You are on page 1of 63

PETROL JEOLOJİSİ

KONU-2
PETROLÜN KÖKENİ, OLUŞUMU
ve
GÖÇMESİ
PETROLÜN KÖKENİ

Petrol, jeolojik devirlerde oluşmuş bir fosil yakıttır. Binlerce


(belki de milyonlarac) yıl süren işlevler sonucunda oluşan
petrol oluştuktan sonra ya da oluşum esnasında bulunduğu
yeri terkederek göçer, ancak göçemeyeceği ortamlarda sıkışıp
kalabilir.
Petrolün oluşumunu araştırmak için kökenini anlamak
gereklidir.
Petrolün kökeni için iki teori öne sürülmüştür
PETROLÜN KÖKENİ

•İNORGANİK KÖKEN TEORİSİ


•ORGANİK KÖKEN TEORİSİ
PETROL HAKKINDAKİ JEOLOJİK
GERÇEKLER

•Petrol genellikle çökel kayalar içerisinde bulunur.


•En petrollü kayalar sığ denizel çökellerdir
•Petrolü içerisinde bulunduran çökel kayalar geçirimsiz
kayalarla örtülmüş ya da çevrelenmişlerdir.
Bu durum petrolün oluşumu için sığ denizel çökel kayaların
ve çökelme işlevlerinin araştırılması gerektiğini ortaya
koymaktadır
PETROL HAKKINDAKİ KİMYASAL
GERÇEKLER
•Yaşlı doğal ham petrol ile bugün sığ derinliklerde
oluşmakta olan petrol arasında karbon zincirleri açısından
farklılıklar vardır (Petrol zaman içerisinde
olgunlaşmaktadır)
•Yaşlı ham petrolün %50 den fazlası hafif hidrokarbonlardır
(Hafif petrol yüksek API, düşük yoğunluklu petroldür).
Modern petrolde bu durum ender olarak görülür (Petrol
zaman içerisinde kimyasal değişime uğramaktadır)
•Genç petrolün optik özelliklerinden bazıları biyosentetik
olarak oluşturulan petrolün özelliklerine benzemektedir.
•Genç petrollerde bulunan bazı kompleks moleküller bugün
modern organik maddeler içerisinde de oluşmaktadır (Genç
KÖKEN SORUNU:
PETROL ORGANİK Mİ
İNORGANİK Mİ?
İNORGANİK KÖKEN TEORİLERİ
•İlk olarak Berthelot (1866) tarafından ortaya atılan ve
Mendele’ev (1877 ve 1902) tarafından desteklenen bir
teoriye göre petrol inorganik kökenlidir.
•Laboratuarda metan, asetilen ve benzol gibi maddeleri elde
eden kimyagerler doğadaki petrolün de yeraltında canlı
etkinliği olmaksızın doğal kimyasal reaksiyonlar ve volkanik
olaylarla oluştuğunu ileri sürmüşlerdir.
•20. Yüzyılın başında bazı bilim adamları petrolün
magmadan oluştuğunu düşünmüşlerdir.
•Mendele’ev, mantodaki Demir Karbid’in yeraltına sızan
sularla kimyasal reaksiyona girerek metan ve hidrokarbonları
oluşturduğunu ileri sürmüştür. Bu görüş bazı araştırmacılar
tarafından hala savunulmaktadır. Bu görüş doğru ise petrolün
magmatik kayalarla ilişkili olması gerekecektir.
•Rusya’da alkali intrüsif kayalar içerisinde, Norveç’te dolerit
daykları içerisinde, Ege’de volkanikler içinde ve bazı
magmatik ve metamorfik kayaların boşlukları içerisinde
petrole rastlanmışsa da yapılan araştırmalarla bunların çökel
kayalar içerisinde oluştuktan sonra magmatik kayalar içerisine
göç ettiği anlaşılmıştır. Petrolün seyrek de olsa magmatik
kayalar içerisinde bulunması onun magmatik kökenli olduğu
anlamına gelmez.
•Peyve (1956) ve Subbottin (1966) büyük ve derin faylardan
çıkan hidrokarbon gazlarının mantodan çıkıp kabuk içerisinde
depolandıklarını ve sıvı petrole dönüştüklerini ileri
sürmüşlerdir. Bu görüş doğru olsaydı son derece derin
sondajlar açarak sonsuz petrol kaynaklarına ulaşmak mümkün
olacaktı. Ayrıca petrolün büyük ölçüde çökel havzalarda
bulunması bu görüşle açıklanamamktadır.
•Bu örnekleri arttırmak mümkündür. Ancak bugün petrolün
organik maddelerin olgunlaşması (matürasyonu) ile oluştuğu
genel olarak kabul edilmektedir.
İNORGANİK KÖKEN TEORİSİNİ
ÇÜRÜTEN VERİLER
•Petrol içerisinde yaygın oalrak bulunan porfirin, piridin ve klorofil
gibi maddeleri inorganik yolla elde etmek imkansızdır.
•Petrolde bulunan çok karbonlu hidrokarbonların metanın
polimerizasyonu yolu ile doğal olarak nasıl oluşabileceği
açıklanamamaktadır.
•Petrolde bulunan polarize ışığı saptırma özelliği kuvars ve zinober
dışında hiçbir inorganik maddede yoktur. Bu iki istisna dışında bu
durum sadece organik maddelere has bir özelliktir.
•Petrol yataklarının çoğu magmatik faaliyet alanlarından uzakta ve
çökel kayalar içerisinde bulunmaktadır. Öyleyse petrol oluşması
için volkanizmaya ihtiyaç yoktur. Aksine volkanizmanın yarattığı
aşırı sıcak petrolü yoketmekte ya da aşırı olgunlaşmasına
yolaçmaktadır.
•Yerkabuğunun derinliklerine doğru petrol artmamakta, aksine
petrol genç örtü kayaları içerisinde daha yaygın olarak
bulunmaktadır.
SONUÇ

