You are on page 1of 1148

4.

ULUSAL BİTKİ BESLEME VE GÜBRE KONGRESİ

Bildiriler Kitabı

Editör
Prof. Dr. Sait GEZGİN

Editör Yrd.
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ZENGİN

8-10 EKİM 2008


KONYA
Kongre Başkanı : Prof. Dr. Sait GEZGİN
S.Ü. Ziraat Fak. Toprak Böl. Kampüs/KONYA
Tlf: 0332.2232906
sgezgin@selcuk.edu.tr

Basım Sorumlusu: Yrd. Doç. Dr. Mehmet ZENGİN


4. Ulusal Bitki Besleme ve Gübre Kongresi Sekreteri
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü,
Kampüs/KONYA
mzengin@selcuk.edu.tr

Kongre Organizasyonu :
www.erkamed.com.tr
0332 320 01 21

Grafik Uygulama:
www.iklimajans.com
0332 236 25 34

Basımevi:
0332 342 51 20
www.unimatofset.com.tr

Yayın Hakları: Bu kitaptaki bildirilerin yayın sorumlulukları yazarlarına


aittir. Yazar izni olmadan tamamen ya da kısmen
çoğaltılamaz.

II
SPONSORLAR

ORGANİZE EDEN KURULUŞLAR

III
IV
KONGRE DÜZENLEME KURULU
Prof. Dr. Mustafa ÖNDER (S.Ü. Ziraat Fak. Dekanı)
Zir. Yük. Müh. Ali KARACA (TÜGEM Gen. Md.)
Dr. S. Ahmet BAĞCI (B. Dağdaş UTAE Md.)
Prof. Dr. Saim KARAKAPLAN (Toprak Böl. Bşk.)
Prof. Dr. Sait GEZGİN (Kongre Başkanı)
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ZENGİN (Kongre Sekreteri)
Yrd. Doç. Dr. Mehmet HAMURCU (Kongre Sekreteri)
Tütün End. Müh. Mustafa ERDOĞAN (TÜGEM Gn. Md. Y.)
Zir.Yük. Müh. Melih EREN (TÜGEM Bitki Besl. Da. Bşk.)
Prof. Dr. Cevdet ŞEKER
Doç. Dr. Refik UYANÖZ
Yrd. Doç. Dr. H. Hüseyin ÖZAYTEKİN
Zir. Yük. Müh. Zafer ARISOY (B. Dağdaş UTAEM)
Arş. Gör. Mustafa HARMANKAYA
Arş. Gör. Ümmühan KARACA
Arş. Gör. İlknur GÜMÜŞ
Arş. Gör. Fatma GÖKMEN
Uzm. Dr. Emel KARAARSLAN
Uzm. Nesim DURSUN

KONGRE DANIŞMA KURULU


Prof. Dr. Habil ÇOLAKOĞLU
Prof. Dr. Nuri GÜZEL
Prof. Dr. Burhan KACAR
Prof. Dr. İdris KOVANCI
Prof. Dr. Nazmi ORUÇ
Prof. Dr. Lütfi ÖĞÜŞ
Prof. Dr. Turgut SAĞLAM
Prof. Dr. Yıldırım SEZEN
Prof. Dr. Mümtaz TURGUT TOPBAŞ
Prof. Dr. Sevim ZABUNOĞLU

V
KONGRE BİLİM KURULU
Prof. Dr. Nejat AĞCA (Mustafa Kemal Üniversitesi)
Prof. Dr. Dilek ANAÇ (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Suphi ARSLAN (Mustafa Kemal Üniversitesi)
Prof. Dr. Hamit ATALAY (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi)
Prof. Dr. İzzet Z. ATALAY (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Orhan AYDEMİR (Süleyman Demirel Üniversitesi)
Prof. Dr. Haluk BAŞAR (Uludağ Üniversitesi)
Prof. Dr. Fethi BAYRAKLI (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Prof. Dr. A. Reşit BROHİ (Gaziosmanpaşa Üniversitesi)
Prof. Dr. İsmail ÇAKMAK (Sabancı Üniversitesi)
Prof. Dr. Burçin ÇOKUYSAL (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Rıfat DERİCİ (Çukurova Üniversitesi)
Prof. Dr. İbrahim ERDAL (Süleyman Demirel Üniversitesi)
Prof. Dr. Nevin ERYÜCE (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Sait GEZGİN (Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Aydın GÜNEŞ (Ankara Üniversitesi)
Prof. Dr. Hüseyin HAKERLERLER (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Hayriye İBRİKÇİ (Çukurova Üniversitesi)
Prof. Dr. Ali İNAL (Ankara Üniversitesi)
Prof. Dr. Mustafa KAPLAN (Akdeniz Üniversitesi)
Prof. Dr. Hasan KAPTAN (Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi)
Prof. Dr. İlhan KARAÇAL (Ankara Üniversitesi)
Prof. Dr. M. Rüştü KARAMAN (Gaziosmanpaşa Üniversitesi)
Prof. Dr. A. Vahap KATKAT (Uludağ Üniversitesi)
Prof. Dr. Zülküf KAYA (Çukurova Üniversitesi)
Prof. Dr. Rafet KILINÇ (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Ahmet KORKMAZ (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Prof. Dr. Cihat KÜTÜK (Ankara Üniversitesi)
Prof. Dr. Nilgün MORDOĞAN (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. N. Mücella MÜFTÜOĞLU(Çanakkale Onsekiz Mart Üniv.)
Prof. Dr. Müzeyyen SEÇER (Ege Üniversitesi)
Prof. Dr. Süleyman TABAN (Ankara Üniversitesi)
Prof. Dr. Şefik TÜFENKÇİ (Yüzüncüyıl Üniversitesi)
Prof. Dr. S. Rıfat YALÇIN (Ankara Üniversitesi)
Prof. Dr. Nesrin YILDIZ (Atatürk Üniversitesi)
(Sıralama soyada göre yapılmıştır)

VI
BİLDİRİ KONULARI
• Gübre Üretim ve Tüketimi
• Gübre Üretim Teknolojisi ve Gübre Tüketimi
• Bitki Besin Elementleri Belirleme Teknikleri
• Bitki Besin Elementleri-Bitki-Verim-Kalite İlişkileri
• Kimyasal Gübreler ve Gübreleme
• Biyolojik Gübreler ve Gübreleme
• Organik Gübreler ve Gübreleme
• Gübreleme Teknikleri
• Toprak Verimliliği
• Kimyasal Gübreleme-Tuzluluk İlişkileri

VII
ÖNSÖZ
İnsanlar var oldukça asla vazgeçemeyecekleri sektörlerin başında tarım
gelmektedir. Tarım sektöründe ise bitkisel üretim ana faaliyettir. Bitkisel üretimde
ekonomik ve kaliteli en yüksek verimin sağlanabilmesi için bitkilerin ihtiyacı olan besin
elementlerini yeterli düzeyde alması gerekir. Bu da verim ve kalitede ortalama %50
civarında artış sağlayan dengeli gübreleme ile mümkündür. Bu durum hem bitkisel
üretimle uğraşanların ve ülkenin ekonomik geliri hem de bitkileri gıda maddesi olarak
tüketen bütün insanların ve hayvanların yeterli ve sağlıklı belenip beslenmemeleri
açısından çok önemlidir. Ayrıca Gübreler ve Gübreleme ülke kaynaklarının kullanımı ve
çevre bakımından da çok önemlidir. Bu nedenlerle, araştırıcıların ve ilgililerin bir araya
gelerek bütün insanlığı çok yakından ilgilendiren Bitki Besleme, Gübreler ve Gübreleme
konularını bilimsel olarak incelemek, dünyada ve ülkemizde bu konulardaki son
gelişmeleri ortaya koymak ve tartışmak, bilgi alışverişinde bulunmak için uygun ortama
ihtiyaç vardır.
Bunun için Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesinin ev sahipliğinde, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü ve Bahri Dağdaş
Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsünün katılımlarıyla 8-10 Ekim 2008 tarihleri
arasında Selçuk Üniversitesi Alaeddin Keykubat Kampüsündeki Süleyman Demirel
Kültür Merkezinde “4. Ulusal Bitki Besleme ve Gübre Kongresi” düzenlenmiştir.
Bu kongrenin ilk üçü “Ulusal Gübre Kongresi” adıyla 25-29 Eylül 1978
(Ankara), 30 Eylül-4 Ekim 1991 (Ankara), 11-13 Ekim 2004 (Tokat) tarihlerinde
düzenlenmiştir. Dördüncü kongrenin adına kongrelerde sunulan bildiri konuları göz
önünde bulundurularak değişik üniversitelerde bu alanda çalışan öğretim üyelerinin
görüşleri de alınarak “Bitki Besleme” ilave edilmiş ve kongreye özgü olması dileğiyle
bir logo hazırlanmıştır.
Kongremizin düzenlenmesi için gerekli olan bütçenin çok büyük kısmı ana
sponsorumuz GÜBRETAŞ, kalan kısmı Gold sponsorlarımız KONYA ŞEKER A.Ş,
TETRA Teknolojik Sistemler Ltd. Şti. ve yan sponsorlarımız TÜBİTAK, TERRA
Analiz ve Ölçüm Cihazları Tic. A.Ş, GÜRTARIM, DOĞER Kimya Tarım Ltd. Şti.,
EKMEKÇİOĞULLARI Grubu, EKİZ Tohumculuk, ZİRAAT BANKASI tarafından
sağlanmıştır.
Bu kongrede 7 adet çağrılı Bildiri, 66 adet Sözlü Bildiri ve 50 adet Poster Bildiri
sunulmuştur. Bu bildiriler titiz bir şekilde düzenlenerek Kongre Kitabında basılmıştır.
Kongre Kitabı; Çağrılı Bildiriler, Sözlü Bildiriler ve Poster Bildiriler olmak üzere üç
bölümden oluşmaktadır. Söz konusu bildirilerden Bilim Kurulunca uygun görülenler
hakemli S.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisinde yayımlanacaktır. Ayrıca bütün bildiriler
Kongreye ait www.bitkibeslemevegubre.org ve S.Ü. Ziraat Fakültesi
(www.ziraat.selcuk.edu.tr) sitelerinde elektronik olarak yayımlanacaktır.
Kongrenin güzel bir şekilde düzenlenmesinde emeği geçen Düzenleme Kurulu
Üyelerine, Sponsorlara, Destekleyen Kuruluşlara, Organizasyon Firması ERKAMED’e,
Kongremize katılarak bildiri sunan değerli araştırmacılara ve katılımcılara teşekkür eder,
saygılarımı sunarım.
Prof. Dr. Sait GEZGİN
Düzenleme Kurulu Bşk.
Düzenleme Kurulu A.

VIII
ÖNSÖZ
Dünya nüfusunun hızla artmasına karşın tarım yapılabilir alanların aynı oranda
artmaması, hatta sabit kalması birim alandan daha fazla ürün almayı zorunlu kılmıştır.
Birim alandan daha fazla ürün almanın yolu ise gübre, tohum, ilaç, sulama,
mekanizasyon gibi üretim unsurlarını en iyi şekilde kullanmaktan geçmektedir. Kaliteli
ürün üretmenin bir yolu da ürünün ihtiyaç duyduğu ve topraktan yeteri kadar alamadığı
temel bitki besin maddelerinin toprağa kazandırılması ile mümkündür.
Tarımsal üretimin vazgeçilemez bir girdisini oluşturan makro ve mikro besin
elementlerini bünyesinde barındıran kimyevi gübreler ile ilgili yapılan araştırmalar,
gübre kullanımının bitkisel üretimde % 50’lere varan ürün artışı sağladığı tespit edilmiş
olup ilk defa 1960’lı yıllarda gübre ile tanışan Türk çiftçisi de bugün gübrenin tarımsal
üretimleri açısından vazgeçilmez olduğunu görmüştür.1960’lı Yıllarda sadece amonyum
sülfat, normal süper fosfat ve potasyum sülfat olmak üzere sadece üç çeşit gübre
kullanımı söz konusu iken, bugün tarımda kullanılan kimyevi gübre çeşitleri genelde 22
olup, özelde daha da çeşitlenmiştir.
Tarımsal üretimin artırılmasına yönelik çalışmalar sadece ekonomik gelişmeyi
değil çevre korumayı ve geliştirmeyi de amaçlamaktadır. Günümüzde sürdürülebilir
tarım, toprak ve su kaynaklarının korunması için doğru çeşit, miktar ve zamanda gübre
kullanımı büyük önem arz etmektedir. Doğru ve uygun gübre kullanımını sağlamak için
toprak ve bitki analizlerine dayalı uygulama yapılması gerekmektedir. Ülkemizde
tarımsal verimin ve bitkisel üretimin artması, bilinçli gübre tüketimine bağlıdır. Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı olarak çiftçimizin bilinçli gübre kullanımını teşvik etmek için
2005 yılından itibaren toprak analizi yaptıran çiftçilerimiz desteklenmiş olup,
önümüzdeki yıllarda artan miktarda destekleme uygulamasına devam edilecektir.
Tarımın ülkemiz ekonomisindeki yeri ve kimyevi gübrelerin verim artışındaki
etkinliği dikkate alınarak 1970’li yılların başından itibaren gübrelerin kullanımı teşvik
edilmiş olup, kullanımını yaygınlaştırmak için Devletçe desteklenmiştir. 2001 yılında
son verilen gübre destekleme uygulamasına 2005 yılında uygulama şekli değiştirilerek
tekrar başlanılmış olup, 2007 ve 2008 yıllarında da uygulama devam etmiştir.
Kimyevi gübre destekleme uygulamaları, Bakanlığımızın, gübre konusundaki
çalışmalarının bir bölümünü oluşturmakta iken, Bakanlığımız; asli görevi olan çiftçilerin
AB standardına uygun kimyevi gübre kullanımını temin için etkin bir şekilde piyasa
denetimlerini sürdürmek, organik tarımda kullanılan mikrobiyal gübrelerin,
konvansiyonel tarımda da kimyasal gübrelere alternatif olarak kullanılmasının
yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar yapmak, toprak ve bitki sağlığını korumak üzere
eğitim çalışmalarını hızlandırmaya yönelmiştir.
Avrupa Birliğine tam üyeliğimizin gündemde olduğu bu günlerde,
Bakanlığımız; mevzuat çalışmalarına hız vererek, Gümrük Birliği çerçevesinde
imzalanan Türkiye-AB ortaklık konseyi kararı gereği Avrupa Birliği’nin EC
FERTİLİZER yönetmelikleri Bakanlığımızca iki ayrı yönetmelik haline getirilerek,
“Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelik” adı altında, ikinci
yönetmeliğimiz ise “Kimyevi Gübre Denetim Yönetmeliği” adı altında Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelik Avrupa Birliği
mevzuatına uyum kapsamında Bakanlığımızca yayımlanan ve uygulanan ilk mevzuattır.
Yayımlanan Yönetmelik ile birlikte kimyevi gübre normlarımız Avrupa Birliği normları
seviyesine yükseldiğinden, gübre üreten sanayicilerimizin ihraç ürünleri Avrupa
Birliğine üye ülkelerde sorunlarla karşılaşmadan rekabet edebilecek ortamı
yakalayacaklarına inancım tamdır.

IX
Ayrıca, Dünyada standardı olmayan ve organik tarım ürünleri yetiştiriciliğinin
temel girdisini oluşturan organik gübrenin, üretimindeki, ithalatındaki ve ihracatındaki
mevzuat boşluğundan kaynaklanan sıkıntıları gidermek amacıyla Bakanlığımızca
hazırlanan Organik Gübre ve Toprak Düzenleyicilere Ait Yönetmelik 2004 yılında
yürürlüğe girmiş olup, sektörde meydana gelen gelişmelere paralel olarak müteakip
yıllarda Yönetmelik revize edilmiştir.
Dördüncüsü düzenlenmekte olan kongrenin Bakanlığımızın önümüzdeki
yıllardaki çalışmalarına ışık tutacağı inancımla, Ülkemiz tarımı ve çiftçisine önemli
katkılar sağlamasını temenni ediyorum.

Ali KARACA
Tarımsal Üretim ve Geliştirme
Genel Müdürü

X
TAKDİM
Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de tarım, ülke ekonomisinde önemli
rol oynamaktadır. Bu önem, ekonomik gelişme süreci içerisinde yıldan yıla nisbi olarak
azalsa da, toplumun tarıma dayalı kırsal özellikleri nedeni ile önemini korumaya devam
etmektedir. Türkiye de tarım nisbi olarak daralırken, tarım kesiminin sorunları da aynı
oranda azalması beklenmektedir. Ancak bunun gerçekleşmediği gibi eskiden olmayan
bir yığın sorunla da Türk tarımı karşı karşıyadır.
Dünya’da bilim, teknoloji ve bilgi düzeyinin artması üretim kapasitesini de
artırmış, ancak bazı temel kaynaklar da tükenmeye başlamıştır. Nüfus artarken tarım
alanları daralmaktadır. Tarımda verimliliği artırmak için; tekniğine uygun olarak toprak
işlenmeli, ekilmeli, kaliteli tohumluk kullanılmalı, hastalık ve zararlılarla mücadele
edilmeli, sulanmalı ve en önemlisi bitkilerin beslenmesi gibi üretimi artırıcı yöntemleri,
bilimin ve teknolojinin ışığında uygulamak şarttır.
Bitkilerde insanlar ve hayvanlar gibi gelişimleri için beslenmek zorundadırlar.
Bitkiler besinlerini büyük bir kısmını kökleri vasıtasıyla topraktan alırlar. Toprakta
kültür bitkilerinin ihtiyacını karşılayacak miktarda besin maddesi yoksa gübreleme
vasıtasıyla toprağa bitki besin maddesi verilmesi gerekir. Şunu unutmamak gerekir ki
bitki yetiştiriciliğindeki kültürel işlemlerin tamamı bir bilgi ve teknoloji gerektirir. Bilgi
ve teknolojiyi iyi kullanabilirsek olumlu sonuçlarını görebileceğimiz gibi, bilgi ve
teknolojinin önemsenmediği durumlarda geri dönüşü çok zor olan olumsuz durumlarla
da karşılaşabiliriz.
Bitkisel üretimin en önemli bölümünü oluşturan bitki besleme ve gübrelemede
amaç; doğal bir kaynak olan ve tarımsal üretimin temel unsurunu oluşturan toprağın
korunmasını, sürdürülebilir tarım ve buna bağlı olarak sürdürülebilir kalkınma için
verimin artırılmasını sağlamaktır. Buna ilave olarak, Türkiye gibi köklü devlet gereğine
sahip olan ülkeler yalnız bugünü yaşamamalı, gelecek içinde strateji geliştirilmelidir.
Ülkemiz için çok önemli olan Bitki Besleme konusunda fakültemizin ev
sahipliğinde, ilgili tüm kurum ve kuruluşların katkıları ile “4. Ulusal Bitki Besleme ve
Gübre Kongresi” düzenlenmiştir. Bu kongrenin düzenlenmesinde ve organizasyonunda
görev alan fakültemiz personeli ve başta kongre düzenleme kurulu başkanı sayın Prof.
Dr. Sait GEZGİN olmak üzere maddi ve manevi katkı sağlayan tüm kurum ve
kuruluşlara, tebliğ göndererek kongreye iştirak eden çok kıymetli araştırmacılara
Fakültem adına teşekkür eder, saygılar sunarım

Prof. Dr. Mustafa ÖNDER


S.Ü. Ziraat Fakültesi Dekanı

XI
İÇİNDEKİLER
Sayfa No:
ÇAĞRILI BİLDİRİLER
Kimyasal Gübre Sektörünün Sorunları ve Çözüm Önerileri
Mehmet KOCA………………………………………………………………...... 2
Gübre Tavsiyelerinde Toprak Analizleri; Sorunlar ve Çözüm Yolları
Burhan KACAR……………………………………………………………......... 6
Ülkemizde Kimyasal ve Organik Gübre Kullanımında Yapılan Yanlışlar
ve Düzeltme Yolları
Habil ÇOLAKOĞLU……………………………………………………………. 20
Gelecekte Bitki Besleme ve Gübreleme Alanlarında Olası Değişmeler
Rıfat DERİCİ……………………………………………………………………. 24
Topraklarda ve Bitkisel Gıdalarda Mikro Element Eksiklikleri
İsmail ÇAKMAK ……………………………………………………………….. 33
Organik Tarım ve Bitki Besleme
Dilek ANAÇ……………………………………………………………………... 40
Damla Sulamayla Gübreleme (Fertigasyon)
Mustafa KAPLAN……………………………………………….......................... 43

SÖZLÜ BİLDİRİLER
Gübre Sektöründe Yasal Düzenlemeler
Yaşar ORHAN ………………………………………………………………….. 53
Gübre Üretim ve Tüketimi
Ayhan GÜNERİ…………………………………………………………………. 57
Çeşitli Azotlu Gübre Uygulamalarına Bağlı Olarak Bazı Büyük Toprak
Gruplarında Meydana Gelen Amonyak Şeklindeki Azot Kayıplarının
Belirlenmesi
Nizamettin ATAOĞLU Adem GÜNEŞ Sinan ATA Aslıhan ESRİNGÜ
Metin TURAN ………………………………………………………………….. 63
Kireçli Topraklarda Azotlu Gübrelerden Amonyak Gazı Şeklindeki Azot
Kayıpları
Sait GEZGİN Mehmet ZENGİN……………………. ……………………….. 75
Bitkilerin Azot Kullanma Etkinliğini Artırmada Mevsim İçi Azotlu Gübre
Yönetiminin Önemi
Cemal ÇEKİÇ Erdinç SAVAŞLI Oğuz ÖNDER Ramis DAYIOĞLU
Fatma GÖKMEN Nesim DURSUN Sait GEZGİN H. Müfit KALAYCI…… 83
Pirotik Asit Özütleme Yöntemi İle Düşük Tenörlü Türkiye Fosfat
Kayalarından Diamonyum Fosfat Üretilebilirliğinin Araştırılması
Mehmet ÇÖTELİ Haydar POLAT…………………………………………….. 92
Gübre Tüketiminde Kullanılan ve Önerilen Miktarlardaki Farkın Tespitinde
Biga (Çanakkale) Örneği
N. Mücellâ MÜFTÜOĞLU Abidin FİDAN Musa UZUN Başak EGESEL
Tarık BORUCU………………………………………………………………….. 106

XII
Çukurova’da Mısır Tarımında Hassas Tarım Teknikleri Kullanarak Değişken
Oranlı Gübre Uygulamaları
İbrahim H. GÜÇDEMİR Ufuk TÜRKER Armağan KARABULUT
Mustafa USUL Mustafa BOZKURT Çetin ARCAK………………………... 116
Tokat Yöresi Bağlarında Gübre Kullanımında Etkili Sosyo-Ekonomik
Faktörlerin Analizi: Erbaa ve Niksar Örneği
M. Rüştü KARAMAN Sezer ŞAHİN Gökalp GÖKTOLGA
Rüstem CANGİ………………………………………………………………….. 126
Yalova Yöresinde Yetiştirilen İç Mekan Süs Bitkilerinin Beslenme
Durumlarının Yaprak Analizleri İle İncelenmesi
Haluk BAŞAR Serhat GÜREL A. Vahap KATKAT……………………… 137
Gümüldür Büyük Alan Mevkiindeki Turunçgil Bahçelerinin Mikrobesin
Elementlerince Beslenme Durumunun Jeoistatistiksel Yöntemlerle
Belirlenmesi
Cenk Ceyhun KILIÇ Ali Rıza ONGUN Bülent OKUR Dilek ANAÇ......... 143
Çelikli Havzası Tarım Alanlarında Makro ve Mikro Besin Elementi
Kapsamlarının ve Gübre İhtiyaçlarının CBS Destekli Olarak Belirlenmesi
İrfan OĞUZ Tekin SUSAM Ertuğrul KARAŞ Sabit ERŞAHİN
Ö. Faruk NOYAN………………………………………………………………...153
Spektroradyometre Verileri İle Bitki Besin Elementi İçeriğinin Tahmin
Edilebilirliği
Levent BAŞAYİĞİT Sebahattin ALBAYRAK Hüseyin ŞENOL
Hüseyin AKGÜL…….…………………………………………………………... 163
Aşağı Büyük Menderes Vadisi Topraklarında Yetişen 2. Ürün Mısırın
Beslenme Durumu, Gübre Uygulamaları ve Sorunları
Mehmet AYDIN Hüseyin BAŞAL Gökhan ŞEKER Özen MERKEN
Mustafa Ali KAPTAN …………………………………………………………. 174
Bitki Su Stresinin Belirlenmesi ve Su Kaynaklarının Yönetiminde Uzaktan
Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Yaklaşımları
Şelay SAYDAM Mustafa SARI Namık Kemal SÖNMEZ Erdem TUNÇ... 184
Değişik Miktarlarda Uygulanan Azot ve Potasyumlu Gübrelemenin Yazlık
Ekmeklik Buğdayın Azot İçeriği Üzerine Etkisi
Cengiz ÖZCAN S. Rıfat YALÇIN…………………………………………….. 197
Değişik Bileşimlerdeki Azotlu Gübrelerin ve Farklı Dozlarının Şeker
Pancarının Verim ve Kalitesine Etkisi
Mustafa TURHAN Ahmet PİŞKİN……………………………………………. 204
Harran Ovasında Mercimekten Sonra Ekilen II. Ürün Pamuk Tarımında
Toprak İşlemesiz Sırta Ekim İle Farklı Azot Düzeylerinin Pamuk Verimine
ve Kalitesine Etkileri
Nesibe Devrim ALMACA Halil POLAT Ahmet ALMACA
Mehtap SARAÇOĞLU Abdülkadir SÜRÜCÜ Ayşe Gülgün ÖKTEM..…… 214
Farklı Dozlarda Uygulanan Azotlu ve Potasyumlu Gübrelerin Antepfıstığı
Yapraklarının Besin Maddesi İçerikleri Üzerine Etkisi
Saime SEFEROĞLU H. Güner SEFEROĞLU F. Ekmel TEKİNTAŞ
Kadir KIZILKAYA……………………………………………………………… 224
Değişik Azot ve Çinko Dozlarının Buğdayda Büyüme ve Verim Üzerine Etkisi
Bülent TORUN Gönül TAŞDEMİR ....……………………………………….. 234

XIII
Çukurova’da Yaygın Olarak Yetiştirilen Bazı Ekmeklik Buğday Çeşitlerinde
Çinko Uygulamasının Verim ve Bazı Tarımsal Özellikler Üzerine Etkisinin
Saptanması
Hatun BARUT Tuğba SEMERCİOĞLU……..………………………………. 247
Buğday Genotiplerinin Kükürt Alım Kapasitelerinin ve Bitkideki Kükürt
Dağılımının Belirlenmesi
Bülent TORUN Hüseyin YALÇIN Halil ERDEM Nuri DÖLEK
Pınar YARDIM ……………………………………………………….……….. 256
Ekmeklik ve Makarnalık Buğday Çeşitlerinin Gelişimi ve Mineral Madde
İçeriğine Kükürtlü Gübrelemenin Etkisi
Figen ERASLAN Ali İNAL Aydın GÜNEŞ Nuray ÇİÇEK
Mehmet ALPASLAN……………………………………………………………. 268
Farklı Bitkilerin Bor Gübrelemesine Tepkileri
Mehmet HAMURCU Sait GEZGİN…………..……………………………… 278
M9 Anaçlı Granny Smith Elma Çeşidinde Farklı Azot Seviyelerinin Verim,
Kalite ve Bazı Makro ve Mikro Besin Elementlerinin Alımına Etkileri
Hüseyin AKGÜL Kadir UÇGUN………………………………………………283
Demir Uygulamasının Bodur ve Yarı Bodur Elma Anaçlarının Demir
Beslenmesine ve Mineral Element Konsantrasyonlarına Etkisi
İbrahim ERDAL Fatma YILDIRIM Zeliha KÜÇÜKYUMUK
Adnan YILDIRIM………………………………………………………………. 294
Konya Ekolojisi Sulu Koşullarında Yetiştirilen Maltlık Arpada Farklı Azot
Dozlarının Verim ve Malt Kalite Kriterlerine Etkisi
Serpil GÜLTEKİN M. Ali TOKGÖZ……...………………………………….. 299
Potasyum ve Magnezyumlu Gübrelemenin Şeker Pancarı Verimine Etkileri
Mehmet ZENGİN Fatma GÖKMEN Sait GEZGİN İsmail ÇAKMAK.….. 310
Bazı Ekmeklik Buğday Çeşitlerinde Farklı Azotlu Gübreleme Uygulamalarının,
Tane Dolum Süresi ve Tane Dolum Oranı İle Verim ve Kalite Unsurlarına
Etkileri
Turhan KAHRAMAN Temel GENÇTAN……………..……………………... 319
Orta Anadolu Bölgesi Toprak ve Buğdaylarının Selenyum İçerikleri
Mustafa HARMANKAYA Sait GEZGİN İsmail ÇAKMAK.……………… 330
Bitki Besini Kobalt Elementi’nin Hayvan ve İnsan Sağlığına Etkisi
Hanım HALİLOVA……………………………………………………………… 336
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi Topraklarının Bitkiye Yarayışlı Bor
Bakımından Durumu
Ahmet KORKMAZ Havva S. ŞENDEMİRCİ…………..……………………. 340
Bor Toksisitesinin Mısır Bitkilerinin Kuru Madde Birikimleri Üzerine Etkileri
Çetin PALTA Sait GEZGİN Ufuk KARADAVUT…………..…………….. 351
Konya Yöresinde Yetiştirilen Akman-98 Bodur Kuru Fasulye Çeşidinin Verim
ve Besin Elementleri Alımı Üzerine Farklı Manganlı Gübrelerin Etkileri
Aynur ÖZBAHÇE Mehmet ZENGİN Sait GEZGİN Rıfat YALÇIN.....….. 359
Çukurova Bölgesi Yerfıstığı Ekim Alanlarında Rhizobiyal Potansiyelin
Belirlenmesi
Kemal DOĞAN Mustafa GÖK Gülçin UĞAN Ali COŞKAN…….……… 369

XIV
Bitki Gelişimini Teşvik Edici Bakteri ve Gübre Uygulamalarının Buğday ve
Arpa Gelişimi ve Verimine Etkisi
Ramazan ÇAKMAKÇI Ümmügülsüm ERDOĞAN Metin TURAN
Taşkın ÖZTAŞ Medine GÜLLÜCE Fikrettin ŞAHİN…….………………….379
Farklı Mikoriza Kültürü İle Aşılamanın Mısır Bitkisinin Gelişmesi Üzerine
Etkisi
Refik UYANÖZ Emel KARAARSLAN Ümmühan ÇETİN (KARACA)..… 389
Tıbbi-Aromatik Bitki İşletme Atık Kompostlarının Topraktaki Mikrobiyal
Aktivite Üzerine Etkisi
Nur OKUR H. Hüsnü KAYIKÇIOĞLU Şafak CEYLAN
Ömer L. ELMACI …………………………………………………………..….. 400
Ankara İli Topraklarında VA (Vesiküler Arbusküler) Mikoriza Cinslerinin
Tanımlanması
Songül DALCI ………………………………………………………………….. 409
Topraktan Uygulanan Farklı Miktarlardaki Azot ve Humik Asitin Fasulye
(Phaseolus vulgaris) Bitkisinin Ürün Miktarı İle Azot Alımı ve Protein
İçeriği Üzerine Etkisi
Sadık YETİM S. Rıfat YALÇIN………………………………………………. 417
Elma Ağaçlarına Uygulanan Kompostun Toprak ve Bitkide Ağır Metal
Birikimine Etkileri
Fatma GÖKMEN Mehmet ZENGİN Yaşar ŞEKERCİ Sait GEZGİN
İsmail ÇAKMAK………………………………………………………………... 428
Kekik, Kimyon İşletme Artıklarının II. Ürün Buğday Beslenmesi, Verim ve
Kalitesi Üzerine Kalıntı Etkileri
Müzeyyen SEÇER Ömer Lütfü ELMACI Şafak CEYLAN
Hüseyin AKDEMİR Fatma BÜYÜK………………………………………….. 442
Değişik Kompostların Organik Kırmızı Biber (Capsicum annuum L.)
Yetiştiriciliğinde Etkileri. II: Verim, Morfolojik Karakterler ve Potasyum
Sonuçları
Alev KIR Nilgün MORDOĞAN…………………………………………….. 455
Alkalin Topraklarda Humik Asit ve Çinko Uygulamalarının İki Farklı Nohut
(Cicer arietinum L.) Çeşidinin Tane Ve Gövdesindeki Bazı Besin Element
İçeriklerine Etkisi
Hüsameddin ÜNSAL Şefik TÜFENKÇİ Özlem Gürbüz KILIÇ……..……... 465
Tarımsal Artıkların Kompostlaştırılarak Bitki Beslemede Kullanılması
Halil POLAT Nesibe Devrim ALMACA Mehtap SARAÇOĞLU
Ahmet ALMACA Abdulkadir SÜRÜCÜ……………………………………... 476
Kekik, Kimyon İşletme Artıklarının II. Ürün Buğday Vejetasyon Sürecinde
Toprak Özellikleri Üzerine Kalıntı Etkileri
Şafak CEYLAN Ömer Lütfü ELMACI Müzeyyen SEÇER
Hüseyin AKDEMİR Sezin ÖZTAN…………………………………………… 485
Tıbbi - Aromatik Bitki İşletme Katı Atıklarının, Toprak Özellikleri İle Pamuk
Bitkisi Verim ve Kalitesine Etkileri
Ömer Lütfü ELMACI Müzeyyen SEÇER Şafak CEYLAN
Hüseyin AKDEMİR ……………………………………………………………. 497
Zeolit Uygulamasının Topraktan Amonyum ve Nitrat Yıkanması Üzerine Etkisi
Cevdet ŞEKER İlknur GÜMÜŞ…………..…………………………………... 509

XV
Antalya Bölgesinde Biber Yetiştirilen Sera Topraklarının Verimlilik
Durumlarının İncelenmesi
Cevdet F. ÖZKAN Nuri ARI Ahmet E. ARPACIOĞLU
E. Işıl DEMİRTAŞ Filiz Asri ÖKTÜREN D. Hilal ASLAN………..……… 515
Çanakkale-Biga İlçesinde Serin İklim Tahılları Yetiştirilen Toprakların
Alınabilir Çinko ve Bor Durumu
Ali SUNGUR Cafer TÜRKMEN Remzi İLAY Dilek KİLLİ
N. Mücellâ MÜFTÜOĞLU……………………………………………………… 524
Yalova Yöresinde Yetiştirilen Kivilerin Beslenme Durumlarının Toprak ve
Yaprak Analizleriyle Belirlenmesi
Erdinç UYSAL Serap SOYERGİN……………………………………………. 532
Mersin İlindeki Elma, Kayısı, Erik, Kiraz ve Şeftali Bahçelerinin Bazı
Toprak Özellikleri Bakımından Verimlilik Durumları
Hasan PINAR Rasim ARSLAN Mustafa BİRCAN Atilla ATA…..……… 542
Samsun ve Ordu İllerinde Kivi Yetiştirilen Toprakların Verimlilik Durumları
Osman ÖZDEMİR Mehmet Arif ÖZYAZICI Betül BAYRAKLI
Gülen ÖZYAZICI……………………………………………………………….. 548
Isparta Yöresi Gül Bahçelerinin Verimlilik Durumlarının Değerlendirilmesi
Zeliha KÜÇÜKYUMUK İbrahim ERDAL…………………………………… 554
Toprak ve Su Kaynakları Ankara Araştırma Tarımsal Arazi Değerlendirme
Modeli (Tosa-Tadem) İle Diyarbakır-Hevsel Bahçeleri Tarımsal Arazilerinin
Alternatif Kullanımlarının Belirlenmesi
Atilla GÜNTÜRK Hesna ÖZCAN Orhan DENGİZ Yakup KÖŞKER…… 563
Farklı Ekim Zamanı Uygulamalarının Bazı Arpa (Hordeum vulgare L. Conv.
Distichon) Çeşitlerinde Besin Elementi Alımına Etkisi
Ferit SÖNMEZ Fatih ÇIĞ Murat ERMAN Şefik TÜFENKÇİ…………… 574
Elma Kara Lekesi Hastalığına (Venturia inaequalis (Cke.) Duyarlı ve Dayanıklı
Elma Çeşitlerinin Bitki Besin Maddesi İçerikleri Yönünden Değerlendirmeleri
Suat KAYMAK Kadir UÇGUN………………………………………………. 582
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Pestisit ve Potansiyel Toksik
Element (PTE) Kirliliği Potansiyeli
Yakup KÖŞKER Hesna ÖZCAN Atilla GÜNTÜRK……………………….. 590
Tokat Koşullarında Fertigasyon Yöntemi İle Biber Bitkisine Uygulanacak
Azotlu Gübrenin Verim ve Kalite Üzerine Etkileri
Mustafa DEMİR Sebahattin ÇELİK Faruk NOYAN ……………………….. 600
Sorgumda Yaprağın Gübrelenmesinin Tane Verimi ve Verim Komponentlerine
Olan Etkisi Üzerine Bir Araştırma
Reza AMİRNİA Maryam SABER REZAİE Shiva SADİGH FARD ………. 608
Gençlik Kısırlığı Döneminde Zeytinin (Olea europea L. Cv. Gemlik) Farklı
Su ve Gübre Miktarlarına Tepkileri
Sefer BOZKURT Coşkun DURGAÇ Berkant ÖDEMİŞ
T. Hakan DEMİRKESEN………………………………………………………...616
Farklı Su Düzeyi ve Gübre Uygulamalarının Nova Mandarininde Meyve
Dökümü ve Çatlama Üzerine Etkileri
Senem TURHAN Berkant ÖDEMİŞ T. Hakan DEMİRKESEN……………. 625

XVI
Bazı Ticaret Gübrelerinde ve Farklı Ülkelerden İthal Edilen Ham Fosfatlarda
Bulunan Radyonüklidler Üzerinde Araştırmalar
Bihter ÇOLAK ESETLİLİ Gül Asiye AYÇIK İbrahim YOKAŞ
Rafet KILINÇ…………………………………………………………………… 635
Gübrelerden Kaynaklanan Tuzluluğun Domates ve Biber Bitkisinde Bazı
Fizyolojik Özellikler ve Mineral Beslenme Üzerine Etkisi
Figen ERASLAN Aydın GÜNEŞ Ali İNAL Nuray ÇİÇEK
Mehmet ALPASLAN……………………………………………………………. 641
Antalya-Kumluca İlçesinde Domates Yetiştirilen Sera Topraklarının Yıllara
Bağlı Olarak Tuz İçeriklerinin İncelenmesi
Şule ORMAN Sahriye SÖNMEZ İlker SÖNMEZ Sedat ÇITAK
Mustafa KAPLAN Yusuf YAZAR……………………………………………. 650
Farklı Bor Uygulama Koşullarında Makarnalık Buğday Çeşitlerinin Bayrak
Yaprak Çinko ve Diğer Besin Elementi Konsantrasyonları Arasındaki Basit ve
Çoklu İlişkilerin Değerlendirilmesi
Süleyman SOYLU Bayram SADE Ali TOPAL Sait GEZGİN
Mehmet BABAOĞLU Necdet AKGÜN Nesim DURSUN…………………. 657

POSTER BİLDİRİLER
Kireçli Topraklarda Yarayışlı Demir İçeriğinin Belirlenmesinde
Kullanılabilecek Kimyasal Ekstraksiyon Yöntemlerinin Karşılaştırılması
Hakan ÇELİK Ali Vahap KATKAT………………………………………….. 669
Erzurum Ovası Topraklarının Fosfor ve Potasyum Durumunun Neubauer
Fide Yöntemi İle Belirlenmesi
Nesrin YILDIZ Nuray BİLGİN……………………………………………….. 679
Bitki Besin Maddesi Eksiklikleri ve Bitkiler Üzerindeki Etkileri
Dürdane MART…………………………………………………………………..688
Makro Bitki Besin Elementlerinin Hastalıklarla İlişkisi
Kadir UÇGUN Sait GEZGİN………………………………………………….. 696
Çoruh Vadisinde Yabani Ahududu Rizosfer Topraklarında Heterotrof
Azot Fikseri Bakteri Çeşitliliği
Ramazan ÇAKMAKÇI Ümmügülsüm ERDOĞAN Recep KOTAN
Belinda ORAL Figen DÖNMEZ …………………………………………….. 706
Antalya Bölgesinde Tarımsal Üretimde Kullanılan Fosforlu Gübrelerin Ağır
Metal (Cd, Pb, Cr, Co, Ni) İçeriklerinin Belirlenmesi
E. Işıl DEMİRTAŞ Ahmet E. ARPACIOĞLU Nuri ARI
Cevdet F. ÖZKAN Filiz ÖKTÜREN ASRİ D. Hilal ASLAN………………. 718
Mineral Gübreleme ve Kimyasal Uygulamaların Çevresel Etkisi
Kemal DOĞAN Necat AĞCA Mehmet YALÇIN Hatice DAĞHAN…… 723
Yüksek Humus İçerikli Türkiye Göynük, Ilgın ve Elbistan Linyitleri
Üzerinde Kömürün Alkali Oksidasyon Denemeleri
Mehmet ÇÖTELİ Nevzat DEREKÖY Ayşegül YİĞİTLER…...…………… 731
Eskişehir’de Azotlu Gübre Tüketimi ve Dengeli Gübrelemenin Önemi
Zerrin ÇELİK Nurdilek ATILGAN…………………………………………… 740

XVII
Xerochrept Bir Toprağa Uygulanan Çeşitli Fosforlu Gübrelerin Mısır
Bitkisinin Çinko ve Bazı Mikro Besin Elementleri Kapsamı Üzerine Etkisi
Aydın ADİLOĞLU Neslihan MAZLUM………………………………………749
Püskürtme ve Emdirme Yoluyla Gübrelenen Kızılağaç, Salkım Söğüt ve
Fındık Sürgün Yapraklarındaki Azot, Su, Ham Lif ve Bazı Fenolik Madde
Oranlarındaki Değişim
Beran FİRİDİN ………………………………………………………………….. 761
Hamfosfat ve Triple Süperfosfat Uygulamalarının Fındığın Verim ve Bazı
Bitki Besin Maddesi İçerikleri Üzerine Etkisi
Ceyhan TARAKÇIOĞLU……………………………………………………….. 769
Bor Toksisitesinin Mısır Verimine Etkileri
Çetin PALTA Sait GEZGİN Ufuk KARADAVUT………………………… 777
Bazı Azotlu Gübrelerin Patatesin Verim ve Kalitesine Etkileri
Fatma GÖKMEN Mehmet ZENGİN Sait GEZGİN İsmail ÇAKMAK……785
Çinko Gübrelemesinin Farklı Anaçlar Üzerine Aşılı Elma Çeşidinin Çinko
Beslenmesi İle Bazı Besin Elementi İçeriklerine Etkisi
İbrahim ERDAL Adnan YILDIRIM Fatma YILDIRIM
Zeliha KÜÇÜKYUMUK………………………………………………………… 799
Kükürtlü ve Kükürtsüz Koşullar Altında Artan Oranlarda Azot
Uygulamasının Buğdayda Verim ve Verim Unsurları Üzerine Etkisi
İnci TOLAY Mine BAŞÇİFTÇİ………………………………………………. 804
Arıtma Çamuru Kaynaklı Ağır Metal Kirliliğini Önlemede Kireç Kullanımı
Mehmet Ali BOZKURT Sinan KOLDAŞ…………………………………….. 814
Farklı Gübre Kaynaklarının Ürün Verimi ve Toprak Özellikleri Üzerine Etkisi
Ömer Faruk NOYAN İrfan OĞUZ Sabit ERŞAHİN………………..……… 822
Farklı Miktarlarda Uygulanan Bakır Sülfat (CuSO4.5H2O) ve Kükürt (S)
Uygulamalarının Toprak pH’sı Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi
Sahriye SÖNMEZ Mustafa KAPLAN N.Kemal SONMEZ Harun KAYA.. 827
Zeytinyağı Fabrikası Atığı Karasuyun (Sıvı) Gübre Olarak Mandarinlere
Uygulanmasının Besin Maddesi İçeriğine ve Meyve Kalitesi Üzerine Etkisi
Saime SEFEROĞLU H. Güner SEFEROĞLU Mustafa Ali KAPTAN…… 834
Silajlık Mısırın Gelişme Dönemlerindeki Azot İsteği
Selma ÖZTEKİN………………………………………………………………… 843
Çiftçi Koşullarında Uygulanan N, P, K Gübreleri İle Pamuk Bitkisi
Tarafından Alınabilirliği Arasındaki İlişki
Yaşar KASAP……………………………………………………………………. 851
Allüviyal Materyaller Üzerinde Oluşan Topraklarda Yetiştirilen Mısır
(Zea mays L.) Bitkisinin Verim ve Besin İçeriği Üzerine Organik ve
Mineral Gübre Uygulamalarının Etkisi
Adem GÜNEŞ Metin TURAN Yıldırım SEZEN…………………………… 860
Kentsel Arıtma Çamuru ve Azot Uygulamalarının Kireçli Topraklarda
Arpa Bitkisinin Verimi ve Ağır Metal Kirliliğine Etkileri
Cafer TÜRKMEN Sevinç ARCAK…………………………………………… 871
Bitki Beslenmesi Bakımından Baklagiller ve Azot Fiksasyonu
Dürdane MART…………………………………………………………………. 886

XVIII
Şlempenin Buğday ve Şekerpancarı Verimine ve Çevreye Etkileri
Gülser YALÇIN Aslan YURDAKUL…………………………………………. 897
Kompostlaştırılan Tarımsal Artıkların Şekerpancarı Verimi ve Polar Şeker
Oranı Üzerine Etkisi
Halil POLAT Gülser YALÇIN Ramazan YAVUZ.………………………… 903
Toprağa Şlempe Uygulamanın Toprak Özellikleri ve Ürün Verimi Üzerine
Olan Uzun Yıllık Etkilerinin Araştırılması
İrfan OĞUZ Özlem AYDIN Kenan ÇAĞATAY Sabit ERŞAHİN……….. 910
Çukurova Bölgesi Koşullarında Yapılan Bazı Organik Gübreleme
Uygulamaları
Kemal DOĞAN Mustafa GÖK Ali COŞKAN Esin GÜVERCİN………… 916
Doğal Gübrede İki Farklı Uygulama Yönteminin Mısır Verimi Üzerine Etkisi
Mahmut POLAT Halil POLAT Serdar TOPRAK…….……………………. 924
Elbistan Linyitinden Üretilmiş Çeşitli Humatlar ve Organik Kökenli 8- 6-1- 8
Gübresinin Sera Şartlarında Mısır Bitkisinde Kök ve Gövde Gelişimine Etkisi
Mehmet ÇÖTELİ Mustafa USUL Nevzat DEREKÖY……………………… 928
Batı Akdeniz Seracılığı İçin Organik Atıklar ve Kompost: Gatab Örneği
Mustafa KAPLAN İlker SÖNMEZ Sahriye SÖNMEZ
Dilek Saadet URAS……………………………………………………………… 940
Zeytinde Konvansiyonel Gübreleme Programlarına Alternatif Olabilecek
Öneriler
Tülin PEKCAN Hatice Sevim TURAN Erol AYDOĞDU Habil
ÇOLAKOĞLU…………………………………………………………………... 950
Vermikompost, Değerli Bir Organik Gübre: Avantajları ve Uygulamaları
Yurdagül ŞİMŞEK ERŞAHİN………………………………………………….. 960
Çanakkale-Kumkale Ovası Topraklarında Yarayışlı Demirin Yersel ve
Zamansal Değişimi
Ali SUNGUR Hasan ÖZCAN ………………………………………………… 970
Arıtma Çamurlarının Tarımsal Alanlara Uygulanmasına İlişkin Sınırlamalar
Barış Bülent AŞIK A. Vahap KATKAT………………………………………. 977
Antalya Yöresi Sera Topraklarının Verimlilik Durumları
Figen ERASLAN Ali İNAL Aydın GÜNEŞ Nuray ÇİÇEK
Mehmet ALPASLAN……………………………………………………………. 988
Antalya Yöresinde Domates Yetiştirilen Sera Topraklarının Bazı Verimlilik
Özelliklerinin Belirlenmesi
Filiz ÖKTÜREN ASRİ Nuri ARI Ahmet E. ARPACIOĞLU
E. Işıl DEMİRTAŞ D. Hilal ASLAN…………………………………………. 998
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Verimlilik Potansiyelinin
Belirlenmesi
Hesna ÖZCAN Atilla GÜNTÜRK Oğuz BAŞKAN Yakup KÖŞKER…… 1006
Eğirdir-Boğazova Topraklarının Bazı Fiziksel Özelliklerinin Belirlenmesi
Kadir UÇGUN Cevdet ŞEKER………………………………………………... 1017
Trakya Bölgesinde Ayçiçeğinin Beslenme Durumunun Bitki Analizleri İle
İncelenmesi
Mehmet Ali GÜRBÜZ…………………………………………………………... 1026

XIX
Şanlıurfa İli Harran İlçesi Topraklarının Bitki Besin Elementi Kapsamları
Mehtap SARAÇOĞLU Meral TAŞ…………………………………………… 1036
Misli Ovası ve Çukurova Bölgelerinde Patates Üretim Alanlarının Mineral Beslenme
Düzeyinin Yumru ve Toprak Analizleriyle Belirlenmesi
Bülent TORUN Sadiye TOZ Faruk OZKUTLU Atilla YAZICI
Halil ERDEM Selim EKER Ayfer TORUN ……………………………….. 1046
Erzurum Ovası’nda Bulunan Bazı Büyük Toprak Gruplarının Fosfor Adsorpsiyonu
Üzerine Toprak Özelliklerinin Etkisi
Sinan ATA Metin TURAN Yıldırım SEZEN ..………………………………. 1057
Tokat-Kazova Koşullarında Saatlik Toprak Sıcaklıklarının Analizi Üzerine
Bir Çalışma
Tekin ÖZTEKİN Selma ÖZTEKİN İrfan OĞUZ…………………………… 1068
Kentsel Atık Su İle Sulanan Mısır Bitkisinin (Zea mays L. indentata) Fide,
Yaprak ve Tanelerindeki Ağır Metal Miktarlarının Belirlenmesi
Abdullah ÖKTEM A. Gülgün ÖKTEM İlhan KIZILGÖZ…………………. 1074
Farklı Bakım Şartlarında Yetiştirilen Hacıhaliloğlu Kayısı Çeşidinin Beslenme
Düzeyinin Belirlenmesi
Hüseyin KARLIDAĞ Muharrem GÜLERYÜZ……………………………… 1084
Topraktan ve Yapraktan Farklı Demirli Gübre Uygulamalarının Elmada
Beslenme ve Kalite Parametrelerine Etkileri
Mehmet ZENGİN Fatma GÖKMEN Sait GEZGİN………………………… 1095
Topraktan ve Yapraktan Çinkolu Gübre Uygulamalarının Elma Yapraklarında
Makro ve Mikro Besin Elementleri İle Klorofil İçeriklerine Etkileri
Mehmet ZENGİN Fatma GÖKMEN Sait GEZGİN………………………… 1108
Farklı Kireç İçerikli Topraklarda Yetiştirilen Asmaların Kök ve Sürgün
Gelişimi Üzerine Demir Uygulamalarının Etkisi
Gültekin ÖZDEMİR Semih TANGOLAR……………………………….......... 1118

XX
1

ÇAĞRILI BİLDİRİLER
(Sayfa: 2-51)
2

KİMYASAL GÜBRE SEKTÖRÜNÜN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Mehmet KOCA
Gübretaş Genel Müdürü, mkoca@gubretas.com.tr

GİRİŞ
Tarım ürünlerinin enerjide hammadde kaynağı olarak kullanılmaya başlanması,
Çin ve Hindistan gibi kalabalık nüfusa sahip ülkelerde zenginleşmeye bağlı olarak
beslenme alışkanlıklarının değişmesi dünyada tarımın önemini gittikçe artırmaktadır.
Tarım ürünlerine yönelik talebin artmasına paralel olarak fiyatların da yükselmesi
hükümetleri ve uluslararası ekonomik kuruluşları tarım sektörüyle ciddi olarak
ilgilenmeye zorladı. Başta AB ülkeleri olmak üzere gelişmiş ülkeler ekilebilecek bütün
topraklarını kullanma yoluna gittiler, hatta başka ülkelerde toprak kiralama yoluyla da
üretim yapmaya başladılar.
Tarım sektörü, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar ülkemizin
ekonomik ve sosyal gelişmesinde önemli görevler üstlenmiştir. Bugün de tarım,
ekonomimiz içindeki önemini muhafaza etmektedir. Ancak sektörün mevcut
potansiyelinden yeterince yararlanıldığını söylemek mümkün değildir. Ülkemizin geniş
ve farklı özelliklere sahip coğrafi yapısı, aynı anda değişik iklim özelliklerinin bir arada
yaşanabilmesi, geniş ürün çeşitliliği ve yeteri kadar kullanılmayan potansiyeli ile tarım,
ülkemiz için büyük bir şans olma özelliğini sürdürmektedir. Girdilerde dışa bağımlılık,
planlama, verim ve kalite dünya standartlarını yakalama ve pazarlama konularındaki
sorunlarımızı çözersek tarım sektörünün ülkemizin kalkınmasında önemli rol
oynamasını sağlamış olacağız.

DIŞA BAĞIMLILIK
Ülkemiz doğalgaz, fosfat kayası ve potasyum tuzu gibi hammadde kaynaklarına
yeterince sahip olmadığı için sektörümüz üretim girdileri açısından tamamen yurtdışına
bağımlı. Bu durum ürün ve hammadde tedariği açısından zaman zaman ciddi sıkıntılar
doğurmaktadır. Gübretaş olarak 2006 yılında bu sorunu aşmak amacıyla hammadde
kaynağına sahip ülkelerde yatırım yapma stratejisini geliştirmiştik. Bu amaçla 2008 yılı
başında İran'ın en büyük gübre tesisleri olan Razi Petrokimya Şirketini bünyemize
kattık. Bu yatırım, Türk çiftçisinin kimyevi gübre ihtiyacını reel fiyatlardan tedarik
etmesini güvence altına alan önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir.
Diğer husus ise; pazarın büyüklük açısından stabil bir yapıda olmasıdır. Son 10
yılın verilerine bakıldığında ülkemizde yıllık ortalama 5 milyon ton civarında kimyevi
gübre tüketilmektedir. Birim alan başına gübre tüketimimiz dünya ortalamalarının
altında, gelişmiş ülkelerin ise çok gerisindedir. Dünya ortalamalarını baz aldığımızda
yıllık tüketimimizin en az 8 milyon ton civarında olması gerekmektedir.
Son iki yılda dünya piyasalarında gübre fiyatları talep artışına bağlı olarak tarihi
zirvelere ulaştı. Arz yetersizliği nedeni ile gübre fiyatlarındaki yükselişin bir süre daha
devam edeceği öngörülmektedir. Fiyat artışları daha çok hammadde kaynaklarını
ellerinde bulunduranlara yaramaktadır. Dünyada yükselen fiyatlara rağmen gübreye
talep artarken, ülkemizde kuraklık ve “yüksek fiyat” nedeniyle tüketim düşmektedir.
Çiftçilerimiz yüksek maliyetleri bahane ederek tarımsal girdiler içerisinde verime en
fazla katkı sağladığı kanıtlanmış olan kimyevi gübreyi kullanmaktan kaçınmaya, ya da
gereğinden az kullanmaya başlamıştır. Bu durum sadece sektörümüz için değil,
3

ülkemizin gıda güvenliği açısından da ciddi bir tehdittir. Türkiye’nin tarımsal gıda
ihtiyacını iç pazar yerine dünya piyasalarından karşılamak zorunda kalması, Türk
çiftçilerinin değil başka ülkelerdeki meslektaşlarının yararına olacaktır.

PLANLAMA
AB Ortak Tarım Politikası’na uyumlu olarak geliştirilecek yeni politikalarla,
serbest rekabet koşulları ve ülke ihtiyaçları da dikkate alınarak tarımsal üretim
planlanmalıdır. ABD 7 yıllık tarım stratejik planlarıyla üretim yaparken, AB 1992'den
2006 yılına kadar hububata vereceği doğrudan gelir desteğini açıkladı. Gelişmiş
ülkelerin üreticileri planlama nedeniyle önlerini görebiliyorlar. Ülkemizde de üretim
fazlası ya da açığından kaynaklanacak sorunların önüne geçebilmek için planlama
zorunludur.
Öte yandan, ülkemizde araziler miras yolu ile bölündüğü için tarımsal işletmeler
genelde küçüktür. Bu durum makineli tarımın yaygınlaşmasını engellemekte, birim
alandan elde edilen verimi de düşürmektedir. Tarımda doğrudan gelir desteğinin
kaldırılarak, ürüne destek verilmesi kararı alınması isabetli bir yaklaşımdır. Bunun
yanında verimlilik ve arazi kullanımına yönelik destekler sağlanarak, arazilerin
toplulaştırılması teşvik edilmelidir. Son yıllarda arazilerin parçalanmasını önleyecek
yasal düzenlemelerin yapılması ve bazı bölgelerimizde arazi toplulaştırılmasına
başlanması olumlu adımlardır.
Planlama konusunda en önemli sorumluluk ise çiftçilerimize düşmektedir.
Çiftçilerimiz üretim maliyetini düşürmek için girdilerini uygun fiyattan temin etmeyi,
ürettiğini pazarlamayı ve satmayı, satabileceğini üretmeyi öğrenmelidir. Üreticilerimiz
piyasadan gelecek sinyalleri iyi okumalı, pazarda rekabet üstünlüğü elde edeceği yüksek
kaliteli ve üstün verimli ürünler yetiştirmelidir.

BİLİNÇLİ TARIMSAL ÜRETİM


Türkiye'de çiftçilik yeni yeni bir meslek olarak görülmeye başlandı. Çiftçilik,
toprağı, suyu, mevsimi tanımaktan ve hangi ürünü ekip, biçeceğini, yerel ve uluslararası
piyasalarda hangi üründe daha iyi sonuç alacağını bilmekten geçer. Bilinçsiz toprak
kullanımı ve üretim tarzı yüzünden tarımda büyük kayıplar söz konusu. Tarımda
verimsizlik ve israfın faturası yıllık 50 milyar USD olarak hesaplanmakta, rakamın
sadece 8 milyarı yetersiz ve yanlış gübre kullanımından kaynaklanmaktadır. Bu noktada
toprak analizinin ne derece önemli olduğunu bir kez daha görmekteyiz. Çiftçilerimiz
mutlaka analiz sonucuna gübre ve gübreleme tercihinde bulunmalıdır. Böylelikle kaynak
israfı engellenmiş, toprak canlılığını kaybetmemiş, dolayısı ile daha yüksek verimli ve
üstün kaliteli ürünler hasat edilmiş olunacaktır.
O halde ülkemizde toprak analizi laboratuarlarının çoğalması, dengeli ve
düzenli gübre kullanımının yaygınlaşması yönünde olumlu gelişmeler sağlayacaktır.
İhracat için istenen kaliteye ulaşamayanlar iç pazara yöneldiğinde rekolte de
yüksekse hasat yapmamak bile daha karlı olabiliyor. Zaman zaman gazetelerde yer alan
"Patatesler hayvan yemi oldu", "Çiftçi para etmediği için domatesi çürümeye terk etti"
haberleri de planlamaya bir an önce geçilmesine işaret ediyor. Türkiye’nin bölgesel ürün
haritalarının çıkarılması atılacak adımlardan biridir.
4

TOPRAK VERİMLİLİĞİ HARİTASI


Bu noktada Gübretaş olarak topraklarımızın coğrafi bölgelere göre makro ve
mikro besin elementleri açısından verimlilik durumunu tespit amacı ile başlattığımız
toprak haritası projesinin ne kadar anlamlı olduğu aşikardır. Kendi kaynaklarımızla
yürüttüğümüz bu proje kapsamında 5 yıl içerisinde ülkemizin yaklaşık 10 bin
noktasından toprak numunesi alarak analiz edilmesi hedeflenmektedir. İki yıllık çalışma
sonucunda projenin Trakya bölümü 2 bin toprak taranarak tamamlanmıştır.
Bu çalışma sonucunda bölgeye uygun ürünün ekilmesi ve bu ürüne uygun gübre
kullanımı ile problemli arazilerin tespit edilerek, problemlerin çözümüne ve alternatif
ürün ekimine katkı sağlanacaktır. Böylelikle, sektörün daha iyi işleyebilmesi açısından,
inovasyona dayalı tarımsal politikalar belirlenecek, uygulayıcılara en doğru bilgilerin
sunulabilmesi amacıyla "Tarımsal Veri Tabanı" oluşturulacaktır.
Bu duruma bağlı olarak çıkan bir başka husus ise, bitkiye özel gübre üretimine
yönlenmemiz ve bu noktada da AR-GE çalışmalarına yoğunlaşmamız gerektiğidir.
Gübretaş son yıllarda bitkiye özel gübreler üreterek çiftçilerimizin birim alandan daha
fazla verim almasına katkı sağlıyor. AR-GE çalışmalarımız ve akademik çevrelerle
yaptığımız işbirliği sonrası mısır, pancar, çay, patates, çeltik, hububat ve ayçiçeği
bitkilerine özel gübreleri çiftçilerimizin kullanımına sunduk. Çiftçilerimiz mısır, çeltik
ve ekin gübrelerimiz ile verim ve kalitede çok iyi sonuçlar aldı. Diğer bitkilere özel
gübreler için çalışmalarımız ise devam ediyor.

ÜNİVERSİTE – SANAYİ İŞBİRLİĞİ


Sosyo-ekonomik faaliyetlerini bilimsel yöntemlere göre şekillendirmeyen
toplumlar; üretimde, ticarette, hizmetlerin kalitesinde ve fertlerin refah seviyesinin
artırılmasında rekabet üstünlüğünü elde edememektedir. Dolayısı ile ülkelerin bu
konuda strateji geliştirerek bunları uygulama zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bilgi
toplumuna, sanayi ve akademi ilişkileri güçlendirilmeden ulaşılamaz. Bu işbirliği de,
gerek üniversite gerekse sanayi kesiminin imkanlarını açıklıkla ortaya koymaları,
karşılıklı güven duygusu içinde, ikili veya sektörel bazda uygulanan akılcı ve müşterek
çalışma ortamıyla mümkündür. Her iki sektör de uluslararası rekabeti kendi öncelikleri
olarak belirledikleri zaman, işbirliği için daha uygun bir platform oluşacaktır.
Araştırma-Geliştirme çalışmalarının getirisi, tarımda sanayi dallarındaki kadar
yüksek olabilmektedir. Ürün, tarım teknolojisi, iç ve dış pazarlar ile tüketici tercihleri
hakkındaki bilgiler, kısa sürede katma değeri yükseltmektedir. Tarımsal işletmeler adeta
bir fabrika disiplini ile çalıştırıldığında verimliliği artırmak kolaylaşıyor. Tarım
sektöründe ölçek ekonomisinin kurallarını

DOĞRU VE ETKİN GÜBRELEME


Toprağa verilen gübrelerin etkileri pek çok koşul tarafından belirlenmektedir.
Topraktan, bitkiden, iklimden, tarım tekniklerinden kaynaklanan gübreden yararlanma
oranı uygun koşullarda bile yüzde 50-60’lara ancak ulaşabilmektedir. Yani gübrelerin
yarıya yakını ya toprakta tutulmakta ya yıkanarak sulara karışmakta ya da gazlaşarak
atmosfere katılmaktadır. Eğer bitkilerin gübreden yararlanma oranı artırılabilirse
toprakta kalan ve çevre üzerinde olumsuzluklara neden olabilen gübre miktarında
tasarruf yapılabilir. Öyleyse, verilen gübredeki besin maddelerinin tamamına yakını
bitki tarafından alınabilirse, gübreden kayıplar azaltılabilir. Bu noktada biyoteknolojiden
faydalanılarak bitki köklerinin emisyonu artırılabilir. Bir diğer çözüm yolu ise,
gübrelerin daha iri granüller halinde üretilerek toprağa verilmesidir ki; bu tarz gübre
5

Türkiye’de ilk defa Gübretaş tarafından pazara sunulmuştur.


Doğru ve etkin gübrelemeyi sağlayacak bir diğer husus da son günlerde
uygulama alanı giderek artan fertigasyon yöntemidir. Gübrenin sulama suyu ile birlikte
gerektiği miktarda, gerekli olan noktaya ve gerektiği zaman verilmesine imkan veren bu
yöntemin seracılık dışında da yaygınlaştırılması teşvik edilmelidir.

EĞİTİM SEFERBERLİĞİ
Tüm bu çözüm önerileri ise ancak çiftçinin geleneksel yöntemlerden kurtulup
bilinçlenmesi ile mümkündür. Ürünlerin katma değerli hale getirilmesi için çiftçiye
kredi, bilgi ve her türlü lojistik destek verilmelidir.
2007 yılında yaptırdığımız bir araştırma çiftçilerimizin tarımsal üretimi hâlâ
geleneksel yöntemlerle gerçekleştirdiğini çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır.
Türkiye genelinde yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, çiftçilerimizin sadece yüzde
4’ü her yıl gübre kullanmadan önce toprak analizi yaptırdığını belirtmiştir. Bazen
yaptırıyorum diyenlerin oranı yüzde 12’de kalırken geriye kalan yüzde 84 hiç analiz
yaptırmadığını bildirmiştir. Aynı araştırmaya göre; tarımsal üretim yaparken uzman
desteği alan çiftçilerin oranı yüzde 22 olarak saptanmış, geriye kalan büyük bölüm ise
üretimde geleneksel yöntemleri kullandığını ifade etmiştir. Araştırma sonuçları, eğitime
ne denli önem verilmesi gerektiğinin açık göstergesidir.
Çiftçilerin sahip oldukları toprakların hangi ürünler için daha elverişli olduğunu
öğrenebilmesi için tarım il müdürlüklerine müracaat etmesi yeterlidir. Bunun yanında
çiftçilere yönelik "Eğitim Akademileri" düzenlenmeli, her bitki için bilinçli gübreleme
broşür ve afişleri hazırlatılıp çiftçiler aydınlatılmalıdır. Gübretaş olarak 2 yıl önce
çiftçilerimizi bilinçlendirmek amacıyla kendi imkanlarımızla eğitim seferberliği
başlattık. Uzman ziraat mühendislerimiz köy köy dolaşarak çiftiçilerimize başta
gübreleme ve toprak analizi konuları olmak üzere bilinçli tarımsal üretimi anlatıyor.
Şirketimizin sosyal sorumluluk anlayışı çerçevesinde gerçekleştirdiği bu
faaliyetlerin faydasına şüphemiz yok, ancak eğitim belirli bir plan ve program dahilinde
yaygın olarak yapılırsa başarıya ulaşır. Bu konuda başta üniversitelerimiz olmak üzere
tarım sektöründe söz sahibi tüm kuruluşların samimi işbirliğine ihtiyaç vardır.

KAYNAKLAR
Akder, A.H., 2006. Türkiye Tarım Politikasında “Destekleme Reformu”.
Çelik, Y., 2007. Konya İlinde Üniversite ile Tarımsal Sanayiler Arasındaki İlişki-
İşbirliği Düzeyi ve geliştirme olanakları, S.Ü. Ziraat Fak. Tarım Ekonomisi
Böl., Konya.
Çolakoğlu, H., Çokuysal, B., Çakıcı, H., 2005. Türkiye’de Gübre Üretimi ve Tüketimi.
Erdir, M., 2008. Türkiye Tarımı ve Çözüm Önerileri.
Gökmen, M., 2008. Yanlış Sulama Toprağı Öldürüyor. Röportaj.
Karaçal, İ., 2004. Gübrelemede Çevreci Yaklaşımlar. Ankara.
6

GÜBRE TAVSİYELERİNDE TOPRAK ANALİZLERİ:


SORUNLAR VE ÖNERİLER

Burhan KACAR
Ankara Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl. Emekli Öğr. Üy., Ankara.
kacar@agri.ankara.edu.tr

ÖZET
Duyarlı ve çok pahalı cihazlara sahip analiz laboratuarlarının ülke genelinde
yaygınlaştığı ve kimi illerimizde sayılarının otuza yaklaştığı gözlenmektedir.
Geçmişten günümüze uygulana gelen geleneksel (konvansiyonel) tarımda, başta
kimyasal gübreler ve tarım ilaçları olmak üzere tarımsal girdi kullanımının kontrolsüz
şekilde artarak sürdürülmesi toprak, su ve hava kirlenmesine neden olmuştur. Bunun
sonucu olarak tarım ürünlerinin nitelik ve nicelikleri yanında insan ve hayvan sağlığı da
önemli derecede ve olumsuz şekilde etkilenmiştir. Artan nüfusun ve hayvanların yeterli
düzeyde beslenebilmesi için başta kimyasal gübreler olmak üzere tüm girdilerin,
bilinçli, bilgili ve kontrollü şekilde kullanılması suretiyle geleneksel tarımın
sürdürülmesi gereği açık şekilde görülmüştür. Bunun sonucu olarak İyi Tarım
Uygulamaları (İTU) adı altında bir sistem geliştirilmiştir. Bu sisteme uygun şekilde
geleneksel tartımın sürdürülmesi, başta AB ülkeleri olmak üzere ülkemizin de içinde
yer aldığı pek çok ülke tarafından kabul edilmiş ve uygulamaya geçilmiştir. İTU
sistemine uygun üretilmeyen tüm tarım ürünlerinin iç ve dış pazarlarda satış şanslarının
olmadığı kabul edilmiştir. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığımız tarafından hazırlanan ve
yürürlüğe konulan İyi Tarım Uygulamalarına İlişkin Yönetmelik (2004 ve 2005)
gereği gübre tavsiye ve uygulamalarının analiz sonuçlarına göre yapılması zorunlu
hale gelmiştir.
Analiz sonuçlarına bakarak gübre tavsiyelerinde bulunulması en güç ve en
riskli görevlerden biridir. Eğer kolay olsaydı Özel Sektör bu alana da etkin şekilde
girer değişik bölgelerimizde çok sayıda analiz laboratuarı kurarak gübre tavsiyelerinde
bulunurdu. Gübre tavsiyelerinin temel dayanağını oluşturan ön çalışmaların
bölgelerimizde yeterince yapılmamış olması ve tarımda kontrol dışı pek çok etmenin
bulunması bunun temel dayanağını oluşturmaktadır. Küçük bir tarlanın ya da bahçenin
bir köşesindeki toprağın diğer köşesindeki topraktan çok farklı özellikler gösterebilmesi
tarımın ve tarım mesleğinin en güç yanıdır.
Günümüzde analiz sonuçlarına bakarak gübre tavsiyeleri: 1. Uzun vadeli ve 2.
Kısa vadeli çalışmalar sonucu yapılmaktadır. Uzun vadeli çalışmalarda öncelikle ve
ivedilikle her bölgede toprak etüt ve haritalama çalışmaları 4 – 6 yılda
tamamlanmalıdır. Seri bazında belirlenen topraklar üzerinde bölgeye özgü ürün
çeşitleri kullanılarak tarla denemeleri yapılmalıdır. Aksi halde gelişi güzel yerlerde
gerçekleştirilecek tarla denemelerinden elde edilen sonuçlar ancak tarla denemelerinin
yapıldıkları alanları temsil edebilir. Bu sonuçların genelleştirilmesi ve doğru bir yargıya
ulaşılması olanağı yoktur. Bölgeye uygunluğu belirlenen toprak analiz yöntemleri
tarla denemelerinden elde edilen sonuçlarla kalibre edilmelidir. Dünya’da her koşula
uygun ve her koşulda başarı ile uygulanabilir bir toprak analiz yöntemi henüz
geliştirilememiştir. Uygulama sonuçları da 3 -5 yılda bir kontrol edilerek gerekli
düzeltmeler yapılmalıdır. Kısa vadeli çalışmalarda ise çeşitli ülkelerin ve ülkemizin
iklim ve toprak özellikleri benzer olan bölgelerinde aynı ürün çeşitleri kullanılarak
gerçekleştirilmiş çalışmalardan elde edilen kalibrasyon sonuçlarına dayanılarak gübre
tavsiyeleri yapılmalıdır. Uygulama sonuçları her yıl titizlikle ve dikkatle yerinde
7

izlenmeli, gerekli düzeltmeler gerçekleştirilmelidir. Günümüzde gübre tavsiyeleri de


genelde bu esasa göre yapılmaktadır.
Analiz laboratuarları bölgelerin toprak, iklim ve ürün çeşitleri dikkate alınarak
kurulmalı, cihaz ve eleman gereksinimi gerçeğe uygun şekilde saptanmalıdır.
Cihazların alımı yapılırken eleman, işgücü ve kapasite durumu özenle göz önünde
bulundurulmalıdır. Bölgede çalışmalarını sürdüren Yüksek Öğretim Kuruluşları ile
çeşitli Tarımsal Araştırma Kuruluşları, araç ve gereçlerini organik bir bağ
içerisinde ortak olarak kullanmalı ve elemanların eşgüdümü etkin şekilde
sağlanmalıdır. Analiz laboratuarlarında görev yapan elemanların bölgeyi iyi tanımaları
yanında bölgede uzun yıllar çalışmalarının sağlanması ve periyodik olarak meslek içi
eğitimden geçirilmeleri büyük önem taşır. Değişik bölgelerde bulunan ve benzer
yöntemleri uygulayan laboratuarların analiz sonuçları standart örnekler ile kontrol
edilmelidir. Laboratuara gelen toprak örneklerinin usulüne uygun şekilde alınmış
olması ve analize hazırlanması ise önde gelen önemli konular arasındadır. İyi Tarım
Uygulamaları (İTU) standartlarına göre geleneksel tarımın Türkiye genelinde
sürdürülmesi temel amaç olmalı, plan ve projeler bu doğrultuda hazırlanmalı ve
çalışmalar buna uygun yürütülmelidir.
Tarım Bölgelerimizde analiz laboratuarlarının kurulmasını, gübre tavsiyeleri
için uzun ve kısa vadeli çalışmaların planlanmasını ve eşgüdümün sağlanmasını
gerçekleştirmek üzere uzmanlardan oluşan bir kuruluşa gereksinim bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Kimyasal gübre, gübre tavsiyesi, toprak analizi, geleneksel tarım,
iyi tarım uygulaması (İTU).

ABSTRACT
SOIL TESTING FOR FERTILIZER RECCOMMENDATION
PROBLEMS AND PROPOSALS
The number of the analytical laboratories in Turkey that have very expensive
and sensitive equipment has increased by about 30%. This increase has been necessary
to evaluate conventional agriculture including the overuse of fertilizers and
agricultural chemicals that have resulted in the pollution of soils, waters, and air;
decreased crop yields and quality; and the adverse affect to the health of both animal
and humans. In contrast, it must also be understood the need to continue using
conventional agriculture, including the use of fertilizers, to produce high quality crop
yields.
The European Union and other countries, including Turkey, have recently
agreed to use the standards of Good Agricultural Practices (GAP) in conventional
agriculture. GAP promotes the use of adequate fertilizers and agricultural chemicals to
grow high quality crop yields. These countries have also accepted that marketing crops
grown without the standards of GAP should be restricted from use either in country or in
exportation.
The Turkish government officially accepted the GAP standards in 2004. Based
on these standards, Turkish farmers must use fertilizers according to the analytical
results of their farm soils. This is the primary reason for the increase in the number of
analytical laboratories in Turkey cities.
Using fertilizers in the farm soils according to soil test results has several
advantages. But, the recommendation of fertilizers is a very risky and difficult task.
Making correct fertilizer recommendations through soil survey and mapping should be
completed in accordance with soil series. These soil series have initially been used in
8

the agricultural regions with the best analytical methods chosen to calibrate the results
of the field experiments with regional crops. A critical component to the proper
recommendation of fertilizer use is the individual. The individual making the fertilizer
recommendation should have a good knowledge of the task with the experience and
ability for high synthesis. Moreover, it is important the individual have a good dialogue
with the farmers of the agricultural regions.
It is proposed that such qualified persons be responsible for the control of the
analytical laboratories, planning, and coordinating of the work necessary for the
recommendations of fertilizers in the agricultural regions.
Key Words: Fertilizers, fertilizer recommendation, soil testing, conventional
agriculture, Good Agricultural Practices (GAP)

GİRİŞ
Altmış yıla yakın süredir bu mesleğin içindeyim. Bu gün değerli
meslektaşlarıma gübre tavsiyeleri için analiz laboratuarlarında şu yöntemi ya da
yöntemleri uygulayın. Analiz sonuçlarına da bakarak gübre tavsiyelerinde bulunun
demeyi çok arzu ederdim. Edindiğim bilgi ve deneyime dayanarak bunu
söyleyemediğim için üzgünüm.
Analiz sonuçlarına bakarak gübre tavsiyelerinde bulunmak en güç ve en riskli
görevlerden biridir. Gerçeğe uygun gübre tavsiyeleri için bölgede bir seri ön
çalışmaların yapılmasına ve bilgi birikiminin sağlanmasına gereksinim vardır.
Bitkilerin gelişmesine, nitelikli ve bol ürün alınmasına pek çok etmenin etkili olduğu
bilinmektedir. Küçük bir tarlanın ya da bahçenin bir köşesindeki toprağın diğer
köşesindeki topraktan farklı olabileceği daima göz önünde bulundurulmalıdır. Gübre
tavsiyesini yapacak uzman tarımcının iyi bir bilgi birikimine ve deneyime sahip olması,
bölgeyi çok iyi tanıması, üreticilerle yakın bir diyalog içerisinde bulunması gerekir.
Tarım bir bilimdir. Nitelikli ve bol ürünün alınması üzerine pek çok etmenin etki
yapması nedeniyle tarım mesleği en güç mesleklerden biridir. Bu nedenle tarım
mesleğini seçenlerin çok bilgili olmaları, araştırma sonuçlarını yakından izleyerek
bilgilerini sürekli yenilemeleri her türlü açıklamanın üzerinde önem taşır.

ANALİZ LABORATUARLARININ ÜLKE GENELİNDE SON YILLARDA


HIZLA AÇILMASININ NEDENİ
Son yıllarda duyarlı ve çok pahalı cihazlara sahip analiz laboratuarlarının ülke
genelinde hızla yaygınlaştığını görüyoruz. Kimi illerimizde sayının otuza yaklaştığı
söyleniyor. Yurt dışından sağlanan krediye, öz kaynaklarımızdan da önemli miktarlarda
eklemeler yapılarak ithal edilen duyarlı cihazlara sahip çok sayıda laboratuara
gerçekten ihtiyacımız var mı? Bu laboratuarlar verimli çalışıyor ve gerektiği gibi
kontrol ediliyorlar mı?
Analiz laboratuarlarının son yıllarda ülke genelinde hızla yaygınlaşmasının
nedenini iyi anlayabilmek için dünden günümüze geleneksel (Konvansiyonel)
tarımdaki gelişmeleri irdelemek ve değerlendirmek gerekir. İnsanlık tarihi kadar eski
olan geleneksel tarım üç evreye ayrılarak incelenebilir. Bunlar:
1.Tarımsal kimyasalların üretilmelerinden önceki dönemde uygulanan geleneksel tarım
(?-1840 ).
2.Tarımsal kimyasalların üretilip uygulanmalarından sonraki dönemde geleneksel tarım
(1840-2004).
9

3. İyi tarım uygulamaları (İTU) döneminde geleneksel tarım (2004-?).


Geleneksel Tarımın 1. Evresi: Tarımsal kimyasalların üretilmelerinden ve tarımda
uygulanmalarından önceki dönemde insanlar tarım faaliyetlerini gıda maddelerini
sağlamak, giyim ve barınma gibi gereksinimlerini karşılamak için sürdürmüşlerdir.
Sınırlı olanaklar nedeniyle bu uzun dönemde topraklar aşırı yoğunlukta işlenememiş,
sağlanabilen organik atıklar toprağa uygulanmış, tarımsal hiçbir kimyasal
kullanılmamış ve toprak canlı bir varlık olarak korunup değerlendirilmiştir. Hayvan
dışkılarının düştüğü yerlerde bitkilerin daha güçlü geliştiğini gören ilk insanlar
hayvanları ehlileştirdikten sonra ahır gübresini tarımda kullanmaya başlamışlardır. Üç
bin yıl önce evlerinin önünü süpürüp temizleyen Çinli’ler, oradan geçen insanlara temiz
olduğunu söyleyerek tuvaletlerini kullanmalarını önermişler ve insan dışkılarını tarımda
kullanmışlardır. Anadolu insanı kuş gübresini toplayabilmek ve tarımda
değerlendirebilmek için yatırımlar yapmış ve bu konuda büyük bir uğraş vermiştir.
Boranhane, kuşhane, güvercinhane adı verilen yerlerde toplanan kuş gübresi ve
kalıntıları tarımda değerlendirilmiştir.
İnsanlar giderek artan nüfusu besleyebilmek için tarım ürünlerini artırmak
uğraşına girmişlerdir. Odun külü, kemik unu, boynuz, tırnak gibi maddeler yanında
alçı, kireç ve marn kullanımı da giderek yaygınlaşmıştır. Özet olarak bu uzun dönemde
tarımla uğraşanlar işletmeleri içerisinde bulabildikleri tüm bitkisel ve hayvansal kökenli
organik materyalleri toprağa uygulamışlar ve değerlendirmişlerdir. Bu dönemde tarım
uygulamaları, günümüzde belirlenmiş ilkelere göre kontrollü şekilde yapılan Organik
Tarımın dayanağı ve öncüsü olarak kabul edilebilir.
Geleneksel tarımın 2. evresi: Bu evre 1840 yılından sonra tarımsal kimyasalların
üretilip tarımda kullanılmalarıyla başlar. Genelde asit ve bazların kimyasal tepkimeleri
sonucu oluşan kimyasal gübrelerin toprağa uygulanmasıyla birim alandan alınan verim
hızla artmıştır ( Çizelge 1 ). Çeşitli ülkelerde değişik bitkilerden elde edilen ürün
miktarlarında kimyasal gübrelerin kullanılmadığı 80 yıl öncesine göre kimyasal
gübrelerin kullanılmasıyla yaklaşık 3 kata yakın artış sağlanmıştır. Bu olgu uygulanan
entansif tarımın bir sonucudur. Kimyasal gübrelerin yanında verim potansiyeli yüksek
tohumlarla birlikte sulama yapılmış, mücadele ilaçları ve hormonlar kullanılmıştır.
Ülkeden ülkeye, yöreden yöreye değişmekle birlikte kimyasalların kullanımları
gereksinimin çok üzerine çıkmıştır. Zaman içerisinde bunların olumsuz etkileri belirgin
olarak toprak, su ve havanın kirlenmesi şeklinde saptanmıştır. Çeşitli ürünlerin renk,
koku, şekil ve tatları ile bu parametrelerin oluşturduğu aroma ve lezzet giderek
azalmıştır
Çizelge 1. Kimyasal gübrelerin kullanılması ve kullanılmaması ile çeşitli bitkilerden
alınan ürün miktarları (Kacar 1997)
Ürün Ürün miktarı (ton/ha)
Kimyasal gübre Kimyasal gübre kullanılmış
kullanılmamış (1878-1888) (1965-1970)
Buğday (dane) 1.3 3.8
Çavdar (dane) 1.4 3.0
Arpa (dane) 1.3 3.4
Yulaf (dane) 1.2 3.2
Patates (yumru) 8.2 27.0

Kısaca ürün miktarları artarken ürünler doğal özelliklerini yitirmiş, kaliteleri


bozulmuştur. Bunlardan çok daha önemlisi bitki koruma ilaçları usulüne göre ve yeterli
düzeyde uygulanmadığı için ürünler üzerinde ve içerisinde ilaç kalıntıları oluşmuştur.
Tarımsal girdilerin uygulanmasında yönlendirme ve kontrolün yeterli düzeyde
10

olmaması, üreticilerin bu konuda denetlenmemesi sonucu çevrede görülen olumsuz


etkiler çeşitli ülkelerde ve değişik yörelerde çok belirgin şekilde ortaya çıkmıştır.
Tarımda uygulanan kimyasalların sınırlandırılması ve kontrolü üzerinde etkin
önlemler öncelikle gelişmiş ve zengin ülkelerde alınmaya başlamıştır (Çizelge 2).
Çizelgeden görüldüğü gibi Gelişmiş beş AB ülkesinde geçen 20 yıla yakın sürede
işlenen birim tarım arazisi ilkesine göre kimyasal gübre tüketimi Almanya’da % 48,
Hollanda’da % 47 ve Fransa’da % 33 azalmıştır. Kimyasal gübrelerin tüketimlerindeki
azalmaya koşut olarak bitki koruma ilaçlarının uygulanan miktarlarında da önemli
düzeylerde azalma gerçekleşmiş ve kontrol yaygınlaşmıştır.
Çizelge 2. Kimi Avrupa Topluluğu (AB) ülkelerinde işlenen birim tarım arazisi ilkesine
göre kimyasal gübre (N + P2O5 + K2O ) tüketimindeki değişim durumu FAO (1994 a ve
b, FAO 2003)
Ülke Gübre tüketimi, kg / ha Gübre tüketimindeki
azalma oranı, %
-----------------------------------------------------------------------------
Hollanda 849 450 47
Belçika 605 450 26
Almanya 428 221 48
İngiltere 416 325 21
Fransa 338 227 33

Tarımda kimyasalların kontrolsüz şekilde kullanılması ve bu konuda


üreticilerin denetlenmemesi ülkemizde literatüre geçebilecek önemli olumsuz etkilerin
ortaya çıkmasına yol açmıştır. Çay üreticilerimizin tüm uyarılara karşın gereğinden çok
fazla ve tek yanlı olarak amonyum sülfat (NH4)SO4 gübresini uygulamaları sonunda 30
yıl içinde çay topraklarımızın % 84’ünden fazlası aşırı düzeyde asitlik kazanmış ve
toprak pH’sı kritik düzey olan pH 4.0’ ün altına düşmüştür (Çizelge 3). Binlerce yılda
oluşmuş tarım topraklarımızın, bilinçsiz ve bilgisiz gübre uygulamalarıyla kısa
sayılabilecek bir süre içerisinde özelliklerinin değişmesi her türlü açıklamanın üzerinde
önem taşımaktadır. Çay topraklarında özellikle toprak pH’sı üzerinde dünyadaki çay
Çizelge 3. Kritik pH düzeyinin ( pH< 4.0 ) altında pH belirlenen topraklarımızın oranı,
% (Ülgen 1961, Sarımehmet ve ark. 1983, Sarımehmet ve ark. 1989)
(1958-1960) yıl- (1978-1983 ) yıl- 1988 yılında
larında alınan larında alınan alınan
Toprak 1725 1183 538
pH’sı toprak örneği toprak örneği toprak örneği

Kritik
pH < 4.0 % 0.1 % 39.5 % 84.6

Üreticileri özenle dururlar. Çünkü aşırı asitlik kazanmış ve pH’ları kritik pH


olan 4.0’ ün altına düşmüş topraklarda nitelikli çay üretimi olanaksızdır. Çay atığı ( lif,
çöp ve toz ) miktarlarındaki artış siyah çay ürün miktarını olumsuz şekilde etkilediği
gibi maliyeti de normalin üzerinde yukarı çeker (Kacar vd 1996). Diğer ülkelerde çay
atığı miktarı % 3 – 4 iken Türkiye’de % 20’nin üzerindedir. Aşırı asitlik kazanmış çay
topraklarına kireçleme yaparak pH düzeyini yükseltmek kesinlikle uygulanamaz. Çay
bitkisi kireç sevmeyen ve bünyesinde fazla miktarda alüminyum ( Al ) biriktiren sayılı
bitkilerden biridir. Eğer çay topraklarına kireçleme yapılarak pH yükseltilirse
uygulanan kireç alüminyumu yarayışsız inaktif şekle dönüştürür. Bunun sonucu olarak
11

yeterli düzeyde Al alamayan çay bitkisinden üretilen siyah çayın miktarı azalır ve
kalitesi bozulur.
Kimyasal gübre tüketiminin gereğinden çok fazla olduğu ülkelerde bitkilerin
aşırı vejetatif gelişme göstermeleri ( sap, dal ve yaprak oluşturmaları ) generatif
gelişmeyi ( tohum ve yumru oluşumunu ) olumsuz yönde etkilemiş ve bunun sonucu
olarak da ürün miktarı hızla azalmıştır. Vejetatif gelişmeyi geriletip generatif gelişmeyi
teşvik ederek ürün miktarını artırmak için özel hormonlar geliştirilmiş ve
uygulanmıştır. Ancak bundan da beklenen sonuç alınamamıştır. Ürünün kalitesinin
hızla düştüğü, meyve ve sebzelerde aromanın değiştiği, şekil bozukluklarının
yaygınlaştığı gözlenmiştir. Aşırı kimyasal gübre tüketiminin insan ve hayvan sağlığı
üzerindeki olumsuz etkileri giderek yaygınlaşmıştır.
Başta kimyasal gübreler ve tarım ilaçları olmak üzere tüm tarım girdilerinin
kontrolsüz ve denetimsiz şekilde uygulanması suretiyle tarımın sürdürülemeyeceği açık
olarak anlaşılmıştır. Buna karşın artan nüfusun yeterince beslenebilmesi, nitelikli bol
ürün alınabilmesi için başta kimyasal gübreler olmak üzere tüm tarım girdilerinin
çevreye olduğu kadar insan ve hayvan sağlığına da zarar vermeden bilinçli ve bilgili
şekilde kullanılması suretiyle tarımın sürdürülmesinin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu
görülmüştür
Geleneksel tarımın 3. evresi: Yukarda kısaca özetlenen sorunları giderebilmek için
1999 yılında başta AB ülkeleri olmak üzere çeşitli ülkeler tarafından kabul edilen İyi
Tarım Uygulamaları (İTU) adı altında belirlenen standartlara göre geleneksel tarımın
sürdürülmesi kabul edilmiştir. İTU standartlarına uygun üretilmeyen tarım ürünlerinin
pazarlanmasının, tüketilmesinin önlenmesi ve bu konuda gerekli önlemlerin alınması
üzerinde ülkeler arasında görüş birliği oluşmuştur. Durumu yakından izleyen Tarım ve
Köy İşleri Bakanlığımız tarım ürünlerinin dış satımında karşılaşılması olası güçlükleri
aşabilmek ve duraksamadan tarım ürünlerimizin dış satımını sürdürebilmek için peş
peşe yasa ve yönetmeliklerin çıkarılmasını sağlamıştır. İyi tarım uygulamalarına ait
yönetmelik ( 2004 ve 2005 ) yayınlanmış ve yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmeliğin 1.
maddesinde İyi tarım uygulamalarının amacı: “Çevre, insan ve hayvan sağlığına
zarar vermeyen bir tarımsal üretimin yapılması, doğal kaynakların korunması,
tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile gıda güvenliğinin sağlanması “
şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre tarım yapılırken çevreye, insan ve hayvan sağlığına
zarar verilmemesi ön koşuldur. Doğal kaynaklar, toprak, su ve hava özenle
korunacaktır. Tarım girdilerinin uygulamasında her aşama izlenecek ve gıda güvenliği
sağlanacaktır.
Yönetmeliğin 14a maddesinde açık olarak belirtildiği gibi standartlarına uygun
olarak geleneksel tarım yapmak ve tarım ürünlerini iç ve dış pazarlarda değerlendirmek
isteyen üreticilerimizin, üretici birliklerimizin, müteşebbislerin, kooperatiflerin ya da
benzer tüzel kişilerin sözleşme yapmaları gerekmektedir. Tarlaların ekime
hazırlanmasından başlayarak sulama, gübreleme, ilaçlama, hasat, depolama ürünlerin
paketlenmesi, pazara sunulması gibi tüm aşamalar yönetmeliğe göre kontrol ve gözetim
altında bulundurulacaktır. İTU standartlarına göre üretim yapan üreticilerin ve üretici
birliklerinin görev ve sorumlulukları yönetmeliğin 6. maddesinde aynen şu şekilde
belirtilmiştir:
a) Üretim alanlarında yaptıkları gübre, bitki koruma uygulamalarını ve gerekli olan
diğer zorunlu uygulamaları kayıt altına almak,
b) Bitki koruma ve hayvan sağlığı ürünlerini tavsiyesine uygun olarak kullanmak,
c) Üretimde hastalıklar, zararlılar ve yabancı otlar ile mücadele yapmak,
d) Toprak, su, çevre ve insan sağlığını koruyucu tedbirler almak,
12

e) Toprak ve yaprak analizleri yapmak/yaptırmak gübrelemeyi analiz sonuçlarına


göre uygulamak ve analiz sonuçlarını kayıt altında tutmak,
f) Sulama suyunu analiz ettirmek önerilen miktar ve metotlarla uygulamak ve kayıt
altına almaktır.
Yönetmeliğin 6e maddesi bizi ilgilendiren en önemli maddedir. Bundan
böyle toprak analizleri zorunlu kılınmış ve gübre tavsiyelerinin de toprak analizlerine
dayanılarak yapılması benimsenmiştir. Günümüzde analiz laboratuarlarının ülke
genelinde hızla açılmalarının dayanağı da budur.
GÜBRE TAVSİYELERİNİN ANALİZ SONUÇLARINA DAYANILARAK
YAPILMASININ YARARLARI
Gübre tavsiyelerinin analiz sonuçlarına göre yapılmasının yararları şu şekilde
özetlenebilir:
1. Kimyasal gübreler geleneksel tarımın yadsınamaz düzeyde önemli bir girdisidir.
Gübresiz tarım düşünülemez. Ancak kimyasal gübreler genelde asitler ile bazların
tepkimeleri sonucu oluşmuş tuzlarıdır. Türkiye’de kimyasal gübre ham maddelerinin
büyük bölümü dış alım yoluyla sağlanmakta ve bunun için önemli miktarlarda döviz
olarak ödeme yapılmaktadır
2. Kimyasal gübre üretiminde yenilenemez enerji tüketiminin çok yüksek olması
yanında alt yapı yatırım gereksinimleri de büyüktür.Bu ve öteki tüm etmenler kimyasal
gübre fiyatlarının günümüzde yüksek olmasına neden olduğu gibi gelecekte de yüksek
olması doğal bir beklentidir.
3. Kimyasal gübrelerin gereğinden fazla, uygun olmayan zamanda, çeşitte ve biçimde
toprağa uygulanması öncelikle üreticinin aile bütçesini olumsuz şekilde etkiler. Sonra
da ülke bütçesine zarar verir. Önemli olan “birim gübreye en yüksek getiriyi
sağlayacak şekilde kimyasal gübrelerin tüketilmesidir”.
4. Kimyasal gübrelerin gereğinden fazla uygulanması ekonomik zararlar dışında
maddi olarak ölçülemeyecek düzeyde çevreye zarar verir. Kimyasal gübrelerin
yararları ve zararları bıçağın sırtına benzetilebilir. Yararın zarara dönüştüğü nokta çok
keskin şekilde ayrılmaktadır.
5. Yıkanarak toprakta derine doğru taşınan nitrat (NO3) şeklindeki azot (N), taban
suyuna karışmak suretiyle en sonunda kuyu, ırmak ve denize karışır. Bu şekilde bulaşan
nitrat doğada uzun yıllar canlılar üzerinde olumsuz etkisini sürdürür. Nitrat içeriği
yüksek mera bitkilerini yiyen hayvanların, sebze ve meyveleri yiyen insanların
sağlıklarında önemli olumsuz etkileşimler ortaya çıkar. Göl ve denizlerimizde
balıkların giderek azaldığına, akarsu ve derelerde kurbağa seslerinin kesildiğine sıkca
tanık olunmaktadır. Bu olgunun bir önemli nedeni de tarım topraklarına gereğinden çok
fazla miktarlarda uygulanan kimyasal gübrelerdir.
6. Gereğinden fazla uygulanan kimyasal gübreler toprakta bitki besin maddeleri
dengesinin bozulmasına neden olur. Örneğin toprağa gereğinden fazla uygulanan
fosforlu gübreler bitkilerde çinko noksanlığının ortaya çıkmasına yol açar. Bu olgu
insan ve hayvan sağlığını da olumsuz şekilde etkiler. Konu ile ilgili pek çok örnek
verilebilir ve örnekler çoğaltılabilir.
7. Başta mikro element gübreler olmak üzere tüm kimyasal gübrelerin fazlası, nitelikli
bol ürün alınmasını olumsuz şekilde etkilediği gibi insan ve hayvan sağlığını da
olumsuz şekilde etkiler.
Bu ve öteki nedenlerle kimyasal gübrelerin analiz sonuçlarına göre gerçeğe
uygun olarak tavsiye edilmesi her türlü açıklamanın üzerinde önemlidir.
13

ANALİZ SONUÇLARINA BAKARAK GÜBRE TAVSİYESİ NASIL YAPILIR


Analiz sonuçlarına bakarak gübre tavsiyesi en güç ve en riskli görevlerden
biridir. Eğer kolay olsaydı özel sektör bu alana etkin şekilde girer değişik
bölgelerimizde çok sayıda analiz laboratuarı kurarak gübre tavsiyelerinde bulunurdu.
Analiz sonuçlarına göre gübre tavsiyelerinde bulunabilmek için toprak, iklim ve ürün
çeşitleri yönünden farklı olan tüm tarım bölgelerimizde bir seri ön çalışmaların
yapılması ve bilgi birikiminin sağlanması mutlak zorunludur. Kimi tarım
bölgelerimizde ön çalışmaların tamamlanabilmesi 4 – 6 yılı ya da daha uzun zamanı
alabilir. Ülkemizde anılan ön çalışmalar 1970’li yıllarda başlamış ancak sürdürülüp
tamamlanamamıştır.
Günümüzde analiz sonuçlarına bakarak gübre tavsiyeleri, tarım
bölgelerimizde bir yandan uzun vadeli çalışmalar sonucu bilgi birikimi sağlanırken
diğer yandan kısa vadeli çalışmalara dayanılarak yapılabilir. Uzun vadeli çalışmalar
içerisinde tarım bölgelerimizin toprak etüt ve haritalama işi tamamlanmalı ve en az
seri bazında topraklar belirlenmeli ve sınıflandırma gerçekleştirilmelidir. Seri bazında
belirlenen topraklar üzerinde ürün çeşitlerine göre en ez 25 – 30 tarla denemeleri
yapılmalıdır. Toprak serisi belli olmayan örneğin Fakülte bahçesinde ya da değişik
üretici toprakları üzerinde yapılan tarla denemelerinden elde edilen sonuçlar denemenin
yapıldığı yeri temsil edebilir. Bu sonuçların genelleştirilmesi ve doğru bir yargıya
ulaşılması olanağı yoktur.
Tarım bölgelerimizde belirlenen toprak serileri üzerinde bir yandan bölgeye
özgü ürün çeşitleri kullanılarak tarla denemeleri yapılırken diğer yandan bölgeye en
uygun kimyasal analiz yönteminin ya da yöntemlerinin seçilmesi gerekir. Dünya’da
her koşula uygun ve her koşulda başarı ile uygulanabilir bir toprak analiz yöntemi
henüz geliştirilememiştir. Bu nedenle her ülke kendi bölge topraklarına uygun
yöntemleri seçip o yöntemleri uygulamaktadır. Türkiye toprakları kimi özellikleri
nedeniyle Avrupa ve Amerika’da bulunan pek çok ülke topraklarından önemli derecede
farklıdır. Örneğin çoğu ülkelerde % 3 – 5 düzeyinde CaCO3 içeren topraklar kireçli
alkalin topraklar olarak tanımlanırken ülkemiz topraklarında kireç miktarı ortalama %
18 – 20 civarındadır. Kireç içeriği % 60 – 70 olan topraklarımız üzerinde günümüzde
tarım uygulanmaktadır. Bu nedenle çeşitli ülkelerde yapılmış araştırma sonuçlarını
gözü kapalı bir şekilde benimseyip tarımda uygulamak gerçeklere uymaz ve elde
olunun sonuçlar güvenilir olmaz.
Bitkiye yarayışlı fosfor analiz yöntemleri kimi yörelerimizde radyoizotop
tekniğinden yaralanılarak belirlenen “A“ değeri ile çeşitli kimyasal fosfor analiz
yöntemlerinin korelasyonlarına bakılmak suretiyle seçilmişlerdir (Çizelge 4).
Çizelgeden görüldüğü gibi denemeye alınan çoğu yöre topraklarında Olsen yöntemi en
uygun yöntem olarak seçilmiştir. ”Azot N değeri” ile korelasyon yapılmak suretiyle en
uygun yarayışlı azot belirleme yöntemi de seçilmiştir ( Çizelge 5 ). Çoğu yörelerimiz
için NO3–N belirleme yöntemi en uygun yöntem olarak belirlenmiştir. Benzer
çalışmalar değişik yörelerimizde potasyum analiz yöntemlerinin seçiminde de
sürdürülmüştür. Tarım bölgelerimizde seri bazında belirlenen alanlarda tarla denemelerinin yapıldığı
yerlerden alınan toprak örnekleri, bölge için uygunluğu saptanmış yöntem ile analiz edilir. Daha sonra
analiz sonuçları tarla denemelerinden alınan sonuçlarla kalibre edilir.
Toprak analiz yöntemleri değişik araştırıcılar tarafından değişik ülkelerde ve bölgelerde tarla
denemeleriyle ayrımlı şekillerde kalibre edilmiş ve gübre tavsiyeleri buna göre yapılmıştır. Toprak
analiz yöntemlerinin tarla denemeleriyle kalibrasyonunda genelde iki yöntem yaygın şekilde
kullanılmakta ve kimyasal gübre tavsiyesi ise buna göre yapılmaktadır. Bunlar :
1. Kritik Toprak Analiz Değerlerine göre kimyasal gübre tavsiyeleri
14

2. Bray tarafından değiştirilen Mitscherlich’in Oransal Ürün Değerlerine göre kimyasal gübre
tavsiyeleri
Çizelge 4. Türkiye’nin değişik yörelerinde “A” değeri ile karşılaştırılarak seçilen bitkiye yarayışlı en
uygun fosfor belirleme yöntemleri (Kacar ve Katkat 2007 )
Araştırıcı Yöre En uygun yöntem
Kacar (1964) Çukurova Bray ve Kurtz No. 2

Aksoy (1967) Trakya Olsen


Zabunoğlu Çarşamba ovası Bray ve Kurtz No. 1
(1967)
Çelebi (1967) Orta Anadolu Olsen
(Güney yöresi)

Alganatay (1968) Orta Anadolu Olsen


(Kuzey yöresi)

Ülgen (1968) Karadeniz A. Asit tepkimeli topraklarda


Bray ve Kurtz No. 1
B. Alkalin topraklarda
Olsen v
Ateşalp (1968) Doğu Anadolu Olsen
Kacar vd (1976) Akdeniz kıyı Olsen
yöresi

Çizelge 5. Türkiye’nin değişik yörelerinde azot “N” değeriyle* karşılaştırılarak seçilen en


uygun bitkiye yarayışlı azot belirleme yöntemleri ( Kacar ve Katkat 2007 )
Araştırıcı Yöre En uygun yöntem
Turan (1967) Antalya Sahil Bölgesi NO3-N
Aksu (1972) Trakya Meriç Havzası NO3-N
Kacar ve Arat (1973) Gediz Ovası Organik madde
Kacar vd (1973a) Çarşamba Ovası NH4-N
Kacar vd (1973b) Çukurova Purvis
NO -N ve Leo
3

Alemdar (1974) Marmara Susurluk Havzası NO3-N


Sağlam vd (1983) I NO3-N
Yıldız (1994) ğdır Ovası
Pasinler Ovası Mba-Chibogu vd
Antep (1988)** Bafra Ovası Prasad
*Azot “N” değeri Munson ve Stanford (1955) tarafından geliştirilmiş bir ekstrapolasyon
yöntemidir
**Azot “A“ değeri kullanılmıştır.
Kritik toprak analiz değeri “En yüksek miktarda ürünün elde edildiği en
düşük toprak analiz değeridir.“ Kritik analiz değerleri öyle değerlerdir ki toprakta
bitki besin maddesi miktarı kritik değerin altında olduğu zaman gübreleme ile istatistiki
yönden önemli, bir başka deyişle ekonomik yönden kazançlı, ürün artışı sağlanır. Buna
karşın bitki besin maddesi miktarı kritik değerin üzerinde olduğu zaman gübreleme ile
15

ürün artışı sağlanamaz ve ekonomik olmaz. Bir bölgede belirlenen kritik değerler
dünyada her koşula uygun ve her koşulda uygulanabilir değerler değildir. Kritik
değerler üzerine çok çeşitli etmenler etki yapar. Bu nedenle bölge topraklarında ve
bölgeye özgü ürün çeşitleri kullanılmak suretiyle yapılacak tarla denemeleriyle kritik
değerler saptanmalı ve bu değerlere göre gübre tavsiyeleri yapılmalıdır.
Kritik toprak analiz değerlerinin belirlenmesinde Cate-Nelson (1965-1971) tarafından
geliştirilen grafik yöntemi yaygın şekilde kullanılmaktadır. Bu yönteme göre kritik
değer aşağıda açıklandığı gibi belirlenmektedir.
1. Bölgede yapılan en az 25-30 tarla denemeleri ile göreceli ürün miktarları aşağıdaki
formüle göre belirlenir.
Göreceli ürün miktarı, % = (A0 / A1) x100
Burada :
A0 = Gübre uygulanmadan (kontroldan ) elde edilen ürün miktarı, kg / ha
A1 = Artan miktarlarda gübre uygulanmalarından elde edilen en yüksek ürün
miktarı, kg / ha
2. Tarla denemelerinin yapıldığı toprakların analiz sonuçları yatay eksene (x) ve
göreceli ürün miktarları ise dikey eksene (y) işaretlenir ( Şekil 1).
3. Grafik içerisinde yatay (x) ve dikey (y) eksenlere paralel olarak iki çizgi çizilerek
denemelere ait noktaların Şekil 1 A da gösterildiği gibi çizgiler içerisinde kalması
sağlanır. Bu önemli bir noktadır. Daha sonra (y) eksenine paralel olan çizginin (x)
eksenini kestiği noktaya ait değer “Kritik Toprak Analiz Değeri “ olarak belirlenir.
Singh (1986) siyam baklası ( Cluster bean ) ile 26 değişik toprak üzerinde yaptığı
denemelere dayanarak DTPA yöntemi ile belirlenen çinko (Zn) için kritik değeri Cate –
Nelson yöntemine göre belirlemiştir (Şekil 1 A). Araştırıcı istatistiki yöntemlerle de
aynı sonucun bulunduğunu saptamıştır (Şekil 1 B ).

A B
Şekil 1. Siyam baklası yetiştirilmek suretiyle yapılan denemelerle Cate-Nelson
yöntemine göre çinko (Zn) için kritik toprak analiz değerlerinin belirlenmesi (Singh
1986)
16

Çizelge 6. Bitkiye yarayışlı fosfor belirleme yöntemlerini Mitscherlih’in Oransal ürün


değerlerine göre kalibre eden araştırıcılar, kalibrasyonun gerçekleştirildiği bölgeler,
yöreler, ve ürün çeşitleri (Kacar ve Katkat 2007)

Araştırıcı Yöntem Ürün çeşidi Bölgeler ve yöreler

Yurtsever (1973, 1974 Olsen Buğday Trakya, Güneydoğu


ve 1978 ) Anadolu ve Orta
Anadolu Bölgeleri
Yurtsever ve Alkan Olsen, Mısır Karadeniz Bölgesi
(1975) Bray ve Kurtz 1
Miller ve Axley
Weltch vd
------------------------------------------------------------------------------------------
Dığdığoğlu (1980) Olsen Arpa Orta Anadolu Bölgesi
------------------------------------------------------------------------------------------
Sefa ( 1983 ) Olsen Kuru soğan Bilecik, Bursa, Eskişehir ve Kütahya
yöresi
------------------------------------------------------------------------------------------
Oruç (1985 ) Olsen Kuru fasulye Bilecik, Bursa, Eskişehir ve Kütahya
yöresi
-----------------------------------------------------------------------------
Ocaktan (1985 ) Olsen Soya fasulyesi Bafra ve Çarşamba Ovaları
-----------------------------------------------------------------------------
Oruç ( 1986 ) Olsen Ayçiçeği Afyon, Bilecik, Bursa, Eskişehir,
Kütahya yöresi
-----------------------------------------------------------------------------
Özdemir (1991) Olsen Şeker pancarı Orta Karadeniz Bölgesi
-----------------------------------------------------------------------------
Sefa (1991) Olsen Buğday Afyon, Bilecik, Eskişehir, Kütahya
yöresi
-------------------------------------------------------------------------------------------
Güçdemir (1995) Olsen makarnalık buğday Orta Anadolu Bölgesi

Bray tarafından değiştirilen Mitscherlich’in Oransal ürün değerlerine göre


toprak analiz yöntemlerinin kalibrasyonu başta Toprak Gübre Araştırma Enstitüsü
olmak üzere pek çok Araştırma Kuruluşlarımızdaki meslektaşlarımız tarafından
gerçekleştirilmiş ve gübre tavsiyeleri buna göre yapılmıştır. Ülkemizde bitkiye yarayışlı
fosfor belirleme yöntemlerini Mitscherlich’in oransal ürün değerlerine göre kalibre
eden araştırıcılar, kalibrasyonun gerçekleştirildiği bölgeler, yöreler ve ürün çeşitleri
Çizelge 6 de topluca verilmiştir.
Bray tarafından değiştirilen Mitscherlich’in oransal ürün değerlerine göre
toprak analiz yöntemlerinin nasıl kalibre edildiği buna göre gübre tavsiyelerinin nasıl
yapıldığı GÜBRELER ve GÜBRELEME TEKNİĞİ kitabımızda (Kacar- Katkat 2007,
2. Baskı, s.559, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara) ayrıntılı şekilde anlatılmış olup
ilgilenenler anılan kaynaktan yararlanabilirler.

Sefa (1980) Marmara ve Batı geçit bölgelerinde Cosema çeşidi patates


yetiştirilen topraklarda Olsen yöntemini kalibre etmiştir (Çizelge 7). Kalibrasyon
sonucuna göre bölgeden alınan toprak örneğinde Olsen yöntemi ile P2O5 miktarı 2.0
17

kg/da olarak belirlenirse kalibrasyon sonucuna göre maksimum ürünün % 94 ‘ünü


alabilmek için dekara 10 kg P2O5 içeren fosforlu gübre uygulanması tavsiye edilebilir.
Tarım bölgelerimizde yukarda kısaca anlatılan uzun vadeli çalışmalar
tamamlanıncaya değin gübre tavsiyeleri, günümüzde pek çok analiz laboratuarında
yapıldığı gibi kısa vadeli çalışmalarla gerçekleştirilmektedir. İçinde bulunulan bölge
ile çeşitli ülkelerin ve ülkemizin iklim ve toprak özellikleri benzer olan bölgelerinde
aynı ürün çeşitleri kullanılarak gerçekleştirilmiş çalışmalardan elde edilen kalibrasyon
sonuçları değerlendirilir ve buna dayanılarak gübre tavsiyeleri yapılabilir (Bkz:
Çizelge 7). Kuşkusuz anlatıldığı şekilde bu kısa vadeli çalışmalar sonucu yapılacak
gübre tavsiyelerinin gerçeğe uygun oldukları söylenemez. Ancak bölgede gerekli ön
çalışmalar yapılıp gereksinim duyulan bilgi birikimi sağlanıncaya değin bu kısa vadeli
çalışma ile gübre tavsiyesinin yapılmasından daha iyi bir seçenek elimizde
bulunmamaktadır.
Özet olarak gübre tavsiyesini yapacak uzman tarımcının aklı seliminin,
bilgisinin, sentez gücünün, bulunduğu bölgedeki deneyiminin, bölge üreticileriyle
diyalog durumunun her türlü çalışmanın üzerinde değer taşıdığı akıldan
çıkarılmamalıdır.
Çizelge 7. Marmara ve batı geçit bölgelerinde Cosima çeşidi patates yetiştirilen topraklarda
Olsen (NaHCO3) yöntemi sonuçlarına göre toprağa uygulanacak fosforlu gübre miktarları
(Sefa 1980)
Analiz sonucu toprakta Toprağa uygulanacak fosforlu gübre belirlenen fosfor miktarı,
miktarı, kg/P2O5/da
-----------------------------------------------------
kg / da Maksimum ürünün Maksimum ürünün
% 94’ ü için % 98’i için
-------------------------------------------------------------------------------------
1.0 12 17
2.0 10 15
4.0 7 12
6.0 4 9
8.0 1 6
*Çizelge kısaltılarak alınmıştır.

SORUNLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI


Ülkemizde analiz laboratuarlarının kurulması, çalıştırılması, eşgüdümün
sağlanması ve analiz sonuçlarına bakarak gübre tavsiyelerinin yapılması ile ilgili
sorunlar ve çözüm yolları kısaca şu şekilde özetlenebilir.
1. Analiz laboratuarları tarım bölgelerimizin toprak, iklim ve ürün çeşitleri dikkate
alınarak kurulmalıdır.
2. Bölgede çalışmalarını sürdüren Yüksek Öğretim Kuruluşları ile çeşitli Tarımsal
Araştırma Kuruluşları, araç ve geçlerini ortak olarak kullanmalıdırlar. Anılan
kuruluşlardaki elemanların organik bir bağ içinde çalışmaları sağlanmalıdır.
3. Analiz laboratuarlarının kurulması ve işler hale getirilmesinin maliyeti çok yüksek
olup yoğun emeğe ve bilgiye gereksinim gösterir.
4. Cihazların satın alımları sırasında eleman yanında iş gücü ve kapasite durumu
önemle dikkate alınmalıdır.
18

5. Atomik Absorpsiyon Spektrometre (AAS) ya da ICP – OES gibi çok pahalı


cihazların, özel eğitim görmüş teknisyenler tarafından çalıştırılması, bakımlarının
zamanında yapılması ve korunması özenle sağlanmalıdır.
6. Çok yönlü analizleri kısa sürede ve duyarlı şekilde gerçekleştiren AAS ve ICP –
OES gibi cihazların kesintisiz 24 saat çalıştırılması verimliliği artırır ve maliyeti önemli
ölçüde düşürür.
7. Analiz laboratuarlarında görev yapan elemanların bölgeyi iyi tanımaları yanında
uzun yıllar aynı bölgede çalışmaları sağlanmalıdır.
8. Analiz laboratuarlarında çalışanların periyodik olarak meslek içi eğitimden
geçirilmesi ve bilgilerinin güncelleştirilmesi sağlanmalıdır.
9. Değişik bölgelerde bulunan ve benzer yöntemleri uygulayan laboratuarların analiz
sonuçları standart örnekler kullanılarak kontrol edilmeli ve doğru çalışmaları
sağlanmalıdır.
10. Laboratuara gelen toprak örneklerinin usulüne uygun şekilde alınmış olması ve
analize hazırlanması önde gelen önemli konulardan biridir.
11. İyi Tarım Uygulamaları (İTU) standartlarına göre geleneksel ( konvansiyonel )
tarımın Türkiye genelinde sürdürülmesi temel amaç olmalı, plan ve projeler bu
doğrultuda hazırlanmalı ve çalışmalar buna göre yürütülmelidir.
12. İTU standartlarının ülkemizde tarımla uğraşan ve üretim yapan tarımcılara iyi
anlatılması ve onların bu sistemi kabul etmelerinin sağlanması her türlü açıklamanın
üzerinde önem taşır.
13. İTU standartları, ne kadar iyi açıklanır ve üreticilerimiz tarafından benimsenirse
ülkemizde çevreye zarar vermeden, insan ve hayvan sağlığını olumsuz şekilde
etkilemeden nitelikli ve bol tarımsal üretim yapma olanağına kavuşulur. Tarım
ürünlerimizin yurt içinde ve yurt dışında pazarlanmasında da bir sorun yaşanmaz.
14. Tarım Bölgelerimizde analiz laboratuarlarının kurulmasını, gübre tavsiyeleri
için gerekli uzun ve kısa vadeli çalışmaların planlanmasını ve eşgüdümün
sağlanmasını gerçekleştirmek üzere uzmanlardan oluşacak bir kuruluş hızla
görevlendirilmeli ve çalışmalara başlamalıdır.

KAYNAKLAR
Alkan, B., 1980. Adapazarı yöresi topraklarının potasyum isteklerini tayinde kullanılacak
kimyasal analiz yöntemlerinin mısır tarla denemeleriyle kalibrasyonu üzerinde
araştırmalar, s. 1 -111. Potas Enstitüsü Türkiye Programı, Araştırma Serisi No. 4.
Bilgehan Matbaası, Bornova-İzmir.
Cate, R.B., Jr. and L.A. Nelson 1965. A rapid method for correlation of soil test analysis
with plant response data. North Carolina Agricultural Experiment Station,
International Soil Testing Series, Technical Bulletin No. 1, Raleigh, USA.
Cate, R.B., Jr. and L.A. Nelson 1971. A simple statistical procedure for partitioning soil
test correlation data into two classes. Soil Science Society of America Proceedings
35:658-660.
FAO 1994a. Fertilizer Yearbook Vol. 44. Statistic Series No. 126, Rome. FAO
(1944b). Production Yearbook. Vol. 48. Statistic Series No. 118, Rome.
FAO 2003. Fertilizer Yearbook 2002. FAO Statistic Series No. 177. Food and
Agriculture Organization of United States. Rome. Italy.
19

İyi Tarım Uygulamalarına İlişkin Yönetmelik (2004). Resmi gazete, tarih 08.09.2004, sayı
25577.
İyi Tarım Uygulamalarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklikler Yapılmasına Dair Yönetmelik.
2005. Resmi gazete, tarih 05.05.2005, sayı 25806.
Kacar, B., S. Taban ve C. Kütük, 1996. Çay atıklarının zenginleştirilmiş organik
gübreye dönüştürülerek kullanılması araştırma-geliştirme-uygulama projesi.
Kesin Rapor, s. 1-57. Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü. Rize.
Kacar, B. 1997. Gübre Bilgisi. 5. Baskı (Değiştirilmiş ve Güncelleştirilmiş). s. 441.
Ankara Üniv. Ziraat Fak. Yayın No. 1490, Ders Kitabı 449. A.Ü.Z.F. Yayın
Ünitesi, Ankara.
Kacar, B. ve A.V. Katkat 2007. Gübreler ve Gübreleme Tekniği. Genişletilmiş ve
Güncellenmiş. 2. Baskı, s.559. Nobel Yayın ve Dağıtım Ankara.
Sarımehmet, M. vd. 1989. Çayda gübreleme sorunları ve çözümleri. N. Ural. s. 49-59. Panel.
Çaykur Yayın No. 13. A.Ü. Basımevi. Ankara.
Sarımehmet, M., N.M. Müftüoğlu ve E. Yılmaz 1983. Ülkemiz çay topraklarının bitki besin
elementleri muhtevaları ve fiziki yapıları. Çay Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü 1982
yılı çalışma raporu. s. 71-98. Çay Kurumu. Rize.
Sefa, S. 1980. Marmara ve Batı Geçit Bölgelerinde patates için Olsen fosfor analiz
metodunun kalibrasyonu. s. 1-102. Eskişehir Bölge Topraksu Araştırma Enstitüsü,
Genel Yayın No. 168. Eskişehir.
Singh, K. 1986. The critical level of zinc in soil and plant for predicting response of cluster
bean to zinc fertilization. Plant and Soil 94:285-288.
Ülgen, N. 1961. Çay topraklarının verimlilik kabiliyetleri. s. 1-27. Topraksu Genel
Müdürlüğü. Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü Teknik Yayınları. Sayı 9.
Alkan Matbaası. Ankara.
20

ÜLKEMİZDE KİMYASAL VE ORGANİK GÜBRE KULLANIMINDA


YAPILAN YANLIŞLAR VE DÜZELTİLME YOLLARI

Habil ÇOLAKOĞLU1 M. Eşref İRGET2


1
Toros Tarım San. ve Tic. A.Ş. Danışmanı, İstanbul.
2
Ege Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, İzmir.

GİRİŞ
Mineral gübrelemenin birim alandan alınan üründe önemli bir artış sağladığı ve
organik gübrelemenin ise toprağın verimliliğini yükselttiği, bu konuda yapılan
araştırmalarla belirlenmiştir. Bitkilerin beslenmesinde kullanılan mineral ve organik
gübrelerin kullanımında yapılan hatalar nedeni ile gübrelemeden beklenen yarar tam
olarak sağlanamamaktadır. Dünyada ve ülkemizde hızla artan insan nüfusunun gıda
ihtiyacı, hayvanların yem maddesi ihtiyacının karşılanması ve son yıllarda enerji
bitkileri yetiştirerek yakıt üretimine ham madde temin edilmesi mineral ve organik
gübrelemenin doğru kullanımının önemini arttırmıştır.
Ülkemizde tarımsal alanların son sınırına varması ve son yıllarda iklim
şartlarında yaşanan olumsuzlukları gübre uygulamalarının önemini bir kat daha
arttırmıştır. Ülkemizde kimyasal ve organik gübre kullanımında yapılan bazı hatalar ve
bunların düzeltilmesine ilişkin öneriler aşağıda başlıklar halinde verilmiştir.
1. Kimyasal Gübre Üretim ve Pazarlamasında Görülen Yanlışlıklar
Ülkemizde yıllara göre değişiklik göstermekle birlikte son yıllara etkili madde
(N,P2O5, K2O) olarak yılda 1,9-2,2 milyon ton mineral gübre tüketilmektedir. Bu miktar
etkili maddenin gübre olarak karşılığı 5-5,6 milyon ton gübre kadardır. Kimyasal gübre
sanayimizin toplam üretim kapasitesi, gübre tüketimimizin tamamını karşılayacak
düzeyde olmasına karşın, çeşitli nedenlerle fabrikalar tam kapasite ile çalışamamakta ve
gübre tüketimimizin ancak % 60 kadarını karşılamaktadır. Ham madde bakımından
nerede ise tamamen dışa bağımlı olan gübre üretim sektörümüz, ham madde fiyatlarında
sık ve ani fiyat değişimleri nedeni ile zamanında ham maddeleri (ham fosfat- fosforik
asit-sülfürik asit-amonyak- nitrik asit- doğal gaz- potas tuzları vb.) temin edememesi
nedeni ile gübre üretimimiz düzenli olmamaktadır.
Gübre üretimde yaşanan ham madde sıkıntısının yanında gübre ithalatının da
zamanında yapılmaması gübreleme sezonunda üreticilerin doğru ve dengeli gübre
kullanımını olumsuz etkilemektedir. Bu bağlamda, gübre üretim ve pazarlamasında
görev yapan kuruluşlar, üreticinin ihtiyacı olan her gübreyi bayilerinde zamanında
bulunduramamaları nedeni ile doğru gübre kullanımı sekteye uğratmaktadır.
Bu konuda bir diğer önemli nokta, gübre üreten ve pazarlayan kuruluşlarımızda
ARGE servislerinin olmayışı, araştırma kuruluşları ve araştırıcılar tarafından gübre ve
gübreleme konusunda elde edilen bulguların uygulamaya geçişine imkân
sağlamamaktadır. Nitekim uygulamada taban gübre olarak tanımlanan özellikle 20–20–
0 ve 15–15–15 gibi klasikleşmiş kompoze gübre üretiminin dışına çıkılamamaktadır.
Tarımı ileri olan batı ülkelerinin kompoze gübre üretim tipleri incelendiğinde aradaki
uygulama farkı açık olarak görülmektedir( Fertilizer, yearbook). Bu konuda olumlu bir
çalışma PANKO ve ÇAYKUR gibi kuruluşlar gübre üreticisi kuruluşların yapmadıkları
değişik formulasyonlu gübreler bu kuruluşlar tarafından yaptırılarak tarıma
kazandırılmıştır. Bunların yanında TOROS TARIM SAN. VE TİC. A.Ş. İle
21

GÜBRETAŞ kuruluşlarında yeni formulasyonda kompoze gübreler üreterek üreticilere


hizmet etmeye çalışmaktadırlar.
Kamu ve özel kuruluşların tarım teşkilatlarında görev yapan ziraat
mühendislerinin ve toprak analizi yapan özel ve kamu laboratuarlarında analiz
sonuçlarına göre gübre önerisinde bulunan elemanların, T.S.E. ve E.C. normlarına
uygun olarak üretilmiş bu yeni gübreler hakkında yeterli teknik bilgiye sahip
olmadıkları izlenmektedir. Bu durum, yeni formülasyonlu gübrelerin üreticiler
tarafından yaygın olarak kullanılamamasına neden olmaktadır. Buna bağlı olarak yeni
formülasyonlu gübrelerin kullanım alanı ve uygulanan bitki çeşidi de sınırlı kalmaktadır.
2. Organik Gübre Üretim ve Kullanımında Görülen Aksaklıklar
Büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığımız ile kümes hayvanı yetiştiriciliğinde
önemli imkân sahip olan ülkemiz, bu hayvanların gübrelerinden yeteri kadar istifade
edememektedir. Ülkemizde 10 milyon adet büyükbaş, 32 milyon küçükbaş ve 300
milyon adet/yıl kümes hayvanı olmasına rağmen çeşitli nedenlerle bu hayvanların
gübrelerinden yeteri kadar istifade edilememektedir. Büyükbaş ve küçükbaş hayvan
yetiştiriciliğinin çayır- mera alanlarında otlatma şeklinde yapılması, kış aylarında ise
ahırdan çıkarılan gübrelerin birçok yerde tezek yapımında kullanılması yeteri kadar
gübre elde edilmesini engellemektedir. Bazı modern hayvancılık işletmelerinde ise tüm
yıl boyunca elde edilen gübreler işletmelerin yem ihtiyacını karşılamak için yapılan
bitkisel üretimde kullanılmaktadır. Kümes hayvanı yetiştiriciliğinde, yetiştiriciliğin
yumurta veya et amaçlı oluşuna göre altlık materyalinin ve kümeslerin temizlenme
dönemlerinin farklı oluşu nedeni ile gübre nitelikleri çok değişmektedir. Tavuk gübreleri
diğer ahır gübrelerinde uygulanan olgunlaştırma sistemlerine tabi tutulmadan, gübredeki
rutubet oranı azaltılarak üreticilerin kullanımına verilmesi nedeni ile bu gübrelerden tam
olarak beklenen yarar çoğu zaman gerçekleşmemektedir.
3. Toprak Islah Materyallerinin Gübre Yerine Kullanılması
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığınca yayınlanan kararnamede toprak ıslahı
materyali olarak kullanılması gereken organik ve inorganik kökenli materyallerin bu
temel amacın dışına çıkılarak mineral gübre olarak üreticilere pazarlanması
gübrelemede büyük aksama ve yanlışlıklara neden olmaktadır. Toprak düzenleyiciler
genellikle bitkilere yarayışlı formda bitki besin maddesi içermemektedir. Bu nedenle
bünyelerine makro ve mikro besin maddesi ihtiva eden mineral tuzlar ilave edilmek
sureti ile toprak düzenleyiciler gübre olarak üreticilere kullandırılmaktadır. Toprak
düzenleyici olarak ülkemizde en çok dolomit, zeolit, jips ve leonardit gibi materyaller
kullanılmaktadır. Üreticiler zaman zaman hiç mineral gübre kullanmaksızın bu
materyalleri kullanmak sureti ile üretim yapmaya çalışmakta ve bu nedenle de
bekledikleri ürünü elde edememektedirler.
4. Mineral ve Organik Gübre Kullanımında Üreticilerin Yaptıkları Yanlışlıklar
 Toprak bitki analizine dayalı olarak gübre kullanmamaları
 Toprak özelliklerine göre uygun gübreleme yöntemini seçmemeleri (Bant-
serpme gibi)
 Toprağın bünyesine ve bitki kök sistemine göre gübre uygulama derinliğini
ayarlamamaları
 Yağış miktarını ve dağılımını (kuraklık) dikkate almadan taban ve üst
gübrelemede hata yapmaları
 Üçlü münavebe sisteminde, üç bitkinin gübre ihtiyacını bir bitkiye vermeleri
22

 Tohum ekiminden ve çıkış tamamlandıktan sonra taban gübreyi çapalamada


vermeleri
 Taban suyu yüksek yörelerde aşırı azotlu gübre uygulayarak bitkide yatmaya
kuraklıkta ise yanmaya neden olmaları (Buğday-Kanola)
 Mineral gübreyi zamanında temin edememesi veya gübre fiyatlarının yüksek
oluşu gerekçesi ile taban gübre kullanmadan veya sadece azotlu gübre kullanarak ekim
yapmaları.
5. Mineral ve Organik Gübre Kullanımında Yapılan Yanlışlıkların Düzeltilme
Yolları
Eğitim Çalışmaları;
 Üreticiler toprak- bitki ve su analizine dayalı olarak gübre kullanım bilincinin
yerleştirilmesi gerekir. Bunun için üreticilerin eğitilmesi gerekir.
 Ülkemizde mevcut laboratuarların geliştirilmesi ve laboratuarda görev yapan
teknik elemanların gübre önerileri konusunda eğitilmesi gerekmektedir.
 Kamu kemsinde üreticilerle sıkı iş birliği içinde olan teknik elemanların gübre
ve gübreleme konusunda meslek içi eğitim ile bilgilendirmesi gerekir.
 Gübre pazarlama şirketinde çalışan elemanların ziraat mühendisi olması, bitki
besleme ve gübre konusunda eğitim almış olması gerekir. Bu teknik elemanların
kuruluşları tarafından zaman zaman meslek içi eğitime tabi tutulması yararlı olur.
 Üreticilerle doğrudan temasta olan gübre bayileri, zirai mücadele ilaç
pazarlaması yapan bayilerin gibi ziraat mühendisi olması, gübre kullanımında yapılan
hataları büyük ölçüde azaltabilir.
 Gübre bayilerinin bu günkü mevcut durumu ile ilgili oldukları gübre kuruluşları
tarafından gübre ve gübreleme konusunda meslek içi eğitime tabi tutulması ve başarılı
olanlara gübre satıcı belgesi verilmesi yoluna gidilmesi gerekmektedir.
 Her ilçede mevcut ziraat odaları kanalı ile önder üreticiler belirlenmesi bu
üreticilere bitki besleme, gübre- gübreleme ve toprak verimliliği konusunda bilgi
aktarılarak bunların yetiştirilmesi gerekmektedir.
Gübreleme aşağıdaki yanlışlar yapılmaktadır;
 Damla sulama sistemi ile sulanan arazilerde taban gübre kullanmadan, sadece
damla sulama ile gübreleme yapılması
 Klasik gübreleri damla sulama ile uygulamaları
 Birbirleri ile karışmayacak gübreleri damla sulama sistemi ile birlikte
uygulamaları
Yapraktan gübrelemede;
 Bitkilere yapraktan uygulama dönemine ve günün uygulama zamanına dikkat
etmeden yapraktan uygulama yapmaları
 Sadece yaprak gübresi uygulayarak bitkinin besleneceğini sanmaları
Organik gübre uygulamalarında;
 İyi olgunlaşmamış hayvan gübresi kullanmaları
 Tarlaya getirdikleri hayvan gübrelerini toprağa karıştırmadan aylarca küçük
kümeler halinde toprak yüzeyinde bırakmaları
23

 Gübre ekipmanlarında gübre ayarlarının yeterince bilinmemesi


6. Gübre Üretim ve Pazarlaması ile Üreticilerin Doğru Gübre Kullanımı İçin
Öneriler
 Gübre üretiminde kullanılan ham maddelerin bazılarının ülke kaynaklarından
karşılanması konusunda çalışmalar yapılmalı
 Gübre fabrikalarının tam kapasite ile üretim yapılması için gerekli önlemlerin
alınması
 Üniversite- sanayi işbirliği çerçevesinde bölgelere ve ürüne göre yeni gübre
kombinasyonları üretmeleri
 Bilimsel çalışma sonucunda yaygın olarak element noksanlıklarını giderecek
besin maddelerinin ( Çinkolu kompoze gübrelerde olduğu gibi) gübrelere ilave edilmesi
(Magnezyum ve bor gibi)
 Çevre bilincinin artması nedeni ile atmosfer yolu ile toprağa geçen kükürdün
azalması ve bunun karşılanması için kükürt (sülfat) ihtiva eden gübre üretilmesi
 Gübrelerin zamanında üreticiye verilebilmesi ve tüm gübre çeşitlerinin gübre
bayilerinde bulundurulması
 Gübre üretici ve pazarlayıcı kuruluşların ARGE servisleri kurmaları ve
geliştirilmeleri
 Kamu ve özel kuruluşların üretici eğitimleri yapmaları
 Kamu kurumlarının ve meslek odalarının ziraat mühendislerinin gübre
gübreleme konusunda meslek içi eğitimini gerçekleştirmeleri
 Gübrelerin fiziksel özelliklerine uygun olarak homojen gübreleme yapacak
nitelikte gübreleme ekipmanlarının geliştirilmesi ve yeniden düzenlenmesi
Sonuç olarak, gübre fabrikalarının kurulu tam kapasite ile çalışacak şekilde
gerekli önlemlerin alınması, gübrenin en çok kullanıldığı dönemlerde gübre sevkiyatının
zamanında yapılması ve her çeşit gübrenin bayide bulundurulması doğru gübre için
gereklidir. Üretici eğitimi ile birlikte gübre ve gübreleme konusunda görev alan ziraat
mühendisleri ve bayilerin meslek içi eğitimi ile birlikte üreticilerin eğitimi en önemli
konuların başında gelmektedir.

KAYNAKLAR
Anonim, 2001. FAO Yearbook. Fertilizer. Vol. 51.
Kacar, B., 2004. Ticari Gübre Tüketimi Nasıl Değerlendirilmeli ve Neler Yapılmalı. 3.
Ulusal Gübre Kongresi. Cilt: 1, Tokat.
Macit, M., 2004. Ulusal ve Uluslararası Gübre Stratejileri. 3. Ulusal Gübre Kongresi.
Cilt: 1, Tokat.
Velioğlu, H., Elmas, İ., Taşkan, Ö. ve Güneri, A., 2004. Gübre Üretim ve Tüketim
Durumumuz. 3. Ulusal Gübre Kongresi. Cilt: 1, Tokat.
Yılmaz, H., 2004. Türkiye’de Kimyasal Gübre Üretim, Tüketim ve Dış Ticaretindeki
Gelişmeler. 3. Ulusal Gübre Kongresi. Cilt: 1, Tokat.
Yücer, A., Bayaner, A. ve Polat, S., 2006. Ortak Piyasa Düzenleri, Alt çalışma Grup
Raporları. T.C. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı.
Cilt: 1, Tokat.
24

GELECEKTE BİTKİ BESLEME VE GÜBRELEME ALANLARINDA


OLASI DEĞİŞMELER

M. Rıfat DERİCİ
Çukurova Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Adana. rifat@cu.edu.tr
ÖZET
Küresel değişimlerle tarım arasındaki karşılıklı etkileşimler gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde ekonomik ve ekolojik bağlamlarda farklı biçimlerde ortaya
çıkmaktadır. Ekonomik yönden, gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerle tarımsal
pazarlarda yarışabilme olanağı bulunmamaktadır. Ekolojik yönden de, gelişmiş
ülkelerde ticari ve doğal gübre fazlalığı tarımın toprak, su ve hava kirliliğine katkısını
arttırmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde ise temel sorun gübre yetersizliği nedeniyle
toprak kalitesinin giderek bozulmasıdır. Küresel boyutlarda topraklar sadece bir tarımsal
üretim aracı olarak değil, su ve bitki besin elementlerinin döngülerindeki vazgeçilmez
yeri, birçok fiziksel, kimyasal ve biyolojik nitelikteki işlevleri ile değerlendirilmelidir.
Toprak gelecekte gıda, yem ve elyaf üretiminin yanı sıra atmosferik karbonu bağlamada,
biyo-yakıt için hammadde üretmede, şehirsel ve endüstriyel atıkların arıtılması gibi
ekosistem hizmetlerinde, biyoçeşitliliği korumada ve arttırmada ve gezegenimizin ve
insanlık tarihinin incelenmesinde de kullanılacaktır. Bu nedenle Toprak ve Bitki
Besleme alanları jeoloji, ekoloji, biyoteknoloji, nanoteknoloji, bilgi teknolojisi, kimya,
fizik, klimatoloji ve benzeri disiplinlerle işbirliği içerisinde biyojeokimyasal C, N, P ve
S döngülerini su ve enerji dengeleri ile birlikte değerlendirmek durumundadır.
Sürdürülebilir kullanım için topraktaki tüm makro ve mikro besin elementlerinin yıllık
bilançoları ile noksanlık ve fazlalıkların belirlenerek sürekli düzeltmeler yapılmalıdır.
Mineral gübre kullanımının özellikle gelişmekte olan ülkelerde artmaya devam
edeceği görülmektedir. Ancak, gelişmekte olan ülkelerde de yüksek gübre kullanım
etkinliğinin sağlanması ekonomik ve ekolojik bir zorunluluktur. Gübre çeşitlerinde ve
uygulama tekniklerinde önemli gelişmeler olabilir. Nanoteknolojiler ile silikat
nanotüpleri içerinde kontrollü salınımlı, çok elementli nanogübreler hazırlanabilir.
Biyoteknoloji ve nanobiyoteknoloji rhizobium, mycorrhiza ve trachiderma gibi
biyogübrelerin topraklarda besin elementi dengesi ve döngüsündeki katkılarını arttırmada
büyük bir potansiyele sahip görünmektedir. Diğer yandan, rizosferi bozmayan azaltılmış
ya da sıfır toprak işleme ile toprak altına yerleştirilmiş sızdırmalı fertigasyon
uygulamaları su ve besin elementlerinin doğrudan gerek duyulan yerlere uygulanmasını
daha yaygın bir biçimde sağlayabilir.
Bitki Besleme gıda garantisinin sağlanması yanında gıda kalitesinin de
yükseltilmesinden sorumludur. Gıdanın protein kalitesinin arttırılmasının yanı sıra
içerdiği Zn, Fe ve Se gibi insan sağlığını doğrudan etkileyen mineral madde
konsantrayonlarını istenen düzeye çıkarma, buna karşılık, Cd gibi toksik
elementlerinkini de izin verilen sınırların altında tutma sorumluluğu da büyük ölçüde bu
bilim dalına aittir. Gelecekte topraklarda insan eliyle yaratılacak olan değişimlerin
ilklim koşullarına bağlı değişimlerden çok daha fazla olacağını beklenmekle birlikte,
insanın, bilgi ve teknolojisini kullanarak toprak varlığını kendi olumsuz etkilerinden
koruma şansı da bulunmaktadır. Bu şansın, toprağı en iyi tanıyan: onun gücünü,
zayıflıklarını, verdiği fırsatları ve karşılaştığı tehditleri en gerçekçi biçimde ortaya
koyabilen Toprak ve Bitki Besleme alanında, yaratıcı yaklaşımlarla kullanılacağına
inanıyorum.
Anahtar Kelimeler: Bitki besleme, gübreleme, olası değişmeler.
25

PROBABLE CHANGES IN PLANT NUTRITION AND


FERTILIZATION IN THE FUTURE
ABSTRACT
The reciprocal interrelations between agriculture and global changes in
ecological and economical aspects are seemingly different in developed and developing
countries, where the latter have no chance to compete economically with the former in
agricultural markets. Ecologically on the other hand, the abundance of mineral and
organic fertilizers in the developed countries increases the agriculture’s risk to pollute
soil, water and air, whereas the deficiency of fertilizers is the main cause of the gradual
degradation of soils in the developing countries. On the global scale soils should not be
treated as a means of only agricultural production but their indispensable role in nutrient
cycling with their physical, chemical and biological functions must be appreciated. In
the future soils will be utilized, besides food, feed and fiber production, in sequestration
of atmospheric carbon, biomass production for bio-fuels, in ecosystems services such as
waste treatment, in preservation of biodiversity and in study of the history of earth and
mankind on this planet. Thus, it is stated that Soil Science and Plant Nutrition fields
should be in close cooperation with fields like geology, ecology, biotechnology,
nanotechnology, information technology, chemistry, physics and climatology to
evaluate the biogeochemical C, N, P and S cycles along with water and energy balances.
Annual balances must be prepared to reveal and to continuously correct the deficiencies
and overabundances of all macro and micro plant nutrients in order to assure the
sustainable utilization of soils.
It appears that the consumption of mineral fertilizers will increase especially in
the developing countries. However, the fertilizer use efficiencies must be increased in
these countries as an economical and ecological obligation. In the future there may be
significant changes in fertilizer types and application methods. Nanotechnologies may
be able to produce multi-element, controlled release nanofertilizers in silicate nanotubes.
Biotechnology and nanobiotechnology seem to have a big potential to increase the
contribution of biofertilizers or biocontrollers such as rhizobium, mycorrihiza,
trachiderma and many others to nutrient balance and cycling in soils. Furthermore,
subsurface bleeding fertigation systems in undisturbed reduced or zero tillage fields may
find widespread use to deliver water and nutrients directly to plant roots.
Plant Nutrition is responsible for increasing the food quality besides
guaranteeing its amount. Improvement of protein content and maintenance of sufficient
concentrations of elements like Zn, Fe, Se, which are closely related with human health
and allowably low concentrations of toxic elements such as Cd in foodstuffs are the
given responsibilities mostly to the professionals working in Soil Science and Plant
Nutrition.
It is expected that the effects of human activity will be far greater than those
caused by the climate change in the future. However, it is also pointed out that the
mankind has the chance to protect the soils from the detrimental effects by using his
knowledge and technology. I believe that this chance will not be missed, owing to many
creative approaches, in the field of Soil Science and Plant Nutrition where the strengths,
weaknesses, opportunities and the threads the soils possesses are best appreciated.
Key Words: Plant nutrition, fertilization, probable changes.
26

GİRİŞ
Bu gün tarım bilimciler bir yandan küresel değişimlerin gelecekteki etkilerini
şimdiden görüp göğüsleyerek hızla artan nüfusu besleme ve giydirmenin, diğer yandan
da daha da yoğunlaştırmak zorunda kalacakları etkinliklerinin küresel boyutlardaki
olumsuz sonuçlarını en aza indirmenin yollarını arama durumundadır. Küresel
değişimlerle tarım arasındaki karşılıklı etkileşimler gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerde farklı alanlarda ve biçimlerde ortaya çıkmaktadır. Gelişmiş ülkelerde tarımsal
üretimin verim ile ilgili olarak neredeyse hiçbir sorunu bulunmamaktadır. Gübre
fiyatlarının uygun oluşu ve toprak ve iklim koşullarının da verim üzerindeki etkilerinin
çok sınırlayıcı olmaması ve değişik biçimlerde verilen devlet desteği nedeniyle bu
ülkelerdeki üreticiler yerel gereksinimden çok daha fazlasını üretebilmektedirler. Buna
karşılık gelişmekte olan ülkelerin çoğunda üretici daha çetin iklim ve toprak koşulları
altında daha pahalı gübre ve enerji girdileriyle üretim yapmak, buna karşılık genelde
çok daha düşük düzeyde verimle yetinmek zorunda olup ne küresel ne de iç ticarette
gelişmiş ülkelerle rekabet etme şansı bulunmamaktadır.
Konuya ekolojik yönünden bakıldığında gelişmiş ülkelerde ticari ve doğal
gübre sıkıntısının olmaması, hatta hayvan gübresi fazlalığının bulunması tarımın toprak,
su ve hava kirliliğine katkı olasılığını arttırmaktadır. Buna karşılık gelişmekte olan ve
özellikle Sahra Afrika’sındaki ülkelerde temel sorun topraklara yeterince gübre
uygulanamamasıdır. Bu koşullarda yapılan tarım topraklardaki besin elementlerinin
sürekli sömürülmesi ve bunların deposu ve tamponlayıcısı olan organik maddenin
giderek azalmasına neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak da topraklar kimyasal
verimliliklerinin azalmasının yanı sıra fiziksel özelliklerinin de bozulması ile erozyona
açık duruma gelmektedirler. Görüldüğü kadarıyla tarımın her iki koşulda da çevreyi
etkilemesi söz konusudur. Bu etkiler “tarımın doğal kaynaklar üzerindeki olumsuz
etkileri” gibi bir başlık altında toplanabilir. Yine bu etkiler bağlamında gübreler ve
gübreleme, bir tarafta bitki besin elementlerinin toprakta dengesiz bir biçimde fazlalığı,
diğer tarafta ise bunların topraklardaki aşırı düzeyde noksanlığı yönlerinden masaya
yatırılmaktadır.
Küreselliğin ekolojik, ekonomik, iklim, hammadde ve enerji gibi önemli
bileşenleri çerçevesinde değişen koşullar Toprak ve Bitki Besleme alanında çalışan
bilim insanlarına önemli sorumluluklar yüklenmektedir. Bu alanda çalışan
araştırmacılar diğer bilim dallarıyla dayanışma içerisinde, tüm toprak ve çevre
faktörlerini göz önünde bulunduran holistik yaklaşımlar geliştirmek durumundadır.
Temel amaç toprakta bitki besin elementleri yönünden dengeli ve sürdürülebilir bir
verimlilik sağlamaktır. Böylece hem gelecekte artan nüfusun tarımsal ürün
gereksinimlerini karşılamak, hem de toprakları ve tüm diğer doğal kaynakları doğal bir
miras olarak gelecek kuşaklar için korumak mümkün olabilecektir.

TOPRAĞIN İŞLEVLERİ
Yakın bir geçmişe kadar toprak sadece tarımsal bir üretim aracı olarak
görülmüş, ekosistemin ayrılmaz bir parçası olarak yeryüzündeki tüm yaşamın
sürdürülebilirliğinin vazgeçilmez bir öğesi olduğu göz ardı edilmiştir. Başta gıda olmak
üzere çeşitli amaçlarla biyokütle üretimi değişik yöntemlerle topraksız ortamlarda
yapılabilmektedir. Günümüzde su, kum, torf, tüf ve benzeri kültürler ve besleyici film
tekniği (NFL) gibi toprağa gereksinim duyulmayan tekniklerle, gerektiğinde dikine
yükselen kule biçimindeki yapılarda gıda ve enerji gereksinimini karşılamak için belli
düzeyde üretim yapılabilmektedir. Ancak, toprağın bitkisel ve hayvansal üretime, ve
genelinde tüm yaşam formlarına zemin ve kaynak oluşturmasının yanı sıra su ve bitki
besin elementlerinin döngülerindeki vazgeçilmez yeri, bir çok fiziksel, kimyasal ve
27

biyolojik nitelikteki ani etkilere karşı koyma gibi işlevlerinden kaçı, hangi yapay mega
yapılar aracılığı ile gerçekleştirilebilir?
Lal (2007b) Toprak Bilimi mesleğinin 21. yüzyılın başında yeni bir kavşakta
olduğunu belirtmektedir. Toprak Bilimci bundan böyle toprağı bir yandan artan gıda,
yem ve elyaf talebini karşılamak için kullanırken, diğer yandan da (i) artmakta olan
atmosferik karbonu bağlamada, (ii) artan enerji talebini karşı biyoyakıta hammadde
olabilecek, gelişme dönemi kısa, marjinal alanlarda yetiştirilebilecek bitkileri üretmede,
(iii) şehirsel ve endüstriyel atıkların arıtılması gibi ekosistem hizmetlerinde (iv)
biyoçeşitliliği korumada ve arttırmada ve (v) gezegenimizin ve insanlık tarihinin
incelenmesinde kullanılması gibi alanlarda yeni sorumluluklar taşımaktadır. Kuşkusuz
tüm bu alanlarda Toprak Bilimci yeni bakış açıları oluşturarak jeoloji, ekoloji,
biyoteknoloji, nanoteknoloji, bilgi teknolojisi, kimya, fizik, klimatoloji ve benzeri
disiplinlerle ortak programlar oluşturmak durumundadır. Bu ortaklığın odağında su ve
enerji dengeleri ile birlikte incelenecek olan biyojeokimyasal C, N, P ve S döngüleri
bulunmaktadır. Amaç topraktaki süreçleri tarım ve ormancılık bütünü içerisinde iklim
değişikliği, çölleşme, su kirliliği gibi küresel çevre sorunlarının çözümünde
kullanabilmektir (Lal, 2007b).
Küresel ısınma olarak gündeme giren iklim değişikliği ve bunda sera gazlarının
ve özellikle karbondioksitin olası payı ilgili olarak çeşitli teori ve geleceğe yönelik
kestirimler bulunmaktadır. Karbondioksiti uzun sürelerde atmosferden çekerek çeşitli
bileşiklerde bağlama (C sequestration) konusunda yoğun çalışmalar yapılmakta ve
toprağın bu amaçla kullanımı geniş çapta kabul görmektedir. Bu işlem bir yandan
karbondioksiti zararsız, “nötr C” olarak bağlarken diğer yandan toprakların organik
madde içeriğini arttıracağı için büyük ilgi görmektedir. Karbondioksit bağlayan bir
sistem olarak toprağın gelecekte küresel karbon ticaretinde önemli bir yeri olabilir.
Kabondioksit, metan, çeşitli azot oksitleri ve floroklorokarbonların miktarları
sera etkileri bakımından oranlanarak karbondioksit denklikleri belirlenmektedir. Bu
gazları atmosfere salan endüstriyel kuruluşlara belirli karbon (C) kotaları tanınmaktadır.
Kendi kotasını aşan bir kuruluş daha az gaz salan bir kuruluşun artan kotasını
kullanabilmektedir. Bunun yanı sıra karbondioksiti bağlayan bir kuruluş, örneğin bir
çiftlik devredebileceği veya satabileceği bir kota kazanmaktadır. Böylece bir tür ‘C-
ticareti’, ya da aktarılabilir C- kredisi’ gibi yeni bir ekonomik değer ortaya çıkmaktadır.
Aktarılabilir C kredilerinin muhasebe yoluyla ticarileştirilmesi uygulamalı
toprak biliminin yeni bir uğraş alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Bununla ilgili olarak C
sayım modellerinin ulusal ve uluslararası boyutlarda oluşturulması gerekmektedir. Bu
modeller toprak organik maddesinin C kredisi cinsinden gerçek değerinin objektif olarak
belirlenmesinde kullanılacak kriterlerin geliştirilmesi ve C’un sosyal değerinin günlük
pazar değeri cinsinden anlaşılması bakımından önemli görülmektedir (Lal, 2007,b).

TARIMDA ENTEGRE YÖNETİM


Entegre çiftlik yönetimi, ürün verim ve kalitesini düşürmeden tarımsal girdileri
azaltmayı hedefleyen bir uygulama olarak gittikçe önem kazanmaktadır. Bu tür bir
yönetim toprak, iklim ve çevre gibi doğal koşullar ile ürün talebi ve pazar gibi ekonomik
koşulların birlikte değerlendirildiği bir planlama ile olası görülmektedir. Bu plan ekim
nöbeti sistemleriyle yem gereksinimini geniş ölçüde kendi içinden karşılayan, ekilebilir
alan genişliği ile uyumlu büyüklükte bir hayvancılık birimi içerecektir. Böyle bir üretim
sisteminde gübre gereksinimin önemli ölçüde hayvancılık biriminden karşılanacağı ve
besin elementleri döngüsündeki kopuklukların azalacağı beklenebilir. Entegre Bitki
Besin Elementleri Yönetimi (EBBEY) bu konuda devreye girerek taze hayvan
28

gübresindeki besin elementlerinin toprağa bitki gereksinimi ile eşzamanlı salınmasını


sağlayacak işlemlerin seçiminde ve uygulanmasında, toprakta makro ve mikro besin
elementlerini, üretimde yer alan bitkilerin hedeflenen ürün için gerek duyduğu miktar ve
oranlarda tutabilmek için gerekli mineral gübre cins ve miktarlarının belirlenmesinde
önemli görevler üstlenecektir. Organik ve mineral gübrelerin yeterli ve dengeli bir
biçimde uygulanmaları EBBEY’in temel ilkesini oluşturmaktadır. Besin elementlerinin
yönetiminde, ayrıca, işletmede yapılan rizobiyum ve mikoriza, trachiderma gibi kültür
ya da biyolojik gübreleme ve kontrol uygulamalarının katkılarının da dikkate alınması
gerekmektedir.
Entegre yönetimde topraktan ürünle kaldırılan besin elementlerinin çeşitli
yollarla yeniden toprağa kazandırılması ve bunların topraktan yitimini engellenmesi
üretkenliğin sağlanması ve korunması, kısacası tarımın sürdürülebilirliği için
zorunludur. Gruhn ve ark. (2000) EBBEY’i verimin arttırılması ve düzeyinin
korunmasında genel bir strateji olarak benimsemektedirler. Bu strateji temelde toprağı
bitki besin maddesi deposu olarak ele alıp bu depoyu bitki gelişmesi, toprak verimliliği
ve tarımsal sürdürebilirliği optimize edecek biçimde yönetmeyi hedeflemektedir. Başta
N, P ve K olmak üzere toprakta tüm makro ve mikro besin elementlerinin yıllık
bilançoları ile noksanlık ve fazlalıkların belirlenerek sürekli düzeltmelerin yapılması,
ayrıca toprak ve bitki doku analizleri ile özellikle mikroelementler açısından var
olabilecek ‘gizli açlık’ların ortaya çıkarılması bu yönetimin temel işlevleridir.
Toprak organik madde içeriğinin iklim koşulları çerçevesinde artırılması ve
korunması da entegre yönetimin amaçları içerisinde olup toprak kalitesinin
yükseltilmesini sağlayacaktır. Sonuçta, tarımda izlenecek olan bu holistik yaklaşım ile
üretimin yanı sıra bir tür toprak sermayesi (Donowan ve Casey, 1998) oluşturulacaktır.
Entegre yönetim belki de Liebig fıçısını yeniden ele almalı ve toprak kalitesini bu
fıçının tabanı olarak kabul etmeli ve besin elementlerini simgeleyen yan tahtaların
uzunlukları ve genişlikleri sadece verim açısından değil, bir bütünlük içinde, çevre
kalitesi yönünden de değerlendirilmelidir.

BESİN ELEMENTLERİ DÖNGÜSÜ


Tarımsal üretimde besin elementleri döngüsü, üretim sistemlerinin yapıları
nedeniyle, genellikle kopuk durumdadır. Bu durum özellikle hayvancılığın genel üretim
sistemiyle entegre edilmediği sistemlerde belirgindir. Küçük alanlarda sadece entansif
hayvancılık yapılan işletmelerde yem çoğunlukla dışarıdan satın alınmakta, buna
karşılık çiftlik alanında kullanılamayacak kadar fazla miktarlarda çıkan hayvan gübresi
kirlilik sorunu yaratan bir atık olmaktadır. Oysa hayvanlara yedirilen yemin üretildiği
topraklardan kaldırılan besin elementlerinin yaklaşık % 80 kadarı dışkıda, tekrar
kullanılmaya oldukça hazır bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Besin elementi
döngüsündeki bu kopukluk hem ekonomik kayıplar hem de ekolojik sorunlara neden
olmaktadır. Hayvancılığın üretim alanının genişliği ile uyumlu bir biçimde yapıldığı ve
yemin çiftlikte üretildiği işletmelerde topraktan ürünle kaldırılan besin elementlerinin
önemli bir bölümü hayvan gübresi olarak toprağa geri dönmektedir. Kuşkusuz bu
döngü toprak verimliliğini tüm elementler açısından aynı ölçüde koruyamamaktadır. Bu
bağlamda azot bakımından çoğunlukla eksi, fosfor bakımından da kimi zaman artı
bilanço ortaya çıkmaktadır (Kirchmann ve Thorvaldson, 2000). Ayrıca, gelir
düzeyindeki artışlar toplumda et tüketimini arttıracağı için daha fazla yem üretimine
gereksinim duyulacak, dolayısıyla tarımın toprak üzerindeki baskısı daha da artacaktır
(Fresco, 2003a). Hayvansal üretimin artması kuşkusuz daha fazla hayvan gübresi
üretimine neden olacak, toprağa döndürülmesi gereken besin elementi miktarı daha da
artacaktır.
29

Daha geniş ölçüde ele alındığında bu kopukluk şehir kanalizasyonu ile


yitirilmekte olan besin elementleri için de söz konusudur. Gelişmiş ülkelerde
kanalizasyon atıklarının yaklaşık % 20 si tarımsal amaçlı kullanılabilmektedir (Fresco,
2003b). Kentsel ve kırsal alanlar arasında olan bu döngüsel kopukluk şehirsel organik
atıkların daha yüksek oranlarda kullanılması ile kapatılabilir. Ancak, bu atıklardaki ağır
metaller ve toksik organik bileşiklerin bulunma olasılığı göz ardı edilmemelidir
(Kirchmann ve Thorvaldson, 2000).
Şehirsel atıkların organik bölümünün tarımdan kaynaklandığını hatırlatan
Hansen ve ark. (2006) atık arıtma seçeneklerinin bunlardaki organik madde ve besin
elementlerinin tarım topraklarına döndürülmesini sağlayarak element döngüsündeki
kopukluğu azaltacağını belirtmektedirler. Bu araştırmacılar “katı atık sistemlerinin ve
teknolojilerinin çevresel etkilerinin belirlenmesi” (EASTWASTE) isimli bir model
sunmuşlardır. Bu model kompostlaştırılmış ya da havasız koşullarda parçalanmış
şehirsel atıkların toprağa uygulanmasını izleyen süreçte mineralizasyon, NH3
volatilizasyonu, denitrifikasyon (N2 ve N2O) ve NO3- yıkanması yoluyla azot
kayıplarını, organik kirletici ve ağır metal birikimi ve karbon bağlanması ile birlikte
değerlendirmektedir.
Besin elementleri içerisinde döngüsü en dinamik olan ve dış etkilerden en çok
etkilenen ve ekolojik ve ekonomik sorunlara en çok neden olan element azottur. Uluslar
arası II: Azot Konferansının temalarından birincisini “reaktif azot” oluşturmuştur
(Cowling ve ark, 2002). Reaktif azot (Nr) biyosferdeki ve atmosferdeki biyolojik olarak
aktif, fotokimyasal olarak reaktif ve radyatif olarak aktif azot bileşiklerini
kapsamaktadır. Bu gruba indirgenmiş inorganik (NH3 ve NH4+ ), yükseltgenmiş (NO3- ,
HNO3, NOx , N2O) ve organik (üre, amino asitler, aminler, proteinler, nükleik asitler vb)
azot bileşikleri girmektedir. Reaktif azot formları aynı zamanda azot döngüsünün
önemli bileşikleridir. Ancak, bu bileşiklerin insan faaliyetleri ile çevreye salınan yıllık
miktarı 1860 yılından günümüze 10 kat artarak günümüzde yaklaşık 160 milyon ton
düzeyine ulaşmış olup nüfusla orantılı bir biçimde daha da artması beklenmektedir.
Bunun 100 milyon ton’u endüstriyel amonyak üretimi, 35 milyon ton’u baklagil-
rizobiyum azot bağlanması ve 25 milyon ton’u da fosil yakıtların kullanılmasından
kaynaklanmaktadır. Ekosistemlerde Nr canlıların çoğu tarafından etkin bir biçimde
kullanabilmekte, depolanabilmekte ve ekosistemlerin verimliliğini arttırmaktadır.
Ancak, optimum düzeyin üzerinde Nr yüklemesi azot döngüsünde yarattığı
dengesizlikler yüzünden kimi Nr bileşiklerinin ekosistemin çeşitli bölümlerine
sızmasına neden olmaktadır. Bu sorun ancak Nr’ın topraklarda, sedimanlarda ve sürekli
bitki örtüsünde depolanması ya da denitrifikasyonla tekrar reaktif olmayan N2 formuna
dönüştürülmesi ile olası görülmektedir. Organik bağlı Nr’ın taşınarak azotça yoksul
bölgelerde kullanılması olasılığı da bulunmaktadır (Cowling ve ark, 2002).

GÜBRELEME
Yapay gübre kullanımı tüm dünyada 1960’lı yılların yeşil devrimi çerçevesinde
hızla artmaya başlamış, gelişmiş ülkelerde başlangıçta toplam 30 milyon ton olan yıllık
NPK tüketimi 1980’lerde sonunda 80 milyon tonu aşmış ve 1990’ların ortalarına doğru
azalarak 2000’li yıllarda yaklaşık 50 milyon düzeyinde dengeye gelmiştir. Bu süre
içerisinde buğday ve mısır gibi stratejik ürünlerin verimlerinde önemli artışlar
sağlanmış, ancak azalan gübre tüketimine karşılık yüksek verim korunmuştur. Verimin
düşmeyişi gübre kullanım etkinliğinin arttırılması ve çiftlik gübresi ve şehirsel atıkların
da düşük oranda da olsa besin elementi kaynağı olarak uygulanması ve kuşkusuz bu
ülkelerde iklim koşullarının verimi genellikle kısıtlamaması ile açıklanabilir. Farklı
iklim kuşaklarındaki gelişmekte olan ülkelerde ise yıllık yapay gübre kullanımı
30

doğrusal olarak artarak günümüzde 110 milyon tona ulaşmış olup artmaya devam
edeceği görülmektedir (Anonim, 2007).
Yakın bir gelecekte yeryüzündeki işlenebilir toprakların tamamı tarım altına
alınmış olacak, 2030 yılında Dünya nüfusu belki de 8 milyara ulaşacaktır. Bu nüfusu
besleyebilmek için gıda üretiminin yaklaşık % 60 artması gerekecektir. Bu artışın da
gelişmekte olan ülkeler tarafından sağlanması gerektiği öngörülmektedir (Fresco,
2003,a). Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelerde gübre tüketimi bir yandan artan gıda,
elyaf ve yem gereksinimini karşılayacak olan tarımsal üretim, diğer yandan da
sömürülmüş topraklarının verimlilik düzeyini yükseltmek için artmak zorunda
görülmektedir. Gelişmiş ülkelerin genel olarak gerçekleştirdikleri yüksek gübre
kullanım etkinliğinin bu ülkelerde de yakalanması ekonomik ve ekolojik bir
zorunluluktur. Gübre kullanım etkinliğinin arttırılması da kuşkusuz üretimin alanındaki
toprak ve iklim koşulları, beklenen verim düzeyi ve bitkinin besin elementi gereksinimi
ve bunların topraktaki düzeylerini birlikte değerlendirmekle olasıdır. Toprak analizleri
ve bitki performansını belirlemek için yapılacak doku testleri bu değerlendirmeler için
gerekli verileri sağlayacaktır. Laboratuar analiz olanakları elektronik ve analitik
enstrüman teknolojilerindeki hızlı gelişmeler sayesinde sürekli artmaktadır. Emisyon ve
absorpsiyon spektroskopisinde birçok elementin ölçülebilen derişimleri ppb
mertebesinin çoktan altına inmiş, multi-element otomatik aygıtlar büyük analiz
kolaylıkları getirmiştir.
Besin elementlerinin bitkilere yarayışlı formlarının tarım topraklarındaki
konsantrasyonları bitki çeşitlerine bağlı olarak iki sınır değer arasında yer almaktadır.
van Noordwijk ve Cadish (2002) tarafından hazırlanan ayrıntılı bir derlemede bu sınır
değerler: 1-noksanlık, 2-fazlalık olarak tanımlanmıştır. Bu yazarlara göre bir bitki
besleme programının başarısı herhangi bir besin elementinin topraktaki elverişliliğinin
bu iki kritik sınır arasında kalmasını sağlayabilmesi ile ölçülmektedir. Kuşkusuz, bu iki
sınır arasındaki konsantrasyon veya elverişlilik aralığının genişliği bitki çeşidine, ekim
nöbetine, toprak özelliklerine ve iklim koşullarına bağlıdır. Burada Bitki Beslemecinin
görevi gübreleme ile besin elementi konsantrasyonunu kritik noksanlık düzeyinin
üzerinde, fazlalık sınırının altında tutmaya çalışmaktır. Bu şekilde bir yandan ürün
garanti altına alınırken diğer yandan fazlalığın neden olabileceği ekonomik kayıplar ve
ekolojik sorunlar önlenmiş olacaktır.
Eksiklik ve noksanlık sınırları farklı iklim kuşaklarında değişik biçimlerde
değerlendirilmek durumundadır. Tropik kuşakta genellikle bitki besin elementlerinin
konsantrasyonları kritik noksanlık sınırının altındadır. Buna karşılık ılıman kuşağın
genellikle verimli topraklarında anılan konsantrasyonlar fazlalık sınırına yakın ya da
üzerinde olabilir. Dolayısıyla birinci durumda toprakların bitki besin elementleri
yönünden varsıllıklarını arttırılma ve korumasına, ikinci durumda ise toprak-bitki-çevre
ilişkilerinde daha duyarlı kantitatif yaklaşımla besin elementi fazlalığının yönetilmesine
öncelik verilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, van Noordwijk ve Cadish (2002) temel
amacın değişik iklim ve toprak koşulları altında tek bir ekonomik doz belirlemek yerine,
noksanlık ile fazlalık sınırları arasındaki aralığı genişletmek olduğunu
vurgulamaktadırlar. Bu da iki yolla olabilir: 1- hassas tarım ve 2- ekolojik yaklaşım.
Ekolojik yaklaşıma göre topraktaki bitki besin elementlerinin arzı ile bitki gereksinimi
tam anlamıyla eşzamanlı değildir. Diğer bir deyişle, besin elementlerinin kök
bölgesinde en elverişli olduklar zaman dilimi ile bitki alımının en yüksek olduğu dönem
her zaman çakışmamaktadır. Bu zamanlama eksikliği ürün deseni içerisinde yer alan
karışık bitki sistemlerinin biri diğerinin boşluğunu dolduracak biçimde devreye
girmeleriyle giderilmeye çalışılır. Bu yolla farklı bitkiler yıkanabilecek besin
elementlerini yakalama ve süzme işlevlerini yerine getirirler (van Noordwijk ve Cadish,
2002).
31

Ekonomik ve ekolojik kısıtlamaların büyük bir olasılıkla artacağı 21. yüz yıl
tarımında inorganik ve organik gübrelerin kullanımında hassas tarım ve ekolojik
yaklaşım, her ikisi de, iklim koşullarına ve işletme biçimlerine bağlı olarak geniş
uygulama alanları bulacağı ileri sürülebilir. Toprak yapısını korumak, rizosferdeki
dayanışma ortamını rahatsız etmemek ve enerjiden tasarruf emek için azaltılmış ya da
sıfır toprak işleme yaygılaşabilir. Bu tip toprak kullanımında toprak altına yerleştirilmiş
sızdırmalı sistemlerle yapılan su ve besin elementlerini rizosfere doğrudan
uygulanmasını sağlayan bir fertigasyon yaygınlaşabilir (Lal, 2000a)
Gübre çeşitlerinde, kullanım randımanını gelişen teknolojiye bağlı olarak
arttıran önemli değişiklikler olabilir. Katı gübrelerin polimer ya da kükürt kaplı, yavaş
salınımlı granüller biçiminde üretimi yaygınlaşabilir. Nanoteknoloji bitki besin
elementlerinin ve kimi düzenleyicilerin bitki gereksinimi ile eşzamalı olarak rizosfere
salınımında geniş uygulamalar bulabilir. Bu bağlamda, gübre ya da çeşitli besin
formülasyonlarının silikat (örn. haloysit) nanotüpler içerisine istenilen sırada
doldurulması ile üretilecek Nanogübreler (Lal, 2007b) bitki beslemede
programlanabilirlik bakımından çığır açabilir. Nanogübreler, ayrıca, P, Zn ve Fe gibi
“hareketsiz” besin elementlerini taşıyan bileşiklerin toprak koşullarında davranışlarını
kontrol edebilen yeni yöntemler geliştirilmesinde kullanılabilirler; şelat kimyasında
yeni kapılar aralanabilir. Ayrıca biraz daha ileri giderek topraktaki besin elementi
kaynaklarını çok iyi kullanabilen “element etkin” genotiplerin etkinliği sağlayan
salgıları nano-taşıyıcılara yüklemek bile düşlenebilir.
Biyoteknoloji ve hatta nanobiyoteknolojik gelişmeler rhizobium, mycorrhiza
ve trachiderma gibi sembiyotik rizosfer oluşumlarının ve serbest yaşayan
mikroorganizmaların, ya da farklı bir isimle biyogübrelerin topraklarda besin elementi
dengesi ve döngüsündeki katkılarını arttırmada büyük bir potansiyele sahip
görünmektedir. Bitki Besleme alanındaki çalışmalar “çağdaş” olabilmek için biyo ve
yüzyılımıza damgasını vuran nano teknolojinin olanaklarını kullanmak zorundadır.
Günümüzün moda deyimleri bağlamında Bitki Besleme ve Gübreleme verimi
arttırarak sadece miktarda “gıda garantisi” vermekle kalmayıp aynı zamanda kalitede
“gıda güvenliği”ne katkıda bulunmak, gıdanın protein kalitesinin yükseltilmesinin yanı
sıra Zn, Fe ve Se gibi insan sağlığını doğrudan etkileyen mineral madde
konsantrayonları istenen düzeye çıkarma, Cd gibi toksik elementlerinkini de izin
verilen sınırların altında tutma sorumluluğunu taşımaktadır.

SONUÇ
Gelecekte toprak özelliklerindeki olası değişiklikler, kullanımdan ve iklim
değişikliğinden kaynaklananlar olmak üzere, iki başlık altında toplanabilir. Topraklarda
sürdürülebilir olmayan kullanım nedeniyle tuzluluk- sodiklik, asitlik, organik madde ve
besin elementlerince yoksullaşma, ağır metal ve toksik organik madde birikimi gibi
toprak kalitesini doğrudan etkileyen değişmelerin ortaya çıkması beklenmektedir. Bu
olumsuz değişmeleri sonucunda bitki örtüsünü destekleme gücü kalmayan toprakları
kuşkusuz erozyon tehlikesi bekleyecektir. Brinkman, ve Sombroek (1996) topraklarda
bilinçli ya da bilinçsiz olarak doğrudan insan eliyle yaratılacak olan değişimlerin ilklim
değişikliklerinin neden olacağı değişimlerden çok daha fazla olacağını
belirtmektedirler. Diğer yandan insanın, bilgi ve teknolojisini toprak varlığını olumsuz
etkilerden korumada kullanma seçeneği vardır ki, bu da bir şanstır. Catlett ve Las
Cruces (2005) tarımın geleceği ile ilgili bir bildiride tüm üretim alanlarda gelecekteki
en önemli “nakit”in yaratıcılık olduğunu ve bunun tarım alanında daha da büyük önem
taşıdığını belirtmektedirler. Bu önem tarımın, endüstriyel sistemlerden çok daha
karmaşık “yaşam sistemleri” üzerinde çalışmasından kaynaklanmaktadır. Yerkürede
32

yaşam destek sisteminin merkezinde bulunan toprak toprağı en iyi tanıyan: onun
gücünü, zayıflıklarını, verdiği fırsatları ve karşılaştığı tehditleri en gerçekçi biçimde
ortaya koyan bilim alanı olan Toprak ve Bitki Beslemede bu yaratıcılık potansiyelinin
bulunduğuna inanıyorum.

KAYNAKLAR
Anonim, 2007, International Fertilizer Industry Association.
www.fertilizer.org/ifa/statistics/indicators/tablenpk.asp
Brinkman, R. And Sombroek, W.G., 1996. The effects of global change on soil
conditions in relation to plant growth and food production
Catlett, L, B. and Las Cruces, N.M., 2005. The Future of Agriculture is so Bright, You
Gott Wear Shades. Saskatchewan Soil Conservation Association.
http://ssca.usask.ca/conference/1996proceedings/Catlett.html
Cowling, E., Galloway, C., Furiness, C. and Erisman, J. W.,..,2002. Optimizing
Nitrogen Management in Food and Energy Production and Environmental
Protection. Report from the Second International Nitrogen Conference. 14-18
October 2001 Potomac, Maryland, USA
Fresco, O. L., 2003a. Plant Nutrients:What we know, guess and do not know. IFA/FAO
Agricultural Conference. “Global Food Security and the Role of Sustainability
Fertilization” Rome, Italy, 26-28 March, 2003.
Fresco, O. L., 2003b. ‘Fertilize the Plant, not the Soil’ Dispelling Myths about
Fertilizers and Plant Nutrients. UN Chronicle Online Edition.
http://www.un.org/Pubs7chronicle720037issue3/0303p62.asp
Gruhn,P, Francesco, G and Yudelman, M., 2000. Integrated Nutrient Management,Soil
Fertilty and Sustainable agriculture: Current Issues and Future Challenges.
Food, Agriculture, and the Environment Discussion Paper 32. International
Food policy Research Institute 2033 k Street, N.W. Washington, D.C. 20006
USA.
Hansen, L. T., Bhander, G. S., Christensen, T. H., Brunn, S. And Stoumann, L. 2006.
Waste Management and Research 24:153.
http://www.wmr.sagepub.com/cgi/content/abstract/24/2/153
Kirchmann, H. and Thorvaldson, G., 2000. Challenging targets for future agriculture.
European Journal of Agronomy. 12: 145-161
Lal, R., 2007a. Ushering Soil Science into the 21 st Century. SSSA President’s
Message.
Lal, R., 2007b. Soil Science in the era of hydrogen economy and 10 billion people.
XXXI Congresso Brasilerio De Ciencia De Solo. Conquistas da Ciencia do
Solo brasieira De 05 a 10 de agosto de 2007. Gramado/RS
van Noordwijk, M. and Cadish, G., 2002. Access and excess problems in plant
nutrition. Plant and Soil 247: 25-40.
33

TOPRAKLARDA VE BİTKİSEL GIDALARDA MİKRO ELEMENT


EKSİKLİKLERİ

İsmail ÇAKMAK
Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, İstanbul.
cakmak@sabanciuniv.edu

GİRİŞ
Demir (Fe), çinko (Zn) ve selenyum (Se) gibi mikro element eksiklikleri,
günümüzde hem bitkilerde hem de insanlarda büyük bir yaygınlık göstermekte ve çok
yönlü sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Mikro element eksikliklerinin insan sağlığı
açısından önemi ve sosyo-ekonomik boyuttaki yansımaları, araştırma ve tartışmalara
giderek daha fazla konu olmaktadır. Beşi ekonomi alanında Nobel ödülü sahibi olan
dünyaca ünlü 8 ekonomist, çözüldüğü zaman insan sağlığı ve refahına en kısa zamanda
en yüksek katkıyı gösterecek olan dünya problemlerini tartışmışlar ve ulaştıkları sonuç
ve önerileri 2008 yılında Mayıs ayında bir rapor halinde yayınlamışlardır. Bu raporda,
çözülmesi gerekli birinci sıradaki problemin vitamin A ve Zn eksikliği olduğu
belirtilmiş ve günümüzde yaygın olarak tüketilen gıdaların Zn ve Fe gibi mikro
elementlerce zenginleştirilmesi gerekliliği üzerinde görüş birliğine varılmıştır.
(www.copenhagenconsensus.org). Vitamin A ve Zn eksikliğinin birinci sırayı aldığı
listede, küresel ısınmayla ilgili problemlerin giderilmesi sorunu ise 14. sırada yer
almıştır. Ekonomistler, günümüzde insan beslenmesiyle ilgili sorunlara daha fazla
kaynak ayrılması ve bu alanda daha fazla araştırma yapılması gerekliliği sonucuna
varmıştır.

Çinko ve Demir Eksikliği Küresel bir Beslenme Sorunu


Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Bankası raporlarına göre, Zn ve Fe eksikliği
dünya nüfusunun yaklaşık yarısını etkilemektedir (Welch ve Graham, 2004; Cakmak,
2008). Fiziksel büyümede, zihinsel gelişmede ve bağışıklık sisteminde ciddi tahribatlara
yol açan ve doğum öncesi veya sırasında bebek ve anne ölümlerine neden olan Zn ve Fe
eksikliği problemlerini; Dünya Sağlık Örgütü, gelişmekte olan ülkelerde insanlardaki
değişik kökenli hastalık ve ölümlerin arkasındaki en önemli 5. ve 6. risk faktörleri
olarak göstermiştir (Çizelge 1). Çinko ve Fe eksikliği Türkiye’de de insanlarda
(özellikle çocuklarda) çok yaygın bir beslenme ve sağlık problemidir (Cavdar ve Ark.,
1983; Baysal, 1998; Hotz and Brown, 2004). Örneğin, Türkiye’de 6-ay yaşındaki
çocukların % 50’sinde, okul çağındaki çocukların % 30’unda ve doğurgan dönemdeki
kadınların % 50’sinde Fe eksikliğinin yaygın olduğu bildirilmiştir (www.micronutrient.
org/IDPAS).
Demir ve Zn eksikliğinin yanı sıra Se eksikliği de üzerinde çok durulan bir
mikro element eksikliğidir. Günümüzde yaklaşık 1 milyar insanın Se eksikliğine sahip
olduğu ve bu eksikliğin kanser ve kalp rahatsızlıklarını tetiklediği ve hücrelerde
oksidatif tahribata yol açtığı bilinmektedir (Combs ve Gray, 1998; Combs, 2001;
Rayman ve Ark., 2005). Selenyum günümüzde en etkili anti-kanserojen madde olarak
gösterilmektedir. Prostat, akciğer gibi değişik türlerdeki kanser vakalarının ortaya
çıkışını Se eksikliğinin ilerlettiği bir çok araştırmanın ortak bulgusu durumundadır.
Avustralya, ABD ve bazı AB ülkelerinde yürütülen çalışmalara göre tahılların Se
konsantrasyonunun insan sağlığı açısından yeterli düzeyde olmadığı ve mevcut düzeyin
mutlaka arttırılması gerektiği vurgulanmıştır (Adams ve Ark., 2002, Lyons ve Ark.,
34

2004, 2003). Türkiye’de de insanlarda Se eksikliğinin önemli bir beslenme problemi


olduğu vurgulanmıştır. Türkiye’de gıdalar yoluyla günlük Se alınımın ortalama 36 µg
olduğu (Giray and Hincal, 2004); bu değerin, olması gereken değerin (75-125 µg Se
gün-1, Food and Nutrition Board, 1980; Thomson and Paterson, 2001) çok altında
bulunduğu belirtilmiştir.

Çizelge 1. Gelişmekte olan ülkelerde değişik kökenli


hastalıkların ve ölümlerin ortaya çıkışında değişik risk
faktörlerinin oransal rolü (Dünya Sağlık Örgütü Raporu, 2002)
Risk Faktörü Oran (%)
Yetersiz beslenme-açlık 14.9
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (AIDS) 10.2
Hijyenik olmayan su kullanılması 5.5
Havasız-kapalı alanlarda yaşamak 3.7
Çinko eksikliği 3.2
Demir eksikliği 3.1
Vitamin A Eksikliği 3.0
Kan Basıncı (düşük/yüksek tansiyon) 2.5
Tütünlü mamul kullanımı 2.0
Kolesterol 1.9

Mikro Elementlerce Fakir Tahıl Kökenli Gıda Tüketimi


Mikro element eksiklerinin hem dünyada hem de Türkiye’de bu denli yaygın
olmasının ana nedeni, mikro elementlerce çok fakir olan tahıl kökenli gıdaların yoğun
biçimde tüketilmesi gösterilmektedir (Welch ve Graham, 2004; Cakmak, 2008). Tahıl
kökenli gıdalar, yoğun tüketildiği için insanların en önemli mineral kaynağı
durumundadır. Dünya Tarım Örgütü FAO’nun raporlarına göre, tahıllar özellikle
gelişmekte olan ülkelerde en önemli kalori kaynağıdır (Şekil 1). Türkiye’de de tahıllar
günlük kalori gereksinmesinin karşılanmasında belirleyici bir rol oynamaktadır.
Türkiye’de günlük kalori gereksinmesinin yaklaşık % 42’si tamamen buğday tarafından
karşılanmaktadır. Türkiye ortalaması olan bu değerin, kırsal kesimlerde % 70’e ulaştığı
tahmin edilmektedir (Şekil 1).
Çok düşük düzeylerde mikro elementlere sahip buğday kökenli gıdaların
monoton bir biçimde sürekli tüketilmesi, insanlarda yaygın biçimde Zn, Fe ve hatta
selenyum (Se) eksikliğinin ortaya çıkışında belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu gıdalar
ayrıca, mevcut Fe ve Zn’nun vücutta yarayışlılığını sınırlayan fitat gibi bazı bileşiklerce
de çok zengindir. Bir çok ülkede insanlarda Zn eksikliğinin yaygınlığında fitat/Zn oranı
çok yüksek olan gıda tüketiminin belirleyici bir rol oynadığı ileri sürülmektedir (Gibson,
2007).
35

70

60

Günlük kalorinin buğdaydan


50

karşılanan oranı (%)


40

30

20

10

Gelişmekte olan Ülk.


Kırgızistan

Azerbaycan

Türkiye
Tacikistan

Türkmenistan

Afganistan

Suriye

Kazakistan

Özbekistan

İran

Gürcistan

Hindistan

Dünya
AB

ABD
Cezayir

Ermenistan

Çin
Tunus

Fas
Ülkeler
Şekil 1. Buğdayın değişik ülkelerde günlük kalori gereksinimini karşılamadaki rolü
(FAO, 2004)

Mikro element eksikliklerinin neden olduğu sağlık sorunlarını en aza indirmek


için insanlara mikro element içeren tabletlerin/ilaçların verilerek mikro element
takviyesinin yapılması (suplementasyon) veya gıdaların işlenmesi/yapılması sırasında
gıda içine mikro elementlerin katılması (fortifikasyon) gibi stratejiler gündeme
gelmektedir (Bouis, 2003). Ancak, bu çözüm yöntemlerinin; çok pahalı olması,
problemin asıl yaşandığı kırsal kesimlerde uygulanmasının zorluğu ve her yıl veya
dönem dönem tekrarlanması zorunluluğu gibi nedenlerle sürdürülebilir olmadığı
belirtilmektedir. Örneğin, sadece Hindistan’da Fe anemisine sahip kadınlarda Fe
eksikliğinin bu tür takviye (suplementasyon veya gıda güçlendirmesi (fortifikasyon)
yöntemiyle giderilebilmesi için her yıl 40 milyon ABD dolarına gereksinim olduğu
bildirilmiştir (Bouis, 2003).

Mikro Element Eksikliklerini Azaltmada Tarımsal Stratejiler


Mikro element eksikliği sorununa alternatif çözüm olarak tarımsal yaklaşımlar
ön plana çıkmıştır. Bu bağlamda Zn bakımından zengin yeni tahıl genotiplerin ıslah
edilmesi ve/veya mikro element içerikli gübreleri kullanımının yaygınlaştırılması
stratejileri dikkate alınmaktadır (Cakmak, 2008). Günümüzde bitki ıslahı stratejisi
üzerine kurulan çok sayıda ülkesel ve global düzeyde programlar bulunmaktadır. Bu
programlar içinde kapsam olarak en büyük olan program HarvestPlus
(www.harvestplus.org) programıdır (Bouis, 2003; Welch ve Graham, 2004). Ana
sponsorları Bill ve Melinda Gates Vakfı ve Dünya Bankası olan HarvestPlus
programının hedefi, Zn, Fe ve vitamin A bakımından zengin yeni buğday, çeltik, mısır,
patates, fasulye ve cassava bitki genotipleri geliştirmektir. Türkiye’de de DPT tarafından
desteklenen ve halen devam etmekte olan bir mikro element projesi bulunmakta olup; bu
proje, Sabancı Üniversitesi, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ve Çukurova Üniversitesi
tarafından ortaklaşa yürütülmektedir. Bu projede bir yandan mikro elementlerce zengin
yeni buğday genotiplerinin ıslahı; diğer yandan da değişik Zn gübreleme yaklaşımları
denenerek tanede Zn konsantrasyonunun yükseltilmesi hedeflenmektedir. Islah
çalışmalarında mikro elementlerce zengin olduğu belirlenen yabani buğdaylar (özellikle
Triticum dicoccoides) gen kaynağı olarak kullanılmaktadır (Cakmak ve Ark., 2004).
36

Ülkemizde tahıl kökenli gıdaların, diğer ülkelere göre mikro elementler


bakımından daha fakir olduğu düşünülmektedir. Bunun en önemli nedeni, topraklarda
anılan mikro elementlerin bitkilere yarayışlılığının çok düşük olması gösterilmiştir.
Toprakların pH değerinin yüksekliği, organik madde ve nem değerinin düşüklüğü
toprakta mevcut mikro elementlerin bitkilere yarayışlılığını azaltmaktadır (Şekil 2).
Türkiye’nin değişik bölgelerinden toplanan 1511 toprak örneğinde yapılan analizlere
göre Zn eksikliği, % 49 oranla en yaygın olan mikro element eksikliği olarak saptanmış
ve bunu % 27’lik oranla demir (Fe) eksikliği izlemiştir (Eyüpoğlu ve Ark., 1994).
Topraklarda var olan yarayışlı mikro element yetersizliği, o topraklar üzerinde
yetiştirilen bitkilerde ve dolaysıyla bitkisel kökenli gıdalarda mikro element eksikliğine
de yol açmaktadır.

<0.5 mg kg DTPA-Zn
>0.5 mg kg DTPA-Zn

100 100

80 80
% dağılım

60 60

40 40

20 20

0 0
4-5 5-6 6-7 7-8 >8 <1 1-2 2-3 3-4 4-5
Toprak pH’sı Toprak organik maddesi (%)
Şekil 2: Türkiye’de seçilmiş 1511 toprak örneğinde DTPA ile extrakte edilebilir Zn’nun
0.5 ppm’den az ve yüksek olan toprak örneklerinin toprak pH’sı ve toprak organik
madde miktarına göre dağılımı (Eyupoğlu ve Ark, 1994).

NATO-Çinko Projesi
Türkiye’de Zn eksikliği problemi, son 20 yıl içinde üzerinde çok konuşulan ve
yoğunlukla araştırmalar yürütülen bir mikro element eksikliğidir (Kacar, 1998; Cakmak
ve Ark., 1999). Çukurova Üniversitesi ve Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının birlikte
yürüttüğü NATO destekli çinko projesi (Cakmak ve Ark., 1999; Cakmak, 2004), bu
alanda yürütülmüş en geniş araştırma projelerinden biridir. 1993 yılında başlatılan
NATO-destekli çinko projesi ile Orta Anadolu bölgesinde değişik alanlarda gübre
denemeleri kurulmuş, yaygın tarama çalışmaları ve testler yapılmış ve sonuçta bölgede
yetiştirilen buğdayda çok yaygın bir Zn eksikliği probleminin var olduğu belirlenmiştir.
Aslında, 1980’li yılların başından beri Türkiye topraklarının Zn’ca çok fakir olduğunu
belirten araştırmalar vardı (Kacar ,1998); ancak bu problemin bitkisel üretim açısından
nasıl bir öneme sahip olduğunu gösteren geniş çaplı bir proje 19990’lı yıllara kadar
yürütülmemişti. Çinko gübrelemesinin tarla koşullarında buğday verimi üzerinde önemli
etkilerinin olduğu ilk kez 1992 yılında Eskişehir’de Anadolu Tarımsal Araştırma
Enstitüsü’nde Agronomist Müfit Kalaycı tarafından yürütülen bir denemeyle
gösterilmiştir.
37

NATO-Zn projesi kapsamında yürütülen araştırmalarda, buğday veriminin çok


yetersiz olduğu ve nedeni önceleri anlaşılamayan bazı yaprak arazlarının görüldüğü
yerlerde, toprağa Zn gübresinin uygulanmasıyla buğdayın büyümesi ve veriminde
çarpıcı düzeyde iyileşmelerin olduğu saptandı. Bu gözlemlerin ve sonuçların Orta
Anadolu’da bir çok yerde sık sık görülmesi ve elde edilmesinin ardından, Türkiye’de
Gübre Endüstrisi azotlu ve fosforlu gübrelere Zn eklemeye ve Zn katkılı NPK gübreleri
üretmeye başladı. Türkiye’de ilk çinko katkılı gübre üretimi ve uygulanması 1995
yılında TOROS Gübre tarafından gerçekleştirildi. Daha sonra Gübretaş ve diğer gübre
firmaları Türkiye’de giderek artan miktarlarda Zn katkılı gübre üretimine geçti. O
dönemde TOROS Gübre’den Dr. Veysel Çasvuşgil, Zn-katkılı gübrenin
geliştirilmesinde büyük bir rol oynadı. Çinko katkılı bu gübrelerin üretimi ve buğdayda
kullanımı, 1995 yılına kadar söz konusu değilken, yukarda işaret edildiği gibi bu
gübrelerin üretimi ve kullanımı her yıl giderek artmış ve son 12 yılda 400 bin tona
ulaşmıştır (Şekil 3). Tarım Bakanlığı ve Uluslararası Mısır ve Buğday Geliştirme
Merkezi (CIMMYT)’nin tahminlerine göre, Zn-katkılı gübrelerin Türkiye’de yaygın
olarak uygulanmasıyla ülke ekonomisine sağlayacağı yıllık katkı 100 Milyon ABD
dolarının üzerindedir. Topraklara uygulanan Zn katkılı gübreler, bir yandan verimi
iyileştirirken, diğer yandan da hasat edilen tanede Zn konsantrasyonunun artışına
katkıda bulunarak insan sağlığı üzerinde de önemli yararlar sağlamaktadır.

500

400
1000 ton

300

200

100

0
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007

Yıllar
Şekil 3. NATO-Çinko projesiyle birlikte başlayan Zn katkılı NP ve NPK gübre
kullanımı (Cakmak, 2002; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, 2005; TOROS Gübre, 2008).

Selenyum Eksikliği
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Selçuk Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi’nin
birlikte yürütmekte olduğu bir TUBİTAK projesi çerçevesinde gerçekleştirilen tarama
çalışmaları Türkiye’de buğdayların Zn ve Fe’de olduğu gibi Se bakımından da ciddi
boyutlarda bir eksiklik gösterdiği bulunmuştur. Türkiye’nin değişik bölgelerinden
üretici tarlalarından toplanan 573 buğday tane örneğinde yapılan Se analizleri, bu
örneklerin ortalama olarak 40 µg kg-1 Se içerdiği bulunmuştur. Oysa, insanların sağlıklı
bir Se beslenmesi için buğdayda olması gereken Se miktarı 100 ile 1000 µg kg-1 Se
arasındadır (Adams ve Ark., 2002; Broadley ve Ark., 2007). Anılan proje çerçevesinde
38

yürütülen gübreleme çalışmaları, Se bakımından zenginleştirilen gübrelerin (örneğin 1


kg NP gübresinde 20 mg veya 30 mg Se içeren NP-gübrelerinin) toprağa
uygulanmasıyla tanede Se konsantrasyonunun insan sağlığı açısından yeterli sayılan
düzeyin üzerine çıktığı belirlenmiştir. Çinkoda olduğu gibi, yapraktan Se’un Na-selenat
olarak uygulanmasının da tane Se konsantrasyonunu artırmada çok etkin bir yöntem
olduğu oraya konmuştur.
Türkiye’de kanser vakalarının çok yaygın olması, üretilen buğdaylarda Se
konsantrasyonunun çok düşük olması ve ayrıca gıdalar yoluyla günlük Se alınımının
optimum düzeyin çok altında olması gibi nedenlerden dolayı Türkiye’de ana tüketim
gıdası olan buğdayın gübreleme yoluyla Se bakımından mutlaka zenginleştirilmesi
önemli ve acil bir gereksinimdir. Oluşturulacak bir ülkesel programla Türkiye’de
ekmeğin Fe, Zn ve Se bakımından zenginleştirilmesi, toplum sağılığı (özellikle çocuk
sağlığı) açısından çok büyük yararlar getirecektir. Gübreleme stratejisiyle buğdayın Zn
ve Se bakımından kolaylıkla zenginleştirilmesi mümkündür. Yaklaşık 25 yıl önce başta
Finlandiya olmak üzere birçok İskandinav ülkesinde başlatılan ve halen yürüyen Se-
katkılı gübre uygulaması programının benzer şeklide Türkiye’de de aynı anda hem Se
hem de Zn açısından başlatılması toplum sağlığı açısından önemli bir gereksinim olarak
karşımızda durmaktadır.
TEŞEKKÜR
Burada sunulan bu çalışma NATO-Çinko, DPT-Mikro Element, TUBİTAK-
Selenyum ve HarvestPlus Çinko projelerinin sonuçlarından yararlanılarak
hazırlanmıştır.
KAYNAKLAR
Adams ML et al., 2002. Evidence of low selenium concentrations in UK bread-making
wheat grain.J. Sci. Food Agric. 82: 1160-1165.
Broadley MR et al., 2007. Biofortification of UK food crops with selenium. Proc. Nutr.
Soc. 65: 169-181.
Bouis H.E. 2003. Micronutrient fortification of plants through plant breeding: can it
improve nutrition in man at low cost? Proc. Nutr. Soc. 62: 403-411.
Cakmak, I., Yilmaz, A., Ekiz, H., Torun, B., Erenoglu, B. ve Braun, HJ. 1996. Zinc
deficiency as a critical nutritional problem in wheat production in Central
Anatolia. Plant Soil 180:165–172.
Cakmak, I., Torun, A., Millet, E., Feldman, M., Fahima, T., Korol, A., Nevo, E., Braun,
HJ. ve Ozkan, H. 2004. Triticum dicoccoides: an important genetic resource for
increasing zinc and iron concentration in modern cultivated wheat. Soil Sci.
Plant. Nutr. 50:1047–1054
Cakmak, I., Kalaycı, M., Ekiz, H., Braun, HJ. ve Yılmaz, A. 1999. Zinc deficiency as an
actual problem in plant and human nutrition in Turkey: A NATO-Science for
Stability Project. Field Crops Res. 60: 175-188.
Cakmak, I. 2002. Plant nutrition research: Priorities to meet human needs for food in
sustainable ways. Plant Soil 247:3-24
Cakmak, I. 2004. Identification and correction of widespread zinc deficiency in Turkey,
A success story. IFS Proceedings No. 552, International Fertiliser Society,
York. UK, pp 1-28.
Cakmak, I. 2008: Enrichment of cereal grains with zinc: Agronomic or genetic
biofortification? Plant and Soil 302:1-17
39

Cavdar, A.O, Arcasoy, A., Cin, S., Babacan, S. ve Gözdasoglu, S. 1983. Geophagia in
Turkey: Iron and zinc deficiency, iron and zinc absorption studies and response
to treatments with in geophagia cases. In Zinc Deficiency in Human Subjects.
Prasad, A.S.; Cavdar,A.O.; Brewer, G. J.,Eds. R. J.; Liss, Alan R. New York,
71-79.
Combs Jr GF. 2001. An analysis of cancer prevention by selenium. BioFactors, 14:
153-159.
Combs, GF ve Gray, WP. 1998. Chemopreventive Agents: Selenium. Pharm. Therap.
79: 179-192.
Eyupoglu, F., Kurucu, N ve Sanisa, U. 1994. Status of plant available micronutrients in
Turkish soils (in Turkish). Annual Report, Report No: R-118. Soil and Fertilizer
Research Institute, Ankara, 1994; 25-32
Gibson, RS. 2007. The role of diet- and host-related factors in nutrient bioavailability
and thus in nutrient-based dietary requirement estimates. Food Nutr Bull 28:77–
100.
Giray, B. ve Hincal, F. 2004. Selenium status in Turkey. J. Rad. Radioanal. Nuc. Chem.
259: 447-451.
Hotz, C. ve Brown, KH. 2004. Assessment of the risk of zinc deficiency in populations
and options for its control. Food Nutr. Bull. 25:94–204
Kacar, B. 1998. Zinc dynamics in Soils (in Turkish). In First National Zinc Congress.
12-16 May, 1997, Eskisehir, Kemal Matbaasi, pp.47-60
Lyons, G et al., 2004. High-selenium wheat: agronomic biofortification strategies to
improve human nutrition. J. Food Agric Environ. 2: 171-178.
Rayman, MP. 2005. Selenium in cancer prevention: a review of the evidence and
mechanism of action. Proc. Nutr. Soc .64:527–542
Thomson, CD. ve Paterson, E, 2001. Australian and New Zealand Nutrient Reference
Values for Selenium. Wellington: Ministry of Health.
Welch, RM. ve Graham RD. 2004. Breeding for micronutrients in staple food crops
from a human nutrition perspective. J. Exp. Bot. 55:353–364
World Health Organization (WHO) The World Health Report 2002 Geneva: WHO,
2002.
40

ORGANİK TARIM VE BİTKİ BESLEME

Dilek ANAÇ1 Murat ÇİÇEKLİ2


Ege Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, İzmir. dilek.anac@ege.edu.tr
Eskihisar Tarım Enerji Yatırım A.Ş., İzmir. murat@eskihisar.com.tr

Bitkisel ve hayvansal üretim süreçlerinde, “Geleneksel Tarım”a alternatif olarak


“Organik(ekolojik), Eurepgap(Globalgap) ve Biyodinamik” tarım şekilleri de
kullanılmaktadır. Türkiye’de bu tarım sistemleri ile elde edilen ürünlerin büyük bir
bölümü yurt dışına satılmaktadır. Ülkemizde, Globalgap olarak bilinen kontrollü tarım
şeklinin uygulandığı alan 75 000 ha, organik tarım alanı ise 203 803 ha civarındadır.
Biyodinamik tarım oldukça az bir alan (460 ha) kaplamaktadır. Dünyada 100 ülkede
organik tarım yapılmakta ve bu üretim 30 milyon ha alanda gerçekleştirilmektedir.
Okyanusya, Güney Amerika ve Avrupa önde gelen kıtalar, Avustralya, Arjantin ve Çin
ise önde gelen ülkelerdir. Türkiye henüz ilk 10 ülke içerisinde yer almamaktadır.
Organik tarım gerçeği, Avrupa’da 1980’lerde ilgi görmeye başladığı zaman,
ülkemiz de bu akımdan etkilenmiş ve bu bağlamda 1983-85’lerde geleneksel kuru
meyvelerimizden incir ve üzümün Avrupa’ dan gelen talepler ile ihracatı daha da
güçlenmiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi, 2005 tarihi itibariyle 203 803 ha alanda ve 14
401 işletmede organik yetiştiricilik ve doğadan toplama yapılmakta ve yaklaşık 30-35
milyon $’ lık ihracat gerçekleştirilmektedir. Gıda olan organik ürünlerimiz kuru ve
kabuklu meyveler, tahıllar, işlenmiş sebze ve meyveler, bal ve aromatik bitkiler, tavuk,
et ve süttür. Gıda olmayan ürünlerimiz ise pamuk, gül ve gül yağı ve aromatik bitkiler
ve yağlarıdır.
Organik Tarım’ın olmazsa olmazı toprağın canlılığının korunması ve
verimliliğinin sürdürülebilir olmasıdır. Bu amaçla ekim nöbeti, yeşil gübreleme, örtü
bitkisi, malçlama, minimum işleme gibi tarımsal uygulamalar yanında besin
maddelerinin yeterli olmadığı durumlarda bazı gübre ve toprak düzenleyicilerinin
kullanımına izin verilmektedir. Böyle bir sürdürebilirliğe ancak ve ancak toprağın
fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinin uygun olması ile ulaşılabilir. Bu bağlamda
toprak organik maddesini, mikrobiyal biyomasını, enzim aktivitesini ve besin maddesi
ve yarayışlılığını arttırmak gerekir. Ancak günümüzde yapıldığı gibi organik olarak
yetiştirilen bitkilerin beslenmesi için sadece hayvan gübresi vermek ve münavebe
uygulamak yeterli değildir. Toprak ekosistemi beslenmeli yani verimlilik sürekli olarak
yüksek seviyede tutulmalı ki üretim sırasında bitki, büyüyebilmek ve gelişebilmek için
topraktaki doğal kaynaklardan faydalanabilsin. Zaten uzun vadede mevcut bitki besin
maddelerinin sisteme yeniden kazandırılması Organik Tarım açısından bir
zorunluluktur.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan Organik Tarımın Esasları ve
Uygulamasına İlişkin Yönetmelikte Gübre ve Toprak Düzenleyicisi olarak kullanılan
girdiler çeşitli başlıklar altında verilmiştir. Bunlar, Çiftlikte Üretilen Organik Maddeler:
çiftlik gübresi, çiftlik sıvı atıkları( şerbet), bitki artıkları, yeşil gübre, kompost gibi… ve
Diğer Organik Maddeler: kültür mantarı atıkları, ağaç kabukları, talaş, ağaç külü, deniz
yosunları, kuş gübreleri, torf, organik kentsel atıklardan yapılan kompostlar gibi…
Hayvansal Kaynaklı Ürün ve Yan Ürünler: kan, kemik, balık, tırnak, boynuz, et unları,
süt ürünleri gibi… Mineral ve Kayaçlar: leonardit, hümik asit ekstraktı, jips, kaya
fosfatı, apatit, dolomit, tüf, kükürt, demir sülfat, perlit, klinoptilolit, bentonit gibi…
Mikrobiyal Gübreler: Rhizobium bakterileri, azotobakterler, mikorizalar gibi…
41

Toprak verimliliğinin ana özelliklerinden biri olan toprak fiziksel özelliklerini


düzeltebilmek için yukarıda dile getirilen çeşitli girdiler bulunduğu gibi bunların
prosesten geçmiş ve piyasaya arz edilmiş birçok ticari ürünü de mevcuttur. Bu ürünler
ayni zamanda topraklarımıza yapılarındaki bitki besin maddelerini de kazandırdığından
toprakların kimyasal yapılarını da doğal olarak iyileştirmektedir. Yani iki yönlü etkileri
vardır. Gübreler başlığı altında incelenen Çiftlik Gübresi’ne ticari örnek olarak Çamlı
Besicilik Firma’sının Biofarm Kompost Edilmiş Katı Hayvan Gübresi ile yine ayni
firmanın Bioaktif Katı Hayvan Gübresi verilebilir. Ayrıca Dimetta Tarım’ a ait Tavuk
Gübresi de benzer bir örnektir. Toprak Düzenleyicileri başlığı altında incelenen Katı
Leonardit, Sıvı Hümik Asit, Katı Hümik Asit’ler de toprakların fiziksel özelliklerini
iyileştirdiği gibi mevcut bitki besin elementlerinin alınımının artmasına da etkili olurlar.
Bereket Tarım, Hazem Kimya Madencilik, Delta Tarım ve Beyoğlu Madencilik’e ait
Katı Leonardit ürünleri mevcuttur. Benzer şekilde yine Delta Tarım’ın Gürallar
Yapı’nın, EDT’nin ve İzotar isimli şirketlerin sertifikalanmış Sıvı ve Katı Humik
Asitleri piyasalarımızdan temin edilebilir. Piyasamızda bunların yanı sıra düzenleyiciler
grubundaki bir diğer girdi de zeolittir. Yukarıda da dile getirildiği gibi hem toprak
yapısını düzenler hem de içindeki bitkiye yarayışlı besin maddelerini toprağa vererek
bitkiler tarafından alınmasına yardımcı olur. Rota Madencilik, Enli Madencilik, Elis
Biyoteknoloji ve Esen Dış Ticaret’e ait zeolitler mevcuttur. Bu tip ürünlerden Deniz
Yosunu da Koyuncular Şirketi tarafından Kohumax, Kelpak Yosun Özü ve Maxicrop
adı altında üretilmektedir. Organik Tarım Yönetmeliği’nde Düzenleyiciler başlığı
altında bulunan ve toprağın kimyasal yapısını iyileştiren girdilerden Tarım Kireci ve
Jips, Öztüre Şirketler Grubu tarafından Calne Tarım Kireci ve Doğ-al Gübre Şirketi
tarafından Agrojips adı altında üretilmektedir.
Yukarıda bildirilen ve değişik şirketler tarafından üretilen sertifikalı ticari
girdiler ile yine yukarıda yönetmeliğimiz içerisinde yer alan ve ekstansif olarak çalışan
işletmelerden sağlanan doğal girdiler hem toprak düzenleyicisi hem de bitki besin
maddesi niteliğindedir. Bunlar ağırlıklı olarak bitkiye makro düzeyde gerekli olan
girdilerdir. Ancak bitkiye az miktarlarda gerekli olan ama makro düzeyde etkili bulunan
iz elementler de organik tarım çerçevesinde önemlidir. Bu iz elementler yönetmelikçe
kullanılmasına izin verilen bir çok doğal girdinin yapısında mevcuttur, hayvan ve tavuk
gübrelerinde ve demir ve çinko sülfat minerallerinde ve bentonitte olduğu gibi…
Piyasamızda Agrikem Zirai İlaçları Sanayi ve Ticaret Limited Şirket’inin Multimicro
Fluid ; Çimsan Tarımsal Ürünler Sanayi ve Ticaret Şirket’inin Maxi Combi
İzelementler; Gübretaş Gübre Fabrikaları Anonim Şirketinin Combi, Demir -6 Forte,
Gübretaş Micro, Gübretaş Dezin; Ufuk Tarım Gıda Turizm Sanayi ve Ticaret Limited
Şirketinin, Agronom Micromix, Agromix Micromix, Agrofeed Micromix, Agronom
Ferro-111, Agronom Combi11 gibi…ürünler de mevcuttur.
Organik Tarım’ın en önemli ayağı topraklarımızın canlılığı yani topraklarımız
içinde barınan makro ve mikroorganizmalardır. Özellikle bakteriler ve funguslar
topraklarımıza ekstansif işletmelerden temin ederek ilave ettiğimiz hayvan gübreleri ve
bitkisel atıklardan elde edilen kompostların yani her türlü organik materyalin çürüyüp
bitkiye yararlı bitki besin maddesi haline dönüşebilmesi için mutlaka şarttır. Bazı mikro
organizmaların havanın serbest azotunu bağımsız şekilde, bazı mikro organizmaların ise
bağımlı olarak ve mikoriza gibi bazı fungusların mineralize olmuş besin maddelerini
toprak ortamına kazandırması ve bitkiye alınımını sağlaması toprak verimliliğinin
sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Bu canlıların da gıdaları organik maddelerdir.
Hayvan ve tavuk gübreleri gibi… Dolayısıyla bu tip girdiler toprağımızın hem fiziksel
hem kimyasal ve hem de biyolojik yapısını iyileştirirler. Piyasamızda bu yönde işlenmiş
ürünler de mevcuttur. Bioglobal Limited Şirket’inin Bioplin ve Phosfert, Vitormone
etkili maddeleri mikroorganizmalar (Azotobakter) olan girdilerdir. Naturem Doğal
Ürünler Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin çeşitli bakterilerden oluşan
42

Microbial Inoculant isimli bir ürünü vardır. Benzer şekilde Denge Tarım-Bektaş Aykut
Atalay’ın Natural Biop Mikrobiyal gübresi de raflarda yer almaktadır. Bunların dışında
makroorganizmalara ait kompostlar yani vermikompost olan ürünlerde mevcuttur.
Örneğin, Orga Tarım Zirai Üretim Sanayi ve Ticaret Limited Şirket’inin Orgavil
Solucan Kompost’u vardır. Bu ürünlere benzer şekilde enzim içerikli preparatlarda
vardır. 2a Dış Ticaret ve Kimya Sanayi Limited Şirketinin Agrozim Ekolojik Enzim
İçerikli Organik Gübre bu amaçla üretilmektedir.
Günümüz tarım sistemlerinin çok daha çevresel düşünce ile gerçekleştirilmesi
gerekliliğine inanılmaktadır. Beklentiler çok daha fazladır. Bu bağlamda sağlıklı ve
canlı bir toprağa ihtiyaç olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Organik yetiştiricilikte
geleneksel olarak yapılan hayvan gübresi uygulamaları ve/veya münavebe gibi tarımsal
faaliyetlerin yeterli olamayacağı artık anlaşılmıştır. Yukarıda dile getirildiği gibi organik
yetiştiricilikte besleme amaçlı kullanılan girdilerin sayısı oldukça çoktur. Ancak bu
girdilerin hemen faydalı olup olamadıklarının yani etkinliklerinin bilinmesi gerekir;
organik maddenin mineralizasyonu bilinmeli ve bunların bitkinin ihtiyaç duyduğu
zamanlarda karşılayıp karşılayamadığı bilinmelidir. Bu bağlamda mutlaka daha fazla
araştırmaya gereksinim vardır. Böylece daha fazla ürün ve daha fazla kalite elde
edilecektir. Organik ürünlere artan bir talep olduğu için tüketicilerin bu arzusu mutlaka
yerine getirilmelidir.
43

DAMLA SULAMAYLA GÜBRELEME (FERTİGASYON)

Mustafa KAPLAN İlker SÖNMEZ Yusuf YAZAR


Akdeniz Üniv. Ziraat Fak. Toprak Bölümü, Antalya. mkaplan@akdeniz.edu.tr

ÖZET
Azalan su kaynakları ve artan su talepleri sulama teknolojilerinin gelişmesine
yol açmıştır. Bu gelişmeler sonucunda tarımsal verimlilik ve kalite artışında çok özel bir
yeri olan gübrelerin uygulanması da değişim göstermektedir. Gelişen sulama
teknolojileriyle birlikte gübrelerin uygulanmasıyla yeni ve çok yönlü yararlar
sağlanmaktadır. Bu yararların üst düzeyde gerçekleştirilebilmesi için dikkate alınması
gereken konular özel olarak, öncelikle ve sıklıkla tartışılmalıdır. Çok hızla yükselen
gübre fiyatları bu ihtiyacı daha da belirginleştirmiştir.
Makaleyle bu konudaki bazı temel bilgilerle birlikte, görülen eksiklikler,
yanlışlar ve öneriler değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Fertigasyon, tuzluluk, damla sulama.

FERTIGATION
ABSTRACT
Increasing water demand in contrast to decreasing water resources has led to an
improvement in irrigation technologies. This improvement has resulted with an
evolution in application of fertilizers which have a specific function in agricultural
productivity and product quality. Improvement of irrigation technologies has provided
new and multiple benefits from fertilizing applications. Considering subjects which deal
with maximizing these benefits are to be particularly, primarily and frequently
discussed. Rapidly increasing fertilizer costs has set off this necessity.
This presentation evaluates observed mistakes and failures with some basic
knowledges and propositions.
Key Words: Fertigation, salinity, drip irrigation

GİRİŞ
Modern sulama yatırımlarına uygulanmaya başlayan 5 yıl ödemeli faizsiz teşvik
kredileri bu tesislerin hızla yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Bu durum pek çok açıdan
yararlı sonuçlar doğuracaktır. Ülkemizde tüketilen suyun %72’sinin tarımda kullanılıyor
olması, bu alanda gerçekleştirilebilecek tasarrufun su kaynaklarımızın etkinliğini ne
denli artıracağını ortaya koymaktadır. Ayrıca hızla yükselen gübre fiyatlarının yol açtığı
maliyet artışı ve gübrelemelere bağlı çevre sorunlarında görülen artışlar konunun
güncelliğini belirginleştirmektedir.
Fertigasyon kelimesiyle daha geniş olarak birçok sulama yöntemi kullanılarak
gübre uygulaması ifade edilse de genellikle kastedilen, damla sulama yöntemiyle
gerçekleştirilen uygulamadır. Bu makalede de bu yönteme odaklanarak
değerlendirmeler yapılmıştır.
44

DAMLA SULAMAYLA GÜBRELEMEDE HOMOJENLİK


Damla sulamayla gübrelemede üzerinde durulması gereken en önemli konu
homojenlik kalitesidir. Öncelikle uygulama yapılacak arazi alt bölümlere ayrılmalıdır.
Heterojen bir arazi üzerine yapılacak aynı uygulamaların başarısız olacağı açıktır.
Yeterli derecede homojen bölümlere ayrılmış arazilere aynı çözeltilerin verilmesine
gerek vardır. Bu yolla homojen bitki gelişmesi şansı doğar.
Damla sulama sistemlerinin planlanmasında, toprakların profil değerlendirilmesi
önemli bir aşamadır. Toprak ve profil özellikleri dikkate alınmadan yapılan uygulamalar
çok farklı hatalı sonuçlar doğurmaktadır. Farklı tekstür ya da derinliğe sahip alanlara
aynı özelliklerdeki standart uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Nitekim geçmiş yıllarda
yapılan benzer hatalar nedeniyle beklenen başarılı sonuçların alınamaması nedeniyle
kurulan damla sulama sistemlerinin iptal edilmesinden bahsedilmektedir (Kaygısız,
2008).

DAMLA SULAMAYLA GÜBRELEMEDE TOPRAK HACMİ VE TUZLULUK


Damla sulama yöntemi; salma ve karık sulama yöntemlerine göre toprağın daha
küçük bir hacmini hedeflemektedir. Bu hacmin küçülmesinin su ve gübre kullanım
etkinliği bakımından yüksek yararları söz konusudur. Gübrelerin yararlılıklarını azaltan
faktörlerin (yüksek pH, kireç, killer…) etkinlikleri azalmaktadır. Ancak azalan toprak
hacmi, gübre ve su ile toprakta oluşan EC’yi daha önemli hale getirmektedir. Azalan
toprak hacmi ile birlikte, uygulanan gübreli suyun toprakta meydana getireceği EC
değişiminin izlenmesi ve yönetilmesi, yöntemin başarısını belirleyen en temel konu
olmaktadır. Daha küçük bir hacme uygulanan gübrenin azlığı; bitkilerde önemli gelişme
sorunlarına yol açabilirken, gübrenin fazlalığı da toprakta yüksek EC’ye neden
olmaktadır. Yüksek EC’nin yol açabileceği sonuç başta su etkinliğinin azalması olmak
üzere çok yönlüdür. Hem bitkisel verim, hem de kalitede ciddi düşüşler görülecektir.
Bahsedilen bu riskin ülkemiz koşulları bakımından değerlendirilmesi bu
aşamada gereklidir. İklimin çok büyük oranda sıcak ve kurak olması, yüksek EC’nin
yaratacağı zararları büyütmektedir. Yetiştirme dönemlerinde karşılaştığımız yüksek
sıcaklık ve yetersiz nispi nemin yarattığı bu yüksek risk, toprak tekstürümüzün de
genellikle ağır bünyeli olmasıyla (Aydeniz,1985) daha da etkin olacaktır. Ancak damla
sulamayla gübrelemenin yaygınlaşması ile yüksek gübre kullanım eğiliminde
görülebilecek artışla birlikte, bahsettiğimiz iklim ve toprak faktörleri nedeniyle toprak
tuzluluğu yaygınlaşabilecektir. Yüksek EC’ye duyarlı bitkilerin yetiştiriciliğinde (çilek,
biber, fasülye vb.) bu yüksek risk öncelikle dikkate alınmalıdır. Bu noktada çeşit-anaç
seçiminin de öneminden bahsetmek gerekir (Karanlık ve Çakmak, 2006; Turhan ve ark.,
2005). Tuzluluk sorunun yaygınlaşabileceği bölgelerde çeşit seçimlerinde bu konudaki
tuzluluk dayanıklılık testlerinin ve ar-ge çalışmalarının da incelenmesi gerekir.
Yeterince yaygın adaptasyon denemeleri tamamlanmadan yaygın şekilde pazara sürülen
çeşitler üreticilere önemli zararlar verebilmektedir.
Daha az bir toprak hacminde yüksek verim ve kalitede yetiştiricilik yapabilmek
için daha fazla bilgi, izleme ve değerlendirmeye ihtiyacımız bulunmaktadır.
Kredilendirmelerdeki avantajların teşviki ile hızla yaygınlaşmaya başlayan damla
sulama sistemleri ile gübrelemede çiftçilerimizin deneyim eksiklikleri üzerinde
durulmalıdır. Bu amaçla bölgesel ve ürün bazlı çalışma ve yayım faaliyetlerinin de
teşvikine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu yöntemin yüksek EC’ye yol açması olasılığı düşük
olmakla birlikte, yapılabilecek uygulama hataları, özellikle hedeflenen toprak hacminin
azlığı nedeniyle soruna yol açabilmektedir (Kaplan ve Akay 1995, Sönmez ve Kaplan
45

2004). Yoksa bu yöntemle kök bölgesi EC’si daha düşük tutularak, sürekli
gübrelemelerle tuza duyarlı bitkileri bile başarı ile yetiştirmek mümkün olabilmektedir.

DAMLA SULAMA İLE GÜBRELEMEDE EC ve pH


Bilindiği üzere yetiştirilecek bitkilerin gelişmeleri için uygun olan EC ve pH
aralıkları söz konusudur (Çizelge 1). Uygun EC değerleri bitkilere göre değişebildiği
gibi gelişme dönemine, iklime ve üründe öncelikle istenen kalite kriterlerine göre de
değişebilmektedir. Örneğin fide döneminde daha düşük EC değerleri önerilirken, meyve
oluşum dönemlerinde daha yüksek değerler önerilmektedir (Kaya vd. 2003). Soğuk
yetiştirme dönemlerinde daha yüksek EC değerlerine izin verilirken, sıcak dönemlerde
EC değerlerinin düşürülmesi tavsiye edilmektedir (Ünlükara vd. 2006). pH konusuna su
kalitesi başlığı altında değinilmiştir.
Çizelge 1. Bazı sebzelerin toprak tuzluluğuna bağlı olarak gösterdikleri ürün kaybı
(Kotuby vd, 2007)
Toprağın EC değeri dS m-1
Bitki Sınır Ürün Kaybı
% 10 % 25 % 50
Domates 2.5 3.5 5 7.6
Hıyar 2.5 3.3 4.4 6.3
Biber 1.3 2.2 3.3 5.1
Ispanak 3.7 5.5 7.0 8.0
Marul 1.3 2.1 3.2 5.2
Havuç 1.0 1.7 2.8 4.6
Brokoli 2.7 3.5 5.5 8.2
Patates 1.7 2.5 3.8 5.9
Soğan 1.2 1.8 2.8 4.3
Lahana 1.8 2.8 4.4 7.0
Karnabahar 2.7 3.5 4.7 5.9
Elma 1.7 2.3 3.3 4.8
Kayısı 1.5 2.0 2.6 3.7
Çilek 1.0 1.3 1.8 2.5

DAMLA SULAMAYLA GÜBRELEMEDE SU KALİTESİ


Damla sulamayla gübreleme yönteminde su kalitesi başlığı altında ilk üzerinde
duracağımız konu damla sulama sisteminin tıkanmasına neden olabilecek risklerdir.
Fazla miktarda organik ya da inorganik partikül içeren sular değişik şekillerde sistemin
çalışma homojenliğini bozmaktadır. Damla sulama sistemleri kurulurken muhakkak bu
partikülleri engellemek üzere filtreler düşünülmesine rağmen, sulama suyundaki
partiküllerden kaynaklanan sorunlar yaygındır. Bunların bir kısmı filtrelerin yetersizliği,
bir kısmı filtrelerin bakımlarının yeterince yapılmamasından kaynaklanmaktadır.
Hâlbuki bu yöntemden istenen yüksek başarı için en temel konu gübreli suyun homojen
dağıtılmasıdır. Sulama suyunun organik ve inorganik partikül içeriği muhakkak
bilinmeli ve yeterli teknik engelleme (filtrasyon ve suyun dinlenmesi) uygulanmalıdır.
Su kalitesinde diğer dikkate alınması gereken ikinci önemli konu suyun
pH’sıdır. Ülkemizde suların büyük bir bölümünde pH: 7’nin üzerinde bulunduğundan
önemli miktarda asit kullanımına ihtiyaç doğmaktadır. Topraklarımızın büyük bir
bölümünün de yüksek reaksiyona sahip olduğu düşünüldüğünde (Ülgen ve Yurtsever,
46

1988) besin elementlerinin yarayışlılığını yükseltebilmek amacıyla damlayan çözeltinin


pH’sının 5.5–6.5 arasında olması genel bir öneridir. Ancak asitlemenin bilgisayar
sistemi ile gerçekleştirilebildiği sistemlerde bu daha kolaylıkla gerçekleştirilebilirken,
otomatik pH kontrolünün olmadığı durumlarda bu ayarlamanın suyun pH’sına ve
uygulamada kullanılan su miktarına bağlı olarak gerçekleştirilmediği durumlar sıkça
görülmektedir. Yeterince asitlemenin yapılmadığı durumlarda damlatıcılarda tıkanma
olasılığı artmakta, sistemin homojen dağılımı bozulmaktadır. Bu durum bir yandan
gübre-su etkinliğini azaltırken, diğer yandan heterojen bitki gelişimleri nedeniyle
çözümlenmesi güç yetiştiricilik sorunlarına yol açabilmektedir. Bu bakımdan
damlatıcıların homojenliği sistemin en özel korunması gereken özelliğidir. Bu
gerekçeyle de uygulanan çözeltinin pH’sını düzenlemek önemlidir. Ayrıca sistemde
çözelti dağılımında görülen heterojenliklerden sonra (debiler arasında % 5’i aşan) özel
sadece asit-su ve yüksek basınç (mümkün olabilen) uygulamaları düşünülmelidir. Bu
asitlerin içerisinde ülkemiz koşullarında çoğunlukla en uygun olanın nitrik asit olduğunu
söylemek mümkündür.
Sulama suyunun pH’sını ayarlayabilmek ve tıkanmaları açmak için hidroklorik
asit, sülfirik asit ve fosforik asit de kullanılabilir. Ancak bu asitlerden hidroklorik asidin
toprakların sodyum içeriğini harekete geçirerek tuzluluğa yol açtığı, sülfirik asidin
yüksek kalsiyumla birleşerek jips oluşumunu artırdığı ve tıkanmalara yol açtığı, fosforik
asidin de yine kalsiyumla birleşerek çökelip tıkanmalara neden olduğu bilinmektedir
(Arı vd. 2008).
Gübre tanklarına asit uygulanması sırasında asitlerin suya ilave edilmesi gerekir.
Ancak önce asit konularak üzerine kesinlikle su ilave edilmemesi gerekir. Bu uygulayıcı
sağlığı bakımından çok önemlidir. Aksi takdirde tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Aynı
uygulama biçimi klor gazı ile uygulama yaparken de dikkate alınmalıdır. Daima klor
suya ilave edilmelidir.
Su kalitesinde üçüncü konu suyun içerdiği iyonların miktarı ve EC’sidir. Sulama
sularının içerdiği başta Ca+2, Mg+2, Na+, SO4-2, NO3-, Cl-, B- olmak üzere gübreleme
programları hazırlanırken içerikler önemle dikkate alınmak durumundadır (Çizelge 2).
Nitekim Çizelge 2’den de görüldüğü gibi aynı yöreye ait sera sulama sularının Ca+2,
Mg+2 ve NO3- içerikleri ile EC değerleri çok büyük oranda farklılıklar göstermektedir.
Bu farklılıklar dikkate alınmadan yapılacak gübrelemeler sonucunda; sınırlı bir toprak
hacmine uygulanan gübrelerle toprakta bazı iyonların birikimi nedeniyle ciddi besleme
sorunları ortaya çıkabilmektedir.
Çizelge 2. Kumluca ve Finike ilçeleri sera sulama sularına ait EC, Ca+2, Mg+2 ve NO3-
değerlerinin maksimum ve minimum değerleri (Sönmez vd. 2007, Akay 1995, Kaplan
vd. 1999)
KUMLUCA DEMRE
Değer dS cm-1 meq l-1 dS cm-1 meq l-1
+2
EC Ca Mg+2 NO3- EC Ca+2
Mg+2 NO3-

Maks. 2010 6.25 8.250 164.91 3616 14.6 34.90 173.25


Min. 284 0.82 1.693 2.46 242 0.05 0.44 0.33

Damla sulamayla gübreleme yapılan Kumluca ve Finike yöreleri seralarında


yapılan bir çalışmanın sonuçları şekil 1’de verilmiştir. Şekil 1’de görüleceği üzere
seraların toprak EC değerleri bir yetiştirme dönemi içerisinde çok önemli bir değişim
göstermiştir.
47

Kumluca
8
Finike

7,63
7

7,21
7,55
6

5,87
EC dS m-1 5

5,27
4

4,35

4,09
3,69
3
2
1
0
Eylül Kasım Ocak Haziran

Şekil 1. Kumluca ve Finike yöreleri sera topraklarının farklı örnekleme dönemlerinde


EC değişimi (Kaplan ve Akay, 1995)

DAMLA SULAMADA KULLANILAN GÜBRELER


Damla sulama sisteminin tıkanmadan sağlıklı çalışabilmesi bakımından
gübrelerin tamamıyla çözünebilir olmaları önemlidir. Ülkemizde bu yöntemde en yaygın
olarak kullanılan ve kullanılması önerilen gübreler çizelge 3 ‘de verilmiştir.
Çizelge 3. Damla sulamayla gübrelemede en çok kullanılan azotlu, fosforlu ve
potasyumlu gübreler
Azotlu Gübreler Fosforlu Gübreler Potasyumlu Gübreler
Amonyum Nitrat (AN) Monoamonyum Fosfat (MAP) Potasyum Nitrat
Amonyum Sülfat (AS) Monopotasyum Fosfat (MKP) Potasyum Sülfat
Kalsiyum Nitrat Üre Fosfat
Magnezyum Nitrat Fosforik Asit
Üre
Nitrik Asit

Gübrelerin çözünürlükleri arasında önemli farklılıklar vardır (Çizelge 4).


Çözünme sonunda tortu bırakan gübrelerin damlama sulama sistemiyle gerçekleştirilen
uygulamalarda kullanılması önerilmez.
Gübrelerin çözünürlüklerinde dikkate alınması gereken diğer bir nokta suyun
sıcaklığıdır (Çizelge 4). Bu nedenle uygulama mevsimi, tanklarda çözülecek gübre
miktarı üzerine etkili bir faktördür. Soğuk dönemlerde genellikle yüksek EC’de
uygulamalar önerildiği düşünüldüğünde, gübre çözünürlüğünde sıcaklık faktörünün
etkisi üzerinde durulmamasından kaynaklanan yetersiz çözünme ile ilgili hatalar
yapılabilmektedir.
Farklı katı gübrelerin sulama suyunda çözünmeleri durumunda bu gübrelerin
karıştırılabilirliklerinin bilinmesi gereklidir. Ülkemizde damla sulamayla gübrelemede
yaygın olarak kullanılan gübrelerin karıştırılabilirlik durumları çizelge 5’de verilmiştir.
48

Çizelge 4. Katı gübrelerin değişik sıcaklıklarda suda çözünürlükleri (% w/v) (Kacar ve


Katkat, 2007)
Gübreler Sıcaklık (oC)
10 20 30
Amonyum Nitrat (AN) 61.2 66.1 70.8
Amonyum Sülfat (AS) 42.2 43.2 44.1
Kalsiyum Nitrat (KN) 95.0 120.0 150.0
Magnezyum Nitrat (MN) 220.0 240.0 270.0
Üre 45.6 51.2 57.1
Monoamonyum Fosfat (MAP) 18.6 21.4 24.1
Monopotasyum fosfat (MKP) 18.0 23.0 29.0
Potasyum Nitrat (PN) 17.4 24.2 31.5
Potasyum Sülfat (PS) 8.3 9.9 11.5

Çizelge 5. Katı gübrelerin sulama suyunda karıştırılabilirlik durumları (Kacar ve Katkat,


2007)

Gübre AN AS KN MN Üre MAP MKP PN PS

Amonyum Nitrat - C C C C C C C C

Amonyum Sülfat C - L C C C C L C

Kalsiyum Nitrat C L - C C X X C L

Magnezyum Nitrat C C C - C X X C C

Üre C C C C - C C C C

Monoamonyum Fosfat C C X X C - C C C

Monopotasyum fosfat C C X X C C - C C

Potasyum Nitrat C L C C C C C - C

Potasyum Sülfat C C L L C C C C -

C = Karıştırılabilir L = Karıştırılmaları sınırlıdır X = Karıştırılamaz


Çizelge 5’den de görüldüğü üzere kalsiyumlu gübrelerin fosfatlı ve sülfatlı
gübrelerle karıştırılmaları uygun olmamakta ve önerilmemektedir. Aksi takdirde
çökelmeler nedeniyle damla sulama sisteminde ciddi tıkanma sorunlarıyla
karşılaşılacaktır. Uygulamalarda bu hatalara rastlanılmaktadır. Bu nedenle sistem
planlanırken gübrelerin hazırlandığı iki ayrı tank önerilmektedir. Bunlardan birisinde
kalsiyumlu gübre yer alırken bu tanka fosfatlı ve sülfatlı gübreler konmamakta, diğer
tankta bu gübreler hazırlanmaktadır (Şekil 2).
Ayrıca gübrelerin çözünmeleri sırasında oluşan endotermik reaksiyonlar
nedeniyle de çözeltilerin sıcaklıkları çözünen gübrenin miktarlarına bağlı olarak
düşebilmektedir (Çizelge 6).
49

Şekil 2. Farklı gübrelerin çökelti oluşturmamaları için gübrelere göre 2 ayrı tankın
kullanılması

Çizelge 6. Değişik sıcaklıktaki suya karıştırılan potasyum nitrat (KNO3) miktarına bağlı
olarak su sıcaklığında düşme dereceleri (Kacar ve Katkat, 2007)

Suyun Potasyum nitratın Çözeltide Potasyum Gübre


başlangıç çözünebilir sıcaklık nitratın çözünen çözeltisinin
sıcaklığı, miktarı, düşmesi, miktarı, sıcaklığı,
o
C g L-1 o
C G L-1 o
C

5 150 -7.4 100 -2.4

10 173 -8.9 120 1.1

15 210 -10.4 150 4.6

20 240 -12.2 170 7.8

Ancak reaksiyon sırasında sıcaklıkta görülen bu düşüş reaksiyonun süresine de


bağlıdır. Çizelge 7’den de görüldüğü üzere 20 oC sıcaklıktaki suya karıştırılan 100 g L-1
potasyum nitrat bir dakikada çözünmüş ve çözelti sıcaklığı 13 oC’ye düşmüştür. Buna
karşın 300 g L-1 potasyum nitratın çözünmesi 53 dakikada tamamlanmış ve çözelti
sıcaklığı 19.1 oC olarak belirlenmiştir.
Çizelge 7. Sıcaklığı 20 oC olan suya artan miktarlarda karıştırılan potasyum nitratın
çözünme süresine bağlı olarak çözelti sıcaklıkları (oC) (Kacar ve Katkat, 2007)
Suya Çözünme
Karıştırılan Süresi
Potasyum Çözünme sürecinde zamana (dakika) bağlı olarak çözelti (dk)
Nitrat sıcaklıkları (oC)
Miktarı
mg L-1 dk o
C dk o
C dk o
C dk o
C dk o
C
100 1 13.0 1
200 1 9.3 7 10.2 8 11.5 8
300 1 8.0 7 10.2 25 14.4 45 18.1 53 19.1 53
50

Gübreleri yüksek miktarlarda çözebilmek amacıyla çok sıklıkla gübre tanklarına


da asit ilave edilir. Bu asitlerin seçiminde, yine yanlışlık yapılmamalıdır. Kalsiyum
nitratın çözülmesi sırasında nitrik asit tercih edilmelidir. Otomatik pH kontrolünün
bulunmadığı durumlarda ilave edilen aşırı miktardaki asit bir yandan sistemde
korozyona neden olurken, şelatlanmış gübrelerin de yararlılıklarının azalmasına neden
olabilmektedir.
Gübre tanklarında yüksek miktarda gübre çözmek gerektiğinde çözünürlük
kalitesini artırmak amacıyla çeşitli karıştırıcıların kullanılması da bir diğer yararlı
uygulamadır. Ancak pek çok tesiste bu düzenek düşünülmemektedir.
Uygulamaların sonlarına doğru tanklarda gübre bittikten bir süre sonra sistemde
kalan gübre kalıntılarının temizlenmesi amacıyla sadece su verilerek sistemin temizliği
sağlanarak sistemde tıkanmaların önüne geçilebilecektir.

DAMLA SULAMA SİSTEMİ


Damla sulama sistemleri kurulurken uygulamada yer yer gereğinden fazla uzun
lateraller kullanılmakta ve bu homojen çözelti dağılımını engellemektedir. Yer yer
sistemdeki motor gücü yetersizliği nedeniyle merkezden uzak noktalarda gerekli basınç
sağlanamamakta bu da homojen çözelti dağılımına engel olmaktadır.
Kimyasal gübrelerin sisteme verilmesi (enjeksiyonu) mutlaka ince filtreden önce
olmalıdır. Ancak bazı durumlarda yüksek miktarda asit uygulanacağı durumlarda
filtrelerin zarar görmemesi için asit enjeksiyonu filtrelerden sonra düşünülebilir.
Sistem kurulurken gübre tanklarının kapasitelerinin de doğru hesabı önemlidir.
Aksi takdirde tankın % 50 kapasitesinin çok üzerinde katı gübre koyma durumunda
kalınarak yeterli düzeyde çözünme sağlanamamakta ve tıkanmalara neden olan yanlışlar
görülmektedir. Ayrıca çözeltilerin hazırlandığı tankların çıkışları tabanda yer
almamalıdır. Bu yanlışın sıkça yapıldığını ve çözünmeyen gübrelerin doğrudan sisteme
yöneldiğini ve önce filtreleri tıkayarak sağlıklı işlerliği engellediğini, filtreleri aşan
partiküllerin de sistemde tıkanmalara yol açtığını görmekteyiz.

SONUÇ
Damla sulama sistemi (Fertigasyon) el yordamı ile uygulanmaması gereken bir
işlemdir. Bu yaklaşımla gerekli teknolojik cihazlardan (bilgisayar) yararlanmak gerekir.
Bitkiye doğru miktarda su ve gübre ölçülerek, uygun sayıda uygulamalarla yapıldığında
başarı çok daha yüksek olacaktır. Özellikle büyük işletmelerde bir zorunluluğa dönüşen
bu öneri yerine, küçük işletmelerde Dozatron benzeri mekanik sulama cihazları, hat üstü
EC/pH metre veya kalem tipi EC/pH metreler yardımı ile de bu yöntem uygulanabilir.
Ancak sistemi yönetecek insan kaynağının eğitimi her durumda başarıyı belirleyecek en
temel konulardandır. Ziraat Fakültelerimizde değişik teknolojik seviyelerde pilot
tesislerin varlığı ve bunların uygulamalı eğitimde kullanılması çok yararlı olacaktır.

KAYNAKLAR
Akay, S. 1995. Kumluca ve Finike Yörelerindeki Seraların Su ve Toprak Tuzluluğu
Değişimlerinin Araştırılması. Akdeniz Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi, Antalya.
Arı, N., Yılmaz, S. ve Fırat, A.F. 2008. Sulama ve Gübreleme. Örtüaltı Domates
Yetiştiriciliğinde İyi Tarım Uygulamaları, BATEM, 57-64.
51

Aydeniz, A. 1985. Toprak Amenajmanı. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları


Ders Kitabı, No:263.
Kacar, B. ve Katkat, A.V. 2007. Gübreler ve Gübreleme Tekniği. Nobel Yayın No:1119,
ISBN 978-9944-77-159-7.
Kaplan, M. ve Akay, S. 1995. Salinity of Irrigation Water of Greenhouses and Its
Effects on the Soil Salinity in Kumluca and Finike Regions. IXth International
Symposium of Scientific Centre of Fertilizers, 25-30 September 1995, Kuşadası,
p: 379-384.
Kaplan, M., Sönmez, S., Tokmak, S. 1999. Antalya-Kumluca Yöresi Kuyu Sularının
Nitrat İçerikleri. Doğa-Turkish J. of Agriculture and Forestry, 23: 309-313.
Karanlık, S. ve Çakmak, İ. 1996. Tolerance to Salinity Stress in Different Wheat
Genotypes. 18th International Soil Meeting. Soil Sustaining Life on Earth,
Managing Soil and Technology, Proceedings, Vol:2, 630-637 p., May 22-26,
Şanlıurfa.
Kaya, M.D., İpek, A. and Öztürk, A. 2003. Effects of Different Soil Salinity Levels on
Germination and Seedling Growth of Safflower (Carthamus tinctorius L.).
Turkish Journal of Agriculture and Forestry, 27, 221-227.
Kaygısız, H. 2008. Damla Sulama Metodunun Etkin Kullanımı Konusunda Bazı
Görüşler ve Endişeler. Hasad Dergisi, 279, 66-70.
Kotuby, J., Koenig, R. and Kitchen, B. 2007. Salinity and Plant Tolerance.
http://extension.usu.edu/files/agpubs/agso03.pdf
Sönmez, İ. ve Kaplan, M. 2004. Demre Yöresi Seralarında Toprak ve Sulama Sularının
Tuz İçeriğinin Belirlenmesi. Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi,
ISSN 1301-2215, Cilt 17, Sayı 2, S: 155-160.
Sönmez, İ., Kaplan, M., Sönmez, S. 2007. An Investigation of Seasonal Changes in
Nitrate Contents of Soils and Irrigation Waters in Greenhouses Located in
Antalya- Demre Region. Asian Journal of Chemistry, 19(7): 5639-5646.
Turhan, E., Dardeniz, A. ve Müftüoğlu, N.M. 2005. Bazı Amerikan Asma Anaçlarının
Tuz Stresine Toleranslarının Belirlenmesi. Bahçe, Atatürk Bahçe Kültürleri
Araştırma Enstitüsü Dergisi, 34(2): 11-19, Yalova.
Ülgen, N. ve Yurtsever, N. 1988. Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi. Toprak ve
Gübre Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları, 151, s:64-65.
Ünlükara, A., Cemek, B. ve Karadavut, S. 2006. Farklı Çevre Koşulları ile Sulama Suyu
Tuzluluğu İlişkilerinin Domatesin Büyüme, Gelişme, Verim ve Kalitesi
Üzerindeki Etkileri. GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 23(1), 15-23.
52

SÖZLÜ BİLDİRİLER
(Sayfa: 53-667)
53

GÜBRE SEKTÖRÜNDE YASAL DÜZENLEMELER

Yaşar ORHAN
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Md.lüğü, Ankara.
yasar.orhan@tarim.gov.tr

Bilindiği üzere kimya bilimi (kimyasal ve organik olmak üzere) insan


yaşantısında büyük bir yeri olan temel bir bilimdir. İnsanın yaşam kalitesinin
artmasında ve insanlığın bugüne güne ulaşmasında büyük faydalar sağlamıştır. Kimya
ve kimyasal ürünler insanın hayatında o kadar önemli yer tutarki, bugün itibarıyla
Dünya üzerinde ticareti yapılan ürünlerin % 30 unu kimyasal ürünler teşkil eder. Kimya
biliminin ve kimyasal ürünlerin insan hayatındaki önemini vurgulayarak başlamamın
nedeni, tüm bu kimya biliminin konusu olan ham ve mamul maddelerin(kimyasal ve
organik) neredeyse çoğunun gübreyle ilişkilendirilebileceği, yapısına girebileceği,
katalizör olarak, katkı olarak yada istenilmeyenleri uzaklaştırmak için
kullanılabileceğidir. Tüm bu sayılanların da yapılabilmesi tabiî ki kimya biliminin çok
iyi bilinmesi ve kullanılmasıyla mümkün olabilmektedir. Burada diğer temel
bilimlerinde göz ardı edilemeyeceği malumlarınızdır. Buraya kadar çizilen bu tablo
gübre sektörünün ne kadar büyük bir alanda faaliyet gösterdiği ve uzmanlık istediği,
aslında gübre üretmenin ne kadar zor bir iş olduğu, aynı zamanda sorumluluk istediği,
kısacası biz gübre sektöründe faaliyet gösteren insanların işinin hiçte kolay olmadığını
ortaya koymak için çizilmiştir. Bu kadar geniş bir alanın zorluklarının yanında tabiî ki
zevkli taraflarının olması bu sektörü ayakta tutan tarafıdır. Bir bilim ve iş adamının
üretmek isteyebileceği sayısız ürün, sayısız materyal ve bunların sayısız kombinasyonu.
İşte gelinen bu noktada gübrenin en kısa ve özlü ifadesi; sayısız materyal , sayısız
kombinasyon.
Peki bu kadar geniş bir alan nasıl kontrol edilebilir, ticareti yapılabilir, ortak
standartlara kavuşturulabilir, çevreye zararı en aza indirilebilir. Bu sorunun cevabı 1995
yılından önce birden çoktu ama bugün Avrupa Birliği yolunda olan Ülkemiz ve Gümrük
Birliği anlaşmasından dolayı bu sorunun cevabı bugün için tektir ve bu cevap malların
serbest dolaşımını sağlayan ve teknik mevzuatın tek olmasını işaret eden, Avrupa Birliği
Ortak Mevzuatıdır.
Ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği ve
1997 yılında imzalanan Türkiye ile AB arasındaki Teknik Mevzuatın Uyumlaştırılmaları
anlaşmaları üzerine Avrupa Birliğince yayımlanmış kimyevi gübre direktifleri
Bakanlığımızca Ülke mevzuatı haline getirilerek iki ayrı yönetmelik halinde
yayımlanmıştır. Yönetmeliklerden ilki 27.03.2002 tarih ve 24708 sayılı Resmi
Gazete’de Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelik adı altında, ikincisi
ise 25.04.2002 tarih ve 24736 sayılı Resmi Gazetede de Kimyevi Gübre Denetim
Yönetmeliği adı altında yayımlanarak 27.10.2002 tarihinde her iki Yönetmelik
yürürlüğe girmiştir.
Yönetmeliğin yürürlüğe girmesi ile birlikte mecburi uygulamada olan kimyevi
gübre standartları ihtiyari hale getirilerek EC FERTİLİZER işaretini taşıyan ve bu
kriterlere uygun olarak üretilmesini öngören Avrupa Birliği ortak mevzuatlerı mecburi
uygulamaya konmuştur. Yukarıda anlatılanlarında ıspatı olabilecek bir uygulama ortak
mevzuatın uygulanması sırasında yaşanmış ve münferit ve aynı metin olmasına rağmen
farklı AB ülkeleri farklı yorumlar getirerek uyumlaştırmaları sağladıklarından AB ortak
mevzuatı gereği gibi uygulanamamış serbest dolaşımda sorunlara neden olmuştur. Bu
54

sorunu gören Avrupa Birliği, Avrupa Birliği kimyevi gübre direktiflerini tek bir metin
haline getirerek (2003/2003/EC) sayılı tüzükle 2003 yılı Kasım ayında AB resmi
gazetesinde yayımlayarak yürürlüğe koymuştur. Üye ve aday ülkelerin yürürlükteki
mevzuatlarını bu tüzüğe uyumlaştırmasını istemiştir. Bakanlığımız Tarımda Kullanılan
Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmeliği AB kriterleri ile birebir uyumlu hale getirmek
amacıyla hazırladığı Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair Yönetmelik’i revize
ederek aynı isimle 18.03.2004 tarih ve 25406 sayılı Resmi Gazetede yayımlamış ve
15.04.2004 tarihinde yürürlüğe koymuştur.
Tüm bu bahsi geçen yasal düzenlemelerin kimyevi gübre sektörüne büyük
hizmetleri olmuştur. Burada sizlere bunun çarpıcı olması açısından bir örnek vermek
istiyorum. Kimyevi Gübre Denetim Yönetmeliği ki bu Yönetmeliğimizin ilk
uygulanması daha da eskiye dayanmaktadır. Bakanlığımız Kimyevi gübre üreten ve
tüketenlerin haklarının korunması amacıyla üretilerek veya ithal edilerek piyasaya arz
edilen gübrelerin standardına uygunluğunun tespiti için piyasa denetimini yapmak
amacıyla, sektöründeki 31.03.2000 tarih ve 24006 sayılı Resmi Gazetede Kimyevi
Gübre Denetim Yönetmeliğini yayımlayarak yürürlüğe koymuştur. Daha sonra bu
Yönetmeliğe AB kriterleri monte edilerek yukarıda bahsi geçen 25.04.2002 tarih ve
24736 Kimyevi Gübre Denetim Yönetmeliği haline getirilmiştir. Bu Yönetmeliğimiz
kapsamında piyasa ve şikayet denetimlerine başladığımızda Antalya ilinde yapılan
denetimler sırasında alınan numunelerden % 3’ ü meri mevzuata uygun bulunmuş 2008
yılı denetimlerinde ise bu oran %99;5 olarak gerçekleşmiştir. Yine Antalya ilinin Genel
Müdürlüğümüze gönderdiği raporda Kimyevi Gübre denetimlerine başlamadan önce
İllerinde 2000’in üzerinde merdiven altı üretici olduğunu, denetimlerin başlamasıyla
birlikte bu sayının 170’e düştüğünden bahsedilmektedir. Sektördeki yasal
düzenlemelerden önce üretici, ithalatçı ve tüketicinin hakları ne yazık ki
korunamamıştır. Yine Antalya İl Müdürlüğümüzün raporunda bu konunu boyutu başka
çarpıcı bir örnekle verilmektedir. Raporda merdiven altı üreticilerin kamyonlara boş
bidonları yükleyip köye ya da kasabaya yakın bir su kaynağına kadar arabalarına yük
yapmadıklarını, su kaynağından bidonlara su doldurarak bir boya ile gübre süsü
verdiklerini ve ertesi yıl bir başka marka ve başka tarım merkezlerine gidilmek suretiyle
hem kendi izlerini hem de sahte ürünlerinin isimlerini kaybettirdiklerinden
bahsedilmektedir.
Hepinizinde çok iyi bildiği gibi Tarımda Kullanılan Kimyevi Gübrelere Dair
Yönetmelik tamamıyla gübrelerin teknik özelliklerinden bahsetmekte ve 105 gübre
tipini içermektedir. Bu gübre tipleri Birincil Bitki Besin Maddeli Gübreler, Kompoze
Gübreler(Katı ve sıvı olmak üzere), Tekli Sıvı Gübreler, İkincil Bitki Besin Maddeli
Gübreler ve Mikro elementli gübreler olmak üzere 5 temel bölümden oluşmaktadır.
Kimyevi Gübre Denetim Yönetmeliği ise Kimyevi Gübre Lisans ve Tescil
işlemleri, Numune alma yöntemlerini, analiz metodlarını , analizler sırasında
uygulanacak olan toleranslar, cezai yaptırımlar ile denetim esaslarını içermektedir.
Kimyevi Gübre Denetim Yönetmeliğinin Kanuni dayanağı 4703 Sayılı Ürünlere
İlişkin Teknik Mevzuatın Uygulanmasına Dair Kanun ve bu Kanun’a dayalı olarak
çıkarılan Yönetmeliklerdir.
Kimyevi Gübre Denetimleri sırasında görev alacak analiz ve referans
laboratuarlar her yıl Bakanlığımızca bir Tebliğ ile Resmi Gazetede yayımlanmaktadır.
Buna göre il müdürlüklerimizce alınan gübre numuneleri Resmi gazetede o yıl için ismi
yer alan bir laboratuara gönderilmekte ve denetimin sağlığı açısından bu
labaoratuvarların seçiminde serbest bırakılmaktadırlar. Analizlerin menfi çıkması
durumunda üretici veya ithalatçının analize itiraz etmesi ile birlikte analizler
55

tekrarlanmak üzere raferans kuruma gönderilir. Referans kurum analizleri nihai


analizlerdir ve sonucuna itiraz edilemez.
Organik Gübreleri içine alan yasal düzenleme ise; 22.04.2003 tarih ve
25087sayılı Resmi Gazete’de Tarımda Kullanılan Organik, Organomineral, Özel,
Mikrobiyal ve Enzim İçerikli Organik Gübreler İle Toprak Düzenleyicilerin Üretimi,
İthalatı, İhracatı, Piyasaya Arzı ve Denetimine Dair Yönetmelik adı altında
yayımlanarak yayım tarihi itibarıyle yürürlüğe girmiştir. Daha sonra bu Yönetmeliğimiz
de sektörden gelen talebler ve teknik gelişmeler doğrultusunda revize edilerek
04.05.2004 tarih ve 25452 sayılı Resmi Gazete’de Tarımda Kullanılan Organik,
Organomineral, Özel, Mikrobiyal ve Enzim İçerikli Organik Gübreler İle Toprak
Düzenleyicilerin Üretimi, İthalatı, İhracatı, Piyasaya Arzı ve Denetimine Dair
Yönetmelik adı altında yayımlanarak yayım tarihi itibarıyle yürürlüğe girmiştir. Organik
gübre mevzuatı Avrupa Birliği ortak mevzuatı içinde bulunmamaktadır. Söz konusu
Yönetmelikte yapılan atıfla Yönetmelik kapsamındaki ürünlerde Kimyevi Gübre
Denetim Yönetmeliği çerçevesinde denetlenmektedir.
Organik gübre yönetmeliği Organik Gübreler, Organomineral gübreler, Toprak
Düzenleyiciler, Mikrobiyal Gübreler, Enzim İçerikli Organik Gübreler ile Özel Gübreler
olmak üzere 6 temel bölümden oluşmaktadır.
Kimyevi ve organik gübrelerin ithalatları Dış Ticaret Müsteşarlığı İthalat Genel
Müdürlüğünce her yıl mükerrer olarak yayımlanan Gübre İthaline İlişkin Tebliğ
kapsamında Bakanlığımızca yürütülmektedir. Avrupa Birliği içerisinde ortak gübre
mevzuatına yani EC FERTILIZER kriterlerine göre üretilmiş kimyevi gübreler serbest
dolaşıma tabii olup ithali sırasında ithal iznine ve gümrük kontrollerine tabii değillerdir.
Aynı şartlar Ülkemizde üretilen kimyevi gübreler içinde geçerlidir. Yani Ülkemizde
Avrupa Birliği ortak gübre mevzuatına yani EC FERTILIZER kriterlerine göre üretilmiş
kimyevi gübreler ihracı sırasında AB gümrüklerinde gümrük kontrollerine tabii
değillerdir.Tabii kimyevi gübreler için yukarıda anlatılanlar tamamen ülkelerin iyi
niyetleriylede ilişkilidir. Çünki ortak mevzuatta 2007 yılına kadar analiz
laboratuarlarının akreditasyonunu öngörmekte ve akredite laboratuarlarda yapılan
analizleri üye ülkelerin tekrarlatamayacağından bahsedilmekte idi. Geldiğimiz bu
noktada Ülkemizde olduğu gibi Avrupa Birliğine üye ve aday ülkelerin çoğunda
laboratuarların akreditasyonu tamamlanmış değildir. Bu maddenin nası işletileceğ ide
doğrusu şu an itibarıyla çok da açık değildir. Üçüncü ülkelerden ithal yoluyla ülkemize
getirilen kimyevi gübreler Bakanlığımızdan ithal izni almak ve gümrük kontrollerine
tabii olmak zorundadır .
Organik gübre yönetmeliği kapsamındaki ürünlerin ithali sırasında ise ithal
iznine ve gümrük kontrollerine ihtiyaç bulunmakta, ihracı sırasında ise karşı ülkenin
kanunlarına uymak durumundadır. Söz konusu mevzuat ortak bir mevzuat olmadığından
ülke farkı gözetilmeksizin iş ve işlemleri yukarıda anlatıldığı üzere yürütülmektedir.
Gübrelerin çevreye olan olumsuz etkilerini en aza indirmek amacıylada Ülkemiz
ve Avrupa Birliğinde çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Bunlardan en başlıcası nitrat
kirliliği uygulamalarıdır.
Tarımsal amaçlı nitrat kullanımından kaynaklanan sularda meydana gelen
kirliliğin önlenmesi amacını hedef alan AB’nin 12 Aralık 1991 tarihli 91/676/EEC no’lu
direktifinin Nitrat seviyesinin 50 mg/l seviyesini geçtiği bölgelerde veya bu seviyenin
geçilebileceği yerlerde (Hassas bölgeler) Drektif tarımsal uygulamaların suya karışacak
nitrat seviyesini azaltacak yönde yapılması için tüm üye ve aday ülkelerde yasal
yaptırımlar öngörmektedir.
56

Ülkemizde Tarımsal Kaynaklı Nitrat Kirliliğine Karşı Suların Korunması


Yönetmeliği 18/02/2004 tarih ve 25377 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiş ve hassas bölgeler bu Yönetmelik kapsamında tesbit yada izlemeye alınmıştır.
Yine Yönetmelik kapsamında yürütülen çalışmalar sonucu elde edilen çıktılar
Ülkemizde uygulamaya konmuş olan İyi Tarım Uygulamaları na gübre uygulamaları
bileşeni olarak aktarılmış ve yapılan eğitim çalışmalarında ders olarak anlatılmaya
başlanmıştır.
Ülkemizin de üyesi olduğu ve Avrupa Birliği ortak mevzuatının oluşturulduğu
Avrupa Birliği Gübre Çalışma Grubunda başlatılmış olan kimyevi gübrelerde ağır metal
sınırlarının belirlenmesi çalışmalarına katkıda bulunarak çevrenin de korunması için
çalışmalar başlatılmış bulunulmaktadır.
Tüm bu anlatılanların ışığı altında Ülkemiz Avrupa Birliği Gübre Çalışma
Komisyonunun yaptığı tüm çalışmalarına katkıda bulunmakta ve yılda iki kez olmak
üzere tertip edilen toplantılarına katılım sağlamaktadır. Bu toplantılarda ülke ihtiyaçları
ve mevcut mevzuatlarla ilgili revizyonlar ve eklenmesi istenen yeni gübre mevzuatları
görüşülmektedir. Bu Komisyonun çalışmalarının Bakanlığımızla da temas ederek sektör
tarafından yakından takip edilmesi Ülke menfaatleri açısından büyük önem arz
etmektedir. Sektörün Bakanlığımız nezdinde girişimde bulunmak suretiyle Ülkemiz
menfaatine gördüğü mevzuatları teklif etme, yada Ülke menfaatlerine aykırı
uygulamaların ya tamamen kaldırılması yada Ülkemize bir deregasyon (ayrıcalık)
sağlanması mümkün olabilmektedir.
Sonuç olarak globalleşen Dünya gerçekleri ve Avrupa Birliği üyeliği yolundaki
Ülkemizin, Ülke tarımının, Çitçimizin ve Gübre sektörünün tüm platformlar (Bilimsel,
Sivil Toplum ve Sanayi v.b.) çerçevesinde yakın çalışması Ülke menfaatleri gereğidir
57

GÜBRE ÜRETİM VE TÜKETİMİ

Ayhan GÜNERİ
T.K.B. Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Md.lüğü, Ankara.
ayhan.guneri@tarim.gov.tr

1. Kimyevi Gübre Üretim Sektörü


Ülkemiz kimyevi gübre üretim sektöründe 6 kuruluş 10 ayrı üretim tesisinde
faaliyet göstermektedir. Sektörde yer alan kamuya ait kuruluşların, TÜGSAŞ’a ait
Gemlik Gübre ve Samsun Gübre ile İGSAŞ’ın özelleştirilmesi 2005 yılında
tamamlanmış ve kamu kimyevi gübre üretim sektöründen tamamen çekilmiştir.
Özelleştirme sonrası iki yeni grup sektöre dahil olmuş olup, Yılyak Yakıt Paz. Tic. A.Ş
Gemlik Gübre Fabrikasını, Yıldız Entegre Ağaç San. Ve Tic. A.Ş. İGSAŞ ve Kütahya
Gübre Fabrikasını satın alarak sektöre girmiştir. Toros Gübre ise Samsun Gübre
Fabrikasını satın alarak kurulu üretim kapasitesini artırarak sektörde en büyük üretim
kapasitesine sahip olan kuruluş durumuna gelmiştir.
2007 Yılı sonu itibariyle % 37,9 ile en yüksek kurulu kapasiteye Toros Gübre
sahip olup, onu 19,1 ile Yıldız-İGSAŞ, 14,8 ile Gübretaş, 7,5 ile Bagfaş ve 6,4 ile
Gemlik izlemektedir.
Gübre üreticisi kuruluşların kurulu hammadde/ara madde kapasiteleri Çizelge
1’de, kurulu gübre kapasiteleri ise Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 1. Gübre Üreticisi Kuruluşları Kurulu Hammadde/Aramadde Kapasiteleri
KURULUŞ TESİS YERİ ÜRÜN CİNSİ KAPASİTE
(1000 Ton/Yıl)
BAGFAŞ Bandırma Sülfürik asit 500
Fosforik asit (%100 P2O5) 150
GEMLİK Gemlik Amonyak 300
Nitrik asit 363
GÜBRETAŞ Yarımca Fosforik asit (%100 P2O5) 75
İGSAŞ Yarımca Amonyak 396
TOROS Mersin Nitrik asit 363
Sülfürik asit 214
Fosforik asit (%100 P2O5) 71
Samsun Fosforik asit I (%100 P2O5) 86
Fosforik asit II (%100 P2O5) 109
YILDIZ Kütahya Nitrik asit 201

Söz konusu 6 kimyevi gübre üreticisi kuruluş dışında ana üretim amacı kimyevi
gübre olmayan ancak yan ürün olarak kimyevi gübre veya hammadde/aramadde üreten
kuruluşlar ise Çizelge 3 de gösterilmiştir.
58

Çizelge 2. Gübre Üretici Kuruluşların Kurulu Gübre Kapasiteleri (1000 Ton/Yıl)


KURULUŞ TESİS GÜBRE KAPASİTE N P2O5 BBM PAY
YERİ CİNSİ Toplamı (%)
BAGFAŞ Bandırma AS 215 45 45
DAP/(NPK) 165/(220) 30 76 106
NPK/(DAP) 220/(165) 44 44 88
Toplam 600 119 120 239 11.6
EGE Aliağa NPK 330 66 66 132 6.4
GEMLİK Gemlik AN26 594 154 154 7.5
GÜBRETAŞ Yarımca TSP 185 80 80
NPK 200 40 40 80
NPK 300 60 60 120
İskenderun TSP 185 80 80
Toplam 870 100 259 359 17.5
İGSAŞ Yarımca Üre 561 258 258
NPK 118 24 24 47
Toplam 679 282 24 305 14.8
TOROS Ceyhan NPK 330 66 66 132
NPK/(DAP) 330/(198) 66 66 132
Mersin AN26 594 154 154
DAP 149 27 68 95
Samsun DAP 227 41 105 145
NPK 300 60 60 120
Toplam 1.930 414 365 779 37.9
YILDIZ Kütahya AN26 339 88 88 4.3
TOPLAM 5.341 1.223 833 2.056

Çizelge 3. Yan Ürün Olarak Gübre veya Hammadde/Ara madde Üreten Kuruluşlar
KURULUŞ ADI TESİS YERİ ÜRÜN KAPASİTE
(1000 Ton/Yıl)
Ereğli Demir Çelik İşletmeleri Ereğli AS 21
Karabük Demir Çelik İşletmeleri Karabük AS 11
İskenderun Demir Çelik İskenderun AS 24
İşletmeleri
Eti Bakır A.Ş. Küre Pirit 460
Samsun Sülfürik asit 283
Eti Bor A.Ş.(*) Bandırma Sülfürik asit 240

2. Kimyevi Gübre Üretimi


Ülkemiz kimyevi gübre üretimi 3.000.000 ton ila 3.800.000 ton arasında bir
seyir izlemiş olup, kriz yıllarında 3 milyon tonun altına düşmüştür. 1990 yılında
4.301.038 ton olan kimyevi gübre üretimimiz, 2007 yılında 3.113.767 ton olarak
gerçekleşmiştir. 1995–1998 yılları arasında sabit bir ivme izlemesine karşın 1999, 2000
ve 2001 yıllarında azalmıştır. 2001 yılındaki krizin etkisinin azalmasından sonra
3.100.000 ila 3.400.000 ton arasında bir seyir izlemiştir.
2007 Yılı kimyevi gübre üretimi 2006 yılına göre % -1, 2005 yılına göre % -1,5,
2004 yılına göre % -2,5, 2003 yılına göre % -6 ve 2002 yılına göre % -10 az olarak
gerçekleşmiş olup, yıllar itibari ile üretim kıyası Çizelge 4’de verilmiştir.
Kimyevi gübre üreten fabrikalarda klasik Amonyum Sülfat, Amonyum Nitrat,
Üre, DAP ve 20.20.0 ve 15.15.15 kompoze gübrelerin dışında iç piyasanın ve dış
59

piyasanın ihtiyacına yönelik olarak farklı kombinasyonlarda ürüne göre kimyevi gübre
üretimi gerçekleşmekte olup, 2001-2007 döneminde 25’in üzerinde farklı kimyevi gübre
üretimi gerçekleşmiştir. 2001-2007 yılları arası kimyevi gübre üretimi Çizelge 5’de
sunulmuştur.
Çizelge 4. Yıllara Göre Gübre Üretim Kıyası
YILLARA GÖRE GÜBRE ÜRETİM KIYASI

3.500.000
ÜRETİM MİKTARI (Ton)

3.000.000

2.500.000
2.000.000
1.500.000

1.000.000

500.000
0

-500.000
2002 2003 2004 2005 2006 2007

TON 3.471.816 3.317.743 3.192.103 3.157.574 3.133.420 3.113.767


% -10 -6 -2,5 -1,5 -1

Çizelge 5. Yıllar İtibariyle Kimyevi Gübre Üretimi (Ton)


2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007
A.Sülfat 190.671 193.649 94.208 111.112 147.164 141.743 219.294
A.N(%26) 866.424 960.556 1.021.259 980.607 821.032 1.131.072 942.975
A.N(%33) 62.281 98.356 3.146 52.698 143.250 94.023 225.249
ÜRE 116.061 448.882 389.389 390.709 379.411 147.192 0
TSP 44.481 60.604 86.550 108.692 127.599 114.200 121.130
DAP 87.996 163.698 170.795 42.299 107.949 192.349 226.530
NPK 1.260.072 1.546.071 1.552.396 1.505.986 1.431.169 1.312.841 1.378.589
Fiziki Top. 2.627.986 3.471.816 3.317.743 3.192.103 3.157.574 3.133.420 3.113.767
Azot 587.715 837.927 775.290 756.668 740.150 699.525 653.882
Fosfor 297.834 407.238 416.437 348.171 378.444 384.832 425.614
Potas 59.954 78.031 82.790 84.828 87.270 65.965 75.710
TOPLAM
BBM 945.503 1.323.196 1.274.517 1.189.667 1.205.864 1.150.322 1.155.206

Kimyevi gübre üretimi gerçekleştiren 6 kuruluşun 2007 yılı üretim miktarları ve


toplam üretimdeki payları Çizelge 6’da sunulmuştur.
Çizelge 6. Kuruluşlara Göre 2007 Yılı Kimyevi Gübre Üretimi
KURULUŞLAR ÜRETİM MİKTARI (Ton) PAY (%)
İGSAŞ/YILDIZ 187.568 6
GÜBRETAŞ 500.522 16.1
BAGFAŞ 533.918 17.1
TOROS GÜBRE 1.299.827 41.7
GEMLİK GÜBRE 424.921 13.6
EGE GÜBRE 164.099 5.3
KARDEMİR 2.912 0.1
60

3. Kimyevi Gübre Tüketimi


Kimyevi gübre üreten kuruluşlar ile ithalatçı kuruluşların bayi satışı ile
kooperatiflerin çiftçiye satış toplamından oluşan Türkiye gübre tüketim rakamları
Çizelge 7’de verilmiştir.
Yıllara göre kimyevi gübre tüketimimiz 4.5–5.5 milyon ton arasında
değişmesine karşın, kriz yıllarında 4.5 milyon tonun altına düşmüştür. 1990 yılında
4.995.407 ton olan kimyevi gübre tüketimi 2007 yılında 5.148.059 ton olarak
gerçekleşmiştir. Tüketim 1995–1998 yılları arasında sabit bir ivme izlemesine karşın,
1998–1999 yıllarında arttığı, 2000 ve kriz yılı olan 2001 yılında ise azalmıştır. 2001
yılından sonra ise artan bir trend izleyerek 5 milyon ton ila 5.3 milyon ton arasında bir
seyir izlemiştir. 2001-2007 yılları arası kimyevi gübre tüketimi Çizelge 7’de verilmiştir.
Çizelge 7. Yıllar İtibariyle Kimyevi Gübre Tüketimi (Ton)
2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007
A.Sülfat 250.528 295.748 347.843 292.950 341.994 388.349 359.927
A.N.(%26) 884.989 957.211 1.072.899 929.300 820.827 973.837 1.005.838
A.N.(%33) 561.246 670.027 774.880 907.621 949.511 896.657 889.969
ÜRE 718.737 718.524 771.018 862.068 836.132 807.738 772.232
TSP 29.842 24.516 38.935 43.339 60.415 53.024 40.401
NSP 32.773 21.863 16.145 9.661
DAP 431.094 383.883 504.053 568.527 621.635 637.025 428.012
P.Sülfat 11.815 10.120 16.358 22.467 24.334 24.174 28.058
NPK 1.879.214 1.468.830 1.567.707 1.545.635 1.522.068 1.570.096 1.613.961
Fiziki Top. 4.262.343 4.528.859 5.093.693 5.175.184 5.198.779 5.367.045 5.148.059
Azot 1.132.555 1.199.130 1.340.867 1.366.618 1.372.371 1.406.641 1.355.755
Fosfor 470.258 474.418 546.145 590.360 601.819 605.532 516.412
Potas 67.820 73.567 83.622 87.566 93.816 98.875 109.375
TOPLAM
BBM 1.670.633 1.747.115 1.970.634 2.044.544 2.068.006 2.111.048 1.981.542

2007 Yılı kimyevi gübre tüketimi 2006 yılına göre % -4, 2005 yılına göre % -1,
2004 yılına göre % -0,5 az olmasına karşın 2003 yılı tüketimine göre % 1, 2002 yılı
tüketimine göre ise % 14 daha fazla gerçekleşmiştir. Yıllar itibari ile tüketim kıyası
Çizelge 8’de verilmiştir.
Çizelge 8. Yıllara Göre Tüketim Kıyası

YILLARA GÖRE GÜBRE TÜKETİM KIYASI

6.000.000
5.000.000
4.000.000
MİKTARI (Ton)

3.000.000
TÜKETİM

2.000.000
1.000.000
0
-1.000.000
2002 2003 2004 2005 2006 2007

TON 4.528.859 5.093.693 5.175.184 5.198.779 5.367.045 5.148.059


% 14 1 -0,5 -1 -4
61

4. Kimyevi Gübre İthalatı


Ülkemiz kimyevi gübre tüketimi 5-5.5 milyon ton olmasına karşın bunun 3-3.5
milyon tonu yerli üretimle karşılanırken açık olan 2-2.5 milyon tonu ithalat yolu ile
karşılanmaktadır.
Azotlu gübre ithalatımızın çoğunluğu BDT ülkeleri ile Doğu Avrupa
ülkelerinden karşılanırken, fosfatlı gübre ithalatımız Kuzey Afrika ülkelerinden
gerçekleşmektedir.
1990 yılında 1.398.183 ton olan kimyevi gübre ithalatı 2007 yılı sonunda
2.376.986 ton olarak gerçekleşmiştir. 1994 ve 2000 yılları arasında ithalat artan bir
grafik izlemiş olup özellikle 1997 yılından sonraki artışlar daha hızlı bir ivme
kazanmıştır. 2001 yılına krizin etkisiyle ithalatta önemli bir azalma olmasına karşın
krizin etkisinin 2003 yılından itibaren azalması ve döviz kurunun düşmesiyle ithalat
2003 yılından itibaren tekrar artan bir ivme seyretmiştir. İthalatın son yıllarda artmasının
diğer önemli bir nedeni ise ülkemizin tek üre gübresi üreten kuruluş olan İgsaş’ın 2006
Mart ayından itibaren doğalgaz fiyatı nedeniyle üretimi durdurmasından dolayı üre 700-
800 bin ton olan üre tüketiminin tamamının ithalat ile karşılanmasından
kaynaklanmaktadır. Yıllar İtibari ile kimyevi gübre ithalat miktarımız Çizelge 9’da
verilmiştir.
Çizelge 9 Kimyevi Gübre İthalatı (Ton)
2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007
A.Sülfat 194.744 298.644 203.251 283.921 184.544 250.586 231.608
A.N.(%26) 11.191 22.680 10.658 12.130 41.624
A.N.(%33) 482.212 643.241 875.416 900.960 716.544 860.323 560.404
ÜRE 512.042 432.247 540.996 655.982 589.636 812.630 943.897
TSP 16.007 10.117 20.875 18.823 7.297 31.923 22.543
NSP 27.182 24.303 5.023 3.057
DAP 431.323 242.411 298.048 563.383 588.736 414.314 310.362
P.Sülfat 10.759 13.330 22.715 27.632 20.491 21.328 55.820
K.Nitrat 367 1.257 1.818 3.889 1.676 4.422 4.892
NPK
Fiziki Top. 1.775.762 1.740.018 2.125.736 2.709.875 2.477.581 2.660.962 2.376.986
Azot 538.595 537.799 665.092 805.668 717.356 831.897 771.003
Fosfor 227.121 126.959 172.200 312.265 339.101 247.738 181.284
Potas 9.523 14.781 22.195 20.191 28.780 35.393 54.640
TOPLAM 775.239 679.539 859.487 1.138.124 1.085.237 1.115.028 1.006.927
BBM

5. Kimyevi Gübre Üretim ve Tüketimde Karşılaşılan Sorunlar


5.1. Üretimde Karşılaşılan Sorunlar
Kimyevi gübre maliyetinin % 80ini hammadde oluşturmaktadır. Hammaddenin
(Doğalgaz, Fosfat Kayası, Dolomit vb.) tamamına yakını dış kaynaklı olup, büyük kısmı
AB ülkelerinin dışından ithal edilmektedir. Hammadde fiyatının belirlenmesinde
hammadde satıcısı ülkelerin korumacılık, politik ve ekonomik tutumları gibi etkenler
söz konusudur. Dünya piyasalarındaki hammadde fiyatları ile döviz kurundaki artış,
Ülkemizde üretim maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Ülkemizin tek üre gübresi
üreticisi kuruluş olan İGSAŞ doğalgaz fiyatı konusunda doğalgaz tedarikçisi BOTAŞ ile
anlaşma sağlayamaması nedeniyle üretimini 2006 Mart ayından itibaren durdurmuştur.
Dünya piyasalarında gübre fiyatlarının artması karşısında ise üretim maliyetinin fiyatı
62

karşılayacak duruma gelmesinden dolayı 2008 Temmuz ayından itibaren deneme


üretimine geçmiştir.
2001 Yılında yaşanan ekonomik kriz nedeniyle döviz kurundaki artış ve
belirsizlik, hammaddesinin büyük kısmını dışarıdan temin edilen gübrenin maliyetinin
artmasına neden olduğundan 2001 ve 2002 yıllarında talepte daralma meydana
gelmiştir. Yukarıda arz edildiği gibi, ülkemizde beş on yılda bir meydana gelen
ekonomik kriz, kimyevi gübre sektörünü de olumsuz etkileyerek sağlıklı bir arz, talep ve
fiyat istikrarı oluşmasına engel olmaktadır.
Ayrıca üretici kuruluşlarca BDT ülkelerinden dampingli fiyatla ithal edilen
AN33 ve üre gübresinin, yerli üreticilerin AN26 ve üre gübresi fiyatları üzerinde baskı
yaptığından bahisle üretimi olumsuz etkilediğini, antidamping vergisi konulması
yönünde talepleri olmuştur.
5.2. Tüketimde Karşılaşılan Sorunlar
Kimyevi gübre tüketiminde karşılaşılan en önemli sorun çiftçinin alım gücünden
kaynaklanmaktadır. Kimyevi gübrenin fiyatının arttığı, desteklemenin olmadığı veya
düşük oranda olduğu yıllar ile ürün fiyatının düşük seyrettiği yıllarda kimyevi gübre
tüketimi az gerçekleşmektedir. 2001 yılından önce çiftçiye direk olarak gübre desteğinin
yapıldığı, destekleme oranının yüksek olduğu dönemlerde kimyevi gübre tüketimi
artmıştır. Ancak ekonomik kriz yaşanan yıllarda ve gübre fiyatının arttığı dönemlere
gübre tüketimi olumsuz etkilenmiştir. Kimyevi gübrelerin fiyatları geçmiş yıllarda
belirli bir dönem artış gösterirken takip eden yıllarda tekrar azalan bir seyir izlemesine
karşın 2004 yılından itibaren kimyevi gübre fiyatları tüm Dünyada artan bir seyir
izlemektedir. Fiyat artışlarının önümüzdeki yıllarda da artarak devam edeceği
beklenmektedir. Fiyat artışlarının başlıca nedeni ise yeni tarım alanlarının kullanıma
açılması ile arzın talebi karşılamaması nedeniyle arz yönünde sürekli bir açıkla karşı
karşıya kalınmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca artan petrol fiyatları da gübre
fiyatlarını olumsuz etkilemektedir.
Artan gübre fiyatlarından çiftçilerin olumsuz etkilenmesini önlemek için
Devletçe ürün gruplarına göre değişen miktarda Çiftçi Kayıt Sistemine dahil olan
çiftçilere alan bazlı olarak 2005, 2007 ve 2008 yıllarında destekleme ödemesi
yapılmasına karşın bütçe imkanlarındaki yetersizlikten dolayı maliyetin ancak % 10 ila
15’i karşılanmıştır. Ayrıca toprağa atılan gübreden optimum faydanın sağlanabilmesi ile
sürdürülebilir tarım ve gübrelemenin çevreye zararını önlemek için doğru cins ve
miktarda gübre kullanımı önem arz etmektedir. Doğru cins ve miktarda gübre
kullanımının en önemli yolu ise toprak ve bitki analizine dayalı gübre kullanımıdır.
Ancak çok düşük fiyatla analiz yapılmasına ve Devletçe desteklenmesine karşın analiz
miktarı oldukça düşüktür.
Kimyevi gübre, üretimi, tüketimi ve ithalatı arasındaki ilişkiyi gübrenin fiyatı,
çiftçinin alım gücü ve Devletçe yapılan destekleme ile bitki deseni belirlemektedir.
Gübre talebini olumlu yönde etkileyecek her türlü teknik tedbirler ile fiyat istikrarını
sağlayacak ekonomik önlemlerin zamanında gerçekleştirilememesi, bilimsel verilere
dayalı gübre kullanımını sağlayacak eğitim yayım hizmetlerine, ilgili kuruluşların
katılımını sağlayacak yasal düzenlemelerin yetersizliği, tekniğine uygun gübre
kullanımının sağlıklı bir zemine oturmaması olumsuz olarak etkilemektedir.

KAYNAK
DPT Dokuzuncu Kalkınma Planı Kimya Sanayi Özel İhtisas Komisyonu Gübre Çalışma
Grubu Raporu.
63

ÇEŞİTLİ AZOTLU GÜBRE UYGULAMALARINA BAĞLI OLARAK BAZI


BÜYÜK TOPRAK GRUPLARINDA MEYDANA GELEN AMONYAK
ŞEKLİNDEKİ AZOT KAYIPLARININ BELİRLENMESİ

Nizamettin ATAOĞLU* Adem GÜNEŞ Sinan ATA


Aslıhan ESRİNGU Metin TURAN
Atatürk Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Erzurum. *nataoglu25@atauni.edu.tr

ÖZET
Bu çalışma ile farklı büyük toprak gruplarında tarımsal amaçlı kullanılan
kimyasal azotlu gübrelerde meydana gelen amonyak şeklindeki azot kayıpları
belirlenmiştir. Araştırma labaratuvar kuşullarında, 4 farklı toprak tipinde 3 farklı nispi
nemde (%50, 75 ve 90) 3 farklı gübre çeşidinin (Amonyum nitrat, Amonyum sülfat ve
Üre) dört farklı dozunda (0, 20, 40 ve 80 kg/da) üç tekrarlamalı olarak 4x3x3x3
faktöriyel deneme desenine göre yürütülmüştür. Araştırma sonucunda farklı nem
düzeylerinde uygulanan kimyasal azotlu gübrelerde meydana gelen azot kayıplarının
toprak tiplerine bağlı olarak önemli ölçüde değişim gösterdiği belirlenmiştir. Toprağın
yapısına ve uygulanan gübre çeşidine bağlı olarak, en yüksek amonyak şeklindeki azot
kaybının Haplustept büyük toprak grubunda üre uygulaması ile (%45 N) elde edilmiştir.
Hektara 80kg üre uygulaması sonucunda yaklaşık olarak %13 oranında yani uygulanan
gübrenin yaklaşık olarak 10 kg’ı amonyak şeklinde kayba uğradığı belirlenmiştir.
Haplustept büyük toprak grubunda hektara 80kg amonyum nitrat ilave edildiğinde
uygulanan gübrenin 2 kg’ı; amonyum sülfatta ise uygulanan gübrenin 2,6 kg’ının
amonyak şeklinde kayba uğradığı belirlenmiştir. Elde edilen sonuçların yöre çiftçilerine
önerilmesi için, yapılan bu çalışmanın tarla çalışmaları ile kalibre edilmesi gerektiği
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Azot, azot kayıpları, kimyasal gübre.
DETERMINATION OF AMMONIA VOLATILIZATION DEPENDS UPON
DOSES OF NITROGEN FERTILIZERS APLICATED IN SOILS
ABSTRACT
This study was conducted to determine the ammonia volatilization of chemical
nitrogen fertilizers used in different soil groups of agriculture field. The experiment was
carried out laboratory condition consisting of four different soils group, three moisture
levels (%50,75 and 90), three different nitrogen fertilizers (NH4NO3, (NH4)2SO4 and
Ürea), four different doses (0, 20, 40 ve 80 kg/ha) and justified as 4*3*3*3 block
design with three replications. It was found that ammonia volatilization occurred by
chemical nitrogen fertilizers in different moisture levels showed significant difference
depend on soil groups. Depending on soil groups and applicated variety of fertilizers,
the highest ammonia volatilization was obtained in İnceptisol (pH: 7.23 and Organic
matter: %2.34) soil group and urea application (%45N). As a result, When the 80 kg/ha
urea was added in soil, it was determined that approximately 13 percent of fertilizer was
volatilized, that is, 10kg of fertilizer was volatilized. When the 80kg NH4NO3 was added
in the same soil, it was found that 2kg of NH4NO3 fertilizers; the 80kg (NH4)2SO4 was
added in the same soil, 2.6kg of (NH4)2SO4 fertilizers was volatilized. It should be
calibrate field study in order to our results can be suggestion to farmers.
Key Words: Nitrogen, nitrogen volatilization, chemical fertilizer.
64

GİRİŞ
Azot, bitki bünyesindeki önemli fizyolojik fonksiyonları nedeni ile ürün
miktarını ve aynı zamanda ürünün kalitesini tayin etmektedir. Bu nedenle de azotun
toprakta noksanlığı veya fazlalığı ürün miktarının azalmasına ve aynı zamanda ürünün
kalitesinin de düşmesine neden olmaktadır. Azotlu gübrelerin kimyasal özellikleri
nedeni ile toprakta tutulması veya gelecek yıllarda kullanılmak üzere depolanması
mümkün değildir. Azot, her yıl toprağa uygulanması gereken bir besin maddesidir.
Aydemir’in (1979) bildirdiğine göre, gübrelerle toprağa uygulanan azotun yaklaşık %
50’si bitkilerce ilk yıl alınmakta, % 30’u mikroorganizmalarca fikse edilmekte, % 15’i
denitrifikasyonla ve % 5’i de yıkanma ile kaybolmaktadır. Azot toprağa gübre olarak
inorganik veya organik formlarda verilmektedir. Organik azot biyolojik olarak
mineralizasyona uğrayarak önce amonyum azotuna, bu da nitrifikasyona uğrayarak
sonuçta nitrat azotuna dönüşmektedir (Güneş ve Aktaş, 1992). Topraklara verilen azotlu
gübrelerden yıkanma, amonyak seklinde buharlaşma vb. yollarla ortaya çıkan azot
kayıpları ciddi bir tarımsal sorundur. Bu durum pratikte bazı strateji değişikliklerine
gereksinme gösterir. Gübre azot kayıplarının azaltılması için başvurulan yöntemler;
gübre verme tekniği ve zamanlamanın doğru seçimi, yavaş serbest hale geçen azot
kaynaklarının kullanımı ve nitrifikasyonun kimyasal olarak önlenmesini kapsamaktadır.
Amonyak şeklindeki kayıp toprakta oluşan veya gübrelerle toprağa ilave edilen
amonyumlu gübrelerden yüksek pH, yüksek ısı ve yüksek buharlaşma koşullarında
görülür.
Buharlaşarak N kaybı semiarid bölgelerde çok önemlidir. Bu şekilde azot NH3,
aminler ve N-oksitler halinde önemli miktarlarda kaybolmaktadır. Ayrıca N2 olarak azot
kayıpları da fazladır. Amonyak (NH3) ve aminlerin kayıpları gelişen veya yaşlanan
yapraklardan, toprak yüzeyindeki bitki artık ve kalıntılarından, idrar ve dışkıdan, toprak
yüzeyine uygulanan azotlu gübrelerden ve yanan bitki artıklarından ileri gelir. Azot
oksitler (NaO, NO ve NO2) ve N2 ise daha çok yüzey topraklardan kaybolur.
Amonyak kayıpları mevsime bağlı olarak değişim göstermektedir. Serin-nemli
(kış), sıcak-nemli (ilkbahar) ve sıcak-kurak (yaz) şartlarda idrarın sırasıyla %5, 16 ve
66'sı oranlarında kaybolabileceği tahmin edilmektedir. Buna göre intensif meralarda 2
koyun/da otlatma yoğunluğunda günlük dekara N kaybı 40-50 g, yıllık NH3 kaybı ise 4-
6kg N/da dolaylarında olacağı tahmin edilmektedir. Toprak yüzeyinde amonyum
konsantrasyonunun yükselmesi ve pH'daki artışlar, toprakların fazla nemli olduğu
zamanlarda N kaybına sebep olmaktadır. İklim ve toprak özellikleri ile bitki
kompozisyonuna dikkat edilmeden inorganik gübrelerin verildiği yem üretim
alanlarında, buharlaşma ile önemli miktarda amonyak kaybolabilmektedir. Seteria
sphacelata verilen ürenin (37,6kg N/da/yıl) %24'ü buharlaşarak kaybolmuş ve
kayıpların %82'si ilk iki haftada meydana gelmiştir.
Hoff et al. (1981), toprak yapısının NH3 kaybını etkilediğini, NH3 kaybının
strüktürü iyi olan topraklara uygulanan gübreden, sıkışık toprağa uygulanan gübreye
göre meydana gelen kaybının daha az olduğunu bildirmiştir.
Freney et al. (1983), toprağın KDK’ sının ve pH’sının NH3 kaybını etkilediğini
belirlemişlerdir. Yüksek KDK ve düşük pH NH3 kaybını azaltmaktadır. Havadaki NH3
difüzyonu rüzgârla artmaktadır. NH3 kaybı rüzgârla artmakta ve havadaki NH3
konsantrasyonu düşük kalmakta ve daha fazla NH3 kaybı meydana gelmektedir.
Yaptıkları çalışmada yüzeye uygulanan gübre konsantrasyonunun, gübredeki sulu NH4
ile sulu NH3 arasındaki kimyasal eşitliğe bağlı olduğunu belirtmiştir.
Lockyer and Whitehead (1990), yaptığı çalışmada amonyak kaybını belirlemek
için toprak yüzeyine beş farklı konsantrasyonda MAP, DAP, amonyum sülfat, amonyum
65

nitrat ve üre ilave etmiştir. Nemli toprak örnekleri 48 mm çapındaki sütunlara konulmuş
ve 8 saatlik bir periyot için hava buharı geçirilen bir cam boru içerisine yerleştirilmiştir.
Buharlaşma oranı uygulana azot oranına ve toprak tipine bağlı olarak % 53 oranlarında
değişmiştir. Bütün kombinasyonlar incelendiğinde amonyak ve üre azotu ile aşırı
amonyak kaybı arasında yakın bir ilişki olduğunu belirtmiştir..Bu sonuçları ve diğer
değerleri kullanarak amonyak şeklindeki azot kaybındaki miktarının İngiltere’de
yaklaşık % 3,4 ün üzerinde olduğunu belirlemiştir.
Chardon et al. (1991), yaptığı çalışmada gübrelerden meydana gelen NH3
kaybını gübrenin yüzeye uygulanan NH3 konsantrasyonu ile yüzeydeki ve havadaki NH3
konsantrasyonu arasındaki farka bağlı olduğunu belirlemiştir.
Toprak yüzeyinden atmosfere amonyak difüzyonu amonyak buharlaşması
olarak adlandırılır. Amonyak kaybı yüzeye uygulanan hayvansal gübreler ve azotlu
gübreler ile ilgilidir. Amonyak kaybı; mevcut amonyak miktarı, hidrojen tamponlama
kapasitesi (Ferguson et al. 1984), katyon değişim kapasitesi, yağmur ya da sulama
(Cabrera ve Vervoort 1998), pH, sıcaklık ve toprak su içeriği (Al-Kanani et al. 1991)
gibi faktörler tarafından etkilenir.
Amonyak kaybı, yüzeye uygulanan çiftlik gübresi ve üre gübrelerinde meydana
gelen kayıptır. Amonyak kaybı arazilerden azot besin elementinin direk olarak kaybı,
topraklarda fosforun yarayışsız hale dönüşmesini sağlayan gübredeki N/P oranının
azalmasından dolayı hem tarımsal hem de tarımsal olmayan ekosistemler için oldukça
önemlidir (Asman et al. 1994; Asman et al. 1998).
Bu yapılan çalışmanın amacı, yörede yaygın olarak kullanılan azotlu gübrelerin
farklı topraklara uygulanması sonucunda buhar şeklinde meydana gelebilecek olan azot
kayıpların laboratuvar koşullarında tahmin edilmesidir.

MATERYAL VE METOD
Amonyak kaybı üzerine toprak yapısının ve gübre uygulamalarının etkilerini
belirlemek amacıyla Üre (%45N), Amonyum Sülfat (%20,5) ve Amonyum Nitrat
(%26N) kimyasal gübreleri ile Erzurum İli sınırları içerisinde yer alan 4 farklı toprak
örneği alınarak deneme kurulmuştur.
Doğu Anadolu'da sıcaklık nadiren 35°C'nin üzerine yükselmektedir. Kış
döneminde ise en düşük sıcaklıklar Kuzeydoğu Anadolu'da Erzurum-Kars
platolarında -35°C'nin altına kadar düşmekte, en düşük ve en yüksek değerler
arasındaki fark 60°C'yi aşabilmektedir (Timuçin 1990).
Bölgeye ilişkin yıllık ortalama sıcaklık 6,3°C, yıllık yağış 397,8 mm, yıllık
buharlaşma 1060 mm, yıllık ortalama nispi nem ise %64'tür. Yörede yıllık karla kaplı
gün sayısı ortalama 94 gün, yıllık yağışlı gün sayısı ise ortalama 124 gündür.
Çizelge 1. Araştırma konusu toprak örneklerinin bazı özellikleri
Büyük toprak
Rakım N E B.Örtüsü Taşlılık Eğim,%
grubu
0 ’ ’’ 0 ’ ’’
1 Fluvaquent 1738 39 58 06,7 41 12 59,1 Çayır Az 4–6
2 Argiustoll 1787 40001’06,7’’ 41007’31,7’’ Anız Nadas Çok az 0–2
3 Calciustert 1893 40000’01,6’’ 40057’09,3’’ Nadas Yok 0–2
4 Haplustept 1773 39054’35,1’’ 41007’21,8’’ Hububat Sınıf 1 1–2

Denemenin Kurulması ve Yürütülmesi


Farklı büyük toprak gruplarında meydana gelen amonyak şeklindeki azot
66

kayıplarının miktarlarını tahmin edebilmek amacıyla, Erzurum’da 4 farklı büyük toprak


grubundan alınan toprak örnekleri 2mm’lik elekten elenerek, her birinden 3’er tekerrür
olacak şekilde, 50 gr tartılıp erlanmayerlere konulmuştur (yaklaşık 5 cm derinlikte).
Dekara 0, 20, 40 ve 80 kg N hesabı ile amonyum sülfat, amonyum nitrat ve üre gübreleri
tartılarak toprak yüzeyine uygulanmıştır. Ortamın mevcut nemini ayarlamak amacıyla,
%18,5, %43,4 ve %30,4’lük sülfirik asit kullanılmıştır. Ortamın nispi nemi kullanılan
sülfürik asit yardımıyla (Pv) %50, %75 ve %90 olarak ayarlanmıştır. Denemeye hava
sirkülasyonunu sağlamak amacı ile hava kompresörleriyle eşit miktarda hava
uygulanmıştır. Erlanmayerlerin üsteki açıklığı kauçuk tıpalarla kapatılıp, hortum
yardımıyla sadece kompresörden gelen havaya tabii tutulmuştur. Alttaki açıklıklardan
hortum çıkarılarak beherlere yerleştirildi. Beherlere 20 ml Borik Asit konularak,
topraktan gaz şeklinde buharlaşan amonyak kaybının belirlenmesi sağlanmıştır. Bu
amaçla, araştırmamızın ilk gününde her 4 saatte bir olmak kaydıyla toplam 6 defa
okuma yapılmıştır. İkinci gün her 6 saatte bir olmak kaydıyla toplam 4 okuma
yapılmıştır. 3-10 gün arasında ise günde 2 defa okuma yapılmıştır. Her bir okumada
pipet yardımıyla 2 ml örnek alınarak azot belirlenmesi yapılmıştır. Borik asit miktarı 40
ml altına düşünce borik asit solusyonu yenilenerek denemeye devam edilmiştir. Elde
edilen borik asit çözeltileri 0,005 N’lik sülfirik asit ile renk dönüşümü elde edilinceye
kadar titre edilmiştir. Renk dönüşümü meydana geldiği ve harcanan sülfirik asit miktarı
kaydedilerek, topraklardan meydana gelen amonyak kayıplarının miktarları
belirlenmiştir (Le Cadre et. al 2005 ). Deneme başlangıcında toprakların tekstürleri
Bouyoucus hidrometre yöntemiyle (Gee ve Bauder 1986), toprakların pH’ları 1:2.5’luk
toprak-su süspansiyonunda potansiyometrik olarak cam elektrotlu pH metre ile (McLean
1982), kireç içerikleri Scheibler kalsimetresi ile volümetrik olarak (Nelson 1982),
organik madde içerikleri Smith-Weldon yöntemiyle (Nelson ve Sommers 1982a),
katyon değişim kapasiteleri, örneklerde sodyum asetatla (1 N, pH=8.2) sodyum
adsorbsiyonu sağlandıktan sonra, amonyum asetatla (1 N, pH=7.0) ekstrakte edilen
solusyonlarda alev fotometresiyle Na okuması yapılarak (Rhoades 1982a), değişebilir
katyonları amonyum asetatla (1 N, pH=7.0) çalkalanıp ekstrakte edildikten sonra Na ve
K Alev Fotometresinde okunarak, Ca+Mg ise EDTA yöntemiyle (Rhoades 1982b),
fosfor içeriği molibdofosforik mavi renk yöntemine göre oluşturulan mavi renkli
çözeltinin ışık absorbsiyonu 660 nm dalga boyuna ayarlı spektrofotometrede okunarak
(Olsen 1983), Elverişli Fe, Mn, Zn ve Cu miktarları DTPA yöntemine göre ekstrakte
edilen süzüklerde atomik adsorbsiyon spektrofotometresinde okunmak suretiyle
(Lindsay ve Norvell 1969), azot içeriği salisilik + sülfürik asit + tuz karışımı ile yaş
yakmaya tabi tutulduktan sonra mikrokjheldahl yöntemiyle (Bremner ve Mulvaney
1982), kaybolan azot miktarı ise aşağıdaki formül yardımıyla belirlenmiştir.
Ö= Örnek için harcanan sülfirik asit miktarı (ml)
K= Kör için harcanan sülfirik asit miktarı (ml)
N= Sülfirik asitin normalitesi
ÖM= Örnek miktarı (ml)

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Araştırmada kullanılan toprak örneklerinin fiziksel ve kimyasal özellikleri
incelendiğinde, toprakların organik madde içerikleri değişiklik göstermekte ve az,
yeterli ve fazla sınıfındadır. En yüksek organik madde içeriği Fluvaquent büyük toprak
grubunda elde edilmiştir. pH içeriği dikkate alındığında Calciustert ve Haplustept büyük
toprak grupları hafif asit Fluvaquent ve Argiustoll büyük toprak grupları ise hafif bazik
özellik göstermektedir. Toprakların azot, fosfor ve potasyum içerikleri dikkate
alındığında toprakların azot ve fosfor bakımından fakir, potasyum bakımından yeterli
seviyededir. Tekstür sınıfları değişiklik göstermekle birlikte, killi, kumlu killi tın, sitli
tın sınıflarına sahiptir (Çizelge 2) (Anonymous 1980; FAO 1990; TOVEP 1991).
67

Büyük Toprak Gruplarında Uygulanan Azotlu Gübrelerden Meydana Gelen


Amonyak Kayıplarının Belirlenmesi
Toprağa ilave edilen kimyasal gübrelerden meydana gelen amonyak şeklindeki
azot kayıpları incelendiğinde, amonyak kaybı üzerine toprak tipinin, gübre çeşidinin,
gübre dozunun, toprak nem içeriğinin ve interaksiyonlarının etkisinin (p<0,01)
istatistiksel olarak önemli olduğu belirlenmiştir (Çizelge 3).
Çizelge 2. Denemede kullanılan büyük toprak gruplarına ait fiziksel ve kimyasal toprak
özellikleri
CaCO3 NH4 NO3 Org. Mad K Ca Na Mg KDK
Örnek pH
% me/100 gr
Fluvaquent 7.37 4.35 0.014 0.020 5.22 2.87 10.80 0.65 1.65 24,50
Calciustert 6.63 1.50 0.016 0.027 3.40 3.25 12.15 0.78 1.85 32,12
Haplustept 6.38 1.14 0.016 0.041 1.19 3.35 14.25 0.89 2.54 26,78
Argiustoll 7.23 3.43 0.011 0.041 2.34 3.10 13.10 0.82 2.35 21,70
P Fe Cu Mn Zn Kil Silt Kum Tekstür Sınıfı
Örnek
ppm %
Fluvaquent 28 3.82 1.45 6.23 3.05 23.7 10.87 65.43 Kumlu Killi Tın
Calciustert 42 3.12 1.24 5.48 2.98 47.61 26.09 26.3 Killi
Haplustept 20 2.88 1.30 5.25 2.60 47.61 19.57 32.83 Killi
Argiustoll 72 2.95 1.36 5.58 2.75 23.7 50 26.3 Siltli Tın

Çizelge 3. Büyük toprak gruplarında ilave edilen kimyasal gübrelere bağlı olarak
meydana gelen amonyak kayıplarına ait kareler ortalaması
Varyasyon Kaynakları SD Üre Amonyum Nitrat Amonyum Sülfat
Toprak Tipi (T) 3 530.159** 19.645** 185.958**
Nem (N) 2 8.473** 1.878** 0.956**
Doz (D) 3 96.547** 12.780** 53.589**
TxN 6 5.254** 0.671** 0.290**
TxD 9 58.750** 2.318** 21.414**
NxD 6 1.014** 0.240** 0.395**
TxNxD 18 0.701** 0.098** 0.273**
Hata 96 0.001 0.003 0.003

Üre Gübresi Uygulaması Sonucunda Meydana Gelen Amonyak Şeklindeki Azot


Kayıpları
Farklı özelliklere sahip topraklara uygulanan üre gübresi, topraklarda meydana
gelen amonyak şeklindeki azot kayıpları üzerine önemli derecede etki etmiştir. Üre
uygulamasının azot kayıpları üzerine etki derecesi toprak özelliklerine ve ortamın nem
içeriğine bağlı olarak değişiklik göstermiştir (Çizelge 4).
Büyük toprak gruplarında en yüksek kayıp, Argiustoll toprak grubunda
(ortalama %8,24), en düşük azot kaybı ise Haplustept toprak grubunda (ortalama %0,30)
meydana gelmiştir (Çizelge 4). Hava nisbi nemi dikkate alındığında artan nisbi nem
miktarına bağlı olarak topraklardan meydana gelen azot kayıpları artmaktadır. En
yüksek amonyak şeklindeki azot kaybı nisbi nemin %90 olduğu durumda
gerçekleşmiştir.
Topraklara ilave edilen kimyasal azotlu gübrelerin dozunun amonyak şeklindeki
azot kayıplarının üzerine etkisi incelendiğinde, uygulanan azotlu gübrenin dozu
68

artırıldığında kayıp miktarlarının da arttığı belirlenmiştir. Hektara 80 kg üre gübresi


uygulanması durumunda gübrelerden kaybolacak azot miktarı artış göstermektedir
(Şekil 1).
Çizelge 4. Üre gübrelemesi sonucu meydana gelen azot kayıpları (%)
Büyük Azot Nisbi Nem (%) Büyük Azot Nisbi Nem (%)
Toprak Dozu 50 75 90 Toprak Dozu 50 75 90
Grubu (kg/ha) Grubu (kg/ha)
0 0.013d 0.080c 0.016d 0 0.021c 0,080d 0,024d
20 0.504c 0.756b 0.810c 20 0.936b 0,810c 1,170c
Fluvaquent Calciustert
40 0.612b 0.756b 0.900b 40 0.990b 1,062b 1,350b
80 0.720a 0.864a 1.116a 80 1.044a 1,170a 1,530a
Ortalama 0.462C 0.614C 0.711C Ortalama 0.748B 0.780B 1.018B
0 0.024c 0.240d 0.032d 0 0.013c 0,160c 0,024d
20 8.416b 10.384c 11.800c 20 0.306b 0,324b 0,396c
Argiustoll Haplustept
40 9.000a 11.960b 12.200b 40 0.324b 0,342b 0,450b
80 9.080a 13.000a 12.800a 80 0.360a 0,450a 0,486a
Ortalama 6.630A 8.896A 9.208A Ortalama 0.251D 0.319D 0.339D

Şekil 1. Büyük toprak gruplarında üre gübre dozuna bağlı olarak meydana gelen amonyak
kayıpları
Toprak özelliklerine bağlı olarak uygulanan üre miktarı arttırıldığında,
topraklardan meydana gelen azot kayıpları ilk olarak artan oranlarda artmakta, daha
sonra ise azalan oranlarda artışlar görülmektedir (Şekil 1). Yapılan benzer çalışmalarda
toprak yapısının ve uygulama dozunun amonyak kaybını etkilediği belirlenmiştir (Hoff
et al. 1981; Lockyer and Whitehead, 1990).
Amonyum Nitrat Uygulaması Sonucunda Meydana Gelen Amonyak Şeklindeki
Azot Kayıpları
Farklı özelliklere sahip topraklara uygulanan amonyum nitrat gübresi,
topraklarda meydana gelen amonyak şeklindeki azot kayıpları üzerine önemli derecede
etki etmiştir. Amonyum nitrat uygulamasının azot kayıpları üzerine etki derecesi toprak
özelliklerine ve ortamın nem içeriğine bağlı olarak değişiklik göstermiştir (Çizelge 5).
69

Toprağa uygulanan amonyum nitrat gübresinden meydana gelen azot kayıpları


incelendiğinde toprak yapısının amonyak kaybını etkilediği görülmektedir. En yüksek
amonyak şeklindeki azot kaybı Fluvaquent toprak grubunda (ortalama %1,83) meydana
gelirken; en düşük azot kaybı ise Calciustertlerde (ortalama %0,28) meydana gelmiştir
(Çizelge 5).
Nisbi nem dikkate alındığında artan nisbi nem miktarına bağlı olarak
topraklardan meydana gelen azot kayıpları artmaktadır. En yüksek amonyak şeklindeki
azot kaybı nisbi nemin %90 olduğu durumda gerçekleşmiştir.
Çizelge 5. Amonyum nitrat gübrelemesi sonucu meydana gelen azot kayıpları (%)
Büyük Azot Dozu Nisbi Nem (%) Büyük Azot Dozu Nisbi Nem (%)
Toprak (kg/ha) 50 75 90 Toprak (kg/ha) 50 75 90
Grubu Grubu
0 0.013d 0.080d 0.016d 0 0.021c 0.080c 0,024d
20 2.160c 2.340c 2.160c 20 0.216b 0.324b 0,306c
Fluvaquent Calciustert
40 2.250b 2.430b 2.520b 40 0.216b 0.324b 0,396b
80 2.376a 2.610a 2.970a 80 0.324a 0.450a 0,648a
Ortalama 1,699A 1.865A 1.916A Ortalama 0.194D 0.295D 0.343C
0 0.024c 0.240d 0.032d 0 0.013d 0.160d 0,024c
20 0.600b 1.400c 1.800c 20 0.360c 0.396c 0,432b
Argiustoll Haplustept
40 0.600b 1.500b 2.350b 40 0.396b 0.432b 0,540a
80 1.250a 2.250a 2.600a 80 0.414a 0.648a 0,540a
Ortalama 0,619B 1.348B 1.696B Ortalama 0.296C 0.409C 0.384C

Şekil 2. Büyük toprak gruplarında amonyum nitrat gübre dozuna bağlı olarak meydana
gelen amonyak kayıpları
Topraklara ilave edilen kimyasal azotlu gübrelerin dozunun amonyak şeklindeki
azot kayıplarının üzerine etkisi incelendiğinde, uygulanan azotlu gübrenin dozu
artırıldığında kayıp miktarlarının da arttığı belirlenmiştir. Hektara 80 kg amonyum nitrat
gübresi uygulanması durumunda gübrelerden kaybolacak azot miktarı artış
göstermektedir (Şekil 2).
Toprak özelliklerine bağlı olarak uygulanan amonyum nitrat miktarı
arttırıldığında, topraklardan meydana gelen azot kayıpları ilk olarak artan oranlarda
artmakta, daha sonra ise azalan oranlarda artışlar görülmektedir (Şekil 2). Yapılan
70

benzer çalışmalarda toprak yapısının ve uygulama dozunun amonyak kaybını etkilediği


belirlenmiştir (Hoff et al. 1981; Lockyer and Whitehead 1990).
Amonyum Sülfat Uygulaması Sonucunda Meydana Gelen Amonyak Şeklindeki
Azot Kayıpları
Farklı özelliklere sahip topraklara uygulanan amonyum sülfat gübresi,
topraklarda meydana gelen amonyak şeklindeki azot kayıpları üzerine önemli derecede
etki etmiştir. Amonyum sülfat uygulamasının azot kayıpları üzerine etki derecesi toprak
özelliklerine ve nisbi nem içeriğine bağlı olarak değişiklik göstermiştir (Çizelge 6).
Toprağa uygulanan amonyum sülfat gübresinden meydana gelen azot kayıpları
incelendiğinde toprak yapısının amonyak kaybını etkilediği görülmektedir. En yüksek
amonyak şeklindeki azot kaybı Fluvaquent toprak grubunda (ortalama %5,07) meydana
gelirken; en düşük azot kaybı ise Calciustertlerde (ortalama %0,26) meydana gelmiştir
(Çizelge 6).
Nisbi nem dikkate alındığında artan nisbi nem miktarına bağlı olarak
topraklardan meydana gelen azot kayıpları artmaktadır. En yüksek amonyak şeklindeki
azot kaybı nisbi nemin %90 olduğu durumda gerçekleşmiştir. Yapılan benzer
çalışmalarda nisbi nemin amonyak şeklindeki azot kayıplarını artırdığını belirlemişlerdir
(Van Der Molen et al. 1989; İsmail et al. 1991).
Çizelge 6. Amonyum sülfat gübrelemesi sonucu meydana gelen azot kayıpları (%)
Büyük Azot Nisbi Nem (%) Büyük Azot Nisbi Nem (%)
Toprak Dozu 50 75 90 Toprak Dozu 50 75 90
Grubu (kg/ha) Grubu (kg/ha)
0 0.013c 0.080d 0.016d 0 0.021c 0,080d 0,024d
20 6.300b 6.480c 5.148c 20 0.216b 0,180c 0,360c
Fluvaquent Calciustert
40 6.444a 7.182b 7.470b 40 0.252a 0,288b 0,432b
80 6.480a 7.650a 7.650a 80 0.252a 0,396a 0,612a
Ortalama 4,809A 5.348A 5.071A Ortalama 0.185C 0.236C 0.357C
0 0.024d 0.240d 0.032d 0 0.013d 0,160c 0,024d
20 1.500c 2.000c 2.100c 20 0.252c 0,180c 0,324c
İnsptisol Haplustept
40 1.900b 2.300b 2.900b 40 0.270b 0,306b 0,396b
80 2.750a 2.600a 3.250a 80 0.288a 0,360a 0,450a
Ortalama 1,544B 1.785B 2.071B Ortalama 0.206C 0.252C 0.298D

Topraklara ilave edilen kimyasal azotlu gübrelerin dozunun amonyak şeklindeki


azot kayıplarının üzerine etkisi incelendiğinde, uygulanan azotlu gübrenin dozu
artırıldığında kayıp miktarlarının da arttığı belirlenmiştir. Hektara 80 kg amonyum sülfat
gübresi uygulanması durumunda gübrelerden kaybolacak azot miktarı artış
göstermektedir (Şekil 3).
Toprak özelliklerine bağlı olarak uygulanan amonyum nitrat miktarı
arttırıldığında, topraklardan meydana gelen azot kayıpları ilk olarak artan oranlarda
artmakta, daha sonra ise azalan oranlarda artışlar görülmektedir (Şekil 3).
Büyük Toprak Gruplarında Uygulanan Gübre Çeşidine Bağlı Olarak Meydana
Gelen Amonyak Şeklindeki Azot Kayıpları
Topraklardan meydana gelen azot kayıpları üzerine gübre çeşidinin oldukça
önemli etkisi vardır. Toprakların özelliklerine bağlı olarak toprağa uygulanan
gübrelerden farklı oranlarda amonyak şeklinde azot kayıpları meydana gelmektedir
(Şekil 4).
Topraklara uygulanan kimyasal gübreler sonucunda, Fluvaquentlerde en fazla
amonyak şeklindeki azot kaybının amonyum sülfat gübresinin uygulanması ile en düşük
kaybın ise üre azotlu gübresinin uygulanması ile elde edilmiştir (Şekil 4).
71

Argiustolllerde en fazla amonyak şeklindeki azot kaybı ise üre azotlu gübrelemesi ile
elde edilmiştir. Amonyum nitrat uygulaması sonucunda ise en düşük azot kaybına
ulaşılmıştır. Calciustertlerde yine üre azotlu gübrelemesi ile en yüksek azot kaybı
meydana gelirken; aynı toprağa amonyum sülfat uygulandığında azot kaybı asgariye
indirilmektedir. Haplusteptlerde amonyum nitrat uygulaması azot kaybını artırırken, en
düşük azot kaybı amonyum sülfat uygulaması ile elde edilmiştir. Yapılan benzer
çalışmalarda uygulanan gübrelerin amonyak şeklindeki azot kayıplarına etkisi, toprak
özelliğine bağlı olarak değiştiği belirlenmiştir (Freney et al. 1983; Hoff et al. 1981;
Amberger 1991; Gezgin et al. 1995).

Şekil 3. Büyük toprak gruplarında amonyum sülfat gübre dozuna bağlı olarak meydana
gelen amonyak kayıpları

Şekil 4. Büyük toprak gruplarında meydana gelen amonyak şeklindeki azot kayıpları
72

Sonuç
Büyük toprak grupları üzerinde yapılan bu çalışmada, toprak yapısına, ortamın
nisbi nemine, uygulanan gübrenin azot içeriğine ve fizyolojik yapısına bağlı olarak
topraktan meydana gelen amonyak şeklindeki kayıpların önemli derecede değişiklik
gösterdiği belirlenmiştir.
Toprağın yapısına ve uygulanan gübre çeşidine bağlı olarak azot kaybı
incelendiğinde, en yüksek amonyak şeklindeki azot kaybının Argiustoll toprak grubunda
(pH 7,23; %organik madde 2,34) üre uygulaması ile (%45 N) elde edilmiştir. Hektara 80
kg üre uygulaması sonucunda yaklaşık olarak %13 oranında kayıp meydana gelmiştir.
Meydana gelen azot kayıpları gübre ilavesi ile birlikte hızlı bir şekilde meydana gelirken
ilk 4 gün sonrasında ise amonyak şeklindeki azot kayıpları azalan oranlarda
gerçekleşmiştir.
Gübre çeşidi Nisbi nem Kayıp miktarı
Fluvaquent----- Amonyum sülfat (80 kg/ha) ----%90-----------%7,80
Calciustert----- Üre (80 kg/ha) ---------------------%90----------%1,30
Haplustept----- Amonyum nitrat (80 kg/ha) -----%90- ---------%0,55
Argiustoll------ Üre (80 kg/ha) ---------------------%90----------%13,00

Argiustolllerde hektara 80 kg üre uygulandığı takdirde uygulamayı takiben ilk 4


gün %13’ü yani hektardan yaklaşık olarak 10 kg’ı amonyak şeklinde kayba uğradığı
belirlenmiştir. Aynı toprağa hektara 80 kg amonyum nitarat ilave edildiğinde uygulanan
gübrenin 2 kg’ı; amonyum sülfatta ise uygulanan gübrenin 2,6 kg’ının amonyak
şeklinde kayba uğradığı belirlenmiştir.
Yapılan bu çalışma sonucunda topraklara uygulanan azotlu gübrelerin
seçiminde özen gösterilmesi, gübre uygulaması yapılmadan önce toprak özelliklerinin
belirlenerek gübre seçiminin yapılması ve gereğinden fazla azotlu gübrelemenin
yapılmaması gerektiği önerilmektedir.
KAYNAKLAR
Aydemir, O., 1979. Gübreler ve çevre kirlenmesi. Atatürk Üniversitesi, Zir. Fak. Der.,
10 (3-4), s.189-197, Erzurum.
Al-Kanani, T., MacKenzie, A.F. and Barhakur. N.N., 1991. Soil water and ammonia
volatilization relationships with surface-applied nitrogen fertilizer solutions. Soil
Sci. Soc. Am. J. 55:1761-1766.
Amberger, A., 1991. Ammonia emission during and after land spreading of slurry. In:
V.C. Nielsen, J.H. Voorburg & P. L'Hermite (Eds.), Odour and ammonia
emissions from livestock farming. Elsevier applied science, Londen, pp. 126-
131.
Anonymous, 1980. Soil Testing and Plant Analysis. Bull. 38/1. Food Agriculture
Organization. Rome-Italy
Asman, W.A.H., Harrison, R.M. and Ottley, C.J., 1998. Estimation of the net air–sea
flux of ammonia over the southern bight of the North Sea. Atmospheric
Environment 28 22 (1994), pp. 3647–3654.
Asman, W.A.H., Sutton, M.A. and Schjørring, J.K., (1998) Ammonia: emission,
atmospheric transport and deposition. New Phytol. 139, 27-48.
73

Bremner, J.M. and Mulvaney, C.S., 1982. Nitrogen Total. Methods of Soil Analysis
Part2. Chemical and Microbiological Properties Second Edition. Agronamy. No:
9 Part 2 . Edition P: 597-622.
Cabrera, M.L. and Vervoort. A.A., 1998. Effect of timing of simulated rain on ammonia
volatilization from surface-applied broiler litter. Commun. Soil Sci. Plant Anal.
29:575–586.
Chardon, W.J., Van Der Molen, J. and Van Faassen, H.G., 1991. Modelling ammonia
emissions from arable land. In: V.C. Nielsen, J.H. Voorburg & P. L'Hermite
(Eds.), Odour and ammonia emissions from livestock farming, Proceedings of a
seminar, Silsoe, United Kingdom, 26-28 March 1990. Elsevier applied science,
Londen and New York, pp. 156-165.
FAO, 1990. Micronutrient. Assessment at the country leaves an international study.
FAO Soils Bulletion 63. Rome.
Ferguson, R.B., Kissel, D.E., Koelliker, J.K. and Basel, W., 1984. Ammonia
volatilization from surfaceapplied urea: Effect of hydrogen ion buffering
capacity. Soil Sci. Soc. Am. J. 48:578-582.
Freney, J.R., Simpson, J.R. and Denmead, O.T., 1983. Volatilization of ammonia. In:
J.R. Freney & J.R. Simpson (Eds.), Gaseous loss of nitrogen from plant-soil
systems. Martinus Nijhoff/Dr. W. Junk, The Hague, pp. 1-31.
Gee, G.W. and Bauder, J.W., 1986. Particle-Size Analysis. Methods of Soil
Analysis.Part 1. Physical ve Mineralogical Methods. 2nd Edition. Agronomy
No: 9. 383-411, Madison, Wisconsin USA.
Gezgin, S., Bayrakli, F., 1995.Ammonıa Volatılızatıon From Ammonıum Sulphate,
Ammonıum Nitrate, Ve Urea Surface Applıed To Wınner Wheat On A
Calcareous Soil. Journal Of Plant Nutrıtıon, 18: 2483-2494.
Güneş, A. ve Aktaş, M., 1992. Kireçli bir toprakta N-servin nitrifikasyon oranı ve azot
kaybı üzerine etkisi. Doğa-Tr. J. Agri. For., 16, S: 501-506.
Hoff, J.D., Nelson, D.W. and Sutton, A.L., 1981. Ammonia volatilization from liquid
swine manure applied to cropland. Journal of Environmental Quality 10: 90-95.
Ismail, K.M., Wheaton, F.W., Douglass L.W. and Potts, W., 1991. Modeling ammonia
volatilization from loamy sve soil treated with liquid urea. Transactions of the
ASAE 34: 756-763.
Le Cadre, E., Genermont, S., Decuq, C., Recous, S., Cellıer, P., 2005. A Laboratory
System To Estimate Ammonia Volatilization. Agron. Sustain. Dev., 25: 101-
107.
Lindsay, W.l., Norwell, W.A., 1969. Development of DTPA Mikronutrient Soil Test.
Soil Sci. Amer. Proc. 35:600-602
Lockyer, D.R. and Whitehead. D.C., 1990. Volatilization of ammonia from cattle urine
applied to grassland. Soil Biol. Biochem. 22:1137–1142.
McLean, E.O., 1982. Soil pH ve Requirement. Methods of Soil Analysis.Part 2.
Chemical ve Microbiological Properties. 2nd Edition. Agronomy No: 9. 199-
224, 1159 p, Madison, Wisconsin USA.
Nelson, R.E., 1982. Carbonate ve Gypsum. Methods of Soil Analysis.Part 2. Chemical
ve Microbiological Properties. 2nd Edition. Agronomy No: 9. 181-197, 1159 p,
Madison, Wisconsin USA.
74

Nelson, D.W. and Sommers, L.E., 1982. Total Carbon, Organic Carbon, ve Organic
Matter. Methods of Soil Analysis.Part 2. Chemical ve Microbiological
Properties. 2nd Edition. Agronomy No: 9. 539-579, 1159 p, Madison,
Wisconsin USA.
Olsen, R.G. and Court, M.N., 1983. Effect of wetting ve drying of soils on phosphate
adsorption ve resin extraction of soil phosphate. J. Soil Sci., 33:709-717.
Rhoades, J.D., 1982. Cation Exchange Capacity. Methods of Soil Analysis.Part 2.
Chemical ve Microbiological Properties. 2nd Edition. Agronomy No: 9, 149-
157, 1159 p, Madison, Wisconsin USA.
Timuçin, E., 1990. Aylık değişme oranlarına göre Türkiye’de yağış rejimi tipleri.Ege
Üniveristesi Coğrafya Dergisi, 5:160-183.
TOVEP, 1991. Türkiye Toprakları Verimlilik Envanteri. T.C. Tarım Orman ve Köy
İşleri Bakanlığı. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü.
Van Der Molen, J., Van Faassen, H.G., Leclerc, M.Y., Vriesema, R. and Chardon, W.J.,
1990. Ammonia volatilization from arable lve after application of cattle slurry.
1. Field estimates. Journal of Agricultural Science, 38: 145-158.
75

KİREÇLİ TOPRAKLARDA AZOTLU GÜBRELERDEN AMONYAK GAZI


ŞEKLİNDEKİ AZOT KAYIPLARI

Sait GEZGİN* Mehmet ZENGİN


Selçuk Üniv. Ziraat Fak. Toprak Bölümü, Konya. *sgezgin@selcuk.edu.tr

ÖZET
Azotlu gübrelerden azot kayıpları başta yağışlı bölgeler ve aşırı derecede
sulamanın yapıldığı özellikle hafif tekstürlü topraklarda azotun yıkanması şeklinde
olmaktadır. Azotun topraktan kaybının diğer bir yolu da amonyak (NH3) gazı halinde
topraktan atmosfere doğru olan uçma kaybıdır. Bu kayıp içerisine denitrifikasyon
kayıpları da dahil edilebilir. Özellikle fazla kireçli ve yüksek pH’lı topraklarda azotun
hangi azotlu gübreden olursa olsun NH3 gazı şeklinde kaybının oldukça yüksek
oranlarda cereyan etmesi nedeniyle dünya bilim çevrelerinde hep dikkati çekmiştir.
Ülkemiz tarımında kullanılan azotlu gübre miktarına bağlı olarak yılda 250-300 milyon
dolar civarında NH3 şeklinde azot kaybı meydana gelmektedir. Azotlu gübre çeşitleri,
uygulama şekilleri, toprak ve iklim faktörleri NH3 gazı uçması şeklindeki azot kayıpları
üzerinde etkili olmaktadır. Kireçli topraklarda amonyumlu gübreler kullanılmamalı, üre
gübresine ise NBPT karıştırılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Azotlu gübreler, amonyak kaybı, kireçli topraklar.

AMMONIA VOLATILIZATION FROM NITROGENOUS FERTILIZERS IN


CALCAREOUS SOILS
ABSTRACT
Nitrogen losses from nitrogenous fertilizers are the form of leaching of nitrogen
in rainy regions and excessive irrigation water use, especially in the sandy textured soils.
The other way of nitrogen loss from soil is also ammonia (NH3) nitrogen loss with
volatilization from soil into atmosphere. Denitrification losses may be include to this
loss, too. In the soils with high calcareous and pH, particularly, nitrogen loss with the
NH3 volatilization attracted attention by scientific communities due to nitrogen loss is
high levels from whichever nitrogenous fertilizers. Ammonia volatilization had 250-300
million Dollars of USA per year occurs depending on nitrogenous fertilizers quantity
used in our country agriculture. Nitrogenous fertilizer kinds, applying forms, soil and
climate factors affect on NH3-N losses. Ammonia fertilizers must not be used in
calcareous soils and NBPT must be added into urea fertilizer.
Key Words: Nitrogenous fertilizers, ammonia loss, calcareous soils.

GİRİŞ
Azotlu gübrelerden amonyak şeklinde meydana gelen kayıpların gübre çeşidi,
toprak ve iklim şartlarına bağlı olarak uygulanan azotun % 1 ile % 50’si arasında
değiştiği bilinmektedir. Yurdumuzda her yıl kullanılan azotlu gübre miktarı dikkate
alınacak olursa amonyak gazı uçması şeklinde cereyan eden azot kayıplarının çok
yüksek olduğu ve bunun ekonomik yönden önemli parasal kayıplara sebep olduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim 2005 yılında ülkemizde tüketilen 1 372 500 ton gübre azotu
(Kacar ve Katkat 2007) dikkate alınacak olursa ve kayıp oranının iklim ve toprak
76

karakterlerimize göre en az % 20 olduğu kabul edilirse yıllık ortalama amonyak kaybının


saf azot olarak 274 500 ton civarında olduğu söylenebilir. Bu kaybın parasal karşılığı
dolar bazında yaklaşık olarak 250-300 milyon dolar civarındadır. Ayrıca bu ekonomik
kayıplar yanında amonyağın olumsuz çevresel etkileri de oldukça önem taşımaktadır.
Tarla ve laboratuar şartlarında yapılan birçok araştırmada azot kaynağının
katyon ve anyon etkileri vasıtasıyla NH3-N kaybı oranının etkilendiği, toplam NH3-N
kaybı oranının kireçsiz veya asidik topraklarda üreden en yüksek ve NH4 tuzlarından en
düşük, fakat kireçli topraklarda amonyum sülfattan en yüksek, üre veya amonyum
nitrattan daha düşük olduğu belirlenmiştir (Hargrove ve Kissel, 1979; Keller ve
Mengel, 1986; Urban ve ark., 1987).
Uygulanan azotlu gübre çeşidine göre NH3-N kaybı da değişmektedir.
Amonyumlu gübrelerden NH3-N kaybının yeterince olabilmesi için toprakta % 8-10
kirecin olması yeterlidir. Amonyak azotu kaybında toprağın nem seviyesi önemli olup
yüksek nem düzeylerinde gübrelerden meydana gelen NH3-N kaybı da daha fazla
olmaktadır. Azotu yıkayacak kadar yağış veya sulama suyu verilmesi ile yıkanan azot
karşısında NH3-N kaybı azalmaktadır. Toprak derinliğine uygulanan üreden yüzeye
uygulanan üreye göre NH3-N kaybının çok daha az olduğu ortaya konmuştur (Fenn ve
Mivamoto 1981). Toprak yüzeyine uygulanan üreye borik asit, fosfat, Mn, Fe ve NBPT
(N-(n-butyl) thiophosphoric triamid) karıştırmak NH3-N kayıplarını azaltmıştır. NBPT
NH3-N kayıplarını azaltarak gübre azotunun etkinliğini artırıp verimi yükseltmiştir
(Buresh ve ark. 1988, Freney ve ark. 1993). Sıcaklık nedeniyle gübre uygulamalarından
sonra meydana gelen yüzey toprak kurumaları NH3-N kaybını tetiklemektedir
(Cathpoole ve ark. 1983, Harper ve ark, 1983, Beyrouth ve ark. 1988). Kireçli
topraklarda yüzeye üre veya inorganik NH4 tuzlarıyla birlikte CaCl2, MgCl2 ve MgSO4
gibi fazla çözünür tuzların uygulanması azotlu gübrelerden meydana gelen NH3-N
kayıplarını azaltmıştır (Evangelou 1990).
Bu bildiride azotlu gübre çeşitleri, uygulama şekilleri, toprak ve iklim
faktörlerinin NH3 gazı uçması şeklindeki azot kayıplarına etkileri ve alınması gerekli
önlemler irdelenmiştir.

AMONYAK GAZI ŞEKLİNDEKİ KAYIPLARI ETKİLEYEN FAKTÖRLER


Potasyum ve Na ile doygun toprakların pH’larının daha yüksek olmasından
dolayı bu topraklardan meydana gelen NH3 azotu kayıplarının Ca ve Mg ile doymuş
topraklara göre daha fazla olduğu bildirilmiştir (Martin ve Chapman 1951).
Tınlı tekstüre sahip kireçli ve 8 pH’lı bir toprağa uygun nem şartlarında
amonyum sülfat gübresi uygulanmasından hemen sonra NH3-N kaybı meydana
gelmesine rağmen, üreden meydana gelen NH3-N kaybının ürenin hidrolizi vasıtasıyla
toprakta NH3-N’unun uygun bir seviyeye gelinceye kadar en az birkaç gün geciktiği
rapor edilmiştir (Gasser 1964).
Laboratuar şartlarında pH’sı 7.6 olan kireçli bir toprak yüzeyine 55 kg N/da
dozunda amonyum sülfat, amonyum nitrat ve diğer amonyum tuzları uygulanarak
yapılan bir çalışmada 100 saatlik süre sonunda amonyum sülfat ve amonyum nitrattan,
uygulanan saf azotun sırasıyla % 55 ve % 18’inin NH3-N şeklinde kayıp olduğu
saptanmıştır (Fenn ve Kissel 1973).
Düşük kireçli topraklara amonyum nitrat ve amonyum sülfat uygulandığında
toprak çözeltisi veya gübre granülü çevresinin pH’sının düşmesine neden olduklarından
meydana gelen NH3-N kaybı az olmakta, fazla kireçli topraklarda ise durumun bunun
tam tersi olduğu, özellikle (NH4)2SO4’ın hemen CaCO3 ile reaksiyona girmesiyle NH3-
77

N kaybının arttığı, maksimum NH3-N kaybı için toprağın yaklaşık olarak % 8-10
CaCO3’a sahip olması gerektiği bildirilmiştir (Fenn ve Kissel 1975).
Toprakta nem kapsamının hava kurusu nem düzeyinde veya % 5 daha altında
olduğu durumda bile çok az da olsa amonyum sülfat ve amonyum nitrattan NH3-N
kaybının meydana geldiği, ancak maksimum kaybın su ile doygunluk durumu hariç
daha yüksek nem seviyelerinde meydana geldiği saptanmıştır (Fenn ve Escarzaga
1976).
Farklı nem içeriğine sahip kireçli bir toprağa amonyum sülfat ve amonyum
nitrat uygulayarak yapılan bir çalışmada başlangıçta hem fırın kuru hem de ıslak
topraklarda amonyum sülfattan meydana gelen NH3-N kaybının amonyum nitrata göre
daha yüksek olduğu, her iki toprağa da uygulanan su miktarının artışına bağlı olarak
NH3-N kaybının azaldığı, bu azalmanın ise toprağa uygulanan su ile toprak yüzeyinde
bulunan NH3-N’unun toprağın derinliklerine yıkanmasından ileri geldiği ifade
edilmiştir (Fenn ve Escarzaga 1977).
Ürenin toprağın sadece birkaç milimetre derinliğine karıştırılarak
uygulanmasıyla adsorbe edilmiş Ca ile üre veya hidroliz ürünlerinin reaksiyona girmesi
sebebiyle meydana gelen NH3-N kayıplarının yüzeye uygulanmış üreden meydana
gelen NH3-N kayıplarına göre önemli düzeyde daha az olduğu belirlenmiştir (Fenn ve
Mivamoto 1981). Toprağı ıslatmak için yeterli fakat üreyi önemli bir derinliğe
yıkayamayacak miktarda vuku bulan yağışın (< 15 mm) muhtemelen üre hidroliz
oranında bir artış sağlaması nedeniyle NH3-N kaybını artırdığı bulunmuştur (Craig ve
Wollum 1982).
Toprak yüzeyine uygulanan üreye % 5 oranında karıştırılan borik asidin NH3-N
kayıplarını azalttığı saptanmış, bunun nedeninin ise borat anyonunun üreaz enzimi
üzerine yaptığı inhibitör etki ve toprak pH’sının düşmesi olduğu rapor edilmiştir
(Mulvaney ve Bremner 1981).
Yağış veya sulamadan sonra yüksek sıcaklığın etkisiyle toprak yüzeyinin hızla
kuruması esnasında azotlu gübrelerden meydana gelen NH3-N kaybının çok fazla
olduğu ortaya konmuştur (Cathpoole ve ark. 1983). Üreden meydana gelen
NH 3 -N kaybının toprakta yeterli nem bulunması halinde yüksek toprak sıcaklıklarında
daha fazla olduğu tespit edilmiştir (Harper ve ark. 1983).
Ürenin fosfat anyonu ile karıştırılarak verilmesi halinde düşük miktarda kireç
içeren topraklarda fosfat anyonunun NH3-N kaybını azalttığı ve toprağa verilen azotun
ortalama olarak % 10-30’unun NH3-N şeklinde kaybolduğu tespit edilmiştir (Stumpe ve
ark. 1984).
Toprağa verilen üreden NH3 gazı uçması yoluyla azot kayıplarını kontrol eden
faktörlerin başında; toprağın su miktarı, üreaz aktivitesi ve toprak pH’sı gelmektedir.
Bunlara ilave olarak toprak tekstürü, toprak sıcaklığı, toprak üzerindeki bitki örtüsünün
çeşit ve sıklığı, toprağın katyon değişim kapasitesi ve değişebilir katyonların miktarı ile
rüzgar hız ve süresi amonyak kayıplarının derecesini etkileyen diğer çevre faktörleridir
(Vlek ve ark. 1986).
Serbest kireç içerikleri % 0.1’den daha düşük, pH’ları 7 ve 7.6 olan iki
topraktan sadece üre verilende (10 kg N/da) 14 gün boyunca kaybolan azot sırasıyla %
25 ve % 39 olurken bu kayıplar üre-Mn, üre-Fe komplekslerinde sırasıyla % 39’luk
kayıp için % 24 ve % 15’e düşmüştür (Chien ve ark. 1987).
Siltli tın bünyeye sahip, 6.5 pH’lı bir toprağa üre ile birlikte uygulanan saf
azotun % 2’si oranında NBPT uygulanarak laboratuar şartlarında yapılan bir
araştırmada NBPT’nin üreden meydana gelen NH3-N kaybını kontrole göre ortalama
78

olarak % 61 oranında azalttığı ve aynı zamanda NBPT’nin üreden meydana gelen


kayıpları belli bir süre geciktirdiği saptanmıştır. NBPT’nin azaltıcı etkisinin, üreaz
enzimi aktivitesini azaltarak ürenin hidroliz oranını düşürmesi ve üre’nin hidroliz
olmadan toprağın içine taşınmasının artmasından kaynaklandığı şeklinde ifade
edilmiştir (Beyrouth ve ark. 1988).
Kontrole (sadece üre uygulaması) kıyasla NBPT’nin bitkinin tane verimi ve
tanenin azot kapsamını istatistiki yönden önemli düzeyde artırdığı ve NBPT’nin bu
etkisinin NH3-N kayıplarını azaltarak azotun etkinliliğini artırmasından kaynaklandığı
rapor edilmiştir (Buresh ve ark. 1988).
pH’sı 7.52 olan ve % 10 CaCO3, % 2.3 organik madde ve % 44 kil içeriğine
sahip bir toprağa laboratuar şartlarında 1000 mg N/kg dozunu sağlayacak şekilde üre,
amonyum sülfat, diamonyum fosfat (DAP) ve ayrıca üre ile birlikte saf azotun 5 ve 10
katı olacak şekilde fosfojips uygulanarak yapılan bir araştırmada, uygulamadan 25 gün
sonra üre, amonyum sülfat, diamonyum fosfat gübrelerinden uygulanan azotun toplam
olarak sırasıyla % 32.6, % 3.1 ve % 2.3’ünün NH3-N şeklinde kaybolduğu, fosfojipsin
üreden meydana gelen NH3-N kaybını % 85 oranında azalttığı, NH3-N kaybı üzerine
etkisi bakımından fosfojips dozları arasında hiçbir fark bulunmadığı ve fosfojipsin NH3-N
kaybını azaltma nedeninin fosfojipsin toprak çözeltisi veya gübre granülü çevresinin
pH’sını düşürerek gübrenin hidrolizi esnasında pH artışını engellemesi olduğu ifade
edilmiştir (Bayraklı 1990).
Kireçli topraklarda yüzeye üre veya inorganik NH4 tuzlarıyla birlikte CaCl2,
MgCl2 ve MgSO4 gibi fazla çözünür tuzların uygulanması Ca ve Mg iyonlarının CO3
iyonlarını çökeltip (NH4)2CO3 oluşumunu önleyerek ve proton vericisi olarak hareket
edip NH4’un NH3’a dönüşümünü engelleyerek meydana gelen NH3-N kayıplarını
azaltabileceği, fakat CaSO4 gibi çözünürlüğü düşük tuzların tam aksine kayıpları
artıracağı belirtilmiştir (Evangelou 1990).
Kil içeriği % 63, organik madde içeriği % 3.7 olan bir toprakta test bitkisi olarak
çeltik kullanılarak yapılan bir tarla denemesinde saf azotun % 0.5’i oranında NBPT'nin
gübreye karıştırılması üreden meydana gelen NH3-N kaybını kontrole (sadece üre
muamelesi) göre önemli düzeyde azalttığı saptanmıştır (Freney ve ark. 1993).
Toprağın nem içeriği (özellikle toprak yüzeyinin 0-5 cm derinliğinde) hava veya
fırın kurusu durumdan tarla kapasitesi civarına doğru arttıkça toprak yüzeyine
uygulanan amonyum sülfat ve amonyum nitratın hemen çözünerek, ürenin ise kısa
zamanda hidroliz olarak topraktaki NH4-N miktarının artmasının söz konusu olduğu ve
bunu takiben başta sıcaklık olmak üzere diğer toprak ve iklim faktörlerinin de etkisiyle
evapotransprasyon ile su kaybının artmasıyla NH4-N büyük bir kısmı NH3-N’a
dönüşerek azot kaybının arttığı belirlenmiştir (Hargrove 1988).
Konya arazi koşullarında 1992-93 yıllarında buğday, arpa ve şeker pancarına
uygulanan AS (amonyum sülfat), AN (amonyum nitrat) ve Ü (üre) gübrelerinden
meydana gelen NH3-N kayıp oranları, gübrelere karıştırılan çeşitli maddelerin kayıpları
önlemedeki etkinlikleri ve ayrıca söz konusu kayıplar ile toprak ve bitkinin bazı
özellikleri arasındaki ilişkileri araştıran Bayraklı ve ark. (1995) ve Gezgin ve Bayraklı
(1995) NH3-N kayıplarını AS, AN ve Ü için sırasıyla buğday denemesinde % 16.7, %
5.5, % 8.2; arpa denemesinde % 34.9, % 20.9, % 10.5 ve şeker pancarı denemesinde ise
% 33.7, % 19.7, % 14.7 olarak belirlemişlerdir. Sulu şartlarda azot kayıpları
(AS>AN>Ü; % 34.1>%20.1>%13.3) kuru şartlardakinden daha yüksek olmuştur.
Ayrıca iki farklı dozda uygulanan fosfojips ve pirit artığı azot kayıplarını azaltmada
etkili olamamışlardır. Bununla beraber uygulanan saf azotun % 0.5’i oranındaki NBPT
inhibitörü kullanımı dört tarla denemesinin ortalaması olarak AS, AN ve Ü’den
meydana gelen NH3-N kayıplarını sırasıyla % 5.3, % 5.7 ve % 46.2 oranında azaltmıştır.
79

Diğer taraftan toprağın Ca+Mg kapsamı arttıkça AS ve AN’tan kaynaklanan NH3-N


kayıpları artmış, Ü’den meydana gelen kayıplar ise azalmıştır. Ayrıca NH3-N kaybının
artması bitkinin N alımını azaltmış ve buğday ile arpa tanesindeki protein oranını
düşürmüştür. Azotlu gübrelerden NH3 gazı uçması şeklinde meydana gelen azot
kayıplarını toprağın nem içeriği ya da yağış miktarı veya uygulanan sulama suyu miktarı
önemli derecede etkilemiştir. Öte yandan yapılan denemelerde üreden NH3 gazı uçması
şeklinde meydana gelen azot kaybının diğer faktörler yanında özellikle toprağın nem
içeriği ve uygulamadan sonra düşük yağış miktarına bağlı olduğu gözlenmiştir. Diğer
taraftan arpa ve şeker pancarı denemelerinde üreden NH3-N kaybının AS ve AN
gübreleri ile birlikte uygulamadan 2-6 gün sonra meydana gelmeye başlamıştır. Buğday
denemesinde ise üreden ilk 20 gün süresince NH3-N kaybı meydana gelmemiştir. Bu
olguların nedenleri kısaca, denemede sulama yapılmamasından dolayı NH3-N kaybı
ölçüm döneminde genellikle toprağın nem içeriğinin çok düşük olması böylece ürenin
hidroliz olma imkanını bulamaması ve/veya gübre uygulanmasından sonra 6., 16. ve 20.
günlerde deneme alanına birkaç dakika içerisinde sırasıyla 11.0, 10.8 ve 14.4 mm
sağanak şeklinde düşen yağışların üre ve hidroliz ürünlerini toprağın alt katmanlarına
yıkaması olabilir. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlara göre, ortalama olarak toplam
NH3-N kaybı bakımından gübreler buğday denemesinde çoktan aza doğru; AS (% 16.7)
> Üre (% 8.2) > AN (% 5.5) sırasını takip ederken sulu şartlarda yürütülen arpa ve şeker
pancarı denemelerinde ise; AS (% 34.1) > AN (% 20.1) > Üre (% 13.3) şeklinde
sıralanmıştır. Aynı şartlarda topraklara uygulanan azotlu gübrelerden farklı oranlarda
NH3-N kaybının meydana gelmesi, gübrelerin topraktaki kimyasal ve biyokimyasal
reaksiyonlarına ve özelliklede CaCO3, Ca ve Mg iyonları ile reaksiyona girmeleri
sonucu oluşan ürünlerin çözünürlüklerine bağlıdır. Nitekim elde edilen bulgulara göre,
en yüksek NH3-N kaybının AS’tan meydana gelmesi, deneme topraklarının yüksek kireç
içeriği ve pH’sı ile ilgilidir. Deneme topraklarında AS ile CaCO3 veya Ca ve Mg
iyonlarının reaksiyonu sonucu oluşan (NH4)2CO3 ve CaSO4 bileşiklerinden CaSO4’ın
çökelmesiyle gübre granülü çevresi ve/veya toprak çözeltisi pH’sının tedrici olarak
yükselmesi, böylece amonyum karbonat tuzunun hidrolizinin ve amonyum iyonunun
NH3 dönüşme oranının artmasıyla ilgilidir. AN’tan meydana gelen NH3-N kaybının
AS’a göre daha düşük oranlarda bulunması meydana gelen Ca(NO3)2’ın çözünürlüğünün
CaSO4’a göre çok daha yüksek olması, böylece çökelmeyen kalsiyum nitrat nedeniyle
gübre granülü çevresi veya toprak çözeltisi pH’sında önemli bir değişiklik ortaya
çıkarmamasından kaynaklanmaktadır (Bayraklı ve ark. 1995; Gezgin ve Bayraklı,1995).
Genel olarak en düşük NH3-N kaybının üreden meydana gelmesi; bazı
araştırıcıların da (Hargrove 1988, Gould ve ark., 1986) belirttiği gibi, üre hidrolizinin ilk
ürünü olan (NH4)2CO3 kireçli topraklarda Ca iyonu ile tepkimeye girmesiyle karbonat
iyonunun çözünürlüğü düşük karbonat tuzları (CaCO3) şeklinde çökelmesi söz
konusudur. Böylece ortam pH’sında muhtemel artışı durdurmasıyla amonyumun
amonyağa dönüşme oranı düşmektedir (Bayraklı ve ark. 1995; Bayraklı ve Gezgin,
1996).
NH3-N kayıplarını önlemek amacıyla gübrelerle birlikte ikişer farklı dozda
uygulanan katkı maddelerinin (fosfojips, NBPT ve pirit) etkileri, gübre çeşidine de
bağlı olarak, birbirinden farklı olmuştur. Bayraklı (1990) ve Liang ve ark. (1995)
tarafından bildirildiğine göre kuvvetli derecede asidik reaksiyona ve fazla miktarda
çeşitli katyon (Ca, Mg, Fe, Mn, Cu, Zn) ve anyonlara (borat, sülfat, fosfat, klor) sahip
pirit ve fosfojipsin gübre granülü çevresi veya toprak çözeltisine asitlik sağlayarak AS
ve AN’tan meydana gelen NH3-N kaybını azaltması ve ayrıca Ca , Mg , Fe, Mn, sülfat,
borat ve fosfat iyonlarını, sağlayarak üreden meydana gelen NH3-N kaybını etkili bir
şekilde azaltması beklenmiştir. Ancak pirit ve fosfojipsin toprağa kazandırdığı asitliğin
kireçli deneme topraklarında nötralize olması ve değişebilir Ca+Mg miktarı oldukça
yüksek olan deneme topraklarına daha da fazla Ca, Mg gibi katyonları
80

kazandırmasından dolayı AS ve AN’tan meydana gelen NH3-N kayıplarını azaltmada


etkili olamadıkları gibi bazı hallerde de amonyak kayıplarının artmasına neden
olmuşlardır. AS ve AN’tan meydana gelen NH3-N kayıpları üzerine bir üreaz enzimi
inhibitörü olan NBPT’nin etkisi kayıpları artırıcı veya azaltıcı yönde kesin bir karara
varmayı mümkün kılacak şekilde ayırımlı olmamıştır. Uygulanan saf azotun % 0.25
(NBPT-1) ve % 0.5 (NBPT-2) oranlarında üre gübresine karıştırılan NBPT kontrole
göre toplam NH3-N kaybını önemli derecede azaltmıştır. Dört denemede NBPT-1 ve
NBPT-2 uygulamaları amonyak kayıplarını sırasıyla; % 6.5-52.8 ve % 38.7-63.4
arasında değişen oranlarda (sırasıyla ortalama % 14.6 ve % 46.6) azaltmıştır. Diğer
taraftan NBPT’nin NH3-N kaybını başlangıçta daha fazla etkilediği ve bu etkinin
zamanla azalarak bir süre sonra da tamamen kaybolduğu görülmüştür. Bu sonuçlar
toprakta üreaz enzim aktivitesinin NBPT tarafından inhibe edildiğini, bu etkinin NBPT
oranına bağlı olduğunu ve zamanla NBPT’nin inhibitör etkisinin ortadan kalktığını
göstermektedir (Bayraklı ve ark. 1995; Gezgin ve Bayraklı,1995).

ÖNERİLER
Azotlu gübreler içerisinde ister kuru şartlarda, isterse sulu şartlarda olsun en
yüksek amonyak kaybı amonyum sülfat gübresinden olmaktadır. Bu bakımdan özellikle
kireçli topraklarda bu gübre yerine kükürtlü üre ve/veya üre ile nitratlı azotlu gübreler
tercih edilmelidir.
Toprak yüzeyine serpilerek verilen azotlu gübrelerden amonyak kayıplarını
önlemek için, gübreler kuru toprak yüzeyine tercihen yağış ve sulama öncesi verilmeli
böylece toprağın belirli derinliğine yıkanması sağlanmalı veya imkân varsa toprakla
karıştırılmalıdır.
Üre gübresi amonyak kayıplarını önlemede etkili olan örneğin NBPT gibi üreaz
inhibitörleri ile fabrikasyon sırasında karıştırılarak piyasaya sunulmalı ve toprağa bu
şekilde verilmelidir.

KAYNAKLAR
Bayraklı F., 1990. Ammonia Volatilization Losses from Different Fertilizers and Effect of
Several Urease Inhibitors, CaCl2 and Phosphogypsum on Losses from Urea.
Fert. Res., 23: 147-150.
Bayraklı, F., Gezgin, S., Polat, H., Uyanöz, Ş., Özaytekin, H. ve Zengin, M., 1995.
Azotlu Gübrelerden Amonyak Gazı Uçması Şeklinde Cereyan Eden Azot
Kayıplarının Belirlenmesi ve Bu Kayıpların Önlenmesi İçin Alınması Gereken
Tedbirler Üzerinde Bir Araştırma. TÜBİTAK Proje No: 899, Ankara.
Bayraklı,F., Gezgin, S., 1996. Controlling Ammonia Volatilization From Urea Surface
Applied to Sugar Beet on a Calcareous Soil. Commun. Soil Sci. Plant Analy. 27
(9-10): 2443-2451.
Beyrouth, C.A., Sommers, L.E. and Nelson, D.W., 1988. Ammonia Volatilization from
Surface-Applied Urea as Affected by Several Phosphoramide Compounds. Soil
Sci. Soc. Am. J., 52: 1173-1178.
Buresh, R.J., De Datta, S.K., Padilla, J.L. and Samson, M.I., 1988. Field Evaluation of
Two Urease Inhibitors with Transplanted Lowland Rice, Agron. J., 80: 763-768.
81

Catchpoole, V.R., Oxenham, D.J. and Harper, L.A., 1983. Transformation and Recovery
of Urea Applied to Grass Pasture in Southeastern Queerfsland. Aust. J. Exp.
Agric. Anim. Husb., 23: 80-86.
Chien, S.H., Christianson, C.B., Lupin, M.S. and Peters, G.E., 1987. Compaction of
Metal Salt-Urea Complexes with Triple Super Phosphate. Fert. Res., 14: 181-
191.
Craigi, J.R. and Wollum, W.G.I., 1982. Ammonia Volatilization and Soil Nitrogen
Changes After Urea and Ammonium Nitrate Fertilization of Pinus taeda L. Soil
Sci. Soc. Am. J., 46: 409-414.
Evangelou, V.P., 1990. Regulation Mechanisms and Field Implications of Ammonia
Bonding with Various Crystalline Salts. Soil Sci. Soc. Am. J., 54: 394-398.
Fenn, L.B. and Kissel, D.E., 1973. Ammonia Volatilization from Surface Applications
of Ammonium Compounds on Calcareous Soils. I: General Theory. Soil Sci.
Soc. Am. Proc, 37: 855-859.
Fenn, L.B. and Kissel, D.E., 1975. Ammonia Volatilization from Surface Applications
of Ammonium Compounds on Calcareous Soils. IV: Effect of Calcium
Carbonate Content. Soil Sci. Soc. Am. Proc., 39: 631-633.
Fenn, L.B. and Escarzaga, R., 1976. Ammonia Volatilization from Surface Application
of Ammonium Compounds on Calcareous Soils: V. SoiI Water Content and
Method of Nitrogen Application. Soil Sci. Soc. Am. Proc., 40: 537-541.
Fenn, L.B. and Escarzaga, R., 1977. Ammonia Volatilization from Surface Application
of Ammonium Compounds on Calcareous Soils: VI. Effects of Initial Soil
Water Content and Quantity of Applied Water. Soil Sci. Soc. Am. J., 41: 358-
363.
Fenn, L.B. and Miyamoto S., 1981. Ammonia Loss and Associated Reactions of Urea in
Calcareous Soils. Soil Sci. Soc. Am. J., 45: 537-540.
Freney J.R., Keerthisinghe, D.G., Chaivvanakupt, P. and Phongpan, S., 1993. Use of
URease Inhibitors to Reduce Ammonia Loss Following Application of Urea to
Flooded Rice Fields. Plant and Soil. 155/156: 371-373.
Gasser, J.K.R., 1964. Some Factors Affecting Losses of Ammonia from Urea and
Ammonium Sulphate Applied to Soils. J. Soil Sci., 15: 258-271.
Gezgin, S., Bayraklı, F., 1995. Ammonia Volatilization From Ammonium Sulphate,
Ammonium Nitrate, and Urea Surface Applied to Winter Wheat on a
Calcareous Soil. J. Plant Nutrition, 18(11):2483-2494.
Gould, W.D., Hagedorn, C. and McCready, R.G.L., 1986. Urea Transformations and
Fertilizer Effıciency in Soil. Advances Agr., 40: 209-238.
Hargrove, W.L., 1988. Evaluation of Ammonia Volatilization in the Field. J. Prod.
Agric., 1: 104-111.
Harper, L.A., Çatchepoole, V.R., Davis, R. and Weir, K.L., 1983. Ammonia
Volatilization: Soil, Plant and Microclimate Effects on Diurnal and Seasonal
Fluctuations. Agron. J., 75: 212-218.
Kacar, B. ve Katkat, A.V., 2007. Gübreler ve Gübreleme Tekniği. Genişletilmiş ve
Güncellenmiş 2. Baskı. Nobel Yay. No: 1119, ISBN 978-9944-77-159-7,
Ankara.
82

Keller, G.D. and Mengel, D.B., 1986. Ammonia Volatilization from Nitrogen Fertilizers
Surface Applied to No-Till Corn. Soil Sci. Soc. Am. J., 50: 1060-1063.
Liang, J., Karamanos, R.E. and Moir, M.E., 1995. The Influence of Brine
Contamination and Phosphogypsum Amendments on Soil Chemical Properties
and Plant Response. Commun. Soil Sci. Plant Anal., 26: 1033-1057.
Martin, J.P. and Chapman, H.D., 1951. Volatilizations of Ammonia from Surface
Fertilized Soils. Soil Sci., 71: 25-34.
McInnes, K.J., Ferguson, R.B., Kissel, D.E. and Kanemasu, E.T., 1986b. Ammonia Loss
from Applications of Urea-Ammonium Nitrate Solution to Straw Residue. Soil
Sci. Soc. Am. J., 50: 969-974.
Mulvaney, R.L. and Bremner, J.M., 1981. Control of Urea Transformation in Soils. Soil
Biochem., 5: 153-196.
Stumpe, J.M., Vlek, P.L.G. and Lindsay, W.L., 1984. Ammonia Volatilization from
Urea and Urea Phosphates in Calcareous Soils. Soil Sci. Soc. Am. J., 48: 921-
926.
Urban, W.J., Hargrove, W.L., Bock, B.R., Raunikar, R.A., 1987. Evaluation of Urea-
Urea Phosphate as a Nitrogen Source for No-Tillage Production. Soil Sci. Soc.
Am. J., 51: 242-246.
Vlek, P.L.G. and Byrnes, B.H., 1986. The Efficacy and Loss of Fertilizer N in Lowland
Rice. Fert. Res., 9: 131-147.
83

BİTKİLERİN AZOT KULLANMA ETKİNLİĞİNİ ARTIRMADA MEVSİM İÇİ


AZOTLU GÜBRE YÖNETİMİNİN ÖNEMİ

Cemal ÇEKİÇ1* Erdinç SAVAŞLI1 Oğuz ÖNDER1 Ramis DAYIOĞLU1


2
Fatma GÖKMEN Nesim DURSUN2 Sait GEZGİN2 H. Müfit KALAYCI1
1
Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Eskişehir. *cemcekic@hotmail.com
2
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Konya.

ÖZET
Buğday bitkisinin azotlu gübre ihtiyacının mevsim ve uygulama koşullarına
bağlı olarak verim düzeyleri ve toprağın azot birikimi tarafından belirlendiği
bilinmektedir. Yıllar ve yerler arasındaki dalgalanmaların neden olduğu azot
gereksinimi farklılıklarına karşı önlem olarak geliştirilen Mevsim İçi Azotlu Gübre
Yönetim Sistemleri giderek yaygınlaşmaktadır. Ancak bu konuda tavsiyelere öncelik
olarak kalibrasyon çalışmalarının yapılması gerekmektedir. 2006-2007 ekim yılında
Eskişehir’deki Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü arazisinde gerçekleştirilen bu
çalışmada, sulanır koşullarda Konya2002 ve Bezostaya1 çeşitlerinin azotlu gübrelemeye
verdikleri karşılıklar mevsim içi spektral yansıma okumalarından hesaplanan vejetasyon
indeksleri ve Mevsim İçi Verim Tahmini yöntemiyle belirlenmeye çalışılmıştır. Tesadüf
Bloklarında Faktöriyel deneme deseninde ve 4 tekerrürlü olarak yürütülen denemede 0,
5, 10, 15 ve 20 kg N/da seviyeleri karşılaştırılmıştır. Zadoks 24 (kardeşlenme), Zadoks
30 (sapa kalkma başlangıcı) ve Zadoks 31 ( sapa kalkma 1 boğumlu dönem) olmak
üzere 3 dönemde alınan NDVI indeks değerlerinden hesaplanan vejetasyon indeksine
dayalı Karşılık İndeksi değerlerinin, hasatta verim açısından elde olunan gerçek karşılık
indeksleriyle arasındaki korelasyon çalışması, Zadoks 30 ve 31 dönemlerinde yapılan
okumaların verim değerleriyle daha yüksek korelasyon katsayıları verdiğini, ancak
Zadoks 24 okumalarının da istatistiksel önemli korelasyon verdiğini göstermiştir. Daha
yüksek verim potansiyeline sahip olan Konya2002 bekleneceği üzere daha yüksek azot
seviyelerine karşılık verirken, Bezostaya1 çeşidinin vejetasyon indeks değerleri hasat
sonu verim değerleriyle daha uyumlu bulunmuştur. Bir TUBİTAK projesi kapsamında
sürdürülen denemelerin ön çalışması niteliğindeki bu araştırma, Mevsim İçi Azotlu
Gübre Yönetim Sistemlerinin ülkemizde de yeterli çalışma yapılıp güvenilir kalibrasyon
denklemleri elde olunması koşuluyla kullanılabilir olduğuna dair umut vermiştir.
Anahtar Kelimeler: Buğday, mevsim içi azotlu gübre yönetim sistemi, spektral
yansıma, NDVI, karşılık indeksi.
IMPORTANT OF IN-SEASON NITROGENOUS FERTILIZER MANAGEMENT
IN THE INCREASING OF NITROGEN USE ACTIVITY OF THE PLANTS
ABSTRACT
It is known that nitrogen fertilizer requirement of wheat plant is determined by
soil nitrogen supply and yield levels depending on environmental conditions and
cultural practices applied. In-season nitrogen fertilizer management systems, which have
been developed against differences in nitrogen requirement among years and locations,
have gained popularity in recent years. This system requires establishment of calibration
equations prior to recommendations. This study was conducted at Anatolian
Agricultural Research Institute in Eskisehir, in 2006-2007 growing season. In the study,
responses of Bezostaya1 and Konya2002 bread wheat cultivars to nitrogen fertilization
under irrigated conditions were compared with vegetation indices based on spectral
reflection and In- Season Estimated Yield values calculated from these indices. The
84

experimental layout was a 2 factor factorial in randomized complete block design with 4
replications. 0, 5, 10, 15 and 20 kg N/da nitrogen rates were used. Vegetation indices
(NDVI) were obtained at growth stages Zadoks 24 (tillering), Zadoks 30 (pseudo stem
elongation) and Zadoks 31 (stem elongation). The corelation study among these indices
and actual yield responses revealed higher corelation coefficients among NDVI response
index values and response indeks at harvest when NDVI indices were obtained at stem
elongation than at tillering. Konya2002, a higher yielding newer cultivar, showed higher
response to nitrogen fertilization but yield responses of Bezostaya1 was in greater
accordance with in-season estimations. This was a preliminary study of a TUBİTAK
funded project and it gave promising results showing that this new system can be
adapted in the region after reliable calibration equations are developed in time.
Key Words: Wheat, in-season nitrogen fertilizer management system, spectral
reflection, NDVI, response index.

GİRİŞ
Buğday tarımında çeşitlerin kendi beklenen tane verimi ve protein değerlerini
verebilmeleri ancak uygun bir azotlu gübrelemeyle mümkün olabilmektedir. 2030’a
kadar kişi başına üretimin aynı düzeyi muhafaza edebilmesi için kimyasal gübre olarak
azot kullanımının da muhtemelen ikiye katlanacağı (Gilland 1993), ancak ekolojik ve
ekonomik sorunlar nedeniyle dünya genelinde ekstansif tarım uygulamalarının
benimsenme oranının artabileceği ve bunun da azotlu gübre kullanımını azaltma ihtimali
olduğu (Le Couis ve ark. 2000) konuyla ilgili literatür bildirileri arasındadır. Smil
(1997) azotlu gübre kullanımını azaltabilmenin ancak daha uygun gübreleme yöntemleri
bularak etkinliği arttırmakla mümkün olabileceğini ifade etmektedir. Raun ve Johnson
(1999) tarafından ve FAO istatistikleriyle değişik araştırma sonuçlarından hesaplanan
verilere göre yapılan bir değerlendirmede, 1996 yılında dünya gübre azotu kullanımının
82,906,340 ton olduğu (FAO 1996), bunun % 60’ından fazlası anlamına gelen
49,743,804 tonunun tahıl üretiminde kullanıldığı (FAO 1995) ve bu toplamın
16,572,232 tonunun hasat edilen tanelerde bulunduğu ve bunun da % 33 AKE anlamına
geldiği ifade edilmiştir. Bu rakamlar aynı esaslara göre, gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkeler için ayrı ayrı hesaplandığında, AKE değerlerinin sırasıyla % 42 ve % 29 olduğu
görülmüştür. Azotlu gübrelerden kayıpları en aza indirmenin yolları arasında, gübre
dozlarının bitki ihtiyacına göre belirlenebilmesi için toprak ve bitki analizlerine
başvurulması, yıllık yağış miktar ve dağılımına uygun bir gübreleme stratejisinin
benimsenmesi, bölünmüş uygulamaların tercih edilmesi, gübrenin yüzeye bırakılmayıp,
mümkün olan her durumda toprak altına getirilmesi sayılabilir (Mosier ve ark. 1996).
Westfall ve ark. (1996) toprak analizleriyle birlikte, hedeflenen verim düzeyleri ve
üreticinin geçmiş deneyimlerinin birlikte kullanılması halinde en uygun tavsiye
düzeylerine ulaşılacağını belirtmektedir.
Bölgemizde olduğu gibi, dünyanın benzer ekolojilerinde de sezon başındaki
tahminlere dayalı tavsiyelerin her zaman tutmaması, bunların sezonun gidişine göre yıl
içinde modifiye edilebilmeleri ihtiyacını doğurmuş ve Mevsim İçi (In-Season) azotlu
gübre yönetim sistemleri geliştirilmeye başlanmıştır. Bu bağlamda, bitkilerin her hangi
bir andaki azot beslenme durumlarının optik sensörlerle tespit edilebileceği ve gübre
uygulamalarının da buna göre yapılabileceği fikri ortaya atılmış ve çalışmalar yapılmaya
başlanmıştır (Raun ve ark. 2002, Cassman ve ark. 2002, Mullen ve ark. 2003).
Bitkilerin, spektrumun kırmızı ve near-infrared bölgelerinde (farklı nanometre
okumalarında) verdikleri yansıma değerleri karşılaştırılarak gelişme durumunu gösteren
vejetasyon indeksleri elde etmeye dayanan bu yöntemde, en yaygın kullanılan
vejetasyon indeksi kavramları NDVI (Normalized Difference Vegetation Index) ve SR
85

(Simple Ratio) olmaktadır (Aparicio ve ark. 2002). Esas itibariyle toplam kuru madde ve
yaprak alan indeksiyle alakalı olduğundan, dolaylı olarak fotosentetik kapasite ve verim
tahminlerinde kullanılan bu indeksler buğday verim tahminleri için de kullanılmaktadır
(Pinter ve ark. 1981, Aparicio ve ark. 2000). Bu indekslerin hesaplanmasında genellikle
SR = (Rkırmızı/Rnır) ve NDVI = (Rnır - Rkırmızı)/( Rnır + Rkırmızı) formülleri kullanılmakta, bu
formüllerdeki R harfi Yansıma (Reflectance) değerlerini göstermektedir (Penuelas ve
ark. 1993).
NDVI okumalarının değerlendirilmelerinde ise RI (Response Index = Karşılık
İndeksi) (Mullen ve ark. 2003) ve INSEY (In Season Estimated Yield = Mevsim İçi
Verim Tahmini) (Raun ve ark. 2002) kavramlarından yararlanılmaktadır. Buna göre,
kalibrasyon çalışmalarında maksimum NDVI değerini veren parsellerin NDVI değeri,
gübrelenmemiş kontrol parsellerinin NDVI değerlerine bölünerek elde olunan RI(NDVI)
değerleri, hasatta elde olunan maksimum verimin kontrol parsellerinden elde olunan
verime bölünmesiyle bulunan RI(HASAT) (Johnson ve ark. 2000) değeriyle
karşılaştırılmakta ve yapılan korelasyon analizi sonucunda, RI(HASAT) değeriyle en
yüksek R2 değerini veren RI(NDVI) değeri hangi dönem okumalarından elde olunmuşsa,
daha sonra çiftçi tarlalarında yapılacak tavsiyeye yönelik çalışmalarda o dönemde
okuma yapılmaktadır. Ancak okumanın ve dolayısıyla tavsiyenin yapılacağı dönemin,
özellikle kuru koşullarda, çiftçinin tarlaya girebileceği son dönemden daha geç
olmaması da sistemin pratikte yaygınlaştırılabilmesi bakımından esastır. Örneğin,
Oklahoma’da yapılan çalışmada Feekes ıskalasına (Large 1954) göre 5 (sapa kalkma
başlangıcı), 9 (sapa kalkma sonu) ve 10.5 (çiçeklenme) dönemlerinde elde olunan
okuma değerlerinden benzer etkinlikte sonuç alınmış olmakla birlikte (Mullen ve ark.
2003), geniş çiftçi tarlası uygulamalarında diğerleriyle aynı etkinlikte bulunan Feekes 5
döneminde, yani sapa kalkma başlangıcında yapılan okumalara göre tavsiyeler
yönlendirilmektedir. INSEY değeri ise, NDVI değerinin, ekimden okumanın yapıldığı
güne kadar geçen günler içinde ortalama sıcaklığın 4.4 oC’nin üzerinde olduğu gün
sayısına bölünmesiyle bulunmaktadır (Raun ve ark. 2002). Daha sonra, parsellerin
NDVI okumalarından hesaplanan INSEY değerlerinin bağımsız değişken (x), aynı
parsellerden elde olunan dane verimlerinin ise bağımlı değişken (y) olarak alındığı
regresyon analizi sonucunda elde olunan denklemler, çiftçi tarlalarındaki uygulamaları
yönlendiren kalibrasyon denklemleri olarak kullanılmaktadır.

MATERYAL VE METOD
2006-2007 ekim yılında Eskişehir’deki Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü
arazisinde gerçekleştirilen bu çalışmada, sulanır koşullarda Konya2002 ve Bezostaya1
kırmızı sert buğday çeşitlerinin azotlu gübrelemeye verdikleri karşılıklar mevsim içi
spektral yansıma okumalarından hesaplanan vejetasyon indeksleri ve Mevsim İçi Verim
Tahmini yöntemiyle belirlenmeye çalışılmıştır. Tesadüf Bloklarında Faktöriyel deneme
deseninde ve 4 tekerrürlü olarak yürütülen denemede 0, 5, 10, 15 ve 20 kg N/da
seviyeleri karşılaştırılmıştır. Deneme ekim anında bir kez çıkış suyu verildikten sonra,
sapa kalkma ve başaklanma devresinde olmak üzere iki kez sulanmıştır. Azotlu gübrenin
tamamı, çalışmanın gereği olarak, ekimle birlikte verilmiştir. NDVI değerleri,
Oklahoma Eyalet Üniversitesi tarafından geliştirilen Green Seeker cihazıyla
okunmuştur. Zadoks 24 (kardeşlenme), Zadoks 30 (sapa kalkma başlangıcı) ve Zadoks
31 ( sapa kalkma 1 boğumlu dönem) olmak üzere 3 dönemde alınan NDVI indeks
değerlerinden hesaplanan vejetasyon indeksine dayalı Karşılık İndeksi değerlerinin,
hasatta verim açısından elde olunan gerçek karşılık indeksleriyle arasında korelasyon
çalışması yapılmış, ve okuma tarihleri için hesaplanan INSEY değerleriyle hasatta elde
olunan gerçek verim değerleri arasındaki ilişkiden regresyon analizi sonucu kalibrasyon
denklemleri hesaplanmıştır.
86

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Dane Verimi:
Denemede elde olunan verim sonuçları Çizelge 1 ve Şekil 1’de verilmiştir.
Çizelge ve şekilden görüleceği üzere, Konya2002 çeşidi Bezostaya1’e oranla hem daha
yüksek dane verimi, hem de azotlu gübrelemeye daha yüksek düzeyde karşılık vermiştir.
Denemenin yürütüldüğü yıllarda, özellikle geç dönemlerdeki kuraklık ve sıcaklık baskısı
nedeniyle, 2 kez sulanmış olmasına rağmen denemeden elde olunan verimler, daha çok
çiftçiler tarafından elde olunan kısıtlı sulama koşullarına özgü verim düzeylerini
yansıtmaktadır. Ancak bu denemenin amacı, optimum gübre düzeylerini tespit etmek
değil, hasatta alınan verim karşılıklarının mevsim içi spektral yansıma okumaları ve
bunlardan elde olunan vejetasyon indeksi değerleriyle hangi ölçüde uyumlu olduğunu
belirlemektir. Bu nedenle, kardeşlenme (Zadoks 24), sapa kalkma başlangıcı (Zadoks
30) ve sapa kalkma 1 boğumlu dönemde (Zadoks 31) elde olunan NDVI değerleri
Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 1. Bezostaya1 ve Konya2002 buğday çeşitlerinin farklı azotlu gübre
uygulamalarında verdikleri dane verimleri
AZOT DOZU DANE VERİMİ (kg/da)
(kg N/da) BEZOSTAYA1 KONYA2002
0 184 272
5 310 389
10 299 411
15 317 473
20 312 426

500
Konya2002
Dane Verimi (kg/da)

400

300

Bezostaya1
200

0 5 10 15 20
Azot dozu (kg N/da)

Şekil 1. Bezostaya1 ve Konya2002 buğday çeşitlerinin farklı azotlu gübre


uygulamalarında verdikleri dane verimleri

Çizelge 2’de görüldüğü gibi, Zadoks 24 ve 30 dönemlerinde küçük farkla da


olsa Konya2002 daha yüksek NDVI değerleri verirken, Zadoks 31 döneminde
Bezostaya1 üstün duruma geçmiştir. Bunda temel neden, kardeşlenme ve öncesindeki
erken dönem okumalarında daha çok biyolojik kütleden etkilenen NDVI değerlerinin,
sapa kalkmayla birlikte çeşitlerin tarla yüzeyini kapatma yönünden farklılıkları azalınca,
yaprak klorofil kapsamlarından da etkilenmesidir. Nitekim Konya2002’ye oranla daha
düşük kardeşlenme özelliğine sahip olan Bezostaya1 bu nedenle erken dönemde daha
87

düşük NDVI değeri verirken, mevsim ilerledikçe koyu yaprak rengi ve yüksek klorofil
oranları nedeniyle farkı kapatmış ve öne geçmiştir.

Çizelge 2. Bezostaya1 ve Konya2002 buğday çeşitlerinin farklı azotlu gübre


uygulamalarında, Zadoks 24, 30 ve 31 dönemlerinde verdikleri NDVI değerleri.
AZOT NDVI DEĞERLERİ
DOZU ZADOKS 24 ZADOKS 30 ZADOKS 31
(kg
N/da) Bezostaya-1 Konya 2002 Bezostaya-1 Konya-2002 Bezostaya-1 Konya-2002
0 0.244 0.290 0.448 0.484 0.424 0.444
5 0.303 0.347 0.641 0.665 0.684 0.658
10 0.320 0.406 0.733 0.719 0.769 0.706
15 0.333 0.377 0.792 0.738 0.842 0.757
20 0.348 0.420 0.772 0.809 0.837 0.820

Yukarıda bu bilgiler verilmiş olmakla birlikte, bu denemenin asıl amacı çeşitler


arası farklılıkları belirlemek değil, azotlu gübrelemenin etkilerini irdelemektir. Yine
Çizelge 2 incelendiğinde, daha kardeşlenme döneminden başlayarak azotlu
gübrelemenin NDVI değerlerini yükseltici etkisi görülmektedir. Bu değerler kullanılmak
suretiyle mevsim içi verim tahmini yapabilmek için, NDVI değerlerinin, ekim gününden
okumanın yapıldığı güne kadar geçen ve ortalama sıcaklığı referans düzeyin (bizim
çalışmamızda 4,4 oC) üzerinde seyreden gün sayısına bölünmesiyle elde olunan Mevsim
İçi Verim Tahmini (INSEY) değerleri Çizelge 3’te verilmiştir.
Çizelge 3. Bezostaya1 ve Konya2002 buğday çeşitlerinin farklı azotlu gübre
uygulamalarında, Zadoks 24, 30 ve 31 dönemlerinde verdikleri NDVI değerlerinden
hesaplanan INSEY değerleri
AZOT INSEY DEĞERLERİ
DOZU ZADOKS 24 ZADOKS 30 ZADOKS 31
(kg
N/da) Bezostaya-1 Konya 2002 Bezostaya-1 Konya-2002 Bezostaya-1 Konya-2002
0 0.00469 0.00558 0.00649 0.00701 0.00558 0.00584
5 0.00583 0.00667 0.00928 0.00963 0.00899 0.00866
10 0.00616 0.00780 0.01063 0.01041 0.01012 0.00929
15 0.00640 0.00726 0.01148 0.01070 0.01108 0.00996
20 0.00669 0.00807 0.01119 0.01173 0.01101 0.01079

Çizelge 3’te görülen INSEY değerlerinin bağımsız değişken, hasatta elde olunan
gerçek dane verimlerininse bağımlı değişken olarak kullanılmasıyla gerçekleştirilen
regresyon analizi sonucunda elde olunan kalibrasyon doğru ve denklemleri, Zadoks 24,
30 ve 31 dönemleri için sırasıyla Şekil 2-4’te verilmiştir.
Görüldüğü gibi, her 3 okuma döneminde de ve her 2 çeşit için de INSEY –
VERİM ilişkisi doğrusal ilişki göstermiştir. Benzer çalışmaların yapıldığı Oklahoma ve
Meksika’daki CIMMYT çalışmalarında genellikle üslü transformasyon denklemi veren
bu ilişkinin yapılan çalışmada doğrusal olarak çıkması bizdeki durumun farklı
olabileceğine işaret etmektedir. Bu konu projede ön görülen çalışmaların
tamamlanmasından sonra netlik kazanacaktır.
88

500
ZADOKS 24
450

Dane Verimi (kg/da)


400

350

300 Konya2002

250

200 Bezostaya1

150
0,004 0,005 0,006 0,007 0,008 0,009
INSEY

Bezostaya1: VERIM = -117,8373 + 67577,562 INSEY (R2 = 0,850*)


Konya2002: VERIM = -41,57189 + 61550,84 INSEY (R2 = 0,666 öd)

Şekil 2. Bezostaya1 ve Konya2002 buğday çeşitlerinin Zadoks 24 (kardeşlenme)


döneminde elde olunan mevsim içi verim tahminleri ile hasatta elde olunan gerçek
verimleri arasındaki ilişkiyi gösteren kalibrasyon doğru ve denklemleri

500
ZADOKS 30
450
Dane Verimi (kg/da)

400

350
Konya2002
300

250

200 Bezostaya1

150
0,006 0,007 0,008 0,009 0,01 0,011 0,012
INSEY

Bezostaya1: VERIM = 33,305244 + 25583,242 INSEY (R2 = 0,845*)


Konya2002: VERIM = 15,717473 + 38227,658INSEY (R2 = 0,826*)

Şekil 3. Bezostaya1 ve Konya2002 buğday çeşitlerinin Zadoks 30 (sapa kalkma


başlangıcı) döneminde elde olunan mevsim içi verim tahminleri ile hasatta elde olunan
gerçek verimleri arasındaki ilişkiyi gösteren kalibrasyon doğru ve denklemleri
Kalibrasyon çalışmalarında bu şekilde elde olunan kalibrasyon denklemlerinden
hangisinin çiftçiye yönelik tavsiyelerde kullanılacağı üzerinde etkili olan 3 unsur
belirtilmektedir:
- Okumalardan elde olunan NDVI değerleri kullanılarak ve değişik azot
seviyelerinde elde olunan NDVI değerleri, aynı tarihte kontrol parsellerinde
okunan NDVI değerlerine bölünerek elde olunan NDVI Karşılık İndeksi
değerleriyle, hasatta değişik azot uygulamalarından elde olunan verimler kontrol
parsel verimlerine bölünerek bulunan Verim Karşılık İndeksi değerleri arasında
istatistiksel önemli korelasyon bulunması (Johnson ve ark. 2000),
89

500
ZADOKS 31
450

Dane Verimi (kg/da)


400

350
Konya2002
300

250

200 Bezostaya1

150
0,005 0,006 0,007 0,008 0,009 0,01 0,011 0,012
INSEY

Bezostaya1: VERIM = 65,253772 + 23416,093 INSEY (R2 = 0,882*)


Konya2002: VERIM = 66,149339 + 36812,603 INSEY (R2 = 0,863*)

Şekil 4. Bezostaya1 ve Konya2002 buğday çeşitlerinin Zadoks 31 (sapa kalkma 1


boğumlu devre) döneminde elde olunan mevsim içi verim tahminleri ile hasatta elde
olunan gerçek verimleri arasındaki ilişkiyi gösteren kalibrasyon doğru ve denklemleri
- Okumanın ve dolayısıyla çiftçiye gübre tavsiyesinin yapılacağı tarihin çiftçi
açısından tarlaya girilebilecek bir dönem olması (Mullen ve ark. 2003),
- Azotlu gübre uygulamasının bitki gelişmesi üzerine en çok etkili olabileceği
bir dönemin seçilmesi.
Yukarıdaki açıklamalarla bağlantılı olarak, değişik okuma dönemlerinde elde
olunan NDVI değerlerinden hesap olunan Karşılık İndeksi değerleriyle, hasatta elde
olunan verim açısından Karşılık İndeksi değerleri Çizelge 4’te verilmiştir.
Çizelge 4: Bezostaya1 ve Konya2002 buğday çeşitlerinin farklı azotlu gübre
uygulamalarında, Zadoks 24, 30 ve 31 dönemlerinde verdikleri NDVI değerlerinden
hesaplanan Karşılık İndeksi değerleriyle, hasatta elde olunan verim açısından Karşılık
İndeksi değerleri.
NDVI KARŞILIK İNDEKSLERİ KARŞILIK
AZOT DOZU İNDEKSİ
(kg N/da) ZADOKS 24 ZADOKS 30 ZADOKS 31 (DANE VERİMİ)
Bezostaya1
0 1.00 1.00 1.00 1.00
5 1.25 1.50 1.68 1.71
10 1.32 1.71 1.88 1.65
15 1.37 1.84 2.07 1.74
20 1.42 1.80 2.06 1.73
Konya2002
0 1.00 1.00 1.00 1.00
5 1.20 1.43 1.52 1.47
10 1.41 1.57 1.65 1.53
15 1.31 1.62 1.77 1.75
20 1.45 1.76 1.92 1.62

Çizelge 4’te görüldüğü gibi, NDVI değerlerinden hesaplanan karşılık indeksi


değerleri, beklendiği üzere, kardeşlenme döneminde en küçük olurken, mevsim
90

ilerledikçe artmış ve Zadoks 31’de en yüksek düzeyine ulaşmıştır. Ancak verim


açısından alınan Karşılık İndeksi değerleriyle karşılaştırıldığında, Zadoks 31’deki bu
yüksek düzeydeki karşılığın verime aynen yansımadığı, verim açısından karşılık indeksi
değerlerinin Zadoks 30’da elde olunan NDVI karşılık indeksi değerlerine daha yakın
olduğu görülmektedir.
Çizelge 5. Bezostaya1 ve Konya2002 buğday çeşitlerinin farklı azotlu gübre
uygulamalarında, Zadoks 24, 30 ve 31 dönemlerinde verdikleri NDVI değerlerinden
hesaplanan Karşılık İndeksi değerleriyle, hasatta elde olunan verim açısından Karşılık
İndeksi değerleri arasındaki korelasyon katsayıları
NDVI KARŞILIK İNDEKSLERİ İLE VERİM KARŞILIK
ÇEŞİT İNDEKSLERİ ARASINDAKİ KORELASYON
KATSAYILARI
ZADOKS 24 ZADOKS 30 ZADOKS 31
Bezostaya1 0.375 öd 0.981** 0.964**
Konya2002 0.851+ 0.836+ 0.853+
+
0.10 düzeyinde önemli, * 0,05 düzeyinde önemli, ** 0.01 düzeyinde önemli.

Vejetatif gelişme üzerine yaptığı etkinin gücü bilinen azotlu gübreleme, bitki
gelişmesi üzerine maksimum etkiyi başaklanma öncesi vejetatif gelişme döneminde
yapmakta, ancak çeşidin verimlilik düzeyi ve verimi sınırlandırıcı çevre koşulları söz
konusu olduğundan, hasatta elde olunan karşılık indeksine bu erken dönem etkinliği
aynen yansımamaktadır. Özet olarak, bu ilk yıl çalışması sonuçları, kardeşlenme
döneminin vejetasyon indeksine dayalı tavsiye geliştirmek için fazla erken, sapa
kalkmanın ileri devrelerininse çiftçinin tarlaya girmesi için fazla geç olduğu
düşünüldüğünde, Zadoks 30 döneminin en uygun dönem olduğuna işaret etmektedir.
Nitekim, Çizelge 5 incelendiğinde, Konya2002 için elde olunan NDVI Karşılık İndeksi
değerleri verim için Karşılık İndeksi değerleriyle daha düşük korelasyon katsayısı
verirken, Bezostaya1 içinse sadece Zadoks 24’ün önemli korelasyon vermediği, Zadoks
30 ve 31’de ise çok yüksek korelasyon katsayıları verdiği görülecektir.
Sonuç olarak, yeterli çalışma yapılıp güvenilir kalibrasyon denklemleri elde
olunduğunda, bu sistemin bölgemizde de uygulanabilir olduğuna dair umut verici
bulgular elde olunmuş bulunmaktadır

TEŞEKKÜR
Bu bildiri, TÜBİTAK-KAMAG tarafından desteklenen 106G111 nolu proje
kapsamında yapılan araştıma sonuçlarından hazırlanmıştır. Söz konusu projenin ülkemiz
için gerekliliğine inanarak müşteri olan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Tarımsal
Araştırmalar Genel Müdürlüğüne ve destekleyen TÜBİTAK’a bütün proje ekibi olarak
teşekkür ederiz.

KAYNAKLAR
Aparicio, N., D. Villegas, J. Casadesu´ s, J.L. Araus, and C. Royo. 2000. Spectral
vegetation indices as nondestructive tools for determining durum wheat yield.
Agron. J. 92:83–91.
Aparicio, N., D. Villegas, J.L. Araus, J. Casadesus, and C. Royo. 2002. Relationship
between growth traits and spectral vegetation indices in durum wheat. Crop Sci.
42:1547–1555.
91

Cassman, K.G., Doberman A. and Walters, D.T. 2002. Agroecosystems, nitrogen-use


efficiency, and nitrogen management. Ambio 31, 132-140
FAO. 1995. World agriculture: towards 2010 an FAO study. Nikos Alexandratos (ed.).
Food and Agriculture Organization of the United Nations and John Wily &
Sons, West Sussex, England. p. 190
FAO. 1996. FAOSTAT. www.fao.org.
Gilland, B., 1993. Cereal, nitrogen and population: an assessment of the global trends.
Endeavour 17, 84-87.
Johnson, G.V., W.R. Raun, and R.W. Mullen. 2000. Nitrogen use efficiency as
influenced by crop response index. p. 291. In Agronomy abstracts. ASA, CSSA,
and SSSA, Madison, WI
Large, E.C. 1954. Growth stages in cereals. Plant Pathol. 3:128–129
Le Couis, J., Bèghin, D., Heumez, E., Pluchard, P., 2000. Genetic differences for
nitrogen uptake and nitrogen utilization efficiencies in winter wheat. European
Journal of Agronomy 12, 163-173. (L114)
Mosier, A.R., J.M. Duxbury, J.R. Freeny, O. Heinemeyer, and K. Minami. 1996.
Nitrous oxide emissions from agricultural fields: Assessment, Measurement and
Mitigation. Journal of Plant and Soil Science. Vol. 181. pp. 95-108.
Mullen, R. W., Freeman, K. W., Raun, W. R., Johnson, G.V., Stone, M. L. and Solie, J.
B. 2003. Identifying an in-season response index and the potential to increase
wheat yield with nitrogen. Agronomy Journal 95, 347-351
Penuelas, J., J.A. Gamon, K.L. Griffinand, and C.B. Field. 1993. Assessing community
type, biomass, pigment composition and photosynthetic efficiency of aquatic
vegetation from spectral reflectance. Remote Sens. Environ. 46:110–118.
Pinter, P.J., R.D. Jackson, S.B. Idso, and R.J. Reginato. 1981. Multi-date spectral
reflectance as predictors of yield in water stressed improve wheat and barley.
Int. J. Remote Sens. 2:43–48.
Raun W.R and G.V. Johnson. 1999. Improving nitrogen use efficiency for cereal
production. Agron J., 91:357-363.
Raun, W.R., Solie, J.B., Johnson, G.V., Stone, M. L., Mullen, R.W., Freeman, K.W.,
Thomasson, W.E. and Lukina E.V. 2002. Improving nitrogen use efficiency in
cereal grain production with optical sensing and variable rate application.
Agronomy Journal 94, 815- 820.
Smil, V., 1997. Global population and nitrogen cycle. Sci. Am. 277, 76-81.
Westfall, D.G., J.L. Havlin, G.W. Hergert, and W.R. Raun. 1996. Nitrogen management
in dryland cropping systems. J. Prod. Agric. 9:192-199.
92

PİROTİK ASİT ÖZÜTLEME YÖNTEMİ İLE DÜŞÜK TENÖRLÜ TÜRKİYE


FOSFAT KAYALARINDAN DİAMONYUM FOSFAT
ÜRETİLEBİLİRLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI1

Mehmet ÇÖTELİ* Haydar POLAT


Toprak Gübre ve Su Kayn. Mrk. Arş. Enst. Ankara. *cotelimehmet@yahoo.com

ÖZET
Kaya fosfatların gübre değerinin artırılması için genel uygulama H2SO4 ile
muamele şeklindedir.Bu uygulamada her bir ton P2O5 başına yaklaşık 5 ton CaSO4.H2O
atık olarak çıkmakta olup bu ise gerek endüstri gereksel tarım için baş agrıtıcı büyük bir
sorundur. Geleneksel uygulama dışında H2SO4 yerine HNO3 türü asit kullanımı aynı
zamanda taşıdıgı azotun tamamına yakınının kullanılabilmesi nedeni ile dünyada bu tarz
üretim yöntemi önem kazanmaya başlamıştır.
Bu çalışma da ülkemizde hiçbir şekilde degerlendirilemeyen Kanlıca, Kilis,
Şemikan, Taşıt, Kasrık ve Konsantre mazıdag fosfatı kullanılmıştır. Bunların P2O5
içerikleri % 5.46 (Kilis) ile % 31.25 (Mazıdag konsantresi) arasında degişmektedir.CaO
oranlarıda % 51.06 (Kasrık) ile % 25.90 (Kilis) arasında degişmektedir.
Örnekler üzerinde tüm ürünlerden yaklaşık aynı bileşimde aynı bileşimi
verecek şekilde teorik HNO3 ilave edilmiş, çökme ile silikat türevi kimyassallar atılmış,
asit leaching ile yıkama yapılmış,-7 oC’de nitrat formunda bulunan bir çok bileşik
çöktürüldükten sonra temiz fosforik asit çözeltisi NH4OH ile nötralize edilerek pH 5-7
arasında sıvı DAP bileşiminde gübre örnekleri elde edilmiştir.
Ürünler analizinde N+ P2O5 olarak % 20’ler civarında yaklaşık aynı bileşimde
ürünler üretildigi kurutulmuş 4 örneklerin bunların kimyasal açıdan DAP formunda
oldugu, fakat düşük tenörlü kaya fosfatlarda yüksek kullanım, yüksek atık
düşünüldügünde esas ekonomikligi oluşturan kısmın bu oldugu görülmüştür.
Üretilen 4 sıvı gübre örneginin kurutulması sonucu nihai formun incelenmesinde
tamamı amonyum azotu formunda olmak üzere azot % 16,07-17.20 arasında ,suda erir
P2O5’de % 52.90 ile 57.90 arasında degişmiştir.Kalsiyum, magnezyum, demir, bakır
analizlerinden ise yeteri kadar kaya fosfatın temizlenebildigi çok temiz sayılabilecek
statüde gübre üretilebilirligi gözlenilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kaya fosfat, nitrofosfat, asitlendirme, north hydro proses.

GİRİŞ
Ülkü, (1980)‘ün Slack ve ark. (1968)’na atfen bildirdiğine göre kayafosfatın
nitrik asitle parçalanması reaksiyonunda açığa çıkan enerjinin kayafosfatın yapısı ve asit
konsantrasyonuna bağlı olduğu ve % 55’lik HNO3 ile açığa çıkan ısının 41 kcal/gmol
P2O5 olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada kayafosfat ile HNO3 arasındaki tüm
reaksiyonlar verilmiştir. Nötralizasyonun devamında ise:
2CaHPO4 + 2NH3 + Ca(NO3)2 => Ca(PO4)2 + 2NHNO3

1
Bu çalışma Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı TAGEM-Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma
Enstitüsü tarafından yürütülen “Düşük Tenörlü Kaya Fosfatlardan Pirotik Asitler ile Fosforlu Gübre Üretimi ve
Tarımda Kullanım Olanaklarının Araştırılması “ isimli 05310A01 nolu projenin Nitro fosfat tür gübreler üretimi
kısmından hazırlanmış olup, proje çerçevesinde desteklenmektedir.
93

oluşumunun başladığı, ürünlerden (NH4)2HPO4, NH4H2PO4’ün suda çözündüğü,


CaHPO4’ın suda değil sitratta çözündüğü, Ca3(PO4)2’ın ise suda çözünmediği sitratta
çok az çözündüğü belirtilmiştir. Ayrıca aşırı amonyak kullanımı sonucunda fosforun
suda çözünmeyen kısımlarının oluştuğu ve dikkatli çalışılması gerektiği belirtilmiştir
(Leach, 1959, Nielsona ve ark 1953). 6 nolu reaksiyon TVA prosesi olarak bilinir
(Nielsonb ve ark. 1959). Karbonatlaştırılan ve amonyaklaştırılan bu üründen 14-11-11,
12-12-12 tür gübreler üretilebilir ve burada P2O5’in % 1’i suda 99’i da sitratta çözünür
formdadır. Benzer Dutch metodu ve buna göre geliştirilen ticari PET prosesi aynı
prensiplidir (OEEC Report 1953).
ODDA prosesi, prosesin esası nitrik asit ile fosforidin tamamının fosforik asit ve
kalsiyum nitrata dönüştürülmesidir.
CaF2.3Ca3(PO4) + 20 HNO3 = 10 Ca(NO3)2 + 6 H3PO4
Oluşan Ca(NO3)2 kristalizasyon ve santrifujleme ile ayrılır. Santrifüjden gelen ana sıvı
NH3 ile nötralize edilir. Buharlaştırılır. 20-20-0 tür P2O5 ‘ in suda çözünürlügü % 50
olan bir gübre ve % 16 N ihtiva eden (NH4NO3. 5Ca(NO3)2. 10 H2O) yan ürün
üretilebilmektedir (Strelzof, 1968., Mohr Napthalia, 1971).
PEC Prosesi, pH 3.5 dan sonra dikalsiyum fosfatın trikalsiyum fosfata dönüşmesi
başlamaktadır. 6 kademeli nötralizasyon yapılmakta, elde edilen P2O5 ‘in tamamı
CaHPO4 formunda, suda çözünürlüğü sıfır olan NP, NPK tür gübreler
üretilebilmektedir.
DSM prosesi, bu proses de (NH4)2SO4 kullanarak Ca(NO3)2‘in CaSO4.2H2O olarak
çökmesini saglamakta P2O5’in suda çözünürlügünü % 100 civarına kadar
çıkarılabilmektedir.
CHEMİCO prosesi, kaya fosfatın HNO3 ile ile asitlendirilmesi esnasında (NH4)2SO4
birlikte kullanılır. Kalsiyumun büyük kısmı CaSO4.2H2O olarak çöktürülebilmektedir.
KALTEN-BACH-SCHZ prosesi, esası ODDA prosesi olup aradaki fark indirekt
soğutmanın yerini direk soğutmanın almasıdır (Ülkü 1980).
Nitro fosfat tür ürün yelpazesinde yer alan ürünler değişik suda çözünürlükte
olmakla birlikte 12-12-12, 15-15-15, 10-15-20, 13-13-21, 6-12-18, 20-20-0 ve 20-10-0
bunlara örnek verilebilir (Meisterpro 2006).

Şekil 1. Nitro fosfat tür NPK gübre üretim prosesi (Norsk Hydro prosesi. Moldovan
1969).
Weingaetner ve Akın (1970), Türkiye fosfat yataklarının nitrofosfat üretiminde
değerlendirilmesi konusunda yapmış oldukları çalışmada düşük kaliteli Taşıt fosfatları
kullanılmış ve kalsiyum ortamdan uzaklaştırılmadan fosforik asitli çözeltiye amonyak
94

ve karbondioksit ilave edilmiştir. Böylece ham fosfat yapısındaki fosfor suda


çözünmeyen CaHPO4 formuna dönüştürülmüştür. Çalışmaları sonucunda Türkiye
topraklarında kullanımı zor olan bir gübre üretebilmiştir.
Lakote (1972), ham fosfatın nitrik asitle parçalanması sırasında oluşabilen ana
ve yan tepkimeleri sunmuşlar ana tepkimenin asit miktarına bağlı olarak değişim
gösterdiğini;
Ca3(PO4)2 + 4 HNO3 => Ca(H2PO4)2 + 2Ca(NO3)2
Ca3(PO4)2+6.1HNO3=> 2H3PO4 + 3Ca(NO3)2 + 0.1 HNO3
tespit etmiştir. Üründe kalsiyumun fazla miktarda bulunmasının çözünürlüğü önemli
ölçüde etkilediğini, uzaklaştırılması gerektiğini, kullanılan asit miktarının
stokiyometrik değer olması halinde sıvı fazın soğutulması ile kristaller halinde
ayrılanın kalsiyum nitrat değil mono kalsiyum fosfat olduğunu belirtmiştir. Nitrik asitle
reaksiyonla oluşturulan Ca(NO3) ortamdan uzaklaştırılması için çeşitli yöntemler
önerilmiştir. Burada oluşabilecek kimyasal reaksiyonlar aşağıdaki gibi özetlenmiştir.
Ca(NO3)2 + 2H3PO4 + 2NH3 = >Ca(H2PO4)2 + 2NH4NO3
2 Ca(NO3)2 + 2H3PO4 + 4NH3 => Ca(H2PO4) + 4NH4NO3
Ca(NO3)2 + H2SO4 + NH3 = >CaSO4 + 2NH4NO3
Ca(NO3)2+ CO2 + H2O + NH3 => CaCO3 + 2NH4NO3
Ca(NO3)2 + 2KCL => CaCL2 + 2 KNO3
Ca(NO3)2 + (NH4)2SO4 => CaSO4 + 2NH4NO3
Ca(NO3) + K2SO4 => CaSO4 + 2KNO3
Hill (1977), yüksek oranda demir ve alüminyum içeren kaya fosfatların nitrik
asitle reaksiyonlarını incelemiştir. Bu çalışması ile % 5-25 arası demir alüminyum
ihtiva eden kaya fosfatların HNO3 ile kullanılabileceğini ispatlamıştır. Ürün bazında,
19-14-0 türünde kalsiyum fosfat, amonyum nitrat, kalsiyum nitrat ve çok küçük oranda
demir fosfatlar ihtiva eden bir gübre üretebilmiştir. Azot büyük oranda suda , fosfor da
büyük oranda sitratta çözünmektedir. Leach süresi bu çalışmada 1 saat civarıdır.
Ülkü (1980) Taşıt, Akras, ve Yayladağ fosfatlarının ancak zenginleştirme ile,
Batı Kasrık ve Semikan yataklarının ise bu tür gübrelerin üretiminde doğrudan
kullanılabileceğini belirlemiştir. Dünyada fosfat yataklarından fosfat kazanımı amaçlı
tesislerde H2SO4 ile yapılan çalışmalarda, kullanılmakta olan materyallerin minimum %
21 P2O5, maksimum safsızlıklar olarak ise % 25 CaO, % 2 MgO, % 15 Al2O3, % 6
Fe2O3, % 26 SiO2, % 4 F, % 0.01 Cl, % 7 CO2 içermeleri gerektiği belirtilmiştir.
Fosfatkayaları içerdikleri fosforun çözünürlüğünün az olması nedeni bitki
tarafından alınabilir fosforun suda çözünür form da olması gerekmektedir. Jibs,
endüstriyel ve agrometrik degeri olmayan endüstri içinde başağrıtıcı bir proplemdir
(Sullivan ve ark. 1992). Bu madde, fosfo jibs olarak da bilinip depolama alanlarında
artan miktarda toksik ağır metal içerikleri, radioucleid yan atıkları, florurden
kaynaklanan yeraltısuları ve atmosferi kirletici etkileri vardır (Becker,1989).
Hıgnest ve arkadaşları (1966), Moldovan ve arkadaşları (1969), fosforlu gübre
üretiminde sülfürik asit yerine nitrik asit kullanımını araştırmışlardır. Yapılan
çalışmalar; kayafosfatın nitrik asitle parçalanması, çözünmeyen kısmın sıvı fazdan
ayrılması, sıvı fazın nötralizasyonu veya sıvı faz yapısında bulunan kalsiyumun kısmen
veya tamamen uzaklaştırılmasını takiben sıvı fazın nötralizasyonu, kalsiyum nitrat’ın
değerlendirilmesi şeklindedir.
95

Ülkü (1980) Türkiye kayafosfatlarının nitrik asitle reaksiyonu üzerine


çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmaya göre; P2O5’in % 50’sinin suda çözünen ve tamamı
asimile olan bir gübre elde edilebilmesi için asit oranının 2.1 kg HNO3/ kg kayafosfat
ve kristalizasyon sıcaklığının –7 oC olması gerektiğini böylece TSE’ye uygun 21-24-0
tür bir gübrenin üretilebileceğini, yan ürün olan Ca(NO3)2 4H2O’ın amonyaklama ile
NH4NO3, 5Ca(NO3)2. 10 H2O olarak NH3 ve CO2’in kademeli ilavesi ile de NH4NO3-
CaCO3 şeklinde değerlendirilebileceğini, Taşıt, Akras, ve Yayladağ fosfatlarının ancak
zenginleştirme ile kullanılabileceğini, Batı Kasrık ve Semikan yataklarının ise bu tür
gübrelerin üretiminde doğrudan kullanılabileceğini, asitlendirme açısından pirotik
asitlerin etkinliğinin taşımış oldukları H+ iyonları ile ilgili olduğu belirtilmiştir.
Asitlendirmenin etkisi açısından pirotik asitlerin etkinligi aşagıdaki gibi verilebilir
(Ulku 1980).
HNO3= (1/2) H2SO4 = (1/3) H3PO4 (kmol= kmol)
Dekker (1985) Popovici ve ark, 1970’e atfen nitro fosfat tür gübre üretiminde
Norsk Hydro Prosesinin açıklamıştır. Bu na göre bu prosesde fosfat kayası üzerine %
58-60 HNO3 ilavesi ile kalsiyum nitrat ve fosforik asit oluşmaktadır. -5 oC’de
Ca(NO3)2.4H2O nun % 90’dan daha fazlası kristralize olarak çökertilir. Filtre
edilir.Oluşan kristaller 0,6-1 mm çapındadır.Oluşan çözelti ise 2 evreli olarak gaz
amonyak ile nötralize edilir.Kalsiyum nitrat NH3 ve CO2 ‘nin absorbsiyonu ile
((NH4)2CO3 ile) çözülür. Amonyum nitrat ve kalsiyum karbonat oluşur. Oluşan CaCO3
çöker, diger yan ürün ise N/P2O5 oranı ayarlanarak ana çözeltiye ilave edilir. Nihai
üründe kurutulur. Bu yöntemle 2:1:1, 2:1, amonyum nitrat üretilebilir.
Sullivan ve John (1992), yüksek saflıkta dikalsiyum fosfat üretimi üzerinde
çalışma yapmışlardır. Bu çalışmada kaya fosfat ve nitrik asit reaksiyonu anlatılmakta
olup; çözünmeyen kalsiyum nitrat’ın filtrasyon ile ayrılması ve nihai ürün olarak da %
48 P2O5 saflığı temin edildiği anlatılmaktadır. Bu ürünün azotlu ve potasyumlu
gübreler ile granüle edilerek kullanılabileceği, filtrasyon işleminin veriminin tamamen
başlangıçtaki HNO3 / CaO oranına bağlı olduğu belirtilmiştir. Bu çalışma da; HNO3 /
CaO mol oran değişimi 0.4 - 2.4 arasında değişmekte, asit konsantrasyonun % 40-71
arasında , reaksiyon sıcaklığının ise 40-70 oC arasında olması gerektiği, kalsiyum
nitratın filtrasyon ile ayrılabileceği ve kimyasal reaksiyonun
20 HNO3 + Ca10 (PO4)6 F2 => 6 H3 PO4 + 10 Ca(NO3)2+ 2 HF
olduğu belirtilmiştir.
Carsten ve ark. (2003), kaya fosfatların protik asitler ile tepkimesini incelemiştir.
Bu çalışma ya göre :
% P= -7.025 LnT ln(t)+ 30.796 ln(t)+44.325 ln(T) - 97.915
% Fe = 0.001 (T)(t) - 0.029(t) + 0.083 - 1.321
bulunmuştur. P sıvı faza geçen fosfor yüzdesi, Fe sıvı faza geçen demir yüzdesi, T
sıcaklık (oC) , t zaman (sn) dir. Çalışılan materyal % 11.3 Fe2O3 ve % 28.4 P2O5 ihtiva
eden materyaldir. Bu yapılan çalışma ile 1-5 dakika zaman, 40-70 oC sıcaklıkta sıvı faz
demir içeriğinin % 1 civarında kaldığı belirlenmiştir. Protik asidin 0.5-5.0 arasında
CaO eşdeğerine göre değiştiği, fosfat kayası ortalama boyutunun 40 mikronun altında
olduğunu, leaching ünitesinin vidalı, lastik blender veya paddle tür bir karışma
düzenine sahip olabileceğini ve reaktör ortam ve sirkülasyon çözeltisi (1/90 oranında ,
11.8 % P2O5 - 0.58 % Fe) oranlarını belirtmişlerdir. Buna göre çözümleme yapılırsa
reaksiyon T= 40 oC’de sabit olmak şartı ile pirotik asitler ile yapılan oksidasyonda
fosforun sıvıya geçiş yüzdesi ilk beş dakika içerisinde olmaktadır.
96

Dünya gübre üretimi hammadde kaynaklarına ve tüketim bölgelerine göre


şekillenmiştir. Hassas tarım sektörünün en önemli girdisi olan gübrenin mevsimsel
özelliği ve fiyat istikrarsızlığı nedenleriyle gelişen ve büyük tüketici ülkeler ulusal
sanayilerini oluştururken hammadde kaynaklarına sahip ülkeler ihracat amaçlı
kapasiteler yaratmışlardır (DPT 2006).
Ülkü (1980) tarafından yapılan çalışmada HNO3 fazlası kullanılarak 1:1 tür bir
gübre üretilebilirliği araştırılmıştır.Bu çalışmada Carsten (2003) tarafından yapılan
araştırmada kullanılan 1/90 sirkule çözeltisi, soğuk proses, kısa reaksiyon süresinin
temel alınması, asitlendirmede amacın tamamen kaya fosfatı çözmek deyil fosforun
maksimum kazanım diğerlerinin min kazanımının olup olamayacı gibi sorulara cevap
aranmıştır. Aynı şekilde Hill (1977) de de düşük tenörlü yüksek demir içerikli kaya
fosfat kullanımı düşünüldügünde sektör de esas amacın P2O5 kazanmak oldugu
bilinmektedir. Çalışmada nitro fosfat gübre üretim teknigi (Nort hydro prosesi)
temelinde hazırlanmış pilot tesisde pirotik asit olarak HNO3 kullanıldığı, sirkulasyon
ve yıkama çözeltisi olarak H3PO4 ‘in (1/90 oranında) kullanıldığı bir çalışma ile seçili
kaya fosfat örneklerinden DAP türü gübre üretilebilirliği ve ekonomik analizlere esas
olmak üzere gerekli kaya fosfat ve asit miktarları gibi bazı parametrelerin tespiti
amaçlanmıştır. Ülkemizde kullanılmayan mevcut kaya fosfatlardan direk böyle bir
yöntemle fosforlu gübre üretilebilirligi araştırılmıştır.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Araştırmada materyal olarak Adıyaman, Hatay, Kilis ve Mardin yörelerinde
bulunan bazı fosfat yataklarından alınan ve Çizelge 1’de özellikleri verilen sekiz adet
kayafosfat numunesi (< 100 mikron çapında öğütülerek) kullanılmıştır.Materyaller
MTA teknik elemanlarının yardımı ile mahallinde rasgele örnekleme yöntemi ile
yapılmış olup işleme ise P2O5 oranı > % 5 ve R2O3 < % 5 olan örnekler şeçilerek üretim
safhasına geçilmiştir.Materyallerin alındığı yerlerin il, ilçe, köy ve mevkilerinin metin
ve Çizelgelarda tamamının yazılarak karışıklığa yol açmaması için aşağıdaki şekilde
kısaltmalar yapılmıştır. Buna göre Adıyaman’dan alınan örnekler köy isimleri ile,
Hatay’dan alınan örnek ilçe ismiyle, Kilis’ten alınan örnek il ismiyle ve Mardin’den
alınan örnekler ocak isimleri ile metin ve Çizelgelarda yer alacaktır. Asitlendirme
materyali olarak kullanılan HNO3 ise endüstriyel saflıkta % 54-60 arası HNO3 ihtiva
eden materyaldir.
Çizelge 1. Malzeme Yatakları
Örneğin alındığı il İlçe Köy Mevki veya ocak
Adıyaman Tut Kanlıca (İnişdere) Heliklikaya
Adıyaman Tut Pembağı Yoncalı

Hatay Yayladağ Leylekli Saydere Çınar


Kilis Merkez - Boğazkerim
Mardin Mazıdağ Maden İşletme Sahası Şemikan
Mardin Mazıdağ Maden İşletme Sahası Taşıt
Mardin Mazıdağ Maden İşletme Sahası Kasrık
Mardin Mazıdağ Maden İşletme Sahası Flotasyon

Üretim metodu
Çalışma esnasında reaktöre hesaplanan miktarda (Çizelge.2) HNO3 ve kaya
fosfat ilavesinden 5 dakika sonra sonra 2 nolu çöktürme aparatında reaksiyona
girmeyen silikatlar ve silis atılır.reaksiyon sıcaklıgı 40 oC’de dir.3 nolu denge tankında
97

muhafaza edilen temiz sirkulasyon çözeltisi ile HNO3 kg/ 90 kg % 26 ‘lık -7 C’de ki
soğuk P2O5 çözeltisi oranında olacak şekilde 1 nolu reaktöre doğru pompa ile sirkule
edilir. Bu asit yıkama işlemi 5 dakika alınmıştır Çöktürme işlemi büyük ölçüde
sirkule edilen çözeltinin süzülmesi ve denge tankında çöktürülmesi şeklinde
yapılmıştır. Ucucu bileşikler (HF,CO2 CO, vb) reaktör üst kısmında yer alan NaOH
tuzagında tutulmuştur. Sıvı faz kristalizatöre alınarak, - 7 oC’de Ca(NO3)2 kristallerinin
çökmesi sağlanmıştır. Yaklaşık % 26’lık P2O5 ihtiva eden kristalizatör sıvısı büyük
ölçüde safsızlıklarından (Ca(NO3)2.4H2O, ALPO4 2 H2O, FePO4 2H2O gibi)
temizlendikten sonra kristalizatörden alınan temiz çözelti teorik miktar kadar sıvı
amonyak ile nötralize edilir. Kristalizatör çalışma zamanı maksimum 1 saat alınmıştır.
Pilot ‘ın II. kısmı olan NH4NO3 üretimi yapılmamıştır. Nötralizasyon 4 < pH < 7
aralığında olacak şekilde pH kağıdı ile kontrol edilmiştir.
NH4OH + H3PO4 = NH4H2PO4 + H2O
Çalışma esnasında kristalizatör ve reaktör içi sıcaklık kontrolu dijital olarak
yapılmıştır.
Buna uygun olarak üretim için örnek hesap şekli Çizelge 1 altında verilmiştir.
Bu hesap tarzın tüm örneklerde yapılarak gerekli kaya fosfat ve HNO3 miktarları
uygulama da tespit edilmiştir.
Çalışma esanasında kristalizatör ve reaktör içi sıcaklık kontrolu dijital olarak
yapılmıştır.Çalışmada; 1 nolu reaktör 5 dakika, yıkama işlemi 5 dk, kristalizasyon
45 dk, nötralizasyon 5 dk , olmak üzere TOPLAM 60 dakika alınmıştır. 5 nolu
raktörde öncelikle CO2 ile karbonatlaştırma ve NH3 ile nötralizasyon düşünülmekle
birlikte bu çalışma yapılmamıştır.

Pilotta kullanılan ana ekipmanlar:


Reaktör 1: 200 lt hacimli SS 316’dan imal 60 d/dk türbin karıştırıcılı, Sıcaklık ve
basınç kontrollü mevcut..
Süzme aparatı: Reaktörden gelen sıvı içerinde çözünmeyen malzemeleri tutmak için
çöktürme süzme şeklinde tasarlanmış silindirik plastik depo.
KayaFo
Ucucular
ACIKLAMA
HNO3 1- Asitlendirme , Reaktör 1
1 9 2- Çöktürme süzme/
NH4OH çözünmeyenlerin ayrımı
3- Denge tank
4- Kristalizatör (-7 C’de çökme
2 sağlayacak RF 400
soğutmalı)
3 4
5- Karbonatlaştırma ve
amonyaklama , Reaktör 2
6- NH4NO3 tankı
NH3 7 7- Nötralizasyon, Reaktör 3
5 8- CaCO3 depo
CO2
9- Sogutma çevrimi

6
8

Şekil 1. Pilot üretim şeması


98

Kristalizatör: 150 lt hacimde % 60 boş hacimli silindirik RF 400 ile içten kangal çelik
serpantin soğutmanın yapılabildiği pislik ve Ca(NO3)2 nin alt konik kısımdan 2. Reaktör
içine dolacak şekilde tasarlanmış 15 dk’da tüm sistemi -7 C’ye soğutabilecek (7
kwaat’lık soğutma çevrimi mevcut) zaman ve sıcaklık ayarlı, sirkülasyon ile kristallerin
alt kısma doğru itilebileceği, ısı kaybı nedeni ile izolasyonlu SS 316’dan imal edilmiş
silindirik alt kısmı 60’ konik, kristalizasyon bittikten sonra reaktör 2 ile vana ile ilişiği
kesilebilen, beslemenin üstten yapıldığı tank.
Denge tankı : Kristalizatöre bağlı daha temiz çözeltinin alınabileceği, reaktör 1’e
yıkama çözeltisi 2 lt/sn paslanmaz pompa ile gönderebilecek % 26 P2O5 sistem çözeltisi
ihtiva eden, paslanmaz çelik silindirik tank.
Rektör 2 : NH3 gaz ve CO2 gaz ilavesi ile CaCO3’in çöktürülerek tutulabileceği 30
lt’lik SS 316 silindirik, karıştırmalı, basınçlı reaktör. (Çalışma kesikli olup çalışmada bu
kısım kullanılmamıştır).
Reaktör 3 :Sıvı amonyakla açıkta nötralizasyon reaktörü (50 lt’lik PE).
NH4NO3 deposu: 1 m3 silindirik Plastik depo
CaCO3 deposu: Katı ve CaCO3 atıkları için reaktör 2 altına monte edilmiş 30 lt küpük
saçtan depo.
Kontrol Paneli: Kontrol işlemlerini için pH, T, ONN/OFF kontrol ve soğutma çevrim
kontrolleri için hazırlanmış direkt bir pano üzerinde toplu düzenek.
Yerleşim: II katlı platform da üst katta kristalizatör, absorber ve soğutma çevrimi
olacak şekilde yerleşim yapılmıştır.

Analiz metotları
Toplam ve suda çözünür P2O5: Kinolin Molibdofosfat halindeki orta fosfat
iyonlarının 75 oC’de hidrolizden sonra çökeltilmesi ne veya amonyum vanamolibdatta
verdiği rengin spektrofotometrik ölçümü esasına göre yapılmıştır (Official Method
958.01-962.02. 1995).
Metal analizleri: Kadmiyum (AAS-Grafit), demir, bakır, çinko, mangan, kalsiyum,
magnezyum, krom, nikel, kurşun, alüminyum analizleri (AAS-Alev) ile yapılmıştır (TS
EN 13650 2004, AOAC. Official Method 965. 09. 1995).
Nem Tayini: 105 oC’de sabit tartıma gelene kadar kurutulan madde miktarıdır (AOAC.
Official Method 967.03. 1995).
Uçucu madde analizi: 550 oC’de kayafosfat içerisinde bulunan HF, CO2, CO, Cl2, O2,
organik madde gibi bileşenlerin 2 saat yakılmasına dayanır (AOAC. Official Method
967. 04. 1995).
SiO2 tayini: Metal analizleri öncesi asitte çözünmeyen kısım gravimetrik olarak
atılmuıştır (TS 13650. 2004)
Sodyum ve Potasyum Analizleri: TS EN 13650 2004’ e göre çıkarılan ekstratlar
üzerinde gazlı fleym-fotometre aleti ile saptanmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Kayafosfat Numunelerinin Analiz Sonuçları
Adıyaman, Hatay, Kilis ve Mardin yörelerinden alınan kayafosfat örnekleri < 100
mikron çapında öğütülerek analize alınmıştır. Analiz sonuçları toplu olarak Çizelge 1’de
99

verilmiştir. Çizelge 1’in incelenmesinden anlaşılacağı üzere P2O5 içerikleri % 5.46


(Kilis) ile % 31.25 (Flotasyon) arasında bulunmuştur. En yüksek P2O5 içeriğine sahip
olan Flotasyon örneği cevher zenginleştirme işlemi ile P2O5 açısından zenginleştirilmiş
olup, yüksek değer vermesi bu nedenledir. Bunun dışında doğal (zenginleştirme işlemi
yapılmadan) olarak gübre tesislerinde kullanılabilecek sadece Şemikan (% 30.44 P2O5)
fosfatıdır. Diğer numuneler P2O5 açısından gübre tesislerinde kullanılabilecek tenöre
sahip değillerdir (Ülkü, 1980).
Kasrık % 51.06 CaO içeriği ile en fazla kireç içeren materyal olurken, Kilis %
25.90 CaO içeriği ile en az kireçli materyal olmasına rağmen gübre sanayiinin istediği
maksimum CaO sınırının üzerinde yer almıştır. Magnezyum oksit içeriği yönünden
gübre sanayiinin istediği maksimum sınırlamaya uyan materyaller ise sadece Şemikan
(%1.05) ve Kasrık (% 0.72) kayafosfatlarıdır. Araştırmada kullanılan materyallerin
Fe2O3 muhtevaları % 0.14-8.18 arasında bulunmuş olup, biri dışında (Yayladağ % 8.18)
diğerleri maksimum sınırlar dahilindedir. Denemede kullanılan materyallerin SiO2
muhtevaları % 1.12-27.85 arasında değişmekte olup, Fe2O3 içeriklerinde olduğu gibi biri
dışında (Kilis % 27.85) diğerleri maksimum sınırlar dahilindedir. Kilis materyali de
sınırlara oldukça yakın değerdedir. Materyallerin Al2O3 içerikleri % 0.02 ile 2.83
arasında değişmekte olup, gübre sanayinin istediği maksimum sınırlamanın oldukça
altında değerler olduğundan, Al2O3 açısından sorun teşkil etmemektedir. Örneklerin
K2O muhtevalarının oldukça düşük (% 0.07 - 1.12) olduğu belirlenmiştir (Ülkü 1980).
Örnek Çalışma (Hesap şekli):
Temel 1 kg gübre (DAP) üretimi : P2O5 = 0.480 kg. Kaya fosfattan maksimum % 95
verimle P2O5 kazanılacağı düşünülmektedir.
Hammadde Gereksinimi: 0.480/(% P2O5) *0.95
Örnek Adıyaman Tut - Kanlıca ilçesinden alınan % 8.26 P2O5 ihtiva eden materyal
hesap için seçilmiştir.
Gerekli kaya fosfat miktarı= 0.480 / (0.0826* 0.95) = 6.117 kg
% 26 P2O5 için gerekli HNO3 : M= 6.117*0.0826/ 0.26=1.94 kg sıvı kısım (Su + P2O5)
mevcuttur.
Gerekli H2O=1.94 - 0.480=1.46 kg H2O
Bu kadar suyu sağlayan % 54-56 HNO3 ise = 1.46 / 0.46=3.1739 kg bulunur.
GİRENLER:
Kaya fosfat = 6.117 kg
HNO3 = 3.174 kg
TOPLAM= 9.291 kg
CIKANLAR :
P2O5 = 0.480 kg
H2O = 1.460 kg
Uçucular: 6.117*0.2320= 1.419 kg (R1 reaktöründe uzaklaşan gazlar)
Çözünmeyenler = 6.117 * (1 - 0.082- 0.2320) = 4.192 kg
NO3 şeklinde bağlanan bileşiklerdeki NO3 = 3.1739 * 0.54 * 62/63 = 1.686 kg
GİREN-ÇIKAN TOPLAM = 9 . 238 kg
9.291=9.238 (fark 0.053 kg)
100

Pilot Çalışma Kütle Denklik Hesabı


Çizelge 2. Nitro fosfat gübre üretimi madde balansı

GİREN-CIKAN
HNO3 / CaO
madde

Gerekli Kaya

CIKANLAR
GIRENLER
/ kaya fosfat

TOPLAMI

TOPLAMI
ÖRNEK ADI

bağlananlar
Uçucular

meyenler
fosfat kg

mol/ mol
P2O5 %

şeklinde
Gerekli
(kg/kg)

miktarı

% Fark
Farkkg
Çözün
HNO3

HNO3

NO3
%

kg

kg

kg

kg

kg

kg
Uçucu

BOGAZKERİM 5.46 24.17 9.254 0.343 3.1739 0.85 2.236 6.512 1.686 12.428 12.374 0.0540 0.43
KANLICA 8.26 23.20 6.117 0.519 3.1739 0.547 1.419 4.192 1.686 9.2909 9.237 0.0539 0.58
KASRIK 13.90 26.17 3.634 0.873 3.1739 1.789 0.951 2.178 1.686 6.8079 6.755 0.0529 0.77
KONSANTRE 31.25 11.44 1.617 1.963 3.1739 1.902 0.185 0.926 1.686 4.7909 4.737 0.0539 1.13
PEMBAGI 15.57 25.39 3.245 0.978 3.1739 0.809 0.824 1.916 1.686 6.4189 6.366 0.0529 0.82
ŞEMİKAN 30.44 7.64 1.657 1.915 3.1739 2.076 0.127 1.026 1.686 4.8309 4.779 0.0519 1.07
TAŞIT 8.90 31.25 5.677 0.559 3.1739 0.807 1.774 3.397 1.686 8.8509 8.797 0.0539 0.61
YAYLADAG 18.84 15.95 2.681 1.184 3.1739 0.625 0.427 1.748 1.686 5.8549 5.794 0.0609 1.04
1kg katı bazda % gübre üretimi esas alınarak hesaplanmıştır. Katı faz bileşimi çözünen ve çözünmeyen Nitrat bileşikleri ve SiO2 kabul edilmiştir. Ayrıca reaksiyon fosfor kazanımı lit. bilgileri dahilinde
maksimum % 95 alınmıştır.

# 1- 6.117 kg kaya fosfat üzerine 3.1739 kg % 54 HNO3 ilave edilmiş 5 dakika 1 nolu reaktörde karıştırılmıştır.
Ortam yıkama çözeltisi : 90 * 3.1739 = 285.65 kg ‘dır (yıkama çözeltisi/kaya fosfat oranı 1/90 dür).
#-2- Pompa debisi M yaklaşık 2.0 kg/sn olup gerekli yıkama zamanı = 285.65 / 2.0=142.8 sn (5 dk sirkule edilerek yıkanmıştır).
# 3. Dinlenme tankında bu çözelti içerisinde çözünmeyen silikat tür bileşiklerin çökmesi sağlanır.
# 4- Ca(NO3)2.4H2O‘nin kristalizatörde çökelmesi – 7 C’ de ¾ saat kristalizasyon süresinde çökme sağlanır.
# 5- Kristalizasyondan alınan temiz 2.931 kg sıvı üzerine 0.991 kg % 24-26 sıvı NH3 katılarak pH kontrolü yapılarak pH 6.5-7.0 aralığına
kadar nötralize edilmiştir.
101

Sıvı fazda sıvı amonyak ile;


(27) P2O5 + 3 H2O = 2 H3PO4
(28) H3PO4+NH4OH=NH4H2PO4+ H2O
Oluşan H3PO4=0.480*196/140 = 0.672 kg .
Gerekli NH3 = 0.672*2*17/96 = 0.238 kg.
% 24-26 NH3 =0.238/0.24 = 0.991 kg gereklidir.
Sıvı kısma girenlersıvı ilk ürün = 1.94 kg.
Gerekli sıvı NH3= 0.991 kg
TOPLAM =2.931 kg bulunur.
Teorik N % = 100*0.238* 14 / 17* 2.931 = 6.687 %. Teorik P2O5 %=100*0.480 / 2.931 = 16.376 %
Sıvı bileşimi ise katı / sıvı= 100* 1.00 / 2.931 = 34.11 % olup birazda kaya fosfattan gelen safsızlıklar düşünüldüğünde 35-37 % arasında olduğu
düşünülebilir.
Bu duruma göre; toplam 2.931 kg. % 6.69 N, % 16.38 P2O5 ihtiva eden sıvı form da bir gübre üretilmiştir.
102

Çizelge 3. Kayafosfat materyalinin ana bileşenlerinin analiz sonuçları


Pembagı Yayladağ Kılıs
Kanlıca Semıkan Tasıt Flotasyon Kasrık
Al2O3 % 2.83 1.46 0.17 1.19 0.02 0.58 0.12 3.12
CaO % 29.00 50.92 31.24 47.57 32.70 44.52 51.06 25.90
Cu2O mg/kg 14 - 10 - - 42 - 12
Fe2O3 % 0.75 0.14 8.18 2.34 0.35 0.84 2.71 4.85
K2O % 0.07 0.07 1.12 0.11 0.27 0.15 0.27 0.51
MgO % 23.56 6.20 9.62 1.05 9.92 7.85 0.72 4.42
MnO mg/kg 153 291 93 308 74 - 48 41
Na2O % 0.40 0.44 0.76 2.17 2.01 1.67 1.01 0.12
Nem % 1.04 0.12 0.25 0.17 0.45 0.58 0.85 3.60
P2O5% 8.26 15.57 18.84 30.44 8.90 31.25 13.90 5.46
SiO2 % 8.15 1.858 13.80 7.29 14.17 1.12 3.37 27.85
Uçucu madde % 25.93 23.20 15.95 7.64 31.25 11.44 26.17 24.17
TOPLAM 100.00 100.00 100.00 100.00 100.00 100.00 100.00 100.00

Gübrelerin Analiz Sonuçları


1. Üretilen sıvı gübre bileşimleri Çizelge 4’ de verilmiştir. Buna göre en
düşük azot oranı 5.04 Yayladağ, en yüksek azot bileşimi ise 6.44 ile Kilis, fosfor
açısından ise en düşük 16.17 ile Kasrık en yüksek de 16,90 ile Şemikan bulunmuştur.
N+P2O5 oranları açısından ise toplam konsantrasyonlar 21.22 (Pembağı) ile 25,08
(Kilis) arasında değişmektedir.Bu gübrelerin tümü piyasaya sıvı gübre olarak
satılabilecek derecede bitki besleme materyali ihtiva etmektedir. PH’ı ise 5-7
arasıdır.Sıvı gübrelerde çok az olmak üzere dipte çöken beyaz kristaller olup üst kısım
berraktır.
Çizelge 4. Sıvı ürün nitro fosfat bileşimleri
Mevki
Kılıs Kanlıca Tasıt Yayladag Pembagı Semikan Flotasyon Kasrık

İşlem Sırası 7 8 3 5 6 2 1 4

NH4-N % 5.95 5.20 5.10 4.63 4.63 5.20 6.00 5.07


Top. N % 6.44 5.26 5.35 5.04 5.04 5.30 6.30 5.25
Toplam P2O5 % 18.64 16.20 16.20 16.34 16.18 16.90 16.30 16.17
Suda Erir P2O5 % 16.94 16.10 16.10 16.02 15.99 15.90 16.20 16.03
N/P2O5 0.346 0.325 0.330 0.308 0.311 0.314 0.387 0.325
N+P2O5 25.08 21.46 21.55 21.38 21.22 22.20 22.60 21.42

2. Analiz sonuçlarına göre hiçbir üründe NO3-N formu bulunamamıştır. Bu


ise tüm materyalde HNO3 ’in harcandığını göstermektedir. Ayrıca bu ürünlerden 4
tanesinin kurutulması ile elde edilecek kimyasal bileşim analiz edilmiş Çizelge 4‘de
verilmiştir. Amonyak ile nötralizasyon sırasında oluşan reaksiyonların çok karışık
olduğu belirtilmiştir.
H3PO4 + NH3 => NH4H2PO4
Ca(H2PO4)2. H2O + NH3 => NH4H2PO4 + CaHPO4 + H2O
3. tepkimelerinin amonyaklamanın ilk safhalarında meydana geldiği bu
bileşiğin suda çözünür olduğu fakat nötralizasyonun devamında ise fosforun suda
çözünmeyen şekillerinin (CaHPO4) oluşmaya başladığı belirtilmiştir (Ülkü,1980).
Nötralizasyon aşaması kesinlikle pH 5-7 arasında olması bitki besleme açısından
önemli bulunmuştur.
4. Yapılan çalışma ile materyallerden yaklaşık aynı bileşimde gübrelerin
üretilebilirliği gözükmektedir. Fakat Çizelge 4’in incelenmesinde görüleceği üzere
103

birim gübre başına kullanılan kaya fosfat miktarları değişmektedir. Bu ise bu tarz bir
üretimde maksimum 9,254 kg (Bogazkerim ) ile en az 1,617 kg (Şemikan) arasında
değişmektedir. Dolayısı ile yüksek P2O5 içerikli materyal ile nakliye, hammadde temin
gibi parametreler düşünüldüğünde daha ekonomik çalışma mümkün gözükmektedir.
Esas ekonomikliği oluşturan paramet-relerin bu olduğu gözükmektedir.
5. Fakat atıkların bileşimi incelendiğinde Ca NO3), Mg (NO3), Fe (NO3),
K(NO3) gibi karışımların ayrıca gübre değeri olduğu görülecektir. Tarımsal açıdan
değerlendirilebilir veya prosesin II. Aşaması olan karbonatlaştırma ile sıvı fazda
amonyak nitrat olarak diğer ürünler de suda çözünmeyen karbonatlar olarak
çöktürülebilir. Bu ise sistemi ekonomik hale getirebilir. Asitlendirme olarak HNO3
kullanımı ise taşıdığı N’ın gübre değeri nedeni ile yan ürün olarak Ca(NO3)2 ‘in de
gübre değeri nedeni ile tercih edilmesi mümkün görülmektedir. Ayrıca mevcut proses
de Ca(NO3)2 ‘in amonyaklama ve karbonatlaştırılması ile CaCO3 atık ve azotlu gübre
olarak da NH4NO3 ‘in literatür bilgileri dahilinde değerlendirilebileceği görülmektedir
(Dekker, 1985).
6. Katı ürün analizleri incelendiğinde demir’in sıvı faza geçişi bir
kısmının nitrat formuna geçirilmesinden sonra demir için % 5 den daha az dönüşüm
öldüğü gözlenilmiştir. Örnek: Flatosyan: Kaya fosfattaki Fe= 1,617 * 0,84 * 0,7 *
10000 / 1000=9.507 g , katı örnekte Fe = 0.182 g (Çizelge 4) olup; KFe %
=0,182*100 / 9,507 = 1,91 % bulunur. Diğer örneklerde de % 5’den daha az gübreye
geçiş yüzdesi tespit edilmiştir.
Çizelge 4. Kurutulmuş nitro fosfat gübrelerin analizleri.
FLOTASYON ŞEMIKAN TASIT KASRIK
Nem 7.00 7.02 7.12 6.45
Nitrat Azotu (NO3-N % kg/kg) 0.00 0.00 0.00 0.00
Amonyum Azotu (NH4-N, % kg/kg) 16.07 16.46 16.60 17.20
Suda Erir P2O5 % kg/kg 52.90 53.90 55.20 57.92
Kalsiyum % kg/kg 2.83 3.79 4.48 5.45
Magnezyum % kg/kg Eser Eser Eser Eser
Sodyum % kg/kg Eser Eser Eser Eser
Potasyum % kg/kg Eser Eser Eser Eser
Bakır ( Cu, g/t) 55.64 95.23 159.80* 23.41
Çinko (Zn,g/t) 43.20 71.60 82.57 13.21
Demir (Fe, g/t) 181.82 115.46 86.70 223.42
Kadmiyum (Cd, g/t) 0.50 0.28 0.24 0.94
Kurşun (Pb, g/t) 7.57 11.18 5.31 5.53
Mangan (Mn, g/t) 7.07 8.25 8.50 12.23
Nikel (Ni, g/t) 15.58 15.11 12.74 11.03

Ayrıca çalışmada maksimum kristalizatör alıkonma zamanı 1 saat alınmış olup


ekonomize edilmemiştir. Ayrı proje çalışmaları ile kristalizatörün enerji giderleri
düşürülmelidir.P2O5’in tamamına yakının kazanımı için, klasik uygulamalarda ki gibi
(Nunn ve Dee yöntemi gibi) tam asitlendirme gibi yaklaşımlar yapılabilmekle birlikte
özellikle CaO miktarları ne kadar fazla ise kullanılacak asit miktarları da artacaktır. Bu
ise ekonomikliği daha da düşürecektir. CaO/HNO3 oranları verilmiş olup literatür
bilgileri (Carsten , 2003) ile uyumludur.
Bu çalışmada tüm P2O5’in deyil kabul edilebilir bir kısmın sıvı faza geçmesi tarzı
bir düşünce sistemi ile bu çalışma yapılmıştır. Bu amaçlı olarak ‫ = ּת‬100* (sıvı faza
geçen P2O5) / (kaya fosfatta bulunan P2O5) = 0,95 alınmıştır. Buda Chartsen 2003
tarafından yapılan araştırma ile uyumludur. Yaklaşık 5 dk reaksiyon süresi ve 5 dakika
yıkama süresi bu işlevi sağlayacak durumdadır. Bu çalışmada reaktör dönüşümü yüksek
gözükmekle birlikte benzer şartların laboratuar ölçeğinde’de test edilmesi yapılan
çalışmalara ekonomik yaklaşım açısından katkı sağlayabilecek durumdur. Bu tür ileri
araştırmalar önerilmektedir.
104

Böyle bir proses de atık olarak fosfo jibs’in olmaması çevre kirliliği nedeni
ile büyük önem arz etmektedir.Ayrıca metal kirliliği açısından Cd konsantrasyonları
katı gübre örneklerinde çok düşüktür.Bu ise kristalizasyon ünitesinde Cd (NO3)2
formunda bir miktar çökme sağladığını göstermektedir.Bu tarz bir üretim yöntemi ile
(Ulku, 1980 ) çalışmasında olduğu gibi asit fazlası kullanılarak değişik N - P2O5
kompozisyonlarında gübre üretilebilir gözükmektedir.

KAYNAKLAR
AOAC-Official Methods., 1995. Ash of Peat. Method 967.04
AOAC-Official Methods., 1995.Gravimetric Quinolinium Molydophosphate Method.
962,02.
AOAC-Official Methods.,1995. Atomic Absorption Spektrop-hotometric Method.
965.09.
AOAC-Official Methods.,1995. Moisture İn Peat 967.03. Method 967.03.
AOAC-Official Methods.,1995. Nitrogen (Amoniacal And Nitrate İn Fertilizers
Devarda Method. 892.01.
AOAC-Official Methods.,1995. Nitrogen (Total) İn Fertilizers Final Action
1975.Method 970.03.i
AOAC-Official Methods.,1995. Spectrofotometric Molydo-vanadophosphate Method.
Final Action Method. 958.01.
Tse., 2004.Toprak Islah Edici ve Gelişme Düzenleyicileri Kral Suyunda Çözünebilir
Elementlerin Özütlenmesi. Ts EN 13650.
Anghel, P. and Popovici, N., 1977. “Reasons determining the decision to Build
Nitrophosphate Plants in Romania” .The Engineering Concept lying at the Basis
of the Four Plants and the Practical Results of Their Operation. Paper for the
International Conference Granular Fertilizers and Their Production, London.
Becker, P.,1989.”Phosphate and Phosphoric Acid: Raw materials, Technology and
Economics of Wet Process” Second Edition , Marcel Dekker , Inc. New York,
N.Y.
Becker. P., 1983. "Phosphates and Phosphoric Acid", Fert. Sc. And Tech. Series, Marcel
Dekker, Inc. N.Y. pp. 195-279.
Carstens, L., Wynyk, N., 2003. Process for the Recovery of Phosphate from Phosphate
Rock .Us Patent 6,562,308.
DPT. 2006., “IX : Dönem kalkınma Planı - Kimya Sektörü .Gübre Özel İhtisas
Komisyon Raporu”. Ankara.
Hill, Robert, O.,1977. Method of Producting Phosphoric Acid From High İron and
Aliminum Content Phosphate Rocks Using Nitric Acid. Us Patent 4,039,624.
Lakote, L.,1972 . Chem Prum. 22,47.
Leach, M. L.1959. Agr. Chem. p.138.
MeistrePRO., 2006.Crop Protection HANDBOO K. The Global Industry Standard.
Mohr Naphaline.,1971, Israeli, 27, 394, Apr 28. Appl.Feb 1967.
Moldovan L., 1969. The Technology Of Mineral Fertilizers The British Sulphur Corp,
London.
105

Moldovan, I., Popovici, N. And Chivue, G.1969 . “The Technology of Mineral


Fertilizers, British Sulphur Corporation”, London.
Nielsona , F.T., Yates, L.D. J.1953. Agr. Food. Chem. p 10 August 1953.
Nielsonb .F.T.,1959.U.S.Patent 2,879,153. March 24.
Norris,R., Shreve, Josep A. Brink., 1985. Chemical Process Industries, Mc. Graw- Hill
Book Company.
OEEC Report on Phosphate Fertilizers.,1953.” p. 51, Paris, Organiztion for european
Economic Coroperation.
Popovici, N. Ciobanu,T.,1970. Rev.Chim.Buckarerest 21: 87.
Strelzof.,1968.Chem Eng. 121, July 15.
Sullivan, M., Gristead, J . 1992. Phosphatic and nitrogen fertilizers via HNO3
processing. USA PATENT 5,098,461.
Ülkü, S.,1980.Türkiye Fosfat Yatakları ve Nitrofosfat, Süper Fosfat Üretimi. Ege
Üniversitesi Kimya Fakültesi Doçentlik Tezi.
Weingaertner, E., Akın, F., 1970. Kimya Mühendisliği Dergisi.138, 3.
106

GÜBRE TÜKETİMİNDE KULLANILAN VE ÖNERİLEN MİKTARLARDAKİ


FARKIN TESPİTİNDE BİGA (ÇANAKKALE) ÖRNEĞİ

Nuray Mücellâ MÜFTÜOĞLU1 Abidin FİDAN2 Musa UZUN2


Başak EGESEL2 Tarık BORUCU 3

1
ÇOMÜ Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Çanakkale. mucella@comu.edu.tr
2
Tarım İl Müdürlüğü, Çanakkale.
3
Gönen Tarım İlçe Müdürlüğü, Balıkesir.

