğu görülüyor.
AKP Hükümeti, bir yandan sınır ötesi tezkeresini Meclis’ten geçirip
savaşı yoğunlaştırarak, diğer yandan Abdullah Öcalan’la görüşmeler-
le ve kimi hakların tanınması vaadiyle demokratik bir çözümün önü-
nü açarak Kürt sorununda şöyle ya da böyle birtakım adımlar atmaya
hazırlanıyor. Bu koşullarda Türkiyeli sosyalistlere darbe vurarak iki
halk arasındaki dayanışma ve mücadele birliği bağlarını koparmak
istiyorlar. 21 Eylül komplosunun bir boyutu da budur.
Türkiyeli sosyalistlere bu şekilde saldırılırken, Kürt halkının
öncülerine çok daha geniş çaplı bir tutuklama saldırısı 1,5 yıl önce
başlamıştı. Halk örgütlenmesi olan ve açık faaliyet gösteren KCK’ye
yönelik tutuklama dalgalarıyla 1700 kişi hapse atılmıştır. Tutukla-
nanlar arasında seçilmiş belediye başkanları, belediye meclis üyele-
ri, DTP/BDP yöneticileri de bulunuyor. İlk dalgada tutuklanan Kürt
siyasetçiler tam 17 ay sonra ilk kez 18 Ekim günü mahkemeye çıka-
rılacaklar. Buradan Diyarbakır’da görülecek davadaki tutuklulara
dostluk ve dayanışma mesajlarımızı yolluyoruz.
21 Eylül komplosu, SDP ve TÖP’e ilişkin özel nedenler bir yana,
tüm muhalif güçlere yönelik saldırının bir parçasını oluşturuyor.
AKP ve onunla iç içe çalışan ABD’nin emrindeki Fethullah Cemaati,
sosyalistlerin ve demokratların yasal ve açık zemindeki faaliyetlerine
bile tahammül edemiyor. Bu alanda bulunan siyasi yapılar, devletin
tüm olanakları kullanılarak kriminalize ediliyor ve yasadışı odakla-
rın paravan örgütleri gibi gösteriliyor. Tüm demokrasi ve sosyalizm
güçleri AKP’nin bu saldırılarına topyekün bir direniş göstermediği
takdirde, AKP diktatörlüğünü dikensiz bir gül bahçesinde kuracak
ve emekçiler/ezilenlerin mücadelesi ağır bir darbe alacaktır. Bu sal-
dırıyı boşa çıkarmak elimizdedir.
SALDIRI HEPİMİZEDİR – KOMPLOLARI BOŞA ÇIKARACAĞIZ
YAŞASIN DEVRİMCİ DAYANIŞMA
136
BU HUKUKSUZLUK NE KADAR SÜRECEK?
21 EKİM 2010
137
suskun olduğunu dile getirdi. Toplumla mücadelenin bir aracı
olan antidemokratik TMY’nın kaldırması gerektiğini vurgulayan
Asan, şunları kaydetti: “Bugün cezaevlerinden hükümlüden çok
tutuklu vardır. Tutuklamanın kendisi ceza yerine geçmiştir ve
bu doğrudan siyasal iktidarın kestiği bir cezadır. Bizler cezae-
vinde haksız bir biçimde tutuklanan arkadaşlarımızın serbest
bırakılması için, her ayın 21’nde meclis kapısı önünde olacağız.
Saldırı hepimizedir, birlikte püskürteceğiz.”
Basın açıklamasının okunmasının ardından söz alan Akın
Birdal “AKP 12 Eylül’ü aratmayan uygulamalarda bulunuyor.
Demokratik, sivil bir anayasanın daha eşitlikçi, özgürlükçü ola-
cağını belirtmiştik. Yaşananlar bizi haklı çıkarıyor. KCK davaları
hukukdışıdır. Sosyalist Demokrasi Partisi ve Toplumsal Özgür-
lük Platformu sözcülerinin neyle suçlandığını dahi basından öğ-
reniyoruz’” dedi.
Akın Birdal, AKP’nin anayasa değişikliği yaparak ülkeye de-
mokrasi getireceğini iddia ettiğini belirterek, 17 kez değiştirilmiş
bir anayasayı değiştirmekle demokratikleşmenin olmayacağını,
138
ancak yeni bir anayasayla sorunun çözüleceğini söyledi. Haklara
ve özgürlüklere yapılan baskıların yoğunlaşarak devam ettiğine
işaret eden Birdal, Sosyalist Demokrasi Partisi ve Toplumsal Öz-
gürlük Platformu sözcülerinin neyle suçlandığını dahi basından
öğreniyoruz’” dedi.
Akın Birdal KCK adı altında yapılan operasyonlarda tutukla-
nanların 18 ay sonra mahkemeye çıkarıldıklarını, ancak mahke-
meye uluslararası birçok kurum temsilcisinin gelmesine karşın,
parlamentodan tek bir kişinin bile Diyarbakır’daki duruşmaya
izleyici olarak gitmediğine dikkat çekti.
Oturma eylemi devam ederken Sevilay Kubilay “Olay günü
televizyonu izlediğimde dehşete düştüm. Benim kardeşimin bu
örgütle bağlantısı yok. Benim kardeşim siyasi fikirlerinden dola-
yı alındı. Bu uygulama anti demokratiktir” dedi, “tutuklamalara
son verilsin” talebinde bulundu.
Konuşmalardan sonra oturma eylemi yapıldı.
Meclise giren heyet BDP’li vekiller ile görüştükten sonra Mec-
lis İnsan Hakları Komisyonu üyesi CHP İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin ile görüşerek bilgi verdi. Ahmet Ersin “Bu konuda gereken
duyarlılığı ve desteği göstereceklerini, daha geniş bilgi almak
için daha sonra tekrar görüşmek istediklerini” belirtti.
Eylem esnasında Odak Dergisi okurlarının, 20 Ekim sabahı
evi basılarak gözaltına alınan dergi okurlarına dair, birlik ve da-
yanışma vurgusunu öne çıkaran mesajları okundu.
Eylem bitiminde Kızılay’a doğru yürümek isteyen eylemciler
arasında kısa bir gerginlik yaşandı. Polislerin yolu eylemcilere
açmasıyla gerginlik sona erdi.
139
bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. AKP hükümeti demok-
ratik siyaset zeminini dinamitlemeye devam ediyor. Başbakan
sözleriyle savaşı körüklerken, emek ve demokrasi savunucula-
rına, sosyalistlere darbe günlerini aratmayan tutuklama terörü
yaşatılıyor.
21 Eylül sabahı, AKP hükümeti yeni bir hukuksuzluğa imza
attı. Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkanı Rıdvan Turan,
Toplumsal Özgürlük Platformu sözcüsü Oğuzhan Kayserilioğ-
lu, SDP ve TÖP sözcü ve üyelerinin evlerine, SDP parti binalarına
kar maskeli polislerce baskın yapıldı. 25 Eylül günü aralarında
Red ve Bilim ve Gelecek dergilerinin yazarları ile 74 yaşında emek-
li bir sendikacı olan Kemal Hamzaoğlu’nun bulunduğu 13 kişi
siyasi bir komployla tutuklandı.
AKP iktidarını pekiştirirken, devrimcileri, insan hakları ve
demokrasi savunucularını, Kürtleri de komplolarla, iftiralarla
tutukluyor. Ne TÖP’ün ne de SDP’nin devrimci karargâhla ilgisi
olmadığını herkes biliyor. Bunu bizim bildiğimiz kadar devlet
de biliyor, AKP de biliyor, yargı da biliyor. Herkes biliyor ama
arkadaşlarımız hala tutuklu. Böylece topluma mesaj veriliyor:
Eğer benden değilsen, yani benim istediğim, benim teşekkür
ettiğim solculardan değilsen, seni geçerli hiçbir hukuki gerekçe
göstermeden tutuklayabilirim.
21 Eylül komplosu, tüm muhalif güçlere yönelik saldırının
bir parçasıdır. AKP ve onunla iç içe çalışan ABD’nin emrindeki
Fethullah Cemaati, sosyalistlerin ve demokratların yasal ve açık
zemindeki faaliyetlerine bile tahammül edemiyor. Bu alanda bu-
lunan siyasi yapılar, devletin tüm olanakları kullanılarak krimi-
nalize ediliyor.
21 Eylül komplosu, AKP hükümetinin sosyalist muhalefete
karşı, her türlü komploya sınırsız bir keyfilikle başvurabileceği-
nin tescilidir. Böylece başbakanın referandum öncesinde dilin-
den düşürmediği “ileri demokrasi”yle, “hukukun üstünlüğü”yle
neyi kastetmiş olduğu gözler önüne seriliyor.
Herkes bu yalanın, hukuksuzluğun farkında. Ama onlar
hala tutuklu. Aradan tam bir ay geçti, bu hukuksuzluk karşı-
sında halkın iradesi olan meclis niye suskun. Savaş kararlarını
kapalı kapılar arkasında hızlıca geçiriveren meclis, mesele de-
140
mokrasiye, insan haklarına, düşünce ve ifade özgülüğüne gelin-
ce niye böylesine sessiz. Neden, KCK davaları adı altında Kürt
halkını,”devrimci karargâh” adı altında sol, sosyalist güçleri ve
aslında bir bütün olarak toplumu susturma operasyonu karşın-
da bir şey demiyor?
Yukarıda sıraladığımız bir dizi nedenden ötürü biz aşağıda
imzası bulunan kurumlar olarak bir araya gelerek AKP’ye soru-
yoruz. Şimdi Sıra Kimde? Demokrasi, barış ve özgürlük savunu-
cularını yalanlarınızla, yarattığınız sahte delillerle tutuklayarak
susturacağınızı mı sanıyorsunuz? Daha kaç genel başkanın eline
kelepçe vuracaksınız?
Toplumsal muhalefete keyfi ve hukukdışı saldırılara ‘yasal-
lık’ kılıfı Terörle Mücadele Yasasıyla geçirilmektedir, toplumla
mücadelenin bir aracı olan antidemokratik TMY kaldırılmalıdır.
Bugün cezaevlerinde “mahkum”dan çok “tutuklu” vardır. Tu-
tuklamanın kendisi ceza yerine geçmiştir ve bu doğrudan siyasal
iktidarın kestiği bir cezadır. DGM’lerin adı değişmiş biçiminden
başka bir şey olmayan özel yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri eliyle
yürütülen bu uygulamayla “siyasal tasarruf” sanki “yargı tasar-
rufuymuş” gibi gösterilmektedir. Özel yetkili Ağır Ceza Mahke-
meleri hukukdışıdır, kapatılmalıdır.
Bizler cezaevinde haksız bir biçimde tutuklanan arkadaşla-
rımızın serbest bırakılması için, her ayın 21. de burada olacağız.
Susmayacağız. Tutuklamalarınız, medya yoluyla yaydığınız te-
rör dalgası bizleri korkutmuyor
Saldırı hepimizedir. Birlikte püskürteceğiz.
Komploların boşa çıkartılması görevimizdir. Mevzilerimizi
terk etmeyeceğiz!
Katılımcı Kurumlar:
TTB Genel Merkezi, KESK Genel Merkezi, DİSK Ankara Bölge
Temsilciliği, Kesk Ankara Şubeler Platformu, İHD Genel Merke-
zi, İHD Ankara Şube, Devrimci 78’liler Federasyonu,78’liler Gi-
rişimi, ÇHD Genel Merkez ve Ankara Şube, Dersimliler Derneği,
Halkevleri, BDP, EMEP, TKP, EHP, ESP, Sosyalist parti, SDP, TÖP,
DHF, Kaldıraç, Devrimci Yolda Özgürlük Dergisi, Sosyalist Ge-
lecek, KÖZ, Düşünceye Özgürlük Girişimi.
141
MERSİN’DE ‘SIRA KİMDE?’ EYLEMİ
24 EKİM 2010
142
SENDİKACI BİR KİTABA DOKUNUNCA...
23 EKİM 2010
143
kez Temsilcisi ve Bank-Sen Genel Başkanı Önder Atay “Operasyon
sonrası tutuklananlar arasında geçmişte Yapı Kredi Bankası’nda
sendikalaşma çalışmaları yürütmüş YAPI-SEN ve BANK-SEN’in ön-
cü mensubu, geçmiş DİSK çalışanı ve KETEV (Kemal Türkler Eğitim
Vakfı) kurucu üyesi, 70 yaşındaki Kemal Hamzaoğlu da vardır.
Yasal siyasal ve sendikal faaliyet içinde, toplumun gözü önündeki
insanlar, Kemal Hamzaoğlu örneğinde olduğu gibi, bir kitaba do-
kundukları için tutuklanmaktadırlar. Bırakın iki sendikaya üyeliği,
Düzce Mas-Daf’ta metal işçileri, Kocaeli Derince Eğitim Araştırma
Hastahanesi’nde sağlık emekçileri tek sendikaya üye oldukları için
işten atılmaktadır. AKP’nin düzeni budur.“ açıklamasını yaptı.
Atay’ın açıklamasından sonra konuşan DİSK Genel-İş Konut İş-
çileri Şube Başkanı Nebile Irmak da tutukluların serbest bırakılma-
sını isteyerek “Emek, barış, mücadelesi yürütenlere, AKP’nin bas-
kıları çok sert bir şekilde oluyor. Yapılan operasyon Kürtlerin haklı
taleplerini savunan ve Kürt halkı ile birlikte olmaya çalışan güçleri
sindirmeye yöneliktir. Biz bu terörü kınıyor, tutuklanan arkadaşla-
rımızın serbest bırakılmasını istiyoruz” dedi.
144
TUTUKLULAR SERBEST BIRAKILINCAYA KADAR...
27 EKİM 2010
145
lu, SDP ve TÖP sözcü ve üyelerinin evlerine, SDP parti binalarına
kar maskeli polislerce baskın yapıldı. 25 Eylül günü aralarında
Red ve Bilim ve Gelecek dergilerinin yazarları ile 74 yaşında emek-
li bir sendikacı olan Kemal Hamzaoğlu’nun bulunduğu 13 kişi
siyasi bir komployla tutuklandı.
AKP iktidarını pekiştirirken, devrimcileri, insan hakları ve
demokrasi savunucularını, Kürtleri de komplolarla, iftiralarla
tutukluyor. Ne TÖP’ün ne de SDP’nin devrimci karargâhla ilgisi
olmadığını herkes biliyor. Bunu bizim bildiğimiz kadar devlet
de biliyor, AKP de biliyor, yargı da biliyor. Herkes biliyor ama
arkadaşlarımız hala tutuklu. Böylece topluma mesaj veriliyor:
Eğer benden değilsen, yani benim istediğim, benim teşekkür
ettiğim solculardan değilsen, seni geçerli hiçbir hukuki gerekçe
göstermeden tutuklayabilirim.
21 Eylül komplosu, tüm muhalif güçlere yönelik saldırının bir
parçasıdır. AKP ve onunla iç içe çalışan ABD’nin emrindeki Fethul-
lah Cemaati, sosyalistlerin ve demokratların yasal ve açık zemindeki
faaliyetlerine bile tahammül edemiyor. Bu alanda bulunan siyasi ya-
146
pılar, devletin tüm olanakları kullanılarak kriminalize ediliyor.
21 Eylül komplosu, AKP hükümetinin sosyalist muhalefete
karşı, her türlü komploya sınırsız bir keyfilikle başvurabileceği-
nin tescilidir. Böylece başbakanın referandum öncesinde dilin-
den düşürmediği “ileri demokrasi”yle, “hukukun üstünlüğü”yle
neyi kastetmiş olduğu gözler önüne seriliyor.
Yukarıda sıraladığımız bir dizi nedenden ötürü biz aşağıda
imzası bulunan kurumlar olarak bir araya gelerek AKP’ye soru-
yoruz. Şimdi Sıra Kimde? Demokrasi, barış ve özgürlük savunu-
cularını yalanlarınızla, yarattığınız sahte delillerle tutuklayarak
susturacağınızı mı sanıyorsunuz? Daha kaç genel başkanın eline
kelepçe vuracaksınız?
