You are on page 1of 10

1

Partizan ergen ölüleri


artık ellerimi bu rahlelerden ayırsam
Gırtlağımda bir harf büyüyor boyunbağımın ve gülüşümün o kirli
buna dayanacağım rahatlığından, yırtık uğultusundan şehrin.
dişlerim kamaşıyor yıldızlardan Umudunun ayak seslerini okşuyoruz, yavrum.
buna da. Kuşandığımız
Kabaran bir çarpıntı oluyor şehir. bu alkol kokusu bize ne getirdi ki!
Artık yırtarak açtığımız zarflarda ÇIKSAM
ne kargış, ne infilak gök
yalnız şarlayarak devrilse ardımdan
koynunda çaresiz, çıplak - ölürsek bir partizan gibi ölmeliydik -
isyan işaretleri taşıyan yürüsem parçalanmış bir ceset tazeliğinde
bir ergen cesedi. yürüsem beynimde kıpkızıl bir serinlik
Kabaran bir çarpıntı oluyor şehir sonra denizler devirebilirim dudaklarımdan
uyusam bir dağın benimle uyuduğu oluyor sonra aşk, sonra dirlik: partizan
her gün şehrin ortasında bir ergen ölüyor (1965) İsmet Özel
domuzuna ölüyor bankerlere durarak
noterden onaylı kağıtlara durarak
mevlit ilanlarına durarak. sebeb-İ Telif
Yunmadık saçlarını okşuyoruz, yavrum.
- Yüzümüzde dolanan bir mayhoş kahkaha - Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
Gırtlağımda bir harf büyüyor yaprakla yağmurun aşkı meselâ
gırtlağımızda. kim olsa serpilen coşturuyor bizi
imreniyoruz başkalarının mahvına.
Sarp bir güvercin düşüyor yüreğimden Yağmur mahvoluyor çarparak
buna dayanmalıyım kendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımında
ölünce bir partizan gibi ölmeliyim yaprak dirimle irkiliyor nazlı ve mağrur
sabahın kuşluk vaktine savrulan silkiniyor vuran her damlaya.
savrulan savrulan ergen ölüleri gibi.
Şehrin şarkısını söylediğim zaman Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
yağız bir kımıltı oluyor sesim bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya
korku ve cüzam aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı
korku ve cüzam ilkönce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını
korku� uzak iklimlerin
Ne beklenebilir artık namlulardan. kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden
Harçlar karılmış duruyordur bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda
hem de kara sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:
bir gerdek olarak yaşıyoruzdur kendimizi Bize ait olan ne kadar uzakta!
ne beklenebilir.
Yırtarak açtığımız zarflarda Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
büyük tecimevlerinde, büyük çarşılarda başkalarının düşünceleriyle değil.
pokerde-sinemada-genelevlerde �Üstümde yıldızlı gök�demişti Königsberg�li
ne bir suçlu çağrışımı, ne karabasan �içerimde ahlâk yasası�.
yalnız o herkesler Yasa mı?Kimin için?Neyi berkitir yasa?
o herkesler kendine akarak boğulan İster gözünü oğuştur,istersen tetiği çek
ve sürdüren bir güleç kocamışlığı. idam mangasındasın içinde yasa varsa.
Bereketli kuşlar serpeceğim ayaklarıma Girmem,girmedim mangalara
genzimi yakarak Yer etmedi adalet duygusu
bir cinayet türküsü söyleyeceğim ben de içimde benim
ölürsem bir partizan gibi öleceğim çünkü ben
azgın bir gebelik halinde. ömrümce adle boyun eğdim.
Yıldızlı gökte bana soracak olursanız
Beni dinmeyen bir mavilik kanırtıyor kösnüdüm ona karşı
buna dayanamam onu hep altımda istedim.
bir çeteci dişleriyle söküyor kanımdaki çiviyi
buna da. Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla
Radyodan silah sesleri geliyor düşmanı gösteriyorlar,ona saldırıyoruz
ter kokusu geliyor, ayak siz gidin artık
aksayan bir şey örtüyor düşman dağıldı dedikleri bir anda
yüreğimin kabzasını anlaşılıyor
olmadık sesler geliyor radyodan baştan beri bütün yenik düşenlerle
beynimde korkunç bir vida olarak aynı kışlaktaymışız
2
incecik yas dumanı herkese ulaşıyor kapardım kapımı gevşeyen bir yanımla
sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda ve hergece yatağımda bir engerek bulmanın
tek başınayız. süregen iğrentisiyle dolardım, sesim
öylece - Kusmuk Gibi - kalırdı ağzımda.
Diyorum hepimizin bir gizli adı olsa gerek
belki çocuk ve ihtiyar,belki kadın ve erkek Çünkü heryerde bir göğün ufak kaldığı vardı
hepimiz,herbirimiz gizli bir isimle adaşız - akşama özgü göğsümü açardım
yoksa şimdiye kadar hesapların tutması lâzımdı ey mutlu seri penceresi doğanın -