ÖZET
Çanakkale ilinde önemli bir tarım potansiyeline sahip olan Biga ilçesinde 7
ayrı bitkiye ait olan tarım topraklarından verimlilik amaçlı 720 adet toprak örneği
alınmış, analizleri yapılmış ve üreticiler tarafından kullanılan gübreler ile
kullanılması gereken gübreler arasındaki ilişkiler tespit edilmeye çalışılmıştır.
Bu çalışmanın sonucu olarak bölgede domates alanlarında azot kullanımının
gerekenden fazla, fosfor ve potasyum kullanımının gerekenden az; ayçiçeği, buğday,
arpa, yulaf ve tritikale alanlarında azot ve fosfor kullanımının gerekenden fazla,
potasyum kullanımının ise gerekenden az; fiğ alanlarında ise azot ve fosfor kullanımının
gerekenden fazla olduğu tespit edilmiştir.
Ayrıca verilen ve önerilen bitki besin maddeleri arasındaki farklar kadar,
kullanım zamanlarındaki farkların da çok daha ciddi boyutlarda olduğu dikkate
alınmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Kullanılan ve önerilen gübreler, Çanakkale.

DETERMINATION OF DIFFERENCE IN THE AMOUNT OF FERTILIZERS


USED AND ADVISED: BIGA (CANAKKALE) CASE STUDY
ABSTRACT
720 soil samples were taken from 7 lands on which different crops are cultivated
in Biga, important in agricultural potential in Canakkale and analyzed. It was aimed to
determine the relationship between the amount of fertilizers growers use and the amount
they are advised to use.
It was determined from the study that growers use more nitrogen and less phosphorus
and potassium in tomato fields; more nitrogen and phosphorus and less potassium in
wheat, barley, oat and triticale fields; more nitrogen and phosphorus in vetch fields than
they actually need.
Furthermore, as much as the difference between used and advised amounts of plant
nutrition agents, the difference between the times they are applied should be taken into
account much more seriously.
Key Words: Used and advised fertilizers, Canakkale.

GİRİŞ
Çanakkale ilinde önemli bir tarım potansiyeline sahip olan Biga ilçesinin tarım
topraklarının verimlilik durumlarının bilinmesi ve buna göre gübreleme önerilerinde
bulunulması için ilçenin tarım alanlarından toprak örnekleri alınmış ve verimlilik
analizleri yapılmıştır. Biga tarım topraklarının yapılan analizleri ışığında bölge için
107

gübre ve gübreleme önerilerinde bulunulmuştur. Aynı zamanlı olarak toprak


örneklerinin alındığı alanlara ait üreticilerle yüz yüze yapılan görüşmelerle de kullanılan
gübreler hakkında anketler yapılmıştır.
Bu çalışma ile üreticiler tarafından kullanılan gübreler ile analizler sonucu
belirlenen kullanılması gereken gübrelerin ne kadar uyumlu olduklarının tespiti
amaçlanmıştır. Karşılaştırmada saf bitki besin madde miktarları esas alınmıştır.
Yapılan çalışma sonucunda domates yetiştiriciliğinde azot kullanımının
gerekenden fazla, fosfor ve potasyum kullanımının gerekenden az; ayçiçeği, buğday,
arpa, yulaf ve tritikalede azot ve fosfor kullanımının gerekenden fazla, potasyum
kullanımının ise gerekenden az; fiğde ise azot ve fosfor kullanımının gerekenden fazla
kullanıldığı, potasyum kullanımının ise gerekmediği ve kullanılmadığı saptanmıştır.
Bölgede çalışmaya konu olan bitkiler dikkate alındığında, azot ve fosfor
kullanımının gerekenden fazla, potasyum kullanımının ise gerekenden az uygulandığı
belirlenmiştir.
MATERYAL VE METOD
Çalışmada materyal olarak hem en fazla üretim alanı olan hem de en fazla
üreticinin yer aldığı, ayrıca bölgede ekonomik öneme sahip olan ürünler seçilmiştir.
Bölgede sebze olarak domates, yağ bitkisi olarak ayçiçeği; serin iklim tahıllarından arpa,
buğday, tritikale ve yulaf; yem bitkilerinden fiğ alınmış ve toplam 720 toprak örneği
üzerinde çalışılmıştır.
Domates bitkisine ait olan alanlarda sera alanları hariç tutulmuş olup bu toprak
örnekleri sadece açık alanda yapılan domates yetiştiriciliğine ait olan toprakları
kapsamaktadır. Çalışmaya konu olan domates alanlarında damlama sulama sistemleri
mevcuttur. Gübre önerilerindeki ve üretici tarafından uygulanan gübrelerdeki
karşılaştırmalar saf bitki besin maddesi üzerinden değerlendirilmiştir.
Analizler sonucunda elde edilen değerler kullanılarak gübre önerileri
yapılmıştır. Bu önerilerde, toprak reaksiyonu, kireç ve organik madde için Anonim
(1988); tuz için Richards (1954); bünye için Millar ve Turk (1954); toplam azot,
değişebilir kalsiyum, alınabilir çinko ve alınabilir Mn için FAO (1990); alınabilir fosfor
ve potasyum için Ülgen ve Yurtsever (1995) tarafından verilen sınır değerler dikkate
alınmıştır. Değişebilir kalsiyum ve magnezyum için Anonimous (1973); değişebilir
sodyum için Sönmez (2003); alınabilir demir ve bakır için Follet ve Lindsay (1969);
alınabilir bor için ise Wolf (1971) tarafından verilen sınır değerler kullanılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Domates
Domates alanlarında üretici tarafından araziye verilen ve analizler sonucu
belirlenen gübre reçetelerinin karşılaştırıldığı N, P2O5 ve K2O değerleri Çizelge 1’de
verilmiştir.
Çizelge 1 incelendiğinde verilen ve önerilen gübrelerin hem çeşit hem de miktar
olarak çok uyumlu olmadığı görülmektedir.
Analizler sonucu elde edilen verilerden domates toprakları için en uygun pH
değeri olan 5,0–7,5 dışındaki örnek oranının %43,2 olduğu, ayrıca 7,5 pH değerinin
üstündeki toprak oranının %40 olmasına rağmen amonyum sülfat gübresinin hiç
kullanılmadığı belirtilmektedir (Müftüoğlu, 2007). Bu tespite rağmen domates tarımı
yapılan alanlarda gerek tarım kireci gerekse kükürdün kullanılmadığı görülmektedir.
108

Çizelge 1. Domates alanlarına verilen ve önerilen bitki besin maddesi miktarları


Verilen (kg/da) Önerilen (kg/da)
Gübre
Miktar N P2O5 K2O Miktar N P2O5 K2O
15.15.15 48.7 7.3 7.3 7.3 - - - -
Diamonyum fosfat - - - - 17.4 3.1 8.0 -
Potasyum sülfat - - - - 51.8 - - 25.9
Amonyum sülfat - - - - 20.7 4.4 - -
Kalsiyum amonyum nitrat 21.1 5.5 - - 23.0 6.0 - -
Amonyum nitrat 27.5 9.1 - - 20.2 6.7 - -
Üre 18.2 8.4 - - - - -
Monoamonyum fosfat 2.9 0.3 1.8 - 10.0 1.2 6.1 -
Potasyum nitrat 16.8 2.2 - 7.7 30.0 3.9 - 13.8
Çinko sülfat - - - - 3.1 - - -
Tarım kireci - - - - 48.2 - - -
Toz kükürt - - - - 49.2 - - -
Toplam 32.8 9.1 15.0 25.2 14.1 39.7

Sebze alanlarının %90’ı az ve orta düzeyde organik madde içerdiği, bu alanlarda


daha çok organik maddeye gereksinim duyulduğu gözetilerek bölgede organik gübre
kullanılması gerektiği saptanmıştır (Müftüoğlu, 2007). Ancak organik gübre
uygulamasının verilen gübreler arasında olmadığı gözlenmiştir, çalışmaya konu olan
tüm topraklarda organik madde kullanımı olmadığı için karşılaştırma yapılamamıştır.
Ayrıca anketler incelendiğinde kullanılan kalsiyum amonyum nitrat gübresinin
büyük bir çoğunlukla verilmemesi gereken alanlarda ve verilmemesi gereken
zamanlarda kullanıldığı tespit edilmiştir.
Üretici tarafından araziye verilen ve analizler sonucu belirlenen gübre reçeteleri
karşılaştırıldığında, domates alanlarında azotun verilenden daha az kullanılması,
fosforun ve potasyumun ise verilenden daha fazla verilmesi gerektiği görülmektedir
(Şekil 1). Bu uygulamaların tüm alanlar için genel olmadığı, gereksinim duyulan
alanlarda gereksinim duyulan miktar ve zamanda kullanılması gerektiği
unutulmamalıdır.

DOMATES

45 39,7
40
Kullanılan miktar (kg/da)

32,8
35
30 25,2
25 Verilen
20 15,0 Önerilen
14,1
15
9,1
10
5
0
N P205 K2O

Şekil 1. Domates alanlarına verilen ve önerilen bitki besin maddesi miktarları farkı
Ayçiçeği
Ayçiçeği alanlarında üretici tarafından araziye verilen ve analizler sonucu
belirlenen gübre reçetelerinin karşılaştırıldığı N, P2O5 ve K2O değerleri Çizelge 2’de
verilmiştir.
109

Çizelge 2. Ayçiçeği alanlarına verilen ve önerilen bitki besin maddesi miktarları


Verilen (kg/da) Önerilen (kg/da)
Gübre
Miktar N P2O5 K2O Miktar N P2O5 K2O
15.15.15 22,1 3,3 3,3 3,3 - - - -
20.20.0 20,4 4,1 4,1 - 25,4 5,1 5,1 -
20.20.0+Zn - - - - 26,1 5,2 5,2 -
Diamonyum fosfat 18 3,2 8,3 - - - - -
Potasyum sülfat - - - - 12,5 - - 6,3
Amonyum nitrat 15 5 - - 10 3,3 - -
Üre 16,3 7,5 - - - - - -
Tarım kireci - - - - 68,8 - - -
Toz kükürt - - - - 50 - - -
Toplam 23,1 15,7 3,3 13,6 10,3 6,3

Analizler sonucu elde edilen verilerden ayçiçeği yetiştiriciliğinin pH olarak


uygun olmayan topraklarda da yapıldığını (Müftüoğlu, 2007) göstermekle birlikte
Çizelge 2 incelendiğinde gerek tarım kirecinin gerekse kükürdün kullanılmadığı
görülmektedir.
Üretici tarafından araziye verilen ve analizler sonucu belirlenen gübre reçeteleri
karşılaştırıldığında azot ve fosforun verilenden daha az kullanılması, potasyumun ise
verilenden daha fazla verilmesi gerektiği görülmektedir (Şekil 2).

AYÇİÇEĞİ

25 23,1
Kullanılan miktar (kg/da)

20
15,7
15 13,6
Verilen
10,3
Önerilen
10
6,3
5 3,3

0
N P205 K2O

Şekil 2. Ayçiçeği alanlarına verilen ve önerilen bitki besin maddesi miktarları farkı
Ayçiçeği ve yem bitkilerinin bulunduğu alanların alınabilir Zn değerlerinin
dağılımı incelendiğinde her iki grupta da yaklaşık yarısında Zn eksikliği görüldüğü
saptanmıştır (Müftüoğlu, 2007). Ancak bölgedeki bu alanlarda Zn gübrelemesinin
yapılmadığı saptanmıştır.
Serin iklim tahılları (buğday, arpa, tritikale, yulaf)
Üretici tarafından araziye verilen ve analizler sonucu belirlenen gübre
reçetelerinin karşılaştırıldığı N, P2O5 ve K2O değerleri Çizelge 3, 4, 5, 6’da verilmiştir.
Serin iklim tahıllarının hepsinde üretici tarafından araziye verilen ve analizler
sonucu belirlenen gübre reçeteleri karşılaştırıldığında azot ve fosforun verilenden daha
az kullanılması, potasyumun ise verilenden daha fazla verilmesi gerektiği görülmektedir
(Şekil 3). Verilen ve önerilen bitki besin maddeleri arasındaki en büyük fark azotta
görülmektedir.
110

Çizelge 3. Buğday alanlarına verilen ve önerilen bitki besin maddeleri


Verilen (kg/da) Önerilen (kg/da)
Gübre
Miktar N P2O5 K2O Miktar N P2O5 K2O
15.15.15 20 3.0 3.0 3.0 - - - -
20.20.0 21.7 4.3 4.3 - - - - -
Diamonyum fosfat 21.5 3.9 9.9 - 22.5 4.1 10.4 -
Potasyum sülfat - - - - 12.5 - - 6.3
Kalsiyum amonyum nitrat 21.1 5.5 - - - - - -
Amonyum nitrat 21.1 7.0 - - 10 3.3 - -
Üre 20.3 9.3 - - 10.2 4.7 - -
Çinko sülfat - - - - 4.6 - - -
Tarım kireci - - - - 65.6 - - -
Toz kükürt - - - - 50 - - -
Toplam 33 17.2 3.0 12.0 10.4 6.3

Çizelge 4. Arpa alanlarına verilen ve önerilen bitki besin maddeleri


Verilen (kg/da) Önerilen (kg/da)
Gübre
Miktar N P2O5 K2O Miktar N P2O5 K2O
15.15.15 19.8 3.0 3.0 3.0 - - - -
20.20.0 20.4 4.1 4.1 - - - - -
Diamonyum fosfat 18.0 3.2 8.3 - 24.0 4.3 11.0 -
Potasyum sülfat - - - - 10.0 - - 5.0
Amonyum sülfat 50.0 10.5 - - - - - -
Kalsiyum amonyum nitrat 19.4 5.0 - - - - - -
Amonyum nitrat 19.8 6.5 - - 10.0 3.3 - -
Üre 18.5 8.5 - - 10.0 4.6 - -
Çinko sülfat - - - - 5.0 - - -
Tarım kireci - - - - 100.0 - - -
Toz kükürt - - - - 50.0 - - -
Toplam 40.9 15.3 3.0 12.2 11.0 5.0

Çizelge 5. Tritikale alanlarına verilen ve önerilen bitki besin maddeleri


Verilen (kg/da) Önerilen (kg/da)
Gübre
Miktar N P2O5 K2O Miktar N P2O5 K2O
15.15.15 15.8 2.4 2.4 2.4 - - - -
20.20.0 18.1 3.6 3.6 - - - - -
Diamonyum fosfat 20.5 3.7 9.4 - 24.9 4.5 11.5 -
Potasyum sülfat - - - - 12.3 - - 6.1
Amonyum sülfat 20 4.2 - - - - - -
Kalsiyum amonyum nitrat 15.3 4 - - - - - -
Amonyum nitrat 16.9 5.6 - - 10 3.3 - -
Üre 16.7 7.7 - - 10.5 4.8 - -
Çinko sülfat - - - - 4.2 - - -
Tarım kireci - - - - 80.6 - - -
Toz kükürt - - - - 50 - - -
Toplam 31.1 15.4 2.4 12.6 11.5 6.1
111

Çizelge 6. Yulaf alanlarına verilen ve önerilen bitki besin maddeleri


Verilen (kg/da) Önerilen (kg/da)
Gübre
Miktar N P2O5 K2O Miktar N P2O5 K2O
20.20.0 21.2 4.2 4.2 - - - - -
Diamonyum fosfat 19.1 3.4 8.8 - 24.2 4.4 11.1 -
Potasyum sülfat - - - - 12.0 - - 6.0
Kalsiyum amonyum nitrat 19.8 5.1 - - - - - -
Amonyum nitrat 19.5 6.4 - - 10.0 3.3 - -
Üre 18.0 8.3 - - 10.4 4.8 - -
Çinko sülfat - - - - 5.0 - - -
Tarım kireci - - - - 60.7 - - -
Toplam 27.5 13.0 - 12.4 11.1 6.0

BUĞDAY ARPA

35 33,0 45 40,9
40
Kullanılan miktar (kg/da)

Kullanılan miktar (kg/da)


30
35
25
30
20 17,2 Verilen 25 Verilen
15 12,0 Önerilen 20 15,3 Önerilen
10,4 12,2
15 11,0
10 6,3
10 5,0
5 3,0 3,0
5
0 0
N P205 K2O N P205 K2O

YULAF TRİTİKALE

35 30 27,5
31,1
30
Kullanılan miktar (kg/da)

Kullanılan miktar (kg/da)

25
25
20
20 Verilen Verilen
15,4 15 12,4 13,0
15 12,6 Önerilen 11,1 Önerilen
11,5
10
10 6,1 6,0

5 2,4 5
0,0
0 0
N P205 K2O N P205 K2O

Şekil 3. Buğday, arpa, tritikale, yulaf alanlarına verilen ve önerilen bitki besin maddesi
miktarları farkı
Serin iklim tahıllarının bütünü için üretici tarafından araziye verilen ve analizler
sonucu belirlenen gübre reçetelerinin karşılaştırıldığı N, P2O5 ve K2O değerleri Çizelge
7’de verilmiştir.
Çizelge 7. Serin iklim tahılları alanlarına verilen ve önerilen bitki besin maddesi
miktarları
Serin iklim tahılları Verilen (kg/da) Önerilen (kg/da)
N 33.1 12.3
P2O5 15.3 11.0
K2O 2.1 5.8
112

SERİN İKLİM TAHILLARI

35 33,1

30

Kullanılan miktar (kg/da)


25

20 Verilen
15,3
15 12,3 Önerilen
11,0
10
5,8
5 2,1

0
N P205 K2O

Şekil 4. Serin iklim tahılları alanlarına verilen ve önerilen bitki besin maddesi miktarları
farkı
Serin iklim tahılı yapılan örneklerdeki alınabilir potasyum durumu
incelendiğinde özellikle tritikale yapılan alanlarda potasyumca desteklenmesi gereken
alanlar olduğu tespit edilmiştir (Müftüoğlu, 2007). Durum böyle olmasına rağmen
tritikale alanlarında potasyumlu hiçbir gübre kullanılmamaktadır.
Serin iklim tahılları alanlarının alınabilir Zn değerlerinin dağılımı
incelendiğinde yaklaşık yarısında çinko noksanlığı görülmektedir. Özellikle en çok
çinko noksanlığı gösteren bitkiler yulaf, buğday ve arpa olarak sıralanmaktadır, tritikale
alanlarında Zn noksanlığı tespit edilmemiştir (Müftüoğlu, 2007). Ancak bölgedeki yulaf,
buğday ve arpa alanlarında Zn desteklemesinin yapılmadığı saptanmıştır.
Fiğ
Üretici tarafından araziye verilen ve analizler sonucu belirlenen gübre
reçetelerinin karşılaştırıldığı N, P2O5 ve K2O değerleri Çizelge 8’de verilmiştir.
Çizelge 8. Fiğ alanlarına verilen ve önerilen bitki besin maddesi miktarları
Verilen (kg/da) Önerilen (kg/da)
Gübre
Miktar N P2O5 K2O Miktar N P2O5 K2O
20.20.0 18.0 3.6 3.6 - - - - -
20.20.0+Zn - - - - 20.0 4.0 4.0 -
Diamonyum fosfat 18.8 3.4 8.6 - - - - -
Amonyum nitrat 16.8 5.5 - - - - - -
Üre 13.5 6.2 - - - - - -
Toplam 18.7 12.2 - 4.0 4.0 -

Çizelge 5 incelendiğinde verilen ve önerilen gübrelerin hem çeşit hem de miktar


olarak tamamen uyumsuz olduğu görülmektedir.
Fiğ bitkisinde kullanılan gübrenin önerilen gübreden azotta 4 kattan fazla,
fosforun ise 3 kattan fazla olduğu görülmektedir.
Yapılan çalışma sonucunda fiğde azot ve fosfor kullanımının gerekenden çok fazla
olduğu, potasyumun ise gerekmediği ve kullanılmadığı saptanmıştır.
113

FİĞ

20 18,7
18

Kullanılan miktar (kg/da)


16
14 12,2
12
Verilen
10
8 Önerilen
6 4,0 4,0
4
2 0,0 0,0
0
N P205 K2O

Şekil 5. Fiğde verilen ve önerilen bitki besin maddesi miktarları farkı


Çalışmaya konu olan 7 bitki (domates, ayçiçeği, buğday, arpa, tritikale, yulaf,
fiğ) ve bu bitkilere ait olan 720 adet toprağa ait olan verilen ve önerilen gübrelere ait
olan bitki besin maddelerinin durumu Çizelge 9’da verilmiştir.
Çizelge 9. Tüm ürünlere verilen ve önerilen bitki besin maddesi miktarları
Tüm ürünler Verilen (kg/da) Önerilen (kg/da) Verilen - Önerilen (kg/da)
N 29.6 13.2 16.4
P2O5 14.0 10.3 3.7
K2O 3.8 9.9 -6.1

Ürünlerin hepsi birlikte dikkate alındığında, üretici tarafından araziye verilen ve


analizler sonucu belirlenen gübre reçetelerinde azot ve fosforun verilenden daha az
kullanılması, potasyumun ise verilenden daha fazla verilmesi gerektiği görülmektedir
(Şekil 6).
TÜM ÜRÜNLER

35

29,6
30
Kullanılan miktar (kg/da)

25

20
Verilen
14,0 Önerilen
15 13,2
10,3 9,9
10

5 3,8

0
N P205 K2O

Şekil 6. Tüm ürünlere verilen ve önerilen bitki besin maddesi miktarları farkı
Elde edilen veriler saf bitki besin maddesi olarak hesaplandığından, örneklenen
alan hesaba katıldığında, verilen ile verilmesi gereken miktarlar arasındaki farkın
6.829.326 kg saf madde olduğu görülmektedir (Çizelge 10). Bu miktarın 6.287.141 kg
olanı azottan, 1.805.695 kg olanı fosfordan ve -1.263.513 kg olanı potasyumdan
kaynaklanmaktadır. Bu miktarlar ise 29.938.767 kg amonyum sülfat kadar gübrenin
fazla, 4.199.291 kg triple süper fosfat kadar gübrenin fazla ve 2.527.026 kg potasyum
sülfat kadar gübrenin ise az kullanıldığı görülmektedir.
114

Çizelge 10. Tüm ürünlere verilen ve önerilen bitki besin maddesi miktarları
Verilen Önerilen Fark Örneklenen alan (da) Toplam fark (kg)
N 32.8 25.2 7.6 11.051 83.963
Domates P205 9.1 14.1 -5.0 -55.355
K2O 15.0 39.7 -24.7 -272.725
N 23.1 13.6 9.4 26.959 254.754
Ayçiçeği P205 15.7 10.3 5.4 144.627
K2O 3.3 6.3 -2.9 -79.279
N 40.9 12.2 28.7 27.094 777.101
Arpa P205 15.3 11.0 4.3 116.555
K2O 3.0 5.0 -2.0 -54.914
N 33.0 12.0 21.0 204.867 4.292.988
Buğday P205 17.2 10.4 6.9 1.409.485
K2O 3.0 6.3 -3.3 -665.818
N 27.5 12.4 15.1 6.252 94.411
Tritikale P205 13.0 11.1 1.9 11.841
K2O 0.0 6.0 -6.0 -37.512
N 31.1 12.6 18.5 40.693 751.943
Yulaf P205 15.4 11.5 3.9 160.644
K2O 2.4 6.1 -3.8 -153.265
N 18.7 4.0 14.7 2.170 31.981
Fiğ P205 12.2 4.0 8.2 17.898
K2O 0.0 0.0 0.0 0
TOPLAM 319.086 6.829.326

Sonuç
Tüm sonuçlara verilen ve verilmesi gereken gübreler açısından bakıldığında
domateste kullanılan 12 gübreden ortak 3 tane olduğu, verilen azotun fazla, fosfor ve
potasyumun ise az olduğu saptanmıştır.
Ayçiçeğinde 9 gübreden ortak olan 2 gübre olduğu, verilen azot ve fosforun
fazla, potasyumun ise az olduğu belirlenmiştir.
Serin iklim tahıllarından arpada 11 gübreden ortak olan 3, buğdayda 10
gübreden ortak olan 3, tritikalede 11 gübreden ortak olan 3, yulafta 8 gübreden ortak
olan 3 gübre olduğu ve tüm serin iklim tahıllarında verilen azot ve fosforun fazla,
potasyumun ise az olduğu tespit edilmiştir.
Fiğde 8 gübreden hiçbirinin ortak olmadığı, verilen azot ve fosforun önerilenden
fazla olduğu saptanmıştır.
Ayrıca ortak olan gübrelerin kullanma zamanları arasında da bariz farklar
bulunmaktadır.
Bu çalışmanın sonucu olarak bölgede domates alanlarında azot kullanımının
gerekenden fazla, fosfor ve potasyum kullanımının gerekenden az; ayçiçeği, buğday,
arpa, yulaf ve tritikale alanlarında azot ve fosfor kullanımının gerekenden fazla,
potasyum kullanımının ise gerekenden az; fiğ alanlarında ise azot ve fosfor kullanımının
gerekenden fazla kullanıldığı tespit edilmiştir.
Çalışmaya konu olan 7 bitki (domates, ayçiçeği, buğday, arpa, tritikale, yulaf,
fiğ) ve bu bitkilere ait olan 720 adet toprağa ait olan verilen ve önerilen gübrelere ait
olan bitki besin maddelerinin durumu azot ve fosforun verilenden daha az kullanılması,
potasyumun ise verilenden daha fazla verilmesi gerektiği belirlenmiştir. Rakamsal
115

olarak ifade etmek gerekirse söz konusu 319.086 da alanda 6.287.141 kg saf azot ve
1.805.695 kg P205 fazla kullanılmakta, 1.263.513 kg K2O ise az kullanılmaktadır. Bunun
yanı sıra verilen ve önerilen bitki besin maddeleri arasındaki farklar kadar, kullanım
zamanlarındaki hatalar açısından oluşacak olan farkların çok daha ciddi boyutlarda
olduğu dikkate alınmalıdır.

KAYNAKLAR
Anonim, 1988. Türkiye Gübreler ve Gübreleme Rehberi. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü Genel Yayın No: 151, Teknik Yayınlar No: T-59.
Anonymous, 1973. Analytical Methods for Atomic Absorption Spectrophotometer.
Perkin Elmer Catalogue. Norwalk, Connecticut, USA.
FAO, 1990. Micronutrient. Assessment at the Country Level: An International Study.
FAO Soil Bulletin by Mikko Sillanpaa. Rome.
Follet, R. H. and W. L. Lindsay, 1970. Profile distribution of Zn, Fe, Mn and Cu in
Colorado soils. Colorado Exp. Station Tech. Bull. 110.
Millar, C. E. and L. M. Turk, 1954. Fundamentals of Soil Science John Wiley and Sons.
Inc. New York.
Müftüoğlu, N. M., 2007. Biga İlçesi Tarım Topraklarının Verimlilik Durumu. TC
Çanakkale Valiliği Çanakkale Tarım İl Müdürlüğü Teknik Yayınlar Dizisi No:
1. ISBN 978-975-585-835-7, Çanakkale, 107 s.
Richards, L. A., 1954. Diagnosis and Improvement Saline and Alkali Soils, United
States Department of Agriculture Handbook, 60.
Sönmez, B., 2003. Türkiye çoraklık kontrol rehberi. Tarım Köy İşleri Bakanlığı Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü Teknik
yayın No:33 Ankara.
Ülgen, N. ve Yurtsever, N., 1995. Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi. Toprak ve
Gübre Araştırma Enstitüsü Yayınları, Genel Yayın No: 209, Teknik Yayınlar
No: T. 66, Ankara.
Wolf, B., 1971. The Determination of Boron in Soil Extracts. Plant Materials,
Composts, Manures, Water and Nutrient Solutions. Soil Science and Plant
Analysis, 2: 363-374.
116

ÇUKUROVA'DA MISIR TARIMINDA HASSAS TARIM TEKNİKLERİ


KULLANARAK DEĞİŞKEN ORANLI GÜBRE UYGULAMALARI

İbrahim H. GÜÇDEMİR1 Ufuk TÜRKER2 Armağan KARABULUT1


1 1
Mustafa USUL Mustafa BOZKURT Çetin ARCAK1
1
Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araşt. Enst., Ankara. igucdemir@tgae.gov.tr
2
Ankara Üniv. Ziraat Fak. Tarım Makineleri Böl., Ankara. uturker@agri.ankara.edu.tr

ÖZET
Dünyanın hızlı bir değişim içerisinde olduğu herkesçe malumdur. Değişen bu
dünyada önceleri tarımın değerini kaybedeceği sanayi ağırlıklı işletmelerin tarıma dayalı
işletmelerin yerini alacağı zannedilmişti. Ancak çelik, demir, petrol, otomobilin aç
insanları doyurma kabiliyetine sahip olmadığı görüldü. Beslenme için gerekli üretim
yaparken aynı zamanda tarımda sürdürülebilirliğin de sağlanması gerekliliği uydu ve
bilgisayar teknolojilerinin tarımda da kullanılabilmesi için gerekli çalışmaların
yapılmasını zorunlu kılmıştır. Hassas Tarım teknolojileri de denilen bu uygulama ile
bitkisel üretimde kullanılan girdilerin gerektiği yerde gerektiği kadar kullanılmasına
imkân vermiştir. Bu dünyanın her tarafında uygulanan ve değişiklikleri dikkate almayan
en fazla uygulamaları toprak analizlerine dayandıran geleneksel uygulamadan çok farklı
bir uygulama şeklidir. Çukurova’daki çalışmada mısır yetiştiriciliğinde hassas tarım
teknikleri kullanılarak hem taban gübrelemede hem de üst gübrelemede değişken oranlı
gübre uygulamaları yapılmaktadır. Bu uygulama şekli geleneksel uygulamadan çok
farklı karaktere sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Çukurova, mısır, hassas tarım, gübreleme.
FERTILIZING APPLYING WITH CHANGING RATE USING PRECISING
FARMING TECHNIQUES IN CORN GROWING IN ÇUKUROVA
ABSTRACT
It has been well known by everybody that the world is changing rapidly. This
changing was supposed to be in the direction of industrial development that replacing
farm with industry. But industrial products are far from feeding human beings since
steel, iron, petrol and automobile can not do that. While providing food, it has been
necessary to make agriculture sustainable using satellite and computer information
technologies. Such approach enabled to use agricultural inputs where it is most needed
as this so called precision agriculture. This has been different than the applications made
in conventional systems in respect of variability in soil. In this study, variable rate
fertilizer applications have been carried out for preplant and top dressing using precision
farming Technologies at corn fields in Çukurova region. This application technique
proved to be very different than conventional application system.
Key Words: Çukurova, corn, précising farming, fertilizing.

GİRİŞ
Tarımsal üretimde araziye uygulanan girdiler (gübre, su, ilaç, toprak işleme vb.)
toprak özelliklerindeki farklılıklar dikkate alınmadan üretim yapılan alanın tamamına
homojen olarak uygulanmaktadır. Geleneksel tarım olarak da adlandırılabilecek olan bu
uygulamalarda tarla işletmeciliği, tarlanın uniform bir şekilde ele alınıp işletilmesi ile
olmaktadır. Bu işletmecilikte arazideki coğrafi değişkenlikler (toprak özellikleri,
117

topografya v.b.) ihmal edilmektedir. Yetiştiriciler üretim yaparken maksimum ürün elde
etmeyi hedefledikleri kadar çevreye de en az zararı verecek her türlü tedbiri almak
durumundadırlar. Bu noktada ise ancak, yetiştiricinin bilgi teknolojilerini kullanılarak
arazisinde nasıl bir değişkenlik (alansal, zamansal ve ekonomik) olduğunu doğru bir
şekilde tespit etmesi, anlaması ve arazisini bu değişkenliğe göre işletmesi ile mümkün
olur. Geleneksel çiftçi uygulamalarında, tarlaya uygulanacak gübrenin cins ve miktarı
tarlanın birkaç noktasından alınan ve paçal yapılan örneklerden toprak analizleriyle
belirlenmektedir. Analizler sonucu belirlenen gübre miktarları genellikle homojen
şekilde arazinin tamamına aynı şekilde uygulanır.
Tarımsal üretimi arttırmak ve kendi kendine yeten bir ülke olma özelliğimizi
devam ettirebilmek için yeni teknik ve teknolojilerin kullanılması gerekmektedir.
Üretimi daha rasyonel kılacak olan kültürel tedbirler dışında yoğun teknoloji isteyen
çalışmalarda esas, kullanılan tüm girdilerin gerek duyulan noktada çevreye zarar
vermeyecek şekilde uygulanmasıdır.
Son yıllarda tarım topraklarının alansal heterojenliğini ve buna bağlı olarak
parametrik değişkenlerini dikkate alan, toprak ve bitki gereksinimleri doğrultusunda
değişken uygulamalara imkân sağlayan ve bilgi teknolojilerine açık bir tarım sistemi
birçok ülkede kullanılmaya başlanmıştır. Hassas tarım, yetiştiricinin bilgi teknolojilerini
kullanarak arazisindeki parametrik değişkenleri belirlemesi, anlaması ve arazisini bu
değişkenliğe göre işletmesidir. Kısacası arazi değişkenliğinin zamansal değişkenlikler
de dikkate alınarak işletilmesidir.
Hassas tarımın hedefleri arasında; gübre maliyetinin düşürülmesi, ilaç ve
kimyasalların maliyetinin azaltılması, çevre kirliliğinin azaltılması, kaliteli ürün
veriminin sağlanması, yönetim, işletim ve yetiştiricilik kararları için daha etkin ve iyi bir
bilgi akışı sağlamak ve tarımsal kayıtların oluşturulmasının sağlanması yer almaktadır.
Günümüzde tarım sektöründe aşırı gübreleme kadar eksik gübre kullanımı da
bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Aşırı gübreleme toprak verimliliğini olumsuz
etkilediği gibi çevre, özellikle de yeraltı suyu kirlenmesine neden olmaktadır. Toprak
özelliklerinde meydana gelebilecek olumlu veya olumsuz gelişmeler sadece topraklara
uygulanan gübrelerden kaynaklanan bir durum değildir. Gübrelemeye ilave olarak da
yabancı ot ve zararlı mücadelesi için kullanılan ilaçlar toprak işleme ve ekim
tekniklerini de toprak özelliklerini ve çevre sağlığını etkileyen kültürel uygulamalar
arasında sayılabilir.
Hassas tarımın pratikte uygulanabilmesi, arazideki değişkenliğin farklı girdi
uygulaması yapmayı mümkün kılacak yeterlikte olmasına bağlıdır. Örneklemeler
değişkenliği belirleyecek ölçeklerde olmalıdır. Hassas tarım, tarımsal verimliliği ve
etkinliği arttırmak için toprak ve ürün yönetimini, kaynakların daha ekonomik kullanımı
ile çevreye yapılan etkinin en aza indirilmesini sağlayan bir teknik olduğundan, klasik
üretim yaklaşımını bir tarafa bırakarak, araziyi homojen olmayan bir yaklaşımla ele alan
teknolojik bir uygulamaya geçilmelidir.
Hassas tarımda arazi alt bölümlere ayrılır. Bu alt bölümler toprak
karakteristiklerindeki değişkenliklere göre işletilir. Hassas tarım ekonomik ve teknik
olarak avantajlı görülen her bir arazi parçasının, koşulları tam anlamıyla karşılanmak
amacıyla sulama, toprak işleme, kimyasal ilaç, gübre ve tohum gibi girdilerin değişken
oranlarda uygulanarak işletilmesine olanak sağlar.
Bu benzeri çalışmalara örnek olarak Frantzen (1999)çalışması verilebilir. Bu
çalışmada, azot uygulamaları için yönetim alt bölgelerinin oluşturulmasına yönelik
yaptıkları çalışmada, amaç ister toprak azot seviyesinin isterse toprak verimlilik
potansiyelinin belirlenmesi olsun, yönetim bölgelerinin, hava fotoğrafı, uydu
118

görüntüleri, toprak elektriksel geçirgenliği (EC), verim haritaları gibi birçok yöntemin
kullanılması ile oluşturulabileceği belirtilmiştir. Buna ilave olarak toprak elektriksel
geçirgenliğini ölçen sensorların, disk toprak elektrodu veya EM 38 manyetik
endüksiyonu ile yönetim bölgelerinin belirlenmesine yardımcı olabileceğini açıklanmış,
bu çalışmanın sadece azot için değil fosfor, potasyum gibi diğer besin maddelerinin
gübrelenmesine de olanak tanıyacağını, doğru yorumlama yapabilmek için değişik
toprak parametreleri ile toprak EC’si arasındaki ilişkinin kurulmasının önemli olduğu
belirtilmiştir.
Batcholer ve ark., (2002) Mısırda (CERES- maize) modellerini kullanarak
homojen alanlardaki bitki büyümelerini ve toprak parametreleri ile olan ilişkilerini
alansal olarak değerlendirmişlerdir. Bu modellerin kullanımı ile farklı çevresel
koşullardaki alansal ve zamansal verim değişkenliklerini değerlendirmede ve ekonomik
analizlerin değerlendirilmesinde yararlı olabileceği düşünülen bir kaç strateji
geliştirilmiştir.
Lund ve arkadaşları (2000), toprak elektriksel geçirgenliğini kullanarak
değişken düzeyli azot uygulamaları üzerine bir çalışma yapmışlardır. Küresel
konumlama sistemi ile koordinatlanan toprak elektriksel geçirgenliğinin toprak
özelliklerini ve yapısını belirlemede kullanılabilecek etkin bir yöntem olduğunu ve
maliyeti oldukça düşürdüğünü belirtmişlerdir. Yaptıkları çalışmada EC haritasına bağlı
olarak değişken düzeyli azot uygulaması gerçekleştirmişlerdir. Toprak örneklemesi gibi
değişken yönetim uygulamaları ile azot uygulamasının değişken düzeyli olarak
yapılabileceğini belirtmişlerdir.
Godwin ve arkadaşları (2002) Mısır ve buğday gibi taneli ürünler için 5 yıllık
bir deneme süresince hassas tarım teknolojileri kullanarak değişken oranlı gübrelemeye
yönelik işletme rehberi geliştirmişlerdir. Buna göre; verimdeki uzun süreli değişkenliğin
nedeninin toprağa ve toprağın su tutma kapasitesine bağlı olduğunu, yıllar içerisinde
aynı arazinin elde edilen verim haritalarından verimin mekansal trendi oluşturularak
arazide spesifik alanların değişken oranlı girdi uygulaması için hedeflenebileceği
anlaşıldığını ifade etmişlerdir. Ayrıca, elektriksel konduktivitenin ölçülmesi ile bazı
toprak özellikleri ile su tutma kapasitesi gibi değişkenliklerin belirlenebileceğini, verim
haritalarının ve toprak haritalarının kombine edilmesi ile yoğun toprak örneklemesi
yerine hedeflenmiş noktalarda örnekleme yapmanın yeterli olabileceğini belirtmişlerdir.
Yaptıkları çalışmada projede değişken oranlı azot uygulamalarına arazilerin %12 ile
%52 si pozitif yanıt vermiştir. Bunun için dijital hava fotoğraflarından yararlanılmış ve
değişken oranlı azot uygulaması sonucu yaklaşık $60/ha’a bir kazanç sağlandığını rapor
etmişlerdir.
Sonuç olarak konunun ekonomikliğine ilişkin elde edilen en somut sonuca göre
yapılacak yatırımı ivmelendiren öncelikli görüş, “etkinliğin arttırılması yolunda uzun
periyotta karlılık elde edilmesi olanağıdır.” Hassas tarım teknolojisinin karlılığına
ilişkin çok somut değerlendirmeler, değişik özellikte ve değişik oranlı girdi
uygulamasının yapıldığı işletmeler üzerinde çalışmalar yürütülerek ortaya
çıkarılabilecektir.
Ülkemizde bu sistemlerin üretilebilmesi teknoloji ve yazılım geliştirmeden önce
bu teknolojilerin gereken girdi etkinliğini sağlayıp sağlayamayacağı hususunun açıklığa
kavuşturulmasını gerektirmektedir. Bu nedenle ülkemiz şartlarında bu teknolojik
sistemlerin getirisinin mutlaka ortaya konması gerekmektedir. Bu durum ortaya
konulduktan sonra, bu sistemlere ait donanımların ve yazılımların geliştirilmesi söz
konusu olabilecektir. Türkiye şartlarında değişken oranlı uygulamaya imkan verecek
böyle bir çalışmanın yürütülmesiyle, ülkemizde henüz başlangıç safhasında olan hassas
tarım teknolojilerinin hayata geçirileceği, yukarıdaki sorulara cevap olacak sonuçlar
119

elde edileceği gibi, çiftçi ile beraber proje yürütülerek çağdaş teknolojilerin Türk
Tarımında gerektiği yeri alması için imkan yaratılacağı düşünülmektedir

MATERYAL VE METOD
Deneme Alanı
Çalışma alanı Seyhan Deltası üzerinde, Seyhan Nehri’nin değişik zamanlardaki
aktivitesi sonucu taşınan sedimentlerden kurulu alüviyal orijinli toprakları
kapsamaktadır. Toplam 380 da alanı kaplayan çalışma alanı, Pleistosen yaşlı sedimentler
üzerinde, nispeten ileri bir toprak oluşum evresine sahip ve bunun neticesinde zayıf bir
Bw horizonu oluşumu ile morfolojik özellik kazanan Inceptisol toprak ordosunda yer
almaktadır. ABC horizonlarını içeren topraklar orta derin olup KDK’ları (katyon
değişim kapasitesi) 39,42- 16,22 me/100 g arasında değişmektedir. Bor miktarı genel
olarak 1 ppm’in altındadır. Organik madde miktarlar % 1.70–0.55 arasında değişmekte
ve herhangi bir tuzluluk, alkalilik ve yaşlık (drenaj) problemi bulunmamaktadır.
İklim Özellikleri
Adana'da iklim dağlık ve ovalık alanlarda farklılık göstermekle birlikte tipik
Akdeniz iklimi karakterindedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır.
Yükseklerde yağışlar genellikle kar şeklinde düşmektedir. Adana ilinde en yüksek
sıcaklık 50°C, en düşük sıcaklık ise -7oC dolaylarındadır. Bölgede meydana gelen
yağışlar, genellikle yamaç yağışları ve gezici hava kütlelerinin karşılaşması ile oluşur.
Ortalama yağış miktarı 663.5 mm (50 yıllık) dir. Yılın ortalama 74 günü yağışlı
geçmekte ve yağışların % 51 kışın, % 26 ilkbaharda, % 18 sonbaharda, %5 yazın
düşmektedir. Yazın havanın nemle yüklü olmasına karşılık, bazı yıllarda hiç yağış
düşmediği görülmektedir. Yıllık ortalama sıcaklık 18.7 °C'dir. En soğuk ay Ocak, en
sıcak ay Ağustos'tur. Ocak ayı ortalaması 9 °C Ağustos ayı ortalaması 28 °C'dir. Ovanın
sıcak olmasına karşılık, ilin topraklarında yükselti ve yüzey şekillerine göre iklim
şartları çok değişmektedir. Buna paralel yağışlarda da değişme görülmektedir. Dağlık
kesimde yağışlar doğal olarak fazla olmaktadır(Feke'de 930.5 mm Saimbeyli'de 805
mm). Ovada ender olarak görülen kar, dağlarda erken başlamaktadır ve bazen aylarca
kalmaktadır. Adana'da yılın 195.6 günü yaz günüdür. Bu günlerin 134,4’ü tropik gün
olarak belirlenmiştir.
Çalışma alanında azot kullanım etkinliğinin test edilmesi amacıyla deneme
sahasında bir alan ayrılarak 6 değişik azot dozunun (0; 7.5; 15; 22.5; 30; 37.5 kg/da)
uygulandığı 18 sıralı ve 5.5 da’lık mısır parselleri oluşturulmuştur. Bu parsellerin verim
haritası üzerinde arazideki yeri şekil 1’de verilmiştir. Hasatta her bir parselin sol ve sağ
tarafından birer sıra bırakılarak içteki 16 sıralık kısımları hasat edilmiştir.
Çalışmada, araziye yönelik, çiftçi tecrübeleri, yapılmış olan toprak etüdü ve
toprak örneklemeleri ile verim dağılım haritalarından faydalanılarak bu alana özgü
işletme bölgeleri oluşturulmuştur.
Çalışmada geleneksel çiftçi azot ve fosfor uygulaması ile değişken oranlı
uygulamanın kıyaslanabilmesi için arazi üzerinde tesadüfü deneme blokları
oluşturulmuştur. Projede işletme bölgelerine yönelik 3 adet blok teşkil edilmiştir. Bu
oluşturulan bloklar içerisinde, bir tanesi serbest çiftçi uygulaması, diğerleri de üç farklı
stratejinin yer aldığı uygulamalar olmak üzere 3’er tekerrürlü hatlar yer almaktadır.
Şekil 1’de bu amaçla hazırlanmış plan görülmektedir. Planda belirtilen bloklar dışında
kalan yaklaşık 130 dönümlük bir alan yine proje ekibinin kontrolünde çiftçiye
bırakılmıştır. Bu alanda çiftçi diğer tüm tarlalarına uyguladığı yetiştirme tekniklerini
120

eksiksiz olarak uygulamıştır. Ancak yapılan tüm uygulamalar kayıt altına alınmıştır.
Uygulama tarlasına Dekalp 6842 mısır çeşidi kullanılmıştır.

37.
22
7. Uygulanan
azot
dozları

Şekil 1. Deneme parsellerinin arazi üzerindeki konumu

Orta verimli bölge


(bu alana özgü
belirgin bir toprak
tekstürü yapısı)
İşletme bölgesi-1

Düşük verimli
bölge (Toprak Yüksek verimli bölge
tesviyesi yapılmış (Bu alanda da belirgin
alan) bir toprak tekstürü
İşletme bölgesi -3 görülmektedir.
İşletme bölgesi-2

Daha önce
deneme yapılan
kısım
Şekil 2. Çalışma Alanının Farklı Verim Bölgeleri

Bu nedenle çizelge 1’de verilen fosfor değerleri temel alınarak hazırlanan


değişken oranlı fosfor uygulama haritaları sadece kendi alanlarımızda uygulanacaktır.
Çiftçi gerek kendisine ayrılan alanda gerekse de deneme blokları içerisinde gübre
uygulamalarında kontrollü olarak serbest bırakılmıştır.
121

Şekil 3. Değişken oranlı uygulama ve çiftçi uygulaması planı

Değişken oranlı uygulama (çiftçi uygulamasından -%25 az)


Değişken oranlı uygulama (çiftçi uygulamasından +%25 fazla)
Değişken oranlı uygulama (çiftçi uygulaması ile aynı miktar ama değişken atımlı)
Geleneksel çiftçi uygulaması
Not: Bloklar yaklaşık 150 metrelik en ve 500 metrelik uzunlukta ve her bir
uygulama hattı 12 metrelik genişlikte 18 sıra mısır ekilecek şekilde oluşturulmuştur. Bu
seçiminde kullanılan makina ölçüleri dikkate alınmıştır. Blok uzunlukları uzun
bloklarda 350 metre devamındaki kısa bloklarda ise 150 metredir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Çalışmada ortaya çıkan bu üç farklı verim potansiyeline sahip bölgelerde,
değişken oranlı, ne kadar gübrenin ekonomik optimumu sağlayacağı belirlenmediğinden
uygulamada, aşağıdaki hususların tespit edilmesi yoluna gidilmiştir
• Toprak analizleri sonucu elde edilen toprak besin maddelerinden herhangi bir
mikro besin elementinin kritik bir seviyede eksikliğine rastlanılmamıştır.
Dolayısıyla bu yıl için mikro elementlere yönelik değişken oranlı bir uygulama
yapılmayacaktır.
• Makro besin elementlerinden potasyumun toprakta yeterli miktarda bulunduğu
tespit edildiğinden bu yıl için değişken oranlı potasyumlu gübre uygulaması
öngörülmemiştir.
• Makro besin elementlerinden fosfor için Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi
temel alınmıştır. Bölgede mısır bitkisi için tavsiye edilen fosfor miktarı göz
önünde bulundurularak, topraktaki fosfor miktarı belirlendikten sonra,
uygulama haritası oluşturulmuştur. Rehberde önerilen miktarlar ile topraktaki
fosfor miktarı arasındaki fark dikkate alınmış ve uygulanacak değişken oranlı
fosfor miktarları koordinatlar bazında belirlenerek uygulanmıştır.
• Azot için uygulanan gübrenin büyük bir kısmı (% 80’den fazlası) üst gübre
olarak verilmektedir. Bu nedenle taban gübresi olarak verilen az miktardaki azot
gübresi bütün bloklara eşit miktarda uygulanmıştır. Üst gübreleme Azot-sensor
sistemi kullanılarak Mayıs ayı içerisinde değişken oranlı olarak uygulanacaktır.
Arazide ekimden önce, 20 mart 2007 tarihinde tüm araziye %33’lük amonyum
nitrat uygulanmıştır. Bu uygulamanın arkasından oluşturulan bloklar içerisindeki 18
sıralık şeritlere aşağıdaki haritada belirlenen değişken oranlı fosfor gübre uygulamaları
yapılmıştır (şekil 4).
122

Uygulanan
gübre
(kg/ha)
190
180
160
140
120

Şekil 4. Değişken oranlı gübre uygulama haritası (fosfor)


Oluşturulan haritada 5 farklı uygulama dozu ortaya çıkmıştır. Çalışmada
oluşturulan deneme bloklarının içerisinde elektrik kolları ile modifiye edilmiş, ekim
makinesi kullanılmıştır. Ekim anında ekim makinesi hangi renk bölgesinde ise o renk
bölgesi ile ilgili gübre dozu bırakılmıştır. Çalışmamızda başlıca iki değişken uygulama
dozu ağırlık kazanmıştır (şekil 5). Çiftçiye ayrılan alanlarda çiftçi serbestçe kendi
uygulamasını yapmıştır. Bu alanlara herhangi bir müdahalede bulunulmamıştır. Kendi
uygulama alanlarımızda hangi uygulama dozu söz konusu ise o doz makine tarafından
ilgili bölgeye bırakılmıştır. Gübrelemede fosforlu gübre kaynağı olarak triple süper
fosfat gübresi kullanılmıştır.

% Değişken oranlı fosfor m iktarları ve yüzdesi


70
60
50
190 kg/ha
40
30 180

20 160
10 140
0 120
190 180 160 140 120
Değişken oranlı uygulanan Fosfor miktarları (kg/ha)

Şekil 5. Değişken oranlı fosfor uygulama oranları


Daha önce düşük, orta ve yüksek verimli 3 ayrı işletme bölgelerine ayrılan
arazide bu bölgelere yönelik olarak 4 ayrı uygulama şekli her bölgede, her biri 18 sıra
olmak üzere tesadüfî blok halinde 3’er tekerrürlü olmak üzere toplam 36 uygulama
hattı oluşturulmuş ve daha önce buna dair uygulama planı verilmiştir.
Bu uygulama planı çerçevesinde 9 hatta çiftçi uygulaması, 9 hatta Azot sensoru
kullanarak değişken oranlı uygulama yapılmış ve diğer 18 hattın yarısında çiftçi
uygulamasının %25 fazlası, diğer yarısında ise çiftçi uygulamasının % 25 daha azı
olmak üzere, 17 Mayıs 2007 tarihinde üst Azot gübrelemeleri gerçekleştirilmiştir.
Değişken oranlı uygulama için ayrılmış 9 ayrı hatta Azot gübre uygulaması yapılmıştır.
123

Her bir hatta bitki biyokütle (biomass) taraması haritalandırılarak kaydedilmiştir.


Ayrıca uygulamalar için ayrılmış toplam 36 hattın biyokütle taraması da
gerçekleştirilerek verim haritası ile birlikte verilmiştir (şekil 6).
Hasatta New Holland CX840 tipi biçerdöver kullanılmıştır. Verim monitörleme,
kayıt ve ölçüm cihazları ile donatılmış bulunan biçerdöver ile georeferanslı olarak elde
edilen verilerden verim haritası hazırlanmıştır. Bu verim haritası şekil 6’da verilmiştir.
Hasat sonrası yapılan değerlendirme çalışmalarında, eldeki verilerden tanımlayıcı
istatistikler hazırlanmıştır. Bu istatistiksel sonuçlardan mısır verimindeki değişkenliğin
bir göstergesi olan değişkenlik katsayısı (CV), yaklaşık % 19 olarak belirlenmiştir. Bir
önceki sezon yapılan hasatta değişkenlik katsayısı % 24 idi. Bu yılda bir önceki
sezonda olduğu gibi önemli bir değişkenlik söz konusu olmakla birlikte, geçen yıla göre
değişkenlik katsayısında %5’lik bir azalma görülmüştür.
Hasada ilişkin bilgileri özetleyen çizelge ve verilerinin tanımlayıcı istatistikleri
sırasıyla çizelge 1’ de verilmiştir.
Çizelge 1. Hasada ilişkin bilgiler
Hasat tarihi 07.09.2007
Arazi Bulduk kilisi
Ürün Mısır
Çesit Dekalp 6842
Toplam Alan (ha) 38.8
Ort. Nem (%) 13
Ort. verim - kaydedilen (t/ha) 11.7
Ort. Verim - tartılan (t/ha) 12.1
Toplam kaydedilen ürün miktarı (t) 454
Toplam tartılan ürün miktarı (t) 470
Hata (%) 3.5

Çalışmanın yapıldığı alanın uydu görüntüleri mısır bitkisinin V6 döneminde


elde edilmiştir. Böylece V6 dönemi için yerden tarama yapabilen Azot-sensor
uygulaması ile kıyaslanabilecektir. Çalışma alanının 15 m alansal çözünürlüklü ASTER
uydu görüntüsü kullanılmıştır. Görüntülerde renk değişiminde bitki yoğunluğunun az
olduğu yerler açık başak sarısı, orta olduğu yerler hardal sarısı ve canlılığının iyi olduğu
yerlerde ise grimsi renkler hakim durumdadır, dolayısıyla bitkinin zayıf olduğu yerlerde
başak sarısına doğru bir azalma gözlenmektedir. Arazi çalışmalarıyla da bu durum tespit
edilmiş, gerek verim haritası, gerekse Azot sensor biyokütle taraması ve gerekse bazı
toprak özellikleri bu üç işletim bölgelerini net bir biçimde ortaya koymuştur.
Görüntü üzerinde görsel olarak arazi verilerine dayanarak zonlama yapılmıştır.
Buna göre zonların spektral profilleri grafik üzerinde görülmektedir. 1 nolu bölge bitki
yoğunluğunun ve gelişiminin zayıf olduğu bölgeleri, 2 nolu alan ise daha yoğun ve
gelişmiş bitki alanlarını temsil etmektedir. 3 nolu alan ise orta yoğunluktaki bölgeyi
temsil etmektedir. Bu yıl elde edilen hasat verileriyle ve yerden Azot sensor ile yapılan
tarama ile oldukça uyumlu görünmektedir (Şekil 13).
Değişken oranlı azot gübresi uygulaması Azot-sensör tarafından bitkinin azot ve
biyokütlesinin algılanması ile gerçekleştirilmiştir. Uygulamaya yönelik seçilmiş
tanımsal istatistik değerleri çizelge 2’de verilmiştir. Buna göre değişken oranlı gübre
uygulaması ile ortalama 168,1 kg N/ha ile 187,9 kg N/ha azot gübresi uygulanmıştır.
124

Çiftçi için ayrılan hatlarda geleneksel çiftçi uygulaması ortalama 230 kg N/ha olmuştur.
Buna göre Azot-sensörü tarafından gerçekleştirilen bütün değişken oranlı gübre
uygulaması yaptığımız hatlarda uygulanan ortalama N gübresi miktarı çiftçi
uygulamalarının altında olmuştur. Buna karşılık elde edilen verim değerlendirmeleri ile
birlikte uygulamanın etkinliği ortaya konabilecektir.

Şekil 6. Uydu görüntüsü, Azot sensör ve verim haritası


Çizelge 2. Değişken oranlı Azot gübresi uygulamalarının tanımsal istatistikleri (2007)
Hat Ortalama Min. Max. Sd. CV.
No Uygulanan uygulanan Uygulanan sapma
N (kg/ha) N (kg/ha) N (kg/ha)
1 184.7 152 236 20.2 10.9
2 181 139 226 19.3 10.6
3 183.7 151 238 19.7 10.7
4 182.7 146 246 19.9 10.8
5 178.5 117 229 19.2 10.8
6 175.8 160 227 15.6 9.0
7 176 153 201 10.6 6.0
8 187.9 144 211 9.7 5.0
9 168.1 150 187 7.6 4.5

Değişken oranlı fosfor uygulamalarında ise çiftçi kendi uygulamalarında dekara


24 kg P2O5 uygularken toprak analizleri doğrultusunda hazırlanan uygulama haritasının
deneme alanına uygulanması sonucu bu alan için verilen fosfor miktarı ortalama 15 kg
civarında olmuştur. Buna göre fosforlu gübre kullanımı yaklaşık %60 civarında daha az
olmuştur. Tasarruf azotlu gübrede ise yaklaşık % 30 civarında olmuştur. Buna karşılık
verim haritası incelendiğinde verim anlamında çiftçi uygulamaları ile değişken oranlı
uygulamalardan elde edilen verimlerin değişken oranlı uygulamalar lehine olduğu
görülür. Bu verdiğimiz çalışmanın ilk yıl sonuçlarıdır. Çalışma devam etmektedir.

KAYNAKLAR
Batchelor, W. D ., Basso, B, and Paz ,J.O., Examples of strategies to analyses spatial
and temporal yield variability using crop models. European Journal of
Agronomy. 18 (1-2): 141-158 Dec 2002.
125

Blackmore, B. S., Wheeler P. N., Morris, J. and Jones, R. J. A. 1994. ‘’The Role Of
Precision Farming In Sustainable Agriculture; A European Perspective’’
Presented At The 2nd International Conference On Site Specific Management
For Agricultural System, Minneapolis Usa. March 1994.
Blackmore, S. And Marshall, C. 1996. 3rd International Conference On Precision
Agriculture. Presented By Agriculture Center, University Of Minnesota.
Bongiovanni, R. and Lovenberg-DeBoer, J. 2000 Nitrogen Management in Corn Using
Site Specific Crop Response Estimates from a Spatial Regression Model, in
proc. 5th International Conference on Precision Agriculture Bloomington, MN.
16-19 July 2000, Center for Precision Agriculture, University of Minnesota, St.
Paul, MM.
Frantzen, D. 1999 Site -specific farming and the environment. NDSU Extension
Service. North Dakota State University. Dakota. USA.
Godwin,R,J.,Taylor,J,C.,Wood,G,A.,Bradley,R,I.,Welsh,J,P.,Richards,T.,Blackmore,B,
S., Carver,M,J ,Knight,S.,Welti,B.,(2002). Precision Farming Of Cereals Crops:
A Five -Year Experiment To Develop Management Guidelines, Acta, England.
Güçdemir İ. H., Türker U., Karabulut A., Arcak Ç., Karuç K., Gedikoğlu İ. (2004)
Hassas Tarım Teknikleri Kullanılarak Hububat Ekim Alanlarında Verime Etki
Eden Değişkenliklerin Belirlenmesi. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Sonuç
Raporları 2003, sayfa 145-181, KHGM APK Dairesi Başkanlığı, Toprak ve su
Kaynakları Araştırma Şube Müdürlüğü, Yayın No: 124, Ankara.
126

TOKAT YÖRESİ BAĞLARINDA GÜBRE KULLANIMINDA ETKİLİ SOSYO-


EKONOMİK FAKTÖRLERİN ANALİZİ: ERBAA VE NİKSAR ÖRNEĞİ

M. Rüştü KARAMAN* Sezer ŞAHİN Gökalp GÖKTOLGA


Rüstem CANGİ
Gaziosmanpaşa Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Tokat. *rkaraman@gop.edu.tr

ÖZET
Bitkisel üretimde verimliliğin artırılması için, etkili ve kontrollü kullanmak
koşulu ile gübrelemenin yeri ve önemi açıktır. Bununla birlikte; gübre tedariki,
depolanması, dağıtımı ve kullanımında halen önemli sorunlar bulunmaktadır. Bu
konuda, özellikle lokal çalışmalar, araştırmacılar ve kullanıcılar arasındaki iletişim,
çiftçilerin bu sürece etkin katılımı ve bölgesel tecrübeler, sağlıklı ve kontrollü gübre
uygulamasına önemli katkılar sağlamaktadır. Gübreler ve gübreleme konusunda etkili
bir koordinasyon ve veri tabanı oluşturulması son derece önemlidir. Bu çalışmada,
Tokat yöresi için önemli bir tarım kolu olan bağcılıkta, organik ve kimyevi gübre
temini, çiftçi gübre bayisi ilişkileri, çiftçilerin gübreleme alışkanlıkları, gübre kullanım
durumları, araştırmacılar ve kullanıcılar arasındaki iletişim, bölgesel tecrübeler ve diğer
ilgili konular incelenmiştir. Bu amaçlara ulaşmak için araştırma yöresinde çiftçilerle
anket çalışması yapılmış, çalışmanın ana materyalini çiftçilerle yapılan bu anketler
oluşturmuştur. Çalışmada yöntem olarak khi-kare (χ 2 ) testi kullanılmıştır. Khi-kare
(χ 2 ) testi ile işletme ve işletmecilerin çeşitli özellikleriyle gübre kullanımı arasındaki
ilişkiler istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Çalışmadan elde edilen veriler ayrıca
yüzde hesapları, indeks ve ortalamalar ile yorumlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre,
bağ üreticilerinin önemli bir bölümü (% 75,0) kimyevi gübre kullanmakla birlikte,
üreticilerin ancak % 6,02’si gübre ve gübreleme konusunda teknik elemanlara
danışmakta, büyük çoğunluğu bilinçli gübre kullanımında yetersiz kalmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Bağcılık, gübre kullanımı, gübre bayileri.

THE ANALYSIS OF SOCIO-ECONOMIC FACTORS AFFECTING ON


FERTILIZER USAGE IN VINEYARDS: ERBAA AND NIKSAR EXAMPLES
ABSTRACT
Importance of fertilizing is clear to improve efficiency in plant production, if
used effectively and controlled well. Nonetheless, there are still important problems in
supplying, warehousing, distribution, and usage of fertilizers. Especially local studies,
communication between researchers and appliers, effective participation of farmers to
the process and regional experiences have important contributions on healthy and
controlled fertilizer application. It is very important to constitute effective coordination
and database for fertilizers and fertilizing. In this study, supplying organic and chemical
fertilizer, relations between farmer and fertilizer vendors, fertilizing habits of farmers,
fertilizer usage status, communication between researchers and appliers, regional
experiences, and other related matters were investigated for vineyard production in
Erbaa and Niksar regions. For these aims, a survey study was conducted with the
farmers in the region, and main material of the study was formed by this survey. Chi-
Square (χ 2 ) test was used as the method of this study. With Chi-Square (χ 2 ) test, the
relations between enterprises and entrepreneurs various characteristics and use of
fertilizers were evaluated statistically. Obtained data were also interpreted by percentage
calculations, index, and averages. As a result, an important part of vineyard farmers
127

(75,0 %) use commercial fertilizer, whereas 6,02 % of farmers confer with technical
persons for fertilizer and fertilization, and most of them are insufficient in conscious
fertilizer use.
Key Words: Viniculture, fertilizer usage, fertilizer vendors.

GİRİŞ
Türkiye bağcılık için son derece elverişli iklim koşullarına sahiptir (Çelik ve
ark., 1998; Uzun, 1996). Dünyada 2004 yılı verilerine göre toplam üzüm üretimi 67
milyon tondur. Aynı yıl Türkiye’de üzüm üretimi 3,5 milyon ton olarak gerçekleşmiştir
(FAO, 2008). İstatistiklerden de anlaşıldığı üzere Türkiye Üzüm üretiminde dünyada
önemli ülkelerden birisidir. Dünyadaki toplam üzüm üretiminin önemli bir bölümünü
Türkiye gerçekleştirmektedir. Ülkemiz bağcılığında ise Tokat yöresinin önemli bir yeri
bulunmaktadır. Tokat ili hem yöresel özellikleri hem de Narince üzüm çeşidi ile önemli
üzüm üretim yerlerinden birisidir (Karaman ve ark., 2007). Tokat yöresi bağlarında
Narince başta olmak üzere, Çavuş, Fenerit, Hatun Parmağı, Hosan, Kızıl üzüm gibi
toplam 44 çeşit üzüm çeşidi tespit edilmiştir (Ağaoğlu ve Kara, 1990; Kara, 1990).
Tokat yöresi tarımında bağcılığın önemli bir paya sahip olması, üzüm üreticilerinin
gübreleme konusundaki davranışlarının incelenmesini daha da önemli hale
getirmektedir.
Bağlarda yüksek verim ve kalite açısından dengeli gübrelemenin önemi açık
olduğu halde, üzüm üreticilerinin bağlarında sadece ahır gübresi kullandıkları, kimyevi
gübreleri ise bilinçsizce uyguladıkları, sonuçta bağların çoğunluğunda yetersiz
beslenmeden kaynaklanan gelişmede gerileme, verim ve kalite düşüklüğü ortaya çıktığı
bildirilmektedir (Marasalı ve ark., 2003). Odabaş ve Yağcı (1997), Niksar bağcılığı ve
bağcılığın geliştirilmesi için öneriler konulu çalışmalarında, 1984 yılından itibaren
yörede floksera tahribatının başlamasından sonra bağ alanlarının hızla azalmaya
başladığını, bağcılık kültürünün yok olmaması açısından; anaç standardizasyonu, çeşit
standardizasyonu, fidan üretimi, terbiye şekli ve budama, sulama ve gübreleme, tarımsal
mücadele ve hasat işlemlerinde gerekli önlemlerin alınması gerektiğini bildirmişlerdir.
Araştırmacılar ayrıca, ülkemizde bağların gübrelenmesi ve imkanı olan bölgelerde
sulanması konusunda üreticilerin yeterli bilgisi olmadığını, sonuçta çoğu zaman toprağın
fiziksel ve kimyasal dengesinin bozularak, elde edilen ürünün miktar ve kalitesinin
düştüğünü, bağların yeterince gübrelenmediğini, yöre için uygun sulama zamanı ve
gübreleme denemelerinin üreticilere çok yararlı olacağını belirtmişlerdir.
Uzun ömürlü bir bitki olan asmanın her yıl topraktan kaldırdığı mineral besin
maddelerinin, gübreleme ile toprağa yeniden kazandırılması ve toprak verimliliğinin
doğal denge içerisinde sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekir (Çelik ve ark., 1998;
Marasalı ve ark., 2003). Gübre kullanımının doğru bir şekilde yapılabilmesi için en
başta yapılması gereken ise çiftçilerin eğitilmesidir. Bazı çiftçilerde bilgi eksikliğine
bağlı olarak, aşırı gübre kullanımı ile aynı oranda ürün artışı beklentisi hakimdir. Bu
yanlış anlayışın ortadan kaldırılmasında yapılması gereken işlerden birisi, çiftçilerin
gübre ve gübreleme konusunda ne kadar bilgiye sahip olduklarının ve bu konudaki
bilinç düzeylerinin ölçülmesidir. Çiftçilerin bu konudaki bilinç düzeylerini ölçebilmek
ancak bu hususta yapılacak ankete dayalı bu gibi çalışmalarla mümkün olacaktır. Bu
araştırmanın temel amacı, bağcılıkla uğraşan işletmelerde kimyevi gübre kullanımı ile
ilişkili olan faktörlerin belirlenmesidir. Çalışmada ayrıca işletmelerin gübre
kullanımındaki tutum ve davranışları incelenmiştir.
128

MATERYAL VE METOD
Çalışmanın verileri, Tokat ili Erbaa ve Niksar ilçelerinde bağ yetiştiriciliği
yapan tarım işletmeleriyle yüz yüze görüşme tekniği ile yapılan anketlerden elde
edilmiştir. Anketler 2008 yılı Mayıs ayında gerçekleştirilmiştir. Erbaa ve Niksar
ilçelerinin araştırma bölgesi olarak seçilmesinde bölgede bağ yetiştiriciliğinin çok yoğun
yapılması ve yoğun gübre girdisi kullanılması etkili olmuştur. Anket sayılarının
belirlenmesinde aşağıdaki basit tesadüfü örnekleme yöntemi kullanılmıştır (Çiçek ve
Erkan, 1996):

N * s2 *t 2
n= (1)
( N − 1)d 2 + s 2 * t 2

n = Örnek sayısı
s = Standart sapma
t = % 95 güven aralığında t değeri
N = Erbaa ve Niksar yöresindeki bağ yetiştiren işletme sayısı
D = Kabul edilebilir hata (% 5 sapma ile)
Yapılan hesaplamalar sonunda toplam 80 işletme ile anket yapılması gerektiği
sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada kimyevi gübre kullanımı ile ilişkili olan faktörlerin
belirlenmesi amacıyla ki-kare analizleri yapılmıştır. Çalışmada ayrıca, bağ üreticilerinin
gübreleme konusunda davranışlarının belirlenmesi amacı ile basit yüzde hesapları ile
yorumlamaya gidilmiştir. Anket dökümlerinde ve yüzde hesaplamalarında EXCEL
istatistik programı. Ki-kare hesaplamalarında ise MİNİTAB istatistik programı
kullanılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


İncelenen işletmelerde işletme yöneticisinin eğitim gruplarına göre dağılımı
Çizelge 1’de gösterilmiştir. Çizelge 1’den de görüldüğü gibi, incelenen işletmelerde
yöneticilerin eğitim seviyeleri ise ilkokul ve ortaokul düzeyinde yoğunlaşmıştır.
Üniversite ve lise mezunlarının sayısı oransal olarak daha düşük seviyede kalmıştır.
İşletme yöneticilerinin yarıya yakınının (% 46,25) eğitim düzeyi ilkokul ile sınırlı
kalmıştır. İncelenen işletmelerdeki yöneticilerin yaşlarına göre dağılımı ise Çizelge 2’de
görülmektedir. En kalabalık yaş gurubunu 51 yaş üzeri (% 41,25) oluşturmakta, bunu
41-50 yaş grubu (% 25) takip etmektedir. İşletme yöneticisinin yaş gruplarına göre
dağılımında en düşük oranı % 3,75 ile 17-25 yaş grubu oluşturmaktadır.
Çizelge 1. İşletme yöneticisinin eğitim gruplarına göre dağılımı
Eğitim Seviyeleri Adet %
Okur yazar olmayan 6 7,50
Okur yazar 7 8,75
İlkokul 37 46,25
Ortaokul 18 22,50
Lise 7 8,75
Üniversite 5 6,25
Toplam 80 100,00
129

Çizelge 2. İşletme yöneticisinin yaş gruplarına göre dağılımı


Yaş Grubu Adet %
17-25 3 3,75
26-35 9 11,25
36-40 15 18,75
41-50 20 25,00
51+ 33 41,25
Toplam 80 100,00

İncelenen işletmelerin arazi genişliklerine göre dağılımları incelendiğinde, en


kalabalık işletme arazisinin 16-30 da aralığında olduğu (% 36,75) görülmektedir
(Çizelge 3). Bunu % 33,75 oranı ile 1-15 da arazi genişliği takip etmiştir. Bu durum,
incelenen işletmelerin yaklaşık % 70’inde arazi genişliklerinin 1-30 da olduğunu ortaya
koymaktadır. Başka bir ifade ile, araziler hızla bölünmekte ve giderek küçük işletmelere
dönüşmektedir. Nitekim, işletmelerin sahip olduğu bağ alanları incelendiğinde,
genellikle küçük arazilerde bağ yetiştiriciliği yapıldığı görülmektedir (Çizelge 4).
İncelenen işletmelerin % 45’inde bağcılık 1-3 da’lık küçük arazilerde yapılmaktadır.
İşletmelerin % 41,25’inde ise bu alan 4-8 da’dır.
Çizelge 3. İncelenen işletmelerin arazi genişliğine göre dağılımı

Arazi genişliği (da) Adet %


1-15 27 33,75
16-30 29 36,25
31-70 17 21,25
71 + 7 8,75
Toplam 80 100,00

Çizelge 4. İncelenen işletmelerin sahip olduğu bağ alanı


Arazi genişliği (da) Adet %
1-3 36 45,00
4-8 33 41,25
9+ 11 13,75
Toplam 80 100,00

İncelenen işletmelerin il ve ilçe merkezlerine olan uzaklığı Çizelge 5’de


görülmektedir. İşletmelerin il ve ilçelere ortalama uzaklığı 17,13 km’dir. İşletmelerin
bağ üretiminden elde ettikleri yıllık gelir dağılımı Çizelge 6’da sunulmuştur. Gelir
grupları içerisinde en kalabalık grubu 500-2.500 YTL’lik gelir ile % 71,25’lik grup
oluşturmaktadır. Bunu % 17,50 oranı ile 2501-5.000 YTL’lik gelir grupları takip
etmektedir. İşletmelerin bağ üretiminden elde ettikleri yıllık gelir ortalama olarak 2.890
YTL’dir. Ortalama bağ alanının 5,12’da olduğu göz önüne alındığında, bağdan dekara
elde edilen gelir yıllık 564,45 YTL/da olarak hesaplanmaktadır.
Çizelge 5. İncelenen işletmenin en yakın il veya ilçe merkezine olan uzaklığı
Uzaklık (km) Adet %
5-15 61 76,25
16-25 5 6,25
26-30 14 17,50
Toplam 80 100,00
130

Çizelge 6. İşletmelerin bağdan elde ettikleri yıllık gelirin gruplara göre dağılımı
Gelir grupları (YTL) Adet %

500-2500 57 71,25
2501-5000 14 17,50
5001 + 10000 5 6,25
10001- + 4 5,00
Toplam 80 100,00

İşletmelerde bağ üretimi için kredi kullanım oranı düşük bulunmuştur.


İşletmelerin yalnızca % 13,75’inde kredi kullanımı gerçekleştirilmiştir (Çizelge 7). Bu
durum muhtemelen kullanılan tarımsal kredilerin faiz oranlarının yüksekliğinden
kaynaklanmaktadır. Bağ işletmelerinde üreticilerin girdi desteği konusundaki görüşleri
Çizelge 8’de gösterilmiştir. İncelenen işletmelerin büyük kısmı (% 88,75) bağ üreticiliği
için girdi desteğinin yapılmasını istemektedir. İşletmelere en fazla hangi girdi desteğini
istedikleri sorulduğunda ise ankete katılanların % 45,79’u akaryakıt desteği istediklerini
belirtmişlerdir (Çizelge 9). Çiftçilerin akaryakıt desteğini isteme nedenleri, son yıllarda
akaryakıt fiyatlarında ortaya çıkan yükselişlere bağlanabilir.
Çizelge 7. İşletmelerin bağ üreticiliğinde kredi kullanım durumu
Kullanım durumu Adet %
Kullanan işletmeler 11 13,75
Kullanmayan işletmeler 69 86,25
Toplam 80 100,00

Çizelge 8. Bağ üretiminde girdilerin desteklenmesini isteyen işletmelerin dağılımı


Destek isteme durumu Adet %
Girdi desteği isteyen işletmeler 71 88,75
Girdi desteği istemeyen işletmeler 9 11,25
Toplam 80 100,00

Çizelge 9. Bağ üretiminde girdi desteği isteyen işletmelerin istedikleri girdi türleri
Girdi Türü Adet %
Gübre 31 28,97
Akaryakıt 49 45,79
İlaç 18 16,82
Fidan 9 8,41
Toplam 107 100,00
*Not: Bir işletme birden çok seçenek bildirdiği için toplamlar 80’i geçmiştir.

Üreticilerin gübre satın alırken kredi kullanım durumları Çizelge 10’da


görülmektedir. İşletmelerin gübre alımı için büyük oranda (% 92,50) kredi kullanmadığı
görülmektedir. Bağ üreticiliğinde olduğu gibi burada da kredi kullanımının düşük
olması, muhtemelen işletmenin öz kaynaklarının yeterli olması yanında kredi faiz
oranlarının yüksek olmasından ileri gelmiştir. Üreticilere bağın gübrelenmesinde
öncelikli bilgi kaynakları sorulmuştur (Çizelge 11). Elde edilen bulgulara göre,
üreticiler gübrelemede bilgi kaynağı olarak en fazla (% 80,72) kendi tecrübelerini
kullanmaktadır.
131

Çizelge 10. İşletmelerin gübre satın alırken kredi kullanım durumu


Kullanım durumu Adet %
Kullanmayan işletmeler 74 92,50
Kullanan Ayni kredi 2 2,50
işletmeler Nakdi kredi 4 5,00
Ayni + Nakdi kredi 0 0,00
Toplam 80 100,00

Çizelge 11. Üreticilerin bağın gübrelenmesinde öncelikli bilgi kaynakları


Bilgi kaynakları Adet %
Kendi deneyimleri 67 80,72
Çevredekilerin deneyim ve sözleri 4 4,82
Teknik elemanlar 5 6,02
Gübre satış yerleri ve bayiler 7 8,43
Toplam 83 100,00
*Not: Bir işletme birden çok seçenek bildirdiği için toplamlar 80’i geçmiştir.

Bağ üreticilerinin kimyevi gübre kullanım durumları Çizelge 12’de


gösterilmiştir. Çizelgeden de görüldüğü gibi üreticilerin % 75’i bağ üretiminde kimyevi
gübre kullandıklarını belirtmişlerdir. Üreticilerin kimyevi gübreyi tercih sebepleri
sorulduğunda, en büyük sebebin % 49,44 ile verimin düşük olması ve % 37,08 ile
bağlarda kalite ve aromanın artırılması gösterilmiştir (Çizelge 13).
Çizelge 12. Bağ üreticilerinin kimyevi gübre kullanım durumları
Kullanım durumu Adet %
Kullananlar 60 75,00
Kullanmayanlar 11 13,75
Bazen kullananlar 9 11,25
Toplam 80 100,00

Çizelge 13. Bağ üreticilerinin kimyevi gübre kullanım nedenleri


Kullanım sebepleri Adet %
Bağ arazisinde verim düşüklüğü 44 49,44
Bağ arazisi miktarının az olması 8 8,99
Yetersiz çiftlik gübresi 1 1,12
Aroma ve kalitenin yükselmesi 33 37,08
Alışkanlık 2 2,25
Diğer 1 1,12
Toplam 89 100,00
*Not: Bir işletme birden çok seçenek bildirdiği için toplamlar 60’ı geçmiştir.

Üreticilerin bağcılıkta çiftlik gübresi kullanım durumları Çizelge 14’de


sunulmuştur. Üreticilerinin büyük çoğunluğu (% 77,50’si) bağ üretiminde çiftlik gübresi
kullandığını belirtmişlerdir. Kullanmayanların oranı ise yalnız % 12,50’de kalmıştır.
Çizelge 15 incelendiğinde üreticilerin çiftlik gübresi kullanmalarındaki en önemli
sebebin % 30,59 ile verim ve kaliteyi artırmak odluğu görülmektedir.
132

Çizelge 14. Üreticilerin bağ üretiminde çiftlik gübresi kullanım durumları


Kullanım durumu Adet %
Kullananlar 62 77,50
Kullanmayanlar 10 12,50
Bazen kullananlar 8 10,00
Toplam 80 100,00

Çizelge 15. Üreticilerin bağ üretiminde çiftlik gübresi kullanım sebepleri


Kullanım sebepleri Adet %
Verimi ve kaliteyi artırıyor olması 26 30,59
Toprağın yapısını koruyor olması 20 23,53
Doğaya dost olduğunu düşünme 9 10,59
Mevcut çiftlik güb. değerlendirme 24 28,24
Diğer 6 7,06
Toplam 85 100,00
*Not: Bir işletme birden çok seçenek bildirdiği için toplamlar 62’yi geçmiştir.

Üreticilerin kimyevi gübre satın alırken en çok kullandıkları bilgi kaynakları


Çizelge 16’da gösterilmiştir. Çizelge incelendiğinde bilgi kaynağı olarak çiftçilerin en
çok (% 48,91) gübre bayilerini kullandıkları görülmektedir. Üreticilerin kimyevi
gübreyi temin yerleri Çizelge 17’de gösterilmiştir. Üreticilerin kimyevi gübreyi en fazla
(% 80,25) özel gübre bayilerinden tercih ettikleri görülmektedir. Gübre bayilerinden
sonra ise % 14,81 ile kamu kurumları gelmektedir.
Çizelge 16. Bağ üreticilerini kimyevi gübre satın alırken en çok faydalandıkları bilgi
kaynakları

Bilgi kaynakları Adet %


Piyasa araştırması yapma 10 11,90
Geçmiş deneyimleri 25 29,76
Akraba ve arkadaş tavsiyeleri 6 7,14
Gübre bayileri 41 48,81
Reklamlar 1 1,19
Diğer 1 1,19
Toplam 84 100,00
*Not: Bir işletme birden çok seçenek bildirdiği için toplamlar 60’ı geçmiştir

Çizelge 17. Üreticilerin bağ üretiminde kimyevi gübreyi temin yerleri


Temin yeri Adet %
Gübre bayilerinden 65 80,25
Kamu kurumlarından 12 14,81
Diğer 4 4,94
Toplam 81 100,00
*Not: Bir işletme birden çok seçenek bildirdiği için toplamlar 60’ı geçmiştir.

Üreticilere daha önceki yıllarda toprak analizi yaptırıp yaptırmadıkları sorulmuş


ve sonuçlar Çizelge 18’de sunulmuştur. Üreticilerin ancak % 17,50’si düzenli olarak
toprak analizi yaptırırken, %45’i hiç toprak analizi yaptırmamıştır. Toprak analizi
yaptırmayanların % 51,19’u toprak analizi yaptırmayı gerekli gördükleri halde ihmal
133

ettiklerini belirtirken, daha önce 1 defa yaptırmış ancak faydasını görmediğini


söyleyenlerin oranı % 22,62 çıkmıştır (Çizelge 19).
Çizelge 18. Bağ üretimi yapılan alanlarda daha önce toprak analizi yapılma durumu
Yaptırma Durumu Adet %
Düzenli (1-2 yılda bir) yaptıranlar 14 17,50
Aralıklı (3-4 yılda bir) yaptıranlar 9 11,25
Nadiren (birkaç kez) yaptıranlar 21 26,25
Hiç analiz yaptırmayanlar 36 45,00
Toplam 80 100,00

Çizelge 19. Üreticilerin toprak analizi yaptırmama nedenleri


Gerekçeler Adet %
Toprak analizini gereksiz görme 11 13,10
Analizi gerekli görme ancak ihmal etme 43 51,19
Toprak analizini masraflı bulma 11 13,10
Daha önce yaptırmış, faydasını görememiş 19 22,62
Toplam 84 100,00
*Not: Bir işletme birden çok seçenek bildirdiği için toplamlar 36’yı geçmiştir.

İşletmelerde toprak analizi için örneklemeyi kimin yaptığı sorulmuş ve anket


sonuçları Çizelge 20’de sunulmuştur. Çizelge incelendiğinde üreticilerin % 43,21’i
örnekleme işlemini analizi yapacak kuruluşun kendisinin yaptığını ifade etmiştir.
Örneklemeyi kendisi yapan ve yeterli bilgisi olduğuna inanan işletmelerin oranı ise %
29,63’tür. Üreticilerin toprak analizini nerelerde yaptırdıkları Çizelge 21’de
gösterilmiştir. Üreticilerin % 40,51’i toprak analizini, Tarım Bakanlığına bağlı sabit
analiz laboratuarlarında yaptırdıklarını belirtmişlerdir.
Çizelge 20. Toprak analizi için örneklemeyi kimin yaptığı ve yeterli bilgiye sahip olma
durumu

Örnekleme bilgisi Adet %


Kendisi yapan ve yeterli bilgiye sahip olan 15 18,52
Kendisi yapan ve yeterli bilgisi olmayan 24 29,63
Akraba ve arkadaşlarına yaptıran 7 8,64
Analizi yapacak kuruluşa yaptıran 35 43,21
Toplam 81 100,00

Çizelge 21. İşletmelerin toprak analizi işlemini nerelerde yaptırdıkları


Analiz yaptırma yerleri Adet %
Tarım kurumlarının sabit laboratuarlarında 32 40,51
Gezici toprak analiz laboratuarlarında 11 13,92
Üniversite laboratuarlarında 34 43,04
Özel laboratuarlarda 2 2,53
Toplam 79 100,00
*Not: Bir işletme birden çok seçenek bildirdiği için toplamlar 44’ü geçmiştir.

Bağ üreticilerinin kimyevi gübre kullanım durumları ile çeşitli faktörler


arasındaki ilişkilerin incelenmesi için ki-kare analizleri yapılmıştır. Bağ üreticilerinin
134

kimyevi gübre kullanımları ile üreticilerin eğitim süreleri, işletmelerin arazi genişlikleri,
işletme yöneticilerinin yaşı, bağcılıktan elde ettikleri gelir ve işletmelerin il ve ilçe
merkezlerine olan uzaklıkları arasındaki ki-kare analizleri Çizelge 22-26’da
görülmektedir. Analiz sonuçlarına göre kimyevi gübre kullanımı ile incelenen faktörler
arasında istatistiki bakımdan bir ilişkinin varlığı tespit edilememiştir. Bu durum,
tarımsal işletmelerde gübre kullanımının belli bir düzen ya da ilişkiye bağlı olmadığını,
incelenen işletmelerde gübrelemenin gelişigüzel yapıldığını açıkça ortaya koymaktadır.
Çizelge 22. Üreticilerin eğitim süreleri ile kimyevi gübre kullanma durumu arasındaki
ki-kare analizi

Eğitim süresi Kimyevi gübre Kimyevi gübre Bazen


kullananlar kullanmayanlar kullananlar
1-8 yıl 51 9 8
9 + yıl 9 2 1
Toplam 60 11 9
P-değeri: 0.908; χ 2 : 0.194; DF: 2

Çizelge 23. İşletmelerin arazi genişlikleri ile kimyevi gübre kullanma durumları
arasındaki ki-kare analizi
Arazi genişliği Kimyevi gübre Kimyevi gübre Bazen
kullananlar kullanmayanlar kullananlar
1-15 19 5 3
16-30 21 3 5
31- + 20 3 1
Toplam 60 11 9
P-değeri: 0.551; χ 2 : 3.040; DF: 4

Çizelge 24. İşletme yöneticisinin yaşı ile kimyevi gübre kullanma durumları arasındaki
ki-kare analizi
Yaş grubu Kimyevi gübre Kimyevi gübre Bazen
kullananlar kullanmayanlar kullananlar
17-40 22 2 3
41- + 38 9 6
Toplam 60 11 9
2
P-değeri: 0.491; χ : 1,421; DF: 2

Çizelge 25. İşletmelerin bağcılıktan elde ettikleri yıllık gelir ile kimyevi gübre kullanma
durumları arasındaki ki-kare analizi
Yıllık gelir Kimyevi gübre Kimyevi gübre Bazen
kullananlar kullanmayanlar kullananlar
500-2500 40 9 8
2501-5000 12 1 1
5001 + 20000 8 1 0
Toplam 60 11 9
P-değeri: 0,575 ; χ 2 : 2,901; DF: 4
135

Çizelge 26. İşletmelerin il ve ilçe merkezine olan uzaklığı ile kimyevi gübre kullanma
durumları arasındaki ki-kare analizi
Uzaklık (km) Kimyevi gübre Kimyevi gübre Bazen
kullananlar kullanmayanlar kullananlar
5-15 44 10 7
16-30 16 1 2
Toplam 60 11 9
P-değeri: 0,450; χ 2 :1,599 ; DF: 2

Sonuç ve Öneriler
Bulunan bu sonuçlar göstermektedir ki; kimyevi gübre kullanımı bir çok
faktörden bağımsız hareket etmektedir. İncelenen sonuçlara göre, işletmelerin önemli
bir kesiminde bağcılık üretimi için kredi kullanımı gerçekleştirilmemiştir. Bunun esasta
iki önemli sebebi bulunmaktadır. Birincisi kredi faiz oranlarının yüksekliği, ikincisi ise
üreticinin riske girmeden pazara yönelik üretimde bulunmak yerine, geçimlik üretime
yönelmesidir. Üreticilerin gübre kullanımında kullandıkları bilgi kaynakları daha çok
kendi deneyimleri ve kulaktan dolma bilgilerdir. Bağ üreticilerinin büyük bölümü (%
75.0) kimyevi gübre kullanmakla birlikte, üreticilerin ancak % 6,02’si gübre ve
gübreleme konusunda teknik elemanlara danışmaktadır. İncelenen işletmelerin % 45’i
daha önce hiç toprak analizi yaptırmamıştır. Bu oran, ankete katılan işletmelerin
yaklaşık yarısıdır. Üreticilerin uzun yıllardan beri bağcılık yapmalarına karşılık halen
önemli bir bölümünün hiç toprak analizi yapıştırmamış olması oldukça düşündürücüdür.
Bu durumda, incelenen bölge topraklarının iyi tarım uygulamaları açısından risk taşıyıp
taşımadığının belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Yöre toprakları ile ilgili güncel
veri tabanı oluşturulması, bağ işletmelerinde belirlenen eksikliklerin giderilmesine ve
dengeli gübreleme programlarının hazırlanmasına yardımcı olacaktır.

KAYNAKLAR
Ağaoğlu, Y.S. ve Kara, Z., 1990. Tokat Bağcılığında Üzümün Yeri ve Üzüm
Çeşitlerinin Yöredeki Dağılımı Üzerinde Bir Araştırma. C.Ü. Ziraat Fak.
Dergisi, 6 (1): 293-305.
Çelik H., Ağaoğlu,Y.S., Fidan, Y., Marasalı, B. ve Söylemezoğlu, G., 1998. Genel
Bağcılık. Sunfidan A.Ş. Mesleki Kitaplar Serisi.
Çiçek, A. ve Erkan, O., 1996. Tarım Ekonomisinde Araştırma ve Örnekleme
Yöntemleri. Gaziosmanpaşa Üniv., Ziraat Fakültesi Yayınları No:12. Ders
Notları Serisi No:6. Tokat.
FAO, 2008, Statisticialdatabase, (http://faostat.fao.org/site/408).
Kara, Z., 1990. Tokat Yöresinde Yetiştirilen Üzüm Çeşitlerinin Ampelografik
Özelliklerinin Belirlenmesi Üzerine Araştırmalar. Ankara Üniv. Fen. Bilim.
Enst. Doktora Tezi, Ankara.
Karaman, M.R., Cangi, R., Akyazı, M., Kaya, C., Susam, T., Şahin, S., Yeşilyurt M.,
Durukan, A., Kılıç, D. ve Bice, S. 2007. Kelkit Havzasında (Tokat-Erzincan)
Bağların Beslenme Durumu ve Yörede Bağcılığın Geliştirilmesi İçin Öneriler.
Zile Ticaret Borsası Kültür Yayınları No: 23, Tokat.
136

Marasalı, B., Keskin, N. ve Değirmenci, D., 2003. Yeniden yapılanma sürecinde


Türkiye bağcılığı. Ekin. Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Yayın
Organı, 24:67-71.
Odabaş, F. ve Yağcı, A., 1997. Niksar bağcılığı ve bağcılığın geliştirilmesi için öneriler.
Niksar Tarımı Sempozyumu, s. 15-27, 10 Mart, Niksar.
Uzun, İ., 1996. Bağcılık. Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü
Yayınları, Yayın No: 69, Antalya.
137

YALOVA YÖRESİNDE YETİŞTİRİLEN İÇ MEKAN SÜS BİTKİLERİNİN


BESLENME DURUMLARININ YAPRAK ANALİZLERİ İLE İNCELENMESİ

Haluk BAŞAR Serhat GÜREL A. Vahap KATKAT


Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Bursa.
bhaluk@uludag.edu.tr sgurel@uludag.edu.tr vahap@uludag.edu.tr

ÖZET
Bu çalışma, Yalova ilinin Merkez, Çınarcık ve Altınova ilçelerinde kurulu 15
adet serada yürütülmüştür. Bu seralarda yaygın olarak üretimi yapılan 14 farklı saksılı
süs bitkisi türünden toplam 27 adet bitki örneği alınmıştır. Alınan yaprak örneklerinin
bazı makro ve mikro besin elementi içerikleri belirlenerek, bitkilerin beslenme
düzeylerini belirlemek amaçlanmıştır.
Araştırma seralarında yetiştirilen saksılı süs bitkilerinden alınan yaprak
örneklerinden elde edilen analiz sonuçları, süs bitkilerinin geneli için bildirilen sınır
değerleri ile karşılaştırıldığında; bitkilerin N, P, K ve Mg içerikleri yönünden sırasıyla %
48, % 11, % 56 ve % 11’inin sınır değerlerin altında olduğu belirlenmiştir. Bitkilerin
tamamında Ca içeriğinin yeterlilik sınırlarında olduğu analiz edilmiştir. Yaprak
örneklerinin mikro besin elementi içerikleri incelendiğinde; örneklerin % 19’unda Fe, %
33’ünde Mn, % 22’sinde Zn ve % 78’inde Cu yetersiz düzeyde belirlenmiştir.
Yaprak analiz sonuçları değerlendirildiğinde örneklenen bitkilerde, Ca dışında
analizleri yapılan bitki besin elementlerinin noksan düzeyde olduğu görülmüştür. Bu
durum, üreticilerin bitkilerin beslenmesine gereken özeni göstermeyip, seralarında
yeterli ve dengeli gübreleme yapmadıklarını göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Yalova yöresi, Süs bitkileri, yaprak analizleri.

DETERMINATION OF NUTRITIONAL STATUS OF THE POTTING PLANT


WITH LEAF ANALYSIS AT THE YALOVA REGION
ABSTRACT
This study was performed in 15 greenhouses at 14 different kind of potting
plants in order to determine nutrient status of the potting plants at the Yalova province
at Yalova city center, Çınarcık and Altnova towns.
When the results of the analysis were compared with the reference values,
forage samples which were taken from potting plants showed N, P, K and Mg contents
of plants as the same order % 48, % 11, % 56 and %11 were insufficient. All of the
forage samples Ca contents were sufficient. When the micro nutrient element status of
the samples were determined, analysis showed that % 19 of samples; Fe contents % 33
of samples; Mn contents % 22 of samples; Zn contents and %78 of them; Cu contents
were deficient
According to the results obtained from the research, all of the nutrient elements,
except calcium, were insufficient. This circumstance showed that growers did not care
about proper fertilization programme in their greenhouses.
Key Words: Yalova region, potting plant, leaf analysis.
138

GİRİŞ
Hızlı şehirleşme ile birlikte çevre düzenlemeye ve yeşil alanlara gereken önemin
verilmemesi ve doğal çevrenin korunmaması, diğer yandan da insanların yaşam
kalitelerini artırma istekleri süs bitkilerine duyulan gereksinimi giderek artırmış, estetik
yönden olduğu kadar insan sağlığı ve ülke ekonomisi yönüyle de süs bitkilerini
insanların en önemli isteklerinden biri konumuna getirmiştir. 1998 yılı verilerine göre
Türkiye’nin toplam süs bitkileri üretim değerinin 65 milyon $, iç mekan (saksılı) süs
bitkilerinin bu değerdeki payının 10 milyon $ (%15.3) olduğu, yetiştirilen saksılı süs
bitkilerinin çok büyük bir kısmı yurt içinde tüketildiği, ihracat oranının yıllara göre
değişmekle birlikte, diğer süs bitkileri içinde çok düşük bir değer olduğu (% 3-5), ithalat
değerinin ise yaklaşık 4 milyon $ seviyesinde olduğu bildirilmektedir (Anonim 2001).
İç mekan süs bitkisi yetiştiriciliği sektörü kısa bir geçmişe sahip olmasına
rağmen hızlı bir gelişme göstermiş, sektördeki bu gelişmenin önümüzdeki yıllarda da
devam edeceği sanılmaktadır. Ancak, sektördeki üretim ile iç piyasanın ihtiyacı tam
olarak karşılanamadığı gibi üretim materyali ve bir kısım saksılı süs bitkisi ithalatı da
yapılmaktadır. Bununla birlikte, üretim materyali açısından büyük oranda dışa bağımlı
oluşumuz ve sektördeki gelişmiş ülkelerin üretim teknolojilerinin ülkemizde yeterince
uygulanamaması nedeniyle, üretilen saksılı süs bitkilerinin maliyetleri yüksektir. Bu
durum da büyük ölçüde ihracat yapma şansımızı azaltmaktadır. Hızlı büyüme
potansiyeli ve eğilimi olan sektörün iç piyasanın taleplerini karşılayıp ihracat yapabilme
şansı, üretim yöntemlerindeki değişim ve iyileşmeyle ilgili olarak üretim maliyetlerinin
düşmesine bağlı olmaktadır. Bu nedenle, sektörden beklenen gelişmelerin
gerçekleşmesi, önemli ölçüde üretim yöntemlerinin etkinliğini yükseltecek çalışmalarla
ilgilidir.
Bu çalışma Yalova ilinde yetiştiriciliği yapılan saksılı süs bitkilerinin beslenme
durumlarını yaprak analizleri ile ortaya koymak amacıyla yapılmıştır.

MATERYAL VE METOD
Yalova ilinin merkez, Çınarcık ve Altınova ilçelerinde kurulu ve saksılı süs
bitkisi yetiştiriciliği yapılan 15 adet seradan alınan, 15 farklı bitkiden (Spathipyllum
wallisii, Yucca aloifolia, Dracaena marginate ‘tricolor’, Schefflera arborica, Maranta
leucorneura, Chrysantehemum morifolium, Begonia semperflorens, Syngonium ‘white
butterfly’, Hydrangea hortensis, Pelargonium zonale hybr, Dieffenbachia amoena ‘tropic
snow’, Codiaeum variegatum, Begonia tuberhybrida, Ficus benjamine, Impatiens hyb)
olmak üzere toplam 27 adet yaprak örneği araştırma materyalini oluşturmaktadır.
Araştırmada kullanılan materyaller ile ilgili bilgiler Çizelge 1’de sunulmuştur.
Yaprak örneklerinin alınması ve analize hazırlanması Jones ve ark. (1991) ve
De Kreij ve ark. (1992) tarafından bildirildiği şekilde yapılmıştır.
Toplam N: Bremmer (1965) tarafından bildirildiği şekilde Kjeldahl yöntemiyle
belirlenmiştir.
P, K, Ca, Mg, Fe, Mn, Zn ve Cu : Kurutma dolabında 65 °C’de kurutulup
öğütüldükten sonra analize hazır hale getirilen bitki örnekleri, 1 : 4 oranındaki HNO3 :
HClO4 asit karışımıyla yaş yakılmıştır (Kacar 1972). Yaş yakma ile elde edilen bitki
ekstraktında P vanadomolibdofosforik sarı renk yöntemiyle (Lott ve ark. 1956)
kolorimetrik, K ve Ca fleymfotometrik (Kacar 1972), Mg, Fe, Mn, Zn ve Cu ise AAS
cihazında analiz edilmiştir.
Araştırma bulgularının istatistiksel analizi minitab programı kullanılarak
bilgisayarda yapılmıştır.
139

Çizelge 1. Araştırmada örneklenen bitkiler ve yetiştirme ortamlarına ait bilgiler


Sera Örnek Bitki Yetiştirme ortamı
no no
1 1 Spathipyllum wallisii İthal Torf
2 Yucca aloifolia 1/3 Hindistan cevizi kabuğu + 2/3 torf
3 Dracaena marginate Çam İbresi
‘tricolor’
2 4 Schefflera arborica Çam kabuğu + çok az mil
İthal torf
1 ithal torf + 1 çam kabuğu + 1 bahçe toprağı
3 5 Dieffenbachia amoena Hindistan cevizi kabuğu lifi
‘tropic snow’
6 Maranta leucorneura Hindistan cevizi kabuğu lifi
4 7 Chrysantehemum Bolu torfu
morifolium İthal torf
8 Begonia semperflorens Perlit + Bolu torfu + ithal torf + tarla toprağı
Perlit + Bolu torfu + ithal torf
5 9 Syngonium ‘white
butterfly’ İthal torf
10 Spathipyllum wallisii
11 Yucca aloifolia
6 12 Hydrangea hortensis Mil + koyun gübresi
13 Pelargonium zonale İthal torf + ahır gübresi
hybr
7 14 Spathipyllum wallisii Hindistan cevizi kabuğu lifi
Dieffenbachia amoena %50 Hindistan cevizi kabuğu lifi + %50 lifli ithal
15 ‘tropic snow’ torf
İthal torf
8 16 Codiaeum variegatum İthal torf
17 Dieffenbachia amoena Pomza taşı
‘tropic snow’
9 18 Begonia semperflorens İthal torf
19 Begonia tuberhybrida %45 çam ibresi + %45 ithal torf + %10 mil
İthal torf
10 20 Ficus benjamine İthal torf
11 21 Begonia tuberhybrida İthal torf
Çam ibresi + ithal torf
12 22 Yucca alofolia İthal torf + perlit
23 Begonia semperflorens
13 24 Pelargonium zonale İthal torf
hybr 5 Bolu torfu + 7 çam ibresi + 2 mil
14 25 Impatiens hybr İthal torf
15 26 Dieffenbachia amoena İthal torf
‘tropic snow’
27 Codiaeum variegatum Çam ibresi + torf
Çam ibresi

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Saksılı süs bitkilerinin geneli için yapraklardaki besin elementleri için sınır
değerleri Çizelge 2’de sunulmuştur.
140

Çizelge 2. Saksılı süs bitkilerinin yapraklarındaki besin elementleri için sınır değerleri
Bitki besin elementi Konsantrasyon
N, % 2.5 – 4.0
P, % 0.15 – 0.30
K, % 2.5 – 4.5
Ca,% 0.60 – 1.5
Mg,% 0.35 – 0.50
Fe, mg kg-1 50 – 100
Cu, mg kg-1 5 – 15
Zn, mg kg-1 20 – 50
Mn, mg kg-1 50 – 100

Araştırmada beslenme durumları incelenen bitkilerin makro besin


elementlerinden, toplam N içeriklerinin % 0.87 - 4.32 (ortalama % 2.64), P içeriklerinin
% 0.12 – 0.85 (ortalama % 0.30), K içeriklerinin % 0.52 – 5.62 (ortalama % 2.51), Ca
içeriklerinin % 0.73 – 3.22 (ortalama % 1.62) ve Mg içeriklerinin ise % 0.25 – 0.85
(ortalama % 0.52) arasında değiştiği, yaprak örneklerinde belirlenen Fe, Mn, Zn ve
Cu’ın en düşük, en yüksek ve ortalama içeriklerinin sırasıyla 26.64 – 209.66 mg kg-1
(ortalama 73.24 mg kg-1), 21.65 – 667.01 mg kg-1 (ortalama 114.32 mg kg-1), 11.36 –
107.57 mg kg-1 (ortalama 35.56 mg kg-1) ve iz – 14.36 mg kg-1 (ortalama 3.82 mg kg-1)
arasında bulunduğu görülmektedir (Çizelge 3).
Araştırma seralarında ağırlıklı olarak yetiştirilen bitkilerden alınan yaprak
örneklerinde belirlenen bazı bitki besin elementleri içeriklerinin gösterildiği Çizelge
2’deki değerler ile Çizelge 3’teki yeterlilik sınır değerleri karşılaştırıldığında, 2, 3, 4, 9,
10, 11, 12, 13, 16, 20, 22, 24 ve 27 nolu bitkilerin N içerikleri, 4, 10 ve 12 nolu
bitkilerin P içerikleri, 2, 3, 4, 9, 10, 11, 12, 13, 16, 18, 21, 22, 23, 24 ve 25 nolu
bitkilerin K içerikleri, 1, 13 ve 24 nolu bitkilerin Mg içeriklerinin, sınır değerlerinin
altında olduğu, Ca' un bitkilerin tamamındaki içeriğinin yeterlilik sınırlarında bulunduğu
anlaşılmaktadır. Yaprak örneklerinin mikro besin elementi içeriklerinin ise, 2, 3, 10, 14
ve 22 nolu örneklerin Fe içeriklerinin, 7, 10, 12, 16, 17, 18, 20, 22 ve 24 nolu örneklerin
Mn içeriklerinin, 3, 8, 11, 12, 22 ve 24 nolu örneklerin Zn içeriklerinin, 1, 2, 3, 4, 5, 6,
8, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 22, 23, 24, 25, 26 ve 27 nolu örneklerin Cu
içeriklerinin, bildirilen sınır değerlerine göre yetersiz konsantrasyonlarda bulundukları
belirlenmiştir. Yaprak analiz sonuçları değerlendirildiğinde, araştırmada incelenen
seralardan örneklenen bitkilerde, Ca dışında analizleri yapılan bitki besin elementlerinin
noksan düzeyde olduğu görülmüştür.
Araştırmada bitki besin elementi analizleri yapılan süs bitkilerinin çeşitlerine
göre bitki besin elementi içerikleri değerlendirildiğinde; Spathipyllum wallisii’de; N, P,
K, Mg, Fe, Cu ve Mn, Pelargonium zonale hybr’te; N, K, Mg, Cu, Zn ve Mn,
Hydrangea hortensis’te; N, P, K, Cu, Zn ve Mn, Yucca aloifolia ile Dracaena marginate
‘tricolor’ bitkilerinde; N, K, Fe, Cu ve Zn elementlerinin sınır değerlerinin altında
olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, Schefflera arborica’da; N, P, K, Cu, Begonia
semperflorens’te; K, Cu, Zn ve Mn, Codiaeum variegatum’da; N, K, Mg ve Cu
noksanlığı belirlenmiştir. Ficus benjamine’de; N ve Mn, Syngonium ‘white butterfly’da;
N ve K, Dieffenbachia amoena ‘tropic snow’da; Cu ve Mn, Impatiens hyb’de; K ve Cu
içeriklerinin düşük olduğu analiz edilmiş, Maranta leucorneura’da; Cu,
Chrysantehemum morifolium’da; Mn, Begonia tuberhybrida’da da; K’un düşük olduğu
sonucuna varılmıştır.
Yetiştirme ortamlarının kimyasal analizlerinde belirlenen pH, EC, makro ve
mikro besin elementleri ile yaprak örneklerinde belirlenen bitki besin elementi içerikleri
141

arasındaki ilişkileri belirlemek amacıyla yapılan korelasyon analizi sonucunda;


yetiştirme ortamlarının EC değerleri ile yetiştirme ortamlarının NO3-N, P, K, Ca ve Mg
içerikleri arasında % 1düzeyinde önemli pozitif, yetiştirme ortamlarında ekstraksiyon
çözeltisi olarak 0.1 M BaCl2 kullanılmasıyla, yetiştirme ortamlarında belirlenen Fe ile
yaprakların Fe, ortamların Mn içerikleri ile yaprakların Mn, ortamların Zn içerikleri ile
yaprakların Zn içerikleri arasında %1 düzeyinde önemli pozitif ilişkilerin bulunduğu
belirlenmiştir. Araştırmada belirlenen diğer kimyasal özellikler arasında istatistiksel
yönden önemli veya anlamlı ilişkiler belirlenememiştir (Başar ve ark. 2003).
Çizelge 3. Araştırma seralarından alınan bitki örneklerinin bazı makro ve mikro besin
elementi içerikleri
Sera Örnek Adı % mg kg-1
no N P K Ca Mg Fe Mn Zn Cu
1 Spathipyllum wallisii 2.83 0.20 2.45 1.07 0.26 60.91 153.2 28.66 3.21
Yucca aloifolia 1.38 0.23 1.79 1.63 0.70 26.64 82.38 38.05 3.79
Dracaena marginate 2.26 0.26 1.39 2.65 0.60 35.89 328.6 14.83 3.46
‘tricolor’
2 Schefflera arborica 2.48 0.12 1.90 2.09 0.52 61.92 299.7 37.76 4.81
3 Dieffenbachia amoena 3.77 0.45 4.63 1.09 0.35 125.5 280.3 56.04 İz
‘tropic snow’
Maranta leucorneura 2.56 0.66 4.13 0.89 0.35 209.7 667 51.48 2.08
4 Chrysantehemum 3.46 0.21 5.18 1.78 0.43 57.09 32.62 48.76 6.58
morifolium
Begonia semperflorens 3.31 0.24 2.94 1.72 0.75 53.13 59.43 17.52 4.12
5 Syngonium 2.06 0.24 1.70 2.51 0.37 103.1 120.2 37.42 13.48
‘white butterfly’
Spathipyllum wallisii 1.63 0.12 1.24 0.73 0.44 48.53 29.72 66.21 14.36
Yucca aloifolia 1.27 0.15 0.98 2.10 0.47 57.86 99.32 15.68 1.37
6 Hydrangea hortensis 0.87 0.14 0.85 1.13 0.36 63.17 27.61 13.42 İz
Pelargonium zonale hybr 1.91 0.17 1.22 1.78 0.34 50.96 55.97 32.22 4.82
7 Spathipyllum wallisii 3.23 0.22 3.34 0.85 0.48 40.08 77.02 25.32 İz
Dieffenbachia amoena 2.96 0.32 4.22 1.03 0.57 54.12 57.19 28.93 0.62
‘tropic snow’
8 Codiaeum variegatum 2.28 0.27 2.20 1.09 0.50 57.46 21.65 24.57 1.93
Dieffenbachia amoena 2.81 0.42 5.62 1.63 0.46 67.93 27.79 35.03 2.67
‘tropic snow’
9 Begonia semperflorens 3.92 0.26 1.80 2.04 0.44 107.8 40.52 21.36 2.28
Begonia tuberhybrida 4.06 0.44 2.92 1.22 0.71 84.22 123.2 35.92 5.73
10 Ficus benjamine 2.15 0.32 2.61 3.22 0.54 88.17 46.38 66.68 9.86
11 Begonia tuberhybrida 3.96 0.46 1.71 1.32 0.49 68.77 127.4 30.87 5.92
12 Yucca alofolia 1.47 0.27 0.52 3.03 0.79 35.81 22.87 15.33 2.17
Begonia semperflorens 2.96 0.37 1.74 1.16 0.67 112.7 80.90 25.45 2.09
13 Pelargonium zonale hybr 2.43 0.24 2.22 1.17 0.25 58.02 22.79 11.36 3.31
14 Impatiens hybr 4.32 0.85 1.79 1.57 0.85 77.18 100.7 107.6 0.72
15 Dieffenbachia amoena 2.57 0.26 3.92 1.50 0.65 70.85 51.51 32.32 2.01
‘tropic snow’
Codiaeum variegatum 2.48 0.29 2.57 1.78 0.79 100.0 50.62 41.46 1.86

Araştırmada yürütülen kimyasal analizler sonucunda yetiştirilen bitkilerde çok


sayıda besin elementi noksanlıkları belirlenmiştir. Bu durum üreticilerin gübreleme
programlarını belli esaslara göre düzenlemediklerini göstermektedir. Bu nedenle,
üreticilerin ortamların fiziksel özellikleri yanında, yetiştirme ortamlarının ve bitkilerin
kimyasal analizlerini yaptırıp, bitki besin elementi içeriklerine göre gübreleme
programlarını oluşturmalarının çok daha doğru bir yaklaşım olacağı düşünülmektedir.
142

KAYNAKLAR
Anonim., 2001. Devlet Planlama Teşkilatı. Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Bitkisel
Üretim Özel İhtisas Komisyonu Süs Bitkileri Alt Komisyon Raporu. 2645-
ÖİK:653. 2001, Ankara.
Başar, H., Gürel S. and Katkat A.V., 2003. Yalova Yöresi Seralarında Saksı Çiçeği
Yetiştiriciliğinde Kullanılan Yetiştirme Ortamlarının Kalite Özelliklerinin
Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma. U.Ü.Bilimsel Araştırmalar Komisyonu
proje No:2000/5 Mayıs 2003, Bursa.
Bremmer, J.M. 1965. Nitrogen. In Method of Soil Analysis Part II. Ed. C.A. Black.
Chemical and Microbiological Properties Agronomy Series. No. 9. Argon Inc,
Madison, Wisconsin, USA.
De Kreij, C., Sonneveld, C., Warmehoven, M.G. and Straver, N.A., 1992. Guide Values
For Nutrient Element Contents of Vegetables and Flovers Under Glass
Voedingsoplossingen Glastuinbouw Serie. No. 15. 3rd Edition. Proef Station
Voor Tuinbouw Onder Glas Te Naaldwijk en Proefstation Voor De Bloemisterij
te Aalsmeer. Naaldwijk. The Netherlands.
Jones, B.J., Wolf, B. and Mills, H.A., 1991. Plant Analysis Handbook .Micro-Macro
Publishing Inc. 1991, Athens, Georgia, USA.
Kacar, B., 1972. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri, II. Bitki Analizleri Ankara
Üniversitesi Yayınları. No 453. 1972, Ankara.
Lott, W.L., Gallo, J.P., and Medaff, J.C., 1956. Leaf Analysis Technique in Coffee
Research Ibec. Research Ins. II. 9: 21-24.
143

GÜMÜLDÜR BÜYÜK ALAN MEVKİİNDEKİ TURUNÇGİL BAHÇELERİNİN


MİKROBESİN ELEMENTLERİNCE BESLENME DURUMUNUN
JEOİSTATİSTİKSEL YÖNTEMLERLE BELİRLENMESİ

Cenk Ceyhun KILIÇ1 Ali Rıza ONGUN2 Bülent OKUR2 Dilek ANAÇ2
1
Ege Üniversitesi Bayındır Meslek Yüksekokulu, İzmir. cenk.kilic@ege.edu.tr
2
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Bornova/İzmir.

ÖZET
Bu araştırma, İzmir ili Gümüldür Büyük Alan Mevkiindeki turunçgil
bahçelerinin beslenme durumunu mikro element açısından saptamak amacıyla
gerçekleştirilmiştir.
Araştırmada, birbirinden 350 metre aralıklarla kuzey-güney ve batı-doğu
yönlerinde 6 tane olacak şekilde denizden karaya doğru oluşturulan grid sistemine
rastlayan 34 bahçeden toprak ve yaprak örnekleri alınarak kimyasal analizler
yapılmıştır. Alınan toprak ve yaprak örneklerinde, mikro bitki besin elementlerinden Fe,
Cu, Zn ve Mn belirlenmiştir. İncelenen parametrelerin semivariogramları oluşturulmuş
ve bu parametrelerin mesafeye bağlı değişimleri incelenmiştir. Kriging (enterpolasyon)
tekniği ile mikro besin elementlerinin nicelikleri çalışma alanının tümü için
belirlenmeye çalışılmıştır.
Varyasyon katsayısına göre, bitki örneklerinde en az değişkenliği Zn, en yüksek
değişkenliği Cu gösterdiği saptanmıştır. Toprak örneklerinde ise, en az değişkenliği Fe,
en fazla değişkenliği Zn gösterdiği belirlenmiştir. Ayrıca bu bölgedeki ağaçlarda yaprak
değerleri dikkate alındığında Mn noksanlığının olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Satsuma mandarin, mikro besin elementleri, jeoistatistik

GEOSTATISTICAL EVALUATION OF THE SECONDARY PLANT


NUTRIENT STATUS OF SATSUMA MANDARINES IN GÜMÜLDÜR-İZMİR
ABSTRACT
The study was carried out to determine the secondary plant nutrient status of the
Satsuma mandarin orchards in Büyük Alan district of Gümüldür in İzmir.
A network of 6 N-S and 6 E-W directions with a separation distance of 350 m and
yielding 36 grid nodes for sampling is worked out. In each 350 m orchards situated in
East-West direction were evaluated as a transect, and totaly 6 transects were formed
from sealine to inland. 34 soil and 102 leaf samples were taken from 34 orchards to
analyze for their secondary plant nutrients i.e Fe, Cu, Zn ve Mn. In order to study the
variations of these nutrients with respect to distance and direction semivariograms were
formed. For a sidewise overall determination, quantifications were made by the Kriging
method.
According to the coefficient of variation, it can be speculated that in the examined
plant materials, minimum variation was in Zn content and the maximum in Cu. For the
soil samples, minimum variation was in Fe and the maximum in Zn. Results of the plant
materials also notified Mn deficiency in the studied area.
Key Words: Satsuma mandarin, micro nutrients, geo-statistic.
144

GİRİŞ
Ülkemizde yetişen çeşitli meyve türleri arasında, kendisine uygun ekolojik
ortam bulan turunçgiller, gerek dış satım ve gerekse iç tüketimde ekonomimize büyük
ölçüde katkısı olan ürünler arasındadır (Oktay,1983).
Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de yıldan yıla tarımı ve
üretimi gelişen turunçgil yetiştiriciliği çoğunlukla Akdeniz bölgesinin sahil şeridinde ve
ikinci derecede Ege Bölgesinde ve az miktarda da Doğu Karadeniz bölgesinde
yapılmaktadır.
Aroması ve tadı ile diğer meyve türleri arasında ayrı bir yeri olan turunçgil
meyvelerinin üretimi yıldan yıla arttığı (TUİK, 2007) gibi dış satımıyla da giderek artan
miktarlarda ülkeye döviz getiren önemli tarım ürünleri arasında yer almaktadır (İbrikçi
vd., 1996).
Türkiye’ nin turunçgil üretiminin 1988’ de 20.596.000 ağaç sayısı ile 1.445.000
ton olan turunçgil üretimi, 2006’ da 29.037.000 ağaç sayısı ile 3.220.435 ton ürüne
ulaştığı görülmektedir. Turunçgiller içersinde mandarin yetiştiriciliği hızla artmakta
1988’ de 6.478.000 olan ağaç sayısı ve 310.000 ton olan üretimin, 2006’ da 9.456.000
ağaç sayısı ve 791.255 tona yükselmiş bulunmaktadır (TUİK, 2007).
Mandarin üretimimizin büyük bir kısmı Ege Bölgesinden elde olunmaktadır.
Ege Bölgesinin önemli Mandarin üretim merkezleri İzmir, Aydın ve Muğla illerindedir.
Muğla ilinin Bodrum, Marmaris, Köyceğiz ve Fethiye gibi ilçelerinde çekirdekli yerli
mandarin çeşitleri ve bir miktarda Klemantin mandarini yetiştirilmektedir. Aydın ilinin
başta Sultanhisar olmak üzere turunçgiller tarımına elverişli ilçelerinde Satsuma,
Klemantin ve birazda çekirdekli yerli mandarin yetiştiriciliği yapılmaktadır. Daha çok
üç yapraklı anacı üzerine aşılı Satsuma mandarini yetiştirilen İzmir ili ve çevresi
özellikle Turunçgil üretiminde önemli büyük paya sahiptir. Satsuma dış satışımızın
tamamı İzmir ilinden yapılmaktadır ve en büyük rakibimiz İspanya’dır. Ekolojik
koşullarımız nedeniyle İspanya’ya göre satsuma dış satımında bir hafta, on gün erken
piyasaya girme şansımız vardır. Bunun Avrupa pazarlarına satsuma dış satımında büyük
önemi vardır. Çünkü erken gönderilen olgun satsumalar yüksek fiyatla satılmaktadır.
Son yıllardaki bahçe ürünlerindeki değer artışları özellikle meyveciliği cazip
hale getirmiş, buna karşılık hızla yükselen arazi fiyatları, işcilik ve bakım ücretleri,
üreticiyi intensif çalışmaya yönelterek, birim alandan en yüksek düzeyde ürün elde
etmenin çarelerinin aramaya zorlamıştır. Bu amaca yönelik önlemlerin başta geleni ve
en önemlisi kuşkusuz uygun bir gübrelemenin yapılması ve dolayısıyla bitkiye düzenli
bir beslenme dengesinin sağlanmasıdır. Uygun ekolojik koşullar altında, bitkilerin
dengeli bir şekilde beslenmesi ile bitkisel ürünlerin verim ve kalitesinde en yüksek
düzeye ulaşmak mümkündür.
Çeşit ve üzerine aşılandığı anaca gösterdiği uyum ile Satsuma mandarini İzmir
İlinin Gümüldür bölgesinde kendisine uygun ekolojik koşulları bulmuştur. Bunun
yanında, ihracatımıza önemli katkısı olan bu ürünün yetiştiriciliğinde bu bölgede
ağaçlarda yaygın olarak görülen ve verim azalışına neden olan klorotik durum, esasında
bitkilerde görülebilen bir beslenme dengesizliği olup, yetiştiricilerin uyguladığı kültürel
ve gübreleme uygulamaları, su ve toprak koşulları ile ilgili bulunmaktadır. Aynı zaman
da bu bölgenin denize sahil şeridi olması, buradaki bahçelerin yaz mevsiminde deniz
suyunun girişiminden büyük ölçüde etkilenmektedir.
Bu noktadan hareketle araştırma alanımız olan Gümüldür Bölgesinin Büyük
Alan Mevkii seçilmesi, mevcut bahçelerden yaprak, toprak örnekleri alınması ve
mandarin ağaçlarının mikro bitki besin maddeleri açısından beslenme durumları
saptanıp jeoistatiksel anlamda incelenmesi amaçlanmıştır.
145

MATERYAL VE METOD
Araştırma materyalini “Gümüldür Büyük Alan mevkiindeki Turunçgil
bahçelerinin beslenme durumunun incelenmesi” isimli araştırmanın (Kılıç,1997) da
materyalini oluşturan toprak ve yaprak örnekleri meydana getirmiştir. Satsuma
mandarini yetiştiriciliğinin yoğun bir şekilde yapıldığı İzmir iline bağlı Gümüldür
Büyük Alan mevkiinde, birbirinden 350 metre aralıklarla kuzey-güney ve batı-doğu
yönlerinde 6 tane denizden karaya doğru oluşturulan grid (kareler) sistemine rastlayan
34 bahçeden alınan 34 adet toprak ve 102 adet yaprak örnekleri alınmıştır. Yaprak
örnekleri Entisol toprakları üzerine kurulmuş bahçelerden, üç yapraklı (Poncirus
trifoliata Raf.) anacına aşılı verime yatmış Satsuma (Citrus unshiu Marc.)
mandarinlerinden 3 ağaç bir tekerrürü oluşturacak şekilde her bahçeden 3 tekerrür
yapılarak alınmıştır. Çalışma alanı, toprak ve yaprak örneklerinin alındığı yerler Şekil
1’de verilmiştir.

İzmir
Gümüldür 

Şekil 1. Toprak ve yaprak örneklerinin alındığı yerler


Toprak örnekleri ağaçların taç iz düşümü bölgesinden 0-30 cm derinlikten
alınmıştır. Farklı derinliklerden alınan toprak örnekleri ayrı ayrı 2 ‘şer kg’ lık naylon
torbalara etiketlenerek konuldu. Laboratuara getirilen örnekler hava kurusu hale
146

gelinceye kadar kurutuldu ve 2 mm gözenek çaplı elekten elenerek analize hazır hale
getirildi (Chapman and Pratt, 1961).
Toprak örnekleri (0.005M DTPA + 0.1M Trietanolamin + 0.01M CaCl2) DTPA
tampon çözeltisi (pH =7.3) ile çalkalandı. Elde edilen süzükte, faydalı demir, çinko,
mangan ve bakır Varian AA-1200 atomik absorbsiyon spektrofotometresinde ölçüldü ve
sonuçlar mg kg-1 olarak verildi (Lindsay ve Norvel, 1978).
Rasgele seçilen üç ağaç bir tekerrürü oluşturacak şekilde her bahçeden üç
tekerrürlü yaprak örneği aşağıda belirtildiği gibi alındı. Örnekler meyvesiz sürgünlerin,
sürgün dibinden itibaren üçüncü yaprak olmak üzere alındı.
Yaprak örnekleri bir insan boyu yüksekliğinden ve ağacın dört yönünden ağaç
etrafında dolaşılarak alındı. Delikli naylon torbalara etiketlenerek konan yaprak
örnekleri portatif buz çantaları ile laboratuara getirildi. Yaprakların üst ve alt yüzeyleri
pamukla silindikten sonra saf su ile iyice yıkandı ve kurutma kağıtları arasında nemleri
alındı. Yapraklar 65 °C’ a ayarlı kurutma dolabında son iki tartım arasında fark
kalmayıncaya kadar (48 saat) kurutuldu. Daha sonra yaprak örnekleri öğütülerek analize
hazır hale getirildi (Chapman, 1964; Özbek, 1966).
Analize hazırlanan yaprak örneklerinden 1 g tartılarak yaş yakma yöntemi (4
kısım HNO3+1 kısım HClO4 ) ile ekstrakları hazırlandı (Kacar,1972). Ekstraktan demir,
bakır ve çinko ise Varian AA-1200 atomik absorbsiyon spektrofotometre ile ölçülerek
belirlendi (Kacar,1972).
Toprak ve bitki örneklerinin mikro besin elementi içerikleri ait özelliklerinin
çarpıklık, basıklık, ortalama gibi tanımlayıcı istatistikleri SPSS 11.0 paket programı
yardımı ile yapılmıştır. Uzaysal değişkenliğinin saptanmasında GS+ 7.0 paket programı
kullanılmıştır.
Uzaysal bağımlılık semivariogram yardımıyla ortaya konulmaktadır.
Semivariogram kullanılarak uzaysal bağımlılık sayılaştırılabilmektedir Semivaryans
aşağıda verilen eşitlikle belirlenmektedir.
γ=1/2 N(h) Σ[Zx - Zx+h]2
Bu eşitlikte;
h: x ve x+h arasındaki ayırma mesafesini
Zx ve Zx+h: x ve x+h bölgelerindeki değişkenlerin ölçülmüş değerleri
N(h): h ayırma mesafesindeki çift sayısını (pair) belirtmektedir.
Belirli bir yöndeki semivaryans değerleri h mesafe değerlerine karşı grafiği
çizilerek gösterilir. Bu şekilde oluşturulan grafiğe semivariogram veya deneysel
variogram denir. Semivariogramlar belli bir h mesafesi ile birbirlerinden ayrılan örnek
çiftler arasındaki varyansın mesafe ile olan ilişkisini gösterir. Deneysel variogram,
kullanılan örnekleme ve ayırma mesafesi ile kullanılan verilere göre çok farklı şekillerde
ortaya çıkmaktadır.
Genel olarak bir semivariogramda örnekleme çiftleri arasındaki mesafe (h)
arttıkça semivaryans değeri de artar ve belli bir noktadan sonra az yada çok sabit bir
değere ulaşır. Bu noktadan sonra semivaryans değerleri örnek çiftleri arasındaki mesafe
artışından etkilenmez. İşte semivariogramın apsise paralel konuma geldiği bu noktadaki
semivaryans değeri sill varyansı (Co+C) ve semivariogramın sill varyansını yakaladığı
noktadaki mesafe değeri ise etki (range, Ao) aralığı olarak adlandırılır. Etki aralığı,
incelenen toprak özelliğinin örnekleme değerlerinin uzaysal olarak bağımlı olabileceği
maksimum mesafeyi ifade eder. Bu noktadan sonra, araştırılan toprak özelliğinin
147

uzaysal bağımlılık göstermediği veya tamamen tesadüfi bir değişim gösterdiği kabul
edilir (Aşkın, 2002).
Toprak özellikleri ile ilgili çalışmalarda küresel (spherical), üssel (exponential),
linear ve gaussian semivariogram modelleri yaygın olarak kullanılmaktadır.
Semivariogramlar sadece örnek çiftleri arasındaki mesafe dikkate alınarak
oluşturulursa izotropik semivariogram, mesafe ile birlikte yön de dikkate alınırsa
anizotropik semivariogram olarak adlandırılırlar.
Bir özelliğin ölçüm yapılan noktaları arasındaki uzaysal bağımlılığından
yararlanılarak ölçüm yapılmayan noktaların değerini tahmininde kullanılan bir kestirim
(enterpolasyon) yöntemidir. Genel olarak kestirim işlemi, bilinen değerlerin ağırlıklı
ortalaması alınarak yapılır. Matematiksel olarak bu işlem
n
z*(xo)= ∑ λ z(x )
i =1
i i

olarak ifade edilir. Eşitlikte z*(xo); xo noktasında bilinmeyen ancak kestirilen değeri,
z(xi); xo noktasının kestiriminde kullanılacak verileri ve λi; bu verilere atanacak
ağırlıkları göstermektedir. xi, i=1,….,n noktalarındaki değişkenin değerleridir ancak
bunlara verilecek ağırlıkları hesaplamak gerekir. Jeoistatistikte bu ağırlıklar, kestirim
hatalarının ortalaması sıfır ve varyansı en küçük olacak şekilde belirlenir. Ağırlıkların
bu koşullar altında belirlenmesi işlemine kriging adı verilir (Tercan ve Saraç, 1998).
Çalışmada toprak özelliklerinin semivariogramları oluşturulurken aşırı değerler
SPSS.11 programında kutu grafik yöntemiyle belirlenmiş ve veri setlerinden
çıkarılmıştır. Semivariogramlar oluşturulurken modelin uygunluğu r2 ve RSS (residual
sum of squares) değerleri ile belirlenmiştir. r2’nin en yüksek, RSS’nin en düşük olduğu
modeli bulmak için her bir toprak değişkeni için farklı ayırma mesafeleri denenmiştir.
Seçilen modelin çapraz değerlendirmesi yapıldıktan sonra nokta kriging yapılmıştır.
Toprak değişkenlerinin uzaysal bağımlılığını sınıflandırılmasında nugget
semivaryansın toplam semivaryansa oranının yüzdesi kullanılmıştır. Bu oran ≤ % 25 ise
değişken kuvvetli uzaysal bağımlı olarak sınıflandırılmakta, 25 ile % 75 arasında ise
orta derecede uzaysal bağımlı olarak sınıflandırılmaktadır. Bu oran % 75 den büyük ise
değişken zayıf uzaysal bağımlı olarak değerlendirilmektedir (Camberdella vd., 1994).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Çalışma alanından alınan toprak ve yaprak örneklerinin mikro bitki besin
elementi içeriklerine ait tanımlayıcı istatistikler Çizelge 1’de verilmiştir. Bitki
örneklerinde en az değişkenliği Zn (VK=17,88) gösterirken en yüksek değişkenliği Cu
(VK=101,77) göstermiştir. Toprak örneklerinde ise en az değişkenliği Fe (VK= 27,77)
gösterirken en fazla değişkenliği Zn (VK=109,87) göstermiştir. Bitki örneklerinde Cu’ın
çok fazla değişkenlik göstermesi muhtemelen tarımsal mücadele amaçlı kullanılan
bakırlı preparatlardan kaynaklanmaktadır. Toprakta Zn’nun fazla değişkenlik göstermesi
de genetik özelliklerinden kaynaklanabilir.
İncelenen özelliklere ait oluşturulan semivariogramlar bitkide üssel, toprakta ise
gaussian olarak bulunmuştur (Çizelge 2). Toprakta belirlenen alınabilir mikro bitki besin
elementlerine ait etki değerlikleri bitkide bulunanlara göre daha dardır. Etki aralığının
dar olması bir toprak özelliğinin kısa aralıklarla arazide değişkenlik göstermesi veya
uzaysal bağımlılığının kısa mesafelerde kaybolması demektir. Bitki örneklerinde
belirlenen mikro bitki besin elementleri ise daha geniş etki aralığı göstermektedir. Bitki
148

örneklerinde mikro besin elementlerinin daha geniş etki aralığı göstermesi, çalışma
alanındaki bitkilerde mikro besin elementlerinin daha homojen bir dağılım olduğuna
işaret etmektedir. Özellikle bitkideki Fe’in 6630 m etki aralığı göstermesi söz konusu
çalışma alanında yapraktan yoğun Fe’li gübreleme yapıldığı kanaatini uyarmaktadır.

Çizelge 1. Bitki ve toprak örneklerinde analiz edilen mikro bitki besin elementlerine ait
tanımlayıcı istatistikler
n Min. Mak. Ort. SS VK Basıklık Yatıklık
Bitkide
Fe 34 54,00 115,00 84,68 15,87 18,74 0,03 -0,27
mg kg-1

Cu 34 4,00 62,00 9,55 9,72 101,77 5,06 27,60


Mn 34 10,00 32,50 19,99 5,40 27,04 0,62 0,21
Zn 34 13,00 25,50 18,64 3,33 17,88 0,35 -0,77

Toprakta
Fe 34 6,50 21.20 10,54 2,93 27,77 1,64 4,56
mg kg-1

Cu 34 0,85 12.04 3,48 2,49 71,64 1,88 3,63


Mn 34 7,60 25,00 14,95 4,67 31,27 0,26 -0,78
Zn 34 0,59 9,13 1,92 2,11 109,87 2,24 4,38
n: örnek sayısı, SS: Standart Sapma, VK: Varyasyon Katsayısı

Çizelge 2. Bitki ve toprak örneklerinde analiz edilen mikro bitki besin elementlerine ait
semivariogramlara ait karakteristik parametreler
model Co Co+C Co/(Co+C) Etki aralığı (m)
Bitkide
Fe Üssel 178,00 566,90 31,40 ** 6630
Cu Üssel 0,02 4,63 0,43 * 897
Mn Üssel 18,60 37,22 49,97 ** 2694
Zn Üssel 0,03 9,58 0,31 * 486

Toprakta
Fe Gaussian 0,01 3,34 0,30 * 353
Cu Gaussian 0,001 0,28 0,36 * 769
Mn Gaussian 5,55 24,78 22,40 * 976
Zn Gaussian 0,0001 0,09 0,11 * 379
Uzaysal bağımlılık: * kuvvetli **orta *** zayıf

Bitkide Fe ve Mn orta derecede, diğerleri kuvvetli derecede uzaysal bağımlılık


gösterirken toprakta tüm mikro besin elementleri kuvvetli derecede uzaysal bağımlılık
göstermektedir.
Çalışmada örnekleme yapılmayan noktalardaki mikro bitki besin elementi
miktarlarını tahmin etmek için kriging yöntemi kullanılmıştır. Laboratuvarda analizle
bulunan ve Kriging ile çalışma alanına ait 8836 noktada toprak ve bitkiler için tahmin
edilen değerlerin aritmetik ortalaması ve standart sapmaları Çizelge 3’ de sunulmuştur.
Kriging ile tahmin edilen değerlerin standart sapmasının, ölçülen ile bulunandan daha
düşük olması seçilen modelin uygunluğunu göstermektedir (Trangmar ve ark., 1985).
Kriging ile tahmin edilen değerlerin yüzey dağılım haritaları şekil 2’ de sunulmuştur.
Ayrıca bitkilerde mikro besin elementleri kritik düzeyler için yeniden sınıflandırılmış ve
yeterli görülen yerler yeşil ile belirtilmiştir.
Şekil 2’de görüldüğü gibi topraktaki ile bitkideki Fe arasında uyuşmazlık
görülmektedir. Ancak bitkilerde Fe içeriği çalışma alanının çoğunluğunda yeterli
149

görülmektedir. Bitkideki Fe’in aktif kısmının incelenmesi durumunda toprak ile yaprak
arasında uyumluluk görülebileceği düşünülmektedir.. Topraktaki alınabilir Cu miktarı
ile bitkilerin Cu içeriği oldukça uyumlu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine Cu
yönünden çalışma alanının büyük çoğunluğunda bitkiler yeterli düzeyde beslenmiştir.
Mikro besin elementlerinden Mn ve Zn yönünden ise söz konusu alandaki mandarin
bitkileri yeterince beslenememiştir.
Çizelge 3. Ölçülen ve tahmin edilen değerlere ait ortalama ve standart sapma değerleri
Ölçülen değerler Kriging ile tahmin edilen değerler
Bitkide n ortalama Standart sapma n ortalama Standart sapma
Fe 34 84,68 15,87 8836 84,36 5,24
Cu 32 7,60 2,17 8836 7,52 1,59
Mn 33 19,61 5,01 8836 19,88 1,37
Zn 34 18,64 3,33 8836 18,51 2,01

Toprakta
Fe 32 10,00 1,95 8836 10,06 1,34
Cu 31 2,86 1,48 8836 2,89 1,31
Mn 34 14,95 4,67 8836 15,30 3,18
Zn 28 1,04 0,35 8836 1,05 0,22
n: örnek sayısı

Sonuç ve Öneriler
Çalışmamızda Satsuma mandarini bahçelerinden alınan yaprak ve topraklardaki
mikro bitki besin elementleri analiz sonuçlarının, tanımlayıcı istatistikleri yapılmış ve
jeoistatistiksel yöntemlerle değerlendirilerek aşağıdaki bulgular elde edilmiştir.
1-Bitki örneklerinde en düşük değişkenliği Zn mikro elementi (VK=17,88) gösterirken,
en yüksek değişkenlik Cu (VK=101,77)’da bulunmuştur. Toprak örneklerinde ise en az
değişkenlik Fe (VK= 27,77)’de, en yüksek ise Zn (VK=109,87)’da saptanmıştır.
2-Uzaysal bağımlılık, toprakların alınabilir mikro bitki besin elementlerinde 353-966 m
arasındaki mesafelerde son bulmaktadır. Özellikle toprakta alınabilir Fe ve Zn’nun kısa
mesafelerde değişkenlik göstermesi nedeniyle çalışma alanının toprak yönetiminde bu
bitki besin elementlerinin durumuna dikkat edilmesi gerektiği belirlenmiştir.
3-Çalışma alanında örnekleme yapılmayan yerler için nokta Kriging enterpolasyon
yöntemi kullanılarak Satsuma mandarinin mikro elementler yönünden beslenme
durumları değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeye göre Cu açısından bahçelerin bir
sorununun olmadığı, Fe için ise bu alanlarda yetersiz beslenmenin olabileceği ortaya
çıkmıştır. Buna karşın çalışma alanındaki mandarin ağaçları Zn ve Mn açısından yeterli
beslenmemiştir. Özellikle Mn açısından dikkate değer noksanlık söz konusudur.
150

Toprakta alınabilir Fe (mg kg-1) Bitkide toplam Fe (mg kg-1)

1888 1888 1888


> 13.0 > 93.4
1416 > 12.3 1416
y ekseni (m)

> 91.1 1416

y ekseni (m)

y ekseni (m)
> 11.6 > 88.8
> 10.8 > 86.5
944 > 10.1 944 > 84.2 944 > 80.0
> 9.4 > 81.9 > 40.0
472 > 8.7 472 > 79.6 472
> 8.0 > 77.4
> 7.2 > 75.1
0 > 6.5 0 > 72.8 0
0 642 1283 1925 0 642 1283 1925 0 642 1283 1925
x ekseni (m) x ekseni (m) x ekseni (m)

Toprakta alınabilir Cu (mg kg-1) Bitkide toplam Cu (mg kg-1)

1888 1888 1888


> 7.02 > 11.1
1416 1416

y ekseni (m)
1416 > 10.3
y ekseni (m)

> 6.33
y ekseni (m)

> 5.63 > 9.5


> 4.94 > 8.7
944 > 4.24
944 > 8.0 944 > 5.0
> 3.54 > 7.2 > 1.0
472 > 2.85 472 > 6.4 472
> 2.15 > 5.6
> 1.46 > 4.8
0 > 0.76 0 > 4.0 0
0 642 1283 1925 0 642 1283 1925 0 642 1283 1925
x ekseni (m) x ekseni (m) x ekseni (m)

Şekil 2. Kriging ile toprak ve bitkiler için tahmin edilen mikro besin elementi değerlerinin yüzey dağılım haritaları
151

Toprakta alınabilir Mn (mg kg-1) Bitkide toplam Mn (mg kg-1)

1888 1888 1888


> 20.7 > 22.9
1416 1416 > 22.2 1416

y ekseni (m)

y ekseni (m)
> 19.3
y ekseni (m)

> 18.0 > 21.5


> 16.6 > 20.8
944 > 15.2
944 > 20.0 944 > 25.0
> 20.0
> 13.9 > 19.3
> 0.0
472 > 12.5 472 > 18.6 472
> 11.1 > 17.9
> 9.8 > 17.2
0 > 8.4 0 > 16.4 0
0 642 1283 1925 0 642 1283 1925 0 642 1283 1925
x ekseni (m) x ekseni (m) x ekseni (m)

Toprakta alınabilir Zn (mg kg-1) Bitkide toplam Zn (mg kg-1)

1888 1888 1888


> 1.72 > 24.2
1416 1416 > 23.0 1416
y ekseni (m)

y ekseni (m)
> 1.59
y ekseni (m)

> 1.47 > 21.7


> 1.34 > 20.5
944 > 1.22
944 > 19.3 944 > 25.0
> 15.0
> 1.09 > 18.1
> 0.0
472 > 0.96 472 > 16.8 472
> 0.84 > 15.6
> 0.71 > 14.4
0 > 0.59 0 > 13.2 0
25 658 1292 1925 0 642 1283 1925 0 642 1283 1925
x ekseni (m) x ekseni (m) x ekseni (m)

Şekil 2. (devam)
152

KAYNAKLAR
Aşkın, T., 2002. Toprak Aşınabilirliğinin Topoğrafik Pozisyonla İlişkili Olarak
Jeoistatistiksel Tekniklerle Değerlendirilmesi. Doktora Tezi. Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. Samsun.
Camberdella, C.A., Moormann, T.B., Novak, J.M., Parkin, T.B., Karlen, D.L., Turco,
R.F., Konopka, A.E., 1994. Field-Scale Variability Soil Properties in Central
Iowa Soils. Soil Sci. Soc. Am. J. 58:1501-1511
Chapman, H.D., 1964, Foliar Sampling for Determining the Nutrient Status of Crops.
World Crops. 16(3): 36-46.
Chapman, H.D., and Pratt, P.F, 1961, Methods of Analysis for Soils, Plant and Waters.
University of California, Division of Agricultural Sciences.
İbrikçi, H., Kaya, Z., Güzel, N., 1996, Yüksek Verim ve Kalite için Narenciye
Beslenmesi. IPI Çukurova Üniv. Ziraat Fak. Toprak Bölümü,Adana.
Kacar, B., 1972, Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri ΙΙ. Bitki Analizleri. A.Ü Ziraat
Fak. Yayınları, 453, A.Ü. Basımevi- Ankara
Kılıç,C.C.,1997, Gümüldür Büyükalan Mevkiindeki Turunçgil Bahçelerinin Beslenme
Durumunun İncelenmesi. E.Ü Fen Bilimleri Enst. Yüksek Lisans Tezi.
Lindsay, W.I. and Norvel, W.A., 1978, Development of a DTPA. Soil Test For Zinc,
Iron, Manganese and Copper. Soil Sci. Soc. Amer. Jour. Vol.42, No:3.
Oktay, M., 1983, Satsuma Mandarinlerinde (Citrus unshiu Marcovitch) Görülen Kloroza
Etkili Etmenler Üzerinde Bir Araştırma. E.Ü Ziraat Fak. Toprak Bölümü,
Doktora Tezi.
Özbek, N., 1966, Turunçgil Bahçelerinde Yaprak ve Toprak Analizleri Besin Maddeleri
Durumu Teşhis İçin Kriteryumlar, Gübreleme ve Toprak Amenajman Pratiği
İçin Rehber (H.D. Chapman’ dan çeviri) Köyişleri Bakanlığı Yayınları 32,
Topraksu Genel Müdürlüğü Yayınları 181.
Tercan, A.E., Saraç, C., 1998. Maden Yataklarının Değerlendirilmesinde Jeoistatistiksel
Yöntemler. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yayınları: 48, Ankara.
Trangmar, B.B., Yost, R.S., Uehara, G., 1985. Application of Geostatistics to Spatial
Studies of Soil Properties. Advances in Agronomy, vol. 38, 45-93.
TUİK, 2007, Türkiye İstatistik Yıllığı. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü.
(http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=45&ust_id=13)
153

ÇELİKLİ HAVZASI TARIM ALANLARINDA MAKRO VE MİKRO BESİN


ELEMENTİ KAPSAMLARININ VE GÜBRE İHTİYAÇLARININ CBS
DESTEKLİ OLARAK BELİRLENMESİ

İrfan OĞUZ Tekin SUSAM Ertuğrul KARAŞ


Sabit ERŞAHİN Ö. Faruk NOYAN
Toprak ve Su Kaynakları Araşt. Enst., Tokat. irfanoguz@tokattopraksu.gov.tr

ÖZET
Bu araştırma, Tokat Çelikli Göleti su toplama havzasında yürütülmüştür. Çelikli
havzası 10.412 km2 alan kaplamakta olup 7.069 km2’si tarım alanıdır. Tarım alanlarının
tamamında buğday-nadas ekim nöbeti uygulanmaktadır. Havzanın bitki besin elementi
içeriklerini belirlemek amacıyla 142 noktada GPS yardımıyla koordinatlı toprak
örnekleri alınmıştır. Aynı noktalardan buğday ve mera örnekleri alınarak tarım ve mera
alanları için ürün verimleri belirlenmiştir.
Toprak örneklerinde makro ve mikro besin elementi tayini yapılmış ve CBS
ortamında alansal haritalara dönüştürülmüştür. Havzada yeterli düzeyde makro ve mikro
besin elementi kapsamına sahip olan alanlar ile besin elementi ihtiyacı olan alanlar
buğday verimleri bakımından karşılaştırılmıştır.
Çalışmada havza tarım alanlarının toplam azot ve fosfor ihtiyacı 56610 kg saf
azot ve 42456 kg P2O5 olarak belirlenmiştir. Havza topraklarının K2O düzeyleri yeterli
olduğu için ilave potasyumlu gübrelemeye ihtiyacı bulunmadığı belirlenmiştir. Havza
tarım ve mera alanlarında B ve Zn gübre ihtiyacı bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Gübreleme, buğday, mera, toprak özellikleri, Tokat.

DETERMINATION OF THE MACRO AND MICRO NUTRITION


ELEMENT CONTENTS AND FERTILIZATION REQUIREMENTS WITHIN
THE ÇELİKLİ CATCHMENT FARMLAND WITH CBS
ABSTRACT
This research was conducted in Çelikli ponds catchment. Çelikli basin covers
10.412 km2 and 7.069 km2 of total area are farmland. Wheat-fallow crop rotation is
applied in farmland. Soil samples are collected at 142 locations with the help of GPS, to
determine the crop nutrition element contents, Wheat and grass samples are collected
from the same locations, crop productivity is determined for farmland and grassland.
Macro and micro nutrition elements were assigned in soil samples and
converted to area maps in CBS environment. Within the basin area, the areas with
sufficient levels of macro and micro nutrition element contents and areas which need
nutrition element are compared based on their wheat productivity.
Research showed that, the total nitrogen and phosphorus need is determined as
56610 kg nitrogen and 42456 kg P205. Because the K2O level of the basin soil was
sufficient, no additional fertilization was needed. The farm and grass areas of the
catchment need B and Zn fertilizers.
Key words: Fertilization, wheat, grassland, soil properties, Tokat.
154

GİRİŞ
Sürdürülebilir bir tarım için toprak verimliliğinin korunması ve geliştirilmesi
oldukça önemlidir. Aksi halde toprağın üretkenliği gittikçe azalmakta ve belli bir
noktadan sonra geri dönüşümsüz verimlilik kayıpları meydana gelmektedir. Kimyasal
bozulma süreciyle karşı karşıya kalan topraklar aşırı gübreleme veya gereğinden az
gübreleme uygulamalarına maruz kalmaktadırlar. Toprakların makro ve mikro besin
elementi kapsamlarında görülen düzensizlikler ürün veriminde azalmalara ve toprakta
kalıcı bozulmalara neden olmaktadır.
Dengeli bir gübreleme ancak toprak analizine dayalı olarak mümkün
olabilmektedir. Ancak Tokat yöresini temsilen 69 köyde yürütülen bir araştırma
sonucuna göre, yöre çiftçilerinin % 94’ ü toprağını gübreleme amacıyla daha önce hiç
analiz ettirmediği bildirilmiştir (Oğuz, İ ve Tetik, A., 2004).
Bu araştırmada, Tokat yöresi kuru tarım alanlarını temsil özelliğinde olan
Çelikli Göleti su toplama havzasında yer alan tarım ve mera alanlarının makro ve mikro
besin elementi kapsamları ve gübre ihtiyaçları belirlenmesi amaçlanmıştır. Havzada,
buğday verimi belirlenerek ürün verimi ve besin elementi düzeyleri arasındaki ilişkiler
araştırılmıştır.

MATERYAL VE METOD
Bu çalışma, Tokat ili, Artova İlçesi, Çelikli beldesinde yer alan Çelikli Göleti su
toplama havzasında yürütülmüştür. Çalışma yeri 40o06’31’’ enlem ve 36o21’40’’
boylamında yer almaktadır. Havza alanı 10.412 km2 olup deniz seviyesinden yüksekliği
1300 m dir. Çalışma yeri yarı kurak iklim koşulları altındadır. Yıllık ortalama yağış
535.9 mm ve ortalama sıcaklık 8.1 oC’ tir. Havzada, buğday-nadas ekim nöbeti
uygulanan tarım alanı, mera alanı ve orman alanı olmak üzere 3 farklı arazi kullanım
türü bulunmaktadır (Oğuz ve ark., 2006).
Araştırmada Çelikli Havzası tarım topraklarının bazı mikro ve makro besin
elementi kapsamlarını belirlemek amacıyla, GPS yardımıyla 142 noktadan üst (0-20 cm)
ve 115 noktadan alt toprak (20 cm +) toprak örnekleri alınarak çeşitli analizler
yapılmıştır.
Toprak pH’ sı, saturasyon macunundan cam elektrodlu pH metre ile (Tüzüner,
1990); organik madde (%), modifiye Walkley - Black metoduna göre (Tüzüner, 1990);
yarayışlı fosfor, olsen metoduna göre (Tüzüner, 1990); yarayışlı potasyum Fleym fotometre
ile (Tüzüner, 1990); toplam Cu, toplam Zn, toplam Mn, toplam Fe ve toplam Cd atomik
absorbsiyon cihazında belirlenmiştir (Kacar, 1994).
Araştırmada CBS işlemleri için Arcmap 9.2 yazılımından yararlanılmıştır
(ESRI, 2006). Havzanın besin maddesi düzeylerini tanımlamak ve alansal dağılımını
haritalamak amacıyla toprak analiz sonuçları Arcview yazılımında Krigging yöntemi ile
alansal verilere dönüştürülmüştür. Uydu görüntüleri ve arazi çalışmaları ile havza kuru
tarım alanı ile mera alanları ayrımı yapılarak katman oluşturulmuştur (Oğuz ve ark.,
2006). Ayrıca toprak analiz sonuçlarına göre belirlenen toprak özellikleri standart
gruplamalar yapılarak önce grid ve daha sonra poligona dönüştürülmüştür. Buğday
verim katmanı Krigging yöntemi ile oluşturulmuş ve farklı makro veya mikro element
düzeyleri için ortalama ürün verimini belirlemek amacıyla ilgili yazılımın zonal istatistik
özelliğinden yararlanılmıştır.
155

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Çelikli Havzasında arazi kullanım türleri kuru tarım, orman ve mera olarak
belirlenmiştir (Şekil 1). Kuru tarım alanı 7.069 km2, mera alanı 2.589 km2, orman alanı
0.567 km2, çıplak kayalık alan 0.085 km2 ve su yüzeyi 0.102 km2 olmak üzere toplam
10.412 km2 alan kaplamaktadır(Oğuz ve ark., 2006).

Şekil 1. Çelikli Havzası arazi kullanım türü haritası

Çalışmada havzanın farklı yerlerinden alınan toprak örnekleri analiz sonucuna


göre havzanın üst ve alt toprak pH dağılımı belirlenmiştir. Havzada, toprak reaksiyonu,
hafif asit, hafif alkali ve kuvvetli alkali olmak üzere üç farklı sınıfta yer almaktadır
(Çizelge 1). Çalışma havzasının fazla büyük olmamasına karşın üç farklı toprak
reaksiyon sınıfının var oluşu, toprağın farklı ana materyallerden oluşmasıyla
açıklanabilir.
Çizelge 1 Çelikli Havzası pH değerlerinin alansal dağılımı
Toprak Hafif Asit Hafif Alkali Kuvvetli Alkali
Reaksiyonu 6 – 6.9 6.9 – 7.9 7.9 – 8.9
Üst Alt Üst Alt Üst Alt
Toprak Toprak Toprak Toprak Toprak Toprak
Alan, Km2 1.090 0.180 9.040 9.148 0.282 1.084
Alan, % 10.47 1.73 86.82 87.86 2.71 10.41

Çelikli Havzası tarım, orman ve mera alanlarından alınan yüzey ve yüzey altı
toprak örneklerinde çeşitli mikro element analizleri yapılarak havzanın mikro element
kapsamları belirlenmiştir. Bu amaçla, bor, çinko, bakır, mangan, demir ve kadmiyum
içerikleri belirlenerek haritalanmıştır. Belirlenen mikro element içerikleri Viets ve
Lindsay (1973)’ e göre değerlendirilmiştir. Buna göre, demir (Fe) için 4.5 ppm, bakır
(Cu) için 0.2 ppm, çinko (Zn) için 0.5 ppm, mangan (Mn) için ise 1 ppm değerleri
yeterli miktar kabul edilmiştir. Yapılan değerlendirmeye göre mikro besin elementi
kapsamları ve alansal dağılımı Çizelge 2’de verilmiştir.
156

Çelikli Havzası bor dağılımı, üst toprakta 0.01 – 4.67 ppm arasında, alt toprakta
ise 0 – 1.48 ppm arasında değişmiştir. Buna göre, üst toprakta havza alanının % 86’ da
bor içeriği düşük, % 12’ de yeterli ve % 2’ de fazla olmuştur. Alt toprağın bor dağılımı
ise % 98 düşük, % 1.9 yeterli ve % 0.1 fazla olarak belirlenmiştir.
Çelikli Havzası çinko içeriği, üst toprakta 0.05 – 1.82 ppm arasında, alt toprakta
ise 0.03 – 0.32 ppm arasında değişmiştir. Buna göre, üst toprakta havza alanının %
99.79’ da çinko içeriği düşük, % 0.14’ de yeterli ve % 0.07’ de fazla olmuştur. Alt
toprağın çinko dağılımı ise % 100 düşük olarak belirlenmiştir.
Çelikli Havzası bakır dağılımı, üst toprakta 0.41 – 5.03 ppm arasında, alt
toprakta ise 0.17 – 3.83 ppm arasında değişmiştir. Yapılan alansal değerlendirmeye
göre, üst ve alt toprakta havza alanının % 100’ de bakır içeriği fazla olmuştur.
Çelikli Havzası mangan dağılımı, üst toprakta 3.11 – 31.45 ppm arasında, alt
toprakta ise 3.01 – 35.90 ppm arasında değişmiştir. Buna göre, üst ve alt toprakta havza
alanının % 100’ de mangan içeriği fazla olmuştur.
Çelikli Havzası demir dağılımı, üst toprakta 2.20 – 24.02 ppm arasında, alt
toprakta ise 2.57 – 20.50 ppm arasında değişmiştir. Buna göre, üst toprakta havza
alanının % 5.85’ demir içeriği yeterli, % 94.15’ de fazla olmuştur. Alt toprağın demir
dağılımı ise % 6.22’ de yeterli, % 93.78’ de fazla olmuştur.
Çelikli Havzası kadmiyum dağılımı, üst toprakta 0.00 – 0.10 ppm arasında, alt
toprakta ise 0.00 – 0.12 ppm arasında değişmiştir. Yapılan değerlendirmeye göre, üst ve
alt toprakta havza alanının tamamında kadmiyum fazla olarak belirlenmiştir.
Havzada elverişli bakır, mangan, demir ve kadmiyum içeriği fazla olmakla
birlikte toksisiteye neden olacak düzeyde bulunmamaktadır.
Çizelge 2. Çelikli Havzası toprakları mikro element kapsamlarının alansal dağılımı
Üst Toprak Alt Toprak
Düşük Yeterli Fazla Düşük Yeterli Fazla
B, ppm 0-0.5 0.5-1 1-1.5 0-0.5 0.5-1 1-1.5
B, Km2 8.970 1.259 0.184 10.201 0.193 0.019
B, % 86.00 12.00 2.00 98.00 1.90 0.10
Zn, ppm 0-0.5 0.5-1 1< 0-0.5 0.5-1 1<
Zn, Km2 10.392 0.015 0.006 10.413 - -
Zn, % 99.79 0.14 0.07 100 - -
Cu, ppm < 0.2 0.2 0.2 < < 0.2 0.2 0.2 <
Cu, Km2 - - 10.413 - - 10.413
Cu, % - - 100.00 - - 100.00
Mn, ppm <1 1 1< <1 1 1<
Mn, Km2 - - 10.413 - - 10.413
Mn, % - - 100.00 - - 100.00
Fe, ppm 0.0-2.0 2.0-4.5 4.5 < 0.0-2.0 2.0-4.5 4.5 <
Fe, Km2 - 0.609 9.804 - 0.648 9.765
Fe, % - 5.85 94.15 - 6.22 93.78
Cd, ppm <1 1 1< <1 1 1<
Cd, Km2 - - 10.413 - - 10.413
Cd, % - - 100 - - 100
157

Çelikli Havzası Topraklarının Organik Madde, P2O5 ve K2O Kapsamları


Çelikli Havzası makro besin elementi kapsamlarını belirlemek amacıyla organik
madde, P2O5 ve K2O analizleri yapılmıştır.
Çelikli Havzası organik madde kapsamları ve alansal dağılımları Çizelge 3’ te
verilmiştir. Çelikli Havzası organik madde dağılımı, üst toprakta % 0.41 – 4.33 arasında,
alt toprakta ise % 0.14 – 2.32 arasında değişmiştir. Buna göre, üst toprakta organik
madde düzeyi, havza alanının % 2.82’ de çok az, % 87.61’ de az, % 8.82’ de orta, %
0.68’ de iyi ve % 0.07’ de yüksek olmuştur. Alt toprakta ise organik madde düzeyi,
havza alanının % 27.11’ de çok az, % 72.83’ de az ve % 0.06’ da orta olmuştur.
Havzada gerek üst ve gerekse alt toprak katmanlarında organik madde düzeyi çok az ve
az düzeyindedir. Organik madde düzeyinin artırılması için ahır gübresi, yeşil gübreleme
ve yem bitkisi tarımı gibi uygulamalar gerekmektedir.
Çizelge 3. Çelikli Havzası organik madde düzeyleri ve alansal dağılımı
Organik Üst Toprak
Madde Çok Az Az Orta İyi Yüksek
OM, % 0-1 1–2 2–3 3–4 4-5
OM, Km2 0.294 9.123 0.918 0.071 0.007
OM, % 2.82 87.61 8.82 0.68 0.07
Organik Alt Toprak
Madde Çok Az Az Orta İyi Yüksek
OM, % 0–1 1-2 2-3 3–4 4-5
OM, Km2 2.823 7.584 0.006 - -
OM, % 27.11 72.83 0.06 - -

Çelikli Havzası P2O5 kapsamı ve alansal dağılımı Çizelge 4’ te verilmiştir. Buna


göre, üst toprakta P2O5 kapsamı 0.53 – 20.15 kg/da arasında, alt toprakta ise 0.23 –
12.82 kg/da arasında değişmiştir. Üst toprakta P2O5 düzeyi, havza alanının % 30.43’ de
çok az, % 63.24’ de az, % 5.21’ de orta, % 0.83’ de yüksek ve % 0.29’ da çok yüksek
olmuştur. Alt toprakta ise P2O5 düzeyi, havza alanının % 90.25’ de çok az, % 9.32’ de
az, % 0.38’ de orta ve % 0.05’ de yüksek olmuştur. Havza topraklarının fosfor düzeyleri
ağırlıklı olarak çok az ve az düzeyinde oluşundan dolayı arazi kullanım türleri dikkate
alınarak farklı düzeylerde fosforlu gübre uygulamaları gerekmektedir. Toprakta aşırı
fosfor birikimi gözlenmemiştir.
Çizelge 4. Çelikli Havzası toprakları P2O5 kapsamlarının alansal dağılımı
Fosfor Üst Toprak
Çok Az Orta Yüksek Çok
Az Yüksek
P2O5, kg/da 0-3 3–6 6-9 9 - 15 15 - 25
P2O5, Km2 3.169 6.585 0.542 0.086 0.031
P2O5, % 30.43 63.24 5.21 0.83 0.29
Fosfor Alt Toprak
Çok Az Orta Yüksek Çok
Az Yüksek
P2O5, kg/da 0-3 3-6 6-9 9 – 15 15 - 25
P2O5, Km2 9.398 0.971 0.039 0.005 -
P2O5, % 90.25 9.32 0.38 0.05 -

Çelikli Havzası K2O kapsamı ve alansal dağılımı Çizelge 5’ te verilmiştir.


Havzada K2O kapsamı, üst toprakta 10.25 – 303.74 kg/da arasında, alt toprakta ise 10.16
158

– 139.11 kg/da arasında değişmiştir. Üst toprak K2O düzeyi, havza alanının % 0.01’ de
az, % 39.27’ de orta, % 57.61’ de yeter, % 3.11’ de fazla olmuştur. Alt toprakta ise K2O
düzeyi, havza alanının % 0.36’ da az, % 79.92’ de orta, % 19.55’ de yeter ve % 0.17’ de
fazla olmuştur. Havzada genellikle K2O düzeyi orta ve yeter düzeydedir. Havzada genel
olarak elverişli potasyum düzeylerinin yeterli olduğu söylenebilir.
Çizelge 5. Çelikli Havzası toprakları K2O kapsamlarının alansal dağılımı
Potasyum Üst Toprak Alt Toprak
Az Orta Yeter Fazla Az Orta Yeter Fazla
K2O, kg/da 0-20 20-60 60-100 >100 0-20 20-60 60-100 >100
K2O, Km2 0.001 4.089 5.999 0.324 0.037 8.322 2.036 0.018
K2O, % 0.01 39.27 57.61 3.11 0.36 79.92 19.55 0.17

Çelikli Havzası Tarım ve Mera Alanlarının Makro ve Mikro Besin Element


Kapsamları ve Havzanın Gübre İhtiyacı
Çelikli Havzasının tamamında buğday ekilmekte ve nadaslı kuru tarım
yapılmaktadır. Havzada ürün verimini belirlemek üzere 115 tarladan buğday örnekleri
alınmıştır. Yapılan değerlendirmeye göre, ortalama buğday verimi 60 – 379 kg/da
arasında, saman verimi ise 150 – 1395 kg/da arasında değişmiştir (Çizelge 6). Havzada
buğday dane verimi ağırlıklı olarak 150 - 250 kg/da arasında değişmiştir. Havzada
görülen düşük verimliliğin önemli nedenlerinden biri de dengeli ve yeterli gübrelemenin
yapılmayışıdır.
Çizelge 6. Çelikli Havzası buğday dane veriminin alansal dağılımı
Buğday Dane Verimi, kg/da 60-150 150-250 250-380
Alan, Km2 1.715 5.016 0.338
Alan, % 24.26 70.96 4.78

Havzada yer alan kuru tarım alanlarının buğday bitkisi esas alındığında ihtiyaç
duyduğu azotlu, fosforlu ve potasyumlu gübre miktarları yörede benzer koşullarda daha
önce yapılmış azot ve buğday kalibrasyon çalışmalarından ve diğer çalışmalardan
yararlanılarak belirlenmiştir (Aydın ve ark., 1985; Güçdemir, 2006).
Çelikli Havzası organik madde kapsamları tarım ve mera alanları için karşılıklı
olarak belirlenmiştir (Çizelge 6). Organik madde düzeyleri tarım alanlarının % 88.73’ de
ve mera alanlarının ise % 84.82’ de % 1 – 2 arasında değişmiştir. Organik madde
düzeyleri yöre koşullarında önceden yapılmış azot kalibrasyon çalışmalarının
sonuçlarına dayalı olarak değerlendirildiğinde, havza tarım alanlarının gübre ihtiyacı
56610 kg saf azot olarak belirlenmiştir. Yörede buğday tarımında gereğinden az azotlu
gübre kullanılmakta ve bağlı olarak oldukça düşük ürün verimi söz konusu olmaktadır.
Bu nedenle toprak analizine dayalı olarak azotlu gübre kullanımı gerekmektedir. Tarım
alanlarının yanı sıra mera alanlarında da organik madde içerikleri oldukça düşük
düzeyde bulunmuştur. Sürdürülebilir bir tarımsal üretim ve mera amenajmanı için
meralarda da azotlu gübreleme ihtiyacı bulunmaktadır.
Çelikli Havzasında yer alan kuru tarım ve mera alanlarının fosfor düzeyleri
belirlenmiştir. Havza tarım ve mera alanları için fosfor düzeyinin çok az – az düzeyinde
olduğu söylenebilir (Çizelge 7). Buğday bitkisi esas alındığında kuru tarım alanları için
ihtiyaç duyulan fosforlu gübre miktarı toplam 42456 kg olarak hesaplanmıştır. Havza
topraklarının gerek tarım alanları ve gerekse mera alanlarında fosforlu gübreleme
uygulamalarına ihtiyaç bulunmaktadır.
159

Çizelge 6. Çelikli Havzası tarım ve mera alanları organik madde düzeyleri


Organik Tarım Alanı Mera Alanı Organik
Madde, Önerilen Alan, Alan, Toplam Alan, Alan, Madde
% Azot Km2 % Azot Km2 % Düzeyi
Miktarı, İhtiyacı,
Kg/da Kg
0–1 10 0.291 4.12 2910 0.003 0.11 Çok az
1–2 8 6.272 88.73 50176 2.196 84.82 Az
2–3 7 0.488 6.90 3416 0.328 12.67 Orta
3–4 6 0.018 0.25 108 0.054 2.08 İyi
4+ 5 0.000 0.00 0 0.008 0.32 Yüksek
Toplam 7.069 100 56610 2.589 100

Çizelge 7. Çelikli Havzası tarım ve mera alanları P2O5 düzeyleri


Topraktaki Tarım Alanı Mera Alanı P2O5
P2O5, Önerilen Alan, Alan, Toplam Alan, Alan, Düzeyi
kg/da P2O5 Km2 % P2O5 Km2 %
Miktarı, İhtiyacı,
Kg/da ton
0–1 12 0.052 0.73 0.624 0.021 0.82 Çok Az
1–2 10 0.264 3.73 2.640 0.293 11.33 Çok Az
2–3 9 1.468 20.77 13.212 0.766 29.57 Çok Az
3–4 7 1.842 26.05 12.894 0.792 30.58 Az
4–5 5 1.977 27.97 9.885 0.556 21.47 Az
5–6 3 0.967 13.67 2.901 0.104 4.03 Az
6–7 1 0.300 4.24 0.300 0.045 1.75 Orta
7+ 0 0.201 2.84 0.000 0.012 0.44 Orta
Toplam 7.069 100.00 42.456 2.589 100.00

Çelikli Havzası K2O kapsamları tarım ve mera alanları için belirlenmiştir


(Çizelge 8). Tarım ve mera alanlarının K2O düzeyleri orta ve yeter düzeyde
bulunmuştur. Yörede kuru koşullarda buğday yetiştiriciliği için, topraktaki elverişli
potasyum miktarı 25 kg/da altında olduğunda potasyumlu gübreleme önerilmektedir
(Güçdemir, 2006). Araştırma sahası topraklarının neredeyse tamamının potasyum
kapsamları bu değerin üzerinde olduğu için buğday tarımı amacıyla ilave potasyumlu
gübre uygulamaları önerilmemektedir.
Çelikli Havzasında buğday tarımında yeterli azotlu ve fosforlu gübre
uygulanmamaktadır. Buğday veriminde artış sağlanması için yeterince azotlu ve fosforlu
gübre uygulamalarına ihtiyaç bulunmaktadır. Aynı şekilde mera alanlarında da azotlu ve
fosforlu gübre uygulamaları gerekmektedir. Havzada yer alan tarım ve mera alanlarının
potasyumlu gübre ihtiyacı bulunmamaktadır.
Çelikli havzası mikro besin elementi kapsamlarını belirlemek üzere alınan
toprak örnekleri analiz edilerek alansal veri katmanları oluşturulmuştur. Araştırma
bulguları sonucuna göre, Çelikli Havzasında B ve Zn kapsamları düşük, Cu, Mn, Fe ve
Cd kapsamları toksik düzeyde olmamakla birlikte fazla bulunmuştur. Tarım alanlarının
% 85.58’ de ve mera alanlarının % 82.96’ da bor içeriği 0.5 ppm değerinin altında
olduğu belirlenmiştir. Çinko içeriği ise tarım alanlarının % 99.70’ de ve mera alanlarının
tamamında 0.5 ppm değerinin altındadır. Buğday tarımında elverişli bor ve çinko
160

düzeylerinin düşüklüğü ürün verimi üzerine olumsuz etkide bulunmaktadır. Buğdayda


bor gübrelemesi ile makarnalık buğdayda % 9.6, ekmeklik buğdayda ise % 10.9’ a varan
ürün artışı mümkündür (Soylu ve ark., 2005). Diğer taraftan Tokat yöresinde yapılan bir
çalışmada çinkolu gübrelemenin verim üzerine etkisi önemli bulunmuştur (Demir ve
ark., 2004). Eskişehir’ de 40 buğday çeşidi ile yapılan bir araştırmada ise çinko
uygulaması ile ürün veriminde birinci yıl % 31, ikinci yıl ise % 32 oranında verim artışı
sağlanmıştır (Kalaycı ve ark., 1999). Çelikli havzasında bor ve çinko içeriklerinin düşük
olduğu alanlarda bor ve çinko içeren gübrelerle gübreleme gerekmektedir. Tokat
yöresinde yapılan bir araştırma sonucuna göre çinko noksanlığı görülen alanlarda
buğday bitkisi için 0.5-1.0 kg Zn/da düzeyinde ve ZnSO4 formunda çinko takviyesi en
optimal olarak belirlenmiştir (Sönmez, F., Kıral, A.S., 2004). Tarım ve mera alanlarında
görülen düşük bor ve çinko içeriği dikkate alınarak havzada mikro element gübrelemesi
yapılması ürün verimini artıracaktır.
Çizelge 8. Çelikli Havzası tarım ve mera alanları K2O düzeyleri
Topraktaki Tarım Alanı Mera Alanı K2O
K2O, Alan, Alan, % Alan, Alan, Düzeyi
kg/da Km2 Km2 %
0 – 20 0.003 0.04 0.001 0.04 Az
20 – 60 2.906 41.11 1.409 54.42 Orta
60 – 100 4.160 58.85 1.179 45.54 Yeter
Toplam 7.069 100.00 2.589 100.00

Çizelge 9. Çelikli Havzası tarım ve mera alanları B düzeyleri


B, ppm Tarım Alanı Mera Alanı
Alan, Alan, Alan, Alan, %
Km2 % Km2
0 – 0.5 6.050 85.58 2.148 82.96
0.5 – 1.0 0.817 11.56 0.416 16.07
> 1.0 0.202 2.86 0.025 0.97
Toplam 7.069 100.00 2.589 100.00

Çizelge 10. Çelikli Havzası tarım ve mera alanları Zn düzeyleri


Zn, ppm Tarım Alanı Mera Alanı
Alan, Alan, Alan, Alan, %
Km2 % Km2
0 – 0.5 7.048 99.70 2.589 100.00
0.5 – 1.0 0.015 0.20 0.000 0.00
> 1.0 0.006 0.10 0.000 0.00
Toplam 7.069 100.00 2.589 100.00

Çelikli Havzasında Farklı pH, Makro ve Mikro element Düzeylerinin Buğday


Verimine Etkisi
Çelikli havzası tarım alanlarını temsil etmek üzere Bezostaya buğday çeşidi
ekilmiş 115 çiftçi tarlasından üç tekerrürlü örnekler alınarak ürün verimleri
belirlenmiştir. Elde edilen veriler GIS ortamında değerlendirilerek buğday verim
katmanı oluşturulmuştur. Buğday verim katmanı diğer veri katmanlarıyla (pH, B, Zn,
161

K2O, organik madde, P2O5) karşılıklı olarak sorgulanarak farklı düzeyler için ortalama
buğday verimleri belirlenmiştir (Çizelge 11)
Çizelge 11. Çelikli Havzasında çeşitli pH ve besin elementi düzeylerinde ortalama
buğday verimi
Toprak Özelliği Değişim Aralığı
pH 6.0 – 6.9 6.9 – 7.9 7.9 – 8.9
Buğday Verimi, kg/da 164.55 178.75 187.82
B, ppm 0.0 – 0.5 0.5 – 1.0 > 1.0
Buğday Verimi, kg/da 160.82 172.57 180.65
Zn, ppm 0.0 – 0.5 0.5 – 1.0 > 1.0
Buğday Verimi, kg/da 179.06 202.87 232.62
K2O, kg/da 0 - 20 20 - 60 60 - 100
Buğday Verimi, kg/da 165.07 174.29 185.64
Organik Madde, % 0-1 1-2 2-3 3-4
Buğday Verimi, kg/da 140.88 157.73 178.45 181.09
P2O5, kg/da 0-3 3-6 6-9 9 - 15
Buğday Verimi, kg/da 136.88 166.17 181.29 184.44

Elde edilen verilere göre üç farklı toprak reaksiyonu sınıfında ortalama buğday
verimleri farklı olmuştur. En fazla buğday verimi 7.9 – 8.9 toprak reaksiyonunda elde
edilmiştir. Farklı bor değişim aralığında ortalama buğday verimi 160.82 – 180.65 kg/da
arasında değişmiştir. Çinkoda ise ortalama buğday verimi 179.06 – 232.62 kg/ da olarak
belirlenmiştir. Farklı çinko kapsamında buğday verimindeki ortalama değişkenlik bor
değişimine oranla daha fazla olmuştur. Toprak içeriğinde artan organik madde, fosfor ve
potasyum düzeyleri ortalama ürün verimini artırmıştır.
Bu araştırma sonucunda Çelikli Havzası makro ve mikro element kapsamları ve
gübre ihtiyaçları ortaya konulmuştur. Havzada gerek üst ve gerekse alt toprak
katmanlarında organik madde düzeyi çok az ve az düzeyde belirlenmiştir. Havza
topraklarının fosfor düzeyleri ağırlıklı olarak çok az ve az düzeyinde oluşundan dolayı
farklı düzeylerde fosforlu gübre uygulamaları gerekmektedir. Havzada K2O düzeyleri
yeterli olarak belirlenmiş ve ilave gübreleme ihtiyacı bulunmamıştır. Mikro elemen
içeriği olarak B ve Zn düşük olurken Cu, Mn, Fe ve Cd kapsamları fazla bulunmuştur.
Gübreleme yapılmaması durumunda bor ve çinko noksanlıkları buğday ürün verimini
azaltabilecek düzeydedir. Havzada yer alan kuru tarım alanlarının buğday bitkisi esas
alındığında ihtiyaç duyduğu azotlu gübre miktarı saf azot olarak 56610 kg, fosforlu
gübre miktarları P2O5 olarak 42456 kg olarak belirlenmiştir. Mikro element kapsamları
dikkate alındığında bor ve çinko gübrelemesi gerekmektedir.

KAYNAKLAR
AYDIN, A.B., ÖZTÜRK, O. 1985. Tokat, Amasya, Sivas, Yozgat yöresi kuru
şartlarında yetiştirilen buğdayın azotlu ve fosforlu gübre isteği ve Olsen fosfor
analiz metodunun kalibrasyonu. Köy Hizmetleri Tokat Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü Yayınları Genel Yayın No: 64, Rapor Seri No: 42, Tokat.
ESRI, ArcMap 9.2, 2006. GIS Software, Redland, USA.
KACAR, B., 1994. Toprak analiz metotları. A.Ü. Ziraat Fakültesi yayınları, 3, Ankara.
KALAYCI, M., TORUN, B., EKER, S., AYDIN, M., ÖZTÜRK, L., ÇAKMAK, İ.,
1999. Grain yield, zinc efficiency and zinc concentration of wheat cultivars
162

grown in a zinc deficient calcerous soil in field and greanhouse. Field Crops
Research 63, 87-98.
GÜÇDEMİR, İ.H. 2006. Türkiye gübre ve gübreleme rehberi. Toprak ve Gübre
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları. Genel Yayın No: 231, Teknik Yayın
No: 69. Ankara.
OĞUZ, İ., TETİK, A., 2004. Tokat yöresi çiftçilerinin gübreleme konusundaki
eğilimleri. 3. Ulusal Gübre Kongresi (11-13 Ekim 2004), s 535-544, Tokat.
OĞUZ, İ., KARAŞ E., SUSAM, T, TETİK, A., NOYAN, Ö.F., AKAR, Ö. 2006. Tokat
Artova Çelikli Havzasında toprak bozulmasının belirlenerek sürdürülebilir bir
tarım için havzanın planlanması. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü, Enstitü Yayın No: 230, Teknik Yayın No: 45, Tokat.
SOYLU, S., SADE, B., TOPAL, A., AKKÜN, N., GEZGİN, S., HAKKI, E.E.,
BABAOĞLU, M. 2005. Responses of irrigated durum and bread wheat cultivars
to boron application in a low boron calcareous soil. Turkish Journal of
Agriculture and Forestry 29, 275-286. Ankara.
SÖNMEZ, F., KIRAL, A.S., 2004. Çinkonun iki ekmeklik buğday (Triticum aestivum
L.) çeşitlerinde verim ve bazı verim ögelerine etkisi. 3. Ulusal Gübre Kongresi
(11-13 Ekim 2004), s 535-544, Tokat.
TÜZÜNER, A. 1990. Toprak ve su analiz el kitabı. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
Ankara.
VIETS, F.G., LINDSAY, W.L., 1973. Testing soils for zinc, copper, manganese and
iron. Soil Testing and Plant Analysis, pp 153-172. Soil Science Society of
America Inc., Madison, Wisconsin, USA.
163

SPEKTRORADYOMETRE VERİLERİ İLE BİTKİ BESİN ELEMENTİ


İÇERİĞİNİN TAHMİN EDİLEBİLİRLİĞİ

Levent BAŞAYİĞİT1* Sebahattin ALBAYRAK2


Hüseyin ŞENOL1 Hüseyin AKGÜL3
1
S. Demirel Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Isparta. *levent@ziraat.sdu.edu.tr
2
S. Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Böl., Isparta.
3
Eğirdir Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Eğirdir/Isparta.

ÖZET
Hiperspektral yansıma teknikleri uzaktan algılama teknolojilerinin bir kolu
olarak gelişmiştir. Bu tekniklerin, toprak, mineral, su ve bitki gibi birçok doğal objenin
fiziksel, kimyasal, biyolojik ve mineralojik özelliklerini belirlemeye yönelik
kullanımları araştırılmaktadır. Hiperspectral yansıma ölçümlerinin en yaygın kullanım
şekli ise Spektroradyometrelerdir. Bu araçlar yardımıyla ölçülen çeşitli dalga
boylarındaki yansıma değerleri ile bitki ve toprak özellikleri arasında bir ilişki
bulunduğu bilinmektedir. Daha çok görünebilir kızılötesi bölgede yansıyan enerjinin
(VNIR) ölçümünü temel alan bu sistemler ile yapılan ölçümlerin bitkilerin kimyasal
içeriklerini belirlemede kullanılabilirliğine ait çalışmalar ise devam etmektedir.
Geleneksel olarak kullanılan laboratuar yöntemlerine alternatif olarak gösterilen bu
tekniklerin temeli, bitkilerin yeşil aksamlarından olan yansıma değerleri ile kimyasal
kompozisyonu arasındaki ilişkinin çeşitli istatistiksel yöntemlerle tahminine
dayanmaktadır.
Bu çalışmada, bitkilerin içerdiği besin elementleri ile spektroradyometre
kullanılarak elde edilen yansıma değerleri arasındaki ilişkilerin değerlendirilmesi yer
almaktadır.
Anahtar Kelimeler: Spektroradyometre, görünebilir yakın kızılötesi yansıma (VNIR),
bitki besin elementleri.

ESTIMATION POSSIBILITY OF PLANT NUTRITION CONTENTS USING


SPECTRORADIOMETER DATA
ABSTRACT
Hyperspectral techniques were developed as the part of remote sensing. The
application of hyrspectral techniques to determine the properties of physical, chemical,
biological and mineralogical of soil, water, rock and plant was investigated. The best
widespread type of Hyperspectral techniques was Spectroradiometers. It was well
known that there is a correlation between reflectance values on different wavelength and
the properties of soil and plant. The researches on determine possibility of biochemical
properties using spectroradiometers based on VNIR have continued. The principle of
hyperspectral sensing, seemed as alternative to traditional laboratory analyses, was
statistically correlation between the reflectance value of green vegetation and
biochemical properties
In this study there was evaluation of correlation between plant nutrition contents
and reflectance values obtained from spectroradiometer.
Key Words: Spectroradiometer, visible near infrared (VNIR), plant nutrition.
164

GİRİŞ
Bitkilerin içerdikleri besin elementi miktarları, bitkinin çeşidi, organı, yaşı ve
ekolojik faktörlere bağlı olarak farklılık göstermekle birlikte yaklaşık olarak % 3’ü
bulmaktadır (Kacar ve Katkat, 2006). Bitki besin elementleri bitkideki miktarlarına,
fizyolojik işlev ve biyokimyasal davranışlarına göre sınıflandırılmakta, bitki analizleri
besin ihtiyacının belirlenmesinde temel kıstas olarak kullanılmaktadır (Aydemir, 1992).
Bitki analiz yöntemleri, uygulanan usullere ve dayandıkları ilkelere göre
gravimetrik, volumetrik, fotometrik, fleymfotometrik, spektometrik analizler ve doku
testleri olmak üzere altı ana sınıf altında toplanmaktadır. Ayrıca bu analiz yöntemleri
dışında X ışınları floresans, nötron aktivasyon ve kromotografik gibi bitki analizlerinde
yaygın kullanımı olmayan yöntemlerde bulunmaktadır. Bitki analiz yöntemi olarak
sunulan doku testlerinde bir besin maddesinin görsel belirtisini doğrulamak için bitkinin
beslenme durumunun hızlı bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca klorofil
ölçümünde kullanılan kolorimetre okumaları da bu yöntem içerisinde
değerlendirilebilmektedir (Kacar ve İnal, 2008).
Bitki analizlerinde belirlenecek besin elementine göre uygun yöntemin
seçilmesi ve seçilen yöntemin esaslarına uygun yürütülmesi ile besin elementi içerikleri
en doğru sonuçlar alınabilmektedir. Ancak yöntemlerin bazı kusurları ve kısıtları
bulunmakta, doğru sonuçlar alabilmek için çeşitli koşulların yerine getirilmesi
gerekmektedir. Ayrıca analizler sıcaklık, basınç ve nem gibi ortam koşulları,
konsantrasyon, belirlenecek element miktarı, ortam pH’sı, renk oluşum süresi, işlem
sırası, iyon konsantrasyonu gibi iç faktörler, elektrik akımı, gaz basıncı, alet ve
ekipmanlar ile bunlara ait aparatların çeşit, tip ve markası gibi faktörlere bağlı olarak
doğruluğu ve hassasiyeti değişmektedir. Analizi yapan kişinin becerisi ve deneyimi de
doğruluk ve hassasiyeti etkileyen diğer bir faktördür.
Bu yöntemlerden doku testleri dışında kalanlarının tamamı örneklerin
çözeltilere aktarılmasını ve çeşitli kimyasallar ile muamelesini gerektirmektedir.
Laboratuar yöntemleri birden fazla cihaz ya da ekipman kullanmayı, çok fazla emek
harcamayı dolayısıyla yüksek bir maliyeti gerektirmesi bir dezavantaj olarak
düşünülmektedir. Bitki analizlerinin ancak laboratuar koşullarında yapılabilmesi ve
çoğu zaman bir bitkinin örneklenmesinden sonuçların alınmasına kadar geçen süre
vejetasyon dönemi için acil bilgilerin sağlanmasında olumsuzlukları birlikte
getirmektedir.
Bitki analizleri sonucu ortaya çıkan element konsantrasyonuna göre besin
elementi yeterli ya da yetersiz şeklinde (Sezen, 2002) ya da noksan, az, yeter, yüksek ve
fazla şeklinde sınıflama yapmak mümkün olmaktadır (Jones, 1967;Kacar, 1982;Sezen,
2002). Eğer besin elementi içeriğinin belirlenmesinde arazide uygulanabilen,
tekrarlanabilir ve belirli doğruluğa sahip bir yaklaşım sağlamak mümkün olursa
uygulamaya yönelik büyük avantajlar sağlanabilecektir. Bu nedenle 1970’li yılların
başlangıcından bu yana bitkilerin kimyasal kompozisyonunun belirlenmesinde
spektroradiometrik ölçümlerin kullanılabilirliği araştırılmaktadır (Curan ve ark. 1995;
Wessman, 1994; Norris ve ark., 1976).
Günümüzde ise gelişen teknolojiye bağlı olarak, arazi koşullarında taşınabilir
özellikte spektroradyometrelerin geliştirilmesi arazide uygulamaya yönelik olarak
kullanılabilirliğini artırmış, pratikte kullanılabilirliğini cazip hale getirmiştir. Bunun
sonucu olarak bitkilerde beslenme, stres, yeterlilik ve kalite konularında
spektroradyometrelerin kullanılabilirliği araştırılmaya başlanmıştır. Bu amaçla
spektroradyometreler kullanılarak ölçülen farklı dalga boylarındaki yansıma değerleri ve
bu değerlerden türetilen (log, türev, integral) yeni değerler istatistiksel modeller ile
165

laboratuar analizleri sonucu belirlenen besin elementi içerikleri karşılaştırılmış ve en iyi


yaklaşım belirlenmeye çalışılmıştır.
Spektroradyometrik yöntemlerin esasları ve spektroradyometreler
Spektrometre uygulamaları atomların, molekül veya iyonların bir enerji
düzeyinden bir diğerine geçişi esnasında absorblanan veya yayılan elektromagnetik
ışımanın ölçülmesi ve matematiksel metotlar ile yorumlanması esasına dayanmaktadır.
Spektroradyometrik cihazlar spektrometrik ölçümlerin radyometrik kalibrasyonlarının
sağlandığı aygıtlardır. Spektroradyometreler uydu ve diğer uzaktan algılama
sensörlerinde olduğu gibi radyans (radiance) , irradyans (irradiance), reflektans
(reflectance) ya da transmisyonun kantitatif ölçümlerine dayanırlar. Spektroradyometrik
yöntemlerde temel dayanak ise objelerin elektomagnetik bölgelerde kendine özgü bir
yansıma (reflectance/radiance) değerlerinin bulunmasıdır. Bu yansıma değeri objeye
renk, doku, parlaklık ve görünüş gibi özellikleri veren kimyasal yapısından
kaynaklanmaktadır.
Bitkiler de her obje gibi tipik yansıma değerlerine sahiptir. Bitkinin
kompozisyonunda yer alan –CH, –OH, –NH, C=O ve –SH gibi organik yapılardaki
atomları arasında bulunan bağların esnemesi ve eğilmeleri sonucu ortaya çıkan enerji IR
bölgede absorbe edilmektedir (Chang ve ark., 2001; Pasquini, 2003; Viscarra Rossel ve
ark., 2006). Bunun sonucu olarak görünebilir kızıl ötesi bölgede (VNIR) belirgin
farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıklar Spektroradyometreler yardımıyla her bir
dalga boyu için belirlenmekte ve grafik verileri olarak sunulmaktadır.
Spektroradyometrik yöntemler, her hangi bir objeden yansıyan enerjinin
reflektans, radyans ya da irradyans değerlerinde ölçümüne dayanmaktadır. Burada
radyasyon kaynağı olarak güneş ya da yapay ışımalar kullanılabilmektedir.
Spektroradyometreler bir fotokotlandırıcı veya IR algılayıcı kullanılan
sistemlerdir. Işık kaynağından gelen radyasyon dağıtım sisteminde dalga boylarına
ayrılarak fotokotlandırıcı veya IR kaydedici tarafından 1-10 nm arasında yüksek
çözünürlükte kaydedilmektedir. Spektroradyometreler 375-2500 nm dalga boylarında
yansıma ölçümü yapabilen cihazlardır. Bu cihazlar 700 nm de 3.5 nm spektral
çözünürlüğe sahiptir. Her bir spektral adım 1.6 nm dir. Radyometrenin dalgaboyu
doğruluğu ±1 nm dir. Spektroradyometre 512 kanalda topladığı 16 bitlik analog veriyi
sayısal hale dönüştürmektedir. Cihazın kalibrasyonunda beyaz referans olarak alçı
bloktan imal edilmiş spektralon kullanılmaktadır. Işınım algılanması 1°, 2°, 3°, 3.5°, 4°,
5°, 7.5°, 8°, 10° ve 25° lik mercekler (foreoptic) ya da kontak prob ve bitki probu ile
yapılmaktadır. Arazide kullanmak için tasarlanmış bataryaları ve şarz cihazı, laburatuvar
çalışmaları için enerji sağlayıcı adaptörü, ışık kaynağı olarak kullanılan spot lambası
(pro lamb), açı ayarlayıcısı su düzeneği ve üç ayaklı sehpa aparatları bulunmaktadır.
Verilerin toplanmasında bir ara yüz ve işlenmesinde ise özgün yazılımlar
kullanılmaktadır. Bu sayede ölçüm sonucu anında diz üstü bilgisayarda grafik ya da
ASCII dosyası olarak görülebilmektedir. Yine arazide bu dosyalarda yer alan rakamlar
kullanılarak uygun tahmin modeli kurulabilmektedir.
Çalışmada kullanılan metot spektroskopi de olduğu gibidir. Geliştirilen
kantitatif modellerin çoğunda olduğu gibi güvenilir bir standart yöntem ile kalibrasyonu
gerekmektedir. Kalibrasyon, spektral veriler ile referans veriler arasında en iyi
istatistiksel ilişkiler elde edebilmek için matematiksel olarak hesaplanmış spektral
veriler ile yapılmış istatistik işlemlerden oluşmaktadır (Yücel, 2005, Günal ve ark.,
2007). Günümüze kadar yapılmış çalışmalarda PCA (temel bileşenler analizi), PLSR
(kısmi en küçük kareler regresyonu), GLM (General Linear Model) ve MRA (çoklu
regresyon analizi) gibi istatistik modeller kullanılmıştır.
166

Spektroradyometrik çalışmalarda, ölçülen yansıma değerlerinin logaritması, 1.


ve 2. türevi gibi yeni veri türetmeleri kullanılabilmektedir. Ayrıca iki farklı dalga
boyunda ölçülmüş yansıma değerlerinin birbirlerine oranlanması ile elde edilen indisler
de kullanılmaktadır. NDVI (Normalized Difference Vegetation Index), DVI (Difference
Vegetation Index), IPVI (Infrared Percentage Vegetation Index), RVI (Ratio Vegetation
Index), SIPI (Structure intensive rigmen index), PSRI (Plant senescene reflectance
index), PRI (phothochemical reflectance index), SR680, SR705, mSR705, mND705,
Red-Edge, CI (Curvature Indeks), R1, R2, R3, R4, R5 en yaygın kullanılan indislerdir
(Penuelas ve ark., 1995, Merzlyak ve ark., 1999, Gamon ve ark., 1997, Sims ve Gamon,
2002, Zarco-Tejada ve ark., 2002, Haboudane ve ark., 2002, Read ve ark., 2002).
Bitkilerin yansıma karakteristikleri
Bitkiler de ışıma teorisine uygun olarak herhangi bir kaynaktan gelen
radyasyonu absorbe ederler, yansıtırlar, yayarlar veya dağıtırlar (Dinç ve ark., 2001). Bu
işlemler genellikle bitki yapraklarında gerçekleşir ve hücre duvarından epidermise,
hücreler arası boşluktan stomalara her bir yaprak parçası elektromagnetik ışımaya farklı
tepkiler gösterirler. Absorpsiyon, özellikle atomlar içindeki elektronların dönme ve
açısal ivmelerine bağlı olarak değişmektedir. Elektron yörüngeleri arasındaki geçiş ve
çok atomlu moleküllerdeki titreşimsel ve döngüsel hareketler ışık geçişini
etkilemektedir (Chandrasekharan, 2005). Bitkiler farklı dalga boylarında farklı
absorbsiyon ve yansıtma özellikleri gösterirler (Şekil 1). Görünür bölge (visible) olarak
ifade edilen dalga boyları mavi, yeşil ve kırmızı renklerden oluşmakta ve bunlardan
mavi dalga boyları klorofil ve karotenid pigmentleri tarafından, kırmızı dalga boyları ise
sadece klorofil pigmenti tarafından soğurulmakta, sadece yeşil renk yansıtılmaktadır. Bu
nedenle bitkiler yeşil görülmektedir. Absorbe edilen dalga boyları ise çoğunlukla
fotosentezde kullanılmaktadır. Fotosentez bitki hücresinin dış kısmında yoğunlaşan
kloroplastlarda gerçekleşmektedir. Farklı bitki hücresi kısımlarında soğurulan ışık dalga
boyları farklılık göstermektedir (Merzlyak ve ark., 2003).

Şekil 1. Bitkilerin elektromanyetik ışımanın farklı dalga boylarındaki yansıma


karakteristikleri
167

Klorofil 500-700 nm dalga boyları arasında enerjiyi absorbe ederken, su ve


hücre duvarı ise 1500-2500 nm dalga boylarında daha fazla enerjiyi absorbe etmektedir.
Bitkilerde en büyük yansıma değerleri yakın kızılötesi olarak ifade edilen 700-1300 nm
dalga boylarında elde edilmekte ve bir çok bitki özelliği bu dalga boylarındaki
farklılıklarla ortaya koyulabilmektedir.
Bitkilerde yansımayı etkileyen bazı faktörler vardır. Bu faktörler bitkiden
kaynaklanabileceği gibi bazı dış etkilere bağlı da olabilirler. Yaprağın morfolojik yapısı
yansımayı etkileyen faktörlerden birisidir. Yaprak morfolojik yapısı özellikle yakın
kızılötesi bölgede oluşan yansıma üzerinde etkilidir. Zira bu bölgede çok az absorbe
olmaktadır. Bu dalga boylarında absorbe edilecek enerji yaprak sıcaklığının fazla
yükselmesine neden olur. Bu da proteinlerin zarar görmesine sebep olacağından bitki
gerektiği kadar enerjiyi absorbe ederken aşırı ısınmayı önlemek için kızılötesi ışınları
yansıtmaktadır. Öte yandan yaşlı yapraklarla genç yaprakların yansıma değerleri
farklıdır. Genç yapraklar yaşlı yapraklara göre daha az yansıma yaparlar
(Chandraseharan, 2005). Yaprak yaşının yanında yaprağın taze veya kuru olması da
yansımayı etkilemektedir. Kuru yapraklar taze yapraklara göre daha fazla yansımaya
neden olmaktadır (Şekil 2).

Şekil 2. Taze ve kuru yapraklarda yansıma ve iletme değerleri


Bitkilerin büyüme dönemleri, bitkilerin yaprak yapısı (geniş yapraklı yada iğne
yapraklı olması) gibi etkenlerde yansımayı etkilemektedirler (Dinç ve ark.,2001).
Yapraklardaki su kaybı dış etkenlere bağlı olarak ortaya çıkan ve yansımayı etkileyen
bir durumdur (Şekil 3). Farklı bitkilerde yapraklar koparıldıktan sonra geçen zaman
içinde su kaybına bağlı olarak ortaya yansıma farklılıkları çıktığı belirlenmiştir (Foley
ve ark, 2005).
Yüksek tuzluluk, besin elementi eksiklikleri veya hastalık ve zararlılar nedeniyle
yapraklarda oluşan kloroz veya diğer belirtiler de yansıma özelliklerinde değişime neden
olmaktadır (Şekil 4). Şekerpancarına hasta ve sağlıklı bitkilerden oluşan yansımalar
karşılaştırıldığında özellikle yakın kızılötesi bölgede hastalıklı bitkiler sağlıklı bitkilere
göre daha az yansıma göstermişlerdir (Laudien ve ark., 2003).
Yapılan çalışmalarda, bitkilerin en tipik yansımayı yakın kızılötesi bölgede
(400-1100 nm) gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle bitkilerde yapılan
spektroradyometrik ölçümler yakın kızılötesi bölgede yoğunlaşmıştır (Jacquemoud and
Ustin, 2001).
168

Şekil 3. Farklı bitki yapraklarının koparıldıktan sonra zamanla oluşturdukları yansıma


değerleri

Şekil 4. Sağlıklı (solda) ve hastalıklı (sağda) şekerpancarında yansıma değerleri


Bitki besin elementi belirlenmesine yönelik çalışmalar
Yansıma karakteristiklerinin yaprak klorofil miktarı ve mineral içeriği ile
doğrudan ilişkili olduğu gerçeği (Jacquemoud and Ustin, 2001), besin elementi
eksikliklerinin de spektral yöntemlerle belirlenebileceği yolunu açmıştır. Yapılan ilk
çalışmalarda bitki gelişimi dolayısıyla besin elementi alımının en önemli belirtisi olan
klorofil gelişimi üzerine olmuştur. Bütün besin element eksiklikleri de klorofil azalması
ya da deformasyonu şeklinde ortaya çıkmakta, klorofil gelişimi ise görünür bölgede
(400-700 nm) ve kızılötesi (700-1100 nm) bölgesindeki yansımalarda artışla
belirlenmektedir. Klorofilin yapısında en fazla bulunan besin elemeti ise N ve Mg’dur.
Bu nedenle N ve Mg eksikliğini yansıma değerlerinde çok yüksek artışlara neden
olmaktadır. Bu artış % 90’lara kadar ulaşmaktadır (Silva ve Beyl, 2005).
Diğer besin elementlerinin eksikliğinin belirlenmesinde elektromagnetik
ışımanın aynı bölgeleri en doğru sonuçları vermiştir. Bu çerçevede mısır bitkisinde azot
eksikliği kırmızı ve yeşil bölgede (500-700 nm), fosfor eksikliğinin mavi bölgede (400-
500 nm) belirlenmekte (Osborne ve ark. 2002), buğday bitkisinde ise kontrollü
koşullarda oluşturulan N, P, K, Ca ve Mg eksikliği en iyi 280- 1100 nm dalga
boylarında ölçülen reflektans değerleri ile saptanabilmektedir (Silva ve Beyl, 2005).
Bitki çeşidinin değişmesi besin elementlerinin hassas olduğu dalga boyu üzerinde çok
fazla değişiklik göstermemiştir. Bunun temel nedeni ise yansımanın görünebilir kızıl
ötesi bölgede daha çok klorofil ve karotinlerden kaynaklanmasıdır. Nitekim pamuktaki
azot miktarının belirlenmesinde bitki N içeriğinin % 80’inin 690-730 nm dalga
boyundaki enerji yansımasına karşılık geldiği görülmektedir (Read ve ark., 2001).
169

Diğer yeşil bitkilerde olduğu gibi meyve ağaçlarında da spektroradyometrik


yöntemlerle yaprak mineral içeriklerinin tahmin edilebileceği ve elde edilen yansıma
değerleri ile laboratuar analizleri arasında çok önemli korelasyonların bulunduğu ifade
edilmektedir. Elma ağaçlarında N, Mg, Fe, Zn, ve klorofil miktarlarını belirlemek için
ölçülen yansıma değerleri ile analiz sonuçları arasında r2 değerlerinin sıra ile 0.99, 0.68,
0.94, 0.92 ve 0,98 olarak bulunduğu, P, K, Ca, Cu ve Mn için ise 0,97, 0.99, 0.71, 0.92
ve 0.99 olarak belirlendiği ifade edilmiştir. Ayrıca bu çalışmada farklı açılara sahip
foreoptik mercekler ile bitki probu kullanımına ilişkin tercihler de tartışmaya açılmıştır
(Başayiğit ve ark, 2008).
Yem bitkilerinin kimyasal kompozisyonunun belirlenmesinde de yakın kızıl
ötesi bölgede yansıma ölçüm yöntemi ile (NIR) kullanılabilmektedir (Shenk ve ark.,
1979). Çalışmalarda yem bitkilerinin protein, selüloz ve lignin gibi kimyasal öğelerinin
kesin olarak tahmin edilebildiği bildirilmektedir (Martinello ve ark., 1997; Osborne ve
ark. 1993; Fairbrother ve Brink, 1990; Mündel ve Schaalje, 1988; Norris ve ark. 1976).
Yembitkilerinde en önemli kalite ölçütleri ise kül, ham protein oranı, ADF, NDF ve
makro besin maddeleridir (Mutanga ve ark. 2004; Kellems ve Church, 1998). Son
dönemlerde araştırmacılar spektroradyometrik ölçümlerle yembitkilerinde kalitenin
belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmaktadır (Shenk ve Westerhaus, 1994).
Spektroradyometrik ölçümlerde bitki yeşil alanından olan yansıma (canopy
reflectance) görülebilir (400-700 nm) ve yakın kızılötesi (700-900 nm) dalga boylarında
birincil olarak klorofil ve yaprak hücre yapısına bağlılığı, bu nedenle belirtilen dalga
boyunda bitkideki ham protein, NDF ve ADF içeriğindeki değişimler bitki yeşil
alanından olan yansıma (canopy reflectance) verileri ile ölçülebilmektedir (Penuelas ve
Filella, 1998).
Nitekim taşınabilir arazi spektroradyometreleri (Hand-Held spactroradiometer)
kullanarak bitki yeşil alanından olan yansıma (canopy reflectance) değerleri ile bitki
bioması ve azot içeriği arasındaki ilişkiler, mera ıslahı için görülebilir bölgede ölçülen
yansıma değerlerinin kullanılabilir olduğu bildirilmiştir (Richardson ve ark. 1983). Bu
çalışmalarda görülebilir dalga boylarının kullanımına yönelik uygulamaları başlatmıştır.
Ayrıca yembitkilerinde kalitenin esas öğesini oluşturan azot ve klorofilin kimyasal
analiz yapılmadan belirlenebilirliği ortaya konmuştur. Manda otu bitkisinde, 500 ve 550
nm’de ölçülen yansıma değerleri ile yapraktaki azot ve klorofil konsantrasyonu arasında
çok önemli ilişkinin olduğu tespit edilmiştir (Everitt ve ark. (1985). Benzer sonuçlar
farklı bitkiler kullanılarak farklı dalga boylarında elde edilmiştir. İngiliz çiminde, 690-
740 nm’lik dalga boyunda belirlenen yansıma (canopy reflectance) değeri ile azot ve
klorofil konsantrasyonu arasındaki ilişki ortaya konulmuş, azot ve toplam azot
konsantrasyonunun tahmin edilebilmesinde kullanılabileceği bildirilmiştir (Lamb ve ark.
2002). Bu çalışmalarda yalnızca azot ve klorofil içeriğine yoğunlaşmamış, aynı zamanda
ADF ve NDF’in belirlenmesine de çalışılmıştır. 368-1100 nm’lik dalga boyunda ölçülen
yansıma değerleri ile köpekdişi merasının ADF, NDF ve N içerikleri arsında yakın ve
doğrusal bir ilişkinin olduğu belirtilmiştir (Starks ve ark. 2006a).
Belirtilen çalışmalardan farklı olarak, 3 farklı köpek dişi merasında canopy
reflectance ve bitkinin ham protein, ADF ve NDF içeriği arasındaki ilişkinin belirlendiği
çalışmanın sonucuna göre, ADF ve NDF değerleri ile canopy reflectance arasında düşük
bir ilişkinin olduğu buna karşın ham protein içeriği ile canopy reflectance arasında çok
önemli bir ilişkinin bulunduğu bildirilmiştir (Starks ve ark. 2006b)
Buna karşın, yakın kızıl ötesi bölgede alınan yansıma değerleri ile ak üçgülün
kül, ham protein oranı, NDF, ADF ve ADL değerleri arsındaki belirtme katsayıları
sırasıyla, % 95, % 97, % 97, 5 96 ve % 88 olarak bulunmuştur (Berardo, 1997). Mera
bitkilerinin azot, kalsiyum, magnezyum, fosfor ve potasyum içerikleri ile yansıma
170

değerleri arasındaki ilişkide ise belirtme katsayıları sırasıyla, % 73, % 67, %77, %17 ve
% 33 olarak bulunmuştur (Mutanga ve ark. 2005). Tüylü meyveli fiğde farklı dozlarda
azotlu gübre uygulanarak N, P, K içeriğinin yakın kızıl ötesi spektroradyometrik
yöntemlerle belirlenmesinde ölçülen ve tahmin edilen regresyon değerlerinin 0.935,
0.797 ve 8.884 olarak belirlendiği ve tarla koşullarında bitkiye zarar vermeden yüksek
doğrulukla tahmin edilebildiği rapor edilmiştir (Albayrak ve ark., 2007).
Sonuç
Spektroradyometreler çok az bir geçmişe sahip uygulamalardır. Henüz bu
uygulamalar gerek spektrometre gerekse fotometre uygulamaları gibi standart bir analiz
metodu olarak kullanılmamaktadır. Ancak yapılan araştırmalar yakın gelecekte standart
bir metot olarak kullanılabileceği izlenimini vermektedir.
Nanoteknolojinin gelişimi ile bu aygıtların daha küçük, taşınabilir ve arazide
kullanılabilir pratikliğe ulaşması spektroradyometri uygulamaları konusunda daha fazla
araştırma yapmayı zorunlu kılmaktadır.
Spektroradyometrik uygulamalar analitik yöntemlerle karşılaştırıldığında çeşitli
avantajları ve dezavantajları bulunmaktadır. Bu avantajlardan en önemlisi tüm aparatları
ile birlikte arazide taşınabilir olmasıdır. Bu sayede örnekleme ile analiz aynı anda, kısa
bir sürede ve arazide yapılabilmektedir. Bu araçlar ile canlı bitkiler üzerinde ve bitki
yaprağı ya da dokusu tahrip edilmeden analiz yapılabilmektedir. Geleneksel analiz
metotlarına göre çok hızlıdır. Birkaç saniyelik ölçüm ile yüzlerce rakam elde etmek
mümkündür (her bir dalga boyunda 325-2500 nm arasında reflektans ve radyans olarak).
Elde edilen bu değerler ile birden fazla parametre veya bileşen için tahmin
yapılabilmektedir. Bu rakamlar kullanılarak uygun modelleme ve istatistiksel sonuca
ulaşmak mümkün olabilmektedir. Bu sistemlerde örneklerin analize hazırlanması için
özel bir çalışmaya gereksinim duyulmamaktadır. Analitik metotlarda olduğu gibi çözelti
hazırlama ve kimyasal madde kullanılmadığından özel bir kimya bilgisi gerektirmeyen
çevre dostu bir metot olacaktır.
Spektroradyometri uygulamalarının avantajları yanında dezavantajları da
bulunmaktadır. En önemli dezavantajı ise mevcut hali ile tüm bitkilerin istatistik olarak
değerlendirilebileceği kadar veri kaydının bulunmamasıdır. Bu nedenle uzun bir süre tek
başına kullanılabilmesi mümkün görünmemektedir. Spektroskopik yöntemlerin
doğruluğu kalibrasyona ve kullanılan referans metodun hassasiyeti ve doğruluğuna
bağlıdır. Benzer olarak spektroradyometrede de karşılaştırmaların yapılabildiği
doğruluğu kabul edilmiş olan referans metotların kullanılması gerekmektedir. Her şeye
rağmen spektroradyometre uygulamaları gelecek için ümit vermektedir.
Sonuçta, spektroradyometreler ile arazide elde edilen bitkilere ait yansıma
değerleri yine arazide diz üstü bilgisayar ile değerlendirilebilecektir. Böylece bitkinin
besin elementi eksikliği belirli bir doğrulukta tahmin edilebilecek, çeşit-vejetasyon
dönemi-iklim ve toprak gibi diğer özellikler de göz önünde bulundurarak ihtiyaç olan
gübrenin çeşit ve miktarının hesaplanabildiği standart bir metot geliştirilebilecektir.

KAYNAKLAR
Albayrak, S., Başayiğit, L. ve Türk, M., 2007. Azotla Gübrelenen Tüylü Meyveli Fiğin
N, P ve K İçeriğinin Yakın Kızılötesi Spektroradyometrik Yöntemle Tahmin
Edilebilirliğinin Araştırılması, Türkiye VII. Tarla Bitkileri Kongresi, 25-27
Haziran Erzurum.
171

Aydemir, O., 1992. Bitki Besleme ve Toprak Verimliliği. Atatürk Üniversitesi


Yayınları No: 734, Ziraat Fakültesi Yayın No: 315, Ders Kitap Seri No: 67, s
274.
Başayiğit. L., Albayrak. S and Senol. H., 2009. Analysis of VNIR Reflectance for
Prediction of Macro And Micro Nutrient and Chlorophyll Contents in Apples
Trees (Malus Communis) Asian Journal of Chemistry Vol. 21, No. 2 (2009), (in
pres).
Berardo, N. 1997. Prediction of the chemical composition of white clover by near-
infrared reflectance spectroscopy. Grass and Forage Science. 52, 27–32.
Chang, C.-W., Laird, D.A., Mausbach, M.J., Hurburgh Jr.,C.R., 2001. Near-infrared
reflectance spectroscopy principal components regression analysis of soil
properties. Soil Sci. Soc. of Am. J. 65:480–490.
Curran, P. J., Windham, W. R., and H.L. Gholz 1995. Exploring the relationship
between reflectance red edge and chlorophyll concentration in slash pine leaves.
Tree Physiology, 15, 203–206.
Dinç, U., Yeğingil, İ., Peştemalcı, V., Dinç, A. O., Kandırmaz, H. M., 2001. Uzaktan
Algılamanın Temel Esasları ve Bazı Uygulamalar. Lisans Üstü Yaz Okulu, Ders
Notları.
Everitt, J.H., A.J. Richardson, and H.W.Gausman. 1985. Leaf reflectancenitrogen-
chlorophyll relations in buffelgrass. Photogramm. Eng.Remote Sens. 51:463–
466.
Fairbrother T.E. and G.E. Brınk. 1990. Determination of cell wall carbohydrates in
forages by near infrared reflectance spectroscopy. Animal Feed Science and
Technology, 28, 293–302.
Gamon, J. A., Serrano, L., and Surfus, J. S., 1997. The photochemical reflectance index:
an optical indicator of photosynthetic radiation use efficiency across species,
functional types, and nutrient levels. Oecologia 112:492-501.
Garcia-Ciudad A, Garcia-Criado B, Perez-Corona ME, Vazquez de Aldana BR and
Ruano-Ramos AM, 1993. Application of near-infrared reýectance spectroscopy
to chemical analysis of heterogeneous and botanically complex grassland
samples. J Sci Food Agric. 63:419.426.
Günal, H, Erşahin, S., Akbaş, F., ve Budak, M., 2007. Toprak Biliminde Kızıl Ötesi
Spektrometrenin Potansiyel Kullanımı Omü Zir. Fak. Dergisi, 2007,22(2):219-
226
Haboudane, D., J. R, Miller, N., Tremblay, P. J., Zarco-Tejada, P. J., and Dextrase, L.
2002. Integrated narrow band vegetation indices for prediction of crop
cholorophyll content for application to precision agriculture. Remote sensing of
environment 81:416-426.
Jacquemoud, S. and Ustin, S. I., 2001. Leaf Optical Properties: A state of the art. Proc.
8th Int. Symp. “Phyisical Measurements and Signatures in Remote sensings”
(Aussois, France, Jan. 8-12). CNES, 2001, pp 223-232.
Kacar, B.ve Katkat, V., 2006. Bitki Besleme. Nobel Yayınları No: 849, s 595.
Kacar, B. ve İnal, A., 2008. Bitki Analizleri. Nobel Yayınları No: 1241, s 891.
172

Kellems, R.O., and D.C. Church. 1998. Roughages. p. 59-84. In R.O. Kellems and D.C.
Church (ed.). Livestock feeds and feeding. +the d., Prentice Hall, ınc.,
Englewood Cliffs, NJ.
Laudien, R., Bareth, G. and Doluschitz, R., 2003. Analysis hyper spectral field data for
detection of sugar beet diseases. EFITA 2003 Conference, Debrecen. Hungary.
Marten, G. C., Shenk, J. S., and F.E. Barton. 1989. Near Infrared Reflectance
Spectroscopy (NIRS): Analysis of forage quality. USDA Handbook, vol. 643.
Washington, DC: US Department of Agriculture, 1 – 96 pp.
Martınıello P., Paolettı R. and N. Berardo. 1997. Effect of phonological stages on dry
matter and quality components in Lucerne. European Journal of Agronomy.
Merzlyak, M. N., Gitelson, A.A., Chivkunova, O. B.and Rakitin, Y. 1999. Non-
destructive optical detection of pigment changes during leaf senescence and
fruit ripening. Physiologia plantarum 106:135-141.
Merzlyak, M. N., Gitelson, A.A., Chivkunova, O. B., Solovchenko, A. E. and Pogosyan,
S. I. 2003.Application of reflectance spectroscopy for analysis of higer plant
pigments. Russian journal of plant physiology 50:704-710.
Mutanga, O., A.K. Skidmore and H.H.T. Prins. 2004. Predicting in situ pasture quality
in the Kruger National Park, South Africa, using continuum-removed absorption
features. Remote Sensing of Environment 89: 393–408.
Mutanga, O., A. K. Skıdmore, L. Kumar and J. Ferwerda. 2005. Estimating tropical
pasture quality at canopy level using band depth analysis with continuum
removal in the visible domain. International Journal of Remote Sensing 26 (6),
1093–1108.
Mündel H.-H. and G.B. Schaalje. 1988. Use of near infrared reflectance spectroscopy to
screen soybean lines for plant nitrogen. Crop Science, 28, 157–162.
Norris, K. H., Barnes, R. F., Moore, J. E., and J.S. Shenk. 1976. Predicting forage
quality by infrared reflectance spectroscopy. Journal of Animal Science, 43(4),
889– 897.
Osbourne, B.G., Fearn, T. and P.H. Hındle. 1993. Practical NIR spectroscopy with
applications in food and beverage analysis (Singapore: Longman).
Osbourne, S.L., Schepers, J.S., Francis, D., Schlemmer, M.R., 2002. Detection of
Phosphorus and Nitrogen Deficiencies in Corn Using Spectral Radiance
Measurements. Agronomy Journal. University of Nebraska Agronomy and
Horticulture Department, Agronomy Faculty Publications. 94(6): 1215-1221.
Pasquini, C., 2003. Near infrared spectroscopy: Fundamentals, practical aspects and
analytical applications. J. Braz. Chem. Soc. Vol. 14:2, 198-219.
Penuelas, J., F. Baret and Filella, I. 1995. Semi-emprical indices to ases
carotenıids/chlorophyll a ratio from leaf spectral reflectance. Photosynthetica
31:221-230.
Penuelas, J., and I. Filella. 1998. visible and near-infreared reflectance techniques for
diagnosing plant physiological status. Trends Plant Sci. 3: 151-156.
Ramos, A.R., A.G. Ciudad and B.G.Criado. 1999. Determination of nitrogen and ash
contents in total herbage and botanical components of grassland systems with
near infra-red spectroscopy. Journal of the Science of Food and Agriculture. 79:
137-143.
173

Read, J.J., Tarpley, L., McKinion,J.M., Reddy,K.R., 2002. Narrow-Waveband


Reflectance Ratios for Remote Estimation of Nitrogen Status in Cotton. Journal
of Environmental Quality 31:1442-1452
Richardson, A.J., J.H. Everitt, and H.W. Gausman. 1983. Radiometric estimation of
biomass and nitrogen content of Alicia grass. Remote Sens. Environ. 13:179–
184.
Ryan, J., Estafan, G., Rashid, A., 2001. Soil and plant analysis laboratory manual 2nd
ed. ICARDA and NARS, Aleppo, Syria. P: 135-140
Sezen, Y., 2002. Toprak Verimliliği Ders Kitabı. Atatürk Üniversitesi Yayın No: 922,
Ziraat Fakültesi Yayın No: 339, Ders Kitapları No: 86, Erzurum.
Shenk J.S., Westerhaus M.O. and Hoover M.R. 1979. Analysis of forage by infrared
reflectance. Journal of Dairy Science, 62, 807–812.
Shenk, J.S., and M.O. Westerhaus. 1994. The application of near infreared reflectance
spectroscopy (NIRS) to forage analysis. p. 406-449. ın G.C. Fahey Jr.etal (3d.)
forage quality, evaluation and utilization. ASA-CSSA-SSSA, Madison, WI.
Silva, T.A., Beyl, C.A., 2005. Changes spectral reflectance of wheat leaves in response
to specific macronutrients deficiency. Advances in Spaces Research. COSPAR
Publication. 35: 305-317.
Sims, D. A. and Gamon, J. A., 2002. Relationships between leaf pigment content and
spectral reflectance across a wide range of species, leaf structures and
developmental stages. Remote sensing of environment 81: 337-354.
Starks, P. J., D. Zhao, W. A. Phillips and S. W. Coleman. 2006a. Herbage mass,
nutritive value and canopy spectral reflectance of Bermuda grass pastures. Grass
and Forage Science, 61, 101–111.
Starks, P.J., D. Zhao, W.A. Phillips, and S.W. Coleman.2006b. Development of Canopy
Reflectance Algorithms for Real-Time Prediction of Bermuda grass Pasture
Biomass and Nutritive Values. Crop Sci. 46:927–934.
Ünal, Y., Near İnfrared Reflektans Stroskopinin Hayvan Besleme Bilim Alanında
Kullanım İmkanları. 2005. Lalahan Hay. Araş. Derg. 45 (1) 33-39.
Viscarra Rossel, R.A., D.J.J. Walvoort, A.B. McBratney, L.J. Janik, J.O. Skjemstad
2006. Visible, near infrared, mid-infrared or combined diffuse reflectance
spectroscopy for simultaneous assessment of various soil properties Geoderma
131:1-2, 59-75.
Wessman, C. A. 1994. Estimating canopy biochemistry through imaging spectroscopy.
In J. Hill, and J. Me´gier (Eds.), Imaging spectroscopy a tool for environmental
observation (pp. 57– 69). Brussels: ECSC,EEC, EAEC.
Zarco-Tejada, P. J., Miller, J. R., Mohammed, G. H. Noland, T. L, and Sampson, P. H.
2002. Vegetation stress detection thought chlorophyll a+b estimation and
fluorescence effects on hyper spectral imagery. Journal of environmental quality
31:1433-1441.
174

AŞAĞI BÜYÜK MENDERES VADİSİ TOPRAKLARINDA YETİŞEN 2. ÜRÜN


MISIRIN BESLENME DURUMU, GÜBRE UYGULAMALARI VE SORUNLARI

Mehmet AYDIN1* Hüseyin BAŞAL2 Gökhan ŞEKER1 Özen MERKEN1


Mustafa Ali KAPTAN1
1
Adnan Menderes Üniv., Ziraat Fak., Toprak Böl., Aydın. *maydin@adu.edu.tr
2
Adnan Menderes Üniv., Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, Aydın.

ÖZET
Bu çalışma ile Aşağı Büyük Menderes Vadisi koşullarında 2. ürün mısır
alanlarının toprak özellikleri, mısırın beslenme durumu ve çiftçilerin kullandıkları gübre
miktarları ve yöntemleri değerlendirilmiştir. Üretim materyali ve yöntemleri hakkında
100 farklı çiftçi ile anket çalışması yapılmıştır. Üretim sırasında yaygın olarak kullanılan
gübre çeşitleri, miktarları ve kullanım yöntemleri belirlenmiştir. Ayrıca tepe püskülü
oluşumu devresinde 75 farklı araziden seri bazında toprak ve bitki örnekleri alınmış ve
temel toprak özellikleri ile besin elementi analizleri yapılmıştır. Toprak ve bitki
analizleri sonucu ortaya çıkan sorunlar mevcut üretim teknikleri ile birlikte
değerlendirilmiştir. Bu bilgiler ışığında gübrelemenin mısır üretimine katkısını artırmak
amacıyla gerekli öneriler yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Toprak serisi, besin elementi, anket çalışması.

NUTRIENT STATUS, FERTILIZER APPLICATIONS AND PROBLEMS OF


SECOND CROP MAIZE GROWN IN THE LOWER PART OF GREAT
MENDERES VALLEY
ABSTRACT
In this research, soil characteristics, nutritional status and fertilizer practices of
second crop maize grown in the Lower Part of Great Menderes Valley were determined.
A survey has been carried out with 100 different farmers about their growth material and
practices. The widespread fertilizer types, application rates and methods used by farmers
were determined. Furthermore, soil and plant samples depending on soil series were
taken from 75 different fields at tasseling. Main soil properties and nutrient analysis
were done. Problems arising from soil and plant analysis were evaluated with current
production techniques of farmers. According to evaluation, solutions were proposed to
increase effect of fertilization on maize production.
Key Words: Soil series, nutrient, survey study.

GİRİŞ
Ülkemizin sulu tarım alanlarının temel tarla bitkisini pamuk, buğday ve mısır
oluşturmaktadır. Son yıllarda bu ürünlerin fiyatlarında ve buna bağlı olarak da ekim
alanlarında büyük dalgalanmalar yaşanmaktadır. Özellikle ürün bazında üreticiye
verilen teşvik primindeki yetersizlikler ve mısır ithalatındaki kota uygulamalarındaki
değişiklikler ile sulama suyunda yaşanan sıkıntılar bu ürünlerin ekim alanlarının
belirlenmesinde etkili olmaktadır.
Özellikle Ege ve Akdeniz Bölgelerinde, tarla bitkileri üretim deseni içinde
buğdayın tercih edilmesi 2.ürün mısır üretimin yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
175

Ayrıca son yıllarda mısır getirisinin alternatif ürünlerden fazla olması ve makineli
tarıma uygunluğu nedeniyle ana ürün olarak üretimini de yaygınlaştırmaktadır.
Mısır, ülkemizde ekseriyetle yem sanayinde, bir kısmı ise nişasta, glikoz, ve
bitkisel yağ yapımında kullanılmaktadır. Mevcut üretim genellikle ihtiyaca
yetmemektedir. 2002 yılında 2.100.000 ton olan Türkiye mısır üretimi 2006 yılında
5.360.000 ton olarak gerçekleşmiştir (Anonim, 2007). Aydın ilinde ise 2006 yılı
verilerine göre 30432 ha alanda 196.496 ton dane mısırı ve 131.000 ton silajlık mısır
üretimi gerçekleşmektedir. Tarla bitkileri içinde mısırın payı ise %10.8 civarında
bulunmaktadır (Anonim, 2008).
Mevcut tarım ürünlerimiz arasında mısır, verim düzeyi en yüksek olan
bitkilerdendir. Bu özelliği nedeniyle yetiştirme koşullarındaki olumsuzluklar ve
uygulamadaki eksikliklerin verim üzerine yansımaları bitkilere göre çok daha yüksek
düzeylerde olmaktadır. Mısır üretiminin doğru bir şekilde planlanabilmesi için verim
düzeyinin artırılarak dünya fiyatlarıyla rekabet edebilecek düzeylere getirilmelidir.
Bunun için her şeyden önce topraklarımızın verimlilik durumunun iyi bilinmesi ve
sorunlarının çözümüne yönelik araştırma faaliyetleri yapılmalıdır.
Aydın ili tarım alanlarının verimlilik durumları ile ilgili çok fazla çalışma
bulunmamaktadır. Mevcut çalışmalar dar bir lokasyon için (Bilgehan ve ark., 1999)
veya zeytin (Akıllıoğlu, 1993), incir (Aksoy, 1986), turunçgil (Selimoğlu, 1993) gibi
mısır ekim alanlarına hitap etmeyen çalışmalar şeklindedir.
Bu çalışma, Aydın yöresinde yapılan 2. ürün mısırın beslenme dengesinin ortaya
konulması, üretim aşamasında yapılan uygulamaların belirlenmesi ve gübre
uygulamalarına yönelik sorunlar ile çözüm önerilerinin bildirilmesi amacıyla
yapılmıştır.

MATERYAL VE METOD
Aydın yöresinde 2001 yılı 2. ürün mısır yetiştiriciliğine ait bir anket çalışması
yapılmıştır. Çoğunluğu kahve toplantılarında olmak üzere toplam 100 üretici ankete
katılmıştır. Bu çalışmada anket sorularının sadece gübreleme ile ilgili olanları
değerlendirilmiştir.
Altınbaş ve ark. (1999) tarafından Aşağı Büyük Menderes Vadisi topraklarının
en yaygın serisi olarak belirlenen Köşk, Yenipazar ve Karahayıt toprak serileri araştırma
alanı olarak belirlenmiştir. Bu toprak serileri Nazilli ile Söke deltası arasında yer
almaktadır. Yukarıda adı geçen araştırıcılar tarafından yapılan harita üzerinden yapılan
belirlemeler yardımı ile koçan püskülü oluşumu döneminde toplam 75 çiftçi tarlasından
toprak ve bitki örnekleri alınmıştır. Seçilen her tarladan 20 adet koçan yaprağı alınmış
ve laboratuvarda saf su ile yıkandıktan sonra 65 0C’de 48 saat kurutulmuş, paslanmaz
çelik Wiley değirmeninde öğütülmüş ve cam şişelere konulup etiketlenerek analize hazır
hale getirilmiştir. Kurutulup öğütülen bitki örneklerinde makro ve mikro besin elementi
analizleri Kacar (1972)’ye göre yapılmıştır.
Bitki örneği alınan alanlarda 0-20 cm ve 20-40 cm derinliklerden toprak
örnekleri alınmıştır. Alınan toprak ve yaprak örnekleri laboratuvarda rutin analize
hazırlama işlemlerinden geçirilmiş ve aşağıdaki metodlara göre analiz edilmiştir: Bünye:
(Bouyoucos, 1955), CaCO3: Scheibler kalsimetresi (Çağlar, 1949), Toplam Eriyebilir
Tuz: Toprak saturasyon ekstraktında (Richards, 1954), Organik Madde: Modifiye
edilmiş Walkey-Black metoduna (Black, 1965), Toprak pH’sı: 1/2.5 sulandırılarak
(Jackson, 1958), Toplam Azot: Kjeldahl (Gaines, 1977), Toprakta Alınabilir Fosfor:
Spektro fotometrede (Olsen ve Dean, 1965), Toprakta Değişebilir K, Ca, Na ve Mg:
176

Amonyum asetat (Kacar, 1995), Toprakta Yarayışlı Fe, Cu, Zn ve Mn Miktarı: DTPA
(Lindsay ve Norvell, 1978).
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA
Anket Çalışması
Aydın yöresinde 2001 yılı 2. ürün mısır yetiştiriciliğine ait bir anket çalışması
yapılmıştır. Buna göre, 2. ürün mısır verimi 650 ile 1100 kg/da arasında değişmiş, ancak
üreticilerin %55’i 900 kg/da’nın üzerinde verim almıştır. Bu değer Türkiye mısır verimi
(ana ürün ve 2.ürün birlikte) olan 711 kg/da’nın oldukça üzerindedir (Anonim, 2007).
Ekim öncesi gübrelemede yaygın olarak kullanılan gübre 20-20-0 (%50) ve 15-
15-15 (%48) olmuştur (Çizelge 1). Diamonyum fosfat, triple süper fosfat ve amonyum
sülfat gübresi kullanımına rastlanmamıştır. Dekara verilen azot (N) ve fosfor (P2O5) 3.75
kg ile 10 kg arasında, potasyum (K2O) ise 3.75 ile 7.5 kg arasında değişmiştir. En
yaygın taban gübresi kullanım dozu ise 20 kg/da ile 20-20-0’dir. Üreticilerin %6’sının
Zn katkılı 15-15-15 gübresi kullandığı görülmüştür. Bu gübreler çoğunlukla (%62)
pulluk veya diskaro altına verilmiştir. Bir kısım üretici (%19) ise taban gübresini
kombine mibzer ile birlikte vermişlerdir. Ayrıca diskaro ve pulluk altına gübre veren
çiftçilerin %47’si bunu ikiye bölerek yarısını da çıkıştan sonra sıra arasına 5-10 cm
derinliğe verdiklerini belirtmişlerdir.
Üst gübreleme olarak azot kullanımı dekara 5.2 kg ile 11.5 kg arasında
değişmiştir. En yaygın kullanım dozu ise 20 kg/da ile üredir (Çizelge 1). Üre kullanımı
amonyum nitrata göre daha yaygındır. Ayrıca amonyum nitratın %33 N ve %26 N’lik
formları benzer yaygınlıkta (%22) kullanılmaktadır.
Üretim sırasında yaprak gübresi kullanımı %13 düzeyinde olmuş ve bu
gübrelerin tamamı çinko katkılıdır. 2.ürün mısır yetiştiriciliğinde bulunan üreticilerin
sadece %3’lük bir kısmı ekim öncesinde toprak tahlili yaptırdıklarını belirtmişlerdir.
Çizelge 1. Aydın yöresi 2. ürün mısır yetiştiriciliğinde kullanılan gübrelerin kullanım
dozu ve frekans dağılımları
Toprak Altı Gübreleme Üst Gübreleme
Gübre Kullanım Frekans Gübre Kullanım Frekans
Çeşidi Dozu Dağılımı, Çeşidi Dozu Dağılımı,
Kg/da % Kg/da %
20:20:0 30 18 A. nitrat 20 4
40 20 (%26 N) 25 8
50 12 30 10
15:15:15 25 13 A.nitrat 25 5
30 7 (%33 N) 30 8
35 6 35 9
40 2+2* Üre 10 7
45 0 15 16
50 12+4* 20 25
Üre 20 2 25 8
Toplam 100 Toplam 100
* + ile ifade edilen ikinci rakamlar Zn katkılı gübre formlarının kullanım oranını ifade
etmektedir.
177

Survey Çalışması
Toprak
Mısır bitkisinin koçan püskülü döneminde alınan bitki ve toprak örnekleri seri
esasına göre alınmıştır. Dikkate alınan seriler yöredeki mısır ekim alanlarının
çoğunluğunu oluşturmaktadır. Toprak örneklerinin ortalama kimi fiziksel ve kimyasal
özellikleri Çizelge 2’de verilmiştir.
Araştırma alanı içindeki toprakların ortalama yüzde kum, kil ve silt içerikleri
sırasıyla 52.10, 15.24 ve 32.66 şeklindedir. Yani tüm toprakların ortalama değerleri
itibarıyla tınlı bünye hakim durumdadır. Karahayıt serisi toprakların biraz daha kaba
bünyeli olduğu görülmektedir. Karahayıt serisini sırasıyla Köşk ve Yenipazar serisi
izlemektedir.
Toprakların % tuz değerleri 0.01 ile 0.10 arasında değişmiştir. Bu değerler tuz
etkisi çoğunlukla ihmal edilebilir grubunda yer almaktadır (Bunt, 1988). Ancak seri
bazında değerlendirme yapılacak olursa Karahayıt serisi toprakların tuz içerikleri daha
düşük olarak bulunmuştur.
Toprakların kireç kapsamları %1.33 ile %25.15 arasında değişmiş ve ortalama
olarak %9.49 olarak bulunmuştur. Yenipazar, Köşk, ve Karahayıt serisi toprakların
ortalama % kireç içerikleri ise sırasıyla %11.33, %8.94 ve %8.21 olarak bulunmuştur
(Çizelge 2). Ancak Yenipazar serisi topraklarda ortalama kireç içeriği yüksek olmasına
karşın az kireç içeren (%1-5 CaCO3) topraklar da en fazla bu seride bulunmuştur. Her üç
serinin de kireç içerikleri çoğunlukla orta seviyede (%5-15 CaCO3) çıkmıştır.
Araştırma kapsamında incelenen toprakların pH değerleri 7.20 ile 8.77 arasında
değişmiş ve ortalama olarak 8.12 olarak bulunmuştur. Yenipazar, Köşk ve Karahayıt
serisi toprakların ortalama pH seviyeleri ise sırasıyla 8.16, 8.16 ve 8.18 olarak
bulunmuştur. Her üç seri toprakların pH değerleri ağırlıklı olarak alkali (7.9-8.5) grupta
yer almıştır. Toprakların %14.7’ü kuvvetli alkali, %84’ü hafif alkali, %1.3’ü nötr gruba
girmiştir.
Çizelge 2. Aydın yöresi 2. ürün mısır yetiştiriciliği yapılan alanlarda 0-40 cm
derinlikteki toprak örneklerinin ortalama temel toprak özellikleri

Değerler S. doy. Kum Kil Silt Tuz O.M CaCO3 pH


---------------------------%--------------------------------
Yenipazar serisi
Minimum 35.2 21.3 5.6 11.1 0.01 0.61 2.27 7.95
Maksimum 93.2 83.3 36.8 55.4 0.10 2.38 25.15 8.77
Ortalama 59.4 47.1 16.8 36.2 0.03 1.61 11.33 8.16
Köşk serisi
Minimum 41.6 32.1 2.2 11.2 0.01 0.67 3.42 7.81
Maksimum 79.4 79.6 23.8 53.2 0.09 2.56 18.18 8.65
Ortalama 56.9 53.4 13.3 33.4 0.03 1.46 8.94 8.16
Karahayıt serisi
Minimum 42.6 31.3 4.7 16.0 0.01 1.14 1.33 7.16
Maksimum 74.2 78.2 34.3 38.0 0.05 3.57 18.03 8.66
Ortalama 54.8 55.9 15.7 28.4 0.02 2.29 8.21 8.18
Tüm seriler
Minimum 35.2 21.3 2.2 11.1 0.01 0.61 1.33 7.16
Maksimum 93.2 83.3 36.8 55.4 0.10 3.57 25.15 8.77
Ortalama 57.0 52.1 15.2 32.7 0.02 1.79 9.49 8.17
178

Toprakların organik madde kapsamları %0.61 ile %3.57 arasında değişmiş ve


ortalama olarak %1.78 olarak bulunmuştur. Yenipazar, Köşk ve Karahayıt serisi
toprakların ortalama % organik madde içerikleri ise sırasıyla %1.61, %1.46 ve %2.29
olarak bulunmuştur. Karahayıt serisi toprakların organik madde içerikleri belirgin bir
şekilde daha yüksek seviyede bulunmuştur. Yenipazar ve Köşk serisi topraklarının
büyük bir grubu (%68)’nin organik madde seviyeleri az (%1-2); Karahayıt serisi
topraklarının ise ekseriyeti (%52)’nin organik madde seviyeleri orta (%2-3) olarak
bulunmuştur.
Araştırma topraklarının besin elementi içerikleri Çizelge 3’de verilmiştir.
Yarayışlı P içerikleri 4.6 ile 105.7 mg kg-1 arasında değişmiş ve ortalama olarak 22.3 mg
kg-1 bulunmuştur. Yarayışlı P, toprakların %53.2’sinde yüksek (>20 mg P/kg),
%39.6’sında orta (7-20 mg P/kg), % 4.8’inde düşük (3-7 mg P/kg) ve % 2.4’ünde çok
düşük (<3 mg P/kg) seviyesinde bulunmuştur. Frekans dağılımına göre Köşk serisi
topraklarının %48’inde yarayışlı P yüksek seviyede bulunmuştur. Yenipazar ve
Karahayıt serilerinde ise bu değer sırasıyla %40 ve 44 olarak bulunmuştur.
Araştırma yöresi topraklarının değişebilir K içerikleri 34 ile 498 mg kg-1
arasında değişmiş ve ortalama olarak 168 mg kg-1 olmuştur. Yöre topraklarının
%50.7’sinde değişebilir K az, %24’ünde çok az (<100 mg K/kg), % 12’sinde iyi (250-
320 mg K/kg), %8’inde orta (200-250 mg K/kg), ve % 5.3’ünde yüksek seviyede (>320
mg K/kg) bulunmuştur. Bu değerlerden anlaşılacağı üzere genel olarak bölge toprakları
yarayışlı potasyum içeriği mısır üretimi açısından fakirdir. Ayrıca Karahayıt serisi
toprakların K içerikleri diğer serilere göre belirgin olarak daha düşük olarak
belirlenmiştir.
Araştırma yöresi topraklarının değişebilir Ca içerikleri 905 ile 4621 mg kg-1 arasında
değişmiş ve ortalama değer ise 2929 mg kg-1 olarak bulunmuştur. Yöre topraklarının
%54.7’sinde değişebilir Ca iyi (2867-6120 mg Ca/kg), %44’ünde orta (1440-2867 mg
Ca/kg) ve %1.3’ünde az seviyede (715-1440 mg Ca/kg) bulunmuştur. Köşk serisinde daha
fazla oranda (%70) iyi seviyede Ca içeren topraklara sahip olduğu gözlenmiştir.
Araştırma topraklarının değişebilir Mg içerikleri 146.5 ile 1330 mg kg-1 arasında
değişmiş ve ortalama olarak 773 mg kg-1 bulunmuştur. Bu değerlere göre toprakların
tamamına yakınında değişebilir Mg içeriği yüksek veya çok yüksek (>200 mg Mg/kg)
düzeyde çıkmıştır.
Araştırma topraklarının DTPA ile ekstrakte edilebilir demir, mangan, bakır ve
çinko içerikleri sırasıyla 11.5-55.2, 3.97-42.60, 1.40-5.98 ve 0.24-4.07 mg kg-1 arasında;
değişmiş ve ortalama olarak yine sırasıyla 27.34, 11.11, 2.75 ve 0.77 mg kg-1 olarak
elde edilmiştir. Bu değerlere göre, tüm toprakların Fe, Mn ve Cu içerikleri Lindsay ve
Norvell (1978)’in belirttiği kritik değerlerin üzerinde bulunmuştur. Çinko seviyeleri
bakımından ise toprakların %25.3’ü noksan (<0.5 mg Zn/kg), %61.3’ü kritik (0.5-1.0
mg Zn/kg), %10.7’si yeterli (1-1.5 mg Zn/kg) düzeyde olduğu görülmüştür. Köşk ve
Yenipazar serilerinde Zn seviyesi daha düşük bulunmuştur.
Koçan Yaprağı Besin Elementi İçerikleri
Tepe püskülü oluşumu devresinde alınan koçan yapraklarında besin elementi
içerikleri Çizelge 4’te ve bunların kritik seviyelere göre dağılımları ise Çizelge 5’de
verilmiştir. Genel olarak değerlendirildiğinde yaprakların magnezyum, demir ve mangan
konsantrasyonları yeterli düzeylerde bulunmuştur. Ancak diğer besin elementi
içeriklerinde önemli düzeyde noksanlıklar tespit edilmiştir. Belirlenen noksanlık oranları
önem sırasına göre N (%99), Zn (%91), Ca (%68), P (%63), Cu (%12) ve K (%12)
şeklindedir.
179

Çizelge 3. Aydın yöresi 2. ürün mısır yetiştiriciliği yapılan alanlarda 0-40 cm


derinlikteki toprak örneklerinin ortalama yarayışlı besin elementi konsantrasyonlarının
seri bazında minimum, maksimum ve ortalama değerleri (mg kg-1)
P K Ca Mg Na Fe Zn Mn Cu
Yenipazar serisi
Minimum 4.6 34 905 239 29 12.4 0.27 5.14 1.40
Maksimum 49.0 374 4400 1330 259 51.6 1.44 42.60 5.98
Ortalama 18.8 197 2920 943 121 26.0 0.66 14.70 2.61
Köşk serisi
Minimum 6.1 58 2100 226 49 14.9 0.24 3.97 1.51
Maksimum 105.7 498 3800 1305 419 53.3 4.07 17.90 4.30
Ortalama 26.4 180 2988 709 146 27.9 0.79 10.00 2.30
Karahayıt serisi
Minimum 7.6 45 1600 147 20 11.5 0.47 4.00 1.61
Maksimum 54.8 251 4621 1325 337 55.2 1.54 16.90 4.63
Ortalama 21.6 126 2834 667 114 28.2 0.86 8.57 3.33
Tüm seriler
Minimum 4.6 34 905 147 20 11.5 0.24 3.97 1.40
Maksimum 105.7 498 4621 1330 419 55.2 4.07 42.60 5.98
Ortalama 22.3 168 2929 773 127 27.3 0.77 11.11 2.75

Azot değerlerinin düşük olması üzerine etkili faktörler düşük organik madde
içeriği, kullanılan gübre miktarının azlığı ve kaba toprak bünyesi, nitrat formunda gübre
uygulaması ve yaz aylarında nitrifikasyonun daha hızlı olması ile sulama sayısının fazla
olması şeklinde sıralanabilir. Ayrıca yörede mısır verimi 10-15 yıl önceki verimlere göre
oldukça yükselmiştir. Anket çalışmasında da görüldüğü gibi dekara verilen azotlu gübre
miktarı ekim öncesi 3.5- 10 kg ekim sonrası da 5.2-11.5 kg arasında değişmiştir. Bu
miktarların çoğunlukla yeterli gelmediği ortaya çıkmıştır. Örneğin Ege bölgesinde mısır
üretiminde verilmesi gereken azotlu gübre miktarının organik madde miktarı 0 ile %3
arasında değiştiğinde 15–19 kg N/da dozunda olması gerektiği belirtilmektedir
(Güçdemir ve Usul, 2005). Ancak bu değerlerin 2. ürün mısır veriminin günümüzde
1200 kg/da civarlarına çıkmış olması ve araştırma alanı içinde yer alan ADÜ Ziraat
Fakültesi Üretim Çiftliği deneyimleri ile birlikte değerlendirildiğinde 5-6 kg N/da daha
artırılmasının uygun olacağı kanaati uyanmıştır.
Yaprakların fosfor konsantrasyonları değerlendirildiğinde örneklerin % 62.7’si
P için %0.24 olarak belirtilen kritik seviyesinin (Jones et al., 1991) altında çıkmıştır.
Özellikle Karahayıt ve Yenipazar serilerinde bu değerler daha da düşüktür. Fosfor
noksanlığının bu ölçüde yaygın oluşunun nedenleri toprakların yaygın bir şekilde alkali
karakterde ve organik madde seviyesinin az olmasından kaynaklanmaktadır. Toprakların
yarayışlı P içerikleri genellikle orta ve yüksek seviyede olması ve ayrıca ekim öncesinde
dekara 3.5-7.5 kg P2O5 verilmesine rağmen bitki analizlerine göre fosfor eksikliği
yörede yaygındır. Bunun temel nedeni artan verim düzeyi ile birlikte fosfor
gereksiniminin de daha fazla olmasındandır. Özellikle eski çalışmalar üzerinden halen
daha fosforlu gübre tavsiyelerinin yapılıyor olması fosfor noksanlığının yüksek oranda
görülmesi üzerine etkili olmaktadır.
Yaprakların potasyum konsantrasyonları değerlendirildiğinde örneklerin sadece
%12’sinde K için %1.6 olarak belirtilen kritik seviyesinin (Jones et al., 1991) altında
çıkmıştır. Yöre çiftçisinin bilinç düzeyi ve gübreleme amaçlı toprak analizi yapılmasının
çok düşük oranlarda olduğu dikkate alındığında, bu değer gayet iyidir. Ayrıca, ekim
öncesi 15-15-15 gübresi kullanımının yaygın olması yani K kullanımının P’ye bağımlı
180

olması ve P gereksiniminin K’dan fazla olması K noksanlığına düşük oranlarda


rastlanmasının temel nedenleri olarak söylenebilir. Ancak yörede mısır için bazı özel
firmalarca geliştirilen ve giderek yaygınlaşan potasyum sülfat bazlı kompoze gübrelerin
(genellikle fosfora göre daha düşük oranda potasyum içermekteler) fiyatının biraz daha
yüksek oluşu nedeniyle düşük dozda kullanımı K noksanlığının doğmasına neden
olabilir.
Yörede yapılan 2. ürün mısır yetiştiriciliğinde önemli sorunlardan biri de
yaprakların Ca içeriklerinin yaygın bir şekilde (%68) kritik seviyenin (%0.2) altında
bulunmuştur. Özellikle Karahayıt serisinde üretilen bitkilerde Ca noksanlığı %92 gibi
çok yüksek bir oranda görülmektedir.
Çizelge 4. Aydın yöresi 2. ürün mısırda tepe püskülü oluşumu döneminde koçan
yaprağında besin elementi içerikleri
Seri N P K Ca Mg Zn Fe Mn Cu
-------------------%----------------- ---------mg kg-1--------------
Yenipazar
Minimum 1.27 0.15 0.12 0.09 0.20 9.1 143 28.6 3.8
Maksimum 2.03 0.38 0.29 0.39 0.47 41.2 652 108.0 18.0
Ortalama 1.58 0.22 0.21 0.20 0.33 18.2 256 60.2 8.3
Köşk
Minimum 1.24 0.16 0.12 0.08 0.18 10.9 65 28.7 2.9
Maksimum 1.90 0.32 0.29 0.36 0.61 23.7 816 124.0 14.7
Ortalama 1.62 0.24 0.22 0.21 0.32 17.3 285 65.2 8.2
Karahayıt
Minimum 1.47 0.11 0.12 0.07 0.11 13.7 138 34.0 4.1
Maksimum 2.54 0.33 0.26 0.27 0.52 30.8 445 79.2 11.7
Ortalama 1.85 0.21 0.19 0.15 0.30 19.8 232 54.8 6.7
Genel
Minimum 1.24 0.11 0.12 0.07 0.11 9.1 65 28.6 2.9
Maksimum 2.60 0.38 0.29 0.39 0.61 41.2 816 124.0 18.0
Ortalama 1.70 0.22 0.20 0.18 0.32 18.5 257 60.2 7.8

Çizelge 5. Aydın yöresinde değişik toprak serilerinde yetişen 2. ürün mısırda tepe
püskülü oluşumu döneminde koçan yaprağında besin elementi içeriklerinin kritik
seviyeden düşük olanların miktarları ve % dağılımları
Besin elementi N* P* K* Ca* Mg* Fe* Mn* Zn** Zn*** Zn* Cu*
----------------%-------------- -----------------mg kg-1------------------
Kritik seviye 2.6 0.24 1.6 0.2 0.19 20 19 15 17.2 24 5
Yenipazar adet 24 17 3 15 - - - 5 14 23 -
% 96 68 12 60 - - - 20 56 92 -
Köşk adet 25 12 3 13 - - - 6 7 25 4
% 100 48 12 52 - - - 24 28 100 16
Karahayıt adet 25 18 3 23 - - - 4 10 20 5
% 100 72 12 92 - - - 16 40 80 20
Toplam adet 74 47 9 51 - - - 15 31 68 9
% 99 63 12 68 - - - 20 41 91 12
*Jones et al. (1991)
**Melsted et al. (1969)
*** Bayers ve Coetzer (1979)
181

Toprakların ve bitki örneklerinin Zn seviyeleri literatürde verilen kritik


seviyelerin altında oluşu ve Zn’li gübrelemenin çok düşük oranda yapılması yörede
yapılan 2. ürün mısır yetiştiriciliğinin ana sorunlarındandır. Çinko noksanlığı özellikle
Karahayıt serisi topraklarda belirgin bir şekilde daha düşük bulunmuştur. Yaprakta
kritik Zn konsantrasyonları için farklı bildirimler bulunmaktadır. Buna örnek olarak 24
mg kg-1 (Jones et al., 1991), 15 mg kg-1 Melsted et al., 1969) ve 17.2 mg kg-1 (Bayers
ve Coetzer, 1979) verilebilir. Türkiye’de püskül oluşumu devresinde mısır koçan
yaprağı için kritik seviye 24 mg kg-1 referans değer olarak gösterilmektedir (İbrikçi ve
ark., 1994; Alpaslan ve Güneş, 1998; Kacar ve Katkat, 2007). Buna göre yöredeki mısır
üretiminde çinko noksanlığı görülme oranı %91 düzeyine ulaşmaktadır ki bu çok ciddi
bir durumdur.
Yöre topraklarında yetişen mısır bitkisinde Cu noksanlığı %12 olarak
belirlenmiştir. Ancak bu noksanlık Köşk ve Karahayıt serileri için geçerlidir. Yenipazar
serisinde Cu noksanlığına rastlanmamıştır.
Sonuç olarak değerlendirildiğinde, mısır üretimi Aşağı Büyük Menderes
Vadisi’nde pamuk ile münavebeli yapılan alanlarda buğdaydan sonra ikinci ürün olarak
yapılmaktadır. Bu bölgenin genel toprak özelliği; tınlı bünye, düşük organik madde ve
alkali toprak şeklinde özetlenebilir.
Kullanılan azotlu gübre dozları yetersiz durumda olup arttırılması
gerekmektedir. Ayrıca yavaş çözülen azotlu gübre formlarının kullanımı veya azotlu
gübrenin bir kısmının sulama suyu içine karıştırılarak verilmesi gibi alternatiflerin
değerlendirilmesi önerilir.
Fosforlu gübre kullanım dozu yeterli düzeylerde değildir. Toprak analizlerine
bağlı olarak fosforlu gübre kullanımının biraz daha artırılması gerekmektedir.
Toprakların değişebilir K seviyeleri mısır üretimi için genellikle yetersiz
düzeyde olduğu ve buna paralel olarak yeterli gübrelemenin yapılmadığı görülmektedir.
Ayrıca potasyumlu gübre kaynağı olarak KCl bazlı 15-15-15 tercih edilmektedir. Bu
gübrenin önemli düzeyde klor içerdiği ve bunun mısır için fitotoksik olduğu
unutulmamalıdır. Bu nedenle K2SO4 bazlı kompoze gübrelerin kullanımının
yaygınlaştırılması önerilir.
Yaprak analizi değerlerine göre bitki Ca konsantrasyonu değerleri önemli
düzeyde kritik seviyenin altında olduğu belirlenmiştir. Toprakların pH seviyelerinin de
yüksek oluşu dikkate alınarak yöreyi temsil edecek yeni kritik değerlerin belirlenmesi ve
Ca gereksiniminin gerçek anlamda açıklığa kavuşturulması için yeni araştırmaların
planlanması gerekmektedir.
Yöredeki mısır üretiminin en ciddi sorunlarından birisi toprakların Zn
seviyesinin düşük olmasıdır. Özellikle topraktan Zn uygulamasının neredeyse hiç
yapılmadığı belirlenmiştir. Toprak Zn seviyesinin 0.5 mg/kg’nin altın olduğu
durumlarda mutlaka toprağa gübre uygulamaların yapılması önerilir. Fosfor-çinko
interaksiyonu nedeniyle çinko katkılı kompoze gübreler yerine mümkün olduğunca
çinko sülfat gibi teksel gübreler tercih edilmelidir.

KAYNAKLAR
Akıllıoğlu. A., Dikmelik Ü., Püskülcü G., Özgen N. 1993. Aydın Yöresi Zeytinliklerin
Beslenme Durumunun Tespiti. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı. Zeytincilik
Araştırma Enstitüsü Yayınları. Bornova.
182

Aksoy. U., Anaç D., Hakerlerler H., Düzbastılar M. 1986. Germencik Yöresi Sarılop
İncir Bahçelerinin Beslenme Durumu ve İncelenen Besin Elementleri ile Bazı
Verim ve Kalite Özellikleri Arasındaki İlişkiler. Tariş Araştırma Geliştirme
Müdürlüğü. Bornova/İzmir.
Alpaslan M., Güneş A. ve İnal A. 1998. Deneme Tekniği. A.Ü. Ziraat
FakültesiYayınları, No:1501, s. 437, Ankara.
Altınbaş. Ü., Seçmen Ö., Bolca M., Çokuysal B., Türk N., Kurucu Y., Delibacak S.,
Türk T. 1999. Ege Bölgesi Örneğinde Büyük Menderes Havzası Batı Bölümü
Arazilerinin Uzaktan Algılama Tekniği Kullanılarak Toprak Taksonomisi ile
Arazi Kullanım Haritalarının Yapılabilirliği Üzerine Araştırmalar. E.Ü. Ziraat
Fakültesi Toprak Bölümü. DPT Proje No:96 K 120670.
Anonim, 2007. Tarımsal Yapı ve Üretim. T.C. Başbakanlık. DİE. Ankara.
Anonim, 2008. www.aydintarim.gov.tr/tarimsalyapi/Tarimsal_yapi.htm. Erişim
tarihi:30.07.2008.
Bayers. D.L.C.P., Coetzer F.J. 1979. The Influence of Zinc Fertilizing on Yield of
Maize and the Mineral Composition of the Leaves. Agric. Sci. S. Agric.
Agroplantae. 1:41-46.
Bilgehan. G., Aksoy E., Seferoğlu S. 1999. ADÜ Araştırma ve Uygulama Çiftliği
Topraklarının Detaylı Etüd ve Haritalaması. ADÜ Araştırma Fon Saymanlığı.
Proje No: ZRF 004. Kesin Sonuç Raporu. Aydın.
Black. C. A. 1965. Methods of Soil Analysis. Part 2. American Society of Agronomy
Inc. Publisher. Madison. Wisconsin. USA.
Bouyoucos. G. J. 1955. A Recalibration of the Hydrometer for Making Mechanical
Analysis of Soils. Agronomy J. 43: 434-443.
Bunt. A.C. 1988. Media and Mixes for Horticultural Crop Production. FAO Plant
Production and Protection Paper 101. Rome.
Çağlar. K.Ö. 1949. Toprak Bilgisi. A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları. No:10. Ankara.
Eyüpoğlu. F., Kurucu N., Talaz S. 1988. Türkiye Topraklarının Bitkiye Yarayışlı Bazı
Mikroelementler (Fe, Cu, Zn, Mn) Bakımından Genel Durumu. TGAEM.
Ankara.
Gaines T. P. 1977. Determination of Protein Nitrogen in Plants. Journal of the AOAC,
60: 590.
Güçdemir. İ. H., Usul M. 2005. Toprak Analiz Sonuçlarına Göre Gübre Tavsiyeleri. 3.
Ulusal Gübre Kongresi. Tarım Sanayi Çevre. 2. Cilt. s.1339-1413.
İbrikçi H., Gülüt Y. ve Güzel N. 1994. Gübrelemede Bitki Analiz Teknikleri. Ç.Ü.
Ziraat Fakültesi, Yayın no: 95, s. 85, Adana.
Jackson. M. L. 1958. Chemical Analysis. Engle Wood Cliffs. New Jersey.
Jones. B.J., Wolf Jr. B. and Mills H. A. 1991. Plant Analysis Handbook. Micro-Macro
Publishing. Inc. p. 1-213. USA.
Kacar. B. 1972. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri. 1-2. A.Ü. Ziraat Fakültesi
Yayınları. 468. Yardımcı Ders Kitabı 161.
Kacar. B. 1995. Toprak ve Bitkinin Kimyasal Analizleri III.Toprak Analizleri. A.Ü. Zir.
Fak. Yayınları.
Kacar B. ve Katkat A. V. 2007. Gübreler ve Gübreleme. Nobel Yayın Dağıtım. Ankara.
183

Lindsay, W.L., Norvell W. A. 1978. Development of DTPA Soil Test for Zn, Fe, Mn,
and Cu. Soil Sci. Amer. Journal. 42. 421-428.
Melsted. S.W., Motto H.L., Peck T.R. 1969. Critical Plant Nutrient Composition Values
Useful Interpreting Plant Analysis Data. Agron. J. 61:17-20.
Olsen. S.R., Dean L.A. 1965. Phoshorus (Ed. C. A. Black) Methods of Soil Analysis.
Part 2. American Society of Agronomy. Inc. Publisher Madison. Wisconsin.
U.S.A.
Richards, L.D. 1954. Diagnosis and Improvement of saline and Alkaline Soils, U.S.
Dep. Of Agr. Handbook 60.
Selimoğlu F. 1993. Aydın ve Muğla İllerindeki Turunçgil Alanlarının Çinko Durumu ve
Bu Topraklardaki Alınabilir Çinko Miktarının Tayininde Uygulanacak Metodlar.
(Doktora Tezi) Ankara Üni. Fen Bilimleri Enst. Ankara.
184

BİTKİ SU STRESİNİN BELİRLENMESİ VE SU KAYNAKLARININ


YÖNETİMİNDE UZAKTAN ALGILAMA VE COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ
YAKLAŞIMLARI

Şelay SAYDAM1 Mustafa SARI1 Namık Kemal SÖNMEZ2 Erdem TUNÇ1


1
Akdeniz Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Antalya. selaysaydam@hotmail.com
2
Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fak. Tarımsal Yapılar ve Sulama Böl., Antalya.
ÖZET
Tarımsal üretimde bitki gelişiminin ve verimliliğinin azalmasına yol açan en
önemli çevre faktörlerinden birisi su stresidir. Diğer taraftan içme ve kullanma suyu
miktarının giderek azalması, bu suyun etkin kullanımı konusunu gündeme
getirmektedir. Özellikle sektörel su kullanımında tarım sektörünün başta olması ve
dünya gıda ihtiyacının önemli bir kısmının da sulu tarım alanlarından karşılanması,
suyun önemini bir kat daha arttırmaktadır. Tüm bu nedenlerden dolayı, bitkisel üretim
için gerekli olan suyun iyi bir şekilde yönetilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Günümüzde, bitki su tüketimi tespitlerinin ve su yönetiminin yapıldığı bazı klasik
yaklaşımlar bulunmakla birlikte yakın zamanlarda özellikle yeni teknik ve teknolojiler
konusunda önemli adımlar da atılmış bulunmaktadır. Söz konusu bu yeni adımlardan
birisi de Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri bilim ve teknolojisidir. Bu
yaklaşımın temeli, bitkilerin su statülerinin ve bu statüyü etkileyen içsel ve/veya dışsal
unsurların nitelik ve niceliklerinin, elektromanyetik spektrumun farklı dalga boyu
aralıklarındaki spektral karakteristikleri ile ilişkilendirilmesi esasına dayanmaktadır.
Sonuç olarak Uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sistemleri bilim ve teknolojisi ile
bitkilerin su statülerinin izlenmesi ve olası su streslerine karşı erken müdahalelerin
güvenle yapılması ve ayrıca su kaynaklarının optimum kullanımı ve yönetimi ile ilgili
kararların da daha doğru ve daha hızlı bir şekilde alınması mümkün olmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Uzaktan algılama, coğrafi bilgi sistemleri, su stresi, kaynak
yönetimi.
DETERMINATION OF PLANT WATER STRESS AND RS AND GIS
APPROACHES IN MANAGEMENT OF WATER RESOURCES
ABSTRACT
Water stress is one of the environmental factors affecting plant growth and yield
in agricultural production. Among the water consuming sectors agricultural sector is on
the top of the list and irrigated lands supply the majority of global food demand.
However, available water become more limited. Therefore, more efficient utilization of
water resources and more effective water management is needed for plant growth. There
are some classic approaches available toward determination of plant water consumption
and water management. Recent studies showed that Remote Sensing (RS) and
Geographic Information System (GIS) technologies could be employed in determination
of plant water stress and in management of water resources. The RS and GIS approach
is based on the relationship between plant water status, characteristics and quantity of
internal and external components affecting water status and their spectral characteristics
in different wavelengths of electromagnetic spectrum. In conclusion, by RS and GIS
technologies, monitoring plant water status and early intervention in case of water stress
become possible, and also making more accurate and speedy decisions regarding
optimum utilization of water resources is possible.
Key Words: Remote sensing, geographic information systems, water stress, resource
management.
185

GİRİŞ
Su, canlı yaşamı için vazgeçilemez öneme sahip bir çevre bileşenidir ve
sanılanın aksine, sınırlı bir kaynaktır. Bu nedenle su kaynaklarının etkin kullanımı ve
yönetimi, günümüz dünyasının en önemli güncel sorunlardan biridir. Bu konuda çok
ciddi çalışmalar yapılmakla birlikte, su kaynaklarının etkin ve sürdürülebilir kullanımı
ile ilgili hala kesin ve uygulanabilir yöntembilim geliştirilememiştir. Diğer taraftan
yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının çevresel etkileşimlerindeki hassas ve kırılgan
dengelerin yeterince anlaşılamamış olması ve tarım, endüstri ve evsel kullanıcıların
giderek artan ve önlenemeyen ihtiyaçları, su kaynaklarının kullanımını ve yönetimini
daha da karmaşık bir hale getirmektedir.
Tekrar hatırlamak gerekir ise; yeryüzündeki suların yaklaşık %3’ü tatlı su ve
yaklaşık %97’si de içme ve kullanma suyu olarak kullanılamayacak kadar tuzlu sudur
(Çakmak ve ark. 2005). Tatlı suların yaklaşık %78’i kuzey ve güney kutuplardaki
buzullarda bulunmaktadır ve geriye kalan %22’lik bölümü de tüm dünya ülkeleri
arasında içme ve kullanma, sulama ve sanayi sektörleri tarafından paylaşılmaktadır
(Çakmak ve ark. 2005).
Türkiye'nin 779.452 km2 olan toplam alanının 765.152 km2’si kara, 14.300
2
km ’si su yüzeyidir. Karasal alanların yaklaşık 1/3'ü olan 28.05 milyon ha alan ise tarım
arazisi olarak kullanılmaktadır. Sulanabilir arazi 25.85 milyon ha olmasına karşın,
teknik ve ekonomik olarak sulanabilecek arazi bu alanın 8.5 milyon ha’lık kısmıdır ve
yaklaşık 4.5 milyon ha'ı sulamaya açılmış durumdadır (Çakmak ve ark. 2005).
Günümüzde Türkiye’de toplam su kullanımı 37.4 milyar m3/yıl olup bunun %75’ini
tarımsal kullanımlar, %15.2’sini içme ve kullanma ve %9.8’ini ise sanayi sektörünün
kullanımları oluşturmaktadır. Ülkemizde mevcut durumda sulanan alanın yaklaşık
%94’ünde yüzey sulama (karık, tava, salma) sistemleri; %6’lık kısımda ise basınçlı
sulama sistemleri (yağmurlama ve damlama) bulunmaktadır (Çakmak ve ark. 2005).
Yapılan değerlendirmelere göre, ülkemizde ekonomik olarak sulanması mümkün olan
8.5 milyon ha alanın yaklaşık 7.9 milyon ha’ının yerüstü ve geri kalan 0.6 milyon ha’lık
alanın da yer altı su kaynakları ile sulanabileceği sonucuna ulaşılmış olması, ulusal su
kaynaklarının kullanımının planlanması açısından son derece önemli bir husustur.
Bununla birlikte, 1995 yılı sonu itibarıyla tarımsal amaçlı sulamaların %90 gibi büyük
bir çoğunluğunun halen yüzeysel (karık, tava, salma) sulama yöntemi ile yapılıyor
olması ve yıllık yeraltı suyu kullanımının ise 2.1 milyar m3 olduğunun tahmin edildiği
dikkate alındığında, kıt olan su kaynaklarımızın şu an içinde bulunduğu olumsuz
koşulların gerekçesi çok açık bir şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır(DSİ, 1995).
Yukarıda açıklanmış olan hâlihazır duruma göre, kullanılabilir nitelikteki su
kaynaklarından en yüksek payı almakta olan tarım sektöründe etkin bir su kullanımı ve
yönetimini sağlayacak yöntemlerin geliştirilmesi, ülkemizin öncelikli hedefleri arasında
kesinlikle yerini almak durumundadır. Bu husus, gelecek nesillerin gıda ihtiyacı ile
tarım dahil diğer tüm sektörlerin su ihtiyaçlarının sürdürülebilir bir şekilde
karşılanabilmesinin bir ön koşulu olarak da kabul edilmektedir (Köksal ve ark. 2003).
Diğer taraftan, kentsel ve sanayi için günümüzde ertelenemez olan içme ve kullanma
suyu talebinin tarımsal amaçla kullanılan su kaynaklarından karşılanacağı gerçeği de
dikkate alındığında sürdürülebilir bir tarımsal üretim için suyun ve arazinin kullanım
etkinliğinin artırılmasından başka çıkar bir yol bulunmadığı çok açıktır. İşte Uzaktan
Algılama (UA) ve Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) teknik ve teknolojileri gerek su ve
gerekse toprak-arazi kaynaklarının etkin kullanımının sağlanması, izlenmesi ve kontrolü
için eşsiz olanaklar sunmaya ve günümüzün modern yaklaşımları arasında önemli bir
yer almaya başlamıştır.
186

Arazi kullanımı, sulanan alanlar, bitki tipi, ürün tahmini, bitki su ihtiyacı,
evapotranspirasyon, tuzluluk ve su kaybı gibi çeşitli alanlarda bilgi sağlayabilen UA ve
CBS teknolojileri, sulama mühendislerine suyun daha etkin kullanımıyla ilgili çeşitli
kolaylıklar da sağlamaktadır (Uçar ve Başayiğit 2001). Bazı araştırmacılara göre bu
teknoloji ile sulu tarımda ve su kaynaklarının yönetiminde;
• Yeni su kaynakları hangi sınırlara kadar geliştirilebilir?
• Suyun verimliliğinin artırılmasında potansiyel noktalar nerelerdir?
• Bir sulama şebekesi içerisinde suyun dağıtıldığı yerler nerelerdir?
• Suyun kullanıcıları ve alanları arasında yeniden paylaşımı hangi noktalarda
olmalıdır?
gibi bazı temel sorulara hızlı ve etkin cevaplar bulmak mümkündür (Anonim 2008a).
Bilindiği üzere uzaktan algılama bilim ve teknolojisinde yeryüzü genelde “su
yüzeyleri, toprak-kaya kompleksleri, bitki örtüsü ve insan yapısı objeler” olmak üzere 4
temel örtü tipine ayrılmaktadır. Bütün bu nesneler, kendilerine has karakteristik
özellikleri nedeni ile elektromanyetik spektrumun (EMS) farklı dalga boyu
aralıklarındaki enerji biçimlerini de farklı olarak kullanmaktadırlar. Örneğin, EMS’un
görünür dalga boyu olarak tanımlanan (0.4-0.6 mikron) bölgesinde, hemen bütün
cisimlerin enerjiyi kullanma/yansıtma karakteristikleri büyük oranda birbirine benzerlik
göstermektedir. Buna karşılık EMS’un yakın-kızılötesi (0.7-1.4 mikron) bölgesinde
güneşten gelen enerjinin büyük bir kısmı, yaşayan bitkiler tarafından onların stres
ve/veya beslenme durumuna ve morfolojik özelliklerine bağlı olarak geri yansıtılmakta
ve yaşayan bitkiler özellikle bu enerji boyutunda diğer örtü tiplerinden kolayca ayırt
edilebilmektedir. Cracknell ve Hayes’e (1991) göre, EMS’un yakın kızılötesi bölgesi,
tarım ve ormancılık çalışmaları açısından oldukça önemli bir spektrum bölgesidir
(Anonim,2008b). Yukarıda açıklanmış olan hususların grafik gösterimi, aşağıdaki Şekil-
1'de verilmiştir.

Şekil 1. Bazı yeryüzü örtü tiplerinin EMS içerisindeki yansıma karakteristikleri


Uzaktan algılama çalışmalarında başta akarsu, baraj, göl ve göletler olmak üzere
hemen bütün yüzeysel sular incelenebilmektedir. Uzaktan algılamada su yüzeylerinden
oluşan yansımalar suyun klorofil içeriğine, askıdaki organik ve inorganik parçacıkların
miktarına ve suyun derinliğine bağlı olarak değişim göstermektedir. Su yüzeylerinden
güneş enerjisinin bir kısmı geri yansır, ancak önemli bir kısmı ise su içerisinde iletilir.
Su içerisinde bulunan partiküller ise enerjiyi önemli oranda yansıtırlar (Anonim 2008c).
Bu parçacıklar aktif algler, organik parçacıklar ve su molekülleridir. Bu parçacıklardan
biri olan yeşil algler, yüksek bitkilere benzer şekilde yansıma karakteristiği göstermekte
187

ve mavi ile kırmızı dalga boyundaki enerjinin önemli bir kısmını soğurmakta, yeşil
dalga boyundaki enerjiyi ise yansıtmaktadır. Diğer taraftan suyun parçacık içeriği
düşükse yani su temiz ve berrak ise sadece mavi dalga boyundaki ışığın son derece az
yansıması söz konusu olduğundan hava fotoğraflarında ve uydu görüntülerinde siyah
olarak belirmekte. Bulanık sular ise, içerdikleri sedimentlerin görülebilir dalga
boyundaki ışığı yansıtmaları sonucu berrak suya kıyasla açık gri veya beyaz
görülmektedir. Su içerisinde askıda bulunan kil ve ince kuvars gibi tanecikler de
EMS’un yeşil ve kırmızı dalga boyunda gelen enerjiyi önemli miktarda geri
yansıtmaktadır. Fitzgerald (1972) de yaptığı bir çalışmada, (0.40-0.44 µm) dalga
boyunda sediment içeren su yüzeyi temiz su yüzeyi ile benzer, 0.62-0.66µm dalga
boyunda ise sedimen içeren suyun temiz sudan daha fazla yansıma karakteristiği
gösterdiğini görülmüştür (Anonim 2008c).

Şekil 2. Sudaki fitoplankton


zenginliği haritası (Clark ve
ark. 2003)

Elektromanyetik spektrumun kızılötesi dalga boyunun su tarafından emilmesi,


fakat bitki örtüsü tarafından yansıtılması, su ve kara yüzeylerinin dağılışını belirlemede
oldukça önemli bir etkendir. Bu sayede, su yüzeyleri diğer coğrafi varlıklar içerisinden
kolaylıkla ayırt edilebilmektedir (Özdemir 2004). Bu olanak ile yüzeysel su varlıklarının
konum ve şekilleri çok kolay bir şekilde belirlenebilmektedir.
Uzaktan algılama teknikleri, gerek el radyometreleri ile tarla düzeyinde, gerekse
farklı araçlar kullanılarak havadan bitkilerin gelişme durumlarının izlenmesine olanak
tanımaktadır. Bunun yanı sıra yüzey enerji dengesi bileşenlerinin bir bölümü UA ile
tespit edilebilmektedir. Özellikle yüzey sıcaklığının UA ile ölçülmesi, yüzey enerji
dengesine dayalı bitki ve bulunduğu topraktan meydana gelen buharlaşmanın zamansal
ve mekânsal olarak belirlenmesine olanak tanımaktadır (Köksal 2007). Bitkinin
içerisinde bulunduğu su stresi düzeyinin tespit edilmesi için uzaktan algılanmış verilere
dayalı çeşitli su stresi ve vejetasyon indeksleri geliştirilmiştir (Köksal 2007). Bu sayede,
sulama zamanı, sulama suyu ihtiyacı uzaktan algılamaya dayalı olarak tespit
edilebilmektedir. Bu çalışmada UA ve CBS tekniklerinin sulu tarımda kullanılmasının;
suyun daha verimli ve etkin kullanılmasında, su kaynaklarının yönetiminde sağlayacağı
avantajlar konuyla ilgili yapılan çalışmalar ışığında açıklanmaya çalışılmıştır.

BİTKİ SU STRESİNİN BELİRLENMESİ


Uzaktan Algılama İle Bitki Su Stresinin Belirlenmesi
Uzaktan algılama (UA), Nesnelerle fiziksel bir temasta bulunmaksızın herhangi
bir uzaklıktan ve/veya uzayda yörüngeye oturtulmuş uydular tarafından yapılan
ölçümler aracılığıyla yeryüzü objeleri hakkında bilgi edinme, işleme ve yorumlama
tekniğine dayalı bir bilim dalıdır. Yeryüzündeki bütün cisimler elektromanyetik dalga
şeklindeki enerjiyi yansıtırlar, yayarlar, soğururlar ve/veya geçirirler. Farklı özelliklere
sahip cisimlerin elektromanyetik yelpazenin belirli bölgelerinde ışığı yansıtma veya
yayma farklılıklarından yararlanarak o cisimler hakkında bilgi elde edilebilir (Şenol
188

1986). UA’nın temelinde de cisimlerin yaymış oldukları elektromanyetik enerjinin


değerlendirilmesi yatmaktadır.
Bitki stresi, bitkinin olağan işlevlerini bozan etmenleri tanımlamak için
kullanılan anlaşılması zor bir terimdir (Baştuğ ve Ödemiş 1996) Bu zor terim
kapsamında olan bitki su stresinin yaygın nedeni ise, bitkilerin atmosferik buharlaşma
isteminden daha az bir hızda terleme yapmasına neden olacak biçimde, toprak suyunun
yetersiz bulunmasıdır (Baştuğ ve Ödemiş 1996). Bitki örtü sıcaklığı, bitki su tüketimi ve
su stresine ilişkin önemli bir göstergedir ve ilk zamanlarda bitkiye temas ile ölçümler
yapılmıştır ve bu amaçla termokopl kullanılmıştır. Bitkilerde yeteri kadar terlemenin
oluşması ile bitki örtü sıcaklığı hava sıcaklığından (Tc-Ta) daha düşük olmaktadır. Su
stresi bitki örtü sıcaklığının hava sıcaklığına yaklaşmasına ve üzerine çıkmasına neden
olmaktadır (Köksal 2007).
Şekil 3. San Luis vadisi
bitki örtüsü su varlığı
haritası. Birleşik
renklerdeki alanlardan,
beyaz-mavimsi olan bitki
yapraklarında oldukça
çok su içeren, kırmızımsı
görülenler su eksikliği
olan bölgeler ve sarı
bölgeler kuru ve bitkisiz
alanlar (Clark ve ark.
2003)

Uzaktan algılama ile yüzey sıcaklığı, uyduların termal bantları kullanılarak


belirlenebileceği gibi, uydular ile aynı temele dayalı tarla düzeyinde ölçüm
kabiliyetindeki infrared termometrelerle de ölçülebilmektedir. Uzaktan algılama ile
yüzey sıcaklığının belirlenmesi amacı ile geliştirilen enstrümanlar termal infrared
bölgede gerçekleşen spektral yansıma oranını ölçmekte ve yüzey yayım gücünden
yararlanmaktadır (Köksal 2007). Jackson ve ark.(1980)’e göre spektral yansıma
oranlarına dayalı hesaplanan, spektral indisler, yaprak alan indeksi, kuru madde, yeşil
ağırlık, kuru ağırlık, örtü yüzdesi gibi bitki karakteristiklerinin, spektral veriler
kullanılarak tahmin edilmesinde önemli araçlardır. İki banda ait yansıma değerlerinin bir
birine oranlanmasıyla, doğru bantlar seçildiğinde oldukça yararlı vejetasyon indeksleri
elde edilebilmektedir. Jackson ve ark.(1980)’a göre spektral indislerin belirlenmesinde
doğru bant seçimine ilişkin yaklaşım, ağırlıklı olarak vejetasyon düzeylerinin tahmin
edilmesine yönelik olmasına rağmen, spektral yansıma oranı verilerinden yararlanılarak
su stresi, bitki-yaprak su içeriği vb. bitki karakteristiklerinin belirlenmesi de
geliştirilecek indislerle mümkün olabilmektedir. Yine yapılan araştırmalara göre bitki
katsayısı (Kc) ile bitki indeksleri arasında önemli istatistiksel ilişkiler bulunmaktadır
(Köksal 2007).
Köksal (2007)’ye göre, yaygın olarak kullanılan spektral indisler, su stresinin
direkt olarak belirlenmesinden çok, su stresinin neden olduğu etkileri ortaya koymada
daha etkindir. Yani spektral yansıma oranına dayalı vejetasyon indeksleri su stresinden
daha çok su stresinin bitkideki etkilerine duyarlıdır. Yapılan araştırmalarda tespit edilen,
Tc-Ta’ ya dayalı su stresi indisleri ile spektral indisler arasında istatistiksel bakımdan
önemli ilişkilerinin temel kaynağı budur. Bu nedenle, spektral indislerin, sulama suyuna
ilişkin planlamalarda doğrudan kullanımı istenen düzeyde hassasiyet
sağlayamayabilmektedir. Aynı şekilde, Thomas ve ark. (1971), spektral yansıma
ölçümleri ile yaprak su içeriğinin tahmin edilebilmesine yönelik yaptıkları bir
çalışmada, elektromanyetik spektrumun 1.45 ve 1.93 µ bandındaki yansıma değerleri ile
su absorbsiyonu ve yaprak su içeriği arasında önemli ilişkiler bulmuşlardır. Bununla
189

birlikte araştırmacılar, yaprağın iç yapısındaki değişmelerden dolayı, yaprağın su


durumunun yansıma değerleri ile tahmin edilebilme yeteneğinin zayıf olduğunu
vurgulamışlardır. Araştırma sonuçlarına göre, pamukta en büyük yansıma değişikliğinin,
yaprak su içeriğinin %70'in altında olduğu zaman meydana geldiği ve yaprakların
solduğu belirtilmiştir. Kamat ve ark. (1985) ise spektral parametrelerin fizyolojik
değişkenler ve verim ile yüksek düzeyde korelasyona sahip olmasının, bu parametrelerin
bitkilerde azot ve su stresinin belirlenmesinde kullanımını olanaklı kıldığını belirtmiştir.
Hatfield ve ark. (1985) tarafından yapılan çalışmada, tüm yetişme dönemi
irdelendiğinde yakın kızıl ötesi (NIR) ve kırmızı (Red) bant oranı ile yaprak alan indeksi
(YAİ)’inin istatistiksel bakımdan önemli ilişkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Carter
(1993)’ın yaptığı bir çalışmada pigmentlerin azalan soğurmasının bir sonucu olarak, su
stresine girmiş yapraklarda, görünür dalga boylarındaki yansımanın arttığını ve 535-640
nm ve 685-700 nm dalga boyu aralıklarının su stresine en duyarlı spektral bölgeler
olduğunu, NIR yansıma oranlarının ise su stresine duyarsız olduğunu tespit etmiştir.
Moran ve ark. (1994) ise bitki vejetasyon düzeyini dikkate alan, infrared yüzey sıcaklık
ölçümlerine dayalı farklı bir gösterge olarak Su Eksiklik İndeksini (WDI) geliştirmiştir.
Söz konusu indeks, bitki örtü sıcaklığı (potansiyel transpirasyon ve transpirasyonsuz),
kuru toprak sıcaklığı, doygun toprak sıcaklığı ile atmosfer sıcaklığı farklarını ve spektral
vejetasyon düzeyini bir trapez biçiminde işleyerek, mevcut bitki yüzey sıcaklığına
dayalı bir biçimde hesaplamaktadır. Ayrıca geliştirilen bu indeks ile ET arasındaki ilişki
bir eşitlikle belirtilmiştir. Benzer sonuçlar Boegh ve ark. (2002)’ de verilen çalışmada da
yer almaktadır.

Şekil 4. SPOT uydusu ile


çalışma alanındaki bitkilerin
temmuz 23-25 ve ağustos
27deki su stresi fotoğraftaki
mavi düzgün çizgi uydudan
siyah alanlar ise bulut
kaynaklı (Anonim 2008e)

Bitki Su Stresinin Belirlenmesinde Coğrafi Bilgi Sistemlerinin Kullanılması


Coğrafi bilgi sistemi, genel anlamıyla konuma dayalı gözlemlerle elde edilen
grafik ve grafik olmayan bilgilerin toplanması, saklanması, işlenmesi ve kullanıcıya
sunulması işlevlerini bir bütünlük içerisinde gerçekleştiren bir bilgi sistemidir
(Yomralıoğlu ve ark. 2007). CBS’nin önemli beş bileşeni vardır. Bunlar; donanım,
yazılım, veri, insan ve yöntemlerdir (Anonim 2008d). Coğrafi bilgi sistemlerinde
kullanılacak verilerin toplanmasında çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemler; Yersel Ölçü
Yöntemi, Fotogrametri, Uzaktan Algılama, Global Konum Belirleme (GPS) ve Mevcut
Verilerin değerlendirilmesi olarak sıralanabilmektedir (Anonim 2008d).
Coğrafi bilgi sistemlerinin tarımsal uygulamalardaki etkinliğinin artırılması,
değişik ürün gelişimi modelleme çalışmalarının yapılabilirliği ve sonuçların güvenilir
olması açısından yüksek çözünürlükte, alansal dağılım özelliği gösteren güncel veri
kaynaklarına ihtiyaç vardır. Bitkiler, kuraklık, yüksek sıcaklık ve hastalık gibi uzun
süreli stresler altında kaldığı zaman, verim tahminlerinde ve özellikle su stresi
konularında CBS ve iklim parametreleri yaygın olarak kullanılmaktadır (Güler ve ark.
2007).
Ines ve ark.(2001)’nın yaptığı bir çalışmada ürün gelişim modellemelerinde su
verimliliğinin CBS uygulamalarıyla değerlendirilmesi konusunu araştırmıştır.
190

Çalışmada havza ölçeğinde, su verimliliğinin bir göstergesi olan su kullanımını analiz


etmek için CBS ile birleştirilen ürün büyüme simülasyon modelleri uygulanmıştır.
Araştırmacılar su verimliliğini belirlemede pirinç, mısır ve yerfıstığı bitkilerinde
çalışmışlardır. Yapılan ürün büyüme simülasyonları, hem var olan hem de potansiyel
tarım arazilerinde gerçekleştirilmiş ve kullanılan ürünlerin rekolte mevsimindeki
potansiyel üretimleri, su verimliliğini belirlemede temel olarak kullanılmıştır. Araştırma
sonuçları, su verimliliğinin uzaysal ve yer gözlem platformları ile analizinin, suyun
korunması ve bu nedenle sulu tarım stratejileri için elverişli ve çok önemli bilgiler
sağladığını göstermiştir.

SU KAYNAKLARININ YÖNETİMİ
Su Kaynaklarının Yönetiminde Uzaktan Algılamanın Kullanımı
Uzaktan algılamanın tanımında da belirtilmiş olduğu gibi dünya’yı belirli
uzaklıklardan gözlemleyebilmek için gerekli algılama aletlerini taşıyacak araçlara
gereksinim vardır. Bunlardan biri olan uzay platformları (uydular), yeryüzündeki çok
geniş alanların ayrıntılarıyla birlikte algılanmasına olanak tanımaktadır. Günümüzde,
çeşitli uzaktan algılama çalışmalarına hizmet etmek üzere pek çok uydu uzaya
gönderilmiştir. Su kaynaklarının yönetiminde kullanılacak uyduların seçiminde, sahip
oldukları spektral bantlar, çözünürlükleri, veri alabilme zamanları temel kriterleri
oluşturmaktadır (Çizelge 1).
Çizelge 1. Tarımda su yönetiminde kullanılan uydular veya sensörleri (Uçar ve
Başayiğit 2001)
NOAA ERS- ERS- ERS- Meteo- JERS-
Amaç SPOT IRS TM MSS Radar-sat GOES GMS
AVHRR SAR ALT ATSR sat SAR
Sulanan
♦ ♦ ♦ ♦ ♦
Alan
Yaprak Alan
♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦
ind.
Bitki
♦ ♦ ♦ ♦
Katsayısı
Transp.
Katsayısı ♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦
Potansiyel
♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦
Evp.
Aktüel
♦ ♦ ♦
Evp.
Yüzey
Nemi ♦ ♦ ♦
Kök bölg.
♦ ♦ ♦
Nemi
Su
♦ ♦ ♦ ♦ ♦ ♦
Kaybı
Nehir
Akışları ♦ ♦ ♦
Yağış
♦ ♦ ♦

Sulama suyu yönetiminde bitkinin ne zaman ne kadar suya gereksinim duyduğu


temel bir bilgidir ve sulama alanı büyük, bitki deseni karışık olduğunda bu bilginin
zamansal ve konumsal değişiminin saptanması, geleneksel yöntemlerle olanaksızken,
uzaktan algılama tekniklerinin kullanımıyla mümkün olabilmektedir. Geleneksel
yöntemlerle uzun süreli arazi çalışmaları hem ekonomik açıdan hem de teknik açıdan
çevre faktörlerine bağlı kalmaktadır. Oysa bu yöntem yardımıyla zaman, iş gücü ve
ekonomi açısından önemli avantajlar sağlanmaktadır. Uzaktan algılama çalışmaları ile
sulu tarım çalışmaları için gerekli olan, bitki deseni, arazi kullanımı, yaprak alan
indeksi, bitki katsayısı ve toprak tuzluluğuna ait özellikler doğrudan belirlene bilirken,
sulanan alanlar, evapotranspirasyon, su kaybı ve verime ait tahminler dolaylı olarak
yapılabilmektedir.
191

Evapotranspirasyon; tarla denemelerinde, lizimetre gibi geleneksel yöntemlerle


ve yaygın olarak da iklim parametrelerine dayalı olarak geliştirilen amprik metotlarla
saptanmaktadır. Sulu tarım alanlarında evapotranspirasyon (ET) su dengesinin temel bir
unsurudur. Evapotranspirasyon (bitki su tüketimi) bitki yapraklarından terleme ve toprak
yüzeyinden buharlaşma olarak tanımlanır. Evapotranspirasyonda etkili olan faktörler,
sıcaklık, rüzgâr, güneşlenme süresi ve oransal nem gibi iklim faktörleri yanında bitki
cinsi ve bitkinin yetişme süresidir. Potansiyel (ETp) ve gerçek evapotranspirasyon
(ETa), büyük ölçekli sulama alanlarında yönetimin etkinliğini belirlemede kullanılan
önemli parametrelerdir. Doğrudan ölçme ve iklim verilerinden yararlanmak gibi
geleneksel yöntemlerle ETp ve ETa’nın belirlenmesi, hesaplamalar için gerekli
parametrelerin alansal değişimiyle ilgili bilgilerin eksikliği nedeniyle, özellikle sistem
veya havza bazında zordur. Evapotranspirasyon, karmaşık hidrolojik parametreleri
ölçmeksizin uzaktan algılama (UA) kullanılarak belirlenebilmektedir.
Uydu verileriyle evapotranspirasyonun belirlenmesinde; öncelikle uydudan
alınan verilerden, bitkilerin albedo haritası, yaprak alan indeksi haritası ve bitki
yüksekliği haritası çıkartılmakta ve daha sonra uydulardan alınan farklı bantlardaki
yansımalar spektroradyometre ile yapılan yer ölçümleri ile ilişkilendirilmekte ve
geliştirilen amprik denklemlerle belirlenmektedir.
Şekil 5. San Pedro akarsu havzasının
termal infrared multispectral scanner
(TIMS) kullanılarak hesaplanmış
vapotranspirasyon ve arazi yüzeyindeki
su dolum bölgelerinin 4 farklı
görüntüsü. (Clark, ve ark. 2003).

Uydu verileriyle potansiyel evapotranspirasyonun belirlenmesiyle ilgili Karataş


ve ark. (2006) tarafından yapılan bir çalışmada, UA tekniği kullanılarak ETp ve ETa’nın
alansal değişimi hakkında bilgi elde etmenin mümkün olduğu ifade edilmiştir. Aynı
şekilde Trezza (2006) Venezuela’da yaptığı bir çalışmada, uydu verilerinden, sulanan
alanlarda günlük sınırlayıcı ET miktarını tahmin etmiştir.
Uzaktan algılama çalışmalarında bitki su kullanım kapsamını saptamak için,
bitki indeksleri arasındaki ilişki, ürün katsayıları ve EMS’un yakın kızılötesi alanındaki
değişiklikler değerlendirilmektedir (Bar nes ve ark. 2001). Bu kapsamda birçok bitki
indeksi geliştirilmiştir. Bunlardan en çok kullanılanı EMS’un kırmızı (0.6-0.7 µ m)
dalga boyu ile yakın kızılötesi (0.7-0.90 µ m) dalga boylarınını değerlendirlimesi ile
elde edilen NDVI dır (Sönmez ve ark. 2008). Sönmez ve ark. (2008) de bermuda
çimindeki su stres koşullarının uzaktan algılama teknikleri ile inceledikleri bir
çalışmada, su stresi altındaki bermuda çiminin, NDVI ile belirlenebildiğini, yalnızca
yakın kızıl ötesi dalga boyunun kullanılmasının yeterli olmadığını ifade etmişlerdir.
Nitekim araştırmacılar NDVI ile farklı su stresi altındaki çim bitkisinde oldukça yüksek
istatistiksel bulgular elde etmişlerdir. Benzer şekilde, Penuelas ve ark.(1997), Bell ve
ark.(2002)’da çim bitkisinin su stresinin, klorofil içeriğinin ve çim kalitesinin
belirlenmesinde NDVI’nin yeterli olduğunu ifade etmişleridir (Sönmez ve ark. 2008).
Jang ve ark.(2006)’nın uydu görüntülerinden sıcaklık ve su stres indeksini belirlemek
için yaptıkları çalışmada, kuzey Amerika’da orman yangınlarına maruz kalmış bir test
alanında, spot uydu görüntülerinden alınan vejetasyon indislerinden yaprak su durumu
ve spektro radyometre ile de yüzey sıcaklığını belirlemişlerdir. Araştırmada, Spot uydu
192

verilerinden bitki gelişimi ve su durumunu değerlendirmek için (NDVI) ve


normalleştirilen fark su indeksi (NDWI) verilerini değerlendirmişlerdir. Araştırmacılar
ayrıca her iki bitki indeksini bitki gelişimi ve su durumunu değerlendirmek amacı ile
yeni bir indeks olarak “normalleştirilen nem indeksi (NMI)” birleştirmişlerdir. Ayrıca
araştırmacılar, elde edilen NMI değerini spektro radyometrik ölçümlerle elde edilen
yüzey sıcaklığı değerleri ile ilişkilendirilmiştir.
Sonuç olarak uzaktan algılama ile ET hesaplaması sayesinde bitki stres
göstergeleri elde edilerek, sezon içinde dinamik bir planlama yapılabilmektedir. Nitekim
bu sayede, su kullanan sektörlerden hangisinin ne miktarda su kullandığının
belirlenmesi, su dengesinin ve su bütçesi ile performans değerlendirmesinin yapılması
mümkün olmaktadır.
Bitki su stresinin ortaya çıkmasında dolaylı parametrelerden bir tanesi de toprak
nemidir. Toprak neminin doğru bir şekilde izlenmesi sulama suyu yönetiminin başarısını
da artırmaktadır. Çeşitli uzaktan algılama teknikleri ile toprak nemi
belirlenebilmektedir. Toprakta depolanan nem, yağışlarla veya sulama ile toprağa
verilen suyun yüzey akışı, derine sızma ve buharlaşma kayıplarından arta kalan
kısımdır. Toprakların içerdiği su miktarı arttıkça, hemen bütün dalga boyundaki ışıkta
topraktan yansıma miktarının azalmasına neden olmaktadır. Bunun nedeni, toprakta
bağlı suyun hidroksil grubu tarafından gelen ışığı soğurarak yansıyan ışık miktarını
azaltmasıdır. Dolayısıyla sürekli yaş ve drenajı bozuk topraklar uydu görüntüleri
üzerinde daima koyu-gri siyah renkli görülmektedir (Uçar ve Başayiğit 2001).
Toprak nemi, bitkilerin çimlenmesinden başlayarak bütün gelişme periyotların
da çok büyük bir öneme sahiptir. Bitki için büyük bir öneme sahip olan toprak neminin
tayininde kullanılan klasik yöntemler sadece ölçümün yapıldığı yöre ve buna bağlı
olarak çok küçük bir bölge için geçerli olmaktadır. Elde edilen verileri geniş alanlara
yaymak, toprak bünyesi ve yağışın farklılık göstermesi nedeniyle sakıncalı olmaktadır.
Bu nedenle belirtilen dezavantajları ortadan kaldıran ve geniş alanlara ilişkin bilgi
edinilmesini sağlayan uzaktan algılama teknikleri bir alternatif oluşturmaktadır (Uçar ve
Başayiğit 2001).
Evapotranspirasyon ve toprak nemi su kaynaklarının rasyonel biçimde kullanımı
için etkendir. Ancak tek başına bu iki parametrenin değerlendirilmesi yeterli değildir.
Verimli ve başarı oranı yüksek bir sulu tarımın gerçekleştirilebilmesi için arazi kullanım
planlarının yapılmasına ihtiyaç vardır. Aynı şekilde, uydu verileri kullanarak bitki
deseninin belirlenmesi hem daha kolay hem de daha kısa sürede yapıldığından su
kaynağının planlanmasıyla ilgili ileriye dönük sağlıklı karar alınmasına yardımcı
olacaktır.
Yine uydu verileri yardımıyla, bitki yapraklarında meydana gelen fotosentez
olayında katalizör olarak görev yapan aktif radyasyonun tutulması yönünde büyük
öneme sahip olan yaprak yüzey genişliği bitki verimini belirleyen önemli bir
parametredir. Yaprak yüzey genişliğini belirleyen parametreler içinde en yaygın olarak
kullanılan Yaprak Alan İndeksi (YAİ) dir. Yaprak alan indeksinin belirlenmesinde
kırmızı veya kızılötesi bantlardan birinin kullanılması zorunludur. Farklı bitkilerin sahip
olduğu farklı tip ve yoğunluktaki kloroplastlar ancak bu bantlarda anlamlı farklılıklar
göstermektedirler.
Sulu tarımda özellikle tuz içeriği yüksek olan suların sulamada kullanılmaları
sonucu oluşan tuzlu toprakların belirlenmesinde uydu verilerinin kullanılması, bu
alanlarda tuzluluğun yayılımının daha hızlı ve daha yüksek doğruluk oranında
belirlenmesine olanak sağlamaktadır. Şenol ve Dinç (1992) tarafından, Aşağı Seyhan
Ovasında yapılan bir çalışmada, LANDSAT-5 TM uydu verilerinin tuzlu toprakların
belirlenmesinde başarıyla kullanılabileceği sonucuna varmışlardır.
193

Su Kaynaklarının Yönetiminde Coğrafi Bilgi Sistemlerinin Kullanımı


Günümüzde su, tarım, ekoloji, orman yönetimi gibi ve birçok farklı disiplinde
yürütülen CBS çalışmalarında, değişik iklim, toprak, topografya, idari sınırlar, su
yüzeyleri, jeoloji, nem rejimi, sulanabilir alanlar, arazi kullanımı/arazi örtüsü, ormanlık
alanlar, üretim sistemi, bitki istekleri, nüfus vb. veri katmanlarına ihtiyaç duyulmaktadır
(Güler ve ark. 2007).
Su kaynaklarının yönetiminde, yüzeye düşen yağışların mekânsal olarak
belirlenmesi birçok hidrometeorolojik modelleme çalışmaları için son derece önemlidir.
Yine bu veriler CBS ortamında, oluşturulacak veri tabanı için de son derece önemlidir.
Bu veri tabanı içerisine iklim verilerinin ve bölgeye ait sayısal yükseklik modelinin
(DEM) ilave edilmesi, su kaynaklarının yönetiminde CBS teknolojisinin başarısını
oldukça artırmaktadır. Nitekim, Avustralya’da CBS ile yapılan bir modelleme
çalışmasında, elde edilen konumsal yağış verileri veritabanı olarak kullanılmıştır.
İklimsel yağış verilerinin CBS ortamında diğer veri setleri ile kullanılması neticesinde
tarımsal gübrelerin temiz su kaynaklarına karışmasını etkileyen faktörlerin belirlenmesi
mümkün olabilmektedir. Su kaynaklarının yönetiminde yer altı sularının akışı, yönü gibi
birçok bilgi CBS ortamında veri setlerinin değerlendirilmesi belirlene bilmektedir.
Japonya’nın Saga bölgesinde yapılan bir çalışmada, yeraltı suyu akışı ve yönü ile ilgili
birçok veri katmanı konumsal olarak üretilmiş ve CBS kapsamında değerlendirilmiştir
(Güler ve ark. 2007).
Tarımsal su ihtiyacının belirlenmesine, sulama ve su kaynaklarının
planlanmasına yönelik CBS ortamında yapılacak olan hidrolojik çalışmalarda, bölgeye
ait bitki su tüketim oranlarının bilinmesi gerekmektedir (Güler ve ark. 2007). Bitki su
tüketim oranlarının bilinmesi ve bu bilgilerle, diğer veri setlerinin entegrasyonu ile CBS
ortamında daha sağlıklı hidrolojik modelleme çalışmaları yapılabilmektedir. Demir ve
ark. (1997) Şanlıurfa-Harran Ovasında, yaptıkları bir çalışmada, klasik yöntemlerle
yapılan su kaynağı yönetim planı çalışmalarını, CBS ortamında yaptıkları planlama
çalışmaları ile karşılaştırmışlardır. Araştırmacılara göre, bölgeye ait bitki su tüketim
oranlarının da CBS ortamında değerlendirildiği planlama çalışması arasında farkların
olduğunu tespit etmişlerdir. Araştırmacılara göre CBS kullanarak yapılan sulama projesi
daha doğru sonuç vermiştir.
Rinaldi (2004) de bölge düzeyinde uzaktan algılama, coğrafi bilgi sistemlerini
ve yer bilgilerini kullanarak su kaynaklarının yönetimi başlığı altında yaptıkları
çalışmanın amaçları arasında, uzaktan algılama bilgileri, uzaysal veri ve sulama
bölgelerindeki su kaynaklarının yönetimi simulasyon modelleri ile kombine karar destek
sistemi geliştirmek ve sulama yöntemlerinin değerlendirmesi sonucu su stresinin ürün
verimi üzerindeki agro-ekolojik göstergelerini saptamak olduğunu ifade etmiştir.
Araştırmacıya göre bu amaçla verilerin, uzaktan algılama görüntüleri ile entegre
edilerek, ürün ve toprak değişkenliğinden kaynaklanan kuraklılığı tahmin etmek,
bölgesel ölçekteki simülasyon modelleri içine bu değişkenleri özümsetmek ve son
olarak evapotranspirasyonu, bitki su seviyesini ve kuraklık göstergelerini tahmin etmek
en önemli hedefler arasındadır.
Sonuç olarak uzaktan algılama verileri kullanılarak, enerji denge eşitlikleri ve
termal infrared bilgileri ile evapotranspirasyon tahmini için farklı metotlar
geliştirilebilmekte ve bu veriler, ürün ve toprak değişkenleri ve uydu görüntüleri ile
bütünleştirilerek, coğrafi bilgi sistemi ortamına entegre edile bilmekte ve bir simülasyon
modeli içinde bölgesel ölçekte ürünün su ihtiyacını, su durumunu ve kuraklık
göstergelerini tahmin etmede kullanılabilmektedir.
194

Sonuç
Bitki su stresinin belirlenmesi ve su kaynaklarının yönetiminde uzaktan
algılama ve coğrafi bilgi sistemlerinin uygulanabilirliği irdelendiği çalışmada, uzaktan
algılama teknik ve teknolojilerinin kullanıldığı araştırmalardan örnekler verilerek, su
stresinin belirlenmesi ve su kaynaklarının yönetimi hakkında bilgi elde etmenin
mümkün olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Nitekim, geleneksel yöntemlerle yapılan
çalışmalar, uzun süreli olmakta ve hem ekonomik ve hem de teknik açıdan oldukça
yüksek maliyetler getirmektedir. Oysa uzaktan algılama ve coğrafi bilgi sistemler, arazi
yüzeyinin tarımsal ve hidrolojik koşullarıyla ilgili geleneksel yöntemlere göre daha sık,
objektif ve güvenilir bilgiler sağlamaktadır. Aynı zamanda bu teknik ve teknoloji ile
özellikle sulama şebekelerinde suyun kullanıcılar arasında eş dağılımı ve adil
kullanımının sağlanmasında ve proje performansının değerlendirilmesinde önemli bir
karar destek aracıdır. Bu nedenle, bu teknolojinin günümüzde yaygın olarak
kullanılması son derece önem arz etmektedir. Özellikle ülkemizde su kaynaklarının
sınırlı oluşu bu önemi daha da artırmaktadır.

KAYNAKLAR
Anonim, 2008a. www.iwmi.org
Anonim,2008b.http://209.85.135.104/search?q=cache:1Pm9QPfYuJgJ:www.gislab.ktu.e
du.tr/yayinlar/tez_selcuk/14tanim.pdf+(Cracknell+ve+Hayes,+1991).&hl=tr&ct
=clnk&cd=9&gl=tr (12.08.08)
Anonim,2008c.http://209.85.135.104/search?q=cache:ze57_xoICNoJ:www20.uludag.ed
u.tr/~rsgis/UAnedir.html+Fitzgerald+1972&hl=tr&ct=clnk&cd=1&gl=tr
Uludağ Üni. Zir. Fak. Top. Böl. UA ve CBS Merkezi (12.08.08)
Anonim,2008d.http://209.85.135.104/search?q=cache:1Pm9QPfYuJgJ:www.gislab.ktu.
edu.tr/yayinlar/tez_selcuk/14tanim.pdf+(Kraus,+1993%3B+Kennedy,+1996%3
B+Heywood,+1998%3B+Yomral%C4%B1o%C4%9Flu,+2000%3B+Longley,
+2001).&hl=tr&ct=clnk&cd=1&gl=tr (12.08.08)
Anonim,2008e.http://archimede.bibl.ulaval.ca/archimede/files/65544e22-42c9-42f3-
a99d-e925a6c05ba3/ch06.html (12.08.08)
Baştuğ, R., Ödemiş, B.1996. İnfrared Termometre Tekniği Kullanılarak Pamukta Bitki
Su Stresinin Değerlendirilmesi ve Sulamaların Programlanması. Tr. J. of
Agriculture and Forestry 23 (1999) 31-37 TÜBİTAK.
Boegh, E., Soegaard, H., Broge, A., Hasager, C.B., Jensne, N.O., Schelde, K., Thomsen,
A. 2002. Airborne multispectral data for quantifying leaf area index, nitrogen
concentration and photosynthetic efficiency in agriculture. Remote Sens.
Environ., 81:179-193.
Carter, G. A. 1993. Responses of leaf reflectance to plant stress. American J. Botany,
80:239-243.
Clark, R.N., Swayze, G.A., Livo, K.E., Kokaly,R., Sutley, S., Dalton, j.B., McDougal,
R. and Gent, C.A. 2003. Earth and Planetary Remote Sensing with the USGS
Tetracorder and Expert Systems. rclark@usgs.gov
Çakmak, B., Aküzüm, T., Çiftçi, N., Zaimoğlu, Z., Acar, B., Şahin, M. Ve Gökalp, Z.,
2005. Su Kaynaklarının Geliştirme Ve Kullanımı. Tmmob Ziraat Mühendisleri
Odası Türkiye Ziraat Mühendisliği Vı.Teknik Kongresi, Cilt:1, sf:191-211,
Ocak 2005, Ankara.
195

Demir, H., Kodal, S., Yıldırım, Y., 1997. Şanlıurfa-Harran Ovaları Sulamasında
Planlamadan Günümüze Bitki Su İhtiyacı.
DSİ, 1995. 50.Yılında DSİ. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı DSİ Genel Müdürlüğü,
DSİ İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı, Basım ve Fotofilm Şb.Md. sf:84,
Ankara.
Güler, M., Kara, T.,2007. Alansal Dağılım Özelliği Gösteren İklim Parametrelerinin
Coğrafi Bilgi Sistemleri İle Belirlenmesi Ve Kullanım Alanları; Genel Bir
Bakış. OMÜ Zir. Fak. Dergisi, 2007,22(3): 322-328
Hatfield, J.L., Kanemasu, E.T., Asrar, G., Jackson, R.D., Pinter, P.J., Jr., Reginato, R.J.,
Idso, S.B. 1985. Leafarea estimation from spectral measurements over various
planting dates of wheat. Int. J. Remote Sensing, 6(1):167-175.
Ines , A. V.M., Das Gupta, A., Loof, R.,2001. Application of GIS and crop growth
models in estimating water productivity. Water Engineering and Management,
School of Civil Engineering, Asian Institute of Technology, November 2001.
Jackson, R. D., Pinter, Jr., P.J., Reginato, R.J., Idso, S.B. 1980. Hand - held radiometry.
A set of notes developed for use at the workshop on hand-held radiometry.
Phoenix, Ariz., February, 1980.
Jang, J., Viau, A. A., Anctil, F., 2006. Thermal-water stress index from satellite images.
International Journal of Remote Sensing, Volume 27, Issue 8, pages: 1619 –
1639, April 2006
Kamat, D. S., Gopalan, S. K. A., Shashikumar, N. M., Sinha, K. S., Chaturvedi, S. G.,
Singh, K. A. 1985. Assessment of water stress effects on crops, Int J. Remote
Sensing, 6:577-589.
Karatas, B., Akkuzu, E., Avcı, M. 2006. Uzaktan algılama tekngyle
evapotransprasyonun belirlenmesi. 4. Cografi Bilgi Sistemleri Bilisim Günleri,
Eylül 2006
Köksal, E.,2007. Sulama suyu yönetiminde uzaktan algılama tekniklerinin kullanımı,
OMÜ Zir.Fak.Dergisi 2007, Cilt:22(3), sf: 306-315
Köksal, E.S., Büyükcangaz, H. ve Benli, B. 2003. Besin Güvenliğinin Sağlanmasında
Su Kaynaklarının Akılcı Yönetimi Ve Alınması Gerekli Önlemler. I. Ulusal Su
Mühendisliği Sempozyumu 22-26 Eylül 2003, Gümüldür, İZMİR
Moran, M.S., Clarke, T.R., Inoue, Y., Vidal, A. 1994. Estimating crop water deficit
using the relation between surface – air temperature and spectral vegetation
index. Remote Sens. Environ., 49:246-263.
Özdemir, İ., 2004. Orman Envanterinde Uydu Verilerinden yararlanma Olanakları
Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi Seri: A, Sayı: 1, Yıl:
2004, ISSN: 1302-7085, Sayfa: 84-96
Rinaldi M., 2004. Water availability at sowing and nitrogen management of durum
wheat: a seasonal analysis with CERES-Wheat model. Field Crops Res. 89, 27-
37.
Sönmez, N.K., Emekli, Y., Sarı, M., Baştuğ, R. 2008. Relationship between spectral
reflectance and water stres conditions of Bermuda grass (Cynodon dactylon L.).
New Zealand Journal of agricultural reserch,2008. Cilt: 51, sf: 223-263.
196

Şenol, S., 1986. Uzaktan Algılama Lisansüstü Yaz Okulu Ders Notu. Çukurova
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, TÜBİTAK-TUFUAB, Adana. 2.1-2.8,
5.36-5.40
Şenol, S., Dinç, A. O., 1992. Aşağı Seyhan Ovası Tuzlu Topraklarının LANDSAT-5
TM Sayısal Uydu Görüntülerinden Yararlanarak İncelenmesi Üzerine
Araştırmalar. Doğa-Turkish Journal. of Agriculture and Forestry v. 16, 38-49.
Thomas, J. R., Namken, L. N., Oerther, G. F., Brown, R. G., 1971.Estimating Leaf
Water Content by Reflectance Measurements. Argon. J 63:845-847.
Trezza, R. 2006 Evapotranspirasyon from a remote sensing model for water
management in a irrigation system in Venezuela. İnterciencia, Cilt:31, Sayı:6,
sf: 417-423.
Uçar, Y., Başayiğit, L., 2001. Sulu Tarımda Uzaktan Algılama Tekniklerini Kullanma
Olanakları. 4. Tarımda Bilişim Sempozyumu 2001.
Yomralıoğlu, T., Nişanci, R., Uzun, B., 2007. Ankara Raster Tabanlı Nom Nal
Değerleme Yöntem Ne Dayalıarsa-Araz Düzenlemesi Uygulaması. TMMOB
Harita Ve Kadastro Mühendisleri Odası 11. Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik
Kurultayı Nisan 2007.
197

DEĞİŞİK MİKTARLARDA UYGULANAN AZOT VE POTASYUMLU


GÜBRELEMENİN YAZLIK EKMEKLİK BUĞDAYIN AZOT İÇERİĞİ
ÜZERİNE ETKİSİ

Cengiz ÖZCAN1 S. Rıfat YALÇIN2


1
Karadeniz Tarımsal Araşt. Enst., Samsun. cengizozcan06@mynet.com
2
Ankara Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Ankara. Rifat .Yalcin@ agri.ankara.edu.tr

ÖZET
Bu araştırmada, farklı miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun İzmir-85
yazlık buğday çeşidinin yaprak, dane ve sap nitrat azotu ve amonyum azotu kapsamı
üzerine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, serada yürütülen çalışmada
deneme toprağına 0-40-80-120-160-200 ppm 6 azot dozu ve 0-30-60-90-120-150 ppm
olmak üzere 6 da potasyum dozu uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlar istatistiksel olarak
değerlendirildiğinde, değişik dozlarda uygulanan azot ve potasyumun, yazlık buğdayın,
yaprak, dane ve sap amonyum azotu ve nitrat azotu kapsamı üzerine istatistiki yönden
güvenilir düzeyde etkili olduğunu bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Azot, potasyum, yazlık buğday, yaprak, sap, dane.

THE EFFECTS OF NITROGEN AND POTASSIUM FERTILIZATION


APPLİED IN DİFFERENT DOSES ON NİTROGEN COMPONENT IN
SUMMER BREAD WHEAT
ABSTRACT
The objective of this study was to determine the effect of nitrogen and
potassium in different doses on ammonium nitrogen and nitrate nitrogen in grain, leaf
and stalk of summer bread wheat. For this purpose, 6 doses of nitrogen at the amount of
0-40-80-120-160-200 ppm and 6 doses of potassium at the amount of soil in the research
done under greenhouse conditions. Based on the result obtained, the effect of increasing
amount of nitrogen and potassium was to be statistically significant on nitrate and
ammonium nitrate in grain, leaf and stalk of summer bread wheat.
Key Words: Nitrogen, potassium, spring wheat, leaf, stalk, grain.

GİRİŞ
Kaliteli ve yüksek ürün elde edilmesinde bilinçli bir şekilde gübreleme
yapmanın önemi büyüktür. Kültür bitkilerinin beslenmesinde azotlu gübrelemenin
önemli bir yeri vardır.
Ülkemizde tüketilen kimyasal gübrelerin çoğunluğunu azotlu gübreler
oluşturmakta ve azotlu gübre tüketimi ise gereksinmenin çok üzerinde bulunmaktadır.
Bu durum başta üreticiyi zarara sokmakta ve ayrıca görülen çevre kirliliğine de neden
olmaktadır. Bitkilerin azota gereksinimlerinin genellikle fazla olmasına karşın kültür
toprakları oluşumları yönünden ise azotça fakirdirler. Bu nedenle azotlu gübrelerin
gerektiği kadar zamanında uygulanma zorunluluğu vardır.
Nitrat topraktan bitkiler tarafından alınarak yenilen gıdalarla insan bünyesine
girmektedir. Bilinçsizce yapılacak fazla azotlu gübreleme ile gıdaların nitrat içerikleri
artmakta yüksek nitrat içerikli gıdalarla beslenen insanlarda ise (vücut ağırlığının her
198

bir kg’ı için 15-70 mg NO3) nitratın toksik etkisi görülebilmektedir. Özellikle nitrat
hasattan sonra gıdalarda nitrite indirgenerek toksik etki yapmakta ve bu gıdalarla
beslenen insanlarda kusma, ishal gibi rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır (Lee, 1970).
Bitkiler tarafından alındıktan sonra nitrat (NO3), nitrit (NO2) üzerinden
amonyağa indirgenir. Amonyak daha sonra glutamat dehidrogenaz, glutaminsentetaz ve
glutamatsentetaz enzimleri aracılığıyla özümlenerek glutamin asidine dönüştürülür
(Mengel, 1984).
Bitkiler toprağa verilen kimyasal gübrelerdeki besin elementlerinden tam olarak
yararlanamaz. Bu oran azot için %50-70 (Anonymous 2004). Toprağa verilen azotlu
gübrelerin küçük bir bölümünden yararlanabildiğini göstermiştir. Azotlu gübreler
genellikle toprak yüzeyine saçılarak verilmekte bu durum ise gübrelerde bulunan azotun
bir kısmının amonyak (NH3) şeklinde buharlaşarak atmosfere karışmasına bir
bölümünün nitrat (NO3) şeklinde toprağın derinliklerine yıkanmasına ve bir bölümünün
de immobilizasyona uğrayarak bitkiler tarafından yararlanılmaz şekle dönüşmesine
neden olmaktadır (fınk, 1979).
Azotun köklerden alındıktan sonra yapraklara hangi dönemlerde inorganik
azotun organik azota ne miktarda dönüştürüldüğünü, sapta bu durumun nasıl
gerçekleştiği ve organik azotun yapraklardan ve saptan başağa hangi dönemlerde ve ne
miktarda taşındığının bilinmesi azotla yapılacak gübreleme çalışmalarına yol
gösterecektir.

MATERYAL VE METOD
Bu çalışma, değişik dozlarda uygulanan azot ve potasyumun İzmir-85 yazlık
buğday çeşidinin yaprak, dane ve sap nitrat azotu ve amonyum azotu kapsamı üzerine
etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Jenny vd. (1950) tarafından geliştirilen yöntem
esas alınarak Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü serasında yapılmıştır.
Üç tekerrürlü olarak olarak düzenlenen denemede tekerrürün seradaki yerleri rastlantılı
olarak seçilmiş ve tekerrüre giren saksıların yerleri kendi aralarında her gün
değiştirilmiştir. Denemede toplam 108 saksı kullanılmıştır. Deneme toprağına ait
fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Çizelge 1’de sunulmuştur.
Çizelge 1. Araştırma toprağının fiziksel ve kimyasal özellikleri
pH CaC03 Org.Mad. P K KDK Tekstür
(1:1süsp.) (%) (%) (ppm) (me/100 g) (me/100g)
7.65 2.70 1.76 5.98 1.80 28.28 Killi-tın

Çizelge incelendiğinde, deneme toprağı killi tınlı tekstürlü olup alkali


tepkimelidir. Kireç ve organik madde yönünden de yoksuldur (Jackson 1962 ).
Değişebilir potasyumca varsıl olan araştırma toprağı yarayışlı fosfor yönünden ise
yoksuldur (Yurtsever 1978).
Tesadüf parselleri deneme desenine göre üç tekerrürlü olarak kurulan sera
denemesinde içerisinde polietilen torba bulunan saksılara mutlak kuru madde ilkesine
göre 3600 g. toprak konulmuş, denemede yazlık İzmir-85 buğday çeşidi kullanılmıştır.
Deneme topraklarına ekimden önce 0, 40, 80, 120, 160 ve 200 ppm N ve 0, 30, 60, 90,
120, 150 ppm K çözelti şeklinde verilmiş ve toprakla iyice karıştırılmıştır.
Ayrıca denemedeki saksıların hepsine ekimden önce 100 ppm P fosforik asitten
çözelti şeklinde deneme toprağına uygulanmıştır. NO3 ve NH4 azotu Chibogu (1975)
tarafından açıklandığı şekilde belirlenmiştir. Deneme sonuçlarının istatistiki analizleri
Düzgüneş (1963)’e göre yapılmıştır.
199

SONUÇLAR VE TARTIŞMA
Yaprak Amonyum Azotu
Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık İzmir-85 buğday
çeşidinde yaprak amonyum azotu miktarı üzerine yapılan istatistiki analiz sonucunda
azot işlemi, potasyum işlemi ve azot x potasyum interaksiyonu (p<0.01) düzeyinde
önemli etki yapmıştır.
Çizelge 2. Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık İzmir-85 buğday
çeşidinin yaprak amonyum azotu üzerine etkisi (ppm)
N/K İşl K0 K1 K2 K3 K4 K5
N0 6283 Aa 5808 ABab 4217 Cd 4713 Cc 4533Cc 5808 BCbc
N1 4750 CDb 6683 Ba 4858 CDcd 5458 Cab 7875 Aa 4025 Dc
N2 6733 Aa 4767 Ccd 5508 BCbc 5775 ACab 6225 ABb 6700 Aa
N3 4733 Bb 5508 ABbc 5983 Ab 6108 Aab 5642 ABb 5733 AB
N4 6750 Ba 4417 Cd 8725 Aa 6433 Ba 6400 Bb 4117 Cc
N5 6317 Aa 5842 ABab 5533 ACbc 5150 BDbc 4375 Dc 4583 CDc
* Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiki olarak önemli değildir.
** Büyük harfler yatay, küçük harfler düşey karşılaştırma içindir.

Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık buğdayda yaprağın


amonyum azotu miktarı üzerine etkisine ilişkin değerler çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi yazlık buğday bitkisinin yaprak
amonyum azotu miktarı toprağa ilave edilen azot ve potasyum miktarları ile ilgili olarak
artmıştır. En yüksek yaprak amonyum azotu miktarı N4K2 işleminde 8725 ppm olarak
saptanmıştır. En az yaprak amonyum azotu miktarı ise N1K5 işlemi sonucunda 4025
ppm olarak saptanmıştır.
Yaprak Nitrat Azotu
Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyum yazlık buğday bitkisinin
yaprak nitrat azotu miktarı üzerine yapılan istatistiki analiz sonucunda azot işlemi,
potasyum işlemi ve azot x potasyum işlemi, (p<0.01) düzeyinde önemli etki yapmıştır.
Çizelge 3. Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık İzmir-85 buğday
çeşidinin yaprak nitrat azotu üzerine etkisi (ppm)
N/K İşl K0 K1 K2 K3 K4 K5
N0 4363 Cd 5428 Bbc 6178 ABab 6650 Aa 3897 Cd 4580 Cc
N1 6153 ABb 5800 Bb 6780 Aa 4950 Cc 6580 ABa 6430 ABb
N2 7000 Aa 4290 Cd 5840 Bb 5438 Bbc 5310 Bbc 5933 Bb
N3 5795 Abc 5970 BCcd 4550 Cc 4955 BCc 5653 ABbc 5922 Ab
N4 5202 Dc 6775 Ba 6630 Ba 5300 CDbc 6018 BCab 8428 Aa
N5 5510 BCbc 5472 BCbc 4725 Cc 5790 Bb 5185 BCc 8585 Aa
* Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiki olarak önemli değildir.
** Büyük harfler yatay, küçük harfler düşey karşılaştırma içindir.

Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık buğdayda yaprağın


nitrat azotu miktarı üzerine etkisine ilişkin değerler çizelge 3’de verilmiştir. En yüksek
200

nitrat azotu miktarı N5K5 işleminde 8585 ppm olarak, en düşük nitrat azotu ise N0K4
işleminde 3897 ppm olarak saptanmıştır.
Prezemeck ve Eıssa (1983) buğdayın çeşitli gelişim dönemlerinde yararlandığı
azot kaynaklarını incelemişler ve nitrat formundaki azotun yaprakta yüksek olduğunu
saptamışlardır.
Sap Amonyum Azotu
Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık buğday bitkisinin sap
amonyum azotu miktarı üzerine yapılan istatistiki analiz sonucunda azot işlemi, azot x
potasyum işlemi ve potasyum işlemi (p<0.01) düzeyinde önemli etki yapmıştır.
Çizelge 4. Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık İzmir-85 buğday
çeşidinin sap amonyum azotu üzerine etkisi (ppm)
N/K İşl K0 K1 K2 K3 K4 K5
N0 4875Cab 6575 Aa 4533 CDbc 4333 CDbc 3967 Bc 5692 Bac
N1 4067 Bcd 4167 Bc 3583 Bd 6083 Aa 3583 Bc 5975 Aab
N2 3375 Dd 5542 Ab 4375 Bc 4125 BCc 5225 Ab 3550 CDd
N3 4092 Dcd 6383 Ba 5625 Ca 4975 Cb 7267 Aa 5317 Cbc
N4 4225 Bbc 4000 Bc 5167 Aab 4708 ABbc 5092 Ab 5125 Ac
N5 5458 Ba 4392 CDc 4158 Dcd 5000 BCb 5033 BCb 6308 Aa
* Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiki olarak önemli değildir.
** Büyük harfler yatay, küçük harfler düşey karşılaştırma içindir.

Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık buğdayın sap


amonyum azotu miktarı üzerine etkili olmuştur ve etkisine ilişkin değerler çizelge 4’de
verilmiştir. En yüksek amonyum azotu N3K4 işleminde 7267 ppm olarak, en düşük
amonyum azotu miktarı ise N2K0 işleminde 3375 ppm olarak saptanmıştır. Prezemeck
ve Eissa (1983) yapmış oldukları çalışma sonucunda sapta amonyum azotu miktarının
düşük olduğunu tesbit etmişlerdir.
Sap Nitrat Azotu
Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık buğday bitkisinin sap
amonyum azotu miktarı üzerine yapılan istatistiki analiz sonucunda azot işlemi, azot x
potasyum işlemi ve potasyum işlemi (p<0.01) düzeyinde önemli etki yapmıştır.
Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi uygulanan azot ve potasyum
miktarları sapın nitrat azotu miktarını arttırmıştır. En yüksek nitrat azotu miktarı N3K1
işleminde 7060 ppm olarak, en düşük nitrat azotu ise N0K1 işleminde 2642 ppm olarak
saptanmıştır.
Katkat (1988) tarafından artan miktarlarda verilen azotun buğday bitkisinin sap
ürün miktarını arttırdığı yapılan tarla denemesiyle de saptanmıştır. Prezemeck ve Eıssa
(1983) ise buğdayın çeşitli gelişme dönemlerinde yararlandığı azot kaynaklarını
incelemişler ve nitrat formundaki azotun sapta yüksek olduğunu saptamışlardır.
201

Çizelge 5. Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık İzmir-85 buğday


çeşidinin sap nitrat azotu üzerine etkisi (ppm)
N/K İşl K0 K1 K2 K3 K4 K5
N0 3375 Ac 2642 Ae 3302 Ab 3032 Ac 3043 Ac 2778 Ad
N1 3537 CDc 3718 BDd 3248 Db 4150 BCab 4407 ABb 5135 Ab
N2 4645 Bab 5060 ABc 4813 BCa 4580 Bab 5670 Aa 4920 ABbc
N3 5417 Ba 7060 Aa 4913 Ba 4942 BCa 5520 Ba 4220 Bc
N4 4563 Bb 6010 Ab 4380 Ba 4645 Bab 4620 Bb 4350 Bbc
N5 4985 Bab 4925 Bc 4770 BCa 4105 Cb 6260 Aa 6208 Aa
* Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiki olarak önemli değildir.
** Büyük harfler yatay, küçük harfler düşey karşılaştırma içindir.

Dane Amonyum Azotu


Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık buğday bitkisinin sap
amonyum azotu miktarı üzerine yapılan istatistiki analiz sonucunda azot işlemi,
potasyum işlemi ve azot x potasyum işlemi, (p<0.01) düzeyinde önemli etki yapmıştır.
Çizelge 6. Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık İzmir-85 buğday
çeşidinin dane amonyum azotu üzerine etkisi (ppm)
N/K İşl K0 K1 K2 K3 K4 K5
N0 14130 Aab 14540 Aab 12050 Bd 11850 Bd 11730 Bc 13700Aac
N1 12840 Cb 12980 Cb 13770 Cac 15910 Ab 15430 ABb 14170 BCac
N2 13650 ABab 14170 ABab 12720 Bcd 14760 Abc 14800 Ab 13170 ABc
N3 14690 Aa 15280 Aa 14670 Aab 13670 Ac 14700 Ab 14960 Aab
N4 15150 Aa 14660 ABab 15180 Aa 14560 ABbc 14870 ABb 13420 Bbc
N5 13680 BCab 13070 Cb 13500 Cbd 13800 Aa 17020 Aa 15180 Ba
* Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiki olarak önemli değildir.
** Büyük harfler yatay, küçük harfler düşey karşılaştırma içindir.

Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi uygulanan azot ve potasyum


miktarları danenin amonyum azotu miktarı üzerine etkili olmuştur. En yüksek amonyum
azotu N5K4 işleminde 17020 ppm olarak, en düşük amonyum azotu N0K4 işleminde
11730 ppm olarak saptanmıştır.
Mehrotra ve ark. (1967) buğdayın gelişmesi için etkili olan besin maddelerinin
N,P,K olduğunu ve azotun ise başat bir rol oynadığını belirlemişler ve yapılan
çalışmada dane ile maksimum azot kaldırıldığını saptamışlardır. Prezemeck ve Eissa
(1983) yapmış oldukları çalışma sonucunda danede amonyum azotu miktarının yüksek
olduğunu tesbit etmişlerdir. Özdeş bulgular Özcan (1992) tarafından da saptanmıştır.
Dane Nitrat Azotu
Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyum yazlık buğday bitkisinin sap
nitrat azotu miktarı üzerine yapılan istatistiki analiz sonucunda azot işlemi, potasyum
işlemi, azot x potasyum işlemi (p<0.01) düzeyinde önemli etki yapmıştır.
Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi azot ve potasyumun yazlık
buğdayın dane nitrat azotu miktarı üzerine önemli miktarda bir etki yapmamıştır. En
202

yüksek nitrat azotu miktarı N2K4 işleminde 2093 ppm olarak, en düşük nitrat azotu
miktarı ise N2K2 işleminde 1460 ppm olarak saptanmıştır.
Çizelge 7. Değişik miktarlarda uygulanan azot ve potasyumun yazlık İzmir-85 buğday
çeşidinin dane nitrat azotu üzerine etkisi (ppm)
N/K İşl K0 K1 K2 K3 K4 K5
N0 1593 Ac 1813 Aa 1537 Ac 1557 Ab 1740 Abc 1850 Aab
N1 1787 Aac 1777 Ab 1920 Aab 1933 Aa 1867 Aac 1887 Aab
N2 1917 ABab 1637BCab 1460 Cc 1740 BCab 2093 Aa 1730 BCab
N3 1636 BCbc 1753ACab 1937 ABab 1890 ABa 2007 Aab 1573 Cb
N4 1907 Aab 1473 Bb 2063 Aa 1767 Aab 1883 Aac 2000 Aa
N5 2070 Aa 1710 Bab 1670 Bbc 1640 Bab 1640 Bc 1857 ABab
* Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiki olarak önemli değildir.
** Büyük harfler yatay, küçük harfler düşey karşılaştırma içindir.

KAYNAKLAR
Anonymous, 2004. http/www.qfaqf.org/agrenv/en/amedments.html
Bremner, J.M., 1965. Methods of soil analysis part 2. Chemical and microbiological
properties ad. C.A.Black Amer. Soc.Agron.Inc.Publischer Agronomy Series
No:9 Madison Wis., U.S.A.
Chıbogu, M.B.A., Meyer, C.B., Narsin, P. , 1975 . Boden und dünger (N15) stickstoff in
ackerparabraunerder aus löss jahrensbilans und umverteilung auf versciedene N-
bindungsformen in abhangigkeit von bewachs. N-düngungs formundzusatzvon
nitrifikationshemmern. Göttinger Bodenkuntliche Berichte. 34, 1-67.
Düzgüneş, O., 1963. Bilimsel araştırmalarda istatistik prensipleri ve metodları. S.375.
Ege Üniv. Matbaası, İzmir.
Fınck, A., 1979. Dünger und Düngüng Grundluagen und Anleitung zur Düngüng der
Kulturpflanzen. Varlag Chemie. Weinheim. New York.
Jackson, M.I., 1962. Soil chemical analysis prentice hall. Onc. Englewood cliffs. N.S.
U.S.A.
Jenny, H., Valamis, J., and Martin, W.E., 1950. Green house assay of fertility of
california soils. Hilgardia 20:1-8.
Lee, D.H.K., 1970. Nitrates,nitrites and methemoglobinemia Environ. Rex.No.2
Nat.Inst. of Environ. Helath Sci. Nat. Ins. Health Dept. Of Hew Washington,
D.C.
Mengel, K., 1984. Ernahrung und stoffwechsel der pflanze gustovfischer verlag
Stutgart.
Metrotra, O.N., Sınha, N.S. , ve Srivastava, R.D.L. , 1967. The uptake of nitrogen by
wheat plants at various stages of growth as ınfluenced by phosphorus. Plant and
soil xxvı, No: 2 April 1967. 361-366.
Özcan, C., 1992. Farklı gelişim dönemlerinde bölünerek uygulanan değişik
miktarlardaki azotun yazlık buğdayda ürün miktarı ile azot kapsamı üzerine
etkisi üzerine araştırmalar (Yüksek Lisans Tezi), Ankara.
203

Prezemeck, E. and Eissa, S., 1983. Incorporation of nitrogen into the wheat grain as
affected by nitrate or ammonium seminar on plant nutrition and soil science P.P.
69-75, January 1983.
Yurtsever, N., 1978. Orta Anadolu bölgesi topraklarının fosfor statülerinin tayininde
kullanılan Olsen fosfor analiz metodunun buğday tarla denemeleri ile
kalibrasyonu, Top. ve Güb. Araş. Ens. Müd. Yayınları Genel Yayın No: 74,
Rapor Yayın No: 10. Ankara.
204

DEĞİŞİK BİLEŞİMLERDEKİ AZOTLU GÜBRELERİN VE FARKLI


DOZLARININ ŞEKER PANCARININ VERİM VE KALİTESİNE ETKİSİ
Mustafa TURHAN Ahmet PİŞKİN*
TŞFAŞ Şeker Enstitüsü, Etimesgut, Ankara. *a-piskin@hotmail.com

ÖZET
Araştırma, Şeker Enstitüsü Ilgın Deneme İstasyonunda 2006 ve 2007 yıllarında
tesadüf blokları deneme deseninde, 4 tekrarlamalı olarak yapılmıştır. Denemede, değişik
bileşimlerdeki; kireçli amonyum nitrat ( %26 N ), amonyum nitrat ( % 33 N ), amonyum
sülfat (%21 N), üre (%46 N) ve amonyum sülfat nitrat (% 26 N) azotlu gübreleri
kullanılmıştır. Gübre çeşitlerinin 9, 12 ve 15 kg N da-1 dozları deneme konuları olarak
uygulanmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, gübre çeşitlerinin; pancar
verimi, şeker varlığı, arıtılmış şeker varlığı ve zararlı azot üzerine etkisi iki yılda da
önemsiz bulunmuştur. Gübre dozlarının pancar verimi üzerine etkisi her iki yılda da
önemli bulunmazken, şeker varlığı üzerine etkisi %5 düzeyinde önemli bulunmuştur.
Gübre dozlarının, arıtılmış şeker varlığı üzerine etkisi 2006 yılında istatistikî olarak %1
düzeyinde, 2007 yılında ise % 5 düzeyinde önemli çıkmıştır. En iyi kalite değerleri her
iki yılda da 9 ve 12 kg N da-1 dozlarından elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Şeker pancarı, azotlu gübre çeşitleri, azot dozları, pancar verimi.

EFFECTS OF DIFFERENT FORM OF NITROGEN FERTILIZERS AND


THEIR DIFFERENT DOSES ON YIELD AND QUALITY OF SUGAR BEET
ABSTRACT
The research was carried out at Ilgın Experiment Station of Sugar Institute in
2006 and 2007. Experiments were conducted in a randomised block design with 4
replications using five different nitrogen fertilizers (calcium ammonium nitrate,
ammonium nitrate, ammonium sulphate, urea, ammonium sulphate nitrate). In trials
were used three doses of nitrogen (9, 12 and 15 kg N da-1).According to the results, the
effects of different nitrogen fertilizer on beet yield, sugar content, extractable sugar
content, harmful nitrogen, Na, K and extractable sugar yield were not significantly
important in two years. As the effects of different nitrogen doses on beet yield were not
significantly important, sugar content was significantly important at p<0,05 level in two
years. The effects of different nitrogen doses on extractable sugar content was
significantly important at p<0,01 in 2006,but it was significantly important at p<0,05 in
2007 level. The highest quality values obtained from 9 and 12 kg N da-1 in two years
Key Words: Sugar beet, different nitrogen fertilizers, nitrogen doses, beet yield.

GİRİŞ
Dünyada değişik formlardaki azotlu gübrelerin karşılaştırılması çalışmaları hız
kesmesine rağmen, ülkemizin iklim ve toprak özellikleri nedeniyle tartışmalar hala
devam etmektedir. Son zamanlarda bu tartışma, gübre fiyatlarındaki aşırı artış ve nitrat
azot oranı yüksek azotlu gübrelerin, terör odaklarınca kötü amaçlı kullanılması gibi
nedenlerden dolayı ivme kazanmıştır.
Ülkemizde şeker pancarı yetiştirilen alanlardaki toprakların organik maddesi
düşük, orta alkali reaksiyonlu ve çok fazla kireçlidir (Sueri ve Turhan 2003). Şeker
205

pancarı yetiştiriciliğinde kullanılacak azotlu gübrelerin bileşimi ve miktarı, hem toprak


özellikleri hem de bitkinin genetik özellikleriyle yakından ilgilidir.
Bitkiler NH4+ ve NO3- formundaki azot ile beslenir. Bitkilerin bu iki azot formu
arasındaki tercihleri, bitki çeşidi, yaşı ve bazı çevre şartlarına bağlı olarak değişir. Şeker
pancarı her iki azot formunu da kullanır (Güneş vd. 2004).
Amonyum sülfat asit karakterli olduğu için toprağı asitleştirmekte, amonyum
nitrat toprağı asitleştirme eğiliminde, ürenin toprak pH’sına etkisi hafif asit, kalsiyum
amonyum nitratın toprak pH’sı üzerine etkisi ise nötr’dür (Güneş vd. 2004) .
Üre gübresi, üretim, depolanma, taşınma ve dağıtım yönünden ekonomik
avantaja sahip olması gibi nedenlerle son yıllarda azotlu gübreler içinde çok önemli
konuma gelmiştir.
Kalsiyum amonyum nitrat gübresinde bulunan kireç toprağa verildikten sonra
toprağa ve bitkilere zarar vermez, toprağın kireç sınıfını değiştirmez yani toprakta
kireçleme etkisi göstermez (Finck 1969, Çolakoğlu 2007).
Şeker pancarına, ekim öncesi tohum yatağı hazırlığında veya haziran ayı
sonuna kadar baş gübresi olarak verilen üre, amonyum sülfat ve kalsiyum amonyum
nitrat gübrelerinin şeker verimi üzerine etkileri aynı olmuş ve bu gübrelerin çimlenme
üzerine olumsuz bir tesiri tespit edilmemiştir(Adams 1960).
İngiltere’de Draycott ve Holliday (1970) sıvı amonyak ve kireçli amonyum
nitrat (Nitro-Chalk) gübrelerinin, 12,5 kg N da-1 dozunu kullanarak yaptıkları çalışmada;
iki gübrenin de şeker pancarı kök, şeker ve yaprak verimi üzerine aynı etkiyi yaptığını,
fakat hasatta bitkide kireçli amonyum nitrata göre sıvı amonyak konusunda daha az azot
olduğunu bulmuşlardır.
Yaprak gelişme durumu, pancar kökündeki şeker birikimini sağlayan enerji ve
kökte biriken zararlı maddelerin artışının önlenmesi, gübrelerin doğru ölçüde verilmesi
ve bitki besin maddelerinin alımının düzenlenmesi yetiştiricilikte anahtar noktadır.
Alınabilir azotun çok yüksek olduğu topraklarda, sadece çok küçük bir miktar gübre
ilavesi dahi şeker yüzdesi ve şerbet arılığında ani düşüşlere neden olabilmektedir. Bu
nedenlerden dolayıdır ki, azot gübrelemesi yer ve yıla göre daima çok spesifik bir
uygulama gerektirmekte ve bu konu azot uygulama oranının hesaplanmasında önemli
bir rehber olmaktadır (Barbanti 1999).
Yavuz ( 1976) 1969-1975 yılları arasında yaptığı şeker pancarında azot miktar
artırma çalışmalarında, Konya şartlarında şeker pancarının azot gübrelemesi için 30 kg
N da-1 dozunu önerirken, Nuh (1973) azotlu gübrenin porsiyonlar halinde verilmesinin
pancar verim ve kalitesine etkisi konusundaki çalışmasında, şeker oranı ve pancar
verimi değerleri dikkate alındığında, dekara10-20 kg azotun iki seferde verildiğinde
şeker verimini artırdığını bildirmiştir
Turhan ve Pişkin (2004), Konya’da şeker pancarına azotun 9 değişik dozunu (0,
4, 6, 8, 12, 16, 20, 24, 28 ve 32 kg N da-1) uygulayarak yaptıkları çalışmadan elde
ettikleri sonuçlara göre; en yüksek pancar kök ve şeker verimleri 8 ile 12 kg N da-1
arasındaki azot uygulamalarından elde etmişlerdir.
Draycott ve Martindale (2000), İngiltere’de 1970 li yıllarda %16 şeker içeren bir
ton şeker pancarı için yaklaşık 6 kg N kullanılırken, 2000 yılına kadar bu miktarın üçte
bir oranına kadar düşerek 1,7 kg N düzeyine indiğini bildirmektedirler.
Draycott ve Christenson (2003); araştırıcıların, gübrelemeye başlanılan
yıllardan itibaren 1970’li yıllara kadar azotun yalnız pancar veriminin artırılması, daha
sonra hem üreticinin hem de fabrikanın maksimum kazanç elde etmeleri üzerinde
206

çalışmalar yaptıklarını, 1980 ve 1990’lı yıllarda azotun çevreye etkilerini incelemeye


başladıklarını, günümüzde ise azotun bitkiye olan etkisinin yanında, daha ağırlıklı
olarak da toprağa, suya ve çevreye olan etkileri üzerine araştırmalara devam ettiklerini
bildirmişlerdir
Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin son yıllara ait şeker pancarı ekim, verim ve
çiftçiye dağıtılan kimyasal gübre miktarları Çizelge 1'de verilmiştir.
Çizelge 1. TŞFAŞ’nin son yıllardaki şeker pancarı ekim alanı, pancar verimi ve çiftçiye
dağıtılan kimyasal gübre dağıtım durumu
Ülke Uygulama (kg/da)
N P2O5 K2O
Belçika/Lükse. 13.0 8.0 29.0
Fransa 13.0 11.0 24.0
Almanya 10.0 7.0 14.0
Yunanistan 13.9 11.1 12.7
İtalya 9.5 13.5 12.5
İngiltere 10.5 6.5 12.5
AB Ort. 13.0 10.2 13.7
Şili 14.0 30.0 9.0
Mısır 10.9 3.7 0.0
Fas 24.0 12.0 25.0
Türkiye 13.3 7.7 3.1
A.B.D. Orta Batı 8.5 6.5 1.5
A.B.D. Göller Böl. 16.0 6.5 22.0

Çizelge 2’de Avrupa Birliği ülkelerinin 1990’lı ve şeker pancarı üreten bazı
ülkelerin 2000’li yıllarda şeker pancarı için verdikleri NPK miktarları görülmektedir
(Draycott 2003).
Çizelge 2. Bazı ülkelerin şeker pancarı için verdikleri NPK miktarları
Yıllar Ekim alanı Pancar Verimi Verilen Gübre
(da) (kg/da) (kg/da)
N P2O5 K 2O
1996 3.476.496 3.340 12.2 11.7 3.9
1997 3.876.630 3.903 12.0 12.0 4.0
1998 4.115.555 4.318 11.0 7.0 3.0
1999 3.433.611 3.943 13.0 8.0 3.0
2000 3.303.386 4.468 14.0 8.0 3.0
2001 2.762.080 3.558 14.8 8.6 3.5
2002 2.837.503 4.283 16.9 9.9 3.9
2003 2.331.290 3.931 15.7 9.1 3.6
2004 2.267.687 4.207 16.2 9.4 3.8
2005 2.219.500 4.330 15.7 9.2 3.7
2006 1.545.900 4.364 17.0 9.9 4.0
2007 1.752.576 3.952 18.8 11.0 4.4

Bu çalışma, ülkemizde şeker pancarının azot gübrelemesinde azot kaynağı


olarak kullanılan değişik azotlu gübrelerin ve farklı dozlarının şeker pancarının verim ve
kalitesine etkisini belirlemek ve pratikte yapılan azotlu gübre uygulamalarını
yönlendirmek amacıyla yürütülmüştür.
207

MATERYAL VE METOD
Araştırma Şeker Enstitüsü, Ilgın Deneme İstasyonunda yapılmıştır. Deneme
tarlası kestanerengi büyük toprak grubu içerisinde bulunmaktadır.
Deneme alanına ait uzun yıllık, 2006 ve 2007 yılları vejetasyon süresindeki
ortalama bazı iklim verileri çizelge 3’ de verilmiştir.
Çizelge 3. Deneme alanlarına ait Ilgın Meteoroloji İstasyonundan alınan bazı ortalama
iklim verileri
Uzun yıllık
İklim Değerleri (40 yıllık) 2006 2007
Deniz Seviyesinden Yükseklik (m) 1034
Yıllık Yağış (mm) 424.2 448.3 423.1
Ortalama Yüksek Sıcaklık (oC) 17.3 25.2 26.2
Ortalama Düşük Sıcaklık (oC) 4.4 -2.8 -1.7
Ortalama Sıcaklık (oC) 10.8 11.2 11.7

Ilgın, yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk geçen “sıcak-yarı kurak” olarak
karaktersize edilebilen bir iklime sahiptir (Toprak Su 1978).
Araştırmada fosfor ve potasyum gübrelemesi toprak analiz sonucuna göre
yapılmıştır. Denemede, değişik bileşimlerdeki; kireçli amonyum nitrat (%26 N),
amonyum nitrat (% 33 N), amonyum sülfat (%21 N), üre ( %46 N) ve amonyum sülfat
nitrat (% 26 N ) azotlu gübreleri kullanılmıştır. Amonyum sülfat nitrat (%26 N)
dışındaki azotlu gübreler piyasadan temin edilmiş, amonyum sülfat nitrat gübresi ise
BAGFAŞ gübre fabrikasına özel yaptırılmıştır. Bu gübreler ait Ülkemizin 2007 yılı
tüketimleri grafik 1 de verilmiştir. Deneme, tesadüf blokları deneme tertibinde, 4
tekrarlamalı olarak, 2 yıl süreyle yürütülmüştür. Denemelere 2006 yılında 8 kg P2O5 da-
1
, 12 kg K2O da-1, 2007 yılında 7 kg P2O5 da-1, 12 kg K2O da-1 verilmiştir.

AS(%21N)
163.287; %10
ÜRE(%46N)
473.955; %28

CAN (%26N)
600.895; %35

AN(%33 N)
449.862; %27

Grafik 1. Ülkemizde 2007 yılında kullanılan azotlu gübre miktarları(ton) ve oranları (%)
Fosforlu gübrenin 2/3’ü ile potasyumlu gübrenin tamamı sonbaharda son güz
sürümünde pulluk altına verilmiş, fosforlu gübrenin geriye kalan 1/3’ü ile verilecek
azotlu gübrenin 1/2’si ilkbahar tohum yatağı hazırlığı sırasında kombi kürümler altına
verilerek toprağa karıştırılmıştır. Azotlu gübrenin kalan 1/2’si ise baş gübrelemesi
olarak seyreltme ve tekleme tamamlandıktan sonra yapılan çapanın önüne atılmış ve
çapa ile toprağa karıştırılmıştır.
Çalışmada kontrol dahil her konu 45 m2’lik ekim, 20 m2’lik hasat parsellerinde
denenmiştir. Leila şeker pancarı çeşidi sıra arası 45 cm, sıra üzeri 5 cm olacak şekilde
208

hassas mibzerle ekilmiş, daha sonra sıra üzerinde 20 cm de bir pancar kalacak şekilde
seyreltilmiştir. Denemelerin gerekli bakım, sulama, hastalık ve haşerelerle mücadele
işlemleri zamanında aksatılmadan yapılmıştır. 2006 yılında 6 sulama, 2007 yılında birisi
pancar çıkışı için yağmurlama sulama olmak üzere 7 defa sulama yapılmıştır.
Deneme alanlarından gübre uygulanmadan önce 0-20 ve 20-40 cm derinlikten
alınan (Jackson 1962) toprak örneklerinde bünye (Bouyoucos 1951), pH (Jackson 1962),
CaCO3 (Hızalan ve Ünal 1966), Organik madde (Jackson 1962), bitkilerce alınabilir
fosfor (Olsen vd. 1954), bitkilerce alınabilir potasyum (Knowels ve Watkin 1967)
tayinleri yapılmıştır.
Teknolojik olgunluğa erişen şeker pancarı ekim ayı ortasında hasat edilmiş,
hasat edilen şeker pancarının pancar verimi kg da-1 olarak belirlenmiştir. Frezeden
geçirilerek elde edilen kıyımdan alınan örneklerde ICUMSA (1958) tarafından
bildirildiği şekilde soğuk digestion yöntemine göre % şeker varlığı, Kubadinow (1972)
ve Kalinenko (1975) tarafından bildirildiği şekilde sodyum ve potasyum miktarları,
Kubadinow ve Wieninger (1972) tarafından açıklandığı şekilde, zararlı azot (α-amino
azotu) miktarları belirlenmiştir.
Arıtılmış şeker varlığı (AŞV) =ŞV-{0.343 (Na+K)+(0.094N)+0.29} formülü ile,
Arıtılmış Şeker Verimi (AŞVE) = AŞV x Pancar Verimi/100 formülü ile hesaplanmıştır.
Veriler varyans analizine tabi tutulmuş analizlere göre istatistiksel olarak önemli
çıkan muameleler arasındaki farkı belirlemek için LSD testi uygulanmıştır (p< 0.05).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA

Araştırma alanlarından alınan toprak numunelerinin bazı fiziksel ve kimyasal


özellikleri ile bitki besin kapsamları çizelge 4’te verilmiştir.
Çizelge 4. Araştırma alanlarından alınan toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal
özellikleri ile bitki besin kapsamları

Tekstür Toplam O.M.


Yıl Derinlik N pH Kireç (%) P2O5 K2 O
(cm)
Kum Silt Kil (%) (%) (ppm) (ppm)
(%) (%) (%)
Sınıfı
0-20 2.35 36.42 61.23 Kil 0.206 7.8 24.8 2.46 34.9 60
2006 20-40 1.33 36.80 61.89 Kil 0.205 8.0 23.6 2.38 32.9 59
0-20 2.34 36.41 61.25 Kil 0.215 7.7 23.9 3.02 44.6 71
2007
20-40 2.34 36.45 61.21 Kil 0..210 8.2 22.8 2.81 29.9 66

Deneme alanları topraklarının pH’ları alkali, kireç kapsamları çok fazla kireçli,
organik madde kapsamları orta, fosfor kapsamları yüksek, potasyum kapsamları az
düzeylerde bulunmaktadır.
Değişik bileşimlerdeki azotlu gübrelerin ve bu gübre dozlarının şeker pancarının
verim ve kalite değerlerine ait 2006 yılı analiz sonuçları Çizelge 5’te, 2007 yılı analiz
sonuçları ise çizelge 6’te verilmiştir. 2006 ve 2007 yılına ait varyans analiz sonuçlarına
göre azotlu gübre çeşitlerinin pancar verimi, şeker varlığı, arıtılmış şeker varlığı,
arıtılmış şeker verimine, amino azot, sodyum ve potasyum değerlerine etkisi istatistiksel
olarak önemli bulunmamıştır.
209

Çizelge 5. Değişik bileşimlerdeki azotlu gübrelerin ve farklı dozlarının şeker pancarının


verim ve kalite değerlerine ait analiz sonuçları (2006)
Arıtılmış Arıtılmış
Pancar Şeker Zararlı Şeker Şeker
Gübre Çeşitleri Verimi Varlığı Azot Sodyum Potasyum Varlığı Verimi
kg da-1 % mmol/100g mmol/100g mmol/100g % kg da-1
KAN (%26 N) 7.751 16.69 2.75 1.52 4.33 14.14 1.097
AN (% 33 N) 7.786 16.75 2.53 1.57 4.18 14.25 1.111
AS (%21 N) 7.803 17.02 2.54 1.52 4.33 14.48 1.129
ÜRE (%46 N) 7.524 16.89 2.49 1.58 4.12 14.41 1.083
ASN (% 26 N) 7.469 16.76 2.72 1.61 4.25 14.21 1.061
1.568 1.715 0.442 1.032 1.241 1.119
F Değer. Tablo %5 2.61 1.100
LSD (0.05)

Arıtılmış Arıtılmış
Pancar Şeker Zararlı Şeker Şeker
Verimi Varlığı Azot Sodyum Potasyum Varlığı Verimi
Azot Dozları (kg da-1) kg da-1 % mmol/100g mmol/100g mmol/100g % kg da-1
9 7.646 16.96 a 2.42 a 1.51 4.18 14.50 a 1.108
12 7.660 16.88 a 2.63 ab 1.55 4.26 14.35 a 1.099
15 7.694 16.62 b 2.77 6 1.63 4.28 14.05 b 1.081
4.778* 6.015** 0.747 0.612 5.199** 0,528
F Değer. Tablo %5 3,23 0.046
LSD (0.05) 0.23 0.20 0.29
(0.01) 0.31 0.27 0.38
(*): P<0.05 , (**):P<0.01
Aynı sütunda farklı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemlidir.

Çeşitli bileşimlerdeki azotlu gübrelerin şeker pancarının kök verimine etkisi


incelendiğinde; 2006 ve 2007 yılı için gübre dozlarının pancar verimi üzerine etkisi
istatistiksel olarak önemsiz bulunmuştur.
Her iki yılda da azot dozlarının şeker varlığı üzerine etkisi %5 düzeyinde önemli
bulunmuştur. 2006 yılında en yüksek şeker varlığı % 16,96 ile 9 kg N da-1 ve %16,88 ile
12 kg N da-1 dan elde edilmiştir. 2007 yılında ise en yüksek şeker varlığı % 19,46 ile 9
kg N da-1 ve %19,29 ile 12 kg N da-1 dan elde edilmiştir. Şeker varlığı taze pancar
kökünde bulunan şeker miktarının ağırlık bakımından % ifadesidir. Bu değerin şeker
pancarı destekleme alım fiyatının tespitinde kullanılan bir kriter olması, şeker varlığı
miktarı arttıkça pancar taban fiyatının artması, veya tersi olarak düşmesi, çiftçinin geliri
yanında, fabrikasyon esnasında şeker elde edilmesinde işletme değeri ile bu değerin
yakından ilgili olması, yani düşük şeker varlığına sahip bir pancarın fabrikasyondaki
işletme giderlerinin yüksek şeker varlığına sahip pancara göre daha pahalıdır. Bu
nedenlerle şeker pancarı ve şeker üretiminde şeker varlığı değerinin yüksek olması
istenmektedir
Çiftçiden alınan pancarın içerisinde bulunan Na, K, ve zararlı azot miktarları
şekerin alınmasına engel olmaktadır. Arıtılmış şeker varlığı; alınamayan bu şeker
miktarının düşüldükten sonraki kalan miktarıdır. Arıtılmış şeker varlığı üzerine azot
dozlarının etkisi 2006 yılında % 1 seviyesinde önemli bulunmuş ve en iyi değerler %
14,50 ile 9 kg N da-1 ve %14,35 ile 12 kg N da-1 dan elde edilmiştir. 2007 yılında ise %
210

5 seviyesinde önemli bulunmuş, en iyi değerler % 17,37 ile 9 kg N da-1 ve %17,19 ile 12
kg N da-1 dan elde edilmiştir.
Birim alandan teorik olarak elde edilen şeker miktarı olan arıtılmış şeker verimi
üzerine azot dozlarının etkisi, 2006 yılında istatistiksel olarak önemli bulunmamış fakat
2007 yılında %5 düzeyinde önemli bulunmuş ve en iyi değerler 1.349 kg da-1 ile 9 kg
N da-1 ve 1.382 kg da-1 ile 12 kg N da-1 dan elde edilmiştir.
Şeker pancarının önemli kalite faktörlerinden olan zararlı azot , Na ve K
miktarları artan azot düzeylerine bağlı olarak yükselmekte , pancardan üretilebilen şeker
miktarının azalmasına neden olmaktadır.Azot dozlarının, pancar içerisindeki Na ve K
artışı üzerine etkisi her iki yılda da istatistiksel olarak önemli olmazken; azot dozlarının,
şekerin ekstraksiyonunu güçleştiren zararlı azot üzerine etkisi 2007 yılında önemli
bulunmamış, 2006 yılında ise %1 seviyesinde önemli bulunmuş ve en küçük değer 9 kg
N da-1 dozundan elde edilmiştir.
Araştırmada, değişik bileşimlerdeki azotlu gübrelerin şeker pancarının verim ve
kalitesi üzerine etkisini değerlendirme amaçlanmış ve daha önce Turhan ve Pişkin
(2004) tarafından yapılan ve şeker pancarın en çok yetiştirildiği İç Anadolu ve geçit
bölgelerinde, şeker pancarı verim ve kalitesinin optimum olması için önerilen 12 kg N
da-1 dozunun bir alt dozu olan 9 kg N da-1 ve bir üst dozu olan 15 kg N da-1 dozu
kullanılmıştır.
Denemede kullanılan beş farklı bileşimlerdeki azotlu gübre çeşidinin azot
dozları ile arasındaki interaksiyon her iki yılda da önemsiz bulunmuştur.
Gübre çeşitlerinin şeker pancarının verim ve kalitesi üzerine etkisi üç dozda da
önemsiz bulunmuştur. Azot dozlarının şeker pancarının verimi üzerine etkisi önemsiz
bulunurken, şeker pancarının kalite değerleri üzerine etkisi istatistiksel olarak önemli
bulunmuş ve en iyi değerler 9 ve 12 kg N da-1 dozlarından elde edilmiştir.
Araştırmadan elde edilen sonuçlar topluca değerlendirildiğinde, her iki yılda da
değişik bileşimlerdeki azotlu gübre çeşitlerin şeker pancarının verim ve kalitesi üzerine
etkisi azotun etkisi dışında, gübre çeşitlerinin; şeker pancarın verim ve kalitesi üzerine
etkisi bulunmamıştır. Deneme yapılan Konya-Ilgın şartlarına benzer yerlerde bileşimleri
farklı beş azotlu gübre çeşidinin, şeker pancarının verim ve kalitesi üzerine etkisinin
bulunmadığını ve azotun 9 ile 12 kg N da-1 arasındaki uygulamaların pancar ve şeker
verimi için en uygun miktarlar olduğunu söyleyebiliriz.
Azot pancar verimini artırmasına karşılık, kalite düşüşlerine neden olan iki
yönlü bir besin maddesi olması ve fazla azotun kalite üzerindeki olumsuz etkisi
uygulamada büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, şeker pancarı üretiminin gayesi
şeker elde etmek olduğuna göre, fazla azotlu gübre vererek kaliteyi bozmamak gerekir.
Dünyada ve ülkemizde yapılan çalışmalarda şeker pancarına verilmesi gereken azot
miktarı, iklim ve toprak koşullarına bağlı olarak değişmekle birlikte, 8 ile 12 N da-1
arasındaki uygulamalar ideal azot dozu olarak belirlenmiştir (Turhan ve Pişkin 2004,
Fürstengeld vd. 2008, Jaggard 2008).
Ülkemizde son zamanlarda verilmesi gereken bu azotun, hangi azotlu gübre ile
karşılanmasının daha uygun olacağı tartışmaları gündeme gelmektedir. Özellikle %33
azot içeren amonyum nitrat gübresinin temininde bazı kısıtlamaların olacağı ve %26 N
içeren azotlu gübrelerin içindeki diğer maddelerin (kireç ve dolamit gibi) toprağa zarar
verebileceği gündeme gelmektedir. Yüksek oranda azot içeren üre (%46 N) gübresi fiyat
avantajının yanında, bitkilerin faydalanması için uygulamadan sonra belirli bir süre
geçmesi gerektiği, toprağa derhal karıştırılmadığında kurak koşullarda azot kaybı
olabileceği ve tohum yatağı hazırlarken verilen ürenin çimlenmeyi olumsuz
211

etkileyebileceği gibi olumsuzluklarından bahsedilmektedir. Amonyum sülfat (%21 N)


kristal olması nedeniyle uygulamada zorluklarla karşılaşılabilmektedir.
Çizelge 6. Değişik bileşimlerdeki azotlu gübrelerin ve farklı dozlarının şeker pancarının
verim ve kalite değerlerine ait analiz sonuçları (2007)
Arıtılmış Arıtılmış
Pancar Şeker Zararlı Şeker Şeker
Gübre Çeşitleri Verimi Varlığı Azot Sodyum Potasyum Varlığı Verimi
kg da-1 % mmol/100g mmol/100g mmol/100g % kg da-1
KAN (%26 N) 7.750 19.18 1.74 0.81 4.08 17.05 1.322
AN (% 33 N) 7.952 19.01 1.70 0.72 4.15 16.89 1.344
AS (%21 N) 7.851 19.35 1.62 0.68 4.10 17.27 1.357
ÜRE (%46 N) 7.998 19.33 1.87 0.83 4.13 17.16 1.374
ASN (% 26 N) 7.610 19.03 1.66 0.68 4.09 16.95 1.292
0.429 0.650 0.437 0.152 0.340 1.356
F Değer. Tablo %5 2,61 1.245
LSD (0.05)

Arıtılmış Arıtılmış
Pancar Şeker Zararlı Şeker Şeker
Verimi Varlığı Azot Sodyum Potasyum Varlığı Verimi
Azot Dozları (kg da-1) kg da-1 % mmol/100g mmol/100g mmol/100g % kg da-1
9 7.766 19.46 a 1.62 0.72 4.11 17.37 a 1.349 a
12 8.033 19.29 ab 1.65 0.71 4.10 17.19 a 1.382 a
15 7.698 18.79 b 1.88 0.81 4.12 16.63 b 1.283 b
F Değer. Tablo %5
3,23 %1 5,18 2.363 3.901* 2.597 0.747 0.092 3.561* 3.474*
0.51 0.58 77
LSD (0.05)
(*): P<0.05, (**):P<0.01
Aynı sütunda farklı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemlidir.

Sonuç olarak; Şeker Enstitüsü Konya-Ilgın deneme tarlası şartlarına benzer


yerler için kullanılan beş farklı azotlu gübre çeşidinin, TŞFAŞ’nin önerdiği şekli ile
uygulandığında şeker pancarının verim ve kalitesi üzerine etkisi istatistiksel olarak
önemsiz bulunmuştur. TŞFAŞ, 1993 yılından beri fiyat avantajı nedeniyle çiftçilerine
üre gübresi vermekte ve bir olumsuzlukla karşılaşılmamaktadır. Şeker pancarı nitrat
azotu seven bir bitki olmakla birlikte, kullanılan üre ve amonyum kaynaklı gübrelerin
uzun yetişme sürecinde nitrifikasyonla nitrata dönüşmesi sonucunda gübre çeşitleri
şeker pancarının verim ve kalitesi üzerine etki edecek bir fark oluşturmamaktadır. Buna
göre, şeker pancarı çiftçileri uygulama koşullarına dikkat etmek koşuluyla, istedikleri
azotlu gübre çeşidini kullanmalarında bir sakınca görünmemektedir. Azot dozu olarak ta
çiftçi geliri ve fabrikanın ekonomik çalışması birlikte düşünüldüğünde,9 ile 12 kg N da-1
arasında azot gübrelemesi yapılması önerilebilir. Zira fazla azotlu gübre kullanmak,
şeker pancarının verim ve kalitesini olumsuz etkilemesinin yanında, ülke ekonomisine
de gereksiz bir külfet getirmektedir.
212

KAYNAKLAR

Adams, S.N.,1960. The value of calcium nitrate and urea for sugar beet and the effect
of late nitrogenous top dressing. Journal of Agricultural Science, Cambridge
54,395-398.
Barbanti, L., 2000. IIRB Mediterranean Section. İnterlaken (CH), 1-12.
Bouyoucos, G.J., 1951. A recalibration of the hydrometer method fo making
mechanical analysis of soils. Agronomy Jour. 43: 434-438.
Çolakoğlu, H., 2007. Kimyevi Gübre Notları. Toros Tarım.
Draycott, A.P., Christenson, D.R., 2003. Nutrients For Sugar Beet Production. CABİ
Publushing CAB International Wallingford Oxon Oxlo 8DE UK
Draycott, A.P. and Holliday, R., 1970.Comparisons of liquid and solid fertilizers and
anhydrous ammonia for sugar beet. Journal of Agricultural Science, Cambridge
24, 675-685.
Draycott, A.P. and Martindale, W. 2000. Effective Use of Nitrogen Fertilizer. British
Sugar Beet Reviev 68 (2), 18-21.
Güneş, A., Alparslan, M., İnal, A.,2004.Bitki Besleme ve Gübreleme. A.Ü. Ziraat
Fakültesi Yayınları: 1539.
Finck, A.,1969. Pflanzenernahrung in Stichworten, Verlag Ferdinand &Hirt, Germany.
Fürstenfeld,F., Horn, D.,Bürcky,K.,2008.Management of Nitrogen in Quality Sugar
Beet Production-Directly Availably and Easily Mineralizable Soil Nitrogen By
EUF Method;25 Years of fertilizer Recommendation for Sogar Beet
Growers.71.IIRB Congress.13-14.02.2008.Brussels.
Hızalan,E., Ünal.H.,1966. Topraklarda Önemli Kimyasal Analizler. A.Ü. Ziraat
Fakültesi Yayınları: 278.
Icumsa, 1958. Report of the Proceedings. 12 th Session, Subj. 23, Rec. 4: 97.
Jackson, M.L., 1962. Soil chemical analysis. Prentice-Hall, Inc. New York.
Jaggard,K.W.,2008.Soil Mineral N and the Response to N Fertilizer in England.
71.IIRB Congress.13-14.02.2008.Brussels.
Kalinenko,I.G., 1975. Sec. Pishch. Prom. 6: 8-10; Sugar Ind. Abs. 1975, 1034.
Knowels, F., Watkin, J.E., 1947. A Practical Course in Agricultural Chemistry. Mc
Millian Co. Ltd New York.
Kubadinow,N., 1972. Jahresbericht Zuckerforschungs Institute Österreich 8:83-94.
Kubadınow,N., Wıenınger, L., 1972.Compt. rent. XIV. Ass. Comm. Int. Tech. Sucr.
(CITS) Brüssel, 1971, 539; s.a.Zucker 25 (1972): 43.
Nuh, M.C., 1973. Şeker Ens. Çalışma Yıllığı. TŞFAŞ Yayın No 191 S: 1, 159-161.
Olsen, S.R., Cole, C.V., Watanabe, F.S. ,Dean, L.A. 1954. Estimation of available
Phosphorus in soil by extraction with sodium bicarbonate. U.S. Dept. of Agri.
Circ. 939, Washington.
Sueri,A., ve Turhan, M., 2002. İkinci Ulusal Şeker Pancarı Üretim Sempozyumu.
TŞFAŞ. Mithatpaşa Cad. No:14 06100 Yenişehir /Ankara. 413-422.
Şeker Sanayii İstatistikleri, 1989. TŞFAŞ Genel Müdürlüğü, Ankara.
213

Topraksu Genel Müdürlüğü, 1978. Konya Kapalı Havzası Toprakları. Toprak Etüdleri
ve Haritalama Dairesi Topak Etüdleri Fen Heyeti Md., Ankara. Yayın No: 288.
Turhan, M. ve Pişkin,A.,2004.Değişik Dozlarda Uygulanan Azotun Şeker Pancarının
Verim ve Kalitesine Etkisi.3.Ulusal Gübre Kongresi.11-13 Ekim 2004, Tokat.
TŞFAŞ Faaliyet Raporları, 1998, 1999, 2000, 2001, 2002, 2003,2004, 2005,
2006, 2007 .TŞFAŞ Genel Müdürlüğü, ANKARA.
Yavuz, M.L., 1975-76. Şeker Ens. Çalışma Yıllığı. TŞFAŞ Yay. Say: 3, 227-234
www.tugem.gov.tr/tugemweb/gubre_istatistik2007.htm.
214

HARRAN OVASINDA MERCİMEKTEN SONRA EKİLEN II. ÜRÜN PAMUK


TARIMINDA TOPRAK İŞLEMESİZ SIRTA EKİM İLE FARKLI AZOT
DÜZEYLERİNİN PAMUK VERİMİNE VE KALİTESİNE ETKİLERİ

Nesibe Devrim ALMACA1* Halil POLAT2 Ahmet ALMACA3


1
Mehtap SARAÇOĞLU Abdulkadir SÜRÜCÜ1 Ayşe Gülgün ÖKTEM1
1
Toprak ve Su Kaynakları Araşt. Enst., Şanlıurfa. *almacand@hotmail.com
2
Toprak ve Su Kaynakları Araşt. Enst., Eskişehir.
3
Harran Üniv. Ziraat Fak. Toprak Bölümü, Şanlıurfa.

ÖZET
Araştırma, uygulanan ekim nöbetinde bir baklagil bitkisinin yer alması ile
toprağın azot kapsamının artırılmasını sağlamak, kimyasal gübre kullanımını azaltarak
çevre kirliliğinin azalmasına ve toprağın verimliliğinin sürdürülebilirliliği çerçevesinde,
toprak işlemeyi asgariye indirerek toprağın fiziksel yapısını korumak amacı ile 2002-
2005 yılları arasında Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü’nün Harran
Ovası’nda bulunan Koruklu-Talat Demirören Araştırma istasyonunda yürütülmüştür.
Deneme tesadüf blokları deneme deseninde 7 konulu ve 3 tekerrürlü olarak
yürütülmüştür.
Denemede, ikinci ürün pamukta kontrol konusunun yanı sıra 0, 3, 6, 9, 12 ve 15
kg-N/da konuları yer almıştır. Yıllar ortalaması itibarı ile yapılan regresyon ve maliyet
analizleri sonucunda optimum ve ekonomik gübre dozu 9 kg N/da belirlenmiştir.
Dolayısıyla Harran Ovası sulu koşullarında mercimekten sonra ekilen ikinci ürün pamuk
için 9 kg N/da dozu önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Harran ovası, mercimek, azot, pamuk.
EFFECTS OF NO TILLAGE RIDGE PLANTING WITH DIFFERENT
NITROGEN LEVELS IN THE SECOND CROP COTTON FARMING AFTER
LENTIL CULTIVATION IN HARRAN PLAIN ON THE QUALITY AND YIELD
OF THE COTTON
ABSTRACT
This study was conducted to improve the nitrogen fixation capacity of soil
through incorporation of a legume in the plant rotation. Additionally, protection of
physical properties of soil by minimizing the soil processing applications and
minimizing the risk of environmental pollution by reducing the level of chemical
fertilizers and so, contributing the sustainability in agriculture were among the aims of
the present work. The study was carried out in Koruklu-Talat Demirören Research
Station of Soil and Water Resources Research Institute (located in Harran Plain). The
experiment was run according to the randomized block design with 7 treatments and 3
replications.
In the experiment, in addition to the cotton as second crop control treatment,
nitrogen treatment at levels of 0, 3, 6, 9, 12 and 15 kg N/da was applied. According to
the cost and regression analysis, the optimum and most economical fertilizer level was
determined as 9 kg N/da. Therefore, this level was recommended for Harran Plain for
cotton plant sown as second crop after lentil.
Key Words: Harran Plain, lentil, nitrogen, cotton.
215

GİRİŞ
Dünya ve ülkemiz nüfusunun hızla arttığı günümüzde gıda ve giyim ihtiyacı da
artmaktadır. Tarımsal üretimin artırılması için, tarım alanlarının artırılması veya birim
alandan daha fazla ürün alınması gerekir. Artık tarım alanları daha fazla
artırılamayacağına göre artan ihtiyaçların karşılanması için mevcut tarım alanlarından
daha fazla verim alma yoluna gidilmelidir.
Ülkemizde ticari olarak en fazla üretimi yapılan yemeklik baklagiller; nohut,
mercimek, kuru fasulye ve bakladır. Yemeklik tane baklagiller son yıllarda tarla bitkileri
içerisinde en fazla ekim alanı artışı kaydedilen ürün grubunu teşkil etmektedir. Bu ürün
grubunun tarla tarımına ayrılan alan içersindeki payı 1980 yılında % 3 iken bu oran
1990 da % 10’a yükselmiştir.Yemeklik dane baklagil ekim alanları içinde kırmızı
mercimek % 28,1, yeşil mercimek % 12,3, nohut % 47,9, kuru fasulye % 9,6 ve bakla
ise % 2’lik yer işgal etmektedir.
Yemeklik tane baklagillerin insan beslenmesindeki önemi tartışılmaz bir
gerçektir. Ayrıca bu bitkilerin havanın serbest azotunu fikse edebilme özellikleri,
çevrecilik ve sürdürülebilir tarımın popülaritesinin arttığı günümüzde önemini daha da
artırmaktadır. Aşırı kimyasal gübre kullanımının toprağın fiziksel yapısını bozduğu bir
gerçektir. Son zamanlarda Türkiye’de olduğu gibi GAP Bölgesinde de bilinçsiz gübre
kullanımı söz konusu olmaktadır.
GAP’nin yürütüldüğü Güney Doğu Anadolu Bölgesi'nde baklagillerin ekim
alanı (kuru+sulu) toplam ekim alanının %25'ini kapsamaktadır. Yemeklik dane
baklagiller içerisinde ise kırmızı mercimek %85’lik ekim sahası ile birinci sırada yer
almaktadır (TKİB-2001).
Bitkisel tekstil hammaddesi olan pamuk değişik kullanım alanlarıyla ülkemiz ve
dünyada tarım, sanayi ve ticarette önemli bir konuma sahiptir. Dünya nüfusunun hızla
artması, öte yandan sanayileşen ve kalkınan toplumlarda hayat seviyesinin yükselmesi
pamuk tüketim ve gereksinimini artırmıştır.
Pamuğun GAP Bölgesinde birinci sırada yer alması ve bölgede gübre
tüketiminin aşırı derecede artması; buna bağlı olarak toprağın sürdürülebilirliliğinin
sağlanması, baklagil üretiminin artırılması ve girdi maliyetlerinin düşürülmesi açısından
bakıldığında böyle bir araştırmanın yapılması gerekli olmuştur.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Bu araştırma Şanlıurfa iline bağlı Harran Ovasında bulunan Köy Hizmetleri
Koruklu-Talat Demirören Araştırma istasyonunda yürütülmüştür. Şanlıurfa, Güneydoğu
Anadolu iklim bölgesine dahil olmakla beraber, Akdeniz ikliminin etkisi altındadır.
Yazları sıcak ve kurak kışları ise ılık olan bir iklim özelliği göstermektedir. Güneyden
kuzeye ve batıdan doğuya gittikçe yağış miktarları artmaktadır. Araştırmanın yapıldığı
Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsünün Harran Ovası'ndaki Koruklu Meteoroloji
İstasyonu'na ait 24 yıllık rasat değerlerine göre, yıllık toplam yağış 365,2 mm’dir.
Araştırmanın yürütüldüğü Harran Ovasında, kırmızı kahverengi büyük toprak
grubu hakimdir. Araştırma, Harran Ovası kırmızı kahverengi toprak grubunda yaygın
olarak yer alan Harran serisinde yapılmıştır. Anılan seri toprakları alüviyal ana
materyalli düz ve düze yakın eğimli derin topraklardır.
Harran Ovası genellikle zengin bitki desenli tarıma uygun bir yapı göstermesine
rağmen, bu durum tam olarak gerçekleşmemiştir. Ovanın kuru tarım yapılan
216

kısımlarında genellikle buğday, mercimek ve susam yetiştirilmekte, ayrıca antepfıstığı


ve bağ tesislerine yer yer rastlanmaktadır. Sulu tarım yapılan bölgelerde pamuk, sebze
(patlıcan, biber, domates), meyve (kayısı, nar, erik), yonca ve ikinci ürün mısır
yetiştirilmektedir.
Denemede yerli kırmızı mercimek çeşidi kullanılmıştır. Kırmızı mercimek kuru
tanelerinde protein oranı en yüksek olan yemeklik tane baklagillerden biridir. Ülkemiz
mercimek üretiminin % 86,6’ını oluşturan kırmızı mercimek, kışlık olarak Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde yetiştirilmektedir. Araştırmada test bitkisi olarak Deltapine-5111
pamuk çeşidi kullanılmıştır Amerika menşeli erkenci bir pamuk çeşididir.
Metod
Deneme tesadüf blokları deneme deseninde 7 konulu ve 3 tekerrürlü olarak
yürütülmüştür. Parsel alanı hasatta 33.6 m2 olup, denemede kontrol konusu (A) ve ikinci
ürün pamukta olmak üzere 0, 3, 6, 9, 12 ve 15 kg N/da konuları (sırasıyla B, C, D, E, F,
ve G) uygulanmıştır. Deneme topraklarının organik madde ve total azot analizleri
Tüzüner (1990)’e göre yapılmıştır. Toprak örneklerini alma işlemi her yıl ekimden önce
ve hasattan sonra yapılmıştır.
Deneme yeri her yıl Kasım ayında pullukla derin sürülerek diskaro ile ikileme
yapılmış ve sırta ekim makinesi ile sırtlar oluşturularak mercimek ekimi yapılmıştır.
Her sırta iki sıra mercimek ekilmiştir. Sırtlar arası mesafe pamuğa göre ayarlanmış ve 70
cm olmuştur. Dekara 10 kg mercimek tohumu atılmıştır. Tohumlar 4-5 cm derinliğe
ekilmiştir. Ana ürün pamuk için ayrılan parseller pullukla derin sürülmüş ve ilkbaharda
pamuk ekimi yapılmak üzere boş bırakılmıştır. İlkbaharda kontrol konuları kazayağı ile
kabartılarak, ardından rototil ile toprak işleme yapılmış ve ekime hazır hale getirilmiştir.
Bu konulara Nisan sonu Mayıs başında pamuk ekimi yapılmıştır. Diğer konularda
pamuk ekimi mercimek hasadından sonra ve toprak işleme yapılmadan genellikle Mayıs
ayının ikinci yarısında yapılmıştır. Ekim, pamuk ekim makinesiyle 70 cm sıra arası
olacak şekilde yapılmıştır. Dekara 1,5 kg delinte Deltaphine-5111 pamuk tohumluğu
kullanılmıştır. Yörede mercimek için önerilen 10 kg P2O5/da ve 3 kgN/da gübre
dozlarının tamamı ekimle birlikte verilmiştir. Bakteri kültürü uygulanmamıştır. Pamukta
tüm konulara fosforlu gübrenin tamamı B konusu hariç (0 kgN) diğer konuların azotlu
gübrelerinin yarısı ekimde, yarısı da ikinci sudan önce verilmiştir. Gübre kaynağı olarak
azot için amonyum sülfat (%21), fosfor için triple süper fosfat (%43) kullanılmıştır.
Kontrol konusuna 13 KgN/da ve 7 Kg P2O5/da verilmiştir.
Mercimeğe ihtiyaca göre genellikle bir su verilmiştir. Pamukta ise sulamalara
kontrol konusunda ekimden 45-50 gün sonra diğer konularda ise ekimden 20 gün sonra
başlanmış, bitkinin su ihtiyacına göre sulamalara devam edilmiş ve sezon boyunca 8 su
verilmiş olup, %10 koza açımında sulamalara son verilmiştir.
Pamukta birinci çapayla birlikte sıra üzeri 20 cm olacak şekilde seyreltme
yapılmış olup, yetişme dönemi içerisinde iki-üç defa çapalama yapılmış, trips ve kırmızı
örümceğe karşı ilaçlı mücadele ihtiyaca göre yapılmış ve koza açmadan uygulanmıştır.
Hasat mercimekte genellikle Mayıs ayının ortalarında yapılmış, pamukta ise kozaların
2/3’ü açtığında 1.el hasadı ana üründe genellikle Eylül ayının ikinci yarısında ve ikinci
üründe Eylül ayının sonlarında, 2.el hasadı da 20 gün sonra yapılmıştır. Hasat pamukta
yanlardan birer sıra ve başlardan 1 metre atılarak yapılmıştır.

ARAŞIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Yıllar itibarı ile konu ortalamalarına ait pamuk verim sonuçları Çizelge 1’de
verilmiştir. Birleştirilmiş verimlere ait sonuçlar Çizelge 2’de verilmiştir. Çizelgeler
217

incelendiğinde yıllar ortalaması itibarı ile ikinci ürün pamuktan en yüksek verimin 418,2
kg/da ile E konusundan alındığı, en düşük verimin de 347,0 kg/da ile B konusundan
alındığı tespit edilmiştir. Birleştirilmiş verimlerde A konusu dahil yapılan homojenlik
testlerinde chi-kare önemsiz çıkmıştır (chi-kare:11,33 ns), A konusu hariç yapılan
homojenlik testlerinde chi-kare %1 seviyesinde önemli çıkmıştır (chi-kare:1,90**). A
konusu dahil yapılan varyans analizlerinde konular arasında %1 seviyesinde istatistiksel
anlamda farklılık (Çizelge 3), A Konusu hariç yapılan varyans analizlerinde de konular
arasında %5 seviyesinde istatistiksel anlamda farklılık (Çizelge 4) belirlenmiştir. A
konusu dahil yapılan Duncan gruplandırmasında konular üç değişik grupta yer
almışlardır (Çizelge 5). A konusu hariç yapılan Duncan gruplandırmasında ise konular
iki grupta yer almışlardır (Çizelge 6).
Çizelge 1. Deneme yıllarına (pamuk) ait konu ortalamaları verim sonuçları
KONULAR
Yıllar Tek. A B C D E F G
2003 I 10,3 13,5 13,8 15,5 13,5 13,0 13,1
II 14,0 12,8 12,8 11,8 13,2 13,5 12,8
III 18,0 11,5 9,4 10,1 13,5 13,3 13,5
2004 I 16,1 11,0 14,7 15,2 14,1 14,0 15,0
II 16,0 11,3 14,1 13,2 14,5 13,3 12,6
III 14,7 9,9 13,4 14,7 15,5 15,2 12,9
2005 I 13,20 12,25 14,25 15,35 13,80 13,50 14,05
II 15,00 12,05 13,45 12,50 13,85 13,40 12,70
III 16,35 10,70 11,40 12,40 14,50 14,25 13,20
Konu Ort.kg/par 14,85 11,66 13,03 13,42 14,05 13,72 13,32
Verim (kg/d) 441,9 347,0 387,8 399,4 418,2 408,3 396,4

Çizelge 2. Denemeye (pamuk) ait birleştirilmiş verim sonuçları


Konular Tekerrürler Toplam verim Ortalama Verim Verim
I II III (kg/parsel) (kg/parsel) (kg/da)
A 13,20 15,00 16,35 44,55 14,85 442
B 12,25 12,05 10,70 35,00 11,66 347
C 14,25 13,45 11,40 39,10 13,03 387
D 15,35 12,50 12,40 40,25 13,61 405
E 13,80 13,85 14,50 42,15 14,05 418
F 13,50 13,40 14,25 41,15 13,71 408
G 14, 05 12,70 13,20 39, 94 13,31 396

Çizelge 3. Pamukta birleştirilmiş verimlere ait varyans analiz sonuçları (A dahil)


Varyasyon S.D K.T K.O F Tablo F
Kaynakları 0,05 0,01
Bloklar 6 3,06 0,51 0,23 ns 2,34 3,29
Yıllar 2 8,28 4,14 1,87 ns 3,23 5,18
Konular 6 52,32 8,72 6,16 ** 3,00 4,82
Yıl x konular 12 16,99 1,42 0,64 ns 2,00 2,66
Hata 36 79,56 2,21
Genel 62 160,20
218

Çizelge 4. Pamukta birleştirilmiş verimlere ait varyans analiz sonuçları (A hariç)


Varyasyon S.D K.T K.O F Tablo F
Kaynakları 0,05 0,01
Bloklar 6 16,54 2,76 2,34 ns 2,42 3,47
Yıllar 2 5,44 2,72 2,31 ns 3,32 5,39
Konular 5 30,86 6,17 3,97 * 3,33 5,64
Yıl x konular 10 15,56 1,56 1,32 ns 2,16 2,98
Hata 30 35,27 1,18
Genel 53 103,67

Çizelge 5. Pamukta birleştirilmiş verimlere ait Duncan gruplandırması (%1) (A dahil)


Konular SSR %1 SSR*Sx Ortalamalar Duncan Grupları
A 4,30 2,13 14,85 A
E 4,24 2,10 14,05 A
F 4,17 2,07 13,72 AB
G 4,10 2,03 13,32 AB
D 3,99 1,98 13,19 AB
C 3,82 1,89 13,03 AB
B 11,67 B

Çizelge 6. Pamukta birleştirilmiş verimlere ait Duncan gruplandırması (%5) (A hariç)


Konular SSR %5 SSR*Sx Ortalamalar Duncan Grupları
E 3,25 1,17 14,05 A
F 3,20 1,16 13,72 A
D 3,12 1,13 13,42 A
G 3,04 1,10 13,32 A
C 2,89 1,04 13,03 A
B 11,67 B

Evliyaoğlu ve Kızıl (1998) tarafından Harran Ovası iklim ve toprak koşullarında


kırmızı mercimek, arpa ve buğdaydan sonra II.ürün pamuk yetiştirilmesi olanaklarını
araştırmak amacıyla 1994-1997 yılları arasında yürütülen denemelerde Sayar-314 ve
Nazilli-87 pamuk çeşitleri kullanılmış ve araştırma sonucunda ekim tarihlerinin
Haziran’ın ilk haftasını geçmemsi halinde kırmızı mercimekten sonra Sayar-314 den
ortalama 387 kg/da, arpadan sonra Sayar-314’den ise 381 kg/da ve buğdaydan sonra
Nazilli-87’den 207 kg/da verim alınmıştır.
Wiatrak ve ark. (1998) Quincy’de Kuzey Florida Araştırma ve Merkezinde
1995-97 yılları arasında kışlık olarak buğday ve acı bakla sonrası ikinci ürün pamuk
yetiştirilmesinde verilmesi gereken azot miktarını araştırmışlardır. Araştırmada buğday
ve acı bakla ekimi Kasım ayında yapılmış ve Mayıs ayı sonunda iki bitkinin de hasadı
yapılmıştır. Hasadı takiben pamuk ekimi aynı yere yapılmış ve 0, 6, 12 ve 18 kgN/da
azot dozları uygulanmıştır. Azot uygulaması çıkıştan dört hafta sonra yapılmış ve
amonyum formunda kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda en yüksek verim acı bakla
için uygulanan 12 kgN/da dozunda alınmış verimde %15 artış olmuştur. Yapılan
analizler sonucunda acı bakla sonrası pamuk ekiminde ekonomik azot dozu 6 kgN/da
olarak belirlenmiştir.
Muehlbaur ve ark.’nın (1978) azot fiksasyonuna mercimek çeşitlerinin etkisi
konusunda yaptıkları araştırma sonucunda çeşitler bazında değişim göstermek kaydıyla
mercimeğin yılda dekara 3,5-11,5 kg azot fikse ettiğini tespit etmişlerdir.
219

Touchton ve Reeves (1988) tarafından yapılan bir araştırmada verimle birlikte


azot tasarrufu üzerinde durmuşlardır ve baklagillerin kendilerinden sonra ekilen pamuk
için %50 oranında azot tasarrufu sağladıklarını tespit etmişlerdir.
Gür ve ark. (2000) tarafından Harran Ovası koşullarında farklı ekim
zamanlarının pamuk verim ve kalitesine etkilerini belirlemek amacıyla, 1998-1999
yıllarında yürütülen araştırma sonuçlarına göre en uygun ekim tarihinin 4 Nisan-10
Mayıs arası olduğu tespit edilmiştir.
Yapılan bütün bu araştırmalar gösteriyor ki, mercimeğin hasat tarihleri ile
pamuğun ekim tarihleri; pamuğun hasat tarihleri ile mercimeğin ekim tarihleri
çakışmaktadır. Bu sebeple mercimek sonrası toprak işlemesiz ikinci ürün pamuk
üretiminin başarılı olması hem toprağın korunması (gerek baklagil kullanarak gübre
tüketimini azaltarak ve gerekse toprak işlemeyi minimuma indirerek) hem de çiftçinin
gelirini yıl içerisine yaymak bakımından önemlidir.
Öneri oluşturmak üzere yapılan regresyon analizi A konusu hariç tutularak
yapılmıştır. Denemeden alınan mercimek verimleri yıllar ortalaması 191,5 kg/da olarak
belirlenmiştir. Yapılan ekonomik analizler Çizelge.7’de verilmiştir. Şekil 1’de
birleştirilmiş verimlerde ikinci ürün pamuk verimlerine ait regresyon analizi verilmiştir.
Pamukta kalite unsurlarında (teknolojik özellikler) ise lif uzunluğunda tüm
konular “uzun” grubuna girerken, düzgünlükte A konusu “yüksek” grubuna, diğer
konular “mükemmel” grubuna girmişlerdir. Kısa elyafta bütün konular “düşük” grubuna
girerken, lif mukavemetinde yine bütün konular “çok kuvvetli” grubunda yer
almışlardır. Esneklikte bütün konular “çok yüksek” grubunda yer alırken, lif inceliğinde
tüm konular “kalın” grubunda yer almışlardır. Renk değerinde F ilk sırayı, A son sırayı,
çırçır randımanında ise A ve C konuları ilk sırayı alırken D konusu son sırayı almıştır
(Çizelge 7).
Çizelge 7. Deneme pamuğuna ait kalite değerleri (teknolojik özellikler)
KONULAR
YAPILAN İŞLEM A B C D E F G
Lif uzunluğu(mm) 30,1 30,2 30,5 30,9 30,7 30,6 30,6
Düzgünlük (%) 84,5 85,8 86,5 86,9 85,5 85,5 86,5
Kısa elyaf (%) 6,9 6,7 6,5 6,4 6,4 6,7 6,7
Lif muk, (gr/ tex) 36,1 36,4 36,2 36,9 36,3 36,8 36,8
Esneklik (%) 8,7 9,3 9 9,8 9,8 9,1 9,2
Lif inceliği (mic) 5,1 5 5,2 4,8 5,1 5,1 5,3
Renk değeri (%) 70,1 74,5 73,7 75,6 75,1 76,1 76,1
Çırçır rand, (%) 39,3 38,4 38,6 37,9 38,4 37,7 37,7

Ekim öncesi ve hasat sonrası yapılan toprak analizlerinde total azot ve organik
madde içeriklerinde genellikle artış olduğu görülmektedir. Çizelge 8’de ekim öncesi,
Çizelge 9’da ise hasat sonrası toprak örneklerine ait total azot ve organik madde analiz
sonuçları, Çizelge 10’da deneme yeri topraklarına ait fiziksel analiz sonuçları
verilmiştir.
220

Çizelge 8. Mercimek ekimi öncesi deneme yeri topraklarının total azot ve organik
madde durumları
2003 2004 2005
Tek. Konu Der. Total OM Total OM Total OM
(cm) Azot(%) % Azot(%) % Azot(%) %
I.Tek.. A 0-20 0.14 1.2 0.10 1.3 0.88 1.1
B 0.11 1.2 0.90 1.2 0.83 1.6
C 0.13 1.4 0.90 1.3 0.85 1.2
D 0.11 1.7 0.10 1.3 0.79 1.4
E 0.10 1.6 0.10 1.2 0.82 1.3
F 0.11 1.3 0.12 1.2 0.92 1.2
G 0.11 1.4 0.10 1.4 0.85 1.4
II.Tek. A 0-20 0.13 1.4 0.10 1.7 0.91 1.2
B 0.11 1.3 0.90 1.4 0.98 1.4
C 0.12 1.1 0.90 1.2 0.89 2.2
D 0.11 1.3 0.10 1.1 0.69 2.1
E 0.10 1.3 0.90 1.2 0.91 1.3
F 0.11 1.2 0.10 1.2 0.83 1.2
G 0.10 1.3 0.10 1.4 0.91 1.7
III.Tek. A 0-20 0.14 1.3 0.90 1.6 0.80 1.6
B 0.12 1.2 0.90 1.3 0.72 1.5
C 0.11 1.4 0.11 1.4 0.81 1.4
D 0.10 1.2 0.90 1.4 0.93 1.4
E 0.11 1.1 0.10 1.3 0.89 1.3
F 0.11 1.2 0.90 1.1 0.96 1.1
G 0.11 1.4 0.10 1.3 0.89 1.3

NOT. 1: Ekim, çapalama, tohum, taban gübresi, ilaç, sulama ve kira giderleri tüm
konular için sabit olduğundan dikkate alınmamıştır.
NOT.2: Mercimek verim ortalaması 191.5 kg/da , fiyatı da 0,8 YTL/kg kabul edilerek,
girdileri düşülerek net YTL/da üzerinden gelirlerde dikkate alınmıştır.
NOT .3:: Ekonomik analizde 1 kg saf N için satış 3,095 fiyatı YTL alınmıştır.
-1 kg pamuk için satış fiyatı 1 YTL alınmıştır (prim desteği dahil).
-1 litre mazot 3 YTL olarak alınmış,1 dekar toprak işleme için toplam 5 litre mazot
tüketimi öngörülmüştür.
-1 kg. pamuk hasat maliyeti 0,18 YTL.
Sonuç: Yıllar ortalaması itibarı ile yapılan regresyon ve maliyet analizleri
sonucunda optimum ve ekonomik gübre dozu 9 kg-N/da olarak tespit edilmiştir.
Dolayısıyla Harran Ovası sulu koşullarında mercimekten sonra ekilen ikinci ürün pamuk
için 9 kg-N/da dozu önerilebilir.
221

Çizelge 9. Mercimek hasadından sonra alınan deneme yeri topraklarının total azot ve
organik madde durumları
2003 2004 2005
Tek. Konu Der. Total OM Total OM Total OM
(cm) Azot(%) % Azot(%) % Azot(%) %
I.Tek.. A 0-20 0.11 1.8 0.14 1.0 0.16 0,9
B 0.90 1.3 0.76 1.3 1.76 1,9
C 0.10 0.9 1.03 1.9 1.13 1.8
D 0.10 1.7 0.56 1.7 1.76 1.9
E 0.90 1.3 0.62 1.6 1.63 2,1
F 0.90 1.6 0.68 1.6 1.67 2,2
G 0.10 1.5 0.81 1.8 1.71 1.9
II.Tek. A 0-20 0.90 1.6 0.13 1.6 0.13 1.2
B 0.90 1.6 0.21 1.5 1.31 2,5
C 0.10 1.6 1.12 1.6 1.13 1,9
D 0.10 1.7 0.65 1.7 1.67 1.8
E 0.10 1.6 1.36 1.8 1.36 1.9
F 0.90 1.5 0.71 1.8 1.71 1.9
G 0.10 1.1 0.94 2.1 1.86 2.1
III.Tek. A 0-20 0.12 0.8 0.84 1.8 0.76 1.5
B 0.10 1.6 0.72 1.6 1.73 1.9
C 0.10 1.5 0.46 1.6 1.66 1.9
D 0.90 1.6 1.19 1.8 1.18 2,1
E 0.90 1.5 0.76 1.8 1.76 2,3
F 0.10 1.5 1.35 1.5 1.37 1,9
G 0.90 1.2 0.82 1.9 1.73 1,9

Çizelge 10.Deneme yeri topraklarının bazı fiziksel özellikleri


Der. Sat. Bünye Bünye
Tek. Konu (cm) % Sınıfı
Kum (%) Silt (%) Kil (%)
I.Tek.. A 0-20 62 21,0 22,0 57,0 Kil
B 61 21,9 23,8 54,3 Kil
C 62 22,1 22,3 55,6 Kil
D 61 22,9 20,9 56,2 Kil
E 62 22,2 21,7 56,1 Kil
F 60 23,2 21,3 55,5 Kil
G 62 21,4 21,3 57,3 Kil
II.Tek. A 0-20 62 21,5 23,6 54,9 Kil
B 62 22,3 22,2 55,5 Kil
C 62 21,2 22,6 56,2 Kil
D 62 21,9 23,6 54,5 Kil
E 62 24,8 20,7 54,5 Kil
F 61 22,9 20,8 56,3 Kil
G 61 23,2 21,3 55,5 Kil
III.Tek. A 0-20 62 20,4 24,4 55,2 Kil
B 62 23,1 21,6 55,3 Kil
C 61 20,3 22,4 57,3 Kil
D 62 20,4 21,3 58,3 Kil
E 61 23,4 20,1 56,5 Kil
F 62 22,1 22,0 55,9 Kil
G 61 21,1 22,6 56,3 Kil
222

500

450

400

350
Verimler (kg/da)
300
Y
250 y = -0,7045x 2 + 14,511x + 347,02
R2 = 0,8233 Polinom (Y)
200

150

100

50

0
-5 0 5 10 15 20
Azot dozları (kg/da)

Şekil 1.Birleştirilmiş verimlerde ikinci ürün pamuk verimlerine ait regresyon analizi

Çizelge 11. Ekonomik analiz sonuçları


Giderler Gelirler Kar
Uygulanan Pamuk Top.N Toprak Toplam Toplam Mercimek Pamuk (YTL/da)
azot dozu verimi maliyeti işleme Hasat gider Geliri geliri
(kg/da) (kg/da) (YTL/da) (YTL/da) Maliyeti (YTL/da) (YTL/da) (YTL/da)
(YTL/da)
A Kontrol 442 40,23 15,00 79,56 134,79 0,00 442,00 307,21
B 0 347 0,00 0,00 62,46 62,46 93,20 347,00 377,74
C 3 387 9,28 0,00 69,66 78,94 93,20 387,00 401,26
D 6 405 18,57 0,00 72,90 91,47 93,20 405,00 406,73
E 9 418 27,85 0,00 75,24 103,09 93,20 418,00 408,11
F 12 408 37,14 0,00 73,44 110,58 93,20 408,00 390,62
G 15 396 46,42 0,00 71,28 117,70 93,20 396,00 371,50

KAYNAKLAR
EVLİYAOĞLU, N., KIZIL, A., 1998. GAP Bölgesinde Harran Ovası koşullarında
kırmızı mercimek, arpa ve buğdaydan sonra ikinci ürün pamuk yetiştirilmesi.
KHŞAE yayınları, Şanlıurfa.
GÜR, A.,ÇOPUR,O. ,ÖZEL, H., 2000. Harran Ovası koşullarında farklı ekim
zamanlarının pamuk bitkisinde verim ve kalite unsurlarına etkisi üzerinde
araştırmalar. Harran Üniversitesi Ziraat Fak. Şanlıurfa.
MUEHLBAUER, F.J., SUMMERFİELD, R.J., KAİSER, W.J., CLEMENT, S.L,
BOERBOOM, C.M., WELSH-MADDUX, M.M., AND SHORT, R.W.,1978.
Principles and Practice of Lentil Production USDA-Agricultural research
service.
TARIM BAKANLIĞI, 2001. Tarım istatistikleri kesin ve tahmini sonuçları. ANKARA.
TOUCHTON, J. T. AND REEVES, D. W., 1988. A Beltwide look at conservation
tillage for cotton.p.36-41.In Proc.1988 Beltwide Cotton Prod. Res. Conf. New
Orleans, LA.
223

TÜZÜNER, A. (1990) Toprak ve su analizleri el kitabı. Tarım Orman ve Köyişleri


Bakanlığı Köy Hiz. Genel Müdürlüğü, Ankara.
WİATRAK P. J.,WRİGHT D. L.,KOZİARA W.,AND PUDELKO J.1998
Wheat/Lupine Double Crop With Cotton .North Florida Research and Education
Center, Quincy, FL32351-9529.
224

FARKLI DOZLARDA UYGULANAN AZOTLU VE POTASYUMLU


GÜBRELERİN ANTEPFISTIĞI YAPRAKLARININ BESİN MADDESİ
İÇERİKLERİ ÜZERİNE ETKİSİ

Saime SEFEROĞLU1 H. Güner SEFEROĞLU2 F. Ekmel TEKİNTAŞ3


Kadir KIZILKAYA4
1
Adnan Menderes Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Aydın. sseferoglu@adu.edu.tr
2
Adnan Menderes Üniv. Ziraat Fak. Bahçe Bit. Böl., Aydın. gseferoglu@adu.edu.tr
3
Adnan Menderes Üniv. Ziraat Fak. Bahçe Bit. Böl., Aydın. fetekintas@adu.edu.tr
4
Adnan Menderes Üniv. Ziraat Fak. Zootekni Böl., Aydın. kkızılkaya@adu.edu.tr

ÖZET
Aydın da iki farklı yörede (Uzun–Paşaköy) ve çeşitte (Siirt ve Uzun) fosfor
sabit, 3 farklı azot ( 0-250-500-750 gr/ağaç ) ve 3 farklı potasyum (0-250-500-750
gr/ağaç ) gübre dozları iki yıl kış dinlenme döneminde (Şubat- Mart ) topraktan
uygulanmıştır. Projenin amacı Aydın koşullarında Antep fıstığı için en uygun azot ve
potasyum dozunu belirlemektir. Deneme 2002-2003 yılları arasında üç tekerrürlü olarak
yürütülmüştür. Yaprak örnekleri deneme başlangıcı da dahil olmak üzere üç kez alınmış
ve N, P, K, Ca, Mg analizleri yapılmıştır. Uygulanan gübre dozlarının Siirt ve Uzun
antepfıstığı çeşitlerinin yapraklarının besin maddesi içeriklerine etkili olduğu
belirlenmiştir. Siirt ve Uzun çeşidi yapraklarının N, P ve K içeriklerini arttırmış ve yıllar
arasında farklılıklar istatistiki açıdan önemli bulunmuştur. Yaprakların Ca ve Mg
içeriklerini, artan N ve K dozları önce düşürmüş daha sonra biraz arttırmış ve yıllar
arasında önemli farklılıklar belirlenmiştir. Antep fıstığı yetiştiriciliğinde iki çeşit için de
en uygun dozun N4K4 dozu olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Antepfıstığı, gübreleme, besin maddesi, yaprak, azot, potasyum.

EFFECT OF APPLICATION OF DIFFERENT DOSES OF NITROGEN AND


POTASSIUM FERTILIZERS ON MINERAL NUTRITION ELEMENT
CONTENTS OF PISTACHIO LEAVES
ABSTRACT
One constant phosphor, and three nitrogen (250-500-750 g/tree) and three
potassium doses (250-500-750g/tree) together with control group were applied to soil in
two cultivars of pistachios (Siirt and Uzun) in two locations (Uzun-Paşaköy) in dormant
winter period (February-March). The objective of this project is to determine the best
doses of nitrogen and potassium fertilizers in Aydın province conditions. This
experiment was carried out as three replications in 2002 and 2003 years. Leaf samples
were taken three times including initial stage of experiment and N, P, K, Ca, Mg
analyses were done. The doses of fertilizers were found as effective on mineral nutrition
contents of leaves of Siirt and Uzun cvs of pistachio. N, P, K content of these cultivars
increased and significant differences between the years were obtained. In the early stage,
N and K doses resulted in Ca and Mg decreases. In contrast, in the later stage, it caused
some Ca and Mg increases and significant differences occurred between the years. The
best dose of application was determined as N4K4 for both cultivars in pistachio
growing.
Key Words: Pistachio, fertilization, mineral nutrition element, leaf, nitrogen,
potassium.
225

GİRİŞ
Antepfıstığı, dünyada kuzey ve güney yarımkürelerinin 30º ve 45º paralellerinin
uygun mikro klima alanlarında yetişen sert kabuklu meyve türlerinden birisidir.
Anadolu, antepfıstığının gen merkezlerinden birisi olup, özellikle Güneydoğu Anadolu
bölgemiz konumu itibariyle antepfıstığı yetiştiriciliğinin kalbi durumundadır.
Güneydoğu Anadolu’nun kayalık, taşlık, besin elementlerince yoksul ve kireçli
topraklarında yayılma göstermiş ve hiçbir kültür bitkisi tarafından ekonomik olarak
değerlendirilemeyen bu topraklara zenginlik getirmiştir (Tekin et. al., 2001).
Türkiye antepfıstığı yetiştiriciliği ve üretimi bakımından İran ve A.B.D.’den
sonra 3. sırada yer almaktadır (Tunalıoğlu ve Taşkaya 2005). Ülkemizde antepfıstığı
yetiştiriciliği çok eski zamanlardan beri yapılmasına rağmen, üretim miktarımız,
potansiyelimize uygun bir biçimde gerçekleşememektedir. Bunun nedenleri arasında,
yetiştiriciliğinde, bitkinin zenginliğinin istismar edilmesi yatmaktadır. Ülkemizde
antepfıstığı genellikle kıraç, taşlık ve hemen hiçbir kültür bitkisinin ekonomik anlamda
yetişemeyeceği kadar kötü topraklarda yetiştirilmekte, oysaki ABD ve İran gibi
ülkelerde antepfıstığı yetiştiriciliği sulanabilir koşullarda ve taban arazilerde
gerçekleştirilmektedir. Bu durumda ülkemizin ekolojik avantajlarını iyi kullanamaması
söz konusu olmakta ve maalesef dünya antepfıstığı üreticisi ülkeleri arasında Türkiye 3.
sırada yer bulabilmektedir (Çizelge 1).
Çizelge 1. Dünya Antepfıstığı Üretimi (1000 ton) (Tunalıoğlu ve Taşkaya, 2005)
Yıllar/Ülkeler 2000 20001 20002 2003 2004 2005 2006
İran 304.0 112.0 249.0 220.0 184.9 190.0 190.0
A.B.D. 49.9 111.7 78.3 137.2 81.6 157.4 140.0
Türkiye 30.0 70.0 35.0 45.0 110.0 30.0 53.0
Suriye 30.1 40.0 42.5 46.0 48.0 21.0 60.0
Yunanistan 6.0 6.2 6.5 6.2 9.0 8.0 9.5
İtalya 3.2 O.1 4.0 1.9 1.9 3.8 0.2

Antepfıstığı yetiştiriciliği, ülkemizde yaygın olarak Güneydoğu Anadolu


Bölgesinde yoğunlaşmış olup, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Kahramanmaraş ve
Siirtde, son 10 yıl içerisinde de Ege bölgesinde yaygınlaşmaya başlamış ve Manisa,
Muğla, Çanakkale, Aydın ve İzmir gibi Batı Anadolu illerinde yapılmaktadır (Çizelge
2). Ayrıca 2000-2003 yılları antepfıstığı üretim miktarları (verim) karşılaştırılacak
olursa her geçen yıl yıllık üretim miktarlarının tüm illerde arttığını söyleyebiliriz
(Anonim, 2004 )
Türkiye ekolojik avantajlarından dolayı yetiştiriciliğe uygun bir konumda
bulunmaktadır. Antepfıstığı yazları kurak, sıcak ve uzun, kışları ise soğuk olan
bölgelerde ekonomik olarak yetiştirilmektedir. Toprak isteği bakımından da anaçlara
göre değişmekle birlikte seçici bir bitki değildir. Antepfıstığı bitkisi dinlenme
döneminde yeteri kadar düşük sıcaklık bulamayıp dinlenme ihtiyacını karşılayamadığı
durumlarda çok sayıda çiçek açmamakta, çiçek açımları gecikmekte, meyvelerin
olgunlaşması gecikmekte, meyve içleri tam gelişememekte ve çıtlama oranı, çıtlama
aralığı az olmaktadır (Arpacı, 2001). Ekolojik faktörlerden özellikle sıcaklık, antepfıstığı
yetiştiriciliği ve kalite özellikleri için büyük bir önem taşımaktadır.
Antepfıstığında peryodisiteyi azaltmak, verim ve kaliteyi arttırmak için yeterli
ve dengeli gübreleme yapılması gerekmektedir (Aydeniz, 1990).Bu yönde organik ve
kimyasal gübrelerle ilgili yapılan çalışmalar N’lu ve K’lu gübrelerin yapraklardaki besin
maddesi içeriğini ve verimi arttırdığını ortaya koymuştur (Tekin et. al., 1995). Ayrıca
gübrelemenin meyve kalite özelliklerine de olumlu etkide bulunduğu saptanmıştır
(Aydeniz,1990).
226

Her meyve türünde olduğu gibi antepfıstığında da vejetatif ve generatif gelişme


için belli bir süre düşük sıcaklıklara ihtiyaç vardır. Antepfıstıkları dinlenme döneminde
yeteri kadar düşük sıcaklık bulamadıklarında, gözler düzgün ve çok sayıda açılmamakta,
çiçek açılmaları gecikmekte, dişi çiçekler reseptif duruma gelmeden ölmekte,
meyvelerin olgunlaşması gecikmekte, erkek çiçeklerde ise çiçek tozu miktarı
azalmaktadır (Kaşka et. al. 1990, Arpacı, 2001).
Tüm bu sebeplere rağmen zirai üretimlerde temel hedef ürünün kalite ve
kantitesinin yüksek olmasıdır. Bu bağlamda da tozlanma, döllenme ve meyve tutumuna
yönelik uygun altyapının da sağlanmış olması ve kültürel tedbirlerin (toprak işleme,
mücadele, gübreleme ve sulama) alınması büyük önem taşımaktadır.
Bu çalışmanın amacı, antepfıstığı yetiştiriciliğine aday illerimizden birisi olan
Aydın’da doğadaki P. terebinthus’lara aşılanmış ağaçlarda en yaygın olarak yetiştirilen
Siirt ve Uzun çeşitlerinde yürütülmüştür. Böylelikle uygulanan farklı dozlardaki azotlu
ve potasyumlu gübrelerin bitkilerin beslenme durumlarına, etkilerini inceleyerek
çeşitlere göre hangi dozların daha uygun olduğunu belirlemektir.
Çizelge 2. Türkiye’de İllere ve yıllara göre Antepfıstığı Üretimi (ton) (Anonim 2004)
Yıllar/ İller 2000 2001 2002 2003
GAZİANTEP 34.127 7.552 8.454 36.225
ŞANLIURFA 22.915 9.101 12.053 29.763
ADIYAMAN 4.269 968 1.127 3.000
KAHRAMANMARAŞ 3.918 2.480 3.360 4.890
SİİRT 1.93 2.118 2.012 2.118
İÇEL 623 755 639 678
MANİSA 461 485 539 719
MUĞLA 204 206 201 201
MARDİN 625 686 591 564
KİLİS 667 701 721 1.030
ÇANAKKALE 521 153 150 597
AYDIN 671 691 634 655
İZMİR 789 787 780 897
DİYARBAKIR 754 913 829 851
(DİE, 2001-2002-2003)

MATERYAL VE METOD
Materyal
Araştırma; Aydın’da iki farklı yörede (Paşaköy-Uzunlar), Siirt (Paşaköy) ve
Uzun (Uzunlar) çeşidinde yapılmıştır. Deneme, üretici bahçelerinde mevcut P.
terebinthus’lar üzerine aşılı 18-20 yaşlarındaki antepfıstığı ağaçlarında iki yıl (2002-
2003) yürütülmüştür. Uygulamalar dört farklı azot ( 0 (N1)-250 (N2)-500 (N3) -750
(N4) gr/ağaç N) ve dört farklı potasyum (0 (K1)-250 (K2)-500 (K3) -750 (K4) gr/ağaç
K2O) dozu olarak üç tekerrürlü olarak yapılmıştır. Fosfor besin elementi tüm
parsellerdeki ağaçlara (kontrol dahil) sabit olarak 400 gr/ P205/ ağaç olacak şekilde
verilmiştir
Deneme alanlarından uygulama öncesi (Paşaköy-Uzunlar) alınan 0-30 ve 30-60
cm derinlikteki toprakların fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Çizelge 3-4’de
verilmiştir.
Metod
Deneme parsellerinin beslenme durumlarını belirlemek için deneme kurulmadan
önce her iki çeşidin yetiştirildiği yörelerden 0-30 ve 30-60 cm derinliklerden alınan
toprak örneklerinde analizler yapılmıştır.
227

Toprak örnekleri laboratuar ortamında kurutulduktan sonra 2mm’lik çaplı


elekten elenerek analize hazır hale getirilmiştir (Chapman ve Pratt 1961). Analize hazır
hale getirilen toprak örneklerinin fiziksel ve kimyasal özelliklerini belirlemek amacıyla;
Bünye (Bouycous, 1952), pH (Kacar, 1995), %CaCO3 (Çağlar, 1949),%Toplam Tuz
(Soil Survey Staff, 1960), % Organik madde (Walkey ve Black Metod, 1947), %Toplam
Azot; (Kacar, 1962), Değişebilir Fosfor (Olsen et.al., 1965), Değişebilir K,Ca,Mg ve Na
içerikleri (Kacar, 1962), Fe, Zn, Mn ve Cu içerikleri (Kacar, 1995), Bor Azomethin –H
yöntemi (Wolf, 1971)’e göre belirlenmiştir
Çizelge 3. Deneme öncesi Toprakların Fiziksel Analiz Sonuçları
Yer/ Kum Kil Mil Bünye Toplam pH CaCO3 Org.
Derinlik % % % Tuz% % Mad.%

Paşaköy/
0-30 cm 76.08 7.92 16.00 Tınlı-Kum 0.008 6.81 1.34 3.48
30-60cm 72.08 8.92 19.00 Kumlu-Tın 0.004 6.66 1.26 3.35
Uzunlar/
0-30 cm 42.08 21.92 36.00 Tın 0.005 7.75 9.73 2.61
30-60cm 48.08 17.92 34.00 Tın 0.004 7.79 2.75 1.61

Çizelge 4. Deneme Alanı Toprakların Kimyasal Analiz Sonuçları


Yer/ N P K Ca Mg Na Fe Mn Zn Cu B
Derinlik % ppm

Paşaköy/
0-30 cm 0.065 43.5 180 1900 175 22 41 14.5 1.43 7.96 0.87
30-60cm 0.045 36.8 244 1500 121 13 39 9.9 1.06 4.42 0.75
Uzunlar/
0-30 cm 0.038 7.8 46 4961 24 24 12 2.2 0.62 4.17 0.55
30-60cm 0.024 9.4 77 5144 28 46 12 5.0 0.61 2.66 0.54

Araştırmada yaprak örnekleri Antepfıstığı için yaprak örneği alma zamanı olan
meyvelere pembe renk (ben) düşünce (Temmuz ayının ikinci yarısında) (Kuru, 1993)’e
göre alınmıştır. Yaprak örnekleri 2002, 2003 ve 2004 yıllarında olmak üzere üç kez iki
çeşitten de alınmıştır.
Yaprak örnekleri analize hazır hale getirildikten sonra bu örneklerde Toplam N
kjeldahl yakma yöntemine göre, alınabilir P, toplam K, Ca ve Mg, içeriklerinin
belirlenmesi için örnekler önce nitrik asit: perklorik asit (HNO3:HCLO4) (4:1)
karışımında yakılmış ve 100 ml’ye saf su ile tamamlanmıştır. Daha sonra hazırlanan yaş
yakma ekstraktında Vanado molibdat sarı renk yöntemine göre P belirlenmiştir. K, Ca,
flame fotometrede Mg ise Atomik Absorbsiyon Spektrofotometresi ile ölçülmüş
sonuçlar % olarak değerlendirilmiştir (Kacar, 1972).
Araştırma 3 tekerrürlü olarak tesadüf blokları deneme desenine göre kurulmuş
olup, yaprak ve meyve örneklerinde yapılan analizlerin sonuçlarının istatistiki
değerlendirmeleri SAS programında 3’lü interaksiyon yıl*N*K arasında ilişkiler
şeklinde yapılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Araştırma sonuçlarının yaprak analiz sonuçları; Tekin et. al.,(1985)’a göre, kuru
koşullarda yetiştirilen ve istikrarlı ürün veren bahçeler için verilen sınır değerler dikkate
228

alınarak yapılmıştır (Çizelge 5). Yaprakların analiz sonuçları istatistiki olarak


incelendiğinde; üç yılda da (2002-2003-2004) yaprak örneği alındığı için yıl, azot (dört
dozu) ve potasyumun (dört dozu) farklı dozları arasındaki ilişkiler (üçlü ) yaprakların
azot, fosfor, potasyum, kalsiyum ve magnezyum içerikleri için belirlenmiş ve istatistiki
açıdan P ≤ 0.05 düzeyinde önemli bulunmuştur. Çizelgelerde bu farklılıklar harflerle
ifade edilmiştir.
Çizelge 5. Kuru koşullarda yetiştirilen Antepfıstıklarının yapraklarının besin maddesi
yeterlilik sınırları (Tekin ve ark. 1985).
Besin elementi Yeterlilik sınırı (%)
N 1.8-2.2
P 0.06-0.13
K 0.8-1.2
Ca 2.2-3.7
Mg 0.8-0.9

Uygulanan azot dozları Siirt ve uzun çeşidi yapraklarının azot içeriklerini (Tekin
et. al., 1985)’ın belirlediği sınır değerlere göre değerlendirdiğimizde (%1,8-2,2) yakın
ve yeterli seviyededir. Artan azot ve potasyum dozları Siirt ve Uzun çeşidinde
yaprakların azot (%) içerikleri üzerine etkisi 1. ve 2. yılda istatistiki açıdan önemli ilişki
belirlenirken,, 3. yılda ise önemli ilişki belirlenememiştir (Çizelge 6). Yaprakların azot
içerikleri 2. yılda hem azot hem de potasyum dozlarına paralel bir artış göstermiş ve en
yüksek değer azotun ve potasyumun en yüksek olduğu N4 ve K4 dozlarında en yüksek
olduğu belirlenmiştir. Uzun çeşidinde 1. yılda tüm potasyum dozlarında artan azot
miktarına bağlı olarak istatistiki yönden sadece K1 dozunda ilişki belirlenmiştir. Her iki
çeşidinde de 2. yılda tüm potasyum uygulamalarında artan azot dozunun yaprakların N
içeriğini artırdığı belirlenmiştir. 3. yılda ise ilişki belirlenememiştir. (Tekin et.al,
1995)’da yaptıkları çalışmada antepfıstığı ağaçlarına uyguladıkları N’lu gübre dozlarının
(0-400-800 gr/N/ağaç) 600 gr/ P2O5/ağaç ve organik gübrenin (60 kg/ koyun
gübresi/ağaç)’nin yaprakların N içeriğini arttırdığı belirlemişlerdir.
Azot ve potasyum uygulamaları sonucunda yaprakların fosfor içeriği Siirt
çeşidinde % 0,0603-0,123, Uzun çeşidinde % 0,066-0,133 arasında belirlenmiştir. Yıllar
arasında farklılığın olduğu Siirt çeşidinde 1. ve 2. yıl uygulamalarında istatistiki açıdan
ilişki belirlenirken, 3. yılda bir ilişki bulunamamıştır. Siirt çeşidinde 2. yılda K3
dozunda ise artan azot dozları ile fosfor içeriği artmıştır Artan azot uygulamaları ile 1.
yılda ve 2. yılda K2 dozunda Uzun çeşidinde ise 1. yılda K1, 3. yılda ise K2 dozunda
yaprakların fosfor içeriklerinin azaldığı belirlenmiştir (Çizelge 7).
Yaprakların fosfor içerikleri (Tekin et.al., 1995)’nın belirlediği sınır değerlerle
karşılaştırıldığında ( %0,06-0,13) yaprakların P içeriklerinin tüm uygulamalarda sınır
değerler arasında olup yeterli seviyededir. Yaprakların fosfor içeriğinin en yüksek
olduğu kombinasyon Siirt çeşidinde 2. yılda N4 K3’de Uzun çeşidinde ise N1K1
(kontrol)’de olduğu belirlenmiştir. (Tekin et.al., 1995)’de yaptıkları çalışmada
antepfıstığı ağaçlarına uyguladıkları 600 gr/ P2O5/ağaç yaprakların fosfor içeriğini
arttırdığı belirlemişlerdir.
Yaprakların potasyum içerikleri Tekin et.al., (1985)’in belirlediği sınır değerlere
göre (%0,8-1,2) Siirt çeşidi yeterli seviyelerde olmasına rağmen Uzun çeşidinde
özellikle potasyum kontrol parsellerinde artan N miktarıyla potasyum içeriği düşmüştür.
Siirt çeşidinde 1. 2. ve 3. yılda da yaprakların K içeriklerinin yeterli sınırlar içinde
olduğu ve hatta 2. yıldan sonra ise yeterli seviyenin daha da üstünde olduğu
belirlenmiştir. Yaprakların potasyum içeriği yönünden yıllar arasında farklılığın olduğu
1. ve 2. yılda uygulamalar arasında istatistiki açıdan önemli ilişki belirlenirken, azot ve
229

fosforda da olduğu gibi 3. yılda bir ilişki belirlenememiştir. 1. yılda K1 dozunda artan
azot dozları ile yaprakların potasyum içeriği açısından belirgin ve düzenli bir
değişkenlik elde edilemezken, K2 dozunda artan azot dozları ile yaprakların potasyum
içerikleri önce artmış, N2 dozundan sonra düşmüştür. 2. yılda ise K2 dozunda benzer
durum oluşmuştur.
Çizelge 6. Azot ve potasyum gübre dozlarının yaprakların azot (%) içeriğine etkisi*
YIL1 YIL2 YIL3
Siirt
Doz K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4
N1 1.66a 1.73ab 1.73a 1.73a 1.64b 1.70 1.61b 1.62b 1.20 1.31 1.38 1.44
N2 1.87a 1.73ab 1.79a 1.69a 1.74ab 1.66 1.82ab 1.73ab 1.40 1.36 1.40 1.26
N3 1.65ab 2.12a 1.99a 1.27b 1.88ab 1.96 1.94ab 1.90ab 1.29 1.34 1.42 1.46
N4 1.32b 1.47b 1.40b 1.81a 2.09a 1.99 1.99a 2.07a 1.43 1.48 1.51 1.51
YIL1 YIL2 YIL3
Uzun
Doz K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4
N1 1.66b 1.68 1.89 1.81 1.26b 1.31b 1.31b 1.27b 1.27 1.28 1.25 1.25
N2 2.18a 1.59 1.68 1.73 1.77a 1.69a 1.66a 1.69a 1.34 1.40 1.36 1.31
N3 1.72b 1.86 1.75 1.94 1.68a 1.75a 1.63b 1.77a 1.36 1.44 1.36 1.38
N4 1.73b 1.69 1.81 1.76 1.90a 1.75a 1.67a 1.76a 1.32 1.46 1.48 1.42
* Farklı harflere sahip ortalamalar arasındaki fark P≤ 0,05 seviyesinde önemlidir N; Azot-K; Potasyum

Çizelge 7. Azot ve potasyum gübre dozlarının yaprakların fosfor (%) içeriğine etkisi *
YIL1 YIL2 YIL3
Siirt
Doz K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4
N1 0.097 0.101a 0.091 0.097 0.079 0.100ab 0.078b 0.094 0.078 0.097 0.082 0.095
N2 0.105 0.088b 0.107 0.107 0.117 0.102a 0.102ab 0.155 0.086 0.110 0.104 0.103
N3 0.101 0.096ab 0.120 0.088 0.086 0.070ab 0.092ab 0.116 0.060 0.099 0.100 0.091
N4 0.099 0.094a 0.098 0.097 0.126 0.090b 0.106a 0.107 0.099 0.102 0.106 0.079
YIL1 YIL2 YIL3
Uzun
Dozlar K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4
N1 0,133a 0,096 0,096 0,105 0,075 0,066 0,087 0,084 0,107 0,105a 0,110 0,101
N2 0,110a 0,092 0,093 0,093 0,095 0,090 0,082 0,080 0,079 0,081b 0,066 0,097
N3 0,088b 0,093 0,092 0,113 0,086 0,084 0,110 0,095 0,080 0,088b 0,092 0,105
N4 0,093b 0,086 0,087 0,089 0,072 0,096 0,080 0,098 0,104 0,088b 0,100 0,106
*Farklı harflere sahip ortalamalar arasındaki fark P≤ 0,05 seviyesinde önemlidir. N; Azot-K; Potasyum

Uzun çeşidinde ise 1. yılda tüm potasyum dozlarında, 2. yılda K1 ve K2


dozlarında istatistiki açıdan önemli ilişkiler belirlenmiştir. Artan N dozları artan
potasyum dozlarına rağmen yaprakların K içeriğini düşürmüştür. Bu da N ve K
arasındaki antogonistik etkiyi açıklamaktadır. 3. yılda ise ilişki elde edilememiştir
(Çizelge 8).
Bilgen ve Kaşka (1995) da yaptıkları çalışmada 6 çeşit antepfıstığı çeşidinin
besin maddesi içeriklerini araştırmış ve yaprakların K besin maddesinden iyi
yararlandıklarını bildirmişlerdir. (Zeng et.al., 1999) 3 farklı Antepfıstığı çeşidine
uyguladıkları K’lu gübre dozlarının (0-120-240-360 lb/K2O/A) yaprakların K içeriğini
dozlara paralel olarak arttırdığını ancak önemli bulunmadığını bildirmişlerdir. Çeşitler
arasındaki farklılık önemli bulunmuş 360 lb/K2O/A dozunun önemli bir doz olduğunu
bildirmişlerdir. (Tekin et. al.,1995) de yaptıkları çalışmada uygulanan N’lu, P’lu
gübreler ile koyun gübresinin yaprakların K içeriğini arttırdığını belirlemişlerdir (Zeng
230

et. al., 1998)’da yaptıkları çalışmada K’lu gübrelerin yaprakların K içeriğini olumlu
yönde etkilediğini ve uygulanan dozlara bağlı olarak arttırdığını bildirmişlerdir.
Çizelge 8. Azot ve potasyum gübre dozlarının yaprakların potasyum(%)içeriğine etkisi*
YIL1 YIL2 YIL3
Siirt
Doz K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4
N1 1.03a 1.41ab 1.31 1.24 1.08 1.53a 1.41 1.55ab 2.26 2.64 2.70 2.58
N2 1.06ab 1.57a 1.16 1.16 1.21 1.65a 1.27 1.19b 2.53 2.40 3.25 2.41
N3 1.44a 1.34ab 1.29 1.29 1.25 1.28ab 1.27 1.59a 2.74 2.75 2.77 3.12
N4 0.93b 1.13b 1.13 1.29 1.02 1.06b 1.13 1.43b 2.94 2.87 2.91 2.48
YIL1 YIL2 YIL3
Uzun
Doz K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4
N1 1.13a 1.29a 1.39a 1.60a 0.81a 0.86b 1.15 1.46 2.22 2.38 3.30 2.59
N2 1.26a 1.24a 1.13a 1.13a 0.94a 1.42a 1.33 1.47 2.05 3.18 3.50 3.34
N3 0.78b 0.81b 0.91b 0.83b 0.55b 0.95a 0.98 1.10 1.68 3.18 2.49 3.29
N4 1.24a 1.57a 1.49a 1.31a 0.80a 1.06a 1.29 1.50 1.94 3.39 3.36 3.49
* Farklı harflere sahip ortalamalar arasındaki fark P≤ 0,05 seviyesinde önemlidir. N; Azot-K; Potasyum

Yaprakların kalsiyum içerikleri artan azot ve potasyum dozları ile Siirt çeşidinde
% 0,957-1,7924, Uzun çeşidinde %0,945-2,663 arasında belirlenmiştir. (Tekin et.al.,
1985)’in belirledikleri (% 2,2-3,7) yeterlilik sınır değeri dikkate alarak incelediğimizde
Siirt çeşidinde yaprakların K içeriklerinin sınır değerlerin altında olduğu (düşük), Uzun
çeşidinde ise uygulamalarla yaprakların Ca içeriğinin yeterli seviyeye yükseldiğini
görmekteyiz (Çizelge 5). Bunun sebebi de Uzunlar yöresinin topraklarının Paşaköy
yöresine göre % CaCO3 ve Ca içeriklerinin daha yüksek olmasıdır (Çizelge 3).
Yaprakların kalsiyum içerikleri üzerine Siirt çeşidinde yıllar ortalaması olarak
üç yılda da istatistiki açıdan önemli ilişkiler belirlenmiştir. 1. yıl K1 dozu ile N1
dozunda yaprakların kalsiyum içeriklerinin arttığı saptanmıştır. 2. yılda N4K3, 3. yılda
N3K2 dozunda artan azot dozları ile yaprakların kalsiyum içerikleri artmıştır ve
istatistiki açıdan önemli bulunmuştur. Uzun çeşidinde ise 1. yılda K2 ve K4 dozunda 3.
yılda ise K1, K3 ve K4 dozunda önemli ilişkiler belirlenmiştir. Tüm ilişkilerde artan N
dozları ve K dozları önce yaprakların Ca içeriğini arttırmış sonra düşürmüştür. Bu
bağlamda artan azot ve potasyum dozları yaprakların kalsiyum içeriklerini önce olumlu
etkilemiş daha sonra ise ters etki yaparak azalmasına neden olmuştur (Çizelge 9).
Bu durumu, (Kacar ve Katkat 1998)’ın ortamda fazla miktarda K’un veya Ca’un
bulunmasının bir diğerinin alınımının azalmasına neden olduğunu bildirmesiyle
açıklayabiliriz. Bir başka çalışmada (Claassen ve Wilcox, 1974) mısır bitkisine artan
miktarlarda uygulanan K’lu gübrelerin Ca alınımını azalttığını belirlemişlerdir.
Yaprakların magnezyum içerikleri Siirt çeşidinde % 0,191-0,559, Uzun
çeşidinde % 0,130-0,345 arasında olarak belirlenmiştir. (Tekin et.al., 1985)’ın
belirlediği sınır değerlere göre (%0,5-0,9) iki çeşidin de magnezyum içerikleri yeterli
seviyenin altındadır. Bunun da toprakların Mg içeriği ile yakından ilişkili olduğu her iki
yöre topraklarının Mg içeriğinin düşük olması ile açıklanabilir (Çizelge 4). Yaprakların
magnezyum içerikleri Siirt çeşidinde 2. yılda K1 ile K2 dozunda artan azot dozuyla
düşmüştür. 3. yılda K4 dozunda artan azot dozları ile yaprakların magnezyum içerikleri
önce arttırmış N2 dozundan sonra tekrar düştüğü belirlenmiştir. İstatistiki olarak artan
azot ve K4 potasyum dozu dışında diğer potasyum dozları yaprakların magnezyum
içeriğini olumsuz yönde etkilemiş ve kontrole göre azalmıştır.
231

Çizelge 9. Azot ve potasyum gübre dozlarının yaprakların kalsiyum(%)içeriğine etkisi*


YIL1 YIL2 YIL3
Siirt
Doz K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4
N1 1.16ab 1.23 1.15 1.22 1.79 1.65 1.51b 1.76 1.15 1.13ab 1.19 1.29
N2 1.37a 1.29 1.24 1.16 1.68 1.53 1.64ab 1.71 1.36 1.36a 1.25 1.30
N3 1.22ab 1.32 1.14 1.39 1.74 1.75 1.72ab 1.76 1.34 1.16ab 1.26 1.16
N4 0.99b 1.23 1.18 1.18 1.93 1.70 1.79a 1.76 1.29 0.96b 1.23 1.25
YIL1 YIL2 YIL3
Uzun
Doz K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4
N1 1.35 1.54b 1.82 1.45a 2.52 2.03 2.31 1.81 2.32a 1.76 1.25a 1.29a
N2 1.73 1.54b 1.73 1.82a 2.11 2.19 2.35 2.45 1.52a 1.19 0.95b 1.04b
N3 1.89 2.14a 1.54 1.86a 2.35 2.02 2.4 2.63 1.18b 1.38 1.02a 0.97b
N4 1.26 1.23a 1.79 1.06b 2.29 2.13 2.22 2.38 1.51a 1.12 1.69a 1.80a
* Farklı harflere sahip ortalamalar arasındaki fark P≤ 0,05 seviyesinde önemlidir.N; Azot-K; Potasyum

Çizelge10.Azot ve potasyum gübre dozlarının yaprakların magnezyum(%)içeriğine


etkisi*
YIL1 YIL2 YIL3
Siirt
Doz K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4
N1 0.27 0.29 0.36 0.25 0.20b 0.34ab 0.31 0.32 0.21 0.19 0.21 0.36a
N2 0.30 0.22 0.24 0.20 0.33ab 0.24b 0.35 0.56 0.33 0.27 0.27 0.19b
N3 0.40 0.19 0.34 0.37 0.51a 0.42ab 0.52 0.42 0.31 0.24 0.25 0.19ab
N4 0.36 0.22 0.24 0.29 0.42a 0.47a 0.41 0.36 0.21 0.19 0.17 0.22ab
YIL1 YIL2 YIL3
Uzun
Doz K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4 K1 K2 K3 K4
N1 0.22 0.30 0.35 0.27 0.28 0.17 0.21 0.19 0.25 0.23 0.26a 0.17
N2 0.29 0.19 0.25 0.24 0.21 0.20 0.25 0.22 0.25 0.19 0.13b 0.17
N3 0.19 0.19 0.18 0.23 0.25 0.19 0.28 0.27 0.19 0.18 0.22a 0.19
N4 0.21 0.29 0.26 0.22 0.17 0.18 0.23 0.19 0.17 0.18 0.20a 0.19
* Farklı harflere sahip ortalamalar arasındaki fark P≤ 0,05 seviyesinde önemlidir.N; Azot-K; Potasyum

Uzun çeşidinde ise sadece 3. yılda K3 dozunda artan N dozları ile yaprakların
Mg içerikleri azalmıştır. Bilgen ve Kaşka (1995) altı (6) antepfıstığı çeşidinde yaptıkları
çalışmada, yapraklarını besin maddesi içeriklerini belirlemiş ve yaprakların Mg besin
maddesinden iyi yararlandıklarını bildirmişlerdir. Bu konu ile ilgili başka bir çalışmada
(Kurvits ve Kirkby, 1980), ortamda K ve NH4+’un fazla miktarlarda bulunması Mg+2
alımını olumsuz şekilde etkilediğini ve bitkilerin göreceli olarak daha az Mg+2 aldığını
bildirmişlerdir.
Sonuç ve Öneriler
Türkiye de son yıllarda antepfıstığı yetiştiriciliğinde önemli bir yere sahip olan
Aydın da yoğun olarak yetiştirilen Siirt ve Uzun çeşitlerinde daha önce yapılan survey
çalışmaları sonucunda toprakların besin maddesince fakir olduğu belirlenmiş ve
gübreleme yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Paşaköy’de Siirt ve Uzunlar’da
Uzun çeşidine uygulanan N (0-250-500-750 gr/ağaç), P, K (0-250-500-750 gr/ağaç)
gübre dozları yaprakların besin maddesi içerikleri üzerine etkili olmuş ve önemli
ilişkiler belirlenmiştir. Uygulanan azot ve potasyum dozları yaprakların N, P, K, Ca ve
Mg besin maddesi içeriğini etkilediği belirlenmiştir. Uygulanan azot ve potasyum
dozları yaprakların azot, fosfor içeriklerini arttırmış, K miktarını ise önce arttırmış (N2)
232

daha sonra düşürmüştür. Her iki çeşitte de benzer sonuçlar elde edilmiş ve istatistiki
açıdan önemli bulunmuştur. İki çeşitte de yaprakların kalsiyum içeriklerini artan N ve K
dozlarında önceleri artış (N3’e kadar) daha sonra düşüşler belirlenmiştir. Magnezyum
içerikleri ise artan azot ve potasyum dozları ile sadece Siirt çeşidinde 2. yılda K1 ve K2
dozunda artış belirlenmiştir. Uzun çeşidinde, artan N ve K dozlarında artış yerine
azalmalar belirlenmiştir. İstatistiki olarak önemli ilişkiler saptanmamıştır. Antep fıstığı
yetiştiriciliğinde iki çeşit için de en uygun dozun N4K4 dozu olduğu belirlenmiştir.
Antepfıstığı yetiştiriciliğinde gübreleme yaparken toprakların besin maddesi
içeriklerinin analiz edilerek belirlenmesi çok önemli olup özellikle araştırmamızda da
olduğu gibi verilen gübrelerle diğer besin maddelerin (Ca, Mg vb.) noksanlıklarının
ortaya çıkmasına neden olabilir.