PETROLÜN KÖKENİ İNORGANİK


DEĞİLDİR
ORGANİK KÖKEN TEORİLERİ
•Bazı kimyagerler laboratuarda organik maddeleri ısıtarak ve
damıtarak petrol benzeri hidrokarbonlar elde etmişler ve buna
dayanarak petrolün organik kökenli olduğunu ileri
sürmüşlerdir.
•Organik köken teorisine göre petrol karasal veya denizel
bitkilerden ya da hayvanlardan oluşmaktadır.
BİTKİSEL KÖKEN
•KARASAL BİTKİLER
Kömürden petrol elde edilmesi ve bataklıklardaki metan gazı
nedeniyle petrolün karasal bitki kökenli olabileceği ileri
sürülmüştür. Ancak petrol sahalarında genellikle kömür
olmaması, kireçtaşlarında karasal bitkilerden türemiş petrol
bulunmaması, linyitten türeyen zift ile petrol arasında
kimyasal farklılıkların olması petrolün oluşumunda karasal
bitkilerin etkisi olmadığını göstermektedir.
•DENİZEL BİTKİLER
Denizel bitkiler ile denizel çökeller arasında kökensel bir
ilişki kurulabilir. Bunların en önemlileri yosun ve
diyatomlardır.
HAYVANSAL KÖKEN

•Balık ve diğer hayvanların distilasyonu sonucu petrol ile aynı


kimyasal özellikler bulunmuştur.
•Bazı araştırıcılar petrolün hem hayvansal hem de bitkisel
kökenli (Biyomas kökenli) olduğunu kabul etmektedirler.
ORGANİK KÖKEN TEORİSİNİ
DESTEKLEYEN VERİLER
•Organik kökenli bir madde olan porfirin petrol içerisinde
yaygın olarak bulunmaktadır.
•Petrolün flüoresans özelliği organik kökeni işaret etmektedir.
Bu özellik petrol içerisindeki organik kökenli kolesterol
maddesinden kaynaklanmaktadır.
•Ham petrol içerisinde bol miktarda mikroorganik madde
vardır
•Yosun küllerinin I, Br, P ve Amonyum tuzu miktarları ile ham
petrolün eser elementleri arasında benzerlikler vardır.
•Meksika körfezindeki modern çökellerde çökellerle yaşıt
petrol oluşumları saptanmıştır.
SONUÇ