Toplumsal muhalefete keyfi ve hukuk dışı saldırılara ‘yasal-
lık’ kılıfı Terörle Mücadele Yasasıyla geçirilmektedir, toplumla
mücadelenin bir aracı olan antidemokratik TMY kaldırılmalıdır.
Bugün cezaevlerinde “mahkum” dan çok “tutuklu” vardır. Tu-
tuklamanın kendisi ceza yerine geçmiştir ve bu doğrudan siyasal
iktidarın kestiği bir cezadır. DGM’lerin adı değişmiş biçiminden
başka bir şey olmayan özel yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri eliyle
yürütülen bu uygulamayla “siyasal tasarruf” sanki “yargı tasar-
rufuymuş” gibi gösterilmektedir. Özel yetkili Ağır Ceza Mahke-
meleri hukuk dışıdır, kapatılmalıdır.
Bizler cezaevinde haksız bir biçimde tutuklanan arkadaşları-
mızın serbest bırakılması için, bu gün Mamak halkıyla beraber-
dik. Tutuklular serbest bırakılıncaya kadar sokaklarda olacağız.
Demokrasi için, temel hak ve özgürlüklerimiz için, Türkiye’nin
yer yerinde, Ankara’nın her semtinde eylemler yapmaya devam
edeceğiz.
Tutuklamalarınız, medya yoluyla yaydığınız terör dalgası
bizleri korkutmuyor.
Saldırı hepimizedir. Birlikte püskürteceğiz.
Komploların boşa çıkartılması görevimizdir. Mevzilerimizi
terk etmeyeceğiz!
Katılımcı Kurumlar:
AKADER - İHD ANKARA ŞUBE - 78’LİLER GİRİŞİMİ - BDP-EHP - EMEP -
ESP - HALKEVLERİ - SDP - SOSYALİST PARTİ - TKP - TÖP
147
HERKESİ SUSTURMAK İSTİYORLAR,
ORTAK MÜCADELE ŞART
26 EKİM 2010
148
Sosyalist siyasi parti ve oluşumlar ile BDP yöneticileri, “sol-
cuların ve Kürtlerin ortak mücadelesinin kaçınılmaz olduğunu”
vrugulayarak; Devrimci Karargah ve KCK operasyonlarında tu-
tuklananların serbest bırakılmasını istedi.
Kürt siyasetçilere dönük KCK operasyonları ve referandum
sonrası SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan’ın da aralarında bu-
lunduğu SDP ve TÖP’lü yöneticilere yönelik gerçekleşen Dev-
rimci Karargâh operasyonunda tutuklananlara destek vermek
amacıyla ‘’Sıra kimde?’’ kampanyası başlatan çağrıcılar Taksim
Hill Otel’de kahvaltılı basın toplantısı düzenledi. Operasyonları
kınama ve yenilerime karşı ortak bir mücadele ağı oluşturmak
amacıyla düzenlenen toplantıya DTK Eşbaşkanları Ahmet Türk
ve Aysel Tuğluk, BDP’li milletvekilleri Akın Birdal, Sırrı Sakık,
Sebahat Tuncel, Sosyalist Parti Genel Başkanı Sevim Belli, Ah-
met İnsel, Mete Çubukçu, Sırrı Süreyya Önder, Mebuse Tekay,
Hilal Kaplan, Ertuğrul Kürkçü, Celal Başlangıç’ın da aralarında
bulunduğu çok siyasetçi, aydın ve sanatçı katıldı.
Toplantıda ilk sözü alan BDP Diyarbakır Milletvekili Akın
Birdal: “21 Eylül sabahı Devrimci Karargah operasyonu olma-
saydı SDP ve TÖP birleşecekti. Tam da bu süreçte tutuklama
149
kararı alındı, emekten yana mücadele edenler sabah evlerinden
götürüldüler. Bu sürecin seçim sürecine rastlaması da tesadüf
değil. Susturulmak isteniyoruz. Ancak bu toplantıdaki fotoğraf,
susmayacağımızın bir göstergesi.”
12 Eylül’de gerçekleştirilen referandum sonrasında bir yan-
dan Türkiye’nin demokratikleşeceği söylenirken, diğer yandan
ister Kürt muhalifleri olsun, ister sol muhalifler olsun etkisizleş-
tirilmeye çalışılan sivil bir saldırı ile karşılaşıldığını dile getiren
Birdal, tutuklanan arkadaşlarının suçunun aslında solun ve sos-
yalistlerin birliği konusunda bir irade ortaya koymaları olduğu-
nu söyledi. Her yerde operasyonların sürdüğünü ve arkadaşla-
rının cezalandırılmaya devam edildiğini de dile getiren Birdal,
“Bunun bir seçim sürecine rastlamış olması da çok önemli. Her-
kesi susturmak istiyorlar, ama bugün burada sergilenen fotoğraf
buna cevap verecek. Bu platformda farklı nüanslar olabilir ama
bu platform, susmayarak, ortak mücadele ederek arkadaşlarımı-
zı yeniden aramıza getirebilir” diye konuştu.
Birdal, SDP ve TÖP’ün birinci suçunun; solun ve sosyalistle-
rin birliği konusunda irade ortaya koymaları olduğunu kaydetti.
Birdal, “Arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını istiyo-
ruz” dedi.
Birdal’ın ardından söz alan DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk Dev-
rimci Karargah örgütüyle ilişkilendirilerek tutuklanan devrimci,
demokrat arkadaşları için bir araya geldiklerini söyledi. Sistemin
kendine muhalif olan bütün kesimleri sindirmeye dönük bir si-
yaseti 77 yıldır izlediğini ve sürdürdüğünü vurgulayan Türk,
“Bugün Türkiye değişim ve dönüşüm ihtiyacı kaçınılmazken,
sistem değişim ve dönüşüme öncülük yapmak isteyen Kürtleri,
devrimci ve sosyalistleri susturmak için adata düğmeye başmış
durumdadır. Biz bunu geçmişte de yaşadık” dedi. Gelinen nok-
tada yeniden toparlanmanın, ezilenlerin ortak mücadelesinin ka-
çınılmaz olduğunun altını çizen Türk, “Bizler bugün eğer böyle
bir tabloyu yaşıyorsak, bu aslında bizlerden korktukları içindir.
Sistem, devrimci demokratların, ezilenlerin ve Kürtlerin bir ara-
ya gelmesine dönük bir mantık içerisinde olduğunu ve bu man-
tığın demokrasi güçlerini ezmeye dönük bir politika içerisinde
olduğunu biliyoruz. Bunun için bir muhalefet olan Kürtleri, dev-
150
rimcileri susturmak için alıştığımız oyunları tekrarlama gibi bir
anlayışın içerisindeler” dedi. Türk, eğer demokratik bir Türkiye
isteniyorsa, halkların kardeşliğine önem veriliyorsa devletin bu
zihniyetini ortadan kaldırmaya dönük daha güçlü bir dayanış-
ma içerisinde olunması gerektiğine dikkat çekerek, ancak bu bir-
likteliğin bu anlayışı sonlandırabileceğine dikkat çekti.
Türk’ün ardından söz alan Sosyalist Parti Genel Başkanı Se-
vim Belli, bir yandan Kenan Evren ile mücadele edilmeye hazır-
lanırken, diğer yandan o sisteme karşı mücadele veren insanla-
rın hapse tıkılmasını “Türkiye’nin açmazı” olarak değerlendirdi.
Konuşmasında sola dönük eleştirilerde de bulunan Belli, “Solcu-
lar olarak bu kadar parçalanmış olmasaydık, 500 kişi bir örgüt,
200 kişi bir örgüt olmasaydık. Bugün yapılanlara karşı daha ko-
lay mücadele ederdik, tutuklanan arkadaşlarımız da yanımızda
olurdu. Birleşmediğimiz, aklımızı mücadeleye vermediğimiz
sürece dağınık güçler av olmaya devam edecektir” dedi. Belli,
“Umarım bu musibetten bir iyilik doğar. Bizim görevimiz bu
mücadeleyi birlikte yürütmektir” diye konuştu.
Ertuğrul Kürkçü “Çok basit bir şey istiyoruz; haksız yere tu-
tuklananler serbest bırakılsın. Referandum sonrası toplumun ne
ölçüde özgür olacağı terörle mücadele şubesinin iktidar hesapla-
rına göre şekilleniyor. Referandum öncesi, “eğer ‘Evet’ derseniz
12 Eylül’ün müsebbiplerinden hesap sorulacak” denildi. Ancak
12 Eylülcülerden hesap sormak için hiçbir ciddi adım yok ama,
açık siyasi parti ve hareket temsilcileri, tertip sonucu hapsedil-
diler.”
Kürkçü, konuşmasında “Tutuklanan insanlar için bugün mü-
cadele etmeyenlerin yarın kendisinin de orada bulacağını unut-
maması gerektiğini” vurgulayarak, önümüzdeki seçimlerde
güçlü bir birliktelik kurulması gerektiğini kaydetti.
“Herhangi bir gerçek delile, ifadeye dayanmaksızın hapse-
dilmiş arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını istiyoruz”
diyen Ertuğrul Kürkçü, bugün bu duruma karşı çıkmayanların
yarın aynı durumla karşı karşıya kalabileceklerini söyledi.
Sırrı Sakık: “KCK Davası’nı izlerken savcı, PKK’nin bile çok-
tan terk ettiği görüşleri okuyordu. PKK bile değişti ancak dev-
letin bakış açısı değişmedi. Kenan Evren’den hesap soracağını
151
söyleyenler Kenan Evrenleşti.”
Sırrı Sakık, “Bu ülkenin mağdurları Kürtler ve ezilen Türkler
biraraya gelip hesap sormalıyız” dedi.
Sırrı Süreyya Önder: Hüseyin Avni Ulaş’ın “Ben devletin gü-
cünden değil fitnesinden korkarım” diye bir lafı vardır. Bugün-
kü durum da böyle özetlenebilir.
Konuşmaların ardından hastalığı nedeniyle toplantıya katı-
lamayan Vedat Türkali’nin toplantıya desteğini içeren görüşleri
sinevizyon ekranıyla katılımcılara izlettirildi.
Çağrıcılar:
Akın Birdal, Ahmet Türk, Vedat Türkali, Sevim Belli, Ertuğ-
rul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder
Katılımcılar:
Ahmet İnsel, Ahmet Şık, Alper Birdal (TKP Merkez Konse-
yi), Aysel Tuğluk, Banu Güven, Celal Başlangıç, Celalettin Can
(78’liler Derneği Başkanı), Çayan Demirel, Demir Küçükaydın,
Av. Engin Cinmen, Erdoğan Aydın, Av. Eren Keskin, Erol Kı-
zılelma (SODEV), Ferhat Tunç, Fırat Yavuz (MKM), Fuat Ercan,
Gencay Gürsoy, Av. Gülizar Tuncel, Gülten Kaya (Ahmet Kaya
Vakfı), Hakan Öztürk (EHP), Hakan Tahmaz, Halit Elçi (TÖP),
Haluk Ağabeyoğlu (DBH), Haluk Yurtsever, Hilal Kaplan, Hü-
seyin Karabulut (TKP İl Başkanı), Hüseyin Güzelgül (PSAKD Ge-
nel Başkan Yardımcısı), İbrahim Aydın, İlkay Akkaya, İnci He-
kimoğlu, Kadir Akın (Sosyalist Parti Genel Başkan Yardımcısı),
Kamil Tekinsürek (EMEP Genel Başkan Yardımcısı), Kazım Öz,
Av. Kemal Aytaç, Kurtar Tanyılmaz (DİP Girişimi), Masis Kürk-
çügil, Mebuse Tekay, Mehmet Güneş (Türkiye Gerçeği), Mehmet
Saltoğlu (SBH), Mehmet Türkay, Mete Çubukçu, Metin Yeğin,
Mustafa Avcı (BDP İl Başkanı) Mukaddes Çelik, Necmiye Alpay,
Osman Öztürk (TTB) Pakrat Estukse, Rober Koptaş, Sami Evren
(KESK Genel Başkanı), Sebahat Tuncel, Sema Solaklı (ÖDP Genel
Başkan Yardımcısı), Sırrı Sakık, Sibel Uzun (EHP Genel Başkanı),
Yasemin Deliduman (SDP İl Başkanı), Yıldırım Türker, Yunus
Aydemir (ESP).
152
BU BAYRAMDA BAYRAM YAPMIYORUZ!
11 KASIM 2010
153
gasp edilmesi oldu” dediler.
Açıklamanın ardından Yenişehir Postanesi’ne yürüyen grup,
buradan cezaevlerinde bulanan arkadaşlarına kart attı.
154
Seçilmiş belediye başkanlarından sendikacılara; hak arayan
işçilerden, Mahir Çayan anmasına katılan devrimcilere; Kürt
basın çalışanlarından, devrimci basın çalışanlarına; BDP’den
ESP üye ve yöneticilerine, belediye başkanlarından Odak dergisi
okurlarına, İHD’den İşçilerin Sosyalist Partisi’ne, Halkevleri üye-
lerinden TAYAD üyelerine; TÖP sözcülerinden SDP yöneticilerine
ve diğer devrimci sosyalist kesimlere kadar toplumsal muhalefet
tutuklama terörüyle bastırılmaya ve sindirilmeye, topluma kuş-
ku ve korku salınmaya çalışılmaktadır.
Cemil Çiçek bayram müjdesi verdi, bayram tatili 9 gün ol-
du. Bizlere ise bayram hediyesi tutuklamalar, anadilde savunma
hakkının gasp edilmesi oldu. Bu bayramda hüzünlüyüz. Yoldaş-
larımız mücadele arkadaşlarımız siyasi komplolarla cezaevin-
deler. Bizler bu bayramda bayram yapamıyoruz. Devam eden
hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında öfkeliyiz.
21 Eylül komplosu, tüm muhalif güçlere yönelik saldırının
bir parçasıdır. 21 Eylül komplosu, AKP hükümetinin sosyalist
muhalefete karşı, her türlü komploya sınırsız bir keyfilikle baş-
vurabileceğinin tescilidir AKP ve onunla iç içe çalışan ABD’nin
emrindeki Fethullah Cemaati, sosyalistlerin ve demokratların
yasal ve açık zemindeki faaliyetlerine bile tahammül edemiyor.
Bu alanda bulunan siyasi yapılar, devletin tüm olanakları kulla-
nılarak kriminalize ediliyor.
Diyarbakır’da yargılamanın başlayacağı gün gazetelerde yer
alan, başbakanın Kürt halkının seçilmiş temsilcilerine yönelik
temelsiz suçlamaları, bu davanın arkasında siyasi iktidarın bu-
lunduğunu ve savcısının başbakan olduğunu bütün çıplaklığıyla
gözler önüne serdi. AKP hükümeti demokratik siyaset zeminini
dinamitlemeye devam ediyor. Başbakan sözleriyle savaşı körük-
lerken, emek ve demokrasi savunucularına, sosyalistlere darbe
günlerini aratmayan tutuklama terörü yaşatılıyor.
Bizler artık yeter diyoruz, AKP’ye soruyoruz. Şimdi sıra kim-
de? Demokrasi, barış ve özgürlük savunucularını yalanlarınızla,
yarattığınız sahte delillerle tutuklayarak susturacağınızı mı sanı-
yorsunuz? Susmayacağız.
Her hafta Galatasaray Lisesinin önünde, her ayın 21’inde
Meclisin önündeyiz, Türkiye’nin tüm kentlerinde, tüm mahalle-
155
rinde soruyoruz ‘şimdi tutuklanma sırası kimde?’ diye, aydınlar,
sanatçılar milletvekilleri soruyor ‘sıra kimde?’ diye, ‘sıra hangi-
mizde?’ diye. Soruyoruz ‘Daha kaç genel başkanın eline kelepçe
vuracaksınız?’
Bizler daha gür haykırıyoruz: Tutuklamalarınız, medya yo-
luyla yaydığınız terör dalgası bizleri korkutmuyor!
Saldırı hepimizedir. Birlikte püskürteceğiz!
Komploların boşa çıkartılması görevimizdir. Mevzilerimizi
terk etmeyeceğiz!
Bu bayramda bizler bayram yapmıyoruz!
Yoldaşlarımıza kart atıyoruz.