KAYNAKLAR
Anonim, 2004. DİE 2001,2002,2003,2004.
Arpacı, S. 2001. Antepfıstığı Yetiştiriciliği. Antepfıstığı Araş. Enst. Müdürlüğü Yay.
No: 13. Gaziantep, Turkey. pp: 12-19.
Aydeniz, A., Antepfıstığında Verimliliğe Gübrelemenin Katkısı. Türkiye 1.
Antepfıstığı Sempozyumu. Gaziantep, Turkey. pp: 108-119 (1990).
Bilgen, A. M.,Kaşka, N.,.Nutrient Contents of Different Pistachio Varieties Budded on
Different Spicies of Rootstocks Under Gaziantep Wcologıcal Conditions., First
International Symposium on Pistachio nut, Adana, Turkey, Acta Horticulture.
No: 419, pp:75-79 (1995).
Bouyoucous, G.J., A Recalibration of the Hydrometer for Making Mechainical
Analysis of Soils. Agronomi Journal. 43. pp: 434-438 (1952).
Chapman, H.D., Pratt, P.F., Parker, F.,., Methods of Analysis for soils, plant and
Waters. Univ. Of California. Division Of Agrcultural. Scince. pp: 3095
(1961).
Claassen, M.E. and Wılcox, G.E., Comparartive Reduction of Calcium and Magnesium
of Corn Tissue by NH4-N and K fertilization. Argon. Jounal. 66 pp: 521-522
(1974.).
Çağlar, K.Ö., Toprak Bilgisi Ders Kitabı. A.Ü. Ziraat Fak. Yayınları No:10 pp:86-
88, Ankara. (1949.).
Kacar, B., 1962. Plant and Soil Analysis. Universty of Nebraska, College of
Agriculture. Department of Agronomy, Licoln, Nebraska, U:S:A:
Kacar, B.,1972. Bitki analizleri II. A. Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları: 453. Ankara
Kacar, B.,1995. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri III. A. Ü. Ziraat Fakültesi
Eğitim Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınları: No: 3. Ankara
Kacar, B.,Katkat, V..1998. Bitki Besleme Ders Kitabı. U. Ü. Ziraat Fak.Yayını. Bursa.
Kaşka,N., Küden, A., Ak, B:E:,1990. Antepfıstıklarında Soğuklama Gereksinimi
Üzerine Çalışmalar. Gaziantep
Kuru, C. 1993. Dikimden Hasada Antepfıstığı. Ar Ajans Gaziantep pp: 102
Kurvits A. Kirky, E. A. 1980. The uptake of Nutriens by Sunflower Plants (Helianthus
annus) Growing in a Continuous Flowing Culture Systemm Supplied with
Nitrate or Amonium as Nitrogen Source. Z.Pflanzenernahr Bodenkunde.
143:140-149.
233

Olsen, S.R. and Dean, L: A.;.1965. Phoshorus (Ed. C. A. Black) Methods of soil
Analysis.Part 2. American Society of Agronomy. Inc. Publisher Madison
Wisconsin U.S.A.
Soil Survey Staff,1960. Soil Classification a Comprehensive System, 7th
Approximation. Univ. St. Dep. of Agr. U.S. Covernment Printing Office.
Washington pp:265.
Tekin, H., Arpacı, S., Atlı, H. S., Karaca, R., Mart, C., Turan, K.,. 1995. Antepfıstığı
Yetiştirme Tekniği. Antepfıstığı Araş. Enst. Yay. No:4 pp::90-91. Gaziantep.
Tekin, H., Genç, Ç., Kuru, C., Akkök, F.,1985.Antepfıstığı Besin Kapsamlarının
Belirlenmesi Üzerinde Araştırmalar. Bahçe Bitk. Yayın No: 14 (1-2).
Tunalıoğlu, R., Taşkaya,B.,2005. Fındık ve Antepfıstığı Durum ve Tahmin. Tarım
Ekonomisi Araştırma Enstitüsü. Ankara.
Walkey Black, A.,1947. An Examination of Methods For Determining Organic Carbon
and Nitrogen In Soils. Agr.Sci.Eng.25.
Wolf, R.;1971. The Determination of Boron in soil Extractes Plant Materials Compost,
Manures, Waters and Nutrient solutions. Soil Science and Plant Analysis. 2(5):
pp:263-374.
Zeng, Q.D., Patrıck, H., B., And Brent, A. H., 1998. Potassium Fertilization and
Diagnostic Criteria for Pistachio Trees. Better Crops , Vol: 83 No: 3
Zeng Q.D., Brown, H. P., Holtz, B.A., 1999. Potassium Fertigation İmproves Soil K
DEstribution, Builds Pistachio Yield and Quality. Issue 31, Fluid Journal Vol.
8 No. 4-Fall 200-Pages, 18-22.
234

DEĞİŞİK AZOT VE ÇİNKO DOZLARININ BUĞDAYDA


BÜYÜME VE VERİM ÜZERİNE ETKİSİ

Bülent TORUN1 Gönül TAŞDEMİR2


1
Çukurova Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Adana. mbtorun@cu.edu.tr
2
Toprak Reformu, Ankara.

ÖZET
Çinko (Zn) noksanlığı bitkide, insanda ve hayvanda sorunlara neden olan
yaygın bir mikro element noksanlığıdır. Çinko noksanlığında bitkide verim ve bitkisel
ürünlerin besleme kalitesinde düşüşler görülmektedir. Çinko ayrıca bitkide protein
sentezi için gereklidir ve bir çok enzimin fonksiyonlarında yaşamsal roller
oynamaktadır. Çinko eksikliğindeki bitkilerde protein sentezinin gerilediği ve buna bağlı
olarak bitkide amin ve amino asitler gibi çözünür azot (N) formlarının biriktiği
bilinmektedir.
Çinko ve N arasındaki bu ilişki, farklı Zn (0.00, 0.02, 0.10 ve 5.00 mg kg-1) ve
N (25, 75 ve 225 mg kg-1) uygulamalarının, Seri-82 ekmeklik buğday çeşidinin kuru
madde ve dane verimiyle yeşil aksamdaki ve tanesindeki Zn, N, NO3- ve amino asit
konsantrasyonları üzerine etkisini saptayarak sera koşularında belirlenmiştir.
Toprağa yapılan 25 mg N kg-1 (kontrol) uygulamasına göre, 75 ve 225 mg kg-1
N uygulamalarının Seri-82 çeşidinin kuru madde verimini sırasıyla % 19.4 ve % 38.5
oranında arttırdığı bulunmuştur. Çinko verilmeyen kontrol uygulamasına (0.00 mg Zn
kg-1) göre, diğer Zn uygulamalarının (0.02, 0.10 ve 5.00 mg kg-1) verimi sırasıyla %
14.4, % 27.6 ve % 67.4 oranında arttırdığı belirlenmiştir. Bitkinin N’la beslenme düzeyi
iyileştikçe Zn’nun bitkisel verim üstündeki etkisi daha da belirgin olmuştur. Örneğin en
düşük N uygulamasında Zn ile sağlanan verim artış oranları % 4.6 - % 29.3 arasında
değişirken aynı değerler 75 mg kg-1 N uygulamasında % 25.9 - % 90.3 arasında değiştiği
görülmüştür. Aynı şekilde, bitkinin Zn beslenme düzeyi iyileştikçe N uygulamalarının
da verim üstündeki etkisi daha büyük olduğu gözlenmiştir.
Azot uygulamaları bitkinin yeşil aksamındaki ve tanedeki Zn, N, NO3-1 ve
amino asit konsantrasyonlarını arttırmıştır. Buna karşılık Zn uygulamaları bitkinin yeşil
aksamdaki ve tanesindeki Zn konsantrasyonlarını arttırırken genelde N, NO3-1 ve amino
asit konsantrasyonlarını azaltmıştır. Örneğin N uygulamaları dikkate alınmaksızın
toprağa Zn verilmediği durumda, bitkinin yeşil aksamındaki amino asit konsantrasyonu
9738 mg kg-1 iken Zn’nun 0.02, 0.10 ve 5.00 mg kg-1 verildiği durumda yeşil aksamdaki
amino asit konsantrasyonunun sırasıyla 5302, 4036 ve 1990 mg kg-1 olduğu
saptanmıştır.
Bu bulgular Zn eksikliğinde buğdayda yeşil aksam ve tanede NO3-1 ve amino
asit birikimi olduğunu ortaya koymuştur. Bu da olasılıkla Zn eksikliğinde bitkide protein
sentezindeki gerilemeyle ilişkili olabileceği düşünülmüştür.
Sonuç olarak, beslenme ortamında Zn ve N düzeyi optimize edildiğinde bitkinin
büyümesinde ve veriminde artışlar olabildiğini ve bitkide aynı zamanda çözünür N
bileşiklerinin de indirgenebildiğini göstermektedir. Bu nedenle bitkilerin Zn ve N
gereksinim düzeylerinin belirlenmesi oldukça önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Çinko, azot, verim, amino asit ve protein.
235

EFFECT OF DIFFERENT NITROGEN AND ZINC DOSES


ON GROWTH AND YIELD IN WHEAT
ABSTRACT
Zinc eficiency which induces several problems in plants, human, and animals is
the most commonly occurring micronutrient disorder. Crop production and nutritional
quality of edible parts of crop plants are decreased by Zn deficiency. Moreover, Zn is
necessary for protein synthesis and plays a vital role in functions of many enzymes. It
has been demonstrated that Zn deficiency gives rise to decreases in protein synthesis of
plants and thus leads to the accumulation of soluble N forms, such as amino acids, in
plants.
This interrelationship between Zn and N has been investigated in a greenhouse
experiment by studying the effect of different Zn (0.00, 0.02, 0.10 ve 5.00 mg kg-1) and
N (25, 75 ve 225 mg kg-1) applications on dry matter and grain yield, and Zn, N, NO3-
and amino acid concentration in shoot and grain of Seri-82 that is wheat cultivar.
It is found that 75 and 225 mg kg-1 N applications increased dry matter
production of Seri-82 cultivar by 19.4 % and 38.5 %, respectively compared to 25 mg N
kg-1 application. Also, Zn applications (0.02, 0.10 ve 5.00 mg kg-1) increased dry matter
production cultivar by 14.4 %, 27.6 % and 67.4 %, respectively compared the control. It
was observed that as the nutritional N status of crop improved, Zn’s effect on plant
production was markedly increased. For example, while the rates of dry matter yield
increases at the lowest N application (25 mg kg-1) were between, at it is found that the
ratios of the dry matter increases with Zn applications changed 4.6 to 29.3 % compared
no Zn, at 75 mg kg-1 N application same values changed 25.9 to 90.3 %. Similar
enhancing effects of Zn on N nutrition were also observed.
Concentrations of Zn, N, NO3- and amino acids in shoots and grain were
increased by N applications. In contrast, Zn applications lead to decreases concentration
N, NO3-, and amino acid contents but increased that of Zn. While amino acid
concentration in shoots of cultivars without Zn applications was 9738 mg kg-1, with Zn
applications of 0.02, 0.10 and 5.00 mg kg-1 same values were 5302, 4036 and 1990 mg
kg-1, respectively.
These results showed that Zn deficiency affects the accumulation of NO3- and
amino acid concentrations in shoots and grain of wheat. It is believed that this is related
to impaired protein synthesis under Zn deficiency.
The results also suggest that when Zn and N are optimized in nutritional zone,
the growth and yield of crops could be increased while realizing reductions in contents
of soluble N forms in plant. Therefore, the determination of Zn contents and N
requirement of crops is of great importance.
Key Words: Zinc, nitrogen, yield, amino acid and protein.

GİRİŞ
Çinko noksanlığı bitkisel üretimde ve bitkisel ürünlerin besleme kalitesinde
ciddi sorunlara yol açan bir mikro element noksanlığıdır (Çakmak, 2008). Çinko
noksanlığının dünyada özellikle tahıl üretim alanlarında en yaygın görülen mikro
element noksanlığı olduğuna inanılmaktadır (Graham ve Welch, 1996; Alloway, 2004).
Tahıl üretim alanlarının yaklaşık % 50’sinin bitkilerce alınabilir Zn konsatrasyonunun
düşük olduğu bildirilmiştir. Bir çok ülkede yapılan çalışma sonuçlarına göre hemen
hemen her ülkede ve iklim bölgelerinde Zn noksanlığı olabildiği gösterilmiştir (Çakmak,
236

2004). Çinko noksanlığı genelde yüksek pH, kireç ve metal oksitlerle düşük organik
maddeden kaynaklanmaktadır (Marschner, 1993).
Çinko noksanlığının bitkisel üretimde önemli sorunlara yol açtığı belirlenmiştir.
Türkiye’de Orta Anadolu Bölgesinden alınan 72 toprak ve 134 buğday yaprağı
örneğinde, Çakmak ve ark. (1996)’nın yaptıkları analizlere göre, bölgenin % 80 den
fazlasında Zn eksikliğinin olduğu belirlenmiştir. Nitekim bu bölge topraklarında yapılan
çalışmalarda Zn uygulamasıyla tahıllarda önemli verim artışlarının olduğu saptanmıştır
(Çakmak ve ark., 1997, 1998; Ekiz ve ark., 1998; Kalaycı ve ark., 1999). Benzer
sonuçlar Hindistan’da (Takar ve ark.,1989) ve Avustralya’da (Graham ve ark., 1992) da
alınmıştır.
Çinko noksanlığı yalnızca bitkilerde değil insanlarda birçok biyolojik, fiziksel
ve zihinsel bozuklukların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Örneğin kısa boyluluk,
zeka gelişiminin yetersizliği, seksüel olgunlaşmanın geriliği, saç dökülmesi, deri
hastalıkları, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi sorunlar Zn eksikliğinden
kaynaklanmaktadır (Welch and Graham, 2004; Hotz ve Brown, 2004; Black, 2003).
Çinko noksanlığı altında yetişen bitkilerin tüketilmesi durumunda insanda ve hayvanda
özellikle gelişmekte olan ülkelerde sözkonusu edilen sağlık sorunlarının olabildiği
bildirilmiştir. Bu sorunların nedenlerinden biri olarak, gelişmekte olan ülkelerdeki tek
yönlü tahıl özellikle buğday beslenmesi gösterilmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde günlük
kalori gereksiniminin yarısına yakını buğdaydan karşılanırken gelişmiş ülkelerde bu
oran % 20 düzeylerinde olduğu görülmektedir (Çakmak, 2004).
Çinkoca fakir gıdalar ayrıca insan ve hayvan hücresinde Zn’nun biyolojik
yarayışlılığını artıran bazı organik (özellikle sitrik asit, elma asidi, askorbik asit) ve
aminoasitlerce (özellikle methionin, sistein, histinin, lisin) de fakirdir. Bu maddelerin
gıdalarda yeterli düzeyde bulunmama nedenlerinden biri protein sentezindeki
gerilemeden kaynaklanabileceği düşünülmüştür.
Bilindiği gibi Zn protein sentezi ve biyolojik membranların bütünleşmesinde
gerekli olan bir elementtir. Çinko eksikliğinde bitkilerde protein sentezinin gerilediği ve
buna bağlı olarak amino asit ve amin birikiminin arttığı bilinmektedir (Çakmak ve ark.,
1989; Kitagishi ve ark.,1987). Çinko noksanlığında bitkide aminoasitlerin ve diğer
çözünür azot bileşiklerinin birikmesi köklerin topraktan yapacağı azot alımı üzerine
olumsuz etki yapabilir. Bitkide bu şekilde çözünür N bileşiklerinin birikmesi, bitkinin
yeşil aksamda N’la beslenme düzeyinin yeterli olduğu bilgisini köke ileterek kökün
beslenme ortamında N alımını sınırlandırmasına ve sonuçta bitkide gizli azot
noksanlığının ortaya çıkmasına neden olabilir. Bitkide ortaya çıkan gizli N eksikliği hem
bitki büyümesinin gerilemesine hem de o bitkinin danesinde yeterince protein
sentezlenememesine yol açabilir.
Tanedeki protein konsantrasyonu ayrıca buğdayın öğütülme ve pişirilme
kalitesini belirlemede önemli bir faktördür. Buğdayın pazar payında protein
konsantrasyonu oldukça önemlidir ve belirli bir düzeyin üzerindeki protein artışlarına
özel prim verildiği bildirilmiştir ( Woolfolk ve ark., 2002). Yüksek protein içeriği
kırmızı sert taneli kışlık buğday çeşitlerinde arzulanan bir durumdur. Ekmeklik un, belli
gıdalarda (makarna ve erişte gibi) ve hayvan yeminde yüksek bir protein
konsantrasyonu gerekliyken (% 12-16) buna karşılık kırmızı yumuşak kışlık buğdayda
protein konsantrasyonunun düşük (% 8-11) olması tercih edilir (Woolfolk ve ark.,
2002). Toprak N’nun protein üzerinde sınırlayıcı bir faktör olduğu bildirilmiştir.
Azotun ayrıca bitkinin Zn beslenmesi üzerine önemli etkisinin olabildiği
bilinmektedir. Bitki yetiştirmek için kullanılan N’lu gübrenin formu bitki kök
bölgesindeki toprağın (rizosfer) pH’sı üzerinde önemli bir etkisi bulunmaktadır.
Amonyumlu gübreler (NH4+) rizosferde asidik etki, nitratlı (NO3-) gübrelerin ise bazik
237

etki yapabildiği bildirilmiştir (Marschner, 1995). Bilindiği gibi düşük pH’larda Zn’nun
bitkilerce alınabilirliği yüksektir.
Çinkonun ve azotun protein sentezindeki rolleri ve birbirlerinin alımındaki
etkilerini buğdayda Zn ve N interaksiyonunu çalışılması gereğini ortaya koymuştur. Bu
amaçla sera koşullarında Seri-82 ekmeklik buğday çeşidinde, farklı Zn ve N
uygulamalarının bitkinin yeşil aksam ve dane verimi ile yeşil aksam ve tanedeki Zn, N,
NO3- ve amino asit konsantrasyonu üzerine etkisini belirlemek için bir deneme
gerçekleştirilmiştir.

MATERYAL VE METOD
Sera denemesinde Zn eksikliğine sahip Eskişehir-Sultanönü toprağı
kullanılmıştır. Toprağın DTPA ile extrakte edilebilir Zn konsantrasyonu 0.16 mg kg-1
görüldüğü üzere uluslararası düzeyde kabul gören kritik eksiklik sınırı olan 0.5 mg Zn
kg-1‘dan (Lindsay ve Norvell, 1978) çok düşüktür. Ayrıca denemede Seri-82 Ekmeklik
buğday çeşidi kullanılmıştır
Deneme Çukurova üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü seralarında
yürütülmüştür. Bitkiler 2.5 kg toprak içeren saksılarda yetiştirilmiştir. Saksılara 4
değişik Zn [Zn: 0, 0.02, 0.1, 5 mg kg-1 ZnSO4.7H2O formunda] ve 3 değişik N [yeşil
aksam için N: 25, 75, 225 mg kg-1; dane için 200, 400 ve 600 mg kg-1 N Ca(NO3-)2
4H2O formunda sırasıyla noksan, düşük ve yeterli] dozu uygulanmıştır. Tüm saksılara
ilave olarak 1 kg toprak başına 100 mg P (KH2PO4) uygulanmıştır. Denemeler 4
paralelli yürütülmüştür. Saksılara toprakların tarla kapasitesi % 70 olacak şekilde günlük
sulama yapılmıştır. Denemede 2 ayrı hasat yapılmıştır. İlk hasat ekimden 35 gün sonra
ikinci hasat ise dane olum döneminin tamamlanmasıyla (110 günlük)
gerçekleştirilmiştir.
Hasattan sonra bitkiler kuru madde ve dane veriminin belirlenmesi için 70 °C’
de kurutulmuştur. Kurutulan örnekler agar değirmeninde öğütüldükten sonra analize
uygun hale getirilmiştir. Kurutulmuş ve öğütülmüş bitki örneklerinden 200’er mg
alınmış ve bunlar mikrodalga fırında H2O2 ve HNO3 ile yaş yakma metodu ile yakılıp,
ICP ile Zn ölçümü yapılmış ve ayrıca örneklerde Kjeldahl yöntemiyle total N ve
standart kalorimetrik yöntemlerle de çözünür N (NO3-, aminoasit) ölçümleri
gerçekleştirilmiştir. Ninhidrin kullanılarak gelişmiş kalorimetrik yöntemle aminoasit
ölçümü yapılmıştır (Ya Pın Lee ve ark., 1966), salisilik asitin nitritleşmesi yoluyla
bitkilerde kolorimetrik olarak nitrat tayini yapılmıştır( Catolda ve ark., 1975).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Farklı N (yeşil aksam için 25, 75 ve 225 mg kg-1, dane verimi için 200 400 ve
600 mg kg-1) ve Zn (0.0, 0.02, 0.1 ve 5.0 mg kg-1) uygulamalarının Seri-82 çeşidinin
kuru madde ve dane verimi ile yeşil aksamdaki ve tanedeki toplam Zn ve N, amino asit
ve NO3-1 konsantrasyonları üzerine olan etkisi sera koşullarında belirlenmiştir.
Yeşil Aksam ve Dane Verimi
Çinko uygulamalarını dikkate almaksızın, toprağa yapılan N uygulamaları ve N
uygulamalarını dikkate almaksızın toprağa yapılan Zn uygulamaları Seri-82 çeşidinin
yeşil aksam kuru madde verimini arttırmıştır (Şekil 1).
238

4 4

i (gbitki )

addeverimi(gbitki )
-1

-1
3 3

addeverim
2 2

Kurum

Kurum
1 1

0 0
25 75 225 0,0 0,02 0,1 5,0
-1 -1
N uygulama dozu (mg kg ) Zn uygulama dozu (mg kg )

Şekil 1. Farklı N (25, 75 ve 225 mg kg-1) ve Zn uygulamalarının (0.0, 0.02, 0.1 ve 5.0
mg kg-1) 35 günlük Seri-82 çeşidinin yeşil aksam kuru madde verimine etkisi
Sonuçlar, bitkinin hem Zn hem de N’la beslenme düzeyinin iyileşmesi, bitkinin
yeşil akam kuru madde veriminde olumlu yönde etkilenme sağladığını göstermektedir.
Elde edilen bulgular, özellikle Zn’nun hiç verilmediği durumda, bitkinin kuru madde
veriminde ciddi sorunlar görüldüğü ve bu koşulda yapılan N uygulamalarının etkisinin
düşük buna karşılık, optimum düzeyde Zn uygulaması yapıldığı durumda ise N
uygulamalarının kuru madde verimini arttırma üzerindeki etkisinin belirgin olduğunu
ortaya koymaktadır (Şekil 2). Aynı bulguların bitkinin dane verimi için geçerli olduğu
saptanmıştır. Ancak Zn ve N etkileşimin dane verimi üzerindeki etkisinin boyutu yeşil
aksama göre daha düşük düzeyde olduğu gözlenmiştir (Şekil 3)

100,0 Şekil 2. Farklı azot (N)


uygulamaları (N25= 25 mg
Veriminde oransal artış (%)

75,0
N kg-1, N75= 75 mg N kg-1
50,0 ve N225= 225 mg N kg-1)
altında kontrol Zn
25,0
uygulamasına (0.0 mg Zn
Zn5.0
0,0 kg-1) göre 0.02 (Zn0.02), 0.1
Zn0.02 N25 (Zn0.1) ve 5.0 (Zn5.0) mg
N75
N225 kg-1 Zn uygulamalarıyla
sağlanan verim artış oranları
(%).

Şekil 3. Farklı Zn uygulamaları


0.0 (Zn0), 0.02 (Zn0.02),
70,0 0.1 (Zn0.1) ve 5.0 (Zn5.0)
Veriminde oransal artış

mg kg-1 altında, kontrol


azot (N) uygulamasına
45,0
(200 mg N kg-1) göre 400
mg N kg-1 (N400 )ve 600
(%)

20,0 Zn5.0 mg N kg-1 (N600)


Zn0.1 uygulamalarıyla, 110
Zn0.02 günlük Seri-82 çeşidinde
-5,0 Zn0 sağlanan dane verim artış
N400 oranları
N600
239

Yeşil Aksam ve Tanedeki Çinko, Azot, Amino Asit ve Nitrat Konsantrasyonları


Zn Konsantrasyonu
Azot uygulamalarını dikkate almaksızın, toprağa yapılan Zn uygulamaları, Seri-
82 çeşidinin yeşil aksamındaki Zn konsantrasyonunu arttırdığı ve artışın en belirgin
olarak en yüksek Zn dozunda olduğu görülmüştür. (Şekil 4).
Çinko uygulamaları dikkate alınmadığında ise, toprağa yapılan N uygulamaları
da bitkinin yeşil aksamdaki Zn konsantrasyonunu artırmıştır. Azotun 25, 75 ve 225 mg
kg-1 uygulandığı durumda, Seri-82 çeşidinin yeşil aksamındaki Zn konsantrasyonunun
sırasıyla 8.1, 11.0 ve 11.7 mg kg-1 olduğu bulunmuştur (Şekil 5). Sonuçlar, bitkinin N’la
beslenme düzeyi iyileştikçe Zn’dan yararlanma etkinliğinin de iyileştiğini
göstermektedir. Özellikle N’la birlikte bitkinin kuru madde veriminde artışlar olmasına
karşılık (Şekil 1), bu sonucun elde edilmiş olması oldukça önemlidir.
Bu bulgular dışında, Zn (Şekil 4) ve N (Şekil 5) uygulamalarının tanedeki Zn
konsantrasyonunu arttırdığı da bulunmuştur. Özellikle N uygulamasıyla taneye taşınan
Zn düzeyinin artmış olması (Şekil 5), Zn’nun taşınmasında bitkideki protein düzeyinin
önemli olabileceğinin işaretidir. Tanedeki Zn düzeyinin yeşil aksamdaki Zn
düzeylerinden (Şekil 4) oldukça yüksek olduğu görülmüştür.

Yeşil aksam Tane


50 Şekil 4. Azot uygulamalarını
dikkate almaksızın, toprağa
Znkonsantrasyonu mg kg-1)

40 yapılan farklı Zn
uygulamalarında (0.00,
30 0.02, 0.10 ve 5.00 mg kg-1)
Seri-82 buğday çeşidinin
20 yeşil aksamındaki ve
tanesindeki Zn
10
konsantrasyonu
0
0.00 0.02 0.10 5.00
-1
Zn uygulaması (mg kg )

Yeş il aks am Tane


24 Şekil 5. Çinko
uygulamalarını dikkate
almaksızın toprağa yapılan
Zn konsantrasyonu (mg kg-1)

18
farklı N uygulamalarında
(noksan, düşük ve yeterli
12 düzede sırasıyla yeşil
aksam için 25, 75 ve 225
mg kg-1, tanede 200, 400
6
ve 600 mg kg-1), Seri-82
çeşidinin yeşil
0
aksamındaki ve
noks an düş ük yeterli tanesindeki Zn
N uygulam as ı (m g kg -1) konsantrasyonu
240

N konsantrasyonu
Azot uygulamaları dikkate alınmadığında, toprağa yapılan Zn uygulamaları
bitkinin yeşil aksamındaki toplam N konsantrasyonunu azalttığı bulunmuştur. Çinkonun
0.00, 0.002, 0.10 ve 5.00 mg kg-1 dozlarında yeşil aksamdaki N konsantrasyonunun
sırasıyla % 2.27, % 1.89, % 1.76 ve % 1.56 olduğu bulunmuştur (Şekil 6). Bu
konsantrasyon azalması Zn ilavesiyle bitki büyümesindeki ve kuru maddesindeki artışla
(Şekil 1) yakın ilişkili olduğu düşünülmüştür. Ayrıca Zn uygulamalarının tanedeki N
konsantrasyonu üzerine etkisinin çok belirgin olmadığı görülmüştür (Şekil 6).
Çinko uygulamaları dikkate alınmadığında toprağa yapılan N uygulamaları
beklenildiği gibi bitkinin yeşil aksam ve tanedeki (Şekil 7) N konsantrasyonunu
arttırmıştır. Aynı N dozunda, artan Zn uygulamalarıyla bitkinin yeşil aksamındaki N
konsantrasyonunun azalması, tanedeki N konsantrasyonu için de geçerli olduğu
görülmüştür. Ancak en yüksek N dozunda bu bulgunun tersi elde edilmiştir. Azotun 600
mg kg-1 dozunda, Zn’nun uygulanmadığı yerde bitkinin tanesindeki N konsantrasyonu
% 2.40 iken, Zn’nun 5.00 mg kg-1 uygulandığı yerde aynı değerin % 2.89 olduğu
bulunmuştur (Şekil 7). Bu sonuç, daha öncede ifade edildiği gibi, bitkinin N ve Zn ile
beslenmesi optimize edildikçe her iki elementin bitkilerce alınımının arttığını
göstermektedir.

Yeşil aksam Tane


2,5
Şekil 6. Azot uygulamalarını
2
dikkate almaksızın, toprağa
yapılan farklı Zn
N konsantrasyonu (%)

1,5 uygulamalarında (0.00, 0.02,


0.10 ve 5.00 mg kg-1) Seri-82
1 buğday çeşidinin yeşil
aksamındaki ve tanesindeki N
0,5 konsantrasyonu
0
0.00 0.02 0.10 5.00
-1
Zn uygulaması (mg kg )

Yeşil aksam Tane


3
Şekil 7. Çinko uygulamalarını dikkate
2,5 almaksızın toprağa yapılan farklı N
uygulamalarında (noksan, düşük ve
N konsantrasyonu (%)

2
yeterli düzede sırasıyla yeşil aksam
1,5
için 25, 75 ve 225 mg kg-1, tanede
1 200, 400 ve 600 mg kg-1), Seri-82
0,5
çeşidinin yeşil aksamındaki ve
tanesindeki N konsantrasyonu
0
25 50 225
-1
N uygulaması (mg kg )

NO3-1 konsantrasyonu
Bitkinin Zn ile beslenme düzeyi iyileştikçe yeşil aksamdaki NO3-1
konsantrasyonunun önemli oranlarda azaldığı saptanmıştır. Azot uygulamaları dikkate
alınmadığında, Zn’nun verilmediği koşulda Seri-82 çeşidinin yeşil aksamındaki NO3-1
konsantrasyonu % 1.26, Zn’nun 0.02, 0.10 ve 5.00 mg kg-1 verildiği uygulamalarda ise
aynı değerin sırasıyla %0.87, % 0.73 ve % 0.57 olduğu belirlenmiştir (Şekil 8). Ancak
241

tane NO3-1 konsantrasyonuyla bitkinin Zn beslenmesi arasında bu yönde belirgin bir


ilişkinin olmadığı görülmüştür (Şekil 8).

Yeşil aksam Tane


1,5
Şekil 8. Azot uygulamalarını
1,2 dikkate almaksızın, toprağa
N03-1 konsantrasyonu (%)

yapılan farklı Zn
0,9
uygulamalarında (0.00,
0,6
0.02, 0.10 ve 5.00 mg kg-1)
Seri-82 buğday çeşidinin
0,3 yeşil aksamındaki ve
tanesindeki NO3-1
0
0.00 0.02 0.10 5.00 konsantrasyonu
Zn uygulaması (mg kg-1)

Çinkonun aksine, N uygulamaları bitkinin yeşil aksamındaki ve tanesindeki


NO3-1 konsantrasyonunu arttırmıştır. Bu artışın özellikle yeşil aksamda belirgin olduğu
görülmüştür (Şekil 9). Tanedeki artış düzeyinin düşük olması olasılıkla taneye taşınan
N’lu bileşiklerin büyük çoğunluğunun organik formda olmasıyla ilişkili olabilir.

Yeş il aks am Tane


2,25

Şekil 9. Çinko uygulamalarını dikkate


1,8
almaksızın toprağa yapılan farklı
N03-1 konsantrasyonu (%)

1,35
N uygulamalarında (noksan,
düşük ve yeterli düzede sırasıyla
0,9 yeşil aksam için 25, 75 ve 225
mg kg-1, tanede 200, 400 ve 600
0,45
mg kg-1), Seri-82 çeşidinin yeşil
0
aksamındaki ve tanesindeki
noksan düşük yeterli NO3- konsantrasyonu.
N uygulam as ı (mg kg-1)

Amino Asit konsantrasyonu


Çinko uygulaması bitkide amino asit konsantrasyonunda önemli düzeyde
azalışlara neden olmuştur. Azot uygulamaları dikkate alınmaksızın toprağa Zn
verilmediği durumda, bitkinin yeşil aksamındaki amino asit konsantrasyonu 9738 mg
kg-1 iken Zn’nun 0.02, 0.10 ve 5.00 mg kg-1 verildiği durumda yeşil aksamdaki amino
asit konsantrasyonu sırasıyla 5302, 4036 ve 1990 mg kg-1 olmuştur (Şekil 10). Aynı
bulgular tanedeki amino asit konsantrasyonu için elde edilmiş, ancak, Zn uygulamasıyla
azalan amino asit konsantrasyonun boyutu yeşil aksama kıyasla oldukça düşük kaldığı
gözlenmiştir (Şekil 10).
Beklenildiği gibi, N uygulamaları yeşil aksamdaki ve tanedeki amino asit
konsantrasyonunu arttırmıştır. (Şekil 11). Bu artış yeşil aksamda oldukça belirgin olmuş
ve en düşük N uygulamasına göre en yüksek N uygulamasıyla bitkinin yeşil aksamının
5.2 kez daha fazla amino asit konsantrasyonuna sahip olduğu bulunmuştur.
242

Yeşil aksam Tane

Amino asit konsantrasyonu (mg kg-1)


7500
6500 Şekil 10. Azot uygulamalarını
5500
dikkate almaksızın, toprağa
yapılan farklı Zn
4500 uygulamalarında (0.00,
3500 0.02, 0.10 ve 5.00 mg kg-1)
2500 Seri-82 buğday çeşidinin
1500
yeşil aksamındaki ve
tanesindeki amino asit
500 konsantrasyonu
0.00 0.02 0.10 5.00
Zn uygulaması (mg kg-1)

Bitkide en fazla amino asit birikimi N uygulamasının yeterli ve Zn’nun hiç


verilmediği koşulda olduğu görülmüştür. Söz konusu durumda, bitkinin yeşil
aksamındaki amino asit konsantrasyonu 10082 mg kg-1 olduğu belirlenmiştir (Şekil 12).
Aynı azot uygulamasında ve 5.00 mg kg-1 Zn uygulamasında bitkideki amino asit
konsantrasyonunun ise 3318 mg kg-1 olduğu saptanmıştır (Şekil 12). Sonuçlar Zn’nun
amino asit düzeyini bir şekilde azatlığını ortaya koymuştur. Bu sonuç Zn’nun protein
sentezinde de önemli görevler aldığına işaret etmektedir. Bilindiği gibi, bitkiye alınan N
indirgenerek amino asitlere, amino asitlerden de proteinlere dönüşür. Bu dönüşümün Zn
eksikliğinde tam gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.

Yeşil aksam Tane


7500
Şekil 11. Çinko uygulamalarını dikkate
Amino asit konsantrasyonu (mg kg -1)

6500 almaksızın toprağa yapılan farklı


5500 N uygulamalarında (noksan, düşük
ve yeterli düzede sırasıyla yeşil
4500
aksam için 25, 75 ve 225 mg kg-1,
3500
tanede 200, 400 ve 600 mg kg-1),
2500 Seri-82 çeşidinin yeşil
1500
aksamındaki ve tanesindeki amino
asit konsantrasyonu.
500
noksan düşük yeterli

N uygulaması (mg kg -1)

Şekil 12. Farklı azot (N)


(25, 75 v 225 mg kg-
Yeşil aksam aminoasit

10000 1
) ve çinko (Zn) (0.0,
kons. (mg kg-1)

8000 0.02, 0.1 ve 5.0 mg


6000 kg-1) uygulamalarının
4000 35 günlük Seri-82
Zn0 2000 yeşil aksamındaki
Zn0.02 amino asit
Zn0.1 0
konsantrasyonu
Zn5.0 N25
N75 üzerine etkisi
N225
243

Tartışma
Toprağa yapılan N uygulamaları bitkinin kuru madde verimini artırmıştır (Şekil
1). Bu artış oranının uygulanan doza bağlı olarak değiştiği görülmüştür. Varga ve
Svecnjak (2006), tarla koşullarında yaprak uygulamasının buğday çeşitlerinin dane
verimini % 7.8 civarında arttırdığı toprağa uygulanan N’la sağlanan verim artış oranının
ise % 24.9 olduğu belirlemişlerdir.
Bu çalışmada Zn sınırlayıcı bir faktör olduğunda N uygulamalarının kuru madde
ve dane verimi üzerine etkisinin küçük boyutta olduğu buna karşılık Zn’nun sınırlayıcı
bir faktör olmadığı durumda aynı N uygulamalarının kuru madde ve dane verimi üzerine
olan etkisinin büyük boyutta olduğu belirlenmiştir. Örneğin Zn’nun 0.02 mg kg-1
dozunda en düşük N (25 mg kg-1) uygulamasına göre 75 ve 225 mg kg-1’lık N
uygulamalarıyla sağlanan kuru madde verimi sırasıyla % 14.8 ve % 26.9 olduğu buna
karşılık 5.00 mg kg-1 Zn dozunda aynı değerlerin % 40.6 ve % 63.6 olduğu bulunmuştur.
Sonuçlar Zn beslenmesi iyileştikçe N’nun bitki büyümesi üzerindeki etkisinin de
arttığını göstermektedir. Benzer bulgular N ve demirle (Fe) yapılan çalışmalarda da elde
edilmiştir. Örneğin Assimakopoulou (2006), ıspanakta düşük Fe veya Fe verilmeyen
uygulamaya göre, yeterli düzeyde Fe içeren uygulamadaki N’un kuru madde
verimindeki etkisinin daha yüksek olduğunu saptamıştır.
Çinko uygulamasıyla Seri-82 çeşidinin kuru madde veriminde önemli artışlar
görülmüştür (Şekil 1). Çinko uygulamasıyla buğdayda ve tahıllarda verim artışının
olduğunu gösterir çok sayıda çalışma literatürde yer almıştır (Cakmak ve ark., 1998;
Cakmak ve ark., 1999). Bu bulgulara ilave olarak, Kalaycı ve ark., (1999) tarafından
geçekleştirilen denemelerde, sera koşullarında Zn verilmeyen uygulamaya göre Zn’la
sağlanan verim artış oranlarının % 47-83 arasında, tarla koşullarında dane veriminde
görülen artış oranlarının ise % 57-92 arasında değiştiği belirlenmiştir. Bir başka
çalışmada ise, dört farklı deneme alanında kontrol uygulamasına göre farklı dozlarda
uygulanan Zn’nun çeltiğin dane veriminde % 12 ile % 180 arasında değişen artışlara yol
açtığı bulunmuştur (Slaton ve ark., 2005).
Sera koşullarında farlı Zn ve N dozlarında gerçekleştirilen bu denemede de Zn
uygulaması Seri-82 çeşidinin yeşil aksam ve tane Zn konsantrasyonunu arttırmıştır
(Şekil 5). Çinko uygulamasıyla buğdayın veya tahılların yeşil aksamdaki ve tanedeki Zn
konsantrasyonunu arttırması başka çalışmalarda elde edilmiş bir bulgudur (Çakmak ve
ark., 1997; Çakmak ve ark., 1998; Kalaycı ve ark., 1999; Torun ve ark., 2000).
Çinko uygulaması bitkinin yeşil aksamındaki ve tanesindeki Zn
konsantrasyonunu arttırırken amino asit konsantrasyonunu azalttığı görülmüştür (Şekil
10). Çinko eksikliğindeki buğdayda amino asit konsantrasyonunun yüksek olması
fasulye bitkisinde yapılan bir çalışmada da belirlenmiştir. Çinko eksikliğine sahip
fasulye yapraklarında kontrol uygulamasına göre yapraklarda 6.5 kez daha fazla amino
asit biriktiği ve bu bitkilere 24., 48., ve 72. saatte yapılan Zn uygulamasından sonra
amino asit konsantrasyonu sırasıyla 5.1, 2.7 ve 1.4 kez azaldığı saptanmıştır (Çakmak ve
ark., 1989). Amino asit konsantrasyonundaki bu azalma aynı zamanda protein
konsantrasyonundaki artışa bağlanmıştır. Bu sonuç da Zn’nun protein sentezinde temel
bir rolünün olduğunu ortaya koymaktadır.
Sonuçlardan Zn eksikliğinde bitkide sentezlenen protein düzeyinde azalmalar
olduğu anlaşılmaktadır. Çinko eksikliğine sahip bir bitkiye artan dozlarda uygulanan
N’un amino asit konsantrasyonunu arttırmasına (Şekil 11, 12) karşılık protein sentezinde
gerilemeye yol açması beklenen bir olasılıktır. Bilindiği gibi bitkide NO3-1 ve NH4+1
şeklinde alınan N bitki içinde indirgenerek aminli bileşiklere, aminli bileşikler amino
asitlere ve amino asitlerde proteinlere dönüşür (Marshner, 1995). Bu dönüşümde Zn’nun
rolü olduğu bilinmektedir. Bitkide amino asitin temel kaynağı N’lu bileşiklerdir. Bu
244

yönüyle de N protein sentezinin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Azotun protein


sentezindeki önemi gösterir çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Düşük ve yüksek dozda
N uygulamasına ilave olarak yapılan üre şeklindeki yaprak uygulamasının farklı
çeşitlerin protein düzeyini ortalama 5 g kg-1 düzeyinde arttırdığı bulunmuştur (Varga ve
Svecnjak, 2006). Proteinin temel bileşenlerinden olan N’un ekim öncesinde ve ekimden
sonra uygulamaları buğdayda hem dane verimi hem de protein için önemli olduğu
bildirilmiştir (Cassman ve ark., 1992).
Çinko, protein sentezindeki rolüyle bitkinin N beslenme düzeyi üzerine önemli
bir etkisinin olabileceğini göstermektedir. Aynı şekilde N’unda bitkinin Zn beslenme
düzeyi üzerinde bir rolünün olabileceğini göstermektedir. Azotun yeşil aksam Zn
konsantrasyonunu arttırması toprakta N’un rizosfer bölgesindeki etkisine bağlanabilir.
Bitki kök bölgesindeki toprak (rizosfer) bitki büyümesinde Zn’nun ana kaynağıdır ve bu
nedenle rizosfer kimyasındaki herhangi bir değişim Zn’nun veya diğer elementlerin
bitkiye yarayışlılığında önemli değişimlere yol açacaktır. Bu değişimlerden en önemlisi
belki de rizosfer pH’sındaki değişimdir. Marschner (1991), bir Luvisol toprakta
fasulyenin rizosferinde NH4+1 ile beslendiğinde rizsofer toprağının pH’sı 6.8 den 5.4’e
düştüğünü, NO3-1 ile beslendiğinde 6.8’den 7.4’e yükseldiğini saptamıştır. Aynı
çalışmada NO3-1’la beslenen bitkilerde Zn konsantrasyonu 34 mg kg-1 iken NH4+1 ile
beslenenlerde aynı değerin 49 mg kg-1 olduğu belirlenmiştir.
Sonuçlar bitkinin beslenme ortamı optimize edildikçe elementlerin bitki
büyümesindeki pozitif rollerinin daha da belirgin hale geldiğini göstermektedir.
Optimum beslenme ortamının özelliklerinden uzaklaştıkça (eksik veya toksik) bitki
büyümesinde sorunlar ortaya (örneğin yüksek amino asit birikimi veya protein
düzeyinin azalması) çıkmaktadır. Bu sorunların boyutunun beslenme ortamındaki besin
elementlerinin düzeyine, bitki türlerine ve çeşitlerine ve çevre koşullarına bağlı olarak
değiştiği anlaşılmıştır.

KAYNAKLAR
Alloway, B.J., 2004. Zinc in Soils and Crop Nutrition. International Zinc Association
Communications. IZA Publications, Brussels.
Assimakopoulou A., 2006. Effect of iron supply and nitrogen form on growth,
nutritional status and ferric reducing activity of spinach in nutrient solution
culture. Scientia Horticulturae, 110 (1): 21-29.
Banziger, M., Feil, B., Schmid, J.E., Stamp, P., 1994. Utilization of late-applied
fertilizer nitrogen by spring wheat genotypes. Eur. J. Argon. 3, 63-69.
Black, M.M., 2003. Micronutrient deficiencies and cognitive functioning. J. of Nutriiton
133, 3927S-3931S
Çakmak, I., 2004. Identification and Correction of Widespread Zinc Deficiency in
Turkey- A Success Story. Proceedings 552, The International Fertiliser Society,
York, UK.
Çakmak, I., Yılmaz, A., Kalaycı, M., Ekiz, H., Torun, B., Erenoğlu, B., and Braun, H.J.,
1996. Zinc deficiency as a critical problem in wheat production in Central
Anatolia. Plant and Soil. 180: 165-172.
Çakmak, I., Ekiz, H., Yılmaz, A., Torun, B., Köleli, N., Gültekin, I., Alkan, A. and Eker,
S. 1997. Differential response of rye, triticale, bread and durum wheats to
zinc deficiency in calcareous soils. Plant and Soil, 188, 1-10.
245

Çakmak, I., Marschner, H. and Bangerth, F. 1989. Effect of zinc nutritional status on
growth, protein metabolism and levels of indole-3-acetic acid and other
phytohormones in bean ( phaseolus vulgaris L.). J. Of Experimental Botany, 40:
405-412.
Casman, K.G., Bryant, D.C., Fulton, A.E., Jackson, L.F., 1992. Nitorgen supply effects
on partitioning of dry matter and nitrogen to grain of irrigated wheat. Crop Sci.
32, 1252-1258.
Dhugga, K.S., Waines, J.G., 1989. Analysis of nitrogen accumulation and use in bread
and durum wheat. Crop Sci. 29, 1232-1238.
Ekiz, H., Bağcı, S.A., Kıral, S., Eker, S., Gültekin, I., Alkan, A. and Cakmak, I. 1998.
Effects of zinc fertilization of various cereals grown in zinc-deficient calcareous
soils. Journal of Plant Nutrition, 21, 2245-2256.
Gauer, L.E., Grant, C.A., Gehl, D.T., Bailey, L.D., 1992. Effects of nitrogen fertilization
on grain protein content, nitrogen uptake, and nitrogen use efficiency of six
spring wheat cultivars, in relation to estimated moisture supply. Can. J. Plant
Sci. 72: 235-241
Graham, R. D., Ascher, J. S., and Hynes, S. C., 1992. Selecting zinc efficient cereal
genotypes for soils of low zinc status. Plant and Soil. 146: 241-250.
Graham, R.D., and Welch, R.M., 1996. Breeding for stable-food crops with high
micronutrient density: Working papers on Agricultural Strategies for
Micronutrients, No.3. International Institute, Washington D.C.
Hotz, C., and Brown, K.H., 2004. Assesment of rhe risk of zinc deficiency in
populations and options for its control. Food Nutrition Bull. 25, 94-204.
Kalaycı, M., Torun, B., Eker, S., Aydın, M., Oztürk, L. and Cakmak, I. 1999. Grain
yield, zinc efficiency and zinc concentration of wheat cultivars grown in a zinc-
deficient calcareous soil in field and greenhouse. Field Crops Research 63, 87-
98.
Kitagishi, K., Obata, H., and Kondo, T. 1987. Effect of zinc deficiency on 80S
ribosomc content of meristematic tissues of rice plant. Soil Sci. Plant Nutr. 33,
423-429.
Kitagishi, K., and Obata, H. 1986. Effects of zinc deficiency on the nitrogen metabolism
of meristematic tissues of rice plants with reference to protein synthesis. Soil
Sci. Plant Nutr. 32, 397-405.
Marschner, H., 1993. Zinc Uptake from Soils, Chap 5 in Robson, A.D. (ed) Zinc in Soils
and Plants, Kluwer Academic Publishers, Dordrecht. pp 59-78.
Marschner, H., 1995. Mineral Nutrition of Higher Plants 2nd. Edition. Academic Pres
Inc. London, G.B.,p,446.
Navak, R., Chauhan, R.P.S., and Singh, G., 1997. Effect of nitrogen and zinc on wheat
(Triticum aestivum) yield, and nutrients uptake under partially reclaimed sodic
soil. : Indian J. Of Agro., 42 (2): 293-296.
Slaton, N.A., Norman, R.J., and Wilson, C.E., 2005. Effect of zinc source and
application time on zinc uptake and grain yield of flood-irrigated rice.
Agronomy J. 97 (1): 272-278.
Sowers, K.E., Pan W.L., Miller, B.C., Smith, J.L., 1994. Nitrogen use efficiency of split
nitrogen applications in soft white winter wheat. Argon. J. 86, 942-948.
246

Spiertz, J.H.J., 1983. Agronomical and physiological aspects of the role nitrogen in yield
formation cereals. Plant Soil, 75, 379-391.
Takkar, P.N., Chibba, I.M., and Mehta, S.K., 1989. Twenty Years of Coordinated
Research of Micronutrients in Soil and Plants (1967-1987). Indian Institute of
Soil Science, Bhopal, IISS, Bull. I. p.314.0
Torun, B., Bozbay, G., Gültekin, I., Braun, H.J., Ekiz, H. & Çakmak, I. 2000.
Differences in shoot growth and zinc concentration of 164 bread wheat
genotypes in a zinc-deficient calcareous soil. Journal of Plant Nutrition, 23,
1251-1265.
Welch, R.M., and Graham, R.D., 2004. Breeding for micronutrients in staple food crops
from a human nutrition perspective. Journal of Experimental Botany 55, 353-
364.
Woolfolk, C.W., Raun, W..R., Johnson, G.V., Thomason, W.E., Mullen, R.W., Wynn,
K.J., and Freeman, K.W., 2002. Influence of late-season foliar nitrogen
applications on yield and grain nitrogen in winter wheat. Agron. J. 94: 429-434.
Wuest, S.B., Cassman, K.G., 1992. Fertilizer-nitrogen use efficiency of irrigated wheat.
I. Uptake efficincy of preplant vs. late-season application. Argon. J. 84: 682-
688.
247

ÇUKUROVA’DA YAYGIN OLARAK YETİŞTİRİLEN BAZI EKMEKLİK


BUĞDAY ÇEŞİTLERİNDE ÇİNKO UYGULAMASININ VERİM VE BAZI
TARIMSAL ÖZELLİKLER ÜZERİNE ETKİSİNİN SAPTANMASI

Hatun BARUT * Tuğba SEMERCİOĞLU


Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü. *baruthatun@yahoo.com

ÖZET
Proje, Çukurova da yaygın olarak ekimi yapılan bazı ekmeklik buğday
çeşitlerine çinko uygulamasının buğdayın gelişimi, verim ve verim unsurları üzerine
etkilerini tespit etmek amacıyla 2005-2006 ekim sezonunda yürütülmüştür. Denemeler
Tesadüf Blokları Bölünmüş Parseller deneme deseninde, 3 tekerrürlü olarak
kurulmuştur. Çinko dozları ana, çeşitler alt parselleri oluşturmuştur. Alt parseller 8 sıra
5 m uzunlukta olup tüm çeşitlerde ekim sıklığı 400 tane/m2 alınmıştır. Denemelerde, 3
ekmeklik (Adana- 99, Ceyhan- 99, Pandas) buğday çeşidi kullanılmıştır. Çinko
uygulama şekli; toprak ve toprak+yaprak şeklinde olmuştur. Çinko dozları, topraktan saf
0, 0.5, 1, 2, 3 ve 4 kg Zn/da (%22’lik ZnSO4) kullanılmıştır. Yapraktan çinko
uygulamaları için % 0.4‘lük ZnSO4 solüsyonu kullanılmıştır.
Ekmeklik buğdaylarda çinko uygulamalarının, bitki boyu, başak sayısı,
biyolojik verim, sap verimi, 1000 dane ağırlığı, hasat indeksi ve dane verimi üzerinde
etkisi incelenmiştir. Toprak, toprak+yapraktan uygulanan çinko; verim ve diğer tarımsal
karakterler üzerinde etkili olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Ekmeklik buğday, çinko, verim.

DETERMINATION OF EFFECT OF ZINC APPLICATION ON YIELD AND


SOME AGRICULTURAL CHARACTERS OF BREAD WHEAT
CULTIVARS WHICH GROWN İN ÇUKUROVA REGION
ABSTRACT
This research carried out to determinate of effect Zinc applications on grain
yield and some agricultural characters of bread wheat cultivars grown in Çukurova
Region. The experiment is carried out in Doğankent location of Çukurova Agricultural
Research fields. Bread wheat varieties; Adana-99, Ceyhan-99 and Panda is used as
material. The experiment arranged in Split Plot Design with 3 replications and Zinc
doses ( 0, 0.5, 1, 2, 3 and 4 kg Zn/da) randomized in main plots, varieties randomized in
sub-plots. Sub- plots used 8 plant rows and 5 m in length, as seeding rate 400 grain/m2 is
used. Zinc application methods are Soil application and Soil+Leaf application.
Determination of zinc application effect on plant height, number of spike per
m2, 1000 kernel weight, harvest index and grain yield of some bread wheat cultivars
were examined. Soil and soil+leaf aplication zinc affected on increases in grain yield
and yield component.
Key words; Bread wheat, zinc, yield.

GİRİŞ
Bitkisel verimi ve bunların kalitesini azaltan en önemli sorunlardan birisi de
topraklardaki mikro element eksikliğidir. Mikro elementler içerisinde Zn, hem bitkisel
248

verimi kısıtlaması hem de ürün kalitesini azaltması nedeniyle ayrı bir öneme sahiptir.
Gerek insan ve gerekse hayvan ve bitkilerin beslenmesinde vazgeçilmez bir mikro besin
maddesi olan Zn’nun eksikliği, bitki sağlığında birçok olumsuz faktörün ortaya
çıkmasına davetiye çıkarmaktadır. FAO’nın global düzeyde yaptığı çalışmalara göre
yeryüzünde tarımı yapılan alanların %30’u Zn eksikliği problemini yaşamaktadır
(Sillanpaa,1982). Türkiye’de de tarım yapılan toprakların %50’sinde Zn eksikliği tespit
edilmiştir (Eyüpoğlu ve ark.,1995). Çinko eksikliği yaygınlığı Çakmak ve
ark.(1996a)’nın yaptıkları çalışmalara göre Konya ovasında %90’lara yaklaşmaktadır.
Topraklarda görülen düşük organik madde, yüksek kireç içeriği, yüksek pH, düşük
yağışlar vb. faktörler Zn eksikliği problemini şiddetlendirici faktörlerdir. Gerçekte Zn
eksikliği problemi, topraktaki Zn’nun bitkilerce kullanılamayacak formlarda
bulunmasından kaynaklanmaktadır.
Çinko bitkisel verimi özelliklede kireçli topraklarda yetiştirilen tahılların
verimini sınırlandıran önemli bir mineral besin elementi problemidir. Örneğin;
Türkiye’de Çakmak ve ark.(1996a) ve Avusturalya’da Graham ve ark.(1992)’nın
yapmış oldukları çalışmalar Zn eksikliğinin kireçli topraklarda tahıl üretimini ciddi
şekilde sınırlandırdığını ortaya koymuştur. Topraklardaki alınabilir Zn’nun düşüklüğü
yalnızca bitkisel verimi değil aynı zamanda danenin beslenme kalitesini de
düşürmektedir (Graham ve Welch, 1996). Orta Anadolu’nun değişik bölgelerinde
buğdayda çinko uygulamasının dane veriminde %5-550 arasında artışlar sağladığı
belirtilmektedir (Çakmak ve ark.,1995, Yılmaz ve ark.,1995).
Bu çalışmada, Çukurova da yaygın olarak yetiştirilen ekmeklik buğdaylarda
çinko uygulamasının verim ve verim unsurları üzerine etkilerini belirlemek
amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOD
Bu araştırma, Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitü arazilerinde, Doğankent
lokasyonun da kurulmuştur. Yapılan araştırmada, deneme alanının toprak özellikleri;
%18 kum, %29 kil, %53 arasında silt, %19 kireç, %1.2 organik madde, %0.085
tuzluluk, pH 7.9, Fosfor 5.56 kg/da P2o5, Zn İçeriği 0.2 ppm, Fe İçeriği 7.6 ppm, Cu
İçeriği 1.13 ppm ve Mn içeriği 2.9 ppm olarak belirlenmiştir. Toprakta çinko noksanlığı
belirlenmiştir.
Araştırmada, 3 ekmeklik (Adana-99, Ceyhan-99 ve Pandas) buğday çeşidi
kullanılmıştır. Denemeler Tesadüf Bloklarında Bölünmüş Parseller deneme desenine
göre 3 tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Çinko dozları ana, çeşitler alt parsellere tesadüfi
olarak dağıtılmıştır. Denemelerde, 0, 0.5,1, 2, 3 ve 4 saf Zn kg/da Çinko dozları toprak
ve toprak+yaprak ’tan uygulanarak incelenmiştir. Topraktan çinko uygulamasında,
çinko dozları ekimden hemen önce toprak yüzeyine püskürtülüp, diskaroyla toprağa
karıştırılmıştır. Zn kaynağı olarak %22’lük Çinko Sülfat (ZnSO4.7H2O) kullanılmıştır.
Yapraktan Zn uygulamalarında ise %0.4’lük ZnSO4 solüsyonu ( 50 gr Zn/da hesabıyla)
kullanılmıştır. Yapraktan solüsyon uygulamaları, kardeşlenme ve sapa kalkma
aşamasında 10 -15 gün arayla iki kez uygulanmıştır. Alt parseller 8 sıra 5 m uzunlukta
olup tüm çeşitlerde ekim sıklığı 400 tane/m2 olarak alınmıştır. Taban gübresi olarak,
ekimle beraber saf 6 kg N/da Amonyum Sülfat ve saf 4 kgP/da %42- 44’lük Triple
Süper Fosfat kullanılmıştır. Kardeşlenme aşamasında ise ilave 10 kg N/da düşecek
şekilde Üre verilmiştir.
Denemeler kurulduktan sonra bitki gelişimi takip edilmiş, bitki boyu,
metrekarede başak sayımı, biyolojik verim, sap verimi, bin dane ağırlığı, hasat indeksi
ve dane verimi gibi gözlemler alınmıştır.
249

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Denemenin ekildiği 2005-2006 ekim yılı Şubat ayında uzun yıllar ortalamasına
göre yüksek yağış düşmüştür. Bu su basmalarına neden olmuş ve bitki gelişimini
olumsuz etkilemiştir. Daha sonraki aylarda özellikle Nisan ve Mayıs aylarında uzun
yıllar ortalamasına göre oldukça düşük yağışlar düşmüştür. Bu aylar da düşecek yağış
buğday gelişimi ve verim üzerinde oldukça önemlidir. Bu nedenle beklenen yağışın
düşmemesi verim düşüklüklerine neden olmuştur (Çizelge 1).
Çizelge 1. Adana İlinin Buğday Yetiştirme Sezonundaki Uzun Yıllar ve 2005-2006
Ekim Yılı Ortalama Aylık Sıcaklık, Nisbi Nem ve Yağış Değerleri
Aylar Uz. Yıl. Ort. Sıcakl Uz. Yıl. Yağış Uz. Yıl. Nem
Sıcaklık ( 0C) ık Ort. Yağış Ort. Nem
(mm) ( mm) (%) (%)
( 0C)
Ekim- 2005 21.6 19.8 43.5 37.9 60 60.6
Kasım- 2005 15.3 13.9 73.9 64.6 63 66.6
Aralık- 2005 11.1 12.1 124.4 64.1 67 69.7
Ocak- 2006 9.7 8.8 109.4 36.3 65 62.9
Şubat- 2006 10.4 10.6 88.9 131.6 65 73.0
Mart- 2006 13.3 14.1 65.8 46.2 65 76.4
Nisan- 2006 17.5 18.5 52.5 9.3 67 71.2
Mayıs- 2006 21.7 22.4 47.0 19.8 66 69.0
Haz.- 2006 25.6 26.0 20.6 4.5 67 73.2
Toplam 626 414.3

Yapılan araştırmada toprak ve toprak+yapraktan yapılan çinko uygulamalarının


verim ve tarımsal karakterler üzerine etkili olduğu belirlenmiştir.
Toprak ve toprak+yapraktan çinko uygulamasının bitki boyu üzerine etkisi
incelendiğinde; toprak uygulamasında, çinkonun bitki boyu üzerine %1 düzeyinde etkili
olduğu belirlenmiştir. Bitki boyu 105-110.9 cm arasında değerler almıştır. Çeşitler
arasında fark görülmüş, Adana-99 ve Ceyhan-99 aynı gruba girerken (111-110cm) bunu
Pandas (106cm) izlemiştir. Toprak+yapraktan çinko uygulamasında, çinko bitki boyu
üzerinde istatistiki olarak etkili olmamıştır. Bitki boyu 110-114 cm değerleri arasında
değişmiştir (Çizelge 2).
Toprak ve toprak+yapraktan çinko uygulamasının metrekarede başak sayısı
üzerine etkisi incelendiğinde; topraktan çinko uygulamasının başak sayısı üzerinde %5
düzeyinde etkili olduğu belirlenmiştir Metrekarede başak sayısı 543- 634 adet arasında
değerler almıştır. Çeşitler arasında fark görülmemiştir. Toprak+yapraktan çinko
uygulamaları başak sayısı üzerinde %1 düzeyinde etkili olmuştur. Metrekarede başak
sayısı 539- 641adet arasında değerler almıştır. Çeşitler arasında fark görülmemiştir.
Çinkoxçeşit interaksiyonu önemli bulunmuştur. Metrekarede başak sayısı 520- 667 adet
arasında değerler almıştır. Çinko noksanlığı, kurak ve ani sıcaklıkların yaşandığı yıllarda
erken görülürken, ilkbaharı yağışlı ve serin geçen yıllarda daha geç devrelerde ortaya
çıkmaktadır. Bu nedenle çinko uygulamasının, çinko noksanlığının erken görüldüğü
durumlarda başakta dane sayısı ve bitki boyu üzerine olumlu etkide bulunduğu, geç
çıktığı durumlarda ise bin dane ağırlığı üzerinde olumlu etkiler bıraktığı bildirilmiştir
(Özbek ve Özgümüş, 1997). Yılmaz ve ark.,(1995), çinko uygulamasının m2’deki başak
250

sayısını, başakta dane ve 1000 dane ağırlığını etkilediğini, değişimin m2’deki başak
sayısında yüksek, 1000 dane ağırlıklarında düşük olduğu bildirilmektedir.
Toprak ve toprak+yapraktan çinko uygulamasının 1000 dane ağırlığı üzerine
etkisi incelendiğinde; topraktan çinko uygulaması 1000 dane ağırlığı üzerinde %1
düzeyinde etkili olmuştur. 1000 dane ağırlığı 40.4- 45.5 gr arasında değerler almıştır.
Çeşitler arasında fark görülmemiştir. Toprak+ yapraktan çinko uygulamasının 1000
dane ağırlığı üzerinde %1 düzeyinde etkili olduğu belirlenmiştir. 1000 dane ağırlığı
41.6- 46.0gr arasında değerler almıştır. Çeşitler arasında fark görülmüş, 44.9gr ile
Ceyhan- 99 ilk sırayı alırken bunu 44.2gr ile Pandas ve 43.4gr ile Adana-99 izlemiştir.
Gültekin ve ark. (2001) çinko uygulamasının bin dane ağırlığını önemli düzeyde
arttırdığını belirtirken, Mungan ve Duran (2003) ve Taban ve ark. (1997) çinko
uygulamasının bin dane ağırlığını arttırdığını ama bunun istatistikti olarak önemli
olmadığını bildirmişlerdir. Elde edilen bulgular kısmen benzerlik göstermektedir.
Toprak ve toprak+yapraktan çinko uygulamasının biyolojik verim üzerine etkisi
incelendiğinde; toprak uygulamasında, kontrole oranla çinko uygulamaları biyolojik
verim üzerinde %1 düzeyinde etkili olmuştur. Biyolojik verim 2340- 2667 kg/da
arasında değerler almıştır. Çinkoxçeşit interaksiyonu önemli olmuştur. Çeşitlerin
biyolojik verim değerleri 2280-2933 kg/da arasında değerler almıştır. Toprak+yapraktan
çinko uygulamasında; çinko uygulamasının %1 düzeyinde etkili olduğu görülmüştür.
Çeşitler arasında fark belirlenmiş, 2717 kg/da ile Ceyhan-99 ilk sırayı alırken bunu
Adana-99 ve Pandas izlemiştir. Çeşitxçinko interaksiyonu önemli bulunmuş ve 2263-
2944 kg/da arasında değerler almıştır.
Toprak ve toprak+yapraktan çinko uygulamasının Sap verimi üzerine etkisi
incelendiğinde; toprak uygulamasında, kontrole oranla çinko uygulamaları sap verimi
üzerinde %1 düzeyinde etkili olmuştur. Sap verimi 1754- 2011 kg/da arasında değerler
almıştır. Toprak+yapraktan çinko uygulaması da sap verimi üzerinde %1 düzeyinde
etkili olmuştur. Sap verimi 1697- 2019 kg/da arasında değerler almıştır. Çeşitler
arasında fark görülmüş, Ceyhan- 99 2003 kg/da sap verimi verirken, bunu 1936 kg/da
ile Adana -99 ve 1868 kg/da ile Pandas izlemiştir.
Toprak ve toprak+yapraktan çinko uygulamasının hasat İndeksi üzerine etkisi
incelendiğinde; toprak uygulamasında, kontrole oranla çinko uygulamalarının hasat
indeksi üzerinde %5 düzeyinde etkili olduğu görülmüştür. Çeşitler arasında fark
görülmüş, Ceyhan -99 %27.7 ile ilk sırayı alırken bunu %26.4 ile Pandas ve %4.9 ile
Adana-99 izlemiştir. Toprak+yapraktan çinko uygulamasında da kontrole oranla çinko
uygulamaları hasat indeksi üzerinde %1 düzeyinde etili olmuştur. Çinkoxçeşit
interaksiyonu önemli bulunmuş; hasat indeksi, %21.4- 30.4 arasında değerler almıştır.
Çinko uygulamalarının dane verimi üzerine etkileri incelendiğinde; toprak ve
toprak+yapraktan çinko uygulamalarının dane verimi üzerinde %1 düzeyinde etkili
olduğu belirlenmiştir.
Topraktan çinko uygulamasında, kontrole oranla çinko uygulamaları verimi
arttırmıştır. 0 kg/da çinko dozunda verim 439 kg/da iken artan çinko dozlarıyla birlikte
verimde artmalar olmuştur. En yüksek dane verimi (537 kg/da) 2 kg/da çinko dozunda
elde edilmiştir. Toprak+ yapraktan çinko uygulaması da verim üzerinde etkili olmuştur.
0 kg/da çinko dozunda verim 473 kg/da iken artan dozlarla birlikte verim artmış, en
yüksek verim değeri (626 kg/da) 2 kg/da çinko dozundan elde edilmiştir. Dekara 3 ve 4
kg/da çinko uygulamalarında verimde azalma eğilimleri olmuştur. Çeşitler arasında fark
görülmüştür. En yüksek verimi 587 kg/da ile Adana-99 verirken bunu 550 kg/da ile
Ceyhan-99 ve 502 kg/da ile Pandas izlemiştir. Toprak+ yapraktan çinko uygulamasında,
topraktan çinko uygulamasına göre daha yüksek verim değerleri elde edilmiştir.
251

Çizelge 2. Topraktan Çinko Uygulamasının Çeşitlerin Bitki Boyu (cm), Metrekarede Başak Sayısı (adet) ve 1000 Dane Ağırlığı (gr) Üzerine Etkisi
Bitki Boyu (cm) Başak/M2 (Adet) 1000 Dane Ağırlığı (gr)
Çinko Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort. Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort. Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort.
(kg/da)
0 108 106 102 105 b 555 542 532 543 b 40.4 39.8 41.0 40.4 c
0.5 108 107 108 107 ab 585 568 624 593 ab 46.1 45.5 46.5 46.0 a
1 113 111 106 110 a 611 624 606 614 a 42.9 44.8 47.1 44.9 ab
2 112 112 106 110 a 591 620 692 634 a 42.9 47.7 45.2 45.3 a
3 112 111 107 110ab 595 668 600 621 a 45.4 45.1 44.9 45.1 a
4 113 112 108 111 a 579 562 608 583 ab 43.2 44.6 42.2 g 43.3 b
Çeşit Ort. 111 a 110 a 106 b 586 597 610 43.5 44.6 44.5
LSD çeşit (%1): 1.8, çinko (%1): 3.8 çinko (% 5): 54.8 çinko (% 1): 1.7
CV (%) 3.66 9.53 4.04

Çizelge 3. Topraktan Çinko Uygulamasının Çeşitlerin Biyolojik Verim (kg/da), Sap Verimi (kg/da) ve Hasat İndeksi (%) Üzerine Etkisi
Biyolojik Verim (kg/da) Sap Verimi (kg/da) Hasat İndeksi (%)
Çinko Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort. Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort. Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort.
(kg/da)
0 2280 f 2440 def 2301 ef 2340 b 1666 1901 1694 1754 c 23.2 23.1 26.2 24.1 b
0.5 2547 bf 2747 ad 2858 ab 2717 a 1956 1988 2055 2000 a 25.2 27.6 26.4 26.4 ab
1 2540 bf 2540 bf 2586 af 2555 a 1821 1835 1761 1806 bc 23.4 26.7 27.4 25.8 ab
2 2853 abc 2640 ae 2507 cf 2667 a 2144 2024 1811 1993 a 25.0 31.5 27.7 28.1 a
3 2815 abc 2840 abc 2280 f 2645 a 2022 2092 1920 2011 a 26.1 29.0 25.8 27.0 a
4 2551 bf 2933 a 2507 cf 2664 a 1808 2089 1881 1926 ab 26.7 28.6 24.9 26.8 ab
Çeşit Ort. 2598 2690 2506 1903 1988 1854 24.9 b 27.7 a 26.4 ab
LSD çinko(%1): 200.7,çinkoxçeşit int.(% 5): 347.6 çinko (% 1): 171.6 çeşit (% 5): 1.6, çinko (% 5): 2.7
CV (%) 8.02 9.31 10.73
252

Çizelge 4. Topraktan Çinko Uygulamasının Çeşitlerin Dane Verimi (kg/da) Üzerine


Etkisi
Dane Verim (kg/da)
Çinko (kg/da) Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort.
0 462 453 403 439 b
0.5 453 508 523 494 a
1 565 517 525 536 a
2 554 582 476 537 a
3 579 508 443 510 a
4 539 484 476 500 a
Çeşit Ort. 525 509 474
LSD çinko (%1): 49.8
CV (%) 10.29

Yapılan benzer bir çok araştırmada da çinkonun verim ve diğer tarımsal


karakterler üzerinde etkili olduğu belirlenmiştir. Kalaycı ve ark. (1993), topraktan çinko
uygulaması ile arpa ve buğdayda %50-60’ın üzerinde dane veriminde önemli artışlar
olduğunu belirtmektedirler. Yılmaz ve ark. (1997) tarafından yürütülen çalışmalarda
topraktan, yapraktan, tohumdan veya bunların kombinasyonu halinde yapılan Zn
uygulamalarından genotip ve türlere göre değişmekle birlikte dane verimi, bitki ve dane
Zn konsantrasyonlarında önemli artışlar elde edilmiştir Bu çalışmalarda en etkin
uygulamanın topraktan yapılan uygulama olduğu, bunun yanında topraktaki bakiye
etkisinin birkaç yıl devam etmesi nedeniyle de en ekonomik uygulama olduğu
görülmüştür. Öte yandan, tohum ve yaprak uygulamaları ile bunların
kombinasyonlarının da verimi önemli düzeyde artırdığı, toprak uygulamasının
yapılmadığı durumlarda tohum veya yaprak uygulamalarının başarı ile kullanılabileceği
tespit edilmiştir. Başka bir çalışmada; çinko uygulamaları toprağa, yaprağa uygulama ile
tohuma yapıştırmanın farklı dozları araştırılmıştır. Topraktan çinkolu gübreleme verim
ve verim komponentlerinde önemli artışlar sağlamıştır. Bunu sırası ile tohumdan ve
yapraktan çinko uygulamaları takip etmiştir (Özbek ve Özgümüş, 1988).
Sonuç olarak, değişen iklim koşulları nedeniyle, özellikle toprakta noksanlığı
durumunda çinko gübrelemesinin verim üzerinde etkili olduğu bir çok araştırmayla
ortaya konmuştur. Çukurova koşullarında yapılan bu çalışmada; farklı ekmeklik buğday
çeşitlerine toprak, toprak +yapraktan uygulanan çinkonun verim ve verim ögelerine
etkisi araştırılmıştır. Toprakta noksanlığı durumunda uygulanacak çinko gübresinin
bitki boyu, başak sayısı, biyolojik verim, sap verimi, 1000 dane ağırlığı, hasat indeksi ve
dane verimi üzerinde olumlu etkide bulunduğu tespit edilmiştir. Dekara 1-2 kg Zn
uygulamasının verim üzerinde etkili olduğu, daha yüksek dozlarda (3 ve 4 kg Zn/da)
verimde azalmalar meydana geldiği belirlenmiştir. Çinkonun toprak + yaprak’ tan
uygulanması dane verimi üzerinde toprak uygulamasına göre daha etkili olmuştur.
253

Çizelge 5. Toprak+ Yapraktan Çinko Uygulamasının Çeşitlerin itki Boyu (cm), Metrekarede Başak Sayısı (adet) ve 1000 Dane Ağırlığı (gr)Üzerine
Etkisi
Bitki Boyu (cm) Başak/M2 (adet) 1000 Dane Ağırlığı (gr)
Çinko Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort. Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort. Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort.
(kg/da)
0 113 113 108 111 568 cde 527 de 523 de 539 d 41.0 41.2 42.6 41.6 c
0.5 114 112 115 114 572 cde 591 bce 590 bcd 584 c 43.3 46.7 46.2 45.4 ab
1 115 113 109 113 657ab 664 a 564 cde 628 ab 45.9 47.3 44.8 46.0 a
2 112 113 113 113 667 a 624 abc 633 abc 642 a 44.4 47.3 45.5 45.7 a
3 113 108 109 110 568 cde 643 ab 610 abc 607abc 42.3 44.2 44.3 43.7 bc
4 113 108 110 110 603 abc 520 e 644 ab 589 bc 42.9 42.9 41.9 42.6c
Çeşit Ort. 113..3 111..3 110..9 606 595 594 43.3 b 44.9 a 44.2 a
LSD öd çinko (% 1): 40.28, çinkoxçeşit (% 1): 59.76 çeşit (%1): 7.9, çinko (% 1): 1.99
CV 2.94 6.99 4.70

Çizelge 6. Toprak+ Yapraktan Çinko Uygulamasının Çeşitlerin Biyolojik Verim (kg/da), Sap Verimi (kg/da) ve Hasat İndeksi (%) Üzerine Etkisi
Biyolojik Verim (kg/da) Sap Verimi (kg/da) Hasat İndeksi (%)
Çinko Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort. Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort. Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort.
(kg/da)
0 2142 g 2517 bf 2367 efg 2342 c 1518 1876 1698 1697 b 23.1 22.6 24.4 23,4 c
0.5 2944 a 2766 ad 2818 ab 2843 a 2173 1985 1987 2048 a 30.4 28.5 29.4 29,4 a
1 2731 ad 2671 ae 2460 cg 2621 b 1890 1837 1750 1815 b 29.2 28.6 28.1 28.6 ab
2 2427 dg 2827 ab 2613 af 2622 b 1907 2111 2040 2019 a 24.7 25.2 26.5 25.5 bc
3 2527 bf 2787 abc 2633 ae 2649 ab 1941 2162 1893 1999 a 28.0 29.8 26.1 27.9 ab
4 2907 a 2733 ad 2263 fg 2634 b 2125 2049 1841 2005a 26.9 25.1 21.4 24.5 c
Çeşit Ort. 2613 b 2717a 2526 b 1926 ab 2003 a 1868 b 27.1 26.6 26.0
LSD çeşit (%1):77.7,çinko(% 1): 205.7, çinkoxçeşi t(% 5): 356.4 çeşit (% 5): 106.3, çinko (% 1): 167.8 çinko (% 1): 3.2
CV 8.16 9.02 12.56
254

Çizelge 7. Toprak+ Yapraktan Çinko Uygulamasının Çeşitlerin Dane Verimi (kg/da)


Üzerine Etkisi
Dane Verim (kg/da)
Çinko (kg/da) Adana-99 Ceyhan-99 Pandas Ort.
0 494 486 439 473 d
0.5 565 611 545 574 b
1 601 550 533 562 b
2 693 642 544 626 a
3 601 481 525 536 bc
4 570 531 424 508 cd
Çeşit Ort. 587 a 550 b 502 c
LSD çeşit (% 1): 33.5, çinko (% 1): 46.05
CV (%) 8.8

KAYNAKLAR
Çakmak, İ., ve ark, (1995). Zinc deficiency as a critical nutritional problem in wheat
production in Central Anatolia.(submitted for puplication)
Çakmak,İ., Yılmaz, A., Kalaycı, M., Ekiz, H., Torun, B., Erenoğlu, B., Braun, H.J.,
(1996a). Zinc deficiency as a critical problem in production in Central Anatolia.
Plant and Soil.180: 165-172.
Eyüpoğlu, F., Kurucu, N., Talaz, S., (1995). Türkiye topraklarının bitkiye yarayışlı
mikro elementler bakımından genel durumu. Toprak Gübre Araştırma Enstitüsü.
620/A- 002 Projesi Toplu Sonuç Raporu.
Graham, R. D., Ascher, J.S., and Hynes, S.C.,(1992). Selecting Zinc-defficient Cereal
Genotypes For Soils Low in Zinc Status. Plant and Soils.146, 241-250.
Graham, R.D and Welch,R.M., (1996). Breeding for staple food cropswith high
micronutrient density. Working papers on Agricultural stratages for
Micronutrients, No. 3. İnternational Food Policy Research İnstitute,
Washington, D.C.
Gültekin,İ., Yılmaz. A., Ekiz, H.,Arısoy, R.Z. , Şahin, M., ve Kaya, Y., (2001) Çinko
Noksanlığı Görülen Orta Anadolu Topraklarında Uygulanan Çinko Ve
Kükürt’ün Buğdayın Verim, Verim Komponenetleri ve Bazı Kalite
Özelliklerine Etkisi. Türkiye 4. Tarla Bitkileri Kongresi 17-21 Eylül Tekirdağ.
Kalaycı, M., Aydın, M., Kaya, F., Özbek, V., ve Siirt, S., (1993). Mikro Besin Maddesi
Denemeleri. Sayfa 25-31. Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü 1992-
1993 Yılı Serin İklim Tahılları Projesi Gelişme Raporu. Eskişehir.
Mungan, S., ve Doran, İ., (2003) Farklı Doz ve Yöntemlerle Uygulanan Çinkonun
Makarnalık Buğday Ve Arpanın Verim ve Verim Unsurlarına Etkileri. Türkiye
5. Tarla Bitkileri Kongresi 13-17 Ekim.
Özbek, V. ve Özgümüş, A., (1988). Farklı Çinko Uygulamalarının Değişik Buğday
Çeşitlerinin Verim Ve Bazı Verim Kriterleri Üzerine Etkileri. I. Ulusal Çinko
Kongresi, 183-190.12-16 Mayıs 1997 Eskişehir.
Sillanpaa, M., (1982).Micronutrients and the nutrient status of soils. A global study.
FAO Soils Bulletin, No: 48, FAO, ROME
Taban, S., Alparslan, M., Güneş, A., Aktaş, M., Erdal, İ., Eyüpoğlu, H., ve Baran,
İ.,(1997). Değişik Şekillerde Uygulanan Çinkonun Buğday Bitkisinde Verim ve
Çinkonun Biyolojik Yarayışlılığı Üzerine Etkisi. I. Ulusal Çinko Kongresi 12-
16 Mayıs 1997 Eskişehir.
255

Yılmaz, A., Ekiz, H., Torun, B., Aydın, A., ve Çakmak,İ., (1995). Determination of Zinc
Application Methods in Zinc-Deficient Wheat Growing Areas of Central
Anatolia. Soil Fertilizer Management 9 th İnternational Symposium of CIEC
25-30 September, Kuşadası,Turkey.
Yılmaz, A., ark., (1995). İç Anadolu Bölgesinde yetiştirilen bazı arpa genotiplerinin
çinko noksanlığına tepkileri.III. Arpa Malt Simpozyumu, 5-7 Eylül1995,
Konya.
Yılmaz. A., Ekiz, H., Torun, B., Gültekin, İ., Karanlık, S., Bağcı, S.A. Çakmak, İ.,
(1997). Effect of different zinc application methods on yield and zinc
concentration in wheat grown on zinc-dificient calcerous of Central Anatolia.
Journal of Plant Nutrition, 20: 461-471.
256

BUĞDAY GENOTİPLERİNİN KÜKÜRT ALIM KAPASTELERİNİN


VE BİTKİDEKİ KÜKÜRT DAĞILIMININ BELİRLENMESİ

Bülent TORUN* Hüseyin YALÇIN Halil ERDEM


Nuri DÖLEK Pınar YARDIM
Çukurova Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Adana. *mbtorun@cu.edu.tr

ÖZET
Son yıllarda kükürt (S) eksikliğinin toprak ve bitkide arttığı bildirilmiştir.
Kükürt eksikliğinde dane veriminde ve kalitesinde düşüler olduğu belirlenmiştir. Kükürt
eksikliğine karşı bitkilerin S kullanım etkinliğinin bilinmesi oldukça önemlidir. Bu
nedenle bitkilerin S alım kapasitelerinin ve bitki içindeki dağılımı ve hareketinin
belirlenmesi bir zorunluluktur.
Bu amaçla besin çözeltisinde farklı S dozlarında (0.1, 5, 10, 50, 100 ve 1000
µM) yetiştirilen ve değişik zamanlarda (0, 4, 8, 16, 24, 48 ve 72 saat) hasat edilen
Bezostaja, Bal-Atilla ve Golia buğday çeşitlerinin yeşil aksam kuru madde verimleri ile
aynı çeşitlerin tüm bitkideki, yaşlı yapraktaki, orta yaşlı yapraktaki, genç yapraktaki ve
saptaki S konsantrasyonları saptanmıştır.
Denemeden elde edilen sonuçlara göre, en düşük S uygulamasına göre (0,1 µM)
artan S uygulamalarıyla çeşitlerin kuru madde verimleri % 44 ile % 619 arasında arttığı
bulunmuştur. Çeşitlerin kuru madde verim artışı 50 µM S dozuna kadar belirgin olmuş
ve bu dozdan daha yüksek dozlardaki verim artışı önemli olmamıştır. Düşük S
uygulamasında ( 5 µM) kuru madde verim artışında Bezostaya’da belirgin olduğu buna
karşılık yüksek ( 100 ve 1000 µM-S) S uygulamalarında ise Golia ve kısmen de Bal
Atilla çeşitlerinde olduğu görülmüştür.
Farklı S uygulamalarında bitkilerin tüm yeşil aksamdaki S konsantrasyonları
Bezostaja’da 0.86-4.27 gr kg-1, Bal-Atilla’da 0.91-4.27 gr kg-1 ve Golia’da ise 0.92-5.69
gr kg-1 değerleri arasında değiştiği ve en yüksek S değerlerine Golia çeşidinin sahip
olduğu bulunmuştur. Ayrıca, bitkideki en yüksek S konsantrasyonunun yaşlı
yapraklarda olduğu bunu sırasıyla orta yaşlı yaprak, genç yaprak ve sapın izlediği
bulunmuştur.
Bu bulgulara ilave olarak bitkinin S’le beslenme düzeyinin belirlemede genç
yaprak örneklemesinin doğru sonuç verdiği saptanmıştır.
Sonuçlar, buğday çeşitlerinin S’den yararlanma etkinliklerinin ve bitki içindeki
dağılımının beslenme ortamındaki S düzeyine bağlı olarak değiştiğini ortaya koymuştur.
Ayrıca S’ün bitkideki hareketliliğinin düşük olduğu anlaşılmıştır. Bu sonuçlar gelecekte
yapılacak çalışmaların ağırlıklı olarak, S’ün kullanım etkinliğini ve dağılımını etkileyen
genetik ve fizyolojik karakterlerin belirlenmesi üzerine olması gerektiğini
göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Kükürt, buğday, verim, S alımı, bitkideki S dağılımı.
DETERMINATION OF SULPHUR UPTAKE CAPACITIES OF WHEAT
GENOTYPES AND IT’S DISTRIBUTION WITHIN THE PLANT
ABSTRACT
Research works reveal the increased incidence of sulfur deficiency in soil and
plant, and corresponding decreases in both yield and quality of crops were reported. In
257

dealing with sulfur deficiency, its use efficiency by plant and its distribution among the
tissues, as well as the uptake capacities of plants fort his element are crucial.
In order to invesitgate this matter, wheat varieties Bezostaja, Bal-Atilla and
Golia were grown in solution cultures containing 0, 1, 5, 10, 50, 100 ve 1000 µM sulfur.
Wheat plants were harvested at 0, 4, 8, 16, 24, 48 ve 72 hr and S contents of whole
plants; young, middle-aged and old leaves along with dry matter yield were determined.
According to the results dry matter yields were increased by 44 to 619 % by S
applications, compared to the lowest S application of 0,1 µM. In general there were
marked increases in dry matter yields of the experimental varieties up to 50 µM S
applications. The Bezostaya variety the Golia and to some extent the Bal-Attila were
responsive to S application at the low 5 µM concentration whereas the Golia and to
some extent the Bal-Atilla were responsive to the higher concentrations of S (100 ve
1000 µM) in this respect.
Under varying rates of S applications S contents of green tissues were in the
range 0.86 to 4.27 g kg-1, 0.91 to 4.27 g kg-1 and 0.92 to 5.69 g kg-1 in Bezostaja, Bal-
Atilla and Golia varieties, respectively, Golia having the highest S concentration. In
addition, the highest S concentrations were found in the old leaves followed by middle
aged, young leaves and petioles. However, the S statuses of young leaves were decided
to be a better indicator of the nutritional status of the wheat varieties.
Results of this work suggest that S efficiency of the wheat varieties and the
distribution on S among plant tissues depend on the S concentration of the nutrient
medium. Also concluded that the S mobility in the plant were very low. It is
recommended that in future work on S nutrition the emphasis should be on the genetic
and physiological factors effecting the plants S efficiency and S within the plant.
Key Words: Sulphur, wheat, yield, S uptake, S distribution in plants.

GİRİŞ
Kükürtçe fakir alanlar dünyanın bir çok yerinde yaygınlaşmaktadır. Özellikle
düşük S’lü gübre kullanımının artması, hayvansal gübrelerden S’ün toprağa giriş
düzeyinin düşük olması, yüksek verimli çeşitlerin ıslah edilmesi ve intensiv tarımın
artması, S içeren fungusitlerin kullanımdaki azalma ve toprağa atmosferik kaynaklı S
girişinin ciddi çevresel önlemlerle önlenmesi bu sonucu doğurmaktadır (Scherer, 2001).
Son on yılda Batı-Avrupa’da tarım alanlarında bitkilerde S noksanlığı gittikçe
artmaktadır. Bu artışta SO2 emisyonundaki azalma, S depozitlerindeki azalma ve kısmen
de gübre kullanımındaki alışkanlıkların değişmesi büyük rol oynamaktadır (Blake-Kalff
ve ark., 2001; Hawkwsford ve De Kok., 2006). SO2 emisyonundaki azalma 1996 yılında
Avrupa Ekonomik Komisyon protokolün bir sonucu olarak geçekleşmiştir. Bu
protokolde İngiltere, 2000’de yıllık 2.5 milyon olan SO2 emisyonunu 2010 yılında 0.98
milyon tona indirmeyi taahhüt etmiştir. Bitkisel üretimde S noksanlığının gelecekteki
10 yıl içinde artması beklenmektedir. Benzer bulgular Türkiye’de görülmüş ve çevresel
önlemlerin alındığı Ankara’da SO2 düzeyindeki azalışların bitkilerde S noksanlığına yol
açtığı bildirilmiştir (İnal ve ark., 2003).
Kükürt noksanlığı dünyanın bir çok yerinde verim kayıplarına ve ürün
kalitesinde bozulmalara yol açmıştır. Topraklara S ilavesiyle bitki büyümesinde ve
veriminde meydana gelen artışların dünyanın bir çok ülkesinde özellikle Kuzey Kanada,
A.B.D’nin Kuzey bölgelerinde, Güney Asya’da, Avusturalya’da ve Yeni-Zelanda’da
görüldüğü bildirilmiştir (Tisdale ve ark.,1986; Rasmusen ve Kresge, 1986; Beaton ve
Soper, 1986; Pasricha ve Fox, 1986). İngiltere’de S uygulamalarıyla sağlanan verim
258

artışları % 5-20 arasında gerçekleşmesine karşın tarla koşullarında toprağa yapılan S


ilavesiyle sağlanan artışların % 5-50 arasında değişiği belirlenmiştir (Rasmusen ve
Kresge, 1986; Beaton ve Soper, 1986).
Yetersiz S, bitkisel verimde azalmalara yanısıra protein sentezinde de
gerilemeye ve amino asitlerin yapısında bulunan ve S içeren methionin ve sistein gibi
enzimlerin faaliyetlerinde ise önemli oranda azalmaya ve sonuçta ürün kalitesinde
düşüşe neden olur. Kükürt ayrıca Koenzim A, biotin, thiamin, B1 vitamini sentezinde de
S’ün önemli etkisi vardır. Klorifilin sentezinde ve ferrodiksinin yapısında yer aldığı
bildirilmiştir (Marschner, 1995; Mengel ve Kirkby, 2001). Ayrıca ürün kalitesi
açısından önemli role sahip olan glütatiyon gibi bileşiklerin sentezlenmesinde de S’ün
önemli rolleri olduğu bilinmektedir (Zhao ve ark., 1999a).
Bilindiği gibi bitkilerin S gereksinimleri birbirlerinden farklıdır. Genelde
buğday 1 ton tane için yaklaşık 2-3 kg S’e gereksinim duyar ( Zhao ve ark., 1999) oysa
kolza bitkisinde bir ton tane için gereksinilen S düzeyenin 16 kg S olduğu saptanmıştır
(McGrath ve Zhao, 1996).
Bitkiler S gereksinimini büyük ölçüde toprak çözeltisindeki SO4-2-S’den
karşılarlar. Ayrıca havadaki S’lü gazlardan bitkiler yaprakları aracılığıyla
faydalanabilirler. Bitkilerin S alım karakteristiklerinin bitki türleri ve aynı türün çeşitleri
arasında farklı olabildiği bildirilmiştir. Örneğin toprağa yapılan farklı S uygulamalarına
buğday çeşitlerinin kuru madde verimi açısından tepkileri farklı olmuştur. Kükürt
uygulamasıyla bazı çeşitlerin veriminde önemli artışlar görülürken bazı çeşitlerde
önemli bir artışın olmadığı saptanmıştır (Erdem, 2004). Ayrıca benzer koşullarda
kontrol uygulamasına göre en yüksek S uygulamalarında (80 mg kg-1 toprak) Golia
çeşidinin yeşil aksamındaki S konsantrasyonu artışının % 120 olduğu buna karşılık, Bal-
Atilla çeşidinde aynı değerin % 33 olduğu bulunmuştur (Erdem, 2004) . Söz konusu
çalışmada, Bal Atilla ve Bezostoja çeşitlerinin en düşük oranda S almalarına karşılık, en
yüksek oranda kuru madde verimi artışı gösterdikleri belirlenmiştir. Bu sonuçlar,
buğday çeşitlerinin S alım karakteristikleri ile S kullanım etkinliğinin farklı
olabileceğini göstermektedir.
Ayrıca bitkinin S’lu gübreye gereksiniminin olup olmadığına karar vermede
veya bitkinin S’e gereksinimi yoksa gübre uygulamasından kaçınmak için bitkinin S’le
beslenmesinde güvenilir ve pratik olan göstergelere gereksinim vardır. Kükürt
noksanlığını gösteren başarılı bir parametre bitki gelişim dönemleri boyunca güvenilir
olmalı ve değişkenlik göstermemelidir. Aynı zamanda doğru, kolay ölçülebilir ve
mümkünse az emek harcanmalıdır (Blake-Kalff ve ark 2001).
Yukarıda kritize edilen konuların S açısından test edilebilmesi için kontrollü
koşullar altında denemelerin gerçekleştirilmesi bir zorunluluk olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu amaçla farklı S dozları altında, değişik buğday çeşitlerinin S alım
karakteristiklerinin besin çözeltisi ortamında belirlenmesi amaçlanmıştır. İlave olarak
bitkinin S’le beslenme düzeyini belirlemede hangi bitki organın örneklenmesi gerekir
sorusunu yanıtlamak için farklı S uygulamaları altında bitkinin tüm yeşil aksam kuru
madde verimi ile aynı uygulamalardaki bitkinin tüm yeşil aksam, yaşlı yaprak, orta yaşlı
yaprak, genç yaprak ve saptaki S konsantrasyonları arasındaki ilişki R2 değeriyle
belirlenmiştir.
MATERYAL VE METOD
Bu tez çalışması Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü iklim
odaları ve bitki fizyolojisi laboratuvarlarında gerçekleştirilmiştir. Su kültürü
denemesinde Golia, Balatilla ve Bezostaja gibi üç farklı ekmeklik buğday çeşidi
kullanılmıştır. Buğday tohumları, içerisinde perlit bulunan 40x25x5 cm boyutundaki
259

beyaz plastik küvetlere ekilmiş ve inkübatörde 27 0C’de 3 gün süreyle çimlenmeye


bırakılmıştır. Daha sonra bulundukları ortamdan çıkarılıp 3 cm genişliğinde ve 15 cm
uzunluğundaki süngerlere sarılıp, içerisinde buğday bitkileri için hazırlanmış ve KNO3
1,5 mM; Ca(NO3)2 x4H2O 2,0 mM; KCl 0,3; KH2PO4 0,2 mM (makro besin) ile H3BO3
µM; MnCl2 x2H2O 0,5 µM; ZnCl2 0,5 µM; CuCl2 x2H2O 0,2 µM; (NH4)6 Mo7O24
x4H2O 0,01 µM; Fe-EDTA 100 µM (mikro besin) besin çözeltisi bulunan saksılara, 7
demet ve her bir demette ise 3 bitki, toplamda 21 bitki olarak transfer edilmiştir.
Su kültürü denemeleri Toprak bölümü iklim odalarında gerçekleştirilmiştir.
Bilgisayar kontrollü iklim odalarında sıcaklık gündüz 20±2 0C, gece 20±2 0C nem % 65-
70 oranında , ışıklanma süresi ise 16 saat aydınlık (300 µmol m-2 s-1) 8 saat karanlık
olarak ayarlanmıştır.
Su kültürü denemelerinde uygulanan S dozu 0.1, 5, 10, 50, 100 ve 1000 µM
olarak belirlenmiştir. Kükürt kaynağı olarak MgSO4-2 kullanılmıştır. Magnezyum açığı
ise MgCl2 ile giderilmiştir. Her bir saksıya 300 ml makro besin çözeltisi, 3 ml mikro
besin çözeltisi ve 100 µM Fe-EDTA verildikten sonra saksılar saf su ile 3000 ml’ye
tamamlanmıştır. Denemenin kurulduğu ilk 3 gün yukarıdaki besin çözeltisi
konsantrasyonlarının yarısı ve 0,1µM S dozu uygulanmış daha sonra asıl dozlar ve besin
çözeltileri uygulanmıştır. Saksılardaki besin çözeltileri 3 güne bir değiştirilmiş ve aynı
zamanda saksıların yerleri de değiştirilmiştir. Bitkinin yetiştiği ortamın pH’sı 1/30’luk
HCl ile 5.5’e ayarlanmıştır. Bütün çeşitlerde S noksanlık simptomlarının görülmesiyle
bitkilerin saksılara transferinden 17 gün sonra örneklemeye geçilmiştir.
Öncelikle bitkilerin örnekleme saatleri belirlenmiştir (0.saat, 4.saat, 8.saat,
16.saat, 24.saat, 48. saat ve 72.saat). Daha sonra her bir örnekleme saatinde bitkilerden,
yeşil aksam, yaşlı yaprak, orta yaşlı yaprak, genç yaprak ve bitki sapı alınarak
örnekleme yapılmıştır. Her örnekleme saatlerinde saksılardan birer demet (3 bitki)
azaltılarak 72. saat sonunda bütün bitkilerin örneklemesi tamamlanmıştır.
Hasat edilen bitki materyalleri saf su ile yıkanarak 48 saat boyunca 70 0C’ ye
ayarlanmış etüvde kurutulup, kuru ağırlıkları alınmıştır. Kuru ağırlıkları alınan örnekler
daha sonra Agat değirmeninde öğütülerek analize hazır hale getirilmiştir. Öğütülen bitki
örneklerinden 0,125 gr. alınıp yaş yakma metoduna göre MİLESTTONE marka
mikrodalga fırınında H2O2-HNO3 asit karışımında yarım saat süreyle yakılıp, mavi
bantlı filtre kağıdından süzülmüştür. Süzülen örneklerin son hacmi saf su ile 20 ml’ye
tamamlanmış ve elde edilen süzükte S analizi ICP cihazında 182.037 nm dalga boyunda
gerçekleştirilmiştir (Zhao ve ark., 1994).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Kükürt uygulamasının buğday çeşitlerinin tüm yeşil aksam kuru madde verimi
üzerine etkisi
Bitkiye yapılan S uygulamalarıyla buğday çeşitlerinin tüm yeşil aksam kuru
madde verimlerinin arttığı saptanmıştır. En düşük S dozunda (0.1 µM-S) yetiştirilen ve
besin çözeltisine alındıktan sonra 17. günde hasat edilen Bezostaja, Bal-Atilla ve Golia
çeşitlerinin 0. saatteki kuru madde verimleri sırasıyla 36.8, 26.8 ve 26.3 mg bitki-1
olduğu belirlenmiştir (Şekil 1). Kükürt ilavesiyle bitkilerin kuru madde verimleri önemli
düzeyde arttığı bulunmuştur. Bu artış özellikle S’ün 50 µM düzeyine kadar belirgin
olduğu gözlenmiştir (Şekil 1). Aynı S uygulamasında, çeşitlerin sahip oldukları kuru
madde verim değerlerine göre kıyaslandıklarında, genelde, en yüksek ortalama kuru
madde verim değerine Bezostaja’nın sahip olduğu görülmüştür. Bunu sırasıyla Bal-
Atilla ve Golia çeşitlerinin izlediği gözlenmiştir (Şekil 1).
260

Buna karşılık, S uygulamasıyla sağlanan en yüksek verim artış oranları ise


genelde en düşük verim değerine sahip olan Golia çeşidinde olduğu saptanmıştır.
Özellikle Golia’nın, en yüksek S uygulama dozunda dahi verim artışının devam ettiği
gözlenmiştir. Bu sonuçlar, Golia’nın beslenme ortamında aşırı miktarda S bulunduğu
koşulda dahi yüksek S zararından kendini koruyabildiğini göstermesi açısından oldukça
önemlidir.
Kükürt uygulamasının buğday çeşitlerinin yeşil aksamdaki ve farklı organlardaki
kükürt konsantrasyonu üzerine etkisi
Beslenme ortamına yapılan S uygulamaları beklenildiği gibi bitkilerin yeşil
aksamdaki S konsantrasyonlarını önemli düzeyde arttırmıştır. Örneğin Bozostaja
çeşidinin 0. saat hasat zamanında bitkinin tüm yeşil aksamındaki S konsantrasyonu 0.1
µM S dozunda 1.10 gr kg-1 iken 5, 10, 50, 100 ve 1000 µM S dozlarında aynı değerin
sırasıyla 1.45, 1.94, 3.96, 4.04 ve 4.27 gr kg-1 olduğu saptanmıştır (Şekil 2).
0.1 ile 10 µM arasındaki S uygulama dozlarında, yeşil aksamdaki S
konsantrasyon değeri 1-2 gr kg-1 iken, 50 µM düzeyinde aynı değer birden 4 gr kg-1
düzeyine hatta Golia çeşidinde 5 gr kg-1 düzeyine çıkmıştır. Söz konusu dozdan daha
yüksek dozlarda Golia’nın diğer çeşitlerden daha yüksek yeşil aksam S
konsantrasyonlarına sahip olduğu görülmüştür (Şekil 2).

0. saat 48. saat


150,0 210,0
kuru madde verimi (mg bitki )
kuru madde verimi (mg bitki )

-1
-1

180,0
120,0
150,0
90,0 120,0

60,0 90,0
60,0
30,0
30,0

0,0 0,0
0,1 5 10 50 100 1000 0,1 5 10 50 100 1000
S uygulaması (µM) S uygulaması (µM)

genel ortalama Bezostaja Bal-Atilla Golia genel ortalama Bezostaja Bal-Atilla Golia

24. saat 72. saat


210,0 270,0
kuru madde verimi (mg bitki )
kuru madde verimi (mg bitki )

240,0
-1
-1

180,0
210,0
150,0
180,0
120,0 150,0
90,0 120,0
90,0
60,0
60,0
30,0 30,0
0,0 0,0
0,1 5 10 50 100 1000 0,1 5 10 50 100 1000
S uygulaması (µM) S uygulaması (µM)

genel ortalama Bezostaja Bal-Atilla Golia genel ortalama Bezostaja Bal-Atilla Golia

Şekil 1. Farklı kükürt (S) uygulamaları altında değişik zamanlarda (0, 24, 48 ve 72. saat)
hasat edilen Bezostaja, Bal-Atilla ve Golia buğday çeşitleri ile aynı çeşitlerin
genel ortalama yeşil aksam kuru madde verimleri
261

0. saat 24. saat

8,00 6,00

Yeşil aksam konsant. (gr kg-1 )

Yeşil aksam konsant. (gr kg )


-1
6,00
4,00

4,00

2,00
2,00

0,00 0,00
0,1 5 10 50 100 1000 0,1 5 10 50 100 1000
kükürt (S) uygulama dozu (µM) kükürt (S) uygulama dozu (µM)

48. saat 72. saat

6,00 6,00
Yeşil aksam konsant. (gr kg )

Yeşil aksam konsant. (gr kg )


-1
-1

4,00 4,00

2,00 2,00

0,00 0,00
0,1 5 10 50 100 1000 0,1 5 10 50 100 1000
kükürt (S) uygulama dozu (µM) kükürt (S) uygulama dozu (µM)

Bezostaja Bal-Atilla Golia Bezostaja Bal-Atilla Golia


Şekil 2. Farklı kükürt (S) uygulamaları altında değişik zamanlarda (0, 24, 48 ve 72. saat)
hasat edilen Bezostaja, Bal-Atilla ve Golia çeşitlerinin tüm yeşil aksamdaki S
konsantrasyonları
Kükürt uygulamaları bitkinin tüm yeşil aksam S konsantrasyonunu arttırması
yanında bitkinin yaşlı yaprak, orta yaşlı yaprak, genç yaprak ve sapta bulunan S
konsantrasyonunu da arttırmıştır. Örneğin Bezostaja’da 5 µM S dozunda 0. saatteki
örneklerde yaşlı yapraktaki S konsantrasyonunun 1.11 gr kg-1 olduğu, 50 ve 1000 µM
dozlarında ise aynı değerin sırasıyla 5.17 ve 6.63 gr kg-1 olduğu belirlenmiştir (Şekil 3).
Benzer S konsantrasyon artışları diğer çeşitlerde ve diğer bitki fraksiyonlarında da
olduğu görülmüştür.
Optimum veya fazla S uygulamalarında bitki fraksiyonları içinde en yüksek S
konsantrasyon değerlerine genelde yaşlı yaprakların sahip olduğu bulunmuştur. Örneğin
en yüksek S dozunda 24. saatte hasat edilen Bezostaja çeşidinde yaşlı yapraktaki S
konsantrasyonu 5.81 gr kg-1 iken orta yaşlı yaprak, genç yaprak ve sapta aynı değerin
sırasıyla 4.91, 3.80 ve 2.48 gr kg-1 olduğu saptanmıştır. Genelde yüksek ve optimum S
koşullarında yaşlı yapraktan sonra en yüksek konsantrasyon değerlerine orta yaşlı
yaprakların bunu sırasıyla genç yaprak ve sapın takip ettiğini bulunmuştur (Şekil 3).
Yeterli S koşullarında bu şekildeki S dağılımı, -aktif büyümenin hızlı olduğu genç
yapraklarda konsantrasyonun yaşlı ve orta yaşlı yapraklardaki S konsantrasyonundan
düşük olması-, bitkideki S’ün hareketliliğinin sınırlı olduğunu ortaya koymaktadır.
Kükürdün fraksiyonlar içindeki hareketliliği açısından değerlendirildiğinde
diğer iki çeşide göre Bezostaja çeşidinde S’ün kısmen daha hareketli olduğu
söylenebilir. Bu en düşük S uygulamasına göre S uygulamasıyla fraksiyonlarda görülen
konsantrasyon artışının oranına bakıldığında, genelde, en düşük değerlerin Bezostaja ait
olmasından veya aynı S uygulamasındaki farklı fraksiyonlardaki S konsantrasyonlarının
birbirine yakın olmasından anlaşılabilir.
Bu bulgular dışında bitkinin S’le beslenme düzeyini göstermede hangi bitki
fraksiyonlarının belirleyici olacağı da saptanmıştır. Bulunan ilişkiler içinde en yüksek R2
değerleri genelde bitkinin kuru madde verimiyle ile genç yaprağındaki S konsantrasyonu
arasında elde edilmiştir. Bu ilişki zaman bağlı olarak değişmediği ve R2 değerlerinin
farklı zamanlarda hasat edilen bitkiler için 0.727*** ve 0.851 arasında değiştiği
belirlenmiştir (Şekil 4). Diğer fraksiyonlar ve bitki kuru madde için elde edilen R2
değerleri genç yapraktan sonra genelde en yüksek ikinci değerlerin tüm bitkideki S
262

konsantrasyonuna ait olduğunu göstermiştir. Ayrıca hasat zamanları içinde en yüksek R2


değerleri 24. saatte yapılan örneklemelerde elde edilmiştir. Bu da S uygulamasının
hemen ardından veya çok geç yapılacak örneklemenin bitkinin S beslenme düzeyini tam
olarak belirlemede sorunlara yol açabileceğini göstermektedir.
Bezostaja Bal-Atilla

Kükürt (S) konsantrasyon (gr kg-1)

Kükürt (S) konsantrasyon (gr kg-1)


8,00
8,00

6,00 6,00

4,00 4,00

2,00 2,00

0,00
0,00
Yaşlı Y. Orta Y.Y Genç Y Sap
Yaşlı Y. Orta Y.Y Genç Y Sap

Golia
Kükürt (S) konsantrasyon (gr kg-1) 8,00

6,00

4,00

2,00

0,00
Yaşlı Y. Orta Y.Y Genç Y Sap

5 µM-S 50 µM-S 1000 µM-S

Şekil 3. Farklı kükürt (S) uygulamaları altında (5, 50 ve 1000 µM-S) ve 0.saatte hasat
edilen Bezostaja, Bal-Atilla ve Golia çeşitlerinin yaşlı, orta yaşlı ve genç
yapraklarındaki ve sapındaki S konsantrasyonu.
0. Saat 4. Saat

6,0 6,0
2 2
R = 0,791***
Genç yaprak S kons. (gr kg )

R = 0,727***
Genç yaprak S kons.(gr kg )

-1
-1

4,0 4,0

2,0 2,0

0,0 0,0
20 40 60 80 100 120 20 50 80 110 140
-1 -1
Kuru madde verimi (mg bitki ) Kuru madde verimi (mg bitki )

8. Saat 16. Saat

6,0 8,0
2
Genç yaprak S kons. (gr kg )

R = 0,803*** 2
Genç yaprak S kons. (gr kg )

R = 0,851***
-1

-1

6,0
4,0

4,0

2,0
2,0

0,0 0,0
20 50 80 110 140 20 50 80 110 140
-1 -1
Kuru madde verimi (mg bitki ) Kuru madde verimi (mg bitki )

48. Saat
24. Saat
6,0
6,0 2
Genç yaprak S kons. (gr kg )

R = 0,846***
-1

2
Genç yaprak S kons. (gr kg )

R = 0,830***
-1

4,0
4,0

2,0 2,0

0,0 0,0
20 60 100 140 20 60 100 140 180
-1 -1
Kuru madde verimi (mg bitki ) Kuru madde verimi (mg bitki )

Şekil 4. Değişik zamanlarda hasat edilen buğday çeşitlerinin farklı kükürt uygulamaları
altındaki kuru madde verimleriyle aynı uygulamalardaki genç yapraktaki
kükürt konsantrasyonu arasındaki ilişki (n = 18).
263

Tartışma
En düşük S uygulama dozuna (0.1 µM) göre, besin çözeltisine artan düzeyde
yapılan S uygulamalarının Bezostaja, Bal-Atilla ve Golia buğday çeşitlerinin kuru
madde verimlerini arttırdığı belirlenmiştir (Şekil 1). Kükürt uygulamalarıyla söz konusu
çeşitlerin kuru madde verimde artışları sera koşullarında yürütülen bir başka çalışmada
da görülmüştür (Erdem, 2004).
Tahılların yağlı kolzadan S gereksinimi daha düşük olmasına karşın, İskoçya’da
tahıllarda S noksanlığının olduğu bildirilmiş (Scott ve ark., 1994) ve S uygulamalarının
verim artışlarına neden olduğunu gösterir çalışmalar ise Kauka, (1993), Withers ve ark.,
(1995) ve McGrath ve ark. (1996) tarafından gerçekleştirilmiştir. Kuzey Oregan’da 44
lokasyonda yapılan denemelerde buğdayın dane verimi 2 ton ha-1 altında ise S
uygulamasıyla buğday veriminde çok önemsiz artışların olduğu fakat bu verim
değerinden daha yüksek düzeyde verim alınması durumunda toprağa yapılan S
uygulaması sonucunda sözkonusu lokasyonların % 27’sinde verim artışının olduğu
saptanmıştır.
Kükürt uygulamasıyla sağlanan verim artışları bitkilerin beslendikleri ortamda
S’ü rahatlıkla kullanabilmesine oldukça bağlıdır. Artan S uygulamasıyla çeşitlerin yeşil
aksamdaki S konsantrasyonun arttırmasına karşın, çeşitlerde S’ün toksik bir etkisiyle
verim azalmasının olmadığı da gözlenmiştir (Şekil 1). Bu sonuç S’ün bitkide bir şekilde
inaktif hale geldiğini veya değişik bileşikler içinde tutulabildiğini göstermektedir.
Bilindiği gibi, bitki dokularında bir çok S kaynağı (formu) bulunmaktadır. En
yaygın olarak bilinen S formları sülfat ve proteinlerdir. Bu iki formun göreceli miktarı
spesifik dokuya ve bitkinin beslenme düzeyine bağlıdır (Blake-Kalff ve ark., 1998).
Diğer S formları ise serbest amino asitler , sistein, methionin , tripepti glutatiyon, sulfo-
lipidler ve turpgillerde bulunan glukosinolatlar gibi ikincil bileşiklerdir (metabolitler).
Bu formlar içinde en önemli ve sürekli hareketli olan sülfat formudur. Sitoplazmik sülfat
konsantrasyonu sabit tutulmasına karşılık bitkilerce alınan sülfat vakuollerde depo edilir.
Vakuollerdeki bu sülfatın hareket etkinliği üzerine yapılan çalışmalardan elde edilen
bulgular, birbirinden farklı olmuş ve bunlar türsel farklılıklara veya büyümeye uyum
sağlamak için S’ün bitkide bir yerden diğer bir yere hareket etme yeteneğine bağlı
olduğu bildirilmiştir. Vakuolledeki bu S kaynağının hareketliliği köklerde (Bell ve ark.,
1994; 1995a;) yaşlı yapraklarda (Bell ve ark., 1995b) ve özellikle de kolzada (Blake-
Kalff ve ark., 1998) yavaş olduğu bulunmuştur.
Yaşlı yaprakların S noksanlığında bitkinin S gereksinimini karşılamada yetersiz
olması ve yaşlı yapraklarda S’ün birikmesi besin çözeltisinde gerçekleştirilen bu
çalışmada da görülmüştür. Tüm bitkide ve bitkinin diğer fraksiyonları içinde en yüksek
S konsantrasyonları yaşlı yapraklarda olduğu bulunmuştur (Şekil 5). Yaşlı yapraklar
yeşil olmasına karşılık, S noksanlığı ilk olarak genç yapraklarda görülür. Bu da S’ün
yaşlı yapraklarda hareketsiz olduğunu göstermektedir. Bu yaygın kabule karşılık, son
zamanlarda yapılan çalışmalarda S’ün farklı yerlerde ve kaynaklardan hareketli
olabileceğini göstermiştir. Büyümesini tamamlamış yaşlı yapraklarda çözünmez S
formları (örneğin protein-S) S noksanlığı altında genelde hareketsiz olduğu (Adiputra ve
Anderson, 1995; Sunarpi ve Anderson 1996) buna karşılık, N noksanlığı altında ise
hareketli olduğu saptanmıştır (Sunarpi ve Anderson, 1997). Mezofil hücrelerde
vakuollerde depolanan sülfatın (SO4-2) yalnızca devamlı S stresi altında bulunan
bitkilerde serbestlendiği ve bu serbestlenen düzeyinin çok yavaş olduğu, bitkide oluşan
yeni dokular için serbestlenen S’ün yetersiz olduğu bildirilmiştir (Clarkson ve ark.,
1983; Bell ve ark., 1995). Bir sonuç olarak, S noksanlığının gelişimini tamamlamamış
yapraklarda ortaya çıkmaktadır.
264

Yaşlı yapraktaki S’ün kısmen hareket edebileceği yapılan bu çalışmada da


görülmüştür. Özellikle şiddetli veya düşük düzeydeki Bal-Atillanın orta yaşlı
yapraklarındaki S konsantrasyonunun yaşlı yapraktan daha yüksek olduğu
belirlenmiştir. Bu yaşlı yaprakta depo edilen S kaynaklarının bir şekilde çözünür
formlara dönüşüp hareket edebildiğini göstermektedir. Nitekim literatürde bu durum
özellikle N noksanlığı altında koşullarda görüldüğü anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi, S
methionin ve sistein gibi amino asitlerin yapısında yer alarak protein sentezinde önemli
bir rol oynar (Zhao ve ark., 1999b; Hawkesford ve De Kok, 2006). Protein sentezinde
her iki besin elementinin (N ve S) optimum düzeyde olması oldukça önemidir. Kükürt
noksanlığında protein sentezi gerileyecek ve bitkide çözünür N formaları artacaktır. Bu
da bitkide köke N’un yeterli düzeyde beslendiği sinyali gelmesine ve sonuçta bunun
bitkide N alım kapasitesinde gerilemeye neden olacağı bildirilmiştir (Marschner, 1995).
Böyle optimum N’la S’ün büyüme ve kalite üzerine olumlu etkisi sera
koşullarında toprakta yapılan bir denemeyle de gösterilmiş ve söz konusu çalışmada
bitkinin S’le beslenme düzeyi iyileştikçe bitkinin N kullanım etkinliğinin de arttığı
saptanmıştır. Söz konusu çalışmada, farklı S uygulamalarında tüm bitkilere aynı
düzeyde N verilmesine karşılık, bitkinin S’le beslenme düzeyi iyileştikçe yeşil
aksamdaki N konsantrasyonun da artığı bulunmuştur (Erdem (2004).
Bitkinin S’le beslenme düzeyini belirlemede hangi doku veya yaprak
örneklemesinin dikkate alınacağı ve hangi parametrelerin kullanılması gerektiğiyle ilgili
literatürde çok sayıda çalışılma yapılmıştır. Bu çalışmada genç yapraktaki total S
konsantrasyonun bitkinin S’le beslenme düzeyini belirlemede en doğru sonucu vereceği
saptanmıştır (Şekil 6). Kükürt noksanlığı artmasına karşın S’lü gübre kullanımı çevresel
ve ekonomik nedenlerden dolayı arzulanan düzeyde değildir. Bu nedenle S’lu gübrelerin
kullanımı sağlamak ve verim ve kalitedeki düşüşü önlemek için S noksanlığını gösteren
güvenilir bir teste gereksinim olduğu bildirilmiştir. Bu testin bitkinin veya toprağın S
durumunu doğru şekilde belirlemeli ve olası S noksanlığından kaynaklanan verim ve
kalite kayıplarının tahmininde de kullanılabilmelidir.
Bitki analizleri bitkinin S gereksinimini doğru şekilde belirleyen bir yöntemdir.
Bu yöntemin başarısı seçilen parametre ve bu parametre için bulunan kritik sınır
değerine bağlıdır. Kritik sınır değerin bitkinin tüm büyüme dönemlerinde, farklı iklim
ve toprak koşullarında da geçerliliğinin olması oldukça önemlidir. Bununla birlikte üç
yaklaşım içinde bitki analizleri tercih edilmelidir. Örnekleme zamanında bitkiye
elverişli S miktarını doğruya yakın olarak bitki dokusundaki S konsantrasyonunun
olduğu görülmektedir (Melsted ve ark., 1969).
Kükürt noksanlığında kullanılan başarılı bir parametrenin farklı S
konsantrasyonlarında geçerliliğinin olması ve gelişim dönemleri boyunca değişkenlik
göstermeden kalmalısı gerektiği bildirilmiştir. Seçilecek parametrenin ölçümü kolay ve
doğruluğu oldukça yüksek olmalıdır. Ancak potansiyel olarak S teşhisinde kullanılan
parametreler söz konusu koşullardan biri veya daha fazlası için kolaylıkla başarısız
duruma düşebilmektedirler. Örneğin total S, S noksanlığı için oldukça güvenilir bir
parametre olduğu bulunmuştur (Randall ve ark., 1981; Pinkerton, 1998). Buna karşılık
son yıllarda İngiltere’de ticari laboratuarlarda aynı bitki materyalin total S
konsantrasyonunun 2.0-3.8 mg gr-1 arasında değiştiği belirlenmiştir (Crosland ve
ark.,2001). Buğdayın ilk büyüme dönemlerinde kritik sınır değer 2.5-3.0 mg g-1 arasında
değiştiği (Spencer ve Freney, 1980; Blake-Kalff ve ark., 2000) göz önünde
bulundurulduğunda, bazı laboratuarlar bu kritik sınır değerine göre bitki örneğinin S
noksanlığına sahip olduğu sonucuna ulaşacaklar ve doğal olarak o bitki için S’lü gübre
kullanılmasını önereceklerdir. Buna karşılık yeterli düzeyde S bulan laboratuarlar ise S
gübresi önerisi yapamayacaklardır.
265

Sonuçlar genel olarak değerlendirildiğinde S uygulamasıyla çeşitlerin


verimlerim arttığı bu artışta beslenme ortamındaki S düzeyinin önemli olduğu
söylenebilir. Çeşitlerin dokusundaki S’e karşı farklı tepkileri olabildiği yüksek S’e
dayanım gösteren çeşitler yanında (örneğin Golia) beslenme ortamındaki düşük S’ü
yüksek etkinlikte kullanabilen çeşitlerin de (örneğin Bezostaja) olabileceğini
göstermiştir. Ayrıca genelde bitki içinde S’ün hareketsiz olduğu ve bu nedenle yaşlı
yapraklarda biriktiği ortaya çıkmıştır. Ancak S beslenmesinin çok düşük veya yetersiz
olduğunda yaşlı yapraklardan orta yaşlı yapraklara kısmen S’ün taşınabildiği
görülmüştür. Bu bulgular dışında bitkinin S’le beslenme düzeyinde genç yaprak
örneklenmesinin en doğru sonuç vereceği bulunmuştur. Ancak bu tür parametrelerin
kullanılmasında bitkinin büyüme dönemi, örnekleme yeri ve bitkinin yaşı yanında
toprak ve iklim özelliklerinin göz önünde bulundurulmasında büyük yarar olacaktır.

KAYNAKLAR
Adiputra, I.G.K and Anderson, J.W., 1995. Effect of sulphur nutriton on redistribution
of sulphur in vegatative barley. Physiologia Plantarum, 95 pp 643-60
Beaton, J.D., and Soper, R.J., 1986. Plant response to sulfur in Western Canada. Sulphur
in agriclture, pp 375-403, Agron. Monogr. 27. ASA, CSSA and SSSA,
Madison, WI.
Bell, C.I., Clarkson, D.T. and Cram, W.J., 1994. Compartmental anaysis of 35 S
exchange in oots and leaves f a tropical legmume Macropitilium
antropurpureum cv. Sirarto. J. Exp. Bot 45: 879-886.
Bell, C.I., Clarkson, D.T. and Cram, W.J., 1995a. Sulphate suply and its regulation of
transport in roots of a tropical legume Macropitilium antropurpureum cv.
Sirarto. J. Exp. Bot 46:65-71.
Bell C.I., Clarkson, D.T. and Cram, W.J., 1995b. Partitioning and redistribution of
sulphur during S-stress in Macropitilium antropurpureum cv Sirarto. J. Exp. Bot
46:73-81.
Blake-Kalff, M. M. A., Zhao, F.J., Hawksford, M. J. And McGrath, S. P., 2001. Using
plant analysis to predict yield losses caused by sulphu deficiency. Annals of
Applied Biology 138, 123-127.
Blake-Kalff, M. M. A., Hawksford, M. J., Zhao, F.J., And McGrath, S. P., 2000.
Diagnosing sulphur deficiency in field grown oilseed rape (Brassica napus L.)
and wheat (Triticum aestivum L.). Plnt and Soil 225: 95-107
Blake-Kalff, M. M. A., Harrison, K.R., Hawksford, M. J., Zhao, F.J., And McGrath, S.
P., 1998. Ditriution of sulphurwithin oilseed rape leaves in esponse sulphur
deficiency duing egatative growth. Pant Physiol 118, 1337-1344.
Clarkson, D.T., Smith, F. W. And Vanderberg, P.J., 1983. Regulatin of sulphate
transport in a tropical legume, Macropitilium antropurpureum cv. Sirarto. J.
Exp. Bot 34: 143-1483.
Crosland, A.R., Zhao, F.J., and McGrath, S. P., 2001. An inte-laboratory comparison of
sulfur and nitrogen analysis in plants and soils. Comm. In Soil Sci. and Plant
Analysis 32, 685-695
Erdem, H., 2004. Farklı bölge topraklarında kükürt uygulamasının buğdayın kuru madde
verimi üzerine etkisinin sera koşullarında belirlenmesi. Yüksek Lisans tezi,
Ç.Ü.Fen ilimleri Enstitüsü Toprak Anabilim Dalı-Adana.
266

Hawkwsford, M. J. And De Kok, L.J., 2006. Managing sulfur metabolism in plants.


Plant Cell Environ in pres.
İnal, A., Güneş, A., Alpaslan, M. And Adak, M.S., 2003. Diagnosis sulfur deficiency
and effects of sulfur on yield and yield components of wheat grown in Central
Anatolia, Turkey. Journal of Plant Nutrition 26, 1483-1498.
Kauka, A., 1993 Stickstoff und Scwefelvrsorgung bei landwirtschaftlichen klturpflanzen
und ihe bedeutung fir die backqulitat bei winterweizen in Nordhein-Westfalen
und Rheinland-Pflaz. PhD. Thesis, University of Bonn,Germany.
Marschner, H., 1995. Mneral Nutrition of Higer Plants. 2nd edt. Academic Press,
London.
McGrath, S.P. and Zhao, F.J., 1996. Sulphur uptake, yield rsponses and the interaction
between nitrogen and sulphur i winter oilseed rap (Brassica napus). J. Agri.Sci.
126, pp 53-62.
McGrath S.P. Zhao, F.J. and Withers P.J., 1996. Devlopment of suphur deficiency n
crops and its treatment. Proceedngs of te Fertiliser Society, No: 379.
Peterborugh, The Fertiliser Society.
Melsted, S.W., Motto, H.L. and Peck, T.R., 1969. Critical plant nutrient composition
values useful in interpreting plant analysis data. Agronomy Journal 61: 17-20.
Mengel, K. and Kirkby, E.A., 2001. Principles of Plant Nutrition. Kluwer Aademic
Publishers, Netherlands.
Pasricha, N.S. and Fox, R.L., 1986. Plant nutrient sulphur the tropics and subtropics.
Advance in Agronomy 50, 209-269.
Pinkerton, A., 1998. Critical sulfur concentration in oilseed rape (Brassica napus) in
relation to nitrogen supply and to plant age. Australian J. of Exp. Agr. 38: 511-
522.
Randall, P.J., Spencer, K. and Freney, J.R., 1981. Sulfur and nitrogen fertilizer effects
on wheat. 1. Concentrations of sulfur an nitogen and nitrogen to sulfur ratio n
grain, in relation to yield response. Australian J. of Agr. Research 32: 203-212.
Rasmusen,P.E. and Kresge, P.O., 1986. Plant response to sulfur in Western United
States. In Sulfur in Agriculture, pp 357-374, (Tabatabai Eds), Madison.
Scherer, H. W., 2001. Sulphur in crop production. European Journal of Agonomy 14,
81-111.
Spencer, K. and Freney, J.R., 1980. Assessing the sulfur tatus of field grown wheat by
plant analysis. Agronomy Journal 72: 469-472.
Sunarpi, and Anderson, J.W., 1996. Effect of sulphur nutrition redistribution of sulfur in
vegatative soybean plants. Plant Phys. 112, 623-631.
Sunarpi, and Anderson, J.W., 1997. Effect of nitrogen nutrition on remobilization of
protein sulfur in the leaves of vegetative soybean and associated changes in
soluble sulfur metabolites. Plant Physio. 115: 1671-1680.
Tisdale, S. L., Reneau, R. B. Jr. Nd Platou, J.S. 1986. Atlas of sulfur deficiency. In:
Tabatabai, MA. (Ed) Sulfur in Agriculture. Agron. Monogr. 27, ASA, CSSaA
and SSSA, Madison,W.L., pp : 295-322.
Withers, P.J.A, Tytherleigh, A.R.J. and O’donnell, F.M. 1995.Effect of sulphur
fertilizers n the grain yield and sulphur content of cereals. J. Agric. Sci. 125, pp:
317324.
267

Zhao, F.J.,Hawkesford, M.J. and McGrath, S.P. 1999a. Sulphur assimilation and effect
on yield and quality of wheat. Journal of Cereal Science 30, pp. 1-17.
Zhao, F.J., Salmon, S.E., Withers, P.J.A., Monaghan, J.M., Evans, E.J., Shewry, P.R.
and McGrath, S.P. 1999b. Variation in the bread making quality and rheolgical
properties f wheat in relation to sulphur nutrition under field conditions. J.
Cereal Sci. 30: 19-31.
Zhao, F. J., Evans, E. T., Bilsborrow, P. E., Seyers, J. K., 1994. Influence of nitrogen
and sulphur on the glucosinolate profile of rapeseed (Brassica napus L.). J. Sci.
Food Agric. 64, 295-304.
268

EKMEKLİK VE MAKARNALIK BUĞDAY ÇEŞİTLERİNİN GELİŞİMİ VE


MİNERAL MADDE İÇERİĞİNE KÜKÜRTLÜ GÜBRELEMENİN ETKİSİ

Figen ERASLAN1* Ali İNAL2 Aydın GÜNEŞ2


2
Nuray ÇİÇEK Mehmet ALPASLAN2
1
Süleyman Demirel Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Isparta. *eraslan@ziraat.sdu.edu.tr
2
Ankara Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Ankara. inal@agri.ankara.edu.tr
agunes@agri.ankara.edu.tr cicek@agri.ankara.edu.tr alpaslan@agri.ankara.edu.tr

ÖZET
Dünyada yapılan çalışmalardan elde olunan sonuçlar, toprak ve bitkide kükürt
(S) noksanlığının son yıllarda gittikçe yaygınlaştığını ortaya koymuştur. Ülkemizde
yaygın olarak yetiştiriciliği yapılan 5 ekmeklik (Bezostaya, Gün-91, Uzunyayla,
Türkmen, İkizce) ve 5 makarnalık (Kızıltan-91, Altın40/98, Altın, Yılmaz, Ç-1252)
olmak üzere 10 buğday çeşidinin sera koşullarında kükürtlü gübrelemeye göstermiş
oldukları tepkiler araştırılmıştır. Bu amaçla 71 gün süreyle 0, 20, 40, 80 mg S kg-1
olacak şekilde jips (CaSO4 2H2O) uygulanarak yetiştirilen bitkilerin kuru madde
miktarları, S içeriği, N, P, K, Ca, Mg, Zn, Fe, Mn ve Cu içerikleri belirlenmiştir.
Araştırma sonuçlarına göre; artan miktarlarda kükürt uygulanarak sera koşullarında
yetiştirilen ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin kuru madde miktarları ve
çeşitlerin kükürt gübrelemesine tepkileri birbirlerinden ayrımlı olmuştur. Genel olarak
ekmeklik çeşitlerin oluşturduğu kuru madde miktarı, makarnalık çeşitlere göre daha
fazla olmuştur. Kükürt gübrelemesi, buğday çeşitlerinin kuru ağırlıklarında, S, N, Ca,
Mn ve Cu içeriklerinde kontrole göre genelde artışa sebep olurken, P içerikleri azalma
eğilimi göstermiştir. Makarnalık buğday çeşitlerinin S, N, Ca, Mg, Fe, Mn ve Cu
içerikleri genel olarak ekmeklik çeşitlere göre fazla olurken, ekmeklik buğdayların
ortalama potasyum içerikleri makarnalık buğday çeşitlerine göre daha fazla
bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Ekmeklik buğday, makarnalık buğday, kükürt, besin maddesi.

EFFECTS OF SULPHUR FERTILIZATION ON GROWTH AND MINERAL


NUTRIENT CONTENT OF BREAD AND DURUM WHEAT CULTIVARS
ABSTRACT
There is increasing evidence that sulphur (S) deficiency becomes a global
nutritional problem in soils and plants. In the present this study, the effects of different
rates of S on growth and mineral nutrient content of bread (Bezostaja, Gün-91,
Uzunyayla, Türkmen, İkizce) and durum (Kızıltan-91, Altın40/98, Altın, Yılmaz, Ç-
1252) wheat cultivars were investigated during the 71 days of growth under greenhouse
conditions. For this aim, S was applied at the rate of 0, 20, 40 and 80 mg S kg-1 as a
CaSO4 2H2O and at the and of the experiment dry weights and S, N, P, K, Ca, Mg, Zn,
Fe and Mn contents of wheat cultivars were determined. According to the results, bread
and durum wheat cultivars showed varied responses to sulfur fertilization with respect to
the dry weights. Dry weights of bread wheat cultivars showed higher dry weights than
that of durum wheat cultivars. However, sulfur fertilization caused increases in the dry
weights, and S, N, Ca, Mn and Cu contents as compared to control, it was decreased the
P contents of the cultivars. While the S, N, Ca, Mg, Fe, Mn and Cu contents of durum
269

wheat cultivars were higher than that of the bread wheat cultivars, K content of the
bread wheat cultivars was found higher than that of the durum wheat cultivars.
Key Words: Durum and bread wheat, sulfur, plant nutrient.

GİRİŞ
Kükürdün bitkiler için mutlak gerekli bir besin elementi olduğunun yaklaşık iki
yüzyıldan beri bilinmesine ve bitkilerin yaklaşık fosfor kadar kükürde gereksinim
göstermelerine rağmen, son yıllara kadar S noksanlığının N, P ve K noksanlığı kadar
yaygın olmadığı kanısıyla, bu temel besin elementine gösterilen ilgi diğer besin
elementlerinin çok gerisinde kalmıştır. Kükürt, sistein, metionin, biotin, ko-enzim A,
tiamin, pirofosfat lipoik asit gibi bir çok ko-enzimin, tioredoksinlerin, sülfolipidlerin ve
proteinlerin yapısında bulunmaktadır. Kükürdün glutation tioredoksin gibi peptitlerin
sentezinde, redoks reaksiyonlarında, protein yapısının dayanıklılığında ve disülfid
bağının (S-S) oluşumunda yaşamsal rolü vardır (Zhao et al. 1999).
Dünyada, son 20 yıldır çevre kirliliğinin azaltılması için alınan önlemler ve
tarım tekniklerinde meydana gelen gelişmeler toprağın ve bitkilerin S bütçesinde
eksilmelere neden olmuştur. Bu eksilme nedenlerinden bir tanesi S içeren N’ lu ve P’ lu
gübrelerin kullanımından kısmen vazgeçilmesidir. Washington Kükürt Enstitüsü
dünyada mevcut yıllık 7.5 milyon ton S’ lü gübre açığının olduğunu ve değerin 2010
yılında yıllık 11 milyon ton’a çıkacağını tahmin etmektedir (Scherer 2001).
Endüstrileşmiş ülkelerde, katı yakıt kullanımının bir sonucu olarak endüstriyel
kirlenme, bitkilerin kükürt ihtiyaçlarının karşılanmasına katkıda bulunmuştur. Fakat son
yıllarda S noksanlığındaki artışın en önemli sebeplerinden birisi de 1970’li yıllardan
itibaren atmosfere SO2 girdisindeki azalmadır. Ülkemiz genelinde atmosferdeki SO2
konsantrasyonu izlendiğinde, dünya genelinde olduğu gibi bir azalma eğilimi
gözlenmektedir. 1989 yılında Türkiye ortalaması 251 µg/m3 olan SO2 emisyonu miktarı
2000/01 döneminde 104 µg/m3’ e düşerek %59 oranında azalmıştır (Anonim 1991,
Anonim 2001).
Dünyanın tarım yapılan birçok bölgesinde S gübrelemesine ürün gelişimi ve
verimin verdiği tepkiler belirtilmiş ve özellikle Batı Kanada, Batı Amerika, Güney
Asya, Avustralya ve Yeni Zelanda’ da bu durumun yaygın olduğu araştırıcılar tarafından
tespit edilmiştir (Tisdale et al. 1986, Rasmussen and Kresge 1986, Pasricha and Fox
1993). Geçen 10 yıl içerisinde Batı Avrupa’da havanın daha temiz hale gelmesi ile
birlikte S noksanlığı daha yaygın hale gelmeye başlamıştır (Zhao et al. 1999, McGrath
et al. 1996). Almanya’nın kuzeyinde ise N’ tan sonra bitki büyümesini sınırlayan ikinci
elementin S olduğu saptanmıştır (Schnug, 1991).
Buğday, dünyada üretimi yapılan en yaygın bitkidir. Kükürde gereksinimi
düşük olmasına karşın buğdayda S noksanlığı bir çok ülkede gözlenmiş ve tarla
koşullarında S uygulamasına bağlı olarak buğdayın veriminde meydana gelen artış
oranlarının %5-50 arasında olduğu (Riley et al. 2000, McGrath and Zhao 1995, Randall
and Wrigley 1986) belirtilmiştir.
Ülkemizde S beslenmesinin buğdayda verim ve kalite özelliklerine etkisine
yönelik çalışma sayısı yok denilebilecek boyuttadır. Inal et al. (2003) tarafından,
bitkilerin kükürtle beslenme durumunu tespit etmek üzere 1999/2000 sezonunda yapılan
bir tarama çalışmasında, Ankara yöresi (Elmadağ, Gölbaşı, Haymana) topraklarında ve
bu topraklar üzerinde yetiştirilen buğday bitkilerinde yaklaşık %50 oranında S
noksanlığı olduğu tespit edilmiştir.
270

Bu çalışmada, toprağa uygulanan kükürde ekmeklik ve makarnalık buğday


genotiplerinin göstermiş oldukları tepkiler ortaya konmaya çalışılmış, bu amaçla
Türkiye’de yaygın olarak yetiştirilen kışlık ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin
kuru madde miktarları, S içeriği, N, P, K, Zn, Fe, Mn ve Cu içerikleri bir sera denemesi
yürütülerek belirlenmiştir.

MATERYAL VE METOD
Ülkemizde yaygın olarak yetiştirilen 5 ekmeklik (Uzunyayla, Gün-91, Türkmen,
Bezostaya, İkizce) ve 5 makarnalık (Ankara, Altın 40/98, Yılmaz, Kızıltan, Ç-1252)
buğday çeşidinin artan dozda kükürt gübrelemesine tepkisini araştırmak amacıyla
yürütülen bu denemede; toprak örnekleri A.Ü.Z.F. Araştırma ve Uygulama Çiftliğinden
buğday yetiştirilen alanlardan 0-20 cm derinlikten alınarak deneme kurmaya ve analize
hazır hale getirilmiştir. Sera denemesinde kullanılan toprağın bazı fiziksel ve kimyasal
özellikleri aşağıdaki gibidir: Bitkiler için elverişli S, 9.8 mg kg-1 , toplam N, %0.24,
bitkiler için elverişli P, K, Ca, Mg, Fe, Mn, Cu ve Zn sırasıyla 31 mg kg-1, 250 mg kg-1,
1954 mg kg-1, 144 mg kg-1, 7.3 mg kg-1, 6.4 mg kg-1, 1.3 mg kg-1 ve 8.3 mg kg-1’dır.
Deneme toprağının pH, 7.87, EC, 0.28 dS m-1, Organik Madde, % 1.46 ve Kireç içeriği
% 24.6’dır. Kum,Kil,Silt içeriği sırasıyla; %35.31, %25.69 ve %39.00’dur.
Deneme için hazırlanan topraklar 1600 g hava kuru toprak alabilen plastik
saksılara konulmuştur. Kükürt 0, 20, 40, 80 mg S kg-1 olacak şekilde jips (CaSO4
2H2O)’ ten uygulanmıştır. Temel gübreleme olarak 100 mg N kg-1 azot, NH4NO3’ tan,
100 mg P kg-1 Ca(H2PO4)2’ tan uygulanmıştır. Deneme 4 yinelemeli olarak tesadüf
parselleri deneme deseninde yürütülmüştür. Buğday tohumlarından her saksıya 25 adet
ekilip çimlenme sonrası 18 bitki kalacak şekilde seyreltme yapılmıştır. Bitkiler 71
günlük gelişim döneminden sonra toprak yüzeyinden kesilerek hasat edilmiş, yaş ve
kuru ağırlıkları belirlendikten sonra Kacar ve İnal (2008)’ a göre analize hazırlanmış ve
toplam kükürt, “Eltra CS 500” marka C-S belirleme cihazı ile belirlenmiştir. Bitkilerin
toplam N kapsamı Kjeldahl yöntemiyle, bitkide toplam P, vanadomolibdofosfoik sarı
renk yöntemine göre; toplam K fleymfotometrik olarak, Ca, Mg, Fe, Cu, Mn ve Zn
Kacar ve İnal (2008) tarafından bildirildiği şekilde atomik absorbsiyon
spektrofotometresiyle belirlenmiştir.
Araştırma sonuçlarının güvenilirliliği MINITAB paket programı kullanılarak
varyans analizi ile belirlenmiş ve uygulamalar arasındaki farklılıkların önemliliği
MSTAT paket programı kullanılarak Duncan Çoklu Karşılaştırma Test’i ile
belirlenmiştir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Kükürtlü Gübrelemenin Buğday Çeşitlerinin Kuru Madde Miktarı Üzerine Etkisi
Artan dozlarda kükürt uygulanarak sera koşullarında yetiştirilen ekmeklik ve
makarnalık buğday çeşitlerinin kuru madde miktarları Çizelge 1’ de verilmiştir. Çizelge
1’ in incelenmesinden de görüleceği üzere, kükürtlü gübrelemeye bağlı olarak ekmeklik
ve makarnalık buğday çeşitlerinin oluşturdukları kuru madde miktarları ve çeşitlerin
kükürt gübrelemesine tepkileri birbirlerinden ayrımlı olmuştur. Kükürt gübrelemesi
Türkmen ve İkizce çeşidinde 40 ve 80 mg S kg-1 dozlarında kuru ağırlığı azaltırken,
Ankara çeşidinde istatistiki olarak önemli derecede artırmıştır. Diğer çeşitlerde kükürt
uygulaması kuru ağırlığı kontrole göre artırmış ancak bu artışlar istatistiki olarak önemli
bulunmamıştır. Genel olarak ekmeklik çeşitlerin oluşturduğu kuru madde miktarı
makarnalık çeşitlere göre daha fazla olmuştur.
271

Kükürt uygulamasının buğdayda bitki kuru ağırlığını ve saman verimini


artırdığına ait benzer bulgular Inal et al. (2003), Gupta et al. (2004), Girma et al. (2005),
Zhao et al. (1996) tarafından da bildirilmiştir.
Çizelge 1. Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin kuru madde (g saksı-1) miktarları
üzerine artan dozlarda uygulanan S’ ün etkisi
KURU MADDE MİKTARI (g saksı-1)
Çeşit 0 ppm S 20 ppm S 40 ppm S 80 ppm S
Bezostaya 8.38 aC 8.74 aC 8.85 aB 8.78 aB
Gün-91 10.57 aA 10.63 aA 11.08 aA 10.91 aA
Uzunyayla 9.92 aAB 10.67 aA 10.59 aA 10.67 aA
Türkmen 9.26 abB 9.63 aB 8.52 bB 8.74 bB
İkizce 9.35 aB 9.23 aBC 8.27 bB 8.38 bB
Kızıltan-91 6.32 aE 6.76 aDE 7.03 aCD 6.99 aC
Altın40/98 5.92 aE 6.48 aDE 5.78 aE 6.21 aD
Ankara 6.25 bE 6.60 abBD 7.16 aC 7.13 aC
Yılmaz 6.39 aD 6.89 aD 6.81 aCD 6.75 aCD
Ç-1252 5.92 aE 6.11 aE 6.28 aDE 6.12 aD
(küçük harf: Doz, büyük harf: Çeşit ortalamaları arasındaki farklılıkları göstermektedir)
F-Test: Çeşit: **, Doz:öd, ÇeşitxDoz:* (**:P<0.01, *:P<0.05, öd:önemli değil)

Kükürtlü Gübrelemenin Buğday Çeşitlerinin Kükürt, Azot, Fosfor, Potasyum,


Çinko, Demir, Mangan ve Bakır İçerikleri Üzerine Etkisi
Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin kükürt kapsamları üzerine artan
dozda S uygulamasının etkisi incelendiğinde; Gün-91 ve Altın 40/98 çeşitlerinin S
içeriğinin etkilenmediği, Bezostaya ve Uzunyayla çeşitlerinin S içeriğinin arttığı,
Kızıltan-91 çeşidinde ise yüksek dozda S uygulaması ile S içeriğinin arttığı görülmüştür.
Çizelge 2. Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin kükürt içerikleri üzerine artan
dozlarda uygulanan S’ ün etkisi
S (%)
Çeşit 0 ppm S 20 ppm S 40 ppm S 80 ppm S
Bezostoya 0.1728 bC 0.1833 bE 0.2386 aBC 0.2567 aB
Gün-91 0.1961 aC 0.2109 aDE 0.2148 aBCD 0.2089 aC
Uzunyayla 0.1894 bC 0.2289 abDE 0.2527 aB 0.2069 bC
Türkmen 0.2018 aB 0.2109 aDE 0.1819 bD 0.1719 bC
İkizce 0.2481 aB 0.2595 aCD 0.2359 abBC 0.2063 bC
Kızıltan-91 0.2404 bB 0.2444 bCD 0.2088 bCD 0.3344 aA
Altın40/98 0.1946 aC 0.2123 aDE 0.2331 aBC 0.2037 aC
Ankara 0.2303 bB 0.2746 abBC 0.2368 bBC 0.3692 aA
Yılmaz 0.2601 cB 0.3084 bcB 0.3711 aA 0.3452 abA
Ç-1252 0.3786 abA 0.4124 aA 0.3629 bA 0.3692 bA
(küçük harf: Doz, büyük harf: Çeşit ortalamaları arasındaki farklılıkları göstermektedir)
F-Test: Çeşit: **, Doz:*, ÇeşitxDoz:** (**:P<0.01, *:P<0.05)

Ayrıca ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin S gübrelemesine tepkilerinin


birbirlerinden farklı olduğu da görülmüştür (Çizelge 2). Makarnalık buğday çeşitlerin S
içerikleri genel olarak ekmeklik çeşitlere göre fazla olmuştur. Kontrol uygulamasında en
yüksek S içeriği Ç-1252’de (% 0.3786) belirlenirken en düşük S, Besoztaya çeşidinde
(% 0.1728) belirlenmiştir. Benzer bulgular, Inal et al. (2003), Eraslan (2006), Wieser et
al. (2004) ve Zhao et al. (1999a) tarafından da belirtilmiştir.
272

Artan dozlarda S uygulanarak sera koşullarında yetiştirilen ekmeklik ve


makarnalık buğday çeşitlerinin N içerikleri incelendiğinde; buğday çeşitlerinin N
içeriklerinin uygulanan S’ e bağlı olarak kontrole göre arttığı ancak bu artışların
istatistiki olarak önemli olmadığı görülmektedir (Çizelge 3). Makarnalık buğday
çeşitlerinin N içerikleri ekmeklik çeşitlere göre daha fazla olmuştur. Denemede en
düşük N içeriği Gün-91 çeşidinde %1.43 ile kontrol uygulamasında belirlenirken, en
fazla N içeriği Ankara ve Ç-1252 buğday çeşitlerinde %3.40 ile 40 ve 80 mg S kg-1
uygulamalarında belirlenmiştir (Çizelge 3). Kükürt uygulaması ile bitkilerde N
içeriğinin arttığı Inal et al. (2003), Eraslan (2006), Hitsuda et al. (2004), Wieser et al.
(2004) tarafından da belirtilmiştir.
Çizelge 3. Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin azot (%) içerikleri üzerine artan
dozlarda uygulanan S’ ün etkisi
N (%)
Çeşit 0 ppm S 20 ppm S 40 ppm S 80 ppm S
Bezostoya 2.56 aBC 2.63 aB 2.14 aB 2.09 aC
Gün-91 1.43 aDE 1.60 aC 1.78 aBC 1.59 aCD
Uzunyayla 1.46 aE 1.82 aC 1.51 aC 1.73 aD
Türkmen 2.11 aCD 2.05 aC 1.95 aBC 2.07 aC
İkizce 1.93 bCDE 1.79 bC 1.96 bBC 2.65 aB
Kızıltan-91 2.62 aBC 2.97 aAB 3.10 aA 2.98 aAB
Altın40/98 2.91 aAB 3.13 aAB 3.09 aA 3.36 aA
Ankara 2.44 bAB 2.61 bB 2.27 bA 3.40 aA
Yılmaz 2.70 bAB 3.34 aA 3.28 abA 2.92 abAB
Ç-1252 3.29 aA 3.33 aA 3.40 aA 3.19 aAB
(küçük harf: Doz, büyük harf: Çeşit ortalamaları arasındaki farklılıkları göstermektedir)
F-Test: Çeşit: **, Doz: öd, ÇeşitxDoz:* (**:P<0.01, *:P<0.05, öd:önemli değil)

Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin P içeriklerinde çeşitler arasında ve


çeşit x doz etkileşiminde istatistiksel olarak %1 düzeyinde önemli farklılıklar
bulunmuştur (Çizelge 4). Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin P içeriklerinde
uygulanan S’e bağlı olarak genelde kontrole göre azalma eğilimi göstermiştir. Bu
azalışlar özellikle yüksek dozda S uygulamasında Gün-91, Uzunyayla, Altın40/98
çeşitlerinde önemli olmuştur. Öte yandan Ç-1252 çeşidin P içeriğinde ise uygulanan
kükürde bağlı olarak artış olmuştur. Makarnalık ve ekmeklik buğday çeşitlerinin P
içeriklerinin birbirlerine yakın olduğu görülmektedir (Çizelge 4). Benzer sonuçlar
Eraslan (2006) tarafından da bildirilmiştir.
Artan miktarlarda kükürt uygulanarak sera koşullarında yetiştirilen ekmeklik ve
makarnalık buğday çeşitlerinin K içerikleri Çizelge 5’ de verilmiştir. Çizelge
incelendiğinde, artan dozlarda uygulanan S’ ün buğday çeşitlerinin K içeriklerini
istatistiksel olarak %1 düzeyinde önemli etkilediği görülmektedir. Çeşitlerin ortalama K
içerikleri incelendiğinde en yüksek K içeriği ekmeklik çeşit olan Bezostaya’ da %0.43
olarak belirlenirken, en düşük K içeriği ise makarnalık çeşitlerden Altın 40/98 çeşidinde
(%0.30) saptanmıştır (Çizelge 5).
Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin Ca içerikleri Çizelge 6’ da
verilmiştir. Çizelge 6’da görüleceği üzere artan dozlarda uygulanan S’ e bağlı olarak
buğday çeşitlerinin ortalama Ca içeriklerindeki değişimler istatistiki olarak %1
düzeyinde önemli bulunmuştur. Ekmeklik ve makarnalık buğdayların ortalama Ca
içerikleri incelendiğinde en yüksek Ca içeriği makarnalık çeşitlerden Altın 40/98
çeşidinde (%1.02), en düşük Ca içeriği ise ekmeklik çeşitlerden Gün-91 çeşidinde
(%0.22) saptanmıştır. Makarnalık buğday çeşitlerinin ortalama Ca içerikleri ekmeklik
buğday çeşitlerine göre daha fazla bulunmuştur.
273

Çizelge 4. Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin fosfor (%) içerikleri üzerine


artan dozlarda uygulanan S’ ün etkisi
P (%)
Çeşit 0 ppm S 20 ppm S 40 ppm S 80 ppm S
Bezostoya 0.46 aAB 0.43 aBC 0.43 aB 0.40 aB
Gün-91 0.38 aBCD 0.39 aCDE 0.33 abBD 0.29 bCD
Uzunyayla 0.36 aCD 0.33 abDE 0.30 abD 0.27 bD
Türkmen 0.33 aD 0.32 aE 0.32 aCD 0.36 aBC
İkizce 0.36 aCD 0.42 aBC 0.40 aBC 0.40 aB
Kızıltan-91 0.49 aA 0.54 aA 0.53 aA 0.50 aA
Altın40/98 0.50 aA 0.41 bBCD 0.40 bBC 0.41 bB
Ankara 0.39 aCD 0.40 aBCD 0.38 aBCD 0.35 aBC
Yılmaz 0.39 aBCD 0.40 aBCD 0.34 aCD 0.38 aB
Ç-1252 0.44 bABC 0.48 bAB 0.58 aA 0.51 abA
(küçük harf: Doz, büyük harf: Çeşit ortalamaları arasındaki farklılıkları göstermektedir)
F-Test: Çeşit: **,Doz:öd, ÇeşitxDoz:* (**:P<0.01, *:P<0.05, öd:önemli değil)

Çizelge 5. Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin potasyum (%) içerikleri üzerine


artan dozlarda uygulanan S’ ün etkisi
K (%)
Çeşit 0 ppm S 20 ppm S 40 ppm S 80 ppm S Ortalama
Bezostoya 0.42 0.39 0.46 0.45 0.43 A
Gün-91 0.35 0.33 0.33 0.31 0.33 CDE
Uzunyayla 0.32 0.33 0.43 0.31 0.35 BC
Türkmen 0.39 0.37 0.37 0.36 0.37 B
İkizce 0.35 0.35 0.33 0.34 0.34 BCD
Kızıltan-91 0.33 0.34 0.32 0.33 0.33 CDE
Altın40/98 0.30 0.32 0.27 0.31 0.30 F
Ankara 0.34 0.33 0.37 0.34 0.34 BCD
Yılmaz 0.29 0.32 0.31 0.31 0.31 DE
Ç-1252 0.33 0.36 0.35 0.37 0.35 BC
F-Test: Çeşit: **, Doz:öd, ÇeşitxDoz:öd (**:P<0.01, öd:önemli değil)

Çizelge 6. Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin kalsiyum (%) içerikleri üzerine


artan dozlarda uygulanan S’ ün etkisi
Ca (%)
Çeşit 0 ppm S 20 ppm S 40 ppm S 80 ppm S Ortalama
Bezostoya 0.56 0.68 0.47 0.43 0.53 CDE
Gün-91 0.20 0.21 0.23 0.26 0.22 F
Uzunyayla 0.30 0.32 0.30 0.26 0.29 EF
Türkmen 0.37 0.49 0.49 0.45 0.45 DEF
İkizce 1.22 0.47 0.69 0.46 0.71 BCD
Kızıltan-91 0.73 0.83 0.98 0.94 0.88 AB
Altın40/98 0.89 0.98 0.98 1.21 1.02 A
Ankara 0.68 0.74 1.27 0.87 0.89 AB
Yılmaz 0.83 0.84 0.86 1.03 0.89 AB
Ç-1252 0.60 0.59 1.05 0.86 0.78 ABC
F-Test: Çeşit: **,Doz:öd, ÇeşitxDoz:öd (**:P<0.01, öd:önemli değil)

Artan dozlarda S verilerek sera koşullarında yetiştirilen ekmeklik ve makarnalık


buğday çeşitlerinin Mg içerikleri Çizelge 7’de verilmiştir. Çizelge 7’de görüleceği üzere
ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin Mg içerikleri çeşit bazında farklılıklar
göstermiş ve bu farklılıklar istatistiksel olarak %1 düzeyinde, yine uygulanan S
dozlarının çeşitler ile karşılıklı etkileşimi de istatistiksel olarak %1 düzeyinde önemli
274

bulunmuştur. Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin Mg içerikleri uygulanan S’e


bağlı olarak kontrole göre artışlar ve azalışlar göstermiştir. Genel olarak makarnalık
buğday çeşitlerinin Mg içerikleri ekmeklik çeşitlere göre daha fazla olmuştur.
Çizelge 7. Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin magnezyum (%) içerikleri
üzerine artan dozlarda uygulanan S’ün etkisi
Mg (%)
Çeşit 0 ppm S 20 ppm S 40 ppm S 80 ppm S
Bezostoya 0.64 bCD 0.87 aAB 0.60 bE 0.60 bDE
Gün-91 0.54 aD 0.49 aE 0.54 aE 0.62 aCDE
Uzunyayla 0.67 abCD 0.72 aBCD 0.72 aBCDE 0.53 bE
Türkmen 0.64 aCD 0.68 aCD 0.67 aCDE 0.72 aBCD
İkizce 0.78 aABC 0.65 abCDE 0.70 abBCDE 0.58 bDE
Kızıltan-91 0.80 aABC 0.55 bDE 0.80 aABCD 0.84 aAB
Altın40/98 0.93 aA 0.94 aA 0.90 aA 0.93 aA
Ankara 0.70 aBCD 0.66 aCDE 0.65 aDE 0.67 aBCDE
Yılmaz 0.86 aAB 0.78 aABC 0.85 aABC 0.91 aA
Ç-1252 0.72 aBCD 0.74 aBC 0.87 aAB 0.80 aABC
(küçük harf: Doz, büyük harf: Çeşit ortalamaları arasındaki farklılıkları göstermektedir)
F-Test: Çeşit: **, Doz:öd, ÇeşitxDoz:** (**:P<0.01, öd:önemli değil)

Artan dozlarda S verilerek sera koşullarında yetiştirilen ekmeklik ve makarnalık


buğday çeşitlerinin Fe içerikleri Çizelge 8’ de verilmiştir. Çizelge 8’de görüleceği üzere
artan dozlarda uygulanan S’ e bağlı olarak ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin
Fe içerikleri farklılıklar göstermiş ve bu farklılıklar çeşit bazında istatistiksel olarak %1
düzeyinde önemli bulunmuştur. Makarnalık buğday çeşitlerinin ortalama Fe içerikleri
ekmeklik buğday çeşitlerine göre daha fazla olmuştur.
Çizelge 8. Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin demir (mg kg-1) içerikleri
üzerine artan dozlarda uygulanan S’ ün etkisi
Fe (mg kg-1)
Çeşit 0 ppm S 20 ppm S 40 ppm S 80 ppm S Ortalama
Bezostoya 62.1 70.0 77.1 63.5 68.2 BCDE
Gün-91 58.4 49.6 62.4 53.9 56.1 EF
Uzunyayla 49.1 62.4 51.2 35.8 49.6 F
Türkmen 50.8 58.8 59.4 81.6 62.7 DE
İkizce 72.8 60.3 57.9 75.4 66.6 CDE
Kızıltan-91 66.9 67.3 70.5 76.6 70.3 ABCD
Altın40/98 84.3 80.6 76.5 71.7 78.3 ABCD
Ankara 80.5 85.5 91.8 66.8 81.1 AB
Yılmaz 70.7 94.9 80.9 87.5 83.5 A
Ç-1252 89.1 70.3 79.5 92.3 82.8 A
F-Test: Çeşit: **, Doz: öd, ÇeşitxDoz: öd (**:P<0.01, öd:önemli değil)

Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin Zn içerikleri üzerine S’ ün etkisi


Çizelge 9’ de verilmiştir. Buğday çeşitlerinin Zn içerikleri bakımından S gübrelemesine
tepkileri birbirlerinden farklı olmuştur. Buğday çeşitleri arasında belirlenen farklar ile
çeşit x doz etkileşimi ve uygulanan kükürt dozları istatistiksel olarak %1 düzeyinde
önemli bulunmuştur (Çizelge 9). Makarnalık buğday çeşitlerinden Yılmaz ve Ç-
1252’nin çinko kapsamları genel olarak diğer tüm çeşitlere göre belirgin olarak daha
düşük olmuştur. Ankara çeşidinin çinko kapsamı Kontrol uygulamasına göre ilk S
artırma basamağında yükselirken, yüksek S düzeylerinde belirgin bir biçimde azalmıştır
(Çizelge 9).
275

Çizelge 9. Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin çinko (mg kg-1) içerikleri üzerine
artan dozlarda uygulanan S’ ün etkisi
Zn (mg kg-1)
Çeşit 0 ppm S 20 ppm S 40 ppm S 80 ppm S
Bezostoya 9.08 bD 13.03 aA 12.40 aBC 11.88 aBC
Gün-91 10.88 abBC 11.30 aBCD 11.73 aBC 9.73 bD
Uzunyayla 10.75 aC 11.05 aCD 11.50 aBC 10.50 aCD
Türkmen 12.25 aAB 12.25 aAB 11.58 abBC 10.58 bCD
İkizce 10.68 aC 10.70 aD 10.93 aC 11.30 aC
Kızıltan-91 13.18 aA 12.83 aA 14.23 aA 13.53 aA
Altın40/98 13.35 aA 13.45 aA 12.83 aB 13.00 aAB
Ankara 12.23 aAB 12.55 aAB 6.88 bDE 5.93 bE
Yılmaz 5.35 bE 6.35 abE 5.53 bE 7.20 aE
Ç-1252 6.50 aE 6.05 aE 7.08 aD 6.95 aE
(küçük harf: Doz, büyük harf: Çeşit ortalamaları arasındaki farklılıkları göstermektedir)
F-Test: Çeşit: **, Doz:**, ÇeşitxDoz:** (**:P<0.01)

Artan dozlarda S uygulanarak sera koşullarında yetiştirilen ekmeklik ve


makarnalık buğday çeşitlerinin Mn içerikleri Çizelge 10’ da verilmiştir. Çizelge 10’da
görüleceği üzere ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin Mn içeriklerine çeşit etkisi
istatistiksel olarak %1 düzeyinde, uygulanan S dozlarının etkisi de istatistiksel olarak
%5 düzeyinde önemli bulunmuştur. Kontrol ve 20 mg S kg-1 uygulamasında bitkilerin
ortalama Mn içeriği 171 mg kg-1 iken 80 ppm S uygulamasında 179 mg kg-1’ a çıkmıştır.
Genel olarak makarnalık buğday çeşitlerinin Mn içerikleri ekmeklik çeşitlere göre daha
fazla belirlenmiştir. En düşük ortalama Mn içeriği Gün-91 çeşidinde 113 mg kg-1 iken,
en fazla ortalama Mn içeriği 217 mg kg-1 olarak Altın 40/98 makarnalık buğday
çeşidinde belirlenmiştir.
Çizelge 10. Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin mangan (mg kg-1) içerikleri
üzerine artan dozlarda uygulanan S’ ün etkisi
Mn (mg kg-1)
Çeşit 0 ppm S 20 ppm S 40 ppm S 80 ppm S Ortalama
Bezostoya 122 122 123 130 124 F
Gün-91 109 115 100 129 113 G
Uzunyayla 129 136 132 138 134 E
Türkmen 163 163 184 180 173 D
İkizce 187 180 187 200 189 C
Kızıltan-91 198 187 188 192 191 C
Altın40/98 212 213 227 214 217 A
Ankara 192 194 196 197 195 BC
Yılmaz 189 201 202 195 197 BC
Ç-1252 204 199 201 214 204 B
Ortalama 171 B 171 B 174 AB 179 A
F-Test: Çeşit: **,Doz:*, ÇeşitxDoz:öd (**:P<0.01, *:P<0.05, öd:önemli değil)

Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin Cu içerikleri Çizelge 11’de


verilmiştir. Çizelge 11’in incelenmesinden de görüleceği üzere artan dozlarda uygulanan
S’e bağlı olarak ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin Cu içerikleri farklılıklar
göstermiş ve bu farklılıklar gerek çeşit, doz ve çeşit x doz karşılıklı etkileşimleri
bakımından istatistiksel olarak %1 düzeyinde önemli bulunmuştur. Uygulanan S’ e bağlı
olarak ekmeklik buğday çeşitlerinin Cu içeriklerinde genel olarak kontrole göre artış
(Bezostaya, Gün-91, Kızıltan-91 çeşitlerinde) gözlenmiştir. Makarnalık buğday
çeşitlerinin Cu içerikleri ekmeklik buğday çeşitlerine göre daha fazla olmuştur.
276

Çizelge 11. Ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin bakır (mg kg-1) içerikleri
üzerine artan dozlarda uygulanan S’ ün etkisi
Cu (mg kg-1)
Çeşit 0 ppm S 20 ppm S 40 ppm S 80 ppm S
Bezostoya 7.04 bE 10.68 aCD 7.54 bE 10.16 aD
Gün-91 7.54 bE 6.57 bF 8.25 ab 9.48 aDE
Uzunyayla 8.62 aDE 8.94 aDE 7.99 aDE 7.93 aE
Türkmen 9.87 aD 8.96 aE 8.63 aDE 9.31 aDE
İkizce 9.79 aD 9.10 aDE 9.52 aD 10.16 aD
Kızıltan-91 11.59 bC 11.51 bC 13.05 abC 14.22 aC
Altın40/98 14.72 aB 14.18 aB 14.30 aBC 15.01 aBC
Ankara 14.43 aB 14.40 aB 15.12 aAB 15.90 aABC
Yılmaz 15.31 aAB 15.34 aAB 15.60 aAB 16.14 aAB
Ç-1252 16.48 aA 16.80 aA 16.75 aA 17.52 aA
(küçük harf: Doz, büyük harf: Çeşit ortalamaları arasındaki farklılıkları göstermektedir)
F-Test: Çeşit: **, Doz:**, ÇeşitxDoz:** (**:P<0.01)

Sonuç olarak; artan miktarlarda kükürt uygulanarak sera koşullarında yetiştirilen


ekmeklik ve makarnalık buğday çeşitlerinin kuru madde miktarları ve çeşitlerin kükürt
gübrelemesine gösterdikleri tepkiler birbirlerinden ayrımlı olmuştur. Genel olarak
ekmeklik çeşitlerin oluşturduğu kuru madde miktarı, makarnalık çeşitlere göre daha
fazla olmuştur. Kükürt gübrelemesi, buğday çeşitlerinin kuru ağırlıklarında, S, N, Ca,
Mn ve Cu içeriklerinde kontrole göre genelde artışa sebep olurken, P içerikleri azalma
eğilimi göstermiştir. Makarnalık buğday çeşitlerinin S, N, Ca, Mg, Fe, Mn ve Cu
içerikleri genel olarak ekmeklik çeşitlere göre fazla olurken, ekmeklik buğdayların
ortalama potasyum içerikleri makarnalık buğday çeşitlerine göre daha fazla
bulunmuştur.
KAYNAKLAR
Anonim, 1991. Çevre İstatistikleri, Hava Kirliliği. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik
Enstitüsü. ,Ankara.
Anonim, 2001. T.C. Tarım Bakanlığı gübre tüketimi verileri, Ankara.
Eraslan, F. 2006. Küresel SO2 Emisyonundaki ve Kükürt İçeren Gübrelerin
Tüketimindeki Azalmaya Bağlı Olarak Buğdayda Olası Kükürt Noksanlığının
Belirlenmesi. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Toprak Anabilim
Dalı. Doktora Tezi. 2006, Ankara.
Girma, K., Mosali, J., Freeman, K.W., Raun, W.R., Martin, K.L. and Thomason, W.E.
2005. Forage and grain yield response to applied sulfur in winter wheat as
influenced by source and rate. J. Plant Nutr. 28: 1541-1553.
Gupta, V.K., Sanjeev, K. and Singh, A.K. 2004. Yield and quality of wheat (Triticum
aestivum) as influenced by sulphur nutrition and weed management. Indian J.
Agric. Sci. 74(5): 254-256.
Hitsuda, K., Sfredo, G.J. and Klepker, D. 2004. Diagnosis sulfur deficiency in soybean
using seeds. Soil Sci. Soc. Am. J. 68(4): 1445-1451.
Inal, A., Gunes, A., Alpaslan, M., Adak, M.S., Taban, S. and Eraslan, F. 2003.
Diagnosis of sulfur deficiency and effects of sulfur on yield and yild
components of wheat grown in Central Anatolia, Turkey. J. Plant Nutr. 26(7):
1483-1498.
Kacar, B., İnal, A. 2008. Bitki Analizleri. Nobel Yayın No:1241, Fen Bilimleri:63,
Ankara.
277

McGrath, S.P. and Zhao, F.J. 1995. A risk assessment of sulphur deficinecy in cereals
using soil and atmospheric deposition data. Soil Use and Management. 11: 110-
114. Cu içerikleri
McGrath, S.P., Zhao, F.J. and Withers, P.J.A. 1996. Development of sulphur deficiency
in crops and its treatment. Proceedings of the Fertiliser Society, No. 379.
Peterborough, The Fertiliser Society.
Pasricha, N.S. and Fox, R.L. 1993. Plant nutrient sulfur in the tropics and subtropics.
Advences in Agronomy. 50: 209-269.
Randall, P.J. and Wrigley, C.W. 1986. Effects of sulfur supply on the yield, composition
and quality of grain from cereals, oilseeds, and legumes. Advances in Cereal
Science and Technology. 8: 171-206.
Rasmussen, P.E. and Kresge, P.O. 1986. Plant response to sulfur in the Western United
States. In ‘Sulphur in agriculture’, (M.A. Tabatabai, ed.), American Society of
Agronomy, Crop Science Society of America, Soil Science Society of America,
Madison, Wisconsin, U.S.A. 357–374.
Riley, N.G., Zhao, F.J. and McGrath, S.P. 2000. Availability of different forms of
sulphur fertilizers to wheat and oilseed rape. Plant and Soil. 222: 139-147.
Scherer, H.W., 2001. Sulphur in crop production-invited paper. European Jr. of
Agronomy. 14: 81-111.
Schnug, E. 1991. Sulphur status of European crops and consequences for agriculture.
Sulphur in Agriculture. 15: 7-12.
Tisdale, S.L., Reneau, R.B. and Platou, J.S. 1986. Atlas of sulhur deficiencies. In ‘sulfur
in Agriculture’. (M.A., Tabatabai, ad.). American Society of Agronomy, Crop
Science Society of America, Soil Science Society of America, Madison,
Wisconsin, USA. 295-322.
Wieser, H., Gutser, R. and Tucher, S. 2004. Influence of sulphur fertilization on
quantities and proportions of gluten protein types in wheat flour. J. Cereal Sci.
40: 239-244.
Zhao, F.J., Hawkesford, M.J., Warrilow, A.G.S., McGrath, S.P. and Clarkson, D.T.
1996. Responses of two wheat varieties to sulphur addition and diagnosis of
sulphur deficiency. Plant Soil. 181: 317-327.
Zhao, F.J., Hawkesford, M.T. and McGrath, S.P. 1999. Sulphur assimilation and effects
on yield and quality of wheat. J. Cereal Sci. 30: 1-17.
278

FARKLI BİTKİLERİN BOR GÜBRELEMESİNE TEPKİLERİ

Sait GEZGİN Mehmet HAMURCU*


Selçuk Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Konya. *mhamurcu@selcuk.edu.tr
ÖZET
Bitki gelişimini sınırlandıran faktörlerin en önemlilerinden biri olan mikro
element eksikliği veya toksisitesi; bitkilerde metabolizmanın işlevini engellemekte ve
bitkide hasarlara neden olabilmektedir. Bitkiler büyümeleri için dokularında farklı
konsantrasyonlarda bulunmak üzere makro (N, K, Ca, Mg, P ve S) ve mikro (Fe, Zn,
Mn, Cu, B, Cl, Mo ve Ni) elementlere ihtiyaç duyarlar. Mikro elementlerin sadece
noksanlığı değil, aynı zamanda gereğinden fazla bulunması da bitki gelişimini
sınırlandırmaktadır. Bitkilerde noksanlık veya toksisiteye neden olan toprak bor
seviyeleri arasında çok az bir fark vardır. Bu nedenle, bor noksanlığı ve toksisitesi
belirtileri bitkilerde çok yaygın olarak görülmektedir.
Yeterli bora sahip olan topraklarda yetişen bitkilerin bor içerikleri 25 –100 mg
kg-1 arasında değişmektedir. Gerek duyulan borun çok az da olsa fazlası bor
noksanlığında olduğu gibi pek çok bitki tür veya varyetesinin gelişmesi üzerine olumsuz
etki yapmakta ve gelişme çoğu kez durmaktadır. Bitki türleri arasında olduğu gibi aynı
türün çeşitleri arasında da bora duyarlılıkta büyük farklılıkların olduğu ve bu
farklılıkların nedeninin de bitkilerin bor toksisitesinden aynı derecede
etkilenmemesinden kaynaklanmaktadır. Hem bor noksanlığı ve hemde bor toksisitesi
durumunda bitkilerin verim ve kalitelerinde önemli düzeylerde kayıplar meydana
gelmektedir. Bor toksisitesi olan topraklarda bor ihtiyacı yüksek olan bitki tür ve
çeşitleri yetiştirilebilir.
Bu amaçla derlemede bor uygulaması yapılmak suretiyle çeşitli bitkilerin
noksanlık ve toksisite koşullarında verdikleri tepkileri değerlendirmek suretiyle bitkiler
açısından en uygun doz miktarının ve uygulama şeklinin belirlenmesine yardımcı olmak
amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Bitki besin elementi, bor, gübreleme.
RESPONSES OF DIFFERENT PLANTS TO BORON FERTILIZATION
ABSTRACT
Micro element deficiency or toxicity that prohibits metabolic functions and
makes damages to plants is among the most important stress factors in plants. For their
proper growing, plants need different concentrations of macro (N, K, Ca, Mg, P and S)
and micro elements (Fe, Zn, Mn, Cu, B, Cl, Mo and Ni) in their tissues. Not only
deficiency, but also excessive amounts of microelements delimit the development of
plants.
Boron content of plants grown in soil with adequate boron varies between 25
and 100 mg kg-1. Excessive boron, even a minute amount in excess of the required, just
like in the case of the deficiency, has negative effects on growth of most plant species
and or varieties and usually the plant development ceases.
With this purpose, responses of the various plants to boron under the deficiency
and toxicity conditions were evaluated applying boron and to be help to determining of
suitable dose and applying form for the plant were aimed in this paper.
Key Words: Nutrients, boron, fertilization.
279

GİRİŞ
Bor, bitki metabolizmasında çok önemli görevleri olan mutlak gerekli mikro
besin elementlerden birisidir.
Tarım topraklarının bitkiye elverişli bor miktarları çok değişken ve birçok
faktörün etkisi altında bulunmaktadır. Bitkiye elverişli bor miktarı; Toprakların
tekstürü, sulu demir ve alüminyum oksitlerin miktarı, reaksiyonu (pH), elektriksel
iletkenliği (Tuzluluk), organik madde içeriği, değişebilir katyonların cins ve miktarları,
kireç içeriği, nem içeriği ve sulama suyu kalitesi gibi faktörlere bağlı olarak değişir.
Bitki cins, tür ve varyetelerine bağlı olmakla birlikte topraklarda elverişli bor noksanlığı
(0.5 mg B/kg toprak) genellikle; 1-Toprağın, sulama suyu veya yağışlarla borun
yıkanmasına neden olabilecek kadar kumlu olması, 2-Toprağın kireç içeriği ve pH
değerinin yüksek, organik madde içeriğinin az olması, 3-Toprağın, boru kuvvetli
derecede adsorbe veya fikse eden kil mineralleri ( İllit ve Montmorillonit ) veya demir
ile alüminyumun sulu oksitlerince zengin olması, 4-Borun çözünüp bitki kök yüzeyine
taşınması ve köklerce alınmasını sağlayan toprak neminin yetersiz veya yağış ve
sulamanın kısıtlı olması ve 5-Dengesiz veya bilinçsiz gübreleme yapılması
durumlarında ortaya çıkar. Bunun yanında özellikle kurak ve yarı kurak iklim
bölgelerinde, sulamada bor içeriği (1 mg B/l’den yüksek) ) yüksek suların kullanılması
veya toprağın drenajının yetersiz ve tuzlu veya sodyumlu olması durumunda genellikle
topraklarda bor toksisitesi (fazlalığı) ortaya çıkmaktadır ( Keren ve Bingham, 1985;
Sakal ve Singh, 1995 ).
Bitkilerde noksanlık veya toksisiteye neden olan toprak bor seviyeleri arasında
çok az bir fark vardır. Bu nedenle, bor noksanlığı ve toksisitesi belirtileri bitkilerde çok
yaygın olarak görülmektedir. Bitkilerde bor noksanlığı belirtileri önce genç yaprak,
organ ve büyüme noktalarında ortaya çıkmaktadır. Bütün bitkilerde bor noksanlığı
öncelikle büyüme noktalarına zarar verdiği için bitkilerde büyüme yavaşlar. En genç
yaprakların biçimleri bozulur, büzülüp kıvrılır, yüzeylerinde kabarıklıklar ve
çukurluklar oluşur. Çoğu zaman bu yapraklar normalden kalın, koyumsu mavi yeşil bir
renk alır. Boğum araları kısalır. Büyüme bodurlaşır, bitki çalılaşmış bir görünüm
kazanır. Tomurcuk, çiçek ve meyve oluşumu azalır yada tamamen durur. Bütün
bitkilerde genel olarak çiçek kısırlığı görülür. Yaprak sapları ve gövde kalınlaşır.
Noksanlık ilerledikçe, uç büyüme noktaları ölür ve tüm bitki büyümesi duraklar.
Kerevizde çatlak gövde, karnabahar da kahverengi çürüklük ve bronzlaşma oluşur.
Noksanlık belirtileri şeker pancarı, patates, havuç ve kereviz gibi yumru köklü
bitkilerde “öz çürüklüğü” olarak ortaya çıkar (Bergmann,1992; Marschner,1995). Bor
noksanlığında tahılların dişi ve erkek üreme organlarının gelişmesinin olumsuz olarak
etkilenmesi, özellikle de erkek kısırlığı nedeniyle yetersiz döllenme sonucu dane
oluşumu, başakta dane sayısı ve verimin önemli düzeyde azaldığı tespit edilmiştir
(Rerkasem ve ark., 1993; Rerkasem ve Loneragan, 1994; Anantawiroon ve ark.,1997;
Rerkasem ve Jamjod,1997, Soylu ve ark, 2004 ve 2005).
Bor fazlalığında ise tohumların çimlenmesi azalır, bitkilerde yaşlı yaprakların
uçları sararır, kın gibi kıvrılır ve nekrozlar oluşur. Daha sonra sarı ve kahverengi renkli
benekler şeklindeki belirtiler yaprak kenarlarına ve orta damarlara doğru yayılır.
Toksitenin ileri aşamalarında yapraklar yanık bir görünüm alır ve erken dökülür. Bor
toksitesi durumunda da bitkilerin verim ve kalitelerinde çok önemli kayıplar meydana
gelir (Bergmann,1992 , Marschner,1995).

BOR UYGULAMASINA FARKLI BİTKİ TÜR VE ÇEŞİTLERİNİN TEPKİSİ


Bor ihtiyacı, bor noksanlığı ve toksisitesine tepki bakımından bitki türleri ve
hatta aynı türün çeşitleri arasında büyük farklılıklar vardır. Nitekim Soylu ve ark (2004
280

ve 2005)’nın bor noksan topraklarda (0.19 mg B/kg) yaptıkları çalışmalarda dekara 300
gram saf bor uygulamasıyla bazı makarnalık ve ekmeklik buğday çeşitlerinin dane
verimlerinde (Kızıltan-91, Bezostaja-1 ve Yılmaz-98) %20’nın üzerinde artışlar
meydana gelirken, bazı çeşitlerin (Ç-1252, Çakmak-79, Kınacı-97) dane verimlerinde de
%10 civarında azalmalar olmuştur. Aynı şartlarda bor uygulamasıyla arpa çeşitlerinden
sadece Tokak 157/34’ün dane veriminde önemli düzeyde artış olmasına rağmen diğer
çeşitlerin dane verimlerinde önemli bir artış olmamış veya azalma meydana gelmiştir
(Çizelge 1).
Çizelge 1. Bor uygulamasıyla bazı buğday ve arpa çeşitlerinin dane verimlerinde
meydana gelen artış ve azalma oranları (%)
Makarnalık Değişim* Ekmeklik Değişim Arpa Çeşitleri Değişim
Çeşitler (%) Çeşitler (%) (%)
Kızıltan-91 38 Gün-91 13 Tokak 157/34 20
Ç-1252 -11 Kınacı-97 -6 Karatay-94 -2
Selçuklu-97 8 Göksu-99 14 Kıral-97 1
Kunduru-1149 15 Türkmen 10 Bülbül-89 1
Yılmaz-98 24 Bezostaja-1 33 Tarm-92 3
Çakmak-79 -11 Sultan-95 4 Hamidiye -6
Ortalama 9 Ortalama 10 Ortalama 2
*Değerler iki yılın ortalaması olup, Kontrol parsellerine (0 kgB/da) göre 0.3 kgB/da bor uygulamasıyla dane
verimindeki artış ve azalma (-) oranlarıdır.

Orta Anadolu Bölgesinde yaygın olarak yetiştirilen hibrit mısır çeşitlerinin bora
tepkilerinin belirlenmesi amacıyla yapılan çalışmalarda bor noksanlığına tepkileri
bakımından DK 647 ve TTM 8119 çeşitleri dayanıklı, LG 60, LG 55, DK 585 ve
PIAVE çeşitleri yarı dayanıklı (toleranslı), BC 566, LUCE, MAT 97, TTM 815, T 1595
çeşitleri yarı hassas ve P 3394 ve RX 770 çeşitleri ise hassas olarak bulunmuştur
(Gezgin ve ark., 2006; Palta ve Gezgin, 2006)
Ülkemizde yaygın olarak yetiştirilen bazı bodur fasulye genetiplerinin bora
tepkilerinin belirlenmesi amacıyla yapılan çalışmalar sonucunda Eskişehir-855
Karacaşehir-90, Noyanbey, Terzibaba, Yakutiye, Fasulye sıra, Yalova-17, Romano,
Nazende, Seminis Gina Yunus-90, Akman-98, Zülbiye, Horoz Fasulye ve Kanada
genotiplerinin bor noksanlığına toleranslı olduğunu yani bor noksan topraklarda bor
gübrelemesi yapmadan yetiştirilebileceğini, Şehirali-90, Göynük-98, Akdağ, Şahin-90,
Önceler-98, Aras-98, Sarıkız, Magnum, May Gina ve Efsane genotiplerinin ise bor
noksanlığına hassas yani bor gübrelemesine ihtiyaç duyabileceğini, Aras-98 ve Kanada
genotiplerinin ise bor toksisitesine toleranslı olduğu bulunmuştur (Hamurcu ve Gezgin,
2007).
Bor noksan alanlarda farklı nohut çeşitleriyle yapılan çalışmalarda 0.1 kg B/da
bor uygulamasıyla Menemen, Akçin-91, İzmir-92 ve Populasyon çeşitlerinde %9-23
arasında değişen oranlarda artışla en yüksek dane verimleri elde edilirken, Gökçe
çeşidinin veriminde %22 oranında azalma belirlenmiştir (Ceyhan ve ark., 2007).
Şeker pancarıyla yapılan çalışmalarda bor ihtiyacının diğer bitkilerden daha
fazla olduğunu, buğday, fasulye, nohut için toksik düzeyde bor içeren topraklarda bile
şekerpancarının iyi bir şekilde yetişebildiği, bor noksan alanlarda şekerpancarına
uygulanan bor’un kalıntı etkisinin bu bitkiden sonra ekilen buğday, fasulye ve nohut için
yeterli olduğunu belirlenmiştir. Konya ovasında 0.26-042 mg B/kg miktarında bor
içeren topraklarda şekerpancarına 0.62 kg B/da düzeyinde bor uygulanması ekonomik
olarak önemli düzeyde verim artışı elde edildiği, 0.8 mg B/kg’dan daha fazla bor içeren
topraklarda ise bor gübrelemesinin bir yarar sağlamayacağı belirlenmiştir. Buğday,
281

fasulye, nohut ve birçok bitki için yeterli düzeyde bor içeren (0.54 mg B/kg toprak)
topraklarda şeker pancarına 0.3 kg B/da bor uygulamasıyla kök veriminin %12 ve
arıtılmış şeker veriminin %18 oranında arttığı belirlenmiştir. Ayrıca şeker pancarına bor
gübresinin en iyi uygulama şeklinin ekim öncesi topraktan veya yarısının topraktan
kalan yarısının yapraktan olduğu, ayrıca 0.4-0.8 mg B/kg bor içeren topraklarda sadece
yapraktan bor uygulamasının da yeterli olabileceği belirlenmiştir (Gezgin ve ark, 2001,
ve Işık ve ark, 2004).
SONUÇ VE ÖNERİLER
Bor noksanlığı ve toksisitesine (fazlalığı) tepki bakımından bitki türleri ve aynı
türün çeşitleri arasında çok büyük farklılıklar olduğu gibi tarım topraklarının bitkiye
elverişli bor miktarları da küçük alanlar içerisinde bile büyük farklılıklar
gösterebilmektedir. Yapılan araştırmalarda hem bor noksanlığı ve hem de bor toksisitesi
durumunda bitkilerin verim ve kalitelerinde çok önemli düzeylerde kayıplar meydana
gelmektedir. Bu nedenle tarımda toprak analizi sonuçlarına göre yetiştireceğimiz bitki
çeşitlerinin ve gübreleme programlarının belirlenmesi gerekir. Bor toksisitesi olan (3 mg
B/kg topraktan yüksek) topraklarda bor ihtiyacı yüksek yani toksisiteye dayanıklı bitki
tür ve çeşitleri yetiştirilebilir yada fazla boru topraktan temizleme çalışmaları yapılabilir.
Bor noksan olan (0.5 mg B/kg topratan düşük) topraklarda da bitkilerin bor ihtiyacına
göre Çizelge 2’deki öneriler doğrultusunda bor gübrelemesi yapılabilir. Bor gübresi
olarak BOREN’ce geliştirilen Tarımbor (%18 B), Boraks (Na2B4O7.10H2O, %11 B),
Borik asit (H3BO3, %17.5 B) ve bor içeren başka bir gübre kullanılabilir.
Çizelge 2. Farklı bitkiler için bor gübrelemesi
Bitki Doz Metot

Buğday, Çeltik, Kanola, Ayçiçeği, 0.15-0.3 kg B/da Toprak


Haşhaş, %0.2 B çözelti Yaprak, 2-4 defa
Tütün, Lahana, Karnabahar,
Şekerpancarı, Pamuk, Yonca gibi bor
ihtiyacı fazla olan bitkiler
Meyveler %0.2 B çözelti Yaprak 2-4/yıl
Sebzeler 0.1-0.3 kg B/da Toprak
0.05 –0.1% B Yaprak,2-4 defa

Hassas bitkiler 0.1-0.15 kg B/da Toprak


% 0.05 B çözelti Yaprak,1-2 defa

Topraktan uygulamalar ekim öncesi yapılmalıdır. Yapraktan uygulamaların en


az birisi çiçeklenme dönemi başlangıcından 15 gün önce olmalıdır. Meyve oluşum
döneminde uygulama da yararlıdır.

KAYNAKLAR
Anantawiron, P.; Subedi, K. D.; Rerkasem, B., 1997. Screening Wheat for Boron
Efficiency..In R.W. Bell and B. Rerkasem (eds.), Boron in Soils and Plants.101-
104, Kluwer Acd. Pub., The Netherlands.
Bergmann, W.,1992. Nutritional Disorders of Plants. Gustav Fischer Verlag Jena,
Stuttgart, Germany.
282

Ceyhan, E., Önder, M., Harmankaya, M., Hamurcu, M., Gezgin, S., 2007. Response of
Chickpea Cultivars to Application Boron in the Boron –Deficient Calcareous
Soils. Comm. in Soil Sci. and Plant Analy., 38:17, 2381-2399.
Gezgin, S., Hamurcu, M., Apaydın, M., 2001. Bor Uygulamasının Şeker Pancarının
Verim ve Kalitesine Etkisi. TÜBİTAK, Türk.J. Agric. Forest., 25 : 89-95.
Gezgin, S., Harmankaya, M., Palta, Ç., Gökmen, F., Babaoğlu, M., and Hakkı, E.E.
2006. Determination of Response Widely Growth Hybrid Maize Varieties
(Genotypes) to Boron in Central Anatolia Region. 18th International Soil
Meeting(ISM) On 'Soil Sustaining Life On Earth, Managing Soil and
Technology". May 22-26, 2006 Şanlıurfa- Turkey.
Hamurcu, M., Gezgin, S., 2007. Türkiye’de Yetiştirilen Bazı Bodur Fasulye (Phaseolus
Vulgaris L.) Genotiplerinin Bor Ve Çinko Uygulamalarına Tepkilerinin
Belirlenmesi. S.Ü. Fen Bilimleri Ens. Doktora Tezi (yayınlanmamış).
Işık, Y., Göksu, N., Gültekin, S., Gökmen, F., Gezgin, S., 2004. Şeker Pancarına
Uygulanan Borun Buğday Üzerine Bakiye Etkisi. Türkiye 3. Ulusal Gübre
Kongresi, Tarım-Sanayi-Çevre, 11-13 Ekim 2004. Tokat.
Keren, R.; Bingham, F. T., 1985. Boron in Water, Soils and Plants. In Adv. in Soil Sci.,(
Ed.by B.A. Stewart ) Vol. 1:229-276, Springer-Verlag.
Marschner, H.,1995. Mineral Nutrition of Higher Plants. 2nd Ed., Academic Press, New
York.
Palta, Ç., Gezgin, S., 2006. Orta Anadolu Bölgesinde Hibrit Mısır Çeşitlerinin Bor
Toksisitesi ve Noksanlığına Tepkilerinin Belirlenmesi. S.Ü. Fen Bilimleri Ens.
Doktora Tezi (yayınlanmamış).
Rerkasem, B.; Jamjod, S., 1997. Boron Deficiency Induced Male Sterility In Wheat
(Triticum Aestivum L.) and Implications For Plant Breeding. Euphytica (In
Prees Ref. MS No EUPH 4247)
Rerkasem, B.; Loneragan, J.F., 1994. Boron Deficiency In Two Wheat Genotypes In a
Warm, Subtropical Region. Agron. J. 86.
Rerkasem, B.; Netsangtip, R.; Lordkaev, S.; Cheng, C., 1993. Grain Set Failure in
Boron Deficient Wheat. Plant and Soil 155/156.
Sakal, R.; Singh, A.P.,1995. Boron Research and Agricultural Production. In
Micronutrient Res. Agric. Prod.( Ed., Tandon, HLS ), p:1-31, Fert. Dev. and
Cons.Org, New Delhi, India.
Soylu S, Topal A, Sade B, Akgün N, Gezgin S and Babaoglu M., 2004. Yield and yield
attributes of durum wheat (Triticum durum Desf.) genotypes as affected by
boron application in boron-deficient-calcareous soils: An evaluation of major
Turkish genotypes for B efficiency. Journal of Plant Nutrition 27(6):1077-1106.
Soylu S., Sade B., Topal A., Akgün N., Gezgin S., Hakkı E.E., Babaoglu M., 2005.
Responses of Durum and Bread Wheat Cultivars to Boron Application in a Low
Boron Calcareous Soil. T J of Agric Res., 29(4): 275-286.
283

M9 ANAÇLI GRANNY SMİTH ELMA ÇEŞİDİNDE FARKLI AZOT


SEVİYELERİNİN VERİM, KALİTE VE BAZI MAKRO VE MİKRO BESİN
ELEMENTLERİNİN ALIMINA ETKİLERİ

Hüseyin AKGÜL Kadir UÇGUN


Eğirdir Bahçe Kültürleri Araştırma Enst., Isparta. hakgul96@ebkae.gov.tr

ÖZET
Bodur elma bahçelerinde farklı azot dozlarının etkilerini saptamak anacıyla
Eğirdir Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsünde 2000-2005 yılları arasında yürütülen
çalışmada biri kontrol olmak üzere 4 farklı azot düzeyi kullanılmış ve fosfor ve
potasyum ise ağaç başına 40 g P2O5 ve 100 g K2O sabit olarak uygulanmıştır. Deneme
sonunda azot uygulanan bütün parsellerde kontrole göre verim artışı sağlanmış, meyve
iriliklerinin değişen azot dozlarından çok verimin artışından olumsuz etkilendiği
belirlenmiştir. Artan azot dozları fosfor ve potasyum alımını olumsuz etkilerken, dolaylı
olarak magnezyum, kalsiyum ve demir alımını artırmıştır.
Yine yaprak azot içeriği ile verim arasında doğrusal pozitif, meyve iriliği
arasında ise doğrusal negatif bir ilişki belirlenmiştir. Yaprak azot içeriği % 1.8-2.0
aralığında iken suda çözünebilir kuru madde (SÇKM) içeriği yüksek olurken daha düşük
veya daha yüksek N kapsamlarında SÇKM azalmıştır. Artan azot dozlarının titre
edilebilir asit oranını artırdığı da belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Elma, M9, azot, verim, besin alımı.

EFFECTS TO YIELD, QUALITY AND UPTAKE OF SOME MACRO AND


MICRO ELEMENTS OF DIFFERENT NITROGEN LEVELS ON GRANNY
SMITH APPLE VARIETY GRAFTED ON M9 ROOTSTOCK
ABSTRACT
This trial was carried out in order to determination of influence of different
nitrogen doses in dwarf apple orchard between 2000-2005 years. The experiment was
established in field of Horticultural Research Institute of Egirdir and used 4 nitrogen
levels which 0, 30, 60,90 g N per tree. Phosphorus and potassium were applied 40 g
P2O5 per tree and 100 g K2O per tree that in order to no restrict growing,. In the end of
this trial, It was provided increasing yield at all nitrogen doses according to control.
Means fruit weight was negative affected from increasing yield. Increasing N doses
were decreased to uptaking P and K and increased to uptaking Mg, Ca and Fe as
indirect.
On the other hand, It was determined linear relation between leaf N content and
cumulative yield per tree. Solid soluble dry mater content of fruits was more height
while leaf N content between % 1,8- 2,0. Besides, increasing N doses increased fruit
malic acid content.
Key Words: Apple, M9, Nitrogen, Yield, Nutrient uptaking.
284

GİRİŞ
Elma, üretim miktarı bakımından Türkiye’nin dünyada söz sahibi olduğu bir
meyve türüdür. Yıllık ortalama 2,5 milyon ton ile dünya elma üretiminde 3. sırada yer
almasına rağmen, dış satımda aynı başarıyı sağlayamamıştır (Anonim, 2008). Bunun bir
çok nedeninin yanında önemli nedenlerinden birisi de kalite problemidir. Bilindiği üzere
kalite artırıcı faktörlerin başında yeterli ve dengeli besleme gelmektedir ve Türkiye’de
özellikle bodur elma bahçeleri için yapılmış yeterince bitki besleme çalışması yoktur.
Bu deneme ile Türkiye’deki bu açığın kapatılmasına ve özellikle elma üretiminin yoğun
olarak yapıldığı Isparta (Eğirdir) ve benzeri ekolojilerde yeterli ve dengeli besleme
yoluyla elmada kalitenin artırılmasına katkı sağlamak amaçlanmıştır.
Çizelge 1. Elma ve armudun hektara topraktan kaldırdıkları besin elementi miktarları
Meyve N P2O5 K2 O Ca
Türü (kg/ha) (kg/ha) (kg/ha) (kg/ha)
Elma 57.8 15.7 61.7 63.0
Armut 33.1 7.8 37.0 42.3
Yumuşak çekirdekli meyve türlerinin topraktan en fazla kaldırdıkları besin
elementleri azot ve potasyumdur. Çizelge 1'de elma ve armudun ayrı ayrı topraktan
kaldırdıkları besin elementi miktarları görülmektedir (Özbek, 1981).
Özbek (1981), meyve ağaçlarında uygulanacak azot miktarlarının çok iyi
belirlenmesi gerektiğini, azot noksanlığının büyüme ve gelişme geriliğine sebep olduğu
gibi azot fazlalığının da vegetatif gelişmeyi teşvik ettiğinden meyve verimi üzerine
olumsuz etki yaptığını ve fazla azotun meyvelerin iri kaba dokulu ve yavan tatlı
olmasına yol açacağını bildirmiştir.
Aydemir ve İnce (1988), yaprağın azot kapsamı arttıkça bitkileri azota
tepkilerinin azalacağını, toprağa uygulanan azota rağmen bitki tepkisi görülmüyorsa
toprak azotunun bitki ihtiyacını karşılayacak seviyede olduğunun düşünülmesi
gerektiğini söylemektedir.
Aktaş ve Ateş (1998)'e göre aşırı azotlu gübreleme bitkinin vegetatif gelişme
periyodunu uzatır, çiçeklenmeyi geciktirir. Vegetatif aksam yani dal, sürgün, yaprak
miktarı fazla, iri, geniş ve uzun olurlar. Buna karşılık bitkinin generatif gelişmesi zayıf
kalır. Dolayısıyla azot fazlalığında başlangıçta bitkinin genel durumu iyi görünse bile
ürün miktarı az olacaktır. Öte yandan azot fazlalığı şeker sentezini azaltmaktadır. Ayrıca
aynı araştırıcılar, azot fazlalığının meyvelerde geç olgunlaşmaya neden olacağını, bazen
erken meyve dökümü görüleceğini ve meyvelerin depolanma yeteneklerinin çok düşük
olacağını söylemektedirler.
Burt ve ark. (1998), bitki bünyesine besin elementlerinin alınması sırasında
anyon-katyon dengesinin önemli olduğunu, gübrelerin bu anyon-katyon dengesi
gözetilerek verilmesi gerektiğini bildirmişleridir. Araştırıcılar, verilen gübrelere göre
hangi elementin az, hangisinin çok alınacağının ortaya çıktığını, herhangi bir anyon
veya katyonun eksik verilmesi halinde yerinin mutlaka bir başka anyon veya katyon
tarafından doldurulacağını, dolayısıyla anyon veya katyonlardan herhangi birisinin
fazlalığının bir diğerinin eksikliğe sebep olacağını, bu dengenin oluşturulmasında birinci
derecede azot formunun etkili olduğunu belirtmişlerdir. Yanı azot Amonyum (NH4+)
formunda ise diğer katyonların alımının azalacağını, buna karşılık H2PO4-, SO4- gibi
anyonların alımının artacağını, eğer azot formu Nitrat (NO3-) ise diğer anyonların
alımının azalacağını K+, Mg+ ve Ca+ gibi katyonların alımlarının artacağını
bildirmektedirler.
Bu çerçevede aynı araştırıcılar, besin elementleri arasında Çizelge 2’de
görüldüğü gibi bir etkileşim olduğunu söylemişlerdir.
285

Çizelge 2. Besin elementleri arasındaki etkileşimler


Alınan besin Alımı azalan Alımı artan besin
elementi besin elementi elementi
NH4+ Mg, Ca, K, Mo Mn, P, S, Cl
NO3- Fe, Zn Ca, Mg, K, Mo
P Cu, Zn Mo
K Ca, Mg Mn (Asit topraklarda)
Ca Mn (Asit topraklarda)
Mg Ca, K Mo
Fe Cu, Zn
Zn Cu
Mn Zn, Ca, Mo

Çizelge 3. Elma yapraklardaki besin elementi düzeyleri


Elmanın Yapraktaki
Besin Elementi besin elementi
düzeyleri
N (%) 1,5-3,0
P (%) 0,12-0,25
K (%) 1,2-2,0
Ca (%) 1,5-2,0
Mg (%) 0,2-3,5
Mn (ppm) 25-150
Fe (ppm) 40-400
B (ppm) 20-50
Zn (ppm) 15-200
Cu (ppm) 5-20

Peterson ve Stevens (1994), hektara 50-60 ton elma alabilmek için fertigation
sistemi ile 80-100 kg/ha N, 20-30 kg/ha P2O5 ve 140-160 kg/ha K2O uygulanması
önermişlerdir. Araştırıcılar azotun damla sulama sistemi ile mümkün olduğunca
bölünerek verilmesi gerektiğini bunun verimi artırdığını söylemektedirler. Aynı
araştırıcılar M9 anacı üzerine aşılı Elstar ve Jonagold çeşitleriyle farklı sulama ve
gübreleme kombinasyonlarını denemiş; kış gübre uygulaması ve fertigation
yöntemlerini karşılaştırmışlardır. Deneme sonunda en yüksek verim Jonagold'ta toplam
93 kg/ağaç ile fertigation 15 g N/ağaç uygulamasında, Elstar'da ise toplam 74 kg ile yine
aynı uygulamada elde edilmiştir.
Yine aynı araştırıcılar, elmanın yapraklardaki besin elementi düzeylerinin
Çizelge 3’te verildiği düzeylerde olması gerektiğini bildirmektedirler.
Normal gelişim şartları altında yapraktaki Ca ile N arasında pozitif bir ilişki
vardır. Artan azot miktarı gelişimi ve dolayısıyla yaprak alanını artırır ve bu da
transprasyonla daha fazla su alınmasına neden olur. Böylece alımı ve taşınması büyük
oranda transprasyona bağlı olan Ca alımı da artmış olur. Çok aşırı N uygulamaları
yaprak/meyve oranını arttıracağından meyvede düşük Ca’a bağlı olarak ortaya çıkan
problemleri beraberinde getirir. Bu durum özellikle toprak neminin yetersiz olduğu
durumlarda önemlidir. Çünkü su stresi olduğunda meyvedeki Ca meyvedeki suyun
yaprağa hareketi ile yaprağa taşınır (Hoying ve ark., 2004).
286

Özelkök ve ark. (1993), çöğür ve MM 106 anacı üzerine aşılı Starking


Delicious, Starkrimson Delicious, Golden Delicious, Starkspur Golden Delicious ve
Granny Smith elma çeşitlerinde uygun hasat olum kriterlerinin belirlenmesi amacı ile
yapmış oldukları çalışmalar sonucunda, MM 106 anacı üzerine aşılı Granny Smith
çeşidinde uygun derim zamanında suda çözünebilir kuru maddeyi % 11.0 ve meyve eti
sertliğini de 8.1 kg (11.1 mm çaplı başlık ile) bulmuşlardır.
Westwood (1993), yumuşak çekirdekli meyvelerde kalite kriterlerinin irilik,
şeker oranı, asit oranı, renk, sertlik, suda çözünebilir kuru madde, tat, hastalıklardan
arilik ve genel görünüm olarak bildirmektedir.
Türk Standartları Enstitüsü taze elma ile ilgili standartlarında iri elmalarda 110 g
ve üzerini, normal elmalarda ise 90 g ve üzerini ekstra sınıfına dahil ederken, ABD
tarım Bakanlığı Standartlarına göre Golden Deliciousta 134 g ve Red Delicious’ta ise
139 g ve üzeri iri meyve sınıfında yer almaktadır. Avrupa Birliği Standartlarında ise iri
meyvelerde 140 g ve diğer meyvelerde 90 g ve üzeri ekstra meyve sınıfına girmektedir
(Anonim, 1983; Anonim, 2002; Anonim, 2004).
MATERYAL VE METOD
Deneme 2000-2005 yılları arasında Eğirdir Bahçe Kültürleri Araştırma
Enstitüsü arazisinde yürütülmüştür ve ve deneme yerinin toprak özellikleri Çizelge 4’de
verilmiştir.
Çizelge 4. Deneme arazisinin toprak özellikleri
EC Org.
Derinlik Kireç P K Ca Mg
pH (micro Bünye Mad
(cm) (%) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm)
mhos) (%)
0-30 7,9 4 187 Killi-tın 2,0 34 196 1902 418
30-60 7,9 4,8 161 Killi-tın 1,8 31 170 1896 418

Denemede bitki materyali olarak M9 elma anacı üzerine aşılı Granny Smith
elma çeşidi, gübre materyali olarak ise Üre, Potasyum Sülfat ve Fosforik asit
kullanılmıştır.
4 tekerrürlü ve her tekerrürde 3 bitki olacak şekilde tesadüf blokları deneme
desenine göre kurulan denemede azotun 0, 30, 60, 90 g N/ağaç dozları uygulanmıştır.
Gelişimi sınırlandırmamak için tüm parsele ağaç başına 40 g P2O5 ve 100 g K2O sabit
olarak verilmiştir. Denemede tüm gübreler fertigasyon yöntemi ile verilmiş olup
verilecek su miktarı Pan buharlaşma kaplarından faydalanılarak belirlenmiştir (Kanber,
1999).
Denemede ilk yıl toprak analizi, her yıl yaprak analizleri ve pomolojik analizler
yapılmıştır. Yaprak analizlerinde Jones ve ark, (1991), toprak analizlerinde Kacar,
(1995) ve pomolojik analizlerde Burak ve ark (1997) esas alınmıştır.
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA
Verim ve Pomolojik analiz sonuçları
Denemede 4 yıl boyunca elde edilen ağaç başı kümülatif verim değerleri ile
diğer bazı pomolojik değerler Çizelge 5’de verilmiştir.
Verim değerleri incelendiğinde, N0 dozunun en düşük verim değerini verdiği
(16289 g/ağaç), diğer azot dozlarının aynı grupta yer aldığı görülmektedir. (Çizelge 5,
Şekil 1). Yine en iri meyveler N0 dozunda elde edilirken, N1 ve N2 dozlarında bir
miktar düşen meyve ağırlığı N3 dozu ile birlikte yeniden artış göstermiştir. N0 ve N3
dozlarındaki meyve iriliğindeki artışın azot dozlarının doğrudan etkisiyle değil,
verimdeki azalmadan kaynaklandığı düşünülmektedir. Nitekim Şekil 2’de ağaç başı
287

verim ile ortalama meyve ağırlığı arasındaki zıt ilişki görülmektedir. Öte yandan N1 ve
N2 dozlarındaki meyve ağırlığındaki düşüş meyvenin Pazar değerini etkileyecek boyutta
olmadığından kabul edilebilir bulunmuştur (Anonim, 1983, Anonim, 2002, Anonim,
2004). Granny Smith çeşidinde azot dozları ile ortalama meyve ağırlığı arasındaki
regresyon eğrisi Şekil 3’de görülmektedir.
Çizelge 5. Azot dozlarına göre verim ve bazı pomolojik değerlerin değişimi
M.Eti T.E.
Meyve Meyve Meyve SÇKM
Doz Verim Sertliği Asitlik pH
Eni Boyu Ağırlığı (%)
(lb) (M.A)
N0 (0 g/ağaç) 16289 b 83,25 a 75,77 ab 251,36 a 18,65 b 14,54 0,98 c 3,23 b
N1 (30 g/ağaç) 18363 a 82,43 ab 75,81 ab 244,67 ab 18,88 ab 15,21 1,09 b 3,27 a
N2 (60 g/ağaç) 18388 a 81,5 b 74,71 b 238,95 b 19,15 a 14,90 1,14 a 3,26 a
N3 (90 g/ağaç) 18040 a 82,93 a 76,42 a 249,52 a 18,53 b 15,01 1,10 b 3,24 b
* * * * * - ** **
- Önemli değil.
* % 5 seviyesinde önemli.
** % 1 seviyesinde önemli.

20000
2
y = -605,5x + 3555,3x + 13423
2
R = 0,9532
19000

18000
Verim

17000

16000

15000
N0 N1 N2 N3

Şekil 1. Farklı azot dozlarına göre


verimdeki değişimler
256
y = -0,4045x + 318
Ortalama meyve ağırlığı (g)

R 2 = 0,5304
252

248

244

240

236
160 165 170 175 180 185
Ağaç başı verim /100 (g)

Şekil 2. Ağaç başı verim ile ortalama


meyve ağırlığı arasındaki ilişki

257
Ortalama Meyve Ağırlığı (g)

249

241

233
2
y = 4,315x - 22,699x + 270,51
2
R = 0,8732
225
N0 N1 N2 N3

Şekil 3. Azot dozları ile ortalama meyve


ağırlığı arasındaki ilişki
288

Meyve eti sertliği bakımından en sert meyveler N2 dozunda elde edilirken


(19,15 lb), N3 ve N0 dozları en düşük değerleri vererek aynı grupta yer almışlardır
(Çizelge 5). Bu durum N2 dozunda meyve iriliğinin diğerlerine göre daha az olmasının
yanında Burt ve ark, (1998) ‘nın da ifade ettiği gibi besin dengesinin bu dozda
sağlanmış olmasına bağlanabilir. Bu çerçevede ortalama meyve ağırlığı ve meyve eti
sertliği arasındaki doğrusal zıt ilişki Şekil 4’de görülmektedir. Öte yandan azot dozları
ve meyve eti sertliği arasındaki regresyon da önemli bulunmuş ve regresyon eğrisi Şekil
5’de sunulmuştur. SÇKM oranı bakımından azot dozları arasında % 5 seviyesinde
önemli bir fark bulunamamasına karşılık azot uygulanan dozlarda SÇKM miktarının
daha fazla olduğu görülmektedir (Çizelge 5).
Titre edilebilir asit miktarı en yüksek N2 dozunda elde edilirken (%1,14), en
düşük değer N0 dozunda görülmüştür (%0,98). Bu bulgulara göre artan azot dozlarının
meyvede asitliği artırdığı ifade edilebilir. Bu bulgu Aktaş ve Ateş (1998) ile uyumludur.
Yapılan regresyon analizine göre titre edilebilir asit miktarı ile N dozları
arasındaki regresyon önemli bulunmuş ve regresyon eğrisi Şekil 6’da verilmiştir. pH
seviyeleri bakımından en yüksek pH değeri N1 dozunda tespit edilirken (3,27), en düşük
değer N0 dozunda görülmüştür (3,23). Azot dozları ile pH arasındaki regresyon önemli
bulunurken Şekil 7’de regresyon eğrisi sunulmuştur.
Yaprak Analiz Sonuçları
Denemede 4 yıllık yaprak analiz sonuçlarının ortalamaları alınarak elde edilen
veriler Çizelge 6’da verilmiştir. Sonuçlar birlikte değerlendirildiğinde Ca dışında diğer
elementlerin yapraklardaki düzeylerinin normal seviyenin altında olmadığı, kalsiyumun
ise topraktan alımı zor ve hareketsiz bir element olması nedeniyle yapraklardaki
konsantrasyonunun düşük olduğu söylenebilir (Peterson ve Stevens, 1993).

27 19,5
y = -1,0087x + 43,659
2
R = 0,3535
26 19,2
Ortalama Meyve Ağırlığı /10

Meyve eti sertliği (lb)

25 18,9

24 18,6

23 18,3 2
y = -0,2125x + 1,0535x + 17,763
2
R = 0,8072
22 18
18,2 18,6 19 19,4 N0 (0 g/ağaç) N1 (30 g/ağaç) N2 (60 g/ağaç) N3 (90 g/ağaç)

Meyv e Eti Sertliği (lb)

Şekil 4. Meyve eti sertliği ile ortalama Şekil 5. Azot dozları ile meyve eti
meyve ağırlığı arasındaki ilişki sertliği arasındaki ilişki

1,2 3,3

1,15
3,28
Titre edilebilir asit

1,1

3,26
1,05
pH

3,24
1

0,95 2
y = -0,0375x + 0,2285x + 0,7875 3,22 2
y = -0,015x + 0,077x + 3,17
2
R = 0,9968 2
R = 0,92
0,9
3,2
N0 (0 g/ağaç) N1 (30 g/ağaç) N2 (60 g/ağaç) N3 (90 g/ağaç)
N0 (0 g/ağaç) N1 (30 g/ağaç) N2 (60 g/ağaç) N3 (90 g/ağaç)

Şekil 6. Azot dozları ile titre edilebilir asit Şekil 7. Azot dozları ile pH arasındaki
miktarı arasındaki ilişki ilişki
289

Çizelge 6. Azot dozlarına göre yapraklarda elde edilen makro ve mikro besin
elementi düzeyleri.
Fe Mn Zn
Doz N (%) P (%) K (%) Ca (%) Mg (%)
(ppm) (ppm) (ppm)
N0 (0 g/ağaç) 1,75 b 0,26 a 1,45 a 0,70 b 0,33 b 97,3 a 36,50 46,88
N1 (30 g/ağaç) 1,99 a 0,15 b 1,23 b 0,72 b 0,35 b 84,2 b 32,38 48,88
N2 (60 g/ağaç) 2,04 a 0,15 b 1,25 ab 0,77 b 0,40 a 95,6 ab 31,88 52,25
N3 (90 g/ağaç) 1,95 a 0,14 b 1,11 b 1,00 a 0,41 a 107,2 a 35,25 45,75
* * * * ** * - -
- Önemli değil.
* % 5 seviyesinde önemli.
** % 1 seviyesinde önemli.

Yapraklardaki azot seviyeleri bakımından en düşük değer N0 dozunda elde


edilirken (%1,75), en yüksek değer N2 dozunda olduğu tespit edilmiştir (%2,04). Şekil
8’de azot dozları ve yapraklardaki N düzeyleri arasındaki regresyon eğrisi
görülmektedir. Şekilden de görüleceği gibi artan azot dozları ile bir miktar artan yaprak
azot miktarı, dozun daha da yükselmesi ile yeniden azalmaya başlamıştır. Bu bulgu
Aydemir (1992) ile uyumludur. Yaprak fosfor içerikleri açısından N0 dozunda % 0,26
ile en yüksek değer elde edilirken, azot uygulanan diğer dozlarda Nitrat (NO3-) ile fosfat
(H2PO4-) arasındaki rekabetten kaynaklandığı düşünülen, yaprak fosfor içeriğindeki
düşme Çizelge 6’da görülmektedir. Azot dozları ve yaprak fosfor içerikleri arasında
yapılan regresyon analizi sonucundaki aralarındaki regresyon önemli bulunmuş ve
regresyon eğrisi Şekil 9’da verilmiştir.

2,1 0,3
2
y = 0,025x - 0,161x + 0,39
2
R = 0,9258
2 0,25

1,9 0,2

1,8 0,15

1,7 0,1
2
y = -0,0825x + 0,4775x + 1,3575
2
R = 0,9974

1,6 0,05
N0 (0 g/ağaç) N1 (30 g/ağaç) N2 (60 g/ağaç) N3 (90 g/ağaç) N0 (0 g/ağaç) N1 (30 g/ağaç) N2 (60 g/ağaç) N3 (90 g/ağaç)

Şekil 8. Azot dozları ile yaprak azot Şekil 9. Azot dozları ile yaprak fosfor
içeriği arasındaki ilişki içeriği arasındaki ilişki

Burt ve ark. (1998) ile uyumlu olarak Artan azot dozlarına zıt olarak
yapraklardaki potasyum içeriği azalmakta olup, değişen azot dozlarına göre yaprakların
potasyum içeriklerindeki değişim yapılan regresyon analizine göre önemli bulunmuş ve
regresyon eğrisi Şekil 10’da verilmiştir.
Yaprak kalsiyum içerikleri bakımından en yüksek değer N3 dozunda elde
edilmiş (%1), değişim azot dozlarındaki değişimle doğru orantılı olarak meydana
gelmiştir. Bu bulgular Hoying ve ark (2004) ile uyumludur ve artan azot dozlarının
yaprak alanını artırmasından ve buna bağlı olarak transprasyonla su akışının
artmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Yapılan regresyon analizinde azot dozları
ile yaprak kalsiyum içeriği arasındaki ilişki önemli bulunmuş ve bu ilişki Şekil 11’de
gösterilmiştir.
290

1,08
1,5
y = -0,1016x + 1,5138
R 2 = 0,839 1
1,4

0,92

Yaprak K değeri (%)


1,3
0,84

1,2
0,76

1,1
0,68
2
y = 0,0525x - 0,1675x + 0,8225
2
R = 0,9804
1 0,6
N0 (0 g/ağaç) N1 (30 g/ağaç) N2 (60 g/ağaç) N3 (90 g/ağaç)
N0 N1 N2 N3

Şekil 10. Azot dozları ile yaprak potasyum Şekil 11. Azot dozları ile yaprak
içeriği arasındaki ilişki kalsiyum içeriği arasındaki ilişki

Yine kalsiyumda olduğu gibi yaprak magnezyum içeriklerinin de artan azot


dozlarına paralel olarak arttığı Çizelge 6’da görülmektedir. Azot dozları ile yaprak
magnezyum miktarları arasındaki doğrusal ilişki Şekil 12’de verilmiştir. Ancak bu
durumun azotun direkt etkisi ile değil artan azot dozlarına bağlı olarak potasyum
alımının azalmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Burt ve ark. (1998) ve Özbek
(1981) ‘inde ifade ettiği gibi potasyum ile magnezyum arasında ki zıt ilişki
bilinmektedir.
Yaprak demir içerikleri bakımından en düşük değer N1 dozunda elde edilirken
(84,25 ppm) en yüksek değer ise N3 dozunda bulunmuş (107,25 ppm), azot dozları
arttıkça yaprak demir içerikleri artmıştır (Şekil 13). Bu durumun yaprakta azalan
potasyum miktarına bağlı olduğu düşünülmektedir. Mangan ve çinko yönünden azot
dozları arasında bir farklılık oluşmamıştır (Çizelge 6).

115
0,45

107
0,42
Yaprak Mg değeri (%)

0,39 99

0,36 91

0,33
y = 0,0283x + 0,3006 83
2
R 2 = 0,9634 y = 6,1875x - 26,839x + 116,82
2
R = 0,8895
0,3
75
N0 N1 N2 N3 N0 (0 g/ağaç) N1 (30 g/ağaç) N2 (60 g/ağaç) N3 (90 g/ağaç)

Şekil 12. Azot dozları ile yaprak Şekil 13. Azot dozları ile yaprak demir
magnezyum içeriği arasındaki ilişki içeriği arasındaki ilişki

Denemede yaprak azot içerikleri ile, yaprak fosfor, kalsiyum, magnezyum ve


çinko içerikleri arasındaki regresyon önemli bulunmuş ve Şekil 14, Şekil 15, Şekil 16 ve
Şekil 17’de verilmiştir. Bu bulgular anyonların ve katyonların kendi içlerinde var olan
rekabetle ve azotun bitki gelişimini ve yaprak alanını artırmasıyla artan transprasyon
oranı ile açıklanabilir. (Hoying ve ark, 2004; Burt ve ark, 1998).
291

2 y = 0,5062x - 0,1931
y = 0,6999x - 2,8811x + 3,117
0,33 2
2 R = 0,2113
R = 0,4341
1,3
0,29

Yaprak P miktarı (%)

Yaprak Ca miktarı (%)


0,25 1,1

0,21
0,9

0,17
0,7
0,13

0,5
0,09

0,05 0,3
1,6 1,7 1,8 1,9 2 2,1 2,2 1,6 1,7 1,8 1,9 2 2,1 2,2

Yaprak N miktarı (% ) Yaprak N miktarı (%)

Şekil 14. Yaprak azot içeriği ile yaprak Şekil 15. Yaprak azot içeriği ile yaprak
fosfor içeriği arasındaki ilişki kalsiyum içeriği arasındaki ilişki
y = 0,183x + 0,0158
0,45 2
R = 0,4367 75 y = 34,233x - 17,533
2
R = 0,261
0,41 65

Yap rak Zn miktarı (%)


Yaprak Mg miktarı (%)

55
0,37

45
0,33
35
0,29
25

0,25
15
1,6 1,7 1,8 1,9 2 2,1 2,2
1,6 1,72 1,84 1,96 2,08 2,2
Yaprak N miktarı (%)
Yaprak N miktarı (%)

Şekil 16. Yaprak azot içeriği ile yaprak Şekil 17. Yaprak azot içeriği ile yaprak
magnezyum içeriği arasındaki ilişki çinko içeriği arasındaki ilişki

Yine yaprak azot düzeyleri ile ağaç başına verim arasındaki ilişki önemli
bulunmuş olup regresyon eğrisi Şekil 18’de verilmiştir. Yaprak N içeriği arttıkça ağaç
başı verimde de bir artış görülmektedir. Yaprak azot içerikleri ile ortalama meyve
ağırlığı arasında doğrusal ters ilişki belirlenmiş olup (Şekil 19), bu durumun azot
seviyesinin artmasının direkt etkisiyle değil, yaprak azot içeriği arttıkça verimin artması,
buna bağlı olarak ortalama meyve ağırlığının azalmasından kaynaklandığı
düşünülmektedir.
Yaprak azot miktarı ile SÇKM arasında quadratik bir ilişki belirlenmiş olup,
Şekil 20’de regresyon eğrisi verilmiştir. Şekilden görüleceği üzere SÇKM oranı önce bir
miktar artmış ancak yüksek yaprak azot düzeyi ile yeniden azalmıştır. Bu durumun,
yüksek azot alımının özellikle potasyum ve kalsiyum gibi SÇKM üzerinde etkili besin
elementlerinin alımını olumsuz etkilemesinden kaynaklandığı düşünülmektedir (Burt ve
ark.,1998).
Yaprak azot düzeyi ile titre edilebilir asit miktarı arasında da doğrusal bir ilişki
belirlenmiş olup (Şekil 21), bu durum fazla azotun hasatta gecikmeye neden olması
dolayısıyla titre edilebilir asit kapsamı daha yüksek meyvelerin oluşması ile
açıklanabilir (Aktaş ve Ateş,1998).
292

265 y = -25,523x + 295,44

24000 R 2 = 0,3774

257
22000

Ortalama Meyve Ağırlığı (g)


20000 249

Verim (g)
18000
241
16000

14000 y = 5981,7x + 6650,2 233


2
R = 0,312
12000 225
1,6 1,72 1,84 1,96 2,08 2,2 1,6 1,72 1,84 1,96 2,08 2,2

Yaprak N miktarı (%) Yaprak N miktarı (%)

Şekil 18. Yaprak azot içeriği ile ağaç başı Şekil 19. Yaprak azot içeriği ile
verim arasındaki ilişki ortalama meyve ağırlığı arasındaki ilişki
y = -8,9509x 2 + 34,511x - 18,136
16 1,25
R 2 = 0,4503
15,5
1,17

Titre edilebilir asit


15
SÇKM (%)

1,09
14,5

1,01
14

13,5 0,93

13 y = 0,3098x + 0,4809
0,85
1,6 1,72 1,84 1,96 2,08 2,2 R2 = 0,5981
1,6 1,72 1,84 1,96 2,08 2,2
Yaprak N miktarı (%) Yaprak N miktarı (% )

Şekil 20. Yaprak azot içeriği ile SÇKM Şekil 21. Yaprak azot içeriği ile titre
arasındaki ilişki edilebilir asit miktarı arasındaki ilişki

Sonuç olarak;
1. Verilen azot dozları verimi olumlu etkilerken en yüksek verin 60 g N/ağaç
dozunda elde edilmiştir. Ancak 30 g N/ağaç uygulamasında da yakın değerler
elde edilmiştir. Bu bulgu Peterson ve Stevens (1993) ile uyumludur.
2. Meyve iriliği azot dozlarından çok verimdeki artıştan olumsuz etkilenmiştir.
3. Azot uygulanan tüm parsellerde SÇKM kontrole göre artış göstermiştir.
4. Azot dozları arttıkça fosfor ve potasyum alımı azalmış, buna karşılık potasyum
alımın azalmasına bağlı olarak kalsiyum, magnezyum ve demir alımı artmıştır.
Yine bu elementlerin yapraklarındaki konsantrasyonlar arasında da benzer
ilişkiler belirlenmiştir.
5. Yaprak azot içeriği ile ağaç başı verim arasında doğrusal pozitif, ortalama
meyve ağırlığı ile yaprak N içeriği arasında verim arışına bağlı olarak dolaylı
ortaya çıktığı düşünülen doğrusal negatif ilişki saptanmıştır.

KAYNAKLAR
Aktaş, M., M. Ateş, 1998. Bitkilerde Beslenme Bozuklukları, Nedenleri ve
Tanınmaları. Engin Yayınevi. 247 s. Ankara.
Anonim, 1983. TSE Elma Standartları. TS 100. Türk Standartları Enstitüsü. Ankara.
Anonim, 2002. United. States Standards for Grades Apples. United. States Department
of Agriculture Agricltural Marketing Service Fruit and Vegetable Programs
Fresh products Branch. USA.
293

Anonim, 2004. Standards for Apples. Official jurnal of The Europen Union Commission
regulation. (ec) no: 85/2004.
Anonim, 2008, Fao Statistical Database.
Aydemir, O., F. İnce, 1988. Bitki Besleme. Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Yayınları. No: 2. 655 s. Diyarbakır.
Burak, M., M. Büyükyılmaz, F. Öz, 1997. Granny Smith elma çeşidinin farklı
anaçlar üzerindeki verim ve kalite özelliklerinin belirlenmesi. Yumuşak
Çekirdekliler Sempozyumu. s.61-69. Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez
Araştırma Enstitüsü. Yalova.
Burt, C., K. O’Connor, T. Ruehr, 1998. Fertigation. The Irrigation Training & Research
Center. ISBN: 0-9643634-1-0. 320 s.
Hoying, S., Fargione, Mike., Lungerman, K., 2004. Diognosing Apple TreeNutritional
Status: Leaf Analysis Interpretation and Defiency Symptoms. New York Fruit
Quarterly, Volume 12, Number 1, New York.
Jones, J.R., B. Wolf, H.A. Mills, 1991. Plant Analiysis Handbook. Micro Macro
Publishing Inc.
Kacar, B., 1995. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri III. Ankara Üniversitesi, Ziraat
Fakültesi, Eğitim Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınları, No: 3, Ankara.
Kanber, R., 1999. Sulama. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları. Genel
yayın no:174. 530 s. Adana.
Özbek, N., 1981. Meyve Ağaçlarının Gübrelenmesi. Tarım ve Orman
Bakanlığı Yayınları. 280 s.Ankara
Özelkök, S., K. Kaynaş, M. Burak, 1993. Üretimi öngörülen bazı elma
çeşitlerinde önemli olan olgunluk parametreler (ölçüt)'nin saptanması. 1.
Starkikn Delicious, Starkrimson Delicious, Golden Delicious, Starkspur Golden
Delicious, Granny Smith. Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü.
Yayın no: 12. 53 s. Yalova.
Peterson, A. B., G. Robert, Ph. D. Stevens, 1994. Tree Fruit Nutrition.
Published by Good Fruit Grower. 211 p. Yakima.Washington.
Westwood, M. N., 1993. Temperate Zone Pomology Physiology and Culture.
523 p. Timber press. Portlant, Oregon.
294

DEMİR UYGULAMASININ BODUR VE YARI BODUR ELMA ANAÇLARININ


DEMİR BESLENMESİNE VE MİNERAL ELEMENT
KONSANTRASYONLARINA ETKİSİ

İbrahim ERDAL1* Fatma YILDIRIM2 Zeliha KÜÇÜKYUMUK1


2
Adnan YILDIRIM
1
Süleyman Demirel Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Isparta. *ierdal@ziraat.sdu.edu.tr
2
Süleyman Demirel Üniv. Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Böl., Isparta.

ÖZET
Bu araştırma, Fe uygulamasının farklı elma anaçlarının Fe beslenmesi ile kimi
besin elementi içeriklerine etkilerini incelemek amacıyla yürütülmüştür. Bu nedenle M9
(bodur), M26 ve MM106 (Yarı bodur) anaçları üzerine aşılı elma ağaçlarına (Red Chief)
0, 25, 50 ve 75 g/ağaç olacak şekilde FeSO4 7 H2O uygulanmıştır. Yaprak örneklerinde,
toplam Fe, aktif Fe ve SPAD ölçümleri yanında, N, P, K, Mg, Mn, Cu ve Zn analizleri
yapılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, elma yapraklarının toplam Fe, aktif ve SPAD
değerleri artan Fe uygulamalarıyla önemli derecede (p<0.001) artmıştır. Anaç farklılığı,
toplam Fe üzerine önemli etki yaparken (p<0.001), aktif Fe ve SPAD değerleri üzerine
etkili olmamıştır. Demir uygulamalarından bodur anaç üzerine aşılı elma ağaçları, yarı
bodur anaçlara oranla daha fazla etkilenirken, toplam Fe, aktif Fe ve SPAD değerleri
arasında önemli ilişkiler saptanmıştır. Demir uygulaması ve anaç farklılıkları P hariç,
diğer besin elementlerini önemli derecelerde etkilemiştir.
Anahtar Kelimeler: Bodur ve yarı bodur elma, demir gübrelemesi, besin elementleri.
EFFECT OF IRON APPLICATION ON IRON NUTRITION AND MINERAL
NUTRIENT CONCENTRATIONS OF DWARF AND SEMI-DWARF APPLE
ROOTSTOCKS
ABSTRACT
This study was conducted to determine the effect of Fe fertilization on Fe
nutrition and mineral element concentrations of different apple rootstocks. For this, 0,
25, 50 and 75 g/tree of FeSO4 7 H2O were applied to the apple trees (Red Chief) on M9
(dwarf), M26 and MM106 (semi-dwarf) rootstocks. On leaf samples, total Fe, active Fe
and SPAD index measurements were made. In addition, N, P, K, Mg, Mn, Cu and Zn
concentrations were measured. According to the results, total Fe, active Fe and SPAD
values significantly (p< 0.001) increased with Fe doses. While rootstock had significant
(p<0.001) effect on total Fe concentrations, active Fe and SPAD index were not
affected. Effect of Fe application on dwarf rootstocks was higher than other rootstocks.
Significant correlations among total Fe, active Fe and SPAD index were determined.
Other nutrients except P, significantly affected from Fe applications and rootstocks.
Key Words: Dwarf and semi-dwarf apple, iron fertilization, nutrients.

GİRİŞ
Demir, bitkilerin beslenmesi açısından son derece önemli bir element olup,
bitkilerde birçok görev üstlenmektedir. Demir, doğrudan klorofil molekülünün yapısında
yer almamakla beraber, renk pigmentlerinin oluşumunda doğrudan etkili olan
elementlerden birisi olup, çeşitli enzim mekanizmalarıyla klorofil sentezini etkiler
(Bergmann, 1992).Yüksek pH ve kireç, düşük organik madde, toprak su içeriğinin
295

yetersizliği, besin elementleri arasındaki dengesizlik gibi faktörler bitkilerin demir


alımını sınırlandırmaktadır. Yukarıda belirtilen çevresel faktörler yanında, bitkisel
faktörler de (bitki türü, çeşidi) bitkilerin Fe beslenmesini belirlemede önemli bir
faktördür. Bitkilerin Fe beslenmesi bitki türlerine göre farklılaşabildiği gibi aynı türe ait
çeşitler arsında da ayrımlar görülebilmektedir. Yapılan çeşitli araştırmalarda, bitkilerin
beslenmeleri üzerine çeşit farklılığının etkisi açık olarak ortaya konmaktadır
(Tsipouridis, 2005; Küçükyumuk, 2007; Erdal ve ark. 2008). Küçükyumuk (2007), aynı
koşullarda yetişen M9, M26, MM106 ve MM111 anaçları üzerine aşılanmış Lutz
Golden, Skyline Supreme, Mondial Gala ve Granny Smith elma çeşitlerinde N, P, K,
Ca, Mg, Fe, Zn, Cu ve Mn analizleri yapmış, yapılan yaprak analiz sonuçlarına göre
MM106 anacının diğer anaçlara göre besin maddesi içeriğinin genel olarak en yüksek,
M9 anacının ise en düşük olduğu, çeşitler arasında Mondial Gala çeşidi en yüksek,
Granny Smith çeşidi ise en düşük düzeyde besin maddesi içerdiğini belirtmiştir.
Bitkilerin Fe beslenmesini belirlemede toplam ve aktif Fe tayini yanında, yeşil renk
yoğunluğunun bir ölçütü olan SPAD değeri de sıklıkla kullanılmaktadır (Fernandez ve
ark., 2004; Erdal ve ark., 2008).
Bu çalışmada, kireçli toprakta yetişen farklı anaçların topraktan uygulanan
demire (FeSO4 7H2O, %19 Fe) tepkileri ölçerek, anaçlar arasındaki farkın N, P, K, Mg,
Mn, Cu, Zn, Fe, Aktif Fe içerikleriyle SPAD indeksine etkisini belirlemek
amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOD
Çalışma, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi deneme ve
uygulama alanında 2005–2006 gelişim sezonunda yürütülmüştür. Deneme alanı
toprağının alkali karakterde, fazla kireçli, organik maddesi az, N, P, Ca, Mg, Fe ve Cu
bakımından yeterli Zn ve Mn bakımından ise sınır düzeyde olduğu belirlenmiştir.
Araştırmada bitki materyali olarak, 5’ er yaşlarında M9, M26, MM106 anaçları üzerine
aşılı Red Chief çeşidi kullanılmıştır.
Temel gübreleme amacıyla topraklara, 10 kg/da N, 6 kg/da P,14 kg/da k, 3.5
kg/da Mg olacak şekilde sulama suyuyla beraber, mono amonyum fosfat, amonyum
nitrat, fosforik asit, potasyum nitrat, magnezyum sülfat uygulaması yapılmıştır.
Topraktan Fe uygulaması ise 0, 4.75, 9.50, 14.25 g/ ağaç olacak (FeSO4 7H2O, %19 Fe)
şekilde verilmiştir.
Yaprak örneklemesi ve analizler
Yaprak örnekleri, elma ağaçlarının gelişim dönemlerine uygun olarak Temmuz
ayının ortalarında, ağacın her yönünden, omuz hizasından, o yıla ait sürgünlerin orta
kısmından alınmıştır (Bergmann 1992). Alınan yaprak örnekleri etiketlenip plastik
torbalara konularak laboratuara getirilmiş, çeşme suyu, seyreltik asit (0.2 N HCl) ve saf
su ile yıkandıktan sonra 65±5 oC’de kurutulup öğütülmüştür. Öğütülmüş örneklerden 1
gram alınarak 50 ml’lik erlenmayere konulmuş ve 12 ml nitrik-perklorik asit karışımı ile
ıslatılmıştır. Sıcak tabla üzerine konulan örnekler yavaş-yavaş ısıtılmış ve 150-200
o
C’de berrak renk oluncaya kadar yakılmıştır (yaş yakma). Yakılan örnekler süzülerek
ölçü balonlarına aktarılmış ve analizler süresince buzdolabında saklanmıştır. Bu
örneklerde P (Vanado-molibdo fosforik sarı renk yöntemi, Shimadzu UV–1208
spektrofotometresi) K, Ca, Fe, Cu, Zn ve Mn (AAS, Varian AA240FS), analizleri
yapılmış olup, bitki örneklerindeki azot (N) içeriği ise Kjeldahl yöntemine göre
belirlenmiştir (Kacar ve İnal, 2008). SPAD indeksi ölçümü arazide sabah saatlerinde,
Minolta Spad–502 klorofil ölçer ile belirlenmiştir. Bunun için ağacın etrafından,
gelişmesini tamamlamış 20 yaprak seçilerek her yaprağın orta damarı ile yaprak kenarı
296

arasından 4 okuma alınmış ve bu okumaların ortalaması tek bir değer olarak


kaydedilmiştir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Farklı elma anaçlarının toplam Fe, N, K, Mg, Mn, Cu ve Zn içerikleri üzerine
anaç, farklı önemlilik derecelerinde etkili olurken, aktif demir, P ve SPAD indeksi
üzerine etkili olmamıştır. Dozun etkisi, P hariç diğer besin elementlerinde önemli
bulunmuştur. Toplam Fe, aktif Fe, N, K, Mg, Cu ve Zn içerikleri üzerine, anaç x doz
etkileşimi önemli bulunurken, diğer parametreler üzerine önemli etki yapmamıştır
(Çizelge 1).
Çizelge 1. Demir gübrelemesinin elma anaçlarının besin elementi içeriklerine etkisine
ilişkin varyans analizi
F değerleri
Kaynak Toplam Aktif
S.D. SPAD N P K Mg Mn Cu Zn
Fe Fe
Anaç 2 1172*** Öd Öd 43** Öd 1000*** 13* 9100*** 218*** 37**
Doz 3 139*** 85*** 8** 50*** Öd 167*** 43*** 107*** 164*** 207***
Anaçxdoz 6 146*** 14*** öd 27*** Öd 25*** 39*** öd 26*** 5.8**
Hata 8
*p<0.05; **p<0.01; ***p<0.001; öd, önemli değil; S.D., serbestlik derecesi

Yaprakların toplam Fe içerikleri kontrol koşullarında en düşük düzeyde


bulunmuş, FeSO47H20 uygulamasıyla anaçların Fe içerikleri artmıştır. Anaçlar
karşılaştırıldığında, toplam Fe en fazla MM106 anacında bulunurken, M9 ve M26
anaçları bunu izlemiştir. Demir uygulamasıyla birlikte yaprakların aktif demir içeriği ve
SPAD indeksleri kontrole göre artış göstermekte, anaçlar arasında ise fark
bulunmamaktadır. Farklı düzeylerde Fe uygulamalarının sonuçları incelendiğinde,
toplam ve aktif Fe içeriğinin en fazla Fe50 dozunda olduğu belirlenmiştir (Çizelge 2).
Erdal ve ark. (2008), elmada demir beslenmesi üzerine anacın etkisini incelediği
çalışmada, M9 ve M26 anacının MM106 anacına göre daha fazla demir içerdiğini
belirtmişlerdir.
Yaprakların N içerikleri M9 anacında kontrole göre değişiklik göstermezken,
M26 ve MM106 anaçlarında artmıştır. Ortalama değerlere göre Fe75 dozunda en yüksek
N değeri belirlenirken, anaç farklılığının da yaprak N içeriğine etkisi önemli olmuştur.
Bitkinin P içeriği üzerine anaç ve Fe uygulamalarının etkisi önemli olmamıştır. Demir
uygulamasına bağlı olarak bitki K içeriği artış gösterirken, anaçların bitki K içeriğine
tepkileri ayrımlı olmuştur (Çizelge 1, Çizelge 3).
Elma yapraklarının Mg, Mn, Cu ve Fe içerikleri Fe dozlarıyla artmış ve bu artış
istatistiksel anlamda önemli bulunmuştur. Demir uygulamasının elma yapraklarının Mg
ve Mn içeriklerine etkisi incelendiğinde, kontrole göre arttığı görülmekte, MM106
anacının Mn içeriği diğer anaçlara göre daha fazla artarken, Mg içeriklerinde anaçlar
arası fazla fark görülmemektedir. Elma bitkisinin Mg, Mn, Cu ve Zn içerikleri üzerine
anaç farklılığı önemli düzeyde etki yapmıştır (Çizelge 1, Çizelge 4, Çizelge 5).
Çizelge 2. Demir gübrelemesinin farklı anaçların toplam Fe, aktif Fe ve SPAD indeksine
etkileri
Toplam Fe Aktif Fe Spad
Anaç
Fe0 Fe25 Fe50 Fe75 Ort. Fe0 Fe25 Fe50 Fe75 Ort. Fe0 Fe25 Fe50 Fe75 Ort.
M9 86 114 118 120 110b 13.6 18.8 20.7 20.1 18.3 33.4 38.0 38.3 39.9 37.4
M26 88 78 81 87 84 c 15.8 19.5 18.5 19.8 18.4 32.3 38.3 38.7 40.0 37.3
MM106 109 115 132 107 116a 16.9 16.4 20.3 18.6 18.1 34.2 36.8 38.3 37.7 36.8
Ort. 94 c 102 b 110 a 105 b 15.4c 18.2b 19.8a 19.5a 33.3b 37.7a 38.4a 39.2a
297

Çizelge 3. Topraktan demirli gübrelemenin farklı anaçların N, P ve K içeriklerine


etkileri
Anaç N P K
Fe0 Fe25 Fe50 Fe75 Ort. Fe0 Fe25 Fe50 Fe75 Ort. Fe0 Fe25 Fe50 Fe75 Ort.
M9 3.4 3.5 3.4 3.4 3.4 b 0.21 0.20 0.18 0.20 0.20 1.16 1.17 1.84 1.99 1.54 c
M26 3.4 3.6 3.5 3.6 3.5 a 0.21 0.20 0.22 0.23 0.22 1.65 2.13 2.30 2.21 2.10 a
MM106 3.3 3.3 3.4 3.7 3.4 b 0.20 0.22 0.21 0.22 0.21 1.34 2.12 2.0 2.1 1.90 b
Ort. 3.4 c 3.5b 3.4c 3.6a 0.21 0.21 0.20 0.22 1.38 c 1.81 b 2.05 a 2.10 a

Çizelge 4. Topraktan demirli gübrelemenin farklı anaçların Mg ve Mn içeriklerine


etkileri
Anaç Mg Mn
Fe0 Fe25 Fe50 Fe75 Ort. Fe0 Fe25 Fe50 Fe75 Ort.
M9 0.28 0.34 0.34 0.29b 0.31 55 66 63 73 64 c
M26 0.28 0.31 0.32 0.34a 0.31 103 118 119 128 117 b
MM106 0.29 0.30 0.29 0.29b 0.29 129 139 136 150 139 a
Ort. 0.28 b 0.32 a 0.32 a 0.31 ab 96 c 108 b 106 b 117 a

Çizelge 5. Topraktan demirli gübrelemenin farklı anaçların Cu ve Zn içeriklerine etkileri


Anaç Cu Zn
Fe0 Fe25 Fe50 Fe75 Ort. Fe0 Fe25 Fe50 Fe75 Ort.
M9 11 18 18 20 17 a 28 36 38 41 36 a
M26 13 19 19 20 18 a 25 32 34 40 33 b
MM106 9 9 10 10 10 b 27 35 35 36 33 b
Ort. 11 c 15 b 16 b 17 a 27 c 34 b 36 b 39 a

Elde edilen sonuçlardan da anlaşılacağı üzere, Fe gübrelemesinin elmanın Fe


beslenmesi üzerine etkisi, kullanılan anaçlara göre farklılık gösterebilmektedir. Aynı
şekilde, Fe uygulamasının elma ağaçlarının besin elementi içeriklerine etkisi, anaçlara
bağlı olarak değişiklik göstermiştir. Bu farklılığın, anaçların kök yapıları, kök katyon
değişim kapasiteleri, kök salgıları, kökün rizosfer pH sı üzerine olan etkileri gibi çeşitli
faktörlerden kaynaklanabileceği, çeşitli araştırmalarda da dile getirilmektedir
(Marschner, 1995; Kocakaya ve Erdal, 2005; Toğay ve ark., 2005; Tsipouridis, 2005;
Küçükyumuk, 2007; Erdal ve ark. 2008).

KAYNAKLAR

Başar B., Özgümüş H. 1999. Değişik Demirli Gübre ve Dozlarının Şeftali Ağaçlarının
Bazı Mikro Besin Elementi İçerikleri Üzerine Etkisi Tr. J. of Agriculture and
Forestry 23 (1999) 273–281.
Bergmann, W. (1992). Nutritional Disorders of Plants: Development, Visual and
Analytical Diagnosis. Gustav Fisher Verlag; Jena, Stuttgart, Germany.
Erdal İ., Aşkın M.A., Küçükyumuk Z., Yıldırım F., Yıldırım A. 2008. Rootstock has an
Important Role on Iron Nutrition of Apple Trees. World Agricultural Sciences 4
(2):173–177.
Eyüpoğlu F., Talaz S. 1999. Elma Bahçelerinde Görülen Demir Eksikliğinin
İyileştirilmesinde Kullanılan Organik ve İnorganik Demir Formlarının Etkisi ve
Etki Süreleri.Türkiye III. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 14-17 Eylül 1999,
Ankara 81-86.
298

Fernandez, V., Winkelmann, G. Eber, G. 2004. Iron Supply to Tobacco Plants through
Foliar application of Iron Citrate and Ferriz Dimerum Acid . Physiologia
Plantarum. 122: 350–385.
Kacar,B., İnal A., 2008. Bitki Analizleri. Nobel Yayın No:1241.
Kocakaya, Z., Erdal, İ. 2005. Çinko Uygulamasının Van Yöresinde Yetiştirilen Buğday
Çeşit ve Hatlarının Çinko Beslenmesi ve Verim Üzerine Etkisi. Ankara Üniv.
Zir. Fak. Tarım Bilimleri Dergisi. 11 (4), 379-383
Küçükyumuk, Z. 2007. Elma Çeşitlerinin Mineral Beslenmesine Anaç ve Çeşit Etkisinin
İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Isparta.
Marshner, H. 1995. Mineral Nutrition of Higher Plants .Second Ed. Academiz Press
Inc. San Diego, CA 92101.
Togay, Y., Togay, N., Kocakaya, Z., Erdal, İ. ve Çığ, F. 2005. Van Koşullarında Çinko
Uygulamasının Farklı Buğday Çeşit ve Hatlarında Verim ve Verim Öğelerine
Etkisi. Türkiye VI. Tarla Bitkileri Kongresi, 5–9 Eylül, 2005. Araştırma Sunusu
Cilt 1: Sayfa 595–600.
Tsipouridis, C., Thodimis, T. and Isaakidis K.E.A. 2005. Effect of Peach Cultivars,
Rootstocks and Phytopthora on Iron Cholorosis. World Journal of Agricultural
Sciences, 1 (2): 137–142.
299

KONYA EKOLOJİSİ SULU KOŞULLARINDA YETİŞTİRİLEN MALTLIK


ARPADA FARKLI AZOT DOZLARININ VERİM VE MALT KALİTE
KRİTERLERİNE ETKİSİ

Serpil GÜLTEKİN1 M. Ali TOKGÖZ2


1
Bahri Dağdaş UTAEM, Konya. serpilkarabay@hotmail.com
2
Ankara Üniv. Ziraat Fak. TYS Böl., Ankara. tokgoz@agri.ankara.edu.tr

ÖZET
Araştırma, Konya ekolojik koşullarında, 2002-2003 ve 2003-2004 üretim
yıllarında iki yıl süreyle yürütülmüştür. Aydanhanım maltlık arpa çeşidinin kullanıldığı
çalışmada; Ekim, sapa kalkma ve başaklanma dönemlerinde sulama suyu verilmiştir.
Tesadüf blokları deneme deseninde 3 tekrarlamalı olarak Kontrol (azot verilmeyen), 4
kg/da, 8 kg/da ve 12 kg/da azot konularından oluşmaktadır Azot uygulamalarının yarısı
ekimle birlikte arta kalan kısmı ise kardeşlenme sonu sapa kalkma başlangıcında
verilmiştir. Uygulamanın, verim unsurlarından, çıkan bitki sayısı, biyolojik verim,
metrekarede başak sayısı, metrekarede tane sayısıyla, birlikte verime olan etkisi yanında
kalite kriteri de olan 1000 tane ağırlığı ve maltlık arpa kalite kriterlerinden, protein oranı
ve 1 kalite oranı incelenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre, artan dozlarda verilen azot
miktarı verim ve unsurları için olumlu etkide bulunurken, incelenen kalite kriterleri
açısından, elde edilen ürünü istenilen ölçütlerden uzaklaştırdığı görülmüştür. Konya
koşullarında kaliteli maltlık arpa üretimi için Aydanhanım çeşidinde ekim, sapa kalkma
ve başaklanma dönemlerinde yapılacak üç sulamayla yetiştirilen arpada uygun kültürel
tedbirlerin alınmasının yanında 4-8 kg/da azot uygulaması ile yüksek verimli ve
istenilen kalitede maltlık arpa yetiştirilebileceği sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Maltlık arpa, azot, verim, verim unsurları, kalite
EFFECT OF NITROGEN DOSES ON YIELD AND MALTING QUALITY
TRAITS OF BARLEY UNDER IRRIGATED CONDITION OF KONYA
PROVINCE
ABSTRACT
This study aiming to determine the effects of nitrogen doses on yield, yield
components and malting quality traits of Aydanhanım, a newly registered malting barley
variety, was carried out in a randomized complete block design with three replications
under irrigated condition of Konya province during the 2002-2003 and 2003-2004
growing seasons. All of experiment plots were three times irrigated at planting stem
elongation and heading stages respectively. Halves of nitrogen (N) doses, consisting of
control (without N), 4 kg N da-1, 8 kg N da-1 and 12 kg N da-1, were applied at planting
and the remaining were applied at stem elongation stage. The yield components viz.
number of emergent plant, biomass, spike per square meter, and number of kernel per
square meter and quality traits viz. thousand kernel weight, protein content and first
quality rate were evaluated. According to the results, yield and yield components
proportionally increased with increasing nitrogen doses. Meanwhile, quality traits were
negatively affected with nitrogen treatments. It is recommended that if higher yielding
and better malting quality is targeted when barley variety Aydanhanım is grown, an N
dose between 4 kg N da-1 and 8 kg N da-1 should be applied under appropriate
management techniques.
Key Words: Malting barley, nitrogen, yield, yield components, quality
300

GİRİŞ
Dünya’da 56 milyon ha ekim alanı bulunan arpanın, 138 milyon ton üretimi
gerçekleşmektedir. Ülkemizde ise 3,6 milyon ha ekim alanında 265 kg/da verimle 9,5
milyon ton yıllık üretim yapılmaktadır (Anonymous 2008) . Dünyada üretilen arpanın %
85’i başta hayvan yemi olmak üzere değişik alanlarda değerlendirilirken % 13-15’i malt
endüstrisinde hammadde olarak işlenmektedir. Malt üretimi yapan ülkelerin bir kısmı
gerekli maltlık arpayı ithal ederken, yarattığı pazar 4 milyon tondur (Townsend 2008).
Genel olarak yemlik arpaya göre % 10-40 daha yüksek fiyattan alıcı bulabilen maltlık
arpa, malt üretim maliyetinin % 70’ini oluşturmaktadır (Anonymous 1999). Ülkemizde
ise çoğunlukla hayvan yemi olarak değerlendirilen arpanın yaklaşık % 2,5’ini teşkil
eden 200 000 tonluk kısmı malt sanayinde kullanılmaktadır. Ülkemiz malt sanayinin
işleme kapasitesinin 150 000 ton olduğu göz önüne alınırsa, maltlık arpa için miktar
sorunu olmadığı söylenebilir. Ancak malt endüstrisinin ihtiyacı olan kaliteli maltlık arpa
üretiminde yaşanan sorunlar dolayısıyla, zaman zaman ithalat yapılmaktadır (Başgül ve
ark. 1999).
Sanayi hammaddesi olan maltlık arpa, ondan elde edilecek malt ve bira kalitesini
doğrudan etkilemektedir (Koçak ve Atlı 1995). Kaliteli malt için arpada, başta protein
oranı olmak üzere 2,5 mm elek üzeri (birinci kalite) ve 1000 tane ağırlığı yaygın olarak
kullanılan ana kriterlerdir. Maltlık arpalarda % 10-12 arasında protein, en az % 85
oranında birinci kalite ve 35-48 g arasında 1000 tane ağırlığı olması istenir (Atlı ve ark.
1989). Engin (2005) ise ülkemizin malt endüstrisinde % 80 oranında paya sahip
Anadolu Efes Biracılık Malt ve Gıda Sanayi A.Ş. maltlık arpa alımlarında kabul
edilebilir sınırları ; % 9-11,5 arasında protein oranının yanında en az % 85 birinci kalite
oranı ve 37 g üzerinde 1000 tane ağırlığı koşulunun arandığını ifade etmiştir. Ekolojinin
maltlık arpa kalitesi üzerine etkisinin çeşitten fazla olduğu bilinmekle birlikte, malt
kalitesini belirleyen unsurlar çeşitle birlikte iklim, toprak ve yetiştirme tekniği
uygulamalarıdır (Atlı ve ark. 1989). Ülkemizde 1950’li yıllarda başlanan ve kamu eliyle
yürütülen maltlık arpa geliştirme çalışmaları 1980’li yıllarda özel sektörün (Atılır 1995)
ilgisiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Günümüzde 10’un üzerinde çeşit kamu ve özel
sektör aracılığı ile maltlık arpa olarak tescil ettirilmiştir. Fakat çeşitlerin yetiştirme
teknikleri ile ilgili yeterli çalışmaların varlığından söz etmek de oldukça zordur.
Ekolojik olarak maltlık arpa üretimine uygun olan İç Anadolu bölgesinde
ülkemiz toplam arpa üretiminin % 54’ü gerçekleşmektedir (Anonymous 2008 a). Ekim
alanlarının Avrupa ülkelerinin çoğundan büyük olmasına rağmen genellikle kuru
şartlarda yetiştirilmesinden dolayı toplam üretim, daha önemlisi birim alandan alınan
verim oldukça düşük ve üretilen arpada maltlık olarak değerlendirilmekten uzaktır.
Bölgede yağışın miktar ve dağılımı, verim ve kaliteyi belirleyen en önemli öğedir (Atılır
1995). Diğer yandan yurdumuzda ilk modern sulamanın 1908 yılında başlatıldığı Konya
ovasında 2,7 milyon ha tarım alanının % 15’i sulanabilmektedir (Anonymous 2008 a).
Su kaynaklarının sınırlı olduğu ve uzun yıllardır yapılan sulamanın beraberinde tuzluluk
problemi getirdiği de bir gerçektir. Böylesi bir durumda, diğer bitkilere göre hem daha
az su kullanan hem de tuzlu alanlarda yetiştirilebilen arpanın önemi artmaktadır. Sulama
yapılarak artırılacak verimle birlikte kaliteli maltlık arpa üretim şansı yakalanabilir.
Ancak toprakta suyun yeterli olduğu zaman bitki gelişimi ve verim üzerinde diğer besin
maddelerine göre azot çok daha fazla bir etkiye sahiptir (Güneş ve ark. 2004). Kaliteli
maltlık arpa üretiminde azotun temel gübreleme öğesi olduğu ve artan dozunun verim ve
protein oranını artırırken birinci kalite oranını düşürdüğü bilinmektedir (Ruiter 1999 ).
Sulanabilen alanda yapılan azotlu gübrelemede artan verime karşılık kalitenin kabul
edilebilir sınırlar içerisinde tutulması gerekmektedir. Böylece üretilen maltlık arpa,
kurulu sanayide hammadde ya da ihracat ürünü olarak değerlendirilebilir.
301

MATERYAL VE METOD
Araştırma, 2002-2003 ve 2003-2004 üretim yıllarında Konya Bahri Dağdaş
Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü arazisinde yürütülmüştür. Aslım adıyla anılan
eski bir bataklığın uzantısında bulunan arazideki yüksek taban suyu seviyesi, drenaj ve
tahliye kanalları yardımıyla düşürülmüştür. Toprakları allüviyal büyük toprak grubuna
girmektedir. Taban arazisi durumunda olan bu topraklar düz ve düze yakın, eğimli (% 0-
1) bir topografyaya sahiptir. Deneme alanlarından her yıl için deneme kurulmadan önce
alanı temsil edebilecek 5 ayrı noktadan 0-90 cm lik toprak profilinin her 30 cm lik
katmanının ortasına en az 3 adet iç hacmi 100 cm3 olan özel çakma silindirleri çakılarak
bozulmamış toprak örnekleri ve yine her katmandan bir kürekle 1,5-2 kg kadar
bozulmuş toprak örnekleri Güngör ve ark (1996) belirttiği şekilde alınmıştır. Her iki
deneme tarlasına ait bazı toprak özellikleri çizelge 1.’de verilmiştir.
Çizelge 1. de verilen bu sonuçlara göre deneme alanı topraklarında bünye sınıfı
kildir ve tuzluluk problemi bulunmamaktadır. Kireç içeriği ve pH yüksek, organik
madde içeriği ise düşüktür. Fosfor bakımından fakir, potasyum bakımından orta gruba
girmektedir (Richards 1954).
Çizelge. 1. Deneme alanları toprak örnekleri analiz sonuçları
Yıllar 2002-2003 2003-2004
DERİNLİK (cm) 0-30 30-60 60-90 0-30 30-60 60-90
Kum (%) 8.05 7.84 7.34 18.80 18.90 21.37
Silt (%) 26.04 17.84 14.64 18.91 16.79 14.62
Kil (%) 65.91 70.32 70.72 62.29 64.31 64.01
Bünye Sınıfı C C C C C C
Hacim Ağırlığı (gr/cm3 ) 1.7 1.63 1.66 1.46 1.44 1.53
Tarla Kapasitesi (%) 29.52 29.19 29.95 31.66 29.31 29.53
Solma Noktası (%) 20.94 21.24 22.19 21.59 22.28 24.20
Organik Madde (%) 1.61 0.88 0.99 2.24 1.44 0.99
pH 7.9 8.0 7.8 8.2 8.1 8.2
EC (dS/m) 1.61 1.68 1.89 1.04 0.8 0.8
Fosfor (P2O5) (kg/da) 3.69 2.72 1.71 2.21 1.21 1.21
Potasyum (K2O) (kg/da) 270.5 240.9 207.8 118.5 99.7 65.3
Kireç (CaCO3) (%) 29.34 33.63 42.94 25.71 25.71 26.45

Karasal iklimin hüküm sürdüğü Konya il merkezinde çalışmanın yürütüldüğü


yıllarda kaydedilen iklim elemanları farklılıklar göstermiştir. Konya il merkezine ait
bazı iklim elemanlarının aylık ortalamalarına ilişkin değerler Çizelge 2.’de verilmiştir.
Arpanın yetiştirme dönemi (Ekim-Temmuz) içerisindeki kaydedilen değerlere göre;
denemenin ilk yılında kış aylarının daha soğuk, başaklanma sonrasının ise daha sıcak
geçtiği belirlenmiştir. Bu dönemde alınan 255,4 mm’ lik toplam yağışın uzun yıllar
ortalamasının % 20 altında kaldığı görülmektedir. İkinci yılda sıcaklık ve toplam yağış
açısından belirgin farklılık gözlenmemiştir. Fakat 310,9 mm olarak gerçekleşen yağışın
108,6 mm kısmı Aralık ayında düşmüştür. Ayrıca 56,9 mm olarak tespit edilen 2004 yılı
Haziran yağışının tamamı ayın 18’inden itibaren alınmıştır.
302

Çizelge 1. Konya il merkezine ait bazı iklim elemanlarının aylık ortalamaları (DMİ)
AYLAR Eylül Ekim Kasım Aralık Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haz Tem Ağu

UYO 18.2 12.3 6.2 1.7 -0.3 1.3 5.2 11 15.7 19.8 23.2 22.8
OS
02-03 18.1 12.8 6.6 -3.1 4 -1.7 1.8 9.5 17.2 21.2 23.6 23.6
(0C)
03-04 18 14.4 6.6 1.6 -1.4 2 6.2 10.4 15.2 19.8 22.8 23.1
UYO 11.2 29.7 31.9 40.4 37.3 29.3 29.2 31.7 43.3 24.5 6.9 5.5
Yağış
02-03 65.8 24.6 15.3 48 17.6 47.5 24.6 50.2 30.9 2.3 0 0
(mm)
03-04 16.6 9.5 9.8 108.6 34.1 31.1 3.1 40.6 17.2 56.9 4 21.4
OS: Ortalama sıcaklık UYO:1939-2000 Yılları arasında kaydedilen değerlerin ortalaması
Aydanhanım arpa çeşidi nadas deneme alanlarına ekim ayının ilk haftasında
m2’ye 500 adet tohum sıklığında, sıra arası 20 cm olan deneme mibzeri ile 2.40 x 7 =
16,8 m2 olarak ekilmiştir. Sulama uygulamaları ekimde bir, sapa kalkma döneminde bir,
başaklanmada bir olmak üzere üç farklı fenolojik dönemde gerçekleştirilmiştir. Toprak
profilinin ekimde 60 cm, diğer dönemlerde ise 90 cm derinliğindeki mevcut nem
miktarını tarla kapasitesine getirecek kadar (Güngör ve ark. 1996) sulama suyu
uygulanmıştır. Araştırma konusu olan azotlu gübrelemede gübrenin yarısı tohum
yatağına ekimde mibzerle kalan yarısı erken ilkbaharda kardeşlenme dönemi içerinde
elle serpilerek amonyum sülfat olarak uygulanmıştır. Ayrıca tüm deneme parsellerine 8
kg/da P2O5, fosforlu gübre bir defada tohum yatağına ekimde mibzerle TSP gübresi
olarak verilmiştir. Yabancı ot kontrolü için gerekli mücadele yapılmış Temmuz ayının
ilk haftasında parselin alt ve üst kısımlarından 1 m, kenarlardan 60 cm lik kısımlar
deneme dışı olarak elimine edilerek (5 x 1,2 m) 6 m2 parsel biçerdöveri ile hasat
edilmiştir.
Tesadüf blokları deneme desenine göre, 3 tekrarlamalı olarak düzenlenen
çalışmada deneme konusu olarak ele alınan azotlu gübre dozları: Kontrol (azot
uygulanmayan), 4 kg/da N, 8 kg/da N ve 12 kg/da N olmak üzere dört farklı düzeyde
uygulamıştır.
Verim, biyolojik verim, metrekarede başak sayısı, 1000 tane ağırlığı ve
metrekarede tane sayısı özelliklerinin belirlenebilmesi için her parselde hasat alanı
olarak bırakılan alandan tesadüfî olarak seçilen 50 adet sap toprak yüzeyinden kesilerek
kese kâğıtlarına alınmıştır. Örnekler gölgede 5 gün süreyle kurumaya bırakılmıştır.
Kurutma işlemi sonunda tartımı yapılarak 50 sap için biyolojik verim, 50 sapın
harmanlaması sonrasında 50 sap tane verimleri ve 400 adet tane sayılarak ağırlığı
kaydedilmiştir. Parsel verimi yardımıyla da verim unsurları hesaplanmıştır (Bell ve
Fischer 1994). Erken ilkbaharda bitkiler üç yaprak halinde iken her parselde tesadüfî
olarak seçilen iki yerden m2 de bulunan bitki sayılarak, ortalaması metrekarede bitki
sayısı adet/m2 olarak ifade edilmiştir. Tanede protein oranı, ICC Standart No: 105’e göre
yapılmış ve (%) olarak ifade edilmiştir (Anonymous 1994). Williams ve ark (1986)’na
göre yapılan elek analizi sonucunda, 2,5 mm üzerinde kalan arpa taneleri % olarak
birinci kalite oranı olarak ifade edilmiştir.
Veriler yıllar birleştirilerek varyans analizine tabi tutulmuş ve önemlilik
gösteren konu ve interaksiyonlar için asgari önemli faklılık (AÖF) hesaplanmıştır. Azot
dozunun etkili bulunduğu konularda yapılan regresyonda istatistiksel olarak anlamlı
bulunan en iyi denklemin formülü verilmiştir.
303

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Konya ili ekolojisinde sulanabilen koşullarda 2002-2003 ve 2003-2004 yıllarında
farklı azot dozlarında Aydanhanım arpa çeşidinden elde edilen; çıkan bitki sayısı, tane
verimi, biyolojik verim, metrekarede başak sayısı, , metrekarede tane sayısı,1000 tane
ağırlığı, 1 kalite oranı ve protein oranına ilişkin ortalamalar ve yapılan istatistiksel analiz
sonuçları Çizelge 3.’de verilmiştir.
Çıkan bitki sayısı 308 ile 354 adet/m2 arasında değişim gösterirken, ortalama
olarak 328 adet/m2 tespit edilmiştir. Bu değişimin istatistiksel olarak yıldan (p<0,05)
etkilendiği görülmüştür. İlk yılda ortalama 342 adet/m2 olan çıkan bitki sayısı ikinci
yılda 314 adet/m2 olarak belirlenmiştir. Değişen yıllık iklim koşullarının buna neden
oluşturduğu düşünülmektedir. Ekimde genel olarak % 13 oranında nem içeren arpa
tohumu ekimden sonra sıcaklık nem ve havanın uygun olmasıyla çimlenmektedir (Kün
1988). Çimlenen tohumun toprak yüzeyine çıkabilmesi de, ekim derinliği, sıcaklık ve
nemle yakından ilgilidir (Akkaya 1994). Ekimde yapılan sulama ile Shimshi ve Kafkafi
(1978)’nin belirttiği gibi yıllar içerisinde homojen bir çıkış gözlenmiştir. Fakat ilk yıl
ekim döneminde alınan yağışın ve daha yüksek oranda seyreden hava sıcaklıklarının
etkisiyle (Çizelge 2.) daha fazla sayıda bitki çıkışı gerçekleşmiş olabilir.
Tane verimi 513-797 kg/da arasında belirlenmiştir. Elde edilen tane verimlerine yılların
(p<0,01), azot dozlarının (p<0,01) ve yıllara göre azot dozlarının (p<0,05) etkili olduğu
tespit edilmiştir. Ortalama olarak 596 kg/da olarak gerçekleşen ilk yıl verimlerine karşın
ikinci yıl verimleri 741 kg/da olarak gerçekleşmiştir. Elde edilen verimlerin yıllara göre
değişmesi, yıllar arasında değişen iklim ve yapılan sulama uygulamaları arasındaki
farklılıktan kaynaklanmış olabilir. Çünkü ilk yıl arpanın yetiştirme döneminde (Ekim-
Temmuz) 255,4 mm olarak belirlenen yağış miktarı, ikinci yıl 310,9 mm olarak
kaydedilmiştir. Ayrıca ilk yıl için uygulanan sulama suyu miktarı toplamı 263 mm iken,
ikinci yıl için 313 mm dir. Hem toplamda alınan yağış hem de sulama suyundaki miktar
fazlalığı ikinci yıl verimlerinde belirlenen farklılıklara yol açmış olabilir. Burada yağışın
daha az olduğu yılda daha az miktarda sulama suyu, fazla olduğu yılda daha fazla
sulama suyu verilmesi bir çelişki olarak görülebilir. Fakat bu durum yağışın yetersiz ve
düzensizlik gösterdiği bölgede: Fenolojik olarak belirlenen sulama zamanında, toprakta
bulunan eksik nemi tarla kapasitesine tamamlayacak miktar üzerinden yapılan
hesaplamanın bir sonucu olarak gelişmiştir. Dolayısıyla ikinci yılda yapılan sulamanın
hemen arkasından gelen yağışlar yüksek verimlerin nedeni olabilir. Zaten, Kalaycı ve
ark. (1990) ve McMaster ve ark. (1994) fenolojik dönemlerle ilgilendirilerek yapılan
sulamaların etkinliğini sulama yapıldığı zaman toprakta bulunan nem miktarı
belirlemektedir şeklinde ifade etmişlerdir.
Tane verimlerinin arpaya verilen azot dozundan etkilendikleri görülmüştür.
Ortamda bulunan azotun ihtiyaç duyulan miktardan az olmasının tane verimini olumsuz
yönde etkilemesi ve genelde verilen azotlu gübre ile verimin arttırılması beklenen bir
sonuçtur (Ulonska ve Baumer 1976). Çünkü azot arpa için mutlak gerekli makro besin
elementi olup, bitkide protein sentezinde yer alarak gelişmeye ve dolayısıyla tane
verimine olumlu katkıda bulunmaktadır (Ruiter 1999). Azot dozlarının verimle doğrusal
bir ilişki içinde olduğu tespit edilirken (R2=0,966), y=12,42x + 593,7 şeklinde formüle
edilmiştir. En yüksek doz olan, 12 kg/da N da eğimin bulunamamış olması yadsınmayan
bir sonuçtur. Çünkü Ülgen ve Yurtsever (1995), Orta Anadolu Bölgesinde yetiştirilen
arpa için sulu şartlarda 11-15 kg/da N arasında olmasının uygun dozlar olabileceğini
ifade etmektedirler. Fakat Tugay (1981), yemlik arpada 12 kg/da N uygun bulmakla
birlikte maltlık arpada kalitenin korunabilmesi için 8 kg/da N dozunun yeterli olduğunu
savunmaktadır. Bu çalışmada da maltlık arpada kalite konusunun ele alınması nedeniyle
12 kg/da N en yüksek doz olarak belirlenmiştir.
304

Çizelge 3. Konya ili ekolojisinde sulanabilen koşullarda 2002-2003 ve 2003-2004 yıllarında farklı azot dozlarında Aydanhanım arpa çeşidinde
incelenen özelliklere ilişkin ortalamalar ve istatistiksel analiz sonuçları.
Çıkan Bitki Biyolojik
Azot Dozu Tane Verimi Başak Sayısı Tane Sayısı 1000 Tane Birinci Kalite Protein Oranı
Yıl Sayısı Verim
(kg/da) (kg/da) (m 2/adet) (m 2/adet) Ağırlığı (g) Oranı (%) (%)
(m2/adet) (kg/da)
2002-2003 347 513 1055 421 9657 53.18 98.88 10.82
0 2003-2004 319 679 1380 934 14698 46.26 95.45 9.21
Ortalama 333 596 1218 677 12177 49.72 97.16 10.01
2002-2003 329 534 1113 435 9860 54.15 96.85 11.17
4 2003-2004 308 730 1619 880 16091 45.33 94.16 9.84
Ortalama 319 632 1366 658 12975 49.74 95.50 10.50
2002-2003 354 623 1261 536 11633 53.56 95.37 12.70
8 2003-2004 314 797 1729 1041 17599 45.31 93.92 10.12
Ortalama 334 709 1495 788 14616 49.44 94.64 11.41
2002-2003 338 713 1533 554 13761 51.86 94.77 12.10
12 2003-2004 312 759 1757 1017 17057 44.55 92.09 10.52
Ortalama 325 736 1645 786 15409 48.20 94.43 11.31
2002-2003 342 596 1241 487 11228 53.19 96.46 11.70
Ortalama 2003-2004 314 741 1621 968 16360 45.36 93.90 9.92
Genel 328 668 1431 728 13794 49.27 95.18 10.89
DK 3.78 6.28 5.06 8.64 7.27 1.35 1.25 4.95
YIL * ** ** ** ** ** ** **
p AZOT ÖD ** ** ** ** ** ** **
YIL* AZOT ÖD * * ÖD ÖD ÖD ÖD ÖD
YIL 21.9 50.17 122.5 29.43 1051.25 0.55 3.86 1.01
AÖF AZOT - 52.85 91.1 79.13 1262 0.83 1.49 0.67
YIL* AZOT - 74.75 128.9 - - - - -
DK : Değişim Katsayısı p : İstatistiksel Farklılık * : % 5, **: %1 AÖF: Asgari Önemli Fark ÖD: Önemli Değil
305

Azotlu gübre dozlarının yıllara göre değişimi bu konu ile ilgili yapılan
çalışmalarda olduğu gibi görülebilecek bir sonuçtur (Ceylan 1966, Brich and Long
1990). İlk yıl için verilen azotlu gübrenin verim üzerinde doğrusal bir artışa neden
olduğu görülmüş (R² = 0.943) ve ilişkinin denklemi y = 17,22x + 492,4 olarak formüle
edilmiştir. İkinci yılda verilen azotlu gübrenin verim üzerinde etkisinin quadratik olduğu
tespit edilmiş (R² = 0.901) ve ilişkinin denklemi y= -1,390x2 + 24,36x+ 672,9 olarak
ifade bulmuştur. Yıllara göre değişimde göreceli olarak daha düşük verimin alındığı ilk
yıl doğrusal, daha yüksek verimin alındığı ikinci yılda quadratik bir etki görülmesi
beklentilere karşı bir durum oluşturmaktadır. Çünkü yapılan birçok araştırmada artan
verimle birlikte ihtiyaç duyulan azot miktarının da artığı bilinmektedir (Knap and Knap
1990). Çalışmaların yürütüldüğü alanlara ilişkin toprak analiz sonuçlarında yer
almamakla birlikte topraktaki birikmiş olan N, azot kullanımına etkilidir (İbrikçi 2001).
Ayıca da çizelge 1. de verilen sonuçlarda görüldüğü gibi, organik madde miktarı
farklılıklar göstermektedir. Ülgen ve Yurtsever (1995), de ifade ettiği gibi ilk yıl daha az
organik madde içeren toprağın daha fazla azotlu gübrelemeye ihtiyaç duymasından
kaynaklanabilir. Dubetz (1977) böylesi durumları geneller iken toprak verimliliğinin
düşük olduğu yerlerde artan azot dozlarına olan yanıtın daha fazla olduğunu bildirmiştir.
Ayrıca da Birch ve Long’ un (1990) ifadesinde olduğu gibi verim kapasitesinin uç
noktasına ikinci yılda 8 kg/da dozda erişen Aydanhanım çeşidin de verilen 12 kg/da
azotlu gübre ile Mattson ve Johnson (1974) tarafından belirttiği gibi, yatma tespit
edilmiştir. Bu durumda verimlerin daha üst seviyede gerçekleşmesi engellenmiş (Riley
1999) olabilir.
Arpadan elde edilen biyolojik verimin 1055-1757 kg/da arasındaki değişimine
yılların (p<0,01), azot dozlarının (p<0,01) ve yıllara göre azot dozlarının (p<0,05) etkili
olduğu tespit edilmiştir. Ortalama olarak 1431 kg/da olarak gerçekleşen biyolojik verim
ilk yılda 1241 kg/da olarak tespit edilirken ikinci yılda 1621 kg/da olarak belirlenmiştir.
Elde edilen verimlerin yıllara göre değişmesi, yukarıda tane veriminde açıklandığı
üzere yıllar arasında değişen iklim ve yapılan sulama uygulamaları arasındaki
farklılıktan kaynaklanmış olabilir. Azot dozlarının biyolojik verimle doğrusal bir ilişki
içinde olduğu tespit edilirken (R2=0,999), y=35.25x + 1219 şeklinde formüle edilmiştir.
Artan azot miktarı vegetatif gelişmeyi artırarak daha fazla biyolojik verim elde
edilmesine neden olmuştur (Brich and Long 1990, Güneş ve ark 2004). Azotlu
gübrelemenin biyolojik verim üzerindeki etkisi yıllara göre değişim göstermiştir. İlk yıl
verilen azotlu gübrenin verimi doğrusal bir şekilde artırdığı (R2=0,915) ve tespit edilen
ilişkinin denkleminin y=39,55x + 1003 olduğu belirlenirken, ikinci yıl azot dozu ile
verim arasındaki ilişkinin quadratik olduğu (R2=0,998) ve denkleminin y=3,296x2 +
70,58x +1382 olduğu görülmüştür. Yapılan azotlu gübrelemenin etkinliğinin yıllara göre
farklılıklar gösterdiği bilinmektedir. İkinci yılda iklim yada toprak şartlarından
kaynaklanan gelişmelerinde etkisiyle artan azot dozunun kardeşlenmeyle birlikte
vegetatif aksamı artırmıştır. Yeşil aksamda ki karbonhidrat ve azotlu bileşikler
arasındaki denge bozukluğu, bitkiye mekanik destek sağlayan dokuları zayıflatmış ve
yatmaya neden olarak biyolojik verimin daha da yükselmesini engellemiş olabilir
(Güneş ve ark 2004).
Metrekarede başak sayısının 421-1041 adet arasında değiştiği görülmüştür.
Değişimlerin kaynağı olarak yıl (p<0,01) ve azot dozları (p<0,01) tespit edilmiştir.
Ortalama 728 m2/adet olarak gerçekleşen başak sayısının ilk yıl 487 m2/adet ikinci yıl
ise 968 m2/adet olarak tespit edilmiştir. Metrekarede başak sayısının kardeşlenme ve
sapa kalkma dönemindeki sıcaklık ve toprakta bulunan su miktarından etkilendiği
bilinmektedir (Rubin ve Musick 1967). İlk yıla göre ikinci yılın erken ilkbaharının daha
sıcak ve yağışlı geçmesi (çizelge 2.) daha fazla sayıda başak sayısının oluşumuna etken
olmuş olabilir. Azotlu gübrelemede, metrekarede başak sayısının artan dozla birlikte
artışı beklenilen bir gelişmedir (Brich and Long 1990, Güneş ve ark 2004). Artan azot
306

dozuyla birlikte belirlenen artışın quadratik bir ilişki içinde olduğu tespit edilirken
(R2=0,727), y = 0.2656x2 + 8.2375x +662,95 şeklinde formüle edilmiştir. Fettel ve ark
(1999) da azotun metrekarede başak sayısını belli bir noktaya kadar artırmakla birlikte
belirli bir noktadan sonra bunun gerçekleşmediğini ifade etmektedirler.
Metrekarede tane sayısının 9657-17599 adet arasında değiştiği görülmüştür.
Değişimlere yıl (p<0,01) ve azot dozlarının (p<0,01) etkili olduğu belirlenmiştir.
Ortalama olarak 13794 m2/adet olarak gerçekleşen tane sayısının ilk yıl 11228 m2/adet
ikinci yıl ise 16360 m2/adet olarak tespit edilmiştir. Metrekarede tane sayısının artan
kardeş ve metrekarede başak sayısından etkilendiği bilinmektedir (Bell ve Fischer 1994,
Fettel 1999). İlk yıla göre ikinci yılda artan başak sayısı aynı zamanda tane sayısının
artmasına da neden olmuştur (Rubin ve Musick 1967). Metrekarede tane sayısı azotlu
gübreleme ile artırılabilmektedir (Knap and Knap 1990, McMaster vd 1999). Artan azot
dozuyla birlikte belirlenen artışın doğrusal bir ilişki içinde olduğu tespit edilirken
(R2=0,9782), y = 283,43x + 12094 şeklinde formüle edilmiştir.
Bin tane ağırlığının 44,55-54,15 g arasında değiştiği belirlenmiştir. Değişimlerin
kaynağı olarak yıl (p<0,01) ve azot dozları (p<0,01) tespit edilmiştir. İlk yıl genel olarak
belirlenen 53,19 g bin tane ağırlığına karşın ikinci yıl 45,36 g olarak gerçekleşmiştir.
Daha yüksek verimli ve daha fazla metrekarede tane sayısının gerçekleştiği ikinci yılda
daha düşük düzeyde bin tane ağırlığı belirlenmiştir. Fettel ve ark (1999) ve Geçit (1988)
belirtiği gibi artan başak sayısının çok sayıda meydana getirdiği tanelerin cılız olması
bin tane ağırlığının düşmesine neden olmuş olabilir. Ayrıcada Gooding (2003) ifade
ettiği gibi ikinci yılın Mayıs ayında alınan daha az miktardaki yağış bin tane ağırlığını
düşürmüş olabilir. Yapılan azot uygulamasının bin tane ağırlığını olumsuz etkilediği ve
artan dozla birlikte daha belirgin olduğu görülmektedir (Ceylan 1966, Ulonska ve
Baumer 1976). Azot verilen parsellerden elde edilen bin tane ağırlığındaki azalmaların
quadratik bir ilişki içinde olduğu tespit edilirken (R2=0,988), y = -0.0197x2 – 0,1148x +
49,689 şeklinde formüle edilmiştir.
Birinci kalite oranlarının % 92,09 ile 98,88 arasında değiştiği belirlenmiştir.
Değişimlerin nedeni olarak yıl (p<0,01) ve azot dozları (p<0,01) tespit edilmiştir. İlk yıl
genel olarak belirlenen % 96,46 birinci kalite oranına karşın ikinci yıl % 93,9 olarak
gerçekleşmiştir. Daha yüksek verimli ve daha fazla metrekarede tane sayısının
gerçekleştiği ikinci yılda daha düşük düzeyde birinci kalite oranı belirlenmiştir. Fettel ve
ark (1999) artan tane sayısının birinci kalite oranında düşüşlere neden olduğu şeklindeki
bulgularıyla da uyum içerisindedir. Yapılan azot uygulamasının birinci kalite oranını
olumsuz etkilediği ve artan dozajın etkisini sürdürdüğü görülmektedir (Ceylan 1966,
Ulonska ve Baumer 1976)). Azot verilen parsellerden elde edilen birinci kalite
oranındaki azalışların quadratik bir ilişki içinde olduğu tespit edilirken (R2=0,9998), y =
0.0227x2 – 0,4981x + 97,152 şeklinde formüle edilmiştir.
Tane protein oranlarının % 9,21 ile 12,7 arasında değiştiği belirlenmiştir.
Değişimlere yıl (p<0,01) ve azot dozlarının (p<0,01) nenen olduğu tespit edilmiştir. İlk
yıl genel olarak belirlenen % 11,7 protein oranına karşın ikinci yıl % 9,92 olarak
gerçekleşmiştir. Daha yüksek verimli yılda daha düşük protein oranı ve nispeten daha
düşük verimli yılda daha yüksek protein oranı elde edilmiştir. Sowers vd (1994), azot
kullanılarak verimde kaydedilen artışın dışında kalan uygulamaların sonucunda artan
verime paralel olarak tanedeki protein oranının düştüğünü belirtmiştir. Smika ve Greb
(1973) belirttiği gibi ikinci yılda toprakta bulunan suyun artması protein oranını
düşürmüş olabilir. Yapılan azot uygulaması tanedeki protein oranını artırıcı yönde
etkide bulunmuştur. Ulonska ve Baumer (1976), Petrie ve ark (2003) tarafından arpada
yaptıkları çalışmalarında, azot dozları arttıkça tane proteininde artışın olduğunu
bildirmişlerdir. Azot verilen parsellerden elde edilen tane proteinindeki artışların
quadratik bir ilişki içinde olduğu tespit edilirken (R2=0,924), y = -0.147x2 + 1.218x +
307

8.867 şeklinde formüle edilmiştir. Bu konuda yapılan birçok araştırmayla benzerlik


göstermiştir. Birc and Long (1990) da belirttiği gibi çıkan ilişkinin doğrusallıktan
quadratik şekle geçiş dozajı çeşide bağlı olmasından kaynaklanmaktadır.
Konya ekolojisinde maltlık arpa yetiştiriciliğinde fenolojik dönemlere göre
yapılan sulamada verilecek sulama suyu miktarı yıllara göre değişebilmektedir. Gelişen
iklim elemanlarının etkisi ve değişen sulama suyuna bağlı olarak; çıkan bitki sayısı, tane
verimi, biyolojik verim, metrekarede başak ve tane sayısı, 1000 tane ağırlığı, birinci
kalite oranı ve protein oranını etkilenmektedir. Aydanhanım arpa çeşidinin tane verimi,
biyolojik verimi, metrekarede başak ve tane sayısı ve protein oranı yapılan azotlu
gübrelemeden etkilenerek artmaktadır. Buna karşın bin tane ağırlığı ve birinci kalite
oranı ise azotlu gübrelemeden etkilenerek azalmaktadır. Dolayısıyla maltlık arpa
üretiminde yapılacak azotlu gübrelemede tane verimi ve verim unsurları yanında
istenilen kalite kriterlerinin elde edilebilmesi için 4-8 kg/da N uygulamasının yararlı
sonuç verdiği görülmüştür.

KAYNAKLAR
Akkaya, A. 1994. Buğday Yetiştiriciliği. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi.
Genel Yayın No: 1. Ders Kitabı Yayın No: 1. Kahramanmaraş.
Anonymous. 1994. ICC Standart No: 105/2. Determination of protein in cereal product
for food and feed.
Anonymous . 1999. Agribusiness handbooks. FAO Vol. 1, Barley/Malt/Beer, Rome.
Anonymous . 2008. www. faostat.fao.org/faostat.
Anonymous . 2008 a. http://www.tuik.gov.tr/
Atılır. A. 1995 Açılış konuşması. Arpa-Malt Sempozyumu III, s. 3. Konya.
Atlı, A., Koçak, N., Köksel, H. ve Tuncer, T. 1989. Çeşit ve üretim koşullarının arpa
kalite kriterleri üzerine etkisi. Arpa-Malt Semineri I, Konya.
Başgül, A., Engin, A., Özkara, R. ve Yücalan, T. 1999. Efes Pilsen arpa geliştirme
çalışmaları. Hububat Sempozyumu, s. 602-607, Konya.
Bell, M. and Fischer, R.A. 1994. Guide to plant and crop sampling: Measurement and
observations for agronomic and physiological research in small grain cereals.
Wheat Special Report. No. 32, CIMMYT, Mexico D.F.
Birch, C.J. and Long, K.E. 1990. Effect of nitrogen on the growth, yield and grain
protein content of barley (Hordeum vulgare). Australian Journal of
Experimental Agriculture 30(2) 237-242.
Ceylan, A. 1966. Einfluss van standart, sorte und düngung ouf die ertrasgsbidung und
diegualitat van sommerung wintergeste. Der Handwirtschaftlichen Fakültat der
Justus Liebig Universitat zu Giessen.
Dubetz, S. 1977. Effects of high rates of nitrogen on neapawa wheat grown under
irrigation. I. Yield and Protein Content. Canadian Journal of Plant Science,
57(2); 331-336.
Fettell, N.A., Moody, D.B., Long, N. and Flood, R.G. 1999. Determinants of grain size
in malting barley. Proceedings of the 9th Australian Barley Technical
Symposium.
Engin, A. 2005. Sözlü Görüşme. Anadolu Efes Biracılık Malt ve Gıda Sanayi A.Ş.
Tedarikçi arpa alım baremi. Konya.
308

Geçit, H.H. 1988. Arpada ekim sıklığına bağlı olarak ana sap ve çeşitli kademedeki
kardeşlerde verim ve verim öğelerinin değişimi. Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Yayınları No: 1069, Bilimsel Araştırma ve İnceleme: 572, Ankara.
Gooding, M.J., Ellis, R.H., Shewry, P.R. and Schofield, J.D. 2003. Effects of restricted
water availability and increased temperature on the grain filling, drying and
qualiaty of winter wheat. Journal of Cereal Science, 37; 295-309.
Güneş, A., Alparslan, M. ve İnal, A. 2004. Bitki Beleme ve Gübreleme. Anakara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi. Yayın No:1539. Ankara
Güngör, Y., Erözel, A.Z. ve Yıldırım, O. 1996. Sulama. Ders Kitabı. Ankara
Üniversitesi ziraat Fakültesi. Yayın No: 1443, Ders Kitabı :424.
İbrikçi, H., Büyük, G., Yağbasanlar, T., Keklikçi, Z., Toklu, F., Güzel, N. And Özkan,
H. 2001. Contribution of soil mineral nitrogen in wheat production. Journal of
Plant Nutrition, 24(12) 1871-1883. 2001
Kalaycı, M., Siirt, S., Aydın, M., Özkan, V. ve Kaya, F. 1990. Yetiştirme tekniği
çalışmaları. Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Araştırma Projesi. 1989-
1990 Yılı Gelişme Raporu, Eskişehir.
Koçak, N. ve Atlı, A. 1995. Türkiye’de maltlık arpa yetiştirmeye uygun bölgelerin
belirlenmesi. Arpa- Malt Sempozyumu III, s. 25-35, Konya.
Kün, E. 1988. Serin iklim tahılları. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın No:
1032/299, Ankara.
Knapp, W.R. and Knapp, J.S. 1980. Interaction of planting date and fall fertilization on
winter barley performance. Agron. J. Vol, 72; 440-445.
Mattson, L. and Johnson, L. 1974. Trials with ıncreasing rates of nitrogen to the
covercrop and the following grass-dominated ley in central Sweden.
Lantbrukshogskolans Meddelanden, A 213, 26 p.
McMaster, S.G., Wallace, W., Bartling, W. and Bartling, P. 1994. Irrigation and culm
contribution to yield and yield components of winter wheat. Agronomy Journal
Vol 86; 1123-1127.
Petrie, S., Hayes, P., Rhinhart, K., Kling, J. and Corey, A. 2003. Fertilizer management
for winter malting barley. Agricultural Experiment Station Oregon State
University Special Report 1047.
Smika, D.E. and Greb, B.W. 1973. Protein content of winter wheat grain as related to
soil and climatic factors in the semiarid central great plains. Agron. J., 65(3);
433-436.
Shimshi, D. and Kafkafi, U. 1978. The effect of supplemental irrigation and nitrogen
fertilization on wheat (Triticum aestivum L.). Irrigation Science, 69(2); 231-
233.
Sowers, K.E., Miller, B.C. and Pan, W.L. 1994. Optimizing yield and grain protein in
soft white winter wheat with split nitrogen applications. Argon. J., 86; 1020-
1025.
Riley, E.A., Thompson, T.S., White, S.A. and Ottman, M.J. 1999. Tissue testing
guidelines for n management in irrigated malting barley, maricopa. University
of Arizona College of Agriculture Foage and Grain Report, Index at.
http://ag.arizona.edu/pubs/crops/az11477.
309

Richards, L.A. 1954. Diagnosis and improvement of saline and alkali soils. dept. of
agriculture handbook. No:60, USA.
Robin, J.S. and Musick, J.T. 1967. Grain and field crops. Irrigation of Agricultural
Lands. R.M. Hagen (Ed.).
Ruiter, J.M., Armitage, J.E. and Cameron, B.W. 1999. Effects of irrigation and nitrogen
fertilizer on yield and quality of malting barley grown in Canterbury, New
Zealand. Proceedings of the 9th Australian Barley Technical Symposium.
Townsend, N. 2008 Barley Outlook for 2008 http://www.cwb.ca/public/en/newsroom/
events/grainworld/present/pdf/022508_ntownsend.pdf
Tugay, E. M. 1981. Ege bölgesi için seçilmiş bazı biralık arpa çeşitlerinde ekim
sıklığının azot miktarı ve azot verme zamanının verim ve diğer bazı özellikler
üzerine etkileri. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları: 437, s. 33-36.
Bornova, İzmir.
Ülgen, N. ve Alemdar, N. 1979. Azotlu gübrelerin çeşitli kültür bitkilerinin verimlerine
olan etkilerinin karşılaştırılması. Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü
Yayınları. Genel Yayın No: 82, Rapor Yayın No: 15, Ankara.
Ulonska, E. and Baumer, M. 1976. Investigation of the value of water uptake and
germination for the estimation of malting quality in barley. In Barley Genetics
III, 579- 593. München.
Williams, P.C., El-Haramein, F.J., Nakkous, H. and Riwhaul, S. 1986. Crop quality
evaluation methods and guidelines. ICARDA p.142, Aleppo, Syria.
310

POTASYUM VE MAGNEZYUMLU GÜBRELEMENİN


ŞEKER PANCARI VERİMİNE ETKİLERİ

Mehmet ZENGİN1* Fatma GÖKMEN1 Sait GEZGİN1 İsmail ÇAKMAK2


1
Selçuk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Böl., Konya. *mzengin@selcuk.edu.tr
2
Sabancı Üniversitesi, Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tuzla-İstanbul.

ÖZET
Konya ilinde 2004, 2005 ve 2006 yıllarında üç farklı lokasyonda (Kuzucu,
Karaarslan, Alakova) yetiştirilen Asist, Variditi ve Esperanza çeşidi şeker pancarlarının
(Beta vulgaris var. Asist, Variditi, Esperanza) verimine farklı gübrelerin (kalimagnesia,
kieserite, 15.15.15, DAP, TSP, üre, potasyum sülfat ve kükürt) etkileri araştırılmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre, üç yılda da şeker pancarı kök verimlerine uygulanan
gübrelerin etkileri yıllara bağlı olarak değişmekle birlikte çok önemli ve farklı
düzeylerde olmuştur. Azot ve P yanında K ve S uygulamasını sağlayan gübre
uygulaması ile sadece N ve P uygulamasını sağlayan kontrole göre kök verimleri % 5.64
ile 29.07 arasında değişen oranlarda artmıştır. Üç yıl ortalaması olarak en yüksek kök
verimi ‘DAP + üre + potasyum sülfat + kükürt’ gübreleri ile hektara 180 kg N, 105 kg
P2O5, 81 kg K2O ve 46 kg S’ün uygulandığı 3 nolu muamele ile elde edilmiş olup bunu
‘DAP + üre + kalimagnesia’ gübrelerini içeren 8 nolu muamele takip etmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kalimagnesia, kieserite, şeker pancarı, verim.

EFFECTS OF POTASSIUM AND MAGNESIUM FERTILIZATION


ON SUGAR BEET YIELD
ABSTRACT
Effects of different fertilizers such as kalimagnesia, kieserite, 15.15.15, DAP,
TSP, urea, potassium sulphate and sulphur on the yield of sugar beets (Beta vulgaris var.
Asist, Variditi, Esperanza) grown in three different locations (Kuzucu, Karaarslan,
Alakova) of Konya province in 2004, 2005 and 2006 years were investigated. According
to the results, the effects of fertilizers on the root yields were determined significantly in
all years. According to only N and P application (control), root yields increased between
5.64 and 29.07 % by the fertilizer applications supplying K, and S in addition N and P
elements. As average of three years, the highest root yield was got by trial 3 contained
‘DAP + urea + potassium sulphate + sulphur’ fertilizers (180 kg N, 105 kg P2O5, 81 kg
K2O and 46 kg S per ha) and this followed by the trial 8 which had ‘DAP + urea +
kalimagnesia’.
Key Words: Kalimagnesia, kieserite, sugar beet, yield.

GİRİŞ
Türkiye şeker pancarı üretim alanlarının (315 314 ha) yaklaşık % 21’i (66 127
ha) Konya il sınırları içerisinde yer almaktadır. Türkiye’nin takriben 13 517 241 tonluk
şeker pancarı üretiminin ise % 20.6’sı (2 786 019 ton) bu ilden sağlanmaktadır. Türkiye
ve Konya ili için hektar başına ortalama kök verimleri sırasıyla 42.9 ve 42.1 ton olup,
gelişmiş ülkelerin ortalama verimlerine göre (ABD 45.3 ton/ha, Avusturya 54.8 ton/ha,
Belçika 58.1 ton/ha, Fransa 57.4 ton/ha, Almanya 52.5 ton/ha, Yunanistan 59.5 ton/ha,
İtalya 44.9 ton/ha, Hollanda 58.0 ton/ha, İspanya 47.8 ton/ha, İngiltere 50.0 ton/ha,
311

Avrupa Birliği ortalaması 52.1 ton/ha, Japonya 54.3 ton/ha, dünya ortalaması 32.7
ton/ha) daha düşüktür (Anonymous 1999, Anonymous 2006, Anonymous 2007).
Şeker pancarı yetiştiriciliğinde kaliteli yüksek düzeyde kök verimi elde etmenin
en önemli yollarından biri ihtiyaç duyduğu bütün besin elementlerini toprak analizi
sonuçlarına göre sağlayan dengeli bir gübreleme programının uygulanmasıdır. Ancak
ülkemizde şeker pancarı bitkisinin gübreleme programında genellikle azot ve fosforla
birlikte şeker pancarı bitkisinin topraktan en fazla kaldırdığı (Eakin 1972) potasyum
bulunmaktadır. Oysaki şeker pancarı için dengeli bir gübreleme programında, bir çok
bitkiye göre daha fazla ihtiyaç duyması nedeniyle toprak analiz sonuçlarına göre bu
elementlere ilaveten Mg ve S’ün, ayrıca noksan olan diğer elementlerin bulunması
gerekir. Çünkü bütün besin elementlerinin bitki metabolizmasında çok önemli görevleri
vardır. Potasyum, magnezyum ve kükürt bitkilerde fotosentez, karbonhidrat ve protein
metabolizmalarında ve bunun yanında potasyum ve magnezyum enerji transferinde, bir
çok enzimin aktivasyonunda, hücrelerde ozmotik basıncın oluşturulması yoluyla
bitkinin su alımında ve hücre büyümesi gibi bir çok metabolik proseslerde görev alarak
bitki gelişmesini etkilemektedirler. Bu metabolik görevleri nedeniyle potasyum,
magnezyum ve kükürt şeker pancarında sadece kök verimini artırmakla kalmaz aynı
zamanda kuru madde, protein, şeker, nişasta miktarını ve bitkinin hastalık ve zararlılara
karşı dayanıklılığını artırdıklarından verim ve kalite bakımından çok önemli besin
elementleridirler (Bergmann, 1992, Anonymous 2005).
Yörede önemli bir tarım ürünü olmasına karşılık şeker pancarı tekniğine uygun
olarak yetiştirilememekte, gübreleme programları uzun yılların bir alışkanlığı şeklinde
uygulanmaktadır. Bu durum yörede bazı beslenme sorunlarının ortaya çıkmasına sebep
olmaktadır. Aşırı miktarlarda uygulanan azotlu ve fosforlu gübreler pancarın besin
dengesini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar yüksek
düzeyde azot ve fosfor uygulamasının pancarın gelişimi ve besin elementleri alımını
olumsuz bir şekilde etkileyerek ürünün kalitesini düşürdüğünü göstermektedir (Demirer
ve ark. 1994). Çimlenmeden 120 gün sonra yapraktaki N/K oranı 0.7, kökün K kapsamı
% 0.9-1.0 olduğunda şeker oranı en yüksektir. Potasyumun kökteki oranı % 1.2’den
fazla olduğunda ise şeker oranı azalmaktadır. Ayrıca toprakta N:P:K’nın 1:0.8:1.2
olması halinde şeker pancarında verim ve kalite optimum düzeyde olmaktadır (Arslan
ve Gürbüz 1994).
Şeker pancarı tarımında birim alandan yüksek şeker oranı ve kaliteye sahip fazla
kök verimi almak sulama, zirai mücadele gibi diğer kültürel önlemlerin iyi bir şekilde
uygulanması yanında dengeli gübreleme ile mümkündür. Dengeli gübreleme toprak
analizi sonuçlarına göre toprakta noksanlığı veya diğer besin elementlerine göre dengesi
bozuk besin elementlerinin gübrelerle uygun miktarda, formda, zamanda ve şekilde
karşılanmasıdır. Şeker pancarı 1 ton kök ve yapraklarıyla birlikte topraktan 4-5 kg N,
1.5-2 kg P2O5, 5-7 kg K2O, 1.2-1.5 kg MgO ve 0.5-0.8 kg S kaldırmaktadır (Er ve Yıldız
1994). Bu veriler, ülkemiz açısından değerlendirildiğinde şeker pancarının topraktan
gübrelerle en fazla miktarda verilen azota göre potasyumu daha fazla ve ayrıca
gübrelerle hiç verilmeyen magnezyumu genellikle gübrelerle azottan sonra ikinci sırada
verilen fosfora yaklaşık miktarda kaldırdığını göstermektedir. Nitekim Mg eksikliği
şeker pancarında gelişme ve biyoması engellemekte ve özellikle kök ile yapraklar
arasında biyo kütle dengesizliği ortaya çıkmaktadır (Hermans ve ark. 2003).
Magnezyum noksanlığı tarımda verim ve kaliteyi etkileyen ve henüz üzerinde az
çalışılmış olan, bitkilerde yaygın bir problemdir (Hermans ve ark. 2004).
Potasyum şeker pancarı bitkisince diğer bitki besin maddelerine göre topraktan
en fazla alınmaktadır. Potasyum bitki büyümesindeki enzimleri aktifleştirmekte, şekerin
oluşumunu, iletimini ve depolanmasını sağlamakta, protein sentezi ve su bilançosunu
olumlu yönde etkilemektedir (Arslan ve Gürbüz 1994). Alabileceği yeterli miktardaki
312

potasyumu toprakta bulamaz ise bitkinin gelişmesi geriler ve durur (Johnson ve ark.
1971).
Bütün besin elementlerinin bitki metabolizmasında çok önemli görevleri vardır.
Potasyum, magnezyum ve kükürt bitkilerde fotosentez, karbonhidrat ve protein
metabolizmalarında ve bunun yanında potasyum ve magnezyum enerji transferinde, bir
çok enzimin aktivasyonunda, hücrelerde ozmotik basıncın oluşturulması yoluyla
bitkinin su alımında ve hücre büyümesi gibi bir çok metabolik proseslerde görev alarak
bitki gelişmesini etkilemektedirler. Bu metabolik görevleri nedeniyle potasyum ve
magnezyum şeker pancarında sadece kök ağırlığı ve büyüklüğünü artırmakla kalmaz
aynı zamanda teknolojik kalite ve şeker oranı ile bitkinin hastalık ve zararlılara karşı
dayanıklılığını da artırmaktadır (Bergmann 1992).
Azot, fosfor ve potasyumun şeker pancarının verim ve kalitesine etkilerinin
araştırıldığı bir çalışmada 16 kg N/da, 16 kg P2O5/da ve 5 kg K2O/da dozları en uygun
olarak bulunmuştur (İlbaş 1995).
Şeker pancarına 0, 5.7 ve 11.4 kg K2O/da ile 1.2 ve 2.4 kg MgO/da dozlarının
uygulandığı bir araştırmada Mg kök verimini önemli ölçüde artırmıştır. En yüksek kök
(10.84 ton/da) ve şeker (1.98 ton/da) verimleri 5.7 kg K2O/da ve 1.2 kg MgO/da dozları
ile sağlanmıştır (Osman 2005).
Şeker pancarına 18, 24 ve 30 kg N/da ve 0, 0.9 ve 1.8 kg MgSO4/da dozlarının
uygulandığı iki yıllık bir araştırmada azotun 24 kg/da dozu ile en yüksek kök verimi, 30
kg/da dozu ile de en yüksek şeker verimi elde edilmiştir. Diğer taraftan her iki yılda da
MgSO4 en yüksek kök verimi, şeker oranı ve arıtılmış şeker verimine sebep olmuştur.
1.8 kg MgSO4/da dozuna kadar artan magnezyum seviyesi ile her iki sezonda da kök
verimi, şeker verimi ve arıtılmış şeker verimi artmıştır (El-Sayed 2005).
Potasyum ve magnezyumlu gübrelemenin mısır bitkisinin gelişimi ve K ile Mg
alımına etkileri araştırılmış ve özellikle Mg bakımından fakir topraklarda potasyumlu
gübrelemenin magnezyumla orantılı olarak yapılması gerektiği belirlenmiştir (Karaman
ve ark. 1999).
Magnezyum eksikliği görülen alanlarda 50 ppm’den daha düşük Mg içeren
topraklarda yetiştirilen şeker pancarına yapraktan veya topraktan uygulanan
MgSO4.7H2O, noksanlığın giderilmesinde çok faydalı olmuştur. Magnezyuma çok
ihtiyaç duyan bitkilerin yetiştirilmesinde Mg noksanlığı gösteren topraklarda, çabuk
yarayışlılığından dolayı kireçli topraklardaki yarayışlılığı göz önünde tutularak kieserite
gübresi tercih edilmektedir. Cambridge Üniversitesinde yapılan son yıllardaki çalışmalar
Mg alımı üzerine özellikle N ve K’un olumlu etkisinin bulunduğunu göstermiştir
(Draycott ve Allison 1998).
Bu araştırma 2004, 2005 ve 2006 yıllarında Konya ilinde üç değişik lokasyonda
yetiştirilen Asist, Variditi ve Esperanza çeşidi şeker pancarlarının verimlerine
potasyumlu ve magnezyumlu gübrelemenin etkilerini belirlemek amacıyla yapılmıştır
Tarla denemeleri 2004 yılında Konya- Çumra ilçesi Kuzucu köyünde, 2005
yılında Konya-Merkez Karaarslan mevkiindeki TKB Toprak ve Su Kaynakları Araşt.
Enst. ve 2006 yılında ise Konya-Merkez Alakova mevkiindeki Şeker Enstitüsü
arazisinde yürütülmüştür.
Söz konusu denemelerde ilk yılda yetiştirilen Asist, ikinci yılda yetiştirilen Variditi ve
üçüncü yılda yetiştirilen Esperanza çeşidi şeker pancarlarına (Beta vulgaris var. Asist,
Variditi, Esperanza) 15.15.15, üre, TSP, toz kükürt, DAP, potasyum sülfat, kieserite ve
kalimagnesia gübreleri uygulanmıştır. Kalimagnesia gübresi Mg ve S ihtiva eden granül
bir potasyum magnezyum sülfat gübresidir. Suda çözünebilir şekilde % 30 K2O (% 25
313

K), % 10 MgO (% 6 Mg) ve % 42.5 SO3 (% 17 S) içermektedir. Kieserite gübresi ise bir
magnezyum sülfat gübresidir. Suda çözünebilir halde % 27 MgO (% 16.3 Mg) ve % 55
SO3 (% 22 S) kapsamaktadır. Yukarıda sıralanan gübrelerden 1. muamelede 15.15.15,
üre ve TSP ile hektara 180 kg N, 105 kg P2O5, 81 kg K2O, 2. muamelede 15.15.15, üre,
TSP ve S ile hektara 180 kg N, 105 kg P2O5, 81 kg K2O, 46 kg S, 3. muamelede DAP,
üre, potasyum sülfat ve S ile hektara 180 kg N, 105 kg P2O5, 81 kg K2O, 46 kg S, 4.
muamelede 15.15.15, üre, TSP ve kieserite ile hektara 180 kg N, 105 kg P2O5, 81 kg
K2O, 23 kg S, 28.75 kg Mg, 5. muamelede 15.15.15, üre, TSP ve kieserite ile hektara
180 kg N, 105 kg P2O5, 81 kg K2O, 46 kg S, 57.40 kg Mg, 6. muamelede 15.15.15, üre,
TSP ve kieserite ile hektara 180 kg N, 105 kg P2O5, 81 kg K2O, 69 kg S, 86.25 kg Mg,
7. muamelede DAP, üre ve kalimagnesia ile hektara 180 kg N, 105 kg P2O5, 40.5 kg
K2O, 23 kg S, 13.5 kg Mg, 8. muamelede DAP, üre ve kalimagnesia ile hektara 180 kg
N, 105 kg P2O5, 81 kg K2O, 46 kg S, 27 kg Mg, 9. muamelede DAP, üre ve
kalimagnesia ile hektara 180 kg N, 105 kg P2O5, 121.5 kg K2O, 69 kg S, 40.5 kg Mg ve
10. muamelede (kontrol) ise DAP ve üre ile hektara 180 kg N ve 105 kg P2O5
verilmiştir.
Deneme alanları Orta Anadolu’nun güney batı kısmında yer almakta ve deniz
seviyesinden yaklaşık 1000 m yükseklikteki allüviyal taban araziler üzerinde
bulunmaktadır. Denemelerin yürütüldüğü Konya yöresi yazları sıcak ve kurak, kışları
soğuk ve yağışlı geçen ‘sıcak-yarı kurak’ derecesi ile karakterize edilen bir iklim tipine
sahiptir. Uzun yıllar ortalamasına göre yıllık yağış toplamı 330 mm olup şeker
pancarının gelişme mevsimi olan Nisan-Eylül ayları arasındaki toplam yağış 2004
yılında 67.2 mm, 2005 yılında 100.6 mm ve 2006 yılında ise 101.4 mm’dir (Çizelge 1).
İlgili Çizelgede aylık ortalamalar olarak hava sıcaklıkları (oC) ve hava nispi nem
değerleri de (%) verilmiştir. Söz konusu aylar ile uzun yıllara ait iklim verileri arasında
uyum olmakla birlikte denemelerin ikinci yılında ilk yıla göre yağış miktarı ve nispi
nemin daha yüksek ve ortalama sıcaklığın daha düşük olması şeker pancarı bitkisinin
yetişmesi için daha iyidir.
Çizelge 1. Şeker Pancarı Yetiştirme Alanlarına Ait Meteorolojik Değerler
Yıllar Parametreler Nisan Mayıs Haz. Tem. Ağus. Eylül Ort.
Hv sıcaklığı (oC) 9.8 14.6 19.1 22.2 21.9 17.1 17.4
2004 Hv nispi nemi (%) 57.0 56.2 52.7 41.7 49.0 44.5 50.2
Yağış (mm) 37.6 11.1 9.7 1.2 7.6 0.0 Topl. 67.2
Hv sıcaklığı (oC) 10.16 15.08 19.16 22.96 22.98 16.15 17.75
2005 Hv nispi nemi (%) 56.8 51.7 44.4 39.1 42.1 59.0 48.8
Yağış (mm) 29.6 24.0 6.0 14.0 - 27.0 Topl. 100.6
Hv sıcaklığı (oC) 11.3 15.1 20.8 22.0 25.1 17.3 18.6
2006 Hv nispi nemi (%) 60.3 58.1 39.1 39.4 34.3 53.7 47.5
Yağış (mm) 48.8 14.2 9.8 4.4 11.8 12.4 Topl. 101.4

Denemelerin yürütüldüğü tarla topraklarından ekim ve gübre uygulama öncesi


alınan örneklerin bazı fiziksel ve kimyasal analizleri yapılmış ve elde edilen sonuçlar
Çizelge 2’de sunulmuştur. İlgili Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi,
topraklar hafif alkalin pH, tuzsuz, az organik maddeli, fazla kireçli (Alakova
lokasyonunda orta kireçli), kumlu-killi-tın ve kumlu kil tekstürdedirler. Azot yönünden
noksan, fosfor ve potasyum bakımından ise zengindirler. Tüm lokasyonlarda kalsiyum
ve magnezyum yeterli, Kuzucu lokasyonu hariç diğerlerinde kükürt yeterli
seviyelerdedir. İlk yılda demir yetersiz, ikinci ve üçüncü yıllarda yeterli, bakır tüm
lokasyonlarda yeterli, mangan Kuzucu lokasyonunda yetersiz iken diğer lokasyonlarda
yeterli, çinko bütün lokasyonlarda yetersiz ve bor ise Alakova lokasyonu hariç yetersiz
bulunmuştur (Ülgen ve Yurtsever 1974, FAO 1990).
314

Çizelge 2. Şeker Pancarı Deneme Yerlerine Ait Toprak Analiz Sonuçları


Toprak özellikleri İlk yıl İkinci yıl Üçüncü yıl Analiz metotları
(2004) (2005) (2006) (Kacar 1997)
Kuzucu Karaarslan Alakova
pH (1:2.5 toprak:su) 8.05 7.56 7.63 pH metre
EC (1:5 t:s; µS/cm) 105.6 196.7 124.3 EC metre
Org. madde (%) 1.8 2.2 0.83 Walkley-Black metodu
Kireç (%) 21.3 20.56 5.25 Scheibler Kalsimetresi
Kil (%) 31.4 33.2 Bouyoucos hidrometre
Silt (%) 23.8 19.3 Bouyoucos hidrometre
Kum (%) 44.8 46.5 Bouyoucos hidrometre
Tekstür sınıfı Kumlu Killi Kumlu Killi Kumlu Kil -
Tın Tın
NO3-N (ppm) 4.45 246.9 - 2 N KCl ile ekstraksiyon
P (ppm) 21.6 39.9 60 NaHCO3 metodu
K (ppm) 185 439 331 NH4OAc ile ekstraksiyon
Ca (ppm) 4120 2249 3648 NH4OAc ile ekstraksiyon
Mg (ppm) 164 273 262 NH4OAc ile ekstraksiyon
K (me/100 g) 0.47 1.12 0.85 -
Ca (me/100 g) 20.6 11.24 18.24 -
Mg (me/100 g) 1.37 2.28 2.18 -
Ca/Mg 15 4.93 8.37 -
Ca/K 43.8 10.03 21.46 -
Mg/K 2.9 2.03 2.56 -
Ca doygunluğu (%) 91.8 76.77 85.75 -
Mg doygunluğu(%) 6.1 15.57 10.2 -
K doygunluğu (%) 2.1 7.65 4.0 -
S (ppm) 0.37 13.66 28.28 KH2PO4 ile ekstraksiyon
Fe (ppm) 0.73 4.63 4.91 Soltanpour ve Workman (1981)
Cu (ppm) 0.51 0.72 0.79 Soltanpour ve Workman (1981)
Mn (ppm) 2.80 5.69 5.84 Soltanpour ve Workman (1981)
Zn (ppm) 0.23 0.45 0.18 Soltanpour ve Workman (1981)
B (ppm) 0.42 0.40 1.14 Kacar (1997)

İlk yılda Kuzucu lokasyonundaki denemede 28 Nisan 2004 tarihinde ekim ve ilk
gübreleme, 3 Haziran 2004 tarihinde birinci çapa ve birinci azot gübrelemesi, 1
Temmuz 2004 tarihinde de ikinci çapa ve ikinci azot gübrelemesi yapılmıştır. Ekimde
380 g/da tohum kullanılmıştır. Birinci sulama 24 Haziran 2004 tarihinde yapılmış ve 20
Eylül 2004 tarihinde yedinci sulama olmak üzere 13 gün ara ile toplam yedi kez
yağmurlama sulama yapılmıştır. Hasat ise 8 Ekim 2004 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
İkinci yılda Karaarslan lokasyonundaki denemede 13 Nisan 2005 tarihinde ekim
ve ilk gübreleme, 29 Mayıs 2005 tarihinde 1. çapa ve 1. üst gübreleme, 19 Haziran 2005
tarihinde 2. çapa, 4 Temmuz 2005 tarihinde 2. üst gübreleme, 17 Temmuz 2005
tarihinde ise 3. çapa yapılmıştır. Ekimde 380 g/da tohum kullanılmıştır. Birinci sulama
15 Haziran 2005 tarihinde yapılmış ve 21 Eylül 2005 tarihinde 11. sulama olmak üzere
9 gün ara ile toplam 11 kez yağmurlama sulama gerçekleştirilmiştir. Hasat ise 4 Ekim
2005 tarihinde yapılmıştır.
Üçüncü yılda Alakova lokasyonundaki denemede ise 21 Nisan 2006 tarihinde
ekim ve ilk gübreleme, 2 Haziran 2006 tarihinde birinci çapa ve birinci azot
gübrelemesi, 14 Haziran 2006 tarihinde de ikinci çapa ve ikinci azot gübrelemesi
yapılmıştır. Ekimde 380 g/da tohum kullanılmıştır. Birinci sulama 15 Haziran 2006
tarihinde yapılmış ve 4 Eylül 2006 tarihinde altıncı sulama olmak üzere 13.5 gün ara ile
315

toplam altı kez yağmurlama sulama yapılmıştır. Hasat ise 4 Ekim 2006 tarihinde
gerçekleştirilmiştir.
Tarla denemeleri tesadüf parselleri faktöriyel deneme desenine göre
kurulmuştur. Yukarıda bahsedilen gübreler kullanılarak her biri 4 tekerrürlü olmak üzere
10 farklı muameleden 40’ar tarla parseli tüm lokasyonlarda oluşturulmuştur. Parseller
ekimde 2.25 m x 8.00 m ebadında olup 18 m2’dir. Ekimde sıralar arası 45 cm tutulmuş,
sıra üzeri mesafeler ise birinci çapada seyreltme yapılarak 20 cm’ye ayarlanmıştır.
Hasatta kenarlardaki birer sıra kenar tesiri olarak atıldığından ortadaki üç sıra alınmış,
ilk yılda parsellerin baş ve son taraflarındaki 1.5 m’lik kısımlar, ikinci yılda 2 m’lik
kısımlar ve üçüncü yılda ise 2.5 m’lik kısımlar kenar tesiri olarak atıldığından orta
kısımdaki sırasıyla 5, 4 ve 3 m’lik uzunluğa sahip sıralar elle hasat edilip başları
kesildikten sonra verim belirlemeleri için Konya Şeker Fabrikası Laboratuarına
götürülmüştür. Orada yıkama kazanında basınçlı su ile kir ve topraklarından arındırılan
yumruların net ağırlıkları baskül yardımıyla saptanmıştır. Parsel kök verimleri t/ha
cinsine dönüştürülmüştür. Muamelelerin kök verimi üzerine etkilerini belirlemek için
istatistiksel analiz yaparken dört tekerrürden ortalamadan sapma gösteren birer rakam
atılarak değerlendirmeye üç rakam alınmıştır.
Araştırmada elde edilen sayısal değerlerin istatistiksel analizlerinde ise Minitab
paket programından yararlanılmıştır.
Orta Anadolu’da 2004 yılında Konya kent merkezinin 65 km güneyinde Kuzucu
lokasyonunda Asist, 2005 yılında şehir merkezinin 10 km güneyinde Karaarslan
lokasyonunda Variditi ve 2006 yılında ise yine kent merkezinin 10 km güney batısında
Alakova lokasyonunda farklı gübrelerin uygulanması ile yetiştirilen Esperanza çeşidi
şeker pancarı denemelerinden elde edilen verilerin varyans analiz sonuçlarına göre, yıl,
gübre ve ‘yıl x gübre’ interaksiyonunun kök verimine etkisi istatistiksel olarak 0.01
düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 3).
Çizelge 3. Şeker Pancarının Kök Verim Değerleriyle İlgili Varyans Analiz Sonuçları
Varyans Kareler Ortalaması
Kaynağı SD Kök verimi
Yıl 2 5801.61**
Gübre 9 235.14 **
YılxGüb. 18 130.60**
Hata 60 36.79
**(P<0.01)
Diğer taraftan, en yüksek kök verimi (76.94 t/ha) kontrole göre % 29.07
oranında artışla 3 nolu muamele (DAP + üre + potasyum sülfat + S) ile elde edilmiştir
(Çizelge 4). Öbür muamelelerle kök veriminde kontrole nazaran % 5.64 ile % 24.88
arasında değişen oranlarda artış meydana gelmiştir. Kontrole göre en düşük kök verim
artışı 9 (% 5.64) ve 5 (% 13.22) nolu muamelelerden sağlanmıştır.
Bu araştırmada her üç yılda tüm lokasyonlardan elde edilen sonuçlara göre,
yukarıdaki açıklamalardan ve Çizelge 4’ün incelenmesinden de görülebileceği gibi,
gübre uygulamalarının şeker pancarı verimine, kontrole göre olumlu veya olumsuz
etkileri büyük oranda topraktaki K, Ca ve Mg arasındaki dengeler üzerindeki etkilerine
bağlı olarak değiştiği ifade edilebilir. Çünkü Doll ve Lucas (1973) bitkilerin K, Ca ve
Mg ile beslenmesinin yeterli olabilmesi için toprak KDK’sının yaklaşık olarak % 3-5 K,
% 65-85 Ca ve % 6-12 Mg iyonları tarafından doyurulmuş olması gerektiğini
belirtmişlerdir. Buna benzer şekilde Jokinen (1981) tarafından da bitkilerin topraktan
Ca, Mg ve K alımının yeterli düzeylerde olması için bu elementlerin topraklardaki
miktarlarının yeterli düzeylerde olması yanında K doygunluğunun % 5, Ca
doygunluğunun % 60 ve Mg doygunluğunun ise % 10 civarında ve bu değişebilir
316

katyonlar arasındaki ideal oranların da Ca/K = 12, Ca/Mg = 6 ve Mg/K = 2 şeklinde


olması gerektiği bildirilmiştir. Oysa ki denemelerin yürütüldüğü her üç lokasyon
toprağında da söz konusu elementlerin hem doygunluğu hem de aralarındaki dengeler
bu araştırıcıların bildirdikleri doygunluk ve denge değerlerine göre çok farklılık
göstermektedir (Çizelge 2). Nitekim gübre uygulamalarının şeker pancarının kök
verimine etkileri de bu elementlerin doygunluk ve denge oranları üzerine olan etki
oranlarına bağlı olarak değiştiği çok açıktır.
Çizelge 4. Farklı Gübre Uygulamalarının Şeker Pancarının Kök Verimine Etkisi*
Muamele Kök Verimi Değişim
(t/ha) (%)
1 69.21 16.10
2 68.94 15.65
3 76.94 29.07
4 69.20 16.09
5 67.49 13.22
6 71.94 20.68
7 71.74 20.35
8 74.44 24.88
9 62.97 5.64
10 59.61 -
Minimum 59.61 -
Maksimum 76.94 -
*Değerler 3 tekerrürün ortalamasıdır.

En yüksek kök veriminin elde edildiği 3 nolu muamelede kontrolde uygulanan


azot ve fosfor miktarı yanında potasyum sülfat ve kükürt ile diğer muamelelerin (40.5
kg K2O/ha ve 121.5 kg K2O/ha) arasında bir potasyum (81 kg K2O/ha) ile birlikte 46 kg
kükürt/ha uygulanması sonucunda elementler arasında uygun bir dengenin sağlandığı ve
kükürt uygulaması ile yüksek pH’nın kısmen düşürülerek özellikle besin elementlerinin
alınmalarının kolaylaşmış olduğu ifade edilebilir. Diğer muameleler (1, 2, 4, 5, 6, 7, 8 ve
9) ile uygulanan K ve Mg’un artması veya diğer muamelelerde olduğu gibi uygulanan
Mg ve K miktarlarının değişmesi ile kök veriminde kontrole göre meydana gelen artışlar
3 nolu muameleye göre daha düşük düzeylerde bulunmuştur (Çizelge 4).

SONUÇ
Sonuç olarak; Konya ilinde 2004, 2005 ve 2006 yıllarında üç farklı lokasyonda
(Kuzucu, Karaarslan, Alakova) yetiştirilen şeker pancarlarının (Beta vulgaris var. Asist,
Variditi, Esperanza) verimlerine farklı gübrelerin (kalimagnesia, kieserite, 15.15.15,
DAP, TSP, üre, potasyum sülfat ve kükürt) etkileri yıllara bağlı olarak değişmekle
birlikte istatistiksel bakımdan çok önemli ve farklı düzeylerde olmuştur. Bütün yıllarda
N ve P yanında K, Ca, Mg ve S uygulamasını sağlayan gübre uygulamaları ile sadece N
ve P uygulamasını sağlayan kontrole göre kök verimleri % 5.64 ile 29.07 arasında
değişen oranlarda artmıştır. Yıllar ortalaması olarak en yüksek kök verimi (76.94 t/ha)
DAP + üre + potasyum sülfat + kükürt gübreleri ile hektara 180 kg N, 105 kg P2O5, 81
kg K2O ve 46 kg S’ün uygulandığı 3 nolu muamele ile elde edilmiş olup bunu DAP +
üre + kalimagnesia gübrelerini içeren 8 nolu muamele (74.44 t/ha) takip etmiştir. Farklı
lokasyonlardaki üç yıllık tarla denemeleri ile kireçli topraklarda yetiştirilen şeker
pancarı veriminin artmasında potasyum, magnezyum ve kükürt uygulamalarının gerekli
olduğu anlaşılmıştır. Benzer toprak ve iklim şartlarında şeker pancarı tarımında hektara
yaklaşık 50 kg S’ün uygulanması önerilebilir. Daha değişik lokasyonlarda farklı gübre
ve doz çalışmaları ile denemelerin sürdürülmesi yararlı olacaktır.
317

KAYNAKLAR
Anonymous, 1999. www.tarim.gov.tr
Anonymous, 2005. http://www.sjbagnutri.com.au/crops/potatoes.htm
Anonymous, 2006. www.die.gov.tr
Anonymous, 2007.http://www.fas.usda.gov/WAP/circular/1996/96-11/nov96wap2.
html
Arslan, N. ve Gürbüz, B., 1994. Dünya Şeker Pancarı Gübrelemesinde Son Yıllardaki
Gelişmeler. Şeker Pancarı Yetiştirme Tekniği Semp., II. Gübreleme ve Sulama
Bildiriler Kitabı, sf: 11-17, 6-7 Mayıs 1994, Konya.
Bergmann, W., 1992. Nutritional Disorders of Plants. Development, Visual and
Analytical Diagnosis. Gustav Fisher Verlag Jena, Stuttgart, New York. ISBN 3-
334-60422-5.
Demirer, T., Brohi, A.R., Koç, H. ve Karaman, M.R., 1994. Değişik Azot ve Fosfor
Dozlarının Şeker Pancarının Verim ve Kalitesine Etkisi. Şeker Pancarı
Yetiştirme Tekniği Semp. II. Gübreleme ve Sulama, 6-7 Mayıs 1994, Konya.
Doll, E.C. and Lucas, R.E., 1973. Testing Soil for Potassium, Calcium and magnesium.
In: Soil Testing and Plant Analysis. Publ. Soil Sci. Soc. Amer. Madison, Wisc.
USA, 133-151.
Draycott, A.P. and Allison, M.F., 1998. Magnesium Fertilisers in Soil and Plants:
Comparisons and Usage. The International Fertiliser Society - Proceeding 412,
1998, http://www.fertiliser-society.org/Proceedings/UK/Prc412. HTM
Eakin, J.F., 1972. Food and Fertilizers. p. 1-21. In: The Fertilizer Handbook. The
Fertilizer Inst., Washington D.C., U.S.A.
El-Sayed, G.S., 2005. Effect of Nitrogen and Magnesium Fertilization on Yield and
Quality of Two Sugar Beet Varieties. Egyptian J. of Agric. Research, 83(2):
709-724.
Er, C. ve Yıldız, M., 1994. Şeker Pancarında Beslenme ve Kalite İlişkileri. Şeker
Pancarı Yetiştirme Semp., II. Gübreleme ve Sulama Bildiriler Kitabı, sf: 125-
131, 6-7 Mayıs 1994, Konya.
FAO, 1990. Management of Gypsiferous Soils. Soils Bulletin 62. Rome, Italy.
Hermans, C., Bourgis, F. and Faucher, M., 2003. Magnesium Deficiency in Sugar Beets
Alters Sugar Partitioning and Phloem Loading in Young Mature Leaves. Planta,
220(4): 541-549. Springer-Verlag GmbH http://www.cabi-publishing.org/pdf/
Books/085199623X/ 085199623xCh1.pdf
Hermans, C., Johnson, G.N., Strasser, R.J. and Verbruggen, N., 2004. Physiological
Characterisation of Magnesium Deficiency in Sugar Beet: Acclimation to Low
Magnesium Differentially Affects Photosystems I and II. Planta, 220(2): 344-
355. Springer-Verlag GmbH http://www.cabi-publishing.org/pdf/Books/
085199623X/085199623xCh1.pdf
Ilbaş, A.İ., 1995. Van’da Farklı Miktarlarda Uygulanan Azot, Fosfor ve Potasyumlu
Gübrelerin Şeker Pancarında (Beta vulgaris L.) Verim ve Kalite Üzerine
Etkileri. YYÜ Fen Bil Enst. Tarla Bitkileri ABD Doktora Tezi, Van.
Johnson, T.R., Alexander, T.J. and Hawkes, R.G., 1971. Advances in Sugar Beet
Production. Principles and Practices. The Iowa State Univ. Press. Ames, Iowa,
USA.
318

Jokinen, 1981. The magnesium Status of Finnish Mineral Soils and the Requirement of
the Magnesium Supply. Magnesium-Bull. 3, H. 1a: 1-5.
Kacar, B. 1997. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri. III. Toprak Analizleri. A.Ü.
Ziraat Fak. Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yay. No: 3, Ankara.
Karaman, M.R., Aksu, A, Demirer, T. and Er, F., 1999. Effect of Potassium and
magnesium on the Growth Some Nutrient Status and K-Mg Efficiency
Parameters of Corn.
Osman, M.S.H., 2005. Effect of Potassium and magnesium on Yield and Quality of
Two Sugar Beet Varieties. Egyptian J. of Agric. Research, 83(1): 215-228.
Soltanpour, P.N. and Workman, S.M., 1981. Use of Inductively-Coupled Plasma
Spectroscopy for the Simultaneous Determination of Macro and Micro
Nutrients in NH4HCO3-DTPA Extracts of Soils. In Barnes R.M. (ed).
Developments in Atomic Plasma Analysis, USA, pp. 673-680.
Ülgen, N. ve Yurtsever, N., 1974. Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi. Köyişleri ve
Kooperatifler Bakanlığı, Toprak Gübre Araşt. Enst. Yay. No: 28, Ankara.
319

BAZI EKMEKLİK BUĞDAY ÇESİTLERİNDE FARKLI AZOTLU


GÜBRELEME UYGULAMALARININ, TANE DOLUM SÜRESİ VE TANE
DOLUM ORANI İLE VERİM VE KALİTE UNSURLARINA ETKİLERİ
Turhan KAHRAMAN11 Temel GENÇTAN2
1
Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Edirne. turhankahraman@hotmail.com
2
Namık Kemal Üniv. Tekirdağ Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Böl., Tekirdağ.

ÖZET
Bu araştırma; 2003-2004 ve 2004-2005 yıllarında Trakya Tarımsal Araştırma
Enstitüsü deneme alanında, Tesadüf Bloklarında Bölünmüş Parseller Deneme Desenine
göre dört tekrarlamalı olarak yürütülmüştür. Araştırmada; 14 kg/da azotun 4.6 kg ekim
öncesi verildikten sonra kalan azotun iki farklı şekilde uygulamasının (1.uygulamada ;
4.6 kg/da N kardeşlenme döneminde üre şeklinde, 4.6 kg/da N sapa kalkma döneminde
amonyum nitrat olarak, 2. uygulamada; azotun 3.1 kg/da N kardeşlenme döneminde üre
şeklinde, 3.1 kg/da N sapa kalkma döneminde amonyum nitrat olarak ve 3.1 kg/da
başaklanma döneminde amonyum nitrat olarak) Trakya Bölgesi’nde yaygın olarak
ekilen altı ekmeklik buğday çeşidinde (Pehlivan, Kate A-1, Flamura 85, Tekirdağ,
Gelibolu ve Atilla-12) tane dolum süresi ve tane dolum oranı ile verim ve ürün kalitesi
üzerine etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Yapılan varyans analiz sonucunda tane verimi, tane dolum süresi, tane dolum
oranı, bin tane ağırlığı, hektolitre ağırlığı, protein oranı, gluten miktarı ve sedimantasyon
yönünden çeşitler arasındaki farklılık istatistiki anlamda önemli bulunmuştur. Çeşitlerin
tane verimi 565.0-661.2 kg/da, tane dolum süresi 788.56-959.88 BDG, tane dolum
oranı 0.04670-0.06231 g/tane/BDG, bin tane ağırlığı 41.29-51.49 g, hektolitre ağırlığı
82.16-83.76 kg/hl, protein oranı % 12.406-13.369, gluten miktarı % 24.71-32.29 ve
sedimantasyon 30.94-46.06 ml arasında değişim göstermiştir. Tane verimi yönünden en
yüksek tane verimi 661.28 kg/da ile Kate A-1 ve 637.1 kg/da ile Gelibolu çeşitlerinden,
tane dolum süresi yönünden 959.88 BGD ile Gelibolu çeşidinden, tane dolum oranı
yönünden ise 0.06231 g/tane/BDG ile Pehlivan çeşidinden elde edilmiştir.
Başaklanma dönemindeki II. azotlu gübreleme, tane verimi ve bazı verim
unsurlarını etkilemezken, tane dolum süresi, 1000 tane ağırlığı ile kalite unsurlarından
tane protein oranı, gluten miktarı ve sedimantasyonu pozitif olarak etkilemiştir.
Anahtar Kelimeler: Ekmeklik (T. aestivum L.) buğday, azotlu gübreleme
uygulamaları, tane dolum süresi, tane dolum oranı, tane verimi, verim öğeleri, kalite ve
kalite unsurları.

EFFECTS OF DIFFERENT NITROGEN FERTILIZER APPLICATIONS ON


GRAIN FILLING DURATION, RATE, YIELD AND QUALITY COMPONENTS
IN SOME BREAD WHEAT ( T. AESTIVUM L. ) CULTIVARS
ABSTRACT
This study was conducted in the experimental field of Trakya Agricultural
Research Institute in a randomized split blocks design with four replications in two
years (2003-2004 and 2004-2005 growing seasons). The objective of this study was to
determine in the effects of two different nitrogen fertilizer applications after applicated
4.6 kg N before planting time of 14 kg/da N per decare (1.application ; 4.6 kg/da N
tillering stage as urea , 4.6 kg/da N stem elongation stage as ammonium nitrate, 2.
application; nitrogen 3.1 kg/da N tillering stage as urea, 3.1 kg/da N stem elongation
320

stage as ammonium nitrate and 3.1 kg/da heading stage as ammonium nitrate ) in grain
filling duration, grain filling rate with yield and quality components of six bread wheat
cultivars (Pehlivan, Kate A-1, Flamura 85, Tekirdağ, Gelibolu ve Atilla-12) commonly
grown in Trakya region.
According to the results obtained from analyses, differences between cultivars
in terms of grain filling duration, grain filling rate, grain yield, thousand kernel weight,
test weight, protein rate, wet gluten, and sedimentation were found statistically
important. Some important results obtained from the study were given as follow; grain
yields 565.0-661.2 kg/da, grain filling duration 788.56-959.88 BDG , grain filling
rate0.04670-0.06231 g/tane/BDG, thousand kernel weight 41.29-51.49 g, test weight
82.16-83.76kg/hl, protein rate % 12.406-13.369, wet gluten % 24.71-32.29 and
sedimentation 30.94-46.06 ml . The highest yield were obtained Kate A-1 (661.28
kg/da) and Gelibolu (637.1 kg/da), in terms of grain filling duration Gelibolu (959.88
BGD) and in terms of grain filling rate Pehlivan (0.06231 g/tane/BDG).
Based on the results of study, although the 2nd nitrogen fertilizer application at
heading time did not affect to grain yield and some yield components, this application
influenced positively to grain filling duration, thousand kernel weight and some quality
components, such as protein rate, wet gluten and sedimentation.
Key Words: Bread wheat, nitrogen fertilizer applications, grain filling period, grain
filling rate, grain yield, yield and quality components.

GİRİŞ
Dünya’da buğday verimi ve ürün kalitesinde iklim koşullarına bağlı olarak
yıldan yıla önemli farklılıklar görülmektedir. Bu farklılığın ortaya çıkışında çeşidin
genetik yapısı, iklim koşulları, toprak yapısı, topraktaki azot miktarı, topraktaki azotun
kullanılabilme etkinliği ve uygulanan yetiştirme teknikleri büyük rol oynamaktadır.
Taneye besin maddesi birikimi başladıktan sonra tanenin hacim olarak artışı çok
hızlı olur ve döllenmeden yaklaşık 25 gün sonra, en yüksek hacmine ulaşır. Tanede ilk
depolanan besin maddeleri proteinler olup, protein taşınımı döllenmeden 20-25 gün
sonraya kadar devam eder. Proteinlerden sonra tanede yoğun şekilde nişasta birikimi
olmaktadır. Nişasta tanecikleri, endosperm içerisinde daha önce oluşmuş protein
ağlarına doldurulur. Sarı olum dönemi olarak adlandırdığımız bu dönemin uzunluğu
çevre koşullarından çok fazla etkilenmekte ve 10-25 gün sürmektedir. Yüksek sıcaklık,
düşük yağış sarı olum dönemini kısaltırken, düşük sıcaklık ile yüksek yağış ise
uzatmaktadır (Sepetoğlu 1994).
Birim alandan elde edilen verim ve ürünün kalitesi üzerine en fazla etkili olan
girdilerinin gübreleme ve sulama olduğu herkesce bilinmektedir. Buğday verimindeki
artışın % 50’sinin gübreleme ile ortaya çıktığı kabul edilmektedir (Sağlam 1992).
Kaliteli, yüksek proteinli tane elde etmek için azotun, başaklanma sırasında baş gübre
olarak verilmesi uygundur. Fosforlu gübreleme, tane verimini artırmakla birlikte;
toprakta bitkiler tarafından alınabilir azotun yetersiz olması durumunda, tanede protein
oranının düşmesine yol açmaktadır (Kün 1983).
Azotun kullanılma zamanı verim komponentlerini ve tane kalitesini farklı
şekillerde etkileyebilmektedir.Toprakta nemin yeterli olması durumunda başaklanma
döneminden önce uygulanan azotun, tane verimini ve protein oranını arttırdığı
görülmüştür (Fowler and Brydon 1989). Metrekaredeki başak sayısı azot
uygulamasından önemli derecede etkilenmektedir. Çiçeklenmeden önceki dönemde
uygulanan azotun yetersiz olması tane sayısının azalmasına yol açmaktadır (Fischer,
321

1993; Sing ve ark. 1997). Çiçeklenmeye yakın dönemde uygulanan azotun, çiçeklenme
sonrası azot alımını ve tanedeki protein oranını artırdığı belirlenmiştir (Wuest ve
Chassman 1992).
Trakya Bölgesi’nde buğday verimi ve ürün kalitesinde iklim koşullarına bağlı
olarak yıldan yıla önemli farklılıklar görülmektedir. Bu farklılığın ortaya çıkışında tane
dolum süresi ve tane dolum oranındaki değişimler büyük rol oynamaktadır. Tane dolum
süresi ve tane dolum oranı, aynı zamanda ekim zamanına ve gübreleme uygulamalarına
göre de değişebilmektedir. İlkbaharda yapılacak azotlu gübrelemenin uygulama zamanı
ve verilen gübre miktarı bu iki unsur üzerinde önemli değişimlere yol açmaktadır. Tane
dolum süresi ve tane dolum oranındaki değişimler tane verimine ve ürün kalitesine
dolaylı olarak etkide bulunmaktır.

MATERYAL VE METOD
Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü deneme alanında 2003-2004 ve 2004-
2005 yetiştirme sezonlarında yürütülen bu araştırma 6 ekmeklik buğday çeşidinden
(Pehlivan, Kate A-1, Gelibolu, Tekirdağ, Atilla-12 ve Flamura-85) kurulmuştur.
Araştırmada, Trakya Bölgesi’nde yaygın olarak yetiştirilen bazı ekmeklik buğday
çeşitlerinde buğday bitkilerinin azota en fazla gereksinim duyduğu ve tükettiği ilkbahar
döneminde farklı azotlu gübre uygulamalarının tane dolum oranı ve tane dolum süresi
ile verim ve ürün kalitesi üzerine etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Deneme, Tesadüf Bloklarında Bölünmüş Parseller Deneme Desenine göre 4
tekrarlamalı olarak kurulmuştur. Denemede; ana parsellere çeşitler; 6 ekmeklik buğday
çeşidi (Pehlivan, Kate A-1, Flamura 85, Tekirdağ, Gelibolu ve Atilla-12) ve alt
parsellere azotlu gübre uygulaması yerleştirilmiş; 2 farklı gübre uygulaması: 1.
uygulamada gübrenin 1/2’ si kardeşlenme döneminde üre şeklinde, 1/2’ si sapa kalkma
döneminde amonyum nitrat olarak, 2. uygulamada; gübrenin 1/3’ ü kardeşlenme
döneminde üre şeklinde, 1/3’ ü sapa kalkma döneminde amonyum nitrat olarak ve 1/3’ ü
başaklanma döneminde amonyum nitrat şeklinde verilmiştir.
Denemelerde buğdaylara 14 kg/da saf azot; ekim öncesi tüm parsellere 4.6 kg/da
saf azot 20-20-0 kompoze gübre olarak; 1. gübre uygulamasında kardeşlenme
döneminde 4.6 kg/da azot üre şeklinde, sapa kalkma döneminde 4.6 kg/da azot
amonyum nitrat olarak, 2. uygulamada; kardeşlenme döneminde 3.1 kg/da azot üre
şeklinde, sapa kalkma döneminde 3.1 kg/da azot amonyum nitrat olarak ve başaklanma
döneminde 3.1 kg/da azot amonyum nitrat şeklinde verilmiştir.
Tane dolum süresi: Başaklanma zamanında her parselde ilk başaklanan 50 başak
etiketlenmiş, başaklanmadan 10 gün sonra her 5 günde bir hasada doğru ise 2 günde bir
etiketlenen başaklardan tesadüfi olarak 5 adedi 80 0C’de fırında (48 saat) kurutulduktan
sonra tane sayısı ve ağırlığı belirlenmiştir. Başaklanmadan itibaren maksimum tane
ağırlığına erişinceye kadar toplam büyüme derecesi günü (BDG) tane doldurma süresi
olarak hesaplanmıştır. BDG günlük maksimum sıcaklık ile minimum sıcaklık
toplamının ikiye bölünmesinden baz sıcaklığın çıkarılması ile bulunan değerdir.
Mak. Sıc. (0C) + Min. Sıc. ( 0C)
Büyüme Derecesi Günü (BDG) = ------------------------------------- - 0 0C (Baz Sıc.)
2
Baz sıcaklığı bu tip çalışmalarda genellikle 0 (sıfır) olarak alınmaktadır. Ancak
bazı araştırıcılar baz sıcaklığının önemli olduğunu bildirilmektedir (Gbur ve ark. 1979).
Her parsel için tane ağırlığı ile başaklanmadan itibaren kümülatif BDG
arasındaki ilişki;
322

Y = a + bt + ct2 kuadratik denklemiyle açıklanmıştır.


Burada; Y= Kuru tane ağırlığı, t= zaman (BDG), a, b, ve c regresyon katsayılarıdır.
Tane dolum oranı: Hesaplanan maksimum kuru tane ağırlığının tane doldurma süresine
bölünmesi ile mg/tane/BDG olarak bulunmuştur.
Örneklerde hektolitre ağırlığı ve bin tane ağırlığı Uluöz’e (1965) göre, protein
oranı çekiçli değirmende öğütülen buğday ununda PerCon İnframatic 8600 NIR ( Near
İnfrared Reflectance Spectroscopy ) cihazı kullanılarak (Anonim, 1980), yaş gluten
miktarı buğday ununda Standart Glutomatik metoduna göre Glutomatik 2200 aleti ile
ICC Standart No: 137’de verilen yönteme göre ( Anonim 1982; Elgün ve ark. 2001), ve
zeleny sedimantasyon, ICC Standart No: 116’ da verilen yönteme göre yapılmıştır (
Anonim 1972; Anonim 2001).
Elde edilen verilerin değerlendirilmesi MSTAT-C ve JUMP bilgisayar paket
programları kullanılarak yapıldı. Çeşitler arasındaki farkların belirlenmesinde F-testi;
ortalamaların karşılaştırılmasında en küçük önemli fark (EKÖF) testi kullanılmıştır. (
Kalaycı 2005; Yurtsever 1984).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Altı ekmeklik buğday çeşidinde incelenen özelliklerde elde edilen verilerde
yapılan varyans analiz sonucunda tane verimi, tane dolum süresi, tane dolum oranı,
metrekarede başak sayısı, başakta tane sayısı, bitki boyu ile kalite unsurlarından bin tane
ağırlığı, hektolitre ağırlığı, protein oranı, gluten miktarı, ve sedimantasyon yönünden
genotipler arasındaki farklılık istatistiki anlamda önemli bulunmuştur.
Başaklanma döneminde uygulanan II. azotlu gübreleme, tane dolum oranı, tane
verimi, başakta tane sayısı, metrekarede başak sayısı, bitki boyu ve hektolitre ağırlığını
etkilemezken, tane dolum süresi, 1000 tane ağırlığı ile kalite unsurlarından tane protein
oranı, gluten miktarı ve sedimantasyonda önemli artışlar sağlamıştır.
Tane Verimi
Çizelge 1. 2003-2005 yılları altı ekmeklik buğday çeşidinin tane verimlerinin (kg/da)
ortalama değerleri ve oluşturdukları gruplar
Yıllar
2003-2004 2004-2005
612.5 610.2
Çeşitler
N’lu Gübre Kate A-1 Pehlivan Flamura- Gelibolu Tekirdağ Atilla-12 Ortalama
Uyg. 85
I. Uyg. 669.4 606.3 574.7 642.2 599.7 605.4 616.3
II.Uyg. 652.9 595.5 555.3 632.0 609.8 593.2 606.5
Ortalama 661.2a 600.9b 565.0c 637.1a 604.8b 599.3b
EKÖF (P <0.05): Çeşit: 29.67

Çizelge 1 incelendiğinde tane verimi yönünden; çeşit ortalamaları arasındaki


farklılıklar istatistiki anlamda önemli; azotlu gübre uygulaması ve çeşit x azotlu gübre
interaksiyonu önemsiz bulunmuştur. Tane verimi yönünden yıllar arasında farklılık
önemli olmazken, genotiplerin tane verimi 565.0-661.2 kg/da arasında değişim
göstermiştir. En yüksek tane verimi 661.2 kg/da ile Kate A-1 çeşidi ve 637.1 kg/da ile
Gelibolu çeşidinden elde edilmiştir. En düşük tane verimi ise 565.0 kg/da ile Flamura-85
çeşidinden elde edilmiştir.
323

Denemede azotlu gübre uygulamaları incelendiğinde; çeşitlere bağlı olarak


azotlu gübre uygulamalarının tane verimine etkisinin önemli olmadığı görülmüştür.
Azotlu gübre uygulamalarında, I. uygulamadan 616.3 kg/da, II. uygulamadan ise 606.5
kg/da tane verimi alınmıştır. Bulgularımıza benzer sonuçlar; Ooro vd. (1999), Halaç ve
Yürür (1999), Tümsavaş (2001) ve Savaşlı (2005) tarafından da bulunmuştur. Buna
karşılık, azotlu gübrenin farklı zamanlarda uygulanmasının tane veriminde önemli
artışlara neden olduğunu bildiren; Wuest ve Chassman (1992), Sade ve Soylu (2001) ve
Kaplan (2003)’ın bulgularıyla farklılık göstermiştir.
Tane Dolum Süresi
Tane dolum süresi yönünden çeşit ve azotlu gübre uygulaması ortalamaları ve
çeşit x azotlu gübre uygulaması interaksiyonları istatistiki anlamda önemli bulunmuştur.
Çeşitlerin ortalama tane dolum süresi değerleri, 788.56-959.88 BDG arasında
değişmiştir. En uzun tane dolum süresi 959.88 BDG ile Gelibolu çeşidinde, en kısa tane
dolum süresi ise 788.56 BDG ile Atilla-12 çeşidinde bulunmuştur.
Azotlu gübrelerin, II. uygulamasında tane dolum süresi 886.65 BDG olurken, I.
uygulamada bu süre 872.40 BDG olarak bulunmuştur.
Buğdayda tane verimini etkileyen en önemli özelliklerden birisi tane dolum
süresinin uzunluğudur. Buğday tanelerine besin maddelerinin taşınımı farklı zamanlarda
olmaktadır. Tanede ilk depolanan besin maddeleri proteinler olup, proteinlerden sonra
tanede yoğun şekilde nişasta birikimi başlar. Bu dönemde yağışın yetersizliği, yüksek
sıcaklıklar sarı olum dönemini kısaltırken, düşük sıcaklıklar ile alınan yüksek yağış bu
sürenin uzamasına yol açmaktadır (Sepetoğlu,1994). İklim koşullarına bağlı olarak
tanenin olgunlaşma periyodunun uzaması, tanede fazla miktarda nişasta birikimine
neden olacağından; tanede protein miktarı oransal olarak düşmektedir (Anonim, 2001).
Çizelge 2. 2003-2005 yılları altı ekmeklik buğday çeşidinin tane dolum sürelerinin
(BDG) ortalama değerleri ve oluşturdukları gruplar
Yıllar
2003-2004 2004-2005
899.33a 859.71b
EKÖF (P <0.05): 1.014
Çeşitler
N’lu Gübre Kate A-1 Pehlivan Flamura- Gelibolu Tekirdağ Atilla-12 Ortalama
Uyg. 85
I. Uyg. 905.75e 823.50h 879.88g 951.88b 891.25f 782.13j 872.40b
II.Uyg. 924.63c 823.13h 888.25f 967.88a 921.00d 795.00ı 886.65a
Ortalama 915.19b 823.31e 884.06d 959.88a 906.13c 788.56f
EKÖF (P <0.05): Çeşit: 1.757. N’lu Gübre Uyg.: 1.471 . Çeşit x N’lu Gübre Uyg.: 3.604

Tane Dolum Oranı


Çizelge 3’ün incelenmesinde de görüleceği gibi tane dolum oranı yönünden;
yıl, çeşit, azotlu gübre uygulaması ortalamaları ve çeşit x azotlu gübre uygulaması
interaksiyonları istatistiki olarak önemli olduğu görülmektedir. Çeşitlerin ortalama tane
dolum oranı değerleri, 0.052999-0.06231 mg/tane/BDG arasında değişmiştir. En
yüksek tane dolum oranına 0.06231 mg/tane/BDG ile Pehlivan çeşidinde, en düşük tane
dolum oranına ise 0.04670 mg/tane/BDG ile Kate A-1 çeşidinde ulaşılmıştır.
Azotlu gübrelemenin, II. uygulamasında 0.05603 mg/tane/BDG tane dolum
oranı elde edilmiş, I. uygulamada ise bu değer 0.05197 mg/tane/BDG düzeyinde
kalmıştır.
324

Çizelge 3. 2003-2005 yılları altı ekmeklik buğday çeşidinin tane dolum oranlarının (
mg/tane/BDG) ortalama değerleri ve oluşturdukları gruplar
Yıllar
2003-2004 2004-2005
0.05197b 0.05603a
EKÖF (P <0.05): = 0.00010
Çeşitler
N’lu Gübre Kate A-1 Pehlivan Flamura- Gelibolu Tekirdağ Atilla-12 Ortalama
Uyg. 85
I. Uyg. 0.04685g 0.06221a 0.05400c 0.05258f 0.05519b 0.05336d 0.05403
II.Uyg. 0.04655h 0.06240a 0.05421c 0.05301e 0.05501b 0.05261f 0.05397
Ortalama 0.04670f 0.06231a 0.05411c 0.05279e 0.05510b 0.05299d
EKÖF (P <0.05): Çeşit: 0.00018. Çeşit x N’lu Gübre Uyg.: 0.00026

Buğdayda tane verimini etkileyen önemli özelliklerden biri de tane dolum


oranıdır. Sayed ve Ghandorah,1984; Pong vd., 1996; Keser,1996 başakta tane ağırlığının
belirlenmesinde tane dolum oranının en önemli parametre olduğu açıklanmaktadır.
Motzo vd.1996 ise tane dolum oranı yüksek çeşitlerin tohumları iri, maksimum tane
ağırlığı ile çevre ve fenotip arasında önemli ilişki olduğunu belirtmektedir. Öztürk ve
Çağlar (1999), tane ağırlığının çeçeklenme sonrası gelişme süreleri, çevre koşullarına ve
tane dolum oranından çok tane dolum süresine bağlı olduğunu belirtmiştir.
Bin Tane Ağırlığı
Çizelge 4’ünn incelenmesinde de görüleceği gibi bin tane ağırlığına ilişkin
veriler değerlendirildiğinde; yıl, çeşit ve azotlu gübre uygulaması ortalamaları,
istatistiki anlamda önemli bulunmuştur.
Çizelge 4. 2003-2005 yılları altı ekmeklik buğday çeşidinin bin tane ağırlıklarının (g)
ortalama değerleri ve oluşturdukları gruplar
Yıllar
2003-2004 2004-2005
45.31b 49.29a
EKÖF (P <0.05): 0.20
Çeşitler
N’lu Gübre Kate A-1 Pehlivan Flamura- Gelibolu Tekirdağ Atilla-12 Ortalama
Uyg. 85
I. Uyg. 40.93 51.44 48.85 46.60 49.86 44.31 47.00b
II.Uyg. 41.66 51.54 49.81 47.96 50.24 44.36 47.60a
Ortalama 41.29f 51.49a 49.33c 47.28d 50.05b 44.34e
EKÖF (P <0.05): Çeşit: 0.347. N’lu Gübre Uyg.: 0.281

Çeşitlerin ortalama bin tane ağırlığı değerleri, 41.29-51.49a g arasında değişmiş,


en yüksek bin tane ağırlığı 51.49 g ile Pehlivan çeşidinden, en düşük bin tane ağırlığı
ise 41.29 g ile Kate A-1 çeşidinde bulunmuştur. Buğdayda tane verimini belirleyen ana
verim unsurlarından biri olan bin tane ağırlığı ile tane verimi arasındaki ilişkileri
belirlemek amacıyla yapılan birçok çalışmada, genotip ve yöreden kaynaklanan
nedenlerle farklı sonuçlar elde edilmiştir.Yürür ve Turgut, 1991; Mikheev, 1992 tane
verimi ile bin tane ağırlığı arasında olumlu, Noaman ve Taylor 1990 ise olumsuz ilişki
bulmuştur. Azotlu gübrelemelerinin, II. uygulamasında bin tane ağırlığı 47.60.7g olarak
bulunmuş, I. uygulamasında ise bu değer 47.00 g olmuştur. Azotlu gübre
uygulamasının bin tane ağırlığı üzerine etkisi; yıllara göre farklılık göstermiştir. Azotlu
gübre uygulaması çeşitlerin bin tane ağırlığını artırmıştır.
325

Hektolitre Ağırlığı
Çizelge 5 incelendiğnde de görüleceği gibi hektolitre ağırlıklarının; yıl ve çeşit
ortalamaları istatistiki anlamda önemli, azotlu gübre uygulaması ve çeşit x azotlu gübre
interaksiyonunun önemsiz olduğu dikkati çekmektedir.
Çizelge 5. 2003-2005 yılları altı ekmeklik buğday çeşidinin hektolitre ağırlıklarının
(kg/hl) ortalama değerleri ve oluşturdukları gruplar
Yıllar
2003-2004 2004-2005
80.36b 85.21a
EKÖF (P <0.05): 0.420
Çeşitler
N’lu Gübre Kate A-1 Pehlivan Flamura- Gelibolu Tekirdağ Atilla-12 Ortalama
Uyg. 85
I. Uyg. 83.49 82.56 83.92 82.40 82.15 82.08 82.76
II.Uyg. 83.03 82.59 83.60 82.96 82.44 82.23 82.81
Ortalama 83.26b 82.57cd 83.76a 82.68c 82.29de 82.16e
EKÖF (P <0.05): Çeşit: 0.727

Çeşitlerin ortalama hektolitre ağırlığı değerleri, 82.16-83.76 kg arasında


değişmiştir. En yüksek hektolitre ağırlığı 83.76 kg ile Flamura-85 çeşidinde bulunmuş,
en düşük hektolitre ağırlığı ise 82.16 kg ile Atilla-12 çeşidinde saptanmıştır.
Azotlu gübrelerin, I. uygulamasında 82.76 kg, II. uygulamasında ise 82.81 kg olarak
bulunmuştur.
Buğdayın fiziksel özelliğinin belirlenmesinde önemli bir kalite faktörü olan
hektolitre ağırlığı ile un verimi ve bin tane ağırlığı arasında pozitif ilişki vardır.
Hektolitre ağırlığı buğdayın çeşidine, ekim mevsimine ve yetiştirilen çevrenin iklim
koşullarına göre değişmektedir (Anonim 2001).
Geç dönemde uygulanan azotlu gübreleme hektolitre ağırlığını etkilememiştir..
Elde ettiğimiz bu sonuçlar; Ellen ve Spiert (1980), Mooleki ve Foster (1993), Ayoub vd.
(1994), Tümsavaş (2001), Savaşlı (2005)’ın bulgularıyla desteklenmektedir.
Protein Oranı
Protein oranına ilişkin veriler incelendiğinde; çeşit, azotlu gübre uygulaması
ortalamaları ve çeşit x azotlu gübre uygulaması interaksiyonları istatistiki anlamda
önemli olduğu görülmektedir.
Çizelge 6. 2003-2005 yılları altı ekmeklik buğday çeşidinin protein oranlarının (%)
ortalama değerleri ve oluşturdukları gruplar
Yıllar
2003-2004 2004-2005
12.756 12.769
Çeşitler
N’lu Gübre Kate A-1 Pehlivan Flamura- Gelibolu Tekirdağ Atilla-12 Ortalama
Uyg. 85
I. Uyg. 12.600e 12.688de 13.075b 12.375f 12.875c 12.163g 12.629b
II.Uyg. 12.700de 13.100b 13.663a 12.438f 12.775cd 12.700de 12.896a
Ortalama 12.650c 12.894b 13.369a 12.406d 12.825b 12.431d
EKÖF (P <0.05): Çeşit: 0.097. N’lu Gübre Uyg.: 0.048 . Çeşit x N’lu Gübre Uyg.: 0.119
326

Ele alınan çeşitlerin ortalama protein oranı değerleri, % 12.406-13.369 arasında


değişmektedir. En yüksek protein oranı % 13.369 ile Flamura-85 çeşidinde bulunurken,
en düşük protein oranı ise % 12.406 ile Gelibolu çeşidinde bulunmuştur.
Azotlu gübrelemelerin, I. uygulamasında % 12.629 protein oranı bulunmuş, II.
uygulamasında ise bu değer % 12.896 olarak saptanmıştır.
Tahıllarda protein oranı çeşit, iklim koşulları, çevre ve toprak faktörlerine göre
değişmektedir. Protein oranına; topraktaki alınabilir azot miktarı ve çeşitlerin azotu
kullanma etkinliğinin önemli etkileri vardır. Azotlu gübre uygulamasının protein
miktarı üzerine etkisi önemli bulunmuş ve yıllar arasında benzer sonuçlar elde
edilmiştir. Stuber vd. (1962), geç çiçeklenme ile tanedeki protein arasında önemli ilişki
olduğunu, geç ekimde başaklanma gün sayısının kısa olması süt olum dönemini
etkilemezken, sarı olum döneminin kısalmasına bunun sonucunda da taneye nişastanın
taşınmasının azalmasıyla tanedeki protein miktarı artmaktadır. Elde ettiğimiz bu
sonuçlar; Ellen ve Spiert (1980), Zabunoğlu (1983), Kurten (1984), Halaç ve Yürür
(1999), Tiryakioğlu vd. (1999), Ottman vd. (2000), Sade ve Soylu (2001), Woolfolk vd.
(2002), Garrido-Lestache vd. (2004), Savaşlı (2005)’ın bulgularıyla desteklenmektedir.
Yaş Gluten Miktarı
Yaş gluten miktarı verileri incelendiğinde; yıl, çeşit, azotlu gübre uygulaması
ortalamaları ve çeşit x azotlu gübre uygulaması interaksiyonu istatistiki anlamda önemli
olmuştur.
Çeşitlerin yaş gluten miktarı, % 24.71-32.29 arasında değişmektedir. En yüksek
yaş gluten miktarı % 32.29 ile Pehlivan çeşidinde, en düşük yaş gluten miktarı ise %
26.80 ile Gelibolu çeşidinde bulunmuştur.
Azotlu gübrelemelerin, II. uygulamasında yaş gluten miktarı % 30.14 olarak
bulunmuş, I. uygulamasında ise bu değer % 29.02 olarak ölçülmüştür.
Buğdayda yaş gluten miktarı; çeşide, yetiştirme yerinin ekolojik özelliklerine ve
tane dolum devresindeki iklim koşullarına göre değişir. Yaş gluten; hamurun iskeletini
oluşturan ve mayalanma sırasında oluşan gazı tutarak ekmeğin kabarmasını sağlar.
Aktan (1993), buğdaya verilen azotlu gübre miktarı artıkça gluten miktarının yükseldiği,
Kulik ( 1991) gluten ile bin tane ağırlığı, Yağdı (2004) gluten ile bin tane ağırlığı,
protein ve hektolitre ağırlığı arasında pozitif ilişkinin olduğunu belirtmektedir.
Geç dönemde azotlu gübre uygulaması yaş gluten miktarını artırmıştır. Bu
sonuçlar; Aktan (1993), Dere ve Köycü (1997), Sade ve Soylu (2001)’un bulgularıyla
desteklenmektedir.
Çizelge 7. 2003-2005 yılları altı ekmeklik buğday çeşidinin yaş gluten miktarlarının
( %) ortalama değerleri ve oluşturdukları gruplar
Yıllar
2003-2004 2004-2005
28.63b 30.53a
EKÖF (P <0.05) = 0.177
Çeşitler
N’lu Gübre Kate A-1 Pehlivan Flamura- Gelibolu Tekirdağ Atilla-12 Ortalama
Uyg. 85
I. Uyg. 31.74c 31.35d 29.48f 24.49j 31.15d 25.94h 29.02b
II.Uyg. 32.53b 33.24a 30.15e 24.93ı 32.31b 27.66g 30.14a
Ortalama 32.13a 32.29a 29.81c 24.71e 31.73b 26.80d
EKÖF (P <0.05): Çeşit: 0.307. N’lu Gübre Uyg.: 0.154. Çeşit x N’lu Gübre Uyg.: 0.378
327

Sedimantasyon (Zeleny)
Sedimantasyona ilişkin veriler değerlendirildiğinde; yıl,, çeşit ve azotlu gübre
uygulaması ortalamaları ve çeşit x azotlu gübre interaksiyonu istatistiki anlamda önemli
olduğu görülmektedir.
Çizelge 8. 2003-2005 yılları altı ekmeklik buğday çeşidinin sedimantasyonlarının ( ml)
ortalama değerleri ve oluşturdukları gruplar
Yıllar
2003-2004 2004-2005
37.15b 37.67a
EKÖF (P <0.05): = 0.295
Çeşitler
N’lu Gübre Kate A-1 Pehlivan Flamura- Gelibolu Tekirdağ Atilla-12 Ortalama
Uyg. 85
I. Uyg. 32.50g 30.13h 45.25b 36.50e 37.63d 38.00d 36.67b
II.Uyg. 35.13f 31.75g 46.88a 38.13d 37.75d 39.25c 38.15a
Ortalama 33.81d 30.94e 46.06a 37.31c 37.69c 38.63b
EKÖF (P <0.05): Çeşit: 0.510. N’lu Gübre Uyg.: 0.330. Çeşit x N’lu Gübre Uyg.: 0.808

Genotiplerin ortalama sedimantasyon değerleri, 30.94-46.06 ml arasında


değişmiştir. En yüksek sedimantasyon değeri 46.06 ml ile Flamura-85 çeşidinde, en
düşük sedimantasyon değeri ise 30.94 ml ile Pehlivan çeşidinde bulunmuştur.
Azotlu gübrelemelerin, II. uygulamasında elde edilen sedimantasyon değeri
38.15 ml, I. uygulamasında ise elde edilen sedimantasyon değeri 36.67 ml olarak
bulunmuştur.
Buğdayda sedimantasyon değeri, protein kalitesini belirten genetik bir özelliktir.
Sedimantasyon değerinin yüksek olması kalitenin yüksek olduğunu gösterir.
Geç dönemde uygulanan azotlu gübrelemenin sedimantasyon değeri üzerine
etkisinin önemli olduğu Ooro vd.(1999)’nun bulgularıyla benzerlik, azotlu gübre
uygulama zamanının sedimantasyon değerini etkilemediğini belirten Savaşlı (2005)’ nın
bulguları ile farklılık göstermiştir.
Son yıllarda Trakya Bölgesi’nde buğday tarlalarında ilkbaharda görülen yabancı
ot, bazı hastalıklar ve süne mücadelesinin yer aletleriyle yapılacak mücadelelerinde
buğdayların zarar görmemesi için ize ekim yöntemlerinin uygulanması ilkbaharda geç
dönemdeki (başaklanma) azotlu gübreleme uygulanabilmesine olanak vermektedir.
Azotlu gübre uygulamalarından II. uygulamanın (4.6 kg/da N ekim öncesi
kompoze, 3.1 kg/da N kardeşlenmede üre, 3.1 kg/da N sapa kalkma döneminde
A.nitrat ve 3.1 kg/da N başaklanma döneminde A.nitrat ) tane veriminde önemli bir
artış sağlamamasına rağmen buğday kalite kriterlerinden protein, gluten ve
sedimantasyon değerlerini önemli derecede artırmasından dolayı kaliteli ürün elde
etmek için bu uygulama önerilebilir.

KAYNAKLAR
Anonim, 1972. ICC Standart No: 116, Determination of The Sedimentation Value
(According to Zeleny) as an Approximate Measure of Baking Quality.
Anonim, 1980. ICC Standart No: 105/1. Method for Determination of Crude Protein in
Cereals and Cereals Products for Food and for Feed.
328

Anonim, 1982. ICC Standart No: 137, Mechanical Determination of The Wet Gluten
Content of Wheat Flour ( Glutomatic).
Ayoub, M., Guertın, S., Lussıer, L ., Smıth, D.H., 1994. Timing and Level of Nitrogen
Fertility Effects on Spring Wheat Yield in Eastern Canada. Crop Sci. No:3, Vol: 34:
748-756.
Dere, Ş. ve Köycü, C., 1997. Samsun Ekolojik Şartlarında Farklı Zamanlarda Uygulanan
Azotlu Gübre ve Yabancı Ot İlaçlarının Ekmeklik Buğdaylarda Verim, Verim
Unsurları ve Bazı Kalite Kriterleri Üzerine Bir Araştırma. Türkiye II. Tarla Bitkileri
Kongresi, 22-25 Eylül, Samsun, 529-533.
Elgün, A., Türker, S. ve Bilgiçli, N., 2001. Tahıl ve Ürünlerinde Analitik Kalite Kontrolü. S.
Ü. Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Ders Notları, Konya Ticaret Borsası
Yayın No:2, Konya.
Ellen, J. and Spıertz, J. H. J., 1980. Effects of Rate and Timing of Nitrogen Dressings on
Grain Yield Formation of Winter Wheat. Australia Fertizer Res., 1:177-190.
Fischer, R.A., 1993. Irrigated Spring Wheat and Timing and Amount of Nitrogen Fertilizer.
Ll. Physiology og grain Yield Response.Australia Field Crops Res.,33:57-80.
Fowler, D. B. and Brydon, J., 1989. No-Till Winter Wheat Production on The Canadian
Prairies: Placement of Urea and Ammoium Nitrate Fertilizers. Soil Sci. Soc. Am.
J.:81:518-524.
Garrido-Lestache, E., Lopez-Bellido, R. J. and Lopez-Bellido, L., 2004. Effect of N rate,
timing and splitting and N type on bread-making qualty in hard red spring wheat
under rainfed Mediterranean conditions. Field Crop Research, Vol: 85, Issues 2-3,
p: 213-236.
Gbur, E. E., Thomas, G. L. and Miller, F. R., 1979. Use of Segmented Regression in the
Determination of The Base Temperature in Heat Accumulation. Crop Science. 29:
949-954.
Halaç, İ. ve Yürür, N., 1999. Azotlu Gübre Verme Zamanlarının Buğdayın Verim ve
Kalitesine Etkisi. Türkiye 3.Tarla Bitkileri Kongresi, 15-18 Kasım 1999, Adana,
Cilt-I , Genel ve Tahıllar, 145-150.
Kalaycı. M., 2005. Örneklerle Jump Kullanımı ve Tarımsal Araştırma İçin Varyans Analiz
Modelleri. Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları, Yayın
No:21, Eskişehir.
Kaplan, A., 2003 . Kahramanmaraş Koşullarında Azot Uygulama Zamanlarının Üç
Ekmeklik Buğday Çeşidinde (Triticum aestium L.) Verim ve Verim Unsurlarına
Etkisi (Yüksek Lisans Tezi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tarla
Bitkileri Anabilim Dalı).
Kulik, L. A., 1991. Nature of the inheritance of 1000-grain weight and its interrelation with
the main indices of grain quality in winter wheat. CAB: 6T Wheat, Barley and
Triticale Abstracts.
Kurten, P.W., 1984. Düngung von Qualitaetsweizen Boden und Pflanze, 11, 32-48.
Kün, E.,1983. Serin İklim Tahılları. A.Ü.Z.F. Yayınları: 875, Ders kitabı: 240. A.Ü.
Basımevi, Ankara.307s.
Mikheev, L. A., 1992. Correlation of grain weight per ear with yield components in wheat
hybrids . Sekektsiya-i Semenovdstvo Moskva. No: 2-3, 17-21.
Moolekı, S.P. and Foster, R.K., 1993. Effects of N and P Rates and proportional Timing of
Application on Rainfed Wheat in Zambia. Plant and Soil, 149:73-86.
329

Noaman, M. M. and Taylor, G. A., 1990. Morphophysiological characteristics, grain protein


and grain yield in high and low protein winter wheat. Cereal Research
Communications, Vol: 18 :1-2, 59-65.
Ooro, P.A., Lıavoga, A.B., Tanner, D.G. and Payne, T.S., 1999. Effect of Rate Timing of
Nitrogen Application on Grain Quality and Yield of Bread Wheat in Kenya. Africa
Crop.Sci.Con. Pro. Vol:4:183-186
Ottman, M. J., Thomas, A.D. and Edward, C.M., 2000. Durum Grain Quality as Affected
by Nitrogen Fertilization Near Anthesis and Irrigation During Grain Fill. Soil Sci.
Soc. Am. J. 92:1035-1041.
Öztürk, A. ve Çağlar, Ö. 1999. Kışlık Buğdayda Kuraklığın Vejetatif Dönem, Tane Dolum
Dönemi ve Tane Dolum Oranına Etkisi. Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Derg., 30(1),1-
10.
Sade, B. ve Soylu, S., 2001. Makarnalık Buğdayda Azot Dozları ve Uygulama Zamanlarının
Verim ve Kalite Üzerine Etkileri. Türkiye 4. Tarla Bitkileri Kongresi, 17-21 Eylül,
Tekirdağ, 141-146.
Sağlam, T., 1992. Gübreler ve Gübreleme (İkinci Baskı). T.Ü.Tek. Zir. Fak. Yayın No: 149,
Ders No: 74, TEKİRDAĞ.
Savaşlı, E., 2005. İlkbahar Dönemi Üst Gübrelemesinde Kullanılan Azotlu Gübre Çeşit, Doz
ve Uygulama Zamanlarının Buğday Bitkisinde Gelişme ve Azot Alımına Etkisi
(Doktora Tezi). Gaziosmanpaşa Ün.Fen Bilimleri Ens. Toprak Anabilim Dalı,
Tokat, 116 s.
Sepetoğlu, H., 1994. Tarla Bitkileri-1. E.Ü.Zir. Fak. Yayınları, Teksir No: 30, E.Ü.Zir. Fak.
Ofset Basımevi, Bornova, İzmir.
Tiryakioğlu, M., Barutçular, C. ve Koç, M., 1999. Güncel Makarnalık Buğday Çeşitlerinde
Geç Dönemde Uygulanan Azotun Verim ve Protein Verimine Etkisi. Türkiye
3.Tarla Bitkileri Kongresi, 15-18 Kasım 1999, Adana, Cilt-I , Genel ve Tahıllar,
139-144.
Tümsavaş, Z., 2001. Değişik Zamanlarda ve Artan Miktarlarda Uygulanan Azotlu Gübrenin
Ekmeklik Otholom Buğday Çeşidinin Verim ve Verim Öğeleri Üzerine Etkisi.
Ulud. Üniv. Zir. Fak. Dergisi, 15 : 19-29.
Yağdı, K., 2004. Bursa Koşullarında Geliştirilen Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.)
Hatlarının Bazı Kalite Özelliklerinin Araştırılması. Ulud. Üniv. Zir. Fak. Dergisi, 18
(1) : 11-23.
Yurtsever, N., 1984. Deneysel İstatistik Metotlar. Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü
Yayın No: 121, Teknik Yayın No:56, Ankara.
Yürür, N., 1994. Serin İklim Tahılları (Tahıllar-I).Uludağ Üniversitesi Basımevi. 250s.
Woolfolk, C. W., Raun, W. R., Johnson, G. V., Thomason, W. E., Mullen, R. W. , Wynn,
K. J. and Freeman, K. W., 2002. Influence of late-Season Foliar Nitrogen
Applications on Yield and Grain Nitrogen in Winter Wheat. Agron. J. 94: 429-434.
Wuest, S.B, and Chassman, K.G., 1992. Fertilizer Nitrogen Use Efficiency of irrigated
Wheat: l. Uptake Efficiency of Preplant Versus Late-Season Application. Soil Sci.
Soc. Am. J.84:682-688
Zabunoğlu, S., 1983. Gübreler ve Gübreleme. Ankara Üniv. Ziraat. Fak. 877: 60-72, Ankara.
330

ORTA ANADOLU BÖLGESİ TOPRAK VE BUĞDAYLARININ


SELENYUM İÇERİKLERİ

Mustafa HARMANKAYA1* Sait GEZGİN1 İsmail ÇAKMAK2


1
Selçuk Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Konya. *mharmankaya@selcuk.edu.tr
2
Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, İstanbul.

ÖZET
Selenyum bitki gelişimi için gerekli olmamakla birlikte insan ve hayvan sağlığı
açısından kritik öneminden dolayı bitkilerdeki ve bitkisel kökenli gıdalardaki miktarının
yüksek olması arzu edilmektedir. Buğdayın insanların günlük selenyum alımında önemli
bir gıda kaynağı olması nedeniyle çalışmamızda Orta Anadolu Bölgesi topraklarının ve
buğdaylarının selenyum içeriğinin belirlenmesi hedeflenmiştir.
Toprakların elverişli selenyum konsantrasyonları 0.56-9.76 µg kg-1 (ortalama
2.25 µg kg-1)aralığında değişim göstermiştir. Bu topraklar üzerinde yetişen buğdayların
selenyum konsantrasyonları 10.13-96.01 µg kg-1 (ort. 24.31 µg kg-1) arasında
değişmiştir.
Anahtar Kelimeler: Selenyum, buğday, toprak.

GİRİŞ
Günümüzde mikroelement noksanlıkları ve buna bağlı olarak ortaya çıkan
sağlık sorunları giderek artan ve ciddi boyutlara ulaşan bir sorun durumundadır. Mikro
element eksikliği problemleri içinde selenyum eksikliği problemi apayrı bir öneme
sahiptir. İnsan ve hayvan sağlığında önemli rollere sahip olan selenyum dünya
ülkelerinde son yıllarda giderek artan ilgi ile araştırılan bir mikro elementtir (Çapraz,
1999).
Se'un gıdalardaki eksiklik ve toksik seviyeleri arasındaki mesafe oldukça dardır.
Hem insan hem de hayvanların uygun beslenmesi için yiyecek ve yemlerdeki Se
konsantrasyonunun 0.1-1.0 mg kg-1 arasında olması arzu edilmektedir ( Alloway, 1968).
Hayvanların minimum beslenme gereksinimi yemlerde 0.05-0.10 µg Se g-1 (Mayland ve
ark., 1989)’ dır ve bu miktarın altında selenyum alımı ise çeşitli noksanlık hastalıklarına
yol açabilir (NRC, 1983). Bununla birlikte söz konusu konsantrasyonun 5 mg kg-1’ın
üzerinde olması durumunda ise selenyum toksisitesi sorunu ortaya çıkmaktadır
(Mikkelsen ve ark., 1989; Arvy, 1992; Dhillon ve Dhillon, 1992).
Yetişkinler için 50-200 µg gün-1 düzeyinde selenyum alımı güvenli ve yeterli
kabul edilmektedir. ABD’de önerilen günlük selenyum alım düzeyleri kadın ve erkekler
için 55 µg gün-1’dür. Gebelikte 60 µg gün-1, laktasyon döneminde ise 70 µg gün-1
önerilmektedir. Tolere edilebilir selenyum alım seviyesi ise 400 µg gün-1 (NAS,
2000)’dür. İngiltere’de önerilen selenyum alım düzeyleri ise kadınlar için 60 µg gün-1 ve
erkekler için 75 µg gün-1’dür.
Topraktaki selenyum seviyesi genellikle insan popülasyonunun selenyum
seviyesini ve gıdalardaki mevcudiyetini yansıtır. Gıdaların selenyum içeriği coğrafik
olarak hem ülkeler arasında hem de ülke içinde değişiklik gösterir (Navarro-Alarcon ve
Cabrera-Vique, 2007). Çin selenyum elementinin doğada ve insanda dağılımı açısından
en fazla değişiklik gösterdiği ülkedir. Selenyum eksikliğine bağlı hastalıklar (Keshan ve
Keshan-Beck hastalığı) dünyada ilk kez selenyumca çok fakir topraklara sahip olan
331

Çin’de görülmüştür (Rayman, 2000). Çocuklarda ve doğurganlık yaşındaki kadınlarda


görülen ve endemik kardiyomiyopatiye neden olan (Reilly, 1996) Keshan hastalığının
görüldüğü yerlerde selenyum alımı ortalama 8 µg gün-1 (Wada ve King, 1994) gibi çok
düşük düzeylerde iken yüksek selenyumlu alanlarda 240-6990 µg gün-1’dür. Keshan
Hastalığını önlemek için ihtiyaç duyulan minimum günlük selenyum alımnın yaklaşık 17
µg gün-1’ olduğu bulunmuştur (Yang and Xia, 1995).
Diyet selenyumunun yetersizliği insan sağlığında geniş kapsamlı etkilere neden
olmaktadır (Foster ve Sumar, 1997; WHO, 2002). Düşük selenyum seviyesi
kardiyomiyopati, hipertansiyon, kısırlık, kistik fibrosis, eklem iltihabı, kas gelişememesi,
viral enfeksiyonlara karşı hassasiyet (Johnson ve ark., 2000), kardiyovasküler
hastalıklar, troid fonksiyonu bozukluğu, depresyon ve kanser ( Brown ve Arthur, 2001;
Combs ve Lu, 2001; Rayman, 2002) gibi hastalıklarla ilişkilendirilmektedir. Son yıllarda
giderek kabul gören kanıya göre Se ayrıca savunma sisteminin kuvvetlenmesinde ve
AIDS hastalığının önüne geçilmesinde de çok etkin olan bir mineral elementtir. Günde
200 µg Se kullanımının AIDS hastalarında çok olumlu sonuçlar verdiği bulunmuştur
(Rayman, 2000). Hayvanlarda ise selenyum eksikliğinden dolayı beyaz kas, iskelet
bozuklukları, sığırlarda karaciğer nekrozu ve yavrularda da ölümler meydana
gelmektedir (Kishckak, 1998)
Selenyum fazla alınması durumunda ise insanlarda deride, saçta ve tırnaklarda
şekil bozuklukları ve kayıpları, diş çürümeleri, gastrointestinal ve nörolojik
rahatsızlıklar, baş ağrısı ve mide bulantısı gibi rahatsızlıklara yol açabilmektedir (
Dhillon ve Dhillon, 2003).
Değişik ülkelerde yapılan çalışmalar, insanların günlük Se alımında diyetteki
gıda kaynaklarının önemli olduğunu göstermektedir. Tüketilen gıdalar Se bakımından
fakir ise zamanla insanlarda Se eksikliği baş göstermektedir (Ellis and Last, 2003;
Finley, 2005). Araştırmalar, Se beslenmesinde buğdayın en önemli gıda kaynağı
olduğunu göstermektedir. Rusya’da yapılan bir sörvey çalışmasında serumdaki Se
konsantrasyonu ile tüketilen buğday ununun Se konsantrasyonu arasında çok yakın
pozitif bir ilişki (r= 0.79) bulunmuştur (Golubkina ve Alfthon, 1999). Değişik
bölgelerimizde insanlar üzerinde yapılan çalışmalara göre Türkiye’de insanlarda yaygın
Se eksikliği bulunmaktadır. Giray ve Hincal (2004), diyet yoluyla günlük Se alınımını
araştırmış ve bulunan düzeyin (36 µg gün-1) önerilen düzeyden (55 µg gün-1) çok az
olduğunu saptamışlardır
Selenyum eksikliğinin olduğu alanlarda hayvan ve insanların Se eksikliğini
gidermek ve Se eksikliğine bağlı sağlık sorunlarını önlemek amacı ile değişik ülkelerde
Se gübrelemesi denemeleri yapılmıştır. Finlandiya’da Tarım Bakanlığı’nın aldığı bir
karar doğrultusunda insanlardaki yaygın Se eksikliği probleminin önüne geçmek üzere
tahıl üretiminde yaygın olarak kullanılan gübrelere selenat formunda 16 mg kg-1Se
katılmış ve üretim alanlarında uygulamaya geçilmiştir. Gübreleme öncesi tahılların
ortalama Se konsantrasyonu < 10 µg kg-1 iken bu tür selenyumlu gübre uygulamasıyla
Se seviyesi yazlık buğdayda 250 µg kg-1, kışlık buğdayda 50 µg kg-1, çavdarda µg kg-1,
buğday ununda 170 µg kg-1 ve buğday ekmeğinde 180 µg kg-1 ‘a ulaşmıştır (Eurola ve
ark., 1990). Sonuç olarak, Finlandiya’daki ortalama Se alımı, Se gübreleme öncesi 25
µg gün-1’den Se gübrelemesi sonrası 110 µg gün-1’e yükselmiştir (Eurola et al., 1991).
Toprakların Se içerikleri geniş sınırlar içerisinde dağılım göstermektedir.
Çoğunlukla toprakların toplam Se içerikleri 0.1-2 mg kg-1 arasında değişir ve ortalama
miktar 0.3 mg kg-1 dir (Lakin, 1948; Swaine 1955). Toprakların Se içeriği oluştuğu ana
materyalin selenyum içeriğine bağlıdır. Selenyum özellikle sedimenter kayalardan
oluşan topraklarda daha fazla bulunur. Magmatik kayalar sedimenter kayalardan daha
düşük selenyum konsantrasyonuna sahiptir (Mayland ve ark., 1989). Dünyanın birçok
332

bölümünde örneğin Çin, Avustralya, Yeni Zelenda, İskandinavya, Finlandiya, Japonya,


Amerika, Avrupanın büyük bir kısmında ve Kanada’nın doğusunda topraklarda
selenyum eksikliği rapor edilmiştir (Gupta ve Winter 1975, Gissel-Nielsen ve ark.,
1984; Gupta ve Watkinson, 1985). Seleniferious topraklar Kuzey Amerika, Kanada,
Meksika, İrlanda, İsrail, Güney Afrika, Kolombiya ve Çin’in belirli alanlarında alkalin
topraklarda bulunmaktadır ( Rosenfeld ve Beath, 1964; Adriano, 1986)
Tan ve ark. (1994), toprakları total Se içeriklerine göre; eksik (<0.15 mg kg-1),
orta (yeterli) (0.175-0.40 mg kg-1), yüksek (≥0.40 mg kg-1) ve aşırı (≥ 3 mg kg-1)
şeklinde sınıflandırmışlardır. Toprakların toplam Se konsantrasyonu, bitkiye elverişli Se
hakkında yeterli bilgi vermemektedir. Bu nedenle toprakların bitkiye elverişli Se
konsantrasyonunun bilinmesine ve bu miktarı belirleyen yöntemin geliştirilmesinde
önemli yararlar bulunmaktadır. Topraklarda yarayışlı Se miktarını belirlemede
kullanılabilecek değişik ekstraksiyon yöntemleri geliştirilmiştir. Ancak bu yöntemlerden
hiçbiri halen üniversal olarak kullanılmamaktadır. Literatürde genellikle yapılan
çalışmalarda hep 10-15 gibi farklı topraklarda çalışılmış ve daha çok sayıda ve çok
farklı özellikteki toprak örnekleriyle geniş çaplı, sistematik bir yöntem çalışması
gerçekleştirilmemiştir. Yapılan çalışmalar daha çok bölgesel boyutta sınırlı sayıdaki
toprak örnekleriyle yürütülmüştür (Geering ve ark., 1968, Soltanpour and Workman,
1980; Jump ve Sabey, 1989; Dhillon and Dhillon, 2005) ve kendi topraklarına en
uygun olan bitkiye elverişli selenyum ekstraksiyon yönteminin tespiti ana hedef
olmuştur.
Ülkemizde toprak ve bitkilerde Se durumunun belirlenmesine yönelik ilk
çalışmalar Selçuk Üniversitesi BAP koordinatörlüğünün desteklediği 06101028 nolu ve
TÜBİTAK tarafından desteklenen 105O637 nolu projeler kapsamında ekibimizce
yürütülmektedir. Bu projeler kapsamında Orta Anadolu Bölgesi topraklarının ve
buğdaylarının Se durumunun belirlenmesi amacıyla buğday yetiştirilen alanlardan hasat
döneminde 173’er adet toprak ve buğday tanesi örneği toplanmıştır. Buğday tane
örneklerinin toplandığı noktalardan aynı anda toprak örneği de alınmıştır.
Toprakların elverişli selenyum konsantrasyonları 0.56-9.76 µg kg-1 (ortalama
2.25 µg kg-1)aralığında değişim göstermiştir. Bu topraklar üzerinde yetişen buğdayların
selenyum konsantrasyonları 10.13-96.01 µg kg-1 (ort. 24.31 µg kg-1) arasında
değişmiştir.

SONUÇ
Bu çalışmada, Orta Anadolu Bölgesi toprak ve buğday örneklerindeki selenyum
konsantrasyonunun insanların günlük selenyum ihtiyacını karşılaması açısından gerekli
olan seviyeden oldukça düşük olduğu bulunmuştur.
Selenyum bitki gelişimi için gerekli olmamakla birlikte insan ve hayvan sağlığı
açısından taşıdığı kritik öneminden dolayı bitkilerdeki ve bitkisel kökenli gıdalardaki
miktarının yüksek olması arzu edilmektedir. Bitkisel kökenli gıdalarda selenyumunun en
önemli kaynağı topraktır. Bu yüzden bitkilerde bulunan selenyum miktarı yetiştiği
toprağın selenyum miktarına bağlı olarak değişmektedir. Buğdayın ve buğday
ürünlerinin insanların günlük selenyum alımında önemli bir gıda kaynağı olması
nedeniyle bu konu dünyada giderek önem kazanmaya başlamıştır. Başta Avrupa ülkeleri
olmak üzere birçok ülkede bitkisel kökenli gıdaların Se ile zenginleştirilmesi yönünde
(örneğin gübrelere Se ilave edilerek) programlar geliştirilmektedir. Ülkemizde de bu
konuda gerekli adımlar bir an önce atılmalıdır.
333

KAYNAKLAR
Adams, M.L., Lombi, E., Zhao, F.J., McGrath, S.P., 2002. Evidence of low selenium
concentrations in UK bread-making wheat grain. Journal of the Science of
Food and Agriculture 82, 1160-1165.
Adriano, D.C., 1986. Trace elements in the terrestrial environment Springer- Verlag,
New York
Allaway, W. H., (1968). Controls on the environmental levels of selenium. Trace Subst.
Environ. Health. 2, 181–206
Arvy, M.P., 1992. Some aspects of selenium relationship in soils and plants. Commun.
Soil. Sci. Plant Anal. 23: 1397-1407
Brown, K. and Arthur, J., 2001. Selenium, selenoproteins and human health: a review.
Public Health Nutrition 4: 593-599.
Combs, G. and Lu, J.,2001. Selenium as a cancer preventive agent. In: Selenium: Its
Molecular Biology and Role in Human Health. (Hatfield, D., ed.), Kluwer
Academic Publishers, Boston, MA. pp. 205-218.
Çapraz, Ü., 1999.Selenyumun toprak ve bitkilerde bulunuşu, dağılımı ve insan sağlığı
için önemi. Ç.Ü. Fen Bil. Enst. Yüksek Lisans Tezi, Adana.
Dhillon, K.S., Bawa, S.S. and Dhillon, S.K., 1992. Selenium toxicity in some plants and
soils of Punjab. J. Indian Soc. Sci. 40:132-136
Dhillon, K.S. and Dhillon, S.K., 2003. Dıstribution and Management of Seleniferious
soils. Advance in Agronomy, volume: 79, 119-184
Dhillon, K.S., Rani, N., Dhillon, S.K., 2005. Evaluation of different extractants for the
estimation of bio-available selenium in seleniferous soils of Northwest India.
Australian Journal of Soil Research, 43:639-645
Ellis, D.R., Salt, D.E., 2003. Plants, selenium and human health. Curr. Opin. Plant Biol.
6: 273-279.
Eurola, M., Efholm, P., Ylinen, M., Koivistoinen, P., Varo, P., 1990. Effects of selenium
fertilization on the selenium content of cereal grains, flour, and bread produced
in Finland. Cereal Chem 67(4): 334-337.
Eurola, M.H., Ekholm, P.I., Ylinen, M.E., Koivistoinen, P.E., Varo, P.T., 1991.
Selenium in Finnish foods after beginning the use of selenate supplemented
fertilizers. Journal of the Science of Food and Agriculture 56: 57-70.
Finley, J.W., 2005. Selenium accumulation in plant foods. Nutr. Rev. 63 (6):196-202.
Foster, L.H and Sumar, S., 1997. Selenium in health and disease: a review, Crit. Rev.
Food Sci. Nutr. 37: 211–228
Geering, H.R., Cary, E.Z., Jones, L.H.P. and A1laway, W.H., 1968. Solubility and
redox criteria for the possible forms of selenium in soils. Soil Sci. Soc. Am.
Proc. 32:35-40.
Giray, B., and Hincal, F., 2004. Selenium status in Turkey. Journal of Radioanalytical
and Nuclear Chemistry, 259 (3), 447 – 451.
Gissel-Nielsen, G., Gupta, U.C., Lamand, M. and Westermarck, T., 1984. Selenium in
soils and plants and its importance in livestock and human nutrition. Advances
in Agronomy 37: 397-460
334

Golubkina, N.A., Alfthan, G.V., 1999. The Human Selenium Status in 27 Regions of
Russia. J. Trace Elem. Med. Biol. 13:15-20.
Gupta, U.C., and Winter, K.A., 1981. Long-term residual effects of applied selenium
on the selenium uptake by plants. J. Plant Nutr. 3 :493-502.
Gupta, U. C. and Watkinson, J. H. 1985. Agricultural significance of selenium. Outlook
on Agriculture 14:183-189
Johnson T.M., Bullen T.D. and Zawislanki P.T., 2000. Selenium stable isotope ratios as
indicators of sources and cycling of selenium results from the Northern Beach
of San Francisco Bay. Environmental Science and Technology. 34 (11) : 2075-
2079.
Jump, R.K., and B.R. Sabey. 1989. Soil test extractants for predicting selenium in
plants. p. 95–105. In L.W. Jacobs (ed.) Selenium in agriculture and the
environment. SSSA Spec. Publ. 23. SSSA, Madison, WI.
Kishchak I.T., 1998. Supplementation of selenium in the diets of domestic animals. In:
Environmental chemistry of selenium. Frankenberger W.T. and Engberg R.A.
(eds.) Marcel Dekker, Inc. New York, NY, pp. 143-144.
Lakin, H.W., 1948. Selenium occurrence in certain soils of the United States, with a
discussion of related topics: Seventh report . USDA Tech. Bull. 953. U.S. Gov.
Print. Office, Washington, D C.
Lyons, G.H., Ortiz-Monasterio, I., Stangoulis, J.C.R and Graham. R.D., 2005. Selenium
concentration in wheat grain: Is there sufficient genotypic variation to use in
breeding? Plant and Soil 269, 369-380.
Marschner, H., 1995. Mineral nutrition of higher plants. Academic Press. London
Mayland H.F., James, L.F., Panter, K.E., Sonderegger, J.L., 1989. Selenium in
Seleniferous Environments. In: Selenium in Agriculture and the Environment,
ed. L.W. Jacobs, 15-50. SSSA Special Publication Number 23. Madison:
American Society of Agronomy, Inc. Soil Science Society of America, Inc.
Mikkelsen, R.L., Page, A.L. and Bingham, F.T. 1989. Factors affecting selenium
accumulation by agricultural crops. pp. 65-94. In L.W. Jacobs (ed.) Selenium
Agriculture and the Environment, Spec. Publ. 23. Soil Science of America,
Madison, Wl
NAS, 2000. Institute Of Medicine, Food And Nutrition Board. “Dietary Reference
Intakes, Vitamin C, Vitamin E, Selenium and Carotenoids”, National Academy
Press, Washington D.C., 2000
Navarro-Alarcon, M. and Cabrera-Vique, C., 2008. Selenium in food and the human
body: A review. Science of The Total Environment.
National Research Council, 1983. Selenium in Nutrition. Common. on Anim. Nutr.,
Natl. Acad. of Sci., Washington, D.C.
Rayman, MP. (2000). The importance of selenium to human health. Lancet, 356: 233-
241
Rayman, M., 2002. The argument for increasing selenium intake. Proceedings of the
Nutrition Society 61: 203-215.
Reilly, C., 1996. Selenium in food and health. London, Blackie.
335

Rosenfeld, I. and Beath, O.A., 1964. In ‘Selenium: Geobotany, Biochemistry, Toxicity


and Nutrition’. Academic Pres, New York
Soltanpour, P.N. and Workman, S.M., 1980. Use of NH4HCO3-DTPA soil test to assess
availability and toxicity of selenium to alfalfa plants. Comm. Soil Sci. Plant
Anal. 11: 1147-1156
Swaine, D.J. 1955. The trace-element content of soils. Tech. Commun. 48 Commonw.
Bur. of Soil Sci., Harpenden, England.
Tan, J.A. Wang, W.Y., Wang, D.C., Hou, S.F., 1994. Adsorption volatilization and
speciation of selenium in different types of soils in China, In Frankberger WT &
Benson S Selenium in the Environment, Marcel Dekker, Inc, New York, pp.
47–68
Tinggi, U., 2003. Essentiality and toxicity of selenium and its status in Australia: a
review Toxicology Letters 137: 103-110
Wada, L. and King., J.C., 1994. Trace element nutrition during pregnancy. Clin. Obstet
Gynecol 37: 574-586.
Yang, G.Q. and Xia, Y.M., 1995. Studies on human dietary requirements and a safe
range of dietary intakes of selenium and their application in the prevention of
related endemic diseases. Biomedical and Environmental Sciences, 8:187-201.
336

BİTKİ BESİNİ KOBALT ELEMENTİ’NİN HAYVAN VE İNSAN SAĞLIĞINA


ETKİSİ

Hanım HALİLOVA
Ankara Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Ankara. hhalilova@gmail.com

ÖZET
Kobalt tarım ve sağlık açısından önemli bir elementtir. Bu elementin biyolojik
rolü de önemlidir. Hayvan ve insan beslenmesinde kobalt elementinin miktarı 0.07
mg/kg dan az olursa organizmalarda kansızlık, kemik erimesi ve endemik guatr
hastalıkları oluşur.
İnsan organizması kobalt elementini su, bitki ve hayvansal gıdalardan,
hayvanlar ise su, bitki ve yemlerden almaktadırlar. Bu nedenle toprakta ve bitkilerde
kobalt elementinin artması için kobalt tuzları toprağa mikro gübre veya bitkilere
püskürtülerek verilmelidir. Azerbaycan’ın Guba bölgesinde kobalt uygulaması elma
meyvesinin ürününde artışa, elmada şekerin ve kobalt miktarının artmasına yol açmıştır.
Yapılan araştırmalar sonucunda NPK yanında yılda iki defa elma ağaçlarına %
0.05 CoSO4 tuzu ile püskürtüldüğünde elma ürününün %20.3 artış gösterdiği, elmanın
şeker içeriğinin % 8.3 e yükseldiği, kobalt içeriğinin % 5 arttığı belirlenmiştir.
Bu sonuçlar kobalt elementinin hem ürün artışında hem de meyve kalitesinin
artışında önemli olduğunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Kobalt, bitki, su, insan ve hayvan sağlığı, kobalt tuzu.

EFFECT OF COBALT ON ANİMAL AND HUMAN HEALTH


ABSTRACT
Cobalt is an important element for agriculture and health. If the amount of
cobalt element is less than 0.07 mg kg-1 in the nutrition of animal and human, diseases
of anaemia, osteolysis and endemic goiter occur in organisms.
Human organism obtains cobalt element from some diets such as water, herbal
and animal product, while animals take from water, plants and feeds. Therefore, cobalt
salts should be applied to soil as micro-fertilizers or the spraying to the plants. In The
Guba Region-Azerbaijan, cobalt application gave rise an increase in apple fruit and
amount of sugar and cobalt in apple as well.
As a result of researches, when CoSO4 salt of 0.05 % was sprayed to apple trees
two times per a year along with NPK fertilizers, it was determined that apple production,
sugar and cobalt contents of apple increased at the rates of 20.3 %, 8.3 % and 5.0 %,
respectively.
These results revealed that cobalt element is an important to increase in both
product and product quality.
Key Words: Cobalt, plant, water, human and animal health, cobalt salts.
337

GİRİŞ
Kobalt elementinin biyokimyada ve biyojeokimyada olan etkisi Vernadskiy
tarafından açıklanmıştır (Vernadskiy V.İ, 1922). Toprakta Co+2 çözülmüş şekilde
bulunmaktadır, bu şekilde kobalt çoğunlukla kloridlerle, sülfatlarla ve bikarbonatlarla
birleşebilir (Vinogradov 1957). Peyve (1963)’ nin araştırmalarına göre toprakta pH
yükseldikçe (5.8-7.2 arasında) bitkiler tarafından kobalt elementinin alınması iki kat
azalır. Mangan, kobalt ve demir arasında antogonizm bulunmaktadır. Mangan ve demir
elementleri bitkiler tarafından kobalt elementinin alınmasına engel olabilir
(Gülahmedov 1986)
Kobalt mikroelementinin tarım ve sağlık açısından önemli fizyolojik rolü vardır
(Gendjemehr 1970). Kobalt mikroelementinin, B12 vitamininin yapı maddesi olduğunun
1948 yılında belirlenmesi ve B12 vitamininin insan ve hayvanlar için gerekli olması
kobalt mikroelementinin önemini daha da arttırmıştır (Kacar 1994). Vitamin B12’ nin
formülü Smith (1960) tarafından belirtilmiştir. Hemoglobinin oluşmasında kobaltın çok
büyük rolü vardır. Kobalt mikroelementi yalnız vitamin B12 kopmonenti gibi
hayvanlarda olan etkisi ile sınırlanmamaktadır. İnsan ve hayvan gıdası kobalt elementi
ile zengin olmalıdır.
Bazı bilim adamları kobalt elementinin endemik guatr hastalığına tutulan
insanların olduğu bölgelerin toprak ve sularında kobalt mikroelementinin çok yüksek
veya çok az miktarlarda bulunduğunu kanıtlamışlardır. Kobalt elementinin miktarının
normal olduğu bölgelerde ise guatr hastalığı görülmemektedir. İyotlaşma prosesinde
kobalt katalizörlük rolünü yapan elementtir. Biyokimya prosesinde tiroit hormonunun
oluşmasında kobalt elementinin doğrudan rolü vardır. Bu nedenle organizmada kobalt
elementinin yetersizliği endemik guatr hastalığı oluşmasına neden olur (Halilova 1986,
Dorner ve Stah 1954, Marton ve Duzek 1956). İnsanlarda kobalt mikroelementi çok az
olursa kansızlık ve kemik erimesi gibi hastalıklar meydana gelir. Kobalt eksikliği
belirtileri; büyümede yavaşlama, zayıflama ve kemik ağrıması şeklinde ortaya
çıkmaktadır. Araştırmalar sonucunda insanların tükettiği gıdalarda kobalt elementinin
az miktarda bulunmasından dolayı bu rahatsızlıkların başladığı belirtilmiştir (Halilova
2008)
Yem bitkilerinde kobalt mikroelementinin miktarı 0,07 mg/kg’ dan az olursa
hayvanlarda boy artışı ve süt verimi azalır. Çok aşırı kobalt noksanlığında ise
hayvanlarda kan azlığı ve bataklık gibi hastalıklar oluşur. Hayvanlarda ilk noksanlık
belirtileri, büyüme yavaşlaması, iştahsızlık, zayıflama, tüylerin (yün) incelenmesi ve
kanda hemoglobinin çok azalması gibi ortaya çıkmaktadır. Bu hastalıklara en fazla
Rusya, Litvanya, Estonya, Avustralya ve ABD’ de rastlanır. Uzun zaman bu
hastalıkların nedeni bilinememiş ve hayvanların yeni otlaklarda otlatılmasıyla bu
hastalıklar önlenmeye çalışılmıştır.
Araştırmalar sonucunda bu hastalıkların sebebinin kobaltın hayvan yemlerinde
az olmasına bağlı olduğu belirtilmiştir. Geviş getiren hayvanlarda kobalt noksanlığı sık
ve yaygın şekilde görülmektedir.
Kobalt noksanlığı ile ilgili hastalıklara yakalanan insan ve hayvanların tedavisi
için kullanılan yöntemler şunlardır;
• İnsanlar kobalt bakımından zengin gıdalarla beslenmeli ve kobaltlı vitaminler,
özellikle B12 vitamini almalıdırlar (Halilova 2008)
• Hayvanların yem bitkilerine kobalt gübrelemesi yapılmalıdır.
• Hayvanlara kobalt tuzları verilmelidir (Halilova 1996).
338

Rusya’da hayvanlara kobalt tuzlarının verilmesi en çok kullanılan yöntemdir.


Hastalıkları önlemek için her bir hayvana, at ve ineklere günde 10-20 mg, domuzlara,
dana ve atların yavrularına 5-10 mg, keçi ve koyunlara ise 1,5-2,5 mg CoCl tuzu
verilmektedir. Hasta hayvanlara ise bu miktarların iki katını vermek gerekir. Hayvanlara
kobalt tuzları vermekle birlikte, topraklara da kobalt gübreleri verilirse hastalığa
bulaşmış bölgelerin sağlığı açısından daha garantili iş yapılmış olur.
Kobalt gübreleri daha çok batı ülkelerinde kullanılmaktadır. Yeni Zelanda’ da
kobalt gübrelemesi amacıyla kobalt içerdiği için fosforlu gübrelerden süperfosfat
gübresi kullanılmaktadır.
Fabrikalar bu kompoze gübrenin alınması için 1.3-2.7 kg Co2SO4’ ı 1 ton
süperfosfata katarak üretim yapmaktadır.Bu gübre 1 hektara 100-200 kg dozunda
kullanılmaktadır.
Yılda, 1 hektar toprağa 300-350 gr Co2SO4 veya 4-5 yılda bir 1.0-1.5 kg Co2SO4
verilmelidir.
Fosforlu gübreler, mangan şlamı ve pirit gübreleri kobalt yönünden zengindirler.
Doğal kaynaklardan ağaç külünde, taş kömüründe, ahır gübresinde ve torfta kobalt
elementi vardır. Tebeşirde de kobalt mikroelementi bulunmaktadır (Fertil 1956). Azot
ve potasyum gübrelerinde kobalt elementi bulunmamaktadır.

MATERYAL VE METOT
Bitki besin elementi olan kobalt elementinin elma ağacı üzerine etkisini
belirlemek amacıyla Azerbaycan’ın Guba Bölgesi’nde 20-25 yıllık Renet Simirenko
elma ağaçları üzerinde 5 yıl süren araştırmalar yapılmıştır. Araştırma alanından yüzey
toprak örneği alınmıştır. Toprak örneklerinde azot, fosfor, CaCO3 ve kobalt mikro
elementinin analizleri yapılmıştır. Kobalt tayini atomik absorpsiyon metodu ile
yapılmıştır. Yapılan analizlerin sonuçlarına göre toprakların üst katlarında azot ve fosfor
oranları yüksektir (%0,18-% 0,3 ve % 0,07-%0,13). Kireç (CaCO3) miktarı toprakların
üst katlarında %1.3’tür. Toprakların üst katlarında kobalt elementi normal miktarında,
suda çözülen kobalt elementi ise çok az miktarda bulunmaktadır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Araştırma alanlarında elma ağacının altına yılda 3 defa mineral gübreler (NPK,
azot-NH4NO3, fosfor-süperfosfat, potasyum-K2SO4 şeklinde uygulanmıştır. Sonbaharda
(Eylül-Ekim) hasattan sonra azot ve süperfosfatın yıllık miktarı, azotun yıllık miktarının
1/3’i, ilkbaharda çiçek açmadan 12-15 gün önce (Nisan) azotun yıllık miktarının 1/3’i,
yaz aylarında (Haziran-Temmuz) azotun kalan yıllık miktarı toprağa verilmiştir. Kobalt
mikroelementi %0.05 ve % 0.1 Co2SO4 gübrelerin sıvısı ile ilk baharda elma ağacı çiçek
açtıktan sonra (Mayıs) ve yaz aylarında meyvelerin yetiştiği zaman (Temmuz) ağaca
püskürtülerek verilmiştir. Kobalt (Co) mikroelementi N180P120K90 ile birlikte elma
ağacına püskürtülerek verildiğinde meyve ağaçlarının ürününün % 18,6 yükseldiği
belirlenmiştir.
339

Çizelge 1. Kobalt mikroelementinin elma ürününe etkisi


Toplam Ürün Ürün Miktarı
Ürün artışı
Gübreleme Çeşitleri Miktarı (hektar/100 (NPK’ ya göre)
(%)
kg) 5 yıl sonunda (hektar/100 kg)
Kontrol Gübresiz 76,6 - -
N180P120K90 101.6 25.0 32.7
NPK + %0.05 Co2SO4 120.5 18.9 18.6
NPK + % 0.1 Co2SO4 120.5 18.9 18.6

Sonuç
Beş yıl süren araştırmaların sonuçlarına göre bitki besini kobalt elementi elma
ağacına %0.05, %0.1 Co2SO4 püskürtülerek verildiğinde yalnız ürün miktarının artışını
değil elma ağacının kalitesini de etkilediği belirlenmiştir. Kontrol aşamasında
meyvedeki şeker içeriğinin %8.36-8.46, sakkaroz içeriğinin %2.31-%2.56 olduğu,
kobalt elementi verildikten sonra şeker içeriğinin %8.15-%11.8, sakkaroz içeriğinin
%2.41-%3.26 olduğu belirlenmiştir.Bu meyveleri tüketen insanlarda kobalt
eksikliğinden kaynaklanan hastalıklara rastlanmamıştır.Ayrıca elma ağacının bulunduğu
topraklarda yetişen bitkileri ve elma ağacının yapraklarını tüketen hayvanlarda da kobalt
eksikliğinden kaynaklanan hastalıkların görülmediği tespit edilmiştir.

KAYNAKLAR
Dorner, M., Stahl, G.C., 1954. P. Soc. Biol., 148, 5-6, 590.
Fertil Feed, Stffs, J., 1956. 45. N7, 26 229.
Halilova, H., 1986. Rasportraneniye, Se, Fi I v poçvah rasteniyah zakatalskogo rayona. İn-
t Agrok. İ Poçv. AN SSR.
Halilova, H. 1996. Mikroelementlerin biyojeokimyası ve çevredeki yeri. Tarım ve Köy
Dergisi. Sayı III, s. 52-56.
Halilova, H., 2008. Doğadan Gelen Sağlık. Palme Yayınevi, Ankara.
Gendjemehr, A.B., 1970. Soderjaniye kobalta, kroma i yoda v osnovnıh tipah poçv
zakatalskogo rasyona. Azerb. SSR i ih vliyaniye na yrojah çaynogo lista Avtoref.
Dis. Kand. s/h nauk. Baku.
Gülahmedov, A.N., 1986. Mikroelementı v poçvah, pasteniyah i ih primeneniye v
rasteniyevodstve. Baku Elm.
Kacar, B., 1994. Bitki ve toprağın kimyasal analizleri: III Toprak Analizleri.
Marton, L., Duzek, I.W., 1956. Polski tygod. Lekarz, 11,41.
Peyve, Y.V., 1963. Rukovodstvo poprimeneniyu mikroudobreniy. Moskva.
Vernadskiy, V.I., 1922. O nikile i kobalte v biosfere C.R. Acad. Sci. Paris 174, St. 383.
Vinogradov, A.P., 1957. Geokimiya redkih i rasseyannıh kimiçeskih elementov v
poçvah. İzd. AN SSSR.
340

ORTA VE DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ TOPRAKLARININ BİTKİYE


YARAYIŞLI BOR BAKIMINDAN DURUMU

Ahmet KORKMAZ1 Havva Sera ŞENDEMİRCİ2


1
OMÜ Zir. Fak. Toprak Bölümü, Samsun. akorkmaz@omu.edu.tr
2
OMÜ Zir. Fak. Toprak Bölümü, Samsun. havvas@omu.edu.tr

ÖZET
Bu çalışmanın amacı Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi topraklarının bor
durumlarını belirlemek ve ayrıca toprakların çeşitli fiziksel ve kimyasal özelliklerinin
ayçiçeği bitkisinde bor noksanlığı ve toprakların yarayışlı bor kapsamlarıyla ilişkilerini
saptamaktır.
Bu amaçla Ordu ilinden 10 adet, Samsun’ dan 26 adet, Amasya’ dan 7 adet,
Trabzon’ dan 1 adet, Rize’ den 2 adet olarak 0 – 25 cm derinlikten 46 adet toprak örneği
alınmıştır. Alınan toprak örneklerinden sıcak su ile ekstrakte edilebilir bor kapsamı
yanında belirlenen analiz sonuçlarının ve bor noksanlığının açıklanmasında yardımcı
olacak bazı fiziksel ve kimyasal analizler de yapılmıştır. Ayrıca Colwell yöntemiyle
yetiştirilen ayçiçeği bitkilerinde (indikatör bitki) ortaya çıkan bor noksanlığı
semptomlarının görüldüğü bitki yaşları tespit edilerek alınan topraklarda bor
noksanlığının derecesi belirlenmiştir.
Alınan toprak örnekleri kum kapsamı, pH değerleri, kireç ve organik madde
kapsamları yönünden çok geniş bir aralığı temsil etmektedir. Ordu, Trabzon ve Rize’den
alınan toprakların % 100’ünde, Samsun’dan alınan toprakların % 58’inde yetiştirilen
ayçiçeği bitkisi değişik zamanlarda bor noksanlık semptomları göstermiştir.
Amasya’dan alınan toprakların hiçbirinde, Samsun’dan alınan toprakların % 42.3’ünde
yetiştirilen ayçiçeği bitkileri bor noksanlık semptomları göstermemiştir. Sıcak su ile
ekstrakte edilebilir bor kapsamı 0.5 ppm’den az ve 0.5-1.0 ppm arası olan toprakların %
100’ü bor noksanlığı göstermiştir. Fakat bor kapsamı 1.0-2.5 ppm arası toprakların %
18.8’ i bor noksanlığı gösterirken büyük bir kısmı, % 81.2’si, bor noksanlığı
göstermemiştir. Ayrıca bor kapsamı 2.5-5.0 ppm arası toprakların hiçbiri bor noksanlığı
göstermemiştir.
Wolf (1971)’a göre Ordu topraklarının % 20’si, Samsun topraklarının % 3.8’i,
Rize topraklarının % 100’ü bor yönünden noksan (< 0.5 ppm) bulunmuştur. Aynı
şekilde Ordu topraklarının % 70’i, Samsun topraklarının % 46.22 si, Trabzon
topraklarının % 100’ü bor yönünden düşük (0.50-1.0 ppm) bulunmuştur. Ordu
topraklarının yarayışlı bor kapsamı yönünden % 10’ u, Samsun topraklarının % 34.6’ sı,
Amasya topraklarının % 85.7’si yeterli (1.0-2.5 ppm) olduğu saptanmıştır. Samsun
topraklarının % 15.4’ü, Amasya topraklarının % 14.3’ü bitkiye yarayışlı bor kapsamı
yönünden yüksek (2.5-5.0 ppm) bulunmuştur. Toksik düzeyde (> 5.0 ppm) bor içeren
topraklara rastlanmamıştır.
Kum kapsamı arttıkça Colwell’e göre belirlenen bor noksanlığı gösteren
toprakların alınan örneklerdeki oranı artmıştır. pH’sı 7’den düşük asit reaksiyonlu
topraklarda bor noksanlığı gösteren toprakların oranı oldukça yüksek bulunmuştur. %
1’in altında kireç içeren veya hiç kireç içermeyen topraklarda bor noksanlığı gösteren
toprakların oranı yüksek bulunmuştur. Organik maddece çok fakir toprakların % 100’ü
bor noksanlığı göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Colwell metodu, ayçiçeği, yarayışlı bor, bor noksanlığı.
341

STATUS OF MIDDLE AND EAST BLACKSEA REGION SOILS IN ASPECT


OF PLANT AVAILABLE BORON CONTENT
ABSTRACT
The aim of this study is to determine boron status of Middle and East Blacksea
Region soils and also to find out effects of some physical and chemical soils properties
on available boron contents of soils and boron deficiency in the sunflower plant.
For this purpose, 46 numbers of surface soil samples were taken from 0-25 cm
depth from different regions as follows; 10 from Ordu, 26 from Samsun, 7 from
Amasya, 1 from Trabzon, 2 from Rize. Boron content that can be extracted with hot
water and some physical and chemical analyses to explain boron deficiency and
determined analysis results were done in these samples. Plant ages that showed boron
deficiency symptoms were determined in the sunflower grown with Colwell method
(indicator plant) and boron deficiency degree were determined in the soil samples.
The experimental soils symbolized very wide intervals of sand, CaCO3, organic
matter contents and pH values. Sunflower plants had shown boron deficiency symptoms
in different times in all of the soils taken from Ordu, Trabzon, Rize and in 58 percent of
soils samples taken from Samsun. Boron deficiency symptoms couldn’t be observed in
the sunflower plants grown in Amasya soils and in 42.3 percent of the soils taken from
Samsun. All of the soils that have available boron content extracted with hot water
below 0.5 ppm and between 0.5-1.0 ppm had shown boron deficiency. In 18.8 percent of
soils that have available boron content between 1.0-2.5 ppm had shown boron
deficiency but 81.2 percent of these soils hadn’t shown boron deficiency. Also soils
have boron content between 2.5-5.0 ppm hadn’t shown boron deficiency.
According to Wolf (1971) study; 100 percent of Rize soils, 20 percent of Ordu
soils and 3.8 percent of Samsun soils had been found deficient (< 0.5 ppm) in aspect of
boron content. At the same time, 70 percent of Ordu soils, 46.22 of percent of Samsun
soils,100 percent of Trabzon soils, had been found low (0.5-1.0 ppm). 10 percent of
Ordu soils, 34.6 percent of Samsun soils, 85.7 percent of Amasya soils determined to be
sufficient (1.0-2.5 ppm ) for boron content and 15.4 percent of Samsun soils, 14.3
percent of Amasya soils were found to be high in aspect of plant available boron content
(2.5-5.0 ppm). Soils that have toxic boron content couldn’t be observed.
When sand content increased, ratio of soils that show boron deficiency increased
according to Colwell. Ratios of soils that show boron deficiency were found very high
in the soils that have acid reaction (pH < 7). Ratio of soils that show boron deficiency
were found very high in the soils that have a low lime content from % 1 or have no lime.
100 percent of soils that have very poor organic matter content showed boron
deficiency.
Key Words: Colwell method, sunflower, plant available boron, boron deficiency.

GİRİŞ
Bor 17 mutlak gerekli elementten biridir. Toprak çözeltisinde borun pH’ ya
bağlı olarak borik asit ve borat anyonları formunda bulunduğu, özellikle asit şartlarda
borik asit şeklinde bulunması halinde kolayca yıkanabildiği, alkalin şartlarda borat
anyonu şeklinde bulunduğunda ise toprakta adsorbe edilerek bitki tarafından kolayca
alınamadığı bildirilmiştir. Bu yüzden aşırı bor yıkanması nedeniyle yağışlı bölgelerde
oluşan asit reaksiyonlu topraklar, organik maddece fakir kumlu topraklar, pH’ sı yüksek
topraklar bor noksanlığı yönünden riskli bulunmaktadır (Loué, 1986).
342

Özbek ve ark. (1993), da bor noksanlığının bütün dünyada ılıman bölgelerin asit
topraklarında ve aynı zamanda kurak bölgelerin alkalin topraklarında yaygın olduğunu
belirtmişlerdir. Araştırıcılar bunun nedenlerinin; asit topraklarda H3BO3’ ün
adsorpsiyonunun düşük olması nedeniyle kuvvetli bor yıkanmasının olması ve alkalin
topraklarda ise B(OH)4-’ ün adsorpsiyonu sonucunda kuvvetli bor fiksasyonunun
gerçekleşmesi olduğunu bildirmişlerdir. Ayrıca ılıman bölgelerde bor noksanlığı
özellikle kurak ve sıcak geçen yıllarda kumlu topraklarda, aynı şekilde kurak yerlerdeki
kilce zengin topraklarda ortaya çıktığı da belirtilmiştir.
Wolf (1971) sıcak su ile ekstrakte edilebilir B kapsamı 0.0 – 0.50 ppm arası
toprakları noksan, 0.50 – 1.0 ppm arası toprakları düşük, 1.0 – 2.5 ppm arası toprakları
yeterli, 2.5 – 5.00 ppm arası toprakları yüksek, 5.0 ppm’ den fazla bor kapsayan
toprakları toksik olarak değerlendirmiştir.
Bu çalışmanın amacı Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi topraklarının bor
durumlarını belirlemek ve ayrıca toprakların çeşitli fiziksel ve kimyasal özelliklerinin
ayçiçeği bitkisinde bor noksanlığı ve yarayışlı bor kapsamlarıyla ilişkilerini
belirlemektir.