hayatımıza kendi adımızla başlardık heryerde köpeksi koklaşmaların sürüp gittiği vardı
bilmediğimiz bu isim,hesaptaki bu açık uyurken bir kadına doyar gibi kanardı ayaklarım
belki dilimi çözer,aşkımı başlatırım kanardı ve bir irin seliyle boğulurdum hersabah.
aşk yazılmamış olsa bile adımın üzerine
adımı aşkın üstüne kendim yazarım. Oysa babam bilirdi yaşadığını aptes alırdı çünkü
İsmet Özel anlatacak şeyleri vardı, eğilip kalkmaları
Siir toplam 4418 kez okunmus dualar okuması, doğum sancılarıyla bırakıp gitmesi anamı.
Ah, göğe uzatıyorum bir cumartesiyi
hayın bir çalgıyı kuşanıyorum göğün huysuz kuşlarıyla
Kuşun Ölümü GÖK! Bir kahkahaya geçirdikçe dişlerimi
bir tabut kalmıştır akşam olmaya
Kuş damdan düşünce bir tabut beklenen bir aydınlıktır
sarışın bir yürüyüşüdür artık ölümün beklenen bir ses gibi avlularda.
bir yağmurdur açılan kuraklığa Anam kirliserin penceresinde doğanın
bir yağmurdur kulübesi nisandan uykusu ayaklanır kanı birikir saçlarına
ve onun ayaklarına dolanan o gökyüzü gözlerine uyuşuk bir hınç siner artık
kansız yüzleridir diri kuşların ölü bir erkeği almıştır yatağına
kuş düşünce camdan o soğuk ölüyü, o kurutulmuş anıyı
birdenbire benim ağzıma takılır herşey
kuş düşünce damdan giderim akşama özgü göğsümü açmaya.
kızlar saçlarıyla ölümü düşünürler
uzun bacaklı tanrılar koşuşur sokaklarda Ben nereye adımı yazsam
kuş öldü herkes mi arıyor nereyi göstersem parmaklarımla
gençlik mi yürüyor herkese ve mi arıyor orası şapkalar yüklü bir vagondur,
onun gözlerini satılan çarşılarda nerede daralmış görsem bir adamı
kuş öldü kanadının altındaki o yara akşamın güzel buğusunda eli-ayağı tutulmuş
yağmurun karanlığını getiriyor geceye bir çiçeğe uzanırken utandığını görsem
yağmurun ırmaklarını getiriyor geceye işte iğrentim yayılıyor derim, işte sırtlanlar soluyor
kuş öldü ellerimde
küçücük bir yorgunluktu ölmeden önce kuşlar çoktan kapamışlar tarlalarını.
O zaman bir üzünç aralığında - herkes gibi - başlar korkum.
öldü, kim ısıtır artık onun ellerini
suların aynasında üşüyen ellerini Ey irin mutluluğu!
suların saygısıyla üşüyen ellerini Ey durmayıp ağrıyan kemiği usumun!
(1962) Uğunursam beni hazdan delirten hayvanın ortasında
ben koşarken derelerde birikirse çocukluğum,
İsmet Özel piçliğim birikirse sesimin o hıncahınç boşluğunda
Siir toplam 4544 kez okunmus coşkunun en sağlam atıyla geliyorum
sövgüm büyüyor, ağartıyor günümü.
TAN! Ölü bir keçiyle saçlarımı taramanın vaktidir
sarı bir bilincin ötesini ellemek istemenin
Bakmaklar bir üzünç aralığındayız artık TAN!
savulun, çıplaklığım geliyor ardımdan.
Donyağından yapılmış sabunların (1964)
ürkütüp sindirdiği gözlerim vardı - ağır -
ağır yani çoraplı ve sürgün doğmanın İsmet Özel
taşınmaz kıldığı. Siir toplam 2933 kez okunmus
Ben şenlikçisiydim pıhtı kanın
keten helvacılardan, bileycilerden
rugan çizme giyilen çağlardan geçerdim
barutun ve susamanın güzelliğiyle
tek yatmanın akmayan yüzüyle geçerdim.
Oraya, göğsüme iliklediğim hayvanı ayartmadan
direnmenin mayasını ellemeye.
Gün dönerdi, benzi solardı kahkahamın
3
Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak yine bir güz büyümekte kanında gölgelerin
o üzünç orduları tarlalar çiğnemekte
Benim adım insanların hizasına yazılmıştır. bak, ölüm güzü kıskanıyor
Hergün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu. mevsimi aşka çağıran kuşların nerde senin
Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olsaydım güze el değdirmeyen ellerin nerde?
ölüm ve acılar çatsaydı beni
düşüncem yapma çiçekler kadar gösterişli ve parlak İsmet Özel
sözlerim ihanete varacak doğrulukta olsaydı.
Anmaya gücüm yetseydi de konuşsaydım
diri-gergin kasları konuşsaydım Yıkılma Sakın / İsmet Özel
`Kardeşler! ` deseydim `Kardeşlerim! `
`Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan Sana durulanmış kelimeler getireceğim
`Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
Bakın yaklaşıyor�` kelimeler, bazıları tüyden bazısı demir
yazık, şairler kadar cesur değilim seni çünkü dik tutacak bilirim
çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan kabzenin, çekicin ve divitin
gövdem kuduz yarasalarla birazcık yatışıyor. tutulduğu yerden parlayan şiir.