PETROLÜN KÖKENİ
ORGANİKTİR
YERYÜZÜNDE MODERN ORGANİK
İŞLEVLER
•Yeryüzündeki toplam C miktarı 2,65*1020 gramdır. Bunun
%82 si kayaçlar içerisinde %18 i ise organik karbon olarak
kömür, petrol ve doğal gaz içerisindedir.
•Fotosentez yolu ile inorganik karbon hidrokarbonlara
dönüştürülmektedir.
•6CO2 + 12 H2O = C6H12O6 + 6H20 + 6O2 formülünde
fotosentez ile açığa çıkan glikoz çok daha kompleks karbon
bileşiklerinin başlangıç noktasıdır. Bu kompleks
bileşimlerden biri olan polisakkaridler bitkilerde ve bunları
yiyen hayvanların bünyelerinde bulunur. Bu hayvanların
ölümü halinde organik madde okside olur, CO2 ve suya
dönüşür.
DOĞADAKİ KARBON DÖNGÜSÜ
DENİZ ve OKYANUSLARDA
ORGANİK ÜRETİM ve İŞLEVLER
•Karalarda olduğu gibi denizlerde de organik maddeler esas
olarak fotosentez ile oluşturulurlar.
•Denizlerde fotosentez yapan bitkiler fitoplanktonlar ve bentonik
alglerdir.
•Bunların üretkenlikleri fiziksel ve kimyasal parametrelere
bağlıdır.
•Fiziksel parametrelerin en önemlileri ışık ve sıcaklıktır.
•Kimyasal parametrelerin en önemlileri sudaki fosfat ve nitrat
miktarıdır.
ORGANİK MADDENİN KORUNMASI

Organik maddenin korunmasına en uygun ortamlar içerisinde


hızlı çökelim olan ve anaerobik (oksijensiz) taban
koşullarına sahip ortamlardır. Su içerisinde stratifikasyon
(tabakalanma) olan yerler de organik madde korunması
açısından önemlidir.
ORGANİK MADDENİN EN İYİ
KORUNDUĞU ORTAMLAR

•Göller

•Engelli havzalar

•Kıta sahanlıkları

•Okyanus havzaları
TATLI SU GÖLLERİ
•Tabakalı bir su yapısı vardır. Üstte sıcak, altta ise
soğuk ve yoğun su vardır. Hayat üstte yoğundur.
•Fotosentez ve oksitlenme etkindir. Alttaki oksijen
kullanım sonucu biter ve sıcaklık farkından dolayı su
sirkülasyonu kesilir. Alt kısımda karanlık nedeniyle
fotosentez olmaz.
•Doğu Afrika göllerinde güzel örnekleri vardır.
ENGELLİ HAVZALAR
•Bu tür havzalarda bilhassa kurak iklimlerde tuzluluk
farkı nedeniyle tabakalı bir su yapısı gelişir.
•Taze deniz suyu havzaya girdikten sonra buharlaşma
yolu ile ağırlaşıp dibe çöker. Bu ağır su engel nedeniyle
açık denize gidemez. Böylece üstte daima normal tuzlu
su, altta ise çok tuzlu su bulunur.
•Karadeniz bu tür havzaya iyi bir örnektir.
KITA SAHANLIĞI

•Organik üretim yüzeyde fazladır.