MATERYAL VE METOD
Toprak Örneklerinin Alınması ve Analize Hazırlanması
Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi topraklarının bor durumunu belirleyebilmek
için Ordu ilinden ( Ünye, Gülyalı ilçelerinden ) 10 adet, Samsun’ dan (Bafra , Çarşamba,
Salıpazarı ve Terme ilçelerinden ) 26 adet, Amasya’ dan ( Suluova ilçesinden )7 adet,
Trabzon’ dan ( Akçaabat ilçesinden) 1 adet, Rize’ den ( merkez ) 2 adet olarak 0 – 25
cm derinlikten 46 adet toprak örneği alınmıştır. Topraklar önce kurutulmuş sonra 2 mm’
lik elekten geçirilerek analize hazır hale getirilmiştir.
Toprak Analiz Yöntemleri
Toprakların kum, kil ve silt fraksiyonları Bouyoucos (1951)’ un hidrometre
yöntemine göre, toprak reaksiyonu (pH), Backman pH- metresiyle Jackson, (1962)’ ye
göre, organik madde Chapman ve Pratt (1961) tarafından bildirildiği şekilde modifiye
Walkley-Black yöntemine göre, kalsiyum karbonat Scheibler kalsimetresiyle Hızalan ve
Ünal (1966)’ a göre, bitkiye yarayışlı bor sıcak su ile ekstrakte edilerek Azomethin – H
yöntemi ile Wolf (1971)’ a göre belirlenmiştir.
Colwell Yöntemi
Özbek (1969), tarafından bildirildiği şekilde Colwell (1943)’ in önerisine
göre yetiştirilen indikatör bitkide bor noksanlığının ilk ortaya çıktığı zamanı tespit
ederek toprakta bor noksanlığının olup olmadığını, varsa bunun derecesini belirlemek
gayesiyle uygulanmıştır. 3 tekerrürlü olarak kurulan denemede ekimden 9 gün sonra her
saksıda 5 bitki kalacak şekilde seyreltme yapılmıştır. 10. günden itibaren her saksıya iki
günde bir Colwell (1943)’ in önerisine uygun olarak hazırlanan ve bor içermeyen, fakat
diğer makro ve mikro besin elementlerini içeren bir besin çözeltisi verilmiştir. Deneme
süresince toprak kültüründe yetiştirilen ayçiçeği bitkilerinde fenolojik gözlemler
yapılmış, bor noksanlığı gösterdiğinde bitkiler fotoğraflanmış ve tarih saptanarak hasat
edilmiştir.
343

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Bor Noksanlık Derecesi Yönünden Toprakların Alındıkları İllere, Alınabilir Bor
Kapsamlarına ve Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özelliklerine Bağlı Olarak Dağılımları
İl bazında bor noksanlığı gösteren toprakların oranları ve il topraklarının bor
noksanlık derecesi yönünden dağılımları Çizelge 1’ de verilmiştir.
Çizelge 1’in incelenmesinden de anlaşılacağı üzere Ordu, Trabzon ve Rize’ den
alınan toprakların % 100’ ünde, Samsun’ dan alınan toprakların % 58’ inde yetiştirilen
ayçiçeği bitkisi değişik zamanlarda bor noksanlık simptomları göstermiştir. Amasya’
dan alınan toprakların hiçbirinde, Samsun’ dan alınan toprakların % 42.3’ ünde
yetiştirilen ayçiçeği bitkileri bor noksanlık simptomları göstermemiştir. Bor noksanlığı
gösteren Ordu topraklarının % 20’ sinde, Samsun topraklarının % 6.7’ sinde noksanlık
bitkinin erken devresinde görülmüştür. Bor noksanlığı gösteren Ordu topraklarının %
50’ sinde, Samsun topraklarının % 13.3’ ünde, Trabzon topraklarının % 100’ ünde, Rize
topraklarının % 50’ sinde noksanlık bitkilerin orta devrelerinde ortaya çıkmıştır. Bor
noksanlığı gösteren Ordu topraklarının % 30’ unda, Samsun topraklarının % 33.3’ ünde
ve Rize topraklarının % 50’ sinde noksanlık bitkinin geç devresinde gözükmüştür. Aynı
şekilde bor noksanlığı gösteren Samsun topraklarının % 46.7’ sinde noksanlık çok geç
devrelerde ortaya çıkmıştır.
Çizelge 1.Bor Noksanlığı Gösteren Toprakların İllere Göre Dağılımı
Ör. Alın. Bor Bor Bor Noksanlığı Bor Noksanlığı
Alın. Örnek Nok. Nok.Gös Görüldüğünde Görüldüğünde Bitki Yaş
il Sayısı Simp Toprakların Ayçiçeği Bitkisinin Yaşı,, Değerlerinin Dağılımı,%
GösÖr. Alınan gün
Sayısı Örnekteki En En Ort. < 40-50 50- > 60
Oranı, % Düşük Yüksek 40 gün 60 gün
gün gün
Ordu 10 10 100.0 38 58 36.0 20.0 50.0 30.0 0.0
Samsun 26 15 57.7 39 68 57.0 6.7 13.3 33.3 46.7
Amasya 7 0 0.0 - - - - - - -
Trabzon 1 1 100.0 44 - 44.0 0.0 100.0 0.0 0.0
Rize 2 2 100.0 43 50 47.0 0.0 50.0 50.0 0.0

Toprakların sıcak su ile ekstrakte edilebilir bor kapsamlarına bağlı olarak bor
noksanlığı gösteren toprakların oranları ve bor noksanlık derecesi yönünden dağılımları
Çizelge 2’ de verilmiştir. Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi sıcak su ile
ekstrakte edilebilir bor kapsamı 0.5 ppm’ den az ve 0.5 – 1.0 ppm arası olan toprakların
% 100’ ü bor noksanlığı göstermiştir. Bor kapsamı 1.0 – 2.5 ppm arası toprakların %
18.8’ i bor noksanlığı gösterirken büyük bir kısmı, % 81.2’ si, bor noksanlığı
göstermemiştir. Bor kapsamı 2.5 – 5.0 ppm arası toprakların hiçbiri bor noksanlığı
göstermemiştir. Bor kapsamı 0.5 ppm’ in altında olan ve bor noksanlığı gösteren
toprakların % 80’ ninde bor noksanlığı bitkinin orta veya erken devresinde, % 20’ sinde
ise geç devresinde görülmüştür. Aynı şekilde bor kapsamı 0.5 – 1.0 ppm arası olan ve
bor noksanlığı gösteren toprakların % 40’ ında noksanlık bitkinin orta veya erken
devresinde ortaya çıkmış, % 60’ ında ise geç veya çok geç devrelerinde gözükmüştür.
Buna karşın bor kapsamı 1.0 – 2.5 ppm arası olan ve bor noksanlığı gösteren toprakların
% 100’ ünde noksanlık bitkinin geç veya çok geç devrelerinde gözükmüştür. Diğer bir
ifadeyle bor noksanlığının gözüktüğü bitki yaşı toprakların bor kapsamlarına bağlı
bulunmuş, toprakların bor kapsamı azaldıkça noksanlık bitkinin erken devresinde ortaya
çıkmıştır.
Kum kapsamlarına bağlı olarak bor noksanlığı gösteren toprakların oranları ve
toprakların bor noksanlık derecesi yönünden dağılımları Çizelge 3’ de verilmiştir.
Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi % 20’ nin altında kum içeren toprak
344

örneklerinin % 37.5’ i, % 20 – 30 arası kum içeren toprakların % 56.3’ ü , % 30 – 60


arası kum içeren toprakların % 70’ i, % 60 ile 80 arasında kum kapsayan toprakların ise
% 100’ ü bor noksanlığı göstermiştir.
Çizelge 2. Sıcak Su İle Ekstrakte Edilebilir Bor Kapsamlarına Bağlı Olarak Bor
Noksanlığı Gösteren Toprakların Dağılımı
Sıcak Alınan Bor Bor Bor Noksanlığı Bor Noksanlığı
Su ile Örnek Nok. Nok.Gös Görüldüğünde Görüldüğünde Bitki Yaş
Ekst. Sayısı Simp. Toprakların Ayçiçeği Bitkisinin Yaşı,, Değerlerinin Dağılımı,%
Edil. B Gös. Alınan gün
Kap, Ör. Örnekteki En En Ort. < 40- 50- >
ppm Sayısı Oranı, % Düşük Yüksek 40 50 60 60
gün gün gün gün

< 0.5 5 5 100.0 38 50 44 20.0 60.0 20.0 -


0.5 -1.0 20 20 100.0 38 68 53 10.0 30.0 35.0 25.0
1.0 -2.5 16 3 18.8 50 62 58 0.0 0.0 33.3 66.7
2.5 –5.0 5 0 0 - - - - - - -
>5 0 - - - - - - - - -

Çizelge 3. Kum Kapsamlarına Bağlı Olarak Bor noksanlığı Gösteren Toprakların


Top. Al. Bor Bor Nok. Bor Noksanlığı Bor Noksanlığı Görüldüğünde
Kum Ör. Nok. Göst. Görüldüğünde Bitki Yaş Değerlerinin
Kap. Sayı Göst Toprakların Ayçiçeği Bitkisinin Yaşı,, Dağılımı,%
% sı Örn. Alınan gün
Sayı Örnekteki En En Ort. < 40 40- 50- > 60
sı Oranı, % Düşük Yüksek gün 50 60 gün
gün gün
< 20 8 3 37.5 56 62 58 0.0 0.0 66.7 33.3
20 – 30 16 9 56.3 44 62 53 0.0 44.4 22.2 33.3
30 – 60 20 14 70.0 38 68 51 14.3 28.6 35.7 21.4
60 – 80 2 2 100 38 44 41 50.0 50.0 - -
> 80 0 - - - - - - - - -

Kum kapsamı arttıkça bor noksanlığı gösteren toprakların alınan örneklerdeki


oranı artmıştır. % 20’nin altında kum kapsayan ve bor noksanlığı gösteren toprakların %
100’ ünde noksanlık bitkinin geç veya çok geç devresinde ortaya çıkmıştır. % 20 – 30
arası kum kapsayan ve bor noksanlığı gösteren toprakların % 44.4’ ünde noksanlık orta
devrelerde, % 55.5’ inde geç ya da çok geç devrelerde ortaya çıkmıştır. % 30 – 60 arası
kum kapsayan ve bor noksanlığı gösteren toprakların % 14.3’ ünde noksanlık erken
dönemde, % 28.6’sında orta dönemde, % 57.1’ inde ise noksanlık bitkinin geç ya da çok
geç devrelerinde görülmüştür. Buna karşın % 60 – 80 arasında kum içeren ve bor
noksanlığı gösteren toprakların % 50’ sinde noksanlık erken devrede, % 50’ sinde ise
orta devrede görülmüştür. Toprakların kum içeriği arttıkça, bitkinin erken devrelerinde
bor noksanlığı gösteren toprakların oranı da artmıştır.
pH değerlerine bağlı olarak bor noksanlığı gösteren toprakların oranları ve bor
noksanlık derecesi yönünden dağılımları Çizelge 4’ de verilmiştir.
345

Çizelge 4. pH Değerlerine Bağlı Olarak Bor Noksanlığı Gösteren Toprakların Dağılımı


Top. Alınan Bor Bor Bor Noksanlığı Bor Noksanlığı
pH’ Örnek Nok. Noksanlığı Görüldüğünde Görüldüğünde Bitki Yaş
sı Sayısı Göst. Gösteren Ayçiçeği Bitkisinin Yaşı,, Değerlerinin Dağılımı,%
Örnek Toprakları gün
Sayısı n Alınan En En Ort. < 40- 50- > 60
Örnekteki Düşük Yüksek 40 50 60 gün
Oranı, % gün gün gün
<7 28 21 75.0 38 68 49 14.3 42.9 28.6 14.3
>7 18 7 38.9 56 62 59 0.0 0.0 42.9 57.1

Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi pH’ sı 7’nin altındaki


toprakların % 75’ inde, pH’ sı 7’nin üzerindeki toprakların % 39’ unda yetiştirilen
bitkiler bor noksanlığı göstermiştir. Diğer bir ifadeyle pH’ sı 7’ den düşük asit
reaksiyonlu topraklarda bor noksanlığı gösteren toprakların oranı oldukça yüksek
bulunmuştur. pH’ sı 7’ den düşük ve bor noksanlığı gösteren toprakların % 57.2’ sinde
noksanlık bitkinin erken devresinde ortaya çıkmış, toprakların % 42.9’ unda ise
noksanlık geç ya da çok geç devrelerde ortaya çıkmıştır. Buna karşın pH’ sı 7’nin
üzerinde olan ve bor noksanlığı gösteren toprakların % 100’ ünde noksanlık bitkinin geç
ya da çok geç devrelerinde gözükmüştür.
Kireç kapsamlarına bağlı olarak bor noksanlığı gösteren toprakların oranları ve
bor noksanlık derecesi yönünden dağılımları Çizelge 5’ de verilmiştir. Çizelgenin
incelenmesinden de anlaşılacağı gibi % 1’ in altında eser miktarda kireç kapsayan
toprakların % 80’ni, % 1 - 5 arası kireç kapsayan toprakların % 40’ ı, % 5 - 15 arası
kireç kapsayan toprakların % 41.7’ si, % 15 - 25 arası kireç kapsayan toprakların % 25’
i bor noksanlığı göstermiştir. Diğer bir ifadeyle % 1’ in altında kireç içeren veya hiç
kireç içermeyen topraklarda bor noksanlığı gösteren toprakların oranı yüksek
bulunmuştur. % 1’ in altında kireç kapsayan ve bor noksanlığı gösteren toprakların %
60’ında noksanlık bitkinin erken ve orta devrelerinde, % 40’ında ise geç ya da çok geç
devrelerinde ortaya çıkmıştır. % 1 - 5 arası ve % 15 – 25 arası kireç kapsayan ve bor
noksanlığı gösteren toprakların ise % 100’ ünde noksanlık bitkinin çok geç devresinde
gözükmüştür. Aynı şekilde % 5-15 arası kireç kapsayan ve bor noksanlığı gösteren
toprakların % 60’ında noksanlık geç, % 40’ında ise çok geç devrede ortaya çıkmıştır.
Çizelge 5. Kireç Kapsamlarına Bağlı Olarak Bor Noksanlığı Gösteren Toprakların
Dağılımı
Toprak Alın. Bor Bor Nok. Bor Noksanlığı Bor Noksanlığı
Kireç Örnek Nok. Gösteren Görüldüğünde Görüldüğünde Bitki Yaş
Kapsamı Sayısı Göst. Toprakla Ayçiçeği Bitkisinin Yaşı,, Değerlerinin Dağılımı,%
% Örnek rın gün
Sayısı Alınan En En Ort. < 40- 50- > 60
Örnektek Düşük Yüksek 40 50 60 gün
i Oranı, gün gün gün
%
<1 25 20 80.0 38 68 48.5 15 45 30 10
1–5 5 2 40.0 62 62 62.0 0 0 0 100
5 – 15 12 5 41.7 56 62 58.4 0 0 60 40
15 – 25 4 1 25.0 62 - 62 0 0 0 100
> 25 0 - - - - - - - - -

Organik madde kapsamlarına bağlı olarak bor noksanlığı gösteren toprakların


oranları ve bor noksanlık derecesi yönünden dağılımları Çizelge 6’da verilmiştir.
346

Çizelge 6. Organik Madde Kapsamlarına Bağlı Olarak Bor Noksanlığı Gösteren


Toprakların Dağılımı
Bor Bor Noksanlığı Bor Noksanlığı Görüldüğünde
Org. Alın Bor Noksanlığı Görüldüğünde Bitki Yaş Değerlerinin
Mad. Ör. Noksan. Gösteren Ayçiçeği Bitkisinin Dağılımı,%
Kap. Sayı Gösteren Toprakların Yaşı,, gün
% sı Örnek Alınan En En Ort. < 40 40- 50-60 >
Sayısı Örnekteki Düşük Yüksek gün 50 gün 60
Oranı, % gün gün
<1 3 3 100.0 50 56 54 0.0 0.0 100.0 0.0
1–2 12 6 50.0 38 62 49 33.3 33.3 0.0 33.3
2–3 15 7 46.7 56 62 60 0.0 0.0 42.9 57.1
3–4 9 7 77.8 43 57 47 0.0 71.4 28.6 0.0
>4 7 5 71.4 39 68 50 20.0 40.0 20.0 20.0

Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi % 1’in altında organik madde


içeren toprakların % 100’ü, % 1-2 ve 2-3 arası organik madde içeren toprakların
sırasıyla % 50’si ve % 46.7’si , % 3 - 4 arası ve % 4’ den fazla organik madde içeren
toprakların ise sırasıyla % 77.8’i ve % 71.4’ü bor noksanlığı göstermiştir. Diğer bir
ifadeyle organik maddece çok fakir toprakların % 100’ ü bor noksanlığı göstermiştir.
Bor noksanlığı gösteren ve % 1’in altında organik madde içeren toprakların % 100’
ünde noksanlık bitkinin geç döneminde ortaya çıkmıştır. Bor noksanlığı gösteren ve %
1 - 2 arasında organik madde kapsayan toprakların % 33.3’ünde noksanlık bitkinin
erken devresinde, % 33.3’ünde orta devresinde, % 33.3’ünde ise çok geç devresinde
gözükmüştür. Bor noksanlığı gösteren ve % 2 - 3 arası organik madde içeren toprakların
% 43’ünde noksanlık geç devrede, % 57.1’inde ise çok geç devrede gözükmüştür. Bor
noksanlığı gösteren ve % 3 - 4 arası organik madde içeren toprakların % 71.4’ünde
noksanlık orta devrede, % 29’unda geç devrede ortaya çıkmıştır. Buna karşın % 4’ün
üzerinde organik madde içeren ve bor noksanlığı gösteren toprakların % 60’ında
noksanlık bitkinin orta veya erken devrelerinde gözükmüş, % 40’ında ise geç ya da çok
geç gözükmüştür.
Bor Kapsamları Yönünden Toprakların Alındıkları İllere, Bazı Fiziksel ve
Kimyasal Özelliklerine Bağlı Olarak Dağılımları
Toprakların yarayışlı bor kapsamlarının illere göre dağılımını belirlemek
amacıyla alınan örneklerin % 21.7’si Ordu’dan, % 56.5’i Samsun’ dan, % 15.2’si
Amasya’dan, % 2.2’si Trabzon’dan, % 4.3’ ü Rize’ den alınmıştır. Toprakların yarayışlı
bor kapsamlarının illere göre dağılımları Çizelge 7’de verilmiştir.
Çizelge 7. İllere Göre Toprakların Sıcak su ile Ekstrakte Edilebilir Bor Kapsamlarının
Dağılımı
Ör. Al. Toplam Sıcak Su ile Ekstrakte Sıcak Su ile Ekstrakte Edilen B Kapsamı
Alındığı Ör. Örnekteki Edilebilir Bor Kapsamı, Dağılımı, %
İl Say Oranı, % ppm
ısı En En Ort. < 0.5 0.5 - 1.0 - 2.5 - >
Düşük Yüksek ppm 1.0 2.5 5.0 5.0
ppm ppm ppm ppm

Ordu 10 21.7 0.45 1.07 0.70 20.0 70.0 10.0 0.0 0.0
Samsun 26 56.5 0.27 4.03 1.44 3.8 46.2 34.6 15.4 0.0
Amasya 7 15.2 1.42 4.61 2.40 0.0 0.0 85.7 14.3 0.0
Trabzon 1 2.2 0.70 - 0.70 0.0 100.0 0.0 0.0 0.0
Rize 2 4.3 0.13 0.47 0.30 100.0 0.0 0.0 0.0 0.0

Ordu topraklarının yarayışlı bor kapsamları 0.45 – 1.07 ppm arası, Samsun
topraklarının bor kapsamları 0.27–4.03 ppm arası, Amasya topraklarının bor kapsamları
347

1.42–4.61 ppm arası, Rize topraklarının bor kapsamları 0.13 – 0.47 ppm arası ve
Trabzon toprağının bor kapsamı ise 0.70 ppm bulunmuştur. Ordu topraklarının % 20’ si,
Samsun topraklarının % 3.8’ i, Rize topraklarının % 100’ ü Wolf (1971)’ e göre bor
yönünden noksan ( < 0.5 ppm ) bulunmuştur. Aynı şekilde Ordu topraklarının % 70’ i,
Samsun topraklarının % 46.22 si, Trabzon topraklarının % 100’ ü Wolf (1971)’ e göre
bor yönünden düşük ( 0.50-1.0 ppm arası) bulunmuştur. Ordu topraklarının yarayışlı bor
kapsamı yönünden % 10’ u, Samsun topraklarının % 34.6’ sı, Amasya topraklarının %
85.7’si Wolf (1971)’e göre yeterli (1.0-2.5 ppm arası ) olduğu saptanmıştır. Wolf
(1971)’ e göre Samsun topraklarının % 15.4’ ü, Amasya topraklarının % 14.3’ ü bitkiye
yarayışlı bor kapsamı yönünden yüksek (2.5-5.0 ppm arası ) bulunmuştur. Toksik
düzeyde ( > 5.0 ppm ) bor içeren topraklara rastlanmamıştır.
Toprakların yarayışlı bor kapsamlarının kum içeriklerine göre dağılımları
Çizelge 8’ de verilmiştir. Toprakların yarayışlı bor kapsamlarının kum içeriklerine göre
dağılımını belirlemek amacıyla alınan örneklerin % 17.4’ ünü % 20’ nin altında kum
kapsayan topraklar, % 34.8’ ini % 20 – 30 arası kum kapsayan topraklar, % 43.5’ ini %
30 - 60 arası kum içeren topraklar, % 4.3’ ünü % 60 – 80 arası kum içeren topraklar
teşkil etmiştir. Kum kapsamı % 20’ nin altındaki toprakların yarayışlı bor kapsamları
0.65 – 2.59 ppm arasında, % 20 – 30 arası kum kapsayan toprakların yarayışlı bor
kapsamları 0.27 – 4.61 ppm arasında, % 30 – 60 arası kum kapsayan toprakların
yarayışlı bor kapsamları 0.13 – 4.03 ppm arasında, % 60 – 80 arası kum kapsayan
yarayışlı bor kapsamları ise 0.49 – 0.70 ppm arasında bulunmuştur. Kum kapsamı
arttıkça toprakların ortalama yarayışlı bor kapsamları azalmıştır. % 20’ nin altında kum
içeren topraklarda Wolf (1971)’ e göre bor noksanlığı (< 0.5 ppm ) bulunmamıştır.
Wolf (1971)’ e göre % 20’ nin altında kum içeren toprakların % 37.5’ i yarayışlı bor
kapsamı yönünden düşük ( 0.5 – 1.0 ppm arası ), % 37.5’ i yeterli ( 1.0 – 2.5 ppm arası
), % 25’ i yüksek ( 2.5 – 5.0 ppm arası ) bulunmuştur. % 20 - 30 arası kum kapsayan
toprakların % 12.5’ i yarayışlı bor kapsamı yönünden noksan % 31.3’ü düşük, % 43.8’ i
yeterli, % 12.5’ i yüksektir. % 30 – 60 arası kum içeren toprakların % 10’ u yarayışlı
bor kapsamı yönünden Wolf (1971)’e göre noksan, % 55’ i düşük, % 30’ u yeterli, % 5’
i yüksektir. Buna karşın % 60 – 80 arası kum içeren toprakların % 50’ si yarayışlı bor
kapsamı yönünden noksan (< 0.5 ppm ), % 50’ si ise düşük ( 0.5 – 1.0 ppm arası )
bulunmuştur.
Çizelge 8. Kum Kapsamlarına Bağlı Olarak Topraklarına Sıcak Su ile Ekstrakte
Edilebilir Bor Kapsamlarının Dağılımı
Toprak Alınan Toplam Sıcak Su ile Ekstrakte Sıcak Su ile Ekstrakte Edilen B Kapsamı
Kum Örnek Örnekteki Edilebilir Bor Kapsamı, Dağılımı, %
Kap, Sayısı Oranı, ppm
% % En En Ort. < 0.5 - 1.0 - 2.5 - >
Düşük Yüksek 0.5 1.0 2.5 5.0 5.0
ppm ppm ppm ppm ppm

< 20 8 17.4 0.65 2.59 1.75 0.0 37.5 37.5 25.0 0.0
20 – 30 16 34.8 0.27 4.61 1.46 12.5 31.3 43.8 12.5 0.0
30 – 60 20 43.5 0.13 4.03 1.20 10.0 55.0 30.0 5.0 0.0
60 – 80 2 4.3 0.49 0.70 0.60 50.0 50.0 0.0 0.0 0.0
> 80 0 0 - - - - - - - -

Toprakların yarayışlı bor kapsamlarının pH değerlerine göre dağılımları Çizelge


9’da verilmiştir.
348

Çizelge 9. pH Değerlerine Bağlı Olarak Topraklarına Sıcak Su ile Ekstrakte Edilebilir


Bor Kapsamlarının Dağılımı
Top. Alınan Toplam Sıcak Su ile Ekstrakte Sıcak Su ile Ekstrakte Edilen B Kapsamı
pH’ sı Örnek Örnekteki Edilebilir Bor Kapsamı, Dağılımı, %
Sayısı Oranı, % ppm
En En Ort. < 0.5 0.5 - 1.0 - 2.5 - >
Düşük Yüksek ppm 1.0 2.5 5.0 5.0
ppm ppm ppm ppm

< 7.0 28 60.9 0.13 4.61 1.12 17.9 50.0 25.0 7.1 0.0
> 7.0 18 39.1 0.50 4.03 1.73 0.0 33.3 50.0 16.7 0.0

Toprakların yarayışlı bor kapsamlarının pH değerlerine göre dağılımını


belirlemek amacıyla alınan örneklerin % 60.9’ unu pH’ sı 7’nin altındaki topraklar, %
39.1’ ini pH’ sı 7’nin üzerindeki topraklar teşkil etmiştir. pH değeri 7’ den düşük
toprakların yarayışlı bor kapsamları 0.13 – 4.61 ppm arasında, pH’ sı 7’ den yüksek
toprakların yarayışlı bor kapsamları 0.50 – 4.03 ppm arasında bulunmuştur. Toprakların
pH değeri arttıkça ortalama yarayışlı bor kapsamı artış göstermiştir. pH değeri 7’ nin
altındaki toprakların % 17.9’ u Wolf (1971)’e göre yarayışlı bor kapsamı yönünden
noksan (< 0.5 ppm ) bulunmuştur. pH’ sı 7’nin üzerindeki toprakların hiçbiri yarayışlı
bor kapsamı yönünden noksan bulunmamıştır. Bununla birlikte Wolf (1971)’e göre pH’
sı 7’ den düşük toprakların % 50’ si, pH değeri 7’ den yüksek toprakların % 33.3’ ü
yarayışlı bor kapsamı yönünden düşük ( 0.5 – 1.0 ppm ) bulunmuştur. Diğer yandan pH
değeri 7’ den düşük toprakların % 25’ i, pH değeri 7’ den yüksek toprakların ise % 50’
si yarayışlı bor kapsamı yönünden yeterli bulunmuştur. Ayrıca pH değeri 7’ den düşük
toprakların % 7.1’ i, pH değeri 7’den yüksek toprakların ise % 16.7’ si yarayışlı bor
kapsamı yönünden Wolf (1971)’e göre yüksek bulunmuştur.
Toprakların yarayışlı bor kapsamlarının kireç içeriklerine göre dağılımları
Çizelge 10’ da verilmiştir. Toprakların yarayışlı bor kapsamlarının kireç içeriklerine
göre dağılımını belirlemek amacıyla alınan örneklerin % 54.3’ ünü % 1’ in altında kireç
kapsayan topraklar, % 10.9’ unu % 1 – 5 arası kireç kapsayan topraklar, % 26.1’ ini % 5
- 15 arası kireç içeren topraklar, % 8.7’ sini % 15 – 25 arası kireç içeren topraklar teşkil
etmiştir.
Çizelge 10. Kireç Kapsamlarına Bağlı Olarak Topraklarına Sıcak Su ile Ekstrakte
Edilebilir Bor Kapsamlarının Dağılımı
Toprak Alın. Toplam Sıcak Su ile Ekstrakte Sıcak Su ile Ekstrakte Edilen B Kapsamı
Kireç Örnek Örnekteki Edilebilir Bor Kapsamı, Dağılımı, %
Kap., Sayısı Oranı, % ppm
% En En Ort. < 0.5 0.5 - 1.0 - 2.5 - > 5.0
Düşük Yüksek ppm 1.0 2.5 5.0 ppm
ppm ppm ppm

<1 25 54.3 0.13 2.59 0.97 20.0 56.0 16.0 8.0 0.0
1–5 5 10.9 0.54 2.59 1.83 0.0 20.0 60.0 20.0 0.0
5 – 15 12 26.1 0.50 4.61 1.89 0.0 33.3 50.0 16.7 0.0
15 –25 4 8.7 0.86 2.12 1.62 0.0 25.0 75.0 0.0 0.0
> 25 0 0 - - - - - - - -

Kireç kapsamı % 1’in altındaki toprakların yarayışlı bor kapsamları 0.13 – 2.59
ppm arasında, % 1–5 arası kireç kapsayan toprakların yarayışlı bor kapsamları 0.54 –
2.59 ppm arasında, % 5–15 arası kireç kapsayan toprakların yarayışlı bor kapsamları
0.50–4.61 ppm arasında, % 15–25 arası kireç kapsayan yarayışlı bor kapsamları ise
0.86–2.12 ppm arasında bulunmuştur. Wolf (1971)’e göre % 1’ in altında kireç içeren
toprakların % 20’ si noksan (< 0.5 ppm ), % 56’ sı düşük (0.5–1.0 ppm arası)
349

bulunmuştur. Wolf (1971)’e göre % 1 – 5 , % 5 – 15, % 15 – 25 arası kireç kapsayan


topraklar yarayışlı bor kapsamı yönünden noksan (< 0.5 ppm ) bulunmamıştır. % 1 – 5
arası kireç kapsayan toprakların % 20’ si, % 5 – 15 arası kireç kapsayan toprakların %
33.3’ ü, % 15 – 25 arası kireç kapsayan toprakların % 25’i yarayışlı bor kapsamı
yönünden düşük ( 0.5 – 1.0 ppm arası ) bulunmuştur. Buna rağmen % 1’ in altında kireç
kapsayan toprakların % 16’ sı, % 1 – 5 arası kireç kapsayan toprakların % 60’ ı, % 5 –
15 arası kireç kapsayan toprakların % 50’ si, % 15 – 25 arası kireç kapsayan toprakların
% 75’ i yarayışlı bor kapsamı yönünden yeterli (1.0 – 2.5 ppm arası) bulunmuştur. Aynı
şekilde % 1’ in altında kireç kapsayan toprakların % 8’ i, % 1 – 5 arası kireç kapsayan
toprakların % 20’ si, % 5 - 15 arası kireç kapsayan toprakların % 16. 7’si yarayışlı bor
kapsamı yönünden yüksek (2.5 – 5.0 ppm arası ) bulunmuştur. Buna karşın % 15 – 25
arası kireç kapsayan toprakların hiçbiri yarayışlı bor kapsamı yönünden yüksek
bulunmamıştır.
Toprakların yarayışlı bor kapsamlarının organik madde kapsamlarına göre
dağılımları Çizelge 11’ de verilmiştir. Toprakların yarayışlı bor kapsamlarının organik
madde kapsamlarına göre dağılımını belirlemek amacıyla alınan örneklerin % 6.52’ sini
% 1’ in altında organik madde kapsayan topraklar, % 26.1’ ini % 1 – 2 arası organik
madde kapsayan topraklar, % 32.6’ sını % 2- 3 arası organik madde içeren topraklar, %
19.7’ sini % 3– 4 arası organik madde içeren topraklar, % 15.2’ sini % 4’ ün üzerinde
organik madde kapsayan topraklar teşkil etmiştir.
Çizelge 11. Organik Madde Kapsamlarına Bağlı Olarak Topraklarına Sıcak Su ile
Ekstrakte Edilebilir Bor Kapsamlarının Dağılımı
Org. Alınan Toplam Sıcak Su ile Ekstrakte Sıcak Su ile Ekstrakte Edilen B Kapsamı
Mad. Örnek Örnekte Edilebilir Bor Kapsamı, Dağılımı, %
Kap, Sayısı ki Oranı, ppm
% % En En Ort. < 0.5 - 1.0 - 2.5 - > 5.0
Düşük Yüksek 0.5 1.0 2.5 5.0 ppm
ppm ppm ppm ppm

<1 3 6.52 0.13 0.90 0.63 33.3 66.7 0.0 0.0 0.0
1–2 12 26.1 0.49 4.03 1.45 8.3 41.7 41.7 8.3 0.0
2–3 15 32.6 0.50 4.61 1.70 0.0 33.3 53.3 13.3 0.0
3–4 9 19.6 0.27 2.56 0.98 22.2 44.4 22.2 11.1 0.0
>4 7 15.2 0.47 2.59 1.27 14.3 57.1 14.3 14.3 0.0

Organik madde kapsamı % 1’ in altındaki toprakların yarayışlı bor kapsamları


0.13 – 0.90 ppm arasında, % 1 – 2 arası organik madde içeren toprakların yarayışlı bor
kapsamları 0.49 – 4.03 ppm arasında, % 2 – 3 arası organik madde kapsayan toprakların
yarayışlı bor kapsamları 0.50 – 4.61 ppm arasında, % 3 – 4 arası organik madde
kapsayan yarayışlı bor kapsamları ise 0.27 – 2.56 ppm arasında, % 4’ ün üzerinde
organik madde kapsayan toprakların yarayışlı bor kapsamları 0.47 – 2.59 ppm arasında
bulunmuştur. Wolf (1971)’e göre % 1’ in altında organik madde içeren toprakların %
33.3’ ü, % 1 – 2 arası organik madde kapsayan toprakların % 8.3’ ü, % 3 – 4 arası
organik madde kapsayan toprakların % 22.2’ si, % 4’ ün üzerinde organik madde
kapsayan toprakların ise % 14.3’ ü yarayışlı bor kapsamı yönünden noksan (< 0.5 ppm )
bulunmuştur. % 2 – 3 arası organik madde içeren toprakların hiçbiri yarayışlı bor
kapsamı yönünden noksan bulunmamıştır. Buna rağmen organik madde kapsamı % 1’
den düşük toprakların % 66.7’ si , % 1 – 2 arası organik madde kapsayan toprakların %
41.7’ si, % 2 – 3 arası organik madde kapsayan toprakların % 33.3’ ü, % 3 – 4 arası
organik madde kapsayan toprakların % 44.4’ ü, % 4’ ün üzerinde organik madde
kapsayan toprakların % 57.1’ i yarayışlı bor kapsamı yönünden düşük (0.5 – 1.0 ppm
arası) bulunmuştur. Wolf (1971)’e göre % 1’ in altında organik madde kapsayan
toprakların hiçbiri yarayışlı bor kapsamı yönünden yeterli bulunmamıştır. Buna karşın
350

organik madde içeriği % 1 – 2 arası, % 2 – 3 arası, % 3 – 4 arası, % 4’den fazla


toprakların sırasıyla % 41.7’si, % 53.3’ ü, % 22.2’si, % 14.3’ü yarayışlı bor kapsamı
yönünden yeterli bulunmuştur. Ayrıca organik madde içeriği % 1’ in altında olan
toprakların hiçbirinde yarayışlı bor kapsamı yüksek bulunmamış, buna rağmen % 1 – 2
arası, % 2 – 3 arası, % 3 – 4 arası ve % 4’den fazla organik madde kapsayan toprakların
sırasıyla % 8.3’ü, % 13.3’ü, % 11.1’ i ve % 14.3’ü yarayışlı bor kapsamı yönünden
yüksek bulunmuştur.

KAYNAKLAR
Bouyoucos, G.J., 1951. A Recalibration of Hidrometer Method for Making
Mechanical Analysis of Soils. Agron. J. 143(9).
Chapman , H.D.ve. P.F.,.Pratt 1961. Method of Ananlysis for Soils and Waters.
University of California, Division of Agricultural Sciences.
Colwell, W.E., 1943. A Biological Method for Determining the Relative Boron
Contents of Soils. Soil Sci. 56: 71-94.
Hızalan, E. ve H., Ünal., 1966. Toprakta Önemli Kimyasal Analizler. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No: 278.
Jackson, M.L. ,1962. Soil Chemical Analysis. Printice-Hall Inc.
Loué, A.,1986. Les Oligo-Éléments en Agriculture. Agri - Nathan International, 43 Rue
du Chemin-Vert, 75011 Paris.
Özbek, N., 1969. Deneme Tekniği. I. Sera Denemesi Tekniği ve Metotları. Ankara
Üniv. Zir. Fak.Yayınları :406, Ankara.
Özbek, H., Kaya, Z., Gök, M. ve H.,Kaptan, 1993. Toprak Bilimi. Ç.Ü. Zir. Fak. Genel
Yayın No:73 Adana.
Wolf , B., 1971. The Determination of Boron Soil Extracts, Plant Materials, Composts,
Manuresi Water and Nutrient Solutions Soil Sci. and Plant Anal. 2 (5): 363-
374.
351

BOR TOKSİSİTESİNİN MISIR BİTKİLERİNİN


KURU MADDE BİRİKİMLERİ ÜZERİNE ETKİLERİ

Çetin PALTA1* Sait GEZGİN2 Ufuk KARADAVUT1


1
Konya Toprak ve Su Kaynakları Araşt. Enst., Konya. *cetinp@yahoo.com
2
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Konya.

ÖZET
Bu çalışma Orta Anadolu Bölgesi koşullarına uygun hibrit mısır çeşitlerinin
toksik (6.9 ppm B) ve yeterli (0.8 ppm B) düzeylerde bor içeren topraklarda bor
toksisitesinin mısır bitkilerinin kuru madde birikimlerini belirlemek amacıyla 2002-2004
yıllarında Konya ekolojik şartlarında yürütülmüştür. Denemeler “Tesadüf bloklarında
faktöriyel” deneme desenine göre 4 tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Araştırmada 13
adet (TTM 8119, MAT 97, RX 770, PIAVE, DK 585, DK 647, LUCE, TTM 815, LG
55, LG 60, T 1595, BC 566, P 3394) at dişi melez mısır çeşidi kullanılmıştır. Denemede
çıkıştan itibaren 10 günde bir seçilen 5 bitkide bitkilerin kuru madde birikimleri
belirlenmiştir. Kuru madde birikimleri matematiksel modeller yardımı ile
karşılaştırılmıştır. En iyi modelin seçiminde Belirleme katsayısı (R2), Hata Kareler
Ortalaması (HKO), Etkinlik katsayısı (EK) ve Hata Kümesi Katsayısı (HKK)
kullanılmıştır. Sonuç olarak mısır çeşitlerinde kuru madde birikimi bakımından önemli
farklılıkların olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mısır, bor, kuru madde birikimi, matematiksel model karşılaştırma

EFFECTS OF BORON TOXICITY ON DRY MATTER


ACCUMULATION OF CORN
ABSTRACT
In this study was aimed to determinate dry matter accumulation of suitable corn
cultivars in soils endowed with toxic boron levels (6.9 ppm B) and suitable levels (0.8
ppm B) at Middle Anatolian Province. Experiments were carried out between 2002 and
2004 in Bahri Dağdaş International Agricultural Research Institute experimental areas,
as “randomized blocks factorial” with 4 replications. 13 corn cultivars (TTM 8119,
MAT 97, RX 770, PIAVE, DK 585, DK 647, LUCE, TTM 815, LG 55, LG 60, T 1595,
BC 566, P 3394) were used in study. In experiments, measurements were used from
germination to maturity every 10 days with 5 plants for determining dry matter
accumulation. Dry matter accumulations were compared with mathematical models.
Coefficient of determination (R2), Mean square error (MSE), Coefficient of efficiency
(CE) and Coefficient of Residual Mass (CRM) were used for the best model selection.
As results, dry matter accumulations of corn cultivars varied significantly.
Key Words: Corn, boron, dry matter accumulation, comparison of mathematical model.

GİRİŞ
Mısır, bir sıcak iklim bitkisidir. Sahip olduğu çeşit zenginliği ve yüksek uyum
yeteneği nedeniyle hemen her bölgemizde tarımı yapılabilen bir kültür bitkisidir.
Türkiye’de üretilen mısırın % 35’i insan beslenmesinde, % 30’u silajlık ve % 20’si ise
yem sanayisinde olmak üzere toplam % 50’si hayvan beslenmesinde kullanılmaktadır
(Gençtan ve ark. 1995).
352

Mısırla ilgili gübreleme çalışmaları genellikle makro besin elementlerini


içermektedir. Ancak, son yıllarda yapılan çalışmalarda, Dünya ve Türkiye topraklarında
mikro besin elementleriyle ilgili beslenme problemlerinin yaygınlık gösterdiği ortaya
konulmuştur. Bu elementlerden biri de bordur. Bor, bitkilerin normal olarak
gelişebilmesi için mutlak gerekli olan mikro besin elementlerinden birisidir. Tarım
yapılan alanlarda bor noksanlığı veya bor toksisitesi, bitki yetiştiriciliğinde sınırlayıcı
önemli bir faktördür (Cartwright ve ark., 1986).
Bitkilerde noksanlık ve toksisiteye neden olan bor seviyeleri arasında çok az bir
fark vardır (Keren ve Bingham, 1985; Marschner, 1995; Goldberg, 1997; Chapman ve
ark., 1997). Bu nedenle bitkilerde, mikro besin elementleri arasında bor noksanlığı ve
toksisite belirtileri en yaygın olarak görülenlerin başında gelmektedir. Hatta noksanlık
ve toksisite düzeyleri tek bir büyüme döneminde dahi görülebilmektedir (Reisenauer ve
ark., 1973).
Bor mikro besin elementinin mısır büyümesi üzerine nasıl etki yaptığı
konusunda fizyolojik çalışmalara başlanmış olmasına rağmen, bu konuda fazla çalışma
bulunmamaktadır. Özellikle bu elementin mısır büyümesinin matematiksel olarak ifade
edilebilmesi özellikle ıslah çalışmalarında bize büyük avantajlar sağlayabilecektir.
Ancak bu konuda yapılan çalışmalar genellikle makro besin elementleri üzerinedir.
Mikro besin elementlerinin büyümeyi nasıl etkilediği konusunda çalışmaya
rastlanılmamıştır. Bitkilerin büyümeye başlamaları ile fizyolojik olarak değişim
gösterdikleri ve bu değişimlerin de çevre koşulları tarafından önemli ölçüde etkilendiği
bilinmektedir. Bazı araştırmacılar, matematiksel modeller kullanarak fizyolojik olayları
bazı sapmalar olsa dahi açıklamanın mümkün olabildiğini belirtmektedirler (Hunt ve
Parson, 1974; Causton ve ark., 1978; Hunt, 1979; Cousens, 1985; Jones, 1992). Cerrato
ve Blackmen (1990), azotlu gübrelemenin mısır bitkisinin büyümesini nasıl etkilediğini
belirlemek için doğrusal, kuadratik, üstel ve karekök eşitliklerini kullanmışlardır.
Sonuçta karekök eşitliğinin büyümeyi diğerlerine göre daha iyi açıkladığını
belirlemişlerdir. Steer ve ark., (1993) sulanabilen koşullarda ayçiçeği bitkisinde azotlu
ve fosforlu gübrelemenin büyüme üzerine etkisini belirlemek için yaptıkları çalışmada
kuru ağırlığı belirlemek için kübik eşitlik, yaprak alanı indeksini ise doğrusal regresyon
modeli ile açıklamışlardır. Overman ve Scholtz (1999) mısır bitkisinde azotlu, fosforlu
ve potasyumlu gübrelemenin saptaki kuru madde birikimini belirlemek için yaptıkları
çalışmada Gaussian ve doğrusal modeli kullanmışlardır. Sonuç olarak bitkinin erken
dönemlerinde yapılan çalışmalarda doğrusal modelin daha iyi açıklama yaptığını
belirtmişlerdir. Reid (2002), mısır bitkilerinin gübreleme ve sulama uygulaması altında
büyüme ve verim performanslarını inceledikleri çalışmalarında kuadratik modelin %83
R2’lik bir açıklama yaptığını belirtmişlerdir.
Bu çalışmanın amacı, son yıllarda Konya başta olmak üzere Orta Anadolu
Bölgesinde yaygın olarak yetiştiriciliği yapılan hibrit mısırın topraklarda doğal olarak
rastlanabilen ya da sulama başta olmak üzere çeşitli yanlış tarımsal uygulamalar sonucu
oluşabilecek bor toksisitesinin etkisi altındaki bitkilerin büyümelerini bir matematiksel
model yardımıyla belirlemektir.

MATERYAL VE METOD
Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü deneme
alanlarında yürütülen bu araştırmada materyal olarak TTM 8119, MAT 97, RX 770,
PIAVE, DK 585, DK 647, LUCE, TTM 815, LG 55, LG 60, T 1595, BC 566 ve P 3394
olmak üzere 13 adet at dişi melez mısır çeşidi kullanılmıştır.
353

Tarla denemelerinin kurulduğu yerin bazı toprak özellikleri Çizelge 1’de


verilmiştir. Deneme yeri toprağı killi tın (CL) bünyeye sahiptir. Deneme yeri toprakları
kireçli, hafif alkalin reaksiyonlu ve hafif tuzludur. Toprakta 1N CH3COONH4 ile
Ekstrakte edilebilir K, Ca ve Mg miktarları bitkiler için yeterli düzeyde olup, alkalilik
sorunu bulunmamaktadır. Toprakların bitkiye elverişli fosfor miktarları yeterli
düzeydedir. Toprakların DTPA ile ekstrakte edilebilir Cu, Mn ve Zn miktarları bitkiler
için yeterli ancak Fe miktarları yetersiz düzeydedir (Lindsay ve Norvell, 1978). Deneme
yerleri topraklarında 0.01 M CaCl2 + 0.01 M mannitol çözeltisi ile ekstrakte edilebilir
bor miktarları mısır bitkisi için toksik düzeydedir (Keren ve Bingham, 1985).
Çizelge 1. Deneme Yeri Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri
pH EC Kireç Org. P Ekstrakte edilebilir
1:2.5 µS/cm (%) Mad. ppm katyonlar, (me/100 g)
Deneme Yeri
Top.:su 1:5 (%)
Top.:su K Ca Mg Na
BDUTAE 7.8 276 36.1 2.0 18.8 1.37 22.1 3.9 0.61

B Cu Fe Mn Zn BÜNYE
ppm ppm ppm ppm ppm %
Deneme Yeri % %
Ku Sınıfı
Kil Silt
m
BDUTAE 6.9 1.4 4.1 5.4 1.40 39.4 34.2 26.4 CL

Araştırmanın yapıldığı 2003 ve 2004 yıllarına ait aylara göre sıcaklık ve yağış
değerleri ile uzun yıllar ortalamaları incelendiğinde Konya’da 1980 yılından 2002 yılına
kadar kaydedilmiş olan rasat ortalamalarına göre, yetiştirme sezonundaki ortalama
sıcaklık 18.1 °C, toplam yağış ise 154.9 mm’dir. Yetiştirme sezonlarını kapsayan Nisan-
Ekim ayları arasında 2003 yılı içinde sıcaklık 18.2 °C olurken, yağış miktarı 109.5 mm
olarak gerçekleşmiştir. 2004 yılında ise aynı dönemlerde sıcaklık 17.7 °C olurken, yağış
140.1 mm olmuştur.
Denemeler, tesadüf bloklarında faktöriyel deneme desenine göre 3 tekerrürlü
olarak kurulmuşlardır. Her parsel 2.8 x 5m = 14 m2 olmak üzere 4 sıradan oluşmuştur.
Sıra arası 70 cm, sıra üstü 25 cm ve ekim derinliği 5-6 cm olarak uygulanmıştır.
Deneme 13 mısır varyetesi x 2 bor dozu x 3 tekerrür olmak üzere 78 parselden
oluşmuştur.
Bütün deneme parsellerine ekimle birlikte, 8 kg/da P2O5, Diamonyum Fosfat
(DAP, % 18 N, % 46 P2O5) formunda verilmiştir. Ayrıca toplam 18 kg/da azotun; 3
kg/da’ı ekimle birlikle DAP gübresiyle, 10 kg/da’ı sapa kalkma döneminde üre (% 46
N) formunda, 5 kg/da’ı ise amonyum nitrat (% 33 N) formunda tepe püskülü çıkışı
öncesi serpme usulü ile uygulanmıştır.
Bor uygulamaları mısır çeşitlerinin hem toksik ve hemde aşırı toksik düzeyde
bora tepkilerini belirleyebilmek için 0 (BK) ve 2.5 kg B/da (B+) seviyelerinde borik asit
(H3BO3) şeklinde ekim öncesi toprak yüzeyine serpilip toprağa karıştırılmıştır.
Ölçümler her 10 günde bir olmak üzere parsellerden tesadüfen seçilen 5 bitkide
yapılmıştır. Bitkiler tarlada iken boyları alınmış, daha sonra sökülerek laboratuara
götürülmüştür. Burada 105 derecede 24 saat bekletilerek kuru madde analizleri
yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar STATISTICA 6.0 V. İstatistik paket programında
analiz edilmiştir. Veriler analiz edilirken Richards modeli kullanılmıştır. Model
karşılaştırması için ise hata kareler ortalaması, model etkinlikleri ve hata kümesi
katsayısı kullanılmıştır.
Çalışmada Richards Büyüme Modeli kullanılmıştır (Seber ve Wild, 1989);
354

Y = a (1 ± be − ct ) d
Modellerde,
a: Üzerinde durulan özelliğin asimptotik olarak alabileceği en büyük değeri,
b: Üzerinde durulan özelliğin t0 anındaki (başlangıçtaki) değerini,
c: Net büyüme hızını,
d: Üzerinde durulan özelliğe ait büyüme eğrisinin büküm noktasını (bu nokta fizyolojik
olgunluğun bir ölçüsüdür),
e: Doğal logaritma sabitini (e = 2.718) göstermektedir.
Belirleme Katsayısı (R2);
HataKarelerToplamı
R2 =
GenelKarelerToplamı
eşitlik yardımı ile belirlenmiştir;
Hata Kareler Ortalaması;
n

∑ (Y O − YP ) 2
i =1
MSE =
n
eşitlik yardımı ile belirlenmiştir. Burada, YO gözlenen büyüme ve kuru madde miktarı,
YP tahmin edilen büyüme ve kuru madde miktarı, n ise gözlem sayısıdır.
Model etkinliği (ME);
i=n
2
∑ (P − O )
i =1
i i
ME = 1 − i=n −
∑ (Oi − O)2
i =1

eşitliği ile hesaplanmaktadır. Burada Pi ; i. tahmin edilen değeri, Oi ; i. gözlenen değeri


ifade etmektedir. Model etkinliği değerinin % 90’ın üzerinde olması durumunda etkin
olarak kabul edilmektedir (Mohanty ve Painuli, 2004).

Hata Kümesi Katsayısı (HKK);

i =n i=n

∑ Oi − ∑ Pi
i =1 i =1
HKK = i=n

∑O
i =1
i

eşitliği ile hesaplanmaktadır. Burada Pi ; i. tahmin edilen değeri, Oi ; i. gözlenen değeri


ifade etmektedir. Hata kümesi katsayısı -1 ile +1 arasında değişmektedir. HKK değeri
sıfıra yakın olan modelin elde edilen verilere en iyi uyum gösteren model olduğu ifade
edilmektedir (Mohanty ve Painuli, 2004).
355

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Yapılan çalışma sonucunda normal bor düzeyinde çeşitlere göre elde edilen
belirleme katsayıları, hata kareler ortalaması, model etkinliği değerleri Çizelge 2’de
verilmektedir. Çizelge incelendiğinde çeşitler belirleme katsayısı bakımından 85.4
(TTM 815) ile 98.9 (BC 566) arasında değerler almışlardır. En yüksek belirleme
katsayısına sahip olan BC 566 mısır çeşidini 97.9 değeri ile LG 60 ve 97.0 değeri ile RX
770 mısır çeşitleri izlemiştir. Hata Kareler Ortalaması (HKO) bakımından çeşitler
incelendiğinde 983.0 (TTM 815) ile 308.0 (BC 566) değerleri arasında yer almıştır. En
düşük HKO değeri BC 566 çeşidinden sonra 325.96 değeri ile LG 60 ve MAT 97 mısır
çeşitlerinde belirlenmiştir.
Model etkinlikleri bakımından çeşitler incelendiğinde model etkinliği
değerlerinin 75.6 (TTM 815) ile 93.7 (BC 566) arasında değiştiği belirlenmiştir. Model
etkinliği bakımından %90 ‘ı geçen yalnızca 6 çeşit olmuştur. Bu değeri geçemeyen
çeşitlerin sahip oldukları modellerin etkin olmadığı görülmektedir. Model etkinliği
bakımından iyi olan MAT 97, DK 585, DK 640, LG 60, T 1595 ve BC 566 çeşitlerinin
sahip oldukları modeller etkin olarak nitelendirilmektedir. Hata kümesi katsayısı
bakımından incelendiğinde TTM 815 çeşidinin en yüksek HKK, BC 566 çeşidinin ise en
düşük HKK değerine sahip olduğu tespit edilmiştir.
Bu değerler dikkate alındığında BC 566 çeşidi en yüksek belirtme katsayısı ile
model etkinliği değeri, en düşük HKO ve HKK değerlerine sahip olmuştur. Bu çeşidin
oldukça başarılı bir şekilde açıklandığını göstermesi bakımından önemlidir.
Çizelge 2. Çeşitlere göre BK dozunda elde edilen belirleme katsayıları, hata kareler
ortalaması, model etkinliği ve Hata Kümesi Katsayısı değerleri
Mısır Karşılaştırma Kriterleri
Çeşitleri R2 HKO ME HKK
TTM 8119 96.5 493.6 89.5 0.0046
MAT 97 94.9 325.9 90.7 0.0036
RX 770 97.0 415.0 88.9 0.0051
PİAVE 85.9 895.9 80.5 0.0163
DK 585 92.0 348.9 92.3 0.0022
DK 640 92.3 309.4 92.5 0.0021
LUCE 87.3 807.1 81.5 0.0155
TTM 815 85.4 983.0 75.6 0.0366
LG 55 96.5 493.6 89.6 0.0046
LG60 97.9 325.9 90.9 0.0032
T 1595 93.1 358.5 92.7 0.0019
BC 566 98.9 308.0 93.7 0.0014
P 3394 91.2 403.4 89.5 0.0048

Toksik bor düzeyinde çeşitlere göre elde edilen belirleme katsayıları, hata
kareler ortalaması, model etkinliği ve Hata kümesi katsayısı değerleri Çizelge 3’de
verilmektedir. Çizelge incelendiğinde çeşitler belirleme katsayısı bakımından 64.8
(PİAVE) ile 64.8 (BC 566) arasında değerler almışlardır. En yüksek belirleme
katsayısına sahip olan BC 566 mısır çeşidini 79.4 ile RX770, 76.9 ile LG 55 mısır
çeşitleri izlemiştir. Hata Kareler Ortalaması (HKO) bakımından çeşitler incelendiğinde
4113.6 (PİAVE) ile 810.4 (BC 566) değerleri arasında yer almıştır. En düşük HKO
değeri BC 566 çeşidinden sonra 815.3 değeri ile LG 55 mısır çeşidinde belirlenmiştir.
356

Çizelge 5. Çeşitlere göre B+ dozda elde edilen belirleme katsayıları, hata kareler
ortalaması, model etkinliği ve Hata Kümesi Katsayısı değerleri
Mısır Karşılaştırma Kriterleri
Çeşitleri R2 HKO ME HKK
TTM 8119 75.9 1727.2 57.7 0.0045
MAT 97 72.2 1496.6 68.6 0.0038
RX 770 79.4 1202.4 82.4 0.0051
PİAVE 64.8 4113.6 65.0 0.0159
DK 585 73.0 1673.6 89.7 0.0078
DK 640 70.9 3429.5 87.4 0.0071
LUCE 66.6 3943.1 50.9 0.0151
TTM 815 65.1 4022.4 45.1 0.0357
LG 55 76.9 815.3 86.2 0.0045
LG60 73.2 1009.8 90.3 0.0029
T 1595 73.8 1222.6 80.0 0.0059
BC 566 80.4 810.4 91.6 0.0033
P 3394 71.8 2157.9 76.8 0.0047

Model etkinlikleri bakımından çeşitler incelendiğinde model etkinliği


değerlerinin 45.1 (TTM 815) ile 91.6 (BC 566) arasında değiştiği belirlenmiştir. Model
etkinliği bakımından %90 ‘ı geçen yalnızca 2 çeşit olmuştur. Bu değeri geçemeyen
çeşitlerin sahip oldukları modellerin etkin olmadığı görülmektedir. Hata kümesi
katsayısı bakımından incelendiğinde BC 566 çeşidinin en düşük değere sahip olduğu
görülmüştür.
Bu değerler doğrultusunda, Model etkinliği bakımından iyi olan LG 60 ve BC
566 çeşitlerinin sahip oldukları modeller etkin olarak nitelendirilmektedir. Bunlar
içerisinde BC 566 çeşidi en yüksek belirtme katsayısı ile model etkinliği değeri, en
düşük HKO ve HKK değerine sahip olmuştur.
Araştırma sonuçları incelendiğinde bor dozunun artması ile bitkide büyümenin
düzensizleştiği ve tanımlamanın azaldığı gözlenmiştir. Bilindiği gibi Bor birçok bitki
çeşidinde yapısal, fizyolojik ve biyokimyasal olaylarda yer almaktadır (Shelp 1993;
Marschner 1995). Parr ve Loughman (1983), borun bitki fizyolojisinde şekerlerin
taşınmasında, hücre duvarı sentezinde, ligninleşmede, hücre duvarının yapısında,
karbonhidrat metabolizmasında ve membran bütünlüğünde rol aldığını saptamışlardır.
Bu nedenle azlığı ya da fazlalığı bitkiler üzerinde etkisini hemen göstermektedir.
Özellikle mısır bitkisi bor konusunda tahıllar içinde en hassas olan bitkidir. Mısır
bitkisinin Konya ili ve benzeri ekolojilerde dekara 1000-1500 kg gibi yüksek bir verim
potansiyeli olduğunu göstermiştir. Ancak mikro besin elementi eksikliği ya da
toksisitesi gibi değişik faktörler bu potansiyelin ortaya konulmasını engellemektedir
(Palta, 2006).
Topraklarda aşırı bor birikimi, bitkilerin kök ve yeşil aksam büyümesini
engelleyen ve tane verimini ciddi bir şekilde sınırlayan bir mikro besin elementi
problemidir. Tahıllar toprakta ve dokulardaki borun fazlalığına aşırı bir duyarlılık
göstermektedir (Gupta ve ark., 1985; Bergmann, 1992). Mısır bitkilerinin bor toksisitesi
altında büyümelerindeki düzensizlik aşırı duyarlılıktan kaynaklanmış olabilir. Genellikle
yıkanmanın sınırlı olduğu arid ve semi arid bölge topraklarında hem toplam, hem de
bitkiye yarayışlı bor miktarları yüksek olduğu için bor toksisitesi daha fazla
görülmektedir (Keren ve Bingham, 1985; Gupta, 1993). Denemenin yapıldığı alanın arid
bir bölge oluşu bor toksisitesi etkinin hissedilme miktarını artırmıştır. Mısır bitkileri bor
toksisitesinin etkisi ile kök büyümesini hemen yavaşlattıkları gözlemişlerdir. Aynı
bitkilerin yaprakları ise toksisitenin etkisi ile bozunmaya uğramışlardır. Buna karşın
357

hücreler aktivitelerini, protein sentezini ve hücresel prosesleri yavaşlatmışlardır. Bu


sonuçlar Raid ve ark. (2004)’nın yaptıkları çalışmalarla aynı paralelliktedir.

KAYNAKLAR
Bergmann, W. 1992. Colour Atlas, Nutritional Disorders of Plants. Pp 204-239. Gustav
Fischer, New York.
Cartwright, B.; Zarcınas, B.A.; Spouncer, L.A. 1986. Boron Toxicity in South
Australian Barley Crops. Aust. j. Agric. Res. 37: 351-359.
Chapman, H.D., Edwars, D.G., Blamey, F.P.C., Asher, C.J. 1997. Challenging The
Dogma of a Narrow Supply Range Between Deficiency and Toxicity of Boron.
In Boron in Soils and Plants. Proceedings Eds.R.W. Bell and B. Rerkasem, Pp.
151-155. Kluwer Academic Publ., Dordrecht,
Causton, D.R.; Elias, C.O.; Hadley, P. 1978. Biometrical studies of plant growth. I. The
Richards function, and its application in analysing the effects of temperature on
leaf growth. Plant, Cell and Environmet, 1:163-184.
Cerrato, M.E.; Blacmen, A.M. 1990. Comparison of models for comparison yield
responce to nitrogen fertilizer. Agronomy Journal 82:138-143.
Cousens, R. 1985. An emprical model relating crop yield to weed and crop density and a
statistical comparison with other models. J. Agric. Sci. Cambridge, 107:239-
252.
Gençtan, T., Emekliler Y., Çölkesen M., Başer, İ. 1995. Sıcak İklim Tahılları
Tüketim Projeksiyonları ve Üretim Hedefleri. Türkiye Ziraat Mühendisliği IV.
Teknik Kongresi, Ankara.
Goldberg, S. 1997. Reactions of Boron with Soils. In Plant and Soil. Proceedings
eds.R.W.Bell and B.Rerkasem, pp.193:35-48. Kluwer Academic Publ.,
Dordrecht, The Netherlands.
Gupta, U.C.; Jame, Y.W., Campbell, C.A., Leyshon, A.J., Nicholaichuk, W. 1985.
Boron Deficiency and Toxicity and Egeing. in: Sohal RS, ed. Age Pigments.
Elsevier,1-62.
Hunt, R.; Parsons, I.T. 1974. A computer program for driving growth functions in plant
growth analysis. J. Appl. Ecol. 11: 297-307.
Hunt, R. 1979. Plant growth analysis: the rational behind the use of fitted mathematical
function. Ann. Bot. 43: 245-249.
Jones, H.G. 1992. Plants and Microclimate. A Quantitative Approach to Environmental
Plant Physiology. Cambridge University Press, Cambridge.
Karen, R. and Bingham, F.T. 1985. Boron in Water, Soils and Plants. Adv. Soil Sci.1:
230-276.
Lindsay, W.L. and Norvel, W.A., 1978. Development of DTPA Soil Test for Zinc, Iron,
Manganez and Copper. Soil Sci. Soc. Amer.Jour. 43(2): 421-428.
Marschner, H. 1995. Mineral Nutrition of Higher Plants, 2nd Ed. Academic Pres, New
York. Pp.379-396.
Mohanty, M.; Painuli, D.K. 2004. Modelling rice seedling emergence and growth under
tillage and residue management in a rice-wheat system on a vertisol in central
India. Soil and Tillage Res. 76:167-174.
358

Overman, A.R.; Scholtz, R.V. 1999. Model for accumulation of dry matter and plant
nutrients by corn. Commun. In. Soil. Sci. Plant Anal. 30:2059-2081.
Palta, Ç. 2006. Orta Anadolu Bölgesinde Hibrit Mısır Çeşitlerinin Bor Toksisitesi ve
Noksanlığına Tepkilerinin Belirlenmesi. Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü. Basılmamış Doktora Tezi. Konya.
Parr, A. J., Loughman, B. C. 1983. Boron and Membrane Function in Plants in Metals
and Micronutrients: Uptake and Utilization by Plants, Robb, D.A and
Pierpoint,W.S.,Ed., Academic Pres, Toronto; 87.
Reid, R.J., Hayes, J.E., Post, A., Stangoulis, J.C.R., Graham, R.D. 2004. A Critical
Analysis of The Causes of Boron Toxicity in Plants. Plant Cell and
Environment 27 (11): 1405-1414.
Reisenauer, H.M.; Walsh, L.M.; Hoeft, R.G. 1973. Testing Soils for Sulphur, Boron,
Molybdenum and Chlorine. In Soil Testing and Plant Analysis. Eds.L.M.walsh
and J.D.Beaton Rev.Ed.Pp 173-200.Soil Sci. Soc.Am.Inc., Madison, Wisconsin,
USA.
Seber, G.A.F.; Wild, C.J. 1989. Nonlinear Regression. John Wiley &Sons, Inc. New
York, USA.
Shelp, B. J. 1993. Physiology and Biochem of Boron in Plants. In B and its Role in Crop
Production. Ed.U.C.Gupta pp 53-85. CFR Pres, Boca Raton, FL,USA.
Steer, B.T.; Milroy, S.P.; Kamona, R.M. 1993. A model to simulate the development,
growth and yield of irrigated sunflower. Field Crops Res. 32:83-99.
359

KONYA YÖRESİNDE YETİŞTİRİLEN AKMAN-98 BODUR KURU FASULYE


ÇEŞİDİNİN VERİM VE BESİN ELEMENTLERİ ALIMI ÜZERİNE FARKLI
MANGANLI GÜBRELERİN ETKİLERİ*

Aynur ÖZBAHÇE1 Mehmet ZENGİN2 Sait GEZGİN2 Rıfat YALÇIN3


1
Toprak ve Su Kayn. Araşt. Enst. Md.lüğü, Konya. a_ozbahce@hotmail.com
2
Selçuk Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Konya.
3
Ankara Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Ankara.

ÖZET
Bu araştırma, Konya ekolojik koşullarında 2006 ve 2007 yıllarında yetiştirilen
Akman-98 fasulye çeşidine artan dozlarda topraktan (T; 0, 6, 9 ve 12 mg Mn/kg) ve
yapraktan (Y; % 0, 0.2, 0.3 ve 0.4) uygulanan farklı manganlı gübrelerin (MS;
MnSO4.3H2O, % 27 Mn ve ME; Mn-EDTA, % 12 Mn) bazı makro (N, P, K, Ca ve Mg)
ve mikro besin elementleri (Fe, Zn, Mn, Cu ve B) alımı ve verime etkilerini belirlemek
amacı ile yapılmıştır. Denemeler Tesadüf Bloklarında Bölünen Bölünmüş Deneme
Deseni’nde 4 tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Topraktan uygulamalar tek seferde banda
tohum ekimi ile birlikte, yapraktan uygulamalar ise çimlenmeden sonraki 25. ve 35.
günler olmak üzere iki seferde gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, Mn
uygulaması yaprağın toplam P, Ca, Fe ve Cu içeriklerini düşürürken; K, Zn ve Mn
kapsamlarını artırmıştır. Genel olarak verim açısından MS’ye göre ME ve her iki
gübrenin de yapraktan uygulaması topraktan uygulamaya göre daha iyi sonuçlar
vermiştir. En yüksek tane verimleri ilk yılda yapraktan uygulanan ME’nin % 0.2
(278.34 kg/da), ikinci yılda ise yine yapraktan uygulanan ME’nin % 0.3 (309.21 kg/da)
dozlarında elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mangan, fasulye, besin elementleri alımı, verim.
EFFECTS OF DIFFERENT MANGANESE FERTILIZERS ON YIELD AND
NUTRIENTS ABSORPTION OF AKMAN-98 BEAN GROWN AT KONYA
AROUND
ABSTRACT
This research was carried out to determine effects of different manganese
fertilizers (MS; MnSO4.3H2O, 27 % Mn and ME; Mn-EDTA, 12 % Mn) and their doses
(0, 6, 9, 12 mg Mn kg-1 and 0, 0.2, 0.3, 0.4 %) applied from soil and leaf on some macro
(N, P, K, Ca, Mg) and micro nutrients (Fe, Zn, Mn, Cu, B) and yield absorption of dwarf
bean (Phaseolus vulgaris L. cv. Akman-98) grown under Konya ecological conditions
in 2006 and 2007 years. Field experiments were conducted in the randomized blocks
split plot design as four replications. Soil applications were supplied on band as single
time in sowing and leaf treatments were sprayed two times in 25th and 35th days after
emergency. According to the results, ME was generally better than MS and foliar
spraying was also better than soil applications in both of fertilizers with respect to yield.
While manganese application was decreasing total P, Ca, Fe and Cu contents of leaf,
total K, Zn and Mn contents of the leaf was increasing. The highest grain yields were
obtained by the dose of 0.2 % of ME sprayed to leaf in the first year (278.34 kg da-1) and
that of 0.3 % of ME also sprayed to leaf in the second year (309.21 kg da-1).
Key Words: Manganese, bean, nutrients absorption, yield.
_________________________________________________________
*
Bu çalışma Aynur Özbahçe’nin Doktora Tezinin bir kısmının özetidir.
360

GİRİŞ
Toplam fasulye ekim alanımızın % 61’ini, toplam fasulye üretimimizin de %
66’sını Konya ilinin de dahil olduğu 10 il karşılamaktadır. İller arasında Konya, toplam
14 204 ha’lık ekim alanı ile birinci sırada yer almaktadır (Anonymous 2002). Konya
ilinin fasulye üretim miktarı 29 693 ton’dur (Anonymous 2006).
Bitkisel üretimde son yıllarda özellikle yüksek verimli çeşitlerin kullanılması,
intensif tarım sistemleri ve alkalin reaksiyonlu topraklar Fe, Zn, Mn, Cu, B gibi mikro
besin elementlerinin önemini daha da artırmıştır. Konya yöresi topraklarının da pH ve
kireç içerikleri oldukça yüksek, organik madde kapsamları ise düşüktür. Fazla kireç
bitkiler için çok önemli olan Mn başta olmak üzere birçok mikro besin elementlerinin
alınımını engellemektedir (Fageria 2002). Mangan noksanlığı genel olarak kaba
tekstürlü, yüksek pH’lı, fazla kireçli, düşük ve yüksek organik maddeli ve zayıf drenajlı
topraklarda ortaya çıkmaktadır (Kelling ve ark. 2006). Konya yöresi toprakları gibi
yüksek pH’lı ve kireçli topraklar fasulye başta olmak üzere Leguminocea familyasına ait
tür ve çeşitlerin yetiştiriciliğini sınırlandırmaktadır (Fageria 2002). Çünkü Mn
noksanlığına en hassas bitkiler fasulye, soya fasulyesi, bezelye, marul, soğan, patates,
sorgum, ıspanak, sudan çimi ve buğdaydır (Schulte ve Kelling 1999).
Besin maddeleri arasındaki interaksiyon da tek yıllık bitkilerin verimini
etkileyen önemli bir konudur. İnteraksiyon pozitif veya negatif olabilir. Gelişme
ortamına ilave edilen Mn bitkinin Mn ve Zn alımını artırırken, Ca ve Fe alımını
azaltmaktadır (Chinnery ve Harding 1980).
Mısır’da; Cu içeriği 3.30 ppm, Mn içeriği 0.10 ppm ve Zn içeriği de 0.25 ppm
olan, killi ve 7.5 pH’lı topraklarda bir tarla denemesi yürütülmüştür. Bitkilere gerçek
ikinci, dördüncü ve altıncı yapraklar oluştuğunda 3 kez yapraktan uygulama yapılmıştır.
Denemede Cu dozu olarak 10, 20, 40 ppm, Mn ve Zn dozları olarak da 25, 50 ve 100
ppm uygulanmıştır. Sonuç olarak; toplam kuru tohum verimini 20 ppm Cu, 100 ppm Mn
ve 50-100 ppm Zn uygulamaları önemli derecede artırmıştır. Kontrol uygulamasına göre
100 ppm Mn uygulaması ürünün kuru tane verimini % 31-38 oranlarında artırmıştır
(Gabal ve ark. 1985).
Brezilya’da Zn, Mn ve Cu’ın fasulye, çeltik ve mısırın sürgün kuru madde
verimi ve makro ve mikro besin maddesi alınımı üzerine etkisini belirlemek amacıyla 6
sera denemesi yürütülmüştür. Çinko toprağa 0, 5, 10, 20, 40, 80 ve 120 mg Zn/kg,
mangan 0, 10, 20, 40, 80, 160, 320 ve 640 mg Mn/kg ve bakır ise 0, 2, 4, 8, 32, 64 ve 96
mg Cu/kg dozlarında uygulanmıştır. Sonuç olarak; Mn fasulye ile mısırın ve Cu ise
çeltik ile fasulyenin verimini artırmıştır. Fasulyede Mn uygulamaları K, Zn ve Mn
alınımını artırmış ve Fe, Ca, P ve Cu alınımını ise azaltmıştır. Mangan uygulamaları ile
Mg içeriği arasındaki fark önemli bulunmamıştır (Fageria 2002).
Oldukça yüksek kireçli bir toprakta yetiştirilen buğdayın gelişimi üzerine N ve
Mn’ın etkisini belirlemek amacı ile bir araştırma yapılmıştır. Azot 0, 50 100, 200 ve 400
mg N/kg, mangan ise 0, 15 ve 30 mg Mn/kg dozlarında uygulanmıştır. Sonuç olarak; N
uygulamaları N, Mn, Fe, Zn ve Cu alınımını artırmıştır. Mangan uygulamalarında ise
hem bitki kuru madde içeriğinde hem de N, Zn ve Cu alımında önemli bir etki
görülmemiştir (Parvizi ve ark. 2004).
Yapraktan Mn ve Zn uygulamalarının fasulyenin fizyolojik tohum kalitesi ve
besin maddesi içeriğine etkisini belirlemek amacıyla bir deneme yürütülmüştür. Mangan
0, 7.5, 15, 30 ve 60 g Mn/da ve çinko ise 0, 5, 10, 20 ve 40 g Zn/da dozlarında
çimlenmeden sonraki 25. ve 35. günlerde yapraktan püskürtülerek uygulanmışlardır.
Sonuçta; Mn ve Zn’nun yapraktan uygulanması fasulye tanelerindeki Mn ve Zn içeriğini
361

lineer olarak artırmıştır. Tohumların N, P, B ve Cu içeriği Mn ve Zn uygulamalarından


etkilenmiştir (Teixeira ve ark. 2005).
Tarım yoğunlaştıkça ve besin elementi eksikliğinin ciddiyeti ve miktarı arttıkça
besin elementleri arasındaki etkileşimlerin önemi de artmaktadır. Bitki beslenmesinde
önemli bir yeri bulunan borun N, Ca, Mg, Fe ve Mn ile antagonistik; P, K, S, Zn ve Cu
ile de sinerjik etkileşiminin olduğu belirlenmiştir (Gezgin ve Hamurcu 2006).
Bu çalışma ile fasulye yetiştiriciliğinde son derece önemli olan mangan mikro
besin elementinin topraktan ve yapraktan uygulanması ile verim ve diğer makro ve
mikro besin elementleri arasındaki antagonistik ve sinerjik etkiler araştırılmıştır.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Denemeler Konya yöresinde en fazla yetiştiriciliği yapılan Akman-98 fasulye
çeşidi ile yürütülmüştür.
Araştırma Yerinin İklim ve Toprak Özellikleri
Konya Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü meteoroloji rasat parkında
1971-2002 yılları arasında yapılan ölçüm sonuçlarına göre uzun yılık ortalama iklim
değerlerinden bazıları Çizelge 1’de verilmiştir. Konya’da hakim iklim karasal iklimdir.
Toplam yağış vejetasyon süresince 93.80 mm olup, en yağışlı dönem mayıs ayı olarak
kaydedilmiştir. Haziran ve temmuz aylarında en düşük seviyede olan nispi nem, mayıs
ayında yükselmiştir (Çizelge 1).
Çizelge 1. Konya Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Meteoroloji Rasat Parkı
Çok Yıllık (1971-2002) İklim Değerleri
İKLİM AYLAR
PARAMETRELERİ Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ortalama
o
Ortalama Sıcaklık ( C) 15.3 19.5 22.6 21.7 17.4 19.30
Maksimum Sıcaklık
33.5 39.5 39.5 37.2 34.5 36.84
(oC)
Maks. Ort. Sıcaklık
22.2 26.7 30.2 30.0 26.3 27.08
(0C)*
o
Minimum Sıcaklık ( C) -3.1 2.2 5.7 4.2 -2.3 1.34
o *
Min. Ort. Sıcaklık ( C) 8.5 12.8 16.1 15.5 11.2 12.82
Yağış (mm) 46.4 28.0 6.2 6.4 6.8 93.80**
Buharlaşma (mm) 154.0 194.3 240.8 224.7 155.5 969.30**
Ortalama Nispi Nem
57.3 50.1 43.6 45.6 50.4 49.40
(%)
Ort. Rüzgar Hızı (m/s) 2.3 2.3 2.6 2.3 1.8 2.26
*
Değerler 1975-2007 yıllarına aittir **Değerler toplama aittir.

Deneme yerinin toprak özellikleri Çizelge 2’de verilmiştir. Buna göre, deneme
yeri toprakları yıllar itibariyle yüksek pH’lı (7.90-7.80), düşük tuzlu (0.93-0.97 dS/m),
çok fazla kireçli (% 25.08-25.05), fakir organik maddeli (% 1.86-1.16) ve ağır bünyeli
(killi-tın) topraklardır. Deneme alanı toprağı P, K, Ca, Mg bakımından yeterli iken, Fe,
Zn ve Mn bakımından fakirdir. Mangan içeriği 2006 yılında 2.30 ppm ve 2007 yılında
ise 2.54 ppm olarak tespit edilmiştir.
362

Çizelge 2. Deneme Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri


Derinlik EC CaCO3 OM Bünye HA Doyg. TK SN P2O5 K2 O
Yıl (cm) pH (dS/m) (%) (%) (g/cm3) (%) (%) (%) (ppm) (ppm)
2006 0-30 7.90 0.93 25.08 1.86 CL 1.48 59.40 29.99 19.11 29.72 289.7
2007 0-30 7.80 0.97 25.05 1.16 CL 1.48 55.00 29.99 14.03 39.44 451.6

Çizelge 2. (Devam)
Derinlik Ca++ Mg++ Fe Zn Mn Cu B
Yıl (cm) (me/l) (me/l) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm)
2006 0-30 3.07 46.63 2.17 0.36 2.30 1.29 0.26
2007 0-30 3.08 5.87 3.84 0.30 2.54 1.02 0.28
Metot
Deneme iki yıllık (2006-2007) olarak, arazi şartlarında mayıs ayında Tesadüf
Bloklarında Bölünen Bölünmüş Deneme Deseninde 4 tekerrürlü olarak kurulmuştur.
Ekim esnasında tohumlar karanlık bir ortamda Rhizobium phaseoli bakteri kültürü ile
1/100 oranında karıştırılarak ekilmiştir.
Manganlı gübreler (G) olarak; MS (MnSO4.3H2O; % 27 Mn) ve ME (Mn-
EDTA; % 12 Mn) kullanılmıştır. Uygulama şekli (U) topraktan (T) ve yapraktan (Y)
olmak üzere iki farklı yolla yapılmış ve topraktan uygulamalar ekimle birlikte tek
seferde banda uygulanmıştır. Yapraktan uygulamalar ise çıkıştan sonraki 25. ve 35.
günlerde olmak üzere iki kez her bir seferinde aşağıda belirtilen dozların (D) yarısı
oranında püskürtme şeklinde yapılmıştır.
Denemenin her iki yılına ait topraktan ve yapraktan gübreleme dozları Çizelge
3’de verilmiştir. Buna göre denemenin ikinci yılı topraktan uygulama konularına bir doz
(9 mg Mn/kg) daha eklenerek 0, 6, 9 ve 12 mg Mn/kg olacak şekilde oluşturulmuştur.
Aynı şekilde ikinci yıl yapraktan uygulama konularına da bir doz (% 0.3) daha
eklenerek % 0, 0.2, 0.3 ve 0.4 şeklinde uygulanmıştır.
Çizelge 3. Toprağa ve Yaprağa Uygulanan Mn Dozları
Topraktan Dozlar Yapraktan Dozlar
Doz (mg Mn/kg) (%)
No 1. Yıl 2. Yıl 1. Yıl 2. Yıl
0 0 0 0 0
1 6 6 0.2 0.2
2 - 9 - 0.3
3 12 12 0.4 0.4

Sıra arası mesafeler 70 cm, sıra üzeri mesafeler ise 25 cm olacak şekilde
ayarlanmıştır. Bloklar arasında da 3 m boşluk bırakılmıştır. Ekimde parsel boyutları 3.5
m x 4 m (14 m2), hasatta ise 2.1 m x 3 m (6.3 m2) şeklinde olmuştur. Fasulye bitkisine
her iki yılda da can suyu hariç 4 sulama suyu verilmiştir. İlk yılda 416.0 mm ve ikinci
yılda ise 433.6 mm su verilmiştir. Sulamalarda yağmurlama sulama sistemi
kullanılmıştır.
363

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Yaprağın Bazı Toplam Makro ve Mikro Besin Element Kapsamları ile İlgili
Analiz Sonuçları
İlk yılda toplam azot değerleri % 3.03 (MS-Y-0) ile % 3.86 (ME-Y-1) arasında
değişmiştir. En yüksek azot içeriği ME-Y 1. dozundan (% 3.86) elde edilmiştir. Bu konu
ile ME-Y 3. doz (% 3.39), ME-T 3. doz (% 3.36) ve MS-Y 3. dozları (% 3.50)
arasındaki fark istatistiki olarak önemli çıkmamıştır. İkinci yılda da yaprağın toplam N
içeriği % 3.07 (MS-Y-0) ile % 3.98 (ME-Y-1) arasında değişmiştir (Çizelge 4). Ancak
istatistiksel olarak konular arasındaki fark önemli değildir. Sonuçlar Parvizi ve ark.
(2004)’nın bulgularıyla benzerlik göstermektedir.
Yaprağın toplam fosfor içerikleri ilk yıl % 0.27-0.36, ikinci yıl ise % 0.37- 0.45
(Çizelge 4) arasında değişmiştir. Her iki yılda da yaprağın toplam fosfor içeriği Mn
uygulamaları ile azalmıştır. Mangan ile P arasında antagonistik ilişki bulunmaktadır.
Veriler de bu ilişkiyi ortaya koymuştur. Sonuçlar bazı araştırıcıların (Fageria 2002,
Teixeria ve ark. 2005) bulguları ile uyumludur.
İlk yılda yaprağın toplam potasyum içeriği % 0.73 (kontrol) ile % 1.13
(yapraktan uygulanan 1. doz) arasında değişmiştir. İkinci yıl yaprağın potasyum
muhtevası % 3.29 (kontrol) ile % 3.82 (topraktan uygulanan 3. doz) arasında
değişmiştir. İkinci yılda dozdan başka gübrenin de etkisi istatistiksel olarak önemli
çıkmış olup yapraktan en yüksek toplam K kapsamı ME gübresi ile elde edilmiştir.
Fosforun aksine artan Mn uygulamalarıyla yaprağın K içeriği azalmayıp artmıştır
(Çizelge 4).
İlk yıl yaprağın toplam kalsiyum kapsamları % 1.32 (ME-Y-3) ile % 1.94 (ME-
T-1) arasında değişmiştir. En yüksek etkiyi ME’nın topraktan uygulanan 1. dozu
göstermiştir (Çizelge 4). Mangan ile Ca arasında antagonistik ilişki bulunmaktadır.
Veriler de bunu doğrulamaktadır. Sonuçlar Chinnery ve Harding (1980) ve Fageria
(2002) gibi araştırıcıların bulguları ile uyumludur.
Mangan uygulaması ile yaprağın magnezyum içeriği arasında her iki yılda da
anlamlı bir değişim bulunmamıştır (Çizelge 4). Bulgular Fageria (2002)’nın araştırma
sonuçları ile benzerlik göstermektedir.
İlk yıl yaprağın en yüksek toplam demir kapsamı (216.84 ppm) MS-Y-0
konusundan alınmıştır. Bunu MS-Y-1 (204.75 ppm) ve ME-Y-0 (202.44 ppm)
muameleleri takip etmiştir. İkinci yılda ise, en yüksek toplam demir muhtevası (232.01
ppm) ME-Y-0 konusundan elde edilmiştir (Çizelge 5). Mangan ile Fe arasında
antagonistik ilişki verilerle de yakalanmıştır. Bu sonuçlar Chinnery ve Harding (1980)
ve Fageria (2002) gibi araştırıcıların bulguları ile benzerlik göstermektedir.
Birinci yıl en yüksek toplam çinko kapsamı (33.54 ppm) ME-T-3 konusundan
alınmıştır. Bunu ME-T-1 (29.38 ppm) konusu ve diğerleri takip etmiştir. Denemelerin 2.
yılında ise, yaprağın toplam Zn kapsamı 34.28 ppm (ME-Y-0) ile 47.54 ppm (ME-T-3)
arasında değişmiştir (Çizelge 5). Çinko ile Mn arasındaki sinerjik ilişki bulgularımızca
da belirlenmiştir. Elde edilen veriler birçok araştırıcının (Chinnery ve Harding 1980,
Fageria 2002, Teixeira ve ark. 2005) bulguları ile uyumludur.
İlk yılda yaprakta en yüksek mangan kapsamı (172.86 ppm) ME-T-3 muamelesi
ile elde edilmiş ve bunu ME-T-1 (130.13 ppm) uygulaması ile diğerleri izlemiştir. En
düşük Mn içeriği (17.59 ppm) MS-Y-0 muamelesi ile elde edilmiştir. Topraktan
uygulamanın etkisi daha yüksek olsa da burada Mn tuzu yerine Mn şelatın etkisi önde
gelmiştir. Yöre toprakları gibi, killi, kireçli, alkalin pH’lı ve düşük organik maddeli
topraklarda Mn tuzu fazla yarayışlı olmazken şelatlı manganın etkisi daha üstün
364

olmuştur. İkinci yılda ise, yaprağın Mn içeriği 13.24 ppm (MS-Y-0) ile 128.68 ppm
(ME-T-3) arasında değişmiştir (Çizelge 5). İlk yıl fasulye bitkisinin Mn absorplaması
üzerine Mn-EDTA’nın topraktan uygulaması; ikinci yıl ise mangan sülfatın topraktan
uygulaması daha etkili olmuştur. En fazla Mn kapsamına sahip ME-T-3 ile MS-T-3
(126.54 ppm) arasında istatistiki olarak önemli bir fark belirlenmemiştir. Deneme
sonuçları Chinnery ve Harding (1980), Fageria (2002), Teixeira ve ark. (2005) gibi
araştırıcıların bulguları ile benzerlik göstermektedir.
Yaprağın bakır kapsamı Mn uygulaması ile azalmıştır. Her iki yılda da en az
bakır muhtevası mangan-EDTA’nın yapraktan uygulanmasından (ME-Y-3) alınmıştır.
Mangan ile bakır arasında bulunan antagonistik etkileşim bulgularımızla da
belirlenmiştir. Sonuçlar bazı araştırıcıların (Fageria 2002, Teixeira ve ark. 2005) verileri
ile uyumludur.
Her iki yılda da Mn uygulaması yaprağın toplam B muhtevası ile arasında
istatistiksel bir ilişki bulunamamıştır (Çizelge 5). Ancak artan Mn uygulamaları ile
yaprağın toplam B kapsamı genelde azalmıştır. Mangan ile B arasında bulunan
antagonistik etki sonuçlarla da doğrulanmıştır. Sonuçlar Gezgin ve Hamurcu (2006) gibi
araştırıcıların bulguları ile benzerlik göstermektedir.
Tane Verimleri ile İlgili Sonuçlar
ME-Y uygulaması ortalama değerler açısından her iki yılda da (sırasıyla 243.80-
257.74 kg/da) en iyi sonucu vermiştir. İlk yılda ME-T, MS-Y ve MS-T; ikinci yılda ise,
ME-T ile MS-Y uygulamaları arasındaki fark istatistiki açıdan önemli bulunmamıştır.
Her iki yılda da en düşük tane verimleri (sırasıyla 166.97-180.60 kg/da) MST
uygulaması ile elde edilmiştir. Ayrıca ilgili çizelgenin incelenmesinden anlaşılacağı
gibi, ilk yıl verim değerleri 161.88 kg/da (MS-T 0 dozu) ile 278.34 kg/da (ME-Y 1.
dozu) arasında değişmiştir. En yüksek verim (278.34 kg/da) yaprağa uygulanan %
0.2’lik ME dozundan elde edilmiştir. İkinci yılda ise tane verimleri 178.71 kg/da (MS-T
0 dozu) ile 309.21 kg/da (ME-Y 2. dozu) arasında değişmiştir. İlk yılda en yüksek
verimin alındığı ME-Y 1. dozu ikinci yılda Duncan gruplamasına göre ikinci grupta yer
almıştır (Çizelge 6).
Tane verimine ME’nın etkisi MS’ın etkisinden daha yüksek çıkmıştır.
Yapraktan uygulama topraktan uygulamaya göre daha iyi sonuç vermiştir. ME’nın en
fazla verim verdiği doz (ilk yıl 1. doz, ikinci yıl 2. doz) ile hiç mangan uygulanmamış
konu karşılaştırıldığında; ilk yıl verim % 56.09, ikinci yıl ise % 61.47 oranında artmıştır.
ME-Y uygulaması diğer uygulamalarla kıyaslandığında; ME-T’a göre yıllar bazında
sırasıyla % 28.46-25.80, MS-Y’a göre % 31.04-25.21 ve MS-T’a göre de % 45.97-42.71
oranlarında bir artış sağlamıştır. ME’nın daha iyi sonuç vermesinin nedeni şelatlı formda
olmasından kaynaklanabilir. Böylece toprakta eksik olan besin elementi gübre ile
sağlanınca bitkiler mangandan daha kolay yararlanabilmişlerdir. Yine deneme alanı
topraklarının pH içeriğinin yüksek olması nedeniyle de yapraktan uygulamalar topraktan
uygulamalara göre daha iyi sonuç vermiştir. Zira pH’sı yüksek topraklarda bitkilerin
mangandan yararlanması zorlaşmaktadır. Bu sonuçlar Gabal ve ark. (1985) ve Fageria
(2002) ile uyumludur.
Konya yöresinde yapılan çiftçi koşullarındaki fasulye tarımında 2006 yılında
187 kg/da ve 2007 yılında ise 161 kg/da kadar verim alınmıştır (Anonymous 2008). Bu
değerlerden, özellikle 2006 yılı verileri bizim denemelerimizdeki kontrol uygulamaları
ile benzerlik göstermektedir. Buna göre çiftçi uygulamalarıyla farklı manganlı gübreler
ve dozlarının fasulye bitkisine uygulanması karşılaştırıldığında fasulyenin verim ve
verim unsurlarına yapmış olduğu olumlu katkı verimin yükseltildiği, dolayısıyla
üreticilerin Mn gübrelemesi ile kazançlarını artırabilecekleri ortaya konmuştur.
ccclxv

Çizelge 4. Yapraktan ve Topraktan Artan Dozlarda Uygulanan Değişik Manganlı Gübrelerin Fasulye Yaprağının Bazı Toplam Makro Besin Element
Kapsamlarına Etkileri
Azot (%)* Fosfor (%) Potasyum (%) Kalsiyum (%) Magnezyum (%)
1. Yıl 2. Yıl 1. Yıl 2. Yıl 1. Yıl 2. Yıl 1. Yıl 2. Yıl 1. Yıl 2. Yıl
G U D
0 3.27b*±2.14 3.41±2.89 0.36±0.05 0.44±0.32 0.73±0.15 3.47±2.70 1.65d**±0.71 1.41±1.05 0.205±0.01 0.262±0.21
1 3.86a±2.15 3.98±2.24 0.28±0.11 0.44±0.27 1.13±0.78 3.72±2.81 1.65d±1.12 1.35±1.20 0.206±0.20 0.264±0.01
Y 2 - 3.86±2.99 - 0.41±0.25 - 3.73±2.25 - 1.31±1.04 - 0.264±0.09
3 3.39ab±1.28 3.74±3.21 0.32±0.19 0.38±0.08 0.96±0.09 3.75±2.51 1.32g±1.01 1.31±1.11 0.199±0.01 0.255±0.21
Ort. 3.50a±1.85 3.74±2.83 0.32±0.12 0.42±0.23 0.94±0.34 3.69±2.56 1.54b±0.94 1.35±1.10 0.203±0.07 0.261±0.13
ME 0 3.07b±2.01 3.70±1.18 0.36±0.21 0.45±0.15 0.73±0.15 3.49±3.01 1.76bc±1.14 1.27±1.00 0.191±0.10 0.243±0.11
1 3.24b±0.78 3.78±3.28 0.27±0.11 0.43±0.13 1.03±0.99 3.68±1.57 1.94a±0.41 1.20±1.12 0.202±0.11 0.242±0.17
T 2 - 3.76±2.47 - 0.40±0.11 - 3.69±2.51 - 1.17±0.02 - 0.249±0.10
3 3.36ab±3.13 3.77±2.19 0.27±0.03 0.41±0.25 1.04±1.00 3.82±3.31 1.65d±0.47 1.18±1.01 0.201±0.01 0.245±0.13
Ort. 3.23b±1.97 3.75±2.28 0.30±0.11 0.42±0.16 0.93±0.71 3.65±2.60 1.78a±0.67 1.21±0.78 0.198±0.07 0.242±0.12
0 3.03b±3.00 3.07±2.13 0.36±0.16 0.45±0.15 0.73±0.17 3.38±3.17 1.79b±0.12 1.41±1.01 0.199±0.10 0.266±0.10
1 3.21b±3.06 3.73±3.17 0.31±0.27 0.44±0.25 1.03±0.59 3.40±2.11 1.71c±0.99 1.35±1.05 0.201±0.02 0.259±0.05
Y 2 - 3.86±1.84 - 0.39±0.16 - 3.44±2.17 - 1.33±0.74 - 0.255±0.17
3 3.50ab±2.98 3.72±2.23 0.30±0.14 0.37±0.31 0.92±0.78 3.45±1.91 1.49f±1.11 1.26±0.10 0.202±0.01 0.258±0.23
Ort. 3.25b±3.01 3.59±2.34 0.32±0.19 0.41±0.18 0.89±0.51 3.42±2.34 1.07c±0.74 1.34±0.72 0.200±0.04 0.259±0.13
MS 0 3.36b±2.19 3.76±3.15 0.36±0.15 0.42±0.40 0.73±0.17 3.29±1.81 1.75bc±1.12 1.37±1.07 0.196±0.10 0.255±0.21
1 3.23b±1.21 3.97±2.19 0.32±0.25 0.42±0.35 0.99±0.72 3.48±2.78 1.58e±1.25 1.37±1.01 0.201±0.04 0.250±0.15
T 2 - 3.78±3.15 - 0.41±0.19 - 3.54±3.08 - 1.30±0.63 - 0.251±0.11
3 3.33b±2.97 3.80±2.78 0.35±0.15 0.40±0.04 1.01±0.11 3.68±3.21 1.60de±1.12 1.17±0.05 0.191±0.07 0.242±0.05
Ort. 3.30b±2.12 3.82±2.81 0.34±0.18 0.41±0.24 0.91±0.33 3.50±2.72 1.64b±1.16 1.30±0.69 0.196±0.07 0.250±0.13
En düşük 3.03 3.07 0.27 0.37 0.73 3.29 1.32 1.17 0.191 0.242
En yüksek 3.86 3.98 0.36 0.45 1.13 3.82 1.94 1.41 0.206 0.266
* **
p<0.05 p<0.01
ccclxvi

Çizelge 5. Yapraktan ve Topraktan Artan Dozlarda Uygulanan Değişik Manganlı Gübrelerin Fasulye Yaprağının Bazı Mikro Besin Element
Kapsamlarına Etkileri
Demir (ppm) Çinko (ppm) Mangan (ppm) Bakır (ppm) Bor (ppm)
1. Yıl 2. Yıl 1. Yıl 2. Yıl 1. Yıl 2. Yıl 1. Yıl 2. Yıl 1. Yıl 2. Yıl
G U D
0 202.44bc**±10.19 232.01a*±19.17 20.66d*±18.83 34.28±7.90 24.53f**±10.73 14.83j*±7.18 6.33±2.90 5.50±2.04 36.87±4.57 36.73±14.09
1 195.75d±2.46 228.16a±10.56 24.47c±11.45 34.36±8.61 95.50c±22.69 107.88ı±20.21 6.21±3.08 4.40±2.86 33.45±2.96 37.86±7.21
Y 2 - 226.30a±9.71 - 34.92±10.61 - 114.13fe±32.15 - 4.36±1.17 - 37.52±14.14
3 187.66e±15.55 195.89ab±17.38 26.04c±10.78 35.44±4.89 96.11c±21.34 119.01dg±19.25 5.87±1.21 4.33±1.48 31.76±4.90 36.27±18.02
Ort. 195.28b±9.40 220.59a±14.20 23.72b±13.52 34.75±8.00 72.05c±18.25 88.96b±19.69 6.14±2.39 4.65±1.88 34.03±4.14 37.09±13.36
ME 0 200.14c±25.00 222.19a±14.81 26.04c±22.42 37.90±3.53 20.53f±10.60 17.13j±5.19 7.81±2.78 7.20±2.69 33.45±19.96 31.39±9.71
1 187.66e±36.60 192.75ab±11.73 29.38b±15.53 40.31±13.43 130.13b±22.34 112.88gh±16.17 7.58±5.54 6.34±3.51 33.63±12.50 28.52±8.08
T 2 - 151.97cd±11.24 - 39.60±2.47 - 113.49fg±23.56 - 5.47±2.78 - 30.61±2.70
3 184.65e±33.70 127.19d±29.69 33.54a±18.57 47.54±7.30 172.86a±32.70 128.68a±58.98 6.41±4.40 5.34±2.11 36.53±14.43 26.81±10.12
Ort. 190.82b±31.76 173.53c±16.86 29.65a±18.84 39.79±6.68 107.84a±21.88 93.04a±25.97 7.27±4.24 6.09±2.77 34.54±15.63 26.83±7.65
0 216.84a±18.95 227.95a±14.30 18.35def±8.50 35.37±15.59 17.59f±12.64 13.24j±2.17 8.16±1.18 6.96±2.90 38.48±14.60 34.80±10.78
1 204.75b±31.38 222.69a±12.32 17.77def±3.45 35.51±8.90 87.59de±22.57 109.02hı±21.18 7.85±3.14 5.19±3.24 33.45±8.81 29.90±10.29
Y 2 - 219.75ab±36.27 - 40.28±7.88 - 117.22ef±18.45 - 4.89±2.02 - 33.15±14.13
3 187.66e±41.55 201.02ab±16.95 20.33de±11.16 45.00±12.70 84.10e±32.32 124.57bc±36.37 7.67±2.25 4.80±2.07 36.56±5.17 28.56±9.11
Ort. 203.08a±30.62 217.85a±19.96 18.82c±7.70 39.04±11.26 63.09d±22.51 91.01a±19.54 7.89±2.19 5.46±2.55 36.16±9.52 31.60±11.07
MS 0 187.66e±44.42 222.03a±10.77 16.92ef±10.06 38.66±4.19 18.11f±7.94 15.90j±12.97 6.84±1.64 8.38±3.60 33.45±12.96 31.75±17.64
1 166.85f±11.71 219.76ab±13.33 15.21f±7.17 38.64±8.89 87.54de±11.24 109.35hı±35.42 6.62±2.44 6.62±2.17 33.35±14.12 25.10±6.49
T 2 - 200.01ab±10.99 - 42.71±9.80 - 122.27cd±13.23 - 6.46±3.10 - 23.85±10.26
3 167.58f±32.21 182.01bc±14.86 19.41de±5.90 41.35±11.40 87.43de±12.64 126.54ab±17.20 6.32±3.10 6.11±1.78 33.68±8.37 27.72±11.20
Ort. 174.03c±29.44 205.95b±12.48 17.18c±7.71 41.89±8.57 84.36b±10.60 93.51a±19.70 6.59±1.79 6.89±2.66 33.49±11.81 27.11±11.39
En düşük 167.58 127.19 15.21 34.28 17.59 13.24 5.87 4.33 31.76 23.85
En yüksek 204.75 227.95 33.54 47.54 172.86 128.68 8.16 8.38 36.87 37.86
* **
p<0.05 p<0.01
367

Sonuç olarak fasulye yetiştiriciliğinde son derece önemli olan Mn mikro besin
elementinin topraktan ve yapraktan uygulanması ile verim ve kaliteyi artıran en uygun
gübre çeşit ve dozunu bulmak amacı ile Konya’da tarla şartlarında 2006 ve 2007
yıllarında iki yıl süre ile yürütülen denemelere göre, benzer toprak ve iklim
koşullarındaki fasulye yetiştiriciliğinde tohum çıkışından itibaren 25. günde (gerçek 4
yapraklı) ve 35. günde (gerçek 6 yapraklı) Mn-EDTA’nın % 0.3’lük dozunun yaprağa
püskürtülmesi önerilebilir. Daha belirleyici sonuçlar için daha çok gübre çeşidi, dozu ve
bitki türü üzerinde uzun süreli tarla denemelerine devam edilmelidir.
Çizelge 6. ‘G x U x D’ İnteraksiyonunun Tane Verimine Etkisi ve Duncan
Gruplandırması
Tane Verimi (kg/da)*
G U D
1. Yıl 2. Yıl
0 178.31 c 191.49 ef
1 278.34 a 269.51 b
Y 2 - 309.21 a
3 274.75 a 260.75 b
Ort. 243.80 a 257.74 a
ME 0 171.84 c 183.49 f
1 225.06 b 207.09 de
T 2 - 231.53 c
3 172.44 c 197.41 def
Ort. 189.78 b 204.88 b
Ortalama 216.79 a 231.31 a
0 176.69 c 187.60 ef
1 203.88 b 217.20 cd
Y 2 - 228.40 c
3 177.58 c 190.16 ef
Ort. 186.05 b 205.84 b
MS 0 161.88 c 178.71 f
1 173.02 c 182.47 f
T 2 - 181.89 f
3 166.02 c 179.34 f
Ort. 166.97 b 180.60 c
Ortalama 176.51 b 193.22 b
LSD.01 21.49 19.11
*
Değerler 4 tekerrürün ortalamasıdır.

KAYNAKLAR
Anonymous, 2002. Tarımsal Yapı ve Üretim. Devlet İstatistik Enst. Yay. No: 2885,
Ankara.
Anonymous, 2006. TKB İl Müdürlüğü 2005-2006 Yılı Çalışma Raporu. Konya.
Anonymous, 2008. Tarımsal Yapı ve Üretim. Devlet İstatistik Enst. www.tuik.gov.tr.
Chinnery, L.E. and Harding, C. P., 1980. The Effect of Ferrous Iron on The Uptake of
Manganese by Juncus effusus. Annals of Botany, London, 46: 409-412.
Fageria, N.K., 2002. Influence of Micronutrients on Dry Matter Yield and Interaction
with Other Nutrients in Annual Crops. Pesq. Agropec., Bras., 37(12): 1765-
1772.
368

Gabal, M.R., Abdellah, I.M., Abed, I.A. and El-Assiouty, F.M., 1985. Effect of Cu, Mn
and Zn Foliar Application on Common Bean Growth, Flowering and Seed
Yield. X. African Symp. on Hort. Crops. ISHS Acta Hort. 158, 1 May 1985,
Addis Ababa, Ethiopia.

Gezgin, S. ve Hamurcu, M., 2006. Bitki Beslemede Besin Elementleri Arasındaki


Etkileşimin Önemi ve Bor ile Diğer Besin Elementleri Arasındaki Etkileşimler.
Selçuk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi, 20 (39): (2006) 24-31.
Kelling, K.A., Bundy, L.G., Combs, S.M. and Petres, J.B., 2006. Soil Test
Recommendations for Field, Vegetables and Fruit Crops. Extension Office or
from Coop. Extension Publ. Rm. 170, 630 W.
Parvizi, Y., Ronaghi, A., Maftoun, M. and Karimian, N. A., 2004. Growth, nutrient
status, and chlorophyll meter readings in wheat as affected by nitrogen and
manganese. Communications in soil science and plant analysis. ISSN: 0010-
3624, Vol. 35, No. 9, p. 1387-1399, IRAN.
Schulte, E.E. and Kelling, K.A., 1999. Soil and Applied Manganese. Extension Office
or from Coop. Extension Publ. 877-947-7827.
Teixeira, I.R., Borém, A., Andrade Araújo, de G.A. and Andrade, de M.J.B., 2005.
Nutrient Contents and Physiological Quality of Common Bean Seeds in
Response to Leaf Fertilization with Manganese and Zinc. Bragantia, 64(1): 104-
110.
369

ÇUKUROVA BÖLGESİ YERFISTIĞI EKİM ALANLARINDA RHİZOBİYAL


POTANSİYELİN BELİRLENMESİ

Kemal DOĞAN1* Mustafa GÖK2 Gülçin UĞAN3 Ali COŞKAN4


1
Mustafa Kemal Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Hatay. *dogankem@hotmail.com
2-3
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fak. Toprak Bölümü, Adana.
4
Süleyman Demirel Üniv. Ziraat Fak. Toprak Bölümü, Adana.

ÖZET
Çukurova Bölgesi yerfıstığı ekim alanlarında rhizobiyal potansiyelin
belirlenmesi amacıyla 2006 yılında yapılan bu çalışmada, Yüreğir, Ceyhan, Osmaniye,
Tuzla ve Yumurtalık bölgelerinde I. ürün yerfıstığı ekim alanlarından çiçeklenme
dönemlerinde alınan örneklerde, nodül sayısı (ad./bitki), kök ve nodül kuru ağırlığı
(g/bitki) ile ortalama nodül ağırlığı (mg/nodül) değerleri, nodül ve kök azot içeriği (%)
değerleri incelenmiştir.
Araştırma sonuçlarına ait genel ortalama değerlerine göre, bitki başına nodül
sayısı değerleri en yüksek Osmaniye bölgesinde (161 ad/bitki) tesbit edilmiştir. Nodül
ağırlığı değerleri ise, 0,04 (Yüreğir) ile 0,58 (g/bitki) (Osmaniye) arasında değişimler
göstermiştir. Ortalama nodül ağırlığı değerleri (mg/nodül) genel olarak 1.77
(Ceyhan) ile 3.86 (Osmaniye) arasında değişimler gösterirken, kök ağırlığı (g/bitki)
değerlerinin genel ortalamaya yansımaları, 2,11 (Yumurtalık) ile 1,60 (Osmaniye ve
Tuzla) arasında tesbit edilmiştir. Nodül azot içerikleri (%)’ne ait sonuçlarda, genel
ortalamalara göre en yüksek değer Osmaniye Bölgesi’nde (% 5.00) tesbit edilmiştir.
Kök azot içeriklerine (%) ait sonuçlar genel ortalamalara göre, 1,23 (Yüreğir) ile 1.97
(Osmaniye) arasında değişimler göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Rhizobium, yerfıstığı, nodülasyon.

DETERMINATION OF RHIBOZIAL POTANTIAL in CUKUROVA REGION at


THE PEANUT PLANTING AREAS
ABSTRACT
A survey study was carried out to determine the rhizobial potential of first crop
peanut planted areas of Yuregir, Ceyhan, Osmaniye, Tuzla and Yumurtalık regions in
2006. At blossoming stage root and shoot samples collected, and number of nodule
(number per plant), root+nodule’s weight (g plant-1), average nodule’s weight (mg
nodule-1) values and root and nodule N content were evaluated.
According to average values, the highest nodule number was determined in
Osmaniye Region (161 nodule plant-1). Nodul weight values have showed fluctuation
between 0,04 g plant-1 (Yuregir) and 0,58 g plant-1 (Osmaniye). Average nodule weight
values were between 1,77 mg nodul-1 (Ceyhan) and 3,86 mg nodul-1 (Osmaniye)
whereas determined root weight values were 2,11 g plant-1 (Yumurtalık) and 1,60 g
plant-1 (Osmaniye and Tuzla). The highest nodule nitrogen content determined at
Osmaniye Region as 5.00%. Root N contents were between 1,23 % (Yuregir) and 1,97
% in (Osmaniye).
Key Words: Rhizobium, peanut, nodulation.
(Bu çalışma Çukurova Üniversitesi BAP Birimi tarafından desteklenmiştir. Proje No: ZF 2007/BAP 18).
370

GİRİŞ
Yerfıstığı bitkisi; Rosales takımından Leguminoseae familyasından, Arachis
cinsinden, Arachis hypogaea L. türünden, 2n=40 kromozoma sahip bir bitki olup
meyvelerini toprak altında meydana getirmesiyle diğer baklagillerden ayrılır. Yerfıstığı
baklagil ve bir çapa bitkisi olması nedeniyle tarla ziraatinde önemli bir yere sahiptir.
Orjini Güney Amerika ve And dağlarının doğu kısımları olan yerfıstığı, dünyanın tropik
ve subtropik bölgelerine iyi adapte olduğundan ekim alanı oldukça genişlemiştir (Smart,
1993; Pattee, H.E. and Young C.T., 1982; Altuntaş ve Cebel, 1992).
Yerfıstığı tohumları protein içerikleri bakımından oldukça zengindirler % 20-30
ham protein, yaklaşık % 18 karbonhidrat ve en önemlisi % 45-60 yağ, içermesi, ayrıca,
özellikle A, B ve E vitaminlerince zengin olması nedeniyle önemli bir kültür bitkisidir.
Yerfıstığında proteini oluşturan amino asitlerin kolay sindirilebilir özellikte olması,
beslenmedeki değerini arttırmaktadır. Bu nedenle, yerfıstığı tohumları taze veya kuru
kavrulup çerez olarak çok fazla miktarda tüketilmektedir (Arıoğlu, 1992; Ahmad ve
ark., 1988; Arıoğlu, 2003).
Ülkemizde, yağlı tohumlu bitkilerin üretiminin yeterli olmaması ve elde edilen
likit yağların, iç tüketimi karşılamamasından dolayı, her yıl belirli oranlarda yağ ithalatı
yapılmaktadır. Ülkemiz bitkisel likit yağların iç tüketimi, 2002 verilerine göre son beş
yıllık ortalama değerlerde 705 bin ton civarındadır. 1997-2001 yılları arası dönemde,
yıllara göre değişmekle beraber, ortalama verilere göre her yıl 919 bin ton civarında yağ
ithalatı olmuştur (Anonim, 2002).
Dünyadaki yerfıstığı ekim alanı 22.476.000 ha olup, tohum verimi toplam
27.980.000 ton, dekara ortalama verim ise 125 kg’dır. Ülkemizde ekim alanı ise 30.000
ha. dolayında olup, toplam üretim 70.000 ton, dekara ortalama verim 233 kg’dır.
Ülkemizde yapılan yerfıstığı yetiştiriciliği büyük çapta Çukurova Bölgesinde
yapılmaktadır. Çukurova Bölgesi’nde yerfıstığı ekim alanı, 1994 yılı verilerine göre
17.182 ha, toplam üretim 44.445 ton, dekara verim ise 258 kg’dır (Anonim 2006).
Yerfıstığı; ülkemiz koşullarında ikinci ürün olarak yetişebildiği için ülke
ekonomisine de katkılar sağlamaktadır. Özellikle, Akdeniz kıyı bölgelerinde, iklim
faktörlerinin de uygun olması göz önüne alınırsa, ikinci ürün olarak yetiştirilen bir çok
bitkiye alternatif olarak, üretiminin rahatlıkla yapılacağı, yapılan bir çok çalışmayla
saptanmıştır (Gök ve ark., 2004; Gök ve ark., 2005; Arıoğlu,2000).
Her geçen gün artan kimyasal gübre ve ilaç kullanımı, bu girdilere gittikçe daha
çok bağımlı kalınması ve bunun yarattığı kaygılar tarımsal üretim sisteminin daha uzun
vadede sürdürülebilirliği sorusunu gündeme getirmiş ve özellikle yenilenemeyen kaynak
kullanımına ve doğal kaynakların aşırı derecede sömürülmesine dayalı bu üretim
sisteminin yerine ne koyulmalı sorusu üzerinde önemli irdelemelerin de yapılmasına
neden olmuştur. Bu bağlamda "Biyolojik Tarım", "Organik Tarım", Alternatif Tarım",
Eko-Tarım" gibi birçok kavramlar ortaya çıkmışsa da hepsinin de ortak amacı, düşük
miktarlarda kimyasal ve kaynak kullanımı, enerji tasarrufu, kaynakların korunarak
kullanılmasıdır (Gök ve ark.,2003).
Yerfıstığının bir baklagil bitkisi olması da kültür bitkileri içerisindeki önemini
artırmaktadır. Yerfıstığı da diğer baklagiller gibi Rhizobium bakterileri vasıtasıyla
havanın serbest azotundan yararlanma yeteneğine sahiptir. Ancak bu yararlanmanın
olabilmesi için etkili bakterilerin ya toprakta bulunması ya da aşılama ile verilmesi
gerekmektedir. Zira, uygun şartlarda baklagil bitkisi olarak yerfıstığı, koşullara göre
değişen 5-15 kg N/da, ortalama olarak da 10 kg N/da dolayında, simbiyotik olarak
yaşadıkları Rhizobium arachis/ Rhizobium glycine bakterileri aracılığıyla atmosferik
azot bağlamaktadırlar (Werner, 1987; Smart, 1993). Söz konusu bu miktar, özellikle
371

ekolojik koşullara uygun bakteri suşları ile aşılama ve uygun bitki çeşitleri seçimi ile
daha da artabilmektedir (Gök ve Martin, 1993; Kahnt, 1985; Doğan, 2007).
Bu çalışmada, Çukurova Bölgesinde, yaygın olarak yerfıstığı ekimi yapılan
arazilerden sörvey çalışması yapılarak, 1.ürün olarak ekilen yerfıstığı bitkilerinde nodül
oluşumu tesbiti yoluyla rizobial potansiyel tesbiti amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOD
Çukurova Bölgesi’nde 1. ürün olarak ekilen, son yıllarda II. ürün olarak da
ekimine başlanan yerfıstığı bitkisinde nodül oluşumu ve N2-fiksasyonu için
topraklardaki Rhizobiyal potansiyelin ve etkinliğinin yeterli olup olmadığını araştırmak
amacıyla geniş bir sörvey çalışması yapılmıştır. Sörvey çalışma alanları, Çukurova
Bölgesinde yerfıstığı ekiminin en yoğun olarak yapıldığı yerlerden (Yüreğir, Ceyhan,
Osmaniye, Tuzla ve Yumurtalık) seçilmiştir.
Yapılan ön çalışmaları sonucunda belirlenen sörvey alanlarının Çukurova
Bölgesinde yerfıstığı ekiminin yoğun olarak yapıldığı yerler olmasına dikkat edilmiştir.
Bu doğrultuda belirlenen alanlarda (Şekil 1.) 1. ürün yerfıstığı bitkisinde çiçeklenme
dönemlerinde kök ve nodül örneklemeleri yapılmıştır.

Şekil 1. Sörvey örnekleme noktaları

Deneme süresince, deneme alanına yakın meteoroloji istasyonunda tespit edilen


ortalama hava sıcaklığı ve aylık toplam yağış miktarları Şekil 2’de verilmiştir.
372

Aylık Top. Yağış (mm) Aylık Ort. Sıcaklık (oC)

180
160
140
120
100
80
60
40
20
0

l
os

m
z
n
an

ıs

lı k
ım
at
k


t
ar

u
ira
ca

ay

ki
ub

Ey
m

st
is

ra
as
M

E
O

az
M

ğu
N

A
Ş

K
H

Te

A
Aylar

Şekil 2. Adana İline ait 2006 yılı aylık toplam sıcaklık ve yağış verileri

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Araştırmada, Çukurova Bölgesinde yaygın ekimi yapılan alanlarda I. ürün
olarak ekilen yerfıstığı bitkilerinde örnekleme yapılarak nodülasyon durumları
incelenmiştir. Sörvey çalışma alanlarında değişik çalışma bölgelerine ait örnekleme
noktalarından en az bir tarladan 5’er örnekleme yapılmıştır. Her araziden, değişik
noktalardan alınan en az 5 bitki kök örneklerinde, kök ve nodül kuru ağılıkları (g/bitki)
ile bitki başına nodül sayımı (ad./bitki) ve ortalama nodül ağırlığı (mg/nodül) ile nodül
ve köklerde azot içerikleri (%) tesbit edilmiştir. Araştırma sonuçlarına ait ortalama değer
çizelgeleri aşağıda ilgili başlıklar halinde verilmiştir.
Yüreğir Bölgesi I. Ürün Sonuçları
Yüreğir Bölgesi sörvey çalışması için belirlenen alanlar Çizelge 1’de
belirtilmiştir. Çizelge 2’de ise bu bölgelerden alınan bitki örneklerine ait kök ve nodül
kuru ağırlıkları ile bitki başına düşen nodül sayısı ve ortalama nodül ağırlığı, nodül ve
kökteki azot değerleri verilmiştir.
Çizelge 1. Yüreğir Bölgesi I. Ürün Sörvey Tarama Alanı Lejantı
Yü 1 Balcalı ve çevresi Yü 4 Adana Org. San. civarı
Yü 2 İncirlik civarı Yü 5 Geçitli
Yü 3 Koza San. civarı Yü 6 Solaklı ile Tuzla arası

Çizelge 2. değerleri incelendiğinde, nodülasyon durumunun çok zayıf olduğu


görülmektedir. Ortalama nodül ağırlığı değeri en fazla Yü 6 noktasında (8,04 mg) tesbit
edilmiştir. Kök ağırlığı değerlerine bakıldığında ise Yü 2 noktasındaki ortalama değerin
(3,03 g) diğer bölgelerden daha yüksek olduğu görülmüştür. Kökte azot değerleri
incelendiğinde en yüksek değer (1,91%) Yü 2 ‘de tesbit edilmiştir.
Ceyhan Bölgesi I. Ürün Sonuçları
Ceyhan sörvey çalışması için belirlenen alanlar Çizelge 3’te belirtilmiştir.
Çizelge 4’te ise bu bölgelerden alınan bitki örneklerine ait kök ve nodül kuru ağırlıkları
ile bitki başına düşen nodül sayısı ve ortalama nodül ağırlığı değerleri ve nodül ve kökte
azot değerleri verilmiştir.
373

Çizelge 2. Yüreğir Bölgesi I. Ürün Sörvey Alanlarından Alınan Yerfıstığı Bitkisi


Örneklerinde Kök ve Nodül Ağırlıkları (g/bitki) ile Nodül Sayısı (ad./bitki) ve Ortalama
Nodül Ağırlığı (mg/nodül) ve azot içerikleri (%) Değerleri
Yüreğir İncelenen Parametreler
Nodül Ort. Nodül Kök
Nodül Sayısı Nodül-N Kök-N
Bölge Ağırlığı Ağırlığı Ağırlığı
(Ad. /bitk.) (%) (%)
(g/bitki) (mg/nodül) (g/bitki)
-
Yü 1 10 0,02 1,72 1,40 1,05
- - -
Yü 2 0 3,03 1,91
- - -
Yü 3 0 1,50 1,10
-
Yü 4 30 0,09 3,08 1,53 1,17
- - -
Yü 5 0 1,68 0,98
-
Yü 6 15 0,12 8,04 1,68 1,17
-
Ort. 9 0.08 4.28 1,80 1,23
-
:Örnek yetersizliği nedeniyle analiz yapılamamıştır.

Çizelge 3. Ceyhan Bölgesi I. Ürün Sörvey Tarama Alanı Lejantı


C1 E-5 Karayolu üzeri ŞARA karşısı
C2 Adana-Ceyhan arası Taş Ocağı civarı
C3 Ceyhan, Yılan Kalesi yakınları
C4 Büyük Mangıt civarı
C5 Esentepe Köyü Ceyhan yolu üzeri

Ceyhan Bölgesi sörvey çalışmalarında (Çizelge 4) nodülasyon durumunun zayıf


olduğu görülmüştür. Beş bölgeden sadece ikisinde nodüle rastlanmıştır. C 3 Bölgesi
nodül durumu diğer bölgelerden daha yüksek bulunmuştur. Kumlu tın bir bünyeye sahip
bu bölge topraklarında daha önce yapılmış olan bakteri çalışmalarının bu durumu
etkilediği görülmüştür. C 5 bölgesine ait kök kuru ağırlık değeri genel ortalamaların
üzerinde bulunmuştur. Kökte azot değerleri incelendiğinde en yüksek değer (1,89 %) C
1 bölgesinde bulunmuştur.
Çizelge 4. Ceyhan Bölgesi I. Ürün Sörvey Alanlarından Alınan Yerfıstığı Bitkisi
Örneklerinde Kök ve Nodül Ağırlıkları (g/bitki) ile Nodül Sayısı (ad./bitki) ve Ortalama
Nodül Ağırlığı (mg/nodül), Nodül ve Kökteki Azot Değerleri

Ceyhan İncelenen Parametreler


Nodül Ort. Nodül
Nodül Sayısı Kök Ağırlığı Nodül-N Kök-N
Bölge Ağırlığı Ağırlığı
(Ad. /bitk.) (g/bitki) (%) (%)
(g/bitki) (mg/nodül)
- -
C1 0 - 0,68 1,89
- -
C2 0 - 1,70 1,40
C3 122 0,37 3,03 1,88 4,33 1,66
- -
C4 0 - 1,78 1,82
C5 46 0,27 5,85 3,43 3,58 1,40
Ortalama 34 0,32 4,44 1,89 3,95 1,63
-:Örnek yetersizliği nedeniyle analiz yapılamamıştır.
374

Osmaniye Bölgesi I. Ürün Sonuçları


Osmaniye sörvey çalışması için belirlenen alanlar Çizelge 5’te belirtilmiştir.
Çizelge 5. Osmaniye Bölgesi I. Ürün Sörvey Tarama Alanı Lejantı
O1 Mustafabeyli
O2 Osmaniye çıkışı dağ yamacı, sağ taraf
O3 O2 bölgesi civarı karşı yol
O4 Dereli Köyü
O5 Çona Köyü
O6 Selimiye

Osmaniye Bölgesi için yapılan sörvey çalışmasında alınan I. ürün nodül ve kök
örneklerine ait kök ve nodül kuru ağırlıkları ile bitki başına düşen nodül sayısı ve
ortalama nodül ağırlığı ile nodül ve köklerdeki azot değerleri Çizelge 6’da verilmiştir.
Çizelge değerleri incelendiğinde, Osmaniye bölgesindeki her örnekleme alanında iyi
nodülasyon durumlarıyla karşılaşıldığı görülmüştür (Şekil 3). En yüksek nodül sayısı
(279 ad./bitki) ve nodül ağırlığı değerleri (0,94 g/bitki) O 3 bölgesinde tesbit edilirken,
ortalama nodül ağırlığının en iyi olduğu bölge (5,79 mg) O 1 olarak belirlenmiştir. O 2
ve O 6 bölgelerine ait kök ağırlığı değerleri ise diğer bölgelerden daha yüksek çıkmıştır.
Nodül de azot değerlerine bakacak olursak en yüksek değer (5,58) O 6 bölgemizde
çıkarken, kökte azot değerlerinde en yüksek değer (2,50) O 5 bölgesinde çıkmıştır.
Çizelge 6. Osmaniye Bölgesi I. Ürün Sörvey Alanlarından Alınan Yerfıstığı Bitkisi
Örneklerinde Kök ve Nodül Ağırlıkları (g/bitki) ile Nodül Sayısı (ad./bitki) ve Ortalama
Nodül Ağırlığı (mg/nodül), Nodül ve Kökteki Azot Değerleri

Osmaniye İncelenen Parametreler


Nodül Nodül Ort. Nodül Kök
Nodül-N Kök-N
Bölge Sayısı Ağırlığı Ağırlığı Ağırlığı
(%) (%)
Ad. /bitk. (g/bitki) (mg/nodül) (g/bitki)
O1 78 0,45 5,79 1,33 4,27 1,63
O2 101 0,28 2,74 1,70 5,19 1,89
O3 279 0,94 3,38 2,18 5,22 1,97
O4 104 0,48 4,60 0,98 4,80 1,80
O5 187 0,64 3,40 1,33 4,96 2,50
O6 216 0,71 3,27 2,13 5,58 2,05
Ort. 161 0,58 3,86 1,60 5,00 1,97

Şekil 3. Osmaniye Bölgesinden I. Ürün İçin Alınan Kök Örneklerinden Bir Görünüm
375

Tuzla Bölgesi I. Ürün Sonuçları


Tuzla bölgesi sörvey çalışması için belirlenen alanlar Çizelge 7’de belirtilmiştir.
Çizelge 8’de ise bu bölgelerden alınan bitki örneklerine ait kök ve nodül kuru ağırlıkları
ile bitki başına düşen nodül sayısı ve ortalama nodül ağırlığı ile nodül ve köklerdeki azot
değerleri verilmiştir.
Çizelge 7. Tuzla Bölgesi sörvey tarama alanı lejantı
T1 Tuzla girişi Ağır toprak
T2 Tabaklar köyü yolu 1. bölge
T3 Tabaklar köyü yolu 2. bölge
T4 Tabaklar köyü yolu 3. bölge
T5 Aydınlar köyü 1. bölge
T6 Aydınlar köyü 2. bölge

Tuzla topraklarında yapılan sörvey çalışmasında çok iyi nodül durumları tesbit
edilmiştir. Tuzla Beldesi’nin giriş bölgesinde bulunan topraklarda yapılan elle tekstür
sonucu belirlenmiş ağır bünyeli alanlardan alınan kök örneklerinde nodül bulunmazken,
daha iç bölgelerde, yerfıstığı tarımının yoğun olarak yapıldığı kum topraklarda yapılan
örneklemelerde çok iyi nodül tesbitleri yapılmıştır. En fazla nodül sayısı ve ağırlığı
değerleri T5 ve T6 bölgelerinde tesbit edilmiştir. En fazla kök ağırlığı değeri (2,50
g/bitki) T4 bölgesinde, en düşük değer ise (0,90 g/bitki) T6 bölgesinde bulunmuştur.
Azot değerlerine bakacak olursak nodülde en yüksek değer (5,7 %) T4 de, kökte ise
(1,94%) T2 de bulunmuştur (Çizelge 8). Tuzla’ya ait kök örneklerinin nodülasyon
durumlarının iyi olduğu görülmüştür (Şekil 4)
Çizelge 8. Tuzla Bölgesi I. Ürün Sörvey Alanlarından Alınan Yerfıstığı Bitkisi
Örneklerinde Kök ve Nodül Ağırlıkları (g/bitki) ile Nodül Sayısı (ad./bitki), Ortalama
Nodül Ağırlığı (mg/nodül), Nodül ve Kökteki (%) Azot Değerleri
Tuzla İncelenen Parametreler
Bölge Nodül Nodül Ort. Nodül Kök
Nodül-N Kök-N
Sayısı Ağırlığı Ağırlığı Ağırlığı
(%) (%)
(Ad. /bitk.) (g/bitki) (mg/nodül) (g/bitki)
- - -
T1 0 2,25 1,48
T2 140 0,50 3,54 1,73 4,5 1,94
- - -
T3 0 1,18 1,82
T4 104 0,36 3,41 2,50 5,7 1,59
T5 201 0,73 3,61 1,15 4,9 1,83
T6 263 0,68 2,59 0,90 4,8 1,85
Ort. 118 0,44 3,29 1,62 4,98 1,75
-:
Örnek yetersizliği nedeniyle analiz yapılamamıştır.

Şekil 4. Tuzla Bölgesinden I. Ürün İçin Alınan Kök Örneklerinden Bir Görünüm
376

Yumurtalık Bölgesi I. Ürün Sonuçları


Yumurtalık Bölgesi sörvey çalışması için belirlenen alanlar Çizelge 9’da
belirtilmiştir.
Çizelge 9. Yumurtalık Bölgesi 1. ürün sörvey tarama alanı lejantı
Y1 Yakapınar Yeni Misis civarı
Y2 Geçitli 1. bölge
Y3 Geçitli 2. bölge
Y4 Vayvaylı 1. bölge
Y5 Vayvaylı 2. bölge

Yumurtalık Bölgesi bitki örneklerine ait kök ve nodül kuru ağırlıkları ile bitki
başına düşen nodül sayısı , ortalama nodül ağırlığı, kök ağırlığı ile nodül ve kökteki azot
değerleri Çizelge 10’da verilmiştir. Yumurtalık bölgesinde yapılan 1. ürün sörvey
örnekleme sonuçlarının yer aldığı çizelge değerleri incelendiğinde kökteki azot değerleri
dışında tüm parametrelerde en yüksek değerlerin Y 4 bölgesinde tesbit edildiği
görülmüştür. Kökte azot değerlerine baktığımızda en yüksek değerin Y5’te çıktığını
görürüz. En düşük değerler ise Y2 bölgesinde bulunmuştur. Nodülde azot değerlerinde
ise en yüksek değer (6,4%) Y4 bölgesinde tesbit edilmiştir
Çizelge 10. Yumurtalık Bölgesi I. ürün Sörvey Alanlarından Alınan Yerfıstığı Bitkisi
Örneklerinde Kök ve Nodül Ağırlıkları (g/bitki) ile Nodül Sayısı (ad./bitki) ve Ortalama
Nodül Ağırlığı (mg/nodül), Nodül ve Kökteki Azot (%) Değerleri

Yumurtalık İncelenen Parametreler


Nodül Nodül Ort. Nodül Kök
Nodül-N Kök-N
Bölge Sayısı Ağırlığı Ağırlığı Ağırlığı
(%) (%)
(Ad. /bitk.) (g/bitki) (mg/nodül) (g/bitki)
Y1 29 0,08 2,59 2,40 4,5 1,67
-
Y2 5 0,01 1,88 1,47 1,60
Y3 50 0,10 2,01 2,05 5,0 1,73
Y4 142 0,34 2,36 2,93 6,4 1,69
-
Y5 13 0,04 2,94 1,70 2,18
Ort. 48 0,11 2,36 2,11 5,3 1,77
-
:Örnek yetersizliği nedeniyle analiz yapılamamıştır.

Araştırma sonuçlarında, I.ürüne ait genel ortalama değerlerine göre, nodül sayısı
(ad./bitki) değerleri en yüksek Osmaniye bölgesinde (161 ad./bitki) tesbit edilmiştir.
Bunu sırasıyla Tuzla (118 ad./bitki), Yumurtalık (48 ad./bitki), Ceyhan (34 ad./bitki) ve
Yüreğir (9 ad./bitki) takip etmiştir. Nodül ağırlığı değerleri ise, 0,04 (Yüreğir) ile 0,58
(g/bitki) (Osmaniye) arasında değişimler göstermiştir.
Ortalama nodül ağırlığı değerleri (mg/nodül)ise genel olarak 1.77 (Ceyhan) ile
3.86 (Osmaniye) arasında değişimler göstermiştir. Kök ağırlığı (g/bitki) değerlerinin
genel ortalamaya yansımaları incelendiğinde ise en yüksek değer Yumurtalık
Bölgesinde (2,11 g/bitki), en düşük değer ise Osmaniye ve Tuzla Bölgesinde (1,60
g/bitki) tesbit edilmiştir. Nodül azot içerikleri (%) incelendiğinde, genel ortalama
sonucuna göre en yüksek değer Osmaniye Bölgesi’nde (% 5.00) tesbit edilirken
Yumurtalık ve Tuzla’ya ait sonuçlar birbirine yakın bulunmuştur. Yüreğir ve Ceyhan’a
377

ait nodül örnekleri bazı noktalarda yetersiz olduğundan bu bölgelere ait nodül azot
içeriği (%) analizleri yapılamamıştır. Kök azot içeriklerine (%) ait sonuçlar genel
ortalamalara göre, 1,23 (Yüreğir) ile 1.97 (Osmaniye) (%) arasında değişimler
göstermiştir.
Çalışmaya ait sonuçlara göre, nodülasyon durumunun kötü olarak tesbit edildiği
bölgelere yönelik bakteri aşılaması, demir ve molibden uygulamaları ile ilgili spesifik
çalışmaların yapılması önerilebilir. Özellikle Ceyhan Bölgesi’ne ait sorunlu alanlar
üzerine kurulmuş denemelerle problemin çözümüne yönelik çalışmalar yapılabilir.
Bununla beraber, Tuzla Bölgesi’nin kum toprakları ile Osmaniye Bölgesi’nin ağır
bünyeli topraklarında tesbit edilen yüksek nodülasyon durumlarından faydalanılarak
sorunlu bölgelere yönelik ortak çalışmalar yapılabilir.

KAYNAKLAR
Ahmad, S., Rafey, A., Sıngh, R.K., Verma, U.K., 1988. Respose of groundnut varietes
to different spacing. Field Crop Abst., Vol:41 No:3
Altuntaş, S. Ve Cebel, N., 1992. Yerfıstığı Bitkisinde en Fazla Azot Tesbit Eden
Bakterilerin Sera ve Tarla Koşullarında Seçilmesi. Tarım ve Köy İşleri
Bakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Toprak ve Gübre Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları. Genel yayın no: 188. Rapor yayın no: R. 106.
ANKARA.
Anonim, 2002. Dış Ticaret Müsteşarlığı.
Anonim, 2006. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Adana İl Müdürlüğü. Adana ili tarımsal
istatistik verileri yayın no : 2006-2 Adana.
Arıoğlu, H., 1992. Yağ Bitkileri: Cilt 1 (Soya ve Yerfıstığı) Ç.Ü.Z.F. Ders Kitabı No:35,
ADANA.
ArıoğlU, H., 2000. Yağ Bitkileri Yetiştirme ve Islahı. Ç.Ü. Ziraat Fak. Genel Yayın No:
220. Ders Kitapları Yayın No: A-70. ADANA.
Arıoğlu, H., 2003. Çukurova Bölgesinde Yerfıstığı Yetiştiriciliği. Çukurova Üniversitesi
Ziraat Fak. Tarla Bit. Adana.
Doğan, K., 2007. Yerfıstığı Bitkisinde Bakteriyel Aşılama İle Demir Uygulamalarının
Nodülasyon, Biyomas Ve Verime Etkisi. Ç.Ü.Zir. Fak. Fen Bilimleri Enstitüsü.
Doktora Tezi. ADANA. (Yayınlanmamış).
Gök, M., Coşkan, A., Doğan, K., Arıoğlu, H., 2003. bakteriyel Aşılama ile Demir ve
Molibden Uygulamalarının Yerfıstığı Bitkisinde Nodülasyon ve Biyomas
Oluşumuna Etkisi. Gelişme Raporu, Proje No: ZF2002BAP75
Gök, M., Doğan, K., Coşkan, A., Arıoğlu, H., 2004. Bakteriyel aşılama ile demir ve
molibden uygulamalarının yerfıstığı bitkisinde nodülasyon ve biyomas
oluşumuna etkisi. 3. Ulusal Gübre Kongresi “Tarım Sanayi Çevre”, 11-13 ekim
2004 Tokat. Bildiriler Kitabı, 2. cilt, S. 909-920.
Gök, M., Doğan, K., Coşkan, A., Arıoğlu, H., 2005. Yerfıstığı Bitkisinde Bakteriyel
Aşılama ile Demir ve Molibden Uygulamalarının Nodülasyon, N2-Fiksasyonu
ve Verime Etkisi. IV. Tarım Kongresi Bildiri Kitabı, 21-23 Eylül, Şanlıurfa. S.
844-852.
378

Gök, M., Martın, P., 1993. Farklı Rhizobium Bakterileri ile Aşılamanın Soya, Üçgül ve
Fiğde Simbiyotik Azot Fiksasyonuna Etkisi. Doğa-Tr. J. of Agricultural and
Forestry 17, 753-761.
Kahnt, G., 1985. Welchen Vorfruchtwert haben Körnerlegüminosen ? DLG
Mitteilungen, Nr. 3, 138-140.
Pattee, H.E. and Young, C.T., 1982. Peanut Science and Technology.American Peanut
Research and Education Society, Inc. Yoakum, Texas 77995. USA.
Smart, J., 1993. The Groundnut Crop. A Scientific basis for imrovement. Department of
Biology Southampton University, UK. Chapman and Hall London-Glasgow-
Weinheim-Newyork.
Werner, D., 1987. Pflanzliche und Mikrobielle Symbiosen. Georg Thieme Verlag
Stuttgart. New York.
379

BİTKİ GELİŞİMİNİ TEŞVİK EDİCİ BAKTERİ VE GÜBRE


UYGULAMALARININ BUĞDAY VE ARPA GELİŞME VE VERİMİ ÜZERİNE
ETKİSİ

Ramazan ÇAKMAKÇI1,2 Ümmügülsüm ERDOĞAN3 Metin TURAN4


Taşkın ÖZTAŞ4 Medine GÜLLÜCE5 Fikrettin ŞAHİN6
1
Atatürk Üniv., Biyoteknoloji Uyg. ve Araşt. Merk., Erzurum.
2
Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Tarla Bitkileri Böl., Erzurum. rcakmak@atauni.edu.tr
3
Atatürk Üniv., İspir Hamza Polat MYO, İspir/Erzurum
4
Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Toprak Bölümü, Erzurum
5
Atatürk Üniv. Fen Edebiyat Fak. Biyoloji Bölümü, Erzurum
6
Yeditepe Üniv., Müh. ve Mimarlık Fak., Genetik ve Biyomühendislik Böl., İstanbul

ÖZET
Bu araştırma bitki gelişmesini teşvik edici bakterilerin tekli ve birlikte
aşılamalarının, kontrol ve azot gübresine kıyasla, yazlık buğday (Triticum aestivum spp.
vulgare var. Kırık) ve arpa (Hordeum vulgare cv. Tokak) gelişme ve verimi üzerine
etkisinin belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. Uygulama olarak (1) kontrol (bakteri ve
mineral gübre uygulanmamış), (2) Bacillus OSU-142, (3) Bacillus M-3, (4) Azosipirillum
sp. 245, (5) OSU-142 + M-3 + Azp.245, (6) Bacillus megaterium RC07, (7)
Paenibacillus polymyxa RC05, (8) Bacillus licheniformis RC08, (9) mineral azot N1 (8
kg N/da veya 40 mg N/kg toprak) ve (10) N2 (4 kg N/da veya 20 mg N/kg toprak)
seçilmiştir. Deneme iki set halinde 4 tekerrürlü olacak şekilde yürütülmüştür. Ekimden
30 gün sonra bitkilerin hasat edildiği denemenin birinci seti sonuçlarına göre, bakteri
aşılamaları, buğday ve arpa kök ağırlığını %11,1-18,3 ve %10,3-21,4, gövde ağırlığını
ise %14,4-30,4 ve %11,9-23,7 oranında artırmıştır. Bitkilerin hasat olgunluğu
döneminde hasat edildiği denemenin ikinci seti sonuçlarına göre; bakteri aşılamaları,
buğday ve arpa başak dane ağırlığını %9,9-20,6 ve %7,3-18,6, olgun bitki ağırlığını ise
sırasıyla %4,7-18,2 ve %18,0-28,7 oranında artırmıştır. Azot uygulaması (N1-N2)
buğday ve arpa başak dane ağırlığını %17,9-11,1 ve %19,9-22,1, toplam biomas
ağırlığını ise sırasıyla %23,3-18,6 ve %34,6-28,1 oranında artırmıştır. Bakteri
aşılamaları ile buğday ve arpa dane protein oranı %5,9-17,2 ve %9,1-16,8; N1 ve N2
gübre uygulamalarıyla buğdayda %23,3 ve %11,7, arpa da ise %19,3 ve %13,8 oranında
artmıştır. Bitki gelişme yanıtı aşılanan bakteri, bitki türü ve değerlendirme
parametrelerine bağlı olarak değişmiştir. Özellikle Azospirillum sp. 245, OSU-142 ve
Paenibacillus polymyxa RC05 bakterilerinin biyolojik gübre formülasyonlarında
kullanılabilecek önemli bir potansiyel olabileceği sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Bitki gelişimini teşvik edici bakteri, azot fiksasyonu, fosfat
çözücülüğü, buğday, arpa.

EFFECTS OF PLANT GROWTH PROMOTING BACTERIA AND


FERTILIZER ON GROWTH AND YIELD OF WHEAT AND BARLEY
ABSTRACT
The present study was conducted to investigate the effects of plant growth
promoting rhizobacteria in single and three strains combinations on spring wheat variety
(Triticum aestivum spp. vulgare var. Kırık) and barley (Hordeum vulgare cv. Tokak)
growth and yield yields under greenhouse conditions. The treatments included: (1) Control
380

(no inoculation and fertilizer), (2) Bacillus OSU-142, (3) Bacillus M-3, (4) Azospirillum
brasilense Sp.245, (5) OSU-142 + M-3 +Azp 245, (6) Bacillus megaterium RC07, (7)
Paenibacillus polymyxa RC05, (8) Bacillus licheniformis RC08, (9) mineral nitrogen N1
(80 kg N ha-1) and (10) N2 (40 kg N ha-1). Plant were harvested 30 (first sampling set I)
and 120 (second sampling set II) days after sowing. At the first sampling plant growth
promoting rhizobacteria inoculation increased fresh root weight by 11.1-18.3% and
10.3-21.4% at the wheat and barley whereas PGPR increased fresh shoot weight per
plant by 14.4 and 30.4% and 11.9 and 23.7% respectively compared with control. At the
final harvest in pots, PGPR inoculation increased the grain weight per spike by 9.9-
20.6% and 7.3-18.6% at the wheat and barley whereas PGPR increased the mature crop
biomass weight per plant by 4.7-18.2% and 18.0-28.7%, respectively compared with the
control. Mineral nitrogen (N1-N2) application increased grain weight per spike by 17.9-
11.1 and 19.9-22.1%, and mature crop biomass weight per plant by 23.3-18.6 and 34.6-
28.10% in wheat and barley, respectively. Inoculation, however, achieved an increase in
grain protein content respectively of 5.9-17.2% and 9.1-16.8% in the wheat and barley.
N1 and N2 fertilizers applications, however, corresponded to increases up to 23.3 and
11.7 % in wheat and 19.3 and 13.8 % in barley, respectively. Plant growth response was
variable and dependent on PGPR strain, plant species and growth parameter evaluated.
In particularly, bacterial strain Azospirillum brasilense Sp245, Bacillus OSU-142 and
Paenibacillus polymyxa RC05 have great potential being formulated and used as
biofertilizer.
Key Words: Plant growth-promoting bacteria nitrogen fixation, phosphate
solubilization, wheat, barley.

GİRİŞ
Azot ve fosfor bitki büyüme ve gelişimi için temel elementlerdir ve genellikle
yüksek verim için önemli sınırlandırıcı faktörlerdir. Noksanlığı durumunda fazla
miktarda azot ve fosforlu gübre kullanımı maliyeti artırmakta ve çevre kirliliğine neden
olmaktadır. Tarımsal kimyasalların ve özellikle kimyasal azotlu ve fosforlu gübrelerin
ekosistemlerin kaldıramayacağı miktarda kullanımının devamı sürdürülebilir olmamakta
ve kimyasal gübre ile ortaya çıkan hızlı üretim artışı artık azalmaktadır. Tüm dünyada
yeterli miktar ve kalitede gıda temininin sömürücü ve kirletici tarımla sağlanamayacağı
endişesi yaygınlaşmaktadır. Sağlıklı bir tarım sistemi kaçınılmaz olmakta ve tarımsal
kimyasalların kullanılmadığı temiz gıdaların üretimi, insanlığın ve doğal kaynakların
geleceği için zorunlu hale gelmektedir. Temiz tarım sistemi, organik artıkların geri
dönüşümü, biyolojik gübrelerle toprağın güçlendirilmesi, biyopestisit kullanımı ve
tarımsal-ekosistemdeki kirleticilerin biyolojik yollarla temizlenmesi gibi yaklaşımları
esas almaktadır (Çakmakçı ve Erdoğan 2008). Çevre kirliliğinin önlenmesi ve tarımsal
sürdürülebilirlik, kaynakların devamlılığının sağlanması, tarımsal maliyetin düşürülmesi
ve organik tarım için azot fikseri, fosfat çözücü ve bitkisel hormon üretici bakteri
kullanımını zorunlu kılmaktadır. Biyolojik gübrelerin artması ve yaygınlaşması
kimyasal gübre gereksinimini ve gübrelerin neden olduğu çevre kirliliğini azaltıcı olarak
önem kazanmaktadır. Serbest yaşayan, bitkisel gelişimi teşvik eden, biyolojik
mücadelede veya biyolojik gübre olarak kullanılan bakterilere bitki gelişimini teşvik
edici rizobakteriler adı verilmekte ve bu bakterilerin kullanımı yaygınlaşmaktadır. Bu
bakteriler tarım, bahçecilik, ormancılık ve çevrenin yenilenmesi amaçlarıyla
kullanılmaktadır.
Bitki gelişmesini teşvik eden bakteriler iki grup olarak sınıflandırılmaktadır.
Birinci grup farklı mekanizmalarla bitki gelişmesini artırırken, ikinci grup
fitopatojenlerin zararlı etkilerini önlemekte veya azaltmaktadır. Bitki gelişimini teşvik
381

edici bakterilerin bitki gelişmesini teşvik mekanizmaları tam olarak açıklanamamış


olmakla birlikte bu bakterilerin auksin, sitokinin, giberallin ve etilen gibi bitkisel
hormonları üretebildiği (García de Salamone ve ark. 2001, Dobbelaere ve ark. 2003,
Lucy ve ark. 2004, Çakmakçı ve ark. 2006, Aslantaş ve ark. 2007), asimbiyotik olarak
N fiksettiği (Şahin ve ark. 2004, Lucy ve ark. 2004); bitki antioksidan ve oksidatif
pentoz fosfat yolu enzim aktivitesini artırdığı (Çakmakçı ve ark. 2007a), mineral fosfatı
ve demiri çözebildiği ve organik fosfat ve diğer besin elementlerini mineralize ettiği (de
Freitas ve ark. 1997, Çakmakçı ve ark. 2006); kuraklık, tuzluluk ve metal toksiditesine
karşı bitki direncini artırma (Lucy ve ark. 2004); siderofor, antibiyotik, fungusit ve
enzim sentezleyerek veya rekabet gibi mekanizmalarla patojenere karşı antagonistik etki
gösterdiği (Dobbelaere ve ark. 2003, Lucy ve ark. 2004) bilinmektedir.
Bitki gelişimini teşvik edici bakteri uygulamalarının bitki gelişimine katkısı
çimlenme oranı, kök gelişimi, verim, yaprak alanı, klorofil oranı, azot oranı, protein
oranı, kuraklığa dayanıklılık, kök ve gövde ağırlığı artışı ve yaprak yaşlanmasının
geciktirilmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır (Dobbelaere ve ark. 2003, Çakmakçı 2005a,
b). Mikroorganizmalar tarafından bitkisel gelişmenin teşvik edilmesinde temel
mekanizma azot fiksasyonudur. Bazı mikroorganizma türleri tarafından biyolojik
nitrojen fiksasyonu ile atmosferik nitrojen (N2) nitrojenaze enzimi yardımı ile
amonyuma dönüştürülmekte ve kullanılabilmektedir. Bu proseste bitkilerce
kullanılamayan N2, kullanılabilir forma (NH4) dönüşmektedir. Bakteri inokulasyonu
tarafından bitki gelişiminin teşvik edilmesinin alternatif bir açıklaması ise bakterilerce
bitki gelişimini regüle eden maddelerin salgılanmasıdır. Bakteriler auksin hormonu
üreterek hücrelerin uzamasını, hücre bölünmesini ve başkalaşmasını teşvik etmektedir
(Glick 1995). Fizyolojik aktif en yaygın auksin indol asetik asit (İAA) olup hücre
uzaması yoluyla gelişmeyi teşvik etmekte, hücre bölünmesi ve farklılaşmasında rol
oynamaktadır. İnokulasyondan sonra bakteriyel bitki hormonu üretimi, kök
morfolojisinde değişmeler meydana getirmekte, mineral alımı artmaktadır. İAA
üretimiyle ilgili olarak üzerinde en yaygın çalışılan bakterinin İAA, gibberallin,
sitokinin ve etilen hormonlarını üretebilen Azospirillum, Paenibacillus ve Bacillus
olduğu bilinmektedir (Patten ve Glick 1996, Lambrecht ve ark. 2000, Gutierrez-Mañero
ve ark. 2001, Dobbelaere ve ark. 2003, Çakmakçı ve ark. 2007 a,b). Bakteriler
tarafından bitki gelişimini teşvik mekanizmalarından üçüncüsü ise organik ve inorganik
fosfat çözücülüğü yoluyla besin alımının artırılmasıdır. Fosfat uygulaması tarımda
yaygın bir uygulamadır ve çoğunluğu çözünebilir durumda olan inorganik P
uygulamadan itibaren asit topraklarda demir ve aliminyum kalkerli topraklarda ise
kalsiyum tarafından hızla immobilize olmakta ve bitkilerce alınamaz forma
dönüşmektedir. Alınabilir P yüksek verim için genellikle yetersizdir ve uygulanan
inorganik fosfor da gübrelemeden hemen sonra fiksedilmektedir (Yadav ve Dadarwal
1997). Mikroorganizmalarca farklı organik asit üretimi, inorganik fosfatın çözünmesi ve
organik fosfatın mineralizasyonu fosforu alınabilir forma dönüştürmektedir (Kumar ve
Narula 1999). Tohumların fosfat çözücü bakterilerle aşılanması toprakta fiksedilmiş
fosforun ve uygulanan gübre fosforunun alınabilirliliğini artırarak bitki gelişmesini
teşvik etmektedir (Yadav ve Dadarwal 1997).
Bakteriyel bitki hormonu üretimi, azot fiksasyonu ve fosfat çözünürlüğü bitki
gelişiminde üç önemli potansiyel süreç olduğundan bu araştırmada bu özelliklere sahip
bakteriler kullanılmıştır. Araştırma farklı kaynaklardan izole edilmiş, tanı ve
karakterizasyonu yapılmış yedi bakteri izolatının, kimyasal gübre ve kontrole kıyasla,
yazlık buğday ve arpa gelişim, verim ve kalite parametrelerine etkisinin belirlenmesi ve
söz konusu bitkilerde biyolojik gübre olarak kullanılabilecek uygun bakteri
geliştirilmesi amacıyla yürütülmüştür. Tarla denemeleri ile paralel olarak yürütülen bu
çalışmalar sonucunda uygun biyolojik gübre formülasyonu ortaya konulacaktır.
382

MATERYAL VE METOD
Bu araştırmada kullanılan Azospirillum sp.245 izolatı Avrupa birliği 6. Çerçeve
prroğramınca yürütülen proje (Rhizobacteria for reduced fertiliser inputs in wheat,
RHİBAC FP6-2006) kapsamında temin edilmiştir. Üç bakteri izolatı (Bacillus
megaterium RC07, Paenibacillus polymyxa RC05 ve Bacillus licheniformis RC08)
buğday ve arpa rizosferinden (Çakmakçı ve ark. 2006); Bacillus OSU-142 domates ve
Bacillus M-3 ise biberden izole edilmiştir (Şahin ve ark. 2004, Çakmakçi ve ark. 2001).
İnkübasyon sürecinde, koloni yapısı, koloni formu, gelişme ve pigment üretimi gibi
kriterlere göre bakteriler seçilmiş, çizilmiş, saflaştırılmış ve izolatlar MIDI Sistem
metotlarına göre FAMEs analizi ile MİS ve BİOLOG sistemine göre tanılanmıştır.
Bakteri suşlarının tüm morfolojik, biyokimyasal ve fizyolojik testleri yapılmıştır.
Araştırmada kullanılan B. megaterium RC07, B. licheniformis RC08 ve Bacillus M-3
bakterilerinin fosfat çözücü özellik gösterdiği, Bacillus OSU-142 ve P. polymyxa RC05
bakterilerinin yüksek nitrojenaze aktivitesi gösteren etkin azot fikserleri olduğu
(Çakmakçı ve ark. 2006, 2007a); bu izolatların oksidaz, katalaz, nitrat redüksiyon,
asetilen redüksiyon özelliklerinin pozitif olduğu ve azotsuz besi ortamında
gelişebildikleri bilinmektedir (Çakmakçı ve ark. 2006).
Bitki rizosferinden alınan toprak laboratuarda 10 g toprak steril koşullarda 100 ml
su içine erlene alınarak, çalkalanmış (30 da 150 rpm), 1 ml örnek 9 ml steril su ile
karıştırılmış, dilüsyondan 0.1 ml (105) besin ortamına alınarak (NA), 28 ºC’de 7 gün
inkübasyona bırakılmış, bakteriler saflaştırılmış ve izolatlar MIDI Sistem metotlarına
göre FAMEs analizi ile (De Freitas ve ark., 1997) tanılanmıştır. Bakteriler yaklaşık 40
mg canlı hücre TSBA ortamında yetiştirilip hasat edilmiş, 1 ml 1.2M NaOH, %50
metanol ilavesiyle 5 tüp 100oC’de 30 dakika inkübe edilmiştir. Hızlı soğutmadan sonra
1.25 ml %50 methyl-tert butyl ether (MTBE) hekzan ekstraktı Pastör pipetle alınarak, 3
ml 0.3 M NaOH ile yıkanmış, FAMEs ekstraktı gaz kromotoğrafisinde (HP6890,
Hewlett Packard, Palo Alto, CA) silika kapillar kolon ile %5 phenylmethyl silikon
kullanılarak ayrılmış, parametreler bilgisayar programı ile otomatik olarak
belirlenmiştir. Peak tanısı kalibrasyon standartlarına göre yapılmış (Microbial ID 1200-
A), her bir bakteriye ait FAME profil TSBA 40 ve MIS datalarına göre belirlenmiştir.
Tohumlar %70 etanolda 2, %1.2 sodyum hipokloritte 10 dakika sterilize edilmiş
ve 10 kez saf sudan geçirilmiştir. Bakteriler %30 gliserolde –80 ˚C’de depolanmış,
suşlar saf kültür olarak NB ortamında 28 ºC geliştirilmiş ve 109 CFU/ml
konsantrasyonda tohumlara kodlanmıştır. Saksılar 20% sodyum hipoklorit solüsyonu ile
sterilize edildikten sonra organik madde miktarı % 1.9, pH= 7,1, alınabilir NH4+-N,
NO3—N ve P2O5 miktarı 10,2, 9,3, ve 15,2 mg/kg; katyon değiştirme kapasitesi,
değişebilir K ve Ca+ Mg sırasıyla 26.2, 1.8 ve 19.4 cmol/ kg; alınabilir Fe, Mn, Zn ve
Cu içeriği 4.3, 3.1, 2.6 ve 1.5 ppm olan toprakla doldurulmuştur.
Bu araştırma bitki gelişmesini teşvik edici bakterilerin tekli ve birlikte
aşılamalarının, kontrol ve azot gübresine kıyasla, yazlık buğday (Triticum aestivum spp.
vulgare var. Kırık) ve arpa (Hordeum vulgare cv. Tokak) gelişme ve verimi üzerine
etkisinin belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. Araştırma tesadüf blokları deneme
deseninde faktöriyel düzenlemeye göre kurulmuştur. Uygulama olarak (1) kontrol
(bakteri ve mineral gübre uygulanmamış), (2) Bacillus OSU-142, (3) Bacillus M-3, (4)
Azosipirillum sp.245, (5) OSU-142 + M-3 + Azospirillum sp. 245, (6) Bacillus
megaterium RC07, (7) Paenibacillus polymyxa RC05, (8) Bacillus licheniformis RC08,
(9) mineral azot N1 (8 kg N/da veya 40 mg N/kg toprak) ve (10) N2 (4 kg N/da veya 20
mg N/kg toprak) seçilmiştir. Deneme iki set halinde 4 tekerrürlü olacak şekilde
yürütülmüş ve uygulamalar saksılara tesadüfi olarak dağıtılmıştır. Her bir saksıya eşit
aralıklarla 24 tohum (her bir tohum yatağına 2 tohum gelecek şekilde) olmak üzere,
buğday ve arpa tohumları 16-L saksılara 2,5 cm derinliğe ekilmiştir. Ekimden 10 gün
383

sonra her bir tohum yatağında bir bitki ve her bir saksıda 12 bitki olacak şekilde
seyreltme yapılmıştır. Bitkiler doğal ışık altında sera koşullarında yetiştirilmiştir.
Demenin birinci setinde bitkilerin başlangıç dönemi gelişimi ele alınmış ve
bitkiler ekimden 30 gün sonra, ikinci setinde ise bitkiler hasat olgunluğu döneminde
hasat edilmiştir. Her bitki için 10 uygulama, 2 hasat tarihi ve 4 tekerrür olmak üzere
toplam 80 saksı kullanılmıştır. Deneme 2 tekrarlı olarak yürütülmüştür. Bitkiler kökleri
ile sökülmüş, kök sistemi su altında zarar verilmeksizin yıkanmış, toprak parçacıkları
ayrılmış, tüm bitki tartılmış, daha sonra kök sistemi gövdeden ayrılmış ve ayrı ayrı
tartım yapılmıştır. Yaş ağırlığa ilave olarak 70 ºC’de 3 bekletilen bitki aksamında kuru
ağırlıklar belirlenmiştir. Danr ve sap azot içeriği Kjeldahl metoduyla belirlenmiştir.
Deneme verileri STATISTICA 5.1 yardımıyla varyans analizine tabi tutulmuş
ortalamalar arası farklılıklar Duncan çoklu karşılaştırma testine göre karşılaştırılmıştır

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Bitkilerin ekimden 30 gün sonra hasat edildiği denemenin birinci seti sonuçlareına
göre, sera koşullarında fosfat çözücü Bacillus M-3, Bacillus megaterium RC07 ve
Bacillus licheniformis RC08 aşılamasıyla buğday ve arpa kök ağırlığı %11,0-12,8 ve
%10,3-14,3; azot fikseri Bacillus OSU-142, Azospirillum sp.245 ve Paenibacillus
polymyxa RC05 bekterilerinin tekli aşılamalarıyla %13,8-16,5 ve 12,0-18,7 oranında
artmıştır. Mineral gübre (N1-N2) uygulamasıyla %21,1-13,4 ve %23,2-18,3 oranlarında
artan buğday ve arpa kök ağırlığı, fosfat ve azot fikseri bakterilerin birlikte kullanılması
durumunda ise %18,3 ve %21,4 artmıştır. Buğday ve arpa yaş gövde ağırlığında fosfat
çözücülerle %14,4-20,4 ve 13,6-16; azot fikseden bakterilerle %26,5-30,4 ve %16,0-
21,5; üçlü kombine aşılama ile %30,4 ve %23,7, mineral gübre uygulaması durumunda
ise %33,7-37,1 ve %16,2-26,9 artış belirlenmiştir. Üçlü aşılama başta olmak üzere
kullanılan bakteriler erken gelişme döneminde her iki bitkide de gövde ve kök ağırlığını
artırmış ancak artış bakterilere bağlı olarak değişmiştir (Çizelge 1).
Çizelge 1. Mineral Gübreleme ve Bakteri Aşılamalarının Buğday ve Arpa Gelişimi
Üzerine Etkisi (Tohum ekiminden 30 gün sonra hasat edilmiş)
Buğday Arpa
Uygulama Yaş kök Yaş gövde Yaş kök Yaş gövde
ağırlığı ağırlığı ağırlığı ağırlığı
(g/bitki)* (g/bitki) (g/bitki) (g/bitki)
Kontrol 0.109 b 0.181 c 0.224 d 0.413 d
N1 Azot (8 kg N/da) 0.132 a 0.248 a 0.276 a 0.527 a
N2 Azot (4 kg N/da) 0.128 a 0.242 a 0.265 a-c 0.480 bc
Bacillus OSU-142 0.124 a 0.235 a 0.266 a-c 0.479 bc
Bacillus M-3 0.121 ab 0.218 b 0.248 c 0.462 c
Azospirillum sp.245 0.127 a 0.229 a 0.259 a-c 0.502 ab
OSU-142 + M3+ Az. 245 0.129 a 0.238 a 0.272 ab 0.511ab
Bacillus megaterium RC07 0.123 ab 0.213 b 0.256 a-c 0.471 c
Paenibacillus polymyxa 0.126 a 0.236 a 0.251 bc 0.489 bc
RC05
Bacillus licheniformis RC08 0.122 ab 0.207 b 0.247 c 0.469 c
*Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki farklar kendi grubunda önemli (p< 0.05) değildir

Bitkilerin olgunluk döneminde hasat edildiği araştırmanın ikinci seti sonuçlarına


göre, ortalama başak ağırlığı bakteri uygulamalarıyla buğdayda %8,9-20,6, arpada ise
%3,7-29,9 oranında artmıştır. Azot uygulamalarında ise bu artış buğdayda %20,9-23,1,
arpada ise %25,3-32,1 olmuştur (Çizelge 2,3). İki tekrarlamalı deneme ortalamalarına
göre yazlık buğdayın OSU-142, M3, Az245, RC07, RC05 ve RC08 inokulasyonu ile
384

başak dane ağırlığı %9,9, 12,5, 14,2, 11,7, 12,9 ve 11,1; saksı başına dane verimi %26,9,
13,2, 14,9,4,4, 13,8 ve 3,9 artmış; azot ve fosfat bakterilerinin birlikte uygulaması ise
başak dane ağırlığını %20,6, saksı dane verimini ise %21,5 artırmıştır. Başak dane
ağırlığı ve saksı dane verimi mineral gübre uygulaması durumunda ise %11,1-17,9 ve
%19,9-35,8 oranında artmıştır. Mineral azot uygulamaları buğday hasat indeksini
azaltırken bakteri aşılamaları artırmış ancak bu artış istatistiki bakımdan önemli
bulunmamıştır. Tokak arpa çeşidinde OSU-142, M3, Az245, RC07, RC05 ve RC08
inokulasyonu ile başak dane ağırlığı %13,3, 10,0, 18,6, 10,7, 12,8 ve 7,3; saksı başına
dane verimi ise % 13,4, 10,1, 18,7, 10,8, 12,8 ve 7,3 artmıştır. Saksı başına dane verimi
azot ve fosfor bakterilerinin birlikte aşılanması ile %25,7 artarken, mineral gübreleme
ile bu artış %31,3-38,9 olmuştur. Bütün uygulamalar arpa hasat indeksi değerlerini
önemsiz de olsa azaltmıştır. Azot gübrelemesi başta olmak üzere, azot fikserleri buğday
bitki yüksekliğini artırmış ancak ortalamalar arası farklılıklar optimum azot uygulaması
dışında önemli bulunmamıştır.
Çizelge 2. Mineral Gübreleme ve Bakteri Aşılamalarının Buğday Verimi Üzerine Etkisi
Uygulama Bitki Başak Başak Olgun bitki Dane
yüksekliği ağırlığı (g) dane ağırlığı verimi Hİ**
(cm) ağırlığı (g) (g/bitki) (g/saksı)
Kontrol 103 1.237 d 0.664 d 2.468 e 9.23 d 26.9
N1 Azot (8 kg N/da) 113 1.523 a 0.783 ab 3.043 a 12.53 a 25.7
N2 Azot (4 kg N/da) 108 1.495 a 0.738 c 2.926 ab 11.07 bc 25.2
Bacillus OSU-142 106 1.347 bc 0.730 c 2.585 de 10.95 bc 28.2
Bacillus M-3 100 1.311 cd 0.747 bc 2.760 b-d 10.45 c 27.1
Azospirillum sp.245 109 1.490 a 0.758 bc 2.888 a-c 10.61 bc 26.2
OSU-142+ M3+Azp245 112 1.492 a 0.801 a 2.917 a-c 11.21 b 27.5
B. megaterium RC07 109 1.379 bc 0.742 c 2.746 b-d 9.64 d 27.0
P. polymyxa RC05 107 1.433 ab 0.750 bc 2.732 cd 10.50 bc 27.5
B. licheniformis RC08 95 1.431 ab 0.738 c 2.654 d 9.59 d 27.8
*Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki farklar kendi grubunda önemli (p< 0.05) değildir;
**Hasat indeksi (Hİ): dane verimi/dane verimi +saman verimi) x 100

Başak ağırlığı ve başak dane ağırlığı artışı bakterilerin birlikte aşılanmasıyla daha
fazla olmuştur. Karışık inokulasyon bakteri etkinliğini artırmış bu durum muhtemelen
besin elementlerin daha dengeli alınmasından kaynaklanmıştır. Benzer olarak iki veya
daha fazla bakteri karışımının tekli uygulamalara göre daha uygun olduğu (Rojas ve ark.
2001); tek bakteri aşılamalarına kıyasla N2 fikserlerinin fosfat çözücü bakterilerle ikili
ve üçlü aşılamalarıyla şeker pancarı ve arpa veriminin daha yüksek oranda artığı (Şahin
ve ark. 2004) vurgulanmıştır. Ancak rizosferde mikroorganizmaların birbirini etkilemesi
nedeniyle kullanılan bakterilerin rizosfere iyice yerleşip çoğalabilmesi ve gelişmeyi
teşvik etmesi gereklidir. Farklı ekoloji, toprak ve bitkiler için uygun tekli ve çoklu
bakteri kombinasyonlarının belirlenmesi için kapsamlı araştırmalara gereksinim vardır.
Dane azot oranı OSU-142, M3, Azp245, RC07, RC05 ve RC08 inokulasyonu ile
buğdayda %8,6, 7,2, 17,1, 15,8, 10,5 ve 5,9; arpada ise %16,9, 8,9, 14,9, 11,9, 12,9 ve
9,4 oranlarında artmıştır. Üç bakterinin birlikte aşılamasıyla buğday ve arpada %15,1 ve
16,4 oranlarında artan dane azot oranı, mineral gübreleme uygulanan buğdayda %11,8-
23,7, arpada ise %13,9-19,4 oranında daha yüksek bulunmuştur. Dane azot oranında
azot bakterileri mineral azot uygulamalarına yakın oranlarda artış sağlarken, fosfor
çözücü bakterilerin dane azot oranına etkisi daha düşük olmuştur (Çizelge 4). Azot
uygulamalarına benzer olarak buğday ve arpa dane ve saman azot oranını artırma
bakımından azot fiksasyon bakterilerinin azot fiksetme özelliklerine ilave olarak fosfat
çözücülerle birlikte bitki azot alımını artırdığı söylenebilir. Bitkisel gelişim sadece N2
fiksasyonu veya P çözebilme özelliğinden kaynaklanmamakta aynı zamanda sekonder
385

metabolit üretimiyle de ilgili olmaktadır. Bu araştırmada kullanılan ve bitki gelişimini


teşvik azot fikseri ve fosfat çözücü bakterilerin indol asetik asit üretebildiği (Çakmakçı
ve ark. 2007 a,b); tarla ve laboratuar koşullarında yürütülen araştırmalarda arpa, şeker
pancarı ve kışlık buğdaylarda gelişme ve verimi artırdıkları (Çakmakçı ve ark. 2001,
2006, Şahin ve ark. 2004, Canbolat ve ark. 2006); bitki ve bakterilere göre değişmekle
birlikte buğday ve ıspanakta antioksidan ve oksidatif pentoz yolu enzimleri ve bitki
gelişimini teşvik ettikleri (Çakmakçı ve ark. 2007 a) ortaya konulmuştur.
Çizelge 3. Mineral Gübreleme ve Bakteri Aşılamalarının Arpa Verimi ve Verim
Parametreleri Üzerine Etkisi
Bitki Başak Başak Olgun Dane Hasat
Uygulama yüksekliği ağırlığı dane bitki verimi indeksi
(cm) (g)* ağırlığı (g) ağırlığı (g/saksı) (%)**
(g/bitki)
Kontrol 83 1.085 e 0.698 b 2.121 c 8.44 e 32.9
N1 Azot (8 kg N/da) 103 1.433 a 0.837 a 2.855 a 11.72 a 29.3
N2 Azot (4 kg N/da) 94 1.359 a-c 0.852 a 2.718 ab 11.08 b 31.3
Bacillus OSU-142 91 1.325 c 0.791 ab 2.684 ab 9.57 cd 29.5
Bacillus M-3 86 1.347 bc 0.768 ab 2.503 b 9.29 d 30.7
Azospirillum sp 245 96 1.410 ab 0.828 a 2.729 ab 10.02 c 30.3
OSU-142 + M3+ Az 245 101 1.171 d 0.816 a 2.687 ab 10.61 b 30.4
B. megaterium RC07 89 1.125 de 0.773 ab 2.552 b 9.35 d 30.3
P. polymyxa RC05 93 1.322 c 0.787 ab 2.609 ab 9.52 cd 30.2
B. licheniformis RC08 86 1.386 a-c 0.749 ab 2.594 a 9.06 d 28.9
*Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki farklar kendi grubunda önemli (p< 0.05) değildir;
**hasat indeksi (Hİ): dane verimi/dane verimi +saman verimi) x 100

Mineral gübre ve bakteri aşılamaları buğday ve arpa dane protein oranını


artırmıştır. Buğday ve arpada dane protein oranı normal azot uygulamasıyla, kontrole
kıyasla, %23,3 ve %19,3; yarım doz azot uygulamasında ise %11,7 ve %13,9 artmıştır.
Buğday ve arpa dane protein oranını fosfat çözücü bakteriler %5,9-15,7 ve %9,1-12,1;
azot fiksasyon bakterileri %8,3-17,2 ve %13,1-16,8; birlikte aşılama ise %15,1 ve
%16,5 oranında artırmıştır.
Çizelge 4. Mineral Gübreleme ve Bakteri Aşılamalarının Buğday ve Arpa Azot ve
Protein Oranı Üzerine Etkisi.
Buğday Arpa
Uygulama Dane Saman Dane Dane Saman Dane
azot azot protein azot azot protein
oranı oranı oranı (%) oranı oranı oranı
(%)** (%) ** (%) (%) (%)
Kontrol 1.52 d 0.32 c 8.74 d 2.01 c 0.65 c 11.54 c
N1 Azot (8 kg N/da) 1.88 a 0.49 a 10.78 a 2.40 a 0.86 a 13.77 a
N2 Azot (4 kg N/da) 1.70 bc 0.40 a-c 9.76 bc 2.29 ab 0.81 ab 13.14 ab
Bacillus OSU-142 1.65 b-d 0.37 bc 9.47 b-d 2.35 ab 0.74 a-c 13.48 ab
Bacillus M-3 1.63 b-d 0.35 bc 9.37 b-d 2.19 b 0.68 bc 12.59 b
Azospirillum sp.245 1.78 ab 0.42 a-c 10.24 ab 2.31 ab 0.78 a-c 13.25 ab
OSU-142 + M3+ 1.75 a-c 0.44 ab 10.06 a-c 2.34 ab 0.77 a-c 13.45 ab
Az.245
B. megaterium RC07 1.76 a-c 0.39 a-c 10.11 a-c 2.25 ab 0.69 bc 12.94 ab
P. polymyxa RC05 1.68 bc 0.42 a-c 9.66 bc 2.27 ab 0.71 a-c 13.05 ab
B. licheniformis 1.61 cd 0.37 bc 9.26 cd 2.20 b 0.63 c 12.65 b
RC08
*Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki farklar kendi grubunda önemli (p< 0.05) değildir;
**Dene protein oranı: dane azot oranı x 5,75
386

Bitkilerin 30 günde hasat edildiği araştırmanın birinci seti sonuçlarına göre bitki
gelişimini teşvik edici bakteri etkisi, bitki gelişmesinin başlangıç döneminde sonraki
dönemlerden daha hızlı olmuş ve zamanla etkinlik azalmıştır. Ancak bitkilerin olgunluk
döneminde hasat edildiği ikinci deneme verileri dikkate alındığında, başlangıç
dönemindeki hızlı gelişmenin sonraki gelişim ve üretimi olumlu etkilediği görülmüştür.
Önceki araştırmalarda PGPR etkinliğinin bitkinin erken gelişme döneminde ortaya
çıktığı ve bunun yüksek verime neden olduğu ortaya konulmuştur (Glick ve ark. 1997,
Çakmakçı ve ark. 2006). Fidelerin çevre koşullarına daha hassas olduğu başlangıç
dönemindeki güçlü gelişme, bitkinin stres koşullarını kolayca atlatması ile yüksek verim
ve kaliteye yol açması bakımından önemli olabilecektir.
Bitki gelişimini teşvik edici bakteri etkileri kompleks bir süreç olup, bakteri tür
ve sayısı, bitki-bakteri kombinasyonu, bitki genotipi, gelişme dönemi, hasat tarihi,
bitkisel parametreler, toprak tipi, toprak organik madde miktarı ve çevresel koşullara
bağlı olarak değişmektedir (Şahin ve ark. 2004, Çakmakçı ve ak. 2006). Bakteri
izolatlarının belli bitki türlerinde etkin olduğu (Lucy ve ark. 2004), etkinliğin bitki
türlerine bağlı olduğu (Khalid ve ark. 2004) vurgulanmıştır. Bitki gelişimini teşvik edici
bakteri uygulamaları laboratuar, sera ve tarla koşullarında yürütülmekte, ancak tarla
denemelerinde önceden tahmin edilemeyen bazı koşullar bazen uygun sonuçların
alınmasını zorlaştırmaktadır. Sulama ve ortam şartlarının daha uygun olduğu sera
şartlarında bakteri etkisinin daha fazla olması doğaldır. Toprakta ortaya çıkan
enfeksiyonlar, pH değişimleri, yüksek sıcaklık, yetişme periyodunda düşük yağış ve
nem noksanlığı, besin noksanlığı gibi uygun olmayan koşulların ortaya çıkması bakteri
kolonizasyonunu azaltmaktadır (Şahin ve ark. 2004, Dobbelaere ve ark. 2003). Bitki
gelişimini teşvik eden bakterilerin etkinliği toprak ve çevre faktörlerinden
etkilenmektedir. Diğer taraftan kontrollü koşullarda etkin olabilen bazı bakteri türlerinin
tarla koşullarında yetersiz olduğu da bilinen bir gerçektir. Tarım alanlarında uygun
olmayan koşullar meydana gelebilmekte ve iklim değişmeleri PGPR etkinliğini
değiştirebilmektedir. Tarla koşullarında büyük varyasyonlar olsa bile, bu araştırmada
olduğu gibi, kontrollü ortamlarda etkin bulunan mikroorganizmaların, farklı bitkilerle
test edilmesi, tarla koşullarına taşınması ve adapte edilebilmesi çalışmalarına devam
edilmelidir.
N2-fiksasyon ve fosfat çözücü bakteri aşılamasının, su ve sıcaklığın uygun
olduğu sera koşullarında sağladığı gelişme ve verim artışı dikkate alındığında;
mikrobiyal gübrelemenin, yüksek maliyet ve kirliliğe neden olan mineral gübrelemeye
alternatif olabileceği söylenebilir. Özellikle fazla azot gereksinimi olmayan buğday ve
arpa gibi bitkilerde mikrobiyolojik gübreleme ile uygun sonuçlar alınabilir. Bakteri
aşılamalarının uzun dönemde mineral gübrelere göre toprak ve çevreye olumlu etkileri
dikkate alınarak benzer araştırmaların yürütülmesi gerekmektedir. Özellikle azot
gübrelemesinin bedeli ve çevreye olumsuz etkisi dikkate alındığında, bu araştırmada test
edilen bakterilerin tek başına veya birlikte inokulasyonunun sürdürülebilir çevre dostu
tarımsal üretim için kullanılabileceği ortaya konulmuştur.

KAYNAKLAR
Aslantaş, R., Çakmakçi, R. and Şahin F., 2007. Effect of Plant Growth Promoting
Rhizobacteria on Young Apple Trees Growth and Fruit Yield under Orchard
Conditions. Scientia Horticulturae, 111(4): 371-377.
Canbolat, M.Y., Barik, K., Çakmakçi, R. and Şahin, F., 2006. Effects of Mineral and
Biofertilizers on Barley Growth on Compacted Soil. Acta Agriculturae
Scandinavica, Section B-Plant Soil Science, 56, (4): 324-332.
387

Çakmakçı, R., 2005a. Bitki Gelişiminde Fosfat Çözücü Bakterilerin Önemi. Selçuk
Üniv. Ziraat Fakültesi Dergisi 35: 93-108.
Çakmakçı, R., 2005b. Bitki Gelişimini Teşvik Eden Rizobakterilerin Tarımda
Kullanımı. Atatürk Üniv. Ziraat Fakültesi Dergisi 36: 97-107.
Çakmakçı, R. F Kantar and F. Şahin, 2001. Effect of N2-Fixing Bacterial Inoculations
on Yield of Sugar Beet and Barley. Journal of Plant Nutrition and Soil Science,
164(5): 527-531.
Çakmakçı, R., Dönmez, F., Aydın, A. and Şahin, F., 2006. Growth Promotion of Plants
by Plant Growth-Promoting Rhizobacteria under Greenhouse and Two Different
Field Soil Conditions. Soil Biology & Biochemistry, 38 (6): 1482-1487.
Çakmakçı, R., Erat, M., Erdoğan, Ü., Dönmez F., 2007a. The Influence of Plant
Growth-Promoting Rhizobacteria on Growth and Enzyme Activities in Wheat
and Spinach Plants. Journal of Plant Nutrition and Soil Science, 170 (2): 288-
295.
Çakmakçı, R., Dönmez, M.F. and Erdoğan, Ü., 2007b. The Effect of Plant Growth
Promoting Rhizobacteria on Barley Seedling Growth, Nutrient Uptake, Some
Soil Properties, and Bacterial Counts.Turkish Journal of Agriculture and
Forestry, 31(3): 189-199.
Çakmakçı, R., Erdoğan, Ü.G., 2008. Organik Tarım. Atatürk Üniv. Ziraat Fakültesi Ders
Yay. No: 236. Atatürk Üniv Ziraat Fak. Ofset Tesisi, Erzurum. 355 s.
De Freitas, J.R., Banerjee, M.R., Germida, J.J., 1997. Phosphate-Solubilizing
Rhizobacteria Enhance The Growth and Yield but not Phosphorus Uptake of
Canola (Brassica napus L.). Biology and Fertility of Soils, 24 (4): 358-364.
Dobbelaere, S., Vanderleyden, J. and Okon, Y., 2003. Plant Growth-Promoting Effects
of Diazotrophs in The Rhizosphere. Critical Reviews in Plant Sciences, 22 (2):
107-149.
García de Salamone, I.E., Hynes, R.K. and Nelson, L.M., 2001. Cytokinin Production
by Plant Growth Promoting Rhizobacteria and Selected Mutants. Canadian
Journal of Microbiology, 47 (5): 404-411.
Glick, B.R, Changping, L. Sibdas, G. and Dumbroff, E.B., 1997. Early Development of
Canola Seedlings in The Presence of The Plant Growth-Promoting
Rhizobacterium Pseudomonas putida GR12-2. Soil Biology & Biochemistry 29:
1233–1239.
Glick, B.R., 1995. The Enhancement of Plant Growth by Free-Living Bacteria.
Canadian Journal of Microbiology, 41(2): 109-117.
Gutierrez Mañero, F.J., Ramos, B., Probanza, A., Mehouachi J, Tadeo, F.R. and Talón,
M., 2001. The Plant-Growth Promoting Rhizobacteria Bacillus Pumilus and
Bacillus Licheniformis Produce High Amounts of Physiologically Active
Gibberellins. Physiologia Plantarum, 111 (2): 206–211.
Khalid, A., Arshad, M. and Zahir. Z.A., 2004. Screening Plant Growth-Promoting
Rhizobacteria for İmproving Growth and Yield of Wheat. Journal of Applied
Microbiology , 96 (3):473–480.
Kumar, V. and Narula, N., 1999. Solubilization of Inorganic Phosphates and Growth
Emergence of Wheat as Affected by Azotobacter chroococcum mutants.
Biology and Fertility of Soils, 28 (3): 301-305.
388

Lambrecht, M., Okon, Y., Vande Broek, A., Vanderleyden, J., 2000. Indole-3-Acetic
Acid: A Recirocal Signalling Molecule in Bacteria-Plant Interactions. Trends in
Microbiology, 8 (7): 298-300.
Lucy, M., Reed, E., Glick, B.R., 2004. Application of Free Living Plant Growth-
Promoting Rhizobacteria. Antonie van Leeuwenhoek 86 (1): 1-25.
Patten, C. and Glick, B.R., 1996. Bacterial Biosynthesis of Indole-3-Acetic Acid.
Canadian Journal of Microbiology 42 (3): 207-220.
Rojas, A., Holguin, G., Glick, B.R. and Bashan, Y., 2001. Synergism between
Phyllobacterium sp. (N2-Fixer) and Bacillus licheniformis (P-Solubilizer), Both
from Semiarid Mangrove Rhizosphere. FEMS Microbiology Ecology,
35(2):181-187.
Şahin, F., Çakmakçı, R. and Kantar, F., 2004. Sugar Beet and Barley Yields in Relation
to İnoculation with N2-Fixing and Phosphate Solubilizing Bacteria. Plant and
Soil, 265 (1-2): 123-129.
Yadav, K.S., Dadarwal, K.R., 1997. Phosphate Solubilization and Mobilization Through
Soil Microorganisms. In: Dadarwal, K.R. (ed.) Biotechnological Approaches in
Soil Microorganisms for Sustainable Crop Production. Jodhpur, India. pp. 293–
308.
389

FARKLI MİKORİZA KÜLTÜRÜ İLE AŞILAMANIN MISIR BİTKİSİNİN


GELİŞMESİ ÜZERİNE ETKİSİ

Refik UYANÖZ Emel KARAARSLAN Ümmühan KARACA


Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Konya. refik@selcuk.edu.tr
ekaraarslan@selcuk.edu.tr ucetin@selcuk.edu.tr

ÖZET
Bu çalışma, sera koşullarında 11 farklı mikoriza türünün (G. caledonium, G.
etunicatum, G. clarum, Gig. margarita, G. fasciculatum, G. mossea, G. macrocarpum,
G. intraradice, doğal spor, yerli karışım ve yabancı karışım) aşılanarak (1000
adet/saksı) mısır bitkisinin gelişimi üzerine etkisini belirlemek amacıyla 4 tekerrürlü
olarak tesadüf parselleri deneme deseninde yürütülmüştür.
Denemede “Killi” tekstürde, kireç içeriği “Çok Yüksek” ve organik madde
kapsamı ise “Az” olan bir toprak kullanılmıştır.
Deneme sonunda hasat edilen mısır bitkisinin üst-kök aksamı yaş ve kuru
ağırlıkları, yaprakta bazı mikro ve makro besin element içerikleri ile bitki köklerinde
mikorizal infeksiyon oranları belirlenmiştir.
Deneme sonuçlarına göre; mısır bitkisinin üst-kök aksamı yaş ve kuru
ağırlıklarında en yüksek değer G. Etunicatum uygulamasında da, en düşük değere ise
G. Fasciculatum uygulamasından elde edilmiştir.
Bitki yaprağındaki en yüksek makro ve mikro besin element değerlerinin elde
edildiği spor türü ise G. mossea olmuş, onu G. fasciculatum ve G. caledonium mikoriza
spor türleri izlemiştir (G. mossea>G. fasciculatum=G. caledonium). Aynı parametre
üzerinde en düşük değerlerin elde edildiği spor türleri ise sırayla Doğal , G.
fasciculatum, G. mossea ve Kontrol uygulamalarıdan elde edilmiştir.(Yerli Doğal>G.
fasciculatum>G. mossea=Kontrol).
Mısır bitkisi köklerindeki mikorizal infeksiyon oranlarında en yüksek değere G.
caledonium’da, en düşük değere ise G. margarita’dan elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mısır, mikoriza, aşılama, spor, besin elementi.
EFFECT OF INOCULATION WITH DIFFERENT MYCORRHIZA
CULTURE ON THE GROWING OF CORN PLANT
ABSTRACT
This work was carried out to determine on the growth and nutrient uptake of
wheat the effects 11 different spores, e.g. the natural spores isolated from salty-alkali
major soil group, 8 pure (G. caledonium, G. etunicatum, G. clarum, Gig. margarita, G.
fasciculatum, G. mossea, G. macrocarpum, G. intraradice) and strange culture obtained
from Çukurova University and native and strange cultures were inoculated to the natural
corn (Zea mays) as a mix form. The experiments were conducted in the glasshouse at
condition. The treatment was arranged in a randomized plot design with four replicates.
In this study was used soil which “clay” in the texture, “high level” lime ration
and “less” content organic material.
End of the study, the contents of micro and macro nutrient element and capacity
of mycorrhizal infection in the root were determined on harvested corn plants.
390

According to the glasshouse study, the highest shoot-root wet and dry weights
were get with G. etunicatum species, while the lowest ration of was obtained from G.
Fasciculatum species.
Micro and macro nutrient element proportion were increased in the corn leaf by
the mycorrhiza spores is G. mossea following G. fasciculatum ve G. caledonium
respectively (G. mossea>G. fasciculatum=G. caledonium). The same as properties
which measured on the effects of the lowest ration was obtained from Nature, G.
fasciculatum, G. mossea ve Control (Nature>G. fasciculatum>G. mossea=Control).
The incidences were observed in the corn roots that the highest proportion is G.
caledonium while the lowest spore infection proportion is G. margarita.
Key Words: Corn, mycorrhiza, inoculation, spore, nutrient element.

GİRİŞ
Yoğun kimyasal gübre, ilaç, aşırı toprak işleme ve sulama faaliyetleri sonucu
bitkilerin doğal adaptasyon mekanizmaları zayıflamış ve bitki yetiştiriciliği girdiye
bağımlı hale gelmiştir. Her yıl artan ölçüde kimyasal girdi kullanımı, zamanla
toprakların biyolojik ve kimyasal verimliliğini, diğer bir deyişle toprak kalitesini
düşürerek üretkenlik kapasitesini minimum düzeye geriletmiştir. Bütün bu faaliyetlerin
sonucu olarak, tarıma dayalı çevre kirliliği toplum sağlığını tehdit eder duruma
gelmiştir. Çevre kirliliğinin dikkat çekici boyutlara geldiği günümüzde gerek tarımsal
uygulamalar, gerekse diğer alanlarda çevreyle dost uygulamalara ağırlık verilmesinin
önemi yeniden ön plana çıkmıştır (Karaarslan 2007).
Toprakta meydana gelen bir çok kimyasal ve biyokimyasal döngü içerisinde yer
alarak aktif rol oynayan birçok mikroorganizma türü bulunmaktadır. Bu canlılar
toprakta verim ve kalite kriterlerinin artırılmasında önemli görevler üstlenmişlerdir.
Çeşit ve sayı olarak tam bir rakam vermenin imkânsız olduğu toprak
mikroorganizmalarının toprakta gerçekleştirdiği birçok faaliyetin, doğal hayatın ve bu
döngünün devamında en büyük anahtar olduğu bilinmektedir.
Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalarda bitki besin elementlerinin bitki
köklerinin yanı sıra çoğunlukla “Mikoriza” diye adlandırılan ve teşhisi mikroskop
altında yapılan ve çok miktarda hif üreten fungus türleri tarafından alındığı tespit
edilmiştir (Ortaş 1996, 1997, 2003). Mikorizanın bitki toplulukları ile olan infeksiyonu
toprakta var olan sporlar tarafından sağlanmaktadır. Doğada bulunan bitki türlerinin %
90’dan fazlası mikoriza mantarı ile infekte olabilmektedir. Vesiküler-Arbusküler
Mikoriza (VAM) denilen en yaygın mikorizal yapının besin elementlerini özellikle de
fosfor (P) alımına olan katkısı kontrollü koşullarda ve tarla denemeleriyle ispatlanmıştır
(Kothari ve ark. 1991; Li ve ark. 1991; Ortaş ve ark. 1996, 1997, 2003).
Mikorizanın verim üzerine etkisini belirlemek amacıyla tarımsal amaçlı olarak
yapılan araştırmaların hemen hemen tümünde mikorizanın bitki ile iyi bir inokulasyon
gerçekleştirmesi halinde bitkinin besin element ve su alımının yanı sıra hastalık ve
zararlılara karşı da dayanımının arttığı belirlenmiş olup bu çalışmalar ışığında, mikorizal
gübreleme mutlak tavsiye edilen bir doğal kaynak olmuştur. Tüm bunların dikkate
alınarak topraklarda var olan doğal mikoriza potansiyelinin bilinmesi ve buna uygun
gübrelemenin yapılmasıyla daha sağlıklı bitki gelişimi ve ekosistemin sürdürülebilirliği
yönünden bu konu hakkında daha fazla çalışma yapılması önem arz etmektedir.
391

MATERYAL VE METOD
Denemede “Killi” tekstürde, kireç içeriği “Çok Yüksek” ve organik madde
kapsamı ise “Az” olan, Konya Erler Köyü’ne ait olan toprak örneği kullanılmıştır.
Topraklar 4 mm.lik elekten elenmiş, ardından önce otoklavda 121ºC de 1 atmosfer
basınç altında 120 da. daha sonra ise Metil Bromid’le sterilizasyona tabi tutularak, sera
denemesinde kullanılıncaya kadar 2 hafta süreyle içerisindeki mikrobiyal aktivitenin
yeniden cereyanı için polietilen torbalarda beklemeye bırakılmıştır.
Denemede bitki olarak, hibrit bir mısır çeşidi olan (OSSK 602) tohumları
kullanılmıştır. Deneme 16 cm. çap ve 18.5 cm yüksekliğine sahip 3 kg kapasiteli beyaz
renkli plastik saksılara kurulmuş olup, seranın düzenli olarak sıcaklık değerleri
termometre cihazıyla, nem değerleri ise higrometre cihazıyla ölçülmüştür. Kaydedilen
değerlere ait ortalama değerler ise; 22.44 ºC ile % 40.47’dir.
19 Temmuz’da kurulan mısır denemesi 17 Eylül 2006 (yaklaşık 2 ay) tarihinde
sonlandırılarak mısır fideleri, yetiştirme ortamlarından kökleri zarar görmeden
sökülmüş, çeşme ve saf suda yıkanarak, suları süzülmüş ve gerekli sayım ve gözlemler
yapılmıştır. Deneme süresince yapılan seyreltme sonucu, her bir saksıda kalan 4 mısır
bitkisine ait ölçümler 4’e bölünerek ortalama değerlere ulaşılmıştır.
Mikrobiyal gübre olarak aşılanan mikoriza sporları ise, Konya Ovası Büyük
Toprak Grupları’ndan izole edilen doğal sporlar ile Çukurova Üniversitesi, Ziraat
Fakültesi, Toprak Bölümü, Mikoriza Laboratuarlarında saf kültürden çeşitli bitkilere
aşılanarak çoğaltılan yabancı spor kültürleri getirtilerek, spor sayımları tarafımızca
yapılmış olup, bu kültürlerin spor sayıları, 10 g toprakta 1000 adet olacak şekilde (1000
adet/10 g toprak) saksılara uygulanmıştır.Bu kültürlere ait bazı özellikler aşağıdadır.
• Doğal (Yerli) Mikoriza Sporları: Büyük toprak gruplarından deneme toprağı
olarak steril edilip kullanılan tuzlu-alkali büyük toprak grubuna ait topraklardan izole
edilmiş sporlar olup, saf değildir ve tanımı yapılmamıştır, 10 g toprakta 200 adet spor
sayılmıştır.
• Glomus caledonium: Renk: Açık turuncumsu sarıdan, sarımsı kahverengine
kadar değişik renklerde bulunmaktadır. Şekil: Küresel-yarı küresel, nadiren de düzensiz
şekle sahiptir. Büyüklüğü: 180-320 µm, ortalama: 259 µm kadardır. Orijini Avrupa
(İngiltere) (Invam 2004). 10 g toprakta 100 adet spor sayılmıştır
• Glomus etunicatum: Renk: Turuncudan koyu kahverengiye kadar değişik
renklerde bulunmaktadır, Şekil: Küresel ve yarı küresel şekiller almaktadır, Büyüklüğü:
60-160 µm, ortalama: 129 µm kadardır. Orijini: USA (Invam 2004). 10 g toprakta 350
adet spor sayılmıştır.
• Glomus clarum: Renk: Beyazdan, sarı-kahverengine kadar geniş bir yelpazede
yer alır. Şekil: Küresel-yarı küresel, bazen elipsoit ve bazen de dikdörtgenimsi düzensiz
şekillerde bulunur. Büyüklüğü: 100-260 µm, ortalama: 182 µm kadardır. Orijini:
Amerika (Florida) (Invam 2004). 10 g toprakta 100 adet spor sayılmıştır.
• Gigaspora margarita: Renk: Beyazdan krem rengi ve koyu sarıya kadar farklı
renklerde bulunur. Şekil: Küresel ve yarı küresel şekiller almaktadır. Büyüklüğü: 260-
400 µm, ortalama: 321 µm kadardır. Orijini: USA (Batı Virjinya) (Invam 2004). 10 g
toprakta 100 adet spor sayılmıştır.
• Glomus fasciculatum: Renk: Açık sarıdan, açık sarımsı kahverengiye kadar
farklı renklerdedir. Şekil: küresel ve yarı küreseldir. Büyüklüğü: 60-110 µm arasındadır.
Orijini: Avrupa (İngiltere) (Invam 2004). 10 g toprakta 50 adet spor sayılmıştır.
392

• Glomus mossea: Renk: Beyazdan sarı kahverengiye kadar geniş bir yelpazede
yer almaktadır. Şekil: genelde küresel, yarı küresel bazen elipsoit bir şekil almaktadır,
Büyüklüğü: 10-260 µm, ortalama: 182 µm kadardır, Orijini: Almanya (Invam 2004). 10
g toprakta 100 adet spor sayılmıştır.
• Glomus macrocarpum: Renk: sarı-kahverengiden, koyu turuncu, kahverengiye
kadar değişebilir. Şekil: küresel, yarı küresel ve bazen de düzensizdir. Orijini: USA
(Maryland ve Güney Dakota) (Invam 2004). 10 g toprakta 100 adet spor sayılmıştır.
• Glomus intraradice: Renk: Beyaz, açık krem renginden, sarımsı kahve bazen de
yeşilimsi bir ton alır. Şekil: Küresel ve yarı küresel, bazen de elipsoit bir şekil
almaktadır. Büyüklüğü: 40-140 µm, ortalama: 93.3 µm kadardır. Orijini: USA (Utah)
(Invam 2004). 10 g toprakta 100 adet spor sayılmıştır.
• Yerli Karışık: Sierozem, regosol ve Kırmızı Akdeniz toprağına ait
topraklardan 300 g alınarak plastik bardaklarda soğan ekilerek spor sayısı artırılan (2
katına çıkarılan) topraklarla tuzlu-alkali büyük toprak grubuna ait topraklardan izole
edilen sporlar harmanlanarak kullanılmıştır.
• Yabancı Karışık: Glomus Caledonium, Glomus Etunicatum, Glomus Clarum,
Gigaspora Margarita, Glomus Fasciculatum, Glomus Mossea, Glomus Macrocarpum,
Glomus Intradice mikoriza spor türlerinden saksı başına bin adet spor gelecek şekilde
yaklaşık eşit miktarlarda konulmuştur.
Toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal analizleri standart metotlara göre
yapılmıştır. Topraktaki sporların izolasyonu, Gerdeman ve Nicolson (1963)’a ve bitki
kök örneklerindeki mikorizal infeksiyon yüzdelerinin belirlenmesi ise Koske ve Gemma
(1989)’nın metoduna göre boyama işlemi uygulanarak örnekler 40 büyütmeli stereo
mikroskop altında incelenmiştir.
Mısır bitkisinin hasatından sonra, bitki üst aksam-kök yaş ağırlıkları ile bitki
kısımları 70 oC’ de sabit ağırlığa gelinceye kadar kurutulduktan sonraki üst aksam-kök
kuru ağırlıkları hassas terazide (± 0.1 g) tartılarak belirlenmiştir. Kuruyan bitki
örneklerinin toprak üstü kısımları sonra porselen krozelerde öğütülerek yaş yakma
esasına göre yakılmıştır ve içeriğindeki bitki besin elementleri ICP-AES (Inductively
Coupled Plasma Atomic Emission Spectrometer) (Varian- Vista) cihazı ile belirlenmiştir
(Lindsay ve Norvell 1978).
Bitkilerin besin element içerikleriyle mikoriza spor sayısı ve mikorizal infeksiyon
oranı arasında Korelasyon analizi Minitab programı kullanılarak bilgisayar ortamında
yapılmış, Düzgüneş ve ark. (1983)’e göre değerlendirilmiştir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Sera koşullarında mısır bitkisi (OSSK 602) kullanılarak yapılan araştırma
sonucunda, bitkinin üst aksam ve kök, yaş ve kuru ağırlıkları ile infeksiyon oranları
belirlenmiştir. Ayrıca, hasattan sonra bitkinin kök üstü aksamında makro ve mikro besin
element kapsamı belirlenmiştir. Aşılama materyali olarak kullanılan 11 farklı mikoriza
spor türünün aktivitesini belirlemek için, belirli periyotlarda bitki köklerinden örnekler
alınarak bitkinin % mikorizal infeksiyon oranları belirlenmiştir.
Uygulanan farklı mikoriza türlerinin mısır yapraklarındaki makro ve mikro
besin element içerikleri, kök ve kök üstü aksamlarının yaş ve kuru ağırlık kapsamları ile
% infeksiyon oranı üzerine etkileri farklı çıkmış olup bu etkilerin önem seviyeleri de bir
birlerinden farklı olmuştur.
393

Mısır bitkisine aşılanan 11 farklı mikoriza türünün bitkiye ait kök üstü
aksamının yaş ve kuru ağırlığı üzerine etkileri farklı olmuş ve uygulamalar arasında
ortaya çıkan bu farklılık ta istatistiki olarak önemli (p<0.05) bulunmuştur (Çizelge 1).
Deneme bitkisinin üst aksam yaş ağırlığı üzerine aşılaması yapılan mikoriza
sporlarının etkileri karşılaştırıldığında en yüksek yaş ağırlık 17.95 gramla G. etunicatum
uygulamasında elde edilirken, en düşük yaş ağırlık ise 0.50 gramla G. fasciculatum
aşılamasıyla elde edilmiştir. Benzer şekilde üst aksam kuru ağırlığındaki da en yüksek
değerde (3 22 g) yine G. etunicatum, en düşük değerde (0.10 g) ise G. fasciculatum
mikoriza spor türü etkili olmuştur (Çizelge 1.). Başka bir ifade ile, üst aksam yaş
ağırlığının artırılmasında en fazla etkiyi G. etunicatum sporları göstermiştir.
Diğer taraftan, deneme sonucunda test bitkisi kök aksamının yaş ve kuru
ağırlıkları ile mikoriza sporlarının etkinlikleri belirlenmiştir. Çizelge 1.’de görüldüğü
gibi, mısır bitkisi kök yaş ağırlığı 3.63-0.10 g ve kök kuru ağırlığı ise 0.03-1.76 g
arasında değişmiştir. Kök aksamı ağırlık kapsamlarında (yaş ve kuru) en yüksek
değerler yine kök üstü aksamda olduğu gibi G. etunicatum, en düşük değerler ise G.
fasciculatum sporlarının aşılandığı saksılardan elde edilmiştir. Farklı spor
uygulamalarından genellikle G. fasciculatum spor uygulaması hariç diğer sporların hepsi
kontrol uygulamasına göre mısır üst ve kök aksamındaki yaş-kuru ağırlık kapsamı
üzerinde önemli (p<0.05) artışlar sağlamışlardır (Çizelge 1.). Benzer şekilde, Ortaş ve
ark. 1999 ve Akpınar (2004) mısır bitkisine farklı mikoriza spor türü aşılaması yaparak
çalıştıkları araştırmalarında G. etunicatum mikoriza spor türünün en yüksek spor sayısı
artışını sağlayarak, aşılama yapıldığı bitkide de (mısır) en yüksek kök ve kök üstü
ağırlığını elde ettiklerini kaydetmişlerdir.
Mikorizal kök infeksiyonunu artırmada ise Gig. margarita spor türü hariç,
diğerleri mikoriza sporu aşılanmayan (kontrol) örneklere göre önemli artışlar
sağlamışlardır ve mısır bitkisinin kök infeksiyon değeri % 9.50 (Gig. margarita) ile %
45.75 (G. caledonium) arasında değişmiştir (Çizelge 1.).
Çizelge 1. Farklı Mikoriza Türü Aşılamasının Mısır Üst ve Kök Aksamında Yaş-Kuru
Ağırlık ve % Mikorizal İnfeksiyon Üzerine Etkilerine Ait Duncan Analiz Sonuçları
Üst Aksam
Mikoriza Üst Aksam Kök Yaş Kök Kuru İnfeksiyon
Kuru Ağırlık
Çeşidi Yaş Ağırlık (g) Ağırlık (g) Ağırlık (g) (%)
(g)
Kontrol 1.50 cd 0.43 cd 0.28 cd 0.19 e 16.25
Fasciculatum 0.50 d 0.10 d 0.10 d 0.03 e 11,50
Macrocarpum 8.40 bc 1.71 bc 1.75 bc 0.97 bcd 45.00
Intraradice 8.18 bc 1.74 b 1.56 bcd 1.00 bc 29.50
Etunicatum 17.95 a 3.22 a 3.63 a 1.76 a 28.25
Yerli Doğal 9.85 b 1.99 b 1.89 b 1.28 ab 15.00
Yabancı
5.61 bcd 0.97 bcd 1.15 bcd 0.60 cde 36.50
Karışık
Caledonium 7.68 bcd 1.65 bc 1.38 bcd 0.97 bcd 47.75
Yerli Karışık 3.50 bcd 0.87 bcd 0.66 bcd 0.48 cde 25.00
Mossea 3.03 bcd 0.71 bcd 0.63 bcd 0.31 de 37.00
Clarum 7.68 bcd 1.12 bcd 1.94 b 0.57 cde 44.50
Margarita 8.10 bc 1.61 bc 1.25 bcd 0.87 bcd 9.50
LSD 6.525 1.111 1.284 0.5843 40.69
Aynı sütunda farklı harflerle gösterilen rakamlar arasındaki fark istatistiki olarak (p<0.05)
önemlidir.
Nitekim, çeşitli araştırmacılar tarafından içerisinde mısır bitkisinin de olduğu
pek çok farklı bitki çeşidinin kullanılarak mikoriza spor aşılamasına yönelik olarak
394

yapılan çalışmalarda, mikoriza sporları ile aşılamanın bitkilerdeki kök ve kök üstü
aksamlarında ağırlık artışına neden olduğu kaydedilmiştir (Azcon ve ark. 1976; Gür
1976; Bagyaraj ve Sreeramulu 1982; Manjunath ve Habte 1988; Faber ve ark. 1990 ve
Lambert ve Weidensual 1991).
Bu durum, hem mikorizalı köklerin daha fazla besin elementi alması, hem de
dolayısıyla bitkisel dokularda besin elementi konsantrasyonunu artırarak kök biomas
üretimini önemli bir şekilde yükselttiğine bağlanabilir (Smith ve ark. 1979).
Yaprakların makro ve mikro element konsantrasyonları Çizelge 2.’de
verilmiştir. Söz konusu çizelgelerden anlaşılacağı üzere mısır bitkisinin mikorizal
uygulamalara verdiği tepkiler değişken olmuştur. Başka bir ifade ile, bitkinin makro ve
mikro element alımında mikorizal uygulamalar arasındaki fark önemli (p<0.05)
bulunmuştur. Çizelge 2.’de, yaprakta belirlenen N, P, K, Ca, Mg ve Fe, Cu, Zn, Mn
kapsamları genellikle Lindsay ve Norwell (1969), Follet (1969), Wolf (1971), FAO
(1990) ve Souci ve ark. (1990)’nın bildirdiği sınır değerlerinin üzerindedir. Öte yandan,
yaprağın azot konsantrasyonu % 0.70-2.93 arasında değişmekte olup, en yüksek değere
2.93 ile G. macrocarpum uygulanan saksılarda ulaşılmıştır. Aşılama materyallerinden
G. fasciculatum, G. intraradice, G. etunicatum, Yerli Karışık, G. mossea ve Gig.
Margarita sporları uygulanan saksılardan elde edilen azot değerleri kontrol grubundan
düşük olmuştur. Buradan da bu sporların etkinliklerinin daha düşük olduğu söylenebilir.
Adı geçen sporların etkinliklerinin düşük olması, aşılanan VAM sporlarının mısır bitkisi
için çeşitli nedenlerden dolayı inaktif olabileceğinin yanı sıra, besin elementlerinin bitki
kökleri tarafından alımının sınırlanmış olmasına da bağlanabilir.
Test bitkisinin yaprağında belirlenen P miktarı kontrol dahil bütün
uygulamalarda, kritik konsantrasyonun (% 0.20) üstünde saptanmıştır. Kullanılan
mikorizalar arasında kontrol saksılarına göre (% 0.28) G. fasciculatum ve G. clarum
mikoriza sporları en yüksek değere ulaşmıştır (% 0.53-0.38). Diğer taraftan Gig.
Margarita uygulamasında en düşük P elde edilmiştir.
Bitki yapraklarının K kapsamı ele alındığında en yüksek K değeri % 9.03 ile G.
fasciculatum spor uygulanan saksılardan elde edilirken diğer mikoriza türlerinin
uygulandığı saksılardan elde edilen bitki yaprağının K kapsamı kontrol (% 6.70)
saksılarından elde edilenlerden daha küçük çıkmıştır.
Diğer taraftan, yaprağın Ca ve Mg kapsamını artırmada Yerli Karışık, G.
mossea, G. clarum ve Gig. margarita, kontrol uygulamasına göre daha etkili
olmuşlardır. Mısır yaprağının Na kapsamı ise kontrol uygulamasında (% 1.12) en
yüksek çıkarken, mikoriza uygulamalarında kontrol uygulamasından daha az olarak
belirlenmiştir. Bunun nedeni de, deneme toprağı olarak kullanılan toprağın Tuzlu-Alkali
toprak grubuna dahil olmasındandır. Nitekim, tuzlu toprakların ıslahı ile ilgili yapılan
bir çok çalışmada yetiştirilen (mikoriza kullanılarak) bitkilerin Na kapsamları genellikle
tuzsuz olan uygulamalardan daha yüksek çıkmaktadır (Uysal 2007).
Mısır bitkisinin Fe, Cu, Mn ve Zn kapsamları aşılanan mikoriza sporlarına göre
farklılık göstermiştir ve bu farklılıkta önemli (p<0.05) olarak belirlenmiştir. Yaprağın
Fe kapsamını artırmada G. mossea (422.8 ppm), Cu kapsamını artırmada G.
fasciculatum (5.21 ppm), Mn içeriğini artırmada ise aşılanan hiçbir mikoriza sporu
kontrole göre daha etkili olamamıştır. Öte yandan mısır bitkisinin yaprağındaki Zn
kapsamı ise 36.38 ppm-16.91 ppm arasında değişmektedir. Kontrol saksılarına göre, G.
etunicatum, Yerli Doğal, Yabanacı Karışık ve Gig. margarita türü sporların uygulandığı
saksılarda yetiştirilen mısır yaprağının Zn kapsamı daha düşük çıkmıştır. Zn kapsamı
yönünden en fazla etki G. caledonium sporlarının uygulandığı saksılardan elde
edilmiştir (Çizelge 2).
395

Çizelge 2. Farklı Mikoriza Türü Aşılamasının Mısır Yapraklarındaki Makro ve Mikro


Besin Element Kapsamları Üzerine Etkileri ile İlgili Duncan Analiz Sonuçları
Mikoriza Çeşidi Makro Elementler (%) Mikro Elementler (ppm)
N P K Ca Mg Na Fe Cu Mn Zn
Kontrol 2.58 a 0.28 6.70 b 1.01 0.35 1.12 ab 282.9 4.68 a- 110.90 24.01
bcd bcd bc abc d a de
Fasciculatum 0.70 c 0.53 a 9.03 a 0.83 0.40 1.33 ab 131.2 5.21 46.54 c 44.01
cd ab c ab a
Macrocarpum 2.93 a 0.32 6.97 b 0.99 0.39 0.52 b 135.9 4.53 a- 71.05 25.98
bc bcd abc c d abc cde
Intraradice 2.36 ab 0.32 6.84 b 1.05 0.39 0.76 ab 234.6 5.18 91.00 28.38
bc bcd abc bc ab ab bcd
Etunicatum 2.48 ab 0.24 7.02 b 0.89 0.35 0.19 b 150.8 4.25 86.84 20.33
cd bcd bc c bcd abc de
Yerli Doğal 2.65 a 0.18 d 7.40 b 0.76 d 0.32 c 0.13 b 108.6 3.62 85.40 16.91
c cd abc e
YabancıKarışık 2.63 a 0.25 7.32 b 0.93 0.39 1.27 ab 207.5 4.30 62.20 22.61
cd bcd abc bc bcd bc de
Caledonium 2.70 a 0.33 7.48 b 0.92 0.42 0.61 ab 186.0 5.78 a 93.59 36.38
bc bcd ab c ab abc
Yerli Karışık 2.10 ab 0.27 7.49 b 1.22 0.42 1.44 ab 156.7 4.09 76.09 28.75
bcd abc ab c bcd abc bcd
Mossea 1.43 bc 0.25 7.38 b 1.53 a 0.45 a 1.99 a 422.8 4.42 a- 60.83 24.64
cd a d bc de
Clarum 2.83 a 0.38 b 7.28 b 1.30 0.44 a 1.17 ab 377.5 5.03 100.21 37.98
ab ab abc ab ab
Margarita 2.23 ab 0.20 d 7.27 b 0.95 0.37 0.57 ab 185.7 3.50 d 70.39 22.48
bcd abc bc abc de
LSD 0.9545 972.3 8215 3778 684.3 12490 171.2 1.272 36.08 9.748
Aynı sütunda farklı harflerle gösterilen rakamlar arasındaki fark istatistiki olarak (p<0.05)
önemlidir.

Denemede kullanılan toprağın yeterli seviyede P ihtiva etmesinden dolayı


aşılanan mikoriza sporları yeterli oranda aktif olamamış olabilecekleri nedeni ile mısır
bitkisi yapraklarındaki gerek makro, gerekse mikro besin elementlerinin bir çoğu
kontrole göre daha düşük seviyede kalmış olmaktadır.Nitekim, Cooper (1975)’da
fosforun bitki gelişimini sınırlamadığı koşullarda mikorizal infeksiyonun ilk aşamasında
bitki gelişiminin yavaşlayabileceğini bildirmiştir.
Mısır bitkisine 11 farklı mikoriza türü aşılanarak yapılan deneme sonunda hasat
edilen bitkilerde araştırılan çeşitli parametrelerdeki (üst-kök aksamı yaş ve kuru
ağırlıkları, kök infeksiyon oranı, yaprakta makro ve mikro besin element kapsamları) en
yüksek ve en düşük değerlerde hangi spor türü uygulamasının etkili olduğu saptanmıştır
(Çizelge 3. ve 4.).
Ölçülen parametrelerden mısır bitkisi üst-kök aksamı yaş ve kuru ağırlıklarında
en yüksek değerin elde edildiği mikoriza spor türü G. etunicatum olurken, bahsi geçen
parametrelerde en düşük değerlerin elde edildiği spor türü ise G. fasciculatum olmuştur.
Mısır bitkisi köklerindeki mikorizal infeksiyon oranlarında ise en yüksek değer G.
caledonium’da, en düşük ise G. margarita’da elde edilmiştir. Diğer taraftan, genel
itibari ile bitki yaprağındaki en yüksek makro ve mikro besin element değerlerinin elde
edildiği spor türü G. mossea olmuş, onu G. fasciculatum sporları izlemiştir (G.
mossea>G. fasciculatum). Çizelge 3. ve 4.’den de görüleceği gibi, mısır bitkisine ait
gerek verim unsurları, gerekse makro ve mikro besin element içeriklerinde elde edilmiş
olan en yüksek ve en düşük değerlerde farklı spor türlerinin etkileri görülmektedir.
396

Çizelge 3. Mısır Bitkisi Kök Üstü - Kök Aksamlarının Yaş ve Kuru Ağırlıkları ve
Mikorizal Kök İnfeksiyon Ölçümlerinde Elde Edilen En Yüksek ve En Düşük Değerler
Üzerinde Etkili Olan Mikoriza Spor Türleri
Ölçülen Max Değer Spor türü Min. Değer Spor Türü
Parametreler (g)
Üst aksam yaş 17.95 4 0.50 1
ağırlık
Üst aksam kuru 3.22 4 0.10 1
ağırlık
Kök yaş ağırlık 3.63 4 0.10 1
Kök kuru 1.76 4 0.03 1
ağırlık
İnfeksiyon (%) 47.75 7 9.50 11

Çizelge 4. Mısır Bitkisi Yapraklarında Ölçülen Parametrelerde Elde Edilen En Yüksek


ve En Düşük Değerler Üzerinde Etkili Olan Mikoriza Spor Türleri
Yaprak
Ölçülen Parametreler Max Değer Spor türü Min. Değer Spor Türü
N (%) 2.93 2 0.70 1
P (%) 0.53 1 0.18 5
K (%) 9.03 1 6.70 12
Ca (%) 1.53 9 0.76 5
Mg (%) 0.45 9 0.32 5
Na (%) 1.99 9 0.13 5
Fe (ppm) 422.8 9 108.6 5
Cu (ppm) 5.78 7 3.50 11
Mn (ppm) 110.90 12 46.54 1
Zn (ppm) 44.01 1 16.91 5

1: G. fasciculatum, 2: G. macrocarpum, 3: G. intraradice, 4: G. etunicatum, 5: Yerli Doğal, 6:


Yabancı Karışık, 7: G. caledonium, 8: Yerli Karışık, 9: G. mossea, 10: G. clarum, 11: Gig.
margarita, 12: Kontrol
Genel itibari ile, mısır bitkisindeki kök üstü ve kökteki yaş-kuru ağırlıklarında
en yüksek değer G. etunicatum’da elde edilmiş olup, bu sonuç Akpınar (2004)
tarafından da mısır bitkisi için en etkili spor türü olarak belirlenmiştir.
Ancak, yapılan bir çok çalışmada bir spor türünün herhangi bir bitkide, çeşitli
parametreler üzerinde en aktif olduğu bildirilirken, aynı spor türünün farklı diğer
çalışmalarda ise en az aktif olduğu bildirilebilmekte olup, ortaya çıkan bu durum aynı
spor türlerinin bitkiler açısından spesifik olabileceği kanısını uyandırmaktadır. Nitekim,
Bagyaraj ve Manjunath (1980), Hetrick ve Bloom (1986), Ortaş 1996, Sreenivasa ve
Bagyaraj (1988) ve Simpson ve Daft (1990), gerek farklı bitkilerle aynı sporlar, gerekse
aynı bitkilerle farklı sporlar kullanarak yaptıkları çalışmalarında farklı tespitler elde
etmişlerdir.
Sonuç olarak, fiziksel ve kimyasal özellikleri itibari ile tarım açısından yeterli
elverişliliğe sahip olmayan Erler Köyü’ne ait toprak (Tuzlu-Alkali Toprak Grubu)
kullanılarak sera koşullarında yetiştirilen mısır bitkisinin gelişimine 11 farklı mikoriza
türünün etkileri farklı olmuştur.
Denemede kullanılan topraktaki makro besin elementleri biti gelişimi için
genelde yeterli seviyede, mikro besin elementleri ise az ve yetersiz düzeyde çıkmasına
397

rağmen bitkilerdeki oranı ise genel itibari ile yeterli durumda çıkmıştır. Toprak
tekstürünün “Killi”, Kireç içeriğinin “Çok Yüksek” ve organik madde kapsamının ise
“Az” olduğu böyle bir toprakta bitki besin elementleri yönünden genel itibari ile
noksanlık çekmiyor olması; başta mikorizalar olmak üzere tüm toprak
mikroorganizmalarının azımsanmayacak değerde etkileri olduğuna bağlanabilir.
Mısır bitkisi verim unsurlarını (Kök üstü-kökteki yaş ve kuru ağırlık değerlerini)
artırmada en yüksek değerin elde edildiği spor türü G. etunicatum olurken, en düşük
verim değerleri ise G. fasciculatum spor türünde elde dilmiştir. Ayrıca, mısır
bitkilerindeki en yüksek makro ve mikro besin element değerlerinin elde edildiği spor
türü genelde G. fasciculatum olmuş, onu G. caledonium ve G. mossea takip etmiştir.
Görüldüğü gibi; farklı sporlar farklı bitkilerle ayrımlı bir uyum gösterebilmekte olup, bu
durum yine toprak koşulları tarafından da etkilenmektedir.
Daha geniş çaplı tarımsal uygulamalara geçilmeden önce yapılan bu çalışmanın
başta daha farklı fosfor dozları olmak üzere, farklı tekstür, organik madde, pH
değerlerine sahip daha fazla toprak ve bitki örneği ile farklı mikorizal sporlar türlerinin
aşılanarak daha fazla sera ve arazi şartlarında çalışılması ve ancak bu çalışmalar
sonunda farklı toprak ve bitkilere uyum sağlayan mikoriza sporlarının etkinliklerinin
belirlenerek, etkin oldukları bitki kökleri aracılığıyla çoğaltılarak, tarımda
uygulamasının sağlanması ve pratiğe aktarılması gerekmektedir.
Bu çalışma S. Ü. Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından “BAP 2003/35
no” ve “Konya Ovasındaki Büyük Toprak Gruplarında V.A. Mikoriza Sporlarının İzole
Edilesi ve Biyolojik Gübre Etkinliklerinin Belirlenmesi” konulu Doktora Tez Projesi
olarak desteklenmiştir.

KAYNAKLAR
Akpınar, Ç., 2004. Farklı Mikoriza Türleri ve Spor Sayılarının Değişik Kültür
Bitkilerinde Mikorizal İnfeksiyon ve Bitki Gelişimine Etkisi konulu Yüksek
Lisans Tezi. Ç. Ü. Toprak Ana Bilim Dalı, Adana, 2004.
Azcon, R., Barea, J. M. and Hayman, D. S., 1976. Utilization of rock phosphate in
alkaline soils by plants inoculated with mycorhizal fungi and phosphorus
solubilizing bacteria. Soil Biol. Biochem. 1976;8:135-138.
Bagyaraj, D. J. and Manjunath, A., 1980. Selection of a suitable host for mass
production of VA mycorrhizal inoculum. Plant and Soil 55: 495-498.
Bagyaraj, D. J. and Sreeramulu, K. R., 1982. Preinoculation with V.A. mycorrhiza
improves growth and yield of chili transplanted şn the field and saves
phosphatic fertilizer. Plant and soil 69: 375-381.
Cooper, K. M., 1975. Growth responses to the formation of endotrophic mycorrhizas in
Solanum, Leptospermum and New Zealand ferns. In Sanders, F. E.; Mosse, B.;
Tinker, P. B. (Eds) "Endomycorrhizas". Academic Press, London. Pp. 391-407.
Düzgüneş, O., T. Kesici. ve F. Gürbüz.1983. İstatistik Metodları I. A.Ü.Zir. Fak.Yayın.
861, Ankara.
Faber, B. A., Zasoski, R. J., Burau, R. G. and Uriu, K., 1990. Zinc uptake by corn as
affected by vesicular-arbuscular mycorrhizae. Plant and Soil 129:121-130.
FAO, 1990. Micronutrient assesmant at the country level. P. 1-208. An International
Study. (M. Sillanpä. Ed.). FAO Soil Bulletin 63. Published by FAO, Roma,
Italy.
398

Follet, R. H., 1969. Zn. Fe. Mn and Cu in Colorado Soils. Ph.D. Dissertation. Colo.
State Univ.
Gür, K., 1976. Vesiküler-Arbusküler Mikorizanın, Erzurum Kan Silti ve Palandöken
Çakıllı Tınında Yetiştirilen Soğan Bitkisinin Gelişmesi ve Fosfor Alımı Üzerine
Etkisi (Doktora Tezi). A. Ü. Ziraat Fakültesi. Ziraat Derg. 7(3), 13-23. (Toprak
İlmi Dern. 8. Bilimsel Toplantı Tebliğleri, 53-63).
Gerdeman, J. W. and Nicolson, T. H., 1963. Spores of Mychorriza Endogene Species.
Extracted from Soil by Weh Sieving and Decanting. Trans. Brit. Mycol. Soc.
46:235-244.
Hetrick, B. A. D., and Bloom, J., 1986. The influence of host plant on production and
colonization ability of vesiculararbuscular mycorrhizal spores. Mycologia 78,
32-36.
INVAM., 2004. http://www.invam.caf.wvu.edu
Karaarslan, E., 2007. “Konya Ovasındaki Büyük Toprak Gruplarında V. A. Mikoriza
Sporlarının İzole Edilmesi ve Biyolojik Gübre Etkinliklerinin Belirlenmesi”
konulu Doktora Tezi. S. Ü. Toprak Anabilim Dalı, Konya, 2007.
Koske, R. E. and Gemma, J. N., 1989. A Modified Prodecure for Staing Roots to Detect
VAM-Mycological Research 92: 486-505.
Kothari, S. K., Marschner, H. and Römheld, V., 1991. Effect of a vesicular-arbuscular
mycorrhizal fungus and rhizosphere microorganisms on manganese
concentration in maize (Zea mays L.). New Phytol. 117:649-655.
Lambert, D. H. and Weidensaul, T. C., 1991. Element uptake by mycorrhizal soybean
from sevage-sludge-treated soil. Soil. Sci. Soc. Am. J. 55:393-397.
Li, X. L., George, E. and Maschner, H., 1991. Phosohorus depletion and pH decrease at
the root-soil and hyphae-soil interfaces of VA mycorrhizal white clover
fertilized with ammonium. New Phytol. 119: 397-404.
Lindsay, W. L., and Norvell, W. A., 1969. Development of a DTPA Micronutrient Soil
Test. Soil Sci. Am. Proc., 35:600-602.
Lindsay, W. L and Norwell, W. A., 1978. Development of a DTPA Soil Test for Zinc,
Iron, Manganese and Copper. Soil Sci. Amer. Jour. ,42(3):421-28.
Manjunath, A., and Habte, M., 1988. Development of vesiculararbuscular mycorrhizal
infection and the uptake of immobile nutrients in Leucaena leucocephala. Plant
Soil 106:97–103.
Ortaş, İ., 1996. The influence of use of different rates of mycorrhizal inoculum on root
infection, plant growth and phosphorus uptake. Commun. Soil Sci. Plant Anal.,
27 (18-20) 2935-2946.
Ortaş, İ., Harris, P. J. and Rowell, D. L., 1996. Enhanced Uptake of Phosphorus by
Mycorrhizal Sorghum plants as Influenced by Forms of Nitrogen. Plant and
Soil. 184: 255-264.
Ortaş, İ., 1997. Mikoriza nedir?. TÜBİTAK dergisi. Ankara, Şubat 1997 sayı: 351.
Ortaş, İ., Ergün, B., Ortakçı, D., Ercan, S. ve Köse, Ö., 1999. Mikoriza Sporlarının
Üretilmesi ve Tarımda Kullanım Olanaklarının İrdelenmesi. Doğa Dergisi, Sayı
4: 959-968.
399

Ortaş, İ., 2003. Effect of Selected Mycorrhizal Inoculation on Phosphorus


Sustainability in Sterile and Nonsterile Soils in the Harran Plain in South
Anatolia. Journal of Plant Nutrition.26(1): 1-17.
Simpson, D. ve Daft, M. J., 1990. Spore Production and Mycorrhizal Development in
Various Tropical Crop Hostsifected with Glomus Clarium. Plant and Soil 121:
171-178.
Smith, S. E., Nicholas, D. J. D. and Smith, F. A., 1979. Effect of early mycorrhizal
infection on nodulating and nitrogen fixation in Trifolium subterraneum L. Aust,
Plant J. Physiol. 6: 305-316.
Souci, S.W. Fachmann, W. Kraut, H., 1990. Food composition and nutrition tables.
Stuttgart.
Sreenivasa, M. N. and Bagyaraj, D. J., 1988. Use of pesticide for mass production of
vesicular-arbuscular mycorrhizal inoculum. Plant and Soil, 119:127-132.
Uysal, T., 2007. “Tuzlu Topraklarda Yetiştirilen Mısır Bitkisinin Gelişimine VAM’ın
Etkisi” konulu Yüksek Lisans Tezi. S. Ü. Toprak Ana Bilim Dalı, Konya, 2007.
Wolf, B. 1971. The determination of Boron in soil extracts, plant materials, composts,
manures, water and nutrient solutions. Soil Science and Plant Analysis, 2 (5):
363-374.
400

TIBBİ-AROMATİK BİTKİ İŞLETME ATIK KOMPOSTLARININ


TOPRAKTAKİ MİKROBİYAL AKTİVİTE ÜZERİNE ETKİSİ

Nur OKUR1 H. Hüsnü KAYIKÇIOĞLU1


Şafak CEYLAN2 Ömer L. ELMACI1
1
Ege Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, İzmir. nur.okur@ege.edu.tr
2
Ege Üniversitesi Ödemiş Meslek Yüksek Okulu, Ödemiş /İzmir.

ÖZET
Bu çalışmada, tıbbi-aromatik bitki işletmelerinden alınan üç atık (Yağlı karışık
kekik çöpü, yağlı karışık kimyon çöpü, yağsız karışık kekik çöpü) ayrı ayrı
kompostlaştırılarak, pamuk vejetasyon denemesinde toprak düzenleyici ve organik
gübre olarak kullanılmış ve toprağın mikrobiyal aktivitesi üzerine etkileri araştırılmıştır.
Bu atıkların yanında mineral gübre ve kontrol ile birlikte toplam 5 uygulamadan oluşan
denemeden 3 kez alınan toprak örneklerinde; C- ve N-mineralizasyonu, mikrobiyal
biyomas ile dehidrogenaz, proteaz, üreaz ve alkalin fosfotaz enzimleri belirlenmiştir.
Elde edilen bulgulara göre; tibbi aromatik bitkiler olan kimyon ve kekiğe ait işletme
atığı uygulamalarının, incelenen tüm mikrobiyal kriterleri istatistiki önemde etkilediği
ve kontrole oranla mikrobiyal aktivitede yüksek düzeyde artışlar sağladığı saptanmıştır.
Mikrobiyolojik aktiviteyi en fazla uyaran atık olan yağlı kimyon kompostu, kontrole
oranla mikrobiyal biyomas, proteaz ve üreaz aktivitesinde 2 kat, N-mineralizasyonu ve
fosfotaz aktivitesinde 3 kat, toprak solunumunda 5 kat, dehidrogenaz aktivitesinde ise
20 kata varan artışlar sağlamıştır. Mineral gübre uygulaması, hiçbir atığın
uygulanmadığı kontrol parselinkine benzer bir mikrobiyal aktivite göstermiştir. Sonuç
olarak, toprağa kompostlaştırılarak uygulanan tibbi aromatik bitkisel atıkların topraktaki
mikrobiyal biyomas ve aktivite üzerinde uzun süreli olumlu bir etkiye neden olduğu
ortaya çıkmıştır. Yağlı kimyon artıkları kompostunun olumlu etkisinin, yağlı ve yağsız
kekik atıklarına oranla daha kısa sürede ortaya çıkmasına rağmen, her üç atık
kompostunun da tarım topraklarında mikrobiyal aktiviteyi uyarıcı bir organik madde
kaynağı olarak kullanılabileceği önerilebilir.
Anahtar Kelimeler: Tibbi aromatik bitkiler, mikrobiyal aktivite, enzim aktivitesi, C ve
N-mineralizasyonu.
EFFECTS OF COMPOSTS OF MEDICINAL AND AROMATIC PLANT
FACTORY WASTES ON THE MICROBIAL ACTIVITY IN THE SOIL
ABSTRACT
In this study, three solid wastes (oily mixed oregano wastes, oily mixed cumin
wastes and mixed oregano wastes without oil) obtained from the medicinal and aromatic
plants factories were composted separately and applied for cotton vegetation experiment
as soil conditioner and organic fertilizer and studied the effects of these composts on
microbial activity in soil. The experiment also included mineral fertilizer and control
treatments. Soil samples were taken three times and determined soil microbial biomass,
C-and N-mineralization and the activities of dehyrogenase, protease, urease and alkaline
phosphatase. Composts significantly affected all the studied microbial parameters and
resulted in a significant increase in the microbial activity compared to the control. The
compost most stimulated microbial activity was oily cumin compost. Microbial biomass,
protease and urease activities increased by 2 times, N-mineralization and phospahatase
activity by 3 times, soil respiration by 5 times and dehydrogenase activity by 20 times in
soils treated with oily cumin compost compared to the control. The level of microbial
401

activity of soil applied mineral fertilizer was similar to those of control soil. As a result,
the application of the composts caused a significant and long time increase in microbial
biomass and activity. Although the positive effect of oily cumin compost appeared in a
shorter time compared to the other composts, it can be said that all composts studied can
be used as a C-resources for stimulating microbial activity in soil.
Key Words: Medicinal and aromatic plants, microbial activity, enzyme activity, C-and
N-mineralization.

GİRİŞ
Bir takım tarımsal, kentsel ve endüstriyel aktiviteler sonucu yüksek miktarlarda
ortaya çıkan organik materyallerin, bir organik gübre kaynağı olarak tarımsal alanlarda
kullanılabilirliği her şeyden önce bu materyallerin mikrobiyolojik ayrışabilme düzeyine
bağlıdır. Yüksek organik madde ve düşük toksik element içeriği ile bitkisel kaynaklı
atıklar; toprakların fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri dolayısıyla toprak
verimliliği üzerinde son derece önemli etkilere sahiptirler. Toprağa ilave edilen organik
atıkların ayrışabilirlikleri bunların C/N oranına, selüloz, hemiselüloz ve lignin
içeriklerine, iklim koşullarına ve toprak özelliklerine bağlı olarak değişmektedir. Çeşitli
işletme atıklarının topraklara yararlılık derecesinin incelendiği bir araştırmada, en
yüksek toprak solunumu ve enzim aktivitesine cibrenin (üzüm işletmesi atığı) neden
olduğu belirlenmiştir (Okur ve Çengel 1995). Kabak sebzesi atıkları, yonca, buğday
samanı ve hayvan gübresindeki C-mineralizasyonunu bir inkübasyon çalışması ile
inceleyen Maslova ve Sharkov (1993); inkübasyonun ilk 5-10 gününde organik
materyaller arasında mineralizasyon hızı açısından büyük farklar olduğunu, 90 gün
sonra bu farklılığın hemen hemen ortadan kalktığını saptamışlardır.
Azotça zengin bitkisel atıkların toprağa karıştırılma zamanı, hızlı
mineralizasyon sonucu toprağa salınan mineral azotun yıkanabilme riski açısından son
derece önemlidir. Neve ve Hofman (1998); 6 farklı sebze bitkisi atıklarını toprağa
karıştırdıktan sonra N-mineralizasyonunu incelemişler ve karıştırma anında toprakta çok
az miktarda mineral azot olsa bile kış mevsiminde yapılacak uygulamaların yıkanma ile
meydana gelebilecek N kayıplarını yüksek miktarda artırabileceğini saptamışlardır.
Bending ve ark. (1998); net N-mineralizasyonunu belirleyen kalite göstergelerinin
dekompozisyon boyunca değiştiğini, ayrışmanın ilk aşamalarında suda eriyebilir fenol
içeriğinin, daha sonraki aşamalarda ise selülozun önem kazandığını saptamışlardır.
Levi-Minzi ve ark. (1990) da; farklı organik materyallerdeki C-mineralizasyon hızının,
organik materyalin kimyasal yapısına ve sıcaklığa bağlı olduğunu tespit etmişlerdir.
Vokov ve Liotiri (1999); doğadan topladıkları bazı aromatik bitkilerden izole ettikleri
uçucu yağları ilave ettikleri topraklarda, CO2-oluşumunu ölçmüşler ve bu uçucu yağların
Akdeniz ekosistemindeki mikroorganizmalar tarafından karbon ve enerji kaynağı olarak
kullandıklarını belirlemişlerdir.
Ege Bölgesinde 2002 yılı itibarıyla 76 adet kekik, 36 adet kimyon işleme tesisi
bulunmaktadır. Kekik tesislerinin % 82’si, kimyon tesislerinin ise % 94’ü İzmir ilinde
yer almaktadır (Elmacı ve ark., 2005). Bu işletmelerde önemli miktarlarda üretim atığı
ortaya çıkmaktadır. Söz konusu artıkların tarımsal üretimde değerlendirilmesi amacıyla
yapılan bir projenin mikrobiyolojik ayağını oluşturan bu çalışmada; üç tıbbi-aromatik
bitki atığı kompostunun toprakta ayrışabilme süresi ve toprağın mikrobiyal aktivitesi
üzerine etkileri araştırılmıştır.
402

MATERYAL VE METOD
Deneme 2003 yılında Ödemiş Meslek Yüksek Okuluna ait tarım arazisinde
gerçekleştirilmiştir. Deneme toprağı nötr reaksiyonlu (6.97), çözünebilir toplam tuz
açısından sorunsuz (< % 0.03), tınlı kum bünyeli, kireç (% 0.52), organik madde (%
1.30) ve toplam azot (% 0.07) bakımından düşük düzeydedir. Deneme tesadüf blokları
deneme deseninde 3 tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Araştırma materyali olarak üç
tibbi-aromatik bitki atığı kullanılmıştır. Bunlar; 1) Yağlı karışık kekik çöpü, 2) Yağlı
karışık kimyon çöpü ve 3) Yağsız karışık kekik çöpü. Bu atıklar deneme öncesi 45 gün
süre ile kompostlaştırılmışlardır. Oluşan kompostların bazı özellikleri Çizelge 1’de
verilmiştir.
Çizelge 1. Denemede kullanılan atık kompostlarının bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri
pH Tuz Org. C Toplam N C/N
(%) (%) (%)
Yağlı Kimyon 7.4 1.9 40 1.12 35
Yağlı Kekik 7.2 3.1 42 1.79 24
Yağsız Kekik 8.5 1.8 39 1.62 24

Deneme 5 uygulama içermiştir. Bunlar; 1) Yağlı kekik kompostu, 2) Yağlı


kimyon kompostu, 3) Yağsız kekik kompostu, 4) Mineral Gübre Uygulaması ve 5)
Kontrol. Deneme bitkisi olarak pamuk (Nazilli 84) kullanılmıştır. Kompostlar toprağa 4
t da-1 dozunda toprağa verilirken mineral gübre pamuk bitkisi için önerilen miktarlarda
(12 kg N da-1, 6 kg P2O5 da-1 ve 9 kg K2O da-1 ) uygulanmıştır. Deneme 06.05.2005
tarihinde başlamış ve mikrobiyolojik amaçlı toprak örnekleri 22.05.2005, 10.07.2005 ve
14.11.2055 tarihlerinde alınmıştır. 0-20 cm derinlikten alınan toprak örnekleri 2 mm'lik
elekten elendikten sonra +4°C'de muhafaza edilmiştir. Bütün mikrobiyolojik analizler
nemli topraklarda gerçekleştirilmiştir. Toprak örneklerinde yapılan mikrobiyolojik
analizlerden C-Mineralizasyonu (CO2-Oluşumu) Isermeyer (1952), N-Mineralizasyonu
(Sature koşullarda) Keeney (1982), Mikrobiyal Biyomas Anderson ve Domsch (1978),
Dehidrogenaz Enzim Aktivitesi Thalmann (1968), Proteaz Enzim Aktivitesi Ladd ve
Butler (1972), Üreaz Enzim Aktivitesi Kandeler ve Gerber (1988) ve Alkalin Fosfotaz
Aktivitesi Tabatabai ve Bremner (1969) ile Eivazi ve Tabatabai (1977)’e göre
belirlenmiştir.
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA
Toprak Solunumu
Topraklardaki organik karbonun heterotrof mikroorganizmalar tarafından C ve
enerji kaynağı olarak kullanılması sonucu son ürün olarak ortaya çıkan CO2 miktarı
(toprak solunumu), topraktaki organik karbonun mineralizasyonu hakkında önemli
bilgiler vermektedir. Deneme süresi boyunca araziden alınan toprak örneklerinde
saptanan toprak solunumu (CO2-oluşumu) miktarları Çizelge 2’de verilmiştir. Toprağa
yapılan atık uygulamalarının ve örnekleme zamanının toprak solunumu üzerine etkisi
istatistikî anlamda önemli olmuştur. Atık uygulamasını izleyen ilk 17 gün içerisinde en
yüksek CO2-oluşum değerleri yağlı kimyon uygulanmış parselde ortaya çıkarken,
sonraki dönemlerde atıklar arasındaki fark azalmıştır. En düşük CO2-miktarları,
inorganik gübre parseli ile kontrol parselinde ortaya çıkmıştır. Üç dönemin ortalama
değerleri dikkate alındığında, atık uygulamalarının kontrole oranla toprak solunumunda
3 ila 5 kat arasında artışlar sağladığı belirlenmiştir.
Atıkların CO2-oluşumu üzerindeki etkisi zamana bağlı olarak azalmasına
rağmen uygulamalardan yaklaşık 6 ay sonraki bir dönemde alınan (3. dönem) toprak
403

örneklerinde bile atık uygulanmış parsellerde kontrole oranla yaklaşık 2–3 kat daha
yüksek CO2-oluşum miktarları saptanmıştır.
Çizelge 2. Mineral gübre ve tıbbi aromatik bitkisel atık uygulamalarının toprak
solunumu üzerine etkisi
Toprak Solunumu
Uygulamalar (mg CO2 -C 100 g-1 7 gün-1)
1.Dönem 2.Dönem 3.Dönem Ortalama
Kontrol 10.15 d 8.41 cd 9.74 b 9.43 c
Mineral Gübre 10.07 d 6.85 d 9.29 b 8.73 c
Yağlı Kimyon 104.92 a 19.68 ab 20.68 ab 48.42 a
Yağlı Kekik 46.99 c 22.91 a 27.46 a 32.45 b
Yağsız Kekik 64.75 b 18.28 abc 35.37 a 39.46 ab
LSD 16.68** 12.37* 16.68** 9.63**
ö.d. : önemli değil, *: p<0.05, **: p<0.01
Mikrobiyal Biyomas
Topraktaki canlı mikroorganizma ağırlığı olan mikrobiyal biyomas; C, N, S ve P
gibi bitki besin maddelerinin rezervi ve toprak organik maddesindeki dönüşümlerin bir
göstergesidir. Proje kapsamında alınan toprak örneklerinde saptanan mikrobiyal
biyomas değerleri Çizelge 3’ de verilmiştir. Toprağa yapılan atık uygulamalarının ve
zamanın mikrobiyal biyomas üzerindeki etkisi % 1 düzeyinde önemli olmuştur. Toprak
solunumuna benzer şekilde mikrobiyal biyomasta da en yüksek değerler yağlı kimyonun
uygulandığı 1. dönem topraklarında ortaya çıkmıştır. Yağlı kimyon ile diğer atıklar
arasındaki fark ikinci ve üçüncü dönem topraklarında ortadan kalkmış ve her üç atık da
mikrobiyal biyomas miktarları üzerinde benzer bir etkiye sahip olmuşlardır. Yine en
düşük mikrobiyal biyomas miktarları, inorganik gübre parseli ile kontrol parselinde
saptanmıştır. Ortalama değerler dikkate alındığında; atık uygulamalarının kontrole
oranla mikrobiyal biyoması yaklaşık 2 kat artırdığı saptanmıştır.
Çizelge 3. Mineral gübre ve tıbbi aromatik bitkisel atık uygulamalarının mikrobiyal
biyomas üzerine etkisi
Mikrobiyal Biyomas
Uygulamalar (mg C 100 g-1)
1.Dönem 2.Dönem 3.Dönem Ortalama
Kontrol 11.68 c 12.21 b 17.41 b 13.76 c
Mineral Gübre 6.60 c 9.85 b 14.43 b 10.29 c
Yağlı Kimyon 43.89 a 27.06 a 28.06 a 33.00 a
Yağlı Kekik 30.41 b 27.74 a 27.45 a 28.53 ab
Yağsız Kekik 26.96 b 22.65 a 30.71 a 26.77 b
LSD 9.93** 9.93** 9.93** 5.73**
ö.d. : önemli değil, *: p<0.05, **: p<0.01
Atıkların mikrobiyal biyomas üzerindeki etkisinin zamana bağlı olarak değişimi
atık uygulamasını takiben yaklaşık 2 aylık bir süre için azalma şeklinde ortaya çıkmış ve
daha sonraki dönemlerde stabil bir durum göstermiştir.
Enzim Aktiviteleri
Toprak enzimleri, topraktaki biyokimyasal reaksiyonların biyolojik katalizörleri
olup aktif toprak biyolojik aktivitesini saptamada bir toprak kalite göstergesi olarak
önemli rol oynamaktadır. Deneme arazisinden alınan toprak örneklerinde saptanan
dehidrogenaz, alkalin fosfotaz, proteaz ve üreaz aktiviteleri sırasıyla Çizelge 4, 5, 6 ve
7’ de verilmiştir.
404

Bir solunum enzimi olan dehidrogenaz aktivitesi, çeşitli dehidrogenazların


topraktaki miktarı hakkında bilgi vermekte ve toprakta yaşayan aerob ve fakültatif
anaerob yaşamlı organizmaların bir göstergesi olmaktadır. Tıbbi bitki atık
uygulamalarının bu enzim aktivitesi üzerindeki etkisi % 1 düzeyinde önemli olmuştur.
Her üç dönemde de kontrol ve mineral gübre uygulaması yapılan parsellerde çok düşük
düzeyde dehidrogenaz aktivitesi saptanırken, yağlı kimyon uygulaması yüksek bir enzim
aktivitesi göstermiştir (Çizelge 4). Bu atığın kontrol parsele oranla yaklaşık 20 kat daha
fazla dehidrogenaz aktivitesine neden olduğu belirlenmiştir. Kekik uygulamaları da
benzer artışlara neden olmuştur. Kontrole oranla yağlı kekik 12 kat, yağsız kekik ise 17
kat daha fazla enzim aktivitesi göstermiştir.
Dehidrogenaz aktivitesinin zaman içerisindeki değişimi önemli olmamış ve
yaklaşık 6 aylık bir süreçte stabilitesini korumuştur.
Çizelge 4. Mineral gübre ve tıbbi aromatik bitkisel atık uygulamalarının dehidrogenaz
aktivitesi üzerine etkisi
Dehidrogenaz Enzimi
Uygulamalar (µg TPF g-1)
1.Dönem 2.Dönem 3.Dönem Ortalama
Kontrol 5.87 c 3.08 b 3.55 b 4.16 c
Mineral Gübre 4.36 c 4.28 b 2.17 b 3.60 c
Yağlı Kimyon 94.22 a 93.07 a 66.95 a 84.74 a
Yağlı Kekik 34.90 bc 55.32 ab 59.64 a 49.95 b
Yağsız Kekik 54.40 b 71.64 a 80.80 a 68.94 ab
LSD 39.77* 53.62** 53.62** 30.96**
ö.d. : önemli değil, *: p<0.05, **: p<0.01
Araştırma topraklarında incelenen bir diğer enzim olan fosfotaz enzimi, organik
P bileşiklerinin hidrolizinde rol oynayan önemli bir aktivitedir. Gerek atık
uygulamalarının ve gerekse zamanın bu enzim aktivitesi üzerindeki etkisi % 1
düzeyinde önemli olmuştur. İncelenen diğer mikrobiyal kriterlerde olduğu gibi yağlı
kimyon uygulaması fosfotaz aktivitesini en fazla uyaran uygulama olmuştur (Çizelge 5).
Bu uyarıcı etki tüm dönemlerde devam etmiş ve yağlı kimyon kontrol parsele oranla
fosfotaz aktivitesinde yaklaşık 3 kat daha fazla artışa neden olmuştur. Diğer ortalama
değerlerden hareketle kekik uygulamalarının da bu enzim aktivitesinde kontrole oranla 2
kata varan artışlar sağladığı belirlenmiştir.
İkinci dönem alınan topraklarda 1. döneme oranla yüksek fosfotaz aktivitesi
belirlenirken, hasat dönemi topraklarında değerlerde düşmeler ortaya çıkmıştır.
Çizelge 5. Mineral gübre ve tıbbi aromatik bitkisel atık uygulamalarının alkalin fosfotaz
aktivitesi üzerine etkisi
A.Fosfotaz Enzimi
Uygulamalar (µg p-NP g-1 h-1)
1.Dönem 2.Dönem 3.Dönem Ortalama
Kontrol 117.40 b 177.73 d 129.24 b 141.45 c
Mineral Gübre 99.81 b 200.74 cd 105.66 b 135.40 c
Yağlı Kimyon 428.03 a 591.90 a 338.63 a 452.85 a
Yağlı Kekik 196.48 b 325.17 bc 276.95 a 266.20 b
Yağsız Kekik 206.89 b 400.98 b 362.80 a 323.55 b
LSD 145.34** 145.34** 145.34** 83.91**
ö.d.: önemli değil,*: p<0.05, **: p<0.01
405

Önemli bir enzim aktivitesi olan proteaz, organik maddedeki proteinin


hidrolizini gerçekleştiren ve birçok bakteri ve fungus türünde bulunan bir enzimdir.
Bitkisel atık uygulamalarının ve örnekleme zamanının bu aktivite üzerindeki etkisi
istatistikî anlamda önemli olmuştur. Gerek kimyon ve gerekse kekik atığı uygulamaları
her üç dönemde de proteaz aktivitesinde önemli artışlara neden olmuştur (Çizelge 6). İlk
iki dönemde en yüksek enzim değerleri yağlı kimyon uygulamasında ortaya çıkarken,
hasat dönemimde yağsız kekik uygulaması daha fazla uyarıcı etkiye neden olmuştur.
Mineral gübre uygulaması kontrol parselle aynı istatistikî grupta yer alırken, her üç
dönemde de en düşük proteaz aktivitesine sahip olmuşlardır. Ortalama değerler dikkate
alındığında yağlı kimyon atığı uygulamasının kontrole kıyasla proteaz aktivitesinde
yaklaşık 2 kat daha fazla artışa neden olduğu, kekik uygulamalarının ise biraz daha az
etkili olduğu belirlenmiştir.
Fosfotaz etkisine benzer şekilde en yüksek proteaz aktivite değerleri ikinci
dönem toprak örneklerinde ortaya çıkmıştır.
Çizelge 6. Mineral gübre ve tıbbi aromatik bitkisel atık uygulamalarının proteaz
aktivitesi üzerine etkisi
Proteaz Enzimi
Uygulamalar (µg Tyrosin g-1 2h-1)
1.Dönem 2.Dönem 3.Dönem Ortalama
Kontrol 90.83 b 122.69 bc 61.69 c 91.73 c
Mineral Gübre 72.30 b 86.95 c 69.10 bc 76.11 c
Yağlı Kimyon 226.75 a 252.92 a 138.99 abc 206.22 a
Yağlı Kekik 117.02 b 184.18 ab 144.31 ab 148.50 b
Yağsız Kekik 121.98 b 188.38 ab 165.40 a 158.58 b
LSD 78.82** 78.82** 78.82** 45.50**
ö.d. : önemli değil, *: p<0.05, **: p<0.01
Araştırma topraklarında incelenen son enzim olan üreaz, ürenin CO2 ve
amonyağa hidrolize olmasını katalize eden ve yüksek bitkiler ile mikroorganizmalarda
(özellikle bakterilerde) yaygın bir şekilde bulunan bir enzimdir. Bitkisel atık
uygulamalarının bu enzim aktivitesi üzerindeki etkisi % 1 düzeyinde önemli olurken,
örnekleme zamanının istatistikî anlamda bir etkisi ortaya çıkmamıştır. Bu enzim
aktivitesinde atık uygulamalarının herhangi birisinin bariz bir etkisi ortaya çıkmamış,
her üç atık da birbirine yakın oranlarda üreaz enzimini uyarmışlardır (Çizelge 7).
Kontrol parsele oranla artışlar 2 – 2,5 kat arasında gerçekleşmiştir. Mineral gübre
uygulanmış topraklarda kontrolden daha az üreaz aktivitesi saptanmasına karşın, her
ikisi de istatistikî açıdan aynı grupta yer almışlardır.
Çizelge 7. Mineral gübre ve tıbbi aromatik bitkisel atık uygulamalarının üreaz aktivitesi
üzerine etkisi
Üreaz Enzimi
Uygulamalar (µg N g-1 2h-1)
1.Dönem 2.Dönem 3.Dönem Ortalama
Kontrol 12.16 b 7.27 b 12.03 ab 10.48 b
Mineral Gübre 9.02 b 5.78 b 9.15 b 7.98 b
Yağlı Kimyon 19.39 ab 30.80 a 22.27 ab 24.15 a
Yağlı Kekik 16.76 ab 29.98 a 26.83 a 24.52 a
Yağsız Kekik 27.89 a 27.84 a 24.10 ab 26.61 a
LSD 15.10** 15.10** 15.10** 8.72**
ö.d.: önemli değil, *: p<0.05, **: p<0.01
406

N-Mineralizasyonu
Organik formdaki azotun inorganik azot formlarına dönüşümü olan N-
mineralizasyonu, toprakta farklı fizyolojik özelliklere sahip mikroorganizmalar
tarafından yürütülmektedir. Araştırma topraklarında saptanan N-mineralizasyonu
değerleri Çizelge 8’de verilmiştir.
Çizelge 8. Mineral gübre ve tıbbi aromatik bitkisel atık uygulamalarının N-
Mineralizasyonu üzerine etkisi
N-Mineralizasyonu
Uygulamalar (µg NH4-N g-1 gün-1)
1.Dönem 2.Dönem 3.Dönem Ortalama
Kontrol 3.16 b 2.82 c 1.56 b 2.51 c
Mineral Gübre 3.44 b 3.66 bc 1.63 b 2.91 c
Yağlı Kimyon 9.63 a 7.47 a 4.05 ab 7.05 a
Yağlı Kekik 3.94 b 5.98 ab 4.59 a 4.83 b
Yağsız Kekik 3.96 b 6.12 ab 4.36 a 4.81 b
2.71** 2.71** 2.71** 1.56**
ö.d. : önemli değil, *: p<0.05, **: p<0.01
Gerek bitkisel atık uygulamalarının ve gerekse örnekleme zamanının N-
mineralizasyonu üzerindeki etkisi istatistikî açıdan önemli olmuştur. Atıkların
uygulanmasından 17 gün sonra alınan ilk toprak örneklerinde, yağlı kimyon uygulaması
diğer uygulamalara oranla N-mineralizasyonunu önemli şekilde artırmıştır. Bu durum
ikinci dönem topraklarında da devam etmiş fakat hasat dönemi topraklarında atık
uygulamalarının arasındaki fark ortadan kalkmıştır. Ortalama değerler dikkate
alındığında yağlı kimyon uygulaması mineralize azot miktarında kontrole oranla
yaklaşık 3 katlık bir artışa neden olurken, kekik uygulamalarında biraz daha az azot (2
kat) mineralize olmuştur. En düşük N-mineralizasyonu mineral gübre ve kontrol
parsellerinde saptanmıştır
Bitkisel atıkların N-mineralizasyonu üzerindeki etkisinin zamana bağlı olarak
değişimi farklılık göstermiştir. Yağlı kimyon uygulanmış topraklarda zamana bağlı
olarak N-mineralizasyonunda bir azalma saptanırken kekik uygulanmış parsellerde önce
bir artış daha sonra da bir düşüş ortaya çıkmıştır.
Araştırmadan elde edilen bulgulara göre; tıbbi aromatik bitkiler olan kimyon ve
kekiğe ait işletme atığı kompostları, incelenen tüm mikrobiyal kriterleri istatistiki
önemde etkilemiştir. Kullanılan atıkların yüksek organik madde içermesi (Çizelge 1),
toprağa bol miktarda karbonun girmesine neden olmuştur. Bu şekildeki C ilaveleri
topraktaki mikrobiyal biyomasın miktarını ve aktivitesini önemli oranlarda
artırmaktadır. Kolay değerlendirilebilir C-kaynaklarını içeren organik atıkların
topraklarda mineralizasyonunu inceleyen çeşitli araştırıcılar da benzer sonuçları
bulmuşlardır (Tam ve Wong 1990; Maslova ve Sharkov 1993; Smith ve Hadley 1990;
Rankov ve ark. 1991; Okur ve Çengel 1995).
Toprağa uygulanan organik materyallerin topraktaki N dengesini bozmadan
ayrışabilmesi için en az %1.2-1.6 arasında azot içermeleri gerekmektedir. Eğer bir
materyal bu değerlerden daha az azot içeriyorsa, topraktaki mevcut azotun tükenmesine
neden olabilmektedir (Henis 1986). Bu çalışmada kullanılan tıbbi aromatik bitki
artıklarının toplam azot içerikleri %1.12 ila 1.79 arasında değişmektedir (Çizelge1). Bu
da söz konusu bitkisel atıkların toprakta mevcut ekili bitkide herhangi bir azot
eksikliğine yol açmadan ayrışabilmesini sağlamaktadır.
407

Araştırmada kullanılan bitkisel atıklar içerisinde organik madde içerikleri benzer


olmasına karşın mikrobiyal biyomas ve aktiviteyi kısa sürede en fazla uyaran materyalin
yağlı kimyon olması, bu atığın kimyasal yapısının mikrobiyolojik ayrışmaya daha uygun
olduğunu göstermektedir. Vokou ve Liotiri (1999); bazı aromatik bitkilerden elde
ettikleri uçucu yağların toprağa uygulanmasından sonra eğer çevre koşulları uygunsa bu
yağların toprakta birikmediğini ve mikroorganizmalar tarafından C ve enerji kaynağı
olarak kullanıldıklarını saptamışlardır. Bu sonuç, yağlı kimyonun içerdiği uçucu
yağların kekiğe oranla daha kolay değerlendirilebilir C ve enerji kaynağı olabileceğini
akla getirmektedir.
Araştırmadan çıkan bir başka önemli sonuç, mineral gübre uygulamasının
topraktaki mikrobiyal biyomas ve aktivite üzerinde hiçbir uyarıcı etkisinin olmadığının
ortaya çıkmasıdır. Araştırılan her mikrobiyal kriterde mineral gübre uygulaması kontrol
uygulaması ile aynı istatistiki grup içerisinde yer almıştır. Bu durum söz konusu
topraklarda mikrobiyolojik aktiviteyi artırmak için mutlaka organik gübrelemeye önem
verilmesi gerektiğini göstermektedir.
Sonuç olarak, toprağa kompostlaştırılarak uygulanan tıbbi aromatik bitkisel
atıkların topraktaki mikrobiyal biyomas ve aktivite üzerinde uzun süreli olumlu bir
etkiye neden olduğu ortaya çıkmıştır. Yağlı kimyon artıkları kompostunun olumlu
etkisinin, yağlı ve yağsız kekik atıklarına oranla daha kısa sürede ortaya çıkmasına
rağmen, her üç atık kompostunun da tarım topraklarında mikrobiyal aktiviteyi uyarıcı
bir organik madde kaynağı olarak kullanılabileceği önerilebilir.

KAYNAKLAR
Anderson, J.P.E., Domsch, K.H., 1978. A physiological method for the quantitative
measurement of microbial biomass in soils. Soil Biol. Biochem., 10:215-221.
Bending, G.D., Turner, M.K., Burns, I.G., 1998. Fate of nitrogen from residues as
affectedf by biochemical quality and the microbial biomass. Soil Biol. Biochem.
30 (14): 2055-2065.
Eıvazı, F., Tabatabai, M. A., 1977. Phosphates in Soils. Soil Biol. Biochem., 9:167–172.
Elmacı, Ö.L., Seçer, M., Okur, N., Ceylan, Ş., Akdemir, H., Kayıkçıoğlu, H.H., 2005.
Tibbi-aromatik bitki işletmeleri atıklarının toprağın mikrobiyolojik aktivitesine,
pamuk bitkisi gelişimine, verim ve kalitesine etkileri. E.Ü. Bilimsel Araştırma
Proje Raporu, Proje No: 03-ZRF-54. Bornova-İzmir.
Henis, Y. , 1986. Soil microorganisms, soil organic matter and soil fertility. In The Role
of Organic Matter in Modern Agriculture (Chen, Y., Avnimelech, Y, eds.).
Martinus Nijhoff Publishers, 159-166.
Isermeyer H., 1952. Eine Einfache Methode zur Bestimmung der Karbonate im Boden,
Z. Pflanzenern, Düng, Bodenkde, 105-107.
Kandeler, E., Gerber, H., 1988. Short-term assay of soil urease activity using
colorimetric determination of ammonium. Biol. Fertil. Soils, 6:68-72.
Keeney, D.R., 1982. Nitrogen-availability indices. In: Page AL, Miller RH, Keeney DR
(eds). Methods of soil analysis, part 2. Am. Soc. Agron., Soil Sci. Soc. Am,
Madison, Wisconsin, pp 711-733.
Ladd, J.N., Butler, J.H.A., 1972. Short-Term Assay of Soil Photolytic Enzyme
Activities using Proteins and Dipeptide Derivates as Substrates, Soil Biol.
Biochem., 4:19-39.
408

Levi-Minzi, R., Riffaldi, R., Saviozzi, A., 1990. Carbon mineralization in soil amended
with different organic materials. Agriculture, Ecosystems and Environment, 31:
325-335.
Maslova, I.Y.A., Sharkov, I.N., 1993. Mineralization of C, N, and S from plant residues
and manure during in soil incubation. Soils and Fertilizers, CAB Abstracts
56(8),994.
Neve, S.De, Hofman, B., 1998. N-Mineralization and nitrate leaching from vegetable
crop residues under field conditions: A model evaluation. Soil Biol. Biochem.
30 (14): 2067-2075.
Okur, N., Çengel, M., 1995. Tarımsal Kökenli Organik Atıkların (Prina, Cibre ve
Karasu) ile çöp gübresinin toprak solunumu ve bazı toprak enzimleri üzerine
etkileri. İlhan Akalan Toprak ve Çevre Semp. Bildiriler Kitabı, C-17, Ankara.
Rankov, V., Atanosova, H., Kostov, O., 1991. Effect of organic fertilization on
microbiological activity of strongly leach meadow cinnamonic soil.
Pochvoznanie Agrokhimiya, 26(5-6).
Smith, H.R., Hadley, P., 1990. Carbon and nitrogen mineralization characteristics of
organic nitrogen. Fertilizer-Research, 23(2): 97-103.
Tabatabaı, M. A., Bremner, J. M., 1969. Soil Enzymes. In: Page, A. L., Miller, R. H.
and Keeney, D. R. (Eds). Methods of Soil Analysis, Part 2. American Society of
Agronomy and Soil Science Society of America, Madison, Wisconsin, pp: 903 –
947.
Tam, N.F.Y., Wong, Y.S., 1990. Respiration studies on the decomposition of organic
waste-amended colliery spoil. Agriculture, Ecosystems and Environment, 32(1-
2):25-38.
Thalmann A, 1968. Zur Methodik der Bestimmung der Dehydrogenaseaktivitaet im
Boden Mittens Triphenyltetrazoliumchlorid (TTC), Landwirtsch. Forsch,
21:249-258.
Vokov, D., Liotiri, S., 1999. Stimulation of soil microbial activity by essential oils.
Chemoecology, 9(1): 41-45.
409

ANKARA İLİ TOPRAKLARINDA VA (Vesiküler Arbusküler) MİKORİZA


CİNSLERİNİN TANIMLANMASI
Songül DALCI
Toprak Gübre ve Su Kayn. Merkez Araşt. Enst., Ankara. songul.dalci@gmail.com

ÖZET
Ülkemize ait olan yerli VAM kaynağımızın mikrobiyal gübre olarak üretim ve
kullanılma olanaklarının ortaya konulabilmesi için ülkemizdeki mikorizal varlığın tesbit
edilmesi ve doğal gen kaynaklarımızın değerlendirilmesi amacıyla yapılan bu çalışmada
Ankara ili topraklarındaki VA mikorizaların etkinliği ve mevcut mikoriza cinsleri
araştırılmıştır. Çalışmalar Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü
laboratuvar ve seralarında yürütülmüştür. Ankara ilçelerinden (Kazan, Ayaş, Akyurt,
Beypazarı, Çubuk, Bala, Gölbaşı, Haymana, Kızılcahamam, Güdül, Çamlıdere) alınan
topraklar ve test bitkisi olarak sudan otu (Sorghum sudanense) kullanılmıştır. Deneme
sera şartlarında tesadüf parselleri deneme deseninde 3 tekrarlamalı olarak yürütülmüştür.
Ankara iline ait mikorizal popülasyon, mikorizaların % enfeksiyon oranları ve
spor preparatları hazırlanarak morfolojik olarak bu topraklardaki mevcut VA mikoriza
cinsleri spor duvar yapılarına göre tespit edilmiştir ve mikroskop görüntüleri
fotoğraflanmıştır. Ankara ili topraklarında Acaulospora sp, Gigaspora sp. ve Glomus
sp. cinslerine ait VAM sporları bulunmuştur. Glomus cinsine ait spor populasyonunun
daha fazla olduğu tespit edilmiştir.
Spor büyüklüklerinin 10–90 µm arasında olduğu, toprakların mikorizalı
propagül içeriği açısından yapılan EMS’da 0- 9,82 /300 g toprak olarak tespit edilmiştir.
% enfeksiyon değerleri ise % 0- 87 arasında bulunmuştur.
Kazan ilçesi topraklarında spor sayısı 112–366 adet/10g toprak; Ayaş, Akyurt,
Beypazarı, çubuk ilçe topraklarında 125–485 adet; Bala, Gölbaşı, Haymana,
Kızılcahamam, Güdül, Çamlıdere ilçe topraklarında 8–375 adet VA Mikoriza sporu
bulunmuştur. Mikorizanın bitki için topraktaki fikse halde bulunan fosforu çözerek
bitkiye aktarması ve hifleriyle bitki besin maddesi ihtiyacını karşılaması nedeniyle
mikrobiyal gübre olarak üretimi için ülkemizdeki yerli türlerin değerlendirilmesi
özellikle organik tarıma sunulması açısından çok önemlidir.
Anahtar Kelimeler: VAM (Vesiküler Arbusküler Mikoriza), popülasyon, enfeksiyon,
EMS (En Muhtemel Sayı), Glomus, Acaulospora, Gigaspora, preparat.

IDENTIFICATION OF VA MYCORRHIZAE SPECIES IN THE SOILS OF


ANKARA PROVINCE
ABSTRACT
In order to identify microbial assets and natural gene resources and to find out
the possible use of native VAM resources as microbial fertilizer, available mycorrhiza
species and VA mycorrhizal effectiveness were investigated in the soils of Ankara
Province. Experimental soils were collected from Townships, namely Kazan, Ayaş,
Akyurt, Beypazarı, Çubuk, Bala, Gölbaşı, Haymana, Kızılcahamam, Güdül, Çamlıdere .
Sorghum sudanense was used as test plant. Experiment was carried out in greenhouse
conditions and designed as randomized parcels with 3 replications.
410

Mycorrhizal species were morphologically identified according to wall


structures of the spores .microscopic images of the spores were taken.VAM spors that
belong to Acaulospora sp. , Gigaspora and Glomus sp. were determined in the soils.
Spore size was observed to be between 10-90 µm, propagüles contents were
between 0-9,82/ 300 g soil, % infection rates were 0-87% .
Number of VAM spores determined in Kazan township were between 112-366 /
10 g soil, 125-485 / 10 g soil in Ayaş, Akyurt, Beypazarı and Çubuk townships; 8-375/
10 g soil in Bala, Gölbaşı, Haymana, Kızılcahamam, Güdül and Çamlıdere townships.
Mycorrhizae dissolves fixed phosphorus in soil and make phosphorus available
for plants. It also provides nutrients for plants by its hyphae. These properties of VAM
are importance regarding microbial fertilizer production, particularly, organic farming.
Key Words: VAM (Vesicular Arbuscular Mycorrhizae), population, infection, MPN
(Most Probable Number), Glomus, Acaulospora, Gigaspora , preparation.

GİRİŞ
Mineral gübreler ilk zamanlar uygulandıkları yerde iyi ürün alınmasını
sağlasalar bile bir süre sonra doğal toprak mikroorganizmalarının sayılarının azalmasına
ve yok olmalarına neden oldukları için, toprakların çevre dengesini bozarlar. Bunun
sonucu olarak da doğal dengesini kaybeden toprağa her yıl aynı oranda ürün alabilmek
için daha çok mineral gübre uygulamak gerekir. Tarım alanlarında bitkisel üretimi
artırmak amacıyla ticari kimyasal gübrelerin çok kullanılması sonucunda topraklardaki
doğal denge bozulmaktadır.
Gübre girdilerinin topraklarda birikimleri sonucunda fiksasyona uğramaları v.b
gibi nedenlerle bitkiler tarafından yeterince alınamamakta olup yıkanma ile yeraltı
sularına karışma ile sularımızın kirlenmesine de neden olmaktadırlar.
Oysa doğada bitkiler toprak mikroorganizmalarıyla kurdukları ortak yaşamlar
sayesinde büyüme ve gelişmelerini sürdürebilirler. Optimum verim ancak toprak
mikroorganizmalarının akıllıca işletilmesiyle elde edilebilir. Toprak
mikroorganizmalarının işletilmesi bugün sürdürülebilir tarım araştırmalarının merkezini
oluşturmaktadır. Bitki kökleriyle ortak yaşam kuran mikoriza mantarları ticari önemi
olan pek çok bitki türüne kolonize olabilmektedir. Bu mantarlar başta fosfor olmak
üzere azot dahil bitkiler için gerekli mineralleri salgıladıkları ekstrasellüler enzimler
yoluyla çeşitli rezervlerden çözünür hale getirerek hifleri yoluyla bitkiye taşırlar.
Mineral besin iyileştirmesinin yanı sıra mikorizal bitkiler kuraklığa
dayanıklılık gösterir. Kuraklığa dayanıklılığının VA Mikoriza mantarlarının kolonize
ettikleri bitkilerde su stresi altında bile fosfor miktarını yeterli bir düzeyde tutabiliyor
olmalarından kaynaklandığı bulunmuştur (Nielsen ve Safir 1982). Mikorizal bitkilerin
tuz stresine de dayanıklılık gösterdiği gözlenmiştir. Tuz stresi dayanıklılığının
mekanizması henüz bilinmemekle beraber kuraklık stresi dayanıklılığında olduğu gibi
mineral besin statüsünün iyileştirilmesinden kaynaklanmadığı düşünülmektedir
(Rosendahl ve Rosendahl 1991).
VA Mikoriza mantarları kolonize ettikleri bitkilerin köklerini patojenlere
(Rosendahl ve Rosendahl 1990), nematodlara (Kellam ve Schenck 1980), ve ağır metal
zehirlenmelerine karşı da korur (Read 1986). Ağır metal zehirlenmelerine karşı koruma
özellikle madencilik yapılan alanlar gibi kirlenmiş alanların yeniden kazanımında büyük
önem taşımaktadır. Mikorizal mantarların kolonize ettikleri bitkileri patojenlerden
411

mekaniksel olarak ve antibiyotik üreterek korudukları gösterilmiştir (Paul ve Clark


1989).
Türlere ait örnekler botanik kodu ve terminojik kurallar ile ifade edilir fakat
bozulmamış örnekler veya arbusküler mantarın kırılmış sporları koruyucu ortamda uzun
süre tutulduğunda morfolojik değişim veya bozulmalar sonucunda yapı ve görünümleri
değişmektedir. Toplanma zamanındaki kötü ortam veya parazitli tarladan toplanan
sporlara ait tür örnekler karışıklığa sebep olmaktadır. Bulunan türler üretim sonrası bir
çeşitin ismine yakın olacak şekilde tanımlandıktan sonra türün olası teşhis özellikleri ile
kıyaslanmaktadır.
Bitkilerle ortak yaşayan VA mikoriza türleri Acaulospora, Entrophospora,
Gigaspora, Scutellospora, Glomus ve Sclerocystis olmak üzere 6 grupta toplanmaktadır.
Bu türlerden ikisi Glomus ve Sclerocystis klamidospor üretirken, Acaulospora,
Entrophospora, Gigaspora ve Scutellospora azygospor benzeri spor üretirler.Spor
özellikleri ve spora bağlı hif uzantılarıyla türler ayırt edilirler. Birbirine yakın iki tür ise
spor hücre duvarı özellikleri, çimlenme tüpü şekli ve yedek hücre özellikleri ile ayırt
edilmektedir. VA mikorizanın tekli çeşidini içeren saksı kültüründen elde edilen sporlar
tarladan alınanlara tercih edilmektedir. Tarladan alınan sporlar diğer
mikroorganizmalarla ilişkili olduklarından hücre duvarlarında çukur, delik gibi bazı
aşınımlara uğramaktadır (Walker ve ark 1984; Bhattachrjee ve ark 1982).
VA mikoriza mantarı önceleri Endogonales takımının, Endogonaceae familyasında yer
almakta iken (Benjamin 1979), daha sonra Zygomycetes sınıfında yer verilmiş, son
zamanlarda ise Glomales takımına veya Glomaceae, Gigasporaceae ya da
Acaulosporaceae familyasına konulmuştur (Morton ve Benny 1990).
VA mikorizanın tanımlanmasında çok yararlı olan hücre duvarı özelliklerini
Walker (1983) çeşitli tiplerde fotoğraflamıştır.
Sporda var olan duvar tipi, sayısı ve grubunun tespiti basit bir işlem değildir.
Grup içerisinde duvar sayısı ve duvar gruplarının düzenlenmesinde kavramsal olarak
sonuç çıkarmak için kırık ve kırık olmayan sporların incelenmesi gerekmektedir. Duvar
gruplarını ayırmak ve spor duvarı bileşenlerini ayrıntılı görmek için sporların kırılması
gerekmektedir(Trappe ve Schenck 1982).
Kırılmada duvar farklı oranlarda birbirinden ayrılmaktadır. Bir duvar grubu
duvarların birbirine bitişik olanlarının toplamı olup spor duvarı kırıldığında kolayca
ayrılmazlar. Bu gruplar farklı çeşitlerin bir veya birkaç duvarını içerebilir. Diğer
duvarlardan ayrılan tek bir duvar bir duvar grubu olarak düşünülmektedir (Walker
1983). Türlerin sınıflandırılması spor morfolojisine göre yapılmakta farklı topraklardan
alınan G. mosseae populasyonunun fizyolojisinde farklılığın olduğu gözlemlenmiştir.
Bir tür içerisindeki izolatların bitki gelişimine etkisi farklı olabilmektedir. Farklı VA
mikoriza izolatlarının fizyolojik özelliklerini bir türün tüm üyelerine
genelleştirilemeyeceğinin çünkü mantarların eşeysiz ürediği ve her populasyonun
diğerlerinden genetik olarak bağımsız olduğu açıklanmaktadır (Sylvia ve ark. 1993).

MATERYAL VE METOT
Materyal
Ankara ilindeki çiftçi tarlalarından alınmış olan toprak ve bitki kök örnekleri bu
çalışmada kullanılmıştır.
412

Metot
Sera Deneme Metodu
Sera denemelerinde aşısız kontrol ve En Muhtemel Sayı (EMS) yöntemine göre
hazırlanan toprak seyreltileri kullanılmıştır. Denemeler tesadüf parsellerinde 3
tekrarlamalı olarak yürütülmüştür.
En Muhtemel Sayı Yöntemi (EMS)
EMS, topraktaki mikorizalı propagül sayısının saptanması için steril toprak
kullanılarak sayım yapılacak toprağın hazırlanan seyreltilerinde bitki yetiştirilmesi
işlemidir. Yöntemin esası, bitki gelişme dönemi sonunda köklerde mikorizal oluşum kök
boyaması ile incelenmesine ve EMS tablolarından yararlanarak toprakta canlı mikorizal
propagül varlığı saptanmasına dayanmaktadır.
-5’
Bu amaçla topraklar steril toprakla karıştırılmak suretiyle 10-1 - 10 e kadar
topraklar seyreltilmiştir.
Seçilen sudan otu tohumları %1'lik sodyum hipoklorit ve saf su ile yüzey
sterilizasyonu yapılmıştır. Tohumlar daha sonra içerisinde % 0.75 su agarı bulunan petri
kutularında 280 C' deçimlendirilmişlerdir. Saksıların her birine aseptik koşullarda
çimlendirilmiş 5 tane sudan otu tohumu ekilmiştir. Kontrol konulu saksılara aşılama
yapılmamıştır. Saksılar 8 haftalık bir gelişme periyodu süresince serada bırakılmışlardır.
Gelişme döneminin sonunda bitkiler hasat edilmiş ve enfeksiyon kontrolu için kökler
boyanarak mikorizal enfeksiyon olup olmadığına bakılmıştır. Elde edilen sonuçlar EMS
tablolarından yararlanılarak değerlendirilmiştir (Smith ve Dickson, 1997).
Toprak Örneklerinde Mikoriza spor Sayımı
Topraklardaki VA Mikoriza spor dağılımını tespit etmek için toprak örnekleri
40–250 µm gözenekli üçlü elek sisteminden geçirilerek, ıslak eleme yöntemine göre
petrilere aktarılan VAM sporları stereo mikroskop altında sayımı yapılmıştır (Philips ve
Hayman 1970 ).
Mikorizal Enfeksiyon Yüzdesinin Belirlenmesi
Topraklarla birlikte alınan bitkilerin kök örneklerinin yarısı mikorizal
enfeksiyon yüzdesinin bulunması için ayrılmıştır. Enfeksiyon tespiti için ayrılan
örnekler Trypan blue ile boyanarak stereoskopik mikroskopta enfekte olmuş hücrelerin
% si bulunmuştur (Nicolson 1960).
VA Mikorizanın Tanımlanması
Topraktan sporlar alındıktan sonra saf su içesine konulup üstten aydınlatılarak
streo mikroskopta incelenmiştir. Genel spor şekli, spor yüzeyinin donukluğu veya
parlaklığı, hif bağlantı tipi, spor büyüklüğü, spor rengi gibi gözlemler kaydedilmiştir.
Spor tanımlanması için teşhis lamı hazırlanmıştır. Tipik, temiz sporlar pastör
pipeti ile az miktarda su ile birlikte toplanıp saf su içeren gözlük camı üzerine
aktarılmıştır. İki lamdan birisine PVLG (Polyvinyl-Lacto-Glycerol), diğerine PVLG+
Melzer’ Reagent’ dan iki küçük damla konulmuştur. Sıvı içerisindeki sporların kırılması
sağlanmıştır. Lamel kenarları tırnak cilası veya diğer kapatıcılarla kapatılıp kurumaya
bırakılmıştır (Trappe ve Schenck 1982). Sporlar 10-100x büyütmeli mikroskopta hücre
duvarı kalınlığı, duvar sayısı, hif bağlantı noktası gibi özellikleri yönünden incelenmiştir
(Morton 1986).
Mikroskop görüntüleri fotoğraflanarak Ankara iline ait topraklardaki
mikorizaların morfolojik olarak tanımlaması yapılmıştır.
413

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Ankara ilçelerinden alınan topraklarla kurulmuş olan sera denemesi sonucunda
VA mikorizanın etkinliğini belirleyebilmek için boyanan köklerde enfeksiyon oranları
incelenmiş olup Haymana, Kızılcahamam, Gölbaşı, Bala, Beypazarı ilçelerinde %
50‘nin üzerinde enfeksiyon olduğu tespit edilmiştir (Çizelge 1).
Mikorizalı propagül sayısının tespit edilmesi amacıyla da yapılmış olan EMS
yönteminde elde edilen sonuçlar köklerdeki tespit edilen enfeksiyon oranlarıyla
örtüşmektedir. Bitkilerdeki enfeksiyon oluşumunda mikoriza sporları yanında hif ve
enfeksiyonlu kök parçacıklarının da katkısı olduğu görülmüştür. Çizelge 1’de görüldüğü
gibi 300 g topraktaki EMS en düşük 0,59 en yüksek 9,82 olarak bulunmuştur.
Çizelge 1. Ankara ilçeleri topraklarındaki VA Mikoriza sayı ve enfeksiyon oranları
İlçeler EMS/ 300g toprak Enfeksiyon(%)
Kazan 0.59- 3.27 0- 18
Beypazarı 3.65- 7.95 25 -55
Çubuk 0.93- 5.61 4- 16
Ayaş 1.87- 5.61 4- 45
Akyurt 0.93- 2.85 0- 21
Gölbaşı 3.18- 7.95 1- 80
Güdül 1.87- 5.61 2- 55
Kızılcahamam 2.10- 9.82 2- 87
Bala 1.87- 5.61 2- 75
Çamlıdere 0- 4.30 1- 22
Haymana 2.18- 7.95 28- 86

Ankara ili spor popülâsyonuna baktığımızda Ayaş ilçesi topraklarında VA


mikoriza spor sayısının en yüksek (232-485 adet/10 g toprak) olduğu tespit edilmiştir.
Çamlıdere ilçesi topraklarında ise VAM spor sayısı düşük bulunmuştur (Çizelge 2).
Çizelge 2. Ankara ili VA Mikoriza spor popülasyonu
İlçeler Spor sayısı Spor büyüklüğü
(adet/10 g) (µm)
Kazan 112- 380 10- 88
Beypazarı 125- 213 12- 65
Çubuk 138- 409 8- 65
Ayaş 232- 485 13- 70
Akyurt 211- 368 17- 90
Gölbaşı 146- 370 17- 60
Güdül 47- 334 21- 58
Kızılcahamam 60- 170 13- 65
Bala 18- 200 15- 58
Çamlıdere 8- 190 26- 60
Haymana 40- 165 14- 85

Topraklardaki spor sayıları ile enfeksiyon arasında paralellik bulunamamıştır.


Mera ve ekili alanlarda spor sayısının daha fazla olduğu ancak nadasa bırakılan
alanlardan alınan örneklerde spor sayısının daha düşük olduğu görülmüştür. Aşağıda
verilen literatürler de bu çalışma sonucunu desteklemektedir.
Schenck ve Sequeira (1987) Doğal ve kültüre alınan topraklardan alınan
örneklerde spor sayısı işlenmeyen topraklarda 543 spor/kg toprak iken, tarım
topraklarında 784 spor/ kg toprak bulmuşlardır.
414

Gür (1975), çeşitli toprak serilerinde yaptığı çalışmada VA-mikoriza sporlarının


topraklar yaygın olarak bulunan sarı ve kırmızı kahverengi spor tipleri olduğunu, spor
sayısının 50 gr toprakta 24 ile 165 arasında ve enfeksiyon yüzdelerinin de % 0 ile 80
arasında değiştiğini bulmuştur. Bu bulgular denemede kullanılan toprak örneklerinden
elde edilen spor sayıları ile bitki köklerinde saptanan VA-mikorizal enfeksiyon oranları
arasında pozitif fakat istatistiksel yönden önemli olmayan bir ilişkinin olduğunu
açıklamıştır. Aynı yönde ilişkiyi Daft ve Nicolson (1972) yaptıkları çeşitli çalışmalarda
saptamışlardır.
Ayrıca topraklardaki mikoriza spor sayısı ile bitkilerin mikorizal enfeksiyon
dereceleri açısından her zaman paralellik olmadığı da diğer araştırıcılar tarafından
vurgulanmıştır (Bagyaraj 1991).
Mikoriza sporlarının tanımlanması
Morfolojik olarak sporların teşhisinde bu araştırmada alınan toprak örneklerinde
500 adetten fazla teşhis lamı hazırlanmıştır. Sporların PVLG, Melzer’s reagent ve su
içerisindeki stereo mikroskop ve ışık mikroskobu görüntüleri incelenerek şekil
,renk,büyüklük,hif çıkış şekli, esnek veya kırılgan olduğu v.b. özellikleri kaydedilmiştir.
Mikroskobileri fotoğraflanmıştır (Canon Power Shot S40).
Topraklardan izole edilen VAM sporlarının morfolojik olarak teşhisleri
yapılmış olup Glomus sp, Acaulospora sp. ve Gigaspora sp. cinslerine ait sporlar teşhis
edilmiştir ve fotoğraf görüntüleri verilmiştir. Toprakların pH’sı genellikle pH≥7 olduğu
için Glomus cinsine ait sporların daha fazla olduğu görülmüştür.
Ancak tür seviyesinde teşhis bazı spor özelliklerinin birbirine yakın olması
nedeniyle yanıltıcı olabileceğinden kesin tür seviyesindeki teşhis için genetik olarak
tanımlamaları yapılmalıdır. Tisserant ve ark. (1998) tarafından farklı familyadan
mantarların ayırımında kullanılan kolonizasyon morfolojilerinden faydalanarak VA
mikoriza mantarı çeşitlerinin hemen tanımlanamayacağı ve birbirine çok yakın çeşitler
arasında da olası fonksiyonel farklılıklar bulunduğu ifade edilmiştir.

50 µm
Glomus mossea (Beypazarı akçakavak k.)
415

51µm
a)Glomus etunicatum (Akyurt) b) Kırık spor

VA Mikoriza hif ve sporları (Gölbaşı ) Mikoriza sporları ve hifler(10x40)

KAYNAKLAR
BAGYARAJ, D. J., 1991. Ecology of vesicular-arbuscular mycorrhizae. In Handbook of
Applied Mycology, Soil and Plants, vol.1, ~ds) by D.K. Arora., B. Rai., K.G.
Mukeiji., and G. R. Knudsen. Marcel Dekker. USA.
BENJAMİN, R.K.1979. Zygomycetes And Their Spores. Pp 573-62. In: The Whole
Fungus, Vol.2. B.Kendrick, Ed. Nat.Museum Natural Sciences, Ottawa, Canada.
BHATTACHARJEE, M.,K.G.MUKERJİ, ,J.P. TEWARİ AND W.P.
SKOROPAD.1982. Structure And Hyperparasitism Of A New Species Of
Gigaspora. Trans. Brit. Mycol. Soc. 78:184-188PHİLİPS,J.M. VE
HAYMAN,D.S.1970.Improved procedures for clearing roots and staining
parasitic and vesicular-arbuscular mycorrhizal fungi for rapid assessment of
infection.Trans.Brit.Mycol.Soc.,55, 158-161.
DAFT, M. J. VE NİCOLSON, T. H. 1972. Effect of Endogone mycorrhiza on plant
grow~. IV Quantitative relationships between the growth of the host and the
development of the endophyte in tomato and maize. New Phytol., 71, 287-295.
GÜR, K.. 1975. Vesiküller-Arbasküler (VA) Mikorrizanin aktivite ve dağılışı üzerinde
çalışmalar. TUBİTAk Yayın No. 361, TOAG. Seri No: 63. TüBITAK Bilirn
Kongresi, 1975. lzmir.
KELLAM,M. VE SCHENCK,N.C.1980 Interactions between a vesicular-arbuscular
mycorrhizal fungus and root-knot nematode on soybean.Phytopathology 70,
293-296.
MORTON, J.B. VE G.L. BENNY.1990. Revised classification of arbuscular
mycorrhizal fungi (Zygomycetes): a new order, Glomales, two new suborders,
Glominiae And Gigasporineae and two new families, Acaulosporaceae And
Gigasporaceae with an emendation of glomaceae.mycotaxon 37:471-491.
416

MORTON, J.B. 1986. Effects Of Mountants And Fixatives On Wall Structure And
Melzer’s Reaction İn Spores Of Two Acaulospora Species (Endogonaceae).
Mycologia 78: 787-794.
NİELSEN,C.E. VE SAFİR,G.R. 1982 Increased drought tolerance of mycorrhizal onion
plants caused by improved phosphate nutrition. Planta 154, 407-413.
NİCOLSON,T.H. 1960 Mycorrhiza in the Gramineae. II. Development in the different
habitats, particularly sand dunes.Tr ans.Brit. mycol. Soc..,43,132-145.
PAUL, E.A. VE CLARK, F.E. 1989. Soil Microbiology and Biochemistry. Academic
Press, San Diego, California.
PHİLİPS,J.M. VE HAYMAN,D.S.1970.Improved procedures for clearing roots and
staining parasitic and vesicular-arbuscular mycorrhizal fungi for rapid
assessment of infection.Trans.Brit.Mycol.Soc.,55, 158-161.
READ,D.J. 1986 Non nutritional effects of mycorrhizal infection.pp.169-176. In V
Gianinazzi-Pearson and S. Gianinazzi (eds.) physiological and Genetical
Aspects of Mycorrhizae. INRA Press, Paris
ROSENDAHL,C.N. VE ROSENDAHL, S.1990 The role of vesicular-arbuscular
mycorrhiza in controlling damping-off and growth reduction in cucumber
caused by Phytium ultimum. Symbiosis 9, 363-366.
ROSENDAHL,C.N. VE ROSENDAHL, S.1991 Influence of vesicular-arbuscular
mycorrhizal fungi (Glomus spp.) on the response of cucumber(Cucumis sativus
L.) to salt stress. Environmental and Experimental Botany 31, 313-318.
SCHENCK N.C. VE J.O.SEQUEİRA. 1987. Ecology of VA mycorrhizal fungi in
temperate agroecosystems. (In:Sylvıa, D.M., L.L. Hung and J.H. Graham. 1987.
Mycorrhiza in the next decade practical applications and research priorities.
North American Conference on mycorrhizae. May 3-8 , 1987. Gainesville,
Florida.)
SMİTH VE DİCKSON, 1997.VA Mycorrhizas: Basic research techniques. ISBN no:1
876162 54 6.
SYLVİA, D.M. WİLSON, D.O.J.H. GRAHAM, J.J. MADDOX, P. MİLLNER, S.F.
WRİGHT, A.G. JARSTFER, J.B. MORTON, H.D. SKİPPER. 1993. Evaluation
of VAM fungi in diverse plants and soils. Soil Biol. Biochem. Vol.25,No:6,705-
713.
TİSSERANT, B. BRENAC, V., REQUENA, N., JEFFRİES, P. VE DODD J. C. 1998.
The detection of glomus spp. Forming mycorrhizas in three plants, at different
stages of seedling development, using mycorrhiza specific isozymes. New
Phytol. 138. 225-239.
TRAPPE, J.M. VE N.C. SCHENCK. 1982. Taxonomy of the fungi forming
endomycorrhizae A. vesicular-arbuscular mycorrhizal fungi (Endogonales). Pp.
1-9. In: methods and principles of mycorrhizal research. N.C. Schenck, Ed.,
APS Press. St.Paul, MN. 244pp.
WALKER, C. 1983. Taxonomic concepts in the endogonaceae: Spore wall
characteristics in species descriptions. Mycotaxon 18:443-455.
WALKER, C., L.E. REED VE F.E. SANDERS.1984. Acaulospora Nicolsonii, A New
Endogonaceous Species From Great Britain. Trans. Brit. Mycol. Soc. 83:360-
364.
417

TOPRAKTAN UYGULANAN FARKLI MİKTARLARDAKİ AZOT VE HUMİK


ASİTİN FASULYE (Phaseolus vulgaris) BİTKİSİNİN ÜRÜN MİKTARI İLE
AZOT ALIMI VE PROTEİN İÇERİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ

Sadık YETİM1 S. Rıfat YALÇIN2


1
GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araşt. Enst., Şanlıurfa.
yetimsadik@hotmail.com
2
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Ankara.
ryalcin@agri.ankara.edu.tr

ÖZET
Azot ve humik asitle gübrelemenin fasulye bitkisinin gövde + yaprak, ürün kuru
madde miktarı, üründe protein oluşumu ile bitkinin gövde, yaprak ve ürününde azot
miktarını saptamak amacı ile sera koşullarında yürütülen denemede bitkilere azot
amonyum nitrat, humik asit ise çözelti şeklinde ekimden önce verilmiştir. Azot 0, 50,
100, 150, 200 mg/kg, humik asit ise 0, 75, 150, 225, 300 mg/kg dozlarında deneme
bitkisine uygulanmıştır.
Toprağa artan miktarlarda verilen azotun ve humik asidin fasulye bitkisinin
yaprak + gövde ile ürün kuru madde miktarı ve üründe protein miktarı ile toplam azot
miktarına etkisi istatistiki yönden güvenilir düzeyde önemli (P<0.01) bulunmuştur.
Toprağa verilen azotlu gübre ile humik asidin yaprak, gövde, üründe toplam azot
miktarları üzerinde etkisi de istatistiki yönden önemli bulunmuştur. Ayrıca toprağa
verilen azotlu gübre ile humik asidin deneme bitkisinin ürünün de protein miktarı
üzerine de istatistiği yönden önemli etki yaptığı saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Toplam azot, humik asit, fasulye, protein.

EFFECT OF DIFFERENT LEVELS OF NITROGEN AND HUMIC ACID ON


THE YIELD, NITROGEN UPTAKE AND PROTEIN CONTENT OF BEAN
PLANT (Phaseolus vulgaris)
ABSTRACT
The objective of this study is to estimate the amount of nitrogen in plant
material (yield, stem, leaf) and the content of protein in plant material (stem+leaves),
plant dry matter in bean fertilized with nitrogen and humic acid. The experiment was
carried out under the green house conditions and nitrogen and humic acid solution were
applied before planting. Different levels of nitrogen 0, 50, 100, 150 and 200 mg/kg and
humic acid 0, 75, 150, 225 and 300 mg/kg were applied to the soil.
Effects increasing amount of both nitrogen and humic acid applied to the soil
were found to be statistically significant at (P<0.01) on leaves + stem dry weight, total
yield, protein content and total nitrogen. Also the amount of nitrogen fertilizers and the
humic acid added to the soil affected the amount of total nitrogen in the leaves, stem and
the yield of the plant statistically significant.
Key Words: Total nitrogen, humic acid, bean, protein.
418

GİRİŞ
Bu gün verim açısından en çok üzerinde durulan gübreleme çeşitlerinden biride
organik gübrelemedir. Piyasada günden güne artarak satılan humik asitin bitki
beslenmesinde ve metabolizmasındaki etkilerinin belirlenmesi özellikle organik tarım
uygulamaları ve modern sera üretimi açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü son
yıllarda organik maddenin güncellik kazanması organik madde adı altında birçok
gübrenin piyasaya sürülmesine neden olmuştur. Bu güne kadar organik maddenin toprak
üzerinde etkileri yönünde yoğun şekilde çalışılmış bitki fizyolojisine ilişkin çalışmalar
ise sınırlı kalmıştır. Bu çalışmada Polietilen saksılara 1800 g hava kuru toprak
konulmuş, denemede Alman Ayşe fasulye çeşidi kullanılmıştır. Denemede toplam 75
saksı kullanılmıştır. Azot NH4NO3, humik asit ise çözelti halinde ekimden önce verilmiş
ve toprakla iyice karıştırılmıştır. Azot dozları; N0 = kontrol, N1 = 50 mg/kg, N2 = 100
mg/kg, N3 = 150 mg/kg, N4 = 200 mg/kg; humik asit dozları ise H0 = kontrol, H1 = 75
mg/kg, H2 = 150 mg/kg, H3 = 225 mg/kg, H4 = 300 olarak uygulanmıştır.

MATERYAL VE METOT
Toprak Örneğinin Alınması: Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü
serasında yürütülen araştırmada yetiştirme ortamı olarak Ankara'nın Haymana
yöresinden alınan toprak örneği kullanılmıştır. Jakson (1962) tarafından bildirilen
ilkelere uygun olarak toprak örneği 0 – 20 cm derinlikten alınmış ve naylon torbalarla
seraya nakledilmiştir. Güneş almayan bir yerde polietilen örtü üzerinde hava kuru
duruma gelinceye dek kurutularak kesekler ezilmiş ve iri taşlar ayıklandıktan sonra
toprak örneği 4 mm'lik elekten elenmiştir. İyice karıştırılan toprak örneğinden yeterli
miktar laboratuar analizlerinde kullanılmak üzere ayrılmış ve 2 mm'lik elekten
elenmiştir. Saksılara konan toprağa gübre dozları uygulandıktan sonra her saksıda üç
bitki olacak şekilde ekim yapılmıştır.
Bitki Analizleri

Toplam Azot: Bremner (1965) tarafından bildirildiği şekilde Kjeldahl yöntemine göre
belirlenmiştir.
Danede Hamprotein Miktarının Belirlenmesi: Toplam azot değerinin 6.25 faktörü ile
çarpılması sonucu dane de hamprotein miktarı saptanmıştır (Mengel 1973).
İstatistiki Analizler: Araştırma sonuçlarının istatistiki çözümlemeleri Düzgüneş
(1963)'e göre yapılmıştır.
Araştırma Toprağının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri: Deneme toprağında
yapılan analiz sonuçlarına göre; killi - tın sınıfına giren (Soil Survey Manual 1951)
deneme toprağı alkalin tepkimelidir. Organik madde ve azot yönünden orta düzeyde
olan toprağın kalsiyum, potasyum, magnezyum ve sodyum içeriği düşük, Fosfor içeriği
ise yüksek düzeydedir. Kireçli olan toprağın katyon değişim kapasitesi ise yüksektir.
Deneme toprağının nitrat kapsamı da düşük seviyededir. Deneme toprağının mangan
içeriği (7.61mg/kg), demir (14.56 mg/kg) ve bakır (1.72 mg/kg) içerikleri normal, çinko
(0.50 mg/kg) içeriği ise düşük saptanmıştır (Jakson 1962).

ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA


Azot ve Humik Asitin Fasulye Bitkisinde Yaprak+Gövde Kuru Madde
Miktarlarına Etkisi: Çizelge 1 incelendiğinde humik asitle birlikte azotlu gübreleme
fasulye bitkisinin yaprak+gövde kuru madde miktarını (g) arttırmıştır. En yüksek
419

yaprak+gövde kuru madde miktarı N4H1 uygulamasında 6.27 g, en düşük değer ise N0H4
uygulamasında 2.97 g olarak saptanmıştır. Başka bir deyişle en yüksek yaprak+gövde
miktarı 200 mg/kg azot ve 75 mg/kg humik asit uygulamasında, en düşük değer ise hiç
azot uygulanmayan kontrolde ve 300 mg/kg humik asit uygulamasında belirlenmiştir.
Azotun ve humik asitin yaprak+gövde kuru madde miktarı (g) üzerine etkisi
istatistiki yönden % 1 düzeyinde önemli olmuş ve güvenilir düzeyde (p< 0,01)
varyasyon kaynağı oluşturmuştur. Fasulye bitkisinde farklı miktarlarda uygulanan azot
ve humik asitin yaprak + gövde kuru madde miktarına etkileri yönünden ortalamalar
arası fark Duncan’ın Yeni Değişim Genişlikleri Testi ile karşılaştırılmıştır. Aynı sütunda
istatistiki yönden güvenilir düzeyde (p< 0.05) birbirinden farklı olmayan ortalamalar
benzer harfler ile gösterilmiştir (Çizelge 2). Benzer bulgular diğer kimi araştırıcılar
tarafından da saptanmıştır. Yavuz (1974) tarafından bildirildiğine göre artan
miktarlardaki azotun yaprak verimini arttırdığı saptanmıştır. Garcia vd. (1995) yaptıkları
araştırmada humik kompleks işlemlerinin sürgün kuru madde ağırlığını arttırdığını,
humik kompleksli işlemlere tabi tutulan bitkiler ve kontrol bitkilerinin su içeriği ve
kök/gövde oranı arasında önemli farklıkların bulunduğunu açıklamışlardır. Ahmet vd.
(1991) yaptıkları çalışmalarda humik asit ve fosfor uygulayarak bir aylık bir sürede
mısır bitkisi yetiştirmişler, araştırma sonucunda mısır bitkisinin sürgün ve kuru
ağırlıklarının P ve humik asit uygulamalarında artış gösterdiğini saptamışlardır.
Çizelge 1. Farklı miktarlarda uygulanan azotun fasulye bitkisinin yaprak+gövde kuru
madde miktarına (g) etkisi
H0 H1 H2 H3 H4
N0 3.37 b* 4.50 c 4.80 a 5.33 ab 2.97 b
N1 5.10 a 5.13 abc 3.40 b 5.93 a 4.77 a
N2 5.63 a 5.00 b 4.10 ab 5.27 ab 5.30 a
N3 5.33 a 5.93 ab 5.27 a 4.60 b 5.23 a
N4 5.97 a 6.27 a 4.20 ab 5.23 ab 5.53 a
Ortalama 5.08 5.37 4.35 5.27 4.76
L.S.D. 1.20
* Değerler üç tekerrürün ortalamasıdır.
** Ayrı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark % 5 düzeyinde önemlidir.

Çizelge 2. Farklı miktarlarda uygulanan azot ve humik asidin fasulye bitkisinin


yaprak+gövde kuru madde miktarı ( g ) üzerine etkisine ilişkin varyans analiz sonuçları
Varyasyon Kaynağı Serbestlik Kareler Ortalaması F
Derecesi
Azot (N) 4 3.967 7.438**
Humik Asit (H) 4 2.187 4.100**
AzotxHumik Asit (NxH) 16 1.423 2.669**
Hata 50 0.533
Genel 74 1.001
** 0.01 Düzeyinde önemli

Azot ve Humik Asitin Fasulye Bitkisinin Ürün Kuru Madde Miktarı Üzerine
Etkisi: Çizelge 3 incelendiğinde humik asitle birlikte azotlu gübreleme fasulye
420

bitkisinin ürün kuru madde miktarını (g) arttırmıştır. En yüksek ürün kuru madde
miktarı N3H4 uygulamasında 6.07 g, en düşük değer ise N0H2 uygulamasında 2.53 g
olarak saptanmıştır. Başka bir deyişle en yüksek ürün kuru madde miktarı 150 mg/kg
azot ve 300 mg/kg humik asit uygulamasında, en düşük değer ise hiç azot
uygulanmayan kontrol ve 150 mg/kg humik asit uygulamasında belirlenmiştir.
Azotun ve humik asitin ürün kuru madde miktarı (g) üzerine etkisi istatistiki
yönden % 1 düzeyinde önemli olmuş ve güvenilir düzeyde (p< 0,01) varyasyon kaynağı
oluşturmuştur. Fasulye bitkisinde farklı miktarlarda uygulanan azot ve humik asitin ürün
kuru madde miktarına etkileri yönünden ortalamalar arası fark Duncan’ın Yeni Değişim
Genişlikleri Testi ile karşılaştırılmıştır. Aynı sütunda istatistiki yönden güvenilir
düzeyde (p < 0.05) birbirinden farklı olmayan ortalamalar benzer harfler ile
gösterilmiştir (Çizelge 4). Benzer bulgular Yavuz (1970) tarafından saptanmıştır.
Araştırıcı Orta Anadolu ve Marmara Bölgesi iklim ve toprak şartlarında su ve azotla
gübrelemenin şeker pancarının verimi ve kalitesi üzerine etkili olduğunu saptamıştır.
Çizelge 3. Farklı miktarlarda uygulanan azotun fasulye bitkisinin ürün kuru madde
miktarına (g) etkisi
H0 H1 H2 H3 H4
N0 3.05 c* 2.73 b 2.53 c 3.30 ab 2.87 c
N1 3.70 bc 3.93 a 3.80 ab 3.60 ab 3.10 c
N2 5.63 a 3.97 a 3.20 bc 4.07a 4.40 b
N3 3.73 bc 3.00 b 3.37 a 3.13 b 6.07 a
N4 4.57 b 3.13 ab 3.63 ab 2.73 b 3.17 c
Ortalama 4.13 3.35 3.31 3.37 3.92
L.S.D. 0.91
* Değerler üç tekerrürün ortalamasıdır.
** Ayrı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark % 5 düzeyinde önemlidir.

Çizelge 4. Farklı miktarlarda uygulanan azot ve humik asitin fasulye bitkisinin ürün
kuru ağırlık miktarı ( g ) üzerine etkisine ilişkin varyans analiz sonuçları
Varyasyon Kaynağı Serbestlik Kareler Ortalaması F
Derecesi
Azot (N) 4 4.280 14.031**
Humik Asit (H) 4 1.869 6.127**
AzotxHumik Asit(NxH) 16 1.800 5.900**
Hata 50 0.305
Genel 74 0.928
*: 0.05 **: 0.01 Düzeyinde önemli farklılıklar bulunmuştur.

Azot ve Humik Asitin Fasulye Bitkisinin Yaprağında Toplam Azota Etkisi: Çizelge
5 incelendiğinde humik asitle birlikte azotlu gübreleme fasulye bitkisinin yaprağında
toplam azot miktarını (%) arttırmıştır. En yüksek toplam azot miktarı N4H0
uygulamasında %6.92, en düşük değer ise N4H2 uygulamasında %2.36 olarak
saptanmıştır. Başka bir deyişle en yüksek toplam azot miktarı 200 mg/kg azot ve 0
mg/kg humik asit uygulamasında, en düşük değer ise 150 mg/kg humik asit uygulaması
ve 200 mg/kg azot uygulamasında belirlenmiştir.
421

Azotun ve humik asitin yaprakta toplam azot miktarı (%) üzerine etkisi
istatistiki yönden % 1 düzeyinde önemli olmuş ve güvenilir düzeyde (p< 0,01)
varyasyon kaynağı oluşturmuştur. Fasulye bitkisinde farklı miktarlarda uygulanan azot
ve humik asitin toplam azot miktarına etkileri yönünden ortalamalar arası fark
Duncan’ın Yeni Değişim Genişlikleri Testi ile karşılaştırılmıştır. Aynı sütunda istatistiki
yönden güvenilir düzeyde (p< 0.05) birbirinden farklı olmayan ortalamalar benzer
harfler ile gösterilmiştir (Çizelge 6). Benzer bulgular diğer kimi araştırıcılar tarafından
da saptanmıştır. Fagbenro et al. (1993) iki farklı toprağa uygulanan humik asitin fideler
tarafından Mn alımını azaltmış olmasına rağmen N, P, K, Mg , Ca , Zn , Fe ve Cu'ın
alımını arttırdığını saptamışlardır. Sözüdoğru vd. (1991) yaptıkları sera denemesinde
humik asit ilavesi ile fasulye bitkisinin yaprağının azot kapsamının arttığını
saptamışlardır.
Çizelge 5. Farklı miktarlarda uygulanan azotun fasulye bitkisinin yaprağında toplam
azot miktarı (%) üzerine etkisi
H0 H1 H2 H3 H4
N0 3.04 c* 2.60 c 3.05 b 2.57 d 3.49 d
N1 3.44 b 2.85 b 3.29 a 2.80 c 3.67 cd
N2 2.69 d 3.60 a 2.67 c 4.37 b 3.73 c
N3 3.40 b 2.54 c 3.43 a 4.38 b 4.24 b
N4 6.92 a 2.85 b 2.36 d 4.58 a 4.82 a
Ortalama 3.90 2.90 2.76 3.74 3.99
L.S.D. 0.187
* Değerler üç tekerrürün ortalamasıdır.
** Ayrı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark % 5 düzeyinde önemlidir.

Çizelge 6. Farklı miktarlarda uygulanan azot ve humik asitin fasulye bitkisinin


yaprağında toplam azot miktarı (%) üzerine etkisine ilişkin varyans analiz sonuçları
Varyasyon Kaynağı Serbestlik Kareler Ortalaması F
Derecesi
Azot (N) 4 3.934 302.459 * *
Humik Asit (H) 4 4.202 323.011 * *
AzotxHumik Asit(NxH) 16 2.430 186.797 * *
Hata 50 0.013
Genel 74 0.974
** 0.01 Düzeyinde önemli

Azot ve Humik Asitin Fasulye Bitkisinin Gövdesinde Toplam Azot Miktarı Üzerine
Etkisi: Çizelge 7 incelendiğinde humik asitle birlikte azotlu gübreleme fasulye
bitkisinin gövdesinde toplam azot miktarını (%) arttırmıştır. En yüksek toplam azot
miktarı N0H3 uygulamasında %3.26, en düşük değer ise N1H0 uygulamasında %0.85
olarak saptanmıştır. Başka bir deyişle en yüksek toplam azot miktarı hiç azot
uygulanmayan kontrolde ve 225 mg/kg humik asit uygulamasında, en düşük değer ise
hiç humik asit uygulanmayan H0 ve 50 mg/kg azot uygulamasında belirlenmiştir.
Azotun ve humik asitin fasulye bitkisinin gövdesinde toplam azot miktarı (%)
üzerine etkisi istatistiki yönden % 1 düzeyinde önemli olmuş ve güvenilir düzeyde (p<
422

0,01) varyasyon kaynağı oluşturmuştur. Fasulye bitkisinde farklı miktarlarda uygulanan


azot ve humik asitin toplam azot miktarına etkileri yönünden ortalamalar arası fark
Duncan’ın Yeni Değişim Genişlikleri Testi ile karşılaştırılmıştır. Aynı sütunda istatistiki
yönden güvenilir düzeyde (p<0.05) birbirinden farklı olmayan ortalamalar benzer harfler
ile gösterilmiştir (Çizelge 8).
Benzer bulgular diğer kimi araştırıcılar tarafından da saptanmıştır. Sözüdoğru vd.
(1991), Fasulye bitkisi gövdesinin bazı besin maddeleri içeriği üzerine humik asitlerin
etkisini incelemişler ve deneme sonucunda artan humik asit dozlarına paralel olarak
gövdenin azot kapsamının arttırdığını saptamışlardır. Erel (1978), Şekerpancarının
verim ve kalitesine azot ve potasyumun etkisini araştırmış ve aşırı azotlu gübrelemenin
yüksek ürün düzeyi ve bitkinin çeşitli kısımlarında azot birikimine neden olduğunu
saptamıştır.
Çizelge 7. Farklı miktarlarda uygulanan azotun fasulye bitkisinin gövdesinde toplam
azot miktarı (%) üzerine etkisi
H0 H1 H2 H3 H4
N0 1.40 b* 0.97 c 2.48 a 3.26 a 3.33 a
N1 0.85 d 1.05 c 1.56 b 1.38 d 2.24 b
N2 0.90 cd 1.55 a 1.19 d 2.39 c 1.02 d
N3 1.06 c 1.36 b 1.42 bc 2.62 b 1.26 c
N4 1.95 a 1.45 ab 1.30 cd 2.66 b 1.30 c
Ortalama 1.23 1.28 1.59 2.46 1.83
L.S. D. 0.177
* Değerler üç tekerrürün ortalamasıdır.
** Ayrı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark % 5 düzeyinde önemlidir.

Çizelge 8. Farklı miktarlarda uygulanan azot ve humik asitin fasulye bitkisinin


gövdesinde toplam azot miktarı (%) üzerine etkisine ilişkin varyans analiz sonuçları
Varyasyon Kaynağı Serbestlik Kareler Ortalaması F
Derecesi
Azot (N) 4 2.002 171.447**
Humik Asit (H) 4 3.775 323.326**
AzotxHumik Asit(NxH) 16 0.950 81.345**
Hata 50 0.012
Genel 74 0.525
** 0.01 Düzeyinde önemli

Azot ve Humik Asitin Fasulye Bitkisinin Ürününde Toplam Azot Miktarı Üzerine
Etkisi: Çizelge 9 incelendiğinde humik asitle birlikte azotlu gübreleme fasulye
bitkisinin ürününde toplam azot miktarını (%) arttırmıştır. En yüksek toplam azot
miktarı N4H1 uygulamasında %5.04, en düşük değer ise N2H0 uygulamasında %2.64
olarak saptanmıştır. Başka bir deyişle en yüksek toplam azot miktarı 200 mg/kg azot ve
75 mg/kg humik asit uygulamasında, en düşük değer ise hiç humik asit uygulanmayan
H0 ve 100 mg/kg azot uygulamasında belirlenmiştir.
423

Azotun ve humik asitin üründe toplam azot miktarı (%) üzerine etkisi istatistiki
yönden %1 düzeyinde önemli olmuş ve güvenilir düzeyde (p< 0,01) varyasyon kaynağı
oluşturmuştur. Fasulye bitkisinde farklı miktarlarda uygulanan azot ve humik asitin
toplam azot miktarına etkileri yönünden ortalamalar arası fark Duncan’ın Yeni Değişim
Genişlikleri Testi ile karşılaştırılmıştır. Aynı sütunda istatistiki yönden güvenilir
düzeyde (p<0.05) birbirinden farklı olmayan ortalamalar benzer harfler ile gösterilmiştir
(Çizelge 10). Benzer bulgular diğer kimi araştırıcılar tarafından da saptanmıştır. Erel
(1978) , Şekerpancarının verim ve kalitesine azot ve potasyumun etkisini araştırmış,
araştırma sonucunda aşırı azotlu gübrelemenin yüksek ürün düzeyi ile sonuçlandığını
saptamıştır. Warren and Jonston (1962) ve Winner (1976) tarafından artan miktarlarda
azotun şekerpancarının azot kapsamını arttırdığı yapılan tarla denemeleri ile
saptanmıştır. Dormaar (1975) üç farklı topraktan ekstrakte ettiği humik asitlerin 1, 5, 10,
20 ve 50 mg/kg düzeylerinde ilave edildiğinde yumak bitkisinde azot alımının arttığını
bildirmiştir.
Çizelge 9. Farklı miktarlarda uygulanan azotun fasulye bitkisinin ürününde toplam azot
miktarına ( % ) etkisi
H0 H1 H2 H3 H4
N0 2.65 b * 2.93 bc 2.96 bc 3.13 a 4.28 b
N1 3.50 a 2.68 c 4.01 a 4.49 b 4.36 b
N2 2.64 b 3.21 b 3.94 a 4.29 b 4.46 b
N3 2.88 b 3.23 b 2.91 c 4.32 b 4.81 a
N4 3.58 a 5.04 a 3.28 b 5.00 c 5.00 a
Ortalama 3.05 3.42 3.42 4.25 4.58
L.S. D. 0.34
* Değerler üç tekerrürün ortalamasıdır.
** Ayrı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark % 5 düzeyinde önemlidir.

Çizelge 10. Farklı miktarlarda uygulanan azot ve humik asitin fasulye bitkisinin
ürününde toplam azot miktarı (%) üzerine etkisine ilişkin varyans analiz sonuçları
Varyasyon Kaynağı Serbestlik Kareler Ortalaması F
Derecesi
Azot (N) 4 11.011 64.238 * *
Humik Asit (H) 4 24.778 144.555 * *
AzotxHumik Asit(NxH) 16 12.209 17.807 * *
Hata 50 2.143
Genel 74 50.140
** 0.01 Düzeyinde önemli
424

Azot ve Humik Asitin Fasulye Bitkisinin Ürününde Protein Miktarı Üzerine Etkisi:
Çizelge 11 incelendiğinde humik asitle birlikte azotlu gübreleme fasulye
bitkisinin ürününde protein miktarını (%) arttırmıştır. En yüksek protein miktarı N4H4
uygulamasında %31.29, en düşük değer ise N2H0 uygulamasında %16.50 olarak
saptanmıştır. Başka bir deyişle en yüksek protein miktarı 200 mg/kg azot ve 300 mg/kg
humik asit uygulamasında, en düşük değer ise hiç humik asit uygulanmayan H0 ve 100
mg/kg azot uygulamasında belirlenmiştir.
Azotun ve humik asitin üründe protein miktarı (%) üzerine etkisi istatistiki
yönden %1 düzeyinde önemli olmuş ve güvenilir düzeyde (p< 0,01) varyasyon kaynağı
oluşturmuştur. Fasulye bitkisinde farklı miktarlarda uygulanan azot ve humik asitin
protein miktarına etkileri yönünden ortalamalar arası fark Duncan’ın Yeni Değişim
Genişlikleri Testi ile karşılaştırılmıştır. Aynı sütunda istatistiki yönden güvenilir
düzeyde (p<0.05) birbirinden farklı olmayan ortalamalar benzer harfler ile
gösterilmiştir(Çizelge 12). Benzer bulgular diğer kimi araştırıcılar tarafından da
saptanmıştır. Warren and Jonston (1962) ve Winner (1976) tarafından artan miktarlarda
azotla gübrelemenin şekerpancarının ürününde azot kapsamını arttırdığını yaptıkları
tarla denemeleri ile saptamışlardır. Dormaar (1975), üç farklı topraktan elde ettiği humik
asitlerin 1, 5, 10, 20 ve 50 mg/kg düzeylerinde ilave edildiğinde yumak bitkisinin azot
alımının arttığını bulmuştur.
Çizelge 11. Farklı miktarlarda uygulanan azotun fasulye bitkisinin ürününde protein
miktarı (%) üzerine etkisi
H0 H1 H2 H3 H4
N0 16.55 b* 18.33 bc 18.48 bc 19.54 c 26.77 b
N1 21.90 a 16.73 c 25.07 a 28.09 b 27.27 b
N2 16.50 b 20.04 b 24.65 a 26.84 b 27.88 b
N3 18.02 b 20.17 b 18.21 c 26.98 b 30.06 a
N4 22.35 a 31.52 a 20.52 b 31.28 a 31.29 a
Ortalama 19.06 21.36 21.39 26.55 28.65
L.S. D. 2.12
* Değerler üç tekerrürün ortalamasıdır.
** Ayrı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark % 5 düzeyinde önemlidir.

Çizelge 12. Farklı miktarlarda uygulanan azot ve humik asitin fasulye bitkisinin
ürününde protein miktarı (% ) üzerine etkisine ilişkin varyans analiz sonuçları
Varyasyon Kaynağı Serbestlik Kareler Ortalaması F
Derecesi
Azot (N) 4 107.564 64.270**
Humik Asit (H) 4 241.940 144.559**
AzotxHumik 16 29.812 17.813**
Asit(NxH)
Hata 50 1.674
Genel 74 26.469
** 0.01 Düzeyinde önemli
425

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Azot ve humik asitle gübreleme fasulye bitkisinin yaprak + gövde kuru ağırlığı
üzerine %1 düzeyinde istatistiki yönden güvenilir düzeyde önemli etki yapmıştır
(Çizelge 2).
Çizelge 1’in incelenmesinden de anlaşılacağı gibi azot ve humik asit ile
gübreleme fasulye bitkisinin yaprak + gövde kuru madde miktarını arttırmış ve
yaprak+gövde ağırlığına ilişkin en yüksek ortalama değer 200 mg/kg azot ve 75 mg/kg
humik asit verildiğinde 5.37 g ve 5.37 g olarak saptanmıştır. Yavuz (1970), Garcia
(1995) ve Ahmed (1991) tarafından artan miktarlarda azot ve humik asitin kuru madde
ağırlığını arttırdığı yaptıkları tarla ve sera denemeleri ile belirlemişlerdir.
Azot ve humik asitle gübreleme fasulye bitkisinin ürün kuru ağırlığı (g) üzerine
%1 düzeyinde istatistiki yönden güvenilir düzeyde önemli etki yapmıştır (Çizelge 4)
Çizelge 3’ün incelenmesinden de anlaşılacağı gibi azot ve humik asit ile
gübreleme fasulye bitkisinin ürün kuru madde miktarını arttırmış ve ürün kuru madde
ağırlığına ilişkin en yüksek ortalama değer 100 mg/kg azot ve 300 mg/kg humik asit
verildiğinde 4.25 g ve 3.92 g olarak saptanmıştır. Yavuz (1970) tarafından da azot ve
humik asitle gübrelemenin ürün miktarı ve kalitesi üzerine olumlu etkide bulunduğunu
yaptıkları çeşitli tarla denemeleri ile bulmuşlardır.
Azot ve humik asitle gübreleme fasulye bitkisinin yaprağında toplam azot
miktarı (%) üzerine %1 düzeyinde istatistiki yönden güvenilir düzeyde önemli etki
yapmıştır (Çizelge 6)
Çizelge 5'in incelenmesinden de anlaşılacağı gibi azot ve humik asit ile
gübreleme fasulye bitkisinin yaprağında toplam azot miktarını arttırmış ve yaprakta
toplam azot miktarına ilişkin en yüksek ortalama değer 200 mg/kg azot ve 300 mg/kg
humik asit verildiğinde %4.31 ve %3.99 olarak saptanmıştır. Fagbenro et al. (1993) ve
Sözüdoğru vd. (1991) yaptıkları çeşitli tarla ve sera denemelerinde benzer sonuçlar elde
etmişlerdir.
Azot ve humik asitle gübreleme fasulye bitkisinin gövdesinde toplam azot
miktarı (%) üzerine %1 düzeyinde istatistiki yönden güvenilir düzeyde önemli etki
yapmıştır (Çizelge 8).
Çizelge 7'nin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi azot ve humik asit ile
gübreleme fasulye bitkisinin gövdesinde toplam azot miktarını (%) arttırmış ve gövde de
toplam azot miktarına ilişkin en yüksek ortalama değer 200 mg/kg azot ve 225 mg/kg
humik asit verildiğinde %1.73 ve %2.46 olarak saptanmıştır. Benzer bulgular Sözüdoğru
vd. (1991) ve Erel (1978) tarafından da bulunmuştur.
Azot ve humik asitle gübreleme fasulye bitkisinin ürününde toplam azot miktarı
(%) üzerine %1 düzeyinde istatistiki yönden güvenilir düzeyde önemli etki yapmıştır
(Çizelge 10)
Çizelge 9’ün incelenmesinden de anlaşılacağı gibi azot ve humik asit ile
gübreleme fasulye bitkisinin ürününde toplam azot miktarını arttırmış ve üründe toplam
azot miktarına ilişkin en yüksek ortalama değer 200 mg/kg azot ve 300 mg/kg humik
asit verildiğinde %4.38 ve %4.58 olarak saptanmıştır. Erel (1978) ,Warren and Jonston
(1962) ve Dormaar (1975) yaptıkları çeşitli tarla ve sera denemelerinde benzer sonuçlar
elde etmişlerdir.
Azot ve humik asitle gübreleme fasulye bitkisinin ürününde protein miktarı (%)
üzerine %1 düzeyinde istatistiki yönden güvenilir düzeyde önemli etki yapmıştır
(Çizelge 12).
426

Çizelge 11’in incelenmesinden de anlaşılacağı gibi azot ve humik asit ile


gübreleme fasulye bitkisinin ürününde protein miktarını arttırmış ve üründe protein
miktarına ilişkin en yüksek ortalama değer 200 mg/kg azot ve 300 mg/kg humik asit
verildiğinde %27.39 ve %28.65 olarak saptanmıştır. Warren and Jonston (1962) ,
Winner (1976) ve Dormaar (1975) yaptıkları araştırmalarda azot ve humik asitle
gübrelemenin üründe azot birikimine neden olduğunu saptamışlardır.
Sonuç olarak humik asitle birlikte azotla gübreleme fasulye bitkisinde olumlu
yönde önemli derecede etkide bulunmuştur. Bu etki bitkinin çeşitli kısımlarında farklı
oranlarda olmakla birlikte genellikle önemlidir. Çizelgeler incelendiğinde humik asitle
birlikte azotlu gübrelemenin fasulye bitkisinin kuru madde miktarı, toplam azot ve
üründe protein miktarları üzerinde önemli etkilerde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Özellikle protein miktarında gübre dozlarının arttırılması ile sürekli artış
gerçekleşmiştir. Bu sonuçlar piyasada bitki büyüme düzenleyicileri olarak satılan humik
asitli bileşiklerinin oranlarının bilinmesi koşulu ile kullanıldığında bitki de olumlu
etkisinin olabileceğini göstermektedir.

KAYNAKLAR
Amed, K.H. 1991. Availibity of fixed phosphate to corn seedlings as effected by humic
acid. Indonesian- journal of Tropical Agriculture. 2:2, 67-72; 14 ref.
Bremner, J.M., 1965. Methods of Soil Analysis part II. Chemical and Microbiological
Properties. Ed. C.A. Black. Amr. Soc. of Agron. Inc. Pub. Series No. 9
Madision, Wisconsin. USA.
Dormaar, J.F.1975. Effects of humic substances from khernozemic Ah horizons on
nutrient uptake by phaseolus vulgaris festuca scaberella. Can. J. Soil. Sci. 55;
111-118.
Düzgüneş, O., 1963. Bilimsel araştırmalarda istatistik prensipleri ve metotları E.Ü.
İzmir.
Erel, K., 1978. Azot ve Potasyum Gübrelemesinin Şeker Pancarında Verim ve Kaliteye
Etkisi. Şeker Enstitüsü Çalışma Yıllığı, Sayı: 4, Ankara.
Fagbenro, J.A. and Agboolla, A.A., 1993. Effect of different levels of humic acid on the
growth and nutrient uptake of teak seedlings. Journal of Plant Nutrition, 1993.
16: 1465 – 1483;37.
Garcia - Mina - J.M., Sanchez - Diaz - M., Inguez-J. and Abadia, J. 1995. The ability of
several iron (II) - Humic complex to provide available iron to plants under
adverse soil conditions. Proceedings of the seventh international symposium on
iron nutrition and interactions in plants. Saragossa, Spain, 27 June - 2 July 1993
- 1995. 235 - 239; Developments in Plant and Soil Sciences vo. 59,10 ref.
Jackson, M.C., 1962. Soil Chemical Analysis, prentice Holl, İnc. Eng. Clitts USA.
Mengel, K. 1973. Mineral stoffernuhrung und. Ertraggabildung Angeww Botanik. 47.
27-28.
Soil Survey Manuel, 1951. US, Dpt. Agriculture. Agriculture Handbook, No. 18.
Sözüdoğru., S., Yalçın, S.R. ve Usta. , S., 1991. Humik asitin fasulye bitkisinin gelişimi
ve besin maddeleri alımı üzerine etkisi. A.Ü. Ziraat Fakültesi. No: 1452.
Warren, R.G. and Jhonston, A.E., 1962. Barnfield Rep. Rothamsted Exp. Stn. for 1961,
227 - 247.
427

Winner, C., Feyerabend, I. and Muller, A.V., 1976. İnvestigations on the nitrate nitrogen
concent in soil profile and its uptake by sugerbeet. İnstitut Für
Zuckerrübenforschung , Zucker 29 (9) : 447-87.
Yavuz, M.L., 1974. 1973-1974 yıllarında şekerpancarında azot miktarı arttırma
denemeleri. Şeker Enstitüsü Çalışma Yıllığı, Sayı: 1, Ankara
Yavuz, M.L., 1970. Orta Anadolu ve Marmara Bölgesi Topraklarının fosfor statülerinin
tayininde kullanılan Olsen fosfor analiz metodunun buğday tarla denemeleri ile
kalibrasyonu. Topr. Su. Gen. Müd. Topr. Güb. Araş. Ensti. Yayın. Gen. Yayın
No: 74, Rapor Yayın No: 10, Ankara.
428

ELMA AĞAÇLARINA UYGULANAN KOMPOSTUN TOPRAK VE BİTKİDE


AĞIR METAL BİRİKİMİNE ETKİLERİ

Fatma GÖKMEN1* Mehmet ZENGİN1 Yaşar ŞEKERCİ2


Sait GEZGİN1 İsmail ÇAKMAK3
1
Selçuk Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Konya. *fgokmen@selcuk.edu.tr
2
Ziraat Odası, Karaman.
3
Sabancı Üniv. Müh. ve Doğa Bil. Fak., İstanbul.

ÖZET
Bu çalışmanın amacı, Ülkemizde sayılı miktarda bulunan kompost üretim
tesislerinden biri olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kemerburgaz Kompost Tesisinde
üretilen kompostun Karaman İli elma bahçesine toprakta ve bitkide bazı ağır metal
kapsamları üzerine etkilerini incelemektir. Çalışma Karaman İli Tarlaören (35 yaşında
Starking, klasik) köyünde 1 yıl yürütülmüştür. Denemede 3 kompost dozu (K0 = 0 kg
ağaç-1, K1 = 10 kg ağaç-1, K2 = 30 kg ağaç-1) uygulanmıştır. Ağaçlardan yaprak ve meyve
örnekleri ve iz düşümlerinden toprak örnekleri alınmıştır. Toprak örneklerinde EC,
Organik Madde, P, K, Ca, Mg, S, Fe, Zn, Cu, Mn, B, Ni, Cd, Pb analizleri; Yaprak
örneklerinde P, K, Ca, Mg, S, Fe, Cu, Mn, Zn, B, Cr, Ni analizleri; Meyve örneklerinde
ise verim, ağırlık, çap, kabuk sertliği, et sertliği, kuru madde, P, K, Ca, Mg, S, Fe, Cu,
Mn, Zn, B, Cr, Ni, Co, Al, Na, Cd ve Pb analizleri yapılmıştır. Uygulanan kompost dozu
arttıkça toprağın besin elementi içerikleri artmıştır. Analiz sonuçlarına göre en olumlu
etki yüksek kompost dozlarından (K1, K2) elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Karaman, elma, kompost, ağır metal, verim.
EFFECTS OF COMPOST APPLIED TO APPLE TREES ON
HEAVY METAL ACCUMULATION IN SOIL AND PLANT
ABSTRACT
This study was carried out to research rubbish compost got from city solid
wastes in İstanbul Big City Municipality Kemerburgaz Compost Factory in Karaman
Province apple orchard, if it will be used, its effect on heavy metal accumulation in the
plant and soil. The study was carried out in apple orchard had classic Starking trees aged
35 in Tarlaören Village attached to Karaman Province. Three compost doses (K0 = 0 kg
tree-1, K1 = 10 kg tree-1, K2 = 30 kg tree-1) were applied in the experiment. Leaf and fruit
samples from trees and soil specimens from projections of the trees were taken.EC,
organic matter, P, K, Ca, Mg, S, Fe, Zn, Cu, Mn, B, Ni, Cd, Pb analysis in the soil
samples; P, K, Ca, Mg, S, Fe, Cu, Mn, Zn,B, Cr, Ni analysis in the leaf specimens and
yield, weight, diameter, peel hardness, pulp hardness, dry matter, P, K, Ca, Mg, S, Fe,
Cu, Mn, Zn, B, Cr and Ni analysis in the fruit samples were done. As compost dose
applied was increase, nutrient contents of the soil increased. According to the results of
the analysis, the best positive effect was obtained from high compost doses (K1, K2).
Key Words: Karaman, apple, compost, heavy metal, yield.

GİRİŞ
Karaman İli Türkiye elma üretiminin; yıllara göre değişmekle birlikte % 10-
15’lik bir payına sahiptir. Yıllar itibariyle iklime bağlı olarak üretimde dalgalanmalar
meydana gelmektedir. 2004 yılı üretimindeki büyük düşüşün sebebi de çiçeklenme ve
429

küçük meyve oluşumu dönemindeki ilkbahar geç donlarıdır. Bu yıl itibariyle ilimizdeki
elma üretimi ülke üretiminin %3.6’sını karşılamıştır (Anonymous 2003).
Dünya nüfusunun hızla artmasının yanında artan besin ihtiyaçlarının
karşılanması için, son yıllarda yoğun şekilde geleneksel yollarla yapılan ve sadece verim
artırmak için kullanılan kimyasal gübreler toprağın organik madde miktarını azaltmakla
kalmamış, toprakların günden güne çoraklaşmasına sebep olmuştur. Toprağa organik
madde sağlayan organik içerikli gübreler gerek yakacak olarak değerlendirilmekte
gerekse de bilinçli tarımcılar tarafından verimi artırmak için kullanılmaktadır (Atılgan
ve ark., 2007). Organik gübreler toprağın verimliliğinin arttırılmasında ve
sürdürülebilirliğinde önemli rol oynamaktadır. Dünyanın farklı bölgelerinde yapılan
araştırmalar organik gübrelerin toprak özelliklerini iyileştirdiği, ürünlerin verimini
artırdığını göstermiştir (Olsen ve ark., 1970; Sommerfieldth ve Change, 1985).
Topraklarımızda yüksek pH, fosfor, kil ve kireç içeriği, düşük organik madde ve
nem gibi faktörler sayesinde verim ve kalite de düşüklükler görülmektedir. Topraktaki
organik madde miktarını belli bir seviyede tutmak için çiftlik gübresi, torf, kompost,
organik yapay gübreler gibi çeşitli organik materyaller kullanılmaktadır (Stratton ve
ark., 1995).
Kampe (1976), çöp kompostunun mutlak gerekli bitki besin elementlerinin
yanında, mutlak gerekli olmayan fakat yararlı maddeler kabul edilen Na, Br, I, Si ve Co
gibi elementleri içerdiğini belirlemiştir. Ayrıca ağır metallerin kompostta tolere
edilebilir sınır değerleri hakkında halen bağlayıcı kriterler koymanın mümkün
olmadığını, analiz sonuçlarının çok büyük dağılımlar gösterdiğini, yüksek pH'larda
çözünürlüklerinin ve bitkiye elverişliliklerinin azaldığını, toprakta artan kolloid
kapsamı, özellikle yüksek pH'larda bu maddeleri çözünmez bileşikler haline soktuğunu
bildirmiştir. Araştırmacı aynı zamanda toprakta ağır metal sınır değerlerini incelemiş,
ancak henüz bağlayıcı olarak kesinleşmediğini, bununla beraber mg kg-1 olarak Cd ve
Hg için 5, As için 50, B, Cu, Pb, Cr ve Mn için 100, Zn için 300 değerlerinin
verilebileceğini en kritik elementlerin Hg, Cd, Pb ve Cr olduğunu, Cu ve Zn'nin ancak
çok yüksek dozlarda sorun olabileceğini öne sürmektedir.
Kompostun besin elementi içeriğine bağlı olmakla birlikte uzun süreli kompost
uygulamalarının toprak ve bitkide önemli düzeylerde ağır metal birikimine neden
olduğu yapılan çalışmalarda ortaya çıkarılmıştır. Sloan ve ark., (1997) bir toprağa 15 yıl
boyunca kompost uygulamasıyla toprak ve bitkide ağır metallerin birikiminin azalan
sırasıyla Cd > Zn > Ni > Cu > Cr > Pb şeklinde olduğunu belirtmiştir. Pinamonti ve ark.,
(1997 ), yaptıkları bir çalışmada meyve bahçesine 6 yıl boyunca iki farklı kompost (atık
çamuru ve ağaç kabuğu) uygulamışlar, toprak, yaprak ve meyve de Zn, Cu, Cr, Ni Cd
miktarlarını belirlemişlerdir. Sonuçta toprakta ve yaprakta ağır metal birikiminin
değişken olduğunu belirlemişlerdir. Ayrıca meyve de Cd ve Pb miktarının az da olsa
arttığını bulmuşlardır.
Topraklarda ve bitkilerde ağır metal birikimi ciddi bir problemdir ve üretim
alanlarında bitki büyümesinde, veriminde önemli derecede azalmalara neden olmaktadır.
Bu azalmaların önüne geçmek için üretimde kullanılan kompostun oluşum prosesi,
komposta katılan materyallerin bileşimi, topraklarımızın organik madde içeriğindeki
azalmanın önüne geçilmesi gerekmektedir. Bu konu ise uzun yıllar yapılacak
çalışmalarla aydınlatılabilir.
Kentsel Katı Atık (MSW) kompostunun ilavesi ile gıda zincirine katılan eser
elementlerin aşırı miktarları kompostta kullanılan materyallere ve kompostlama sonucu
kompostta kalan element konsantrasyonuna bağlıdır (He ve ark., 1992).
430

Artan dozlarda topraktan uygulanan kompostun etkileri yıllara göre değişmekle


birlikte toprağın insan sağlığı açısından zararlı olan 0-30 cm derinliğinde, yaprakta ve
meyvede bitkilerce alınabilir ağır metal miktarı kompost uygulaması ile artmakta ancak
bu artışlar riskli sayılmamaktadır. İleride yapılabilecek çalışmalarla bu konuda daha
güvenilir ve daha hassas değerlendirmeler yapılabilir.
Bu araştırma, Ülkemizde sayılı miktarda bulunan kompost üretim tesislerinden
biri olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kemerburgaz Kompost Tesisinde üretilen
kompostun Karaman İli elma bahçelerinde toprakta ve bitkide bazı ağır metal
kapsamları üzerine etkilerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.

MATERYAL VE METOD
Denemenin materyallerini Karaman İli Tarlaören (35 yaşında Starking, klasik)
köyünden seçilen elma ağaçları ile kurulu bahçe toprağı, söz konusu bahçeye topraktan
ve yapraktan artan dozlarda uygulanan kompost, alınan toprak, yaprak ve meyve
örnekleri oluşturmaktadır.
Denemenin yürütüldüğü bahçelere ait toprak örnekler Kasım 2006 tarihinde
kompost uygulamadan önce 0-30 ve 30-60 cm derinliklerden alınmış ve bez torbalarla
vakit geçirmeden S.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak, Gübre, Bitki Besleme Araştırma
Laboratuarına taşınmıştır. Söz konusu örneklerin gerekli ön hazırlıklardan sonra bazı
fiziksel ve kimyasal analizleri yapılmış ve elde edilen sonuçlar Çizelge 1’de
sunulmuştur.
Çizelge 1. Deneme Kurulan Bahçe Topraklarının Bazı Özellikleri
Toprak Derinliği (cm)
Parametreler 0-30 30-60
pH (1:2.5 t:s) 7.94 7.95
EC (µS/cm 1:5 t:s) 180 244
Org. madde (%) 2.0 1.8
Kireç (%) 33 35
Kil (%) 32.8 40.8
Silt (%) 35.4 35.4
Kum (%) 31.8 23.8
Tekstür sınıfı Killi Tın Killi Tın

İlgili Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, toprak hafif alkalin pH,


tuzsuz, az organik maddeli, çok fazla kireçli, killi tın tekstürdedir. Azot yönünden
noksan, fosfor ve potasyum bakımından ise zengindirler. Genellikle bakır ve bor
elementleri yönünden yeterli iken yarayışlı demir, çinko ve mangan açısından
fakirdirler.
Denemelerin yürütüldüğü Karaman yöresi yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk
ve yağışlı geçen ‘sıcak-yarı kurak’ derecesi ile karakterize edilen bir iklim tipine
sahiptir. Uzun yıllar ortalamasına göre yıllık yağış toplamı 350 mm olup elmanın
gelişme mevsimi olan Nisan-Eylül ayları arasındaki toplam yağış 2006 yılında 101.3
mm’dir ( (Çizelge 2). İlgili Çizelgelerde aylık ortalamalar olarak hava sıcaklıkları (oC)
ve hava nispi nem değerleri de (%) verilmiştir.
Toprak örnekleri tesadüfi olarak Jackson (1962) tarafından bildirilen esaslara
uygun bir şekilde 0-30 ve 30-60 cm derinliklerden alınmıştır. Toprak örneklerinde pH
(pH metre), EC (EC ölçer), tekstür (Bouyoucos metodu), organik madde (Smith-Weldon
yöntemi), kireç (kalsimetre), ekstrakte edilebilir katyonlar (Bayraklı, 1987) fosfor
(Olsen yöntemi), bor (Kacar, 1986), ekstrakte edilebilir mikro elementler ve ağır
431

metaller (0.05 M DTPA + 0.01 M CaCl2 + 0.1 M TEA, pH 7.3) Lindsay ve Norvell
(1978) tarafından bildirildiği şekilde yapılmıştır.
Çizelge 2. Elma Deneme Alanına Ait 2006 Yılı Aylık Ortalama Meteoroloji Değerleri
Parametreler Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haz. Tem. Ağus. Eylül Ort.
Hava sıc. (oC) -2.8 2.2 7.0 12.4 17.2 22.5 23.0 26.7 18.9 14.1
Hv. nispi nemi (%) 74.0 68.4 58.3 54.5 51.6 45.1 43.6 42.1 53.0 54.5
Yağış (mm) 66.2 14.9 19.6 32.6 4.6 2.8 27.5 14.2 19.6 Top. 202

Yaprak örneklemesi Temmuz 2006 tarihinde yapılarak makro ve mikro besin


elementleri ile bazı ağır metal içerikleri belirlenmiştir. Yaprak örneklemesinde
gelişimini henüz tamamlamış, yıllık sürgünlerin ortalarındaki yapraklar saplarıyla
birlikte örneklenerek S.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak, Gübre, Bitki Besleme Araştırma
Laboratuarına kağıt torbalar ile vakit geçirmeden soğutuculu çanta içerisinde taşınmıştır.
Yaprak örnekleri önce musluk suyu ile yıkandıktan sonra sırasıyla bir kez saf su, 0.1 N
HCl çözeltisi, iki kez saf su ve bir kez de deiyonize saf su ile yıkandı. Daha sonra kese
kağıtlarına ayrı ayrı konulan yaprak örnekleri hava sirkülasyonlu kurutma dolabında
(etüv) sabit ağırlığa gelene kadar 70 oC’de kurutuldu. Kuruyan numuneler tungsten kaplı
bitki öğütme değirmeninde öğütüldü. Polietilen kavanozlara konulan öğütülmüş
numuneler analizde kullanılmadan önce 70 oC’de sabit ağırlığa gelene kadar kurutma
dolabında tekrar kurutuldu. Kurutma dolabından alınan numunelerden 0.3 g tartılarak 5
ml HNO3 ile yüksek sıcaklık ( 210 oC) altında mikrodalga cihazında (CEM MarsXpress)
çözündürüldü. Daha sonra örnekler 20 ml’lik balonjojeye aktarılarak soğuduktan sonra
ultradeiyonize saf su ile derecesine tamamlandı. Elde edilen süzükler mavi bantlı filtre
kağıdından süzüldü, süzükteki P, K, Ca, Mg, S, Fe, Zn, Cu, Mn, B, Ni ve Cr miktarları
ICP-AES (Varian-Vista Model) cihazı ile belirlendi (Soltanpour ve Workman 1981).
Meyve örneklemesi Eylül 2006 tarihinde yapılarak makro ve mikro besin
elementleri, bazı ağır metal içerikleri ve verim parametreleri belirlenmiştir. Yaprak
örnekleri gibi makro, mikro elementler ve ağır metaller analiz edilmiştir. Ayrıca verim,
ortalama ağırlık, ortalama çap, kabuk ve et sertliği ve kuru madde belirlenmiştir.
Deneme Kasım 2006 tarihinde parselasyonların oluşturulması, toprak
örneklerinin alınması ve kompost uygulanması ile başlatılmıştır. Üst gübreleme ise
Nisan 2006 tarihinde yapılmıştır.
Aşağıda belirtilen kompost dozları kullanılmış olup 45 ağaçta deneme
yürütülmüştür.
Kompost Dozları:
K0 = 0 kg/ağaç (Kontrol)
K1 = 10 kg/ağaç
K2 = 30 kg /ağaç

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


2006 yılında artan dozlarda kompost uygulamasının, denemeye alınan ağaçların
taç iz düşümünden alınan 0-30 cm ve 30-60 cm derinliğindeki toprağın EC, organik
madde, bitkiye elverişli P, Ca, Mg, K, S, Fe, Zn, Cu, Mn, B, Ni, Cd ve Pb miktarlarına
etkileri Şekil 1’de verilmiştir. Şekil 1’in incelenmesiyle de görülebileceği gibi artan
dozlarda kompost uygulamasının bahçe toprağının farklı derinliklerdeki etkileri
birbirlerinden farklılık göstermektedir. Genel olarak her iki derinlikte de toprağın EC
değerinde meydana gelen artışlar artan kompost uygulamasıyla artmıştır. Ancak
kompost uygulaması ile toprak çözeltisinde çözünmüş tuz miktarının göstergesi olan EC
432

değerinin tuzluluk için kritik (4 mS cm-1) değerin üzerinde olmasa da belli bir düzeyde
artması beklenen bir durumdur. Çünkü üretimi artırmak için kullanılan kimyasal
gübreler birer tuz olması yanında kompostta içerdiği çözünmüş bitki besin elementleri
nedeniyle Brady ve Weil (1996) tarafından da belirtildiği gibi tarım topraklarından daha
yüksek EC değerine sahip olmasıdır. Nitekim denemede kullandığımız komposttun EC
değeri Brady ve Weil (1996) tarafından kompostlar için bildirilen sınır (3.69 ile 7.49 mS
cm-1) değerlerinin arasında olup 4.02 mS cm-1’dir.
433
434

Şekil 1. Artan dozlarda kompost uygulamasının denemeye alınan ağaçların taç iz


düşümünden alınan 0-30 cm ve 30-60 cm derinliğindeki toprağın EC, organik madde,
bitkiye elverişli P, Ca, Mg, K, S, Fe, Zn, Cu, Mn, B, Ni, Cd ve Pb miktarlarına etkisi
Toprağın 30-60 cm derinliğin organik madde içeriği 0-30 cm derinlikten daha
düşük olduğu ve artan kompost dozlarına bağlı olarak organik madde miktarının az da
olsa arttığı görülebilmektedir. Yapılan çalışmalarda kompost uygulamasının toprağın
organik madde içeriğini önemli düzeyde arttırdığı belirlenmiştir (Delschen ve Necker
(1995), ShiraJipour ve ark., (1992).
Kompost uygulaması ile diğer bitki besin elementlerinin etkileri farklı olmuştur.
Kompost uygulaması ile bitkiye yarayışlı Fe, Zn, Cu, Mn ve B miktarları toprağın 0-30
cm derinliğinde 30-60 cm derinliğine göre yüksek bulunmakla birlikte söz konusu
elementlerin topraktaki artmış özellikle de topraklarımızda yaygın olarak görülen Fe
noksanlığı az da olsa ortadan kaldırılmıştır.
Toprağın ekstrakte edilebilir Ni, Cd ve Pb içerikleri 0-30 cm derinliğinde 30-60
cm derinliğindekinden daha yüksektir. Kompost uygulaması toprağın her iki
derinliğinde bu ağır metallerin miktarını artırmıştır. Bu ağır metallerin miktarında en
yüksek artışlar 0-30 cm derinliğinde en yüksek kompost uygulamasında görülmüştür.
Bazı araştırıcıların sonuçlarına göre kompost uygulaması, toprağın kadmiyum
(Petruzzelli ve ark., 1989; Pinamonti ve ark., 1999), nikel (Sloan ve ark., 1997) ve
kurşun miktarını (Kampe, 1976; Petruzzelli ve ark., 1989; Giusquiani ve ark., 1995)
önemli düzeyde artırdığı belirtilmiştir.
Artan dozlarda kompost uygulamasının elma yapraklarının P, Ca, Mg, K, S,
Fe, Zn, Cu, Mn, B, Ni ve Cr miktarlarına etkileri Şekil 2’de verilmiştir. Kompost
uygulamasının alınan elma yapraklarında incelenen elementler üzerine etkileri gerek
bahçe topraklarının farklı kimyasal özelliklere sahip olması gerekse elma ağaçlarının
yaşlarının fazla olması nedeniyle farklılık göstermiştir. Artan dozlarda kompost
uygulaması yaprakların P, K, Ca, Mg ve S içeriklerine önemli düzeyde etkilememesi
(Şekil 2), söz konusu elementlerin kontrol toprağında noksanlığının olmamasından
kaynaklanabilir. Elma yapraklarının mikro besin elementleri özellikle de demir
içeriğinin ve ağır metal içerikleri kontrole göre kompost uygulamasına bağlı olarak
artış göstermiştir. Murolli ve Cabrera 1997; Warman 2001, kompost uygulamasının
yonca yapraklarının kontrole göre demir içeriğini artırdığını belirtmişlerdir.
Yapraklardaki ağır metal içeriğinin artışı tehlikeli boyutlarda değildir. Ni ve Cr
fitotoksik seviyenin altındadır (Zheljazkov ve Warman, 2004a).
435
436

Şekil 2. Artan dozlarda kompost uygulamasının elma yapraklarının P, Ca, Mg, K, S, Fe,
Zn, Cu, Mn, B, Ni ve Cr miktarlarına etkisi

Artan dozlarda kompost uygulamasının elma meyvesinin P, Ca, Mg, K, S, Fe,


Zn, Cu, Mn, B, Ni, Cr, Al, Cd, Co, Na, Pb, elma verimi, ortalama elma ağırlığı, elma
çapı, kabuk ve et sertliği, kuru madde içeriklerine etkileri Şekil 3’te verilmiştir.
Kompost uygulamasının farklı bahçelerden alınan elma meyvesinde incelenen
elementler ve kalite unsurları üzerine etkileri değişken bulunmuştur.
Artan dozlarda kompost uygulaması kontrole göre meyvelerin P, K, Ca, Mg ve
S içeriklerini az da olsa artırırken (Şekil 3), Fe, Mn ve B miktarlarındaki etkilerinde
farklılık gözlenmiştir. Meyve örneklerinde kontrolde yüksek olan Al konsantrasyonu
kompostun K1 (10 kg kompost ağaç-1)dozunun uygulanması ile azalmıştır. Kompost
uygulamasına bağlı olarak meyvenin Na içeriği K2 dozunda en yüksek olmasına
rağmen hiç kompost içermeyen ve K1 uygulamaları ile diğer Na konsantrasyonlarının
belirlenmesi ve çok fazla bir farkın olmaması nedeniyle meyve de uygulamaya bağlı
olarak Na konsantrasyonunun arttığı söylenemez.
T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 17 Mayıs 2008 tarih ve 26879 Sayılı
T.C. Resmi Gazete’de yayımladığı Türk Gıda Kodeksi’nde meyvelerin yaş ağırlık
esasına göre en yüksek 100 µg kg-1 Pb ve 50 µg kg-1 Cd bulunabileceği belirtilmiştir.
Ağır metaller farklı bahçelerde ve farklı kompost uygulamalarda belirlenmiş olup insan
sağlığı açısından hiçbir tehlike oluşturmamaktadır. Ancak bu sonucun daha güvenilir
olması için çalışmanın uzun yıllar yürütülmesi gerekmektedir
Artan dozlarda kompost uygulamasının elma meyvesinin verimi, ortalama elma
ağırlığı, elma çapı, kabuk ve et sertliği, kuru madde içeriklerine etkileri her bir bahçede
farklı olmuştur (Şekil 3). Yapılan tek yıllık bu çalışmada bile elma meyvesinin verimi,
elma çapı, kabuk ve et sertliği, kuru madde içeriklerinde az da olsa artışların olduğu
437

görülmektedir. Kompost uygulamasının kalite unsurları üzerine genel olarak herhangi


bir olumsuz etki yapmadığı gibi olumlu etkilerini yıllar sonra uygulamaların
tekrarlanmasıyla görmek mümkündür.
438
439

Şekil 3. Artan dozlarda kompost uygulamasının elma meyvesinin P, Ca, Mg, K, S, Fe,
Zn, Cu, Mn, B, Ni, Cr, Al, Cd, Co, Na, Pb, elma verimi, ortalama elma ağırlığı, elma
çapı, kabuk ve et sertliği, kuru madde içeriklerine etkisi
440

Çalışma sonucunda, elma ağaçlarının iz düşümlerine artan miktarda kompost


uygulamasıyla toprağın 0-30 veya 30-60 cm derinliğinde EC, organik madde, P, K, Ca,
Mg, S, Fe, Cu, Mn, B, Ni, Cd, Ni miktarları önemli düzeylerde artmıştır. Aynı besin
elementlerinin bitki yapraklarındaki konsantrasyonları da topraktaki kadar olmasa da
kompost uygulamasından olumlu yönde etkilenmiştir. Kompost uygulamasıyla toprak,
yaprak ve meyvede hiçbir besin elementinin ve ağır metalin toksik düzeyde birikimi
olmamıştır. Kompost uygulanmayan elma ağaçlarında demir noksanlığına bağlı kloroz
görülmesine rağmen 30 kg ağaç-1 kompost uygulanan ağaçlarda görülmemiştir.
Kompost uygulamasının toprak ve bitkide etkilerinin kesin belirlenebilmesi için benzer
çalışmaların farklı özelliklere sahip topraklarda farklı kompostlar kullanmak suretiyle
uzun yıllar yürütülmelidir.

KAYNAKLAR
Anonymous, 2003. TKB İl Müdürlüğü 2002 Yılı Çalışma Raporu. Karaman.
Atılgan, A., 2007. Süleyman Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Yapılar ve
Sulama Bölümü,32260, Çünür, Isparta
Bayraklı, F., 1987. Toprak ve Bitki Analizleri. 19 Mayıs Üniv. Ziraat Fak. Yay. No: 17,
Samsun.
Brady, N., Weil, R., 1996. The Nature and Properties of Soils, 12th ed. Prentice, New
Jersey, USA, pp. 385, 495.
Delschen, T., ve Necker, U., 1995. Accumulation of organic matter in reclaimed loess
soils. Agribiological-Research. 48: 2, 101-114; 14 ref. Landesumvveltamt
Nordrhein-Westfalen. Postfach 102363. D-45023 Essen, Germany.
Giusquiani, P.L., Pagliai. M., Gigliotti. G., Businelli. D. and Benetti., A. 1995. Urban
waste compost: effects on physical, chemical, and biochemical soil properties.
Journal-of-Environmental-Quality. 1995, 24: 1, 175-182; 44 ref. Istituto di
Chimica Agraria dell'Universita, Borgo XX Giugno 72, 06121 Perugia, Italy.
He, X., Traina, S. and Logan, T., 1992. Chemical properties of municipal solid waste
compost. J. Environ. Qual. 21, 318–329.
Jackson, M.L., 1962. Soil Chemical Analysis. Prentice-Hall. Inc. Cliffs, USA.
Kacar, B., 1986. Gübreler ve Gübreleme Tekniği, Ziraat Bankası Kültür Yayınları
No:20, Ankara.
Kampe, W., 1976. Kontrolliert Lassen Sich siedlungsabfall-komposte einsetzen, DLG-
Mitteilungen, Sonderduck aus Jg:19, 91; 1 -12. DLG-Verlag. Frankfurt/ a.m.
Lindsay, W.L. and Norvell, W.A., 1978. Development of DTPA Soil Test for Zinc,
Iron, Manganese and Copper. Soil Sci. Soc. of Amer. Journal, 42, 421-428.
Murillo J. M., Lopez R., Cabrera F. and Martin O., 1997. P. Testing low-quality urban
compost as a fertilizer for arable farming. CSIC, inst. recourses naturals
agrobiología, 41080 Seville, Espagne.
Olsen, P.J., Hensler, R.J. and Attoe, O.J., 1970. Effects of Manure Application,
Aeration and Soil Sci. Soc. Am. Proc., 34. 222-225.
Petruzelli, G., Lubrano., L. and Guidi., G., 1989. Uptake by corn and chemical
extraktability of heavy metals from a four year compost treated soil. Institute
for Soil Chemistry, C. N. R., ViaCorridoni 78,1-56100 Pısa. İtaly.
441

Pinamonti, F., Stringari G., Gasperi F. and Zorzi G., 1997. The use of compost: its
effects on heavy metal levels in soil and plants. Istituto Agrario di San Michele
all'Adige via Edmondo Mach 1, I-38010 San Michele all'Adige, Italie.
Pinamonti, F., Nicolini, G., Dalpiaz, A., Stringari, G. and Zorzi, G., 1999. Compost use
in viticulture: effects on heavy metal levels in soil and plants. Commun. Soil
Sci. Plan. 30 (9–10), 1531–1549.
ShiraJipour, A., McConnell, D. B., Smith, W. H., 1992. Physical and chemical
properties of soils as affected by municipal solid waste compost application.
Biomass-and-Bioenergy. 3: 3-4. 261-266; 61 ref. Center for Biomass Energy
Systems and Department of Environmental Horticulture, University of Florida.
Gainesville, FL 32611, USA.
Sloan, J.J., Dowdy, R.H., Dolan, M.S. and Linden, D.R., 1997. Long-term effects of
biosolids applications on heavy metal bioavailability in agricultural soils. J.
Environ. Qual. 26: 966-974.
Smith, H.G. and Weldon, M.D. 1941. A Comparison of some Methods for the
Determination of Soil Organic Matter. Soil Sci. Soc. Amer. Proc., 5:177-182.
Soil Survey Manual, 1951. U.S. Department of Agriculture Handbook 18: 235.
Soltanpour, P.N. and Workman, S.M., 1981. Use of inductively-coupled plasma
spectroscopy for the simultaneous determination of macro- and micronutrients
in NH4HCO3-DPTA extracts of soils. In Barnes R.M. (ed). Developments In
Atomic Plasma Analysis, USA, pp. 673-680.
Sommerfieldt, T.G. and Change, C., 1985. Changes in Soil Properties Under Annual
Applications of Feedlot Manure and Different Tillage Practices. Soil Sci. Soc.
Am. J. 1985, 49, 983-987.
Stratton, M.L., Barker, A.V. and Rechcigl, J.E. (Ed.)., 1995. Soil Amendments and
Environmental Quality. CRC Press, USA, pp. 249-309.
Warman, P.R., 2001. Municipal solid waste compost effects tomato leaf tissue: essential
plant nutrients and trace elements. In: Proceedings of the 6th International
Conference on the Biogeochemistry of Trace Elements, Guelph, ON, p.
167.heljazkov, V., Warman, P.R., 2004a. Source-separated municipal soil waste
compost application to Swiss chard and basil. J. Environ. Qual., 33: 542–552.
Zheljazkov, V. and Warman, P.R., 2004. Source-separated municipal soil waste
compost application to Swiss chard and basil. J. Environ. Qual., 33: 542–552.
442

KEKİK, KİMYON İŞLETME ARTIKLARININ II. ÜRÜN BUĞDAY


BESLENMESİ VERİM VE KALİTESİ ÜZERİNE KALINTI ETKİLERİ

Müzeyyen SEÇER1 Ömer Lütfü ELMACI1 Şafak CEYLAN2


Hüseyin AKDEMİR2 Fatma BÜYÜK1
1
Ege Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, İzmir. oelmaci@hotmail.com
2
Ege Üniv. Ödemiş M.Y.O, Ödemiş/İzmir. safak.ceylan@ege.edu.tr

ÖZET
Sunulan çalışmada, tıbbi-aromatik bitki olarak kompostlaştırılmış kekik ve
kimyon işletme artıklarının pamuk bitkisi sonrası ekilen buğdayın gelişimine,
beslenmesine verim ve kalitesine etkileri araştırılmıştır. Bu amaçla pamuk denemeleri
sonrası olmak üzere 2003 ve 2006 yıllarında iki kez buğday tarla denemeleri
kurulmuştur. Pamuk denemelerinde, kekik ve kimyon işletme artıklarının yanı sıra
karşılaştırma amaçlı kontrol ve mineral gübreli parseller oluşturulmuşlardır. Pamuk
parselleri hasat sonrası aynen korunmuş, üzerine ekilen buğday bitkilerine herhangi bir
gübre ve atık katkısı yapılmamıştır. Önceden atık uygulanmış parsellerdeki buğday
bitkileri, vejetasyon başlangıcında mineral gübre ile gübrelenmişlere kıyasla organik
madde yönünden daha yüksek bir toprağa sahip olarak, gelişmelerine daha avantajlı
başlamışlardır. Süt olum dönemi başlangıcında alınan “tüm bitki” (=sap+yaprak+başak)
örneklerinde N, P ve kısmen K ile Mg ve Fe miktarları her iki vejetasyon yılında
birbirine yakın bulunmuşlardır. Kalsiyum ve Mn 2003 yılı, Zn ve Cu ise 2006 yılı
buğday bitkilerinde bir miktar daha yüksektirler. Genel olarak bitkilerde N, K, Ca ve Mg
yeterlilik sınırlarının bir miktar altında kalmışlardır. Uygulamaların kalıntı etkileri
genelde buğdaylarda tutarlı bir boy farklılığına neden olmaz iken “tüm bitki” ağırlıkları
2003 ve 2006 yıllarında öncelikle yağlı kekik ve de yağlı kimyon kalıntılı parsellerde
önemli düzeyde yüksek bulunmuşlardır. Dane verimi üzerine de özellikle mineral
gübrelenmişlere göre kekik atıklarının kalıntı etkilerinin önemli olduğu dikkat
çekmektedir. Bin dane ağırlığı (B.D.A.) ve ham protein yüzdesi üzerine, uygulamaların
farklı kalıntı etkileri gözlenmemiştir. Farklı koşulların etkisi altında 2003 yılı buğday
verimleri 2006 yılına göre daha yüksek bulunurken, B.D.A. ve ham protein oranları
önemli bir değişiklik göstermemişlerdir.
Anahtar Kelimeler: Kekik-Kimyon atıkları, kalıntı etki, buğday, makro mikro
elementler, verim, kalite.
RESIDUE EFFECT OF OREGANO AND THYMIAN FACTORY WASTES ON
NUTRITION YIELD AND QUALITY OF SECOND CROP WHEAT
ABSTRACT
In presented study the residue effect of composted oregano and thymian (as
medicinal and aromatic plant) factory wastes was investigated on growth, nutrition,
yield and quality of wheat as a second crop planted after cotton. With this aim, after
cotton experiments in years 2003 and 2006 two field experiments with wheat were
conducted. In cotton experiments, to compare with oregano and thymian wastes, control
and mineral fertilizer plots were also included. Cotton plots were protected after harvest
and no wastes and fertilizer were added to the wheat planted on the plots. Wheat plants
which were grown on the plots with prior wastes application having higher organic
matter than the others began their vegetation with advantage. In the “whole plant” (stem
+ leaves + ear) samples taken at the beginning of the milk stage, the amount of N, P and
portly K, Mg and Fe were found nearly close in both of the vegetation years. Calcium
443

and Mn were somewhat higher in plants of year 2003 and Zn and Cu in plants of year
2006. Generally N, K, Ca and Mg contents of plants were found a little bit under the
sufficient levels. Although residual effect of applications caused no consistent difference
in plant length, weights of “whole plant” were statistically higher in year 2003 and 2006
on the plots with residue of oily oregano and oily cumin wastes. Also on grain yield the
significant residue effect of oregano wastes is demonstrated. Applications had no
different residue effect on Thousand Grain Weight (T.G.W.) and crude protein
percentage. Under the effect of different conditions as the wheat yield was found higher
in year 2003 than 2006, T.G.W. and crude protein percentages didn’t show any
significant differences.
Key Words: Oregano-thymian wastes, residue effect, wheat, macro-micronutrients,
yield, quality.

GİRİŞ
Buğday, ülkemizin de içinde bulunduğu dünya kuşağının temel gıda kaynağı
olarak tükettiği stratejik bir bitkidir. Ülkemizde bir taraftan iklim değişikliklerinden su
bütçesinin olumsuz etkilenmesi yoluyla buğday verim ve rekoltesi azalırken, diğer
taraftan mısır, kanola ve ayçiçeği gibi biyoyakıt üreten bitkilere yeni alanların ayrılması
sonucu buğday ekim alanları gittikçe daralmaktadır. Türkiye’de 2007 verilerine göre
buğday ekili alanlarda yaklaşık 50 bin hektarlık bir daralma ve iklim koşulları nedeni ile
yaklaşık 2 milyon ton verim düşüşü beklentisinden söz edilmektedir. Ülkemiz yakın
geçmişe kadar buğday üretiminde kendi kendine yeten bir ülke olarak 20-21 milyon ton
buğday üretim kapasitesine sahip iken, 2007 de üretimin 17-18 milyon tona kadar
düştüğü ve 2-2.5 milyon ton buğday açığı oluştuğu bildirilmektedir (Ortaş,2008;
Yıldırım,2008). Ayrıca dünya buğday stoklarının da son 30 yılın en düşük seviyesine
geldiği belirtilmektedir. Tarımsal topraklarda organik madde düzeyinin korunması da
çok önemli başka bir sorundur. Çok yıllık otsu bitkiler toprak organik maddesini
artırırken, tek yıllık tahıl ve benzeri bitkiler zamanla topraktaki organik maddenin
azalmasına yol açarlar (Mengel ve Kirkby,2001). Garz ve Chaanin (1990) toprağa
yalnızca mineral gübre uygulamasının, mineralize toprak N havuzunu doldurmaya
yeterli olmadığını saptamışlardır. Mineralize olabilir N havuzunun artırılmasında
organik madde uygulamaları önem taşır. Toprak organik maddesinin artırılmasında son
zamanlarda miktar ve çeşitliliği gittikçe büyüyen tarıma dayalı endüstri “Agro-endüstri”
üretim artık, atık veya yan ürünlerinin kullanılmasına önem verilmeye başlanmıştır.
Werner (1996) endüstriyel üretim artıklarını “potansiyel gübreler” olarak
nitelendirilmektedir. Çeşitli agro-endüstriyel atık uygulamalarının toprak verimliliği ve
çeşitli bitkilerin beslenmeleri üzerine etkileri birçok araştırmacı tarafından ele
alınmışlardır. Bu bağlamda Aruna vd. (2002) maya çamuru, Hindistan cevizi lif özü ve
şeker kamışı çöplerinin mısır bitkisine, Attyia ve Ashour (2002), portakal kabuk ve
meyve atıklarının buğdaya, Elmacı ve Seçer (1996) kemik unu, balık unu ve çöp
gübresinin soya bitkisine, Özgüven vd. (1996) sigara fabrikası tütün atıklarının buğday,
kolza, susam ve mısır bitkilerine, Özgüven (1998a) çay atıklarının çilek yetiştiriciliğine,
Elmacı vd. (2003) bazı katı ve sıvı agro-endüstriyel atıkların patates verim ve kalitesi
üzerine etkilerini araştırmışlardır. Atık mantar kompostunun süs bitkileri (Kütük, 2000),
marul (Polat ve Onus, 2004) ve çilek (Özgüven,1998b) yetiştiriciliğinde
kullanılabilirlikleri de incelenmiştir. Uyanöz vd. (2006) çeşitli organik materyallerin
buğday verimi ve besin maddesi birikimleri üzerine etkilerini inceledikleri
çalışmalarında, organik materyallerin tarımsal amaçlı geri kazanımlarının organik
gübreleme alternatifi olabileceklerini bildirmişlerdir. Elmacı vd. (2005) uyguladıkları
kekik ve kimyon işletme atık kompostlarından en yüksek pamuk verimini yağlı kimyon
atık kompostu ile sağlamışlardır. Çiftlik gübresi gibi organik gübrelerin organik azotlu
444

bileşiklerinin büyük bir kısmı parçalanmaya dirençli olup, uzun periyotlar içinde yavaş
alınabilir hale geçerler. Toplam N’un ancak 1/3’nin uygulama mevsiminde kolay
alınabilir (Amonyum, nitrat, üre ve peptid N) durumunda olduğu bildirilmektedir
(Mengel ve Kirkby 2001). Sunulan araştırmaya konu olan kekik ve kimyon işletme atık
kompostlarının da toprakta uzun süreli etkili olabilecekleri düşüncesinden hareket
edilerek bu kompostların pamuk bitkisi gelişimine etkilerinin incelenmesinin (Elmacı
vd. 2005) ardından, buğday gelişimi üzerine kalıntı etkilerinin incelenmesi
hedeflenmiştir.
MATERYAL VE METOD
Ege Üniversitesi Ödemiş Meslek Yüksek Okulu deneme tarlalarında;
kompostlaştırılmış kekik ve kimyon işletmesi üretim artıkları kullanılarak öncelikle
2003 ve 2006 yıllarında birbirinin benzeri 2 pamuk denemesi gerçekleştirilmiştir. Bu
denemelerde kullanılmış olan atıkların ve deneme toprağının fiziksel ve kimyasal
özellikleri Çizelge-1a, ve b’de verilmiştir.
Her iki pamuk denemesi sonrası, uygulanmış olan atıkların kalıntı etkilerini
görmek amacı ile deneme parselleri aynen korunarak üzerlerine buğday denemeleri
kurulmuştur. Birinci buğday denemesi 18.11.2003, ikinci deneme ise 9.11.2006
tarihlerinde kurulmuşlardır. 2003 yılı buğday denemesi, pamuğa uygulanan yağlı
kimyon, yağlı kekik ve yağsız kekik olmak üzere 3 çeşit atık üzerine kurulmuş iken;
2006 yılı denemesi yağsız kekik temin edilemediğinden, pamuğa uygulanan yağlı kekik
ve yağlı kimyon olmak üzere 2 çeşit atık üzerinde yürütülmüştür. Denemeler tesadüf
blokları desenine göre ve 3 tekerrürlü düzenlenmiş, kontrol ve mineral gübre ile birlikte
2003 yılı denemesi toplam 15, 2006 denemesi ise 12 parselden oluşmuştur. Parsel
büyüklükleri 2.8 m x 3 m= 8.4 m2 olup, buğday öncesi pamuk bitkilerine yapılmış olan
uygulamalar Çizelge 2’de verilmiştir. Buğday denemelerinde parsellere hiçbir ilave
gübre, atık v.s uygulaması yapılmamıştır.
Buğday (Triticım aestivum var Ziya Bey) ekimlerinden önce tüm parsellerden 0-
20 cm derinlikten toprak örnekleri alınmıştır. Hava kurusu hale getirildikten sonra 2
mm’lik elek ile elenerek analize hazırlanan toprak örneklerinde: bünye analizi,
hidrometrik yöntemle (Bouyoucos, 1962) belirlenmiştir. Su ile doygun hale getirilmiş
toprak macununda; elektriki direnç ölçülerek suda çözünür toplam tuz içeriği
(Anonymous, 1951), cam elektrotlu pH metre ile de (Jackson, 1967) pH değerleri
saptanmıştır. Toprakların kireç içerikleri scheibler kalsimetresi ile (Kacar, 1995);
organik madde miktarları ise K2Cr2O7 ve H2SO4 ile yaş yakma yöntemi uygulanıp,
titrimetrik olarak (Reuterberg ve Kremkurs, 1951) belirlenmiştir.
Toplam azot, modifiye kjeldahl yöntemi uygulanarak (Bremner 1965); yararlı
K+, Ca++, Na+ değiştirilmiş 1 N NH4OAc yöntemi ile ekstraksiyon sonrası elde edilen
süzükte flamefotometre ile; Mg++ atomik absorbsiyon spektrofotometresi (AAS) ile
(Jackson, 1967; Atalay vd., 1986) ölçülmüştür. Yararlı fosfor, saf su ile ekstraksiyon
sonrası kolorimetrik (Bingham, 1962); alınabilir Fe, Mn, Zn, Cu ise 0.05 M
DTPA+TEA ile muamele sonucu elde edilen süzükte AAS ile (Lindsay ve Norvell,
1978) belirlenmişlerdir. Yarayışlı B; sıcak su ile ekstrakte edilen örneklerde 1:1
diantrimid indikatörü kullanılarak kolorimetrik olarak tayin edilmiştir (Riehm 1957).
Ağır metallerden Co, Cd, Pb ve Cr’un toplam miktarları; 3 kısım HCl + 1 kısım
HNO3 karışımı ile elde edilen süzüklerde atomik absorbsiyon spektrofotometresi (AAS)
yardımıyla belirlenmiştir (Hoffmann 1991).
445

Çizelge 1a. 2003, 2006 Yılları Buğday Denemeleri Öncesi, Pamuğa Uygulanan Kompostlaştırılmış Atıkların ve de Deneme Topraklarının Fiziksel,
Kimyasal Özellikleri, Makro Bitki Besin Element İçerikleri
pH Org. Mad. Na
(1:10 su) EC (dS m-1) % C/N N% P% K% Ca % Mg % mg kg-1
Atık Materyaller 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
Yağlı Kimyon 7.4 8.3 30 23 79 80 35 20.0 1.12 2.00 0.21 0.16 1.0 1.9 1.8 1.9 5.7 2.3 353 500
Yağlı Kekik 7.2 7.4 49 24 85 88 24 27.5 1.79 1.60 0.21 0.11 1.4 1.4 3.7 1.5 3.5 1.7 529 500
Yağsız Kekik 8.5 - 28 - 79 - 24 - 1.62 - 0.18 - 1.5 - 2.1 - 4.1 - 529 -
-1
% m g k g
Deneme alanı pH Tuz Org. Mad. CaCO3 N (%) P* K* Ca* Mg* Na*
toprakları 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
6.97 7.12 <0.03 <0.03 1.30 0.80 0.52 0.81 0.07 0.06 17 11 155 125 615 420 167 132 10 12
Kum % Kil % Mil % Bünye
2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
76 83 3 4 21 13 Tınlı Tınlı
Kum Kum
* Bitkiye yararlı
446

Çizelge 1b. 2003, 2006 Yılları Buğday Denemeleri Öncesi, Pamuğa Uygulanan Kompostlaştırılmış Atıkların ve de Deneme Topraklarının Mikro Bitki
Besin Elementleri ve Bazı Ağır Metal İçerikleri
% m g k g -1
Fe Cu Zn Mn B Pb Ni Cr Co Cd
Atık Materyaller 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
Yağlı Kimyon 0.98 0.20 20 36 57 64 201 157 11 5.0 7 - 5 - 3 - 3 - 0.4 -
Yağlı Kekik 0.85 0.28 17 25 59 54 62 104 15 3.5 13 - 35 - 20 - 7 - 0.7 -
Yağsız Kekik 0.59 - 20 - 62 - 106 - 15 - 8 - 12 - 6 - 4 - 0.3 -

m g k g-1
Deneme alanı Fe* Cu* Zn* Mn* B* Pb Ni Cr Co Cd
toprakları 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
9 9 1.3 1.1 0.8 1.1 3.1 2.5 0.23 0.32 9 5 31 29 28 26 12 - 0.36 iz
* Bitkiye yararlı
447

Çizelge 2. Buğday Denemeleri Öncesi Pamuk Bitkilerine Uygulanmış Olan Kekik-


Kimyon İşletme Atıkları ve Mineral Gübre Uygulamaları
Uyg. 2003 yılı 2006 yılı
No Uygulama Uygulama Miktarı (da-1) Uygulama Miktarı (da-1)
1 Kontrol - -
2 Mineral Gübreleme Ekim ile: 6 kg N, Ekim ile: 6 kg N,
6 kg P2O5, 9 kg K2O (15-15-156 kg P2O5, 9 kg K2O (15-15-15
ve K2SO4) ve K2SO4)
İlk sulama öncesi 6 kg İlk sulama öncesi 6 kg
N(NH4NO3 % 26 N) N(NH4NO3 % 26 N)
3 Yağlı Kimyon Atığı 4 t (kompostlaştırılmış) 4 t (kompostlaştırılmış)
4 Yağlı Kekik Atığı 4 t (kompostlaştırılmış) 4 t (kompostlaştırılmış)
5 Yağsız kekik atığı 4 t (kompostlaştırılmış) -

Bitki örnekleri süt olum devresi başlangıcında 6.5.2004 ve 12.4.2007


tarihlerinde olmak üzere sap+yaprak+başak şeklinde alınmışlar ve makro ve mikro
element içerikleri yönünden incelenmişlerdir. Alınan bitki örnekleri, normal su ve saf su
ile yıkanıp temizlendikten sonra; 65 oC de kurutulup öğütülerek analize hazır hale
getirilmiştir (Kacar,1984). Hazırlanan bitki örneklerinde; toplam N, modifiye Kjeldahl
yöntemine göre belirlenmiştir (Bremner, 1965; Baker ve Thompson,1992). Bitki
örneklerine 1 kısım HClO4 + 4 kısım HNO3 karışımı ile yaş yakma yöntemi
(Kacar,1984) uygulanmış, elde edilen ekstraktlarda: P, vanadomolibdofosforik sarı renk
yöntemi ile kolorimetrik olarak (Lott vd., 1956); K, Ca ve Na flamefotometrede; Mg
AAS'de ölçülmüştür (Kacar, 1984). İz elementlerden Fe, Mn, Zn, Cu miktarları da; yaş
yakma yapılmış örneklerde AAS yardımıyla belirlenmiştir (Slawin, 1968; Hanlon,
1992). Bor miktarları ise; 500 oC de kül haline getirilmiş kuru örneklerde 1:1 diantrimid
indikatörü ile renklendirilerek kolorimetrik olarak saptanmıştır (Baron 1954).
Buğday hasatları 22.6.2004 ve 19.6.2007 tarihlerinde gerçekleştirilmiştir. Hasat
öncesi bitki boyları ölçülmüş, bitki ve dane verimi yanında B.D.A ve dane ham protein
miktarları (Kjeldahl yöntemi ile saptanan toplam N miktarı*5.75) belirlenmişlerdir.
Elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesinde; tek faktörlü tesadüf
blokları deneme desenine göre bilgisayar destekli varyans analizi uygulanmış ve F
testinde önemli çıkan değişkenlerin ortalamaları LSD (en küçük önemli fark) testi ile
karşılaştırılmıştır (Düzgüneş vd. 1987).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Buğday ekimi öncesi toprakların fiziksel ve kimyasal özellikleri Çizelge 3’de
sunulmuştur. 2003 yılı vejetasyon başında, toprakta pH, tuz, kireç ve organik madde,
uygulamalar arasında istatistikî bir farklılık göstermez iken, 2006 yılında pH ve organik
maddenin önemli farklılıklar arz ettiği gözlenmektedir. Mineral gübre uygulanmış
parsellerde hemen en düşük pH ve organik madde içeriği dikkat çekmektedir. Ayrıca
2003 yılı toprakları, 2006 yılına göre kısmen daha yüksek organik madde
içermektedirler.
Çizelge 4a, 2003, 4b ise 2006 yılları buğday vejetasyonu başlangıcındaki toprak
makro, mikro element ve ağır metal içeriklerini yansıtmaktadırlar. Çizelge 4a’ya göre
2003 yılı vejetasyon başında, toprakta yalnızca Ca ve Pb elementleri, uygulamalara
bağlı olarak istatistiki farklılıklar göstermişlerdir. Kalsiyum yağlı ve yağsız kekik
uygulanmış parsellerde istatistiki olarak %1 düzeyinde daha yüksektir. Bunun nedeni ise
448

kompostlaştırılmış kekik özellikle de yağlı kekik örneklerinin daha yüksek Ca içeriğidir.


Atık uygulamalarının, toprakların Pb içeriğine etkileri istatistiki açıdan önemli düzeyde
azaltıcı bulunmakla birlikte, saptanan tüm Pb değerleri toksiklik sınırının altındadır.
Atıkların toprakta kurşunu bağlamış olabileceği düşünülmektedir.
Çizelge 3. Vejetasyon Başlangıcında Deneme Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal
Özellikleri
Çözünebilir Kireç Organik
pH Toplam tuz (%) (%) Madde (%)
Uygulamalar 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
Kontrol 7.1 7.2 a < 0.03 < 0.03 0.6 1.0 1.8 0.5 b
Mineral Gübre 6.8 6.8 b < 0.03 < 0.03 0.5 1.0 1.3 0.6 b
Yağlı Kimyon 7.2 7.3 a < 0.03 < 0.03 0.5 1.2 1.8 1.1 ab
Yağlı Kekik 7.3 7.2 a < 0.03 < 0.03 0.5 0.9 1.6 1.4 a
Yağsız Kekik 7.3 - < 0.03 - 0.6 - 2.2 -
Minimum 6.8 6.8 < 0.03 < 0.03 0.5 0.9 1.3 0.5
Maksimum 7.3 7.3 < 0.03 < 0.03 0.6 1.2 2.2 1.4
LSD ö.d. 0.23** ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. 0.61**
**: p<0.01 ö.d.:önemli değil

Çizelge 4b’ye göre 2006 yılı vejetasyon başlangıcında toprakların N, P, K, Ca,


Mg, Fe ve Mn içeriklerinin uygulamalar arasında istatistiki farklılıklar gösterdikleri
anlaşılmaktadır. Maksimum N, P, Ca, Mg ve kısmen K; özellikle yağlı kimyon, Fe ise
mineral gübreli parsellerde bulunmuşlardır.
Süt olum döneminde alınan 2003 ve 2006 yılları buğday bitki örneklerinin
makro ve mikro bitki besin element içerikleri Çizelge 5a ve 5b’de ayrı ayrı
gösterilmişlerdir. Bu çizelgelerin karşılaştırılmasından anlaşılacağı gibi her iki yıl
buğdaylarının N içerikleri ( % 1.17-1.40 ve 1.20-1.33) aralıklarında olmak üzere
birbirlerine yakın bulunmuşlardır. Fosfor da % 0.3 ve 0.2 değerleri ile paralellik
göstermektedir. 2003 yılı buğday bitkileri % 0.97-1.30, 2006 yılı buğday bitkileri ise %
1.70-1.90 arasında K içermişlerdir.
Bitkilerin Ca içerikleri 2003 yılı buğdaylarında belirgin şekilde daha yüksektir.
Demir değerleri tutarlı bir farklılık göstermez iken Zn ve Cu miktarlarının 2006 yılı
buğday bitkilerinde daha yüksek oluşları dikkat çekmektedir.
Reuter ve Robinson (1986), buğdayda yalnızca yaprak için 1.6-2.1 mg kg-1 Cu
aralığını marjinal olarak nitelendirmişlerdir. Bergmann (1993) 70 cm boyundaki kışlık
buğdayın tüm toprak üstü kısımlarında yeterli sınır değer aralıkları olarak % 1.7-2.8 N,
0.21-0.43 P, 2.6-3.9 K, 0.30-0.85 Ca ve 0.10-0.20 Mg bulunması gereğini bildirmiştir.
Bu değerlere göre deneme bitkileri N, K, Ca ve Mg yönünden bir ölçüde yetersizlik
göstermektedir. Reuter ve Robinson (1986)’a göre de kritik N, P, K, Ca, Mg değerleri,
% olarak sırası ile 1.9; 0.3; 1.8; 0.25 ve 0.15 dir. Aynı kaynak uygun Zn aralığını 15-70
mg kg-1, yüksek B miktarını >13 mg kg-1 olarak bildirmektedir.
2003 ve 2006 yılları buğdaylarına ilişkin bazı verim ve kalite parametreleri Çizelge 6a
ve 6b de verilmişlerdir. Çizelge 6a’ya göre 2003 yılı buğdayında bin dane ağırlığı
dışındaki tüm verim parametreleri uygulamalar arasında istatistiki önemli farklılıklar
göstermişlerdir.
Uyanöz vd. (2006) de organik atıkların BDA üzerine önemli etkilerini
belirleyememişlerdir. Ergin (1986) buğdayda ortalama bin dane ağırlığını 40 g olarak
bildirmektedir. 2006 yılına ait buğday bitkilerinde yalnızca sap+yaprak+başak
ağırlığında istatistiki önemli etki görülmüştür (Çizelge 6b). 2003 yılı buğdayının en kısa
449

boylu ve en az sap+yaprak+başak ağırlıklı yağsız kekik parselinde en yüksek verim (493


kg da-1) alınmış olması dikkat çekicidir. Yağlı kekik atıklı parsel de kontrol, mineral
gübre ve kimyon atıklıya göre önemli düzeyde yüksek dane verimi kaydetmiştir.
İstatistiki düzeyde önemli olmamakla birlikte benzer durum 2006 buğdayı için
de geçerlidir (Çizelge 6b). 2006 yılında maksimum dane verimi yanında maksimum
sap+yaprak+başak ve bin dane ağırlığı da yağlı kekik atıklı parsellerde gözlenmiştir.
Vokov ve Liotiri (1999), bazı aromatik bitkilerden elde ettikleri uçucu yağların toprağa
uygulanmasından sonra, çevre koşullarının uygun olduğu durumlarda bu yağların
toprakta birikmediğini ve mikroorganizmalar tarafından C ve enerji kaynağı olarak
kullanıldıklarını saptamışlardır.
Bu sonuç yağlı atıkların daha kolay değerlendirilebilir C ve enerji kaynağı
olabileceklerini ve verimliliği etkileyebileceklerini düşündürmektedir. 2003 ve 2006
yılları karşılaştırmasında farklı iklim koşulları etkisinde dane veriminin 2006 yılı
buğdaylarında daha düşük olduğu dikkat çekmektedir. Ancak Ergin (1986)’in
Türkiye’de buğday verimini 181.3 kg da-1 olarak bildirdiği göz önüne alındığında
saptanan dane verimlerinin bu değerin üzerinde oldukları anlaşılmaktadır. Her iki yıl
buğdaylarında ortalama ham protein oranı ise % 14 olarak belirlenmiştir. Uyanöz vd.
(2006), bazı organik atıkları uyguladıkları çalışmalarında Bezostaya buğday çeşidi için
% protein oranını en az 7 (kontrol)-en çok 16.8 (şehir atık çamuru 60 t ha-1) arasında
bulmuşlardır.
Sonuç
Pamuk sonrası yetiştirilmiş olan buğday bitkileri, gelişimlerine kekik ve kimyon
işletme artıklarının kalıntı etkileri nedeni ile organik madde yönünden daha iyi
koşullarda başlamışlar, bitki ağırlıkları yağlı kekik ve kimyon, dane verimi ise kekik
atıkları ile önemli artışlar göstermişlerdir. Gelişim sırasında vejetatif aksamda bir miktar
yeterlilik düzeylerinin altında kalan N, K, Ca ve Mg değerlerinin ise sınırlı ölçüde
mineral gübre ile takviye edilerek verimlerin daha da yükseltilebileceği
düşünülmektedir.
450

Çizelge 4a. 2003 Yılı Vejetasyon Başlangıcında Deneme Topraklarının Makro-Mikro Bitki Besin Element ve Bazı Ağır Metal İçerikleri.
Toplam Bitkilere Faydalı (m g k g-1) T o p l a m (mg kg-1)
Uygulamalar N (%) P K Ca Mg Na Fe Cu Zn Mn B Pb Ni Cr Co Cd
Kontrol 0.100 20 241 660 ab 190 9 12 1.5 0.8 3.6 0.25 9.7 a 35 33 13 0.4
Mineral Gübre 0.080 21 217 534 b 182 11 14 1.6 0.9 4.1 0.22 7.3 ab 27 29 11 0.3
Yağlı Kimyon 0.110 22 271 693 ab 211 11 15 1.6 1.0 4.2 0.27 6.7 ab 27 35 11 0.3
Yağlı Kekik 0.090 22 278 739 a 202 9 12 1.4 0.8 3.4 0.27 5.3 b 36 35 13 0.4
Yağsız Kekik 0.120 23 340 832 a 234 16 13 1.6 0.8 4.2 0.31 4.3 b 34 32 13 0.3
Minimum 0.080 20 217 534 182 9 12 1.4 0.8 3.4 0.22 4.3 27 29 11 0.3
Maksimum 0.120 23 340 832 234 16 15 1.6 1.0 4.2 0.31 9.7 35 35 13 0.4
LSD ö.d. ö.d. ö.d. 178.9* ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. 3.37* ö.d. ö.d. ö.d. ö.d.
*: p<0.05 ö.d.: önemli değil

Çizelge 4b. 2006 Yılı Vejetasyon Başlangıcında Deneme Topraklarının Makro-Mikro Bitki Besin Element ve Bazı Ağır Metal İçerikleri.
Toplam B i t k i l e r e F a y d a l ı (m g k g-1) Toplam (mg kg-1)
Uygulamalar N (%) P K Ca Mg Na Fe Cu Zn Mn B Pb Ni Cr Cd
Kontrol 0.057 b 9 b 85 b 644 b 93 b 10 8 b 0.8 0.8 2.3 b 0.19 3.8 31 28 iz
Mineral Gübre 0.063 ab 11 a 92 b 578 b 71 b 11 13 a 0.9 0.9 3.0 a 0.37 3.7 30 28 iz
Yağlı Kimyon 0.080 a 13 a 150 a 1007 a 143 a 10 9 b 1.1 0.9 2.9 a 0.56 3.5 29 27 iz
Yağlı Kekik 0.073 ab 12 a 170 a 726 b 104 ab 10 9 b 0.9 0.9 2.8 a 0.19 4.2 31 28 iz
Minimum 0.057 9 85 578 71 10 8 0.9 0.8 2.3 0.19 3.5 29 27
Maksimum 0.080 13 170 1007 143 11 13 1.1 0.9 3.0 0.56 4.2 31 28
LSD 0.017** 1.86* 39.3** 211** 41.1** ö.d 2.08** ö.d. ö.d. 0.52* ö.d. ö.d.. ö.d. ö.d. ö.d.
*: p<0.05 **: p<0.01 ö.d.: önemli değil
451

Çizelge 5a. Atık Uygulamalarına Bağlı Olarak 2003 Yılına Ait Buğday Bitkilerinin
(Sap+Yaprak+Başak) Makro ve Mikro Bitki Besin Element İçerikleri
% m g k g -1
Uygulamalar Toplam N P K Ca Mg Na Fe Cu Zn Mn B
Kontrol 1.17 0.3 0.97 0.084 0.08 44 62 1.43 8.7 30 iz
Mineral Gübre 1.23 0.3 1.03 0.093 0.08 44 98 1.63 7.0 44 iz
Yağlı Kimyon 1.30 0.3 1.07 0.090 0.07 25 87 0.97 8.7 32 iz
Yağlı Kekik 1.40 0.3 1.00 0.082 0.07 31 90 3.03 5.3 26 iz
Yağsız Kekik 1.33 0.3 1.30 0.096 0.08 33 95 3.80 14 27 iz
Minimum 1.17 0.3 0.97 0.082 0.07 25 62 0.97 5.3 26
Maksimum 1.40 0.3 1.30 0.096 0.08 44 98 3.80 14 44
LSD ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d.
ö.d.: önemli değil

Çizelge 5b. Atık Uygulamalarına Bağlı Olarak 2006 Yılına Ait Buğday Bitkilerinin
(Sap+Yaprak+Başak) Makro ve Mikro Bitki Besin Element İçerikleri
% mg k g -1
Uygulamalar Toplam N P K Ca Mg Na Fe Cu Zn Mn B
Kontrol 1.20 0.2 1.70 0.025 0.13 42 131 3.0 16 21 iz
Mineral Gübre 1.27 0.2 1.70 0.023 0.10 41 79 2.3 14 21 iz
Yağlı Kimyon 1.23 0.2 1.80 0.020 0.10 38 99 1.8 15 18 iz
Yağlı Kekik 1.33 0.2 1.90 0.022 0.10 42 87 3.4 14 18 iz
Minimum 1.20 0.2 1.70 0.020 0.10 38 79 1.8 14 18
Maksimum 1.33 0.2 1.90 0.025 0.13 42 131 3.4 16 21
LSD ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d.
ö.d.: önemli değil

Çizelge 6a. 2003 Yılı Buğdaylarının Bazı Verim ve Kalite Parametreleri


m g k g -1
Uygulamalar Bitki Sap+Yaprak+ Dane verimi Bin dane Ham
Boyu (cm) Başak (kg da-1) (kg da-1) ağırlığı (g) Protein (%)
Kontrol 96 a 1633 a 226 c 33 12 b
Mineral Gübre 92 ab 1090 b 336 abc 32 14 a
Yağlı Kimyon 99 a 1620 a 314 bc 32 14 a
Yağlı Kekik 96 a 1507 a 407 ab 33 14 a
Yağsız Kekik 86 b 1050 b 493 a 31 14 a
Minimum 86 1050 226 31 12
Maksimum 99 1633 493 33 14
LSD 7.055* 385.29** 164.64* ö.d. 1.46*
*: p<0.05 **: p<0.01 ö.d.: önemli değil
452

Çizelge 6b. 2006 Yılı Buğdaylarının Bazı Verim ve Kalite Parametreleri


m g k g –1
Uygulamalar Bitki Sap+Yaprak+ Dane verimi Bin dane Ham
Boyu (cm) Başak (kg da-1) (kg da-1) ağırlığı (g) Protein (%)
Kontrol 87 887 c 203 32 14
Mineral Gübre 100 1017 bc 211 33 15
Yağlı Kimyon 105 1182 ab 212 34 15
Yağlı Kekik 103 1233 a 248 38 14
Minimum 87 887 203 32 14
Maksimum 105 1233 248 38 15
LSD ö.d. 184.04** ö.d. ö.d. ö.d.
**: p<0.01 ö.d.: önemli değil

KAYNAKLAR
Anonymous, 1951. U.S. Soil Survey Staff, Soil Survey Manual. U.S.Dept. Agr.
Handbook 18. U.S. Govt. Printing Office, Washington DC. USA.
Aruna, K.P., K. Srikanth, Rangaswamy, K.Sudhir, 2002. Effect of yeast sludge and
agro-industrial waste compost on dry matter yield of maize and soil properties.
Current Research-University of Agricultural Sciences (Banglore), Vol.31, ½,
p.12-15.
Atalay, İ.Z., R. Kılınç, D. Anaç, İ. Yokaş, 1986. Gediz Havzası Rendzina topraklarının
potasyum durumu ve bu topraklarda alınabilir potasyum miktarlarının tayininde
kullanılacak yöntemler. Bilgehan Matbaası, İzmir, s:25.
Attyia, S.H., S.M. Ashour, 2002. Biodegradation of agro-industrial orange waste under
solid state fermentation and natural environmental conditions. Egyptian Journal
of Biology,Vol.4, p.23-30.
Baker, W.H. and T.L. Thompson, 1992. “Determination of total nitrogen in plant
samples by Kjeldahl“ in C. Oven Plank (Ed.) Plant Analysis Reference
Procedures for the southern Region of the United States. Southern Cooperative
Series Bulletin 368. May.
Baron, H. 1954. Vereinfachte Bestimmung des Bors in Pflanzen mit 1:1 Diantrimid.
Fresenius z.f. Analy. Chem., 143, 339-349.
Bergmann, W., 1993. Ernährungsstörungen bei Kulturpflanzen. Dritte erweiterte
Auflage, Gustav Fisher Verlag Jena-Stutgart, ISBN 3-334-60414-4, pp:1-835.
Bingham, F.T., 1962. Chemical soil tests for available phosphorus. Soil Sci. 94: pp.87-
95.
Bouyoucos, G.J., 1962. Hydrometer method improved for making particle size analysis
of soil. Agronomy J., Vol. 54 No:5.
Bremner, J.M., 1965. “Total nitrogen”, in Black, C.A. (Editor) Methods of Soil
Analysis, Part 2, American Society of Agronomy Inc., Publisher, Madison,
Wisconsin-USA. pp: 1149-1178.
Düzgüneş, O.T. Kesici, O. Koyuncu, F. Gürbüz, 1987. Araştırma ve Deneme Metodları
(İstatistik Metodlar II) A.Ü. Zir. Fak Yayınları 1021, Ders Kitabı 295, Ankara.
Elmacı, Ö.L., M. Seçer. 1996. Effects of some organic matters and wastes on soil
productivity and Growth of Soybean. In Recyling of plant nutrients from
453

industrial processes. 10th Intern. Symposium of CIEC Braunschweig, Dec. 9-11,


Germany.
Elmacı, Ö.L., M.Seçer, N.Okur, Ş.Ceylan, H.Akdemir, H. Kayıkçıoğlu, 2005. Tıbbi-
Aromatik Bitki İşletmeleri Katı Atıklarının Toprağın Mikrobiyolojik
Aktivitesine, Pamuk Bitkisi Gelişimine, verim ve Kalitesine Etkileri. Ege Üni.
Bilimsel Araştırma Projesi Kesin Raporu. Proje No:03-ZRF-54 Bornova İzmir,
s: 1-74.
Elmacı, Ö.L., M.Seçer, Ş.Ceylan, H.Akdemir, 2003. Katı veya Sıvı, Organik veya
İnorganik Formdaki Üretim Atıklarının Gübre Olarak Bitki Yetiştirmede
Kullanılabilirliklerinin Araştırılması. Ege Üni. Bilimsel Araştırma Projesi Kesin
Raporu. Proje No:99-ZRF-38 Bornova İzmir, s:1-78.
Ergin, İ.Z., 1986. Tarla Bitkileri (Genel Bölüm). Ders Teksiri No:9-1Ege Üni. Ziraat
Fak. Bornova-İZMİR.
Garz, J. and A. Chaanin, 1990. Relationship between nitrogen fertilizer application and
the turnover of soil organiz matter. Tag. Ber. Akad. Landwirtsch. Berlin 289,
193-200.
Hanlon, E.A. 1992 “Determination of total Manganese, Iron, Copper and Zinc in Plants
by Atomic Absorption Techniques” in C. Oven Plank (Ed.) Plant Analysis
Reference Procedures for the Southern Region of the United States. Southern
Cooperative Series Bulletin 368. May.
Hoffmann, G., 1991. “Bestimmung von Schwermetallen im Aufschluss mit
Königwasser „ in Methodenbuch Band I., Die Untersuchung von Böden, 4.
Auflage WDLUFA- Verlag- Darmstadt
Jackson, M.L., 1967. Soil chemical analysis, prentice hall of India private limited. New
Delhi.
Kacar, B., 1984. Bitki Besleme Uygulama Kılavuzu. Ankara Üni. Zir. Fak. Yay.900,
Uygulama Kılavuzları: 214.
Kacar, B., 1995. Toprak Analizleri: Bitki ve toprağın kimyasal analizleri III, Ankara
Üni., Zir. Fak., Eğitim Araş. ve Geliştirme Vakfı Yayınları, s:81-86.
Kütük, C., 2000. Çay Atığı Kompostu ve Atık Mantar Kompostunun Yetiştirme Ortamı
Bileşeni Olarak Süs Bitkisi Yetiştiriciliğinde Kullanılması. Mustafa Kemal
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 5 (1-2), 75-86.
Lindsay, W.L. and W.A. Norvell, 1978. Development of DTPA soil test for zinc, iron,
manganese and copper, Soil Sci. Soc. Amer. J. 42: pp. 421-428.
Lott, W.L., J.P. Nery, J.R. Gall, and J.C. Medcoff, 1956. Leaf Analysis Technique in
Coffe Research. I.B.E.C Research Inst. Publisch No:9.
Mengel, K., E. Kirkby, 2001.Principles of Plant Nutrition, 5th Edition, Kluver
Academic Publishers. ISBN 0-7923-7150-X (HB).
Ortaş, İ.,2008 Buğday Fiyatlarındaki Artış Neyin Habercisi?-1 E-bülten 12.3.2008 Ç.Ü.
Ziraat Fakültesi Toprak Böl. Öğrt. Üyesi.
Özgüven, M., Z. Kaya, M.A. Yılmaz, S. Kırıcı, S. Tansı, 1996. Sigara Fabrikası
Atıklarının Gübre Olarak Kullanılması Turkish Journal of Agriculture and
Forestry 23, Ek sayı 1, 43-51
Özgüven, A.I., 1998a. Çay Atıklarının Çilek Yetiştiriciliğinde Kullanımı. Çukurova
Üni. Ziraat Fakültesi Bahçe Dergisi, Cilt:27, Sayı:1-2, s.47-53.
454

Özgüven, A.I., 1998b. The Opportunities of Using Mushroom Compost Waste in


Strawberry Growing. Turkish Journal of Agriculture and Forestry, TUBİTAK,
Cilt:22, s.601-607.
Polat, E., A.N. Onus, H. Demir,2004. Atık Mantar Kompostunun Marul
Yetiştiriciliğinde Verim ve Kaliteye Etkisi. Akdeniz Üni., Ziraat Fakültesi
Dergisi, Cilt:17, Sayı:2,s.149-154.
Reuter, D.J., and Robinson, J.B., 1986 Plant analysis: an interpretation manual, National
Library of Australia Card Number and ISBN 0909605 41.6.
Reuterberg, E., und F. Kremkus, 1951. Bestimmung von Gesamthumus und Alkalischen
Humusstoffen im Boden, Z. Pflanzenernaehr. Düng. und Bodenkd. Verlag
Chemie GmbH. Weinheim.
Riehm, H., 1957 Untersuchungen über die Augustenburg zu gearbeitete Methode zur
Bestimmung des heisswasser löslischen Bors im Boden nach Berger und Troug,
Agrochimica 1(2): pp. 91-106.
Slawin, W., 1968. Atomic Absorbtion Spectroscopy. Interscience Publishers, New York
– London- Sydney.
Uyanöz, R., Ü. Çetin, E. Karaaslan, 2006. Effect of Organic Materials on Yields and
Nutrient Accumulation of Wheat. Journal of Plant Nutrition, 29, 959-974.
Vokov, D., S. Liotiri, 1999. Stimulation of soil microbial activity by essential oils.
Chemoecology, 9(1): 41-45.
Werner, W., 1996. Sources of recycled plant nutrients from industrial processes. In
Recyling of plant nutrients from industrial processes. 10th Intern. Symposium of
CIEC Braunschweig, Dec. 9-11, Germany.
Yıldırım, A.E., 2008. Tarım Dünyasından “Buğday Ekmesek mi?” Dünya Gazetesi
19.02.2008 sayısı.
455

DEĞİŞİK KOMPOSTLARIN ORGANİK KIRMIZI BİBER (Capsicum annuum


L.) YETİŞTİRİCİLİĞİNDE ETKİLERİ
II. Verim, Morfolojik Karakterler ve Potasyum Sonuçları
Alev KIR1 Nilgün MORDOĞAN2
1
T.K.B. Ege Tarımsal Araşt. Enst., Menemen/İzmir. alevpinar@yahoo.com
2
Ege Üniv. Ziraat Fak. Toprak Bölümü, İzmir. nilgun.mordogan@ege.edu.tr

ÖZET
Bu araştırma Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü deneme arazisinde 2002-2003
yıllarında tesadüf blokları deneme desenine göre, 72 parselde, 4 tekerrürlü olarak
yürütülmüştür. Araştırmada, kontrol (mineral gübre), yeşil gübre bitkisi (adi fiğ+arpa
karışımı), kompost (bitki atıkları kompostu), kompostlaştırılmış ahır ve hindi gübresi ile
sertifikalı ticari organik gübre uygulamalarının kırmızı biber bitkisinin verim,
morfolojik özellikler ile ayrımlı gelişme dönemlerinde meyve ve yapraktaki potasyum
içeriklerine etkilerini değerlendirmek amaçlanmıştır. Sonuç olarak, en yüksek verim 1.
yıl 29,7 ton.ha-1, 2. yıl 26,5 ton.ha-1 nicelikleri ile ahır gübresi (20 ton.ha-1)-yeşil gübre
kombinasyonu uygulamasında belirlenmiştir. İncelenen morfolojik özellikler (%50
çiçeklenme gün sayısı, %50 meyve tutma gün sayısı, meyve boyu, meyve eni, meyve et
kalınlığı, bitki boyu, bitki eni) için uygulamalar arasında önemli ayrımlılıklar
saptanmıştır. Yaprak ve meyve potasyum içerikleri açısından organik parsellerin üstün
olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanında, verim ile morfolojik özellikler ve iki dönem
yaprak ve meyve potasyum içerikleri arasında % 1 düzeyinde önemli ilişkiler
bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Biber (Capsicum annuum L.), organik gübre, kompost, yeşil
gübre, verim, potasyum, morfolojik özellikler.
NOT: Daha önce Anadolu Dergisi’nde yayınlanmıştır (ANADOLU, J. of AARI 16 (1)
2006, 1 24, MARA).
THE EFFECT OF DIFFERENT COMPOST APPLICATIONS ON
ORGANICALLY PRODUCED RED PEPPER (Capsicum annuum L.)
II. The Results for Yield, Morphological Characteristics and Potassium
ABSTRACT
The research was carried out at the Aegean Agricultural Research Institute open
field experimental area located in the Mediterranean Region during the years of 2002-
2003. The aim of this paper is to evaluate the effects of control (chemical fertilizer), a
green manure crop (common vetch-barley mixture), compost (composted residues of
various vegetables), farmyard manure, turkey manure and certificated commercial
organic manure on yield, morphological characteristics and fruit and leaf potassium (K)
content of red pepper (Capsicum annuum L.). Morphological characteristics observed
(number of days to flowering from planting, number of days to maturing from planting,
fruit length, fruit width, fruit pulp thickness, plant height, plant width) were
significantly increased by the applications. The highest yields were 29.7 tonnes.ha-1 first
year and 26.5 tonnes.ha-1 second year with farmyard manure (20 tonnes.ha-1) plus green
manure crop plot. In addition, significant relationships (P>0.01) were determined
between fruit and leaf potassium (K) contents and yield and early maturing of pepper
fruits.
Keywords: Pepper (Capsicum annuum L.), manure, compost, green manure, yield,
potassium, morphological characteristics.
456

GİRİŞ
Ülkemiz biber üretimi (1 110 000 ton) dünya ülkeleri içinde 3. sırada yer
almaktadır (Anonim, 1999). Buna göre, Türkiye dünyada üretilen biberin yaklaşık
%10’unu karşılamaktadır, yani, ülkemiz biber üretimi önemli bir ekonomik değer
taşımaktadır (Anonim, 2005a). Bunun yanında, son yıllarda tüketicilerin sağlıklı
beslenme bilincindeki gelişme nedeni ile meyve ve sebzelere olan ilgisi gittikçe
artmaktadır (Wiebel, 1997). Bununla ilişkili olarak da özellikle Avrupa ülkelerinde
organik ürünlere artan talep gözlenmektedir. Ülkemiz toplam organik meyve-sebze
ihracatından 2004 yılı için 22 milyon dolar gelir elde etmiş olup, organik biber yurt
dışına en çok ihraç edilen ürünler arasında bulunmaktadır (Anonim, 2004). Son
yıllardaki (2003-2004) organik biber üretimimiz 2650 ton civarındadır (Anonim,
2005a).
Biber taze tüketimi oldukça yüksek olan ve beslenmede büyük yer verilen
sebzeler arasındadır. Bu nedenle, şeker, vitamin C, kuru madde, vb. içerikleri yanında,
bitki ve meyveye ait morfolojik özellikler de önem taşımaktadır. Potasyum ise, bitkiler
için mutlak gerekli elementler arasındadır. Sebzelerin kalite kriterleri ile ilgili
fizikokimyasal olaylarda potasyum (K) yer almaktadır ve bu besin maddesi, bitkinin
hayati fonksiyonları için mutlak gerekli elementler arasındadır (Mengel ve Kirkby,
1982). Potasyum azotla birlikte bitki bünyesinde diğer elementlere göre daha fazla
bulunur (Kacar ve Katkat, 2006). Verimli ve kaliteli ürün elde etmede, çevresel
bozulmaya yol açmayacak nitelikte ve dengeli beslenme izlenceleri uygulamak
gerektiği kabul görmüş bir saptamadır. Azot ile diğer makro ve mikro element oranları
yetiştirmede anahtar rolü oynamaktadır.
Bu makalede, farklı kompost uygulamalarının, organik biber yetiştiriciliğinde
verim, morfolojik özellikler ile yaprak ve meyve yapısındaki potasyum içerikleri
üzerine etkilerini değerlendirmek amaçlanmıştır.
MATERYAL VE METOT
Araştırma, 2002-2003 yıllarında, Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü deneme
arazisinde (Menemen-İzmir) yürütülmüştür. Deneme toprağı ve kullanılan kompostlara
ait kimi fiziksel ve kimyasal analizler standart metotlara göre analiz edilmiştir (Kacar,
1972) (Çizelge 1, 2). Denemede uygulamalar ve dozları Çizelge 3’de yer almıştır.
Çizelge 1. Deneme alanı toprağına ait kimi fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları.
Birim 0-30 cm 30-60 cm 60-90 cm
pH (25 0C) - 7.37 7.30 7.38
Suda çözünebilir toplam tuz % 0.136 0.158 0.115
Kireç % 4.79 3.19 3.99
Organik madde % 0.60 0.77 0.96
Bünye - Kumlu kil Killi tın Killi tın
Toplam N % 0.10 0.10 0.06
P ppm 1.37 1.52 1.67
K ppm 225 270 280
Ca ppm 5880 6120 6300
Mg ppm 540 610 635
Fe ppm 5.98 4.84 4.03
Zn ppm 0.51 0.55 1.07
Mn ppm 4.28 3.45 2.64
Cu ppm 0.87 1.27 1.63

Materyallerden bitki atıkları kompostu, Enstitü’ye ait Sebzecilik Şubesi hasat


atıklarının biriktirilip Kacar, (1997)’e göre kompostlaştırılması ile elde edilmiştir. Ahır
457

gübresi, Enstitü’nün Hayvancılık Şubesi’nden, hindi gübresi ise ekstansif üretim yapan
özel bir çiftlikten temin edilmiş olup, 8 ay süre ile olgunlaştırılmıştır.
Deneme tesadüf blokları deneme desenine göre, toplam 72 parsel, 4 tekerrür ve
her parselde 68 bitki olacak şekilde kurulmuş, 2 yıl (2002-2003) çakılı olarak
yürütülmüştür. Yeşil gübre bitkisi olarak % 80 + % 20 oranlarında adi fiğ (Vicia sativa
L.) ile arpa (Hordeum vulgare L.) kullanılmış, fiğlerin % 25 oranında çiçeklendiği
dönemde fazla derin olmamak kaydı ile toprak altına getirilmiştir. Yalova yağlık-28
biber çeşidi kullanılmıştır. Çeşidin bitkileri güçlü ve dik büyür, meyveleri koyu yeşil
renkli, tohum olgunluğunda koyu kırmızı renktedir, meyve şekli yassı konik, meyve
ağırlığı, 20 g, meyve eti kalınlığı 4.8 mm, kuru madde miktarı %7.4, verimi 4000 kg/da
olup, taze, salçalık, konserve, turşu olarak ve derin dondurarak değerlendirmeye
uygundur. Deneme biber tohumları, 7,5 g/kg tohum miktarında ticari bir biyolojik
fungusit ile ilaçlanmıştır. Deneme alanının organik sistem koşullarına uygunluğunu
sağlamak için, 2000 yılında arazi kontrol altına alınarak Avrupa Topluluğu (EU
2092/91) ve Türkiye’deki (24.12.1994/22145) “Organik Tarım Yönetmelikleri”ne
uygun olacak şekilde çalışmalar yürütülmüştür. Alana aynı yıl arpa ekilerek hasat
edilmiştir. Deneme süresince her iki yılda da zarar eşiğini aştığı saptanan yaprak bitine
karşı % 0,1’lik “pyrethrum” etkili maddeli ticari bir preperat kullanılmıştır.
Çizelge 2. Kompost, ahır, hindi ve ticari organik gübrelere ait kimi fiziksel ve kimyasal
analiz sonuçları
Ticari organik
Kompost Ahır gübresi Hindi gübresi
gübre
pH 7.67 8.74 7.66 9.20
Su. çöz. top. tuz % 0.89 3.71 3.85 4.25
Kireç % 4.45 4.85 8.69 3.84
Organik madde % 40.56 51.96 45.69 64.00
KDK me/100g 42.30 55.17 53.00 58.03
C/N 26.57 21.14 15.70 15.00
Toplam N % 1.23 1.65 1.26 1.96
P % 1.80 1.30 1.80 1.85
K % 2.85 1.65 2.50 1.74
Ca % 2.30 1.25 4.20 4.00
Mg % 1.25 1.55 3.26 1.18
Fe ppm 307.5 385.0 543.0 588.0
Zn ppm 176 265 478 385
Mn ppm 269 348 580 440
Cu ppm 25.10 45 62 65

Yaprak örnekleri, % 50 çiçeklenme (Y1) ve 2. Hasat (Y2)olmak üzere iki ayrı


dönemde; meyve örnekleri ise yalnızca 2. hasat döneminde (M) alınmıştır. Meyve
hasadı toplam 3 kez yapılmıştır. Verim (V) ve morfolojik özelliklere ait (MK) [% 50
çiçeklenme gün sayısı (MK1), % 50 meyve tutma gün sayısı (MK2), meyve boyu
(MK3), meyve eni (MK4), meyve et kalınlığı MK5), bitki yüksekliği (MK6), bitki
genişliği (MK7)] kayıtları tutulmuştur. İki dönem yaprak ve 2. hasat dönemi meyve
örneklerinde potasyum içerikleri (KY1, KY2, KM) analiz edilmiştir (Kacar, 1972). Elde
edilen veriler, Yurtsever (1984)’e göre, JMP (JMP 5.0.1a, 2002) programında analiz
edilmiştir.
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA
Denemeye ait uygulamaların biberde verim, kimi morfolojik özellikleri ile iki
dönem yaprak ve meyvede potasyum içeriklerine uygulamaların etkisi istatistiksel
458

olarak önemli ayrımlılıklar göstermiştir (Çizelge 4). Korelasyonlara ait katsayılar


Çizelge 5’de yer almıştır.
Çizelge 3. Denemede uygulamalar ve uygulama dozları.
Sıra
Kısaltmalar Uygulamalar Dozlar
No
1 0 Hiçbir gübre uygulanmamıştır (Kontrol) -
Konvansiyonel tarım sistemine göre önerilen
2 NPK50 85/50/100 kg/ha
mineral gübre dozunun yarısı
Konvansiyonel tarım sistemine göre önerilen
3 NPK100 170/100/200 kg/ha
mineral gübre dozunun tamamı
4 Y Yeşil gübre -
Şirketin önerdiği şekil ve
5 T Ticari organik gübre
nicelikte uygulanmıştır.
6 T+Y Ticari organik gübre+yeşil gübre -
7 S1 Ahır gübresinin 1. dozu 10 ton.ha-1
8 S1+Y Ahır gübresinin 1. dozu+yeşil gübre -
9 S2 Ahır gübresinin 2. dozu 20 ton.ha-1
10 S2+Y Ahır gübresinin 2. dozu+yeşil gübre -
11 H1 Hindi gübresinin 1. dozu 5 ton.ha-1
12 H1+Y Hindi gübresinin 1. dozu+yeşil gübre -
13 H2 Hindi gübresinin 2. dozu 10 ton.ha-1
14 H2+Y Hindi gübresinin 2. dozu+yeşil gübre -
15 K1 Kompostun 1. dozu 20 ton.ha-1
16 K1+Y Kompostun 1. dozu+yeşil gübre -
17 K2 Kompostun 2. dozu 40 ton.ha-1
18 K2+Y Kompostun 2. dozu+yeşil gübre -
*Tamamı tabana uygulanmıştır.
**N: Yarısı tabana, kalan yarısı çiçeklenme ve meyve olumunda iki eşit parçada uygulanmıştır.
Gübreler tabana; amonyum sülfat, çiçeklenme ve meyve olumunda ise; amonyum nitrat formunda
uygulanmıştır.
**P ve K: Tamamı tabana uygulanmıştır. Fosfor TSP; Potasyum ise, potasyum sülfat formunda
uygulanmıştır.

Verim için hem uygulamalar, hem yıllar ve hem de uygulama x yıl


interaksiyonu % 1 düzeyde önemli çıkmıştır. Verim açısından uygulamaların yıllar
arasında ayrımlılık gösterdiği anlaşılmıştır. Buna ait sonuçların değerlendirmesinde,
interaksiyon çizelgesi ele alınmıştır (Çizelge 4). Her iki yılda da S2+Y (ahır gübresi 2.
dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) parselinden en yüksek, hiçbir
uygulamanın yapılmadığı kontrol parselinden de en düşük verim elde edilmiştir.
Mineral gübre uygulanan kontrol parsellerinin 1. yıl H1+Y (hindi gübresi 1. dozu (5
ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) parseli hariç, organik gübrelerin 2. dozlarının
yeşil gübreleme yapılan parsellere göre daha düşük verileri verdiği ve analiz sonucunda,
daha alt gruplarda yer aldığı görülmüştür. Uygulanan dozun artması ile verimin arttığı
belirlenmiştir. Özellikle düşük seviyedeki 1. dozların yeşil gübresiz uygulamalarının ve
dengesiz mineral element içeriklerinden dolayı NPK50 (85/50/100 kg/ha) parselinin alt
grupları oluşturduğu görülmüştür. 1. yıl T+Y (sertifikalı ticari organik gübre) ve K1+Y
(kompost 1. dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) parsel ortalamalarının S2+Y
(ahır gübresi 2. dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) parseli 1. ve 2. yıl
değerleri ile “A” grubunu paylaştığını görmekteyiz. Varyasyonun yüksek olduğu
deneme alanında, 1. yıla ait sonuçların parsele ait başlangıç, örneğin mineral madde
düzeyi gibi, özelliklerden, 2. yıla ait sonuçların ise, uygulamaların 1. yıl yararları ile
gübrelerin toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerine olan etkilerinden kaynaklandığı
düşünülmektedir. Uygulamalardan K2+Y (kompost 2. dozu (40 ton.ha-1) yeşil gübreli
459

kombinasyonu) parseli, ikinci yıl gösterdiği verim artışı ile dikkati çekmiştir. K2+Y
(kompost 2. dozu (40 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) uygulaması, 1. yıl 22,2
ton.ha-1 verim değeri alırken, 2. yıl S2+Y (ahır gübresi 2. dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli
kombinasyonu)’nin ardından 26,0 ton.ha-1 verimle ikinci sırada yer almıştır. Yapılan
pek çok araştırmada, mineral gübreler, hayvan gübreleri, kompost ve yeşil
gübrelemenin verimi, önemli düzeyde arttırdığı saptanmıştır (Küçük, 1992; Avcıoğlu ve
ark., 1999, Mordoğan ve ark., 2002; Çiçekli, 2004). Dima ve Odero (1997), organik
gübrelemenin yüksek verim yanında sağlıklı sebze üretimi sağladığını yaptıkları tarla
denemeleri sonucu belirlemişlerdir. Hartz ve ark., (1996), 168 kg/ha bitki atıkları
kompostu ile N uygulamasında biber veriminin artış gösterdiğinden ancak 280 kg/ha
oranında herhangi bir önemli bir ayrım elde edilmediğinden söz etmişlerdir.
Morfolojik özellikler açısından iki yıl birleştirmesi yapılmış analizlere göre,
tüm morfolojik özelliklerde uygulamalar, % 1 düzeyinde önemli çıkmıştır. % 50
çiçeklenme gün sayısı, % 50 meyve tutma gün sayısı, meyve et kalınlığı, bitki boyu ve
bitki eni sonuçlarında uygulama x yıl interaksiyonu önemli bulunmuşlar ve değişik
yıllarda uygulamaların ayrımlılık gösterdiği belirlenmiştir. Bu nedenle söz konusu
özelliklerde uygulama x yıl interaksiyon sıralaması ele alınmıştır. Yıllar arasında meyve
et kalınlığı (% 5) dışında tüm gözlemlerde ayrımın % 1 seviyesinde olduğu
saptanmıştır. Bununla birlikte, meyve boyu ve meyve eni gözlemlerinde, uygulama x yıl
interaksiyonunun önemsiz çıkmasından dolayı, yıllar üzerinden birleştirilmiş analiz
sonuçları göz önüne alınmıştır. İncelenen özelliklerden %50 çiçeklenme gün sayısı
bakımından ise, erkencilik gösteren parsel her iki yılda da H2+Y (hindi gübresi 2. dozu
(10 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu), en geç çiçeklenen parsel ise kontrol parseli
olmuştur. Aralarında önemsenecek aralıkta, yaklaşık 12 günlük bir ayrım meydana
gelmiştir. Denemede % 50 meyve tutma gün sayısı bakımından erkencilik gösteren
parsel 1. yıl H2+Y (hindi gübresi 2. dozu (10 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu), 2.
yıl T+Y (sertifikalı ticari organik gübrenin yeşil gübreli kombinasyonu) uygulamaları
olmuştur. Yine kontrol, her iki yılda da en geç meyve tutan parsel olmuştur. Birinci yıl
S1 (ahır gübresi 1. dozu(10 ton.ha-1)) ve NPK50 (85/50/100 kg/ha) uygulamaları, 1. yıl
kontrol parseli ile “A” grubunu paylaşmıştır. Meyve et kalınlığı açısından interaksiyon
çizelgesi sıralamasında, 1. yıl K1 (kompost 1. dozu (20 ton.ha-1)), NPK50 (85/50/100
kg/ha), K2 (kompost 2. dozu (40 ton.ha-1)), 0 (kontrol) parselleri ile 2. yıl 0 (kontrol)
parseli dışında her iki yıla ait tüm uygulamalar “A” grubunu oluşturmuştur. 1. yıl S2+Y
(ahır gübresi 2. dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu), 2. yıl H2 (hindi gübresi
2. dozu (10 ton.ha-1)) parselleri en yüksek ortalamayı göstermiştir ve en düşük veriler
her iki yılda da 0 (kontrol) parselinde belirlenmiştir. Bitki boyu açısından, 1. yıl en
yüksek ortalamayı H2+Y (hindi gübresi 2. dozu (10 ton.ha-1) yeşil gübreli
kombinasyonu) ve S2+Y (ahır gübresi 2. dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu)
aynı değerle paylaşmış, 2. yıl S2+Y (ahır gübresi 2. dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli
kombinasyonu) parseli almıştır. En düşük veriler, 1. yıl sıralamanın en alt grubunda yer
alan 0 (kontrol) parselinden, 2. yıl ise K1 (kompost 1. dozu (20 ton.ha-1))
uygulamasından alınmıştır. Bitki eni açısından, bitki boyu ile paralellik gösteren bir
yapı izlenmiştir. 1. yıl, en yüksek değeri H2+Y (hindi gübresi 2. dozu (10 ton.ha-1), 2.
yıl S2+Y (ahır gübresi 2. dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) parselleri
gösterirken düşük veriler her iki yılda da 0 (kontrol) uygulamasında saptanmıştır.
Meyve boyuna ait iki yıl birleştirmesi yapılmış olan verilere göre, en düşük veri olan 0
(kontrol) parseli dışında tüm uygulamaların aynı grupta olduğu görülmüştür. Bununla
birlikte, mineral gübreli parsel (NPK50 ve NPK100) değerlerinin organik parsellerden
daha kısa meyve boyu ortalamasına sahip olduğu belirlenmiştir. Meyve eni açısından,
S2+Y (ahır gübresi 2. dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) uygulaması en
yüksek, 0 (kontrol) parseli ise, en düşük veri almıştır. Meyve eni verilerine göre, yeşil
gübre kombinasyonlu organik uygulamaların “A” grubunda toplandığı görülmüştür.
460

Verilere göre, 4,3 cm’lik sayısal verisi ile NPK100 (170/100/200 kg/ha) parseli de “A”
grubunu yeşil gübre-organik kombinasyonlu uygulamalarla paylaşmıştır. Çeşidin özellik
belgesinde yer alan meyve iriliği ve et kalınlığı her iki yılda da hiçbir uygulamadan elde
edilmemiştir. İkinci yıla ait örneklerin, özellikle meyve boyu açısından özellik
belgesinde bildirilen 11 cm’lik veriye ve 8,96-11,34 cm’lik bir varyasyona sahip
oldukları dikkat çekmiştir. Genel olarak verimi yüksek olan uygulamalarda morfolojik
özellikler açısından üstünlük gözlenmiştir. Benzer şekilde, Hsieh ve Hsu, (1994), 150
kg/ha N dozunda kırmızı biberlere uygulanan 5 ayrımlı organik ve kimyasal gübre
denemesi sonucunda, kompostlaştırılmış tavuk gübresinin kimyasal gübre
uygulamalarına göre %77 daha yüksek verim verdiğini, bitki yüksekliği, meyve eni-
boyu, bitki başına meyve sayısı ve verim açısından organik uygulamaların kimyasal
gübre uygulamalarına üstünlük sağladığını belirtmişlerdir.
Yaprak ve meyve örneklerine ait potasyum verileri açısından, S2+Y (ahır
gübresi 2. dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) ile K2+Y (kompost 2. dozu
(40 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) organik parsellerinin diğer organik ve kontrol
parsellerine göre üstün olduğu belirlenmiştir. Yine, Y1 (%50 çiçeklenme dönemi yaprak
örnekleri) potasyum içeriklerinin Y2 (2. hasat dönemi yaprak örnekleri)’lere göre daha
düşük seviyelerde kaldığı dikkat çekmiştir. Kontrol parselleri en düşük içerikler ile son
sırada yer almıştır. Sonuçlar literatürle uyumlu saptanmıştır. Benzer şekilde, Benitez ve
ark., (2000), organik materyalleri hayvan gübreleri ile karıştırılıp uygulandığı ve
organik malçlama yaptıkları denemelerinde, biber yapraklarındaki P niceliğini, 1,5-5,7
g/kg, K niceliğini ise, 51-85 g/kg şeklinde açıklamışlardır. Komposta ilişkin elde edilen
sonuçla uyumlu olarak bir araştırmada, bitkisel materyallerden elde edilen kompost
uygulaması ile sivri biber meyve bölümlerinde en yüksek N, P, K ve Vitamin C
değerleri elde edildiği belirtilmiştir (Maurya ve Dhar, 1983). İki dönem yaprak ve
meyve (Y1, Y2 ve M) örneklerine ait potasyum içerikleri için iki yıl birleştirmesi
yapılmış analiz sonuçlarına göre, hem uygulamalar hem yıllar, hem de uygulama x yıl
interaksiyonları için %1 seviyesinde önemli ayrımlılıklar saptanmıştır. Bu nedenle,
potasyum niceliklerine ait verilerde interaksiyon çizelgeleri incelenmiştir. Potasyum
elementi içerikleri açısından, Y1 (%50 çiçeklenme dönemi yaprak örnekleri) 2. yıl
miktarlarının 1. yıla göre fazla olduğu görülmüştür. Birinci yıl S2+Y (ahır gübresi 2.
dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) (% 4,11), 2. yıl tek başına “A” grubunu
oluşturan K2+Y (kompost 2. dozu (40 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) (% 5,01)
parseli en yüksek ortalamaları verirken, en düşük veriler her iki yılda da kontrol (0) (%
3,11 / % 3,22) parselinde saptanmıştır. Potasyum içerikleri açısından Y1 (%50
çiçeklenme dönemi yaprak örnekleri) değerlerinin, Bergman (1993) (% 4-5,4) ile Kacar
ve Katkat (1998) (% 4-6) göz önüne alındığında yeter seviyede oldukları anlaşılmıştır.
Potasyum elementi içerikleri açısından Y2 (2. hasat dönemi yaprak örnekleri)
sonuçlarına baktığımızda, Y1 örneklerinde olduğu gibi, interaksiyona ait sıralamada, 2.
yıl örnek niceliklerinin daha yüksek olduğu görülmüştür. 2. yıl K2+Y (kompost 2. dozu
(40 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) (% 5,60), T+Y (sertifikalı ticari organik
gübrenin yeşil gübreli kombinasyonu) ve S1+Y (ahır gübresi 1. dozu (10 ton.ha-1) yeşil
gübreli kombinasyonu) parselleri “A” grubunu oluşturmuştur. Birinci. yıl ise, S2+Y
(ahır gübresi 2. dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) (% 4,92) parsel
içeriğinin en yüksek, kontrol (% 3,15)’ün en düşük veriyi aldığı görülmüştür. İkinci yıl
en düşük ortalamayı S1 (ahır gübresi 1. dozu (10 ton.ha-1)) (% 3,21) uygulaması
vermiştir. İkinci hasat dönemi yaprak örnekleri (Y2) potasyum içeriklerinin, Bergman
(1993) (% 4-5,4) ile Kacar ve Katkat (1998) (% 4-6) göz önüne alındığında yeter
seviyede oldukları anlaşılmıştır. İkinci hasat dönemi meyve örnekleri (M), K elementi
miktarları açısından da, 1. yıl S2+Y (ahır gübresi 2. dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli
kombinasyonu) (% 3,45) en yüksek değeri alırken, 2. yıl en yüksek ortalamayı H2+Y
(hindi gübresi 2. dozu (10 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) (% 3,47) parseli
461

olmuştur. En düşük ortalamayı, her iki yılda da S1 (ahır gübresi 1. dozu(10 ton.ha-1
ton.ha-1)) (% 2,81 / % 3) uygulaması göstermiştir. Biber meyve potasyum miktarına
ilişkin bulgularımızla uyumlu şekilde, Küçük (1992), % 2,55-3,40; Bozkurt ve ark.
(2000), % 3,96-4,08; Çimrin ve ark. (2000), % 3,08-3,13 sayısal verilerinde
bildirmişlerdir.
Verim ile her iki yaprak ve meyve potasyum içerikleri arasında %1 düzeyinde
önemli ve 0,5’in üzerinde korelasyonlar saptanmıştır. Buna göre, verim ile KY1, KY2
ve KM arasında sırası ile r=0,587**, r=0,610** ve r=0,647** verileri elde edilmiştir.
Verim ile potasyuma ait sonuçlar incelendiğinde ikinci yıl K2+Y (kompost 2. dozu (40
ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) parselindeki verim artışı ile 2. yıl K2+Y (kompost
2. dozu (40 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) uygulamasına ait K içeriğinin en
yüksek ortalama yada “A” grubunda yer alması önemli olarak algılanmıştır. Buna göre;
2. yıl K2+Y (kompost 2. dozu (40 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) uygulaması Y1
(%50 çiçeklenme dönemi yaprak örnekleri) içeriği % 5,0; Y2 (2. hasat dönemi yaprak
örnekleri) içeriği % 5,6; M (2. hasat dönemi meyve örnekleri) miktarı ise, % 3,4
belirlenmiştir. Her iki yaprak (Y1 ve Y2) örnekleri potasyum içeriklerinin, Bergman
(1993) (% 4,0-5,4) ile Kacar ve Katkat (1998) (% 4-6) göz önüne alındığında yeter
seviyede oldukları belirlenmiştir. Biber meyve potasyum içeriğine ilişkin bulgularımızla
uyumlu literatür bilgileri [Küçük (1992) (% 2,5-3,4); Bozkurt ve ark., (2000) (3,9-4,0),
Çimrin ve ark. (2000) (3,0-3,1)] bildirilmiştir. Verim ile % 50 çiçeklenme gün sayısı ve
% 50 meyve tutma gün sayısı gibi erkencilik özelliklerinin korelasyon değerlerini
incelediğimizde sırası ile r= -0,635** ve r= -0.681** değerleri saptanmıştır. Buna göre,
erkencilik ile verim arasında pozitif yönde ilişki olduğu belirlenmiştir. Erkencilik
dışında, verim ile meyve et kalınlığı verilerinin % 1 düzeyinde önemli olduğu ve r=
0,531** değerinde ilişkili bulunmuştur. Potasyum Y1, Y2 ve M içerikleri ile % 50
çiçeklenme gün sayısı, % 50 meyve tutma gün sayısı özellikleri arasında % 1 seviyede
önemli korelasyon katsayıları, erkencilik ile bitki potasyum içeriklerinin birbiri ile
pozitif yönde bağıntılı olduğunu göstermiştir. %50 çiçeklenme gün sayısı ile Y1, Y2 ve
M potasyum içerikleri arasında sırası ile r= -0,719**, r= -0,622** ve r= -0,664**
katsayıları, %50 meyve tutma gün sayısı ile ise, r= -0,610**, r= -0,602** ve r= -
0,678** sayısal verileri belirlenmiştir. Sonuç olarak, verim, morfolojik karakterler ile
iki dönem yaprak ve meyve potasyum içerikleri göz önüne alındığında, S2+Y (ahır
gübresi 2. dozu (20 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) ile K2+Y (kompost 2. dozu
(40 ton.ha-1) yeşil gübreli kombinasyonu) uygulamalarının pozitif yönde ön plana
çıktığı izlenmiştir.
KAYNAKLAR
Anonim. 1999. Tarımsal Yapı (Üretim, Fiyat, Değer). T. C. Başbakanlık Devlet
İstatistik Enstitüsü Yayınları, Yayın No: 2457, Ankara.
Anonim. 2004. Türkiye’de üretimi yapılan ve ticarete konu olan organik tarım ürünleri,
İGEME, 2004.
Anonim. 2005a. 10.06.2005 tarih B.02.1.DİE.0.16.00.05/907/47A541-4370 sayılı e-
posta bilgi, DİE, Ankara.
Anonim. 2005b. Organik Tarım İstatistiki Bilgileri. T. C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Ankara (www.tarim.gov.tr), 2005.
Avcıoğlu, R., H. Soya ve H. Geren. 1999. Ege Bölgesinde Ekolojik Tarımın Organik
Madde ve Azot Kaynağı Olarak Baklagil Yembitkileri. Türkiye I. Ekolojik Tarım
Sempozyumu. 21-23 Haziran 1999. Atatürk Kültür Merkezi, Konak-İzmir/
Türkiye.
462
Çizelge 4. Uygulamaların verim, morfolojik karakterler ve iki dönem yaprak ve meyve örneklerinde potasyum miktarları üzerine yıllar üzerinden etkileri (2001-
2002/2002-2003 yılları).
Meyve Et
Verim*** %50 Çiçeklenme %50 Meyve Tutma Meyve Boyu Bitki Boyu Bitki Eni
Uygulama Yıl Kalınlığı Meyve Eni (cm) KY1 (%)*** KY2 (%)*** KM (%)***
(ton.ha-1) Gün Sayısı*** Gün Sayısı*** (cm) (cm)*** (cm)***
(mm)***
1 9.9r 55.25a 73.00a 1.80e 46.75g 47.50gh 3.11o 3.15p 2.81ı
0 7.3b 3.5c
2 12.6p-r 41.25c-g 62.50b 2.96de 57.00b-g 45.75h 3.22o 3.31o 3.01h
1 11.3qr 46.25bc 69.25a 3.03c-e 53.25e-g 51.00c-h 3.52n 4.48jk 3.01h
NPK50 8.1ab 3.8bc
2 14.7n-p 39.25d-k 60.75bc 3.15a-d 54.75d-g 50.00e-h 4.31de 4.71hı 3.02h
1 22.1f-h 40.00d-ı 60.50bc 3.50a-d 62.25a-f 64.00a-d 3.81j-m 4.67hı 3.11f-h
NPK100 8.1ab 4.3ab
2 21.9f-ı 39.75d-j 59.50b-d 3.61a-d 61.25a-f 61.25a-f 4.41cd 5.01e 3.11f-h
1 17.4k-n 38.50e-m 59.25b-e 3.25a-d 65.50a-d 64.00a-d 3.81j-m 4.28lm 3.11f-h
Y 9.3a 4.3ab
2 22.5e-h 36.75g-m 58.75b-e 3.59a-d 63.00a-e 54.50b-h 4.30de 5.20d 3.06gh
1 18.8ı-l 43.75c-f 62.00b 3.35a-d 60.00a-f 61.00a-f 3.75lm 4.17m 3.26de
T 9.4a 4.4ab
2 18.8ı-l 38.00f-m 58.75b-e 3.80a-d 64.00a-e 57.75a-h 4.51bc 4.91e-g 3.30c-e
1 27.7ab 40.00d-ı 59.50b-d 4.34ab 68.00ab 67.75ab 3.88ı-k 4.47jk 3.30c-e
T+Y 9.0a 4.2ab
2 25.8b-e 35.00h-m 51.00g-h 3.75a-d 60.75a-f 50.00e-h 4.61b 5.51ab 3.31c-e
1 13.6o-q 50.50ab 69.50a 3.66a-d 60.75a-f 57.50a-h 3.40n 3.61n 2.81ı
S1 8.4ab 3.8bc
2 15.2n-p 38.00f-m 60.00b-d 3.60a-d 54.25d-g 48.25f-h 3.46n 3.21op 3.00h
1 23.1d-g 40.75c-h 60.00b-d 3.43a-d 64.75a-e 58.50a-h 3.77k-m 4.41kl 3.26de
S1+Y 9.0a 4.3ab
2 24.9b-f 34.00j-m 51.25g-h 3.63a-d 56.00c-g 51.00c-h 4.40cd 5.50ab 3.36a-d
1 13.9o-q 44.50cd 62.25b 3.21a-d 58.50a-f 56.75b-h 3.72m 4.49jk 3.30c-e
S2 8.8ab 4.1a-c
2 23.3c-g 33.50k-m 59.25b-e 3.76a-d 61.25a-f 55.00b-h 4.51bc 5.30cd 3.35a-d
1 29.7a 39.00d-l 53.00f-h 4.40a 69.25a 66.75ab 4.11fg 4.92ef 3.45ab
S2+Y 9.5a 4.8a
2 26.5a-c 33.75k-m 56.25c-g 3.98a-d 68.00ab 62.00a-e 4.61b 5.41c 3.35a-d
1 13.8o-q 44.00c-e 60.50bc 3.67a-d 58.50a-f 54.75b-h 3.81j-m 4.30lm 3.10gh
H1 8.9a 4.1bc
2 15.5m-p 39.25d-k 58.50b-e 3.80a-d 65.00a-d 60.50a-g 4.31de 4.81f-h 3.30c-e
1 18.6j-m 39.75d-j 56.25c-g 3.93a-d 66.50a-c 61.75a-e 3.96hı 4.49jk 3.41a-c
H1+Y 8.9a 4.2ab
2 23.8c-g 34.50ı-m 51.50g-h 3.44a-d 61.00a-f 53.00c-h 4.31de 5.01e 3.24d-f
1 17.2k-n 41.50c-g 57.75b-f 3.71a-d 62.75a-f 61.25a-f 3.75lm 4.28lm 3.19e-g
H2 9.2a 4.2ab
2 20.7g-j 36.25g-m 54.00e-g 4.27a-c 59.25a-f 50.75d-h 4.46c 4.40kl 3.37a-d
1 25.9b-d 33.25lm 48.50h 4.03a-d 69.25a 70.75a 4.00gh 4.76gh 3.30c-e
H2+Y 8.9ab 4.2a-c
2 25.5b-e 32.75m 56.00c-g 3.45a-d 65.25a-d 56.00b-h 4.42cd 4.61ıj 3.47a
1 12.8o-r 46.00bc 59.25b-e 3.10b-d 63.75a-e 62.50a-e 3.50n 4.20m 2.98h
K1 9.0a 4.0bc
2 16.0l-o 38.00f-m 57.50b-f 3.29a-d 51.25fg 47.50gh 4.20ef 4.21m 3.28c-e
1 27.2ab 36.75g-m 55.50c-g 4.11a-d 64.50a-e 64.25a-c 3.71m 4.41kl 3.10gh
K1+Y 9.3a 4.4ab
2 23.8c-g 36.75g-m 54.75d-g 3.94a-d 61.75a-f 57.25b-h 4.25e 4.50jk 3.28c-e
1 14.8n-p 41.50c-g 60.00b-d 2.95de 63.25a-e 61.50a-f 3.85ı-l 4.39kl 3.09gh
K2 8.9ab 4.0bc
2 19.7h-k 36.25g-m 60.50bc 3.66a-d 59.75a-f 53.00c-h 4.22ef 4.45k 3.31b-e
1 22.2f-h 41.25c-g 59.50b-d 4.38ab 66.50a-c 63.75a-d 3.90h-j 4.70hı 3.30c-e
K2+Y 9.2a 4.5ab
2 26.0b-d 33.75k-m 51.50g-h 3.75a-d 67.75ab 63.50a-d 5.01a 5.60a 3.42a-c
Tukey (0.05) - ** ** ** ** ** ** ** ** ** ** **
w - 323.46 5.75 1.52 1.28 1.52 0.70 11.52 13.28 0.11 0.14 0.13
CV (%) - 5.79 5.22 3.34 12.76 9.67 9.45 6.70 8.26 1.07 1.15 1.55
ns: önemli değil, *: %5’e göre önemli, **: %1’e göre önemli, ***: 1. ve 2. yıl’a ait birleştirilemeyen değerler.
463

Çizelge 5. Korelasyon katsayıları.


Verim MK11 MK22 MK33 MK44 MK55 MK66 MK77 KY18 KY29 KM10
Verim 1 -0.635** -0.681** 0.121ns 0.344** 0.531** 0.447** 0.345** 0.587** 0.610** 0.647**
MK1 1 0.786** 0.187* -0.090ns -0.394** -0.280** -0.052ns -0.719** -0.622** -0.664**
MK2 1 -0.052ns -0.214** -0.425** -0.348** -0.174* -0.610** -0.602** -0.678**
MK3 1 0.734** 0.321** 0.394** 0.585** -0.213* -0.006ns 0.032ns
MK4 1 0.535** 0.513** 0.638** 0.038ns 0.222** 0.193*
MK5 1 0.520** 0.391** 0.357** 0.349** 0.417**
MK6 1 0.731** 0.269** 0.354** 0.352**
MK7 1 0.062ns 0.221** 0.182*
KY1 1 0.853** 0.705**
KY2 1 0.649**
KM 1
ns: önemli değil (not significant), *: %5'e göre önemli (significant at % 5), **: % 1'e göre önemli (significant at % 1)
1
%50 Çiçeklenme Gün Sayısı
2
%50 Meyve Tutma Gün Sayısı
3
Meyve Boyu
4
Meyve Eni
5
Meyve Et Kalınlığı
6
Bitki Boyu
7
Bitki Eni
8
%50 Çiçeklenme Dönemi Yaprak Örnekleri Potasyum İçerikleri
9
%50 Meyve Tutma Dönemi Yaprak Örnekleri Potasyum İçerikleri
10
2. Hasat Dönemi Meyve Örnekleri Potasyum İçerikleri
464

Benitez, E., R. Melgar, H. Sainz, M. Gomez, and R. Nogales. 2000. Enzyme activities
in the rhizosphere of pepper (Capsicum annuum L.) grown with olive cake
mulches, Soil Biology and Biochemistry, 2000, 32:13, 1829-1835.
Bergman, W. 1993. Ernahrungsstörüngen bei Kulturpflanzen, Gustav Fisher Verlag
Jena, Stuttgart.
Bozkurt, M. A., Ö. Türkmen ve F. Yaşar. 2000. Azotlu ve potasyumlu gübrelemenin
biberde verim ve besin elementi içeriklerine etkisi, III. Sebze Tarımı
Sempozyumu, 11-12 Eylül 2000, s. 28-32, Isparta.
Çiçekli, M. 2004. Organik biber yetiştiriciliğinde çiftlik gübresi, kükürt ve feldspat
uygulamalarının verim ve kalite özelliklerine etkisi, Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Toprak Bölümü, Yüksek Lisans Tezi, s.87.
Çimrin, M., M. A. Bozkurt ve İ. E. Akıncı. 2000. Azot ve fosforun biberin (Capsicum
annuum L.) meyve ve yaprak besin elementi içeriğine etkisi. Sütçü İmam Ü. Fen
ve Mühendislik Dergisi, 3 (2): 174-181.
Dima, S. J., and A. N. Odero. 1997. Organic farming for sustainable agricultural
production: abief theoretical review and preliminary empirical evidence,
Environmental and Resource Economics, 1997, 10 (2): 177-188.
Hartz, T. K., F. J. Costa, and W. L. Schrader. 1996. Suitability of composted green
waste for horticultural uses, Hort. Science, 1996, 31 (6): 961-964.
Hsieh, C. F., and K. N. Hsu. 1994. Effect of organic manures on the growth and yield of
sweet pepper. Bulletin of Taichung District Agricultural Improvement Station,
No: 42, 1-10, 1994.
Kacar, B. 1972. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri. Ankara Ü. Z. F. Yayınları: 453,
Ankara.
Kacar, B. 1997. Gübre Bilgisi. 5. Baskı. Ankara Ü. Z. F. Yayınları. No: 1490, Ankara.
Kacar, B. ve A. V. Katkat. 1998. Gübreler ve Gübreleme Tekniği, Uludağ Ü.
Güçlendirme Vakfı Yayın No: 27, Bursa.
Kacar, B. ve A. V. Katkat. 2006. Bitki Besleme. Nobel Yayınları, 2. Baskı, 2006,
Ankara.
Küçük, S. A., 1992. Farklı azotlu gübre dozlarının Bağcı Çarliston ve Ege Acı Sivri
Biber çeşidinde ürün oluşumuna, kaliteye ve besin maddesi alımına etkisi,
Doktora Tezi, Ege Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Toprak Anabilim Dalı, 117s.
Maurya, K. R., and N. R. Dhar. 1983. Effect of different composts on yield and
composition of chilli (Capsicum annuum L.), Anales de Edafologia Agrobiologia,
1983, 42:1-2, 183-191.
Mengel, K., and E. A. Kirkby. 1982. Principles of Plant Nutrition, International Potash
Institute, P.O.B., CH-3048 Worblaufen-Bern/Switzerland, 3rd Edition, 1982.
Mordoğan, N., Ş. Ceylan, H. Akdemir ve H. Çakıcı. 2002. Organik Gübrelemenin
Patatesin (Solanum tuberosum L.) Verim ve Kalitesine Etkisi. Ege Üniversitesi
Bilimsel Araştırma Proje Raporu. Proje No:2000-ZRF-014. İzmir.
Wiebel, J. 1997. Potassium and nutritional value of fruits and vegetables, Regional
Workshop on: Food Security in the WANA Region, the essential need for
balanced fertilization. May 26-30. Bornova, Turkey.
Yurtsever, N. 1984. Deneysel İstatistik Metodlar. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü.
Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Genel Yayın No: 121, Teknik
Yayın No: 56, Ankara.
465

ALKALİN TOPRAKLARDA HUMİK ASİT VE ÇİNKO UYGULAMALARININ


İKİ FARKLI NOHUT (Cicer arietinum L.) ÇEŞİDİNİN TANE VE
GÖVDESİNDEKİ BAZI BESİN ELEMENT İÇERİKLERİNE ETKİSİ

Hüsameddin ÜNSAL1 Şefik TÜFENKÇİ1 Özlem Gürbüz KILIÇ2


1
Yüzüncü Yıl Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Van. unsalyyu@hotmail.com
2
Celal Bayar Üniversitesi. Alaşehir MYO, Manisa. ozlgurbuz@gmail.com

ÖZET
Çalışmada, yetiştirme ortamına artan dozlarda humik asit ve çinko
uygulamasının, iki farklı nohut bitkisinin Zn, Fe, Cu ve Mn içeriklerine etkisinin
belirlenmesi amaçlanmıştır. Deneme Van ili, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
Araştırma ve Uygulama alanında kurulmuştur. Temel gübreleme olarak 5 kg da-1 azot
olacak şekilde Amonyum Sülfat ve 6 kg da-1 fosfor olacak şekilde TSP şeklinde
uygulanmıştır. Humik Asit (0, 40 kg da-1) ve Zn’nun üç farklı dozu (0, 2, 4 kg da-1)
kullanılmıştır. Deneme sonunda nohut bitkisinin tane ve gövdesindeki demir, çinko,
bakır ve mangan içerikleri belirlenmiştir. Humik asit ve çinko uygulamalarında, tanede
demir ve çinko ölçütlerinde en iyi sonuçlar sırası ile 50.339 kg da-1, 46.596 kg da-1
gövdede ise demir ve çinko parametrelerinin en iyi değerleri 68.186 kg da-1 ve 17.289
kg da-1 ile 4 kg da-1 çinko dozundan elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Alkalin toprak, nohut, hümik asit, çinko.