Benim gövdem yıllar boyu sevmekle tarazlandı Zorlu bir kış geçirdim, seninki gibi nefti
öyle bir çalımlarla gecenin çitlerinden atlardım acıktım, bitlendim, bir yerlerim sancıdı
bir güneş sayardım kendimi denizin karşısında
çünkü çam kokularına sürtünüp ağırlaşan ruhların sökmedi ama hoyrat kuralları faşizmin
inanmazdım dosyalara sığacağına çünkü kalbim aşktan çatlayıp yarılırdı.
gittikçe ışıldardım dükkanlar kararırken Her sabah çarpışarak çekilirdi karanlık alnacımdan
hüznün o beyaz etrafına sakallarım batardı. acılar bile duymadım kof yürekler önünde
beynim her sabah devrimcinin beyniydi
Benim adım bilinen bütün cevapların üstüne mühürlenmiş ayaklarım donukladı gelgelelim
ellerim tütsülenmiş sağlığın yerinde mi?
evlerin yeni yıkanmış serin taşlıklarında
dirgenler, bakraçlar, tornavidalar Yaraların kabuğu kolayca kaldırılıyor
bende kül, bende kanat, bende gizem bırakmadılar halkın doğurgan dünyasına dalmakla
ve içinden bir baş ağrısı gibi çınlamaktansa onların güneşe çarpan sesini anlamayan
gövdem açık bir hedef kılındı belâlara. dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleri
Ve bu yüzden yakışıksız oluyor seyir bile edemezken içimizdeki şenliği
insanları hummalı baharlar olarak tanımlamak yılgı yanımıza yanaşamazken
ve bu yüzden göğsümde dakikalar bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat
ince parmaklar halinde geziniyor yıkılmak elinde mi?
konvoylar geçiyor meşelikler arasından
bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına Boşuna mı sokuldu bankalara
ölümden anlayanı ciddi bir yaprak petrol borularına kundak
unutulacak diyorum, iyice unutulsun kurşun işçinin böğrünü boşuna mı örseledi
neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı varsın zindanların uğultusu vursun kulaklarımıza
karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak. yaşamak
bizimçün dokunaklı bir şarkı değil ki.
(1972) Bu yürek gökle barışkın yaşamaya alışmış bir kere
ve inatla çevrilmiş toprağın çılgarına
İsmet Özel yazık ki uzaktır kuşları, sokaklarıyla bizim olan şehir
Siir toplam 4461 kez okunmus ama ancak laneti hırsla tırpanlayamamak koyuyor insana
öpüşler, yatağa birden yuvarlanışlar
sevgiyle hatırlansa bile hatta.