•200-1500 metre derinlikte oksijen miktarı azalır, buna bağlı
olarak üretim de düşer.
OKYANUS HAVZALARI

Günümüz okyanus havzalarında anoksik bir ortam yoktur.


Ancak geçmişteki havzalarda derinlik, derin okyanus
akıntılarının neden olduğu tabakalaşma ve global anoksik
olaylar bu bölgelerde de organik maddenin korunmasına
neden olmuş olabilirler.
KARALARDA ORGANİK ÜRETİM
VE KORUNMA
•Karalarda organik üretim ve korunma su ortamından çok
farklıdır. Karalarda oksijen miktarı sabittir. Önemli
değişkenler su ve büyüme süresidir. Bu süre de sıcaklık ve
günışığı süresi ile denetlenir. Bu nedenle kutuplarda organik
üretimi çok azdır.
•Karalarda organik madde üretimi ve korunması açısından en
önemli bölgeler sıcaklığı 15 0C yi geçmeyen bataklıklardır.
PETROLÜN OLUŞUMUNDA
DOĞAL KOŞULLAR
•Petrol genellikle denizel, seyrek olarak da karasal çökeller
içerisinde bulunur.
•Bütün petrollerin kimyasal yapısı küçük farklılıklar dışında
aynıdır.
•Petrol Prekambriyen’den Pleistosen’e kadar her yaşta kaya
içerisinde bulunabilir. Yani petrol oluştuktan sonra milyonlarca
yıl korunabilir.
•Petrol içerisinde porfirin maddesinin bulunması oluşum ve göç
esnasında sıcaklığın 200 0C yi geçmediğini gösterir.
Kapanlardaki sıcaklık da 100 0C yi geçmemektedir.
•Porfirin’in varlığı organik maddenin oksijensiz bir ortamda
kaldığını belirtmektedir.
•Petrol kapanlarında basıncın 1 ile 700 atm arasında değişmesi
petrolün fiziksel ve kimyasal özelliklerinin basınç değişimlerine
duyarlı olmadığını göstermektedir.
•Petrol, içerisinde bulunduğu ortamda oluşabildiği gibi çok
uzaklardan göç edip gelmiş olabilir.
•Petrolün oluşumu için 15.000, bir kapanda toplanması için ise en
az 1.000.000 yıl gerekli olduğu tahmin edilmektedir.
KEROJENİN OLUŞUMU
Denizel canlılar öldükten sonra büyük bir kısmı diğer canlılara
yem olur ya da dibe çökerek bakterilerin etkisinde kalır. Dipte
sular oksijence zengin ise organik maddeler oksitlenip su ile
karbondioksite dönüşürler. Oksitlenmeden su dibine ulaşan ve
üzerleri çökellerle örtülen organik maddeler ise gömülmeye
başlar. Gömülen organik madde giderek artan basınç ve
sıcaklık etkisi altına girer ve 3 önemli safha geçirir:
•DİYAJENEZ
•KATAJENEZ
•METAJENEZ
DİYAJENEZ
•Yüzey koşullarına yakın sıcaklık ve basınç koşullarında ve sığ
derinliklerde meydana gelir. Biyojenik bozunma ve biyojenik
olmayan reaksiyonları içerir.
•Bu olaylar sonucunda organik maddeden metan, karbondioksit
ve su açığa çıkartılarak organik madde KEROJEN adı verilen
kompleks bir hidrokarbona dönüştürülür.
•Diyajenez, organik madde içerisindeki oksijenin eksiltilmesi
veya yokedilmesidir. Bu esnada hidrojen-karbon oranı ise
önemli bir değişime uğramamaktadır.
KATAJENEZ

•Gömülme devam ettikçe daha derinde, daha fazla sıcaklık ve


basınç altında katajenez gelişir.
•Katajenez esnasında kerojenden önce petrol, daha sonra
doğal gaz ayrılır.
•Bu olay ile kerojendeki Hidrojen/Karbon oranı düşerken
Oksijen/Karbon oranında önemli bir değişme olmaz.
METAJENEZ