EFFECT OF HUMIC ACID AND ZINC APPLICATIONS ON NUTRIENT


CONTENTS OF SEEDS AND SHOOTS OF TWO DIFERENT CHICKPEA
(Cicer arietinum L.) CULTIVARS GROWN IN ALKALINE SOIL
ABSTRACT
This study aimed to determine the effects of increasing doses of humic acid and
zinc applications on Zn, Fe, Cu and Mn contents of two different chickpea cultivars.
The study was carried out in the research and application Farm of Agriculture
Faculty of Yuzuncu Yıl University in Van. For basic fertilization 50 kg Ammonium
Sulphate ha-1 and 60 kg TSP ha-1 were applied for nitrogen and phosphorus, respectively
different doses of humic acid (0, and 400 kg ha-1 ) And zinc (0, 20, and 40 kg ha-1 ) were
applied. At the end of the study, iron, zinc, cupper, and manganese contents of seeds
and shoots of chickpeas were determined. For humic acid and zinc application, the
highest iron and zinc contents in seeds were 503,39 kg ha-1 and 465,96 kg ha-1
respectively , the highest iron and zinc contents were 680,186 kg ha-1 and 172,89 kg ha-
1
respectively. These values were obtained from 40 kg zinc ha-1 application.
Key Words: Alkaline soil, chick pea, humic acid, zinc.

GİRİŞ
Bitkisel üretimde kalite ve ürün miktarındaki artışın temel koşulu, toprak
verimliliğinin yüksek olmasıdır. Toprakların verimliliğini belirleyen en önemli
faktörlerden olan toprak reaksiyonu (pH), başta bitki besin maddelerinin yarayışlılıkları
ve toprak canlılarının faaliyetleri olmak üzere verimliliği belirleyen pek çok faktörü
önemli derecede etkilemektedir (Özbek, 1973).
466

Toprak humik maddeleri, bitkilerin beslenmesinde doğrudan ve dolaylı olarak


önemli bir rol oynar. Dolaylı etkiler, suyun tutulması, drenaj ve havalanma gibi,
toprakların fiziksel özelliklerinin iyileştirilmesi ve topraktaki besin elementlerinin
yarayışlılığını değiştirerek, kökler tarafından besinlerin absorbsiyonu ile ilgilidir.
Humik maddeler metalik iyonlar ile kleytli bileşikler ya da metalik hidroksitler
oluşturarak suda çözünebilir formları meydana getirirler. Bu elementlerin birçoğunun
çözünürlüğünü de kontrol ederler. Bitkilere doğrudan etkisi, kök gelişimi ve bitkiler
tarafından absorbe edilen besin elementlerinin metabolizmalarını etkilemesi ile
meydana gelmektedir (Lobartini ve ark., 1997).
Yer kabuğunun Zn konsantrasyonu; ortalama 80 mg kg-1 civarındadır
(Goldschmidt, 1954). Birçok mineralin yapısında olmak üzere 10-300 mg kg-1 civarında
bulunan çinkonun %90’ından fazlası minerallerin yapısında çözünmez halde bulunur.
Kireçli ve pH’sı yüksek topraklarda Zn çözünürlüğü oldukça düşüktür. Yüksek
pH’larda Zn-hidroksitler ve kireçli topraklarda Zn-karbonatlar oluşturarak çökelir.
Topraklarda kil, KDK, organik madde, pH ve kireç miktarı arttıkça Zn adsorbsiyonu da
artar. Dolar ve Keeny (1971), toprak pH’sı arttıkça değişebilir çinko miktarının
azaldığını belirtmişlerdir.
Türkiye topraklarının % 49.83’ünün yarayışlı çinko kapsamı kritik değer olarak
kabul edilen 0.5 mg kg-1’ın altındadır. En düşük ortalama çinko değerlerinin elde
edildiği 5 il arasında Van 0.26 mg kg -1 ile ilk sıradadır (Eyüboğlu ve ark., 1998).
Akçin (1988), nohut tanelerinin %21-24 arasında protein içeren, beslenme
değeri yüksek bir baklagil bitkisi olduğunu, aynı zamanda protein değeri yönünden
diğer yemeklik tane baklagillerden oldukça üstün olduğunu belirtmiştir. 2001 yılı
verilerine göre 645.000 ha alanda nohut tarımı yapılmakta ve 535.000 ton ürün elde
edilmektedir. Dekara verim 82.9 kg’dır (Anonim, 2002).

MATERYAL VE METOD
Deneme Van İli, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Araştırma ve
Uygulama Alanında kurulmuş, bitki materyali olarak Akçin 91 ve Aziziye 94 nohut
çeşitleri kullanılmıştır.
Çalışma üç yinelemeli, bölünen bölünmüş parseller deneme desenine göre
toplam 48 parsel olarak düzenlenmiştir. Ana parsel çeşit, alt parsel humik asit, altın altı
parsel ise Zn faktörlerinden oluşmuştur. Parsel büyüklüğü 1.5m x 5m = 7.5 m2’dir. Azot
kaynağı olarak Amonyum Sülfat, 5 kg da–1 N olacak şekilde, fosfor kaynağı
-1
olarak TSP, 6 kg da P2O5 kullanılmıştır (Ülgen ve Yurtsever, 1984). Humik Asit 40 kg
da-1 dozunda uygulanmış, üç farklı çinko dozu (0, 2 ve 4 kg Zn da-1) kullanılmıştır.
Parseller 30 cm sıra aralığı olacak şekilde 5 sıra olarak düzenlenmiş, bloklar arası
mesafe 2 m olarak ayarlanmıştır. Tohumlar m2’ye 60 bitki düşecek şekilde, 27 Nisan
2006 tarihinde yöntemine uygun olarak ekilmiştir.
Bitkideki demir, çinko, mangan ve bakır içerikleri kuru yakma işlemi ile elde
edilen süzüklerin Atomik Absorbsiyon Spektrofotometresinde okunması ile elde
edilmiştir.
Elde edilen verilere bölünen bölünmüş deneme desenine göre varyans analizi
uygulanmış, ortalamalar arasındaki farkın önemliliğini test etmek için Duncan çoklu
karşılaştırma testi kullanılmıştır (Düzgüneş ve ark., 1983).
467

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Tanedeki Besin Elementi İçerikleri
Bitki tanesindeki demir içeriği
Humik asit ve çinko düzeylerine göre bitki tanesindeki demir ortalama değerleri
ile Duncan sonuçlarının bulunduğu Çizelge 1 irdelendiğinde, humik asit uygulanmayan
kontrol dozlarında 39.782 kg da-1 değeri elde edilirken, Zn’nun artan seviyelerine
paralel bir artış izlendiği ve 4 kg da-1 çinko uygulamasıyla 50.339 kg da-1 ile en yüksek
değere ulaştığı gözlenmiştir. Çinko ortalama değerleri açısından izlendiğinde, 48.983 kg
da-1 ile 4 kg da-1 çinko uygulamasının önem kaydettiği saptanmıştır.
Çizelge 1. Humik asit ve çinko düzeylerine göre demir ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Humik Asit Çinko Dozları (kg da-1)
Dozları (kg da-1) 0 2 4 Humik Asit Ort.
0 b
39.782± 1.508 b 44.260± 0.569 a
b a
50.339± 2.124 a 44.794± 1.341A
40 45.823± 43.901± 0.796 a
a a
47.627± 2.331 a 45.784± 1.008A
a
1.703 a
Çİnko Ortalaması 42.803± 1.416B 44.081± 0.470B 48.983± 1.558A 45.289± 0.831

Bitki tanesinin demir içeriği üzerine çeşit*çinko interaksiyonun önemli


olmadığı, bu iki faktörün ayrı ayrı etkili olduğunu söylemek mümkündür (Çizelge 2.).
Çinko ortalama değerleri izlendiğinde Çizelge 1’deki bulgulara benzer sonuçlar elde
edilmiş, Akçin 91 çeşidinin 46.652 kg da-1 değeri ile birinci grupta yer aldığı
gözlenmiştir.
Çizelge 2. Çeşit ve çinko düzeylerine göre demir ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Çinko Dozları (kg da-1)
0 2 4 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 40.254± 1.697 43.286± 0.661 48.289± 2.159 43.926± 1.191B
Akçin 91 43.352± 1.830 44.877± 0.531 49.727± 2.409 46.652± 1.098A
Çinko Ortalaması 42.803± 1.416B 44.081± 0.470B 48.983± 1.558A 45.289± 0.831

Çeşit ve humik asit düzeylerine göre demir ortalama değerleri ve Duncan


sonuçları Çizelge 3’de sunulmuştur. Çeşit*humik asit interaksiyonunun demir içeriği
üzerine etkili olmadığı gözlenmektedir.
Çizelge 3. Çeşit ve humik asit düzeylerine göre demir ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Humik Asit Dozları (kg da-1)
0 40 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 43.818± 1.844 44.034± 1.621 43.926± 1.621B
Akçin 91 45.770± 2.001 47.534± 0.961 46.652± 1.098A
Humik Asit Ort. 44.794± 1.341A 45.784± 1.008A 45.289± 0.831

Yapılan çalışmalar sonucu elde edilen bulgular incelendiğinde, humik asit


uygulamasının Fe alınımında etkisiz kaldığı, Humik asit + FeSO4 uygulamasında
demirin kileytlenerek kullanabileceği forma getirildiği düşünülmekte ve bu yargının
468

Güneş ve ark. (1997) tarafından yapılan çalışma sonuçları ile uyum sergilediği
gözlenmektedir.
Araştırma sonucunda çinkonun artan seviyelerinin tanedeki Fe içeriğini
arttırdığı gözlenmiştir. Lingle ve ark., (1963) ile tamamen zıt yönde bulunan bu sonucun
temel gübreleme olarak azotlu gübrelemenin amonyum sülfat formunda
uygulanmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Güneş ve Aktaş, (1991), kireçli
topraklarda demir beslenmesi üzerine azot formlarının etkili olduğunu, amonyum ile
beslenen bitkilerin nitrat ile beslenenlere göre topraktaki demirden daha iyi
yararlandığını bildirmişlerdir.
Bulgulardaki farklılığın diğer nedenleri yörenin iklim deseni, toprak ve
kullanılan materyalin özelliklerini sıralamak mümkündür.
Bitki tanesindeki çinko içeriği
Nohut bitkisinin tanesinde bulunan çinko içeriği üzerine humik asit ve humik
asit*çinko interaksiyonu etkilerinin önemsiz olduğu Çizelge 4’de izlenmektedir. Humik
asit uygulamaları birbirlerine çok yakın değerler gösterirken, Zn dozlarının artışına
paralel bir seyir izlenmiş, 4 kg da-1 Zn uygulaması 46.303 kg da-1 ile birinci grupta yer
almıştır.
Çizelge 4. Humik asit ve çinko düzeylerine göre çinko ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Humik Asit Dozları Çinko Dozları (kg da-1)
(kg da-1) 0 2 4 Humik Asit Ort
0 35.330± 2.437 40.085± 2.269 46.009± 1.821 40.475± 1.592A
40 37.151± 2.098 41.998± 2.607 46.596± 3.543 41.916± 1.790A
Çinko Ortalaması 36.241± 1.558C 41.042± 1.673B 46.303± 1.901A 41.195± 1.187

Çeşit farklılığı önem kaydetmezken, artan Zn dozlarına paralel bir seyir


izlenmiş ve 4 kg da-1 Zn uygulaması 46.303 kg da-1 değeri ile birinci grupta yer almıştır
(Çizelge 5).
Çizelge 5. Çeşit ve çinko düzeylerine göre çinko ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Çinko Dozları (kg da-1)
0 2 4 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 32.071± 0.800 37.398± 1.626 42.725± 1.149 37.398± 1.251A
Akçin 91 40.411± 1.756 44.687± 2.088 49.881± 3.077 44.993± 1.594A
Çinko Ortalaması 36.241± 1.558C 41.042± 1.673B 46.303± 1.901A 41.195± 1.187

Söz konusu değişken üzerine 40 kg da-1 humik asit uygulamasının küçük bir
farkla yüksek değere ulaştığı, ancak bu sonucun istatistiksel anlamda önemli olmadığı
Çizelge 6’da gözlenmektedir.
Çizelge 6. Çeşit ve humik asit düzeylerine göre çinko ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Humik Asit Dozları (kg da-1)
0 40 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 36.872± 1.978 37.923± 1.663 37.398± 1.251A
Akçin 91 44.078± 1.902 45.908± 2.639 44.993± 1.594A
Humik Asit Ort. 40.475± 1.592A 41.916± 1.790A 41.195± 1.187
469

Artan humik asit dozlarının danedeki Zn içeriğini arttırdığı gözlenmiş, bu sonuç


Valdrighi ve ark.,(1996), Fagbemo ve ark., (1993) tarafından elde edilen sonuçlarla
uyum sergilemiştir. Artan Zn dozları, tanedeki Zn düzeylerine beklendiği gibi doğru
orantılı olarak yansımıştır, elde edilen veriler Patra ve ark., (1982), Kharu ve ark.,
(1998), Bağcı ve Sade (2004) tarafından yapılan çalışma sonuçlarıyla paralellik
sergilemiştir.
Bitki tanesindeki bakır içeriği
Nohut bitkisinin tanesinde bulunan bakır içeriği üzerine humik asit, çinko ve
humik asit*çinko interaksiyon etkileri önemsiz bulunmuştur (Çizelge 7).
Çizelge 7. Humik asit ve çinko düzeylerine göre bakır ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Humik Asit Çinko Dozları (kg da-1)
Dozları (kg da-1) 0 2 4 Humik Asit Ort.
0 19.562± 1.424 17.800± 1.027 17.998± 1.862 18.454± 0.824A
40 17.330± 1.004 16.380± 1.571 17.816± 3.324 17.176± 1.202A
Çinko Ort. 18.446± 0.897A 17.090± 0.920A 17.908± 1.817A 17.815± 0.726

Çeşit ve çinko düzeylerine göre bakır ortalama değerlerine uygulanan Duncan


testi sonuçlarının bulunduğu Çizelge 8 incelendiğinde Aziziye 94’de artan Zn dozlarına
paralel, Akçin 91’de ise zıt yönde artan bir seyir izlenmiştir. Anılan çeşit için 2 kg da-1
ile 4 kg da-1 Zn doz ortalamaları arasında fark bulunmamış, Zn uygulanmayan kontrol
parselleriyle Zn seviyeleri arasındaki fark önemli bulunmuştur.
Çizelge 8. Çeşit ve çinko düzeylerine göre bakır ortalama değerleri ve Duncan sonuçları
Çeşit Çinko Dozları (kg da-1)
0 2 4 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 17.683± 1.064 a
b b
19.627± 0.756 a
a
23.282± 1.552 a 20.197± 0.848A
Akçin 91 19.210± 1.474 a
a b
14.554± 0.764 b
b
12.553± 0.750 b 15.433± 0.886A
Çinko Ort. 18.446± 0.897A 17.090± 0.920A 17.908± 1.817A 17.815± 0.726

Çeşit ve humik asit düzeylerine göre bakır ortalama değerlerine uygulanan


Duncan testi sonuçlarının verildiği Çizelge 9 irdelendiğinde, farklı humik asit dozları
Aziziye 94 için önem kaydetmezken, anılan ölçüt üzerine Akçin 91 önemli bulunmuş,
söz konusu çeşitte artan humik asit dozlarına zıt yönde bir azalma gözlenmiştir.
Çizelge 9. Çeşit ve humik asit düzeylerine göre bakır ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Humik Asit Dozları (kg da-1)
0 40 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 19.647±
a
0.874 a 20.720±
a
1.492 a 20.197± 0.848A
Akçin 91 17.234±
a
1.323 a 13.631± 0.881 b
b 15.433± 0.886A
Humik Asit Ort. 18.454± 0.824A 17.176± 1.202A 17.815± 0.726

Topraktan Zn uygulamasının bitkinin Cu alınımını olumsuz etkilemesi, Kharu ve


ark., (1998), Erdal, (2004) tarafından elde edilen sonuçlarla uyum sergilemektedir. Anılan
sonucu, bitki kökünde Zn ve Cu’ın aktif taşıyıcılar tarafından iç bölgeye taşınması ve bu
taşımada görülen karşılıklı etkileşimle (Alpaslan ve Taban, 1996) ilişkilendirmek
olasıdır. Çinko uygulamalarının Cu konsantrasyonlarında neden olduğu azalmalar,
470

toprağa eklenen Zn’nun topraktaki Cu’ın bitkilerce kullanımının ve alınımının azalması,


ayrıca bu iki elementin alınım ve taşınma mekanizmalarının aynı olmasından ortaya
çıkan rekabetten kaynaklandığı bildirilmektedir (Bowen, 1987).
Bitki tanesindeki mangan içeriği
Bitki tanesinin içeriğinde bulunan mangan üzerine humik asit, çinko ve humik
asit*çinko interaksiyon etkileri önemsiz bulunmuştur (Çizelge 10).
Çizelge 10. Humik asit ve çinko düzeylerine göre mangan ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Humik Asit Çinko Dozları (kg da-1)
Dozları (kg da-1) 0 2 4 Humik Asit Ort.
0 21.622± 1.425 21.199± 0.834 21.533± 0.622 21.452± 0.555A
40 21.132± 1.605 20.675± 1.419 21.395± 1.411 21.068± 0.807A
Çinko Ort. 21.377± 1.026A 20.936± 0.789A 21.464± 0.736A 21.260± 0.483

Çeşit ve çinko düzeylerine göre mangan ortalama değerlerine uygulanan


Duncan testi sonuçları Çizelge 11’de verilmiştir. Anılan ölçüt üzerine, Aziziye 94 için
uygulanan çinko dozlarında mangan içeriği bakımından 4 kg da-1 Zn uygulaması ile
kontrol dozu arasında fark gözlenmiştir. Çizelge incelendiğinde çinko dozlarına ait
ortalama mangan bulguları benzer bir eğilim göstermiş ve aynı grupta yer almıştır.
Zn’nun verilmediği kontrol parsellerinde çeşitler arasında fark gözlenirken, Akçin 91
çeşidinde daha yüksek bir değer elde edilmiştir. Bu yönelimin çeşitten kaynaklandığı
düşünülmektedir.
Çizelge 11. Çeşit ve çinko düzeylerine göre mangan ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Çinko Dozları (kg da-1)
0 2 4 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 b
18.489± 1.072 b 19.730± 21.763± 1.354
a 19.994± 0.724A
ab a
1.131 a
Akçin 91 a
24.266± 0.384 a 22.145± 0.935 a
a
21.166± 0.717 a
a 22.526± 0.499A
Çinko Ort. 21.377± 1.026A 20.936± 0.789A 21.464± 0.736A 21.260± 0.483

Çeşit ve humik asit düzeylerine göre ortalama mangan değerlerinin verildiği


Çizelge 12’de çeşit*humik asit interaksiyon etkisinin önemsiz olduğu gözlenmektedir.
Çizelge 12. Çeşit ve humik asit düzeylerine göre mangan ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Humik Asit Dozları (kg da-1)
0 40 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 20.269± 0.698 19.718± 1.313 19.994± 0.724A
Akçin 91 22.634± 0.686 22.417± 0.765 22.526± 0.499A
Humik Asit Ort. 21.452± 0.555A 21.068± 0.807A 21.260± 0.483

Çalışma sonucunda nohut bitkisine uygulanan artan dozlardaki Zn miktarının,


bitkinin mangan içeriklerinde çeşide bağlı olarak farklı yönelimler sergilediği
saptanmıştır. Aziziye 94 çeşidinde artan Zn dozlarına paralel bir yönelim izlenirken,
Akçin 91’de bu eğilimin literatürlerle (Kharu ve ark., (1998), Patra ve ark., (1982),
Fagbemo ve ark., (1993)) desteklendiği gibi zıt yönde gerçekleştiği ve bu farkın çeşit
özelliğinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
471

Gövdedeki Besin Elementi İçerikleri


Bitki gövdesindeki demir içeriği
Gövdede bulunan demir içeriği üzerine çeşit, humik asit ve çinko gibi ana
faktörlerin etkili olduğu dikkat çekmektedir (Çizelge 13.). Çinko dozlarından 2 ve 4 kg
da-1 seviyelerinin humik asit uygulanan parsellerde gövdede bulunan demir içeriğini
artırıcı etkiye sahip oldukları, Akçin 91 çeşidinin demir içeriğinin Aziziye 94 çeşidine
göre daha yüksek bir seyir izlediği belirlenmiştir (Çizelge 14, 15).
Çizelge 13. Humik asit ve çinko düzeylerine göre demir ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Humik Asit Çinko Dozları (kg da-1)
Dozları (kg da-1) 0 2 4 Satır Ortalaması
0 47.251± 26.016 61.641± 17.151 62.626± 13.204 57.173± 19.063B
40 56.940± 15.849 65.385± 29.863 68.186± 21.945 63.171± 17.604A
Sütun Ortalaması 52.596± 18.446 63.513± 65.406± 60.172± 13.756
B 17.477A 14.807A

Çizelge 14. Çeşit ve çinko düzeylerine göre demir ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları

Çeşit Adı Çinko Dozları (kg da-1)


0 2 4 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 48.740± 26.016 59.747± 16.405 62.670± 12.397 56.052± 17.725B
Akçin 91 54.452± 15.719 68.279± 17.569 68.143± 19.552 64.291± 17.147A
Çinko 52.596± 18.446 63.513± 65.406± 60.172± 13.756
Ortalaması B 17.477A 14.807A

Çizelge 15. Çeşit ve humik asit düzeylerine göre demir ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Adı Humik Asit Dozları (kg da-1)
0 40 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 54.964± 30.121 58.141± 17.168 56.052± 17.725B
Akçin 91 60.383± 19.841 68.200± 22.703 64.291± 17.147A
Humik Asit Ort. 57.173± 19.063B 63.171± 17.604A 60.172± 13.756

Çalışma sonucu elde edilen veriler değerlendirildiğinde, humik asidin artan


dozlarının gövdedeki Fe içeriğini arttırdığı gözlenmiştir. Humik asidin bitkinin hücre
zarının geçirgenliğini arttırarak Fe alınımına yardımcı olduğu düşünülmektedir
(Valdrighi ve ark., 1996).
Konuyla ilgili çalışmalarda farklı sonuçlar elde edilmiş olmakla birlikte, elde
edilen veriler Senesi ve ark., (1990), Elgala ve ark., (1976), Fagbemo ve ark., (1993),
Turqure, (2003)’nın yapmış oldukları çalışma sonuçları ile kısmen uyum içindedir.
Bitki gövdesindeki çinko içeriği
Humik asit, çinko ve çeşit düzeylerine göre çinko ortalama değerleri ve Duncan
sonuçlarının verildiği Çizelge 16, 17 ve 18 incelendiğinde, humik asit, humik asit*çinko
interaksiyonu ve çinkonun anlamlı olduğu izlenmektedir. Humik asit uygulanan
parseller 16.053 kg da-1 gibi yüksek bir ortalama ile 1. grupta yer almış, Zn ortalama
değerleri artan Zn seviyesine paralel bir seyir izlemiş, 4 kg da–1 Zn uygulaması 17.289
kg da-1 değeri ile 1. grubu oluştururken çeşitler arasındaki fark önem kaydetmemiştir.
Çizelgeler izlendiğinde, humik asit uygulanmayan kontrol parsellerinde, Zn artışına
paralel bir yönelim izlenirken, anılan parametre humik asit uygulanan parsellerde, 2 kg
da-1 Zn uygulamasıyla artan (15.912 kg da-1), Zn dozunun 4 kg da-1’a çıkmasıyla
472

yeniden azalan (14.518 kg da-1) bir seyir izlemiştir. Elde edilen bu sonuç, konuyla ilgili
yapılan bazı çalışma Patra ve ark., (1982), Kharu ve ark., (1998), Valdrighi ve ark.,
(1996), Fagbemo ve ark., (1993), sonuçlarıyla uyum içindedir.
Çizelge 16. Humik asit ve çinko düzeylerine göre çinko ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Humik Asit Çinko Dozları (kg da-1)
Dozları (kg da-1) 0 2 4 Humik Asit Ort.
0 12.602±
c
0.263 b 14.250±
b
0.406 b 17.058±
a
0.814 a 14.637± 0.536B
40 14.728± 15.912±
a
0.536 a 14.518± 0.664 b
b 16.053± 0.433A
b
0.631 a
Çinko Ortalaması 13.665± 0.457C 15.081± 0.407B 17.289± 0.506A 15.345± 0.360

Çizelge 17. Çeşit ve çinko düzeylerine göre çinko ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Adı Çinko Dozları (kg da-1)
0 2 4 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 13.052± 0.488 13.347± 0.392 16.539± 0.652 14.646± 0.449A
Akçin 91 14.279± 0.729 15.815± 0.599 18.039± 0.690 16.044± 0.147A
Çinko Ortalaması 13.665± 0.457C 15.081± 0.407B 17.289± 0.506A 15.345± 0.360

Çizelge 18. Çeşit ve humik asit düzeylerine göre demir ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Adı Humik Asit Dozları (kg da-1)
0 40 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 13.735± 0.552 15.556± 0.588 14.646± 0.449A
Akçin 91 15.539± 0.843 16.549± 0.624 16.044± 0.147A
Humik Asit Ort. 14.637± 0.536B 16.053± 0.433A 15.345± 0.360

Bitki gövdesindeki bakır içeriği


Gövdedeki bakır içeriği üzerine çinko, çeşit*çinko interaksiyonu ve humik
asit*çinko interaksiyonunun anlamlı bulunduğu izlenmektedir. Çizelge 19.
incelendiğinde, genel olarak Zn uygulanmayan parseller ile 2 kg da-1 Zn uygulanması
sonucu elde edilen veriler arasında önemli bir fark olmasına rağmen, 4 kg da-1 doz
ortalamaları arasındaki fark anlamlı değildir. Humik asit uygulanmayan parseller için de
çinko dozları yönünden benzer bir eğilim görülmektedir. Ancak humik asit uygulanan
parseller ile çinkonun tüm doz ortalamaları birbirine eşit değerler sergilemiş (Çizelge
20.), en iyi kombinasyon humik asit uygulanmayan 2 kg da-1 Zn uygulanan parsellerden
(15.162 kg da-1) elde edilmiştir. Turqure (2003), humik asit uygulamasının bakır
içeriğine olumlu etkisi olmadığını belirtmiştir. Çalışma sonucu elde edilen sonuç
literatür ile uyum sergilemektedir. Gövde Cu içerikleri, tanede sonuçları ile paralellik
sergilemiştir. Çinkonun 2 kg da-1’ın üzerindeki dozlarda uygulanması sonucu çeşit farkı
gözlenmeksizin gövdedeki bakır içeriğinin düştüğü gözlenmiş, bu sonucun Zn-Cu
arasındaki rekabetten kaynaklandığı düşünülmektedir. Elde edilen veriler Oktay ve ark.,
(1998), Bowen, (1987) tarafından yapılan araştırma sonucu ile desteklenmektedir.
473

Çizelge 19. Humik asit ve çinko düzeylerine göre bakır ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Humik Asit Çinko Dozları (kg da-1)
Dozları (kg da-1) 0 2 4 Humik Asit Ort.
0 12.942±
b
0.350 a 14.891±
a
0.703 a 12.422±
b
0.611 b 13.419± 0.405A
40 13.428±
a
0.587 a 14.170±
a
0.473 a 14.177± 0.710 a
a 13.925± 0.335A
Çinko Ortalaması 13.185 ±0.334B 14.531± 0.419A 13.300 ±0.519B 13.672± 0.263

Çizelge 20. Çeşit ve çinko düzeylerine göre bakır ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Adı Çinko Dozları (kg da-1)
0 2 4 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 12.491± 0.371 b
b
15.162± 0.735 a
a
12.564± 0.850 b
b 13.406± 0.478A
Akçin 91 13.880± 13.900± 0.269 b
a
14.036± 0.497 a
a 13.939± 0.218A
a
0.401 a
Çinko Ortalaması 13.185± 0.334B 14.531± 0.419A 13.300± 0.519B 13.672± 0.263

Çizelge 21. Çeşit ve humik asit düzeylerine göre bakır ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Humik Asit Dozları (kg da-1)
0 40 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 13.317± 0.795 13.494± 0.580 13.406± 0.478A
Akçin 91 13.521± 0.249 14.357± 0.309 13.939± 0.218A
Humik Asit Ort. 13.419± 0.405A 13.925±0.335A 13.672± 0.263

Bitki gövdesindeki mangan içeriği


Çinko uygulanmayan kontrol parsellerinde humik asit uygulaması ile en yüksek
değer elde edilmiş (44.135 kg da-1), çinko dozunun 2 kg da-1’a çıkarılması ile humik asit
uygulanmayan kontrol parsellerinde en düşük değer (33.633 kg da-1) saptanmıştır
(Çizelge 22). Çinko ortalamalarının yer aldığı çizelgede 42.927 kg da-1 değeri ile
kontrol parsellerinde en yüksek sonuca ulaşılmış ve çinko uygulanan verilerden farklı
olarak birinci grubu oluşturmuştur. Humik asit ve çinko uygulamasının gövdedeki
mangan konsantrasyonu üzerine olan olumsuz etkisi araştırmacıların bulgularıyla uyum
sergilemektedir (Alpaslan ve Taban, 1996).
Çizelge 22. Humik asit ve çinko düzeylerine göre mangan ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Humik Asit Dozları Çinko Dozları (kg da-1)
(kg da-1) 0 2 4 Humik Asit Ort.
0 a b 33,853± 36,402± 1,893B
41,719± 4,929 b 33,633± 1,487 b
b
1,247 a
40 a b 33,820± 37,693± 1,753A
44,135± 1,479 a 34,908± 3,083 a
c
2,498 a
Çinko Ortalaması 42,927± 2,485A 34,271± 1,643B 33,837± 1,331B 37,047± 1,276

Çizelge 23 incelendiğinde, çeşitler arasındaki fark dikkati çekmektedir. Aziziye


94 çeşidinde Zn dozlarının artmasıyla önce azalan ardından artan bir yönelim
474

gözlenmekte, diğer çeşit için ise Zn uygulanmayan kontrol parsellerinde en yüksek


değere (50.159 ppm) ulaşılmaktadır. Nohut bitkisinin gövdedeki Mn içeriklerinin Zn
içeriğine bağlı olmakla birlikte çeşit ile değişebileceği gözlenmektedir.
Çizelge 23. Çeşit ve çinko düzeylerine göre mangan ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Adı Çinko Dozları (kg da-1)
0 2 4 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 a b a 35,744± 1,233B
35,910± 2,335 b 30,082± 2,557 b 35,240± 1,853 a
Akçin 91 a b b 38,351± 2,233A
50,159± 1,192 a 32,460± 2,008 a 32,434± 1,891 b
Çinko Ortalaması 44,035± 2,485A 34,271± 1,643B 33,837± 1,331B 37,047± 1,276

Çizelge 24 incelendiğinde, humik asit uygulanan parsellerden elde edilen


ortalama veriler en yüksek değerle birinci grubu oluşturmuş, çeşitler arasında fark
olduğu gözlenmiştir.
Çizelge 24. Çeşit ve humik asit düzeylerine göre bakır ortalama değerleri ve Duncan
sonuçları
Çeşit Adı Humik Asit Dozları (kg da-1)
0 40 Çeşit Ortalaması
Aziziye 94 b a 35,744± 1,233B
30,737± 0,145 b 40,751± 0,414 a
Akçin 91 a b 38,351± 2,233A
42,067± 2,681 a 34,635± 3,249 b
Humik Asit Ort. 36,402± 1,893B 37,693± 1,753A 37,047± 1,276

KAYNAKLAR
Akçin, A., 1988. Yemeklik Tane Baklagiller. Selçuk Üniversitesi Yayınları No:43.
Konya.
Alpaslan, M., Taban, S., 1996. Çeltik (Oryza sativa L.)’te Çinko-Demir ilişkisi. Tarım
Bilimleri Dergisi . 2(1): 43-47.
Anonim, 2002. D.İ.E. tarım İstatistikleri Özeti. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik
Enstitüsü Yayınları, Ankara.
Bağcı, S. A., Sade, B. 2004. Konya Şartlarında Sulama ve Çinko Uygulamalarının,
Farklı Tahıl Türlerinde Verim, Verim Unsurları ve Danedeki Çinko
Konsantrasyonu Üzerine Etkileri. Türkiye 3. Ulusal Gübre Kongresi, Tarım -
Sanayi - Çevre, 11-13 Ekim 2004, Tokat. 563-572.
Bowen, J. E., 1987. Physiology of genotypic differeces in zinc and cupper uptake in rice
and tomato. Plant and Soil. 99, 115-125.
Dolar, S.G., Keeney, D.R., 1971. Availability of Cu, Zn, and Mn in soils. I. Influence of
soil pH, organic matter, and extractable phosphorus. J. Sci. Fd. Agric. 22: 273-
282.
Düzgüneş, O.,Kesici, T., Gürbüz, F.,1983. İstatistik Metotları I. A.Ü. Ziraat Fakültesi
Yayınları:861, Ders Kitabı:229, Ankara.
Erdal, İ., 2004. Çinko Gübrelemesinin Buğday Çeşitlerindeki Bazı Besin Elementi
Konsantrasyonları ve Oranlarına Etkisi. Türkiye 3. Ulusal Gübre Kongresi,
Tarım - Sanayi -Çevre, 11-13 Ekim 2004, Tokat. 545-552.
475

Eyüpoğlu, F., Kurucu, N., Talaz, S., 1998. Türkiye topraklarının bitkiye yarayışlı bazı
mikroelementler bakımından genel durumu. T.C. Başbakanlık K.H.G.M.
Toprak ve Gübre Eraştırma Enstitüsü.
Fagbemo, J. A., Agbolla, AA., 1993. Effecth of Different Levels of Humic Acid on
Growth and Nutrient Uptake of Treak Seedling. Journalof Plant Nutrition,16(8),
1465–1483.
Goldschmidt, V.M., 1954. Geochemistry. Oxford Univ.Press (Clarendon). London and
New York.
Güneş, A., Alparslan, M., İnal, A., Erdal, İ., Samet, H. 1997. Ereğli Demir Çelik
Fabrikaları baca filtresi atığındaki demirden yerfıstığı bitkisinin yararlanmasına
humik asitin etkisi. Pam. Ün. Müh. Fak. Müh. Bilimleri Dergisi, Cilt:3, Sayı:2,
ISSN 1300-7009.
Kharu, M.P.S., Bansal, R.L., Nayyar, V.K., 1998. Influence of Zinc Application on
Yield and Micronutrient Nutrition of Lentil Grown on Typic Ustochrepts. Lens
Newsletter 25:1-2, 38-41.
Lingle, J.C., Tiffin, L.O., Brown, J.C., 1963. Iron_Uptake Transport of Soybeans as
İnfluenced by other cation. Plant Phyisol.38:71-76.
Lobartini. J. C., Orioli, G. A., Tan, K. H.. 1997. Caracterisrics of Soil Humic Acid
Fractions Seperated by Ultrafıtration. Corn. SoiI Sci. Plant Anal., 28(9
&10):787-796.
Oktay, M., Akdemir, H., Ceylan, Ş., İrget, M.E., Ünübol, H., Kalkan, H., 1998. Patates
Yetiriciliğinde Çinko Sülfat Gübrelemesinin Ürün Miktarı ve Bazı Kalite
Kriterlerine Etkisi. I. Ulusal Çinko Kongresi 12-16 Mayıs1997, Eskişehir. 243-
249.
Özbek, N., 1973. Toprak Verimliliği ve Gübreler 1. Toprak Verimliliği. Ankara
Üniversitesi, Ziraat fakültesi yayınları: 525, Ders Kitabı: 170.
Patra, D., Haldar, M., Mandal, L., 1982. Effect of P, Cu and Zn Application on the
Growth and Zn, Cu, Fe and P Nutrition of Rice in Water-logged Soil. Indıan
Agriculturist. 26:229-235.
Turqure. , 2003. İnvestigation of effects on nutrient uptake of humic acid applications of
different forms to strawberry plant. Central Research İnstitute for Field Crop,
Ankara, vol.26, no:4 pp.833- 843 page 9.
Ülgen, N. ve N. Yurtsever (1984). Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi. S.1-183.
Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı Topraksu Genel Müdürlüğü, Toprak ve
Gübre Araştırma Enstitüsü. Genel Yayın No.82. Rapor Yayın No.15. Ankara.
Valrighi, M., Pera, A., Agnolucci, M., Frassinetti, S., Lunardi, D., Vallini, G., 1996.
Effects of compost-derived humic acids on vegetable biomass production and
microbial growth within a plant(Cichorium intybus) soil system: a comparative
study.Agriculture, Ecosystems And Environment, 58, (2-3), 133-144.
476

TARIMSAL ARTIKLARIN KOMPOSTLAŞTIRILARAK BİTKİ BESLEMEDE


KULLANILMASI

Halil POLAT1* Nesibe Devrim ALMACA3


3
Mehtap SARAÇOĞLU Ahmet ALMACA2 Abdulkadir SÜRÜCÜ3
1
Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü, Eskişehir. *polhalil@gmail. com
2
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Şanlıurfa.
3
Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü, Şanlıurfa.

ÖZET
Toprağın potansiyel verim kapasitesini geliştirmek, uzun vadede toprağın
korunması ve sürdürülebilirliliği çerçevesinde tarımsal artıkların toprağı iyileştirme ve
verim üzerindeki etkisini belirlemek amacı ile 2000-2004 yılları arasında Şanlıurfa
Merkez İlçeye bağlı Harran Ovası’nda bulunan Sultantepe Köyü’nde tesviye yapılan
arazilerde yürütülen bu araştırmada, yörede üretimi yapılan pamuk, buğday ve mısır
artıkları ile at gübresi kompostlaştırılarak kullanılmıştır. Araştırma tesadüf blokları
deneme deseninde üç tekerrürlü ve çakılı olarak yürütülmüştür. Araştırmada tarımsal
artık kökenli kompost, fiğ, ticari gübre ve pamuk kullanılmıştır. Denemede 0, 0.5, 1.0
ve 1.5 ton kompost/da ve yeşil gübre (fiğ) konuları uygulanmıştır. Tüm konulara ilave
olarak 13 kg N/da ve 7 kg P2O5/da verilmiştir. Kompost uygulaması her yıl ekimden
önce yapılmıştır. Araştırmanın 4 yılında da en yüksek verimi 1 ton kompost/da konusu
vermiş olup, tesviye edilen araziler için önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Artık, kompost, bitki besleme.

USING OF COMPOSED AGRICULTURAL WASTES IN PLANT NUTRITION


ABSTRACT
The present study was carried out: i) to improve the potential yield capacity of
the soil and ii) to determine the effects of agricultural wastes on the improvement of soil
and yield in the frame of long-term soil protection and sustainability prospect, in
Sultantepe village (located in the Harran Plain, Şanlıurfa) between 2000-2004. The
composed fertilizer containing cotton, wheat and corn wastes and horse manure was
used in the trials.
The research was designed according to the randomized complete block design
with three replications in successive years. The composed fertilizer including
agricultural waste, commercial fertilizer, cotton and vetch were used as material. The
concentrations of the fertilizers employed were: 0, 0.5, 1.0 and 1.5 tons/da.
Additionally, N and P2O5 were applied at concentrations of 13 kg/da and 7 kg/da,
respectively. The composed fertilizer was applied before the sowing each year. The
highest yield was obtained from the 1 ton/da dosage in each of four years and this
dosage was recommended for all leveled fields.
Key words: Waste, compost, plant nutrition.

GİRİŞ
Türkiye tarım arazisi potansiyeli bakımından sanıldığı kadar zengin değildir ve
toprak rezervi kalmamış 19 ülke arasına girmiştir. Tarıma açılmış alanların bir kısmının
477

bu amaçla kullanılmaması gereken mera ve benzeri alanlar olduğu gözetilecek olur ise,
Türkiye’de toprak kullanım potansiyelinin kalmadığı ve aslında aşılmış olduğu ifade
edilmektedir (Cangir,1994).
Türkiye topraklarının organik madde miktarı düşüktür. Bununla birlikte
bilinçsizce yapılan tarım sonucu toprak devamlı sömürülmektedir. Bitki rotasyonu
yapılmamakta, her yıl ayni bitki tarımı yapılması neticesinde topraklar yorulmakta,
verim yönünden zayıflamaktadır. Önceleri üreticiler tarafından kuşku ile izlenen ticari
gübrelerin uygulanması konusu, günümüzde bütün üreticiler tarafından benimsenmiş
durumdadır. Fazla miktarda ticari gübre kullanılması ise toprakların fiziksel
özelliklerinin bozulmasına neden olmaktadır. Fiziksel özellikler bakımından sorunlu
olan topraklar, en uygun şekillerde ticari gübrelerle gübrelenmiş olsalar dahi, bunlardan
yüksek verim almak olanaksızdır. Son yıllarda toprak özelliklerinin iyileştirilmesine ve
ıslahına gittikçe artan bir önem verilmeğe başlanmıştır.
Fiziksel özellikleri bozuk olan çok ağır killi veya hafif kumlu toprakların ıslahı
için, toprak işleme, bitki rotasyonu, şehir artıklarından elde edilen çöp gübresi, çiftlik
gübresi, bazı bitki ve kök artıkları, fabrikasyon artıkları gibi toprağa organik madde
kazandıran maddeler verilmesi, diğer yandan son yirmi yıldan beri bir takım sentetik
ıslah maddelerinin toprağa uygulanması gibi işlemler yapılmakta ve başarılı sonuç
verenler uygulamaya konulmaktadır.
Toprağın fiziksel özelliklerinin ıslahı düşünülürken, o bölgede fiziksel
özellikleri ıslah etmek için kullanılabilecek bol miktarda bulunan ekonomik olabilecek
maddeleri göz önünde bulundurmak, günümüz ekonomik koşullarında malzemenin
seçimi de önemlidir. Bu nedenle bu araştırma, Harran Ovasında tesviye edilen
arazilerde yukarıda belirtilen görüşler doğrultusunda yapılmış, hem toprağın
iyileştirilmesi hem de bitki artıklarının yakılmasının önüne geçilmesi, dolayısıyla çevre
kirliliğinin belli bir ölçüde önlenmesi hedeflenmiştir.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Araştırma Şanlıurfa Merkez İlçeye bağlı Harran Ovası’nda bulunan Sultantepe
Köyü’nde, tesviye yapılan arazide yürütülmüştür. Bu arazilerde tesviye derinliği 0-85
cm arasında olup, ortalama 40 cm’dir. Araştırmanın yürütüldüğü Sultantepe Köyü’nde,
kırmızı kahverengi büyük toprak grubu hakimdir. Bu grubun organik madde içeriği
düşüktür. Araştırmanın yürütüldüğü Sultantepe toprak serisi alüviyal ana materyalli, düz
ve düze yakın eğimli derin topraklardır. Profilleri kil tekstürlüdür. (Dinç ve ark., 1988).
Şanlıurfa, Güneydoğu Anadolu iklim bölgesine dahil olmakla beraber, Akdeniz
ikliminin etkisi altındadır. Yazları sıcak ve kurak kışları ise ılık olan bir iklim özelliği
göstermektedir. Güneyden kuzeye ve batıdan doğuya gittikçe yağış miktarları
artmaktadır. Yıllık ortalama yağış 350 mm civarındadır.
Harran Ovası genellikle zengin bitki desenli tarıma uygun bir yapı göstermesine
rağmen, bu durum tam olarak gerçekleşmemiştir. Ovanın kuru tarım yapılan
kısımlarında genellikle buğday, mercimek ve susam yetiştirilmekte, ayrıca antepfıstığı
ve bağ tesislerine yer yer rastlanmaktadır. Sulu tarım yapılan bölgelerde pamuk, sebze
(patlıcan, biber, domates), meyve (kayısı, nar, erik), yonca ve ikinci ürün mısır
yetiştirilmektedir. Ovada makineli tarım hakimdir.
Araştırmada kompost olarak %25 buğday artıkları, %25 mısır artıkları, %25
pamuk artıkları ve %25 oranında at gübresi kullanılmıştır. Oranlar belirlenirken kuru
madde ağırlığı dikkate alınmıştır. Patozla parçalanan artıklar yukarıda ifade edilen
478

oranlarda karıştırılarak 10x3x1,5 m ebatlarında yığın haline getirilmiştir ve yığın


haftada iki defa sulanmıştır. 12 hafta sonra olgunlaşan kompost araziye uygulanmıştır.
Olgunlaşma süresince kompostun ısısı 45°C-72°C arasında düzenli artış ve azalış
göstermiştir. Denemede kullanılan komposta ait analiz sonuçları Çizelge 1’de
verilmiştir.
Çizelge 1. Denemede kullanılan komposta ait analiz sonuçları
pH EC N P2O5 K2O Org. Karbon Org. madde
(sat.) (dS/m) (%) (%) (%) (%) C/N (%)
7,26 4,32 2,8 0,8 1,4 28,1 10 45,3

Araştırmada yeşil gübre olarak fiğ bitkisi kullanılmıştır. Bölgenin iklim


özelliklerine göre uygun çeşidin adi fiğ olduğu saptanmıştır. Bu çeşit kışa yüksek
derecede dayanıklıdır ve dekara 600-1200 kg yeşil ot alınabilir.
Araştırmada test bitkisi olarak Stonviile-453 pamuk çeşiti kullanılmıştır
Amerika kökenli pamuk çeşididir. Ortalama kütlü verimi, 420 kg/da düzeyindedir.
Metod
Araştırma tesadüf blokları deneme deseninde 5 konulu ve üç tekerrürlü ve çakılı
olarak yürütülmüştür. Parsel alanı hasatta 33,6 m2’dir. Denemede 0, 0.5, 1,0 ve 1,5 ton-
kompost/da ve yeşil gübre (fiğ) konuları uygulanmıştır. Tüm konulara ilave olarak 13
kg N/da ve 7 kg P2O5/da verilmiştir. Fosforlu gübrenin tamamı ekimden önce
uygulanmıştır. Azotlu gübrenin yarısı ekimde yarısı da ikinci sudan önce
verilmiştir.Gübre kaynağı olarak azot için amonyum sülfat (%21), fosfor için triple
süper fosfat (%43) kullanılmıştır. Kompost uygulaması her yıl ekimden önce
yapılmıştır.
Deneme topraklarının verimlilik bakımından bazı fiziksel ve kimyasal
özelliklerini saptamak amacıyla denemenin kurulduğu yerden 0-20 cm derinliğinden
toprak örnekleri alınarak laboratuvarda kurutulup, 2 mm’lik elekten geçirildikten sonra
ESP, KDK toprak pH’sı, total tuz, kireç, organik madde, alınabilir fosfor, alınabilir
potasyum analizleri Tüzüner (1990)’e göre yapılmıştır. Toprak örneği alma işlemi her
yıl ekimden önce ve hasattan sonra yapılmıştır. Fiziksel analizlerde saturasyon, tarla
kapasitesi, solma noktası ve bünye için her yıl ekimden önce yapılmıştır. Her yıl
uygulama öncesinde kompostta pH, EC, % azot, organik karbon, C/N ve organik madde
içeriğini belirlemek amacı ile analizler yapılmıştır.
Deneme yerinde her yıl sonbaharda toprak işleme yapılmış uygun tohum yatağı
hazırlanarak fiğ tohumları ekilmiştir. Fiğ dekara 12 kg tohum ve 20 cm sıra aralığında
mibzerle ekilmiştir. Pamuk için her yıl birinci toprak işleme pullukla yapılmıştır.
İkileme işleme ise diskaro ile yapılmıştır. Ekim, pamuk ekim makinesiyle 70 cm sıra
arası ve 20 cm sıra üzeri olacak şekilde genellikle Nisan ayının sonunda yapılmıştır.
Dekara 4 kg Stoneville-453 pamuk tohumu kullanılmıştır.
Bitkisel gelişmesini sağlayabilmesi için her yıl fiğe 2 kgN/da ve 7 kgP2O5/da
olacak şekilde azotlu ve fosforlu gübre ekimle beraber ve bir defada verilmiştir. Her yıl
sonbaharda (genellikle Kasım ayı) ayında ekilen fiğ, yine her yıl Mart ayında pullukla
sürülmüş ve diskaro ile parçalanarak toprağa karıştırılmıştır. Yapılan ölçümler
sonucunda dekara ortalama 682-753 kg arasında yeşil ot verimi alındığı bunun 311-331
kg/da arası kuru maddeye (24 saat, 65°C’de kurutularak) karşılık geldiği belirlenmiştir.
Sulamalara her yıl duruma göre ekimden en az 40 en çok 48 gün sonra
başlanmış, bitkinin su ihtiyacına göre sulamalara devam edilmiş ve sezon boyunca 8 su
verilmiş olup, %10 koza açımında sulamalara son verilmiştir.
479

Her yıl birinci çapayla birlikte seyreltme yapılmış olup, yetişme dönemi
içerisinde şartlara göre 3-4 defa çapalama yapılmış, hastalık ve zararlı görülmediği için
mücadele yapılmamıştır.
Her yıl hasat, kozaların 2/3’ü açtığında 1.el hasadı ve 2-3 hafta sonra da 2.el
hasadı yapılmıştır. Hasat yanlardan birer sıra ve başlardan 1 m atılarak yapılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Deneme yıllarına ait birleştirilmiş verimlerde yapılan homojenlik testlerinde
denemede homojenlik tespit edilmiş (Çizelge 2 ve 3) ve varyans analizi yapılmıştır.
Yıllara ait birleştirilmiş verim sonuçları Çizelge 4’te verilmiştir. Çizelge 4
incelendiğinde yıllar ortalaması itibarı ile en yüksek verimin 494 kg/da ile A2
konusundan alındığı, en düşük verimin de 327 kg/da ile A4 konusundan alındığı tespit
edilmiştir. Birleştirilmiş verimlerde yapılan varyans analizlerinde konular arasında %1
önem seviyesinde istatistiksel anlamda farklılık belirlenmiştir (Çizelge 5). Yapılan
Duncan gruplandırmasında konular dört değişik grupta yer almışlardır (Çizelge 6).
Çizelge 2. Homojenlik test değerleri
Deneme NA Yılı Hata KO (Si2 ) Log Si2
1 2001 5,21 0,71684
2 2002 4,56 0,65896
3 2003 4,79 0,68034
4 2004 2,45 0,38917
Σ Si2 17,01 Σ Si2=2,44531
Si2 4,2525 Log Si2=0,62864

Çizelge 3. Test sonucunda elde edilen λ2 değerleri


λ2 hesap λ2 Cetvel
0,05 0,01
1,21 7,81 11,34
(λ2 hesap < λ2 cetvelden olduğundan denemeler homojendir, birleştirilebilir)

Kaliteyle ilgili olarak elde edilen bulgular standartlar (Çizelge 7) açısından


incelendiğinde lif uzunluğunda bütün konuların “uzun” grubuna girdiği görülmektedir.
Düzgünlük bakımından A0, A1 ve A3 konuları “yüksek” grubuna girerken, diğer konular
“mükemmel” grubuna girmişlerdir. Kısa elyaf oranında (%) ise tüm konular “düşük”
grubunda yer almıştır. Lif mukavemetinde tüm konular “çok kuvvetli” grubuna
girmişlerdir. Esneklikte ise bütün konular “çok yüksek” grubunda yer alırken, mikroner
bakımından konuların tamamı “orta” grubuna girmişlerdir.
Çizelge 4. Denemeye ait birleştirilmiş verim (kg/da) sonuçları
Konular 2001 2002 2003 2004 Ortalama verim
A0 286,00 385,80 352 348,20 340
A1 302,00 449,00 376 369,00 370
A2 570,00 523,40 449 452,40 494
A3 467,00 491,30 416 404,70 440
A4 344,00 292,40 338 345,20 327
480

Çizelge 5. Denemeden alınan birleştirilmiş verimlere ait varyans analiz sonuçları


Varyasyon S.D K.T K.O F Tablo F
Kaynakları 0,05 0,01
Yıllar 3 18,618 6,206 0,94 ns 4,070 7,590
Bloklar 8 52,812 6,602
Kompost 4 269,163 67,291 15,832** 2,610 3,830
Yıl x kompost 12 90,281 7,523 1,770 ns 2,000 2,670
Hata 32 136,012 4,250
Genel 59 566,886 9,608

Çizelge 6. Denemeden alınan birleştirilmiş verimlere ait Duncan gruplandırması (%5)


Konular Ortalamalar Duncan Grupları
A2 16,584 A
A3 14,803 AB
A1 12,466 BC
A0 11,488 BC
A4 10,973 C

Çizelge 7. Deneme pamuğuna ait kalite değerleri (teknolojik özellikler-2004)


Konular A0 A1 A2 A3 A4
Yapılan ölçme
Lif uzunluğu(mm) 29,5 30,1 30,2 29,2 29,2
Düzgünlük (%) 85,0 85,0 85,5 85,0 85,5
Kısa elyaf (%) 6,2 7,2 8,5 8,2 7,2
Lif muk, (g/ tex) 34,5 33,3 32,6 31,4 34,4
Esneklik (%) 8,5 8,6 8,6 8,5 8,6
Lif inceliği (mic) 4,3 4,5 4,5 4,7 4,8
Renk değeri (%) 78,2 77,0 79,3 77,5 77,6
Çırçır rand, (%) 41,0 42,1 40,5 41,1 42,3

Araştırmanın başlangıcı ve bitişinde elde edilen veriler incelendiğinde,


araştırmanın başlangıcında (2001 yılında) ekim öncesinde, herhangi bir uygulama
olmadan yapılan toprak analiz sonuçları ve araştırmanın bitiminde (2004 yılı) hasat
sonrasında alınan analiz sonuçları kimyasal özellikleri bakımından değerlendirildiğinde
%tuz miktarlarında konuların tamamında düşüş kaydedilmiştir. Düşüşün kompost
uygulanan konularda yoğunlaştığı gözlenmiştir. Bu veriler ışığında tuz oranındaki
değişimlerin uygulanan komposttan etkilendiği belirlenmiştir. Araştırma başlangıcında
pH değerleri pH 7,83 ve pH 7,97 arasında yer alırken, araştırmanın bitiminde bu
değerler pH 7,76 ve pH 7,89 olmuştur. Dolayısıyla araştırmanın bitiminde pH’de
kontrol ve fiğ konusu hariç kompost uygulamalarının hepsinde düşüş olmuştur. Elde
edilen sonuçlara göre kompostun toprak reaksiyonu üzerinde düşüş yönünde etkili
olduğu belirlenmiştir (Çizelge 8).
Çizelge 8. Deneme başlangıç ve bitiminde (%) toplam tuz ve pH ortalamaları
(%) toplam tuz pH
Konular Der. 2001 2004 +artış 2001 2004 +artış
(cm) Ekim Ö. Hasat S. -azalış Ekim.Ö Hasat.S -azalış
A0 0-20 0,063 0,059 - 7,83 7,87 +
A1 0,067 0,059 - 7,90 7,79 -
A2 0,081 0,057 - 7,89 7,75 -
A3 0,071 0,063 - 7,92 7,79 -
A4 0,063 0,058 - 7,97 7,89 +
481

Araştırmanın başlangıcı ekim öncesi ve araştırmanın bitiminde hasat sonrasında


alınan analiz sonuçları ESP (%) değerleri bakımından karşılaştırıldığında, konuların
tamamında düşüş olduğu belirlenmiştir. Düşüşler kompost ve fiğ uygulanan konularda
daha fazla olmuştur. Dolayısıyla kompostun ve fiğin ESP üzerinde etkili oldukları
söylenebilir (Çizelge 9).
Elde edilen toprak analiz sonuçları araştırmanın başlangıcı ve bitimi itibarı ile
KDK açısından incelendiğinde kontrol konusunda artış, diğer konuların tamamında ise
azalış tespit edilmiştir. Azalışlar kompost ve fiğ uygulanan konularda daha fazla
olmuştur. Dolayısıyla kompostun ve fiğin KDK üzerinde etkili oldukları belirlenmiştir
(Çizelge 9).
Çizelge 9. Deneme başlangıç ve bitimine ait (%) ESP konu ortalamaları
ESP (%) KDK (meq/100g)
Konular Der. 2001 2004 +artış 2001 2004 +artış
(cm)
Ekim Ö. Hasat S. -azalış Ekim Ö. Hasat S. -azalış
A0 0-20 0,33 0,32 - 17,43 21,36 +
A1 0,39 0,30 - 26,90 21,29 -
A2 0,39 0,26 - 27,74 20,85 -
A3 0,38 0,26 - 25,77 21,01 -
A4 0,38 0,24 - 28,27 21,24 -

Elde edilen analiz sonuçları araştırmanın başlangıcı ve bitimi itibarı ile fosfor
içerikleri açısından incelendiğinde konuların tamamında artış olduğu, konular
arasındaki artışın kompostun uygulandığı konularda daha yüksek olduğu tespit
edilmiştir. Bu veriler ışığında kompostun fosfor içeriği üzerinde artış yönünde etkili
olduğu gözlenmiştir. Potasyum içerikleri incelendiğinde konuların tamamında artış
olduğu, konular arasındaki artışın kompostun uygulandığı konularda daha fazla olduğu
belirlenmiştir. Dolayısıyla kompostun potasyum içeriği üzerinde etkili olduğu
söylenebilir (Çizelge 10).
Organik madde açısından başlangıç ve bitiş itibarı ile analiz sonuçları
incelendiğinde kontrol konusu hariç diğer konuların tamamında artış olmuştur. Artış
kompost uygulanan konularda daha fazla olmuştur. Organik madde artışı kompost
miktarları ile orantılı olmuştur (Çizelge 11).
Çizelge 10. Deneme başlangıç ve bitimine ait fosfor (kg/da) kapsamı konu ortalamaları
fosfor (kg/da) potasyum (kg/da)
Der. 2001 2004 +artış 2001 2004 +artış
Konular (cm)
Ekim Ö. Hasat S. -azalış Ekim Ö. Hasat S. -azalış
A0 0-20 1,70 3,30 + 78,76 97,90 +
A1 1,63 3,43 + 68,93 109,60 +
A2 1,40 3,57 + 71,77 143,77 +
A3 1,37 4,30 + 71,77 146,50 +
A4 1,07 3,67 + 63,83 91,43 +

Terman ve ark. (1972) orman artıklarından oluşturulan kompostu kullanılabilir


ekonomik azot bakımından kimyasal gübrelerle karşılaştırmak amacı ile yaptıkları
araştırmada maliyet bakımından orman kökenli komposttaki azotun %16 oranında daha
ekonomik olduğunu belirlemişlerdir.
482

Çizelge 11.Deneme başlangıç ve bitimine ait organik madde (%) miktarı konu
ortalamaları
Der. 2001 2004 +artış
Konular (cm) Ekim Öncesi Hasat Sonrası -azalış
A0 0-20 1,12 1,05 -
A1 1,06 1,69 +
A2 1,24 1,94 +
A3 1,07 1,96 +
A4 1,15 1,32 +

Wang (1977) kompostun killi topraktaki su bütçesi üzerindeki etkisini


belirlemek amacı ile yaptığı araştırmada materyal olarak orman artıklarından ve kentsel
katı atıklarından oluşturulan kompostu kullanmıştır. Araştırmada 0.0, 2.0, 4.0, 12.5 ve
49,5 ton kompost/da konularını bir defada uygulamıştır. Araştırma sonunda şu
sonuçları elde etmiştir:
Konular Toprağın su içeriği Artış
0,0 ton/da → % 18,3 → ----
2,0 ton/da → %18,8 → %0,5
4,0 ton/da → %19,8 → %1,5
12,5 ton/da → % 20,3 → %2,0
49,5 ton/da → % 25,6 → %7,2 oranlarında su bütçesinde artış olduğunu
tespit etmiştir.
Avnimelech ve ark. (1994) İsrail’de pamuk üretiminde kullanılan tuzlu ve alkali
toprakların ıslahı amacı ile iki yıllık bir çalışma yapmışlardır. Araştırmada orman
artıklarından oluşturulan komposttan 20 ton/da ve 40 ton/da ve jipsten 0,5 ton/da
konularını bir defada uygulamışlardır. Araştırma sonucunda kompostun tuz %’ni daha
fazla düşürdüğü ve kalıcı etkisinin daha fazla olduğunu saptamışlardır.
Murillo ve ark. (1995) Çim ve orman artıkları ile hazırlanmış komposttaki
azotun mineralizasyonunu belirlemek amacı ile kumlu killi tın bünyeli toprakta
yürüttükleri denemede 1,2 ton/da, 2,2 ton/da ve 4,8 ton/da konularını uygulamışlardır.
Deneme sonunda azotun %22’sinin ilk yılda mineralize olduğunu tespit etmişlerdir.
Baldoni ve ark. (1996) değişik materyallerden oluşturulan komposttaki azotun
bitkiler tarafından kullanılabilirliliği ile ilgili olarak yaptıkları araştırmada kentsel
atıklardan oluşan atık çamur ve tarımsal artıklardan oluşturulan kompost
kullanmışlardır. Araştırma sonucunda kentsel atık kökenli komposttaki azotun %17-26,
tarımsal artık kökenli komposttaki azotun %22-30’nun bitkiler tarafından kullanıldığını
belirlemişlerdir.
Biala ve Wynen (1998) Bahçe artıklarından oluşturulmuş komposttaki besin
elementlerinin kullanılabilirliliğini tesbit etmek amacı ile yaptıkları iki yıllık bir
araştırmada şu sonuçları elde etmişlerdir:
N → %15 1. yıl , %25-35 2. yıl mineralize olmuş ve kullanılabilir hale gelmiştir,
P → %50 1. yıl , %50 2. yıl mineralize olmuş ve kullanılabilir hale gelmiştir,
K → %80 1. yıl , %20 2. yıl mineralize olmuş ve kullanılabilir hale gelmiştir,
Mg → %30 1. yıl , %70 2. yıl mineralize olmuş ve kullanılabilir hale gelmiştir.
Khalilian ve ark. (2002) Orman artıklarından oluşturulan kompostun pamuk
verimi üzerindeki etkisini saptamak amacı ile kumlu tınlı toprakta üç yıl süreyle
yürüttükleri denemede 1,12 ton/da, 2,24 ton/da ve 3,36 ton/da konularını her yıl banda
483

tatbik ederek ve toprağa karıştırarak uygulamışlardır. Araştırma sonunda şu sonuçları


elde etmişlerdir:
Konular Artış
1,12 ton/da → % 3,6
2,24 ton/da → % 10,2
3,36 ton/da → % 19,7 verim artışı olmuştur
Sinaj ve ark. (2002) Toprak ve komposttaki fosforun bitki tarafından
kullanılabilirliliği ile ilgili olarak yaptıkları araştırmada test bitkisi olarak ak yonca
kullanılmıştır. Araştırma sonucunda komposttaki fosforun %6,5-18,5’nin ilk üç ay
içinde bitki tarafından alındığını belirlemişlerdir.
Sonuç: Pamuk kütlü verimleri için yapılan varyans analizlerinde, konular
arasında %1 seviyesinde istatistiksel anlamda farklılık belirlenmiştir. Bu sebeple 4 yılda
da en yüksek verimin alındığı ve 1 ton/ da kompost, 13 KgN/da ve 7 KgP2O5/da’nın
uygulandığı A2 konusu tesviye edilen araziler için önerilmektedir.

KAYNAKLAR
AVNİMELECH Y., SHKEDY, D., KOCHVA, M., YOTAL, Y. 1994. The use of
compost for the reclamation of saline and alkaline soils. Comp. Sci. Util. 2(3):
6-11.
BALDONİ, G., CORTELLİNİ, L., DAL RE L., TODERİ G. 1996. The influence of
compost and sewage sludge on agricultural crops. In: M.de Bertoldi, P. Sequi,
B. Lemmes and T. Papi (eds.) The Science of Composting. Blackie Academic
& Professional, Glasgow, London.
BİALA J., WYNEN W. 1998. Is there a market for compost in agriculture?
International Composting Conference, Melbourne, 15-17 September 1998.
CANGİR, C.,1994. Tarımsal Üretim Doğrultusu ve Arazi Kullanımı (Arazi Varlığımız,
Arazilerimizin Temel Sorunları ve Topraklarımızın Kullanımına Yönelik
Stratejik Yaklaşımlar). TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Tarım Haftası 94
Sempozyumu. Tarımsal Yapı" Dönüşüm ve Strateji Arayışları" 12-14 Ocak
1994. Ankara. S:29.
DİNÇ, U., ŞENOL, S., SAYIN, M., KAPUR, S., GÜZEL, N., DERİCİ, R., YEŞİLSOY,
M. Ş., YEĞİNGİL, İ., SARI, M., KAYA, Z., AYDIN, M., KETTAŞ, F.,
BERKMAN, A., ÇOLAK, A. K., YILMAZ, K., TUNÇGÖĞÜS, B.,
ÇAVUŞGİL, V., ÖZBEK, H., GÜLÜT, K. Y., KARAMAN, C., DİNÇ, O.,
ÖZTÜRK, N., KARA. E. E. 1988. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Toprakları
(GAT) 1. Harran Ovası. TUBİTAK Tarım ve Ormancılık Grubu Güdümlü
Araştırma Projesi Kesin Sonuç Raporu. Proje No:TOAG-534,.
KHALİLİAN A., SULİVAN M.J., MUELLER J.D., SHİRALİPOUR A., WOLAK F.J.,
WİLLİAMSON R.E. 2002. Effects of surface application of MSW compost on
cotton
production – soil properties, plant responses, and nematode management.
Comp. Sci. Util. 10 (3): 270-279.
SİNAJ S., TRAORE O., FROSSARD E. 2002. Effect of compost and soil properties on
the availability of compost phosphate for white clover (Trifolium repens L.).
Nutrient Cycling in Agroecosystems 62: 89-102.
484

TERMAN G.L., SOİLEAU J.M., ALLEN S.E. 1972. Municipal waste compost: Effects
on crop yields and nutrient content in greenhouse pot experiments. J. Envir.
Qual. 2:89-92.
TÜZÜNER, A., 1990. Toprak ve Su Analiz Laboratuvarları El Kitabı. Tarım Orman ve
Köyişleri Bakanlığı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ANKARA.
WANG S.T. 1977. Comparison of the effect of NH4-nitrohumate, garbage compost and
waste mushroom compost on corn yield. Proc. of the International Seminar on
Soil Environment and Fertility Management in Intensive Agriculture. The
Society of the Science of Soil and Manure, Tokyo, pp 725-730.
485

KEKİK, KİMYON İŞLETME ARTIKLARININ II. ÜRÜN BUĞDAY


VEJATASYON SÜRECİNDE TOPRAK ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE KALINTI
ETKİLERİ

Şafak CEYLAN2 Ömer Lütfü ELMACI1 Müzeyyen SEÇER1


2
Hüseyin AKDEMİR Sezin ÖZTAN1
1
Ege Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, İzmir. oelmaci@hotmail.com
2
Ege Üniv. Ödemiş M.Y.O, Ödemiş/İzmir. safak.ceylan@ ege.edu.tr

ÖZET
Bu çalışmada kompostlaştırılmış, kekik ve kimyon işletme artıklarının, pamuk
bitkisi sonrası topraktaki kalıntı etkileri buğday vejetasyonu sürecinde incelenmiştir. Bu
amaçla pamuk denemeleri sonrası 2003 ve 2006 yıllarında iki kez buğday tarla
denemeleri kurulmuştur. Pamuk denemelerinde atık uygulanmışlar ile karşılaştırma
amaçlı kontrol ve mineral gübreli parseller oluşturulmuşlardır. Pamuk parselleri, hasat
sonrası aynen korunmuş, üzerine ekilen buğday bitkilerine herhangi bir gübre ve atık
katkısı yapılmamıştır. Önceden atık uygulanmış parseller, vejetasyon başlangıcında
mineral gübre ile gübrelenmişlere kıyasla daha yüksek düzeyde organik madde
içermişlerdir. Toprakların organik madde düzeyi her iki yılda buğday vejetasyonu
sonunda artış göstermiş bu artış 2006 yılında önemli bulunmuştur. Toprakların %
CaCO3 içeriği de buğday hasat sonrası topraklarda başlangıca göre istatistiksel düzeyde
artmıştır. Atıkların element içerikleri kalıntı etki olarak toprakta 2. yıl da varlıklarını
hissettirmişlerdir. Ancak atıkların toprağa etkileri yalnızca içeriklerine değil,
uygulandıkları yılların farklı koşullarına da bağlı görünmektedir. Üretim artıklarının
standart olmadıkları dikkate alındığında, topraklardaki kalıntı etkileri de iki yıl paralel
yürütülen denemelerde element içerikleri açısından bazı düzensizlikleri beraberinde
getirmiştir. Sadece 2006 yılı vejetasyon başlangıcında buğday toprakları N, P, K, Mg,
Fe ve Mn açısından atık uygulamalarından önemli düzeyde etkilenmişlerdir. Kalsiyum
ise her iki yıl uygulamalar arasında istatistiki farklılık göstermiştir. 2003 yılı vejetasyon
başında topraktaki Pb içeriğinin atıkların etkisi ile azalmış olması dikkat çekicidir. 2003
ve 2006 yıllarında buğday vejetasyonu sonunda toprakta Fe, Cu ve Zn düzeyleri
istatistiki olarak artmıştır. Sonuç olarak kekik, kimyon işletmesi üretim artıklarının
toprakta, tarımsal üretimde değerlendirilmesi gereken önemli kalıntı etkilerinin
bulunduğu ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kekik-Kimyon atıkları, kalıntı etki, toprak özellikleri, makro-
mikroelementler, ağır metaller.
RESIDUE EFFECT OF OREGANO AND THYMIAN FACTORY WASTES ON
SOIL PROPERTIES DURING THE VEGETATION OF 2. CROP WHEAT
ABSTRACT
In this study, the residue effect of composted oregano and thymian factory
wastes on soil was investigated during the vegetation of wheat as a second crop after
cotton. With this aim, after cotton experiments in years 2003 and 2006 two field
experiments with wheat were conducted. In cotton experiments to compare with wastes,
control and mineral fertilizer plots were also included. Cotton plots were protected after
harvest and no wastes and fertilizer were added to the wheat planted on the plots. The
plots which were applicated with wastes priory had higher organic matter level at the
beginning of the wheat vegetation than the plots applied prior with mineral fertilizer. In
both years the level of organic matter of soils increased at the end of the wheat
vegetation and the increase was significant in year 2006. The percentage of CaCO3 of
486

soils increased significantly after harvest of wheat in compare to the beginning of the
vegetation. As residue, the nutrient content of wastes affected the soil in second year too
but their effect on soil seems to be dependent not only on their content but also on
different conditions of application years. Because of non standard structure of wastes,
their residue effect in two year experiment caused some irregularity in nutrient contents.
So that only in the 2006 experiment at the beginning of the vegetation N, P, K, Mg, Fe
and Mn contents of soil were affected from the previous wastes application
significantly. Calcium in soil showed significant difference in both years between the
applications. It was remarkable that in 2003, before the vegetation Pb content of soil
decreased in previously wastes applicated plots. In both years Fe, Cu and Zn levels of
soils increased statistically at the end of the vegetation. As a result the wastes of
oregano and thymian factories have residue effect on soil which should be evaluated in
agricultural production.
Key Words: Oregano-thymian wastes, residue effect, soil properties, macro-
micronutrients, heavy metals.
GİRİŞ
Toprak verimliliğinin en önemli öğelerinden olan organik madde, özellikle
ülkemiz topraklarında giderek azalmakta ve üretimi sınırlandıran çok önemli bir kriter
haline gelmektedir. Topraktaki organik maddenin artırılması daha fazla ve kaliteli
bitkisel üretim adına zorunludur. Toprak organik maddesi bir taraftan organik N, S ve
P’un mineralizasyonu yolu ile bitkilerin beslenmesinde temel bir görev üstlenirken
diğer taraftan toprağın fiziksel özelliklerini de düzeltir. Manlay vd. (2007) toprak
organik maddesinin verimlilik ve sürdürülebilirlik ilişkisini tarihi süreci içinde detaylı
bir biçimde ele almışlardır. Günümüzde toprağa ucuz yoldan organik madde
kazandırmak adına, uygun fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip tarımsal endüstri
üretim artıklarının veya atıklarının kullanılması araştırmacılar tarafından giderek daha
fazla önerilmektedir. Bu şekilde “Agro-endüstriyel” atık materyallerin tarımsal amaçlı
kullanımı çevre kirliliğinin azaltılması yanında, taşıma ve depolama gibi harcamalarda
da tasarruf sağlayacaktır. Ülkemizde tarıma dayalı endüstriler hızla çoğalmakta ve
büyümektedirler. Çeşitli işletmelerin üretim artıkları “potansiyel gübreler” olarak da
nitelendirilebilmekte (Werner,1996) olup, bir taraftan içerdikleri bitki besin maddeleri
ile bitkileri beslerken, diğer taraftan toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerini
düzenleyebildikleri bilinmektedir. Farklı agro-endüstriyel üretim artıklarının toprak
özellikleri ve verimliliği üzerine etkileri konusunda dünyada ve ülkemizde birçok
çalışmalar sürdürülmektedir. Bu kapsamda Sing vd. (2005) preslenmiş çamur, melas,
çeltik kabukları, Steponavicius (2005) süt üretimi atık su çamurları, Stepkowsha vd.
(2001) zeytinyağı fabrikası atık çamurları kompostu ile şeker endüstrisi atıkları, Elmacı
vd. (2003a) katı ve sıvı bazı agro-endüstriyel üretim atıkları, Özgüven ve Katkat (2001)
süt sanayi arıtma tesisi atıkları, Kılıç vd. (2002) tütün tozu atıklarının toprak özellikleri
üzerine etkilerini detaylı bir biçimde incelemişlerdir. Elmacı vd. (2005), kekik ve
kimyon işletme atık kompostlarının topraktaki mikrobiyal aktiviteyi yüksek düzeyde
artırdığını, mineral gübre uygulamasının ise topraktaki mikrobiyal biomas ve aktivite
üzerine hiçbir uyarıcı etki göstermediğini saptamışlardır. Mikrobiyal aktiviteyi en fazla
uyaran atık, yağlı kimyon kompostu olmuştur. Organik gübrelerin organik azotlu
bileşiklerinin büyük bir kısmı parçalanmaya dirençli olup, uzun süreçler içinde yavaş
alınabilir hale geçerler (Mengel ve Kirkby,2001). Bu nedenle araştırmaya konu edilen
bazı tıbbi-aromatik bitki (kekik-kimyon) işletme atık kompostlarının toprak özellikleri
ve pamuk bitkisi üzerine son derece olumlu etkilerinin belirlenmesinin (Elmacı
vd.,2005) ardından bu atıkların toprağa kalıntı etkilerinin olabileceği düşünülmüş ve
buğday vejetasyonu sürecinde topraktaki fiziksel ve kimyasal kalıntı etkiler ve
değişimlerin incelenmesi planlanmıştır.
487

MATERYAL VE METOT
Özellikle kompostlaştırılmış kekik ve kimyon işletmesi üretim artıkları
kullanılarak Ege Üniversitesi Ödemiş Meslek Yüksek Okulu deneme tarlalarında 2003
ve 2006 yıllarında olmak üzere birbirine benzer iki pamuk denemesi gerçekleştirilmiştir.
Pamuk denemelerinde kıyaslama amaçlı kontrol ve mineral gübreli parseller
oluşturulmuşlardır. Denemelerde kullanılan atıkların ve de deneme topraklarının fiziksel
ve kimyasal özellikleri Çizelge 1a ve b’de verilmiştir.
Çizelge1a’ya göre kekik ve kimyon atıklarının; pH, organik madde ve C/N
değerlerinin, Çetin vd. (2004)’e göre kompost için belirtilen sınırlarda (pH:5-8; Org.
Madde: ≥ %30; C/N: 20-40) olduğu gözlenmektedir. Elektriksel iletkenlik (EC dS/m)
değerlerinin ise kompost için belirtilen ≤ 3 dS/m’den (Çetin vd.,2004) fazladır.
Topraklara uygulandığında seyrelme etkisi nedeniyle bu atıkların tuzluluk tehlikesi
oluşturmayacağı düşünülmüştür. Deneme alanları; nötr reaksiyonlu, çözünebilir toplam
tuz yönünden sorunsuz, tınlı kum bünyeli toprağa sahiptir. Kireç içerikleri düşük olan
topraklar, humüsce fakirdir Toplam N, faydalı K, Ca içerikleri düşük, Mg yeterli ve az
(Güneş vd., 2000), alınabilir P miktarı Chapmann ve Pratt (1961)’a göre
değerlendirildiğinde zengindir.
Çizelge 1b incelendiğinde; topraklarda bitkilere toksik etkili toplam Mn, Cu, Fe,
Zn, B miktarlarına (sırasıyla 1550-3000 mg kg-1, ≥ 100 mg kg-1, >50000 mg kg-1, ≥ 300
mg kg-1, > 25 mg kg-1) göre (Elmacı vd., 2003a) kullanılan atıklar, ilgili elementlerce
fitotoksik düzeylerde değildir. Kurşun, Ni, Cr, Co ve Cd içerikleri de kompost için
belirtilen ( Pb,Cr:150 mg kg-1, Ni: 50 mg kg-1, Co:25 mg kg-1, Cd: 3 mg kg-1) sınır
değerlerin (Elmacı vd., 2003b) altındadır. Deneme alanlarına ait toprakların mikro besin
elementlerinden Fe, Cu, Zn iyi ve yeterli, Mn ise az düzeyde (Güneş vd., 2000)
bulunmuştur. Bor içerikleri, toksisite sınırı olan 0.5 mg kg-1 (Güneş vd., 2000)’ın
altındadır. Ağır metallerden Pb, Ni, Cr, Co ve Cd miktarları da toksiklik sınırlarının
altındadır (Elmacı vd. 2003a).
Her iki pamuk denemesi sonrası, uygulanmış olan atıkların topraktaki kalıntı
etkilerini incelemek amacıyla deneme parselleri aynen korunarak üzerlerine buğday
denemeleri kurulmuştur. 2003 yılı buğday denemesi pamuğa uygulanan yağlı kimyon,
yağlı kekik ve yağsız kekik olmak üzere 3 çeşit atık üzerine kurulmuş iken, 2006 yılı
denemesi yağsız kekik temin edilemediğinden pamuğa uygulanan yağlı kekik ve yağlı
kimyon olmak üzere iki çeşit atık üzerinde yürütülmüştür.
Denemeler tesadüf blokları desenine göre ve üçer tekerrürlü düzenlenmiş, 2003
yılı denemesi toplam 15, 2006 yılı denemesi ise 12 parselden oluşmuştur. Parsel
büyüklükleri 2.8m*3m=8.4 m2 olup, buğday öncesi pamuk bitkilerine yapılmış olan
uygulamalar Çizelge 2’de verilmiştir.
Buğday denemelerinde parsellere hiçbir ilave gübre ve atık uygulaması
yapılmamıştır. Topraktaki kalıntı etkilerin belirlenmesi amacı ile buğday (Triticum
aestivum var. Ziya Bey) ekimi öncesi tüm parsellerden 0-20 cm derinlikten toprak
örnekleri alınmış, bunlarda fiziksel ve kimyasal özellikler tayin edilmişlerdir. Hava
kurusu hale getirildikten sonra 2 mm’lik elek ile elenerek analize hazırlanan toprak
örneklerinde: bünye analizi, hidrometrik yöntemle (Bouyoucos, 1962) belirlenmiştir. Su
ile doygun hale getirilmiş toprak macununda; elektriki direnç ölçülerek suda çözünür
toplam tuz içeriği (Anonymous, 1951), cam elektrotlu pH metre ile de (Jackson, 1967)
pH değerleri saptanmıştır. Toprakların kireç içerikleri scheibler kalsimetresi ile (Kacar,
1995); organik madde miktarları ise K2Cr2O7 ve H2SO4 ile yaş yakma yöntemi
uygulanıp, titrimetrik olarak (Reuterberg ve Kremkurs, 1951) belirlenmiştir.
488

Toplam azot, modifiye kjeldahl yöntemi uygulanarak (Bremner 1965); yararlı


K+, Ca++, Na+ değiştirilmiş 1 N NH4OAc yöntemi ile ekstraksiyon sonrası elde edilen
süzükte flamefotometre ile; Mg++ atomik absorbsiyon spektrofotometresi (AAS) ile
(Jackson, 1967; Atalay vd., 1986) ölçülmüştür. Yararlı fosfor, saf su ile ekstraksiyon
sonrası kolorimetrik (Bingham 1962); alınabilir Fe, Mn, Zn, Cu ise 0.05 M DTPA+TEA
ile muamele sonucu elde edilen süzükte AAS ile (Lindsay ve Norvell, 1978)
belirlenmişlerdir. Yarayışlı B; sıcak su ile ekstrakte edilen örneklerde 1:1 diantrimid
indikatörü kullanılarak kolorimetrik olarak tayin edilmiştir (Riehm 1957).
Ağır metallerden Co, Cd, Pb ve Cr’un toplam miktarları; 3 kısım HCl + 1 kısım
HNO3 karışımı ile elde edilen süzüklerde atomik absorbsiyon spektrofotometresi (AAS)
yardımıyla belirlenmiştir (Hoffmann 1991).
Buğday hasadı sonrası tüm uygulama parsellerinden tekrar toprak örnekleri
alınmış; bunların buğday gelişim sürecindeki değişimlerini görmek amacı ile makro ve
mikro bitki besin element içerikleri, yukarıda deneme başlangıcında alınan topraklarda
uygulanan yöntemlere göre belirlenmiştir.
Elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesinde; tek faktörlü tesadüf
blokları deneme desenine göre bilgisayar destekli varyans analizi uygulanmış ve F
testinde önemli çıkan değişkenlerin ortalamaları LSD (en küçük önemli fark) testi ile
karşılaştırılmıştır (Düzgüneş vd. 1987).
489

Çizelge 1a. 2003, 2006 Yılları Buğday Denemeleri Öncesi, Pamuğa Uygulanan Kompostlaştırılmış Atıkların ve de Deneme Topraklarının Fiziksel,
Kimyasal Özellikleri, Makro Bitki Besin Element İçerikleri
pH Org. Mad. Na
(1:10 su) EC (dS m-1) % C/N N% P% K% Ca % Mg % mg kg-1
Atık Materyaller 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
Yağlı Kimyon 7.4 8.3 30 23 79 80 35 20.0 1.12 2.00 0.21 0.16 1.0 1.9 1.8 1.9 5.7 2.3 353 500
Yağlı Kekik 7.2 7.4 49 24 85 88 24 27.5 1.79 1.60 0.21 0.11 1.4 1.4 3.7 1.5 3.5 1.7 529 500
Yağsız Kekik 8.5 - 28 - 79 - 24 - 1.62 - 0.18 - 1.5 - 2.1 - 4.1 - 529 -

% k g -1
m g
Deneme alanı pH Tuz Org. Mad. CaCO3 N (%) P* K* Ca* Mg* Na*
toprakları 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
6.97 7.12 <0.03 <0.03 1.30 0.80 0.52 0.81 0.07 0.06 17 11 155 125 615 420 167 132 10 12
Kum % Kil % Mil % Bünye
2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
76 83 3 4 21 13 Tınlı Tınlı
Kum Kum
* Bitkiye yararlı
Çizelge 1b. 2003, 2006 Yılları Buğday Denemeleri Öncesi, Pamuğa Uygulanan Kompostlaştırılmış Atıkların ve de Deneme Topraklarının Mikro Bitki
Besin Elementleri ve Bazı Ağır Metal İçerikleri
% m g k g -1
Fe Cu Zn Mn B Pb Ni Cr Co Cd
Atık Materyaller 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
Yağlı Kimyon 0.98 0.20 20 36 57 64 201 157 11 5.0 7 - 5 - 3 - 3 - 0.4 -
Yağlı Kekik 0.85 0.28 17 25 59 54 62 104 15 3.5 13 - 35 - 20 - 7 - 0.7 -
Yağsız Kekik 0.59 - 20 - 62 - 106 - 15 - 8 - 12 - 6 - 4 - 0.3 -

m g k g-1
Deneme alanı Fe* Cu* Zn* Mn* B* Pb Ni Cr Co Cd
toprakları 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
9 9 1.3 1.1 0.8 1.1 3.1 2.5 0.23 0.32 9 5 31 29 28 26 12 - 0.36 iz
* Bitkiye yararlı
490

Çizelge 2. Buğday Denemeleri Öncesi Pamuk Bitkilerine Uygulanmış Olan Kekik-


Kimyon İşletme Atıkları ve Mineral Gübre Uygulamaları
Uyg. 2003 yılı 2006 yılı
No Uygulama Uygulama Miktarı (da-1) Uygulama Miktarı (da-1)
1 Kontrol - -
2 Mineral Gübreleme Ekim ile: 6 kg N, Ekim ile: 6 kg N,
6 kg P2O5, 9 kg K2O (15-15-15 6 kg P2O5, 9 kg K2O (15-15-15 ve
ve K2SO4) K2SO4)
İlk sulama öncesi 6 kg İlk sulama öncesi 6 kg N(NH4NO3
N(NH4NO3 % 26 N) % 26 N)
3 Yağlı Kimyon Atığı 4 t (kompostlaştırılmış) 4 t (kompostlaştırılmış)
4 Yağlı Kekik Atığı 4 t (kompostlaştırılmış) 4 t (kompostlaştırılmış)
5 Yağsız kekik atığı 4 t (kompostlaştırılmış) -

ARAŞTIRMA SONÇLARI VE TARTIŞMA


Buğday ekimi öncesi toprakların fiziksel ve kimyasal özellikleri çizelge 3’de
sunulmuştur. 2003 yılı vejetasyon başında, toprakta pH, tuz, kireç ve organik madde,
uygulamalar arasında istatistiki bir farklılık göstermez iken, 2006 yılında pH ve organik
maddenin önemli farklılıklar arz ettiği gözlenmektedir. Mineral gübre uygulanmış
parsellerde düşük pH ve organik madde içeriği dikkat çekmektedir.
Çizelge 3. Vejetasyon Başlangıcında Deneme Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal
Özellikleri
Çözünebilir Kireç Organik
pH Toplam tuz (%) (%) Madde (%)
Uygulamalar 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
Kontrol 7.1 7.2 a < 0.03 < 0.03 0.6 1.0 1.8 0.5 b
Mineral Gübre 6.8 6.8 b < 0.03 < 0.03 0.5 1.0 1.3 0.6 b
Yağlı Kimyon 7.2 7.3 a < 0.03 < 0.03 0.5 1.2 1.8 1.1 ab
Yağlı Kekik 7.3 7.2 a < 0.03 < 0.03 0.5 0.9 1.6 1.4 a
Yağsız Kekik 7.3 - < 0.03 - 0.6 - 2.2 -
Minimum 6.8 6.8 < 0.03 < 0.03 0.5 0.9 1.3 0.5
Maksimum 7.3 7.3 < 0.03 < 0.03 0.6 1.2 2.2 1.4
LSD ö.d. 0.23** ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. 0.61**
**: p<0.01 ö.d.:önemli değil
Ayrıca 2003 yılı toprakları, 2006 yılına göre kısmen daha yüksek organik
madde içermektedirler.
Çizelge 4, 2003 ve 2006 yılları buğday vejetasyonu sonunda, deneme
topraklarının fiziksel ve kimyasal özelliklerini yansıtmaktadır. Her iki yılda vejetasyon
sonunda toprakta incelenen pH, tuz, kireç ve organik madde içeriğinin uygulamalar
arasında önemli farklılıklar göstermediği anlaşılmaktadır. Ancak 2003 ve 2006 yılları
buğday hasat sonrasında toprakların kireç içeriklerinin başlangıca göre istatistiki önemli
düzeyde arttığı, 2006 yılında ise organik maddenin artışının da istatistiki önem taşıdığı
gözlenmektedir (Çizelge 7a ve 7b). 2003 yılında da kontrol dışında toprak organik
madde artışı dikkat çekicidir. Organik madde düzeyinin artışı toprakta parçalanmaların
hasat sonunda devamını gösterir niteliktedir.
491

Çizelge 4 Vejetasyon Sonunda, Deneme Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal


Özellikleri
Çözünebilir Kireç Organik
pH Toplam tuz (%) (%) Madde (%)
Uygulamalar 2003 2006 2003 2006 2003 2006 2003 2006
Kontrol 6.9 7.0 < 0.03 < 0.03 1.0 1.2 1.5 1.4
Mineral Gübre 6.8 7.0 < 0.03 < 0.03 0.8 1.3 1.4 1.4
Yağlı Kimyon 7.1 7.2 < 0.03 < 0.03 0.8 1.5 2.3 1.5
Yağlı Kekik 7.1 7.1 < 0.03 < 0.03 0.9 1.4 2.3 1.9
Yağsız Kekik 7.1 - < 0.03 - 0.9 - 2.5 -
Minimum 6.8 7.0 < 0.03 < 0.03 1.0 1.2 1.4 1.4
Maksimum 7.1 7.2 < 0.03 < 0.03 0.8 1.5 2.5 1.9
LSD ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d.
ö.d.:önemli değil
Çizelge 5a 2003, 5b ise 2006 yılları buğday vejetasyonu başlangıcındaki toprak
makro, mikro element ve ağır metal içeriklerini yansıtmaktadırlar. Bu sonuçlara göre;
deneme alanlarına ait toprakların toplam N, alınabilir Ca, Mn içerikleri her iki yılda, K
ve Mg ise 2006 yılında düşük bulunmuştur (Güneş vd. 2000). Alınabilir P, Fe, Cu, Zn
miktarları her iki yılda, K ve Mg 2003 yılında zengin ve yeterli düzeylerdedir
(Chapman ve Pratt 1961). Bor ile ağır metallerden Pb, Ni, Cr, Co ve Cd içerikleri
toksiklik sınırlarının altındadır (Güneş vd. 2000, Elmacı vd. 2003a).
Çizelge 5a’ya göre 2003 yılı vejetasyon başında, toprakta yalnızca Ca ve Pb
elementleri, uygulamalara bağlı olarak istatistiki farklılıklar göstermişlerdir. Kalsiyum
yağlı ve yağsız kekik uygulanmış parsellerde istatistiki olarak %1 düzeyinde daha
yüksektir. Bunun nedeni ise kompostlaştırılmış kekik özellikle de yağlı kekik
örneklerinin daha yüksek Ca içeriğidir. Atık uygulamalarının, toprakların Pb içeriğine
etkileri istatistiki açıdan önemli düzeyde azaltıcı bulunmakla birlikte, saptanan tüm Pb
değerleri toksiklik sınırının altındadır. Atıkların toprakta kurşunu bağlamış olabileceği
düşünülmektedir.
Çizelge 5b’ye göre 2006 yılı vejetasyon başlangıcında toprakların N, P, K, Ca,
Mg, Fe ve Mn içeriklerinin uygulamalar arasında istatistiki farklılıklar gösterdikleri
anlaşılmaktadır. Maksimum N, P, K; Ca, Mg; özellikle yağlı kimyon, Fe ise mineral
gübreli parsellerde bulunmuşlardır.
Vejetasyon sonu itibarı ile 2003 yılına ait buğday topraklarının makro ve mikro
besin elementleri Çizelge 6a’da verilmektedir. Buna göre Ca, deneme başlangıcında
olduğu gibi uygulamalar arasında gösterdiği istatistiksel önemli farklılığı korumaktadır.
Ancak Zn da vejetasyon sonunda uygulamalar arasında istatistiki önemli farklılık arz
etmiştir.
2003 yılı buğdayının vejetasyon başında toprakta mevcut K ve Mg değerlerinin
vejetasyon sonuna kadar p<0.01 düzeyinde önemli ölçüde düştüğü; Fe, Cu ve Zn
miktarlarının ise arttığı anlaşılmaktadır (Çizelge 7a). Potasyum ve Mg miktarlarının
önemli düşüşü, bitkinin gelişim nedeni ile duyduğu yüksek gereksinimden
kaynaklanmış olmalıdır.
Vejetasyon sonu itibarı ile 2006 yılı buğdayı topraklarının makro- ve mikro
bitki besin elementleri ile belirlenen ağır metal düzeyleri ise Çizelge 6b de verilmiştir.
492

Çizelge 5a. 2003 Yılı Vejetasyon Başlangıcında Deneme Topraklarının Makro-Mikro Bitki Besin Element ve Bazı Ağır Metal İçerikleri
Toplam Bitkilere Yararlı (m g k g-1) T o p l a m (mg kg-1)
Uygulamalar N (%) P K Ca Mg Na Fe Cu Zn Mn B Pb Ni Cr Co Cd
Kontrol 0.100 20 241 660 ab 190 9 12 1.5 0.8 3.6 0.25 9.7 a 35 33 13 0.4
Mineral Gübre 0.080 21 217 534 b 182 11 14 1.6 0.9 4.1 0.22 7.3 ab 27 29 11 0.3
Yağlı Kimyon 0.110 22 271 693 ab 211 11 15 1.6 1.0 4.2 0.27 6.7 ab 27 35 11 0.3
Yağlı Kekik 0.090 22 278 739 a 202 9 12 1.4 0.8 3.4 0.27 5.3 b 36 35 13 0.4
Yağsız Kekik 0.120 23 340 832 a 234 16 13 1.6 0.8 4.2 0.31 4.3 b 34 32 13 0.3
Minimum 0.080 20 217 534 182 9 12 1.4 0.8 3.4 0.22 4.3 27 29 11 0.3
Maksimum 0.120 23 340 832 234 16 15 1.6 1.0 4.2 0.31 9.7 35 35 13 0.4
LSD ö.d. ö.d. ö.d. 178.9* ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. 3.37* ö.d. ö.d. ö.d. ö.d.
*: p<0.05 ö.d.: önemli değil

Çizelge 5b. 2006 Yılı Vejetasyon Başlangıcında Deneme Topraklarının Makro-Mikro Bitki Besin Element ve Bazı Ağır Metal İçerikleri
Toplam B i t k i l e r e Y a r a r l ı (m g k g-1) Toplam (mg kg-1)
Uygulamalar N (%) P K Ca Mg Na Fe Cu Zn Mn B Pb Ni Cr Cd
Kontrol 0.057 b 9 b 85 b 644 b 93 b 10 8 b 0.8 0.8 2.3 b 0.19 3.8 31 28 iz
Mineral Gübre 0.063 ab 11 a 92 b 578 b 71 b 11 13 a 0.9 0.9 3.0 a 0.37 3.7 30 28 iz
Yağlı Kimyon 0.080 a 13 a 150 a 1007 a 143 a 10 9 b 1.1 0.9 2.9 a 0.56 3.5 29 27 iz
Yağlı Kekik 0.073 ab 12 a 170 a 726 b 104 ab 10 9 b 0.9 0.9 2.8 a 0.19 4.2 31 28 iz
Minimum 0.057 9 85 578 71 10 8 0.9 0.8 2.3 0.19 3.5 29 27
Maksimum 0.080 13 170 1007 143 11 13 1.1 0.9 3.0 0.56 4.2 31 28
LSD 0.017** 1.86* 39.3** 211** 41.1** ö.d 2.08** ö.d. ö.d. 0.52* ö.d. ö.d.. ö.d. ö.d. ö.d.
*: p<0.05 **: p<0.01 ö.d.: önemli değil
493

Çizelge 6a. 2003 Yılı Vejetasyon Sonunda, Deneme Topraklarının Toplam N, Alınabilir
Makro-Mikro Bitki Besin Element İçerikleri
% m g k g –1
Uygulamalar Toplam N P K Ca Mg Na Fe Cu Zn Mn B
Kontrol 0.077 18 121 542 bc 168 8 32 2.4 1.4 bc 3 0.16
Mineral Gübre 0.073 20 135 512 c 148 10 45 2.5 1.7 a 3 0.16
Yağlı Kimyon 0.113 21 164 783 a 160 9 35 2.1 1.4 bc 3 0.26
Yağlı Kekik 0.113 19 166 700 ab 175 10 29 2.1 1.3 c 4 0.28
Yağsız Kekik 0.127 20 202 750 a 173 11 42 2.2 1.6 ab 5 0.28
Minimum 0.073 18 121 512 148 8 29 2.1 1.3 3 0.16
Maksimum 0.127 21 202 783 175 11 45 2.5 1.7 5 0.28
LSD ö.d. ö.d. ö.d. 185.6** ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. 0.25* ö.d. ö.d.
**: p<0.01 ö.d.: önemli değil

Buna göre toprakların yalnızca N, K, Mg ve B değerleri uygulamalar arasında


istatistiki önemli farklılık göstermişler; toplam N yağlı kimyon, K, Mg ve B ise yağlı
kimyon ile yağlı kekik atıklarının uygulanmış olduğu topraklarda mineral gübrelenmişe
göre daha yüksek bulunmuşlardır. 2006 yılı buğdayının vejetasyon başında toprakta
mevcut Pb, Ni, Cr değerlerinin vejetasyon sonunda önemli ölçüde düştüğü; Na, Fe, Cu,
Zn Mn ve B miktarlarının ise arttığı gözlenmektedir (Çizelge 7b)
Sonuç
Kekik ve kimyon işletme artıkları kalıntı etki olarak buğday vejetasyonu
başında toprağın organik maddesini avantajlı kılmışlar, vejetasyon sonunda ise toprakta;
CaCO3, organik madde ile Fe, Cu ve Zn düzeylerini arttırmış, Pb, Ni ve Cr değerlerini
düşürmüşlerdir.
494

Çizelge 6b. 2006 Yılı Vejetasyon Sonunda, Deneme Topraklarının Makro-Mikro Bitki Besin Element ve Bazı Ağır Metal İçerikleri.
% Bitkilere Yararlı (m g k g-1) Toplam (m g k g – 1)
Uygulamalar Toplam N P K Ca Mg Na Fe Cu Zn Mn B Pb Ni Cr Cd
Kontrol 0.057 b 10 88 b 627 94 b 19 13 1.28 1.8 8 0.31 b 2.9 22 20 iz
Mineral Gübre 0.057 b 12 124 b 726 88 b 18 15 1.52 2.1 8 0.37 b 2.9 24 22 iz
Yağlı Kimyon 0.087 a 14 190 a 974 164 a 22 14 1.50 2.1 9 0.80 a 2.9 24 21 iz
Yağlı Kekik 0.067 b 13 200 a 759 117 ab 23 13 1.45 1.9 7 0.70 a 3.1 23 21 iz
Minimum 0.057 10 88 627 88 18 13 1.28 1.8 7 0.31 2.9 22 20
Maksimum 0.087 14 200 974 164 23 15 1.52 2.1 9 0.80 3.1 24 22
LSD 0.017* ö.d. 65.2* ö.d. 47.3* ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. 0.27** ö.d.. ö.d. ö.d. ö.d.
**: p<0.01 *: p<0.05 ö.d.: önemli değil

Çizelge 7a. 2003 yılı Dönemler (Başlangıç ve Hasat sonrası) Arasındaki Önemli Farklılık Gösteren Toprak Özellikleri
% m g k g –1
CaCO3 K Mg Fe Cu Zn
Başlangıç 0.52 b 284a 204 a 13 b 1.53 b 0.87 b
Hasat 0.88 a 158 b 165 b 36 a 2.25 a 1.45 a
LSD 0.086** 81.85** 20.45** 7.65* 0.24** 0.29**
**: p<0.01

Çizelge 7b. 2006 Yılı Dönemler (Başlangıç ve Hasat sonrası) Arasında Önemli Farklılık Gösteren Toprak Özellikleri
% % m g k g -1
CaCO3 Org. Mad Na Fe Cu Zn Mn B Pb Ni Cr
Başlangıç 1.04 b 0.883 b 10 b 10 b 0.9 b 0.9 b 3 b 0.3 b 3.8 a 30 a 28 a
Hasat 1.33 a 1.542 a 21 a 14 a 1.4 a 2.0 a 8a 0.5 a 3.0 b 24 b 21 b
LSD 0.201** 0.32** 3.92** 2.9** 0.25** 0.21** 1.2** 0.2** 0.53** 1.93** 1.3**
**: p<0.01
495

KAYNAKLAR
Anonymous, 1951. U.S. Soil Survey Staff, Soil Survey Manual. U.S.Dept. Agr.
Handbook 18. U.S. Govt. Printing Office, Washington DC. USA.
Atalay, İ.Z., R. Kılınç, D. Anaç, İ. Yokaş, 1986. Gediz Havzası Rendzina topraklarının
potasyum durumu ve bu topraklarda alınabilir potasyum miktarlarının tayininde
kullanılacak yöntemler. Bilgehan Matbaası, İzmir, s:25.
Bingham, F.T., 1962. Chemical soil tests for available phosphorus. Soil Sci. 94: pp.87-
95.
Bouyoucos, G.J., 1962. Hydrometer method improved for making particle size analysis
of soil. Agronomy J., Vol. 54 No: 5.
Bremner, J.M., 1965. “Total nitrogen”, in Black, C.A. (Editor) Methods of Soil Analysis,
Part 2, American Society of Agronomy Inc., Publisher, Madison, Wisconsin-
USA. pp: 1149-1178.
Chapman, H.D., and Pratt P.F., (1961) Methods of analysis for soils, plants and waters,
University of California, Division of agricultural sciences.
Çetin, C.S., K.Ekinci, K.Haktanır, 2004. Kompost Yapım Tekniği. Tarım Sanayi Çevre,
3. Ulusal Gübre Kongresi 11-13 Ekim 2004, Bildiri Kitabı 2. Cilt, s:1313-1348.
Düzgüneş, O.T. Kesici, O. Koyuncu, F. Gürbüz, 1987. Araştırma ve Deneme Metotları
(İstatistik Metotlar II) A.Ü. Zir. Fak Yayınları 1021, Ders Kitabı 295, Ankara.
Elmacı, Ö.L., M.Seçer, Ş.Ceylan, H.Akdemir, 2003. Katı veya Sıvı, Organik veya
İnorganik Formdaki Üretim Atıklarının Gübre Olarak Bitki Yetiştirmede
Kullanılabilirliklerinin Araştırılması. Ege Üni. Bilimsel Araştırma Projesi Kesin
Raporu. Proje No:99-ZRF-38 Bornova İzmir, s:1-78.
Elmacı, Ö.L., M.Seçer, Ş.Ceylan, 2003 Tıbbi-Aromatik Bitki İşletmeleri Katı
Atıklarının İçerik Yönünden Tanımlanmaları. UKAK’2003 II. Ulusal Katı Atık
Kongresi Bildiriler Kitabı, Dokuz Eylül Üni. Çevre Müh. Böl. ve Çevre
Araştırma ve Uyg. Merkezi (ÇEVMER), 7-9 Mayıs, İzmir Kitapçığı, 7. Oturum,
Syf:1-16.
Elmacı, Ö.L., M.Seçer, N.Okur, Ş.Ceylan, H.Akdemir, H. Kayıkçıoğlu, 2005. Tıbbi-
Aromatik Bitki İşletmeleri Katı Atıklarının Toprağın Mikrobiyolojik
Aktivitesine, Pamuk Bitkisi Gelişimine, verim ve Kalitesine Etkileri. Ege Üni.
Bilimsel Araştırma Projesi Kesin Raporu. Proje No:03-ZRF-54 Bornova İzmir,
s:1-74.
Güneş, A., M.Alpaslan, A.İnal, 2000. Bitki Besleme ve Gübreleme. Ank. Üni. Zir. Fak.
Yay. No:1514, s:199.
Hoffmann, G., 1991. “Bestimmung von Schwermetallen im Aufschluss mit
Königwasser „ in Methodenbuch Band I., Die Untersuchung von Böden, 4.
Auflage WDLUFA- Verlag- Darmstadt
Jackson, M.L., 1967. Soil chemical analysis, prentice hall of India private limited. New
Delhi.
Kacar, B., 1995. Toprak Analizleri: Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri III, Ankara
Üni., Zir. Fak., Eğitim Araş. ve Geliştirme Vakfı Yayınları, s:81-86.
Kılıç, K., K. Saltalı, A.K. Sürücü, 2002. Tütün Tozu Uygulamasının Alkali Toprakların
Fiziksel ve Kimyasal Özelliklerine Etkisi. Turkish Journal of Agriculture and
Forestry, Cilt:26,Sayı:2, s.87-91.
496

Lindsay, W.L. and W.A. Norvell, 1978. Development of DTPA soil test for zinc, iron,
manganese and copper, Soil Sci. Soc. Amer. J. 42: pp. 421-428.
Manlay, R.J., C. Feller, M.J. Swift, 2007. Historical evolution of soil organic matter
concepts and their relationships with the fertility and sustainability of cropping
systems. Agriculture Ecosystems and Environment, 119, 217-233.
Mengel, K., E. Kirkby, 2001.Principles of Plant Nutrition, 5th Edition, Kluver
Academic Publishers. ISBN 0-7923-7150-X (HB).
Özgüven, N.Ç., A.V. Katkat, 2001. Mis Süt Sanayi Arıtma Tesisi Atığının Tarımda
Kulllanılma Olanakları. Uludağ Üni. Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt:15, s. 139-
149.
Reuterberg, E., und F. Kremkus, 1951. Bestimmung von Gesamthumus und Alkalischen
Humusstoffen im Boden, Z. Pflanzenernaehr. Düng. und Bodenkd. Verlag
Chemie GmbH. Weinheim.
Riehm, H., 1957 Untersuchungen über die Augustenburg zu gearbeitete Methode zur
Bestimmung des Heisswasserlöslischen Bors im Boden nach Berger und Troug,
Agrochimica 1(2): pp. 91-106.
Singh, S., D. Singh, D.C. Gupta, 2005. Influence of agro-industrial wastes on the macro
and micro- nutrients of three types of soil before and after their incorporation.
Environment and Ecology, Vol.23, 2, p. 252-254.
Stepkowska, E.T., C. Maqueda, E.Morillo, R.Lopez, J.L. Perez-Rodriguez, 2001.
Changes in physico-chemical properties of soils fertilized by agro-industrial
residues. Fresenius Environmental Bulletin Vol.10, 3, p.300-304.
Steponavicius, A., 2005. Accumulation of sludge during the treatment of wastewater
from milk processing companies and its application as a soil fertilizer. Research
for rural development. Int. Scientific conference proceedings, Jelgava, Latvia,
19-22 May 2005, p. 73-76.
Werner, W., 1996. Sources of recycled plant nutrients from industrial processes. In
Recyling of plant nutrients from industrial processes. 10th Intern. Symposium of
CIEC Braunschweig, Dec. 9-11, Germany.
497

TIBBİ - AROMATİK BİTKİ İŞLETME KATI ATIKLARININ, TOPRAK


ÖZELLİKLERİ İLE PAMUK BİTKİSİ VERİM VE KALİTESİNE ETKİLERİ

Ömer Lütfü ELMACI1 Müzeyyen SEÇER1 Şafak CEYLAN2


Hüseyin AKDEMİR2
1
Ege Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, İzmir. oelmaci@hotmail.com
2
Ege Üniv. Ödemiş M.Y.O, Ödemiş/İzmir. safak.ceylan@ ege.edu.tr

ÖZET
Bu çalışmada tıbbi-aromatik bitki işletmesinden alınmış üç atık (Yağlı kimyon,
Yağlı kekik, Yağsız kekik) ayrı ayrı kompostlaştırılarak pamuk vejetasyon denemesinde
toprak düzenleyici ve organik gübre olarak kullanılmışlar (4 t da-1), ve mineral gübre
uygulaması (12 kg N, 6 kg P2O5, 9 kg K2O da-1) ile karşılaştırılmışlardır. Deneme
başlangıcı ve sonundaki topraklar; fiziksel ve kimyasal özellikler, yönünden
incelenmişlerdir. Çiçeklenme döneminde; yaprakların makro-mikro element durumları
ile ağır metal içerikleri araştırılmıştır. İki el pamuk hasadı yapılmış, koza kütlü ağırlığı,
kütlü verimi, birinci el kütlü oranı ve çırçır randımanı ile lif kalite parametreleri
belirlenmiştir.
Toprakların pH, tuz ve kireç içerikleri atık uygulamalarından etkilenmemiş,
organik madde, K, Ca ve Mg miktarları ise artmıştır. Yağlı ve yağsız kekik parsellerinde
Ca, % 1 önem düzeyinde daha yüksek bulunmuştur. Toprakların mikro element ve ağır
metal içeriklerine atıkların önemli ve riskli bir etkisi olmamıştır. Uygulamalar toprakta
yalnızca Pb miktarını önemli düzeyde etkilemiş, ancak saptanan tüm değerler toksiklik
sınırının altında kalmışlardır.
Yaprakların; makro elementlerce yeterli, kısmen Mn özellikle de Zn, Cu ve
B’un yeterlilik sınırı altında oldukları saptanmıştır. Yaprakta yalnızca Ca,
uygulamalardan önemli düzeyde etkilenirken, ağır metal içeriklerinin hiç
etkilenmedikleri ve düşük düzeylerde oldukları gözlenmiştir. Yağlı kimyon ve yağlı
kekik parsellerine ait bitki boyları daha uzundur. İstatistiki açıdan en yüksek koza kütlü
ağırlığı, kütlü verimi, birinci el kütlü oranı ve çırçır randımanı yağlı kimyon, en düşük
değerler ise yağsız kekik parsellerinden elde edilmiştir.
Lif kalite parametrelerinde istatistiksel önemli bir farklılık görülmemekle
birlikte, birçok kalite kriterinin yağlı kekik parseli pamuklarında en yüksek düzeyde
bulunduğu dikkat çekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Tıbbi-Aromatik bitki atıkları, toprak özellikleri, pamuk,
makro- mikro elementler, ağır metaller, kalite.
EFFECTS OF SOLID WASTES OF MEDICINAL AND AROMATIC PLANT
FACTORIES ON SOIL PROPERTIES AND COTTON YIELD AND QUALITY
ABSTRACT
In this study, three solid wastes (Oily cumin, Oily oregano, Oilless oregano)
obtained from the medicinal and aromatic plant factories were composted separately and
applied for cotton vegetation experiment (4 t da-1) as soil conditioner and organic
fertilizer. These waste materials were compared with “Mineral Fertilizers” (12 kg N, 6
kg P2O5, 9 kg K2O da-1) and “Control”. In soils, at the beginning and the end of the
experiment, physical and chemical properties were determined. By the flowering of the
cotton, the nutritional status with macro and micro nutrients of leaves and their heavy
498

metal contents were investigated. In the experiment cotton was harvested two times,
seed cotton yield, ginning percentage and some fibre quality parameters were
determined.
As wastes applications didn’t affect pH, total soluble salt and CaCO3 % of the
soil, organic matter, K, Ca and Mg contents increased. Calcium was found 1 %
significantly higher in soils applicated with oily and oilless oregano wastes. Wastes had
no important effect and risk on micronutrient and heavy metal content of soils.
Application affected only Pb content of soils significantly but all of the determined Pb
values were under the toxic level. The leaves indicated sufficient levels of
macronutrients but partly Mn and especially Zn, Cu and B contents were found to be
under the sufficient levels. As only Ca content of leaves was affected significantly from
the applications, heavy metals were not affected and they were at low levels. Plant
length was statistically higher in plots applicated with oily cumin and oily oregano
wastes. The highest seed cotton yield and ginging percentage were obtained at oily
cumin wastes applicated plots while the lowest values belongs to cotton with oilless
oregano wastes application. Although fibre quality parameters were not affected
statistically from the different applications, their highest levels were found at oily
oregano wastes applicated cottons.
Key Words: Medicinal-aromatic plant wastes, soil properties, cotton, macro-micro
nutrients, heavy metals, quality.

GİRİŞ
Dünyada tıbbi-aromatik bitkilerin çeşitli endüstri dallarında kullanımı giderek
yaygılaşırken, sentetik ilaçlardan doğal bitkilere dönüşüm de hız kazanmaktadır. Baytop
(1963, 1977) tarafından ülkemizde yaklaşık 1000 kadar ilaç ve baharat bitki türü olduğu
bildirilmiştir. Dünyada artan tıbbi bitki ve baharat talebine paralel olarak ülkemizde bu
bitkileri işleyen kuruluş sayıları da artmaktadır. Türkiye kekik ihracatında Dünya
pazarlarında ilk sırada yer almakta ve dünya tüketiminin % 70’ni karşılamaktadır.
İhracatta genellikle Oregano adı ile tanınan İzmir kekiği (Origanum onites L.) türü
kullanılmaktadır. Ege bölgesinde Ege İhracatçı Birliklerine kayıtlı kekik tesislerinin
%82’si, kimyon tesislerinin ise %94’ü İzmir ilinde yer alır (Anonim,2002). İşletmelerde
ortalama %12 kimyon, %40 kekik atığı oluştuğu dikkate alındığında ülkemizde giderek
sayıca artan işletmelerin üretim atıkları da miktarca artmakta, depolanmaları zaman
içinde sorun oluşturmaktadır. Söz konusu atıkların tarımsal üretimde değerlendirilmesi,
çevre kirliliğini önleyebileceği gibi, üretimde girdi fiyatlarının azalması yolu ile
ekonomimize önemli katkı sağlayabilecektir. Bölgemiz toprakları düşük organik madde
içeriğine sahiptirler. Tarımda hayvansal üretimlerden elde edilen gübrelerin yetersiz ve
pahalı olması nedeni ile toprakların organik madde açığı kapatılamamakta ve bu yönde
alternatif materyallerin kullanımına yönelinmektedir. Demir ve Armağan (2001)
ülkemizde oluşan katı atığın ortalama % 60-70 organik madde içerdiğini, ekilebilir
toprakların % 80’ninin organik madde bakımından fakir olan ülkemiz için katı atık
bertaraf metodu olarak kompostlaştırmanın ciddi olarak düşünülmesi ve uygulanması
gerektiğini bildirmektedirler. Organik atıklar bitkiler için önemli miktarda makro ve
mikro besin elementi de içerirler. Organik atıklardaki N, bitkilere yarayışlı N bileşikleri
NH4 ve NO3 ve de organik N olarak bulunabilir. Organik N sadece inorganik N’a
mineralize edildikten sonra bitki alınımı için elverişlidir. Organik atığın N
mineralizasyonu ise büyük ölçüde dekompoze olabilirliğine ve de atıktaki organik
maddenin C/N oranına bağlıdır.
Farklı organik atıkların toprak fiziksel ve kimyasal özellikleri ile bitki
gelişimleri üzerine etkileri yurt dışı ve içi birçok çalışmada ele alınmışlardır. Olayinka
499

vd. (1998) mısır sapı, çöp kompostu ve sığır gübresinin toprakta pH, organik C ve
bitkide N miktarını artırdığını saptamışlar, bu katkı maddelerinin özellikle organik
maddesi düşük topraklarda bezelyenin N2 fiksasyonunu olumlu etkilediğini
göstermişleridir. Levy ve Taylor (2003) organik atık bileşimli kompostları, kağıt
fabrikası arıtılmış katı atıkları ile karşılaştırmışlar, bunların domates, tere ve turp
bitkileri çimlenme ve fide çıkışı üzerine fitotoksik etkilerini araştırmışlardır. Kağıt
fabrikası katı atıklarının kompostlaştırılmadan uygulamasının sebzeler üzerinde zararlı
etkilere yol açabileceği kaydedilmiştir. Almanya’da 50 t ha-1’a kadar olan biyolojik atık
kompostunun; toprakta, patates ve çavdar bitkilerinde total bitki besin elementi ve ağır
metal miktarında hiçbir önemli artışa neden olmadığı ve yer altı suyunu negatif
etkilemediği belirlenmiştir (Traulsen vd.,1997). Tarakçoğlu vd. (1998) alkali topraklarda
tütün tozu uygulamasının hem toprak özelliklerini düzelttiğini hem de toprağın besin
maddesi konsantrasyonunu bitki üretimine yetecek düzeyde artırdığını bildirmektedirler.
Brohi ve Karaman (1996) da 5 t da-1 düzeyine kadar tütün tozu kompostunun patates
yumru verimini artırdığını kaydetmişlerdir. Elmacı vd. (2003a), katı-sıvı formdaki bazı
agro-endüstriyel üretim artıklarının patates üzerine etkilerini araştırdıkları
çalışmalarında, sadece mineral gübre ile beslenmişlere göre, uygun atık
kombinasyonları yolu ile daha yüksek verim ve kalitenin elde edilebildiğini
göstermişlerdir. İnsanların doğal maddelere olan tutkularının artması nedeni ile son 30
yıl içerisinde dünya pamuk tüketiminin de %50 üzerinde artarak yaklaşık 19 milyon
tona ulaştığı bildirilmektedir (Anonim,2005). Türkiye pamuk üretiminde % 4.4’lük pay
ile sekizinci sırada yer almakta, 1257 kg ha-1 verim ile dünya sıralamasında dördüncü
konumda bulunmaktadır (Anonymous,2005). Ülkemizde, Ege Bölgesinin pamuk
yetiştiriciliğindeki önemi yanında sunulan araştırmanın gerçekleştirildiği İzmir ili
Ödemiş yöresi ovaları çok önemli pamuk yetiştirme alanlarıdır. Bu bağlamda yöreye ait
kekik ve kimyon işleme tesisi artıklarının kompostlaştırılarak toprak özelliklerine ve
pamuk yetiştiriciliğine etkilerini araştırmak bu çalışmanın ana hedefini oluşturmuştur.

MATERYAL VE METOD
Bu çalışmada, yaygın pamuk yetiştiriciliği yapılan İzmir ili Ödemiş yöresinde
toprak düzenleyici ve organik madde kaynağı olarak kompostlaştırılmış kekik ve
kimyon işletme artıklarının kullanıldığı bir pamuk vejetasyon denemesi
gerçekleştirilmiştir. Denemede kullanılan üç atık; yağlı ve yağı alınmış karışık kekik
çöpü ile yağlı karışık kimyon çöpü, kompostlaştırma öncesi ve sonrası öncelikle pH, tuz
(Tuncay,1994), organik madde (Anonymous,1994) ve toplam N (Bremner,1965)
yönünden incelenmişlerdir. Atıkların makro ve mikro besin elementlerinin
belirlenmesinde örneklere 1 kısım HClO4+4 kısım HNO3 karışımı ile yaş yakma
yöntemi (Kacar,1984) uygulanmış, elde edilen ekstraktlarda; P kolorimetrik olarak (Lott
vd.,1956), K, Ca ve Na alev fotometresinde, Mg atomik absorbsiyon
spektrofotometresinde (AAS) saptanmıştır (Kacar,1984).
Mikro elementlerden Fe, Mn, Zn, Cu miktarları da yaş yakma yapılmış
örneklerde AAS ile belirlenmiştir (Hanlon,1992). Bor, 500 oC de kül haline getirilmiş
kuru örneklerde 1:1 diantrimid indikatörü ile renklendirilerek kolorimetrik olarak
saptanmıştır (Baron,1954). Toplam Co, Cd, Pb ve Cr miktarları, kuru yakma yöntemi
(500 oC de kül haline getirilerek 1:10 oranında 1 N HCl ile çözdürülmüş) uygulanarak
elde edilen örnek çözeltilerinde AAS ile belirlenmiştir (Jones, 1984; Campbell ve
Plank,1992). Denemede kullanılan üç atık materyalin kompostlaştırma öncesi ve 45
günlük kompostlaştırma sonrasına ait fiziksel ve kimyasal özellikleri ile makroelement
miktarları Çizelge 1 de verilmiştir.
500

Çizelge 1. Kekik, kimyon işletme atıklarının kompostlaştırma öncesi ve sonrası fiziksel


ve kimyasal özellikleri ile makro element içerikleri
% %
pH EC Org. mg kg-1
(1:10 su) dS m-1 Mad. C/N N P K Ca Mg Na
Kompostlaştırma öncesi:
Yağlı Kimyon 6.3 28 80 44 0.91 0.07 0.8 - - -
Yağlı Kekik 5.0 26 86 86 0.50 0.12 1.2 - - -
Yağsız Kekik 5.2 28 81 58 0.71 0.13 1.3 - - -

Kompostlaştırma sonrası:
Yağlı Kimyon 7.4 30 79 35 1.12 0.21 1.0 1.8 5.65 353
Yağlı Kekik 7.2 49 85 24 1.79 0.21 1.4 3.7 3.47 529
Yağsız Kekik 8.5 28 79 24 1.62 0.18 1.5 2.1 4.08 529

Kompostlaştırma ile atıkların asit-hafif asit olan pH değerleri artarak nötr ile
hafif alkali reaksiyon aralığına gelmişlerdir. Elektriksel iletkenlik ve tuz değerleri
yalnızca yağlı kekik atığında artış göstermiştir. Topraklara uygulandığında seyrelme
etkisi nedeni ile bu atıkların tuzluluk tehlikesi oluşturmayacağı düşünülürken, tuz içeriği
yüksek veya tehlike sınırına yakın topraklarda kontrollü kullanılmaları önerilmektedir.
Kompostlaştırma ile atıkların (özellikle yağlı-yağsız kekik) C/N oranları düşmüş (24-35)
ve önerilen aralıklarda bulunmuşlardır. Atıkların N ve P miktarları kompostlaştırma ile
artarken K miktarlarında değişim olmamıştır. Kompostlaştırılmış atıkların mikro
element ve ağır metal içerikleri Çizelge 2 de verilmiştir. Kullanılan atıkların ağır metal
içerikleri, kompost için belirlenen sınır değerlerin (Elmacı vd. 2003b) altında
bulunmuştur.
Çizelge 2. Kompostlaştırılmış atıkların mikro element ve ağır metal içerikleri
% mg kg-1 mg kg-1
Fe Cu Zn Mn B Pb Ni Cr Co Cd
Yağlı Kimyon 0.98 20 57 201 11 7 5 3 3 0.4
Yağlı Kekik 0.85 17 59 62 15 13 35 20 7 0.7
Yağsız Kekik 0.59 20 62 106 15 8 12 6 4 0.3

Deneme toprağında bünye (Bouyoucos,1962), pH (Jackson,1967), tuz


(Anonymous,1951), Kireç (Kacar,1995) ve organik madde miktarları (Reuterberg ve
Kremkurs,1951) belirlenmiş ve bulgular Çizelge 3a’da verilmiştir. Buna göre deneme
toprağı tınlı kum bünyeli, nötr reaksiyonlu, çözünebilir toplam tuz yönünden sorunsuz,
kireç içeriği düşük ve humüsce fakirdir. Deneme toprağında N, modifiye kjeldahl
(Bremner, 1965); yararlı K+, Ca++, Na+ değiştirilmiş 1 N NH4OAc yöntemi ile
ekstraksiyon sonrası elde edilen süzükte alev fotometresi, Mg++ atomik absorbsiyon
spektrofotometresi (AAS) ile (Jackson, 1967) ölçülmüştür. Yararlı fosfor, saf su ile
ekstraksiyon sonrası kolorimetrik (Bingham, 1962); alınabilir Fe, Mn, Zn, Cu ise 0.05
M DTPA+TEA ile muamele sonucu elde edilen süzükte AAS ile (Lindsay ve Norvell,
1978) belirlenmişlerdir. Yarayışlı B; sıcak su ile ekstrakte edilen örneklerde 1:1
diantrimid indikatörü kullanılarak kolorimetrik olarak tayin edilmiştir (Riehm,1957).
Toplam Co, Cd, Pb ve Cr miktarları; 3 kısım HCl + 1 kısım HNO3 karışımı ile elde
edilen süzüklerde AAS ile belirlenmiştir (Hoffmann, 1991). Deneme toprağına ait
makro elementler Çizelge 3a, mikro element ile ağır metal miktarları da Çizelge 3b de
yer almaktadır. Buna göre deneme toprağının toplam N, yarayışlı Ca içerikleri düşük,
501

yarayışlı K ve Mg orta ve yeterli (Güneş vd.,2000), alınabilir P miktarı Chapmann ve


Pratt (1961)’a göre zengindir. Demir, Cu, Zn iyi ve yeterli, Mn ise az düzeyde, B
içeriği, toksisite sınırı olan 0.5 mg kg-1 (Güneş vd., 2000)’ın altındadır. Kurşun, Ni, Cr,
Co ve Cd miktarları da toksiklik sınırlarının altında bulunmuşlardır (Elmacı vd., 2002).
Çizelge 3a. Deneme toprağının fiziksel, kimyasal özellikleri ile makro element içerikleri
pH 6.97
Çözünebilir toplam tuz % < 0.03
Kireç (CaCO3) ” 0.52
Kum ” 75.94
Kil ” 3.42
Mil ” 20.64
Bünye Tınlı Kum
Organik Madde ” 1.30
Toplam Azot (N) ” 0.07
Yarayışlı Fosfor (P) mg kg-1 17
“ Potasyum (K) ” 155
“ Kalsiyum (Ca) ” 615
“ Magnezyum (Mg) ” 167
“ Sodyum (Na) ” 10

Çizelge 3b. Deneme toprağının mikro element ve ağır metal içerikleri


Yarayışlı Demir (Fe) mg kg-1 9
“ Bakır (Cu) ” 1.3
“ Çinko (Zn) ” 0.8
“ Mangan (Mn) ” 3.1
“ Bor (B) ” 0.23
Toplam Kurşun (Pb) ” 9
“ Nikel (Ni) ” 31
“ Krom (Cr) ” 28
“ Kobalt (Co) ” 12
“ Kadmiyum (Cd) ” 0.36

Deneme 6.5.2003 tarihinde tesadüf blokları deneme desenine uygun olarak 3


tekerrürlü olarak kurulmuş, daha önce tanımlanan üç atık, mineral gübre ve kontrol
olmak üzere 5 uygulamadan oluşmuştur. Toplam 15 parselden oluşan denemede parsel
alanı 8.4 m2 ’dir. Atık materyaller, 4 t da-1 miktarında parsellerin yüzeyine homojen bir
şekilde serilip 15-20 cm derinliğe karıştırılmışlardır. Gossypium hirsutum L. var. Nazilli
84 pamuk çeşidi yetiştirilmiştir. Mineral gübre, pamuk bitkisi için önerilen miktarlarda
(12 kg N da-1, 6 kg P2O5 da-1, 9 kg K2O da-1) uygulanmıştır. Azot dozunun yarısı ile
fosfor ve potasyumun tamamı, 15-15-15 kompoze gübre ve K2SO4 gübreleri; azotun
diğer yarısı ise birinci sulama öncesinde NH4NO3 (%26 N) formunda verilmiştir.
Yaprak örnekleri 10.07.2003 de çiçeklenme başlangıç döneminde alınmış,
normal ve saf su ile yıkanıp temizlendikten sonra; 65 oC de kurutulup öğütülerek analize
hazır hale getirilmişlerdir. Bu örneklerin makro- mikro besin element ve ağır metal
içerikleri, atıklar kısmında açıklanan yöntemlere göre belirlenmişlerdir. Pamuklardan
öncelikle koza örnekleri ve lif kalite analizi için lif örnekleri alınmış, 30.9.2003 de
birinci el, 3.11.2003 de ise ikinci el pamuk hasatları yapılmıştır. Verim parametreleri
Çakır vd. (2005)’e göre belirlenmiştir. Koza kütlü ağırlığı için her parseldeki 10 bitkinin
her birinden 5 koza kütlüleri tartımının ortalaması alınmıştır. Kütlü verimi, parsellerden
502

kütlü pamukların toplanarak tartılması ile saptanan parsel verimlerinden hesaplanarak


belirlenmiştir. Birinci el kütlü oranı=Birinci el kütlü miktarı (g)/Toplam kütlü miktarı
(g)* 100 formülüne göre hesaplanmıştır. % Çırçır lif randımanı için lif miktarı (g) /
Kütlü miktarı (g) *100 eşitliği kullanılmıştır. Lif kalite parametreleri TARİŞ Söke
Pamuk Tarım Satış Kooperatifi Lif Analiz laboratuarında HVI (High Volume
Instrument) 900-A cihazı ile dijital ortamda belirlenmiştir. Elde edilen bulgular, kuruluş
tarafında bildirilen sınıflandırmalara göre değerlendirilmiştir. Özdil (2003) de
çalışmasında içerik olarak benzer bir sınıflandırmadan söz etmektedir.
Verilerin istatistiksel değerlendirilmesinde, tek faktörlü tesadüf blokları deneme
desenine göre bilgisayar destekli varyans analizi uygulanmış ve F testinde önemli çıkan
değişkenlerin ortalamaları LSD testi ile karşılaştırılmıştır (Düzgüneş vd.,1987).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Çizelge 4, vejetasyon sonunda uygulama parsellerinden alınan toprakların pH,
% toplam tuz, CaCO3 ve organik madde miktarlarını yansıtmaktadır. Belirtilen
parametrelerin uygulamalar arasında istatistiki önemde farklılık arzetmedikleri
gözlenmektedir. Deneme öncesi ile karşılaştırıldığında toprakların pH, % toplam tuz ve
kireç içerikleri genelde değişmemiş, organik madde miktarı ise artmıştır. En yüksek
organik madde artışı yağsız kekik uygulamasında olmuştur.
Çizelge 4. Vejetasyon sonunda, atık uygulanmış deneme topraklarının bazı fiziksel ve
kimyasal özellikleri
Çözünebilir CaCO3 Organik
Uygulamalar pH Toplam tuz % % Madde %
Kontrol 7.1 < 0.03 0.57 1.77
Mineral Gübre 6.8 < 0.03 0.47 1.30
Yağlı Kimyon 7.2 < 0.03 0.50 1.83
Yağlı Kekik 7.3 < 0.03 0.50 1.57
Yağsız Kekik 7.3 < 0.03 0.57 2.20
Minimum 6.8 < 0.03 0.47 1.30
Maksimum 7.3 < 0.03 0.57 2.20
LSD ö.d. ö.d. ö.d. ö.d.
ö.d.: önemli değil

Vejetasyon sonunda toprakların toplam N ve alınabilir makro-mikro bitki besin


element miktarları Çizelge 5’de verilmiştir.
Çizelge 5. Vejetasyon sonunda, atık uygulanmış deneme topraklarının toplam N,
alınabilir makro-mikro bitki besin element içerikleri
% m g k g –1
Uygulamalar Toplam N P K Ca Mg Na Fe Cu Zn Mn B
Kontrol 0.10 20 241 660 ab 190 9 12 1.5 0.8 3.6 0.25
Mineral Gübre 0.08 21 217 534 b 182 11 14 1.6 0.9 4.1 0.22
Yağlı Kimyon 0.11 22 271 693 ab 211 11 15 1.6 1.0 4.2 0.27
Yağlı Kekik 0.09 22 278 739 a 202 9 12 1.4 0.8 3.4 0.27
Yağsız Kekik 0.12 23 340 832 a 234 16 13 1.6 0.8 4.2 0.31
Minimum 0.08 20 217 534 182 9 12 1.4 0.8 3.4 0.22
Maksimum 0.12 23 340 832 234 16 15 1.6 1.0 4.2 0.31
LSD ö.d. ö.d. ö.d. 178.9* ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d.
ö.d.: önemli değil *: p<0.05
503

Bu bitki besin elementleri açısından uygulamalar arasındaki fark Ca dışında


önemsiz bulunmuştur. Kalsiyum, yağsız ve yağlı kekik uygulanmış parsellerde % 1
önem düzeyinde daha yüksektir. Bunun nedeni ise kompostlaştırılmış kekik çöplerinin
daha yüksek Ca içeriğidir. Deneme öncesi ile karşılaştırıldığında, atık uygulamaları ile
toprağın N, P içeriği hafif; Ca, Mg özellikle K içeriği dikkat çekici şekilde artmış, mikro
elementler ise fazla değişim göstermemişlerdir.
Vejetasyon bitiminde toprakların bazı ağır metal toplam miktarları Çizelge 6’da
sunulmuştur. Kurşun, ilginç bir bulgu olarak atık uygulanmış parsellerde istatistiki
olarak azalmıştır. Deneme öncesi toprakta toksiklik sınırları altında oldukları bildirilen
ağır metallerin deneme sonrası da uygulamalara bağlı olarak kayda değer hiçbir artış
göstermemiş olmaları memnuniyet vericidir. Bu durum, şüphesiz seçilip kullanılan
atıkların organik orijinli olması ile bağlantılıdır.
Çizelge 6. Vejetasyon sonunda atık uygulanmış deneme topraklarının bazı toplam ağır
metal içerikleri
m g k g -1
Uygulamalar Pb Ni Cr Co Cd
Kontrol 9.7 a 35 33 13 0.37
Mineral Gübre 7.3 ab 27 29 11 0.30
Yağlı Kimyon 6.7 ab 27 35 11 0.33
Yağlı Kekik 5.3 b 36 35 13 0.43
Yağsız Kekik 4.3 b 34 32 13 0.30
Minimum 4.3 27 29 11 0.30
Maksimum 9.7 35 35 13 0.43
LSD 3.37* ö.d. ö.d. ö.d. ö.d.
ö.d.: önemli değil

Çizelge 7, yaprakların makro ve mikro element miktarlarını göstermektedir.


Çizelge 7. Atık uygulamalarına bağlı olarak çiçeklenme döneminde yaprakların makro
ve mikro bitki besin element içerikleri
% m g k g –1
Uygulamalar Toplam N P K Ca Mg Na Fe Cu Zn Mn B
Kontrol 4.4 0.36 2.1 1.4 ab 0.34 456 65 5.7 a 17 32 13
Mineral Gübre 4.3 0.33 2.1 1.1 b 0.33 381 65 4.9 ab 15 44 16
Yağlı Kimyon 4.2 0.36 2.6 1.7 a 0.35 415 65 5.7 a 15 33 18
Yağlı Kekik 4.3 0.32 2.3 1.6 a 0.36 426 62 6.2 a 15 32 18
Yağsız Kekik 4.0 0.34 2.3 1.4 ab 0.33 359 60 4.0 b 17 30 17
Minimum 4.0 0.32 2.1 1.1 0.33 359 60 4.0 15 30 13
Maksimum 4.4 0.36 2.6 1.7 0.36 456 65 6.2 17 44 18
LSD ö.d. ö.d. ö.d. 0.32* ö.d. ö.d. ö.d. 1.41* ö.d. ö.d. ö.d.
ö.d.: önemli değil *: p<0.05

Bergmann (1993) pamukta çiçeklenme döneminde tam gelişmiş üst yapraklar


için % olarak yeterli makro element miktarlarını N; 3.6–4.7, P; 0.3-0.5, K; 1.7-3.5, Ca;
0.6-1.5; Mg; 0.35-0.80 arasında bildirmiştir. Bu değerler ile karşılaştırıldığında deneme
bitkilerinin bu elementler yönünden yeterli düzeyde beslenmiş oldukları anlaşılmaktadır.
Bennett (1993), % 50 çiçeklenmede yapraktaki kritik K konsantrasyonunu % 1.8, erken
çiçeklenmede yeterli Ca miktarını % 1.7-2.5, tam çiçeklenmede ise yeterli Mg miktarını
> %3 olarak kaydetmiştir.
504

Çizelge 7 de görüldüğü gibi uygulamalar arasında istatistikî yönden önemli


farklılık, makro elementlerden yalnızca Ca’ da bulunmuştur. Topraktakine paralel bir
biçimde yaprakta da Ca, istatistiki olarak mineral gübre uygulanmış parselde en
düşüktür.
Mikro elementlerden yalnızca Cu, uygulamalar arasında istatistikî farklılık
göstermiştir. Bergmann (1993)’e göre çiçeklenmede yapraktaki yeterli mikro element
miktarları Cu; 8-20, Zn; 25-80, Mn; 35-150, B;20-80 mg kg-1 dır. Bu değerler ile
karşılaştırıldığında yapraklarda kısmen Mn ve özellikle Zn, Cu ve B’un yeterlilik
sınırları altında kaldıkları anlaşılmaktadır. Bennett (1993), yaprak ayasında mevsimsel
olarak kritik B konsantrasyonunu 10–28 mg kg-1, toksik sınırı >1000 mg kg-1, kritik Mn
konsantrasyonunu 10-15 mg kg-1, toksik sınırı ise 2000-3700 mg kg-1 olarak bildirmiştir.
Çizelge 8 yaprakların bazı ağır metal içeriklerini göstermektedir. Farklı
uygulamaların yapraklardaki bu elementlere istatistiki önemli etkisi olmamıştır. Çizelge
6 ile 8 karşılaştırıldığında ilginç bir şekilde hasat sonunda toprağın maksimum düzeyde
Pb içerdiği parselde (kontrol), bitki yapraklarında minimum düzeydeki Pb miktarı ile
dikkat çekmektedir. Bunun tersi olarak da toprakta minimum düzeyde Pb içeren yağsız
kekik parseli bitki yaprakları maksimum Pb içeriği yansıtmaktadır.
Çizelge 8 Atık uygulamalarına bağlı olarak çiçeklenme döneminde yaprakların bazı ağır
metal içerikleri
m g k g -1
Uygulamalar Pb Ni Cr Co Cd
Kontrol 3.1 1.9 0.1 1.9 0.3
Mineral Gübre 5.4 2.3 0.4 2.0 0.2
Yağlı Kimyon 4.1 1.8 0.5 2.1 0.2
Yağlı Kekik 5.1 1.5 0.3 1.9 0.2
Yağsız Kekik 5.6 1.7 0.4 2.3 0.2
Minimum 3.1 1.5 0.1 1.9 0.2
Maksimum 5.6 2.3 0.5 2.3 0.3
LSD ö.d. ö.d. ö.d. ö.d. ö.d.
ö.d.: önemli değil

Angelova vd (2004) pamukta ağır metal birikiminin


yapraklar>tohum>kökler>gövde şeklinde olduğunu, bunun nedeninin yaprakların ince
bir papus ile örtülü olması, hava kirleticilerinin burada gömülüp, yataklanmaları ve
yaprak içine absorpsiyonları olduğunu bildirmişlerdir. Köklerin düşük ağır metal
akümülasyonu ise derin giden kök sistemi ile ilişkilendirilmiş, ana kökün 3 m, yan
köklerin 1.5 m derinliğe ulaştığı vurgulanmıştır. Bu araştırmacılar, kirlilik kaynağına 0.5
km uzaklıkta pamuk yapraklarında yüksek ağır metal miktarları (Pb:29.6, Cu;8.7,
Zn:45.4, Cd:0.62 mg kg-1) belirlerlerken, kirlilik kaynağından 15 km uzaklıkta çok daha
düşük (Pb:2.6, Cu:6.1, Zn:10.7, Cd:0.20 mg kg-1) konsantrasyonlar saptamışlardır.
Sunduğumuz deneme bulgularımız, Angelova vd. (2004)’e göre kirlilik içermeyen
bölgeye ait hasat dönemi yaprak ağır metal değerleri ile büyük bir benzerlik
göstermektedir (Çizelge 7 ve 8).
Çizelge 9, pamuk bitkisinde boy ve verim parametrelerini uygulamalara bağlı
istatistiksel değişimler içinde yansıtmaktadır.
505

Çizelge 9 Atık uygulamalarına bağlı olarak hasat döneminde pamuk bitkilerinin boy ve
verim parametreleri
Bitki Koza Kütlü 1.El Kütlü Çırçır
Boyu Kütlü Verimi Oranı Randımanı
Uygulamalar (cm) Ağırlığı (g) (kg da-1) (%) (%)
Kontrol 105 b 6.8 bc 447 bc 64 ab 39.5 c
Mineral Gübre 117 ab 7.5 ab 505 ab 56 bc 41.3 ab
Yağlı Kimyon 120 a 7.8 a 558 a 71 a 42.1 a
Yağlı Kekik 120 a 6.5 c 469 abc 54 bc 41.0 b
Yağsız Kekik 111 ab 6.4 c 389 c 49 c 39.3 c
Minimum 105 6.4 389 49 39.3
Maksimum 120 7.8 558 71 42.1
LSD 13.912* 0.756** 106.16** 11.26** 0.932**
*: p<0.05 **: p< 0.01

Kontrol bitkileri en kısa, yağlı kimyon ve kekik parseli bitkileri en uzun boylu
bulunmuşlardır. İstatistikî olarak en yüksek koza kütlü ağırlığı, kütlü verimi, birinci el
kütlü oranı ve çırçır randımanı yağlı kimyon atığı uygulanmış parsellerden alınmış,
mineral gübreli parseller ise bu değerlerin gerisinde kalmışlardır.Verim parametrelerinin
en düşük bulunduğu ve de kısmen kontrol düzeyinde kalan atık uygulaması ise yağsız
kekik olmuştur. Blaise vd (2005), Hindistan’da çiftlik gübresi uygulanmış pamuklarda
çırçır randımanını % 34.3 ile uygulanmamış olanlara göre (%33.9) daha yüksek
bulmuşlar ve çırçır randımanını artırmak için çiftlik gübresi önermişlerdir. Bu sayılar ile
karşılaştırıldığında sunulan denemede bulunan çırçır randıman oranlarının genelde
yüksekliği dikkat çekicidir (Çizelge 9).
Pamukta lif kalite parametreleri Çizelge 10’da yansıtılmıştır. Yapılan
uygulamalar bu parametrelerin hiçbirinde istatistiksel açıdan önemli bir farklılık
oluşturmamıştır. Blaise vd. (2005) de lif uzunluğu, inceliği ve mukavemetinde çiftlik
gübresinin olumlu bir etkisini gözlemleyememişler ancak uzun lif yüzdesinin arttığını
saptamışlardır. Bu araştırmacılar tarafından bulunan değerler, sayılan parametrelere göre
sırası ile çiftlik gübreli ve çiftlik gübresiz olarak 23.9–24; 4.72–4.83; 17.6–18.3; 50.3–
49.1 şeklindedir. Gossypium hirsutum cv. Rajat olarak belirtilen bu çeşide göre deneme
pamuklarının lif uzunluğu, mukavemeti ve uzun lif yüzdesinin oldukça yüksekliği
dikkat çekicidir.
Çizelge 10 Atık uygulamalarına bağlı olarak bazı pamuk lif kalite parametre değerleri
Lif Lif Lif Uzun < 12.7
Uzunlu Dayanık- İnceliği lif mm lif Elas- Parlak-
Uygulamalar ğu lılığı (micron Yüzdesi Yüzdesi tikiyet lık Sarılık
(mm) (g tex-1) air) (%) (%) (%) (%) (%)
Kontrol 29.70 38.03 4.50 84.13 6.37 4.90 76.73 10.43
Mineral Gübre 29.97 38.00 4.53 84.37 5.90 5.23 76.70 10.63
Yağlı Kimyon 29.20 36.57 4.57 84.23 6.43 5.17 74.63 10.60
Yağlı Kekik 29.73 40.37 5.03 84.57 5.70 5.47 77.33 10.30
Yağsız Kekik 29.73 37.73 4.20 84.23 6.17 4.77 76.17 10.53
Minimum 29.20 36.57 4.20 84.13 5.70 4.77 74.63 10.30
Maksimum 29.97 40.37 5.03 84.57 6.43 5.47 77.33 10.63
LSD öd. öd. öd. öd. öd. öd. öd. öd.
ö.d.: önemli değil
506

Kalite değerlendirme kriterlerine göre deneme pamukları lif uzunlukları


açısından orta-uzun elyaf sınırındadır. Lif dayanıklılığı 30 g tex-1 üzerinde olup, çok
kuvvetli kategorisindedir. Lif inceliği, kriterlerden 4.0–4.9 mikronair ile 5.0–5.9
mikronair arasındadır ve genelde orta olarak nitelendirilir. Uzun elyaf yüzdesi,
kategorisinde % 83-85 arasında yer alarak iyi sınıfa girer.12.7 mm’den küçük elyaf
yüzdesi 5-6 ile 6.1-7.9 kategori değerleri arasında olup, çok iyi ve iyi olarak tanımlanır.
Elastikiyet % 5 ve % 5.0-5.8 sınırları arasındadır ve hiç esnek değil ile az esnek olarak
geçer. Parlaklık açısından, belirtilen sınıflandırmaya göre 70–80 arası olan parlak
sınırları içindedir. Deneme pamukları sarılık sınıflandırmasında ise 8–10.5 değerleri
arasında kalarak hafif sarı olarak vasıflandırılmıştır.

KAYNAKLAR
Angelova, V., Ivanova R., Delibaltova V., Ivanov K. 2004 Bio-accumulation and
distribition of heavy metals in fibre crops (flax, cotton and hemp). Industrial
Crops and Products 19, pp: 197-205
Anonymous 1994 Methodenbuch zur Analyse von Kompost. Bundesgütegemeinschaft
Kompost e.V. November 1994.
Anonim 2002 T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı Ege İhracatçı Birlikleri
Kayıtları, İzmir.
Anonim 2005 http://www.taris.com.tr/pamuk/phak.htm, Erişim tarihi:6.10.2005.
Anonymous 2005 http://www.fas.usda.gov/cotton/circular/2004/02/toc.htm, Erişim
tarihi: 25.10.2005.
Anonymous, 1951 U.S. Soil Survey Staff, Soil Survey Manual. U.S.Dept. Agr.
Handbook 18. U.S. Govt. Printing Office, Washington DC. USA.
Baron, H. 1954 Vereinfachte Bestimmung des Bors in Pflanzen mit 1:1 Diantrimid.
Fresenius z.f. Analy. Chem., 143, 339-349.
Baytop, T., 1963 Türkiyenin Tıbbi ve Zehirli Bitkileri, İ.Ü. Eczacılık Fak.
Farmakognazi Kürsüsü. Yayın No:1039, s 345-346.
Baytop, T., 1977 Farmasotik Botanik, İ.Ü. Eczacılık Fak. Yayınları No:25 Istanbul.
Bennett, William F. (Editor) (1993) Nutrient Deficies & Toxicities in crop plants, APS
Press The American Phytopathological Society St. Poul. Minnesota.
Bergmann, W., 1993 Ernährungsstörungen bei Kulturpflanzen. Dritte erweiterte
Auflage, Gustav Fisher Verlag Jena-Stutgart, ISBN 3-334-60414-4, pp:1-835.
Bingham, F.T., 1962 Chemical soil tests for available phosphorus. Soil Sci. 94: pp.87-
95.
Blaise, D. J.W. Singh, A. N. Bonde, K. U. Tekale, C.D. Mayee 2005 Effect of farmyard
manure and fertilizers on yield, fibre quality and nutrient balance of rainfed
cotton (Gossypium hirsutum), Bioresource Technology 96 345-349.
Bouyoucos, G.J., 1962 Hydrometer method improved for making particle size analysis
of soil. Agronomy J., Vol. 54 No:5.
Bremner, J.M., 1965 “Total nitrogen”, in Black, C.A. (Editor) Methods of Soil Analysis,
Part 2, American Society of Agronomy Inc., Publisher, Madison, Wisconsin-
USA. pp: 1149-1178.
507

Brohi, A.R. ve Karaman M.R., 1996 Bitkilerin Gelişimi Üzerine Tütün Tozu ve
Kompostun Etkisi, M.Ü. Müh. Fak. Çevre Müh. Böl. Tarım-Çevre İlişkileri
Sempozyumu, Salihli-Manisa.
Çakır, E., Yalçın H., Aykas E., Akdemir H., Öcel T., Soya H., 2005 Ödemiş
Koşullarında Buğday Tarımında Doğrudan Ekim Uygulamaları, Journal of
Agricultural Machinery Science, Volume 1, Number 2, p. 109-114.
Campbell, C.A. and C.O. Plank 1992 “Sample Preparation” in C. Oven Plank (Ed.)
Plant Analysis Reference Procedures for the Southern Region of the United
States. Southern Cooperative Series Bulletin 368, May.
Chapman, H.D., and Pratt P.F., 1961 Methods of analysis for soils, plants and waters,
University of California, Division of agricultural sciences.
Demir, İ., Armağan B., 2001 Gelişmekte Olan Şehirlerde Katı Atık Bertaraf Metodu
Olarak Yakmanın Değerlendirilmesi. I. Ulusal Katı Atık Kongresi s(7-12), 18-
21 Nisan, İzmir.
Düzgüneş, O., Kesici T., Koyuncu O., Gürbüz F., 1987 Araştırma ve Deneme Metodları
(İstatistik Metadlar II) A.Ü. Zir. Fak Yayınları 1021, Ders Kitabı 295, Ankara.
Elmacı, Ö.L., Delibacak S., Seçer M., Bodur A., 2002 Fertility status, trace elements and
heavy metal pollution of agricultural land irrigated from the Gediz River. Int. J.
Water, Vol.2, Nos.2/3,184-195.
Elmacı, Ö.L., M.Seçer, Ş.Ceylan, H.Akdemir, 2003a Katı veya Sıvı, Organik veya
İnorganik Formdaki Üretim Atıklarının Gübre Olarak Bitki Yetiştirmede
Kullanılabilirliklerinin Araştırılması. Ege Üni. Bilimsel Araştırma Projesi Kesin
Raporu. Proje No:99-ZRF-38 Bornova İzmir, s:1-78.
Elmacı, Ö.L., Seçer M., Ceylan Ş., 2003b Tıbbi-Aromatik Bitki İşletmeleri Katı
Atıklarının İçerik Yönünden Tanımlanmaları. UKAK’2003 II. Ulusal Katı Atık
Kongresi Bildiriler Kitabı, Dokuz Eylül Üni. Çevre Müh. Böl. ve Çevre
Araştırma ve Uyg. Merkezi (ÇEVMER), 7-9 Mayıs, İzmir Kitapçığı, 7. Oturum,
Syf:1-16.
Güneş, A., Alpaslan M., İnal A., 2000 Bitki Besleme ve Gübreleme. Ank. Üni. Zir. Fak.
Yay. No:1514, S:199.
Hanlon, E.A. 1992 “Determination of total Manganese, Iron, Copper and Zinc in Plants
by Atomic Absorption Techniques” in C. Oven Plank (Ed.) Plant Analysis
Reference Procedures for the Southern Region of the United States. Southern
Cooperative Series Bulletin 368. May.
Hoffmann, G., 1991 “Bestimmung von Schwermetallen im Aufschluss mit Königwasser
„ in Methodenbuch Band I., Die Untersuchung von Böden, 4. Auflage
WDLUFA- Verlag- Darmstadt
Jackson, M.L., 1967 Soil chemical analysis, prentice hall of India private limited. New
Delhi.
Jones, J.B., 1984 Developments in the measurement of trace metal constituents in foods.
In Gilbert J. (Edt.) Analysis of Food Contaminants, Elsevier Applied Science
Publishers Ltd., ISBN 0-58334-255-5, p:187.
Kacar, B. 1984 Bitki Besleme Uygulama Kılavuzu, Ankara Üni. Zir. Fak. Yay. 900,
Uygulama Kılavuzları: 214.
Kacar, B., 1995 Toprak Analizleri: Bitki ve toprağın kimyasal analizleri III, Ankara
Üni., Zir. Fak., Eğitim Araş. ve Geliştirme Vakfı Yayınları, s:81-86.
508

Levy, J.S., Taylor, B.R., 2003 Effects of pulp mill solids and three compost on early
growth of tomatoes, Bioresource Technology (in press).
Lindsay, W.L., and Norvell, W.A., 1978 Development of DTPA soil test for zinc, iron,
manganese and copper, Soil Sci. Soc. Amer. J. 42: pp. 421-428.
Lott, W.L., J.P. Nery, J.R. Gall and J.C. Medcoff 1956 Leaf Analysis Technique in coffe
research, I.B.E.C. Research Inst. Publish No:9.
Olayinka, A., Adetunji A., Adebayo, A., 1998 Effect of organic amendments on
nodulation and nitrogen fixation by cowpea, Jour. of Plant Nutrition, 21 (11),
2455-2464.
Özdil, N 2003 Pamuk Lif Özelliklerinin Ölçümü ve Değerlendirilmesi, Pamukta Eğitim
Semineri Kitapçığı S:237-247, E.Ü. Bilim Teknoloji Merkezi (EBİLTEM)
İzmir.
Reuterberg, E., und Kremkus, F., 1951 Bestimmung von Gesamthumus und Alkalischen
Humusstoffen im Boden, Z. Pflanzenernaehr. Düng. und Bodenkd. Verlag
Chemie GmbH. Weinheim.
Riehm, H., 1957 Untersuchungen über die Augustenburg zu gearbeitete Methode zur
Bestimmung des heisswasser löslischen Bors im Boden nach Berger und Troug,
Agrochimica 1(2): pp. 91-106.
Tarakçıoğlu, C., Bender D., Erdal İ., Dengiz O. ve Gürbüz M., 1998 Farklı Organik
Materyallerin Killi Bir Toprağın Bazı Fiziksel Özellikleri Üzerine Etkileri. M.
Şefik Yeşilsoy International Symposium on Arid Region Soil. 21-24 Eylül,
Menemen-İzmir.
Traulsen, B.D., Schönhard G., und Pestemer W., 1997 Risikobewertung der Anwendung
von Bioabfallkomposten auf landwirtschaftlichen Nutzflächen. Agribiol. Res.
50,2,1997, pp:102-106.
Tuncay H. 1994 Su Kalitesi, Ege Üni. Zir. Fak. Yayın No:512 (I. Basım) ISBN 975-
483-256-0.
509

ZEOLİT UYGULAMASININ TOPRAKTAN AMONYUM VE NİTRAT


YIKANMASI ÜZERİNE ETKİSİ

Cevdet ŞEKER İlknur GÜMÜŞ


Selçuk Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Konya.
cseker@selcuk.edu.tr ersoy@selcuk.edu.tr

ÖZET
Bu araştırmada; zeolitin yıkanma sonucu NH4+ ve NO3- şeklinde meydana gelen
azot kayıpları üzerine etkisi incelenmiştir. Deneme laboratuar şartlarında plastik
kolonlarda kumlu tın tekstüre sahip toprakta yürütülmüştür. Her bir kolona 48 g zeolit
ve 8.72 g amonyum sülfat gübresi uygulanmıştır. Kolonlarda yıkama sonucu oluşan
süzüklerde NH4-N ve NO3-N tayini yapılmıştır. Deneme sonunda zeolit uygulaması
kontrole göre yıkanma sonucu oluşan NH4+ kaybını % 25.8, amonyum sülfat
uygulamasına göre % 20.6; NO3- kaybını ise kontrole göre %31.3, amonyum sülfat
uygulamasına göre % 19.87 oranlarında azaltmıştır.
Anahtar Kelimeler: Zeolit, azot yıkanması, NH4, NO3.

GİRİŞ
Azot, bitkiler için gerekli besin elementlerinden bir tanesidir ve eksikliğinde
tarımsal üretimi sınırlandıran bir faktördür. Azotlu gübre kullanımının özellikle bitki
gelişimi ve ürün verimi açısından faydaları tartışmasız olmakla beraber bir kısım
olumsuz etkileri de göz önünde bulundurulması gereken faktörler arasındadır.
Kullanılan azotlu gübrelerden bitkiler tamamen yararlanamamakta ve dolayısıyla
kullanılamayan azot çeşitli yollarla kayba uğramaktadır. Azot, toprakta başlıca
amonyum (NH4+) ve nitrat (NO3-) formundadır. NH4+ iyonları toprakta
mikroorganizmalar tarafından NO3- dönüştürülür (Tisdale ve ark. 1993, Laegreid ve ark.
1999). Toprakta bitkinin ihtiyacından fazla azot bulunması durumunda azot bileşikleri
(özellikle NO3-) toprak profilinden uzaklaşmakta ve yeraltı sularında kirliliğe sebep
olmaktadır(Tisdale ve ark. 1993, Sarıoğlu 2005). Temel azot kayıp yollarından birisi de
azotun N2O, NH3, N2 gibi gaz emisyonları şeklinde atmosfere uçmasıdır. Özellikle bazik
reaksiyonu topraklarda gaz şeklindeki kayıplar fazla olmaktadır. Toprağa ilave edilen
azotun 1/3 kadarının atmosfere karıştığı bildirilmektedir (Aksoy ve Karakaş,1990).
Topraklara uygulanan hem kimyasal hem de organik gübrelerden yıkanma, gaz şeklinde
buharlaşma vb. yollarla ortaya çıkan azot kayıpları ciddi bir tarımsal sorun olmakla
beraber, küresel ısınmaya katkıda bulunarak çevresel bir boyut kazanmaktadır. Tarımsal
kaynaklı olarak ortaya çıkan bu kayıpların azaltılması için çeşitli yollara
başvurulmaktadır. Son yıllarda NH4’ün tutulması için çeşitli toprak ıslah materyalleri
kullanılmaktadır. Zeolit bu amaçla kullanılabilecek doğal ıslah materyalleri arasında
önemli bir potansiyel kaynaktır. Zeolit; alkali toprak katyonları içeren, kristal yapıda,
kolay ve bol bulunan, üç boyutlu bir alüminyum silikattır (Noori ve ark. 2006). Temel
özellikleri; yüksek katyon değişim kapasitesine sahip olması, dengeli su alıp verebilmesi
ayrıca iyon değişimi, besin alıp verebilme ve asidite ile hava gözenekliliğini
düzenleyebilmesi olarak sıralanabilir. Alkali ve toprak alkali metallerin kristal yapıya
sahip sulu alümina silikatları olup çerçeve silikatlar grubundadır. Mineralin kristal
kafesinde su ve çeşitli katyonların (Na+, K+, Mg++, Sr++ ve Ba++) geçebildiği birbirine
bağlı boşluklar bulunmaktadır. Geniş izomorfik yer değiştirme özelliği gösteren zeolit
minerali bu özellikleri nedeniyle yüksek bir katyon değişim kapasitesi ve toprak
510

çözeltisinde katyonların adsorbsiyonunda seçicilik özelliğine sahiptir. Mineralde


divalant katyonlardan daha çok monovalant katyonlar ve özellikle NH4’ün alıkonulduğu
kaydedilmiştir (Ming ve Mumpton 1989). Zeolitlerin çok geniş bir kullanım alanı vardır.
Portland çimentosu yapımında, hafif yapı malzemesi üretiminde, kağıt endüstrisinde,
hayvan yem rasyonlarında, gübrelemede, endüstriyel atık sularda ve toprakta ağır metal
içeriğinin azaltılmasında ve toprak düzenleyici olarak kullanılır (Zorpas ve ark. 1999,
Erdem ve ark. 2004, Stylianou ve ark. 2006).
Bu çalışmanın amacı; zeolitin yıkanma sonucu NH4+ ve NO3- şeklinde meydana
gelen azot kayıpları üzerine etkisini belirlemektir.

MATERYAL VE METOD
Araştırmada kullanılan toprak örneği Konya-Sağlık kasabasından 0-20 cm
derinlikten alınmıştır. Toprak örneği havada kurutulup ezildikten sonra 2 mm’lik elekten
geçirilmiştir. Klinoptilolit zeolit materyali (Manisa-Gördes) Rota Madencilik A.Ş.
tarafından sağlanmıştır. Toprağa uygulanmadan önce 0.5 mm’lik elekten geçirilmiştir.
Denemede kullanılan toprak örneği ve zeolit materyaline ait bazı fiziksel ve kimyasal
özellikler Tablo 1 ve Tablo 2’de verilmiştir. Deneme toprağı Kumlu tın tekstüre sahip,
hafif alkalin pH (7.83) ve organik madde içeriği düşük (%0.28), kireç içeriği %
31.58’dir.
Tablo 1. Deneme toprağına ait bazı fiziksel ve kimyasal özellikler
Özellik Değer Değer
pH (1:5) 7.83 Ca (mg kg-1) 3639
EC (mS m-1) 8.78 Mg (mg kg-1) 90.20
Tekstür sınıfı SL Na (mg kg-1) 23.82
Kil (%) 19.07 K (mg kg-1) 85.24
Silt (%) 19.62 P (mg kg-1) 17.86
Kum (%) 61.30 B (mg kg-1) 0.56
Hacim ağırlığı (g cm-3) 1.31 Fe (mg kg-1) 4.29
Organik madde (%) 0.28 Cu (mg kg-1) 0.423
CaCO3 (%) 31.58 Mn (mg kg-1) 0.9
Tarla kapasitesi 15.3 Zn (mg kg-1) 0.5
Toplam azot (%) 0.0039
NO3-N (mg kg-1) 15.32
NH4-N (mg kg-1) 23.83

Tablo 2. Zeolit materyalinin bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri (Ahmed 2006, Erdem
2004, Turan 2008)
Parametre % Parametre ppm
SiO2 71.00 Cd <5
TiO2 0.10 Zn 52
Al2O3 11.80 Pb <50
Fe2O3 1.70 Se <50
CaO 3.40 Mn 164
MgO 1.40 Mo <5
K2 O 2.40 Ni <10
Na2O 0.40 Cr 12
SO3 0.12 Cu <10
Si/Al 4.69 Co <10
pH 7.5 As <50
KDK 106 meq/100 g
511

Deneme Deseni
Deneme; kolon denemesi şeklinde 49 cm boyunda 10.8 cm çapındaki plastik
kolonlarda yürütülmüştür. Kolonların alt kısmına filtre kağıdı yerleştirildikten sonra
fırın kuru ağırlık esasına göre 4.8 kg toprak konulmuştur. Zeolit (48 g) toprağın ilk 20
cm’lik kısmına, amonyum sülfat (AS) (8.72 g) gübresi ilk 10 cm’lik kısmına
uygulanmıştır. Uygulamalardan sonra kolonlardaki topraklara tarla kapasitesine gelecek
şekilde saf su uygulanmış ve kolonların ağzı sera filmle kapatılarak 24 saat
bekletilmiştir. 24 saat sonra her bir kolona alttan su çıkışı olana kadar saf su ilave
edilmiştir. Alttan çıkan süzüklerde NH4-N ve NO3-N tayini yapılmıştır. Belli aralıklarla
süzüklerdeki NH4-N ve NO3-N miktarı ölçülmüş, değerler arasında istatistiksel olarak
fark çıkmayınca yıkamaya son verilmiştir.
İstatistik
Süzüklerdeki NH4-N ve NO3-N miktarları varyans analizine tabi tutulmuş,
önemli çıkan değerler arasındaki farklılığı belirlemek için LSD testi
uygulanmıştır(Minitab, 1995).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Laboratuar şartlarında yürütülen deneme sonucunda zeolit ilavesinin topraktan
yıkanan NH4-N miktarına etkisi Tablo 3’de verilmiştir. Bu tablonun incelenmesinden de
anlaşılacağı üzere uygulanan zeolitin topraktan yıkanan NH4-N miktarına etkisi
istatistiki yönden önemli (P<0.05) farklılık göstermiştir.
Tablo 3. Zeolit ilavesinin topraktan yıkanan NH4-N miktarına (mg) etkisi
Uygulama 1. yıkama 2. yıkama 3. yıkama 4. yıkama 5. yıkama 6. yıkama 7. yıkama Toplam
Kontrol 1.84 a 0.37 b 0.47 b 0.35 ab 0.45 b 0.45 b 0.50 b 4.45 b
Zeolit 1.19 b 0.35 b 0.32 c 0.29 b 0.35 c 0.36 c 0.41 c 3.30 c
AS 1.69 ab 0.64 a 0.59 a 0.49 a 0.57 a 0.60 a 0.59 a 5.20 a
AS+Zeolit 1.39 bc 0.47 a 0.43 b 0.37 ab 0.48 b 0.51 b 0.44 bc 4.13 b
F değeri 7.59** 5.32** 22.24** 2.42** 22.51** 14.27** 13.89** 43.62**
LSD 0.3436 0.1883 0.0778 0.1737 0.062 0.08694 0.0684 0.3877
değeri
**P<0.05
Aynı harfle gösterilen değerler arasında istatistiksel olarak fark yoktur **P<0.05.

Birinci yıkanmada, zeolit uygulaması hem kontrolde ve hem de amonyum sülfat


uygulamasında NH4 yıkanmasını azaltmıştır. İkinci yıkanmada amonyum sülfat
uygulaması kolondan yıkanan NH4 miktarını artırmıştır. Üçüncü yıkanmadaki değişim
birinci yıkanmaya benzer olmuştur. Dördüncü yıkanmada uygulamalar arasındaki
farklılık önemsiz çıkmıştır. Beşinci yıkanmada zeolit uygulaması hem kontrolde ve hem
de amonyum sülfat uygulamasında yıkanma kaybını azaltmıştır. Altıncı ve yedinci
yıkanmalarda beşinci yıkanmadaki gibi, zeolit uygulaması hem kontrolde ve hem de
amonyum sülfat uygulamasında yıkama kaybını azaltmıştır.
Zeolit ilavesinin toplam yıkanan NH4-N konsantrasyonu Şekil 1’de
gösterilmiştir. Şekil 1’in incelenmesinden de anlaşılacağı üzerine yıkanan toplam NH4
miktarları incelendiğinde, zeolit uygulaması kontrole göre NH4 kaybını %25.8,
amonyum sülfat uygulamasına göre ise % 20.6 azaltmıştır.
512

Şekil 1. Toplam NH4 Miktarı (mg) (P<0.05)

6 5,20a
5 4,45b

Toplam NH4 (mg)


4,13b
4 3,30c
3
2
1
0
KONTROL (0) ZEOLİT (Z) NH4 Z+NH4
Uygulamalar
Laboratuar şartlarında yürütülen deneme sonucunda zeolit ilavesinin topraktan
yıkanan N03-N miktarına etkisi Tablo 4’de verilmiştir. Bu tablonun incelenmesinden de
anlaşılacağı üzere uygulanan zeolitin topraktan yıkanan NO3-N miktarına etkisi
istatistiki yönden önemli (P<0.05) farklılık göstermiştir.
Tablo 4. Zeolit ilavesinin topraktan yıkanan NO3-N miktarına (mg) etkisi
Uygulama 1. yıkama 2. yıkama 3. yıkama 4. yıkama 5. yıkama 6. yıkama 7. yıkama Toplam
Kontrol 2.75 a 0.48 0.51 bc 0.29 0.33 b 0.34 0.29 ab 5.01 a
Zeolit 1.27 c 0.55 0.44 c 0.30 0.33 b 0.29 0.23 b 3.44 b
AS 1.71 b 0.63 0.72 a 0.41 0.40 a 0.38 0.34 a 4.63 a
AS+Zeolit 1.27 c 0.57 0.53 b 0.30 0.31 b 0.39 0.32 a 3.71 b
F değeri 30.87** 1.19** 21.68** 1.36** 7.80** 5.13** 6.13** 32.97**
LSD değeri 0.4099 - 0.08293 - 0.04715 - 0.06440 0.4223
**P<0.05
Aynı harfle gösterilen değerler arasında istatistiksel olarak fark yoktur **P<0.05.

Birinci yıkanmada, zeolit uygulaması hem kontrolde ve hem de amonyum sülfat


uygulamasında NO3 yıkanmasını azaltmıştır. İkinci yıkamada zeolit uygulamasının
yıkanan NO3 miktarı üzerine etkisi istatistiksel olarak önemsiz çıkmıştır. Yıkanan NO3-
N miktarı 0.48-0.63 mg arasında değişmiştir. Üçüncü yıkamadaki değişim birinci
yıkamaya benzer olmuştur. Dördüncü yıkanmada uygulamalar arasındaki farklılık
önemsiz çıkmıştır. Beşinci yıkanmada zeolit uygulaması hem kontrolde ve hem de
amonyum sülfat uygulamasında yıkanma kaybını azaltmıştır. Altıncı yıkamada
uygulamalar arasındaki fark istatistiksel olarak önemsiz çıkmıştır. Yedinci yıkamada ise
beşinci yıkamadaki gibi, zeolit uygulaması hem kontrolde ve hem de amonyum sülfat
uygulamasında yıkama kaybını azaltmıştır.
Zeolit ilavesinin toplam yıkanan NO3-N konsantrasyonu Şekil 2’de
gösterilmiştir. İlgili Şeklin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, yıkanan toplam NO3
miktarları incelendiğinde, zeolit uygulaması kontrole göre NO3 kaybını %31.33,
amonyum sülfat uygulamasına göre ise %19.87 azaltmıştır.
Yapılan bu çalışma sonucunda toprağa uygulanan zeolit yıkama sonucunda
oluşan NH4-N ve NO3-N miktarını azaltmıştır. Zeolitin NH4 iyonlarına karşı seçiciliği
ile yağmur suları veya sulama sularıyla yıkanarak uzaklaştırılan NH4 ve NO3 iyonları
toprakta uzun süre kaybedilmeden muhafaza edilerek bitkilerin etkin bir şekilde
kullanımını sağlamakta ve yer altı sularında yıkanma sonucunda oluşan NO3 kirliliğini
engellemektedir. Zeolitin yıkanma sonucunda oluşan azot kayıplarını azalttığı çeşitli
araştırmacılar tarafından da ifade edilmiştir (Weber ve ark. 1983, Mac Kown ve ark.
1985, Rehakova ve ark. 2004, Ahmed ve ark. 2006, Saltalı ve Aydın 2006).
513

Şekil 2. Toplam NO3 Miktarı (mg) (P<0.05)


6,00
5,01
5,00 4,63

Toplam N03(mg)
4,00 3,71
3,44

3,00

2,00

1,00

0,00
KONTROL (0) ZEOLİT (Z) N03 Z+N03
Uygulamalar

KAYNAKLAR
Ahmed, O.H., Amınuddin, H., Husni, M.H.A., 2006. Reducing Ammonia Loss from
Urea and İmproving Soil–Exchangeable Ammonium Retention Through Mixing
Triple Superphosphate, Humic Acid and Zeolite. Soil Use and Management, 22
(2006) 315-319.
Aksoy, A.Ş., Karakaş, T., 1990. Ozon Tabakasında Olan İncelme. Ege Üniv. Zir. Fak.
Der., Cilt:27, Sayı1, İzmir.
Anonim, 2001. The Nitrogen Cycle and the Environment. Agro Chemicals Report.
Vol.1, No:1.
Anonim, 2002. DİE, Tarımsal Yapı ve Üretim, s. 294.
Anonim, 2005. Agriculture Data. http://faostat.fao.org.
Bayraklı, F., 1987. Toprak ve Bitki Analizleri. 19 Mayıs Üniv., Ziraat Fak., Kitap
No:17, Samsun.
Bremner, J.M., Mulvaney, C.S., 1982. Nitrogen-total. In Methods of Soil Analysis. Part
2. Agronomy 9. Physical and Microbiological Properties. Eds. A L Page, R R
Miller, D R Keeney. ASA, Madison WI. Pp. 596-622.
Day, P.R., 1965. Particle fractionation and particle-size analysis. In: Methods of Soil
Analysis, Part I, (Ed Black , C.A.), pp. 545-566. American Society of
Agronomy, Madison, WI.
Erdem, E.,; Karapınar, N.; Donat, R., 2004. The Removal Heavy Cations by Natural
Zeolites. J. of Colloid and Interface Sci, 280: 309-314.
Hızalan, E., Ünal, H., 1966. Toprağın Kimyasal Analizleri. A.Ü. Ziraat Fak. Yayın No,
278, Ankara.
Işıldar, A.A., 1997. Toprağa Zeolit İlavesinin Nitrifikasyon Üzerine Etkisi. Tr. J.
Agriculture and Forestry. 23:363-368.
Laegreid, M.; Bockman, O.C.; Kaarstad, O., 1999. Agriculture, Fertilizers and
Environment. CABI publishing in association with Norsk Hydro ASA. Oslo,
Norway, pp. 113-144.
Lindsay, W.L.; Norvel, W.A..1978. Development of a DTPA soil test for zinc, iron,
manganese and copper. Soil Sci. Soc. Am. J. 42, 421-428.
514

MacKown, C.T., Tucker, T.C., 1985. Ammonium Nitrogen Movement in a Coarse


Textured Soil Amended with Zeolite. Soil Sci. Soc. Am. J., 49:235-238.
Minitab. 1995. Minitab Reference Manuel (Release 7.1). Minitab Inc., State Coll. PA.
16801. USA.
Ming, D.V., Mumpton, F.A., 1989. Zeolite in Soils. In J.B. Dixon and S.B.Weed
(Editors), Mineral Soil Environment. SSSA Pub.Inc., Madison, WI, pp. 874-
911.
Noori, M.; Zendehdel, M.; Ahmadi, A., 2006. Using Natural Zeolite for Improvement of
Soil Salinity and Crop Yield. Toxicol. Environ. Chem. 88: 77-84.
Weber, M.A,; Barbarick, K.A.; Westfall, D.G., 1983. Ammonium Adsorbsiyon by a
Zeolite in Static and Dynamic System. J. Environ. Quality, 12:549-552.
Saltalı, K.; Aydın, M.,2006. Adsorption of Ammonium from Aqueous Systems by
Natural Turkish Zeolite.
Sarıoğlu, M., 2005. Removal Ammonium from Municipal Wastewater Using Natural
Turkish (Doğantepe) Zeolite. Separation and Purification Tech. 41: 1-11.
Stylianou, M.A; Hadjiconstantinou, M.P; Inglezakis, V.J.; Moustakas, K.G.; Loizidou,
M.D., 2006. Use of Natural Clinoptilolite for The Removal of Lead, Copper and
Zinc in Fixed Bed Column. J. of Hazardous Materials.
Rhakova, M.; Cuvanova, S.; Dzivak, M.; Rimar, J.; Gavalova, Z., 2004. Agricultural
and Agrochemical Uses of Natural Zeolite of The Clinoptilolite Type. Current
Opinion State and Materials Science. 8: 397-404.
Tisdale, S.L.; Nelson, W.L.; Beaton, J.D.; Havlin, L., 1993. Soil Fertility and Fertilizers.
Fifth edition, Macmillan Pub. Company, New York, pp. 109-175.
Turan, G., 2008. The Effects of Natural Zeolite on Salinity Level of Poultry Litter
Compost. Bioresource Technology, 99: 2097-2101.
Zorpas, A.A; Vlyssides, A.G.; Loizidou, M., 1999. Dewatered Anaerobically-Stabilized
Primary Sewage Sludge Composting: Metal Leachability and Uptake by Natural
Clinoptilolite. Commun. Soil Sci. Plant Anal. 30 (11 and 12): 1603-1613.
515

ANTALYA BÖLGESİNDE BİBER YETİŞTİRİLEN SERA TOPRAKLARININ


VERİMLİLİK DURUMLARININ İNCELENMESİ

Cevdet F. ÖZKAN Nuri ARI Ahmet E. ARPACIOĞLU E. Işıl DEMİRTAŞ


Filiz Asri ÖKTÜREN D. Hilal ASLAN
Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Antalya. cfozkan@gmail.com

ÖZET
Bu çalışma, Antalya Bölgesinde biber yetiştiriciliği yapılan sera topraklarının
bazı verimlilik özelliklerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Antalya ili ve çevresinde
biber yetiştirilen seralardan alınan 184 adet toprak örneği materyal olarak kullanılmıştır.
Toprak örneklerinde pH, EC, kireç, bünye, organik madde, alınabilir P, K, Ca, Mg
analizleri yapılmış ve sonuçları değerlendirilmiştir.
Elde edilen bulgulara göre; toprak örnekleri genel olarak kumlu tın, tın ve
kumlu killi tın bünyeye sahiptir. Yüksek oranda kireç içeren sera toprakları, hafif alkali
ve alkali karakterlidir. Genellikle tuzsuz, hafif ve orta tuzludur. Organik madde miktarı
düşüktür. Toprak örneklerinin bitki besin maddesi içeriği incelendiğinde ise, alınabilir P
ve Mg’un yüksek, alınabilir Ca miktarının genel olarak orta ve iyi düzeyde, alınabilir
K’un da düşükten yüksek seviyeye kadar değişen oranlarda olduğu belirlenmiştir.
Ayrıca toprakların fiziksel ve kimyasal özellikleri arasındaki ilişkiler de korelasyon
analizleri ile incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Antalya Bölgesi, biber, toprak verimliliği, sera toprakları.

NUTRITIONAL STATUS OF GREENHOUSE SOILS GROWN PEPPER IN


ANTALYA REGION
ABSTRACT
This experiment was carried out to determine fertility status of greenhouse soils
in which pepper is grown in Antalya Region. For this objective, pH, CaCO3, EC, organic
matter, texture, available P, K, Ca and Mg of 184 soil samples were detected.
The results of the soil samples were compared with sufficiency range given for
soils. The pH of the soil samples was slightly alkaline and alkaline. The textures were
sandy loam, sandy clay loam and loamy. Soil samples were mostly low in organic
matter, highly calcareous and had nonsaline, slightly and moderate salinity. Available P
and Mg were generally high level and available Ca level also were medium and high.
The available K levels ranged from low to high. Also correlations between some
physical and chemical properties of soil samples were investigated.
Key Words: Antalya region, pepper, soil fertility, greenhouse soils.

GİRİŞ
Ülkemizde serada sebze yetiştiriciliği, ekonomiye katkı sağlayan önemli bir
tarımsal üretim koludur. Türkiye’de toplam 469 340 da alanda örtü altı sebze
yetiştiriciliği yapılmaktadır. Toplam serada sebze alanı içinde biber, 251 731 tonluk
üretim ile önemli sebze türlerindendir (Anonim, 2006).
516

Biberin besin değeri oldukça yüksek olup, 100 gramında yaklaşık % 88 su, 40
kcal enerji, 2.22 g protein, 8.9 g karbonhidrat, 1.56 g toplam lif, 17.7 mg Ca, 1.11 mg
Fe, 340 mg K, 6.7 mg Na, 0.08 mg thiamin, 0.08 mg riboflavin, 0.9 mg niasin ve 240
mg askorbik asit bulunmaktadır (Gebhardt ve Thomas, 2002).
Serada biber yetiştiriciliğinde, verim ve kaliteyi toprak verimliliği ve gübreleme
önemli oranda etkilemektedir.
Biberde iyi bir verim ve gelişme; derin, geçirgen, su tutma kapasitesi yeterli,
organik madde ve besin maddelerince zengin, tınlı topraklarda elde edilir. Kumlu ve
kumlu tınlı topraklarda erken ürün alınır. Ancak biberin kökleri hassas olduğu için, ağır
killi ve aşırı su tutan topraklarda iyi gelişemez. En uygun pH 6.0-6.5’dir (Vural ve ark.,
2000).
Biber, toprak tuzluluğuna orta derecede hassastır (Ayers ve Westcot,1989).
Rockwool ortamında yapılan bir çalışmada, bibere 2.8 dS/m düzeyine kadar tuz
uygulandığında, verimde değişme olmadığı, ancak bu değerin üzerindeki her 1 dS/m
artışın, verimde % 7.6 oranında azalmaya neden olduğu belirlenmiştir (Sonneveld ve
Van Der Burg,1991)
Papadopoulos ve ark. (2005) Akdeniz Bölgesi koşullarında 1 ha alanda yapılan
biber yetiştiriciliğinde, vejetatif aksam üretimi için 90 kg N, 6 kg P, 90 kg K ve 1 ton
meyve üretimi için ise 2.0 kg N, 0.26 kg P, 1.83 kg K’un gerekli olduğunu
bildirmişlerdir. Farklı araştırma bulgularının derlendiği diğer bir kaynakta ise 21 ton
biber ürünüyle topraktan 70 kg N, 16 kg P2O5, 92 kg K2O kaldırıldığı rapor edilmiştir
(Anonim, 1992).
Toprak analizi yapılmadığı durumlarda, 3.5-5 ton/da ürün alabilmek için bibere,
dikim öncesi 4.5 kg/da N, 4.5 kg/da P2O5, 5 kg/da K2O verilmelidir. Dikimden sonra ise
dikim-çiçeklenme dönemleri arasında 3.2 kg/da N, 3 kg/da K2O; çiçeklenme-meyve
tutumu dönemleri arasında 4 kg/da N, 5 kg/da K2O, meyve tutumu-hasat dönemlerinde
ise 6 kg/da N, 14 kg/da K2O uygulanarak yetiştiricilik yapılabilir. Dikim öncesi
amonyum nitrat (%33 N), triple süper fosfat (% 43-46 P2O5) ve potasyum sülfat (%50
K2O); dikimden sonra ise suda çözünürlüğü yüksek olan amonyum nitrat (%33 N) ve
potasyum nitrat (%13 N-%46 K2O) gibi gübreler kullanılmalıdır (Montag, 1999).
Papadopoulos (1994) örtüaltında yetiştirilen biber bitkisinin damla sulama
sistemi ile gübrelenmesi halinde, besin çözeltisinde 130-170 mg/kg N, 30-50 mg/kg P,
150-200 mg/kg K bulunması gerektiğini bildirmiştir.
Antalya ilinde yoğun olarak biber yetiştirilen Kumluca ve Kale yörelerinde
bulunan seralarda yapılan bir çalışmada; toprakların, genelde hafif alkali tepkimeli, çok
yüksek ve aşırı derecede kireçli, hafif ve orta tuzlu olduğu bildirilmiştir. Ayrıca sera
topraklarının kumlu tın ve kumlu killi tın bünyeli, organik maddece fakir, alınabilir P,
Ca, Mg, Fe, Mn, Zn ve Cu yönünden yeterli, K içeriğinin ise düşük ve yüksek
seviyeleri arasında değişen oranlarda olduğu bildirilmiştir (Sönmez ve ark.,1999)
Örtüaltı sebze yetiştiriciliğinde, yıl boyu üretim yapılmakta ve daha yüksek
verim alınmaktadır. Seralarda çevre kirliliğine neden olmadan, sürdürülebilir tarım
yapılabilmesinde toprak verimliliğinin büyük önemi bulunmaktadır. Bu çalışmanın
amacı da Antalya bölgesinde biber yetiştirilen sera topraklarının bazı fiziksel ve
kimyasal özelliklerinin incelenmesi ve varolan sorunların belirlenmesidir.
517

MATERYAL VE METOD
Antalya ilinde biber yetiştirilen seralardan, 2003-2007 yılları arasında, Batı
Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Yaprak ve Toprak Analiz Laboratuvarına,
üreticiler tarafından getirilen 184 adet toprak örneği materyal olarak kullanılmıştır.
Toprak örneklerinde; pH ve EC 1:2.5 toprak-su karışımında (Jackson, 1962), % CaCO3
Scheibler kalsimetresi (Çağlar, 1949) ile, bünye Hidrometrik yöntemle (Bouyoucos,
1951), organik madde Walkley Black yöntemine göre (Jackson, 1962), alınabilir P
Olsen metodu (Olsen ve Sommers, 1982), alınabilir K, Ca, Mg ise 1 N amonyum asetat
yöntemine göre belirlenmiştir (Kacar, 1962).
Toprak özellikleri arasındaki ilişkilerin belirlenmesinde ise istatistiki
yöntemlerden korelasyon hesaplamaları, Jump 5.01 (2002) paket programı kullanılarak
yapılmış ve sonuçlar değerlendirilmiştir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Antalya bölgesinde biber yetiştirilen 184 adet seradan alınan toprak örneklerinin
bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçlarına ait minimum, maksimum ve ortalama
değerler Çizelge 1’de verilmiştir.
Çizelge 1. Analiz sonuçlarına ait minimum, maksimum ve ortalama değerler

Toprak Özellikleri Min. Değerler Max. Değerler Ort. Değerler


pH 6.8 8.8 7.92
CaCO3 % 0.7 77.0 22.4
EC (µmhos/cm) 121 5330 876
Org. Madde % 0.2 9.1 2.5
P ppm 6 750 151
K ppm 25 1157 317
Ca ppm 750 6565 3152
Mg ppm 82 2271 794

Biber yetiştirilen seralardan alınan toprak örneklerinin pH değerleri 6.8 - 8.8


arasında değişmektedir. Kellog (1952)’a göre sınıflandırıldığında toprakların genellikle
hafif alkali ve alkali karakterli olduğu belirlenmiştir (Çizelge 2). Biber için en uygun pH
değerini Günay (1992) 6.0-6.5, Kovancı (1988) ise 5.4-6.8 olarak bildirmiştir. Biberin
6.5-7.5 gibi geniş pH aralığına tolerans gösterdiğini bildiren kaynaklar da vardır
(Anonim, 1992). Ancak analiz sonuçları incelendiğinde; pH değerlerinin biber
yetiştiriciliği için yüksek olduğu görülmektedir.
Çizelge 2. Toprak örneklerinin pH değerlerine göre sınıflandırılması

Sınır Değerleri Değerlendirme Örnek Sayısı % Oran


6.1 - 6.5 Hafif Asit - -
6.6 - 7.3 Nötr 7 3.8
7.4 - 7.8 Hafif Alkali 67 36.4
7.9 - 8.4 Alkali 106 57.6
8.5 - 9.0 Kuvvetli Alkali 4 2.2

Toprak örneklerinin elektriksel iletkenlik (EC) değerleri 121-5330 µmhos/cm


arasında değişmektedir (Çizelge 1). Dellavalle (1992)’ye göre sera topraklarının
% 21.7’si tuzsuz, % 38.1’i hafif, % 19’u ise orta tuzlu, % 7.6’sı tuzlu, % 11.4’ü yüksek
518

tuzlu sınıfa girmektedir (Çizelge 3). Biber orta derecede tuza hassas olup, tuz miktarı
düşük topraklarda daha iyi yetişir (Ayers ve Westcot, 1989; Anonim, 1992). Bu yüzden
orta ve daha yüksek tuzlu sınıfa giren sera topraklarında verim kayıpları ortaya çıkabilir.
Toprak örneklerinin bazı özellikleri arasındaki ilişkiler incelendiğinde; elektriki
geçirgenlik (EC) ile fosfor (r=0.2505***), potasyum (r=0.4159***) ve magnezyum
(r=0.1751*) arasında önemli pozitif korelasyonların belirlenmiş olması (Çizelge 11),
toprağa aşırı miktarda verilen bu elementleri içeren gübrelerin EC değerinde artışa
neden olduğunu göstermektedir.
Çizelge 3. Toprak örneklerinin EC değerlerine göre sınıflandırılması
Sınır Değerleri Değerlendirme Örnek Sayısı % Oran
(µmhos/cm)
<400 Tuzsuz 40 21.7
400-800 Hafif Tuzlu 70 38.1
800-1200 Orta Tuzlu 35 19.0
1200-1600 Tuzlu 14 7.6
1600-3200 Yüksek tuzlu 21 11.4
3200< Çok Yüksek Tuzlu 4 2.2

Sera topraklarının % 0.70 ile % 77.0 arasında değişen oranlarda CaCO3 içerdiği
saptanmıştır (Çizelge 1). Evliya (1964)’ya göre değerlerin % 53.8’inin aşırı yüksek, %
17.9’unun çok yüksek, % 15.8’inin ise yüksek sınıfa girdiği saptanmıştır (Çizelge 4).
Ayrıca pH ve CaCO3 arasında pozitif korelasyon (r=0.1937**) olduğu belirlenmiştir
(Çizelge 11). Heckman (2004) da, CaCO3 içeren topraklarda pH’nın yükseldiğini ve
genellikle 7.8-8.2 arasında değiştiğini bildirmiştir.
Çizelge 4. Toprak örneklerinin CaCO3 değerlerine göre sınıflandırılması

Sınır Değerleri % Değerlendirme Örnek Sayısı % Oran


0-2.5 Düşük 10 5.4
2.6-5.0 Kireçli 13 7.1
5.1-10.0 Yüksek 29 15.8
10.1-20.0 Çok Yüksek 33 17.9
20< Aşırı Yüksek 99 53.8

Toprak örneklerinin bünyeleri incelendiğinde, % 24.5’inin tın, % 31.5’inin


kumlu tın, % 18.5’inin kumlu killi tın, % 15.8’inin de killi tın sınıfına girdiği
belirlenmiştir (Çizelge 5). Biber, drenaj sorunu olmayan tınlı ve kumlu tınlı topraklarda
daha iyi yetişir (Peet, 2001). Bu nedenle önemli bir bölümü hafif ve orta bünyeli olan
sera toprakları biber yetiştiriciliği için uygundur.
Elde edilen bulgulara göre sera topraklarının organik madde içerikleri % 0.20-
9.10 arasında değişmektedir. Thun ve ark. (1955)’a göre toprakların % 39.1’i humusça
fakir, % 58.2’si az humuslu sınıfa girmiştir (Çizelge 6). Biber yetiştiriciliği için, organik
madde içeriği yüksek toprakların daha uygun olduğu bildirilmiştir (Vural ve ark.2000,
Peel 2001). Bu nedenle incelenen sera topraklarının organik madde içeriği yeterli
değildir.
Ayrıca bazı toprak özellikleri arasındaki ilişkiler incelendiğinde, organik madde
ile pH arasında negatif (r=-0.2348**) korelasyon bulunduğu belirlenmiştir (Çizelge 11).
Bu durum, organik maddenin ayrışması sonucunda organik ve inorganik asitlerin ortaya
çıkması sonucu, toprağa H+ iyonu salınması (Mc Cauley 2003) ile açıklanabilir. Organik
519

madde ile elektriki geçirgenlik arasındaki ilişki dikkate alındığında (r=0.2927) ise %
0.1 düzeyinde pozitif korelasyon bulunduğu saptanmıştır. Katyon değişim kapasitesi
yüksek olan organik maddenin (Kovancı, 1988) miktarı arttıkça, toprağa verilen besin
maddelerini tutması nedeniyle, toprak tuzluluğunda artış ortaya çıkmış olabilir.
Çizelge 5. Toprak örneklerinin bünyelerine göre sınıflandırılması

Değerlendirme Örnek Sayısı % Oran


Tınlı Kum 3 1.6
Kumlu Tın 58 31.5
Tın 45 24.5
Kumlu Killi Tın 34 18.5
Milli Tın 8 4.4
Milli Killi Tın 1 0.5
Killi Tın 29 15.8
Milli Kil 1 0.5
Kumlu Kil 1 0.5
Kil 4 2.2

Çizelge 6. Toprak örneklerinin organik madde içeriklerine göre sınıflandırılması

Sınır Değerleri (%) Değerlendirme Örnek Sayısı % Oran


0-2 Humusca Fakir 72 39.1
2-5 Az Humuslu 107 58.2
5-10 Humuslu 5 2.7

Sera topraklarının alınabilir P içeriği 6-750ppm arasında değişmektedir


(Çizelge-1). Olsen ve Sommer (1982)’e göre sınıflandırıldığında, toprakların % 95.7’si
yüksek düzeyde fosfora sahiptir (Çizelge 7). Ancak çok düşük değerler içeren bu
sınıflandırma, yetiştirme periyodu uzun olan, birim alanda daha fazla bitki bulunan ve
yüksek verim alınan sera toprakları için uygun olmayabilir. Nitekim Hill laboratuvarları
biber yetiştiriciliği için sera topraklarında 50-100ppm alınabilir P bulunması gerektiğini
bildirmiştir (Anonim, 2002).
Çizelge 7. Toprak örneklerinin alınabilir P değerlerine göre sınıflandırılması

Sınır Değerleri (ppm) Değerlendirme Örnek Sayısı % Oran


3> Çok Düşük - -
3.1-7.0 Düşük 1 0.5
7.1-20 Orta 7 3.8
20< Yüksek 176 95.7

Biber yetiştirilen sera topraklarının alınabilir potasyum kapsamları 25-1157 ppm


arasında değişmektedir (Çizelge-1). Pizer (1967)’e göre değerlendirildiğinde toprakların
% 55.5’i yüksek ve çok yüksek, % 21.7’si orta, % 22.8’i ise düşük ve çok düşük
düzeyde potasyum içermektedir (Çizelge 8). Biber diğer besin elementlerine göre
topraktan en fazla potasyum kaldırmaktadır (Anonim, 1992). Bu yüzden özellikle
potasyum içeriği düşük olan sera topraklarında yetiştirilen biberlerde verim ve kalitede
önemli azalmalar ortaya çıkabilir.
520

Çizelge 8. Toprak örneklerinin alınabilir K değerlerine göre sınıflandırılması

Sınır Değerleri (ppm) Değerlendirme Örnek Sayısı % Oran


100> Çok Düşük 8 4.3
100-200 Düşük 34 18.5
201-250 Orta 40 21.7
250-320 Yüksek 31 16.9
321< Çok Yüksek 71 38.6

İncelenen toprakların alınabilir Ca miktarlarının 750-6565ppm arasında


değiştiği Çizelge 1’de verilmiştir. Loue (1968)’e göre değerlerin % 96.7 oranında orta
ve iyi sınıfa girdiği belirlenmiştir (Çizelge 9). Bu duruma göre sera topraklarında,
alınabilir Ca bakımından bir yetersizlik görülmemektedir. Toprak örneklerinde CaCO3
ile alınabilir Ca arasında belirlenen pozitif ilişki (r=0.1876*) bu sonucun alınmasını
sağlamış olabilir (Çizelge 11). Benzer şekilde Çolakoğlu (1971) da toprakta CaCO3
arttıkça mübadil Ca miktarının arttığını bildirmiştir (Elmacı, 1989).
Çizelge 9. Toprak örneklerinin alınabilir Ca değerlerine göre sınıflandırılması

Sınır Değerleri (ppm) Değerlendirme Örnek Sayısı % Oran


716-1440 Fakir 6 3.3
1441-2867 Orta 73 39.7
2868-6120 İyi 105 57.0

Sera topraklarının değişebilir Mg içeriği ise 82-2271ppm arasında


değişmektedir (Çizelge-1). Loue (1968)’ya göre sınıflandırıldığında, toprak örneklerinin
tümünün iyi düzeyde alınabilir Mg’a sahip olduğu (Çizelge 10) ve incelenen seralarda
Mg beslenmesi ile ilgili bir olumsuzluk bulunmadığı görülmektedir.
Çizelge 10. Toprak örneklerinin alınabilir Mg değerlerine göre sınıflandırılması

Sınır Değerleri (ppm) Değerlendirme Örnek Sayısı % Oran


<54 Fakir - -
54-115 Orta 1 0.5
115< İyi 183 99.5

Çizelge 11. Toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri arasındaki ilişkiler
pH EC CaCO3 Org.Mad P K Ca
µmhos/cm % % ppm ppm ppm
EC µmhos/cm -0.3742***
CaCO3 % 0.1937** -0.0160 öd
Org.Mad. -0.2348** 0.2927*** 0.1015öd
P ppm 0.1078 öd 0.2505*** 0.1790* 0.5823***
K ppm -0.1800* 0.4159*** -0.1119öd 0.4874*** 0.3714***
Ca ppm 0.1897** 0.1420 öd 0.1876* 0.3317*** -0.0445öd 0.4978***
Mg ppm 0.2143** 0.1751* -0.0186öd 0.1269öd 0.1772* 0.2166** 0.2106**
öd: önemli değil, *: p<0.05, **: p<0.01, ***: p<0.001

Sonuç ve öneriler
Antalya bölgesinde biber yetiştirilen seralardan alınan toprak örneklerinin bazı
fiziksel ve kimyasal özellikleri ile besin elementi içeriklerine ait sonuçlar aşağıda
özetlenmiştir.
521

İncelenen sera toprakları genellikle hafif alkali ve alkali tepkimeli olup, kireç
içerikleri yüksektir. Toprakların pH’sının ve kireç miktarının yüksek olması; bazı mikro
elementlerin (Fe, Zn, Mn, Cu) bitkiler tarafından alınmasını engelleyebilir. Bu gibi
durumlarda noksanlıkların giderilmesinde yapraktan gübreleme yapılabilir. Toprak
reaksiyonunu, biber yetiştiriciliğine uygun hale getirmek için sulama suyunun özellikleri
belirlenmeli ve suyun HCO3 içeriğine oranla besin çözeltisine asit (HNO3) ilave
edilerek, kök bölgesinin pH’sı düşürülmelidir. Ayrıca fizyolojik asit karakterli
gübrelerin kullanılması da ortam pH’sının düşürülmesine yardımcı olabilir.
Biber yetiştirilen sera topraklarının önemli bir bölümü tuzsuz, hafif ve orta
tuzludur. Ancak orta ve yüksek tuzlu topraklarda, verim kaybını önlemek için, aşırı
gübrelemeden kaçınılmalı ve tuzlu sulama suyu kullanılmamalıdır. Tuzun olumsuz
etkisini azaltmak amacıyla, sulama uygulamasına dikkat edilmeli, toprağın kurumasına
izin verilmemeli ve toprakta sürekli yeterli suyun bulunması sağlanmalıdır.
Sera topraklarının önemli bir bölümü hafif ve orta bünyeli olup, biber
yetiştiriciliği için uygundur. Ancak incelenen toprakların yaklaşık % 97.3’ünün organik
madde içerikleri düşüktür. Organik madde, bitki besin maddesi kaynağı olduğu gibi
toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerini düzenleyici çok önemli özelliklere de sahiptir.
Organik madde ile toprak pH’sı arasında negatif ilişkinin belirlenmiş olması da, hafif
alkali ve alkali karakterli sera topraklarının, pH’sını düşürmede etkili olabilir. Bu
yüzden biber yetiştiricilerine sera toprağının organik madde miktarını sürekli % 5
seviyesinde tutacak şekilde, dikim öncesi organik gübre uygulamaları önerilebilir.
Biber yetiştirilen sera topraklarının alınabilir P, Ca ve Mg içerikleri, genel
olarak yüksek düzeydedir. Potasyumun ise düşük ve çok yüksek seviyeler arasında
değişen miktarlarda olduğu belirlenmiştir. Fosforun yüksek olması bazı mikro
elementlerin bitkiler tarafından alımını engelleyebilir. Potasyum miktarının düşük
olduğu seralarda verim ve kalitede azalmaları önlemek amacıyla yeterli miktarda
potasyumlu gübre kullanımına özen gösterilmelidir. Ayrıca K, Ca ve Mg’un aralarında
antagonistik ilişkiler vardır. Bu elementlerin birbirlerine olan oranlarının uygun
düzeyde olmaması, bitkinin besin maddesi alımında sorun yaratabilir. Bu nedenle
gübrelemede mutlaka bu elementlerin toprakta varolan miktarları yanında oranları da
dikkate alınmalıdır.
Sonuç olarak; Antalya bölgesi örtüaltı biber yetiştiriciliğinde gübreleme, verim
ve kalite yanında bitkinin biyotik ve abiyotik stres etmenlerine dayanıklılığını da önemli
oranda etkilemektedir. Bu nedenle en uygun gübreleme için, dikim öncesi toprak ve su
analizi yapılmalı, analiz sonuçlarına göre toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri
düzeltilip gübreleme önerisi hazırlanmalıdır. Ayrıca yetiştirme periyodu içinde yaprak
analizi yapılarak bitkilerin beslenme durumu belirlenmeli ve uygulanan gübreleme
programı kontrol edilmelidir.

KAYNAKLAR

Anonim,1992. IFA World Fertilizer Use Manual. International Fertilizer Assoc. Paris.
Anonim, 2002. Crop Guide Capsicum, Hill Lab. Vers.4 CS.TK. 20, New Zelland.
Anonim, 2006.T.K.B Antalya İl Müdürlüğü Kayıtları.
Ayers,R.S. ve Westcot D.W., 1989. Water Quality for Agriculture. FAO Irrig. and
Drain. Paper, 29. Rome.
Bouyoucos, G.J., 1951. A Recalibration of The Hydrometer Method for Making
Mechanical Analysis of Soil. Agronomy Jour. 43:434-438.
522

Çağlar, K.Ö., 1949. Toprak Bilgisi. A. Ü. Z. F. Yayınları. No: 10.


Dellavalle,N.B.,1992. Determination of specific conductance in supertanat 1:2
soil:water solution. In Handbook on Reference Methods for Soil Analysis. Soil
and Plant Analysis Council, Inc. Athens,GA.
Elmacı,Ö.L., 1989. Antalya Yöresinde (Kale) Sebze Yetiştirilen Seralardaki Toprakların
ve Bitkilerin Besin Maddesi Durumunun Tesbiti. Ege Ü.Fen Bil. Enstitüsü
Toprak Ana Bilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi. Bornova-İzmir.
Evliya, H.,1964. Kültür Bitkilerinin Beslenmesi. Ankara Ü. Ziraat Fak. Yayınları
Sayı:10. Ankara.
Gebhardt, S.E. and Thomas R.G., 2002. Nutritive Value of Foods. USDA Agricultural
Research Services. Home and Garden Bulletin Number:72, Washington,
USA.97p.
Günay, A.,1992. Özel Sebze Yetiştiriciliği. A.Ü. Bahçe Bitkileri Bölümü.Ankara.
Heckman, J.R., 2004. Soil pH Measurement with a Portable Meter. Fact Sheet FS 767.
Rutger Cooperative Res. and Ext. Serv. NJAES. New Jersey.
Jackson, M.L., 1962. Soil Chemical Analysis Prentice.Hall, Inc.183:219-284
Kacar, B., 1962. Plant And Soil Analysis. Univ.of Nebraska College of Agric. Dept. of
Agro., Lincoln, Nebraska, USA.
Kellog, C. E.1952. Our Garden Soils. The Macmillan Company, Newyork.
Kovancı, İ., 1988. Bitki Besleme ve Toprak Verimliliği Notları. Ege Üniv. Ziraat Fak.
Teksir No:107-1, Ege Üniv. Ziraat Fak.Toprak Bölümü.286s.
Loue, A.,1968. Etudes Sur La Nutrition Et Fertilisation Potassiques De La Vigne.
Societe Commerciale Des Potasses D’alsace Services Agronomiques.
Mc Cauley, A.,2003. Soil pH and organic matter. Nutrient management Module No:8.
Montana State Univ. Ext.Services-Bozeman.
Montag, U.,1999. Fertigation in Israel. IFA Agricultural Conference on Managing Plant
Nutrition. Barcelona-Spain
Olsen, S. R., Sommers L. E., 1982. P Availability Indices. P Soluble in Sodium
Bicarbonate, Method Of Soil Analysis.Part 2. Chem. and Microb. Propert.
Edit. A. L. Page, R. H. Miller, D. R. Keeney, 404-430.
Papadopoulos, I., 1994. Fertigation of vegetables under protected conditions. Expert
Consultation on Protected Cultivation, 15-18 November. Agadir, Morocco.
Papadopoulos I., Metochis C. and Seraphides N., 2005. Fertigation Recipes For Selected
Crops in the Mediterranian Region http://www.macqu.com/project/hortimed/
Deliverable_2.pdf.20.08.2005.
Peet, M. 2001.Sustainable Practices for Vegetable Production in the South
Department of Horticultural Science at North Carolina's State Univ.Agric.Exp.
Station.
Pizer, N. H., 1967. Some Advisory Aspect: Soil Potassium and Magnesium. Teck.Bull.
No:14:184
Sonneveld C. and Van Derburg A. M.M., 1991. Sodium Chloride Salinity in Fruit
Vegetable Crops in Soilless Culture. Netherland Journal of Agric. Sci. (39) 115-
122.
523

Sönmez, S., Uz İ., Kaplan M., Aksoy T.,1999. Kumluca ve Kale Yörelerindeki
Seralarda Yetiştirilen Biberlerin Beslenme Durumlarının Belirlenmesi. Tr.J.of
Agriculture and Forestry 23.Ek sayı 2, 365-373.
Thun, R., Hermann, R. And Knickmann, E., 1955. Die Untersuchung Von Boden.
Neuman Verlag. Radelbeul Und. Berlin. S, 48.
Vural, H., Eşiyok, D. Ve Duman İ., 2000. Kültür Sebzeleri (Sebze Yetiştirme) Ege
Üniversitesi Basımevi. Bornova-İzmir. s: 440.
524

ÇANAKKALE-BİGA İLÇESİ SERİN İKLİM TAHILLARI YETİŞTİRİLEN


TOPRAKLARIN ALINABİLİR ÇİNKO VE BOR DURUMU

Ali SUNGUR Cafer TÜRKMEN Remzi İLAY Dilek KİLLİ


N. Mücellâ MÜFTÜOĞLU
ÇOMÜ Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Çanakkale. sungur@comu.edu.tr

ÖZET
Toprakta alınabilir formdaki besin elementlerinin bir veya birkaçının eksikliği,
verimi önemli oranda sınırlamaktadır. Çinko ve bor mutlak gerekli mikro besin elementi
olup verim ve kalite açısından bitkide önemli görevler üstlenmektedir. Özellikle buğday
üzerinde yapılan çalışmalar da çinkonun önemi vurgulanmaktadır.
Bu nedenle Çanakkale’de önemli bir tarım potansiyeline sahip olan Biga
ilçesinde serin iklim tahılları yetiştirilen tarım alanlarından alınan toprak örneklerinde
çinko ve bor durumunun belirlenmesine çalışılmıştır.
Çalışmada; toplam 278.906 dekardan alınan 551 adet toprak örneği
kullanılmıştır. Buğday üretimi yapılan alanlardan (204.867 da) 401, yulaf üretimi
yapılan alanlardan (40.693 da) 83, arpa üretimi yapılan alanlardan (27.094 da) 55 ve
tritikale üretimi yapılan alanlardan (6.252 da) 12 adet toprak örneği alınarak çinko ve
bor değerleri irdelenmiştir.
Toprak örneklerinin alınabilir çinko miktarının %47’sinin (260 örnek) çok az ve
az, %53’ünün (291 örnek) ise yeterli, fazla ve çok fazla, bor miktarının %85’inin (468
örnek) çok az, %12’sinin (68 örnek) ise az olduğu gurupta yer aldığı saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Biga, Çanakkale, çinko, bor.
AVAILABLE ZINC AND BORON SITUATION IN MILD CLIMATE CEREAL
AREAS IN ÇANAKKALE - BIGA
ABSTRACT
The lack of some nutrients in soil limits the yield significantly. Zinc and Boron
are essential nutrients and they have important roles on plant in terms of yield and
quality. Especially, the research carried out on wheat before, emphasizes the importance
of Zinc.
Therefore, the Zinc and Boron situation were studied in soil samples obtained
from the areas where the mild climate cereals grown in Çanakkale, Biga in which has a
very important agronomic potential..
Totally 551 soil samples were used from 278.906 da area in the study. 401
samples from wheat areas (204.867 da), 83 samples from oat areas (40.693 da), 55
samples from barley areas (27.094 da) and 12 samples from triticale areas (6.252 da),
were taken and analyzed for zinc and boron values.
According to the results obtained, 47% of the samples (260 samples) took place
in group of poor and very poor, 53% of the samples (291 samples) took place in group
of sufficient, high and very high for available zinc rate. Also, 85% of samples (468
samples) are determined in group of very poor, and 12% (68 samples) are determined in
group of poor for available boron.
Key Words: Biga, Çanakkale, Zinc, Boron.
525

GİRİŞ
Türkiye’de serin tahıl bitkileri ekim alanı olarak oldukça önemli bir yer
tutmaktadır. Örneğin buğday ve arpa 13 milyon hektarlık ekiliş alanı ile bitkisel ekim
alanlarının yaklaşık %85’ini oluşturmaktadır. Bu nedenle, tahıllarda verime etki eden
faktörlerin araştırılması, makro ve mikro besin elementlerle beslenme durumlarının
belirlenmesi büyük önem arz etmektedir (Atalay ve ark. 2003). Topraklarda alınabilir
formdaki besin elementlerinin bir veya birkaçının eksikliği, verimi önemli oranda
sınırlamaktadır. Çinko ve bor mutlak gerekli mikro besin elementi olup verim ve kalite
açısından bitkide önemli görevler üstlenmektedir. Tahıl ve ürün kalitesi üzerinde
yapılan çalışmalar da çinkonun ve borun önemi bir çok araştırıcı tarafından
vurgulanmaktadır. Özellikle Orta Anadolu koşullarında tahıllar üzerinde yapılan
çalışmalarda verim üzerine çinkonun önemi vurgulanmaktadır (Torun ve Çakmak, 2004;
Çakmak, 1996; Ekiz ve ark., 1997; Kalaycı ve ark., 1997; Müftüoğlu ve ark., 2003).
Çinko elementinin bitkinin gelişmesi ve büyümesi üzerine etkili olduğu, noksan olması
ile bitkide hücre çoğalmasında azalma görüldüğü ve büyümede gerilemeler olduğu
belirtilmektedir (Oktay, 1999).
Tisdale ve ark. (1985) bitki bünyesinde bulunan besin elementleri içerisinde
çinkonun mutlak gerekli olduğunu tespit etmişlerdir (Kacar, 1997). Ayrıca Kacar (1997)
tarafından Türkiye’de tarım topraklarının büyük bir bölümünün çinko noksanlığı
gösterdiği, topraklarımızda kireç miktarının çok yüksek olması ve pH’nın 7,0 nin
üzerinde bulunması nedeni ile çinko gübrelemesinin özel bir önem taşıdığı
belirtilmektedir. İnsan beslenmesinde çinko noksanlığı, birçok etkisinin yanı sıra
gelişme ve zeka geriliği gibi çok önemli sorunlara neden olmaktadır (Acarsoy, 1997).
Torun ve Çakmak (2004) Orta Anadolu bölgesinde çinko noksanlığı ile ilgili yaptıkları
sörvey çalışmasında çinkonun önemini vurgulamış ve genel olarak pH ve kireç
içeriklerinin yüksek, organik madde içeriklerinin düşük ve yıllık yağışın az olduğu
topraklarda çinko noksanlığının olası olduğunu belirtmişlerdir. Tüm illerden toplanan
1511 toprak örneğinde Eyüpoğlu ve ark. (1994) tarım yapılan toprakların yaklaşık %
50’de çinko noksanlığı olduğunu göstermiştir. Çakmak (1996) tarafından kültür
altındaki topraklarımızdaki mikroelement eksikliklerinden en yaygın olanının çinko
olduğu ve 0,5 mg Zn/kg değerinin kritik değer olduğunu belirtilmektedir.
Arpa ve buğday gibi monokotiledon bitkilerin 3-5 ppm arasında B içerdikleri
bildirilmiştir. Buğday, yetiştirme ortamında en fazla 3 ppm’e kadar bora dayanabilmekte
ve bu seviyenin üzerindeki bordan ise olumsuz yönde etkilenmektedir. Türkiye’de,
özellikle tahıl ekim alanlarında, yüksek CaCO3, yüksek pH, kil ve düşük organik madde
gibi olumsuz toprak özellikleri nedeniyle mikro element yarayışlılığı çok sınırlı
düzeydedir (Atalay ve ark. 2003). Bor, bitkilerde noksanlık veya toksisiteye neden olan
toprak bor seviyeleri arasında çok az bir fark vardır. Bu nedenle bitkilerde bor
noksanlığı ve toksisite belirtileri diğer mikro besin elementlerine göre daha yaygın
olarak görülmektedir (Harmankaya ve Gezgin, 2005). Bitkilerin ihtiyaç duydukları bor
miktarı oldukça azdır. Gerek duyulan borun çok az da olsa fazlası, bor noksanlığında
olduğu gibi bitkinin gelişmesi üzerine olumsuz etki yapmakta ve gelişme çoğu kez
durmaktadır (Taban ve Erdal, 2000). Ayrıca bir çok araştırmada borun hassas dengesi
vurgulanmaktadır (Gezgin ve ark., 2001; Soylu ve ark., 2005, Gezgin ve Hamurcu,
2006; Aktaş, M., 2004).
Yapılan araştırmalar, ülkemiz topraklarında hem bor noksanlığının hem de bor
toksitesinin yaygın olarak mevcut olduğunu göstermektedir. Eyüpoğlu ve ark., Orta
Anadolu topraklarının % 62,3’ünün bitkilerce alınabilir B miktarının eşik değer olan 0,5
ppm’den daha az bor içerdiğini bildirmektedir (Kızılgöz ve Özberk, 2005).
526

Bu nedenlerle Çanakkale’de önemli bir tarım potansiyeline sahip olan Biga


ilçesinde serin iklim tahılları yetiştirilen tarım alanlarından alınan toprak örneklerinde
çinko ve bor durumunun belirlenmesine çalışılmıştır.
MATERYAL VE METOD
Çalışma materyalini serin iklim tahıllarından arpa, buğday, tritikale ve yulaf
ürünlerine ait topraklardan alınan 551 adet toprak örneği oluşturmaktadır.
Toprak örneklerinin alınması 15 Eylül-15 Kasım 2004 tarihleri arasında
gerçekleşmiştir. Alınan toprak örneklerinin ürünlere göre dağılımı Çizelge 1’de
verilmiştir.
Çizelge 1. Toprak örneklerinin ürünlere göre dağılımı
Ürün Toplam örnek sayısı (adet) Toplam alan (da)
Arpa 55 27.094
Buğday 401 204.867
Tritikale 12 6.252
Yulaf 83 40.693
TOPLAM 551 278.906

Bu çalışma için toprak örnekleri alınırken üreticilerle görüşülerek kullanılan


gübreler ve yapılan gübrelemeler hakkında anketler yapılmıştır.
Alınan toprak örneklerinin verimlilik analizleri Ocak 2005-Ağustos 2005
tarihleri arasında yaptırılmıştır. Toprak örneği alımlarında yetiştirilen bitkilerin
kapladıkları alan büyüklükleri dikkate alınmıştır.
Toprak örneklerinin alınmaları ve analize hazırlanmaları: Toprak örnekleri 0-20
cm derinlikten araziyi temsil edecek şekilde alınmıştır (Jackson, 1962). Alınan örnekler
hava kurusu hale getirildikten sonra 2 mm’lik elekten elenmiş ve analize hazır hale
getirilmiştir.
Toprak reaksiyonu (pH) analizi: Saf su ile 1:2,5 oranında sulandırılmış toprak
örneklerinde pH metre ile belirlenmiştir (Grewelling ve Peech, 1960). Toprak
reaksiyonu sınır değerleri Anonim (1988)’e göre değerlendirilmiştir.
Suda eriyebilir toplam tuz (%) analizi: 1:2,5 oranında sulandırılmış toprak
örneklerinde elektriksel iletkenlik Elektriki Kondaktivite aleti ile ölçülerek saptanmıştır
(Anonymous, 1951). Suda eriyebilir toplam tuz (%) sınır değerleri (Richards, 1954)’e
göre sınıflandırılmıştır.
Kireç (%CaCO3) analizi: Hızalan ve Ünal (1966) tarafından bildirildiği şekilde
Scheibler kalsimetresi ile volümetrik tayin edilmiştir. Kireç analizi sınır değerleri
Anonim (1988)’e göre değerlendirilmiştir.
Bünye analizi: Bünye analizi hidrometre metoduna göre yapılarak kum, mil ve
kil miktarları belirlenmiştir (Bouyoucos, 1951). Bünye analizi ile belirlenmiş olan kum
mil ve kil miktarları bünye analiz üçgenine uygulanarak (Millar ve Turk, 1954)
saptanmıştır.
Organik madde (%) analizi: Jackson (1962) tarafından bildirildiği şekilde
modifiye Walkley-Black yaş yakma yöntemine göre belirlenmiştir.Organik madde
analizi sınır değerleri Anonim (1988)’e göre değerlendirilmiştir.
Alınabilir bakır (Cu) (mg/kg) analizi: Lindsay ve Norvell (1969)'e göre 0,005 M
DTPA-TEA ile ekstraksiyon sonrası atomik absorbsiyon (AAS) ile okunmuştur.
527

Alınabilir Cu, Follet ve Lindsay (1969)’a göre sınıflandırılmıştır. Alınabilir Zn FAO


(1990)’a göre sınıflandırılmıştır.
Alınabilir bor (B) (ppm) analizi: Wolf (1971) tarafından bildirildiği şekilde
Azomethine-H yöntemine göre belirlenmiştir. Alınabilir B, Wolf (1971)’e göre
sınıflandırılmıştır.
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA

Toprak örneklerine ait, sınır değerlerine göre sınıflandırılmış bazı özellikler


Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2 incelendiğinde, serin iklim tahılı (arpa, buğday, tritikale, yulaf)
yetiştirilen alanlarının pH bakımından % 71,3’ün nötr ve hafif alkali olduğu, kireç
içeriği bakımından ise % 80’in az kireçli ve geriye kalan % 20 ise kireçli, orta, fazla ve
çok fazla kireçli grubunda olduğu saptanmıştır.
Çalışma alanı topraklarının organik madde içeriği bakımından ise yaklaşık %
60’ın az ve çok az grubunda olduğu belirlenmiştir.
Çizelge 2. Toprak örneklerine ait sınıflandırılmış pH, EC, kireç ve organik madde
oranları
Sınıf Sınır Değerleri Toprak Örnekleri (%)
orta asit 4,5-5,5 4,7
hafif asit 5,5-6,5 22,7
pH nötr 6,5-7,5 34,7
hafif alkali 7,5-8,5 37,6
kuvvetli alkali > 8,5 0,4
tuzsuz < 0,15 99,5
EC
hafif tuzlu 0,15-0,35 0,5
az kireçli <1 81,1
kireçli 1-5 10,2
%CaCO3 orta kireçli 5-15 6,5
fazla kireçli 15-20 1,8
çok fazla kireçli > 25 0,4
çok az <1 8,7
az 1-2 49,2
%Organik
orta 2-3 36,7
Madde
iyi 3-4 4,2
yüksek >4 1,3

Aynı şekilde çalışma alanında; toprakların tuz içeriklerinin % 99,5’inin tuzsuz


ve % 0,5’nin hafif tuzlu olduğu saptanmıştır (Çizelge 2). Hafif tuzlu toprakların hepsi
buğday yetiştirilen alanlara aittir. Bu durumun ise buğday yapılan bazı alanların domates
alanları ile yer değiştirdiği ve tuzlanma olan alanların bu alanlar olduğu
düşünülmektedir. Ayrıca tüm toprak örneklerinin yaklaşık % 74’ünün killi ve killi tın
bünyeye sahip olduğu belirlenmiştir.
Türkiye’de, özellikle tahıl ekim alanlarında, yüksek CaCO3, yüksek pH, kil ve
düşük organik madde gibi olumsuz toprak özellikleri nedeniyle mikro element
yarayışlılığının çok sınırlı düzeyde olduğu bildirilmiştir (Atalay ve ark. 2003; Karanlık
ve ark., 1998)
528

Toprak örneklerine ait alınabilir çinko ve bor miktarları Çizelge 3 ve 4’de


verilmiştir. Çizelge 3 incelendiğinde alınabilir çinko bakımından toprak örneklerinin
%47,2’si az ve çok az grupta, %45,9’u yeterli, %6,9’u ise fazla ve çok fazla grupta yer
almakta olduğu görülmektedir.
Özellikle en çok çinko noksanlığı gösteren bitkiler yulaf, buğday ve arpa olarak
sıralanmaktadır, tritikale alanlarında Zn noksanlığı tespit edilmemiştir. Toprakların pH
ve kireç içeriğinin yüksek, organik maddesinin ise düşük olması ve yağış miktarının az
olması çinko noksanlığının temel nedenleri olarak değerlendirilmektedir (Torun ve
Çakmak, 2004).
Çizelge 3. Toprak örneklerindeki alınabilir çinko miktarları
Ürün <0,2 0,2-0,7 0,7-2,4 2,4-8,0 8,0< Toplam
Çok az Az Yeterli Fazla Çok fazla
Adet % Adet % Adet % Adet % Adet % Adet %
Arpa - - 27 49,1 25 45,5 3 5,5 - 0,0 55 100
Buğday 8 2,0 176 43,9 192 47,9 18 4,5 7 1,7 401 100
Tritikale - - 1 8,3 8 66,7 3 25,0 - - 12 100
Yulaf 3 3,6 45 54,2 28 33,7 4 4,8 3 3,6 83 100
Toplam 11 2,0 249 45,2 253 45,9 28 5,1 10 1,8 551 100

Alınabilir bor bakımından toprak örneklerinin % 97,3’ü az ve çok az, % 2,7’si


yeterli ve çok fazla grupta yer almaktadır (Çizelge 4). Bu sonuçlar toprak örneklerinin
yaklaşık tamamında bor miktarlarının çok az ve az grupta yer aldığını göstermektedir.
Çizelge 4. Toprak örneklerinde alınabilir bor miktarları
Ürün <0,4 0,5-0,9 1,0-2,4 2,5-4,9 5,0< Toplam
Çok az Az Yeterli Fazla Çok fazla
Adet % Adet % Adet % Adet % Adet % Adet %
Arpa 48 87,3 5 9,1 2 3,6 - - - - 55 100
Buğday 350 87,3 41 10,2 10 2,5 - - - - 401 100
Tritikale 8 66,7 3 25,0 1 8,3 - - - - 12 100
Yulaf 62 74,7 19 22,9 1 1,2 - - 1 1,2 83 100
Toplam 468 85,0 68 12,3 14 2,5 0 0,0 1 0,2 551 100

Yapılan bu çalışmada; serin iklim tahılı (arpa, buğday, tritikale, yulaf)


yetiştirilen alanların yaklaşık yarısının alınabilir çinko ve yaklaşık tamamının da
alınabilir bor bakımından noksanlık gösterdiği ortaya konmuştur (Çizelge 3 ve 4).
Noksanlık gösteren bu alanlar çinko ve bor yönünden desteklenmelidir. Ancak toprak
reaksiyonu değerleri yüksek olan alanlarda yapılacak olan çinko katkılı gübrelemeler
ortamda çinkonun alınamadan birikmesine neden olabilir. Öncelikle çinko noksanlığı
gösteren bölgeler tespit edilmeli ve çinkonun 10 yıla varan sürelerde kalıntı etkisi
göstermesi nedeni ile dikkatli davranılmalı, her yere çinko verilmemelidir. Ancak çinko
gibi bor uygulamalarının da mutlaka kontrol altında tutulması ve gelişigüzel bor
uygulamasından kaçınılması oldukça önemlidir (Müftüoğlu, 2007).
Bor noksanlığının giderilmesi için toprakların borlu gübrelerle gübrelenmesi
gereklidir. Ancak toprağa uygulanan bor bitki tarafından çok iyi alındığı için gereğinden
fazla bor uygulamalarında bor toksisitesi ortaya çıkabileceğinden (Mengel, 1984; Işık ve
ark., 2004) uygulamalar kontrol altında tutulmalıdır. Gerek duyulan borun çok az da
olsa fazlası, bor noksanlığında olduğu gibi bitkinin gelişmesi üzerine olumsuz etki
529

yapmakta ve gelişme çoğu kez durmaktadır (Taban ve Erdal, 2000). Bu bitki besin
elementlerinin fazlalığı bitkiler ve bunlarla beslenen canlılar için tehlikeli boyutlara
ulaşabileceği gibi, topraklarımızın da bitki besin maddesi dengesinin bozulmasına neden
olacaktır.
Sonuç olarak; Biga’da yetiştirilen serin iklim tahılları alanlarının toprak analiz
sonuçları değerlendirilmiş olup, çinko ve bor bakımından fakir olduğu tespit edilmiştir.
Serin iklim tahılları yetiştiriciliği yapılan topraklar çinko ve bor yönünden dengeli ve
kontrollü bir şekilde desteklenmelidir.

KAYNAKLAR
Acarsoy, A., 1997. İnsan Sağlığında Çinkonun Önemi, I. Ulusal Çinko Kongresi, 12-16
Mayıs 1997, Eskişehir, s. 11-17.
Akataş, M., 2004. Bitkilerde Beslenme Bozuklukları ve Tanımları. Türkiye 3. Ulusal
Gübre Kongresi (Tarım-Sanayi-Çevre). Tokat.
Anonim, 1988. Türkiye Gübreler ve Gübrelemeler Birliği, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü. Genel
Yayın no: 151, Teknik Yayın no: T–59.
Anonymous, 1951. Soil Survey Staff. Soil Survey Manual. United States Department of
Agriculture Handbook. 18. US Government Printing Office Washington.
Atalay, E., Gezgin, S. ve Babaoğlu, M., 2003. Buğday (Triticum durum Desf.) ve Arpa
(Hordeum vulgare L.) İn Vitro Fidelerinin Bor Alımının ICP-AES ile Tespiti.
S.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi 17 (32), 47 -52.
Bouyoucos, G. J., 1951. A Recalibration of Hydrometer Method for Making Mechanical
Analysis of Soils. Agronomy Journal, 43: 434-438.
Çakmak, İ., 1996. Bitki ve İnsan Sağlığına Yansımaları İle Toprakta Çinko Eksikliği,
Bilim ve Teknik, Aralık 1996, Sayı: 349, s.: 54-59, Ankara.
Ekiz, H., Yılmaz, A., Gültekin, İ., Bağcı, S.A., Torun, B. ve Çakmak, İ., 1997. Konya
Yöresinde Çinko Noksanlığı Üzerinde Yürütülen Araştırmalar ve Sağlanan
Gelişmeler. I. Ulusal Çinko Kongresi (Tarım, Gıda ve Sağlık). Eskişehir.
Eyüpoğlu, F., Kurucu, N. ve Talaz, S., 1995. Türkiye Topraklarının Bitkiye Yarayışlı
Mikroelementler Bakımından Genel Durumu. Toprak Gübre Araştırma
Enstitüsü Yayını. Ankara.
Eyüpoğlu, F., Güçdemir, İ. H., Kurucu, N., Talaz, S., 2000. Orta Anadolu Topraklarının
Bitkiye Yarayışlı Bor Bakımından Genel Durumu. Toprak ve Gübre Araştırma
Enstitüsü Yayını, Ankara.
Follet, R. H. and W. L. Lindsay, 1970. Profile distribution of Zn, Fe, Mn and Cu in
Colorado soils. Colorado Exp. Station Tech. Bull. 110.
Grewelling, T., Peech, M., 1960.Chemical Soil Test. Cornell Üniv.Agr.Expt.Sta.Bull.,
No:960.
Gezgin, S., Hamurcu, M. ve Apaydın, M., 2001. Bor Uygulamasının Şeker Pancarının
Verim ve Kalitesine Etkisi. Turk J Agric For: 25. TÜBİTAK. s.89-95
Gezgin, S. ve Hamurcu, M., 2006. Bitki Beslemede Besin Elementleri Arasındaki
Etkileşimin Önemi Ve Bor İle Diğer Besin Elementleri Arasındaki Etkileşimler.
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi 20 (39). s.24-31
530

Harmankaya, M. ve Gezgin, S., 2005. Konya Ovası Topraklarında Bor


Fraksiyonlarının Belirlenmesi. S.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi 19 (36): 93-105.
Konya.
Hızalan, E., Ünal, H., 1966. Topraklarda Önemli Kimyasal Analizler. AÜ Ziraat
Fakültesi Yayınları: 278.
Işık, Y., Göksu, N., Gültekin, S., Gökmen, F. ve Gezgin, S., 2004. Şeker Pancarına
Uygulanan Borun Buğday Üzerine Bakiye Etkisi. Türkiye 3. Ulusal Gübre
Kongresi, Tarım-Sanayi-Çevre. Tokat.
Jackson, M. L., 1962. Soil Chemical Analysis. Prentice Hall. Inc. New York.
Kacar, B., 1997. Toprakta Çinkonun Bulunuşu, Yarayışlılığı ve Tepkimeleri, I. Ulusal
Çinko Kongresi, 12-16 Mayıs 1997, Eskişehir, s. 47-60.
Kalaycı, M., Aydın, M., Özbek, V., Çekiç, C. Ve Çakmak, İ., 1997. Eskişehir
Koşullarında Buğdayda Çinko Noksanlığı Üzerine Yapılan Çalışmalar. I. Ulusal
Çinko Kongresi (Tarım, Gıda ve Sağlık). Eskişehir.
Karanlık, S., Erenoğlu, B., Derici, M.R. ve Çakmak, İ., 1998. Orta Anadolu, Çukurova
ve GAP Bölgeleri Topraklarının Değişik Fraksiyonlarındaki Mikroelement
Konsantrasyonlarının Belirlenmesi. 1. Ulusal Çinko Kongresi, s:783-786.
Eskişehir.
Kızılöz, İ. ve Özberk, İ., 2005. Sulanan Koşullarda Makarnalık ve Ekmeklik Buğdayın
Borla Beslenme Durumunun Belirlenmesi. Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen
Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 9-3.Isparta.
Lindsay, W. L., Norvell, W. A., 1969. Development of a DTPA Micronutrient Soil Test.
Soil Sci. Am. Proc., 35:600-602.
Millar, C. E. and L. M. Turk, 1954. Fundamentals of Soil Science John Wiley and Sons.
Inc. New York.
Müftüoğlu, N. M., Demirer, T., Oktay, M., Elmacı, Ö. L., 2003. Çinko Katkılı ve
Katkısız 15-15-15 Gübre Uygulamasının Buğdayda Verim ve Bazı Verim
Öğeleri Üzerine Etkisi. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt: 34,
Sayı: 4, 299–302, Erzurum.
Müftüoğlu, N. M., 2007. Biga İlçesi Tarım Topraklarının Verimlilik Durumu. TC
Çanakkale Valiliği Çanakkale Tarım İl Müdürlüğü Teknik Yayınlar Dizisi No:
1. ISBN 978-975-585-835-7, Çanakkale.
Mengel, K., 1984. Bitkinin beslenmesi ve Metabolizması (Çeviri). Çukurova
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları: 162, Ders Kitabı: 12. Adana.
Oktay, M., 1999. Çinko Katkılı Kompoze Gübrelerin Değişik Kültür Bitkilerinin
Yetiştiriciliğinde Kullanımı. E. Ü. Tarımsal Uygulama ve Araştırma Merkezi
Yayım Bülteni No: 35, ISSN 1300-3518. İzmir.
Richards, L. A., 1954. Diagnosis and Improvement Saline and Alkali Soils, United
States Department of Agriculture Handbook, 60.
Soylu, S., Sade, B., Topal, A., Akgün, N., Gezgin, S., Hakkı, E.E. and Babaoğlu, M.,
2005. Responses Of Irrigated Durum And Bread Wheat Cultivars To Boron
Application İn A Low Boron Calcareous Soil. Turk J Agric For: 29. TUBITAK.
p.275-286.
531

Taban, S. ve Erdal, İ., 2000. Bor Uygulamasının Degisik Bugday Çesitlerinde Gelisme
ve Toprak Üstü AksamdaBor Dagılımı Üzerine Etkisi. Turk J Agric For: 24,
s.255–262.
Tisdale, S. L., Nelson, W. L., Beaton, J. D., 1985. Soil Fertility and Fertilisers, 4th Ed.,
p. 1-754, Macmillan Publishing Company, New York.
Torun, B. ve Çakmak, İ., 2004. Orta Anadolu Bölgesinde Çinko Noksanlığı. Türkiye 3.
Ulusal Gübre Kongresi (Tarım-Sanayi-Çevre). Tokat.
Wolf, B., 1971. The Determination of Boron in Soil Extracts. Plant Materials,
Composts, Manures, Water and Nutrient Solutions. Soil Science and Plant
Analysis, 2: 363-374.
532

YALOVA YÖRESİNDE YETİŞTİRİLEN KİVİLERİN BESLENME


DURUMLARININ TOPRAK VE YAPRAK ANALİZLERİYLE BELİRLENMESİ

Erdinç UYSAL1 Serap SOYERGİN2


1
Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araşt. Enst., Yalova. erdincuysal@hotmail.com
2
18 Mart Üniv. Lapseki MYO, Çanakkale. serapsoyergin@hotmail.com

ÖZET
Bu çalışma ile Yalova yöresindeki kivi bahçesi topraklarının verimlilik
özelliklerinin ve ağaçların beslenme durumlarının toprak ve yaprak analizleriyle
belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla Yalova ilinde yoğun olarak kivi yetiştiriciliği
yapılan bölgeden seçilen 30 adet kivi bahçesi seçilmiş olup, toprakların bazı fiziksel ve
kimyasal özellikleri ile bitkilerin besin elementi içerikleri belirlenmiş, elde edilen
sonuçlar sınır değerleri ile karşılaştırılarak yeterlilik düzeyleri saptanmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre toprak örnekleri genellikle tın bünyede, kireçsiz ya
da az kireç içermektedir, tuzluluk sorunu yoktur. Toprakların reaksiyonu, 6.78-8.11
arasında değişmekte olup çoğunlukla alkalin karakterdedir. Bahçelerin büyük kısmında
pH kivi yetiştiriciliği için yüksek değerdedir. Toprakların, organik madde miktarları
genelde orta düzeyde bulunmuştur. Bahçelerden alınan toprak örneklerinde %13
oranında fosfor ve %3 oranında ise potasyum yetersiz bulunmuştur.
İncelenen bahçelerdeki kivilerin beslenme durumlarını değerlendirebilmek
amacıyla yapılan yaprak analiz sonuçlarına göre; bahçelerin tümünde, Azot, Potasyum,
Magnezyum, Çinko ve Bor optimum değerlerde yada optimum değerlerin üstünde
bulunurken, % 23’ünde Fosfor, % 7’sinde Kalsiyum ve Bakır, % 60’ında demir ve %
73’ünde Mangan optimum değerlerin altında bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Kivi (Actinidia deliciosa), beslenme durumu, toprak özellikleri,
makro ve mikro elementler.
DETERMINATION OF NUTRITION STATUS OF KIVI FRUITS GROWN IN
YALOVA AROUND BY THE SOIL AND LEAF ANALYSIS
ABSTRACT
This study was conducted in order to assesing the soil properties and nutritional
status of kiwifruit trees grown in the Yalova region. For this purposesoil and leaf
samples were taken from 30 different orchards of kiwifruit. Some soil chemical and
physical properties and leaf nutrient levels of soil and leaf samples were determined.
The data from plant and soil analysis were compared with the adequate ranges and then
sufficiency levels were determined.
In view of the findings based on leaf and soil analysis, the situation in these
kiwifruit orchards is as follows;
The soil texture was generally loamy, the calcium carbonate contents of the soils
were generally low even some units had no calcium carbonate at all. There was no
problem of salinity.The soil pH was found to be between 6.78-8.11 and generally
alkaline. Most of orchards the soil pH is moderately high for kiwifruit production. The
soil organic matter was generally middle levels. The soil phosphorus and potassium
were 13%, 3% insufficient respectively.
According to the plant analysis, nitrogen, potassium, magnesium, zinc and boron
contents of the leaves were found to be at sufficient levels in all units. There were
533

insufficient levelsin phosphorus at 23%, in calcium and copper at 7%, in iron at 60%
and in manganase at 73% in the orchard studied.
Key Words: Kiwifruit (Actinidia deliciosa), nutritional status, soil properties, macro
and micro nutrients.

GİRİŞ
Gen kaynağının Çin olduğu belirlenen kivinin ilk kültüre alındığı ülkede
Çin’dir. İlk botanik belirlenmesi zamanımızdan yaklaşık 1400 yıl kadar önce Çinli
araştırıcı “Chiu Huang Pen T’sao” tarafından yapılmıştır. Batı ülkelerine girişi ise
yaklaşık 19. Yüzyılın başlarına rastlamaktadır (Eriş 1989).
Sarılıcı, tırmanıcı, yaprağını döken bir ılıman iklim meyve türü olan kivinin
Türkiye’de yetiştiriciliğini geliştirme çalışmaları 1988 yılında Yalova Atatürk Bahçe
Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü öncülüğünde başlamış olup, başta Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı kuruluşları olmak üzere Marmara, Karadeniz, Ege ve Akdeniz
bölgelerinde adaptasyon denemeleri kurulmuştur.
Türkiye için oldukça yeni bir meyve türü olmasına karşın kivi üretimi her yıl
önemli derecede artış göstermiş 2006 yılında 11 bin tona (10962) yaklaşmış, Yalova ise
en fazla üretimin yapıldığı il olmuştur (Anonim 2008b).
Toprak yönünden oldukça seçici olması dolayısıyla yeni kurulacak kivi
bahçelerinde çok dikkatli davranılması gerekmektedir.Ayrıca topraktan fazla miktarda
besin maddesi kaldırdığından, besin eksikliğinden kaynaklanan belirtiler kivide diğer
türlere göre daha çabuk belirginleşir. Kaldırdığı besin maddelerinin fazla olması
nedeniyle kivi organik madde ve makro besin maddeleri yönünden oldukça zengin
topraklar istemektedir. Kivi için topraklar besin maddelerine göre sınıflandırılması
Çizelge 1’de verilmiştir
Çizelge 1. Kivi için toprakların besin maddesi durumlarına göre sınıflandırılması
(Anonim 2008a).
Element Sınır değerleri
pH 5,8-6,5
Fosfor (Olsen mg l-1) 30-60
Potasyum (me 100 g-1) 0,60-1,20
Kalsiyum (me 100 g-1) 6,0-12,0
Magnezyum (me 100 g-1) 1,00-3,00
Sodyum (me 100 g-1) 0,00-0,40
KDK (me 100 g-1) 12,0-25,0
Hacim Ağırlığı (g ml-1) 0,60-1,00

Kivinin besin ihtiyacı, alınan ürün miktarına göre değiştiği gibi hızlı gelişmesine
bağlı olarak her yıl artış gösterir. Yapılan araştırmalara göre bitki yaşına ve üretim
miktarına da bağlı olarak her yıl topraktan ürün ve budama artıklarıyla önemli miktarda
besin elementleri kaldırılmaktadır.
Değişik ülkelerde yapılan çalışmalarda kivinin gübre ihtiyacı belirlenmeye
çalışılmıştır. Bitkiler her yıl düzenli ürün vermeye başladığında genel olarak Şubat Mart
aylarında tüm sahaya tek bir uygulama ile5-6 kg/da P, 10-15 kg/da K, 2/3’ü Mart, 1/3’ü
Mayıs’ta olmak üzere 17 kg/da N önerilmektedir (Warrington ve Weston 1990).
534

Çizelge 2. Kivinin 1 yılda tahmini olarak kaldırdığı besin elementleri (Smith ve ark.,
1988)
Yaş Verim Makro Elementler (kg ha-1)
(ton ha-1)
N P2O5 K2O MgO CaO S Cl
3 10 74 23 116 22 97 13 29
4 20 126 37 193 35 162 21 48
>5 20 94 27 160 23 129 15 43
>5 30 129 39 219 35 176 22 59
>5 40 165 50 278 45 225 28 75

Costa ve arkadaşları, (1992) Fransa’da kivi bahçeleri için 15 kg da-1 N, 10 kg da-


1
P ve 10 kg da-1 K dozlarını önermişlerdir.
5-7 yaş arası ya da daha büyük olgun asmalarda yaklaşık bir yıl için asma başına
450 g N verilmelidir (Strik 1995).
İtalya’da azot ve potasyumun 3 yaşlı Hayward çeşidi kivide verim ve meyve
kalitesine etkisini araştırmak amacıyla yapılan çalışmada en yüksek verim 20 kg da-1 N
+ 20 kg da-1 K2O uygulamasından elde edilmiştir (Tettoni ve ark., 1992).
Bitkiler her yıl düzenli ürün vermeye başladığında genel olarak Şubat Mart
aylarında tüm sahaya tek bir uygulama ile5-6 kg da-1 P, 10-15 kg da-1 K, 2/3’ü Mart,
1/3’ü Mayıs’ta olmak üzere 17 kg da-1 N önerilmektedir (Warrington ve Weston, 1990).
Beutel ve ark. (1994), Kaliforniya’da kivi için yaprak dökümünden sonra dekara
80 kg K2SO4 veya omca başına 2 kg K2SO4 uygulamasını önermektedir.
Samancı (1990), kivide gübrelemenin, dikim öncesi temel gübreleme ve verim
yaşında yapılan yıllık gübreleme olarak iki bölüm halinde yapılması gerektiğini, temel
gübrelemede 20-30 kg da-1 P2O5, 15-20 kg da-1 K2O ve 4-6 ton da-1 çiftlik gübresi
kullanılabileceğini bildirmektedir.
Özdemir ve Özyazıcı (2006), Samsun yöresinde Hayward kivi çeşidinin azotlu
gübre gereksinimini belirlemek amacıyla yürüttükleri denemede kiviye uygulanması
gereken ekonomik optimum azot seviyesini 80 kg ha-1 N olarak bulmuşlardır.
Tarakçıoğlu ve Aşkın (2005), Ordu’da iki yıl süreyle yaptıkları çalışmada,
azotlu ve potasyumlu gübrelemenin kivi bitkisinde verim üzerinde ki etkisini
incelemeişler ve ilk yıl sonuçlarına göre 400 g N omca-1 ile 300 g K2O omca-1 gübre
dozu uygulamalarında en yüksek verim ve meyve ağırlığının elde edildiğini
bildirmişlerdir.
Bazı önemli kivi yetiştiricisi ülkelerde ve ülkemizde bölgeler bazında kivinin
beslenme durumunu ortaya koymaya yönelik çalışmalar yapılmıştır. İtalya’da kivinin
yaygın olarak yetiştirildiği değişik bölgelerdeki 54 bahçede yürütülen bir çalışmada
yaprak N, P ve Ca içeriklerinde kritik değerler bulunmamasına karşın bahçelerin
%50’sinde K bakımından noksanlık belirlenmiş ve bu durum potasyumun az ya da hiç
kullanılmamasına bağlanmıştır (Strabbioli ve ark., 1989).
Battelli ve Renzi (1992), 48 adet kivi bahçesinde gerçekleştirdikleri çalışmada
toprakların kireç içerikleri nedeniyle hafif alkalin karakterde olduğu, besin noksanlığı
olmadığı bahçelerdeki gelişme ve verim farklılıklarının beslenmeyle ilgili olmadığı
sonucuna varmışlardır.
Avustralya’da verim çağındaki bir bahçede Hayward ve Bruno çeşidi kivilerin
yaprak besin kompozisyonları incelenmiş ve bir mevsim boyunca N, P, K ve Zn’nun
535

azaldığı, Ca, Mg ve Mn’ın arttığı saptanmıştır. Aynı çalışmada yaprak kompozisyonu


Şubat ayında oldukça stabil olduğundan, standart örnek alma zamanı olarak önerilmiştir
(Cresswel, 1990).
Tarakçıoğlu ve ark. (2004), Ordu yöresinde seçtikleri 50 adet kivi bahçesinde
yaptıkları çalışma sonucunda, bahçe topraklarının yaklaşık % 58’inin hafif ve orta asit,
%54’ünde organik madde % 38’inde de N içeriklerinin fazla ve çok fazla olduğunu
saptamışlardır. Aynı çalışmada yaprak analiz sonuçlarına göre, alınan örneklerin %
64’ünün N bakımından noksan, % 76’sının P ve % 74’ünün K bakımından optimum
sınırlar içerisinde değişim gösterdiği belirlenmiştir.
Doğu Marmara Bölgesinde kivi bahçelerinin mikro besin elementleri açısından
beslenme durumunu ortaya koymak amacıyla yapılan çalışmada 15 adet kivi bahçesi
seçilmiş ve 2 yıl üst üste alınan toprak ve yaprak örnekleri analiz edilerek
değerlendirilmiştir (Soyergin ve ark., 2004). Elde edilen sonuçlara göre kivi bahçe
toprakları genellikle tın bünyede, nötr veya hafif alkalin reaksiyonda, kireçsiz ya da az
kireçli olup tuzluluk problemine rastlanmamıştır. Bu özellikleri ile kivi yetiştiriciliğine
uygun olan toprakların alt derinliklerinde B, Fe ve Zn noksanlıkları söz konusu iken üst
topraklarda tüm mikro elementler genellikle yeterli bulunmuştur. Aynı çalışmanın
yaprak analiz sonuçları incelendiğinde Mayıs dönemi değerlerine göre her iki yılda da
Zn, Cu ve B ile beslenme problemi olmadığı, yıllara göre değişen oranlarda Mn (1. yıl
% 60, 2. yıl % 33) ve Fe’in (1. yıl % 13, 2. yıl % 40) optimum değerlerin altına düştüğü,
Temmuz sonunda alınan örneklerde ise ilk yıl Fe (%27) ve Zn’un (%13) her iki yılda da
Mn’ın (%87-33) optimum değerlerin altında bulunduğu saptanmıştır.

MATERYAL VE METOD

Yalova ilinde kivi yetiştiriciliğinin yoğun olduğu bölgelerden ürün verimi ve


kalitesi bakımından iyi durumda olan, bakımlı, hastalık ve zararlılar yönünden sorunu
olmayan ve ekonomik büyüklükteki Hayward çeşidi, 30 kivi bahçesinden alınan 30 adet
toprak ve 30 adet yaprak örneği çalışmanın materyalini oluşturmaktadır.
Seçilen bahçelerden 0-20 cm derinliklerden, Temmuz ortası ile Ağustos başı
arasındaki dönemde 2006 yılında karma toprak örnekleri alınmıştır (Chapman ve Pratt
1961).
Toprak örnekleri, Kacar (1994)’ın bildirdiği şekilde analize hazırlanmış, bünye,
saturasyon %’sine göre (Öztan ve Munsuz, 1961), pH, 1:2,5 toprak –su karışımında cam
elektrotlu pH metre ile (Anonim, 1981), elektriki geçirgenlik aynı karışımda EC metre
ile ölçülmüştür. % Kireç; Çağlar (1958)’e göre Scheibler kalsimetresi ile, % Organik
madde; Modifiye Walkley-Black yöntemine göre spektrofotometrik olarak (Anonim,
1985), alınabilir fosfor, Olsen ve ark. (1954) tarafından bildirilen yönteme göre,
değişebilir potasyum, 1 N Amonyum Asetat (pH 7) ekstraksiyonu ile (Anonim, 1980),
belirlenmiştir.
Yaprak örnekleri, ilkbaharda oluşan sürgünlerin ortasından, Temmuz-15 ile
Ağustos-15 arasındaki dönemde (Beutel ve ark., 1994), iki yıl üst üste her bahçenin ana
çeşidi başta olmak üzere uygun sayıda alınmıştır. Bitki örnekleri Hayvard çeşidi
kivilerden alınmıştır. Alınan örnekler Kacar’ın (1972) belirttiği şekilde analize hazır
hale getirilmiştir.
Yaprak örnekleri yıkama, kurutma ve öğütme işlemlerinden sonra sülfirik
asit+hidrojen peroksit yaş yakma yöntemi ile (Anonim 1980) analize hazırlanarak
toplam potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir, bakır, çinko ve mangan AAS’de,
536

fosfor aynı ekstrakta vanadomolibdofosforik asit yöntemi ile kolorometrik olarak (Lott
ve ark. 1956), bor kuru yakılan örneklerde Azomethin-H yöntemiyle (Wolf 1971), azot
ise Kjedahl yöntemiyle (Kacar 1972) belirlenmiştir.
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA

Araştırma bahçelerine ait toprakların, bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları


ile bu sonuçlara ait en düşük, en yüksek ve ortalama değerler Çizelge 3’de verilmiştir.
Saturasyon yüzdesine göre belirlenen analizler sonucunda toprak örneklerinden,
% 63’ünün tın bünyeli, % 37’sinin ise ise killi tın bünyeli oldukları anlaşılmıştır.
İncelenen bahçelerden yalnızca 1 tanesi (% 3) orta düzeyde kireç içeren toprağa sahiptir.
Diğer tüm bahçelerde kireç içerikleri az yada eseri düzeyde bulunmuştur. Kivi tın
bünyeli, kireçsiz, derin ve geçirgen toprakları tercih etmektedir (Samancı, 1990).
Bahçeler toprak bünyesi ve kireç içerikleri bakımından değerlendirildiğinde kivi için
uygun görünmektedir. Toprakların elektriki geçirgenlik değerleri, 223-1488 µmhos cm-1
arasında olup, sonuçlar değerlendirildiğinde bahçelerin % 74’ünün az, % 13’ünün orta,
% 13’ünün ise yüksek düzeyde tuzluluk değerine sahip olduğu görülmüştür.
Topraklarda pH 6.78-8.11 arasında değişmektedir. Buna göre toprakların, % 13’ü nötr,
% 50’si hafif alkali ve % 37’si orta alkali reaksiyondadır. Beutel ve ark. (1994), kivi
yetiştirilecek topraklarda pH’nın 7.2’den düşük olması gerektiğini bildirmiştir. Samancı
(1990), kivi için en uygun toprak pH’sının 6 olmakla birlikte 5.5-7.6 pH derecelerinde
de yetişebileceğini bildirmektedir. Yapılan çalışmada bölge topraklarının çoğunluğunda
pH değerlerinin sorun çıkarabilecek düzeyde yüksek olduğu dikkat çekmiştir.
Toprakların, % 10’u az, % 77’si orta ve % 13’ü yüksek düzeyde organik madde
içermektedir. Bahçelerden alınan toprak örneklerinde 19-270 ppm arasında değişen
miktarlarda P bulunmuştur.Sonuçlar değerlendirildiğinde toprakların % 30’unda yüksek,
% 57’sinde yeterli, % 13’ünde yetersiz seviyede fosfor olduğu görülmektedir.
Değişebilir potasyum içerikleri 0,45-1,32 me 100 g-1 arasında değişen kivi bahçelerinin
% 3’ü yetersiz, % 10’u yeterli ve % 87’si yüksek düzeyde potasyum içermektedir.
Yaprak Örneklerinin Analiz Sonuçları

2006 yılında alınan yaprak örneklerinin, makro ve mikro besin element


içerikleri ile bu besin elementlerine ait en düşük, ortalama ve en yüksek değerler Çizelge
4’de verilmiştir. İncelenen bahçelerdeki kivilerin beslenme durumlarını
değerlendirebilmek amacıyla yapılan analiz sonuçları, önceki çalışmalarda bildirilen
sınır değerleri ile karşılaştırılmıştır.
Elde edilen sonuçlar Warrington ve Westor (1990) ve Beutel ve ark. (1994)’nın
vermiş olduğu sınır değerlerine göre karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Buna
göre bahçelerin tümünde, Azot, Potasyum, Magnezyum, Çinko ve Bor optimum
değerlerde yada optimum değerlerin üstünde bulunurken, % 23’ünde Fosfor, % 7’sinde
Kalsiyum ve Bakır, % 60’ında demir ve % 73’ünde Mangan optimum değerlerin altında
bulunmuştur. Beutel ve ark. (1994), kivi yetiştirilecek topraklarda pH’nın 7.2’den
yüksek olması durumunda demir ve mangan eksikliği görülebileceğini, 7.2’den yüksek
pH’ya sahip topraklarda pH’yı düşürmek için kükürt yada sülfürik asit uygulanması ve
sulama suyu ile birlikte şelat formunda demir verilmesi gerektiğini bildirmiştir.
İncelediğimiz bahçelerin tamamına yakınında pH 7.2’nin üzerinde çıkmıştır. Demir ve
mangan noksanlığının bu kadar yüksek oranda görülmesi yüksek pH ile
ilişkilendirilebilir. Bahçelerin yaklaşık dörtte birinde görülen fosfor noksanlığı fosforlu
gübrelemenin yetersiz yapılmasından kaynaklanabilir. Nitekim toprak analizleri
incelendiğinde bahçelerin %13’ünde toprak fosforunun yetersiz olduğu saptanmıştı.
Kivi yetiştirilen alanlarda toprak fosfor miktarının 30-60 ppm değerleri arasında
bulunması önerilmektedir (Anonim 2008a, Samancı 1990).
537

Çizelge 3. Kivi Bahçelerine Ait Toprakların Bazı Fiziksel ve Kimyasal Analiz Sonuçları
Bahçe No µmhos cm-1 % mg kg-1 me 100 g-1
Bünye %
cm Derinlik Elektriki pH Organik Alınabilir Değişebilir
Sınıfı CaCO3
İletkenlik Madde Fosfor Potasyum
1 0-20 55 333 7.81 1.59 2.41 39 0.66
2 0-20 55 1470 7.21 1.78 2.61 56 0.54
3 0-20 59 573 7.40 0.59 4.47 138 0.96
4 0-20 52 471 8.00 1.59 2.76 38 0.67
5 0-20 55 473 7.98 1.98 2.15 25 0.62
6 0-20 46 292 7.80 0.99 2.98 65 0.78
7 0-20 50 275 7.85 0.99 2.90 69 0.77
8 0-20 46 717 7.70 1.78 2.83 76 1.09
9 0-20 46 1488 7.65 1.59 1.63 42 0.45
10 0-20 46 365 7.96 1.98 1.80 19 0.61
11 0-20 44 418 7.93 2.18 2.28 42 0.49
12 0-20 55 786 7.87 1.78 2.41 41 0.65
13 0-20 48 223 8.11 2.38 1.85 34 0.53
14 0-20 52 700 7.37 0.59 2.83 60 1.09
15 0-20 44 1367 6.78 0.79 2.34 270 0.99
16 0-20 46 257 7.60 0.40 2.34 60 0.97
538

Çizelge 3. (Devam)
Bahçe No µmhos cm-1 % mg kg-1 me 100 g-1
Bünye %
cm Derinlik Elektriki pH Organik Alınabilir Değişebilir
Sınıfı CaCO3
İletkenlik Madde Fosfor Potasyum
17 0-20 46 232 7.78 0.40 2.34 36 0.50
18 0-20 46 1449 7.65 1.78 2.54 51 0.73
19 0-20 48 648 7.93 2.18 2.28 44 0.66
20 0-20 59 798 7.41 1.39 3.59 140 1.32
21 0-20 50 434 7.90 1.98 3.42 85 0.94
22 0-20 50 256 7.95 1.89 2.34 47 0.59
23 0-20 48 530 7.71 1.39 2.69 73 1.01
24 0-20 50 271 7.97 1.88 2.47 50 0.97
25 0-20 52 420 7.43 0.99 3.65 140 1.23
26 0-20 50 244 7.19 0 2.34 56 0.94
27 0-20 52 378 7.92 1.58 2.03 19 0.81
28 0-20 46 711 7.78 1.89 2.03 42 0.55
29 0-20 55 637 7.49 2.97 2.28 24 1.05
30 0-20 50 253 8.01 5.74 2.98 63 0.83
En düşük 44 223 6.78 0 1.63 19 0.45
En yüksek 59 1488 8.11 5.74 4.47 270 1.32
Ortalama 50 599 7.69 1.71 2.61 70 0.81
539

Çizelge 4. Kivi Bahçelerinden Alınan Yaprak Örneklerinin Makro ve Mikro Besin Element İçerikleri
Bahçe % % % % % mg kg-1 mg kg-1 mg kg-1 mg kg-1 mg kg-1
No Azot Fosfor Potasyum Kalsiyum Magnezyum Demir Mangan Çinko Bakır Bor
1 2,62 0,17 1,92 2,84 0,66 60,3 41,5 24,7 10,5 105
2 2.49 0.14 1.93 2.37 0.88 84.9 71.7 36.4 9.7 76.3
3 2.61 0.17 2.12 1.89 0.70 48.9 56.4 25.6 7.2 91.5
4 2.71 0.17 3.18 2.51 0.80 83.9 36.0 27.0 8.6 102
5 2.69 0.19 2.70 2.53 0.74 68.5 43.0 26.0 8.1 89.2
6 2.50 0.19 2.76 3.85 0.75 73.4 44.4 20.1 7.4 101
7 2.91 0.19 3.48 3.48 0.75 88.5 63.4 30.6 10.5 89.6
8 3.08 0.20 3.00 3.41 0.68 108 37.2 47.9 9.37 63.6
9 2.84 0.15 2.38 2.60 0.67 62.4 49.4 22.9 8.13 73.4
10 2.63 0.20 2.88 2.22 0.76 61.6 39.7 26.8 8.94 78.0
11 2.84 0.18 2.18 2.00 0.69 70.9 33.0 23.3 11.0 84.8
12 2.96 0.16 2.75 2.82 0.83 91.3 28.5 33.9 8.80 72.1
13 2.57 0.16 2.01 2.59 0.76 90.6 42.3 24.8 9.17 57.3
14 2.45 0.22 4.02 4.42 0.57 50.2 25.8 19.3 13.5 98.7
15 2.51 0.18 2.42 3.85 0.58 69.0 52.9 44.2 11.4 102
16 2.73 0.19 2.70 4.05 0.72 47.6 43.4 17.8 7.61 84.0
17 2.67 0.18 2.23 3.57 0.84 143 61.2 47.1 21.7 83.4
18 2.21 0.24 2.82 3.41 0.79 38.6 28.3 16.0 7.90 99.3
19 2.96 0.19 2.64 2.96 0.85 59.5 51.7 21.8 6.83 104
20 2.93 0.22 3.00 2.61 0.71 54.5 42.6 15.0 7.57 107
21 2.58 0.47 2.76 3.07 0.98 60.7 23.5 20.0 6.98 107
22 2.97 0.19 2.94 4.14 0.84 137 41.0 35.0 9.04 71.3
23 2.54 0.17 2.76 3.85 0.81 44.6 42.0 15.1 9.97 76.4
24 2.20 0.17 3.24 3.32 0.82 123 53.1 23.8 9.65 101
25 3.05 0.31 3.42 3.86 0.77 89.5 72.0 32.1 11.5 68.6
26 2.42 0.23 2.94 3.47 0.65 94.7 31.1 17.6 9.14 60.2
27 2.87 0.18 2.62 5.07 0.80 121 32.2 25.2 10.6 106
28 2.80 0.19 2.46 3.75 0.75 65.8 45.4 44.3 10.1 91.2
29 2.38 0.20 2.70 1.89 0.41 49.8 33.5 17.6 8.95 47.6
30 2.54 0.19 2.17 3.81 0.78 39.9 52.1 15.9 10.1 86.5
En Düşük 2.20 0.14 1.92 1.89 0.41 38.6 23.5 15.0 6.83 47.6
En Yüksek 3.08 0.47 4.02 5.07 0.98 143 72.0 47.9 21.7 107
Ortalama 2.68 0.21 2.72 3.22 0.74 76.9 44.2 26.9 9.95 85.4
540

KAYNAKLAR

Anonymous 1980. Soil and Plant Testing and Analysis as a Basis of Fertilizer
Recommendations. F.A.O. Soils Bulletin 38/2, p.95.
Anonymous 1981. The Analysis of Agricultural Materials. Second Edition Ministry of
Agri. Fisheries and Food RB 427, Replaces Technical Bulletin 27, p. 226.
Anonymous 1985. Agricultural Analysis Handbook. Hach Company 22546-08, p.2/65
2/69
Anonymous 2008a. Crop Guide Kiwifruit. www.hill-laboratories.com
Anonymous 2008b. TÜİK Bitkisel Üretim Kayıtları. www.tuik.gov.tr
Battellı, G. and G. Renzı, 1992. A Nutritional Survey of Kiwi Orchards in Northern
Italy, Hort. Abs. Vol. 62/12, 9854.
Beutel, J.A., K. Uriv, J. Post, J. Pearson, 1994. Kiwifruit Growing and Handling.
Nutrition and Fertilization. Universite of California Division of Agriculture and
Naturel Resources. Publication 3344 p.58-60.
Chapman, H.D., and P.F. Pratt. 1961. Method of Analysis for Soils, Plants and Waters.
University of California, Division of Agricultural Sciense. 1-6.
Costa G., R. Monet, B. Kukurriannis, 1992. Kiwifruit Production in Europa. Acta
Horticulturae. Second İnternational Symp. On Kiwifruit. Vol. 1/297 p.144-145.
Cresswel, G.C., 1990. Developmentof a Leaf Sampling Technique and Leaf Standarts
for Kiwifruit in New South Wales. Hort. Abs. Vol. 60/2, 958.
Çağlar, K. Ö., 1958. Toprak Bilgisi. A.Ü.Z.F. Yayınları. Yayın No:10, 286 s.
Eriş, A., 1989. Türkiye İçin Yeni Bir Meyve Türü. Kivi. T.C. Ziraat Bankası Kültür
Yayınları No:22 Ankara.
Kacar, B., 1972. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri II. Bitki Analizleri. A.Ü.Z.F
Yayınları, Yayın No:453
Kacar, B., 1994. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri:III Toprak Analizleri. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eğitim,Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınları No:3
ISBN:975-7717-04-5. Ankara.
Lott, W. L., J. P. Gallo and J.C. Medaff, 1956. Leaf Analysis Technic in Coffee
Research. Ibec. Research Institute II. ):21-24.
Olsen, S.R., V. Cole, F.S. Watanable and L.A. Dean. 1954. Estimation of Available
Phosphorus in Soils by Extraction With Sodium Bicarbonate. U.S.D.A. Circular
no. 939. Washington D.C.
Özdemir, O. ve M.A. Özyazıcı, 2006. Samsun Yöresinde Kivinin Azotlu Gübre İhtiyacı.
OMÜ Zir. Fak. Dergisi, 2006,21(3): 303-309.
Öztan, B. ve N. Munsuz, 1961. Tarım Bakanlığı, Toprak-Su Genel Müdürlüğü, Toprak
ve Gübre Araştırma Enstitüsü Teknik Yayın. Sayı:6, s.5, Ankara.
Samancı, H., 1990. Kivi (Actinidia) Yetiştiriciliği. TAV Yayınları. Yayın No:22
Yalova.
Smith, G.S., C.J. Clark, J.G. Buwalda, 1988. Effect of Potassium Deficiency on
Kiwifruit. Hort. Abs. Vol. 58/9, 5532.
541

Strabbıolı, G., F. Monastra, E. Turcı, 1989. Nutritional Status of Actinidia Orchards in


Various Productive Italian Areas. Annali Dell Istituto Sperimentale Per la
Frutticotura,vol. 20, p. 181-182, Roma.
Soyergin, S., İ. Moltay, H. Samancı, 2004. Doğu Marmara Bölgesinde Kivi
Bahçelerinin (Actinidia deliciosa) Mikro Besin Elementleri Açısından Beslenme
Durumu. Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler Sempozyumu 23-25 Ekim 2003,
Ed.:Y.N. İsmailçelebioğlu, s.161-167, Ordu.
Strik, B.C.,1995. Fertilization of Established Kiwifruit Vines. Extension Berry Crops
Specialist, Oregon State University.
Tarakçıoğlu, C., Y.N. İsmailçelebioğlu, T. Aşkın, D.B. Özenç, R. Cangi, 2004. Ordu
Yöresinde Yetiştirilen Kivi Meyvesinin Toprak ve Yaprak Analizleriyle
Beslenme Durumunun Belirlenmesi. Ulusal Kivi ve Üzümsü Meyveler
Sempozyumu 23-25 Ekim 2003, Ed.:Y.N. İsmailçelebioğlu, s.168-174, Ordu.
Tarakçıoğlu, C. ve T. Aşkın, 2005. Azotlu ve Potasyumlu Gübrelemenin Kivi Bitkisinin
Verim ile Potasyum İçeriği Üzerine Etkisi. Tarımda Potasyumun Yeri ve
Önemi, 2005, s. 148-155, Eskişehir.
Tettoni, A.,G. Granelli, A. Pagano, 1992. Mineral Nutrition İnfluence on the Yield and
Quality of Kiwifruit. Hort. Abs. Vol. 62/12, 9856.
Warrington I.J. and G.C. Weston, 1990. Kiwifruit Science and Management. Bennets
Unit New Zeland, p.576.
Wolf, B., 1971. The Determination of Boron in Soil Ekstracts, Plant Material
Components, Manures, Waters and Nutrient Solutions. Soil Science and Plant
Analysis. 2(5), p.363-374.
542

MERSİN İLİNDEKİ ELMA, KAYISI, ERİK, KİRAZ VE ŞEFTALİ


BAHÇELERİNİN BAZI TOPRAK ÖZELLİKLERİ BAKIMINDAN
VERİMLİLİK DURUMLARI

Hasan PINAR* Rasim ARSLAN Mustafa BİRCAN Atilla ATA


*
Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Erdemli/Mersin. hpinarka@yahoo.com

ÖZET
Bu çalışmada 2006-2007 yıllarında Alata Bahçe Kültürleri Alata Bahçe
Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünün Yaprak ve Toprak Analiz Laboratuarına
getirilen ve analizleri yapılan elma, kayısı, erik, kiraz ve şeftali toprak örneklerinin
fiziksel ve kimyasal analiz sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. 666 adet
toprak örneğinde pH, EC, CaCO3, bünye, organik madde, alınabilir P, değişebilir K
analizleri yapılmış olup, sınır değerleri ile karşılaştırılarak bu illerde yetiştirilen elma,
kayisi, erik, kiraz ve şeftali bahçelerinin beslenme durumları incelenmiştir.
Elde edilen bulgulara göre; toprak örneklerinin % 90’sı tın bünyeli, % 84’ü
alkali reaksiyonlu olup % 98’inde tuzluluk problemi olmadığı görülmüştür. Örneklerin
% 66’nin kireç içeriği yüksek ve çok yüksek, organik madde yönünden % 52’si
humusça fakir olduğu bulunmuştur. Alınabilir P içerikleri bakımından % 76’inin yüksek
ve çok yüksek, değişebilir potasyumun % 54’ı noksan olduğu bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Elma, kayısı, erik, kiraz, şeftali, verimlilik.

SOIL FERTILITY STATUS OF APPLE, APRICOT, PLUM, CHERRY AND


PEACH ORCHARDS IN MERSİN WITH REGARD TO SOME SOIL
PROPERTIES
ABSTRACT
In this study Alata Horticultural Research Institute laboratory soil test results
were examined. 666 soil samples received from Mersin apricot, apple, cherry, plum,
peach growers in 2006-2007 years were targeted. From the result of analysis of soil
samples texture, organic matter, pH, EC, CaCO3, available P, exchangeable K
interpreted and compared to sufficiency ranges to show up current fruit fields of fertility
status in this province.
Study resulted as follows; 90 % of soil samples loamy. There was no salinity
problem in 98 % of these samples. 84 % of this soil samples were alkaline and 66 % of
samples were highly calcareous. % 52 organic matter contents of these samples
generally were insufficient. % 76 available P contents were high and more high and also
% 54 exchangeable K level was insufficient.
Key Words: Apricot, apple, cherry, plum, peach, soil fertility.

GİRİŞ
Türkiye’de 2 milyon 266 bin ton/yıl elma, 392 bin ton/yıl kiraz, 558 bin ton/yıl
şeftali, 225 bin ton/yıl erik ve 528 bin ton/yıl kayısı üretilmektedir. Özellikle kayısı
üretiminde Türkiye 1. sırada yer almaktadır. Mersin ili ise Türkiye’nin dünyada birinci
sırada yer aldığı kayısıda sofralık ve erkenci üretim merkezlerinden birisidir. Diğer
meyve türlerinde ise büyük potansiyele sahiptir. Aynı zamanda söz konusu ürünlerin
543

çoğu Mersin bölgesinden ihraç edilmektedir(FAO 2007). Yine Mersin ili bu meyve
türlerinde erkencilik ve ihracat avantajlı sağladığından dolayı üretim alanlarında artışlar
devam etmektedir.
Mersin ilinin Merkez, Erdemli, Tarsus, Gülnar, Silifke, ilçelerinde kayısı, elma,
kiraz, şeftali ve erik üretimi diğer meyve türlerine göre daha fazla yapılmaktadır.
Yeni tür ve çeşitlerin üretime katılmasıyla birim alandan kaldırılan ürün miktarı
artmakta ve dolayısı ile birim alandan kaldırılan ürün miktarına paralel olarak kullanılan
gübre miktarı da artmaktadır. Fakat ülkemizde gübre uygulamaları hala yaprak ve toprak
analizi sonucu oluşturulan gübre tavsiyelerinden ziyade geleneksel yöntemlerle
yapılmaktadır. Ancak bilinçsizce uygulanan gübreleme programı pek çok sorunu
beraberinde getirmektedir. Ürünle topraktan kaldırılan ya da çeşitli yollarla uzaklaşan
besin maddeleri yeterince sağlanamazsa yada bilinçsizce fazla uygulanırsa verim ve
kalite olumsuz etkilenmekte, beraberinde çevre sorunlarında meydana gelmektedir. Bu
nedenle doğru gübreleme programlarının hazırlanmasında bitki ve toprak analizleri esas
alınmalıdır(Ari ve ark., 2002). Toprak ve yaprak analizi sonuçlarına göre gübreleme
programı hazırlarken ise yetiştiricilik yapılan bölgelerin yetiştiricilik yapılan ve
yapılacak olan ürün açısından verimlilik durumlarının bilinmesi doğru tavsiye
bakımından önem arz etmektedir.
Bu çalışmada 2006-2007 yıllarında Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü
Yaprak ve Toprak Analiz Laboratuarına üreticiler tarafından getirilen elma, kayısı, erik,
kiraz ve şeftali toprak örneklerinin analizleri yapılmış, sonuçlar sınır değerleri ile
karşılaştırılarak Mersin ilindeki meyve bahçelerinin bazı fiziksel kimyasal özellikleri ve
verimlilik durumları incelenmiştir.

MATERYAL VE METOD
Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Yaprak ve Toprak Analiz
Laboratuarına üreticiler tarafından 2006 ve 2007 yıllarında getirilen 666 adet elma,
kayısı,, erik, kiraz ve şeftali bahçesi toprak örnekleri çalışmanın materyalini
oluşturmuştur. Çizelge 1’de bitki türüne göre ilçelerden gelen örnek sayısı verilmiştir.
Toprak örnekleri hava kurusu haline getirildikten sonra 2 mm’lik elekten elenerek
analize hazırlanmıştır. pH ve EC 1:2.5 oranında toprak-su karışımında, kireç (%
CaCO3): Scheibler kalsimetresiyle, organik madde Walkley-Black metodu, bünye
saturasyon çamurunda, alınabilir P Olsen metodu, değişebilir K, 1N Amonyum asetat
metodu ile belirlenmiştir (Kaçar, 1994).
Çizelge 1. Bitki Türüne Göre İlçelerden Gelen Örnek Sayısı
Bitki
Türü Merkez Mut Anamur Tarsus Silifke Gülnar Erdemli Toplam
Kayısı 26 62 3 7 4 1 24 127
Kiraz 34 20 1 6 36 4 61 162
Elma 24 0 2 1 15 11 21 74
Şeftali 150 7 0 4 4 0 43 208
Erik 31 22 1 1 21 1 18 95
Toplam 265 111 7 19 80 17 167 666

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Meyve bahçelerinden alınan toprak örneklerinin PH analiz sonuçları Kellog
(1952)’un belirlemiş olduğu sınır değerlerine göre sınıflandırılmıştır (Çizelge 2). Tüm
örneklerin genel dağılımı değerlendirildiğinde % 84’ünün hafif alkali ve alkali gruba
544

girdiği görülmüştür. PH ilçeler bazında değerlendirildiğinde ise, Erdemli’de % 62,


Gülnar’da % 71, genel dağılımda % 46 alkali bulunmuştur. Toprak ve Gübre Araştırma
Enstitüsü tarafından yapılan verimlilik durumu çalışmasına göre Akdeniz bölgesi tarım
topraklarının % 83,6’sının hafif alkali karakterde olduğu belirlenmiştir (Eyüpoğlu,
1999).İncelenen toprak örneklerinin önemli bir kısmı söz konusu meyve ağaçları için en
uygun pH (5.8-6.5) sınırlarının oldukça üstündedir. Yüksek pH özellikle P ve mikro
element alımını sınırlandırması nedeniyle önemli beslenme sorunlarına sebep
olmaktadır. Gübreleme programları hazırlanırken toprak pH’sının olumsuz etkisini
gidermeye yönelik organik madde uygulaması ve sulama suyuna uygun asit ilavesi gibi
önlemlerin alınması gerekir. (Ari ve ark., 2002).
Çizelge 2. pH Analiz Sonuçlarının İlçelere Göre % Dağılımı
pH 6.1-6.5 6.6-7.3 7.4.7.8 7.9-8.4 Toplam
Genel Dağılım % 1 15 46 38 100
Merkez % - 21 41 38 100
Anamur % - 14 57 29 100
Erdemli % 1 19 62 18 100
Gülnar % - - 71 29 100
Mut % 1 6 24 69 100
Silifke % 2 9 53 36 100
Tarsus % - 11 63 26 100

Toprak örneklerinin analizi sonucu elde edilen EC değerleri Soil Survey Staff
(1951)’a göre sınıflandırıldığında % 87’sinde tuzluluk problemi görülmemiş olup % 2
tuzlu gruba girmektedir (Çizelge 3). En yüksek tuz oranı ise % 1 ile Erdemli ilçesinden
alınan toprak örneklerinde belirlenmiştir.
Çizelge 3. EC Analiz Sonuçlarının İlçelere Göre % Dağılımı
EC micromhos/cm 0-2000 2001-4000 4000-- Toplam
Genel Dağılım % 98 2 - 100
Merkez % 97 3 - 100
Anamur % 100 - - 100
Erdemli % 98 1 1 100
Gülnar % 100 - - 100
Mut % 97 3 - 100
Silifke % 100 - - 100
Tarsus % 100 - - 100

Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsünün hazırlamış olduğu “Türkiye


Topraklarının Verimlilik Durumları” çalışmasına (Eyüpoğlu, 1999) göre Mersin tarım
topraklarının % 96.1’inde tuzluluk yönünden bir sorun olmadığı ifade edilmiştir.
Yine Mersin Merkez ve ilçelerinde yetiştirilen elma, kayısı, erik, kiraz ve şeftali
bahçelerinden alınan toprak örneklerinin CaCO3 analiz sonuçları Aereboe ve Falke’ye
(Evliya,1964) göre değerlendirilmiş ve % 46’sında CaCO3 çok yüksek saptanmıştır
(Çizelge 4). En yüksek CaCO3 ise Tarsus ve Mut ilçelerinden alınan toprak örneklerinde
belirlenmiştir. Diğer taraftan Merkez ve Anamur’da ise en düşük CaCO3 kapsamına
rastlanmıştır.
545

Çizelge 4. CaCO3 Analiz Sonuçlarının İlçelere Göre % Dağılımı


10.1-20 < 20.1
0-2.5 2.6-5 5.1-10
CaCO3(%) Çok Aşırı Toplam
Düşük Kireçli Yüksek
Yüksek kireçli
Genel Dağılım % 14 12 8 20 46 100
Merkez % 18 20 9 21 32 100
Anamur % 28 - 29 14 29 100
Erdemli % 15 10 11 24 40 100
Gülnar % - - - 30 70 100
Mut % 2 3 2 17 76 100
Silifke % 23 6 5 5 61 100
Tarsus % 5 0 5 10 80 100

Üreticiler tarafından laboratuara getirilen topraklarının bünyelerinin % 2’i killi


tın, 90’nı tınlı ve % 8’i ise kumlu grubuna girmektedir (Çizelge 5). Genel dağılımdan
farklı olarak Anamur’da % 13 Gülnar’ da % 12 kumlu grubu yer almıştır. Yine Toprak
ve Gübre Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan bir çalışmaya göre Mersin ili
topraklarının % 42,4’ünün Tınlı ve % 35,3’ünün Killi tınlı olduğu belirtilmiştir. Elde
edilen bünye analizi sonuçları söz konusu meyve ağaçlarının gelişmelerini devam
ettirebilmeleri için ideal toprak bünye sınıfına (% 90) tın)girmektedir.
Çizelge 5. Bünye Analiz Sonuçlarının İlçelere Göre % Dağılımı
Killi Tınlı Tınlı Kumlu Toplam
Genel Dağılım % 2 90 8
Merkez % 1 95 4 100
Anamur % 13 87 - 100
Erdemli % 3 75 22 100
Gülnar % 12 82 6 100
Mut % 4 94 2 100
Silifke % 0 98 2 100
Tarsus % 5 90 5 100

Meyve bahçesi topraklarının organik madde analiz sonuçları Thun ve ark.


(1955)’na göre değerlendirilmiş olup, % 6’ sı humuslu, % 42’si az humuslu ve % 52’nin
ise humusça fakir olarak belirlenmiştir (Çizelge 6). Diğer bitki türlerinde olduğu gibi
meyve yetiştiriciliğinde de bitkilerin beslenmesinde ve gelişmesinde organik madde
miktarı önemli rol oynamaktadır. Bitki türü ve çeşidine göre değişmekle birlikte en
uygun organik madde kapsamı % 2-4 arasında olmalıdır. Söz konusu çalışmada ise
toprak örneklerinin % 52’inin organik maddece fakir olduğu belirlenmiştir.
Analizi yapılan topraklarının alınabilir P kapsamları Olsen ve Sommers
(1982)’in verdiği sınır değerlerine göre % 23’ünün yeterli, % 76’sının ise yüksek
düzeyde olduğu saptanmıştır (Çizelge 7). Merkez ve Anamur ilçelerinde en yüksek P
içeriği Tarsus ve Mut ilçelerinde ise biraz daha düşük saptanmıştır. Toprak analizi ile
elde edilen yüksek fosfor içeriğinin çinko v.b.mikro elementleri alımını
engelleyeceğinden ve yine gübre israfı bakımından değerlendirildiğinde ise toprağın
fosfor içeriği dikkate alınarak gübreleme yapılmasını gerekmektedir.
546

Çizelge 6. Organik Madde Analiz Sonuçlarının İlçelere Göre % Dağılımı


0-2.0 2.1-4.0 4.1-10.0
Org. Madde (%) Toplam
Humus.fakir Az humuslu Humuslu
Genel Dağılım % 52 42 6 100
Merkez % 37 55 8 100
Anamur % 42 58 - 100
Erdemli % 57 37 6 100
Gülnar % 53 47 - 100
Mut % 61 35 4 100
Silifke % 56 38 6 100
Tarsus % 47 42 11 100

Çizelge 7. P Analiz Sonuçlarının İlçelere Göre % Dağılımı


< 3.0 3.1-7.0 7.1-20.0 >20.1
P (ppm) Toplam
Çok düşük Düşük Orta Yüksek
Genel Dağılım % - 1 23 76 100
Merkez % - - 13 87 100
Anamur % - - 14 86 100
Erdemli % 1 2 25 72 100
Gülnar % 6 - 18 76 100
Mut % - 2 41 57 100
Silifke % 1 - 21 78 100
Tarsus % - - 29 71 100

Analizi yapılan toprakların değişebilir K içerikleri Pizer (1967)’e göre


değerlendirildiğinde Mersin ili genelinde örneklerin % 20’inde K düşük; % 34’ünde
yeterli ve % 46’sında yüksek ve çok yüksek belirlenmiştir(Çizelge 8). K içeriği ilçelere
göre farklılık göstermekte olup en büyük farklılık % 71 düşük değerle Anamur
ilçesinde, en yüksek değer ise % 45 çok yüksek potasyum değeriyle Mut ilçesinde
olmuştur. Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan bir çalışmaya göre
Akdeniz Bölgesi topraklarının K içerikleri % 14,5’i düşük ve çok düşük, % 11,77’i
yeterli ve % 73,67’si yüksek ve çok yüksek düzeyde bulunmuştur (Eyüpoğlu, 1999).
Çizelge 8. K Analiz Sonuçlarının İlçelere Göre % Dağılımı
<100 101-250 251-320 >321
K (ppm) Çok düşük Orta Yüksek Çok yüksek Toplam
Genel Dağılım % 20 34 13 33 100
Merkez % 16 35 14 35 100
Anamur % 71 29 - - 100
Erdemli % 27 36 12 25 100
Gülnar % 39 33 6 22 100
Mut % 15 26 14 45 100
Silifke % 20 39 9 32 100
Tarsus % 11 32 21 36 100

Mersin Merkez ve ilçelerinde yetiştirilen elma, kayısı, erik, kiraz ve şeftali


bahçelerinden alınan toprak örnekleri beslenme bakımından bazı özellikleri
incelendiğinde, bünye hariç diğer özelliklerinin söz konusu meyvelerin yetiştiriciliği için
sınır değerlerin dışında olduğu saptanmıştır. Elde edilen bu değerler yetiştiricilik için
sınırlayıcı faktörlerdir. Bu sınırlayıcı faktörler ise hem bitkilerin beslenmesi hem de
547

beslenmeye bağlı oluşacak özellikle toprak şartlarının neden olduğu biyotik ve abiyotik
streslerdir. Stres koşulları sonucu verim ve kalitede düşüşler meydana gelmekte olup
pazarlanabilir ürün miktarında ve meyve kalitesinde kayıplara neden olmaktadır. Yine
tüm bunların sonucu olarak ise üreticinin ekonomik kaybı oluşmaktadır.
Düşük girdiyle yüksek ve kaliteli verim alabilmek için yaprak toprak analizi ile
fiziksel ve kimyasal özelliklerin belirlenerek gerekli önlemlerin alınması ve gübreleme
programının bu doğrultuda yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte yetiştirilecek bitki
türü ve çeşidi bölgelerin toprak özelliklerine göre seçilmesi yetiştiricilikte yüksek ve
kaliteli verim almak için önem arz etmektedir.

KAYNAKLAR
FAO, 2007. www.faostat.org
Arı, N. ve Ark., 2000. Antalya Bölgesinde Domates Yetiştiriciliği Yapılan Seraların
Toprak Verimlilik Durumlarının İncelenmesi. VI. Tarım Sempozyumu 17-20
Eylül 2002 Bursa.
Evliya, H., 1964. Kültür Bitkilerinin Beslenmesi. Ank. Ün. Zir.Fak.Yayınları Sayı: 36.
Eyüpoğlu, F., 1999. Türkiye Topraklarının Verimlilik Durumları. Köy Hizmetleri Gen.
Müd. Toprak Güb. Araşt.Ens. Genel Yayın No:220 Ankara.
Kacar, B., 1994. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri III. Toprak Analizleri. Ank. Ün.
Zir. Fak. Eğit. Araş. ve Gel. Vakfı Yayın No: 3, Ankara.
Kellog, C.E., 1952. Our Garden Soils. The Macmillan Company, New York.
Loue, A. 1968. Etudes Sur La Nutrition et Fertilization Potassiques De La Vigne.
Societe Commerciale des Potasses D’alsace Services Agronomiques.
Olsen, S.R. and L.E. Sommers., 1982. Phosphorus availability Indices.
PhosphorusSoluble in Sodium Bicarbonate, Method of Soil Analysis. Part 2.
Chemical and Microbiological Properties. Edit. A.L. Page, R. H. Miller, D. R.
Keeney, 404-430.
Pizer, N.H., 1967. Some Advisory Aspect: Soil Potassium and Magnesium. Teck.Bull.
No: 14:184.
Soil Survey Staff, 1951. Soil Survey Manual. Agricultural Research Administration, U.
S. Dept. Agriculture, Handbook, No: 18.
Thun, R.R., Hermann, E. Knickmann, 1955. Die Untersuchung Von Boden. Neuman
Verlag. Radelbeul und. Berlin. S. 48.
548

SAMSUN VE ORDU İLLERİNDE KİVİ YETİŞTİRİLEN TOPRAKLARIN


VERİMLİLİK DURUMLARI

Osman ÖZDEMİR Mehmet Arif ÖZYAZICI* Betül BAYRAKLI


Gülen ÖZYAZICI
Samsun Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Samsun.
*
arifozyazici@hotmail.com

ÖZET
Bu çalışma, Samsun ve Ordu yörelerinde kivi yetiştirilen toprakların verimlilik
durumunu belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Kivi bahçe topraklarını temsil edecek
şekilde 25 adet toprak örneği alınmıştır. Elde edilen bulgulara göre; kivi bahçesi
toprakları genel olarak killi-tınlı ile killi bünyeye sahip, hafif alkali reaksiyonlu ve
yeterli kireç içerdiği, organik madde yönünden de orta ve iyi seviyede olduğu
belirlenmiştir. Araştırma topraklarının tuzluluk açısından bir sorunu olmadığı, bitkiye
yarayışlı fosfor miktarı yönünden orta ve çok yüksek seviyede olduğu, yarayışlı
potasyum bakımından ise toprakların yeter sınırının üstünde potasyum içerdiği tespit
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kivi, Samsun, Ordu, toprak verimliliği.

FERTILITY STATUS OF KIWIFRUIT GROWN SOILS IN SAMSUN AND


ORDU PROVINCES
ABSTRACT
This study was conducted to determine fertility status of kiwifruit grown soils in
Samsun and Ordu provinces. For this purpose, 25 specimens were taken from kiwifruit
grown soils. According to the results, general properties of kiwifruit grown soils; it has
clay-loam and clay structure, lightly alkali in reaction and it includes enough lime. The
point of organic matter it is medium and high level. There is no big salinity problem at
research soils. Kiwifruit grown soils are at medium level and very high level about
amount of plant available phosphorus. The potassium content of analyzed soils are
obtained more potassium than potassium adequate level.
Key Words: Kiwifruit, Samsun, Ordu, soil fertility.

GİRİŞ
Kivi (Actinidia deliciosa) kültüre alınması 50-60 yıl, Akdeniz ülkelerinde
yetiştiriciliği ise 15-20 yıl öncesine dayanan, sarılıcı, tırmanıcı, yaprağını döken, çok
yıllık subtropik iklim meyve türüdür.
Türkiye’de kivi üretim çalışmalarına 1988 yılında başlanmıştır. İlk olarak
Yalova’da bulunan Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü tarafından
sahil bölgeleri ağırlıklı olmak üzere adaptasyon ve demonstrasyon bahçeleri kurulmuş
ve yapılan bu çalışmalar sonucunda Karadeniz, Marmara ve Ege sahil bölgelerinin kivi
yetiştiriciliğine uygun olduğu saptanmıştır. Bu bölgeler arasında Orta ve Doğu
Karadeniz bölgesinin, bitkinin ekolojik istekleri bakımından diğer bölgelerden daha
uygun olduğu ve kivi yetiştiriciliğinin daha ekonomik olarak yapılabileceği görülmüştür.
549

Gerek dünya ve gerekse Türkiye için oldukça yeni bir meyve türü olmasına
rağmen kivi, ülkemizde üretimi hızla artan ve önemli gelir kaynağı halini alan bir ürün
halini almıştır. Nitekim, büyük çoğunluğu Karadeniz sahil kuşağında yer alan kivinin
2004 yılı verilerine göre Türkiye üretimi 4000 ton olarak gerçekleşmiş olup
(Anonymous 2007), üretimi yıllar itibariyle sürekli artış göstermektedir. Buna karşılık
yetiştiricilik yönünden geçmişi çok kısa olan kivi hakkında yeterli bilgi birikimi
olmaması nedeniyle birçok tarımsal sorunlar da oluşmaya başlamıştır. Bu sorunların
başında; kivi yetiştiriciliğinde yeterli sayıda kaliteli fidanın bulunamaması, kivi
bahçelerinin uygun biçimde terbiye edilip taçlandırılamaması, yaz ve kış budamalarının
genellikle yanlış ve yetersiz yapılması, bahçelerde yeterli oranda tozlayıcı erkek
çeşitlerin bulunamaması, bilinçsiz gübreleme uygulamaları gelmektedir. Öte yandan
kivi, toprak yönünden oldukça seçici bir bitkidir. Bu durum ilk tesis masrafları yüksek
olduğundan bahçe kurulurken çok dikkatli olunmasını gerektirmektedir. Ayrıca kivinin,
bol saçak kökleri ile toprağı sömürme gücünün fazla olması, diğer meyve türlerine göre
daha kuvvetli ve hızlı bir vejetatif ve generatif gelişme göstermesi gübrelemesine ayrı
bir özen gösterilmesini zorunlu kılmaktadır. Topraktan fazla miktarda besin maddesi
kaldırdığından, besin eksikliğinden kaynaklanan simptomlar, kivide diğer meyve
türlerine göre daha çabuk ortaya çıkar. Tüm bu nedenlerle, toprak seçimi ve gübreleme
ile ilgili hataların, henüz gelişme evresinde olan kivi yetiştiriciliğimizi olumsuz yönde
etkileyeceği açıktır.
Kivi, susuzluğa çok duyarlı olmasına karşın ağır topraklarda gelişmesi düzenli
olmaz, çok kumsal topraklarda ise su düzenini sürdürme güçlüğü nedeniyle bitki
gelişmesinde aksamalar olur. Genel olarak kivi kireçli olmayan, derin ve geçirgen, tınlı
topraklarda iyi yetişir. En uygun toprak pH’sı 6.0 olmakla birlikte 5.5-7.6 arasında da
yetişebilir (Samancı 1990).
Yunanistan’da kivi bahçe topraklarında pH’nın 7.0-7.7 arasında değiştiği ve asit
toprakların sınırlı olduğu, toprakların organik madde kapsamlarının % 1.3-1.6, kireç
kapsamlarının ise % 0-5.5 arasında değişim gösterdiği bildirilmiştir (Costa ve ark.
1992).
İtalya’da kivinin yaygın olarak yetiştirildiği değişik bölgelerdeki 54 bahçede
yürütülen bir sörvey çalışmasında, iklim, morfolojik karakterler ve toprak yapısının
heterojen olduğu ve bahçelerin % 50’sinin K noksanlığı gösterdiği tespit edilmiştir
(Strabbioli ve ark. 1989).
Tropea ve ark. (1990) İtalya’nın “Rosarno” bölgesindeki kivi bahçelerinde N ve
Mn’ın yüksek, P ve K’un yeterli düzeyde olduğunu saptamışlardır.
Battelli ve Renzi (1992) 48 kivi bahçesinde (Hayward çeşidi) gerçekleştirdikleri
sörvey çalışmasında, toprakların kireç kapsamları nedeniyle hafif alkalin olduğunu,
besin noksanlığının görülmediğini belirlemişlerdir.
Moltay ve ark. (1999) tarafından yapılan bir çalışmada Doğu Marmara
bölgesinde yetiştiriciliğin daha yoğun olduğu Kocaeli, Bursa ve Yalova illerindeki
toplam 15 kivi bahçesinden toprak örnekleri alınmıştır. Elde edilen bulgulara göre; kivi
bahçe topraklarının genellikle tınlı bünyede, nötr veya hafif alkali reaksiyonda, kireçsiz
yada az kireçli olup tuzluluk problemi bulunmadığı, organik maddenin üst topraklarda
daha az oranda ancak alt toprakların yaklaşık yarısında yetersiz olduğu tespit edilmiştir.
Araştırmada alt topraklarda potasyum ve fosfor bakımından noksanlıklar söz konusu
iken, üst topraklarda tüm makro besinlerin genellikle yeterli düzeyde olduğu
belirlenmiştir.
Kültür bitkilerinden bol ve kaliteli ürün alınabilmesi yetiştirme ortamında
bulunan bitki besin maddelerinin uygun oranlarda ve yeteri miktarda bulunmasıyla
550

yakından ilgilidir. Bitki besin maddelerinden birinin yada birkaçının yetişme ortamında
fazla yada noksan bulunması bitki gelişimini ve bitkilerin toprakta bulunan besin
maddelerinden yeterince yararlanmalarını sınırlandırmaktadır. Toprakların bitkiye
yarayışlı besin elementi sağlama gücü; toprak pH’sı, kireç, organik madde, bünye, tuz
içeriği, bitkiye yarayışlı besin maddesi içeriği vb. gibi çeşitli toprak etmenleri ile
yakından ilişkilidir. Bu nedenle toprakların bu özelliklerinin iyi bilinmesi, o toprakta
yetiştirilen bitkilerin ihtiyaç duyduğu besin elementlerinin dengeli bir şekilde yeteri
miktarda sağlanması açısından da önem taşımaktadır.
Bu çalışma, Orta Karadeniz bölgesinde kivi yetiştiriciliğinin yaygınlaştığı
Samsun ve Ordu illerindeki kivi bahçelerinin bazı toprak özellikleri ile bu konulara
ilişkin problemleri ortaya koymak ve daha sonra yapılacak çözüme yönelik çalışmalara
bir temel oluşturması amacıyla ele alınmıştır.

MATERYAL VE METOD
Orta Karadeniz bölgesinde yetiştiriciliğinin yoğun olduğu Samsun ve Ordu
illerine bağlı köylerdeki kivi bahçelerinden alınan toprak örnekleri araştırmanın
materyalini oluşturmaktadır. Gayeli örnekleme ile hastalık ve zararlılar yönünden
problemi olmayan ve ekonomik bahçe büyüklüğüne sahip 25 adet bahçe seçilmiştir.
Seçilen bahçelerden toprak örnekleri meyve olgunlaşması döneminde 0-20 cm
derinlikten genel kurallara uygun olarak (Jackson 1962) paslanmaz çelik kürek ile
alınmış ve polietilen torbalara konularak etiketlenmiştir. Toprak örneklerinin suyla
doygunluk (%), toprak reaksiyonu (pH), toplam tuz (%), kireç (% CaC03), organik
madde (%), yarayışlı fosfor (P2O5) ve yarayışlı potasyum (K2O) kapsamları Tüzüner
(1990) tarafından bildirilen esaslar dahilinde belirlenmiştir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Çalışma kapsamında yer alan kivi bahçe topraklarının bazı fiziksel ve kimyasal
özellikleri ile en düşük, en yüksek ve ortalama değerler Çizelge 1’de; toprak
örneklerinin incelenen özellikler bakımından sınır değerlerine göre sınıflandırılması ve
% oranları ise Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 1’den de görüleceği gibi kivi yetiştirilen toprakların suyla doygunluk
yüzdesi değerleri % 50 ile % 82 arasında değişmekte olup, ortalama % 67’dir. Yörede
kivi yetiştirilen bahçe topraklarının büyük bir bölümünü (% 52’si) killi bünyeli topraklar
oluşturmakta olup, % 44’ü killi-tınlı ve % 4’ü ise tınlı bünyeye (Çizelge 2) sahiptir.
Kivi yetiştirilen toprakların tuzluluk durumu incelendiğinde; alınan toprak
örneklerinin toplam tuz kapsamlarının % 0.036-% 0.300 arasında değişiklik gösterdiği,
örneklerin ortalama toplam tuz değerinin ise % 0.089 olduğu belirlenmiştir (Çizelge 1).
Bu durumda Ülgen ve Yurtsever (1995)’in verdiği sınır değerlerine göre, toprakların
% 92’si tuzsuz, geri kalan % 8’inin ise hafif tuzlu olduğu tespit edilmiştir (Çizelge 2).
Samsun ve Ordu yöresinde kivi yetiştirilen toprakların toprak reaksiyonları (pH)
4.72-7.80 arasında değişmektedir. Ortalama pH değeri ise 7.11 olarak bulunmuştur
(Çizelge 1). Araştırmada ele alınan topraklar pH değerlerine göre sınıflandırıldığında
(Çizelge 2), % 48’i hafif alkali, % 28’i nötr, % 20’si hafif asit ve % 4’ünün de orta asit
reaksiyonlu olduğu görülmektedir.
Samsun ve Ordu yöresi kivi bahçe topraklarının kireç kapsamları % 0.4 ile %
11.9 arasında değişim göstermiş olup, ortalama % 3.7’dir (Çizelge 1). Çizelge 2’den
görüleceği üzere toprak örneklerinin CaCO3 analiz sonuçları sınıflandırıldığında,
551

toprakların % 36’sı orta kireçli, % 32’si kireçli, % 32’si de az kireçli sınıfa girdikleri
belirlenmiştir.
Çizelge 1. Samsun ve Ordu illerindeki kivi bahçe topraklarının bazı fiziksel ve kimyasal
özellikleri
Örnek alınan yer Suyla Top. Org. Yarayışlı
Örnek pH CaCO3
Köy yada doy. tuz Mad. P2O5 K2 O
no İl (%)
mahalle adı (%) (%) (%) kg/da kg/da
1 Ordu Kayabaşı 66 0.057 7.34 1.4 3.00 36.6 167
2 Ordu Kayabaşı 55 0.047 7.69 3.6 1.72 4.3 50
3 Ordu Kayabaşı 55 0.047 7.59 1.8 2.27 10.6 82
4 Ordu Topluca 77 0.079 4.72 0.4 4.73 49.4 225
5 Ordu Turnasuyu 82 Eseri 5.55 0.5 6.30 25.0 82
6 Ordu Turnasuyu 77 0.036 6.24 0.4 5.56 60.6 131
7 Ordu Turnasuyu 71 Eseri 5.76 0.5 3.94 19.4 67
8 Ordu Efirli 55 0.058 6.40 0.5 3.84 5.3 85
9 Ordu Efirli 77 0.098 7.02 1.8 1.53 8.6 105
10 Samsun Hacılıçay 71 0.064 7.21 0.7 3.40 19.8 148
11 Samsun Hacılıçay 55 0.066 7.71 9.4 2.41 6.6 70
12 Samsun Yeni Köseli 66 0.070 7.69 1.4 2.51 3.1 40
13 Samsun Demirli 77 0.076 7.67 5.2 3.74 6.2 59
14 Samsun Demirli 66 0.083 7.72 5.3 2.95 7.6 50
15 Samsun Orduköyü 71 0.185 6.83 0.8 3.10 62.1 94
16 Samsun Orduköyü 77 0.300 6.31 1.6 3.00 30.6 131
17 Samsun Orduköyü 77 0.090 7.35 2.5 3.05 35.5 90
18 Samsun Orduköyü 55 0.136 7.49 11.2 1.38 5.5 59
19 Samsun Orduköyü 50 0.125 7.54 10.4 1.53 7.1 59
20 Samsun Orduköyü 59 0.050 7.67 8.5 2.61 40.5 52
21 Samsun Orduköyü 60 0.063 7.74 9.0 2.51 5.9 70
22 Samsun Beylerce 74 0.086 7.64 2.7 3.45 10.1 99
23 Samsun Beylerce 77 0.110 7.45 0.4 2.76 10.8 94
24 Samsun Beylerce 59 0.057 7.80 6.0 1.67 7.4 59
Aşağı Güzpınar
25 Samsun 77 0.067 7.69 11.9 3.25 5.2 46
Mah.-Dikbıyık
En düşük 50 0.036 4.72 0.4 1.38 3.1 40
En yüksek 82 0.300 7.80 11.9 6.30 62.1 225
Ortalama 67 0.089 7.11 3.7 3.05 19.4 89

Toprakların organik madde miktarları % 1.38 ile % 6.30 arasında


değişmektedir. Kivi yetiştirilen toprakların ortalama organik madde kapsamları ise
% 3.05 olarak tespit edilmiştir (Çizelge 1). Organik madde miktarı yönünden toprakların
% 36’sı orta, % 32’si iyi, % 20’si az ve % 12’si yüksek düzeyde olduğu görülmektedir
(Çizelge 2).
Araştırma topraklarının bitkiye yarayışlı fosfor miktarları 3.1-62.1 kg/da P2O5,
yarayışlı potasyum miktarı ise 40-225 kg/da K2O arasında değişim göstermiştir (Çizelge
1). Yarayışlı fosfor bakımından toprakların sınıflandırmaya göre dağılımları
incelendiğinde; % 40’ı çok yüksek, % 24’ü orta, % 24’ü az, % 12’si yüksek sınıfında
yer almaktadır. Toprakların yarayışlı potasyum kapsamları bakımından
değerlendirildiğinde ise, % 4’ü yeter seviyede iken, alınan örneklerin % 96’sında
yarayışlı potasyum fazla bulunmuştur (Çizelge 2).
552

Çizelge 2. Samsun ve Ordu yöresi kivi yetiştirilen alanlardan alınan toprak örneklerinin
sınır değerlerine göre sınıflandırılması
Toprak Örnek
Sınır Değeri* Değerlendirme* %
Özellikleri Sayısı
<30 Kumlu --- ---
30-50 Tınlı 1 4
Suyla doygunluk
50-70 Killi-tınlı 11 44
(%)
70-110 Killi 13 52
>110 Ağır Killi --- ---
<0.15 Tuzsuz 23 92
Toplam tuz 0.15-0.35 Hafif tuzlu 2 8
(%) 0.35-0.65 Orta tuzlu --- ---
>0.65 Çok tuzlu --- ---
<4.5 Kuvvetli asit --- ---
4.5-5.5 Orta asit 1 4
5.5-6.5 Hafif asit 5 20
pH
6.5-7.5 Nötr 7 28
7.5-8.5 Hafif alkali 12 48
>8.5 Kuvvetli alkali --- ---
<1.0 Az kireçli 8 32
1.0-5.0 Kireçli 8 32
Kireç
5.0-15.0 Orta kireçli 9 36
(%)
15.0-25.0 Fazla kireçli --- ---
>25.0 Çok fazla kireçli --- ---
<1.0 Çok az --- ---
1.0-2.0 Az 5 20
Organik madde
2.0-3.0 Orta 9 36
(%)
3.0-4.0 İyi 8 32
>4.0 Yüksek 3 12
0-3 Çok az --- ---
3-6 Az 6 24
Yarayışlı fosfor
6-9 Orta 6 24
(kg P2O5 /da)
9-12 Yüksek 3 12
>12 Çok yüksek 10 40
0-20 Az --- ---
Yarayışlı potasyum
20-30 Orta --- ---
(kg K2O/da)
30-40 Yeter 1 4
>40 Fazla 24 96
*(Ülgen ve Yurtsever 1995)

Orta Karadeniz bölgesindeki kivi bahçe toprakları genellikle killi, killi-tınlı ve


tınlı bünyede, orta kireçli, kireçli veya az kireçli olup, tuzluluk problemi
bulunmamaktadır. İncelemeye alınan bahçe topraklarının yaklaşık % 96’sı killi veya
killi-tınlı bünyede, % 68’inin kireçli olması Samancı (1990)’nın bulguları ile çelişmekte
ve bu özellikler yönünden bahçe seçiminde isabetli davranılmadığını göstermektedir.
Araştırmada ele alınan kivi bahçe toprakları toprak reaksiyonu bakımından hafif
asit ile hafif alkali arasında değişkenlik göstermiş olup, çoğunlukla hafif alkalin
reaksiyondadır. Kivi bahçeleri Yeni Zelanda’da orta asit reaksiyonlu, İtalya’da nötr, orta
veya hafif alkali reaksiyonlu (pH=7.0-8.5), Fransa’da hafif asit reaksiyonlu (pH=6.5) ve
Yunanistan’da ise nötr veya hafif alkali reaksiyonlu (pH= 7.0-7.7) topraklarda yaygındır
(Warrington ve Weston 1990, Costa ve ark. 1992). Ülkemizde Doğu Marmara
bölgesinde kivi pH=7.0-7.6 arasında değişen toprak reaksiyonunda yetişmektedir
(Moltay ve ark. 1999). Samancı (1990) kivi için en uygun pH aralıklarının 5.5-7.6
olduğunu bildirmektedir. Buna göre incelemeye alınan kivi bahçe topraklarının toprak
reaksiyonu bakımından problemli alanlar olmadığı rahatlıkla söylenebilir.
553

Toprakların organik madde kapsamları ortalama % 3.05 olup, iyi seviyededir.


Samancı (1990), toprak organik maddesinin % 1.5-3.5 arasında değiştiği toprakların kivi
yetiştiriciliği açısından orta-iyi seviye şeklinde sınıflandırıldığını bildirmektedir. Bu
nedenle kivinin organik madde yönünden oldukça zengin topraklar istediği de göz
önüne alındığında, araştırmada incelenen kivi bahçeleri toprak organik maddesi
bakımından problem teşkil etmemektedir.
Orta Karadeniz bölgesinde incelenen kivi bahçe topraklarının yaklaşık % 52’si
yüksek seviyede fosfor, incelenen toprakların tamamı ise yeterli ya da fazla seviyede
bitkiye yarayışlı potasyum içermektedir. Bu durum ele alınan kivi bahçelerinde fosfor ve
potasyumla beslenme yönünden bir sorun olmadığını ortaya koymaktadır.

KAYNAKLAR
Anonymous, 2007. Tarımsal Yapı (Üretim, Fiyat, Değer) 2004. T.C. Başbakanlık
Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye İstatistik Kurumu Matbaası, Yayın No:
3032, Ankara.
Battelli, G. and Renzi, G., 1992. A Nutritional Survey of Kiwi Orchards in Northern
Italy, Hort. Abs. Vol.62/12, 9854.
Costa, G., Monet, R. and Kukuriannis, B., 1992. Kiwifruit Production in Europe. Acta
Horticulture Second International Symp. On Kiwifruit. Vol. 1/297, p. 144-145.
Jackson, MC., 1962. Soil Chemical Analysis, Prentice Hall. Inc. Eng. Cliff. USA.
Moltay, İ., Soyergin, S. ve Samanci, H., 1999. Doğu Marmara Bölgesi’nde Kivi
Bitkisinin (Actinidia deliciosa) Beslenme Durumu Üzerinde Araştırmalar.
Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araş. Enst., Bilimsel Araştırma ve İncelemeler
Yayın No: 78, 44 s., Yalova.
Samancı, H., 1990. Kivi (Actinidia) Yetiştiriciliği, TAV Yayınları, Yayın No:22,
Yalova, s: 128.
Strabbioli, G., Monastra, F. and Turci, E., 1989. Nutritional Statu of Actinidia Orchards
in Various Productive Italian Areas. Annali dell Istituto Sperimentale Per la
Frutticotura, Roma Vol.20, p.181-182.
Tropea, M., Fisichella, G. and Sambuco, G., 1990. Studies on Nutritional Status and
Production of Kiwifruit in Calabria. Hort. Abs. Vol.60/11, 8808.
Tüzüner, A., 1990. Toprak ve Su Analiz Laboratuvarları El Kitabı. T.C. Tarım Orman
ve Köyişleri Bakanlığı Köy Hiz. Genel Müd., Ankara, 375 s.
Ülgen, N. ve Yurtsever, N., 1995. Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi. Toprak ve
Gübre Araştırma Enstitüsü Yayınları, Genel yayın No: 209, Teknik Yayınlar
No: T.66, Ankara.
Warrington, I. J. and Weston, G.C., 1990. Kiwifruit Science and Management, Bennets
Unit New Zeland, p: 576.
554

ISPARTA YÖRESİ GÜL BAHÇELERİNİN VERİMLİLİK DURUMLARIN


DEĞERLENDİRİLMESİ

Zeliha KÜÇÜKYUMUK İbrahim ERDAL*


Süleyman Demirel Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Isparta. *ierdal@ziraat.sdu.edu.tr

ÖZET
Bu çalışmada Isparta yöresinde bulunan gül bahçelerinin beslenme durumlarının
toprak ve yaprak analizleriyle belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu nedenle 6 bölgeden
(Isparta Merkez, Eğirdir, Uluborlu, Atabey, Keçiborlu ve Ağlasun) 60 bahçe belirlenmiş
ve buralardan toprak ve yaprak örnekleri alınmıştır. Toprak analizlerine göre;
bahçelerinin tamamında organik madde, Mg ve Mn eksikliği görülmüş, P ve Fe miktarı
fazla bulunmuş, K, Ca, ve Cu açısından ise yeterli olduğu tespit edilmiştir. Yaprak
analiz sonuçlarına göre örneklerin tamamına yakınında besin elementi eksikliğine
rastlanılmamıştır.
Anahtar Kelimeler: Isparta, gül, toprak, verimlilik.

EVALUATION OF NUTRITIONAL STATUS OF ROSE GARDENS IN


ISPARTA DISTRICT
ABSTRACT
This study was conducted to evaluate the nutritional status of rose gardens by
means of soil and leaf analysis. For this purpose, 60 gardens from 6 districts (Central
Isparta, Eğirdir, Uluborlu, Atabey, Keçiborlu and Ağlasun) were determined and soil
and leaf samples were taken. According to soil analysis, whole gardens had organic
matter, Mg and Mn deficiency. Leaf analyses showed that, there was not any nutrient
deficiency in about all rose gardens.
Key Words: Isparta, rose, soil, fertility.

GİRİŞ
Ülkemizde gülcülük tarımının en yoğun yapıldığı yer Isparta yöresi olup, yörede
yetiştiriciliğin yoğun olarak yapıldığı yerlerden bazıları, Isparta merkez, Eğirdir,
Uluborlu, Atabey, Keçiborlu ve Ağlasun (Burdur) ilçeleridir. Dünyada gül
yetiştiriciliğinin yapıldığı başlıca ülkeler Türkiye, Bulgaristan, Fas, Bağımsız Devletler
Topluluğu, Meksika, İran, Hindistan, Güney Afrika, Suudi Arabistan ve Mısır olup,
Bulgaristan, elde ettiği ürün miktarı ile dünya pazarı açısından ülkemize en önemli rakip
ülke konumundadır.
Türkiye’de 23 gül türü olmasına karşın, gül yağı üretiminde Rosa damascena
kullanılmaktadır. Gül çiçeğinden, ince gül yağı olarak bilinen gül yağı ve konkret olarak
bilinen kalın gül yağı olmak üzere iki çeşit yağ elde edilmektedir. Dünya gül yağı
üretimi yaklaşık 4.5 ton, konkret üretimi ise 13 tondur. Türkiye, dünya gül yağı
üretiminin yaklaşık % 48’ini, konkret üretiminin ise %39’unu gerçekleştirmektedir.
Türkiye’ de üretilen gül yağının tamamına yakın bölümü ihraç edilmektedir. 2003 yılı
verilerine göre Türkiye’ nin gül yağı ihracatı yaklaşık 9.8 milyon dolar olup, bir önceki
yıla göre % 21 oranında artış göstermiştir. Gülbirlik yılda ortalama 500 kilo gülyağı
üretimi ile pazarın lideri durumundadır (Demircan, 2005).
555

Bitkisel üretimde amaç, bol ve kaliteli ürün elde edilmesidir. Bitki gelişimi
çevre, toprak ve bitki faktörleri gibi çeşitli faktörlerin kontrolü altındadır. Bu nedenle
sayılan bu faktörlerin bilinmesi sağlıklı bir bitki gelişimi ve en uygun verim elde
edilebilmesi açısından son derece önemlidir. Bitki yetiştirme ortamı olarak toprak, son
derece karmaşık bir yapı olup, verimlilik kapasitesi birçok faktöre bağlı olarak
değişebilmektedir. Toprakların bitkiye yarayışlı besin elementi sağlama gücü; toprak pH
sı, kireç, organik madde, bünye, tuz içeriği, katyon değişim kapasitesi (KDK), bitkiye
yarayışlı besin maddesi içeriği gibi toprak ve çevre etmenleri ile yakından ilişkilidir.
Bunların biri ya da daha fazlasının eksikliğinin olması veya dengeli miktarlarda
bulunmamaları, bitki gelişimini olumsuz yönde etkilediği gibi, elde edilen ürünün
miktar ve kalitesini bozabilmektedir. Bir alanda, bitkisel üretimde bulunmadan önce,
mutlaka yukarıda belirtilen özelliklerin belirlenmeli ve buna göre bitki deseni
seçilmelidir. Kurulmuş bahçelerde de bu özelliklere göre bir besleme programının
hazırlanması son derece önemlidir. Çünkü yapılacak olan program, gübreleme şekli,
cinsi ve miktarına göre değişiklik gösterebilir. Toprak ve bitki testlerine dayanmayan
gübreleme programları, ya tümüyle ya da kısmen başarısız olmaya adaydır. Bu durum
kaynak israfı yanında çevresel etkiler açısından da önem taşımaktadır.
Yörede daha önce yapılan çeşitli araştırmalarda gül, elma ve kiraz bahçelerinin
beslenme durumları belirlenmiş, sonuç olarak araştırıcılar, daha bilinçli ve dengeli
gübrelemenin gerekli olduğunu bildirmişlerdir (Anonim 1987, Yalçın ve ark., 1994,
Usta ve ark., 1994, Erdal 2005, Peker ve Erdal, 2006). Farklı yörelerde de araştırmaya
benzer çalışmalar yürütülmüş olup, bu çalışmalarda bilinçli bir şekilde yapılacak dengeli
gübreleme için yaprak ve toprak analizlerinin önemi vurgulanmıştır (Tajuddin ve ark.,
1995; Pınar ve Arslan, 2007).
Dengeli ve ekonomik bir gübreleme yapabilmek için, yaprak ve toprak
analizlerine dayalı gübreleme programı yapılması oldukça yaygın bir uygulamadır. Bu
çalışmada, gül bitkisi yetiştiriciliği yapılan bahçelerin besin elementi düzeylerinin
toprak ve yaprak analizleriyle değerlendirilmesi ve elde edilen sonuçlar doğrultusunda,
bitkilerin hangi besin elementlerine ihtiyaç duyduğu ve hangi besin elementlerince
yeterince beslendiğinin belirlenmesi amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOD
Araştırmada, yağ gülünün ticari amaçlı olarak yoğun bir şekilde yetiştirildiği
Isparta merkez, Eğirdir, Uluborlu, Atabey, Keçiborlu ve Ağlasun (Burdur) ilçelerinde
yürütülmüş, belirlenen bahçelerden yaprak ve toprak örnekleri alınmıştır.
Araştırmada, çiçeklenme döneminde her ilçeden o bölgeyi temsil edecek 10 gül
bahçesi seçilerek örneklemeler yapılmıştır. Bitki örnekleri plastik torbalara konularak
laboratuara getirilmiş, çeşme suyu, seyreltik asit (0.2 N HCl) ve saf su ile yıkandıktan
sonra 65±5 oC’de kurutularak öğütülmüştür. Öğütülmüş yaprak örneklerinden 0.5 gr
alınarak, HNO3 ile mikrodalgada yaş yakılmış ve filtre kağıdından süzülerek, saf su ile
100 ml’ye tamamlanmıştır. Bu örneklerde P (Vanado-molibdo fosforik sarı renk
yöntemi, Shimadzu UV-1208 spektrofotometresi), K, Ca, Fe, Cu, Zn ve Mn (AAS,
Varian AA240FS), analizleri yapılmış olup, bitki örneklerindeki N içeriği ise Kjeldahl
yöntemine göre belirlenmiştir (Kacar ve İnal, 2008). Laboratuara getirilen toprak
örnekleri hava kurusu hale getirilmiş ve 2 mm’lik elekten elenerek analiz aşamasına
geçilmiştir. Toprak örneklerinin organik maddesi Walkey-Black metoduna göre (Kacar,
1995), alınabilir P, Olsen metoduna göre (Olsen, 1982), değişebilir K, Ca ve Mg
analizleri 1N Amonyum Asetat (pH=7) metoduna göre (Kacar, 1995) ve alınabilir Fe,
Cu ve Mn analizleri ise DTPA metoduna göre (Lindsay and Norwell, 1978) yapılmıştır.
556

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Yaprak analiz sonuçları
Çeşitli yörelerden toplanan gül yapraklarının ortalama N, P ve K içerikleri
Çizelge 1’de görülmektedir. Anılan çizelgeden de görüleceği üzere, örnekleme yapılan
Atabey, Eğirdir, Merkez, Uluborlu, Keçiborlu ve Ağlasun yöresi gül bahçelerinin
ortalama N, P ve K içeriklerinin sırasıyla % 3.7-3.9, % 0.33-0.37 ve % 2.11-2.56
aralığında değiştiği belirlenmiştir.
Çizelge1. Gül bitkisi N, P ve K içerikleri
Örnek alınan yerler
Bahçe Atabey Eğirdir Merkez Uluborlu Keçiborlu Ağlasun
N (%)
1 3.6 4.0 3.9 3.7 3.2 3.5
2 4.1 4.9 4.0 4.0 3.7 3.5
3 4.5 4.1 3.8 4.6 3.9 3.6
4 3.5 4.1 3.7 4.1 3.8 3.5
5 3.4 3.6 3.7 4.5 3.6 3.7
6 3.9 3.7 3.9 4.3 3.7 3.6
7 3.7 3.7 3.6 3.7 3.8 4.1
8 3.4 3.6 3.7 3.8 3.7 3.9
9 3.7 3.9 3.7 3.1 3.7 4.5
10 3.8 3.9 3.9 3.2 3.7 3.7
Ortalama 3.8 3.9 3.8 3.9 3.7 3.8
P (%)
1 0.30 0.31 0.39 0.33 0.29 0.34
2 0.33 0.42 0.30 0.34 0.35 0.32
3 0.31 0.27 0.29 0.38 0.40 0.33
4 0.33 0.30 0.27 0.37 0.42 0.36
5 0.43 0.29 0.27 0.32 0.41 0.36
6 0.47 0.34 0.28 0.25 0.40 0.46
7 0.31 0.32 0.33 0.27 0.29 0.34
8 0.29 0.36 0.34 0.33 0.36 0.39
9 0.26 0.36 0.32 0.33 0.32 0.34
10 0.28 0.37 0.34 0.34 0.40 0.40
Ortalama 0.33 0.33 0.31 0.33 0.36 0.37
K (%)
1 1.32 2.36 2.91 1.84 2.27 2.09
2 2.56 2.16 1.84 1.80 1.86 3.11
3 3.44 1.87 2.14 1.86 1.43 1.79
4 1.90 1.28 1.99 2.01 2.48 3.76
5 2.03 1.89 3.88 1.95 2.14 3.83
6 2.20 1.90 2.40 2.47 3.18 2.05
7 1.96 3.43 2.72 2.01 2.30 3.44
8 1.89 2.48 2.49 2.05 2.10 1.23
9 1.79 2.66 2.58 2.66 2.87 2.17
10 2.23 1.89 2.66 2.45 3.08 1.66
Ortalama 2.13 2.19 2.56 2.11 2.37 2.51

Yöre gül bahçelerinin yaprak Mg, Ca ve Fe içerikleri, bölgelere göre farklılık


göstermiştir. Yaprak Mg içerikleri ortalama % 0.44 (Ağlasun)-%0.58 (Merkez) arasında,
Ca içerikleri % 1.29 (Atabey)-%1.58 (Merkez) arasında değişirken Fe içeriklerinin 105
ppm (Ağlasun)-182 ppm (Merkez) arasında değiştiği belirlenmiştir (Çizelge 2).
557

Çizelge 2. Gül bitkisi Mg, Ca ve Fe içerikleri

Örnek alınan yerler


Bahçe Atabey Eğirdir Merkez Uluborlu Keçiborlu Ağlasun
Mg (%)
1 0.55 0.59 0.41 0.42 0.41 0.46
2 0.34 0.42 0.29 0.41 0.43 0.46
3 0.59 0.41 0.31 0.49 0.46 0.34
4 0.48 0.46 0.41 0.40 0.47 0.55
5 0.36 0.44 0.58 0.43 0.35 0.52
6 0.40 0.39 0.40 0.50 0.40 0.35
7 0.53 0.52 0.89 0.49 0.47 0.42
8 0.47 0.59 0.58 0.45 0.45 0.35
9 0.38 0.47 1.14 0.51 0.60 0.48
10 0.43 0.50 0.85 0.41 0.49 0.49
Ortalama 0.45 0.48 0.58 0.45 0.45 0.44
Ca (%)
1 1.21 1.04 1.38 1.19 1.21 1.47
2 1.18 1.28 1.67 1.63 1.42 1.65
3 1.18 1.31 1.73 1.51 1.62 1.95
4 1.23 1.45 1.59 1.61 1.78 1.64
5 1.28 1.55 1.46 1.56 1.82 1.53
6 1.32 1.17 1.49 1.69 1.20 1.77
7 1.21 1.15 1.54 1.44 1.18 1.38
8 1.52 1.58 1.59 1.48 1.39 1.52
9 1.29 1.81 1.73 1.64 1.77 1.19
10 1.44 1.73 1.65 1.69 1.91 1.18
Ortalama 1.29 1.41 1.58 1.55 1.53 1.53
Fe (ppm)
1 163 146 212 234 118 139
2 123 136 271 396 145 120
3 132 115 165 200 215 92
4 166 130 222 212 131 92
5 112 141 131 138 104 97
6 210 132 234 131 139 103
7 139 127 130 140 133 103
8 141 130 156 140 151 94
9 152 109 149 154 104 136
10 151 160 146 166 110 91
Ortalama 149 133 182 191 135 105

Yaprak örneklerinin Zn, Cu ve Mn içeriklerine ilişkin değerler Çizelge 3 de


verilmiştir. Belirtilen çizelgeden görüleceği üzere, en yüksek Zn içeriğine Uluborlu (47
ppm), en düşük Zn içeriğinin (22 ppm) ise Ağlasun yöresinden alınan yaprak
örneklerinde rastlanmıştır. Yaprak örneklerinin analizi sonucunda, gül bahçelerinin Cu
içerikleri 9.6 ppm ile (atabey) 14.9 ppm (Eğirdir) arasında değişirken, Mn içerikleri 41
ppm (Ağlasun) ile 163 ppm (Uluborlu) arasında değişmiştir.
558

Çizelge 3. Gül bitkisi Zn, Cu ve Mn içerikleri


Örnek alınan yerler
Bahçe Atabey Eğirdir Merkez Uluborlu Keçiborlu Ağlasun
Zn (ppm)
1 30 27 30 87 37 17
2 25 20 37 60 55 18
3 18 24 26 34 70 19
4 21 26 28 89 20 27
5 20 25 51 34 24 18
6 29 26 20 29 46 50
7 20 30 23 23 30 20
8 25 26 30 30 32 18
9 25 24 34 40 60 20
10 31 56 35 40 23 18
Ortalama 24 28 31 47 40 22
Cu (ppm)
1 6.7 9.2 12.2 19.2 11.7 13.4
2 9.9 9.9 13.8 18.0 15.6 11.6
3 7.8 36.0 15.7 15.5 24.8 9.4
4 9.4 19.8 12.3 20.0 9.8 9.9
5 10.5 12.0 9.2 11.7 9.5 9.2
6 9.8 16.4 10.7 11.0 9.9 9.9
7 8.8 10.3 12.7 11.0 12.2 8.4
8 12.7 8.2 16.4 10.5 7.5 9.4
9 11.0 8.0 10.3 12.0 8.1 9.8
10 9.2 19.5 8.8 11.7 13.0 9.1
Ortalama 9.6 14.9 12.2 14.0 12.0 10.0
Mn (ppm)
1 137 109 130 133 130 23
2 160 124 35 232 191 23
3 105 215 41 152 148 61
4 105 269 100 97 88 62
5 158 106 154 121 57 21
6 122 79 128 193 101 57
7 83 172 108 214 141 37
8 106 192 160 157 227 29
9 69 96 138 168 190 50
10 189 82 115 166 71 43
Ortalama 123 145 111 163 134 41

Toprak analiz sonuçları


Çeşitli yörelerden alınan gül bahçelerine ait toprakların ortalama organik
madde, P ve K içerikleri Çizelge 4’de görülmektedir. Atabey, Eğirdir, Merkez,
Uluborlu, Keçiborlu ve Ağlasun yöresi gül bahçeleri topraklarının organik madde, P, K
ve Mg içerikleri sırasıyla % 1.3–1.8, 34–37ppm, 169–190ppm ve 139-146ppm
aralığındadır. Toprakların Ca, Fe, Cu ve Mn içerikleri sırasıyla 1229 -1636ppm, 6-
7ppm, 0.7-0.8 ppm ve 1-3 ppm aralığındadır (Çizelge 5).
559

Çizelge 4. Gül bahçesi topraklarının organik madde, P, K ve Mg içerikleri


Örnek alınan yerler
Bahçe Atabey Eğirdir Merkez Uluborlu Keçiborlu Ağlasun
Organik Madde (%)
1 1.2 1.5 1.6 1.6 1.5 1.9
2 1.3 1.7 1.6 1.7 1.4 1.8
3 1.3 1.7 1.8 1.5 1.6 1.9
4 1.1 1.8 1.6 1.6 1.6 1.9
5 1.1 1.6 1.7 1.6 1.7 1.6
6 1.2 1.6 1.8 1.7 1.6 1.6
7 1.4 1.6 1.7 2.0 1.8 1.7
8 1.5 1.7 1.8 1.8 1.6 1.6
9 1.3 1.8 2.0 1.4 2.0 1.9
10 1.4 1.6 1.7 1.7 1.7 1.9
Ortalama 1.3 1.7 1.7 1.7 1.7 1.8
P (ppm)
1 35 37 35 37 33 33
2 37 37 32 37 35 33
3 35 37 34 40 35 31
4 36 38 35 37 39 36
5 34 32 40 36 39 32
6 35 34 30 32 35 36
7 36 35 30 33 36 38
8 34 36 32 30 37 37
9 34 36 36 30 38 38
10 35 38 36 31 39 34
Ortalama 35 36 34 35 37 35
K (ppm)
1 169 176 163 169 220 156
2 174 175 164 172 219 165
3 174 176 157 162 246 187
4 172 168 183 179 220 176
5 182 176 180 171 222 162
6 176 162 176 192 172 195
7 159 156 170 182 156 161
8 173 159 175 172 161 161
9 184 166 176 158 139 152
10 173 174 157 165 138 184
Ortalama 174 169 171 173 190 170
Mg (ppm)
1 138 132 126 142 140 142
2 144 132 135 142 138 147
3 156 146 134 146 149 133
4 150 143 137 141 134 129
5 133 144 141 146 126 126
6 130 148 138 152 136 133
7 154 141 137 137 143 134
8 144 154 131 145 141 153
9 142 152 137 132 144 160
10 149 168 138 145 133 150
Ortalama 144 146 136 143 139 141
560

Çizelge 5. Gül bahçesi topraklarının Ca, Fe, Cu ve Mn içerikleri


Örnek alınan yerler
Bahçe Atabey Eğirdir Merkez Uluborlu Keçiborlu Ağlasun
Ca (ppm)
1 1689 1342 1587 1414 1196 1414
2 1696 1148 1447 1396 1194 1570
3 1677 1272 1259 1319 1071 1753
4 1437 1228 1386 1168 1227 1663
5 1390 1374 1312 1284 1362 1548
6 1624 1489 1475 1276 1167 1613
7 1689 1247 1333 1353 1266 1470
8 1761 1360 1299 1114 1216 1266
9 1566 1274 1520 1309 1276 1190
10 1833 1734 1306 1302 1311 1249
Ortalama 1636 1347 1393 1294 1229 1474
Fe (ppm)
1 7 7 7 7 6 7
2 3 8 6 6 6 6
3 5 6 5 6 6 7
4 9 8 5 6 5 6
5 8 8 5 7 6 7
6 10 8 5 6 7 6
7 8 7 6 7 7 7
8 6 7 5 7 7 7
9 7 5 6 7 7 8
10 6 6 7 6 6 7
Ortalama 7 7 6 6 6 7
Cu (ppm)
1 1.1 0.7 0.7 0.7 0.7 0.8
2 1.2 0.6 0.8 0.7 0.7 0.8
3 1.0 0.6 0.8 0.6 0.7 0.7
4 1.1 0.8 0.8 0.7 0.8 0.8
5 1.0 0.7 0.7 0.7 0.7 0.8
6 0.5 0.7 0.7 0.7 0.6 0.6
7 0.5 0.8 0.6 0.6 0.6 0.8
8 0.5 0.7 0.6 0.7 0.6 0.7
9 0.6 0.6 0.6 0.8 0.6 0.8
10 0.5 0.6 0.7 0.8 0.6 0.8
Ortalama 0.8 0.7 0.7 0.7 0.7 0.8
Mn (ppm)
1 3 2 2 2 2 2
2 3 2 2 1 2 2
3 3 1 2 2 2 2
4 3 2 3 1 2 2
5 3 1 2 2 1 1
6 4 1 2 1 2 1
7 2 2 3 2 3 1
8 2 1 2 1 2 1
9 2 1 2 1 2 1
10 2 1 1 2 2 1
Ortalama 3 1 2 1 2 2

Yaprak analiz sonuçlarına göre yöre gül bahçelerinin hemen-hemen tamamında


beslenme sorunu görülmemektedir. Sadece Atabey ilçesi gül bahçelerinin % 10’unda K
sorunu belirlenirken, diğer bahçelerin tümünde yeter düzeyde besin elementi
561

saptanmıştır (Jones vd., 1991). Usta ve ark., (1994) Isparta yöresinde tarımı yapılan gül
bitkisinin bazı besin maddesi içeriklerinin saptanarak, verimlilik açısından yeterli olan
veya eksikliği görülen besin maddelerinin hangileri olduğunun ortaya konulduğu bir
araştırma yapmışlardır. Araştırıcılar gül bitkilerinin yaprak analizleri sonucunda; azot
yönünden örneklerin yaklaşık yarısının yoksul, potasyum içeriklerinin ise genellikle
düşük olduğunu belirlemişlerdir. Yeterli düzeyde P, Mg, Ca, Fe, Zn ve Mn içeren gül
bitkisinin Cu yönünden ise bazı yönlerde noksanlığının olduğunu saptamışlardır. Bu
durum 1994 yılından bugüne bitkilerin beslenmesi adına olumlu uygulamaların
olduğuna işaret etmektedir.
Toprak analiz sonuçlarına göre gül bahçelerinin organik madde, Mg ve Mn
içerikleri bakımından düşük, P ve Fe içerikleri bakımından yüksek ve K, Ca ve Cu
içerikleri bakımından yeterli bulunmuştur. Bu sonuçlar Yalçın ve ark., (1994) tarafından
yapılan çalışmanın bulgularıyla uyum göstermektedir.
Elde olunan sonuçlar, yöre gül bahçelerinin beslenmeleri açısından önemli bir
sorununun olmadığını ortaya koymaktadır.

KAYNAKLAR
Anonim, 1987. Gülcülük. T.C. Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı Isparta İl
Müdürlüğü. Gülbirlik Gülyağı ve Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri
Birliği 1–38. Isparta.
Demircan. V. 2005. Isparta İlinde Gül Üretim Girdileri, Maliyeti ve Karlılığının
Belirlenmesi. S.D.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi
Erdal. İ. 2005. Leaf Nutrient Concentrations of Apple Orchards in Isparta Province.
Ankara Üniv. Tarım Bilimleri Dergisi.
Jackson. M.L. 1967. Soil Chemical Analysis Printice-hall. Inc. Englewood cliffs. N.J.
USA.
Jones, Jr., J.B., Wolf. B., Milis, H.A. 1991. Plant Analysis Handbook. Apractical
sampling. preparation. analysis and interpretion guide. Micro-macro Publishing.
Inc. 183 Paradise Blvd. Suite 108. p.213. Georgia 30607 USA.
Kacar, B.1995. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri: III. Toprak Analizleri. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eğitim Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınları
No:3, Ankara.
Kacar, B., İnal A. 2008. Bitki Analizleri. Nobel Yayın No:1241.
Lindsay, W.L., Norvell. W.A. 1978. Development of a DTPA soil test for zinc, iron,
manganase and copper. Science Society of American Journal 42: 421–428.
Olsen. S.R., Sommers. E.L. 1982. Phosporus Soluble in Sodium Bicarbonate. Methods
of Soil Analysis. Part 2. Chemical and Microbiological Properties. Edit:
A.L.Page. P.H. Miller. D.R. Keeney. 404–430.
Pınar H., Arslan R. 2007. Mersin, Adana ve Hatay İllerindeki Turunçgil Bahçelerinin
Beslenme Durumlarının İncelenmesi. Türkiye V. Ulusal Bahçe Bitkileri
Kongresi, Cilt 1: Meyvecilik 04–07 Eylül, Erzurum.
Tajuddin, Y., M., Sharma, S. Saproo, M.L., Akhtor – Husain, Husain. A. 1995. Effect of
Fertilizers Application on the Flowering Pattern of Rosa Damescana. Current
Research of Medicinal and Aromatic Plants. 17:2. 173-176.
562

Yalçın, S.R., S.Usta, M.Yüksel, B. Topcuoğlu. 1994. Gül Tarımı Yapılan Isparta
Yöresi Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri. Ankara Üniversitesi
.Ziraat Fakültesi Yıllığı. Cilt (Vol) 44, Fasikül No. 1-2.
Usta, S., S.R. Yalçın, M. Yüksel, B.Topçuoğlu. 1994. Isparta Yöresinde Tarımı Yapılan
Gül Bitkisinin (Rosa Domescena) Bazı Besin Maddesi İçerikleri Üzerinde Bir
Araştırma. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yıllığı. Cilt (Vol) 44, Fasikül
No. 1-2.
Usta, S., Yalçın S.R.,Yüksel M., Topçuoğlu B. 1994. Isparta Yöresinde Tarımı Yapılan
Gül Bitkisinin Bazı Bitki Besin Maddesi İçerikleri Üzerinde Bir Araştırma.
A.Ü. Ziraat Fak. Yıllığı, (1.4) 183-190.
Yalçın, S. R., Usta , S., Yüksel. M., Topçuoğlu B. 1994. Gül Tarımı Yapılan Isparta
Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri. Ankara Üniv. Ziraat Fakültesi Yıllığı.
44.191-199. Ankara.
Peker, R.M., Erdal, İ. 2006. Isparta Yöresi Elma ve Kiraz Bahçelerinin Bor Beslenme
Durumlarının Toprak ve Yaprak Analizleriyle Değerlendirilmesi. Süleyman
Demirel Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi. 1(1): 33-40.
563

TOPRAK VE SU KAYNAKLARI ANKARA ARAŞTIRMA TARIMSAL ARAZİ


DEĞERLENDİRME MODELİ (TOSA-TADEM) İLE DİYARBAKIR-HEVSEL
BAHÇELERİ TARIMSAL ARAZİLERİNİN ALTERNATİF
KULLANIMLARININ BELİRLENMESİ

Atilla GÜNTÜRK1 Hesna ÖZCAN1* Orhan DENGİZ2 Yakup KÖŞKER1


1
Toprak, Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araşt. Enst., Ankara. *hesnaozcan@yahoo.com
2
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Samsun.

ÖZET
Türkiye’de toprakların ve arazilerin tarımsal yönde kullanılması ve
verimliliklerinin sürdürülebilirliklerinin devamlılığını sağlamada arazi değerlendirme ve
planlama çalışmalarına verilen önem son yıllarda giderek artmaktadır. Arazilerin ve
toprakların kendilerine has fiziksel, kimyasal ve morfolojik özelliklerine göre
yönetilmesi-kullanılması tarımsal üretimde önemli bir unsurdur. Bu nedenle yoğun
olarak sulu tarım yapılan Hevsel Bahçeleri’ndeki arazilerin taşımış olduğu özellikler ve
şehir merkezine çok yakın olması nedeniyle üretilen ürünlerin değerlendirilmesi,
Diyarbakır ili açısından önem arz etmektedir. Yörede toprak ve bitki açısından doğru bir
gübreleme yapılabilesi amacıyla her parselden yüzey örnekleri alınmış, verimlilik
haritaları oluşturulmuştur. Yapılan toprak ve verimlilik haritaları ile yöreye özgü bitki
deseni arasındaki ilişkiler yani bitki toprak isteği ile bölge toprak özellikleri arasında
dağılımın yapılacağı değerlendirme çalışması bir bilgisayar modeli ile (TOSA-TADEM,
Toprak ve Su Kaynakları Ankara Araştırma Tarımsal Arazi Değerlendirme Modeli)
otomatik olarak gerçekleştirilmiştir. Bu model ile ayrıca her bitki için gübre ve zirai
mücadele ilaçları önerilerinde bulunulmuştur. Bu çalışma ile hedeflenen amaç bölge,
toprak, bitki ve su kaynakları dikkate alınarak toprak ve su kaynaklarını korumak,
verimliliklerinin devamını sağlanmak, üretimin ve kalitenin arttırılması için bir tarımsal
yönetim planlamasının yapılmasıdır.
Anahtar Kelimeler: Ankara, Diyarbakır, tarımsal arazi değerlendirme.

THE DETERMINATION OF ALTERNATIVE LAND USES OF DIYARBAKIR-


HEVSEL GARDENS USING TOSA-TADEM LAND EVALUATION MODEL
ABSTRACT
The importance given to land evaluation and planning for the allocation of land
and soil resources for agriculture in Turkey, and increasing and sustaining their
productivity has gained acceleration in the recent years, and studies in this respect have
increased. The management and use of land and soil resources according to their
specific physical, chemical and morphological characteristics are of vital importance for
agricultural production. For that reason, the evaluation of the agricultural production
gained from highly irrigated Hevsel Gardens, due to their characteristics and being close
to the center of the city, is very important for Diyarbakır. In addition, for an appropriate
fertilizer application cosidering the soil and crops in the region, surface soil samples
were collected from the land parcels and productivity maps were prepared. The
evaluation study for the determination of the relationship among soil productivity maps,
the crop pattern of the region and soil requirements of the plants was carried out with a
computer model called TOSA-TADEM Agricultural Land Evaluation Model. With the
help of the model, fertizer and chemical recommendations were made for soils and
potential plant in the region. The aim targeted in this study was to conserve and sustain
564

the soil and water resources in the region and to increase the quantity and quality of
agricultural production through agricultural management planning considering the
region’s soil, plant and water resources.
Key Words: Ankara, Diyarbakır, agricultural land assessment.

GİRİŞ
Günümüzün en önemli sorunlarından biri olan nüfus artışına bağlı olarak ortaya
çıkan hızlı endüstrileşme ve kentleşme, mevcut doğal kaynakların en üst düzeyde
kullanılmasına neden olmaktadır. Bu kullanımlara bağlı olarak zamanla doğal
kaynakların önemli ölçüde tahrip olması kaçınılmazdır. Bu etkilere maruz kalan en
önemli doğal kaynaklardan birisi ise topraktır, özellikle de tarım topraklarıdır. Buna
rağmen günümüzde mevcut tarım arazileri bilinçsiz, bilgisiz ve kulaktan dolma
bilgilerle hızla tahrip edilmektedir. Bu tahribatın önlenmesi, arazilerin korunabilmesi
için ideal bir arazi kullanım planlamasının yapılması bir zorunluluk halini almıştır.
Ülkemizde bir toprak veri tabanının olmaması yani toprak kaynakları ile ilgili
bilgilerin sistematik bir biçimde tutulmaması, olan bilgilerin ise bir standarda sahip
olmaması toprakların yönetimi açısından çok büyük bir eksiklik olarak önümüze
çıkmaktadır. Ulusal anlamda planlamalar yapılmadan önce ülke kaynaklarının bir
envanterinin çıkarılması ve eldeki kaynakların potansiyellerinin saptanması ve bu
potansiyellere uygun kullanılması öncelikli konuların başında gelmektedir.
Ülkemizde sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanabilmesi için ekonomik ve
sosyal politikaların yanı sıra toprak ve su gibi doğal kaynakların kullanımına ilişkin
politikaların da doğru bir şekilde belirlenmesi ve uygulanması gerekmektedir. Gelişmiş
ve gelişmekte olan bir çok ülkede yanlış arazi kullanımları ve sulama uygulamaları,
yanlış gübreleme ve ilaçlama nedeniyle artan girdi maliyetlerine rağmen verim gittikçe
düşmektedir. Bu da hem üreticilerin hem de ülkenin ekonomisine büyük zarar
vermektedir. Bu nedenle toprak kaynaklarının verimli ve etkin kullanılması şarttır.
Bu çalışmayla Diyarbakır - Hevsel Bahçelerinde potansiyel tarım arazilerinin
belirlenmesi ve bu arazilerin üretkenliklerinin devamlılığının sağlanabilmesi amacıyla
bu alanlara uygun alternatif tarımsal uygulamalar belirlenecektir. Ayrıca alternatif
olarak önerilecek bitki türleri için yanlış kullanımları engellemek amacıyla gübre ve
tarımsal mücadele yöntemleri de verilebilecektir.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Araştırma alanından toprakların verimlilik potansiyelini belirlemek amacıyla 251
noktadan 77 adet paçal toprak örneği alınmıştır (Şekil 1). Toprak örnekleri, Diyarbakır
Hevsel Bahçelerini içerisine alan arazilerin toprak, jeoloji ve topoğrafik haritalarından
faydalanılarak, toprak seri düzeyi sınıflaması ve bitki deseni temel alınarak tarım yapılan
alanlardan GPS kullanılarak 0-20 cm derinlikten alınmıştır.
Metod
Araştırma alandan alınan topraklarda aşağıdaki analizler yapılacaktır (Tüzüner,
1990).
Toprağın su ile doyma kapasitesi (%): 2 mm’lik elekten geçmiş hava kurusu toprağa
doygun oluncaya kadar saf su ilave edilerek belirlenmektedir.
565

Elektriksel iletkenlik (dSm-1): Doygunluk ekstraksiyonundan elde edilen çözeltilerin


iletkenliğinin, İletkenlik Ölçer Aleti (YSI 34 Model Kondaktivimetre) ile ölçülmesiyle
belirlenmektedir.
Toprak reaksiyonu (pH): Doygunluk çözeltisinde pH metre (ORİON 720 A Model) ile
belirlenmektedir.
Kireç (%): Scheibler kalsimetresi ile volümetrik olarak tayin edilmektedir.
Organik madde (%): Modifiye edilmiş Walkley-Black yöntemine göre volümetrik
olarak belirlenmektedir.
Bitkiye yarayışlı fosfor (kg/da): Olsen ve ark. (1954) tarafından geliştirilen yöntemde
ekstrat çözeltisine (pH’sı 8.5 olan 0.5 M NaHCO3) geçen fosfor, molibdofosforik mavi
renk yöntemine göre (Jenway 6300 model Spektrofotometre) belirlenmektedir.
Bitkiye yarayışlı potasyum (kg/da): Toprakta bulunan potasyum 1.0 N amonyum
asetat (pH: 7.0) çözeltisi ile açığa çıkarılarak, açığa çıkan potasyum miktarı alev
fotometresi (JENWAY PFP 7 Model Alev Fotometre) ile belirlenmektedir.

Şekil 1. Araştırma alanından toprakların verimlilik potansiyelini belirlemek amacıyla


alınan toprak örnekleme noktaları
Tarımsal Amaçlı Arazi Değerlendirme Modeli (TOSA-TADEM):
Model tarla veya çiftlik bazında N, P, K için optimum gübre ihtiyacını
belirlemek ve arazi kullanım türlerinin dağılımını tespit etmek amacıyla alınan toprak
örneklerinde (Haritalama Birimleri) pH, EC, kireç, organik madde, fosfor, potasyum,
derinlik ve bünye analizlerine ihtiyaç duymaktadır. İlk olarak çalışma alanına ait toprak
haritasından Haritalama Birimlerinin (HB)’nin fiziksel ve kimyasal ile Arazi Kullanım
Türlerinin (bitkilerin) toprak istekleri girilmektedir. Daha sonra; model tarafından
HB’nin bulunduğu il ve bölgeye göre en uygun bitkiler seçilmekte ve daha sonra seçilen
bitkiye göre model bitkiye ait NPK için optimum gübre önerisi ile zararlı, hastalık ve
yabancı otların savaşımında kullanılabilecek aktif madde tavsiyesinde bulunmaktadır
(Dengiz ve ark. 2007).
566

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Araştırma Alanının Mevcut Arazi Kullanımı Durumu
Araştırma alanının 1:2.000 ölçekli kadastral haritasından yaralanılarak yapılan
yer gerçeği çalışmaları ile detaylı bitki örtüsü ve arazi kullanım durumu belirlenmiştir.
Yapılan araştırmaya göre arazi sulu tarım ve kavakçılık olarak kullanılmaktadır. Ayrıca
toplam alanın % 21,16’sını ise yerleşim yeri, yol veya eğimin fazla olduğu tarıma
elverişli olmayan yamaç araziler ve Dicle Nehri oluşturmaktadır. Çalışma alanının arazi
kullanım türü ve alansal dağılımları Çizelge 1 ve Şekil 2’de verilmiştir. Çizelge 1
incelendiğinde çalışma alanında sebze yetiştiriciliğinin en fazla alanı kapladığı (%
33,07), en az kısmı ise pamuk-sebze (% 1,25) ekili alanların oluşturduğu görülmektedir.
Çizelge 1. Çalışma Alanı Mevcut Arazi Kullanım Durumu
Mevcut Arazi Kullanım Durumu Alan (da) Oran (%)
Sebze 1251,3 33,07
Meyve-Sebze 104,74 2,77
Buğday 58,2 1,54
Meyve 111,7 2,95
Kavak-Sebze 85,25 2,25
Pamuk 111,58 2,95
Ayçiçeği 55,04 1,45
Pamuk-Sebze 47,35 1,25
Kavak 1159,79 30,65
Yerleşim Alanı, Yollar, Boş Arazi,Dicle Nehri 800,51 21,16
Toplam 3783,76 100,00

Şekil 2. Çalışma Alanı Mevcut Arazi Kullanım Durumu


Hevsel Bahçeleri Alternatif Arazi Kullanım Durumu
Tarımsal Amaçlı Arazi Değerlendirme Modeli (TOSA-TADEM) kullanılarak
yapılacak olan parsel düzeyinde alternatif arazi kullanımının belirlenmesinde ilk olarak
çalışma alanından alınan 251 noktadan 77 adet paçal toprak örneğinin (HB’lerin)
fiziksel ve kimyasal parametreleri programa girilmiştir.
567

Alternatif arazi kullanım durumunun belirlenmesinde, araştırma alanına adapte


olmuş ve olabilecek 24 adet farklı Arazi Kullanım Türü (AKT) bölgenin ekolojik,
sosyolojik, ekonomik ve fiziksel arazi karakteristikleri göz önünde bulundurularak
belirlenmiştir. Söz konusu arazi kullanım türlerinin tanımlanmasında ve uygunluk
sınıflarının belirlenmesinde dikkate alınan kriterler için Soil Survey Staff (1993), Dent
ve Young (1981), Driessen ve Konijn (1992), FAO (1973) gibi literatür bildirimlerinin
yanı sıra yörede yapılmış araştırma sonuçlarından ve arazi gözlemlerinden
yararlanılmıştır. Belirlenen 24 adet AKT’leri 1- Sebze yetiştiriciliği, 2- Tarla Bitkileri,
3- Meyvecilik ve Kavak yetiştiriciliği şeklinde üç grupta toplanmıştır (Çizelge 2).
Çizelge 2. Arazi kullanım grupları
Sebze Biber, Domates, Kabak, Fasulye, Patlıcan, Hıyar, Soğan, Marul, Diğer
sebzeler (Maydanoz, lahana, semiz otu vb.)
Tarla Bitkileri Buğday, Ayçiçeği, Pamuk, Mısır, Patates, Yonca,
Meyve ve Kavak Kayısı, Elma, Şeftali, Vişne, Kiraz, Ceviz, Armut, Erik, Kavak,

Belirlenen üç kullanım grubunun uygunluk dağılımları; TOSA-TADEM


bilgisayar modeline göre belirlenmiş ve TNT Mips Coğrafi Bilgi Sistemi programı
kullanılarak dağılımlarını gösteren 1: 2.000 ölçekli uygunluk haritaları yapılmıştır.
Sebze Yetiştiriciliği İçin Seçilen AKT’lerin Uygunluk Dağılımı
Sebze yetiştiriciliği için seçilen 9 adet AKT’ü (Biber, Domates, Kabak, Fasulye,
Patlıcan, Hıyar, Soğan, Marul ve Diğer sebzeler maydanoz, lahana, semiz otu) uygunluk
dağılıma göre bir HB’i birden fazla AKT’üne uygun olabileceği gibi hiç birine de uygun
olmayabilir. Sebze yetiştiriciliği için alternatif arazi kullanım gruplarına giren sebzeler
ve alternatif arazi kullanım gruplarının alansal dağılımları Çizelge 3’de ve sebze tarımı
AKT’lerinin alternatif arazi kullanım gruplarının uygunluk dağılımı haritası Şekil 3’de
verilmiştir. Tüm AKT’lerin yetişebildiği S0 alternatif arazi kullanım grubu 856,46 da ile
Hevsel Bahçelerinde en büyük alanı kapsamaktadır. Bunu S1 alternatif arazi kullanım
grubu 805,71 da ile izlemektedir. Alanın yaklaşık % 17’si S4 alternatif arazi kullanım
grubu, % 4’ü de S3 alternatif arazi kullanım grubu yetiştiriciliğine uygun bulunmuştur.
Sebze yetiştiriciliğine uygun bulunmayan alan ise 301,36 da’dır.
Çizelge 3. Sebze yetiştiriciliği için alternatif arazi kullanım grupları, kullanım grubuna
giren sebzeler ve bu kullanım gruplarının alansal dağılımları
Alternatif Arazi
Alternatif Arazi Kullanım Grubuna Giren Sebzeler Alan, da
Kullanım Grupları
Biber, Diger-Sebzeler, Domates, Kabak, Fasulye, Soğan,
S0 856,46
Marul, Patlıcan, Hıyar
Biber, Diger-Sebzeler, Domates, Kabak, Soğan, Marul,
S1 805,71
Hıyar
S2 Biber, Diger-Sebzeler, Domates, Soğan, Marul, 197,07
S3 Soğan 160,35
S4 Marul 662,93
S5 Sebze yetiştiriciliğine uygun değil 301,36
YA,Yol,Boş, Dicle Nehri 800,51
TOPLAM 3.783,76
568

Şekil 3. Sebze tarımı AKT’lerinin uygunluk haritası


Her bir sebze için AKT’lerinin alan içerisindeki oransal ve alansal dağılımları
Çizelge 4’de verilmiştir. Alanın % 94,63’ü marul yetiştiriciliğine uygun iken bunu
sırasıyla soğan (% 67,68), biber, domates, diğer sebzeler (% 62,31), kabak, hıyar (%
55,70) yetiştiriciliği izlerken, en az ise fasulye ve patlıcan yetiştiriciliğine uygun
bulunmuştur. Ayrıca alanın % 29,10’u ise sebze yetiştiriciliğine uygun görülmemiştir.
Çizelge 4.12. Sebze tarımı AKT’lerinin alansal ve oransal dağılımları
AKT Alan (da) Oran (%)
Biber 1.859,24 62,31
Domates 1.859,24 62,31
Kabak 1.662,17 55,70
Fasulye 856,46 28,70
Patlıcan 856,46 28,70
Hıyar 1.662,17 55,70
Soğan 2.019,59 67,68
Marul 2.823,53 94,63
Diğer sebzeler (maydanoz, lahana, semiz otu vb.) 1.859,24 62,31
Uygun Değil 1101,24 29,10

Tarla Bitkileri İçin Seçilen AKT’lerinin Uygunluk Dağılımı


Tarla bitkileri için seçilen 6 adet AKT’nün (Buğday, Ayçiçeği, Pamuk, Mısır,
Patetes, Yonca) uygunluk dağılımları yapılmıştır. Bu dağılıma göre bir HB’ine birden
fazla AKT’ü uygun olabildiği gibi hiç birine uygun olmayanları da mevcuttur. Tarla
bitkileri yetiştiriciliği için alternatif arazi kullanım grupları, kullanım grubuna giren tarla
bitkileri ve alternatif arazi kullanım gruplarının alansal dağılımları Çizelge 5’de ve tarla
bitkileri AKT’lerinin uygunluk haritası Şekil 4’de verilmiştir. Tüm AKT’lerin
yetişebildiği T1 alternatif arazi kullanım grubu 1410,8 da ile Hevsel Bahçelerinde en
büyük alanı kapsamaktadır. Bunu T4 alternatif arazi kullanım grubu 662,93 da ile
izlemektedir. Alanın yaklaşık % 12’si T2 alternatif arazi kullanım grubu, % 11’i de T3
alternatif arazi kullanım grubuna uygun bulunmuştur. T0 alternatif arazi kullanım grubu
ise 63,37 da’dır.
569

Çizelge 5. Tarla bitkileri için alternatif arazi kullanım grupları, kullanım grubuna giren
tarla bitkileri ve kullanım gruplarının alansal dağılımları
Alternatif Arazi
Alternatif Arazi Kullanım Grubuna Giren Tarla Bitkileri Alan, da
Kullanım Grubu
T0 Ayçiçeği , Buğday 63,37
T1 Ayçiçeği,Buğday, Mısır, Pamuk, Patates, Yonca 1410,8
T2 Ayçiçeği, Buğday, Mısır, Pamuk, Yonca 448,44
T3 Ayçiçeği, Buğday, Pamuk, Yonca 398,34
T4 Buğday, Pamuk, Patates, Yonca 662,93
YA,Yol,Boş, Dicle Nehri 800,51
TOPLAM 3783,76

Her bir sebze için AKT’lerinin alan içerisindeki oransal ve alansal dağılımları
Çizelge 6’da verilmiştir. Alanın tamamı buğday yetiştiriciliğine uygun bulunmuştur.
Bunu sırasıyla yonca (% 97,88), ayçiçeği (% 77,78), pamuk (% 75,66) yetiştiriciliği
izlerken, en az ise patates (69,50) ve mısır (62,31) yetiştiriciliğine uygun bulunmuştur.
Çizelge 6. Tarla bitkileri AKT’lerinin alansal ve oransal dağılımları
AKT Alan (da) Oran (%)
Buğday 2983,88 100,00
Ayçiçeği 2.320,95 77,78
Pamuk 2257,58 75,66
Mısır 1859,24 62,31
Patates 2.073,73 69,50
Yonca 2920,51 97,88

Şekil 4. Tarla bitkileri AKT’lerinin uygunluk haritası


Meyve ve Kavak Yetiştiriciliği İçin Seçilen AKT’lerinin Uygunluk Dağılımı
Meyve ve Kavak yetiştiriciliği için seçilen 9 adet AKT’lerinin (Kayısı, Elma,
Şeftali, Vişne, Kiraz, Ceviz, Armut, Erik ve Kavak) uygunluk dağılıma göre her bir
HB’i bir veya birden fazla AKT’ne uygun çıkabilmektedir. Meyve ve kavak
yetiştiriciliği için alternatif arazi kullanım grupları, kullanım gruplarına giren meyveler
ve alternatif arazi kullanım grublarının alansal dağılımları Çizelge 7 ve haritası Şekil
570

5’de verilmiştir. Tüm AKT’lerin yetişebildiği M0 alternatif arazi kullanım grubu için
251,09 da alan uygun bulunmuştur. M8 alternatif arazi kullanım grubu 930,38 da ve M1
alternatif arazi kullanım 862,63 da ile Hevsel Bahçelerinde en büyük alanı
kapsamaktadır. Bunu M6 alternatif arazi kullanım grubu 259,90 da, M7 alternatif arazi
kullanım grubu 242,36 da ile izlemektedir. Alanda en az kısım ise 89,92 da ile M9 arazi
kullanım grubu, 17,27 da ile M2 arazi kullanım grubu ve 14,94 da ile M5 arazi kullanım
grubu uygun bulunmuştur. Meyve yetiştiriciliğine uygun bulunmayan alan ise 215,15
da’dır.
Çizelge 7. Meyve ve kavak yetiştiriciliği için alternatif arazi kullanım grupları, kullanım
gruplarına giren meyveler ve kullanım gruplarının alansal dağılımları
Alternatif Arazi Alternatif Arazi Kullanım Gruplarına Giren Kavak ve
Alan, da
Kullanım Grubu Meyveler
Kayısı, Elma, Şeftali, Vişne, Kiraz, Ceviz, Armut, Erik,
M0 251,09
Kavak
M1 Kayısı, Elma, Vişne, Ceviz, Armut, Kavak 862,63
M2 Kayısı, Elma, Vişne, Kavak 17,27
M3 Kayısı, Elma, Ceviz, Armut 187,68
M4 Kayısı, Elma, Ceviz 172,46
M5 Kayısı, Elma, Kavak 14,94
M6 Kayısı, Elma 259,90
M7 Kiraz, Kavak 242,36
M8 Kavak 930,38
M9 Kayısı 89,92
M10 Meyve Tarıma Uygun Değil 215,15
YA,Yol,Boş, Dicle Nehri 539,98
TOPLAM 3.783,50

Her bir AKT’nün alan içerisindeki oransal ve alansal dağılımları Çizelge 8’de
verilmiştir. Alan en fazla kavak (% 71,48), kayısı (% 57,21) ve elma (% 54,44)
yetiştiriciliğine uygun iken, bunu sırasıyla ceviz (% 45,44), armut (% 40,12), vişne
(% 34,33) yetiştiriciliği izlenmiş en az ise erik, şeftali (% 7,74) ve kiraz (% 15,21)
yetiştiriciliğine uygun bulunmuştur.
Çizelge 8. Meyve tarımı AKT’lerinin alansal ve oransal dağılımları
AKT Alan (da) Oran (%)
Kayısı 1.855,89 57,21
Elma 1.765,97 54,44
Şeftali 251,09 7,74
Vişne 1.113,72 34,33
Kiraz 493,45 15,21
Ceviz 1.473,86 45,44
Armut 1.301,40 40,12
Erik 251,09 7,74
Kavak 2.318,67 71,48
571

Şekil 5.Meyve ve kavak tarımı AKT’lerinin uygunluk haritası


Optimum Gübre Düzeyleri
Diyarbakır Hevsel Bahçelerinin N, P, K için optimum gübre ihtiyacını
belirlemek ve arazi kullanım türlerinin dağılımını tespit etmek amacıyla alınan toprak
örneğinin ( 77 adet haritalama biriminin) fiziksel ve kimyasal özellikleri TOSA-
TADEM bilgisayar modeline girilmiş, N, P, K miktarları tespit edilmiş, sınır değerlere
göre değerlendirilmiş ve her bir haritalama birimi için oluşturulan optimum gübre
düzeyleri belirlenmiştir. Elde edilen bu bulgular ile Hevsel Bahçelerinin optimum gübre
düzeyleri haritası çıkarılarak Şekil 6’de verilmiştir.

Şekil 6. Optimum gübre düzeyleri haritası


572

Çizelge 9. Parsellerin optimum gübre düzeyleri ve alternatif arazi kullanım haritası


kodları

Haritalama AKT kodları Optimum


Parsel No
Birimi Meyve ve Kavak Kodu Sebze kodu Tarla Bitkileri kodu Gübre Kodu
A:58 P:2 M1 S0 T1 G3
1
A:59 P:4 M1 S0 T1 G3
2 A:64 P:7 M1 S0 T1 G3
A:58 P:3 M1 S0 T1 G1
3
Y1 M1 S0 T1 G1

Çizelge 9 incelendiğinde Hevsel Bahçelerinden alınan 77 adet paçal toprak


örneğinin (HB) temsil ettiği parseller ile alternatif AKT’lerine karşılık gelen AKT
kodları ve gübre kodu verilmiştir.
Çizelge 10. Alternatif Arazi Kullanım Haritası kodlarının kod açılımları
GRUP BİTKİ
M0 Kayısı, Elma, Şeftali, Vişne, Kiraz, Ceviz, Armut, Erik, Kavak
M1 Kayısı, Elma, Vişne, Ceviz, Armut, Kavak
M2 Kayısı, Elma, Vişne, Kavak
M3 Kayısı, Elma, Ceviz, Armut
M4 Kayısı, Elma, Ceviz
M5 Kayısı, Elma, Kavak
M6 Kayısı, Elma
M7 Kiraz, Kavak
M8 Kavak
M9 Kayısı
M10 Meyve Tarımına Uygun Değil
S0 Biber, Diğer-Sebzeler, Domates, Kabak, Fasulye, Soğan, Marul, Patlıcan, Hıyar
S1 Biber, Diğer-Sebzeler, Domates, Kabak , Soğan, Marul, Hıyar
S2 Biber, Diğer-Sebzeler, Domates, Soğan, Marul
S3 Soğan
S4 Marul Sulu,
S5 Sebze Tarımına Uygun Değil
T0 Ayçiçeği Sulu, Buğday Sulu,
T1 Ayçiçeği Sulu, Buğday Sulu, Mısır Sulu, Pamuk Sulu, Patates Sulu, Yonca Sulu,
T2 Ayçiçeği Sulu, Buğday Sulu, Mısır Sulu, Pamuk Sulu, Yonca Sulu,
T3 Ayçiçeği Sulu, Buğday Sulu, Pamuk Sulu, Yonca Sulu,
T4 Buğday Sulu, Pamuk Sulu, Patates Sulu, Yonca Sulu,

Çizelge 11. Optimum gübre düzeyi haritası kodları ve kod açılımları


Gübre Kodu G0 G1 G2 G3 G4
Optimum NPK düzeyleri N0P9K4 N1P9K4 N2P9K3 N2P9K4 N3P9K4

Parsellerin optimum gübre düzeyleri ve alternatif arazi kullanım haritası


kodlarına karşılık gelen meyve, sebze, tarla bitkileri kodları Çizelge 10’de ve gübre
kodlarının açılımları Çizelge 11’de verilmiştir. Böylece her bir parsel için kullanılacak
gübre miktarları seçilen gübre çeşidinin çevirme katsayıları ile çarpılması sonucu
hesaplanmaktadır.
Gübre tavsiyesi için toprak örneklerinin her yıl analiz ettirilmesi gerekmektedir.
Buradaki gübre tavsiyeleri 2006 yılı için geçerlidir. Toprakların N, P, K düzeyleri her yıl
tespit edilip, ekilecek bitkiye göre yeniden gübre tavsiyesi yapılmalıdır.
573

Zirai Mücadelede Kullanılabilecek Bazı Aktif Maddeler


TOSA-TADEM bilgisayar modeli tarafından belirlenen ekonomik olarak
bölgede üretimi yapılabilecek bitkilerin hastalık, zararlı ve ekim alanlarında
bulunabilecek yabancı otlara karşı uygulanacak olan savaşım yöntemleri içerisinde
kimyasal mücadele de kullanılabilecek en uygun ilaçlara ait aktif maddeler çıktı olarak
alınabilmektedir.
KAYNAKLAR
Dengiz, O., Özcan H., Güntürk A. Ve Köşker Y. 2007. Tarımsal Amaçlı Arazi
Değerlendirme Çalışmalarında Bilgisayar Model Yaklaşımı (Tosatadem-
2005). OMU Zir. Fak. Dergisi, 22 (1): 55-63.
Dent, D and Young, A. 1981. Soil Survey and Land Evaluation. George, Allen and
Unwin, London. 278 pp.
Driessen, P.M and Konijn, N.T. 1992. Land-Use System Analysis. Wageningen
Agricultural University, Department of Soil Science and Geology,
Wageningen The Nederlands.
FAO. 1973. Soil Survey Interpretation for Engineering Purposes. Rome.
Olsen, S.R., Cole, C.V., Watanabe, F.S., Dean, N.C. 1954. Estimation of Available
Phosphorus in Soil by Extraction with Sodium Bicarbonate. U.S. Dept. Of
Agr. Cir. 939, Washington,D.C.
Soil Survey Staff. 1993. Soil Survey Manual. USDA. Handbook No: 18.
Tüzüner, A. 1990. Toprak ve su analiz laboratuvarları el kitabı. Tarım Orman ve
Köyişleri Bakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara.
574

FARKLI EKİM ZAMANI UYGULAMALARININ BAZI ARPA (Hordeum


vulgare L. Conv. distichon) ÇEŞİTLERİNDE BESİN ELEMENTİ ALIMINA
ETKİSİ

Ferit SÖNMEZ1 Fatih ÇIĞ2 Murat ERMAN2 Şefik TÜFENKÇİ1


1
Yüzüncü Yıl Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Van. agah35@hotmail.com
2
Yüzüncü Yıl Üniv. Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Van.

ÖZET
Çalışma, farklı ekim zamanı uygulamalarının bazı arpa çeşitlerinde besin
elementi alımına etkisini belirlemek üzere 2006-07 yetiştirme sezonunda Van’da kışlık
olarak yürütülmüştür. Deneme bölünmüş parseller deneme desenine göre 3 tekrarlamalı
olarak kurulmuştur. Çalışmada 2 arpa çeşidinde (Tokak 157/37 ve Bülbül-89) 3 farklı
ekim zamanı (1 Ekim, 15 Ekim ve 30 Ekim) denenmiştir.
Çalışma sonucunda ekim zamanlarının tanede fosfor ve mangan içeriğine; sapta
ise azot, fosfor, potasyum, magnezyum, demir ve çinko içeriğine etkisi önemli
bulunmuştur. Tanede en yüksek fosfor içeriği % 0.480 ile birinci ekim zamanından (1
Ekim 2006), en yüksek mangan içeriği ise 18.46 ppm ile üçüncü ekim zamanından (30
Ekim 2006) elde edilmiştir. Sapta en yüksek azot içeriği % 0.378 ile ikinci ekim
zamanından (30 Ekim 2006), fosfor, magnezyum ve çinko içerikleri sırasıyla % 0.127,
% 0.541 ve 6.47 ppm ile birinci ekim zamanından (1 Ekim 2006), potasyum ve demirde
ise sırasıyla % 2.159 ve 800.2 ppm ile ikinci ekim zamanından (15 Ekim 2006) elde
edilmiştir.
Çeşitlerin tanede incelenen besin elementi içeriklerine etkisi önemsiz
bulunurken, sapta azot, potasyum, magnezyum ve demir içeriklerine etkileri ise önemli
bulunmuştur. Sapta azot, potasyum ve demir içerikleri sırasıyla % 0.336, % 2.128
ve789.3 ppm ile Tokak 157/37 çeşidinde; magnezyum içeriği ise % 0.518 ile Bülbül-89
çeşidinde daha yüksek bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Arpa, besin elementi, ekim zamanı, çeşit.

EFFECT OF DIFFERENT SOWING TIME APPLICATIONS ON NUTRIENT


UPTAKE OF SOME BARLEY SPECIES (Hordeum vulgare L. Conv. distichon)
ABSTRACT
The study was conducted to determine effect of different sowing date (1
October, 15 October and 30 October) on the nutrient uptake by some winter barley
cultivars (cv. Tokak 157/37 and cv. Bülbül-89) in 2006-07 growing season in Van,
Turkey. Trial was carried out in a split plot design with three replications.
In the result of the study, the effect of sowing date on nutrient content of seeds
was significant in terms of phosphorus and manganese, while it was significant on
nutrient content of shoot in terms of nitrogen, phosphorus, potassium, magnesium, iron
and zinc. The highest phosphorus content in seed was obtained from first sowing date (1
October) with 0.480% and manganese content from third sowing date (30 October) with
18.46 ppm. The highest nitrogen content of shoot was obtained from second sowing date
(15 October) with 0.378%, phosphorus, magnesium and zinc content from first sowing
date with 0.127%, 0.541% and 6.47 ppm, respectively, and potassium and iron content
from second sowing date with 2.159 and 800.2 ppm, respectively.
575

The effect of cultivars on nutrient content of seeds wasn’t significant, while it


was significant on nutrient content of shoot in terms of nitrogen, potassium, magnesium
and iron. The highest nitrogen, potassium and iron content in shoot were obtained from
cv. Tokak 157/37 with 0.336%, 2.128% and 789.3 ppm, respectively, and magnesium
content from Bülbül-89 with 0.518%.
Key Words: Barley, nutrient, sowing date, cultivar.

GİRİŞ
Ülkemizde daha çok hayvan yemi ve bir kısmı da malt sanayinin ham maddesi
olarak tüketilen arpa serin iklim tahılları içerisinde 3.6 milyon ha ekim alanı ve 9 milyon
ton üretimi ile buğdaydan sonra ikinci sırayı almaktadır (Anonim 2006).
Bitkisel üretimde yüksek verim yanında kalitenin de arttırılması 20. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren ön plana çıkmaya başlamıştır. Kaliteye etki eden faktörler
bitkilere göre farklılık göstermektedir. Elde edilen ürünün besin elementi içeriği,
beslenme açısından önem arz etmektedir. Diğer faktörler yanında ekim zamanı ve çeşit
özellikleri de, elde edilen ürünün besin elementi içeriğini doğrudan ya da dolaylı olarak
etkilemektedir (Alam ve ark., 2005, Patel ve ark., 2004, Ruiter ve Brooking, 1996,
Bonari ve Macchia 1980).
Ekim zamanı ile bitkilerin topraktan besin elementi alımı arasında sıkı bir ilişki
bulunmaktadır. Erken ekimlerde bitkiler daha uzun bir vejetasyon dönemi
geçirdiklerinden topraktaki bazı besin elementlerinden daha fazla yararlanma olanağı
bulmaktadırlar. Ekim zamanı geciktikçe olgunlaşma süresi de kısalacağından bitkilerin
besin elementi alımı sınırlanmaktadır. Yıllık toplam yağış miktarının düşük ve
yağışların aylara dağılışının düzensiz olduğu bölgelerde, kuru tarım koşullarında
yetiştirilen ürünlerin ekiminin uygun zamanda yapılması verim ve besin elementi
içeriğini olumlu etkilemektedir. Ekim zamanı yanı sıra çeşit özelliği de bitkilerin besin
elementi alımını etkilemektedir. Genetik olarak yüksek verimli, kışa ve kurağa toleranslı
çeşitler, topraktaki su ve besin elementlerinden daha etkin bir şekilde
yararlanmaktadırlar. Bu şekilde yararlanma genellikle diğer çeşitlere göre güçlü bir kök
sistemine sahip olmalarından kaynaklanmaktadır.
Araştırmanın yapıldığı bölgede yoğun bir şekilde kuru tarım yapılması ve arpa
yetiştiriciliğinin yaygın olması, bu üründe farklı çeşitlere göre ekim zamanının
belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle araştırmada 3 farklı ekim zamanın 2
arpa çeşidinde besin elementi alımına etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOD
Denemeler, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi deneme arazisinde
bölünmüş parseller deneme desenine göre üç tekrarlamalı olarak 2006-07 üretim yılında
yürütülmüştür. Tokak 157/37 ve Bülbül-89 arpa çeşitlerinin kullanıldığı çalışmada üç
farklı ekim zamanı (1 Ekim, 15 Ekim, 30 Ekim) uygulanmıştır. Çalışmada sıra arası
mesafe 20 cm, parsel büyüklüğü ise 1 m x 5 m = 5 m2 olarak düzenlenmiştir. Hasat
döneminde yanlardan birer sıra başlardan ise 0.5 m kenar tesiri olarak atıldıktan sonra
bütün gözlemler 0.6 x 4 =2.4 m2’lik alan üzerinden yapılmıştır. Ekim normu 500
bitki/m2 olacak şekilde ayarlanmıştır. Denemelerde tüm parsellere 6 kg/da P2O5 ve 8
kg/da N hesabıyla gübre uygulanmıştır (Kün, 1988). Fosforun tamamı ekimle birlikte
triple süper fosfat formunda, azotun ise yarısı ekimle, yarısı da sapa kalkma döneminde
olmak üzere amonyum sülfat formunda verilmiştir. Besin elementi içerikleri her
576

parselden kenar tesirleri atıldıktan sonra kalan kısımdan tesadüfen seçilen 10 bitkide
yapılmıştır.
Deneme sonunda elde edilen bitki ve toprak örneklerinde makro ve mikro
element analizleri Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü
laboratuarında yapılmıştır.
Bitki örneklerinde azot (%); kjeldahl yöntemine göre, fosfor (%);
Spektrofotometre ile sarı renk yöntemine göre, K, Ca, Mg, Fe, Mn, Zn ve Cu; Atomik
Absorpsiyon Spektrofotometrede belirlenmiştir (Kacar, 1984).
Toprak örneklerinde yapılan analizler bünye; Bouyoucous, (1951), Eriyebilir
toplam tuz; Richard (1954), pH: Jakson (1958), Kireç; Allison ve Moodie, (1965),
Organik madde: Walkley (1947), azot; Kacar (1994), Alınabilir fosfor: Olsen ve ark.,
(1954) Değişebilir potasyum, kalsiyum ve magnezyum: Thomas (1982), Yarayışlı Fe,
Mn, Zn, Cu: Lindsay ve Norvell (1978)’in belirttiği şekilde yapılmıştır.
Elde edilen değerler bölünmüş parseller deneme desenine göre varyans analizine
tabi tutulmuş ve ortalamalar arasındaki farklılıklar Duncan çoklu karşılaştırma
metoduna göre % 5 önemlilik seviyesinde test edilmiştir (Düzgüneş ve ark. 1987).
Araştırma yerinin iklim ve toprak özellikleri
Denemenin yürütüldüğü yıla ait ortalama sıcaklık 9.4 oC olarak gerçekleşirken,
uzun yıllar ortalaması 9.0 oC olarak gerçekleşmiştir. 2006-07 toplam yağış miktarı ise
363.1 mm, uzun yıllar ortalaması ise 385.7 mm olarak gerçekleşmiştir (Anonim, 2007).
Deneme alanı toprakları killi-tınlı yapıda ve kuvvetli alkali reaksiyonludur.
Organik madde ve azot içeriği çok düşük, yarayışlı fosfor içeriği yeterli, potasyum
içeriği ise yüksektir, demir, mangan ve bakır açısından yeterli, çinko bakımından
fakirdir (Çizelge 1).
Çizelge 1. Araştırma yeri topraklarının bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları
Derinlik Bünye pH Toplam Kireç Organik N P K Ca Mg Fe Mn Zn Cu
(cm) Tuz Madde
(%) (%) (%) (%) (ppm)
0-20 kumlu- 8.76 0.007 8.44 0.90 0.08 6.40 334 5349 183 8.01 49.4 0.44 1.58
tın

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Azot
Tanede azot içeriği bakımından ekim zamanları ve çeşitler arasında meydana
gelen farklar istatistiksel olarak önemsiz bulunurken, sap azot içeriği bakımından
çeşitler arasında ve ekim zamanları arasında oluşan farklar ise önemli bulunmuştur.
Sap azot içeriği ile ilgili en yüksek değerler % 0.366 ile Tokak 157/37
çeşidinden ve % 0.480 ile birinci ekim zamanından elde edilmiştir. Sapta azot içeriği
bakımından Tokak 157/37 çeşidinde Bülbül-89 çeşidine göre % 16.2 lik artış meydana
gelmiştir. Aynı şekilde birinci ekim zamanında üçüncü ekim zamanına göre % 37.5’lik
artış olduğu görülmektedir (Çizelge 2).
Tahıllarda genel olarak olgunlaşma süresinin kısalmasına bağlı olarak protein
oranı artmakta buna karşılık karbonhidrat oranı azalmaktadır (Kün, 1988). Bununla
beraber Alam ve ark., (2005), Jun-cang Qi ve ark. (2005), Gozdowski ve ark., (2004),
De Ruıter ve Brooking (1996) ve Conry (1995) arpada yaptıkları ekim zamanı
577

çalışmalarında ekim zamanının gecikmesine paralel olarak tanenin azot içeriğinin


arttığını, sapın azot içeriğinin ise azaldığını belirlemişlerdir.
Çizelge 2. Çeşit ve ekim zamanı uygulamalarının arpanın makro besin elementi
içeriğine ait değişimleri gösteren Duncan çoklu karşılaştırma testi tablosu
%
Uygulamalar Azot Fosfor Potasyum Kalsiyum Magnezyum
Tane Sap Tane Sap Tane Sap Tane Sap Tane Sap
Çeşit
Tokak 1.595 0.366 0.446 0.116 0.783 2.128 0.471 1.270 0.563 0.461
157/37 a a b
Bülbül-89 1.573 0.315 0.440 0.111 0.788 2.029 0.448 1.340 0.440 0.518
b b a
AÖF (P<0.05) 0.214 0.044 0.049 0.012 0.086 0.093 0.234 0.089 0.093 0.035
Ekim Zamanı
1 Ekim 1.477 0.288 0.480 0.127 0.786 2.150 0.399 1.354 0.425 0.541
b a a a a
15 Ekim 1.626 0.378 0.453 0.112 0.838 2.159 0.470 1.260 0.503 0.482
a ab b a b
30 Ekim 1.649 0.356 0.395 0.102 0.751 1.198 0.518 1.303 0.576 0.445
a b b b b
AÖF (P<0.05) 0.263 0.054 0.061 0.015 0.105 0.114 0.286 0.108 0.114 0.043
*Ortalamalar arasındaki fark Asgari Önemli Fark (AÖF) metoduyla P<0.05 seviyesinde değerlendirilmiştir.

Fosfor
Fosfor içeriği bakımından tanede ve sapta ekim zamanları arasında meydana
gelen fark istatistiksel olarak önemli iken, çeşitler arasında meydana gelen farklar
önemsiz bulunmuştur.
Tane ve sapta en yüksek fosfor içeriklerine sırasıyla % 0.480 ve % 0.127 ile
birinci ekim zamanında, en düşük değerler ise % 0.395 ve % 0.102 ile üçüncü ekim
zamanında elde edilmiştir. Tane fosfor içeriğinde % 16.7’lik, sapta % 19.7’lik değişim
görülmüştür.
Patel ve ark., (2004), 15 Ekim tarihli tohum ekim döneminde en yüksek azot ve
fosfor içeriğini elde ettiklerini bildirmişlerdir. Anlaş, (1993), arpa bitkisinin çeşitli
dönemlerde almış olduğu fosfor içeriğinde azalmalar olduğunu bildirmiştir. Batten ve
ark., (1993), buğdayın ekim zamanına bağlı olarak fosfor alımı üzerine yaptıkları
çalışma sonucunda tanede fosfor içeriğinin yüksek olması için ekim zamanın erken
olması gerektiğini bildirmişlerdir.
Potasyum
Tane potasyum içeriğindeki değişimler ekim zamanları arasında ve çeşitler
arasında istatistiksel olarak önemsiz bulunmuşken, sapta ekim zamanları ve çeşitler
arasında istatistiksel olarak önemli bulunmuştur.
Sap potasyum içeriğinde en yüksek değer Tokak 157/37 çeşidinde % 2.128
olarak belirlenmiştir. Çeşitlerin potasyum içeriğindeki bu oransal fark % 4.9 olarak
gerçekleşmiş,
İkinci ekim zamanında sap potasyum içeriği % 2.159 olarak en yüksek değer
elde edilmiştir. Sap potasyum içeriği üçüncü ekim zamanında % 1.198 ile en düşük
değere ulaşmıştır. Saptaki bu fark % 8.0 oranında gerçekleşmiştir (Çizelge 2).
Potasyum bitkilerde organik bileşikler şeklinde bağlanmadığından, gelişmenin
sonunda bir miktar potasyum bitkiden yıkanma sonucunda yitebileceği bildirilmiştir
(Foth ve Ellis, 1988).
578

Tahıllar topraktan kaldırdıkları potasyum miktarı bakımından taneye oranla sap


ve samanla birlikte hemen hemen 3 kat daha fazla kaldırmaktadırlar (Kacar ve Katkat,
2007).
Kalsiyum
Tane ve sapın kalsiyum içeriğindeki değişimler ekim zamanı uygulamalarında
ve çeşitler arsında istatistiksel olarak önemsiz bulunmuştur.
Tanede en yüksek kalsiyum içeriğine Tokak 157/37 çeşidinde % 0.471 olarak,
sapta ise en yüksek kalsiyum içeriğine Bülbül-89 çeşidinde %1.340 olarak elde
edilmiştir. Ekim zamanına bağlı olarak tane kalsiyum içeriği artmakta ve en yüksek
kalsiyum içeriği üçüncü ekim zamanında, en düşük kalsiyum içeriği birinci ekim
zamında sırasıyla %0.518 ve %0.399 olarak belirlenmiştir. Sapın kalsiyum içeriğindeki
değişim ise en yüksek değer birinci ekim zamanında, en düşük değer ikinci ekim
zamanında elde edilmiştir (Çizelge 2).
Magnezyum
Tane magnezyum içeriğindeki değişimler ekim zamanları ve çeşitler arasında
istatistiksel olarak önemsiz bulunmuş, buna karşılık sapın magnezyum içeriğinde ise
çeşitler arasında ve ekim zamanları uygulamasında önemli bulunmuştur.
Çeşitlerin sap magnezyum içeriğinde en yüksek değer Bülbül-89 çeşidinde %
0.518 olarak, en düşük değer Tokak 157/37 çeşidinde %0.461 olarak belirlenmiştir.
Çeşitlerin sap magnezyum içeriğindeki bu değişim % 12.4 olarak gerçekleşmiştir.
Ekim zamanlarına bağlı olarak sapta en yüksek değere birinci ekim zamanında,
en düşük değere üçüncü ekim zamanında sırasıyla % 0.541 ve % 0.445 ulaşılmıştır. Sap
magnezyum içeriğindeki bu değişim i% 21.6 olarak gerçekleşmiştir.
Demir
Tanenin ve sapın demir içeriği ekim zamanları ve çeşitler arasında istatistiksel
olarak önemsiz bulunmuştur.
Çeşitlerin demir içeriği bakımından en yüksek değerler Tokak 157/37 çeşidinde
sırasıyla 41.53 ppm olarak tanede ve 689.3 ppm olarak da sapta elde edilmiştir. Ekim
zamanının gecikmesi tanenin demir içeriğinde artışa neden olmuştur. Tanede en yüksek
değer üçüncü ekim zamanında, en düşük değer birinci ekim zamanında belirlenmiştir.
Bu değişim %16.8 düzeyinde gerçekleşmiştir. Sap içeriğindeki ekim zamanına bağlı
değişimler en yüksek değer ikinci ekim zamanında, en düşük değer birinci ekim
zamanında ve bu değişim %89.2’lik fark olarak gerçekleşmiştir.
Mangan
Tanenin mangan içeriği üzerine ekim zamanları istatistiksel olarak önemli etki
yaparken çeşitler arasındaki fark önemsiz bulunmuştur. Sapın mangan içeriği üzerine
ise çeşitlerin ve ekim zamanlarının etkisi istatistiksel olarak önemsiz bulunmuştur.
Tane ve sap mangan içeriği açısından en yüksek değerler Tokak 157/37
çeşidinde sırasıyla 17.75 ppm ve 55.72 ppm olarak belirlenmiştir.
Ekim zamanları uygulamasında en düşük tane mangan içeriği ikinci ekimde
16.96 ppm olarak, en yüksek üçüncü ekim zamanında 18.46 ppm olarak elde edilmiştir.
Bu değişim %8.8 düzeyinde gerçekleşmiştir (Çizelge 3).
579

Çizelge 3. Çeşit ve ekim zamanı uygulamalarının arpanın mikro besin elementi


içeriğine ait değişimleri gösteren Duncan çoklu karşılaştırma testi tablosu
ppm
Uygulamalar Demir Mangan Çinko Bakır
Tane Sap Tane Sap Tane Sap Tane Sap
Çeşit
Tokak 41.53 789.3 a 17.75 55.72 14.37 5.55 7.27 9.62
157/37
Bülbül-89 40.71 416.5 b 17.40 48.12 11.23 5.23 6.93 8.74
AÖF (P<0.05) 6.58 168.6 1.13 12.97 3.61 0.80 0.83 2.95
Ekim Zamanı
1 Ekim 37.81 422.9 b 17.31 ab 46.53 12.95 6.47 a 6.88 8.33
15 Ekim 41.40 800.2 16.96 b 54.74 12.78 5.14 b 7.07 9.70
a
30 Ekim 44.16 585.3 b 18.46 a 54.49 12.66 4.56 b 7.36 9.50
AÖF (P<0.05) 8.06 206.5 1.38 15.89 4.42 0.98 1.01 3.61
*Ortalamalar arasındaki fark Asgari Önemli Fark (AÖF) metoduyla P<0.05 seviyesinde değerlendirilmiştir

Çinko
Tane çinko içeriği üzerine ekim zamanları istatistiksel olarak önemsiz iken sap
çinko içeriği üzerine önemli etkide bulunmuştur. Çeşitler arasında istatistiksel olarak
tane ve sapta fark görülmemiştir.
Ekim zamanın sap çinko içeriği üzerine ise etkisi önemli olup en yüksek değere
birinci ekim zamanında 6.47 ppm ile, en düşük değere ise 4.56 ppm ile üçüncü ekim
zamanında elde edilmiştir. Oluşan bu fark %41.9 düzeyinde gerçekleşmiştir (Çizelge 3).
Bakır
Arpa bitkisinin tane ve sap bakır içeriklerine ekim zamanları ve çeşitlerin etkisi
istatistiksel olarak önemsiz bulunmuştur.
Çeşitler arasında hem sap hemde tanede en yüksek bakır içeriğine Tokak 157/37
çeşidinde sırasıyla 9.62 ppm ve 7.27 ppm elde edilmiştir. Bülbül-89 çeşidinde ise
sırasıyla 8.74 ppm ve 6.93 ppm olarak belirlenmiştir (Çizelge 3).
Ekim zamanının geciktirilmesine bağlı olarak hem tanenin hemde sapın bakır
içeriği artmaktadır. En yüksek değerler tanede üçüncü ekim döneminde 7.36 ppm ile,
sapta ikinci ekim döneminde 9.70 ppm olarak belirlenmiştir (Çizelge 3).
Sonuç
Van ekolojik koşullarında 2006-2007 yetiştirme sezonunda 3 ekim zamanının 2
arpa çeşidinde besin elementi alımına etkisi ile ilgili olarak yürütülen bu çalışma
sonucunda ekim zamanı geciktikçe bitkinin sap ve tane besin elementi içeriklerinde
ayrımlı değişimler olduğu belirlenmiştir.
Çeşitler arasında tanede azot, fosfor, kalsiyum, magnezyum, demir, mangan,
çinko ve bakır içeriği bakımından en yüksek değerler Tokak 157/37 çeşidinden,
potasyum içeriği bakımından ise Bülbül-89 çeşidinden elde edilmiştir. Sap besin
elementi içeriği bakımından incelendiğinde N, P, Fe, Mn, Zn ve Cu açısından Tokak
157/37 çeşidinde, Ca ve Mg içeriği bakımından ise Bülbül-89 çeşidinde daha yüksek
değerler elde edilmiştir.
Ekim zamanları arasında besin elementlerinin içerikleri incelendiğinde birinci
ekim zamanında tanede en yüksek değerlere fosfor ve çinkoda; sapta ise fosfor,
kalsiyum, magnezyum ve çinkoda ulaşılmıştır. İkinci ekim zamanında tanede en yüksek
değerlere yalnızca potasyumda; sapta ise potasyum, demir, mangan ve bakırda
580

ulaşılmıştır. Üçüncü ekim zamanında tanede en yüksek değerlere azot, kalsiyum,


magnezyum, demir, mangan ve bakırda; sapta ise yalnızca fosforda ulaşılmıştır.
Sonuç olarak Van ve benzer ekolojik koşullara sahip bölgelerde arpa
yetiştiriciliğinde besin elementi içeriği açısından ekimin birinci ekim zamanı olan 1
Ekim tarihinde yapılması ve Tokak 157/37 çeşidinin kullanılmasının daha yararlı
olacağı sonucuna varılmıştır.

KAYNAKLAR
Alam, M. Z., Haider, S. A., Paul, N. K., 2005. Effects of sowing time and nitrogen
fertilizer on barley (Hordeum vulgare L.). Bangladesh Journal of Botany, 34(1):
27-30
Allison, L. E. And C.D. Moodie, 1965. Carbonate. In:C.A. Black et al (ed.) Method of
Soil Analysis, Part 2, 9:1379-1400. Am. Soc. of Agron, Inc. Madison,
Winconsin, USA.
Anlaş, F., 1993. Van Koşullarında Azotlu Gübre Uygulamalarının Arpa Bitkisinin
Verim ve N, P, K, Ca, Mg İçeriğinin Mevsimsel Değişimine Etkisi. Yüzüncü
Yıl Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Toprak Anabilim Dalı, Yüksek Lisans
Tezi, Van
Anonim, 2006. http//www.fao.org..
Batten,G.D., N.A., Fettell, J.A., Mead, and M.A., Khan, 1993. Sowing date and
phosphorus utilization by wheat. Plant and Soil, 155-156(1); 297-300.
Bonari, E.; Macchia, M., 1980. Autumn and spring barley cultivars and sowing date.
Sementi Elete, 26(1): 23-29
Bouyoucous, G.D. 1951. A. Recablibration of the Hydrometer Method for Making
Mechanical Analysis of the Soil Agronomy J., 43 434-438.
Conry, M. J., 1995. Comparison of early, normal and late sowing at three rates of
nitrogen on the yield, grain nitrogen and screenings content of Blenheim spring
malting barley in Ireland . Journal of Agricultural Science, 25(2); 183-188
De Ruıter, J. M., I. R. Brooking, 1996. Effect of Sowing Date and Nitrogen on Dry
Matterand Nitrogen Partitioning in Malting Barley. New Zealand Journal of
Crop and Horticultural Science, 24: 65-76.
Düzgüneş, O., T, Kesici., O. Kavuncu., ve F. Gürbüz, 1987. Araştırma ve Deneme
Metodları (İstatistik Metodları-II). Ankara Ünv. Ziraat Fak. Yayınları: 1021,
Ankara, 381 s.
Foth, RL., BG, Ellis (1988). Soil fertility. P.1-211. John Wiley and Sons, New York.
Gozdowski, D., Wyszyn´ski, Z., Kalinowska-Zdun, M. 2004. Yielding and quality of
naked barley grain depending on sowing date and nitrogen level. Annales
Universitatis Mariae Curie-Skodowska. Sectio E, Agricultura, 59(2); 931-940
Jun-cang Qi, Jin-xin Chen, Jun-mei Wang, Fei-bo Wu, Lian-pu Cao, and Guo-ping
Zhang 2005. Protein and hordein fraction content in barley seeds as affected by
sowing date and their relations to malting quality. J Zhejiang Univ Sci B. 6(11):
1069–1075.
Jakson, M. 1958. Soil Chemical Analysis. Prentice Hall, Inc. New Jersey, USA.
581

Kacar, B. 1984. Bitki Besleme Uygulama Klavuzu. Ankara Üniversitesi Ziraat


Fakültesi Yayınları: 900, Uygulama Klavuzu:214, Ankara, 140s.
Kacar, B. 1994. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri: III Toprak Analizleri. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eğitim Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınları
No:3, Ankara, 705s.
Kacar, B., AV. Katkat, 2007. Bitki Besleme.Genişletilmiş ve Güncellenmiş 3. Baskı.
Nobel Yayın No:849, Fen ve Biyoloji Yayınları Dizisi No: 29 Ankara.
Khan, K.D. and B. Frankland, 1983. Chemical froms of Cd and Pb in some
Contaminated Soils. Environmental Pollution, 6 15-31.
Kün E (1988). Serin İklim Tahılları. A.Ü. Ziraat Fak. Yay. No: 1032, Ders Kitabı 299,
Ankara. 320s.
Lindsay,W.L. and W.A. Norvell, 1978. Develoment of a DTPA Soil Test for Zinc, Iron,
Manganese and Copper. Soil Science Society of American Journal, 42:421-428.
Olsen, S.R., V. Cole, F.S. Watanabe and L.A. Dean, 1954. Estimations of Available
Phosphorus in Soils by Extractions with Sodium Bicarbonate. U.S. Dept. Of
Agric. Cric. 939.
Patel, A.M., Patel, D.R., Patel, G.A., Thakor, D.M., 2004. Optimization of sowing and
fertilizer requirement of barley (Hordeum vulgare) under irrigated condition.
Indıan Journal Of Agronomy, 49(3): 171-173
Ruiter, J. M. de, Brooking, I. R., 1996. Effect of sowing date and nitrogen on dry matter
and nitrogen partitioning in malting barley. New Zealand Journal of Crop and
Horticultural Science, 24(1): 65-76
Richard, L.A. 1954. Diagnosis and Imprvement of Saline and Alkaline Soils.
Handbook:60, U.S. Dept. Of Agriculture.
Thomas, G.W. 1982. Exchangeable Cations. P. 159-165. Chemical and Microbiological
Properties. Agronomy Monography No:9, A.S.A.-S.S.S.A., Madison,
Winconsin. USA.
Walkey, A. 1947. A Critical Examination of a Rapid Method for Determining Organic
Carbon in Soils: Effect of Varations in Digestion Conditions and Inorganic Soil
Constiuents. Soil Science, 63 251-263.
582

ELMA KARA LEKESİ HASTALIĞINA (Venturia inaequalis (Cke.) HASSAS VE


DAYANIKLI ELMA ÇEŞİTLERİNİN BİTKİ BESİN MADDESİ İÇERİKLERİ
YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMELERİ

Suat KAYMAK Kadir UÇGUN


Eğirdir Bahçe Kültürleri Araşt. Enst. Md.lüğü, Isparta. suatkaymak43@hotmail.com

ÖZET
Bu çalışma 2006-2007 vejetasyon dönemlerinde Eğirdir Bahçe Kültürleri
Araştırma Enstitüsü’ndeki elma adaptasyon bahçesinde bulunan elma kara lekesi
hastalığına hassas (Golden Delicious, Mor Spur, Starkrimson Delicious) ve dayanıklı
(Cooper 43, Prima, Red Free) elma çeşitlerinde, dayanıklılık ile mineral maddeler
arasındaki ilişkiyi tespit etmek için yapılmıştır. Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre
3 tekerrürlü kurulan bu araştırmada, temmuz aylarında alınan yaprak örneklerinin
mineral madde analizi yapılmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre; yıllar arasında istatistikî açıdan fark bulunmamış
olup, homojen bir dağılım gösterdiği belirlenmiştir. Yaprakların N, K, Mn içeriği ile
elma kara lekesi hastalığına dayanıklılık arasında herhangi bir olası ilişki
kurulamamıştır. Ancak hassas çeşitlerin yapraklarının Ca, Mg, Cu, Zn ve B içeriği ile
dayanıklı çeşitlerin yapraklarının P ve Fe içeriği yüksek olarak tespit edilmiş olup,
istatistikî olarak önemli (p<0.01) bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Elma, bitki besin maddeleri, dayanıklılık, Venturia inaequalis.
EVALUATION OF SOME RESISTANT AND SENSITIVE APPLE SCAB
CULTIVARS FOR NUTRIENT CONCENTRATION
ABSTRACT
This study was done in 2006-2007 years vegetation period at Eğirdir
horticultural Research Institute apple adaptation farmland. Sensitive to apple scab
cultivars (Gold Delicious, Mor Spur, Starkrimson Delicious) and resistant cultivars
(Cooper 43, Prima, Red Free) had been used in the study. Relationship between
resistance and nutrient composition had been researched. The experiment was designed
according to randomized plots design with three replication, leaves were collected in
july and analyzed for plant nutrition elements.
Research result showed that there was no statistical difference between years,
showed homojen spreading. No linkage N, K, Mn contents apple scab resistance. But
sensitive cultivars leaves were higher Ca, Mg, Cu, Zn and B concentration. Resistant
cultivars leaves were higher P and Fe concentration, this had been found statistically
important (p<0.01).
Key Words: Apple, nutrients, resistance, Venturia inaequalis

GİRİŞ
Elma, dünya üzerinde çok geniş yayılma alanı gösteren ve değişik ekolojilerde
üretimi yapılabilen bir türdür. Dünya elma üretimi yaklaşık 59 milyon ton civarında
gerçekleşmektedir. Türkiye, dünya elma üretiminde 2.550.000 ton ile 4. sırada yer
almaktadır (Anonymous 2008).
583

Türkiye’de meyve üretiminin % 24’lük bir dilimini yumuşak çekirdekli


meyveler sağlamakta ve bu üretiminde % 84’ünü elma üretimi oluşturmaktadır
(Anonymous 2003).
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de elma kara lekesi hastalığı elmanın ana
hastalığı olup, verimde %20 azalmaya, ayrıca pazar değeri üzerinde olumsuz etkiler
yaparak %30-60 değer kaybına neden olmaktadır (Türkoğlu1978). Hastalık, ülkemizde
elma yetiştirilen tüm bölgelerde yoğun olarak görülmektedir.
Hastalık; meyve üretiminde, ürün kaybından dolayı ekonomik zarara yol
açmakla birlikte çok sayıda pestisit uygulaması gerektirdiğinden hem üretim maliyetini
artırmakta hem de çevre ve insan sağlığı açısından risk oluşturmaktadır. Bu durum
üretilen elmaların iç ve özellikle dış pazarlarda satılmasını engellemekte ve büyük
ekonomik kayıplara neden olmaktadır.
Ayrıca bitki korumada kullanılan kimyasalların insan sağlığına verdiği zararlar
nedeniyle günümüzde ilaç kalıntısının az olduğu ürünler önem kazanmaktadır. Meyve
türlerinde bunu sağlamanın en önemli yollarından biri, hastalık ve zararlılara dayanıklı
çeşitlerin ıslah edilmesidir. Bu durumda, dayanıklılık ıslahı çalışmaları önem
kazanmaktadır
Aldwinckle ve Preezewski (1976), çeşitler arasında hastalıklara karşı hassasiyet
farklarının olduğunu bildirmişlerdir. Araştırıcılara göre, anaçların farklılığı, ağacın yaşı,
gübreleme, bahçenin topografyası ve toprak tipi çeşit hassasiyetinin değişkenliğini
engelleyen faktörler arasındadır ve aynı alanda ya da aynı klimatik şartlar altında
yetiştirilen bitkilerin hassasiyetlerinde farklılıklar meydana getirmektedir.
Hastalıklara karşı, yeterli ve dengeli beslenen bitkiler, eksik, fazla veya dengesiz
beslenen bitkilere göre daha dayanıklı olmaktadırlar. Bir başka ifadeyle bitki besleme iyi
bir şekilde yapılır ve bitkiler daha sağlıklı olursa bitki hastalıkları azalmaktadır
(Bergmann 1992).
Huber ve Graham (1999)’a göre ekonomik ürün elde etmek için gerekli olan
bitki besin elementi miktarı bitki sağlığı açısından uygun olmayabilir. Ayrıca
dayanıklılık, bitki tarafından alınabilecek besin elementlerinin ilavesi ile doğru orantılı
olarak artmaz. Bitkilerin gelişimi için gerekli olandan daha fazla gübre verilmesi çoğu
zaman olumsuz etki oluşturabilir. Özellikle bakteriyel ve fungal hastalıklara karşı
dayanıklılık seviyesi N:K oranına bağlıdır ve K dayanıklılığı olumlu yönde
etkilemektedir. Bitki besin elementleri genel olarak düşünüldüğünde besin
elementlerinin hastalıklar üzerine olumlu ya da olumsuz etkileri olabilmektedir hatta
aynı besin elementi bazı hastalıkları engellerken bazı hastalıkları artırmaktadır.
Bitkinin gelişme ve verimliliğinde beslenme fizyolojisinin önemi bilinen bir
gerçektir. Bazı bitkilerde hastalıklara dayanım mekanizmasında makro ve mikro besin
elementlerinin etkilerini ortaya koyan çeşitli araştırmalar bulunmaktadır. Hastalıklara
karşı hassasiyet ile bitkideki mineral madde düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştıran
çalışmalarda, hassaslığın artışı ya da azalışında besin maddelerinin de etkili olduğu
ifade edilmektedir (Günen ve ark. 2003).
Bu bilgiler ışığında planlanan bu araştırmada, hassaslık düzeyi farklı elma
çeşitlerinde mineral madde içeriği ile elma kara leke hastalığına direnç arasındaki olası
ilişkiler ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu konuda belirlenecek pozitif korelasyon, elma
kara leke hastalığına dayanıklılık konusunda yapılacak melezleme ıslahı çalışmalarında,
melez bireylerin erken seleksiyonuna olanak vermesi açısından önemlidir.
584

MATERYAL VE METOD
Materyal
Bitki Materyali
Elma kara lekesi hastalığı (Venturia inaequalis (Cke.))’na karşı literatürlere göre
hassas ve dayanıklı olduğu saptanmış elma çeşitlerinin bitki besin maddesi içeriklerinin
belirlenmesinde; Eğirdir Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü arazisinde 1998 yılında
tesis edilen Elma bahçesindeki, Çizelge 1’de belirtilen 8 adet Elma çeşidine ait yaprak
örnekleri materyal olarak kullanılmıştır.
2006 ve 2007 yılı temmuz ayı içinde gelişmesini tamamlamış en genç yapraklar,
saplarıyla beraber olacak şekilde ağacın değişik yönlerinden alınmıştır.
Çizelge 1. Hassas ve dayanıklı elma çeşitleri
Dayanıklı Hassas
Cooper 43 Golden Delicious
Prima Mor Spur
Red Free Starkrimson Delicious

Metot
Azot analizi
Yapraklardaki N (azot) miktarının belirlenmesi amacıyla Ryan ve ark.
(2001)’nin bildirdiği gibi kjeldahl yaş yakma metodu kullanılmıştır. Kjeldahl yaş yakma
metodunda aşağıdaki işlemler uygulanmıştır. Temizlenerek kurutulup öğütülmüş bitki
örneğinden 0.25 g tartılarak Kjeldahl tüpüne konmuştur. Üzerine 6 ml %2.5’lik salisilik-
sülfirik asit ilave edilip, daha sonra tüp içerisine 3 ml Hidrojen peroksit çeker ocak
içerisinde ilave edilmiştir. 1 adet keltek tablet tüpe konularak, aynı şekilde bir tüpte şahit
olarak numunesiz hazırlanmıştır. Yakma setine alınan tüpler ilk etapta 150 oC’ye
ayarlanıp ve her yarım saatte bir, sıcaklık 100 oC artırılarak 380 oC’ye getirilmiştir. Bu
sıcaklıkta örnekler şeffaf bir hal alıncaya kadar yakılıp, daha sonra örnekler yakma
setinden alınarak, soğumaya bırakılmıştır. Soğuyan örneklere 50 ml saf su ilave edilip,
destilasyon ünitesine alınmadan önce tüp içerisine 40 ml %40’lık (10 N) NaOH ilave
edilmiştir. Diğer tarafa da içerisine 25 ml %2’lik borik asit ve indikatörlerden birkaç
damla konulmuş erlenmayer yerleştirilerek destilasyon cihazı 5 dakika çalıştırılmıştır.
Destilasyon sonucunda erlenmayerdeki pembe renk yeşile dönünce titrasyon aşamasına
geçilmiştir. Titrasyon aşamasında erlenmayer içerisindeki yeşil çözelti dijital büret
içerisindeki 0.1 N H2SO4 ile pembe renk alıncaya kadar titre edilip, çözelti pembeye
dönünce harcanan H2SO4 miktarı kaydedilmiştir. Şahitte aynı şekilde titre edilerek,
bulunan değerler aşağıdaki formülde yerine konularak azot miktarı % olarak
belirlenmiştir.
(T-B) x N x 1.4
% N = -------------------------
S
T: Bitki örneğinin titrasyonu için sarf edilen sülfürik asit miktarı
B: Körün (tanık) titrasyonu için sarf edilen sülfürik asit miktarı
N: Sülfürik asidin normalitesi
S: Analizde kullanılan bitki örneğinin miktarı
1.4: Katsayı
585

Fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, bakır, demir, mangan, çinko, bor


Analizi
Yaş yakma esnasında borun büyük ölçüde kayba uğraması nedeniyle kuru
yakma uygulanmış ve okuma ICP (Inductively Coupled Plasma Atomic Emission
Spectophometer) cihazı ile yapılmıştır (Ryan ve ark. 2001). Kuru yakma metodunda
aşağıdaki işlemler yapılmıştır. 0.5 g öğütülmüş bitki materyali porselen krozeye konup,
Porselen krozeler soğuk kül fırınına yerleştirilerek, sıcaklık yavaş yavaş 550 oC’ye
çıkarılmıştır. Sıcaklık 550 oC ‘ye ulaştığından itibaren 5 saat süreyle yakmaya devam
edilmiştir. Yakma işlemi sonunda soğuyan porselen krozeler içerisine 5 ml 2N HCl
eklenip ve örnekler çözülerek plastik çubukla karıştırılmıştır. 15-20 dakika sonra saf su
ile 50 ml’ye tamamlanarak, tamamen karıştıktan sonra 30 dk beklenip, filtre kağıdından
süzülerek elde edilen ekstrakt ICP cihazında okunmuştur.
Analiz sonuçlarına göre belirlenen element içerikleri; Karakterlerin farklılığı, etki
oranlarının açı değerlerine varyans analizi uygulanarak tespit edilmiştir. Bütün istatistik
analizler 5.0.1. JMP (SAS Institute Inc.) istatistik programında yapılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


2006 ve 2007 yıllarında yapılan çalışmada, elma kara leke hastalığına hassas ve
dayanıklı elma çeşitlerinde yapraklardaki mineral madde düzeyi bakımından farklılıklar
ortaya çıkmıştır. Hassas ve dayanıklı elma çeşitlerinde yapraklardaki mineral madde
düzeyi bakımından farklılıklar yıl birleştirilmeleri için homojenlik testi yapılmıştır. Bu
teste göre; standart sapmalar arasında 4 kattan daha az fark olduğu saptanmış ve yıllar
arasında hastalık şiddeti oranlarının homojen dağılım gösterdiği kanaatine varılmıştır.
Hassas ve dayanıklı elma çeşitlerindeki, bitki besin element içeriklerini
belirlemek amacıyla yürütülen 2006 ve 2007 yıllarına ait ortalama elde edilen deneme
sonucu verileri Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2. 2006-2007 yılları ortalama bitki besin element içerikleri
Besin Çeşitler
Elementi Dayanıklı Hassas
Cooper 43 Prima Red Free G. Mor Spur S.
Delicious Delicious
N (%) 2.46 2.70 2.61 2.52 2.65 2.62
P (%) 0.23b 0.28a 0.24b 0.22b 0.24b 0.18c
K (%) 1.23bc 1.28b 1.21bc 1.45a 1.43a 1.16c
Ca (%) 0.77c 0.83c 1.01b 1.17a 1.08ab 1.03b
Mg (%) 0.25c 0.21d 0.24c 0.33a 0.32a 0.29b
Fe (ppm) 73.61a 57.58b 73.47a 60.93b 62.78b 57.53b
Cu(ppm) 7.48bc 7.09bc 6.86c 7.70ab 8.32a 8.23a
Mn(ppm) 18.65c 22.19b 23.08ab 21.25bc 25.33a 23.13ab
Zn (ppm) 10.20ab 10.20ab 8.56c 10.32ab 9.47bc 10.60a
B (ppm) 36.96c 36.96c 36.59c 45.51b 55.85a 45.52b
Aynı harflerle gösterilen ortalamalar arasında istatistikî olarak bir fark yoktur.

Çizelge 2’ye bakıldığında araştırmada kullanılan çeşitler azot içerikleri


açısından değerlendirildiğinde, çeşitler arasındaki fark istatistiksel olarak önemsiz
bulunmuştur. Azot içerikleri incelendiğinde; %2.70’lik oranla Prima çeşidi en yüksek
çıkarken, en düşük oran Cooper 43 çeşidinde (%2.46) belirlenmiştir. Bu sonuç, azot
besin elementinin elma kara leke hastalığına hassaslık ve dayanıklılık üzerine bir
etkisinin olmadığını göstermektedir. Benzer bir çalışmada, azot içeriği bakımından Ateş
586

yanıklığına hassas ve dayanıklı çeşitler arasında farklılık bulunmadığı ortaya


konulmuştur (Günen ve Mısırlı 2003, Yeşilyurt 1998).
Araştırmada kullanılan çeşitler fosfor içerikleri açısından değerlendirildiğinde;
çeşitler ve gruplar arasındaki fark istatistiksel açıdan (P<0.01) önemli bulunmuştur.
Fosfor içerikleri incelendiğinde; Prima çeşidi %0.28 fosfor oranıyla en yüksek çıkarken,
%0.24, %0.23 ‘lük oranlarla bu çeşidi sırasıyla Red free ve Cooper 43 çeşitleri takip
etmiştir. En düşük oran Starkrimson Delicious (% 0.18) çeşidinde tespit edilmiştir. Bu
durumda, fosfor ile hastalığa dayanım arasında olası bir ilişkiden söz edilebilir.
Potasyum yönünden karşılaştırıldığında; çeşitler bakımından istatistiksel yönden
(P<0.01) önemli bulunmuştur. Potasyum besin elementi içeriği bakımından en yüksek
değer, %1.45 oranıyla Golden Delicious çeşidinde olup, %1.43’lük oranla Mor Spur
elma çeşidi takip etmiştir. En az Starkrimson Delicious (% 1.1) çeşidinde tespit
edilmiştir. Bu sonuç bize, potasyum besin elementinin Elma kara leke hastalığına
hassaslık veya dayanıklılık üzerine bir etkisinin olmadığını göstermektedir. Elde edilen
bulgular araştırıcıların bulgularıyla uyum içerisindedir.
Kalsiyum açısından çeşitler incelendiğinde; Çeşitler ve gruplar arasında
kalsiyum içeriği yönünden istatistiksel açıdan (P<0.01) fark önemli bulunmuştur. %
1.17 kalsiyum oranıyla Golden Delicious çeşidi en yüksek bulunurken, %1.08, %1.03
kalsiyum oranlarıyla Mor Spur ve Starkrimson Delicious elma çeşitleri sırasıyla
izlemiştir. % 0.77 oranla Cooper 43 çeşidi en düşük tespit edilirken, %0.83 oranla Prima
çeşidi takip etmiştir. Günen ve ark. (2003)’de yaptıkları çalışmayla, dayanıklı çeşitlerin
hassaslardan yüksek seviyede kalsiyum içerdiği şeklindeki bulgularıyla paralellik
göstermemektedir.
Magnezyum açısından çeşitler incelendiğinde; Çeşitler ve gruplar arasında
magnezyum içeriği yönünden istatistiksel açıdan (P<0.01) fark önemli bulunmuştur.
Çeşitlerin magnezyum içerikleri incelendiğinde; %0.33 ve %0.32’lik oranlarla Golden
Delicious ve Mor Spur çeşitleri en yüksek olduğu tespit edilirken, en düşük %0.21 ile
Prima çeşidinde ortaya çıkmıştır. Bu durumda, magnezyum ile hastalığa dayanım
arasında olası bir ilişkiden söz edilebilir. Yeşilyurt (1998)‘de armut çeşitlerinde ateş
yanıklığı ile bitkilerin mineral madde düzeyleri arasındaki ilişkiler üzerine yaptığı
çalışmada; dayanıklı çeşitlerin hassaslardan yüksek seviyede magnezyum içerdiği
şeklindeki bulgularıyla aynı çıkmamaktadır.
Demir açısından çeşitler istatistiksel açıdan incelendiğinde; Çeşitler arasında
demir içeriği yönünden istatistiksel açıdan (P<0.01) fark, gruplar arasında ise (P<0.05)
önemli bulunmuştur. 73.61 ve 73.47 ppm’lik miktarlarla Cooper 43 ve Red Free
çeşitlerinde en fazla demir içeriği belirlenirken, 57.53 ppm’lik miktarla Starkrimson
Delicious çeşidinde en düşük çıkmıştır. Bu durumda, demir ile hastalığa dayanım
arasında olası bir ilişkiden söz edilebilir. Demir içeriği bakımından zengin ortamda
yetişen elma çeşitlerinin kara leke hastalığına karşı hassasiyetin, daha düşük demir
içeriğine sahip ortamlarda yetişen elma çeşitlerine göre daha az olacağını söyleyebiliriz.
Bakır içeriği bakımından çeşitler istatistiksel açıdan incelendiğinde; Çeşitler ve
gruplar arasında (P<0.01) fark önemli bulunmuştur. Hassas grubunda 8.32 ppm ve
8.23’lük miktarla en yüksek bakır içeriğine sahip çeşitler sırasıyla Mor spur ve
Starkrimson Delicious çeşitleridir. Bu çeşitleri 7.70 ppm’lik miktarla Golden Delicious
elma çeşidi izlemiştir. En düşük bakır içeriğine sahip grup ise dayanıklı elma çeşitleri
olup, 7.48, 7.09 ve 6.86 ppm’lik miktarlarla sırasıyla Cooper 43, Prima ve Red Free
elma çeşitleri olduğu tespit edilmiştir. Bu durumda, bakır ile hastalığa dayanım arasında
olası bir ilişki söz konusudur.
587

Mangan içeriği bakımından çeşitler istatistiksel açıdan incelendiğinde; Çeşitler


arasında önemli (P<0.01), gruplar arasında ise önemsiz bulunmuştur. 25.33 ppm’lik
miktarla Mor Spur elma çeşidinde en yüksek mangan içeriği tespit edilirken, 18.65
ppm’lik miktarla Cooper 43 çeşidinde en az mangan içeriği bulunmuştur. Bu durumda,
mangan ile hastalığa dayanım arasında olası bir ilişki bulunamamıştır. Bu bulgular,
diğer araştırıcıların bulgularıyla paralellik göstermektedir.
Çinko içeriği bakımından çeşitler istatistiksel açıdan incelendiğinde; Çeşitler ve
gruplar arasında önemli (P<0.01) farklar bulunmuştur. Starkrimson Delicious çeşidi
10.60 ppm’le en yüksek, 8.99 ve 8.56 ppm’lik miktarlarla sırasıyla Prima ve Red Free
elma çeşitlerinde çinko içerikleri en düşük belirlenmiştir.
Bor içeriği bakımından çeşitler istatistiksel açıdan incelendiğinde; Çeşitler ve
gruplar arasında önemli (P<0.01) farklar bulunmuştur. Mor Spur çeşidi 55.85 ppm’lik
miktarla en yüksek bor içeriğine sahip çeşit olup, 45.52 ppm’lik miktarla Golden
Delicious ve Starkrimson Delicious çeşitleri takip etmiştir. 36.96 ve 36.59 ppm’lik
oranlarla Cooper 43 ve Red Free elma çeşitlerinde en düşük bor miktarları
belirlenmiştir.
Bergmann (1992)’de bildirdiğine göre, elma kara lekesi hastalığının oluşumu
yapraklardaki N:K oranı 2.53’den 2.00 civarına düştüğünde çok daha az olmaktadır.
Dayanıklılığın arttırılmasında K’nın rolü değişken olabilmektedir. K’un, yüksek
molekül ağırlıklı (özellikle protein ve karbonhidrat) maddelerin sentezinde çeşitli
enzimler için gerekli olduğu düşünülmektedir. K eksikliği hücre duvarlarının
incelmesine neden olur ve meristematik dokular daha yavaş gelişir. Bu parazitlerin
epidermisten geçişini kolaylaştırır.
Bu bilgilerin ışığı altında, çeşitlerin mineral madde içeriklerinin birbirlerine
oranı ile elma kara lekesi hastalığına direnç arasındaki olası ilişkiler Çizelge 3’de ortaya
konmaya çalışılmıştır.
Çizelge 3. Elma çeşitlerinin mineral madde içeriklerinin birbirlerine oranı
Besin Çeşitler
Elementi Dayanıklı Hassas
Cooper 43 Prima Red Free G. Mor Spur S.
Delicious Delicious
N/Mg 9.86 abc 12.47 a 11.07ab 7.59c 8,24c 8.94bc
N/Mg 11.14a 8.26b
N/Ca 3.03a 2.41b
Ca/Mg 3.10c 3.85ab 4.25a 3.55bc 3.36bc 3.59bc
K/Ca 1.60a 1.59a 1.23b 1.23b 1.33ab 1.15b
K/Ca 1.47a 1.24b
K/Mg 4.92b 5.98a 5.11ab 4.37bc 4.45bc 4.01c
K/Mg 5.34a 4.28b
K/P 5.13b 6.34a
Aynı harflerle gösterilen ortalamalar arasında istatistikî olarak bir fark yoktur.

N/K oranları bakımından çeşitler istatistiksel açıdan incelendiğinde; Çeşitler ve


gruplar arasında istatistiki açıdan fark bulunamamış, Bergmann (1992)’de bulunan
sonuçlarla paralellik göstermemiştir. Tablo 3’de sadece istatistiki açıdan önemli bulunan
(P<0.01) farklar bildirilmiştir.
Tablo 3’e bakıldığında N/Mg oranları bakımından çeşitler istatistiksel açıdan
incelendiğinde; Çeşitler ve gruplar arasında istatistiki açıdan fark (P<0.01) önemli
bulunmuştur. Dayanıklı sınıfta N/Mg oranı 11.4 olarak bulunurken, hassas sınıfta bu
oran 8.26 olarak tespit edilmiştir. Bu durumda, N/Mg oranı ile hastalığa dayanım
arasında olası bir ilişkiden söz edilebilir.
588

N/Ca oranları bakımından çeşitler istatistiksel açıdan incelendiğinde; Gruplar


arasında istatistiki açıdan fark (P<0.01) önemli bulunmuştur. Dayanıklı sınıfta N/Ca
oranı 3.03 olarak bulunurken, hassas sınıfta bu oran 2.41 olarak tespit edilmiştir.
K/Ca ve K/Mg oranları hem çeşit hem de gruplar arasında istatistiki açıdan fark
(P<0.01) önemli bulunmuştur. Her ikisinde de dayanıklı sınıfta oranlar en yüksek olarak
belirlenmiş (1.47 ve 5.34), hassas sınıfta ise değerler en düşük olarak belirlenmiştir(1.24
ve 4.28).
K/P oranı gruplar arasında istatistiki açıdan fark (P<0.01) önemli bulunmuştur.
Hassas sınıfta oran 6.34’lük değerle en yüksek çıkarken, dayanıklı sınıfta 5.13 olarak
tespit edilmiştir.
Araştırmada elde edilen bulguların topluca değerlendirilmesi sonucunda,
dayanıklı çeşitlerde yaprakların P, Fe, N/Mg, N/Ca, Ca/Mg, K/Mg ve K/Ca
miktarlarının (Cooper 43, Prima ve Red Free), hassas çeşitlerde ise (Golden Delicious,
Mor Spur ve Starkrimson Delicious) Ca, Mg, Cu, Zn, B ve K/P miktarların yüksek
olduğu saptanmıştır. Bu durum, besin element içeriği ile elma kara lekesi hastalığına
dayanım arasında bir ilişkinin varlığı şeklinde yorumlanabilir. Ama yinede bitkilerdeki
dayanıklılığın, bitki tarafından alınabilecek besin elementlerinin ilavesi ile doğru orantılı
olarak artacağı şeklinde düşünülmemelidir. Bitkilerin gelişimi için gerekli olandan daha
fazla gübre verilmesi çoğu zaman olumsuz etki oluşturabilir. Hastalıklara karşı yeterli ve
dengeli beslenen bitkiler, eksik, fazla veya dengesiz beslenen bitkilere göre daha
dayanıklı olmaktadırlar.Besin elementlerinin hastalıklarla ilişkisinde toplam
miktarlardan çok besin elementleri arasındaki oran daha önemli olmaktadır.
Besin elementi eksikliği bitkileri enfeksiyona önceden hazır hale getirerek
öncelikle hastalığın oluşmasına katkıda bulunur. Daha da ileri aşamalarda ise hastalıklar,
bitkilerin besin elementi alımını ve kullanımını bozmak suretiyle bitkileri strese
sokarlar.
Bu konuda daha ayrıntılı çalışmaların yapılması bitki besin maddeleri ile
hastalıklara dayanıklılık arasındaki ilişkinin aydınlatılması hususunda yararlı olacaktır.

KAYNAKLAR
Anonymous 2003. Tarımsal Yapı ve Üretim 2003, DİE Yayınları, Ankara.
Anonymous 2008. Dünya Meyve Üretim İstatistikleri, FAO
Aldwinckle, H. S. And Preczewski, J. L., 1976. Reaction of Terminal Shoots of Apple
Cultivars to Invasion by Erwinia amylovora. Phytopat.,66: 1439-1444.
Bergmann. W., 1992. Nutritional Disorders of Plants. Development, Visual and
Analytical Diagnosis. Gustav Fischer Verlag Jena, Stuttgart, New York.
Huber, D.M., Graham, R.D., 1999. The Role of Nutrition in Crop Resistance and
Tolerance to Disease. Mineral Nutrition of Crops: Fundamental Mechanisms
and Implication. S 169-204.
Günen, Y., A. Mısırlı, 2003. Armut Ateş Yanıklığı ve Dayanıklılık Islahı. Ege
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi 40(3):25-32, ISNN 1018-8851, İzmir.
Günen, Y., Yağmur, B., Mısrlı, A., Gülcan, R., 2003. Ateş Yanıklığına Hassas ve
Dayanıklı Bazı Armut Çeşitlerinin Bitki Besin Maddesi İçeriklerinin
Belirlenmesi, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi 40(3):65-72, ISNN
1018-8851, İzmir.
589

Ryan J., G. Estafan, Raşhid, A., 2001. Soil and Plant Analysis Laboratory Manuel. 2
nd. Ed. ICARDA and NARS, Aleppo, SYRİA.
Yeşilyurt, A., 1998. Bazı Armut Çeşitlerinde “Ateş Yanıklığı” Hastalığı ile Bitkilerin
Mineral Madde Düzeyleri Arasındaki ilişkiler Üzerine Bir araştırma, E.Ü. Fen
Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi.
Türkoğlu, K., 1978. Karaleke ( Venturia inaequalis ( Cke. ) Wint.) Epidemisinin
Önceden Saptanması ve Hastalığın Eradikasyonu Üzerine Araştırmalar. Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İzmir Bölge Zirai Mücadele Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü Araştırma Servisi, No:030-465.

Ek Çizelge 1. 2006 Yılı bitki besin element içerikleri


NO SINIFI ÇEŞİT Tek. N P K Ca Mg Fe Cu Mn Zn B
(%) (%) (%) (%) (%) (ppm) ppm) (ppm) (ppm) (ppm)
1 1 3.2 0.219 1.071 0.774 0.269 77.58 7.211 21.38 10.50 32.26
2 Cooper 43 2 3 0.197 1.132 0.855 0.239 58.99 6.871 21.42 9.913 29.49
3 3 3.1 0.225 1.352 0.869 0.221 69.33 7.198 19.11 10,93 37.56
4 1 3 0.207 1.374 0.823 0.244 46.31 6.486 19.55 9.276 45.13
5 Day. Prima 2 3.1 0.226 1.421 0.675 0.204 40.15 5.271 17.99 7.985 40.90
6 3 3 0.254 1.431 0.743 0.214 42.80 6.140 17.84 9.031 37.13
7 1 3.1 0.211 1.356 0.921 0.241 65.24 5.475 22.68 7.518 36.50
8 Red Free 2 3 0.241 1.441 0.962 0.240 69.20 5.180 22.56 8.241 35.65
9 3 3.2 0.222 1.325 0.890 0.209 56.50 4.874 19.05 6.877 42.81
10 1 2.8 0.175 1.295 1.165 0.330 49.03 8.073 19.94 9.885 36.57
11 Golden 2 3 0.203 1.577 1.112 0.325 67.17 7.921 19.95 10.01 46.14
12 Delicious 3 2.9 0.217 1.736 1.310 0.320 62.27 8.207 22.45 9.970 48.90
13 1 3.2 0.197 1.266 1.140 0.318 48.38 7.401 21.28 9.858 48.38
14 Hassas Mor Spur 2 3 0.198 1.421 1.029 0.322 47.92 7.929 22.55 8.191 50.53
15 3 3 0.195 1.409 0.990 0.318 48.85 8.051 22.60 7.467 52.23
16 Starkrimson 1 3 0.160 1.154 0.847 0.3 46.94 8.932 22.70 8.537 56.14
17 Delicious 2 3.1 0.167 1.185 0.882 0.333 50.89 7.489 24.50 9.387 41.42
18 3 3 0.180 1.239 1.036 0.303 46.26 8.109 19.88 7.963 47.12

Ek Çizelge 2. 2007 Yılı bitki besin element içerikleri


NO SINIFI ÇEŞİT ADI Tek. N P K Ca Mg Fe Cu Mn Zn B
(%) (%) (%) (%) (%) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm)
1 1 1.84 0.24 1.4 0.72 0.22 69.25 8.12 15.05 10.46 40.64
2 Cooper 43 2 1.94 0.22 1.16 0.73 0.29 86.53 7.7 18.65 9.54 37.81
3 3 1.70 0.28 1.3 0.72 0.3 80.03 7.78 16.32 9.88 44
4 1 2.77 0.41 1.18 1.03 0.24 69.95 8.21 25.68 9.71 40.98
5 Day Prima 2 2.58 0.35 1.23 0.95 0.2 65.78 7.64 27.39 9.11 35.31
6 3 1.78 0.25 1.1 0.78 0.2 80.51 8.8 24.69 8.83 37.18
7 1 2.41 0.28 1.02 1.24 0.24 80.67 9.16 26.4 10.05 34.38
8 Red Free 2 2.20 0.29 0.97 1.14 0.25 95.37 9 27.03 9.25 33
9 3 1.80 0.23 1.19 0.96 0.26 73.84 7.5 20.8 9.47 37.24
10 Golden 1 1.94 0.27 1.45 1.24 0.32 61.06 7.65 24.04 10.89 50.84
11 Delicious 2 2.35 0.24 1.34 1.18 0.38 69 7.7 23.41 11.19 46.85
12 3 2.16 0.23 1.31 1.07 0.33 57.06 6.67 17.72 10.01 43.76
13 1 2.18 0.31 1.64 1.06 0.33 76.6 8.57 27.89 10.33 65.86
14 Hassas Mor Spur 2 2.34 0.29 1.51 1.15 0.33 67.54 8.58 30.56 10.01 57.90
15 3 2.22 0.3 1.38 1.14 0.32 87.42 9.42 27.14 11 60.21
16 Starkrimson 1 2.03 0.23 1.3 1.05 0.28 82.99 7.79 20.66 9.93 49.19
17 Delicious 2 2.38 0.18 1.07 1.09 0.25 50.56 8.09 24.87 12.86 38.65
18 3 2.22 0.19 1.05 1.31 0.29 67.58 9.02 26.19 14.95 40.6
590

TUZ GÖLÜ ÖZEL ÇEVRE KORUMA ALANI TOPRAKLARININ PESTİSİT


VE POTANSİYEL TOKSİK ELEMENT (PTE) KİRLİLİĞİ POTANSİYELİ

Yakup KÖŞKER Hesna ÖZCAN* Atilla GÜNTÜRK


Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araşt. Enst., Ankara. *hesnaozcan@yahoo.com

ÖZET
Bu araştırmada, Tuz Gölü Özel Çevre Koruma alanı topraklarının doğal
kaynaklarının koruma ve sürdürülebilirliğine katkıda bulunabilmek amacıyla toprakların
potansiyel kirliliği (pestisit ve PTE) belirlenmeye çalışılmıştır. Tuz Gölü Özel Çevre
Koruma Alanından potansiyel toksik elementler için 20 ve pestisit ve pestisit kalıntıları
için 65 adet olmak üzere toplam 85 adet toprak örneği alınmıştır. Pestisit analizlerinde,
ekstraksiyon işleminde EPA metod 3546 analizde ise EPA Method 8141b metotları
kullanılmıştır. PTE analizlerinde, Nitrik-Perklorik asit karışımı kullanılarak yaş yakma
yöntemi ile yakılan toprak örneklerinde demir, bakır, çinko, mangan, nikel, krom,
kurşun ve kadmiyum analizleri Atomik Absorbsiyon Spektrometresi yöntemi ile
belirlenmiştir. Demir, bakır, çinko, mangan, nikel, krom, kurşun için alevli
atomlaştırma, kadmiyum için ise elektrotermal atomlaştırma teknikleri kullanılmıştır.
Bölgede en çok kullanılan tarım ilaçları içerisinde toprakta kalıntı riski fazla 6 adet aktif
madde ve metabolitleri analiz edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda 4 noktada kirlilik
sınır değerlerinin üzerinde, 8 noktada ise sınır değerlere yakın bulgular elde edilmiştir.
Yapılan PTE analizleri sonucunda ise alınan numunelerden 5 tanesinin nikel
düzeylerinin yüksek olduğu diğer parametreler yönünden bir problem olmadığı tespit
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Tuz Gölü, pestisid, potansiyel kirlilik.
PESTICIDE AND POTENTIAL TOXIC ELEMENTS (PTE) CONTAMINATION
POTENTIAL OF THE SOILS OF SALT LAKE SPECIAL ENVIRONMENTAL
PROTECTION SITE
ABSTRACT
In this study, it was aimed to determine the potential contamination (pesticide
and PTE) status of the soils of Salt Lake Special Environmental protection Site in order
to contribute to the conservation and sustainability of the natural resources. For potential
toxic elements 20 and for pesticide and pesticide residues 65 (total 85) soil samples were
taken from the soils of the site. For pesticide analysis, EPA method 3546 were used for
extraction and EPA method 8141b were used for analysis. For PTE analysis, nitric-
percloric acid mixture was used and in soils burned by wet burning method, iron,
copper, zinc, manganese, nickel, chromium, lead and cadmium were determined trough
Atomic Absorption Spectrometer method. For iron, copper, zinc, manganese, nickel,
chromium and lead, flame atomizer and for cadmium electrothermal atomizer
techniques were used. Within the pesticides and chemicals widely used in the region, 6
active materials having high residue risk and their metabolites were analyzed. As a
result of the analysis, at 4 spots, contamination was above limit values and at 8 spots
contamination was close to limit values. As a result of the PTE analysis, 5 of the
samples taken had high nickel content and the other parameters had no problem.
Key Words: Tuz Lake, pesticide, potential pollution.
591

GİRİŞ
Dünya da olduğu gibi ülkemizde en önemli ekosistemlerden biriside sulak
alanlardır. Ülkemizin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü hem endüstri ve tarımsal
faaliyetler hem de zengin biyoçeşitliliği bakımından özel koruma ve kullanmaya sahip
bir alandır. Sulak alan içerisinde binlerce türü barındırmanın yanında Tuz Gölü Özel
Çevre Koruma Alanı İçerisinde yaklaşık 5000 km2’lik alanda tarımsal üretim
gerçekleştirilmektedir. Tarımsal üretim içerisinde ülkemizde ve dünyada ürün artışını
sağlayabilmek için çeşitli tarımsal girdiler kullanılmaktadır. Bu girdilerin
kullanılmasıyla ürün miktarında artışlar görülmektedir. Ancak bu girdiler yanlış
kullanıldığında çevre kirliliğine neden olmakta, sürüklenme ve akıntı nedeniyle
çevredeki doğal ekosistemlere kimyasal kirleticiler olarak karışmaktadır. Topraklar
canlılara yaşam ortamı olarak hizmet etmekte, bitkilere köklerin tutunacağı bir ortam
sağlamakta, ayrıca optimal dozlarda su, oksijen ve besin maddeleri sunmaktadır.
Topraklar birçok çevresel etkilere karşı tampon görevi yapmakta ve zararlı maddeleri
filtre etmektedir, ancak bu arada kendisi kirlenmektedir. Dolayısıyla, canlı hayatı
bakımından bu derece önemli olan toprakların özellikle insanlar tarafından kirlenmeye
karşı korunması, bu konuda her türlü önlemin alınmasını gerektirmektedir.
Tuz Gölü havzasında oluşabilecek kirlenmenin ana nedeninin kentsel ve
endüstriyel atıksular ile tarımda kullanılan gübreler ve pestisitlerden kaynaklandığı
düşünülerek Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanında kirleticilerin etkilerini araştırmak
amacıyla böyle bir çalışma gerçekleştirilmiştir.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanından pestisit ve pestisit kalıntıları için 65
(Şekil 1), potansiyel toksik elementler için 20 adet olmak üzere toplam 85 adet toprak
örneği alınmıştır (Şekil 2).
Metod
Toprak örnekleme metotları
Araştırma alanının potansiyel toksik elementler (kurşun, kadmiyum, krom ve
nikel) ile organik (pestisit ve pestisit kalıntıları) zararlı maddelerin topraktaki
düzeylerini belirlemek amacıyla toprak örnekleri alınmıştır. Toprak örnekleri, Aksaray,
Konya ve Ankara ili toprak, jeoloji ve topoğrafik haritalardan faydalanılarak, büyük
toprak grupları ve bitki deseni temel alınarak tarım yapılan alanlardan ve meralardan
GPS kullanılarak 0-20 cm derinlikten alınmıştır. Potansiyel toksik elementler için toprak
örnekleri ana drenaj kanalı çevresinden, sulama yapılan ve kirlilik olasılığı yüksek
olabilecek alanlardan alınmıştır. Pestisit örnekleme noktaları ise büyük toprak gruplarına
ve bu alanlarda tarımı yapılan kültür bitkilerinin ekiliş oranlarına göre belirlenmiştir ve
alınan örnekler cam kavanozlarda derin dondurucuda -18 °C’de saklanmıştır.
Pestisit ve pestisit kalıntı analizleri
Numunelerin analize hazırlanması: Cam kavanozlarda getirilen numuneler;
homojen hale getirildikten sonra blenderdan geçirilmiş, hava sirkülasyonu ile
kurutulmuş, susuz sodyum sülfat ile muamele edilmiş ve her örnekten iki kez olmak
üzere, her biri 2.5 gram tartılmıştır. Metod da boş numune (blank) olarak quartz
mineralinin öğütülmesi ile hazırlanan quartz kumu kullanılmıştır. Numunelerin arasına
spiked edilmiş 5 adet numune daha eklenmiş ve spiked konsantrasyonları 0.5-1.0 µg/kg
aralığında olacak şekilde hazırlanmıştır.
592

Şekil 1. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanından Pestisit Kirliliğinin Belirlenmesi
Amacıyla Alınan Toprakların Örnekleme Noktaları

Şekil 2. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanından PTE Kirliliğinin Belirlenmesi
Amacıyla Alınan Toprakların Örnekleme Noktaları
593

Ekstraksiyon işlemi EPA metod 3546’ya göre yönlendirilmiştir (Anonymous,


2004). Bu yöntemde, ekstraksiyon tekniği olarak Microwave ekstraksiyonu
kullanılmıştır. Bu teknik yarı uçucu olmayan organiklerin ekstraksiyonuna imkan
sağlamaktadır. Tartılan numuneler ağzı kapaklı ekstraksiyon kaplarına alınmış üzerine
15 mL n-Hekzan ve 15 mL Aseton eklenmiştir. Cihazın rotoruna yerleştirilmiş ve
aşağıdaki koşullarda ekstraksiyon yapılmıştır.
Ekstraksiyon Şartları
10 dk’ 1000 W’da 120°C
20 dk’ 1000 W’da 120°C
Soğutma: Oda sıcaklığında
Filtreleme (Süzme)/Yıkama: n-Hekzan/Aseton (1/1)
Cihaz: Mileston Microwave 1200 Mega
Metodun geri kazanımı Chlorpyrifos için % 87, Methyl-Chlorpyrifos için % 73’den
daha iyidir.