Bakır tenli yapraklar Köpüren, köpürtücü bir hayatın nadasıdır kardeşim


bütün devrimcilerin çektikleri
Bak, ölüm güzü kıskanıyor biliriz dünyadaki yorgunluk habire mızraklanır
şimdi ıssızdır onun sevimli kedisi dağlarda gürbüz bir ölümdür bizim arkadaşlarınki
ve herkes onun el değmedik yerleri olduğunu sanıyor. pusmuş bir şahanız şimdilik, ne kadar şahan olsak
uzuyor defterine uğrayan kan lekesi ama budandıkça, fışkıran da bizleriz
ölüyoruz, demek ki yaşanılacak.
senin kuşların olurdu mevsimi yolculuklara çağıran
içli taşra kızların gizemli eviçleri
kapıların olurdu korkudan çok denizlere açılan
o denize açılan ellerin nerde şimdi?
4
Amentu Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
İnsan ihtilal haberidir
eşref-i mahlûkattır derdi babam ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı nisan ayları gelince vücudu hafifletir
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman şahlanan grevler için kahkahalarım küstah
bu söz asıl anlamını kavradı bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
kararmış rakamların yarıklarından sızarak biraz ağlayabilmek için
bu söz yüreğime kadar alçaldı fotoğraflar çektirir
damar kesildi, kandır akacak babam
ama kan kesilince damardan sıcak seferberlikte mekkâredir.
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme İnsanın
ölüm için yüreğime sürdüğüm ecza uçtu birden gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
aşk ve ölüm bana yeniden marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak
su ve ateş ve toprak belki ruhların gölgesi
yeniden yorumlandı. düşer de marşlara
mümkün olur babamı
Dilce susup varlık sancısıyla çağırmak:
bedence konuşulan bir çağda Ezan sesi duyulmuyor
biliyorum kolay anlaşılmıyacak Haç dikilmiş minbere
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın Kâfir Yunan bayrak asmış
yanık yağda boğulan yapıların arasında Camilere, her yere
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için Öyle ise gel kardeşim
bana deha değil Hep verelim elele
belgeler gerekli Patlatalım bombaları
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza Çanlar sussun her yerde
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca Çanlar sustu ve fakat
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım binlerce yılın yabancısı bir ses
bilmezdim neden bazı saatler değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur
alaturka vakitlere ayarlı polistir babam
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar Cumhuriyetin bir kuludur
yazgı desem bense
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma anlamış değilim böyle maceralardan
Tokat ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
aklıma niye gelmezdi yalnız
babam onbeşli olmasa. coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
Meyan kökü kazarmış babam kırlarda ekmek damgası durur
ben o yaşta koltuğumda kitaplar benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı etin ıslak tadına doğru
cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları yavaş yavaş uyanmak
kafamda yasak düşünceler, Gide mesela. çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm hırsız cenazelerine bine bine
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar korkak dualarından cibinlikler kurarak
resimli bir kitaptan çalardım hayatımı dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
oysa hergün nakışsız yaşamakları
merkep kiralayıp da kazılan kökleri silâhlanmak sayarak
Forbes firmasına satan babamdı. çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
Budur çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak
işte şehirleri bayındır gösteren yalan ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla fly Pan-Am
güçbela kurduğum cümle işte bu; drink Coca-Cola
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu. Tutun ve yüzleştirin hayatları
5
biri kör batakların çırpınışında kutsal torna tezgahlarında demir.
biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ölümler Yürürüm çünkü ölümdür yürünülmeyen
ölümlere ulanmakta ustadır yürürüm yürüyüşümdür yeryüzünün halleri
hayatsa bir başka hayata karşı. kanla dolar pazuları tarladakinin
hızar gürültüsü içinde türkülenir bir öteki
Orada gökleri göğsümden aşırtarak yürürüm
aşk ve çocuk yağlı kasketimin kıyısında nar çiçekleri.
birbirine katışmaz
nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı Aynı adam Ekim günlerinden beri gümbür gümbür gelirim
kendi tehlikesi peşinden gider insan teneke damların üstüne safi sinirden doğan güneş
putların dahi damarından portakallar fırlatarak parlıyor benim adımlarımla
aktığı güne kadar anladım neden yorgunluk
sürdürür yorucu kovalamacayı. gülümserlik getiriyor insana
hayatın bana başat
Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan? bana avrat oluşunu öğrendim
Nerde, hangi yöremizde zihnin işçiler bunu kurşunlanarak öğrendi
tunç surlardan berkitilmiş ülkesi on beşinde bir arkadaş
ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan inancını savunurken yargıca
parti broşürleri yoksa kafiyeler mi? anladı bulana durula akmakta olan şeyi.
Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran Yürüyorum
nedir o katı şey azarlanıyorum fışkıran başaklarla
ki gücü iki bomba gibi taşıyorum koltuğumdaki bir çift somunu
gönlün dağdağasını durultacak? hurdahaş bir sancıyla geçiyorum badem çiçekleri altından
Hayat gözlerim nemli değil.
dört şeyle kaimdir, derdi babam gözlerim namlu.
su ve ateş ve toprak. (1968)
Ve rüzgâr. İsmet Özel Siir toplam 4060 kez okunmus
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim Bir Devrimcinin Armonikası
gövdemi alemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla Varedenin Binlerce binlerce çocuk
eşref-i mahlûkat koşarak dokumuş benim kumaşımı
nedir bildim. hançeremdeki bu şehrin
(1974) o geçimsiz mushafı
İsmet Özel Siir toplam 7689 kez okunmus vardım dayandığım parmaklığına o büyük hesapların
Hazırım ey kalaycı çırakları ve güyümcüler
ey rakı sürülmüş yaralarım gövdeleşin
Aynı Adam kırçıl acılarım benim
gök de bir mendil takınsın boynuna
Tozludur saçlarım, saçlarımdan benim kağşayan umutlarım gövdeleşin
devrilmiş sarayların dumanları savrulur çünkü ben oraya gidiyorum : boğulmaya.
yüzüm yanıktır
yüreğime bir karanfil sokuludur Nasıl birer suç çağrışımıyız dünyada
ve partizanca darbelerin dünyaya ilen şavkı adamlar,kadınlar,şehre indirdikleri bakraçları
benim göğsüme göğsüme vurup durur. ne kadar uydurma
Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum ne kolay öpüşüyorlar yıllar süren intiharlarla
bahar da sürgülenir içime katranlar da Oysa
hem koşarak yarattığım sevgiler vardır insan zemheriyi
hem körlenmiş sevgilerin acısıyla koştururum. ve kadının doğurma vaktini bilir
Beni sular hergün kalkıp öpüşebilir sabahın üniformasıyla
kocaman taşları parçalayarak hatırlıyor dağlarda yeni şeyler,yeni şeyler yaratmak için tabi.
ve beni hatırlatıyor çeltik tarlalarında aynı sular
umutlu sakinlikleri İşte potin bağlıyor çocuk
lohusalıklarıyla. bütün uykularından sürülmüş kurşunlar
tütün gibi bakıyor nisanlara
Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum ve ben sahici kılmak için öpüşlerimi
kökten dallara yürüyen sular gibi oraya gidiyorum : boğulmaya.
yürürüm kömür ocaklarına, çapalanan tütüne
yürürüm hüzün ve ağrılar çarelenir Ben ki gövdemi bütünüyle ne yapmalıyım
dağların esmer ve yaban telaşından kurtula diye tahta bir bavul
6
gibi duruyorum insan kıyısında Bahanelerimiz talan.
makina
çok acemi buluyor beni sanırım Kızkulesi beyaz iken
seyrek bir ölü vurdular alnıma,ekşi Hemşeriler seslenince
1300 tarihli şehbenderlere dair talimata Terbiyemiz yettiğince
ve anamın kanserine alıştım Baktığımız taraf başka
ve de bir simsar gibi asvalta ve otobüslere Kol ağızları kolalı
bir vitrin gibi Ağırdı çok bilet parası
bir bıçak,bir Azımsayıp yanaşmadık
setre. Bir pişirimlik aşka.
Tutuşan bir bıçak.
içerimde tozuyan bağırtılar vardır Kızkulesi beyaz iken
Ondan işte gidiyorum oraya : boğulmaya. Saf ipek kaşındırırmış
Mangal kangal kafiyesi
Oraya gidiyorum boğulmaya Yıpratılmışlığa namzet
BOĞULMAYA Yıpran berrak derlerse uç
bir partizanın armonikasında. Uçma bulandıysa hava
Artık mazgallardan fırlamak Yatır dizine yârini
büyük kamalar saplamak Sihirlice bir söz söylet.
böğrüne coşarlığın
büyük bir çatırtının ayaklarını ovmak Kızkulesi beyaz iken
armonikamla. Sözün sihri bize yârdı
Ey çatlayan tohumun hengamesi! Ümitgillerin köpeği
İnsan,gülümsemeyi Sınıf ayrımı yapardı
ve ürün kaldırmasını bilir Kokartlıydı ikindimiz
çünkü derbeder bir okul çantasından Japone kolluydu bayram
serin ve sevişli bir ırmağa girilir Sezdirmez müddeiumumi
ve benim o boğulduğum armonika Filan sokağa sapardı
halklara seğirtir,coşar
o,korkunç bir yekinmedir buralarda Kızkulesi beyaz iken
Hannoy`da bir uçaksavar. Nazar değdi çarşılara
Arnavutlar hava bastı
İsmet Özel Hamal sandıkları Kürtler
Siir toplam 3284 kez okunmus Lokantada martı çıktı
Tezgahları kül kapladı
Yalayıp zıpır avuçlarını
Taban yağladı züğürtler.