Siyasi bir komployla tutuklanan yoldaşlarımızın serbest bıra-
kılması için, her ay meclis önünde olacağız, bu hukuksuluğa son
verilmesini isteyeceğiz dedik.
Bu ay da, 23 Kasım’da saat 12’de Meclis önünde oturuyoruz.
Daha sonrasında Meclise girerek bu hukuksuzluğa bir son veril-
mesi isteyeceğiz.
Katılımcı kurumlar:
TTB Genel Merkezi, KESK Genel Merkezi, DİSK Ankara Bölge
Temsilciliği, KESK Ankara Şubeler Platformu, İHD Genel Merke-
zi, İHD Ankara Şube, Devrimci 78’liler Federasyonu,78’liler Giri-
şimi, ÇHD Genel Merkez, Dersimliler Derneği, Halkevleri, BDP,
EMEP, EHP, ESP, Sosyalist Parti, SDP, TÖP, Kaldıraç, Devrimci
Yolda Özgürlük Dergisi, Sosyalist Gelecek, KÖZ, Düşünceye Öz-
gürlük Girişimi, Odak, Ankara Anarşi İnisiyatifi
156
MERSİN, ADANA VE BURSA’DA
‘SIRA KİMDE?’ EYLEMLERİ
17 KASIM 2010
157
özgürlük savunucularını yalanlarınıza yarattığınız sahte deliller-
le tutuklayarak susturacağınızı mı sanıyorsunuz susmayacağız.
Her hafta Galatasaray lisesinin önünde, her ayın 21’inde Mecli-
sin önündeyiz. Türkiyenin tüm kentlerinde tüm mahalelerinde
soruyoruz şimde sıra kimde? diye, aydınlar sanatçılar milletve-
killeri soruyor, sıra kimde? diye, sıra hangimizde?, diye soruyo-
ruz. Daha kaç genel başkanın eline kelepçe vuracaksınız? Bizler
daha gür haykırıyoruz tutklamalarınız, medya yoluyla yaydığı-
nız terör dalgası bizleri korkutmuyor” şeklinde konuştu. (DİHA)
158
lamasını okuyan SDP Adana il yöneticisi Serkan Nar, 2 bine ya-
kın Kürt siyasetçinin cezaevinde olduğunu belirterek, Kürtlerin
komplolarla, iftiralarla tutuklandığını ifade etti.
AKP’nin 12 Eylül’de sosyalist muhalefete karşı her türlü
komploya sınırsız bir keyfilikle başvurabileceğinin tescili ol-
duğunu dile getiren Nar, “Böylece başbakanın referandum ön-
cesinde dilinden düşürmediği ileri demokrasiyle hukukun üs-
tünlüğüyle neyi kast etmiş olduğu gözler önüne seriliyor” dedi.
AKP Hükümetine “şimdi sıra kimde” diye soran Nar, özel yetkili
ağır ceza mahkemelerinin hukuk dışı olduğunu belirterek, kapa-
tılması gerektiğine işaret etti. Nar, SDP ve TÖP olarak cezaevin-
de tutuklu bulunan arkadaşlarının serbest bırakılması için, Kürt
seçilmişlerinin ve sosyalistlere yönelik baskıları püskürtmek
üzere Türkiye genelinde başlattıkları “Sıra Kimde” kampanya-
sının Adana ayağının startını verdiklerini söyledi. (Yüksekove
Haber)
159
önderlerimiz sahiplendikleri için TAYAD’lı aileleri, Halkevleri,
ESP, DHF, Partizan üyelerine, sol ve sosyalist güçleri ve aslında
bir bütün olarak toplumu susturma operasyonu karşısında bir
şey demiyor?
Bizler cezaevinde haksız bir biçimde tutuklanan arkadaşla-
rımız serbest bırakılana kadar mücadele edeceğiz. Susmayaca-
ğız. Tutuklamalarınız, medya yoluyla yaydığınız terör dalgası
bizleri korkutmuyor. Saldırı hepimizedir. Birlikte püskürteceğiz.
Komploların boşa çıkartılması görevimizdir. Mevzilerimizi terk
etmeyeceğiz.” denildi.
Ardından 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslara-
rası Mücadele Günü nedeniyle birçok emek ve meslek örgütle-
rinden ve siyasal kurumlardan kadınların iki koldan başlattığı
yürüyüş kapsamında Hakkari kolunda yaşanan gözaltı terörü
Bursa Kadın Platformu adına yapılan açıklamayla kınandı.
100 kişinin katıldığı yürüyüşte sık sık “Yaşasın devrimci da-
yanışma!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Devrimci irade teslim
alınamaz!”, “İçeride dışarıda hücreleri parçala!”, “Baskılar bizi
yıldıramaz!”, “Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!”, “Komp-
lolar sökmedi sökmeyecek!”, “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar
bizi yıldıramaz!” sloganları atıldı. (Kızıl Bayrak)
160
‘13 TUTUKLU İÇİN İDDİANAME HAZIRLAMAK
BU KADAR MI ZOR?’
21 KASIM 2010
161
yarlar ve dokümanların ancak bir hafta önce teslim edilmesi bile
soruşturmanın ne kadar yavaş işletildiğini gösteriyor” diye ko-
nuştu. Açıklamada İçişleri Bakanlığı’na ve Adalet Bakanlığı’na
da seslenen Atak, “Soruşturma savcınız için toplam 13 kişinin
tutuklu bulunduğu bir davanın iddianamesini hazırlamak bu
kadar zor iş midir? Yoksa yapılan tutuklamaları kalıcılaştıracak
yeterli deliliniz yok da yaratmaya mı çalışıyorsunuz? Ya da yeni
tutuklamalar için hazırlık mı yapıyorsunuz?” diye sordu.
Tutuklu bulunan SDP ve TÖP yöneticilerinin serbest bırakıl-
masının talep edildiği eylem, daha sonra atılan sloganlar eşliğin-
de son buldu.
162
Devrimci Karargah örgütüne yönelik olarak yapıldığı söy-
lenen operasyonlarda tümü açık ve meşru zeminlerde faaliyet
yürüten, adresleri, işyerleri belli olan ve kamuoyunca tanınmış
arkadaşlarımız hiçbir ilişkilerinin bulunmadığı bir örgütün üye-
liği ile suçlanarak cezaevine gönderilmişti.
Tutuklamalar ortada herhangi bir iddianame olmadan hu-
kuksuzca yapılmıştı. Daha arkadaşlarımız mahkemeye çıkarıl-
madan Samanyolu, Zaman, Star ve Bugün gibi TV kanalları ve
gazetelerde yer alan dosyaya ilişkin uyduruk iddialar dışında
ortada bilinen herhangi bir iddia yok. Aradan geçen bunca za-
mana rağmen savcılık iddianamesi henüz açıklanmadı. Buna
bağlı olarak tutuklanan arkadaşlarımızın ne zaman mahkemeye
çıkarılacakları da belirsizliğini koruyor.
Geçmişteki benzer tutuklamalarda olduğu gibi SDP ve TÖP’e
yönelik operasyon sırasında tedbir amaçlı yapıldığı ifade edilen
tutuklamalar bir kez daha cezaya dönüşüyor. Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün de ifade ettiği gibi Türkiye’de insanlar hakla-
rındaki suçlamaları dahi bilmeden aylarca cezaevinde tutuluyor.
SDP ve TÖP’e yönelik operasyonlar sırasında el konulan ve bir iki
günde incelenmeleri mümkün olan bilgisayar ve dokümanların
ancak bir hafta önce geri teslim edilmesi bile soruşturma süreci-
nin ne kadar yavaş yürütüldüğünü gösteriyor.
Buradan İçişleri ve Adalet Bakanlıklarına sesleniyoruz. So-
ruşturma savcınız için toplam 13 kişinin tutuklu bulunduğu bir
davanın iddianamesini hazırlamak bu kadar zor bir iş midir?
Yoksa yapılan tutuklamaları kalıcılaştıracak yeterli delilleriniz
yok da yaratmaya mı uğraşıyorsunuz? Ya da yeni tutuklamalar
için hazırlık mı yapıyorsunuz da o yüzden mi geciktiniz?
Özel yetkili mahkemeler olarak isimlendirilen, ancak bizce
sivil DGM den başka bir şey olmayan mahkemelerde basit hu-
kuk kuralları dahi çiğnenmektedir. Yürürlükteki yasa ve yargı
yapılanması, egemen gücün kendi ihtiyaçlarına göre şekillendi-
rebileceği, kapsamı oldukça geniş bir yargılama-cezalandırma
yetkisi tanıyor. Özellikle Terörle Mücadele Kanunu’nun ilgili
maddeleri bugün sistemin antidemokratik, baskıcı ,emekçi ve
halk düşmanı yüzünü teşhir ederek, meşru- demokratik siyaset
yapan her kişi ve kurumun terör suçu kapsamında yargılanma-
163
sına olanak veriyor. Önce bir örgüt tanımı yapılıyor, ardından
politik mücadele sırasında katılınan bütün eylemler, yazılan her
yazı, yapılan her toplantı, atılan her slogan örgüt faaliyeti olarak
nitelendiriliyor.
Bugün artık bazı yasal derneklerde, kitle örgütlerinde, sendi-
kalarda politik çalışma yapmak, basın yayın organlarında görev
almak ve hatta bir siyasi partide yönetici olmak bile örgüt üye-
liğine kanıt olarak gösterilmeye başlandı. SDP ve TÖP’e yönelik
operasyonlarda yandaş medyada sıkça vurgulanan ve yasal bir
parti olan SDP’de yönetici olmayı adı geçen örgüt üyeliğinin ka-
nıtı olarak gösteren mantığın anlaşılır hiçbir yanı yoktur. Terörle
Mücadele Kanunu kapsamında gündeme gelen ‘Terör örgütü
üyesiymiş gibi davranmak’ diye tanımlanan ve herkesi potan-
siyel örgüt üyesi haline getiren bu yasaların derhal kaldırılması
gerektiğini buradan bir kez daha vurguluyoruz.
Sistemin güncel çıkarlarını korumak ve gereksinimlerini elde
etmek için ihtiyaç duyduğu toplumun üstten alta yeniden yapı-
landırılması sürecinin, doğası gereği mevcut hak ve özgürlük-
lere saldırılar olmaksızın gerçekleştirilemeyeceği bilinmektedir.
Bu saldırıların planlanması için eskiden beri var olan kozmik
odalardan sanıyoruz ki artık bir tane de AKP’de var. O odalarda
hazırlanan tezgahlarda da bugün SDP ve TÖP’lüler bulunuyor.
Yarın kim bu tezgahlara dahil edilecek bilinmez ancak biz bu-
radan bir kez daha ifade etmek isteriz ki ne ilk ne de son tez-
gahınızdan korkmuyoruz. Bu ülkenin emekten, barıştan, insan
haklarından ve demokrasiden yana olan insanları olarak, dü-
şüncelerimizi savunmak uğruna ödenmesi gereken her türlü
bedeli ödemeye hazırız. Cezaevleriniz, yargısız infazlarınız ve
daha nice kirli yöntemleriniz bizi mücadelemizden alıkoymadı,
koyamayacak…
Tutuklu SDP ve TÖP’lüler Derhal Serbest Bırakılsın.
Anti demokratik Terörle Mücadele Kanunu Kaldırılsın.
Yaşasın Emek ve Demokrasi Mücadelemiz.
Yaşasın Devrim Yaşasın Sosyalizm.
164
‘TOPLUMU SUSTURMA OPERASYONUNA MECLİS DAHA
NE KADAR SESSİZ KALACAK?’
23 KASIM 2010
165
nar, DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Kani Beko, Genel-İş Örgüt-
lenme Daire Başkanı Remzi Çalışkan, Genel-İş Toplu Sözleşme
Daire Başkanı İsmail Özhamarat, Genel-İş Araştırma Daire Ba-
kanı Osman Kaplan, Eğitim-Sen Genel Sekreteri Mehmet Boz-
geyik, Eğitim-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Mustafa Ecevit,
BDP Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan, Sosyalist Parti
Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kahya, Halkevleri MYK üyesi
Dilşat Aktaş, ESP MYK üyesi Orhan Çelebi, EMEP Ankara İl Baş-
kanı Selma Gürkan, EHP Merkez Komite Üyesi Gökhan Asan,
Türkiye Barış Meclisi Sözcüsü Metin Bakkalcı, İHD Ankara Şube
Başkanı Gökçe Otlu, Ankara 78’liler Birlik ve Dayanışma Derne-
ği Başkanı Hüseyin Gevher, Şair Ahmet Telli, Şair Mehmet Özer,
Doç Dr. Sibel Özbudun, Yazar Temel Demirer, Tiyatrocu Yılmaz
Demiral, Düşünceye Özgürlük Girişimi’nden Mahmut Konuk
katıldılar.
Basın açıklamasına katılanlar, açıklama bittikten sonra
BDP’nin grup toplantısına katıldı.
166
Basın Açıklaması Metni:
21 Eylül komplosunun üzerinden tam iki ay geçti. İddianame
hala hazırlanmadı. Bu keyfilik ne kadar sürecek daha ne kadar
bekleyeceğiz. AKP iktidarının tüm tehditlerine, yaratmaya çalış-
tığı korku imparatorluğuna karşı her ay Meclis önünde olacağız
ve keyfi tutuklamalara, toplumu sindirme operasyonuna karşı
buradan “demokrasi” diye haykıracağız demiştik ve yine bura-
dayız.
Bundan 2 ay önce, 21 Eylül sabahı evleri basılarak gözaltı-
na alınan Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkanı Rıdvan
Turan ve Toplumsal Özgürlük Platformu sözcüsü Oğuzhan
Kayserilioğlu’nun da aralarında olduğu 13 kişi, 25 Eylül günü
çıkarıldıkları mahkemece tutuklanmışlardı. Ayrıca bu dava kap-
samında Sosyalist parti MYK Fahri danışmanı Mahir Sayın ise
hakkındaki tutuklama kararı ile fiilen sürgün edildi.
Belediye başkanları, Kürt siyasetçiler, 2 bini aşkın kişi tutuk-
lu. ESP üyeleri, TAYAD üyeleri, Odak dergisi okurları, sendika-
cılar, insan hakları savunucuları cezaevlerinde. Anadilde savun-
ma talebi reddediliyor, davanın sonucunu ise hukuk değil siyasi
atmosfer şekillendiriyor. Bir halkın kendi diliyle konuşmasının
engellenmesi yetmezmiş gibi anadillerinde konuştukları için in-
sanlar cezaevlerine atılıyor. İşte AKP’nin demokrasisi budur. Ne
kadar sürecek bu hukuksuzluk, daha ne kadar sürecek ‘benim
gibi olmayanı tutuklarım’ dayatması. Bu korku imparatorluğu
daha ne kadar muhalif insanın özgürlüğünü engelleyecek ve
Meclis bu olanlara daha ne kadar sessiz kalacak?
Geçmişteki benzer tutuklamalarda olduğu gibi SDP ve TÖP’e
yönelik operasyon sırasında tedbir amaçlı yapıldığı ifade edilen
tutuklamalar bir kez daha cezaya dönüşüyor. Türkiye’de insan-
ların haklarındaki suçlamaları dahi bilmeden aylarca cezaevinde
tutulduğu Cumhurbaşkanı Gül tarafından bile kabul ediliyor.
Buradan İçişleri ve Adalet Bakanlarına soruyoruz: Soruştur-
ma savcısı için toplam 13 kişinin tutuklu bulunduğu bir dava-
nın iddianamesini hazırlamak bu kadar zor bir iş midir? Yoksa
yapılan tutuklamaları kalıcılaştıracak yeterli delilleriniz yok da
yaratmaya mı uğraşıyorsunuz? Ya da yeni tutuklamalar için ha-
zırlık mı yapıyorsunuz da o yüzden mi geciktiniz?