Stok Standart ve Kalibrasyon Standartlarının Hazırlanması: Chlorpyrifos ve


Methyl-Chlorpyrifos (Dr. Ehrenstorfer GmbH) standartları Siklohekzan ile 1µL/mL
olacak şekilde stok olarak hazırlanmıştır. Seyreltmeler bu stok standarttan alınarak on
noktada hazırlanmıştır (0.001; 0.005; 0.01; 0.05; 0.1; 0.2; 0.3; 0.5; 1; 5 ppm).
Zenginleştirme: Zenginleştirme için sıvı ekstraksiyon fazına alınan örneklerden SPME
fiberlerinden yararlanılmıştır (katı faz mikro ekstraksiyonu). SPME fiberi olarak 65 µm
Carbowax-Divinylbenzen kaplı SPME manuel Holder’ına uygun fiber kullanılmıştır.

Çalışma Koşulları: Manuel holder’a yerleştirilen fiber, her biri 5 mL olacak şekilde
viallere aktarılan örnek sıvılarına daldırılmış, vial magnet atılmış ve ısıtıcılı karıştırıcı ile
40 °C’da 30 dk karıştırılarak, organik maddelerin fiber üzerine adsorpsiyonu
sağlanmıştır.
Desorpsiyon işlemi Gaz Kromatografi cihazı üzerinde enjeksiyon portunun
sıcaklığı ile sağlanmıştır. Metodun geri kazanımı % 92’den daha iyidir.
Analiz Yöntemi (EPA Method 8141b)
Laboratuvarımızda çalışılan toprak numunelerinde parametre olarak,
Chlorpyrifos, Chlorpyrifos-methyl, Carbofuran Carbaryl, Atrazine, Simazine
maddelerinin moleküler anlamda dedekte edilebilir. Limitlerde olup olmadığı,
parçalanma ürünlerinin neler olabileceği tespit edilmiştir (EPA, 2004).Bu yapılar “N, P,
S, Cl” grupları içerdiğinden, yapısal analizlerinde Fosfor ve Klor gruplarının
spesifikliğinden yararlanılmıştır.
Chlorpyrifos (C9H11Cl3NO3PS)
Chlorpyrifos-methyl (C7H7Cl3NO3PS)
Carbofuran (N-methyl carbamats) (C12H15NO3)
Carbaryl (C12H11NO2)
Atrazine (C8H14CIN5), Metabolitleri dezethylatrzine, desethyldesisopropylatrazine
(DEDIA), 2-hydroxyatrazine, desethyl-2-hydroxyatrazine
Simazine (C7H12CIN5)
594

Metod 1
“P” spesifik FPD dedektör sistemi ile çalışılmıştır. Bu metodla Chlorpyrifos,
Chlorpyrifos-methyl için bir analitik analiz yöntemi oluşturulmuştur. FPD çalışmaları
“P” içeren grupların emisyonunun ölçümü ile değerlendirilmiştir. Bu yöntem spesifik,
seçici ve hassastır. Ölçüm limiti ppb seviyesindedir. FPD dedektör ile yapılan ölçümde
kükürt veya fosfor içermeyen grupların interferans etkisi minimum ölçektedir ve
interferans etki yapmadığı varsayılmıştır. Fosfor filitresi ile yapılan çalışmada,
pestisitlere TBA (tetrabutyl amonyum)-sülfit ile kükürt temizleme basamağı
uygulanmıştır. Enjeksiyonlar hem zenginleştirme işlemi yapılıp SPME fiberi ile, hem de
ekstraksiyon sonrası örnekten sıvı enjeksiyonu ile yapılmıştır. Dedeksiyon limiti
Chlorpyrifos için 0.015 ppm Methyl-Chlorpyrifos için 0.005 ppm’dir.
Metod 2
“Cl” spesifik ECD dedektör sistemi ile çalışılmıştır. Bu metodla Chlorpyrifos,
Chlorpyrifos-methyl için bir analitik analiz yöntemi oluşturulmuştur. Enjeksiyonlar hem
zenginleştirme işlemi yapılıp SPME fiberi ile, hem de ekstraksiyon sonrası örnekten sıvı
enjeksiyonu ile yapılmıştır. Dedeksiyon limiti Chlorpyrifos için 0.055 ppm Methyl-
Chlorpyrifos için 0.01 ppm’dir.
Metod 3
“N” spesifik NPD dedektör sistemi ile çalışılmıştır. Bu metotla Atrazin ve
Simazin için bir analitik analiz yöntemi oluşturulmuştur. NPD çalışmaları “N” içeren
grupların ölçümü ile değerlendirilmiştir. Bu yöntem spesifik, seçici ve hassastır. Ölçüm
limiti ppb seviyesindedir. Enjeksiyonlar hem zenginleştirme işlemi yapıp SPME fiberi
ile, hem de ekstraksiyon sonrası örnekten sıvı enjeksiyonu ile yapılmıştır. Dedeksiyon
limiti Atrazin için 1.2 µg/L, Simazin için 6.3 µg/L’dir.
Karşılaştırma Tekniği
Karşılaştırma tekniği olarak GC-MS tekniği kullanılmıştır. Pestisit kalıntılarının
olup olmadığı kalitatif olarak bu teknikle bulunmuştur.
Potansiyel Toksik Element (PTE) analizleri
Toplam düzeyleri (mg/kg): Nitrik-Perklorik asit karışımı kullanılarak yaş yakma
yöntemi ile yakılan toprak örneklerinde demir, bakır, çinko, mangan, nikel, krom,
kurşun ve kadmiyum analizleri AAS (Perkin Elmer 1100B Atomik Absorpsiyon
Spektrometre Cihazı) yöntemi ile belirlenecektir. Demir, bakır, çinko, mangan, nikel,
krom, kurşun için alevli atomlaştırma, kadmiyum için ise elektrotermal atomlaştırma
teknikleri kullanılmaktadır (Kacar, 1994).
Bitkiye yarayışlı düzeyleri (mg/kg): Toprakta bulunan demir, bakır, çinko ve mangan
elementleri pH 7.3 olan 0.005 M DTPA (Diethylene triamine pentaacetic acid) çözeltisi
ile ekstrakte edilerek, Atomik Absorbsiyon Spektrometresi (Perkin-Elmer 1100B model
AAS) ile belirlenmektedir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Pestisit Kirliliği Potansiyeli
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı topraklarının pestisit kirliliğini belirlemek
amacıyla tarım yapılan alanları oluşturan büyük toprak grupları ve bölgedeki ana bitki
deseni ve ekiliş oranları esas alınarak Ankara’dan 23, Aksaray’dan 19, Konya’dan 23
adet olmak üzere toplam 65 örnek alınmış ve örnekleme noktaları Şekil 1’de verilmiştir.
595

Alınan örneklerde bölgede çiftçilerle yapılan anketler başta olmak üzere, Tarım
İl Müdürlükleri, Tarım İlçe Müdürlükleri ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden elde edilen
veriler esas alınarak bölgede en çok kullanılan tarım ilaçları içerisinde toprakta kalıntı
riski fazla olan Chlorpyriphos, Chlorpyriphos-Methyl, Carbaryl, Carbofuran, Atrazine
ve Simazine olmak üzere 6 adet aktif madde ve metabolitleri analiz edilmiştir. Bu
analizlere ait sonuçlar Çizelge 1’de verilmiştir.
Chlorpyriphos ve Chlorpyriphos-Methyl ülkemizde toprakaltı zararlılarına karşı
özellikle hububat alanlarında ve Şekerpancarında tohuma uygulanarak kullanılan
Organik fosforlu gruba dahil bir etkili maddedir. Chlorpyriphos toprakta çok yavaş
parçalanmakta, yarı ömrü 60–120 gün arasında olup ortam koşullarına göre
değişmektedir. Toprakta parçalanma sonucunda 3,5,6–trichloropyridin–2-ol ana
metaboliti olmak üzere organik klorlu bileşiklere ve CO2 ‘ye dönüşerek parçalanır.
Organik klorlu bileşikler toprakta sürekli kalıcılardır ki bu tip aktif maddeler uzun yıllar
aynı ortamlarda sürekli kullanımı sonucu toprakta depolanarak kirlilik bakımından ciddi
Çizelge 1. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanındaki Pestisit Analiz Sonuçları
Chlorpyriphos

Toplam

Carbofuran
C-methyl

Carbaryl
Simazine
Atrazine
Kirlilik
Örn Bitki
Sırano Diğer Sınır
no Deseni
Değerleri
(mg/kg)

Kirlilik Sınırları (mg/kg) 0,5 0,5 0,5 0,5 0,5 0,5 2


1 2 Buğday 0,014 0,018 0,032
2 4 Pancar N.D. N.D. N.D.
3 7 Buğday N.D.
4 15 Pancar N.D. N.D.
5 19 Pancar N.D. N.D.
6 25 Buğday 0,24 0,24
7 16 Pancar N.D. N.D.
8 29 Buğday 0,03 0,02 0,05
9 46 Pancar N.D. N.D.
10 50 Pancar N.D. N.D. N.D.
11 60 Pancar N.D. N.D. N.D.
12 68 Fasulye N.D.
13 78 Pancar N.D. N.D.
14 93 Pancar 0,5 0,5 0,5 1,5
15 101 Pancar 0,15 0,15 0,15 0,45
16 110 Buğday
17 122 Pancar N.D. N.D. N.D.
18 123 Buğday 0,28 0,45 0,73
19 129 Buğday N.D.
20 139 Fasulye N.D.
21 142 Ayçiçeği N.D. N.D.
22 153 Fasulye N.D.
23 162 Fasulye N.D.
24 172 Buğday N.D. N.D.
25 182 Fasulye N.D.
26 186 Arpa 0,015 0,009 0,024
27 187 Buğday 0,15 0,009 0,159
596

Çizelge 1. (Devam)

Chlorpyriphos
Toplam

Carbofuran
C-methyl

Carbaryl
Simazine
Atrazine
Kirlilik
Örn. Bitki
Sırano Diğer Sınır
no Deseni
Değerleri
(mg/kg)

Kirlilik Sınırları (mg/kg) 0,5 0,5 0,5 0,5 0,5 0,5 2


28 188 Arpa 0,01 0,08 0,09
29 189 Arpa N.D. N.D.
30 190 Arpa 0,044 0,068 0,112
31 192 Arpa N.D. N.D.
32 193 Arpa 0,3 0,98 1,28
33 194 Buğday 0,02 0,01 0,03
34 195 Mısır 0,032 0,015 0,047
35 196 Buğday 0,025 0,025
36 197 Pancar 0,011 0,015 0,026
37 198 Arpa 0,3 0,5 0,8
38 199 Arpa 0,13 0,24 0,37
39 200 Arpa 0,055 0,076 0,131
40 201 Arpa 0,09 0,049 0,139
41 202 Buğday 1,23 1,23
42 203 Çavdar N.D. N.D.
43 204 Arpa 0,03 0,015 0,045
44 216 Buğday 0,018 0,011 0,029
45 224 Buğday 0,011 0,008 0,019
46 229 Buğday 0,25 0,25
47 238 Buğday 0,035 0,035
48 243 Buğday N.D. N.D.
49 245 Buğday 0,018 0,018
50 252 Buğday 0,035 0,035
51 254 Buğday 0,24 0,1 0,34
52 257 Buğday 0,012 0,006 0,018
53 259 Buğday N.D. N.D.
54 262 Buğday N.D. N.D.
55 263 Buğday N.D. N.D.
56 267 Buğday 0,25 0,015 0,265
57 271 Buğday N.D.
58 273 Buğday N.D. N.D.
59 277 Buğday 0,25 0,09 0,34
60 280 Arpa N.D. N.D.
61 284 Buğday 0,045 0,045
62 288 Buğday 0,18 0,085 0,265
63 294 Buğday N.D. N.D.
64 297 Buğday 0,18 0,18
65 299 Buğday N.D. N.D.

düzeylere ulaşabilmektedir. Carbaryl, fasulye ve mısırda kullanılan, Carbofuran ise


Şekerpancarında toprakaltı zararlılarına karşı kullanılan Karbamatlı gruba dahil
597

insektisitlerdir. Carbaryl’in toprakta 1 ppm’nin yarılanma ömrü kumlu topraklarda 7–


14 gün, killi topraklarda 14–28 gündür. Carbofuranın yarılanma ömrü 30–60 gündür ve
toprakta fenollü bileşiklere ve CO2’e dönüşmektedir. Atrazin ve Simazin triazin grubu
herbisitlerdir. Mısırda çıkış öncesi ve çıkış sonrası ayrıca boş alanlarda total herbisit
olarak kullanılmaktadır. Atrazinin toprakta yarılanma süresi 35–50 gün, Simazinin
toprakta yarılanma süresi 70–110 gündür. Ancak yarılanma süreleri uzun olmasına
rağmen herbisitler insektisitlere göre toprak profilinde daha fazla hareketlidir (Tomlin,
1994).
Ülkemizde uygulanmakta olan Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğine göre
toprak kirleticilerinin sınır değerlerinde ülkemizde kullanılmakta olan tarım ilaçlarına ait
aktif maddeler ve metabolitlerine ait ayrı ayrı sınır değerler belirlenmemiş, tarım
ilaçlarının tek tek ve toplamı için sınır değer belirlenmiştir. Bu değerler Çizelge 1’de
verilmiştir.
Ayrıca her ülke Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde belirlenen
kriterleri kendi toprak tipine, iklim koşullarına, kullanılan aktif maddenin
fizikokimyasal özelliklerine göre belirlemelidir. Bu anlamda ülkemizde geçerli olan
Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği ülkemiz şartları için yeterli değildir.
Çizelge 1’deki sınır değerler dikkate alınarak Tuz Gölü Özel Çevre Koruma
Alanından alınan 65 toprak örneğinde yapılan analizler sonucunda 4 noktada bu sınır
değerlerin üzerinde 8 noktada ise bu değerlere yakın bulgular elde edilmiştir.
Şereflikoçhisara bağlı Dehmenli mevkii’nden alınan toprak örneğinde
Chlorpyriphos 1.28 ppm olarak tespit edilmiş ve yine bu bölgeye yakın Karahandere’de
Ötegeçe mevkii’nde Chlorpyriphos 0.8 ppm, Karahandere’de Ucuzluk mevkii’nde
Chlorpyriphos kalıntısı 0.37 ppm olarak tespit edilmiştir. Bu bölgelerde hububat
ekilişinin çok yaygın olması bu aktif maddeli ilaçların yaygın olarak kullanıldığının bir
göstergesidir. Analiz sonuçlarının Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği sınır
değerlerinin üzerinde olması bölgede bu ilaçların sık ve önerilen dozların üzerinde
kullanıldığının bir göstergesidir. Yine bunlara yakın Kartallık başında diğer pestisitlerin
konsantrasyonunun 1.23 ppm seviyesinde tespit edilmesi ve örnekleme noktalarının
birbirine yakınlığı da dikkate alındığında bu bölgede kullanılmakta olan tarım
ilaçlarından kaynaklanan bir kirlilik olduğu düşünülmektedir.
Yapılan analizlerde Triazin grubu herbisit kalıntılarına çok fazla rastlanmasa da
düşük düzeyde tespit edilmesi dahi yumrulu bitkilerin münavebe sisteminde bulunduğu
bölgelerde bu tip total herbisitlerin kullanıldığını göstermektedir.
Genel olarak Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı topraklarında ciddi anlamda
bir pestisit kirliliği bulunmamakla birlikte alan sınırları içerisinde Şereflikoçhisar-
Aksaray arasında bulunan tarım alanlarından elde edilen analiz sonuçları bu bölgede
halihazırda kullanılan tarım ilaçlarından kaynaklanan bir kirlilik olduğunu
göstermektedir.
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Toksik Element (PTE) Kirliliği
Potansiyeli
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanından bölgenin PTE kirliliği düzeylerini
belirlemek amacıyla Aksaray’dan 14, Konya’dan 6 adet olmak üzere toplam 20 örnek
alınmış ve örnekleme noktaları Şekil 2’de verilmiştir. Alınan bu örneklerin 12 adedi
Aksaray kanalizasyonunun karıştığı Karasu Irmağı çevresindeki tarım alanlarından, 5
adeti Konya drenaj kanalı kenarındaki tarım ve mera alanlarından, 1 adeti Akgöl göl
aynasından, 1 adeti kuyu ile sulanan sulu tarım arazisinden, 1 adeti de Kulu’da kuru
tarım yapılan alanlardan alınmıştır. Alınan toprak örneklerinde yapılan analiz sonuçları
Çizelge 2’de verilmiştir.
598

Elde edilen sonuçlar Toprak Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’ne (pH>7 sınır


değerleri) (Çizelge 3) göre değerlendirildiğinde Aksaray Ulukışla (57,58,59,60 örnek
nolu topraklar) ve Konya Kulu’ dan (205 örnek nolu toprak) alınan toprak örneklerinin
nikel düzeylerinin yüksek olduğu ancak diğer parametreler yönünden bir problem
olmadığı görülmüştür. Diğer örnekleme noktalarında ise Toprak Kirliliği Kontrolü
Yönetmeliği’ne göre verilen sınır değerlerin altında sonuçlar belirlenmiştir.
Çizelge 2. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Bölgesinden Alınan Topraklarda Yapılan PTE
Analiz Sonuçları (mg/kg)
Sıra Örn.
pH Cr Fe Zn Ni Cu Pb Mn Cd
No No
1 10 8,31 26 22307 50 56 22 16 731 0,25
2 10 8,31 28 21730 53 51 22 16 627 0,29
3 11 8,40 17 19182 48 40 18 11 485 0,35
4 45 8,18 32 20625 56 47 22 17 494 0,14
5 46 8,15 19 18516 54 43 23 24 563 0,09
6 47 8,26 25 18750 47 38 20 15 431 0,31
7 48 8,14 24 18828 56 44 24 17 494 0,15
8 56 8,09 30 20391 50 64 24 11 519 0,33
9 57 7,87 37 27891 63 118 31 14 631 0,67
10 58 8,16 42 27344 61 118 38 13 631 0,47
11 59 7,93 58 25938 58 125 28 19 594 0,44
12 60 8,34 61 32422 92 120 37 14 744 0,28
13 82 8,33 12 4219 23 12 6 17 49 0,19
14 92 8,51 47 25859 74 94 29 25 831 0,50
15 117 8,41 29 10547 46 26 12 18 300 0,73
16 118 8,30 30 9766 76 24 12 16 294 0,27
17 119 8,32 27 9375 57 25 12 21 234 0,25
18 120 8,38 20 5938 30 17 11 11 888 0,20
19 123 8,42 42 18516 60 86 21 21 531 0,48
20 205 8,26 44 35078 77 171 41 19 856 0,75
Çizelge 3. PTE sınır değerleri (mg/kg) (Anonymous 2001)
pH
Cr Zn Ni Cu Pb Cd
Sınıfları
pH<6 100 150 30 50 50 1,00
7>pH>6 100 300 75 140 300 3,00
pH>7 150 450 112 210 450 4,50

Türkiye topraklarının nikel, krom ve diğer PTE kapsamları konusunda yapılan


çalışmaların sayısı son derece azdır. Çarşamba Ovası topraklarında yapılan bir
çalışmada, bölge topraklarının toplam nikel miktarının 80-153 ppm (Kızılkaya ve
ark.,2000), Tarsus yöresinde ise nikelin 63-181 ppm arasında olduğu (Anonymous,
2002) belirlenmiştir. Sayıları çok az olan araştırma sonuçları, kesin bir yorum yapmak
için yeterli olmamakla birlikte, ülkemizin farklı yörelerine ait toprakların doğal
yapısında nikel miktarının TKKY’de verilen sınır değerlerden daha yüksek olabileceğini
göstermektedir. Sonuç olarak ülke topraklarımızın oluştuğu ana kayalar esas alınarak
PTE kapsamlarını ortaya koyan çalışmalara ihtiyaç vardır. Ancak bu sayede ülkemiz
topraklarının özelliklerine dayalı PTE sınır değerleri TKKY’de daha gerçekçi olarak yer
alabilecektir. Araştırma alanındaki nikel seviyesinin yüksek olduğu noktalarda sorunun
tahliye kanalından kaynaklanmadığı, ana materyaldeki nikel fazlalığından kaynaklandığı
düşünülmektedir.
599

KAYNAKLAR
Anonymous, 2004. U.S. Environmental Protection Agency .www.epa.gov
Anonymous, 2001. Toprak Kirliği Kontrolü Yönetmeliği 10.12.2001 Tarihinde
Yayınlanan 24609 Sayılı Resmi Gazete
Anonymous, 2002., Tarsus Atıksu Arıtma Tesisinden Çıkan Biyokatının Arazide
Kullanım Olanakları Taslak Rapor. Köy Hizmetleri Ankara Araştırma
Enstitüsü.
Kacar, B. 1994. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri III. Toprak Analizleri. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Vakfı
Yayınları No:3, Ankara.
Kızılkaya R., T. Aşkın, C. Gülser, S. Gençoğlu Total and DTPA. Extractable Heavy
Metal Contentsin Alkaline Risky Soil of Çarşamba Plain. 2 rd
International Symposium an New Technologies for Environmental
Monitoring and Agro-Applications.Proceeding 18-20 Actober. 2000
Tekirdağ/Turkey.
Tomlin, C. 1994. The Pesticide Manual, Incorporating the Agrochemicals Handbook,
Crop Pretections Publication, U.K.
600

TOKAT KOŞULLARINDA FERTİGASYON YÖNTEMİ İLE BİBER


BİTKİSİNE UYGULANACAK AZOTLU GÜBRENİN
VERİM VE KALİTE ÜZERİNE ETKİLERİ

Mustafa DEMİR Sebahattin ÇELİK Ömer Faruk NOYAN


Tokat Toprak ve Su Kaynakları Araşt. Enst., Tokat. faruknoyan@yahoo.com

ÖZET
Bölgemizde belli bir orana sahip biber yetiştiriciliğinde; önemli bir tarımsal
girdi olan azotlu gübre kullanımı ve sulamada çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Söz
konusu bu sorunlara bir çözüm anlayışı ile kaliteli ürün ve yüksek verim için;
tüketicinin taleplerinin karşılanmasına yönelik çalışmalar kapsamında, damla sulama
sistemi altında uygulanacak azotlu gübre miktarlarının belirlenmesine yönelik bir proje
oluşturulmuştur. Deneme Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre 3 tekrarlamalı olarak
düzenlenmiştir. Deneme konuları; No= 0 ppm, N1=20 ppm N, N2= 40 ppm N, N3 =60
ppm N, N4 = 80 ppm N olarak belirlenmiştir.
İlk yıl sonuçlarına göre; bitki yetişme dönemince uygulanan gübreli sulama
suyu miktarı 460 mm olmuştur. Buna karşılık deneme konularına uygulanan saf azot
miktarları N1= 9.2 kg N/da, N2= 18.4 kg N/da, N3= 27.4 kg N/da, N4= 36.8 kgN/da
olarak tespit edilmiştir. Elde edilen verimler 4403 kg/da ile 5856 kg/da arasında
değişmiş olup, en yüksek verim 5856 kg/da ile N2 (40 ppm N) konusundan alınmıştır.
Verim değerlerine uygulanan istatistiki analizler sonucunda; %95 güvenle
deneme konuları verim artışında etkili olmuştur. Yapılan LSD testi sonucunda verim
artışını %95 güvenle N2 (40 ppm N) konusu sağlamıştır.
Anahtar Kelimeler: Tokat, biber, azotlu gübreleme, damla sulama.

THE EFFECT OF NITROGENOUS FERTILIZATION ON GREEN PEPPER


YIELD AND QUALITY BY FERTIGATION
ABSTRACT
There are some problems about nitrogenous fertilization and irrigation in Tokat
pepper production areas. The aim of this project is determine optimum nitrogenous
fertilizer amount with drip irrigation and yield and other agronomic characteristics of
pepper Fı hybrids derived from Tokat pepper population and to determine the effects of
biotic and abiyotic factors.
The trial was applied 3 replications and 5 treatments. Treatments were No= 0
ppm, N1=20 ppm N, N2= 40 ppm N, N3 =60 ppm N, N4 = 80 ppm N.
The highest yield was harvested from N2 (40 ppm N) treatment with confidence
%95 as statistically.
Key Words: Tokat, pepper, nitrogenous fertilization, drip irrigation.

GİRİŞ
Dünyanın bir çok yöresinde olduğu gibi Türkiye’de de en çok üretilen sebzelerin
başında gelen biber; sofralık, yemeklik, salçalık ve toz biber olarak kullanılmaktadır.
Gıda sanayiinde sucuk, pastırma, ve ilaç yapımında kullanım alanı bulmaktadır.
601

Turfanda olarak da yetiştirilebilen biber, A, B, C ve P vitaminleri, yağ, protein,


karbonhidrat, Kalsiyum, fosfor ve demir kapsamaktadır .
Solanaceae familyasından olan biber anavatanı Güney Amerika, bilimsel adı
Capsicum annum L. olan bir sebze türüdür. Biber, Amerika’dan Avrupa’ya, ilk olarak
1493 yılında İspanya’ya daha sonra, 1548 yılında İngiltere’ye ve 1578 yılında ise orta ve
diğer Avrupa ülkelerine girmiştir. Osmanlı imparatorluğu döneminde özellikle 16.yy
içerisinde Orta Avrupa ülkeleri ile kurulan sıkı ilişkiler nedeni ile biber ilk önce
İstanbul’a getirilmiş, daha sonra diğer bölgelerimize yayılmıştır (Şeniz, 1992). Bir başka
araştırmaya göre biber Orta Amerika’dan Portekizler vasıtasıyla Hindistan’a buradan
Arap Yarımadasına getirilmiştir. Daha sonra Bağdat ve Antakya üzerinden İstanbul’a
getirilmiş buradan da (1515-1662 yılları arasında) Rusya, Venedik ve Orta Avrupa’ya
yayılmıştır (Andrews, 1999)
2004 yılında, dünyada 24 milyon tona yakın biber üretimi gerçekleştirilmiştir.
Biber üretimi en fazla olan ülkeler arasında 12 milyon ton ile Çin ilk sırayı alırken,
Meksika 1,8 milyon ton ile ikinci, Türkiye 1,7 milyon ton ile üçüncü sırada yer
almaktadır (FAO, 2005). Türkiye’nin 1990-2004 yılları arasındaki biber üretiminin
seyri incelendiğinde 1990 yılında toplam biber üretimi 900 000 ton iken 15 yıllık bir
periyodun sonunda 2004 yılında bu rakam 1.690 000 tona kadar yükselmiştir. Bu
üretimin 375 000 tonu dolmalık, 715 bin tonu sivri ve 600 bin tonu da salçalık
biberlerden oluşmaktadır (DİE, 2004).
Tokat İlinin toplam yüzölçümü 998.242 ha’dır. Bunun 327.834 ha’ı tarım alanları
(işlenen), 46.976 ha’ı tarıma elverişli boş alan, 131.683 ha’ı çayır-mer’a alanları,
386.239 ha’ı orman ve fundalık alanları, 105.509 ha’ı ise kullanılamayan tarım dışı
alanlarıdır. Tarım alanlarının %63’ü kuru tarımda, %23.8’i sulu tarımda
kullanılmaktadır. Tokat İlinde üretim desenini büyük ölçüde arazinin sulanabilirliği
belirlemektedir. (TKB, 2005)
Tokat İlinde 2005 yılı rakamlarına göre biber üretilen alan 1323 ha iken toplam
üretim 11 690 tondur. (TKB, 2005)
Birbirinden farklı iklim ve toprak koşullarına sahip olan ülkemizde ürün
çeşitliliği bir hayli fazladır. Buna karşılık birim alandan alınan ürün miktarlarının
arttırılması çabaları tarımsal girdilerin yoğun olarak kullanılmasına yol açmaktadır.
Bunun sonucunda toprak özellikleri olumsuz yönde etkilendiği gibi, bitki hastalık ve
zararlıları da artmakta yetiştirilen ürünlerde sağlıksız hale gelmektedir.
Oysa sürdürülebilir bir yaşam; bilgiyi kullanan kesimlere, dünyanın
zenginliğine sahip kırsal kesime ve günlük yaşamdaki yaptığı seçeneklerle tüm bireylere
sorumluluklar getirmektedir.
Bilginin sürekli gelişip yenilendiği bir ortamda, olaylara ve çevreye olan bakış
açısında da doğal olarak değişimler olmakta, ülkemizdeki tarım sistemi bundan
etkilenmekte ve yeniden sorgulanmaktadır. Alışılagelmiş kavram olarak ‘Ülkemiz tarım
alanları kısıtlı olması nedeniyle, birim alandan alınan ürün miktarının arttırılması
gereklidir’ şeklindeki ifadeler çoğu kez ilgililerin karşılaştığı durumdur. Ancak birim
alanlardan ne pahasına olursa olsun ürün artışı yaklaşımı yanlıştır. Bu nedenle de en
temel gereksinimlerimizden olan su, toprak ve hava kirletilmeden, bitki koruma adına
yapılan mücadelede, insan sağlığını bozacak ilaç kalıntıları olmaksızın, doğadaki
dengeleri de dikkate alarak birim alanda verim artışını sağlamak, üreticinin bu şekilde
gelir değerinin artırılması temel amaç olmalıdır.
Bilim ve felsefeyi harmanlayarak bilgiyi sürdürülebilir bir yaşam uğruna
kullanan bilim adamlarına göre, tarım; üretici, tüketici ve üretimin yapıldığı doğa
parçası üzerine oturtulmuş bir saç ayağına benzetilmektedir. Bunlardan biri diğerine
602

tercih edilemez. Tarımda yapılacak iyileştirmeler üçününde yararına olmak zorundadır.


İnsanlar doğaya hükmetmek yerine doğa ile uyum içinde yaşamak zorundadır.
Tatlı su kaynaklarının giderek azaldığı günümüzde su kullanımında
tutumluluğun sağlanması ve uygulanacak gübrelerin sulama suyuyla birlikte verilmesi
damla sulama sistemlerini gündeme getirmiştir. Damla sulama sistemleri fazla
sulamalardan kaynaklanacak tuzlanma gibi önemli sorunlara da çözüm getireceği için
doğa ve çevre korunması bakımından da önemli işlevlere sahiptir. Gelişmiş ülkelerde
basınçlı sulama sistemlerinin kullanımı önemli sırada yer almaktadır
Öte yandan, Tokat Yöresinde biber üreticileriyle ilgili yapılan karşılıklı
görüşmelerde başlıca sıkıntılarının damla sulama sistemlerinin bölgede
yaygınlaşmasıyla birlikte verilecek su miktarı ve damla sulama sistemleri ile uygulacak
gübre miktarlarının ne ölçüde olması gerektiği konusundadır.
Tarımsal potansiyeli yüksek ilimizde bu kapsamda ele alınan proje üreticilerinn
taleplerinin karşılanmasına yönelik çalışmalar kapsamında ayrıca tüketiciler ve üretimin
yapıldığı doğa parçasının önemi dikkate alınarak oluşturulmuştur.

MATERYAL VE METOT
Sulama Sistemi Unsurları
Bu çalışmada; 5 değişik azot konusu fertigasyon yöntemi ile uygulanmıştır.
Dolayısıyla sistemde, beş adet gübre tankı , filtreler, ana ve yan borular, damlatıcılar,
ayarlanabilir vanalar, su sayaçları ve manometreler bulunmaktadır.
Denemede Kullanılacak Biber Çeşidi
Geboloğlu tarafından Tokat Biberi populasyonundan geliştirilmiş F1 hibrit çeşit
adayı (16x6) kullanılmaktadır.
Deneme Yeri
Deneme; Toprak ve Su Kaynakları Tokat Araştırma Enstitüsü arazisinde
yürütülmektedir.
Deneme Deseni ve Konular
Deneme; Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre 5 konulu ve 3 tekerrürlü
olarak yürütülmektedir.
Bitki sıra arası 90 cm sıra üzeri 45 cm dir. Her parselde 4 sıra bulunacak şekilde
deneme deseni oluşturulmuştur. Her sıradaki bitki sayısı 10 adettir. Hasatta, parsel
başlarından ikişer bitki ve yanlardan birer sıra kenar tesiri olarak bırakılamıştır. Buna
göre parsel ölçüleri:
Dikimde: 3.60 m x 4.50 m = 16.20 m2
Hasatta : 1.80 m x 2.7 m = 4.86m2
Deneme Alanı:17,5 x 26 = 455m2
Tekerrür Alanı: 26m X 4.5m = 117 m2
Parseller ve bloklar arası : 2 m
Deneme Konuları:
No= 0 ppm, N1=20 ppm N, N2= 40 ppm N, N3 =60 ppm N , N4 = 80 ppm N
603

Toprak Analiz Metotları


Deneme yerinin bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerinin tespiti amacıyla
dikimden önce her tekerrürden 0-20 ve 20-40 cm derinliklerden toprak örnekleri
alınarak Tüzüner 1990’ a göre aşağıdaki analizler yapılmıştır.
- Saturasyon (%): Toprak doymuş hale gelinceye kadar saf su ilave edilerek
tespit edilmiştir.
-Toprak Reaksiyonu (pH): Saturasyon macununda pH metre ile ölçülmüştür.
-Total Tuz: Kondaktivite aleti ile saturasyon macununda elektiriksel geçirgenlikten
yararlanılarak bulunmuştur.
-Organik Madde (%): Modifiye edilmiş Walckley Black metoduna göre yapılmıştır.
- Kireç (CaCO3): Schleibler kalsimetresi ile tayin edilecek sonuçlar % olarak ifade
edilmiştir.
- Yarayışlı Fosfor (P2O5): pH’sı 8.5 olan 0.5 M NaHCO3 ekstrakt eriyiği kullanılarak
Olsen ve Arkadaşları metoduna göre tayin edilmiştir.
- Yarayışlı Potasyum (K2O): 1.0 N Amonyum asetat eriyiğinin (pH 7) ekstrakt çözeltisi
olarak kullanılması ve ekstrakta geçen potasyum miktarının Beckmen Fleym
Fotometresinde ölçülmesi ile bulunmuştur.
Bitki Analiz Metotları
Her konudan üretimin ortasında alınan bitki numunelerinde aşağıdaki analizler
yapılmıştır.
Brix (%) : Reflektometre ile tayin edilmiştir.
Ph: pH metre ile ölçülmüştür
C vitamini: Askorbik asidin, 2.6. diclorophenolindophenol çözeltisini indirgeyip renksiz
hale getirmesi esasına dayanır (Cemeroğlu 1973).
Analiz ve Değerlendirme Metotları
Yıllık verimler varyans analizine tabi tutularak ve değerlendirilmiştir. Ayrıca
gübre dozları ile kalite unsurları arasında korelasyon yapılarak aralarındaki ilişkinin
önemliliği belirlenmiştir (Yurtsever 1984).
Araştırmanın Uygulanması
Fide Yetiştirilmesi
Tohumlar; plastik konteynerler içerisindeki torf ortamına ve her bir tüpe bir
adet tohum gelecek şekilde ekilmiştir. Ekim işlemi Nisan ayı 1. haftasında bitirilmiştir
Bu koynerler enstitümüzdeki cam sera içerisine alınmış ve burada tarlaya şaşırtılıncaya
kadar kalmıştır.
Toprak Hazırlığı ve Dikim
Deneme yeri sonbaharda derince sürülmüş, ilkbaharda ikincil bir toprak işleme
aleti ile dikime hazırlanmıştır. Sıra aralığı ve sıra üzeri mesafeye uygun olarak fideler
tarlaya mayıs ayının ortasında tarlaya şaşırtılmıştır.
Sulamalar
Bitkilere dikim esnasında can suyu verilmiş, gübreli sulama programına ilk
meyveler görüldüğünde başlanılmış, haftada 2 kez olmak üzere açık su yüzeyindeki
buharlaşma miktarının 1.15 katı alınarak sulama işlemi gerçekleştirilmiştir. (Mevsimlik
604

su tüketimi/ Biber bitkisinin vejatasyon dönemi boyunca oluşan toplam buharlaşma)


Sulama işlemine Eylül ayı ortalarında son verilmiştir.
Gübreleme
Azotlu gübrelemeye ilk su uygulaması ile başlanılmış ve konulara göre, eylül
ayı ortasına kadar devam edilmiştir. Azotlu gübre olarak %21’lik amonyum sülfat
kullanılmıştır.
Bakım ve Mücadele
Fideler tarlaya şaşırtıldıktan sonra gerekli çapalama işlemleri yapılmış, hastalık
ve zararlı durumuna göre gerekli mücadele yapılmıştır.
Hasat
Meyveler yeterli olgunluğa ulaştığı zaman meyveler toplanarak parsel verimleri
belirlenmiştir.
Gözlem ve Ölçmeler
Fidelerin dikim tarihinden itibaren her konuda fenolojik gözlemler yapılmış,
bitki gelişim devreleri belirlenmiştir.
Tarımsal işlemler ve gözlem tarihleri

Yapılan işlemler ve Gözlem Tarihleri


Deneme kurulacak alana 3 ton/da hesabı ile koyun gübresi Şubat ayı içerisinde
uygulandı.
26.3.2007 Tohum ekimi (plastik viyoller içerisindeki torfa)
11.05.2007 Şaşıtma işlemi
11.05.2005 Dikimle birlikte toprak analiz sonuçlarına göre 10 kg P2O5/da
karşılığı gübre uygulaması yapıldı.
12.06.2007 Çiçeklenme başlangıcı
18.06.2007 Denemelerdeki gübreli sulama başlangıcı
06.09.2007 Gübreli sulama sonu (Toplam 23 kez sulama yapıldı.)
21.06.2007 1. Hasat
31.10.2007 Son Hasat (Toplam 13 kez hasat yapıldı)
Yetişme döneminde gübreli sulama, çapa, boğaz doldurma gibi bakım işlemleri
yapıldı.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Bitki yetişme dönemince uygulanan gübreli sulama suyu miktarı 460 mm
olarak gerçekleşmiştir. Deneme konularına uygulanan saf azot miktarları ise gübreli
sulama suyuna miktarına bağlı olarak N1: 9.2 kg N/da, N2: 18.4 kg N/da, N3: 27.4 kg
N/da, N4: 36.8 kgN/da olarak tespit edilmiştir.
Deneme yerine ait dikim öncesi toprak analiz değerleri aşağıdaki çizelgede
verilmiştir.
605

Deneme yeri topraklarının dikim öncesi bazı fiziksel ve kimyasal özelikleri


%
Deneme Teker- Derinlik % Total % Yararlanılır %
Yeri rürler (cm) İşba Tuz pH Kireç Organik
P2O5 K2O Madde
(kg/da) (kg/da)
Tokat- I 0-20 63 0.032 7.89 12.8 2.52 47.10 1.53
Kazova 20-40 70 0.042 7.90 12.80 2.98 59.68 1.39
Enstitü II 0-20 64 0.031 7.88 12.4 2.52 57.06 1.16
Arazisi 20-40 67 0.032 7.90 13.1 2.52 54.49 1.17
III 0-20 67 0.033 7.91 12.4 3.44 51.97 1.25
20-40 68 0.035 7.90 12.4 3.66 51.97 1.34

Çizelgenin incelenmesinden görüleceği gibi deneme yeri toprakları killi tın


bünyeye sahip, tuz içeriği bakımından tuzsuz, PH 7.90 civarında olup hafif alkali, kireç
içeriği orta düzeyde, bitkilerce alınabilir fosfor az düzeyde, alınabilir potasyum fazla
düzeyde, organik maddece az düzeyde olup drenaj problemi yoktur.
pH C vitamini %Kuru madde
Deneme Pürede Süzükte Mg//L (suda erir)
Konuları
NO 6.70 5.90 83.47 2.20
NI 6.69 5.89 80.64 2.67
N2 6.74 5.97 87.70 2.63
N3 6.73 5.93 86.10 2.43
N4 6.70 5.97 86.30 2.53
Deneme konularına göre biber meyvelerindeki kalite özellikleri

Çizelgede görüleceği gibi deneme konularına bağlı olarake bazı kalite özellikleri
arasındaki değişimler birbirlerine yakındır.
Konulara göre elde edilen verim sonuçları aşağıdaki çizelgede verilmiştir.
Biber denemesi verim sonuçları
Tek 1 Tek 2 Tek 3
Konular (kg/da) (kg/da) (kg/da) Toplam Ortalama Verim (kg/da)
N0 4295 4646 4267 13209 4403
N1 5224 4857 4923 15005 5002
N2 5067 5799 6701 17567 5856
N3 5662 5907 5542 17111 5704
N4 5417 6052 5267 16736 5579

En düşük ortalama verim No konusunda 4403 kg/da olarak gerçekleşirken en


yüksek ortalama verim N2 konusunda 5856 kg/da olarak gerçekleşmiştir.
Damla sulama sistemi altında uygulanan azotlu gübrenin biber bitkisinin verim
ve kalitesi üzerine olan etkilerini belirlemek amacıyla varyans analizleri yapılarak F
kontrolü ve LSD testi uygulanmıştır.
606

Varyans analiz çizelgesi (Azotlu gübre denemesi )


Varyasyon Tablo F
Kaynakları S.D K.T K.O F 0.05 0.01
Tekerrürler 2 262211 131105 0.63 4.46 8.65
Konular 4 4330270 1082568 5.22 * 3.84 7.01
Hata 8 1659875 207484
Genel 14 6252356
%CV: 8.58
A B C D E
LSD(0.05) : 857.6 --------- --------- --------- --------- ---------
4403 5002 5856 5704 5579

B : 5002- 4403= 599


C : 5856- 4403= 1453 *
D: 5704- 4403= 1301 *
E: 5579- 4403= 1176 *
Azotlu gübre konularına göre oluşan verim sonuçlarına varyans analizi
uygulandığında %95 güvenle azotlu gübre konuları verim artışında etkili olmuştur.
Konulara uygulanan LSD testi sonucu verim artışında % 95 güvenle C (40 ppm N)
konusu etkili olmuştur. 40 ppm N yaklaşık olarak 18 kg N /da karşılığına eşdeğerdir.
Özdemir ve Güner (1983), Çarşamba ve Bafra Ovaları iklim ve toprak
koşullarında biberin azotlu ve fosforlu gübre isteğini belirlemek amacıyla yaptıkları
araştırmada, elde edilen sonuçlara göre her iki ova koşullarında Çarliston biber çeşidine
13 kg N/da ile 11 kg P2O5/da hesabı ile azotlu ve fosforlu gübre uygulamasını
önermişlerdir.
Bilgin (1990), Ege Bölgesi koşullarında domates biber ve patlıcanın ticari gübre
istekleri ile olsen fosfor analiz metodunun kalibrasyonu isimli çalışmanın sonuçlarına
göre biber bitkisinde 5915 kg/da ürün almak için toprağa uygulanması gerek azotlu
gübre miktarı 12 kg N/da dır.
Özdemir (1996), Bafra ve Çarşamba Ovalarında Salçalık Biberin Azot, Fosfor,
ve potasyumlu Gübre ihtiyacı üzerine yaptıkları araştırma sonucuna göre; ekonomik
optimum ürün için dekara 17 kg N, 9 kg P2O5 (toprakta ortalama 4 kg P2O5 varlığında)
ve 19 kg K2O (toprakta ortalama 30 kg/da K2O varlığında) önermişlerdir.
Karakuş ve Anlağan (1996), GAP Bölgesi Harran Ovası koşullarında biberin
azotlu gübre isteği konusunda bir araştırma yürütmüşlerdir. Araştırma sonuçlarına göre;
ekonomik gübreleme için 22 kg N/da karşılığı azotlu gübrenin uygulanmasını
önermişlerdir.
Biber bitkisi üzerine yapılan araştırma sonuçları incelendiğinde biber bitkisinin
azotlu gübre isteği 12 ile 22 Kg N/da arasında farklılık göstermektedir. Araştırma
yerlerinin farklılığı, toprak özellikleri, tohum çeşitleri bu farklılığa neden olmaktadır.
Kalite unsurlarından pH, suda erir kuru madde ve C vitamin değerleri ile
uygulanan azotlu gübre konuları arasında bir ilişki bulunamamıştır.
Elde edilen bir yıllık sonuçlara göre; biber bitkisinin tarımında sulama yöntemi
olarak damla sulama sisteminin kullanılması, toprak analiz sonuçları dikkate alınarak
40 ppm N ( yaklaşık 18 kg N/da) miktarının sulama suyuyla birlikte uygulanması, ekim
nöbetine uyulması, karık sistemi ile sulama zorunluluğu varsa göllendirme yapılmadan
sulama yapılması, hastalıklara dayanıklı çeşitlerin kulanılması önerilmektedir.
607

KAYNAKLAR
ANDREWS, J., 1999. The Pepper Trail, History and Recipes from Around the World,
University of North Texas Pres, Denton, TX, USA
BİLGİN, A.E., 1990. Ege Bölgesi Koşullarında Domates Biber ve Patlıcanın Ticari
Gübre İstekleri İle Olsen Fosfor Analiz Metodunun Kalibrasyonu.K.H.
Menemen Araştırma Enstitüsü Yayınları, Genel Yayın No:164, Rapor Serisi
No: 165, Menemen.
DİE, 2004. Tarımsal Yapı (Üretim Fiyat, Değer), Ankara.
FAO, 2005. Statistical Database,
GEBOLOĞLU, N., 2001 Certain Characteristics of Inbreeding L,nes Selected from
Tokat Pepper Population, XIth Meeting on Genetics and Breeding of Capcicum
and Eggplant, pp:212-216, April 9-13, 2001, Antalya.
KARAKUŞ, L., ANLAĞAN, M., 1996. Gap Bölgesi Harran Ovası Koşullarında Biberin
Azotlu Gübre İsteği, Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Yıllığı 199, s.545-553,
Yayın no :102 Ankara 1997.
ÖZDEMİR, O., GÜNER, S., 1983, Bafra ve Çarşamba Ovalarında Domates ve Biberin
Azotlu ve Fosforlu Gübre İsteği, Samsun Bölge Topraksu Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü Yayınları, Genel Yayın No:23, Rapor Serisi No:19, Samsun
ÖZDEMİR, O., 1996 Bafra ve Çarşamba Ovalarında Salçalık Biberin Azot, Fosfor, ve
Potasyumlu Gübre İhtiyacı, Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Yıllığı 1996,
s.504-517, Yayın no :102 Ankara 1997
TKB, TOKAT TARIM İL MÜDÜRLÜĞÜ., 2005. Tarım İl Müdürlüğü Proje İstatistik
Şubesi Kayıtları, Tokat
TÜZÜNER, A., 1990. Toprak ve Su Analiz El Kitabı. Tarım Orman ve Köyişleri
Bakanlığı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara.
YURTSEVER, N., 1984. Deneysel İstatistik Metotları. K.H. Toprak Gübre Araştırma
Enstitüsü Yayınları, Genel Yayın No: 121, Teknik Yayın No: 56, Ankara.
608

SORGUMDA YAPRAK GÜBRELEMESİNİN TANE VERİMİ VE VERİM


KOMPONENTLERİNE OLAN ETKİSİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

Reza AMİRNİA1 Maryam SABER REZAİE1 Shiva SADİGH FARD2


1
Urmia Üniv. Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Böl., Urmia/İran. ramirnia@yahoo.com
2
Zanjan Üniv. Ziraat Fak. Tarla Bitkileri Böl., Zanjan/İran. sh_sadigfard@yahoo.com

ÖZET
Bu çalışma da tane sorgomunun Kimiya varietesinde yaparağa uygulanan üre
gübresinin verim ve verim komponentleri üzerine olan etkisi araştırıldı. Deneme
faktöriyel esasına dayalı tesadüf bloklar deneme desenine göre 3 tekrar ve 12 muamele
ile ele alınarak Urmia Saatlu Tarım Araştırma merkezinde 2007 yılında kuruldu.
Bu çalışmada 2 faktör uygulandı birincisi gübreleme aşaması (Dallanma ,Tasel
oluşumu, Dallanma+Tasel oluşumu) ikincisi ise yaprak beslenmesinde kullanılınan üre
gübresi oranı (%0 ve ya tamamen toprak gübrelemesi , %50 , %75 ve %100 oranında
yaprağa gübre uygulanması ) ele alındı.
Varyans analizi sonuçlarına göre yaprağa uygulanın üre gübresi tane verimi ,bin
tane ağırlığı, salkımda tane sayısı ve salkım gövde ağırlığı oranı üzerine anlamlı etki
yaparak salkım ağırlıgı eni ve boyu üzerine anlamsız etki yapmıştır. Ayrıca gübre
uygulanma aşamaları sonuçlarına bakıldığında tasel oluşumu ve dallanma aşamalarında
uygulanan gübre sırayla tane veriminde ve salkımda tane sayısı özelliklerinde en iyi ve
olumlu sonuçlara sahip muameleler olarak bulundu. Halbuki bin tane ağırlığında ve
salkım gövde ağırlığı oranında en iyi sonuç dallanma +tasel oluşumu aşamasında
uygulanan gübreden elde edilmiştir. Yaprak beslenmesinde uygulanan gübre oranının
artışı verim ve verim komponentlerini olumlu etkilemiştir.
Anahtar Kelimeler: Tane sorgum, yaprak gübrelemesi, üre, verim.

STUDY THE EFFECT OF FOLIAR APPLICATION OF UREA ON YIELD AND


YIELD COMPONENTS OF GRAIN SORGHUM
ABSTRACT
In order to evaluate the effect of urea foliar application of urea on yield and yield
components of Kimia cultivar grain sorghum, a factorial experiment was carried out
using Randomized Complete Bloke design with three replicates and 12 treatments in
Saatlou agricultural research center. The factors in this research were foliar application
stages (knee stage, tassel emergence, knee stage + tassel emergence) and the foliar
application percent (0, 50, 75, and 100%) The results of data analysis showed that foliar
application has significant effect on some characteristics such as grain yield, number of
grains in a panicle and the ratio of panicle weight to air organs weight but no effect on
length, thickness and weight of panicle. In treatment stages tassel emergence has higher
result in grain yield and knee stage was better in number of grains in a panicle although
foliar application in knee stage + tassel emergence is more effective in kernel weight.
Key Words: Grain sorghum, foliar application, urea, yield.
609

GİRİŞ
Sorgumun eski zamanlardan IRAN da tarımı yapılan en eski yerel
populasyonlarından Gelemi ve Tebesi adında sorgum tanımlanmıştır (Fouman 1986 ve
Nourmohammadi 1998). Buğdaygil familyası içinde buğday, pirinç ve mısır dan sonra
sorgum tarımı dördüncü sırada yer almaktadır. Sorgum tarımının yüzde 90 oranı tane
üretimi için yapılmaktadır .Bundan dolayı da dünyada önemli hububattan biri
sayılmaktadır (Fouman 2000). Sorgum kurak bölgesi bitkisi olarak bilinmektedir. Bu
bitkinin en önemli özelliklerinden hızlı büyüme ve gelişme, çok sayıda dallanma, bir C4
bitkisi olarak fotosentez randumanı yüksek ve en iyi şekilde su ve azot kullanımına
sahip olup yüksek verimli olduğu tanımlanmıştır. Bu bitki besin değeri açısından da
mısırla karşılaşıla bilinir (Saberi ve ark. 1994). Günümüzde sorgumun yerel çeşitlerine
ilave hibrid çeşitlerde ekilerek bu ürünün günbegün verimi artmaktadır. Eğer sorgumun
üzerindeki ıslah ve ziraii çalışmalar ciddi bir şekilde devam ederse bu bitkinin değerli
kapasitelerinden bir yem bitkisi olarak yararlanılıp ve yem sorununun önemli bir kısmı
böylece çözülür (Guarda et.al. 2004).
Sorgum tarımının gübrelemesinde azotlu gübrelerin çok önemli olduğu ve bu
bitkinin nitropozitif olduğu bilinmektedir. Bu maddenin uygun zaman ve miktarda
kullanılması bitki büyüme gelişmesi ve veriminde çok yararli olduğu vurgulanmıştır
(Vanderlip 1993). Tarımda azotlu gübre genelde toprağa verilmektedir. Fakat bu
yöntemin yanında gübreyi sıvı haline getirdikten sonra bitkinin gövdesi özellikle
yapraklarına püskürtülür(Peltonen 1992). Bu yöntem 1950' den buyana uygulanmış ve
araştırmaların sonuçuna göre toprak gübrelemesine nazaran daha çok yararlara sahiptir.
Öyle ki eğer kullanım zamanı ve yönteminde gerekli işlemler yapılırsa azotun taneye
taşınma bilançosu daha yüksek olacaktır. Böylece çok az miktarda absorbe olunmuş azot
kök ve toprağa taşınacaktır (Feyzi ve Velizade 2004). Bu yöntem ile kullanılan azazotlu
gübre çoğu kutikülden absorbe olup ve doku içersine taşınır. Burada gübrelemenin etkisi
epiderm hücrelerinin üre alınım kapasitesi ve yaprak hücrelerinin absorbe edilmiş
azotun taşıma kapasitesine bağlı olduğu bilinmektedir (Yamado ve ark. 1965, Koontz ve
ark. 1975 ve Noggle ve ark. 1976). Genelde bitkinin mikro element ihtiyacı gövde
özellikle dal ve yapraktan beslenilmesiyle temin edilir. Fakat bu yöntem azot gibi makro
elemenler tüketiminde de yaralı ve önemlidir ( Abbasdokt 2005).
Yukarıda belirtilen bitkinin yaprak yolu ile beslenmesinin önemli ve avantajli
olduğundan dolayı bu yönteminden daha iyi bir şekilde yaralanıp azot tüketim
bilançosunun daha da yüksek olması için bu araştırma tarla koşullarında ve 2007 yılında
yapıldı.
MATERYAL VE METOD
Deneme İran'ın kuzey doğusunda ve batı Azerbaycan bölgesi Urmia İlinin
Tarım Araştırma merkezinin 25 kilometresinde Saatlu Deneme Tarlalarında 2007
yılında kuruldu. Araştırma yerinin denizden yüksekliği yaklaşık 1338 m’dir. Deneme
tarlası 370 kuzey ve 441 kuzey enleminin başlangıcı ile 450 101 doğu boylamları arasında
kesişilen koordinatlarda bulunmaktadır. Tarla toprağı bünyesi orta killi pH=8 ve
Ec=0.8*1000 şeklinde bulunmuştur. Bölge yarı kurak iklim koşullarına sahip olup
ortalama yağış miktarı deneme aylarında toplam 74,2 mm ve büyüme süresince
ortalama 14,84 mm tespit edilmiştir. Bu çalışmada 2 faktör uygulandı birincisi
gübreleme aşaması (Dallanma, Tasel oluşumu, Dallanma+Tasel oluşumu) ikincisi ise
yaprak beslenmesinde kullanılan üre gübresi oranı (%0 ve ya tamamen toprak
gübrelemesi , %50 , %75 ve %100 oranında yaprağa gübre uygulanması) ele alındı.
Ekim öncesi ilk baharda deneme tarlası surulup 2 kere diskaro çekilmiştir.
Toprak analizi yapıldıktan sonra 250 kg/ha Amonyum fosfat (P2 05 %28 ve N %18), ve
100 kg/ha hesabıyla üre gübresi kullanıldı. Üre gübresinin kalan kısmı(100 kg/ha)
610

hesabıyla toprak ve yaprak gübrelemsi iki şekilde üç aşamada yani dallanma, tasel
oluşumu ve dallanma + tasel oluşumunda kullanıldı. Daha sonra ekim yatağı hazırlandı.
Deneme yerinin büyüklüğü 972 m2 ve 36 plattan oluşmuştur. Her platta 5 sıra ve sıra
uzunluğu 5 metre ve sıra arası mesafesi 60 cm şeklinde düzenlenerek once sorgum
tohumu mantara karşı Benomil ile dezenfekte olup daha sonra 8-10 kg/ha hesabıyla 3-5
cm deriliğinde 4 Haziran 2007 yılında ekimi yapıldı. Ekimden hemen sonra tarlada
sulama yapıldı ve sulama büyüme sırasında 7-10 gün arayla devam etti. Yabancı ot
mücadelesi çapa ile gerektiği zaman yapıldı.
Gübre yüzde 5 oranla hazırlanıp kücük ilaç püskürtücü makinası ile sabah erken
saatlerde dallanma, tasel oluşumu ve dallanma + tasel oluşumu aşamalarında ve 4
oranda (%0, %50, %75 ve %100) denemeye uygulandı. Sadafal ve Das(1968) ve Garcia
ve Hanway( 1976) ya göre kullanılan gübre miktarı her defasında 20 kg/ha dan fazla ise
bitkide yaprak yanmasını meydana getirmektedir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Varyans analizi sonuçlarını incelediğimizde sorgumda üre ile yaprak
gübrelemesinin değişik aşamalarda tane verimi, bin tane ağırlığı, salkımda tane sayısı ve
salkım gövde ağırlığı oranına anlamlı etki yaparak salkım eni, boyu ve ağırlığına
anlamsız etki yapmıştır. Yaprak gübreleme oranı faktörunda sadece salkım gövde
ağırlığı oranı istatistiki olarak anlamlı bir şekilde etkilenmiş diğer özellikler üzerine
anlamsız etki yapmıştır. Gübreleme aşaması ve oranının interaksiyon ise bintane
ağırlığı, salkımda tane sayısı ve salkım gövde ağırlığı oranında anlamlı diğer özellikler
üzerine istatistiki olarak anlamsız etki yapmıştır (Çizelge 1).
Çizelge 1. Varyans analiz sonuçları
Sal/göv Salkım Salkım Salkım eni Salkımda tane Bin tane Tane verimi DF S.O.V
ağırlığı boyu sayısı ağırlığı
0.001 54.865 0.139 0.892 53013.829 2.707 36.750 2 tekrar

0.013* 403.325ns 2.279ns 0.295ns 251620* 23.045* 716.26* 2 A

0.034* 51.557ns 2.730ns 0.709ns 47978ns 5.637ns 87.938 3 B

0.021* 192.584ns 0.552ns 0.932ns 141162* 10.946* 210.703 6 A*B

0.002 101.507 1.461 1.971 30992 2.773 87.125 22 Error

6.72 9.23 3.8 6.57 6.23 4.9 10.63 CV

A: Gübreleme Aşaması B: Gübreleme oranı

Gübreleme aşaması ve oranının tane verimine olan etkisi


Ortalama değerlerini incelediğimizde gübre uygulama aşamalarının içinde tasel
oluşumu aşamasında kullanılan gübre tane veriminin en yüksek ortalama miktarına
sahip olmasına neden olmuştur(15625 kg/ha). Daha sonra dallanma + tasel oluşumu
ikinci sırada (15093 kg/ha) yer alarak dallanma aşamasında gübre kullanımı en düşük
ortalama değerine sahip olmuştur (13177 kg/ha). İstatistiki bakımından tane veriminde
yaprak gübrelemesi tasel oluşumu aşamasında ve dallanma + tasel oluşumu aşamaları
aynı grupta yer almışlardır (Şekil 1). Elde ettiğimiz sonuçlar Sadaphal ve Das (1966) ve
Spierts ve Ellen (1978) çalışma sonuçları ile aynı doğrultuda olduğu anlaşılmıştır.
Gübreleme oranı istatistiki olarak bu özelliğe anlamsız etki yapmış olup tane verimi
%0, %50, %75 ve %100 yaprak gübreleme oranında sırayla: 13986,19 kg/ha , 14458,33
611

kg/ha, 14916,66 kg/ha, 15170,10 kg/ha olmuştur. Tane veriminde gübreleme aşaması
ve oranının interaksiyonu anlamsız çıkmıştır.

Şekil 1: yaprak gübreleme aşamasının tane verimine olan etkisi

16000
15500
15000
14500
14000
Kg/ha
13500
13000
12500
12000
11500
Dallanma Tasel D+T
oluşumu

Gübreleme aşaması ve oranının bintane ağırlığına olan etkisi


Bintane ağırlığında gübreleme aşamaları istatistiki olarak anlamlı etki
yapamıştır. Ortalama değerlere bakıldığında gübre kullanım aşamalarında dallanma +
tasel oluşumu en yüksek ortalama değerine sahip olduğu belirlenmiştir (32,6 gr). Daha
sonra tasel oluşumu ve dallanma sırasıyla aynı grupta yer almışlardır (Şekil 2).
Gübreleme oranı bakımından % 0- 100 arası gübreleme oranı bintane ağırlığına
istatistiki anlamsız etki yapmış olup bintane ağırlığı sırasıyla (33,98 gr, 35,07 gr, 33,37
gr ve 33,40 gr) tespit edilmiştir. Sarandon ve Gianibelli (1990) ve Powlson ve ark.
(1966) yaptıkları araştırmalar sonucunda tozlanmadan sonra yapılan yaprak
gübrelemenin bintane ağırlığını etkilemediği vurgulamışlardır. Fakat Peltonen (1992),
çalışmasında çiçeklenmeden önce yapılan yaprak gübrelemesinin bintane ağılığına etkili
olduğunu tespit etmiştir. İki faktörün interaksiyonu bintane ağırlığını istatistiki açıdan
etkilemiş olup en yüksek ortalama dallanma aşamasında %75 yaprak gübreleme
oranıyla(34,26 gr), tasel oluşumunda %50 oranla (36,19 gr) ve dallanma + tasel oluşumu
aşamasında %100 yaprak gübreleme oranıyla (37,33 gr), en düşük ortalamalar ise
dallanma aşamasında %100 yaprak gübrelemesi oranıyla (30,5 gr), tasel oluşumunda %0
oranla (32,13 gr) ve dallanma + tasel oluşumu aşamasında %75 yaprak gübreleme
oranıyla (33,41 gr) şeklinde tespit edilmiştir (Şekil 3).
Gübreleme aşaması ve oranının salkımda tane sayısı üzerine olan etkisi
Şekil 4’ten de göründüğü gibi gübreleme aşaması salkımda tane sayısını
istatistiki bakımından anlamlı etki yapmıştır. Öyle ki en yüksek tane sayısı dallanma
aşamasında gübrelemeden elde edilmiştir (2989,9 adet). Daha sonra dallanma + tasel
oluşumunda gübreleme ve tasel oluşumu sırasıyla 2783,3 ve 2710,8 adet istatistiki
olarak aynı grupta yer almışlardır(Şekil 4). İkinci faktör yani gübreleme oranının
istatistiki bakımından anlamsız etkisi olsa bile gübreleme oranı artıkça salkımda tane
sayısı da artmıştır. Araştırmalara bakıldığında Langer ve Liew (1973), Sarandon ve
Gianibelli (1990) ve Pletonen (1992) benzer sonuçlara vardıkları belirlenmiştir. İki
faktörün interaksiyon bu özelliğe anlamlı etki yapmış olup dallanma aşamasında
gübreleme oranı %100(3196 adet) olduğunda, tasel oluşumunda gübreleme oranı %75
612

(2934 adet) olduğunda ve dallanma + tasel oluşumu aşamasında gübreleme oranı %75
(2989adet)olduğunda en yüksek sonuçlar elde edilmiştir (Şekil 5).

Şekil 2:Yaprak gübreleme aşamasının bin tane Şekil 3:Bin tane ağırlığında yaprak gübreleme
ağırlığına olan etkisi aşaması ve oranının entraksyonu

36
A A A A
40 Dallanma

35 30 A A A A Tasel
oluşumu
34
gr 20
A A A D+T
gr
33 A
10
32
0

D+
31

T
0%
Dallanma Tasel D+T

50%

Da
75%

ll a n
100%
oluşumu

ma
Aşamalar

Şekil 4: yaprak gübreleme aşamasının salkımda tane Şekil 5: salkımın tane sayısynda yaprak gübreleme aşamase ve
sayısına olan etkisi oranının entraksyonü

3000 3500 A
A
2900 3000 B
B
B B A Dallanma
2500
2800 B B
C A C Tasel oluşumu
Adet 2000
D+T
2700 1500
2600 1000
500
2500 0
Dallanma Tasel D+T
D+
T
0%
50%

oluşumu
75%

Da
100%

ll an
ma

Aşamalar

Gübreleme aşaması ve oranının salkım gövde ağırlığı oranına olan etkisi


Varyans analizi çizelgesine bakıldığında hem gübreleme aşaması ve oranı hem
de iki faktörün interaksiyon bu özellik üzerine istatistiki olarak anlamlı etki
yapmışlardır. Ortalama değerlerini incelediğimizde en yüksek salkım gövde ağırlığı
oranı dallanma + tasel oluşumu aşamasına ait olup (0.671) daha sonra sırasıyla tasel
oluşumu (0.646) ve dallanma aşamasına (0.638) ait olmuştur(Şekil 6). Gübreleme oranı
ise en yüksek sonuç %75 gübreleme oranına(0.726 ) ait olup daha sonra %100 (0.699),
%50 (0.577) ve %0 (0.526) yer almış olup istatistiki açıdan %75 ile %100 gübreleme
oranı aynı grupta ve %0 ile %50 aynı grupta yer almışlardır(Şekil 7). İki faktörün
interaksiyon değerlerini incelediğimizde en yüksek sonuç dallanma + tasel oluşumu
aşamasında ve %75 yaprak gübreleme oranıyla (0.948) ve en düşük oran tasel oluşumu
613

aşamasında ve %0 yaprak gübreleme oranında (%100 toprak gübreleme ve 0.505) elde


edilmiştir (Şekil 8).

Şekil 7: yaprak gübreleme oranının salkım gövde Şekil 6: yaprak gübreleme aşamalarının salkım gövde
ağırlığı oranına olan etkisi ağırlığının oranına olan etkisi

0,7
0,8
0,6
0,7
0,5
0,6 0,4
0,5 gr
0,3
gr 0,4 0,2
0,3 0,1
0,2 0
0,1

Da

D+
lla

T
nm
0

a
0% 50% 75% 100%

Şekil 8: salkım gövde ağırlığınında yaprak gübreleme aşamase ve oranının entraksyonu

1
0,9 A
0,8 B
0,7
C
0,6 CD C C
CDE C CD
gr 0,5 E CD
DE
0,4
0,3
0,2
0,1
0
Da

Da

Da
l
la

Da
l
la
nm

l
la
n

la l
m

n
a0

nm
a5

D+
a7
%

D+

GENEL SONUÇ
0%

a1

D+
5%

D+
T
00

0%

T
50
%

T
75
%

10
%

0%

GENEL SONUÇLAR

Tüm özellikleri incelediğimizde tasel oluşumu aşamasında yaprak gübrelemesi


en yüksek tane verimini vermiştir. Bintane ağırlığında en iyi sonuç dallanma + tasel
oluşumunda elde edilmiştir. Fakat değişik gübreleme oranı bakımından eşit sonuçlar
tespit olunmuştur. Salkımda tane sayısı en yüksek sonucu dallanma aşamasında ve
%100 yaprak gübreleme oranında vermiştir. Salkım gövde ağırlığı oranında ise en iyi
sonuç dallanma + tasel oluşumu aşaması ve %75 yaprak gübreleme oranında elde
edilmiştir.
614

KAYNAKLAR
Abasdokht, H. and H., Marvi. 2005. The effect of nitrogen foliar application on yield
and yield components of wheat. Iran agriculture science journal.Vol:36.No:6.
Feizi asl,V. and V.g.Valizadeh. 2004. Study the effect of the time of foliar application of
urea on quality and quantity characteristics of Sardari wheat grain in rain fed
conditions. Iran agriculture science.Vo:l35.No:2.
Fouman ajirlo, A.1996. Sorghum breeding in Iran.
Fouman Ajirlou, A., 2000. Sourghum Research in Iran .improving crops of semi arid
tropical in Iran. Co published by ICRISTA and ARREO. Patanchero Andhra
Pradesh. 502324. India.
Garcia, R. and J.J.Hanway. 1976. Foliar fertilization of soybeans during the seed-filling
period .Agron.J.68:653-657.
Guarda G., Padovan S. and Delogu G., 2004. Grain yield, nitrogen – use efficiency and
baking quality of old and modern Italian bread-wheat cultivars grow at different
nitrogen levels. Europe. J. Agronomy 21:181-192.
Koontz.H. and O. Biddulph.1975. Factors affecting absorption and translocation of
foliar applied phosphorus .Plant Physiol. 32:493-496.
Langer.R.H.M. and F.K.Y.Liew.1973. Effect of varying nitrogen supply at different
stage of reproductive phase on splited and grain production and on grain
nitrogen I wheat.us.J.Agric.Res.24:674-656.
Mirhadi,M.J. and A. Mokhtasi Bigdeli.2006. The effect of different levels of nitrogen on
growth and quantity in grain sorghum. Agriculture Journal.
Noggle.G.R. and C.J.Fritz. 1976. Introductutory plant physiology. P.P.261-265.
Prentice Hall, Inc. Englewook cliffs.
Nourmohamadi,G., A.Kashani and A.Siadat.1998. Grain agriculture.Vol:1.446
pages.No:1.
Powlson. D.S., P.R.Poulton ., A.Penny and M.V.Hewitt. 1987. Recovery of N-labelled
urea applied to the foliar of winter wheat .J.Sci.Food.Agric. 41:195-203.
Saberi,.M., H.Kazemi arbat, F.Rahimzadeh khoii, M.Mogadam and M.Valizadeh.1984.
Study the effect of density and planting line distances on speedfeed sorghum.
Agriculture science.No:3,4.Vol:4.
Sadaphal.M.N., Das.1966. Effect of spraying urea on winter wheat .Agron.J.58:137-141.
Sarandon.S.J. and M.C.Gianibelli. 1990. Effect of foliar urea spraying and nitrogen
application at sowing upon dry matter and nitrogen distribution in wheat.
agronomie.10:183-189.
Spiertz,J.H.J.and J.Ellen.1978. Effects of nitrogen on crop development and grain
growth of winter wheat in relation to assimilation and unilization of assimilates
and nutrients . Neth.J.Agric . Sci.26:210-231.
Vanderlip RL. 1993. How a sorghum plant develops .Cooperative extension service.
Contribution No.1203, Kansas Agriculture Experiment Station, Manhattan,
Kansas.
Peltonen, J.1992. Ear development stage used for timing supplemental nitrogen
application to spring wheat crop.Sci.32:1029-1033.
615

Yamado. Y., S.H.Witter and M .J. Buckdvac . 1965. Penetration of organic compounds
through isolated cultivar membrane with special reference to14 C urea. Plant
Physiol . 40:170 -175.
616

GENÇLİK KISIRLIĞI DÖNEMİNDE ZEYTİNİN (Olea europaea L. cv. Gemlik)


FARKLI SU VE GÜBRE MİKTARLARINA TEPKİLERİ

Sefer BOZKURT1 Coşkun DURGAÇ2 Berkant ÖDEMİŞ3


2
T. Hakan DEMİRKESER
1
Mustafa Kemal Üniv., Samandağı MYO, Hatay. sbozkurt@mku.edu.tr
2
M.K.Ü. Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Hatay.
3
M.K.Ü. Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Hatay.

ÖZET
Bu çalışmanın amacı, Akdeniz bölgesinde yetiştirilen genç zeytin ağaçlarında
sulama düzeyi ve azot dozlarının etkilerini değerlendirmektir. Dörtyol/Hatay’da 2005
yılında bir yaşlı fidan olarak dikilmiş olan Gemlik zeytin (Olea europaea L.) çeşidinde
sulama ve gübre uygulamalarının etkileri 2006-2007 süresince araştırılmıştır. Sulama
konularında ağaçlar, sadece yağmurla su alan kontrol (Kcpo) uygulaması ve Class-A Pan
buharlaşma kabından yararlanılarak belirlenen buharlaşmanın; Kcp65: toplam
buharlaşmanın %65’inin karşılandığı konu, Kcp80: toplam buharlaşmanın %80’inin
karşılandığı konu, Kcp100: toplam buharlaşmanın tamamının karşılandığı konu ve Kcp120:
toplam buharlaşmanın %120’si oranında suyun uygulandığı konulardan oluşan dört
farklı su düzeyinde sulanmıştır. Gübrelemede ağaçlar, azot uygulanmayan kontrol
konusu (N0) ve üç farklı azot dozuna (N20; 20, N40; 40 ve N60; 60 gr N ağaç-1 yıl-2) tabi
tutulmuştur. Denemedeki tüm ağaçlara 8 gr P ağaç-1 yıl-2 ve 15 gr K ağaç-1 yıl-2 şeklinde
fosfor ve potasyum verilmiştir. Sulama ve gübreleme damla sulama sistemiyle
yapılmıştır.
Araştırma sonunda, bir yıllık ortalama gövde çapı gelişimi, ortalama yıllık
sürgün boyları ve bitki gelişimleri değerlendirilmiştir. İstatistiksel değerlendirmeler
sonucunda sulama düzeylerinin gövde çaplarına, sürgün boylarına ve bitki gelişimine
istatistiksel olarak (P<0.01) önemli etkileri olduğu belirlenmiştir. Azot dozlarının da
gövde çapları (P<0.01) ve bitki gelişimine (P<0.05) etkisi önemli iken, sürgün boylarına
olan etkisi istatistiksel olarak (P<0.05) önemsiz bulunmuştur. Özetle, sulama ve
gübreleme uygulamalarının genç zeytin ağaçlarının verimsiz dönemini kısaltabileceği
belirlenmiştir. Ayrıca, sonuçlar zeytin ağaçlarının buharlaşmanın %80’nini karşılayan
miktarda sulanmasının (Kpc80) ve 40 gr N ağaç-1 yıl-2 gübrelemesinin en iyi gelişimi
sağladığını göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Zeytin, damla sulama, azot, bitki gelişimi.
RESPONS OF OLIVE (Olea europaea L. cv. Gemlik) IN YOUGT INFERTILITY
PERIOD TO DIFFERENT WATER AND FERTILIZER
ABSTRACT
The aim of this work was to evaluate the effects of irrigation amounts and
nitrogen doses in young olive trees growing under Mediterranean conditions. The effects
of irrigation and nitrogen treatment were investigated during the 2006-2007 growing
season on 1-year-old olive (Olea europaea L., cv. Gemlik) commercial orchard located
in Dörtyol/Hatay. In irrigation treatments, trees were subjected to a rainfed control
(Kpc0) and four treatments (Kcp65, Kcp80, Kcp100 and Kcp120) that received a seasonal
water amount equivalent to 65%, 80%, 100% and 120% of the estimated local
evaporative demand by a Class A pan. In fertigation treatments, trees were subjected to
a no-nitrogen control (N0) and three treatments (N20; 20, N40; 40 ve N60; 60 gr tree-1 year-
617

2
). All trees in the experiment were fertilized with phosphate (8 gr tree-1 year-2) and
potassium (15 g tree-1 year-2) fertilizers. A drip irrigation system was used in application
of irrigation and fertigation.
In the end of the study, we evaluated the growth in stem diameter, shoot growth
and vegetative growth of olive threes. Irrigation treatments had statistically significant
(P<0.01) effect on all inspected growing parameters. Nitrogen treatments had similar
significant effect on inspected parameters except for shoot growth of olive threes. In
brief, the irrigation and fertigation of young olive trees could reduce the period during
which their production is non-existent. Additionally, results demonstrated that olive
trees irrigated with 80% of the estimated local evaporative demand and fertilized with
40 gr N tree-1 year-2 were showed best growing in the experiment.
Key Words: Olive, drip irrigation, nitrogen, plant growth.

GİRİŞ
Meyvecilikte bahçelerin ilk kurulma aşaması oldukça yüksek maliyetlidir. Aynı
zamanda, fidanların gençlik kısırlığını yeninceye kadar geçen süre, meyve türüne bağlı
olmakla birlikte, 3-10 yıl arasında değişmektedir. Bu süre içerisinde üretici, bahçelerden
hiçbir gelir sağlayamamaktadır (Durgaç 2001).
Dünyada zeytin yetiştiriciliği Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz kuşağı ve
Orta Doğu’da son derece yaygın olarak yapılmaktadır (Tabatabaei 2006). Ülkemizde,
zeytincilik devletin son yıllarda uyguladığı destekleme programlarıyla önemli ölçüde
değişim göstermiş ve modern anlamda zeytin bahçelerinin miktarında önemli artışlar
meydana gelmiştir. Bu çerçevede son üç yıl içerisinde, sadece Hatay ili sınırları
içerisinde 3 milyonu aşan zeytin fidanı devletin uyguladığı destekleme programı
çerçevesinde dağıtılmıştır (Anonim 2007a).
Zeytin veriminin artmasını ve dikim alanlarının genişlemesini engelleyen en
önemli iki sınırlayıcı etmen aşırı sıcaklıklar ve düşük yıllık yağış miktarlarıdır. Yıllık
ortalama yağışı 400-800mm olan yerlerde yetişen zeytin ağacının gelişebilmesi için, bu
yağışların yıl içinde iyi bir dağılım göstermesi gerekir. Aksi takdirde yaz dönemlerinde
sulama yapılması gerekmektedir (Toplu 2000). Son yıllarda, yağışların yetersizliği ve
kurak periyotların uzunluğu, bitkisel yetiştiricilikte sulamanın önemini daha da
arttırmıştır. Sulamadan beklenen yararın sağlanabilmesi; iklim, toprak ve bitki
koşullarına uygun sulama yönteminin seçilmesi, seçilen yönteme ilişkin sistemin iyi
planlanması, sulama aralığının ve her sulamada uygulanacak sulama suyu miktarının
doğrulukla belirlenmesine bağlıdır (Yazgan ve ark. 2004). Gübrelerin ve diğer tarımsal
girdilerin optimum şekilde düzenlenmesi yeni kurulan zeytin bahçelerinden yüksek
miktar ve kalitede verim alınabilmesi için kritik öneme sahiptir.
Uzun ömürlü bir ağaç olan zeytin kendi haline bırakıldığında yaklaşık 10-15 yılda
meyveye yatmaktadır. Ancak, iyi bakım şartlarında 6. yılda tam verime yatabilmektedir
(Toplu 2000). Gelişmiş yetiştirme tekniklerinin özellikle sulama ve gübrelemenin
zamanında ve istenen düzeyde uygulanması ile periyodisitenin etkisinin kırılabileceği,
verimin yükselebileceği, hatta periyodisite yıllarında bile artan oranlarda ürün
alınabileceği beklenmektedir.
Topraklarımızın besin elementleri açısından durumu incelendiğinde en önemli
problemin N ve P olduğu görülmektedir (Aydeniz 1985). Zeytinde azot, kökler vasıtası
ile su alımını hızlandırmakta, kök ve taç kısmının gelişmesini sağlamakta, ürünün
miktar ve kalitesini artırmakta ve ağacın yeni filiz vererek taç kısmının gelişmesini
sağlamaktadır. Azotun eksikliği durumunda vegetatif gelişme gerilemekte, generatif
618

gelişme de olumsuz etkilenmektedir. Aşırı azot uygulamaları ise meyve ağaçlarının


dokularında yumuşama meydana getirerek bitkilerin hastalık ve zararlılara karşı
direncini azaltmakta, bunun sonucu olarak da, verim ve kalitenin düşmesi gibi önemli
zararlar oluşturmaktadır (Haspolat 2006). Ayrıca, Tabatabaei (2006) yaptığı çalışmada
100-300 mg L-1 azot uygulamasının genç zeytin fidanlarının gelişimi üzerine olan
etkilerinin çeşitlere bağlı olarak değişim gösterdiğini belirlemiştir. Olgun ağaçlarda
yapılan bir araştırmada azot uygulamalarının ağaç boyunu, taç hacmini ve gövde
kalınlığını olumlu etkilediği bildirilmiştir (Smith 1969, Nakhalla ve ark. 1998).
Sulama suyu ile gübrelerin birlikte, başarılı bir şekilde uygulanabildiği son
sulama teknolojilerinden olan yağmurlama, mini yağmurlama ve damla sulama
sistemleri, sorunsuz bir işletim ve yüksek düzeyde gübre uygulama kontrolü sağlamak
amacıyla birçok ülkede güvenle kullanılmaktadır (Papadopoulos 1993, Kırda ve ark.
2003). Fertigasyon ile sadece su kullanım etkinliği değil aynı zamanda gübre kullanım
etkinlikleri de kolaylıkla artırılabilmektedir (Tumbare ve ark. 1999). Bu kapsamda, sert
çekirdekli meyvelerde yapılan çalışmalarda sulama ve beraberinde gübrelemenin
(fertigasyon) her yıl kılcal kök oluşumunu arttırdığı belirlenmiş ve üçüncü yılda kılcal
kök sayılarının sulama boruları çevresinde daha çok arttığı belirlenmiştir (Harmanşah
2005). Yazgan ve ark. (2004), genç kiraz ağaçlarında, farklı sulama programlarının
verim öncesi vegetatif gelişme parametreleri ve bitki su tüketimi üzerindeki etkilerini
araştırdıkları çalışmalarında; A sınıfı kaptan ölçülen buharlaşma miktarının % 50, % 75,
% 100, % 125 ve % 150’si kadar sulama suyu uygulamışlar ve farklı sulama
programlarının, bitki boyu, gövde kesit alanı ve taç hacmi üzerine etkilerinin, taç alanı
dışında istatistiksel olarak P<0.01 düzeyinde önemli olduğunu bulmuşlardır.
Bu çalışmada, yukarıda verilen bilgiler ışığında Akdeniz iklim meyvelerinden
olan zeytinin, damla sulama ile fertigasyon uygulamaları altında, sulama suyu miktarı ve
azot dozlarına verdiği yıllık sürgün uzunluğu, gövde çapı büyümesi ve bitki gelişim
tepkilerinin belirlenerek, gençlik kısırlığı dönemini kısaltabilecek en uygun sulama suyu
miktarı ve azot dozunun belirlenmesi amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOD
Bu çalışma, çelikle üretilen bir yıllık fidanlarla tesis edilmiş gemlik zeytin
bahçesinde, 2006–2007 yıllarında, Dörtyol/Hatay’da yürütülmüştür. Araştırma, dört
tekerrürlü ve her tekerrürde üç bitki olacak şekilde bölünmüş parseller deneme desenine
göre kurulmuş olup; bitkiler, sıra arasında 6 m sıra üzerinde 3 m olacak şekilde
dikilmiştir.
Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü yörede, yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve
yağışlıdır. Deneme alanına ait deneme yılı ve uzun yıllık (62 yıl) kimi iklim
parametrelerinin ortalamaları Çizelge 1’de verilmiştir (Anonim 2007b).
Deneme toprağı, kuvvetli alkali (pH 8.2), orta kireçli (% 8.3), tuzsuz (%0.019)
ve tın bünyeli olup; Zabunoğlu (1986)’ya göre, organik madde (%0.8), toplam azot
(%0.039) ve yarayışlı fosfor (1.4 kg P da-1) içeriği açısından yetersiz; yarayışlı K
bakımından ise yeterlilik sınırının biraz altında (7.0 kg K da-1) bulunmaktadır.
Denemede, su kaynağı olarak kuyu suyu kullanılmıştır. Damla sulama sistemi
tipik olarak; denetim birimine (küresel vanalar, kum ayıracı (hidrosiklon), elek filtre, su
sayacı ve manometreler) ve 200 L'lik gübre tankına sahiptir. Bahçe yeni tesis edildiği ve
bitki örtü yüzdelerinin oldukça küçük olması nedeniyle, her bitki sırasına 4 L saat-1
debili ve 0.70 m aralıklı damlatıcılara sahip bir lateral hattı döşenmiştir. Her bir lateral
hattının başlangıcında plastik mini küresel vanalar yerleştirilerek, lateral hatlarının ayrı
ayrı denetimine olanak sağlanmıştır. Fertigasyonda basınç farklılıklarıyla çalışan tank
619

sistemi kullanılmış ve tüm gübreler bu sistemle, Burt ve ark. (1995) ’nın belirttiği gibi,
çeyrek kuralına göre uygulanmıştır.
Gübrelemede tüm parsellere fosfor (8 gr P ağaç-1) ve potasyum (15 gr K ağaç-1)
eşit verilmiş, azot miktarları ise deneme konularını (No;azot uygulanmayan konu, N20;
20 gr N ağaç-1, N40; 40 gr N ağaç-1 ve N60; 60 gr N ağaç-1) oluşturmuştur. Araştırmada
fosfor; standart olarak tüm parsellere fosforik asit (H3PO4) formunda, potasyum;
potasyum sülfat (K2SO4) formunda, azot ise; amonyum sülfat ((NH4)2SO4) formunda
şubat-ekim ayları arasında bölünerek uygulanmıştır (Menino ve ark. 2005).
Çizelge 1. Deneme Alanı ve Yörenin Yıllık ve Uzun Yıllık Ortalama İklim Verileri
Aylar
Parametreler 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Yıllık
Tort. (ºC) 10.1 11.0 13.5 17.4 21.3 24.8 27.3 27.9 25.8 21.5 16.3 11.8 19.1
9.2* 11 14.4 17.7 21.6 25.4 27.2 28.6 25.6 20.9 13.7 9.8 18.8
RHort. (%) 68 68 67 68 68 69 71 68 62 61 62 68 67
50.3 55.4 58.2 58.5 52.9 55.1 60.5 59.9 45.5 55.6 43.3 33.4 52.4
Yağış (mm) 123.7 121.4 112.2 102.3 75.7 44.5 21.5 35.9 58.1 102.4 89.4 122.1 1009
97 166.3 118.2 121.3 2.5 46.9 41.2 7.7 81.2 196.4 147.9 20.4 1047
Rüzgar (m/sn) 1.5 1.6 1.7 1.6 1.5 1.6 1.6 1.6 1.6 1.5 1.4 1.4 1.5
0.8 0.9 1 0.8 0.8 0.9 0.9 0.7 0.9 0.8 0.8 1.1 0.9
Eo (mm) 33.7 43.7 73.8 99.7 137.6 161.9 187.2 185.4 150.3 96.1 51.2 34.3 1254.9
27.9 28 43.4 42 71.3 126 142.6 127.1 132 136.4 90 96.1 1062.8
*İkinci sıradaki değerler deneme yılı değerlerdir, Eo: Buharlaşma miktarı
Sulama suyunun hesaplanmasında açık su yüzeyi buharlaşmasından
yararlanılmış ve bu amaçla Class A Pan buharlaşma kabı kullanılmıştır. Anılan
buharlaşma kabının, yapım, konumlandırma ve işletilmesinde Richard ve ark. (1998)
tarafından verilen esaslardan yararlanılmıştır. Sulama suyu miktarının belirlenmesinde
aşağıdaki eşitlikten yararlanılmıştır (Kanber 1984).
I= Epan x P x A x Kcp (1)
Eşitlikte,
I; Uygulanacak sulama suyu miktarı (L),
Epan; A sınıfı kaptan ölçülen yığışımlı buharlaşma değeri (mm),
P; Örtü alanı (%),
A; Parsel alanı (m2),
Kcp; Bitki-Pan katsayılarını temsil etmektedir.
Denemede sulama konuları Class-A Pan Buharlaşma kabından yararlanılarak
uygulanacak 5 farklı su düzeyi şeklinde aşağıda belirtildiği gibi olacaktır.
Kcp0: Susuz konu (kontrol, sadece yağışla su almıştır)
Kcp65: A sınıfı kaptan ölçülen buharlaşma miktarının %65’i kadar sulama suyu
Kcp80: A sınıfı kaptan ölçülen buharlaşma miktarının %80’i kadar sulama suyu
Kcp100: A sınıfı kaptan ölçülen buharlaşma miktarının %100’ü kadar sulama suyu
620

Kcp120: A sınıfı kaptan ölçülen buharlaşma miktarının %120’si kadar sulama


suyu uygulamasıdır.
Sulama mevsiminde toplam 10 kez sulama yapılmış olup, deneme süresince,
Kcp65 konusuna 221mm, Kcp80 konusuna 272mm, Kcp100 konusuna 340mm ve Kcp120
konusuna 408mm sulama suyu uygulanmıştır. Anılan dönemde toplam 130mm yağış
gerçekleşmiştir. Arazinin ortasında drenaj hendeği yönüne doğru eşit mesafelerle 4 adet
gözlem borusu çakılarak taban suyu düzeyi gözlenmiş ve taban suyu oluşmadığı
belirlenmiştir.
Araştırmada bitki gelişim parametrelerinin ölçümü Kaplankıran ve ark.
(2001)’na göre yapılmıştır. Buna göre;
Bitki Gelişme Durumu: Ağaçların gelişme durumlarını belirlemek için 1-5 skalasına
göre (5: Gelişme çok iyi, 4: Gelişme iyi, 3: Gelişme orta, 2: Gelişme kötü, 1: Gelişme
çok kötü) değerlendirme yapılmıştır.
Ağaç Gövde Çapları ve Büyüme Farkları (mm): Fidanlar çelikle çoğaltıldıkları için
toprak yüzeyinin 10 cm üzerinden kırmızı boya ile işaretlenmiş ve her yıl Ocak ayında
aynı noktadan ölçülerek saptanmış olan değerlerin farkı olarak hesaplanmıştır.
Yıllık Sürgün Uzunluğu (cm): Ağaçlar kış dinlenmesine girdikten sonra Ocak ayında
her fidandan 10’ar adet rastgele seçilen 1 yıllık sürgünlerin boyu ölçülerek ve
ortalamaları alınarak saptanmıştır.
Elde edilen değerler varyans analizine tabi tutulmuş ve ortalamaların
karşılaştırılmasında LSD (P<0.05) kullanılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Araştırma konularının incelenen bitki gelişim parametrelerine olan etkilerinin
belirlemek amacıyla elde edilen değerler varyans analizine tabi tutulmuştur. Analiz
sonucuna göre, sulama düzeyleri bitki gövde çapına, sürgün boyuna ve bitki gelişimine
istatistiksel olarak P<0.01 düzeyinde önemli etki etmiştir. Azot düzeylerinin gövde
çaplarına ve bitki gelişimine etkileri sırasıyla P<0.01 ve P<0.05 düzeylerinde önemli,
sürgün boylarına olan etkileri ise önemsiz bulunmuştur (Çizelge 2).
Çizelge 2. Deneme Konuları ve İnteraksiyonlarının Varyans Analizi (F değerleri)
Varyasyon kaynağı Serbestlik Gövde çapı Sürgün boyu Bitki gelişimi
derecesi (mm) (cm)
(1-5 gözlemi)
Tekerrür 3 1.12 3.87* 2.59
Sulama düzeyi (Kpc) 4 44.03** 74.56** 29.81**
Azot düzeyi (N) 3 9.48** 2.41 3.52*
Kpc x N 12 2.24* 4.30** 1.28
DK(%) 25.94 9.63 15.23
DK:Değişim katsayısı
Deneme konularının etkilerinin karşılaştırılabilmesi amacıyla konu ortalamaları
LSD testine tabi tutulmuştur (Çizelge 3). Sulama düzeylerinden elde edilen ortalamalar
incelendiğinde, sulama yapılan tüm konuların sulama yapılmayan kontrol konusuna göre
daha yüksek gövde çapı, sürgün boyu ve bitki gelişimi sağladığı görülmektedir. Benzer
şekilde, Canözer ve Özilbey (1992), sulama yapılmayan zeytin ağaçlarında sulama
621

yapılanlara göre daha zayıf gövde çapı ve bitki gelişimi olduğunu ve sulamanın gövde
enine büyümesi üzerine olumlu etkisi olduğunu belirtmiştir.
Sulama yapılan konular içinde, incelenen bitki gelişim parametrelerinin
tamamında en yüksek ortalama değerler toplam buharlaşmanın %80’ninin sulama suyu
olarak verildiği Kpc80 konusundan elde edilmiştir. Yaz dönemindeki sulamaların
sonbahar sürgün gelişimine olumlu etki ettiği, dolayısıyla ertesi yılın verimini artırdığı
bilinmektedir (Canözer ve Özilbey 1992). Ancak, denemede sulama suyu miktarı artıkça
(Kpc100 ve Kpc120) ölçülen gelişim parametreleri değerlerinde düşme başlarken, daha az
su uygulanan Kpc65 konusundaki değerlerin Kpc100 ve Kpc120 konularından daha yüksek
olduğu görülmektedir (Çizelge 3). Buna bağlı olarak, kısıtlı sulama uygulamalarının
zeytin bitki gelişimi üzerinde olumlu etki gösterdiği, sulanmayan veya aşırı sulanan
zeytin ağaçlarının ise kısıtlı sulama uygulamalarına göre daha az gelişim gösterdiğini
söylemek mümkündür. Nitekim, Ben Rouina ve ark. (2007), zeytin ağaçlarının kuraklığa
karşı kendi fizyolojik ve biyolojik mekanizmalarında önemli değişimler göstererek
adaptasyon sağladıklarını belirleyerek benzer sonuçlara ulaşmışlardır.
Çizelge 3. Sulama Düzeyi ve Azot Dozlarında Ortalamalarının LSD Tablosu
Gövde çapı Sürgün boyu Bitki gelişimi
Uygulama (mm) (cm) (1-5 gözlemi)
Kpc 0 5.96e 35.75e 2.76d
Kpc 65 15.40b 51.06b 3.94b
Sulama
Kpc 80 18.85a 55.44a 4.35a
düzeyi
Kpc 100 13.00c 45.75c 3.43c
Kpc 120 10.00d 42.69d 3.28c
LSD (%5) 2.30** 2.71** 0.35**
N0 9.59c 44.55b 3.28b
N20 14.38a 45.95ab 3.79a
Azot dozu
N40 14.32ab 48.25a 3.68a
N60 12.27b 45.80ab 3.45ab
LSD (%5) 2.09** 2.83ns 0.34*

Bitkinin azot dozlarına verdiği tepkiler incelendiğinde, bitkiye uygulanan tüm


azot dozlarının azot uygulanmayan kontrol bitkilerine göre daha yüksek gövde çapı,
sürgün boyu ve bitki gelişimi sağladığı görülmektedir. Azot uygulaması yapılan
bitkilerde ise su uygulamalarında olduğu gibi orta (N40) veya düşük (N20) dozlar en iyi
sonuçları vermiştir (Çizelge 3). Bulunan bu sonuç Menino ve ark. (2005)’nın
sonuçlarıyla tamamen örtüşmektedir. Araştırmacılar, 0-3 yaşlı ağaçlarda en uygun N
dozunu belirlemek için yaptıkları çalışmada en büyük taç genişliği ve hacmini 180 g N
ağaç-1 uygulamasında (birinci yıl 40 g, ikinci yıl 60 g, üçüncü yıl 80 g) olduğunu
belirlemişlerdir.
Yaptığımız bu araştırmada azot dozlarının yıllık sürgün uzunluklarına olan
etkileri istatistiksel olarak önemli bulunmasa da, azot dozları arttıkça belli bir yere kadar
yıllık sürgün uzunluğunun arttığı, en yüksek azot dozunda ise azalma eğilimine girdiği
belirlenmiştir (Çizelge 3). Obraza ve Rouse (1993), genç ağaçlarda azotlu gübrelemenin
gövde çapı ve taç hacmini arttırarak vegetatif büyümeyi teşvik ettiğini buna karşılık
çiçek oluşumunu azalttığını rapor etmişlerdir. Yapılan bu araştırmada da, en yüksek su
622

uygulama konusunda (Kpc120) uygulanan azot dozları artıkça gövde çapı ve bitki
gelişimlerinin arttığı, sürgün boylarının ise azalma eğiliminde olduğu belirlenmiştir.
Ancak, özellikle susuz ve az su uygulama (Kpc60) azot dozları arttıkça bitki gelişimi ve
gövde çap gelişimleri azalırken, sürgün boylarının artma eğiliminde olduğu
belirlenmiştir (Çizelge 4). Goldberg ve ark. (1971), nitratın toprakta ıslatılan alan
boyunca su ile birlikte hareket ettiğini ve çok fazla su uygulanması durumunda kök
bölgesinin dışına sızdığını bildirmişlerdir. Denemede aşırı su uygulamalarında ulaşılan
sürgün boylarındaki azalmayı azotun yıkanmasına bağlamak mümkündür.
Çizelge 4. Deneme Konularının İnteraksiyon (KpcxN) Ortalamaları LSD Tablosu
Gövde çapı Sürgün boyu Bitki gelişimi
İnteraksiyon (mm) (cm) (1-5 gözlemi)
N0 2.71 k 36.25 jk 2.71 ıj
N20 8.56 h-j 34.50 k 3.06 g-j
Kpc 0
N40 6.60 ı-k 35.50 jk 2.66 ıj
N60 5.96 ı-k 36.75 ı-k 2.59 j
N0 13.53 c-g 51.75 c-e 3.88 a-e

Kpc N20 18.23 ab 49.25 c-f 4.38 ab


65 N40 15.20 b-e 50.75 c-e 3.79 a-g
N60 14.64 b-f 52.50 b-d 3.71 b-g
N0 18.08 a-c 55.25 a-c 4.21 a-c

Kpc N20 17.20 a-d 47.25 d-g 4.21 a-c


80 N40 21.33 a 61.00 a 4.54 a
N60 18.81 ab 58.25 ab 4.46 ab
N0 8.71 h-j 41.25 g-j 2.75 ıj

Kpc N20 17.93 a-c 52.75 b-d 4.04 a-d


100 N40 16.39 b-e 50.50 c-e 3.83 a-f
N60 8.96 g-j 38.50 h-k 3.08 f-j
N0 4.93 jk 38.25 h-k 2.88 h-j

Kpc N20 9.98 f-ı 46.00 e-g 3.25 e-j


120 N40 12.10 e-h 43.50 f-h 3.58 c-h
N60 12.97 d-h 43.00 f-ı 3.42 d-ı
LSD (%5) 4.67* 6.33** 0.77ns

Genel bulgu olarak da kısıtlı su uygulamaları ve düşük dozda uygulanan azotun


bitkilerin gelişimlerine belirli bir düzeye kadar olumlu etki yaptığı belirlenmiştir.
Sulama düzeyleri ve azot dozlarının etkisi birlikte incelendiğinde (su düzeyi (Kpc) x
Azot dozu (N) interaksiyonu) buharlaşmanın %80’inin sulama suyu olarak uygulandığı
Kpc80 konusu ve 40gr N ağaç-1 dozunun birlikte uygulamasının incelenen tüm bitkisel
özelliklere en olumlu etkiyi verdiği görülmüştür (Çizelge 4). Yine hiç azot
uygulanmamış ve Sulama yapılmayan bitkilerin gelişimlerinin çok zayıf olduğu, zeytin
bitkisin az da olsa su ve azota ihtiyaç duyduğu ortaya konmuştur.
623

KAYNAKLAR

Anonim, 2007a. Hatay Tarım İl Müdürlüğü, Hatay.

Anonim, 2007b. Dörtyol Meteoroloji Müdürlüğü, Dörtyol/Hatay.

Aydeniz, A., 1985. Toprak Amenajmanı, Text Book no:26, A.U.Z.F Publication 928,
Ankara.
Ben Rouina, B. Trigui, A., d’Andria, R., Boukhris, M. and Chaïeb, M., 2007. Effects of
Water Stress and Soil Type on Photosynthesis, Leaf Water Potential and Yield
of Olive Trees (Olea europaea L. cv. Chemlali Sfax). Australian Journal of
Experimental Agriculture 47(12) 1484–1490. DOI: 10.1071/EA05206.
Burt, C.M., O’Connor, K. and Ruehr, T., 1995. Fertigation. Irrigation Training and
Research Center. California Polytechnic State Univ., San Luis Obispo, CA
93407 ISBN 0-9643634-1-0. 295 p.
Canözer, Ö. ve Özilbey, N., 1992. üç sulama metodunun zeytin kalite ve kantitesine
etkileri üzerinde araştırmalar. I. Ulusal bahçe bitkileri kongresi bildiriler kitabı
cilt I. Sayfa 577-582. İzmir.
Durgaç, C., 2001. Sakıt Kayısılarının Seleksiyonu, Meyve Büyüme Durumları ve Sakıt
Vadisinin Soğuklama Süresinin Belirlenmesi. ÇÜ. Fen Bilimleri Enstitüsü
Doktora Tezi, Adana, 254s.
Goldberg, D. Gornat, B. and Bar-Yosef, B., 1971. Distribution of Root, Water and
Minerals as a Result of Trickle Irrigation. J. Amer. Soc. Hort. Sci. 96: 645-648.
Harmanşah, F., 2005. Yeraltı Damla Sulamanın Antep Fıstığı Ağaçlarında Periyodisite
Üzerine Etkileri. Gap IV. Tarım Kongresi 21-23 Eylül 2005 Şanlıurfa
Haspolat, G., 2006. Gemlik Zeytin Çeşidinde Biyolojik Olarak Şelatize Edilmiş KNO3
(Potasyum Nitrat), ZnSO4 (Çinko Sülfat) Ve MgSO4’ün (Magnezyum Sülfat)
Yapraktan Uygulanmasının Ve Plastik Malç Uygulamasının Vegetatif
Gelişmeye ve Meyve Verimine Etkisi. Kahramanmaraş Sütçü İmam
Üniversitesi, Fen Bil. Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı Yüksek Lisans
Tezi, 67 sayfa.
Kanber, R., 1984. Çukurova Koşullarında Açık Su Yüzeyi Buharlaşmasından
Yararlanarak Birinci ve İkinci Ürün Yerfıstığının Sulanması. Bölge Topraksu
Araştırma Enstitüsü Yayınları 114(64), Tarsus, 93.
Kaplankıran, M., Polat, A.A., Sermenli, T., Çürük, S., Ayanoğlu, H., Demirkeser, T.H.,
Durgaç, C., Kamiloğlu, Ö., Toplu, C., Özdemir, E., Mavi, K. ve Uysal, M.,
2001. Hatay Bölgesinde Bahçe Bitkileri Diversifikasyonu İle Eğitim ve
Öğretimin Geliştirilmesi. Dpt Proje No: 95k120460-1 (Sonuç Raporu). 139 S.
Kırda, C., Baytorun, N., Derici, R., Daşgan, Y., Çağatay, T., Zekai, G., 2003. Nitrogen
Fertiliser Recovery and Yield Response of Greenhouse Grown and Fertigated
Tomato to Root - Zone Soil Water Tension Turk. J. Agric. For., 27:323-328.
Menino, M.R., Carranca, C., De Varennes, A., D’Almeida, V.V. and Baeta, J., 2005.
Tree Size And Flowering Intensity As Affected By Nitrogen Fertilization In
Non-Bearing Orange Trees Grown Under Mediterranean Conditions. Journal of
Plant Physiolgy, 160: 1435-1440.
624

Nakhalla FG, Guindy, L.F. and Saad-Allah, M.H., 1998. Response of Navel orange
trees growing in sandy soil to various irrigation and nitrogen fertilization
regimes. Bull Fac Agric, Univ Cairo, 49: 99–128
Obreza, T.A. and Rouse, R.F., 1993. Fertilizer Effects on Early Growth and Yield of
‹Hamlin› Orange Trees. HortScience, 28: 111–114
Papadopoulos, I., 1993. Agricultural and Enviromental Aspects of Fertigation-
Chemigation in Protected Agriculture Under Mediterranean and Arid Climates.
Workshop on Environmentally Sound Water Management of Protected
Agriculture Under Mediterranean and Arid Climates. Bari –Italy 16-18 July.
Richard, G.A., Luıs, S.P., Dirk, R. and Martin, S., 1998. Crop Evapotranspiration-
Guidelines for Computing Crop Water Requirements - FAO Irrigation and
Drainage Paper. 56. Rome, 1998. M-56.
Smith, P.F., 1969. Effects of Nitrogen Rates And Timing of Application on ‹Marsh›
Grapefruit in Florida. Proc. of the First Int. Citrus Symposium, 3: 1559–1567.
Tabatabaei, S.J., 2006. Effects of Salinity and N on The Growth, Photosynthesis and N
Status of Olive (Olea Europaea L.) Trees. Scientia Horticulturae (in pres).
Toplu, C., 2000. Hatay İli Değişik Üretim Merkezlerindeki Zeytinliklerin Verimlilik
Durumları, Fenolojik, Morfolojik ve Pomolojik Özellikleri İle Beslenme
Durumları Üzerinde Araştırmalar. Ç.Ü. Fen Bilimleri Ens. Bahçe Bitkileri Ana
Bilim Dalı, Doktora Tezi, 195 Sayfa.
Tumbare, A.D., Shinde, B.N. and Bhoite, S.U., 1999. Effect of Liquid Fertilizer
Through Drip Irrigation on Growth And Yield of Okra (Hibiscus Esculentus).
Ind. J. Agron. 44: 196-178.
Yazgan, S., Büyükcangaz, H., Demirtaş, Ç. ve Candoğan, B.N., 2004. Genç Kiraz
Ağaçlarında (Prunus avium) Farklı Sulama Programlarının Vegetatif Gelişme
Parametreleri ve Bitki Su Tüketimi Üzerine Etkileri. Uludag.Üniv. Zir.Fak.
Derg., (2004) 18(2): 1-12.
Zabunoğlu, S., 1986. Gübreler ve Gübreleme. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları No: 993, Ankara.
625

FARKLI SU DÜZEYİ VE GÜBRE UYGULAMALARININ NOVA


MANDARİNİNDE MEYVE DÖKÜMÜ VE ÇATLAMA ÜZERİNE ETKİLERİ

Senem TURHAN1 Berkant ÖDEMİŞ2 T. Hakan DEMİRKESER3


1,2
Mustafa Kemal Üniv. Ziraat Fak. TYS Böl., Hatay. bodemisenator@gmail.com
3
Mustafa Kemal Üniv. Ziraat Fak. Bahçe Bitkileri Böl., Hatay.

ÖZET
Bu çalışmada farklı sulama suyu miktarlarının ve gübre formlarının Nova
Mandarininde çatlamaya etkileri araştırılmıştır. Araştırma 1997 yılında 7x5m aralıklarla
Yerli turunç (Citrus aurantium L. var. “Yerli”) anacı üzerine aşılı Nova mandarininde
yürütülmüştür. Araştırmada sulama konuları günlük buharlaşma miktarının %25’i (S25),
%50’si (S50) , %75’i (S75) %100’ü (S100) ve %125’(S125) esas alınarak sulanmıştır. Tanık
konusu (S0) ise sadece yağışla su almıştır. Gübre konuları ise her sulama uygulamasına
iki farklı formda (G1: NPK, G2: NPK+Ca(NO3)2 ) gübre uygulanması ile elde edilmiştir.
Araştırmada S0, S25, S50, S75, S100 ve S125 konularına sırasıyla 164.6 (yağış),
318.58, 455.06, 602.52, 760.29, 906.40 mm su verilmiştir. S75 ve S100 konularından elde
edilen verim diğer konulara göre daha yüksek bulunmuştur. Ca(NO3)2 uygulaması tüm
ağaçlarda çatlayan ve dökülen meyve sayısının belirgin şekilde azalmasına neden
olmuştur. Tüm konularda meyve çatlama değerleri 29.09.2007 ile 15.10 2007 tarihleri
arasında artış eğilimi göstermiştir. Gübre formları ve sulama suyu miktarı arasındaki
interaksiyonlarda en yüksek çatlama ve dökülme S100 konularında elde edilmiştir. G1
konusuna göre G2 konusunda çatlayan meyve sayısı -sulama konularına göre
değişmekle- birlikte ortalama % 60 daha az gerçekleşmiştir. Bu oran S125 konuları
arasında %74’e kadar yükselmiştir. Çatlayan meyve sayıları ile sulama suyu arasında
ikinci dereceden önemli ilişkiler (p<0.05) bulunmuştur. Çatlayan meyve adedinin en
yüksek olduğu sulama suyu miktarları G1 uygulamasında 897 mm, G2 uygulamasında
ise 591 mm olarak belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Nova mandarin, meyve dökümü, meyve çatlaması, sulama suyu,
kalsiyum nitrat.
EFFECTS ON CRACKING AND FRUIT DROP ON NOVA MANDARIN OF
AMOUNTS OF DIFFERENT IRRIGATION WATER AND FERTILIZER
TYPES
ABSTRACT
The objective of this work was to study the effect of amounts of different
irrigation water and fertilizer types cracking on Nova mandarin. The experiment was
conducted in Nova mandarin grafted on Citrus aurantium L and planted on 7x5 spacing
in 1997 years. Irrigation treatments were formed based on %25 (S25), %50 (S50), %75
(S75) %100 (S100) and %125 (S125) of total daily evaporation. S0 treatment received water
only from precipitation. The fertilization treatments were applied as two forms of
fertilizer (G1: NPK, G2:NPK+ Ca(NO3)2 ) in each irrigation.
During the experiments the total amount of water applied to the S0, S25,
S50, S75, S100 and S125 subjects were 164.6 (precipitation), 318.58, 455.06, 602.52,
760.29, 906.40 mm, respectively. The yield recovered from S75 and S100 were higher
than other treatments. Ca(NO3)2 fertilization treatment resulted in lower numbers of
cracked and dropped fruits than other treatments. The cracking results have an
increasing trends between 29.09.2007 and 15.10 2007 for all subjects. When fertilization
626

form and irrigation water interactions were considered, the highest cracking and fruit
drop were recovered from S100. When G2 was compared to G1 about 60%, depending on
the fruit number and irrigation treatments, less cracking was observed. This ratio
reached to 74% in S125 subject. Statistically significantly (p<0.05) second–order
relationships were determined between number of cracked fruits and irrigation water.
When irrigation water and cracking relationships were investigated, the highest numbers
of cracked fruits were found from G1 on 897 mm and G2 on 591 mm.
Key Words: Nova mandarin, fruit drop, fruit cracking, irrigation water, calcium nitrate.

GİRİŞ
Turunçgiller üretim potansiyeli en yüksek bitki gruplarındandır. Dünya
turunçgiller üretimi özellikle 1995–2004 yılları arasında yaklaşık olarak %15.7’lik artış
göstermiştir. Bu üretimin yaklaşık 22 milyon tonu mandarin’dir. Türkiye yaklaşık 91652
ha alanda yapılan turunçgil tarımı, son on yılda dünya turunçgil üretimi artışından 2.2
kat daha fazla bir artışa sahip olmuş ve %35.2 oranında artarak 2,408.000 tona
ulaşmıştır. Mandarin üretimi %40.6’lık artış ile portakal ve limon üretiminden sonra
üçüncü sırada (%43.2) yer almıştır (FAO 2004).
Mandarin çeşitleri içerisinde özellikle Nova çeşidi Doğu Akdeniz Bölgesinde
dış pazarlarda aranan ve kaliteli bir çeşit olması nedeniyle yurt dışında olduğu gibi
ülkemizde de önemi artmaktadır. Nova mandarini erkenci ve melez bir çeşit olup,
meyveleri orta-iri arası büyüklükte ve hafif basık şekillidir. Meyve kabuğu ince ve
meyve etine yapışık olmasına rağmen kolay soyulduğu, meyve kabuğunun hafif pürüzlü,
kabuk renginin koyu sarımsı portakal ve ortalama dilim sayısının 11 olduğu
belirtilmiştir (Reuther ve ark. (1967). Çukurova koşullarında mandarin çeşitleri arasında
en iri meyvelerin Bower, Lee, Robinson ve Nova mandarininden (sırayla 119.74,
118.25, 113.16 g), en ince kabuklu meyvelerin ise Nova (2.26) ve Klemantin SRA
81’den (2.29mm) ölçüldüğünü bildirilmiştir (Urgun 1997).
Tüm bitkisel üretimlerde olduğu gibi turunçgil tür ve çeşitlerinin bütün
bölgelerde aynı verimlilik ve kaliteyi göstermedikleri bilinmektedir. Bu durum göz
önüne alındığında yetiştirilmesi düşünülen çeşitlerin istekleri ile birlikte özellikle de
ekoloji-bitki ilişkisindeki reaksiyonların bilinmesi verimlilik, kalite, erkencilik gibi
karakterlerin ortaya çıkmasında etken olabilmektedir (Kaplankıran 2005). Bununla
birlikte özellikle kumlu, çakıllı ve su düzensizliğinin bulunduğu bölgelerde (Dörtyol,
Erzin, Tuzla ve Alata’da) bitkide su dengesinin kurulamamasından dolayı meyve eti ile
meyve kabuğunun büyümesinin dengelenememesi sonucu meyve çatlamaları
görülmektedir (Tuzcu 1992). Anılan sorun, üreticiliği yapılan turunçgil çeşitleri
içerisinde en fazla Nova, Fremont ve Encore mandarininde, Navelina çeşitlerinde de
mevsimlere bağlı olarak görülmektedir. Ülkemizde olduğu gibi İtalya’da, İsrail’de ve
İspanyada da görülmektedir. İspanya’da mandarin çeşitleri içerisinde en fazla çatlama
Nova mandarininde görülmüş ve çatlamış meyve oranı %30’lara kadar yükselmiştir
(Bozan 1999). Nedenleri arasında iklimsel dalgalanmalar, bazı hastalıklar, bitki besin
elementleri noksanlığı (Ca) ve sulama dengesizliği gösterilmektedir.
Bitki besin elementi noksanlığının oluşmasında en önemli unsurlar gübre
uygulama zamanı ve miktarıdır. Bitki besin maddelerinin, turunçgil ağaçlarının
çiçeklenmesi ile doğrudan ve dolaylı olarak ilişkisi bulunmaktadır. Almela ve ark.
(1990), Nova mandarininde mineral element uygulamalarının artırılması ve hem azot
hem de kalsiyum’un düzenli bir şekilde verilmesi ile çatlama olayının bir ölçüde
azaltılabileceğini belirtmişlerdir. Araştırmacılar değişik dönemlerde %2 lik kalsiyum
nitrat ve potasyum nitrat uygulamalarının (özellikle kalsiyum nitrat) erken uygulama
627

dönemine bağlı olarak çatlamayı %70’e yakın oranda azalttığını saptamışlardır.


Bölgemiz topraklarının kireç miktarı yönünden zengin olması turunçgil ağaçlarında Ca
noksanlığının görülmemesi beklentisini güçlendirmektedir. Ancak mevsimlere bağlı
olarak topraktaki toplam kireç miktarı ile aktif kireç miktarının farklı olması bu
noksanlıklara neden olmaktadır. Diğer bir önemli faktör bitki besin elementleri
arasındaki etkileşim yani antagonostik ve sinerjik etkidir. Örnek olarak yaprakta yüksek
Ca seviyeleri oluşturan durumlar genellikle N seviyelerini baskı altında tutarken,
yapraktaki N ve Mg seviyeleri ile doğru orantılı ve sinerjiktir.
Meyve çatlamasının nedenleri arasında olan su düzensizliğini önlemenin en
önemli yöntemlerinden birisi, hiç kuşkusuz bölgesel koşulların gerektirdiği miktarda ve
zamanda sulama suyu uygulanmamasıdır. Sulama döneminde yükselen hava sıcaklığının
bitkide su ihtiyacını artırdığı ve bunun karşılanamadığı durumlarda genetik olarak strese
hassas olan bazı mandarin çeşitlerinde çok fazla meyve dökümüne neden olduğu
bilinmektedir. Nitekim bu durum Nova mandarininde de yaygın olarak görülmektedir.
Özellikle Dörtyol ve Erzin gibi bölgelerdeki toprakların kumlu olması sebebiyle kış
yağışlarının toprakta uzun süre tutunamaması toprakta su dengesizliğine ve Nova
ağaçlarının ihtiyaç duyduğu dönemde yeterince su bulamamasına neden olmaktadır.
Bütün bunların sonucu olarak da Nova’da çiçeklenmeden 6-8 hafta sonra küçük meyve
dökümleri görülmekte bu da verim kayıplarına neden olmaktadır. Bitkisel ve bölge
özelliklerinin yapısı tam olarak üreticiler tarafından kavranamaması ve halen çoğu
üretim bölgemizde sulama konusunda bilgi yetersizliği (sulama yöntemi, sulamaya
başlama ve bitiş, sulama miktarı ve sıklığı vb.) sonucu turunçgillerde küçük meyve
dökümü, Haziran dökümü, meyve iriliği ve meyve çatlaması gibi fizyolojik problemlerle
karşılaşılmaktadır. Bu sorunlar turunçgillerde verimliliği ve kaliteyi etkileyen önemli
unsurlar olarak bilinmektedir. Brezilya’nın Sao Paulo eyaletinde eksik sulama
koşullarında gerçekleşen verim, sulu koşullardakinin yarısı kadar olduğu ve bu durumun
su yetersizliğinin fizyolojik dökümler ve ağaç büyüklüğü üzerine etkisinin bir sonucu
olduğu belirlenmiştir. Sulama ve yağış turunçgillerde meyve büyümesi, meyve iç (suda
çözünebilir kuru madde (SÇKM), SÇKM/asit oranı) ve dış kalitesinde (irilik,
boyunluluk, kabuk yapısı ve çatlama) etkili olmaktadır (Davies ve Albrigo 1994).
Turunçgillerin su-verim ve kalite özellikleri üzerine ülkemizde yapılan çalışmalarda da
benzer sonuçlara ulaşılmıştır (Çevik ve ark. 1997; Çimen ve ark. 1992; Çevik ve ark.
1992, Kanber ve ark. 1999).
Turunçgillerde verim ve kaliteyi etkileyen diğer sulama faktörleri ise sulama
yöntemi ve programlamasıdır. Bilindiği gibi nova mandarini özelinde turunçgil ağaçları,
diğer bitki gruplarına oranla daha fazla suya gereksinimi göstermektedir ((Fereres ve
ark. 2003). Türkiye’de turunçgil üretiminin en yoğun olduğu bölgenin Akdeniz Bölgesi
olması ve yaz mevsiminin bölgede sıcak ve kurak geçmesi bölgenin, su verimliliği
üzerine yapılan araştırmaların odak noktasında olmasına neden olmaktadır.
Sürdürülebilir bir tarımsal üretim için suyun kıt ve pahalı olduğu alanlarda sulama
suyunun daha etkin kullanılmasını sağlayacak sulama programlarının uygulanması
zorunluluktur. Bu nedenle son yıllarda bitki yetişme mevsimi süresince bitkinin ihtiyaç
duyduğu sulama suyu gereksiniminden daha az suyun uygulanmasına yönelik sulama
programları oldukça önem kazanmıştır. Kısıtlı sulama olarak tanımlanabilecek
uygulamalarda meyve gelişiminin yavaş olduğu dönemlerde potansiyel su tüketiminin
(Evapotranspirasyon) yaklaşık %25’i düzeyinde su kısıtlılığına gidildiğinde, meyve
veriminin arttığı ve daha büyük meyve iriliğine ulaşıldığı bildirilmiştir (Mitchell ve ark.
1989). Ancak İspanya ve Kaliforniya’da yapılan çalışmalarda ise araştırmacılar aynı
sonuçlara ulaşmakta başarısız olmuşlardır (Girona ve ark. 1993, 2002; Goldhamer ve
ark. 2002). Bu durum kısıtlı sulama uygulamalarının çeşide, toprak tipine ve evoporatif
gereksinime bağlı olarak değişebileceğini ve başka alanlarda da denenmesi gerektiğini
ortaya koymuştur.
628

Bu çalışma, su-verim ilişkileri yönünden en az çalışılan turunçgil çeşitlerinden


Nova çeşidinde su düzensizliğinin ve besin elementi eksikliğinin ortaya çıkardığı
çatlama sorunun önlenmesinde uygun sulama düzeyi ve gübre miktarının belirlenmesi
amacıyla yapılmıştır.
MATERYAL VE METOD
Araştırma alanı ve deneme deseni
Araştırma, Dörtyol İlçe sınırlarında, Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat
Fakültesine ait, Dörtyol Bahçe-70 araştırma alanında yürütülmüştür. Söz konusu
arazideki ağaçlar 1997 yılında turunç (Citrus aurantium L.) anaçı üzerine aşılı olarak
7x5 m aralıklarla dikilmiştir. Deneme rastlantısal komple blok dizaynı deneme desenine
göre 2 farklı gübre formu, 5 farklı sulama konusu, her konuda 3 tekerrür ve her
tekerrürde 3 ağaç olarak planlanmıştır.
Deneme alanı toprakları 0-30 katmanı hariç (killi tın) kumlu tın yapıdadır. 0-120
derinliğinin ortalama hacim ağırlığı (gr/cm3), saturasyon (%), EC pH, tarla kapasitesi,
solma noktası değerleri sırasıyla 1.447 gr/cm3, %53.31, 371.36 (µmhos/cm), 8.41,
%14.48 ve %8.13 olarak belirlenmiştir.
Gübre uygulamaları
Denemede kullanılacak ağaçlar 10 yaşlı olduğundan NPK konusuna (G1) ağaç
başına 1000 gr saf azot uygulanmıştır. Anılan miktarın 2/4’ ü Şubat ,¼’ü Mayıs ve kalan
¼’ü Temmuz ayı başında ağaçlara verilmiştir. Kalsiyumlu gübre (Ca) uygulamasının
yapılacağı konuya (G2) ise diğer konudan farklı olarak sadece Temmuz ayı ortasında
olmak üzere -NPK ilavesine ek olarak- yapraktan %2’lik Ca (Ca(NO3)2 formunda)
uygulaması yapılmıştır. Azotlu gübre uygulamalarında fertigasyon yöntemi
kullanılmıştır. Fertigasyon uygulamasında gübre, Burt ve ark. (1995)’nın belirttiği, dört
çeyrek kuralına göre verilmiştir.
Sulama uygulamaları
Denemede sulama uygulamalarına, elverişli kapasitenin %50’si tüketildiğinde
başlanmıştır. Sulama suyunun hesaplanmasında açık su yüzeyi buharlaşmasından
yararlanılmıştır (Richard ve ark. 1998). Sulama suyu miktarının belirlenmesinde ise
aşağıdaki eşitlikten yararlanılmıştır (Kanber 1984).
I = Epan X Kpc x A x P (1)
Eşitlikte; I; Toplam sulama suyu miktarı (L), Epan; iki sulama arasında oluşan
toplam buharlaşma miktarı (mm); Kcp; Bitki-pan katsayısı (pan katsayısı kp, bitki
katsayısı kc ve su uygulama randımanı (Ea) değerlerini içermektedir). A; Parsel alanı
(m2), P; Örtü alanı (%)’dir. Sulama uygulamalarında 5 farklı su düzeyi esas alınmıştır.
Buna göre S0: (kontrol) konusu yağış dışında su almamıştır. Diğer sulama konuları ise
toplam buharlaşmanın %25’i (S25), %50’si (S50), %75’i (S75), %100’ü (S100), %125’i
(S125) esas alınarak oluşturulmuştur.
Deneme süresince farklı sulama düzeyinin oluşturulduğu konulardaki ağaçların
su tüketimleri aşağıda verilen su dengesi eşitliği ile belirlenmiştir (James 1988).
ET = I + R + Cr – Dp – Rf ± ∆S (2)
Eşitlikte; Et; Bitki su tüketimi, mm; I; Uygulanan sulama suyu miktarı, mm; R;
Düşen yağış, mm; Cr; Kapiler yükseliş, mm; Dp; derine süzülme, mm; Rf; yüzey akış,
mm; ∆S; Toprak profilindeki nem değişimi (mm/120 cm) değerlerini göstermektedir.
Eşitlikte, yağış (R) Dörtyol meteoroloji istasyonundan, ∆S ise gravimetrik olarak
629

belirlenmiştir. Sistemde damla sulama kullanıldığı için yüzey akış (Rf) hesaplanmamış,
derine sızma kayıpları (Dp) ise ihmal edilmiştir.
Bitkisel özelliklerin belirlenmesi
Meyve tutma ve çatlama değerlerinin saptanması amacıyla, her uygulama için
tesadüfi olarak seçilen 3 ağaç üzerinde tüm yöneylerden seçilmiş 4-5 dal belirlenmiştir.
Yaklaşık olarak toplam 300 çiçek üzerinde çalışılmıştır. Uygulamalarda taç yaprakların
dökümünden 15 gün sonra başlamak üzere derim tarihine kadar her 20 günde bir meyve
sayımları yapılmış ve elde edilen değerler başlangıçta sayılan çiçek sayısına oranlanarak
yüzde meyve tutma ve döküm değerleri belirlenmiştir. Meyve çatlama değerleri ise
çatlayan meyve sayısının toplam meyve sayısına oranlanması ile bulunmuştur.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Sulama ve bitki su tüketimi (evapotranspirasyon) sonuçları
Araştırmanın başladığı 07.06.2007 tarihinden 01.11.2007 tarihine kadar geçen
sürede toplam 164.6 mm yağış düşmüştür. En fazla yağış Eylül ayında (%37) en az
yağış ise Temmuz ayında (%9) gerçekleşmiştir. Sulama uygulamalarına Eylül ayının
sonuna kadar devam edilmiştir. Araştırma süresince deneme konuları farklı düzeylerde
su almıştır. Sulama yapılmayan S0 konusu sadece yağışla beslenmiştir (164.6mm). S25,
S50, S75, S100 ve S125 konularına ise sırasıyla 318.58mm, 455.06mm, 602.52mm,
760.29mm, 906.40mm su uygulanmıştır.
Deneme süresince konular farklı düzeylerde su tüketmişlerdir. Sulama
yapılmayan S0 konusunda bitki su tüketimi (Et) 179.25mm olurken, sulamaların
yapıldığı S25, S50, S75, S100 ve S125 konuları ise sırasıyla 292.11mm, 466.55mm,
606.74mm, 663.34mm, 860.55mm su tüketmişlerdir. Turunçgillerin su tüketimine
(Evapotranspirasyon, Et) yönelik yapılan araştırmalar, toplam su gereksinimlerinin yılda
yaklaşık 900-1200 mm arasında değiştiğini göstermektedir (FAO 1979). Bölgede daha
önce yapılan araştırmalar ise, turunçgillerin yıllık 888-977 mm arasında su tükettiğini
göstermektedir (Anonim 2003). Altıntop bitkisinde yapılan bir çalışmada yıllık su
tüketimi 988-1039 mm olarak bulunmuştur (Kanber ve ark. 1999).
Verim sonuçları
Deneme süresince elde edilen verim değerleri konulara bağlı olarak farklılıklar
göstermiştir. Yapılan istatistiksel analiz sonuçlarına göre, verim üzerine farklı gübre
formlarının, sulama düzeylerinin ve gübre*sulama düzeyi interaksiyonlarının etkisi
istatistiksel anlamda önemli, tekerrürlerin etkisi ise önemsiz bulunmuştur (Çizelge 1).
Çizelge 1. Verim değerlerine ilişkin varyans analiz Çizelgesi
Kareler
Varyasyon kaynağı df Ortalaması F
Gübre 1 608.066 4.045*
G1-G2 Sulama düzeyi 5 3283.487 21.843***
Gübre*sulama düzeyi 5 603.925 4.018**
Hata 77 150.320

Verim değerleri geleneksel gübrelemenin yapıldığı konudaki (G1) sulama


düzeylerinden p<0.001 düzeyinde etkilenmiştir. G1 konusunda sulama düzeyleri
arasında en fazla verim, toplam buharlaşmanın %75’nin uygulandığı S75 konusunda
gerçekleşmiştir. Buharlaşmanın tamamının ve %25’inin uygulandığı konularda verim
değerleri hemen hemen aynı düzeyde çıkmıştır (107.50-105.77 kg/ağaç). Benzer
630

biçimde Ca(NO3)2 uygulamasının yapıldığı G2 konusunda, verim değerleri sulama


düzeylerinden p<0.001 düzeyinde etkilenmiştir (Çizelge 2). Çizelge 2’den görüleceği
gibi, G2 konusundaki sulama düzeyleri 3 farklı verim grubunun oluşmasına neden
olmuştur. Buna göre en fazla verim toplam buharlaşmanın tamamının verildiği konuda
gerçekleşmiştir.
Çizelge 2. Gübre ve sulama konularından elde edilen ortalama verim değerleri
Gübre Sulama Ortalama Değişim
konuları düzeyi verim (kg/ağaç) aralığı
S0 52.98 (2.05) a 51-55
S25 107.50 (4.72) b 101-113
S50 113.75 (10.66) b 110-140
G1 S75 120.22 (9.05) b 108-138
S100 105.77 (16.91) b 82-119
S125 110.66 (17.50) b 94-139
Toplam 111.63 (13.36) 82-140
S0 61.33 (1.53) a 60-63
S25 87.33 (5.65) b 78-93
S50 103.37 (7.76) c 94-109
G2 S75 103.25 (18.85) c 72-132
S100 117.37 (10.50) c 98-128
S125 104.42 (14.63) c 83-128
Toplam 102.73 (15.27) 72-132
S0 57.16 (4.85) a 51-63
S25 96.82 (11.55) b 78-113
S50 108.56 (10.45) c 94-140
G1-G2 S75 112.23 (16.51) c 72-138
S100 111.23 (15.06) c 82-128
S125 107.93 (16.10) c 83-139
Toplam 107.34 (14.91) 72-140

Uygulanan sulama suyu miktarı ile verim arasında ikinci dereceden ilişkiler elde
edilmiştir. Söz konusu ilişki G1 ve G2 konularında birbirlerinden farklı bulunmuştur.
Verimi en yüksek kılan sulama suyu miktarı G1 konusunda 581 mm, G2 konusunda 592
mm olarak hesaplanmıştır. Her iki konuda da en yüksek su uygulamasına sahip S125
konularının verim değerleri, G1 konusunda S75 sulama düzeyinden G2 konusunda ise S100
sulama düzeyinden daha düşük bulunmuştur. Her iki gübre konusu birlikte
değerlendirildiğinde uygulanan sulama suyu miktarı yaklaşık 2 katı daha fazla olmasına
rağmen S125 ve S50 konularının ortalama verim değerleri yaklaşık aynı düzeyde
gerçekleşmiştir. Bu durum artan sulama suyu ile verim arasında Denklem 3’de
gösterilen ilişkinin elde edilmesine neden olmuştur. Denklem 3 çözümlendiğinde
verimin maksimum olmasını sağlayan sulama suyu miktarının 731 mm olduğu
saptanmıştır.
VerimG1-G2 (kg/ağaç)=-0.0002ss2+0.2924ss+19.29,(r=0.97**) (3)
Eşitlikte ss; sulama suyu miktarıdır (mm).
Verim ile Et arasında elde edilen ilişkide ise, G1 ve G2 konularının Et-verim
ilişkilerinin yaklaşık aynı eğim değerine sahip olduğu görülmüştür (0.063). Ancak
istatistiksel olarak Et-verim ilişkisi G2 konusunda önemli, G1 konusunda ise önemsiz
bulunmuştur. Her iki konunun değerleri bir arada değerlendirildiğinde verimin, artan
bitki su tüketiminden önemli düzeyde etkilendiği (p<0.05) belirlenmiştir (Denklem 4).
631

VerimG1-G2 (kg/ağaç)= 0.0634Et + 66.596 (r= 0.71**) (4)


Eşitlikte Et; Bitki su tüketimi (mm) değeridir.
Turunçgillerin su-verim ilişkileri üzerine yapılan hemen tüm araştırma sonuçları,
turunçgillerde verim artışını sağlayan en önemli öğelerden birinin sulama suyu
gereksiniminin karşılanması olduğunu göstermektedir (Parsons ve Wheaton 2000).
Navelina portakalında yapılan bir çalışmada, meyve verimi ve uygulanan sulama suyu
miktarı arasında doğrusal bir ilişki bulunmuştur (Goldhamer ve Salinas 2000).
Brezilyanın Sao Paulo eyaletinde eksik sulama koşullarındaki verimin, sulu koşullardaki
verimliliğin yarısı kadar olduğu belirtilmiştir (Davis ve Albrigo 1994). Ancak son
yıllarda yapılan araştırmalar meyve gelişiminin yavaş olduğu dönemlerde potansiyel
Et’nin yaklaşık %25’i düzeyinde su kısıtlılığına gitmenin, meyve verimini arttırdığı ve
daha büyük meyve iriliğine ulaşıldığını göstermektedir (Mitchell ve ark. 1989). Benzer
biçimde kısıtlı sulama uygulamalarının meyve kalitesinin artırılması yönünde de önemli
etkileri olduğu belirtilmiştir (Proebsting ve ark. 1984).
Gübreleme formu ve sulama düzeylerinin dökülme ve çatlamaya etkileri
Sulama düzeylerinden bağımsız olarak, G1 ve G2 konularında çiçek döküm
oranları arasında önemli bir farklılık bulunmamıştır. Mevsim başında oluşan çiçeklerin
G1 konusunda %93’ü G2 konusunda %92’sinin döküldüğü belirlenmiştir. Mayıs ayında
Haziran sonuna kadar yapılan ölçümlerde çiçek döküm oranının en yüksek değerlerinin
Haziran ayının ilk haftasında gerçekleştiği belirlenmiştir. Kış yağışlarının Mayıs ayının
3 haftasına kadar devam etmesi, konularda su stresinin oluşumunu engellemiştir. Bu
nedenle su stresinin çiçek dökümleri üzerine etkisi tam anlamıyla belirlenememiştir.
Gübre ve sulama düzeylerinin meyve dökümleri üzerine etkisi araştırıldığında ise meyve
dökümlerinin sulama düzeyleri, gübre formları ve sulama düzeyleri x gübre formları
interaksiyonundan etkilenmediği saptanmıştır (p>0.05). Ancak sulama düzeyleri, meyve
döküm oranları üzerine S25 ve S125 konularında kısmen bir farklılık oluşturmuştur.
Sulama suyunun en düşük seviyede verildiği S25 konuları karşılaştırıldığında G2S25
konusundaki meyve dökümünün G1S25 konusuna göre %5 daha fazla olduğu
belirlenmiştir. Buna karşın en yüksek sulama seviyesine sahip S125 konularında ise
G2S125 konusundaki meyve dökümünün G1S125 konusundan %7 daha fazla olduğu
saptanmıştır. Diğer konulardaki farklılıklar ise nispeten daha küçük değerlerde
seyretmiştir.
Bölgemiz topraklarının kireç yönünden zengin olması, topraklarda pH
miktarının artmasına turunçgil ağaçlarında Ca noksanlığının görülmesi ile çatlamaların
oluşmasına neden olmaktadır. Yapılan bu araştırmada, çatlayan meyve sayısının gübre
formlarından (NPK ve Ca(NO3)2) önemli ölçüde etkilendiği saptanmıştır. Çatlamaların
başladığı tarihlerde yapılan ilk ölçümlerde, G2 konusundaki toplam çatlayan meyve
sayısının G1 konusundan yaklaşık %60 daha az olduğu belirlenmiştir (Çizelge 3).
Yapılan istatistiksel analizlerde gübre formları ve sulama düzeylerinin çatlama üzerine
sırasıyla p<0.0001 ve p<0.01 düzeyinde önemli etkiye sahip oldukları belirlenmiştir.
Almela ve ark. (1990), Nova mandarininde azot ve kalsiyum’un düzenli bir şekilde
verilmesi ile çatlama olayının bir ölçüde azaltılabileceğini belirtmişlerdir. Araştırmacılar
değişik dönemlerde %2’lik kalsiyum nitrat ve potasyum nitrat uygulamalarının
(özellikle kalsiyum nitrat) erken uygulama dönemine bağlı olarak çatlamayı %70’e
yakın oranda etkilediğini saptamışlardır.
Denemede uygulanan sulama suyu miktarının çatlayan meyve sayısı (ÇMS)
üzerine etkileri ikinci dereceden ilişkiler oluşturmuştur. Buna göre, G1 ve G2
konularında sulama suyu miktarı ile çatlayan meyve sayısı arasında;
ÇMSG1=-0.0003ss2+0.5383ss -10.6 r= 0.85*) (5)
632

ÇMSG2 = -0.0003ss2 + 0.355ss – 72.727 r=0.63ns) (6)


biçiminde denklemler elde edilmiştir. Denklemler çözümlendiğinde G1 ve G2
konularında çatlamanın en fazla olduğu sulama suyu miktarının G1 konusu için 897 mm
ve G2 konusu için 591 mm olduğu saptanmıştır. Bitki su tüketimi ile çatlayan meyve
sayısı arasında artan su tüketiminin çatlayan meyve sayısını artırdığı saptanmıştır.
Çizelge 3. Gübre ve sulama konularında oluşan çatlayan meyve değerleri (adet/ağaç)
Gübre Sulama Çatlayan meyve Değişim
konuları Düzeyi Ort. (Std. aralığı
(%) sapma)
S0 0.00 (0.00) a 0.00-0.00
S25 41.33 (23.86) ab 14-58
S50 60.67(48.69) ab 21-115
S75 83.33(41.26) b 45-127
G1 S100 159.67(54.93) c 125-223
S125 109.00(42.29) bc 74-156
Total 75.67(61.81) 0.00-223
S0 0.00 0.00-0.00
S25 11.33(2.08) 9-13
S50 47.33(68.13) 7-126
S75 23.67(18.58) 3-39
G2 S100 64.33(19.60) 46-85
S125 28.67(21.50) 7-50
Total 29.22(34.27) 0-126
S0 0.00 0.00-0.00
S25 26.33(22.35) a 9-58
S50 54.00(53.46) ab 7-126
S75 53.50(43.44) ab 3-127
G1-G2 S100 112.00(63.93) b 46-223
S125 68.83(53.26) ab 7-156
Total 52.44(54.60) 0-223

Sonuç olarak, araştırmanın ilk yıllık değerleri, gübre formlarından bağımsız


olarak sulama düzeylerinin toplam verim üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. NPK
ve Ca(NO3)2 gübreleri karşılaştırıldığında, %2’lik Ca(NO3)2 uygulamasının meyve
çatlamasını önemli ölçüde azalttığı ve meyve ağırlıklarında kısmen artışa neden olduğu
belirlenmiştir. Araştırmanın daha sağlıklı sonuçlara ulaşabilmesi için 2. yıl çalışmaları
devam etmektedir. Bununla birlikte çiçek dökümlerinin su düzensizliğinden hangi
düzeyde etkilendiğini saptamaya yönelik çalışmaların yapılması, bu konudaki bilgi
boşluğunu gidermede önemli katkılar sağlayacaktır.

KAYNAKLAR
Anonim, 2003. Hatay Tarım Master Planı. Hatay Tarım İl Müdürlüğü, Nisan 2003, 194.
Hatay.
Almela, V., Agusti, M., Anzar, M., 1990. El “Splitting” o rajado del a Mandarin Nova
Su Control. Actas de Horticultura, 6:142-147.
633

FAO, 2004. Statistical Databases / FAOSTATE – Agriculture / Agricultural


Production. http://www.fao.org
Bozan, O. 1999. Nova Mandarinlerinde Meyve Çatlaması ve Kontrolü. Turunçgil
Bülteni, 26, 9-16.
Burt, C.M., O’Connor, K. and Ruehr, T., 1995. Fertigation. Irrigation Training and
Research Center. California Polytechnic State Univ., San Luis Obispo, CA
93407 ISBN 0-9643634-1-0. 295 p
Çevik, B., Kaplankıran, M. ve Yurdakul, O., 1997. Çukurova Koşullarında Limon
Yetiştiriciliğinde En Uygun Sulama Yönteminin Saptanması Üzerine Bir
Araştırma. II. 7-9 Yaşlı Limon Bahçesinde İkinci 3 Yılın Sonuçları. Doğa
Dergisi, 11(1):42-53.
Çevik, B., Tuzcu, Ö., Kaplankıran, M., Yurdakul, O., Tekinel, O. ve Korkmaz, S., 1992.
Çukurova Koşullarında Limon Yetiştiriciliğinde En Uygun Sulama Yönteminin
Saptanması Üzerine Bir Araştırma. Türkiye 1. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi,
Cilt 1 (Meyve), Ege Üniversitesi Zir. Fak. Izmir. :611-613.
Çimen, İ., Derviş, Ö., Uluğ, E., Anıl, Ş. ve Kadıoğlu, İ., 1992. Genç Turunçgil
Bahçelerinde Farklı Sulama Sistemlerinin Bitki Gelişmesine Su Tüketim
Miktarına ve Yabancı Otlanmaya Etkileri. Türkiye 1. Ulusal Bahçe Bitkileri
Kongresi, Cilt 1 (Meyve), Ege Üniversitesi Zir. Fak. Izmir. :591-595.
Davies, F.S., Albrigo, L.G., 1994. Citrus. Redwood Books. Wiltshire, Great Britain.
254.
Doorenbos, J., Kassam, A. H., 1979. Yield Response to Water. FAO Irrigation and
Drainage Paper, (33) 193, Rome.
Fereres, E., Goldhamer, D.A., Parsons L. R., 2003. Irrigation water management of
horticultural crops. Hort Science, 38 (5):1036-1042.
Girona, J.M., Mata, D.A., Goldhamer, R.S., Johnson, T., DeJong, M., 1993. Patterns of
Soil and Tree Water Status and Leaf Functioning During Regulated Deficit
Irrigation Scheduling in Peach. J. Amer. Soc. Hort. Sci. 118 (5): 580-586.
Girona, J.M., Mata, D.A., Goldhamer, R.S., Johnson, M. C., 2002. Evapotranspiration
and Soil Water Dynamics of Peach Trees Under Water Deficits. Agr. Water
Management, 54(2)107-122.
Goldhamer, D.A., Salinas, M., 2000. Evaluation of Regulated Deficit Irrigation on
Mature Orange Trees Grown Under High Evaporative Demand . Proc. Int. Soc.
Citricult IX. Congr. 227- 231.
Goldhamer, D.A., Salinas, M., Crisosto, C. Day, K.R., Soler, M. and Moriano, M., 2002.
Effects of Regulated Deficit Irrigation and Partial Root Zone Drying on Late
Harvest Peach Tree Performance . Acta Hort. 592(1): 343-350.
James, L.G., 1988. Principles of Farm Irrigation System Design. Wiley, New York, 543
Kanber, R., 1984. Çukurova Koşullarında Açık Su Yüzeyi Buharlaşmasından
Yararlanarak Birinci ve İkinci Ürün Yerfıstığının Sulanması. Bölge Topraksu
Araştırma Enstitüsü Yayınları 114(64), Tarsus, 93.
Kanber, R., Köksal, H. Yazar, A. Özekici, B. Önder, S., 1999. Effects of Different
Irrigation Programs on Fruit, Trunk Growth Rates, Quality and Yield of
Grapefruit Trees Tr. J. of Agriculture and Forestry 23: 401-411.
634

Kaplankıran, M., Demirkeser, T.H., Toplu, C., Yıldız, E., 2005. Dünya Turunçgil
Yetiştiriciliğindeki Eğilimler ve Türkiye İçin Öneriler. AB Yolunda Türk
Narenciye Sektörü Zirvesi, 20-21 Mayıs, 7. Mersin.
Mitchel, P.D., Van den Ende P.H., Chalmers D.J., 1989. Response of Bartlett Pear to
Withholding Irrigation, Regulated Deficit Irrigation and Tree Spacing. J. Amer.
Soc. Hort. Sci. 114:15-19.
Parsons, L. R., Wheaton, T.A. 2000. Irrigation Management and Citrus Tree Response
in a Humid Climate. Hort Science, 35 (6): 1043-1045.
Proebsting, E.L., Drake, S.R., Evans R.G., 1984. Irrigation Management Fruit Quality
and Storage Life of Apples. J. Amer. Soc..Hort. Sci. 109: 229-232.
Tuzcu, Ö., 1992. Turunçgil Ders Notları, Adana (Yayınlanmamış).
Reuther, W., Webber, H. J., Batchelor L. D., 1967. Horticultural Varieties of Citrus. In;
R. W. Hodgson, Univ. Cal. Agr. Pub, Berkeley. The Citrus Industry. 1: 431-588,
California.
Richard, G.A., Luıs, S.P., Dirk, R. and Martin, S., 1998. Crop Evapotranspiration-
Guidelines for Computing Crop Water Requirements FAO no: 56. Rome.
Urgun, Ş., 1997. Bazı Mandarin Çeşitlerinin Adana Ekolojik Koşullarında Gösterdikleri
Pomolojik Özellikler. Yüksek Lisans Tezi. Çukurova Üniversitesi, 253, Adana.
635

BAZI TİCARET GÜBRELERİNDE VE FARKLI ÜLKELERDEN İTHAL


EDİLEN HAM FOSFATLARDA BULUNAN RADYONÜKLİDLER
ÜZERİNDE ARAŞTIRMALAR

Bihter ÇOLAK ESETLİLİ1* Gül Asiye AYÇIK2 İbrahim YOKAŞ2


Rafet KILINÇ1
1
Ege Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., İzmir. *bihter.colak@ege.edu.tr
2
Muğla Üniversitesi, Muğla.

ÖZET
Bu araştırmada, 12 ticaret gübresinde ve 4 ithal, 1 yerli ham fosfat ile 1
potasyumlu feldspat örneğinde bulunan radyonüklidler  spektroskopisi yöntemiyle
analiz edilmiştir. Bulunan aktivite derişimi sonuçlarından yararlanarak bu
radyonüklitlerin çevresel etkileri tartışılmıştır. Özellikle fosforlu gübre yapımında ve
organik tarımda kullanılan ham fosfatlardaki radyonüklidler toplum sağlığı açısından
büyük önem taşımaktadır. Nitekim, Mazıdağı ham fosfat örneğinde 11,46 ppm Th-232
ve 59 ppm Ra-226 saptanmıştır. Bu miktarlara karşı gelen aktivite derişimleri sırasıyla
46,68 ve 728 Bq kg-1dir. Bu sonuçlar Mazıdağı fosfat yataklarının, 1 kg toprakta
bulunmasına izin verilen miktardan yaklaşık 18 kat daha fazla Ra-226 içerdiğini ortaya
koymaktadır. Benzer sonuçlar ithal edilen ham fosfat örneklerinde de saptanmıştır.
Çalışmamızda tarımda yaygın olarak kullanılan ticaret gübrelerinin radyonüklid
konsantrasyonları araştırılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ticaret gübreleri, hamfosfat, radyonüklidler.
INVESTIGATIONS ON RADIONUCLIDS FOUND IN SOME COMMERCIAL
FERTILIZERS AND IN THE PHOSPHATE ROCKS IMPORTING FROM
DIFFERENT COUNTRIES
ABSTRACT
Research on the radionuclid contents of phosphate rocks imported from various
countries and certain commercial fertilizers.
In this research, radionuclid contents in 12 commercial fertilizers, 4 imported
and 1 native phosphate rock and 1 potassium feldspat sample were analyzed using the 
spectroscopy method.
Environmental impact of these radionuclids were discussed based on activity
concentration results. Particularly, radionuclids in phosphate rocks used in organic
agriculture and manufacturing of phosphatic fertilizers are of great importance from
public health point of view. For example 11,46 ppm Th-232 and 59 ppm Ra-226 were
detected in the phosphate rock sample from Mazıdağı. The Corresponding activity
concentration values are 46,68 and 742 Bq kg-1 respectively. These results show that
Mazıdağı phosphate rocks have approximately 18 times greater Ra-226 content than the
allowed amount of Ra-226 per kg of soil. Similar results were found in imported
phosphate rocks.
In our research, radionuclid concentration of Commercial fertilizers which are
intensively used in agriculture were also analyzed.
Key Words: Commercial fertilizers, phosphate rock, radionuclids.
636

GİRİŞ
Tarım toprakları oluşturdukları ana materyalde bulunan doğal radyoizotoplar
nedeniyle bir miktar radyoaktivite içerirler. Magmanın yeryüzüne çıkıp katılaşmasıyla
oluşan kayaların bileşiminde tüm doğal elementler gibi radyoaktif elementler de
bulunmaktadır. Toprak oluşumu sürecinde bu elementler toprağa intikal ederler (Kılınç
ve Yokaş 1987). Nitekim Birleşmiş Milletler radyasyon komitesi raporlarında,
topraklarda bulunan radyonüklitlerin ortalama aktivite konsantrasyonları K-40 için 400,
U-238 serisi için 35, Th-232 serisi 30 Bq kg-1 olarak belirlenmiştir (Unscear 2000).
Topraklardaki radyoaktivite miktarları verilen rakamları aşmamalıdır. Çünkü bu
elementler de toprakta bulunan diğer elementler gibi bitkiler tarafından alınarak insan ve
hayvanlara geçmektedirler (Amaral ve ark. 2005).
Oldukça düşük olan bu radyoaktivite düzeylerinde, nükleer silah denemeleri,
reaktör kazaları mineral gübre uygulamaları, sulama suları gibi etmenler nedeniyle
artışlar görülmektedir. Söz konusu artışların kontrol edilmesi ve mümkün olduğu ölçüde
önlenmesi toplum sağlığı açısından büyük önem taşımaktadır.
Bitkisel üretimin arttırılması amacıyla kullanılan bazı ticaret gübreleri,
topraktaki radyasyonun yükselmesinde rol oynayan önemli etkenlerden biridir. Fosforlu
gübrelerde üretildikleri ham fosfatlardan, potasyumlu gübrelerde ise K elementinin K-40
radyoizotopundan kaynaklanan bir miktar radyasyon bulunmaktadır (Righi ve ark. 2005,
Ahmet ve El-Arabi 2005).
Ayrıca, ham fosfatlar ve potasyumlu feldspatlar organik tarımda hiçbir işlem
görmeden yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. Ham fosfatların bir miktar radyoaktivite
içerdikleri uzun yıllardan beri bilinen bir gerçektir (Akçay 1980, Evcimen 1980).
Ülkemizdeki ham fosfat yataklarının P2O5 yüzdesi düşük (%14-15) olduğundan, fosforlu
gübre üreticileri ham fosfatı Mısır, Suriye, Tunus, Fas gibi ülkelerden ithal
etmektedirler. Çünkü bunlarda P2O5 oranı %30 civarındadır.
Bu araştırmanın amacı, bitkisel üretimde kullanılan bazı ticaret gübrelerinde ve
dış alımla yurdumuza getirtilen ham fosfat örneklerinde bulunan radyonüklid ve
radyasyon miktarlarını saptamaktır. Bu yolla, ham fosfatlardan fosforlu gübrelere
radyonüklidlerin geçip geçmediğini belirlemek ve sonuçların çevresel önemini tartışmak
hedef alınmıştır.

MATERYAL VE METOD
Araştırma materyalini, konvansiyonel ve organik tarımda çok yaygın kullanılan
18 gübre örneği oluşturmaktadır. Piyasada satılan 4 kompoze, 3 azotlu, 3 fosforlu ve 2
potasyumlu mineral gübre ile birlikte, organik tarımda kullanılan 5 ham fosfat ve 1
potasyumlu feldspat örneği analiz edilmiştir. Ham fosfatlardan 4 örnek yurtdışından (4
farklı ülkeden) ve 1 örnek ise Mardin Mazı dağından sağlanmıştır.
Gübreler, parça boyutları aynı olacak şekilde öğütüldükten sonra 100 gr
kapasiteli özel plastik kaplara konularak uranyumun ürünleri ile dengeye gelmesi için 4
hafta bekletilmiştir. Bekletilen örneklerde, U-238, Ra- 226, Th-232 ve K-40 aktivite
konsantrasyonları yüksek rezülasyonlu gama spektrometre sistemi ile ölçülmüştür.
Analizlerde kullanılan gama spektrometre sisteminde, 110 cm3’lük well-type yüksek
saflıkta germenyum p-type HPGe dedektörü kullanılmış ve Co-60’ın 2,1 keV ve 1,33
MeV enerji aralıklarında ölçüm yapılmıştır. Art ortam sayım hızını azaltmak için 10
cm’lik kurşun ile zırhlanmıştır (Chu ve ark. 1999).
637

Ölçülen örneklerin yerden bir metre yükseklikteki havada absorbe edilen doz
oranları, nGyh-1 olarak Beck ve ark. (1972) tarafından verilen aşağıdaki formülle
hesaplanmıştır.
D = 0,429 Au + 0,666 ATh + 0,042 Ak

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Ham fosfatlarda bulunan radyonüklid konsantrasyonları
1 Yerli ve 4 İthal ham fosfat örneğinde ölçülen U-238, Ra-226 ve Th-232
konsantrasyonları Çizelge 1’de verilmiştir.
Çizelge 1. Ham fosfat Örneklerinde Saptanan U-238, Ra-226 ve Th-232
konsantrasyonları (Y:Yerli, İ: İthal)
Ham fosfat Ham fosfat Ham fosfat Ham fosfat Ham fosfat
Radyonüklid (Y) (İ) (İ) (İ) (İ)
Bq kg-1 ppm Bq kg-1 ppm Bq kg-1 ppm Bq kg-1 ppm Bq kg-1 Ppm

U-238 640 51 524 42 614 49 670 53 706 56


Ra-226 742 59 755 60 470 38 583 47 620 50
Th-232 47 11,5 40 10 41 10 37 9 32 8

Çizelgenin incelenmesinden de anlaşıldığı gibi ham fosfat örneklerinde 524 ile


706 Bq kg-1 arasında değişen miktarlarda U-238, 470 ile 755 Bq kg-1 arasında Ra-226 ve
32-47 Bq kg-1 arasında Th-232 bulunmaktadır. Bunların ppm olarak karşılıkları ise
sırasıyla 42 ile 56, 38 ile 60 ve 9 ile 11,5 arasında değişmektedir. Qureshi ve ark.
(2001), Pakistan’daki Kakul Ham fosfat yataklarında 21-70 ppm arasında değişen
miktarlarda U-238 saptamışlar ve bu miktarların müsaade edilebilir limitler içerisinde
olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu rakamlar bizim bulgularımızla uyum içerisindedir.
Righi ve ark. (2005), İtalya ve farklı 3 ülkeden alınan ham fosfatlarda U-238,
Ra-226 ve Pb-210 toplamının 1000 Bq kg-1’in üzerinde olduğunu ve sadece U-238
konsantrasyonunun 100 ppm’e kadar yükselebildiğini rapor etmiştir. Bu veriler de
bulgularımıza paralellik göstermektedir. Araştırmamızda belirlenen Th-232 miktarları,
Unscear (2000) tarafından 1 kg toprakta bulunmasına müsaade edilebilir 30 Bq kg-1
civarında olduğu için normal olarak değerlendirilmiştir. Buna karşılık, U-238 ve Ra-226
için bulduğumuz radyasyon miktarları, 1 kg toprakta bulunmasına izin verilen 35 Bq kg-
1
değerinden ortalama 18 kat daha yüksektir. Bu bulgular ham fosfatların hiçbir işlem
görmeden toprağa uygulanmaları halinde topraktaki radyonüklid konsantrasyonunu
arttıracağını ortaya koymaktadır. Söz konusu artış kuşkusuz 1 dekar toprağa, kaç kg ham
fosfat verildiğine bağlıdır. Bu durum, ham fosfatların direkt olarak toprağa verildiği
organik tarım açısından büyük önem taşımaktadır.
Ham fosfatlarda bulunan radyonüklid miktarları bunların oluşum biçimleriyle
ilgilidir. Guimond ve Hardin (1989), volkanik kökenli ham fosfatlarda 40 Bq kg-1 gibi
düşük miktarlarda radyasyon bulunduğunu saptamışlardır. Buna karşılık denizler
çevresinde oluşan sediment kökenli hamfosfatlarda radyasyon miktarı 4000 Bq kg-1’a
kadar yükselebilmektedir (Makweba ve Holm 1993). Unscear (1993), sediment kökenli
ham fosfatlarda U-238 radyasyonunu ortalama 1500 Bq kg-1 olarak belirlemiştir. Bu
bilgilerden, ham fosfatlar ithal edilirken bunların oluşum biçimlerinin de dikkate
alınması gerektiği yargısına varılmaktadır.
638

Araştırmamızda, K-40 ölçümleri de yapılmış fakat hiçbir ham fosfat örneğinde


Background düzeyinin üzerinde K-40 aktivitesi saptanmamıştır. Bu sonuç, ham
fosfatların potasyumlu minerallerle karışık olmadığını gösterir. Bu nedenle, K-40
ölçümleri Çizelgede belirtilmemiştir.
Piyasada satılan bazı ticaret gübrelerindeki radyonüklid konsantrasyonları
Tarımda yaygın olarak kullanılan 12 ticaret gübresinde ve Organik tarımda
uygulanan 1 potasyumlu feldspat örneğinde  spektroskopisi yöntemiyle saptanan
radyonüklid konsantrasyonları Çizelge 2’den izlenmektedir.
Çizelge 2. Ticaret Gübrelerinde Saptanan U-238, Ra-226 ve K-40 Konsantrasyonları ve
Bunların Doz Oranları
U-238 Th-232 K-40 Doz Oranı
1 m Yüksekteki
Gübreler Gübrede
Bq kg-1 ppm Bq kg-1 ppm Bq kg-1 Havada Absorbe
%K
Edilen Doz nGyh-1
15-25-15 413 33 10 2,4 4085 13,8 356
15-15-15 291 23 17 4,1 3907 13,2 299
10-27-10 445 37 17 4,3 3108 10,5 332
20-20-0 384 31 11 2,7 62 0,21 174
TSP 832 66 12 3,0 50 0,17 367
DAP 634 50 31 7,6 36 0,12 294
MAP 220 17 13 3,1 - - 107
KNO3 - - 3 0,7 11574 39,1 488
K2SO4 - - 4 1,0 13083 44,2 551
A.N. (%33) - - - - - - -
A.S. - - 3 - - - -
Üre - - 4 - - - -
Potasyumlu
37 2,97 21 5,0 2235 7,5 126
Feldspat

Görüldüğü gibi fosforlu, potasyumlu ve kompoze gübrelerde radyonüklid


konsantrasyonları oldukça yüksek bulunmuştur. Azotlu gübrelerde ise radyoaktivite
saptanmamıştır.
Potasyumlu gübrelerde ölçülen radyoaktivitenin yüksekliği bunların %K
kapsamlarıyla ilgilidir. Çünkü K elementinin % 0,00117’si K-40 izotopundan
oluşmaktadır. K-40 izotopu doğal olarak radyoaktiftir ve  ve β ışınları yayınlar
(Anonymous 1966). Bu yüzden potasyum içeren her şeyde bir miktar radyoaktivite
doğal olarak vardır. Bu doğal radyasyondan kaçınma olanağı yoktur. Toprak, bitki yada
gübrede K kapsamı arttıkça yayınlana radyasyonda belli bir oranda artmaktadır.
Nitekim, %15 K içeren kompoze gübrelerde 4000 Bq kg-1 civarında radyoaktivite
ölçülmüşken %45 K içeren K2SO4 gübresinde bu rakam 13000 Bq kg-1’a yükselmiştir.
Fosforlu gübrelerde saptanan U-238 miktarlarının 17-66 ppm arasında değiştiği
ve bunlara karşı gelen radyasyon miktarlarının 220 ile 832 Bq kg-1 olduğu Çizelge 2.’de
görülmektedir. En yüksek uranyum içeriği TSP’ta, en düşük ise MAP’ta bulunmuştur.
Righi ve ark. (2005), İtalya’da üretilen fosforlu gübreler de 190-650 Bq kg-1 uranyum
aktivitesi bulunduğunu ve gübrelerdeki P yüzdesi arttıkça uranyum aktivitesinin de
arttığını rapor etmişlerdir. Benzer sonuçlar, Mısır’da Ahmet ve El Arabi (2005)
tarafından da ortaya konulmuştur. Bizim bulgularımız literatür de verilen rakamlardan
biraz daha yüksektir. Bunun nedeni fosforlu gübre üretiminde kullanılan ham fosfatların
daha yüksek U-238 içermesi yada dolgu maddesi olarak kullanılan materyalin içinde
639

uranyumlu minerallerin bulunması olabilir. MAP dışındaki gübrelerde fosfor yüzdesi


arttıkça radyasyon miktarı da artmaktadır. MAP’ın bu kurala uyması üretim tekniğinden
kaynaklanmış olabilir. Gübrelerde ölçülen Th-232 miktarları izin verilen değerler
civarında bulunmaktadır.
Gübrelerden yayınlanan U–238, Th- 232 ve K-40 radyasyonlarının yerden 1 m
yüksekteki havada adsorbe edilen  doz hızları hesaplandığında, bunların 107-551
nGyh-1 arasında değiştiği görülmektedir. UNSCEAR (1993), normal alanlarda topraktan
kaynaklanan doz hızlarını 55 nGyh-1 olarak belirlemiştir. Dünya Ortalaması ise 28–120
nGyh-1’tir. Gübrelerde ölçtüğümüz doz hızları, dünya ortalamasının çok üzerindedir.
Ahmet ve El Arabi (2005), Mısırda üretilen fosforlu gübrelerin doz hızlarını ortalama
200 nGyh-1 olduğunu rapor etmişlerdir. Elde ettiğimiz sonuçlar bu rakamında oldukça
üzerindedir. Ancak, gübrelerin 1 dekar toprağa kilogram düzeyinde verildiği
düşünülürse, bunların topraktan kaynaklanan  doz hızlarını çok fazla yükseltmeyeceği
yargısına varılmaktadır. Fakat üretim ve depolama sürecinde maruz kalınan radyasyon
miktarının yüksek olacağı kesindir.
Sonuç
Araştırmamızda, incelenen ham fosfatların ve ticaret gübrelerinin radyonüklid
konsantrasyonları oldukça yüksek bulunmuştur. Sonuçlar her ne kadar Dünyada yapılan
araştırmalarla paralellik gösterse de, insanın kullandığı her şeyde radyonüklid
konsantrasyonunu azaltacak bir takım önlemler alınmalıdır. Organik tarımda kullanılan
ham fosfatların ve konvansiyonel tarımda kullanılan fosfatlı gübrelerin uzun yıllar
toprağa uygulanmasıyla toprakta birikeceği veya suda çözünen radyonüklidlerin su
kaynaklarını kirleteceği bilinen bir gerçektir.
Bu araştırmanın sonuçlarına göre aşağıdaki önlemler üzerinde durulması toplum
sağlığı açısından önem taşımaktadır.
1. Ham fosfatlar ithal edilirken sediment kökenli ham fosfatlat yerine volkanik
kökenli olanlar yeğ tutulmalıdır. Çünkü bunlarda radyasyon oranı düşüktür.
2. Ham fosfatlar ithal edilmeden önce radyasyon miktarları ölçülmeli, düşük
bulunanların ithaline izin verilmelidir.
3. Organik tarımda ham fosfatlar yerine başka fosfor kaynakları kullanılmalıdır.
4. Fosforlu gübreler üretilirken ham fosfattaki radyonüklidleri elimine edecek
teknikler kullanılmalıdır.

KAYNAKLAR
Ahmed, N. K., El Arabi, A. G. M., 2005. Natural Radioactivity in Farm Soil and
Phosphate Fertilizer and Its Enviromental Implications in Qena Govarnorate,
Upper Egypt. Jour. of Enviromental Radioactivity 84, 51-64.
Akçay, H., 1980. Fosforik Asitten Yan Ürün Olarak Uranyum kazanılması ve Bu
Yoldaki Çalışmalar. I. Nükleer Bilimler Kongresi. 20-24 Mayıs 1980. İzmir.
Amaral, R.D.S., Vasconcelos, W.E, Borges, E., Silveira, V. S., Mazzilli, P. B., 2005.
Intake of Uranium and Radium-226 due to Food Crops Consumption in the
Phosphate Region of Pernambuco - Brazil. Journal of Environmental
Radioactivity 82, 383-393.
Anonymous, 1966. The Radiochemical Manual, The Radiochemical Center, Amersham.
London.
640

Beck, H. L., Decompo, j., Gologak, J., 1972. In Situ Ge(Li) and NaI(Tl) gamma ray
spectrometry. Health and Safety Laboratory AEC. Newyork. Report HASL 258.
Chu, S.Y.F., Ekström, L.P., Firestone, R.B., 1999. The Lund / LBNL Nuclear Data
Search Version 2.0, February 1999,
http://nucleardata.nuclear.lu.se/nucleardata/toi/
Evcimen, T. H., 1980. Fosfat Kayası ve Uranyum. I. Nükleer Bilimler Kongresi. 20-24
Mayıs 1980, İzmir.
Guimond, R.S., Hardin, J.M., 1989. Radioactivity Released Phosphate Containing
Fertilizer and From Gypsum. Radiation Phisics and Chemistry 34, 309-315.
Makweba, M.M., Holm, E., 1993. The Natural Radioactivity of Rock Phosphate,
Phosphatic Products and Their Enverimental İmplications. The Science of Total
Enviroment 133, 199-110.
Quershi, A.A., Khattak, M., Sardar, M., Tufail, M., Arkam, M., Iqbal, T., Khan, H.A.,
2001. Determination Uranium Content in Rock Samples from Kakul Deposit
Using Fission Track Technique. Radiation Measurements 34, 355-359.
Righi, S., Lucialli, P., Bruzzi, L., 2005. Health and Enviromental İmpacts of a Fertilizer
Plant. Part I: assesment of radioactive Pollution. Jour. Of Enviromental
Radioactivity 82, 167-182.
UNSCEAR, 2000. Sources and Effects of Ionizing Radiation. Report to the General
Assembly with Scientific Annexes. Newyork. ISSA.
Yokaş, İ., Kılınç, R., 1987. Toprak, Bitki ve Su Kaynaklarında Bulunan Radyasyon
miktarları ve Çevresel Önemi. E.Ü.Ziraat Fak. Derg., 24. S.1, 175-183, İzmir.
641

GÜBRELERDEN KAYNAKLANAN TUZLULUĞUN DOMATES VE BİBER


BİTKİSİNDE BAZI FİZYOLOJİK ÖZELLİKLER VE MİNERAL BESLENME
ÜZERİNE ETKİSİ

Figen ERASLAN1* Aydın GÜNEŞ2 Ali İNAL2


Nuray ÇİÇEK2 Mehmet ALPASLAN2
1
Süleyman Demirel Üniv. Ziraat Fak.Toprak Böl., Isparta. *eraslan@ziraat.sdu.edu.tr
2
Ankara Üniv.Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Ankara. inal@agri.ankara.edu.tr
agunes@agri.ankara.edu.tr cicek@agri.ankara.edu.tr alpaslan@agri.ankara.edu.tr
ÖZET
Gübrelerden kaynaklanan tuzluluk da diğer toksik iyonlardan (Na, Cl vb)
kaynaklanan tuzluluk gibi iyonik ve ozmotik etki yaratarak bitki gelişimini olumsuz
etkilemektedir. Bu çalışmada, gübreden kaynaklanan tuzluluğun, domates ve biber
bitkisinde yaprak su tutma kapasitesi (YSTK), membran geçirgenliği (MG), klorofil a,
klorofil b ve karoten içeriği gibi bazı fizyolojik özelliklere ve bitkilerin mineral
beslenmesi üzerine etkileri araştırılmıştır. Bu amaçla, Antalya’ da yetiştiricilik yapılan
bir seradan alınan toprakta, domates ve biber bitkisi kontrol (normal gübrelenen), NaCl
tuzluluğu (40 mM) ve gübre tuzluluğu (normal dozun 3 katı) konularında, sera
koşullarında yetiştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre; domates ve biber
bitkilerinin yaş ve kuru ağırlıkları, YSTK, klorofil a, klorofil b ve karoten içerikleri
hem NaCl hem de gübreden kaynaklanan tuz stresinin etkisiyle önemli oranda azalırken,
bitkilerin membran geçirgenlikleri önemli derecede artmıştır. Gübre ve NaCl tuzluluğu
nedeniyle bitkilerin besin maddesi (N, P, K, Ca, Mg, Na, Fe, Zn, Mn) içeriklerinde de
önemli değişiklikler olmuştur. Gübre ve NaCl tuzluluğu, bitkilerin gelişme, beslenme
durumları ve fizyolojik proseslerine iyonik ve ozmotik açıdan benzer etki yapmışlardır.
Anahtar Kelimeler: NaCl tuzluluğu, gübrelerden kaynaklanan tuzluluk, fizyolojik
özellikler.
EFFECT OF FERTILIZER INDUCED SALINITY ON SOME
PHYSIOLOGICAL PARAMETERS AND MINERAL NUTRITION OF
TOMATO AND PEPPER PLANT
ABSTRACT
Fertilizer induced salinity adversely affects plant growth through its ionic and
osmotic effects as in ordinary salinity caused by toxic ions (Na, Cl, etc.). In order to
determine the ionic and osmotic effects of fertilizer induced salinity by physiological
parameters (leaf relative water loss, membrane permeability, total clorophyll,
chlorophyll a and chlorophyll b, carotene) of tomato and pepper plants grown in soil
taken from a greenhouse in Antalya was conducted. Treatments consisted of control
(fertilized as usual rates), NaCl salinity (40 mM NaCl) and fertilizer induced salinity
(triple rates of usual rates). Similar to NaCl salinity, fertilizer induced salinity
significantly reduced the fresh and dry weights, leaf relative water loss, chlorophyll a
and b, and carotene contents of tomato and pepper plants however membrane
permeability of plant were increased significantly. With the effects of NaCl and
fertilizer induced salinity, significant alterations were occurred in nutrient (N, P, K, Ca,
Mg, Na, Fe, Zn, Mn) contents of plants. Salinity achieved by either NaCl or fertilizer
altered ionically and osmotically in a similar way of plant growth and physiological
processes.
Key Words: NaCl salinity, fertilizer induced salinity, physiological properties.
642

GİRİŞ
Tuzlu topraklar dünya yüzeyindeki tarım alanlarının önemli bir kısmında (1/3’
ünde) dağılım göstermekte ve tarımsal üretimi sınırlamaktadır. Topraksız yetiştiricilikte
de iyonların kök bölgesinde hızlı bir şekilde birikmesinden dolayı tuzluluk sorunu ile
karşı karşıya kalınmaktadır. Tuzlu topraklar ile hidroponik besin çözeltilerinde Na ve
Cl’ dan başka diğer iyonlar da yüksek miktarlarda bulunmaktadır. Tuzluluk nedeniyle
verimi düşen toprakları tekrar eski durumuna getirmek için fazla miktarda iyi kalitede su
ve fazla miktarda enerji tüketmek ve dikkatli bir şekilde amenajman tedbirleri
uygulamak gerekmektedir. Yüksek tuz konsantrasyonları ürünü azaltırken, yıkama ve
drenaj giderlerini artırarak su idaresini de zorlaştırmaktadır. Tuzluluğun sebep olduğu
beslenme bozuklukları bitkilerin gelişmelerini olumsuz yönde etkiler. Bu yüzden tuz
stresi altında ürünü sınırlayan fizyolojik mekanizmaları açıklayabilmek tuz stresine
tolerans açısından önemlidir.
Grattan and Grieve (1999) tuzluluğun besin maddelerinin yarayışlılığını
azaltarak, alınmalarını antagonistik olarak etkileyerek ya da bitkide taşınmalarını ve
dağılımını etkileyerek beslenme bozukluklarına yol açtığını belirtmişlerdir. Shannon and
Grieve (1999) tuz stresinin bitkilerin besin maddesi alımlarını azaltırken bitkilerde bazı
organik bileşiklerin birikimine, membran stabilitesinin bozulmasına, fotosentezin
engellenmesine, toksik radikallerin birikmesine yol açarak bitkinin ürün ve kalitesini
olumsuz yönde etkilediğini belirtmişlerdir.
Diğer taraftan tuz stresi, bitkilerde bir seri fizyolojik ve biyokimyasal
proseslerin olumsuz etkilenmesine de yol açar. Termaat and Munns (1986) ve Ruiz et
al., (1999)’ a göre tuz stresinin bitki gelişimi üzerine olan bu etkileri “ozmotik” ve
“iyonik” olmak üzere iki şekilde ifade edilir. Savvas and Lenz (2000) tarafından
bildirildiğine göre tuz stresinin ozmotik etkisi, bitkinin büyüme oranında azalma, yaprak
renginde değişim, kök/gövde oranını etkileme ve olgunlaşma hızını değiştirme gibi
şekillerde kendini gösterirken, tuz stresinin iyonik etkisi, daha çok meristematik
dokulara veya yaprağa zarar vermek suretiyle ya da tipik besin maddesi noksanlık
belirtileriyle kendini gösterir. Storey (1995)’ e göre tuz stresinde tuzun ozmotik etkisi
nedeniyle transpirasyon ve iyonların köke kitle hareketi ile taşınımı engellenerek bitki
gelişimi engellenirken, tuzun iyonik etkisi nedeniyle de iyonlar arasında rekabet
oluşarak bitkilerin dengeli bir şekilde beslenmesi engellenmekte ve bitkilerde beslenme
bozuklukları oluşmaktadır.
21. yüzyıl başına kadar tuzlulukla ilgili yapılan çalışmalar genellikle tuzun
iyonik etkisini gözardı ederek ozmotik etkisi üzerine kurulmaktaydı. Diğer bir ifadeyle
sulama suları veya topraktaki tuzluluğun iyonik bileşimi dikkate alınmadan, tuz stresi
çalışmalarının büyük bir kısmında tuz stresi faktörü olarak NaCl ele alınmaktaydı.
Hatta, bitkileri beslemek üzere verilen gübrelerin tuz etkileri hemen hiç bir çalışmada
dikkate alınmamaktaydı. Bugün bilinmektedir ki, sulama sularındaki ve yetiştirme
ortamlarındaki (toprak veya topraksız yetiştiricilikte inert materyaller) tuzluluğun
bileşimi ekolojiye ve toprak ana materyali ile kullanılan gübrenin cinsi ile miktarına
göre önemli değişiklikler göstermektedir. Özellikle örtü altı yetiştiricilikte olduğu gibi,
gübrelerin yoğun ve/veya dengesiz olarak tüketildiği alanlarda tuzluluğun kaynağı Na,
Cl ve SO4’ tan çok besin maddelerinden kaynaklanmaktadır (Martin and Koebner,
1995). Bu nedenle de günümüzde tuz stresi çalışmalarında tuzun ozmotik etkisi kadar
iyonik etkisinin de dikkate alınması zorunlu hale gelmiştir. Aksi halde, iyonik bileşimi
pratikteki tuzluluk iyonik bileşimini yansıtmayan çalışmalardan elde edilen sonuçların
pratiğe aktarılması veya pratikle arasında ilişki kurulması zorlaşacaktır. Bu nedenle,
tuzluluk çalışmalarında eşit elektriksel iletkenliğe (EC) sahip NaCl uygulamalarıyla
besin çözeltisi uygulamaları karşılaştırılmalıdır.
643

Bu çalışmada gübreden kaynaklanan tuzluluğun iyonik ve ozmotik etkisinin,


domates ve biber bitkisinde verim ve bazı fizyolojik parametrelere etkisini belirlenmek
amacıyla bitkiler Antalya’da sebze yetiştiriciliği yapılan bir seradan alınan toprakta
kontrol (normal gübrelenen), NaCl tuzluluğu ve gübre tuzluluğu (normal dozun 3 katı)
konularında yetiştirilmiştir.

MATERYAL VE METOD
Tuz stresinin ozmotik ve iyonik etkisinin (özellikle besin maddesi tuzluluğu)
bitki performansına etkisini belirlemek üzere domates ve biber bitkileri ile A.Ü. Ziraat
Fakültesi Toprak Bölümü serasında bir deneme yürütülmüştür. Bu amaçla bitkiler;
a) Kontrol Uygulaması: bu bitkiler standart oranda (mg kg-1 olarak; 263 KH2PO4, 583
KNO3, 1003 Ca(NO3)2 4H2O, 513 MgSO4 7H2O, 171 Fe-EDDHA, 6.1 MnSO4 H2O,
0.39 CuSO4 5H2O, 0.37 (NH4)6Mo7O24 4H2O, 0.33 ZnSO4 7H2O, 1.7 H3BO3) gübreleme
yapılarak yetiştirilmiştir.
b) NaCl Uygulaması: bitkiler standart oranda gübrelemeye (a) ilaveten tuzluluk
oluşturmak amacıyla 40 mmol kg-1 NaCl uygulanarak yetiştirilmiştir.
c) Gübre Uygulaması: bitkiler, gübreden kaynaklanan tuzluluk oluşturmak amacıyla
standart gübre oranı (a) 3 kat artırılarak gübreleme yapılan saksılarda yetiştirilmiştir.
Denemede kullanılmak üzere Antalya’da sebze yetiştiriciliği yapılan bir seradan
alınan toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri şöyledir: Toplam N, %0.24, bitkiler için
elverişli P, K, Ca, Mg, Na, Fe, Mn, Cu ve Zn sırasıyla 25.4 mg kg-1, 226 mg kg-1, 4366
mg kg-1, 459 mg kg-1, 23.5 mg kg-1, 2.56 mg kg-1, 5.74 mg kg-1, 1.01 mg kg-1 ve 0.23 mg
kg-1’dır. Deneme toprağının pH, 7.51, EC, 0.38 dS m-1, Organik Madde, % 1.40 ve
Kireç içeriği % 21.2’dır. Kum, kil, silt içeriği sırasıyla; %28.14, %35.52 ve %36.34’
dür.
Domates ve biber fideleri 19.09.2005 tarihinde 5 kg toprak alabilen PVC
saksılara her saksıya 1 fide olarak şaşırtılmış ve şaşırtma ortamına alışmaları için
uygulamalar (a, b, c) şaşırtmadan sonraki gün başlanarak 3’ e bölünerek verilmiştir.
Uygulamalar başlatıldıktan 6 hafta sonra bitkilerin büyüme, gelişme ve
fizyolojilerindeki değişimleri incelemek üzere taze bitki örneklerinde analizler yapılarak
ve bundan da 2 hafta sonra (toplam 2 aylık gelişme süresi sonunda) bitkiler hasat
edilerek yaş ve kuru ağırlık belirlemesi yanında kimyasal analizler yapılarak tuz
stresinin ozmotik ve iyonik etkisi belirlenmiştir.
Bitkilerde Yapılan analizler:
Yaprak Su Tutma Kapasitesi (YSTK): Yaprak örnekleri alındıktan hemen sonra yaş
ağırlıkları belirlenmiş (W0), daha sonra yapraklar 25 0C’ de % 50 nem içeren bir
ortamda bekletilip 2, 4 ve 6. saatlerde tartılmış (W2, W4 ve W6) ve son olarak 50 0C’ de
24 saat bekletilen yaprak örnekleri tartılarak (Wd) aşağıdaki eşitlik yardımıyla yaprak su
tutma kapasitesi (YSTK) belirlenmiştir (Clarke and McCaig, 1982; Golestani et al.,
1998). YSTK = (W0-W2)+(W2-W4)+(W4-W6)/ 3xWd.(T2-T1)
Burada (T2-T1) iki ölçümün yapıldığı zaman aralığını ifade etmektedir (2 saat).
Membran Geçirgenliği (MG): Yan et al., (1996) tarafından bildirildiği şekilde taze
bitki örneklerinde EC-metre ile ölçülerek aşağıdaki eşitlik ile hesaplanmıştır.
MG= [(C1/C2)] x 100
Klorofil a, Klorofil b, Toplam klorofil ve Karoten: 0.25 g taze bitki örneği %80’ lik
aseton ile ekstrakte edildikten sonra ekstrakt çözeltisinde 645 ve 663 nm ve 470 nm
644

dalga boylarında absorbansları belirlenmiş ve aşağıdaki eşitlik yardımıyla klorofil a,


klorofil b ve toplam klorofil hesaplanmıştır (Arnon, 1946; Withan et al., 1971).
Klorofil a (mg/g) = (12.7x(D663)-2.69x(D645)xV/(1000xW)
Klorofil b (mg/g) = (22.91x(D645)-4.68x(D663)xV/(1000xW)
Toplam Klorofil (mg/g)= Kl a+Kl b
Burada;
V: Ekstrakt hacmi
W:ekstrakte edilen bitki ağırlığı
D: Belirtilen dalgaboyunda elde edilen absorbans okumasıdır.
Bitkilerin Mineral Madde İçerikleri: Kurutulmuş ve öğütülmüş bitki örneklerinde;
toplam N mikro kjeldahl yöntemi ile belirlenmiştir. Kuru yakma yöntemi ile yakılan
bitki örneklerinde P spektrofotometrik olarak, K ve Na fleymfotometrik olarak, Ca, Mg,
Fe, Zn ve Mn ise AAS ile belirlenmiştir (Kacar ve İnal, 2008).
İstatistik Analizler: Uygulama sonuçlarının önemliliği Varyans analizi ile Minitab
paket programı kullanılarak, uygulamalar arasındaki farklılıklar ise Mstat paket
programı kullanılarak Duncan Çoklu Karşılaştırma Test’i ile belirlenmiştir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Domates ve Biber Bitkilerinin Yaş ve Kuru Ağırlıkları, Yaprak Su tutma
Kapasiteleri ve Mebmran Geçirgenlikleri
Tuz stresinin ozmotik ve iyonik etkisinin, özellikle besin maddesi tuzluluğunun,
domates ve biber bitkisinin yaş ve kuru ağırlığı üzerine etkisi Çizelge 1’ de verilmiştir.
Çizelge 1 incelendiğinde, domates ve biber bitkilerinin yaş ve kuru ağırlıkları hem NaCl
hem de gübreden kaynaklanan tuz stresinin etkisiyle önemli oranda azalmıştır. Domates
bitkisinde yaş ve kuru ağırlıktaki azalışlar, NaCl uygulaması ile sırasıyla % 87 ve % 89
oranında, aşırı gübre uygulamasında ise sırasıyla % 76 ve % 74 oranında olmuştur.
Biber bitkisinde yaş ve kuru ağırlıktaki azalışlar NaCl uygulaması ile sırasıyla % 66 ve
% 64 oranında, aşırı gübre uygulamasında ise sırasıyla % 43 ve % 39 oranında
gerçekleşmiştir.
Bitkilerde tuza bağlı olarak yaş ve kuru ağırlıkta meydana gelen azalma,
yetişme ortamının ozmotik basıncının tuzdan dolayı artmasıyla su yarayışlılığının
azalması ve buna bağlı olarak azalan transpirasyon ve aşırı gübre dozu ile bitkilerin
iyon dengesindeki bozulmalardan ileri gelmesiyle açıklanabilir. Tuz stresi altında bitki
gelişiminde önemli azalmaların olduğu çeşitli bitkilerde pek çok araştırıcı tarafından da
bildirilmiştir (Meloni et al. 2004; Alpaslan and Gunes, 2001; Greenway and Munns,
1980; Eraslan et al., 2007a)
İyonik ve ozmotik tuz stresi altında yetiştirilen domates ve biber bitkilerinin
yaprak su tutma kapasiteleri (YSTK) ve membran geçirgenlikleri (MG) Çizelge 1’ de
verilmiştir. Domates ve biber bitkisinin yaprak su tutma kapasitesi hem gübre hem de
NaCl tuzluluğuna bağlı olarak azalmıştır. Meloni et al. (2004) ve Yildirim et al. (2008)
tarafından yapılan çalışmalarda da NaCl uygulamasının yaprak su tutma kapasitesini
azalttığı belirtilmiştir.
Gübre ve NaCl tuzluluğunun domates ve biber bitkisinde membran geçirgenliği
üzerine etkisi incelendiğinde ise domates bitkisinde NaCl tuzluluğunda, biber bitkisinde
ise hem gübre hem NaCl tuzluluğunda membran geçirgenliğinin kontrol uygulamasına
645

göre istatistiki olarak önemli derecede arttığı belirlenmiştir (Çizelge 1). Ozmotik
basınçta tuz kaynaklı artışa bağlı olarak domates ve biber bitkisinde tuz stresi membran
geçirgenliğini artırmıştır. Bu durum ozmotik etkiden çok iyonik etkinin (iyon toksisitesi)
daha etkili olduğunu göstermektedir. Yapılan çeşitli araştırmalarda da tuz stresi altında
yetiştirilen bitkilerde membran geçirgenliğinin arttığı bildirilmiştir (Günes et al., 2007;
Eraslan et al., 2007a; Eraslan et al., 2007b; Yildirim et al., 2008).
Çizelge 1. Kontrol, NaCl ve gübreden kaynaklanan tuz stresi altında yetiştirilen
domates ve biber bitkilerinin yaş ve kuru ağırlıkları, yaprak su tutma kapasiteleri
(YSTK) ve membran geçirgenlikleri (MG)
Uygulama Yaş Ağırlık Kuru Ağırlık YSTK (%) MG (%,EC)
(g) (g)
Domates
Kontrol 150.0 a 19.08 a 0.15 a 25.95 b
NaCl 18.25 b 2.07 c 0.10 b 42.92 a
Gübre 35.55 b 4.82 b 0.10 b 28.62 b
F-test ** ** * **
Biber
Kontrol 16.45 a 2.07 a 0.21 a 22.93 c
NaCl 5.53 b 0.74 b 0.08 b 46.09 a
Gübre 9.23 b 1.25 b 0.09 b 30.03 b
F-test ** ** ** **
*: p<0.05, ** : p<0.01, aynı sütunda farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli.
Domates ve Biber Bitkilerinin Klorofil a, Klorofil b, Toplam Klorofil ve Karoten
İçerikleri
İyonik ve ozmotik tuz stresi altında yetiştirilen domates ve biber bitkilerinin
klorofil a, klorofil b, toplam klorofil ve karoten içerikleri Çizelge 2’ de verilmiştir.
Çizelge 2 incelendiğinde, domates ve biber bitkilerinin klorofil a, klorofil b, toplam
klorofil ve karoten içeriklerinin NaCl ve gübre tuzluluğunun etkisiyle azaldığı
görülmektedir. Bitkilerin klorofil a, klorofil b, toplam klorofil ve karoten içeriğindeki
azalışlar NaCl tuzluluğunda daha fazla olmuştur. Benzer bulgular Neocleous et al.
(2007) ve Eraslan et al. (2007b) tarafından da bildirilmiştir. Gunes et al. (2007)
tarafından yapılan bir çalışmada ise tuz stresi altında yetiştirilen mısır bitkisinin klorofil
a, klorofil b, toplam klorofil içeriklerinin değişmediği belirtilmiştir.
Çizelge 2. Kontrol, NaCl ve gübreden kaynaklanan tuz stresi altında yetiştirilen
domates ve biber bitkilerinin klorofil a, klorofil b, toplam klorofil ve karoten İçerikleri
Uygulama Kl a (mg g-1) Kl b (mg g-1) Top. Kl (mg g-1) Karoten (mg g-1)
Domates
Kontrol 2.02 a 0.96 a 2.98 a 0.46 a
NaCl 0.96 b 0.49 b 1.45 b 0.22 b
Gübre 1.30 b 0.62 b 1.92 b 0.31 b
F-test ** ** ** **
Biber
Kontrol 1.61 a 0.85 a 2.46 a 0.41 a
NaCl 0.77 c 0.52 b 1.29 b 0.28 b
Gübre 1.09 b 0.65 b 1.74 b 0.36 a
F-test ** * ** *
*: p<0.05, ** : p<0.01, aynı sütunda farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli.
646

Domates ve Biber Bitkilerinin Toplam N, P, K ve Ca İçerikleri


İyonik ve ozmotik tuz stresi altında yetiştirilen domates ve biber bitkilerinin
toplam N, P, K ve Ca içerikleri Çizelge 3’ te verilmiştir. Gübre ve NaCl tuzluluğunun
domates ve biber bitkisinin N içeriği üzerine etkisi incelendiğinde, NaCl tuzluluğunun
bitkilerin N içeriğini kontrole göre azalttığı, bu azalışın biber bitkisinde istatistiki olarak
önemli olduğu görülürken gübre tuzluluğunun her iki bitkininde N içeriğini istatistiki
olarak önemli oranda artırdığı belirlenmiştir. Tuz (NaCl) stresinin bitkilerde N içeriğini
azalttığı Günes et al. (2007) ve İnal vd (1997) tarafından da bildirilmiştir.
Bitkilerin P içerikleri incelendiğinde, domates bitkisinde aşırı gübre
uygulamasının P içeriğini önemli oranda artırırken biber bitkisinde hem NaCl hem de
gübre uygulamasının P içeriğini kontrole göre önemli derecede azalttığı tespit edilmiştir
(Çizelge 3). Tuzluluğun bitkilerin fosfor içerikleri üzerine etkilerinin araştırıldığı
çalışmalarda farklı sonuçlar alınmıştır. Bir grup araştırmacı tuz uygulamasının bitkilerin
P içeriğini artırdığını [Günes et al (2007), Taban et al (1999), Cooper and Dumbroff
(1973)] diğer bir grup araştırıcı ise azalttığını [Strogonov (1964), Ravikovitch and
Porath (1967)]belirtmişledir.
Gübre ve NaCl tuzluluğunun bitkilerin K içeriğine etkisi incelendiğinde, hem
domates hem de biber bitkisinde NaCl uygulamasının bitki K içeriğini istatistiki olarak
önemli oranda azalttığı belirlenirken gübre tuzluluğunun domates bitkisinde K içeriğini
kontrole göre artırdığı biber bitkisinde ise azalttığı belirlenmiştir (Çizelge 3). NaCl
uygulaması ile bitkilerin K içeriğindeki azalma, Na ve K iyonları arasındaki antagonistik
etkileşimden dolayıdır. Bitkilerin K içeriklerinin tuz uygulamaları ile azaldığı, İnal vd.
(1997) tarafından domates bitkisinde, Gunes et al. (1996) tarafından biber bitkisinde
yapılan çalışmalarda da belirtilmiştir.
Bitkilerin Ca içerikleri incelendiğinde ise hem NaCl hem de gübre
uygulamasının her iki bitkide de Ca içeriğini kontrole göre artırdığı ve bu artışların
NaCl uygulamasında gübre uygulamasından daha fazla olduğu tespit edilmiştir (Çizelge
3). Tuz (NaCl) uygulaması ile bitkilerin Ca içeriğinin arttığı Günes et al. (2007)
tarafından da bildirilmiştir.
Çizelge 3. Kontrol, NaCl ve gübreden kaynaklanan tuz stresi altında yetiştirilen
domates ve biber bitkilerinin toplam N, P, K ve Ca içerikleri
Uygulama N (%) P (%) K (%) Ca (%)
Domates
Kontrol 3.06 b 0.30 b 3.28 b 2.32 c
NaCl 2.93 b 0.27 b 2.80 c 4.38 a
Gübre 3.78 a 0.42 a 3.78 a 3.24 b
F-test ** ** ** **
Biber
Kontrol 3.37 b 0.17 a 4.59 a 1.93 b
NaCl 2.99 c 0.12 b 2.67 c 2.98 a
Gübre 3.84 a 0.10 b 4.05 b 2.59 ab
F-test ** ** ** *
*: p<0.05, ** : p<0.01, aynı sütunda farklı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli.
Domates ve Biber Bitkilerinin Mg, Na, Fe, Zn ve Mn İçerikleri
İyonik ve ozmotik tuz stresi altında yetiştirilen domates ve biber bitkilerinin
toplam Mg, Na, Fe, Zn ve Mn içerikleri Çizelge 4’ te verilmiştir. Gübre ve NaCl
tuzluluğunun bitkilerin Mg içerikleri üzerine etkisi incelendiğinde hem NaCl hem de
gübre uygulamasında domates ve biber bitkilerinin Mg içeriğinin kontrole göre arttığı
647

bu artışın gübre uygulamasında daha fazla olduğu belirlenmiştir (Çizelge 4). Benzer
bulgular Gunes et al. (2007) tarafından da belirtilmiştir.
Bitkilerin Na içerikleri incelendiğinde NaCl uygulamasında bitkilerin Na
içeriğinde önemli bir artış gözlenmiştir (Çizelge 4). Gübre tuzluluğu uygulamasında da
bitkilerin Na içeriğinde artış gözlenmiş ancak bu artışlar NaCl uygulamasındaki artışlar
ile karşılaştırıldığında çok düşük düzeylerde ve önemsiz olmuştur. NaCl
uygulamalarında bitkilerin Na içeriğinin şiddetli artması iyonik etki nedeniyle
bitkilerdeki yaş ve kuru ağırlık azalmasının da başlıca sebebi olmuştur. Bitkilerde NaCl
uygulaması ile Na içeriğinin arttığı çeşitli bitkilerde bir çok araştırıcı tarafından da rapor
edilmiştir (Wimmer, et al., 2003; Alpaslan and Gunes, 2001; Eraslan et al., 2007a, Al-
Hakimi and Hamada, 2001).
Gübre ve NaCl tuzluluğunun bitkilerin Fe içeriklerini kontrole göre bir miktar
artıdığı ancak bu artışların istatistiki olarak önemli olmadığı bulunmuştur (Çizelge 4).
Gübre ve NaCl tuzluluğunun bitkilerin Zn içerikleri üzerine etkisi incelendiğinde,
domates bitkisinde hem NaCl hem de gübre uygulamasının Zn içeriğini artırdığı bu
artışın gübre uygulamasında daha fazla olduğu tespit edilirken biber bitkisinde ise NaCl
uygulamasının Zn içeriğini önemli derecede azalttığı belirlenmiştir. Bitkilerin Mn
içerikleri incelendiğinde ise hem NaCl hem de gübre uygulamasının domates ve biber
bitkisinde Mn içeriğini kontrole göre artırdığı bu artışın domates bitkisinde istatistiki
olarak önemli olduğu tespit edilmiştir (Çizelge 4). Tuz stresi altında yetiştirilen bitkilerle
yapılan çalışmalarda çeşitli sonuçlar bildirilmiştir. Mohamedin et al. (2006) tarafından
tuzlu, tuzlu-alkali ve alkali topraklarda yapılan bir çalışmada tuzlu toprakta yetiştirilen
ayçiçeği bitkisinin Fe, Zn ve Mn içeriğinin tuzsuz toprakta yetiştirilenlere göre önemli
oranda daha düşük olduğu bildirilirken Gunes et al. (2007) tarafından mısır bitkisi ile
yapılan bir çalışmada ise tuz stresinin bitkilerin Fe, Mn ve Zn içeriğini artırdığı tespit
edilmiştir.
Çizelge 4. Kontrol, NaCl ve gübreden kaynaklanan tuz stresi altında yetiştirilen domates
ve biber bitkilerinin toplam Mg, Na, Fe, Zn ve Mn içerikleri
Uygulama Mg (%) Na (%) Fe (mg kg-1) Zn (mg kg-1) Mn (mg kg-1)
Domates
Kontrol 0.69 c 0.09 b 53.7 17.9 c 19.0 c
NaCl 1.03 b 2.33 a 145.6 25.6 b 32.1 b
Gübre 1.17 a 0.26 b 66.6 32.2 a 37.3 a
F-test ** ** öd ** **
Biber
Kontrol 0.74 c 0.05 b 64.4 27.6 a 41.0
NaCl 0.99 b 3.25 a 64.9 20.3 b 42.1
Gübre 1.17 a 0.22 b 67.3 26.5 a 67.5
F-test ** ** öd * öd
öd: önemli değil, *: p<0.05, ** : p<0.01, aynı sütunda farklı harflerle gösterilen ortalamalar
arasındaki fark önemli.
Domates ve biber bitkisinde gübrelerden kaynaklanan tuzluluğun iyonik ve
ozmotik etkisinin bazı fizyolojik parametreler ile belirlenmesi amacıyla yürütülen bu
çalışmada domates ve biber bitkileri a) normal beslenme koşullarında, b) NaCl tuz stresi
altında, c) gübreden kaynaklanan tuz stresi altında yetiştirilmiş ve tuzluluğun iyonik ve
ozmotik etkisini belirlemek üzere bitki gelişimi, ve fizyolojik parametreler olan yaprak
su tutma kapasitesi, klorofil (toplam, klorofil a ve klorofil b), karoten, membran
geçirgenliği gibi parametreler değerlendirilmiş, ayrıca bitkilerin beslenme durumlarını
da belirlemek üzere N, P, K, Ca, Mg, Na, Fe, Zn ve Mn durumları değerlendirilmiştir.
Domates ve biber bitkilerinde tuzluluğun iyonik ve ozmotik etkisine bağlı
olarak önemli oranda verim kaybı (yaş ağırlık ve kuru ağırlık) olmuştur. Tuzluluğun
648

gübreden veya NaCl’ den kaynaklanması ürün azalması üzerinde bir fark
yaratmamıştır. Tuzluluğun iyonik etkisi fizyolojik parametrelerden membran
stabilitesini önemli oranda bozmuştur ve bitkilerin yaprak su tutma kapasitesi, toplam
klorofil, klorofil a, klorofil b ve karoten içeriği azalmıştır. Bitkilerin besin maddeleri
içeriği ele alındığında ise; NaCl tuzluluğunun toprakta yetiştirilen bitkilerin N ve K
içeriğini azalttığı, biber bitkisinin P içeriği tuzluluğa bağlı olarak azaldığı, Mg ve Na
içeriklerinin NaCl uygulaması ile daha fazla arttığı, bitkilerin Ca içeriğinin NaCl
tuzluluğunda daha yüksek olduğu bulunmuştur. Genellikle gübre tuzluluğu uygulaması
bitkilerin mikro element içeriğini artırmıştır.

KAYNAKLAR
Al-Hakimi AMA, Hamada AM. 2001.Counteraction of salinity stress on wheat plants by
grain soaking in ascorbic acid, thiamin or sodium salicylate. Biol Plant
2001;44:253–61.
Alpaslan M, Gunes A. 2001. Interactive effects of boron and salinity stress on the
growth, membrane permeability and mineral composition of tomato and
cucumber plants. Plant Soil, 236:123–8.
Arnon, D.I., 1949. Copper enzymes in isolated chloroplasts. Polyphenoloxidase in Beta
vulgaris. Plant Physiol. 24, 1-15.
Clarke, J.M., McCaig, T.N., 1982. Excised leaf water retention capacity as an indicator
of drought resistance of Triticum genotypes. Can. J. Plant Sci. 62: 571-578.
Cooper, A.W., Dumbroff, E.B. 1973. Plant Adjustment to Osmotic Stres in Blanced
Mineral Nutrient Media. Can. J. Botany., 51: 763-773.
Eraslan, F., Inal, A., Gunes, A., Alpaslan, M. 2007b. Impact of exogenous salicylic acid
on the growth, antioxidant activity and physiology of carrot plants subjected to
combined salinity and boron toxicity. Scientia Horticulturae, 113: 120–128.
Eraslan, F., Inal, A., Savasturk, O., Gunes, A. 2007a. Changes in antioxidative system
and membrane damage of lettuce in response to salinity and boron toxicity.
Scientia Horticulturae. 114, 5–10.
Golestani, A.S., Assad, M.T., 1998. Evaulation of four screening teshniques for drought
resistance and their relationship to yield reduction ratio in wheat.Euphytica 103:
293-299
Grattan, S.R., Grieve, C.M., 1999. Salinity-mineral nutrient relations in horticultural
crops. Sci. Hortic. 78: 127-157.
Greenway H, Munns R. 1980. Mechanism of salt tolerance in non-halophytes. Annu
Rev Plant Physiol ;31: 149–90.
Gunes, A., Inal, A., Alpaslan, M., Eraslan, F., Bağcı, E.G. Cicek, N. 2007. Salicylic acid
induced changes on some physiological parameters symptomatic for oxidative
stress and mineral nutrition in maize (Zea mays L.) grown under salinity.
Journal of Plant Physiology, 164: 728-736.
İnal, A., Güneş, A., Alpaslan, M. 1997. Peat-Perlit ortamında besin çözeltisi ile
yetiştirilen domates (Lycopersicon Esculentum L.) in gelişmesi, klorofil, prolin
ve mineral madde içeriğine değişik NaCl düzeylerinin etkisi. Turkish Journal of
Agriculture and Forestry, 21, 95-99, 1997.
649

Kacar, B., İnal, A. 2008. Bitki Analizleri. Nobel Yayın No:1241, Fen Bilimleri:63,
Ankara.
Martin, P.K., Koebner, R.M.D., 1995. Sodium and chloride ions contribute
synergistically to salt toxicity in wheat. Biol. Plant. 37 (2): 265-271.
Meloni, D.A., Gulotta, M. R., Martínez, C.A., Marco Antonio Oliva, M. A. 2004. The
effects of salt stress on growth, nitrate reduction and proline and glycinebetaine
accumulation in Prosopis alba . Braz. J. Plant Physiol., 16(1):39-46.
Mohamedin, A.A.M., Abd El-Kader, A.A. and Bardan, N. M.2006. Response of
sunflower (Helianthus annuus l.) to plants salt stress under different water table
depths. Journal of Apllied Sciences Research, 2(12): 1175-1184.
Neocleous, D., Vasilakakis, M.2007. Effects of NaCl stress on red raspberry (Rubus
idaeus L. ‘Autumn Bliss’). Scientia Horticulturae, 112: 282–289.
Ravikovitch, S., Porath, A. 1967. The effect of nutrients on the salt tolerance of crops.
Plant and Soil, 26: 49-71.
Ruiz, D., Martinez, V., Cerda, A., 1999. Demarcating specific ion (NaCl, Cl-, Na+) and
osmotic effects in the response of two citrus rootstocks to salinity. Sci. Hortic.
80: 213-224.
Savvas, D., Lenz, F., 2000. Effects of NaCl or nutrient-induced salinity on growth, yield
and composition of eggplants grown in rockwool. Sci. Hortic. 84: 37-47
Shannon, M.C., Grieve, C., 1999. Tolerance of vegetable crops to salinity. Sci. Hortic.
78: 5-38.
Storey, R., 1995. Salt tolerance, ion relations and the effects of root medium on the
response of citrus to salinity. Aust. J. Plant Physiol. 22: 101-114.
Strogonov, B.P. 1964. Physiological Basis of Salt Tolerance of Plants as Affected by
Various Types of Salinity. Edition Jerusalem TPST,1964.
Taban, S.,Ozguven, N., Celik,H., Katkat, V. 1999. Effect of Potassium on
Macroelements Distribution in Maize Plant Grown under Salt Stress. Dahlia
Greidinger International Symposium Nutrient Management Under Salinity and
Water Stress, 215-222. 1-4 March 1999, Hafia-Israel, 1999.
Termaat, A., Munns, R., 1986. Use of concentrated macronutrient solutions to separate
osmotic from NaCl-specific effects on plant growth. Aust. J. Plant Physiol. 13:
509-522.
Wimmer, M.A., Muhling, K.H., Lauchli, A., Brown, P.H., Goldbach, H.E.,2003. The
interaction between salinity and boron toxicity affects the subcellular
distribution of ions and proteins in wheat leaves. Plant Cell Environ. 26, 1267–
1274.
Withan, F.H., Blayedes, D.F., Devlin, R.M., 1971. Experiments in Plant Physiology.
Van Nostrand Reinhold Co., New York. 55-58.
Yan B, Dai Q, Liu X, Huang S, Wang Z.1996. Flooding-induced membrane damage,
lipid oxidation and activated oxygen generation in corn leaves. Plant Soil.
1996;179:261–8.
Yildirim, E., Turan, M., Guvenc. 2008. Effect of Foliar Salicylic Acid Applications on
Growth, Chlorophyll, and Mineral Content of Cucumber Grown Under Salt
Stress. Journal of plant Nutrient, 31(3): 593-612.
650

ANTALYA-KUMLUCA İLÇESİNDE DOMATES YETİŞTİRİLEN SERA


TOPRAKLARININ YILLARA BAĞLI OLARAK TUZ İÇERİKLERİNİN
İNCELENMESİ

Şule ORMAN Sahriye SÖNMEZ İlker SÖNMEZ Sedat ÇITAK


Mustafa KAPLAN Yusuf YAZAR
Akdeniz Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Antalya. suleorman@akdeniz.edu.tr,

ÖZET
Bu çalışma, Antalya-Kumluca ilçesindeki domates yetiştirilen sera toprakları tuz
içeriklerinin yıllara bağlı olarak değişimlerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Bu
amaçla, Kumluca ilçesindeki 18 domates serasından 1994, 2002 ve 2008 yıllarında
yetiştirme dönemi ortasında 0-20 ve 20-40 cm derinliklerinden toplam 108 toprak örneği
alınmıştır. Alınan toprak örneklerinde EC analizleri yapılmıştır. Elde edilen bulgulara
göre, toprak örneklerinin minimum EC değerleri 1994, 2002 ve 2008 yıllarında 0-20 cm
derinlikte sırasıyla 1.82, 2.23 ve 3.28 dS/m; 20-40 cm derinlikte ise sırasıyla 2.13, 2.28
ve 3.13 dS/m olarak belirlenmiştir. Toprak örneklerinin maksimum EC değerleri
incelendiğinde ise 0-20 cm derinlikte sırasıyla 15.53, 9.25 ve 9.59 dS/m; 20-40 cm
derinlikte ise sırasıyla 10.87, 8.04 ve 11.13 dS/m değerleri elde edilmiştir. Genel olarak,
bu veriler incelendiğinde yıllar itibariyle minimum değerlerde artış gözlenirken,
maksimum değerlerde azalma görülmüştür. Minimum ve maksimum EC değerleri
arasındaki fark 0-20 cm ve 20-40 cm derinliklerinde sırasıyla 1994 yılında 13.71 ve
8.74; 2002 yılında 7.02 ve 5.76; 2008 yılında ise 6.31 ve 8.00 birim olarak
belirlenmiştir. Bu azalma eğilimine son yıllarda tuzluluğun tarım gündemi içerisinde
dikkate değer bir şekilde vurgulanmasıyla üreticilerin EC değerlerini dikkate alarak daha
kontrollü uygulamalar yapmaya başlamalarının neden olabileceği söylenebilir. Ancak
buna rağmen ortalama EC değerlerinin belirgin bir şekilde değişmediği ve orta tuzlu
sınıfına giren toprakların oranında bir artış olduğu göz önüne alınırsa, bu konudaki
çalışmaların sürdürülme zorunluluğu açıkça görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Toprak tuzluluğu, domates, sera, Antalya
INVESTIGATION OF YEAR-BASED SALT CONTENT OF SOILS IN
GREENHOUSES USED FOR TOMATO GROWTH IN ANTALYA-KUMLUCA
REGION
ABSTRACT
In this study, variability of soil salinity in respect to years has been investigated
by soil samples obtained from tomato cultivated greenhouses in Kumluca district of
Antalya. For this purpose, 108 soil samples from 0-20 and 20-40 cm depths were
obtained from 18 different greenhouses of Kumluca in the middle of the growing
seasons of the years 1994, 2002 and 2008. EC analysis were done by using the soil
samples. According to the results, minimum EC values obtained from 0-20 cm depth
soil samples were 1.82, 2.23 and 3.28 dS/m while those obtained from 0-40 cm depth
samples were 2.13, 2.28 and 3.13 dS/m in the years 1994, 2002 and 2008 respectively.
In addition, maximum EC values were 15.53, 9.25 and 9.59 dS/m for samples obtained
from 0-20 cm depth while they were 10.87, 8.04 and 11.13 dS/m for samples obtained
from 20-40 cm depth. Data obtained from the results point out that the minimum EC
values are in trend of an increase while the maximum EC values are in trend of a
decrease. Difference between the minimum and the maximum EC values of the
sampling depths 0-20 cm and 20-40 cm were 13.71 and 8.74 dS/m in 1994, 7.02 and
5.76 dS/m in 2002, 6.31 and 8.00 dS/m in 2008 respectively. This trend of decrease in
651

minimum and maximum EC value differences is the result of the remarkable


importance given to EC values in the agriculture agenda,which, in turn, has led the
producers to more controlled applications. On the other hand, the results point out that
there isn’t a significant variability in mean EC values. In addition, considering
increasing ratio of medium saline soils it’s an absolute necessity to carry out more
investigations about the subject.
Key Words: Soil salinity, tomato, greenhouse, Antalya.
GİRİŞ
Tuzluluk bitki gelişimini sınırlayan temel etkenlerden birisi olup, dünyadaki
arazilerin toplam %7’sini etkilemektedir (Flowers ve ark. 1997). Tarım yapılan alanların
% 23’ü ve sulanan alanların % 20’sinde tuzluluk problemi mevcuttur. Ayrıca her yıl
dünyadaki arazilerin % 10’unda tuzluluk düzeyinde artış eğilimi görülmektedir
(Ponnamierurna 1984).
Günümüzde, özellikle örtüaltı yetiştiriciliği yapılan topraklar tuzluluk tehlikesi
ile karşı karşıya kalmaktadır. Örtüaltı yetiştiriciliğinde yüksek verim ve kaliteli ürün
alınması için son derece yoğun bir gübreleme programı uygulanması ve sulama suyu
kalitesinin iyi olmaması sera topraklarında tuzluluğun oluşmasının temelini teşkil
etmektedir. Bilindiği üzere kimyasal gübreler tuz içerikli bitki besin maddeleridir. Bu
nedenle fazla kullanılmaları toprakta olumsuz koşulların oluşmasına neden olmaktadır.
Gübrelerin kullanımı bitkinin gereksinimi ölçüsünde olmalı ve tarım topraklarının
degradasyonu engellenmelidir. Kalitesiz ve yüksek tuz içeriğine sahip sulama sularının
kullanılması da toprağın tuzlulaşmasına neden olan en önemli faktörlerden birisidir.
Fazla miktarda erimiş katı madde içeren sulama suları ile sulanan topraklarda tuz
birikimi meydana gelmektedir. Sulama suyu kalitesinin iyi olmaması toprağın
tuzlanmasına, fiziksel yapısının bozulmasına ve bitkisel verimin azalmasına neden
olduğundan dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biridir.
Tuzluluk nedeniyle bitkisel üretimin düşmesi; bitkilerin tuz düzeyi sürekli artan
toprağa uyum gösterememeleri, bitki tür ve çeşitlerinin gelişmelerinin engellenmeye
başladığı çevre ve büyüme ortamı sorunu olarak ele alınmalıdır. Toprak tuzluluğu,
bitkinin transpirasyonu ve solunumunun yanısıra, su alımını ve kök gelişimini
azaltmaktadır. Bunun sonucunda hormonal dengede yıkım meydana gelmekte,
fotosentez azalmakta, nitrat alımı düşmesi sonucunda protein sentezinde azalma
görülmekte ve bitki boyu kısalmaktadır. Bu durum bitkinin yaş ve kuru ağırlığını
etkilediğinden çiçek sayısını azaltmakta ve verimin azalmasına neden olmaktadır
(Sharma 1980, Robinson ve ark. 1983, Çakırlar ve Topçuoğlu 1985).Toprakların
tuzluluk seviyelerine göre bitkilerin tepkisi Çizelge 1'de verilmiştir (Aydemir 1992).
Çizelge 1. Toprakların tuzluluk seviyelerine göre bitkilerin tepkisi
E.C. (25Co'de mmhos/cm) Tuzluluk Bitki Tepkisi
0-2 Çok az tuzlu Tuzluluk etkisi çoğunlukla ihmal edilebilir
2-4 Az tuzlu Çok duyarlı bitkilerin ürün verimleri düşebilir
4-8 Tuzlu Birçok bitkinin ürün verimi düşer
8-16 Çok tuzlu Tuza dayanıklı bitkiler normal ürün verebilir
> 16 Aşırı tuzlu Tuza çok dayanıklı birkaç bitki ürün verebilir.

Türkiye’de örtüaltı yetiştiriciliği Akdeniz Bölgesinde yoğun olarak


yapılmaktadır. İklim özelliklerinin uygunluğu (ışıklanma süresi, su, sıcaklık vb.) bu
bölgede sera yetiştiriciliğinin gelişmesine neden olmuştur. Antalya ili sınırları içerisinde
kalan Kumluca ilçesi en önemli seracılık merkezlerinden biridir. İlçede toplam kapalı
alan 37.060 da olup örtüaltı üretiminde önemli bir yer almaktadır (Anonymous 1999).
652

Kaplan ve Akay (1995) tarafından seracılığın yoğun olarak yapıldığı Kumluca ve


Finike yörelerinde tuzluluk üzerine yapılmış çalışmada, yöre seralarında toprak
tuzluluğunun bitki yetiştirme dönemi içerisinde önemli düzeyde arttığı bildirilmiştir.
Sönmez ve Kaplan (2004) tarafından Antalya’nın Demre ilçesi seralarında yapılan bir
çalışmada, toprakların ve sera sulama sularının orta ve fazla tuzlu sınıflarına girdiği
bildirilmiştir. Araştırmacılar yörede sera yetiştiriciliğinde tuzluluğa dayanıklı çeşitlerin
tercih edilmesinin ve tuzluluğun izlenmesinin gerektiğini belirtmişlerdir.
Bu çalışma ile Kumluca ilçesi domates seralarında toprak tuzluluğunun yıllar
itibariyle değişiminin incelenmesi ve durum tespiti yapılması amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOD
Araştırmada Kumluca ilçesinde domates yetiştiriciliği yapılan seralardan 1994,
2002 ve 2008 yıllarında alınan 108 toprak örneği materyal olarak kullanılmıştır. Toprak
örneklemeleri yetiştirme dönemi ortasında 0-20 cm ve 20-40 cm derinliklerden alınarak
yapılmıştır.
Toprak örneklerinde elektriksel iletkenlik değeri Bower ve Wilcox (1965)
tarafından belirtilen esaslara uygun olarak saturasyon çamurunda elektriksel iletkenlik
aleti ile belirlenmiş ve Solh (1987)’a göre sınıflandırılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Kumluca ilçesinden 1994, 2002 ve 2008 yıllarında toplam 54 domates serasının
0-20 cm ve 20- 40 cm derinliklerinden alınan toprak örneklerinin EC değerleri Çizelge
2’de verilmiştir.
Çizelge 2. Kumluca İlçesi Sera Toprak Örneklerinin Yıllara Bağlı Olarak Elektriksel
İletkenlik Değerleri (dS/m)
EC dS/m
Örnek 1994 2002 2008
No Derinlik (cm) Derinlik (cm) Derinlik (cm)
0-20 20-40 0-20 20-40 0-20 20-40
1 9.27 7.85 4.30 3.70 5.03 7.44
2 2.65 4.86 2.23 2.64 7.38 8.97
3 7.85 6.00 3.56 3.08 6.12 5.62
4 6.00 4.86 2.31 2.28 4.72 5.34
5 3.29 3.52 5.97 5.97 5.42 5.89
6 3.19 2.91 6.61 6.16 3.28 3.13
7 8.50 7.85 5.78 4.63 6.27 5.74
8 7.85 6.80 6.61 6.16 5.96 8.50
9 2.55 3.09 4.87 4.63 6.10 5.40
10 1.82 2.13 5.44 6.61 9.59 11.13
11 6.04 4.53 3.08 2.64 5.04 4.97
12 4.73 5.44 5.61 5.44 7.88 11.13
13 2.65 3.20 3.70 3.56 4.20 6.18
14 9.88 8.36 7.71 7.40 4.17 6.82
15 9.88 6.04 8.04 7.40 5.05 6.09
16 15.53 10.87 5.14 4.87 7.49 9.02
17 4.03 4.94 9.25 8.04 6.12 8.21
18 6.39 5.72 3.14 3.19 3.90 6.04
Min. 1.82 2.13 2.23 2.28 3.28 3.13
Maks. 15.53 10.87 9.25 8.04 9.59 11.13
Ort. 6.23 5.50 5.19 4.91 5.76 6.98
653

Çizelge 2’deki değerlerden yararlanılarak Şekil 1 ve Şekil 2 hazırlanmıştır.

3,50
3,28
3,13
3,00

2,50 2,28
2,13 2,23
EC dS/m
1,82
2,00 0-20
1,50 20-40

1,00

0,50

0,00
1994 2002 2008
Yıllar

Şekil 1. Kumluca ilçesi sera toprak örneklerinin minimum EC değerlerinin yıllara göre
değişimi

18,00
15,53
16,00
14,00
10,87 11,13
12,00
EC dS/m

9,25 9,59
10,00 0-20
8,04
8,00 20-40
6,00
4,00
2,00
0,00
1994 2002 2008
Yıllar

Şekil 2. Kumluca ilçesi sera toprak örneklerinin maksimum EC değerlerinin yıllara göre
değişimi.
Şekil 1 ve Şekil 2’den görüldüğü üzere yıllara bağlı olarak sera topraklarının
minimum EC değerlerinde artış meydana gelirken; maksimum EC değerlerinde azalma
meydana gelmiştir.
Şekil 3’de görüldüğü üzere minimum ve maksimum EC değerleri arasındaki
fark hem 0-20 cm hem de 20-40 cm toprak derinliklerinde azalmıştır. Özellikle 0-20 cm
derinlikte 1994 yılında en büyük iken, 2002 ve 2008 yıllarında belirgin bir azalma
göstermiştir. Buna neden olarak her yetiştirme dönemi başında toprak yıkamasının
yapılması, gübreleme programlarının daha dikkatli olarak uygulanması ve aşırı gübre
uygulamalarından kaçınılması, damla sulama ile uygulanan gübre çözeltilerinin EC
değerlerinin ölçülerek daha kontrollü bir şekilde toprağa verilmesi gibi önlemlerin
alınması düşünülmektedir.
654

16,00
13,71

Minimum ve Maksimum EC
14,00

değerleri arasındaki fark


12,00
10,00
7,02 8,00 0-20
8,00
8,74 20-40
6,00 6,31
5,76
4,00
2,00
0,00
1994 2002 2008
Yıllar

Şekil 3. Kumluca ilçesi sera toprak örneklerinin 0-20 cm ve 20-40 cm derinliklerinde


minimum ve maksimum EC değerleri arasındaki farkın yıllara göre değişimi
Çizelge 3. Kumluca ilçesi sera toprak örneklerinin elektriksel iletkenlik değerlerine göre
sınıflandırılması (Solh 1987)
Tuzluluk Sınıfları Yıllar
1994 2002 2008
Derinlik (cm) Derinlik (cm) Derinlik (cm)
0-20 20-40 Ort. 0-20 20-40 Ort. 0-20 20-40 Ort.
EC (dS/m) Değerlendirme % % % % % % % % %
2.5 > Tuzsuz 5.56 5.56 5.56 11.11 5.56 8.34 - - -
2.6-4.5 Hafif Tuzlu 33.33 27.78 30.56 27.78 33.33 30.56 22.22 5.56 13.89
4.6-6.9 Orta Tuzlu 22.22 44.44 33.33 44.44 44.44 44.44 55.56 55.56 55.56
7.0-10.0 Yüksek Tuzlu 33.33 16.66 25.00 16.67 16.67 16.67 22.22 27.78 25.00
10.0< Çok Yüksek 5.56 5.56 5.56 - - - - 11.11 5.56
Toplam 100 100 100 100 100 100 100 100 100

Çizelge 3’deki ortalama değerler kullanılarak Şekil 4 hazırlanmıştır.


60,00 55,56

50,00 44,44

40,00
Dağılım (%)

33,33
30,56 30,56 Tuzsuz
30,00 25,00 25,00 Hafif Tuzlu
Orta Tuzlu
16,67
20,00 13,89 Yüksek Tuzlu
8,34 Aşırı Tuzlu
10,00 5,56 5,56 5,56
0,00 0,00
0,00
1994 2002 2008
Yıllar

Şekil 4. Kumluca ilçesi sera topraklarının tuzluluk sınır değerlerine göre yıllara bağlı
olarak % dağılımı

Şekil 4 incelendiğinde sera topraklarının özellikle orta tuzlu sınıfına giren


grubunda artış olduğu gözlenmektedir. Ortalama değerler dikkate alındığında orta tuzlu
655

sınıfa giren toprakların oranı 1994 yılında % 33.33, 2002 yılında % 44.44 ve 2008
yılında % 55.56 değerine ulaşmıştır. Yıllar itibariyle gerçekleşen bu artış dikkate
alınarak ilerleyen yıllarda da sera topraklarının tuzluluğunun izlenmesi gerekli
görülmektedir. Bu çalışmanın domates yetiştirilen seralarda yapıldığı dikkate
alındığında tuzluluk düzeyindeki artışa bağlı olarak verimde de bir azalmanın olacağı
gözden kaçırılmamalıdır.
Farklı elektriksel iletkenlik değerlerindeki topraklarda domates bitkisinde verim
kaybı Çizelge 4’de verilmiştir.
Çizelge 4. Farklı elektriksel iletkenlik Değerlerine Sahip Topraklarda Yetiştirilen
domatesin Verim Yüzdesinin Değişimi (Ayers ve Westcosts 1976)
Verim (%)
Ürün 100 90 75 50 <50
EC (dS/m, 25 Co)
Domates 2.5 3.5 5.0 7.6 13.0

Çizelge 4’e göre bir değerlendirme yapıldığında Kumluca ilçesinde yıllara bağlı
olarak özellikle orta tuzlu toprakların (EC = 4.6-6.9 dS/m) oranındaki artışın domates
veriminde % 50- % 75 düzeyleri gibi önemli oranlarda bir azalmaya neden olacağı
açıktır.
Sonuç ve Öneriler
Antalya-Kumluca ilçesi domates seralarının yıllara bağlı olarak tuzluluk
değişimini incelendiği bu çalışmada; toprakların minimum EC değerlerinde artış
meydana gelirken maksimum EC değerlerinde azalma meydana gelmiştir. Bu durumun
özellikle üreticilerin bilinçlenmesiyle damla sulama yöntemiyle gübre uygulamaları
gerçekleştirilirken gübre çözeltilerinin EC değerlerinin dikkate alındığının bir
göstergesidir. Ancak yıllara göre orta tuzlu sınıfına giren toprakların oranındaki artışın
ciddi verim kayıplarına neden olabileceği de gözden kaçırılmamalıdır. Bu nedenle
özellikle gübre ve sulama suyu uygulamalarında tedbirin elden bırakılmaması
gerekmektedir. Yetiştiricilikte, toprak ve bitki analizlerine dayalı gübreleme programları
ve elektriksel iletkenlik değeri düşük, iyi kaliteli sulama suları uygulanmalıdır. Çünkü
yanlış sulama uygulamaları özellikle drenaj koşullarının kötü olduğu yerlerde tuzluluğa
sebep olabilmektedir. Bütün bu faktörler birlikte değerlendirildiğinde tuzlulukla ilgili
çalışmaların tekrarlanmasının ve kontrol altında tutulmasının tarımda sürdürülebilirliğin
sağlanması açısından önemli bir konu olduğu açıkça görülmektedir.

KAYNAKLAR
Aydemir, O., 1992. Bitki Besleme ve Toprak Verimliliği. Atatürk Üniversitesi
Yayınları. No: 734. Erzurum.
Ayers, R.S. and Westcosts, D.W. 1976. Water Quality for Agriculture. Irrigation and
Draniage. Paper no.29. FAO, Rome, Italy.
Anonymous, 1999. Sayılarla Tarım 1989-1998. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Antalya İl
Müdürlüğü, Antalya, 301ss.
Bower, C.A. and Wilcox, L.L. 1965. Soluble Salt Methods of Soil Analysis, Methods of
Soil Analysis Part 2, Am. Soc. Agron. No:9, Madison, Wilconsin USA, S: 933-
940.
656

Flowers, T.J., Garcia, A., Koyama, M. and Yeo, A.R. 1997. Breeding for Salt
Tolerance in Crop Plants The Role of Molecular Biology. Acta Physiol. Plant.
19(4);427-433.
Çakırlar, H. ve Topçuoğlu, S.F. 1985. Stress Terminology. Çölleşen Dünya ve Türkiye
örneği. Atatürk Üniversitesi. Çevre Sorunları Araş. Merkezi.
Kaplan, M. ve Akay, S. 1995. Kumluca Ve Finike Yörelerindeki Seraların Toprak
Tuzluluğu ve Mevsimsel Değişimi. Toprak İlmi Derneği. İlhan Akalan Toprak
ve Çevre Sempozyumu Cilt 1, Yayın No:7-1995. A-289-298.
Ponnamierurna, P.N., 1984. Role of Cultivars Tolerance in Increasing Rice Production
on Saline Land. In: Staples R.C. Toenniessen G.H. (Eds.) Salinity tolerance in
plants- trategies for crop improvement. Wiley New York, s. 255-271.
Robinson, S.P., Downton, W.J.S.and Millhouse, J.A. 1983. Photosynthesis and Ion
Content of Leaves and Isolated Chloroplasts in Relation to Ionic
Compartmentation in Leaves. Agric. Biochem. Biology. 228:197-206.
Sharma, D.P. 1980. Effect of Using Salinity Water to Supplement Canal Water
Irrigation on the Crop Growth of Rice. Curr. Agr. 4, 79-82.
Solh, M. 1987. Salinity Observation in Greenhouses Along Lebanon’s Coast. Lebanese
Science Bulletin, Volume 3, Number 1, Lebanese 5-9.
Sönmez, İ. ve Kaplan, M. 2004. Demre Yöresi Seralarında Toprak ve Sulama Sularının
Tuz İçeriklerinin Belirlenmesi. Akd. Üniv.Ziraat Fak. Dergisi,17(2), 155-160.
Sönmez, B. ve Yurtseven, E. 1995. Değişik Tuzluluk Ve SAR Değerlerine Sahip Suların
Toprak Tuzluluğu ve Sodyumluluğu ile Domates Bitkisinin Gelişimine ve
Verimine Olan Etkilerinin Belirlenmesi. Köy Hizmetleri Gn. Md., Toprak ve
Gübre Araşt. Enst. Md. Yayınları, 202/R119, Ankara.
657

FARKLI BOR UYGULAMA KOŞULLARINDA MAKARNALIK BUĞDAY


ÇEŞİTLERİNİN BAYRAK YAPRAK ÇİNKO VE DİĞER BESİN ELEMENTİ
KONSANTRASYONLARI ARASINDAKİ BASİT VE ÇOKLU İLİŞKİLERİN
DEĞERLENDİRİLMESİ

Süleyman SOYLU1* Bayram SADE1 Ali TOPAL1 Sait GEZGİN2


Mehmet BABAOĞLU1 Necdet AKGÜN1 Nesim DURSUN2
1
Selçuk Üniv. Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Böl., Konya. *ssoylu@selcuk.edu.tr
2
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Konya.

ÖZET
Bu araştırma 6 makarnalık buğday çeşidi (Triticum durum L. cv: Kızıltan-91, Ç-
1252, Selçuklu-97, Kunduru-1149, Yılmaz-98 ve Çakmak-79) çeşidi ile 2000–2001 ve
2001–2002 yetiştirme dönemlerinde yürütülmüştür. Buğday için düşük bor ve çinko
ihtiva eden deneme alanına (0.19 B mg/kg ve 0.30 Zn mg/kg) farklı bor dozları ( 0 (B0),
0.1 (B1), 0.3 (B2) ve 0.9 (B3) kg/da) uygulanmış olup yetiştirilen çeşitlerin bayrak yaprak
B, Fe, Mn, Cu, Na, K, Mg ve S konsantrasyonları tespit edilmiş ve bu özellikler
arasındaki ilişkiler korelasyon ve path analizi yöntemleri ile incelenmiştir.
Araştırma sonucunda B0 ortamında bayrak yaprak Zn konsantrasyonu ile Fe,
Mn, Cu ve S oranları arasında, B1 ortamında bayrak yaprak Zn konsantrasyonu ile
B,Fe,Cu,Mg ve S oranları arasında, B2 ortamında bayrak yaprak Zn konsantrasyonu ile
Fe,Mn,Cu,Mg ve S arasında, B3 ortamında bayrak yaprak Zn konsantrasyonu ile
B,Fe,Mn,Cu ve S oranları arasında pozitif önemli ilişkiler belirlenmiştir. Ayrıca tüm bor
ortamlarında bayrak yaprak Zn konsantrasyonu ile Na ve K oranları arasında negatif
önemli ilişkiler tespit edilmiştir.
Yapılan path analizine göre bayrak yaprak Zn konsantrasyonu üzerine doğrudan
etkisi en yüksek besin elementleri B0 ortamında B (% 50.50) ve Fe (% 43.10), B1
ortamında Cu (% 43.65), S (% 25.46), B2 ortamında Mg (% 41.49), Na (% 32.88), B3
ortamında ise Cu (% 43.85) ile Mg (% 42.72) olmuştur. B ve Na elementlerinin
doğrudan etkileri negatif, diğer elementlerinki ise pozitif yönde olmuştur.
Araştırma sonucuna göre yetişme ortamındaki bor fazlalığı ve eksikliğine bağlı
olarak makarnalık buğdayda bayrak yaprak Zn konsantrasyonu ve diğer besin
elementlerinin konsantrasyonunun ve etkileşiminin değişebileceği görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Bor, çinko, makarnalık buğday, korelasyon, path analizi.

EVALUATION OF MULTI RELATIONSHIPS BETWEEN FLAG LEAF ZINC


AND OTHERS NUTRITION ELEMENTS OF DURUM WHEAT CULTIVARS
UNDER DIFFERENT BORON APPLICATION CONDITIONS
ABSTRACT
Six-durum wheat cultivars (Triticum durum L. cvs. Kızıltan-91, Ç-1252,
Selçuklu-97, Kunduru-1149, Yılmaz-98 and Çakmak-79) were studied in field that
deficient in available boron (B) (0.19 mg B kg-1) and zinc (Zn) (0.30 mg Zn kg-1) for
their relationships to between flag leaf zinc and others nutrition elements content when
grown in soils applications of 0 (B0), 0.1 (B1), 0.3 (B2) and 0.9 (B3) kg da-1 B (as spray
of boric acid, H3BO3 ( during two consecutive years namely 2000-2001 and 2001-2002
growing seasons. Flag leaf Zn, B, Fe, Mn, Cu, Na, K, Mg and S content of durum wheat
658

cultivars were analyzed in different boron application conditions and these characters
were investigated by using path and correlation analysis.
The correlation of coefficients for flag leaf nutrition elements were found
significantly between Zn and Fe, Mn, Cu, S in B0 conditions ; between Zn and B, Fe,
Cu, Mg, S in B1 conditions; between Zn and Fe, Mn, Cu, S in B2 conditions; between Zn
and B, Fe, Mn, Cu, S in B3 conditions. The correlation coefficients were found negative
significantly between Zn and Na, K in all B conditions.
According to the path analysis, it was determined that B (50.50 %) and Fe
(43.10 %) in B0, Cu (43.65 %), S (25.46 %) in B1, Mg (41.49 %), Na (32.88 %) in B2,
Cu (43.85 %), Mg (42.72 %) in B3 conditions had the most direct effects on flag leaf Zn
content. These nutrition elements except B and Na had positive direct effect on flag leaf
Zn content.
The results of research show that deficient and toxicity in available boron in
field could influence on flag leaf Zn content and interactions among nutrition elements.
Key Words: Boron, Zinc, durum wheat, correlation, path analysis.

GİRİŞ
Buğday tarımı içerisinde makarnalık buğdaylar (Triticum durum L.) dünya
pazarında yüksek fiyatla alıcı bulan ürünlerdir. Bunun en önemli nedeni makarnalık
buğdayların yeryüzünün belli ülkelerinde sınırlı olarak yetiştirilebilmesidir. Dünya
makarnalık buğday üretiminin % 15-20’si Türkiye’ye aittir. Bölgede yapılan bor ve
diğer mikro element çalışmalarında da tahıllar içerisinde buğdayın, buğdaylar içerisinde
de makarnalık buğdayların mikro element noksanlığına ve toksisitesine daha duyarlı
oldukları ifade edilmektedir (Çakmak ve ark., 1996; Çakmak ve ark., 1999 ; Eyüpoğlu
ve ark., 1999).
İki veya daha fazla besin maddesi arasındaki etkileşim pozitif (sinerjstik) ve
negatif (antagonistik) olduğu gibi, besin elementleri arasında herhangi bir etkileşim
olmaya da bilir. Bitki beslenmesinde besin elementleri arasındaki farklı etkileşimleri, bu
etkileşimleri etkileyen faktörleri ve nedenlerini bilmek bitkilerin dengeli beslenmesi ve
yüksek kalitede ürün elde etmek için oldukça önemlidir. (Gezgin ve Hamurcu 2006).
Orta Anadolu Bölgesinde daha önce yapılmış araştırmalarda tahıl tarımı
açısından bölge topraklarının % 65 ‘inde Zn noksanlığı belirlenirken, toprakların
%26.6’sında 0.5 mg kg-1 B’dan düşük, %24.9’ında 0.5 – 1 mg kg-1 B, % 30.5’inde 1-3
mg kg-1 B, % 8.1’inde 3-5 mg kg-1 B, % 6.3’ünde 5-10 mg kg-1 B, % 3.6’sında ise > 10
mg kg-1 B şeklinde olduğu tespit edilmiştir (Gezgin ve ark. 2002). Çakmak ve ark.
(1996) Orta Anadolu Bölgesinde yaptıkları çalışmalarında Zn ve B arasındaki
antagonistik etkileşim nedeniyle bor içeriği yüksek olan topraklarda yetiştirilen farklı
buğday çeşitlerinde çinko noksanlığının arttığını bildirmişlerdir. Aynı zamanda
ortamdaki B miktarı bitkilerdeki diğer besin elementi kompozisyonunu da
etkilemektedir. Bu nedenle bitki beslenmesinde önemli bir yer alan bor ve çinkonun
diğer besin elementleri ile interaksiyonu önemli olmaktadır.
Buğday, yetiştirme ortamında 2 mg kg-1’e kadar boru tolere etmekte ve bu
seviyenin üzerindeki bordan ise olumsuz yönde etkilenmektedir (Gupta ve ark., 1985).
Tahıllarda bora hassasiyet bakımından geniş bir genotipik varyasyonun bulunduğu gerek
dünyada gerekse Türkiye’de yapılan tarla denemelerinde belirgin olarak ortaya
konulmuştur (Subedi ve ark., 1993; Rerkasem ve Jamjod, 1997; Torun ve ark., 1999).
659

Besin maddeleri arasındaki ilişkilere ait bilgilerin yetersiz oluşu ve genellikle


tarımsal alanlarda gübreleme sonucu besin maddeleri yönünden olumsuz ortamların
oluşmasına neden oluyor. Tek yanlı olarak yapılan gübreleme programları çoğu zaman
beklenen kazancı getirmemektedir. Özellikler arasındaki ilişkilerin belirlenmesinde
yaygın olarak kullanılan korelasyon ve regresyon analizlerinin yanı sıra Path ve Factor
analizleri de özellikler arası ilişki sistemini daha ayrıntılı olarak analiz edebilmektedir (
Çağırgan ve Yıldırım, 1987). Basit korelasyon katsayısının kullanılması çoğu zaman
özellikler arasındaki ilişkiyi açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Çünkü iki değişken
arasındaki ilişki üçüncü bir değişkene bağlı olabilmektedir. Bu durumda incelenen
özellikler arasındaki ilişkilerin doğrudan ve dolaylı etkilere ayrılması gerekmektedir.
Buda path analizi ile yapılabilmektedir.
Bu çalışmada Türkiye’de yaygın olarak ekimi yapılan makarnalık buğday
çeşitleri farklı seviyede bor ihtiva eden tarla şartlarında yetiştirilerek bayrak yapraktaki
besin elementleri arasındaki basit ve çoklu ilişkiler belirlenmiş ve farklı bor
ortamlarında bayrak yaprak Zn konsantrasyonu ile diğer besin elementleri arasındaki
etkileşim tespit edilmiştir.

MATERYAL VE METOD
Bu araştırma, 2000-2001 ve 2001-2002 vejetasyon yıllarında tarla koşullarında
Konya Toprak Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü arazilerinde yürütülmüştür.
Araştırmanın yürütüldüğü deneme alanının toprak özellikleri Çizelge 1’de
gösterilmiştir.Deneme yeri toprağının bitkiye elverişli bor içeriği 0.01M Mannitol +
0.01 M CaCl2 çözeltisi ile ekstrakte edilmiş olup Keren ve Bingham (1985) bildirdiği
kritik değerlere göre buğday için yetersiz düzeydedir.
Çizelge 1. Deneme alanın bazı toprak özellikleri ( 0-30 cm)
Özellik Ort. Özellik Ort.
pH 7.6 K ( mek / 100g) 0.6
CaCO3 (% ) 20.7 Na ( mek / 100g) 0.13
E.C (µS cm-1) 94 P (mg kg-1 ) 8.5
Organik madde (%) 1.4 B (mg kg-1 ) 0.19
Kum (%) 26.7 Mn (mg kg-1 ) 2.3
Silt (%) 68.1 Zn (mg kg-1 ) 0.3
Kil (%) 5.2 Fe ( mg kg-1 ) 0.4
Ca (me/100g) 20.2 Cu ( mg kg-1 ) 1.3
Mg (me/100g) 5.3

Araştırmada 6 makarnalık buğday (Triticum durum L. cv: Kızıltan-91, Ç-1252,


Selçuklu-97, Kunduru-1149, Yılmaz-98 ve Çakmak-79 çeşidi kullanılmıştır.
Çeşitler Tesadüf Bloklarında Bölünmüş Parseller Deneme Desenine göre B0 (
kontrol), B1 (0.1 kg/da), B2(0.3 kg/da), B3 (0.9 kg/da) olmak üzere dört farklı bor
ortamında üç tekerrürlü olarak yetiştirilmiştir. Ekimden önce B1, B2, B3 parsellerine sırt
pülverizatörü ile toprak yüzeyine %1.125 H3BO3 çözeltisi halinde 0.1, 0.3, 0.9 kg/da B (
H3BO3) püskürtülüp diskaro ile 15-20cm derinliğinde karıştırılmıştır.
Temel gübreleme olarak tüm çeşitlere toplam 18 kg/da N ve 9 kg/da P2O5,
uygulanmıştır. Temel gübrelemede fosforun tamamı ve azotun 3.52 kg da-1’ı DAP(%18
N, %46 P2O5) formunda ekimde mibzer ile banda, azotun kalan kısmının 1/2’si sapa
kalkma öncesi ( GS-30) üre (%46 N) formunda, 1/2’si ise başaklanma öncesi (GS-45)
amonyum nitrat (%33 N) formunda toprak yüzeyine serpilerek uygulanmıştır.
660

Ekim işlemi her iki deneme yılında da Ekim ayı içerisinde 20 cm sıra
aralığında 8 m uzunluğundaki parsellere ( 1.6x8=12.6 m2 ) 8 sıralı parsel mibzeri ile
m2’de 500 tohum ekim sıklığında yapılmıştır. Deneme her iki deneme yılında da
ekimde, sapa kalkma döneminde (GS-30) ve başaklanma döneminde (GS-45) olmak
üzere üç kez yağmurlama sulama yöntemi ile sulanmıştır.
Denemenin yürütüldüğü 2000-2001 ve 2001-2002 yetiştirme dönemlerinde
toplam yağış miktarı sırasıyla 191.2 mm ve 375.4 mm, sıcaklık ortalaması 11.61 C ve
10.24 C, nisbi nem ortalaması ise % 57.14 ve % 66.05 olmuştur. Denemenin birinci
yılında düşen yağış miktarı uzun yıllar ortalamasının (321.6 mm) oldukça altında
olurken, ikinci yılında ise uzun yıllar ortalamasının üstünde olmuştur.
Araştırmada her çeşit için farklı yetiştirme ortamlarında her tekerrürden
başaklanma döneminden yaklaşık 15 gün sonra bitkilerin ana saplarından her parsel için
alınan 20 adet bayrak yaprak (BY) örneğinde ICP-AES (Inductively Coupled Plasma
Atomic Emission Spectrometer) (Varian- Vista) cihazı ile bayrak yaprak Zn, B, Fe, Mn,
Cu, Na, K, Mg ve S konsantrasyonları ppm olarak belirlenmiştir (Soil Survey
Laboratory Methods Manual, 2004).
Araştırmada incelenen özelliklere ait veriler TARİST paket programı
kullanılarak basit korelasyon ve path analizi gerçekleştirilerek besin elementleri
arasındaki basit ve çoklu ilişkiler tespit edilmiştir.

SONUÇLAR VE TARTIŞMA
Makarnalık buğday çeşitlerinin bayrak yaprak (BY) besin elementi
konsantrasyonları farklı bor uygulama ortamlarında birbirlerinden oldukça farklı
olmuştur. Deneme yıllarının ortalaması olarak B0 ortamında BY bor konsantrasyonları
9.9 (Çakmak-79) – 13.1 (Kunduru-1149) ppm, Zn konsantrasyonları 11.5 (Kunduru-
1149) – 12.6 (Selçuklu-97) ppm arasında değişim gösterirken tüm çeşitlerin ortalaması
olarak B0 ortamında bayrak yapraklarda 11.1 B, 137.7 ppm Fe, 75.5 ppm Mn, 12.1 ppm
Zn, 5.6 ppm Cu, 183.1 ppm Na, 15599 ppm K, 3323 ppm Mg, 3101 ppm S besin
elementi konsantrasyonları tespit edilmiştir (Çizelge 2).
Ortama 0.1 kg/da bor ilave edilmiş B1 koşullarında makarnalık buğday
çeşitlerinin bayrak yaprak bor konsantrasyonları 12.5 (Selçuklu -97) – 18.1 (Kızıltan 91)
ppm, Zn konsantrasyonları 11.2 (Kızıltan -91, Kunduru-1149) – 13.0 (Selçuklu -97)
arasında değişim göstermiştir. Çeşitlerin ortalaması olarak B1 ortamında bayrak yaprak
besin elementi konsantrasyonları 14.6 ppm B, 126.2 ppm Fe, 72.5 ppm Mn, 11.7 ppm
Zn, 5.3 ppm Cu, 193.3 ppm Na, 15506 ppm K, 3189 ppm Mg, 3048 ppm S olarak
belirlenmiştir (Çizelge 3).
Ortama 0.3 kg/da bor ilave edilmiş B2 ortamında makarnalık buğday çeşitlerinin
bayrak yaprak bor konsantrasyonları 14.4 (Selçuklu-97) – 20.3 (Kunduru – 1149) ppm,
Zn konsantrasyonları 11.8 (Kızıltan-91, Çeşit 1252, Çakmak-79) – 12.8 (Kunduru-1149)
ppm arasında değişim göstermiştir. Çeşitlerin ortalaması olarak B2 ortamında bayrak
yaprak besin elementi konsantrasyonları 17.3 ppm B, 132.6 ppm Fe, 72.9 ppm Mn, 12.1
ppm Zn, 5.7 ppm Cu, 161.8 ppm Na, 15900 ppm K, 3235 ppm Mg, 3097 ppm S olarak
belirlenmiştir (Çizelge 4).
0.9 kg/da bor ilave edilmiş B3 yetiştirme ortamında ise çeşitlerin bor içerikleri
22.0 (Çakmak-79) – 27.0 (Kızıltan-91) ppm, Zn içerikleri ise 9.9 (Yılmaz-98) – 13.1
(Kunduru-1149) ppm arasında değişim göstermiştir. Çeşitlerin ortalama B, Fe, Mn, Zn,
Cu, Na, K, Mg ve S içerikleri ise sırasıyla 24.2, 124.8, 73.1, 11.6, 5.2, 168.5, 15590,
3178 ve 3041 ppm olarak tespit edilmiştir (Çizelge 5).
661

Optimum bitki gelişimi için, besinler bitki içerisine belli oranlarda alınmalı ve
dağıtılmalıdır (Baier, 1985). Baier (1985) bitki besin elementleri konsantrasyonlarının
oldukça geniş aralıklarda büyümeyi negatif yönde etkilemeden çeşitlilik
gösterebileceğini, bir başka ifadeyle minimum besin elementi ihtiyaçlarının hesaba
katılması gerekmesine rağmen optimum bitki gelişimi için besin elementi konsantrasyon
aralıkları için verilen sınırların çok katı bir şekilde dikkate alınmaması gerektiğini, belli
bir toleransın her zaman kabul edilmesi gerekliliğini ortaya koymuşlardır. Gezgin ve
Hamurcu (2007) ise bu tür toleransların hem besin elementinden besin elementine hem
de bitki tür ve çeşitleri arasında önemli ölçüde çeşitlilik göstereceğini belirtmişlerdir. Bu
araştırıcılar bor ve bakır elementlerinde bu aralığın çok dar olduğunu belirtmiş ve
burada önemli olan durumun besin elementlerinin bitkideki içeriklerinin belli sınırlar
dahilinde kalmasını ve besin elementleri arasındaki oranların aşılmaması gerektiğini
ifade etmişlerdir. Nitekim araştırmamızda da araştırıcılar tarafından buğday için
(Rerkasem and Loneragan 1994) bildirilen bayrak yaprak bor konsantrasyonu kritik sınır
değer olarak bildirilen 7 ppm altına düşmediği durumlardaki ortamlardaki artan B
miktarının bayrak yaprak bor konsantrasyonunu artırırken, bayrak yaprak Fe, Mn, Zn,
Cu, K, Mg ve S konsantrasyonunu azalttığı, Na konsantrasyonlarını ise yükselttiği
görülmektedir (Çizelge 2, 3, 4 ve 5).
Çizelge 2. Makarnalık buğday çeşitlerinde Bor ilave edilmemiş (B0) ortamda tespit
edilen bayrak yaprak besin elementi konsantrasyonları (ppm)*
B Fe Mn Zn Cu Na K Mg S
Kızıltan-91 11.8 134.5 73.6 12.2 5.7 243.6 15412 3198 3005
Çeşit 1252 11.6 145.1 74.7 12.3 5.9 271.6 15548 3360 3178
Selçuklu-97 10.1 152.4 77.2 12.6 6.2 161.2 15622 3311 3292
Kunduru- 13.1 136.2 77.6 11.5 5.2 117.7 14942 3169 3044
1149
Yılmaz-98 10.1 131.7 83.8 12.2 4.9 175.8 16008 3589 3111
Çakmak-79 9.9 126.2 66.3 12.1 6.0 128.9 16066 3313 2979
Ort. 11.1 137.7 75.5 12.1 5.6 183.1 15599 3323 3101
*
Değerler iki yılın ortalamasıdır

Çizelge 3. Makarnalık buğday çeşitlerinde 0.1 kg/da Bor ilave edilmiş (B1) ortamda
tespit edilen bayrak yaprak besin elementi konsantrasyonları (ppm)*
B Fe Mn Zn Cu Na K Mg S
Kızıltan-91 18.1 122.8 70.6 11.2 5.2 176.9 14426 3223 3001
Çeşit 1252 13.5 132.1 68.2 11.3 5.4 177.8 15375 3076 2976
Selçuklu-97 12.5 121.0 76.1 13.0 5.4 267.4 17061 3143 3258
Kunduru- 16.7 131.5 79.0 11.2 5.5 226.8 15798 3000 3059
1149
Yılmaz-98 13.1 121.6 71.8 11.8 4.9 159.7 14689 3367 3020
Çakmak-79 14.1 128.2 69.4 11.8 5.5 151.2 15689 3329 2976
Ort. 14.6 126.2 72.5 11.7 5.3 193.3 15506 3189 3048
*
Değerler iki yılın ortalamasıdır.

Araştırmada her yetiştirme ortamı için incelenen bayrak yaprak besin


elementlerine ilişkin basit korelasyon ve path analizleri yapılmış tespit edilen besin
elementleri arasındaki ilişkiler ile BY Zn konsantrasyonu üzerine diğer besin
elementlerinin doğrudan ve dolaylı etkileri belirlenmiş olup bu veriler Çizelge 6,7,8 ve
9’da gösterilmiştir. Çizelgeler incelendiğinde yetiştirme ortamına bor ilave edilme
durumuna göre ilişkilerin değişim gösterdiği görülmektedir. Bayrak yaprak Zn
konsantrasyonu ile bayrak yaprak Fe, Mn, Cu ve S konsantrasyonları arasındaki
korelasyonun incelenen dört farklı bor ortamında da pozitif önemli ilişkilerin olduğu, Zn
ile Na ve K arasında ise tüm ortamlarda negatif önemli ilişkilerin olduğu, Zn ile B ve
662

Mg arasındaki ilişkilerin ise ortama göre değişiklik gösterdiği görülmektedir (Çizelge


6, 7, 8 ve 9).
Çizelge 4. Makarnalık buğday çeşitlerinde 0.3 kg/da Bor ilave edilmiş (B2) ortamda
tespit edilen bayrak yaprak besin elementi konsantrasyonları (ppm)*
B Fe Mn Zn Cu Na K Mg S
Kızıltan-91 20.0 116.6 72.3 11.8 6.2 240.3 15535 3294 3154
Çeşit 1252 15.5 163.7 77.0 11.8 5.9 158.5 16190 3190 3117
Selçuklu-97 14.4 122.2 67.9 12.3 5.9 134.5 15748 3185 3077
Kunduru- 20.3 140.5 79.1 12.8 6.1 123.8 15729 3176 3141
1149
Yılmaz-98 15.1 128.2 78.3 12.3 5.5 138.8 15242 3544 3059
Çakmak-79 18.4 124.3 63.2 11.8 5.0 175.1 16961 3026 3038
Ort. 17.3 132.6 72.9 12.1 5.7 161.8 15900 3235 3097
*
Değerler iki yılın ortalamasıdır

Çizelge 5. Makarnalık buğday çeşitlerinde 0.9 kg/da Bor ilave edilmiş (B9) ortamda
tespit edilen bayrak yaprak besin elementi konsantrasyonları (ppm)*
B Fe Mn Zn Cu Na K Mg S
Kızıltan-91 27.0 117.8 67.7 10.6 5.3 168.2 14582 3114 2919
Çeşit 1252 23.2 130.4 83.2 12.9 5.9 216.8 14900 3062 3168
Selçuklu-97 25.4 117.5 69.3 11.8 5.1 137.4 17080 3096 3105
Kunduru- 25.1 133.4 80.4 13.1 5.8 145.9 15986 3222 3172
1149
Yılmaz-98 22.9 124.7 70.3 9.9 4.2 181.0 15369 3497 2902
Çakmak-79 22.0 124.9 68.1 11.6 5.0 161.7 15623 3081 2985
Ort. 24.2 124.8 73.1 11.6 5.2 168.5 15590 3178 3041
*
Değerler iki yılın ortalamasıdır

Çizelge 6. Makarnalık buğday çeşitlerinde Bor ilave edilmemiş (B0) ortamda bayrak
yaprak Zn konsantrasyonu ile bayrak yaprak besin elementi konsantrasyonları arasında
belirlenen korelasyon katsayıları ve path analizi
Özell. Kor. Doğrudan Dolaylı Etkiler
Katsy. Etkiler B Fe Mn Cu Na K Mg S
P2 % P P P P P P P P
B -0.015 -0.127 50.50 - 0.050 0.008 0.023 -0.006 0.024 0.003 0.008
Fe 0.926** 0.453 43.10 -0.014 - 0.062 0.229 -0.026 0.121 -0.022 0.122
Mn 0.660** 0.091 11.93 -0.011 0.308 - 0.153 -0.016 0.051 -0.025 0.109
Cu 0.905** 0.247 24.19 -0.012 0.420 0.056 - -0.025 0.115 -0.020 0.123
Na -0.786** 0.030 3.34 0.025 -0.383 -0.050 -0.206 - -0.116 0.012 -0.098
K -0.733** -0.162 19.64 0.019 -0.338 -0.028 -0.175 0.022 - 0.005 -0.074
Mg 0.238 -0.077 19.28 0.005 0.129 0.029 0.063 -0.004 0.011 - 0.080
S 0.784** 0.155 16.91 -0.007 0.357 0.064 0.196 -0.019 0.077 -0.040 -

Buğday bitkisi bora karşı duyarlı bitkiler arasında yer almaktadır (Gupta et. al.,
1985). Düşük ve yüksek bor ihtiva eden topraklarda buğday genotiplerinin bora karşı
tepkilerinin farklı olduğu yapılan pek çok araştırmada ortaya konmuştur.
Araştırmamızda da ortamın bor durumuna göre çeşitlerin besin elementi içeriklerinin
geniş varyasyon gösterdiği görülmektedir. Alınabilir bor içeriği düşük olan topraklarda
yetiştirilecek bitkilere bor gübrelemesi yapılarak bor noksanlığının giderilmesi en etkili
ve en basit çözüm yolu olarak görülmektedir. Fakat bu durumlarda kesinlikle besin
elementleri aralarında etkileşimlerin değişim gösterebileceği göz önüne alınmalıdır. Zn
buğday yetiştiriciliğinde etkinliği en yüksek mikro elementlerin başında gelmektedir.
Soylu ve ark. (2008) bor eksik topraklarda fazla miktarda Zn gübre uygulamasının
663

bitkinin bor içeriğine olumsuz etki yaptığı tespit etmişlerdir. Özellikle bor ihtiyacı
yüksek olan bitki türlerinde bu ilişkilerin ortaya çıkarılmasında yarar vardır.
Çizelge 7. Makarnalık buğday çeşitlerinde 0.1 kg/da Bor ilave edilmiş (B1) ortamda
bayrak yaprak Zn konsantrasyonu ile bayrak yaprak besin elementi konsantrasyonları
arasında belirlenen korelasyon katsayıları ve path analizi
Özel. Kor. Doğrudan Dolaylı Etkiler
Katsy. Etkiler B Fe Mn Cu Na K Mg S
P2 % P P P P P P P P
B 0.432** 0.013 2.26 - 0.103 0.023 0.251 0.047 -0.065 -0.004 0.064
Fe 0.898** 0.208 19.90 0.006 - 0.041 0.436 0.091 -0.075 0.014 0.175
Mn 0.725** 0.060 7.52 0.004 0.141 - 0.323 0.063 -0.041 0.007 0.164
Cu 0.909** 0.465 43.65 0.007 0.195 0.042 - 0.092 -0.079 0.010 0.175
Na -0.807** -0.104 10.30 -0.005 -0.183 -0.037 -0.412 - 0.101 -0.015 -0.151
K -0.406* 0.140 20.40 -0.006 -0.112 -0.017 -0.263 -0.075 - -0.008 -0.063
Mg 0.333* 0.039 9.88 -0.001 0.076 0.011 0.119 0.040 -0.029 - 0.077
S 0.832** 0.231 25.46 0.003 0.157 0.043 0.352 0.067 -0.038 0.013 -

Çizelge 8. Makarnalık buğday çeşitlerinde 0.3 kg/da Bor ilave edilmiş (B2) ortamda
bayrak yaprak Zn konsantrasyonu ile bayrak yaprak besin elementi konsantrasyonları
arasında belirlenen korelasyon katsayıları ve path analizi
Özel. Kor. Doğrudan Dolaylı Etkiler
Katsy. Etkiler B Fe Mn Cu Na K Mg S
P2 % P P P P P P P P
B 0.316 -0.001 0.41 - 0.019 -0.000 0.126 0.153 0.010 -0.041 0.049
Fe 0.796** 0.092 11.60 -0.000 - -0.002 0.238 0.276 0.020 0.040 0.129
Mn 0.683** -0.002 0.375 -0.000 0.070 - 0.221 0.218 0.012 0.035 0.128
Cu 0.861** 0.285 32.88 -0.000 0.077 -0.002 - 0.301 0.029 0.030 0.139
Na -0.856** -0.356 41.36 0.000 -0.072 0.001 -0.241 - -0.034 -0.033 -0.121
K -0.534** -0.055 10.32 0.000 -0.033 0.000 -0.151 -0.220 - -0.030 -0.043
Mg 0.408* 0.169 41.49 0.000 0.022 -0.000 0.051 0.069 0.009 - 0.086
S 0.768** 0.194 25.19 -0.000 0.062 -0.001 0.204 0.222 0.012 0.075

Çizelge 9. Makarnalık buğday çeşitlerinde 0.9 kg/da Bor ilave edilmiş (B3) ortamda
bayrak yaprak Zn konsantrasyonu ile bayrak yaprak besin elementi konsantrasyonları
arasında belirlenen korelasyon katsayıları ve path analizi
Özel. Kor. Doğrudan Dolaylı Etkiler
Katsy. Etkiler B Fe Mn Cu Na K Mg S
P2 % P P P P P P P P
B 0.557** -0.017 2.25 - 0.037 0.344 0.098 -0.085 0.000 0.089
Fe 0.896** 0.150 13.03 -0.010 - 0.094 0.465 0.142 -0.081 -0.036 0.171
Mn 0.789** 0.118 11.81 -0.005 0.118 - 0.392 0.110 -0.072 -0.031 0.157
Cu 0.925** 0.506 43.85 -0.011 0.137 0.092 - 0.143 -0.096 -0.006 0.159
Na -0.860** -0.159 14.37 0.010 -0.134 -0.082 -0.457 - 0.092 0.020 -0.150
K -0.383* 0.164 22.08 0.008 -0.074 -0.052 -0.297 -0.089 - 0.007 -0.049
Mg 0.024 -0.125 42.72 0.000 0.043 0.030 0.026 0.025 -0.009 - 0.032
S 0.880** 0.199 19.57 -0.007 0.129 0.093 0.406 0.120 -0.040 -0.020 -

Bunun yanında çeşitlerin bor uygulamalarına besin elementi konsantrasyonları


yönünden tepkileri bilindiği takdirde bölge topraklarının bor içeriklerine göre özellikle
mikro elementi gübrelemesi yapmadan uygun çeşitleri yetiştirerek yüksek verim alma
şansı da olacağı görülmektedir. Nitekim buğdayda bora hassasiyet bakımından geniş bir
664

genotipik varyasyonun bulunduğu yapılan çalışmalarda ortaya konulmuştur (Subedi ve


ark., 1993; Rerkasem ve Jampod, 1997; Torun ve ark., 1999).
Her bor ortamı için ayrı ayrı yapılan path analizinde B0 ortamında bayrak yaprak
Zn konsantrasyonları üzerine doğrudan etkisi en yüksek elementler % 50.50 ile B, %
43.10 ile Fe olurken diğer elementlerin doğrudan etkileri %3.34 (Na) - % 24.19 (Cu)
arasında değişim göstermiştir. B0 ortamında bitki bor içeriği olumsuz yönde bitki Zn
konsantrasyonunu olumsuz yönde doğrudan etkilerken Fe elementi ise Zn içeriğini
olumlu yönde etkilediği görülmektedir. Bu iki elementten bor dolaylı etkilerini daha çok
Fe üzerinden yaparken, Fe elementinin ise Zn içeriği üzerine dolaylı etkisini daha çok
Cu elementi üzerinden yaptığı görülmüştür. B0 ortamında Zn ile Fe arasındaki pozitif
önemli korelasyonun (r= 0.926**) % 43.10’ü doğrudan etkiden oluşurken, % 56.9 luk
dolaylı etkinin ise %21.81’i Cu elementi üzerinden gerçekleşmiştir (Tablo 6).
Ülkemizde Orta Anadolu Bölgesindeki Zn ve Fe elementi yönünden toprakların önemli
oranda fakir olduğu bir gerçektir. Çakmak ve ark. (1996) Orta Anadolu Bölgesinde
yaptıkları çalışmalarında Zn ve B arasındaki antagonistik etkileşim nedeniyle bor
içeriği yüksek olan topraklarda yetiştirilen farklı buğday çeşitlerinde çinko
noksanlığının arttığını bildirmişlerdir. Çiftçilere yapılacak önerilerde ve uzun süreli
gübreleme programlarında Zn ile Fe arasındaki bu kuvvetli ilişki göz önünde
tutulmalıdır. Çünkü çinkonun aşırı alınımı demirin metabolik görevlerini olumsuz yönde
etkileyebilir ve bitki bünyesinde yeterli seviyede demir bulunmasına rağmen bitkilerde
kloroz görülebilmektedir.
B1 ortamında bayrak yaprak Zn konsantrasyonu üzerine doğrudan etkisi en
yüksek elementler % 43.65 ile Cu, %25.46 ile S olmuştur. Diğer elementlerin doğrudan
etkileri ise % 2.26 (B) - % 20.40 (K) arasında değişim göstermiştir. B0 ortamında en
yüksek etkiye sahip olan B ve Fe elementlerinin doğrudan etkileri ortama 0.1 kg/da B
ilavesi ile sırasıyla % 2.26 ve % 19.90 olmuştur. Cu elementinin bayrak yaprak Zn
konsantrasyonu arasındaki r= 0.909**pozitif ilişkinin % 43.65’i doğrudan, %56.35’si ise
dolaylı ilişkilerden oluşmuştur. Cu elementi Zn üzerine dolaylı etkisini % 18.31
oranında Fe elementi üzerinden yapmıştır. B1 ortamında Zn üzerine %25.46’sı direk
etkisi olan S elementide dolaylı etkisini %38.85 oranında Cu üzerinden yapmıştır.
Ortama B ilavesi ile Fe elementinin Zn üzerine direk etkinliğinin Cu elementine geçtiği
görülmektedir. Burada dikkati çeken diğer bir husus ise Cu ile Fe arasındaki kuvvetli
pozitif korelasyon olmuştur.
B2 ortamında BY Zn konsantrasyonu üzerine doğrudan etkisi en yüksek
elementler % 41.49 ile Mg, % 41.36 ile Na ve % 32.88 ile Cu olmuştur. Mg ve Cu etkisi
olumlu yönde olurken Na ise negatif yönde olmuştur. Diğer elementlerin etkisi ise %
0.37 (Mn) - % 25.19 (S) arasında değişim göstermiştir. Tablo 8’ de görüldüğü üzere
ortamdaki B miktarı arttıkça Zn konsantrasyonu üzerine Fe etkinliği azalırken Mg ve Cu
elementleri ön plana çıkmaktadır. Yine dikkati çeken bir diğer hususta B miktarının
artması ile Na elementinin Zn konsantrasyonu üzerine olumsuz etkisi artmaktadır.
Özellikle tuzluluk probleminin olduğu topraklarda da bu ilişkiler dikkate alınmalıdır.
B3 ortamında da yine BY Zn konsantrasyonu üzerine olumlu yönde doğrudan
etkisi en yüksek elementler % 43.85 ile Cu ve %42.72 ile Mg olmuştur. Bu ortamda
Na’un olumsuz etkisi % 14.37’ye düşerken, K elementinin olumsuz etkisi yükselerek
%22.08 olmuştur.
Dört yetiştirme ortamında da Fe Zn ile pozitif olumlu ilişki gösterirken, borun
düşük olduğu ortam dışında Fe’in Zn konsantrasyonu üzerine doğrudan etkisi düşük
olmuştur. BY bor konsantrasyonuda düşük olduğu durumda BY Zn konsantrasyonunu
önemli derecede olumsuz yönde etkilerken , ortama B verilerek BY B konsantrasyonu
artırıldığında Zn üzerine etkisi önemsiz seviyelere düşmüştür. Ortamdaki bor miktarı
665

yeterli ve yüksek olduğu durumlarda BY Zn konsantrasyonunu en çok etkileyen


elementler Cu ve Mg olurken, K ve Na ise her ortamda Zn ile negatif bir etkileşim
içinde olmuştur.
Gezgin ve ark. (2002) tarafından çok sayıda toprak örneği kullanılarak yapılan
çalışmada göstermiştir ki bu bölge topraklarında tahıllar için yetersiz ve toksik seviyede
bor bulunan bölgeler vardır. Mineraller arasındaki etkileşimler gübre kullanımı arttıkça
önemli hale gelmektedir. Özellikle aşırı gübre kullanımı sonucu oluşan interaksiyonlar
çok çeşitli formlar alabilmektedir. Dengesiz gübreleme uygulamaları bitkiler tarafından
besin elementlerinin alımının engellenmesi veya uyarılması, metabolizmada besin
elementlerinin doğrudan etkilerinin azalması gibi sonuçlara yol açmaktadır. Bu tür
oluşumlar bitkide besin elementlerinin noksanlık veya toksisite belirtilerinin
tetiklenmesinde önemli rol oynamaktadır. Orta Anadolu Bölgesi gibi yarı kurak
bölgelerde yüksek bor içerikli alkali topraklarda düşük Zn elverişliliği henüz
belirlenemeyen bir sebepten dolayı B toksisitesindeki artışa bağlı olarak ürün veriminde
azalmaya neden olmaktadır. Bununla birlikte topraklarda Zn eksikliği buğdayda kuru
madde miktarını azaltırken B konsantrasyonunu artırdığı ifade edilmektedir (Gezgin ve
Hamurcu 2006). Çakmak ve ark. (1999), Orta Anadolu koşullarında serin iklim tahılı
türlerine ait 16 çeşit ile yaptıkları çalışmada çinko eksik topraklarda Zn uygulaması ile
%51 - %58 arasında değişen oranlarda verim artışı elde edilirken, bu artış oranı
makarnalık buğday çeşitlerde % 100’den daha yüksek oranlara çıkmıştır. Soylu ve ark.
(2008) makarnalık buğdayda B x Zn interaksiyonu üzerine yaptıkları çalışmada bor
uygulamasının tane verimini olumlu yönde etkilemesinin çinkonun bor etkinliğini
artırma ve bor toksitesini önleme etkisinden kaynaklanmış olabileceğini bildirmişlerdir.
Aynı araştırıcılar BY çinko konsantrasyonu üzerine çinko, bor ve çinko x bor
interaksiyonlarının etkisini önemli bulmuşlar ve 0, 0.1 kg/da ve 0.2 kg/da bor
uygulamaları ile bayrak yaprak çinko konsantrasyonlarında önemli bir farklılık
olmadığını ifade etmişlerdir (sırasıyla 12.43, 12.57 ve 12.06 mg kg-1). Rerkasem and
Lordkaew (1992) kuru ağırlıkta başakta 2–4 mg B kg-1dan daha düşük bor
konsantrasyonunun başakta tane oluşumu ile ilgili olduğunu, Rerkasem and Loneragan
(1994) ise başaklanma başlangıcından önceki dönemde bayrak yaprakta 3–7 mg B kg-1
bor konsantrasyonunun yeterli olduğunu belirtmişlerdir. Aynı araştırıcılar >7mg B kg-
1
bayrak yaprak bor konsantrasyonunda bor eksikliğinin gözlenmediğini
belirtmektedirler.Yukarıda ifade edilen bulgulara benzer sonuçlar araştırmamızda da
tespit edilmiştir.
Besin elementleri arasındaki interaksiyonlar konusunda çalışmalarda; Yadav ve
Manchanda (1979) buğdayda bor uygulamasının K oranını buğdayda % 5.50’den %
6.87’ye çıkardığını, Tandon (1991) da bor ve kükürt arasında sinerjik bir etkinin
varolduğunu, Singh ve Singh (1983) B ve Mg arasındaki antogonistik bir ilişkinin var
olduğunu, Hamurcu ve ark. (2006) makarnalık buğdayda uygulanan bor miktarının
bitkinin demir alımı üzerine bir etkisinin olmadığını, Santra (1989) ise baklagillerde bor
ve mangan arasında antagonistik bir ilişkinin bulunduğunu, Santra (1989) topraklarda
bakırın elverişliliği durumunda bor ve bakır arasındaki ilişkinin sinerjik olduğunu
belirlemiştir. Bu sonuçlar ile çalışmamızda elde ettiğimiz sonuçlar arasındaki farklılık
ve benzerlikler çalışılan bitki türü ve toprak yapısından kaynaklanmış olabilir.

KAYNAKLAR
Baier, J., 1985. Sronavaci studie zivinnychpomeru cukrovky. Rostlina vyroby, 31, 663-
668.
Busler, W., 1971. Zur Problematik einer optimalen Kombination der Spurennahrstofe in
der Dunung. Landw. Forsch, 26, 84-92.
666

Çağırgan,M.İ. ve M.B. Yıldırım.1987. Bitki ıslahında özellikler arasındaki ilişkilerin


belirlenmesinde kullanılan istatistik yöntemler. Ç.Ü. Zir.Fak. Derg. 3(4): 393-
404.
Çakmak, İ., Yılmaz, A., Kalaycı, M., Ekiz, H., Ülger, A.C. and Brown, H.J., 1996. Zinc
deficiency and boron toxicity as critical nutritional problems in wheat
production in Turkey. 5th Int. Wheat Conference, June 10-14, Ankara, Turkey,
p. 279.
Çakmak, İ., Kalaycı, M., Ekiz, H., Braun,H.J., Kilinc, Y., Yilmaz, A. 1999. Zinc
deficiency as a practical problem in plant and human nutrition in Turkey: A
NATO-science for stability project. Field Crops Research 60, 175-188.
Eyüpoğlu, F., Kurucu, N., and Talaz, S. 1999. Nutritional status of cereals grown in
Central Anatolian Plateau. In: Cereal Symposium (Hububat
Sempozyumu). Ekiz H. (Ed)., June, 8-11, Konya, No.275-279.
Gezgin, S., Dursun, N., Hamurcu, M., Harmankaya, M., Önder, M., Sade, B., Topal, A.,
Soylu, S., Akgün, N., Yorgancilar, M., Ceyhan, E., Çiftçi, N., Acar, B.,
Gültekin, İ., Işık, Y., Şeker, C. and M. Babaoğlu. 2002. Determination of B
Contents of Soils in Central Anatolian Cultivated Lands and its Relations
between Soil and Water Characteristics. Boron in Plant and Animal Nutrition.
Edited by Goldbach et al., Kluwer Academic/Plenum Publishers, New York.
Gezgin, S., Hamurcu, M., 2006. Bitki Beslemede Besin Elementleri Arasındaki
Etkileşimin Önemi ve Bor ile Diğer Besin Elementleri Arasındaki Etkileşimler.
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi 20 (39), 24-31.
Gupta, U.C., Jame, Y.W., Campbell, C.A., Leyshon, A.J., and W. Micholaichuk. 1985.
Boron Toxicity and Deficiency. A Review. Can. J. of Soil Sci. 65, 381-408.
Hamurcu, M., Harmankaya, M., Soylu, S., Gökmen, F. ve Gezgin, S., 2006. Makarnalık
Buğdayın (Triticum durum L.) Bazı Besin Elementleri Kapsamına Farklı
Dozlarda Bor ve Demir Uygulamalarının Etkisi. S. Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi,
20 (38) : 1-8 ,2006.
Keren, R. and F.T. Bingham. 1985. Boron in Water, Soils and Plants. In Adv. In Soil
Sci., (Ed. By B.A. Stewart) Vol. 1: 229-276, Springer-Verlag.
Rerkasem, B., Lordkaew, S. 1992. Predicting grain set failure with tissue boron analysis.
In: Mann, C.E., Rerkasem, B. (Eds.), Boron Deficiency in Wheat, Wheat
Special Report No. 11,CIMMYT, Mexico, DF, pp. 9–14.
Rerkasem, B., Loneragan, J.F., 1994. Boron deficiency in two wheat genotypes in a
warmer sub-tropical region. Agron. Journal 86: 887-890.
Rerkasem, B and S. Jamjod,.1997. Genotypic variation in plant response to low boron
and implications for plant breeding. Plant Soil 193, 169-180.
Santra, G.H.,1989. Relationship of boron with iron, manganese, copper and zinc with
respect to their availability in rice soil. Environ. Eco., 7, 874-877.
Singh, V. and Singh, S.P., 1983. Effect of applied boron on the chemical composition of
lentil plants. J. Indian Soc. Soil Sci. 31, 169-170.
Soil Survey Laboratory Methods Manual, 2004. Soil Survey Investigation Report United
States Department of Agriculture Natural Resources Conservation Sevice
No:42, Version 4.0 Nowember 2004.
667

Soylu,S.,Sade,B., Gezgin S.,Topal A., Akgün N.,Gökmen, F. ve Babaoglu , M.2008.


Bor ve çinko uygulamalarının makarnalık buğdayın bazı karakterleri üzerine
etkisi. II.Ulusal Bor Çalıştayı, 643-650, Ankara.
Subedi, K.D., C.B. Budhathoki, M.Subedi and J.K. Tuladhar. 1993. Survey and
Research Report on Wheat Sterility Problem (1992/93). Working Paper No:
93/94, Nepal.
Tandon, H.L.S., 1991. Secondary and Micro nutrients in Agriculture. FDCO, New
Delhi. pp. 122.
Torun, A., Yılmaz, A., Kalaycı, M., Gültekin, İ., Torun, B., Eker, S. and İ. Çakmak.
1999.Konya koşullarında yetiştirilen farklı buğday çeşitlerinin bor toksitesine
duyarlılığın sera ve tarla koşullarında araştırılması. Hububat Sempozyumu, 8-
11Haziran 1999, Konya.
Yadav, O.P. and Manchanda, H.R., 1979. Boron tolerance studies in gram and wheat
grown on a sierozem sandy soil. J. Indian Soc. Soil Sci. 27, 174-180.
668

POSTER BİLDİRİLER
(Sayfa: 669-1127)
669

KİREÇLİ TOPRAKLARDA YARAYIŞLI DEMİR İÇERİĞİNİN


BELİRLENMESİNDE KULLANILABİLECEK KİMYASAL EKSTRAKSİYON
YÖNTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

Hakan ÇELİK Ali Vahap KATKAT


Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Bursa.
hcelik@uludag.edu.tr vahap@uludag.edu.tr

ÖZET
Bu çalışma kireçli toprakların yarayışlı demir içeriklerinin belirlenmesinde
kullanılabilecek dokuz farklı kimyasal ekstraksiyon yöntemini karşılaştırmak için
yürütülmüş, bu amaçla; yeşil, klorozlu ve şiddetli klorozlu ağaçları bir arada içeren
dokuz şeftali bahçesinden yaprak ve toprak örnekleri alınmıştır. Yaprakların toplam ve
aktif demir içerikleri ile bahçelerin kimi toprak özellikleri analiz edilmiş, topraklara
dokuz farklı kimyasal ekstraksiyon yöntemi uygulanarak toprakların yarayışlı demir
içerikleri belirlenmiştir. Elde edilen demir içerikleri ile ağaçların kloroz dereceleri,
yaprakların aktif ve toplam demir içerikleri arasındaki korelasyonları hesaplanmıştır.
Toprakların yarayışlı demir içeriklerinin belirlenmesinde yaygın olarak kullanılan
(DTPA+CaCl2+TEA) yöntemi yaprakların kloroz değerleri ile uygun korelasyon
vermemesi nedeniyle uygun bulunmamıştır. Araştırmada kullanılan yöntemler içinde
Yöntem 3 [0.05 N HCl + 0.025 N H2SO4] ve Yöntem 8 [0.05 M EDTA (pH 7)]
toprakların yarayışlı demir durumunun belirlenmesinde kullanılabilecek en uygun
yöntemler olarak belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ekstraksiyon yöntemi, şeftali, toprak, yarayışlı demir.
COMPARISON OF CHEMICAL EXTRACTION METHODS WILL BE USED
IN THE DETERMINATION OF AVAILABLE IRON CONTENTS IN THE
CALCEROUS SOILS
ABSTRACT
This study was conducted to compare the most appropriate method for the
evaluation of available iron status of calcareous soils by using nine different chemical
extraction methods. Leaves and soil samples were collected from nine peach (Prunus
persica L.) orchards, each of which included green, chlorotic and severely chlorotic
peach trees. According to the chlorosis degrees of the leaves, total and active iron
contents and some soil properties were determined. Relationships between these
parameters and iron amounts obtained from the methods were correlated. Available iron
determination in calcareous soils by using the most commonly used method
(DTPA+CaCl2+TEA) found not descriptive estimating iron nutrition status of plants
because of giving bad relations with the chlorosis parameters. Among the methods
tested, Method 3 (M3) (0.05 N HCl + 0.025 N H2SO4) and Method 8 (M8) [0.05 M
EDTA (Ethylenediaminetetraacetic acid (pH 7)] were found the most suitable methods
to indicate the available iron status of the soils.
Key words: Available iron, extraction methods, peach, soil.

GİRİŞ
Avrupa ve özellikle Türkiye’nin de içinde bulunduğu meyveciliğin yaygın
olduğu Akdeniz ülkelerinde kireçli ve alkalin toprak özellikleri; demir klorozu
670

oluşmasına neden olmaktadır (Tagliavini ve Rambola 2001). Bölgede yetiştiriciliği


yapılan pek çok ürün demir klorozu belirtileri göstermekte, Bursa yöresinde de diğer
meyvelere oranla geleneksel ve ekonomik öneme sahip şeftali yetiştiriciliği yapılan
alanlarda % 20 ile % 30 oranında ürün azalması olduğu bildirilmiştir (Başar 2003).
Toprak analizleri; topraktaki bitki besin elementleri düzeylerinin göstergesi
olması yanında bitki analizleri ile birlikte bitkilerin besin elementi ihtiyaçlarının ve bitki
besin elementince noksan olan alanların belirlenerek noksanlıklarının giderilmesinde
başvurulan oldukça önemli yöntemlerdir. Lindsay ve Norvell (1978) tarafından önerilen
DTPA yöntemi [DTPA (Diethylenetriaminepentaacetic acid) + CaCl2 (Calcium chloride)
+ TEA (Triethanolamine)] toprakların yarayışlı demir içeriklerinin belirlenmesinde sınır
değerine sahip olması ve demir dışında çinko, bakır ve mangan elementlerinin de
belirlenebilmesi nedeniyle yaygın olarak kullanılmaktadır.
Geniş bir kullanım alanı bulmasına rağmen bu yöntemin kireçli toprakların
yarayışlı demir içeriğinin belirlenmesinde kullanılması, bitkilerin demirle beslenme
durumlarının ortaya konulmasında belirleyici olmadığı görülmüştür (Başar 2005). Daha
önceleri yapılmış olan pek çok çalışmada DTPA ile ekstrakte edilen toprakların yarayışlı
demir içeriklerinin sınır değerin üzerinde olmasına rağmen bitki analizlerinde demirin
noksan olduğu ve gözle teşhisleri sonucunda bitkilerin demir klorozu gösterdikleri
bildirilmiştir (Özgümüş 1987; Özgümüş 1988; Katkat ve ark. 1994; Başar 2000; Saatçi
ve Yağmur 2000). Yine yapılan çok çeşitli araştırma da demir klorozu gösteren
bitkilerin toplam demir içeriklerinin çoğunlukla demir klorozu göstermeyen bitkilerinki
kadar ya da daha yüksek olduğunu göstermiştir. Römheld (1997) tarafından “chlorosis
paradox” olarak adlandırılan ve klorozlu yaprakların yeşil olanlardan çok daha fazla
demir içermesi ile ifade edilen bu durum nedeniyle demir noksanlığından kaynaklanan
klorozun teşhisinde mevcut bitki ve toprak analizleri çok güvenilir yöntemler olarak
kabul edilmemektedir. Demirin fizyolojik olarak etkinliğinin, bitkideki toplam demir
konsantrasyonundan çok bitkideki demirin çözünürlüğü veya hareketliliği tarafından
kontrol edildiği ve bitkilerin demirle beslenme durumlarını belirlemede toplam demir
yerine aktif demir olarak nitelendirilen Fe+2 fraksiyonunun önemli olduğu pek çok
araştırıcı tarafından vurgulanmıştır (Katyal ve Sharma 1980; Mengel ve ark. 1984;
Katkat ve ark. 1994; Köseoğlu 1995; Köseoğlu ve Açıkgöz 1995; Gezgin ve Er 2001;
Sönmez ve Kaplan 2004; Çelik ve Katkat 2007).
Toprakların yarayışlı demir içeriklerinin belirlenmesi amacıyla pek çok
araştırmacı tarafından çeşitli kimyasal ekstraksiyon yöntemleri geliştirilmesine rağmen
bunlardan hiçbiri kireçli toprakların yarayışlı demir içeriğini belirlemeye uygun bir
yöntem olarak önerilmemiştir (Looppert ve Inskeep 1996). Bu çalışma, kimi kimyasal
ekstraksiyon yöntemlerini toprak özellikleri ve bitkideki kloroz oluşumları ile
ilişkilendirmek ve oluşabilecek kloroz riskinin seçilecek olan yöntemle yetiştiriciliğin
erken dönemlerinde tespit edilmesi ve gerekli önlemlerin alınabilmesi amacıyla
yürütülmüştür.

MATERYAL VE METOD
Bursa ovasında (39 35′ ve 40o 40′ kuzey enlem, 28o 10′ and 30o 00′ doğu
o

boylam) yetiştiriciliği yapılan ve her biri yeşil, klorozlu ve şiddetli klorozlu ağaçlar
içeren dokuz şeftali (Prunus persica L.cvs. Jerseyland, Glohaven, Dixired, J.H.Hale ve
Nectared) bahçesi seçilmiş, Ağaçların kloroz dereceleri üç kişinin bağımsız gözlemleri
sonucu belirlenmiştir. Bu bahçelerden toplam yirmi yedi yaprak örneği ve yaprakların
toplandığı ağaçların taç izdüşümlerinden 0-30 ve 30-60 cm derinlikten toprak örnekleri
alınmıştır (Chapman ve ark. 1961). Yaprak örnekleri yıllık sürgünlerin 30-35 cm ve
meyvelerin 3-5 cm olduğu dönemde alınmıştır (Başar ve Özgümüş 1999; Başar 2005).
671

İlkbahar sürgünlerinden gelişmesini tamamlamış üç ile altıncı yapraklar seçilerek her


ağaçtan yaklaşık doksan adet yaprak toplanmıştır (Köseoğlu 1995).
Toplanan yaprak örnekleri hemen laboratuara getirilmiş, çeşme suyu ve saf suda
yıkandıktan sonra 72 saat boyunca 70oC sıcaklıktaki havalı kurutma fırınında
kurutulmuştur. Kuruyan yaprak örnekleri öğütüldükten sonra 4:1 oranında karıştırılan
HNO3-HClO4 ile yaş yakılmıştır. Yakma sonucunda elde edilen ekstraktlarda demir,
atomik absorbsiyon spektrofotometresi ile (Philips PU 9200x, Pye Unicam Ltd. GB)
(Kacar 1972); aktif demir ise Llorente ve ark. (1976) tarafından modifiye edilmiş, kuru
yaprak örneklerinin 1 N HCl çözeltisinde (1:10) 24 saat süreyle bekletilmesi sonucu elde
edilen ekstrakt çözeltisinin atomik absorbsiyon spektrofotometresinde okunması ile
belirlenmiştir. Laboratuara getirilen toprak örnekleri hava kuru duruma geldikten sonra
tahta tokmaklarla dövülerek 2 mm’lik elekten elenmiş ve bu topraklarda kimi fiziksel ve
kimyasal analizler yapılmıştır. Toprak örneklerinin pH ve EC değerleri doygunluk
çamurunda belirlenmiştir (Soil Survey Manual 1951). Organik madde içerikleri
modifiye Walkley-Black yöntemine göre (Jackson 1962), kireç içerikleri Scheibler
kalsimetre yöntemiyle (Richards 1954), toprak tekstürü Bouyoucos hidrometre
yöntemine göre (Bouyoucos, 1962) ve toprakların yarayışlı demir içerikleri ise dokuz
farklı kimyasal ekstraksiyon yöntemine göre belirlenmiştir. Bu kimyasal ekstraksiyon
yöntemlerine ait kimi özellikler Çizelge 1’de sunulmuştur.
Tüm analizler üç tekerrürlü olarak yapılmış, elde edilen değerlerin istatistiksel
analizlerinin yapılmasında Tarist (1994) bilgisayar programından yararlanılmıştır.
Asgari önemli fark testinden yararlanılarak ortalamalar karşılaştırılmış ve korelasyonlar
hesaplanmıştır.
Çizelge 1. Denemede Kullanılan Çözeltilerin Kimi Özellikleri
Yöntem Çözeltiler Toprak:Çözelti Çalkalama Kaynaklar
No oranı (w/v) süresi
a
Y1 0.005 M DTPA + 0.01 M CaCl2 + 0.1 M TEA 1:2 120 dakika Lindsay ve Norvell (1978)

Y2 1 M NH4HCO3 + 0.005M DTPA (pH 7.6) 1:2 15 dakika Soltanpour ve Schwab (1977)

Y3 0.05 N HCl + 0.025 N H2SO4 1:5 15 dakika Kacar (1994)

Y4 0.01 M EDTA + 1N (NH4)2CO3 (pH 8.6) 1:2 30 dakika Trierweiller ve Lindsay (1969)

Y5 1 N NH4OAc (pH 4.8) 1:5 30 dakika McLean ve ark. (1958)

Y6 0.1 N HCl 1:10 30 dakika McLean ve Langille (1976)

0.2M CH3COOH + 0.25 M NH4Cl + 0.005 M


Y7 1:10 30 dakika Yanai ve ark. (2000)
C6N8O7 + 0.05 M HCl (pH 1.3)

Y8 0.05 M EDTA (pH 7.0) 1:10 60 dakika Tiwari ve Kumar (1982)

Y9 0.43 M HNO3 1:10 120 dakika Houba ve ark. (1989)


EDTA:Ethylene diamine tetraacetic acid; DTPA: Diethylene triamine pentaacetic acid; TEA: Triethanolamine
a
Y: Yöntem

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Toprakların kimi fiziksel özelliklerinin sunulduğu Çizelge 2’de toprakların
tuzluluk probleminin olmadığı, pH’larının nötr ve hafif alkalin karakterli olduğu
görülmüştür. Toprakların organik madde içerikleri ise düşük ile orta düzeyde
belirlenmiş (Jackson 1962), toprakların 0-30 cm derinliğindeki organik madde içeriği
30-60 cm derinliğe oranla daha fazla bulunmuştur. Toprakların CaCO3 içerikleri düşük
ve çok yüksek olarak belirlenmiştir. Organik maddenin aksine alt toprak derinliğindeki
kireç miktarı üst derinlikten çok daha fazla bulunmuştur. Toprakların bünye sınıfları ise
672

kil ve kumlu killi tın olarak belirlenmiştir. Toprak özellikleri derinliğe olduğu kadar
kloroz derecelerine göre de farklılık göstermiş, organik madde dışındaki diğer değerler
klorozlu ve şiddetli klorozlu ağaçlarda yeşil olanlara göre daha fazla bulunmuştur.
Toprakların yüksek pH ve CaCO3 içerikleri, iyon dengesizliği, düşük organik madde
içeriği, çok yüksek veya çok düşük toprak sıcaklığı, yüksek nem içeriği, kötü havalanma
ve toprak sıkışması gibi kötü fiziksel özellikler demir noksanlığı nedenleri olarak pek
çok çalışmada da rapor edilmiştir (Lindsay ve Schwab 1982; Köseoğlu 1995; Başar
2000; Lucena 2000).
Yarayışlı demirin belirlenmesi için dokuz farklı kimyasal ekstraksiyon yöntemi
kullanılmış, yöntemlere göre toprakların yarayışlı demir içerikleri oldukça geniş bir
dağılım göstermiştir (Çizelge 3). Elde edilen değerlerin farklılık göstermesi
kimyasallara, konsantrasyonlarına, toprak çözelti oranına, pH ve çalkalama zamanlarına
bağlı olduğu kadar toprak özelliklerine de bağlı olarak farklılık göstermiştir (Adiloğlu
2002). Toprakların pH ve CaCO3 içerikleri, gözle görülür noksanlık belirtileri ve
yaprakların aktif demir içerikleri toprakların yarayışlı demir belirleme yöntemlerinin
seçilmesinde güvenilir kriterler olarak kabul görmüştür (Başar 2005).
Denemede kullanılan ilk yöntemde (Y1) toprakların DTPA ile ekstrakte
edilebilir demir içerikleri Lindsay ve Norvell (1978) tarafından bildirilen sınır değerlere
göre orta ve yüksek düzeylerde değişim göstermiştir (Çizelge 3). En yüksek demir
içeriği şiddetli noksanlık gösteren ağaçların topraklarından elde edilmiştir. Elde edilen
demir değerleri kritik konsantrasyonun üzerinde bulunmasına rağmen bitkiler hafif veya
şiddetli kloroz belirtileri göstermiştir. Özgümüş (1988); Katkat ve ark. (1994); Başar
(2000); Özgüven ve Katkat (2001) ve Başar (2003) yaptıkları çalışmalarda bu
ekstraksiyon yöntemiyle benzer sonuçlar elde etmişlerdir. Denemede kullanılan diğer
yöntemlerden Y3, Y6, Y7, Y8 ve Y9 ile elde edilen demir değerleri yeşil ağaçların
topraklarında klorozlu olanlara göre daha fazla bulunmuş, değerler istatistiksel olarak
önemli çıkmıştır.
Toprakların pH ve CaCO3 içerikleri; kullanılan yöntemlerden Y1, Y3, Y6, Y7
ve Y8 ile belirlenen demir değerleri ile önemli negatif ilişki sergilemiştir (Çizelge 4).
Yöntemlerden Y2 ve Y9 ile belirlenen demir, toprakların CaCO3 içerikleri ile negatif
ilişkili bulunurken yöntem dört (Y4) ise sadece pH ile ilişkilendirilmiştir. Toprakların
organik madde içerikleri yöntem beş (Y5) ve altı (Y6) haricinde pozitif ilişkili
bulunmuştur. Başar (2005) yaptığı çalışmada da farklı yöntemlerden elde ettiği demir ile
toprak özellikleri arasında benzer ilişkiler bulmuştur.
Yaprakların aktif demir içerikleri ile toprakların CaCO3 içerikleri arasında
önemli negatif ilişki belirlenmiştir (Çizelge 5). Başar (2003) tarafından yapılan
araştırma sonuçlarına göre yaprakların aktif demir içerikleri ile kireç arasında bulunan
negatif, organik madde ile bulunan pozitif ilişki de denemeden elde edilen sonuçları
destekler niteliktedir.
Yaprakların en yüksek toplam demir içeriği klorozlu yapraklardan elde edilmiş
(Çizelge 6), toplam demirin aksine yaprakların aktif demir içerikleri kloroz dereceleri ile
ters ilişkili bulunmuş ve en yüksek değerler yeşil yapraklı ağaçlardan elde edilmiştir
(Katkat ve ark. 1994; Köseoğlu 1995; Karaman 1999; Başar 2000; Saatçi ve Yağmur
2000). Yeşil ve hafif klorozlu yaprakların 1 N HCl ile ekstraksiyonu sonucunda elde
edilen aktif demir değerleri Başar (2003) tarafından bildirilen sınır değerinden
(≥30mgkg-1) yüksek bulunmuştur. Yaprakların toplam demir değerleri ile kloroz
dereceleri arasındaki ilişki önemsiz çıkarken, yaprakların aktif demir içerikleri ile kloroz
dereceleri arasında önemli negatif ilişki bulunmuştur (r= - 0.839**)(veri Çizelgeda
sunulmamıştır). Yaprakların aktif demir içerikleri bitkilerin demirle beslenme
673

Çizelge 2. Toprakların Kimi Fiziksel Özellikleri


pH E.C. mScm-1 CaCO3,% Organik Madde, %
Şiddetli Şiddetli Şiddetli Şiddetli
Derinlik, Yeşil Klorozlu Yeşil Klorozlu Yeşil Klorozlu Yeşil Klorozlu
Klorozlu Klorozlu Klorozlu Klorozlu
cm
0-30 7.29 7.51 7.17 0.48 0.32 0.30 0.42 1.25 0.62 1.40 1.01 0.99
Min.
30-60 7.26 7.58 7.51 0.31 0.32 0.34 0.83 4.58 2.71 0.88 0.45 0.67
0-30 7.79 7.78 7.77 0.97 0.95 1.02 20.82 30.39 33.72 2.63 2.36 2.31
Max.
30-60 7.82 7.85 7.77 0.91 0.93 0.96 41.63 48.71 41.63 1.49 1.48 1.44
0-30 7.58 b B 7.64 a B 7.53 c B 0.74 b A 0.69 c A 0.75 a B 7.40 c B 10.71 a B 9.58 b B 1.76 a A 1.61 c A 1.66 b A
Ortalama*
30-60 7.66 b A 7.69 a A 7.63 c A 0.63 b B 0.60 c B 0.70 a A 12.93 b A 16.22 a A 13.00 b A 1.14 b B 0.98 c B 1.18 a B
* Değerler dokuz bahçenin minimum, maximum ve ortalamalarıdır.
Birbirinden farklı harflerle belirtilen ortalamalar LSD testine göre % 1 düzeyinde önemli farklılık göstermektedir.
Küçük harflerle satırlar, Büyük harflerle sütunlar gruplandırılmıştır.
674

Çizelge 3. Toprakların Farklı Kimyasal Ekstraksiyon Yöntemleri Kullanılarak Belirlenen Demir İçerikleri (mg kg-1)
Ekstrakiyon Örnekleme Kloroz Dereceleri
Yöntemleria Derinliği
Yeşil Klorozlu Şiddetli Klorozlu
(cm)
Ortalama Ortalama Ortalama Genel Ortalama
Y1 0-30 4.97-11.93 7.62 4.43-11.92 7.21 3.95-14.43 8.17 7.67 B
30-60 4.59-11.27 8.29 4.18-10.02 8.03 5.18-13.29 8.16 8.16 A
Ortalama 7.95 ab 7.62 b 8.17 a
Y2 0-30 6.49-17.68 11.59 6.47-20.10 11.50 7.51-25.38 12.41 11.83
30-60 6.77-15.77 11.79 4.44-15.96 11.50 7.25-22.25 12.50 11.93
Ortalama 11.69 b 11.50 b 12.46 a
Y3 0-30 0.30-1.26 0.53 a A 0.33-0.57 0.43 b A 0.28-0.60 0.38 c A 0.45 A
30-60 0.28-0.87 0.43 a B 0.24-0.44 0.34 b B 0.25-0.48 0.36 b A 0.38 B
Ortalama 0.48 a 0.39 b 0.37 b
Y4 0-30 0.52-2.25 1.03 b B 0.24-2.55 1.06 ab B 0.33-3.02 1.12 a A 1.07 B
30-60 0.37-2.93 1.16 a A 0.40-1.88 1.15 a A 0.42-2.66 1.10 a A 1.14 A
Ortalama 1.09 1.11 1.11
Y5 0-30 0.54-1.79 1.08 a B 0.58-1.70 1.10 a B 0.60-1.87 1.09 a B 1.09 B
30-60 0.87-3.22 1.70 a A 1.08-2.75 1.48 b A 0.47-2.73 1.28 c A 1.49 A
Ortalama 1.39 a 1.29 b 1.19 c
Y6 0-30 0.77-33.46 7.70 a A 0.51-17.66 4.02 c A 0.48-30.64 7.08 b A 6.27 A
30-60 0.61-31.77 5.08 a B 0.58-2.80 1.22 c B 0.39-11.87 2.29 c B 2.86 B
Ortalama 6.39 a 2.62 c 4.69 b
Y7 0-30 13.99-63.50 33.13 a A 10.05-50.82 30.21 b A 10.01-52.01 30.32 b A 31.22 A
30-60 14.50-48.87 32.75 a A 10.38-45.39 27.82 c B 11.24-49.97 30.82 b A 30.46 B
Ortalama 32.94 a 29.01 c 30.57 b
Y8 0-30 9.69-74.25 34.56 a A 6.91-50.67 25.74 c A 7.16-72.13 31.31 b A 30.54 A
30-60 7.23-73.96 28.41 a B 5.31-45.01 18.90 c B 8.43-44.65 19.88 b B 22.39 B
Ortalama 31.48 a 22.32 c 25.60 b
Y9 0-30 34.84-475.98 314.69 a B 0.85-426.17 299.34 c A 0.73-496.86 309.98 b B 308.00 B
30-60 0.11-588.84 337.97 b A 0.18-702.93 287.62 c B 0.10-763.33 360.54 a A 328.71 A
Ortalama 326.33 b 293.48 c 335.26 a
Birbirinden farklı harflerle belirtilen ortalamalar LSD testine göre % 1 düzeyinde önemli farklılık göstermektedir.
Küçük harflerle satırlar, Büyük harflerle sütunlar gruplandırılmıştır.
675

durumlarının tanımlanmasında toplam demire oranla daha iyi bir gösterge olarak
tanımlanmış, elde edilen sonuçlar yapılan diğer çalışmaları destekler nitelikte
bulunmuştur (Katyal ve Sharma 1980; Katkat ve ark. 1994; Köseoğlu ve Açıkgöz 1995;
Sönmez ve Kaplan 2004).
Denemede kullanılan yöntemlerden Y3, Y5 Y6, Y7 ve Y8 ile belirlenen
toprakların demir içerikleri, yaprakların aktif demir içerikleri ile önemli pozitif ilişki
vermiştir (Çizelge 7). Üst derinlikte Y8 [0.05 M EDTA (pH 7)] ile alt derinlikte ise Y3
(0.05 N HCl + 0.025 N H2SO4) ile en yüksek korelasyon değerlerini vermiştir. Aktif
demirin aksine Y5 haricinde hiçbir yöntem yaprakların toplam demir içerikleri ile
önemli ilişki vermemiştir. Toprakların Y3, Y5 Y6, Y7 ve Y8 ile belirlenen demir
içerikleri kloroz dereceleri ile ilişkili bulunmuş, en yüksek değerler yeşil yapraklı
ağaçlardan elde edilmiştir.
Sonuç
Toprakların yarayışlı demir içeriğinin belirlenmesinde yaygın olarak kullanılan
DTPA yöntemi kloroz oluşumu ile iyi ilişkilendirilemediğinden özellikle kireçli
topraklarda bitkilerin demirle beslenme durumlarının belirlenmesinde uygun bir yöntem
olmadığı görülmüştür. Araştırmada kullanılan yöntemler arasında Y3 (0.05 N HCl +
0.025 N H2SO4) ve Y8 [0.05 M EDTA (pH 7)] toprakların yarayışlı demir içeriklerinin
belirlenmesinde daha uygun yöntemler olduğu belirlenmiş, elde edilen değerlerin Başar
(2005) tarafından bildirilen sonuçlarla da uyumlu olduğu görülmüştür.
Çizelge 4. Toprakların Farklı Kimyasal Ekstraksiyon Yöntemleri ile Belirlenen Demir
İçerikleri ile Kimi Özellikleri Arasındaki İlişkiler
Toprak Derinlik Ekstraksiyon Yöntemleri
Özellikleri (cm)
Y1 Y2 Y3 Y4 Y5 Y6 Y7 Y8 Y9
pH 0-30 -0.260* öd -0.496** öd öd -0.710** 0.230* -0.617** öd
30-60 öd öd -0.463** -0.237* öd -0.568** öd -0.458** öd
CaCO3 0-30 -0.298** -0.245* -0.266* öd öd -0.497** -0.688** -0.602** -0.844**
30-60 -0.430** -0.550** -0.294** öd öd -0.278* -0.618** -0.481** -0.775**
Organik 0-30 0.595** 0.722** öd 0.497** öd öd öd 0.496** 0.367**
madde 30-60 0.608** 0.768** 0.241* 0.370** öd öd 0.631** 0.474** 0.704**
öd önemli değil * p<0.05 düzeyinde önemli ** p<0.01 düzeyinde önemli

Çizelge 5. Yaprakların Demir İçerikleri ile Kimi Toprak Özellikleri Arasındaki İlişki
Yaprakların Demir
Derinlik İçerikleri
(cm) Toplam Aktif
Demir Demir
pH 0-30 öd öd
30-60 öd öd
CaCO3 0-30 öd -
0.298**
30-60 öd -0.244*
Organik 0-30 öd 0.233*
30-60 - öd
madde
0351**
öd önemli değil * p<0.05 düzeyinde önemli ** p<0.01 düzeyinde önemli
676

Çizelge 6. Yaprakların Demir İçerikleri ile Kloroz Dereceleri Arasındaki İlişki


Toplam Demir, mg kg-1 Aktif demir, mg kg-1
Kloroz derecesi
Min Max Ortalama Min Max Ortalama
Yeşil 109.67 220.33 151.19 B 49.20 73.20 60.50 A
Klorozlu 79.33 276.00 165.89 A 37.80 52.80 44.53 B
Şiddetli Klorozlu 54.67 216.00 127.22 C 19.80 50.40 33.07 C
Birbirinden farklı harflerle belirtilen ortalamalar LSD testine göre % 1 düzeyinde önemli farklılık
göstermektedir.

Çizelge 7. Toprakların Farklı Ekstraksiyon Yöntemleri ile Belirlenen Demir İçerikleri


ile Yaprakların Demir İçerikleri Arasındaki İlişki
Yaprakların
Ekstraksiyon Derinlik Demir İçerikleri
Yöntemleri (cm) Toplam Aktif
Demir Demir
Y1 0-30 öd öd
30-60 öd öd
Y2 0-30 öd öd
30-60 öd öd
Y3 0-30 öd 0.427**
30-60 öd 0.386**
Y4 0-30 öd öd
30-60 öd öd
Y5 0-30 öd öd
30-60 0.243* 0.253*
Y6 0-30 öd öd
30-60 öd 0.420**
Y7 0-30 öd öd
30-60 öd 0.233*
Y8 0-30 öd 0.281*
30-60 öd 0.505**
Y9 0-30 öd öd
30-60 öd öd
öd önemli değil * p<0.05 düzeyinde önemli ** p<0.01 düzeyinde önemli

KAYNAKLAR
Adiloğlu, A. (2002). Determination of suitable chemical extraction methods for
available iron content of the soils from Edirne province in Turkey. Journal of
Central European Agriculture, Vol.3, No.3.255-262.
Başar, H. (2000). Factors affecting iron chlorosis observed in peach trees in the Bursa
region. Turkish Journal of Agriculture and Forestry, 24: 237-245.
Başar, H. (2003). Analytical Methods for Evaluating Iron Chlorosis in Peach Trees.
Communications in Soil Science and Plant Analysis, 34(3-4): 327-341.
Başar, H. (2005). Methods for estimating soil iron availability to chlorotic peach trees.
Communications in Soil Science and Plant Analysis, 36: 1187-1198.
Başar, H. ve Özgümüş, A. (1999). Effects of various iron fertilizers and rates on some
micro nutrients contents of peach trees. Turkish Journal of Agriculture and
Forestry, 23: 273-281.
Bouyoucos, G. (1962). Hidrometer method improved for making particle size analysis
of soils, Agronomy Journal, 54:464-465.
677

Chapman, N.D., Pratt, P.F., and Parker, F. (1961). Methods of Analysis for Soils, Plant
and Waters. University of California, Division of Agricultural Sciences.
Berkeley, California.
Çelik, H. ve Katkat, A.V. (2007). Some physical soil properties and potassium as an
intensified factor on iron chorosis. International Journal of Soil Science, 2 (4):
294-300.
Gezgin S. ve Er, F. (2001). Relationship between total and active iron contents of leaves
and observed chlorosis in vineyards in Konya-Hadm-Alada region of Turkey.
Communications in Soil Science and Plant Analysis. 32(9&10), 1513-1521.
Houba, V.J.G., Van Der Lee, J.J., Nowozamsky, I., and Walinga, I. (1989). Soil and
Plant Analysis A Series of Syllabi. Dept. of Soil Sci. and Plant Nutrition.
Wageningen Agricultural Univ. The Netherlands.
Jackson, M.L. (1962). Soil Chemical Analysis, Prentice-Hall, Inc., Englewood Cliffs,
N.S.
Kacar, B. (1972). Chemical Analysis of Plant and Soil, II. Plant Analysis. Ankara
University Agricultural Faculty Publications. No:453, Ankara, Turkey.
Kacar, B. (1994). Chemical Analysis of Plant and Soil, III. Soil Analysis. Ankara
University Agricultural Faculty, Education Research and Advance Foundation
Publications. No:3. Ankara, Turkey.
Karaman, M.R. (1999). Investigation of chlorosis in peach trees growing in the Tokat
region using soil and plant analysis and the effects of soil moisture on the
determination of the amounts of DTPA-extractable Fe, Cu, Zn and Mn. Turkish
Journal of Agriculture and Forestry, 23: Ed vol. 3. 707-719.
Katkat, A.V., Özgümüş, A., Başar, H., ve Altınel, B. (1994). Iron, manganese, zinc and
copper nutrition of peach trees growing in the Bursa region. Turkish Journal of
Agriculture and Forestry, 18; 447-456.
Katyal, J. C. and Sharma, B.D. (1980). A new technique of plant analysis to resolve iron
chlorosis. Plant and Soil, 55:105-108.
Köseoğlu, A.T. (1995). Effects of iron chlorosis on mineral composition of peach
leaves. Journal of Plant Nutrition, 18(4):765-776.
Köseoğlu, A.T., ve Açıkgöz, V. (1995). Determination of iron chlorosis with extractable
iron analysis in peach leaves. Journal of Plant Nutrition, 18(1):153-161.
Lindsay, W.L., and Norvell, W.A. (1978). Development of a DTPA Soil Test for Zn, Fe,
Mn and Cd. Soil Sci. Soc. Amer. Proc., 42:421-428.
Lindsay, W.L., and Schwab, A.P. (1982). The chemistry of iron in soils and its
availability to plants. Journal of Plant Nutrition, 5: 821-840.
Loeppert, R.H. and Inskeep, W.P. (1996). Iron. In Methods of Soil Analysis, Part 3,
D.L. Sparks et al.(ed.) Chemical Methods, Book Series No:5 SSSA and ASA,
Madison.
Llorente, S., Leon, A., Torrecillas, A., and Alcaraz, C. (1976). Leaf iron fractions and
their relation with iron chlorosis in citrus. Agrochimica, 20(2-3): 204-212.
Lucena, J.J. (2000). Effects of bicarbonate, nitrate and other environmental factors on
iron deficiency chlorosis. A review. Journal of Plant Nutrition, 23(11-12), 1591-
1606.
678

Mclean, E.O., Heddleson, M.R., and Hallowaychuk, R.L. (1958). Aluminium in soils.
Soil Sci. Soc. Am. Proc., 22: 382-387.
Mclean, K.S., and Langille, W.M. (1976). The Extractable Trace Element Content of
Acid Soil and the Influence of pH, Organic Matter and Clay Content. Commun.
In Soil Sci. and Plant Anal., 7: 777-784.
Mengel, K., Th. Breininger and W. Bulb, (1984). Bicarbonate, the most important factor
inducing iron chlorosis in vine grapes on calcareous soils. Plant and Soil. 81:
333-344.
Özgümüş, A. (1987). Iron chloroasis in plants. Journal of Faculty of Agriculture Uludağ
University. Uludağ Univ. Pub. No: 7-020-0182 Vol 6. 117-128.
Özgümüş, A. (1988). A Study on the Chlorosis of Peach Trees in the Region of Bursa
by Soil and Plant Analysis, Uludağ Univ. Pub. No: 7-016-0176.
Özgüven, N., ve Katkat, A.V. (2001). Plant available zinc status of the soils of Bursa
and the methods used for the determination of zinc content of these soils. Journal
of Faculty of Agriculture Uludag University, Vol.15. P.177-190.
Richards, L.A. (1954). Diagnosis and Improvement of Saline and Alkali Soils. United
States Department of Agriculture, Agriculture Handbook No 60.
Römheld, V. (1997). The chlorosis paradox: Fe inactivation in leaves as asecondary
event in Fe deficiency chlorosis. Abstracts of the 9th international symposium on
iron nutrition and interaction in plants: 10. Stuttgart, Germany.
Saatçi, N., ve Yağmur, B. (2000). Relationships between the concentrations of iron,
macro and micro nutrients in satsuma mandarine leaves. Journal of Plant
Nutrition, 23(11&12):1745-1750.
Soil Survey Manual. (1951). U.S.Dept. Agriculture, Handbook No:18.
Soltanpour, P.N., and Schwab, A.P. (1977). A New Soil Test for Simultaneous
Extraction of Macro and Micronutrients in Alkaline Soils. Commun. in Soil Sci.
and Plant Anal., 8(3):195-207.
Sönmez, S., ve Kaplan, M. (2004). Comparison of various analysis methods for
determination of iron chlorosis in apple trees. Journal of Plant Nutrition,
27(11):2007-2018.
Tagliavini, M., and Rambola, A.D. (2001). Iron deficiency and chlorosis in Orchard and
Vineyard Ecosystems. European Journal of Agronomy, 15:71-92.
Tarist (1994). General statistic Version 4.01 DOS, Egean Forestry Research Institute
Karşıyaka/İzmir- Egean Univ. Agricultural Faculty, Field Crops. Bornova, İzmir.
Tiwari, R.C., and Kumar, B.M. (1982). A Suitable Extractant for Assessing Plant
Available Copper in Different Soils. Plant and Soil, 68: 131-134.
Trierweiller, J.F., and Lindsay, W.L. (1969). EDTA-Ammonium Carbonate Soil Test for
Zinc. Soil Scence Socity of American Journal, 33: 49-54.
Yanai, M., Uwasawa, M., and Shimizu, Y. (2000). Development of a new multinutrient
extraction method for macro and micro nutrients in arable land soil. Soil Science
and Plant Nutrition, 46(2) 299-313.
679

ERZURUM OVASI TOPRAKLARININ FOSFOR VE POTASYUM


DURUMUNUN NEUBAUER FİDE YÖNTEMİ İLE BELİRLENMESİ

Nesrin YILDIZ* Nuray BİLGİN


Atatürk Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Erzurum. *nyildiz@atauni.edu.tr

ÖZET
Bu çalışmanın amacı Erzurum ovası tarım topraklarının bitkiye yarayışlı fosfor
ve potasyum durumunun Nuebauer fide yöntemi kullanılarak belirlenmesidir.
Bu amaçla, Erzurum Ovasına bağlı altı köyden alınan 22 farklı yüzey toprak
örneği (Her bir köyün yamaç ve etek kısımlarının işlenmiş ve işlenmemiş alanlarından
alınan toprak örnekleri) kullanılmıştır. Çavdar (S. cerale tetraploid) bitkisi 17 gün
süreyle yetiştirilmiştir. 100 g toprakta 100 adet çavdar bitkisi yetiştirilerek oluşan çok
dallı kök sistemiyle toprakta bulunan fosfor (P) ve potasyumun (K) kısa süre
içerisinde sömürülmesi sağlanmış,. 17 günlük gelişme sonucunda bitkiler hasat
edilmiştir. Bitkide P ve K konsantrasyonu kantitatif olarak kimyasal analiz
yöntemleriyle belirlenmiştir.
Sonuç olarak 2,6 ve 15 numaralı topraklar hariç diğer tüm toprak örnekleri için
P2O5 ve 6 ve 10 nolu toprak örnekleri hariç K2O un yeterli düzeyde olduğu sonucuna
varılmıştır
Anahtar Kelimeler: Toprak, yarayışlı, fosfor, potasyum, Neubauer fide metod, çavdar.

DETERMINATION OF PHOSPHORUS AND POTASSIUM STATUS OF


ERZURUM PLAIN SOILS WITH NEUBAUER SEEDLING TECHNIQUE
ABSTRACT
The purpose of this investigation was to determine phosphorus and potassium
status of Erzurum plain soils .Representative 22 soils samples were collected from
Erzurum plain. A greenhouse experiment was conducted using randomized block design
each treatment replicated three times Rye (S.cerale tetraploid ) was used as the test plant
according to Neubauer seedling method
Rye plants have been grown for 17 day duration. In a short time P and K in soil
has been exploited by multiple branched roots, obtained from plants grown on 100 g
soil. The plants harvested after 17 days growing period. P and K concentration in plants
were determined quantitatively by using chemical analysis methods.
As a result, soils, except 2 ,6 and 15 numbered samples were found adequate for
P2O5 and except 6 and 10 numbered soils, all samples were found adequate in terms of
K2O for Erzurum plain soils
Key Words: Soil, available, phosphorus, potassium, Neubauer seedling technique, rye.

GİRİŞ
Nitelikli bol ürün alınabilmesi için bitkilerin yeterli ve dengeli şekilde
beslenmeleri gerekir. Çoğu kültür bitkisi, besin gereksiniminin önemli bir bölümü için
toprağa bağımlıdırlar. Kuşkusuz topraklar, bitkilere besin sağlama yeteneği yönünden
680

büyük ayrıcalıklar gösterirler. Uygun besin miktarı ve oranlarının belirlenmesinde


bitkinin besin gereksinimi ve toprağın besin sağlama gücü temel ölçüdür.
Toprakların besin sağlama gücünün uygun yöntemlerle değerlendirilmesinden
sonra, dengeli gübreleme programı yapılması bitkilere gerekli besinin ne zaman, ne
kadar ve ne şekilde uygulanacağının saptanmasında önem taşır.
Bütün gübreler doğru zamanda ve yeterli miktarda uygulanmalıdır. Zira fazla
gübre kullanmak ürünün verim ve kalitesini olumsuz etkilemekle kalmaz, çevre kirliği
oluşturması yanında ekonomimize de gereksiz külfet getirmektedir.
Toprak verimliliğini ( Toprakların besin sağlama gücünü) belirleme teknikleri
• Bitkilerde beslenme bozukluğu belirtilerinin gözlenmesi ve tanısı
• Bitki analizleri ( Doku testleri, toplam bitki analizleri)
• Biyolojik denemeler ( tarla veya serada yüksek veya ilkel bitki yetiştirme)
• Kimyasal toprak analizleri ( Aydemir, 1992) olarak sıralanabilir.
Bitki besin maddeleri; Bitki morfolojisini, anatomisini ve özelikle kimyasal
bileşimini değiştirerek bitki büyüme desenini etkiler, buna bağlı olarak bitkilerin
hastalık ve zararlılara karşı direnç ve toleransını artırabildiği gibi azaltabilir de (Yıldız,
2004).
Mutlak gerekli bir bitki besin maddesi olarak fosfor( P) , kültür bitkilerinde
ürünün nitelik ve niceliği üzerine önemli etki yapmaktadır. Türkiye toprakları genellikle
fosforca yoksul olduğu için, gübreleme programında fosfora gereken önemin verilmesi
zorunludur. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde değişik kültür bitkileri üzerinde yapılan
araştırmalar, fosforlu gübrelemenin ürün miktarını dikkate değer düzeyde artırdığını
göstermiştir (Fox vd. 1961; Aksoy.1967; Zabunoğlu.1967; Kacar.1964; Ülgen.1968;
Çelebi.1974; Ateşalp1968).
Tarım toprakları genellikle bitki tarafından alınabilir durumdaki fosfor
yönünden yoksuldur. Bu nedenle tarım topraklarında fosforlu gübreler ürünün nicelik ve
niteliği üzerine önemli etkiler göstermektedir. Türkiye toprakları da bitkiye yarayışlı
olabilecek haldeki fosfor bakımından yoksuldur. Bu nedenle, ülkemizde önemli
miktarda fosforlu gübre tüketilmektedir (Kacar ve Katkat, 1997).
Ülkemiz topraklarının büyük bir çoğunluğu potasyum yönünden yeter veya
zengin bir durumdadır. Yaklaşık 245 000 adet toprakta yapılan potasyum analiz
sonuçları topraklarımızın %92 sinin yeter veya fazla , %3 lük bir bölümünde mutlak
potasyumlu gübreye ihtiyaç duyulduğunu, %5’lik bir bölümünde ise muhtemelen
potasyumlu gübreleme yapılması gerektiği görülmüştür (Güçdemir, 2006)
Toprakların fosfor kapsamları üzerine çeşitli etmenler etki yapar. Bu
etmenlerden bazıları, toprağın oluştuğu ana materyalin cinsi, iklim, dağılıp-parçalanma
derecesi, toprağın organik madde kapsamı ve toprağın tekstürüdür (Yıldız, 2003).
Fosfor yaşayan bütün canlı hücrelerin enerji bileşenlerinin (ATP gibi ) yapı
unsurudur. Kök gelişmesini, güçlü büyümeyi, olgunlaşmanın çabuklaşmasını teşvik
eder. Hücre yenilenmesini çabuklaştırarak hastalıklara direnci artırır (Yıldız.2004).
Bitkide yüksek düzeyde taşınabilir hareketli (mobil) bir element olduğu için
yetersizlik belirtileri ilk önce daha yaşlı büyüme noktalarında görülür. Yapraklar, dallar
ve saplar koyu mavimsi yeşile ve daha sonra mor veya eflatun renge dönüşür. Aynı
zamanda yaprakların alt yüzeyinde gümüşümsü renk ve aşağı doğru bükülme görülür.
Bitki yavaş gelişir, çiçeklenme gecikir, kök sistemi zayıftır ve bitkilere enfeksiyonlara
karşı daha yatkındır.
681

Mutlak gerekli bir bitki besin maddesi olarak Topraklarda potasyum( K) ,


potasyumlu mineralleri içeren kayaların dağılıp parçalanmaları ( tecezzi) sonucu oluşur.
Toprakların toplam K içerikleri genel olarak yüksektir. Ancak topraklarda bitkiye
yarayışlı K toplam potasyumun çok küçük bir bölümünü oluşturur. Topraklarda bulunan
K un bitkilere yarayışlığı üzerine toprağın kimyasal ve fiziksel özellikleri önemli etki
yapmaktadır. Bunlar: toprakta bulunan değişim komplekslerinin cins ve miktarları,
toprağın dağılma-parçlanma derecesi , toprakta değişebilir durumda bulunan öteki
katyonların cins ve miktarları, toprak pH sı , toprağın su tutma kapasitesi, toprak
havalanması, toprak sıcaklığı vb etmenlerdir ( Kacar ve Katkat, 1997).
Potasyum bitkide belli enzimlerin aktivatörü veya katalizörüdür. Kök
gelişmesinin sağlıklı olmasını ve tüm bitkinin sağlık ve drencini etkiler. Organik tuzlar
şeklinde taşınır veya depolanır, stoma hücrelerinin koruyucu bekçisi olarak turgoru
kontrol eder.Stomalardan transprasyonla su çıkışı, karbondioksit ve oksijen gazlarının
geçişini kontrol eder. Aynı zamanda floemde magnezyumun taşınımını ve fotosentezi
artırır. Potasyum da bitkide son derece hareketli element olduğu için yetersizlik
belirtileri önce daha yaşlı büyüme noktalarında başlar. Enzim reaksiyonları engellenir,
zayıf büyüme, zayıf kök gelişmesi, zayıf gövde ve soğuğa, kuraklığa, mantari ataklara
ya da tuzluluğa karşı tolerans azalır. Potasyum noksanlığının tipik belirtisi yaprak
kenarlarında sarı- klorotik ve ölü nekrotik bölgeler görülmesidir. Stomalar gereği gibi
fonksiyon yapamazlar, gaz değişimi ve transprasyon azalır. Domateste lekeli
olgunlaşma veya meyve çatlaklığına sebep olur (Yıldız 2004). Ülkemiz koşullarında
farklı toprakların P ve K durumu ve gübrelemeye tepkisi vb konularında çok sayıda
araştırma yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir (Aksoy.1997; Aktaş.1973;
Alganatay 1968; Kacar vd. 1973; Kacar vd. 1974; Özdemir 1986; Zabunoğlu 1967;
Yıldız 2003)
Bu çalışmanın amacı Erzurum ovası tarım topraklarının bitkiye yarayışlı fosfor
ve potasyum durumunun Nuebauer fide yöntemi ile., Erzurum Ovasına bağlı altı köyden
alınan 22 farklı yüzey toprak örneği (Her bir köyün yamaç ve etek kısımlarının işlenmiş
ve işlenmemiş alanlarından alınan toprak örnekleri) kullanılarak belirlenmesidir

MATERYAL VE YÖNTEM
Materyal
Toprak: Erzurum Ovasına bağlı altı köyden alınan 22 farklı yüzey toprak örneği
kullanılmıştır. Her bir köyün yamaç ve etek kısımlarının işlenmiş ve işlenmemiş
alanlarından alınan toprak örnekleri kullanılmıştır (Tablo 1).
Bitki: Çavdar bitkisi (S .cerale tetraploid) 17 gün süreyle yetiştirilmiştir.
Yöntem
Deneme toprakları yüzeyden 0–30 cm derinlikten alınarak, kurutulmuş ve 2
mm’lik elekten geçirilerek fiziko-kimyasal analizlere hazır duruma getirilmiştir (Kacar
1995). Toprak örneklerinin tekstür analizi Bouyoucous hidrometre yöntemiyle (Baykan
vd. 1965), pH’ları 1:2.5’lik toprak-su karışımında potansiyometrik olarak (Peech 1965),
organik madde içerikleri Smith-Weldon yöntemiyle (Hocaoğlu, 1966), kireç içerikleri
Scheibler kalsimetre yöntemiyle (Hızalan ve Ünal. 1966), bitkiye yarayışlı fosfor
sodyum bikarbonat mavi renk yöntemiyle (Olsen ve Sommers, 1982), değişebilir
potasyum, amonyum asetat yöntemiyle (Knudsen vd 1982) toplam belirlenmiştir.
682

Çizelge1. Toprak Örneklerinin Alındığı yerler ve Örneklere Ait Bazı Bilgiler


No Alındığı köy Alındığı yerin özellikleri
1 Nenehatun Yamaç arazi üzerinde yonca tarlasından alınmıştır.
2 Nenehatun Uzun süre işlenmemiş volkanik materyal üzerinde az gelişmiş ve
eğime bağlı olarak birikmenin olduğu kısımdan alınmıştır.
3 Nenehatun Köyün taban kısmında buğday tarlasından alınmıştır
4 Nenehatun Taban arazi üzerinde işlenmemiş alandan alınmıştır.
5 Kösemehmet Yamaç arazi üzerindeki işlenmemiş alandan alınmıştır.
6 Kösemehmet Yamaç arazi üzerinde arpa ekilen tarladan alınmıştır.
7 Kösemehmet Taban arazi üzerinde buğday tarlasından alınmıştır
8 Kösemehmet Taban arazi üzerine işlenmemiş alandan alınmıştır
9 Muratgeldi Taban arazi üzerinde buğday tarlasında alınmıştır
10 Muratgeldi Taban arazi üzerinde işlenmemiş alandan alınmıştır
11 Muratgeldi Yamaç arazi üzerinde arpa tarlasından alınmıştır
12 Muratgeldi Yamaç arazi üzerinde işlenmemiş alandan alınmıştır
13 Karasu Buğday tarlasından alınmıştır
14 Karasu İşlenmemiş arazi üzerinden alınmıştır
15 Altıntepe Yamaç arazi üzerinde hububat anızından alınmıştır
16 Altıntepe Yamaç arazi üzerinden işlenmemiş alandan alınmıştır
17 Altıntepe Taban arazi üzerinden işlenmemiş alandan alınmıştır
18 Altıntepe Taban arazi üzerinden buğday tarlasından alınmıştır
19 Börekli Yamaç alanda hububat anızı üzerinden alınmıştır
20 Börekli Yamaç alanda işlenmemiş araziden alınmıştır
21 Börekli Taban alanda arpa tarlasından
22 Börekli Taban alanda işlenmemiş alandan alınmıştır.

Araştırmada toprakların fosfor ve potasyum durumunu değerlendirmek üzere,


biyolojik yöntem olan ve Alman bilim adamları (Neubauer and Schneider, 1923)
tarafından geliştirilmiş olan Neubauer fide yöntemi kullanılmıştır.
Yöntemin esası: 100 g toprakta 100 adet çavdar bitkisi yetiştirilerek oluşan çok
dallı kök sistemiyle toprakta bulunan fosfor ve potasyumun kısa süre içerisinde
sömürülmesi sağlanmış, 17 günlük gelişme sonucunda bitkiler hasat edilmiştir.70oC‘ de
kurutulan bitkiler öğütüldükten sonra yaş yakılmıştır (Jackson, 1960). Yöntemin
hesaplanması Özbek'in (1969) bildirdiği şekilde yapılmıştır. Yönteme göre; Fırında kuru
100 gr toprağa eşdeğer toprak 50 gr kumla karıştırıldıktan sonra saksıya doldurulur.
Üzerine 250 gr kum daha katılır. Bin dane ağırlığı 40 gr dan az olmayan 100 adet çavdar
tohumu, litresinde 0.3 gr NaOH içeren % 1’lik klorofenol civa çözeltisinden 5 ml
kullanılarak 1 saat bekletilmek suretiyle ilaçlanır, süzülerek havalandırılır. Elde edilen
süzük saf su ile 80 ml ye tamamlanır ve saksılara sulama suyu olarak verilir. Her saksıya
ilaçlanmış 100 tohum ekilir. Saksı toplam ağırlığı, sulamadan sonra tartımla saptanır.
Saksılar oda sıcaklığında kapakları kapatılarak bekletilir. Çimlenmeden sonra
(Çimlenme oranının % 96 dan az olmaması gerekir) kapakları açılır 17 gün süreyle
sulanarak gelişme süreci beklenir ( Şekil.1). Bitkide besin elementleri konsantrasyonu
kantitatif kimyasal analiz yöntemleriyle belirlenir (Olsen vd. 1954; Bingham 1962.)

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Çizelge 2’nin incelenmesinden de görüleceği gibi, toprakların kil içeriği %4.91-
30.29, silt içeriği %27.54-51.87 ve kum içeriği %36.51-64.42 arasında değişmekte olup,
683

deneme toprağının killi-tınlı-kumlu tınlı-killi tınlı –siltli tın ve kumlu killi tınlı tekstür
sınıfına girdiği belirlenmiştir.
Toprak örneklerinin pH’ları 6.86-8.82 arasında değişmekte olup, nötr ve hafif
alkalin reaksiyon sınıfına girmektedir. Organik madde içerikleri %0.46-4.49 arasında
değişmekte olup, çok az ile yüksek sınıfına girmektedir. Toprak örneklerinin kireç
içerikleri %1.01-13.97 arasında değişmekte olup, “kireçli” ve “orta kireçli” sınıfına
girmektedir. Yörede yağışın sınırlı olması, kirecin yıkanmasında etkili olmadığını
göstermektedir. Toprakların bitkiye elverişli fosfor içerikleri 17.01-73.05 ppm arasında
değişmekte olup, deneme toprakları elverişli fosfor bakımından “yeterli ve fazla”
yeterlilik sınıfına girmektedir. Toprakların bitkiye yarayışlı potasyum içeriği 0.84-3.76
cmol/kg arasında değişmekte olup, potasyumca yüksek (yeterli) sınıfa girmektedir
(Alparslan vd. 1998).
Çizelge 2. Erzurum ovası toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri
No pH CaCO3 OM KDK Değ.K P Kil Silt Kum Tektür Nem
(%) (%) cmol/kg cmol/kg ppm % % % sınıfı %
1 17.01 19.31 27.54 52.55 Kumlu killi 5.93
6.86 1.29 2.57 49.6 2.45 tın
2 6.93 1.01 4.49 52.1 2.25 13.95 19.96 27.60 52.44 Tın 6.16
3 7.82 4.33 0.46 55.55 2.71 18.36 23.98 31.15 44.89 Kil 3.83
4 7.44 5.31 3.79 47.58 2.33 21.92 13.50 33.75 52.75 Kumlu tın 5.48
5 8.82 7.16 3.55 49.19 3.69 22.47 19.92 38.14 37.71 Kil 5.93
6 8.26 8.23 2.04 45.8 1.36 19.87 15.60 35.83 48.57 Tın 5.37
7 8.10 6.74 1.98 48.27 1.99 17.62 13.50 46.41 40.09 Tın 5.48
8 7.92 4.36 2.79 51.34 1.71 17.50 13.50 39.97 46.53 Tın 5.49
9 7.92 3.16 0.79 38.84 1.53 16.86 13.52 42.28 42.40 Tın 3.52
10 7.89 2.96 1.56 36.01 0.84 23.25 9.65 51.87 38.48 Siltli tın 3.73
11 7.39 1.07 1.2 29.98 2.72 46.91 17.32 37.11 45.57 Tın 3.10
12 7.44 1.36 2.63 29.75 3.76 73.05 21.69 33.06 45.25 Tın 3.31
13 7.88 4.92 3.43 44.57 1.2 23.72 30.29 33.20 36.51 Killi tın 3.73
14 8.02 5.51 2.53 32.64 1.11 18.11 17.41 35.25 47.36 Tın 3.63
15 7.96 7.94 2.39 44.19 2.15 27.59 23.74 33.31 42.95 Tın 4.10
16 7.85 10.16 3.6 49.93 3.72 26.74 19.67 36.66 43.67 Tın 4.60
17 8.10 13.97 2.24 40.74 1.68 24.19 17.61 29.34 33.05 Kumlu tın 4.80
18 8.34 5.57 3.31 37.92 3.01 32.68 15.33 47.66 37.01 Tın 3.60
19 7.31 1.04 1.63 22.85 1.26 26.38 4.91 30.67 64.42 Kumlu tın 2.25
20 7.33 2.59 1.74 20.42 1.65 16.19 4.92 34.84 60.24 Kumlu tın 2.46
21 7.67 2.88 1.21 30.83 1.54 21.04 13.22 33.66 53.72 Kumlu tın 3.31
22 7.66 3.1 1.55 35.77 1.89 20.09 9.11 43.48 47.41 Tın 3.52

Çizelge3 ve 4 ün incelenmesi sonucu Neubauer fide yöntemine göre toprağın P


ve K durumunun hesaplanması:
100 gr toprağın pulluk derinliğinde her 1 mg besin elementi hektara 6 kg a
karşılıktır. 1 hektar toprağın 3 milyon kg olduğu kabul edilirse, bu değer 30 kg a tekabül
eder. Ancak, bitkiler doğal koşullarda topraktaki P ve K un 1/5 inden yararlanabildiği
için bu değer 6 kg olarak kabul edilir.
684

Çizelge 3. Deneme topraklarında Neubauer fide yöntemine göre yetiştirilen çavdar


bitkisi kuru ağırlık ve P2O5 değerleri . ( Kör denemede (Saf kuvars kumu)100 tohumdaki
P2O5 miktarı =19.3 mg / 100 gr)
No Kuru P P alımı P2O5 Örnek-kör P2O5 Noksan
Ağ. % mg/saksı mg mg P2O5/ kg/ha P2O5
g/saksı 100 g kg/ha
1 3.22 0.38 12.24 28.03 8.68 52.08 2.08
2 2.64 0.41 10.82 24.78 5.43 32.58 -17.42
3 4.48 0.38 17.02 38.98 19.63 117.78 67.78
4 2.62 0.48 12.58 28.81 9.46 56.76 6.76
5 2.88 0.47 13.54 31.01 11.66 69.96 19.96
6 2.12 0.43 9.116 20.88 1.53 9.18 -40.82
7 4.10 0.42 17.22 39.43 20.08 120.48 70.48
8 3.86 0.41 15.83 36.25 16.9 101.4 51.4
9 3.04 0.44 13.38 30.64 11.29 67.74 17.74
10 2.60 0.47 12.22 27.98 8.63 51.78 1.78
11 3.44 0.46 15.82 36.23 16.88 101.28 51.28
12 2.56 0.51 13.06 29.91 10.56 63.36 13.36
13 4.16 0.37 15.39 35.24 15.89 95.34 45.34
14 3.28 0.42 13.78 31.56 12.21 73.26 23.26
15 2.52 0.45 11.34 25.97 6.62 39.72 -10.28
16 3.54 0.42 14.87 34.05 14.7 88.2 38.2
17 3.38 0.4 13.52 30.96 11.61 69.66 19.66
18 3.24 0.49 15.88 36.37 17.02 102.12 52.12
19 3.4 0.41 13.94 31.92 12.57 75.42 25.42
20 4.66 0.4 18.64 42.69 23.34 140.04 90.04
21 3.02 0.45 13.59 31.12 11.77 70.62 20.62
22 3.54 0.47 16.64 38.11 18.76 112.56 62.56

Çavdar bitkisinin iyi bir ürünle kaldırabileceği yarayışlı P2O5 ve K2O miktarları:
50 ve 100 kg/hektardır ( Özbek,1969). İyi bir çavdar ürünü için 100 gr toprakta en az
50/6= 8.33mg P2O5/100gr ve 100/6=16.6 mg/ 100 gr K2O bulunması gerekmektedir.
Erzurum ovası tarım toprakları için;
100 gr toprakta en az 8.33 mg / 100 gr P2O5 ve 16.6 mg K20 bulunması
gerektiği düşünülürse; Çizelgenun incelenmesinden görüleceği gibi 2 ,6 ve 15 numaralı
topraklar hariç diğer tüm toprak örnekleri için P2O5 ve 6 ve 10 nolu toprak örnekleri
hariç K2O un yeterli düzeyde olduğu sonucuna varılmıştır.
Uygulanacak Kg/ha P2O5 :
2, 6 ve 15 nolu topraklar için:
17.4kg P2O5 /ha x 100/20= 87kg/ha
40.8 kg P2O5 /hax100/20= 200 kg/ha
10.2 kg P2O5 /hax100/20= 51kg/ha P2O5 gübre gereklidir.
(Yönteme göre bitki, doğal koşullarda topraktaki fosforun 1/5 inden yararlanır).
685

Çizelge 4. Deneme topraklarında Neubauer fide yöntemine göre yetiştirilen çavdar


bitkisinin kuru ağırlık ve K2O değerleri
No Kuru K K alımı K2 O Örnek-kör K2 O Noksan
Ağ. % mg/saksı mg mg K2O kg/ha K2 O
g/saksı 100 g kg/ha
1 3.22 1.13 36.39 44.03 29.66 177.96 77.96
2 2.64 1.18 31.15 37.69 23.32 139.92 39.92
3 4.48 1.48 66.3 80.23 65.86 395.16 295.16
4 2.62 1.50 39.3 47.55 33.18 199.08 99.08
5 2.88 1.25 36 43.56 29.19 175.14 75.14
6 2.12 0.78 16.54 20.01 5.64 33.84 -66.16
7 4.1 0.90 36.9 44.65 30.28 181.68 81.68
8 3.86 0.88 33.97 41.1 26.73 160.38 60.38
9 3.04 1.00 30.4 36.78 22.41 134.46 34.46
10 2.6 0.93 24.18 29.26 14.89 89.34 -10.66
11 3.44 1.15 39.56 47.87 33.5 201 101
12 2.56 1.38 35.33 42.75 28.38 170.28 70.28
13 4.16 0.70 29.12 35.24 20.87 125.22 25.22
14 3.28 0.95 31.16 37.7 23.33 139.98 39.98
15 2.52 1.20 30.24 36.59 22.22 133.32 33.32
16 3.54 1.35 47.79 57.83 43.46 260.76 160.76
17 3.38 1.40 47.32 57.26 42.89 257.34 157.34
18 3.24 1.25 40.5 49.01 34.64 207.84 107.84
19 3.4 0.93 31.62 38.26 23.89 143.34 43.34
20 4.66 0.85 39.61 47.93 33.56 201.36 101.36
21 3.02 1.30 39.26 47.5 33.13 198.78 98.78
22 3.54 1.53 54.16 65.54 51.17 307.02 207.02

Uygulanacak Kg/ha K2O


6 ve 10 nolu topraklar için:
66.1kg K2O /ha x 100/60= 110kg/ha
10.6 kg K2O /hax100/60= 17.6 kg/ha K2O gübre gereklidir.(Yönteme göre bitki doğal
koşullarda topraktaki potasyumun 3/5 inden yararlanır.
Bu araştırmayla, toprak ve bitki analizleri dikkate alınarak uygun gübre dozu
belirlenmeye çalışılmış ve böylece gübre uygulamalarının Ekonomik ve ekolojik
olabilmesinin önemi vurgulanmaya çalışılmıştır.

KAYNAKLAR
Aksoy, T. 1967. Trakya Bölgesi topraklarının fosfor durumu ve bu bölge topraklarının
fosfor ihtiyaçlarının tayininde kullanılacak metotlar üzerinde bir araştırma. S. 1-
104. (Doktora Tezi). A.Ü. Ziraat Fakültesi Radyofizyoloji ve Toprak Verimliliği
Kürsüsü. Ankara.
Aktaş, M. 1973. Doğu Karadeniz Bölgesi topraklarının potasyum durumu ve bu
topraklarda alınabilir potasyum miktarının tayininde kullanılacak metodlar
üzerinde bir araştırma. (Doktora Tezi). S. 1-78. A.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak
Bölümü, Ankara.
Alganatay, N. 1968. Orta Anadolu kuzey bölgesi topraklarının fosfor durumu ve bu
bölge topraklarında alınabilir fosfor miktarının tayininde kullanılacak metodlar
686

üzerinde bir araştırma. (Doktora Tezi). A.Ü. Ziraat Fakültesi Radyofizyoloji ve


Toprak Verimliliği Kürsüsü. Ankara.
Alparslan M. A., İnal, A. 1998. Deneme Tekniği Ders Kitabı 1501, 455 Ankara Üniv.
Ziraat Fak. Toprak Bölümü. Ankara.
Ateşalp, M., 1968. Doğu Anadolu Bölgesi topraklarının fosfor durumu ve bu bölge
topraklarının fosfor ihtiyaçlarının tayininde kullanılacak metotlar üzerinde bir
araştırma. A.Ü.Ziraat Fakültesi, Radyofizyoloji Ve Toprak Verimliliği Kürsüsü
(Rota), Ankara.
Aydemir.O. 1992. Bitki Beslemem ve Toprak Verimliliği. Atatürk Üniversitesi yayınları
No: 734. Ziraat Fakültesi No: 315 . Ders Kitapları serisi No: 67. Erzurum
Baykan Ö. L., İ. Öğüş 1965. toprak Laboratuvar Tatbikat Kitabı. Atatürk Üniversitesi
Ziraat Fak. Erzurum.
Bingham, F.T., 1962. Chemical Soil Tests For Available Phosphorus. Soil Sci. 94: 87
- 95.
Çelebi, G., 1974. Orta Anadolu Güney Bölgesi topraklarının fosfor durumu ve bu bölge
topraklarında fosfor ihtiyaçlarının tayininde kullanılacak metotlar üzerinde bir
araştırma. S. 110. A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları 541, Bilimsel Araştırma Ve
İncelemeler 314, Ankara.
Fox, R.L., Kacar, B., Aydeniz, A., Zabunoğlu S., And Özbek, N., 1961. Phosphorus
status of turkish soils: ı. response of wheat to phosphorus fertilization in relation
to soil tests. Memo. Report. University Of Nebraska, College Of Agriculture,
Lincoln Nebraska.
Güçdemir İ.H.2006. Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi. S. 1-183. Tarım Orman Ve
Köyişleri Bakanlığı Topraksu Genel Müdürlüğü Araştırma Dairesi Başkanlığı
Yayın No. 231, Teknik yayın no:T.69, Ankara.
Hızalan, E. ve H. Ünal. 1966. Toprakta Önemli Kimyasal Analizler. Ankara Üniv.
Ziraat Fak. Yay›nları278:5-7. Ankara
Hocaoğlu Ö. L. 1966. toprakta organic madde, nitrojen ve nitrat tayini. Atatürk Üniv.
Ziraat Fak. Zirai Araştırma Enstitüsü Teknik Bülten No:6
Jackson, M.L., 1960. Soil Chemical Analysis. Prentice-Hall, Inc., Englewood Cliffs,
New Jersey, USA
Kacar, B., 1964. Çukurova topraklarının fosfor durumu ve bu bölge topraklarının fosfor
muhtevalarının tayininde kullanılacak metodlar üzerinde bir araştırma.S.1-147
(Doçentlik Tezi). A.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Ankara.
Kacar, B. 1972. Bitki ve topragin kimyasal analizleri II. Ankara Universitesi.
Ziraat Fakultesi yayinlari. 453. Uygulama Klavuzu; 155; 55-390.
Kacar, B. 1995. Toprak Analizleri. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri III, Ankara
Üniv. Ziraat Fak. Arş ve gelş. vakfı yayınları No : 3, Ankara.
Kacar, B., ve Katkat, V., 1997. Tarımda Fosfor. Bursa Ticaret Borsası Yayınları No. 5.
Uludağ Üniv. Basımevi. Bursa.
Kacar, B., S.M.R. Amin, G. Çelebi ve C. Turan 1973. Antalya Sahil Bölgesi
topraklarının fosfor durumu ve bu bölge topraklarında alınabilir fosfor tayininde
kullanılacak metodlar üzerinde bir araştırma. S. 1-110. TUBİTAK, TOAG-161,
Ankara.
687

Kacar, B., K. Oskay ve F. Akıncı 1974. Karadeniz yöresi topraklarında potasyum


fiksasyonu ve buna etki yapan önemli etmenler üzerinde bir araştırma. A.Ü.
Ziraat Fakültesi Yıllığı-1973.23(4):450-464.
Knudsen D., G. A. Peterson and P. F. Pratt. 1982. Lithium, Sodium and Potassium. In
Methods of Soil Analysis. Part 2. Chemical and Microbiological Properties.
Agronomy 9. P:225-246. ASA. SSSA Publication. Madisan. WI. USA.
Nelson, W.L., Mehlich, A., And Winters, E., 1953. The development, evaluation and
use of soils tests for phosphorus availability. Agronomy Jour. 4:153-183.
Neubauer, H, Schneider, W, Die, (1923) Nahrstoffaufnahme der Keimpflanzen und ihre
Anwen dung auf die Bestimmung des Nahrstoffgehates des Boden, Z Pflanzene,
Dung u Bodenk. AZ, pp 329-362
Olsen, S.R., Cole C.V., Watanabe F.S., And Dean L.A., 1954. Estimation of available
phosphorus in soils by extraction with sodium bicarbonate. US. Dept Of Agric.
Cric .939.
Özbek, N., 1969. Deneme Tekniği 1. Sera Denemesi Tekniği ve Metotları. A. Ü. Z. F.
Yay. 406, 162-176.
Özdemir, O. (1986). Çarşamba ovasında mısırın potasyumlu gübre isteği. Köy
Hizmetleri Samsun Araştırma Enstitüsü Genel Yayın No.39. Samsun
Ülgen, N., 1968. Karadeniz Bölgesi topraklarının fosfor durumu ve bu bölge
topraklarının fosfor ihtiyaçlarının tayininde kullanılacak metotlar üzerinde bir
araştırma. A.Ü. Ziraat Fakültesi, Radyofizyoloji Ve Toprak Verimliliği Kürsüsü
(Rota), Ankara.
Peech M. 1965. Hydrogen on activity. In Methods of Soil Analysis. Part. 2. 914-927
ASA. Madison WI.USA
Yildiz.N N. Bilgin ve E.Aksu. 2003.Erzurum-Daphan ovası topraklarının fosfor
durumunun değerlendirilmesi. GAP.III. Tarım kongresi.02-03 Ekim s:583-586.
Urfa.
Yıldız. N.2004. Bitki Besin Elementlerinin Noksanlık ve Toksisite Belirtileri. Atatürk
Üniversitesi. Ziraat Fakültesi. ISBN975–442–110–2. Erzurum
Zabunoğlu, S. 1967. Çarşamba ovası topraklarının fosfor durumu ve bu bölge
topraklarının fosfor ihtiyaçlarının tayininde kullanılacak metodlar üzerinde bir
araştırma. (Doçentlik Tezi). A.Ü. Ziraat Fakültesi, Radyofizyoloji ve Toprak
Verimliliği Kürsüsü. Ankara.
688

BİTKİ BESİN MADDESİ EKSİKLİKLERİ VE


BİTKİLER ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Dürdane MART
Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Adana. durdanemart@yahoo.com

ÖZET
Tarımsal üretim programları, yüksek verimli ve kaliteli üretim amacına
yönelik, birbirini tamamlayan çalışmalardan oluşmaktadır. Etkin bir şekilde bitkisel
üretimi arttırmak için karşılıklı sıkı ilişkileri bulunan birçok temel unsur arasında
toprak işleme, tohumluk, gübreleme, sulama ve tarımsal mücadele yer almaktadır. Bu
işlemlerin her birinin uygun zamanda ve doğru olarak yapılması, başarı için
zorunludur. İşlemlerden birinin aksatılması halinde programda büyük aksamalar ortaya
çıkar. Birim alandan daha çok ürün alınmasında etkili olan bu önlemler içerisinde
gübrelemenin yani bitki besin maddelerinin rolü ise önemli olmaktadır.
Bitkide azot noksanlığında bitkilerin yaşlı yapraklarının sarı renk aldıkları ve
ileriki dönemlerde yapraklar esmerleşerek ve kuruyarak erken dökülmeler görülür.
Bitkinin bodur bir gelişme gösterdiği, yaşlı sürgünlerin kısa-ince kaldığı, çiçek
teşekkülünün iyi olmadığı, köklerin sürgünlere oranla daha uzun ve yan kök
teşekkülünün az olduğu ve bitkilerde tohum veya meyvede azalmalar tespit edilir.
Bitkide fosfor noksanlığında bitkilerin yaşlı organlarında, büyüme geriler ve
bitkide koyu yeşil bir renk görülür. Bitkide kök gelişimi, döllenme organlarının
gelişimi ve olgunlaşmada gecikme ve zayıflık dikkati çeker; tohum ve meyve oluşumu
için de gerekli miktarlarda bulunması gereklidir.
Anahtar Kelimeler: Verim, kalite, bitki besleme.
NUTRIENTS DEFICIENCY AND THEIR EFFECTS ON THE PLANTS
ABSTRACT
Agricultural production programs consist of complementary studies, which aim
high yields and high quality production. Soil cultivation, seed selection, fertilizer
usage, irrigation and plant protection are among the main factors, which have mutual
close relationship on effectively increasing agricultural production.Timely and
appropriate application of each of these procedures is critical for overall success.
Problem with application of any of these procedures will lead to problems with
program. Among these procedures, which are effective on getting higher yields from
unit area, fertilization and usage of plant nutrition products has a significant
importance.
It is observed that, in case of nitrogen deficiency older leaves of plants become
yellowish first and early defoliation is the case after becoming brownish and dry in
further stages. It is also observed that, plant height is lower than usual, older shoots
remain short and thin, blooming is weak, roots are taller compared with shoots,
development of side roots is weak and there is less seed or fruit with plants in case of
nitrogen deficiency.In case of phosphor deficiency with plants, development slows
down with older organs of the plant and plant takes a dark green color. Weakness of
roots, weakness of generative organs and delay and weakness with maturity becomes
viable. Phosphor in sufficient quantities is also required for seed and fruit development.
Key Words: Yield, quality, plant nutrition.
689

GİRİŞ
Gübreleme bitkisel üretimde amaçlanan verim ve kaliteye ulaşmak için
içerisinde bir veya birkaç çeşit bitki besin maddesi bulunan organik veya inorganik
bileşiklerin toprağa veya doğrudan bitkiye verilmesi şeklinde tanımlanabilir.Genel
olarak kültür topraklarında her çeşit bitki besin maddesinin az veya çok olduğu
bilinmektedir. Bu nedenle de gübrelemede amaç toprakta eksik olan bitki besin
maddesinin cins ve miktarını tespit ederek, gübrelemenin zamanında ve usulüne uygun
olarak yapılması önemli olmaktadır.
Tarımsal üretim amacının yüksek verimli, kalite ve onu etkilediği düşünülen
bazı agronomik özellikler bakımından elde edilecek yüksek değerlerin olabildiğince
sürekli ve tutarlı olması arzu edilir. Bu nedenle, üretimde alınması gerekli olan
önlemler; gübreleme, sulama, tohumluk, toprak işleme ve tarımsal mücadele olarak
sıralanabilmektedir. Birim alandan daha çok ürün alınmasında etkili olan bu önlemler
içerisinde gübrelemenin rolü önemli olmaktadır.
Gübre, tarımsal üretim için gerekli temel girdilerden bir tanesidir. Bütün
dünyada olduğu gibi ülkemizin çeşitli bölgelerinde yapılan araştırmalarda gübreleme
ile genellikle % 50’nin üzerinde verim artışı sağlanabileceği tespit edilmiştir.
Gübrelemenin ürünün verim ve kalitesinde meydana getirdiği olumlu sonucu bir yıl
gibi kısa bir süre içersinde açık bir şekilde görmek mümkün olmaktadır.
Tarım sektöründe kullanılan gübre miktarları ülkelerin gelişmişlik durumunu
gösterir bir çeşit ölçüdür. Ülkemizde ticaret gübrelerinin kullanılmaya başlaması çok
yeni olmakla beraber bu alanda kısa zamanda meydana gelen gelişmeler komşu ülkeler
arasında az rastlanan bir seviyeyi bulmuş ve bu gelişme hızla devam etmektedir. Uzun
zaman gübre kullanan gelişmiş ülkelerle kıyaslanırsa; Türkiye’nin bugün eriştiği gübre
kullanma seviyesi sözü edilen ülkelere oranla daha azdır. Fakat ülkemizin halen
tükettiği gübre miktarından çok büyük bir gübre tüketicisi olma yolunda her yıl
kaydettiği ilerlemeler dikkat çekici olmaya başlamıştır.
Gübre tüketiminin artmasına paralel olarak ürün artışının da en iyi şekilde
olması için kullanılan gübrelerden yararlanma olanağının yüksek olması gerekmektedir
ki bu da bilgili bir gübreleme ile gerçekleşebilecektir.
Gübrelemede, ticaret gübreleri yanında çiftlik gübresi, yeşil gübre, kompostlar,
çeşitli guanolar, kemik unu, balık, kan, boynuz, tırnak, deri unları, pamuk çiğidi
küspesi ve çeşitli yağ sanayi artıkları gibi diğer organik gübrelerinde kullanılmasıdır.
Toprakta organik madde birikiminde ve dolayısı ile bitki besin maddeleri artışında ve
toprağın fiziksel ve biyolojik özelliklerinde yaptıkları olumlu etkileri nedeni ile bitki
gelişmesi için uygun bir ortamın oluşmasında gübrelemenin büyük ölçüde yararları
vardır.
BİTKİ BESİN MADDELERİ
Bitkilerin büyüyüp gelişebilmesi ve ürün verebilmesi için insanlar ve
hayvanlar gibi beslenmeleri gerekmektedir. Bitkilerin kendi kök, dal, yaprak, meyve ve
ürünlerini oluşturabilmeleri için kullandıkları bu maddelere “Bitki besin maddeleri”
denilmektedir.
Dünyada ki canlı, cansız bütün varlıklar “element” lerden yapılmışlardır.
Bunların değişik miktar ve şekilde birbirleri ile birleşmeleri sonucunda dünyamızdaki
çok çeşitli maddeler meydana gelmişlerdir. Birbirinden bu derece farklı olan
maddelerin büyük çoğunluğunda bulunan ve maddenin çok küçük bir kısmını teşkil
eden elementler bitki besin maddeleri bunların arasındadır.
690

Bitkiler organlarında fazla sayıda element içerirler. Bitkilerin değişik


organlarındaki element sayısının önemli düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Kültür
bitkilerinin gelişmeleri için mutlak gerekli 10 makro elemente C, H, O, N, P, K, Ca,
Mg, S ve Fe gereksinim duydukları saptanmıştır. Bunlardan C, H ve O su ve havadan
diğerleri ise topraktan sağlanmaktadır. Bitkiler için gerekli olan mikro elementler ise
Mn, Br, Cu, Zn, Mo, Co, Cl, Na, V, Si olarak tespit edilmiştir.
Elementlerin çoğu tabiatta yalnız olarak bulunmayıp genellikle bir veya daha
fazla diğer elementle kimyasal bir şekilde birleşmiş halde bulunurlar. Bitki besin
maddeleri çoğunlukla kendi aralarında veya diğer elementlerle birleşmişlerdir. Bitkiler
besinlerini bu bileşiklerden almaktadırlar. Bitkilerin beslenmesi için gerekli olan ve
fazlaca kullanılan bazı bitki besin maddeleri karbon, hidrojen, oksijen, azot, fosfor,
potasyum, kalsiyum, magnezyum, kükürt ve demirdir yani makro elementlerdir.
Mangan, bor, bakır, çinko, molibden, kobalt, selenyum ve klor ise az miktarda
kullanılanlar ise mikro elementlerdir.
Bitkilerin büyük çoğunluğu için 6.5 ph ideal bir değerdir. Ph değerinin düşük
veya yüksek olması topraktan bitki besin maddelerinin alımını olumsuz etkiler. Bu da
birçok besin maddesinin 6.5 ph da serbest kalmalarından yani tutulmamalarından
kaynaklanmaktadır. Dolaysıyla bitkiler elementleri topraktan ihtiyaç duyduklarında
rahat bir şekilde alabilmektedirler.
BİTKİ BESİN MADDELERİ EKSİKLİKLERİ
Bitkilerde besin maddeleri noksanlığında bir çok belirtiler ortaya çıkmaktadır.
Bu belirtiler izlenerek eksik olan besin maddesi teşhis edilebilir. Besin maddelerinin
eksikliğinde bitkilerde meydana gelebilecek değişiklikler farklı şekillerde
görülebilmektedir.
1-Azot Eksikliği: Azot bitki gelişmesinde yaşamsal önemi olan bir bitki besin
maddesidir. Kültür bitkilerinin azota daha fazla gereksinim duymaları, azotun topraktan
fazla miktarda alınması, topraklardan kolayca yıkanması ve diğer yollarla topraktan
kolayca kaybolması nedeniyle kültür topraklarının azotla takviye edilmesi zorunluluğu
vardır. Mümkün olduğunca toprakların tahlil edilerek, yetiştirilecek bitkilerin azot
ihtiyaçlarına göre toprakların takviye edilmesi gerekmektedir.
Bitkide azot noksanlığında bitkilerin sarı renk aldıkları ve bodur bir gelişme
gösterdikleri görülür. Azot noksanlığı daha çok yaşlı yapraklarda, yapraklar küçük ve
yaprak rengi sarı-yeşil sarıdan kırmızıya kadar değişebilir. Yaşlı yapraklar
esmerleşerek kuruyarak erken dökülür. Yapraklar sanki sonbahardaki dökülmeye
benzer renk alırlar. Bitkilerde aşağıdan yukarıya doğru yaprak dökülmeleri görülür.
Sürgünlerde ise kısalma ve incelmeler tespit edilir, çiçek teşekkülü iyi olmaz çiçek
sayısı azalır. Çiçekler küçük ve renkleri değişik bozuk şekilde görülür. Kökler
sürgünlere oranla daha uzun yapıda yan kök teşekkülü ise azdır. Bitkilerde çiçek sayısı
az olduğu için tohum ve meyvede azalmaktadır.
Azot fazlalığında bitkilerde normal bitki boyundan daha uzun boy ve
olgunlaşmada gecikme gözlenir. Bitkinin yapısında gevşek bir yapı ve kuvvetsiz bir
şekillenme tespit edilir. Dolaysıyla da bitkilerin hastalıklara karşı direnci zayıf olur ve
bitkiler yatmaya ve kırılmalara daha meyilli olurlar.

2-Fosfor Eksikliği: Bitkilerde fosfor eksikliğinde belirtiler önce bitkilerin yaşlı


organlarında ve daha çok yaşlı yapraklarda etkileri görülür. Yapraklar koyu yeşil renkli,
kenarları kırmızımsı mor şeklinde görülür. Yaprak kenarlarında yarım ay şeklinde
sarımsı kahverengi-siyah benekler oluşur. Erken dönemde yaprak oluşumları görülür,
691

fakat yapraklar donuklaşır ve ileriki dönemlerde de yaprak ölümleri başlar. Büyüme


geriler ve bitkilerde koyu yeşil bir renk oluşumu gözlenir.
Bitkilerde gelişme zayıf ve düzenli değildir; sürgünler zayıf ve yan sürgün
teşekküllerinin daha az olduğu tespit edilebilir. Çiçek ve tomurcuk oluşumları çok az
ve çiçekler daha küçük ve renkleri bozuk olarak gözlenir. Kök teşekkülü zayıf saçak
kök azdır. Bitkilerde renk kırmızımsı kahverengidir ve dolaysıyla da enfeksiyon
hastalıklarına karşı hassasiyet yüksektir. Bitkide kök gelişimi, döllenme organlarının
gelişimi ve olgunlaşmada gecikme ve zayıflık dikkati çeker; tohum ve meyve oluşumu
için de fosforun gerekli miktarlarda bulunması gereklidir.
Fosfor fazlalığı demir ve diğer maddeleri tutar ve onların eksikliklerindeki
görülebilecek belirtiler görülür.
3- Potasyum Eksikliği: Potasyuma genellikle kumlu topraklarda ve organik
topraklarda ihtiyaç vardır. Bitkilerin büyüme ve gelişme dönemleri boyunca topraktan
en fazla kaldırdıkları elementlerden biri de potasyumdur. Potasyum bitki bünyesinde,
karbonhidrat ve protein sentezi, meristematik gelişme, fotosentez, su rejimi, hormon
aktivitesi ve enzim aktivasyonu gibi birçok
fizyolojik ve metabolik olaylara katılmaktadır. Bitkilerde kök sisteminin
gelişmesini artırır. Bitkide nişasta ve şeker teşekkülünde rol oynar; buda doğrudan
verime yansır. Bitkinin hastalıklara karşı dayanıklılığını artırır. Tanelerin,
dolgunluğunu sağlar.
Eksikliğinde bitkilerde büyüme yavaşlar. Yapraklarda kıvrılma, renk değişimi
olur. Yaşlı yaprakların kenar ve uçları kahverengi bir renk almaktadır. Yapraklarda
kuruma görülür ve daha sonra pas gibi lekeler görülür. Başlangıçta gelişme kuvvetli ve
sürgün teşekkülü iyi görülse de çiçeklenme dönemi başlayınca gelişme aniden
zayıflamakta ve bitki çabucak solmaktadır. Çiçek rengi beyaz ve çiçek küçüktür.
Kökler uzundur fakat saçak kök azdır. Ayrıca kökte sarımsı belirtiler görülebilir. Bitki
mantari hastalıklara daha hassas olur. Bazı bitkilerde potasyum noksanlığı etkisiyle
demir noksanlığı da ortaya çıkmaktadır.
Fazla potasyum azot ve magnezyum alımlarını engeller.
4- Kalsiyum Eksikliği: Kalsiyum bitki sağlığı üzerinde etkilidir, özellikle de yaprak ve
sapların dayanıklılığı üzerinde etkilidir. Eksikliği durumunda bitkilerin uç kısımları
deforme olur veya parçalanır. Etkileri daha çok genç organlarda ve yapraklarda görülür.
Gelişme zayıftır ve sürgün ucundaki yapraklar çengel şeklinde görülür yani yapraklarda
deformasyon tespit edilir. Yapraklar uç ve kenarlarından itibaren kurumakta ve
yırtılmaktadır. Genellikle büyüme yerleri zarar gördüğünden veya öldüğünden dolayı
bitkide yeni sürgünler meydana gelmemekte, uçtaki tomurcuklar ölmekte ve bitki
büyümesi yavaşlar ve ürün miktarının düşmesine neden olur aynı zamanda da bitkinin
kök sistemi de zarar görmektedir.
Toprakta fazla bulunması halinde demir, fosfor gibi bazı elementleri bitkilerin
faydalanmayacağı şekle sokar ve bitkide bu elementlerin noksanlığına yol açar.
5-Magnezyum Eksikliği: Magnezyum klorofilin bileşiminde bulunur dolaysıyla da
eksikliğinde de fotosentez oluşumu üzerinde olumsuz etkide bulunur. Ayrıca
tohumlarda bol miktarda bulunmaktadır. Noksanlığında klorofille birlikte
bulunduğundan yapraklarda yeşil rengin solması ve sararması durumu görülür. Ayrıca
yaprak dökülmesi görülür. Etkileri daha çok yaşlı yapraklarda meydana gelir, yapraklar
beyaz-yeşil bir renk alıp yaprak sapı incelmektedir. Yaprak ucu ve kenarı yukarıya
doğru kıvrılır. Çiçek teşekkülü önemli derecede azalmaktadır, kök ise kısa kalmaktadır.
Magnezyum fazlalığında verimde kayıplar artar.
692

6- Kükürt Eksikliği: Kükürt bitkilerde kök büyümesini teşvik eder, baklagil


bitkilerinde de nodozite oluşumu üzerine önemli etkide bulunmaktadır. Eksikliğinde
bitkilerde yavaş büyüme, yapraklarda sarımsı yeşil bir renk oluşumu görülür. Zararları
daha çok genç yapraklardadır. Genç yapraklar sarımsı renk almakta, yaprak damarları
iç kısımda daha açık renge dönüşmektedir. Gelişme zayıftır ve kökte çok sayıda
dallanma olur ve kök renginde beyazlıklar tespit edilir.
Kükürt fazlalığı halinde ise yapraklar beyazlaşır ve yaşlı yapraklarda kırmızı
mor beneklerin oluşumları görülür.
7-Demir Eksikliği: Demir klorofilin oluşumunda temel bitki besin maddesidir ve çok
önemlidir. Demir eksikliğinde bitkilerin yapraklarında yaygın sararma görülür. Genel
olarak sararma genç yapraklarda daha önce başlar ve dolaysıyla da daha çok etkilenir.
Genç yapraklarda renk açık sarı olur veya sarımsı beyaz bir renk alırlar. Yapraklar
koyu renkli olduğu halde damarlar açık renkli olur. Yaprak damarları başlangıçta yeşil
olup sonradan sarı renge dönüşmekte, yaprak kenarları ölmekte ve gelişme
zayıflamaktadır. Çiçekler küçük ve beyazdır. Kök kısa ve kahverengi olup çok sayıda
yan kök teşekkülü görülmektedir.
Demir fazlalığı mangan noksanlığına sebep olur ve bitkide fosfor
noksanlığındaki belirtiler ortaya çıkar.
8- Çinko Eksikliği: Çinko klorofil teşekkülü için gereklidir. Çinko eksikliğinde
yapraklarda orta damar yeşil kaldığı halde damarlar arası beyaz renk alır. Yaprak rengi
beyaza kadar açılmakta ve yaşlı yapraklarda damarlar arasında benek şeklinde ölü
kısımlar görülmektedir. Devamlı çinko noksanlığında bu belirtiler tüm yapraklarda
görülür. Yaprak yüzeyleri küçülmekte ve yapraklar dökülmektedir. Bitkilerin boğum
aralarının kısa kalması ve bitkilerin bodur gelişme göstermeleri gözlemlenir. Bununla
birlikte kök gelişmesi üzerinde de etkili olur. Kökler üzerinde yer, yer şişkinlikler
görülür ve kök tüylerinin kök ucunda toplandığı tespit edilir.
9- Mangan Eksikliği: Klorofil teşekkülü için gereklidir. Çoğu bitkide noksanlığında
klorofil oluşumu azalır. Bitkilerde önce genç yapraklarda sararmalar görülür; bitkinin
bodur kalmasına neden olur. Aynı zamanda üst yapraklarında lekeler görülür. Etkileri
daha çok genç yapraklarda görülmektedir. Yaprak damarları arası benekli olmakta ve
yapraklar ölmektedir. En ince yaprak damarları yeşil renkli kalabilmektedir. Kökler
zayıftır, fakat buna rağmen yan kökler çok gelişir.
Mangan fazlalığı bitkilerde zehir etkisinde bulunur ve demirin alınmasını
önleyip, demir noksanlığına sebep olup onun belirtilerini gösterir.
10 - Bakır Eksikliği : Bakır klorofil teşekkülü için gerekli ve bitkide solunum olayında
etkin rol oynadığı tespit edilmiştir. Eksikliğinde büyüme yavaşlar ve bodur büyüme
görülür. Etkileri daha çok genç yapraklarda ve genç organlarda görülür. Yaprak
kenarları sarı olur ve bu yaprakların uçlarından itibaren kurumalar ve yan sürgünlerin
çok zayıf olduğu tespit edilir. Yapraklar kıvrılıp şekillerini yitirerek kururlar. Yaprak
dökümü yukarıdan aşağıya doğrudur. Çiçek teşekkülü çok azdır ve dolaysıyla da
verimde kayıplar yüksektir. Etkileri özellikle sıcak ve güneşli günlerde çok
görülmektedir. Kök gelişmesi de önemli ölçüde geriler.
Bakırın fazlası bitkiler üzerinde zehir etkisi yapar.
11- Bor Eksikliği: Bitkilerde tepe tomurcuklarının uzaması için gerekli olan besin
maddesidir. Eksikliğinde bitkilerde büyüme uçları ölmekte, çiçeklenme önemli ölçüde
gerilemekte ve verimde önemli derecede kayıplar görülmektedir. Yapraklar anormal
derecede koyu yeşjl renge dönüşür. Etkileri daha çok genç yapraklarda görülür. Yaprak
renkleri önce açık daha sonra kahverengiden siyaha kadar değişebilmektedir. Yaşlı
693

yapraklarda kalınlaşmalar ve çabuk kırılmalar görülebilir. Sürgünlerde önce küçülme


ve kısalmalar görülür sonra ölümler yaşanır. Bunlara ilave olarak da köklerin
uzunlamasına ve enine kök gelişimleri büyük oranda geriler. Köklerde sararmalar tespit
edilir ve olağan normal şekillerini kaybederler.
Borun fazlası bitkide zehir etkisi yapar.
12- Molibden Eksikliği: Molibden eksikliğinde yaşlı alt yapraklarda damarlar arasında
sarı benekler oluşur. Bunu yaprak kenarlarına doğru sararmalar ve kıvrılmalar izler.
Bitkide çiçek oluşumu gerilerken, bitkide tepe ve kök gelişmesi etkilenerek bodur
gelişme görülür. Baklagil bitkilerinin köklerinde azot tesbit eden bakterilerin
faaliyetlerini artırır.
13- Klor Eksikliği: Klor fotosentez oluşumunda önemli etkiye sahiptir. Ayrıca
bitkilerin kuraklığa karşı dayanıklı olmalarını sağlamaktadır. Eksikliğinde önce alt
yaprak uçlarında solmalar görülür. İleriki dönemlerde yapraklar normal büyüklüklerini
kaybederek sararırlar. Köklerde de kısalmalar ve yana doğru dallanmalar görülür.

TOPRAK pH’SI VE BİTKİ BESİN MADDELERİNİN ALINIMI


Tarımsal üretimde amaç yüksek verim, kalite ve onu etkileyen faktörlerin etkili
ve sürekli olması arzu edilir. Bitkiler beslenmeleri için gerekli olan besin maddelerinin
çoğunu topraktan alırlar. Bu nedenle, üretimde gübreleme birim alandan daha çok ürün
alınmasında etkili ve gübrelemenin rolü önemli olmaktadır. Bitki besin maddesinin
etkin şekilde bitkiler tarafından kullanılması üzerinde birçok faktör etkili olmaktadır.
Fazla miktarda bitki besin maddesi kullanımı vegatatif aksağımda özellikle
yapraklarda ve kök bölgesinde yanmalara neden olur; ve bitki ölümleri görülebilir. Bazı
besin maddesi fazlalıkları diğer bir kısım besin maddelerinin alımını engeller ve
böylece o besin maddesinin eksikliğinde ortaya çıkan belirtiler görülebilir. Bitkilerin
yaşaması, gelişmesi ve beslenerek ürün verebilmesi için gerekli olan varlık topraktır.
Bunun yanı sıra toprak yapısı da besin maddelerinin alımı üzerinde etkin bir şekilde rol
oynarlar. Özellikle de toprak Ph derecesi çok önemli olmaktadır. Bitkilerin büyük
çoğunluğu için toprakta 6.5 ph ideal bir değerdir. Ph değerinin düşük veya yüksek
olması topraktan bitki besin maddelerinin alımını olumsuz etkiler.
pH oranı düşük, kireç eksikliği sorunu yaşayan toprakta bulunan her bitki
belli sinyaller verir. Bitkinin vegatatif aksağımında sararma ve deformasyonlar görülür
ve bitki büyüme sorunları yaşar. Bu da kök gelişimini olumsuz etkiler, kök kısa ve
bodur kalır. Düşük pH seviyesinde manganez ve aliminyum asitlerle çözülerek
uzaklaşır aynı zamanda bu durum bazı bitkiler içinde zehir etkisi yapar. pH oranının
yüksek olduğu kireçli topraklarda yine bitki sorunları görülecektir. Yüksek PH ortamı
diğer besinlerin alımını etkilemesi yanında ortamda fazla kalsiyum olması sorun olur.
Yüksek PH değerinde demir, manganez ve bor eksikliği görülür. Bu durumda
yapraklarda sararma şeklinde belirtiler verecektir. Demir eksikliğinde yaprak
damarları koyu yeşil olarak kalır. Bor eksikliği bitki formunda eğilmeler, büyüme
sorunları ve tepe tomurcuklarının ölmesi şeklinde belirtiler verir. Mangan eksikliği uç
tomurcuklar yeşil kalmakla birlikte alt yapraklarda damar aralarında sarılıklar ve çoğu
zaman kurumalar görülecektir. Eğer bu madde eksiklikleri topraktaki kireç
fazlalığından kaynaklanıyorsa bunların takviyesi topraktaki eksikliklerini gidermez.
Çünkü bu maddeler ne kadar ilave edilirse edilsin topraktaki fazla kireç bunları
tutacağından kökler tarafından alınımını engelleyecektir. Bu durumu gidermek için
öncelikle toprak pH'sının düzenlenmesi ve daha sonra eksik madde takviyesi
gerekmektedir. Farklı pH seviyelerinde azot, fosfor ve potas gibi temel besin
maddelerinin alımı da değişmektedir. Örneğin düşük pH seviyesinde fosfat
694

uygulamak işe yaramayacaktır. Bu durumda ph seviyesinin 6.5 seviyesine getirilmesi


fosfat alımını olumlu etkileyecektir. Bitkilerin büyük çoğunluğu için 6.5 ph ideal bir
değerdir. Bu da birçok besin maddesinin 6.5 ph da serbest kalmalarından bitkilerin
alabilmelerinden kaynaklanmaktadır. Türkiye’de birçok bölgede (Karadeniz bölgesi
hariç) pH değeri bitkiler için yüksek buda yağış miktarları ile doğrudan ilişkilidir.
Bitkiler pH değerlerinin yüksekliği nedeniyle mikro besin elementlerini topraktan
sağlıklı olarak alamamaktadırlar. Mikro besin elementlerinin yapraktan verilmesi,
bitkiye maksimum faydayı sağlamanın yanında daha da ekonomik olmaktadır.
Sonuç
Toprak canlıların beslemesi bakımından temel bir kaynaktır. Ülkemizdeki
nüfusun büyük bir kısmı tarımla uğraşmaktadır ve geçimini üretmiş olduğu tarımsal
ürünlerden temin etmektedir. Toprak dış etkilerle veya tarım ürünlerini besleyerek
verimli olma özelliğini zaman içerisinde kaybetmektedir. Topraktan eksilen besin
maddelerinin bitkisel üretim için gübreleme ile yeniden toprağa verilmesi
gerekmektedir. Üretici için ürünün miktarını ve kalitesini belirleyen en önemli ve etkili
faktör gübrelemedir. Önemli olan hangi bitkiye hangi gübrenin kullanacağına karar
vermeden mutlaka toprağın tahlil ettirilerek tahlil sonucuna göre gübre kullanılmalıdır.
Bitkilerin beslenmeleri için gerekli olan bitki besin maddelerinin başında
makro ve mikro besin maddeleri gelir. Bunlar bitkilerin en çok ihtiyaç duydukları besin
maddeleridir. Yetiştirilen ürünler beslenmek için veya toprak içinde sızan sular önemli
miktarda besin maddelerinin topraktan uzaklaştırılmasına neden olurlar. Bunun
sonucunda topraklar besin maddeleri bakımından fakirleşerek bitkileri yeterince
besleyemez hale gelir. Bu nedenlerle aynı topraktan sürekli bir şekilde iyi ürün almak
için o toprağa eksik olan bitki besin maddelerinin verilmesi gerekir. Buda gübreleme
yani bitki besin maddelerinin toprağa takviyesi ile mümkündür.
Gübrelerden en iyi şekilde yararlanabilmek için gübrenin toprağa verilme
zamanı ve şekline de dikkat etmek gerekir. Sadece kullanılacak gübrenin çeşidi ve
miktarını bilmek yeterli olmaz. Gübreden beklenen yararın sağlanabilmesi için
gübrenin en uygun zaman ve en doğru şekilde toprağa verilmesi gerekir.
İyi bir gübrelemede kullanılacak gübrenin çeşidi, en uygun yöntemlerle,
tavsiye edilen miktarlarda ve zamanında uygulanması ile beklenen fayda ve bitkinin
kullanımında maksimum yarar sağlanacaktır.

KAYNAKLAR
Aktaş, M, 1991. Bitki Besleme ve Toprak Verimliliği, Ankara Ün.Zir.Fak. Yay. 1202.
Ders Kitabı :347.
Aktaş, M., 1995. Bitki Besleme ve Toprak Verimliliği. Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Toprak Bölümü, Yayın no:142, Ders Kitabı:4.
AIexander, M., 1961. Introduction to Soil Microbiology, Toppon Company, Ltd.
Tokyo.
Alpkent, N. 1991. Gübre kullanımı ve verimlilik sorunları. II. Ulusal Gübre Kongresi.
30 Eylül-4 Ekim 1991. 70-72 s., Ankara.
Ergene, A., 1993. Toprak Biliminin Esasları. Atatürk Ün. Yay. No: 586, Zir.FakY.ay
No: 267, Ders Kit. 42.
Güneş, A., Alpaslan, M ve İnal, A., 2004. Bitki Besleme ve Gübreleme. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın No: 1539 Ders Kitabı: 492.
695

Kacar,B., 1975. Bitki Besleme Ders Kitabı, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları;637, Ankara.
Kızıloğlu, F. T., 1995.Toprak Mikrobiyolojisi ve Biyokimyası, Atatürk Ü. Zir. Fak.
Yay. No: 180.
Krauss, A., 2001. Potassium and biotic stres. Presented at the 1st
FAUBAFERTILIZAR-
IPI Workshop on Potassium in Argentina’s Agricultural
Öktüren, F., Sönmez, S, Kocabaş, I., 2007. Potasyumun Bitki Sağlığı Üzerine Etkileri
(İnternet üzerinden makaleye ulaşıldı).
Öner, M., 1986. Genel Mikrobiyoloji. Ege Ü. Fen. Fak. Kitaplar Serisi No :94, 303-
310.
Paul,E. A., Clark, F. E., 1989. Soil Microbiology and Biochemistry, Aça. Press, CA.
San Diego.
Şehirali, S. 1988. Yemeklik Dane Baklagiller. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları: 1089. Ders Kitabı: 314. 357 s., Ankara.
Ünver, S., M. Kaya, 1998. Doğada azot kaynakları. TÜRK-KOOP Ekin Dergisi, Yıl: 2,
Sayı: 3, s: 16-19.
696

MAKRO BİTKİ BESİN ELEMENTLERİNİN HASTALIKLARLA İLİŞKİSİ

Kadir UÇGUN1 Sait GEZGİN2


1
Eğirdir Bahçe Kültürleri Araşt. Enst. Md.lüğü, Isparta. kadir3233@yahoo.com
2
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fak. Toprak Böl., Konya. sgezgin@selcuk.edu.tr

ÖZET
Dayanıklılık genetik olarak belirlenmekte olup besin elementleri ve gübreleme
gibi çevresel faktörler bunu azalmakta veya artırmaktadır. Gübreleme uygulamalarına
orta derece dayanıklı ve hassas çeşitleri büyük tepki vermektedirler. Çok hassas
çeşitlerde besin elementi uygulamaları çok az önemli olmasına rağmen dayanıklı
çeşitlerde tamamen önemsiz olmaktadır.
Besin elementlerinin hastalıklarla ilişkisinde toplam miktarlardan çok besin
elementleri arasındaki oran daha önemli olmaktadır. Hatta uygulanan besin
elementlerinin farklı formları bile hastalıklar üzerine farklı etkiler yapmaktadır.
Özellikle bakteriyel ve fungal hastalıklara karşı dayanıklılık seviyesi N:K oranı ile
ilişkili olup genelde dayanıklılık üzerine K’nın daha belirleyici olduğu tespit edilmiştir.
Örneğin elma karalekesinin oluşumu yapraklardaki N:K oranı 2.53’den 2.00 civarına
düştüğünde çok daha az olduğu yapılan çalışmalarla ortaya koyulmuştur. Besin
elementlerinin uygulama zamanı da hastalıklar üzerinde farklı etkilere neden olmaktadır.
Öte yandan yetiştirilen bitki türünün hastalıklara dayanımını aynı toprakta daha önce
yetiştirilen bitki türü olumlu ya da olumsuz etkileyebilmektedir.
Bu makalede makro besin elementlerinden N, P, K, Ca, Mg, S ve Si’nin
hastalıklarla ilişkisi incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hastalık, makro bitki besin elementleri, interaksiyon.
INTERACTION BETWEEN MACRO PLANT NUTRIENTS AND DISEASES
ABSTRACT
Resistance is genetically determined, but environmental factors, including
mineral nutrients and fertilizers, are quite capable of enhancing or reducing it. Although
moderately resistant or susceptible varieties are said to benefit greatly from fertilizer
application, very susceptible varieties reputedly show only a weak response and highly
resistant varieties virtually none.
At interaction between nutrients and diseases, relative concentrations of plant
nutrients are more important than the absolute concentrations in the plant. Even,
different forms in which nutrients are supplied to plants affect on diseases differently.
Particularly to fungal and bacterial disease, depends on the N:K ratio. In general the
influence of potassium on resistance predominates. For instance, incidence of apple scab
was much lower at a nitrogen/potassium ratio of about 2.0 in the leaves than at a ratio of
2.53. The time of fertilization is effective also on diseases differently. On the other hand,
resistance of grown plant variety to diseases was influence positively or negatively than
crop rotation.
In this article, interaction between N, P, K, Ca, Mg, S, Si and dieases was
examined.
Key Words: Disease, macro plant nutrients, interaction.
697

GİRİŞ
Hastalıklara dayanıklılık bitkilerin genetik bir özelliğidir ve dayanıklılık
kavramı göreceli olarak bitki-patojen interaksiyonunda uyuşmazlık olarak tanımlanır.
Bitki besin elementlerinin eksikliği veya fazlalığı ile ilgili problemlerden bahsedildiği
zaman bu durumun hastalıklarla ilişkisine değinmemek imkansızdır. Dayanıklılık farklı
araştırmacılar tarafından farklı şekillerde ifade edilmiştir. Bazılarına göre dayanıklılık,
bitkilerin belli çevresel streslere karşı canlı kalabilme yetenekleri olarak ifade edilirken
bazıları ise dayanıklılığın genetik olarak meydana geldiğini, besin elementleri ve
gübreleme gibi çevresel faktörlerin bunu azalttığı veya arttırdığını belirtmiştir.
Hastalıklara karşı, yeterli ve dengeli beslenen bitkiler, eksik, fazla veya dengesiz
beslenen bitkilere göre daha dayanıklı olmaktadırlar. Bir başka ifadeyle bitki besleme iyi
bir şekilde yapılır ve bitkiler daha sağlıklı olursa bitki hastalıkları azalmaktadır
(Bergmann 1992).
Tolerans, hastalık bitkide etkili olsa bile bitkilerin hastalığın olumsuz etkilerini
ortadan kaldırabilme yeteneğidir. Yani tolerans, bitkilerin, hastalığın zayıflatan etkisini,
yeni yaprak oluşturarak dengeleyebilme kabiliyetleridir (Huber ve Graham 1999).
Huber ve Graham (1999), hastalıklar veya zararlıların bitkide etkili olabilmesi
sadece bitkiler hastalık ve zararlıların yaşamları için uygun ortamları sundukları zaman
mümkün olduğunu bildirmiştir. Örneğin bitkilerde aminoasitler ve şekerler gibi bazı
metabolik ürünlerin birikimi hastalık oluşumunu artırmaktadır. Bu konuda Bergmann
(1992) bitkilerin çözünebilir şeker ve aminoasit konsantrasyonları normalin üzerinde
olduğu zaman yani bitkiler göreceli olarak yüksek N ve düşük K’a sahip oldukları
zaman patojenlerin saldırılarının meydana geldiğini vurgulamıştır. Ayrıca bitkide N
seviyesinin artması patojenler üzerine toksik etkiye sahip olan fenolik bileşiklerde
azalma meydana getirmektedir.
Bergmann (1992), bitkilerin maksimum protein sentezini başardığı şartları
öğrenmek hastalıkların kontrolü açısından en önemli husus olduğunu belirtmiştir. Aynı
tür içinde daha çok protein üreten bitkilerin daha dayanıklı olmaktadır. Bitkilerin
metabolik yollarla ürettiği birçok bileşik (fitoalexinler, fenoller, flavonoidler ve oksinler
vb) hastalıklara karşı dayanıklılık sağlanmasında etkilidir. Bu bileşikler dayanıklı
bitkilerde bazı bitki besin elementlerinin seviyesine bağlı olarak üretilir ve enfeksiyon
bölgesinde birikirler.
Hastalıklarla besin elementi alımı arasında bir kısır döngü vardır. Besin elementi
eksikliği bitkileri enfeksiyona önceden hazır hale getirerek öncelikle hastalığın
oluşmasına katkıda bulunur. Daha da ileri aşamalarda ise hastalıklar, bitkilerin besin
elementi alımını ve kullanımını bozmak suretiyle bitkileri strese sokarlar. Hastalıklar
bitki besin elementlerinin alımını çeşitli yollarla etkilerler. Bazı patojenler bitki kök
bölgesinde veya enfekte olmuş dokulardaki besin elementlerinin etkili bir şekilde
kullanımını veya taşınmasını etkileyerek yarayışsız hale getirebilirlerken diğer bazı
patojenler ise besin elementinin yüksek oranda birikmelerine ve toksisitesine neden
olurlar. Kendi metabolizmaları için besin elementlerini kullanan toprak canlıları
özellikle organik artıkların ayrışmasında rizosfer bölgesindeki besin elementlerini
yarayışsız hale getirerek bitkilerde beslenme bozukluğu oluşmasına ve dolayısıyla
hastalıklara karşı duyarlı hale gelmesine neden olurlar. Gübreleme ile besin
elementlerinin uygulanması veya besin elementi alınımını etkileyen bitki kök
bölgesindeki koşulların değiştirilmesi bitki hastalıkları için önemli bir kültürel kontrol
sağlar (Huber ve Graham 1999).
Huber ve Graham (1999)’a göre ekonomik ürün elde etmek için gerekli olan
bitki besin elementi miktarı bitki sağlığı açısından uygun olmayabilir. Ayrıca
dayanıklılık, bitki tarafından alınabilecek besin elementlerinin ilavesi ile doğru orantılı
698

olarak artmaz. Bitkilerin gelişimi için gerekli olandan daha fazla gübre verilmesi çoğu
zaman olumsuz etki oluşturabilir. Özellikle bakteriyel ve fungal hastalıklara karşı
dayanıklılık seviyesi N:K oranına bağlıdır ve K dayanıklılığı olumlu yönde
etkilemektedir. Bitki besin elementleri genel olarak düşünüldüğünde besin
elementlerinin hastalıklar üzerine olumlu ya da olumsuz etkileri olabilmektedir hatta
aynı besin elementi bazı hastalıkları engellerken bazı hastalıkları artırmaktadır.
Azot (N)
Bitkilerin hastalıklara karşı dayanıklılığını azaltıcı yönde elementler arasında en
büyük etkiye şüphesiz N sahiptir. Özellikle tahıllarda aşırı N uygulaması çeşitler
arasında farklılıklar olmakla birlikte sürme, pas ve külleme hastalıklarını arttırmaktadır.
Yüksek N:K oranı tahıllarda gövde ve kök pası ve sürmeye karşı bitkilerin hassasiyetini
arttırmaktadır. Çünkü protein yapısında olmayan N’lu asparagin, putrescin, agmatin gibi
bileşikler böyle şartlar altında artarak patojenlerin gelişimini arttırmaktadır. N’un fazla
kullanılması ile diğer elementler arasında oluşacak dengesizlikler Tablo 1.de verilen
bazı hastalıkları arttırmaktadır (Bergmann 1992).
Tablo 1. Fazla N kullanımı sonucu artan hastalıklar
Bitki Türü Hastalık
Tütün, Salatalık, Fasulye, Lahana Yaprak leke hastalığı (Pseudomonas)
Patates Yumuşak çürüklük (Erwinia spp.)
Marul, Asma, Pancar Mildiyö (Perenosporaceae)
Tahıl, meyve ağaçları Külleme (Erysiphaceae)
Elmalar Kara leke (Venturia inaequalis)
Buğday Yaprak leke hastalığı (Septoria nodorum)
Asma Kurşuni küf (Botrytis cinera)
Domates, Pamuk, Şerbetçi otu Verticillium türleri
Domates, Tütün Alternaria net blotch
Tahıl Pas (Puccinia spp., Uromyces spp.)
Çeltik Rhizoctonia kök çürüklüğü (Rhizoctonia solani)
Elma Acı çürüklük (Gloeosporium)

Organik N’in amonyum (NH4)’a mineralizasyonu ve sonra nitrat (NO3)’a


nitrifikasonu birçok toprakta dinamik bir işlemdir. N’un hem katyon (NH4+) hemde
anyon (NO3-) formu bitkiler tarafından alınabilir fakat N’un bu formları hastalıklar
üzerine zıt bir etkiye sahiptirler (Huber ve Watson, 1974). N farklı formlarda bitkilere
uygulandıkları zaman bitkilerin dayanıklılıklarını etkilemesi onların metabolizmalarında
oluşan fizyolojik reaksiyonlara bağlı olarak değişmektedir. Örneğin ürenin, diğer N’lu
gübrelerin aksine bitki dayanıklılığını arttırdığı ve patojenlerin toksinlerini inaktif hale
getirdiği hatta antiviral bir etkiye sahip olduğu söylenmektedir (Bergmann 1992). NH4
tahıllarda take-all (Gaeumannomyces graminis), patates ve diğer ürünlerde Verticillium
solgunluğu, patateste uyuz (Streptomyces scab) ve çeltikte yaprak yanıklığı (Pyricularia
oryzae) şiddetini azaltırken aynı oranlardaki NO3 bu hastalıkları arttırmaktadır. Öte
yandan NO3 kabakgillerde clubroot (Plasmodiophora brassicae) şiddetini azaltmaktadır
(Huber ve Graham 1999).
Patates uyuzu üzerine NH4’un faydalı etkisi toprakta yüksek seviyelerde NO3
bulunduğu zaman gözlemlenmemiştir. Patatesten önce gübrelenmemiş bir tahıl
ürününün yetiştirilmesi, topraktan aşırı miktarda N kaldırılması ve N kaynağı olarak
NO3’tan çok NH4 kullanıldığında patates uyuzu önemli ölçüde azalmaktadır. NH4’un
faydalı etkisi, uygulanan N’lu gübrenin toprakta daha uzun süre NH4 formunda kalması
için nirifikasyonun engellenmesi ile arttırılır. NH4 gübrelemesinin nitrifikasyonu
engellemesi tahıllarda take-all hastalığının kontrolünü de sağlar. Bazı hastalıkların
699

azaltılmasında NH4’un faydası Mn’nin alımını arttırmasından dolayı olmaktadır (Huber


ve Wilhelm 1988).
Kışlık buğdaylara N’lu gübreler uygulandığı zaman özellikle uygulama zamanı
önemlidir. N eksikliği önlenildiği sürece take-all azalmaktadır. Soğuk, ıslak zamanlarda
N uygulandığı zaman Rhizoctonia kış ölümleri potansiyel bir problemdir çünkü böyle
zamanlarda buğdaylar dormant halde, çevre ise patojenlere yardımcı olacak şekildedir
(Huber ve Graham 1999)
Pseudomonas syringae pv tomato, Fusarium oxysporum f.sp. lycopersici ve
Oidium lycopersicu patojenlerine karşı domatesin dayanıklılığını dokulardaki N
konsantrasyonunun nasıl etkilediğini belirlemek için yapılan çalışmada nitrat azotu
uygulayarak dokuların N seviyesi değiştirilmiş ve değişen N seviyesinin etkisi
patojenlere göre farklı olduğu tespit edilmiştir. F. oxysporum N’dan etkilenmemiş olup
P. syringae ve O. lycopersicum ise artan N ile artış göstermiştir. Daha önceki yapılan
çalışmalarda ise N’un Botrytis cinerea üzerine azaltıcı etki yaptığı tespit edilmiştir. Bu
farklı etkilerin bitkilerin beslenme durumuna göre bitki bünyesinde biriktirilen
bileşiklere bağlı olduğu düşünülmektedir (Hoffland ve ark. 2000).
Bazı buğday (Triticum aestivum) çeşitlerinde Puccinia striiformis etmeninin
meydana getirdiği pas yoğunluğu üzerine N seviyesinin etkisinin belirlendiği çalışmada
9 buğday çeşidine dekara 0, 2, 4, 8 kg N, kalsiyumamonyumnitrat şeklinde
uygulanmıştır. İkinci yılda ise birinci yıldan seçilen 6 çeşit kullanılmış ve dekara 0, 3, 9
kg N kullanılmıştır. Sonuç olarak her iki yılda da N seviyesinin artması ile pas
yoğunluğunda bir artış olmuştur (Danial ve Parlevliet 2008).
Potasyum (K)
Bitki gelişimi ve fonksiyonları için gerekli besin elementleri içinde hastalık
şiddetinin azaltılmasında en etkili element K’dur. Fakat bitkinin sağlıklı ve verimli
olması için dengeli bir gübreleme yapılması gerekmektedir. K eksikliğinde hücre
duvarlarında incelme, gövde ve dallarda zayıflama, yapraklarda şeker birikmesi ve
hastalıkları arttıran kullanılmamış N oranında artma meydana gelmektedir. Bütün bu
olumsuzluklar bitki dayanıklılığını azaltmakta ve özellikle fungal ve bakteriyel
hastalıkların bitkiye girişini kolaylaştırmaktadır. N’lu gübreler vegetatif gelişimi
sağlayıcı olarak kullanılmakta, ekonomik bir yetiştiricilik için N ve K arasında denge
önem taşımaktadır.
Elma karalekesinin oluşumu yapraklardaki N:K oranı 2.53’den 2.00 civarına
düştüğünde çok daha az olmaktadır. Dayanıklılığın arttırılmasında K’nın rolü değişken
olabilmektedir. K’un, yüksek molekül ağırlıklı (özellikle protein ve karbonhidrat)
maddelerin sentezinde çeşitli enzimler için gerekli olduğu düşünülmektedir. K eksikliği
hücre duvarlarının incelmesine neden olur ve meristematik dokular daha yavaş gelişir.
Bu parazitlerin epidermisten geçişini kolaylaştırır. Fazla miktarda K uygulamasından
dolayı azalan bazı hastalıklar Tablo 2’de verilmiştir (Bergmann 1992).
Pamukta Cercospora, Stemphylium ve Alternaria etmeninin oluşturduğu yaprak
lekesi hastalığı toprakların K içeriği ile ilişkili bulunmuştur. Toprak analizleri sonucu K
içeriği düşük olan topraklarda yapılan çalışmalar ile bu durum ortaya konmuştur. Tablo
3’de K uygulaması ile Alternaria etmeninin neden olduğu yaprak lekesi arasındaki ilişki
verilmiştir (Anonim 1998).
Trolldenier (1982), yüksek oranlarda K gübrelemesinin, küllemeye hassas
“Gimpel” arpa çeşidinde, (en iyi sonuçlar fungusitler ile birlikte yapılan K
gübrelemesinde elde edilmiştir) küllemeye dayanıklı “Koral” çeşidine göre
dayanıklılığın artmasında daha etkili olduğunu belirlemiştir. Aynı araştırıcı buğdayda
Septoria nodorum‘un neden olduğu “glume blotch” hastalığının yüksek K içeren
700

topraklarda ve K gübrelemesinin yapılması durumunda daha az oluştuğunu ifade


etmiştir.
Tablo 2. Yüksek K uygulamalarından azalan hastalıklar
Bitki türü Hastalık
Domateste Pseudomonas türleri, Verticillium
Lahana, Sardunya, Şeftali Xantomonas türleri
Çeltik Xantomonas oryzae, Helminthosporium spp., Rhizoctonia
solani
Yonca Corynebacterium insidiosum
Patates Phytophthora türleri, Streptomyces scab, Fusarium,
Botrytis, Rhizoctonia solani
Havuç, Kayısı Sclerotinia spp.
Buğday, Yulaf Septoria
Asma Botrytis
Lahana, Domates, Pamuk, Fusarium
Keten, Yonca, Kavun,
Patlıcan Verticillium
Tahıl Puccinia spp.

Tablo 3. K Gübrelemesinin pamuk bitkisinde Alternaria yaprak lekesi, yaprak bozulması


ve tiftik verimi üzerine etkisi
K2O Alternaria* Yaprak Tiftik K2O Alternaria Yaprak Tiftik
(kg/da) Bozulması Verimi (kg/da) Bozulması Verimi
(%) (kg/da) (%) (kg/da)
Konvansiyonel Toprak işleme Toprak İşleme yapılmamış
0 7.7 6.9 41 0 7.5 5.8 42
3.5 5.8 4.5 65 3.5 6.1 4.2 62
7.0 5.5 2.9 73 7.0 5.1 1.6 61
10.5 4.7 1.3 89 10.5 4.5 0.6 78
*=Alternaria yaprak lekesi ve yaprak bozulma oranı (0=yok, 10=en yüksek)

Potasyum gübrelemesinin, Xanthomonas oryzea tarafından meydana getirilen


yaprak lekesi hastalığına çok hassas olan T(N)1 pirinç çeşidinde dayanıklılığı çok az
artırmasına rağmen, daha dayanıklı olan IR8 çeşidinde hastalık oluşumunu oldukça
azaltmıştır. Bu çalışmanın diğer ilginç bir sonucu da IR8 çeşidine göre T(N)1 çeşidinin
yapraklarında daha yüksek konsantrasyonlarda fenoller, şekerler, aminoasitler bulunmuş
ve her iki çeşitte de potasyum eksikliğinde bu konsantrasyonların arttığı görülmüştür
(Bergmann 1992).
Fosfor (P)
P, hem proteinlerin yapı taşı olarak hem de bitki metabolizmasında enerji
kaynağı olarak önemli olduğundan hastalık ve parazitlere karşı etkisi nispeten az
bilinmektedir. Bazı kaynaklarda N’un tam tersi bir etkisinin olduğu rapor edilmiştir.
Potasyum gibi fosfatında doku oluşumunu ve stabilitesini arttırdığı söylense de,
buğdayda olgunlaşmanın gecikmesi ve lignin konsantrasyonunun azalmasının yüksek P
konsantrasyonu ile ilişkili olduğu bildirilmektedir (Bergmann 1992).
Patateste P gübrelemesinin Phytophthora’ya etkisinin araştırıldığı bir çalışmada
dört Phytophthora ırkına karşı yaprak dayanıklılığının arttığı belirlenmiştir. K ve N’a
göre oransal olarak P fazla olursa tahıllarda külleme (Erysiphe graminis), mısırda
Gibberella kök ve gövde çürüklüğü, pancarda Phomabetae çürüklüğü, tarla
fasülyelerinde Botrytis fabae (kurşuni küf), yoncada Fusarium spp., domateste
701

Fusarium solgunluğu, tahıllarda pas (Puccinia spp.) miktarı artmaktadır. P’un lahanada
Xanthomonas campestrisi (siyah çürüklük) enfeksiyonu, karnotionlarda Fusarium
roseum, kaba yoncada Pseudopeziza medicaginis ve domateste Alternaria solani (erken
yanıklık) hastalıklarının azaltılmasında olumlu etkileri olmaktadır (Bergmann 1992).
Kaila ve Hanninen (1961), fungal enfeksiyonlara karşı çavdarın dayanıklılığı
sonbaharda P gübrelemesi ile arttığını bildirmişlerdir. Herlihy ve Carroll (1969), yüksek
azot uygulansa bile P gübrelemesinden sonra erken yanıklığın (Alternaria solani Sor.)
gözle görülür derecede azaldığını gözlemlemişlerdir. Tamimi ve Hunter (1970)’e göre
dekara 8.4 kg P uygulanması mısırda sürme (Ustilago maydis) oluşumunu %12-13’ten
%5-7’e düşmüştür. Aynı çalışmada silikatlarca zengin P’lu gübrelerin daha iyi sonuçlar
verdiği bildirilmiştir.
Marx (1972)’a göre mikorizal gelişimin ve mikorizalar tarafından üretilen
antibiyotik miktarının artması, P alımını artırmakta, bu durum da dolaylı olarak
bitkilerde dayanıklılığı arttırmaktadır.
Çilekte, Phytophthora fragariae’nın neden olduğu kalp çürüklüğünün N
uygulaması ile arttığı, fakat yeterli miktarda P ve K uygulaması ile bu artışın kontrol
altına alınabildiği bildirilmiştir. Öte yandan P gübrelemesi optimum olduğu zaman
tahıllarda hem take-all hem de Pythium kök çürüklüğü azalmaktadır (Huber ve Graham
1999).
Kalsiyum (Ca)
Ca’un bitkilerde hücre duvarını güçlendirerek dayanıklılığı artırdığı
bilinmektedir. Ca, pektinat senteziyle enzimatik bozulmaya karşı pektinleri daha
dayanıklı hale getirmesi, daha küçük hücreler arası boşluklar oluşturması ve serbest
aminoasit konsantrasyonunda azalmaya neden olması sebebiyle patojenlerin girişini
daha zor hale getirmektedir. Bu yüzden Ca, hem hastalıklara karşı dayanıklılığı arttırıcı
hem de patojenlerin zararını azaltıcı etkiye sahiptir (Bergmann 1992).
Rhizoctonia ve Fusarium cortikal çürüklüğü, alınabilir Ca oranının yüksek
olduğu alkali topraklarda daha az etkili olmaktadır (Huber ve Graham 1999). Yüksek Ca
konsantrasyonu, domateste Verticillium alboatrum ve Sclerotium rolfsii, buğdayda pas
türleri, domates ve diğer bitkilerde Fusarium wilt ve elmalarda Gloeosporium çürüklüğü
gibi hastalıklara karşı dayanıklılığı arttırmaktadır (Shear 1975).
Pseudomonas solanacearum (bakteriyel solgunluk), Erwinia carotovora ve E.
chyrsanthemi (yumuşak çürüklük), Pythium myriotylum (yerfıstığı kabuk çürüklüğü),
Rhizoctonia solani, Cylindrocladium crotalariae, Sclerotinia minor ve Fusarium solani
gibi etmenlerin neden olduğu hastalıkların şiddeti dokulardaki Ca içeriği ile ters orantılı
bulunmuştur (Huber ve Graham 1999).
Dört şalgam çeşidinde kalsiyum siyanamid kullanılarak cluproot
(Plasmodiophora brassicae) kontrol edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmada 3 farklı
Plasmodiophora brassicae ırkı kullanılmış ve bütün çeşitlerde hastalık oluşumu en
yüksek düzeyde olmuştur. Artan kalsiyum siyanamid uygulaması ile hastalık şiddeti de
orantılı olarak azalmıştır. Kalsiyum siyanamid uygulanan bitkilere hastalık bulaşması
için daha yüksek oranlarda inokülasyon olması gerekmektedir (Williamson ve Dyce
2007).
Magnezyum (Mg)
Mg, tam olarak enerji, protein ve özellikle nükleik asit metabolizması üzerine
etkileri nedeniyle hücresel savunma reaksiyonlarını büyük oranda teşvik etmesi
beklenmektedir. Ancak bu konuda yeterli çalışma yapılmamıştır.
702

Magnezyum sülfat gübrelemesi patateste Phytophthora infestans ve


Rhizoctonia solani enfeksiyonunu azalttığı bildirilmiştir. Magnezyum klorür ise
buğdayda pas üzerinde aynı etkiyi göstermiştir. Kuşkonmazda kök çürüklüğü, zayıf
drenaj koşulları, toprakta hidrojen sülfit oluşumu ve yüksek K:Mg oranı ile ilişkili
bulunmuştur. Şaraplık asmalarda virüs nekrozları hem aşırı hem de eksik Mg ile arttığı
söylenmektedir (Bergmann 1992).
Kıss ve Pozsar (1977), Mg gübrelemesinin domateslerde Botrytis ve
Phytophthora enfeksiyonunu azalttığını, % 73 oranında virüs enfeksiyonunu önlediğini
ve şeker pancarında Cercospora beticola, Pleospora betae ve Pseudomonas
phaseolicola enfeksiyonlarını %50-60 oranında azalttığını bildirmişlerdir. Bu
araştırıcılara göre dayanıklılıktaki bu artış Mg’nin ATP ve nükleik asit metabolizması
üzerine pozitif etkisinden kaynaklanmaktadır.
Asmalarda görülen stem dieback hastalığı potasyum ile magnezyum arasındaki
dengenin magnezyum aleyhine bozulmasıyla meydana gelmektedir. Bu hastalıktan
etkilenen asma yapraklarının potasyum:magnezyum oranı Tablo 4’de görüldüğü gibi
sağlıklı bitkilerden daha yüksek çıkmıştır (Bergmann 1992).
Tablo 4. Sağlıklı ve hastalıklı asma yapraklarındaki Mg ve K seviyeleri
Gövde ve yapraklar üzerindeki
Mg (%) K (%) K:Mg oranı
belirtiler
a Sağlıklı 0.18 1.12 6.2
Hastalıklı 0.07 1.61 23.0
b Sağlıklı 0.21 1.21 5.8
Hastalıklı 0.12 1.84 15.3
c Sağlıklı 0.12 1.58 13.1
Hastalıklı 0.05 1.68 33.2

Kükürt (S)
Yapraktan uygulanan S’ün fungusit etkisi 19. yüzyıldan beri bilinirken topraktan
uygulamaların etkisi daha son zamanlarda anlaşılmıştır. Hastalıklara karşı bitkilerin
dayanıklılığını arttırdığı düşünülen glutathione, glucosinolatesler, serbest haldeki S
gazları, phytoalexinler, S’ce zengin proteinler ve elementel S bazı S içerikli maddelerdir
(Bloem ve ark. 2005).
S’ün etkisi ile ilgili bilgiler literatürlerde çok az geçmektedir. Sülfatlı gübrelerde
genellikle en büyük etkiye K+ katyonu sahiptir. Kabakgillerde Plasmodiophora
brassicae enfeksiyonunda S gübrelemesi ile azalma olduğu rapor edilmiştir. S esikliği
tütün mozaik virüsünün yayılmasını yavaşlatır ve S gübrelemesi N’lu gübreler gibi
patateste virüs hastalıklarının gizlenmesine neden olur. Yüksek topak pH’sı nedeniyle
patateste Streptomyces scabies ‘in meydana getirdiği patates uyuzunun önlenmesi için S
sıkça kullanılır (Bergmann 1992).
Birçok hastalık (patateste Streptomyces scab, sebzelerde Verticillium
solgunluğu, pamukta Phymatotrichum kök çürüklüğü, tahıllarda take-all, tütünde
Thielaviopsis kök çürüklüğü) alkalin topraklar ile ilişkilidir. Hemen hemen 100 yıldır
toprak pH’sını azaltmak için kullanılan S’ün Patates uyuzu (Streptomyces scabies) ’nun
azalmasına dolaylı etkisi olurken, Ca, K, NO3 ve çiftlik gübresi patates uyuzunu
arttırabilmektedir. S’e ek olarak NH4 ve diğer asitleştirici gübreler yaygın olarak patetes
uyuzunu azalttığı gözlemlenmektedir (Huber ve Graham 1999).
S içeren endüstriyel artıkların çevreye salınımının son yıllarda azalmasıyla
Avrupa topraklarında ciddi şekilde S eksikliği oluşmuş ve bu durum verim ve kalitede
azalmalara neden olmuştur. Yapılan tarla gözlemlerinde S eksikliği ile Şalgam (Brassica
703

napus) bitkisinin hastalıklara dayanıklılığı arasında önemli ilişkiler belirlenmiştir.


Kontrollü şartlar altında yapılan çalışmalarda iki şalgam çeşidinin S eksikliği olduğunda
Leptosphaeria maculans, Botrytis cinerea ve Phytophthora brassicae etmenlerine karşı
dayanıklılığının azaldığını tespit edilmiştir (Anonymous 2003).
Aberdeen ve Inverness’te 2000-2003 yılları arasında yapılan çalışmalarda S
uygulamaları ile kolza bitkisinde Pyrenopeziza brassicae, Leptosphaeria maculans ve
Peronospora parasitica etmenlerinin meydana getirdiği fungal hastalıklar arasındaki
etkileşimler incelenmiştir. Hastalık enfeksiyonu yönünden hem bölgesel hem de yıllar
arasında farklılıklar oluşmuştur. 2002 deneme yılında iki bölgede de Peronospora
parasitica enfeksiyonu üzerine ilkbahar S uygulamasının olumlu etkileri olmuştur.
Yapılan analizlerde S uygulaması ile bitkilerin hastalıklara karşı savunma
mekanizmasında etkili olan cysteine, glutathione ve glucosinolate içeriklerinde artış
olduğu tespit edilmiştir (Salac ve ark. 2006).
Silisyum (Si)
Si, bitkilerin fizyolojik ve mekaniksel özellikleri üzerine etkileri olan biyoaktif
bir elementtir. Biotik ve abiotik stresleri azaltır ve funguslara karşı bitkilerin
dayanıklılığını arttırır. Si’nin bitkilerin savunma mekanizmalarını nasıl etkilediğine dair
birçok çalışmalar yapılmış fakat henüz bu mekanizmalar tam olarak anlaşılmamıştır. Si
bitki savunma tepkilerinin zamanlanmasında ve devam etmesinde etkili bir kilipleyici
olarak hareket eder. Patojenle ilişkili olayları etkileyen enzimlerin katyonik co-faktörü
olarak görev almaktadır (Fauteux ve ark. 2006).
Bitkilerin Si alımı arasında türler arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır. Son
zamanlarda Si alımını kontrol eden bir gen pirinçlerden izole edilmiştir. Dokularında
yüksek oranlarda Si biriktiren bitkilerde Si dokuların güçlü ve sert olmasını sağlar. Si’u
yeterli miktarlarda biriktiremeyen bitkilerde genetik olarak Si alım kapasitelerinin
arttırılması ile biotik ve abiotik streslere karşı bitkilerin dayanıklılığının arttırılması
sağlanabileceği düşünülmektedir (Ma ve Yamaji 2006)
Pirinçte Xanthomonas albilineans, Pyricularia grisea, Pseudomonas glumae
etmenlerinin neden olduğu hastalıklar, şekerkamışında Clavibacter michiganense subsp.
Nebraskensis ve Leptosphaeria korrae etmeninin neden olduğu hastalıklar ve sera
bitkilerinde külleme, fusarium solgunluğu, crown ve kök çürüklüğü vb. hastalıklarına
karşı bitkilerin direncini arttırır. Yapılan çalışmalarda serada yetiştirilen salatalık
yaprakları üzerindeki küllemenin yoğunluğu bitki besleme ortamına 47 ppm Si veya
daha yüksek oranlarda Na veya K silikat (buradaki etki sadece Si’a bağlı) eklenerek
%98 oranında azaltılmıştır. Phythium ultimum ve P. aphanidermatum tarafından
meydana getirilen hastalıklar külleme için uygulanan miktarda Si uygulandığı zaman
kontrol altına alınmıştır. Yapılan ilk çalışmalar Si uygulamalarının üzüm üzerinde
gelişen külleme üzerine etkili olmadığı bildirilmişse de son zamanlarda yapılan
çalışmalar da bu türler üzerindeki külleme hastalığını kontrol ettiği bildirilmiştir.
İnfekte olmuş konukçu bitkinin hücrelerinde 48 saat içinde fenolik bileşikler
birikmeye başlar. Si uygulanan bitkilerden ekstarakte edilen fenolik bileşikler P. utilum
ve P. aphanidermatuma karşı güçlü bir fungusit etkiye de sahip olduğu tespit edilmiş ve
Si uygulanmayan bitkilerle karşılaştırıldığında Si uygulananlarda polifenoloksidaz ve
peroksidaz aktivitesini arttırdığı görülmüştür. Hastalıklara dayanıklılıkta ana mekanizma
olarak hastalık girişi için fiziksel bir engel sağladığına dair hipotezin düzeltilmeye
ihtiyacı vardır. Si, fungal hastalıkların gelişimini engellemek için fenolik bileşikler
oluşturarak savunma mekanizmasını tetikler (Clark 1995).
Düşük miktarda Si biriktiren bitkilerde hastalık kontrol mekanizması için
fenolik bileşikler ve Si’un birikimine ihtiyaç vardır. Bu amaçla soya fasulyesinde
704

hastalıkların kontrolü için kalsiyum karbonat ve kalsiyum silikat uygulamaları


yapılmıştır. Saksılarda kumlu topraklarla yapılan çalışmalarda dekara 0, 150, 300, 600
ve 1200 kg olacak şekilde kalsiyum karbonat ve kalsiyum silikat uygulanmıştır. Yaprak
Si içeriği ölçümleri ile Cerrospora sojina (Frog’s eye spot), Peronospora manshurica
(külleme) ve phakopsora pachyrhizi (asya pası) oluşumu değerlendirilmiştir. Kalsiyum
karbonatın hiçbir etkisi bulunmamış ancak kalsiyum silikatın asya pası hariç
diğerlerinde azaltıcı etkileri gözlemlenmiştir (Nolla 2006).
Buck ve ark. (2008)’na göre bitkiler için faydalı bir element olan Si, bitkileri
hastalık, zararlılar ve kuraklığa karşı direk ve dolaylı olarak etkilemektedir. Bu konuda
toprağa uygulama ile ilgili birçok çalışmalar yapılmış olup Si’un yapraklardan alınımı
ile ilgili yeni çalışmalar gerekmektedir. Pirinçte görülen yaprak yanıklığı (Pyricularia
oryzae) üzerine potasyum silikatın yapraktan uyulama ile etkisi bu kapsamda
incelenmiştir. Litrede 0, 1, 2, 4, 8, 16 g Si olacak şekilde uygulamalar yapılmış ve Si
uygulamalarından birkaç gün sonrada hastalık aşılamaları yapılmıştır. Yapraktan Si
uygulamaları bitkilerin Si alınımını arttırmamış fakat Si uygulaması yaprak yanıklığı
oluşumunu azaltmış ve litrede 4 g Si uygulamasında en yüksek etki görülmüştür.

KAYNAKLAR
Anonymous, 1998. Effects of Potassium on Plant Diseases. Better Crops
With Plant Food. International Plant Nutrition Institute.Vol. 82 (1998, No. 3).
Anonymous, 2003. Effect of Sulfur Nutrition on Disease Resistance and Stress
Tolerance of Brassica Napus. Swiss Participation in European Research
Programmes. 829 - Fundamental, Agronomical and Environmental Aspects of
Ssulfur Nutrition and Assimilation. Switzerland.
Bergmann. W., 1992. Nutritional Disorders of Plants. Development, Visual and
Analytical Diagnosis. Gustav Fischer Verlag Jena, Stuttgart, New York.
Bloem, E., Haneklaus, S. and Schnug, E., 2005. Significance of Sulfur Compounds in
The Protection of Plants Against Pests and Diseases. Journal of Plant Nutrition.
ISSN 0190-4167 Coden Jpnuds, vol. 28, no:5, pp. 763-784,. Allemagne.
Buck, G.B., Korndörfer, G.H., Nolla, A. and Coelho, L., 2008. Potassium Silicate as
Foliar Spray and Rice Blast Control. Journal of Plant Nutrition. Vol. 31 Issue 2,
p231-237.
Clark, R.B., 1995. Role of Silicion in Plant Nutrition. Agriculture and Agri-food
Canada, Crops and Livestock Research Centre, P.O. Box 1210, Charlottetown,
P.E.I., C1A 7M8, Canada.
Danial, D.L. and Parlevliet, J. E., 2008. Effects of Nitrogen Fertilization on Disease
Severity and Infection Type of Yellow Rust on Wheat Genotypes Varying in
Quantitative Resistance. Journal of Phytopathology, Volume 143, Issue 11-12,
pp. 679-681.
Fauteux, F., Rémus-Borel, W., Menzies, J.G. and Bélanger R.R., 2006. Silicon and Plant
Disease Resistance Against Pathogenic Fungi. Fems Microbiology Letters.
Volume 249, Issue 1, pp:1-6.
Herlihy, M. and Carroll, P. J., 1969. Effects of N, P and K and Their Interactions on
Yield, Tuber Blight and Guality of Potatoes. J. Sci. Food and Agric. 20: 513-
517.
705

Huber, D.M., Graham, R.D., 1999. The Role of Nutrition in Crop Resistance and
Tolerance to Disease. Mineral Nutrition of Crops: Fundamental Mechanisms
and Implication. S 169-204.
Huber, D.M.and Watson, R.D., 1974. Nitrogen Form and Plant Disease. Annuel Rewiev
of Phytopathology 12: 139-165.
Huber, D.M. and Wilhelm, N.S., 1988. The Role Of Manganese in Resistance to Plant
Disease. In: Manganese in Soils and Plants, eds. R.D. Graham,R.J. Hannam and
N.C. Uren. Dordrecht, Netherlands: Kluwer Academic Publishers, pp. 155-177.
Hoffland, E., Jeger, M., Van Beusichem, M., 2000. Effect of Nitrogen Supply Rate on
Disease Resistance in Tomato Depends on The Pathogen. Plant and Soil
Volume 218, Numbers 1-2, January 2000 , pp. 239-247(9).
Kaila, A., Hanninen, P., 1961. Response of Winter Rye to Hyperphosphate and
Superphosphate. J. Sci. Agri. Soc. Finland 33 (1961): 39.
Kıss, S.A. and Pozsar, B.I., 1977. Resistance Increased by Magnesium Nutrition. Acta
Argon. Acad Sci. Hungaricae 26 (1977):156-173.
Ma, J.F.and Yamaji, N., 2006. Silicon Uptake and Accumulation in Higher Plants.
Trends in Plant Science. Vol.11, no:8.
Marx, D.H., 1972. Ectomycorrhiza as Biological Deterrents to Pathogenic Root
Infections. Ann: Rev. Phytopath. 10 (1972): 429-454.
Nolla, A., 2006. Efficiency of Calcium Silicate and Carbonate in Soybean Disease
Control. Journal of Plant Nutrition. Vol. 29 Issue 11, p2049-2061,
Salac, I., Haneklaus, S., Bloem, E., Booth, E., Sutherland, K., Walker, K. and Schnug,
E., 2006. Influence of Sulfur Fertilization on Sulfur Metabolites, Disease
Incidence and Severity of Fungal Pathogens in Oilseed Rape in Scatland.
Landbauforsschung Völkennode 56: 01-04.
Shear, C.B., 1975. Calcium Nutrition and Quality in Fruit Crops. Comm. Soil Sci. and
Plant Analysis 6 (1975): 233 to 244.
Spinelli, F., Vanneste, J.L., Ciampolini, F., Cresti, M., Rademacher, W., Geider, K. and
Costa, G., 2007. Potential and Limits of Acylcyclohexanediones For the Control
of Blossom Blight in Apple and Pear Caused by Erwinia amylovora. Plant
Pathology, Vol. 56 Issue 4, p702-710.
Tamimi, N. and Hunter, J.E. 1970. Effect of P, CaCO3 and CaSiO3 Fertilization upon
Incidence of Corn Smut. Agron J 62:496-498.
Williamson, C.J. and Dyce, P.E., 2000. The Effect of Calcium Cyanamide on the
Reaction of Swede Cultivars to Populations of Plasmodiophora brassicae. Plant
Pathology, Volume 38 Issue 2, pp 230 – 238.
706

ÇORUH VADİSİNDE YABANİ AHUDUDU RİZOSFER TOPRAKLARINDA


HETEROTROF AZOT FİKSERİ BAKTERİ ÇEŞİTLİLİĞİ

1,3 2 3,4
Ramazan ÇAKMAKÇI Ümmügülsüm ERDOĞAN Recep KOTAN
3 4
Belinda ORAL Figen DÖNMEZ
1
Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Tarla Bitkileri Böl., Erzurum. rcakmak@atauni.edu.tr
2
Atatürk Üniv., İspir Hamza Polat MYO, İspir/Erzurum
3
Atatürk Üniv. Biyoteknoloji Uyg. ve Araşt. Merkezi, Erzurum
4
Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Bitki Koruma Bölümü, Erzurum

ÖZET
Bu araştırma Çoruh Vadisinde Kaçkar Dağlarının güney batı yöneyinde coğrafik
olarak birbirinden farklı 8 bölgede yabani ahududu (Rubus ideaus L.) rizosfer
toprağından azot fikseri ve hormon üretici bakteri izolasyonu amacıyla yürütülmüştür.
İzolasyonda azotsuz katı malat-sükroz besi yeri kullanılmıştır. Saflaştırılmış izolatlar,
bilgisayar kontrollü gaz kromatografi sistemi olan MIDI metotlarına göre yağ asit metil
ester ekstraksiyonu (FAMEs) analizi ve BIOLOG sistemine göre tanılanmıştır. Toprak
örneklerinde toplam azot fikseri sayısı 3.3±0.49×105 ve 1.9±0.38×107 cfu g/kuru toprak
arasında değişim göstermiştir. Sonuçta, 68 izolat azotuz besi ortamında gelişebilmiştir.
Yirmi üç izolatın asetilen indirgeyici azot fikseri olduğu, 22 izolatın fosfor çözebildiği
ve 56 izolatın ise indol asetik asit üretebildiği, 13 bakterinin ise azot fiksetme ve IAA
üretimine ilave olarak fosfor çözebilme özelliğine sahip olduğu belirlenmiştir.
Bakterilerin nitrojenaze aktivitesi (ARA) 0, 09 ile 1,38 nmol C2H4, 107 cfu/s,
bakteriyel IAA üretimi 1,6 ile 42,8 µg IAA/ml kültür, fosfat çözme kapasitesi ise 14,6
ile 74,3 µg P/ml kültür arasında değişim göstermiştir. Tanı test sonuçlarına göre,
izolatların sırasıyla 34 Bacillus, 3 Alcaligenes, 2 Brevundimonas, 2 Burkholderia, 1
Comamonas, 2 Micrococcus, 6 Paenibacillus, 2 Pantoea, 1 Paracoccus, 8
Pseudomonas, 1 Pseudoalteromonas, 1 Rhodobacter, 1 Rhodococcus, 1 Sphingomonas,
2 Stenotrophomonas ve 1 Variovorax cinslerine ait olduğu görülmüştür. Bazı özellikleri
ilk olarak bu sunuda olmak üzere bütün izolatların önemli fizyolojik özellikleri
belirlenmiştir. Seçilen izolatların bitki gelişimini teşvik etme özellikleri bir çok saksı
denemesiyle değerlendirilmiştir. İzolatların bitki gelişimini teşvik edici olarak kullanımı
sadece saksı denemeleri ile garanti edilememekle birlikte; izolatların nitrojenaze
aktivitesine ilave olarak tri-kalsiyum fosfat çözücülüğü, indol asetik asit üretimi ve
bitkisel gelişimi teşvik etme gibi bir veya birçok özelliğinin bitki besin maddesi alımı,
verim ve gelişmenin artırılmasında etken olduğu söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Bitki gelişimini teşvik edici bakteri, izolasyon, azot fiksasyonu,
fosfat çözücülüğü, bitki gelişme hormonu üretimi.

CULTIVABLE HETEROTROPHIC N2-FIXING BACTERIAL DIİVERSITY IN


WILD RED RASPBERRIES SOILS IN THE ÇORUH VALLEY
ABSTRACT
The objective of this present study was to isolate and identify diazotrophic
bacteria from the rhizosphere of red raspberries (Rubus ideaus L.) grown in the eight
sites along a geographic disparate locations of the Çoruh valley on the south-western
side of the Kackar Mountain in eastern Anatolia and characterize them for nitrogen
707

fixation and plant growth hormone production. A nitrogen-free solid malate-sucrose


medium was used to isolate N2-fixing bacteria. The isolates were identified based on
whole-cell fatty acid methyl ester (FAMEs) analysis using the MIDI system (Sherlock
Microbial Identification System version 4.5, MIDI, Inc., Newark, DE) and BIOLOG
assays. Numbers of the culturable N2-fixing bacteria expressed as CFU (colony forming
units) ranged between 3.3±0.49×105 and 1.9±0.38×107 in the samples. Sixty-eight
bacterial strains isolated from the rhizosphere of wild-grown red raspberries plants were
also able to grow in N-free basal medium. Among the strains, twenty-three strains
exhibited acetylene reduction activity and twenty-two were efficient in phosphate
solubilization; fifty-six strains were efficient in indole acetic acid (IAA). In addition to
IAA and N-2 fixing attributes, twelve of them also possessed the characters like tri-
calcium phosphate solubilization. ARA of the strains varied from 0.09 to 1.38 nmol
C2H4 culture-1 h-1, and amounts of IAA produced ranged between 1.6 and 42.8 µg per ml
of culture, and tri-calcium phosphate dissolving activity ranged from 14.6 to 74.3 µg P
ml-1 culture per day. According to morphological and biochemical characteristics, 34
strains were identified as the genus Bacillus, 3 as Alcaligenes, 2 as Brevundimonas, 2 as
Burkholderia, 1 as Comamonas, 2 as Micrococcus, 6 as Paenibacillus, 2 as Pantoea, 1
as Paracoccus, 8 as Pseudomonas, 1 as Pseudoalteromonas, 1 as Rhodobacter, 1 as
Rhodococcus, 1 as Sphingomonas, 2 as Stenotrophomonas, and 1 strains belonged to
the 1 Variovorax group. All isolates presented important physiological characteristics,
some of which are being described here for the first time. The performances of these
selected plant growth-promoting rhizobacterial isolates were repeatedly evaluated in pot
trials. Although the presence of growth-promoting traits in vitro does not guarantee that
an isolate will be plant growth promoting in nature, results suggested that besides
nitrogenaze activity of the PGPR isolates, expression of one or more of the traits like
solubilization of tri-calcium phosphate, production of IAA and/or plant growth
promotion might have contributed to the enhancement of growth, yield and nutrient
uptake of plant.
Key Words: Plant growth-promoting bacteria, isolation, nitrogen fixation; phosphate
solubilisation, plant growth hormone production.

GİRİŞ
Yeraltı sularının kirlenmesi, göllerdeki alglerin zarar görmesi, global nitrojen
döngüsünün değişmesi, sera gazlarındaki artış ve çevresel faktörler azot başta olmak
üzere kimyasal gübre üretimi ve kullanımına alternatiflerin araştırılmasını zorunlu
kılmaktadır. Üretim maliyetleri ve kimyasal gübrelerin çevreye zararlı etkilerindeki
artışlara ilave olarak, çevresel sürdürülebilirlik, düşük üretim maliyeti ve daha iyi bir
verim beklentisi biyolojik gübre kullanımına olan ilgiyi artırmıştır. Tarımsal
sürdürülebilirliğin desteklenmesi, doğal kaynakların ve çevrenin korunması ve
kalitesinin yükseltilmesi için kimyasal kullanımının azaltılması ve biyolojik gübre
formülasyonlarında kullanılabilecek bakteri izolasyonu amacıyla kapsamlı çalışmalar
yapılmaktadır. Bitki rizosferinden farklı bakteri türleri izole edilmekte, saflaştırılmakta,
potansiyeli ortaya konulmakta ve biyolojik gübre olarak uygun mikroorganizma
karışımları hazırlanmaktadır. Bu bakteriler arasından aktif olan türler etkinlik ve ortam
koşullarına adapte olabilme özellikleri dikkate alınarak seçilmekte, tekli veya çoklu tür
içeren biyolojik gübrelerde kullanılmak üzere saklanmaktadır. Biyolojik gübrelerin en
önemli faydası yenilenemez kaynaklardaki mobil besin elementlerinin ekonomik
kullanımını sağlamalarıdır. Serbest yaşayan, bitkisel gelişimi teşvik eden, biyolojik
mücadelede veya biyolojik gübre olarak kullanılan ve kullanılabilecek bakterilere bitki
gelişimini teşvik edici rizobakteriler adı verilmektedir. Serbest yaşayan bu bakteriler
bitki kök rizosferine kolonize olduklarında, tohum veya bitkilere uygulandıklarında bitki
708

gelişmesini teşvik etmektedirler. Bu bakteriler daha çok Acetobacter, Acinetobacter,


Achromobacter, Aereobacter, Agrobacterium, Alcaligenes, Artrobacter, Azoarcus,
Azospirillum, Azotobacter, Bacillus, Beijerinckia, Burkholderia, Chromatium,
Clostridium, Enterobacter, Erwinia, Flavobacterium, Herbaspirillum, Klebsiella,
Microccocus, Paenibacillus, Pseudomonas, Rhizobium, Rhodobacter, Rhodosprilum,
Serratia ve Xanthomonas cinslerine aittir (Burdman ve ark. 2000, Çakmakçı 2005 a,b).
Rizosfer bakterileri bitki gelişimini doğrudan ve dolaylı olarak teşvik etmektedir.
Dolaylı olarak bitki gelişiminin teşvik edilmesi, bitki dayanıklılığının artırılması veya
engelleyici maddelerin salgılanması yoluyla bitki patojenlerinin zararlı etkilerinin
azaltılmasını kapsar. Doğrudan gelişmenin teşvik edilmesi ise besin elementlerinin
alımının kolaylaştırılması veya bakterilerce salgılanan bitkisel gelişmeye yardımcı
maddeleri kapsar. Bakterilerce bitki gelişiminin doğrudan teşvik edilmesinin temel
mekanizmaları azot fiksasyonu, fosfat çözücülüğü, siderofor üreterek demir alımının
etkilenmesi, auksin, sitokinin ve giberallin gibi bitkisel hormonların ve vitamin üretimi,
enzim sentezi ve etilen konsasnrasyonunun azaltılması, gelişmenin düzenlenmesi ve
besin alımının artırılması olarak sıralanabilir.
Toprak-bitki kökleri ara yüzeyi olan ve köklerin temas ettiği bölgeyi ifade eden
rizosfer birçok bakımdan diğer toprak kısımlarından farklılık göstermektedir. Rizosfer,
kökler tarafından etkilenmeyen bölgelere kıyasla, mikrobiyal aktivite, bakteri sayı ve
çeşitliliği ve kökler tarafından çözülen ve salgılanan besin maddeleri bakımından
zengindir. Bitki gelişiminin teşvikinde rizosfer önemli rol oynamaktadır. Rizosferde
kolonize olan bakteriler kök morfolojisi ve fizyolojisini etkileyen P, K ve N kazancını
etkilemektedir. Bitki gelişimini teşvik edici bakteri etkinliği bitki türleri, uygulanan
işlemler ve toprağın alınabilir N düzeyine bağlı olarak değiştiğinden, bakteri izolasyonu
çoğunlukla kimyasalların etkilemediği yabani bitki kök rizosfer topraklarında
yürütülmektedir. Mikrobiyal türlerdeki geniş genetik varyasyon, farklı çevre koşullarına
adapte olabilen yüksek potansiyele sahip mikroorganizmaların belirlenebileceğini ortaya
koymaktadır. Bu nedenle geniş deneme koşullarında seçilecek etkin türlere gereksinin
vardır. Bu araştırmanın amacı Çoruh vadisinde yaygın doğal ahududu rizosfer
topraklarından indol asetik asit üretici, serbest azot fikseri ve fosfat çözebilen bitki
gelişimini teşvik edici bakteri izolasyonu, tanı ve karakterizasyonunun yapılmasıdır.

