You are on page 1of 17

Türk Ahlakı

Tarih Sohbetleri
(Yılmaz ÖZTUNA)

Sesli
İzleyin
"Türklerden daha faziletli
bir toplum görmedim.
Oyuna ve eğlenceye
vakitleri yoktur. (...)

Yemeklerini çabuk ve
konuşmaksızın yerler.
Yemek isteyen kim varsa;
tanıdık,
yabancı ayrılmaz,
sofraya çağrılır. (...)
Askerler dahil
şehirde silah taşımak yasaktır.

Düello bilmezler;
dövüşmeyi medenî terbiyeden
mahrumiyet sayarlar.

Arada kavga edenler çıkar;


fakat kavgayı devam ettirmeleri
mümkün değildir;
ilk görenler
derhal müdahale
edip sustururlar.
r
Zaten şehirlerde büyük sükunet vardır.

Kumar ve içkinin dinlerinde yasak olması


kavga çıkmamasının sebeplerindendir.

Ama içki içen,


esrar çeken Türklere tesadüf edilir;
çoğu sosyal durumlarını
bu sebeple kaybetmişlerdir.
Karaborsa ve tefecilik
günah ve meçhuldür.”

[Cristobal de Villalon, s.160-161]


"Bundan başka
şunu söylemek istiyorum ki,

Türkler bir şatoyu veya


kaleyi aldıkları zaman
her şeyi ve resimleri
buldukları gibi
aynen bırakıyorlar,
onları tahrip etmek gibi
bir âdetleri
asla yoktur.”

[Belon, s. 90]
"Türkler iyi niyetli insanlardır.
Birbirlerine bağlıdırlar.
Birbirlerine iyilik yapmaktan hoşlanırlar.

Bunları Tanrı'nın şerefi için yazıyorum;


yoksa Türklerin bizim imanımızın
dışında kaldıklarını biliyorum. (...)

Türkler sözlerinin esiridirler.


Ancak ölü bir Türk
sözünü tutmayabilir.
Samimi ve
sadık insanlardır.”

[Bertrandon de la Broquière]
"Türkler sokakta rastladıkları
yazılı kağıda ve güle basmazlar;
yerden alıp bir duvarın
üstüne veya dibine koyarlar.”
[Busbecq]

"Türkler kimseyi
Türk usulünce yaşamaya zorlamazlar.
Herkesin kendi mevzuatı ile yaşamasına
müsaade eder
ve izin verirler.”
[Geoffroy,c.II, s. 180]
“İsteyen Türk, gerek cuma,
gerekse bayram namazında,
cami içinde veya avlusunda,
cemaat ortasında, düşmanı kim ise
ondan af diler.

Affı yaş ve makamca küçük olan ister.


Muhatabı, kesin şekilde ve
cemaat önünde affettiğini
söylemeye mecburdur.
Sonra elini öptürür ve
kucaklaşırlar.
Bir kere barışmış olan iki düşman,
eski anlaşmazlıklarından dolayı
birbirlerine kötülük edemezler.

Böyle bir şeye cesaret eden kişi,


hem toplumla, hem Allah'la
alay etmiş sayılır ve lanetlenir;
fena muamele görür,
kendisine inanılmaz.”

[Villamont, s. 252]
Sözü uzatmayalım;
Sayın Prof.Dr. Yılmaz Öztuna'nın
Tarih Sohbetleri'nden (s.286-290)
derlediğimiz yukarıdaki satırlar,

XVI. yüzyılda Türkler arasında bulunup da


anılarını veya raporlarını yazan
kimi seyyah, kimi diplomat,
kimi asker, kimi esir gayri-müslimlere aittir.

Düşmanı oldukları bir toplum hakkında kendi


milletlerine karşı dürüst davranıp
sahih bilgiler vermeleri, hiç şüphesiz
Türkler hakkında
iyi niyet beslemelerinin değil,
objektif davranmalarının
bir sonucudur.
Nitekim aynı yazarlar kitaplarının bazı
yerlerinde garazkâr ifadelere de yer
vermekten kaçınmamışlardır.

Burada dikkatinizi
çekmek istediğimiz husus,
Türk milletinin
toplumsal ahlak ve
sosyal düzeninden bahsedilirken,
hemen bütün kaynakların
ittifak ederek
benzer şeyleri söylemek
zorunda kalmalarıdır.
Şimdi, söz konusu ettiğimiz alıntılar
üzerinde ayrı ayrı düşünüldüğünde,
her bir uygulamanın XVI. yüzyılı,
yine Batılıların adlandırmasıyla neden
"Türk Asrı" yaptığı daha iyi anlaşılmaktadır.

O halde bu dediğimizi
şöyle okumak da mümkün:
Nerede ve ne zaman olursa olsun,
bütün gelişmeler,
bütün askeri ve siyasi başarılar,
bütün zenginlik ve refah,
bütün... bütün...
hep güzel
ahlak ile ivme kazanıyor,
onun sayesinde
insanlık için
katma değer üretiyor.
Peki o halde soru şu:
XVI. yüzyılda imrenilerek
izlenen bu millet,
daha sonraki yüzyıllarda
ceste ceste
nasıl da
inhirafa uğrayıp,
toplumsal desenlerini
kaybetti; nasıl da
asaletinden tavizler
verip,
ahlak anlayışını
değiştirdi ?!..
Faraza bu satırları
birer kez daha okuyup,
kendimizi tek tek
değerlendirmeye alsak,
acaba bizim hakkımızda
yazılan bunca gerçekleri (sanki)
yalanlamak için çırpındığımız
sonucuna mı ulaşırız!
Veya bir yabancı
bu satırlardan yola çıkarak
Türkiye'ye gelse,
yanlış bir
seyahat yaptığına mı
kanaat getirir!..
Eğer öyleyse,
Türk milletine,
yerde bulduğu kağıdı veya gülü,
üstüne basılmasın diye
bir duvar kovuğuna
koydurtan o
rafine anlayışın
neşet ettiği
ahlakî değerlere ve
irfanî geleneğe
ne oldu?!..
Ben kendi hesabıma
çevreme bakıyorum,
insanları gözlüyorum,
haberlere kulak veriyorum ve
sonra şüpheye düşüyorum;

Acaba atalarımız
hakkındaki bütün bu
yazılanlar mı yalan;
yoksa,
biz mi onların
torunları değiliz?!..
Lütfen yukarıdaki satırları
bir kez daha ve
üzerine basa basa okuyalım;

çook farklı şeyler bulacak,


çook ayrı yolculuklara çıkacaksınız!

Saygılarımla...

osman.sari@yok.gov.tr

You might also like