•Metamorfizma koşullarına yakın sıcaklık ve basınç


koşullarında gelişir.
•Kerojenden son hidrokarbonlar da atılır ki bu genellikle
metandır.
•Hidrojen/Karbon oranı giderek azalır, sonuçta sadece
Karbon kalır ve bu da Grafit oluşturur.
ORGANİK MADDENİN DİYAJENEZİ
•Su altı bir çökelme ortamında, havza tabanındaki çökel-su
sınırında pH ve Eh koşulları organik madde diyajenezi
açısından çok önemlidir. Bu koşullar bakterilerin önemli rol
oynadıkları kimyasal reaksiyonlarla belirlenir.
•Eğer normal havalanan bir ortam sözkonusu ise su
sirkülasyonu nedeniyle oksijenli ve oksijeni tüketilmiş sular
sürekli olarak birbirlerine karışırlar.
•Tabakalı bir yapıya sahip sularda ise bu tür bir karışma
olmaz. Bu durumda oksijenli (+Eh) zon üstte, oksijensiz
indirgeme (redüksiyon) zonu (-Eh) ise altta yeralır.
•İndirgeme zonunda anaerobik bakteriler (Desulfovibrio)
sülfat iyonlarından oksijeni uzaklaştırır ve serbest sülfür
(kükürt) oluştururlar. Oksijenli (yükseltgen) zondaki bazı
bakteriler (Thiobacillus) ise sülfürü yeniden okside ederler.
KİMYASAL REAKSİYONLARA BİRKAÇ ÖRNEK

SO4 S + 2O2
reaksiyonu bulunulan ortama ve bakteri cinsine göre değişir.
İndirgen ortamda kükürt Fe (OH2) ile birleşerek piriti oluşturur.
Fe (OH2) +2S FeS2 + H2O
Ortamda sülfat iyonları organik madde ile reaksiyona girerek
hidrojen sülfür de oluşturabilir
Organik madde

SO4 + 2CH2O 2HCO3 + H2S


Diyajenez esnasında gelişen biyolojik bozunmanın ilk evresi
oksidasyondur. Oksidasyon sonucu su, karbondioksit, nitrat ve
fosfat oluşur. Basitleştirilmiş bir reaksiyon şöyle gelişir:
(CH2O)106 (NH3)16 H3PO4 + 138 O2 106 CO2 + 16 NHO3 + H3PO4 +122 H2O
nitrat fosfat
İkinci evrede nitrat indirgenir
(CH2O)106 (NH3)16 H3PO4 + 94.4 NHO3 106 CO2 + 55.2 N2 +177.2 H2O +H3PO4

Bu işlevi sülfatın indirgenmesi takip eder ve bunun sonucunda


hidrojen sülfür ve amonyak meydana gelir
(CH2O)106 (NH3)16 H3PO4 + 52 SO4-2 106 HCO3- + 53 H2S + 16 NH3 +H3PO4

Tüm bu reaksiyonlar son derece basitleştirilmiştir.