MATERYAL VE METOD
Bakterilerin İzolasyonu ve Tanısı
Bakteri izolasyonu Çoruh vadisinde yabani ahududu popülasyonunun yoğun
olduğu 6 farklı bölgeden alınan kök rizosfer topraklarında gerçekleştirilmiştir. Bitki
rizosferinden alınan toprak laboratuarda 10 g toprak steril koşullarda 100 ml su içine
erlene alınarak, çalkalanmış (30 da 150 rpm), 1 ml örnek 9 ml steril su ile karıştırılmış,
dilüsyondan 0.1 ml (105) besin ortamına alınarak (NA), 28 ºC’de 7 gün inkübasyona
bırakılmış, koloni yapısı, koloni formu, gelişme ve pigment üretimi gibi kriterlere göre
rizobakteriler seçilerek, çizilmiş, saflaştırılmış ve izolatlar MIDI Sistem metotlarına
göre FAMEs analizi (De Freitas ve ark., 1997) ve BIOLOG sistemine göre tanılanmıştır.
Bakteriler yaklaşık 40 mg canlı hücre TSBA ortamında yetiştirilip hasat edilmiş, 1 ml
1.2M NaOH, %50 metanol ilavesiyle 5 tüp 100oC’de 30 dakika inkübe edilmiştir. Hızlı
soğutmadan sonra 1.25 ml %50 MTBE (methyl-tert butyl ether) hekzan ekstraktı Pastör
pipetle alınarak, 3 ml 0.3 M NaOH ile yıkanmış, FAMEs ekstraktı gaz
kromotoğrafisinde (HP6890, Hewlett Packard, Palo Alto, CA) silika kapillar kolon ile
%5 phenylmethyl silikon kullanılarak ayrılmış, parametreler bilgisayar programı ile
otomatik olarak belirlenmiştir. Peak tanısı kalibrasyon standartlarına göre yapılmış
709

(Microbial ID 1200-A), her bir bakteriye ait FAME profil TSBA 40 ve MIS datalarına
göre belirlenmiştir.
İkinci izolasyon ise azotsuz ortamda saflaştırma ve izolasyon azotsuz katı malat
sükroz (NFMM) ortamında gerçekleştirilmiştir (Döbereiner 1989). Bu ortam 10,0 g
sükoz; 5,0 g L-malik asit; 0,2 g MgSO4·H2O; 0,01 g FeCl3; 0,1 g NaCl; 0,02 g
CaCl2·2H2O; 0,1 g K2HPO4; 0,4 g KH2PO4; 0,002 g Na2MoO4·H2O; 18 g agar katı veya
8 g yarı katı ortam olacak şekilde 1,000 ml saf suda çözülmüş, agar ilave edilmeden
önce 1 N NaOH kullanılarak pH 7,2 olarak ayarlanmıştır. Ortam 120 °C otoklavda 20
dakika sterilize edilmiştir. FAMEs analizi ile MİS ve BIOLOG sistemine göre tanılanan
bakteri suşlarının besin ortamında pigment üretimi, gram reaksiyon, katalaz, oksidaz,
nişasta hidrolizi, glikoz ve mannitolden asit oluşumu, sitrat kullanımı, oksijensiz
koşullarda gelişebilme, nitrat redüksiyon aktivitesi ve 36˚C’de azotsuz ortamda gelişme
gibi fizyolojik, biyokimyasal ve morfolojik testleri yapılmış ve karakterize edilmiştir
(Forbes ve ark. 1998).
Asetilen İndirgenmesi (Acetylene reduction assay=ARA)
Azot fissasyon kapasiteleri azotsuz ortamda asetilen asetilen indirgenmesi analizi
(ARA) (Hardy et al., 1968) ile belirlenmiştir. Kültürler 30°C’de 24 ve 48 h inkübe
edilmiştir. Etilen üretimi Hewlett Packard gaz kromotoğrafisi (Model 6890, USA)
kullanılarak ölçülmüştür.
İAA Ölçümü
Bakteriyel İAA üretimi inkübasyondan 48, 72 ve 168 saat sonra
spektrofotometrik olarak 600 nm ölçülmüş, IAA düzeyi kolorimetrik olarak
hesaplanmıştır (Bent ve ark. 2001). Tüpler 18 saat 27 °C ve 100 rpm’de inkübe edilmiş,
takiben 40 ml TSB içeren 125 ml tüplere 0 ve 25 mg tryptophan/ml ve her bir suştan 1
ml ilave edilmiştir. İAA konsantrasyonu Salkowski’s reagent (50 ml 35% HClO4 + 1 ml
FeCl3) kullanılarak ölçülmüştür. Absorbansı 530 nm’de Shimadzu
Spectrofotometresinde (UV-1208) ölçülmüştür. Her bir kültürde konsantrasyon
standartla karşılaştırılarak belirlenmiştir.
Fosfor Çözme Kapasitesinin Belirlenmesi
Bakterilerin fosfat çözücülük aktivitesi kalitatif ve kantitatif metotlara göre
yürütülmüştür (Pal 1998, Mehta ve Nautiyal 2001). Bütün bakterilerin P çözme
kapasiteleri sükroz-trikalsiyum fosfat agar ortamında (Pikovskaya 1948) kaya fosfat
olarak 500 µg/ml P içeren 250 ml erlende 6 günlük 1 ml (yoğunluk 4 x 109) inokulumda
belirlenmiştir. 6 günlük inkübasyondan sonra suda çözünebilir P miktarı VYCM (sarı
renkli vanadomolibdofosforik metot) ile kolorimetrik olarak belirlenmiştir.
Sayım Metotları
Köklerle sıkı ilişkide olan rizosfer toprağı ayrılmış, toplam bakteri, azot fikseri ve
P çözücü bakteri sayımında Standart Sayım Metodu kullanılmıştır. Toplam bakteri
dökme plak yöntemine göre asparagine-mannitol agarda (Salle 1973), N2-fikserleri
azotsuz (N-free) katı malate-sucrose (Döbereiner 1989) ve P- çözücü bakteriler ise
sükroz-trikalsiyum fosfat agar (Pikovskaya 1948) ortamında koloni formu ünitesi (cfu)
olarak belirlenmiştir. Her örnekten alınan 10 g toprak steril koşullarda 100 ml su içine
erlene alınmış, çalkalanmış (30 da 150 rpm), 1 ml örnek 9 ml steril su ile karıştırılarak
dilüsyondan 0.1 ml (108) besin ortamına alınmış (NA), 30 ºC’de 7 gün inkübasyona
bırakılmıştır. İnkübasyondan sonra cfu miktarı standart metotlara göre sayılmış ve her
örnek için g kuru toprakta cfu olarak hesaplanmıştır.
710

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Her bölgeyi temsil etmek üzere alınan 22’şer olmak üzere toplam 176 toprak
örneğinde çalışılmıştır. Birinci izolasyonlarda toplam 786 bakteri izole edilmiş ve
tanılanmıştır. Azotsuz katı malat sükroz (NFMM) ortamında yürütülen izolasyonda ise
toplam 88 izolat saflaştırılmış ve bunların azotsuz ortamda gelişebildiği görülmüştür.
Ancak bu bakterilerden 20 adedinde MİS ve BİOLOG tanılarında farklılıklar olması
nedeniyle toplam 68 izolat değerlendirilmeye alınmıştır. Toplam ve azot fiksasyon
bakteri sayısı fundalık ve düşük rakımlı Çamlıkaya (950-1400 m) ve Yedigöl (1550-
1800 m) bölgesi ahududu rizosfer topraklarında yüksek bulunurken, dağ çayırı
özelliğinde ve yüksek rakımlı Verçelik (2600-3050 m) bölgesinde düşük bulunmuştur.
Toplam bakteri sayısı 2,34 x 107 ve 11, 9 x 107 cfu/g toprak, toplam N2-fikseri sayısı ise
0,33 x 106 ve 19,2 x 106 cfu/g toprak arasında değişmiştir (Çizelge 1). Toplam bakteri
sayısının toprak organik madde miktarı artıkça arttığı, rakım yükseldikçe azaldığı
gözlenmiştir. Doğal ahududu popülasyonlarının orman açıklıklarında dere kenarlarında
ve fundalık yakınlarında bulunduğu Yedigöl ve Aksu bölgelerinde topraklarda toplam
ve azot fiksasyon bakteri sayısı diğer bölgelere kıyasla yüksek bulunmuştur. Toplam
bakteri içinde azotsuz ortamda gelişebilen bakteri sayısı Verçelik bölgesi topraklarında
%1,3, Çamlıkaya ve Aksu bölgesinde ise %15,9 ve %8,6, tüm bölge topraklarında ise %
7,4 olarak belirlenmiştir.
Çizelge 1. Toprak Örnekeme Bölgelerinde Ortalama Kültüre Alınabilen Toplam Bakteri
ve Serbest Azot Fiksasyon Bakteri Sayısı
Toplam Azot fikseri Toplam bakteri Azot fikseri
Örnek alma bakteri sayısı sayısı Örnek alma sayısı sayısı
bölgesi (x107 cfu/g (x106 cfu/g bölgesi (x107 cfu/g kuru (x106 cfu/g
kuru toprak) kuru toprak) toprak) kuru toprak)
Yediğöl 9.72 ±0.67 b 5.3±0.98 b Yavuzlar 4.85 ±0.41 cd 1.38±0.12 c
Çamlıkaya 11. 9±0.89 a 19.2±3.8 a Aksu 5.22 ±0.68 c 4.57±0.47 b
Verçelik 2.34 ±0.07 e 0.33±0.05 d Zagos 4.09 ±0.24 d 1.26±0.09 c
Ahlatlı 8.95 ±0.63 b 4.96±0.35 b Adalar 4.52 ±0.3 cd 1.88±0.10 c

Azotsuz besi ortamında gelişebilen ve kültüre alınabilen gram pozitif ve negatif


toplam bakteri sayısı 68 olup bunların 42 adedi pozitif 26 izolat ise gram negatif özellik
göstermiştir (Çizelge 2,3). Bu izolatların 56’sı 25 µg/ml triptofan katkılı ve triptofan
katkısız ortamda indol asetik asit üretebilme (İAA) özelliği göstermiştir. Bakteri
izolatlarının İAA üretimi Triptofan katkısız ortamda 1,6±0,4- 7,9± 0,7 µg IAA /ml
(µg/ml/OD600 unit), 25 µg/ml triptofan ilave edilmesi durumunda ise 11,4± 1,5- 42,8±
2,9µg IAA /ml arasında değişmiştir: Triptofan katkısı bakteriyel İAA üretimi artırmıştır.
Önceki araştırmalarda dışarıdan triptofan ilavesi durumunda Pb. polymyxa ve Ps.
Fluorescens, Pa. agglomerans ve Ps. putida bakterilerinin indol bileşikleri üretiminin
triptofan konsantrasyonu ile birlikte arttığı vurgulanmıştır (Bent ve ark. 2001, Patten ve
Glick 2002b, Çakmakçı ve ark. 2007). Rizosferdeki bakterilerinin büyük çoğunluğunun
İAA üretebildiği (Khalid ve ark. 2004) ve IAA bitki büyüme ve gelişiminin hemen
hemen bütün yönlerini etkilediği bilinmektedir (Woodward ve Bartel, 2005, Teale ve
ark. 2006). Auksin üretiminin bakteriler tarafından bitki gelişimini teşvik
mekanizmalarından biri olduğu dikkate alınırsa, bu araştırmalarda 56 indol asetik asit
üretici izolatın ortaya konulması, gelecekteki araştırmalara kaynak temini ve biyolojik
gübre araştırma ve geliştirme bakımından önemlidir. Ancak bu izolatlarda bazı eksik
testler tamamlanmalıdır.
711

Çizelge 2. Kullanılan Bazı Bakterilerin Biyokimyasal Özellikleri

Asit Oluşumu

Asit Oluşumu
Mannitolden

İAA üretimi
Glukozdan
Anaerobik
reaksiyon

kullanımı
%7 NaCl
hidrolizi

gelişme

gelişme
Katalaz

Nişasta
Gram

Sitrat
İzolat

Alcaligenes paradoxus T19 - + - - - + + - +


A. paradoxus T35 - + - - + +
B. licheniformis RC44 + + + + + + + + +
B. licheniformis (R33) + + + + + + + +
B. licheniformis + + + + + + + +
B. megaterium sbg. A T17 + K+ - + + + + - +
B. megaterium sbg. A T14 + K+ - + + + + - +
B. megaterium sbg. A T15 + K+ - + + + + - +
B. megaterium sbg. A T34 + K+ - + + + + - +
B. megaterium T71 + + + + + + -
B. Cereus sbg. B T1 + + - + Z+ - +
B. cereus sbg. A R11 + K+ + + + + - - -
B. cereus sbg. B (T18 T30) 2 izolat + K+ + + - + - - -
B. cereus RS45 + + + + + + + - +
B. mycoides sbg. A T8 + K+ + + - + - - +
B. pumilus RS50 + + - + + + +
B. simplex T7 + K+ - + - + + - +
B. subtilis, R33 + K+ K+ + + + + + +
B. subtilis R55 + + + + + + + + +
Bacillus sp. 22 (T11) + K+ - + - - - - +
Bacillus sp. 34 + + + + + + + +
Baillus sp. 62 + + + + + + +
Brevundimonas vesicularis T4 - + + + - + - - +
Br. Diminuta T23 - + - Z+ - + - - +
Microbacterium flavescens T7 + + + + - +
M. barkeri T37 + + - + Z+ + + - +
Micrococcus luteus sbg B T39 + K+ - - - + + - +
Micrococcus lylae sbg. A R32 + K+ - + - - - +
Paenibacillus polymyxa R22 + K+ K+ + + + + - +
P. polymyxa (28/3) + + + + + + + +
Pantoea agglomerans sbg. C (30/1) - + - + + + + + +
P. agglomerans sbg. A (36/2) - + - + + + + + +
Paracoccus denitrificans R25 - + - + + + + + +
Rhodobacter capsulatus - + - + + - -
Pseudoalteromonas nigrifaciens T31 - + K+ - - - - - +
Pseudomonas fluorescens T26 - + - - + - - +
Ps. fluorescens T32 - + - - - + - - +
Ps. diminuta T3 - + - Z+ - + - - +
Ps. diminuta T20 - + - Z+ - + + - +
Ps. diminuta T21 - + - Z+ - + - - +
Ps. putida biotype B (29/2) - + - + +
Rhodococcus erythropolis T9 + + - Z+ Z+ + + - +
Sphingomonas sanguinis T24 - K+ - + + + - -
Stenotrophomonas maltophilia 42/3 - + + + + + + +
St. Maltophilia (60/5) - + + + + + + +
Variovorax paradoxus RC21 - + - + - + + -
712

Çizelge 3. Ümitvar Görülen Bazı İzolatların İAA Üretimi, Nitrojenaze Aktivitesi ve


Fosfat Çözme Özellikleri
IAA Üretimi (µg/ml/OD600 Nitrojenaze P çözme
unit) aktivitesi (µg P/ml
Bakteri izolatı /kodu Tryptophan (µg/ml) (nmol C2H4, kültür/
0 25 107 cfu h-1) gün)
Alcaligenes faecalis (136/5) 2,4± 0,5 18,2± 1,4 0,22±0,03 TY
Bacillus cereus RC18 1,9± 0,3 11,4± 1,5 0,21±0,09 TY
B. licheniformis RC33 2,7±0,2 15,4±1,1 0,12±0,05 22,6± 0,6
B. licheniformis RC022 1,8±0,2 14,2±1,6 0,09±0,01 20,4± 0,5
B. licheniformis RC108 2,6± 0,3 13,8± 1,3 0,17±0,05 25,8± 0,8
B. megaterium RC101 (T34) 4,2± 0,1 19,5± 1,1 TY 43,7± 1,4
B. megaterium RC107 (T14) 5,3± 0,5 26,3± 1,8 TY 47,7± 1,5
B. megaterium RC10 (T17) 4,4± 0,3 21,9± 1,3 TY 74,3±1,9
B. mycoides FD07 1,6±0,4 13,4± 1,4 TY TY
B. pumilus RC19 4,9± 0,3 24,7± 1,3 TY TY
B. simplex RC19 (T7) 7,2± 0,5 33,6± 2,6 TY TY
B. subtilis RC11 (R33) 4,3± 0,7 20,4± 1,6 TY 17,6± 1,3
B. subtilis RC55 5,7± 0,8 21,4± 1,9 0,18±0,05 +
B. sphaericus RC12 5,1± 0,6 21,4± 1,6 0,23±0,11 +
Bacillus sp. RCR01 TY TY TY +
Bacillus sp. RCR02 TY TY + +
Bacillus sp. RCR03 (T11) TY TY TY +
Bacillus sp. RC 23 (R23) 4,3± 0,7 20,4± 1,6 + 23,8± 0,6
Bacillus sp. RC43 4,8± 0,5 24,3± 2,2 0,48±0,16
Burkholderia cepacia (131/1) 6,5± 0,7 27,4± 1,8 35,8± 0,9
Burkholderia sp. (T67) 3,4± 0,3 14,3± 1,7 0,18±0,16 14,6±1,2
Comamonas acidovorans RC41 5,1± 0,5 24,2± 1,8 38,4± 1,4
Micrococcus luteus (T39) 6,7± 0,8 30,4± 1,9 TY TY
Pantoea agglomerans (130/1) 3.6± 0,1 15,9± 1,3 0,28±0,04 38,7± 1,5
P. agglomerans sbg. A (36/2) 4,8± 0,4 23,1± 1,6 0,44±0,08 26,7± 1,2
Paenibacillus polymyxa RC105 6,4± 0,9 31,8± 2,3 0,69±0,14 TY
Pb. polymyxa RC14 7,9± 0,7 30,9± 2,3 0,73±0,13 TY
Pb. polymyxa 28/2 4,4± 0,3 24,7± 1,8 0,42±0,14 TY
Pb. polymyxa RC104 5,2± 0,6 27,3± 1,5 1,38±0,25 TY
Pb. lentimorbus (47/8) TY TY + TY
Pb. macerans (139/3) TY TY 0,34±0,16 32,2± 1,8
Pseudomonas fluorescens (T26) 5,4± 0,6 23,9± 2,1 0,61±0,13 27,7± 1,2
Ps. fluorescens btype G (T32) 6,8± 0,9 29,2± 1,8 0,54±0,18 27,7± 1,2
Ps. putida RC106 (R2/1) 5,9± 0,4 27,6± 2,2 0,44±0,09 TY
Ps. putida RC78 (T 32) 4,7± 0,3 24,7± 2,4 0,70±0,11 TY
Rhodobacter capsulatus RCR04 TY TY 0,58±0,17 TY
Stenotrophomonas maltophilia R9 6,2± 0,4 42,8± 2,9 0,46±0,12 TY
St. maltophilia (19/8) 3,7± 0,2 24,8± 2,1 0,34±0,09 TY
Variovorax paradoxus RC21 TY TY 35,7± 2,1
± üç ayrı deneme ortalaması olarak standart hata; İndol asetik asit üretimi (İAA) saf kültürde 48,
72 ve 168 saat ve 3 tekerrür ortalaması; + test sadece kalitatif olarak yapılmıştır; TY: Test
yapılmadı.
713

Ahududu rizosferinden izole edilen azotsuz ortamda gelişebilen ve serbest azot


fikseri olması beklenen bakterilerin katalaz, nişasta hidrolizi, %7’lik tuzlu ortamda
gelişme, glükoz ve mannitolden asit oluşumu, sitrat kullanımı ve indol asetik asit üretme
gibi fizyolojik özellikleri dikkate alınarak bazıları seçilmiştir. Bakteri seçiminde MIS ve
BIOLOG çıktıları ve ön denemelerde bakterilerin şeker pancarı, arpa, buğday, ayçiçeği,
çilek ve ıspanak gibi bitkilerde gelişmeye etkileri de dikkate alınmış, kantitatif asetilen
indirgenmesi ve kaya fosfat çözme kapasiteleri belirlenmiştir. Bu testler sonucunda 8
farklı bölgeden alınan ahududu rizosfer topraklarından azotsuz besi ortamında izole
edilen 23 bakterinin asetilen indirgenmesi ile azot fiksasyonu; 22 izolatın kaya fosfatı
çözerek fosfat çözücü; 12 izolatın ise azotsuz ortamda gelişmeye ilave olarak, asetilen
indirgenmesi, fosfat çözme ve indol asetik asit üretebildiği ve bitki gelişimini teşvik
edebilme özellikleri gösterdiği ortaya konulmuştur. Bu araştırmada izole edilen tanı ve
karakterizasyonu yapılan bakterilerden bitkisel hormon üretici fosfat çözücü ve serbest
azot fiksasyon özelliği gösteren izolatlar gram pozitif B. licheniformis RC33, B.
licheniformis RC022, B. licheniformis RC108, B. subtilis RC55 B. sphaericus RC12,
Bacillus sp. RC23 ve gram negatif Burkholderia sp.67, Pantoea agglomerans (130/1),
P. agglomerans sbg. A (36/2), Pseudomonas fluorescens (T26) ve Ps. fluorescens btype
G (T32) türleridir.
İndol astik asit üretci ve asetilen indirgenmesi aktivitesine sahip ancak fosfat
çözücülük testleri yapılmamış izolatlar Gram Alcaligenes faecalis (136/5), Bacillus
cereus RC18, Bacillus sp. RC43, Paenibacillus polymyxa RC105, Pb. polymyxa RC14,
Pb. polymyxa 28/2, Pb. polymyxa RC104, Ps. putida RC106, Ps. putida RC78,
Stenotrophomonas maltophilia R9 ve St. maltophilia (19/8) olarak tanılanmıştır.
Kaya fosfat çözücü ve İAA üretici B. megaterium RC101, B. megaterium
RC107, B. megaterium RC10, B. subtilis RC11, Br. cepacia (131/1) ve C. acidovorans
RC41 azotsuz ortamda gelişebilmiş ancak asetilen indirgenmesi testi yapılmamış
izolatlardır. Azotsuz ortamda gelişebilen, fosfat testi yapılmayan Pb. lentimorbus (47/8)
ve Rh. capsulatus RCR04 asetilen indirgeyici özellik göstermiştir. İndol asetik asit
üretimi belirlenememiş fosfat çözücü Bacillus sp. RCR01, Bacillus sp. RCR03 ve V.
paradoxus RC21 izolatlarında nitrojenaze aktivite testi yapılmamıştır. İndol asetik asit
üretimi saptanamamış olan Bacillus sp. RCR02 ve Pb. macerans (139/3) izolatlarının
fosfat çözücü ve azot fikseri oldukları görülmüştür (Çizelge3).
Bölge ahududu rizosfer topraklarında en yaygın olan bakteri grubu gram pozitif
Bacillus türleridir ve kültüre alabildiğimiz azotsuz ortamda gelişebilen toplam bakteri
içindeki oranı yaklaşık %50’dir. Bölgede hakim olan toplam popülasyonun yaklaşık
%41’ini B. Licheniformis, B. Megaterium ve B. cereus türleri oluşturmuştur. B.
Licheniformis izolatlarının hormon üretip, azot fiksettiği ve fosfat çözebildiği, B. cereus
türünde ise sadece bir izolatın (RC18) IAA üretip asetilen indirgenmesi gösterdiği
belirlenmiştir. İzole edilen Bacillus türleri içinde en yüksek nitrojenaze aktivitesini
Bacillus sp. RC43 (0,48 nmol C2H4, 107 cfu/s) göstermiş, bunu B. sphaericus RC12 ve
Bacillus cereus RC18 izlemiştir. En yüksek fosfat çözücü özelliği B. megaterium
izolatları gösterirken (36,4-74,3 µg P /ml kültür), bunu B. Licheniformis (20,4-25,8 µg
P /ml kültür) ve B. subtilis RC11 (17,6 µg P /ml kültür) izlemiştir. Bacillus türleri
içinde B. simplex RC19, B. megaterium RC107 ve B. pumilus RC19 yüksek oranda İAA
üretmiştir (sırasıyla 33,6, 26,3 ve 24,7 µg IAA/ml kültür). Bacillus türleri üzerinde
yürütülen biyogübre araştırmalarında bu bakterilerin İAA üretebildiği, organik ve kaya
fosfat başta olmak üzere mineral fosfatları çözdüğü ve azot fiksettiği görülmüştür
(Çakmakçı ve ark. 1999, Gutierrez Manero et al., 2001, Zahir ve ark.2004, Canbolat ve
ark. 2006, Çakmakçı ve ark. 2007).
Gram-negatif Pseudomons grubu içinde tanılanan yaygın 8 izolattan 2’si İAA
üretici, azot fikseri ve fosfat çözücü Ps. Fluorescens, 3 izolat azot fikseri ve İAA üretici
714

Ps. Putida, diğer 3 izolat ise Ps. diminuta türleridir. Tanılanan yaygın Paenibacillus
türleri, azot fikseri ve İAA üretici Pb. polymyxa (4 izolat), azot fikseri ve fosfat çözücü
Pb. macerans ve azot fikseri Pb. lentimorbus olmuştur. Gram negatif bakteriler
içerisinde en yüksek fosfat çözücüler 38,7, 38,4, 35,8, 35,73,2 µg P/ml kültür olarak
sırasıyla P. agglomerans (130/1), C. acidovorans RC41, Br. cepacia (131/1), V.
paradoxus RC21 ve Pb. macerans (139/3) izolatlarıdır. En yüksek asetilen indirgenmesi
ise Pb. polymyxa türlerinde (0,42-1,38 nmol C2H4, 107 cfu/s) belirlenmiş, bu bakterileri
0,70, 0,61, 0,58. 0,46 nmol C2H4, 107 cfu/s ile Ps. putida RC78, Ps. fluorescens (T26),
Rh. capsulatus RCR04 ve St. maltophilia R9 izlemiştir. Bu grupta en yüksek İAA
üreticiler St. Maltophilia R9, Pb. polymyxa RC105, Pb. polymyxa RC14 ve Ps.
fluorescens btype G (T32) izolatlarıdır (sırasıyla 42,8, 31,8, 30,9 ve 29,2 µg IAA/ml).
İzole edilen gama-protobakteri grubunda Pantoea sp., Pseudomonas sp. ve
Stenotrophomonas türlerinin tamamı asetilen indirgeme ve İAA üretme özelliği
göstermiştir. Önceki araştırmalarda, B. licheniformis ve P. macerans izolatlarnın mineral
fosfat çözücü (Vazquez ve ark. 2000), Burkholderia sp. İAA üretici ve P çözücü
(Aslantaş ve ark. 2007), St. maltophilia ve Ps. fluorescens İAA üretici ve asetilen
indirgeyici ve azot fikseri (Park ve ark.2005), Ps. fluorescens İAA üretici ve tri-
kalsiyum fosfat çözücü (Gupta ve ark. 2005) ve Alcaligenes faecalis bakterisinin ise
İAA üretici (Patten ve Glick 1996) özellikleri olduğu belirlenmiştir. Pb. polymyxa suları
İAA üretebilmekte (Lebuhn ve ark. 2006), azot fiksetmekte (Coelho ve ark. 2003,
Çakmakçı ve ark. 2006) ve fosfat çözebilmektedir (de Freitas ve ark. 1997). Endofitik P.
agglomerans izolatlarının ise pH ve tuza dayanıklı olup, kalsiyum, demir ve alüminyum
fosfatları çözebildiği (Son ve ark. 2006), azot fiksetme ve İAA üretme özelliklerinin
olduğu (Feng ve ark. 2006) ortaya konulmuştur.
Bu araştırmada izole edilen 9 gram pozitif 8 gram negatif olmak üzere toplam
17 izolatın fosfat çözücü olduğu belirlenmiştir. Ahududu rizosfer topraklarında
izolasyonu, tanı ve karakterizasyonu ortaya konulan bu bakterilerden 3 izolat B.
licheniformis, 3 izolat B. Megaterium, 2 izolat Ps. fluorescens, 2 izolat Pantoea
agglomerans, birer izolat B. subtilis, C. acidovorans, Br. cepacia, Pb. macerans, V.
paradoxus ve tür düzeyinde tanısı yapılamamış olan Bacillus sp. ve Burkholderia sp.
olmuştur. İzolatların fosfat çözme kapasitesi Gram pozitif bakterilerde 17,6 ile -74,3 µg
P/ml kültür (B. subtilis- B. Megaterium), gram negatif bakterilerde ise14,6- 38,7 µg P/ml
kültür (Burkholderia sp. –P. agglomerans) arasında değişmiştir.
Bu araştırmalarla ortaya konulan sonuç ve özellikleri belirlenen bakteriler toplu
değerlendirilirse, toprak-bitki, bitki-bakteri, toprak-bitki-bakteri interaksiyonları, çevre
koşulları ve ele alınacak bitki parametrelerine göre değişmekle birlikte izole edilen
bakterilerden en az 39 izolatın biyolojik gübre formülasyonlarında kullanılabilecek bitki
gelişimini teşvik edici bakteri özelliği gösterebileceği söylenebilir. Özellikle B.
licheniformis B. megaterium B. subtilis B. sphaericus başta olmak üzere, Al. faecalis,
Br. cepacia, C. acidovorans, P. agglomerans, Pb. polymyxa, Ps. fluorescens, Ps.
putida, Rh. capsulatus, St. maltophilia ve V. paradoxus izolatlarının bitki gelişimini
teşvik edici, azot fikseri, fosfat çözücü veya İAA üretici bakteri olarak kullanılabilecek
izolatlar olduğu sonucuna varılmıştır. Çevre kirliliğinin önlenmesi ve tarımsal
sürdürülebilirlik, kaynakların devamlılığının sağlanması, tarımsal maliyetin düşürülmesi
ve organik tarım azot fikseri, fosfat çözücü ve bitkisel hormon üretici bakteri
kullanımını zorunlu kılmaktadır. Mikrobiyal türlerdeki geniş genetik varyasyon, farklı
çevre koşullarına adapte olabilen yüksek potansiyele sahip mikroorganizmaların
belirlenebileceğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle geniş deneme koşullarında seçilecek
etkin türlere ve bu bakterilerle farklı bitki ve koşullarda kapsamlı araştırmalara
gereksinin vardır.
715

KAYNAKLAR
Aslantaş, R., Çakmakçi, R. and Şahin F., 2007. Effect of Plant Growth Promoting
Rhizobacteria on Young Apple Trees Growth and Fruit Yield under Orchard
Conditions. Scientia Horticulturae, 111 (4): 371-377.
Bent, E., Tuzun, S., Chanway, C.P. and Enebak, S., 2001. Alterations in Plant Growth
and in Root Hormone Levels of Lodgepole Pines Inoculated with Rhizobacteria.
Canadian Journal of Microbiology, 47 (9): 793-800.
Burdman, S., Jurkevitch, E. and Okon, Y., 2000. Recent Advances in the Use of Plant
Growth Promoting Rhizobacteria (PGPR) in Agriculture. In Microbiol
Interactions in Agriculture and Forestry, Vol II Eds. Subba Rao, N. and
Dommergues, Y.R. Chapter 10 pp 29-250. Pub. Inc. UK.
Canbolat, M., Bilen, S, Çakmakçı, R., Şahin, F., Aydın, A., 2006. Effect of Plant
Growth-Promoting Bacteria and Soil Compaction on Barley Seedling Growth,
Nutrient Uptake, Soil Properties and Rhizosphere Microflora. Biology and
Fertility of Soils, 42 (4): 350-357.
Coelho, M.R.R., Von der Weid,, I. Zahner, V. and Seldin. L., 2003. Characterization of
Nitrogen-Fixing Paenibacillus Species by Polymerase Chain Reaction-
Restriction Fragment Length Polymorphism Analysis of Part of Genes
Encoding 16S rRNA and 23S rRNA and by Multilocus Enzyme
Electrophoresis. FEMS Microbiology Letters, 222 (2): 243-250
Çakmakçı, R., 2005a. Bitki Gelişiminde Fosfat Çözücü Bakterilerin Önemi. S. Ü. Ziraat
Fak. Derg. 35, 93-108.
Çakmakçı, R., 2005b. Bitki Gelişimini Teşvik Eden Rizobakterilerin Tarımda
Kullanımı. Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Derg.36, 97-107.
Çakmakçı, R., Kantar, F. and Algur, Ö.F., 1999. Sugar Beet and Barley Yields in
Relation to Bacillus polymyxa and Bacillus megaterium var. phosphaticum
Inoculation. Journal of Plant Nutrition and Soil Science, 162 (4): 437-442.
Çakmakçı, R., Dönmez, F., Aydın, A. and Şahin, F., 2006. Growth Promotion of Plants
by Plant Growth-Promoting Rhizobacteria under Greenhouse and Two Different
Field Soil Conditions. Soil Biology & Biochemistry, 38 (6): 1482-1487.
Çakmakçı, R., Dönmez, M.F. and Erdoğan, Ü., 2007. The Effect of Plant Growth
Promoting Rhizobacteria on Barley Seedling Growth, Nutrient Uptake, Some
Soil Properties, and Bacterial Counts.Turkish Journal of Agriculture and
Forestry, 31(3): 189-199.
De Freitas, J.R., Banerjee, M.R., Germida, J.J., 1997. Phosphate-Solubilizing
Rhizobacteria Enhance the Growth and Yield but not Phosphorus Uptake of
Canola (Brassica napus L.). Biology and Fertility of Soils, 24 (4): 358-364.
Döbereiner, J., 1989. Isolation and Identification of Root Associated Diazotrophs. In:
Nitrogen Fixation with Non-Legumes (Skinner, F.A. Ed.), pp. 103-108. Kluwer
Academic Publishers, Dordrecht, Boston, London.
Feng, Y., Shen, D. and Song, W., 2006. Rice Endophyte Pantoea agglomerans YS19
Promotes Host Plant Growth and Affects Allocations of Host Photosynthates.
Journal of Applied Microbiology, 100 (5): 938-945.
Forbes, B.A., Sahm, D.F. and Weissfeld, A.S., 1998. Bailey and Scott’s Diagnostic
Microbiology (11th ed). 1068 pp. Mosby Inc., St. Louis, Missouri, USA
716

Gupta, A., Rai, V., Bagdwal, N. and Goel, R., 2005. In Situ Characterization of
Mercury-Resistant Growth-Promoting fluorescent Pseudomonads.
Microbiological Research, 160 (4):385-388.
Gutierrez-Mañero, F.J., Ramos, B., Probanza, A., Mehouachi, J., Tadeo, F.R. and Talón,
M., 2001. The Plant-Growth Promoting Rhizobacteria Bacillus pumilus and
Bacillus licheniformis Produce High Amounts of Physiologically Active
Gibberellins. Physiologia Plantarum, 111 (2): 206–211.
Hardy, R.W.F., Holsten, R.D., Jackson, E.K. and Burns, R.C., 1968. The Acetylene-
Ethylene Assay for N2 Fixation: Laboratory and Field Evaluation. Plant
Physiology. 43 (8): 1185-1207.
Khalid, A., Tahir, S., Arshad, M. and Zahir, Z.A., 2004. Relative Efficiency of
Rhizobacteria for Auxin Biosynthesis in Rhizosphere and Non-Rhizosphere
Soils. Australian Journal of Soil Research, 42 (8): 921–926
Lebuhn, M., Heulin, T. and Hartmann, A., 2006. Production of Auxin and Other Indolic
and Phenolic Compounds by Paenibacillus polymyxa Strains Isolated from
Different Proximity to Plant Roots. FEMS Microbiology Ecology, 22 (4):325-
334.
Mehta, S., Nautiyal, C.S., 2001. An Efficient Method for Qualitative Screening of
Phosphate-Solubilizing Bacteria. Current Microbiology, 43 (1): 51-56
Pal, S.S., 1998. Interactions of an Acid Tolerant Strain of Phosphate Solubilizing
Bacteria with a Few Acid Tolerant Crops. Plant and Soil, 198 (2): 169-177
Park, M., Kim, C., Yang, J., Lee, H., Shin, W., Kim, S., and Sa, T., 2005. Isolation and
Characterization of Diazotrophic Growth Promoting Bacteria from Rhizosphere
of Agricultural Crops of Korea. Microbiological Research, 260 (2):127-133.
Patten, C. and Glick, B.R., 1996. Bacterial Biosynthesis of Indole-3-Acetic Acid.
Canadian Journal of Microbiology 42 (3): 207-220.
Patten, C.L. and Glick, B.R., 2002. Role of Pseudomonas putida Indoleacetic Acid in
Development of the Host Plant Root System. Applied and Environmental
Microbiology, 68 (8): 3795–3801.
Pikovskaya, R.E., 1948. Mobilization of Phosphates in Soil in Connection with Vital
Activities of Some Microbial Species. Mikrobiologia 17: 362-370.
Salle, A.J., 1973. Laboratory Manual on Fundamental Principles of Bacteriology.
McGraw-Hill Book Company, New York, USA
Son, H.J., Park, G.T., Cha, M.S., Heo, M.S., 2006. Solubilization of Insoluble Inorganic
Phosphates by a Novel Salt- and Ph-Tolerant Pantoea Agglomerans R-42
Isolated from Soybean Rhizosphere. Bioresource Technology, 97 (2): 204-210.
Teale, W.D., Paponov, I.A. and Palme, K., 2006. Auxin in Action: Signalling, Transport
and the Control of Plant Growth and Development. Nature Reviews Molecular
Cell Biology, 7: 847–859.
Vazquez, P., Holguin, G., Puente, M.E., Lopez-Cortes A. and Bashan, Y., 2000. Phosphate-
Solubilizing Microorganisms Associated with the Rhizosphere of Mangroves in
a Semiarid Coastal Lagoon. Biology and Fertility of Soils, 30 (5-6):460-468.
Woodward, A.W. and Bartel, B., 2005. Auxin: Regulation, Action, and Interaction.
Annals of Botany (London) 95 (5): 707–735.
717

Zahir, A.Z., Arshad, M., Frankenberger, W.T., 2004. Plant Growth Promoting
Rhizobacteria: Applications and Perspectives in Agriculture. Advances in
Agronomy, 81, 97-168.
718

ANTALYA BÖLGESİNDE TARIMSAL ÜRETİMDE KULLANILAN


FOSFORLU GÜBRELERİN AĞIR METAL (Cd, Pb, Cr, Co, Ni)
İÇERİKLERİNİN BELİRLENMESİ

E. Işıl DEMİRTAŞ Ahmet E. ARPACIOĞLU Nuri ARI


Cevdet F. ÖZKAN Filiz ÖKTÜREN ASRİ D. Hilal ASLAN
Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enst., Antalya. eemrahoglu@mynet.com

ÖZET
Bu çalışmada Antalya bölgesinde tarımsal üretimde kullanılan 50 fosforlu
gübre örneğinin ağır metal (Cd, Pb, Cr, Co, Ni ) analizleri yapılarak, konsantrasyonları
belirlenmiştir. Elde edilen bulgular Gübre Metal Standart değerleri ile kıyaslanmıştır.
Analiz sonuçlarına göre, 50 adet gübre örneğinin 5 adetinde Cd değerleri sınır
değerini (8 mg/kg) aşmış geriye kalan 45 adet gübre ise normal sınırlar içerisinde
kalmıştır. 15 adet gübre örneğinde Ni değerleri, 27 adet gübre örneğinde ise Cr değerleri
diğerlerine göre yüksek bulunmakla beraber, normal sınırlar içerisinde belirlenmiştir.
Pb ve Co değerleri ise normal sınır değerleri içerisinde tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Fosforlu gübreler, ağır metal, çevre kirliliği.

DETERMINATION OF HEAVY METAL (Cd, Pb, Cr, Co, Ni) CONTENT IN


PHOSPHOROUS FERTILIZERS USED IN AGRICULTURAL PRODUCTION
OF ANTALYA REGION
ABSTRACT
These experiments were carried out to determine heavy metal content of
phosphorous fertilizers used in agricultural soils of Antalya Region. Heavy metal (Cd,
Pb, Cr, Co, Ni) content of different 50 fertilizers was compared with the current
fertilizer in view of metal standards.
These results show that Cd concentrations were above the standard value, which
were 8 mg per kg in 5 fertilizer sample of 50 fertilizers. These were not in acceptable
range limits in 45 fertilizers. Ni content in 15 fertilizers and Cr content in 27 fertilizers
were higher than that of others. However, their concentrations generally did not exceed
the threshold values. Pb,Co contents did not exceed the acceptable range limits.
Key Words: Phosphorous fertilizers, heavy metal, environmental contamination.

GİRİŞ
Tarımsal üretimin yoğun olarak yapıldığı ülkemizde tarım topraklarının
verimliliği gittikçe azalmaktadır. Dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de yapılan
çeşitli araştırmalar gübrenin verim artışındaki payının genellikle % 50’ nin üzerinde
olduğunu göstermiştir (Aydeniz, 1992). Gübrelemede amaç, topraktan bitkiler tarafından
kaldırılan bitki besin elementlerinin tekrar toprağa ilave edilmesi ve toprağın fiziksel,
kimyasal, biyolojik özelliklerinde olumlu gelişmeler sağlayarak, toprağın verim
gücünün arttırılmasıdır. Ancak gübrelemenin çevrede oluşturacağı olumsuz etkilerin
önlenmesi ve beklenen verimin alınabilmesi için dikkat edilmesi gereken en önemli
konu ihtiyaç duyulan cins ve miktarda kaliteli gübre kullanımıdır. Bu nedenle tarımda
vazgeçilmez bir unsur olan kimyevi gübrenin gereken miktarda ve zamanda
uygulanmaması bir süre sonra toprak kalitesinin bozulmasına, yeraltı sularının ve içme
sularının kirlenmesine, göl ve akarsularda oksijenin azalmasına ürün kalitesinin insan
719

sağlığını olumsuz etkilemesine neden olmaktadır. Kimyasal gübrelerin asıl kirlilik


kaynağı ise içeriklerindeki toksik miktardaki ağır metallerdir. Aşırı ve bilinçsiz gübre
kullanımının artışı ile birlikte bitki ve toprakta ki ağır metal birikimi de hem ihracatımızı
hem de sağlığımızı olumsuz etkilemektedir.
Yapılan çalışmalar, ağır metallerin zihinsel ve nörolojik fonksiyonları, hormonal
faaliyetleri, kan ve dolaşım sistemini, mide-bağırsak ve bağışıklık sistemini olumsuz
etkilediğini göstermektedir. Ağır metaller ayrıca, alerjik reaksiyonlara, genlerin
değişimine, zararlı bakterilerin yanı sıra faydalı bakterilerin ölümüne ve doku hasarına
neden olduğu, kanın asitlik oranını arttırarak, osteoporoz’u artırdığı da bilinmektedir.
Son yıllarda kanser gibi ölümcül hastalıkların sayısındaki artış ile ağır metallerin insan
sağlığı üzerine olan olumsuz etkileri arasındaki ilişkinin varlığı da bu tür araştırmaların
önemini daha da artırmaktadır.
Bu çalışma ile tarımsal üretimde yoğun olarak kullanılmakta olan fosforlu
gübrelerin ağır metal içerikleri tespit edilerek, standart sınır değerleri ile
karşılaştırılmış, gübre üretiminde ve gübrelemede alınması gereken önlemler
tartışılmıştır.
MATERYAL VE METOD
Bu araştırmada, Antalya Tarım il Müdürlüğü tarafından denetim amaçlı Batem
(Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü) Bitki Besleme laboratuarına
getirilen, 50 adet fosforlu gübre örneği materyal olarak kullanılmıştır. Farklı içeriklere
sahip 50 fosforlu gübrenin cinsleri, % P2O5 ve % N içerikleri çizelge 1’de verilmiştir.
Söz konusu örneklerde yapılan analizler ve kullanılan metotlar aşağıda verilmiştir.
Ağır metal ve Alınabilir P analizi: 1gr gübre örneği 50 ml su ve 1ml konsantre nitrik
asit ile muamele edilerek 100 ml ye tamamlanarak kaynatıldı, süzüldü ve analize hazır
hale getirilen gübre örnekleri ICP –AES (Inductively Coupled Plazma-Atomic
Emmission Spectrometry) cihazında okutularak, gübrelerin ağır metal (Cd, Pb, Cr, Co,
Ni ) ve fosfor içerikleri belirlenmiştir.
Toplam N: Kjeldahl yöntemine (Kacar ,1972) göre yapılmıştır.
Çizelge 1. Gübrelerin cinsleri ve % P2O5, % N içerikleri
Gübrenin cinsi Gübre sayısı % P2O5 içeriği % N içeriği
Kompoze gübreler 36 4-40 6-20
Azotlu fosforlu gübreler 7 5-23 3-12
Fosforlu-potasyumlu gübreler 4 12-50 -
TSP 1 43-46 -
MAP 2 61 12

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Fosforlu 50 adet katı ve sıvı gübrenin ağır metal analizleri yapılmış ve
minimum-maksimum değerleri Pb için 0.3 -20.9 mg/kg, Cd için 0.01-14.6 mg/kg, Cr
için 0.2-39.5 mg/kg, Co için 0.01-10.8 mg/kg, Ni için 0.1-21.9 mg/kg olarak
belirlenmiştir. Her bir gübre cinsine göre ağır metal içerikleri ise Çizelge 2’ de
verilmiştir.
720

Çizelge 2. Gübrelerin maksimum minimum ağır metal içerikleri (mg/kg)

Gübrenin cinsi Pb Cd Cr Co Ni

TSP 0.5-4.5 0.1-3.2 39.5 2.3 7.8

MAP 0.6-8.1 0.1-4.2 2.8-110.3 0.02-0.05 0.2

Kompoze gübreler 0.3- 0.01-14.6 0.35-16.5 0.01-10.8 0.1-21.9


20.9

Azotlu fosforlu gübreler (N-P) 0.3-1.0 0.04-1.5 0.2-10.4 0.06-1.2 0.4-19.8

Fosforlu potasyumlu gübreler 0.5-1.0 0.01-0.05 0.5-11.4 0.02-2.5 2.2-4.9


(P-K)

Çin ve Japonya'da yürürlükte olan Gübre Metal Standart Değerleri Ni için


herhangi bir sınırlama getirmez iken Cd, Pb, ve As için sırasıyla 8-100 ve 50 mg/kg
olarak belirlenmiştir. Kanada'da ise gübrelerde maksimum kabul edilebilir Ni
konsantrasyonu 180 mg/kg gübre olarak kabul edilmektedir (Köleli ve Kantar 2005). Cr
için ise ağır metal sınır değeri 900 mg/kg olarak bildirilmiştir (Döhler ve ark 1995).
Çalışmada ağır metallerin değerlendirilmesinde bu sınır değerleri kullanılmıştır.
Antalya bölgesinde yoğun olarak kullanılmakta olan 50 fosforlu gübrenin ağır
metal analiz sonuçlarına göre,
Kadmiyum (Cd) içerikleri: 36 adet kompoze gübrenin 5 tanesi Cd için belirlenen sınır
değerini (8 mg/kg ) aşmıştır. Diğer 31adet kompoze gübre, 2 adet MAP, 1adet TSP, 7
adet N-P’lu gübre ve 4 adet P-K’lu gübre olmak üzere toplam 45 gübre örneğinin Cd
içerikleri ise normal sınır değerleri içinde tespit edilmiştir. Türkiye’de gübre
fabrikalarınca üretilen gübrelerin ağır metal içeriklerinin araştırılması üzerine yapılan
benzer bir çalışmada ise farklı gübre fabrikalarından alınan tüm örneklerde yapılan ağır
metal analiz sonuçlarına göre Cd hariç diğer ağır metaller sınır değerlerini aşmamıştır
(Savru,2003).
Nikel (Ni) içerikleri: 15 gübre örneğinin Nikel içerikleri 10 mg/kg değerinin üzerinde
diğer 35 gübrenin Ni konsantrasyonu ise çok düşük olarak belirlenmiş olmasına rağmen
standart sınır değerini (180 mg/kg) aşmamışlardır.
Krom (Cr) içerikleri: Gübre örnekleri normal sınırlar (900mg/kg) içinde tesbit
edilmiştir. Sadece 27 gübre örneğinin Krom değerleri 10 mg/kg değerinin üzerinde
diğerleri ise çok düşük olarak belirlenmiştir.
Kurşun (Pb) ve Kobalt (Co) içerikleri: Elde edilen sonuçlar sınır değerleri içinde
tespit edilmiştir.
Yapmış olduğumuz araştırma ile benzerlik gösteren ayrı bir çalışmada ise Tarım
toprağına uygulanan toplam 14 gübrenin (TSP, DAP ve kompoze) 10'unda Cd
konsantrasyonu sınır değer olan 8 mg/kg gübre değerinin üzerinde, 2'sinde ise bu değere
çok yakın (7,5 mg/kg gübre) bulunmuştur. Pb konsantrasyonu yalnızca 15:15:15
kompoze gübrede sınır değerin (100 mg/kg gübre) yaklaşık 5 katına (510 mg/kg gübre)
ulaşmıştır. Elde edilen bulgular, maksimum toksik metal konsantrasyonu yüksek olan
fabrikalarda üretilen fosforlu gübrelerin toksik ağır metal konsantrasyonunun (Ni hariç),
ham madde olarak kullanılan materyalin içerdiği toksik metal konsantrasyonuna bağlı
olduğunu ortaya koymuştur (Köleli ve Kantar 2005). TSP’li gübrelerin ağır metal
içeriklerinin belirlenmesi amacıyla yapılan bir başka çalışmada gübrelerin Cd içeriğinin
5-6.2 mg/kg, Pb içeriğinin 11.1-13.2 mg/kg, Ni içeriğinin ise 15.6-25.2 mg/kg arasında
721

değiştiği tespit edilmiştir (Raven ve Loeppert, 1997). Söz konusu analiz sonuçları
Çizelge 2’de verilen TSP’li gübre analiz sonuçları ile benzerlik göstermiş, hem yapılan
çalışmada hem de yaptığımız çalışmada ağır metal içerikleri standart değerleri
aşmamıştır.
Von Sothen tarafından Doğu Avrupa ülkeleri ve Almanya’da gübrelerin ağır
metal içeriklerinin belirlenmesi amacıyla yapılan çalışmanın sonuçları Çizelge 3’de
verilmiştir (Savru, 2003). Söz konusu çalışmada tespit edilen ağır metal içerikleri
yapmış olduğumuz araştırmanın sonuçları ile kıyaslandığında ülkemizde kullanılan
gübrelerin ağır metal içeriklerinin daha düşük olduğu belirlenmiştir.
Çizelge 3. Doğu Avrupa ülkeleri ve Almanya’daki gübrelerin ağır metal içerikleri

Gübreler Cd Cr Cu Ni Pb Zn

Üre 0.15 0.68 0.38 0.48 0.36 2.4

N’lu gübre 0.1 6.55 5.15 10.4 1.0 4.0

Normal süper fosfat 20.84 223.50 21.35 31.27 7.2 380

P’lu gübreler 7.51 146.67 15.37 15.37 1.83 225.33

NP-gübresi 10.23 84.75 24.80 17.10 2.55 115.75

NPK gübresi 2.37 32.00 11.80 8.93 11.97 125.33

Şimdiye kadar yapılan araştırma sonuçları, Cd elementinin fosforlu gübrelerde


riskli ağır metallerin başında geldiğini göstermiştir. Ağır metaller grubuna giren
kadmiyum (Cd) elementi önemli bir çevre kirleticisi olarak bilinmektedir. Cd bitkiler,
insanlar ve hayvanlar için toksik etkiye sahip bir elementtir.
Bu araştırma ile tarımsal üretimde kullanılmakta olan 50 adet fosforlu gübrenin
ağır metal analizleri yapılarak, konsantrasyonları belirlenmiştir. Analiz sonuçlarına göre
50 fosforlu gübrenin 5’inde Cd’un sınır değerinin üstünde (8mg/kg) olduğu
belirlenmiştir. Toksik düzeydeki ağır metallerin insan bünyesinde birikmesi sonucunda,
ağır metalin türüne ve miktarına bağlı olarak insanlarda kusma, kanama, sarılık,
kansızlık, böbrek yetmezliği, akli bozukluklar, deri lezyonları ve kırılgan kemik yapısı
gibi birçok sağlık problemi görülebilmektedir (Öktüren Asri ve Sönmez, 2007).
Toprak- yaprak analizlerine dayalı yapılmayan aşırı ve bilinçsiz gübreleme
insan sağlığı yanında çevre kirliliğine bilhassa toprak kirliliğine sebep olabileceği ve
tarım topraklarımızın ağır metal yükünü artıracağı da unutulmamalıdır. Çünkü bu
elementlerin topraklara bulaşması ve birikmesi geri dönüşümsüz niteliktedir. Topraktaki
ağır metal sınır değerleri Schachtschabel, 1990’a göre Kurşun (Pb) 100, Kadmiyum
(Cd) 3.0 Nikel (Ni) 50-75 mg/kg olarak tespit edilmiştir. Gübreleme uygulamalarının
yoğun olarak yapıldığı tarım topraklarının söz konusu sınır değerleri aşmaması hem
insan sağlığı hem de çevre kirliliği açısından şarttır. Ege Bölgesinde yapılan bir
çalışmada tarım topraklarının Cd miktarının 0.5-2.88 ppm değerleri arasında değiştiği,
bir örnekte ise 4.25 ppm’e kadar çıktığı saptanmıştır (Saatçı ve ark., 1988).
Sonuç olarak, Tarımsal üretimden beklenen verimin alınması için gübre
kullanımının önemi bilinmektedir. Fakat tarımsal üretim artırılırken, çevre kirliliğinin
önlenmesine yönelik gübre üretimi ve kullanımı ile ilgili önlemlerin de acilen alınması
gerekmektedir. Öncelikle üretim aşamasında yasal sınırlamalar getirilmeli, denetim
artırılmalıdır. İthal edilen ham maddeler ve üretilen gübreler için ağır metal sınır
722

değerleri belirlenmelidir.Çoğu ülkede bu konu ile ilgili yasal sınırlamalar getirilmesine


rağmen ülkemizde henüz böyle bir sınırlama mevcut değildir. Kullanım aşamasında ise
toprak- yaprak analiz sonuçlarına göre yeterli ve dengeli gübreleme yapılmalıdır.
Böylece hem insan sağlığını hem de çevre kirliliğini tehdit eden riskler en aza
indirilirken fazla gübre tüketimi önlenerek, üretim maliyeti de düşürülmüş olacaktır.

KAYNAKLAR
Aydeniz, A., 1992. Gübreleme-Ekonomi İlişkileri. II. Ulusal Gübre Kongresi Tebliğleri.
30 Eylül- 4 Ekim, 1991-Ankara. S. 71-80.
Döhler,H.,Wilcke, W.,1995. Schwermetallein der Landwistchaft. Kuratorium für
Technik und Bauwesenin der Landwistchaft. e.V., Darmstadt, Germany.
Kacar,B.1972. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri: II. Bitki analizleri.
Ank.Üniv.Basımevi, Ankara 646 ss
Köleli, N.,Kantar, Ç. 2005. Fosfat Kayası, Fosforik Asit Ve Fosforlu Gübrelerdeki
Toksik Ağır Metal (Cd, Pb, Ni, As)Konsantrasyonu. Ekoloji dergisi Sayı: 55,
Sayfa: 1-5
Öktüren Asri, F., Sönmez , S. 2007, Ağır Metal Toksisitesinin Bitki Metabolizması
Üzerine Etkileri. Derim Dergisi sayı:2 syf:36-45 .
Raven,K.P.,LoeppertR.H 1997. Trace Element Composition of Fertilizers and Soil
Amentments.J.Environ.Qual.26551-557.
Saatçı, F., Altınbaş, Ü., Anaç, D., Vural, S., 1988. Melez Çayı (İzmir) İçeriğindeki Bazı
Organik ve İnorganik Kökenli Maddeler İle Ağır Metallerin Nicelik Ve Nitelik
Dağılımlar Üzerine Araştırmalar. Ege Ü.Z.F. Dergisi, 25, 1, 137-151.
Savru, H.,2003. Türkiye’de Gübre Fabrikalarınca Üretilen Gübrelerin Ağır Metal
İçeriklerinin Araştırılması. Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek
Lisans Tezi. İzmir.
Schachtschabel, P., Blume H. P., Brümmer G., Hartge, K.H. and Schwertmann, U.,
1995. Toprak Bilimi (Çevirenler; H. Özbek, Z. Kaya, M. Gök, H. Kaptan)
Ç.Ü.Ziraat Fak. Genel Yayın No: 73, Ders Kitapları Yayın No: 16. Adana.
Von Sothen, F.,2001 The Environment Effects of Transitionand Needs for Change,
Nitra/Slovakia.
723

MİNERAL GÜBRELEME VE KİMYASAL UYGULAMALARIN ÇEVRESEL


ETKİSİ

Kemal DOĞAN Necat AĞCA Mehmet YALÇIN Hatice DAĞHAN


Mustafa Kemal Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Hatay. dogankem@hotmail.com

ÖZET
Bilinçsiz ve aşırı dozlarda kullanılan mineral gübreler ve kimyasal maddeler
ekosistemi ciddi boyutta kirletmektedir. Toprak, su ve atmosferik açıdan kirliliğe neden
olan bu tür uygulamalar için acil ve mantıklı çözümler üretilmedikçe, ilgili
ekosistemdeki tüm canlılar bundan olumsuz yönde etkilenmeye devam edecektir.
Yüksek düzeyde mineral gübre, pestisit ve hormon kullanımı sonucu topraklar,
içme suları, akarsular ve bitkilerde zararlı maddeler birikmektedir. Ekosistemde bu tür
maddelerin birikimi kanser ve diğer ciddi hastalıklara neden olarak insan sağlığını
tehdit etmektedir. Bu bildiride, mineral gübreleme ve kimyasal uygulamaların çevresel
etkileri ortaya konularak çözüm önerileri irdelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mineral gübreleme, çevre kirliliği.

ENVIROMENTAL EFFECT OF MINERAL FERTILIZER AND CHEMICAL


APPLICATIONS
All living and nonliving environment has been seriously polluted by
unconscious use of mineral fertilizers and other chemicals. Unless reasonable and urgent
solutions have been found, all living organisms in the relative ecosystem would be
negatively and continuously affected by these treatments.
The use of high level of mineral fertilizers, pesticides and hormones causes the
accumulation of harmful substances in soil, drinking water, rivers and plants. Accretion
of these kinds of matters in the ecosystem risks the human health causing cancers and
other serious diseases. In this article, the suggestions for solutions were discussed by
exposing the environmental affects of mineral fertilizers and chemical treatments.
Key words: Fertilizer, environmental pollution.

GİRİŞ
Tarımsal uygulamalarla çevre kirliliğine neden olan faktörlerin en önemlileri,
kimyasal gübreler (özellikle azotlu ve fosforlu) hormon ve pestisit uygulamaları
(organik kimyasallar) olarak ortaya çıkmaktadır. Halen yeryüzünde tarım alanı olarak
kullanılan toprakların ancak % 40’ı (ABD ve Avrupa Ülkeleri) modern tarımsal
yöntemlerle işlenmekte, Gelişmekte olan ülkelerde yanlış ve amaç dışı arazi kullanımı
ile her yıl 1 milyon ha tarım alanı tamamen elden çıkmaktadır.
Birim alandan maksimum üretim anlayışı çerçevesinde, özellikle son 30-40
yılda artan, tarım alanlarında yoğun ve bilinçsiz mineral gübre uygulaması; toprak, su ve
hava ortamlarının kirlenmesine ve tüketilen gıdalarda kalite düşmesine neden
olmaktadır. İntensif tarım stratejisi paralelinde yapılan bu tarımsal sistemde toprakların
fiziksel, kimyasal ve biyolojik verimliliklerinin yıldan yıla kötüleşmesi, buna bağlı
olarak da topraklarda erozyon riskinin artması, hastalıkların çoğalması ve kimyasal
724

mücadele, intensif tarımın ortaya çıkardığı sorunların bir başka boyutunu


oluşturmaktadır.
İnsanoğlunun yaşamı için gerekli üç temel öğe olan toprak, su ve atmosfer
kaynaklarının ciddi boyutta kirlenmesine neden olmak suretiyle insan sağlığını tehdit
eder duruma gelen en önemli çevre sorunlarından birisinin tarımda aşırı pestisit, hormon
ve yoğun kimyasal gübre kullanımı olduğu söylenebilir.
Mineral Gübreleme ve Ekosisteme Etkisi
Mineral gübre uygulamasının bitkisel üretimde önemli artışlar sağladığı
bilinmektedir. Bitki türüne, toprak ve iklim özelliklerine uygun mineral gübre
çeşitlerinin seçilmesi ve bunların toprağa uygun miktarlarda ve uygun zamanlarda
verilmesi gerçekten önemli yararlar sağlamaktadır. Ancak, gübre miktarı ve çeşidinin
uygun olmaması hem ekonomik kayıplara, hem de önemli çevre sorunlarına neden
olmaktadır.
Yanlış mineral gübreleme yöntemlerinin kullanıldığı tarım uygulamaları
yalnızca çevre kirliliği ve doğal dengenin bozulmasına neden olmamakta, aynı zamanda
besin zinciriyle tüm canlılara ulaşarak yaşamlarını tehdit etmektedir. Bu tehditin
sürekliliği ve hızla ilerleyişi her geçen gün doğadaki geriye dönüşü biraz daha
zorlaştırmaktadır.
Azot ve fosfor bileşikleri içeren inorganik gübrelerin bitkiler tarafından
alınmayan kısmı, yağmur ve sulama suları ile topraktan yıkanarak su ortamına
taşınmaktadır. Azot ve fosfor biyokimyasal reaksiyonlar sonucu nitrat ve fosfata
dönüşür. Bunlar; Toprağın su tutma gücünü düşürür. Yağmur suyunun toprak boyunca
sızmasıyla kimyasal gübrelerdeki nitrat toprak suyuna karışır. Kuyulardan alınıp içme
suyu olarak kullanılan sulardaki nitrat konsantrasyonu 45 mg/L nin üzerine çıktığında
bebeklerde methemoglobinemia (mavi hastalık) yaparak zehirli hale gelir. Su yüzeyinin
yakınında kültürel ötröfikasyona yol açar. Oksijen tüketimi ve balık ölümleri olur.
Mineral gübreleme, taban suyu ve içme sularının kirlenmesinin ana kaynağı
olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Yüksek oranda gübre kullanılması durumunda
besin elementleri çeşitli yollarla topraktan uzaklaşmakta ve ekosistemde önemli düzeyde
kirlenme meydana gelmektedir. Aşırı miktarlarda mineral azot ve fosfor kullanımı
sonucu nitrifikasyon, biyolojik oksijen ihtiyacı, plankton oluşumu artmakta, makro
algler ve diğer su bitkileri aşırı miktarda büyümekte ve zehirli, iyonize olmamış
amonyak oluşmaktadır. Ayrıca, oksijen yetersizliği taban sularının sığ kısımlarında
oldukça zehirli olan hidrosülfitlerin oluşumuna neden olabilmektedir (Gök ve ark.,
1991).
Göl ve nehirlerde bitki, hayvan ve mikroorganizma gelişmesinin artması ile
oluşan ötrofikasyon doğal bir olaydır. Ancak bu olayın kesintisiz olarak devam etmesi
sularda oksijen yetersizliğine neden olmaktadır. Ötrofikasyon olayının en büyük nedeni
suların fosfor ve azot elementleri ile zenginleşmesidir (Haktanır ve Arcak, 1998). Diğer
kaynakların yanı sıra, tarımsal kaynaklardan da su ortamlarına önemli miktarda azot ve
fosfor, ulaşmaktadır.
Azot, ürün verimini belirleyen en elementlerden birini oluşturmaktadır ve
bitkilerin azot gereksinimleri genel olarak mineral gübreleme ile karşılanmaya
çalışılmaktadır. Bu nedenle azotlu gübrelerin dünyadaki üretimi diğer bitki besin
elementlerini içeren gübrelere oranla daha fazla artmaktadır.
Bugün azotlu gübrelerin bütün dünyadaki üretimi tarımsal ürünler tarafından
kaldırılan azot miktarını karşılamaya yeterli gelmemektedir. Ayrıca sanayi yoluyla
yapılan bu üretim için büyük enerji girdisine gerek duyulmaktadır. Sorun, sadece yüksek
725

enerji girdileri ile kalmamakta, kullanılan mineral azot gübrelerinin bir kısmı yıkanma
yoluyla, bir kısmı denitrifikasyon yoluyla topraktan uzaklaştığı için kullanılan azotlu
gübrelerden bitkilerin optimum şekilde yararlanması da mümkün olmamaktadır. Azotlu
gübre kullanımı sonucu verimdeki yüksek oranda artışla birlikte fazla azotlu gübrelerin
ve azotlu artıkların taban suyuna ve içme suyuna karışması sonucunda ortaya çıkan
sorunlar bilim adamları tarafından çevre kirliliği açısından gündeme getirilmekle
beraber, bu güne kadar sorunun çözümü üzerinde yeterli çalışma mevcut değildir.
Daha önce yapılmış birçok çalışma, bitkilere gereğinden fazla azotlu gübre
kullanılması ile insan ve çevre sağlığı açısında birçok olumsuzluklar meydana geldiğini
göstermiştir. Bu olumsuzlukların giderilmesi için biyolojik azot fiksasyonuna önem
verilmesi gerekmektedir (Şekil 1) (Gök ve ark., 2004; Doğan ve ark., 2006).

Atmosferik N2

N≡Ν 2 NH3 PROTEİN

Nitrogenaz

Şekil 1. Biyolojik azot fiksasyonu


Bitkilerin azot gereksinimlerini karşılamak amacıyla verilen özellikle nitrat
formundaki azotun bir kısmı bitkiler tarafından alınmakta, bir kısmı ise toprak ve iklim
koşullarına bağlı olarak ya taban sularıyla akarsu ve denizlere, ya da topraktaki bazı
mikroorganizmalar aracılığı ile denitrifikasyon denilen olayla N2, N2O, NO gibi gazlara
redükte olmak suretiyle topraktan uzaklaşmakta, hatta bu gazların bir kısmı
atmosferdeki stratosfer tabakasına kadar ulaşmaktadır. Stratosfere ulaşan N2O ve NO
gazları ise stratosferde yer alan ozon’un parçalanmasına neden olmaktadır (Şekil 2).
Ancak toprağa uygulanan nitratın söz konusu bu gaz bileşiklerine dönüşme hızı ve
oluşan gazların cinsi topraktaki birtakım faktörlerin etkisi altındadır (Rohmann ve
Sontheimer, 1985).
Özellikle son yıllarda aerosol spreylerden çıkan kloroflormetan, taşıt gazları,
uçak gazları, endüstri ve yerleşim yerlerinden kaynaklanan gazlar ve intensif tarım
nedeniyle aşırı mineral gübrelemenin neden olduğu tarımsal kaynaklı gazların artış
göstermesi gibi nedenlerle (Gök ve ark., 2006; Doğan ve ark., 2006; Çoşkan, 2004) ozon
tabakasında meydana gelen değişmeler ve ozon tabakasının korunması büyük güncellik
kazanmıştır.
726

Ozon N2, N2O, NO


bozunumu Mineral gübreleme
(N P K) NO3-, NO2-
birikimi

Denitrifikasyon
NO3-, NH4+ Toprak

Yıkanma Taban suyu

İçme sularında NO3-, NO2- birikimi


Akarsu ve durgun sularda ötroflaşma
(kirlenme N, P)
Şekil 2. Mineral gübrelemenin ekosisteme etkisi

Bilindiği gibi, özellikle aşırı nitrat gübrelemesi durumunda toprakta nitrat


formunda bulunan azot sebzeler tarafından (özellikle ıspanak, marul, lahana v.b.)
alınarak sebzede ve insan bünyesinde nitrit formuna indirgenmek suretiyle kandaki
hemoglobinin methemoglobine dönüşümüne neden olmakta ve böylece toprak için
kirletici bir unsur görevi yapmaktadır. Nitrat, nitrit ve diğer bazı bileşiklerin, insan ve
hayvanlarda sindirim sistemlerinde nitrozaminlere dönüşerek kanserojen etkilerde
bulunduğu çeşitli araştırıcılar tarafından belirtilmektedir (Gök ve ark., 2004, Koponen
ve ark., 2004). Fazla nitratın insan sağlığı açısından diğer olumsuz etkileri, çeşitli azotlu
bileşiklerin yiyeceklerde kullanılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Genellikle bozulmayı
önlemede kullanılan azotlu, çeşitli katkı maddeleri yukarıda belirtildiği gibi midede
nitrozaminlere dönüşmektedir. Ispanak, marul gibi bazı sebzelerin, kalıtsal olarak
bünyelerinde fazla miktarda nitrat depolamaları ve bunların midede zararlı bileşiklere
dönüşmeleri, konunun tarımsal açıdan diğer bir sorunu ortaya koyması bakımından
önemlidir.
Tarımda ve endüstrideki gelişmelerin doğal azot dengesine etkileri, sularda ve
bazı topraklarda NO3- ve atmosferde nitroz oksit (NO2) birikimi şeklinde olduğu çeşitli
araştırmacılar tarafından belirtilmektedir (Coşkan ve ark., 2007; Doğan ve ark., 2006;
Coskan, 2004; Rohmann ve Sontheimer, 1985).
Ham ve ara madde yönünden tamamen dışa bağımlı olan ülkemizde kullanılan
fosforlu gübrelerin toksik metal içerikleri yönünden herhangi bir yasal düzenleme
mevcut değildir. Bu metallerin tarım ürünleri tarafından alınmasıyla besin zincirine
girmesi ya da topraktan yıkanarak su ortamına ulaşma olasılığı, büyük bir çevresel
tehlike oluşturmaktadır. Ayrıca bu tip metaller toprakta mevcut doğal organik asitler ile
bileşikler oluştururlar. Bu da metallerin topraktan aşağı taşınımını hızlandırarak yeraltı
suyuna karışmalarına dolayısıyla içme ve sulama sularının kirlenmesine neden
olmaktadır (Köleli ve Kantar, 2006). Özellikle kadmiyum içeren fosforlu gübreler
toprakta zaman içerisinde kadmiyum birikimine neden olmaktadır.
Yüksek düzeyde azotlu gübre kullanılması sonucu topraktan yıkanmalarla, içme
suları ve akarsulara karışan nitrat miktarı artmaktadır. Fosforlu gübrelerin yüzey
akışlarıyla taşınması sonucu içme suları ve diğer akarsularda bulunan fosfat miktarı
727

yükselmektedir. Ayrıca fazla azotlu gübre uygulanmış topraklarda yetişen bitkilerde


zararlı bazı maddeler üretilmektedir. Yoğun kimyasal gübreleme sonucu toprak organik
maddelerce fakirleşmekte, dolayısıyla biyolojik faaliyetin azalması toprağın yapısının
bozulmasını da beraberinde getirmektedir. Bu şekilde devam edilmesi halinde de her
sene topraklar daha da bozulacak, bitki gelişmesi yapılan kimyasal gübrelemenin
yoğunluğuna bağlı olarak yavaşlayacak ve duracak, verim düşüşü yaşanacaktır.
Bu durum topraklarda; tuz konsantrasyonun yükselmesine, mikroorganizma
faaliyetlerinin azalmasına, yeraltı suyunun kirlenmesine, kimyasal olarak verilen
gübrelerin topraktan yıkanmasına, verim ve elde edilen ürünün kalitesinin düşmesine ve
erozyonla toprak kaybına neden olacaktır.
Diğer Kimyasal Uygulamaların Ekosisteme Etkisi
Pestisit Kullanımı
Dünya sağlık örgütü (WHO) verilerine göre günümüzde dünyada yılda 2.5
milyon ton pestisit kullanılmaktadır. Bunun büyük çoğunluğunu sırasıyla herbisitler,
insektisitler, fungusitler oluşturmaktadır. Türkiye’de kullanılan pestisit miktarının ise
sadece etkin madde cinsinden 13 bin ton olduğu bilinmektedir (Delen, 1999). Pestisitler,
toprakta anyon ya da katyon şeklinde davranmak suretiyle toprak-bitki-su-atmosfer
sisteminde besin zincirine girmekte (Pestemer, 1985) ve sonuçta insan ve hayvan
vücudunda istenmeyen sağlık sorunlarına yol açabilmektedir. Bunun yanında
pestisitlerin büyük çoğunluğu, toprak ortamında mikroorganizmaların sayı ve
aktivitesini olumsuz şekilde etkileme suretiyle toprağın biyolojik verimliliğini
azaltmaktadır. Toprakta önemli biyolojik fonksiyonları olan özellikle Rhizobium
bakterileri (Simbiyotik N2 fiksasyonu) ve nitrifikant bakteriler (NH4+  NO3-)
pestisitlere karşı duyarlı mikroorganizmalar olduklarından, pestisit uygulamasından
daha fazla etkilenmektedirler (Gisi, 1990; Ottow ve Bidlingmaier, 1997).
Tarım ürününe zarar veren makro ve mikro zararlı sayısının günümüzde 67 000
civarında olduğu bilinmektedir. Bunların zararları sonucu üretim kaybı rekoltenin %35’i
kadar olup bu zararlılarla mücadelede kullanılan kimyasal bileşikler pestisit olarak
tanımlanır. Dünyada 2 milyon ton, Türkiye’de ise (1995 yılında) 30 000–35 000 ton
pestisit kullanılmaktadır. Toksik olmaları, yararlı canlıları etkilemeleri, yararlıların
zamanla bağışıklık kazanmasına neden olmaları ve kalıcı (rezidü) etkileri gibi
olumsuzlukları vardır (Anonim, 2004).
Belli bir zararlıya karşı kullanılan pestisid yalnız onu öldürmekle kalmayarak,
bunun yanında pek çok zararsız canlıyı da öldürmektedir. Buna ilaveten tarlalar,
nehirler, göller, yeraltı suları ve denizler zehir deposuna dönmektedir (Sencar ve ark.,
1993; Şimşek, 1991).
Bitkisel Hormon Kullanımı
Özellikle yetişme döneminin çok kısa olduğu örtü altı seracılıkta, ısının
azalmaya başladığı dönemlerde ortaya çıkan tozlaşarak döllenme sorunun giderilmesi
dölsüz çekirdiğin plazma faaliyetlerini artırarak meyvenin büyümesi için 2,4-D gibi
kimyasalların kullanılması sonucu verim önemli ölçüde artmaktadır. Bitkisel hormon
olarak en fazla, 2,4-D satışı yasaklanmış olmasına rağmen kullanılmaktadır. 2,4-D
üzerinde bugüne kadar 40 bin civarında deney yapılmıştır.
Bitkinin doğal yapısını bu hale getiren etkenlerin insanların bünyesinde
birikerek nelere yol açacağını kestirmek zor değildir. Besi hayvancılığında kullanılan
anabolizanlar ve benzeri maddeler azot ve yağ depolanmasını, yemden yararlanmayı
artıran etkilerin, bu etleri tüketen insanlara zararlı olmadığını söyleyen çıkmamıştır
(Gürbüz, 1992)
728

SONUÇ VE ÖNERİLER
Ekolojik çalışmalarla her ne kadar kimyasal uygulamalardan uzak durulmaya
çalışılsa da, bunun anlamı çağın gerektirdiği kimyasal uygulamalardan tamamıyla uzak
durmak olmamalıdır. Zira hızla artan nüfusun yanında hızla azalan verimli topraklarımız
mevcut durumuyla sadece organik çalışmalarla insanlarımızı doyurmaya yetmez.
Dengeli ve bilinçli bir biyolojik ve mineral gübreleme, kaliteli ürün elde edilmesi
yanında bu ürünle beslenen insanların sağlığı yönünden de önem taşımaktadır. Bilinçli
kullanılması koşuluyla mineral gübreler ve diğer kimyasal uygulamalar doğada olumsuz
gelişmelere neden olmazken bilinçsiz kullanılan organik uygulamalar bile doğada
olumsuz gelişmelere neden olabilir.
Günümüzde, mineral gübrelerin ve diğer kimyasal uygulamaların, canlı ve
cansız tüm çevrelere verdiği ciddi rahatsızlıkların çok sık görüldüğü ülkemizde,
insanların beslenmesi için yapılan tüm faaliyetlerde daha az zararlı, çevresel açıdan daha
ılımlı alternatif uygulamalara (Ekolojik uygulamalar, Rhizobium ve Mikoriza
uygulamaları vs.) ağırlık verilmesi gerekmektedir. Kanser olma riskinin ürkütücü
boyutlarda olduğu ülkemizde bu tür çevre dostu alternatif ve biyolojik uygulamalar
sonucunda elde edilen besinler, insanların her geçen gün biraz daha fazla kanser olma
risklerini de azaltmış olacaktır.
Zirai ilaçların hatalı ve bilinçsiz kullanımı çevre sağlığı açısından önemli bir
risk taşıdığından; bu riskin en aza indirilebilmesi için kontrollü ve optimum miktarda
pestisid kullanımına gidilmelidir.
Mikroorganizmalardan yararlanılarak doğal azot fiksasyonu yoluna gidilmesinin
yararı, mineral azot girdisini azaltarak daha ucuz yolla toprağa azot kazandırmak
yanında mineral azotun sebep olabileceği çevre sorunlarının boyutunu da azaltmaktadır
(Gök, 1989). Azotlu gübre kullanımı neticesinde verimdeki artışla birlikte fazla azotlu
gübrelerin ve azotlu bileşiklerin taban suyuna ve içme suyuna karışması sonucunda
ortaya çıkan sorunlar, bilim adamları tarafından çevre kirliliği açısından gündeme
getirilmekle beraber bu güne kadar sorunun çözüm için üzerinde yeterli çalışmalar
yapılmış değildir (Gök ve ark. 1995).
Bitkisel hormonların kullanımında tavsiye edilen ölçülere dikkat edilmeli,
gerekli denetim sağlanmalı, insan sağlığı açısından oldukça riskli görünen ve bünyede
kümülatif bir etkiye sahip olan bu kimyasallarda bir standardizasyona gidilmelidir.
Toprağa verilen gübrelerdeki besin maddelerinin topraktan uzaklaşarak sulara
karışmasına ve bunların kirlenmesine etki edebilecek faktörler çok yönlüdür. Bütün bu
faktörleri dikkate almadan ve özellikle diğer kirlenme kaynaklarındaki azot ve fosforu
kontrol altına almadan, gübreleri bir kirlenme nedeni olarak göstermek, insanlığın
beslenmesinin garantisi olan bu maddelerin yanlış değerlendirilmesi anlamına gelir.

KAYNAKLAR
Anonim, 2004. Eko-Tar Kontrol ve sertifikasyon şirketi ile görüşme notları. Tekirdağ.
Coşkan, A., 2004. Anız Yakımı ve Tütün Atığı Uygulamalarının Soya Vejetasyonu
altında Toprakta Azot Mineralizasyonuna, Denitrifikasyona ve Dane Verimine
Etkisi. Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü. Toprak Anabilim Dalı. Doktora Tezi.
ADANA.
Coşkan, A., Gök, M., And Doğan, K., 2007. Effect of Wheat Stubble Burning and
Tobacco Waste Application on Mineral Nitrogen Content of Soil at Different
Depth. International J. of Soil Sci. ISSN 1816-4978.
729

Delen, N., 1999. Pestisitlerin Çevre ve Sağlık Sorunları Yönünden İrdelenmesi. in:
Ekolojik Tarım “Ekolojik Tarım Eğitimi Ders Notları”, Tarım ve Köyişleri
Bak.-ETO yayını, İzmir.
Doğan, K., Gok, M., Coskan, A., 2006. Denitrification Rated Soil Respiration with
Respect to Organic Subsrate Applications. Proceedings of the International
Workshop for the Research Project on the Impact of Climate Changes on
Agricultural Production System in Arid Areas (ICCAP), Kyoto, Japan, March 9-
10, 2006.
Gisi, U., 1990. Bodenökologie. Georg Thieme Verlag. Stuttgart, New York. S.253-261.
Gök, M., 1989. Toprak mikroorganizmalarının Ozon parçalayıcı bazı gazların (N2O,
NO) oluşumunda rolü. Çevre’89 Beşinci Bilimsel ve Teknik Çevre Kongresi,
Adana. S:452-463.
Gök, M., A.E. Anlarsal, A.C. Ülger, C. Yücel, I. Onaç, 1995. Bazı Baklagil Yeşil Gübre
Bitkilerinde N2-Fiksasyonu ve Biyomas Verimi. Toprak İlmi Derneği, İlhan
Akalan Toprak ve Çevre Sempozyumu, Cilt 2. C.207-216. Ankara.
Gök, M., Doğan, K., Coşkan, A., 2006. Effects of Divers Organic Substrate Application
on Denitrification and Soil Respiration under Different Plant Vegetation in
Çukurova Region. International Symposium on Water and Land Management for
Sustainable Irrigated Agriculture. April 4-8, 2006, Adana-Turkey.
Gök, M., Doğan, K., Coşkan, A., Arıoğlu, H., 2004. Bakteriyel aşılama ile demir ve
molibden uygulamalarının yerfıstığı bitkisinde nodülasyon ve biyomas oluşumuna
etkisi. 3. Ulusal Gübre Kongresi “Tarım Sanayi Çevre”, 11-13 ekim 2004 Tokat.
Bildiriler Kitabı, 2. cilt, S. 909-920.
Gök, M., H. Özbek, A.K. Çolak, 1991. İçel Bölgesi sera koşullarında yapılan aşırı nitrat
gübrelemesinin hıyarda nitrat birikimi üzerine etkisi. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi
Dergisi 6, 47-58.
Gürbüz, M., "Çevre-Tarım İlişkileri", Ziraat Dünyası Dergisi, Türkiye Ziraatçılar
Derneği Yayını, Sayı: 411 Temmuz, 1992.
Haktanır, K., Arcak, S. 1998. Çevre Kirliliği. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayın No: 1503, Ders Kitabı: 457. Ankara. 323 S.
Koponen, H.T., Flojt, L. and Martıkaınen, P.J., 2004. Nitrous Oxide Emissions from
Agricultural Soils at Low Temperatures: A Laboratory Mikrocosm Study. Soil
Biology & Biochemistry 36 (2004) 757-766.
Köleli N., ve Kantar, N., 2006. Fosforlu Gübrede Ağır Metal Tehlikesi. Doğa, Çevre ve
Kültür Dergisi. Ekoloji Magazin. Sayı:9.
Ottow, J.C.G., Bidlingmaier, W., 1997. Umwelt-biotechnologie. Gustav Fisher Verlag.
Stuttgart, Jena, Lübeck, Ulm. S.39-77.
Pestemer, W., 1985. Herbiziddynamik im Boden. in: Pflanzenschutzmittel und Boden.
Verlag Paul Parey. Hamburg-Berlin. S:35-68.
Rohmann, U., H. Sontheımer, 1985. Nitrat im grundwasser:ursachen-Bedeutung –
Lösungswege. DVGW Forschungsstelle am Engler-Bunter-Insitut der Üniversitöt
Karlsruhe.
Sencar, Ö., Gökmen, S., Yıldırım, A., Tarımsal Ekoloji, GOP Üni. Ziraat Fak. Ders
Notları, Yayın No:l, Tokat, 1993.
730

Şimşek, Y., "Zirai Mücadele Şaşkınlığı", Sızıntı Dergisi, Cilt: 13, Sayı: 154, Kasım,
1991.
Türkiye İstatistik Yıllığı, 1994. DİE, Ankara.
731

YÜKSEK HUMUS İÇERİKLİ TURKİYE GÖYNÜK, ILGIN VE ELBİSTAN


LİNYİTLERİ ÜZERİNDE KÖMÜRÜN ALKALİ OKSİDASYON
DENEMELERİ2

Mehmet ÇÖTELİ* Nevzat DEREKÖY Ayşegül YİGİTLER


Toprak Gübre ve Su Kayn. Merk. Araşt. Enst., Ankara. *cotelimehmet@yahoo.com

ÖZET
Ülkemizde DİE verilerine (2001) göre turb başlığı altında leonardid vb organik
materyaller ithal edilmekte ve ithalat rakamları 31,292,919 kg’dır. Kabaca bunun döviz
karşılığı ise 3,606,597 $/yıl’dan daha fazladır. Ayrıca ülkemizde yılda 3,000 ton humik
asit çeşitli ülkelerden ithal edilmekte ve bunun ekonomik değeri ise 3 milyon $ /yıl’dır.
Bu rakamların yıllara göre artma potansiyeli yüksektir. Bu nedenle organik gübre
üretiminde organik materyalin tarımsal önemi nedeni ile bulunduğu kıt kaynaklar daha
da önem kazanmaktadır. Bu sektörde bir kısım gübreler aynı zamanda gübre
hammaddesi olarak da işlem görmektedir.
Bu çalışmada ülkemizde organik gübre hammaddesi olarak önem arz eden
Ilgın, Göynük ve Elbistan linyitlerinden başlayarak sıvı faz alkali oksidasyonu
çevresinde Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı organik gübre yönetmeliği çerçevesinde
humat tür humik asit tuzları üretilebilirliği araştırılmıştır.
Materyaller kuru bazda Ilgın % 42.02, Göynük % 33.19, Elbistan ise % 53.00
toplam humik bileşikler içermektedir. Asit özetleme yöntemi ile temizlenen
örneklerden Türk-organik gübre yönetmeliği çerçevesinde alkali oksidasyon prosesi
prensipleri dahilinde sodyum, potasyum, amonyum ve sülfolanmış humatlar
üretilmiştir. Ürünlerde toplam humik bileşikler % 10.16 ile 28.78 arasında ortam
pH’larıda 9.12 ile 1.65 arasında değişmektedir. Bu ise materyal olarak önem arz eden
bu linyit yatakların bu amaçlı olarak kullanımı anlamına da gelmektedir.
Anahtar Kelimeler: Organik gübre, humat, sıvı alkali oksidasyonu, linyit, leonardid.

GİRİŞ
Montgomery (1959) kömürün kostik oksidasyonunu (oksijen) denemiş ve bunun
sonucunda, yüksek molekül ağırlıklı polifonksiyonel aromatik kömür asitlerini elde
etmiştir. Bunlar suda çözünebilen filimler ve sıcakta sertleşen (termosetting) reçineler
yapımında sınırlı kullanım alanı bulmuşlardır (Norris ve ark , 1985).
Kömürün kimyasal yapısını aydınlatmak için yapılan çalışmalar, ekstraksiyon,
oksidasyon, piroliz, halojenasyon ve hidroliz ürünlerinin incelenmesi üzerine
yoğunlaşmıştır. Kömürün oksidasyonu çok farklı oksitleyicilerle gerçekleştirilmiştir.
Bunlar perklorik asit, nitrik asit, potasyum dikromat, hipoklorit, potasyum permanganat,
hidrojen peroksit, fotokimyasal, elektrokimyasal hava-amonyak, hava alkali,
nitrobenzen ile yapılan oksidasyonlardır (Krevelen,1961).

2
Bu Çalışma Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı -TAGEM –TGAE tarafından yürütülen “Türkiye turba ve linyitlerinden
humik bileşikler ve organomineral gübreler üretilebilirliği ve tarımda kullanım imkânlarının araştırılması “adlı
04310A01 nolu araştırma projesi’nin humatlar üretimi ile yapılan çalışmalardan özetlenmiştir. Bu proje kapsamında
desteklenmektedir.
732

Aynı zamanda oluşan oksidasyon reaksiyonlarının bazı aromatik olmayan


köprüleri yani –CH2 gruplarını kopardığı sanılmaktadır. Kişney, C, R ve Love , D, L
oksitlenmiş bitümlü kömürlerdeki kinon karakterli yapıların varolduğunu iddia
etmişlerdir. Bunun için nitrik asitle oksitlenmiş kömürü civa elektrod kullanarak
polinükleer kinon yapılarını tayin etmişlerdir. Kömür oksitlenmeye devam ettikçe bu
kinon yapılarının azaldığını humik asitlere benzer ürünlerin arttığını göstermişlerdir
(Deligöz, 1989).
Kömürün oksidasyonu farklı şartlarda gerçekleştirildiğinde elde edilen
sonuçları karşılaştırmak güçtür. Oksitleyiciler genellikle kömürü parçalayarak önce
humik asitlere oradan da CO, CO2 ve küçük molekül ağırlıklı aromatik ve alifatik
bileşiklere dönüştürürler. Bazik hipoklorit, nitrik asit ve hava amonyak ile yapılan
oksidasyon reaksiyonlarında ürünlere başka elementlerinde girdiği görülmüştür
(Krevelen, 1961).
Skryabin ve ark (1970) hava ile okside edilmiş kömürü amonyakla işleme tabi
tutarak elde ettikleri karbon-hümik asit gübresini inorganik gübrelerle karıştırarak
toprağa ilave etmişler ve pamuğun büyüme hızında artış kaydetmişlerdir.
Kural (1978) hümik asit’lerin kompleks bir madde olduğunu molekül ağırlığının
değişim gösterdiğini belirtmiştir. Genellikle kömürün kalitesi arttıkça molekül
ağırlığının arttığını, ısı arttıkça çözünürlüğün arttığını, pH düştükçe kolloidal çözeltiler
oluştuğunu belirtmiştir. Toprak humusu ile kömür humusu arasında önemli farklar
olmadığını bu nedenle turba ve linyit gibi humusça zengin materyallerin tek başlarına
veya yapay gübrelerle karıştırılarak komple bir gübre olarak kullanılabileceğini
belirtmiştir. Ayrıca Türkiye linyitlerinde hümik asit dağılımını incelemiş, buna göre
Elbistan linyit’inin % 48 civarında olan hümik asit rezervi ile amacına en uygun
nitelikte olduğunu, Jeolojik yaşları genç olan kömürlerin hümik asit yüzdelerinin daha
yüksek çıktığını, uzun bir süre oksidasyona maruz kalan stok örneklerinde hümik asidin
çoğaldığını bildirmiştir.
Çeşitli araştırmalarla kömür oksidasyonu ile yapılan deneylere dayanılarak
oksidasyon kinetiği için denklemler türetilmiştir (Peker, 1977).
Elovitch denklemi dq/dT = A e-Bq
Winmill dq/dT = A ek1t + B ek2t
Schmidt ve Elder dq/dT = C tk3
Frey dq/dT = D tk3
Scot dq/dT = E ek4q
q absorblanan oksijen miktarı, t zaman, A, B, C, D , E, k1, k2, k3 ve k4 sabitler olup
denklemler arasındaki farklılıklar aşağıdaki faktörlerden kaynaklanmaktadır.
• Kömürün kompleks bir yapıya sahip olması
• Oksidasyon yöntemlerinin farklı olması
• Kullanılan oksitlendirici madde bileşimlerinin farklı olması
• Oksitlenecek kömür numunelerinin hazırlama güçlüğü
• Kömür numunelerinin işlenmesindeki farklılıklar, rutubetin etkisi gibi
gösterilebilir.
Calemma ve Rausa (1988) hümik asit üretimi için; kömürlerin nitrik asit ve azot
dioksit ile oksidasyonuna alternatif olmak üzere akışkan yataklı bir reaktörde kuru
şartlarda hava veya oksijen ile oksidasyonun yapıldığı bir üretim yöntemi için patent
almışlardır. 200 oC sıcaklıkta yapılan çalışma da , oksijenin kısmi basıncı 1.1 atm. olup
tanecik boyutu 106-250 mikron seçilmiştir. 8 saat reaksiyon süresinde hümik asit % 75,
733

fulvik asit % 5 verimle dönüştürülebilmiştir. Patentte değişik uygulamalar verilmiş olup


sıcaklık arttıkça, tanecik boyutu küçüldükçe, oksijenin kısmı basıncı arttıkça dönüşüm
% 88’lere kadar çıkmaktadır. Aynı çalışmada H2SO4 veya HCL ilave edilerek pH 2-3
civarında humik asitlerin çöktürülebileceği, alkali ortamında çözündüğü, asitte ve suda
ise çözünmediği, fulvik asitlerin asitte çözündüğü belirtilmiştir. Kömürde humik ve
fulvik asit analiz yöntemleri anlatılmıştır.
Elmo (1988) gübre üretimi konusunda her çeşit organik materyalin
kullanılabileceği organik materyalin ana hammadde olduğu genelleştirilmiş proses
oluşturulması amaçlı çalışma yapmıştır. Burada hümik asit muhtevası fazla olan
muhtelif tür sıvı ve katı organik gübrelerin üretim yöntemi anlatılmaktadır. Proses sıvı
ve süspanse gübre üretiminde kullanılan hot-mix türü prosesin geliştirilmiş şeklidir.
Kullanıla-bilecek organik materyal içerisinde turba, linyit ve leonardit’de
tanımlanmaktadır.
Dekker ve Cronje (1991) yaptıkları çalışmada, kömürde bulunan hümik
asitlerin 100-180 oC arasında Sodyum hidroksit ile (alkali ortamda atmosferik basınçta)
ekstraksiyonu ile üretilebileceğini tespit etmişlerdir.
Vente ve Dekker (1994) kuru ve yaş proses olarak kömürün oksidasyonunu
incelemişlerdir. Kuru oksidasyonun hava ile 120 - 350 oC arasında 15–600 dakikada 0.1
ila 5 atmosfer basınç altında yapılabildiğini belirtmişleridir. Oksitlenmiş ürünleri
oxihumate diye isimlendirerek, bu ürünün hümik ve fulvik asitler ihtiva ettiğini
bildirmişlerdir. Hümik asitleri alkali , fulvik asitleri ise bütanol gibi organik çözücü ile
ayırmışlardır. Bitkiler için uyguladıkları doz 250-1000 mg/lt’lik solüsyonların kullanımı
şeklinde olup yaprak/kök kuru ağırlıklarının değişim miktarının 30 gün değişimine göre
uygulanmaktadır.
Elmo (1995) süspanse gübreler üretimi konusunda metot geliştirmiştir. Değişik
(N-P-K) formunda değişik kaynaklı organik madde, su, sülfürik asit, fosforik asit, kaya
fosfat ve amonyak kullanımı ve oranları anlatılmıştır. Önceki çalışmaların endüstriye
adaptasyonu amacı ile organik maddenin kısmi parçalanmasının yapıldığı, organik
bazlı gübrelerin üretilebileceği, sürekli (continue) tür üretim yapabilecek bir
endüstriyel tesisin ana çizim ve yerleşimlerini vermiştir.
Lebo ve ark (1997) oksijen alkali prosesinin endüstriye adaptasyonu için patent
almışlardır. Kahverengi kömürlerin 100-200 oC arası sıcaklıkta en az 30 dakika
reaksiyon süresi içerisinde sodyum hidroksit, potasyum hidroksit, amonyum hidroksit
gibi uygun alkali, hava-oksijen gibi uygun oksidan madde ile oksidasyonu sonucu %
75’lere varan kimyasal dönüşümle hümik asit tuzlarının oluştuğunu gözlemlemişlerdir.
Kurbanlı ve arkadaşları (2002) Konya yöresi linyitlerinden Beyşehir % 42, Ilgın
% 38 ve Ermenek % 30 hümik asit ihtiva ettiğini tespit etmişlerdir. Ispanak bitkisi
üzerinde 0, 10, 20, 40, 80 kg/da dozlarında sera denemesi yapmışlar ve K-hümik asit
tuzu-KNO3 karışımının, amonyum nitrat ve üre gübresi ile aynı sonuçlara yakın ürün
artışı sağladığını, NH4-hümik asit tuzunun önemli verim artışı sağladığını fakat
diğerlerine göre biraz daha düşük verime neden olduğunu, N katılmış linyitin ise en
düşük verim artışı sağladığını tespit etmişlerdir.
MTA (2002) Türkiye kömürlerinin kimyasal ve petrografik özelliklerini tespiti
amacı ile bir çalışma yapmış ve ülkemiz tersiyer kömürlerinin dünya kömürlerinden çok
daha kirli olduğu tespit edilmiştir.
Fishcher ve ark (2004) yaptıkları çalışmada bir reaktöre % 7 amonyak olacak
şekilde linyit partikülleri doldurularak 100 oC den düşük sıcakta reaktöre oksijen şırınga
edilerek 0.1 MPa basınçta 0,5 saat reaksiyon zamanında, C/N oranı 9-15 arasında olan
bağlı azotun formları ise % 20-45 amonyum azotu, 55-80 organik bağlı azot, 20 den az
734

amid formunda, organik azotun % 80 den fazlası amid formunda olan % 6 azot içerikli
yavaş çözünen bir organik gübre üretmişlerdir.
Çöteli ve ark. (2006) Türkiye’de organik gübre hammaddesi olarak
kullanılabilecek linyit ve turba yatakları taranmış irili ufaklı çok sayıda malzeme yatağı
tespit edilmiş olup bunların içerisinde Elbistan linyitleri yüksek humus içeriği ve büyük
rezervi nedeni ile büyük önem taşıdığı belirtilmiştir. Esasen en genç oluşmuş jeolojik
yaş olarak en genç kömürlerin bu statüde olduğu ve irili ufaklı çok sayıda malzeme
yatağı olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Türkiye kömürlerinin dünya kömürlerinden daha
fazla kirli olması nedeni ile özellikle tümünde bor, bir kısmında da nikel, krom gibi ağır
metal içerikleri nedeni ile yönetmelik sınırlarında üretimin zor olduğu fakat kömürün
demineralizasyonu gibi asit özetleme yöntemleri ile temizlenebileceği belirtilmiştir.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Materyaller kuru bazda Ilgın % 42.02, Göynük % 33.19, Elbistan ise % 53
toplam humik bileşikler içeren linyit kömürleri kullanılmıştır (Çöteli ve ark.2005).
Kimyasallar: Üretimde kullanılan kimyasallar endüstriyel saflıktadır.
Analiz Yöntemleri
Hem hammadde hem de geliştirilen besleme materyallerinde:
Organik madde analizleri AOAC Official Method 967.04, Nem tayini AOAC
Official Method 967.04, Toplam humik asitler TS 5869, Azot analizi AOAC Official
Method 955.04.’ a göre modifiye mikro kheldal ünitesinde tayin edilmiştir (TS 6798).
Sodyum ve Potasyum analizleri kral suyunda ekstarkte edilmiş (TS EN 13650)
örneklerden alev fotometrik olarak yapılmıştır. Ürünlerde ürün cinsine bağlı olarak eser
miktarlardaki Na, P2O5, ve K2O tayinleri yapılmamıştır.
Üretim reaktörü:
SS 316’dan imal silindirik, 150 lt iç hacimli, türbün tür 60 d/dk hızlı
karıştırıcılı, basınç ve sıcaklık ayarlı, elektrikli ısıtmalı, ON/OFF ayarlanabilir ısıtma
sistemli, yüksek basınca dayanıklı 2 giriş (Hava+ hammadde) 2 çıkış vanalı reaktör.
Üretim Yöntemi
Humik asitler alkali fazda sabunlaşma reaksiyonu verebilmektedirler. Bu
çalışmalar genellikle sıvı faz oksidasyonu prosesi olup materyalin yüksek sıcaklık ve
basınçta oksijenin oksidasyon özelliğinden faydalanılır (Calemma ve ark 1988, Dekker
ve ark 1991, Lebo ve ark 1997, Detroit ve ark 1997, Çöteli ve ark 2005).
Malzemelerin Temizlenmesi:
Öncelikle 1000 mikron altına öğütülmüş % 53 humik asit ihtiva eden Elbistan
linyiti 1/100 (sıvı/katı) % 5’lik HNO3 ile yaklaşık 40 oC’de yıkanmış çöken kısım
alınarak materyalin bor ve Cd, Cr, Ni, Pb, As, Hg, gibi kirlilik parametrelerinin önemli
kısmının giderilmesi sağlanmıştır.
Bu çalışma kömürün kısmi demineralizasyonu işlemi olup önemli ortamda
kömür içerisinde bulunan Cd, Cr, Ni, Pb, As, Hg, B gibi elementler
uzaklaştırılabilmektedir (Paul ve ark 2006 Çöteli ve ark. 2005). Ayrıca humik asitlerin
alkali çözündükleri asitte ise çözünmedikleri belirtilmektedir (Clamme, 1988). Cd, Cr,
Ni, B, Pb, As, Hg gibi elementlerin asidik ortamda çözündükleri belirtilmiştir (Perry,
1985).
735

Kuru örneklerde Çizelge 1’deki reaktör içi şartları sağlayacak şekilde kömür,
alkali ve su ilavesi yapılmış ortam uygun basıncı sağlayacak hava şırınga edilmiş
elektrikli ısıtıcı ile reaktör sıcaklığı ayarlanmış 60 d/dk hızda 2 saat çalışma
sağlanmıştır. Nihai ürün alınmış bir kısmı çöken kısım atılmış sıvı kısım analiz
edilmiştir.
Sodyum humat üretimi:
Reaktör içi şartlar sağlanacak şekilde teorik miktardaki örnek alınmış yıkanmış
sıvı kısım atılmıştır katı kısım ise reaktöre konur. Üzerine 10kg pelet NaOH ilave edilir.
Toplam karışım 100 kg olacak şekilde su ilavesi yapılır. Reaktör içerisine kompresörle >
4 atm basınca tekabül edecek kadar hava basılır.2 saat 110-140 C’ de çalışacak şekilde
reaksiyon tamamlanır. Dinlen-dirilen ürün süzülerek katı dibe çöken kısım atılır (Çöteli
ve ark, 2005).
Amonyum humat üretimi:
Reaktör içi şartlar sağlanacak şekilde teorik miktardaki örnek alınmış yıkanmış
sıvı kısım atılmıştır . Katı kısım ise reaktöre konur. Üzerine 10 kg sıvı NH3 ilave edilir.
Toplam karışım 100 kg olacak şekilde su ilavesi yapılır. Reaktör içerisine kompresörle >
4 atm basınca tekabül edecek kadar hava basılır. 2 saat 110-140 C’ de çalışacak şekilde
reaksiyon tamamlanır. Dinlendirilen ürün süzülerek katı dibe çöken kısım atılır (Çöteli
ve ark, 2005).
Potasyum humat üretimi:
Reaktör içi şartlar sağlanacak şekilde teorik miktardaki örnek alınmış yıkanmış
sıvı kısım atılmıştır. Katı kısım ise reaktöre konur. Üzerine 10 kg pelet KOH ilave
edilir. Toplam karışım 100 kg olacak şekilde su ilavesi yapılır. Reaktör içerisine
kompresörle > 4 atm basınca tekabül edecek kadar hava basılır.2 saat 110-140 C’ de
çalışacak şekilde reaksiyon tamamlanır. Dinlendirilen ürün süzülerek katı dibe çöken
kısım atılır (Çöteli ve ark, 2005).
Sülfolanmış humat üretimi:
Reaktör içi şartlar sağlanacak şekilde teorik miktardaki örnek alınmış yıkanmış
sıvı kısım atılmıştır. Katı kısım ise reaktöre konur. Üzerine 5 kg pelet NaOH, 5 kg
KOH, 5 kg Na2S2O5, 5 kg K2S2O5 ilave edilir. Toplam karışım 100 kg olacak şekilde su
ilavesi yapılır. Reaktör içerisine kompresörle > 4 atm basınca tekabül edecek kadar hava
basılır.2 saat 110-140 C’ de çalışacak şekilde reaksiyon tamamlanır. Dinlendirilen ürün
süzülerek katı dibe çöken kısım atılır (Çöteli ve ark, 2005).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


1. Ürünlerin analizinde görüldüğü üzere sodyum, potasyum ve amonyum ve karışık
(sülfolanmış) hum atlar da toplam humik bileşikler % 10,16 ile % 28,78 arasında
değişmektedir. Yönetmelikteki toplam humik bileşikler açısından % 12’lik değerin
altında kalan humatlar bu yöntem ile üretilemediğinin ve malzeme yatağının buna
uygun olmadığının ispatı olmayıp ; bu sorun oksidasyon süresinin daha artırılması ve
alkali ilavesinin biraz artırılması ile çözülebilir sorun olarak gözükmektedir.
2. Ortam pH’ları ise alkali oksidasyonu ile üretilen humatlarda en düşük 9.12 en yüksek
ise 13.65 bulunmuştur. Humatların tümü aşırı alkali ürünlerdir.Bu nedenle Şekil 1’de
görüldüğü gibi bir miktar pH düzeltmesi yapılmalıdır. Tercihen H2SO4, HNO3 veya
H3PO4 tercih edilebilir.
736

3. Ayrıca üretim safhaları incelendiğinde amonyum humat olarak tanımlanan ürün için
sıvı fazda % 25’den fazla amonyak ihtiva edemeyeceği (Perry, 1985) bu oranlar
civarının ise üründe kesif bir amonyak kokusu oluşturması nedeni ile kullanımda
zorluklar çıkaracağı görülmektedir.
4. Reaksiyonlar tam stokiyometrik denklik bilinmemekle birlikte toplu halde gösterilirse;
Humik asitler+ KOH => Potasyum Humat + H2O
Humik asitler+ NaOH => Sodyum Humat + H2O
Humik asitler+ NH4OH => Amonyum Humat + H2O
Humik asitler+ KOH+NH4OH+NaOH =>Karışık humat
şeklinde sunulabilir.
5. Sıvı alkali oksidasyonu ile üretilmiş ürünlerde yanma kaybı (organik madde olarak
kabul edilebilmektedir) analizleri çelişkili sonuçlar verdiği (yanma kaybı % < toplam
humik asitler %) için değerlendirilmeye alınmamıştır. Bunun sebebinin analiz
yönteminde yer alan C oranından kaynaklandığı düşünülmektedir. Analizlerde tüm
ürünler için C oranı 0,59 alınmıştır. Reaksiyon sonucu C oranının bir miktar arttığı
görülmektedir. Esasen çöken kısımlar atıldığı için teorik açıdan sıvı humatlarda;
% Organik Madde = % Humik Bileşikler
yaklaşımı yapmak mümkün gözükmektedir. Nitekim humik bileşiklerde karbon
oranının % 62’lere kadar yükselebildiği belirtilmiştir (Çöteli, 2004) . Ayrıca yanma
kaybının organik madde olarak kullanımında özellikle inorganik kökenlilerden
karbonat vb içerikten gelen bir miktar analiz hatası da mümkündür.
6. Bu yaklaşım; muhtelif materyalde toplam humik asitler TS 5869’la ilgili metodla ilgili
tartışmalar nedeni ile yapılmıştır.Aynı şekilde sülfolanmış humatlarda kükürt oranının
yüksekliğinin de yüksek değerlere neden olduğu düşünülmüştür. Bu yaklaşımlar
laboratuvar ölçekli başka bazı ileri araştırmalar ile desteklenmelidir. Esasen TS 5869
nolu toplam humik asitler analizi kömür tür materyal için geliştirilmiş olup ilk kısmı
ekstraksiyon yolu ile min. miktar (0.2 g) üzerine maksimum (150 g alkali) ile çözünen
humik asitlerin organik madde kabul edilip titrimetrik olarak C analizi yapılması
üzerinedir.
Çizelge 1. Linyit Kömürü tür materyalden çeşitli humatlar üretimi reaksiyon şartları.
Sodyum Amonyum Potasyum Sülfolanmış
İŞLEM HUMAT HUMAT HUMAT HUMAT
NaOH, kg 10.00-25.00 - - 5.00
KOH , kg - 10.00-40.00 5.00
NH3 % 24-26 , kg - 10.00-25.00 5.00
Na2S2O5, kg - - 5.00
K2S2O5, kg - - 5.00
Humik Asit, kg 20.00 20.00 20.00 20.00
Linyit-Turba, kg Humik Asit % den Humik Asit % den Humik Asit % den Humik Asit % den
hesaplanacaktır. hesaplanacaktır. hesaplanacaktır. hesaplanacaktır.
Su, kg Gerisi Gerisi Gerisi Gerisi
TOPLAM KARIŞIM (kg) 100.00 100.00 100.00 100.00
PH 11/ 8.5 11/8.5 11/8.5 11/8.5
Zaman (saat) -2 -2 -2 -2
Sıc, oC 110-140 110-140 110-140 110-140
Ortam Çalışma Basıncı (Bar) >4 >4 >4 >4
Hava Basıncı (bar) >4. Sıcaklığa >4. Sıcaklığa >4. Sıcaklığa >4. Sıcaklığa
tekabül eden tekabül eden tekabül eden tekabül eden
Boyut (mikron) 10-1000 10-1000 10-1000 10-1000
737

Çizelge 2. Üretilen Humatlar Analizleri


Na-HUMAT K-HUMAT
ILGIN ELBİSTAN GÖYNUK ILGIN ELBİSTA GÖYNU
N K
T.Humik Asitler % 13.25 14.96 14.95 10.16 12.12 11.65
PH 11.5 12.91 11.5 10.7 13.34 9.76
Azot % 0.12 0.27 0.35 0.47 0.65 0.32
Potasyum K mg/kg - 0.0510 - 5.9196 5.7800 5.6850
Sodyum Na % 1.38 1.67 1.47 - - -
NH4-HUMAT KARIŞIK-HUMAT
ILGIN ELBİSTAN GÖYNUK ILGIN ELBİSTA GÖYNU
N K
T.Humik Asitler % 16.06 15.47 20.95 28.78 21.98 24.12
PH 13.65 9.65 9.64 9.12 9.27 9.15
Azot % 3.23 2.87 2.03 1.56 1.45 1.27
Potasyum K % 0.053 0.066 0.064 2.987 2.875 2.435
Sodyum Na % 0.055 0.070 0.070 0.06 0.06 0.06

7. Bu reaksiyonlar ürün cinsine göre her ne kadar kimyasal kinetik açısından


değişmekte ise de Peker,1977’de belirtildiği gibi şartlar ve kimyasal dönüşümler
malzeme cinsine göre değişmektedir. Bu nedenle genel reaksiyon şartları kimyasal
reaksiyon kinetiği şartlarının tespit edilmesine gerek kalmadan tablo 1’de
verilebilmektedir.
8. Humat tür bu malzemeler N, P2O5, K2O gibi katkılarla organomineral sıvı gübre
bileşimine kolayca getirilecek yapıdadır. Aynı zamanda organik gübre hammaddesi
olarak da kullanımı bu nedenle mümkün gözükmektedir. Bu nedenle endüstriyel
uygulamalar için muhtelif humatlar, organomineral gübreler ve fulvik bileşikler
üretimi için şekil 1’deki tarz bir üretim yöntemi önerilmektedir. Organomineral
gübreler üretimi fiziksel karışım, fulvik bileşikler ise alkali çözünen kesimin asitte
çözünen (pH>2) kısmıdır. Bu ise organik madde kaynağı olarak linyitin daha fazla
kullanımı anlamına gelmektedir.
KAYNAKLAR
AOAC-Official Methods. 1995. Ash Of Peat. Method 967.04
AOAC-Official Methods. 1995. Moisture İn Peat 967.03. Method 967.03
AOAC-Official Methods. 1995. Nitrogen (Total) İn Fertilizers Final Action
1975.Method 970.03.
CALEMMA, V. RAUSA. R. 1988. Process for the production of regenerated humic
acids from coal. Us Patent 4.788.360.
ÇÖTELI, M. 2004. Organik ve Organomineral Gübreler Üretimin teknolojisindeki
gelişmeler ve kullanım alanları . TMMOB. Gübre Hammaddeleri Çalıştayı. 25-
27 Kasım 2004. Diyarbakır.
ÇÖTELİ, M. DEREKÖY, N. MUSUL, N. 2005. ”Türkiye linyit ve Turbalarından
humik bileşikler ve organomineral gübreler üretilebilirliğinin ve tarımsal
etkisinin araştırılması”. TGAE.04310A01 nolu devam eden projesi.
738

KOH, NH4OH, NaOH,


Linyit < 1000 mikron H2SO4
Na2S2O5, K2S2O5
T.Humik Asitler > % 20 HCL

ÇÖKTÜR
FİLTRASYON ME
SIVI ATIK
FİLTRASYON FULVİK ASİTLER

KATI ATIK KÖMÜR

Buhar
KURUTMA
HNO3, NH3,
H3PO4
vb
KATI HUMİK TUZLARI
Amonyum Humat
Hava Potasyum Humat
Karışık Humat
SIVI HUMATLAR Sodyum Humat
SIVI N, P, K’lı ORGANOMİNERAL
GÜBRELER

Şekil 1. Endüstriyel Uygulamalar İçin Linyitten Humik Asitli Gübreler, Humatlar ve Fulvik Asitler Üretimi
739

DEKKER, J. CRONJE, I. 1991. Recovery of humic acids. Us Patent 5.004.831.


DELIGÖZ, H.1989. Model bileşikler kullanılarak linyitlerden oluşturulan humik
asitlerin yapılarının incelenmesi. Selcuk Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü.Yüksek Lisans tezi.
DETROIT, W . LEBO, JR. 1997. Production of acid soluble humates. Us Patent
ELMO, R. 1988. Fertilizer and method. Us Patent 4.743.287.
ELMO, R. 1995. Method and apparatus for producing organic based fertilizer in
continuous process. Us Patent 5.393.317.
FISHCHER, K. SCHINE, R. KATZUR, J. 2004. Organic fertilizer having humic
properties its method of production and its use.Us Patent 6.695.892.
FRANCİS, W. 1961. Coal ıts Formation and Composition, Edward Arnold ltd, London.
KREVELEN, VAN, D. W. 1961. Coal Typology, Chemistry, Physics-Constituon,
Amsterdam, Elsevier Publishhing Co., 251
KURAL, O. 1978. Türkiye linyitlerinde hümik asit dağılımının incelenmesi. İTÜ
Maden Fakültesi.
KURBANLI, R ve ark. 2002. Production of Humic substances and organomineral
fertilizers from low grade lignites deposited in the vicinity of Konya Province
and their effect on plant growth. Fertilizer in Context with Resource
Management in Agriculture –13 th. International Syposium of CIEC.
LEBO, JR. WIRTZ. K. 1997. Production of oxided humic acids by an oxgen - alkali
process. Us Patent 5.668.999.
MTA. 2002. Türkiye Tersiyer Kömürlerin kimyasal yapısı. Maden Teknik Arama
Enstitüsü.
NORRİS, R. SHREVE, JOSEP, A. BRİNK. 1985. Chemical Proces Industries, Mc.
Graw- Hill Book Company.
PAUl, M. SEFERİNOGLU, M. AYCIK, A. G. SANTRÖM, A. SMİTH, M , L. PAUL
J. 2006. Acid Leaching Of Ash And Coal:Time Depence And Trace Element
Occurrences. Science Direct.Int, J, miner . process.79.27-41
PEKER, İ. 1977. Düşük kalorili demirci köy linyitinden azotlu gübreler hazırlanması,.
İ.T.Ü. Kimya Mühendisliği Bölümü Doktora tezi.
PERRY , C. 1985. Chemical Engineer Handbook. V. Edt. Mc. Graw. Hill. Kogagusha.
SKRYABİN, F. A. M. ELEVENTA, E. V. 1970. Effectiveness of applying weathered
coals and carbon-humic fertilizers under cotton, tr Uses. Nauch-Issled Inst.
Khopkavad, No.16, 98-110
TSE. 2002. Kahverengi kömürler ve linyitler-hümik asitlerin tayini mütala 1 20020971
(TS 5869). Türk Standartları Enstitüsü-Bakanlıklar ANKARA
TSE. 2004.Toprak Islah edici ve Gelişim Düzenleyicileri Kral suyunda çözünebilir
Elementlerin Özütlenmesi. TS EN 13650
VENTER, H. DEKKER, J. CRONJE.I. 1994. Coal derived oxidation product for
seedling growth stimulation. Us Patent 5.302.524.
740

ESKİŞEHİR’DE AZOTLU GÜBRE TÜKETİMİ VE


DENGELİ GÜBRELEMENİN ÖNEMİ

Zerrin ÇELİK1 Nurdilek ATILGAN2


1
Tarım İl Müdürlüğü Çiftçi Eğitim ve Yayım Şb., İzmir. zrcelik@hotmail.com
2
Eskişehir Osmangazi Üniv., Ziraat Fakültesi, Eskişehir. dgulmez@ogu.edu.tr

ÖZET
Bitkilerin gelişmesi için gerekli bitki besin maddeleri içerisinde yer alan azot
(N), normal koşullarda, ürün artışı üzerine etkisi en fazla olan besin maddesidir. Azotlu
gübreler, bu özelliği nedeniyle diğer besin maddelerine kıyasla, ülkemizde ve dünyada
en fazla tüketilen gübrelerdir. Bu çalışmada, 2000-2005 yılları arasında Eskişehir
merkez ve ilçelerinde N’lu gübre tüketimi incelenmiştir.
Araştırmada, Eskişehir İl Tarım Müdürlüğü, Destekleme Şube Müdürlüğü’nün il
ve ilçelerde kullanılan fiziki azotlu gübre miktarlarına ait 2000-2005 yılları arasındaki
verileri kullanılmıştır. Çalışmanın sonuçlarına göre, 2000-2005 yıllarını kapsayan
dönemde ortalama kullanılan N’lu gübre miktarı 20.845 ton, ilde ihtiyaç duyulan miktar
ise 54.790 ton’dur. İlde yetişen bitki desenine göre birim alanda tüketilmesi gereken
azotlu gübre miktarı 141.8 kg N/ha iken, tüketiminin 54 kg N/ha olduğu belirlenmiştir.
Sonuçta, son yıllarda sürekli olarak üzerinde durulan nitrat kirliliği problemi ve
azotlu gübrelerin potansiyel olarak nitrat kirliliğine yol açabileceği endişesi araştırmanın
yapıldığı dönemlerde Eskişehir ili için bir tehlike oluşturmamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Eskişehir, azot, dengeli gübreleme.

NITROGENOUS FERTILIZER CONSUMPTION IN ESKIŞEHIR AND


IMPORTANT OF BALANCED FERTILIZING
ABSTRACT
Nitrogen is an essential nutrient for plants, which has more effective on crop
yield than the other plant nutrients. Nitrogen fertilizers are required by farmer in Turkey
and world. In this study, it was investigated to consumption of nitrogen fertilizer in
Eskişehir between 2000 and 2005 years.
In the study, it was used the data of Eskişehir Province Agriculture Directorate
and Supporting Department Directorate between 2000 and 2005 years. The amount of
nitrogen fertilizers used in Eskişehir was total 20.845 ton while the amount of need was
54.790 ton between 2000 and 2005 years. The need of consumption of N fertilizer in
unit area was 141.8 kg N/ha, however, the consumption of N fertilizer was 54 kg N/ha.
It was determined that Nitrogen fertilizers had no effect on nitrate pollution of
ground water as a problem in Eskişehir.
Key Words: Eskişehir, nitrogen, balanced fertilizing.

GİRİŞ
Eskişehir ilinin 582.505 ha toplam tarım arazisinin 450.327 ha (%77)’ında kuru
tarım yapılmaktadır ve yaklaşık %30 gibi bir oran olan 175.000 ha tarım toprağı her yıl
nadasa bırakılmaktadır. Kuru tarım sisteminin uygulandığı, Eskişehir ilinde ticari gübre
741

tüketimini belli bir düzeyin üzerine çıkması olanaklı değildir. Sulanan tarım arazilerinin
miktarı artmasıyla, nadasa bırakılan arazi miktarında azalma olacağı ve gübre
tüketiminin artacağı beklenmektedir.
Eskişehir ili köklü tarihsel, kültürel, ekonomi ve sanayi geçmişi, verimli tarım
arazileri ve coğrafi konumu sayesinde ülkemizin en önemli kentlerindendir. Eskişehir
İlinin toplam yüzölçümü 1.365.200 ha olup, bunun %43'ü tarım arazisi, %24'ü çayır-
mera, %24'ü orman, funda ve çalılık ve %9'u diğer araziler olarak dağılım
göstermektedir.
Eskişehir ilinde çeşitli büyük toprak grupları bulunmaktadır. İl alanının çok
büyük bir bölümü, Orta Anadolu kuşağının da yaygın toprak türü olan, kahverengi
topraklarla (%44.7) kaplıdır. İkinci sırada %25.3 orana sahip olan kahverengi orman
toprakları yer almaktadır. Bunlar organik madde bakımından zengin, olgun topraklardır.
Bu topraklar üzerinde orman görülür. Kuru tarıma elverişli olan, %14.2 oranında
kireçsiz kahverengi topraklar ve %7.6 oranında da alüvyal topraklar bulunmaktadır.
Satürasyon yüzdesine göre yapılan sınıflandırmada, Eskişehir tarım
topraklarının %48.4’ü tın, % 47.9’u killi-tın, % 2.9’u kil ve % 0.7’si kum bünyeye
sahiptir (Anonim, 1984). Bu dağılım ilde tarım için uygun toprak bünyesi varlığını
göstermektedir. İlde tarım topraklarının %0.3’ü asit (pH 6.5’den düşük), %8.2’si nötr
(pH 7.5), %91.5’i ise alkali (pH 7.5’den büyük) reaksiyona sahiptir (Eyüpoğlu, 1999).
İlde, yeryüzü şekillerinin oluşturduğu topografik yapının doğal sonucu olarak
gelişmiş bir akarsu ağı bulunmaktadır. Türkiye’nin en önemli akarsularından biri olan
Sakarya Irmağı, aynı zamanda da Eskişehir’in başlıca akarsuyudur. Sakarya Irmağı' nın
çok sayıdaki kolları içinde Porsuk Çayı başlı başına önem taşımaktadır.
Bu çalışmada, 2000-2005 yılları arasında Eskişehir ilinde tüketilen azotlu gübre
miktarı, ilde yetiştirilen bitkilere göre tüketilmesi gereken azotlu gübre miktarı ile
karşılaştırılıp, kimyasal gübrelemeden dolayı çevreye olabilecek zararları incelenmiştir.

MATERYAL VE METOD
İlde karasal iklim hakim olmasına karşın, Sakarya vadisinde Marmara ve
Akdeniz özelliklerini taşıyan “mikroklima” mevcuttur. Uzun yıllar ortalamasına göre
ilde, yılda toplam yağış 372.1 mm, ortalama sıcaklık 10.8 oC, ortalama nispi nem %
67’dir.
Çalışmada, araştırma materyali olarak, Eskişehir ili Tarım İl Müdürlüğü,
Destekleme Şube Müdürlüğü’nün İl ve ilçelerde kullanılan fiziki azotlu gübre
miktarlarına ait 2000-2005 yılları arasındaki verileri ile Türkiye Gübre ve Gübreleme
Rehberi (Anonim, 1995) verileri kullanılmıştır. Yine ilçelerin aynı yıllara ait ekiliş ve
üretim miktarları Tarım Bakanlığı Eskişehir İl Müdürlüğü’nden temin edilmiştir.
Gübre tüketimiyle ilgili karşılaştırmalarda, işlenen birim tarım arazisi ilkesine
göre ilçelerde tüketilen gübre miktarları dikkate alınmıştır.
Eskişehir ilinin ve ilçelerinin 2000-2005 yıllarını kapsayan dönemde azotlu
gübre ihtiyacının belirlenmesi, İl Müdürlüğü tarafından il ve ilçeleri bazında yetiştirilen
bitkisel ürünler için belirtilen üretim alanlarının, Türkiye Gübre ve Gübreleme
Rehberi’nde (Anonim, 1995) aynı bitkiler için uygulanması önerilen en yüksek düzey
olan gübre miktarları ile çarpılması sonucunda bulunmuştur. Çeşitli ülkelerde ve
ülkemizde tüketilen gübreler yakın bir geçmişe kadar fiziki miktarlarına göre ifade
ediliyordu. Bunun için gübrelerde, %21 saf N içeren Amonyum sülfata (A.S.)
dönüştürülerek fiziki miktarlar belirleniyordu. Günümüzde kimyasal gübreler içerdikleri
742

bitki besin elementlerine göre ifade edilmekte ve veriler buna göre düzenlenmektedir
(Kacar ve Katkat, 1999). Bu çalışmada da bitki besin elementleri ilkesi benimsenmiştir.
Birim alanda tüketilen gübre miktarının hesaplanmasında toplam gübre tüketimi
(N), işlenen tarım arazisine bölünmesi ile elde edilmiştir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Eskişehir İlinin Tarımsal Yapısı
Eskişehir ilinde Çizelge 1’de görüldüğü gibi en fazla ekim alanına sahip bitki
grubu tahıllardır. Bunu sırasıyla endüstri bitkileri, yem bitkileri izlemektedir. İlde en az
ekim alanına sahip grup ise yumrulu bitkiler grubudur. İlde sulanamayan arazi miktarı
2005 yılı itibarıyla 450.327 ha, sulanabilen arazi miktarı ise 132.178 ha’dır (Eskişehir İl
Tarım Müdürlüğü, Proje ve İstatistik Şube Müdürlüğü).
Çizelge 1. Eskişehir İli 2000-2005 Yılları Arasında Yetişen Bitkisel Ürünler Üzerinden
Arazi Dağılımı (ha)
2000 2001 2002 2003 2004 2005
Kuru 246.216 239.693 242.545 242.260 254.555 250.954
Tahıllar Sulu 67.456 74.753 74.698 79.093 87.480 89.972
Toplam 313.672 314.446 317.243 321.353 342.035 340.926
Kuru 14.406 13.153 16.708 13.963 6.263 7.039
Baklagiller Sulu 1.139 1.179 1.182 928 442 495
Toplam 15.544 14.332 17.890 14.891 6.705 7.534
Kuru 1.208 2.248 6.439 5.950 1.076 1.333
Endüstri Bitkileri Sulu 23.089 17.599 18.487 15.333 15.024 14.672
Toplam 24.296 19.847 24.926 21.283 16.100 16.005
Kuru 108 240 792 203 216 36
Yağlı Tohumlu Bitkiler Sulu 3.349 3.572 9.491 11.731 8.571 7.236
Toplam 3.457 3.812 10.283 11.934 8.787 7.272
Kuru 235 0 0 0 0 0
Yumru Bitkiler Sulu 1.756 2.222 2.145 1.729 2.498 2.434
Toplam 1.991 2.222 2.145 1.729 2.498 2.434
Kuru 1.122 1.416 1.521 2.167 1.001 1.598
Yem Bitkileri Sulu 7.907 8.469 9.871 8.298 7.887 9.300
Toplam 9.029 9.885 11.392 10.465 8.888 10.898
Kuru 54 33 37 60 77 47
Sebze Sulu 6.618 6748 6696 5882 6095 5.835
Toplam 6.673 6781 6733 5942 6172 5.882
Kuru 422 413 420 380 335 313
Meyve Sulu 2.309 2.437 2.468 2.444 2.155 2.234
Toplam 2.731 2.850 2.888 2.824 2.490 2.547
Kuru 194.890 194.192 173.647 175.139 176.118 176.569
Nadas Sulu 0 0 0 0 0 0
Toplam 194.890 194.192 173.647 175.139 176.118 176.569
Kuru 459.707 456.350 448.291 447.891 452.165 450.327
Tarım Arazileri Sulu 113.622 116.979 125.038 125.438 130.340 132.178
Toplam 573.329 573.329 573.329 573.329 582.505 582.505

Eskişehir’de tarım arazilerinin 202.609 ha’ı sulamaya elverişli alandır ve 2005


yılı itibarıyla %23’ü sulanabilmektedir. Eskişehir ilinin 2000-2005 yılları arasında
sulanan alanlarında çok büyük bir artış olmamış, 2005 yılında 2000 yılına göre yaklaşık
%14 oranında bir artış gerçekleşmiştir.
743

Eskişehir ili yasal durumu aile ortaklığı şeklinde olan tarım işletme sayısı en
fazla orana (%14.3) sahip olan ildir. Toplam işletme sayısının yaklaşık %21’i Merkez
ilçede, %16’sı Sivrihisar ilçesinde ve %13’ü Seyitgazi ilçesinde bulunmaktadır.
Eskişehir İli Azotlu Gübre Tüketimi
Eskişehir’de gübre üretimi yapan 3 adet firma bulunmaktadır. Bu firmaların iki
tanesi sıvı ve organik gübre, bir tanesi de katı gübre üretimi yapmaktadır. Ayrıca, 2005
yılı itibarıyla il genelinde gübre satışı yapan 82 adet bayi bulunmaktadır. Bayilerin
%34’ü merkez ilçede bulunmaktadır. Diğer fazla bayi bulunan ilçe ise Sivrihisar
ilçesidir.
2005 yılında; özel bayiler, Tarım Kredi Kooperatifleri (T.K.K.) ve pancar
kooperatifi en fazla DAP ve A.N (% 26-% 33) gübrelerini satmışlardır. Bu gübrelerin
tüketimi ilin üretim deseni nedeniyle en çok Eylül, Ekim, Mart ve Nisan aylarında
gerçekleşmiştir.
Gübre tüketimi üzerine iklim, toprak ve yetiştirilen bitki çeşidi yanında ekilen
arazi miktarı, üreticilerin alım gücü ile eğitim durumu gibi etmenler etkili olmaktadır.
Eskişehir’de de en fazla tüketilen gübreler azotlu gübrelerdir. İlde 2000-2005
yıllarını kapsayan dönemde tüketilen azotlu gübre miktarları çeşitlerine göre Çizelge
2.de verilmiştir.
Çizelge 2. Eskişehir ili 2000-2005 yıllarında tüketilen fiziki azotlu gübre çeşitleri ve
ortalama N miktarları (ton)

2000-2005 Satış (ton) Saf Azot


Miktarı
Gübre Cinsi 2000 2001 2002 2003 2004 2005 Toplam Ortalama (ton)
A.S.(%21) 1.428 1.128 1.466 2.546 2.673 2.917 12.158 2.026 426
A.N. (% 26) 19.532 15.702 14.527 17.710 12.366 17.057 96.894 16.149 4.199
A.N. (% 33) 3.206 3.434 6.073 7.243 14.873 17.343 52.172 8.695 2.870
Üre (% 46) 12.968 10.118 10.805 11.177 11.451 8.251 64.770 10.795 4.966
DAP (18:46:0) 30.409 20.269 26.673 29.822 31.652 34.160 172.985 28.831 5.190
20:20:0 3.315 3.976 5.542 3.758 4.342 2.572 23.505 3.918 784
15:15:15 806 594 2.116 2.571 3.921 2.864 12.872 2.145 322
12:30:12 6.628 5.784 6.697 5.257 5.305 5.135 34.806 5.801 696
20:20:0 +Zn 11.478 6.486 6.364 5.790 6.586 5.557 42.261 7.044 1.409
15:15:15 +Zn 80 5 9 63 158 284 599 100 15
P.N.* 34 22 8 12 22 17 115 19 3
K.N.** 4 1 0 1 22 17 23 4 1
Toplam 89.888 67.519 80.280 85.950 93.349 96.174 513.160 85.527 20.877
Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü Destekleme Şubesi. *P.N Potasyum Nitrat,** K.N. Kalsiyum Nitrat

2000-2005 yıllarını kapsayan dönemde azotlu gübre tüketimi 80.280 ile 96.174
ton arasında değişmesine karşın, dönem içinde gerçekleşen kriz yılı olan 2001 yılında
tüketim 67.519 tona kadar düşmüştür.
2000 yılında 89.888 ton olan azotlu gübre tüketimi, 2005 yılında 96.174 ton
olarak gerçekleşmiştir. Şekil 1. de görüldüğü gibi azotlu gübre tüketimi, 2001 yılında
krizin etkisiyle oldukça düşük gerçekleşmiştir. Daha sonraki yıllarda artan bir seyir
izlemiştir.
744

Azotlu Gübre Miktarı


200.000
150.000

(ton)
100.000
50.000
0

00

01

02

03

04

05
20

20

20

20

20

20
Yıllar

Şekil 1. 2000-2005 yıllarında Eskişehir ili azotlu gübre tüketim miktarı (ton)
Eskişehir ilinde 2000-2005 yılları arasında fiziki gübre çeşitlerinin toplam
tüketim değerlerine göre, tek besin elementi içeren gübreler içerisinde genellikle en
fazla %26’lık A.N. (96.894 ton)), kompoze gübreler içerisinde ise en fazla DAP
(172.985 ton) gübresinin tüketildiği izlenmektedir (Çizelge 2. ve Şekil 2). Tek besin
elementi içeren P ve K’lu gübrelerin tüketimlerinin ise düşük miktarlarda olduğu
görülmektedir. Son yıllarda piyasaya sunulan Zn’lu kompoze gübrelerin, verim artışı ve
kaliteye olan olumlu etkisinin çiftçiler tarafından görülmesi nedeniyle ilgi artmıştır.

30.000

25.000
Ortalama Tüketilen Gübre

20.000
Miktarı (ton)

15.000

10.000

5.000

0
AT
T

T
0

n
46

n
15

12
A

26

33

RA
6.

0.

+Z

+Z

R
LF

5.

0.
%

.4

.2

İT

İT
.1

.3
18

20

.0

15
RE
AT

15

12

N
.20

N
A

5.
AP

P.
A.

K.
Ü
R

.1
20
İT

İT

15
.N

.N
A

Gübre Çeşitleri

Şekil.2. 2000-2005 yıllarında Eskişehir ili azotlu gübre çeşitlerinin ortalama tüketim
miktarları (ton)
Gübrelerin tüketim miktarlarını yetişen ürünler belirlemektedir ve bitkilerin
çeşidi de etkili olmaktadır. İlde tahıllar grubundan buğdayın, arpanın ve tane mısırın;
endüstri bitkilerinden şekerpancarı ve ayçiçeğinin; yem bitkilerinden de yonca ve
silajlık mısırın yetiştirilmesi azotlu ve fosforlu gübrelerin tüketimini de artırmaktadır.
Şekil 3. de ilçelerin 2000-2005 yıllarını kapsayan dönemde ortalama olarak
tükettikleri saf N miktarı gösterilmiştir. Buna göre en fazla N tüketimi Merkez ilçede
gerçekleşmiş, bunu sırasıyla Çifteler ve Sivrihisar ilçeleri takip etmiştir.
745

Merkez ilçe, Çifteler, Mahmudiye, Seyitgazi ve Sivrihisar ilçelerinde sırasıyla


DAP ve % 26’lık KAN gübreleri en fazla tüketilmiştir. Alpu, Beylikova ve Günyüzü
ilçelerinde ise sırasıyla DAP ve üre gübreleri tüketilirken, Han ve İnönü ilçelerinde
sırasıyla % 26’lık KAN ve DAP gübreleri en fazla tüketilmiştir. Kompoze gübrelerden
20:20:0 % 1 Zn gübresinin en fazla tüketildiği ilçe olan Mihalıcçık da ilk sırayı DAP
gübresi almıştır. Mikroklima özelliği gösteren Mihalgazi ve Sarıcakaya ilçelerinde ise
üretilen mahsuller ve tüketilen gübreler açısından farklılık bulunmaktadır. Bu iki ilçede
de aynı dönem içerisinde en fazla sırasıyla A.S. ve % 26’lık KAN gübreleri
tüketilmiştir. Yetişen ürünler ise taze soğan, domates, hıyar, taze fasulye ve yaprağı
yenen sebzelerdir. Ancak Sarıcakaya ve Mihalgazi ilçelerinde A.S. gübresinin yoğun
bir şekilde kullanılması dikkat çekicidir. Hızlı çözünen A.S. gübresinin içerdiği azotun
bitkiye hemen elverişli forma dönüşmesi nedeniyle sağlanan fazla azot vejetatif
gelişmeyi artırmaktadır. Ancak bu iki ilçede yoğun seracılık ve sebze üretiminin
yapılması ve en az iki ürün alınması nedeniyle kirlilik ve sürekli A.S. gübresinin
kullanılması nedeniyle oluşabilecek tuzluluk problemi dikkat edilmesi gereken bir
konudur.

7.000
Ortalama Gübre (N) Tüketimi (ton)

6.000

5.000

4.000

3.000

2.000

1.000

0
an
ez

a
u

i

i
a

ık
le

r
z

az
ay
iy
ov

ön

i sa
lp

ga
k

H
fte

ıcç

tg
ud
A
er

ak
li k

İn

ih
al

yi
ün
Çi
M

al
m

rı c
ih

vr
y

Se
ih
ah
G
Be

Si
Sa
M
M

İlçe ler

Şekil 3.İlçelerde 2000-2005 döneminde ortalama tüketilen azotlu gübre miktarı (ton)
Eskişehir İli İçin Kuru ve Sulu Koşullarda Bitki Desenine Önerilen Azotlu Gübre
Miktarları
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü’nün Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi (1995)’ne göre Eskişehir ili için
kuru ve sulu koşullarda çeşitli ürünlere uygulanması için önerilen N miktarları Çizelge
3. de verilmiştir. N ihtiyacı belirlenirken ilde yetişen ürünler için organik maddenin
düşük olduğu durum düşünülerek önerilebilecek değerlerin en yüksek olanı
kullanılmıştır.
Eskişehir ilinin bitki cins ve gruplarına göre azotlu gübre kullanım ve ihtiyaç
analizi Çizelge 4. de verilmiştir. Tarım İl Müdürlüğü verilerine dayanarak yapılan
analizde; 2000-2005 yıllarını kapsayan dönemdeki verilerin 6 yıllık ortalaması
kullanılmıştır.
746

Çizelge 3. Göller Bölgesinde Eskişehir ili toprak analiz sonuçlarına göre çeşitli bitkilere
verilmesi gerekli azotlu gübre miktarları (kg N da-1)
Topraktaki Organik Madde Miktarları (%)
Bitki Çeşidi Sulu Kuru
0-1.0 1.1-2.0 2.1-3.0 3+ 0-1.0 1.1-2.0 2.1-3.0 3+
Meyve 12 11 9 7
Sebze 16 15 14 10
Bostan 9 8 7 6
Yonca 6 5 4 3
Mısır 18 17 16 12
Çeltik 19 17 15 10
Ayçiçeği 12 10 9 8
K.Fasulye 7 5 4 3
Anason 9 8 7 6
Haşhaş 9 8 7 6
Gül 7 6 5 4
Çayır 20 19 18 16
Buğday 15 14 12 9 10 9 8 6
Arpa 14 13 12 8 9 8 7 6
Patates 16 15 14 10 11 10 9 7
Ş.Pancarı 18 16 14 12 11 10 9 8
Bağ 13 12 10 8 10 8 7 6
K.Soğan 14 13 12 10 10 9 8 7
Nohut 5 4 3 3
Mercimek 5 4 3 3
Kimyon 8 7 6 5
Kaynak: Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi (1995)
Çizelge 3’den izlenebildiği gibi Eskişehir’de 2000-2005 yıllarını kapsayan dönem
içerisinde bir yılda kullanılan ortalama azotlu gübre (N) miktarı 20.845 ton, gereksinimi
ise 54.790 ton olarak tespit edilmiştir. Birim alanda tüketilen yıllık azotlu gübre miktarı
54 kg N/ha, birim alanda yıllık azotlu gübre gereksinimi ise 141,8 kg N/ha’dır.
Tüketilen azotlu gübre miktarı, gerekli olan miktarın altında kalmış, ancak % 38’si
seviyesinde tüketim gerçekleşmiştir.
En fazla azotlu gübre (N) tüketiminin tahıllarda gerçekleştiği bunu endüstri
bitkileri ile sebzelerin izlediği görülmektedir. En az azotlu gübre tüketimi ise
meyvelerde gerçekleşmiştir. Tahıllar içerisinde en fazla azotlu gübre buğday ve arpada
tüketilmiş, endüstri bitkileri içerisinde birinci sırayı şekerpancarı ve ayçiçeği almış,
sebzeler içerisinde de diğer grubunda bulunan sebzelerde tüketim en fazla
gerçekleşmiştir.
Şekil 4’de görüldüğü gibi bitki gruplarına göre işlenen birim tarım arazisinde en
fazla azotlu gübre ortalama 62 kg ha-1 olarak sanayi bitkileri grubunda saptanmış bunu
55,7 kg ha-1 ile tahıllar, 51,1 kg ha-1 ile de sebzeler izlemiştir. Baklagil grubunda birim
alana tüketilen azotlu gübre miktarı 19 kg ha-1 ile en düşük düzeyde bulunmuştur.
747

Çizelge 4. Eskişehir ili üretilen ürünler, azotlu gübre (N) ihtiyaç ve tüketim
karşılaştırması
Eskişehir İli 2000-2005 Yılları Ekilişleri (ha) Azotlu Gübre
Ürün Cinsi Gübre Tüketi
Ortala Birim Saf mi
2000 2001 2002 2003 2004 2005
ma (kg/d (ton) (ton)
Buğday 174.43 176.23 175.30 174.24 194.86 183.05 179.68 a)15 26.9 10.254,
Arpa 5127.74 0125.25 8
127.62 0
132.56 2
136.08 7
146.60 9
132.64 14 53 7.065,2
18.5 50
Mısır 1
307 1
571 9
1.166 8
1.261 9
1.718 2
978 7
1.000 18 71
180 0
68,5
Çeltik
12 7 35 7 7 20 15 19 3 1,1
Diğer
10.710 12.387 13.105 9.959 9.359 10.269 10.965 16 1.75 667,5
Tahıl

Toplam
313.20 314.44 317.24 318.03 342.03 340.92 324.31 4
47.4 18.056,
5
Fasulye
1.339 9796 3
1.312 5
942 5
516 6
528 5
936 5 61
47 70
17,8
Nohut
12.824 12.095 14.965 12.931 5.901 6.752 10.911 5 546 207,6
Mercim
1.342 1.181 1.556 938 214 148 897 5 45 17,1
Baklagil

ek
Diğer
40 77 57 80 74 106 72 5 4 1,4
Toplam
15.545 14.332 17.890 14.891 6.705 7.534 12.816 641 243,8
Ayçiçeğ
3.457 3.812 10.283 11.731 8.703 7.255 7.540 12 905 344,2
iPatates
Sanayi Bitkisi

1.092 1.070 827 789 521 468 795 16 127 48,4


22.610 17.599
Ş.Pancar 17.727 15.333 14.592 14.108 16.995 18 3.05 1.163,8
ı
Diğer
2.273 3.298 8.517 7.093 3.569 3.880 4.772 17 9
811 0
308,6
Toplam 29.432 25.779 37.354 34.946 27.385 25.711 30.101 4.90 1.865,1
Zeytin 52 60 60 60 60 70 60 10 26 0
2,3
A.Fıstığı 11 10 10 10 5 5 9 14 1 0,5
Bağ 1.522 1.522 1.525 1.540 1.331 1.349 1.465 13 190 72,4
Diğer 1.014 1.118 1.153 1.074 1.006 1.022 1.065 12 128 48,6
Meyve

Toplam 2.599 2.710 2.748 2.684 2.402 2.446 2.598 325 123,8
Baklagil 692 656 885 582 486 476 630 5 31 12
Bostan 1.284 1.308 1.596 1.242 1.319 1.379 1.355 9 122 46,4
Diğer 4.906 4.817 4.252 4.118 4.367 4.029 4.415 16 706 268,7
Sebze

Toplam 6.882 6.781 6.733 5.942 6.172 5.884 6.399 860 327,1
Yonca 7.368 7.698 8.388 6.115 5.502 6.218 6.882 6 413 157,1
Korunga 492 389 400 235 106 128 292 5 15 5,5
Yem Bitkisi

Burçak 20 12 87 1.144 14 72 225 5 11 4,3


Diğer 1.149 1.806 2.517 2.971 3.266 4.480 2.698 6 162 61,6
Toplam 9.029 9.905 11.392 10.465 8.888 10.898 10.096 601 228,5
Genel Toplam 376.48 373.74 393.14 386.75 393.38 393.18 386.32 54.790 20.845
2
Toplam Azot İhtiyacı 3
(ton) 5 3 4 6 6 54.790
Toplam Azot Tüketimi (ton) 20.845
Birim Alanda Azot Tüketimi (kg ha-1) 54
Tüketimin İhtiyacı Karşılama Oranı (%) 38
748

Azotlu Gübre (N)


(kg ha- 1)
70,0 62,0
60,0 55,7
51,1
47,6
50,0
40,0
30,0 22,6
19,0
20,0
10,0
0,0
T ahıllar Baklagiller Sanayi Bit. Meyve Sebze Yem Bit.
Bitki Grupları

Şekil 4. Azotlu gübrelerin işlenen birim tarım arazisi ilkesine göre bitki grupları bazında
tüketim durumu
Elde edilen sonuçlara göre ilde yetersiz azotlu gübre kullanımı olduğu
söylenebilir. Bunun nedeni olarak da iklim ve sulama olanakları, işletme büyüklükleri,
pazarlama sorunları ve gübreleme konusundaki bilgi eksikliği ve çiftçilerin alım gücünü
ifade eden gübre/ürün dengesinin bozukluğu sayılabilir.
İlde azotlu gübre tüketiminin artmasına yol açacak gelişmeler ise, sulu tarım
alanlarının giderek artması, yüksek verimli hibrit tohumların kullanılması ve giderek
yaygınlaşması olarak değerlendirilebilir.
Sonuç olarak; son yıllarda sürekli olarak üzerinde durulan nitrat kirliliği
problemi ve azotlu gübrelerin potansiyel olarak nitrat kirliliğine yol açabileceği endişesi
araştırmanın yapıldığı dönemlerde Eskişehir ili için bir tehlike oluşturmamaktadır (Çelik
ve Gülmezoğlu, 2007). Ancak, tekniğine uygun olmayan gübre kullanımı toprak, su ve
bitki sağlığı açısından sakıncalara yol açmaktadır. Yetersiz gübre kullanımı ise üretim
artışını azaltmaktadır. Fazla kullanılan gübrenin uzun vadede, çoraklaşma ve
tuzlulaşmaya neden olarak tarımsal üretimi geri dönülmez bir şekilde sınırlayacağının
farkında olmak ve gübre kullanımının azaltılmasının da verimi gereksiz yere azaltacağı
ve kirlenmiş bir toprağın temizlenmesinin çok zor ve pahalı olacağını bilmek, konunun
özünü oluşturmaktadır.
KAYNAKLAR
Anonim 1984. Topraksu Genel Müdürlüğü, Eskişehir İli Verimlilik Envanter Raporu ve
Gübre İhtiyaç Raporu. TOVEP Yayın No:22. Ankara.
Anonim, 1995, Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi. T.K.B. Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları. Ankara.
Çelik, Z. ve Gülmezoğlu, N., 2007. 18-21 Nisan 2007 Ulusal Çevre Sempozyumu.
Bildiri Özetleri. Mersin
Eskişehir İl Tarım Müdürlüğü, Destekleme, Proje ve İstatistik Şube Müdürlüğü
Kayıtları.
Eyüpoğlu, F., 1999, Türkiye Topraklarının Verimlilik Durumu. Toprak ve Gübre
Araştırma Enstitüsü Yayınları. Genel Yayın No: 220, Teknik Yayın No:T-67.
Ankara.
Kacar, B. ve Katkat, A.V., 1999, Gübreler ve Gübreleme Tekniği. Uludağ Üniversitesi
Güçlendirme Vakfı Yayınları. No:144. VİPAŞ Yayın No:20. Bursa.
749

XEROCHREPT BİR TOPRAĞA UYGULANAN ÇEŞİTLİ FOSFORLU


GÜBRELERİN MISIR BİTKİSİNİN ÇİNKO VE BAZI MİKRO BESİN
ELEMENTLERİ KAPSAMI ÜZERİNE ETKİSİ*

Aydın ADİLOĞLU* Neslihan MAZLUM


Namık Kemal Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Tekirdağ. *a_adiloglu@hotmail.com
*Neslihan Mazlum'un Yüksek Lisans tezinden üretilmiştir.

ÖZET
Bu araştırmada çinko (Zn) eksikliği görülen bir Xerochrept toprağa artan
miktarlarda çeşitli fosforlu gübre uygulamasının mısır bitkisinin gelişimi ve bazı besin
elementi içeriği üzerine etkisi araştırılmıştır. Araştırmada kullanılan toprak örneğinin
pH’sı 7.10; organik madde kapsamı % 1.18; CaCO3 içeriği % 1.89; yarayışlı P2O5
miktarı 7.18 kgda-1; yarayışlı Zn, Fe, Cu ve Mn içerikleri sırayla 0.18; 3.70; 0.87 ve
10.32 mgkg-1 ve tekstür sınıfı kildir. Laboratuvar koşullarında yapılan saksı
denemesinde mısır bitkisine 0, 5, 10 ve 15 kgda-1 P2O5 olacak şekilde TSP, DAP, 20-20-
0 ve 26-13-0 gübreleri uygulanmıştır. Ayrıca bütün saksılara 10 mg kg-1 Zn, ZnSO4
7H20 gübresinden uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, artan fosfor dozları mısır
bitkisinin kuru madde miktarını artırmıştır. Artan fosfor dozları ile bitkinin P, Fe ve Mn
kapsamları da artmış fakat Cu kapsamı azalmıştır. Fosforlu gübreler bitkinin Zn
kapsamını da azaltmıştır. Bitkinin en yüksek Zn kapsamı 26-13-0 gübresinin
uygulanmasıyla elde edilirken, en düşük Zn kapsamı ise DAP gübresinin verildiği
saksılarda belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Çinko eksikliği, fosforlu gübre, Xerochrept, mikro element, mısır.

EFFECTS OF INCREASING DIFFERENT PHOSPHORUS


FERTILIZERS ON ZINC AND SOME TRACE ELEMENTS CONTENTS OF
MAIZE PLANT IN TYPIC XEROCHREPT SOILS
ABSTRACT
This research was carried out to determine the effects of increasing different
phosphorus fertilizers on zinc (Zn) content of maize plant in Xerochrept soils. Soil pH
value was 7.10; organic matter amount was 1.18 %; CaCO3 content was 1.89 %;
available phosphorus was 7.18 kg P2O5 /da; available Zn, Fe, Cu and Mn contents were
0.18; 3.70; 0.87 and 10.32 mgkg-1, respectively and texture was clay (C). The pot
experiment was carried out under laboratory conditions using maize plant. Four different
doses of P2O5 (P0: 0; P1: 5; P2: 10 and P3: 15 kg P2O5 /da) were applied to each pot from
of TSP, DAP, 20-20- 0 and 26-13-0 fertilizers. Besides 10 mg kg-1 Zn were applied to
all pots as ZnSO4 7H2O. It was determined that dry matter yield of maize plant increased
with increasing different phosphorus fertilizer doses. Similarly P, Fe and Mn contents of
maize plant increased with increasing doses of different phosphorus fertilizers, but Cu
content of maize plant decreased with phosphorus application. Same way, Zn content of
maize plant decreased with increasing rates of different phosphorus fertilizers
application. The highest Zn content of plants was determined with 26-13-0 fertilizer and
the lowest Zn content of plants was determined with DAP fertilizer application.
Key Words: Zinc deficient, phosphorus fertilizer, Xerochrept, trace element, maize.
750

GİRİŞ
Bitkilerin en fazla kullandığı besin elementlerinden N, P ve K‘un eksikliği
durumunda ürünün kalite ve kantitesi bozulmaktadır. Fakat bu makro besin
elementlerinin yanı sıra bitkiler için mutlak gerekli olup, verim ve kalite üzerine önemli
etkileri olan Zn, Mn, Fe ve Cu gibi mikro besin elementlerinin de eksikliği durumunda
bitkilere mutlaka verilmesi gerektiği bilinmektedir.
Mikro elementler içerisinde dünyada ve ülkemizde Zn eksikliğine çok sık
rastlanmaktadır. Çinko eksikliği mikro element sıralamasında ilk sırayı almaktadır.
Günümüzde dünyada tüm tarım alanlarının % 30‘ unda, Türkiye de ise yaklaşık %
49.8‘inde Zn eksikliğinin bulunduğu yapılan araştırmalarda ortaya konulmuştur
(Sillanpaa, 1982; Eyüpoğlu ve ark. 1998). Çinkonun yarayışlılığı ile toprakların
bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Toprağın başta
yarayışlı P miktarı olmak üzere organik madde kapsamı, pH değeri, kireç içeriği,
yarayışlı Fe ve Mn kapsamı, topraktaki kil miktarı ve tipi gibi faktörler Zn’nun
yarayışlılığını doğrudan etkilemektedir.
Bitkilerin gelişiminde P ve Zn mutlak gerekli besin elementlerindendir. Bununla
birlikte bu elementler kontrolsüz olarak kullanıldıklarında birbirlerini zıt yönde
etkileyebilir ve bu da ürünün kalite ve kantitesinin azalmasına neden olabilir. Bu ters
etki genelde P’un aşırı kullanıldığı durumlarda Zn eksikliği şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Fosfor fazlalığı Zn’nun bitkideki taşınmasını olumsuz etkilemekte ve eksikliğine neden
olmaktadır. Ayrıca P toprakta çözünürlüğü düşük olan Zn- fosfat bileşikleri
oluşturmaktadır (Kacar, 1998).
Çeltik bitkisine Zn’lu ve P’lu gübre uygulamasının verime etkisinin araştırıldığı
bir çalışmada 0.25, 0.50, 1.00, 2.00, 4.00, ve 8.00 kg Zn/da dozlarında Zn, ZnSO4 7H2O
şeklinde ve 0.5, 10 ve 15 kg P2O5 /da dozlarında P ise TSP şeklinde ekimden önce
uygulanmıştır. Artan P miktarı ile birlikte çeltik sapının P, Mn ve Fe kapsamı artmış; Zn
ve Cu kapsamı ise azalmıştır (Savaşlı ve ark., 1998).
Toprağa değişik dozlarda uygulanan hümik asit ve fosforun kireçli bir toprakta
yetiştirilen mısır bitkisinin (Zea mays L.) Fe, Zn, Mn ve Cu içeriğine etkisini
incelenmiştir. Bu amaçla toprağa 3 dozda hümik asit (0, 250, 500 mgkg-1) ve 4 dozda P
(0, 20, 40, 80 mgkg-1) uygulanmıştır. Fosfor uygulamaları ile bitki kuru ağırlığı ve
topraktaki Fe konsantrasyonu artmış, Zn ve Cu miktarı azalmış, Mn konsantrasyonu ise
uygulamadan etkilenmemiştir (Erdal ve ark, 2000).
Azotlu, P’lu, ve K’ lu gübreler uygulayarak Pande ve ark (1985) tarafından
yapılan bir araştırmada, gübre uygulamalarıyla Mn, Cu ve Zn’ nun topraktaki
yarayışlılığının ve çeltik bitkisindeki konsantrasyonlarının azaldığı, Fe’ nin
elverişliliğinin ise az da olsa arttığı belirlenmiştir.
Bu araştırmada; Zn içeriği yetersiz olan bir Xerochrept toprağa uygulanan bazı
P’lu gübrelerin artan dozlarının, mısır bitkisinin Zn ve diğer bazı bitki besin elementi
kapsamları üzerine etkileri incelenmiştir.

MATERYAL VE YÖNTEM
Araştırmada kullanılan Xerochrept (Ekinci, 1990) toprak örneği Namık Kemal
Üniversitesi Ziraat Fakültesi uygulama ve araştırma arazisinden Jakson (1962)
tarafından belirtilen şekilde 0-20 cm derinlikten alınmıştır. Toprakta tekstür (Tüzüner,
1990); pH, kireç, organik madde, yarayışlı P, değişebilir K, (Sağlam, 2001) ve yarayışlı
mikro element (Fe, Cu, Zn ve Mn) (Lindsay ve Norvell, 1978) analizleri yapılmıştır.
751

Bitki örneklerinde ise P ve mikro element (Fe, Cu, Zn ve Mn) analizleri yapılmıştır
(Kacar ve İnal, 2008).
Saksı denemesinde plastik saksılara 4 mm’ lik elekten geçirilmiş 2 kg hava kuru
toprak konmuştur. Deneme 4 fosfor dozu x 4 gübre çeşidi x 3 paralel: 48 saksı şeklinde
şansa bağlı deneme desenine göre yapılmıştır. Fosfor dozları P0: 0, P1:5, P2: 10 ve P3: 15
kg P2O5 da-1 şeklinde TSP, DAP, 20-20-0, 26-13-0 gübrelerinden ve çözelti halinde; Zn
ise 10 mg kg-1 şeklinde ZnSO4 7H2O formunda ve çözelti halinde uygulanmıştır. Bütün
saksılara 150 mg kg-1 N olacak şekilde, çözelti halinde NH4NO3 uygulanmıştır.
Saksılara başlangıçta 5 adet mısır tohumu ekilmiş ve daha sonra her saksıda iki bitki
kalacak şekilde seyreltme yapılmıştır. Bitkiler çimlenmeden 50 gün sonra hasat edilerek
gerekli analizlere hazırlanmıştır. Elde edilen analiz sonuçları istatistiksel olarak
değerlendirilmiştir (Soysal, 2000).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Deneme Toprağının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri
Araştırmada kullanılan Xerochrept toprak örneğinin pH değeri 7.10; organik
madde miktarı % 1.18; kireç miktarı % 1.89; yarayışlı P205 miktarı 7.18 kgda-1 ve
değişebilir K20 miktarı da 19.57 kgda-1 olarak belirlenmiştir. Bitkilere yarayışlı Fe, Cu,
Zn ve Mn kapsamı ise sırayla 3.70; 0.87; 0.18 ve 10.32 mgkg-1’dır.
Toprağa Artan Miktarlarda Verilen Çeşitli Fosforlu Gübrelerin Mısır Bitkisinin
Kuru Madde Miktarına Etkisi
Toprağa artan miktarlarda uygulanan TSP, DAP, 20-20-0 ve 26-13-0 gübrelerinin
mısır bitkisinin kuru madde miktarı üzerine olan etkisi Çizelge 1’ de verilmiştir.
Çizelge 1. Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübrelerin mısır
bitkisinin kuru madde miktarı üzerine etkisi*
Gübreler Fosfor
Dozları Kuru Madde, g/saksı
Ortalama
1 2 3
TSP P0 2.08 2.30 2.18 2.18 c
P1 2.26 2.34 2.21 2.27 c
2.58 c
P2 2.71 2.87 2.66 2.74 b
P3 3.43 2.84 3.22 3.16 a
DAP P0 2.08 2.30 2.18 2.18 c
P1 2.69 3.10 2.74 2.84 b
2.95 b
P2 3.45 2.79 3.33 3.19 b
P3 3.69 3.82 3.36 3.62 a
20-20-0 P0 2.08 2.30 2.18 2.18 d
P1 2.85 3.09 3.17 3.03 c
3.43 a
P2 3.64 3.96 3.71 3.77 b
P3 4.43 5.01 4.80 4.74 a
26-13-0 P0 2.08 2.30 2.18 2.18 d
P1 2.88 3.28 3.02 3.06 c
P2 4.25 b 3.60 a
4.10 4.35 4.30
P3 5.76 4.48 4.57 4.93 a
* : Her gübre kendi içerisinde ayrı arı değerlendirilmiş olup aynı harf ile gösterilen ortalamalar arasında % 1
düzeyinde fark yoktur.
752

Çizelge 1 incelendiğinde TSP, DAP, 20-20-0, ve 26-13-0 gübrelerinin artan


miktarlarının mısır bitkisinin kuru madde miktarlarında artışlara neden olduğu
görülmüştür. Bu artışlar istatistiksel olarak % 1 düzeyinde önemli bulunmuştur.
Gübreler genel olarak değerlendirildiğinde ise en yüksek ortalama kuru madde
miktarları 3.60 gr /saksı ile 26-13-0 ve 3.43 gr /saksı ile 20-20-0 gübrelerinden elde
edilmiştir. Bu gübreleri 2.95 ve 2.58 gr /saksı değerleriyle DAP ve TSP gübreleri
izlemiştir (Şekil 1).
Bu araştırma bulgularına benzer şekilde yapılan bir araştırmada dört farklı dozda
DAP gübresi kullanılarak ve mısır bitkisi yetiştirilerek P uygulamalarının bitkinin bazı
biyolojik özellikleri üzerine etkileri incelenmiştir. Deneme sonunda artan P
miktarlarının bitkinin kuru madde miktarında önemli artışlara neden olduğu saptanmıştır
(Erdal ve ark. 2000).

4.00
26-13-0
20-20-0
Kuru Madde
(gr/saksı)

3.00 DAP
TSP

2.00

1.00
Gübreler

Şekil 1. Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübrelerin mısır bitkisinin
ortalama kuru madde miktarı üzerine etkisi.
Toprağa Artan Miktarlarda Verilen Çeşitli Fosforlu Gübrelerin Mısır Bitkisinin
Fosfor (P) Kapsamı Üzerine Etkisi
TSP, DAP, 20-20-0, ve 26-13-0 gübrelerinin artan miktarlarının mısır bitkisinin
P kapsamı üzerine etkisi Çizelge 2’ de verilmiştir.
Çizelge 2 incelendiğinde toprağa artan miktarlarda uygulanan P’lu gübreler
mısır bitkisinin % P kapsamını artırmıştır. Bu artışlar istatistiksel olarak % 1 düzeyinde
önemli bulunmuştur. Mısır bitkisinin en yüksek ortalama P kapsamı % 0.57 ile 20-20-0
gübresi ve % 0.54 ile 26-13-0 gübresinden elde edilirken bu gübreleri sırasıyla % 0.53
ve % 0.52 değerleriyle TSP ve DAP gübreleri izlemiştir (Şekil 2). Ancak istatistiksel
olarak 26-13-0 ile 20-20-0 gübreleri ve TSP ile DAP gübreleri arasında fark
bulunamamıştır.
753

Çizelge 2. Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübrelerin mısır


bitkisinin % P kapsamı üzerine etkisi*

Fosfor P, %
Gübreler Ortalama
Dozları
1 2 3
P0 0.41 0.46 0.44 0.43 b
P1 0.47 0.49 0.46 0.47 b
TSP 0.53 b
P2 0.58 0.60 0.61 0.59 a
P3 0.60 0.62 0.67 0.63 a
P0 0.41 0.46 0.44 0.43 c
P1 0.51 0.54 0.53 0.52 b
DAP 0.52 b
P2 0.54 0.55 0.51 0.53 b
P3 0.66 0.65 0.58 0.63 a
P0 0.41 0.46 0.44 0.43 c
P1 0.49 0.58 0.55 0.54 b
20-20-0 0.57 a
P2 0.60 0.68 0.63 0.63 a
P3 0.70 0.68 0.66 0.68 a
P0 0.41 0.46 0.44 0.43 b
P1 0.48 0.54 0.50 0.50 b
26-13-0 0.54 ab
P2 0.63 0.58 0.61 0.60 a
P3 0.63 0.69 0.65 0.65 a
*: Her gübre kendi içerisinde ayrı ayrı değerlendirilmiş olup aynı harf ile gösterilen ortalamalar arasında %
1 düzeyinde fark yoktur.

20_20_0
0.57
0.56
0.55 26_13_0
Fosfor %

0.54 TSP
0.53 DAP
0.52
0.51
0.5
0.49
Gübreler

Şekil 2. Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübrelerin mısır bitkinin
ortalama P kapsamı üzerine etkisi.
Toprağa Artan Miktarlarda Verilen Çeşitli Fosforlu Gübrelerin Mısır Bitkisinin
Çinko (Zn) Kapsamı Üzerine Etkisi
Toprağa artan miktarlarda uygulanan TSP, DAP, 20-20-0 ve 26-13-0
gübrelerinin mısır bitkisine Zn kapsamı üzerine etkisi Çizelge 3’ de görülmektedir.
754

Çizelge 3. Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübrelerin mısır


bitkisinin ortalama Zn kapsamı üzerine etkisi*
Gübreler Fosfor
Dozları Zn, mg kg-1
Ortalama
1 2 3
TSP P0 38.8 34.0 36.1 36.3 a
P1 30.4 32.5 31.6 31.5 b
29.6 b
P2 26.9 28.8 27.9 27.8 c
P3 21.1 23.6 23.3 23.0 d
DAP P0 38.8 34.0 36.1 36.3 a
P1 26.8 25.6 26.0 26.1 b
26.0 c
P2 23.4 20.6 21.3 21.7 c
P3 19.2 20.4 20.8 20.1 c
20-20-0 P0 38.8 34.0 36.1 36.3 a
P1 38.4 33.8 35.9 36.0 a
32.1 a
P2 29.6 32.4 30.2 30.7 b
P3 28.8 22.4 24.8 25.3 c
26-13-0 P0 38.8 34.0 36.1 36.3 a
P1 38.4 34.2 35.5 36.0 a
P2 33.7 b 32.9 a
34.8 32.6 33.9
P3 24.2 26.4 26.6 25.7 c
*: Her gübre kendi içerisinde ayrı ayrı değerlendirilmiş olup aynı harf ile gösterilen ortalamalar arasında %
1 düzeyinde fark yoktur.

Saksılara artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübreler mısır bitkisinin


Zn kapsamında azalmalara neden olmuştur. Bu azalışlar istatistiksel olarak % 1
düzeyinde önemlidir (Çizelge 3). En yüksek ortalama Zn kapsamı 26-13-0 gübresinden
32.9 mgkg-1 ile elde edilmiştir. Bu gübreyi sırasıyla 32.1; 29.6 ve 26.0 mg kg-1
değerleriyle 20-20-0, TSP ve DAP gübreleri izlemiştir (Şekil 3). Ancak 26-13-0 gübresi
ile 20-20-0 gübresi arasında istatistiksel olarak fark bulunamamıştır.

35.0
26-13-0 20-20-0

30.0 TSP
Zn, ppm

DAP
25.0

20.0
Gübreler

Şekil 3. Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübrelerin mısır bitkisinin
ortalama Zn kapsamı üzerine etkisi.
Bu sonuçlara benzer şekilde, topraklara artan miktarda P uygulaması ile birçok
araştırıcı mısır bitkisinin Zn kapsamlarında azalışlar belirlemişlerdir. Araştırıcılar bu
duruma sebep olarak da, P uygulamasının Zn’nun alınmasını engellemesini
755

göstermişlerdir (Khan and Zende, 1976; Çakmak ve Marschner, 1987; Raghbir ve ark,
1997; Kalfa ve ark, 1998; Erdal ve Kocakaya, 2003).
Elde edilen bulgular kullanılan gübreler arasında Zn’nun bitki tarafından
alınmasını etkilemesi bakımından 26–13–0 gübresinin tercih edilebileceğini
göstermektedir. Nitekim en yüksek kuru madde miktarı da bu gübrenin uygulandığı
saksılardan elde edilmiştir. Diğer taraftan Trakya Bölgesi Xerochrept toprakları
genellikle organik madde bakımından fakir, yarayışlı P miktarı bakımından ise yeterli ve
yüksek düzeydedir. Söz konusu bu gübre, bu toprakların organik madde kapsamı ve P
içeriği bakımından da tercih edilebilir durumdadır. Ancak daha sağlıklı yorum
yapabilmek için bu konuda tarla denemeleri de yapılmalıdır.
Toprağa Artan Miktarlarda Verilen Çeşitli Fosforlu Gübrelerin Mısır Bitkisinin
Demir (Fe) Kapsamı Üzerine Etkisi
Toprağa TSP, DAP, 20-20-0 ve 26-13-0 gübrelerinin uygulanmasıyla mısır
bitkisinin Fe kapsamı üzerine etkisi Çizelge 4’ de verilmiştir.
Çizelge 4’e göre, toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli P’lu gübreler mısır
bitkisinin Fe kapsamında artışlara neden olmuştur. Bu artışlar istatistiksel olarak % 1
düzeyinde önemlidir. Gübreler genel olarak değerlendirildiğinde en yüksek ortalama Fe
kapsamı 119.1 mgkg-1 ile 26-13-0 ve 114.9 mgkg-1 ile 20-20-0 gübrelerinden elde
edilmiştir. Bu gübreleri sırasıyla 111.6 ve 104.2 mgkg-1 değerleriyle TSP ve DAP
gübreleri izlemiştir (Şekil 4). Ancak 20-20-0 ile TSP gübreler arasında istatistiksel
olarak fark bulunamamıştır.
Toprağa artan miktarlarda verilen P’lu gübre (TSP) mısır bitkisinin Fe
kapsamının önemli ölçüde artmasına neden olmuştur Bu duruma sebep olarak mısır
bitkisine P uygulamasının bitkinin gelişimini etkilemesi ve Fe kapsamı üzerine olumu
bir etki yapmış olması gösterilmiştir (Savaşlı ve ark.,1998).
Çizelge 4. Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübrelerin mısır
bitkisinin ortalama Fe kapsamı üzerine etkisi*
Gübreler Fosfor
Dozları Fe, mg kg-1
Ortalama
1 2 3
TSP P0 88.4 96.7 93.4 92.8 c
P1 107.1 103.6 106.5 105.7 b
111.6 b
P2 128.4 132.0 131.1 130.5 a
P3 126.4 128.2 127.7 127.4 a
DAP P0 88.4 96.7 93.4 92.8 b
P1 92.7 95.4 83.5 93.8 b
104.2 c
P2 110.6 115.0 113.8 113.1a
P3 114.2 119.7 117.4 117.1 a
20-20-0 P0 88.4 96.7 93.4 92.8 c
P1 119.6 122.8 120.7 121.0 b
114.9 b
P2 129.4 132.2 131.8 131.1 a
P3 130.6 132.8 131.2 131.5 a
26-13-0 P0 88.4 96.7 93.4 92.8 c
P1 100.2 115.5 108.9 108.2 b
P2 137.4 a 119.1 a
136.4 138.8 137.1
P3 139.2 136.2 138.7 138.0 a
*: Her gübre kendi içerisinde ayrı ayrı değerlendirilmiş olup aynı harf ile gösterilen ortalamalar arasında %
1 düzeyinde fark yoktur.
756

120 26-13-0
20-20-0
TSP

Fe, ppm
110
DAP

100
Gübreler

Şekil 4. Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübrelerin mısır bitkisinin
ortalama Fe kapsamı üzerine etkisi
Toprağa Artan Miktarlarda Verilen Çeşitli Fosforlu Gübrelerin Mısır Bitkisinin
Bakır (Cu) Kapsamı Üzerine Etkisi
Toprağa artan miktarlarda uygulanan TSP, DAP, 20-20-0 ve 26-13-0
gübrelerinin mısır bitkisinin Cu kapsamı üzerine etkisi Çizelge 5’de verilmiştir.
Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübreler mısır bitkisinin Cu
kapsamında azalmalara neden olmuştur (Çizelge 5). Bu azalışlar % 1 düzeyinde
önemlidir. En yüksek ortalama Cu kapsamı 26-13-0 gübresi verilen saksılarda 14.9 mg
kg-1 ve 20-20-0 gübresinden 14.7 mg kg-1 ile elde edilmiştir. Bu gübreleri 12.3 ve 10.6
mg kg-1değerleriyle DAP ve TSP gübreleri izlemiştir (Şekil 5). 26-13-0 gübresi ile 20-
20-0 gübresi ve DAP ile TSP gübreleri istatistiksel olarak aynı gruba girmektedirler.
Çizelge 5. Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübrelerin mısır
bitkisinin ortalama Cu kapsamı üzerine etkisi*
Gübreler Fosfor
Dozları Cu, mg kg-1
Ortalama
1 2 3
TSP P0 14.6 18.8 15.1 16.1 a
P1 11.0 13.4 12.9 12.4 b
10.6 b
P2 7.6 8.5 7.9 8.0 c
P3 6.3 6.1 6.1 6.1 c
DAP P0 14.6 18.8 15.1 16.1 a
P1 14.4 13.2 16.3 14.6 a
12.3 b
P2 13.2 9.7 10.6 11.1 b
P3 8.5 7.3 7.2 7.6 c
20-20-0 P0 14.6 18.8 15.1 16.1 a
P1 14.4 17.6 14.8 15.6 a
14.7 a
P2 14.5 16.8 14.7 15.3 a
P3 10.2 12.4 12.8 11.8 b
26-13-0 P0 14.6 18.8 15.1 16.1 a
P1 15.4 18.6 14.9 16.3 a
P2 14.9 a 14.9 a
14.2 16.5 14.2
P3 11.4 12.9 12.6 12.3 b
*: Her gübre kendi içerisinde ayrı ayrı değerlendirilmiş olup aynı harf ile gösterilen ortalamalar arasında %
1 düzeyinde fark yoktur.
757

Topraklara artan miktarlarda P uygulanması mısır bitkisinin Cu kapsamında


azalışlara neden olmaktadır. Bunun nedeni ise, artan P uygulamasının bitki gelişimini
hızlandırması ve Cu yetersizliğine neden olmasıdır (Savaşlı ve ark, 1998; Güneş ve ark.
2000).

20.00

26-13-0 20-20-0
15.00
Cu, ppm

DAP
TSP
10.00

5.00
Gübreler

Şekil 5. Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübrelerin mısır bitkisinin
ortalama Cu kapsamı üzerine etkisi
Toprağa Artan Miktarlarda Verilen Çeşitli Fosforlu Gübrelerin Mısır Bitkisinin
Mangan (Mn) Kapsamı üzerine etkisi
Uygulanan TSP, DAP, 20-20-0 ve 26-13-0 gübrelerinin mısır bitkisinin Mn
kapsamı üzerine etkisi Çizelge 6’da görülmektedir.
Çizelge 6. Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli gübrelerin mısır bitkisinin
ortalama Mn kapsamı üzerine etkisi *
Gübreler Fosfor
Dozları Mn, mg kg-1
Ortalama
1 2 3
TSP P0 62.0 65.4 64.3 63.9 b
P1 64.0 62.4 64.9 63.7 b
65.4 b
P2 70.4 67.2 69.1 68.9 a
P3 66.2 65.4 64.8 65.4 a
DAP P0 62.0 65.4 64.3 63.9 c
P1 65.4 65.8 65.2 65.4 b
67.7 b
P2 68.2 72.6 75.1 70.9 a
P3 66.4 72.6 73.8 70.9 a
20-20-0 P0 62.0 65.4 64.3 63.9 c
P1 71.4 71.2 68.4 70.3 b
70.5 a
P2 77.6 79.0 74.6 71.7 b
P3 77.2 74.1 77.6 76.3 a
26-13-0 P0 62.0 65.4 64.3 63.9 c
P1 67.2 74.6 69.8 70.5 b
P2 78.0 a 71.2 a
76.8 79.7 77.5
P3 72.4 75.3 69.9 72.5 b
*: Her gübre kendi içerisinde ayrı ayrı değerlendirilmiş olup aynı harf ile gösterilen ortalamalar arasında %
1 düzeyinde fark yoktur.
758

Çizelge 6’ya göre, toprağa uygulanan çeşitli P’lu gübreler mısır bitkisinin Mn
kapsamında genel olarak artışlara neden olmuştur. Söz konusu bu artışlar % 1 düzeyinde
önemli bulunmuştur. Gübreler genel olarak değerlendirildiğinde en yüksek ortalama Mn
kapsamı 71.2 mg kg-1 ile 26-13-0 gübresinden elde edilmiştir. Bu gübreyi sırasıyla 70.5;
67.7 ve 65.4 mg kg-1 değerleriyle 20-20-0, DAP ve TSP gübreleri izlemiştir (Şekil 6).
Bu konuda daha önce farklı bölgelerde değişik bitkilerle yapılan araştırmalarda
benzer bulgular elde edilmiştir Araştırıcılar bu durumu bitkinin Mn alımı üzerine P ve
Zn uygulamasının olumlu etkisinin olduğu şeklinde açıklamışlardır (Khan ve Zende,
1976; Taban ve ark. 1995; Aydın ve ark. 2005).

72 26-130
20-20-0
70
DAP
Mn, ppm

68
66 TSP

64
62
Gübreler

Şekil 6. Toprağa artan miktarlarda uygulanan çeşitli fosforlu gübrelerin mısır bitkisinin
ortalama Mn kapsamı üzerine etkisi.

Sonuç ve Öneriler
Bu araştırmada, orta düzeyde yarayışlı P içeren ve Zn içeriği yetersiz olan
Xerochrept bir toprak örneğine artan miktarlarda çeşitli fosforlu gübreler (TSP, DAP,
20-20-0 ve 26-13-0) uygulandığında mısır bitkisinin kuru madde miktarı bütün gübre
çeşitlerinde kontrole göre önemli derecede artmıştır. En yüksek kuru madde miktarı 26-
13-0 gübresinden elde edilmiştir. Benzer şekilde artan miktarlarda uygulanan fosforlu
gübreler mısır bitkisinin % P kapsamını da kontrole göre önemli ölçüde artırmıştır. En
yüksek fosfor kapsamı 20-20-0 ve 26-13-0 gübrelerinin verildiği saksılarda
bulunmuştur. Artan miktarlarda uygulanan gübreler mısır bitkisinin Fe ve Mn
kapsamlarını da artırmıştır. Mısır bitkisinin Cu kapsamı ise uygulanan fosforlu
gübrelerden olumsuz etkilenmiş ve azalmıştır.
Artan miktarlarda uygulanan P’lu gübreler mısır bitkisinin Zn kapsamlarında
kontrole göre önemli ölçüde azalmalara neden olmuştur. Gübreler genel olarak
değerlendirildiğinde mısır bitkisinin en yüksek Zn kapsamı ortalama 32.9 mgkg-1 değeri
ile 26-13-0 gübresinin uygulanmasıyla elde edilmiştir. En düşük Zn kapsamı ise
ortalama 26.0 mgkg-1 değeri ile DAP gübresinin uygulandığı saksılarda belirlenmiştir.
Bu sonuçlar bitkinin kuru madde miktarı ile ilgili sonuçlarla uygunluk içerisindedir.
Mısır bitkisinin Zn kapsamı ile ilgili olarak bulunan bu sonuçlar son derece
önemlidir. Çünkü Trakya Bölgesi’nde uzun yıllardan beri ayçiçeği–buğday ekim nöbeti
şeklinde bir tarım yapılmaktadır. Bu durum topraklarda besin dengesini bozmakta ve
özellikle P’un toprakta birikimine neden olmaktadır. Nitekim bu çalışmada da ortaya
konulduğu gibi yörede Zn eksikliği görülen tarım alanlarında P içeriği düşük olan gübre
759

kullanılmasının dengeli bir bitki besleme ve gübreleme için gerekli olduğu


anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak Zn bakımından yetersiz olan tarım arazilerine aşırı P’lu gübre
kullanımından kaçınmak gereklidir. Bu tip topraklarda, toprak ve bitki analizleri de
dikkate alınarak P içeriği düşük olan gübreler (örneğin 26-13-0 gibi) tercih edilmelidir.
Aksi halde ülkemiz için önemli bir mikro element sorunu olan Zn eksikliği daha da
önemli boyutlara ulaşabilecek ve bu durum da ürünün kantite ve kalitesini olumsuz
olarak etkileyebilecektir.
KAYNAKLAR
Aydın, Ş.; Çoban, H.; Yağmur, B. ve Mordoğan, N. 2005. Bağda yapraktan Zn
uygulamalarının yapraktaki besin element içeriklerine etkisi. E.Ü. Ziraat Fak.
Dergisi, 42 (2): 131- 142.
Çakmak, İ and Marschner, H.1987. Mechanism of phosphorus-indiced zinc deficiency
in cotton. III. Changes in physiological availability of zinc in plant. Physiol.
Plant. 70:13-20.
Ekinci, H. 1990. Türkiye genel toprak haritasının toprak taksonomisine göre
düzenlenebilme olanaklarının Tekirdağ bölgesi örneğinde araştırılması. Ç.Ü.
Fen Bil. Enst. Doktora Tezi.
Erdal, İ.; Bozkurt, M.A. ve Çimrin, K.M. 2000. Hümik asit ve fosfor uygulamalarının
mısır bitkisinin (Zea mays L.) Fe, Zn, Mn ve Cu içeriği üzerine etkisi. Tarım
Bilimleri Dergisi, 6 (3), 91-96.
Erdal, İ. ve Kocakaya, Z. 2003. Bazı buğday çeşitlerinin farklı gelişim dönemlerindeki
çinko-fosfor etkileşimi. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü
Dergisi 7. 1 (2003) 9-14.
Eyüpoğlu, F. ; Kurucu, N. ve Talaz, S. 1998. Türkiye topraklarının bitkiye yarayışlı bazı
mikro elementler (Fe, Cu; Zn; Mn) bakımından genel durumu, s. 1-72 Köy Hiz.
Gen. Müd. Toprak ve Gübre Araşt. Enst. Müd. Yayınları, Ankara.
Güneş, A.; Alpaslan, M ve İnal, A. 2000. Bitki Besleme ve Gübreleme. A.Ü. Ziraat Fak.
Yayın. No: 1541, 576 s.
Jakson, M. L. 1962. Soil Chemical Analysis. Prentice Hall. Inc. 183 New York.
Kacar, B ve İnal A. 2008. Bitki Analizleri. Nobel Yayınları No: 1241, 892 s, Ankara.
Kacar, B. 1998. Toprakta çinkonun bulunuşu, yarayışlılığı ve tepkimeleri. I. Ulusal
Çinko Kongresi, S. 47-60, 12-16 Mayıs, Eskişehir.
Kalfa, H.; Gülüt, K.Y.; Atlı, M.; Eker, S.; Barut, H. ve Çakmak, İ. 1998. Artan oranlarda
uygulanan fosforun buğday yapraklarında çinkonun fizyolojik yarayışlılığına
etkisi. I. Ulusal Çinko Kongresi, S: 453-460, 12-16 Mayıs, Eskişehir.
Khan, A. A. and Zende, G. K. 1976. Effect of zinc and phosphorus fertilization on the
content and uptake of N, P, K, Ca, Mg, Fe, Mn and Zn by maize and wheat.
Mysore–Journal–of–Agricultural Sciences. 1976, 10: 4, 574 – 584; India
Lindsay, W.L. and Norvell, W.A. 1978. Development of a DTPA soil test for Zinc, Iron.
Manganese and Copper. Soil Sci. Amer. J. 42: 421 – 428.
Pande, N. C.; Samantoray, R. N. and Mohanty, S. K. 1985. Effect of subemengence on
changes in soil properties and yield and nutrient uptake by rice with varying
nutrio-environment in lowland soil. Journal of the Indian Suc. Soil Sci. Vol:
33(4): 816-820.
760

Raghbir, S.; Sharma, P. R.; Mohainder, S. and Ramesh, S. 1997. Phosphorus, sulphur
and zinc interactions in barley (Hordeum vulgare L.) concentration and uptake
of sulphur and zinc. Crop. Res. 14 (1): 45- 54.
Sağlam, M.T. 2001. Toprak ve Suyun Kimyasal Analiz Yöntemleri. T.Ü. Tekirdağ
Ziraat Fak. Yayınları, No: 189.
Savaşlı, E.; Brohi, A.R. ve Topbaş, M.T. 1998. Çeltik bitkisinin çinkolu ve fosforlu
gübrelere cevabı ve fosfor çinko ilişkisinin verime etkisi. I Ulusal Çinko
Kongresi, S: 445-452, 12-16 Mayıs, Eskişehir.
Sillanpaa, M. 1982. Micronutrients and the nutrient status of soils. A global study FAO
soils Bulletin, No: 48, FAO, Rome, Italy.
Soysal, M. İ. 2000. Biometrinin Prensipleri. T. Ü. Tekirdağ Ziraat Fak.Yayın No: 95,
Tekirdağ.
Taban, S.; Alpaslan, M. ve Turan, C. 1995. Artan miktarlarda verilen fosfor ve
manganın mercimek bitkisinin gelişmesi ile fosfor ve mangan kapsamları
üzerine etkisi. Tr. J. of Agriculture and Forestry, 19: 39-43.
Tüzüner, A. 1990. Toprak ve Su Analizi Labrotuvarları El Kitabı. T.C. Köy Hizmetleri
Gen. Müd. Ankara.
761

PÜSKÜRTME VE EMDİRME YOLUYLA GÜBRELENEN KIZILAĞAÇ,


SALKIM SÖĞÜT VE FINDIK SÜRGÜN YAPRAKLARINDAKİ AZOT, SU,
HAM LİF VE BAZI FENOLİK MADDE ORANLARINDAKİ DEĞİŞİM

Beran FİRİDİN
Giresun Üniv. Fen Edebiyat Fak. Biyoloji Böl., Giresun. firidin@ktu.edu.tr

ÖZET
Bu çalışmada, Alnus glutinosa (Gaertn) ssp. glutinosa., Salix babylonica L. ve
Corylus avellana L. bireylerinin yaprak kimyasal kompozisyonu gübreleme yoluyla
değiştirilmiştir. A. glutinosa ssp. glutinosa türünden genç ve yaşlı, S. babylonica ve C.
avellana türlerinden genç bireyler seçilerek 20-30 cm’lik, sürgün içeren dallar
yapraklarıyla kesilerek laboratuar ortamında 9 gün süren besleme deneyi ile
incelenmiştir. Besleme deneylerinde N-P-K katı gübre kullanılmış olup gübre çözeltisi,
sürgünlerden bir bölümüne daldan emdirilerek bir bölümüne ise yapraklara
püskürtülerek uygulanmıştır. Bitki yapraklarının kimyasal analizleri; yaprak azot
içeriğinin, C. avellana türünde % 2.97 den % 4.33’e, S. babylonica türünde % 2,47 den
% 3.68’e, genç A. glutinosa ssp. glutinosa türünde % 4.27 den 5.34’e, yaşlı Alnus
glutinosa ssp. glutinosa türünde ise % 4.04 den % 4.66’ya ulaştığını göstermesine
rağmen, istatistik analiz sonuçları, gübreleme uygulanan bitki yapraklarının özellikle
gallotanen, proantosiyanidin, toplam fenolik madde ve su miktarlarında azalmaların
olduğunu, lif miktarlarının ise bir miktar arttığını ortaya koymuştur (p<0.05). Diğer
taraftan, yaprak azot içeriğinde tespit edilen bu maksimum değerlerin uygulanan
yönteme göre istatistiksel olarak farklılık gösterdiği belirlenmiştir (p<0.05). Sonuç
olarak bu çalışma, farklı gübreleme yöntemlerine maruz bırakılmış bazı odunsu bitki
sürgünlerinin azot alım hızı ve kullanım oranlarını ve bu yöntemlerle artırılan azot
seviyesinin bazı yaprak kimyasallarının miktarına etkisini ortaya koymuştur.
Anahtar Kelimeler: Azot, gübre, emdirme, püskürtme, su, ham lif, fenolik, N-P-K,
kızılağaç, fındık.

CHANGE OF THE RATE OF NITROGEN, WATER, CRUDE FIBER AND


SOME PHENOLICS IN THE LEAVES OF SHOOTS OF ALDER, BABYLON
WILLOW AND HAZEL FERTILIZED VIA PULVERIZING AND ABSORBING
ABSTRACT
In this study, the leaf chemical composition of Alnus glutinosa (Gaertn) ssp.
glutinosa., Salix babylonica L. ve Corylus avellana L. were changed via fertilization.
The young and old individuals from. A. glutinosa ssp. glutinosa and the young
individuals from S. babylonica ve C. avellana were selected and the length of 20-30 cm
of branches, contain shoots that cuting with leaves, were investigation with feeding
experiment that continued 9 days in laboratory condition. In feeding experiment, N-P-K
solid fertilizer was used. Fertilizer solution applied to some parts of the shoot absorbing
from the branches and pulverizing to the leaves. Although the chemical analysis of the
leaves of plants demonstrated that the nitrogen content variation of the treated leaves of
young alder, old alder, babylon willow and hazel species was 4,27 % to 5,34, 4,04 % to
4,66, 2,47 % to 3,68, 2,97% to 4,33, respectively. The statistical analysis proved
decreases especially the contents of gallotannin, proanthocyanidin, total phenolics and
water the plants’ leaves that applied fertilizing but increas the content of fiber (p<0.05).
762

On the other hand, it’s determined that statistically differences of the maximum values
that determined in the nitrogen content of the leaves with respect to applying methods
(p<0.05).Consequently, this study presented that the taking speed and uitilization rates
of nitrogen of some woody plant’s shoots which exposed to different fertilizing methods
and the effect of the nitrogen levels that increased with this methods on the content of
some leaf chemicals.
Key words: Nitrogen, fertilizer, absorbing, pulverizing, water, crude fiber, phenolic, N-
P-K, alder, hazel.

GİRİŞ
Bitki hücrelerinde oluşan proteinler, bitkilerin bünyesinde nitrat
indirgenmesi ve protein yapımı gibi süreçleri kapsayan değişik metabolik işlemleri
denetlemektedir. Bu nedenle protein ürünlerinin yeni proteinlerin oluşumu için ortamda
bulunması zorunludur (Mengel, 1979). Bitkilerin bu metabolik zincir içerisinde, yaprak
gübrelemesi ile nitrat dahil diğer azot kaynaklarıyla birlikte fosfor ve potasyum
miktarının artırılması durumunda bu mekanizmanın hızının ve dolayısıyla da yaprağın
diğer kimyasal bileşenlerinin sentezinin hangi yönde değişim göstereceği araştırılmaya
değer bir konudur. Yaprak gübrelemesinden olumlu sonuçlar alınan araştırmalar yanında
olumsuz sonuçlar alınan çalışmalarda bulunmaktadır. Albregts ve Howard (1986)
tarafından yaprak ve topraktan NPK uygulaması sonucunda yaprak uygulamasının
toprak uygulaması kadar etkili sonuçlar vermediği saptanmıştır. Bu konu ile ilgili başka
bir çalışmada yaprak gübrelemesi yöntemi ile yaprak su ve ham lif miktarının azaldığı
tespit edilmiştir (Miller ve ark.,1961).Bunun yanında özellikle herbivor canlıların
saldırılarını önlemede etkili olduğu bilinen (Harborne, 1977) fenolik bileşiklerin
biyosentetik olarak kendi içerisinde heterojen bir grup olması karbon orjinli sekonder
bileşiklerin gübrelemeye verdiği farklı tepkilerin farklı biyosentetik orjinlerinin
bağımsız olarak belirlenebilmesine olanak sağlar. Fenolik bileşiklerin geniş ve çeşitli bir
grubu olan fenilpropanoid ve türevi bileşikler (Hidroksisinamik asitler, flavonoidler,
kondens tanenler ve lignin) fenilalanin tarafından sentezlenirler ve böylece protein
sentezi ile doğrudan rekabet halindedirler. Bunun yanında fenolik maddelerin ikinci
büyük grubu, öncü maddesi gallik asit olan hidrolize olabilen tanenlerdir. Bu bileşik
grubunun iki ayrı orjini olduğu bilinmektedir. Bu orjinlerden bir tanesi, şikimet
(shikimate) yolunun bir arametaboliti olan dehidroşikimik asit, diğeri ise fenilalanindir (
Ishikura ve ark 1984; Waterman ve Mole 1989; Gross 1992; Ossipov ve ark., 1995).
Böylece, dehidroşikimik asit vasıtasıyla gallik asit sentez yolunun gücüne bağlı olarak
protein sentezi ile doğrudan bağlantılı ya da değildirler. Dehidroşikimik asit yoluyla
hidrolize olabilen tanen sentezlenmesi, fenilpropanoidler kullanılarak sentezlenmesine
göre çok daha az karbon ve enerji gerektirir. Sonuç olarak bu çalışmada, farklı
gübreleme yöntemlerine maruz bırakılmış bazı odunsu bitki sürgünlerinin azot alım hızı
ve kullanım oranlarını ve bu yöntemlerle artırılan azot seviyesinin bazı yaprak
kimyasallarının miktarına etkisini araştırılmıştır.

MATERYAL VE METOD
Gübreleme deneyleri
Gübreleme işlemi, emdirme yoluyla günde 10 saat, püskürtme yoluyla ise günde
3 kez uygulanmıştır. Çalışmada A-crop N-P-K katı gübre (Agro altın, Samsun-
TÜRKİYE) kullanılmıştır. Seçilen katı gübreden çözelti hazırlamak için çözücü olarak
saf su kullanılmş olup çözelti konsantrasyonu 10 mg / ml ve ortalama ph değeri 6,2
olarak tespit edilmiştir. Gübrenin bileşimi aşağıda verilmiştir.
763

Toplam Azot: %18 (Amonyum N: %3.5, Nitrat N: %5.1, Üre N: % 9,4)


Fosfor Penta Oksit: %18
Potasyum Oksit: %18
Deneylerin başladığı 18 Temmuz 2006 tarihi dahil olmak üzere, çalışma süresi
tamamlanana kadar her güne ait bitki örnekleri, tarih kaydedilip alüminyum folyolar
içinde buzdolabında analizleri yapılmak üzere saklanmıştır.
Kimyasal Analizler
Yaprakların Kurutulması ve Öğütülmesi
Kimyasal analizler için, çalışmada kullanılan bitkilerden alınan yaprak
örnekleri, toplandıkları tarih kaydedilerek alüminyum folyo içine konulmuş ve
buzdolabında 40 C’de yaklaşık 1,5 ay bekletilmiştir. Yaprak örnekleri 2 gün süreyle 400
C’de etüvde bekletilmiş ve sabit ağırlığa kadar tekrar kurutulmuştur.
Fenolik Madde Ekstraksiyonu
Kurutulan bitki yaprak örneklerinin öğütülme işlemine geçilmeden önce
yaklaşık 10 günlük ölçümleri kapsayan bitki örneklerinden her bir günü içine alacak
şekilde örnek setleri oluşturulmuş ve oluşturulan bu setlere ait yapraklar öğütülmüştür.
Sonuç olarak her bitki türünden 10 adet örnek öğütülmüştür.
Öğütülen örneklerin her birinden 400 mg alınarak erlenmayer içine
konulmuştur. Daha sonra her örneğin üzerine, hazırlanan % 50’lik sıcak metil alkolden
40 ml ilave edilerek kaynatılmıştır. Kaynama işlemi gerçekleştikten sonra karışım oda
sıcaklığında soğumaya bırakılmıştır. Yeterince soğuyan karışımlar filtre kağıdı
yerleştirilmiş Buchner hunisinde vakum pompası yardımı ile hassas bir şekilde
süzülmüştür. Bu işlem her örnek seti için 3 kez yapılmıştır. Örnek setlerinden elde
edilen karışımlar rotary evaporatör cihazıyla yaklaşık 10 ml kalana kadar
yoğunlaştırılmıştır. Bu işlem sırasında karışımdan ayrılan metil alkolün saydamlığı
sürekli kontrol edilerek karışımın, alkol toplama bölümüne sızıp sızmadığı kontrol
edilmiştir. Sonuç olarak karışımdan elde edilmesi hedeflenen bitki ekstraktlarının %
50’lik olması için balonda kalan ekstrakt hacmi kadar saf metil alkol ilave edilmiştir.
Kimyasal Analizler
Kurutulup öğütülmüş bitki örneklerindeki toplam fenolik analizi Swain ve Hillis
metoduna göre yapılmıştır (Swain ve Hillis, 1959). Proantosiyanidin (kondense tanen)
analizi Bate-Smith (1975) metoduna göre yapılmıştır. Gallotanen analizi için Bate-
Smith (1977) metodu esas alınmıştır Azot tayini semi mikro Kjehdahl metodu ile
Kjeltec Auto 1030 analizörü (Tecator, Sweden) ile yapılmıştır (Allen ve ark. 1986). Lif
miktarı Morrison (1972)’un metodunda değişiklikler yapılarak belirlenmiş ve % lif
miktarı hesaplanmıştır.
İstatistik Analizler
Bitki yapraklarının azot, su, ham lif, proantosiyanidin, gallotanen ve toplam
fenolik içerikleri SPSS istatistik programının 10. versiyonu kullanılarak
değerlendirilmiştir.
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA
Kimyasal Analiz Sonuçları
Gübreleme işlemi yapılan bitki türlerinin çalışma süresi boyunca ölçülen (9
günlük) ortalama sekonder kimyasal (yoğunlaşmış tanen, gallotanen, toplam fenolik),
azot, lif ve su miktarları Çizelge 1, 2, 3 ve 4 te verilmiştir.
764

Çizelge 1. Alnus glutinosa ssp.glutinosa (6 yaş) yapraklarının gübreleme deney


gruplarında ortalama (standart sapma) sekonder kimyasal, lif, su ve azot içeriği yüzdesi
Kimyasal madde Kontrol Emdirme Püskürtme
a
Toplam azot 4.27 (0.74) z 4.56 (0.32)y 5.34 (0.62)x
a
Toplam fenolik 11.22 (0.28) x 9.23 (0.28)z 10.85 (0.16)y
ab
Gallotanen 2.76 (0.04) x 2.27 (0.04)x 1.77 (0.05)y
a
Proanthocyanidin 8.43 (1.98) x 8.31 (2.23)xy 8.26 (1.98)y
b
Lif miktarı 39.58 (4.36) xy 37.25 (2.84)y 40.12 (5.72)x
b
Su miktarı 72.38 (6.13) x 68.41 (9.35)y 61.96 (4.44)z

*Muameler arasındaki ortalama değerler Duncan çoklu karşılaştırma analizi ile


değerlendirilmiştir.a,b,c harflerleri bitkiler, x,y,z harfleri muameleler arasındaki ortalama değer
farklılığını tanımlamaktadır

Çizelge 2. Alnus glutinosa ssp glutinosa (16 yaş) yapraklarının gübreleme deney
gruplarında ortalama (standart sapma) sekonder kimyasal, lif, su ve azot içeriği yüzdesi
Kimyasal madde Kontrol Emdirme Püskürtme
a
Toplam azot 4.04 (0.18) z 4.28 (0.29)x 4.66 (0.66)y
a
Toplam fenolik 11.02 (0.36) xy 10.29 (0.81)y 11.07 (1.10)x

Gallotanen 2.72 (0.83)a x 2.51 (0.27)y 3.12 (0.52)x


c
Proanthocyanidin 7.36 (1.67) x 8.31 (2.01)y 7.45 (1.51)z
a
Lif miktarı 45.52 (2.37) z 48.62 (4.26)y 54.20 (4.95)x
d
Su miktarı 53.67 (3.61) y 60.21 (5.63)x 58.25 (9.38)x

*Bkz Çizelge 1.
Çizelge 1 ve 2 de görüldüğü gibi, çalışmada kullanılan iki ayrı kızılağaçtan
sağlanan yapraklarda ortalama sekonder kimyasal, lif, su ve azot içeriği birbirine
yakınlık göstermekte ancak 16 yaşındaki kızılağacın yapraklarında, püskürtme
grubunda gallotanen miktarı diğerindekinden yaklaşık 1.4 kat fazladır. Ayrıca 16
yaşındaki kızılağacın yapraklarında su içeriğinin 6 yaşındaki kızılağaç yapraklarından
özellikle kontrol ve emdirme gruplarında daha düşük değerlerde olduğu belirlenmiştir.
Çizelge 3. Salix babylonica L. yapraklarının gübreleme deney gruplarında ortalama
(Standart sapma) sekonder kimyasal, lif, su ve azot içeriği yüzdesi
Kimyasal madde Kontrol Emdirme Püskürtme
c
2.47 (0.30) z 2.82 (0.24)y 3.68 (0.42)x
Toplam azot
a
Toplam fenolik 11.61 (1.04) y 10.49 (0.69)z 12.17 (0.92)x
ab
Gallotanen 2.47 (0.30) y 2.77 (0.31)y 3.5 (0.52)x
b
Proanthocyanidin 7.62 (2.32) x 5.78 (1.34)z 7.45 (1.60)y
c
32.18 (3.45) y 48.62 (4.26)x 31.68 (3.12)y
Lif miktarı
a
84.67 (3.61) x 80.11 (5.63)x 68.25 (9.38)y
Su miktarı
*Bkz Çizelge 1.
765

Çizelge 3 te, Salix babylonica gübreleme deney gruplarında diğer bitkilerden ortalama
su miktarının yüksek, azot miktarının ise düşük olduğu görülmektedir. Lif miktarı
bakımından da Salix babylonica diğer bitkilerden daha düşük içeriğe sahiptir.
Çizelge 4. Corylus avellana L. yapraklarının gübreleme deney gruplarında ortalama
(standart sapma) sekonder kimyasal, lif, su ve azot içeriği yüzdesi
Kimyasal madde Kontrol Emdirme Püskürtme
b
Toplam azot 2.97 (0.43) y 4.17 (0.25)x 4.33 (0.38)x

Toplam Fenolik 8.76 (1.00)b x 7.45 (1.00)y 7.48 (1.10)y


c
Gallotanen 2,63 (0,30) y 3.21 (0.79)x 2.84 (0.63)xy
a
Proanthocyanidin 8.65 (3.51) xy 7.02 (1.93)y 9.55 (4.20)x
b
Lif miktarı 41.21 (4.15) x 40.10 (5.68)x 43.59 (6.35)x
c
Su miktarı 60.08 (4.96) z 69.24 (10.54)y 82.68 (7.01)x

*Bkz Çizelge 1.

Corylus avellana bitkisinde gübreleme deney gruplarında ortalama toplam fenolik


içeriğinin diğer bitkilerden belirgin şekilde düşük olduğu, bunun yanında azot içeriğinin
gübreleme gruplarında kontrole oranla belirgin artışlar gösterdiği görülmektedir
(Çizelge 4).
Tek yönlü veya aşırı azotlu gübre kullanımı sürgünlerdeki yaprakların daha iri
yapılı ve daha gevşek (kaba) yapılı olmasına neden olabilir. Yaprak sayısında bir artış
olmasa bile yaprak alanı genişleyeceği için bitkinin su sarfiyatı artabilir, buna ilave
olarak yaprak dokusu daha gevşek yapılı olunca su kaybı daha da fazla olmaktadır. Bu
çalışmada 6 yaşındaki kızılağaç ve salkım söğüt yapraklarında bu etki görülmüştür ve
gübrelenen yaprakların kontrole oranla daha çok su kaybettiği tespit edilmiştir.
Diğer taraftan yaprak ham lif içeriğinin, alınan azot miktarıyla ilişkili olup
olmadığını belirlemek için yapılan bir çalışmada, Cynodon dactylon bitkisinin ham lif
içeriğinin N-P-K gübrelemesinden etkilenmediği tespit edilmiştir. Ancak artan azot
seviyesinin yaprak ham lif miktarını bir miktar düşürdüğü gözlenmiştir. Sonuç olarak bu
çalışmada artan azot miktarı ile yaprak ham lif miktarı arasında herhangi bir ilişki (r = -
0,49) tespit edilememiştir. (Miller ve ark.,1961). Fındık yaprakları hariç çalışmada
kullanılan diğer bitki yapraklarında yaprak azot artışının lif içeriğini bir miktar artırdığı
tespit edilmiştir. Bu sonuç Miller ve arkadaşlarının (1961) mevcut sonuçları ile önemli
derecede uyum göstermemiştir. Bu farklılık, otsu bir tür olan Cynodon dactylon un azot
kullanım mekanizmasının odunsu türlerden farklı olabileceği düşüncesini akla
getirmektedir.
Muzika ve Pregitzer (1992), bitkilerde azot içeriğinin fenolik bileşiklerin
konsantrasyonunu, terpenoidlerden daha fazla etkilediğini ileri sürmektedir. Çünkü
fenolik bileşikler, şikimik asit yoluyla aromatik aminoasitlerden üretilir. Bu nedenle
proteinlerin ve fenolik bileşiklerin sentezi arasında güçlü bir biyokimyasal bağlantı
olduğu söylenebilir. Böylesi doğrudan bir metabolik ilişki, birçok bitki türünde ortaya
konmuştur (Margna, 1990). Bu konudaki en aydınlatıcı örnekler, soya fasülyesi
(Hahlbrock ve ark.,1974) ve akçaağaç (Westcott ve Henshaw ; Phillips ve Henshaw
1977) hücreleri ile yapılan çalışmalardan elde edilmiştir. Akçaağaç hücre kültürlerinde,
ortalama azot miktarı tükendikten sonra net protein sentezi azalırken kondens tanen
(proantosiyanidin) birikiminde artış meydana gelmiştir. Bu birikim gerçekleşirken
kültüre üre ilave edilmesiyle ortalama azot miktarı ikiye katlanmış ve tanen birikimi
durmuştur. Bu örnek, bitki doku ve hücrelerindeki fenolik madde miktarının kolaylıkla
766

değiştirilebilir olduğunu göstermektedir. Çünkü yüksek seviyede azot varlığında fenolik


ürünler azalırken, azot seviyesi yetersiz olduğunda fenolik ürünler artmıştır.
Bu çalışmada proanthocyanidin (kondens tanen) miktarının genç kızılağaç
yapraklarında kontrol grubunda işlemlerden fazla olduğu, yaşlı kızılağaç yapraklarında
ise emdirme grubunda püskürtme ve kontrole oranla artış kaydettiği tespit edilmiştir.
Salkım söğütte türünde yine kontrol grubunun emdirme ve püskürtme gruplarına oranla
daha yüksek değerlere sahip olduğu görülmüştür. Fındıkta ise püskürtme grubunda
kontrol ve emdirme gruplarına oranla daha yüksek değerler tespit edilmiştir. Bu sonuçlar
literatürde (Hahlbrock ve ark.,1974; Westcott ve Henshaw ; Phillips ve Henshaw 1977)
belirtilen gübreleme uygulamasıyla yaprak azotu artışının proanthocyanidin sentezinde
keskin bir azalmaya yol açtığı düşüncesiyle tam olarak uyum göstermemiştir. Çünkü
proanthocyanidin miktarı gübrelemenin uygulama şekline bağlı olarak kontrol
grubundan az çıkabildiği gibi yüksek değerlere de ulaşmıştır. Bu farklılık bitkilerin
genel azot metabolizma hızlarıyla ilgili olabileceği gibi uygulanan işlemnin azot
kullanım hızına etki biçimiyle de bağlantılı olabilir.
Gallotanen miktarı da genç kızılağaç yapraklarında kontrol grubunda işlem
gruplarına oranla fazla çıkmıştır. Salkım söğüt ve fındıkta bu durumun aksine işlem
gruplarında kontrolden fazla gallotanen tespit edilmiştir. Yaşlı kızılağaç yapraklarında
ise kontrol grubunda püskürtme grubuna oranla az, emdirme grubuna oranla daha fazla
gallotanen tespit edilmiştir. Çalışmada kullanılan bitki türleri arasında gallotanen
miktarlarının gübrelemeye verdiği farklı tepkilerin önemli bir nedeni öncü maddesi
gallik asit olan hidroliz olabilen tanenlerin sentez yolu için yukarıda belirtilen
farklılıklar olabilir.
Toplam fenolik içeriği, Hahlbrock ve arkadaşlarının (1974) soya fasülyesinde ve
Westcott ve Henshaw; Phillips ve Henshaw (1977)’ın Akçaağaç hücre kültürlerinde
gösterdiği gibi, genç kızılağaç ve fındıkta kontrol grubunda işlem gruplarına oranla daha
yüksek tespit edilmiştir. Bu duruma benzer şekilde yaşlı kızılağaç ve salkım söğütte
kontrol grubu, püskürtme grubuna oranla daha az, emdirme grubuna oranla daha fazla
toplam fenolik içeriğine sahip olduğu görülmektedir. Bu iki bitkiden yaşlı kızılağaç
türünde püskürtme yoluyla azot alım hızı, bitkideki mevcut azot miktarındaki fazlalıktan
etkilenmiş olabilir. Ancak püskürtme yoluyla azot miktarında belirgin düzeyde artış
kaydedilen salkım söğütte toplam fenolik madde içeriğinde artış tespit edilmiştir.
Francis ve Atwood (1961) Vaccinium macrocarpum da antosiyanin oluşumunun azot ve
fosfor uygulamasıyla önemli ölçüde ilişkili olduğunu, Bravdo ve Hepner (1987) de
benzer şekilde Vitis vinifera da azot ve fosfor uygulamasının antosiyanin içeriğini
azaltarak meyve gelişimini geciktirdiğini ileri sürmüşlerdir. Bu durumun aksine aynı
çalışmada Bravdo ve Hepner (1987) V. vinifera da azot ve fosfor uygulamalarının
serbest monoterpen içeriğini artırdığını iddia etmişlerdir. Diğer taraftan potasyum
uygulamasının yaban mersininde antosiyanin içeriğini artırdığı gösterilmiştir (Percival
ve Sanderson, 2004). İstatistik analiz sonuçlarına göre gübreleme deney gruplarında
günler bazında azot ve toplam fenolik madde miktarları, muhtemlen uygulanan
işlemlerde kök yoluyla gübre alımı yapılmaması veya azot, potasyum ve fosfor gibi
mikronutrientlerin bitki biyokimyasını yukarıda verilen örnekler gibi farklı şekillerde
etkilemesi nedeniyle düzensiz artış ve azalışlar göstermiştir. Sonuç olarak bu çalışma,
yaprak azot içeriğinin, C. avellana türünde % 2.97 den % 4.33’e, S. babylonica türünde
% 2,47 den % 3.68’e, genç A. glutinosa ssp. glutinosa türünde % 4.27 den 5.34’e, yaşlı
Alnus glutinosa ssp. glutinosa türünde ise % 4.04 den % 4.66’ya ulaştığını göstermesine
rağmen, istatistik analiz sonuçları, gübreleme uygulanan bitki yapraklarının özellikle
gallotanen, proantosiyanidin, toplam fenolik madde ve su miktarlarında azalmaların
olduğunu, lif miktarlarının ise bir miktar arttığını ortaya koymuştur (p<0.05). Diğer
taraftan, yaprak azot içeriğinde tespit edilen bu maksimum değerlerin uygulanan
767

yönteme göre istatistiksel olarak farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Dört bitki türünde de
emdirme yöntemine göre püskürtme yöntemiyle yaprak azot artışının daha fazla olduğu
tespit edilmiştir (p<0.05). Bu farklılığın sebebi, emdirme yönteminin kök yoluyla değil
taze odun dokusu ile dallardan uygulanması olabilir.

KAYNAKLAR
Albregts, E. E. and C. M. Howard, 1986. Response of strawberries to soil and foliar
fertilizer rates, Hort Science 21(5): 1140-1142.
Allen, S. E., Grimshaw, H. M., Parkinson, J. A., Quarmby, C. and Roberts, J. D., 1986.
Chemical Analysis. In: Champman, S. B. (eds) Methods in Plant Ecology, pp.11-
466. Blackwell Scientific Publications, Oxford.
Bate-Smith, E. C., 1975. Phytochemistry of Proantocyanidins, Phytochemistry 14:
1107-1113.
Bate-Smith, E. C., 1977. Astringent Tannis Of Acer Species, Phytochemistry, 16: 2331-
2336.
Bravdo, B. and Hepner, Y., 1987. Irrigation Managementand Fertigation to Optimize
Grape Compositionand Vine Performance. Acta Horticulturae 206: 49-67.
Francis, F. J and Atwood, W. M., 1961. The Effect of Fertilizer Treatment on The
Pigment Content of Cranberries, Proceedings of American Horticultural Science
77: 351–358.
Gross, G., 1992. Enzymatic Synthesis Of Gallotannins And Related Compounds. Rec
Adv Phytocem 26: 297-324.
Hahlbrock, K., Ebel, J., Oaks, A., Auden, J. and Liersch, M. 1974 Determinants Of
Specific Growth Stages Of Plant Cell Suspension Cultures By Monitoring
Conductivity Changes İn The Medium. Planta 118: 75-84
Harborne, J. B. 1977. Introduction to Ecological Biochemistry. Academic Press.
Peterborough
Ishikura, N., Hayashida S. and Tazaki, K., 1984. Biosynthesis Of Gallic Acids With 14C-
Labeled Compounds İn Acer And Rhus Leaves. Bot Mag (Tokyo). 97: 355-367.
Margna, U., 1990. Biological Chemistry, V. 33: Control Of Flavonoid Biosynthesis
With Primary Metabolism Of Plants (in Russian). Moscow: IISTI.
Mengel, K., 1979. Ernahrung und Stoffwehel der Pflanze FünteAuflage, M.1.144
Abbildungen und 20 teils farbigen tafeln. Veb Göstav Fischer-Verlag Jena.
Miller, W.J., Donker, J. D., Adams W. E and Stelly M., 1961.Effect of Fertilization
on the Crude Fiber Content and Crude Fiber-Nitrogen Relationship of Coastal
and Common Bermudagrasses. Agron J, 53: 173-174
Morrison, I. M., 1972. A Semi-Micro Method For The Determination Of Lignin And İts
Use İn Predicting Digestibility Of Forage Crops. J. Sci. Food Agric., 23: 455-
463
Muzika, R. M and Pregitzer, K. S., 1992. Effect Of Nitrogen Fertilization On Leaf
Phenolic Production Of Grand Fir Seedlings. Trees, 6: 241-244
Ossipov, V., Chernov, A., Zrazhevskaya, G. and Shein, I., 1995. Quinate:NAD(P)±-
Oxidoreductase From Larix Sibirica: Purification, Characterization And
Function. Trees, 10: 46-51.
768

Percival, D. and Sanderson, K., 2004. Main and İnteractive Effects Of Vegetative-Year
Applications Of Nitrogen, Phosphorus, And Potassium Fertilizers On The Wild
Blueberry. Small Fruits Review. 3, 1-2 , 105-121. In Proceedings Of The Ninth
North American Blueberry Research And Extension Workers Conference.
Phillips, R. and Henshaw, G. G., 1977. The Regulation Of Synthesis Of Phenolics İn
Stationary Phase Cell Cultures Of Acer pseudoplatanus L. J Exp Bot, 28: 785-
794.
Swain, T. and Hillis, W. E., 1959. The Phenolic Constituents Of Prums domestica, J.
Sci. Food Agric 10: 63-68.
Waterman, P. G. and Mole, S., 1989. Extrinsic Factors İn İnfluencing Production Of
Secondary Metabolites İn Plants. 107-134 In Bernays EA (Ed) Insect-Plant
İnteraction, CRC Press.
Westcott, R. J. and Henshaw, G. G., 1976. Phenolic Synthesis And Phenylalanine
Ammonia-Lyase Activity İn Suspension Cultures Of Acer pseudoplatanus L.
Planta, 131,67-73.
769

HAMFOSFAT VE TRİPLE SÜPER FOSFAT UYGULAMALARININ FINDIĞIN


VERİM VE BAZI BİTKİ BESİN MADDESİ İÇERİKLERİ ÜZERİNE ETKİSİ

Ceyhan TARAKÇIOĞLU
Ordu Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Ordu. ctarakcioglu@hotmail.com

ÖZET
Bu çalışmada, fosforlu gübre ile hamfosfat uygulamalarının fındık bitkisinin
verim ve bazı verim öğeleri ile yaprakların kimi bitki besin maddesi içerikleri üzerine
etkilerini belirlemek amacıyla hamfosfatın doğrudan fındık bahçelerinde
kullanılabilirliliği araştırmaya çalışılmıştır. Bu amaçla fındık bitkisine 0-100-200-300 g
P/ocak dozlarında hamfosfat (%30.46 P2O5) ve triple süper fosfat (%41 P2O5) tesadüf
parselleri deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak uygulanmıştır. İki yıllık araştırma
sonuçlarına göre; denemenin ilk yılında toplam zuruflu yaş ağırlık ve kabuklu kuru
ağırlık cinsinden verimin yüksek olduğu tespit edilmiştir. Her iki yılda en yüksek verim,
100 adet kabuklu ve iç fındık meyve ağırlığı 200 g P /ocak uygulamalarında triple süper
fosfat gübresinden elde edilmiştir. Hamfosfat uygulamasında ise 300g P/ocak dozunda
yüksek verim elde edilmiştir. Fındık bitkisi yapraklarının N içerikleri üzerine
uygulamaların önemli bir etkisi olmazken, 2. yılda yaprakların N içeriklerinin yüksek
olduğu tespit edilmiştir. Artan düzeylerde uygulanan hamfosfat ve triple süper fosfat
dozları ile yaprakların P içeriğinin artış gösterdiği ve denemenin ikinci yılında
yaprakların P içeriğinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ham fosfat, gübre, fosfor, fındık

EFFECTS OF ROCK PHOSPHATE AND TRIPLE SUPERPHOSPHATE


APPLICATIONS ON YIELD AND SOME LEAF NUTRIENT CONTENTS OF
HAZELNUT
ABSTRACT
The study was conducted to determine the effects of rock phosphate and
phosphorus fertilizer on yield, yield parameters and some leaf nutrient contents of
hazelnut. For this purpose, phosphorus application rates based on 0, 100, 200 and 300 g
P per ocak with rock phosphate (30.46 %) and triple superphosphate (41.0 %). The
experimental design was a completely randomized design with three replications.
According to the two year results, in the first year total fresh husk yield and nut yield
were higher than the second year. Nut yield, 100 nut weight and 100 kernel weight of
hazelnut were found the highest in 200 g P/ocak doses of triple superphosphate every
two years. Nut yield was also increased by 300g P/ocak doses of rock phosphate
application. Although nitrogen contents of hazelnut leaves were not influenced by
application in the first year, but in the second year was very high. Increasing P
application increased P contents of leaves and second year were higher than the first
year.
Key Words: Rock phosphate, fertilizer, phosphorus, hazelnut.
GİRİŞ
Fındık, ülkemizin ihraç ürünleri arasında önemli bir yere sahip olup; 1.21 milyar
dolarlık bir ihracat değeri ile ilk sırada yer almaktadır. Dünya fındık üretimi ve
ihracatında ilk sırada yer alan ülkemizde Ordu, Giresun ve Samsun illeri üretim alanı ve
770

üretim miktarı bakımından sırasıyla önemli bir yer tutmaktadır (Anonim 2005).
Türkiye’nin fındık üretimi 350.000-600.000 ton arasında yıldan yıla değişmekle birlikte,
2005 yılı verilerine göre 530.000 tondur. Dünya fındık üretiminin yaklaşık %70’ini
gerçekleştirmemize rağmen, Ülkemizde dekara 75 kg ürün alınırken, İtalya’da 125 kg,
ABD’de 168 kg ürün alınmaktadır (Çamlıbel, 1995). Karadeniz Bölgesi’nde tüketilen
P’lu gübrelerin kullanılması gereken miktara oranı %21.2 olup (Eyüpoğlu, 2002); verim
düşüklüğünün sebebini doğrular niteliktedir.
Fındıkta gübreleme denemelerinden sonuç alabilmek için uzun yıllar
beklenilmesi gerektiği, fındığın N ve K ihtiyacının fazla, P ihtiyacının az olduğu
bildirilmiştir (Genç, 1976). Çevre şartlarına bağlı olarak fındıkta gübre uygulama
zamanının değişebileceğini, azotlu gübrelerin %35’inin mart-nisan, %50’sinin mayıs ve
%15’inin de ekim-kasım aylarında uygulanabileceğini; K’un hasadı takip eden periyotta
uygulanması ile iç fındık ve sağlıklı yaprak oluşumunun arttığı bildirilmiştir (Tous et al.
1994). Ordu yöresinde yetiştirilen fındık bitkisinin beslenme durumunu belirlemek üzere
yapılan araştırmada; toprak analiz sonuçlarına göre %23.1, yaprak analizlerinde ise
%64.6 oranında bitkinin fosfor bakımından yetersiz beslendiği tespit edilmiştir
(Tarakçıoğlu ve ark. 2003).
Kaya fosfatlar, fosforlu gübrelerin üretiminde en önemli ham madde kaynağıdır.
Bununla birlikte, kaya fosfatların mineralojik yapıları sebebiyle, yüksek P gereksinimi
olan bitkilerde kullanıldığında yetersiz kalmaktadır. Bu yüzden işlenmiş kaya fosfatların
kullanılması bitkiler için daha yararlı olduğu araştırmalarla ortaya konulmuştur (Rajan et
al.1993, Erdal ve Hatipoğlu 1996). Kaya fosfatların asit topraklarda kullanımına yönelik
araştırmalarda mevcut olup (Gatiboni et al.2003; Osztoics et al. 2005; He et al. 2005);
ham fosfatların süper fosfat kadar etkili olabilmesi için süper fosfata oranla 3-10 kat
daha fazla uygulanması gerektiği Bolland ve Gilkes (1990) tarafından bildirilmiştir.
Çağatay vd (1973), ham fosfatların nötr reaksiyonlu topraklarda verim artışı
üzerine etkisinin asit topraklar kadar etkili olmadığını bildirmişlerdir. Ülgen ve Alkan
(1989), Karadeniz ve Marmara Bölgesi asit reaksiyonlu topraklarda mısır bitkisi ile
yapılan çalışmalarda ham fosfat uygulamasının verimi artırdığını bildirmişlerdir.
Aydeniz ve Brohi (1991a,b,c) asit ve nötr toprakta ham fosfatın marul, arpa, pamuk
bitkisinin kuru madde ve fosfor içeriğini sürekli ve düzenli olarak artırdığını
saptamışlardır.
Chien et al. (2003), alkali toprakta 8 farklı kaya fosfatın artan uygulama dozları
ile kolza bitkisinde ürünü artırdığını; nispi agronomik etkinliğin %42 ile %88 arasında
değiştiğini tespit etmişlerdir. Erdal ve Hatipoğlu (1996), hamfosfat uygulamasının yulaf
ve kolza bitkisinde kuru madde ile fosfor kapsamları üzerine asit ve nötr reaksiyonlu
topraklarda ayrımlı olduğunu, yarı yanmış kaba atığın fosfor kaynağı olarak topraklarda
TSP’ye yakın etki gösterdiğini bildirmişlerdir. Mutuo et al. (1999), Kenya’da asit
reaksiyonlu toprağa uygulanan ham fosfatın mısır bitkisinde veriminde TSP kadar etkin
olduğunu, 1.sezonda nispi agronomik etkinliğin %107, 2. sezonda ise %79 oranında
olduğunu tespit etmişlerdir. Utomo (1995), asit reaksiyonlu toprakta kaya fosfat
uygulamasının 2 aylık inkübasyon sonucunda toprağın değişebilir Al içeriğini
azalttığını, pH’sını arttırdığını tespit etmiş olup, sera denemesi sonucunda mısır
bitkisinin verimini TSP kadar olmamakla birlikte artırdığını ve nispi agronomik
etkinliğinin yüksek olduğunu saptamıştır.
Bu çalışmada, artan düzeylerde uygulanan ham fosfatın yörede fındık
bahçesinde kullanılabilirliğini belirlemek üzere, fındık bitkisinin verim ve verim
unsurları ile yaprakların bazı bitki besin maddesi içerikleri üzerine etkisi araştırılmıştır.
771

MATERYAL VE METOD
Bu araştırmada, 2005 ve 2006 yıllarında Ordu’nun Merkez ilçesine bağlı sahil
kolda bulunan Akçatepe Köyü’ndeki üretici bahçesinde yaygın çeşit olan Palaz çeşit
fındık bitkisi kullanılmış, tesadüf parselleri deneme desenine göre 3 paralelli olarak iki
yıl süre ile yürütülmüştür. Deneme kullanılan ham fosfat materyali, Mazıdağı fosfat
tesislerinden temin edilmiş olup; 0.250 mm’lik elekten elendikten sonra uygulanmıştır.
Araştırmada ham fosfatın az olması ve Kaya ve Küçük (1988) tarafından yapılan
fındığın ekonomik fosforlu gübre ihtiyacını belirlenmesine yönelik çalışma sonuçları
dikkate alınarak 0-100-200 ve 300 g P/ocak olacak şekilde ham fosfat (% 30.46 P2O5 )
ve triple süper fosfat (%41 P2O5 ) gübresinden, ocak ayı ortasında her iki yılda fındık
ocaklarındaki dalların taç iz düşümüne açılan 12-14 adet çukurlara 15-20 cm toprak
derinliğine banda homojen bir şekilde uygulanmıştır. Temel gübrelemede ise nisan
ayında %26’lık kalsiyum amonyum nitrat gübresinden her bir ocağa yaklaşık 250
gN/ocak düzeyinde ocakların taç iz düşümüne serpilmiş ve 10-15 m toprak derinliğine
karıştırılarak uygulanmıştır.
Fındık bitkisinde yaprak örneklemesi her iki yılda Temmuz ayı ortasında, bir
insan boyu yükseklikteki meyveli dalların o yılki orta kuvvetteki sürgünlerinden, güneş
gören hastalıksız sürgün uçlarından itibaren üçüncü ve dördüncü yapraklar alınmıştır
(Stebbins, 1969). Hasat işlemi Ağustos ayı ilk haftasında her ocaktaki 3 dal toplanarak
yapılmış ve toplam zuruflu yaş ağırlığı elektronik terazide tartılarak belirlenmiş ve
bundan rastgele 500-600 g yaş zuruflu fındık örneği alınmıştır. Alınan örnekler el ile
ayıklanmış, laboratuara serilerek kurutulmuş ve kuru kabuklu fındık ağırlıkları
belirlenmiştir. Yaprak örneklerinde analiz öncesi işlemler yapılarak; toplam N Kjeldahl
yöntemine göre belirlenmiştir (Bremner 1965). Nitrik asit ile kuru yakılan yaprak
örneklerinde toplam fosfor, vanado molibdo fosforik sarı yöntemine (Kitson ve Mellon
1944) göre spektrofotometrede belirlenmiştir. Ham fosfatta toplam fosfor analizi Kacar
(1990) tarafından bildirilen yöntemle yapılmıştır.
Denemenin yürütüldüğü bahçeden alınan toprak örneklerinde tekstür hidrometre
yöntemi ile (Bouyoucos 1951); kireç Scheibler kalsimetresi ile, toprak reaksiyonu 1:2.5
toprak:su karışımında, organik madde modifiye edilmiş Walkley-Black yaş yakma
yöntemine göre, toplam azot Kjeldahl yöntemine göre, bitkiye yarayışlı fosfor 0.03 N
NH4F+0.025 N HCl ekstraksiyonu ile, değişebilir potasyum nötr 1N NH4OAc ile Kacar
(1995) tarafından belirtildiği şekilde yapılmıştır. Veriler TARİST paket programı ile
analiz edilmiş, ortalamalar LSD testi ile karşılaştırılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Deneme bahçesi toprağı (0-30 cm) killi bir tekstüre sahip olup, pH’sı 5.60 ile
hafif asit reaksiyonlu, eseri miktarda kireç, %2.83 ile organik madde içeriği orta,
%0.117 ile toplam azot içeriği yeterlidir. Bitkiye yarayışlı P kapsamı 7.59 mg/kg ile
orta, değişebilir K içeriği 162.4 mg/kg ile yeterli olarak tespit edilmiştir.
Fındık bitkisine uygulanan ham fosfat ve triple süper fosfat dozlarının verim ve
bazı verim öğeleri üzerine olan etkileri Çizelge 1,2,3 ve 4’te verilmiştir. Artan
düzeylerde uygulanan fosfor dozlarına bağlı olarak fındık bitkisinin zuruflu yaş ağırlığı
artış göstermiş olup; TSP gübre uygulamasında en yüksek verim her iki yılda da 200 g
P/ocak düzeylerinde 3.55kg ve 3.71kg olarak elde edilmiştir. Ham fosfat uygulamasında
300 g P/ocak dozunda en yüksek zuruflu yaş ağırlık elde edilmiştir. Her iki uygulamada
2. yılda verimde azalma gözlenmiştir. Artan düzeylerde uygulanan fosforun zuruflu yaş
ağırlık cinsinden verim üzerine etkisi istatistiki açıdan ilk yıl önemsiz ikinci yılda %1
düzeyinde önemli bulunmuştur.
772

Ham fosfat ve TSP uygulamaları arasında her iki yılda istatistiki açıdan %5,
fosfor dozunda ise ikinci yıl %1 düzeyinde önemli ilişkiler tespit edilmiştir (Çizelge 1).
Ham fosfatın fındık bahçelerinde kullanımına yönelik çalışmalar mevcut değildir.
Özellikle fındığın Karadeniz Bölgesi ve Ülkemiz ekonomisindeki yeri dikkate
alındığında bu konunun detaylı bir şekilde araştırılması gerekmektedir. Karadeniz
Bölgesi’nde mısır ile ilgili çalışma sonucu dikkate alındığında ham fosfat
uygulamalarının kuru madde gelişimini artırdığı Ülgen ve Alkan (1989) tarafından
ortaya konulmuştur.
Çizelge 1. Ham fosfat ve triple süper fosfatın fındık bitkisinin zuruflu yaş verimi üzerine
etkisi, kg/ocak
Doz 1. Yıl 2. Yıl
G P/ocak HF TSP Ort. HF TSP Ort.
0 2.61 2.61 2.61 1.62 1.62 1.62 b
100 2.36 3.33 2.85 1.85 2.02 1.94 b
200 2.72 3.55 3.14 2.30 3.71 3.00 a
300 2.97 3.45 3.21 2.60 2.97 2.78 a
Ort. 2.67 b 3.24 a 2.09 b 2.58 a
LSD 0.05 0.452* ÖD 0.370* 0.523**

Ham fosfat, triple süper fosfat ve fosfor dozunun kabuklu fındık verimi üzerine
etkisi ilk yıl istatistiki açıdan önemsiz olmakla birlikte; ikinci yıl HF ile TSP arasında
%1 ve HFxTSP’de %5 düzeyinde önemli ilişkiler bulunmuştur (Çizelge 2). Her iki yılda
TSP uygulamasında 200 g P/ocak, HF uygulamasında 300 g P/ocak dozunda en yüksek
kabuklu fındık verimi elde edilmiştir. Fındık piyasaya üretici tarafından kabuklu fındık
olarak satışa sunulduğu için gübrelemenin kabuklu fındık verimi üzerine etkisi daha
önemli olmaktadır.
Çizelge 2. Ham fosfat ve triple süper fosfatın bitkinin kabuklu fındık verimi üzerine
etkisi, g/ocak
Doz 1. Yıl 2. Yıl
G P/ocak HF TSP Ort. HF TSP Ort.
0 917 917 916.7 529c 529c 529.0 b
100 655 1104 879.5 550c 746bc 647.8 b
200 1077 1312 1194.7 701c 1226a 963.5 a
300 1087 1197 1142.2 853bc 968b 910.8 a
Ort. 934.08 1132.4 658.3 b 867.3 a
LSD 0.05 ÖD ÖD 123.86** 175.17**

Fosfor dozunun yüz adet kabuklu fındık ağırlığı üzerine etkisi 1.yıl %5, ikinci
yıl %1 düzeyinde önemli bulunmuş olup; TSP uygulamasında en yüksek kabuklu fındık
ağırlığı tespit edilmiştir. HF uygulamasında ilk yıl 166.4 g, ikinci yıl 195.8 g olarak
100g P ile 300 g P/ocak dozlarından; TSP’de ise 200g P/ocak uygulama dozundan elde
edilmiştir (Çizelge 3). Ayfer vd. (1986), palaz çeşit fındık bitkisinin kabuklu ağırlığının
1.62 g/adet olarak bildirmiş olup; ikinci yılda kabuklu fındık ağırlığının yüksek olduğu
saptanmıştır.
Araştırmanın ilk yılında HF, TSP ve HFxTSP arasında istatistiki açıdan önemli
ilişkiler belirlenmiş olup; HF uygulamasında ortalama 80.45 g ve TSP uygulamasında
86.63g iç fındık ağırlığı tespit edilmiştir (Çizelge 4). Fosfor dozunun etkisi her iki yılda
önemli olmakla birlikte; HF ile TSP uygulamaları arasında istatistiki açıdan önemli bir
fark olmadığı saptanmıştır. Ayfer vd. (1986), palaz çeşit fındık bitkisinin iç meyve
773

ağırlığının 0.99 g/adet olarak bildirmiş olup; ikinci yılda 200-300 g P/ ocak ile TSP
uygulamasında iç ağırlığının yüksek olduğu saptanmıştır.
Çizelge 3. Ham fosfat ve triple süper fosfatın yüz adet kabuklu fındık ağırlığı üzerine
etkisi, g
Doz 1. Yıl 2. Yıl
G P/ocak HF TSP Ort. HF TSP Ort.
0 154.1b 154.1b 154.1 bc 174.7 174.7 174.7 a
100 166.4b 150.2b 158.3 b 192.5 176.2 184.4 ab
200 157.1b 188.9a 173.0 a 184.9 201.3 193.1 a
300 155.9b 186.7a 171.3 ab 195.8 194.5 195.2 a
Ort. 158.38 b 170.00 a 186.98 186.65
LSD 0.05 9.672* 13.678* ÖD 12.043**

Çizelge 4. Ham fosfat ve triple süper fosfatın yüz adet iç fındık ağırlığı üzerine etkisi, g
Doz 1. Yıl 2. Yıl
G P/ocak HF TSP Ort. HF TSP Ort.
0 75.9c 75.9c 75.9 b 93.1 93.1 93.1 b
100 88.4b 74.7c 81.6 ab 100.7 96.8 98.4 ab
200 79.6b 98.0a 88.8 a 98.4 106.8 102.6 a
300 77.9bc 98.0a 87.9 a 104.9 103.9 104.4 a
Ort. 80.45 b 86.63 a 99.31 99.98
LSD 0.05 5.231* 7.397** ÖD 6.899*

Fındık bitkisi yapraklarının fosfor içeriği üzerine HF, TSP ve HFxTSP


interaksiyonunun istatistiki açıdan %1 düzeyinde önemli olduğu Çizelge 5’te
görülmektedir. TSP gübre uygulamasını bitkinin fosfor içeriğinde daha fazla artış
sağlamıştır. Jones vd. (1991) tarafından bildirilen sınır değeri (<%0.140) ile
karşılaştırıldığında, ilk yıl fındık bitkisi yapraklarının P bakımından genellikle noksan,
fakat özellikle 2.yılda bitkinin fosfor bakımından her iki uygulamada yeterli beslendiği
tespit edilmiştir. Özellikle HF ile TSP arasında bitkinin fosfor içeriği bakımından
belirgin bir fark olduğu belirlenmiştir. Kaya ve Küçük (1988), Tombul fındığın
ekonomik fosforlu gübre ihtiyacını saptamak üzere yaptıkları çalışmada, fosforlu
gübrenin yılda 100 g P/ocak veya 3 yıl için 300g P/ocak düzeylerinde verilebileceğini
bildirmişlerdir.
Çizelge 5. Ham fosfat ve triple süper fosfatın fındık bitkisi yapraklarının P içeriği
üzerine etkisi, %
Doz 1. Yıl 2. Yıl
G P/ocak HF TSP Ort. HF TSP Ort.
0 0.134c 0.134c 0.134 c 0.165c 0.165c 0.165 c
100 0.155b 0.131c 0.143 b 0.175bc 0.172c 0.174 ab
200 0.127c 0.191a 0.159 a 0.156cd 0.207a 0.181 a
300 0.127c 0.183a 0.155 a 0.167c 0.184b 0.176 ab
Ort. 0.136 b 0.160 a 0.166 b 0.182 a
LSD 0.05 0.005** 0.007** 0.005** 0.007**

Fındık bitkisi yapraklarının toplam azot içeriği üzerine HF ve TSP uygulama


dozlarının etkisi istatistiki açıdan önemli bulunmamıştır (Çizelge 6). İlk yıl sonuçlarına
göre fındık bitkisi yapraklarının toplam azot içeriği %1.67 ile %1.97, 2.yılda ise %2.09
774

ile %2.23 arasında değiştiği ve azot bakımından bitkinin yetersiz beslendiği (<%2.30)
tespit edilmiştir.
Çizelge 6. Ham fosfat ve triple süper fosfatın fındık bitkisi yapraklarının N içeriği
üzerine etkisi, %
Doz 1. Yıl 2. Yıl
G P/ocak HF TSP Ort. HF TSP Ort.
0 1.78 1.78 1.78 2.14 2.14 2.14
100 1.97 1.70 1.84 2.10 2.23 2.16
200 1.69 1.73 1.71 2.10 2.09 2.10
300 1.67 1.84 1.76 2.10 2.09 2.10
Ort. 1.78 1.76 2.11 2.14
LSD 0.05 ÖD ÖD ÖD ÖD

Sonuç olarak, denemenin yürütüldüğü ekolojik şartlar altında Palaz çeşit fındık
bitkisine uygulanan ham fosfat ve triple süper fosfatın zuruflu yaş fındık ve kabuklu
kuru fındık verimi ile yüz adet kabuklu kuru ve iç fındık ağırlığı üzerine etkisinin yanı
sıra, bitki yapraklarının fosfor içeriği üzerine etkili olduğu saptanmıştır. Karadeniz
Bölgesi’nde asit reaksiyona sahip fındık bahçesi topraklarına, ham fosfat uygulamasının
daha geniş kapsamlı ve yüksek dozlarda denenerek direk kullanımının değerlendirilmesi
gerekmektedir. Ayrıca ham fosfat uygulamasının, toprak özellikleri içerisinde toprak
reaksiyonu, toprağın değişebilir Ca ve Al içeriği üzerine etkisi de asit reaksiyonlu
topraklarda araştırılarak ortaya konulmalıdır. Özellikle yörede organik fındık
yetiştiriciliğinin yaygınlaşması, ham fosfat kullanımını zorunlu hale getirmektedir.

KAYNAKLAR
Anonim 2005. Tarımsal Yapı. Üretim, Fiyat, Değer. T.C.Başbakanlık Türkiye İstatistik
Kurumu Yayınları.
Aydeniz, A., Brohi, R. 1991a. Hamfosfat-Reaksiyon İlişkileri.I. Marulun Verimliliğine
Etki. Cumhuriyet Üniversitesi Tokat Ziraat Fak. Derg., 7(1):267-290.
Aydeniz, A., Brohi, R. 1991b. Hamfosfat-Reaksiyon İlişkileri.II. Arpanın Verimliliğine
Etki. Cumhuriyet Üniversitesi Tokat Ziraat Fak. Derg., 7(1):291-316.
Aydeniz, A., Brohi, R. 1991c. Hamfosfat-Reaksiyon İlişkileri.III. Pamuğun
Verimliliğine Etki. Cumhuriyet Üniversitesi Tokat Ziraat Fak. Derg., 7(1):317-
340.
Ayfer, M., Uzun, A., Baş, F. 1986. Türk Fındık Çeşitleri. Karadeniz bölgesi Fındık
İhracatçıları Birliği, Giresun.95 s.
Bolland, M.D.A. and Gilkes, R.J. 1990. Residual Value of Rock Phosphate Fertilizers.
Technical Bulletin, Western Austraia, Department of Agriculture.75:20.
Bouyoucos, G.D. 1951. A Recalibration Of The Hydrometer Method For Making
Mechanical Analysis Of The Soil. Agronomy Journal, 43; 434-438.
Bremner, J.M. 1965. Methods of Soil Analysis. Part II. Chemical and Microbiological
Properties. In.ed.C.A. Black. American Soc. of Agronomy. Inc.Pub. Agron.
Series. No;9. Madison. USA.
Chien, S.H., Carmona, G., Henao, J. And Prochnow, L.I. 2003. Evaluation of Rape
Response to Different Sources of Phosphate Rock In An Alkaline Soil.
Commun.Soil Sci.Plant Analys. 34(13-14): 1825-1835.
775

Çağatay, M., Kacar, B., Ülgen, N., Alemdar, N., Turan, C. 1973. Türkiye Şartlarında
Türkiye Hamfosfatlarının Ziraate Faydalılık Nispetlerinin Tayini Üzerine Bir
Araştırma. TÜBİTAK. Tarım Ormancılık Araştırma Grubu, Sayı:25.
Çamlıbel, M.L. 1995. İGEME Ürün Profili . İhracaatı Geliştirme ve Etüd Merkezi,
Tarım, Sayı:1, 40s.Ankara.
Erdal, İ., Hatipoğlu, F. 1996. Mardin-Mazıdağı Ham Fosfat Atıklarının Gübre Olarak
Kullanılabilirliğinin Belirlenmesi. Pamukkale Üniv. Müh.Bilimleri Derg.,
2(3):221-225.
Eyüpoğlu, F. 2002. Türkiye Gübre Gereksinimi Tüketimi ve Geleceği. TC. Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı. Toprak ve Gübre Araş.Ens. İşletme Müd.Yayınarı, Genel
Yayın No:2, Ankara.
Gatiboni, L.C., Kaminski, J., Rheinheimer, D.S. and Brunetto, G. 2003. Superphsphate
and Rock Phosphates as Phosphorus Sources for Grass-Clover Pasture on a
Limed Acid Soil in Southern Brazil. Commun.Soil Sci.Plant Analys. 34 (17-
18): 2503-2514.
Genç, Ç, 1976. Giresun Tombul Fındık Çeşidinde Gübrelemenin Verim ve Kaliteye
Etkisi Üzerinde Bir Araştırma. Doktora Tezi (basılmamış). Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi, 86s.Ankara.
He, Z.L., Yao, h., Calvert, D.V., Stoffella, P.J., Yang, X.E., Chen, G. And Lloyd, G.M.
2005. Dissolution Characteristics of Central Florida Phosphate Rock in an
Acidic Sandy Soil. Plant and Soi, 273: 157-166.
Jones, Jr.J.B., Wolf, B., Mils, H.A. 1991. Plant Analysis Handbook. Micro-Macro
Publishing, Inc.213 p.USA.
Kacar, B. 1995. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri:III. Toprak Analizleri. Ankara
Üniv.Ziraat F. Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınları No:3.Ankara.
Kacar, B. 1990. Gübre Analizleri. İgsaş- İstanbul Gübre Sanayi A.Ş. Ankara
Üniversitesi Basımevi. 249s.
Kaya, A., Küçük, V.Y. 1988. Tombul Fındığın Ekonomik Fosforlu Gübre İhtiyacının
Saptanması. TC.TOKB. Proje ve Uygulama G.M. Fındık
Araş.Enst.Müd.Yayınları No:18, Giresun.
Kitson, L.E., Mellon, M.G. 1944. Colorimetric Determination of Phosphorus as
Molibdovanado Phosphoric Acid. Indus. and Engin.Chem.Anal.Ed.16;379-383.
Mutuo, P.K., Smithson, P.C., Buresh, R.J. and Okalebo, R.J. 1999. Comparasion of
Phosphate Rock and Triple Superphosphate on a Phosphorus-Deficient Kenyan
Soil. Commun. Soil Sci.Plant Anal. 30(7-8):1091-1103.
Osztoics, E., Csatho, P., Nemeth, T., Baczo, Gy., Magyar, m., Radimszky, L.and
Osztoics, A. 2005. Influence of Phosphate Fertilizer Sources and Soil Properties
on Trace Element Concentrations Of Red Clover. Commun. Soil Sci.Plant Anal.
36(4-6): 557-570.
Rajan, S.S.S., O’Connor, M.B., Sinclair, A.G. 1994. Partially Acidulated Phosphate
Rock:Controlled Release Phosphorus Fertilizers for More Sustainable
Agriculture. Fert. Res.37, 69-78.
Stebbins, R.L. 1969. The Concept of Plant Analysis and How to Take a Leaf Sample.
OSU.Fr.118. USA.
776

Tarakçıoğlu, C., Yalçın, S.R., Bayrak, A., Küçük, M., Karabacak, H. 2003. Ordu
Yöresinde Yetiştirilen Fındık Bitkisinin (Corylus Avellana L.) Beslenme
Durumunun Toprak ve Yaprak Analizleriyle Belirlenmesi. Ankara Üniversitesi
Ziraat Fak. Tarım Bilimleri Derg., 9(1): 13-22.
Tous, J., Girona, J., Tasias, J.1994. Cultural Practices and Costs in Hazelnut Production.
Acat Horticulturae, 351:395-418.
Utomo, M. 1995. Effect of Rock Phosphate on Soil Properties and Apperent Phosphorus
Recovery in Acid Soil of Sumatra. Plant and Soil, 171: 199-202.
Ülgen, N., Aklan, B. 1989. Yerli Kayafosfatlarımızın Asit Reaksiyonlu Topraklarda
Kullanılma Olanaklarının Tespiti. T.O.K.Bakanlığı. Köy. H. G.M. Toprak ve
Gübre Araş. Ens. Müd.Yayınları. G.Yayın No:152. Ankara.
777

BOR TOKSİSİTESİNİN MISIR VERİMİNE ETKİLERİ

Çetin PALTA1* Sait GEZGİN2 Ufuk KARADAVUT1


1
Konya Toprak ve Su Kaynakları Araşt. Enst., Konya. *cetinp@yahoo.com
2
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Konya.

ÖZET
Bu çalışmada Orta Anadolu Bölgesi koşullarına uygun hibrit mısır çeşitlerinin
toksik (6.9 ppm B) düzeylerde bor içeren topraklardaki mısır verimlerini belirlemek
amaçlanmıştır. Denemeler 2002-2004 yıllarında Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal
Araştırma Enstitüsü deneme alanlarında, “Tesadüf bloklarında faktöriyel” deneme
desenine göre 4 tekerrürlü olarak kurulmuştur. Araştırmada 13 adet (TTM 8119, MAT
97, RX 770, PIAVE, DK 585, DK 647, LUCE, TTM 815, LG 55, LG 60, T 1595, BC
566, P 3394) at dişi melez mısır çeşidi kullanılmıştır. Tarla denemelerinde melez mısır
çeşitlerinin tane verimleri incelenmiştir. Denemede B toksisitesi olan alanlarda çeşitlere
göre değişmekle birlikte verimde önemli ölçüde azalma tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Mısır, bor toksisitesi, verim.

EFFECTS OF BORON TOXICITY ON YIELD OF CORN


ABSTRACT
In this study was aimed to determinate yields of suitable corn cultivars in soils
endowed with toxic boron levels (6.9 ppm B) at Middle Anatolian Province.
Experiments were carried out between 2002 and 2004 in Bahri Dağdaş International
Agricultural Research Institute experimental areas, as “randomized blocks factorial”
with 4 replications. 13 corn cultivars (TTM 8119, MAT 97, RX 770, PIAVE, DK 585,
DK 647, LUCE, TTM 815, LG 55, LG 60, T 1595, BC 566, P 3394) were used in study.
In experiments, we investigated yields of corn cultivars. As results, boron toxicity
decreased significantly yield with respect to cultivars.
Key Words: Corn, boron toxicity, yield.

GİRİŞ
Mısır, entansif tarım şartlarında yetiştirilmeye son derece uygun, güneş
enerjisinden kısa sürede azami seviyede istifade ederek birim alandan yüksek miktarda
tane ürünü ve kuru madde üreten bir C4 bitkisidir. Çok yönlü bir kullanım alanına sahip
olması, geniş adaptasyon kabiliyeti ve yüksek verim potansiyeli sebebi ile hemen hemen
her bölgemizde tarımı yapılabilmektedir. Türkiye’de üretilen mısırın % 35’i insan
beslenmesinde, % 30’u silajlık ve % 20’si ise yem sanayisinde olmak üzere toplam %
50’si hayvan beslenmesinde kullanılmaktadır (Gençtan ve ark. 1995).
Son yıllarda yapılan çalışmalarda, Dünya ve Türkiye topraklarında mikro besin
elementleriyle ilgili beslenme problemlerinin yaygınlık gösterdiği ortaya konulmuştur.
Bu mikro besin elementlerinden biri de bordur. Bor, bitkilerin normal olarak
gelişebilmesi için mutlak gerekli olan mikro besin elementlerinden birisidir. Tarım
yapılan alanlarda bor noksanlığı veya bor toksisitesi, bitki yetiştiriciliğinde sınırlayıcı
önemli bir faktördür (Cartwright ve ark., 1986).
778

Geçmiş yıllarda yürütülen araştırmalar mısırın Konya ve benzeri ekolojilerde


dekara 1000-1500 kg gibi yüksek bir verim potansiyeli olduğunu göstermiştir. Ancak
mikro besin elementi eksikliği ya da toksisitesi gibi değişik faktörler bu potansiyelin
ortaya konulmasını engellemektedir. Böyle problemli sahalara uygun hibrit mısır
varyetelerinin ve bunların adaptasyon özelliklerinin belirlenmesi ile verimli bir mısır
tarımının yapılması ve yukarıda belirtilen verim potansiyellerinin ortaya çıkması
mümkün olacaktır. Böylece bölgede mısır tarımının yaygınlaşmasına ve mısır dış
alımının azaltılmasına büyük katkılar sağlanabilecektir.
Güneş ve ark. (2000), sera koşullarında yetiştirilen 8 adet mısır varyetesinin bor
toksisitesine duyarlılıklarını belirlemek amacıyla yaptıkları bir çalışmada mısır
varyetelerinin bor toksisitesine duyarlılıklarının ve uygulanan bora tepkilerinin önemli
derecede farklı olduğunu belirlemişlerdir. Ayrıca bor noksanlığı ve toksisitesine tepki
veya duyarlılık bakımından buğday, arpa ve diğer bitki varyeteleri arasında önemli
farklılıkların olduğu belirtilmektedir (Kalaycı ve ark., 1998; Alkan ve ark., 1995;
Rerkasem ve Jamjod, 1997). Bunun yanında bor noksanlığı koşullarında bor
uygulamasına tahıllar içerisinde en fazla olumlu tepkinin mısır tarafından gösterildiği
belirtilmektedir (Sakal ve Singh, 1995). Gezgin ve ark (2002), tarafından Konya’yı da
içine alan Orta Güney Anadolu tarım topraklarının % 26.6’sında bor noksanlığı (< 0.5
mg kg-1), % 18’inde ise bor toksisitesi (> 3.0 mg kg-1) olduğu belirlenmiştir. Bu bilgi,
mısır yetiştiriciliğinin yaygınlık kazandığı Orta Anadolu Bölgesinde mısırın bor’a
tepkisinin ve özellikle bor fazlalığında mısır varyeteleri arasında nasıl farklılıklar
oluştuğunun bilinmesinde büyük yarar vardır. Bu çalışmanın amacı, son yıllarda Konya
başta olmak üzere Orta Anadolu Bölgesinde yaygın olarak yetiştiriciliği yapılan hibrit
mısırın topraklarda doğal olarak rastlanabilen ya da sulama başta olmak üzere çeşitli
yanlış tarımsal uygulamalar sonucu oluşabilecek bor toksisitesinin varlığı ile ortaya
çıkan verim kayıplarını tespit etmek, bor noksanlığı veya toksisitesine toleranslı yada
dayanıklı çeşitleri belirlemektir. Bu çalışma ile Konya başta olmak üzere Türkiye
genelinde bor konusunda yapılan çok az sayıdaki çalışmalarda ihtiyaç duyulan bilgi
eksikliğinin giderilmesine yardımcı olabilecek ve ayrıca literatürlerdeki boşluğu
doldurabileceği beklenilmektedir.

MATERYAL VE METOD
Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü deneme
alanlarında yürütülen bu araştırmada materyal olarak TTM 8119, MAT 97, RX 770,
PIAVE, DK 585, DK 647, LUCE, TTM 815, LG 55, LG 60, T 1595, BC 566 ve P 3394
olmak üzere 13 adet at dişi melez mısır çeşidi kullanılmıştır.
Tarla denemelerinin kurulduğu yerin bazı toprak özellikleri Çizelge 1’de
verilmiştir.
Çizelge 1. Deneme Yeri Topraklarının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri
Deneme Yeri pH EC Kireç Org. P Ekstrakte edilebilir
1:2.5 µS/cm (%) Mad. ppm katyonlar, (me/100 g)
Top.:su 1:5 (%)
Top.:su K Ca Mg Na
BDUTAE 7.8 276 36.1 2.0 18.8 1.37 22.1 3.9 0.61

B Cu Fe Mn Zn BÜNYE
Deneme ppm ppm ppm ppm ppm
Yeri % % %
Sınıfı
Kil Silt Kum
BDUTAE 6.9 1.4 4.1 5.4 1.40 39.4 34.2 26.4 CL
779

Deneme yeri toprağı killi tın (CL) bünyeye sahiptir. Deneme yeri toprakları
kireçli, hafif alkalin reaksiyonlu ve hafif tuzludur. Toprakta 1N CH3COONH4 ile
Ekstrakte edilebilir K, Ca ve Mg miktarları bitkiler için yeterli düzeyde olup, alkalilik
sorunu bulunmamaktadır. Toprakların bitkiye elverişli fosfor miktarları yeterli
düzeydedir. Toprakların DTPA ile ekstrakte edilebilir Cu, Mn ve Zn miktarları bitkiler
için yeterli ancak Fe miktarları yetersiz düzeydedir (Lindsay ve Norvell, 1978). Deneme
yerleri topraklarında 0.01 M CaCl2 + 0.01 M mannitol çözeltisi ile ekstrakte edilebilir
bor miktarları mısır bitkisi için toksik düzeydedir (Keren ve Bingham, 1985).
Araştırmanın yapıldığı 2003 ve 2004 yıllarına ait aylara göre sıcaklık ve yağış
değerleri ile uzun yıllar ortalamaları incelendiğinde Konya’da 1980 yılından 2002 yılına
kadar kaydedilmiş olan rasat ortalamalarına göre, yetiştirme sezonundaki ortalama
sıcaklık 18.1 °C, toplam yağış ise 154.9 mm’dir. Yetiştirme sezonlarını kapsayan Nisan-
Ekim ayları arasında 2003 yılı içinde sıcaklık 18.2 °C olurken, yağış miktarı 109.5 mm
olarak gerçekleşmiştir. 2004 yılında ise aynı dönemlerde sıcaklık 17.7 °C olurken, yağış
140.1 mm olmuştur.
Deneme, tesadüf bloklarında faktöriyel deneme desenine göre 3 tekerrürlü
olarak kurulmuştur. Her parsel 2.8 x 5m = 14 m2 olmak üzere 4 sıradan oluşmuştur. Sıra
arası 70 cm, sıra üstü 25 cm ve ekim derinliği 5-6 cm olarak uygulanmıştır. Deneme 13
mısır varyetesi x 2 bor dozu x 3 tekerrür olmak üzere 78 parselden oluşmuştur.
Deneme arazisinin sürümü kulaklı pullukla sonbaharda yapılmıştır. Ekim öncesi
toprak tavda iken kazayağı + tırmık kombinasyonu ile tarla ekime hazır hale
getirilmiştir. Ekim işlemleri çizel ile açılan tohum yataklarına el ile yapılmıştır. Ekim
işlemleri 1. yıl 14 Mayıs, 2. yıl ise 10 Mayıs tarihlerinde yapılmıştır.
Bütün deneme parsellerine ekimle birlikte, 8 kg/da P2O5, Diamonyum Fosfat
(DAP, % 18 N, % 46 P2O5) formunda verilmiştir. Ayrıca toplam 18 kg/da azotun; 3
kg/da’ı ekimle birlikle DAP gübresiyle, 10 kg/da’ı sapa kalkma döneminde üre (% 46
N) formunda, 5 kg/da’ı ise amonyum nitrat (% 33 N) formunda tepe püskülü çıkışı
öncesi serpme usulü ile uygulanmıştır.
Bor uygulamaları mısır çeşitlerinin hem toksik ve hemde aşırı toksik düzeyde
bora tepkilerini belirleyebilmek için 0 (BK) ve 2.5 kg B/da (B+) seviyelerinde borik asit
(H3BO3) şeklinde ekim öncesi toprak yüzeyine serpilip toprağa karıştırılmıştır.
Hasat, bitkiler fizyolojik oluma ulaşıp, koçan yapraklarının sarardığı, tanelerin
sertleştiği ve nem oranının % 20 civarında olduğunda kenar sıralar atıldıktan sonra 1.4 x
5.0 =7.0 m2’lik alanda yapılmıştır. Ölçümler hasattan önce her parselden şansa bağlı
olarak seçilen 5 bitkide yapılmıştır.
Bitkilerde tane verimleri belirlenirken, parselde koçan ağırlığı ile parselde
belirlenen T/K oranı çarpılarak belirlenen parsel tane ağırlığı hesaplamalardan sonra
kg/da olarak ifade edilmiştir. Daha sonra ise düzeltilmiş tane verimi bulunmuştur.
Düzeltilmiş tane verimi, parsellerdeki koçanlar elle toplanmış, tanelendikten sonra
tartılmıştır. Mısır tanelerinde nem tayini yapılmış ve % 15 neme göre

A * (100 − N ) T / K
Y =
85
eşitliği kullanılarak düzeltilmiştir (Poehlman, 1987). Bu eşitlikte
Y ; % 15 Neme göre düzeltilmiş ağırlık (kg/da),
A ; parsel koçan ağırlığı (kg),
N ; nem (%),
T/K ; tane/koçan oranı.
780

Deneme sonuçlarının varyans analizleri MINITAB paket programıyla, Duncan


testi ise MSTAT paket programıyla yapılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Melez mısır çeşitlerinin tane verimlerine ait 1. yıl, 2. yıl ve 2 yıl birleştirilmiş
varyans analiz sonuçları Çizelge 2’de verilmiştir. Deneme yılları üzerinden tane
verimine ait ortalama değerler ve Duncan grupları Çizelge 3’de verilmiştir.
Çizelge 2. Mikham Lokasyonunda Tane Verimine Ait Varyans Analizi Sonuçları
Varyasyon 1. Yıl 2. Yıl Yıllar Ortalaması
Kaynakları SD KO KO SD KO
Yıl 1
- - - 1322.84
Tekerrür 2 1551.244 3658.423 4
18476.12
Bor 1 56054.88** 3387.128 1
22314.4
Yıl x Bor 1
- - - 132746.195*
Çeşit 12 111264.8** 89194.24** 12
174318.88**
Yıl x Çeşit 12
- - - 1470.22
Bor x Çeşit 12 13777.76** 12243.62* 12
20644.56**
Yıl x Bor x Çeşit 12
- - - 14740.361
Hata 50 4035.524 6035.423 100
84760.12
Değişim Katsayısı (%) - 6.07 8.33 - 7.5
* 0.05’e göre önemli, ** 0.01’e göre önemli

Çizelge 2’de görüldüğü gibi tane verimi bakımından bor uygulamaları arasındaki
fark istatistiksel olarak 1. yıl (P<0.01) ve yıllar ortalaması üzerinden (P<0.05) önemli, 2.
yıl önemsiz bulunmuştur. Bor uygulaması sonucunda; 1. deneme yılında BK
uygulamasında 1073 kg/da tane verimi elde edilirken, B+ uygulaması sonucunda ise
1019 kg/da tane verimi elde edilmiştir. 2. yılda ise Bk uygulamasında1022 kg/da tane
verimi elde edilirken, B+ uygulaması sonucunda ise 1044 kg/da tane verimi elde
edilmiştir. Yıllar ortalamasına göre BK uygulamasında 1047 kg/da tane verimi elde
edilirken, B+ uygulaması sonucunda ise 1032 kg/da tane verimi elde edilmiştir (Çizelge
3).
Çizelge 2’de görüldüğü gibi, çeşitler arasındaki fark istatistiksel olarak 1. yıl, 2.
yıl ve yıllar ortalaması üzerinden önemli (P<0.01) olmuştur. Denemenin 1. yılında en
yüksek ortalama tane verimi LUCE (1218 kg/da) çeşidinden elde edilirken, bunu azalan
sıra ile T 1595 (1182 kg/da ), RX 770 ( 1179 kg/da ), DK 647 (1161 kg/da ) ve LG 55
(1117 kg/da) çeşitlerinden elde edilen tane verimleri izlemiştir. En düşük tane ortalama
verimi ise 786 kg/da ile LG 60 çeşidinden elde edilmiştir. Farklı çeşitlerden elde edilen
tane verimi arasında yapılan duncan gruplamasına göre LUCE çeşidi 1. grupta (a); T
1595, RX 770 ve DK 647 çeşitleri 2. grupta (ab), LG 55 çeşidi 3. grupta (a-c) yer
alırken, LG 60 çeşidi en son gruba (f) dâhil olmuştur.
Çizelge 2’de görüldüğü gibi, “bor x çeşit” etkileşimi 1. yıl, yıllar ortalaması
olarak (P<0.01) ve 2. yıl önemli (P<0.05) bulunmuştur. Denemenin 1. yılında, en
yüksek tane verimi RX 770 çeşidinde BK uygulamasında 1255 kg/da (a grubu) tespit
edilmiş olup, bunu 1244 kg/da ile LUCE çeşidinin B+ parselleri izlemiştir. En düşük
tane verimi ise LG 60 çeşidinin BK (754 kg/da) ve B+ (817 kg/da) parsellerinden elde
edilmiştir.
781

Çizelge 3. Çeşitlerinin Tane Verimi Ortalamaları (kg/da) ve Duncan Grupları


Değişim
1. Yıl 2. Yıl Yıllar ortalaması (%)
ÇEŞİTLER BK B+ Ort. BK B+ Ort. BK B+ Ort. ( B+/BK)
TTM 8119 898 k-o 818 m-p 858 ef 978 h-l 782 n-r 880 e 938 e-j 800 j 869 e -14.7
MAT 97 844 l-o 964 ı-l 904 e 1132 c-g 1196 c-e 1164 b 988 d-ı 1080 b-g 1034 bc 9.3
RX 770 1255 a 1104 d-ı 1179 ab 573 t 916 k-n 745 f 914 ıj 1010 c-ı 962 c 10.5
PIAVE 1121 d-h 1071 e-j 1096 bc 1057 e-j 1075 e-j 1066 cd 1089 b-f 1073 b-h 1081 a-c -1.5
DK 585 1158 c-g 1016 f-k 1087 bc 1288 bc 1122 d-h 1205 b 1223 ab 1069 b-ı 1146 a -12.6
DK 647 1176 c-f 1146 c-g 1161 ab 1128 d-h 940 j-m 1034 d 1152 a-c 1043 c-ı 1098 a-c -9.5
LUCE 1192 c-e 1244 ab 1218 a 666 p-t 628 r-t 647 g 929 g-j 936 e-j 933 d 0.8
TTM 815 1062 e-j 1013 f-k 1038 cd 1194 c-e 1075 e-j 1135 bc 1128 b-d 1044 c-ı 1086 a-c -7.4
LG 55 1103 d-ı 1130 d-h 1117 a-c 1105 d-ı 1020 f-k 1063 cd 1104 b-d 1075 b-g 1090 a-c -2.6
LG 60 754 o-s 817 m-p 786 f 1382 b 1019 f-k 1201 b 1068 b-ı 918 h-j 993 bc -14.0
T 1595 1245 b-d 1118 d-ı 1182 ab 625 st 1066 e-j 846 e 935 f-j 1092 b-e 1014 bc 16.8
BC566 1024 f-k 862 l-o 943 de 968 ı-l 1110 d-ı 1039 d 996 c-ı 986 d-ı 991 c -1.0
P 3394 1116 d-ı 947 j-m 1032 cd 1188 c-e 1625 a 1407 a 1152 a-c 1286 a 1219 a 11.6
Ortalama 1073 1019 1046 1022 1044 1033 1047 1032 1040
782

Denemenin 2. yılında, en yüksek tane verimi P 3394 çeşidinde B+


uygulamasında 1625 kg/da tespit edilmiş olup, bunu 1382 kg/da ile DK LG 60 çeşidinin
BK parselleri izlemiştir. En düşük tane verimi ise RX 770 çeşidinin BK (573 kg/da) ve
LUCE çeşidinin B+ (628 kg/da) parsellerinden elde edilmiştir.
Yıllar ortalaması olarak bor x çeşit etkileşiminde, en yüksek tane verimi P 3394
çeşidinde B+ uygulamasında 1286 kg/da tespit edilmiş olup, bunu 1223 kg/da ile DK
585 çeşidinin BK parselleri ve 1152 kg/da ile P 3394 çeşidinin BK parselleri izlemiştir.
En düşük tane verimi ise 800 kg/da ile TTM 8119 çeşidinin B+ ve 914 kg/da ile RX 770
BK parsellerinde belirlendiği görülmüştür. Yıllar ortalamasına göre TTM 8119, LG 60,
DK 585, DK 647, LG 55 ve PIAVE çeşitlerinde bor uygulaması ile tane verimlerinde
sırasıyla % 14.7, % 14.0, % 12.6, % 9.5, %2.6 ve % 1.5’luk azalmalar olmuştur. Bor
uygulaması ile P 3394, RX 770 ve MAT 97 çeşitlerinde sırasıyla % 11.6, % 10.5 ve %
9.3’lük artışlar tespit edilmiştir. Bor uygulaması ile verimlerinde önemli değişim
görülmeyen çeşitler ise; BC 566 ve LUCE’dir.
Bu sonuçlardan deneme toprakları 6.9 mg/kg ile mısır bitkisi için toksik
seviyede bor içermekte ve bu seviye 2.5 kg/da bor ilavesi ile daha da artırılmıştır. Mısır
çeşitlerinin bor seviyelerine tepkileri farklı olmuştur (Correa ve ark., 2005). Bor
uygulaması ile yetiştirilen mısır çeşitlerinden bazılarının verimi artarken, kimilerinin
verimleri önemli ölçüde değişmemiş, diğerlerinin azaldığı belirlenmiştir. Bu sonuç mısır
çeşitlerinde bordan yararlanma özelliklerinin birbirinden farklı olabilmesinden
kaynaklanmaktadır (Tandan ve Nagvi, 1992; Subedi ve ark., 1993; Yau ve ark., 1995;
Rerkasem ve Jamjod, 1997; Jamjod ve Rerkasem, 1999; Topal ve ark., 2002). Bazı
çeşitlerin ilave bora rağmen, tane verimlerindeki artış, topraktan gelen heterojeniteden
kaynaklanmış olabilir. Tarla denemelerinde detaylı toprak örneklemesi ve bor ilavesinin
parsel bazında yapılmasına rağmen topraktaki homojenitenin tam olarak sağlanması zor
gözükmektedir. Bu durumda elde edilen verilere yansımıştır. Özellikle bu çok
lokasyonlu yürütülen verim denemelerinde de genotiplerin tane verimleri, lokasyonlara
bağlı olarak değişim gösterebilmektedir. Bazı lokasyonlarda tane verimi düşük olan
genotipler, bazı lokasyonlarda yüksek tane verimine sahip olabilmektedir (Akçura ve
ark., 2006).
Çeşitlerin bor toksik bir alanda, bor uygulamasına tepkilerinin farklı oluşu,
borun bir çok bitki türü için toksisite ve yetersizlik sınırlarının birbirlerine çok yakın
oluşundan da kaynaklanabilir (Nable ve ark., 1997). Bu nedenle bor eksikliğinin bor
gübrelemesi ile giderilmesinde bu hususun göz ardı edilmeyerek son derece dikkatli
davranılması gereklidir. Bor gübrelemesinin bu yönü dikkate alındığında bor eksikliği
yönüyle mısır çeşitleri arasında tespit edilen varyasyon sorunun çözümünde çok değerli
olabilir.
Yıllar ortalaması üzerinden TTM 8119, PIAVE, DK 585, DK 647 ve LG 55
çeşitleri bor uygulaması ile değişik oranlarda verim düşüşü ile tepki vermişlerdir. Buna
karşılık T1595, MAT 97 ve P 3394 yapılan bor uygulamasında verim artışı gösteren
çeşitler olmuştur. LUCE ise bor uygulamasına verim değişikliği vermeyen çeşit
olmuştur. Yıllar ortalaması üzerinden en yüksek verim düşüşü (% 14.7) TTM 8119
çeşidinde olurken olmuştur. Yine yıllar ortalaması üzerinden en düşük verim azalması
BC 566 (% -1.0) çeşidinde gerçekleşmiştir (Çizelge 5).
Çizelge 5. Tane Veriminin Yıllar Ortalamasına Göre % Değişimleri
Deneme TTM MAT RX PIAV DK DK LUC TTM LG LG T BC P
Yeri 8119 97 770 E 585 647 E 815 55 60 1595 566 3394
BDUATAE -14.7 9.3 10.5 -1.5 -12.6 -9.5 0.8 -7.4 -2.6 -14.0 16.8 -1.0 11.6
783

Bor elementinin bitki büyümesi ve gelişmesi üzerinde etkili olduğu çok iyi
bilinirken, temel fonksiyonları hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır (Çakmak ve
Römheld, 1997). Bu nedenle bora tepkileri bakımından genotipler arasında oluşan
farklılıkların nedenini tam olarak açıklayabilmek oldukça zordur. Ancak mısırın bora
tolerans sınırı yarı tolerans sınıfında sayıldığından özellikle yüksek bor seviyesinde
bitkilerin zarar görmesi ve verim kaybının yüksek olması beklenen bir gelişmedir
(Karen ve Bingham, 1985).

KAYNAKLAR
Akçura, M.; Kaya Y.; Taner S.; Ayrancı R.; 2006. Parametric stability analyses for grain
yield of durum wheat. Plant, Soil and Environm., 52 (6): 254-261.
Alkan, A., Kalaycı; M., Yılmaz, A., Ekiz, H., Torun, B., Eker, S., Çakmak, İ. 1995.
Değişik Arpa Genotiplerinde Bor Toksisitesinin Araştırılması. Arpa Malt
Sempozyumu (III) 5-7 Eylül 1995, Konya.
Cartwright, B.; Zarcınas, B.A.; Spouncer, L.A. 1986. Boron Toxicity in South
Australian Barley Crops. Aust. j. Agric. Res. 37: 351-359.
Correa, J.C.; Esteves, J.A.F.; Filho, H.G.; Alves, E.; Ceccon, G. 2005. Boron Rates for
Triticale and Wheat Crops. Sci.Agric., 62, 2 : 145-149.
Çakmak, İ. and Römheld, V. 1997. Boron Deficiency-Induced Impairments of Cellular
Functions in Plants. In Plant and Soil. Proceedings eds. R.W. Bell and
B.Rerkasem,193:71-83.Kluwer Acad.Publ., Dordrecht, the Netherlands.
Gençtan, T., Emekliler Y., Çölkesen M., Başer, İ. 1995. Sıcak İklim Tahılları
Tüketim Projeksiyonları ve Üretim Hedefleri. Türkiye Ziraat Mühendisliği IV.
Teknik Kongresi, Ankara.
Gezgin, S., Dursun, N., Hamurcu, M., Harmankaya, M., Önder, M., Sade, B., Topal, A.,
Soylu, S., Akgün, N., Yorgancilar, M., Ceyhan, E., Çiftçi, N., Acar, B.,
Gültekin, İ., Işık, Y., Şeker, C., Babaoğlu, M. 2002. Determination of B
Contents of Soils in Central Anatolian Cultivated Lands and its Relations
between Soil and Water Characteristics. Boron in Plant and Animal Nutrition.
Goldbach et. al. (Eds.). Kluwer Academic/Plenum Publishers, New York, pp.
391-400.
Güneş, A.; Alpaslan, M.; Özcan, H.; Çıkılı, Y. 2000. Türkiye’de Yaygın Olarak
Yetiştirilen Mısır (Zea mays L.) Çeşitlerinin Bor Toksisitesine Duyarlılıkları.
Türk J. Agric. For., 24: 277-282.
Jamjod, B., Rerkasem, B. 1999. Genotypic Variation in Response of Barley to Boron
Defiency. Plant and Soil. 215: 65-72
Kalaycı, M., Alkan, A., Çakmak, İ., Bayramoğlu, O., Yılmaz, A., Aydın, M., Özbek, V.,
Ekiz, H., Özberisoy, F. 1998. Studies on Differential Response of Wheat
Cultivars to Boron Toxicity. Euphtica, 100:123-129.
Karen, R. and Bingham, F.T. 1985. Boron in Water, Soils and Plants. Adv. Soil Sci.1:
230-276.
Lindsay, W.L. and Norvel, W.A., 1978. Development of DTPA Soil Test for Zinc, Iron,
Manganez and Copper. Soil Sci. Soc. Amer.Jour. 43(2): 421-428
784

Nable, R.O., Banuelos, G.S., Paul, J.G. 1997. Boron Toxicity. In plant and Soil.
Proceedings. Eds. R.W.Bell and B. Rerkasem, pp 198: 181-198. Kluwer
Academic Publ., Dordrecht, The Netherlands.
Nyomora, A.M.S., Sah, R.N., Brown, P.H. 1997. Boron Determination in Biological
Materials by Inductively Coupled Plasma Atomic Emission and Mass
Spectrometry: Effects of Sample Dissolution Methods. Fresenius J. Anal. Chem.
357; 1185-1191.
Poehlman, J. M. 1987. Breeding Field Crops. Avi. Puplishing Co., Inc. Wesport.
Connecticut, USA.
Rerkasem, B., Jamjod, S. 1997. Genotypic Variation in Plant Response to Low Boron
and Implications for Plant Breeding. Plant and Soil 193: 169-180.
Sakal, R., Singh, A.P. 1995. Boron Research and Agricultural Production. In
Micronutrient Research and Agricultural Production. Ed. H.L.S. Tandon. Pp 1-
31. Fertilizer Development and Consultation Org., New Delhi, Indian.
Subedi, K.D.,Budhathoki, C.B., Subedi, M., Tuladhar, J.K. 1993. Survey and Research
Report on Wheat Sterility Problem (1992/93). Working Paper No: 93/94, Nepal
Tandan, J.P., Nagvi, S.M.A. 1992. Wheat Varietal Screening for Boron Deficiency in
India. Wheat Spec. Rep. 11, CIMMYT, Mexico, PP. 76-78.
Topal, A., Gezgin, S., Akgün, N., Dursun, N., Babaoğlu, M., 2002. Yield and Yield
Attributes of Durum Wheat (Triticum durum Desf.) as Affected by Boron
Application. Boron in Plant and Animal Nutrition. Goldbach et al. (Eds.).
Kluwer Academic / Plenum Publishers, New York, pp. 401-406.
Yau, S.K., Nachit, M.M., Ryan, j., Hamblin, J. 1995. Phenotypic Variation in Boron-
toxicity Tolerance at Seedling Stage in Durum-wheat. Eupytica. 83: 185-191.
785

BAZI AZOTLU GÜBRELERİN PATATESİN


VERİM VE KALİTESİNE ETKİLERİ

Fatma GÖKMEN1 Mehmet ZENGİN1* Sait GEZGİN1 İsmail ÇAKMAK2


Selçuk Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Konya. *mzengin@selcuk.edu.tr
Sabancı Üniv. Müh. ve Doğa Bil. Fak. Biyoloji Bil. ve Biyomühendislik Böl., İstanbul.

ÖZET
Niğde ili Melendiz Ovasında bulunan Divarlı köyünde 2005 yılında ve Nevşehir
ili Çardak köyünde ise 2006 yılında yürütülen tarla denemelerinde entec (E) ve
amonyum sülfat (AS) gübrelerinin Granola çeşidi patatesin (Solanum tuberosum var.
Granola) verim ve verim unsurlarına etkileri araştırılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre,
en yüksek yumru verimleri ilk yılda (41.50 t ha-1) E gübresinin 1200 kg N ha-1, ikinci
yılda (51.35 t ha-1) ise AS gübresinin 800 kg N ha-1 dozlarıyla elde edilmiştir. Her iki
gübre ile de azot dozu arttıkça büyük çapa sahip yumru verimi yükselirken, küçük çapa
sahip yumru verimi düşmüştür. Entec ile büyük çaplı yumru verimleri ve toplam verim
artarken, AS ile <35 mm çaplı yumru verimi artmıştır. Entec gübresi ile daha fazla
yumru verimi alınmış, ancak kuru madde oranı AS gübresininkine göre düşmüştür. En
yüksek N dozu ile en yüksek yumru kuru maddesi elde edilememiştir. Artan azot dozları
ile yaprağın azot kapsamı da artmıştır.
Anahtar Kelimeler: Entec, amonyum sülfat, patates, verim, kalite.
EFFECTS OF ENTEC AND AMMONIUM SULPHATE FERTILISERS
ON THE YIELD AND QUALITY OF POTATO
ABSTRACT
Effects of different fertilizers such as entec (E) and ammonia sulphate (AS) on
yield and yield components of potato (Solanum tuberosum var. Granola) grown in 2005
(Divarlı/Niğde) and 2006 years (Çardak/Nevşehir) were investigated. According to the
results, the highest tuber yields were got by the dose of 1200 kg N ha-1 of E in the first
year (41.50 t ha-1) and 800 kg N ha-1 of AS in the second year (51.35 t ha-1). As the
nitrogen dose increased with each fertilizers, tuber with big diameter yield increased and
tuber with small diameter yield decreased. While tuber yield with big diameter and total
yield are increasing by the E, tuber yield having <35 mm diameter increased by the AS
fertilizer. The more tuber yield was obtained by the E, but dry matter ratio decreased
according to that of AS. The highest tuber dry matter could not got by the highest N
dose. The N content of leaf increased by increasing of N doses.
Key Words: Entec, ammonium sulphate, potato, yield, quality.

GİRİŞ
Türkiye patates üretim alanlarının (154 300 ha) yaklaşık % 28’i Nevşehir ve
Niğde illerinde yer almaktadır. Ülkemizde üretilen 4 090 000 ton (Anonymous 2005)
patatesin yaklaşık % 43’ü bu iki ilde üretilip verim, ülke ortalamasının üstündedir.
Patates tarımı yöre çiftçilerinin başlıca geçim kaynağıdır. Nitekim Niğde ilinde tarımı
yapılan ürünler içerisinde patates en önemlisini teşkil etmekte ve tarımla uğraşan 35 355
ailenin 10 115’i 41 köy ve kasabada patates tarımıyla uğraşmaktadır (Anonymous
2004). Söz konusu illerde patates üretimi yapılan topraklar regosol büyük toprak
grubuna giren hafif bünyeli topraklardır. Bölge çiftçisi verimli çeşitleri yetiştirmekte,
786

dekara 80-90 kg azot kullanmakta ve derin kuyulardan aldıkları su ile gelişme


döneminde ortalama 15 kez yağmurlama sulama yapmaktadırlar.
Niğde Misli Ovasında yetiştirilen Granola çeşidi patateste azotlu gübrenin
değişik dozları ile yumru verimi ve nişasta oranları arasında önemli farklılıklar ortaya
çıkarken, azotlu gübrenin iki ya da üç defada verilmesi önemli bir etki yapmamıştır.
Ekonomik yumru verimleri dikim ve çiçeklenme öncesinde olmak üzere iki defada
verilen azotlu gübrenin Konaklı’da 40.1 ve Alay’da 36.7 kg N/da dozlarından elde
edilmiştir. Yumruda nişasta oranları ekonomik yumru veriminin elde edildiği azotlu
gübre miktarına kadar yükselirken, aşırı azotlu gübre dozları yumruda nişasta
oranlarının düşmesine sebep olmuştur (Yılmaz ve Fırat, 2001).
Asonia çeşidi patatese 0, 7.5, 15, 22.5 ve 30 kg N/da dozlarında uygulanan azot
miktarının artışı ile kontrole göre verimde önemli artışlar meydana gelmiş, verim
komponentleri, bitki boyu, yumru ve yaprağın N kapsamında da kontrole göre önemli
artışlar olmuştur. Ancak azotlu gübreleme yumruda kuru madde, nişasta, P, K, Ca ve
Mg kapsamı bakımından istatistiksel olarak önemli bir etkide bulunmamıştır (Akdemir
ve ark. 1997).
Konya şartlarında patatesin optimum azot isteği 17 kg N/da olarak belirlenmiştir
(Işık, 2006). Bursa koşullarında patatesin azot isteği 22.5 kg N/da olarak saptanmış,
ancak özellikle baklagillerin ön bitki olarak kullanıldığı durumlarda çevre bilinci
dahilinde ve ekonomi bakımından 15 kg N/da dozunun uygun olduğu ifade edilmiştir
(Sincik ve ark. 2006). Buğdaydan sonra ekilen patatesin en yüksek verime 20 kg N/da
dozu ile ulaştığı (Hayward, 1992), yüksek patates veriminin (19.6 t/ha) dekara 12 kg N,
10 kg P2O5 ve 10 kg K2O uygulaması ile elde edildiği (Roy ve Srivastova, 1996)
vurgulanmıştır.
Toprağa uygulanan klasik azotlu gübrelerden AS, AN ve Ü gübrelerinde
özellikle yüksek kireçli, yüksek pH’lı topraklarda ve ıslanma ile kurumanın arka arkaya
geldiği periyotlarda hidroliz hızı yüksek olduğundan NH3 gazı şeklindeki kayıplar ve
nitrifikasyon sonucunda su ile NO3 azotunun yıkanma kayıpları fazla olmaktadır
(Bayraklı ve ark. 1995, Turguttopbaş 1987). Bu yüzden son yıllarda bilimsel
araştırmaların ışığında elde edilen, daha az azot kaybına uğrayan, nitrifikasyon
engelleyici (inhibitör) kimyasalların karıştırıldığı gübreler Türk tarımında da
kullanılmaya başlamıştır. Yeni nesil gübreler olarak bilinen bu gübrelerden biri de
entec’tir. Her azotlu gübrenin toprakta çözünme miktar ve hızı, çözündüğü ortamın
pH’sına etkisi, toprak ve bitkideki davranışları vb. farklıdır. Denemelerin kurulduğu
Niğde ve Nevşehir yörelerinde zaten asidik olan topraklarda fizyolojik asit karakterdeki
AS gübresi fazla kullanılmaktadır. AS gübresi % 21 N ve % 24.2 oranında S içeren bir
gübredir. Kaba bünyeli topraklarda, havalı şartlarda nitrifikasyon hızlı cereyan
edeceğinden ve patateste aşırı sulamalar ile NO3- yıkanma kaybı fazla olabileceğinden,
bu gübreye karşı bir nitrifikasyon engelleyicili entec gübresi kıyaslanmıştır.
Entec gübresi 26-0-0+13S besin elementli bir gübre olup DMPP (3,4-
dimethylepyrazole phosphate) ile kaplı olduğu için içerdiği azot yavaş yavaş salınarak
bitki kullanımına daha etkin bir şekilde sunulmaktadır. DMPP yeni nesil bir
nitrifikasyon engelleyici olup 1999 yılında keşfedilmiştir. DMPP bu görevini, azotun
amonyum formunun nitratlara dönüşümünü sağlayan ilk basamak azot bakterilerinden
Nitrosomonas’ların işlevini belli bir süre durdurarak yapmaktadır. Nitrifikasyonu toprak
şartlarına göre 4-10 hafta kadar engelleyebilmektedir. DMPP ideal bir nitrifikasyon
inhibitöründe olması gereken ve yukarıda belirtilen özellikleri göstermesi nedeniyle AB
ülkelerinde iyi tarım uygulamaları çerçevesinde açık tarla ve sebze tarımında da geniş
bir uygulama olanağı bulmuştur. DMPP atmosfere azot gazı çıkışını % 26 ve topraktan
nitrat yıkanmasını % 40 oranında azaltmış, yaprağı ve kökü yenen sebzelerde (ıspanak,
787

marul, havuç) nitrat birikimini % 16-51 arasında düşürmüştür (Anonymous, 2007;


Zerulla ve ark. 2000).
Nitrifikasyon inhibitörleri içerisinde en başarılılarından Pyridin Amerika’da ve
DMPP ise AB ülkelerinde kullanılmaya başlanmıştır. Diğer inhibitörlerin çoğu umutlu
gözükmekle birlikte bazıları ağır metal içerikleri, bazıları yüksek doz gereksinimi
nedeniyle ekonomik olmayışları, bazıları granüllere uygulanma olanağı vermemesi ve
bazıları da nitrifikasyonu durdurucu sürelerinin kısa olmaları nedeniyle yaygın bir
kullanım alanı bulamamıştır (Anonymous, 1985).
Son yıllarda Avrupa ülkelerinde yapılan araştırma sonuçlarına göre, klasik
gübrelerle karşılaştırıldığında DMPP katkılı gübreler meyve, sebze ve endüstri
bitkilerinde daha az uygulama ile daha yüksek verim (% 2.7-41.3) sağlamış ve topraktan
NH3-N kaybını % 40-47 arasında azaltabilmiştir (Anonymous, 2007a ).
Toprağa verilen azotlu gübrelerden NH3-N kaybını kontrol eden faktörlerin
başında toprağın nem kapasitesi, üreaz enzim aktivitesi ve toprak pH’sı gelmektedir.
Ayrıca toprak tekstürü, sıcaklığı, bitki örtüsü çeşidi ve sıklığı, KDK, rüzgar hız ve süresi
gibi toprak ve çevre faktörleri de etkili olmaktadır (Vlek ve Byrnes 1986).
AS gübresinden NH3-N kaybının yüksek olması için toprağın en az % 8-10
kireç içermesi gerektiği (Fenn ve Kissel, 1975), AS ve AN gübrelerinden NH3-N
kaybının düşük toprak neminde düşük, yüksek nemde ise daha fazla olduğu (Fenn ve
Escarzaga, 1976), fazla su karşısında NH3-N kaybının nitrat yıkanması sonucunda
azaldığı (Fenn ve Escarzaga, 1977), düşük kireçli topraklarda NH3 volatilizasyonunun
azaltılmasında fosfat anyonun etkili olduğu, toprağa verilen azotun % 10-30’unun NH3-
N şeklinde kaybolduğu (Stumpe ve ark. 1984), üre ile birlikte verilen K ve Mg gibi
katyonların üreden meydana gelen NH3-N kaybını azalttığı (Gascho, 1986) bildirilmiştir.
Diğer taraftan NH3-N kaybının kireçsiz topraklarda ürede daha yüksek, amonyumlu
gübrelerde daha düşük, kireçli topraklarda ise AS’ta yüksek, Ü ve AN’ta daha düşük
olduğu ifade edilmiştir (Urban ve ark. 1987).
Başka bir inhibitör madde olan NBPT (N-n-butyl) thiophosphoric triamid) ile
birlikte verilen üreden 6.5 pH’lı ve siltli tın bünyeli bir toprakta meydana gelen NH3-N
kaybının kontrole göre % 61 oranında azaldığı, bu azalmanın NBPT’nin üreaz enzim
aktivitesini azaltarak ürenin hidroliz oranını düşürmesinden kaynaklandığı saptanmıştır
(Beyrouty ve ark. 1988). Azotlu gübrelerin NBPT ile birlikte verilmesi ile çeltik (Buresh
ve ark. 1988), buğday, şeker pancarı ve arpa (Bayraklı ve ark. 1995) yetiştirilen toprakta
azot kayıplarının önemli ölçülerde azaltıldığı belirlenmiştir.
Bu araştırma 2005 ve 2006 yıllarında Niğde ve Nevşehir illerinde iki değişik
lokasyonda yetiştirilen Granola çeşidi patatesin verim ve verim komponentlerine E ve
AS gübrelerinin etkilerini belirlemek amacıyla yapılmıştır.

MATERYAL VE METOD
Denemelerin materyallerini 2005 yılında Niğde ili Melendiz Ovasında bulunan
Divarlı köyü ve 2006 yılında ise Nevşehir ili Çardak köyünde yürütülen deneme
toprakları ve bu topraklara entec (E) ile amonyum sülfat (AS) uygulanarak yetiştirilen
Granola çeşidi patatesin (Solanum tuberosum var. Granola) yaprak ve yumru örnekleri
oluşturmaktadır.
Deneme alanları Orta Anadolu’nun doğu kısmında yer almakta ve deniz
seviyesinden yaklaşık 1200 m yükseklikteki engebeli araziler üzerinde bulunmaktadır.
788

Denemelerin yürütüldüğü Niğde ve Nevşehir yöresi yazları çok sıcak ve kurak,


kışları soğuk ve kar yağışlı geçen karasal iklim ile karakterize edilmektedir. Uzun yıllar
ortalamasına göre ortalama sıcaklık 10.6 oC, ortalama yıllık yağış toplamı ise 429.4
mm’dir. Patatesin gelişme mevsimi olan Mayıs-Ekim ayları arasındaki toplam yağış
2005 yılında 104.7 mm ve 2006 yılında ise 107.6 mm olmuştur (Çizelge 1). İlgili
Çizelgede aylık ortalamalar olarak hava sıcaklıkları (oC) ve hava nispi nem değerleri de
(%) verilmiştir.
Çizelge 1. Yıllar İtibariyle Patates Yetiştirme Alanlarına Ait Meteorolojik Değerler
Yıl Parametreler Mayıs Haziran Tem. Ağust. Eylül Ekim Ort.
Hv. sıcaklığı (oC) 14.81 18.78 24.34 23.92 16.84 9.29 17.99
2005 Hv. nispi nemi (%) 55.89 52.49 50.28 52.13 55.76 69.23 55.96
Yağış (mm) 29.5 7.0 0.5 7.0 30.8 29.9 Toplam 104.7
Hava sıcaklığı (oC) 15.3 21.1 20.9 25.9 16.8 12.6 18.8
2006 Hv. nispi nemi (%) 56.6 49.3 51.7 39.3 55.3 64.3 52.7
Yağış (mm) 29.6 5.2 0.7 0.8 17.1 54.2 Toplam 107.6

Denemenin yürütüldüğü tarla topraklarının bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri


Çizelge 2’de sunulmuştur. İlgili Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi,
tuzluluk sorunu olmayan ve kuvvetli asidik reaksiyona sahip topraklarda her iki
lokasyonda da nitrat azotu, bitkiye elverişli fosfor, potasyum, demir ve mangan oldukça
yüksek, magnezyum, çinko ve bor yetersiz, kalsiyum 1. lokasyonda yeterli, 2.
lokasyonda ise yetersiz düzeydedir.
Çizelge 2. Patates Deneme Yerlerine Ait Toprak Analiz Sonuçları
Parametreler 2005 Yılı 2006 Yılı Analiz metotları
(Divarlı/Niğde) (Çardak/Nevşehir) (Kacar, 1997)
pH (1:2.5 t:s) 5.9 5.15 pH metre
ECx106 (1:5 t:s) 45 46.5 EC metre
Org. madde (%) 0.56 0.68 Walkley-Black metodu
Kireç (%) 4.02 3.52 Scheibler Kalsimetresi
Kil (%) 10.6 12 Bouyoucos hidrometre
Silt (%) 10 8 Bouyoucos hidrometre
Kum (%) 79.4 80 Bouyoucos hidrometre
Tekstür sınıfı Kumlu Tın Kumlu Tın -
NO3-N (ppm) 60 238.22 2 N KCl ile ekstraksiyon
P (ppm) 38 32.00 NaHCO3 metodu
K (ppm) 115 169.4 NH4OAc ile ekstraksiyon
Ca (ppm) 1570 815.4 NH4OAc ile ekstraksiyon
Mg (ppm) 132 129.9 NH4OAc ile ekstraksiyon
S (ppm) 1.2 - KH2PO4 ile ekstraksiyon
K (me/100 g) 0.295 0.434
Ca (me/100 g) 7.85 4.08
Mg (me/100 g) 1.1 1.08
Ca/Mg 7.1 3.8
Ca/K 26.6 9.4
Mg/K 3.7 2.5
Fe (ppm) 13.5 21.62 Soltanpour ve Workman (1981)
Cu (ppm) 0.24 0.22 Soltanpour ve Workman (1981)
Mn (ppm) 3.4 13.53 Soltanpour ve Workman (1981)
Zn (ppm) 0.24 0.16 Soltanpour ve Workman (1981)
B (ppm) 0.39 0.53 Kacar (1997)
789

İlk lokasyondaki denemede 13 Mayıs 2005 tarihinde dikim ve ilk gübreleme, 3


Temmuz 2005 tarihinde birinci üst gübreleme ve çapalama, bundan 20 gün sonra ise
ikinci üst gübreleme yapılmıştır. İlk çıkışlar 15 Haziran 2005 tarihinde olmuştur. Yumru
oluşum tarihi ise 29 Haziran 2005’dir. Dikimde hektarda 50 893 adet yumru
kullanılmıştır. Yaprak örneklemesi 28 Temmuz 2005, hasat ise 28 Ekim 2005 tarihinde
gerçekleştirilmiştir.
İkinci lokasyondaki denemede ise 9 Mayıs 2006 tarihinde parselasyon ve ilk
gübreleme, 10 Mayıs 2006 tarihinde dikim, 27 Haziran 2006 tarihinde birinci üst
gübreleme ve çapalama, bundan 20 gün sonra ise ikinci üst gübreleme yapılmıştır.
Dikimde hektarda 50 893 adet yumru kullanılmıştır. Yaprak örneklemesi 4 Ağustos
2006, hasat ise 7 Ekim 2006 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
Yukarıda verilen tarihlerde yapılan yaprak örneklemelerinde erken çiçeklenme
döneminde gelişme ucundan 3. ile 6. yapraklar arasındaki yapraklar saplarıyla birlikte
örneklenerek S.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Laboratuarına kağıt torbalar ile
zaman geçirmeden taşınmıştır. Gerekli temizlik işlemlerinden sonra 48 saat süre ile 70
o
C iç sıcaklığa sahip kurutma dolaplarında kurutulmuştur. Daha sonra bu örnekler
tungsten kaplı bitki değirmeninde öğütülmüştür. Öğütülen örneklerden 0.5 g tartılarak
konsantre HNO3 ile mikrodalga sistemde (CEM, Mars 5) yakılmıştır. Elde edilen
süzüklerdeki P, K, Ca, Mg, Fe, Cu, Mn, Zn ve B miktarları ICP-AES (Varian, Vista
Axiel Simultaneous) cihazıyla belirlenmiştir (Soltanpour ve Workman, 1981).
Tarla denemeleri tesadüf parselleri faktöriyel deneme desenine göre
kurulmuştur. E (% 26 N, % 13 S) ve AS (% 21 N, % 24 S) gübreleri kullanılarak her biri
4 tekerrürlü olmak üzere 11 farklı muameleden 44’er tarla parseli birinci ve ikinci
yıllarda oluşturulmuştur. Söz konusu gübreler 0, 100, 200, 400, 800 ve 1200 kg N ha-1
dozlarında uygulanmıştır. Deneme topraklarında fosfor yeterli bulunduğundan fosforlu
gübre kullanılmamıştır. Tüm parsellere temel gübreleme olarak dikimde potasyum sülfat
gübresiyle 100 kg K2O ha-1 verilmiştir. Her bir deneme parseli dikimde 4.9 m x 4.9 m
boyutlarında olup 24.01 m2’dir. Dikimde sıralar arası 70 cm tutulmuş, sıra üzeri
mesafeler ise 28 cm olarak ayarlanmıştır. Bir parselde 7 sıra mevcuttur. Hasatta
kenarlardaki birer sıra kenar tesiri olarak atıldığından ortadaki 5 sıra el ile hasat
edilmiştir. Dolayısıyla hasattaki etkili parsel büyüklükleri 3.5 m x 4.9 m = 17.15 m2’dir.
Parsel yumru verimleri t/ha cinsine dönüştürülmüştür. Yumru örnekleri topraklarından
temizlendikten sonra < 35 mm, 35-55 mm ve > 55 mm çap dağılımlarına göre ağırlıkları
baskül yardımıyla saptanmıştır.
Araştırmada elde edilen sayısal değerlerin istatistiksel analizlerinde ise Minitab
paket programından yararlanılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Orta Anadolu’da, 2005 yılında Niğde ili Divarlı köyü ile 2006 yılında Nevşehir
ili Çardak köyü topraklarına artan seviyelerde E ve AS gübreleri uygulanarak yürütülen
denemelerden elde edilen verilerin varyans analizlerine göre, lokasyonların 35-55 mm,
>55 mm çaplı yumru verimi, toplam yumru verimi ve yumruda kuru madde oranı,
dozların 35-55 mm, >55 mm çaplı yumru verimi ve toplam yumru verimi, ‘lokasyon x
gübre’ interaksiyonunun yumruda kuru madde, ‘lokasyon x doz’ interaksiyonunun <35
mm, 35-55 mm çaplı yumru verimi, toplam yumru verimi ve yumruda kuru madde
oranı, ‘lokasyon x gübre x doz’ interaksiyonunun ise sadece yumruda kuru madde oranı
üzerine etkileri istatistiki olarak 0.01 seviyesinde önemli bulunmuştur (Çizelge 3).
790

Çizelge 3. Patates Yumru Verimleri ve Kuru Madde Oranlarıyla İlgili Varyans Analiz
Sonuçları
Varyans Kareler Ortalaması
kaynağı SD <35 mm 35-55 mm >55mm Toplam Verim Kuru Madde
Lokasyon (L) 1 1.7829 97.767** 3637.90** 2679.24** 62.3658**
Gübre (G) 1 0.4065 14.418 39.53 89.27 2.1667
Doz (D) 5 0.8173 142.512** 64.64** 419.42** 1.2473
LxG 1 0.0595 3.294 11.75 3.45 6.3427**
LxD 5 3.7622** 43.612** 31.08 114.95** 3.3802**
GxD 5 0.1916 1.772 4.26 6.11 0.5276
LxGxD 5 1.0447 10.865 1.95 15.36 2.2502**
Hata 48 0.9112 8.865 13.78 22.23 0.6618
**: p<0.01
Ortalamalara göre en yüksek yumru verimleri 1. lokasyonda (41.50 t ha-1; %
69.32) E gübresinin 1200 kg N ha-1, 2. lokasyonda ise (51.35 t ha-1; % 66.34) ise AS
gübresinin 800 kg N ha-1 dozlarıyla elde edilmiştir. Kontrole göre bu artışlar 1.
lokasyonda % 3 ile 69 ve 2. lokasyonda ise % 2 ile % 66 arasında değişmiştir (Çizelge
4). Kontrole göre verimde meydana gelen artışlar bakımından azalan sıra ile 1.
lokasyonda E gübresinin 1200 kg N ha-1 dozunu AS gübresinin 1200, E gübresinin 800,
AS gübresinin 800, 400, E gübresinin 400, 200, AS gübresinin 100, E gübresinin 100,
AS gübresinin 200 ve 2. lokasyonda ise AS gübresinin 800 kg N ha-1 dozunu E
gübresinin 800, 400, 1200, 200, AS gübresinin 400, 1200, 200, E gübresinin 100 ve AS
gübresinin 100 kg N ha-1 dozları izlemiştir (Çizelge 4). Hem toplam verim, hem de
değişik yumru boyutlarına (<35 mm, 35-55 mm ve >55 mm) göre elde edilen verim
değerleri 2. lokasyonda, 1. lokasyona göre daha yüksek olmuştur. Özellikle cipslik
patates başta olmak üzere patates üretiminde elde edilen yumruların boyutları çok
önemli olup küçük yumru istenmemektedir. Her iki lokasyonda da kontrole göre hem E,
hem de AS gübresinin artan azot dozlarına bağlı olarak büyük yumru ağırlıkları
artarken, < 35 mm çapa sahip yumru ağırlıkları azalmıştır. Kontrol uygulaması ile elde
edilen > 55 mm çapa sahip yumru verimi 1. lokasyonda E gübresinin 1200 kg N ha-1
dozu ile en yüksek oranda (% 502.7) artırılırken, 2. lokasyonda E gübresinin 800 kg N
ha-1 dozu ile en yüksek oranda (% 109.1) artırılmıştır. 1. lokasyon toprağının nitrat azot
kapsamı 2. lokasyon toprağınınkinden düşük olduğundan gübrelerle uygulanan azotun
kontrole göre etkisi 1. lokasyonda daha yüksek olmuştur. Diğer taraftan E gübresinin
etkisinin yüksek çıkması, yavaş çözünürlüğü sağlayan DMPP inhibitörlü oluşundan
kaynaklanabilir. Nitekim yapılan bir araştırmada da çim bitkilerine uygulanan AS ile E
gübreleri arasında ot verimi ile yaprağın N kapsamına E gübresinin etkisi daha yüksek
olmuş, fakat bitkinin botaniksel bileşimine E gübresinin etkisi önemli bulunmamıştır
(Merino ve ark. 2007). Her iki lokasyonda da hem 35-55 mm ve hem de 55 mm’den
daha büyük çapa sahip yumru miktarında kontrole göre farklı gübre uygulamaları ile
önemli düzeylerde artışlar tespit edilmiştir (Çizelge 4). İstatistiki olarak gübre çeşidi
önemli olmamakla birlikte her iki lokasyonun ortalaması olarak E gübresi (36.31 t/ha)
ile, AS gübresinden (34.08 t/ha) daha fazla toplam verim elde edilmiştir. E gübresinin
yüksek etkisi DMPP inhibitörlü olmasından dolayı yavaş çözünüp toprakta N kaybının
azalmasından ve bu durumda da bitkinin azottan daha iyi yararlanmasından
kaynaklanabilir. Zira benzer sonuçlar çimde Merino ve ark. (2007) ve patateste ise
Pasda ve ark. (2001) tarafından da saptanmıştır.
Her iki lokasyonda da toplam ve çaplara göre yumru verimi üzerine etkileri
bakımından E ve AS gübreleri arasında önemli bir fark bulunmamıştır (Çizelge 3 ve 4).
Bu araştırmada her iki lokasyondan da elde edilen sonuçlara göre, yukarıdaki
açıklamalardan ve Çizelge 4 ile 5’in incelenmesinden de görülebileceği gibi, gübre
uygulamalarının patatesin yumru verimi ve çapına etkileri, deneme yeri topraklarında
791

(Çizelge 2) özellikle 1. lokasyonda noksan bulunan azotun sağlanmalarına bağlıdır. Zira


azot yeşil doku ve klorofil kapsamını artırarak bitkinin daha iyi fotosentez yapmasını ve
dolayısıyla daha çok yaş ve kuru yumru maddesi biriktirmesini sağlamaktadır. Entec
gübresi daha ziyade yumru yaş ağırlığını artırırken, AS kuru madde verimini artırmıştır.
Çizelge 4. Değişik Gübrelerin Patates Yumru Verimine Etkileri*
Doz Yumru çapı 1.lokasyon 2.lokasyon
Gübre (kg N ha-1) (mm) Divarlı/Niğde Çardak/Nevşehir
Verim Değişim Verim Değişim
(t/ha) (%) (t/ha) (%)
<35 4.33 --- 3.16 ---
35-55 19.44 --- 16.55 ---
Kontrol 0
>55 0.74 --- 11.16 ---
Toplam 24.51 --- 30.87 ---
<35 3.05 -29.6 4.32 36.7
35-55 20.22 4.0 19.52 17.9
100
>55 2.17 193.2 14.11 26.4
Toplam 25.44 3.8 37.95 22.9
<35 3.22 -25.6 3.52 11.4
35-55 21.72 11.7 22.78 37.6
200
>55 1.47 98.6 16.75 50.1
Toplam 26.41 7,7 43.05 39.4
<35 2.74 -36.7 4.84 53.2
35-55 21.75 11.9 23.35 41.1
E 400
>55 1.93 160.8 19.03 70.5
Toplam 26.42 7.8 47.22 53.0
<35 3.71 -14.3 4.34 37.3
35-55 28.86 48.5 22.56 36.3
800
>55 3.09 317.6 23.34 109.1
Toplam 35.66 45.5 50.24 62.7
<35 4.69 8,3 3.79 19.9
35-55 32.35 66.4 23.03 39.1
1200
>55 4.46 502.7 19.62 75.8
Toplam 41.50 69.3 46.44 50.4
<35 4.33 0.0 3.37 6.6
35-55 20.20 3.9 17.85 7.8
100
>55 0.99 33.8 10.26 -8.1
Toplam 25.52 4.1 31.48 2.0
<35 3.73 -13.9 3.65 15.5
35-55 20.48 5.3 20.37 23.1
200
>55 1.20 62.2 17.12 53.4
Toplam 25.42 3.7 41.14 33.3
<35 4.12 -4.8 4.87 54.1
35-55 21.08 8.4 22.27 34.6
AS 400
>55 1.66 124.3 15.61 39.9
Toplam 28.86 17.7 42.75 38.5
<35 3.50 -19.2 5.21 64.9
35-55 24.49 26.0 26.70 61.3
800
>55 2.17 193.2 19.44 74.2
Toplam 30.16 23.0 51.35 66.3
<35 4.31 -0.45 4.26 34.8
35-55 30.71 58.0 21.24 28.4
1200
>55 3.05 312.2 16.68 49.5
Toplam 38.07 55.3 42.18 36.6
*: Değerler 3 tekerrürün ortalamasıdır.
792

Bu durum E gübresinin daha yavaş çözünerek yaprak ve dolayısıyla yumrunun


daha geniş periyotta uzun süreli olarak azottan yararlanmasını sağlamasıyla ilgili
olabilir. Nitekim DMPP katkılı amonyum nitrat ve ürenin DMPP katkısız amonyum
nitrat ve üreye kıyasla yumru verimini (+1.9 t/ha) ve nişasta (+0.27 t/ha) verimini
artırdığı rapor edilmiştir (Pasda ve ark. 2001). AS daha çabuk çözündüğünden yıkanma
ile azot kaybı artarak bitkinin bu gübreden faydalanma imkanı azalıp daha az sulu doku,
daha fazla kuru madde biriktirmiş olmasından kaynaklanabilir. Her iki lokasyonda da
farklı çaplara sahip yumru verimi ile toplam verim ve yumru kuru maddesi üzerine
gübre çeşidinin etkisi istatistiksel olarak önemli çıkmamıştır. Bu durum deneme
topraklarının ekstrem özelliklere (düşük pH, kireç, organik madde, K, Ca, Mg ve yüksek
kum) sahip olması ile gübrelerin etki derecelerinin maskelenmesinden kaynaklanmış
olabilir.
Artan seviyelerde uygulanan E ve AS gübrelerinin patates yumrularının kuru
madde oranlarına etkileri Çizelge 5’de verilmiştir. 1. lokasyonda en yüksek (% 20.78)
yumru kuru maddesi AS gübresinin 800 kg ha-1 dozu ile elde edilmiştir. Bunu E
gübresinin 1200 kg N ha-1 dozu (% 20.76) takip etmiştir. 2. lokasyonda ise en yüksek (%
18.60) yumru kuru maddesi E gübresinin 100 kg ha-1 dozu ile sağlanmış ve bunu AS’ın
100 kg N ha-1 dozu (% 18.43) izlemiştir (Çizelge 5). Özellikle 2. lokasyonda yüksek N
dozları ile yumru kuru maddesi azalmıştır. Bu durum 2. lokasyon toprağındaki yüksek N
kapsamından kaynaklanabilir. Nitekim 2. lokasyon toprağındaki nitrat azotu kapsamı
238.22 ppm iken 1. lokasyon toprağında 60 ppm’dir (Çizelge 2). Yumru kuru maddesine
etkisi bakımından E ve AS gübreleri arasında önemli bir fark olmamasına rağmen,
gübrelerin kuru maddeye etkisi lokasyonlara bağlı olarak değişmiş ve 1. lokasyonda
kuru madde oranları daha yüksek çıkmıştır (Çizelge 3 ve 5). Lokasyonlar ortalaması
olarak ta AS gübresinin kuru madde oranına etkisi daha yüksek bulunmuştur. Bu durum
AS gübresinin daha çözünür olmasından, erken dönemde DMPP inhibitörlü E
gübresinin hızlı çözünemeyip bitkinin isteklerini karşılayamamasından kaynaklanabilir.
Nitekim benzer çalışmalarda, AS gübresinin patates verimine etkisi kükürt kaplı
üreninkinden daha yüksek bulunmuştur (Lorenz ve ark. 1972). Bunun sebebi de kükürt
kaplı ürenin başlangıçta yavaş çözünerek patatesin erken dönemdeki N talebini yeterince
karşılayamadığı şeklinde yorumlanmıştır. Azot geç salınmış ancak bu zamanda da
bitkinin ihtiyacı kalmamıştır (Waddell ve ark. 1999).
Çizelge 5. Değişik Gübrelerin Patates Yumrularının Kuru Madde Oranlarına Etkileri*
1.lokasyon 2.lokasyon
Doz Divarlı/Niğde Çardak/Nevşehir
Gübre (kg N Kuru Mad. Değişim Kuru Mad. Değişim
ha-1) (%) (%) (%) (%)
Kontrol 0 19.57 -- 17.68 --
100 17.76 -9.25 18.60 5.20
200 18.04 -7.82 18.35 3.79
E 400 18.93 -3.27 17.52 -9.05
800 19.53 -2.04 17.44 -1.36
1200 20.76 6.08 17.39 -1.64
100 19.52 -2.55 18.43 4.24
200 20.08 2.61 17.55 -7.35
400 20.23 3.37 15.94 -9.84
AS 800 20.78 6.18 17.69 5.69
1200 20.05 2.45 18.21 3.00
En düş. 17.76 -9.25 15.94 -9.84
En yük. 20.78 6.18 18.60 5.20
*: Değerler 3 tekerrürün ortalamasıdır.
793

Farklı gübrelerin patates yapraklarının makro besin element içerikleri ile ilgili
varyans analiz sonuçları Çizelge 6’da verilmiştir. Makro besin elementlerinin hemen
hemen tamamında lokasyon, gübre, doz ve ilgili interaksiyonların etkisi istatistiksel
bakımdan 0.01 düzeyinde önemli çıkmıştır.
Çizelge 6. Patates Yapraklarının Makro Besin Element Kapsamlarıyla İlgili Varyans
Analiz Sonuçları
Varyans Kareler Ortalaması
kaynağı SD N P K Ca Mg
Lokas. (L) 1 11.7047** 0.464006** 44.2584** 4.49001** 1.342068*
Gübre (G) 1 0.1209** 0.000000** 0.3598** 0.07476** 0.000401
Doz (D) 5 3.2054** 0.014276** 0.0987** 0.40732** 0.025825**
LxG 1 3.2677** 0.004050** 0.1128** 0.00000** 0.014735**
LxD 5 0.0944** 0.006819** 0.0962** 0.12921** 0.002878**
GxD 5 0.0561** 0.007853** 0.5861** 0.00716** 0.000365
LxGxD 5 0.0540** 0.008023** 0.4674** 0.18909** 0.010378**
Hata 48 0.0073 0.000072 0.0051 0.00363 0.000197
*: p<0.05, **: p<0.01
Öte yandan değişik gübrelerin patates yapraklarının mikro besin element
içerikleri ile ilgili varyans analiz sonuçları Çizelge 7’de sunulmuştur. Araştırılan mikro
besin elementlerinin hemen hemen tamamında lokasyon, gübre, doz ve ilgili
interaksiyonların etkisi istatistiki olarak 0.01 ve 0.05 seviyesinde önemli bulunmuştur.
Çizelge 7. Patates Yapraklarının Mikro Besin Element Kapsamlarıyla İlgili Varyans
Analiz Sonuçları
Varyans Kareler Ortalaması
kaynağı SD Fe Cu Mn Zn B
Lokasyon (L) 1 316.50** 430.760** 15884** 3.055* 589.675**
Gübre (G) 1 570.1** 5.030** 74 0.280 6.201*
Doz (D) 5 1006.3** 12.941** 21275** 70.436** 23.133**
LxG 1 1369.4** 0.539* 52449** 16.907** 0.000
LxD 5 100.8* 3.902** 285** 9.691** 30.077**
GxD 5 111.8* 5.824** 173** 3.771** 7.908**
LxGxD 5 305.9** 1.895** 17576** 11.073** 9.218**
Hata 48 37.7 0.117 26 05.47 1.181
*: p<0.05, **: p<0.01
Değişik gübrelerin patates yapraklarının makro ve mikro besin element
kapsamlarına etkileri ise Çizelge 8’de verilmiştir. 1. lokasyonda yaprakta en yüksek, N,
P ve Zn kapsamları E gübresinin 1200 kg N ha-1, en yüksek K ve Ca içerikleri AS
gübresinin 100 kg N ha-1, en yüksek Mg E gübresinin 400 kg N ha-1, en yüksek Fe E
gübresinin 800 kg N ha-1, en yüksek Cu ve Mn AS gübresinin 800 kg N ha-1 ve en
yüksek B kapsamı ise AS’ın 200 kg N ha-1 dozu ile elde edilmiştir. 2. lokasyonda da
benzer sonuçlar bulunmuştur. Her iki lokasyon da dikkate alındığında yaprak
örneklerinin N kapsamı % 3.45 (kontrol) ile % 5.60 (AS, 800 kg N ha-1) arasında
bulunmuştur. Artan N uygulamaları ile yaprağın N içeriği de son doza kadar artmış, P,
K, Ca ve Mg kapsamları ise değişken olmuştur. Yaprağın N kapsamı ile >55 mm yumru
verimi arasında önemli ve pozitif bir korelasyonun (0.718**) bulunması, artan N
dozlarının yaprak N kapsamının yanında yumru verimini de artırdığının bir kanıtıdır.
Yaprağın N kapsamına E gübresinin (% 4.51) etkisi AS gübresininkinden (% 4.59)
düşük bulunmuştur. Çim bitkilerinde yapılan bir denemede ise E gübresinin etkisi AS
gübresininkinden daha yüksek bulunmuştur (Merino ve ark. 2007). Bu farklılıklar bitki
cinsi, toprak, iklim ve sulama suyu farklılıklarından kaynaklanabilir. Fosfor
794

kapsamlarına gübrelerin etkileri eşit, K ve Mg kapsamları AS gübresinde daha yüksek


iken, Ca kapsamı E gübresinde daha yüksek çıkmıştır.
Çizelge 8. Değişik Gübrelerin Patates Yapraklarının Besin Element Kapsamlarına
Etkisi*
Lokas. Gübre Doz N P K Ca Mg Fe Cu Mn Zn B (ppm)
(kg N ha-1) (%) (%) (%) (%) (%) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm)
Kont. 0 3.45 0.41 3.93 2.05 0.64 133 11.28 97 11.01 38.71
100 3.61 0.37 3.67 2.06 0.63 135 8.57 145 14.48 36.58
200 3.78 0.37 3.69 1.97 0.68 139 11.50 178 15.58 37.32
E 400 4.14 0.38 3.63 2.06 0.75 159 11.18 177 17.35 40.21
800 4.41 0.42 3.35 2.16 0.62 171 11.65 137 17.99 38.64
1200 4.90 0.47 3.56 1.60 0.62 156 12.63 129 20.07 37.86
100 3.86 0.38 4.16 2.34 0.65 131 10.31 164 13.75 40.43
1. Lok.
200 4.03 0.36 3.69 2.11 0.70 141 9.94 190 14.62 41.26
AS 400 4.45 0.43 3.82 1.65 0.64 133 12.60 171 16.35 37.43
800 4.84 0.47 3.73 1.95 0.59 138 13.51 289 17.64 40.39
1200 4.89 0.45 3.82 1.41 0.59 131 13.37 289 16.56 34.61
En düş. 3.45 0.36 3.35 1.41 0.59 131 8.57 97 11.01 34.61
En yük. 4.90 0.47 4.16 2.34 0.75 171 13.51 289 20.07 41.26
0 4.46 0.32 2.20 1.70 0.40 82 7.37 78 13.73 28.17
100 4.73 0.32 2.48 1.66 0.35 93 7.07 131 13.90 31.40
200 4.86 0.27 2.57 1.74 0.46 102 5.57 163 13.40 33.40
E 400 4.72 0.18 2.46 1.10 0.32 97 4.90 126 13.33 33.47
800 5.54 0.27 1.86 1.41 0.30 104 6.57 267 18.57 34.40
1200 5.56 0.19 1.33 1.29 0.31 110 7.03 245 15.27 34.13
2. Lok. 100 4.34 0.16 1.95 1.31 0.31 89 5.50 93 11.63 30.97
200 4.69 0.17 1.92 1.32 0.46 105 4.00 164 12.27 34.07
AS 400 4.93 0.19 1.92 1.31 0.48 108 7.70 144 17.53 32.70
800 5.60 0.29 2.65 1.48 0.34 116 8.83 111 18.17 36.40
1200 5.59 0.32 2.64 1.38 0.35 108 7.23 108 19.93 36.20
En düş. 4.34 0.16 1.33 1.10 0.30 82 4.00 78 11.63 28.17
En yük. 5.60 0.32 2.65 1.74 0.48 116 8.83 267 19.93 36.40
*: Değerler 3 tekerrürün ortalamasıdır.
Yaprağın Fe kapsamları 82 ppm ile 171 ppm arasında değişmiş olup artan N
dozlarının etkisi değişken bulunmuştur. Yaprağın Fe kapsamı üzerine E gübresinin
etkisi daha yüksek olmuştur. Diğer taraftan Cu, Mn ve B içeriklerine AS gübresinin
etkisi daha yüksek iken, Zn kapsamına E gübresinin etkisi daha yüksek bulunmuştur
(Çizelge 8). Burada E gübresinin yaprağın Fe ve Zn kapsamını daha çok artırması yavaş
çözünmesi sebebiyle bitkinin daha iyi beslenmesinden kaynaklanabilir.
Farklı gübrelerin patates yumrularının makro besin element içerikleri ile ilgili
varyans analiz sonuçları Çizelge 9’da verilmiştir. Doz, ‘yıl x doz’, ‘gübre x doz’ ve ‘yıl
x gübre x doz’ interaksiyonları yumruda araştırılan makro besin element kapsamları
üzerinde 0.01 ve 0.05 düzeylerinde önemli etkide bulunmuşlardır. Ayrıca lokasyonların
P, Ca, Mg ve gübrelerin ise Ca ile Mg muhtevaları üzerine 0.01 seviyesinde önemli
etkileri belirlenmiştir.
Öte yandan E ve AS gübrelerinin yumruların mikro besin element içerikleri ile
ilgili varyans analiz sonuçları Çizelge 10’da sunulmuştur. Lokasyon, gübre, doz ve ilgili
interaksiyonlar yumruda araştırılan tüm mikro besin element kapsamları üzerinde
istatistiksel olarak 0.01 düzeyinde önemli bulunmuştur.
795

Çizelge 9. Patates Yumrularının Makro Besin Element Kapsamlarıyla İlgili Varyans


Analiz Sonuçları
Varyans Kareler Ortalaması
kaynağı SD P K Ca Mg
Lokasyon (L) 1 0.0783420** 0.000096 0.00056113** 0.00134335**
Gübre (G) 1 0.0000007 0.001485 0.00004835** 0.00009568**
Doz (D) 5 0.0007280** 0.052824** 0.00032505** 0.00024218**
LxG 1 0.0001051* 0.095849** 0.00067835** 0.00004512**
LxD 5 0.0008547** 0.039403** 0.00002749** 0.00027585**
GxD 5 0.0013414** 0.030647** 0.00022158** 0.00005098**
LxGxD 5 0.0027885** 0.020962** 0.00014225** 0.00016509**
Hata 48 0.0000183 0.000780 0.00000428 0.00000844
*: p<0.05, **: p<0.01

Çizelge 10. Patates Yumrularının Mikro Besin Element Kapsamlarıyla İlgili Varyans
Analiz Sonuçları
Varyans Kareler Ortalaması
kaynağı SD Fe Cu Mn Zn B
Lokasyon (L) 1 754.73** 1.3014** 10.641** 13.5113** 162.926**
Gübre (G) 1 59.90** 2.1287** 3.320** 16.3116** 2.240**
Doz (D) 5 1078.18** 2.9739** 16284** 14.1232** 7.426**
LxG 1 553.39** 1.9668** 5.544** 2.2155** 9.651**
LxD 5 354.99** 0.2211** 14.564** 4.0055** 2.064**
GxD 5 364.34** 0.2066** 9.758** 2.6380** 1.807**
LxGxD 5 1277.63** 2.2775** 10.325** 1.8584** 3.609**
Hata 48 3.32 0.0116 0.106 0.2582 0.046
*: p<0.05, **: p<0.01

Diğer taraftan farklı azotlu gübrelerin patates yumrularının makro ve mikro


besin element kapsamlarına etkileri ise Çizelge 11’de verilmiştir. 1. lokasyonda en
yüksek P ve K kapsamları AS’ın 1200 kg N ha-1 dozu ile elde edilmişken, 2. lokasyonda
E gübresinin 100 kg N ha-1 dozu ile elde edilmiştir. Yaprakta olduğu gibi yumruda da
artan azot dozları ile P, K, Ca ve Mg kapsamları değişken olmuştur. Bu durum
gübrelerin yavaş ve hızlı çözünmesinden kaynaklanmış olabilir. Yumrunun Fe kapsamı
62 ppm ile 115 ppm arasında değişmiş ve artan N dozları ile önce artıp sonra azalma
göstermiştir. Her iki lokasyonda da yumrunun Cu, Mn ve Zn içerikleri E gübresi ile
daha fazla artırılmıştır. Yumrunun P ve K kapsamlarına gübre çeşidinin etkisi önemli
değilken diğer besin elementleri üzerine önemli olmuş ve Ca, Mg kapsamları üzerine
AS gübresi daha etkili iken, Fe, Cu, Mn, Zn ve B kapsamları üzerine E gübresi daha
etkili bulunmuştur.
Patatesin verim ve verim komponentleri ile yaprağın besin element içerikleri
arasındaki korelasyon analizlerine göre, 35-55 mm verim ile yaprağın N (0.344*), P
(0.297*), Fe (0.439**), Cu (0.376**), Mn (0.350*), Zn (0.521**) ve B (0.330*)
kapsamları arasında 0.01 ve 0.05 seviyelerinde önemli pozitif; > 55 mm verim ile
yaprağın N (0.718**), P (-0.737**), K (-0.827**), Ca (-0.714**), Mg (-0.830**), Fe (-
0.643**), Cu (-0.750**) ve B (-0.537**) içerikleri arasında 0.01 ve 0.05 düzeylerinde
önemli pozitif ve negatif; toplam verim ile yaprağın N (0.808**), P (-0.500**), K (-
0.630**), Ca (-0.705**), Mg (-0.666**), Fe (-0.346*), Cu (-0.468**), Zn (0.372**) ve
B (-0.295*) muhtevaları arasında 0.01 ve 0.05 seviyelerinde önemli pozitif ve negatif;
yumruda kuru madde oranı ile yaprağın N (-0.279*), P (0.716**), K (0.666**), Ca
(0.444**), Mg (0.533**), Fe (0.575**), Cu (0.679**) ve B (0.562**) içerikleri arasında
0.01 ve 0.05 düzeylerinde önemli pozitif ve negatif korelasyonlar belirlenmiştir.
796

Çizelge 11. Değişik Gübrelerin Patates Yumrularının Besin Element Kapsamlarına


Etkisi*
Lokas. Gübre Doz P K Ca Mg Fe Cu Mn Zn (ppm) B (ppm)
(kg N ha-1) (%) (%) (%) (%) (ppm) (ppm) (ppm)
Kont. 0 0.264 1.56 0.044 0.124 74 3.34 11.23 12.43 9.63
100 0.269 1.54 0.065 0.129 77 5.09 12.22 16.40 11.19
200 0.295 1.70 0.052 0.125 83 3.66 7.46 11.65 10.89
E 400 0.256 1.53 0.068 0.109 115 4.56 7.49 14.24 10.54
800 0.261 1.46 0.044 0.116 80 3.24 11.32 15.03 11.64
1200 0.239 1.54 0.057 0.118 109 3.88 10.36 15.44 11.04
100 0.238 1.75 0.049 0.133 114 3.62 10.86 13.77 11.31
1. Lok.
200 0.253 1.62 0.056 0.123 82 4.34 11.36 12.75 9.91
AS 400 0.256 1.66 0.046 0.115 76 4.21 8.92 14.31 12.61
800 0.236 1.35 0.056 0.117 69 3.80 8.27 13.39 11.35
1200 0.323 1.88 0.052 0.115 78 4.37 10.19 14.92 12.41
En düş. 0.236 1.35 0.044 0.109 69 3.24 7.46 11.65 9.63
En yük. 0.323 1.88 0.068 0.133 115 5.09 12.22 16.40 12.61
0 0.310 1.52 0.037 0.100 62 3.18 7.12 11.51 6.66
100 0.353 1.77 0.050 0.120 93 4.16 8.37 13.40 10.67
200 0.320 1.63 0.040 0.110 92 5.32 7.25 13.68 8.57
E 400 0.310 1.65 0.043 0.120 78 4.73 10.24 14.79 10.14
800 0.327 1.64 0.040 0.110 64 4.29 11.19 13.84 7.61
1200 0.347 1.58 0.050 0.100 75 5.68 14.63 14.85 7.58
2. Lok. 100 0.330 1.67 0.050 0.113 76 4.79 11.30 10.79 8.40
200 0.340 1.52 0.050 0.120 88 3.64 7.70 11.74 7.15
AS 400 0.350 1.54 0.060 0.110 106 4.47 7.25 12.57 6.76
800 0.330 1.56 0.060 0.120 90 3.48 9.90 13.05 7.85
1200 0.320 1.59 0.050 0.120 65 3.75 9.61 14.62 7.90
En düş. 0.310 1.52 0.037 0.100 62 3.18 7.12 10.79 6.66
En yük. 0.353 1.77 0.060 0.120 106 5.68 14.63 14.85 10.67
*: Değerler 3 tekerrürün ortalamasıdır.
Sonuç olarak; en yüksek yumru verimleri 1. lokasyonda (41.50 t ha-1) E
gübresinin 1200 kg N ha-1, 2. lokasyonda (51.35 t ha-1) ise AS gübresinin 800 kg N ha-1
dozlarıyla elde edilmiştir. Her iki lokasyonun ortalaması olarak E gübresi (36.31 t/ha)
ile, AS gübresinden (34.08 t/ha) daha fazla toplam verim elde edilmiştir. Entec gübresi
ile daha fazla yumru verimi alınmış, ancak kuru madde oranı AS gübresininkine göre
düşmüştür. Her iki gübre ile de azot dozu arttıkça büyük çapa sahip yumru verimi
artmış, küçük çapa sahip yumru verimi ise azalmıştır. Özellikle 2. lokasyonda yüksek
azot dozları ile yumru kuru maddesi azalmıştır. Artan azot dozları ile yaprağın azot
kapsamı da artmıştır. Yaprakta en yüksek N ve P kapsamları 1. lokasyonda E, 2.
lokasyonda ise AS, en yüksek K içerikleri her iki lokasyonda da AS, en yüksek mikro
element kapsamları ise lokasyonlara göre farklı gübrelerle elde edilmiştir. Yumruda da
benzer sonuçlar bulunmuştur. Yaprağın besin element kapsamları ile yumruda verim ve
kalite ögeleri arasında önemli pozitif ve negatif korelasyonlar tespit edilmiştir. Daha
tutarlı sonuçlar için farklı lokasyonlarda değişik bitkilerle ilgili tarla denemelerinin daha
uzun süre ile yürütülmesinde fayda vardır

KAYNAKLAR
Akdemir, H., Oktay, M., İrget, M.E., Hakerlerler, H., Atıl, H. ve Öcel, T., 1997. Azotlu
Gübrelemenin Patateste Verim, Kalite ve Makro Besin Elementi Kapsamına
Etkisi. E.Ü. Ziraat Fak. Derg., 34(1-2): 1-8, İzmir.
Amberger, A., 1989. Research on Dicyandiamide As A Nitrification and Future
Outlook. Com. in Soil Sci. and plant Anal., 20: 1933-1955.
797

Anonymous, 1985. Fertilizer Technology and Use. Pub. Soil Sci. Soc. of America.
Anonymous, 2004. www.tbmm.gov.tr
Anonymous, 2005. Tarımsal Yapı ve Üretim. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu.
http://www.tuik.gov.tr
Anonymous, 2007. http://www.tarimposta.com/ main/Makaleler/tabid/80/ctl/Details/
mid/423/ItemID/24/Default.aspx
Anonymous, 2007a. The Nitrogen Technology-ENTEC-Company Booklet. COMPO
GmbH and Co, KG.
Bayraklı, F., Gezgin, S., Polat, H., Uyanöz, Ş., Özaytekin, H. ve Zengin, M., 1995.
Azotlu Gübrelerden Amonyak Uçması Şeklinde Cereyan Eden Azot
Kayıplarının Belirlenmesi ve Bu Kayıpların Önlenmesi İçin Alınması Gereken
Tedbirler Üzerinde Bir Araştırma. TÜBİTAK Proje No: 899.
Beyrouth, C.A., Sommers, L.E. and Nelson, D.W., 1988. Ammonia Volatilization from
Surface Applied Urea As Affected by Several Phosphoroamide Compounds.
Soil Sci. Soc. Am. J., 52: 1173-1178.
Buresh, R.J. De Datta, S.K., Padilla, J.L. and Samson, M.I., 1988. Effect of Two Urease
Inhibitors on Floodwater Ammonia Following Urea Application to Lowland
Rice. Soil Sci. Soc. Am. J., 52: 856-861.
Fenn, L.B. and Kissel, D.E., 1975. Ammonia Volatilizaton from Surface Applications
of Ammonium Compounds on Calcareous Soils. IV. Effect of Calcium
Carbonate Content. Soil Sci. Soc. Am. Proc., 39: 631-633.
Fenn, L.B. and Escargaza, R., 1976. Ammonia Volatilization from Surface Application
of Ammonium Compounds on Calcareous Soils. V. Soil Water Content and
Method of Nitrogen Application. Soil Sci. Soc. Am. Proc., 40: 537-541.
Fenn, L.B. and Escargaza, R., 1977. Ammonia Volatilization from Surface Application
of Ammonium Compounds on Calcareous Soils. VI. Effects of Initial Soil
Water Content and Quantity of Applied Water. Soil Sci. Soc. Am. Proc., 41:
358-363.
Gascho, G.J., 1986. Improving the Fertilizer Efficiency of Urea and Ammonium Nitrate
Solutions by Adding Other Nutrients. J. Fert. Issues, 3: 62-65
Hayward, C.F., 1992. Effect of Wheat and Rye Cover Crop on Establishment and Yield
of Potatoes. Aspect of Applied Biology, 3: 335-338.
Işık, Y., 2006. Konya Yöresinde Patatesin Azotlu ve Fosforlu Gübre İsteği. IV. Ulusal
Patates Kongresi, 6-8 Eylül 2006. Patates Araşt. Enst., Niğde.
Kacar, B. 1997. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri. III. Toprak Analizleri. A.Ü.
Ziraat Fak. Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yay. No: 3, Ankara.
Lorenz, O.A., Weir, B.L. and Bishop, J.C., 1972. Effect of Controlled-Release N
Fertilizers on Yield and Nitrogen Absorption by Potatoes, Cantaloupes and
Tomatoes. J. of Am. Soc. for Hort. Sci., 97(3): 334-337.
Merino, P., Menendez, S., Pinto, M., Estavilllo, J.M. and Gonzales-Murua, C., 2007.
Effect of the Nitrification Inhibitor DMPP Applied with Mineral Fertilizer and
Cattle Slurry on Yield and N Uptake from Grassland.
http://www.ramiran.net/doc04/Proceedings%2004/Merino.pdf
Pasda, G., Hahndel, R. and Zerulla, W., 2001. Effect of Fertilizers with the New
Nitrification Inhibitor DMPP (3,4-Dimethylpyrazole Phosphate) on Yield and
798

Quality of Agricultural and Horticultural Crops. Bio. and Fert. of Soils, 34: 85-
97.
Roy, K. and Srivastova, V.C., 1996. Effect of Potassium on Potato, Wheat Intercropping
System. J. of Potassium Research, 12(2): 169-173.
Sincik, M., Turan, M.Z. ve Göksoy, A.T., 2006. Farklı Yeşil Gübre Bitkilerinin ve Azot
Dozlarının Patateste Yumru Verimi ve Verim Komponentleri Üzerine Etkisi.
IV. Ulusal Patates Kongresi, 6-8 Eylül 2006. Patates Araşt. Enst., Niğde.
Soltanpour, P.N. and Workman, S.M., 1981. Use of Inductively-Coupled Plasma
Spectroscopy for the Simultaneous Determination of Macro and Micro
Nutrients in NH4HCO3-DTPA Extracts of Soils. In Barnes R.M. (ed).
Developments in Atomic Plasma Analysis, USA, pp. 673-680.
Stumpe, J.M., Vlek, P.L.G. and Lindsay, W.L., 1984. Ammonia Volatilization from
Urea and Urea Phosphates in Calcareous Soils. Soil Sci. Soc. Am. J., 48: 921-
926.
Turguttopbaş, M., 1987. Azotlu Gübreler. S.Ü. Ziraat Fak. Yay. No: 7, Konya.
Urban, W.J., Hargrove, W.L., Bock, B.R. and Raunikar, R.A., 1987. Evaluation of
Urea-Urea Phosphate as Nitrogen Source for No-Tillage Production. Soil Sci.
Soc. Am. J.,51: 242-246.
Yılmaz, A. ve Fırat, B., 2001. Niğde Misli Ovasında Yetiştirilen Patatese (Solanum
tuberosum) Farklı Zamanlarda ve Değişik Miktarlarda Uygulanan Azotlu
Gübrenin, Yumru Verimi ve Nişasta Oranına Etkileri. S.Ü. Ziraat Fak. Derg.,
15(25): 89-103, Konya.
Vlek, P.L.G. and Byrnes, B.H., 1986. The Efficiency and Loss of Fertilizer N in
Lowland Rice. Fert. Res., 9: 131-147.
Waddell, J.T., Gupta, S.C., Moncrief, J.F., Rosen, C.J. and Steele, D.D., 1999. Irrigation
and Nitrogen Management Effects on Potato Yield, Tuber Quality and Nitrogen
Uptake. Agron. J., 91: 991-997.
Weiske, A., Benckiser, G. and Ottow, C.G., 2001. Effect of the New Inhibitor DMPP in
Comparison to DCD on Nitrous Oxide (N2O) Emission and Methane (CH4)
Oxidation During 3 Years of Repeated Applications in Field Experiments. Nutr.
Cycling in Agroecosyst., 60: 57-64.
Zerulla, W. et al. 2000. Development and Testing of a New Nitrification Inhibitor. IFS-
Proceedings 455. web: www.fertiliser-society.org/proceedings.
799

ÇİNKO GÜBRELEMESİNİN FARKLI ANAÇLAR ÜZERİNE AŞILI ELMA


ÇEŞİDİNİN ÇİNKO BESLENMESİ İLE BAZI BESİN ELEMENTİ
İÇERİKLERİNE ETKİSİ

İbrahim ERDAL1* Adnan YILDIRIM2 Fatma YILDIRIM2


1
Zeliha KÜÇÜKYUMUK
1
Süleyman Demirel Üniv. Ziraat Fak., Toprak Böl., Isparta. *ierdal@ziraat.sdu.edu.tr
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fak., Bahçe Bitkileri Böl., Isparta.

ÖZET
Bu çalışmada, Zn gübrelemesinin farklı anaçlar üzerine aşılı elmanın, çinko
beslenmesi ve uygulanan çinkonun bazı besin elementi içeriklerine etkisini belirlemek
amaçlanmıştır. Bu nedenle bodur (M9) ve yarı bodur (M26 ve MM106) anaçlar üzerine
aşılı 5 yaşındaki elma ağaçlarına (Red Chief), erken ilkbaharda, 0, 25, 50 ve 75 g/ağaç
olacak şekilde ZnSO4 7 H2O uygulanmıştır. Temmuz ayında alınan yaprak örneklerinde
Zn içerikleri belirlenmiş ve ayrıca Zn uygulamasının diğer elementlere olan etkisini
incelemek amacıyla N, P, K, Mg, Fe, Cu ve Mn analizleri yapılmıştır. Elde edilen
sonuçlara göre, elma yapraklarının Zn içeriği, kullanılan anaç ve Zn dozlarına göre
önemli derecede değişmiş ve bu değişim istatistiksel anlamda önemli bulunmuştur (p<
0.001). Çinko dozlarına bağlı olarak bitki Zn içerikleri önemli oranlarda artış
göstermiştir. Çinko uygulamalarından bodur anaç üzerine aşılı elma ağaçları daha fazla
etkilenirken, yarı bodur anaçlar üzerine aşılı ağaçlar uygulamadan benzer oranda
etkilenmiştir. Elma yapraklarının N, P, K, Mg, Fe, Cu ve Mn içerikleri Zn
gübrelemesiyle artırmış, elde edilen artışlar istatistiksel anlamda önemli bulunmuştur.
Bitkilerin N, K ve Mg içerikleri anaç farklılıklarından etkilenmemiş diğer besin
elementleri ise anaçlara göre farklılıklar göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Elma, çinko gübrelemesi, besin elementleri.
EFFECT OF ZINC FERTILIZATION ON ZINC NUTRITION AND SOME
NUTRIENT CONCENTRATIONS OF RED-CHIEF APPLE GRAFTED ON
DIFFERENT ROOTSTOCKS
ABSTRACT
This study was carried out to determine the effect of zinc fertilization on zinc
nutrition and some nutrient concentrations of apple trees grafted on different rootstocks.
For this, 0, 25, 50 and 75 g/tree of ZnSO4 7 H2O were applied to the 5 years-old apple
trees (Red Chief) on dwarf (M9) and semi-dwarf (M26 and MM106) rootstocks. Leaf
Zinc concentrations were determined on the leaves taken on July. On the other hand, in
order to examine the effect of Zn application on the other nutrients, N, P, K, Mg, Fe, Cu
and Mn analyses were made. According to results, Zn concentrations of apple leaves
significantly (p<0.001) varied with rootstocks and Zn levels. Zinc concentrations
increased with Zn doses. While trees on dwarf rootstock were more affected from
applied Zn, trees on semi-dwarf rootstocks were similarly affected by Zn fertilization.
Leaf N, P, K, Mg, Fe, Cu and Mn concentrations significantly increased with Zn
application. Plant N, K and Mg concentrations did not vary with rootstocks but other
nutrients varied.
Key Words: Apple, zinc fertilization, nutrients.
800

GİRİŞ
Çinko eksikliği özellikle kurak ve yarı kurak bölgelerin kireçli topraklarında çok
sık görülmekte olup, (Takkar ve Walker, 1993), ülkemiz topraklarının yarısına yakın
bölümünde de Zn eksikliği belirlenmiştir. Ülkemiz topraklarının çok büyük bir
bölümünün yüksek pH’ lı, kireçli ve çok fazla kireçli olması, topraktan çinko
uygulamasını ülkemiz koşulları için önemli kılmaktadır (Eyüpoğlu ve ark. 1998).
Çinko, bitkilerde önemli metabolik işlevlere sahiptir (Çakmak ve ark. 1996).
Azot metabolizması ile yakından ilişkili olan Zn, eksikliğinin ilk göstergesinin RNA
sentezinde azalma olduğu, bu azalmanın da protein oluşumunu engellediği, glikozun,
protein türünden olmayan azot ve DNA düzeylerinin oransal olarak artmasını sağladığı
bildirilmektedir. Yapılan çalışmalarda, indolasetik asitin (IAA) bitki büyüme
konilerinde sentezlenmesi için çinkonun gerekli olduğu, bu hormonun eksikliğinde,
bitkinin boğumlar arası mesafesinin kısalarak büyümede gerileme meydana geldiği, aynı
zamanda çinko eksikliği gösteren bitkilerde düşük seviyede giberellik asit oluşumlarının
gözlendiği bildirilmektedir (Marschner, 1995). Bitkilerin çinko eksikliği göstermesi,
ürün miktarındaki düşüşe bağlı olarak ekonomik kayıp olarak karşımıza çıksa da, kalite
kaybına bağlı olarak beslenme sorunlarını da beraberinde getirecektir. Bu nedenle
bitkilerin Zn eksikliğinin giderilmesi için gerekli uygulamaların yapılması son derece
önemlidir.
Çevresel faktörler yanında, bitkisel faktörler de (bitki türü, çeşidi) bitkilerin Zn
beslenmesini belirlemede önemli bir faktördür. Bitkilerin Zn beslenmesi bitki türlerine
göre farklılaşabildiği gibi aynı türe ait çeşitler arsında da ayrımlar görülebilmektedir.
Yapılan çeşitli araştırmalarda, bitkilerin beslenmeleri üzerine çeşit farklılığının etkisi
açık olarak ortaya konmaktadır (Tsipouridis, 2005; Küçükyumuk, 2007; Erdal ve ark.
2008).
Bu araştırma, çinko gübrelemesinin farklı anaçları üzerine aşılı elmanın, çinko
beslenmesi ve uygulanan çinkonun (ZnSO4 7 H2O) bazı besin elementi içeriklerine
etkisini belirlemek amacıyla yürütülmüştür.

MATERYAL VE METOD
Deneme alanının özellikleri
Çalışma, Süleyman Demirel Üniversitesi (Isparta) Ziraat Fakültesi deneme ve
uygulama alanında 2005–2006 gelişim sezonunda yürütülmüştür. Deneme alanı
toprağının alkali karakterde, fazla kireçli, organik maddesi az, N, P, Ca, Mg, Fe ve Cu
bakımından yeterli Zn ve Mn bakımından ise sınır düzeyde olduğu belirlenmiştir.
Bitki materyali
Araştırmada, 5’ er yaşlarında M9, M26, MM106 anaçları üzerine aşılı Red Chief
çeşidi kullanılmıştır.
Gübreleme
Temel gübreleme amacıyla topraklara, 10 kg/da N, 6 kg/da P,14 kg/da k, 3.5
kg/da Mg olacak şekilde mono amonyum fosfat, amonyum nitrat, fosforik asit,
potasyum nitrat, magnezyum sülfat uygulaması yapılmıştır. Topraktan Zn uygulaması
ise, erken ilkbaharda, 0, 25, 50 ve 75 g/ağaç olacak şekilde ZnSO4 7 H2O halinde
yapılmıştır.
801

Yaprak örneklemesi ve analizler


Yaprak örnekleri elma ağaçlarının gelişim dönemlerine uygun olarak Temmuz
ayının ortalarında, ağacın her yönünden, omuz hizasından o yıla ait sürgünlerin orta
kısmından alınmıştır (Bergmann, 1992). Alınan yaprak örnekleri etiketlenip plastik
torbalara konularak laboratuara getirilmiş, çeşme suyu, seyreltik asit (0.2 N HCl) ve saf
su ile yıkandıktan sonra örnekler 65±5 oC’de kurutulup öğütülmüştür. Öğütülmüş yaprak
örneklerinden 1 gram alınarak 50 ml’lik erlenmayere konulmuş ve 12 ml nitrik perklorik
asit karışımı ile ıslatılmıştır. Sıcak tabla üzerine konulan örnekler yavaş yavaş ısıtılmış
ve 150- 200 oC’de berrak renk oluncaya kadar yakılmıştır (yaş yakma). Yakılan örnekler
süzülerek ölçü balonlarına aktarılmış ve analizler süresince buzdolabında saklanmıştır.
Bu örneklerde P (Vanado-molibdo fosforik sarı renk yöntemi, Shimadzu UV–1208
spektrofotometresi) K, Fe, Cu, Zn ve Mn (AAS, Varian AA240FS), analizleri yapılmış
olup, bitki örneklerindeki azot (N) içeriği ise Kjeldahl yöntemine göre belirlenmiştir
(Kacar ve İnal, 2008).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Elde edilen sonuçlara göre, elma yapraklarının Zn içeriği kullanılan anaç ve Zn
dozlarına göre önemli derecede değişmiş ve bu değişim istatistiksel anlamda önemli
bulunmuştur (p< 0.001). Elma yapraklarının K, Fe, Cu ve Mn içerikleri de kullanılan
anaçlara bağlı olarak önemli oranda farklılık göstermiş ve bu fark istatistiksel anlamda
önemli bulunmuştur. Azot, P ve Mg içerikleri ise anaç farklılıklarından istatistiksel
anlamda etkilenmemiştir. Çinko dozlarının yaprakların N, P, K, Mg, Fe, Cu ve Mn
içeriklerine etkisi istatistiksel anlamda önemli olmuştur (Çizelge 1).
Yaprakların Zn içerikleri, kontrol koşullarında en düşük düzeyde bulunmuş,
çinko sülfat uygulamasıyla anaçların Zn içerikleri artmıştır. Ortalama değerlere göre en
yüksek Zn içeriği M9 anacında bulunurken, MM106 ve M26 anacı bunu izlemiştir.
Çinko uygulamasıyla birlikte, yaprakların N içerikleri kontrole göre artış göstermekte,
anaçlar arasında ise fark bulunmamaktadır. Farklı doz uygulamalarının sonuçları
incelendiğinde, N içeriğinin en fazla Zn75 dozunda olduğu belirlenmiştir (Çizelge 2).
Yaprakların K içerikleri, artan Zn uygulamalarından olumlu yönde etkilenmiş
olup, Zn dozlarına bağlı olarak bitki K içerikleri de artırmıştır. Elma yaprağı K
içerikleri, anaçlara göre farklılık göstermiş ve özellikle bodur anaç üzerine aşılı elmanın
K içeriği diğerlerine göre daha düşük olmuştur. Çinko uygulamasıyla birlikte,
yaprakların P içerikleri % 0.21 den %0.22 ye yükselirken, anaç farklılığı P üzerine etki
göstermemiştir (Çizelge 3).
Çizelge 1.Topraktan Çinko gübrelemesinin elma anaçlarının besin elementi
içeriklerine etkisine ilişkin varyans analizi
Kaynak S.D F değerleri
Zn N P K Mg Fe Cu Mn
Anaç 2 48*** öd öd 98*** öd 357*** 453*** 3205***
Doz 3 285*** 76*** 5.1** 30*** 23*** 26*** 111*** 96***
Anaçxdoz 6 öd öd öd 4.8** 3.4* 6** 4.7** 3.8*
Hata 18
*p<0.05; **p<0.01; ***p<0.001; öd, önemli değil; S.D., serbestlik derecesi
802

Çizelge 2. Çinko gübrelemesinin farklı elma anaçlarının Zn ve N içeriklerine etkileri


Anaç Zn N
Zn0 Zn25 Zn50 Zn75 Ort. Zn0 Zn25 Zn50 Zn75 Ort.
M9 28 46 52 60 47a 3.4 3.4 3.6 3.6 3.5a
M26 25 39 46 51 40b 3.4 3.6 3.5 3.6 3.5a
MM106 27 37 49 53 42b 3.3 3.4 3.5 3.6 3.4a
Ort. 27d 41c 49b 55a 3.4c 3.5b 3.5b 3.6a

Çizelge 3. Çinko gübrelemesinin farklı elma anaçlarının K ve P içeriklerine etkileri


Anaç K P
Zn0 Zn25 Zn50 Zn75 Ort. Zn0 Zn25 Zn50 Zn75 Ort.
M9 1.17 1.13 1.27 1.27 1.21b 0.21 0.30 0.30 0.31 0.30a
M26 1.63 1.73 1.67 1.90 1.73a 0.21 0.29 0.28 0.31 0.29a
MM106 1.37 1.73 1.80 1.93 1.71a 0.20 0.28 0.30 0.31 0.30a
Ort. 1.39c 1.53b 1.58b 1.70a 0.21b 0.29b 0.29b 0.31a
LSDint.%5: 0.14

Bitkinin Mg içeriği üzerine anaç etkisi önemli olmazken, Zn uygulamasına bağlı


olarak Mg içerikleri artmıştır. Bitkinin Fe içeriği, Zn uygulamalarıyla kontrole göre artış
göstermiş olup Zn0 koşullarında 95 ppm olarak belirlenen yaprak Fe içerikleri 25, 50 ve
75 g/ağaç Fe uygulamalarından sırasıyla 101, 102 ve 104 ppm olarak belirlenmiştir
(Çizelge 4). Elma yapraklarının Cu ve Mn içerikleri de Zn dozlarıyla birlikte artmış ve
bu artış, istatistiksel anlamda önemli bulunmuştur. Diğer besin elementlerinde de olduğu
gibi, elmanın Cu ve Mn konsantrasyonları da anaç farklılığından etkilenmiştir (Çizelge
5).
Demir gübrelemesinin elmanın Fe beslenmesi üzerine etkisi, kullanılan anaçlara
göre değişmektedir. Benzer şekilde, bitkiler aynı toprak ve iklim koşullarında olmalarına
ve aynı kültürel uygulamalar yapılmasına rağmen, genotipsel (anaç) farklılıkları, elma
ağacının topraktan almış olduğu besin elementi miktarı üzerine önemli etki göstermiştir
(Kocakaya ve Erdal, 2005; Toğay ve ark., 2005, Tsipouridis, 2005; Küçükyumuk, 2007;
Erdal ve ark. 2008). Gözlenen bu farklılık üzerinde anaçların kök yapılarının farklı
olması, kökün rizosfer pH sı özerine değişik şekillerde etki yapması, kök salgılarının
karakteristikleri, kök katyon değişim kapasitelerindeki değişimler vb. gibi kriterlerin
etkili olduğu düşünülmektedir (Marschner, 1995, Tsipouridis, 2005; Küçükyumuk,
2007; Erdal ve ark. 2008).
Çizelge 4. Çinko gübrelemesinin farklı elma anaçlarının Mg ve Fe içeriklerine etkileri
Anaç Mg Fe
Zn0 Zn25 Zn50 Zn75 Ort. Zn0 Zn25 Zn50 Zn75 Ort.
M9 0.28 0.30 0.30 0.31 0.30a 87 95 102 103 97b
M26 0.28 0.29 0.28 0.31 0.29a 88 96 93 98 94b
MM106 0.29 0.28 0.30 0.31 0.30a 109 113 110 112 111a
Ort. 0.28c 0.29b 0.29b 0.31a 95b 101a 102a 104a
LSDint.%5: 0.01 LSDint.%5: 4.3
803

Çizelge 5. Çinko gübrelemesinin farklı elma anaçlarının Cu ve Mn içeriklerine etkileri.


Anaç Cu Mn
Zn0 Zn25 Zn50 Zn75 Ort. Zn0 Zn25 Zn50 Zn75 Ort.
M9 11 16 22 22 18b 54 63 64 75 64c
M26 13 22 18 23 19a 103 112 107 118 110b
MM106 9 11 16 17 13c 129 139 146 148 141a
Ort. 11c 16b 19a 21a 95d 105c 106b 114a
LSDint.%5:2.2 LSDint.%5: 5.0

KAYNAKLAR
Bergmann, W. (1992). Nutritional Disorders of Plants: Development, Visual and
Analytical Diagnosis. Gustav Fisher Verlag; Jena, Stuttgart, Germany.
Çakmak, Torun, B., Erenoğlu B., Kalaycı M., Yılmaz A. Ekiz H. ve Braun, H. 1996.
Türkiye’de Toprak ve Bitkilerde Çinko Eksikliği ve Bitkilerin Çinko
Eksikliğine Dayanıklılık Mekanizmaları.Turkish Journal of Agriculture and
Forestry, Volume 20 Special Issue, p:13-23.
Erdal İ., Aşkın M.A., Küçükyumuk Z., Yıldırım F., Yıldırım A. 2008. Rootstock has an
Important Role on Iron Nutrition of Apple Trees. World Agricultural Sciences 4
(2):173–177, 2008.
Eyüboğlu, F., Kurucu, N., Talaz S. 1998. Türkiye Topraklarının Bitkiye Yarayışlı
Mikroelement Bakımından Genel Durumu. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü.
Kacar,B., İnal A. 2008. Bitki Analizleri. Nobel Yayın No:1241.
Kocakaya, Z., Erdal, İ. 2005. Çinko Uygulamasının Van Yöresinde Yetiştirilen Buğday
Çeşit ve Hatlarının Çinko Beslenmesi ve Verim Üzerine Etkisi. Ankara Üniv.
Zir. Fak. Tarım Bilimleri Dergisi. 11 (4), 379-383
Küçükyumuk, Z. 2007. Elma Çeşitlerinin Mineral Beslenmesine Anaç ve Çeşit Etkisinin
İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Isparta.
Tsipouridis, C., Thodimis, T. and Isaakidis K.E.A. 2005. Effect of Peach Cultivars,
Rootstocks and Phytopthora on Iron Cholorosis. World Journal of Agricultural Sciences,
1 (2): 137–142.
Marshner, H. 1995. Mineral Nutrition of Higher Plants .Second Ed. Academiz Press
Inc. San Diego, CA 92101.
Takar, P.N. ve Walker, C. D. 1993. The Distribution and Correction of Zinc Deficiency.
In Zinc Soils and Plants. Ed: Rabson, A.D. Kluwer Academic Pub.
Togay, Y., Togay, N., Kocakaya, Z., Erdal, İ. ve Çığ, F. 2005. Van Koşullarında Çinko
Uygulamasının Farklı Buğday Çeşit ve Hatlarında Verim ve Verim Öğelerine
Etkisi. Türkiye VI. Tarla Bitkileri Kongresi, 5–9 Eylül, 2005. Araştırma Sunusu
Cilt 1: Sayfa 595–600.
Tsipouridis, C., Thodimis, T. and Isaakidis K.E.A. 2005. Effect of Peach Cultivars,
Rootstocks and Phytopthora on Iron Cholorosis. World Journal of Agricultural
Sciences, 1 (2): 137–142.
804

KÜKÜRTLÜ VE KÜKÜRTSÜZ KOŞULLAR ALTINDA ARTAN ORANLARDA


AZOT UYGULAMASININ BUĞDAYDA VERİM VE VERİM UNSURLARI
ÜZERİNE ETKİSİ

İnci TOLAY1 Mine BAŞÇİFTÇİ2


1
Eskişehir Osmangazi Üniv. Ziraat Fak. Tarla Bitk. Böl., Eskişehir. itolay@ogu.edu.tr
2
Eskişehir Pancar Ekicileri Kooperatifi, Eskişehir. mineepk@hotmail.com

ÖZET
Yürütülen bu çalışmada kükürt uygulanan ve uygulanmayan koşullar atında
artan oranlarda azot uygulamasının buğdayda verim ve verim unsurları üzerinde
etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Araştırma Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
deneme arazilerinde kuru koşullarda 2005-2006 yılında Bezostaja-1 buğday çeşidi
kullanılarak tesadüf bloklarında bölünmüş parseller deneme desenine göre
yürütülmüştür. Ana parsellerde kükürt dozları 0 ve 3 kg da-1 olarak elementel kükürt
şeklinde, alt parsellerde ise azot dozları 0, 3, 6, 9 kg da-1 olarak Amonyum nitrat
şeklinde uygulanmıştır. Taban gübresi olarak 6 kg da-1 P2O5 şeklinde Triple Süper
Fosfat olarak verilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre, artan azot dozlarının Bezostaja-1
buğday çeşidinde biyolojik ağırlık özelliği üzerine etkili olduğu belirlenmiştir. Kükürt
uygulamasının Bezostaja-1 buğdayının incelenen özelliklerden başakta tane sayısı
üzerine etkisi önemli olmuştur. Azot ve kükürt dozları interaksiyonunun ise incelenen
verim unsurlarından 1000 tane ağırlığı üzerinde etkisinin önemli olduğu
gözlemlenmiştir.
Bu araştırmanın sonuçları, Bezostaja-1 buğday çeşidinde kükürt uygulanan
koşullar altında 6 kg da-1 azot dozunun tane verimi üzerine en etkili olduğunu
göstermiştir.
Anahtar Kelimeler: Buğday, azot, kükürt, verim, verim unsurları.

EFFECTS OF NITROGEN APPLICATION INCREASING RATES ON THE


YIELD AND YIELD COMPONENTS OF WHEAT UNDER SULPHUR AND
WITHOUT SULPHUR CONDITIONS
ABSTRACT
This study was carried out to determine the effect of increasing rate of nitrogen
application on yield and yield components under sulphur applied and no sulphur applied
conditions. The research was conducted by using wheat cv. Bezostaja-1 in split plots
under randomized block design in dry conditions at the Research and Application Farm,
Faculty of Agriculture, the University of Eskisehir Osmangazi in 2005-2006. In the
main plots sulphur was applied at the rates of 0 kg/da and 3 kg da-1 as elemental sulphur,
in the subplots nitrogen was applied at the rates of 0, 3, 6, 9 kg da-1 as Ammonium
nitrate. As basal treatment, 6 kg da-1 P2O5 as Triple Super Phosphate was applied.
According to the results of the study it was determined that increasing rates of nitrogen
doses was effective on biological yield of wheat cv. Bezostaja-1. The effect of sulphur
application was significant on kernel number per spike among the properties
investigated. It was observed that the effect of nitrogen and sulphur doses interaction
was significant on 1000 kernel weight among the investigated yield components.
805

The results of this study showed that 6 kg da-1 nitrogen dose was the most
effective on grain yield in cv. Bezostaja-1 under sulphur applied conditions.
Key Words: Wheat, nitrogen, sulphur, yield, yield components.

GİRİŞ
Ülkemiz tarım topraklarının azot (N) ve kükürt (S) kapsamları değişik doğal ve
insani nedenlere bağlı olarak genelde azdır. Ülkemizde yapılan tahıl üretiminde gübre
uygulamasında daha çok azotlu ve fosforlu gübreler yaygın olup, kükürt gübrelemesi
alışkanlığı hemen hemen yok ya da azdır. Oysa özellikle en önemli tahıl yetiştirme
alanımız olan Orta Anadolu Bölgesi ve genel olarak tarım topraklarımız dikkate
alındığında, bu bölge topraklarının S’ün en önemli kaynaklarından olan organik madde
içeriği bakımından düşük, organik gübrelemenin yaygın olmadığı, endüstrileşmenin
fazla olmaması nedeniyle atmosferik S girişinin az ya da çok az olduğu, yaygın olarak
kullanılan N’lu ve P’lu gübrelerin S içermemesi ve her yıl topraktan ürünle kaldırılan
S’ün ikame edilmediği şartlar olması nedeniyle S eksikliği probleminin ortaya çıkması
riski yüksektir (Tolay ve ark. 2005). FAO’nun kayıtlarına göre Türkiye’nin S eksikliği
bulunan ülkeler içerisinde yer almadığı ancak birçok akut ya da potansiyel S eksikliği
bulunan bölgelere sahip olduğu bildirilmiştir (Anonymous 2007).
Bitkisel ürünlerde hem yüksek verim hem de kaliteli ürün elde edilmesi çok önem
arz etmekte olup bunu sağlayan başlıca elementlerden ikisi N ve S’tür. Azot ve S bitki
enzimlerinin yapısında yer alan ve tanedeki depo proteinlerinin kilit elementleridir
(Salvagiotti ve Miralles, 2007). Kükürt proteinlerin temel yapı taşlarından birisi olduğu
için S eksikliği durumunda protein sentezi durur. Birçok sera ve tarla denemesinde S
eksikliğinin tahıllarda başaktaki tane sayısı etkilediği gösterilmiş ve söz konusu etkinin
ya başaklanmayı ve/veya çiçeklenmeyi azaltmak ya da çiçeklerin ölümlerini artırmak
şeklinde kendini gösterdiği saptanmıştır (Scott ve ark. 1984; Haneklaus ve ark. 1995,
Monaghan ve ark. 1997). Azot bitkide birçok önemli organik bileşiğin yapısında yer
almaktadır. Proteinler, aminoasitler, nükleik asitler, enzimler, klorofil, ATP
(Adenozintrifosfat) ve ADP (Adenozindifosfat) N içeren önemli organik bileşiklerdir
(Kacar ve Katkat 1998). En önemli buğday yetiştirme tekniği uygulamalarından birisi N
olup, kışlık buğdayın optimum vejetatif ve generatif gelişmeyi gösterebilmesi için, N’a
olan ihtiyacı diğer besin maddelerine oranla daha yüksektir ve bu ihtiyaç genellikle N
uygulaması ile karşılanmakta, azotun eksikliği ve fazlalığında verim ve verim
komponentlerinde önemli azalmalar olmakta, azot fazlalığında, buğday vejetatif olarak
fazla gelişmekte, çok sayıda kardeş oluşturmakta, yatma meydana gelmekte ve verim
düşmektedir (Akkaya 1994). Azot ve S metabolizması birbiriyle sıkı sıkıya bağlı olması
nedeniyle bitkilerde N ve S beslenmesine cevapta total N’un S’e oranı geniş oranda
değişebilmesine rağmen bitkilerin özellikle vejetatif dokularında oransal olarak sabit bir
organik N/organik S oranını sürdürmeye çalışma eğilimi göstermektedir (Zhao ve ark.
1999). Bir çok bitki türünde proteinler organik S ve N’un %80’nini oluştururlar ve
buğdaygil bitkilerindeki buğday proteini dahil olmak üzere bitkiler protein
sentezlenmesinde ağırlık olarak her bir 5 kısın N için 1 kısım S’e ihtiyaç gösterirler.
Azot sağlanmasına bağlı olarak S’ün noksanlık baş göstermesi durumunda amidler gibi
protein olmayan bileşikler birikir, bu da 15:1’den büyük N:S oranına neden olur. Ancak,
ortamda S sağlanılması protein sentezinde gereksinilenden daha büyük oranlarda
olduğunda S bitki dokularında birikerek N:S oranının 15:1’den küçük olmasına yol açar
(Zhao ve ark. 1999).
Ülkemizde bitkisel üretimde bitkilerin N ihtiyacını karşılamak üzere her yıl N’lu
gübre uygulaması oldukça yaygın bir alışkanlıktır. Bitkilerin S’e olan ihtiyaçları çok
uzun zamandır bilinmesine karşılık, ülkemizde olduğu gibi (Tolay ve ark. 2005)
806

dünyada da S’e gösterilen ilgi ve dikkat oldukça sınırlı kalmıştır (Beaton 1986). Oysaki
S bitki, insan ve hayvan beslenmesinde çok büyük önem taşıyan proteinlerin
yapıtaşlarının bileşiminde yer alır. Bitkilerden kaliteli ve yüksek verim alınmasında bitki
besinlerinin toprakta yeterli seviyede bulunmasının yanı sıra yukarıda da belirtildiği gibi
besin elementleri arasındaki denge de son derece önemli olup, toprakta eksikliği yaygın
olan bir besin elementi, gübre olarak toprağa uygulanan bir diğer elementin bitkideki
etkinliğinin düşük olmasına yol açabilmektedir. Bu nedenle ülkemiz topraklarında
yaygın olarak eksikliği görülen ve her yıl gübre olarak toprağa uygulanan N’un bitkideki
etkinliğinin, eksikliği son zamanlarda dile getirilmeye başlanan S’ün toprağa
uygulandığı koşullarda ne şeklide etkilendiğine yönelik araştırmaların yapılması gereği
vardır.
Yürütülen bu çalışmanın amacı; S uygulanan ve uygulanmayan koşullar altında
artan oranlarda N uygulanmasının ülkemizde en yaygın yetiştirilen tahıl grubu olan
buğdayda verim ve verim unsurları üzerine etkisinin araştırılarak S uygulamasının N’lu
gübrelerin etkinliğini arttırıp arttırmadığı ve hangi doz N uygulaması altında S’ün daha
çok etkili olduğunun ortaya konulmasıdır.

MATERYAL VE METOD
Deneme, 2005-2006 üretim döneminde, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Ziraat Fakültesi araştırma tarlasında tesadüf bloklarında bölünmüş parseller deneme
desenine göre 4 tekerrürlü olarak kurulmuştur. Her tekerrürde ana parsellere kükürt
dozları 0 kg da-1 (-S) ve 3 kg da-1 (+S), alt parsellere azot dozları, 0 kg da-1 (N0), 3 kg da-
1
(N3), 6 kg da-1 (N6) ve 9 kg da-1 (N9) şeklinde dağıtılmıştır. Kükürt elementel S olarak,
N ise Amonyum nitrat (%33 N) olarak verilmiştir. Azotlu gübre ikiye bölünerek yarısı
ekimde, yarısı kardeşlenme döneminde uygulanmıştır. Dekara 6 kg da-1 P2O5 Triple
Süper Fosfat olarak ekimle beraber uygulanmıştır. Denemenin kurulacağı alanda toprak,
önce soklu pullukla ardından kültüvatör-tırmık kombinasyonu ile işlenerek ekime
hazırlanmıştır. Ekim elle, 5 m uzunluğundaki parsellere her parselde 4 sıra olacak
şekilde yapılmıştır. Deneme parsellerinde kullanılan sıra aralığı 25 cm olup denme
parsel büyüklüğü 1 x 5 m= 5 m2 olarak tertiplenmiştir. Denemede 21 kg da-1 tohum
kullanılmıştır. Ölçümler kenar tesirini ortadan kaldırmak için ortadaki 4 sırada ve
tesadüfe göre seçilen bitkilerde yapılmıştır. Parsellerin hasadı kenar tesirini ortadan
kaldırmak amacıyla kenar sıralar ile baştan ve sondan 0,5 m atılarak kalan kısımdan
yapılmıştır.
Hasat öncesi her parselden tesadüfen seçilen yirmi bitki üzerinde başak boyu,
başakta başakçık sayısı, başakta tane sayısı, başakta tane ağırlığı, 1000 tane ağırlığı
hesaplanarak, hasat indeksi, toplam verim (biyolojik verim), metrekarede başak sayısı,
toplam tane verimi belirlenmiştir.
Araştırmada tüm özelliklere ait değerlendirmeler “Bölünmüş Parseller Deneme
Deseni”ne göre yapılmıştır. Elde edilen veriler EXCEL bilgisayar programı yardımıyla
değerlendirilmiş, incelenen özellikler bakımından farklılıkların olup olmadığı
incelenmiştir. Etkili farkları görmek için “F” testi kullanılmış ve değişim katsayıları
hesaplanmıştır.
Araştırma, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Ziraat Fakültesinin Eskişehir
merkezinde bulunan araştırma ve uygulama tarlasında yürütülmüştür. Araştırma yeri
toprağının fiziksel ve kimyasal özelliklerini belirlemek için 0-30 cm derinliklerden
alınan toprak numunelerinde yapılan analiz sonuçları Çizelge 1’de verilmiştir. Araştırma
için seçilen alanın toprakları organik madde (%2.61) ve kireç oranı (%4) bakımından
orta düzeyde, tuzsuz, kumlu-tınlı ve hafif alkalidir (pH:7.6-8.2).
807

Çizelge 1. Deneme yeri topraklarının bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri*


Toprak Derinliği (cm) 30
pH 8
Kireç(%) 4
Organik Madde(%) 2.61
Total Tuz % 0.101
Demir (ppm) 1,38
Bakır (ppm) 1.30
Mangan (ppm) 4.87
Çinko (ppm) 0.45
Yarayışlı P (kg/da) 8.79
Yarayışlı K (kg/da) 194.5
*Analizler Eskişehir Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Toprak Analiz Laboratuarında
yapılmıştır.

Hububat tarımında, buğday büyüme ve gelişme dönemleri dikkate alınarak, Ekim


ayından ertesi yılın Temmuz ayına kadar geçen sürede, Eskişehir ilinin yağış, sıcaklık ve
nem gibi iklim faktörlerine ait, araştırmanın yürütüldüğü yıl (2005-2006) ve uzun yıllar
ortalamasına ait değerler Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2. Eskişehir ilinde yetiştirme dönemi içerisinde uzun yıllar (1945-2005) ile
2005-2006 yıllarına ait meteorolojik veriler*
Deneme Yılı (2005-2006) Uzun Yıllar (1945-2005)
Toplam Ortalama Ortalama Toplam Ortalama Ortalama
AYLAR Yağış Sıcaklık Nem Yağış Sıcaklık Nem
(mm) (0C) (%) (mm) (0C) (%)
Ekim 11.5 9.6 62 25.6 11.9 66
Kasım 48 5.2 72.9 30.5 6.6 74
Aralık 17 2.5 71.7 48.1 2 80
Ocak 45.3 -2.8 67.4 39.9 -0.2 80
Şubat 34.5 -1.8 76.7 33.9 1.2 77
Mart 23.9 5.8 60 36.6 4.6 70
Nisan 2.8 11.3 48.5 39.2 10.1 64
Mayıs 20.7 14.8 50.2 46.2 15 63
Haziran 13.6 19.4 45.8 33.5 18.7 60
Temmuz 18.3 21.1 45.4 13.4 21.5 54
Toplam 235.6 346.9
Ortalama 8.51 60.06 9.1 68.8
* Eskişehir Meteoroloji Bölge Müdürlüğü’nden alınmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Başak Boyu
Çalışmada en yüksek başak boyu 9,88 cm ve en düşük başak boyu değeri ise
ortalama 9,17 cm olarak ölçülmüştür. Kükürt uygulaması başak boyunda artışa yol
açmıştır. Artan oranlarda N uygulaması ise S uygulanan koşullar altında başak boyunda
artış eğilimine yol açtığı görülmektedir. Başak boyu üzerine uygulamaların istatiski
olarak etkisi önemli düzeyde çıkmamıştır (Çizelge 3). Başak boyu tane veriminin önemli
komponentleri arasındadır. Üzerinde taşıyacağı başakçık sayısı ve her başakçıkta
oluşacak tanelere bağlı olarak verimi etkileyebileceği için dolaylı etkili bir verim ögesi
olmasının yanı sıra, başak boyunun çeşidin özelliğine uygun boyda olması, tane
verimini dolaylı olarak etkileyen vejetatif gelişmenin de yeterli olduğunun bir
göstergesidir. Yapılan bu çalışmada en yüksek ortalama başak boyu değeri N9 ve +S
dozlarının uygulandığı koşullarda ortalama 9,83 cm’dir. En düşük başak boyu değeri ise
808

ortalama 9,17 cm ile N3 ve -S dozlarının uygulandığı koşullarda meydana gelmiştir


(Çizelge 4. a). Burada da N’un ve S’ün başak morfolojisi üzerine olumlu etkisinden söz
edilebilir. Bu parametreye ait sonuca göre Bezostaja-1 buğday çeşidinin yukarıda
verilen komponentlerde olduğu gibi ortamda N ve S ile birlikte bulunmasının bitki
büyümesi ve verimi açısından olumlu ve gerekli olduğuna işaret etmektedir.
Başakta Başakçık Sayısı
Başakta başakçık sayısı verimi doğrudan etkileyen bir özelliktir. Başakçık
sayısının artması bitkinin tane sayısındaki artışa neden olarak verimin yükselmesini
sağlar. Varyans analizi tablosuna göre Bezostaja-1 buğdayında başakta başakçık sayısı
üzerine S uygulaması ve artan oranlarda N uygulamasının etkisi istatistiki anlamda
önemli bulunmamıştır (Çizelge 3). Araştırmada başakta başakçık sayısı ortalama 17,93
tane ile en düşük değerken, en yüksek başakta başakçık sayısı ortalama 18,96 tane
olarak saptanmıştır. Başakta başakçık sayısının incelendiği birçok çalışmadan elde
edilen veriler, bu sayının 13,5-22,6 arasında değiştiğini göstermektedir (Genç 1974,
Turgut ve ark. 1997). Kükürt uygulamasının başakta başakçık sayısında bir artışa yol
açtığı görülmektedir. Benzer şekilde uygulanan N dozu arttıkça başakta başakçık
sayısının da arttığı görülmektedir (Çizelge 4. a). Başakçık sayısı doğal olarak başak
boyuna ve başak üzerindeki dizilişlere bağlıdır. Bir başaktan elde edilecek tanelerin
sayısı başakçıkların çiçeklerin sağlıklı bir şekilde gelişip döllenmesine bağlıdır. Kurak
ve yarı-kurak alanlarda yetersiz su koşullarında bu sayı oldukça aşağılara düşmektedir.
Turgut ve ark. (1997), başakta başakçık sayısı düşük olan genotiplerin başakta düşük
tane sayısı verdiğini bildirmişlerdir.
Çizelge 3. Değişik dozlardaki N ve S uygulamları altında Bezostaja-1 buğdayında
incelenen özelliklere ilişkin varyans analiz sonuçları (Kareler Ortalaması)
Varyasyon S.D. Başak Başakta Başakta Başakta 1000 Tane Hasat Biyolojik Tane
Kaynağı Boyu Başakçık Tane Tane Ağırlığı İndeksi
Verim Verimi
(cm) Sayısı Sayısı Ağırlığı (g) (%)
(adet) (adet) (g) kg/da kg/da
Tekerrür 3 34057.0 7930.69
0.02 1.77 1.12 0.05 6.97* 87.00
S 1 2153.3 2216.12
0.93 0.86 14.85* 0.0003 1.93 165.01
Hata 1 3 4729.9 6232.29
0.93 1.29 0.92 0.03 0.75 22.29
N 3 31682.0* 66153
0.09 0.11 1.45 0.04 0.58 38.39
NxS 3 7539.3 63065
0.12 0.67 3.20 0.01 4.60** 37.91
Hata 2 18 10005.4 1840.40
0.07 0.40 8.05 0.12 0.90 35.83
** %1, * %5 düzeyinde önemli

Başakta Tane Sayısı


Artan oranlarda N uygulaması başakta tane sayısı üzerine etkisi önemli
bulunmazken, S uygulamasının etkisi %5 düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 3).
Ortalama tane sayısı 39,1 adet ile en düşük değeri verirken, en yüksek başakta tane
sayısı ortalama 42,3 adet olarak saptanmıştır. Çizelge 4. a’da başakta tane sayısı
ortalamaları verilmiştir. Çizelgeye göre S uygulamasının Bezostaja-1 buğdayının
başakta tane sayısını arttırdığı görülmektedir, ancak artan oranlarda N uygulamasının
herhangi bir değişikliğe yol açmadığı görülmektedir. Başakta tane sayısı başak verimini
doğrudan etkileyen en önemli ögelerdendir. Dolayısıyla birim alan tane verimini de
önemli oranda etkiler (Bilgin ve Korkut, 2005; Budak, 2007).
809

Başakta Tane Ağırlığı


Başakta bulunan tane sayısı ve tane iriliğine bağlı olarak değişim gösteren tane
ağırlığı bir başağın verimini ortaya koymaktadır. Başakta tane ağırlığına S uygulaması
ve S ve N interaksiyonunun istatistiki olarak önemli bir etkisini olmadığı görülmektedir
(Çizelge 3). Yürütülen çalışmada en düşük başakta tane ağırlığı değeri 1,59 g iken en
yüksek başakta tane ağırlığı değeri 1,82 g olmuştur (Çizelge 4. a). Başakta tane ağırlığı
ile ilgili S ve artan N uygulamalarının herhangi doğrusal bir artışa yol açmadığı
görülmektedir. Kükürdün de bulunduğu ortamda N’un belli bir doza kadar başakta tane
ağırlığını artırdığı görülmüştür. Başakta tane ağırlığı sadece birim alan verimini değil
aynı zamanda elde edilebilecek un verimini de yükselteceği için aranan bir özelliktir. Bu
çalışmada saptanan başakta tane ağırlığı değerleri ortalama olarak 1,59-1,82 arasındadır.
Çeşitli araştırmacılar değişik ekolojik koşullarda yürüttükleri çalışmalarda başakta tane
ağırlığı değerlerini 0,6-2,55 g arasında bulmuşlardır (Turgut ve ark. 1997, Budak, 2007).
1000 Tane Ağırlığı
1000 tane ağırlığı üzerine S ve N interaksiyonunun etkisinin istatistiki olarak
%1 düzeyinde önemli olduğu görülmektedir (Çizelge 3). S uygulanmayan ortamda artan
N dozuna karşılık 1000 tane ağırlığında düşüş görülürken, S uygulanan ortamda ise
N’un belli bir dozundan sonra 1000 tane ağırlığında artış olmuştur (Çizelge 4. b).
Araştırmada 1000 tane ağırlığı 3,84 g tane ile en düşük değeri verirken, en yüksek bin
tane ağırlığı 3,97 g olarak saptanmıştır (Çizelge 4. b). Kükürt uygulamasının 1000 tane
ağırlığında artışa yol açtığı görülmektedir. 1000 tane ağırlığı, ıslah çalışmalarında
üzerinde durulan en önemli fiziksel kalite özelliklerindendir. 1000 tane ağırlığının
yüksek olması tanenin iriliği ve yoğunluğuna bağlıdır. Büyük ve yoğun tanelerin
endospermlerinin diğer kısımlara oranı, küçük tanelere göre daha yüksektir (Ünal 1991).
Kalite açısından buğdayın 1000 tane ağırlığının yüksek olması istenir. Değişik
ekolojilerde çeşitli araştırıcılarca farklı hat ve/veya çeşitler kullanılarak yürütülen
çalışmalarda 1000 tane ağırlığı değerleri 24-56.8 arasında bulunmuştur (Genç ve ark.
1999, Aydın ve ark. 2005).
Hasat İndeksi
Hasat indeksi üzerine N ve S uygulamalarının etkisi iststistiki olarak önemli
çıkmamıştır (Çizelge 3). Hasat indeksi ortalama %28,59 ile en düşük değeri verirken, en
yüksek hasat indeksi ortalama %40,39 olarak saptanmıştır (Çizelge 4. b). Ortalama
değerlere bakıldığında S uygulanan ortamda N dozu artıkça hasat indeksi artmıştır. Buna
göre uygulanan S ve N’un tane verimine olumlu yönde etkili olduğu görülmüştür. Bir
bitkinin tane veriminin belirlenmesinde en geçerli özelliklerden birisidir. Tane
ağırlığının bitkinin geri kalan bütün vejetatif kısmına oranı olan hasat indeksi
yükseldikçe, tane verimi artar. Bu nedenle hasat indeksi bitki boyu, kardeş sayısı, fertil
başak sayısı, başak boyu, başakta tane sayısı ve ağırlığı gibi özelliklerle ilişkili olarak
değişebilir (Tosun ve Yurtman 1973). Genç (1974) hasat indeksinin %25,3-42,3
arasında değiştiğini bildirmiştir.
810

Çizelge 4.a. Bezostaja-1 Buğdayında Değişik Dozlardaki Azot ve Kükürt


Uygulamalarının Başak Boyu, Başakta Başakçık Sayısı, Başakta Tane Sayısı, Başakta
Tane Ağırlığı Üzerine Etkilerine Ait Ortalama Veriler
Azot Dozları Kükürt Dozları Ortalama
-S +S
Başak Boyu
N0 9.56 9.61 9.58
N3 9.17 9.75 9.46
N6 9.39 9.88 9.69
N9 9.59 9.83 9.71
Ortalama 9.43 9.77 9.60
Başakta Başakçık Sayısı
N0 17.93 18.96 18.44
N3 18.33 18.89 18.61
N6 18.60 18.40 18.50
N9 18.75 18.66 18.71
Ortalama 18.40 18.73 18.57
Başakta Tane Sayısı
N0 39.74 40.59 40.16
N3 39.93 42.29 41.11
N6 40.43 40.24 40.33
N9 39.10 41.53 40.31
Ortalama 39.80 41.16 40.48
Başakta Tane Ağırlığı
N0 1.82 1.70 1.76
N3 1.63 1.70 1.67
N6 1.71 1.77 1.74
N9 1.59 1.61 1.60
Ortalama 1.69 1.69 1.69

Biyolojik Verim
Biyolojik verim üzerine N uygulamalarının etkisi %1 seviyesinde önemli
bulunmuştur (Çizelge 3). Biyolojik verim ortalama 333,75 kg/da ile en düşük değeri
verirken, en yüksek biyolojik verim ortalama 496,25 kg/da olarak saptanmıştır (Çizelge
4. b). Çizelgeye göre S uygulamasının ortalamada biyolojik verimde artışa yol açtığı
görülmektedir. Ortalama değerlerden görüldüğü üzere, ortamda S’ün bulunduğu ve de
bulunmadığı durumlarda belli doza kadar artan N oranı biyolojik verimi artırmıştır. Bu
durum N’un vejetatif büyüme üzerindeki önemli rolünü göstermektedir. Biyolojik
verim, buğdayın birim alandan nasıl faydalandığını gösteren etkendir. Biyolojik verim
üzerine çevre şartları, toprak yapısı ve ekiliş durumu etki yapmaktadır.
Tane Verimi
Tane verimi ile ilgili azot ve S uygulamaları ortalamada bir artış sağlasa da bu
artış istatistiki olarak önemli seviyede bulunmamıştır (Çizelge 3). Ortalama değerlere
göre; ayrı ayrı N ve S’ün tane verimini belli dozlara kadar artırıcı etkisi olmuştur
(Çizelge 4. b). Toplam tane verimi N6 ve +S uygulaması yapılan koşullarda ortalama
306,58 kg/da değeri ile en yüksek, N9 ve -S uygulaması yapılan koşullarda ortalama
257,64 kg/da değeri ile en düşük toplam tane verimi saptanmıştır. Tane buğdayın en
önemli ekilme sebebidir. Unun hammaddesidir. Yapılan denemedeki N’un ve S’ün
birlikte etkilerinin de tane verimini artırıcı yönde etkili olduğu görülmüştür. S
uygulaması ve N’un N6 dozuna kadar toplam tane veriminin arttığı görülmektedir.
811

Çizelge 4.b. Bezostaja-1 Buğdayında Değişik Dozlardaki Azot ve Kükürt


Uygulamalarının 1000 Tane Ağırlığı, Hasat İndeksi, Biyolojik Verim, Tane Verimi
Üzerine Etkilerine Ait Ortalama Veriler
Azot Dozları Kükürt Dozları Ortalama
-S +S
1000 Tane Ağırlığı
N0 39.68 38.80 39.25
N3 38.85 38.44 38.65
N6 37.88 40.40 39.14
N9 38.51 39.26 38.89
Ortalama 38.73 39.26 38.99
Hasat İndeksi
N0 34.77 33.64 34.20
N3 30.13 33.82 31.97
N6 33.75 40.39 37.07
N9 28.59 37.55 33.07
Ortalama 31.81 36.35 34.08
Biyolojik Verim
N0 448.13 426.25 437.19
N3 496.25 474.38 485.31
N6 333.75 336.25 335.00
N9 354.38 461.25 407.81
Ortalama 408.13 424.53 416.33
Tane Verimi
N0 274.29 287.43 280.86
N3 283.96 280.45 282.20
N6 289.24 306.58 297.91
N9 257.64 297.24 277.44
Ortalama 276.28 292.92 284.60

Sonuç
Yapılan bu araştırmada N uygulaması, S uygulaması ve N ve kükürdün birlikte
uygulandığı koşullardan elde edilen sonuçlara göre, tek başına N uygulaması başakta
başakçık sayısı, başakta tane sayısı, tane verimi ve biyolojik verim üzerine olumlu
etkilerde bulunmuştur. Tek başına S uygulaması ise başak boyu, başakta tane sayısı ve
tane verimine olumlu etkide bulunmuştur. Azot ve S’ün birlikte kullanılması ise başak
boyu, başakta tane ağırlığı, başakta tane sayısı, başakta başakçık sayısı, hasat indeksi,
tane verimi ve 1000 tane ağırlığı üzerinde olumlu etkide bulunmuştur.
Tek başlarına S ve N uygulamaları değişik verim unsurlarını arttırıcı veya
azaltıcı yönde etkide bulunmuşlardır. Genel olarak verim unsurlarında meydana gelen
olumlu etkiler N ve S’ün birlikte uygulandığı koşullarda elde edilmiştir. İstatistiki
açıdan bakıldığında da başakta tane sayısında S uygulaması %5; 1000 tane ağırlığında S
x N interaksiyonu %1; biyolojik verimde N dozlarının uygulanmasıyla %5 seviyesinde
önemli düzeyde fark bulunmuştur. Başak boyu, başakta başakçık sayısı, başakta tane
ağırlığı, hasat indeksi ve tane veriminde ise N ve S uygulaması istatistiki olarak önemli
bir fark meydana getirmemiştir.
Tane veriminde N ve S ayrı ayrı uygulandığında da, birlikte uygulandığında da
verim artırıcı yönde etki göstermiştir. N6 dozu ve S uygulanan koşullarda en yüksek tane
verimi elde edilmiştir. Bu da fazla N’un bitkide daha çok yeşil aksam büyümesini teşvik
ederken, iyi bir tane verimi için N’un uygun dozu ile birlikte S’ün de verilmesinin
uygun olduğunu göstermektedir. Bu durum bölge çiftçisinin tek yanlı bir N’lu ve P’lu
812

gübrelemeden kaçınarak bitkiye dengeli bir beslenme ortamı sağlanmasının önemine


işaret etmektedir.
KAYNAKLAR
Akkaya, A., 1994. Buğday Yetiştiriciliği. K.S.Ü. Genel Yayın No:1, Ziraat Fakültesi
Genel Yayın No:1 Ders Kitapları Yayın No:1, Kahramanmaraş.
Anonymous, 2007. http://www.fao.org.
Aydın, N., Mut, Z., Bayramoğlu, H.O., ve Özcan, H., 2005. Samsun ve Amasya
Koşullarında Ekmeklik Buğday (Triticum aestivum L.) Genotiplerinin Verim ve
Bazı Kalite Özelliklerinin Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma. OMÜ Ziraat
Fak. Derg. 20(2): 45-51
Beaton, J.D. and Soper, R.J., 1986. Plant Response to Sulfur in the Western Canada. In
“Sulfur in Agriculture” (M.A. Tabatabai.ed.), American Society of Agronomy,
Crop Sciense Society of America, Soil Sciense Society of America, Madison,
Wisconsin, pp 295-322.
Bilgin, O. ve Korkut, K.Z., 2005. Bazı Ekmeklik Buğday (Triticum Aestivum L.) Çeşit
ve Hatlarının Tane Verimi ve Bazı Fenolojik Özelliklerinin Belirlenmesi.
Trakya Ü. Ziraat Fak. Derg., 2(1): 58-64.
Budak, Z., 2007. Ekmeklik Buğday Çeşit Adayı Esogüzf1 ve Esogüzf2 Melezlerinin
Geçit Bölgesi Koşullarında Gösterdiği Tarımsal Özellikler. Yüksek Lisans Tezi,
Osmangazi Ünv. Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Anabilim Dalı, 116s, Eskişehir.
Genç, İ., 1974. Yerli ve Yabancı Ekmeklik ve Makarnalık Buğday Çeşitlerinde Verim
ve Verim Etkili Karakterler Üzerinde Araştırmalar. Çukurova Ünv. Ziraat
Fakültesi Yayınları: 82, Bilimsel İnceleme ve Araştırma Tezleri: 10, Adana.
Genç İ., Kırtok, Y., Yağbasanlar T., Özkan, H. ve Toklu, F., 1999. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi
Tarafından Geliştirilen Ka”S”/Nac Ekmeklik Buğday Çeşidinin Başlıca
Özellikleri. Türkiye 3. Tarla Bitkileri Kongresi Semp. Bildiri Kitabı, Cilt I,
Genel ve Tahıllar sf: 357-359, 15-20 Kasım, 1999, Adana.
Haneklaus, S., Murphy, D.P.L., Nowak, G. and Schnug, E., 1995. Effects of The Timing
Of Sulfur Application on Grain Yield and Yield Components of Wheat. Z.
Pflanzenernachr. Bodenk. 158: 83-85.
Kacar, B. ve Katkat, V., 1998. Bitki Besleme. Uludağ Ünv. Güçlendirme Vakfı
Yayınları, Yayın No: 127, Vipaş Yayınları, Bursa, 595 s.
Monaghan , J.M., Evans E.J. and Shewry, P.R., 1997. The Effect of Amount and Timing
of Sulphur on Grain Yield and Quality of Winter Wheat. In: Aspects of Applied
Biology 50, Optimising Cereal Inputs, Its Scientific Basis, The Assocoation of
Applied Biologists, Wellesbourne, U.K., pp.231-236.
Salvagiotti, F. and Miralles, D.J., 2007. Wheat Development as Affected by Nitrogen
and Sulfur Nutrition. Australian J. of Agricultural Research, 58(1): 39-45.
Scott, N.M., Dyson, P.W., Ross, J. and Sharp, G.S., 1984. The Effect of Sulphur on The
Yield and Chemical Composition of Winter Barley. J. Agric.Sci.103: 69-702.
Tolay, İ., Gülmezoğlu, N., Helvacı, D., Aytaç, Z., 2005. Tahıllarda Verim ve Kalite
Üzerine Kükürdün Etkisi. Türkiye VI. Tarla Bitkileri Kongresi Semp. Bildiri
Kitabı, Cilt: II, sf: 1193-1198, 5-9 Eylül 2005, Antalya.
813

Tosun, O. ve Yurtman, N., 1973. Ekmeklik Buğdaylarda Verime Etkili Morfolojik


Karakterler Arasındaki İlişkiler. Ankara Ünv. Ziraat Fakültesi Yıllığı, 23:418-
434.
Turgut, İ., Bulur, V., Çelik, N., Doğan, R., Yürür, N., 1993. Farklı Ekim Sıklığı ve N
Dozlarının Otholom Ekmeklik Buğday Çeşidinde Verim ve Verim Ögelerine
Etkisi, Uludağ Ünv. Ziraat Fak. Tarla Bitkileri Bölümü, Bursa.
Ünal, S., 1991. Hububat Teknolojisi. Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çoğaltma
Yayın No: 29. İzmir.
Zhao, F.J., Hawkesford, M.J., McGrath, S.P., 1999. Sulphur Assimilation and Effects on
Yield and Quality of Wheat. J. of Cereal Science 30: 1-17.
814

ARITMA ÇAMURU KAYNAKLI AĞIR METAL KİRLİLİĞİNİ ÖNLEMEDE


KİREÇ KULLANIMI

Mehmet Ali BOZKURT Sinan KOLDAŞ


Yüzüncü Yıl Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Van. malibozkurt@hotmail.com
ÖZET
Bu araştırmanın amacı, arıtma çamuru uygulanmış topraklara değişen oranlarda
kireç ilavesinin bitki gelişimi ve ağır metallerin alınabilirliğine olan etkilerini
belirlemektir. Arıtma çamuru organik madde ve besin elementlerince zengin olduğu
için, bu atık materyalin tarım alanlarına uygulanmasına olan ilgi son yıllarda giderek
artmaktadır. Ancak, çamur ilavesi sonucunda tarım topraklarında ağır metal kapsamının
yükselmesi kullanımı sınırlandırmaktadır. Araştırmada buğday ve arpa bitkileri, iklim
odası koşullarında 6 hafta süreyle yetiştirilmiştir. Tesadüf parselleri deneme desenine
göre dört tekrarlamalı olarak yürütülen saksı denemesinde, kontrol toprağına 1:1
oranında arıtma çamuru katılmış ve çamurdan gelebilecek ağır metalleri stabilize
edebilmek için iki ayrı düzeyde (%10 ve %20) kireç uygulaması yapılmıştır. Araştırma
sonuçlarına göre, buğday ve arpa bitkilerinde toprağa arıtma çamuru katılması sürgün ve
kökte kuru ağırlığı önemli düzeyde artırmış ancak, kireç ilavesiyle bitki kuru ağırlığında
düşüşler görülmüştür. Deneme toprağına arıtma çamuru ilavesinin bitki ve toprakta ağır
metal birikimine etkisi önemli bulunmuştur. Uygulanan kireç dozları ağır metallerin
çözünürlüğünün azalmasında etkili olmuştur. Arıtma çamuruna kireç katılması DTPA
ile ektrakte edilebilir Zn, Cd ve Pb içeriklerini önemli düzeyde azaltmıştır. Ağır
metallerin çözünürlüğünün azalması ve verim birlikte düşünüldüğünde, arıtma
çamuruna %10 kireç ilavesinin uygun olabileceği söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: Arıtma çamuru, ağır metal, kireç.
EFFECTS OF LIME AMENDMENT ON SOLUBILITY OF HEAVY METALS
OF SEWAGE SLUDGE AMENDED SOILS
ABTRACT
The objective of this study is to evaulate the effects of various lime application
rates to soils amended sewage sludge on plant growth and heavy metal solubility. Using
the sewage sludge to agricultural soils have recently been increased due to richness in its
organin matter and nutrient content. However, the increase of heavy metal contents of
agriculture soils has limited the sludge use. In experiment, wheat and barley plants were
grown for six weeks under growth chamber conditions. The pot experiment was
conducted by using completely randomized design with four replications. Sewage
sludge was added to control soil in 1:1 mixture rate (v/v) and two dose lime (w/w) were
added to sludge in order to stabilize the heavy metals. According to experiment results,
shoot and root dry weight of wheat and barley significantly increased with sewage
sludge addition. But dry weights decreased with lime applications. Sewage sludge
application significantly increased shoots and root heavy metal contents. Lime
application decreased heavy metal solubility. Lime stabilization of sewage sludge
reduced significantly DTPA Zn, Cd and Pb contents.
Key Words: Sewage sludge, heavy metal, lime.
GİRİŞ
Sanayileşen toplumlarda yaşam şartlarındaki iyileşmeler oluşan atık miktarını
ve çevre kirliliği problemlerini artırmaktadır. Arıtma çamurunun tarım ve orman
alanlarına uygulanması cazip bir görüştür. Böylece, hem toprak organik madde ve besin
815

elementlerince zenginleşmiş olmakta hem de bu atık materyal çevreye zarar vermeden


bertaraf edilmiş olmaktadır.
Arıtma çamurunun toprağa uygulanması toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik
özelliklerini iyileştirmesi yanında bitki gelişimini de artırmaktadır (Aggelides ve
Londra, 2000; Bozkurt ve Yarılgaç, 2003; Aşık ve Katkat, 2004). Arıtma çamuru önemli
miktarda azot ve fosfor buna karşılık, düşük miktarlarda potasyum içermektedir (Kocaer
ve Başkaya, 2001). Bununla birlikte, arıtma çamurları bünyesinde önemli miktarda
mikro besin elementi ve ağır metal bulundurabilmektedir.
Lopez-Mosquera ve ark. (2000) dört yıl süreyle yürüttükleri denemede, çayır
alanlarına arıtma çamuru uygulamışlar ve toprak-bitki analizleriyle ağır metal
düzeylerindeki değişimleri incelemişlerdir. Araştırıcılar deneme sonunda, toprak ve
bitkide ağır metal düzeylerinin toksik düzeylerin altında kaldığını, sadece toprakta Cr
içeriğinin çamur ilavesiyle yükseldiğini belirlemişlerdir. Gardiner ve ark. (1995) beş yıl
süreyle yaptıkları araştırmada, arpa ve ıspanak bitkilerine hektara 20 ton düzeyinde
arıtma çamuru ilave ederek ağır metal birikiminde etkilerini araştırmışlardır. Deneme
sonunda, her iki bitkide de Cd içeriğinin 6 kat arttığı ve toksik sınır düzeyi aştığı
belirlenmiştir.
Ağır metallerin toprakta yarayışlılığını etkileyen önemli bir faktör toprakların
kireç içeriği ve toprak pH’sıdır. Ülkemiz ve Doğu Anadolu yöresi topraklarının kireç
içeriğinin ve pH’sının yüksek olması (7.5-8.5), arıtma çamurunun bu yöre topraklarında
kullanımı konusunda doğal bir avantaj oluşturmaktadır.
Yapılan farklı araştırmalarda arıtma çamurunu kireçle stabilize etmenin ağır
metallerin çözünürlüğünü etkilemede önemli olduğu belirlenmiştir. Krebs ve ark. (1998)
sekiz yıl süreyle yürüttükleri tarla denemesinde, bezelye bitkisine hektara 5 ton
düzeyinde arıtma çamuru ilavesinin toprak pH’sını düşürdüğünü, Cd ve Zn
konsantrasyonlarını artırdığını bildirmişlerdir. Araştırıcılar, arıtma çamuru verilen
topraklara kireç ilavesinin, ağır metallerin çözünürlüğünü azalttığını ve bitkide Cu, Zn
ve Cd konsantrasyonlarının düştüğünü belirlemişlerdir.
Fang ve Wong (1999) arıtma çamurundaki ağır metallerin yarayışlılığını
azaltmada kireçlemenin etkisini incelemişlerdir. Artan kireç dozlarının denendiği 100
günlük laboratuar denemesi sonunda araştırıcılar, kireç ilavesiyle arıtma çamuru
pH’sının yükseldiğini, suda çözünebilir ve DTPA ile ekstrakte edilebilir Mn, Zn, Cu ve
Ni düzeylerinin önemli miktarda azaldığını belirlemişlerdir. Peles ve ark (1998) arıtma
çamuru ile birlikte kireç ilavesinin yaprak, kök ve tohumlardaki Cd, Zn, Cu ve Pb
konsantrasyonlarını azalttığını saptamışlardır.
Bu araştırmanın amacı, arıtma çamuruna farklı oranlarda kireç ilavesinin ağır
metallerin çözünürlüğüne ve buğday ve arpa bitkilerinde ağır metal birikimine olan
etkilerini belirlemektir.

MATERYAL VE METOD
Araştırma Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesine ait iklim odasında saksı
denemesi olarak yürütülmüştür. Buğday ve arpa bitkileri kullanılan araştırmada her
saksıda üç bitki 6 hafta süreyle yetiştirilmiştir. Deneme toprağı Yüzüncü Yıl
Üniversitesi kampus alanından, kullanılan arıtma çamuru ise Van Belediyesi Atık Su
İşleme Tesisinden alınmıştır. Denemede kullanılan toprak ve arıtma çamurunun bazı
özellikleri Çizelge 1’de verilmiştir.
816

Çizelge 1. Denemede kullanılan toprak ve arıtma çamurunun bazı özellikleri


Toprak Arıtma çamuru
Özellikler Özellikler
Tekstür sınıfı Kumlu tın pH 7.20
Organik madde, % 0.51 Organik madde, % 40.2
Kireç, % 13.0 Toplam tuz, % 0.29
pH (1:2.5) 8.59 Toplam N, % 2.25
Toplam tuz, % 0.030 Toplam P, % 0.43
Yarayışlı P, ppm 11.2 Toplam K, % 0.40
Değişebilir K, ppm 401 Toplam Fe, % 1.64
Değişebilir Ca, ppm 4050 Toplam Zn, ppm 658
Değişebilir Mg, ppm 473 Toplam Mn, ppm 538
DTPA Fe, ppm 3.4 Toplam Cu, ppm 86
DTPA Mn, ppm 3.5 Toplam Cr, ppm 110
DTPA Zn, ppm 0.48 Toplam Cd, ppm 1.12
DTPA Cu, ppm 0.61 Toplam Pb, ppm 47
DTPA Cr, ppm 0.034
DTPA Cd, ppm 0.061
DTPA Pb, ppm 0.26

Deneme iki ayrı bitkide (buğday ve arpa), tesadüf parselleri deneme desenine
göre dört tekrarlamalı olarak yürütülmüştür. Buğday bitkisi için 16 ve arpa bitkisi için
16 olmak üzere denemede 1 kg toprak alabilen 32 saksı kullanılmıştır. Yürütülen saksı
denemesinde toprağa hacim esasına göre %50 oranında (1:1, v/v) kuru arıtma çamuru
katılmış ve çamurdan gelebilecek ağır metalleri stabilize edebilmek için iki ayrı düzeyde
çamura kireç katılmıştır (%10 ve %20, w/w). Buna göre uygulama konuları şöyle
olmuştur:
1. Kontrol (%100 toprak)
2. %50 toprak + %50 çamur (1:1)
3. Toprak + (çamur + %10 kireç)
4. Toprak + (çamur + %20 kireç)
Altı haftalık gelişme dönemi sonunda hasat edilen bitki örnekleri saf su ile
yıkanıp sabit ağırlığa gelinceye kadar 70 oC ’de kurutularak, toprak üstü organ ve kök
kuru ağırlıkları kaydedilmiştir. Öğütülen bitki örneklerinde Fe, Mn, Zn, Cu, Cr, Pb ve
Cd konsantrasyonları atomik absorbsiyon spektrofotometresinde belirlenmiştir (Kacar
ve İnal, 2008) Hasat sonunda, toprakta DTPA ile ekstrakte edilebilir Fe, Mn, Cu, Zn, Cr,
Pb ve Cd düzeyleri belirlenmiştir (Lindsay ve Norvell 1978).
Deneme toprağında bünye Bouyoucous hidrometresiyle (Bouyoucous, 1951),
eriyebilir toplam tuz saturasyon çamurunda kondaktivimetre ile Richard (1954)’e göre
belirlenmiştir. pH, Jackson’a (1958)’a göre, kireç kalsimetrik olarak Allison ve Moodie
(1965)’e göre, organik madde modifiye edilmiş Walkley Black metoduyla (Walkley,
1947), alınabilir fosfor sodyum bikarbonat yöntemiyle (Olsen ve ark. 1954), değişebilir
K, Ca ve Mg nötr 1 N amonyum asetat ekstraktında (Thomas 1982) belirlenmiştir.
Arıtma çamurunda toplam P yaş yakma yöntemiyle, kolorimetrik olarak (Kacar, 1994)
belirlenmiştir. Çamurda toplam K, Ca, Mg, Fe, MN, Zn, Cu, Cr, Cd ve Pb yaş yakma
yöntemiyle Khan ve Frakland (1983)’ a göre atomik absorbsiyon spektrofotometresinde
ölçülmüştür.
Araştırma sonuçlarının varyans analizi ve ortalamalar arasındaki Duncan testi,
Düzgüneş ve ark. (1987)’nın bildirdiği şekilde yapılmıştır.
817

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Arıtma çamuru ve değişen oranlarda kireç uygulamalarının buğday ve arpa
bitkilerinde kuru ağırlığa etkisi Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2. Arıtma çamuru ve kireç uygulamalarının buğday ve arpada bitki kuru
ağırlıklarına etkisi (g/saksı)
Uygulamalar Buğday (kuru ağırlıklar, g/saksı) Arpa (kuru ağırlıklar, g/saksı)
sürgün kök sürgün Kök
Kontrol 1.03 c 0.84 a 0.92 b 0.89 a
Toprak+çamur (1:1) 2.47 a 1.06 a 2.42 a 1.11 a
Toprak + (çamur+%10 1.56 b 0.77 a 1.07 b 0.44 b
kireç)
Toprak + (çamur+%20 0.18 d 0.09 b 0.43 c 0.22 b
kireç)
F değeri ve önem düzeyi 44.6*** 5.21 * 83.7 *** 12.3 ***
a,b,c,d: Aynı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark kendi grubunda önemli (p<0.05)
değildir. * ve ***: %5 ve %01 düzeyinde önemli.

Deneme toprağına %50 oranında çamur ilavesi buğday ve arpa bitkilerinde,


sürgün ve kök kuru ağırlıklarını istatistiksel olarak önemli düzeyde artırmıştır. Arıtma
çamuruna %10 ve %20 oranlarında kireç ilavesi, her iki bitkide de sürgün ve kök kuru
ağırlıklarını önemli düzeyde azaltmıştır. Bu azalışlar buğday bitkisinde daha belirgin
olmuştur. Buğdayda sürgün kuru ağırlığı %20 kireç ilavesiyle yaklaşık 14 kat azalırken
bu azalış arpa bitkisinde yaklaşık 6 kat olmuştur. Bu durum kireç ilavesine buğday
bitkisinin daha hassas olduğunu göstermektedir.
Yapılan pek çok araştırmada benzer olarak, toprağa arıtma çamuru ilavesiyle verimde
bir artış görülürken (Aşık ve Katkat, 2004; Antolin ve ark., 2005), artan oranlarda kireç
ilavesiyle verimin düştüğü belirlenmiştir (Little ve ark., 1991). Verimdeki bu keskin
düşüş muhtemelen kireç ilavesiyle besin elementlerinin yarayışlılığının azalması ve bitki
gelişiminin yavaşlamasıyla izah edilebilir.
Arıtma çamuru ve kireç uygulamalarının buğday ve arpa bitkilerinde mikro
besin elementi ve ağır metal içeriklerine etkisi Çizelge 3’te görülmektedir. Uygulamalar
Fe, Mn, Zn ve Cu içeriklerini önemli düzeyde etkilemiştir.
Deneme toprağına çamur ilavesi buğday ve arpa bitkilerinde Fe ve Mn
içeriklerinde bir azalmaya neden olmuştur. Bu durum, yüksek düzeyde arıtma çamuru
uygulamasının buğday ve arpa bitkilerinde aşırı ağır metal alımından dolayı Fe ve Mn
alımının azalmasıyla açıklanabilir.
Buğday ve arpa bitkilerinde deneme toprağına arıtma çamuru ilavesi toprak üstü
organlarda Zn ve Cu içeriklerini önemli düzeyde artırmıştır. Bu artışlar Zn için çok daha
yüksek bulunmuştur. Arpa bitkisinde Zn içeriği çamur ilavesiyle yaklaşık beş kat
artmıştır (Çizelge 3). Denemede kullanılan çamurun çinko içeriğinin kısmen yüksek
olması (658 ppm) ve çinkonun kolaylıkla taşınarak üst organlara ulaşması bu artışın
sebebi olabilir. Benzer olarak, farklı bitkilerle yapılan araştırmalarda arıtma çamuru
ilavesine bağlı olarak bitkide Zn ve Cu düzeylerinin önemli miktarda arttığı
belirlenmiştir (Krebs ve ark. 1998; Brofas ve ark. 2000; Yürük ve Bozkurt, 2006).
Arıtma çamuru verilen topraklara artan dozlarda kireç uygulaması her iki bitkide
de sürgün Zn içeriğini önemli düzeyde azaltmıştır. Arpa bitkisinde çamur ilavesiyle 104
ppm’e yükselen Zn içeriği kireç ilavesi ile azalarak 54 ppm’e düşmüştür (Çizelge 3).
Sürgün Cu içeriği kireç ilavesiyle azalmamış hatta kısmen artmıştır. Benzer durum
arıtma çamuru katılan topraklara artan oranlarda kireç ilave eden Little ve ark. (1991)
tarafından da rapor edilmiştir. Kireç ilavesiyle bitki gelişiminin ve bitki kuru ağırlığının
818

azalması, bakırın oransal miktarının artmasına yol açmış olabilir. Uygulamalar her iki
bitkide de Cr ve Pb içeriklerini önemli ölçüde etkilememiştir.
Çizelge 3. Arıtma çamuru ve kireç uygulamalarının buğday ve arpa bitkilerinde sürgün
Fe, Mn, Zn, Cu, Cr ve Pb içeriklerine etkisi (ppm).
Buğday
Uygulamalar Fe Mn Zn Cu Cr Pb
Kontrol 94 bc 76 a 35 d 9.2 c 0.61 0.74
Toprak+çamur (1:1) 89 c 19 d 76 a 14.4 b 0.57 0.68
Toprak + (çamur+%10 103 b 56 b 76 a 16.1 a 0.58 0.70
kireç)
Toprak + (çamur+%20 148 a 36 c 57 c 14.8 b 0.52 0.75
kireç)
F değeri ve önem düzeyi 8.0*** 57*** 28.9*** 59.5*** Ö.D. Ö.D.
Arpa
Kontrol 100 b 69 a 23 d 10.5 c 0.34 0.57
Toprak+çamur (1:1) 94 c 37 c 104 a 11.3 b 0.46 0.77
Toprak + (çamur+%10 98 b 61 b 75 b 13.5 a 0.40 0.74
kireç)
Toprak + (çamur+%20 109 a 60 b 54 c 13.6 a 0.40 0.66
kireç)
F değeri ve önem düzeyi 27.0*** 63*** 3095*** 72.3*** Ö.D. Ö.D.
a,b,c,d: Aynı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark kendi grubunda önemli (p<0.05)
değildir. ***: %01 düzeyinde önemli, Ö.D.:Önemli değil.

Buğday ve arpa bitkilerinin kökünde Fe, Mn, Zn, Cu, Cd ve Pb içeriklerine


çamur ve kireç uygulamalarının etkisi istatistiksel olarak önemli bulunmuştur (Çizelge
4). Toprak üstü organlara paralel olarak, kök Fe ve Mn içerikleri çamur ilavesiyle
önemli düzeyde azalmıştır. Buğday kökünde Fe içeriği çamur ilavesiyle %0.82’den
%0.50’ye düşmüştür. Kireç ilavesi her iki bitki için kök Fe içeriğini önemli düzeyde
etkilememiştir. Kök Mn içeriği kireç ilavesiyle önemli düzeyde artarak, arpa kökünde
çamur + %20 kireç uygulamasında 384 ppm’e yükselmiştir.
Buğday ve arpa bitkilerinde toprağa %50 oranında (1:1) çamur katılması kök Zn
ve Cu içeriklerini önemli düzeyde artırmıştır. Bu artış buğday kökünde yaklaşık 6 kat
civarında olmuştur. Toprak çamur karışımına artan oranlarda kireç ilavesi her iki bitki
kökünde de Zn birikimini önemli düzeyde azaltmıştır. Buğday kökünde Zn içeriği kireç
ilavesiyle yaklaşık iki kat azalarak 231 ppm’den 119 ppm’e düşmüştür. Kireç ilavesi
buğday kökünde Cu içeriğini istatistiksel olarak etkilemezken, arpa kökünde Cu içeriği
kireç ilavesiyle artmıştır. Peles ve ark. (1998) farklı bitkilerle yaptıkları araştırmada
çamur verilen topraklara kireç ilavesinin bitki kökünde Zn birikimini azaltmasına
karşılık, kök Cu içeriğinde önemli bir değişime yol açmadığını bildirmişlerdir.
Buğday ve arpa bitkilerinin kökünde Cd ve Pb içerikleri çamur ilavesiyle
yükselmiştir. Kireç ilavesi her iki bitki için, kök Cd içeriğinde önemli bir azalmaya
neden olmazken, kök Pb içeriği kireç ilavesiyle azalmıştır. Uygulamalar kök Cr
içeriğinde önemli bir değişiklik oluşturmamıştır (Çizelge 4). Benzer olarak, yapılan
çeşitli araştırmalarda, arıtma çamuru verilen topraklara kireç ilavesinin bitkide Cd ve Pb
içeriklerini azalttığı belirlenmiştir. (Peles ve ark. 1998; Krebs ve ark. 1998).
Muhtemelen, kireç ilavesi toprak pH’sını yükselterek ağır metallerin çözünürlüğünü
azaltmakta ve bitkiye alımını engellemektedir.
819

Çizelge 4. Arıtma çamuru ve kireç uygulamalarının buğday ve arpa bitkilerinin


köklerinde Fe, Mn, Zn, Cu, Cd, Cr ve Pb içeriklerine etkisi (ppm)
Buğday
Uygulamalar Fe, % Mn Zn Cu Cd Cr Pb
Kontrol 0.82 a 254 a 38 d 20 b 0.61 b 34 2.3 c
Toprak+çamur 0.50 b 140 c 231 a 32 a 0.83 a 33 10.8 a
(1:1)
Toprak+ 0.46 b 183 b 187 b 35 a 0.86 a 31 7.9 b
(çamur+%10 kireç)
Toprak+ 0.44 b 237 a 119 c 35 a 0.87 a 31 7.9 b
(çamur+%20 kireç)
F değeri ve önem 78.2 11.6*** 26.8*** Ö.D. 57.7***
düzeyi 61.8*** *** 190***
Arpa
Kontrol 0.77 a 262 c 59 d 21 c 0.83 b 37 2.2 c
Toprak+çamur 0.58 b 165 d 319 a 35 b 1.26 a 41 13.5 a
(1:1)
Toprak+ 0.57 b 348 b 201 b 46 a 1.23 a 38 10.8 b
(çamur+%10 kireç)
Toprak+ 0.58 b 384 a 166 c 46 a 1.18 a 41 11.8 ab
(çamur+%20 kireç)
F değeri ve önem 84.0*** 19.4*** Ö.D. 58.8***
düzeyi 16.1*** 182*** 381***
a,b,c,d: Aynı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark kendi grubunda önemli (p<0.05)
değildir. ***: %01 düzeyinde önemli, Ö.D.:Önemli değil.

Deneme sonunda, uygulamaların toprak pH’sına etkisi önemli bulunmuştur


(Çizelge 5). Buğday bitkisi toprağında kontrol grubunda 8.53 olan toprak pH’sı çamur
ilavesiyle 7.34’e düşmüş, kireç verilmesiyle yeniden artarak 7.95’e yükselmiştir. Benzer
durum arpa yetiştirilen deneme toprağında da görülmüştür.
Çizelge 5. Arıtma çamuru ve kireç uygulamalarının hasat sonrası buğday ve arpa
yetiştirilen topraklarda pH ve DTPA ile ekstrakte edilebilir Fe, Mn, Zn, Cu, Cd, Cr ve
Pb içeriklerine etkisi (ppm)
Hasat sonrası buğday toprağında
Uygulamalar pH Fe Mn Zn Cu Cd Cr Pb
Kontrol 8.53 a 3.3 c 3.5 d 0.53 d 0.60 d 0.067ab 0.042 0.24 c
Toprak+çamur (1:1) 7.34 d 33 a 8.7 c 18 a 4.6 b 0.077 a 0.035 2.9 a
Toprak+ (çamur+%10 kireç) 7.60 c 27 b 15 b 15 b 3.6 c 0.060 b 0.037 2.0 b
Toprak+ (çamur+%20 kireç) 7.95 b 35 a 20 a 14 c 6.5 a 0.065 b 0.041 2.1 b
F değeri ve önem düzeyi 330*** 205*** 1602*** 2132*** 356*** 4.0* Ö.D. 228***
Hasat sonrası arpa toprağında
pH Fe Mn Zn Cu Cd Cr Pb
Kontrol 8.45 a 3.6 c 3.7 d 0.37 d 0.64 c 0.056 0.027 0.27 b
Toprak+çamur (1:1) 7.13 d 25 b 8.1 c 17 a 3.9 b 0.062 0.026 2.4 a
Toprak+ (çamur+%10 kireç) 7.56 c 26 b 12 b 15 b 3.9 b 0.053 0.030 2.2 a
Toprak+ (çamur+%20 kireç) 7.81 b 38 a 21 a 14 c 4.9 a 0.055 0.030 2.2 a
F değeri ve önem düzeyi 620*** 478*** 1701*** 2933*** 429*** Ö.D. Ö.D. 114***
a,b,c,d: Aynı harflerle gösterilen ortalamalar arasındaki fark kendi grubunda önemli (p<0.05)
değildir.
* ve ***: % 5 ve %01 düzeyinde önemli, Ö.D.:Önemli değil.

Her iki bitki için de çamur ilavesinden sonra DTPA ile ekstrakte edilebilir Fe,
Mn, Zn, Cu ve Pb düzeyleri artmıştır. Bu artış Fe için 7-10 kat, Mn için iki kat, Cu için
6-8 kat civarında olurken, Zn için 34-46 kat civarında gerçekleşmiştir. Arpa bitkisi
820

kontrol toprağında noksanlık düzeyinde (0.37 ppm) olan Zn, çamur ilavesiyle artarak 17
ppm’e ulaşmıştır. Toprakta DTPA ile ekstrakte edilebilir Cd ve Cr miktarları çamur
ilavesiyle önemli bir değişim göstermemiştir.
Ağır metallerin aşırı çözünürlüğünü azaltmak için kireç uygulaması buğday
toprağında Zn, Cd ve Pb’nin çözünürlüğünü istatistiksel olarak önemli düzeyde
azaltmıştır. Kireç ilavesi arpa toprağında sadece çinkonun çözünürlüğünü azaltmakta
etkili olmuştur. Krebs ve ark. (1998) yürüttükleri araştırmada arıtma çamuru verilen
topraklara kireç ilavesinin toprakta Zn ve Cd’nin çözünürlüğünü azaltmada etkili
olduğunu ancak, kireçlemenin bakırın çözünürlüğünü azaltmadığını bildirmişlerdir.
Sonuç olarak, çamur ilavesiyle bitki ve toprakta ağır metaller önemli miktarda
artmıştır. Değişen oranlarda kireç ilavesi bitki ve toprakta çinko başta olmak üzere
kadmiyum ve kurşunun alımını ve toprakta çözünürlüğünü azaltmıştır. Ağır metallerin
çözünürlüğündeki azalma ve verim birlikte düşünüldüğünde, arıtma çamuruna % 10
veya daha az kireç ilavesinin yeterli olabileceği söylenebilir.

KAYNAKLAR
Aggelides, S.M. ve P. A. Londra. 2000. Effect of compost produced from town wastes
and sewage sludge on the physical properties of a loamy and a clay soil.
Bioresource Technology 71, 253-259.
Allison, L.E. ve C.D. Moodie, 1965. Carbonate. In: C.A.Black et al (ed.) Method of Soil
Analysis, Part 2, 9:1379-1400. Am. Soc. of Agron. Inc. Madison, Winconsin,
U.S.A.
Antolin, M.C., Pascual, I., Garcia, C., Polo, A., Sanhez-Diaz, M., 2005. Growth, yield
and solute content of barley in soils treated with sewage sludge under semiarid
Mediterranean conditions. Field Crops Research 94, 224-237.
Aşık, B.B. ve A.V. Katkat, 2004. Gıda sanayi arıtma tesisi atığının tarım alanlarında
kullanım olanakları. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi 18 (2), 59-71.
Bouyoucos, G.J., 1965. Hydrometer method for making particle size analysis of soils.
Agr. J. 54, 464-465.
Bozkurt, M.A., Yarılgaç, T., 2003. The effects of sewage sludge applications on the
yield, growth, nutrition and heavy metal accumulation in apple trees growing in
dry conditions. Turkish Journal of Agriculture and Forestry 27, 285-292.
Brofas, G., Michopoulas, P., Alifragis, D., 2000. Sewage sludge as an amendment for
calcareous bauxite mine spoils reclamation. J. Environ. Qual. 29, 811-816.
Düzgüneş, O., T. Kesici, O. Kavuncu ve F. Gürbüz, 1987. Araştırma ve Deneme
Metotları (İstatistik Metotları -II). Ankara Üniv. Ziraat Fakültesi Yay.: 1021,
Ankara.
Fang, M. Ve J.W.C. Wong, 1999. Effects of lime amendment on availability of heavy
metals and maturation in sewage sludge composting. Environmental Pollution
106, 83-89.
Gardiner, D.T., R.W. Miller, B. Badamchian, A.S. Azzari ve D.R. Sisson, 1995. Effects
of repeated sewage sludge applications on plant accumulation of heavy metal.
Agriculture, Ecosystems and Environment 55 (1), 1-6.
Jackson, M. 1958. Soil Chemical Analysis. Prentice Hall, Inc. Englewood Cliffs, New-
Jersey.
821

Kacar, B., 1994. Toprak Analizleri. Ankara Üniv. Ziraat Fakültesi Eğitim Araştırma ve
Geliştirme Vakfı Yay. No:3, Ankara
Kacar, B. ve A. İnal, 2008. Bitki Analizleri. Nobel Yayınları, No:1241, Ankara
Khan, K.D., Frankland, B., 1983. Chemical forms of Cd and Pb in some contaminated
soils. Environmental Pollution 6, 15-31.
Kocaer, F.O. ve H.S. Başkaya, 2001. Arıtma çamurlarının araziye uygulanması, Ekoloji
Çevre Dergisi 41, 12-15.
Krebs, R., S.K. Gupta, G. Furrer, ve R. Schulin, 1998. Solubility and plant uptake of
metals with and without liming of sludge amended soils. J. Environ. Qual. 27,
18-23.
Lindsay, W.L., Norvell, W.A., 1978. Development of a DTPA test for zinc, iron,
manganese and copper. Soil Sci. Soc. Am. J. 42, 421-428.
Little, D.A., Reneau, R.B. and Martens, D.C. 1991. Lime stabilized and chemically
fixed sewage sludges as lime amendments. Bioresource Technology 37, 93-102.
Lopez-Mosquera, M.E., Moiron, C., Carral, E., 2000. Use of dairy industry sludge as
fertilizer for grasslands in northwest Spain: heavy metal levels in the soil and
plants. Resources, Conservation and Recycling 30, 95-109.
Olsen, S.R., Cole, C.V., Watanabe, F.S., Dean, L.A., 1954. Estimation of available
phosphorus in soil by extraction with sodium bicarbonate. U.S. Dep.
Agric.Circ.939, USDA Washington, DC.
Peles, J. D., S.R. Brewer, ve G.W. Barrett, 1998. Heavy metal accumulation by old field
plant species during recovery of sludge treated ecosystems. Am. Midl. Nat. 140,
245-251.
Richard, L.A. 1954. Diagnosis and improvement of saline and alkaline soils. Handbook:
60, U.S. Department of Agriculture.
Walkley, A., 1947. A critical examination of a rapid method for determining organic
carbon in soils: Effects of variations in digestion conditions and inorganic soil
constituents. Soil Science 63, 251-263.
Thomas, G.W., 1982. Exchangeable Cations. In: Chemical and Microbiological
Properties. Agronomy Monography, No: 9, A.S.A.- S.S.S.A., Madison,
Winconsin.
Yürük, A. ve M.A. Bozkurt, 2006. Heavy metal accumulation in different organs of
plants grown under high sewage sludge doses. Fresenius Environmental Bulletin
15 (2), 107-112.
822

FARKLI GÜBRE KAYNAKLARININ ÜRÜN VERİMİ VE TOPRAK


ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE ETKİSİ

Ömer Faruk NOYAN1 İrfan OĞUZ1 Sabit ERŞAHİN2


1
Toprak ve Su Kayn. Araşt. Enst., Tokat. faruknoyan@yahoo.com
2
Ordu Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Ordu. sersahin@gop.edu.tr

ÖZET
Bu araştırma, Tokat Yöresinde kuru fasulye-şekerpancarı ekim nöbetinde, farklı
gübre kaynaklarının ürün verimine ve toprak özelliklerine etkilerini belirlemek amacıyla
yürütülmüştür.
Araştırma; NPK, ahır gübresi+NPK ve yeşil gübre+NPK ve olmak üzere 3
konulu olup çakılı olarak Tesadüf Blokları deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak
yürütülmüştür. Ön bitki buğday hasadından sonra 2004 yılında kuru fasulye ekimi, 2005
yılında ise şekerpancarı ekimi yapılmıştır. Araştırma sonucuna göre farklı gübre
kaynakları uygulamasının ürün verimi üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmamıştır. Ele
alınan toprak özelliklerinde ise konular arasında çeşitli farklılıklar tespit edilmiştir. Sulu
koşullarda tek başına mineral gübrelemenin ürün verimi için yeterli olduğu söylenebilir.
Ancak ilave edilen organik materyaller çeşitli toprak özelliklerini istatistiki olarak
etkilemiştir.
Anahtar Kelimeler: Şeker pancarı, kuru fasulye, gübreleme, toprak özellikleri.

EFFECT OF DIFFERENT FERTILIZER SOURCES ON


CROP YIELD AND SOIL PROPERTIES
ABSTRACT
This research was carried out to determine the effect of different fertilizer
sources on crop yield and some soil properties on dry bean – sugar beat crop rotation in
Tokat province.
The research was conducted 3 replications and 3 treatments. Treatments were
NPK, manure + NPK and green manure + NPK. After wheat harvest, dry bean and
sugar beat were planted in 2004 and 2005 respectively.
Research showed that, different sources of the fertilizers were not found
significant on crop yields. Some differences were found on soil properties between
treatments. Only mineral fertilization can be sufficient for crop yield at the irrigated
conditions. But added organic materials statistically affected some soil properties.
Key Words: Sugar beat, dry bean, fertilization, soil properties

GİRİŞ
İnsanoğlu, tarıma başlamasından bugüne kadar geçen 10.000 yıl boyunca, artan
ihtiyaçlarını karşılamak üzere toprağa çeşitli girdiler ve tarımsal işlemler uygulamıştır.
İnsanlar tarım öncesi dönemlerde doğal olarak yetişen bitkiler ve hayvanlarla
besleniyorlardı. Bitkiler topraktan aldıklarını yine toprağa veriyorlardı. Tarımın
başlaması ile doğal bitki örtüsü tahrip edilmiş ve kültür bitkileri yetiştirilmeye
başlanmıştır. Bu amaçla, toprak işlenmiş, elde edilen ürünler taşınmış ve topraktan
823

alınanın çok az bir kısmı toprağa geri dönmeye başlamıştır. Sonuçta toprağın aşırı
sömürülmesi onu verimsizleştirmeye ve çeşitli toprak bozulması sorunları meydana
gelmeye başlamıştır.
Tarımsal üretimde gerçekleştirilen yoğun girdi kullanımı toprak kalitesinin
azalmasına ve çevre kirliliğine neden olmuştur. Özellikle toprak kaynaklarının
bozulması üzerine erozyon, endüstriyel atıklar, tarımsal ilaçlar, hatalı sulama, kentsel
atıklar gibi faktörler neden olmuştur (Kocataş 1992). Toprağın sürdürülebilir kullanımı
ve toprak verimliliğinin devamı ancak bilinçli bir toprak yönetimiyle mümkün
olabilmektedir.
Bu araştırma, kuru fasulye- şekerpancarı ekim nöbetinde farklı gübre
kaynaklarının ürün verimi ve toprak özellikleri üzerine etkisini araştırmak amacıyla
2004-2005 yılları arasında yürütülmüştür.