167
Buradan Meclise sesleniyoruz, Herkes bu yalanın, hukuksuz-
luğun farkında. Ama onlar hâlâ tutuklu. Aradan iki ay geçti, bu
hukuksuzluk karşısında Meclis niye hâlâ suskun. Emperyalizme
ve Siyonizme kalkan olacak olan füze kalanı Türkiye’ye kuru-
luyor, savaş kararları kapalı kapılar arkasında Meclisten hızlıca
geçiriliyor. Mesele demokrasiye, insan haklarına, düşünce ve
ifade özgülüğüne gelince Meclis niye böylesine sessiz? Neden,
KCK davaları adı altında Kürt halkını,”devrimci karargâh” adı
altında sol, sosyalist güçleri ve aslında bir bütün olarak toplumu
susturma operasyonu karşısında bir şey demiyor?
Özel yetkili mahkemeler olarak isimlendirilen, ancak bizce
özünde DGM’den başka bir şey olmayan mahkemelerde basit
hukuk kuralları dahi çiğnenmektedir. Yürürlükteki yasa ve yar-
gı yapılanması, egemen güce kendi ihtiyaçlarına göre şekillen-
direbileceği, kapsamı oldukça geniş bir yargılama-cezalandırma
yetkisi tanıyor. Özellikle Terörle Mücadele Kanunu’nun ilgili
maddeleri bugün sistemin antidemokratik, baskıcı, emekçi ve
halk düşmanı yüzünü teşhir ederek, meşru-demokratik siyaset
yapan her kişi ve kurumun terör suçu kapsamında yargılanma-
sına olanak veriyor. Önce bir örgüt tanımı yapılıyor, ardından
politik mücadele sırasında katılınan bütün eylemler, yazılan her
yazı, yapılan her toplantı, atılan her slogan örgüt faaliyeti olarak
nitelendiriliyor.
Bugün artık bazı yasal derneklerde, kitle örgütlerinde, sen-
dikalarda politik çalışma yapmak, basın yayın organlarında gö-
rev almak ve hatta bir siyasi partide yönetici olmak bile örgüt
üyeliğine kanıt olarak gösterilmeye başlanmıştır. SDP ve TÖP’e
yönelik operasyonlarda yandaş medyada sıkça vurgulanan ve
açık alanda faaliyet yürüten bir parti olan SDP’de yönetici olmayı
adı geçen örgüt üyeliğinin kanıtı olarak gösteren mantığın anla-
şılır hiçbir yanı yoktur. Terörle Mücadele Kanunu kapsamında
gündeme gelen ‘Terör örgütü üyesiymiş gibi davranmak’ diye
tanımlanan ve herkesi potansiyel örgüt üyesi haline getiren bu
yasaların derhal kaldırılması gerektiğini buradan bir kez daha
vurguluyoruz.
Toplumsal muhalefete keyfi ve hukuk dışı saldırılara ‘yasal-
lık’ kılıfı Terörle Mücadele Yasasıyla geçirilmektedir, toplumla
168
mücadelenin bir aracı olan antidemokratik TMY kaldırılmalıdır.
Bugün cezaevlerinde “mahkum”dan çok “tutuklu” vardır. Tu-
tuklamanın kendisi ceza yerine geçmiştir ve bu doğrudan siyasal
iktidarın kestiği bir cezadır. Özel yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri
eliyle yürütülen bu uygulamayla “siyasal tasarruf” sanki “yar-
gı tasarrufuymuş” gibi gösterilmektedir. Özel yetkili Ağır Ceza
Mahkemeleri hukuk dışıdır, kapatılmalıdır.
AKP’nin ne ilk nede son tezgahından korkmuyoruz. Toplu-
mu sindirme operasyonuna karşı, aydınlar, sanatçılar, yazarlar,
akademisyenler, siyasetçiler, milletvekilleri soruyoruz sıra kim-
de diye, Sıra hangimizde diye ?
Bizler cezaevinde haksız bir biçimde tutuklanan arkadaşları-
mızın serbest bırakılması için, her ayın 21’inde burada olacağız.
Susmayacağız. Tutuklamalarınız, medya yoluyla yaydığınız
terör dalgası bizleri korkutmuyor
Saldırı hepimizedir. Birlikte püskürteceğiz.
Komploların boşa çıkartılması görevimizdir.
Mevzilerimizi terk etmeyeceğiz!
SIRA KİMDE İNİSİYATİFİ
Katılımcı Kurumlar:
TTB Genel Merkezi, KESK Genel Merkezi, DİSK Ankara Bölge
Temsilciliği, KESK Ankara Şubeler Platformu, İHD Genel Mer-
kez, İHD Ankara Şube, Devrimci 78’liler Federasyonu, 78’liler
Girişimi, ÇHD Genel Merkez , Dersimliler Derneği, Halkevleri,
BDP, EMEP, EHP, ESP, Sosyalist Parti, SDP, TÖP, Kaldıraç, Odak,
Devrimci Yolda Özgürlük Dergisi, Sosyalist Gelecek, Köz, Anka-
ra Düşünceye Özgürlük Girişimi.
169
KOMPLO DOLANDIRICILIK GİRİŞİMLERİYLE SÜRÜYOR
4 ARALIK 2010
170
‘DOLANDIRICILARIN İPLİĞİNİ PAZARA ÇIKARDIK’
171
edilerek dolandırılmak istendi. Biz bu durumu 155’i arayarak
polise bildirmemize rağmen ‘suçu belli olmayan bir şeyin taki-
bini yapamayız, siz yakalayın’ dediler. Biz de dolandırıcı İsmail
Pişkin’i yakalayarak teslim ettik. Bu komplolar ve yıldırmalar
bundan sonra da devam edecek biliyoruz. Ancak bizler de geri
adım atmayacağız ve gereken mücadeleyi sürdüreceğiz.”
Devletin daha önce tutuklu yakınlarını yıpratmak için deği-
şik politikalara başvurduğunu hatırlatan Deliduman, “Kimse
tutuklu üyelerimizin ailelerini yalnız sanmasın” dedi. Açıklama-
nın ardından inisiyatif üyeleri, Galatasaray Postanesi’ne giderek
tutuklu siyasetçilere dayanışma kartı gönderdi.
172
‘KARANLIĞA BOYUN EĞMEYECEĞİZ!’
11 ARALIK 2010
173
KOMPLONUN 3. AYINDA HÂLÂ İDDİANAME YOK!
21 ARALIK 2010
174
Basın Açıklaması Metni:
Basına ve Kamuoyuna
AKP iktidarının tüm tehditlerine, yaratmaya çalıştığı korku
imparatorluğuna karşı, ‘benim gibi olmayanı tutuklarım’ dayat-
masına karşı, her ay Meclis önünde olacağız ve keyfi tutuklama-
lara, toplumu sindirme operasyonuna karşı buradan “demokra-
si” diye haykıracağız demiştik, yine buradayız.
21 Eylül sabahı SDP Genel Başkanı Dr. Rıdvan Turan ile Top-
lumsal Özgürlük Platformu sözcüsü Oğuzhan Kayserilioğlu’nun,
SDP ve TÖP yönetici ve üyelerinin evlerinin basılıp uydurma suç-
lamalarla cezaevine atılmalarının üzerinden üç ay geçti. İddia-
name hala hazırlanmadı. Aynı iftira ve karaçalma yöntemleriyle
şimdi de öğrenci gençliğe karşı operasyonlar düzenlemek için
hazırlık yapıldığına dair pis kokular geliyor. Hükümet, Cemaat,
Polis, Yandaş Medya ortak yapımı ikinci sınıf bir propaganda
filmi izliyor gibiyiz.
Başbakanın Dolmabahçe’de üniversite rektörleri ile üniversi-
telerin sorunlarını konuştuğu gün İstanbul polisinin üniversite
öğrencilerine uyguladığı şiddet medyada yer bulup toplumsal
tepkiyi tetikleyince başbakanından bakanlarına, Emniyetin ey-
175
lem görüntüleri arşivcisinden AKP basınında “yazar” kadrosun-
dan istihdam edilmiş fikir fukarası “sivil”lere uzanan bir koro-
nun, sanki ortada fol yok yumurta yokken herkes birdenbire
AKP’ye karşı birleşmiş de iktidarları elden gidiyormuş paniğine
kapılarak polis şiddetini haklılamak için ürettikleri bahaneler,
AKP’nin “ileri demokrasisinin” alametifarikası olarak şimdiden
siyasi literatürde yerlerini aldılar.
Öğrencilerin taşıdığı flamalar, başbakanın gözüne kasatu-
ra ve molotof olarak göründü diye, “davetsiz misafir” olarak
Dolmabahçe’yi basmaya geldikleri vehmine kapılmasının ne
kadar iler tutar bir yanı varsa, polisin darp etmesi sonucu bir
kadın öğrencinin bebeğini düşürmesinin, bir öğrencinin sağlam
gözaltına alınıp burnu kırılarak serbest bırakılmasının, “polis
demokrasisi” sınırları içersinde olağan görülerek göz ardı edil-
meye, üstü örtülerek geçiştirilmeye çalışılmasının da o kadar
anlamı vardır.
Başbakanın Emniyete “ortaya gerekli tavrını koyması” tali-
matı vermesi üzerine Emniyetin yıllardır özenle arşivlediği ve
tasnif ettiği fotoğraflar Emniyetçe kaleme alınmış bir metin eşli-
ğinde basına servis edildi ve bazı yayın organlarında “haber” sü-
sü verilerek yayınlandı, iki öğrenci adları verilerek hedef haline
getirildi. Bu fotoğraflar IMF protestolarından, Tekel işçilerinin
direnişine destek eylemlerinden, Sıra Kimde İnisiyatifinin basın
açıklamalarından alınmaydı.
İçişleri Bakanı dün Meclis kürsüsünden, öğrenci eylemlerin-
de polisin kullandığı şiddeti aklamak için, polis dayağına maruz
kalan öğrenciler için “ekran görüntüsü vermek için kendini yere
atanlar” diyebilmiştir. İçişleri Bakanı ayrıca “Biz bunları tespit
ettik, dosyamda var benim. Bunlar öğrenci ama her yerde bu tür
şeylerin içerisinde olan belli bir grup var. Bunların kim olduğu,
nereden geldiği biliniyor.” diyerek, öğrencilere yönelik bir ope-
rasyon tezgahlanmakta olduğunun sinyallerini vermiştir.
Bakanın elindeki dosyada neler olduğunu tahmin etmek hiç
de zor değildir. Geçen hafta Emniyet tarafından yandaş medyaya
servis edilmiş olan dosyada, Sıra Kimde İnisiyatifinin basın açık-
lamasından fotoğraflar yeralmakta, bu basın açıklamasına katılan
öğrenciler “Devrimci Karargaha Destek” eylemine katılmışlar gi-
176
bi lanse edilmekteydi. Bakanın elinde olduğunu söylediği dosya
gibi dosyalarla bu ülkede sabahın köründe siyasi parti başkanla-
rının, yasal platform sözcülerinin evleri basılmakta, o dosyalarla
tutuklanmaktadırlar. Ama nedense bu dosyalardan bir iddiana-
me çıkarabilmek o kadar kolay olmamakta, tutukluluk hali aylar-
ca sürmekte, kendiliğinden bir cezaya dönüşmektedir.
Emniyete göre en demokratik hakların kullanımı bile fotoğ-
raflanıp arşivlenecek ve zamanı geldiğinde “illegal eylem” ka-
nıtı olarak polis bülteni gibi çıkan gazetelere servis edilecek bir
“suç”tur. Başbakana ve bakanlarına bu antidemokratik uygula-
mayı normalmiş gibi göstermek için yalan üstüne yalan üretmek
düşmektedir.
Başbakan kendi sorup kendi yanıtlıyor: “Kim bunlar? İllegal
örgüt mensupları. Kim bunlar? Bütün illegal olayların içinde yer
alanlar.”
Başbakan yanıt vermelidir: “İllegal örgüt” dediğin SDP mi-
dir? TÖP müdür? “İllegal olaylar” dediğin Sıra Kimde İnisiyatifi-
nin basın açıklamaları mıdır? Tekel işçilerinin eylemleri midir?
Başbakan kendisi gibi düşünmeyen herkesi illegal örgüt
mensubu, AKP’nin düzenlemediği her eylemi illegal eylem mi
sanıyor?
Hükümet ifade ve örgütlenme özgürlüklerini daha da kısma
stratejisini yoğunlaştırmakta, darbe dönemlerini aratmayacak
bir baskıyla, TMK ve Özel Yetkili Mahkemeler eliyle özgürlük-
leri yok etme yolunda ilerlemektedir. Faşist rejimlerin yöntem-
lerinden devşirilmiş pespaye taktiklerle, muhalefeti ve öğrenci-
leri faşistlikle suçlayarak kendisine ve yandaşlarına dikensiz gül
bahçesi yaratabileceğini sanmaktadır. Önce sahte bir suç yaratıl-
makta ardından da tüm muhalif kesimler tutuklama terörü ile
susturulmaya çalışılmaktadır.
Bizler hukuksuz bir biçimde cezaevinde tutulan arkadaşları-
mızın serbest bırakılması için, her ayın 21’inde burada olacağız.
Susmayacağız. Tutuklamalarınız, medya yoluyla yaydığınız
terör dalgası bizleri korkutmuyor
Saldırı hepimizedir. Birlikte püskürteceğiz. Komploların bo-
şa çıkartılması görevimizdir.Mevzilerimizi terk etmeyeceğiz.
SIRA KİMDE İNİSİYATİFİ
177
SUÇLARI SOSYALİST OLMAK
25 ARALIK 2010
178
bulunan siyasetçilerin serbest bırakılması için bir başka eylemi
ise ESP İstanbul İl Örgütü yaptı. ‘’Özgür yarınlar için özgür tut-
saklarla dayanışmayı büyütelim’’ pankartı açan ESP’liler siyasi
tutukluların serbest bırakılmasını talep etti. Ardından grup Be-
yoğlu Postanesi’nden Silivri Cezaevinde bulunan SDP ve TÖP’lü
tutuklulara dayanışma kartı gönderdi.
179
zaevinde tutuklu bulunan arkadaşlarının serbest bırakılmasını
isteyen Kaya, baskılara karşı direnmeye devam edeceklerini söz-
lerine ekledi.
Açıklamanın ardından platform üyeleri Merkez Postane’ye
giderek tutuklulara yeni yıl kartları gönderdi.
180
POLİTİK TUTSAKLAR YALNIZ DEĞİLDİR
SERSALA WE PİROZ BE * YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN
29 ARALIK 2010
181
HALKLARIN ÖZGÜR İRADESİ
ZİNDAN DUVARLARINI YIKACAKTIR
8 OCAK 2011
182
“Yaşasın halkların kardeşliği” ve “Baskılar bizi yıldıramaz” slo-
ganlarının atıldığı açıklamayı BDP İstanbul İl Yöneticisi Hülya
Yer okudu. Yer, KCK operasyonu adı altında Kürt siyasetçilerine
uygulanan komplo ile SDP ve TÖP yöneticilerine uygulanan sal-
dırıların amacı ve özünün ayın olduğunu belirtti.
Mevcut komploları planlayan ve uygulayanların hesap ver-
mesini isteyen Yer, “Biz BDP olarak Türkiye’nin demokratikleş-
me çabalarına ve onurlu barışın kazanılmasında bizlerle omuz
omuza veren tüm dost kurum ve kuruluşların her zaman yanın-
da olduğumuzu ifade ediyoruz. Onlar yalnız değildirler. Onlar
Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni, Ezidi, Rum Ermeni olarak
emekçi sınıfların önderleri olarak sokaklarda, meydanlarda ve
varoşlarda olmaya devam edeceğiz. Halkların özgürlük iradesi
zindan duvarlarını bir gün mutlaka yıkacaktır” dedi,
Açıklamanın ardından BDP’liler Galatasaray Postanesi’nden
aralarından SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan’ın da bulunduğu
tutuklularla dayanışmak amacıyla kart gönderdi.
183
ÖZGÜRLÜK VE ADALET İÇİN SIRAYI BOZUYORUZ
15 OCAK 2011
184
Basın Açıklaması Metni:
21 Eylül komplosunun üzerinden yaklaşık 4 ay geçti. SDP Ge-
nel Başkanı Dr. Rıdvan Turan, TÖP sözcüsü Oğuzhan Kayserili-
oğlu ile 13 arkadaşımız hala bir iddianame olmaksızın Silivri L
Tipi cezaevinde tutuluyor. Kamuoyuna yansıyan ve asılsız oldu-
ğu sadece SDP ve TÖP’lüler değil tüm kamuoyu tarafından bili-
nen iddialarla cezaevlerinde tutulan yoldaşlarımızın ne zaman
hakim karşısına çıkacağı da hala belli değil.