Organik madde protein, karbonhidrat, lipid ve ligninden
oluşmaktadır. Bunlardan protein en dengesiz, lignin ise en
dengeli ve duraylı bileşendir. Diyajenez esnasında bunlar
mikropların enzimleri ile başka maddelere dönüştürülürler.
Örneğin Karbonhidratlar (selüloz) bozunarak metan ve
karbondioksite dönüşür.
(C6H1005)n CO2 + CH4
selüloz metan
Benzer şekillerde diğer organik maddelerin bozunması ile de
metan üretilir.
Benzer reaksiyonlarla proteinlerden aminoasit ve peptidler,
lipidlerden gliserol ve diğer yağlı asitler, ligninden ise fenol
ve aromatik asitler üretilir.
•Yukarıda belirtilen değişiklikler çökel birikiminin birkaç
metrelik üst kesiminde meydana gelir. Ancak üstte çökel
birikip gömülme arttıkça fiziksel ve kimyasal ortam koşulları
da değişmeye başlar.
•Derinlik arttıkça sıkılaşma (kompaksiyon) da artar. 300 m
derinlikte killerin porozitesi %80 den %30-40 a düşer.
İçerisindeki gözenek suyu ve biyojenik su atılır. Bu sular
içerisinde karbondioksit, metan, hidrojensülfür ve diğer
bozunmuş organik madde artıkları (Hümik Asit) vardır.
•Bunların yanısıra inorganik reaksiyonlar sonucunda pirit,
siderit vb gibi diyajenetik mineraller gelişir. Karbonat
çimentolanması gözlenir.
Derinlik daha da arttıkça sıcaklık önem kazanır. Biyojenik
reaksiyonlar durur, inorganik reaksiyonlar hızlanır. Bu
reaksiyonlarla kalan su, karbondioksit ve metan da atılarak
sonuçta KEROJEN oluşturulur.
KEROJEN

KEROJEN, çökel kayalar içerisinde bulunan, su ve alkali


solventler içerisinde ergimeyen organik bileşiklere verilen bir
isimdir. Doğadaki en yaygın organik madde şeklidir.
Kimyasal açıdan ise kerojen çok atomlu bağlarla birbirine
bağlanmış kondanse benzen halkalarından oluşan makro-
moleküler bir komplekstir.
KEROJENİN KİMYASAL
ÖZELLİKLERİ
•Kerojen çökeller içerisinde saçılmış halde bulunan organik bir
maddedir. Petrol çözücülerde çözülmemesi ile bitümden ayırt
edilir.
•Kimyasal özellikleri ve içerdikleri organik madde çeşidi
bakımından 3 tip kerojen vardır:
1. TİP KEROJEN

•Alg kökenlidir.
•Hidrojen miktarı oksijene oranla en zengin olan kerojendir
(H/O =1,2-1,7)
•Egemen bileşeni lipiddir.
2. TİP KEROJEN

•Liptinik kerojen adı ile de bilinir


•H/C oranı fazladır
•Organik madde cinsi alg, zooplankton ve fitoplanktondur
3. TİP KEROJEN
•Hümik kerojen adı ile de bilinir
•H/C oranı düşüktür
•Gelişmiş ağaçsı bitkilerin ligninlerinden oluşur
•Diyajenezin ileri aşamalarında kömür oluştururlar
•Gazlar da bunlardan oluşabilir
KEROJENİN OLGUNLAŞMASI
•Kerojen katajenez sırasında olgunlaşarak petrol oluşturur.
•Olgunlaşma derecesine bağlı olarak önce ham petrol(60-
120 0C) daha sonra da gaz (120-225 0C) oluşur.
•Kerojen aşırı olgunlaşırsa (225 0C nin üstünde) bu defa
hiçbiri oluşmaz, kerojen grafite döner.
•Olgunlaşmayı kontrol eden faktörler sıcaklık, zaman ve
basınçtır.
OLGUNLAŞMA (MATURASYON)
NASIL ÖLÇÜLÜR ?

Petrol aramalarında olgunlaşmanın bilinmesi son derece


önemlidir. Bunun için petrolün içerisinde bulunduğu
çökellerin geçmişte maruz kaldığı sıcaklığın bilinmesi
lazımdır. Jeolojik geçmişteki sıcaklığı ölçmek için çeşitli
paleotermometreler vardır.
PALEOTERMOMETRELER
1-KİMYASAL PALEOTERMOMETRELER
A-ORGANİK PALEOTERMOMETRELER
-Karbon oranı
-Elektron dönme rezonansı
-Piroliz
B- İNORGANİK PALEOTERMOMETRELER
-Kil minerallerinin diyajenezi
-Sıvı inklüzyonları
2- BİYOLOJİK PALEOTERMOMETRELER
-Polen renkleri
-Vitrinit refleksiyonu
KARBON ORANI YÖNTEMİ
•Organik madde olgunlaştıkça organik karbon CO2 şeklinde
kaybolur. Yani kerojen olgunlaştıkça gidici organik karbon
miktarı azalır, kalıcı sabit karbon miktarı göreceli olarak
artar. Bu metodda toplam organik karbon miktarı (CT) ile
kalıntı (rezidüel) karbon (CR) oranı karşılaştırılarak
olgunlaşma miktarı belirlenir.
•Kalıntı karbon 900 0C ısıtılan (piroliz) kerojenden arta
kalan karbondur.
ELEKTRON DÖNME REZONANSI
(ESR) YÖNTEMİ