Kız Kulesi Beyaz İken Kızkulesi beyaz iken


Ölmek fikri minnacıktı
13/8/2006 · Kategori: siir Döviz yedi kilo aldı intihar
Gecelik faizle boy attı
Güpegündüz sarkıntılık
Hanım kudurdu bey azdı
Fotograf: Hakan Temiz
Vücuttaki mahrem kılı
Eflatun pembe boyattı
Kızkulesi Beyaz İken
Kızkulesi beyaz iken
Kızkulesi beyaz iken
Yaşamak evlat acısı
Ümitgilde biz ikimiz
Kaça çıkar diye sorduk
Kurabiye yiyor idik
İş çıkardı başımıza
Sütlü çayın yanında
Çirkin ördek palaz iken
Sahili çitileyordu
Keşişleme poyraz iken
Sürü sürü yunuslar
Ümitgillere gece yatısı
Kumrulardı homur homur
Ağu dendi aşımıza.
Manastırın camında.
İsmet ÖZEL
Kızkulesi beyaz iken
Ne ayıptı söylemesi
Ümitgilde ikimizdik
Birbirine tutulan
Çorabımız yamalıydı
Kopçalıydı yakamız
Kimseden kopya almadık
7
Of Not Being A Jew bir kucak sadece temiz ve sevecen değil
bir kucak sadece pis ve sırnaşık değil
İniyorum kulelerinden katil bir kucak sadece cömert ve sıcak değil
iniyorum maktul minarelerden bir kucak sadece sancılı ve keskin değil
taraçadan,bahçeden bir kucak sadece umursamaz ve bezgin değil
ilk tanıyı bulanların indikleri her yerden bir kucak sadece öksüz ve çolak değil
ilk tanıyı bulandıran bir vaşakla birlikte bir kucak
değdikçe ayaklarım merdiven alçalıyor sadece bir kucak
açılıyor leşlerin,atmıkların cesurane açılınca açıkları kapatan
canlıların korka korka uzandıkları zemin acıkınca doyuran
ağzımda kef ve doyurunca
iki gözlerimde mil nasıl da perişan, ne kadar da ölçülü
iniyorum kulelerinden darası alınmaz yüküm bu benim
katil. kayda geçirilemez,narhı konulmaz
resmen ve alenen ifade usulü yok
körüm,o halde karanlık niye benden kaçıyor? gözümün feri saydım onu,gücüm bundadır
sağırım, nasıl oluyor da uğultum uzaktan dizimin dermanıdır o
beni çağırmaktadır? buradan gelir cesaretim
göklerin çökeltisinden başka soy bende bu kucak olduktan sonra
toprağın tortusundan gayrı hısım bilmeksizin iyi veya kötü ne yapılabilir
iniyorum kirli eteklerine kendi hayatı aleyhine
beni emziren kaltak şehrin binlerce defa dolap
iniyorum ama indirilmedim çevirmiş olan bana?
iniyorum çalıntı tahtımı terkederek bakın,bulduğum her gerçeği delik deşik ediyor
arada bir çehremi dalgalandıran karaltı kayboluş kapımı sürgüleyen bir vaşak
vurulmuş arkadaşlarımdan yansıyor olsa gerek her sevincimi viran eden bu hayvan
iniyorum onlardan artakalan yükü indirmek için yalanlar içinde boğulmamı önlüyor
indiğim yerde beni bir bekleyen yok ondan kurtulacak olursam biliyorum
indiğim yerde biçilmiş ot gibiyim beni yaşamakla coşturan
puslu,çapraşık,koklanmamış bir kaynak keşfederim
ihmalkar gözle okunmuş bir kitap ondan kurtulduğum an
bitab bir gözle okunmayı tercih ederdim bütün boyutlarımı kaybederim.
yoğrulmuş olan benle bir daha yoğrulsaydı
benimle açsaydı ağırdan Önceleri acemiyken
tükeniş faslını mızrap. bu vaşak yokken daha yanıbaşımda
okul müdürü
yağmurun yoldaşı denebilir mi bana? veresiye satan bakal
ne dökülüş inişimde,ne çakış.. kapıcı ve akrabaları
yalnızca o çetrefil dört ayrı ölümle ölmeyi öğren
aralama zahmetine katlanarak demişlerdi bana
iniyorum kızları utandıran iççekişle dört bucakmış
erkekleri boğan kasvetle iniyorum. anlattıklarına bakılırsa dünya
Öfkemdi başlattı yolu omzun güneş kokuyor demişti
ısrara gerek var deyip durdu şehvetim kısa etekli kız
istemedi doğurmak böyle bir uğraşı tabiat o da omzuma bir şey konduracak mutlaka.
tarih onu tanımazlıktan geldi
bir dövüş olsaydı sonunda belki gevşerdi hırsım İşte o zaman bildimdi
belki saçlar taranırdı bir sevişmeden sonra anladımdı o sıra
ama ben hıncahınç bekçisi kalacağım burçlarımın ne bir atlas kalır bende,ne ibrişim
sonunda yükü bıraktığıma yanacağım. bu çuha,bu sicim elden çıkarsa
acemiydim gitmem dedim sizin provalarınıza
İniyor ve inliyorum bön ve berbat buluyorum yaldızlı yaz gecelerinizi
nereye bir kucak dolusu berbattır balkonda o güneşlisabahlar
sonluluk sorgusu getiriyorsam biraz açılmak için açıldığınız kırların
oraya bir kucak da getiriyorum aniden karşılaştığınız ırmakların
bir kucak sadece genç ve diri değil ürpertesi ahmakça