Son dönemlerde sayıları ve mağdurları hızla artan politik da-
valarda uzun tutukluluk süreleri başlı başına bir cezaya dönü-
şüyor. AKP hükümeti toplumsal muhalefeti ivmelendiren emek
ve demokrasi güçlerine dönük saldırılarını her geçen gün daha
da arttırıyor. Seçim sürecine yeni yeni girilmeye başlandığı şu
günlerde AKP hükümeti baskı politikalarını daha sert biçimde
uygulamaya hazırlanıyor.
Seçim sonrası anayasa değişikliğini referandumsuz gerçekleş-
tirmek isteyen AKP daha fazla oy almanın yollarını ararken anti
demokratik yönelimlerini arttırıyor. Bu sebeple söylemini daha
fazla milliyetçi, daha fazla militarist bir zemine kaydırıyor.
Bu çerçevede Kürt halkının demokratik talepleri görmezden
185
gelinmeye yok sayılmaya çalışılıyor. KCK davasıyla başlatılan
Kürt Özgürlük hareketinin demokratik siyaset zemininin tasfi-
ye hamlesi MGK bildirisiyle artık halklarının özgür iradesinin
tasfiyesine dönüştürülmek isteniyor. Seçimler sonrasında bir
hükümet olmaktan çok iktidar olma hedefiyle hareket eden AKP
hükümeti en geniş milliyetçi muhafazakar tabanın oylarını ala-
bilmek için türlü hamleler de yapıyor. Bu çerçevede içki yasağı-
nın kapsamı geliştiriliyor, bir sanat eseri olan heykeller için ucu-
beler demekten kaçınmıyor, bir film nedeniyle gündeme gelen
Osmanlı ve Kanuni hakkındaki tartışmalarda şoven bir tutum
takınmaktan geri durmuyor. AKP hükümeti bir sermaye temsil-
cisi olduğunu da asla unutmayarak emekçilere torba yasalarla
işsizlik ve yoksulluk dayatıyor.
Bütün bu antidemokratik uygulamalara yönelik tutum alacak
ve sokakta hak arama mücadelesini yükseltecek güçler ise sustu-
rulmak isteniyor. Bugün mevcut siyasi konjonktürde egemenle-
rin temel hedefi, emek, barış ve demokrasiden yana olan güçlerin
yaşamdaki görünürlüğünün engellenmesi ve tasfiyesidir.
İşte tam da böylesine bir siyasi ortamda arkadaşlarımız hiçbir
ilgilerinin olmadığı bir örgütün üyeliği suçlamasıyla cezaevle-
rinde tutuluyor ve hazırlanacak iddianameyi bekliyor. Ayrıca
arkadaşlarımız Silivri’de bulundukları L Tipi cezaevinden F tipi
cezaevine nakledilmek isteniyor. Zaten hukuksuzca tecrit edilen
sosyalistler bir kez daha tecrit edilmek isteniyor. Güvenlik ge-
rekçesi öne sürülerek yapılmak istenen bu uygulamayı buradan
protesto ediyoruz.
Biz Sosyalist Demokrasi Partisi ve Toplumsal Özgürlük Plat-
formu üyeleri olarak arkadaşlarımızın ezilenlerin ve emekçilerin
yanında oldukları için oligarşinin zindanlarına atıldığını çok iyi
biliyoruz. Bu saldırılar arkadaşlarımız ve diğer politik tutsaklar
şahsında toplumun ezilen kesimlerine yönelmektedir. Saldırılar
işçilere, emekçilere, ezilen Kürt halkına, derelerini kapitalizmin
talanından korumak isteyen köylülere, gelecekleri çalınan öğ-
rencilere, erkek egemenliğe karşı mücadele eden kadınlaradır.
Ve bu saldırıları püskürtmek için mücadelemizi daha da arttıra-
rak sürdüreceğimizi buradan bir kez daha ilan ediyoruz.
Sosyalist Demokrasi Partisi –Toplumsal Özgürlük Platformu
186
TÜRKİYE’DE HUKUK VE DEMOKRASİ SEMPOZYUMU
15 OCAK 2011
187
rinin basıldığını ve elleri kelepçelenerek mahkemeye çıkarıldık-
larını anlattı. SDP ve TÖP operasyonunda Devrimci Karargah
bağlantısı üzerine kirli bir propaganda yürütüldüğünü belirten
Tuncer, Hanefi Avcı’yla ilişkilendirilmeye çalışıldığını söyledi.
Bostancı’daki operasyondan sonra Orhan Yılmazkaya’yı tanıyan
tanımayan herkesin Devrimci Karargah torbasına dolduruldu-
ğunu belirten Tuncer, PKK’nin solu bu örgüt aracılığıyla topar-
lamaya çalıştığının iddia edildiğini aktardı. Savcılık sorgusunda
sürekli DBH ile ilgili sorular sorulduğunu, Kürt sorununa yakın-
lığın sorgulandığını, ama Devrimci Karargah’la ilgili soru sorul-
madığını vurgulayan Av. Gülizar Tuncer, uydurma gerekçelerle
tutukluluk halinin sürdürüldüğünü ekledi.
Av. Levent Kanat “Özel Yetkili Mahkemeler” konulu sunu-
şunda, İstiklal Mahkemelerinden örnekler vererek özel yetkili
mahkeme süreçlerini anlattıktan sonra, yalnızca AKP’ye muha-
lefetle ÖYM’lere karşı mücadele yürütülemeyeceğini vurguladı.
Bu mahkemelerin belirttiği rejimi koruma anlayışına toptan kar-
şı çıkmak gerektiğini ekledi. Bir basın açıklamasına katılmanın
örgüt üyesi suçlamasıyla yargılanmak için yeterli olduğunun
Yargıtay içtihadıyla kesinleştiğini söyleyen Av. Kanat, bunun
188
ceza hukukuna aykırı bir anlayış olduğunu vurguladı.
Av. Meral Danış Beştaş, KCK Davalarının ilk operasyonunun
14 Şubat 2007’de Diyarbakır’da başladığını hatırlatarak, bu da-
vanın, siyaseten tasfiye edilemeyen muhalefeti tasfiye arayışı
olduğunu belirtti. “Bu davanın açılmasının, devamının, sonlan-
dırılmasının, hiçbirinin kararı Diyarbakır’da verilmedi” diyen
Beştaş, KCK davalarında her şeyin yargılandığını, 8 Martın, 21
Martın bile bu davada yargılandığını belirtti. 7.500 sayfalık iddi-
anamenin iletişimlerin kopyala/yapıştır olarak oluşturulduğu-
nu vurgulayan Beştaş, “suç unsurları” olarak DTP genel başkan
yardımcısının Diyarbakır belediye başkanı ile konuşmasının “ta-
limat” diye iddianamede yer aldığını nakletti. DÖKH üyesi ka-
dınların kota için çalışma yapmalarının bile suç sayıldığı iddia-
namede buna benzer birçok garip iddianın yer aldığını söyleyen
Av. Beştaş, bu iddialarla herkesin yargılanabileceğini belirtti.
“Davanın başından beri hiçbir talebimiz kabul edilmedi” diyen
Beştaş, duruşma tutunaklarının bile kendilerine verilmediğini
ekledi. Beştaş konuşmasını “Böyle giderse hiçbirimiz dışarıda
kalmayacağız” diyerek bitirdi.
Av. Özlem Gümüştaş, ESP Davası ile ilgili bilgi verdiği ko-
nuşmasında, Emniyet Müdürlüğünün gönderdiği fezlekede
Ezilenlerin Sosyalist Platformunun faaliyetinin yasadışı olma-
dığının kabul edildiği ama söylemlerinin Marksist-Leninist bu-
lunduğunu aktararak, Gaye Operasyonları iddianamesinde açık
alan çalışmalarının örgüt faaliyeti gibi gösterildiğini belirtti. Ya-
saların özel olarak örgütlenme zeminine saldırarak toplumsal
muhalefeti susturmak için yorumlandığını belirten Gümüştaş,
mahkeme salonlarında ezilenlerin toplumsal muhalefetinin meş-
ruluğunu savunmanın önemli bir eylem olduğunu vurgulayarak
sözlerini tamamladı.
Av. Erdal Doğan, Ergenekon davasında, somut cinayetlerin
yargılanmadığını belirterek, Santora, Malatya Zirve, Hrant Dink
olaylarında devlet yetkililerinin dahli olduğunu ancak bürokrat-
ların yargılanmasından kaçınıldığını vurguladı. Malatya Zirve
davasının somut cinayet olarak Ergenekon davasıyla birleşti-
rilmesini talep ettiklerini belirten Av. Doğan, solun Türkiye’de
mağdur olan kesim olarak Malatya Zirve davasına destek ver-
189
mesi gerektiğini söyledi.
Sempozyumun “Demokrasi Mücadelesinde Hukuk Siyaset
İlişkisi ve Tutuklama Terörü” başlıklı II. oturumunun modera-
törü Akın Birdal önceki gün Diyarbakır’da olduklarını belirterek
KCK davasında aslında bir halkın temsilcilerinin yargılanmadı-
ğını, “orada yargılananın hepimiz” olduğunu söyledi.
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, Türkiye’de hukuk ve siyaset
konusunun tartışılıyormuş gibi yapıldığını ama özüne hiç do-
kunulmadığını söyledi. Kuralların güçlüler tarafından konuldu-
ğunu ve bize uygulamanın tartıştırıldığını vurgulayan Kışanak
“yasaları kim yapıyor?” diye sordu. Darbeyi yapanların anaya-
sayı yaptığı ve kuralları koyduğu, tekçi ve itaatçi bir sistemin hu-
kukunun toplumsal muhalefeti bastırmak üzerine kurulduğunu
belirten Kışanak bunların da yetmediğini ve bir de gizli anayasa
olduğunu ekledi. Hizbullah tahliyelerine de değinen Kışanak
bunun bir devlet konsepti olduğunu belirterek ‘ya vefa borcu
ödeniyor ya da yeni bir siyaset tarzı oluşturuluyor’ dedi.
EHP Genel Başkanı Sibel Uzun, SDP ve TÖP’ün Tekel işçile-
rinin direnişi sürecindeki eylemlerinin, Taksim’de 1 Mayıs sü-
recindeki eylemlerinin karşılığı olarak siyasi bir saldırıyla karşı
190
karşıya olduklarını vurguladı. Devrimcilerin işkencecilerle an-
cak hesap sorarken yanyana anılabileceğini vurgulayan Sibel
Uzun, Sıra Kimde İnisiyatifi olarak daha kararlı ve mücadeleyi
devamlı kılacak tarzda faaliyetlerini sürdürmesinin ve devrimci
dayanışmanın sürdürülmesinin önemine dikkat çekti.
ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ konuşmasına cezaevle-
rindeki tutsaklara selam göndererek başladı. Hukuk siyaset iliş-
kisinin aynı zamanda hukuk siyaset çelişkisi olarak görülmesi
gerektiğini belirten Yüksekdağ, Türkiye’de hukuk sisteminin bir
devlet terörü olarak kurumsallaştırılmasının İstiklal Mahkeme-
leriyle başladığını vurguladı. Figen Yüksekdağ sosyalistlerin,
toplumdaki değişim talebinin kanallarının yönlendirilmesi göre-
viyle karşı karşıya olduğunu vurgulayarak sözlerini tamamladı.
ÖDP Genel Başkanı Alper Taş dosta düşmana birarada olduk-
larını göstermek için burada olduklarını söyleyerek başladığı ko-
nuşmasını ‘eskiden orduya dokunulamaz cemaatlere dokunu-
lurdu, şimdi orduya dokunuluyor cemaatlere dokunulamıyor,
demek ki iktidar kavgasında bir değişiklik var’ diye sürdürdü.
AKP’nin yeni bir devlet kurduğunu belirten Alper Taş, eskisiy-
le olduğu gibi bu yeni devletle de mücadeleyi sürdüreceklerini
söyledi. MİT’in ve Polis teşkilatının yeniden yapılandırıldığını,
yeni rejimin yargı kriterleriyle karşı karşıya olduğumuzu vur-
gulayan Taş, artık “fiili meçhul sanık var” dedi. Eskiden tutuk-
lamaların bir harbiliği vardı diyen Taş şimdi düzmece iddialarla
tutuklamalar yapıldığını, bu nedenle Sıra Kimde sorusunun ye-
rinde olduğunu ekledi.
Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol, hukuk ve demokrasi
ilişkisi konusunda en çok söz söylemek durumunda bulunanla-
rın emekçiler ve ezilenler olduğunu söylerek konuşmasına baş-
ladı. AKP’nin pervasızlığının her yolu mübah gören bir kanala
aktığını, özünde sosyalistlere ait kavramlarla topluma seslendi-
ğini, arkaladığı sermaye gücünün tüm olanaklarını kullanarak
bir hukuk sistemi inşa ettiğini belirten Birol, sosyalistlerin bu
oyunu bozan bir strateji izlemesi gerektiğini ekledi. KCK dava-
larının rehin alma davaları olduğunu vurgulayan İlknur Birol,
demokrasi mücadelesi veren bir halkın rehin alınmak istediğini
söyledi. İlknur Birol “Keşke Rıdvan Turan ve arkadaşları gözal-
191
tına alındığında “Vermiyoruz!” diyen bir koordinasyonumuz
olabilseydi” dedi.
Sosyalist Gelecek temsilcisi Ertuğrul Kürkçü, sosyalist ha-
reketin geleceği açısından yeni bir dönem açıldığını belirterek,
Sıra Kimde İnsiyatifinin başlangıçta öngörülmeyen bir işlevi de
yerine getirmeye başladığını vurguladı. Yeni bir müesses nizam
inşasında AKP’nin devletin bütün organlarına öncülük ederek
bir tek parti rejimi kurmakta olduğunu söyleyen Kürkçü, “Er-
doğan şişinmeye devam edebilir ama Tunus’tan gelen haber-
ler hiç değişmez sanılanın nasıl gittiğini gösteriyor” dedi. AKP
hegemonyasının son derece kırılgan olduğunu ve bize düşenin
aramızdaki farklılıkları anlamlı bir ortaklığa dönüştürecek bir iş
yapmak olduğunu ekleyen Ertuğrul Kürkçü, SDP, SP, TÖP, SBH,
SGPH arasında yeniden kuruluş eksenli görüşmelerin başladığı-
nı, KÖH ile sosyalistler arasında Emek ve Özgürlük Cephesi gö-
rüşmelerinin başladığını belirterek “terörle mücadele dairesinin
planlarını ancak böyle boşa çıkarabiliriz” dedi.
EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan toplumun tüm
kesimlerinin AKP’nin ileri demokrasisinden nasiplerini almak-
ta olduğunu belirterek herhangi bir muhalif ses oluşmasın diye
192
tedbirler alınmakta olduğunu söyledi. Demokrasinin yanısıra
gerçek bir eşitlikten ve özgürlükten de sözedilemeyeceğini ek-
leyen Gürkan, anayasa değişikliğinin yürütmenin yetkisini artır-
dığını vurguladı. Sömüren sömürülen ilişkisinin olduğu yerde
gerçek demokrasiden ve eşitlikten sözedilemeyeceğini ekleyen
Selma Gürkan bizim gibi ülkelerde demokrasi mücadelesinin sı-
nıfın iktidar mücadelesini besleyen elzem kanallardan olduğunu
vurguladı.
TKP MK üyesi Erhan Nalçacı konuşmasına “Rıdvan Turan
başta olmak üzere tüm tutuklu arkadaşlara saygı ve sevgimizi
iletiyoruz” diyerek başladı. Bir sosyalist siyasetin elbette sos-
yalist iktidarı amaçladığını belirten Nalçacı ancak önemli olan
temel halkayı yakalayarak iktidara yaklaşmak olduğunu vurgu-
ladı. Bu nedenle AKP’nin temel hedefe yerleştirilmesi gerektiği-
ni söyleyen Erhan Nalçacı kapının AKP’ye kapatılması gerekir
dedi. Emperyalist sistemle entegrasyon konusunda, gericiliğin
kazandığı mevziler açısından son derece önemli değişiklikler
olduğuna dikkat çeken Erhan Nalçacı sola saldırıların arkasının
geleceğini belirtti.