Kerojenin atomik fraksiyonları serbest elektron içerirler. Bu


elektronların sayısı ve dağılımı benzen halkalarının sayısı ve
dağılımı ile ilgilidir. Bu elektron karakteristikleri kerojenin
olgunluğuna bağlı olarak değişir. Bu yöntemde kerojendeki
elektronların sayısı, dalga boyları vb. özellikleri ölçülerek
olgunluk hakkında bilgi edinilir.
PİROLİZ YÖNTEMİ
•Anakaya veya kerojenin ısıtılması esasına dayanır.Isınma
sonucu çıkan hidrokarbon gazlarının miktarı ölçülür.
•200-300 0C de numune içerisindeki serbest hidrokarbonlar
gaz haline gelir (S1). Isınma arttıkça kerojenden
hidrokarbonlar atılır (S2). Piroliz esnasında dışarı atılan CO2
ve H2O ise S3 olarak adlandırılır. Bu üç değer hesaplanarak
formüller yardımı ile kerojenin olgunlaşması bulunur.
KİL MİNERALLERİNİN DİYAJENEZİ
YÖNTEMİ
•Yeni çökelen killer kaynak alanına bağlı olarak smektit
(montmorillonit), illit ve kaolin bulundurabilir. Gömülme
ile bu mineraller sularını atar ve mineralojik değişime
uğrarlar.
•Örneğin petrol oluşumu sıcaklığında (80-120 0C) smektit
illite dönüşür. Sıcaklık petrol üretimi için en üst limite
geldiğinde kaolin ve illit mikaya dönüşür. Eğer ortamda
ferromagnezyen mineraller zengin ise bu killer klorite
dönüşür. Böylece bu kil minerallerinin türüne bakılarak
numunenin olgunlaşması hakkında bilgi edinilir.
SIVI İNKLÜZYONLARI YÖNTEMİ

Olgunlaşma tayini için pek elverişli olmayan bu yöntem daha


çok yüksek sıcaklıklar için kullanılır. Kayaların çatlak ve
boşlukları içerisinde hapsedilmiş kalsit ve kuvars
inklüzyonlarını inceleyerek paleosıcaklığı bulmayı amaçlayan
bir yöntemdir.
POLEN RENKLERİ YÖNTEMİ
Anakaya içerisindeki organik maddenin rengini
incelemeye dayanan bir yöntemdir. Spor ve polenler
canlı iken renksizdirler. Isıtıldıkça sarı, turuncu,
kahverengi ve siyaha dönüşürler.
Su rengi--------olgun değil
Sarı, turuncu---petrol üretmiştir
kahverengi-----kondanseyt üretmiştir
siyah------------kuru gaz üretmiştir
VİTRİNİT REFLEKSİYONU
YÖNTEMİ
•Kömürleşme derecesi arttıkça parlaklık da artar. Optik
olarak ölçülebilen bu parlaklık sıcaklık ve basıncın bir
fonksiyonudur.
•Numuneden kerojen ayıklanır, parlatılır ve parlaklık
derecesi ölçülür (R0). Ölçülen değerler derinliğin bir
fonksiyonu olarak çizilir, bir formülle hidrokarbon üretimi
ölçülür. Ham petrol 0,6<R0<1,5 değerleri arasında oluşur.
PETROLÜN GÖÇMESİ
MİGRASYON
PETROLÜN GÖÇTÜĞÜNE DAİR
VERİLER
•Petrolün içerisinde bulunduğu kayalar gözenekli ve
geçirimlidir. Organik madde bu tür kayalar içerisinde
kolayca okside olacağına göre petrol bunlar içerisinde
oluşmuş olamaz.
•Petrol ve doğalgaz çoğu zaman ikincil gözenekler içerisinde
bulunur. O halde petrol buraya bunların oluşumundan sonra
gelmiş olmalıdır.
•Petrolün kapanların en yüksek yerlerinde bulunması
hareketli olduğunu gösterir.
•Petrol, gaz ve su kapanda belli bir dizilim gösterir ki bu
onların hareket ettiklerinin işaretidir.
MİGRASYON (GÖÇME)