bir kucak sadece yaşlı ve yorgun değil böndür beni belimden bölmeye kalkan enlem
bir kucak sadece erkek ve vakur değil benden iki bakışık parça
bir kucak sadece kıvrak ve dişi değil çıkarmaya çalışan boylam da berbat
bir kucak sadece kavruk ve intikamcı değil ipekli libas giymem, altın da takınmam
bir kucak sadece gürbüz ve atak değil atımın eğerinde kaplan derisi yoktur
bir kucak sadece üzgün ve dindar değil çehreme iyi baksalardı yırtılırdı
uykularının zarı
8
uykuluydular sinerken bedenime kıraç dağlar bir yanımda kıyısı kışkırtıcı
bitek vadilerle beraber ben tenimi yumarken ufku muallâk deniz,bir yanımda
uykularına tutundular.. kamu açıklamaları, genelgeler,tahvilât?
Çocuklar acıları paylaşmaz demiştim omuz silkerek kimin yüzünü çevirdiysem
acılardır paylaşan çocukları hüznü de sevinci kadar ıskarta..
gün geldi paylaşıldı acılar niye indem buraya ben?
çocuklar paylaşıldı boşunamıydı yol boyunca benliğime
bana bırakılan neyse ona burun kıvırdım musallat olan belâ? bir çevrim tamamlandı mı şimdi?
gittim bir kuyudan su çektim yine mi döndüm başa?
halka boynumdan geçti olmaz diyor yanımdan ayrılmayan vaşak
geçti boynuma kemend kimse bana dönmemiştir,dönemez
d harfine bak dedim hele sen geçtiğin o ormanlar
nasılda soylu duruyor sonunda kelimenin rüyalarındaki canavarlardan sonra
harfe bak, harfe dokun, harfin içinde eri çok uzaksın o ilk
harf ol harfle birlikte kıyam et fırlatıldığın zamana.
harf ol harfler ummanına bat aldanma bunlar tayfa değil
çünkü gördüm ne varsa sonunda kelimenin burada doğdu hepsi
çünkü böndür altında kaldığım töhmet denize hiç açılmadılar
uğradığım kinayeler bön ve berbat. denizi sen kadar bile
tanıyan yoktur arlarında
evet, ilmektir boynumdaki ama ben her biri uzak bir beldeden geldi
kimsenin kölesi değilim sanılsın istiyor yosmalar
tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya böylece saygın fahişeler
tarantulaymış benim adım diyecek değilim arasına katışacaklar
tam düşecekken tutunduğum tuğlayı müptezel birer facire olsalar da.
kendime rabb bellemiyeceğim tecimenler,onlar da sahi değil
razı değilim beni tanımayan tarihe onlar da olmayan tayfaların
beni sinesine sarmayan gemilerinden çıkan malları
tabiattan rıza dilenmeyeceğim. sattıklarına inandırmak istiyor
gittim su çekdim en derin kuyudan şehrin acemi insanlarını.
en hileli desteden
kendi kartımı çektim sen ve yağmur.
yaktım belgeleri başa dönemezsiniz.
bütün tanıkları yok etmek için Öyle bir yol yürüdünüz ki ancak
ricacıları öldürdüm dönüş yolunu yok ederek gelebilirdiniz
onlar bu dumanlı dünyanın inişiniz bir iniş olurdu başa dönmemecesine.
beni nasıl özlediğini görmüş olabilirdi yağmur yalnız yağarken yağmurdur
gerçekten özlemişti beni dünya öze çekmişti sen yalnız senken sensin
özüm gelinceye kadar bana temas etmişti burada kalamazsın ve başa dönemezsin
bu dokunuş parlatınca beni gitmek zorundasın
benden biraz dünya kovalanan bir yahudi gibi
isteyen ricacıları ama yahudiler gibi kendinle kalamıyorsun
öldürdüm ve her şey çok yetersiz senin için
kıtal bitti. her şey sana çok fazla
yazık. ayıklarsan ayık durabiliyorsun
yazık ki yazgımın boyası koyu. aranı açıyorsun kendinle
İnilecek kadar indim.hayfa. eşyayı araladıkça
yine bir geçitteyim, yeniden bir liman şehri bura uyanmanın bedeli serapları fadadır
eskilerin tayfası yine hep buradalar uykuyu tadayım derken
hep bilinen tecimenler,tanıdık yosmalar kâbusa dalmak pahasına.
havada hayza benzeyen aynı koku
binalara yaklaşırken eskisi gibi tarihe dersini vermek gerek
sıklet artıyor yoldan ayrılamazsın
hâlâ ayırdedilemiyor dişli gıcırtıları yediremezsin sokulmayı kendine
çocuk çığlıklarından tabiatın apışaralarına
tanıyorum bunlar ne yıkılmış bir tapınağın suskunluğu
bulutlara bakmak için penceresi evlerin durdurabiliyor seni
bu da deniz ne gürültülü bir havra.
hırs püsküren,toynak durduran deniz yükün ağır.
rezeleri yerlerinden oynatan he's so heavy
vâdeden, vâdeden,vâdeden tesellicimiz. just because he's your brother.
kardeşlerin pogrom sana.
dostlarının eşiğine varınca başlıyor
9
senin diasporan. nerelerde kıyıcı bir zehre çevrilir..