Türkiye’de Hukuk ve Demokrasi Sempozyumunun “Hukuk
Kimin İçin Kime Karşı?” başlıklı III. Oturumunda Haluk Ger-
ger “Uluslararası Hukuk, Özerklik ve Türkiye”, İsmail Beşikçi
“Türkiye’de Hukuk Anlayışı ve Kürt Sorunu”, Ragıp Zarakolu/
Sait Çetinoğlu “Azınlık Hukukunda Son gelişmeler”, Temel De-
mirer “Somut Örnekleriyle Türk(iye) Hukuk(suzluğ)u”, Ahmet
Abakay “Seçimlere Kadar Demokrasiye Paydos”, Mehmet Tur-
sun “Polis Cinayetleri” başlıklı tebliğlerini sundular.
Sempozyumun son bölümü olan Forum bölümü, Yılmaz
Demiral’ın moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Bu bölümde
Mahmut Konuk, Hüseyin Gevher, Yusuf Özden, Mehmet Tur-
sun, Halit Elçi, İsmet Yalçınkaya, Yıldız Çakmak, Nusret Erdem
söz aldılar.
Bütün bir gün boyunca süren sempozyum, Yılmaz Demiral’ın
“Biz artık sıranın kimde olduğunu değil konuşmanın, direnme-
nin ve mücadele etmenin sırasının bizde olduğunu haykırma-
lıyız ve bunun cümlelerini kurmalıyız. Ve giderken isterseniz
lütfen ayağa kalkın ve alkışlarınızla şu anda tutuklu bulunan,
193
bu mücadelenin kurbanları haline getirilmek istenen Rıdvan’a,
Ulaş’a, Oğuzhan’a, bu yaşından sonra sürgün edilen Mahir’e
olsun alkışlarımız. Özgürlük mücadelesini sürdürenlere olsun.
Bu ülkede her zaman, her yerde, hiç durmadan zulme başkaldı-
ranlara olsun. Sıra artık bizde olsun” sözleriyle ve katılımcıların
ayakta alkışları ve “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya
hiçbirimiz” sloganı atılarak sona erdi.
194
COŞKULU DAYANIŞMA: SIRAYI BOZUYORUZ
21 OCAK 2011
195
ye” haline getirilip F Tipi’ne atılan ESP’li dostlarımızı; Samsun’da
Halkevi üyelerini ve Sosyalist Parti üyelerini, Eskişehir’de Odak
okurlarını, Yürüyüş dergisi çalışanlarını selamlayalım buradan,
yanımızda olmasalar da hep bizimle olduklarını duyuralım” de-
di.
Sultan Seçik,”AKP’nin ileri demokrasi”sini eleştirdi. “Hayatın
her alanında, Kürtlerin, ezilenlerin, kadınların, gençlerin, işçile-
rin, Alevilerin, ekolojistlerin, engellilerin, eşcinsellerin, değişik
mezheplerin, azınlıkların ve bilcümle ezilenlerin temsilcileri ola-
rak susmayacağız. Sıraya girmeyeceğiz. Hizaya da çekilmeye-
ceğiz. Bozacağız yalanlarınızla kurduğunuz komplo sıralarını”
dedi.
196
kının iradesi Amed’de yargılanıyor. Aslında orada yargılanan
bir halkın anadili değil, iradesidir. Yargılamada “bilinmeyen
bir dille konuşuyorlar” deniliyor. Birinci davada bilinmeyen bir
dille konuşuluyor dediler, ikinci davada Kürtçe olduğunu dü-
şündüğümüz bir dille konuşuyorlar dediler. Umuyoruz ki 25
Ocak’ta Kürt halkı kendi anadiliyle konuşuyor diye tutanaklara
geçirirler” dedi.
Bir gün önce Rıdvan Turan ve Oğuzhan Kayserilioğlu ile
görüştüklerini söyleyen Birdal, “Rıdvan Turan ve Oğuzhan
Kayserilioğlu’nun yürekleri burada ve sizleri selamlıyorlar. Ar-
kadaşlarımız Sıra Kimde? diyor. Emperyalizme karşı mücadele
edenlerin sırası gelmiyor. Sıra El Beşir’de uluslararası mahkeme
onu yargıladı, mahkum etti. Onu Çankaya’da onur konuğu ola-
rak ağırlıyorlar. Sıra diktatörlerde ve diktatörlere özenenlerde.
Sıra elbette onlara gelecek, sizlerin sesi, sizlerin vicdanı onları
yargılatacak” dedi.
Birdal sözlerini “Amed’in Newrozunu İstanbul’un 1 Mayıs’ı
ile buluşturacağız. Yaşasın emekçilerin birliği ve devrimcilerin
dayanışması” diyerek tamamladı.
197
istemiyor ama Demokratik Cumhuriyeti aynı zamanda Demok-
ratik Özerk Kürdistan’ı da inşa edeceğiz” dedi.
Daha sonra cezaevinde bulunan SDP genel başkanı Rıdvan
Turan’ın mesajı okundu. Turan, göstermiş olunan örnek daya-
nışmadan dolayı tüm inisiyatif üyelerine tek tek teşekkür ettiğini
bildirdiği mesajında, haksızlıklara karşı direnmeyenlerin hakla-
rıyla beraber onurlarını da kaybedeceklerini ifade etti. Turan,
“Bizim gücümüz dayanışmamızdandır. Bizim gücümüz tarihsel
ve siyasal haklılığımızdandır. Sizleri beton duvarların ve demir
parmaklıkların ardından, devrimci duygularımızla selamlıyo-
ruz.” dedi.
Konuşmaların ardından İlkay Akkaya, Ferhat Tunç, Pınar
Sağ, Suavi, Agire Jiyan söyledikleri, seslendirdikleri ezgilerle,
konsere katılanlara keyifli ve coşku dolu dakikalar yaşattı. (ET-
HA/DİHA)
198
SİYASİ PARTİ BAŞKANLARI TUTUKLU SDP VE
TÖP’LÜLERLE GÖRÜŞTÜRÜLMEDİ
25 OCAK 2011
199
Birgün, 26 Ocak 2011
TUNCAY ÖZKAN PARTİSİYLE TOPLANTI YAPMIŞTI
Sibel Uzun, Turan ve Kayserilioğlu’nu cezaevinde ziyaret
etme taleplerinin reddedilmesini “keyfi bir uygulama” olarak
değerlendirdi. Tuncay Özkan’ın yine Silivri Cezaevi’nde kendi
partisinin merkez kuruluyla toplantı yaptığını hatırlatan EHP
Başkanı, sosyalist, devrimci ve demokratik güçlerin bu hakkı
kullanmak istemelerinin ise engellendiğine dikkat çekti.
“AKP’nin demokrasisi katiller, darbeciler, derin devlet güçleri
ve patronlar için var” diyen Sibel Uzun, AKP’nin kendi dışındaki
güçlere tahammülsüz davrandığını ve kendi emrinde olan dev-
let yönetimini de bu doğrultuda kullanarak, iktidarını pekiştiren
yasalar çıkardığını belirtti.
Sibel Uzun, arkadaşları serbest bırakılıncaya kadar bu tür
başvuru ve mücadelelerinin devam edeceğini açıkladı.
200
ni söyledi, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını istedi.
TKP MK Üyesi Erkan Baş, “Tutuklu arkadaşlarımızın sesini
dışarıya yansıtmak, onlarla dayanışmak önemli. Siyasi tutuk-
luların siyasi faaliyetlerini yürütmelerinin önündeki engellerin
kaldırılmasını ve arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını istiyo-
ruz” dedi.
Sosyalist Parti Genel Başkanı Sevim Belli, Türkiye halkları
için sosyalist partilerin birlikte mücadele yürütmesinin önemin
olduğunu ifade ederek, “Bilincimizi ve sosyalist kültürümüzü
bu yolda kullanalım” dedi.
ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, cezaevinde görüş talep-
lerinin reddedilmesinin bir devlet klasiği olduğunu söyledi ve
şunları ifade etti: “Devletin Ergenekon sanıklarını kendi parti
üyeleriyle görüştürmesi gibi örnekler, keyfiyetinin, keyfi tutu-
munun bir göstergesidir. Toplumsal temsiliyeti olan parti tem-
silcileri olmamıza, meşrutiyetimize rağmen, devlet kendi meş-
rutiyeti doğrultusunda hareket etmektedir. Bu yaptığımız top-
lantının amacı da sadece bu keyfiyeti kınamak değil, yürüttüğü-
müz mücadeledeki kararlığımıza da sembolize etmesi açısından
önemlidir. Mücadelemiz arkadaşlarımızın serbest bırakılması ve
adalet talepleriyle de devam edecektir.”
EMEP Genel Başkanı Yardımcısı Kamil Tekin Sürek,
Anayasa’da yapılmak istenen değişikliğin demokratikleşme
adımı olarak gösterilmesine dikkat çekerek, ekledi: “Hukuksal
adalet herkese eşit uygulanması gerekirken bunu göremiyoruz.
Haberal’ın odası aranıyor, internet v.s. gibi olanaklara sahip ol-
duğu gün yüzüne çıkıyor. Hizbullah üyelerinin kullandıkları
teknolojik imkanlar ortaya çıkıyor. Ancak söz konusu siyasi tut-
saklar olduğunda bir kitap bile verilmiyor. Bu tür uygulamalara
son verilmesini ve arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını istiyo-
ruz.”
Sosyalist Gelecek Partisi Hareketi (SGPH) sözcüsü Ertuğrul
Kürkçü de yaptığı konuşmada arkadaşlarının artık yargıç önü-
ne çıkarılarak serbest bırakılmalarını istedi. Terörle Mücadele
hukukunu artık kabul etmediklerini söyleyen Kürkçü, “Türkiye
halen kendi Ortaçağı ile savaşıyor” dedi.
Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol, AKP Hükümetinin
201
kurmak istediği rejimin iki temel taktiğe dayandığını söyleyerek,
eşitlik, adalet ve özgürlük istemine karşı geliştirdiği tutuma dik-
kat çekti. KCK davasında Kürt siyasetçilere yapılan uygulamala-
ra ve 2006 ESP operasyonunu hatırlatan Birol, bu operasyonlarda
da akılalmaz iddiaların tutuklama nedeni olduğunu söyledi.
BDP PM üyesi Şamil Altan ise görüşme taleplerinin reddedil-
mesine şaşırmadıklarını belirterek, “Devlet emeğin kurtuluşu ve
halkın verdiği kurtuluş mücadelesine rezil bir çember örmekte-
dir. Ancak bizler güçlerimizi birleştirerek tüm arkadaşlarımızı
bu çemberden kurtaracağız” dedi. AKP hükümetinin kuytu kö-
şelerde vuramadıklarını cezaevlerine atarak orada tutmaya ça-
lıştığını ifade eden Altan, “Bu çarka karşı çomak gücü oluştur-
malıyız” dedi.
Yeşiller Partisi adına konuşan Hüseyin Güngör ise, AİHM ka-
rarları ve adil yargılamanın temel maddelerine değinerek, arka-
daşlarının yargılama sürecinin biran önce dosyaların hazırlana-
rak başlamasını istedi.
SDP Genel Başkan Yardımcısı Ekin Bodur, Sıra Kimde
İnisiyatifi’yle birlikte artık dayanışmanın ötesine geçilerek ortak
mücadele hattının örülmeye başlandığını ifade etti.
TÖP sözcüsü İbrahim Halit Elçi, tutuklamalara ve AKP Hükü-
metinin işçi, emekçi, ezilenlere ve sosyalist hareketi ehlileştirme
çalışmalarına karşı ortak mücadelenin devam edeceğini belirtti.
202
‘YARIN KİM BU TEZGAHLARA DAHİL EDİLECEK?’
29 OCAK 2011
203
SDP MYK
KOMPLONUN KANITI İDDİANAMENİN KENDİSİ
10 ŞUBAT 2011
204
içinde ifade etmelerine imkan tanıyan bir partidir. Bedreddini
Hareket isimli çevreden bir grup insan da 2005 yılında SDP parti
program ve tüzüğünü kabul ederek SDP’ye üye olmuştur. Ka-
muoyunun ve devletin, parti organlarının kararlarından ve par-
tinin yayın organlarında yer alan haberlerden anında haberdar
olmuş olması gereken bir katılımın, 6 yıl sonra hazırlanan bir id-
dianamede, bir bilgisayardan kurtarılan bir belgeye dayanarak
“Devrimci Karargah’ın SDP’yle bütünleşmesi” diye gösterilme-
ye çalışılması, keyfi ‘suç’ imalatından başka bir anlama gelmez.
Kaldı ki, bugün bu davadan tutuklu bulunan SDP Genel Başkanı
ve üyeleri, söz konusu katılımla partiye gelen değil, partinin ku-
ruluş süreci olan 2002 yılında, kurucu üye sıfatıyla SDP’yi kuran
bileşene dahil kişilerdir.
Gerek Partimizin gerekse tutuklu bulunan yoldaşlarımızın,
Devrimci Karargah örgütü ile ilişkili olduklarına dair iddiana-
menin belkemiğini oluşturduğu anlaşılan öteki “sözde” kanıt,
Orhan Yılmazkaya’nın öldürüldüğü Bostancı’daki çatışmanın
ardından, İstanbul Gazi Mahallesi’nde yapılan basın açıklama-
sı ve söz konusu basın açıklamasına ilişkin olarak Sosyalist De-
mokrasi gazetesinde yayınlanan haber yazılarıdır.
Basın açıklaması Partimizin de içinde olduğu onlarca siyasi
çevre tarafından ortaklaşa düzenlenmiş ve katılım sağlanmıştır.
Sosyalist Demokrasi Partisi, Orhan Yılmazkaya’nın Bostancı’daki
çatışmada öldürülmesini, yaşam hakkının kolluk kuvvetlerince
ihlal edilmesini, sağ olarak yakalama imkânı bulunan bir insanın
yargısız infaz yapılmak suretiyle öldürülmesini, yargısız infazın
bir polis mensubu ile sokaktan geçen bir yurttaşın da ölümü ile
de sonuçlanmasını protesto amaçlı olarak düzenlenen söz konu-
su basın açıklamasının bugün de arkasındadır.
Sosyalist Demokrasi Gazetesinin 08.05.2009 tarihli 79. sayı-
sında yayınlanan haber yazısı da, İstanbul Gazi Mahallesi’nde
yapılan basın açıklamasının haberi niteliğinde olup, haberde
Devrimci Karargah örgütünün övülmesi söz konusu değildir.
İddia makamının, bir basın açıklamasına katılmak fiilinden,
Orhan Yılmazkaya ile örgütsel-organik bağ bulunduğu kanaa-
tine hangi hukuki gerekçelerle vardığını anlayabilmek mümkün
değildir. Aynı organik bağ basın açıklamasına katılan yaklaşık
205
2.000 kişilik kitle için de geçerli midir?
İddianameye sınır tanımaz bir kriminalizasyon mantıksızlı-
ğının yön verdiği, yalnızca SDP ile ilgili bölümlerde değil, De-
mokrasi İçin Birlik Hareketi (DBH) ile ilgili bölümlerde de açıkça
belli olmaktadır. İddianamede SDP Genel Başkanı Dr. Rıdvan
Turan’ın ve SDP genel başkan yardımcılarının “DBH toplantıla-
rına aktif olarak katıldıkları ve öneriler getirdikleri”nin “tespit
edilmiş olduğu” ifade edilerek Devrimci Karargah’ın “… strate-
jisinin gereği olarak Demokrasi İçin Birlik Hareketi (DBH) içeri-
sinde faaliyet yürüttüğü mevcut belge ve dokümanların incelen-
mesinden anlaşılmıştır.” denilmekte, ve üye ve yöneticilerimiz
diğer üye ve yöneticilerimizle “DBH içinde birlikte faaliyet yü-
rütmekle” suçlanmaktadır.