1- BİRİNCİL MİGRASYON
Petrolün anakayadan hazne kayaya göçmesidir.
2-İKİNCİL MİGRASYON
Petrolün hazne kaya içerisindeki hareketidir.
MİGRASYON KONUSUNDA
BİLİNMEYENLER
•Migrasyon ne zaman meydana gelir?
•Migrasyon sırasında ana kayada ne tür fiziksel koşullar
mevcuttur?
•Migrasyon esnasında ana kayanın kimyasal bileşimi
nasıldır?
• Migrasyon esnasında hidrokarbonun cinsi nedir?
•Petrol ve doğal gaz ayrı ayrı mı yoksa bir ergiyik içerisinde
birlikte mi göçer?
Petrol oluşabilmesi için
gerekli sıcaklığa
anakayanın tüm porozite
ve permeabilitesinin
gömülme ile
yokedilmesinden sonra
ulaşılabilmektedir. Öyle
ise petrolün göçmesi
sıkışma nedeniyle
gelişmemektedir.Yandaki
diyagram bu ilişkiyi
göstermektedir.
MİGRASYON TEORİLERİ
•Petrolün anakayadan protopetrol olarak atılması
•Petrolün anakayadan petrol olarak atılması
•Erimiş halde
•Su içerisinde
•Kolloidal organik asit ortamında su içerisinde
•Gazlı ergiyikler içerisinde
•Su içerisinde petrol damlaları halinde
•Sürekli akışkan fazında
PROTOPETROL OLARAK GÖÇ
•Bu teoriye göre petrol veya hidrokarbonlar daha tam
oluşmadan ve suda eriyebilecek bir madde iken (protopetrol-
keton, asit, ester, vb.) taşınmışlardır.
•Keton, asit ve esterler anakayada çok az bulunurlar. Eğer
bunlar suda eriyor ise sonradan hidrokarbon oluşturmaları
güçtür.
PETROL OLARAK GÖÇ

•Su içinde erimiş halde göç Yandaki eğri 750C nin altında
petrolün eriyebilirliğinin çok az
•Sıcak petrol teorisi olduğunu ve 1500C ye kadar da
eriyebilirliğin hızlı artmadığını
göstermektedir. Paleosıcaklık
analizlerine göre petrol
optimum olarak 1200C de
oluşmakta, bu sıcaklıkta
eriyebilirlik 10-20 ppm kadar
olmaktadır. Bu durum petrolün
sıcaklığının artması ile
eriyebilirliğinin de arttığını
göstermektedir.
Eriyebilirliği hidrokarbon numaralarına bağlı olarak
incelediğimizde karbon sayısı azaldıkça erimenin arttığını
görürüz. Aşağıdaki diyagramda görüldüğü gibi parafin gazları
(C1-C5) için eriyebilirlik çok fazladır. Bu durum petrolün ilk
migrasyona gaz halinde başlamış olabileceğini belirtmektedir.
SONUÇ

Petrol göçe sıcakken ya da gaz halinde başlar

You might also like