herkesin bahanesi var, senin yok haritamda caddeyi ürpertiye açacak
günahlı bir gölgenin serinliğinde birkaç kaçıktan başka nirengi noktası yok
biraz bekleyebilirsin,daha sonra açıkça gösteriyor haritam farkı nedir
burada kalamazsın,başa dönemezsin bir cenaze kalkarken yağan yağmurun
ama dön bir hükümet darbesinden sonra yağan yağmurdan.
eve dön! Şarkıya dön! kalbine dön! yağmalar belli ki kim bulsa defineyi, umurumda mı
Şarkıya dön! kalbine dön! eve dön! ben kalbime döneceğim fokurdayıp pörtlemek için
kalbine dön! eve dön! Şarkıya dön! hep fokurdak ve pörtlek kalacağım kalp içinde
canı sıkkın kızların yüzünden
eve dönmek döşünden ahı kalmış delikanlıların
kendime sarkıntılık etmekten başka nedir? dünyaya habire pörtleyeceğim
orada, arada bir beni yoklar evkerin olanca tınısı dindiği zaman
intihara ayırdığım zamanlar kısıldığı zaman bütün şarkıların kanatları
bunlar temiz, kül bırakan zamanlardır fokurtum dokunacak herkese yedi ırkın kavşağından
düzgün sabuklamalardan bana kalan.. yahudi değilsem bile
bende yahudalıkda mı yok-
evde kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?
anlaşılmaz bir tını
bilmem nereden gelir
uykumdan? kanımdaki çakıldan? unutkanlığımdan? Mataramda Tuzlu Su
bilemem yahudi değilim
gizli bir yerde genizam yok West Indies,Kızıl Elma,İtaki,Maçin!
bilemem insan nerenin yerlisidir Uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
Beyazların yöresinde nasibim kalmadı
ömrüm burada yerlilerin topraklarına karşı şuç işledim
bütün yahudiler gibi zorbaların arasında tehlikeli bir nifak
raflara doğru, çekmecelere uyrukların arasında uygunsuz biriyim
sahanlıklara doğru geçti vahşetim
yabancı ellerde çitilenmekten korunmak için beni baygın meyvaların lezzetinden kopardı
bir sıvaydım kendime kendi ellerimde kendime dünyada bir
tıpkı yahudiler gibi acı kök tadı seçtim
buraların yerlisi ben değilim. yakın yerde soluklanacak gölge bana yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
Şarkıya dönersem ense köküm seyrelecek Uzak nedir?
ağdası çözülecekbana aşktan bulaşan kozlarımın Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için
şehrin insanları yumruklarımda beyaz bulut gidecek yer ne kadar uzak olabilir?
yolun çamurunda revnâk-ı bahar bulacaklar Başım açık, saçlarımı ikiye
ben şarkıya dönünce ortadan ayırdım
boğazlarındaki boğum insanların epriyecek kimin ülkesinden geçsem
ve onun yerine her günkü işleri yaparken şakaklarımda dövmeler beni ele verecek
kepenkleri kaldırırken,silerken tezgahı cesur ve onurlu diyecekler
şarkıya dönersem,yanık bir şarkıya halbuki suskun ve kederliyim
holokost neymiş meğer korsanlardan kaptığım gürlek nara
herkes bilecek. işime yaramıyor
rençberlerin o rahat
kalbime döneceğim,amahangi yolla? ve oturmuş lehçesinden tiksinirim
yedeğimdeki okunaksız boynumda
şarapla lekelenmiş,solgun harita bana yargı yükleyenlerin
uyduruk bir şey mi bilmiyorum utançlarından yapılma mücevherler
yoksa sahiden definenin yeri sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin
gösteriliyor mu orada? mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok
ama boşver..nasıl bir ilgi olabilir uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
kalbe dönmekle define arasında?
lâkin ben inerken her dönemeçte Bir hayatı,ısmarlama bir hayatı bırakıyorum
bir parçasını ele geçirdiğim görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta
her molada, her zorlanışında nefesimin askerken kantinden satın aldığım cep aynası
her ayak sürçmesinde çiziktirdiğim haritamın bazı geceler çıkarken
bütün paftalarında sabit mürekkeple işaretlenmiştir uçarı bir gülümseyişle takındığım muşta
nerelerde kıraçlaşır gibi lükslerim de burda kalacak
rahminde levendane öcün tohumları yatan gece siparişi yargıcılar tarafından verilmiş
güneşin şifa diye bilinen ışıkları bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya
10
taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım bir karşılık vereceğim.
burada bitti artık işim, ocağım yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim. (1967)