Birçok sol, sosyalist, demokrat çevre ve bireyin, aydının,
sanatçının, bilim insanının katılımıyla 20-21 Aralık 2008’de
İstanbul’da ilk toplantısını gerçekleştirerek bir “Koordinasyon”
oluşturan ve sonradan Demokrasi İçin Birlik Hareketi (DBH) adı-
nı alan Çatı Partisi girişimi, çok geniş bir kesime çağrıda bulu-
narak ve bütün merkezi ve yerel toplantılarını dileyen herkesin
katılabileceği açıklıkta gerçekleştirerek bütün ezilen kesimlerin
temsilcilerinin yer alacağı bir demokratik birlik oluşturma faali-
yeti yürütmüştür.
İddianamede SDP üyelerinin “DBH içinde birlikte faaliyet
yürütmekle” suçlanmaları, ve bunun da “Devrimci Karargah”
faaliyetiymiş gibi gösterilmeye çalışılması İddia Makamının hu-
kuk ve mantık ilkelerini hiçe sayan bir tasarrufundan başka bir
şey değildir. Ancak SDP başkan ve üyelerinin parti binasına girip
çıkmalarını fiziki takipte elde edilen suç unsuru olarak yazmakta
bir tuhaflık görmeyen Savcılığın, aynı kişilerin “DBH içinde bir-
likte faaliyet yürütmelerinden” suç türetmeye kalkmasında da
şaşılacak bir yan görmemek gerekir.
SDP, 21 Eylül 2010 tarihinden itibaren kamuoyuna yaptığı
açıklamalarda bu operasyonun Partimize yönelik bir “komplo”
olduğunu ileri sürdü. Bunun bir komplo olduğu iddiamız şimdi
iddianamenin kendisi tarafından kanıtlanmaktadır. Bu iddiana-
mede ilgili-ilgisiz her şey vardır ama üye ve yöneticilerimizin
Devrimci Karargah örgütüyle irtibatlı olduğunu gösteren tek
206
bir somut kanıt yoktur. Üye ve yöneticilerimiz 1 yılı aşkın sü-
re boyunca teknik ve fiziki takibe tabi tutulmuşlar ancak Sav-
cılığın iddiasına destek oluşturabilecek tek bir somut delil elde
edilememiştir. Üye ve yöneticilerimizin SDP üyesi ve yöneticisi
olarak faaliyetleri sıralanmış, hatta SDP Genel Başkanı Dr. Rıd-
van Turan’ın 21 Mart 2010 tarihinde İstanbul/Zeytinburnu ilçesi
Kazlıçeşme meydanında Newroz etkinliğine katılanlar içerisinde
olması bile ‘kayda geçirilmiş’, ancak SDP’yi SDP olarak, SDP’nin
sözleri ve faaliyetleriyle yargılamaktan imtina edilmiştir.
Savcılık makamı, güya “Devrimci Karargah” örgütüne ağır
darbe indiriyormuş gibi yaparak, bir siyasi partinin genel baş-
kanını ve genel başkan yardımcılarını önce evlerini bastırtarak
gözaltına aldırtmış, sonra kendilerine “Devrimci Karargah”
örgütüyle ilgili tek bir soru sormadan tutuklatmış, en sonunda
da “Parti binasına girip çıktılar”, “Birbirleriyle yemek yediler”,
“Sosyalist Demokrasi gazetesine yazı yazdılar”, “DBH içinde bir-
likte faaliyet yürüttüler” gibi gayrı-ciddi ifadelerle dolu bir iddi-
aname hazırlamıştır.
Yargı-Polis-Medya üçgeninde Partimize karşı tezgahlanmış
bu sinsi ve kirli komplo tamamen siyasal iktidarın, AKP hükü-
metinin sorumluluğu altında pratiğe geçirilmiş baştan savma
bir senaryodan başka bir şey değildir. AKP hükümetinin emekçi
düşmanı ve Kürt karşıtı politikalarının onu getirdiği nokta, her
türlü muhalefeti siyasi komplolarla etkisizleştirmeye kalkışma-
dan artık varoluşunu sürdüremediğinin göstergesidir.
SDP MYK
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ
MERKEZ YÜRÜTME KURULU
10 Şubat 2011
207
‘KARARGAH ÇUVALI BOŞ ÇIKTI’
12 ŞUBAT 2011
208
ve kirli komployu deşifre etmeye devam edeceğiz’ Dün olduğu
gibi bugün de SDP’nin tüm çalışmalarının arkasında olduklarını
ifade eden Ergün, “AKP hükümetinin emekçi düşmanı ve Kürt
karşıtı politikalarının onu getirdiği son nokta, her türlü muha-
lefeti siyasi komplolarla etkisizleştirmeye kalkışmadan artık var
oluşunu sürdüremediğinin göstergesidir” şeklinde konuştu.
“Yargı-polis-medya üçgeninde SDP’ye ve sosyalistlerin birliğine
karşı tezgahlanmış bu sinsi ve kirli komployu teşhir ettiklerini
dile getiren Ergün, “Bizleri tıkıştırmaya çalıştıkları karargah çu-
valı boş çıkmıştır. Bu iddianamede tüm sosyalistlere bu ülkede
siyaset yapmayın diyorlar” dedi.
209
mu temsilcilerinin, diğer sosyalist çevrelere mensup gazeteci,
sendikacı ve aktivistle birlikte dahil edildikleri soruşturmaya
ilişkin olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan
2011/48 no.lu iddianame, 04.02.2011 tarihinde İstanbul 12. Ağır
Ceza Mahkemesince kabul edilmiştir.
130 sayfadan oluşan ve 40 ek klasöre sahip olduğu söylenen
iddianame, yargılanmakta olan üye ve yöneticilerimizin yanı sı-
ra, doğrudan Sosyalist Demokrasi Partisi tüzel kişiliğini hedef
alan asılsız iddia ve beyanlar içermektedir.
İddianamede, Devrimci Karargah örgütünün Sosyalist De-
mokrasi Partisi (SDP) ile doğrudan irtibatının bulunduğu iddia
edilmekte ve bu iddiaya dayanak olarak Bostancı’daki çatışma-
da öldürülen Orhan Yılmazkaya’nın bilgisayarından kurtarılan
2 sayfalık bir belge gösterilmektedir. İddianamede bu belgenin
“Bedreddini Hareketi’nin SDP içerisine katılması” ile ilgili oldu-
ğundan yalnızca 1 kez söz edildikten sonra bu belgeden 8 kez
“Devrimci Karargahın SDP ile bütünleşmesinin gerekçesinin
açıklandığı” belge diye söz edilmektedir.
Program ve tüzüğünü kabul eden herkesin üye olabilece-
ği SDP, çoğulcu, demokratik, farklı görüşlerin kendilerini parti
içinde ifade etmelerine imkan tanıyan bir partidir. Bedreddini
Hareket isimli çevreden bir grup insan da 2005 yılında parti
program ve tüzüğünü kabul ederek SDP’ye üye olmuştur. Her-
kes tarafından bilinen bu katılımın, 6 yıl sonra hazırlanan bir id-
dianamede, bir bilgisayardan kurtarılan bir belgeye dayanarak
“Devrimci Karargah’ın SDP’yle bütünleşmesi” diye gösterilme-
ye çalışılması, keyfi ‘suç’ imalatından başka bir anlama gelmez.
Kaldı ki, bugün bu davadan tutuklu bulunan SDP Genel Başkanı
ve üyeleri, partiye sonradan üye olan değil, 2002 yılında partinin
kuruluşunda, kurucu üye sıfatıyla SDP’yi kuran bileşene men-
sup kişilerdir.
İddianamede SDP Genel Başkanı Dr. Rıdvan Turan ve SDP
genel başkan yardımcıları Demokrasi İçin Birlik Hareketi (DBH)
toplantılarına aktif olarak katılmakla ve öneriler getirmekle “suç-
lanmaktadırlar”. Birçok sol, sosyalist, demokrat çevre ve bireyin,
aydının, sanatçının, bilim insanının katılımıyla oluşan ve sonra-
dan Demokrasi İçin Birlik Hareketi (DBH) adını alan Çatı Partisi
210
girişimi, çok geniş bir kesime çağrıda bulunarak ve bütün mer-
kezi ve yerel toplantılarını dileyen herkesin katılabileceği açık-
lıkta gerçekleştirerek bütün ezilen kesimlerin temsilcilerinin yer
alacağı bir demokratik birlik oluşturma faaliyeti yürütmüştür.
İddianamede SDP üyelerinin “DBH içinde birlikte faaliyet
yürütmekle” suçlanmaları, ve bunun da “Devrimci Karargah”
faaliyetiymiş gibi gösterilmeye çalışılması iddia makamının hu-
kuk ve mantık ilkelerini hiçe sayan bir tasarrufundan başka bir
şey değildir. Ancak SDP başkan ve üyelerinin parti binasına girip
çıkmalarını fiziki takipte elde edilen suç unsuru olarak yazmakta
bir tuhaflık görmeyen Savcılığın, aynı kişilerin “DBH içinde bir-
likte faaliyet yürütmelerinden” suç türetmeye kalkmasında da
şaşılacak bir yan görmemek gerekir.
Bu iddianamede yargılanan Sosyalist Demokrasi Partisi’dir.
İddia makamının ortaya çıkarabildiği tek örgüt partimiz SDP’dir.
Biz SDP Parti Meclisi üyeleri olarak, başta çatı partisi ve sosya-
listlerin birliği çalışmaları olmak üzere partimizin tüm faaliyet-
lerinin ve eylemlerinin dün olduğu gibi bugün de arkasında
olduğumuzu ilan ediyoruz. Bu iddianame, sosyalistlere siyaset
yasağının bir belgesidir. Tamamen siyasal iktidarın, AKP hükü-
metinin sorumluluğu altında pratiğe geçirilmiş baştan savma
bir senaryodan başka bir şey değildir. AKP hükümetinin emekçi
düşmanı ve Kürt karşıtı politikalarının onu getirdiği nokta, her
türlü muhalefeti siyasi komplolarla etkisizleştirmeye kalkışma-
dan artık varoluşunu sürdüremediğinin göstergesidir.
Yargı-Polis-Medya üçgeninde Partimize ve sosyalistlerin bir-
liğine karşı tezgahlanmış bu sinsi ve kirli komployu buradan teş-
hir ediyoruz. Bizleri tıkıştırmaya çalıştıkları Karargah çuvalı boş
çıkmıştır. SDP Genel Başkanı Dr. Rıdvan Turan, SDP yöneticileri
ve üyeleri, Toplumsal Özgürlük temsilcileri ve sosyalist dergi
yazarları derhal serbest bırakılmalıdır!
SDP PM
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ
PARTİ MECLİSİ
12 Şubat 2011
211
‘SOSYALİSTLERE YÖNELİK DEVLET TERÖRÜNE
13 NİSAN’DA DUR DİYECEĞİZ’
20 ŞUBAT 2011
212
yacak, tutuklayacak. Bu sosyalist hareketi engellemeye yönelik
bir dava olarak görülebilir.”
213
Sosyalist Parti Genel Başkanı Sevim Belli de bütün ömrünün
cezaevlerinde ve mahkeme kapılarında geçtiğini kaydederek
“bizi hapsetmeye güçlerinin yetmeyeceği güce ulaşamadıkça
hapse girip çıkmaya devam edeceğiz” dedi ve ortak mücadele
için harekete geçmek gerektiğini vurguladı.
214
‘BU DAVA SOSYALİST HAREKET ÜZERİNDE
DEMOKLES KILICI’
23 ŞUBAT 2011
215
Milletvekili Nuri Yaman, BDP Parti Meclisi üyesi Yüksel Mutlu,
EMEP Genel Başkan yardımcısı Selma Gürkan, ESP MYK üyesi
Orhan Çelebi, ESP Ankara il başkanı Fadime Çelik, KESK MYK
üyeleri Yaşar Gül ve İlhami Şahbaz, Sosyal-İş Ankara Başkanı
Tahsin Osan, Yazar Temel Demirer, Sol İletişim’den Av. Ali Er-
sin Gür katılarak destek verdiler.
216
gizlilik ve kısıtlama getirilmesinin yanında soruşturma sırasında
seri bir hukuksuzluk yapıldığı aşikardır. Bu 5 aylık yargılama
sürecinde medya polis ile birlikte hareket etmiş ve polis tarafın-
dan görüntüler medyaya servis edilmiştir. İddianame içerisinde
SDP ve TÖP yönetici ve sözcüleri “Devrimci Karargah örgütüyle
ilişkilendirilmeye çalışılmış ancak somut bir delile dayandırıla-
mamıştır.
İddianamede, Devrimci Karargah örgütünün Sosyalist De-
mokrasi Partisi (SDP) ile doğrudan irtibatının bulunduğu iddia
edilmekte ve bu iddiaya dayanak olarak Bostancı’daki çatışma-
da öldürülen Orhan Yılmazkaya’nın bilgisayarından kurtarıldığı
iddia edilen 2 sayfalık bir belge gösterilmektedir. Parti genel baş-
kanının yardımcısıyla birlikte restoranda yemek yemenin, Ah-
met Türk’e yönelik yumruklu saldırıyı protesto etmenin, basın
açıklamasına katılmanın, Newroz’a katılmanın, İMF protestosu-
na katılmanın Devrimci Karargah örgüt üyeliğinin bir göstergesi
sayılmıştır.
İddianamede, SDP ve TÖP yönetici ve üyeleri Demokrasi İçin
Birlik Hareketi (DBH) toplantılarına aktif olarak katılmakla ve
öneriler getirmekle “suçlanmaktadırlar”. Birçok sol, sosyalist,
demokrat çevre ve bireyin, aydının, sanatçının, bilim insanının
katılımıyla oluşan ve sonradan Demokrasi İçin Birlik Hareketi
(DBH) adını alan Çatı Partisi girişimi, çok geniş bir kesime çağ-
rıda bulunarak ve bütün merkezi ve yerel toplantılarını dileyen
herkesin katılabileceği açıklıkta gerçekleştirerek bütün ezilen ke-
simlerin temsilcilerinin yer alacağı bir demokratik birlik oluştur-
ma faaliyeti yürütmüştür.
İddianamede, SDP ve TÖP yönetici ve üyelerinin, “DBH
içinde birlikte faaliyet yürütmekle” suçlanmaları, ve bunun da
“Devrimci Karargah” faaliyetiymiş gibi gösterilmeye çalışılması
iddia makamının hukuk ve mantık ilkelerini hiçe sayan bir ta-
sarrufundan başka bir şey değildir. Ancak SDP ve TÖP yönetici
ve üyelerinin SDP parti binasına girip çıkmalarını fiziki takipte
elde edilen suç unsuru olarak yazmakta bir tuhaflık görmeyen
Savcılığın, aynı kişilerin “DBH içinde birlikte faaliyet yürütme-
lerinden” suç türetmeye kalkmasında da şaşılacak bir yan gör-
memek gerekir.
217
Biz sosyalistler, Demokrasi için Birlik hareketini ve sosyalist-
lerin birlik çalışmalarını dün olduğu gibi bugün de savunuyo-
ruz. Bu iddianame, Türkiye’de ileri demokrasiyi iddia eden AKP
hükümetinin devrimcilere, sosyalistlere ve aydınlara siyaset ya-
sağının bir belgesi ve bir gözdağıdır. Tamamen siyasal iktidarın,
AKP hükümetinin sorumluluğu altında pratiğe geçirilmiş baştan
savma bir senaryodan başka bir şey değildir. AKP hükümetinin
demokrasi anlayışı, emekçilerden ve ezilenlerden yana olmayan
politikalarıyla her türlü muhalefeti, siyasi komplolarla etkisiz-
leştirmeye kalkışmasının göstergesidir.
Yargı-Polis-Medya üçgeninde sosyalistlerin birliğine karşı
tezgahlanmış bu sinsi ve kirli komployu buradan teşhir ediyo-
ruz. AKP’nin tüm devrimcileri içine sokmaya çalıştığı bu çu-
valdan Devrimci Karargah değil AKP komplosu ve faşizmi çı-
kacaktır! Bu hayal ürünü iddianame ile tutuklanan SDP ve TÖP
yöneticileri ve üyeleri ve sosyalist dergi yazarları derhal serbest
bırakılmalıdır! 13 ve 15 Nisan 2011’de Beşiktaş adliyesinde yol-
daşlarımızı desteklemek üzere hazır bulunacağız. Tüm devrim-
ci, sosyalist, demokrat ve aydınları bu davaya destekte bizimle
birlikte olamaya çağırıyoruz!