İsmet Özel İsmet Özel


Siir toplam 12387 kez okunmus Siir toplam 8077 kez okunmus

Yaşamak Umrumdadır Kanla Kirlenmiş Evrak


Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Sabah şairin üstüne saldırıyor Aşklarım, inançlarım işgal altındadır
yaşamaktan bir güneşle kaplanıyor onun kalbi tabutumun üstünde zar atıyorlar
onun kalbi topraktan sıyrılıyor cebimdeki adreslerden umut kalmamıştır
aşk dahi sıyrılıyor topraktan toprağa sokulduğum zaman çapa vuran adamlar
gözlerini tanıyorsunuz: çaylak sürüleri denize yaklaşınca kumlar ve çakıl taşları
beyni: aç kuşlardan bir ambar. geçmiş günlerimi aşağılamaktadır.
Bir kıyısına ilişmiyor dünyanın
Allah`ın ve devletin dibinde insanlar Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
onu barutla karıştırıyor Ve rüzgar buruşturuyor polis raporlarını
ve zerdali çiçekleriyle. kadınlar fazlasıyla günaha giriyorlar
Ahali kapısını taşlıyor onun bazı solgun gömleklerin çözük düğmelerinden
onun için develer kesiyor halk çelik tırpan gibi silkiniyor çocuklar
aşka ve kavgaya aydınlık getiren kalbi denizin satırları arasında.
topraktan sıyrılıyor. Gece arsızca kükrüyor paslı beyninde şehrin
küfre yaklaştıkça inancım artıyor.
Ben
topraktan sıyrılıyorum Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
buğular öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
ve aşiret rüzgarları kanımda. saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
Arklardan gece vakti sular acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
kaç zaman ayaklarıma acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
yaslı bir selam gibi dokundu Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
kopartılmış yapraklarımdan ibaretti hüzün başından başlayabilirim.
dedim rahmet yağar ben yürürken 1972
gece benim ardımda İsmet Özel
taşıdım kara gençliğimi dağların damarında
hep döşümde yaratkan, patlayıcı bir kimya
beynimde hep manalı bir uçurum.

Benim hayranlığımdan inlerdi şehir


ben atlara ve uzaklar hayrandım
kendi ehramlarını bile tanımayan kadınlar
ansızın patlak verirdi baharda.
Dudaklarımda çürükler vardı
dağ çiçeklerinden ötürü.
Irmaklara salardım kendimi
ruhumda kaynar adımlarla gezinen dünya
bana hain sevgilimdi.

Yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylan


beni artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz
çünkü ben ayaklanmanın domurmuş haliyim
Yürüsem rahmet boşanacak.
ve sana bir karşılık vereceğim

Sana bir karşılık vereceğim


toprağı deşen boğuk sesimle
sana bir karşılık vereceğim
amansız kum fırtınası altında
sana bir karşılık vereceğim
birbiri üstüne yığılırken günler
ey taşan suların imkanı
ey taşan suların bekareti sana

You might also like