Faşizme karşı omuz omuza!
Katılımcı kurumlar:
TTB Genel Merkezi, KESK Genel Merkezi, DİSK Ankara Bölge
Temsilciliği, KESK Ankara Şubeler Platformu, İHD Ankara Şu-
be, Devrimci 78’liler Federasyonu, 78’liler Girişimi, ÇHD Genel
Merkez ve Ankara Şube, Dersimliler Derneği, Halkevleri, BDP,
EMEP, ÖDP, TKP, EHP, ESP, Sosyalist Parti, SDP, TÖP, DHF, Kal-
dıraç, Devrimci Yolda Özgürlük Dergisi, Sosyalist Gelecek, KÖZ,
Düşünceye Özgürlük Girişimi
218
DBH
DEVRİMCİ KARARGAH İDDİANAMESİ AKIL VE MANTIK
YOKSUNU ZİHNİYETİN ÜRÜNÜ
5 MART 2011
219
Olcay, “DBH’yi kuran, onun çalışmalarına katılan binlerce kişi,
kendi siyasi görüşleri doğrultusunda ve kendi iradeleriyle bu
hareketi yaratmış ve yaşatmıştır” diye konuştu. Olcay, DBH’nin
bu meşruluğunu 2008’den buna faaliyetlerini yürütmesine rağ-
men bu güne kadar herhangi bir yargı soruşturmasına maruz
kalmamasına dayandırdı.
Bu anlamda 21 Eylül operasyonlarının başlıca hedeflerinden
birinin DBH’nin önüne koyduğu temel görev olan, “Türkiye’nin
emekçi ve ezilenleriyle Kürt halk hareketinin mücadele birliğini
engellemek” olduğunu kaydeden Olcay, “Zaten göz altıların ilk
gününden itibaren polisin ve savcılığın bu amacı güttüğü açıktır.
Gözaltına alınanlara ‘siz sosyalistsiniz, Kürtlerle ne işiniz var?’
sorusu sorumuştur. Polis ve savcılık sorgularında en çok üzerin-
de durulan konu DBH’dir” dedi.
Olcay, iddianamenin temel tezinin “Devrimci Karargâh ör-
gütünün stratejisi, Kürt özgürlük çizgisiyle birlikte Türkiye sos-
yalizminde egemenliğini sürdüren oportünizme ve reformizme
alternatif devrimci bir yol çizme görevinde birleşik bir örgütsel
yapı oluşturmak” olduğuna işaret etti. Olcay, iddianamede öne
sürülen bu teze şu sözlerle cevap verdi: “DBH de Kürt hareketiy-
le mücadele birliğini savunduğuna ve çeşitli sosyalist örgüt ve
bireyleri kapsadığına göre, DBH Devrimci Karargâh’ın yan ör-
gütüdür. Buna göre Çatı Partisi Girişimi’nden bu yana DBH’nin
toplantılarına ve çalışmalarına katılan binlerce kişi, bütün o ay-
dınlar, sanatçılar, akademisyenler, emek örgütleri temsilcileri,
kadın, gençlik, ekoloji ve Alevi hareketlerinin temsilcileri Dev-
rimci Karargah’ın üyesidir! İşte DBH’ye yöneltilen suçlamalar,
bu akıl ve mantık yoksunu zihniyetin ürünüdür.”
Sosyalist güçlere yönelik bu operasyonun, “siyaset yapma
hakkının yok etmeye yönelik bir komplo” olarak tanımlayan
Olcay, “açıkça savundukları kendi siyasi örgütleri, görüşleri ve
faaliyetlerinden dolayı değil, akıl ve mantık dışı bir şekilde ken-
dilerinin hiçbir ilişkisinin bulunmadığı başka bir örgütün üyesi
olmakla itham edildiklerini kaydetti.
220
SIRA KİMDE İNİSİYATİFİ’NDEN
TUTUKLU GAZETECİLERE DESTEK
13 MART 2011
221
sına dahil edilerek cezaevine konuldu. “Gaye” haline getirilen
operasyonla gözaltına alınan ve tutuklanan atılım gazetesi ya-
zarları ve ESP’liler 5 yılı aşkın bir süredir cezaevinde. SDP Ge-
nel Başkanı ve Yöneticileri, TÖP sözcüleri de Devrimci Karargah
dosyasına dahil edilerek yakın zamanda tutuklanmışlardı.3 Mart
sabahı ise sıra Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de içinde bulundu-
ğu 5 gazetecinin gözaltına alınmasına gelmişti. Ve aynı senaryo
bir kez daha sahneye konuldu. Gazeteciler hiçbir ilişkilerinin ol-
madığı Ergenekon örgütü üyesi olmak iddiasıyla tutuklanarak
Silivri’ye gönderildiler.
Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmalarının gerçek ne-
deninin yazılmakta olan bir kitap olduğu anlaşılmaktadır. Kita-
bın içeriğinin Gülen cemaatinin Emniyet içerisindeki örgütlen-
mesine ilişkin iddialardan oluştuğu düşünüldüğünde durum
daha da aydınlanmaktadır. Anlaşılan o ki yeni kozmik odalar
var ve bırakın bu odalara girmeyi uzaktan şöyle bir bakanın bile
eli yanıyor.
Mevcut kanunlarda tanımlanmayan ama varlığını artık her
kesimden muhalifin hissettiği yeni ceza yasaları yürürlüktedir.
Bu yasa maddesine göre cemaatin devlet içindeki örgütlenme-
sine ilişkin iddialarda bulunmak, hakkında yazı yazmak, kitap
hazırlamak veya hazırlamak için düşünmek bile suç sayılıyor.
Diğer yasa maddelerinin ne olduğu da Gaye, KCK ve Devrim-
ci Karargah operasyonlarından anlaşılıyor. Yasal ve demokratik
zeminlerde AKP hükümetinin ve devletin güncel politik çıkarla-
rına muhalefet eden Kürtler ve sosyalistlerin her söz ve eylemi
bu maddelere göre suç sayılıyor. Son olarak SDP Genel Başkanı
Dr. Rıdvan Turan ve TÖP sözcüsü Oğuzhan Kayserilioğlu’nun
da aralarında bulunduğu 13 kişinin hiçbir ilişkileri olmayan bir
örgütün üyeliğiyle suçlanarak cezaevine konulmalarında da
benzer yasa maddelerinin işletildiğini görüyoruz.
Geçtiğimiz günlerde DHF üye ve temsilcileri düzenlenen bir
operasyonla benzer şekilde tutuklanmışlardı. Yine Halkevleri
MYK üyesi Dilşat Aktaş’a –yapılan saldırı ile Halkevleriyle ilgili
yandaş medyada yayınlanan dezanformatif ve hedef gösteren
haberler de AKP’nin kozmik odalarında hazırlanmış planların
bir parçasıdır.
222
Bu planların hedefinde toplumsal muhalefet güçlerinin etki-
sizleştirilmesi ve susturulması yatmaktadır. Yargı-polis-medya
üçgeninde hazırlanan veya hazırlanmakta olan komplolarla de-
mokratik siyaset zeminleri tasfiye edilmek istenmektedir.
Antidemokratik ve baskıcı Terörle Mücadele Yasaları değiş-
tirilmeden, özel yetkilendirilmiş mahkemeler kaldırılmadan ise
bu hukuksuzlukların sona ermeyeceği ortadadır. Bugün bu ya-
saların mağdurları Ahmet Şık ve Nedim Şener olmuştur. Yarın
kimin bu tezgahlara dahl edileceğini bilmiyoruz.
Sıra Kimde İnisiyatifi bileşenleri olarak bize dayatılan bu sıra-
yı bozmak için mücadelemizi arttırarak sürdüreceğiz. Emekten,
barıştan ve demokrasiden yana olan toplumsa muhalefet güçleri
olarak adalet ve özgürlük talepleriyle her zaman sokaklarda ola-
cağız.
223
İMZA METNİ
AKLIMIZ VE YÜREĞİMİZ ONLARLA
29 MART 2011
224
Karakaş, Salih Aydemir, Neslihan Tezel, A.Hicri İzgören, Aydın
Bodur, Aziz Kemal Hızıroğlu, Mehmet Yücel, Sarphan Uzunoğlu,
Nihat Saltaş, Latife Fegan, Yaşar Küçükaslan, Mehmet Deniz, Antakya
Demokratik Kültür - Sanat Derneği, Ebru Uzdil, Engin Erkiner,
Ahmet Uluçelebi, Serdar Değirmencioğlu, İsmail Aydın, Ali Arayıcı,
Bilge Contepe, Hüseyin Güngör, Tahsin Yeşildere, Ayşe Cengiz, Ali
Barış Kurt, Emine Çiftçi, Ender Helvacıoğlu, Ayla Yıldırım, Hekim
Coşkun, Hüseyin Gevher, İbrahim Akyol, Kürşat Bafra, İbrahim
Özkurt, Şamil Altan, İkbal Kaynar, Varlık Özmenek, Sinan Oza,
Metin Fındıkçı, Soygür Genelioğlu, Roza Olcay Akınca Genelioğlu,
Ulaş Efe Genelioğlu, Deniz Sultan Genelioğlu, Sezin Havare, M. Heja
Rana, Selin Havare, Gizem Havare, Erkan Çınar, Coşkun K. Çiçek,
Barış Dağlı, Mine Özalp, Hüseyin Caner Yıldırım, Esen Samsum,
Aydan Alim, Teslim Töre, Pınar Ömeroğlu, Ali Ekber Göleli, Tayfun
İşçi, İlhan Gök, Gülistan Aydoğdu, Yaşar Tarakçı, Erdal Boyoğlu,
Osman Yıldırım, Cem Tiryaki, Cevat Gülcemal, Mehmet Yücel, Filiz
Karakuş, Alev Arslan, Ebru Orhan, Celal Yalçın, Cevdet Bakın, Erol
Gökcan Aydoğan, Duygu Yıldız, Fatih Kurt, Fahriye Usta, Nadir Nadi
Usta, Yaşar Yılmaz, Umur Suyadal, Yücel Küçükkılıç, Gürel Tüzün,
Özgür Yılmaz, İsa Artar, Reha Alpay, Peyami Arıırk, Fatma Balpetek,
Emin Turan, Halit Altuncevahir, Sevim Korkmaz Dinç, Zühra
Yıldırım, Zeynep Özdal, Gülsen Ülker, Bahar Gökten, Esra Demir,
Güliz Sağlam, Gülistan Aydoğdu, Nilgün Yurdalan, Necla Şengül,
Nermin Gürbüz, Hayri Bozkurt, Gülfer Akkaya, Aydın Sayman, Salih
Zeki Tombak, Mustafa Kahya, Mahmut Balpetek, Seda Ademoğlu,
Melahat Kuş, Suna Güler, Sefer Şimşek, İsmail Işılsoy, Cem Cıva,
Güngör Senkal, Korkut Akın, Özgül Kaptan, Meryem Çağ, Günseli
Kaya, Ayşe Berktay, Dünya Emrem, Kasım Yeter, Ahmet Arık, Doğan
Arık, Ramazan Arık, Resat Cosar, Deniz Atik, Clara Atik, Cagin Atik,
Evrim Atik, Nuriye Oğuz, Gülizar Dağ, Cem Duman, Ayşe Batumlu,
Avni Kalkan, Hüseyin Gürbüz, Nebile Irmak Çetin, Yusuf Çetin,
Ömer Aktaç, İsmet Aslan, Canan Ari, Sevinç Altan, İnci Hekimoğlu,
Hüseyin Kalantor, Gökçe Otlu, Mücella Okyay, Gönül Işık, Buket
Yararbaş Ecemiş, Bekir Uçar
225
ANKARA DÜŞÜNCEYE ÖZGÜRLÜK GİRİŞİMİ
13-15 NİSAN’DA ORADAYIZ... İSTANBUL’DA...
BEŞİKTAŞ ADLİYESİNDE!..
2 NİSAN 2011
226
den işlenen bir Devlet cinayetiyle katledilen Hrant DİNK cinaye-
ti üzerinden geçen 4 yılda cinayetteki rolleri nedeniyle isimleri
ayyuka çıkan bir tek Devlet Görevlisi bile mahkemeye çıkarıla-
bilmiş değil. Dink Ailesi,Avukatları ve Dostları duruşma salon-
larında pervasızca hakaret ve tehditlere maruz kalıyor.
Basılmamış kitaba toplatma, nüshasını bulunduranlara; “te-
rör örgütü üyeliğinden tutuklama” tehdidi…
Azadiya Welat Gazetesi Eski Yazı İşleri Müdürü Vedat
KURŞUN’a 166 yıl 6 ay hapis cezası, ardından gelen Bedri ANIL
için 52 yıl ceza talebi, Gazeteci Suzan ZENGİN’in tutuklu yargı-
lanması ikinci yılını dolduracak, Kaldıraç Dergisi Yazı İşleri Mü-
dürü Ülkü GÜNDOĞDU DİLMEÇ’in cezası yeni kesildi.
Ahmet ŞIK ve Nedim ŞENER için; “kitapları nedeniyle değil..”
açıklamalarına karşın kitapları dışında onlara sorulan tek soru
olmaksızın tutuklandılar.
Devrimci sosyalist basını; Kızıl Bayrak’ı, Odak’ı, Atılım’ı, İşçi-
Köylü’yü, Devrimci Demokrasi’yi, Yürüyüş’ü, Alınteri’yi, Devrim-
ci Proletarya’yı… saymıyoruz bile. Onlar bu ülkenin “Kunta-
Kinte”leri.. Yıllardır sürekli büroları basılıp tarumar edilerek
derdest ediliyorlar. Her birinden üçer-beşer kişi hapiste…
…Ve yoksulluk diz boyu,
…Ve yolsuzluk… Boğazına kadar…
…Ve Kürt Coğrafyasında, dağların kuytuluk boğazların-
dan, karakolların bahçesinden, asit kuyularından, Newala
Qesaba’dan… insan kemikleri fışkırıyor, toplu mezarlar insanlı-
ğın suratına bir şamar gibi çarpıyor…
Bütün bunlara karşı yürüyen, sokağa çıkan işçilere, emekçi-
lere, ezilenlere, yoksullara, baldırı çıplaklara, öğrencilere, “çö-
züm” çadırlarında serhildanlar yaratan Kürt halkına coplarla,
dipçik darbeleriyle, panzerlerle, tazyikli sularla, gaz bombala-
rıyla, plastik mermilerle vb. azgınca, acımasızca saldırılıyor…
Bu; “ileri demokrasi”, bu; -herhalde- Yeni Orta “çağ(a) atla-
ma” hamlelerinden biri de SDP, SP, ve TÖP yöneticilerine, Bilim
ve Gelecek Dergisi ile Red Dergisi Yazar ve Editörlerine yönelik 21
Eylül Komplosu. En hayasızca olanı ise Enternasyonalist Devrim-
cilerin, Sosyalistlerin işkenceci Polis Şefleriyle, Ergenekoncu’larla
aynı kareye sokulmak istenmesi…
227
Bu komplo sonucu tutuklanan Sosyalist Demokrasi Partisi
Genel Başkanı Rıdvan TURAN ve Parti Yöneticilerinin, Toplum-
sal Özgürlük Platformu Sözcüsü Oğuzhan KAYSERİLİOĞLU’nun,
Bilim ve Gelecek Dergisi ile Red Dergisi yazar ve editörlerinin yar-
gılandığı davanın ilk duruşması 13-15 Nisan 2011 tarihlerinde
İstanbul’da, Beşiktaş adliyesinde görülecektir.
Biz bu “ileri demokrasi” hamlesini, bu “üstün hukuku” yerin-
de izlemek için 13-15 Nisan 2011 tarihlerinde Orada; İstanbul’da,
Beşiktaş Adliyesi önünde olacağız.
228
229
230
231
232
233
234
235