MATERYAL VE METOD
Araştırma Karadeniz ile İç Anadolu arasında geçit bölgede yer alan Tokat
Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü arazisinde çakılı olarak yürütülmüştür.
Araştırma yerinin denizden yüksekliği 600 m’ dir. Araştırmanın yürütüldüğü yer
Karadeniz iklimi etkisi altında olup, yarı kurak iklim özelliği göstermektedir. Araştırma
alanının uzun yıllar ortalama sıcaklığı 11.9 oC, yıllık toplam yağış 430 mm’ dir (Oğuz,
2008). Araştırmanın yürütüldüğü topraklar (Typic Ustifluvent), düz ve verimli tarım
topraklarıdır (Durak ve ark.,1994). Yörede en fazla yetiştiriciliği yapılan ürünler
buğday, arpa, domates, şekerpancarı ve şeftalidir(Tarım İl Müdürlüğü, 2005).
Araştırmada ön bitki olarak ekilen buğday bitkisinin hasadından sonra 5.00 m x
10.00 m boyutunda parsellere 2004 yılında kuru fasulye ve 2005 yılında şekerpancarı
ekilmiştir. Kuru fasulye ve şekerpancarı hasadından sonra 0 – 20 cm ve 20 – 40 cm
derinliklerden toprak örnekleri alınarak analiz yapılmıştır. Araştırma konusu parsellere
toprak analiz sonucuna göre eşit miktarda azotlu ve fosforlu gübre uygulanmıştır. A
konusu parsellere azotlu ve fosforlu gübre uygulaması dışında ilave gübre kaynağı
uygulanmazken, B konusu parsellere ahır gübresi ve azotlu ve fosforlu gübre ve C
konusu parsellere ise yeşil gübre ve azotlu ve fosforlu gübre uygulanmıştır. Hasat
parselleri, yanlardan birer sıra, başlardan 0.5 m olmak üzere kuru fasulyede 3.5 m.x 9.00
m, şekerpancarında ise 4.0 m x 9.00 m alanda üç tekerrürlü olarak gerçekleştirilmiştir.
Ön bitki buğday için pullukla derin sürüm yapılmış, diskaro ile ikinci işlemeden
sonra tırmıkla tohum yatağı hazırlanarak 25.10.2002 tarihinde ekim yapılmıştır. Ekimle
birlikte 7 kg N/da ve 7 kg P2O5/da mibzerle toprağa verilmiştir. Ekimde 20 kg/da
bezostaya buğday çeşidi kullanılmıştır. İkinci yarı gübresi 26.03.2003 tarihinde 7 kg
N/da olarak uygulanmıştır. Buğday ekili parseller 21.05.2003 ve 17.06.2003 tarihlerinde
iki kez sulanmıştır. Buğday hasadı 16.07.2003 tarihinde yapılmıştır.
Buğday hasadından sonra ahır gübresi (B konusu) ve yeşil gübre (C konusu)
konuları için tarımsal uygulamalar yapılmıştır. Bu amaçla 18.07.2003 tarihinde yeşil
gübre alt konularına mibzerle macar fiği ekimi yapılmıştır. Ekimde gübre
kullanılmamıştır. Ekimden önce sadece fiğ ekilecek parseller kulaklı pullukla işlenmiş
ve tohum yatağı hazırlığı için kombikürüm çekilmiştir. Yeşil gübre uygulaması
kapsamında fiğ ekili parsellere 21.07.2003 tarihinde sulama yapılmış, 23.09.2003
tarihinde fiğin parçalanması amacıyla diskli tırmık çekilmiştir. Ahır gübresi uygulaması
yapılan B konusu parsellere 23.09.2003 tarihinde 3 ton/da kuru madde hesabı ile çiftlik
gübresi verilmiştir. Bu işlemleri takiben tüm parseller kulaklı pullukla işlenerek kuru
fasulye ekimi için hazırlanmıştır. Deneme parsellerine 27.04.2004 tarihinde kazayağı ve
03.05.2004 tarihinde diskora çekilmiştir. Kuru fasulye ekimi 07.05.2004 tarihinde
824

yapılmış, ekimle birlikte 4 kg N/da azot ve 8 kg P2O5/da uygulanmıştır. Birinci çapa


14.06.2004 tarihinde yapılmıştır. Yağmurlama sulama ile 12.07.2004 ve 23.07.2004
tarihlerinde sulama yapılmıştır. Kuru fasulye hasadı 20.8.2004 tarihinde yapılmıştır.
Şekerpancarı ekimi için 06.04.2005 tarihinde toprak işleme yapılmış ve 6 kg
P2O5/da uygulanmıştır. Ekimle birlikte ve birinci çapadan önce olmak üzere toplam 28
kg N/da uygulanmıştır. Şekerpancarı parselleri 3 kez çapalanmış, yaklaşık 15 gün
aralıklarla 5 kez sulanmıştır. Şekerpancarı bitkisi 09.10.2005 tarihinde hasat edilmiştir.
Alınan toprak örneklerinde; elektriksel iletkenlik (mmhos cm-1) kondaktivite
aleti ile saturasyon macunundan, organik madde (%) modifiye edilmiş Walkley Black
metoduna göre, CaCO3 (%) Scheibler kalsimetresi ile, P2O5 (kg/da) Olsen ve arkadaşları
metoduna göre, K2O (kg/da) Beckmen fleym fotometresi ile, pH saturasyon
macunundan cam elektrotlu pH metre ile belirlenmiştir (Tüzüner, 1990).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Ön bitki olarak ekilen buğday bitkisi hasadından sonra bir baklagil bitkisi olan
kuru fasulye 2004 yılında ekilmiş ve hasat edilmiştir. Şekerpancarı ekimi ise 2005
yılında yapılmıştır. Araştırma parsellerinden elde edilen kuru fasulye ve şekerpancarı
verimleri Çizelge 1’ de verilmiştir. Ürün verimleri üzerinden yapılan ANOVA testi ile
konular arası farklılık araştırılmıştır. Yapılan değerlendirmeye göre konular arası fark
önemli bulunmamıştır. Sadece N ve P uygulaması (A konusu), ahır gübresi ile birlikte N
ve P uygulaması (B konusu) ve yeşil gübre ile birlikte N ve P uygulaması (C konusu)
ürün veriminde bir farklılığa neden olmamıştır. Bu sonuca göre, analize dayalı olarak
gübre uygulanması koşuluyla, ahır gübresi veya yeşil gübreleme yapmaksızın yeterli
ürün verimi alınabileceği söylenebilir.
Çizelge 1. Kuru fasulye ve şekerpancarı verimleri
Konular 2004 2005
Kuru fasulye Şekerpancarı
Verimi, kg/da Verimi, kg/da
A 231a 7060a
B 221a 7860a
C 276a 7430a

Araştırma parsellerinde yapılan uygulamaların toprak özellikleri üzerine etkisi


araştırılmıştır. Kuru fasulye bitkisi hasadından hemen sonra alınan toprak örneklerinde
bazı kimyasal analizler yapılarak A, B ve C konularının toprak özellikleri üzerine etkisi
ANOVA testi ve LSD testleri ile araştırılmıştır (Çizelge 2, Çizelge 3). Sadece azot ve
fosfor uygulaması (A konusu), ahır gübresi ile birlikte azot ve fosforlu gübre
uygulaması (B konusu) ve yeşil gübre ile birlikte azot ve fosforlu gübre uygulamasının
(C konusu) toprak özelliklerine etkisi üst (0-20 cm) ve alt (20-40 cm) toprak katmanları
dikkate alınarak araştırılmıştır.
Kuru fasulye hasadından sonra alınan yüzey toprak örnekleri üzerinde yapılan
ANOVA testi sonucuna göre, konular, ele alınan toprak özellikleri üzerinde anlamlı bir
farklılığa neden olmamıştır. Ancak alt toprak (20-40 cm) örnekleri üzerinden yapılan
ANOVA testi sonucuna göre ahır gübresi uygulaması alt toprak katmanında organik
madde miktarında P > 0.04 önem seviyesinde varyasyona neden olmuştur. Yapılan LSD
testine göre B konusu diğer konulardan ayrılmış ve A ve C konuları aynı grupta yer
almıştır. Ahır gübresi uygulaması, alt toprak katmanı organik madde içeriğinde artışa
neden olmuştur. Bu durum alt toprak katmanında daha düşük havalanma koşulları ve
825

ahır gübresinin devrilerek toprak altına uygulanması ile açıklanabilir. Yeşil gübre
uygulaması ise toprak organik madde kapsamını etkilememiştir.
Çizelge 2. Kuru fasulye hasat sonrası toprak özellikleri (2004) (0-20 cm)
Konular EC pH CaCO3 OM P2O5 K2O
A 338a 7.90a 11.40a 1.32a 3.13a 55.33a
B 323a 7.87a 10.97a 1.79a 4.35a 65.67a
C 331a 8.01a 12.00a 1.51a 2.70a 58.33a
*Farklı harfle etiketlenen ortalamalar % 5 düzeyinde farklıdır.
Çizelge 3. Kuru fasulye hasat sonrası toprak özellikleri (2004) (20-40 cm)
Konular EC pH CaCO3 OM P2O5 K2O
A 370a 7.83a 11.00a 1.18a 4.38a 68.67a
B 399a 7.90a 10.87a 1.43b 5.57a 62.33a
C 345a 7.87a 11.30a 1.28a 1.84a 52.33a
*Farklı harfle etiketlenen ortalamalar % 5 düzeyinde farklıdır.
Şekerpancarı hasadından sonra alınan toprak örnekleri iki farklı derinlik için (0-
20 ve 20-40 cm) konular arası farklılığı belirlemek amacıyla ANOVA ve LSD testleri
ile araştırılmıştır (Çizelge 4, Çizelge 5). Araştırma parselleri yüzey toprakları (0-20 cm)
EC ve organik madde kapsamları anlamlı farklılık göstermiş, pH, CaCO3, P2O5 ve K2O
kapsamlarında varyasyon bulunmamıştır.
A konusu, EC değeri üzerinde bir değişime neden olmazken B ve C konuları üst
toprak katmanında p > 0.00 önem seviyesinde varyasyona neden olmuştur. Yapılan LSD
testine göre B ve C konuları A konusundan ayrılmıştır. Tek başına mineral gübre
uygulaması üst toprak EC değerini artırırken, ahır gübresi ve yeşil gübre uygulamaları
toprak EC değerini düşürmüştür. Tüm konulara eşit kimyasal gübre uygulandığı dikkate
alınırsa, ahır gübresi ve yeşil gübreleme toprak tuzluluğunu azaltıcı yönde olumlu
katkıda bulunmuştur. Üst toprak organik madde kapsamında ise, B konusu p > 0.05
önem seviyesinde varyasyona neden olmuştur. Yapılan LSD testine göre B konusu diğer
konulardan ayrılmış ve A ve C konuları aynı grupta yer almıştır. Ahır gübresi
uygulaması alt toprak katmanında organik madde artışına neden olmuştur. Kuru fasulye
hasat sonrası B konusunda görülen anlamlı organik madde farklılığı şekerpancarı hasat
sonrası dönemde de devam etmiştir. Yeşil gübre uygulaması ise toprak organik madde
kapsamını etkilememiştir.
Çizelge 4. Şekerpancarı hasat sonrası toprak özellikleri (2005) (0-20 cm)
Konular EC pH CaCO3 OM P2O5 K2O
A 445a 7.95a 11.23a 1.48a 2.90a 63.00a
B 258b 8.08a 10.50a 1.76b 4.28a 56.33a
C 300b 8.05a 10.73a 1.65a 2.59a 80.00a
*Farklı harfle etiketlenen ortalamalar % 5 düzeyinde farklıdır.
Alt toprak (20-40 cm) örnekleri üzerinde yapılan ANOVA testi sonucuna göre
konular, toprak P2O5 ve K2O içeriklerinde sırasıyla p > 0.00 ve p > 0.02 önem
seviyelerinde varyasyona neden olmuştur. Yapılan LSD testine göre B konusu, P2O5 ve
K2O miktarı olarak A ve C konularından ayrılmıştır. Alt toprak örneklerinde P2O5
miktarı A konusunda en az olurken, B konusunda toprağın fosfor içeriği artmıştır.
Fosfor içeriğinde görülen bu artış mineral gübre uygulamasının bitki ihtiyacını
karşılaması ve bu nedenle diğer gübre kaynağından gelen fosforun toprakta birikmiş
olmasından kaynaklanmıştır. B konusunda alt toprak K2O içeriğinde görülen azalış ise
ahır gübresinin bitkisel gelişmeyi teşvik ederek bitkinin potasyum alımını artırmasına
bağlanabilir. Araştırma konularının hiç birinde potasyum uygulaması olmaması
826

topraktaki rezerv potasyumun farklı uygulamalara bağlı olarak farklı miktarlarda


kullanımına neden olmuştur.
Çizelge 5. Şekerpancarı hasat sonrası toprak özellikleri (2005) (20-40 cm)
Konular EC pH CaCO3 OM P2O5 K2O
A 448a 7.88a 10.87a 0.92a 1.07a 46.67a
B 312a 7.85a 10.37a 1.32a 4.12b 29.33b
C 354a 7.98a 11.10a 1.08a 1.38a 48.67a
*Farklı harfle etiketlenen ortalamalar % 5 düzeyinde farklıdır.
Kuru fasulye – şekerpancarı ekim nöbetinde mineral gübre, ahır gübresi ve
mineral gübre ile yeşil gübre ve mineral gübre uygulamalarının ürün verimi ve toprak
özellikleri üzerine etkilerinin araştırıldığı bu çalışmada hiçbir uygulama ürün verimine
etkide bulunmadığı belirlenmiştir. Yeterli mineral gübre uygulaması ürün verimi
bakımından yeterli bulunmuştur. Ancak Mineral gübreleme toprak EC değerini
artırırken aynı miktar mineral gübre uygulanmış ahır gübresi ve yeşil gübre
uygulamaları EC değerini düşürücü yönde etkide bulunmuştur. Organik madde
bakımından ahır gübresinin toprağa devrilerek verilmesi üst toprak katmanında belirgin
bir etkide bulunmamasına karşın alt toprak katmanında artışa neden olmuştur. Yoğun
gübre ihtiyacı olmayan kuru fasulye bitkisi, toprak fosfor ve potasyum içeriğinde
değişime etkide bulunmamıştır. Ancak besin maddesi ihtiyacı fazla olan şekerpancarı
bitkisi ortamda yeterli fosfor bulunması nedeniyle ahır gübresi ile uygulanan ilave
fosforu toprakta biriktirmiştir. Diğer taraftan potasyumlu mineral gübre uygulanmamış
olması nedeniyle bitki gelişimindeki artışa bağlı olarak topraktaki potasyum miktarı
azalmıştır. Yeşil gübre uygulaması sadece toprak EC değerini etkilemiş, gerek ürün
verimi ve gerekse toprak özellikleri üzerine bir etkisi bulunmamıştır.

KAYNAKLAR
DURAK A., OĞUZ, İ. 1994. Köy Hizmetleri Tokat Araştırma Enstitüsü Arazisinin
Toprak Etüdü, Haritalanması ve Sınıflandırılması. Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi 11 (1994), s 177 – 189. 1994. Tokat / Türkiye
KOCATAŞ, A. 1992. Ekoloji ve çevre biyolojisi.Ege Üniversitesi Fen Fakültesi
Kitaplar Serisi No:142, İzmir.
OĞUZ, İ., ÖZTEKİN, T., AKAR, Ö. 2008. Tokat yöresinde uzun yıllık yağış ve sıcaklık
gidişlerinin kuraklık açısından irdelenmesi. GOP Üniversitesi Ziraat Fak.
Dergisi (Basımda), Tokat.
TKB, TOKAT TARIM İL MÜDÜRLÜĞÜ., 2005. Tarım İl Müdürlüğü Proje İstatistik
Şubesi Kayıtları, Tokat.
TÜZÜNER, A., 1990. Toprak ve Su Analiz El Kitabı. Tarım Orman ve Köyişleri
Bakanlığı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara.
YURTSEVER, N., 1984. Deneysel İstatistik Metotları. K.H. Toprak Gübre Araştırma
Enstitüsü Yayınları, Genel Yayın No: 121, Teknik Yayın No: 56, Ankara.
827

FARKLI MİKTARLARDA UYGULANAN BAKIR SÜLFAT (CuSO4.5H2O) VE


KÜKÜRT (S) UYGULAMALARININ TOPRAK pH’SI ÜZERİNE
ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Sahriye SÖNMEZ1 Mustafa KAPLAN1 N. Kemal SONMEZ2 Harun KAYA3


1
Akdeniz Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Antalya. ssonmez@akdeniz.edu.tr
2
Akdeniz Üniv. Ziraat Fak. TYS Böl., Antalya. nksonmez@akdeniz.edu.tr.
3
Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enst. Antalya. hkkh@mynet.com

ÖZET
Örtü altı yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı Akdeniz Bölgesi’nde bitki
koruma amacıyla bakır sülfat ve toprak pH’sını düşürmek amacıyla hiçbir toprak analizi
yaptırılmaksızın kükürt uygulamalarının yaygın bir şekilde yapıldığı gözlenmektedir. Bu
çalışma, topraktan farklı düzeylerde yapılan bakır sülfat ve kükürt uygulamalarının
toprak pH’sı üzerine etkilerini ve döneme bağlı olarak değişimini incelemek amacıyla
yapılmıştır. Bu amaçla; topraktan 5 farklı düzeyde bakır sülfat (0, 20, 40, 80 ve 160 kg
CuSO4.5H2O ha-1) ve 2 farklı düzeyde kükürt (0 ve 15 kg S ha-1) uygulanmış ve saksı
denemesi tesadüf parselleri deneme desenine göre faktöriyel 4 tekerrürlü olarak
kurulmuştur. Kurulan denemede 3 dönemde (denemenin başında, 2. haftada ve 10.
haftada) toprak örnekleri alınmış ve alınan toprak örneklerinde pH analizi yapılmıştır.
Deneme sonucunda; 1. dönemde topraktan yapılan bakır sülfat ve kükürt
uygulamalarının toprak pH’sı üzerine etkisinin birbirinden bağımsız olduğu ve azalmaya
neden olduğu, 2. ve 3. dönemde ise uygulamalar arasında interaksiyonun önemli olduğu
ve bakır sülfat ile kükürt uygulamalarının birlikte yapılmasının toprak pH’sının daha
çok azalmasına neden olduğu belirlenmiştir. Toprak örneklerinin ortalama pH analiz
sonuçları incelendiğinde; dönemler arasındaki farklılıklar istatistiksel olarak önemli
bulunmuş, bakır sülfat ve kükürt uygulamalarının birlikte yapılması sonucu pH
değerinin 6.25’den 1. dönemde % 9.76’lık azalma ile 5.64’e, 2. dönemde % 10.24’lük
azalmayla 5.61’e ve 3. dönemde % 19.52’lik azalma ile 5.03’e düştüğü saptanmıştır.
Sonuç olarak; bakır sülfat ve kükürtün birlikte uygulanmasının toprak pH’sını daha fazla
düşürdüğü ve zamana bağlı olarak bu düşüşün arttığı belirlenmiştir. Ancak, yapılacak
bakır sülfat uygulamalarında kullanılan bakır sülfatın yapısında bulunan bakırın toksisite
yaratabileceği hiçbir zaman göz ardı edilmemeli ve bitki koruma amacıyla kullanılan bu
materyalin yüksek dozlarda kullanılmamasına dikkat edilmelidir. Ayrıca yapılacak
kükürt uygulamalarında da muhakkak toprak analizi yaptırıldıktan sonra uygulama
yapılması ve bakır sülfat kullanılmış ise kullanılacak kükürt dozunun azaltılması
gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır.
Anahtar Kelimeler: Bakır, toprak pH, örtü altı yetiştiriciliği.

EFFECTS OF COPPER SULPHATE AND SULPHUR APPLIED AT


DİFFERENT RATES ON SOIL PH
ABSTRACT
In the Mediterranean Region where greenhouse production is intensive, it is
common to apply copper sulphate as plant protection agent. It is also common to utilize
sulphur to lower soil pH without any soil analysis. This study was conducted to
investigate effects of different amounts of copper sulphate and sulphur applications on
soil pH. For this purpose, five different copper sulphate levels (0, 20, 40, 80 and 160 kg
828

ha-1) and 2 different sulphur levels (0 and 15 kg ha-1) were applied to soil. Pot
experiments were carried out to the completely randomized design with 4 replicates.
During the experiment, soil samples were taken in 3 different periods( at the beginning,
the 2nd week and 10th week), and analyzed for pH. In the 1st period, copper sulphate and
sulphur applications independently effected soil pH. These applications resulted in a
decrease on pH. In tthe 2nd and 3rd periods, an significant interaction was observed
between copper sulphate and sulphur application to soil. Copper sulphate and sulphur
application together caused much lower pH. When average pH values of soil samples
were evaluated, statistically significant differences were determined between periods.
As a result of copper sulphate and sulphur applications together, pH values decreased
9.76 % from 6.25 to 5.64 in the 1st period, 10.24 % to 5.61 in the 2nd period, 19.52 % to
5.03 in the 3rd period. In conclusion, it was determined that the combined applications
copper sulphate and sulphur reduce soil pH in greater extend, and that this reduction rate
in soil pH increases in time. However, it should be kept in mind that copper added with
copper sulphate can be toxic to plants and this material should not be applied in high
doses. In addition, soils should be analyzed before sulphur application, and lower
amounts of sulphur should be applied if copper sulphate is already applied to soil.
Key words: Copper, soil pH, greenhouse growing.

GİRİŞ
Günümüzde nüfusun hızla artışı, yüksek tüketimi de beraberinde getirmektedir.
Bu da üretimde bir artışın gerekliliğini zorunlu kılmaktadır. Üretimde artışı sağlamak
ancak mevcut tarım alanlarında entansif tarım tekniklerinin uygulanmasıyla mümkün
olacağı görülmektedir. Entansif tarımda, yetiştirme koşulları kontrol altına alınarak
yetiştirilen bitkiden maksimum ürün eldesi sağlamak esastır. Yetiştirme koşullarının
kontrolü ancak örtü altı yetiştiricilikle mümkün olabilmektedir.
Türkiye’de örtü altı yetiştiriciliği yoğun olarak Akdeniz Bölgesinde
yapılmaktadır. İklimsel özelliklerinin uygunluğu (ışıklanma süresi, su, sıcaklık vb.) bu
bölgede sera yetiştiriciliğinin gelişmesine neden olmuştur. Ülkemizde toplam kapalı
alanın 1998 yılı verilerine göre % 34’ü, toplam cam sera alanının % 47’si Antalya’da
yeralmaktadır (Anonymous 1999). 2003 yılında ise Antalya, Türkiye’deki cam seraların
% 84’ünü, plastik örtülü seraların % 44’ünü, yüksek ve alçak tünel tipi seraların sırası
ile % 17’sini ve % 9’unu bulundurmakta ve toplam 171317 da’lık sera alanında üretim
yapılmaktadır (Anonymous 2004).
Yoğun bir örtüaltı yetiştiriciliği yapılan Akdeniz Bölgesinde yoğun girdi
kullanımının yeterince bilinçli bir şekilde uygulanmaması bir takım problemlerin ortaya
çıkmasına neden olmaktadır. Özellikle son yıllarda Antalya yöresindeki seralarda, bitki
koruma amacıyla bakır içeren gübrelerin, fungisidlerin ve bakterisidlerin yaygın bir
şekilde kullanıldığı bilinmektedir. Nitekim, Kaplan (1999) tarafından Batı Akdeniz
Bölgesinde gerçekleştirilen bir çalışmada, Antalya yöresi topraklarının % 8’inin Cu
içeriğinin kritik toksisite sınırının üzerinde olduğu ve yaprak örneklerinin Cu içeriğinin
yapraktan uygulanan Cu içeren kimyasallardan dolayı çok yüksek bulunduğu rapor
edilmiştir. Antalya yöresinde bitki koruma amacıyla en fazla kullanılan kimyasallardan
birisi de bakır sülftattır. Bakır sülfatın mantar ilacı olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Ancak bakır sülfat bir taraftan bitki koruma amacıyla hastalıkların kontrolü amacıyla
kullanılması bakımından bir yarar sağlarken; diğer taraftan aşırı dozu yapısında
bulundurduğu Cu nedeniyle toksisiteye neden olmakta, bitki gelişiminin olumsuz
etkilenmesine ve bitki besin maddesi dengesizliklerine neden olmaktadır. Sönmez ve
ark. (2006) domates bitkisinde yapmış oldukları çalışmada; yapraktan ve topraktan artan
düzeylerde uygulanan bakırın verimin, meyve sayısının, kuru kök ağırlığının ve bitki
829

boyunun azalmasına neden olduğunu ve bakırın hem topraktan hem de yapraktan


birlikte uygulanmasının bitkilere daha çok zarar verdiğini bildirmişlerdir. Sönmez
(2007) artan düzeylerde yapılan bakır sülfat uygulamasının domates bitkisinin yaprak,
gövde ve kök ağırlıklarının azalmasına neden olduğunu, bitki örneklerinin N, Mn ve Cu
içeriğini artırırken; P, K, Ca ve Fe içeriğini azalttığını belirtmiştir. Bitki örneklerinin Zn
içeriği ise, artan düzeylerde yapılan bakır sülfat uygulanmasından etkilenmemiştir.
Araştırıcı, sonuç olarak topraktan artan düzeylerde yapılan bakır sülfat uygulamasının
domates bitkisinin gelişmesini engellediğini ve bitki besin maddesi dengesizliklerine
neden olduğunu ve bu nedenle topraktan bakır sülfat uygulamalarında dikkatli olunması
gerektiğini vurgulamıştır.
Tarımsal üretimin önemli unsurlarından biri olan toprağın verimliliğini
belirleyen en önemli faktörlerden birisi de toprak reaksiyonu (pH)’dur. Toprak
reaksiyonu; bitkilerin besin maddelerinden yararlanma derecelerini ayrıca, toprağın
biyolojik özelliğini meydana getiren toprak organizmalarının faaliyetini etkilemektedir.
Çeşitli bitki besin maddelerinin aynı pH düzeylerindeki yarayışlılık dereceleri de
birbirinden farklılık göstermektedir (Karaman ve ark. 2007).
Ülkemiz topraklarının çok büyük bir kısmı kireç bakımından zengindir.
Karadeniz ve Marmara bölgeleri oransal olarak daha düşük düzeylerde; Güneydoğu,
Orta Anadolu ve Akdeniz Bölgesi başta olmak üzere diğer bölgelerin toprakları fazla
miktarda kireç ihtiva etmektedir. Özellikle Akdeniz Bölgesi en fazla kireç ihtiva eden
topraklara sahip bir bölge olarak dikkati çekmektedir. Bu bölgede mevcut toprakların %
38.5’inin kireç kapsamı CaCO3 olarak % 25’ten daha yüksektir. Genel olarak
topraklarımızın fazla kireçli olması, az yağışlı bir iklimin mevcut olmasına, yurdumuzda
fazla kalker oluşumuna rastlanmasına ve toprağı meydana getiren prosesler arasında
kalsifikasyonun önemine bağlanabilir. Ülkemiz topraklarının kireç içeriği yüksek olması
nedeniyle de pH 7’nin üzerinde olup topraklarımızın büyük çoğunluğunu alkali
reaksiyonlu topraklar teşkil etmektedir. Akdeniz Bölgesinde pH’ları 7.0-7.9 olan hafif
alkali reaksiyonlu toprakların oranı % 85.9, 8.0-8.9 arasında olan kuvvetli alkali
reaksiyonlu toprakların oranı ise % 8.6’dır (Anonymous 1984).
Yüksek kireç nedeniyle topraklarımızın alkali reaksiyonlu olması çoğu zaman
bitkilerin Fe, Mn ve Zn gibi mikro besin elementleriyle beslenmelerinde sorunlara neden
olmaktadır. Bu sorunların giderilmesi açısından fizyolojik asit karakterli gübrelerin
kullanımı, toprakların organik madde içeriklerinin yükseltilmesi ve diğer kültürel
tedbirler alınmakla birlikte yüksek toprak reaksiyonundan kaynaklanan beslenme
sorunları varlığını sürdürebilmektedir. Yüksek reaksiyonlu topraklarda pH’yı
düzenlemek amacıyla alınan diğer kültürel tedbirlerden birisi de kükürtlü materyaller ve
elementel S uygulamalarıdır. Bir çok araştırmacının bildirdiğine göre S, toprakta
mikrobiyolojik oksidasyona uğrayarak H2SO4 meydana getirir ve dolayısıyla oluşan
H2SO4 toprak tepkimesinin asitleşmesine yol açar (Özbek ve ark. 1999, Abd-El fattah
and Hilal 1985). Kaplan ve Orman (1998), elementel S uygulamasının toprak pH’sının
azalmasına ve sorgum bitkisinin kuru madde verimini, P, Fe, Zn, Mn ve Cu alımını
artırdığını bildirmişlerdir. Ancak Akdeniz Bölgesinde son yıllarda görülen en önemli
problem; çiftçilerimizin herhangi bir toprak analizi yaptırmadan arazilerine elementel S
veya S içeren materyalleri uygulamalarıdır. Toprak analizi yaptırmaksızın bilinçsizce
yapılan bu uygulamalar başka problemlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Bu çalışma, özellikle son yıllarda bitki koruma amacıyla topraktan artan
düzeylerde yapılan bakır sülfat ve toprak pH’sını düşürmek amacıyla hiçbir toprak
analizi yaptırmaksızın yapılan S uygulamalarının toprak pH’sı üzerine etkilerini
incelemek amacıyla yapılmıştır.
830

MATERYAL VE METOD
Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü’ndeki bilgisayar kontrollü cam
serada yürütülen bu araştırmada; yetiştirme ortamı olarak Xerorhent (Terra rosa) toprak
kullanılmıştır. Denemede kullanılan toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri Çizelge
1’de verilmiştir.
Çizelge 1’den görüldüğü gibi; denemede kullanılan toprak nötr, kireçli, az
humuslu, killi, toplam N içeriği çok iyi, alınabilir P miktarı yüksek, değişebilir K ve Mg
miktarı iyi, değişebilir Ca miktarı orta, bitkiye yarayışlı Fe ve Zn içeriği iyi, bitkiye
yarayışlı Mn ve Cu miktarı yeterlidir (Kellog 1952, Evliya 1964, Thun ve ark. 1955,
Loue 1968, Olsen ve Sommers 1982, Pizer 1967, Lindsay ve Norvell 1978).
Çizelge 1. Denemede Kullanılan Toprağın Fiziksel ve Kimyasal Analiz Sonuçları
Parametreler Birim Değerler
pH - 6.52
Tekstür - Killi
Kireç (CaCO3) % 4.40
Organik madde % 2.60
Total N % 0.175
Alınabilir P ppm 110.80
Değişebilir K meq/100 gr 0.62
Değişebilir Ca meq/100 gr 13.75
Değişebilir Mg meq/100 gr 4.51
Bitkiye Yarayışlı Fe ppm 92.35
Bitkiye Yarayışlı Mn ppm 295.80
Bitkiye Yarayışlı Zn ppm 14.80
Bitkiye Yarayışlı Cu ppm 15.30

Deneme için temin edilen toprak 4 mm’lik elekten elenerek 4 kg hava kuru
toprak bünyeyi hafifletmek amacıyla 1 kg % 75 torf ve % 25 perlit karışımı ile
karıştırılmış ve her saksıda toplam 5 kg olacak şekilde saksılara konulmuştur. Tesadüf
parselleri deneme desenine göre faktöriyel ve 4 tekerrürlü kurulan denemede, topraktan
5 farklı düzeyde bakır sülfat (0, 20, 40, 80 ve 160 kg ha-1) ve 2 farklı düzeyde kükürt (0
ve 15 kg ha-1) uygulanmıştır. Deneme kurulduktan sonra, ilk 2 hafta toprağa karıştırılan
bakır sülfat ve elementel kükürtün inkübasyonu için bitkisiz olarak bekletilmiştir. İki
hafta sonra, F-144 domates çeşidi fideler saksılara şaşırtılmıştır. Deneme süresince
saksıların sulanması ve gübrelenmesi eşit şekilde gerçekleştirilmiştir. Deneme süresince
her bir saksıya toplam 144 kg N ha-1 N, 108 kg P2O5 ha-1, 143 kg K2O ha-1, 17 kg MgO
ha-1, 2.16 kg Fe ha-1, 2.16 kg Mn ha-1, 0.81 kg Zn ha-1, 0.27 kg B ha-1 ve 0.05 kg Mo ha-1
uygulanmış ve gübrelemede mono amonyum fosfat, potasyum nitrat, amonyum nitrat,
magnezyum sülfat ve mikro elementli gübre olarak microplex ticari isimli gübre
kullanılmıştır.
Deneme, 10 haftalık yetiştirme sonucunda tamamlanmıştır. Saksı denemesinde;
denemenin başlangıcında (I. Dönem), şaşırtmadan hemen sonra (2. haftanın sonunda, II.
Dönem) ve 10. haftanın sonunda (III. Dönem) toprak örnekleri alınmış, alınan toprak
örnekleri laboratuara getirilip kurutulmuş ve 2 mm’lik elekten elenerek analize hazır
hale getirilmiştir. Alınan toprak örneklerinin pH analizleri Jackson (1967)’a göre 1:2.5
toprak: su karışımında ölçülmüştür.
Deneme sonuçlarının istatistiksel değerlendirmeleri MINITAB ve MSTAT-C
paket programları kullanılarak yapılmış, ortalamalar arası farklılıklar LSD testi ile
araştırılmış ve farklı grupların harflendirilmesinde % 5 önemlilik düzeyi esas alınmıştır.
831

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Farklı düzeylerde uygulanan bakır sülfat ve elementel kükürt uygulamalarının
her 3 dönemde de toprak örneklerinin pH’sı üzerine etkileri istatistiksel olarak önemli
bulunmuştur (Çizelge 2).
Yürütülen saksı denemesinde, toprak pH’sı üzerine farklı düzeylerde yapılan
bakır sülfat ve kükürt uygulamalarının etkisi I. Dönem de birbirinden bağımsız olmuş ve
istatistiksel olarak % 1 düzeyinde önemli bulunmuştur. I. Dönemde toprak örneklerinin
ortalama pH’ları kontrollere (0 kg CuSO4.5H20 ha-1 ve S) göre hem bakır sülfat
uygulamalarında hem de kükürt uygulamalarında daha düşük düzeylerde bulunmuş ve
en düşük toprak pH’sı 5.28 ile Cu4 (160 kg CuSO4.5H20 ha-1) ve 5.64 ile S1 (15 kg S ha-
1
) uygulamalarında elde edilmiştir (Çizelge 2). Hem bakır sülfat hem de kükürt
uygulamaları arttıkça toprak pH’sında azalma meydana gelmiştir.
Çizelge 2. Bakır Sülfat ve Kükürt Uygulamalarının Toprak pH’sı Üzerine Etkisi
CuSO4 I. Dönem II. Dönem III. Dönem
Uyg. S Uygulaması (kg ha-1) S Uygulaması (kg ha-1) S Uygulaması (kg ha-1)
(kgha-1) S0 S1 Ort. S0 S1 Ort. S0 S1 Ort.
Cu0 6.25 6.00 6.12 a 6.25 a,A 5.76 a,B 6.00 5.95 a,A 5.01 a,B 5.38
Cu1 5.91 6.02 5.96 a 6.06 ab,A 5.92 a,B 5.99 5.75 b,A 5.02 a,B 5.39
Cu2 5.90 5.63 5.76 b 5.99 b,A 5.89 a,B 5.94 5.78 ab,A 5.06 a,B 5.42
Cu3 5.65 5.45 5.55 c 5.64 c,A 5.50 b,B 5.57 5.37 c,A 5.08 a,B 5.23
Cu4 5.43 5.13 5.28 d 5.18d, A 5.00 c,B 5.09 5.24 c,A 5.00 a,B 5.12
Ort. 5.83 a 5.64 b 5.82 5.61 5.62 5.03
Cu0; 0 kg CuSO4.5H20 ha-1 S0; 0 kg S ha-1
Cu1; 20 kg CuSO4.5H20 ha-1 S1; 15 kg S ha-1
Cu2; 40 kg CuSO4.5H20 ha-1
Cu3; 80 kg CuSO4.5H20 ha-1
Cu4; 160 kg CuSO4.5H20 ha-1

İkinci ve III. Dönemde, saksılara uygulanan bakır sülfat ve kükürt


uygulamalarının toprak pH’sı üzerine etkisi istatistiksel olarak % 1 düzeyinde önemli
bulunmuş, bakır sülfat ve kükürt uygulamaları arasındaki interaksiyon II. dönemde % 5,
III. dönemde % 1 düzeyinde önemli çıkmıştır. Genel olarak her iki dönemde de;
uygulanan bakır sülfat ve kükürtün toprak pH’sı üzerine etkili olduğu ve pH’yı düşürücü
yönde etkiye sahip olduğu görülmektedir (Çizelge 2). Hem II. hem de III. örnekleme
dönemlerinde toprak pH’sında en fazla düşme ortalama Cu4S0 (160 kg CuSO4.5H20 ha-1
ve 0 kg S ha-1) ve Cu4S1 (160 kg CuSO4.5H20 ha-1 ve 15 kg S ha-1) uygulamalarında elde
edilmiştir. Bakır sülfat uygulamaları kükürtlü ve kükürtsüz olmak üzere
karşılaştırıldığında; bütün uygulamalar istatistiksel olarak farklılık göstermiş ve
uygulamaların hepsine bakır sülfatın kükürt ile birlikte uygulanması kükürtsüz
uygulamaya göre toprak pH’sında daha fazla düşmeye neden olmuştur (Çizelge 2).
Nitekim, kükürt uygulamaları ve kükürt içeren materyallerin toprak pH’sını düşürmesi
ile ilgili benzer bulgular pek çok araştırıcı tarafından da rapor edilmiştir. Kaplan ve
Orman (1998); elementel kükürdü (0 ve 2000 kg ha-1) ve kükürt içeren atığı (0 ve 100
ton ha-1) kullanarak yapmış oldukları çalışmada, hem elementel kükürdün hem de kükürt
içeren atığın toprak pH’sının düşmesine neden olduğunu bildirmişlerdir. Olayinka ve
Babalola (2001), bakır sülfat uygulamalarının önemli ölçüde toprağı asitleştirdiğini
belirtmişlerdir. Huang ve Alva (1999)’da yapmış oldukları çalışmada, artan oranlarda
uygulanan bakır sülfatın toprak pH’sını düşürdüğünü rapor etmişlerdir. Benzer şekilde
kükürt ve kükürt içeren materyallerin toprak pH’sını düşürmesi ile ilgili bulgular
Beverly ve Anderson (1987) tarafından da rapor edilmiştir.
832

Toprak örneklerinin ortalama pH analiz sonuçlarının dönemler arasındaki


farklılıkları incelendiğinde; bu farklılıklar istatistiksel olarak önemli bulunmuştur.
Özellikle bakır sülfat ile birlikte yapılan kükürt uygulamaları toprak örneklerinin
pH’larının daha çok azalmasına neden olmuştur. Analiz sonuçları incelendiğinde; bakır
sülfat ve kükürt uygulamalarının birlikte yapılması sonucunda başlangıçta 6.25 olan
toprak pH’sının I. dönemde % 9.76’lık azalma ile 5.64’e, II. dönemde % 10.24’lük
azalmayla 5.61’e ve III. dönemde % 19.52’lik azalma ile 5.03’e düştüğü saptanmıştır.
Toprak örneklerinin 10 haftalık bir sürede bu kadar düşmesinin bir başka sebebi olarak
denemede kullanılan toprak örneklerinin kireç içeriğinin çok yüksek olmaması (% 4.4)
gösterilebilir. Nitekim, Neilsen ve ark. (1993) kükürt uygulamasıyla toprak pH’sındaki
azalmayı toprağın CaCO3 içeriğinin etkilediğini belirtmişlerdir. Modaish ve ark. (1989),
CaCO3 içeriği düşük olan toprağa kükürt ilavesinin, kireç içeriği yüksek olan toprağa
göre toprak pH’sındaki azalma üzerine daha etkili olduğunu bildirmişlerdir.
Sonuç olarak; bakır sülfat ve kükürdün birlikte uygulanmasının toprak pH’sını
daha fazla düşürdüğü ve zamana bağlı olarak bu düşüşün arttığı belirlenmiştir. Toprak
pH’sının düşürülmesi, özellikle bitki besin maddelerinin yarayışlılıklarının artırılması
için istenilen bir durumdur. Ancak dikkat edilecek husus, kullanılan kükürt içeren
materyalin içeriğidir. Toprak pH’sını düşürmek amacıyla kullanılabilecek
materyallerden birisi de bakır sülfattır. Ancak özellikle Akdeniz Bölgesinde bakır sülfat
pH’yı düşürmek amacıyla değil bitki hastalıklarının kontrolü amacıyla çok yüksek
dozlarda kullanılmaktadır. Bitki koruma amacıyla kullanılan bakır sülfat, hem bitki
hastalıklarının kontrolünü sağlamakta hem de toprak pH’sının düşmesine neden
olmaktadır. Ancak bakır sülfatın yüksek dozlarda kullanımı bakır toksisitesinden dolayı
diğer bitki besin elementlerinin yarayışlılıklarının azalmasına ve noksanlıklarına sebep
olmaktadır. Bu nedenle bakır sülfatın yüksek dozlarda kullanılmamasına dikkat
edilmelidir. Ayrıca, yapılan bakır sülfat uygulamasını dikkate almadan ve herhangi bir
toprak analizi yaptırılmadan yapılan kükürt uygulamaları özellikle kireç içeriği düşük
olan topraklarda pH’nın daha fazla düşmesine neden olduğundan istenmeyen
problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle; yapılacak kükürt
uygulamalarında muhakkak toprak analizi yaptırıldıktan sonra uygulama yapılması ve
bakır sülfat uygulaması yapılmış ise kullanılacak kükürt dozunun azaltılması gerektiği
akıldan çıkarılmamalıdır.

KAYNAKLAR
Abd-Elfattah, A.A. and Hilal, M.H. 1985. Effect of S Applicaiton on some Properties of
Egyptian Desert Soils, pp: 39-54. In: Proc. Aarab. Reg. Conf. On Sulphur and
its Usages in the Arab Countries. Riyadh, 2-5 March 1985, Saudi Arabia.
Anonymous, 1984. Türkiye Gübre ve Gübreleme rehberi. T.C. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Topraksu Genel Müd. Araş. Dairesi başkanlığı, Yayın No: 47, rehber
No: 8, Ankara.
Anonymous, 1999. Sayılarla tarım. 1989-1998. T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Antalya İl Müd., Antalya.
Anonymous, 2004. Proje ve İstatistik Şube Müdürlüğü kayıtları. T.C. Tarım ve köyişleri
Bakanlığı, Antalya İl Müd., Antalya.
Evliya, H. 1964. Kültür Bitkilerinin Beslenmesi. A.Ü. Ziraat Fak. Yayınları Sayı:10,
Ankara.
Huang, B. and Alva, A.K. 1999. Copper Amendments and Soil pH Affect Distribution
of Different Chemical Forms of Metals and Their Uptake by Swingle Citrumelo
833

Seedlings. Journal of Environmental and Agricultural Wastes, 34 (6): 1065-


1082.
Jackson, M.L. 1967. Soil Chemical Analysis. Prentice Hall of India Private Limited,
New Delhi, USA.
Kaplan, M. and Orman, Ş. 1998. Effect of Elemental Sulphur and Sulphur Containing
Waste in a Calcareous Soil in Turkey. Journal of Plant Nutrition, 21 (8), 1655-1665.
Kaplan, M. 1999. Accumulation of Copper in Soils and Leaves of Tomato Plants in
Greenhouses in Turkey. J. of Plant Nutrition, 22 (2): 237- 244.
Karaman, R.M., Brohi, A.R., Müftüoğlu, N.M., Öztaş, T. ve Zengin, M. 2007.
Sürdürülebilir Toprak Verimliliği. ISBN: 978-975-8629-49-7, Ankara.
Kellog, C.E. 1952. Our Garden Soils. The Macmillan Company, Newyork.
Lindsay, W.L. and Norvell, W.A. 1978. Development of a DTPA Soil Test for Zinc,
Iron, Manganese and Copper. Soil Sci. Amer. Jour., 42 (3): 421- 428.
Loue, A. 1968. Diagnostic petiolaire de Prospection. Etudes Sur la Nutrition et al
Fertilisation Potassiques de la Vigne. Societe Commerciale des Potasses
d’Alsace Services Agronomiques, 31-41.
Modaish, A.S., Al-Mustafa, W.A. and Metwally, A.I. 1989. Effect of Elemental Sulphur
on Chemical Changes and Nutrient Availability in Calcareous Soils. Plant and
Soil, 116: 95-101.
Neilsen, D., Houge, E.J., Hoyt, B.B. and Drough, B.G. 1993. Oxidation of elemental
Sulphur and Acidulation of Calcareous Orchardd Soils in Southern British
Columbia. Canadian J. of soil Science, 73: 103-114.
Olayinka, A. and Babalola, G.O. 2001. Effects of Copper Sulphate Application on
Microbial Numbers and Respiration, Nitrifier and Urease Activities and
Nitrogen and Phosphorus Mineralization in an Alfisol. Biological Agriculture &
Horticulture, 19 (1): 1-8.
Olsen, S.R. and Sommers, E.L. 1982. Phosphorus Soluble in Sodium Bicarbonate,
Methods of Soil Analysis, part 2, Chemical and Microbiological Properties.
Edit: A.L. Page, R.H. Miller, D.R. Keeney, 404- 430.
Özbek, H.,, Kaya, Z., Gök, M. ve Kaptan, H. 2007. Toprak Bilimi. Çukurova Üniv.
Ziraat fakültesi Yayın No: 16, Adana.
Pizer, N.H. 1967. Some Advisory Aspect. Soil Potassium and Magnesium. Tech. Bull.
No.14: 184.
Sonmez, S., kaplan, M., Sonmez, N.K., Kaya, H. and Uz, I. 2006. High Level of Copper
Application to Soil and leaves Reduce the Growth and Yield of Tomato Plants.
Sci. Agric. (Piracicaba, Braz.), 63 (3): 213-218.
Sonmez, S. 2007. Effect of Copper Applications to Soil on Groth and Mineral Contents
of Tomato Plants. Asian J. Of Chemistry, 19(3): 21551-2160.
Thun, R., Hermann, R., Knickman, E. 1955. Die Untersuchung Von Boden. Neuman
Verlag, Radelbeul und Berlin, s: 48.
834

ZEYTİNYAĞI FABRİKASI ATIĞI KARASUYUN (SIVI) GÜBRE OLARAK


MANDARİNLERE UYGULANMASININ BESİN MADDESİ İÇERİĞİNE VE
MEYVE KALİTESİ ÜZERİNE ETKİSİ

Saime SEFEROĞLU1* H. Güner SEFEROĞLU2 Mustafa Ali KAPTAN2


1
Adnan Menderes Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl. Aydın. *sseferoglu@adu.edu.tr
2
Adnan Menderes Üniv. Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Böl. Aydın

ÖZET
Zeytinyağı fabrikalarından zeytin işlendikten ve zeytinyağı alındıktan sonra arta
kalan sıvı (karasu) organik madde, N, K, Mg ve mikro besin maddelerince zengin bir
materyaldir. Organik maddece zengin bu materyalin topraklara ve özellikle meyve
ağaçlarına gübre olarak verilmesi amaçlanmıştır. Uygulanan karasuyun toprakların
fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini iyileştireceği ve besin maddelerinin daha
kolay alınmasını sağlayarak bitkilerin daha iyi gelişmesine yardımcı olcaktır. Karasu
sıvı halde fabrikadan çıktıktan hemen sonra, 25-30 yaşlarında üç yapraklı (p. trifoliata)
anacına aşılı satsuma mandarin ağaçlarına (0-5-7,5-10 lt/m2) üç tekerrürlü olacak şekilde
uygulanmıştır. Ayrıca aynı ağaçlara 500 gr/ağaç DAP ve 1000 gr/ağaç Amonyum Sülfat
gübresi uygulanmıştır. Uygulanan artan karasu dozları mandarin yapraklarının N, P,
K,Mg, Fe, Zn, Mn, Cu içeriklerini arttırmıştır. Uygulamaların, ağaçların verimlerini
kontrole göre arttırdığını, meyvelerin kabuk kalınlığı, en, boy gibi pomolojik
özelliklerini ve % kuru madde, pH, titre edilebilir asitlik gibi kimyasal analizleri
değerlerini de olumlu yönde etkilediği ve önemli olduğu belirlenmiştir. Ağaç başına
verilen karasu için uygun dozun 10 lt/ağaç olarak kullanılmasının bitkilerin gelişmesi ve
kalite özelliklerine olumlu etki yaptığı belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: zeytin, karasu, gübreleme, mandarin, ürün, kalite, beslenme.
EFFECT OF APPLICATION OF OLIVE VEGETATION WATER (ONE OF
THE WASTE OF OLIVE OIL FACTORY) AS LIQUID FERTILIZER ON THE
MINERAL NUTRITION CONTENTS AND FRUIT QUALITY OF MANDARINS
ABSTRACT
After Oil is manufactured and olive oil is taken, the rest of the olive is liquid
material called Olive vegetation water (OVW). It is rich in terms of organic material, N,
K, Mg and micro nutrition elements. The objective of this research is that material is
applied to soil for fruit trees. It will provide that physical, chemical and biological
amelioration of soil and improve mineral uptake and better plant development. After it
was taken from factory, immediately ıt was applied to mandarin (p. trifoliata/c.
reticulata cv.) trees (0-5-7,5-10 lt/m3 ) which is 25-30 years old with three replications.
In addition that it was given 500 g/tree DAP and 1000 g/tree amonium sulfat. As the
dose of vegetation water increased, the N, P, K, Mg, Zn, Mn, Cu contents of leaves of
mandarin also increased. Mandarin yield increased. Pomological characters such as fruit
skin thickness, wide/length of the fruit ratio and chemical analysis values such as % dry
matter, pH, acidity was affected as positive direction. It was found that 10 lt/tree dose of
vegetation water was proper for plant development and quality characters.
Key Words: Olive, olive vegetation water (OVW), mandarin, fertilization, yield,
quality.
835

GİRİŞ
Endüstriyel faaliyetler sonucu ortaya çıkan atıkların yarattığı çevre kirliliği
problemi son yıllarda kamuoyunun gündeminde ön sıralarda yer almaktadır. Zeytinyağı
fabrikası artıklarından biri olan karasuyun kirlilik yaratan bir materyal olması,
değerlendirilmesi konusunda çeşitli alternatiflerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Zeytin ve zeytinyağı üretimi, ülkemiz ve Aydın yöremizin önemli bir ekonomik
kaynağını oluşturmaktadır. Zeytin üretimi ile Türkiye, Dünya ülkeleri arasında 4. sırada
yer almaktadır (Anonim,2005). Ancak bu önemli ekonomik kaynağımızın getirdiği
yararlar kadar eğer önlem alınmazsa veya başka bir şekilde değerlendirilmezse önemli
çevre sorunlarına hatta kirliliklere neden olması da söz konusudur.
Zeytinyağ fabrikalarında zeytinlerin sıkılması ile zeytinyağı ve çeşitli alt
ürünler ortaya çıkmaktadır. Bu alt ürünlerden biri olan karasu organik ve mineral
maddeler bakımından zengin, asidik nitelikte bir sıvıdır. İçerdiği organik maddeler
nedeniyle bitki besin maddesi olarak kullanılabilme özelliğine sahiptir. Karasuyun
olumsuz özellikleri ile birlikte olumlu özellikleri de mevcuttur. Zeytin yetiştiriciliği
yapılan ülkelerde karasuyun bu olumlu özelliklerinden yararlanılarak gübre ve sulama
suyu materyali olarak, hayvan yemi imalatında, biyogaz üretiminde ve katı yakıt
yapımında kullanılmaktadır (Ursinos, 1986).
Karasu, bünyesinde içerdiği yüksek miktarda organik madde yanında N, P, K ve
Mg gibi mineral besin maddelerini de içermektedir (Ursinos, 1986). Bitkisel üretimde
istenilen kalite ve kantite de en yüksek ekonomik verimi almak için toprakların besin
maddesi içeriğini optimumda tutmak ve toprak canlılığını devam ettirebilmek amacıyla
toprakların organik madde içeriğinin yükseltilmesi gerekmektedir.
İzmir’de yapılan bir konferansta karasuyun evaporasyon yolu ile gübre olarak
kullanılabileceği ifade edilmiştir (Budendia,1983). (Useda, 1985) ise İspanya
hükümetinin üreticiye evaporasyon ve degantasyon havuzu yapmak için teşvik verdiğini
belirterek, karasuyun sulama suyu, gübre ve metan gazı üretimi ile biyogaz elde
edilmesinde kullandığını vurgulamıştır.
Ülkemizde her yıl üretilen yaklaşık 500.000 ton karasuyun değerlendirilmediği
düşünülürse bununla birlikte 3500-11000 ton K2O, 650-2000 ton P2O5 ve 150-500 ton
MgO israf edilmiş olmaktadır (Seferoğlu, 1997).
Karasuyun gübre olarak kullanılabilirliği üzerinde çalışmalar henüz oldukça
sınırlıdır. İzmir’de Uluslararası zeytinyağı teknolojisi seminerinde (Ursinos 1986),
tarafından verilen bir bildiride karasuyun; gübre olarak kullanılmasındaki avantaj ve
dezavantajlar bahsedilmiştir. Karasuyun yüksek miktarda organik madde ve K ile belirli
miktarda N, P ve Mg içerdiği belirtilmiştir. Toprağa yapılacak karasu uygulamalarının
toprağın fiziksel, kimyasal özelliklerinde düzelme ve su tutma kapasitesinde artış
sağlayacağı bildirilmiştir. Bu bildiride karasuyun dezavantajlarından da söz edilmiş;
tuzluluk oranına dikkat çekilmiş ve düşük pH ile birlikte, fitotoksik özellikte olup tek
yıllık bitkiler için herbisit etkisi yaptığı vurgulanmıştır.
(Acunaz, 1987), tarafından yapılan çalışmada karasuyun m3’ de; 3.5- 11 kg
K2O, 0.6- 2 kg P2O5, 0.15- 0.5 kg MgO ihtiva ettiğini bildirilmektedir. Yine bu
çalışmada karasuyun yüksek miktarda mineral madde içeriği nedeniyle bitkisel ürünler
için gübre olarak kullanılabilir olduğu ve uygulamanın yılda 30-100 m3/ha
yapılabileceği vurgulanmaktadır.
Sulu, kuru ve kontinü sistem fabrikalarından alınan karasuların analitik
özelliklerinin tespit edildiği ve ayrıca bitki besin elementlerinden N, K, P, Ca, Na, Fe,
Zn, Mn, Cu ve B analizlerinin de yapıldığı bir çalışmada karasuyun 4,99-5,02 arasında
düşük pH gösterdiği belirlenmiştir. Besin elementlerinden azotun 448-537 ppm
836

arasında, fosforun 130-197 ppm arasında, potasyumun ise 1274-2046 ppm arasında
değiştiği ve karasuyun özellikle K ve N açısından zengin olduğu yine bu projeden
çıkarılan sonuçlardır (Işıklı 1992).
(Hermaso 1983) zeytinin yan ürünlerinin gübre olarak kullanımı konusunda
verdiği bir bildiride karasuyun sıvı ve kurutulmuş olarak gübreleme amacıyla
kullanılabilirliği konusuna değinmiş ve geniş açıklamalarda bulunmuştur. İspanya’nın
Andolusia bölgesinde sıvı halde saf karasuyun m2 ye 5 litre veya hektara 50 m3 olacak
şekilde gübre olarak başarılı şekilde kullanıldığını bildirmiştir. Karasuyun % 6-8
oranında katı madde içerdiğini ve bu oranların; % 20-24 organik madde, % 0,5 –1,5
azot, % 0,5-1,5 fosfor, % 1 potasyum olduğunu açıklamıştır. (Lombardo 1988),
karasuyun Grassodi Cassona çeşidi elma ağaçlarına ve toprağa etkisini araştırmışlardır.
Araştırma sonucunda sadece en yüksek dozda (16 1/m2) yapılan uygulamada hafif bir
şekilde tomurcuk oluşumunun azaldığı ve toprak biyolojisinin değişmediğini
gözlemlemişdir.
(Ursinos 1986) karasuyun kireç suyu ile önceden nötralize edilmek suretiyle
uygulanmasıyla bitkilerde memnuniyet verici sonuçlar alındığını ve bu şekilde
İspanya’nın bazı bölgelerinde kullanıldığını belirtmiştir.
(Levi ve ark. 1992) karasuyun tarla uygulamalarında toprak özelliklerine
etkisini incelemek amacıyla yazlık mısır ekiminden önce ocak ayında tarlaya sulama
suyu olarak karasu verilmiştir. Karasuyun toprağa verilişinden 15-53-135 gün sonra
toprak örnekleri alınmış ve analiz edilmiştir. Yapılan ölçümlerde pH değerinde önce
düşüş görülmüş ilerleyen zamanda ise tekrar yükselme görülmüştür. Tuzluluk oranı, N,
P, K’da artışlar görülmüş ve Na, Ca, ve Mg değerlerinde ise önemli bir artış tespit
edilememiştir. (Aydın ve ark. 2001)’da yaptıkları bir çalışmada karasuyu bitkisiz
topraklara uygulamışlar ve aldıkları toprak örneklerinin analizlerinde benzer sonuçları
elde etmişlerdir. (Çengel ve ark. 2000), incir, üzüm ve zeytinyağı fabrikası işletme
atıklarının toprakta mikrobiyolojik mineralizasyonu ve organizma gurupları üzerinde
etkilerini inceledikleri bir çalışmada zeytin işletme artıklarının toprakta pH düşüşlerine
neden olduğunu ve uzun süre kullanılmaları halinde toprakların kireçlenmesi gerektiğini
belirtmişlerdir. Hachicha ve ark, 2006 tavuk gübresinden ve karasudan yapılan
kompostun tarımda organik gübre olarak kullanılabileceğini bildirmişlerdir. (Çivrilli ve
ark. 2008) farklı bitkisel materyallerden yapılan kompostlarla, karasudan elde dilen
kompostu karşılaştırmak üzere yaptığı araştırmada; fiziksel ve kimyasal olarak en uygun
olan kompostun Karasu+saman ve Karasu+ talaş uygulamalarının olduğunu
belirlemişlerdir.
Doğal gübreleme şekillerinden olan hayvan gübresi, zeytincilik yapılan
yörelerimizde hayvancılığın yaygın olmaması nedeniyle yetersiz kalmakta ve yüksek
ücretle satılmaktadır. Zeytin üretimi yapılan bölgelerimizde her yıl üretilen karasuyun,
organik madde ve bitki besinlerince zengin olması ile birlikte önemli bir çevre kirliliği
sebebi oluşu gübre olarak kullanılabilme çalışmalarının yapılmasını zorunlu hale
getirmiştir. Ayrıca mineral gübre fiyatlarındaki artışlar çiftçileri günden güne
zorlamakta ve yetiştirdikleri bitkilere verecekleri gübreyi azaltmalarına neden
olmaktadır. Bu nedenle düşük maliyette, kullanılabilirliği kolay, besin maddesi kaynağı
olduğu kadar organik maddece zengin fakat bir çevre düşmanı olan karasuyun
değerlendirilmesine yönelik böyle bir çalışmaya başlanmıştır.
Bu çalışmanın amacı; karasuyu farklı dozlarda organik bir gübre olarak
mandarin ağaçlarının taç izdüşümüne uygulamak suretiyle bitkideki besin maddesi,
verim, kalite üzerine etkilerini araştırmak ve en uygun karasu dozunu belirlemektir.
Öncelikle organik gübre olarak kullanımı ve daha sonra bu uygulama ile çevre
kirliliğine de bir çözüm getirmesi beklenmektedir.
837

MATERYAL VE METOD
Materyal
Araştırma, ADÜ. Ziraat Fakültesi uygulama çiftliğinde İşletme serisi
topraklarında yetiştirilen 25-30 yaşlarındaki mandarin plantasyonunda kurulmuştur.
Arazinin toprak özellikleri Çizelge 1’de verilmiştir. Araştırma materyalini oluşturan
karasu (zeytin vejetasyon suyu) zeytinyağı fabrikası artıklarından biri olup kimyasal
bileşimi Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 1. Deneme alanı toprağının fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları
Bünye pH Toplam CaCO3 Organik N P K Ca Mg Na
Tuz% % Madde% % (ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm)

Tınlı 8,25 0,49 3,12 1,2 0,75 10 225 3450 123 145

Çizelge 2. Karasuyun Kimyasal Bileşimi (Seferoğlu ve ark. 2001)


pH Toplam CaCO3 Organik N P K Ca Mg Na
Tuz % % Madde % (ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm)
%
5.24 0.83 0.69 11.65 1.78 154 3500 1000 1657 240

Zn Mn Fe Cu B
(ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm)
79 190 616 37 38

Metod
Araştırmada, aynı yaşta ve aynı habitüse sahip mandarin ağaçları seçilmiş
karasu sıvı olarak (fabrikadan çıktığı gibi) uygulanmıştır. Uygulama dozları 0- 5,0-7,5-
10,0 l/m2 olacak şekilde belirlenmiş ağaçların taç izdüşümlerine 2 farklı zamanda (iki
hafta ara ile) uygulanmıştır.
Çizelge 3. Karasu dozları (l/ağaç)
Dozlar l Karasu/ağaç
Kontrol 0 l karasu/ ağaç
5.0 l/m2 16 l/karasu/ağaç
7.5 l/m2 24 l/karasu/ağaç
10.0 l/m2 32 l/karasu/ağaç

Ayrıca ağaçlara 500 gr/ağaç DAP, 1000 gr/ağaç Amonyum Sülfat gübresi
deneme öncesi uygulanmıştır. Deneme tesadüf blokları deneme desenine göre 4
tekerrürlü olarak kurulmuştur. Parsellere karasu dozları kış dinlenme sonunda Şubat
ayında uygulanmıştır. İlkbahar ve yaz döneminde gerekli her türlü kültürel işlemler
(çapalama, sulama vs) yapılmıştır. Araştırmanın yürütüldüğü arazinin toprak örneğinde
ve karasu örneğinde;
Bünye, (Bouyoucous, 1955), pH (Kacar 1995), %Toplam Tuz (Soil Survey
Staff, 1951),% Organik madde (Walkey ve Black, 1947), % Toplam Azot (Kacar, 1995),
Değişebilir Fosfor (Olsen ve ark. 1965), değişebilir K, Ca, Na, Mg (Kacar, 1995)
analizleri yapılmıştır.
838

Yaprak örneği turunçgiller için stabil dönem olarak kabul edilen Eylül- Ekim
ayında, gelişimini tamamlamış en olgun yapraklardan, örnek olarak alınarak laboratuara
getirildi. Örnekler yıkanarak 65-70 C0 48 saat süre ile kurutuldu ve daha sonra
öğütülerek analize hazır hale getirilmiştir (Kacar 1972). Yaş yakma (1/4’lük Perklorik
/Nitrik asit karışımında) yapılan bitki örneklerinde Flame fotometrede K, Ca, Na
elementler okunmuştur. Mg, Fe, Mn, Zn, Cu Atomik spektrofotometrede okunmuştur
(Kacar 1972). Bor, Wolf 1971’e göre yapılmıştır.
Meyve örnekleri olgunlaşmanın gerçekleştiği ekim ayında alınmıştır. Meyve
örneklerinde verim, en, boy, kabuk kalınlığı, ortalama meyve ağırlığı, pH, titre edilebilir
asitlik (Mendilcioğlu, 1986), % kuru madde (Hodgman ve ark.1961) e göre yapılmıştır.
Araştırma bulguları istatistiki açıdan SPS paket programı ile değerlendirilmiştir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Farklı dozlarda uygulanan karasu (sıvı) mandarin yapraklarının besin maddesi
içeriklerini etkilemiş, bu ilişkiler istatistiki açıdan P≤ 0.05 önemli bulunmuş ve farklı
harflerle ifade edilmiştir. Öncelikle kullanılan karasu, özellikle organik madde ve buna
bağlı olarak azot içeriğince zengin olmasından dolayı yaprakların azot içeriği kontrole
göre artan dozlarda karasu ile paralel olarak artmıştır. 10 l/m2 dozunda en yüksek seviye
olarak belirlenmiş ve önemli bulunmuştur (Çizelge 5). Ayrıca (Mills ve Jones 1996)’ın
belirlediği (Çizelge 4) sınır değerlere göre yeterli sınıftan daha yüksek seviyeye
artmasına neden olmuştur. (Seferoğlu ve Kılıç, 2002 ) buğday bitkisine sıvı ve katı
karasu dozlarını ve ayrıca +NP gübresi uygulamış, (Fırat ve Seferoğlu, 2007)’de mısır
bitkisine katı karasu dozlarını uygulamışlar ve artan karasu dozlarının buğday ve mısır
bitkisinin yapraklarının N içeriğini arttırdığını ve istatistiki açıdan önemli olduğunu
bildirmişlerdir.
Çizelge 4. Mandarin yapraklarının besin maddesi yeterlilik sınır değerleri Mills ve Jones
(1996)
Makro besin Sınır değeri Mikro besin Sınır değeri
maddeleri (%) maddeleri (ppm)
N 3.0-3.40 Fe -
P 0.15-0.25 Zn 5-30
K 0.90-1.10 Mn -
Ca - Cu -
Mg 0.17-0.44 B 30-100

Yaprakların fosfor içeriklerinin artan karasu dozları ile kontrole göre artmış ve
çizelgede verilen sınır değerlerin üzerine çıkmış ve önemli bulunmuştur. Benzer
sonuçları, (Püskülcü ve ark, 1995)’de zeytinde, (Seferoğlu ve Kılıç 2002)’de buğdayda,
(Fırat ve Seferoğlu 2007)’de mısırda yaptıkları çalışmalarda belirlemişlerdir. Ayrıca
uygulanan karasuyun pH’sının düşük olması ve toprağın pH’sının düşmesine neden
olacağı için bitkilerin fosfor alınımını arttırmıştır. (Seferoğlu ve ark. 2000)’nın yaptıkları
çalışmada toprağa uygulanan katı ve sıvı karasuyun toprağın öncelikle pH’sını
düşürdüğünü daha sonra ise yine normale döndürdüğünü bildirmesiyle benzerlik
göstermekte ve açıklık getirmektedir.
Mandarin yapraklarının potasyum içeriklerinde uygulanan karasu ile ilk 5.0-7.5
l/m2 dozlarında kontrole göre artış belirlenmiş ancak en fazla artış 10 l/m2 dozunda en
yüksek seviyede (% 2.43) olarak belirlenmiştir. Çizelge 4’deki sınır değerlerle
karşılaştırdığımızda kontrolün dahi yeterli seviyenin üzerinde olduğunu ve bu bağlamda
potasyumca zengin olan karasuyun artan dozlarla bitkinin daha iyi potasyumla
839

beslenmesini sağladığı anlaşılmaktadır. (Püskülcü ve ark. 1995)’nın zeytin


plantasyonlarına farklı dozlarda uyguladıkları karasuyun yaprakların N ve K içeriklerini
arttırdığını bildirmişlerdir. Benzer sonuçları (Anaç ve ark. 1992), (Seferoğlu ve Kılıç
2002, Fırat ve Seferoğlu 2007) yaptıkları çalışmalarda da belirlemişlerdir.
Çizelge 5. Farklı dozlarda uygulanan karasuyun yaprakların besin maddesi içeriklerine
etkisi

Uygulama N P K Ca Mg Na Fe Zn Mn Cu B
(ort) % % % % % % (ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm)
Kontrol 3,38 d 0,231 c 2,21 c 4,69 ab 0,42 d 0,041 b 148,3 d 14,8 c 27,5 b 10,6 c 38,1 b
5 l/m2 3,51 c 0,288 b 2,28 bc 4,55 b 0,52 c 0,042 b 172,5 c 16,5 bc 27,5 b 12,2 b 44,9 a
7.5 l/m2 3,69 b 0,340 a 2,35 ab 4,68 ab 0,56 b 0,042 b 185,3 b 18,3 b 33,3 a 13,2 a 43,6 a
10 l/m2 4,18 a 0,361 a 2,43 a 4,77 a 0,62 a 0,045 a 192 a 21,5 a 37 a 13,4 a 46,8 a
LSD doz 0,06 0,02 0,09 0,13 0,04 0,0014 4,05 2,61 4,44 0,44 3,24

Karasu uygulamaları yaprakların kalsiyum içeriklerini azot, fosfor ve potasyum


içeriklerini arttırdığı kadar olmasa da özellikle 10 l/m2 dozunda kontrole göre en fazla
artışa neden olduğu belirlenmiştir. Bu artış istatistiki açıdan da önemli bulunmuş ve
harflerle adlandırılmıştır. Yaprakların kalsiyum içeriklerinin yüksek olması toprağın
yüksek kireç içerikliliği ile açıklanabilir (Çizelge 1). Dozlara paralel artışın karasuyun
içeriğindeki Ca’dan olduğu kadar, karasuyun ortam pH’sını düşürmesi ve Ca’un
çözünür hale gelmesi ile açıklanabilir. (Seferoğlu ve ark. 2000)’ı karasu uygulamalarıyla
toprakların Ca içeriklerinin arttığını bildirmektedir. (Anaç ve ark.1993)’de azotla
zenginleştirilmiş zeytin arıtma çamurunu (karasu) zeytin ağaçlarına uygulamış ve zeytin
yapraklarının N, P, K, Ca içeriklerinin arttırdığını ancak bu artışın istatistiki açıdan
önemli olmadığını belirlemişlerdir.
Karasuyun içeriğindeki yüksek Mg yaprakların magnezyum içeriğini kontrole
göre N ve K’da olduğu gibi arttırmıştır. Diğer besin elementlerine benzer şekilde en
fazla artış 10 l/ m2 dozunda elde edilmiştir. Yaprakların Mg içeriklerinin Çizelge 4’de
verilen sınır değerlere göre yeterli seviyenin üzerine çıkması karasuyun bitkilerde Mg
ihtiyacını karşılamada etkili olduğunu açıklamaktadır. Yaprakların Na içerikleri
karasuyun Na içeriğinin yüksek olmasından dolayı kontrole göre artmış ve önemli
bulunmuştur (Çizelge 5). (Seferoğlu ve ark. 2001)’de yaptıkları çalışmada bitkisiz
toprağa uyguladıkları sıvı ve katı karasuyun toprakların N içeriğini önce arttırdığını
daha sonra eski değerlerine düşürdüğünü belirlemişlerdir.
Karasuyun Fe içeriği 616 ppm gibi yüksek bir değerde olmasından dolayı
mandarin yapraklarının Fe içeriklerini dozlara paralel olarak önemli düzeyde arttırmış
ve istatistiki açıdan önemli bulunmuştur. 192 ppm ‘le en yüksek Fe 10 l/m2 dozunda
elde edilmiştir. Zn, Mn, Cu ve B besin elementi artan karasu dozlarıyla orantılı olarak
artmış, bu artış istatistiki açıdan önemli bulunmuş ve farklı harflerle ifade edilmiştir
(Çizelge 5).
Mandarin yapraklarına uygulanan faklı dozlardaki karasu meyve ağaçlarının
verim değerlerini olumlu yönde etkilemiş ve artan dozlara paralel olarak arttırarak 10
l/m2 dozunda en yüksek verim elde edilmiştir. Karasuyun içeriğindeki yüksek N ve K
verim miktarının artmasına neden olmuştur. (Köseoğlu ve ark. 1990) mandarin
ağaçlarının verim değerlerini artan azot dozlarına paralel olarak arttırdığını
belirlemişlerdir. (Püskülcü ve ark. 1995) artan dozlarda uyguladığı karasuyun zeytin
verimi etkilediğini ve arttırdığını bildirmişlerdir. (Seferoğlu ve Kılıç 2002)’ın buğdayda
yaptıkları çalışmada sıvı (10 l/m2+NP) ve katı (4,5 kg/m2 + NP) karasu dozlarına kadar
verimin arttığını bildirmişlerdir. (Rouina ve ark. 1999) genç zeytin yetiştiriciliğinde
840

artan miktarlarda uygulanan karasuyun 2-4 l/12 kg-saksı dozuna kadar zeytin
gelişmesine olumlu yönde etkilerken 6-8 l/12 kg-saksı dozlarında bitkilerin öldüğünü
bildirmiştir.
Çizelge 6. Farklı dozlarda uygulanan karasuyun mandarinlerin verim ve bazı kalite
kriterlerine etkisi
Kabuk Ort. mey Kuru
Uygulama Verim Asitlik En Boy kal ağır Madde pH
(ort) kg/ağaç (mm) (mm) (mm) (g) %
Kontrol 30,34 b 1,61 c 54,91 a 45,30 a 2,43 a 79.00 c 10,23 b 3,14 ab
2
5 l/m 47,93 ab 1,36 b 55,39 a 45,61 a 2,39 a 81,70 bc 10,54 ab 3,17 ab
7.5 l/m2 57,76 a 1,26 ab 57,43 a 45,19 a 2,41 a 87,05 ab 10,43 ab 3,09 b
10 l/m2 52,83 a 1,17 a 55,15 a 47,58 a 2,56 a 90,10 a 10,89 a 3,20 a
LSD doz 17,28 0,12 ns ns ns 6,05 ns ns

Meyve asitlik değerleri artan karasu dozlarına paralel olarak azalmıştır.


(Köseoğlu ve Çolakoğlu 1989) mandarinlerin azotlu ve fosforlu gübrelerle
gübrelenmesinin meyve asitlik değerlerini arttırdığını ancak önemli olmadığını
bildirmişlerdir. Artan karasu dozları meyve eni, boyu, kabuk kalınlığı, % kuru madde ve
pH değerlerini arttırmış ancak istatistiki açıdan bu artışlar önemli bulunmamıştır.
Ortalama meyve ağırlığı ise artan karasu dozlarına paralel olarak artmış ve bu da ağaç
başına verim miktarlarının önemli çıkması ile paralellik göstermektedir. Benzer bir
çalışmada (Seferoğlu ve Kılıç 2002)’ın buğdaya uyguladıkları sıvı (5 l/m2+NP) ve katı
(4,5 kg/m2 +NP) karasu dozlarının 1000 dane ağırlığını arttırdığını saptamışlardır.
Sonuç
Artan dozlarda mandarin ağaçlarına uygulanan karasu mandarin yapraklarının
besin maddesi içeriklerini artan dozlara paralel olarak arttırmış ve istatistiki açıdan
önemli bulunmuştur. Farklı karasu dozları uygulamaları neticesinde meyve kalite
kriterlerinden verim, asitlik ve ortalama meyve ağırlığı üzerine artan dozlara paralel
olarak artışlar belirlenmiş ve istatistiki olarak önemli bulunmuştur. Diğer kalite
parametrelerini de dozlara paralel olarak arttırmış ancak istatistiki açıdan önemsiz olarak
belirlenmiştir. Mandarin ağaçları için en uygun doz 10 l/m2 karasu dozudur. Ayrıca
mandarin ağaçlarında yeni çalışmaların yapılarak daha yüksek dozların uygun olup
olmadıkları araştırılmalıdır.

KAYNAKLAR
Anonim, 2005. T.C. Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Tarımsal Yapı (Üretim,
Fiyat, Değer) Yayınları Aydın Tarım İl Müdürlüğü.
Acunaz, C. 1987. Zeytin ve Zeytinyağı Birliğine Ait Sıkma Tesisleri Artığı Karasuyun
Arıtımı ve Değerlendirilmesi (Sonuç Raporu), TARİŞ Ar-Ge 012.
Anaç, D., Hakerlerler, H, Irget, E., 1993. The Used of Undustrial Waste as Manures: A
Case Study with Effluent Mud from an Olive Oil Processing Plant. M.A.C.
fragoso and M.L. Van Busichem (eds), Optimization of Plant Nutrition, 83-86.
Aydın, G., Seferoğlu, S., Aydın, M., 2001. Zeytin Karasuyunun Besin Maddesi Olarak
Kullanılması, Toprak Özelliklerine ve Çevre Kirliliğine Etkisinin Araştırılması.
TÜBİTAK sonuç raporu.
Bouyoucous, G. J. 1955. A Recalibration of the Hydrometer Method for Making
Mechanical Analysis of the Soil. Agronomy J., 43: 434-438.
841

Budendia.,A.G.,1983.Tariş toplantı raporu (Basılmamış)


Çengel .M., N., Okur. 2000. Zeytin Sektöründe Karasu Sorunu ve Karasuyun Tarımsal
Alanlarda Kullanım Olanakları, Uluslar Arası Altınoluk Zeytincilik
Sempozyumu “Antandros” Kitabı. S: 57-63
Çivrilli, S., Düzen, E.,Seferoğlu, S., 2008. Zeytinyağı Atığı olan Karasuyun Farklı
Materyallerle Kompostlaştırılması ve Diğer Kompostlarla Karşılaştırılması. I.
Ulusal Zeytin Öğrenci Kongresi. Sayfa: 115-121. Edremit/ Balıkesir.
Fırat, J. Seferoğlu, S., 2007. Zeytinyağı Fabrikası Atığı olan Karasuyun Mısır Bitkisinin
Yetiştiriciliğinde Kullanım Olanaklarının Araştırılması. Yüksek Lisans Tezi.
Hachicha , S., Chtourou, M., Medhioub, K.,Ammar E., 2006. Compost of Poultry
Manure and Oilve Mills Wastes as an Alternative Fertilizer. Agron. Sustain.
Dev. 26. 135-142.
Hermaso. M. 1983. Use Of Olive By Products as Fertilizers İnternatinal Course On
Fertilization and İntensification Of Olive Cultivation S:65-88
Hodgman, C.d., Weast, R.C. and Selby, S.M.,1961. Handbook of Chemistry and
Physics. The Chemical Rubber Publ. Co. Ohio., USA.
Işıklı, T. 1992. Farklı Teknoloji Uygulanan Zeytinyağı Fabrikalarında Elde Edilen
Karasuyun Analitik Özelliklerinin Tesbiti Üzerine Bir Araştırma, T.C. Tarım ve
Köy İşleri Bakanlığı, Zeytincilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Yayın No: 56,
İZMİR.
Kacar, B. 1972. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri, II. Bitki Analizleri, A:Ü: Zir.
Fak. Yayınları, 453.
Kacar, B. 1995. Toprak ve Bitkinin Kimyasal Analizleri III: Toprak Analizleri.
Köseoğlu, T., Çolakoğlu, H., Kovancı, İ., 1990. Genç Stasuma Mandarini (Citrus unshiu
Marc.) Ağaçlarına Kimyasal gübrelerin Meyve Verimine Etkisi. Turkish Journal
of Agri. And Forest 14. 33-44.
Köseoğlu, T., Çolakoğlu, H.,1989. Genç Satsuma Mandarini (Citrus unshiu Marc.)
Ağaçlarına Kimyasal Gübrelerin Meyve Kalitesine Etkisi. Ankara Üniv. Zir.
Fak. Dergisi 2(1), 91-104.
Levi, R., A. Saviozzi, R. Rifaldi R., Falzo. 1992. L and Application Of Vegetable
Effects On Soil Properties Olivae No:40 February.
Lombardo, M. 1988. First Observations on the effects of Treaments with Waste Water
on Agricultural Land, İtaly (Abs in Cab Abstracts 1990-19919 of 50)
Mendilcioğlu, K., 1986. Satsuma Mandarinlerinde Anaçların Verim ve Meyve
Kalitesine Etkileri Üzerine Bir Araştırma. E.Ü. Zir. Fak. Dergisi 23(1) :41-77.
Mills, Harry A. and Benton Jones, Jr. 1996. Plant Analysis Handbook II MicroMacro
Publishing, Inc.
Olsen, S.R. and L.A. Dean. 1965. Phoshorus (Ed. C. A. Black) Methods of Soil
Analysis. Part 2. American Society of Agronomy. Inc. Publisher Madison
Wisconsin U.S.A.
Paredes, C., J. Cegarra, A. Roig.,M.A. Sanches-Mondero and M.P. Bernal. 1998.
Characterization of Olive Mill Wastewater (Alpechin) and its Sludge for
Agricultural Purposes, Bioresource Technology, v67 i2 p: 111-115, SPAİN.
842

Püskülcü, G., Ü.,Dikmelik, A.,Akıllıoğlu. 1995. Karasudan Elde Edilen Tortunun


Zeytinde Gübre Olarak Kullanılması Üzerine Bir Araştırma. Tarım ve Köy
İşleri Bakanlığı Tarımsal Kongre.
Rouina, B.B., Taamallah, H, Ammar, E., 1999. Vegetation Water Used as a Fertilizer on
Young Olive Plants. ISHS Acta Horticulture 474: III. Internetional Symposium
on Olive Growing.
Seferoğlu, S., 1997. Zeytin Alt Ürünlerinin (Karasu) Değerlendirilmesi ve Doğal Çevre
(Aydın’da Pamuk, Zeytin ve Doğal Çevre Konulu Panel Notları)
Seferoğlu,S., G. Aydın, M. Aydın. 2001. Zeytinyağı Fabrikalarının Atığı olan
Karasuyun Toprakların Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri Üzerine Etkisi. ADÜ:
Araştırma Fon Saymanlığı Projesi No:ZRF-99008 Sonuç Raporu.AYDIN.
Seferoğlu, S., Aydın, G., Ayın, M., 2000. Effects of vegetation water of Oil Mills on
some Physical and chemical Characteristics of Soils. In “Proceedings of
International Sypposium on desertification” Konya-TURKEY. p.247-251.
Seferoğlu,S., Kılıç, İ. 2002., An investigation on Use Olive Vegatation water as
Fertilizer for Wheat Production 13th International Fertilizer Symposium CIEC
"Fertilizer in Context with Resource Management in Agriculture" Gazi Osman
Paşa Üniversitesi Ziraat Fak. S:350–359.
Soil Survey Staff, 1951. Soil Manuel. Washington D.C. 339–363.
Ursinos, F.R. 1986. İnternational seminar on olive oil technology S.6-7. İZMİR
Useda,M.,1985. Zeytin semineri toplantı notları. İzmir İhracatçı Birlikleri (basılmamış)
Walkey Black, A.,1947. An Examination of Methods For Determining Organic Carbon
and Nitrogen In Soils. Agr.Sci.Eng.25.
Wolf, R.;1971. The Determination of Boron in soil Extractes Plant Materials Compost,
Manures, Waters and Nutrient solutions. Soil Science and Plant Analysis. 2(5):
pp:263-374.
843

SİLAJLIK MISIRIN GELİŞME DÖNEMLERİNDEKİ AZOT İSTEĞİ

Selma ÖZTEKİN
Gaziosmanpaşa Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Tokat. soztekin @gop.edu.tr

ÖZET
Silajlık mısırın gelişimi, vejetatif ve generatif olmak üzere iki belirgin dönemde
tanımlanabilir. Vejetatif dönem tohumun çimlenmesi, yaprak, sap ve tepe püskülü
oluşturmaya kadar devam ederken, generatif dönem koçan püskülü oluşturma (R1),
tanelerin su toplaması (R2), tanelerin sararmaya başlayıp süt doldurduğu (R4), tanelerin
kurumaya başladığı (R5) ve nihayet fizyolojik olgunluğa (R6) ulaşması dönemlerini
kapsar. Mısırın bu vejetatif ve generatif dönemlerindeki besin elementi ihtiyaçları
farklıdır. Öte yandan mısırın vejetatif gelişme döneminden generatif döneme geçmesini
sağlayan en önemli besin maddesi azottur. Bu gelişme dönemlerinde toprağa
uygulanacak azotlu gübre miktarının bilinmesi silajlık mısırın verim ve kalitesi
açısından son derece önemlidir.
Anahtar Kelimeler: silajlık mısır, bitki gelişim dönemi, azot

NITROGEN NEED IN GROWTH STAGES OF SILAGE MAIZE


ABSTRACT
Development of silage maize is designated in two distinctive stages as
vegetative and reproductive stages. While vegetative stage includes seed germination,
leaves, stalk and tasselling; reproductive stage includes stages of silking forming, water
accumulate of grains, milk filling that yellow begin of grains, begin dry of grains,
physiological maturity. Nutrient needs in these vegetative and reproductive stages are
different. On the other hand, nitrogen is the most significant nutrient providing from
vegetative growth stage to reproductive stage of maize. Knowing nitrogen fertilizer
quantity to apply soil into these growth stages is very important in terms of yield and
quality of silage maize.
Key Words: silage maize, plant growth stage, nitrogen.

GİRİŞ
Bitkilerde verim, büyüme ve gelişme ile yakından alakalıdır (Ceylan 1987).
Mısırın büyümesi derken, bitkinin hacimce ve kuru maddece artışı anlaşılır. Gelişme
dediğimiz süreç ise bitkinin vejetatif dönemden generatif döneme geçmesidir. Mısırın
vejetatif gelişme dönemi, kök, gövde ve yaprak gibi yapısal oluşumların tamamlandığı
dönemken, generatif gelişme döneminden kastedilen çiçek ve tanenin oluşmasıdır.
Bitkinin büyüyüp gelişmesinde en önemli unsur, toprakta besin maddelerinin
bulunmasıdır. Azot, mısırda bitki büyümesini ve verimi etkileyen esas faktördür
(Delogu ve ark. 1998; Kırtok, 1998). Mısırın vejetatif gelişme döneminden generatif
döneme geçmesini sağlamaktadır. Azot, bitkide auxin ve sitokinin hormonlarının
salgılanmasını teşvik ederek mısırın daha kuvvetli büyümesini, vejetatif gelişmesini
daha erken tamamlamasını ve yaprak alanının fotosentetik randımanını etkileyerek kuru
madde üretimi ve tane oluşumunu temin etmektedir (Ülger ve ark. 1987; Cox ve ark.
1993; Mozafar, 1993; Taiz ve Zeiger, 1998; Ülger, 1998; Uslu, 1999). Mısırda yeterince
844

azot bulunmadığında ise gövde kısalır, incelir ve yaşlı yapraklar sararır (Kacar ve
Katkat, 2007). Azotun ihtiyaçtan fazla bulunması sonucunda ise vejetatif gelişme
dönemi uzar, olgunlaşma gecikir, tanenin nişasta miktarı azalır (Güneş ve ark. 2004).
Azotlu gübreler, mısırdan maksimum verim elde etmek için önemli bir unsurdur (Russel
ve Balko, 1980). Ancak azotlu gübrelerin ihtiyaçtan fazla kullanılması sonucunda bitki
biokütlesi artmakta, azot kullanım etkinliği ise azalmaktadır (Raun ve ark. 1998; Kara,
2006). Bitkinin bünyesine azotun eksik veya fazla alınması hem verim hem de kalite
unsurlarını azaltıcı ve artırıcı etkiye sahiptir (Marschner, 1995). Mısırın gelişme
dönemlerinin iyi tanınıp maksimum ihtiyaç duyduğu dönemlerde besin maddelerinin
uygulanması sonucunda bitkinin besin elementini alım etkinliği artacak bu durumdan
verim ve kalite etkilenecek bunun yanı sıra çevre ve ülke ekonomisi zarar
görmeyecektir.
MISIRIN GELİŞME DÖNEMLERİ
Vejetatif Gelişme Dönemleri
Çimlenme ve Çıkış (VE) Dönemi: Mısır tohumu %30 nem içerdiği zaman gelişmeye
başlar ve tohumun şişmesiyle çıkan ilk yapı kökçüktür. Bunu koleoptil ve yan seminal
kökler takip eder. Şekil 1’de görüldüğü gibi toprak yüzeyine doğru koleoptilin sürmesi
ve mezokotilin uzamasıyla beraber ilk çıkış gerçekleşir. Koleoptilin ucunun güneş
ışığını görmesiyle koleoptil ve mezokotil uzaması durur. Bu dönemde tohumun gelişme
noktası hemen toprak yüzeyinin altındadır. Çıkıştan sonra kökçük ve yan seminal
köklerin gelişimi yavaşlar ve V3 dönemine gelindiğinde tamamen durur. Nodül kök
sitemi ise, VE döneminde gelişmeye başlar ve V1 (ilk yaprak) dönemi boyunca ilk
boğumdan uzamaya devam eder. Bu kökler mısırın V6 (6 yapraklı) dönemine kadar
bitkiye su ve besin elementi sağlarlar (Ritchie ve Hanway, 1984).

Grain Crops Extension,


University of Kentucky

Şekil.1 Mısırın çimlenme aşamaları Şekil 2. Mısırın (VE) dönemi

V3-V6 Dönemi: V3 döneminde, mısırın gelişme noktası toprak yüzeyinin altında yer
alır ve sap uzaması çok az olur. Nodül kökler üzerinde kök tüyleri çıkmaya başlar. Aynı
zamanda seminal köklerin gelişimi durur. Mısırın tüm yapraklarının oluşmaya başlaması
bu dönemde gerçekleşir. V6 döneminde ise mısırın gelişme noktası ve tepe püskülü
toprak yüzeyinin üzerindedir ve sap hızlı bir şekilde uzar.

V3 V6
Tassel
development
has started.

Ear shoot
formation has
also started.

Grain Crops Extension, Grain Crops Extension,


University of Kentucky University of Kentucky

Şekil 3. Mısırın V3 dönemi Şekil 4. Mısırın V6 dönemi


845

V9-V12 Dönemi: V9 (9 yapraklı) mısırın koçan sürgününü geliştirmeye başladığı


dönemdir. Koçan sürgünü toprak yüzeyi üzerindeki her bir boğumdan gelişir. Tepe
püskülünün gelişmesi ve sap boğumlarının uzaması da bu döneme denk gelir. V12
dönemine bakıldığında ise, her bir koçandaki tanelerin sıralarının ortaya çıktığı görülür.
Ancak her bir sırada ne kadar tanenin olacağı koçan püskülü çıkışından bir hafta
öncesine kadar belli olmaz.

V9

Grain Crops Extension,


University of Kentucky

Şekil 5. Mısırın V9 dönemi Şekil 6. Mısırın V12 dönemi

VT Dönemi: Tepe püskülünün son kısmı görüldüğü zaman bu dönem başlar. Tepe
püskülü, koçan çıkışından önce mısır tam boya ulaştığında, polenlerini dökmeye
başladığı zaman ortaya çıkar.

Şekil 7. Mısırın tepe püskülü dönemi

Generatif Gelişme Dönemleri


R1(koçan püskülü)-R2 (su toplama)Dönemi: Tozlaşma olayı, polen taneleri nemli
koçan yoluyla yakalandığı zaman gerçekleşir. Koçan püskülü çıktıktan sonraki 10-14.
günlerde R2 dönemi başlar. Taneler beyaz renkte ve su toplamış şekildedir. Bu dönemde
embriyo yavaşca gelişir. Tanelerin rengi koyulaşır ve kurumaya başlar. Endosperm
suyla dolu iken nişasta birikmeye başlar ve tanelerde hızlı bir şekilde kuru madde
birikimi ortaya çıkar. Tane gelişiminin bu süreci R6 dönemine kadar sürer. Taneler %85
nem içerirler.

Şekil 8. Mısırın R1 döneminde Şekil 9. R1 döneminde taneler


koçan püskülü

Şekil 10. Mısırın R2 dönemi Şekil 11. R2 döneminde mısır


taneleri
846

R3 (süt)-R4 (hamur olum) Dönemi: R3 safhası koçan püskülü çıkışından sonraki 18-
22 günler arasını kapsamaktadır. R3 döneminde taneler sarı renkte iç kısmı nişasta
birikiminden dolayı sütlü beyazdır. Koçan püskülleri kahverengileşir ve kurumaya
başlar. Taneler %80 nem içerir ve kuru madde birikimi hızlı olur. R4 (hamur olum)
dönemi ise koçan püskülünün 24 ve 28. günlerinde ortaya çıkar. Bu dönemde tane
içinde azalan sıvı ve artan katı kısım hamur kıvamını oluşturur. Taneler %70 nem içerir.
Son embriyonik yaprak ve yan seminal kökler bu dönemde oluşurlar.

Şekil 12. Mısırın R3 dönemi Şekil 13. R3 döneminde mısır


taneleri

Şekil 14.Mısırın R4 dönemi Şekil 15. R4 döneminde mısır


taneleri
R5 (diş)-R6 (fizyolojik olgunluk) Dönemi: Mısırın koçan püskülü çıktıktan sonraki 35
ve 42. günler R5 dönemini oluşturur. Koçan kabuğu koyu kırmızı renk almakta ve
taneler sertleşmektedir. Taneler küçük sert beyaz tabakanın oluştuğu üstten başlayarak
aşağıya doğru kurur. Olgunlaşmayla nişasta tabakası ve çizgi tanenin altına doğru
ilerler. Mısırın R6 dönemi ise koçan püskülü çıkışından sonraki 55-65. günler arasıdır.
Koçan üzerindeki tüm taneler maksimum kuru ağırlığa ve maksimum kuru madde
birikimine ulaştığı zaman R6 safhasına gelinir. Nişasta tabakası tamamiyle koçanda
ilerler, siyah ve kahverengi bitiş tabakası oluşur. Bu siyah tabaka, mısırda
olgunlaşmanın olduğunu ve fotosentetik maddelerin taneye taşınmasının durduğunu
gösterir.

Şekil 16. Mısırın R5 dönemi Şekil 17. R5 dönemindeki taneler

Şekil 18. Mısırın R6 dönemi Şekil 19. R6 döneminde taneler

MISIRIN GELİŞME DÖNEMLERİNDEKİ İKLİM İSTEKLERİ


Mısırın çimlenmesi toprak sıcaklığı ve nemiyle etkilenmektedir (Coffman,
1923). Mısır, 10 oC’nin üzerindeki toprak sıcaklıklarında en iyi çimlenirken 10 oC’nin
altında çimlenmede azalmalar görülür. Mısırın en kritik zamanı çimlenmeden 5. yaprak
safhasına kadar ki dönemdir. Toprak sıcaklığı düşük olduğunda toprak içinde besin
847

elementi taşınımı ve mineralizasyon azalır ve böylece besin elementi alınabilirliği de


azalmaktadır (Schaff ve Skagley 1982).
Toprak sıcaklığı kök gelişmesinde en etkili faktördür ve toprak sıcaklığı 15
0
C’ye ulaştığında mısır daha hızlı çimlenmektedir (Kırtok 1998). Ekimde toprağın soğuk
olması besin elementi alımını çok sınırlar ve gelişmeyi yavaşlatır. V3 döneminde toprak
sıcaklığı yeterli olmazsa tepe püskülü oluşumu gecikir ve besinlerin köklerce alımı
giderek azalır. Mısır tohumunun çıkışından sonraki kısa süreli nem stresi, tohumun
nişasta ve klorofil içeriğini azaltır (Maranville ve Paulsen 1970). Erken vejetatif
dönemde toprakta aşırı nemin bulunması kök gelişmesini sınırlar (Gabbelaor 1963).
Toprakta besin elementi ve nem eksikliği vejetatif dönemler arasındaki zamanı uzatırken
generatif dönemler arasındaki zamanı kısaltmaktadır. Mısır V9 döneminde besin
elementi ve kuru madde birikimini artırdığından dolayı toprakta yeterli nemin
bulunmasını ister. V12 döneminde koçan büyüklüğü belirlediğinden dolayı toprakta nem
ve besin elementi eksikliği varsa hasat edilen koçan büyüklüğü ve tohum sayısı çok
azalır. Nem stresinden dolayı verimdeki azalma mısırın gelişme dönemlerine göre
değişir. Mısırın aşırı miktarda yağışa ihtiyaç duyduğu dönemler çiçeklenme ve tozlaşma
dönemleridir. Bu dönemlerde toprakaltında yeterli nemin bulunması ortaya çıkacak
potansiyel stresi azaltacak olan en hayati unsurdur (White ve Johnson 2003). Mısır son
vejetatif gelişme dönemi boyunca çok hızlı gelişir ve mısırın su kullanımı çok fazladır.
R1 safhasında topraktaki nem yetersizliği zayıf tozlaşmaya sebep olur ve sonuçta ucu
boş koçanların oluşmasına yol açar. Böylece mısırdan alınacak verimde çok büyük
azalmalar olur (Ritchie ve Hanway 1984). Çiçeklenmeden olgunlaşmaya kadar ki
periyotta gece hava sıcaklığı 29.4 oC olduğunda gece sıcaklığı 16.6 oC soğuk havalara
kıyasla mısır verimi % 40 azalmaktadır (Peters ve ark. 1971). Soğuk geceler, güneşli
günler ve orta sıcaklıklar mısır gelişimi için idealdir (Kırtok, 1998). Mısırda koçan ve
tepe püskülü çıkış zamanları hava sıcaklığına bağlıdır. Sıcaklık arttıkça tepe püskülü
çıkışı daha erken olmaktadır (Kırtok 1998).

MISIRIN GELİŞME DÖNEMLERİNDEKİ AZOT İSTEĞİ


Mısır, çimlendikten sonraki ilk gelişme döneminde azota çok ihtiyaç duyar.
Ekimden 2-6 hafta sonraki süre içinde azot noksanlığı verim potansiyelini olumsuz
etkiler. Mısırın azot ihtiyacı ekimden itibaren 6-10 haftalık süre içinde en yüksektir
(Vitosh ve ark. 1997). V8-V10 (8-10 yaprak) döneminde uygulanan azot bitkiye yüksek
düzeyde azot sağlama açısından önemlidir (Russelle ve ark. 1983).
Mısır gelişmesinin V12 ve V18 dönemleri kuru madde ve besin elementi
birikiminin en üst noktada olduğu dönemdir (Russell ve ark. 1981). Bu dönem boyunca
azot stresi bitkide kuru madde birikimini azaltır (Karlen ve ark. 1987). Mısırın V12
gelişme döneminden önce azot stresi yaşamasıyla kuru madde birikimi etkilenmez
(Russell ve ark. 1981; Muchow ve Davis 1988). Mısırın V11 dönemine kadar azot
uygulamalarını ertelemek verimi % 3, V12 ve V16 dönemine kadar ertelemek ise % 15
düzeyinde azaltmaktadır (Scharf ve ark. 2002). Mısırın maksimum azot ihtiyacı
çiçeklenme döneminde (tepe püskülü çıkarma başlangıcı) olmakta ve bu dönemde
uygulanan azot en iyi kullanılmaktadır (Jones 1985). Çiçeklenme döneminde mısırın
fizyolojik aktivitesi çok yüksektir. Bu dönemde yaşanacak su ve azot yetersizliği verimi
çok etkiler (Ritchie ve Hanway 1984). V8 ve koçan püskülü arasındaki devrede mısır
bitkisinin gelişiminin hızlandığı, püskül gelişimi ve sapın hızla uzamaya devam ettiği,
bu devrede mısırın artan gelişme oranının ihtiyaçlarını karşılamak için mutlaka toprakta
sürekli besin elementi ve suyun bulunması gerekmektedir.
Mısırın en kritik dönemi, koçan püskülünün (R1 safhası) oluştuğu dönemdir
(Shaw 1988). Toplam gelişmesinin % 44’ünü koçan püskülü oluşturma döneminde
848

tamamlayan mısır bu devreye kadar gelişme süresince alacağı toplam azotun % 65’ini
almaktadır (Barber ve Olson, 1968). Koçan püskülü evresinden mısır tanelerinin süt
olum evresine değin geçen süre içinde alınan azot miktarı, gelişme süresince alınan
toplam azotun % 95’ine ulaşmaktadır. Koçan ve tane oluşumu döneminde mısır
bitkisinin yaprak ve sapında bulunan azot taneye taşınmaktadır (Kacar ve Katkat, 1999).

SONUÇ
Mısırın içinde bulunduğu gelişme dönemlerine bağlı olarak ihtiyaç duyduğu
azot miktarları birbirinden farklıdır. Mısırın gelişme dönemlerinde yaşadığı fizyolojik
aktiviteler bu farklılıkların esas nedenini oluşturur. Özellikle mısırın çiçeklenme (tepe
püskülü çıkarma başlangıcı) ve R1 (koçan püskülünün oluştuğu) dönemlerinde toprakta
bitkinin ihtiyacını karşılayacak ölçüde su ve azotun bulunması verim açısından çok
büyük bir kazanç sağlar. Silajlık mısırın gelişme dönemlerinin tam olarak bilinmesiyle
gelişme mevsimi boyunca meydana gelecek problemlerle mücadele edilecek, verimde
istenen düzeylere ulaşılırken, mevsimsel gübrelemenin zamanında yapılmasıyla kayıplar
azalacak böylece çevre ve ülke ekonomisi zarar görmemiş olacaktır.

KAYNAKLAR
Barber, S.A., Olson, R.A., 1968. Fertilizer Use on Corn Changing Patterns in Fertilizer
Use. (R.C. Dinauer, Ed.) Soil Sci. Soc. Amer. Inc., Madison, Wisconsin,
USA.
Ceylan, A., 1988. Tarla Tarımı. Ege Üniv. Ziraat Fak. Yayınları No: 491, İzmir.
Coffman, F. A., 1923. The Minumum Temperature For Germination of Seed. J. Am.
Soc. Argon. 15: 257-270.
Cox, W.J., Kalonge, S., Cherney, D.J.R., Reıd, W.S., 1993. Growth Yield and Qualityof
Forage Maize Under Different Nitrogen Management Practices. Agron J. 85:
341-347.
Delogu, G. Cattıvellı, L., Pecchıonın., DE Falcıs, D. Maggıore, T., Stanca, A.M. 1998.
Uptake and Agronomic Efficiency of Nitrogen in Winter Barley and Winter
Wheat. Eur. J. Agron. 9: 11-20.
Grobbelaar, W. P., 1963. Response of Young Maize Plants to Root Temperatures.
Meded. Landbouwhogesch. Wageningen 63(5): 1-71.
Güneş, A., Alpaslan, M., İnal, A., 2004. Bitki Besleme ve Gübreleme. Ankara Ziraat
Fak. Yayın no: 1539, ders kitabı: 492, Ankara.
Jones, C. A., 1985. Grasses and Cereals: Growth, Development and Stres Response.
John Wiley&Sons, Inc., New York, USA.
Kacar, B., Katkat, A. V., 1999. Gübreler ve Gübreleme Tekniği. Uludağ Üniv.
Güçlendirme Vakfı, Vipas A.S., Bursa.
Kacar, B., Katkat, A. V., 2007. Bitki Besleme. Nobel Yayın no: 849, Fen ve Biyoloji
Yayınları Dizisi: 29. Ankara.
Kara, B., 2006. Çukurova Koşullarında Değişik Bitki Sıklıkları ve Farklı Azot
Dozlarında Mısırın Verim ve Verim Özellikleri ile Azot Alım ve Kullanım
Etkinliğinin Belirlenmesi. Çukurova Üniv. Fen Bilimleri Enst. Doktora Tezi,
Adana.
849

Karlen, D.L., Sadler, E.J., Camp, C.R., 1987. Dry Matter Nitrogen, Phosphorus and
Potassium Accumulation Rates By Corn on Norfolk Loamy Sand. Agron J. 79:
649-656.
Kırtok, Y., 1998. Mısır Üretimi ve Kullanımı. Ç.Ü. Zir. Fak. Tarla Bitkileri Bölümü.
Kocaoluk Basım ve Yayınevi, Tarsus.
Maranville, J. W., Paulsen, G. M., 1970. Alteration of Carbohydrate Composition of
Corn (Zea mays L.) Seedlings During Moisture Stress. Agron J. 62: 605-608.
Marschner, H., 1995. Mineral Nutrition of Higher Plants. Second ed. Academic Pres.
Sayfa 889.
Mozafar, A. 1993. Nitrogen Fertilizers and the Amount of Vitamins in Plants: A
Review. J.Plant Nutr. 16(12): 2479-2506.
Muchow, R. C., Davıs, R., 1988. Effect of Nitrogen Supply on the Comparative
Productivity of Maize and Sorghum in A Semiarid Tropical Environment. II.
Radiation Inteception and Biomass Acumulation. Field Crops Res. 18: 17-30.
Peters, D. B., Pendleton, J. W., Hageman, R. H., Brown,C.M., 1971. Effect of Night
Air Temperature on Grain Yield of Corn, Wheat and Soybeans. Agron J. 63:
809.
Raun, W.R., Johnson, G.V., Phılıps, S.B., Westerman, R.L., 1998. Effect of Long-Term
N Fertilization on Soil Organic C and Total N in Continuous Wheat Under
Conventional Tillage in Oklahoma. Soil and Tillage Research, 47: 323-330.
Russell, W., Balko, L.G., 1980. Response of Corn Inbred Lines and Single Crasses to
Nitrojen Fertilizer. 35 th Annual Corn and Sorgum Research Conference, 48.67.
Russelle, M. P., Deibert, B. J., Hauck, R.d., Stevanivic, M., Olson, R. A.,1981. Effects
of Water and Nitrogen Management on Yield and 15 N-Depleted Fertilizer Use
Efficiency of Irrigated Corn. Soil Sci. Soc.Am. J. 45: 553-558.
Russelle, M. P., Hauck, R. D., Olson, R. A., 1983. Nitrogen Accumulation Rates of
Irrigated Corn. Agron J. 75: 593-598.
Ritchie, S. W., Hanway, J. J., 1984. How A Corn Plant Develops. Iowa State Univ.
Coop. Ext. Ser. Specrep 48.
Schaff, B. E., Skagley, E. O., 1982. Diffusion of Potassium, Calcium and
Magnesium in Bozeman Silt Loam as Influenced By Temperature and
Moisture. Soil Science Society of America Journal, 46: 521-524.
Shaw, R., 1988. Corn and Corn Improvement. Agronomy Monograph No.18, 3 Rd
Edition.
Taız, L., Zeıger, E., 1998. Plant Physiology .Pp1-792. Sinauer Associates Inc., P.O. Box
407, Sunderland , USA.
Uslu, Ö.S., 1999. Farklı Azot Dozlarının Kahramanmaraş Şartlarında 2. Ürün Olarak
Yetiştirilen Mısır (Zea Mays L.) Bitkisinde Büyüme ve Fizyolojik Özelliklere
Etkisi. KSÜ. Fen Bilimleri Ens. Tarla Bitkileri Anabilim Dalı. Yüksek Lisans
Tezi, Kahramanmaraş.
Ülger, A.C., Becker, H. C., Khant, C., 1987. Reactionverschiedener Mais-
InzuchtlinienUnd-HybridenAufSteigendesstickstoffangebot.Z.Acker-Und
flanzenbau, 159: 157-163.
850

Ülger, A.C., 1998. Farklı Azot Dozu ve Sıra Üzeri Mesafelerinin Patlak Mısırda (Zea
Mays Everta Sturt) Tane Verimi ve Bazı Tarımsal Özelliklere Etkisi, Ç.Ü.Z.F.
Dergisi, 13(1): 155-164, Adana.
Vıtosh, M.L., Johnson, J.W., Mengel, D.B., 1997. Nitrogen Timing. Michigan State
University Extension Soils & Soil Management-Fertilizer 06039711. White, P.
J., Johnson, L.A., 2003. Corn Chemistry and Technology. American
Association of Cereal Chemists., Inc. St. Paul, Minnesota, USA.
851

ÇİFTÇİ KOŞULLARINDA UYGULANAN N, P, K GÜBRELERİ İLE PAMUK


BİTKİSİ TARAFINDAN ALINABİLİRLİĞİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
Yaşar KASAP
Gaziosmanpaşa Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Tokat. yasar07@gop.edu.tr

ÖZET
Bu çalışmada, Harran Ovası’nda çiftçi koşullarında uygulanan N, P, K gübreleri
ile bu besin maddelerinin pamuk bitkisi tarafından alınabilirliği arasındaki ilişkinin
incelenmiştir. 10 farklı tarladan alınan toprak ve yaprak örneklerinin N, P ve K
içerikleri analiz edilmiştir. Çalışma alanının genelinde toprak reaksiyonu alkalin, bünye
sınıfı killi tın, kireç miktarı çok yüksek, organik madde miktarı düşük, azot ve fosfor
miktarının yeterli, potasyum miktarının ise yüksek olduğu gözlenmiştir. Alınan yaprak
örneklerinde ise azot miktarı yüksek, fosfor miktarı düşük ve potasyum miktarı ise
yeterli düzeyde bulunmuştur. Sonuç olarak; aşırı miktarda azotlu gübre kullanıldığı
tespit edilmiş ve ekim öncesinde yapılan toprak analizlerinde % N’ in yeterli düzeyde
olduğu görülmüştür. Fosfora bakıldığında ise toprakta bulunan P (ppm) miktarı yeterli
düzeyde olmasına rağmen tüm örneklerde bitki tarafından alınan fosfor miktarları ise
düşük çıkmıştır. Harran Ovası koşullarında pamuk bitkisi için azotlu gübre
kullanımında toprakta bulunan azot miktarına ve verilecek olan sulama sayısına önemle
dikkat edilmesi, yine bu topraklarda kireç içerikleriyle kil kapsamının çok yüksek
olması nedeniyle bitki tarafından alınabilir fosfor miktarı azaldığı görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Toprak, Pamuk, N, P, K.

THE RELATIONSHIP BETWEEN N, P, K FERTILIZERS AND COTTON PLANT


UPTAKE OF IT’S UNDER FARMER CONDITION
ABSTRACT
The aim of this research are to examine the connection between the N, P, K
fertilizers and the plant content of N, P, K. Soil and leaf samples which are taken from
10 different fields are analyzed. In general at the area we study it’s seen that the soil
reaction is alkaline, texture are clay loam and loam, the amount of lime is very high, the
amount of organic matter is low, the amount of nitrogen and phosphorus is enough, the
amount of potassium is very high. The amount of nitrogen in the leaf samples is high,
the amount of phosphorus is low and the amount potassium is at enough level. As a
result it’s proved that the nitrogen fertilizer is excessively used and soil analysis that are
made before sowing show that % N is at enough level. The amount of P (ppm) in the
soil is at enough level, in all samples it’s seen that the amounts of phosphorus which is
uptake by the plant is low. At the Harran Plain conditions for the plant of cotton it’s
very important to pay attention to the amount of nitrogen in soil at usage of nitrogen
fertilizer and the number of irrigation given to the soil. Also in these soils it’s seen that
because of the content of lime and clay is high, the amount of phosphorus which is
taken by the plant becomes less.
Key Words: Soil, Plant, N, P, K.
GİRİŞ
Tarımsal üretimin arttırılması ve devamlılığın sağlanması, iyi bir toprak idaresi,
sulama, kaliteli tohumluk seçimi ve tarımsal mücadeleye olduğu kadar toprağın doğal
gücüne de bağlıdır. Toprakların doğal verim gücü ise sınırlıdır. Bu nedenle sürekli
852

bitkisel üretimde bulunmak topraktaki bitki besin maddelerinin azalmasına ve


tükenmesine dolayısıyla verimin düşmesine neden olacağından eksilen besin
maddelerinin gübreleme yolu ile toprağa iade edilmesi gerekmektedir. Uygun gübre
uygulaması ile verimde % 50’nin üzerinde artış sağlanabilmektedir.
Şenel (1980) Azotun verimini arttırmak için önemli bir faktör olduğunu, bunun
ekim esnasında amonyak şeklinde (Amonyum sülfat gibi), diğer yarısınınsa nitrat
halinde pamuklar tarak devresinde iken yani birinci sulamadan önce sıraların yan
tarafına serpme olarak verilmesinin iyi sonuç vereceğini belirtmiştir. Adana Bölge
Pamuk Araştırma Enstitüsünün değişik yıllardaki gübre denemelerini göz önüne alarak
pamuğa 8 kg/da N, 5 kg/da P2O5 ve 5 kg/da K2O hesabıyla uygulanacak gübrenin verimi
önemli ölçüde arttıracağını kaydetmiştir.
Şahın ve Höyük (1991) Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüsünde, Nazili–87
pamuk çeşidinin N isteğinin belirlenmesi çalışmasında 0, 10, 15 ve 20 kg N/da
uygulamalarında en yüksek verimi 10 kg N/da düzeyinde olduğunu saptamışlardır.
Şahin ve Kıvılcım (1993) Nazilli koşullarında Nazilli M–503 pamuk çeşidinin
azot ihtiyacını belirlemek üzere yaptıkları çalışmada: dekara 0, 5, 10, 15 ve 20 kg saf
azot kullanmışlardır. Artan azot dozlarının kütlü verimi ve lif veriminin 15 kg N/da’ a
kadar arttırdığını, lif uzunluğu lif inceliği, lif mukavemeti ve 100 tohum ağırlığı üzerine
ise artan azotlu gübre uygulamalarının etkili olmadığını saptamışlardır.
Yolcu ve İlkhan (1995) 1993 ve 1994 yılları arasında Sayar 314 pamuk çeşidi
ile en uygun azot miktarlarının araştırıldığı bu çalışmada N0P6, N5P6, N10P6,
N15P6, N20P6 konuları ele alınmıştır. Araştırmanın 3 yıllık sonuçlarının istatistikî
analizinde verim bakımından konular arasında farklılık çıkmıştır. Harran ovası
koşullarında en iyi sonuç dekara 15 kg saf azot uygulamasından alınmıştır. Azot
dozlarının artmasıyla birlikte, bitki boyu, meyve dalı sayısı ve tek koza kütlü ağırlığının
arttığı, çırçır randımanı ve erkancılığı azaldığı saptanmıştır.
Cüneyt (1995). Kahramanmaraş koşullarında Erşen–92 çeşidi için en iyi azot
kaynağı üre ve en yüksek kütlü pamuk verimi ise 15–20 kg N/da olarak belirlemiştir.
Muharrem (1996). Kahramanmaraş koşullarında Maraş–92 pamuk çeşidinde
incelenen tüm özelliklere göre; gübre kaynağı olarak Amonyum sülfat, en uygun gübre
dozu ise 15 kg N/da uygulaması olarak belirlemiştir.
Kıllı ve ark.(1997). Farklı Sıra Arası ve Azot Gübrelemesinin Erşan–92 Pamuk
Çeşidinde Lif Verimi ve Teknolojik Özelliklere Etkisi. Türkiye II. Tarla Bitkileri
Kongresi. Sayfa: 662–664. Samsun).Erşan–92 pamuk çeşidinde, farklı sıra arası ve azot
uygulamalarının lif verimi, lif inceliği, lif uzunluğu ve lif mukavemetine etkisini
belirlemek amacıyla iki yıl tarla koşullarında yürütülmüş. Sonuç olarak her iki yılda da,
farklı sıra arası ve azot uygulamalarının sadece lif veriminde farklılık oluşturduğu, öteki
özelliklere etkili olmadığı bulunmuş. Çalışmada, en yüksek lif veriminin 60 cm sıra
aralığında, dekara 25 kg N uygulaması ile alınabileceği, sıra aralığının artması ile dekara
uygulanacak azot miktarının azaltılabileceği belirlenmiş.
Kasap ve Kıllı (2004). Ekim sıklığı x azot interaksiyonun sulu koşullarda pamuk
bitkisinin verimine etkilerini belirlemek amacıyla iki yıl tarla denemesi yürütülmüş.
Sonuçlara göre, Her iki yılda da meyve dal sayısı, odun dal sayısı ve kütlü verimi ve
2001 yılında bitki boyu ve koza sayısı ekim sıklığından etkilendiği belirlenmiş. En
yüksek kütlü verimi 60 cm sıra arası mesafeden elde edilmiş. Koza kütlü ağırlığı dışında
tüm incelenen özellikler azotlu gübre uygulamasından etkilendiği belirlenmiş. En
yüksek kütlü verimi ise hektara 200–250 kg N uygulamasından elde edilmiş. Ekim
sıklığı x azot interaksiyonu bitki boyu dışında tüm özellikleri önemli bir şekilde
853

etkilemiş. Sonuç olarak, farklı azot uygulamaları farklı ekim sıklığına bağlı olarak
değiştiği, sıra arası mesafe daraldıkça azot ihtiyacı artığı da saptanmış.
Bu çalışmanın amacı, çiftçi koşullarında toprağa verilen N, P, K besin maddeleri
ile pamuk bitkisi tarafından alınabilirliğini tespit etmenin yanında toprak, bitki ve N, P,
K besin maddeleri arasındaki ilişkiyi incelemektir.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Araştırmada materyal olarak ekim öncesinde Harran Ovasında önceden
belirlenmiş olan 10 ayrı tarladan ekim öncesinde herhangi bir kimyasal gübre
kullanılmadan önce alınan toprak örnekleri ve aynı tarlalardan pamuk bitkisinin
çiçeklenme dönemi başlangıcında ana gövde üzerindeki olgun yapraklardan alınan
örnekler kullanılmıştır.
Toprak ve bitki örneklerinin alındığı tarlaların pamuk tarımının yoğun olarak
yapıldığı bölgelerden olmasına dikkat edilmiştir. Toprak örneklerinin alındığı yerler,
örnek alınan yerlerin serileri ve örnek alınan çiftçilerin isimleri Çizelge 1’de verilmiştir.
Çizelge 1. Toprak ve yaprak örneklerinin alındığı yerler, seriler ve arazi sahipleri

Örnek No İlçesi ve Yeri Serisi Arazi sahibi


1 Merkez – Yarımsu Kısas Fatih ABAMOR
2 Merkez – Kısas Harran Murtaza AŞA
3 Merkez – Sultantepe Harran Abdullah MELİK
4 Merkez – Yardımcı Harran Sait HAMEVİOĞLU
5 Merkez – Karaman Çekçek A.Reha AKSOY
6 Harran – Parapara Kısas Osman GÜLLÜ
7 Harran – Yukarıyarımca Harran Hakkı TURANOĞLU
8 Harran – Kılıçlı Harran A.Müfit YETKİN
9 Harran – Tahılalan Harran Nabi CENGİZHAN
10 Harran – Bozyazı Cepkenli Ali TİMUR

Araştırma alanında kullanılan gübrelerin çeşit ve miktarlarının yanı sıra dekara


düşen saf azot, fosfor ve potasyum miktarları (kg/da), ekilen pamuk bitkisinin çeşidi ve
sulama sayısı Çizelge 2’de verilmiştir.
Metod
Toprak örnekleri pamuk ekimi öncesinde araştırma alanını örnekleyecek şekilde
ve Jackson (1962) tarafından bildirilen esaslara göre alınmıştır. Araştırmada ele alınan
tüm toprak analizleri üç tekerrür ortalaması olarak değerlendirilmiş, pH’ sı 1:2.5
oranındaki toprak: saf su karışımında cam elektrotlu pH metre ile (Jackson, 1962),
saturasyon ve toplam tuz Richards (1954) tarafından bildirilen esaslara göre, Kireç
Çağlar (1949) tarafından bildirildiği şekilde, Scheibler kalsimetresi ile saptanmıştır.
Organik madde, toplam azot ve değişebilir potasyum Jackson (1962) tarafından
bildirilen esaslara göre belirlenmiştir. Yarayışlı fosfor ise Olsen ve ark. (1954)’na göre
belirlenmiştir.
Yaprak örnekleri, 23–24 Temmuz 2004 tarihlerinde Harran Ovası’nda seçilen
10 ayrı tarladan pamuk bitkisinin çiçeklenme dönemi başlangıcında ana gövde üzerinde
olgun yapraklardan 40–50 adet örnek alınıp, alınmış olan yaprak örnekleri laboratuarda
musluk suyu ile yıkandıktan sonra, üç kez saf su ile yıkanmış, kurutma kâğıdı üzerinde
854

bekletilmiştir. Kâğıt torbalar içerisine konularak yaprak örnekleri, hava sirkülâsyonlu


etüvde 65oC’ de sabit ağırlığa kadar kurutulmuştur. Kurutulan bitki örnekleri öğütülmek
sureti ile, analize hazır hale getirilerek küçük plastik torbalara konulmuş, tüm yaprak
analizleri üç tekerrür ortalaması olarak değerlendirilmiştir. Yaprakta azot, fosfor ve
potasyum içerikleri Kacar, 1972 ‘ ye göre belirlenmiştir.
Çizelge 2. Örnek alınan tarlaların pamuk çeşit, sulama sayısı, gübre çeşit ve dozları
Gübre Dozu
Örnek Gübreleme Ekilen Sulama
(kg/da)
No Taban Üst N P2O5 K2O Çeşit Sayısı
1 35 kg 20–32 20 kg Üre 16.2 11.2 Stoneville 453 7
2 20 kg 18–46 20 kg Üre 19.4 9.2 Stoneville 453 7
20 kg 33Nitrat
3 25 kg 20–20 25 kg Üre 30.3 5.0 Stoneville 453 7
30 kg Üre
4 35kg 20–20 25 kg Üre 18.5 7.0 Stoneville 453 7
5 30 kg 18–46 15 kg Üre 18.9 13.8 Stoneville 453 7
20 kg 33Nitrat
6 20 kg 20–20 20kg Üre 22.4 4.0 Stoneville 453 6
20kg Üre
7 20 kg 18–46 25 kg Üre 21.7 9.2 Stoneville 453 6
20 kg 33Nitrat
8 30 kg 20–20 25 kg Üre Stoneville 453 6
9 17kg 20–20 20 kg 33Nitrat 17.5 6.0 Stoneville 453 5
20 kg AS 14.2 3.4
10 20 kg 20–20 20 kg 33Nitrat 10.6 4.0 Stoneville 453 7

ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA


Toprak Özellikleri
Çiftçi koşullarında 10 farklı pamuk tarlasından alınan toprak örneklerine ait
analiz sonuçları Çizelge 3’te verilmiştir.
Araştırmada incelenen toprak örneklerinin pH değerleri incelendiğinde alınan
10 örnekten 9 tanesi alkalin özellikte olup 10 nolu örnek ise diğer örneklerden farklı
olarak 9.35 pH değeri ile çok kuvvetli alkalin özelliktedir. Toprak örneklerinin bünye
nitelikleri incelendiğinde 8 örnek tınlı özellikte iken 2 ve 6 nolu örnekler killi-tın
özelliktedir. Kireç kapsamları ise 10 nolu örnekte yeterli iken diğer örneklerde çok
yüksektir. Organik madde içerikleri 8 nolu örnekte yeterli düzeyde iken diğer
örneklerde düşük düzeydedir. Toplam tuz kapsamları bütün örneklerde düşük
bulunmuştur. Toplam azot miktarları 9 ve 10 nolu örneklerde düşük düzeyde iken diğer
örneklerde yeterli düzeydedir. Topraktaki azotun fazla çıkmasının nedenlerinden biride
çiftçilerin önceki yıllarda ektikleri bitki çeşidinde normalden fazla dozda azotlu gübre
kullanmalarıdır.
Tarlalardan alınan örneklerin yarayışlı fosfor düzeyleri 9 tarlada yeterli düzeyde
iken 10 nolu örnekte düşük düzeydedir. Bu da ovada fosfor düzeylerinin belli yerlerde
855

farklılıklar gösterdiğinin kanıtıdır. Değişebilir potasyum ise 1 nolu örnekte yeterli, diğer
tüm örneklerde yüksek değerdedir.
Çizelge 3. Yapılan Toprak Analizlerinin Değerleri
Sat. Org.
Kireç EC N P K
No pH (%) Mad.
Bünye % % mmhos/cm % ppm Ppm
8.16 48.95 33.40 1.85 0.22 0.11 13.60 299.75
1
Alkalin Tınlı Ç.Yüksek Düşük Düşük Yeterli Yeterli Yeterli
8.16 50.37 35.20 1.34 0.27 0.09 15.67 475.05
2
Alkalin Killi Tın Ç.Yüksek Düşük Düşük Yeterli Yeterli Yüksek
8.13 43.77 36.38 1.64 0.20 0.10 21.40 405.41
3
Alkalin Tınlı Ç.Yüksek Düşük Düşük Yeterli Yeterli Yüksek
8.16 47.95 27.02 1.62 0.21 0.10 15.72 431.43
4
Alkalin Tınlı Ç.Yüksek Düşük Düşük Yeterli Yeterli Yüksek
8.17 49.62 31.35 1.85 0.35 0.11 15.27 370.77
5
Alkalin Tınlı Ç.Yüksek Düşük Düşük Yeterli Yeterli Yüksek
8.17 53.35 29.38 1.54 0.27 0.09 20.68 513.13
6
Alkalin Killi Tın Ç.Yüksek Düşük Düşük Yeterli Yeterli Yüksek
8.25 43.13 34.57 1.99 0.25 0.12 13.85 390.91
7
Alkalin Tınlı Ç.Yüksek Düşük Düşük Yeterli Yeterli Yüksek
8.19 46.95 28.20 2.12 0.30 0.13 14.47 453.89
8
Alkalin Tınlı Ç.Yüksek Yeterli Düşük Yeterli Yeterli Yüksek
8.17 43.83 27.75 1.42 0.20 0.08 19.87 650.25
9
Alkalin Tınlı Ç.Yüksek Düşük Düşük Düşük Yeterli Yüksek
9.35 40.38 10.83 1.04 2.48 0.07 5.33 370.97
10
Ç. K.Alkalin Tınlı Yeterli Düşük Düşük Düşük Düşük Yüksek

Yaprakta Azot, Fosfor, Potasyum İçerikleri


Araştırmada önceden belirlenmiş olan 10 ayrı çiftçinin tarlasından pamuk
bitkisinin çiçeklenme dönemi başlangıcında ana gövde üzerindeki olgun yapraklardan
alınan örneklerin azot, fosfor ve potasyum içeriklerinin (%) değerlendirilmesi Çizelge
4’te verilmiştir.
Çizelge 4. Yaprak Analiz Sonuçları

No N (%) P (%) K (%)


1 6.30 0.13 1.88
2 8.87 0.16 2.55
3 7.43 0.19 1.99
4 3.90 0.14 2.40
5 4.63 0.13 2.83
6 4.29 0.20 2.57
7 6.36 0.18 2.12
8 3.65 0.22 2.62
9 5.11 0.16 2.66
10 5.94 0.19 1.65

Yapraklardaki azot içerikleri 4. 6. 8. nolu tarlalarda yeterli derecede iken diğer


7 tarlada yüksek düzeydedir, fosfor içeriği analiz edilen yaprak örneklerinin hepsinde
düşük düzeydedir, potasyum içeriği ise tüm örneklerde yeterli düzeydedir.
856

Toprakta Bulunan N, P, K Değeri İle Bitkinin İçerdiği Değerler Arasındaki İlişki


Araştırma alanında çiftçi tarafından taban ve üst gübre olarak toprağa verilen
azot, fosfor ve potasyumlu gübrelerin miktarları (kğ/da) Çizelge 5’te verilmiştir.
Çizelge 5. Çiftçi Tarafından Toprağa Verilen N, P, K (kg/da)
No N P2O5 K2O
(kg/da) (kg/da) (kg/da)
1 16.20 11.20 0.00
2 19.40 9.20 0.00
3 30.30 5.00 0.00
4 18.50 7.00 0.00
5 18.90 13.80 0.00
6 22.40 4.00 0.00
7 21.70 9.20 0.00
8 17.50 6.00 0.00
9 14.20 3.40 0.00
10 10.60 4.00 0.00

Çiftçiler farklı dozlarda azot ve fosforlu gübre kullanmışlardır. Azot için bu


değerler 10.60 kg/da ile 30.30 kg/da arasında değiştiği görülmektedir. Fosfor için ise
3.40 kg/da ile 13.80 kg/da arasında olduğu görülmektedir. Harran ovası koşullarında en
iyi sonuç dekara 15 kg saf azot uygulamasından alınmıştır. Azot dozlarının artmasıyla
birlikte, bitki boyu, meyve dalı sayısı ve tek koza kütlü ağırlığının arttığı, çırçır
randımanı ve ekenciliğin azaldığı saptanmıştır (Yolcu ve İlkhan 1995).
Toprakta bulunan % N 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 8 nolu örneklerde (Çizelge 3.) yeterli
miktarda olmasına rağmen sırasıyla 16.20, 19.40, 30.30, 18.50, 18.90, 22.40, 21.70 ve
17.50 kg/da (Çizelge 5.) azot çiftçi tarafından toprağa verilmiştir. 9 ve 10 nolu
örneklerde ise toprakta bulunan % N düşük olması yanında çiftçi ise sırasıyla 14.20
kg/da ve 10.60 kg/da azot vermiştir. Ancak bitki tarafından alınan % N miktarına
bakıldığında 4, 6 ve 8 nolu örneklerde yeterli düzeyde iken diğer örneklerde % N
yüksek çıkmıştır (Çizelge 4.) Şahin ve Kıvılcım (1993) da yaptıkları çalışmada artan
azot dozlarının kütlü verimi ve lif veriminin 15 kg N/da’a kadar arttırdığını, lif uzunluğu
lif inceliği, lif mukavemeti ve 100 tohum ağırlığı üzerine ise artan azotlu gübre
uygulamalarının etkili olmadığını saptamışlardır.
Fosfora bakıldığında toprakta bulunan P (ppm) 10 nolu örnek dışında bütün
örneklerde fosfor miktarı yeterli düzeyde (Çizelge 3) olmasına rağmen çiftçi tarafından
verilen fosfor miktarları sırasıyla 11.20, 9.20, 5.00, 7.00, 13.80, 4.00, 9.20, 6.00, 3.40 ve
4.00 P2O5 kg/da’dır (çizelge 5). Buna karşın tüm örneklerde bitki tarafından alınan
fosfor miktarları ise düşük çıkmıştır (Çizelge 4). Araştırmada ele alınan bu toprakların
kireç içeriklerinin çok yüksek olması nedeniyle fosfor ile kireç reaksiyonu sonucu bitki
tarafından alınabilir fosfor miktarı azalmaktadır. Topraktaki fosfor miktarlarının yeterli
düzeyde olması (Çizelge 3) bu sonuçların bir göstergesidir. Bu nedenle çiftçiler ekim
öncesi toprak analiz sonuçlarını dikkate alarak aşırı fosforlu gübreleme uygulamasından
kaçınmalıdırlar, çünkü gerek toprakların kil kapsamı gerekse kireç içeriklerinin yüksek
olması nedeniyle fosforlu gübrelerin büyük bir kısmı fikse olmaktadır.
Potasyuma bakıldığında ise çiftçi tarafından potasyumlu gübre
kullanılmamaktadır (Çizelge 5). Toprak örneklerinde yapılan analizlerde ise tüm
örneklerde yüksek miktarda potasyum bulunmuştur (Çizelge 3). Bitki tarafından alınan
857

potasyum ise yaprak analiz sonuçlarına göre tüm örneklerde yeterli miktardadır (Çizelge
4). Çünkü bu topraklarda potasyum içeren kil mineralleri oranının yüksek olması
nedeniyle potasyum içeriklerde fazladır. Bu nedenle potasyumlu gübreleme bu
koşullarda gerekmemektedir. Buna rağmen aşırı sulama yapılırsa zaman içerisinde
potasyum miktarının bitki kök bölgesinden uzaklaşması söz konusu olacaktır ve
potasyumlu gübre kullanımı zorunlu duruma gelecektir.
Sonuçlar ve Öneriler
Araştırmada incelenen toprak örneklerinin pH değerleri 8.13 ile 9.35 arasında
yani alkalin ile kuvvetli alkalin arasındadır. Toprak pH’sının daha fazla yükselmesini
engellemek için asit karakterli gübreler tercih edilmelidir. Bünye 8 örnekte tınlı iken 2
örnekte killi-tın özelliktedir. CaCO3 kapsamları % 10.83 ile % 36.38 arasındadır.
Topraklardaki kireç kapsamının yüksek olması nedeniyle kullanılan gübre çeşitlerinin
kireç içerikli olmamasına özen gösterilmelidir. Organik madde içerikleri % 1.04 ile %
2.12 arasında, total tuz kapsamlarına baktığımızda ise 0.20 ile 2.48 mmhos/cm arasında
değerler bulunmuştur. Alınan toprak örneklerindeki toplam azot miktarları 6 örnekte %
0.10 ile % 0.13 arasında olmak suretiyle yeterli düzeyde olup sınır değerlerin
üzerindedir. 2 ve 6 nolu örneklerde % 0.09 ile tam sınır değerlerde iken 9 ve 10 nolu
örnekler ise % 0.08 ve % 0.07 değerleri ile düşük düzeyde azot içermektedirler. Alınan
örneklerin yarayışlı fosfor düzeyleri 9 tarlada 13.60 ile 21.40 ppm değerleri arasında
yeterli düzeydedir ama 10 nolu örnekte 5.33 ppm ile düşük düzeydedir. Örneklerde
yüksek düzeyde potasyum bulunmaktadır. Potasyum değerleri 299.75 ile 650.25 ppm
arasında değerler almıştır.
Yapılan analizlerde pamuk bitkisi yapraklarında bulunan azot miktarları 4, 6, 8
nolu tarlalarda % 3.65 ile % 4.29 arasındaki değerlerle yeterli derecede iken diğer 7
tarladan alınan pamuk bitkisi yapraklarında bulunan azot miktarı yüksektir. Yüksek
bulunan değerler arasındaki alt sınır % 4.63 iken üst sınır % 8.87’dir. Yapraklarda
yapılan analizlerden bütün örneklerde düşük düzeyde fosfor çıkmıştır. Fosfor değerleri
% 0.13 ile % 0.22 arasında bulunmuştur. Yaprak örneklerinin potasyum içerikleri yeterli
düzeydedir. Potasyum değerleri % 1.65 ile % 2.83 arasında yer almıştır.
Analizler incelendiğinde azot toprakta yeterli miktarda olmasına rağmen, bitki
tarafından alınan azot miktarı 3 örnekte yeterli düzeyde iken diğer örneklerde yüksek
çıkmıştır. Buna göre çiftçi toprağında azotlu gübre miktarının yeterli olduğu, ekim
öncesi yapılan toprak analizlerinde azotun yeterli düzey tespit edilmesinden
anlaşılmaktadır. Bu da gösteriyor ki aşırı sulama yapan çiftçilerin vermiş olduğu fazla
azotlu gübrenin bir kısmı sularla bitki kök bölgesinden uzaklaşmaktadır. Sonuç olarak
pamuk bitkisi için azotlu gübre kullanımında toprakta bulunan azot miktarına ve
verilecek olan sulama sayısına önemle dikkat edilmesi gerekmektedir.
Fosfora bakıldığında alınan toprak örneklerinde fosfor miktarı yeterli düzeyde
olduğu görülmüştür. Ancak tüm örneklerde bitki tarafından alınan fosfor miktarları ise
düşük çıkmıştır. Bunun toprakların kireç içeriklerinin çok yüksek olmasından
kaynaklandığı ve fosfor ile kireç reaksiyonu sonucu bitki tarafından alınabilir fosfor
miktarı azaldığı sanılmaktadır.
Topraktaki fosfor miktarlarının yeterli düzeyde olması bu sonuçların bir
göstergesidir. Bu nedenle çiftçiler ekim öncesi toprak analiz sonuçlarını dikkate alarak
aşırı fosforlu gübreleme uygulamasından kaçınmalıdırlar. Çünkü toprakların pH’ ının
7.5’ in üzerinde olması, kil kapsamı ve kireç içeriklerinin de yüksek olması nedeniyle
fosforlu gübrelerin büyük bir kısmı fikse olmaktadır. Bu nedenle fosforlu gübreler bitki
tarafından alınamamaktadır.
858

Potasyuma bakıldığında ise çiftçi tarafından potasyumlu gübre


kullanılmamasına rağmen toprak örneklerinde yapılan analizlerde ise tüm örneklerde
yüksek miktarda potasyum bulunmuştur. Bitki tarafından alınan potasyum ise yaprak
analiz sonuçlarına göre tüm örneklerde yeterli miktardadır. Bunun nedeni ise bu
topraklarda potasyum içeren kil mineralleri oranının yüksek olması nedeniyle potasyum
içeriklerde fazladır. Bu nedenle potasyumlu gübreleme bu koşullarda gerekmemektedir.
Buna rağmen aşırı sulama yapılırsa zaman içerisinde potasyum miktarının bitki kök
bölgesinden uzaklaşması söz konusu olacak ve potasyumlu gübre kullanımı zorunlu hale
gelecektir.
Sonuç olarak yapılan analizlerden de anlaşılacağı üzere, çiftçilerimizin pamuk
tarımında bilinçsiz gübreleme yaptıkları ve gereğinden fazla miktarda gübre
kullandıkları görülmektedir. Toprak analizleri sonucuna göre bitkiye uygun olan gübre
çeşidinin yeterli dozlarda verilmesiyle tarımda girdiler azalacak, ekonomik fayda
sağlanacak ve tarım toprakları uzun vadeli verimliliğini koruyacaktır. Bilinçsiz
gübreleme ve aşırı sulama sonucu toprakların verim gücünü kaybetmesi ve toprak
kirliliği tehlikesi ile karşı karşıya kalacağız.

KAYNAKLAR

Cesur, C., 1995. Kahramanmaraş’ta Farklı Azot Kaynağı ve Dozlarının Pamukta Verim,
Verim Unsurları ve Bazı Teknolojik Özelliklere Etkisi. KSÜ Fen Bilimleri
Enstitüsü Tarla Bitkileri Ana Bilim Dalı (Yüksek lisans Tezi), Kahramanmaraş.
Çağlar, K.Ö. 1949. Toprak Bilgisi, A.Ü. Yayın No.10 Ankara.
Dilbirliği, M., 1996. Farklı Azot Kaynağı ve Düzeylerinin Pamuğun Tarımsal ve
Teknolojik Özelliklere ile Bazı Bitki Besin Elementlerinin Alımı Üzerine
Etkileri. KSÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Tarla Bitkileri Ana Bilim Dalı (Yüksek
lisans Tezi), Kahramanmaraş.
Jackson, M.L., 1962. Soil Chemical Analysis. Printice-Hall Inc. 183.
Kacar, B., 1972. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri II. Bitki Analizleri. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları: 453. Uygulama Kılavuzu: 155.
Ankara Üniversitesi Basımevi. Ankara. s.646.
Kasap, Y., Kıllı, F., 2004. Effect of Space and Nitrogen Interaction on Seed-Cotton
Yield under Irrigated Conditions of Turkey. Indian Journal of Agronomy 49
(1):64–67 (March 2004),INDIA).
Kıllı, F., Kasap, Y., Gençer, O., 1997. Farklı Sıra Arası ve Azot Gübrelemesinin Erşan-
92 Pamuk Çeşidinde Lif Verimi ve Teknolojik Özelliklere Etkisi. Türkiye II.
Tarla Bitkileri Kongresi. Sayfa: 662–664. Samsun.
Olsen, S. R., Cole, C. V., and Watanabe, F. S., and Dean, I. A., 1954. Estimation of
Available Phosphorus in Soils by Extraction With Sodium Bicarbonate.
USDA, Circ., 939, Washington, D.C.
Richards, L.A., 1954. Diagnosis and Improvement of Saline and Alkali Soils. Paul U. S.
Dep. Agr. Handbook 60.
Şahin, A., Kıvılcım,N., 1993. Nazilli M-503 Pamuk Çeşidinin Azot İhtiyacının
Belirlenmesi. Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Nazilli Pamuk
Araştırma Ens. Müd., Pamuk Araştırma Proje ve Sonuçları, s;46-51, Nazilli.
859

Şahin, A., Höyük, O., 1991. Nazilli 87 Pamuk Çeşidinde Azot İsteğinin Tesbiti. T.C.
Tarım Ve Köy İşleri Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü,
Nazilli Pamuk Araştırma Enst. Müd., Pamuk Araştırma Proje ve Sonuçları,
Nazilli.
Şenel, M. 1980. Pamuk Islahı, Yetiştirilmesi ve Teknolojisi. Adana Bölge Pamuk
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları, No:36, Ankara.
Yolcu, S., İlkhan, A., 1995. Pamuk Azot Denemesi Son Dönem Gelişme
Raporu.Akçakale Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Akçakale.
860

ALLÜVİYAL MATERYALLER ÜZERİNDE OLUŞAN TOPRAKLARDA


YETİŞTİRİLEN MISIR (Zea mays L.) BİTKİSİNİN VERİM VE VERİM
UNSURLARI ÜZERİNE ORGANİK VE MİNERAL KAYNAKLI GÜBRELERİN
ETKİSİ

Adem GÜNEŞ Metin TURAN Yıldırım SEZEN


Atatürk Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Erzurum. ademgunes@atauni.edu.tr

ÖZET
Bu çalışma, toprak düzenleyicisi olarak kullanılan, humik asit içeriği yüksek
Leonardit’in kimyasal gübre desteği ile mısır bitkisinin (Zea mays) verim unsurları
üzerine etkilerini araştırmak amacıyla yapılmıştır.Deneme sera koşullarında 5×5x3
faktoriyel düzenlemede tam şansa bağlı deneme desenine göre; 1 bitki (mısır), 5
leonardit (L) 0,500, 1000, 1500, 2000 kg/ha, Azot (N) 0, 100, 200, 300, 400 kg/ha ve 3
tekerrür olmak üzere toplam 75 saksıda (2000 g toprak/saksı) yürütülmüştür. Tohum
ekiminden önce bitkilerin normal faaliyetini yürütebilmesi için gerekli olan, P (240
kg/ha) ve K (80 kg/ha) ihtiyaçları besin elementlerinin toprakta bulunan elverişli
miktarları dikkate alınarak triple süperfosfat (%48 P2O5) ve potasyum sülfat (%50 K2O)
gübrelerinden sağlanmıştır. Azot kaynağı olarak amonyum sülfat (%20,5N) gübresi
dekara 0, 100, 200, 300 ve 400 kg N/ha hesabıyla uygulanmıştır. 90 gün sonucunda
bitkiler hasat edilmiştir. Deneme sonucunda elde edilen sonuçlara göre bitki boyu, bitki
yaş ağırlığı ve kuru madde oranındaki en yüksek artışlar leonardit 1000 kg/ha-100 kg
N/ha (L1000-N100) uygulamasından elde edilmiştir. Bu artışlar hiçbir uygulamanın
olmadığı kontrol uygulamasına göre kıyaslandığında; bitki boyu, bitki ağırlığı ve kuru
madde oranında sırasıyla yaklaşık %16,74, %36,22 ve %14,78 oranlarında bir artışa
neden olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hümik asit, leonardit, mısır, azot.

EFFECT OF ORGANIC AND MINERAL FERTILIZERS ON YIELD AND


YIELD COMPONENTS OF MAIZE (Zea mays L.) GROWN UNDER THE SOILS
FORMED ON THE ALLUVIAL MATERIALS
ABSTRACT
This study was carried out to investigate the effects of leonardite, a material
which chemical fertilizer application.This study was carried as a pot experiment (20 cm
in diameter and 2000 g soil per pot) under greenhouse conditions. Study was conducted
as a randomized design as 5*5* factorial with 3 replicates as 1 plant (Maize), 5
leonardite (L), 0, 500, 1000, 1500, 2000 kg ha-1, nitrogen (N), 0, 100, 200, 300 and 400
kg ha-1 application. According to the available nutrients in soil basal fertilizers were
applied as triple superfosfate (48%P2O5) and potassium sulfate (50% K2O). as a nitrogen
source ammonium sulfate (20,5% N) were applied as a doses of 0, 100, 200, 300 and
400 kg N per ha. After 90 days of planting plants were harvested. According to the the
results the most effective application rate was increased as 1000kg L ha-1, 100kg N ha-1
treatment (L1000 N100) in plant height, weight and DM. As compared to the control group
this result were increased as 16,74%, 36,22% and 14,78% respectively.
Key Words: Humic acid, leonardite, maize, nitrogen.
861

GİRİŞ
Tarımsal üretimde yeni geliştirilen yöntemler olmasına rağmen, tarımın temeli
toprağa dayanmaktadır. Tarımsal alanlardan elde edilecek ürünün miktar ve kalitesini
artırmak amacıyla yapılan tarımsal faaliyetler, çeşitli kimyasalların kullanımı tarımsal
alanların sürdürülebilirliğini tehlikeye düşürebilmektedir. Tarımsal alanların yoğun ve
bilinçsiz olarak kullanımı, toprakta organik maddenin azlığına, toprağın fiziksel ve
kimyasal yapısının bozulmasına neden olmakta ve tarım alanlarının verimli ve
sürdürülebilir kullanılabilme yeteneklerini sınırlandırmaktadır. Toprak bozulmasına
sebep olan faktörlere bağlı olarak yapısı bozulan, verimini ve üretkenliğini kaybeden
toprakların ıslah edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla günümüzde çok çeşitli uygulamalar
yapılmaktadır. Ancak uygulanan yöntemlerin ekonomik açıdan uygun olması, hem
toprak yapısını düzenleyici hemde bitki gelişimini artırıcı olması zorunludur. Toprak
düzenleyicisi olarak kullanılan ve aynı zamanda doğrudan ve dolaylı bir şekilde bitki
gelişimini artıran humik asit içeren çeşitli organik toprak düzenleyicilerinin
kullanılmasının gerekliliği her geçen gün daha iyi bir şekilde anlaşılmaktadır.
Organik karakterli materyaller, toprağın tampon kapasitesini artırarak, besin
maddelerinin elverişliliğini artırarak bitkilerin bunlardan daha rahat faydalanmasını
sağlamaktadır. Organik karakterli materyallerde bulunan humat moleküllerinin etrafı
negatif yüklü olduğundan ve uygulanan gübrelerdeki besin maddelerinin topraktaki
negatif yüklü kil mineralleri tarafından sıkıca tutulmasını önleyerek bitkiler tarafından
daha kolay alınmasını sağlarlar (Chen ve Aviad 1990, Padem ve Öcal 1999).
Clapp et al.(1998), hümik maddeleri, son yıllarda bahçe bitkileri ve ziraat
yönetiminde uygulanan bitki büyüme düzenleyici ajan olarak belirlemiştir. Ancak bu
maddelerin doğadaki kompleksliğinden dolayı detaylı mekanizmalarının nasıl çalıştığı
halen daha anlaşılmamıştır. Hümik asidin bitki biyokütlesi, kök, sürgün ve çiçek
büyümesi üzerine pek çok etkisinin olduğu rapor edilmiştir. Hümik maddeler hümin,
fülvik asit ve hümik asitten oluşur ve bu madde leonardit, toprak ve turbadan farklı
ekstraklarla ekstrakte edilebilir.
Leonardit ve leonardit’ten elde edilen humik asitler bütün dünya ülkelerince
kabul edilmiş olan organik (ekolojik) tarıma tam uygunluk sertifikasına da sahiptir.
Gelişmiş ülkelerin tarımda kimyasal gübre ve ilaç kullanımına getirdikleri sınırlamalar
ve yasakların yanı sıra organik tarım ürünlerine olan talep artışları da leonardit
kullanımının hızla yaygınlaşmasında önemli bir etken olmaktadır.
Türkiye topraklarının organik madde içeriği genellikle düşüktür (Eyüpoğlu,
1998; Gezgin ve ark., 1999). Toprağa organik materyal uygulaması toprağın mevcut
organik madde miktarını artırmakta, buna bağlı olarak da toprağın agregat stabilitesini,
hava-su dengesini, erozyona karşı direncini ve topraktaki bitki besin elementlerinin
alımı üzerine olumlu etki yapmaktadır. Toprakta organik maddeyi yüksek düzeyde
tutmaya çalışmak hem pratik değildir, hem de çok pahalıdır. Organik gübreler toprağın
verimliliğinin arttırılmasında ve sürdürülebilirliğinde önemli rol oynamaktadır.
Dünyanın farklı bölgelerinde yapılan araştırmalar organik gübrelerin toprak özelliklerini
iyileştirdiği, ürünlerin verimini attırdığını göstermiştir (Olsen ve ark.,1970;
Sommerfieldth ve Change, 1985).
Ülkemizde kaba yem sıkıntısının yaşandığı dönemlerde genelde hayvanlarını
zorunlu olarak, besin maddesi içeriği düşük tahıl samanı ile beslemektedir. Silaj, besin
maddelerindeki değer kaybını en aza indiren su içeriği yüksek, kaba yem özelliği ile
tarımı ileri ülkelerde yoğun olarak kullanılmaktadır (Kılıç, 1997). Bugün bilinçli
hayvancılık yapılan işletmelerde silo yemi, hayvanların kış beslenmesinde verimliliği
güvence altına alan önemli bir uygulamadır (Kılıç, 1986). Çok yönlü kullanım alanına
sahip mısırın son yıllarda yeşil yem ve silaj üretimi ile ekim alanı artmıştır. Birim alan
862

veriminin yüksekliği, silaj yapımına uygunluğu ve elde edilen silajın besleme değerinin
yüksekliği gibi nedenlerle tercih edilen türler arasındadır.
Mısır silajı çok ekonomik olup, sulu tarım yapılan yerlerde dekardan 8-10 ton
silaj elde edilebilir. Bunun da besin değeri yaklaşık 26 ton arpaya eşdeğerdedir (Aytuğ
ve Karaman, 1996). Mısır bitkisi herhangi bir katkı maddesi kullanılmadan
silajlanabilme özelliğine sahiptir. Ayrıca birim alandan fazla miktarda ürün verme
özelliğine sahiptir. Bu nedenle de silajlık materyal olarak yaygın bir şekilde
kullanılmaktadır. Hibrid çeşitlerle yapılan araştırmalarda verimi etkileyen en önemli
faktörler arasında bitki sıklığı, gübreleme ve yetiştirme tekniklerinin bulunduğu
bildirilmektedir (Giskin ve Etran, 1986).
Mısırda azot dozu ile yapılan araştırmalarda; araştırıcılar dekara koçan
sayısının, koçan çapının, yaş koçan ağırlığının, sap kalınlığının, yaş sap ağırlığının artan
azot dozlarından olumlu etkilendiğini belirlemişlerdir (Podolak ve ark., 1984; Sade ve
Çalış, 1993; Aydın, 1991; Ülger ve ark., 1996),
Sahin (2001) yaptığı araştırmaya göre, mısır bitkisi genellikle her çeşit toprakta
yetişmekte fakat su tutma kapasitesi fazla, derin, humuslu, iyi havalanabilen ve besin
maddelerince zengin toprakları sevdiğini belirlemiştir. Ayrıca mısır yetiştirilecek
toprakların azot ve fosfor bakımından zengin olması beklenir. Mısır bitkisinden istenilen
verimi sağlayabilmek için aynı tarlaya üstüste ekilmemesi ve özellikle organik azotlu
gübrelerin verilmesi gerekir. Ülkenin farklı yörelerine göre çeşitli ekim nöbetleri
uygulanmaktadır. Bütün bunların yanısıra ülkemizde mısır üretiminde istenilen seviyeye
ulaşılabilmesi için kaliteli tohum kullanılmalı ve organik gübre kullanımının
yaygınlaştırılması gerektiğini belirtmiştir.
Bu çalışmanın amacı, organik madde yetersizliği nedeniyle düşük tampon
kapasitesine sahip toprakların üretkenliğini artırmak amacıyla toprak düzenleyicisi
olarak kullanılan ve aynı zamanda doğrudan ve dolaylı bir şekilde bitki gelişimini
artıran humik asit içeriği yüksek leonardit toprak düzenleyicisinin mineral ve mikrobiyal
gübre desteği ile mısır bitkisinin (Zea mays) verim unsurları ve besin içeriği üzerine
etkilerini ortaya koymaktır.

MATERYAL VE METOD
Araştırma, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, İşletme Müdürlüğü’ne ait
araziden 0-20 cm derinliğinden alınan toprak örneklerinde yürütülmüştür. Denemede
bitki materyali olarak OSSK-644 isimli sılajlık mısır (Zea Mays.) çeşiti, organik toprak
düzenleyicisi olarak leonardit (L), mineral azotlu gübre olarak amonyum sülfat (%20,5
N) kullanılmıştır. Deneme toprağı hafif alkalin yapıda, organik maddesi az, fosfor
içeriği bakımından yetersiz tınlı yapıda allüviyal materyaldir.
Deneme sera şartlarında 5×5x3 faktoriyel düzenlemede tam şansa bağlı deneme
desenine göre; 1 bitki (mısır), 5 leonardit dozu (0, 500, 1000, 1500, 2000 kg/ha), 5 azot
dozu (0, 100, 200, 300, 400 kg N/ha, %20,5 N içeren amonyum sülfat gübresi) olarak
muamele edilmiş ve 3 tekerrür olmak üzere toplam 75 saksıda yürütülmüştür. Denemede
Five Star firmasından temin edilen (pH= 6-7, %org.mad: 45, %Hümik asit + Fulvik asit:
61 ve % Max.nem: 25) katı formda leonardit materyali kullanılmıştır. Ayrıca bitkilerin
normal faaliyetini yürütebilmesi için gerekli olan P (240 kg/ha) ve K (80 kg/ha)
ihtiyaçları toprakta bulunan elverişli miktarları dikkate alınarak triple süperfosfat (%48
P2O5), ve potasyum sülfat (%50 K2O) gübrelerinden sağlanmıştır. Her bir saksıya
deneme başlangıcında 2 tohum ekilmiştir. Bitkiler büyüme periyodu içinde su ihtiyaçları
saf su ile karşılanarak, toprak nem düzeyi tarla kapasitesinin %70’inde tutulamya
çalışılmıştır. Sera koşullarının gün içerisindeki sıcaklık ve nem değerleri datalogger
863

(testo 175-H2 V01.10) kullanılarak ölçülmüş ve takribi sulama aralıkları belirlenmeye


çalışılmıştır. Bitkinin su ihtiyacını karşılamak amacıyla toprakta yarayışlı suyun %50’si
azalınca sulma yapılmıştır. Bu durumda her haftada her bir saksıya ortalama 500 ml su
verilmiştir. Deneme sonlandırılıncaya kadar (90 gün) toplam 7800 ml/saksı su
verilmiştir. Her bir muamelenin uygulandığı saksıdan hasat edilen bitkilere ait yaş
ağırlık, bitki boyu ve kuru madde miktarları belirlenmiştir. Ayrıca her bir muameleden
alınan kök (kök örneklerin tamamı), gövde (orta yaprakların bulunduğu bitkinin gövde
kısmından yaklaşık 10 cm lik bir gövde parçası alınmıştır) ve yaprak (bitkinin orta
kısımlarından 3 er adet yaprak örneği alınmıştır) numuneleri saf sudan geçirilerek
havada kurutulmuş ve daha sonra 68ºC etüvde 24 saat süreyle kurumaya bırakılmıştır.
Kuru ağırlıkları tespit edilen bitki örnekleri porselen havanda ezilerek kök–gövde-
yaprak aksamlarında makro ve mikro element analizleri yapılmıştır.
Denemede elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmesinde varyans analizi,
gruplar arasındaki farklılığın belirlenmesinde ise Duncan testi (Steel ve Torrie 1980)
uygulanmış ve bu amaçla SPSS paket programı (SPSS 1991) kullanılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Deneme Öncesi Toprak Örneğinin Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri
Toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları Çizelge 1’de
verilmiştir. Çizelge 1’den görüldüğü gibi toprak tekstür sınıfı tın, pH’sı nötr, organik
madde içeriği az sınıfına girmektedir. Kireç içeriği yönünden az, K ve Ca içeriği
bakımından fazla, Mg yeter ve fazla, P bakımından yetersiz, elverişli Fe içeriği
yönünden orta, Mn, Zn ve Cu içeriği yönünden yeterli sınıfına girmektedir (Anonymous
1980; FAO 1990; TOVEP 1991).
Çizelge 1. Denemede kullanılan toprak örneklerine ait bazı fiziksel ve kimyasal analiz
sonuçları
Toprak Elde Edilen Toprak Özellikleri Elde Edilen
Özellikleri Değerler Değerler
pH (1:2.5) 7.45 N, % 0.12
Organik M., % 1.40 Elverişli Fe, mg kg-1 3.40
Kireç, % 0.82 Elverişli Zn, mg kg-1 2.54
K, cmol kg-1 2.42 Elverişli Cu, mg kg-1 1.14
P, kg P2O5 da-1 2.70 Elverişli Mn, mg kg-1 5.48
Ca, cmol kg-1 12.48 Kum, % 30.70
Mg, cmol kg-1 2.12 Silt, % 35.90
Na, cmol kg-1 0.35 Kil, % 33.40

Farklı Dozlarda Leonardit ve Azot Uygulamalarının Mısır Bitkisinin Verim


Parametreleri Üzerine Etkisi
Farklı dozlarda leonardit, ve azotlu gübre uygulamasının bitki boyu, bitki yaş
ağırlığı ve kuru madde oranı üzerine leonardit, azot, leonardit*azot interaksiyonlarının
etkisi çok önemli olmuştur (Çizelge 2).
864

Çizelge 2. Farklı dozlarda leonardit, azot ve bakteri uygulamalarında mısır bitkisinde


bitki boyu, bitki yaş ağırlığı ve kuru madde miktarına ait varyans analizi sonuçları
(kareler ortalaması).
Bitki Boyu Bitki Yaş Kuru Madde
SD
(cm) Ağırlığı (gr) Miktarı (%)
Leonardit (L) 4 632,445** 3264,730** 47,634**
Azot (N) 4 630,795** 1348,032** 18,977**
L*N 16 43,376** 390,127** 5,689**
Hata 50 1,000 1,000 1,000

Bitki Boyu
Mısır bitkisinin bitki boyu, üzerine leonardit, azot ve leonardit*azot
interaksiyonunun etkisinin önemli olduğu belirlenmiştir (p<0,01). Leonardit
uygulamasına bağlı olarak, mineral azot uygulamasının bitki boyu üzerinde meydana
getirdiği değişim önemli etkiler göstermiştir. Uygulanan farklı dozlardaki leonardit
sonucu bitki boyu, 1000 kg/ha leonardit uygulamasına kadar artış göstermiş; ancak bu
noktadan sonra bitki boyunda azalmalar meydana gelmiştir (Çizelge 3). Kontrol
grubunda bitki boyu 113,50 cm; 1000 kg/ha uygulamasında 120,00 cm’e kadar artış
göstermiş ve 1500 kg/ha uygulamasında ise bitki boyu azalarak 110,50 cm’e düşmüştür.
Leonardit 1000 kg/ha dozunda elde edilen bitki boyu kontrol uygulamasına göre
%5,72’lik bir artış sağlamıştır.
Çizelge 3. Farklı dozlarda leonardit, azot uygulamaları sonucunda elde edilen bitki
boyuna (cm) ait ortalama değerler
Azot Dozu (kg/ha)
Leonardit Ortalama**
(kg/ha) 0** 100** 200** 300** 400**
0** 113,50cB 124,50aB 120,50bD 121,50bC 113,00cD 118,60D
500** 113,00dB 130,50bA 124,00cC 133,50aA 130,00bA 126,20B
1000** 120,00cA 131,50aA 132,50aA 132,00aA 126,50bB 128,50A
1500** 110,50eC 132,00aA 128,50bB 124,00cB 117,00dC 122,40C
2000** 98,00dD 115,50bC 120,50aD 114,50bD 112,00cD 112,10E
Ortalama** 111,00D 126,80A 125,20B 125,10B 119,70C 121,56

Azot dozlarının bitki boyu üzerine etkisi incelendiğinde; en yüksek bitki boyuna
hektara 100 kg azotlu mineral gübre uygulamasından (124,50 cm) elde edildiği
görülmektedir (Çizelge 3). Uygulanan azotlu gübreye bağlı olarak bitki boyu önce artan
oranlarda artış göstermiş daha sonra azotlu gübrenin miktarındaki artışla birlikte bitki
boyunda azalmalar görülmüştür.
Uygulanan leonardit ve azot dozlarının etkisi birlikte incelendiğinde, en yüksek
bitki boyuna hektara 1000 kg leonardit-200 kg mineral azot uygulamasından elde
edilmiştir (132,50 cm). Kontrol uygulaması ile (113,50 cm) kıyaslandığında bitki
boyunda %16,74’lük bir artış meydana gelmiştir (Çizelge 3).
865

Şekil 1. Leonardit uygulamasının farklı azot dozlarına bağlı olarak bitki boyu üzerinde
göterdiği değişim
Leonardit uygulamasının azot uygulamasına bağlı olarak olarak bitki boyu
üzerinde göstereceği en yüksek etkiyi tespit etmek amacıyla yapılan regrasyon
analizinde, optimum bitki boyunun elde edilebilmesi için hektara 1233 kg leonardit ve
100 kg/ha mineral azot uygulamasının gerektiğini ortaya koymaktadır (Şekil 1). Bu
dozun üzerinde yapılacak gübre uygulamaları bitki boyunda artışa neden
olmayacağından, uygulanan her birim doza karşılık elde edilen ürün düzeyi daha az
olacaktır. Yapılan benzer çalışmalarda uygulanan organik gübrenin bitki gelişimini
artırdığı belirlenmiştir (Günaydın, 1999).
Bitki Yaş Ağırlığı
Leonardit uygulamasına bağlı olarak, mineral azot uygulamasının bitki yaş
ağırlığı üzerinde meydana getirdiği değişim önemli etkiler göstermiştir. Uygulanan
farklı dozlardaki leonardit sonucu bitki yaş ağırlığı en yüksek 1000 kg/ha leonardit
uygulaması (146,18 gr) ile elde edilmiştir. Elde edilen bu değer kontrol (122,97 gr)
uygulamasına göre bitki yaş ağırlığında %18,87’lik bir artış sağlamıştır. Ancak bu
leonardit dozundan daha yüksek verilen dozlarda bitki yaş ağırlığında azalmalar
meydana gelmiştir (Çizelge 4).
Çizelge 4. Farklı dozlarda leonardit ve azotlu gübre uygulamaları sonucunda elde edilen
bitki yaş ağırlığına (gr) ait ortalama değerler
Azot Dozu (kg/ha)
Ortalama**
Leonardit 0 **
100 **
200** **
300 400 **

(kg/ha)
0** 122,97dC 130,28bC 126,23cE 138,39aB 112,36eE 126,05D
500** 126,42eB 129,40dC 136,45bC 132,13cD 158,06aA 136,49B
1000** 146,18cA 167,52aA 160,35bA 160,13bA 148,44dB 156,52A
1500** 113,50eD 144,50bB 148,87aB 134,26cC 131,76dC 134,58C
2000** 80,07dE 125,70bD 133,33aD 126,48bE 118,76cD 116,87E
Ortalama** 117,83E 139,48B 141,05A 138,28C 133,88D 134,10

Azot dozlarının mısır bitkisinin yaş ağırlığı üzerine etkisi incelendiğinde; en


yüksek bitki ağırlığına 300 kg azotlu mineral gübre uygulamasından (138,39 gr) elde
edildiği görülmektedir (Çizelge 4). Uygulanan azotlu gübreye bağlı olarak bitki yaş
ağırlığı genel olarak hektara 300 kg mineral azot uygulamasına kadar artış göstermiş
daha sonraki uygulama dozunda ise bitki yaş ağırlığında azalmalar meydana gelmiştir.
866

Uygulanan leonardit ve azot dozlarının birlikte uygulanması durumunda, en


yüksek bitki yaş ağırlığına hektara 1000 kg leonardit-100 kg mineral azot
uygulamasından elde edilmiştir (167,52 gr). Kontrol uygulaması ile (122,97 gr)
kıyaslandığında mısır bitkisinin yaş ağırlığında %36,22’lik bir artış meydana gelmiştir
(Çizelge 4).

B itk i Y aş A ğ ırlığ ı (g r/sak sı)


180 y = -8E -06x 2 + 0,0065x + 151,64
170 R 2 = 0,9728
160
150 0 kg N/ha
140 100 kg N/ha
130
200 kg N/ha
120
300 kg N/ha
110
100 400 kg N/ha

90
0 500 1000 1500 2000

Leonardit (kg/ha)

Şekil 2. Leonardit uygulamasının farklı azot dozlarına bağlı olarak mısır bitkisinin yaş
ağırlığı üzerinde göterdiği değişim
Leonardit uygulamasının azot uygulamasına bağlı olarak bitki yaş ağırlığı
üzerinde göstereceği en yüksek etkiyi tespit etmek amacıyla yapılan regrasyon
analizinde, optimum bitki ağırlığını elde edilebilmesi için hektara 980 kg leonardit-100
kg/ha mineral azot uygulamasının gerektiği ortaya koyulmuştur (Şekil 2).
Yapılan benzer çalışmalarda, birçok araştırıcı humik asitlerin bitki büyümesi ve
gelişimi üzerinde etkili olduğunu, düşük miktarlarda uygulandığında gelişimi olumlu
yönde etkilediğini; bununla beraber fazla miktarda uygulandığında gelişim üzerinde
etkisiz veya olumsuz etkilere sahip olduğunu belirtmişlerdir (Chen ve Aviad, 1990;
Padem ve Öcal, 1999).
Kuru Madde Miktarı
Leonardit uygulamasına bağlı olarak, mineral azot uygulamasının bitki kuru
madde miktarı üzerinde meydana getirdiği değişim önemli etkiler göstermiştir.
Uygulanan farklı dozlardaki leonardit sonucu en yüksek kuru madde miktarına 1000
kg/ha leonardit uygulaması (%17,54) ile elde edilmiştir. Elde edilen bu değer kontrol
(%14,78) uygulamasına göre bitki kuru madde miktarında %18,67’lik bir artış
sağlamıştır. Ancak bu leonardit dozundan daha yüksek verilen dozlarda bitki kuru
madde miktarında azalmalar meydana gelmiştir (Çizelge 5).
Azot dozlarının mısır bitkisinin kuru madde miktarı üzerinde gösterdiği etki
incelendiğinde; en yüksek kuru madde miktarına 300 kg azotlu mineral gübre
uygulamasından (%16,61) elde edildiği görülmektedir (Çizelge 5). Uygulanan azotlu
gübreye bağlı olarak kuru madde miktarı genel olarak hektara 300 kg mineral azot
uygulamasına kadar artış göstermiş daha sonraki uygulama dozunda ise bitki kuru
madde miktarında azalmalar meydana gelmiştir.
867

Çizelge 5. Farklı dozlarda leonardit ve azotlu gübre uygulamaları sonucunda elde edilen
bitki kuru madde miktarına (%) ait ortalama değerler
Azot Dozu (kg/ha)
Leonardit
(kg/ha) 0** 100** 200** 300** 400** Ortalama**

0* 14,78abB 15,19abC 15,15abC 16,61aB 13,49bC 15,04C


500** 15,17bB 15,53bBC 16,38bBC 15,86bB 18,99aA 16,39B
1000* 17,54bA 20,10aA 19,25abA 19,22abA 17,81bA 18,78A
1500** 13,62cB 17,34abB 17,86aB 16,12abB 15,81bB 16,15B
2000** 9,61bC 15,09aC 16,00aBC 15,18aB 14,25aBC 14,03D
Ortalama** 14,14C 16,65AB 16,93A 16,60AB 16,07B 16,08

Uygulanan leonardit ve azot dozlarının birlikte uygulanamsı durumunda, en


yüksek kuru madde miktarına hektara 1000 kg leonardit-100 kg mineral azot
uygulamasından elde edilmiştir (%20,10). Kontrol uygulaması ile (%14,78)
kıyaslandığında mısır bitkisinin kuru madde miktarında %35,99’luk bir artış meydana
gelmiştir.

Şekil 3. Leonardit uygulamasının farklı azot dozlarına bağlı olarak mısır bitkisinin kuru
madde miktarı üzerinde göterdiği değişim
Leonardit uygulamasının azot uygulamasına bağlı olarak kuru madde miktarında
göstereceği optimum etkiyi tespit etmek amacıyla yapılan regrasyon analizinde,
optimum kuru madde elde edilebilmesi için 980 kg/ha leonardit-100 kg/ha mineral azot
uygulamasının gerektiğini ortaya koymaktadır (Şekil 3).
Yapılan benzer çalışmalarda organik gübre uygulamasının bitkilerin kuru madde
miktarını ve dolayısıyla verimi artırdığı belirlenmiştir (Samet 2004; Tosun vd. 1987;
Yetim 1999; Gunes vd., 2007).
Besin Element İçeriği
Mısır bitkisinin besin elementi içeriği üzerine uygulanan organik ve mineral
gübrelerin etkisi incelendiğinde, leonardit uygulamasının genel olarak mısır bitkisinin
kök, gövde ve yapraklarının fosfor, azot ve kalsiyum içeriğine önemli derecede etki
ettiği, mineral gübre uygulamasına göre mısır bitkisinin azot ve fosfor içeriğinde daha
fazla artışa neden olduğu belirlenmiştir (Çizelge 6).
868

Çizelge 6. Organik ve mineral gübre uygulamalarının mısır bitkisinin besin elementi


içeriğine etkisi (kareler ortalaması)
Varyasyon
SD P N Ca Mg K Na
Kaynakları
Kök 4 574.70** 1.318** 5115.12** 55.84ns 9914.98* 152.27ns
Leonardit
Yaprak 4 1780.81** 1.444** 4392.50** 916.12** 1425.73ns 58.68**
(L)
Gövde 4 1222.74** 2.309** 7811.95** 742.90ns 6714.58ns 116.11ns
Kök 4 411.67** 0.928** 1224.56** 642.57** 5170.38** 150.41**
Azot (N) Yaprak 4 839.77** 0.836** 3446.02** 419.20ns 648.33ns 68.11**
Gövde 4 553.78** 1.257** 3015.46** 36.07ns 5041.70ns 137.69**
Kök 16 221.94** 0.001ns 6263.40** 115.59ns 8750.58ns 54.00ns
L*N Yaprak 16 451.66** 0.001ns 1075.42** 343.67ns 533.09ns 12.79*
Gövde 16 327.43** 0.002ns 7384.41** 83.11ns 8074.46ns 93.25ns
Kök 25 53.86 0.005 3361.96 96.62 3504.26 29.23
Hata Yaprak 25 107.64 0.005 4284.65 485.86 752.59 10.47
Gövde 25 92.29 0.007 5017.83 113.88 4810.97 89.56

Çizelge 6. (Devam)
Varyasyon
SD Fe Cu Zn Mn
Kaynakları
ns ** ns
Leonardit Kök 4 91.24 12.44 1.73 10.46ns
(L) Yaprak 4 17.91ns 11.45** 5.93** 7.86ns
Gövde 4 8.71ns 5.09** 31.85ns 4.15ns
Azot (N) Kök 4 264.11** 38.75** 8.62* 11.83**
Yaprak 4 78.35** 133.66** 21.95ns 35.58ns
Gövde 4 124.98** 68.51** 13.75** 12.87**
L*N Kök 16 121.23** 4.37* 1.28ns 10.19ns
Yaprak 16 12.13** 12.98** 4.61ns 15.30**
Gövde 16 29.46ns 6.48** 5.78ns 33.65**
Hata Kök 25 53.28 2.28 2.91 7.99
Yaprak 25 18.77 3.25 4.98 5.12
Gövde 25 13.43 1.44 6.24 7.48

Genel olarak uygulanan kimyasal ve mineral gübreler sonucunda mısır


bitkisinin makro element içeriğinde önemli değişimler gözlenirken, mikro element
içeriğinde ise mineral gübre uygulamasının etkisinin daha fazla olduğu görülmektedir.
Sonuç
Yapılan araştırma sonucunda leonardit ve mineral azot uygulamalarının ayrı ayrı
mısır bitkisinin verim-verim unsurları üzerine önemli düzeyde etkisi belirlenmiştir.
Uygulanan leonardit materyalin verim artırıcı etkisi ortama ilave edilen mineral azotlu
gübre ile daha da artmıştır. Ancak mineral azot gübrelemenin leonarditin verim gücünü
artırmakta ki etkisi, leonardit dozu arttıkça azalmış ve leonardit 1000 kg/ha
uygulamasından sonra mineral azot gübre uygulaması verim ve verim unsurlarında
önemli düzeyde azalışa neden olmuştur. Buna göre uygulanan leonardit dozundaki
artışla birlikte mineral azotlu gübre uygulamaları sonucunda sılajlık mısırdaki en yüksek
kuru madde miktarı hektara 1000 kg leonardit ve 100 kg N (L1000-N100) uygulamasından
elde edilmiştir. Söz konusu dozda elde edilen kuru madde oranı hiçbir uygulamanın
yapılmadığı kontrol uygulamasına göre %14,78 oranında kuru ot verimine neden
olmuştur.
Bu çalışmada leonardit gibi organik karakterli materyallerin tarımsal alanlarda
kullanımında, tek girdi olarak kullanımı yerine mineral gübrelerle desteklenmesinin
869

gerekliliği ve bu ikili kombinasyonda dozların iyi ayarlanmasının bir zorunluluk olduğu


ortaya konulmuştur.
Sonuçta leonardit gibi organik karakterli gübrelerin ekonomik olarak ucuza
sağlanabildiği bölgelerde tarımsal alanlarda güvenle kullanılabileceği ancak bitkiye
gerekli besin elementi sağlama yeterliliği bakımından bitki türüne bağlı olarak
değişmekle birlikte besin içeriğinin zenginleştirilmesi gerektiği ve uygulama dozunun
seçiminde sera çalışmaları yanında tarla çalışması ile sonuçların test edildikten sonra
yöre çiftçisine alternatif ucuz bir gübre materyali olarak önerilebileceği kanaatindeyiz.

KAYNAKLAR
Anonymous, 1980. Soil Testing and Plant Analysis. Bull. 38/1. Food Agriculture
Organization. Rome-Italy.
Aydın, H., 1991. Çukurova koşullarında İkinci ürün Mısır Bitkisinde (Zea mays L.)
Değişik Azot Dozları ve Sıra Arası Mesafelerinin Verim ve Verim Unsurlarına
Etkisi. Ç. Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Tarla Bitkileri Anabilim Dalı, Yüksek
Lisans Tezi. Adana, 55 sayfa.
Aytuğ, C.N. ve Karaman, M., 1996. Süt Sığırı Yetiştiricisinin El Kitabı. 1. Topkim
Araştırma Grubu Yayını, İstanbul.
Chen, Y.and Aviad, T., 1990. Effects of humic substances on plant growth. In:
Maccarthy, P., Calpp, C.E., Malcolm, R.L., Bloom, Readings. ASA and SSSA,
Madison, WI, pp.161-186.
Clapp, C.E., Liu, R., Cline, V.W., Chen, Y. and Hayes, M.H.B., 1998. Humic
substances for enhancing turfgrass growth. p. 227–234. In G. Davies and E.A.
Ghabbour (ed.) Humic substances: Structures, properties and uses. Royal Soc.,
Chem. Publ., Cambridge, UK.
Eyüpoğlu, F., 1998. Türkiye Topraklarının Verimlilik Durumu. Toprak Gübre Araştırma
Enst. Yay. Genel Yayın No: 220.
FAO, 1990. Micronutrient. Assessment at the country leaves an international study.
FAO Soils Bulletion 63. Rome.
Gezgin, S., Dursun, N., Hamurcu, M. ve Ayaslı, Y., 1999. Konya Ovasında Şeker
Pancarı Bitkisinde Beslenme Sorunlarının Toprak ve Bitki Analizleri ile
Belirlenmesi. Konya Pancar Ekicileri Koop. Eğitim ve Sağlık Vakfı Yayınları
28-32, Konya.
Giskin, J. and Etran, Y., 1986. Planting date and foliar fertilization of corn grown for
silage and grain under limited moisture. Argonomy Journal, 78, 475-476.
Günaydın, M., 1999. Yapraktan ve Topraktan Uygulanan Humik Asitin Domates ve
Mısır Gelişimi ile Bazı Besin Maddeleri Alımına Etkisi. Y. Lisans Tezi. Ankara
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Güneş, A., Ataoğlu, N., Esringü, A., Demirtaş, A. ve Turan, M., 2007. Organik kaynaklı
materyallerin ayçiçeği bitkisinin (Helianthus annuus L.) kuru madde ve gübre
kullanım etkinliği üzerine etkisi. Türkiye VII. Tarla Bitkileri Kongresi, 25-27
Haziran 2007, Cild: II, s: 764-767, Erzurum.
Kılıç, A., 1986. Silo Yemi Öğretimi. Bilgehan Basımevi, Bornova, İzmir, 327 sayfa.
Kılıç, A., 1997. Türkiye’de kaba yem üretimi ve yeterlilik düzeyi, Türkiye 1. Silaj
Kongresi, Bursa. 11-18.
870

Olsen, P. J., Hensler, R. J. and Attoe, O.J., 1970. Effects of Manure Application,
Aeration and Soil Sci. Soc. Am. Proc., 34. 222-225.
Padem, H., ve Öcal, A., 1999. Effect of humic acid applications on yield and some
characteristics of processing tomato. Acta Horticulturae, 487, 159-163.
Podolak, M., 1984. Effect of nitrogen fertiliser rates on some factors of quality of silage,
maise in the production region. Trnova, 9, 107-118.
Sade, B., ve Çalış, A., 1993. Erdemli ekolojik şartlarında ikinci ürün olarak yetiştirilen
cin mısır populasyonlarının (Zea mays L. everta ) verim ve verim unsurları
üzerine farklı bitki sıklıklarının etkileri, Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Dergisi, 3(5), 34-45.
Samet, H., 2004. Ahır gübresi ve hümik asitle birlikte yapraktan ve topraktan uygulanan
manganın biberde protein ile C vitamini içeriği ve bazı verim öğeleri üzerine
etkisi Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Toprak Anabilim Dalı
doktora tezi (2004)
Sommerfieldt, T.G. and Chang, C., 1985. Changes in Soil Properties Under Annual
Applications of Feedlot Manure and Different Tillage Practices. Soil Sci. Soc.
Am. J. 1985, 49, 983-987.
Steel, R.G., Torrie, J.H., 1980. “Principles and Procedures of Statistics” (2nd Ed.).
McDonald Book Co., Inc., New York, NY.
Tosun, F., Akten, Ş., Serin, Y., Altın, M., Akkaya, A. ve Çelik, N., 1987. Erzurum kıraç
şartlarında bazı ekim nöbeti sistemlerinin buğday verimine etkileri üzerine bir
araştırma. Türkiye Tahıl Sempozyumu, Tar. ve Orm. Araşt. Grubu, 6-9 Ekim
1987, Bursa.
TOVEP, 1991. Türkiye Toprakları Verimlilik Envanteri. T.C. Tarım Orman ve Köy
İşleri Bakanlığı. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü. ,
Ülger, A. C., Tansi, V., Sağlamtimur, T., Kızılşimşek, M., Çakır, B., Yücel, C.,
Baytekin, H. ve Öktem, A., 1996. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ikinci ürün
mısırda bitki sıklığı ve azot gübrelemesinin tane ve hasıl verimi ve bazı tarımsal
karakterlerine etkisi üzerinde araştırmalar. Ç. Ü. Z. F. GAP Tarımsal İnceleme
ve Geliştirme Proje Paketi Kesin Sonuç Raporu, Proje No:12/1. Ç. Ü. Z. F.
Genel Yayın No: 153, GAP Yayınları No: 94.
Yetim, S., 1999. Faklı Miktardaki Azot ve Humik Asitin Fasulye (Phaseolus vulgaris)
Bitkisinin Ürün Miktarı ile Azot Alımı ve Protein İçeriği Üzerine Etkileri. Y.
Lisans Tezi. Ankara Üniv. Fen Bil. Ens., Ankara.
871

KENTSEL ARITMA ÇAMURU VE AZOT UYGULAMALARININ KİREÇLİ


TOPRAKLARDA ARPA BİTKİSİNİN VERİMİ VE AĞIR METAL
KİRLİLİĞİNE ETKİLERİ1

Cafer TÜRKMEN2 Sevinç ARCAK3


2
Çanakkale O.M.Ü. Ziraat Fak. Toprak Böl., Çanakkale. turkmen@comu.edu.tr
3
Ankara Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Ankara. sarcak@agriankara.edu.tr

ÖZET
Kireçli bir toprak sisteminde farklı düzeylerde uygulanan kentsel arıtma çamuru
ve azotlu gübrenin, arpa (Hordeum vulgare L.) bitkisinin gelişimi ve bazı ağır metallerin
alımı üzerine etkisini belirlemek amacıyla yürütülen bu çalışmada; Ankara Merkezi Atık
Su Arıtma Tesisleri arıtma çamuru (kuru madde olarak; 0, 300, 600, 1200, 2400 ve 4800
kg da-1) ve azotlu gübrenin (% 46 üreden etkili madde olarak; 0, 3, 6, 9 kg da-1) farklı
düzeyleri iki yıl süreyle tarla şartlarında faktöriyel olarak denenmiştir.
Yalnızca arıtma çamuru uygulamalarıyla toprakta toplam Cd, Cu, Pb, Zn ve
alınabilir Cd, Cu, Ni, Pb, Zn konsantrasyonlarında artış olduğu ve bu artışların
istatistiksel olarak önemli olduğu görülmüştür (p<0.01). Bitkide ise; bitki boyu, başak
boyu, başakta tane sayısı, metrekaredeki başak sayısı, başakta tane verimi, bin tane
ağırlığı, dekara verim ile bitki sap ve tanesinde; N, P, Cd, Cu, Ni, Pb, Zn
konsantrasyonları ve incelenen ağır metallerin biyolojik alınabilirlik indekslerinin
arttığı, bu artışların da istatistiksel olarak önemli olduğu görülmüştür (p<0.01).
Yalnızca azot uygulamasıyla toprakta ekstrakte edilebilir Cd ve Pb artmış,
bitkide ise bitki boyu, başak tane sayısı, metrekaredeki başak sayısı, dekara verim
özellikleri ile bitki sapındaki N, K, Ni, Pb miktarındaki artışlar önemli bulunmuştur
(p<0.01). Bitki tanesinde; P, Cd, Cu, Ni, Pb, Zn miktarlarındaki artış ve bunlardan Ni’in
biyolojik alınabilirlik indeksindeki değişim önemli olmuştur (p<0.01).
İki yıllık uygulama olmasına rağmen yıl faktörü ile toprakta; toplam Cd, Ni, Pb,
Zn miktarlarındaki ve alınabilir Pb ve Zn miktarlarındaki değişim önemli olmuştur
(p<0.01). Bitkide ise; bitki boyu, başak boyu, başakta tane sayısı, metrekaredeki başak
sayısı, başakta tane verimi, bin tane ağırlığı, hasat indeksi, dekara verim ile bitki sapında
N, K, Cd, Cu, Ni, Pb, Zn ve tanesinde; N, P, K, Cd, Cu, Zn konsantrasyonları ve
incelenen ağır metallerin biyolojik alınabilirlik indekslerinin arttığı, bu artışın da
istatistiksel olarak önemli olduğu saptanmıştır (p<0.01).
Arıtma çamuru ve azotlu gübrenin birlikte uygulanmasıyla; topraktan alınabilir
Zn ile başakta tane sayısı, başakta tane verimi, dekara verim ile bitki sapındaki Pb
artışları önemli olmuştur (p<0.01).
Arıtma çamuru, azotlu gübre ve yıl faktörlerinin birlikte etkisi, toprakta; alınabilir
Zn ve bitkide; başakta tane sayısı ile dekara verim özelliklerinde görülmüştür (p<0.01).
Anahtar Kelimeler: Arıtma çamuru, azotlu gübre, arpa, verim, ağır metal.
1
Bu çalışma Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu tarafından TOGTAG-2924 proje
numarası ile desteklenmiş olan “Kireçli Toprak Sisteminde Kentsel Arıtma Çamurunun Arpa
Bitkisinin Gelişimi Bazı Ağır Metallerin Alımı Üzerine Etkisi” adlı doktora çalışmasının bir
kısmından yararlanılarak yapılmıştır.
872

EFFECTS OF MUNICIPAL SEWAGE WASTE TREATMENT AND


NITROGEN APPLICATIONS ON YIELD OF BARLEY AND HEAVY METAL
POLLUTION1
ABSTRACT
This study was conducted to determine the effects of various levels of municipal
waste treatment sludge and nitrogen fertilization, under a calcareous soil system, on
plant development of barley (Hordeum vulgare L.) and some heavy metal uptake.
Municipal waste treatment obtained from Ankara Central Waste Water Treatment Plant
(0, 300, 600, 1200, 2400 ve 4800 kg da-1 dry matter) and nitrogen (0, 3, 6, 9 kg da-1 46 %
Urea a.i.) were tried under field conditions.
With arıtma çamuru applications only, it was determined that total Cd, Cu, Pb,
Zn and available Cd, Cu, Ni, Pb and Zn concentrations showed a statistically important
increases (p<0.01). Plant length, spike length, grain number in spike, spike number per
square meter, grain yield in spike, 1000 grain weight, yield per decare along with N, P,
Cd, Cu, Ni, Pb, and Zn concentrations in plant stem and grain increased statistically
significant level. Biological uptake indices of the heavy metals studied also showed a
statistically significant increase (p<0.01).
With sole nitrogen treatments, soil extractable Cd and Pb increased and
increases in plant length, grain number in spike, spike number per square meter and
yield per decare along with N, K, Ni, Pb in the plant stem were found to be statistically
important. In the grain, the amount of increase in P, Cd, Cu, Ni, Pb, and Zn and the
change in the biological uptake index of Ni were important (p<0.01).
Year effects of the applications were statistically important on the total amount
of Cd, Ni, Pb, and Zn and extractable amount of Pb and Zn in the soil (p<0.01).
Following parameters showed statistically important increases: in the plant; plant length,
spike length, grain number in spike, spike number per square meter, grain yield in
spike, 1000 grain weight, harvest index, yield per decare, in the plant stem;
concentrations of N, K, Cd, Cu, Ni, Pb, and Zn, in the grain; concentrations of N, P, K,
Cd, Cu, and Zn, biological uptake indices of heavy metals studied (p<0.01).
Combined applications of municipal waste treatment sludge and nitrogen were
effective on soil extractable Zn and grain number in spike, grain yield in spike, yield
per decare along with Pb increases in plant stem (p<0.01).
The three way effects of municipal waste treatment sludge, nitrogen and year
were observed on soil extractable Zn and on grain number in spike and yield per decare
(p<0.01).
Key Words: municipal waste treatment sludge, nitrogenous fertilization, barley, yield,
heavy metal.
GİRİŞ
Çevre sorunlarının biz insanlar için en önemlisi şüphesiz atıklardır. Atıklarla, kayıp
ve kirlenme çok kısıtlı alıcı ortamlar olan; hava, su ve toprak kaynaklarında önemli sorunlar
oluşturmaktadır. Atık üretmemek mümkün olmadığına göre atıkları arıtmak ve yeniden
kullanmak daha akılcı bir yol olmaktadır. Alıcı ortamlardan suların kirlenmesiyle oluşan
atık sular; renk, görünüm, koku, çözünmüş ve askıdaki katı veya sıvı maddeler yönünden
tehlikeli ve pis olarak nitelenmesine rağmen yine de % 99.9’dan fazlası sudur (Lester 1996).
Bu gerçek göz önüne alınınca, kritik durumda olan su ayrı bir önem kazanmakta ve
arıtılması kaçınılmaz olmaktadır.
873

Atık suların arıtılmasıyla elde edilen arıtma çamurları tipik olarak organik karakterli (%
60 OM) olup, içinde % 3 azot, % 2 fosfor, % 0.5 potasyum gibi tarımda kullanılmakta olan besin
maddelerini, bunlarla birlikte çoğu ağır metalleri, organik ve biyolojik kirleticileri ve parazitik
organizma yumurtalarını içermektedirler (Arden 1977, Anonim 1996). Arıtma çamurlarının
özellikleri; arıtma şekline, ülkelere, şehirlere, mevsimlere ve beslenme alışkanlıklarına göre de
değişmektedir. Arıtma çamurlarının değişken bir yapı sergilemesi çevre açısından çoğunlukla
bertarafını gerektirmektedir. Arıtma çamurları dünyada; düzenli depolama, kompostlama,
yakma, araziye uygulama, tarım alanlarında kullanım gibi birçok şekilde bertaraf edilmektedir.
Ülkemizde arıtma çamurlarının tarım alanlarında kullanımı konusunda çok dikkatli
olunması; hangi tip çamur atığının, hangi toprağa, ne kadar, ne şekilde ve hangi
kriterlere göre verilebileceği sorularına bilimsel yanıtların bulunması gerekmektedir.
Bu çalışmayla, arıtma çamuru kullanan çiftçilerin bilinçlendirilmesi, ilgili kuruluşların
yararlanması ve ülkemiz arıtma çamurlarının tarımda kullanımı kapsamında veritabanına
katkısı düşünülmüştür.
MATERYAL VE METOD
Denemede materyal olarak; Ankara Merkezi Atıksu Arıtma Tesisi (AMAAT)
arıtma çamuru azotlu gübre (Üre, % 46 N) ve test bitkisi olarak da “Tokak” çeşidi iki
sıralı arpa (Hordeum vulgare L.) bitkisi kullanılmıştır. Deneme arazisi, Ankara’nın 45
km kuzey batısında bulunan AMAAT’nin çevrili alanı içinde olup; toprağı Soil Survey
Staff (Anonim 1993)’a göre incelenmiş ve “Typic Xeriofluvent” alt grubuna
yerleştirilmiştir. Araştırmada “Tokak 157/37” iki sıralı “Sertifikalı” arpa tohumu test
bitkisi olarak kullanılmıştır.
Verilerin Elde Edilmesi
Deneme, tesadüf parselleri deneme deseninde 3 tekerrürlü ve iki yıl tekrarlamalı
çakılı tarla denemesi şeklinde yürütülmüştür. Ekim işleminde 6 kg da-1 P2O5, % 42-44
P2O5 içeren Triple Süper Fosfat (TSP) gübresinden ayrıca uygulanmıştır. Ekim işlemi
ayarlanabilen, standart miktarda tohum ve gübre atabilen ekim makinesi ile metrekarede
500 adet tohum (± 30) veya 24 kg da-1 tohum olacak şekilde yapılmıştır.
Bitki gelişimleri süresince pestisit kullanılmamış ve hasat olgunluğuna gelen
bitkiler temmuz ayının ikinci haftasında hasat edilmiştir. Hasat, özel olarak üretilmiş
parsel biçerdöveri HEGE (Alman patentli hasat harman makinesi) ile yapılmıştır. Aynı
alanda çakılı olarak yürütülen denemenin ikinci yılında da birinci yıldaki işlemler aynen
tekrar edilmiştir.
Toprak ve arıtma çamurlarında yapılan temel analizler Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü laboratuvarlarında yapılmıştır.
Toprakta Yapılan Analizler ve Kullanılan Metotlar
Toprak reaksiyonu (pH); Jackson (1958), Toprak tuzluluğu (EC25, dS m-1);
Richards (1954), Toprak organik maddesi (OM %); Jackson (1962), Katyon Değişim
Kapasitesi (Cmol kg-1); Jackson (1958)-Chapman (1965), Toprakta NO3- ve NH4+ (mg
L-1); Bremner, J.M., (1965b), Toprakta toplam N (%); Bremner, J.M., (1965a), Toprakta
bitkiye yarayışlı P (mg kg-1); Olsen ve ark. (1954), Bitkiye yarayışlı K (mg kg-1); Carson
(1980), Toprak Tekstürü (% Kum, Silt, Kil); Bouyoucos (1951), Toprak kireci (%);
Richards (1954), Toprakta Toplam Cd, Pb, Cu, Zn ve Ni (mg l-1); ISO/DIS (1994-1995),
Toprakta Bitkiye yarayışlı Cd, Pb, Cu, Zn , Ni (mg l-1); Lindsay ve Norvell (1978).
Bitki Analizleri ve Verilerinin Elde Edilmesi
Bitki analizleri için her parselden 20 bitki örneği ve 0,25 m2 lik bir alan tesadüfi
olarak alınmıştır. Alınan örneklerde; bitki boyu (cm), başak boyu (cm), başakta tane
874

sayısı, başakta tane verimi (g), m2’de başak sayısı, bin tane ağırlığı, hasat indeksi (%)
analizleri; Yürür ve ark., (1981), dekara verim; Tosun ve Yurtman (1973), ağır
metallerin Biyolojik Alınabilirlik İndeksi (BAİ); Jarausch ve ark., (1999), bitkide
toplam N (%); Bremner J. M. (1965a), bitkide P (%); Olsen ve ark., (1982), bitkide K
(%); Jackson 1958, bitkide Cd, Pb, Cu, Zn ve Ni (mg kg-1); Johnson ve Ulrich (1959)
metotlarına göre yapılmıştır.
İstatistik Analizler
Araştırma sonuçları, üzerinde durulan özellikler bakımından, tekrarlanan
ölçümlü (repeated measurement) varyans analizi tekniği ile değerlendirilmiştir.
Denemedeki faktörlerden yıl faktörünün iki seviyesi, arıtma çamuru faktörünün altı
seviyesi (Ç0, Ç1, Ç2, Ç3, Ç4, Ç5), azot faktörünün ise dört seviyesi (N0, N1, N2, N3)
bulunmaktadır. Tekrarlanan ölçümler yıl faktörünün seviyelerinde yapılmış ve üçer
tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Esas etkilerin karşılaştırılmalarında ve İkili üçlü
interaksiyonların önemli olduğu durumlarda alt grup ortalamalarının
karşılaştırılmalarında “Duncan Çoklu Karşılaştırma Testi” kullanılmıştır.
Hesaplamalarda “SPSS 12.0”, MSTAT” paket bilgisayar programları kullanılmıştır.
Değerlendirmelerde Düzgüneş ve ark. (1987) ile Gürbüz ve ark. (2003)’den
yararlanılmıştır.
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA
Deneme materyallerinin bazı özellikleri Çizelge 1’de verilmiştir.
Çizelge 1. Deneme materyallerinin bazı özellikleri
Arıtma Çamuru
Özellikler Toprak*
I. Yıl II. Yıl
pH** 8.18 7.02 7.02
EC** (dS m-1) 1.11 2.55 2.75
OM (%) 0.93 36.39 35.68
N (%) 0.13 3.25 3.43
Alınabilir P (mg kg-1) 12 174.65 175.13
Alınabilir K (mg kg-1) 1178.13 7647.15 6879.28
KDK (cmol kg -1) 27.20 59.65 60.27
CaCO3 (%) 17.17 8.12 8.26
Kil (%) Ap horizonu 47.2 -- --
Silt (%) Ap horizonu 40.2 -- --
Kum (%) Ap horizonu 12.6 -- --
* Toprak etüdü ve sınıflaması için yapılan Ap horizonu örneklerine aittir (Türkmen ve Arcak, 2006)
** Saturasyon ekstraktında ölçülmüştür.
Arıtma Çamuru ve Azotlu Mineral Gübrenin Arpa Bitkisi Verimine ve Ağır Metal
İçeriğine Etkileri
Yapılan analizlerine göre; deneme toprağı ve arpa bitkisinde yıllara, azotlu
gübre uygulamasına ve arıtma çamurları uygulamasına göre çoğu özelliklerde
değişimler görülmüştür. Bu değişimlerden istatistiksel açıdan önemli olanlar Çizelge
2’de görülmektedir.
875

Çizelge 2. Arıtma çamuru ve azotlu gübrenin arpa verimine ve ağır metal içeriğine
etkileri (önemlilik durum çizelgesi)
Yıl x Yıl x Azot x Yıl x Azot
Özellikler Yıl Azot Çamur
Azot Çamur Çamur x Çamur
Bitki Boyu ** ** ** * **
Başak Boyu ** ** **
Başakta Tane Say. ** * ** ** ** *
2
m de Başak Say. ** ** ** **
Başakta Tane Ver. ** ** **
Bin Tane Ağırlığı ** **
Hasat İndeksi **
Dekara Verim ** ** ** * ** ** **
Bit. Sapında N ** ** ** **
Bit. Sapında P *
Bit. Sapında K ** **
Bit. Sapında Cd ** **
Bit. Sapında Cu ** **
Bit. Sapında Ni * * **
Bit. Sapında Pb ** ** ** **
Bit. Sapında Zn ** ** **
Bit. Tanesinde N * **
Bit. Tanesinde P ** * **
Bit. Tanesinde K ** **
Bit. Tanesinde Cd ** ** ** *
Bit. Tanesinde Cu ** ** **
Bit. Tanesinde Ni ** **
Bit. Tanesinde Pb ** **
Bit. Tanesinde Zn ** ** ** **
Topr. Toplam Cd ** ** **
Topr. Toplam Cu **
Topr. Toplam Ni **
Topr. Toplam Pb ** ** **
Topr. Toplam Zn ** **
Topr. Alınabilir Cd * **
Topr. Alınabilir Cu **
Topr. Alınabilir Ni **
Topr. Alınabilir Pb * * **
Topr. Alınabilir Zn ** ** ** ** ** **
Cd İndeksi ** **
Cu İndeksi ** **
Ni İndeksi ** * **
Pb İndeksi ** ** **
Zn İndeksi * **
*: p<0.01, **: p<0.05
Çizelge 2 incelendiğinde; uygulanan azotlu gübre ile istatistiksel olarak ilişkisi
bulunan parametreler çoğunlukla bitki özellikleri olurken, arıtma çamuru uygulamaları
ile daha çok ağır metallerin toprak ve bitkideki miktarlarının etkilenmiş olduğu
görülmektedir. Araştırmada materyal olarak ele alınan toprak ve arpa bitkisinin
özelliklerindeki değişimler, uygulamalar arasında etkileşimler (interaksiyonlar)
göstermekte ve bu durum bazı özelliklerde yıl faktörünün de devreye girmesiyle birlikte
üçlü interaksiyonları ortaya çıkarmaktadır. Deneme materyalleri üzerinde yapılan ölçüm
876

gözlem ve analizlerin değerlendirmeleri incelenen özelliklerin karakterlerine göre beş


bölüme ayrılarak ele alınmıştır.
Bunlar; Toprağın toprağın verimlilik özellikleri, arpa bitkisinin verimlilik
özellikleri, arpa bitkisinin (sap ve tane ) metal kapsamları, toprağın (toplam ve
alınabilir) metal kapsamları ve yapılan uygulamaların Biyolojik Alınabilirlik İndeksi
(BAİ) üzerine etkileri olarak sıralanabilir.
Denemede uygulamaların elde edilen gözlem verileri üzerine etkileri ile ilgili
istatistik bilgilere dayanılarak yorumlanan parametrelerden bir kısmı Türkmen ve Arcak
(2006) tarafından tartışılmıştır. Bu çalışmada da kalan verilerden büyük bir kısmı
gruplandırılarak tartışılmaya çalışılmıştır.
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Bitki Boyuna ve Başak Boyuna Etkisi
Bitki boyu ile ilgili varyans analiz tablosuna göre; yıl x azot ve yıl x çamur
interaksiyonlarının önemli olduğu görülmektedir (Çizelge 2).
Çizelge 3. Azotlu gübre uygulamalarının yıllara göre bitki boyu özelliğine etkileri*
Yıllar/Uygulamalar N0 N1 N2 N3
I. Yıl bitki boyu (cm) 99.11 A a 98.85 A a 98.54 A a 99.36 A a
II.Yıl bitki boyu (cm) 72.83 A b 73.94 A b 68.36 B b 72.64 B b
LSD0.050 : 2.471 (yıl x azot).

*:Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiki olarak önemli değildir. Büyük
harfler azot uygulamaları, küçük harfler ise yıllar arasındaki farkı ifade etmektedir

Arıtma çamuru uygulanan topraklarda yetişen arpa bitkisinde bitki boyu artan
çamur dozuna bağlı olarak artış göstermiş ancak ilk yıl bu artış önemli olmazken ikinci
yıl dozlar arasındaki fark önemli olmuştur (Çizelge 4).

Çizelge 4. Çamur uygulamaları ve yıl faktörünün bitki boyuna ve başak boyuna etkisi*
I. Yıl II. Yıl
Çamur Dozları Bitki Boyu, cm Başak Boyu, cm Bitki Boyu, cm Başak Boyu, cm
Ç0 97.93 A a 7.54 C a 67.87 C b 7.31 A a
Ç1 99.22 A a 7.73 C a 68.00 C b 7.21 A a
Ç2 98.37 A a 7.75 C a 71.47 BC b 7.60 A a
Ç3 98.95 A a 7.93 BC a 70.64 BC b 7.30 A b
Ç4 98.34 A a 8.83 B a 74.45 B b 7.25 A b
Ç5 101.1 A a 8.97 A a 79.23 A b 7.44 A b
LSD0.010 4.007 0.5763 4.007 0.5763
*Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiki olarak önemli değildir. Büyük
harfler çamur uygulamaları, küçük harfler ise yıllar arasındaki farkı ifade etmektedir.
Adak ve Gürsoy (2001), Ankara koşullarında 1998-1999 yıllarında 4 arpa hattı
ve tokak 157/37 iki sıralı arpa çeşidi ile yaptıkları araştırmada bitki boyunun 99.27-
113.10 cm arasında değiştiğini belirtmişlerdir.
Başak boyu ile ilgili varyans analiz tablosuna göre; yıl x çamur
interaksiyonunun önemli olduğu görülmektedir (Çizelge 2).
Arıtma çamuru uygulanan parsellerde yetişen arpa bitkisinde başak boyu yıllara
göre değişim göstermiştir (Çizelge 4).
877

Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Başak Tane Sayısına Etkisi


Başaktaki tane sayısı ile ilgili varyans analiz tablosuna göre; yıl x azot x çamur
interaksiyonu önemli olmuştur (Çizelge 2). Başakta tane sayısı yıllara, azot
uygulamalarına ve çamur uygulamalarına göre değişimler göstermektedir (Çizelge 5.)
Çizelge 5. Başakta tane sayısı üzerine çamur, azot ve yıl faktörünün birlikte etkisi***
Yıl/Uygulama N0 N1 N2 N3
Ç0 17.31 A a** 17.39 A a 17.06 ABC a 17.72 BC a
Ç1 17.64 A a 16.97 A a 17.72 AB a 17.89 B a
Ç2 16.97 A b 16.97 A b 18.84 A ab 20.52 A a
I B* Ç3 14.98 B a 16.08 A a 16.73 BC a 16.81 BC a
Ç4 16.32 A ba 17.06 A a 17.14 ABC a 17.47 BC a
Ç5 16.48 A ba 16.00 A a 15.52 C a 15.84 C a
Ç0 20.79 BC a 20.52 B a 21.25 AB a 21.07 B a
Ç1 19.01 C c 21.34 AB b 22.37 A b 24.70 A a
Ç2 21.34 B a 21.81 AB a 22.75 A a 22.09 B a
II A Ç3 23.52 A a 21.53 AB a 22.00 AB a 22.00 B a
Ç4 21.25 B b 23.33 A a 20.07 BC b 20.61 B b
Ç5 19.71 BC a 19.89 B a 18.58 C ab 17.72 C b
*:LSD0.010;0.2379 (yıl), **:LSD0.050;0.2144 (azot x çamur)

***Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiki olarak önemli değildir. Büyük
harfler çamur uygulamaları, küçük harfler ise azot uygulamaları arasındaki farkı ifade
etmektedir.
Geçit ve Adak (1988), Ankara koşullarında 84 adet iki sıralı arpa hattı ile
yaptıkları araştırmada bitki boyunun 47.40-80.70 cm, başak boyu 7.40-11.40 cm, tane
sayısının 15.66-26.66 ve tane verimi 151-528 g/m2 arasında değiştiğini belirtmişlerdir.
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin M2’de Başak Sayısına Etkisi
Metrekare deki başak sayısı; çamurun seviyelerine ve yıl x azot interaksiyonuna
göre değişmektedir (Çizelge 2). Azotlu gübre uygulanan topraklarda yetişen arpa
bitkisinde m2’de başak sayısı yıllara bağlı olarak değişim göstermiştir (Çizelge 6).
Çizelge 6. Metrekarede başak sayısına azot uygulamaları ve yıl faktörünün etkisi *
Yıllar/Uygulamalar N0 N1 N2 N3
I. Yıl m2’de başak sayısı 22.79 A a 22.85 A b 22.91 A b 22.90 A b
II.Yıl m2’de başak sayısı 23.21 C a 23.73 B a 24.43 A a 24.10 AB a
LSD0.010;0.5078 (yıl x azot)

* : Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiki olarak önemli değildir. Büyük
harfler azot uygulamaları, küçük harfler ise yıllar arasındaki farkı ifade etmektedir
Ayrıca metrekaredeki başak sayısı bakımından çamurun; kontrol düzeyi ile Ç1,
Ç2, Ç3, Ç4, Ç5 arasında farklılık vardır (LSD0.010;0,4283). Diğer gruplar arası fark
önemsizdir. Arıtma çamuru uygulanan topraklarda yetişen Arpa bitkisinde m2’de başak
sayısı Ç0; 22.76 adet–Ç5; 23.53 adet arasında değişmiştir.
Yapılan çalışmalarda (Tosun ve Yurtman 1973, İkiz 1976, Atlı ve ark. 1989,
Tosun ve ark. 1993, Tugay ve Bozkurt 1999). Benzer değerler bulunmuştur.
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Başak Tane Verimine Etkisi
Başaktaki tane verimi; yıllara göre ve azot x çamur interaksiyonuna göre önemli
değişim göstermiştir (Çizelge 2). Başak tane verimi 1. yıl 0.911 g iken 2. yıl 1.01 g
olarak değişim göstermiştir (LSD0.010;0.01414).
878

Çamur x azot interaksiyonunda ise, başakta tane verimi, önce artmış olmasına
rağmen sonra yeniden azalmış, Ç5 dozunda kontroldan düşük değer elde edilmiştir
(Çizelge 7).
Çizelge 7. Başak tane verimine azot uygulamaları ve arıtma çamurunun birlikte etkisi*
Uygulama N0 N1 N2 N3
Ç0 0.93 Ba 0.93 Ba 0.94 Aa 0.94 Ba
Ç1 0.93 Ba 0.95 AB a 0.96 Aa 0.98 AB a
Ç2 0.98 AB a 0.98 AB a 1.00 Aa 1.03 Aa
Ç3 1.01 A a 0.96 AB a 0.98 Aa 0.98 AB a
Ç4 0.98 AB a 1.01 Aa 1.01 Aa 1.01 AB a
Ç5 0.98 AB a 0.94 AB a 0.94 Aa 0.86 Cb
LSD0.010;0.06925 (Azot x Çamur)
* : Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiki olarak önemli değildir. Büyük
harfler çamur uygulamaları, küçük harfler ise azot uygulamaları arasındaki farkı ifade etmektedir
Benzer çalışmalara birçok araştırmacı tarafından değinilmiştir. (Tosun ve
Yurtman 1973, İkiz 1976, Atlı ve ark. 1989, Tosun ve ark. 1993, Tugay ve Bozkurt
1999).
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Bin Tane Ağırlığına Etkisi
Bin tane ağırlığı yıllara ve çamur uygulamalarına göre değişmektedir (Çizelge
2). Bin tane ağırlığı; 1. yıl 39.42 g olur iken 2 . yılda 42.5 g olmuştur (LSD0.010;0.7707).
Artan çamur dozuna bağlı olarak da bin tane ağırlığı artış göstermiştir.
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Bitki Hasat İndeksine Etkisi
Hasat indeksi yıl faktörünün değişimiyle önemli olmuştur (Çizelge 2). Bu
indeks 1. yılda % 31.68 iken 2 . yılda % 33.4 şeklinde artış göstermiştir
(LSD0.010;1.593). Yapılan birçok araştırmada arpa bitkisinin verim unsurlarının çevre
faktörlerine bağımlı değişimler gösterebileceği belirtilmiş ve bu özelliklerden hasat
indeksinin de tane verimi ile ilişkili, değişken bir parametre olduğu belirtilmiştir (Tosun
ve Yurtman 1973, İkiz 1976, Atlı ve ark. 1989, Tosun ve ark. 1993, Tugay ve Bozkurt
1999).
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Dekara Tane Verimine Etkisi
Dekara verim yıl x azot x çamur interaksiyonunda önemli olmuştur (Çizelge 2,
8).
Çizelge 8. Dekara verim üzerine çamur, azot ve yıl faktörlerinin birlikte etkisi***
Yıl/Uygulama N0 N1 N2 N3
Ç0 250.6 A a**I* 251.6 A a I 260.0 AaI 256.4 B a I
Ç1 251.6 A a I 256.8 A a I 265.5 A a II 271.0 B a II
Ç2 253.9 A b I 258.7 A b II 287.6 A ab I 313.5 A a I
I. Yıl Ç3 253.8 A a II 263.2 A a I 286.2 A a II 290.2 AB a I
Ç4 283.7 A a I 285.3 A a II 294.9 AaI 287.8 AB a I
Ç5 280.5 A a I 275.7 A a I 266.9 AaI 254.7 B a II
Ç0 232.0 C b I 248.7 D ab I 272.7 CaI 277.5 C a I
Ç1 251.8 C c I 269.8 CD c I 309.0 ABC b I 344.7 A a I
Ç2 266.1 BC b I 314.4 AB a I 312.9 AB a I 338.7 AB a I
II. Yıl Ç3 306.0 A ab I 291.5 BC b I 329.4 AaI 326.2 AB ab I
Ç4 298.0 AB ab I 331.7 A a I 329.1 AaI 274.1 C b I
Ç5 290.3 AB a I 310.2 AB a I 290.0 BC a I 302.3 BC a I
*LSD0.010;36.27 (yıl), **LSD0.010;34.93 (azot x çamur)
879

***:Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiksel olarak önemli değildir. Büyük
harfler çamur uygulamaları, küçük harfler ise azot uygulamaları arasındaki farkı, romen
rakamları ise yıllar arasındaki farkı ifade etmektedir.
Yıllara göre dekara verimler arasında fark olup, bu farklar çamur x azot
interaksiyonundaki bütün dozlarda görülmemektedir. Dekara verim, verim
parametrelerinden en çok dikkate alınan ve özellikle çiftçilerin ilgisini çeken konu
olmaktadır. Elde edilen verim değerlerine göre en yüksek verim, 344.7 kg da-1 ile ikinci
yılda Ç1 x N3 interaksiyonunda ve en düşük verim 232 kg da-1 değeri ile yine ikinci yılda
görülmüştür. Arıtma çamurunun her iki yılda da özellikle Ç2, Ç3 ve Ç4 dozlarındaki
verim artışları istatistiksel olarak önemli olmuştur. (Çizelge 8).
Verimi baz alan ve farklı ekim ve gübreleme tekniklerinin ve farklı ekolojik
koşullarda araştırıldığı birçok araştırma sonuçlarında benzer sonuçlar elde edilmiştir
(Akbay 1970, Tosun ve Yurtman 1973, İkiz 1976, Geçit ve Adak 1988, Atlı ve ark.
1989, Çölkesen ve Kaynak 1992, Tosun ve ark. 1993, Akman ve ark. 1999, Tugay ve
Bozkurt 1999, Sönmez ve Yılmaz 2000).
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Bitki Sapı N Kapsamına Etkisi
Bitkinin sapındaki azot; yıl x çamur interaksiyonu ve azot seviyelerine göre
değişmektedir (Çizelge 2). Bitkinin sapındaki N; N0 ( % 0.84)düzeyi ile N2 (%0.99) ve
N3 (% 1.01) düzeyleri arasında ve, N1 (% 0.91) ile N3 düzeyleri arasında farklılık vardır
(LSD0.010;0.07997). Aşağıda yıl x çamur interaksiyonundaki bitki sapı N kapsamı
değişimleri görülmektedir (Çizelge 9).
Çizelge 9. Sap azot kapsamına çamur uygulamaları ve yılların birlikte etkisi*
I. Yıl II. Yıl
Çamur Dozları
Sap N içeriği (%) Sap N içeriği (%)
Ç0 0.66 BC a 0.60 Ea
Ç1 0.65 Ca 0.68 Ea
Ç2 0.69 BC b 0.85 Da
Ç3 0.80 Bb 1.05 Ca
Ç4 1.03 Ab 1.43 Ba
Ç5 1.60 Ab 1.64 Aa
LSD0.010;0.1378 (çamur), LSD0.010;0.1428 (yıl)
*:Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiki olarak önemli değildir. Büyük harfler çamur
uygulamaları, küçük harfler ise yıllar arasındaki farkı ifade etmektedir.

Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Bitki Sapı P Kapsamına Etkisi


Bitkinin sapındaki fosfor sadece çamurun seviyelerine göre değişmiştir (Çizelge
2). Bitkinin sapındaki fosfor miktarı bakımından çamurun; Ç0 düzeyi P içeriği ( %
0.025) ile Ç4 (% 0.055) ve Ç5 (% 0.053) düzeyleri arasında farklılık vardır
(LSD0.050;0.01835), diğer gruplar arası fark önemsizdir.
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Bitki Sapı K Kapsamına Etkisi
Bitkinin sapındaki potasyumun azot ve yıl değişkenlerinin seviyelerine göre
değiştiği görülmektedir (Çizelge 2). Bitkinin sapındaki K bakımından azotun; N0; % 1.95
ve N1; % 1.84 düzeyleri ile N2; % 2.84 ve N3; % 2.39 düzeyleri arasında farklılık vardır.
Diğer gruplar arasındaki fark önemsizdir (LSD0.010;0.3039). Arpa bitkisi sapında
belirlenen K miktarları yıllara göre de değişim (LSD0.010;0.1696) göstermiş olup, 1. yıl K
% 1.5 iken 2. yıl bu değer % 2.76 olarak artış göstermiştir. Goodall (1948), arpa bitkisi
samanı K kapsamları ile ilgili olarak hasatta % 1.01 seviyesini eksiklik görülmeyecek orta
değer olarak belirtmektedir.
880

Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Bitki Tanesi N Kapsamına Etkisi


Bitkinin tanesindeki azot; yıl ve çamur faktörlerine göre değişmektedir (Çizelge
2). Arpa bitki tanesi N içerikleri yıllara göre, 1. yıl % 3.19 N iken 2. yıl % 3.04 N şeklinde
azalma göstermiştir (LSD0.050;0.1294). Bitki tanesindeki N miktarı bakımından çamurun;
düzeyleri arasındaki farklar da aşağıda görülmektedir. Çizelge 10).
Çizelge 10. Bitki tanesinde azot, fosfor ve potasyum kapsamlarına çamurun etkisi*
Çamur Dozları Bitki tanesinde N (%) Bitki tanesinde P (%) Bitki tanesinde K (%)
Ç0 2.59 C 0.322 C 0.446 B
Ç1 2.70 C 0.353 B 0.470 AB
Ç2 3.08 AB 0.375 A 0.478 AB
Ç3 3.33 A 0.384 A 0.490 A
Ç4 3.46 A 0.390 A 0.487 A
Ç5 3.53 A 0.398 A 0.485 A
LSD0.010 0.2824 0.02449 0.3463
*:Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiksel olarak önemli değildir.
Genel olarak arpa bitki tanesi N içeriği % 1.25- % 3 arasında değişmekte olup,
optimum N değerleri % 1.75-3 ‘tür (Benton ve ark., 1991). Buna göre araştırma
bitkisinin 1. yıl N içerikleri optimum değerden yüksek iken, 2. yıl azalma gösterip
optimum değere yaklaşmıştır (Çizelge 10).
Bozkurt ve ark. (2000), kentsel arıtma çamurunun kışlık arpada azot kaynağı
olarak kullanılmasına yönelik yaptıkları çalışmada; İnorganik azotlu gübre ile arıtma
çamurunu karşılaştırmışlar ve bütün uygulamalarda kontrole göre bitkide azot içeriği ve
alımının arttığını, bu artışın arıtma çamuru uygulamalarında daha fazla olduğunu
belirtmişlerdir.
Sönmez ve Yılmaz (2000), azotlu ve fosforlu gübre uygulanan arpada azot
uygulamalarının bitkide N’u artırırken P, K, Ca, Mg, Cu, Zn, Fe, ve Mn’ı azalttığını,
fosforlu gübrenin ise P ve Mn içeriğini artırdığını bildirmişlerdir. Benzer sonuçlar
Katkat ve ark. (1989) ve Fangmeir ve ark. (1997) tarafından da değinilmiştir.
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Bitki Tane P Kapsamına Etkisi
Bitkinin tanesindeki fosfor azotun, çamur ve yılın her birindeki değişime göre
değişim göstermektedir (Çizelge 2). P içerikleri yıllara göre; 1. yıl % 0.34 P iken 2. yıl
% 0.41 P şeklinde değişim göstermiştir (LSD0.010;0.01414). Bitkinin tanesindeki P
bakımından azotun; N0; % 0.383 düzeyi ile N1; % 0.356, N2; 0.367, N3; % 0.374
düzeyleri arasında da da farklılıklar vardır (LSD0.050;0.01499). Diğer gruplar arasındaki
fark önemsizdir. Bitkinin tanesindeki P miktarı bakımından çamurun; düzeyleri arasında
fark oluşmuşken diğer gruplar arası fark önemsiz çıkmıştır (Çizelge 10).
Greaves ve Pittman (1946), arpa bitkisi tane P kapsamları ile ilgili olarak
hasatta % 0.32 seviyesini eksiklik görülebilen seviye olarak belirtirlerken % 0.44
seviyesinin orta seviye olduğunu belirtmişlerdir. Genel olarak arpa bitki tanesi P
kapsamı %0.15->0.50 arasında değişmekte olup, optimum değerler ise % 0.20-0.50
olarak belirtilmektedir (Benton ve ark. 1991).
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Bitki Tane K Kapsamına Etkisi
Bitkinin tanesi K kapsamı çamur ve yıla göre değişimler göstermiştir (Çizelge
2). Bitki tanesi K içerikleri; 1. yıl % 0.416 K iken 2. yıl % 0.537 K şeklinde değişim
(LSD0.010;0.01414) göstermiştir. Bitkinin tanesindeki potasyum miktarı bakımından
çamurun; düzeyleri arasında da farklılık vardır. Diğer gruplar arası fark önemsizdir
(Çizelge 10).
881

Genel olarak arpa bitki tanesi K kapsamı % 1.25 ile % 3 arasında değişmekte
olup, optimum değerler ise % 1.50 ile % 3 olarak belirtilmektedir (Benton ve ark. 1991).
Moreno ve ark. (1996), 20 ve 80 t ha-1 arıtma çamuru ilave ettikleri toprakta arpa
bitkisinin tanesinde K değerlerini sırasıyla 5.6 ve 5.3 mg kg-1 olarak belirlemiş, ancak
çamura bağlı olarak bitki tanesi K kapsamındaki düşüşün istatistiksel olarak önemli
olmadığını belirtmişlerdir.
Arpa Bitkisinin Ağır Metallerle İlgili BAİ Değerleri
Buraya kadar beş bölüme ayrılarak inceleneceği belirtilen verilerden arpa
bitkisinin verimlilikle ilgili özellikleri tartışılmıştır. Bu bölümde ise; ağır metallere
değinilecektir. Biyolojik alınabilirlik indeksi (%BAİ)=Bitkide ağır metal
konsantrasyonu / Toprakta ağır metal konsantrasyonu x 100 şeklinde ifade edildiğine
göre arpa bitkisi (sap+tane) ve topraktaki (toplam) beş ağır metalle ilgili miktarlar
doğrudan BAİ hesabına katılmaktadır.
Bu çalışmada değinilemeyecek olan topraktan alınabilir metaller ise yazarın
doktora tezinde (Türkmen, 2004) detaylarıyla tartışılmıştır.
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Cd BAİ’ne Etkisi
Kadmiyum alınabilirlik indeksi, yıl ve çamurun seviyeleri arasındaki farklara
göre değişim göstermiştir (Çizelge 2). Cd için değişim (LSD0.010;0.3267), 1. yıl % 5.79
Cd iken 2. yıl % 6.24 Cd şeklinde olmuştur. Arıtma çamuru uygulanan topraklarda Cd
için alınabilirlik indeksi çamurun seviyelerine göre de değişmiştir (Çizelge 11).
Çizelge 11. Cd, Cu, Ni, Zn BAİ’lerine çamur uygulamalarının etkisi*
Çamur Dozl. Cd BAİ (%) Cu BAİ (%) Ni BAİ (%) Zn BAİ (%)
Ç0 4.63 B 11.39 E 0.46 E 49.85 C
Ç1 5.94 A 13.35 D 0.54 D 56.39 BC
Ç2 6.27 A 13.81 CD 0.59 CD 65.85 AB
Ç3 6.77 A 14.59 BC 0.64 BC 71.56 A
Ç4 6.53 A 15.71 AB 0.69 B 67.03 AB
Ç5 5.97 A 16.43 A 0.79 A 67.62 AB
LSD0.010 1.208 1.163 0.05475 12.52
* : Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiksel olarak önemli değildir.
McGrath et al. (2000); marul, ıspanak ve şeker pancarının arıtma çamuru
uygulaması ile Cd transfer katsayısının arttığını belirten araştırmacılardandır. Özkutlu
(2004), makarnalık buğday ile sera koşullarında yaptığı denemede Zn eksikliğinde
uygulanan Cd’un bitki tanesinde çarpıcı olarak arttığını belirtmiştir. Bu görüşünü Wu et
al. (2003) ile de desteklemiştir. Alloway (1995), bitki Cd kapsamlarının 0.1-1 mg kg-
1
olduğunu ve bunu da etkileyen en önemli unsurun toprak pH’sı olduğunu belirtmiştir.
Dowdy et al. (1999), arıtma çamuru uygulanmış topraklarda yetiştirilen bitkilerde 18 yıl
sonrasında bile Cd ve Zn’nun biyolojik alınabilirliklerinin olduğunu belirtmişlerdir.
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Cu BAİ’ne Etkisi
Bakır alınabilirlik indeksi de yıl ve çamurun seviyeleri arasındaki farklara göre
değişim göstermiştir (Çizelge 2). Cu indeksinin yıllara göre değişimi (LSD0.050;0.3587)
olup, 1. yıl % 14.41 Cu iken 2. yıl % 14.01 şeklinde olmuştur. Çamur uygulanan
topraklarda Cu için alınabilirlik indeksi artan çamur dozuna bağlı olarak artmıştır
(Çizelge 11).
Bozkurt vd. (2001), yaptıkları çalışmada arpa bitkisinin arıtma çamuru
uygulanan topraklarda daha fazla tanede Cu kaldırdığını ancak topraklardaki seviyesinin
toksik sınır altında kaldığını belirtmişlerdir.
882

Cu elementinin ekolojideki en büyük kaynağı tarımsal şavaş ilaçları olmaktadır,


bakırın bu özelliğinin doğal sonucu olarak bitki bünyesine alınımı kadar doğrudan
canlılara temas şeklinde oldukça yüksek seviyelerde bakır doğaya yüklenilmektedir. Bu
konuda Hayes ve Theis (1978) yaptıkları çalışmada metan bakterilerinin metallerden
etkilenme sıralamasını Ni>Cu>Pb>Cr>Zn şeklinde yapmışlardır.
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Ni BAİ’ne Etkisi
Nikel alınabilirlik indeksi; yıl, azot ve çamurun seviyelerindeki değişime göre
değişmektedir (Çizelge 2). Yıllara göre değişim (LSD0.010;0.0374); 1. yıl % 0.64 Ni iken
2. yıl % 0.59 Ni şeklinde olmuştur. Azotlu gübre uygulanan topraklarda Ni alınabilirlik
indeksi % 0.59 (N0) – 0.64 (N1) değerleri arasında belirlenmiştir. N0 uygulaması ile
diğer uygulamalar arasında fark (LSD0.050;0.03351) şeklinde olmuştur. Nikel için
alınabilirlik indeksi artan çamur dozuna bağlı olarak da artmıştır (Çizelge 11).
Nikel için Kloke et al. (1984), transfer katsayısının Cd gibi yüksek olmadığını
ancak yine de potansiyel tehlike olması nedeniyle dikkat edilmesi gerektiğini
belirtmişlerdir. Yapılan araştırmalarla nikelin kurşun ve bakıra göre daha çok biyolojik
olarak alınabilirliği ortaya çıkartılmıştır (Sauerbeck, 1991).
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Zn BAİ’ne Etkisi
Çinko alınabilirlik indeksi; yıl ve çamurun sevileri arasındaki farklara göre
önemli değişimler göstermiştir (Çizelge 2). Zn alınabilirlik indeksinin yıllara göre
değişimi (LSD0.050;5.630), 1. yıl % 66.54 Zn iken 2. yıl % 59.57 Zn şeklinde olmuştur.
Arıtma çamuru Zn alınabilirlik indeksini % 49.85 (Ç0) – 71.56 (Ç3) değerleri
arasında değiştirmiş olup Ç3 seviyesindeki değerin verime paralel olarak en yüksek
değerlerden olması dikkat çekmektedir (Çizelge 11).
Zn’nun bitki tarafından alınabilirliğinin Cd’a göre düşük olduğuna dair bazı
araştırmalar bulunmaktadır (Kloke et al. 1984, Moreno et al. 1996, Wu et al. 2003).
Arıtma Çamuru ve Azotlu Gübrenin Pb BAİ’ne Etkisi
Kurşun alınabilirlik indeksi, çamurun ve yılın seviyeleri arasındaki farka göre
ve yıl x çamur interaksiyonuna göre önemli değişim göstermektedir (Çizelge 2). Yıl x
çamur interaksiyonu önemliyken yıl ve çamur değişkenleri ayrı ayrı incelenmemiştir.
Çamurun seviyeleri bakımından özellikle ikinci yıldaki farklar dikkati
çekmektedir(Çizelge 12).
Çizelge 12. Pb BAİ’ne çamur ve yıl uygulamalarının birlikte etkisi*
I. Yıl II. Yıl
Çamur Uygulamaları
Pb BAİ, % Pb BAİ, %
Ç0 2.48 AB a 2.63 Aa
Ç1 2.40 AB a 2.22 AB a
Ç2 2.54 AB a 2.24 AB a
Ç3 2.35 AB a 1.96 BC b
Ç4 2.14 Ba 1.72 Cb
Ç5 2.69 Aa 1.93 BC b
LSD0.010;0.3428 (yıl), LSD0.010;0.4036 (çamur)
*:Aynı harfle gösterilen uygulamalar arasındaki fark istatistiksel olarak önemli değildir. Büyük
harfler çamur uygulamalarını, küçük harfler ise yıllar arasındaki farkı ifade etmektedir.
Hernandez ve ark. (1991), Organik maddesi düşük kireçli bir toprakla yaptıkları
verim denemesinde; anaerobik arıtma çamurunun hem mısırda hem de buğdayda verimi
arttığını, bunun yanında Pb’nun da içinde bulunduğu bir grup ağır metalin, toprakta
883

toplam ve alınabilir miktarlarını da arttığını ve bu metallerin ayni zamanda bitkilerin


türüne bağlı olarak bünyelerinde de artış gösterdiğini belirtmişlerdir.
Sonuç
Arıtma çamurları yeterli araştırmalar yapılmadan topraklara uygulanmamalı
yalnızca ürün verimine göre tarımda kullanımı önerilmemelidir. Ülkemizde bu konudaki
araştırmalar teşvik edilmeli ve ilgili yönetmeliklere yeniden göz atılmalıdır.

KAYNAKLAR
Adak, S. ve Gürsoy, M. 2001. Bazı iki sıralı arpa hatlarında farklı azot dozlarının verim ve kalite
ögelerine etkileri. (Yüksek Lisans Tezi) Ankara Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü; Ankara
Akman, Z., Karadoğan T. ve Çarkçı K. 1999. Farklı azot ve fosfor dozlarının arpanın verim ve verim
öğeleri üzerine etkileri. Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Dergisi, 8 (1-2) s .17-27.
Alloway B.J. 1995. Heavy metals in soils. Blackie, London. pp; 122-152.
Anonim, 1993. Soil survey manual, USDA Handbook No: 18, Washington D.C.
Anonim, 1996. The use of reclaimed water and sludge in food crop production. Environmental
Protection Agency. NRC, National Academy Press, Washington, D.C.
Arden, D. A., 1977. The agricultural use of sevage sludge in: R. C. Loehr (ed.). Land as a Waste
Management Alternative. Springer Verlag. Berlin, pp; 583-603.
Atlı, A., Koçak, N., Köksal, H. ve Tuncer, T. 1989. Yemlik ve maltlık arpada kalite kriterleri ve arpa
ıslahı programlarında kalite değerlendirmesi. Arpa-Malt Senineri, 30 mayıs-1 haziran,
Konya.
Benton, J., Jones, Jr., Wolf, B. and Mills, H.A. 1991. Plant Analysis Handbook, p. 127, Georgia,
ABD.
Bouyoucos, G. J., 1951. A recalibration of hydrometer for making mechanical analysis of soils. Agr.
J., 43: 9.
Bozkurt, M. A., Yılmaz, İ. ve Çimrin, K. M., 2000. Kentsel arıtma çamurunun kışlık arpada azot
kaynağı olarak kullanılması. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi,
7(1); 105-110.
Bremner, J. M., 1965a. Total nitrogen. In: Methods of Soil Analysis Part 2; (C.A. Black, Ed).
American Society of Agronomy, Madison, Wisconsin, 1145-1178.
Bremner, J. M., 1965b. Inorganic forms of nitrogen. In: Methods of Soil Analysis. Black, C. A.
American Soc. of Agron. Inc. Publ., Wisconsin, USA, 1197-1287.
Carson, P. L., 1980. Recomended potassium test. p: 20-21. in: Kacar, B., 1995. Bitki ve Toprağın
Kimyasal Analizleri III-Toprak Analizleri. A.Ü. Ziraat Fak. Eğitim, Araştırma ve Geliştirme
Yay., No: 3, Ankara.
Chapman, H. D., 1965. Methods of soil analysis, part 2. chemical microbiological properties. Ed. C.A.
Black., Amer. Soc. of Agron. Inc. Publ. Agron. Series no: 9, Madison, Wisconsin, USA.
Çölkesen, M. ve Kaynak, M.A. 1992. Şanlıurfa koşullarında değişik kökenli arpa çeşitlerinin
geliştirilmesi üzerinde araştırmalar. II. Arpa-Malt Semineri Tebliğleri, 205-218.
Dowdy, R.H., Sloan, J.J., and Dolan, M.S. 1999. Bioavailability of cadmium and zinc 18 years post
biosolids applications: Interpretive summary, Agriculrutal Research Service.
Düzgüneş, O., Kesici, T., Kavuncu, O. ve Gürbüz, F., 1987. Araştırma ve deneme metodları (istatistik
metodlar II). A. Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları Ders Kitabı: 295, Ankara.
884

Fangmeir, A., Grüters, U., Högy, B.Vermehren, B. and Jager, H.J. 1997. Effects of elevated CO2, nitrogen
supply and tropospheric ozone on spring wheat-II Nutrients (N,P,K,S,Ca,Mg,Fe,Mn,Zn). Environ.
Pollution, vol: 96, No:1, 43-59.
Geçit, H.H. ve Adak, M. S. 1988. Osman Tosun Gen Bankasındaki 1-96 sıra numaralı arpa materyalinde
bazı morfolojik ve fizyolojik özelliklerin belirlenmesi. A. Ü. Ziraat Fak. Yayınları, Cilt 39,
Fasikül 1-2; 326-335. Ankara.
Goodall, D.W. 1948. Studies in the diognasis of deficiency IV. The mineral content pf barley plants in
relation to potassium deficiency. Ann. Apl. Biol. 35, 605-623. In: Kacar, B. (1972) Bitki
Analizleri, Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri II., A.Ü. Ziraat Fak. Yayınları 453,
Uygulama Kılavuzu 155, Ankara.
Greaves, J.E. and Pittman D.W. (1946). Influence of fertilizerson the yield and composition of certain
crops and on thhe soil. Soil. Sci. 61; 239-246. In: Kacar, B. (1972) Bitki Analizleri (Bitki ve
Toprağın Kimyasal Analizleri: II. A.Ü.Ziraat Fak. Yayınları 453, uygulama kılavuzu 155.
Ankara.
Gürbüz, F., Başpınar, E., Çamdeviren, H. ve Keskin, S., 2003. Tekrarlanan ölçümlü deneme düzenlerinin
analizi. Van. 120s.
Hayes, T.D., and Theis T.L. 1978. The distribution of heavy metals. In: Anae. digestion. Journal
WPCF.
Hernandez, T., Moreno, J. I. ve Costa, F., 1991. Infuence of sewage sludge application on crop yields
and heavy metal availability. Soil Sci. Plant Nutr., 37: 201–210.
İkiz, F. 1976. Buğday ıslahında genotip x çevre interaksiyonu istatistik analizleri. Doktora Tezi. Ege
Ü, Ziraat Fak. Agronomi-Genetik kürsüsü. İzmir.
ISO/DIS. 1994. 11466.2 Soil quality-Extraction of trace metals solubge in aqua regia: ISO/Tc
190/SC3.
ISO/DIS. 1995. 11047. Soil quality-determination of cadmium, chromium, cobalt, copper, lead,
manganese, nickel and zinc flame and electrotermal atomic absorbtion spectrometric
methods.
Jackson, M. L., 1962. Soil chemical analysis. Prentice Hall Inc. Eng. Cliffs., U.S.A.
Jackson, M., 1958. Soil Chemical Analysis. P.1-498. Prentice- Hall Inc. Englewood Cliffs, New
Jersey, USA.
Jarausch-Wehrheim, B., Mocquot, B. and Mench, M. 1999. Absorption and translocation of sludge-
borne zinc in field-grown maize (Zea mays L.). European Journal of Agronomy, 11(1): 23-
33.
Johnson, C.M., and Ulrich, A. 1959. Analytical methods for use in plant analysis. II. California Agri.
Exp. Sta. Bull., 766.
Katkat, A.V, Özgümüş, A. Ve Kaplan, M. 1989. Azotlu ve fosforlu gübrelemenin cumhuriyet 75
buğday çeşinde tane verimi ile tanelerin N,P,K kapsamları üzerine etkileri. Toprak İlmi
Derneği Tebliğleri, yayın no:30, 1-13.
Kloke, A., Sauerbeck, D. R. and Vetter H. 1984. The contamination of plants and soils with heavy
metals and the transport of metals in terrsetial food chains. In: Nriagu, J.O. (ed.) Changing
Metal Cycles and Human Health. Sp. Verlag Berlin, pp: 113-141.
Lester J. N., 1996. Sewage and sewage sludge treatment., in: “Pollution: Causes Effects and
Control”Third Ed., The Royal Society of Chemistry. Cornwall, UK.
Lindsay, W.L., and Norwell, W.A. 1978. Development of a DTPA Soil Test for Zn, Fe, Mn and Cu.
Soil Sci. Soc. Am. J., 42: 421-428.
885

McGrath, S.P., Zhao, F.J., and Dunham, S.J. 2000. Long term cahanges in the extractability and
bioavailability of zinc and cadmium after sludge application. J. Environ. Qual., 29: 875-883.
Olsen, S. R., Cole, V., Watanabe, F. S.,ve Dean, L. B., 1954. Estimation of available phosphorus in
soils by extraction with sodium bicarbonate. U.S. Dept. of Agr., 939 Washington, D.C.
Olsen, S.R., and L.E. Sommers. 1982. Phosphorus. P.403-430. In: Page A.L. (ed.), Methods of soil
analysis, Argon. No.9, Part.2, Chemical and Microbiological Properties, 2nd ed., Am. Soc.
Argon., Madison, WI, USA.
Özkutlu, F., 2004. Makarnalık buğdayda kadmiyum alımı ve birikimi üzerine tuzluluğun ve çinko
beslenmesinin etkisi. Çukurova Ü. Fen Bil. Enst., Toprak Anabilim Dalı, Adana.
Richards, L. A., 1954. Diagnosis and improvement of saline and alkaline soils. USDA, Salinity
Laboratory Agricultural Handbook, No: 60, pp: 110-118. Riverside.
Sauerbeck, D.R. 1991. Plant, element and soil properties governing uptake and availability of heavy
metals derived from sewage sludge. Water, Air, and Soil Pollution, 57-58, 227-237.
Sönmez, F. ve Yılmaz, N. 2000. Azot ve fosforun arpa tanesinin bazı makro ve mikro besin maddesi
içerikleri üzerine etkisi. Ankara Ü. Ziraat Fak. Tarım Bilimleri Dergisi 2000, 6 (2);65-75.
Ankara.
Tosun, H., Ottekin, A. Ve Akar, T. 1993. Bazı arpa çeşitlerinin verim ile verime etkili karakterler
arasındaki ilişkiler. Tarla Bitkileri Araştırma Dergisi Cilt 2, sayı 4. TARM – Matbaası, Ekim
1993. Ankara.
Tosun, O. ve Yurtman, N. 1973. Ekmeklik Buğdaylarda Verime Etkili Morfolojik ve Fizyolojik
Özellikler. Ankara Üniveraitesi Ziraat Fak. Yıllığı, 23: 418-434.
Türkmen, 2004. Kireçli toprak sisteminde kentsel arıtma çamurununarpa bitkisinin gelişimi ve bazı
ağır metallerin alımı üzerine etkisi (Doktora tezi), Ankara Ü., Fen Bilimleri Enst., Toprak
Anabilim Dalı, Ankara.
Türkmen, C., Arcak, S., 2006. Kentsel Arıtma Çamuru Ve Azot Uygulamalarının Kireçli
Topraklarda Bazı Toprak Özelliklerine Etkileri. Selçuk Ü. Ziraat Fak. Dergisi, cilt 20,
sayı 40, Konya.
Wu, F. B., Qian, Q., ve Yu, J., 2003. Interaction of cadmium and four microelements for uptake and
translocation in different barley genotypes. Communications in Soil Science and Plant
Analysis, 34: 2021-2034.
Yürür, N., Tosun, O., Eser, D. ve Geçit, H.H., 1981. Buğdayda ana sap verimiyle bazı karakterler
arasındaki ilişkiler. Ankara Ü. Ziraat Fak. Yayınları: 755.
886

BİTKİ BESLENMESİ BAKIMINDAN BAKLAGİLLER VE


AZOT FİKSASYONU

Dürdane MART
Çukurova Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Adana. durdanemart@yahoo.com

ÖZET
İnsan ve hayvan beslenmesi, tarımsal üretim ve toprakların verimliliklerinin
artırılması açısından baklagillerin önemi son derece büyüktür. Özellikle gelişmekte olan
ülkelerin beslenme sorunlarının çözümünde, önemli bir protein kaynağı olan yemeklik
tane baklagillerin rolü büyüktür.
Baklagillerin önemli özelliklerinden biri ise toprakta bulunan Rhizobium
bakterileri ile ortak yaşamak suretiyle atmosferdeki azotu toprağa bağlama yeteneğine
sahip olmalarıdır. Baklagillerin kök sisteminde nodül denilen küçük yumrucuklar
havanın serbest azotunu bitki kök bölgesine bağlayarak, gelişme süresi boyunca bu azot
kaynağından faydalanmaktadır. Bu durum, azotlu gübre kullanımını azaltarak üreticiye
iyi bir kazanç sağlamanın yanında, baklagiller kendisinden sonra ekilecek olan bitkiye
uygun bir ortam bırakarak, verimlerini olumlu yönde etkilerler. Özellikle gelişmekte
olan ülkelerde önemli bir sorun olan yüksek gübre fiyatları ve dolayısıyla çiftçilerin
kısıtlı gübre kullanması konusuna olumlu bir yaklaşım getirmesi de diğer bir ekonomik
avantaj sayılmaktadır.
Ekolojik tarımda da, biyolojik kökenli tarımsal girdilere yer verilmesi özellikle
ekim nöbetine baklagil bitkilerinin alınması, biyolojik azot fiksasyonunun artırılmasıyla,
bir yandan toprağa azot kazandırılırken, diğer yandan ticari gübrelerden tasarruf edilmiş,
toprağın biyolojik yapısının ve yer altı su kaynaklarının kirlenmesi engellenmiş
olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Verimlilik-baklagiller-azot fiksasyonu.

LEGUMINOSE WITH RESPECT TO PLANT NUTRITION AND


NITROGEN FIXATION
ABSTRACT
Food legumes have a very big importance in terms of human and animal
nutrition and also in terms of agricultural production and increasing fertility of soil.
Food legumes, which are important protein sources, have a vital role with solution of
nutritional problems in developing countries.
An important characteristic of food legumes is their ability to tie the nitrogen
that exists in the air through coexisting with Rhizobium bacteria that exists in the soil.
Little knobs, which are called nodules that exist in the root system of legumes tie the
free nitrogen in the air to the root system of the plant and plant can utilize the nitrogen
throughout its development phase. This situation enables farmers to lower production
costs through usage of less nitrogen fertilizer and also positively affects yields in the
upcoming year by leaving a fertile soil to the plant, which will be planted next. High
fertilizer prices in developing countries and low fertilizer usage as a result of these costs
is a major problem and nitrogen fixation of legumes creates an economical advantage
through its solution to this problem.
887

From ecological agriculture point of view, employing biological based


agricultural inputs and giving place to food legumes in the plant rotation will enrich
soils in terms of nitrogen through increasing nitrogen fixation and also will create cost
savings from commercial fertilizers and prevent pollution of underwater sources.
Key Words: Fertility, food legumes, nitrogen fixation.

GİRİŞ
Özellikle gelişmekte olan ülkelerin beslenme sorunlarının çözümünde, önemli
bir protein kaynağı olan yemeklik tane baklagiller, tahıllarla birlikte tüketildiğinde bazı
amino asitlerinin alınmasında tamamlayıcı rol oynamaktadır. Yemeklik tane baklagiller
beslenme, ekim nöbeti ve ekonomik yönden önemli bir yere sahiptirler. Yemeklik tane
baklagillerin kuru taneleri bileşimlerinde % 20-25 oranında protein içermelerinin
yanında proteinlerinin hazmolabilirlik dereceleri de (% 78) oldukça yüksektir. Ayrıca
yemeklik tane baklagillerin kuru taneleri vitamin (A, B, C ve D) ve minerallerce de (Fe,
P, Ca) zengindir. Proteinleri mutlak gerekli aminoasitler bakımından da hayvansal
proteinlere yakın değerler göstermektedir (Ünver ve ark. 1999). Yemeklik tane
baklagiller bitkisinin kuru tanelerinde çeşit ve yetiştirildiği koşullara göre değişen
protein ve önemli düzeylerde nişasta ve karbonhidrat gibi diğer besin öğelerini
içermektedir (Şehirali 1988). Yemeklik tane baklagiller sıcağa, kurağa en fazla
dayanabilen ve fakir topraklarda yetişebilen bir bitki olması nedeni ile kışlık tahıl-nadas
ekim nöbetinin uygulandığı kurak bölgelerimizde ekim nöbetine girerek birim alan tane
verimini artırmada ve nadas alanlarımızı azaltmada önemli bir değere sahiptir (Eser
1978).
Dünya’daki yemeklik tane baklagil ekim alanı 73.202.838 ha ve üretimi
61.706.230 tondur. Ülkemizde ise 1.524.800 ha ekim alanı ve 1.558.300 ton üretimi
bulunmaktadır. (FAO, 2005). Türkiye’de nohut, mercimek ve fasulyenin ekim alanı
sırayla 650 000 da, 440 000 ha ve 175 000 ha dır. (FAO, 2005).
Kurağa dayanımı iyi ve geniş kullanım alanına sahip olan baklagillerin ülkemiz
açısından önemi büyüktür. Baklagillerin birim alan tane veriminde önemli gelişmelerin
sağlanamamasında; ıslah edilen çeşitlerin yetiştiriciye ulaştırılamaması yanında; ekim,
bakım ve gübreleme gibi uygulamalarının yetersiz olmasının payı büyüktür.
Bitkisel üretimin artırılmasında etkili olan kültürel uygulamaların en önemlilerinden
birisi de gübrelemedir. Gübrelemede; verilecek gübre formu, toprağın besin maddesi
içeriği, gübreleme zamanı, yetiştirilecek bitkinin besin maddeleri isteği yanında
gübreleme yöntemlerinin de önemi oldukça fazladır. Yanlış gübreleme hem ürün ve para
kaybına, hem de çeşitli çevre sorunlarına neden olmaktadır (Alpkent 1991).
Baklagillerin çok önemli özelliklerinden olan azot fiksasyonu toprakta bulunan
Rhizobium bakterileri ile ortak yaşamak suretiyle atmosferdeki % 78 oranında bulunan
moleküler azotu toprağa bağlama yeteneğine sahip olmalarıdır. Uygun ekolojik koşullar
altında, yaklaşık olarak ekimden 20-25 gün sonra toprakta mevcut bulunan rhizobium
bakterilerinin enfeksiyonu neticesinde baklagillerin kök sisteminde nodül denilen küçük
yumrucuklar oluşmaktadır. Bitkinin büyümesi ile birlikte bu yumrularda büyümekte ve
bunlar havanın serbest azotunu bitki kök bölgesine bağlayarak, gelişme süresi boyunca
bu azot kaynağından faydalanmaktadır. Bu durum, azotlu gübre kullanımını azaltarak
üreticiye iyi bir kazanç sağlamanın yanında, diğer bitkilerle münavebeye alınacak
olurlarsa, baklagiller kendisinden sonra ekilecek olan bitkiye uygun bir ortam bırakarak,
verimlerini olumlu yönde etkilerler. Bu nedenlerden dolayı, bilhassa gelişmekte olan
ülkelerde önemli bir sorun olan yüksek gübre fiyatları ve dolayısıyla çiftçilerin kısıtlı
gübre kullanması konusuna olumlu bir yaklaşım getirmesi de diğer bir ekonomik avantaj
888

sayılmaktadır. Peoples ve Craswell’in (1992) bildirdiklerine göre biyolojik azot


fiksasyonu ile yıllık fikse edilen azot miktarı 139-170 milyon ton saf N civarında olup,
kıyaslamak açısından yıllık azotlu gübre üretiminin 65 milyon ton saf N olduğunu
belirtmektedirler.
Atmosferde bol miktarda bulunan moleküler azotun amonyum formlara
indirgenerek yarayışlı duruma geçmesine azot fiksasyonu adı verilir. Azot fiksasyonu
hem biyolojik, hem de biyolojik olmayan yollarla gerçekleştirilmektedir. Soluduğumuz
havanın % 78’ ini oluşturan elementer azot gazı ticari gübrelerin üretimindeki en önemli
ham madde kaynağı durumundadır. Baklagillerin asıl önemi de bir azot fabrikası gibi
çalışarak toprak havasındaki yüksek oranlı elementer azotu bakteriler vasıtasıyla
köklerinde oluşan nodozitelerde (yumrucuklarda) biriktirebilmesindedir.
Tarla koşulları altında biyolojik yolla fikse edilen azot miktarına ve oranına etki
eden çok değişik faktörler olmakla birlikte, biyolojik azot fiksasyonuna özellikle son
yıllarda büyük önem verilmekte ve bu yolla toprağa kazandırılan azot miktarlarını
etkileyen faktörler üzerinde geniş kapsamlı çalışmalar yapılmaktadır.

BİTKİLER İÇİN ÖNEMLİ BİR ELEMENT OLAN AZOTUN KAYNAKLARI


Azot, fosfor ve potasyum ile birlikte topraktan en fazla kaldırılan bitki besin
elementi olup, hem gaz halinde hem de yıkanma ile kaybolan bir elementtir. Azotun
temel kaynağı atmosferdir. Atmosferde elementer halde ve gaz formunda bulunan azot,
atmosfer gazlarının hacim olarak yaklaşık %78’ini, ağırlık olarak da %75.5’ini
oluşturmaktadır (Ünver ve Kaya, 1998). Yer küresinin çeşitli katmanlarında bulunan
azot formları ve miktarları Çizelge 1’de verilmiştir.
Çizelge 1. Yer küresinin çeşitli kısımlarında bulunan azot formları ve miktarları
Yer Azot formu Miktarı (Ton)
Atmosfer N2 3.92 x 1015
Atmosfer N2O 1.82 x 109
Litosfer Organik N 7.98 x 1014
Litosfer İnorganik N 1.96 x 1014
Hidrosfer Organik N 3.96 x 1011
Hidrosfer İnorganik N 9.94 x 1010
Toprak Organik N 1.75 x 1011
Toprak İnorganik N 1.61 x 1011
Kara bitkileri - 7.98 x 109
Kara hayvanları - 2.10 x 107
Deniz bitkileri - 1.96 x 107
Deniz hayvanları - 1.96 x 107

Çizelge’de görüldüğü gibi, yer kabuğunda, tortul kayalarda, toprakta,


okyanuslarda ve atmosferde bol miktarda azot bulunmaktadır. Ancak, bitkilerin
yararlanabileceği azot, (NH4+) ve (NO3-) gibi iyonik formlarda bulunmaktadır.
Azotun doğadaki döngüsü oldukça dinamik olup, atmosfer, hidrosfer, toprak ve
canlı dokusu gibi çevre bileşenleri arasında hızlı bir etkileşim bulunmaktadır.
Topraktaki organik azot ile organik karbon mineralizasyonu birbirleriyle ilişkili olup,
işlenmeyen topraklarda bu iki elementin mineralizasyonu parelellik gösterir.
Normal koşullarda, tarıma açılmamış verimli topraklarda toplam azot miktarı
bitki için yeterli olabilmektedir. Ancak, toprağın işlenmeye başlamasıyla birlikte, iklim
ve toprak koşullarına, uygulanan yetiştirme tekniklerine ve yetiştirilen bitki çeşidine
bağlı olarak azot kayıpları artmaktadır. Azalan bu azotun toprağa tekrar verilmesi ise
889

dört ayrı yoldan yapılmaktadır. Bunlar; toprağa organik madde verilerek, ticari
gübrelerle toprağa azot verilmesi, biyolojik olmayan ve biyolojik azot fiksasyonu ile
toprağa azot kazandırılmasıdır (Çiftçi, 1998).

BİYOLOJİK AZOT FİKSASYONU


Bazı özel mikroorganizmalar tarafından, atmosferdeki elementer azotun toprağa
bağlanmasına biyolojik azot fiksasyonu adı verilmektedir. Birçok mikroorganizma
tarafından gerçekleştirilen azot fiksasyonu, mikroorganizmaların işlevlerine göre
farklılık göstermektedir. Serbest azot fiksasyonu (asimbiyotik) toprakta serbest yaşayan
ve molekül azotu bağlama yeteneğinde olan mikroorganizmalar; bakteriler ve mavi yeşil
alglerdir (Çakmakçı, 1987). Yarı serbest azot fiksasyonu (semisimbiyotik) özellikle
tropikal bölgelerde bazı bitkilerin kök çevresinde (rizosferde) yaşayan bakteriler
tarafından yapılan fiksasyondur.
Tarım topraklarından her yıl önemli düzeylerde azot kaybı olmaktadır. Tarımın
başlangıcından, bu güne kadar bitki yetiştiriciliği yönünden toprağa azot kazandırılması
en önemli sorunlardan birini oluşturmuştur. Topraktan kaldırılan veya kaybedilen azot
açığını gidermek amacıyla çeşitli yöntemler uygulanmakta olup, bunlar çerisinde toprak-
su-bitki ilişkisi yönünden doğal kaynakları koruyan biyolojik azot fiksasyonu en önemli
yeri tutmaktadır (Geçit 1999).
Tartışılmaz bir öneme sahip olan biyolojik azot fiksasyonu, özellikle son
sınırına ulaşan ve giderek amaç dışı kullanımlarla azalan tarım topraklarımızın
korunması ve verimliliklerinin artırılması yönünden üzerinde durulması gereken önemli
bir konudur.
Günümüzde baklagillerin öneminden söz ederken, beslenme ve ekonomideki
önemlerinin yanında ekim nöbetindeki önemi özellikle vurgulanmaktadır. Kendisinden
sonra gelen bitkiyle iyi bir toprak bırakan baklagiller ekolojik tarım sisteminde yer
alması gereken ender bitkiler arasındadır. Rhizobium-baklagil ortak yaşamıyla, toprağa
kazandırılan azot miktarı küçümsenmeyecek oranlardadır. Bitki yetiştiriciliğinde su
kadar öneme sahip olan azotun, tarım topraklarımızda eksikliği, üretimi sınırlandıran
faktör olma özelliğini sürdürmektedir. Ekim nöbeti içerisine baklagil bitkilerinin
alınması, biyolojik azot fiksasyonuyla toprağa azot kazandırılabilmekte, ancak biyolojik
azot fiksasyonunu etkileyen faktörlerin kontrolü gerekmektedir.
Biyolojik azot fiksasyonunu etkileyen faktörler; sıcaklık, deniz seviyesinden
yükseklik, değişen toprak tipleri, toprağın azot içeriği, toprağın nem durumu, toprak
tuzluluğu, alkalilik, bitkisel faktörler, topraktaki doğal Rhizobium populasyonu ve ışık
olarak sıralanabilmektedir. Bu faktörlerden bazıları yetiştiriciler tarafından kontrol
edilebilirken, bazıları tamamen doğal koşullardır. Eğer toprağa, Rhizobium-baklagil
ortak yaşamıyla azot kazandırılmak isteniyorsa, özellikle toprakta o baklagil türüne özel
Rhizobium bakterisinin bulunması gerekmektedir.
Uzun yıllar baklagil yetiştirilen tarım alanlarında bakteri populasyonu sorun
olmamaktadır. Özellikle yemeklik tane baklagillerin ülkemiz ana yurdu olması
nedeniyle topraklarımızda yeterince bakteri bulunmaktadır. Türkiye’de yemeklik
baklagilleri yetiştirirken bakteri aşılamaya gerek yoktur; topraklarımızda yeterince
bakteri bulunmaktadır. Fakat soya fasulyesi yetiştirirken aşılamaya gerek vardır. Çünkü
soya fasulyesi Türk tarımına sonradan kazandırılmış bir bitkidir. Aşılama, baklagil
bitkisine özel Rhizobium bakterilerinin toprağa kazandırılması, veya var olan bakterinin
etkin olabilmesi için sayısının artırılmasıdır.
890

BAKTERILERIN YAPISI VE ÖZELLIKLERI


Rhizobium cinsi bakteriler, ancak bir konukçu bitkiyle ortak yaşama girdiğinde
azot tespit edebilen, çomak şeklinde ve küçük hücreli bir yapıdadır. Bu bakteriler sadece
baklagil bitkilerinin köklerinde nodozite oluşturabilirler ve her baklagil türü için ayrı bir
bakteri soyu bulunur.
Örneğin bazı türlere uygun bakteri soyları şu şekildedir:
Rhizobium cicer : Nohut
Rh. phaseoli : Fasulye
Rh. leguminosarum : Bezelye, Mercimek, Bakla
Rh. japonicum : Soya
Rh. lupini : Acıbakla
Rh. trifolii : Üçgül, Yerfıstığı
Rh. meliloti : Yonca, Çemen, Taşyoncası

Rhizobium bakterilerinin gelişmeleri için optimum sıcaklık isteği 25-27oC olup,


en uygun PH isteği 6,2 - 6,8’dir. Doğal yaşama yerleri topraktır. Gelişme tabiatı olarak
aerob karakter gösteren, toprakta baklagiller olmadan da serbestçe yaşar ve birkaç yıl
canlı kalabilirler.
Uzun süreli kuraklık, aşırı sıcaklık veya su altında kalma gibi olumsuz faktörler
bakteri canlılığına negatif etkide bulunur. Bu olumsuz koşullar olmadığında ise 10 yıl
kadar toprakta canlılıklarını koruyabildikleri tespit edilmiştir.

NODOZITELERIN OLUŞMASI
Baklagil bitkilerinin ekiminden sonra çimlenmesi ve kök sistemini
oluşturmasıyla bitki-bakteri ilişkisi başlar. Toprakta bulunan yada ekim sırasında suni
aşılamayla verilen bakteriler bitkide ilk bileşik yaprakların göründüğü devrede
bakterlerin nodül oluşturma aktiviteleri başlar. Bakteri ve hormonlar yardımıyla
uyarılan kök dokusu anormal gelişerek şişkinlikler (urlar) oluştururlar ki, bunlara
nodozite (yumrucuk) adı verilir. Çoğalan bakteriler hücre stoplazmasına girer ve
leghemoglobin pigmentinin etkisiyle yumrucuk içinin pembe renkli olmasının sağlar.
Oluşan pembe renk azot tespitinin sağlıklı olduğunu gösterir, bu işlem bittiğinde
leghemoglobin ayrışarak legcholeglobine dönüşür ve doku rengi yeşile döner. Bu
durumda da bakteri etkisinin bittiği ve azot biriktirmenin son bulduğu anlaşılır.
Yumrucukların şekilleri, sayıları ve dağılışları bitki türlerine göre farklıdır.
Birkaç tane ile birkaç bin arasında yumrucuk olabilir. Tek yıllık kültür bitkilerinde iri,
yuvarlak, ayrı yada salkımlar halinde ama ana kök ilk yan köklere dağılmış durumda
bulunurken, çok yıllıklarda küçük, uzun salkımlar şeklinde ve kök sistemine dağılmış
haldedirler.
Uygun şartlarda azot tespiti bütün vegetasyon boyunca hızla sürer. Bitkilerin
fotosentez yapmasıyla ortaya çıkan karbonhidratları ve ayrıca mineral maddeleri
konukçu bitkiden alan bakteriler, havanın serbest azotunu yumrucuklara depo ederler.
Bu devrede karbonhidrat alımı çeşitli nedenlerle azalır veya durursa azot fiksasyonu da
durur.
Bitki bu azottan yararlanır ve nitratlı bileşikler oluşturur. Hopkin (1910),
bakterilerin fikse ettiği azot miktarının baklagillerdeki toplam azotun %77’si kadar
olduğunu bildirmektedir.
891

SUNI AŞILAMAYLA BAKTERI KULLANIMI


Eğer bir baklagil bitkisi o toprakta uzun yıllardır yetiştiriliyorsa ortamda yeterli
sayıda ve etkinlikte bakterinin olduğu kabul edilir. Ancak aşırı sıcak, düşük pH ve diğer
olumsuz sebepler görülmüşse yada o bitki türü bölgeye yeni giriyorsa bakteri aşılaması
gerekli olmaktadır. Asidik toprakta 2-3 yıl kalabilen bakteriler alkali toprakta 15 yıl
kadar yaşayabilmektedir.
Bakteri ile yetişen bitkiler daha sağlıklı, koyu yeşil renkli ve verimli olur.
Üstelik bu yolla azotlu ticari gübre kullanımından tasarruf edilmiş olur ve gelecek yılki
ürüne hazır bırakılan azottan ek fayda sağlanır.
Bir diğer yararda bakteri çalışmasıyla ortaya çıkan CO2 ’nin humustaki %30-
35’lik proteinini ayrıştırarak azotun bitkilere yarayışlı hale gelmesini ve ortaya çıkan
karbonik asitin (CO2 + H2O = H2CO3) suda erimeyen fosforlu maddeleri suda
eritmesiyle besin alımlarını kolaylaştırması şeklindedir.
Bakterilerin aşırı sıcaktan ve yoğun güneş ışığından etkilenebileceği veya
ölebileceği aşılama esnasında hiç unutulmamalıdır. Dikkatli ve yerinde bir aşılama
yapılırsa ekimle birlikte fazla azotlu gübreye gerek duyulmaz. Ekimle birlikte fazla
azotlu gübre verilecek olursa, bakterilerde tembelliğe yol açar ve azot fiksasyonunu
düşürür.
Baklagillerde yurt içi ve yurt dışında yapılan pek çok araştırmalarda, olumsuz
bir etki görülmedikçe üst gübrelemenin de gereksiz olduğu ortaya koyulmuştur.

EKOLOJİK TARIMDA BİYOLOJİK AZOT FİKSASYONU


Günümüzde çevre kavramının ön plana çıkmasıyla, yıllardır bilinçsizce
kullanılan doğal kaynaklarımızın korunmasına yönelik çalışmalar hız kazanmıştır.
Beslenmemizde vazgeçilmez bir yere sahip olan bitkisel ürünlerin, bir yandan
artırılmasına çalışılırken diğer yandan tarımsal girdilerden, kimyasal gübre ve ilaçların
kullanımı sınırlandırılmaya çalışılmaktadır.
Bitkisel üretimde birim alan verimini etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır.
Öncelikli olarak verim potansiyeli yüksek, kaliteli ve olumsuz çevre koşullarına,
hastalık ve zararlılara dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi gelmektedir. Bu yönde yapılan
çalışmalar sonucu tarla ve bahçe bitkilerinde yeni çeşitler ıslah edilmiş ve üretime
kazandırılmıştır. Ancak, yetiştirme tekniklerinin ve tarımsal girdilerin yetersiz olması bu
çeşitlerde istenilen verim düzeyine ulaşılmasını engellemiştir. Tarımsal girdiler
içerisinde yer alan tohumluk, gübre, su ve kimyasal ilaçlar ayrı, ayrı verim üzerinde
etkili olmaktadır.
Üretim girdileri arasında yer alan gübreleme temel anlamıyla bitkinin ihtiyaç
duyduğu besin maddelerinin toprağa verilmesidir. Bitkilerin gelişmesinde gerekli olan
elementlerin 10 tanesi makro, 7 tanesi mikro element olmak üzere toplam 17 elementtir.
Tüm canlıların yapı taşını oluşturan, amino asit, protein, hormon ve vitaminlerin
yapısına giren azot, canlı yaşamı için gerekli temel elementlerden en önemlisidir (Aktaş,
1991).
Bitkilerde biyolojik kütlenin %1-2 kadarını azot oluşturmakta, bazen bu oran
%4-6’ya kadar çıkabilmektedir. Azot, birim alan verimini artırdığı gibi kaliteyi de
olumlu yönde etkilemektedir. Bitkinin yetiştirildiği ortamda yeterli düzeyde, alınabilir
formda azot iyonları bulunuyorsa, yetiştirilen ürünün protein oranı da artmaktadır.
Ortamdaki mevcut azot eksikliğinin bitkilerde normal büyüme ve gelişmenin olmaması,
yaşlı yaprakların sarı ve sarımtırak yeşil olması, çiçeklenme ve kardeşlenmenin normal
892

düzeye ulaşmaması ve sonuç olarak veriminin düşmesi gibi pek çok olumsuzluklara
neden olduğu tespit edilmiştir. Gübre kullanım yoğunluğunun artışı besin dengesinde
azalmaya neden olmaktadır. Bilinçsiz gübreleme toprağın humusunu azaltır, bitkinin
bileşimini değiştirir ve taban suyunu kirletir. Nitrat taban suyu ile fosfor yüzey akışı ile
topraktan kaybolur.
Bitkililer için bu kadar önemli olan azotun kaynaklarının bilinmesi ve toprak-
bitki ilişkisinde en yarayışlı azot formunu belirlenmesi, tarımsal girdiler yönünden
önemli olmaktadır.

AZOT FİKSASYONU
Baklagillerle bakteriler arasında kuvvetli bir ilişkinin bulunduğu ve diğer bazı
canlı türleri arsında da görüldüğü gibi bunun bir simbiotik (ortak yaşama) ilişki olduğu
anlaşıldıktan sonra, bakterilerin yapısı ve özellikleri üzerinde geniş çalışmalar
yürütülerek azot fiksasyonunun oluşumu ortaya çıkarılmıştır.
Atmosfer azotunun, biyolojik olarak bir yılda 175 milyon tonu fikse
edilebilmekte, bu da tüm azot fiksasyonunun %75’ini oluşturmaktadır. Çizelge 2’de
azot fiksasyon olayları ve düzeyleri verilmiştir.
Çizelge 2. Çeşitli yollarla toprağa bağlanan azot miktarları (Anonymous, 1983)
Azot bağlama yöntemleri Bağlanan azot miktarı (milyon ton/yıl)
Endüstriyel yollarla 40
Atmosferdeki olaylar sonucu 10
Yanma (endüstriyel, otomobil 20
motorları vb.)
Ozonizasyon 15
Biyolojik yolla 175
Toplam 260

Çizelge’de görüldüğü gibi, biyolojik azot fiksasyonu ile yılda 175 milyon ton
azot bağlanabilmekte olup, bu da toplam azot fiksasyonunun %67’sini oluşturmaktadır.
Toprak azotunun asimilasyonunda, nitratların emilmesi kökleri vasıtasıyla olur.
Nitratlar yani nitrat enzimleri genelde yaprakta bulunan nitrat reductase enzimi ile
değişikliğe uğratılır. Amonyağı meydana getirmek için değişiklik olur. Bu amonyaklar
da amino asit ve proteinlerin oluşmasında görev alır. Bütün baklagiller bu enzime
sahiptir.
Atmosferdeki azotun fiske edilmesinde atmosferik nitrojen nodüllere toprak
içerisinden geçerek gider. Nodüllerdeki Rhizobium bakterilerinin nitrogenase enzimleri
tarafından amonyağa çevrilir. Bu amonyak neticede karbon iskeletinde amino asid ve
proteinlerin meydana gelmesinde yer alır. Sadece nitrojen fiske eden nodülleri olan
baklagiller bu enzime sahiptir. Bitkinin iki nitrojen kaynağı varsa bitki nitratı hazır
almayı fiske etmeye tercih eder. Toprağa fazla nitratlı gübrelerin verilmesi azot
fiksasyonunu azaltır. Değişik baklagil ve yem bitkilerinin tarla koşullarında fikse
edebildikleri azot miktarları Çizelge 3’de verilmiştir.
Baklagillerden nohut bitkisinin topraktan kaldırdığı toplam azot 60-200 kg/ha,
fosfor 5-15 kg/ha, potasyum 60-170 kg/ha olarak tahmin edilmektedir (Saxena,
1986).Tüm baklagil bitkilerinde olduğu gibi nohuta da başlangıç olarak 15-25 kg/ha azot
uygulaması azot bakımından fakir topraklarda bitki büyümesi ve verimini arttırmaktadır.
Aktif simbiyotik sistemin bulunduğu koşullarda 100 kg/ha’ın üzerinde azot uygulaması
verime yansımaktadır (Saxena ve Sheldrake, 1980).Özellikle kışlık ekilen nohut bitkileri
893

toplam azot gereksinimlerinin %80’ini biyolojik azot fiksasyonu ile karşılamakta (Beck
ve ark. 1991) ve azot uygulanan ile uygulanmayan bitkilerde verim bakımından
istatistiki olarak bir fark görülmemiştir.
Çizelge 3. Değişik baklagil ve yem bitkilerinin tarla koşullarında fikse edebildikleri
azot miktarları (FAO, 1984)
Bitkiler Azot fiksasyonu ( kg N/ha/yıl )
Yemeklik Yemlik Yemeklik Yemlik
Baklagiller Baklagiller Baklagiller Baklagiller
Nohut Sesbania 103 542
Mercimek Yonca 88 - 114 229 - 290
Fasulye Yeraltı üçgülü 40 - 70 207
Bezelye Ladino üçgülü 52 - 77 165 - 189
Bakla Ak üçgül 45 - 552 128
Soya Tüylü fiğ 60 - 168 110
Yerfıstığı 72 - 124

Fosfor yetersizliği simtomları eğer topraklar fosfor içeriği 2ppm (Olsen metodu)
’in altında ise görülmektedir. Fosfor yetersizliği görülen toprakta mineral azot da
yetersiz ise toprakta Rhizobium populasyonu yeterli olsa bile azot eksikliği
görülmektedir. Çünkü simbiyotik sistem fosfora karşı hassastır (Saxena, 1984).
Suriye’de (Saxena, 1984) toprak fosfor içeriğinin 2.5ppm’den düşük olduğu durumlarda
banda 50Kg/ha P2O5 olacak şekilde triple süperfosfat uygulamasının verime olumlu
katkısı bulunduğunu; Singh ve ark. (1981), fosfor uygulaması ile bitkinin su kullanma
etkinliğinin arttığı bildirilmektedir.
Baklagiller tarafından havadan biyolojik yolla fikse edilen azot miktarlarının
belirlenmesinde 15N tekniği uygulanarak yapılan çalışmada azot fiksasyonu ile tespit
elden azot miktarları baklagil çeşitlerine ve ürünün yazlık veya kışlık ekimlerine göre de
değişim gösterdiği tespit edilmiştir (Çizelge 4).
Çizelge 4. Farklı baklagiller ile 15N’li Biyolojik Azot Fiksasyonu çalışmalarına ait elde
edilen bazı sonuçlar: (1984-2000)
Bitkiler Fikse edilen azot miktarları (kgN/ha)
Kışlık mercimek (Ankara) 70 kgN/ha
Yazlık mercimek (Ankara) 45 kgN/ha
Nohut (Eskişehir) 76 kgN/ha
Fiğ (Eskişehir) 63 kgN/ha
Soya (Adana) 80 kgN/ha

Baklagillerin toprağı iyileştirici özellikleri nedeniyle ekim münavebesindeki


yeri, azot fiksasyonunun protein oluşumunda yer alması, protein zenginlikleri ile bitkisel
protein ihtiyacının karşılanması, insan beslenmesindeki önemi ve protein açığının
giderilmesi yönünden çok önemli olduğunu ortaya koymaktadır (Akın, 2003).
Baklagiller ve tahıllar yüzde protein içerikleri bakımından incelendiğinde,
baklagillerde % 22-25, tahıllarda ise %8-11 arasında değişim gösterdiği görülür (Çizelge
5).
894

Çizelge 5. Farklı tahıllar ve tane baklagillere ait protein oranları ( Sinha, 1977 )
Bitkiler Ortalama protein oranları ( % )
Tane Tahıllar Tane Baklagiller Tahıllar
Baklagiller
Nohut Buğday 24.0 12.3
Mercimek Çeltik 28.0 8.3
Kurufasulye Mısır 22.3 8.9
Bezelye Arpa 24.1 8.6
Bakla Koca darı 25.1 11.0
Soyafasulyesi Yulaf 38.0 11.0
Yerfıstığı 25.6

Sonuçlar
İnsan ve hayvan beslenmesinde vazgeçilmez bir yere sahip olan bitkisel
ürünlerde bir yandan üretimi artırma çabaları sürerken, diğer yandan doğal kaynakların
korunmasına ve elde edilen ürünün sağlıklı olmasına çalışılmaktadır. Tarımsal
girdilerden gübre ve ilaç kullanımını kısıtlayıcı önlemler alınarak, insan sağlığını tehdit
etmeyecek kalıntıya sahip bitkisel ürünler elde edilmeye özen gösterilmektedir. Ancak,
bitkiler için su kadar önemli olan azotu sınırlandırmak, bitkilerde verim ve kalitenin
düşmesine neden olmaktadır. Bu nedenle, biyolojik azot fiksasyonu ile toprağa azot
kazandırılması, doğal kaynaklar yönünden ve elde edilen ürün yönünden en sağlıklı yol
olarak bilinmektedir. Ekolojik tarımda, biyolojik kökenli tarımsal girdilere yer
verilmesi; özellikle tarım alanlarında ekim nöbetine baklagil bitkilerinin alınması,
toprağın biyolojik yapısının korunması gerekmektedir. Biyolojik azot fiksasyonunun
artırılmasıyla, bir yandan toprağa azot kazandırılırken, diğer yandan ticari gübrelerden
tasarruf edilmiş olacaktır.
Diğer taraftan bilinçsizce kullanılan fazla miktarda azotun, topraktan yağış ve
sulama gibi faktörlerle yıkanarak; yeraltı su kaynaklarımıza karışması ile doğal
kaynaklarımızın kirlenmesi engellenmiş olacaktır.

KAYNAKLAR
Akın, A.İ. 1994. Ankara yöresinde yetiştirilen mercimek bitkisinde biyolojik azot
fiksasyon miktarının tesbiti. Doktora tezi. Ank. Üniv. Fen Bilimleri Enstitüsü.
Akın, A.İ. 2003. Biyolojik Azot Fiksasyonunun 15n Tekniği İle Belirlenmesi, TAEK-
Ankara Nükleer Tarım ve Hayvancılık Araştırma Merkezi,
Aktaş, M., 1991. Bitki Besleme ve Toprak Verimliliği, Ankara Ü. Zir. Fak. Yay. 1202.
Ders Kitabı :347,
Alpkent, N. 1991. Gübre kullanımı ve verimlilik sorunları. II. Ulusal Gübre Kongresi.
30 Eylül-4 Ekim 1991. 70-72 s., Ankara.
Anonim, 2005. FAO İstatistiki veriler.
Anonymaus, 1983. Technical Hadbook On Symbiotic Nitrogen Fixation,
Legume/Rhizobium Roma chapter 1-4, chapter II-I.
Çakmakçı, L., 1987. Biyolojik Azot Tesbiti ve Ekolojik Araştırma Yöntemleri,
TÜBİTAK. TOAG, TARMİK, Yayın No:2. Ankara.
Donald, R. Nielsan; MAC DONALD, J.G. Nitrogen in the Environment; Soil-Plant-
Nitrogen relationships, Volume:2 (1-40)
895

Eser, D. 1978. Yemeklik Tane Baklagiller. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders
Notu. 98 s., Ankara.
Frıed, M. And Broeshart, H. 1975. An independent measurement of the amountof
nitrogen fixed by legume crops. Plant and Soil 43 : 707-711.
Frıed, M. And Mıddleboe, V. 1977. Measurement of amount of nitrogen fixed by a
legume crop. Plant and Soil 47 : 713-715.
Frıed, M. And Broeshart, H. 1981. A further extension of the method for independently
measuring the amount of nitrogen fixed by a legume crop. Plant and Soil ( 62 ) :
331-336.
Halitligil, M.B., Akın, A., Aydın, M., Yılmaz A. And Dönmez, Ö. 1996. Effects of
legumes, fallow and wheat on subsequent wheat production in Central Anatolia.
Nuclear methods for plant nutrients and water balance studies. IAEA-TECDOC-
875: 53-62.
Hardarson, G., Zapata, F. And Danso, S.K.A. 1984. Field evaluation of symbiotic
nitrogen fixation by rhizobial strains using 15N methodology. Plant and Soil
82 : 369-375.
Hardarson, G., Danso, S.K.A. And Zapata, F. 1988. Dinitrogen fixation measurements
in alfalfa-ryegrass swards using nitrogen-15 and influence of the reference crop.
Crop Science 28 : 101-105.
Mcaulıffe, C., Chamblee, D.S., Urıbe-Arango, H. And Woodhouse, W.W. 1958.
Influence of inorganic nitrogen or nitrogen fixation by legumes as revealed by
15N. Agronomy Journal 50 : 334-337.
Nicolas, L. 1990. Organic Farming
Peoples. M.B., ve Craswell. 1992. Biological nitrogen fixation, Plant and soil, 141, 13-
39.
Saxena, M.C.1980. Recent Advences İn Chickpea Agronomy. In “Proceeding Of The
International Workshop On Chickpea Improvement”. Hyderabad, India,
ICRISAT. 298.96-98s
Saxena, N.P., Narayanan, A., Sheldrake,A.R.1981. Effect Of Seed Grading On The
Yield Of Chikpea And The Pigeonpea. Indian J. Of Agric. Sci.51, 11s.
Saxena, N.P.1984. Chickpea In “Thy Physiology Of Tropical Field Crops. Edit: R.R.
Goldsworthy, N.M.Fisher, John Wiley And Sons Ltd. UK. 419-452s
Saxena, M.C.1986. Agronomy Of Chickpea. In “The Chickpea” Edit: M.C.Saxena,
K.B.Singh C.A.B. International Wallingford, Oxon Uk.213s
Singh, G. Bhushan, L.S.1979. Water Use Water Use Efficiency And Yield Of Dryland
As Influenced By P-Fertilization And Stored Soil Water And Crop Season
Rainfall. Agric. Water Mabagement. 2, 299-305
Singh, K.B. 1981.Yield Potential Of Tall Chickpea Of Increased Plant Density Int.
Chickpea Newsletter. No:4, 10-11
Şehirali, S. 1988. Yemeklik Dane Baklagiller. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları: 1089. Ders Kitabı: 314. 357 s., Ankara.
Ünver, S., M. Kaya, 1998. Doğada azot kaynakları. TÜRK-KOOP Ekin Der., Yıl:2,
Sayı: 3, s: 16-19.
896

Ünver, S., M. Kaya ve M. Atak. 1999. Geçmişten günümüze yemeklik baklagiller


tarımı. Türk koop. Ekin Dergisi, Yıl: 3, sayı 7, 40-44 s., Ankara.
Wagner, G.H. And Zapata, F. 1982. Field evaluation of reference crops in the study of
nitrogen fixation by legumes using isotope techniques. Agronomy Journal, 74 :
607-612.
897

ŞLEMPENİN BUĞDAY VE ŞEKERPANCARI VERİMİNE VE ÇEVREYE


ETKİLERİ

Gülser YALÇIN1 Aslan YURDAKUL2


1
Toprak ve Su kaynakları Araşt. Enst., Eskişehir. gulseryalcin@esktopraksu.gov.tr
2
Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü, Eskişehir. (Emekli)

ÖZET
Toprakların uzun dönemde kullanımı için günümüzün “sürdürülebilir tarım”
politikası içinde yer alan organik atıkların kullanılması söz konusudur. Şeker- alkol
fabrikası atığı şlempenin tarımda kullanılarak değerlendirilmesi amacı ile 1990 – 1994
yılları arasında bir araştırma yapılmıştır. Deneme tesadüf blokları deneme desenine göre
6 konulu, 3 tekerrürlü ve çakılı olarak yürütülmüştür. Konular; kontrol, optimum gübre,
% 2.5 şlempe, % 5 şlempe, % 10 şlempe ve % 20 şlempe sulama suyuna karıştırılarak
verilmiştir. Şlempenin % 2.5’luk uygulaması şekerpancarı verimini artırmış, buğday
verimine ise etkili olmamıştır.
2006 yılı Eskişehir ÇED raporlarında şeker - alkol fabrikası atığı şlempenin
işlenmesi ile ilgili bilgi verilmiştir. Bu fabrikanın kampanya döneminde günde %7-8
kuru maddeli 600 ton seyreltik şlempe işlenmektedir. Fabrikanın şlempeye yaptığı
uygulama sonucu %66-68 kuru maddeli 65-70 ton konsantre şlempe elde edilmektedir.
Bu verilere göre çevre açısından düşünüldüğünde azımsanmayacak kadar çok organik
atık bulunmaktadır. Şlempenin organik bir atık olması nedeniyle toprak yapısını
düzenleyici etkisinin yanında, toprağa makro ve mikro besin elementleri de
sağlamaktadır. Ancak şlempenin yapısındaki yüksek tuz miktarı toprak kirliliği çevre
açısından uzun yıllar uygulandığında sakınca yaratabilir.
Anahtar Kelimeler: Buğday, şekerpancarı, verim, şlempe.

EFFECTS OF DISTILLERY WASTE ON THE WHEAT AND SUGAR BEET


YIELD AND ENVIRONMENT
ABSTRACT
The idea of using organic wastes that existing in the policy of “sustainable
agriculture” of these days is under consideration in order to use the soils for long term.
An investigation had been done between the years of 1990-1994 for the purpose of
evaluating the waste of Sugar-alcohol factory as using in agriculture. The test was
carried out according to test designs of randomized blocks with 6 parameters, 3 times
repetitive for each and fixed. Parameters were; control, optimal plant food, 2.5 % of
distillery waste, 5 % distillery waste, 10 % distillery waste and 20 % of distillery waste
adding to the irrigation water. Applying 2.5 % of distillery waste was increased the yield
of sugar beet but was not affected the yield of wheat.
The knowledge about processing the waste of Sugar-alcohol factory has been
given in 2006 Environmental Impact Assessment (EIA) reports of Eskişehir. In that
factory at harvesting term, 600 metric ton of diluted distillery waste that including 7-8 %
dry matter has been processing per day. At the end of this processing, 65-70 metric ton
concentrate distillery waste that including 66-68 % dry matter has been obtained.
According to these data as thinking about the environment, many considerable organic
wastes are found in the distillery waste. Besides the affect of regulating soil structure as
898

being an organic waste, distillery waste has provided macro and micro food elements for
soil. On the other hand, applying the distillery waste for long years may cause
environmental problems like soil pollution because of the high salt content in the
distillery waste structure.
Key Words: Wheat, sugar beet, yield, distillery waste.

GİRİŞ
Toprakların fiziksel ve kimyasal özelliklerini etkileyen organik madde, toprak
verimliliği ile yakından ilgilidir. Toprakların organik maddesi, bitkisel ve hayvansal
atıklardan oluşur. Topraktaki organik maddeyi çok değişik yollarla artırmak
mümkündür. Atıkların parçalanması sonucunda meydana gelen humus, toprağın fiziksel,
kimyasal ve biyolojik özelliklerini düzenlemektedir. Atıkları; tarım kesiminin bitkisel
artıkları ve hayvansal atıkları, kentsel atıklar, tarımsal endüstri atıkları biçiminde
sıralamak mümkündür. Tarımsal endüstri atıklarından olan şeker – alkol fabrikası atığı
şlempe de % 6–7 organik madde bulunmaktadır (Oruç 1989). Bitki besin maddesi olarak
ve aynı zamanda da çevre kirliliğine sebep olan bu atığın değerlendirilmesi
düşünülmüştür.
Eskişehir şeker fabrikası şeker pancarından beyaz şeker, melas ve ispirto
üretmektedir. 2006 yılı kampanya dönemi sonu itibarıyla; 191 410 ton beyaz şeker, 25
695 ton melas üretmiştir. İspirto fabrikası atığı olan şlempe için bir arıtma tesisi
kurulmuştur. Arıtma tesisinde yaklaşık 150 ton buhar kullanılarak % 7 – 8 kuru maddeli
600 ton seyreltik şlempe işlenmektedir. % 66 – 68 kuru maddeli 65 – 70 ton konsantre
şlempe elde edilmektedir. Organik yük oldukça azaltılarak porsuk çayına verilmektedir
(Anonymous 2006).
Şlempe melastan fermantasyon yoluyla alkol üreten fabrikalarda alkolün
destilasyonundan sonra geri kalan kötü kokulu koyu kahverengi sıvı bir atıktır. Şlempe
çok yüksek organik kirlilik potansiyeline sahip olduğundan, özellikle akarsu gibi alıcı
ortamlarda oksijenin çok kısa bir sürede tükenmesine neden olmaktadır. Türkiye’de
Eskişehir, Turhal, Malatya ve Erzurum’da bulunan dört alkol fabrikasından en eskisi ve
en büyüğü Eskişehir Şeker-Alkol fabrikasıdır. Bu fabrikadan çıkan atığın tarım
alanlarında kullanılması için 1990–1994 yılları arasında Eskişehir ili sulanır
koşullarında bitki verimine ve çevre kirliliğine etkisini araştırmak amacıyla bu çalışma
yapılmıştır.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Araştırma Enstitü arazisinde kurulan deneme parsellerinde, alüviyal toprak
grubunda yürütülmüştür. Deneme yeri Eskişehir İl merkezine 8 km uzaklıkta ve 390 460
kuzey enlemi, 300 310 doğu boylamındadır. Deneme yeri deniz seviyesinden 781 m
yüksekliktedir. Bu alüviyal büyük toprak grubu oluşumunda, Porsuk Çayı’nın ve yan
derelerin taşıdığı sedimantasyonun yanında yüzey akışla oluşan sedimantasyonun da
önemi büyüktür. Deneme yeri toprakları killi bünyeli, orta kireçli, hafif alkali pH’ya
sahiptir. Organik madde ve fosforca zayıftır. Potasyumca zengindir.
Araştırmada kullanılan şlempe alkol fabrikası atığı olup kötü kokulu % 90’nı su % 10’u
kuru maddedir. Şlempeye ait fiziksel ve kimyasal özellikler çizelge1’de verilmiştir.
Araştırmada Bezostaya-1 buğday çeşidi ve Türk Şeker şekerpancarı tohumu
kullanılmıştır.
899

Çizelge 1. Şlempenin bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri


Su Kuru Total Şeker Kül Org. P2O5 K2 O CaO pH EC BOİ KOİ
(%) mad. N (%) (%) Mad. (%) (%) (%) 10-6 (g/l) (g/l)
(%) (%) (%) cm
90- 8-10 0,3-0,4 0,5-1,0 2,0- 6-7 0,1-0,2 1-1,2 0,3- 4,5- 2000 60- 50
92 2,5 0,4 5,5 0 70

Metod
Araştırma tesadüf blokları deneme desenine göre 6 konulu, 3 tekerrürlü ve çakılı
olarak yürütülmüştür. Konular; kontrol, optimum gübre, % 2.5 şlempe, % 5 şlempe, %
10 şlempe ve % 20 şlempe sulama suyuna karıştırılarak verilmiştir. (Şlempe uygulanan
parsellere bitkinin ihtiyacı olan azot, fosfor ihtiyacını karşılamak amacı ile yapılan
toprak analiz sonuçlarına göre optimum gübre dozunun 2/3’ü parsellere verilmiştir.)
Deneme parsellerine verilecek su ve şlempe miktarı, parsel başlarında bulunan
su tankları ile her konu ait miktar belirlenerek verilmiştir. Şekerpancarı için her
sulamada 120 mm/m2 5 defa sulanmıştır (Güngör 1984), buğday ise 100 mm/m2 3 defa
sulanmıştır (Öğretir ve Güngör 1989).

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Şekerpancarı verimi
Şeker–alkol fabrikası atığı şlempenin organik gübre olarak değerlendirilmesi
için yapılan araştırmada sulama suyuna karıştırılarak konulara göre uygulamalar
yapılmıştır.
Çizelge 2. Şekerpancarı ortalama verimleri (kg/da)
Konular 1. yıl uygulaması 2. yıl uygulaması 3. yıl uygulaması
Kontrol 4041 4155 4275
2/3 (N+P)Optimum 5789 6256 6334
2/3 (N+P) + % 2,5 şlempe 6036 6865 6974
2/3 (N+P) + % 5 şlempe 6178 6514 6820
2/3 (N+P) + % 10 şlempe 5011 5108 4112
2/3 (N+P) + % 20 şlempe 3552 2738 2228

Şekerpancarına yapılan uygulamalar sonucu alınan ortalama verimlere ait


sonuçlar çizelge 2’de verilmiştir. Şekerpancarına yapılan uygulamalarda en yüksek
verimi 3 yılın sonunda %2.5 sulama suyuna karıştırılan şlempe uygulamasından elde
edilmiştir. Yapılan istatistiki varyans analiz sonuçlarına göre % 99 olasılıkla önemli fark
bulunmuştur.
Buğday verimi
Münavebe ile uygulanan çakılı denemede şlempenin buğday verimine olan
etkisi incelendiğinde ilk yıl % 2.5’lik şlempe uygulanan konu yüksek verim verirken
sonraki yıllarda düşmüştür. Optimum gübre konusu 3 yılda da en yüksek verimi
vermiştir. Bu sonuca göre buğday veriminde sulama suyuna karıştırılan şlempe
uygulaması verimi düşürmüştür.
900

Çizelge 3. Buğday ortalama verimleri (kg/da)


Konular 1. yıl uygulaması 2. yıl uygulaması 3. yıl uygulaması
Kontrol 390 378 283
2/3 (N+P)Optimum 557 531 508
2/3 (N+P) + % 2,5 şlempe 517 488 475
2/3 (N+P) + % 5 şlempe 466 450 417
2/3 (N+P) + % 10 şlempe 363 347 303
2/3 (N+P) + % 20 şlempe 287 249 209

Şlempenin çevreye etkisi


Şlempenin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek ve bu endüstriyel
atıktan çeşitli yollardan yararlanmak amacıyla yapılan çalışmada deneme öncesi ve
sonrası her yıl toprak örnekleri alınmış ve enstitü laboratuarında analizleri yapılmıştır.
Yapılan bu toprak analizlerine göre topraktaki tuz miktarı artmıştır. Belirlenen % tuz
miktarı bitkilere zarar verecek düzeyde değildir ancak uzun yıllar toprağa uygulanması
sonucu toprakta yapacağı birikim göz önüne alınması gerekir.
Çizelge 4. Topraktaki % tuz miktarı (uygulama öncesi ve sonrası)
Konular Total tuz (%) ECx10-3 (mmhos/cm)
Uygulama Uygulama Uygulama Uygulama
öncesi sonrası öncesi sonrası
Kontrol 0.089 0.104 0.55 0.57
2/3 (N+P)Optimum 0.094 0.106 0.55 0.53
2/3 (N+P) + % 2.5 şlempe 0.098 0.129 0.52 0.72
2/3 (N+P) + % 5 şlempe 0.099 0.139 0.57 0.76
2/3 (N+P) + % 10 şlempe 0.094 0.177 0.52 1.45
2/3 (N+P) + % 20 şlempe 0.092 0.213 0.50 1.95

Toprakta suda eriyebilir toplam tuzların miktarı o toprağın tuzluluğu hakkında


bilgi vermektedir. Genel olarak topraktaki toplam eriyebilir tuz miktarının % 0.033 ten
az olması durumunda toprakta tuzluluğun olmadığını, % 0.15 ten fazla olduğunda ise
toprakta tuzluluğun başladığını göstermektedir. Şlempe uygulama öncesi ve sonrası
alınan toprak örneklerinde yapılan % tuz analizleri çizelge 4’de verilmiştir. Şlempe
miktarının artışı ile topraktaki tuz miktarı da artmıştır. Topraktaki % tuz miktarının
sınıflaması çizelge 5’de verilmiştir. Şlempe uygulanan alanlarda uluslararası topraktaki
tuz sınıflamasına göre bakıldığında uygulamaların uzun yıllar etkisi tuzlanmaya neden
olacağı görülmektedir.
Çizelge 5. Topraktaki tuzun sınıflandırılması (Eyüpoğlu 1999)
Toplam Tuz (%) Durumu
<0.15 Tuzsuz
0.15-0.35 Hafif Tuzlu
0.35-0.65 Orta Tuzlu
>0.65 Çok Tuzlu

Şlempede yapılan analizlerde de görüldüğü gibi çizelge 1’de çok yüksek tuz
yüküne sahip bir atıktır. Bu atığın daha önce bir kısım işlemlerden geçerek farklı
alanlarda değerlendirilmesi daha doğru olacaktır. Bitki besin maddesi olarak
değerlendirilmesi bu sonuçlara göre uygun değildir. İleriye doğru topraklarda tuzluluğa
neden olabilir.
901

Şlempenin farklı şekillerde işlenerek değerlendirilmesi ile yapılmış birçok


çalışmalar vardır. Organik maddece çok zengin olan şlempenin büyük bir çevre
kirliliğine neden olduğuna işaret etmişler, şlempenin yem ve gıda mayası üretiminde
değerlendirilebileceğini yaptıkları çalışmalarla belirtmişlerdir (Işık 1977). Malatya da
yapılan bir çalışmada ispirto fabrikası atığı şlempeden potasyum kazanmak için
laboratuar çalışması yapmışlardır (Kaya ve Özbay 1984). Bu araştırmacıların geliştirdiği
yöntemle şlempeden %35 çalışma veriminde saflık derecesi %70 olan potasyum
karbonat elde edilmiştir. Erzurum Ilıca Alkol fabrikası atığı olan şlempenin deşarj
edildiği su ve topraklardan izole edilen 8 küf türünün mikrobiyoloji laboratuarları,
hastane ve araştırma kurumlarındaki rutin çalışmalarda vasat olarak kullanılabileceği
belirlenmiştir (Algur ve ark. 1988).
Hindistanda alkol fabrikası atığı şlempe ile petri kutuları ve saksılarda çeşitli
denemeler yapmışlardır (Shai ve ark. 1985). Test bitkisi olarak fasulyenin kullanıldığı
bu denemeler sonucunda %5 oranında şlempe ihtiva eden sulama suyunun bitkilerin
kök, gövde, toplam kuru madde, tohum miktarı ve klorofil düzeyini önemli derecede
artırıldığı daha yüksek dozlarda ise tohumların çimlenme yüzdeleri ve çimlenme
güçlerinin azaldığı belirlenmiştir. Araştırmacılar bu çalışma sonuçlarına şlempenin
akarsu veya araziye gelişi güzel atılarak çevre kirliliğine yol açılmaması için %5
düzeyinde sulandırılarak sıvı gübre olarak kullanılmasını tavsiye etmişlerdir. Şlempenin
toksik etkisinin yüksek biyokimyasal oksijen ihtiyacı değeri ve yüksek çözünmüş tuz
içeriğine bağlandığı bu çalışmada %5 oranında şlempe ihtiva eden sulama suyunun
gübre olarak verilmesi önerilmiştir. Bir sera çalışmasında kontrole kıyasla %2,5
düzeyinde şlempe ilavesinin bakla ve ayçiçeği bitkilerinde bazı enzim aktivitelerini ve
protein ve klorofil düzeylerini artırdığını belirlemişlerdir (Algur ve Kadıoğlu 1989). Bu
çalışmada daha yüksek konsantrasyonlar da ise olumsuz etki yüksek organik kirlilik
yüküne ve bazı katyonların mevcudiyetine bağlanmıştır.
Şlempenin yukarda verilen değişik yöntemler ve uygulamalarla ortamdan
bertaraf edilmesi ve bitki besin maddesi olarak toprağa verilmemesi uygundur.

KAYNAKLAR
Algur, Ö.F., Gökalp, H.Y., hasenekeoğlu, B., 1988, atıldığı su ve topraklardan izole
edilen küflerin vinas ve çeşitli katkılarla zenginleştirilmiş vinaslı besi yerlerinde
Üreme durumlarının araştırılması, IX. Ulusal biyoloji kongresi Cumhuriyet
Üniversitesi. Sivas.
Algur, Ö.F., Kadıoğlu, A., 1989, şlempenin çeşitli bitki tohumlarının çimlenmesine etkileri,
Doğa, TU. Botanik D.C. 13 s. 2.
Anonymous, 2006. Eskişehir orman ve çevre müdürlüğü, 2006 ÇED raporu.
http://www.cedgm.gov.tr/icd_raporlari/eskisehiricd2006.pdf
Eyüpoğlu, F., 1999. Türkiye Topraklarının Verimlilik Durumu. TGAE Yayınları Genel
yayın No: 220 Teknik Yayın No: T-67. Ankara.
Güngör, H., 1984, Eskişehir Koşullarında şekerpancarının kısıntılı su varlığında sulama
zamanı ve su tüketimi. Eskişehir bölge TOPRAKSU araştırma Enstitüsü. Genel
yayın No: 179 rapor seri no: 137, Eskişehir.
Işık, A., 1977, Şlempeden gıda mayası üretilmesi. Şeker, yıl: 27, no: 103,
Kaya, S., ve Özbay, Y., 1984, İspirto fabrikaları atık suyu şlempeden potasyumkarbonat
üretimi, TÜBİTAK Ulusal çevre sempozyumu tebliğ metinleri, Adana.
902

Oruç, N., 1989, Eskişehir Şeker-Alkol fabrikası şlempe atığının çevreye


Etkisi(yayınlanmamış). Anadolu Üniversitesi Mühendislik Fakültesi. Eskişehir.
Öğretir, K., Güngör, H., 1989, Eskişehir koşullarında buğdayın Azot-su ilişkisi ve su
tüketimi. K.H.G. Md. Eskişehir Araştırma Enstitüsü, genel yayın no: 209. Rapor
seri no: 159. Eskişehir.
Shai, R., Shukla, N., Jabeen, S. and Saxena P.K., 1985, Pollution effects of distillery
waste on the growth behavior of Phaseoulus radiatus L., environmental
pollution (series A) 37.
903

KOMPOSTLAŞTIRILAN TARIMSAL ARTIKLARIN ŞEKERPANCARI


VERİMİ VE POLAR ŞEKER ORANI ÜZERİNE ETKİSİ

Halil POLAT* Gülser Yalçın Ramazan YAVUZ


Toprak ve Su Kaynakları Araşt. Enst., Eskişehir. *polhalil@gmail.com

ÖZET
Eskişehir Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü arazisinde 2007 yılında
yürütülen bu araştırmada tarımsal artıklardan oluşturulan kompostun şekerpancarı
verimi ve şeker oranı üzerindeki etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Araştırmada
buğday, mısır, şekerpancarı ve ayçiçeği artıkları ile at gübresinden oluşturulan kompost
kullanılmıştır; 16 hafta sonra olgunlaşan kompost araziye tatbik edilmiştir. Tesadüf
blokları deneme desenine göre dört konulu ve üç tekerrürlü olarak yürütülen denemede
0 ,2 ,4 ve 6 ton-kompost/da konuları uygulanmıştır. 0 (sıfır) konusu kontrol konusu
olup sadece kimyasal gübre uygulanmıştır. Kompost konularına kimyasal gübre
uygulanmamıştır.
Denemeden elde edilen şekerpancarı verimler 7844 kg/da (0 konusu), 8129kg/da
(2 ton kompost/da), 8585 kg/da (4 ton kompost/da) ve 9061 kg/da (6 ton kompost/da)
olarak tespit edilmiştir. Yapılan analizlerde (Şeker A.Ş laboratuarı) polar şeker
oranındaki artışlar kompost dozlarına paralellik göstermiştir. Polar şeker oranları
%14,80 (0 konusu) , %15,30 (2 ton kompost / da), %15,20 (4 ton kompost / da) ve
%16,15(6 tonkompost / da) olarak tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kompost, tarımsal artık, şekerpancarı, verim.

EFFECT OF COMPOSED AGRICULTURAL WASTES ON


THE YIELD AND POLAR VALUE RATE OF SUGAR BEET
ABSTRACT
This research carried out in Eskişehir Soil and Water Resources Research
Institute substation aimed to supply the management of potential agricultural wastes
compost to get high yield and high polar value form sugar beet at 2007 year .The
compost that will be used for this research will be formed from mixture of wastes of
wheat, sugar beet, corn, sunflower and animal (horse). This mixture turning into the
compost after 16 weeks will be applied on field. Treatments are 0-20-40-60 tons
compost/ha respectively.0 ton/da is the control treatment and recommended fertilizer is
applied. Compost treatments have no additional fertilizer application this research will
be carry out by using randomized block design with 3 replications.
The sugar yields are 7,844 tons /ha ( for 0 tons compost/ha treatment) , 8,129
tons/ha ( for 20 tons compost/ha treatment), 8,585 tons/ha (for 40 tons compost/ha
treatment), 9,061 tons/ha ( for 60 tons compost/ha treatment). The polar value form are
%14,80 (for 0 tons compost/ha treatment) , %15,30 (for 0 tons compost/ha treatment),
%15,20 (for 0 tons compost/ha treatment) and %16,15 (for 0 tons compost/ha
treatment).
Key Words: Compost, agricultural waste, sugar beet, yield.
904

GİRİŞ
Dünyanın artan nüfusu, yoğun tarım uygulamaları ve sanayileşmesi ile giderek
artan gübre hammaddesi gereksinimi, çevreyi kirletmeden ve sürdürülebilir olarak
sağlayabilecek kaynaklardan belki de en önemlisi tarımsal artıklardır. Tarımsal artık ve
katı atık yönetimi, sistem yaklaşımıyla ele alınması gereken bir konudur. Sistem
yaklaşımı; atık yönetiminin atık oluşumu, toplama, işleme ve uzaklaştırma gibi temel
unsurları yanında enerji, çevre koruma, kaynakların korunması, verimlilik artışı,
istihdam gibi konularla bütünlük içinde ele alınmasını gerektirir. Artık ve atık
yönetiminde sistem yaklaşımı, artık ve katı atıkların sadece insan çevresinden
uzaklaştırılmasını değil; çevre ve insan sağlığının korunarak geliştirilmesiyle birlikte
ekonomik kalkınmanın sağlanmasına da olumlu katkılar sağlayacaktır .
Kompostlaştırma, tekrar kullanım, geri dönüşüm ve geri kazanım gibi kavramlar
artık ve atık yönetiminin önemli öğeleridir. Kompostlaştırma, organik esaslı katı artık
veya atıkların oksijenli ortamda ayrıştırılmasıyla yüksek verimli toprak düzenleyicisinin
ortaya çıkarılması işlemidir. Kompostlama, katı artık veya atıkların içerisindeki organik
maddelerin ayıklanması, ebat küçültme, nemlendirme, havalı şartlarda kararlı hale
getirme ve kullanıma hazırlama işlemlerinden oluşur. Dünya tarihi kadar eski geçmişe
sahip ve az teknoloji gerektiren kompostlaştırma yöntemi özellikle tarımsal artıkların
uzaklaştırılmasını, tarımsal olarak verimli kılmaktadır. Tekrar kullanım; atıkların
temizleme dışında hiçbir işleme tabi tutulmadan aynı şekliyle defalarca kullanılmasıdır.
Atığın kendi ilk şekliyle amacı ya da değişik amaçlar doğrultusunda yeniden kullanımı
yöntemi, geri kazanım yöntemine yeğlenmektedir. Çünkü atığın tekrar kullanımı için
toplama ve temizleme dışında hiçbir özel işleme gerek bulunmamaktadır. Geri
dönüşüm; atıkların fiziksel veya kimyasal işlemlerden geçirildikten sonra ikinci
hammadde olarak üretim sürecine sokulmasıdır. Geri kazanım; tekrar kullanım ve geri
dönüşüm kavramlarını da kapsayan, atıkların özelliklerinden yararlanılarak içindeki
bileşenleri fiziksel, kimyasal ya da biyokimyasal yöntemlerle başka ürünlere veya
enerjiye çevrilmesidir. Diğer bir deyişle geri kazanım süreci; geri kazanılabilir
maddelerin katı atık yönetimi içinde toplama, taşıma, aktarma, ayırma ve pazarlama
fonksiyonlarının da yer aldığı, artık kullanım dışı kalmış geri kazanılabilir maddelerin
yeni bir ürün olarak geri kazanılmasıdır. Kısaca, kullanım dışı kalmış artık ve atığın
yeni bir ürün olarak geri kazanılmasıdır.
Sürdürülebilir artık ve atık yönetimi; çevresel, ekonomik ve sosyal yönleriyle
gerçekleştirilmek istenen sürdürülebilir kalkınmanın önemli bir parçasıdır. Atık ve
artıklar yok edilmesi gereken bir madde değil geri kazanılması gereken kaynak olarak
görülmektedir. Sürdürülebilir artık ve atık yönetiminin hedefi, kaynakların kullanımında
döngüsel sürece geçerek nihai tüketim sonucunda oluşan artık ve atıkların faydalı
amaçlar doğrultusunda tekrar kullanılmasıdır. Bu nedenle artık ve atık yönetimi
kavramı, toplumsal yaşamda değişik sektörlerce üretilen artık ve atıkların yönetiminde
geri kazanım oranının en yükseğe ulaşılmasını amaçlamaktadır.
Dünyada tarımsal artıklar kullanılarak çeşitli araştırma çalışmaları yapılmıştır.
Ancak Türkiye’de bu konuda geniş kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. Yani spesifik
konularda çalışılmış, her bölgede veya her yörede uygulanması mümkün olan pratik
araştırmalara pek rastlanmamıştır.
Türkiye’nin yıllık toplam tarımsal artıkları 51 464 898 ton civarındadır
(Başçetinçelik, 2005). Bu miktarın kompostlaştırılarak tarımda kullanılması ve dekara
ortalama 2 ton/da/yıl verilmesi halinde (kimyasal gübreye eşdeğerde verim elde etmek
için) 2 572 745 hektarlık bir sahada kimyasal gübre kullanmadan tarımsal üretim
yapmak mümkün olacaktır. Bu da 1 286 372 ton kimyasal gübrenin toprağa verilmemesi
ve dolayısıyla çevreye saçılmaması demektir. Türkiye’nin toplam tarımsal alanı yaklaşık
905

26,350 milyon hektardır. Bunun %38. 4’ü (10,013 milyon hektar) ekili alandır.
Türkiye’deki tarımsal artıkların tamamının kompostlaştırılarak toprağa verilmesi
durumunda (dekara ortalama 50 kg. suni gübre kullanıldığını varsayarak) 2 572 744
hektarlık alanda kimyasal gübre kullanılması gereksinimi olmayacaktır. Bu da
Türkiye’deki ekili alanların %26’sını teşkil edecektir. Suni gübrenin kilogram fiyatı
ortalama 0. 50 YTL (2007 yılı için) olarak kabul edilirse , yıllık 643 186 000 YTL’lik
bir parasal döngü söz konusu olacaktır. Anız ve artıkların yakılmasının atmosfere ve
çevreye verdiği zararların önlenmesi bakımından bu araştırmanın önemi daha da
artırmaktadır.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Araştırma Eskişehir-Ankara devlet karayolunun kuzeyinde, Eskişehir ili
merkezine 8 km mesafede bulunan merkez istasyonunda yürütülmüştür. Deneme
yerinin denizden yüksekliği 781 m’dir. Deneme yeri toprakları Allüviyal büyük toprak
grubundadır.
Araştırmada kompost olarak %20 buğday artıkları , %20 mısır artıkları ,
%20 şekerpancarı, %20 ayçiçeği artıkları ve %20 oranında at gübresi kullanılmıştır.
Oranlarda ağırlık dikkate alınmıştır. Artıklar yukarıda ifade edilen oranlarda
karıştırılarak 10x3x1.5m ebatlarında yığın haline getirilmiştir.Yığın başlangıçta su ile
iyice ıslatılarak üstü naylonla (polietilen) örtülmüştür. 16 hafta sonra da kompost
haline gelen karışım araziye tatbik edilmiştir.
Metod
Tesadüf blokları deneme desenine göre dört konulu ve üç tekerrürlü olarak
yürütülen denemede 0 ,2 ,4 ve 6 ton-kompost / da konuları uygulanmıştır. Kompost
uygulaması ekimden önce (sürümden sonra) ve toprak örneği alımından sonra
yapılmıştır. 0 (sıfır) konusu kontrol konusu olup sadece kimyasal gübre uygulanmıştır.
Kompost konularına kimyasal gübre uygulanmamıştır. Kompost uygulaması sonrası
toprak işleme yapılarak kompostun toprağa karışması sağlanmıştır.
Birinci toprak işleme pullukla, ikinci işleme rotatille yapılmıştır. Ekim pancar ekim
makinesi ile yapılmıştır. Dekara 1,2 kg. şekerpancarı tohumu kullanılmıştır. Ekim
sıra arası 45cm ve sıra üzeri 20 cm olacak şekilde yapılmıştır .
Kontrol konusuna önerilen ( ekim öncesi yapılan toprak analizlerine göre) 20
kg-N/da , 10 kg- P2O5/da bir defada ve ekimden önce uygulanmıştır. Azotun yarısı
ekimle beraber, ikinci yarısı ise bitkiler 3-5 cm boyunda ve 7-8 yapraklı olduğunda
verilmiştir. Gübre kaynağı olarak azot için amonyum sülfat (%21) ve fosfor için süper
fosfat gübresi kullanılmıştır .
Ekimi takiben çıkış suyu verilmiştir. Sezon boyunca çıkış suyu dahil toplam 6
su yağmurlama ile verilmiştir.. Hastalık ve zararlılara karşı mücadeleyi gerektiren
bir durum olmamıştır.
Söküm ekim ayında işçi ile yapılmıştır. Sökümde her parselden yanlardan
birer sıra ve başlardan birer metre atılarak analiz ve değerlendirme yapılmıştır.
906

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Denemeden elde edilen şekerpancarı verimleri Çizelge 1’de verilmiştir.
Çizelgenun incelenmesinden de anlaşılacağı gibi kompost dozlarının artışına paralel bir
verim artışı gözlenmektedir.
Çizelge 1. Denemeye ait şekerpancarı verim sonuçları
Konular I.Tek. II.Tek. III.Tek. Konu Konu ort. Verim
(kg/parsel) (kg/parsel) (kg/parsel) Toplamı(kg) (kg/parsel) (kg/da)
A0 415 416 440 1271 423,6 7844
A1 420 440 457 1317 439,0 8129
A2 460 420 511 1391 463,6 8585
A3 480 500 488 1468 489,3 9061

Denemeden alınan şekerpancarı verimlerinde yapılan varyans analizleri


sonucunda konular arasında %5 seviyesinde istatistiki anlamda farklılık saptanmıştır
(Çizelge 2). Duncan Gruplandırmasında konular üç farklı grupta yer almışlardır (Çizelge
3). Yapılan analizlerde (Şeker A.Ş laboratuarı) polar şeker oranı ve safiyet oranındaki
artışlar kompost dozlarına paralel artışlar göstermiştir (Çizelge 4). Kuru madde
oranlarında ise dalgalanmalar tespit edilmiştir. Yapılan kompost analizinde elde edilen
sonuçlar incelendiğinde bu tür çalışmalarda asıl belirleyici faktör olan C/N
değerinin 12,85 ve organik madde oranının % 46 olduğu görülmektedir.
Orman artıklarından oluşturulan kompostu kullanılabilir ekonomik azot
bakımından kimyasal gübrelerle karşılaştırmak amacı ile yapılan bir araştırmada
maliyet bakımından orman kökenli komposttaki azotun %16 oranında daha ekonomik
olduğu belirlenmiştir (Terman ve ark. 1972).
Yeşil gübre, çiftlik gübresi, çeltik saplarından oluşturulan kompost ve jipsin
kireçli-kumlu-tınlı topraklarda tuz dengesi üzerindeki etkilerini saptamak amacıyla
yapılan çeltik- buğday-mısır rotasyonunda sulama 6 yıl boyunca devamlı tuzlu su ile
yapıldığı bir araştırmada, organik materyaller ile jipsin benzer sonuçlar gösterdiği ,
tuz %’ni düşürdükleri ve ürün veriminde artışa neden oldukları belirlenmiştir
(Sekhon ve ark. 1993).
İsrail’de pamuk üretiminde kullanılan tuzlu ve alkali toprakların ıslahı
amacı ile yapılan iki yıllık bir çalışmada orman artıklarından oluşturulan
komposttan 20 ton/da ve 40 ton/da ve jipsten 0,5 ton/da konuları bir defada
uygulanmıştır. Araştırma sonucunda kompostun tuz %’ni daha fazla düşürdüğü ve
kalıcı etkisinin daha fazla olduğu saptanmıştır (Avnimelech ve ark. 1994).
Orman kökenli kompostun kumlu toprakta domates- karpuz verimi
üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla uygulanan bir rotasyon programında 1,3
ton/da ile 11,2 ton/da arasında değişen miktarlarda konular uygulanmıştır. Neticede
domates veriminde %16, karpuz veriminde ise %54 ‘e varan artışlar kaydedilmiştir
(Obreza ve Reeder 1994).
Değişik materyallerden oluşturulan komposttaki azotun bitkiler tarafından
kullanılabilirliliği ile ilgili olarak yapılan bir araştırmada kentsel atıklardan oluşan
atık çamur ve tarımsal artıklardan oluşturulan kompost kullanılmıştır . Araştırma
sonucunda kentsel atık kökenli komposttaki azotun %17-26, tarımsal artık kökenli
komposttaki azotun %22-30’nun bitkiler tarafından kullanıldığı belirlenmiştir (Baldoni
ve ark. 1996).
907

Bahçe artıklarından oluşturulmuş komposttaki besin elementlerinin


kullanılabilirliliğini tesbit etmek amacı ile yapılan iki yıllık bir araştırmada şu
sonuçları elde edilmiştir:
N → %15 1. yıl , %25-35 2. yıl mineralize olmuş ve kullanılabilir hale gelmiştir,
P → %50 1. yıl , %50 2. yıl mineralize olmuş ve kullanılabilir hale gelmiştir,
K → %80 1. yıl , %20 2. yıl mineralize olmuş ve kullanılabilir hale gelmiştir,
Mg → %30 1. yıl , %70 2. yıl mineralize olmuş ve kullanılabilir hale gelmiştir
(Biala ve Wynen, 1998).
Orman artıklarından oluşturulan kompostun salatalık verimi üzerindeki
etkisini belirlemek amacı ile yapılan bir başka araştırmada dekara 1,5 ton ve 3 ton
kompost uygulanmıştır. Neticede kontrol konusuna göre verimde 1 ton/da için
%17,6 ve 3 ton/da için de %20,8 oranında artış olduğu saptanmıştır (Manios ve
Syminis 1988).
İyi ayrışmış , olgun kompostun sürekli olarak humus maddesi , karbon, azot,
fosfor, potasyum ve çok sayıda iz element kaynağı olduğu, olgun kompost ile
mikroorganizmaların sürekli ve uyumlu bir şekilde topraktaki mikroekosistemde
faaliyet göstermeleri sonucunda bitkilere sürekli bir besin maddesi akısı sağlandığı ,
böylece de toprak verimliliğine süreklilik getirerek çok önemli katkıda bulunduğu
belirlenmiştir (Erdin, 2000).
Orman artıklarından oluşturulan kompostun pamuk verimi üzerindeki
etkisini saptamak amacı ile kumlu-tınlı toprakta üç yıl süreyle yürütülen bir başka
denemede 0,898 ton/da, 1,794 ton/da ve 2,690 ton/da konuları her yıl yüzeye
yayarak ve toprağa karıştırarak uygulanmıştır. Araştırma sonunda şu sonuçlar elde
edilmiştir:
Konular Artış
0,898 ton/da → % 13,3
1,794 ton/da → % 20,2
2,690 ton/da → % 28,5 verim artışı olmuştur (Khalilian ve ark. 2002b).
Harran Ovasında tesviyesi yapılan arazilerde verimliliği artırmak ve toprağı
iyileştirmek amacı ile yürütülen ve üç yıl devam eden bir araştırmada , yörede üretimi
yapılan pamuk, buğday, mısır artıklarından ve at gübresinden oluşturulan
kompost kullanılmıştır. Test bitkisi olarak pamuğun kullanıldığı araştırmada 0-0,5-
1,0-1,5 ton / dekar kompost ve ilave 13 kg-N/da ile 10 kg-P2O5 /da konuları
uygulanmıştır. Araştırma sonunda kompostun saturasyon, fosfor, potasyum ve
organik madde içeriği üzerinde artış yönünde etkili olduğu gözlenmiştir . Elde edilen
sonuçlara göre kompostun pH üzerinde düşüş yönünde etkili olduğu belirlenmiştir .
En yüksek verimin 1 ton kompost /da konusundan alındığı tesbit edilmiştir (Polat ve
Almaca 2006).
Çizelge 2. Denemeden alınan şekerpancarı verimlerine ait varyans analizi
Varyasyon SD KT KO F Çizelge F
Kaynakları 0.05 0.01
Bloklar 2 2420,25 1210,13 2,40 ns 5,14 10,92
Konular 3 7461,00 2487,00 4,93* 4,76 9,78
Hata 6 3029,75 504,96
Genel 11 12911,00
908

Çizelge 3. Şekerpancarı verimine ait Duncan gruplandırması (%5)


Konular SSR %5 SSR*Sx Ortalamalar Duncan Grupları
A3 3,64 47,22 489,33 A
A2 3,58 46,45 463,67 AB
A1 3,46 44,89 439,00 B
A0 423,67 B

Çizelge 4. Şekerpancarına ait bazı ölçüm değerleri


Konular Polar şeker oranı (%) Safiyet Oranı (%) Kuru Madde Oranı(%)
A0 14,80 83,2 17,8
A1 15,30 85,0 18,0
A2 15,20 85,4 17,8
A3 16,15 86,4 18,7

Sonuç: Ülkede sürdürülebilir bir yöntem izlenerek, büyük miktardaki potansiyel


tarımsal artıkların daha iyi yönetilmesini sağlamak, sağlıklı bir çevre, ekonomik ve
sosyal yararlar dikkate alınarak, toprağın kullanım kapasitesini arttırmak ve potansiyel
verim kapasitesini geliştirmek amacıyla yürütülen bu araştırmada tarımsal artıklar
kullanılarak kimyasal gübrelere alternatif bitki besleme kaynağı yaratmak mümkün
görülmektedir. Şekerpancarı verimleri , varyans ve şeker analiz sonuçları ile Duncan
Gruplandırması dikkate alındığında kontrol konusu ile ayni gruba giren 2 ton/da
kompostun uygulandığı konunun önerilmesi uygun görülmüştür.

KAYNAKLAR
BAŞÇETİNÇELİK, A., (2005), ”Türkiye’de Tarımsal Atıkların Değerlendirilmesi” ,
Sayfa:6 ,ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ,Adana
TERMAN G.L., SOİLEAU J.M., ALLEN S.E.,(1972), “Municipal waste compost:
Effects on crop yields and nutrient content in greenhouse pot experiments”, J.
Environ. Qual. 2:89-92.
SEKHON B.S., BAJWA M.S., (1993),” Effect of organic matter and gypsum in
controlling soil sodicity in rice-wheat-maize system irrigated with sodic water”,
Agricultural Water Management 24: 15-25.
AVNİMELECH Y. ,SHKEDY D. ,KOCHVA M. ,YOTAL Y. ,(1994), “The use of
compost for the reclamation of saline and alkaline soils”, Comp. Sci. Util. 2(3):
6-11.
OBREZA T.A., REEDER R.K., (1994), “Municipal solid waste compost use in
tomato/watermelon successional cropping”, Soil Crop Sci.Soc.Florida
Proc.53:13-19.
BALDONİ G., CORTELLİNİ L., DAL RE L., TODERİ G. (1996). , “The influence of
compost and sewage sludge on agricultural crops”, In: M.de Bertoldi, P. Sequi,
B. Lemmes and T. Papi (eds.), The Science of Composting. Blackie Academic
& Professional, Glasgow, London.
BİALA J., WYNEN W., (1998),” Is there a market for compost in agriculture?”
,International Composting Conference, Melbourne, 15-17 September 1998.
909

MANİOS V.I., SYMİNİS H.I., (1988), Town refuse compost of Heraklio, Bio Cycle
29(7): 44-47.
ERDİN, E. , (2000), “Kompost Ve Kompostlaştırma Hakkında Özlü Bilgiler”,Dokuz
Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü
yayınları,İZMİR
KHALİLİAN A.,WİLLİAMSON R.E., SULİVAN M.J., MUELLER J.D., WOLAK
F.J., (2002b), “Injected and broadcasted application of composted municipal
solid waste in cotton”, Applied Engineering in Agriculture 18(1): 17-22.
POLAT,H., ALMACA, N.D., (2006),“Harran Ovasında Tesviye Yapılan Arazilerde
Kompost Ve Yeşil Gübre Uygulamasının Toprak Özellikleri Ve Pamuk
Verimine Etkisi”,Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü, Şanlıurfa.
910

TOPRAĞA ŞLEMPE UYGULAMANIN TOPRAK ÖZELLİKLERİ VE ÜRÜN


VERİMİ ÜZERİNE OLAN UZUN YILLIK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI

İrfan OĞUZ Özlem AYDIN Kenan ÇAĞATAY Sabit ERŞAHİN


Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü, Tokat. irfanoguz@tokattopraksu.gov.tr

ÖZET
Bu araştırma, bir izleme projesi olarak önceki dönem şlempe uygulamasının
bazı toprak özellikleri ve ürün verimi üzerine olan uzun yıllık etkisini araştırmak amacı
ile 2003, 2004 ve 2005 yıllarında bir izleme projesi olarak yürütülmüştür.
Uygulama yıllarında şlempenin en fazla toprağın elektriksel iletkenliği ve
potasyum içeriği üzerinde değişime neden olduğu dikkate alınarak, izleme yıllarında
topraktaki EC ve K2O değişimi takip edilmiştir. Araştırma sonucuna göre şlempe
uygulanmış parsellerde uygulama yıllarında artmış olan toprak elektriksel iletkenliği,
izleme yıllarında normal düzeye ulaşmış ve konular arasında bir farklılık meydana
gelmemiştir. Toprak potasyum kapsamı ise farklı şlempe düzeylerine bağlı olarak farklı
düzeylerde önemli olarak değişmeye devam etmiştir.
İzleme döneminde farklı düzeyde şlempe uygulamalarının ürün verimi üzerinde
meydana getirdiği verim farklılıklarını ortaya koymak için 2004 yılında buğday ve 2005
yılında şekerpancarı ürün verimleri belirlenmiş ve ANOVA testi ile istatistiksel olarak
karşılaştırılmıştır. Geçmiş dönemde şlempe uygulaması buğday verimini etkilememiş
ancak şekerpancarı verimi üzerinde etkili olmuştur.
Anahtar Kelimeler: Şlempe uygulaması, toprak özellikleri, şekerpancarı verimi,
buğday verimi.

LONG TERM EFFECT OF VINAS APPLICATION INTO SOIL ON SOIL


PROPERTIES AND CROP YIELD
ABSTRACT
This research was carried out to determine the long term effects of vinas
application on some soil properties and crop yields as a monitoring project in 2003,
2004 and 2005 in Tokat – Kazova region.
During the research period, taking into consideration that vinas would affect the
electrical conductivity and potassium content of the soil, EC and K2O variances of the
soil were investigated. Research showed that, within the vinas applied plots, the soil
conductivity increased during the application years and decreased to normal levels in the
following years and no difference was observed between the subjects. However, soil
potassium content showed significant changes depending on the vinas level.
During the observation period, in order to determine the level of productivity
change caused by the usage of different levels of vinas, in 2004 wheat, and in 2005
sugar beat productivity were determined and were statistically compared with ANOVA
test. During the previous period application of vinas did not affect the wheat
productivity but, was effective on the sugar beat productivity.
Key Words: Vinas application, soil properties, sugar beat yield, wheat yield.
911

GİRİŞ
Şeker fabrikalarının yan ürünü olan melas’ın alkol fabrikalarında işlenmesi
sonucu ortaya çıkan atık maddeye şlempe denilmektedir. Bu atık dünyanın birçok
ülkesinde herhangi bir arıtma işlemine tabi tutulmadan doğrudan akarsulara deşarj
edilmektedir. Srivastava ve Sahai (1987), Hindistan’da Captaingaj Alkol fabrikasından
açığa çıkan şlempenin arıtılmadan deşarj edilmesinin su kaynakları ve topraklar üzerine
olumsuz etkisi bulunduğunu bildirmiştir. Algur ve Gökalp (1989), Türkiye’de Erzurum
Etil alkol fabrikasının şlempe atıklarının akarsuya karışmasının düşük pH ve yüksek
şeker içeriği ile mantar gelişimini teşvik ettiği ve çevre kirliliğine neden olduğunu
belirtmişlerdir.
Şeker-Alkol Fabrikası atığı olan şlempenin doğrudan akarsuya boşaltılmak
yerine gübre olarak kullanılabilirliğini belirlemek amacıyla 1991-1994 yılları arasında
Tokat Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından çakılı olarak
bir araştırma yürütülmüştür. Araştırmada buğday – şekerpancarı - kuru fasulye ekim
nöbetinde A konusu parsellere 2/3 N.P. Gübre + Sulama suyu; B konusu parsellere %
2.5 Şlempe + 2/3 N.P. Gübre + Sulama suyu; C konusu parsellere % 5.0 Şlempe + 2/3
N.P. Gübre + Sulama suyu, D konusu parsellere % 10 Şlempe + 2/3 N.P. Gübre +
Sulama suyu ve E konusu parsellere % 20 Şlempe + 2/3 N.P. Gübre + Sulama suyu
uygulanmıştır(Çağatay ve ark.; 1997).
Bu araştırmada 1991-1994 şlempe uygulama döneminde elde edilen bazı veriler
yeniden ele alınarak değerlendirilmiştir. Elde edilen veriler ışığında 2003-2005
yıllarında izleme dönemi olarak şlempenin toprak özellikleri ve ürün verimi üzerinde
olan bakiye etkisi belirlenmiştir.

MATERYAL VE METOD
Araştırma Karadeniz ile İç Anadolu arasında geçit bölgede yer alan Tokat
Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü arazisinde çakılı olarak yürütülmüştür.
Araştırma yerinin denizden yüksekliği 600 m’ dir. Araştırmanın yürütüldüğü yer
Karadeniz iklimi etkisi altında olup, yarı kurak iklim özelliği göstermektedir. Araştırma
alanının uzun yıllar ortalama sıcaklığı 11.9 oC, yıllık toplam yağış 430 mm’ dir (Oğuz,
2008). Araştırmanın yürütüldüğü topraklar (Typic Ustorthent), düz ve verimli tarım
topraklarıdır(Durak ve ark.,1994). Yörede en fazla yetiştiriciliği yapılan ürünler buğday,
arpa, domates, şekerpancarı ve şeftalidir.
Araştırma materyali şlempe Tokat-Turhal Şeker-Alkol Fabrikasından temin
edilmiş ve tanklar yardımıyla parsellere getirilerek sulama suyuna karıştırılmak suretiyle
uygulanmıştır. Parsellere uygulanan şlempenin % 9.2’ si kuru madde (%30 ham protein
ve % 24 ham kül) olup, pH değeri 5.28, EC değeri 14700 mmhos cm-1, potasyum 19580
mg/L, kalsiyum iyonu 1250 mg/L, fosfat iyonu 165 mg/L, toplam azot miktarı 4022
mg/L ve kimyasal oksijen ihtiyacı 78302 olduğu belirlenmiştir (Çağatay ve ark.; 1997).
Şlempe uygulamalarını takiben 1994 yılında son toprak örnekleri alınarak çalışma
tamamlanmıştır.
Alınan toprak örneklerinde; elektriksel iletkenlik (mmhoscm-1) kondaktivite
aleti ile saturasyon macunundan, organik madde (%) modifiye edilmiş Walkley Black
metoduna göre, CaCO3 (%) Scheibler kalsimetresi ile, P2O5 (kg/da) Olsen ve arkadaşları
metoduna göre, K2O (kg/da) Beckmen fleym fotometresi ile, pH saturasyon
macunundan cam elektrotlu pH metre ile belirlenmiştir (Tüzüner, 1990).
Bu çalışma, önceki dönem şlempe uygulamalarının, aradan geçen süre zarfında
toprak ve ürün verimi üzerine olası kalıcı etkilerini izlemek ve elde edilen bulguları
912

araştırma yılları bulgularıyla karşılaştırmak üzere 2003, 2004 ve 2005 yıllarında toprak
analizleri yapılarak, 2004 ve 2005 yıllarında ise buğday ve şekerpancarı verimleri
belirlenerek yürütülmüştür. Toprak özelliklerinde görülen farklılıkları izlemek amacıyla
0-20 cm toprak derinliğinden toprak örnekleri alınmıştır. Buğday ve şeker pancarı
verimi üzerine olası etkileri belirlemek için bu bitkiler farklı şlempe uygulanmış
parsellere ekilmiş ve hasat edilerek ürün verimleri belirlenmiştir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Uygulama dönemi olarak adlandırılan 1992, 1993 ve 1994 yıllarında, buğday,
şekerpancarı ve fasulye parsellerine sulama suyu ile birlikte farklı miktarlarda şlempe
uygulanmıştır (Çizelge 1). Toplam şlempe uygulama miktarlarına göre, A konusu
parsellerine 0 kg/da, B konusu 712.5 kg/da, C konusu 1425 kg/da, D konusu 2850 kg/da
ve E konusu parsellerine ise toplam 5700 kg/da şlempe uygulanmıştır.
Çizelge 1. Uygulama yıllarında konulara göre uygulanan şlempe miktarı (Çağatay ve ark.,
1997)
Yıllar Bitki Uygulanan Şlempe, kg/da
A B C D E
1992 Buğday 0 312.5 625.0 1250.0 2500
1993 Şekerpancarı 0 212.5 425.0 850.0 1700
1994 Fasulye 0 187.5 375.0 750 1500
Toplam 0 712.5 1425.0 2850 5700

İzleme dönemi olarak adlandırılan 2003, 2004 ve 2005 yıllarında toprak


örnekleri alınarak analiz edilmiştir. Ürün verimlerini belirlemek amacıyla 2004 ve 2005
yıllarında buğday ve şekerpancarı ekilmiştir. İzleme dönemi çalışmalarına başlamadan
önce bir ön çalışma olarak, toprakta yapılacak analizleri belirlemek, dolayısıyla toprak
özelliklerine şlempe uygulamalarının etkisini izlemek üzere istatistiksel değerlendirme
yapılmıştır. Bu amaçla araştırma bitiş tarihi olan 1994 yılında 0 – 20 cm derinlikten
alınmış toprak örnekleri analiz sonuçları istatistiksel olarak yeniden değerlendirilmiştir.
Bu amaçla ANOVA testi uygulanmış ve varyasyonu önemli olanlar LSD testi ile
gruplandırılmıştır (Çizelge 2). Yapılan istatistiksel değerlendirmeye göre farklı düzeyde
şlempe uygulaması toprağın EC değeri ve K2O düzeyinde artışa neden olmuştur (p >
0.01). Ele alınan diğer toprak özelliklerinde ise (pH, CaCO3, OM ve P2O5) önemli
farklılıklar meydana getirmemiştir.
Uygulama yıllarında şlempe, toprağın elektriksel iletkenliğinde çok önemli
düzeyde farklılığa neden olmuştur. Şlempe uygulanmayan A konusu ve en az düzeyde
şlempe uygulanan B konuları toprakta önemli EC değişimi meydana getirmemiştir.
Artan şlempe dozlarına bağlı olarak EC C, D ve E konularında artmıştır. Bununla
birlikte en fazla şlempe uygulanmış E konusunda dahi uygulanan şlempe miktarı
toprakta aşırı tuzluluğa neden olmamıştır. Şlempe uygulamasına bağlı olarak toprağın
K2O içeriği ise çok önemli düzeyde değişmiştir. Şlempe uygulanmayan A ve en düşük
düzeyde uygulanan B konularında bir etki görülmezken C, D ve E konularında artan
şlempe dozlarına bağlı olarak toprakta K2O içeriği artmıştır.
Uygulama dönemi verileri ışığında 2003, 2004 ve 2005 izleme yıllarında
araştırma parsellerinin EC değerleri ve K2O içerikleri izlenmeye devam edilmiştir.
İzleme döneminde araştırma parsellerinin 0 – 20 cm derinliklerinden alınan toprak
örneklerinin EC ve K2O kapsamları belirlenmiştir (Çizelge 3). İzleme döneminde alınan
toprak örneklerinin EC değerleri ile farklı şlempe dozları arasında anlamlı bir ilişki
bulunmamıştır. Aradan geçen 11 yıllık sürede yağış ve yıkanma olaylarının etkisi ile
artma eğiliminde olan EC değerleri tekrar azalmış ve konular arasında bir fark
913

kalmamıştır. Ancak 2003 ve 2004 izleme yıllarında geçmiş şlempe uygulamasının


toprak K2O içeriği üzerine etkisi devam etmiştir(P > 0.05). Bu etki 2005 yılında ortadan
kalkmıştır.
Çizelge 2. Şlempe uygulama dozlarının toprak özelliklerine etkisi (1994)
Konular pH EC CaCO3 OM P2O5 K2O
A 7.96a 538a 8.0a 1.51a 3.59a 84.27a
B 7.94a 724a 7.7a
1.23 a
2.29 a
103.77a
C 7.87a 906b 7.8a
1.19 a
1.68 a
153.67ba
D 7.87a 1010b 7.2a
1.10 a
4.19 a
152.87b
E 7.88a 1264b 7.5a
2.04 a
3.28 a
341.63b
*Farklı harfle etiketlenen ortalamalar % 5 düzeyinde farklıdır.

Çizelge 3. İzleme dönemi araştırma parselleri EC değerleri ve K2O kapsamları


Konular 2003 Yılı 2004 Yılı 2005 Yılı
EC K2O EC K2O EC K2O
A 781a 137.64a 808a 149.49a 822a 183.53a
a
B 797 127.33a 759a 149.30a 866a 143.42a
a
C 778 139.91a 727a 136.85a 842a 143.21a
a
D 816 191.09b 773a 179.39a 769a 176.52a
a
E 786 251.91b 798a 242.18b 785a 237.20a
*Farklı harfle etiketlenen ortalamalar % 5 düzeyinde farklıdır.

Uygulama ve izleme yıllarında farklı düzeylerde şlempe uygulamasının buğday


ve şekerpancarı verimleri üzerine etkisi ANOVA testi ve LSD testleri ile araştırılmıştır
(Çizelge 4). Uygulama dönemi buğday verimleri üzerinden yapılan ANOVA testi
sonucuna göre farklı dozlarda şlempe uygulaması buğday veriminde P > 0.03 önem
seviyesinde varyasyona neden olmuştur. Yapılan LSD testine göre A konusu diğer
konulardan ayrılmış ve B, C, D ve E konuları aynı grupta yer almıştır. Şlempe
uygulaması buğday verimini artırmıştır. Bu durum buğday bitkisi için uygulanan gübre
dozu yanı sıra şlempe kaynaklı potasyumun olumlu katkısından kaynaklanmaktadır.
Diğer taraftan artan EC düzeyi buğday verimini olumsuz etkileyecek seviyede
olmamıştır. 1993 uygulama yılında araştırma parsellerinden elde edilen şekerpancarı
verimleri ANOVA testi ile değerlendirilmiş olup farklı şlempe düzeylerinin
şekerpancarı verimine etkisinin önemli olmadığı belirlenmiştir.
Uygulama dönemindeki buğday ve şekerpancarı verimleri izleme dönemi
verimleriyle karşılaştırılmak üzere araştırma parsellerine 2004 yılında buğday ve 2005
yılında şekerpancarı ekilmiştir. Buğday verimleri ANOVA testi ile karşılaştırılmış ve
konular arası fark önemli bulunmamıştır. Uygulama döneminde şlempe uygulamasının
buğday bitkisinde meydana getirdiği artış izleme döneminde görülmemesi şlempenin
sağlamış olduğu ilave bitki besin maddelerinin topraktan uzaklaşması ile açıklanabilir.
Toprakta kalması muhtemel toksik maddeler ise buğdayın ortam olumsuzluklarına
dayanıklı bitki oluşu nedeniyle verim üzerinde olumsuz bir etkiye neden olmamıştır.
Şekerpancarı verimi üzerine geçmiş şlempe uygulamasının etkisi 2005 yılı
izleme döneminde araştırılmıştır. Bu amaçla deneme parsellerine ekilen şekerpancarının
verimi belirlenmiş ve ANOVA testi ile değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirme
sonucuna göre aradan geçen 11 yıllık sürede, önceki dönem şlempe uygulamasının
kalıcı etkileri nedeniyle şekerpancarı veriminde % 1 düzeyinde varyasyon meydana
gelmiştir. İzleme yıllarında şeker pancarı verimi şlempe uygulanmasına bağlı olarak
farklı düzeylerde olumsuz etkilenmiştir. En fazla ürün verimi hiç şlempe uygulanmamış
914

parsellerde meydana gelmiştir. Bu sonuca göre en düşük doz şlempe uygulaması bile
uzun vadede şeker pancarı verimini olumsuz etkilemektedir. Şlempenin uygulama
yılında şekerpancarı verimini etkilemediği halde zamanla bileşik haldeki zararlı
maddelerinin ayrışarak elementel hale gelmesi, ürün verimini azaltmış olabilir. Özellikle
şlempeyi oluşturan % 9.2 oranındaki katı maddenin çözünmesi belli bir sürece ihtiyaç
duymaktadır. Uygulama yıllarında şekerpancarı verimindeki farklılığın önemsiz oluşu
ise bir taraftan toprağa şlempe ile kazandırılan ilave besin maddelerinin katkısı diğer
taraftan ise, şlempenin toksik etkisinin getirdiği olumsuzluğun bileşkesinin bir sonucu
olabilir.
Şlempenin buğday ve şekerpancarı bitkilerinde farklı sonuçlara neden olması
buğdayın şekerpancarına oranla çevre koşullarına daha dayanıklı olması ile
açıklanabilir. Uygulama yıllarında buğday bitkisi şlempenin kazandırdığı bitki besin
maddelerinden yararlanırken olumsuz etkiyi tolere ederek verim artışı sağlamıştır.
İzleme yıllarında ise şlempenin kazandırdığı bitki besin maddeleri yıkanarak uzaklaşmış
ancak kalıcı bileşiklerin olası olumsuz etkisi buğday bitkisi tarafından tolere edildiği
için verimde bir değişim meydana gelmemiştir. Şekerpancarında ise, uygulama
yıllarında bir taraftan toprağa şlempe ile kazandırılan ilave besin maddelerinin katkısı
diğer taraftan ise, şlempenin toksik etkisinin getirdiği olumsuzluğun bileşkesinin bir
sonucu olarak ürün verimi anlamlı değişmemiştir. İzleme yıllarında ilave bitki besin
maddeleri yıkanarak uzaklaşması ancak kalıcı toksik maddeler olumsuz etkisi
şekerpancarı verimini azaltmıştır.
Çizelge 4. Uygulama ve izleme yılları ürün verimleri, kg/da
Konular Uygulama Dönemi İzleme Dönemi
Buğday Şekerpancarı Buğday Şekerpancarı
1992 1993 2004 2005
A 203.37a 5479.42a 479.89a 12771.67a
b a a
B 329.07 6843.62 486.55 10360.00b
b a a
C 383.13 12308.64 427.79 9378.33b
b a a
D 369.64 7164.61 553.93 9963.33b
a a a
E 281.75 6520.58 445.27 10225.00b
*Farklı harfle etiketlenen ortalamalar % 5 düzeyinde farklıdır.

Şeker fabrikası atığı kimyasal bir madde olan şlempenin 5700 kg/da miktara
kadar farklı düzeylerde toprağa uygulanması, toprakların EC ve K2O içeriğini
artırmıştır. Şlempe uygulamasının, toprak pH’ sı ile, CaCO3, organik madde ve P2O5
içeriği üzerine önemli bir etkisi görülmemiştir. Şlempenin toprak EC’ si üzerine etkisi
uygulamayı takip eden yıllarda yıkanmanın da katkısıyla ortadan kalkmış, K2O
düzeyinde meydana getirmiş olduğu artış ise 2005 yılına kadar devam etmiştir.
Şlempe uygulaması uygulama döneminde buğday verimini artırmış ancak bu
etki izleme döneminde görülmemiştir. Ancak buğdaydaki durumun tersine şlempe
uygulaması şekerpancarı verimi üzerine uygulama döneminde kalıcı etkide
bulunmamasına rağmen uzun dönemde verim üzerine olumsuz ve kalıcı etkilere neden
olmuştur.
Sonuç olarak, toprağa düşük düzeylerde dahi uygulanan şlempe, toprak
kimyasal özellikleri üzerinde bariz bir etki meydana getirmemesine karşın, özellikle
hassas bitkilerde olmak üzere ürün verimini azaltma riski taşımaktadır.
915

KAYNAKLAR
ALGUR, Ö. F., GÖKALP, H.Y. 1989. Şlempenin (Vinas) toprak ve su mikroflorasına
etkileri. I. Ulusal Biyoteknoloji Sempozyumu, Biyoteknoloji Derneği, Yayın
No: 1, 103-106.
ÇAĞATAY, K., ÇELİK, S., TETİK, A. 1997. Şlempenin Tokat yöresinde buğday, kuru
fasülye, şekerpancarı verimine ve çevre kirliliğine etkisi. T.C. Başbakanlık
KHGM Tokat Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları, Tokat.
SRIVASTAVA, N., SAHAI, R. 1987. Effect od distillery waste on the performance of
cicer arietinum I. Environmental pollution 43, p 91-102, England.
OĞUZ, İ., ÖZTEKİN, T., AKAR, Ö. 2008. Tokat yöresinde uzun yıllık yağış ve sıcaklık
gidişlerinin kuraklık açısından irdelenmesi. GOP Üniversitesi Ziraat Fak.
Dergisi (Basımda), Tokat.
DURAK, A., OĞUZ, İ. 1994. Köy Hizmetleri Tokat Araştırma Enstitüsü Arazisinin
Toprak Etüdü, Haritalanması ve Sınıflandırılması. Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi 11 (1994), s 177 – 189. 1994, Tokat.
TÜZÜNER, A., 1990. Toprak ve Su Analiz El Kitabı. Tarım Orman ve Köyişleri
Bakanlığı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ankara.
916

ÇUKUROVA BÖLGESİ KOŞULLARINDA YAPILAN BAZI ORGANİK


GÜBRELEME UYGULAMALARI

Kemal DOĞAN1 Mustafa GÖK2 Ali COŞKAN3 Esin GÜVERCİN4


1
Mustafa Kemal Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Hatay. dogankem@hotmail.com
2
Çukurova Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Adana. mgok@cu.edu.tr
3
Süleyman Demirel Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Isparta. acoskan@sdu.edu.tr
4
Tarım İl Müdürlüğü, Adana. esinguvercin@hotmail.com
ÖZET
Mineral gübrelerin ve diğer kimyasal uygulamaların, yanlış kullanımının
ekosisteme verdiği zarar ülkemizde de sıkça yaşanan bir olaydır. Bu nedenle insanların
beslenmesi için yapılan tüm faaliyetlerde mümkün olduğunca zararsız, çevresel açıdan
kabul edilebilir nitelikte alternatif uygulamalara (rizobial ve mikorizal aşılama,
kompost, yeşil gübreleme vb) geçilmesi kaçınılmaz olmuştur. Ekolojik, biyolojik veya
organik tarım olarak adlandırılan üretim sistemlerinde kimyasal uygulamalar reddedilse
de, hızla artan nüfusun yanında hızla azalan verimli topraklarımız ile tüm nüfusun
beslenmesine yetecek tarımsal üretimin yapılabilirliğinin ütopya olduğu açıktır. Bu
çalışma ile Çukurova bölgesinde Araştırma Grubumuzca yürütülmüş olan çok sayıda
organik gübre uygulamalarının toprak ve bitkisel parametreler ile verim üzerine
etkilerini göstermeye yönelik bazı çalışma sonuçları değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yeşil gübreleme, kompost, organik gübreleme.

BIOLOGICAL AND ORGANIC FERTILIZER APPLICATIONS IN


CUKUROVA REGION
ABSTRACT
The hazard to ecosystem caused by the misuse of minerals and other chemicals
is a frequently encountered problem in our country. Therefore, modifying all activities
for human feeding into environmental acceptable and so far as safe alternative
treatments (rhizobial, mychorizal, compost, green fertilizer, etc.) has been inevitable.
Although the chemical treatments are refused in the production systems which are called
as ecologic, biologic or organic agriculture; it is obvious that applicability of these
agricultural systems is a utopia for sufficient human feeding because of increasing
population and decreasing productive lands. The affect of various organic fertilizer
applications on yield, soil and plant parameters in Çukurova region was evaluated by the
results of the study conducted by our research group.
Key Words: Green fertilizer, composting, organic fertilizer.

GİRİŞ
Atmosferde en yüksek oranda (%78) bulunan azot (N2) canlıların gereksinim
duyduğu formda (NH4+,NO3-) değildir. Çevrelerindeki tonlarca azota rağmen birçok
canlı bu element noksanlığında fonksiyonlarını gerçekleştiremez ve ölebilir. Atmosferde
bulunun N2 azotunun yarayışlı formlara geçmesi için, azotun üçlü bağının ikili bağa
indirgenmesi ve azotun hidrojen ya da oksijenle birleşmesi gerekir. Diğer deyişle
bitkiler NH4+ ve NO3- formundaki azotu kullanabilirler (Fritsche, 1990; Lindemann and
Glower, 2003).
917

Baklagil bitkileri, simbiyotik yaşadıkları Rhizobium spp. bakterileri aracılığıyla


atmosfer azotunu bağladıklarından (10-20 kg N/da) ekolojik tarım için önemli azot
kaynağıdır (Werner, 1987; Gök ve Sağlamtimur, 1991; Gök ve ark., 1995). Etkili bakteri
aşılaması durumunda bu miktarın daha da artırılması mümkün olabilir. Söz konusu
bitkilerin yeşil gübre bitkisi olarak toprağa karıştırılması ya da kompost yapılmak
suretiyle toprağa uygulanması kültür bitkisinin özellikle azot gereksinimini önemli
ölçüde karşılayacaktır.
Mikoriza grubu mantarlar, özellikle veziküler-arbüsküler olanlar (=VAM) bitki
ile simbiyotik yaşamak suretiyle bitkinin besin elementleri ve su gereksinimini önemli
ölçüde karşılamaktadırlar (Marshner, 1995; Gök, 1998; Ortaş ve ark., 2000). Ayrıca,
mikoriza cinsi mantarlar, bitkinin hastalıklara karşı dayanıklılığını sağlamak suretiyle
daha iyi ürün alınmasını sağlamaktadır.
Baklagil bitkilerinde hem Rhizobium bakterileri, hem de mikoriza mantarları
bitki ile simbiyotik yaşam sürmek suretiyle optimal büyüme koşullarında birbirinin
pozitif etkisini desteklemektedirler. Ancak ortam koşullarının bitkinin sağlıklı gelişimi
için yeterli olmadığı durumlarda (yetersiz ışık, sıcaklık, besin elementleri vb.) bu
mikroorganizmalardan biri ya da ikisi bitki için parazitik konuma geçebilmektedir
(Tsimilli ve ark., 2000).
Ekolojik Tarımda biyolojik gübrelemeye ilişkin yukarıda kısaca verilmeye
çalışılmış olan bilgiler, özellikle Rhizobium bakterileri ve mikoriza mantarlarının –ki bu
mikroorganizmalar toprakların biyolojik potansiyellerinin biyolojik gübreleme
komponentleridir- gübre girdisi ve ürün kalitesi açısından önemlerini ortaya
koymaktadır. Bu nedenle bu çalışmada ağırlıklı olarak baklagiller, N2-fiksasyonu ve
Rhizobium bakterileri, mikoriza mantarları ve diğer bazı organik gübrelere ilişkin
tarafımızca yapılan bazı araştırma sonuçlarının özetler halinde verilmesi amaçlanmıştır.

MATERYAL VE YÖNTEM
Bu çalışmada verilen sonuçların bir bölümü laboratuvar inkübasyon
denemelerine, bir bölümü iklim odası-sera saksı denemelerine, bir bölümü arazi
denemelerine dayanmaktadır.
Laboratuvar inkübasyon denemelerinde topraklara çeşitli organik artık ve atık
ilaveleri yapılmış ve belirli inkübasyon dönemi boyunca topraklarda azot
mineralizasyonu ve toprakların mikrobiyal aktiviteleri incelenmiştir.
Laboratuvar saksı denemelerinde çeşitli baklagil bitkileri Rhizobium spp.
bakterileri ile aşılanmış-aşılanmamış olarak N2-fiksasyonu yönünden incelenmişlerdir.
Arazi denemelerinde yine çeşitli baklagil ve baklagil olmayan bitkiler
Rhizobium spp. bakterileri ile aşılanmış ya da aşılanmamış olarak N2-fiksasyonu, N-
mineralizasyonu, biyolojik aktivite, biyomas ve dane verimi yönünden
karşılaştırılmışlardır.
Toprakların mikorizal potansiyellerinin belirlenmesi amacıyla denemeye alınan
toprak örneklerinde mikoriza spor sayımları yapılmış, ayrıca çeşitli VAM türlerinin
mikorizal infeksiyon yönünden etkinlikleri araştırılmışlardır.
Ayrıca bazı arazi denemelerinde, çeşitli organik artık ve atık uygulamalarının
toprakta N-mineralizasyonu, dolayısıyla Nmin (mineral azot) oluşumu, denitrifikasyonla
azot kaybı ve bitkide dane verimine etkileri araştırılmıştır.
918

Toprakların biyolojik özellikleri ve biyolojik verimlilik için birinci derecede


önem taşıyan toprakların organik madde içeriği ise bölüm elemanlarınca yürütülen
toprak etüd çalışmaları sonucu belirlenmiştir.
Denemelerle ilgili rutin olarak analizleri (pH, tuz, tekstür, organik madde, NO3-,
+
NH4 ), Schlichting ve Blume (1966) ve Dinç ve ark., (2000)’de detayları verilmiş olan
yöntemlerle, mikrobiyolojik ve N2-fiksasyonuna yönelik analizler (Rhizobium üretimi,
nodülasyon, mikoriza spor sayımı, mikorizal infeksiyon, mikrobiyel aktivite) Gök ve
ark., 1998; Gök ve ark., 1997; Gök ve Martin (1993)’de belirtildiği şekilde yapılmıştır.
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA
Organik Madde ve Biyolojik Aktivite
Çizelge 1’de ülkemizin çeşitli yörelerinde yer alan bazı toprak serilerinin
organik madde içerikleri ve biyolojik aktivite değerleri verilmiştir.
Çizelgede görüldüğü üzere topraklarımızın organik madde içeriği son derece
düşüktür. İdeal bir tarım toprağında % 5 organik madde bulunmaktadır (Schachtschabel
ve ark., 1989). Orta Anadolu, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesi topraklarının
genelinin Çizelge 1’de yer alan sonuçlara benzer özellik gösterdiği söylenebilir.
Topraklardaki organik madde miktarları, toprakların biyolojik özelliği için de belirleyici
bir parametre olduğundan, toprakların mikrobiyal aktivite değerlerinin de son derece
düşük olduğu görülmektedir.
Çizelge 1. Çeşitli toprak serilerinin organik madde içeriği ve biyolojik aktivite değerleri
Toprak Serisi Organik madde CO2 üretimi Dehidrogenaz akt.
% mg CO2/100 g g TPF/10 g
24h
Çukurova
Misis 1.61 32.5 450
Arıklı 1.25 14.2 275
Çanakçı 1.37 22.0 364
Ceylanpınar Ovası
Güzelyurt 2.76 9.5 143
Kancalı 1.50 7.6 140
Saraççeşme 1.86 9.5 580
Suruç Ovası
Halfeti 0.78 6.8 575
Baziki 0.82 15.2 660
Akçayurt 1.48 17.0 1975
Yavuzeli Ovası
Yavuzeli 0.77 25.0 360
Kekliktepe 1.65 35.4 470
Beğendik 0.60 28.0 300
KKTC
Güzelyurt 1.49 14.7 126
Türkmenköy 2.27 21.5 485
Ercan 1.35 14.6 217

Organik madde içeriğinin düşük olduğu bu topraklarda, ekolojik tarım açısından


büyük önem taşıyan mikrobiyel N-mineralizasyonunun da düşük olabileceği, dolayısıyla
919

topraklarda oldukça düşük düzeyde mineral azot (Nmin) olacağı söylenebilir. Bu


sonuçtan hareketle, bu topraklarda ekolojik tarımla üretim yapılması durumunda,
organik maddece zengin topraklara göre daha fazla organik gübre uygulaması yapılması
gerektiği söylenebilir.
Topraklarda Azot Mineralizasyonu
Çizelge 2’de, laboratuvar koşullarında topraklara uygulanan bazı organik artık
veya atıkların (%1) optimal mineralizasyon koşullarında (30 OC, tarla kapasitesi) 125
günlük inkübasyon süresinde toprakta N-mineralizasyonu sonucu oluşan maksimum
nitrat-amonyum değerleri görülmektedir.
Çizelgeden görüldüğü üzere azot minerlizasyonu, toprağa uygulanan organik
substratın cinsine önemli ölçüde bağlıdır. İnkübasyon dönemi boyunca tesbit edilen
maksimum nitrat azotu miktarı organik substratın cinsine bağlı olarak 9-159 g/gkt (tarla
koşullarında yaklaşık 2.25-40.0 kg N/da) arasında değişmektedir. Amonyum azotu
değerleri arasında nitrat azotu kadar belirgin fark görülmemektedir ve değerler buğday
anızı ve çeltik kavuzu hariç, nitrat azotu değerlerinden de oldukça düşüktür.
Çizelge 2. Çeşitli organik artık/atık uygulamalarının toprakta nitrat ve amonyum
oluşumuna etkisia)
max max. max. dönemde
Uygulama N-NO3- N-NH4+ N-(NO3-+NH4+)
- - - - - - - - - - - - - - - - g/gkt - - - - - - - - - - - - - - - -
Hayvan gübresi 54 Bc) 10 B 56b) B
Buğday anızı 9 D 8 C 10 D
Çeltik kavuzu 9 D 16 A 8 D
Mısır sapı 42 C 8 C 47 C
Tütün atığı 159 A 11 B 170 A
Kontrol 42 C 8 C 43 C
a)
C/N oranları: hayvan gübr. 9.2; buğday anızı 85; çeltik kavuzu 74; mısır sapı 59; tütün atığı
16
b)
İnkübasyon boyunca ölçülen nitrat ve amonyum maksimum değerleri farklı günlere ait
olabileceğinden max. N-(NO3-+NH4+) değerleri max. NO3- ve max. NH4+’un toplamı
olmayabilmektedir.

Toprağa gübre kazandırmak ve bitkisel üretimde dikkate alınması bakımından


esas olan, çizelgedeki maksimum nitrat ve amonyum değerleri toplamıdır. Görüldüğü
üzere maksimum ölçüm döneminde tütün atığı uygulamasında toprakta 170 g/gkt
mineralize olmuş azot varken, buğday anızı ve çeltik kavuzu uygulamalarında 8-10
g/gkt, kontrol toprağında 43 g/gkt azot vardır. Bu durum tamamen, uygulanan organik
substratların C, N içerikleri dolayısıyla C/N oranlarının farklı oluşu ile açıklanabilir
(Saviozzi ve ark., 1997; Cheshire ve ark., 1999).
Çizelge 3’te, baklagil ve baklagil olmayan bazı yeşil gübre bitkileri ve hayvan
gübresi uygulamalarının tarla koşullarında 60 günlük ölçüm dönemi değerlerine göre
toprağa azot kazancına etkisine ilişkin değerler yer almaktadır.
Çizelgeden görüldüğü üzere baklagil yeşil gübre bitkileri ölçüm dönemi
içerisinde toprağa 8.8-23.6 kg N/da mineral azot kazandırmışlardır. Hayvan gübresi
uygulamasında bu miktarın yeşil gübre bitkileri uygulamalarına göre oldukça düşük (4.4
kg N/da) olduğu, baklagil olmayan yulaf bitkisinin yeşil gübre olarak toprağa
uygulanması durumunda pratik anlamda toprakta önemli sayılabilecek azot kazancı
olmadığı görülmektedir.
920

Çizelge 3. Farklı yeşil gübre bitkileri uygulamalarının tarla koşullarında toprağın azot
kazancına etkisi a)
Uygulamalar max. N-(NO3-+NH4+)
(kg/da)
Fiğ 17.6 B
Yulaf 2.5 E
Fiğ+Yulaf 10.2 C
İskenderiye Üçgülü 23.6 A
Bakla 8.8 C
Ahır gübresi b) 4.4 D
a)
Çizelgedeki değerler, ölçülen Nmin’den kontrol parseline ait Nmin çıkarılarak bulunmuştur.
b)
uygulama 2 t/da

Bazı organik artık ve atıkların buğday vejetasyonu altında toprakta mikrobiyal


aktiviteye (ortalama değerler) ve denitrifikasyon kaybına etkisi de Çizelge 4’te
görülmektedir.
Çizelge 4. Çeşitli organik artık ve atıkların toprakta mikrobiyal aktiviteye etkisi a)
Uygulama CO2-C Dehidrogenaz Denitrifikasyon % denitr.
(kg/da.gün) Enzim Akt. Kaybı Kaybı /Ng b)
(g TPF/10 (g / da.gün)
gkt)
Kontrol 10.7 D 211 C 2.1 C 5.5 A
Buğday anızı 13.1 C 255 B 2.3 C 3.5 B
Mısır sapı 14.4 C 279 B 2.1 C 2.3 C
Çeltik kavuzu 12.9 CD 234 BC 2.2 C 3.3 B
Tütün A 18.6 B 525 A 3.3 B 2.5 C
Tütün B 20.8 A 513 A 4.8 A 2.1 C
Hayvan 14.7 C 287 B 2.2 C 1.0 D
Gübresi
a)
Laboratuvar inkübasyon koşullarına göre
b)
Organik-inorganik verilen toplam azot

Rhizobium Bakterileri ile Aşılama ve N2-fiksasyonu


Topraklarda soya bitkisinde nodül oluşturan Bradyrhizobium japonicum
bakterileri doğal olarak bulunmamaktadır. Diğer baklagillere ilişkin bakteriler
(Rhizobium spp.) ise az ya da çok bulunmaktadır. Bu nedenle özellikle soya tarımına ilk
defa açılan topraklarda bakteriyel aşılama mutlak surette gerekmektedir.
Çizelge 5’te, bazı baklagil bitkilerinde Rhizobium/Bradyrhizobium suşları ile
aşılanmış ve aşılanmamış (kontrol) bitkilerde saksı denemesi koşullarında çiçeklenme
dönemi sonunda nodül oluşumu, bitki N içeriği ve azot alım değerleri görülmektedir.
Çizelgeden görüldüğü üzere, soya bitkisinde bakteriyel aşılamanın mikrobiyel
N2-fiksasyonuna etkisi çok belirgin, bakla bitkisinde ise azımsanmayacak derecede
önemlidir.
Topraklarda Mikorizal Potansiyel, Mikorizal Aşılama ve Bitki Gelişimi
Çizelge 6’da, ülkemizin bazı yörelerine ait topraklarda belirlenen mikoriza
sporu sayım sonuçları değerleri görülmektedir.
921

Çizelge 5. Çeşitli Rhizobium/Bradyrhizobium spp. ile aşılanmış bazı baklagil


bitkilerinde nodül oluşumu, bitkide N konsantrasyonu ve bitki N alımı
--------%N--------
Rhizobium/Bradyrhizobium Nodül Nodülde Kökte Kök Nt
suş no. sayısı üstünde (mg/bitki)
(ad./bitki)
Soya
So 11 32 6.08 2.23 4.35 119
So 56 22 6.58 2.13 4.50 122
Kontrol 0 - 1.58 1.60 19
Bakla
Ba 4 47 5.26 2.91 2.99 52
Ba 19 64 5.75 3.07 3.32 60
Kontrol 15 - 2.34 1.65 29

Çizelge 6. Bazı topraklara ilişkin mikoriza spor sayıları


Toprak serisi Mikoriza sporu
(adet/10g)
GAP
Karacaveren 326
Harran 596
Gürgelen 110
ÇUKUROVA
Misis 174
Arıklı 118
Üçtepeler 340
ORTA ANADOLU
Kırmızı kahverengi 162
Hidrom. alüviyal 216
Vertisol 112

Çizelgeden görüldüğü üzere, topraklardaki mikoriza spor sayıları oldukça


değişken, ancak çok düşük değildir (Çizelge 6). Çizelge 9’daki değerler de genelde
topraktaki mikoriza spor sayısı ile bitkideki mikorizal infeksiyon derecesi arasında
belirgin ilişki olduğunu göstermektedir. Tarımsal açıdan, özellikle ekolojik tarımda,
topraklardaki önemli biyolojik potansiyel olan mikoriza mantarlarından bitkiye besin
elementleri temin etme yönünde yararlanılması bakımından üzerinde durulması gereken
husus, topraklardaki mikorizal potansiyeli tesbit etmek ve mikorizal etkinliği olumsuz
etkilemeyecek şekilde gübreleme yapmaktır.
Sonuç ve Öneriler
Yeşil devrim olarak adlandırılan, tarımsal üretimde yoğun pestisit, hormon
kullanımı ve dengesiz-bilinçsiz kimyasal gübre girdisi sonucu bitkisel üretimde aşırı
ürün artışı, ekosistem bozulması ve insan sağlığında beslenmeye dayalı sorunları da
beraberinde getirmiştir. Konvansiyonel tarımın bir parçası ve gereği olarak, direkt ya da
dolaylı etkileri ancak yıllar sonra ortaya çıkan, ancak hastalık ve zararlılarla mücadele
gereği de her gün çeşitlenmiş olarak sisteme giren özellikle tarımsal mücadele ilaçları ve
büyüme düzenleyiciler (hormonlar) “Ekolojik Tarım”, -eşdeş kavramlarla da “organik,
biyolojik, alternatif tarım”- olgusunu gündeme getirmiştir. Farklı kavramlar altında ifade
922

edilen bu alternatif tarım sisteminin, sunu içinde açıklanan gerekçelerle “ekolojik tarım”
olarak ifade edilmesinde yarar görülmektedir.
Hiçbir üretim sisteminde toprakta yeterli ve dengeli besin elementleri
sağlamadan optimum ürün almak mümkün değildir. Ekolojik tarımda da optimum ürün
almak için toprağın, ekolojik üretim sistemlerine dayalı gübrelerle beslenmesi, diğer
deyişle biyolojik gübreleme yöntemleriyle toprağa yeterli miktarda besin elementleri
sağlanması söz konusudur. Burada, topraklarımızın genelde organik madde yönünden,
bu gün dünyada ekolojik tarım yöntemlerinin önerildiği ve uygulandığı topraklara göre
oldukça fakir olduğunu, ekolojik koşulların (özellikle sıcaklık !) da toprakların organik
madde içeriğini istenilen şekilde artırmada sıkıntı yarattığını gözden uzak tutmamak
gerekmektedir. Topraklarımıza özgü bu sorun nedeniyle, ekolojik tarımda başarılı
olabilmek açısından, organik maddesi yüksek Avrupa topraklarında yapılan ekolojik
tarıma oranla çok daha fazla çaba sarf edilmesi gerekmektedir.
Biyolojik gübreleme yoluyla topraklara besin elementleri sağlanmasında
özellikle baklagiller önemli yer tutmaktadır. Ana kültür bitkisinin mayıs ve sonrası
ekildiği bölgeler için, aynı toprakta yeşil gübre bitkileri (özellikle baklagil) ekimi ve bu
bitkilerin aynı alanda yetiştirilecek ana kültür bitkilerinin besin elementleri
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kullanılması ya da başka alanlarda kullanılmak
suretiyle bitkilerin besin ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılabilmesi bu bölgelere
ekolojik tarım açısından önemli avantaj sağlamaktadır. Bu noktada ülkemizde, biyolojik
gübre olan baklagil bitki artıklarının gübre değeri (N içeriği) ve biyomas miktarı (kg/da)
bakımından önemli olan ve eksikliği duyulan husus, soya bitkisi dışındaki baklagil
bitkilerinde bakteriyel aşılamanın yapılmaması, en önemlisi de bu hususta ekolojik
koşullara göre yeterli çalışma yapılmamış olmasıdır.
Kültür bitkilerinin beslenmesinde gübre olarak biyolojik gübre materyalinin
doğrudan toprağa uygulanması bir biyolojik gübreleme yöntemi olduğu kadar,
topraklarda ayrışma ile ya da mineralizasyonla oluşmuş olan besin elementlerinin
alımında bitkiye yardımcı olunması amacıyla bazı mikro organizmaların toprağa
aşılanması, ya da toprakta var olanların aktive edilmesi, atmosfer azotundan
baklagillerle N2-fiksasyonun sağlanması için topraklara uygun bakteri aşılaması
yapılması da bir biyolojik gübreleme yöntemi, biyolojik gübreleme sisteminin önemli
bir öğesidir. Bu bakımdan biyolojik tarımda, Rhizobium bakterileri ve Mikoriza
mantarları gibi “mikrobiyel biyolojik potansiyel”den daha etkin yararlanılması yollarına
gidilmelidir.
KAYNAKLAR
Cheshire, M.V., C.N. Bedrock, B.L. Williams, B.T. Christensen, I.Thomsen and P.
Alpendre (1999). Effect of climate and soil type on the immobilization of
nitrogen by decomposing straw in northern and southern Europe. Biol. Fertil.
Soils 28:306-312.
Dinç, U., Derici, M. R., S. Şenol, Kapur., S., Dingil, M., Dinç, O., Öztekin, E., Sarıyev,
A., Torun, B., Başyiğit, L., Kaya, Z., Gök, M., Akça, E., Çelik, İ., Ortaş, İ.,
Çullu, M. A., Güzel, N., İbrikçi, H., Çakmak, İ., Peştemalcı, V., Çakmak, Ö.,
Karaman, C., Özbek, H., Kılıç, Ş., Sakarya, N., Çolak, A. K., Onaç, I., Yeğingil,
İ., Gülüt, K. Y., Atatanır, L., Öztürk, L., Büyük, G., Coşkan, A., Müjdeci, M.,
2000. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Tarım ve Orman Bakanlığı.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Detaylı Toprak Edüd ve Haritalama Projesi
Raporu Cilt:1. Lefkoşe.
Frıtsche, W., 1990. Mikrobiologie. Gustav Fischer Verlag. Jena.
923

Lındemann, W.C., Glover, C.R., 2003. Nitrogen Fixation by Legumes.Cooperative


Extension Service. College of Agriculture and Home Economiccs. New Mexico
State Uni.Electronic distribution May 2003.
Gök, M., 1998. Veziküler-Arbüsküler Mikoriza ve Ekolojik Koşullar. Toprak ve Bitkide
Mikoriza, Workshop, 20-22 Mayıs, Adana.
Gök, M., A.E. Anlarsal, A.C. Ülger, C. Yücel, I. Onaç, 1995. Bazı Baklagil Yeşil Gübre
Bitkilerinde N2-Fiksasyonu ve Biyomas Verimi. Toprak İlmi Derneği, İlhan
Akalan Toprak ve Çevre Sempozyumu, Cilt 2. C.207-216. Ankara.
Gök, M., Martin, P., 1993. Farklı Rhizobium Bakterileri ile Aşılamanın Soya, Üçgül ve
Fiğde Simbiyotik Azot Fiksasyonuna Etkisi. Doğa Türk Tarım ve Ormancılık
Dergisi, 17/3, 753-762.
Gök, M., Onaç, I., Karip, B., Coşkan, A., Sağlamtimur, T., Tansı, V., İnal, İ., 1998.
Farklı Yeşil Gübre Bitkilerinin Mısır Ekili Alanda Toprakta Azot
Mineralizasyonu, İmmobilizasyonu ve Toprağın Bazı Biyolojik Özelliklerine
Etkisi M. Şefik Yeşilsoy International Symposium on Arid Region Soil.
"YISARS". 21-24 Eylül 1998, s 544-550, Menemen-İzmir-Turkey.
Gök, M., Ortaş, İ., Çakmak, İ., İbrikçi, H., Gür, K., Torun, B., Onaç, I., Coşkan, A.,
1997. GAP, Çukurova ve Orta Anadolu Topraklarında Mikorizal Potansiyel,
Etkinlik Dereceleri, ve Bazı Mikoriza İzolatlarının Bitki Gelişimi ve Besin
Elementleri Alımına Etkisi. TÜBİTAK-TOGTAG /1274 No' lu Proje, Kesin
Sonuç Raporu. Kasım-1997. Adana.
Gök, M., Sağlamtimur, T., 1991. Çeşitli Yeşil Gübre Bitkilerinin Toprağın Nmin
İçeriğine Etkisi. 11. TİD Bilimsel Toplantı Tebliğleri, 391-402.
Marshner, H., 1995. Mineral Nutrition of high plants. Second edition. Acadamic Press.
London.
Ortaş, İ., Gök, M., Kaya, Z., Coşkan, A., Almaca, A., Çakmak, İ., 2000. The Effect of
Indigenous and Selected Mychorrizal Inoculation on Phosphorus Sustainability
in Upper Mesopotamia (The Harran Plain). Arbuscular Mychorriza (AM) in
Plant Health and Revegetation and Restoration Processes (COST 838 Action).
Universidade Do Algarve-Faro, p:28
Saviozzi, A., R. Levi-Minzi, R. Riffaldi and G. Vanni (1997). Role of chemical
constituents of wheat straw and pig slurry on their decomposition in soil. Biol.
Fertil. Soils 25: 401-406.
Schachtschabel, P., Blume, H., -P., Hartge, K. –H., Schwertmann, U., 1989. Lehrbuch
der Bodenkunde. Ferdinand Enke Verlag. Stuttgart.
Schlichting, E., Blume, E., 1966. Bodenkindliches Praktikum. Paul Prey Verlag,
Hamburg, Berlin.
Tsimilli-Michael, M., Eggenberg, P., Biro, B., Köves-Péchy, K., Vörös, I., Strasser, R.
J., 2000. Synergistic and antagonistic effects of arbuscular mycorrhizal fungi
and Azospirillum and Rhizobium nitrogen-fixers on the photosynthetic activity
of alfalfa, probed by the polyphasic chlorophyll a fluorescence transient O-J-I-P.
Applied Soil Ecology 15: 169-182.
Werner, D., 1987. Pflanzliche und mikrobielle Symbiosen. Georg Thieme Verlag.
Stutgart. New York.
924

DOĞAL GÜBREDE İKİ FARKLI UYGULAMA YÖNTEMİNİN MISIR VERİMİ


ÜZERİNE ETKİSİ

Mahmut POLAT* Halil POLAT Serdar TOPRAK


Toprak ve Su Kaynakları Araşt. Enst., Eskişehir. *mahmutpolat63@hotmail.com

ÖZET
Bu çalışmada, zeolit ve kümes gübresi karışımından oluşan kompost
kullanılarak, farklı miktarlarının mısır verimi üzerindeki etkisi araştırılmıştır.
Denemeler, Eskişehir Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünde,
2007 yılında TTM-813 mısır çeşidi kullanılarak yapılmıştır. Denemelerde şeritsel(bant
uygulaması) ve yüzeysel(satha uygulama) ekim olmak üzere iki uygulama yapılmıştır.
Uygulamalarda Dunett karşılaştırma ve kontrol metodu kullanılarak dekara,: 100, 200,
300 ve 400 kg-doğal gübre uygulanmıştır. Kontrol konusu 0(sıfır) konusu olup,
kimyasal gübre sadece bu konuda kullanılmıştır.
Bu çalışmanın sonunda, şeritsel ve yüzeysel ekim uygulamalarına ait mısır
verimleri tespit edilmiştir. Şeritsel uygulamadan elde edilen mısır verimleri: 735 kg/da
(0 konusu), 820kg/da (100 kg doğal gübre/da), 892 kg/da (200 kg doğal gübre/da), 1021
kg/da (300 kg doğal gübre/da), 1050 kg/da (400 kg doğal gübre/da) olarak tespit
edilmiştir.
Yüzeysel uygulamadan elde edilen mısır verimleri ise: 682 kg/da (0 konusu),
638 kg/da (100 kg doğal gübre/da), 735 kg/da (200 kg doğal gübre/da), 961 kg/da (300
kg doğal gübre/da), 970 kg/da (400 kg doğal gübre/da) olarak tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Doğal gübre, mısır, verim.

THE EFFECT OF TWO DİFFERENT APPLİCATİON METHODS FOR


NATURAL MANURE ON CORN YİELD
ABSTRACT
In this study, compost of zeolit and poultry wastes was used in necessary in
order to obtain different amount of organic manure on corn yield. The experiments was
conducted in the Eskişehir Soil and Water Sources Research Institute in 2007 and used
as TTM–813 corn variety. Hence field experiments were conducted at two application
area in strip and direct seeding experiments. Dunnett’s control and treatment test was
used in this experiment and, 100, 200, 300 and 400 kg/da natural manure has been
during in application. In this experiments was controlled by 0(zero) treatment method
and chemical manure was contained only at this application.
At the end of this study, corn yield was determined in strip and direct seeding
applications. In this way, as 735 kg/da, 820 kg/da (100-kg natural manure/da), 892 kg/da
(200 kg-natural manure/da), 1021 kg/da (300-kg natural manure/da) and 1050 kg/da
(400-kg natural manure/da) corn yield was determined in strip application.
Also, in direct seeding application was determined, as 682 kg/da (0..), 638 kg/da
(100-kg natural manure/da), 735 kg/da (200 kg-natural manure/da), 961 kg/da (300-kg
natural manure/da), and 970 kg/da (400-kg natural manure/da) corn yield.
Key Words: Natural manure, corn, yield.
925

GİRİŞ
Türkiye topraklarının önemli bir bölümünde organik madde yetersizliği veya
eksikliği bulunmaktadır. Özellikle, İç Anadolu Bölgesi topraklarının organik madde
miktarları % 1’in altındadır. Tarım topraklarına çeşitli organik maddeler karıştırılarak
organik madde düzeyleri yükseltilmeye çalışılmaktadır.
Doğal gübrelerin önemli bir kısmı çeşitli hayvanların sıvı ve katı dışkıları ile
hayvanların altına serilen yataklıkların karışımlarından oluşmaktadır. Doğal gübreler
hem organik madde, hem de geniş mikroorganizma kapsamı ile toprağa çok yönlü
yararlar sağlayan gübrelerdir.
Doğal gübreler toprağın su tutma kapasitesini arttırır. Suyun toprak yüzeyinde
serbest akmasına, buharlaşmasına engel olur, zerreleri birbirine yapıştırarak toprağın su
ve rüzgâr erozyonuna karşı dayanmasına katkıda bulunur. Toprağın tava gelmesini
hızlandırır, işlenmesini kolaylaştırır. Toprak ısısını arttırarak bitkilerin gelişmesine
uygun ortam yaratır. Toprakların reaksiyonu (pH'sı) üzerinde etkili olmaktadır. Toprağa
uygulanan kimyasal azotlu gübreler (bilhassa amonyum nitrat gübresi) sulama ve yağış
suları ile kolayca yıkanır. Ama buna karşılık doğal gübreler ise, organik maddelerden
oluştuğu için, bitkilerin ihtiyaç duyduğu bütün elementleri (azot, fosfor, potasyum,
kalsiyum, magnezyum kısaca makro ve mikro elementler) içermekte olup, özellikle en
önemli bitki besini olan azotun sürekli kaynağını oluşturmaktadır. Bitkiler için doğal
gübredeki fosfor, kimyasal gübrelerdeki fosfora göre çok daha faydalıdır. Özellikle
kireçli topraklarda toprakta bulunan fosfor bitkiler tarafından alınamaz. Bitkiler toprağa
verilen kimyasal gübrelerin genellikle % 5-30'undan yararlanabilmektedir. Ancak doğal
gübre ile gübrelenen topraklarda ise bu oran artar. Doğal gübreler organik yapıları
nedeni ile toprağın havalanmasına olumlu etki yaparlar. Doğal gübrelerin toprakta
parçalanması sonucu oluşan karbondioksit ve organik asitler, bitki besin elementlerini
bitkiler için faydalı forma getirir. Doğal gübrelerle toprağa fazla miktarda
mikroorganizma verilir. Böylece, toprakta biyolojik aktivite ve değişimlerin hızı artarak
toprağın biyolojik verimliliği artırılmış olur. Toprağın fiziksel ve kimyasal yapısında
olumlu gelişmeler meydana gelerek toprağın daha verimli hale gelmesini sağlar.
Doğal gübrelerin etkisi ve süresi kimyasal gübreler gibi tek yönlü değildir.
Ticari gübreler zamanla toprağın fiziksel ve kimyasal yapısını bozmalarına rağmen,
doğal gübreler ise zamanla toprağın fiziksel ve kimyasal yapısını düzenleyerek
toprakların verimli ve organik maddece zengin bir yapı kazanmasını sağlarlar.
Topraktaki faydalı mikroorganizmalar için uygun ortam sağlayarak toprağın
havalanmasını, su tutma kapasitesini arttırır ve bitkilerin gelişimi için uygun ortam
sağlar.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Araştırma Eskişehir-Ankara devlet karayolunun kuzeyinde, Eskişehir ili
merkezine 8 km mesafede bulunan merkez istasyonunda yürütülmüştür. Deneme
yerinin denizden yüksekliği 781 m’dir. Deneme yeri toprakları Allüviyal büyük toprak
grubundadır.
Araştırmada tavuk gübresi ve zeolit karışımının kompostlaştırılmasından elde
edilen doğal gübre ve TTM-813 mısır çeşiti kullanılmıştır.
926

Metod
Biri şeritsel (bant uygulaması) diğeri yüzeysel (satha uygulama) olmak üzere
iki bağımsız deneme şeklinde yürütülen araştırmada Dunnett’in “ kontrol ile
karşılaştırma “yöntemi uygulanmıştır ( bu yöntemde tekerrür sayısı bir olup konular
sadece kontrol konusu ile mukayese edilmiştir). Denemede 100 ,200 ,300 ,400 kg-
doğal gübre / da konuları uygulanmıştır. 0 (sıfır) kontrol konusu olup sadece kimyasal
gübre uygulanmıştır. Diğer konulara kimyasal gübre uygulanmamıştır.
Doğal gübre uygulaması ekimden önce (sürümden sonra) yapılmıştır.
Birinci toprak işleme pullukla, ikinci işleme rotatille yapılmıştır. Ekim
pnömatik ekim makinesi ile Haziran ayının ilk haftasında yapılmıştır. Dekara 2 kg.
mısır tohumu kullanılmıştır. Ekim sıra arası 65cm ve sıra üzeri 20 cm olacak şekilde
yapılmıştır .
Kontrol konusuna önerilen ( ekim öncesi yapılan toprak analizlerine göre) 20
kg-N/da , 10 kg- P2O5/da bir defada ve ekimden önce uygulanmıştır. Azotun yarısı
ekimle beraber, ikinci yarısı ise ikinci sulamadan once verilmiştir. Gübre kaynağı
olarak azot için amonyum sülfat (%21) ve fosfor için süper fosfat gübresi
kullanılmıştır .
Ekimi takiben çıkış suyu verilmiştir. Sezon boyunca çıkış suyu dahil toplam 6
su karık usulü verilmiştir.. Hastalık ve zararlılara karşı mücadeleyi gerektiren bir
durum olmamıştır.Hasat ekim ayında işçi ile yapılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Denemeden elde edilen mısır verimlerine ait sonuçlar Çizelge.1’de, doğal
gübrede şeritsel ve yüzeysel uygulamanın verim üzerindeki etkisi, Şekil 1’de ve doğal
gübreye ait analiz sonuçları ise Çizelge 2’de verilmiştir. Çizelge 1 ve Şekil 1
incelendiğinde: doğal gübre dozlarının artışına paralel bir verim artışının olduğu ve ayni
dozlar uygulanmasına rağmen şeritsel uygulamanın yüzeysel uygulamaya gore, daha
fazla verim verdiği görülmektedir.
Çizelge 1. Denemeye ait mısır verim sonuçları
Konular Şeritsel Uygulamadan Yüzeysel Uygulamadan
Alınan Verimler Alınan Verimler
(kg/da) (kg/da)
A0 735 682
A100 820 638
A200 892 735
A300 1021 961
A400 1050 970
927

1200
1000

Verim(kg/da)
800
600
400
200
0
A0 A100 A200 A300 A400
Konular(kg/da)

Şeritsel uygulama Yüzeysel uygulama

Şekil 1.Doğal gübrede şeritsel ve yüzeysel uygulamanın verim üzerindeki etkisi.

Çizelge 2. Denemede kullanılan doğal gübreye ait analiz sonuçları.


Organik P2O5 K2 O Nem Fe Organik Toplam Zn Cu C/N pH
Azot (%) (%) (%) (%) Madde N (mg/kg) (mg/kg)
(%) (%) (%)
2,32 4,48 4,2 18 0,15 38-40 3,4 32 0,5 15 7,0

KAYNAKLAR
Manure Application Methods for Corn, Vermont, USA, http://www.uvm.edu/pss/
vtcrops/LMWQ/Lmvq3.pdf.
Animal Manure as Fertilizer, USA, http://www.uaf.edu/ces/publications/ LPM-
00340.pdf
Comprison of Dairy Manure Nitrogen Avability to Corn Using Various Methods,
USA, http://www.soils.wisc.edu/extension/FAPM/proceedings01/Powell-
etal.pdf
928

ELBİSTAN LİNYİTİNDEN ÜRETİLMİŞ ÇEŞİTLİ HUMATLAR VE ORGANİK


KÖKENLİ 8- 6-1- 8 GÜBRESİNİN SERA ŞARTLARINDA MISIR BİTKİSİNDE
KÖK VE GÖVDE GELİŞİMİNE ETKİSİ3

Mehmet ÇÖTELİ Mustafa USUL Nevzat DEREKÖY


Toprak Gübre ve Su Kaynakları Mrk. Araşt. Enst. cotelimehmet@yahoo.com.

ÖZET
Bu çalışmada % 53 toplam humik asitler ihtiva eden Elbistan linyiti öncelikle
1/10 katı/sıvı oranında seyreltik %1’lik H2SO4 ile yıkanmış ve süzülmüş sıvı kısım
atılmış örneklerden reaktör ortamında sıvı faz oksidasyon prosesi çerçevesinde
sodyum, amonyum, potasyum ve sülfolanmış (karışık) humat üretilmiştir. Ayrıca asit
oksidasyonu ile % 8 N, % 6 P2O5, % 1 K2O ,% 8 S ihtiva eden organik bazlı gübre
üretilmiştir. Üretilen sıvı humatlarda pH 9,27 ile 13,34 arasında toplam humik asitlerde
12.12 ile 21.98 arasında değişmektedir. Organik bazlı gübrede ise % 74.04 organik
materyal, Toplam humik asitler % 37,4 ve bitki besin elementleri de N+ P2O5 + K2O
olarak % 15.94 bulunmuştur.
Sera şartlarında mısır bitkisi, kurutulmuş tüm ürünler 100 ppm dozda (optimum
gübre, ham materyal, yıkanmış materyal) ile birlikte toplam 9 konuda denemeye
alınmış ve 2 aylık süre sonunda kök ve gövde ayrı ayrı tartılarak, topraklarda uygulama
öncesi ve sonrası analiz edilmiştir.Yapılan istatistik analiz sonuçlarına göre humik
bileşiklerin etkisinin öncelikle kökte izlendiği, organik bazlı gübre dışında gövde
gelişiminde etkisinin olmadığı hatta kontrolden (boş uygulama) bile istatistikî açıdan
daha düşük verimlere neden olduğu tespit edilmiştir. Organik bazlı gübrede en yüksek
verime sebeb N ve P2O5 miktarlarının bu gübrede fazla olup gübre değerinden
kaynaklandığı düşünülmektedir. İstatistikî açıdan organik bazlı gübre gövde
gelişiminde önemli gözükmektedir. Kök gelişiminde ise tüm ürünler istatistikî açıdan
önemli bulunmuştur.
Çalışmada 25 kg/da (100 ppm) doz uygulama ile mısır bitkisinde organik
kökenli gübre, ham materyal ve amonyum humat kontrolden daha etkili, diğer
ürünlerde ise gövde gelişime etkinin azalma yönünde olduğu, kök gelişiminde ise tüm
ürünlerin kontrolden daha etkili olduğu görülmüştür. Sodyum, karışık humat ve
hammateryal optimum gübreliden daha az etkili bulunmuştur. Bu ise humik bileşiklerin
toprağa organik madde sağlamaktan çok bitki gelişim düzenleme işlevlerini daha fazla
öne çıkarmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Organik Gübre, Humik Asit, Humat, Toprak Düzenleyici.
EFFECT OF DIFFERENT HUMATES AND ORGANIC BASE 8-1-6-8
FERTILIZER PRODUCED FROM ELBISTAN LIGNITE ON ROOT AND STEM
GROWTH OF MAIZE GROWN IN GREENHOUSE
ABSTRACT
Elbistan lignites contain 53 % humic acids.In this project our aim was to
investigate the effects of some kind of humates and organic based fertilizers which
were produced from lignites, on the development of the roots and the stem of corn

3
Bu Çalışma Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı –TAGEM tarafından yürütülen “Türkiye Turba ve Linyitlerinden
Humik Bileşikler ve Organomineral Gübreler Üretilebilirliği ve Tarımda Kullanım İmkânlarının Araştırılması “
adlı 04310A01 nolu araştırma projesi’nin Elbistan linyitleri ile yapılan çalışmalardan özetlenmiştir. Bu proje
kapsamında desteklenmektedir.
929

plants. For this purpose , first of all our solid samples are washed with diluted H2SO4
solution (1%) in the ratio of 1/10 solid to liquid. After filtration of these solutions, in the
reactor medium by liquid phase oxidation process, sodium, potassium, ammonium and
sulfonated (mixed) humates are produced. In addition, by acid oxidation, 8 % N, 6 %
P2O5, 1% K2O, 8 % S containing organic based fertilizer is produced. pH values of
liquid humates altered in the range of 9.27 to 13.34 . And total humic acids pH values
are changed from 12.12 to 21.98. In organic based fertilizers 74.04 % organic material,
37.4 % humic acids, 15.94 % plant nutrient materials as N+P2O5+K2O were found as
ingredients.
In greenhouse conditions corn plant, all dry products in the dosage of 100 ppm
(in addition of optimum amount of fertilizer, raw materials, washed materials) were
experienced in 9 different subjects .After two months period, root s and stems were
weighted separately. The soil was investigated before and after the analysis.
According to the statistical analysis results humic acid effect was seen firstly on the
root part of the plant. The efficiency of the organic based fertilizers was increased by
increasing percent of N and P2O5. Statistically organic based fertilizers effected the stem
growth; all the other products effected the root growth.
Agricultures are thinking about the humic acid compounds if they are soil regulators
or development regulator or if they are fertilizer. Besides these ideas, general
acceptation is that humic compounds are good organic material sources. Raw material
contains B, Ni and Cr etc. in high quantities (100-5000). These elements in high
amounts prevent the material to regulate the soil. In addition to this processed products’
costs are very high (0.5 – 10 $/kg) in market, for this purpose.
In this Project, we saw that, organic based fertilizers (in the dosage of 25 kg/da
(100 ppm)) raw material and ammonium humate are more effective than controls for
corn plants. For the other plants, organic based fertilizers are very effective for root
development but it has seen that, for the body development the effect of the material is
decreasing (less effective than sodium, mixed humates and raw materials.)
This proves that organic based fertilizers are effective in plant development
regulation more than giving the soil some kind of organic materials.
Key Words: Organic fertilizers, organic base fertilizers, humic acid, humate, soil
condition, plant grow regulator.

GİRİŞ
Termodinamik bitkisel ve hayvansal kökenli malzemelerin yok oluşu tersinmez
bir yok oluş kayboluşa doğru, ölüm daha küçük moleküllere parçalanma ve C - H
bağlarının kopması dağılması, CO2, N2, O2 vs şeklinde atmosfere dağılma şeklinde
devam eden, entropi artışı şeklinde bir davranış gösterir. Yalnız bazı doğal şartlar
halinde organik maddede H, O, ve C’ nin kontrollu salınımı ile karbonlaşma,
kömürleşme, petrolleşme şeklinde ve tel kafes kimya bileşikleri olarak tanımlanabilen
bileşikler haline doğru uzun zaman içerisinde gelebilmektedir. Organik maddenin yok
oluşu tarımsal açıdan kullanılmaz hale gelmesidir. Bu doğal süreç içerisinde organik
madde de fulvik asit, humik asit, ve humin adlı bileşikler şeklinde; rengin açık sarıdan
siyaha doğru, molekül ağırlığının 2,000’ den 300,000 e doğru, karbon oranının %
62’lere, oksijen yüzdesinin 48’ler den 30’lara doğru, asitliğin azalması şeklinde devam
eden bir süreç vardır. İşte bu maddeler organik gübre ve organomineral gübreler için
ideal malzemelerdir. Tarımda kullanılabilir organik maddenin ana fraksiyonlarını
oluştururlar ve HUMUS adı ile adlandırılırlar (Clamme 1988, Çöteli 2004).
930

Kömürün kimyasal yapısını aydınlatmak için yapılan çalışmalar, ekstraksiyon,


oksidasyon, piroliz, halojenasyon ve hidroliz ürünlerinin incelenmesi üzerine
yoğunlaşmıştır. Kömürün oksidasyonu çok farklı oksitleyicilerle gerçekleştirilmiştir.
Bunlar perklorik asit, nitrik asit, potasyum dikromat, hipoklorit, potasyum permanganat,
hidrojen peroksit, fotokimyasal, elektrokimyasal hava-amonyak, hava alkali,
nitrobenzen ile yapılan oksidasyonlardır (Krevelen,1961). Aynı zamanda oluşan
oksidasyon reaksiyonlarının bazı aromatik olmayan köprüleri yani –CH2 gruplarını
kopardığı sanılmaktadır. Kişney, C, R ve Love , D, L oksitlenmiş bitümlü kömürlerdeki
kinon karakterli yapıların varolduğunu iddia etmişlerdir. Bunun için nitrik asitle
oksitlenmiş kömürü civa elektrod kullanarak polinükleer kinon yapılarını tayin
etmişlerdir. Kömür oksitlenmeye devam ettikçe bu kinon yapılarının azaldığını humik
asitlere benzer ürünlerin arttığını göstermişlerdir (Deligöz, 1989). Kömürün
oksidasyonu farklı şartlarda gerçekleştirildiğinde elde edilen sonuçları karşılaştırmak
güçtür. Oksitleyiciler genellikle kömürü parçalayarak önce humik asitlere oradan da CO,
CO2 ve küçük molekül ağırlıklı aromatik ve alifatik bileşiklere dönüştürürler. Bazik
hipoklorit, nitrik asit ve hava amonyak ile yapılan oksidasyon reaksiyonlarında ürünlere
başka elementlerinde girdiği görülmüştür (Krevelen, 1961).
Ülgen ve Dığdığoğlu (1975) linyit kömürünün gübre değerinin saptanması ile
ilişkili bir çalışma yapmışlar ve buna göre gerek Elbistan linyit kömürü ve gerekse
Alpine ismi verilen nitrik asit ile işlem görmüş çöktürülmüş humik asitler ihtiva eden
işlem görmüş ticari kömürün alkali reaksiyonlu topraklarda kullanılması ile bir mahsul
artışı elde edilemediğini, asit reaksiyonlu topraklarda ise % 0,5’e kadar karıştırılacak
Alpine kömürünün ve % 5 oranında karıştırılacak Elbistan kömürünün etkisinin olumlu
olduğunu bildirmişlerdir.
Elmo (1995) süspanse gübreler üretimi konusunda metot geliştirmiştir. Değişik
(N-P-K) formunda değişik kaynaklı organik madde, su, sülfürik asit, fosforik asit, kaya
fosfat ve amonyak kullanımı ve oranları anlatılmıştır. Önceki çalışmaların endüstriye
adaptasyonu amacı ile organik maddenin kısmi parçalanmasının (cracking) yapıldığı,
organik bazlı gübrelerin üretilebileceği, sürekli tür üretim yapabilecek bir endüstriyel
tesisin ana çizim ve yerleşimlerini vermiştir.
Detroit ve Lebo (1997) kömürde bulunan hümik asitlerin sodyumbisülfit,
potasyumbisülfit gibi sülfolama materyali ile alkali ortamda 100-200 oC arasında en az
30 dakika reaksiyon süresinde formaldehit katalizörü etkisi altında % 70 gibi verimlerle
humik asit sülfonatları üretilebildiğini ispatlamışlardır.
Lebo ve ark. (1997) oksijen alkali prosesi için kahverengi kömürlerin 100-200
o
C arası sıcaklıkta en az 30 dakika reaksiyon süresi içerisinde sodyum hidroksit,
potasyum hidroksit, amonyum hidroksit gibi uygun alkali, hava-oksijen gibi uygun
oksidan madde ile oksidasyonu sonucu % 75’lere varan kimyasal dönüşümle hümik asit
tuzlarının oluştuğunu gözlemlemişlerdir.
MTA (2002) Türkiye kömürlerinin kimyasal ve petrografik özelliklerini tespiti
amacı ile bir çalışma yapmış ve ülkemiz tersiyer kömürlerinin dünya kömürlerinden B
ve ağır metaller olarak çok daha kirli olduğu tespit edilmiştir.
Fishcher ve ark (2004) yaptıkları çalışmada bir reaktöre % 7 amonyak olacak
şekilde linyit partikülleri doldurularak 100 oC den düşük sıcakta reaktöre oksijen şırınga
edilerek 0.1 MPa basınçta 0,5 saat reaksiyon zamanında, C/N oranı 9-15 arasında olan
bağlı azotun formları ise % 20-45 amonyum azotu, 55-80 organik bağlı azot, 20 den az
amid formunda, organik azotun % 80 den fazlası amid formunda olan % 6 azot içerikli
yavaş çözünen bir organik gübre üretmişlerdir.
931

Çöteli ve ark. (2006) tarafından Türkiye’de organik gübre hammaddesi olarak


kullanılabilecek linyit ve turba yatakları taranmış irili ufaklı çok sayıda malzeme yatağı
tespit edilmiş olup bunların içerisinde Elbistan linyitleri yüksek humus içeriği ve büyük
rezervi nedeni ile büyük önem taşıdığı belirtilmiştir. Esasen en son oluşmuş jeolojik yaş
olarak en genç kömürlerin bu statüde olduğu ve irili ufaklı olmak üzere Türkiye’de çok
sayıda malzeme yatağı olduğu belirtilmiştir. Ayrıca Türkiye kömürlerinin dünya
kömürlerinden daha fazla kirli olması nedeni ile özellikle tümünde bor, bir kısmında da
nikel, krom gibi agır metal içerikleri nedeni ile yönetmelik sınırlarında üretimin zor
olduğu fakat kömürün demineralizasyonu gibi asit özütleme yöntemleri ile
temizlenebileceği belirtilmiştir.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Elbistan yöresinde düşük enerji değerli yüksek miktarda rezerve sahip linyit
yataklarından rastgele seçilmiş kuru baz da TS 5869’a göre % 53 toplam humik asit
ihtiva eden malzeme kullanılmıştır.
Kimyasallar: Üretimde kullanılan kimyasallar endüstriyel saflıktadır.
Üretim reaktörü: SS 316’dan imal silindirik, 150 lt iç hacimli, türbün tür 60
d/dk hızlı karıştırıcılı, basınç ve sıcaklık ayarlı, elektrikli ısıtmalı, ON/OFF ayarlanabilir
ısıtma sistemli, yüksek basınca dayanıklı 2 giriş (Hava+hammadde) 2 çıkış vanalı
reaktör.
Malzemelerin temizlenmesi: Öncelikle 1000 mikron altına öğütülmüş % 53
humik asit ihtiva eden Elbistan linyiti 1/10 (sıvı/katı) % 1’lik H2SO4 ile yaklaşık 40
C’de yıkanmış çöken kısım alınarak materyalin bor ve Cd, Cr, Ni, Pb, As, Hg, gibi kirlik
parametrelerinin önemli kısmının giderilmesi sağlanmıştır. Bu çalışma kömürün
kısmi demineralizasyonu işlemi olup önemli ortamda kömür içerisinde bulunan Cd, Cr,
Ni, Pb, As, Hg, B gibi elementler uzaklaştırılabilmektedir (Paul ve ark 2006 Çöteli ve
ark. 2005). Ayrıca humik asitlerin alkali çözündükleri asitte ise çözünmedikleri
belirtilmektedir (Clamme 1988). Cd, Cr, Ni, B, Pb, As, Hg gibi elementlerin asidik
ortamda çözündükleri belirtilmiştir (Perry 1985).
Sodyum humat üretimi: 10 -1000 mm arasında tanecik boyutuna küçültülmüş
kuru baza eşdeğer (20/0.53=37.73 kg) linyit kömürü önce demineralizasyon (asit
yıkama) işlemine tabi tutularak sıvı kısım atılır katı kısım ise reaktöre konur. Üzerine 10
kg pelet NaOH ilave edilir. Toplam karışım 100 kg olacak şekilde su ilavesi yapılır.
Reaktör içerisine kompresörle > 4 atm basınca tekabül edecek kadar hava basılır.2 saat
110-140 C’ de çalışacak şekilde reaksiyon tamamlanır. Dinlendirilen ürün süzülerek katı
dibe çöken kısım atılır.
Amonyum humat üretimi: 10-1000 mm arasında tanecik boyutuna
küçültülmüş kuru baza eşdeğer (20/0.53=37.73 kg) linyit kömürü demineralizasyon
işlemine tabi tutularak sıvı kısım atılır katı kısım ise reaktöre konur. Üzerine 10 kg sıvı
NH3 ilave edilir. Toplam karışım 100 kg olacak şekilde su ilavesi yapılır. Reaktör
içerisine kompresörle > 4 atm basınca tekabül edecek kadar hava basılır. 2 saat 110-140
C’ de çalışacak şekilde reaksiyon tamamlanır. Dinlendirilen ürün süzülerek katı dibe
çöken kısım atılır.
Potasyum humat üretimi: 10-1000 mm arasında tanecik boyutuna küçültülmüş
kuru baza eşdeğer (20/0.53=37.73 kg) linyit kömürü demineralizasyon işlemine tabi
tutularak sıvı kısım atılır katı kısım ise reaktöre konur. Üzerine 10 kg pelet KOH ilave
edilir. Toplam karışım 100 kg olacak şekilde su ilavesi yapılır. Reaktör içerisine
932

kompresörle > 4 atm basınca tekabül edecek kadar hava basılır.2 saat 110 -140 C’ de
çalışacak şekilde reaksiyon tamamlanır. Dinlendirilen ürün süzülerek katı dibe çöken
kısım atılır.
Çizelge 1. Linyit Kömürü tür materyalden çeşitli humatlar üretimi reaksiyon şartları
Sodyum Amonyum Potasyum Sülfolanmış
HUMAT HUMAT HUMAT HUMAT
İŞLEM
NaOH. kg 10.00-25.00 - - 5.00
KOH . kg - 10.00-40.00 5.00
NH3 % 24-26 . kg - 10.00-25.00 5.00
Na2S2O5. kg - - 5.00
K2S2O5. kg - - 5.00
Humik Asit. kg 20.00 20.00 20.00 20.00
(Linyit içerisinde bulunan)
Elbistan Linyit kömürü kg Humik Asit % den Humik Asit % den Humik Asit % den Humik Asit % den
hesaplanacaktır. hesaplanacaktır. hesaplanacaktır. hesaplanacaktır.
Çeşme Suyu. kg Gerisi Gerisi Gerisi Gerisi
TOPLAM KARIŞIM (kg) 100.00 100.00 100.00 100.00
PH 11/ 8.5 11/8.5 11/8.5 11/8.5
Zaman (saat) -2 -2 -2 -2
Sıc. oC 110-140 110-140 110-140 110-140
Ortam Çalışma Basıncı (Bar) >4 >4 >4 >4
Hava Basıncı (bar) > 4. Sıcaklığa > 4. Sıcaklığa > 4. Sıcaklığa > 4. Sıcaklığa
tekabül eden tekabül eden tekabül eden tekabül eden
Boyut (mikron) 10-1000 10-1000 10-1000 10-1000

Sülfolanmış humat üretimi: 10-1000 mm arasında tanecik boyutuna


küçültülmüş kuru baza eşdeğer (20/0.53=37.73 kg) linyit kömürü demineralizasyon
işlemine tabi tutularak sıvı kısım atılır katı kısım ise reaktöre konur. Üzerine 5 kg pelet
NaOH, 5 kg KOH, 5 kg Na2S2O5, 5 kg K2S2O5 ilave edilir. Toplam karışım 100 kg
olacak şekilde su ilavesi yapılır. Reaktör içerisine kompresörle > 4 bar basınca tekabül
edecek kadar hava basılır.2 saat 110 -140 oC’ de çalışacak şekilde reaksiyon tamamlanır.
Dinlendirilen ürün süzülerek katı dibe çöken kısım atılır.
Yukarıda humatlar üretimi aşamasındaki gibi yıkanmış kurutulmuş kömürden
reaktöre 47,84 kg alınmış üzerine % 98’lik 27,45 kg H2SO4 ilave edilmiş 7,80 kg
konsantre H3PO4 ve 6 kg % 30,44 P2O5 ihtiva eden Mardin - Mazıdağ kaya fosfatı ilave
edilmiş oksidasyonun hızlanması için çok az 1 kg civarında H2O2 ilavesi ile nihai ürün
1 saat karıştırılmış soğuması beklenmiştir (Çizelge 2. moleküler parçalanma aşaması).
Nihai ürün üzerine sıvı 40.50 kg % 24-26’lık Amonyak yavaş kontrollü şartlarda ilave
edilmiştir. Her iki reaksiyonda yüksek miktarda ısı oluşturmaktadır (Çizelge 2.
nötralizasyon aşaması). Nihai ürün dinlendirilmiştir. Kurutularak analiz edilmiştir.
Oluşan yeni moleküller yapı farklı bir tarzda çok değişik organik kimyasallar içeren bir
gübre türüdür (Elmo, 1995., Çöteli ve ark 2005).
Yöntem
Hem hammadde ve geliştirilen besleme materyallerinde: Organik madde
analizleri AOAC 967.04, Nem tayini AOAC 967.04, Fosfor analizleri
spektrofotometreik Amonyum vanamolibdat ile, AOAC 982.01 yöntemine göre, Bor
analizi spektrofoto-metrik azomethin - H yöntemine göre, Humik asitler TS 5869, Azot
analizi AOAC 955.04.’a göre modifiye mikro kheldal ünitesinde tayin edilmiştir (TS
6798).
933

Toprak analizleri: Organik madde Richards (1954) modifiye edilmiş Walkley


Black metodu ile, solma noktası, poroz levhalı basınç aleti ile (Tüzüner,1990). tarla
kapasitesi : poroz levhalı basınç aleti ile (Tüzüner,1990)., toplam tuz kondaktivite aleti
ile suyla doygun toprakta elektriksel geçirgenlik ölçülerek tayin edilmiştir (Soil Survey
Staff, 1951).Toprak bünyesi: Islak elemeli Bouyoucos metoduna göre yapılmış olup
analiz sonuçlarına göre bünye sınıfının belirlenmesinde toprak sınıflandırma üçgeninden
(Uzunoğlu, 1992). Yarayışlı fosfor: Olsen ve arkadaşları (1954) tarafından geliştirilen
ve ekstrakt eriyiği 0.5 M sodyum bikarbonat (pH=8.5) olan metoda göre, Yarayışlı
potasyum ekstrakt eriyiği olarak 1 N amonyum asetat (pH=7.0) kullanılarak ekstrakte
geçen potasyum miktarı fleymfotometrede (Richards 1954). Yöntemine göre tayin
edilmiştir. Faydalanabilir Fe, Cu, Zn, Mn ise DTPA’ da ekstarkte edilmiş örnek AAS
yöntemine göre analiz edilmiştir (Kaçar,1972).
Çizelge 2. Linyitden (8-6-1) + S tür organik bazlı gübre üretimi materyal balansı
Kg Kg Kg
İŞLEM KULLANILAN KİMYASAL ADI ( 1) (2) (3)
Elbistan Linyiti (Kuru Baz) 40,64 47,84 50,54
H2SO4 ( % 98) 27,45 27,45 27,45
PARÇALAMA
(MOLEKUL KUÇULTME) H3PO4 ( % 96) - 7,80 11,10
1 . REAKSİYON Mazıdağ- Kaya Fosfat 21,00 6,00 -
( % 30.45 P2O5)
NH3 gaz 9,72 9,72 9,72
NÖTRALİZASYON (NH3 sıvı) ) 40,50 40,50 40,50
2 . REAKSİYON KOH 1,19 1,19 1,19
KURUTMA
AMBALAJLAMA Form Aldehit <0,01 <0,01 <0,01
3 . İŞLEM
TOPLAM 100,00 100,00 100,00
1. Bu formulasyon eğer Cd açısından düşük kaya fosfat temin edilirse kullanılabilir.Aksi halde Cd > 3
mg/kg degeri itibarı ile organik gübre yönetmeliklerine uygun olmayan bir gübre üretilecektir.Elmo 1995
formulasyonu olup bahsedilen materyallerden Tarım Bakanlığı Organik Gübre yönetmelik hükümlerine
uygun vasıfta organik gübre Cd içerikleri itibarı ile üretilememektedir.
2. Mardin Mazıdağ konsantre kaya fosfatı kullanılarak hazırlanmış bir formulasyondur. (Materyal %
30.44 P2O5 ve 28-32 mg/kg arası Cd içermektedir. Çöteli ve ark 2005) .Bu nedenle kaya fosfat azaltılmış,
ilave fosfor ihtiyacı fosforik asitten karşılanmıştır.
3. Kaya fosfat kullanmadan hazırlanmış bir gübredir.

Sera denemesi yöntemi: Sera çalışmaları deneme tesadüf parselleri deneme


desenine göre 3 tekrarlı olarak 9 konuda toplam 27 saksıda 100 ppm kurutulmuş
ürünler ile yürütülmüştür. Deneme bitkisi olarak yaygın kullanılan mısır bitkisi
seçilmiştir. Deneme 2 kg.lık saksılarda yürütülmüş, ilk önce 5 adet mısır tohumu ekimi
yapılmış ve çimlenen tohumlardan uygun olanlardan 3 adet bitkiye seyreltilmiş,
bitkilere verilecek sulama suyu faydalı suyun % 40’ı azaldığında ağırlık esasına göre
verilmiştir. Ekimden 2 ay sonra yetişen mısır bitkisi hasat edilerek kök ve gövdeleri
ayrı tartılarak aşağıdaki konulara göre istatistiki analize alınmıştır.
Deneme Konuları: Kontrol, optimum gübre dozu (NPK), toprak analiz
sonuçlarına göre sulu şartlarda mısır bitkisi için gereken inorganik gübre uygulaması
yapılmıştır, linyit veya turba, demineralize linyit (yıkanmış örnek), üretilmiş sodyum
humat, potasyum humat, amonyum humat, sülfolanmış humat ( N, K, Na ihtiva eden
karışık humat), organik bazlı gübre (% 8 N, % 6 P2O5, % 1 K2O, % 8 S ve % > 30
humik bileşikler), deneme önce ve sonrası topraklarda verimlilik analizleri yapılarak
değerlendirmeye alınmıştır.
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA
Ürünlerin analizinde görüldüğü üzere sodyum, potasyum ve amonyum ve
karışık (sülfolanmış) humatlar da toplam humik bileşikler % 12.12 ile % 21.98 arasında
934

değişmektedir. Sülfolanmış humatlardaki bu yüksek oran analiz yönteminden özellikle


kükürt içeriğinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu örnekler sıvı olup (8-6-1)+S tür
organik gübrede ise % 37.40 oranında humik asitler tespit edilmiştir. Ortam pH’ları ise
alkali oksidasyonu ile üretilen humatlarda en düşük 9.27 en yüksek ise 13.34
bulunmuştur. Organik gübre ise pH açısından asidik bir gübredir.Ürünlerde ürün cinsine
bağlı olarak eser miktarlardaki Na, P2O5, ve K2O tayinleri yapılmamıştır (Çizelge 3).
Ayrıca üretim safhaları incelendiğinde amonyum humat olarak tanımlanan ürün
için sıvı fazda % 25’den fazla amonyak ihtiva edemeyeceği (Perry, 1985) bu oranlar
civarının ise üründe kesif bir amonyak kokusu oluşturması nedeni ile kullanımda
zorluklar çıkaracağı görülmektedir.Reaksiyonlar tam stokiyometrik tam denklik
bilinmemekle birlikte toplu halde gösterilirse;
Humik asitler + x KOH => y Potasyum Humat +z H2O
Humik asitler + x NaOH => y Sodyum Humat +z H2O
Humik asitler + x NH4OH => y Amonyum Humat +z H2O
Humik asitler + x (KOH+NH4OH+NaOH) =>y Karışık Humat+z H2O
şeklinde sunulabilir.
Organik temelli gübre üretiminde ise reaksiyonun ilk aşamasında organik
materyalin H2SO4 ile oksidasyonu sonucunda yeni çok farklı olabilecek moleküller
yapının oluştuğu ekzotermik bir reaksiyon olduğu ve SO2, CO2, N2 vb şeklinde aşırı gaz
çıkışı gözlenmiştir. Reaksiyon sıcaklığı 70-90 oC’ye kadar ulaşmaktadır. Bu nedenle
yeni moleküler yapıdaki bileşim dinlendirilmelidir.
Organik materyal + x H2SO4 => y Humik Bileşikler + z SO2+ f CO + g CO2 + h O2
Bu reaksiyon için verilebilir. Reaksiyon sonucu ürün yaklaşık 1 saat civarında
dinlendirilmeli soğutulmalı ve gaz çıkışı önlenmelidir.
Reaksiyonun 2. aşaması ise daha da ekzotermik bir reaksiyon olup ancak aralıklı
olarak 2 kademede gerçekleştirilmelidir. Sıvı amonyak ile reaksiyon ilerledikçe materyal
nem oranında bağlı olarak daha da siyahımsı bir şekle gelmektedir. Organik kökenli bu
tür gübrelerin üretimi iyi dizayn ile sürekli tarz bir üretim yöntemi ile endüstriye
kazandırılabilir gözükmektedir.
İki aylık sera süresi sonunda kök ve gövde kurutulup ağırlıkları tespit edilmiş
ayrıca topraklarda da verimlilik analizi yapılmıştır. Kuru ağırlık değerleri istatistiki
olarak varyans analizi ile değerlendirilmiş ve yapılan uygulamaların bitki kuru ağırlık
verimine etkileri % 5 düzeyinde önemli bulunmuştur. En yüksek kuru ağırlık verimi (8-
6-1)+S (Org.Güb.) konusunda elde edilmiş ve % 5 önemlilik düzeyinde diğer
konulardan farklılık gösterek Duncan Gruplarında “A” grubu içerisinde yer almıştır.
Çizelge 3. Elbistan linyitinden üretilmiş ürünler analiz sonuçları
DEGİŞKEN (8-6-1)+S Sodyum Potasyum Amonyum Sülfolanmış
ORG Humat Humat Humat Humat
Yanma Kaybı % 74.04 - - - -
Humik Asitler % 37.40 14.96 12.12 15.47 21.98
pH4 4.75 12.91 13.34 9.65 9.27
Azot N % 8.46 0.27 0.65 2.87 1.45
Fosfor P2O5 % 6.46 - - - -
Potasyum K2O % 1.02 - 6.94 - -
Sodyum Na % 0.12 1.67 - - 0.06

4
(8-6-1)+S organik kökenli gübrede 1/5 alet okumasıdır.
935

Bu çalışmada gübre değeri öne çıkan (8-6-1)+S tür organik gübre en hızlı
büyüme verimi sağlamıştır. Ham materyal ve amonyum humat optimum gübreliden
daha az etkili bulunmuştur. Diğer ürünlerin ise kontrol’den bile daha az gövde gelişimi
sağladığı dolayısı ile bitki gövde gelişimini durdurduğu söylenebilir. Esasen bu çalışma
humik asitlerin gübre olmadığı yolundaki çalışmaları desteklemektedir.
Kuru kök ağırlık değerler istatistiki olarak varyans analizi ile değerlendirilmiş
ve yapılan uygulamaların bitki kök kuru ağırlık verimine etkileri % 5 düzeyinde önemli
bulunmuştur. En yüksek kuru kök ağırlığı verimi K-Humat konusunda elde edilmesine
rağmen, K-Humat,(8-6-1)+S (Org. Güb.), yıkanmış materyal, NH4-Humat ve kontrol
konuları % 5 önemlilik düzeyinde diğer konulardan farklılık göstererek, Duncan
gruplarında “A” ve “AB” grupları içerisinde yer almışlardır.
Çizelge 4. Mısır kuru ağırlık değerleri (g/saksı), Duncan grupları (p 0.05)
Konular Konular Duncan
1 2 3 Ort.
Grupları
Kontrol 1.761 1.579 1.943 1.761 (8-6-1)+S A
Op.Gübreli 1.853 1.752 1.758 1.788 Ham Materyal B
Ham Materyal 1.879 1.814 1.944 1.879 NH4-Humat B
Yıkanmış 1.736 1.752 1.768 1.752 Op.Gübreli BC
Materyal
Na-Humat 1.653 1.691 1.729 1.691 Kontrol BC
K-Humat 1.671 1.603 1.535 1.603 Yıkanmış BCD
Materyal
NH4-Humat 1.975 1.792 1.884 1.884 Sülfolanmış BCD
Humat
Sülfolanmış 1.773 1.678 1.766 1.739 Na-Humat CD
Humat
8-6-1-8 (Org. 2.209 2.310 2.107 2.209 K-Humat D
Güb.)

Çizelge 5. Mısır kuru ağırlıkları varyans analiz çizelgesi


VK SD KT KO F P-değeri F ölçütü
Konular 8 0.712 0.08903 11.721 1E-05 2.510
Hata 18 0.137 0.0076
Genel 26 0.849

Çizelge 6. Mısır kök kuru ağırlık değerleri (g/saksı),Duncan grupları (p 0.05)


Konular 1 2 3
KonularOrt. Duncan
Kontrol 2.506 2.410 2.777 2.564 K-Humat A
(8-6-1)+S
Op.Gübreli 3.133 2.561 2.847 2.847 (Org.Güb.) A
Yıkanmış
Ham Materyal 2.592 2.454 2.730 2.592 Materyal AB
Yıkanmış
NH4-Humat
Materyal 3.179 3.113 3.146 3.146 AB
Na-Humat 2.566 2.967 2.843 2.792 Op.Gübreli BC
K-Humat 3.289 3.305 3.320 3.305 Na-Humat C
NH4-Humat Sülfolanmış
3.181 3.096 3.130 3.136 Humat C
Sülfolanmış
Ham Materyal
Humat 2.580 2.440 2.982 2.667 C
8-6-1-8
Kontrol
(Org.Güb.) 3.435 3.240 3.044 3.240 C
936

Çizelge 7. Mısır kuru ağırlıkları varyans analiz çizelgesi


VK SD KT KO F P-değeri F ölçütü
Konular 8 2,002 0,250264 7,514 0,000201 2,510
Hata 18 0,600 0,033306
Genel 26 2,602

Çizelge 8. Elbistan linyit yatağından elde edilen ürünlere ait sera denemesindeki
toprakların verimlilik analiz sonuçları (Deneme sırasına göre en sol A (kontrol), en sağ I
(organik gübre) )
Bitkilere Yarayışlı

(Fe) ppm
Doymuşlu

(Mn) ppm
(Cu) ppm

(Zn) ppm
(CaCO3)

Yarayışlı

Yarayışlı

Yarayışlı

Yarayışlı
Toprakta
Besin Maddeleri

Doymuş

Organik

Mangan
Madde

Demir

Çinko
Su ile

Su ile

Bakır
Kireç
pH
Konular (kg/da)

%
k
Fosfor Potasyum

Tuz
(P2O5) (K2O)
Denemeden önce 55 CL 0.090 7.74 25 3.1 60 1.29 4.70 0.92 0.26 6.50
Kontrol 53 CL 0.095 7.80 26 3.6 75 1.31 4.87 1.15 0.50 4.63
Gübreli 51 CL 0.146 7.67 26 5.4 77 1.34 4.75 1.07 0.49 5.90
Ham Materyal 51 CL 0.091 7.82 26 3.8 72 2.13 5.36 1.17 0.55 7.10
Yıkanmış Materyal 51 CL 0.096 7.85 26 3.7 75 1.60 4.97 1.05 0.55 5.80
Na-Humat 55 CL 0.099 7.82 26 3.4 73 1.37 4.71 1.06 0.53 4.90
K-Humat 50 L 0.090 7.90 25 3.4 78 1.33 5.20 1.13 0.46 4.93
NH4-Humat 52 CL 0.106 7.86 26 3.0 76 1.56 5.14 1.09 0.60 6.27
Sülfolanmış Humat 54 CL 0.121 7.75 26 3.1 86 1.60 5.21 1.05 0.46 6.33
8-6-1-8 (Org.Güb.) 54 CL 0.121 7.72 26 5.6 81 1.76 5.73 1.09 0.79 6.70

Sera topraklarının deneme öncesi ve sonrası analiz sonuçlarına göre, toprak


pH’nda önemli bir değişiklik yapmadığı, fosfor açısından (8-6-1)+S tür organik
gübrenin yarayışlı fosforu artırdığı, K açısından önemli bir etki göstermediği, tüm
ürünlerde çok az organik madde artışının oluştuğu, demir, bakır, çinko, mangan
analizlerinde önemli farklılıklar olmadığı, toprak bünyesini değiştirebilecek bir sonuç
gözlenmediği, toplam tuz yüzdesinde gübreli kadar olmasa bile bir miktar % tuz
konsantrasyonlarını artırdığı gözlenmiştir. Topraktaki bu parametreler beklenen
etkilerdir.
Sıvı alkali oksidasyonu ile üretilmiş ürünlerde yanma kaybı (organik madde
olarak kabul edilebilmektedir) analizleri çelişkili sonuçlar verdiği (yanma kaybı % <
toplam humik asitler %) organik madde analizleri değerlendirilmeye alınmamıştır.
Bunun sebebinin analiz yönteminde yer alan C oranından kaynaklandığı
düşünülmektedir. Analizlerde tüm ürünler için C oranı 0,59 alınmıştır. Reaksiyon
sonucu C oranınının bir miktar arttığı görülmektedir. Esasen çöken kısımlar atıldığı için
teorik açıdan sıvı humatlarda;
% Organik Madde = % Humik Bileşikler
yaklaşımı yapmak mümkün gözükmektedir. Humik bileşiklerde karbon oranının %
62’lere kadar yükselebildiği belirtilmiştir (Çöteli ve ark.2005). Ayrıca yanma kaybının
organik madde olarak kullanımında özellikle inorganik kökenlilerden karbonat vb
içerikten gelen bir miktar analiz hatası da mümkündür. Bu yaklaşımlar laboratuvar
ölçekli başka bazı ileri araştırmalar ile desteklenmelidir. Esasen TS 5869 nolu toplam
humik asitler analizi kömür türü materyal için geliştirilmiş olup ilk kısmı ekstraksiyon
yolu ile min miktar (0.2 g) üzerine maksimum (150 g alkalin pirolin fosfat) ile çözünen
humik asitlerin organik madde kabul edilip titrimetrik olarak C analizi yapılması
üzerinedir.
Gerek dünyada gerekse ülkemizde humik asitlerin gübre mi, bitki gelişim
düzenleyici, yoksa toprak düzenleyici mi oldugu yolunda tartışmalar devam etmekle
birlikte genel kabul edilen klasik yaklaşım; gübre içeriği olmakla birlikte toprak için
bir organik madde kaynağı olmasıdır.Topragın organik maddesinin artırılmasının
937

genel yolu çok büyük kapasitelerle toprağa humik asit ve bileşikleri ilavesi ile
mümkündür. Aynı şekilde gübreleme dozlarında (0-100 kg/da) toprak ıslahının
mümkün olamayacagı, genel piyasa fiyatları incelendiginde de yüksek miktarlarda
(100-5000 kg/da) kömür uygulaması ile de ekonomik bir çalışma yapıla-mayacagı
görülmektedir. Ayrıca bu amaçla yüksek dozlarda toprak ıslahı yapılması durumunda B,
Ni, Cr gibi elementlerce toprağın kirlenmesi de söz konusu olacaktır. Benzer çalışma
Ülgen ve ark 1975 çalışması olup bu çalışmada % 0.5 ‘den daha düşük dozlarda ürün
gelişiminde olumlu etki gözlenilmiştir. Ancak düşük dozlardaki çalışmalarda olumlu
etki gözlenebilmektedir.Bunun sebebi olarak gübreleme dozlarında toksidite
yaratabilecek seviyelere ulaşılamaması olarak gözükmektedir.
Ayrıca klasik organik madde tanımı ile tarıma faydalı organik madde aynı
statüde olmayıp humus içerigi yüksek bu tür malzemelerin benzer çalışmalar ile
ekonomiye kazandırılması önem arz etmektedir. Tarıma faydalı organik materyal
yüksek oranda humus içeren veya kısmi huminleştirilmiş maddedir. Kömürde bulunan
diger organik kökenlilerin tarımsal etkisi net deyildir. Humatlar kök gelişimini
küçük dozlarda artırması nedeni ile gübre dozlarında (0-100 kg/dk) kullanılacak şekilde
piyasaya sürülmektedir. Bu dozlar aynı zamanda bitki gelişim düzenleyici seviyesindeki
dozlardan biraz daha fazladır. Özellikle humat tür bu tür sıvı karışımların N, P2O5, K2O
ve mikro element katkıları ile kolayca organomineral sıvı gübre formuna
getirilebileceği teorik açıdan mümkün gözükmektedir.
Hümik asitler ile “auxin” (hücrenin gerilip uzaması, bölünmesi gibi birçok
değişik fonksiyonu düzenleyen çeşitli bitki hormonları) tipi reaksiyonların varlığı
üzerine birçok makale yazılmıştır. Fakat yine de tam olarak bilinmemektedir. Genel
tarımsal etkiler bu çerçevede gözlenmektedir. Bu konudaki tartışmaların bu kadar
uzamasının esas sebebi humik asitlerin stabil bir madde olmaması, molekül yapısının
malzeme cins ve jeolojik yaşına bağlı olarak değişmesi, kaynama noktası, buharlaşma
noktası, buhar basıncı gibi fiziksel ve kimyasal özellikleri net olarak
belirlenememektedir. Ayrıca materyalden materyale de değişiklik göstermektedir. Bu
nedenle de tarımsal etkileri net olarak ortaya konamamakta, veya birbiri ile çelişkili
gözüken ismi aynı fakat menşei farklı materyallerden farklı tarımsal etkiler
alınabilmektedir. Elbistan linyiti veya bundan üretilen bileşiklerin tarımsal etkisi başka
bir linyitten ve bunların etkisinden farklı olabilmektedir. Bunun sebebinin moleküler
yapı farklılığı olduğu özellikle karboksil, fenol, metoksil vb fonksiyonel grublar ve
oranlarının değişmesi nedeni ile; artık yapılan diğer araştırmalar da düşünüldüğünde
netleşmektedir.
Asit oksidasyonu çerçevesinde üretilmiş gübre (Elmo,1995., Çöteli ve ark 2005)
N +P2O5+K2O olarak % 15.94 civarında bitki besin maddesi ihtiva etmektedir.% 37.4
oranında humik asitler ihtiva etmesi ise bir artı değer olarak görülmektedir. Bu tür
gübreler üretimi yeni teknoloji olup sürekli teorisi ve tanımı gelişmekte ve
değişmektedir. Ayrıca bu prosesde odun, talaş, ayçiçeği küspesi, pamuk tohumu
küspesi, ot, saman vb hemen her çeşit organik materyaller işlenebilmektedir. Bu tür
gübreler üretim yöntemi nedeni ile organomineral statüde değerlendirilemeyecek
şekildedir. Organik gübre üretiminde yeni bir gelişme perspektifi oluşturmaktadır.
Bu çalışmada; Elbistan linyitlerinden üretilen amonyum humat dışında kalan
humat şeklinde üretilen humik bileşiklerin mısır bitkisinde sera şartlarında daha çok
bitki kök aksamının gelişiminde etkili olduğunu, gübre değerinin ihmal edilebilecek
kadar az olduğu fakat organik bazlı gübrelerin ayrıca gövde gelişiminde de etkili olduğu
tespit edilmiştir. Her ne kadar istatistiki açıdan böyle bir etki gözlenmekte ise de bunda
organik kökenli ve amonyum humatta yer alan azot içeriklerinin önemi gözükmektedir.
Kuru bazda amonyum humatta da organik kökenli gübre ye yakın azot ihtiva etmektedir.
Aynı zamanda mısır gelişim açısından 2 aylık süre sera çalışması yetersiz bir süredir. Bu
938

nedenle organik kökenli gübrelerle ilişkili olarak daha ileri araştırmalar yapılmalıdır. Bu
tür gübreler inorganik gübrelerin faydaları ile organik gübrelerin faydalarını bir araya
getiren gerektiğinde mikrobiyal ve hormonal etkilerde mümkün olan, yeni organik
yapının çok değişik tarımsal etkileri söz konusu olabilecek gübre türüdür.
Direk linyit uygulaması ve amonyum humat uygulamasının gövde gelişiminde
etkili olduğu tespit olunmuştur. Ayrıca leonardid (katı haldeki humik asit) olarak
Elbistan linyitleri düşük dozlarda önemli etki göstermiştir.Bu çalışma sonucuna göre
gübreleme dozlarında (0-100 kg/da) olmak şartı ile Elbistan linyitlerinin katı halde
humik asit (leonardid) olarak kullanımı tarımsal açıdan mısır bitkisinde kök ve gövde
gelişiminde etkindir. Bu ise tarımda verim artışı ve Elbistan linyitlerinin ekonomiye
daha fazla katma değer sağlaması anlamına gelmektedir. Ayrıca bu çalışmada organik
bazlı gübre olarak üretilebilecek gübre türlerinin de uygun optimum uygulama kadar
etkin olabileceği gösterilmiştir.

KAYNAKLAR
CALEMMA, V. RAUSA. R., 1988. Process for the production of regenerated humic
acids from coal. Us Patent 4.788.360.
COTELİ, M.,USUL, N., DEREKOY, N.,2005.Türkiye turba ve linyitlerinden humik
bileşikler ve Organ mineral gübreler üretilebilirliği ve tarımsal etkisinin
araştırılması.TKB-TAGEM-04310A01 nolu proje çalışması.
ÇAĞLAR, K., 1949. Toprak Bilgisi. A. Ü. Zir. Fak yayını No. 10. Ankara.
ÇÖTELI, M. 2004. Organik ve Organomineral Gübreler Üretimin teknolojisindeki
gelişmeler ve kullanım alanları . TMMOB. Gübre Hammaddeleri Çalıştayı. 25-
27 Kasım 2004. Diyarbakır.
DELIGÖZ, H.,1989. Model bileşikler kullanılarak linyitlerden oluşturulan humik
asitlerin yapılarınının incelenmesi. Selcuk Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü.Yüksek Lisans tezi.
DETROIT, W . LEBO, JR., 1997. Production of acid soluble humates. Us Patent
ELMO, R., 1995. Method and apparatus for producing organic based fertilizer in
continuous process. Us Patent 5.393.317.
FISHCHER, K., SCHINE, R. KATZUR, J., 2004. Organic fertilizer having humic
properties its method of production and its use.Us Patent 6.695.892.
FRANCİS, W., 1961. Coal ıts Formation and Composition, Edward Arnold ltd,
London.
KAYA, S. 1995. Çeşitli absorbanlar ile hümik bileşiklerinin adsorbsiyonu üzerine bir
çalışma. İTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü (Yüksek lisans tezi).
KREVELEN, VAN., D. W., 1961. Coal Typology, Chemistry, Physics-Constituon,
Amsterdam, Elsevier Publishhing Co 251
LEBO, JR. WIRTZ. K., 1997. Production of oxided humic acids by an oxgen - alkali
process. Us Patent 5.668.999.
MTA., 2002. Türkiye Tersiyer Kömürlerin kimyasal yapısı. Maden Teknik Arama
Enstitüsü.
PAUL, M. SEFERİNOGLU, M. AYCIK, A. G. SANTRÖM, A. SMİTH, M, L. PAUL
J. 2006. Acid Leaching Of Ash And Coal:Time Depence And Trace Element
Occurrences. Science Direct.Int, J, miner . process.79.27-41
939

PERRY , C., 1985. Chemical Engineer Handbook . V. Edt. Mc. Graw. Hill. Kogagusha.
RICHARDS, L, A. 1954. Diagnosis and Improvement of Salina and Alkali Soils Dept.
of Agriculture. No: 60. U.S.A.
SEÇER, M., 1989. Doğal Büyüme Düzenleyicilerin (Bitkisel Hormonların) Bitkilerdeki
Fizyolojik Etkileri ve Bu Alanda Yapılan Araştırmalar. Derim 6(3) : 109-124s.
Antalya.
SKRYABİN, F. A. M., ELEVENTA, E., V. 1970. Effecttiveness of applyşng weathered
coals and carbon-humic fertilizers undercotton, tr Uses. Nauch - Issled Inst.
Khopkavad, No.16, 98-110
TKB. 2004., Tarımda Kullanılan Organik ,Organomineral , Toprak Düzenleyicileri ve
Mikrobiyal Gübrelerin Üretimi, İthalatı, Piyasaya Arzı ve Denetimine Dair
Yönetmelik. Resmi Gazete.4.05.2005. tarih ve 255 sayı.
TÜZÜNER, A., 1990. Toprak ve su analiz laboratuvarları el kitabı. Tarım Orman ve
Köyişleri Bakanlığı. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Yayınları. Ankara.
ÜLGEN, N., DIGDIGOGLU, A., 6 1975. Linyit kömürünün gübre değerinin
saptanması Proje No 663-1/A-108-109 TGAE / Ankara.
940

BATI AKDENİZ SERACILIĞI İÇİN ORGANİK ATIKLAR VE KOMPOST:


GATAB ÖRNEĞİ

Mustafa KAPLAN İlker SÖNMEZ Sahriye SÖNMEZ Dilek Saadet URAS


Akdeniz Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Antalya. mkaplan@akdeniz.edu.tr,
ilkersonmez@akdeniz.edu.tr, ssonmez@akdeniz.edu.tr, dsuras@akdeniz.edu.tr

ÖZET
Batı Akdeniz bölgesi; Türkiye taze sebze-meyve üretiminin büyük
çoğunluğunun sağlandığı, önemli tarımsal girdilerin ve kazanımların gerçekleştirildiği
bir coğrafyadır. Bu bölgede yapılan entansif tarım ile fazla miktarda organik atık
sağlanmakta ve bu organik atıkların büyük çoğunluğu biriktirilerek yakılmaktadır.
Ancak son dönemlerde Kemer ve Kumluca yörelerinde bu organik atıkların
değerlendirilmesi amacıyla bazı projeler uygulamaya konulmaya başlamıştır.
Organik atıkların en iyi geri kazanım yöntemi, kompostlama ile organik gübreye
dönüştürülmesi olarak bilinmektedir. Ancak bu geri kazanım yöntemini diğer sorun
olarak görülen atıklarla birlikte kullanarak uygulamak atık değerlendirme prosesini
güçlendirerek etkisini de artıracaktır. Antalya yöresinde sadece domates, biber, hıyar ve
patlıcan bitkileriyle yaş ağırlık olarak 777112 ton ha-1 bitki atığı ortaya çıkmaktadır. Bu
amaçla yöre organik mutfak atıklarının seracılık atıklarıyla birlikte değerlendirilmesi
önem kazanmaktadır. Kemer yöresinde GATAB bünyesinde faaliyet gösteren bir
kompost üretim tesisi bulunmaktadır ve bu tesis sadece yörenin turistik tesislerinden
sağlanan atıkları kompost olarak değerlendirmektedir. Yapılacak etüdler ve bilimsel
çalışmalarla bu bölgedeki geri kazanım tesislerinin sayısının ve çalışma prensiplerinin
düzenlenmesiyle bölgede sorun olarak görülen atıklar yeniden tarıma
kazandırılabilecektir.
Bu bildiriyle tarımsal atıkların kompostlanarak yeniden tarıma
kazandırılmasının çevreye ve tarımsal üretime katkıları ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kompost, organik atıklar, Antalya.

ORGANIC WASTES AND COMPOST FOR GREENHOUSE PRODUCTION IN


WEST MEDITERRANEAN REGION: THE GATAB CASE
ABSTRACT
West Mediterranean is a region which supply most of Turkey’s fresh vegetable
and fruit demand. Due to intensive farming in this region, large amounts of organic
waste are generated and the most of these wastes are burned. However, in recent years,
some projects regarding utilization of these wastes have been emerged in Kemer and
kumluca region.
One of the best methods to recycle organic wastes is known to be composting
that is conversition of organic material to fertilizers. Utilization of this recycling method
is likely to be more effective when combined with some other organic wastes generated
from activities other then agriculture. In Antalya region, 777112 ton ha-1 plant waste is
produced by tomato, pepper, cucumber and eggplant greenhouses. It is important to
utilize greenhouse and kitchen wastes together. In Kemer region, a facility directed by
GATAB produced compost by using only kitchen wastes collected from touristic
941

establishments. It is highly possible to recycle wastes by establishing new composting


facilities and by regulating their prenciples after surveys and scientific studies.
In this review, benefits of recycling organic wastes by composting to
environment and agricultural production are evaluated.
Key Words: Compost, organic wastes, Antalya.

GİRİŞ
Batı Akdeniz bölgesi Türkiye seracılığının büyük bir kısmını kaplamaktadır.
Akdeniz bölgesinde sera yetiştiriciliğinde önemli bir yere sahip olan Antalya ili
Türkiye’deki cam seraların % 84’ünü (59.905 da), plastik örtülü seraların % 44’ünü
(78.682 da), yüksek ve alçak tünel tipi seraların sırası ile % 17’sini (16.799 da) ve %
9’unu (15.930 da) bulundurmakta ve toplam 171.317 da’lık sera alanında üretim
yapılmaktadır (Anonymous 2004). Entansif tarımın yoğun olarak gerçekleştirildiği bu
bölgede taze sebze ve meyve üretimi ile ülkenin büyük bir bölümünün ihtiyacı
karşılanırken, yurtdışına ihraç edilen ürünlerle de büyük miktarlarda döviz girdisi
sağlanmaktadır. Türkiye'nin 2 milyon 110 bin tonluk ihracatıyla yaş sebze ve meyve
ihracatında % 17'lik bir artış yakaladığı, bununla da 1 milyar 152 milyon dolarlık gelir
elde ettiğini bildirilmiştir. 1 milyon 60 bin tonla narenciyenin ihraç ürünleri arasında
başı çektiği belirtilmiştir (Anonymous 2007).
Sönmez ve ark. (2002); Antalya-Kumluca yöresi domates seralarında hasat
sonrası bitkisel atıklarla Kumluca yöresinden yılda ortalama 132.47 ton N, 8.39 ton P,
88.49 ton K, 81.23 ton Ca, 30.40 ton Mg, 319.2 kg Fe, 344.88 kg Mn, 124.06 kg Zn ve
140.33 kg Cu’ın topraktan kaldırıldığını, Antalya ilinde yetiştiricilik yapılan bütün
domates sera alanları dikkate alındığında ise sökülen domates bitkileriyle yılda ortalama
762.28 ton N, 48.22 ton P, 572.53 ton K, 467.39 ton Ca, 174.96 ton Mg, 1.84 ton Fe,
1.98 ton Mn, 0.71 ton Zn ve 0.81 ton Cu’ın hiçbir amaçla kullanılmadan heba edildiğini
bildirmişlerdir. Araştırıcılar, bu bitki atıkları ile yaklaşık Kumlucada 680 ton, Antalya
ilinde ise 3910 ton kimyasal gübredekine eşdeğer N, P2O5 ve K2O heba edildiğini,
sadece domates seralarından yılda Kumluca yöresinde yaklaşık 57500 ton, Antalya
ilinde ise 330625 ton bitki atığının çevreye gelişigüzel atıldığını ve yakılarak yok
edildiğini rapor etmişlerdir.
Sönmez ve ark. (2008) tarafından yapılan bir başka çalışmada; Antalya’da
domates, biber, hıyar ve patlıcan bitkileriyle sezon sonunda sırasıyla 584745, 48014,
89757 and 54605 tons ha-1 yaş atık oluştuğu, bu 4 bitki ile toplam 777112 ton atığın
meydana geldiğini, bu atıklarla N, P2O5 ve K2O olarak yaklaşık 7159 tons ha-1 (1909
tons N, 577 tons P2O5 and 4673 tons K2O) besin maddesi Antalya’da yakılarak veya
atılarak heba edildiğini belirlemişlerdir.
Aydeniz ve Brohi (1991), yapmış olduğu çalışmada bazı bitkisel atıkların (tahıl
sapları, diğer bitki sapları, tahıl kavuzları ve diğer bitki kabukları) P, K, Ca, Mg, Na,
SO4 ve Cl içeriklerini belirlemiş, bu bitkisel atıkların toplam 72.4 g/kg P2O5, 296.6 g/kg
K2O, 168.1 g/kg CaO, 58.3 g/kg MgO, 41.7 g/kg Na2O, 50.2 g/kg SO4 ve 34.8 g/kg Cl
içerdiklerini bulmuşlardır. Atılan bu maddelerin oldukça çok miktarda bitki besin
elementi içerdiklerini, bunların kompost ve benzer yollarla çürütülerek organik maddece
zengin kıymetli bir gübreye dönüştürülebileceğini ve bu şekilde sadece toprağa bitki
besini katmakla kalınmadığını, toprakların şiddetle gereksinim duyduğu organik
maddenin de karşılanabileceğini vurgulamışlardır.
Parkinson ve ark. (1996); mısır bitkisinin, yeşil atık kısmının kompostu,
kanalizasyon atığı ve kentsel atık kompostunun çevresel etkileri ve agronomik
942

durumunu değerlendirmişlerdir. İngiltere'nin güneybatısında siltli killi toprak bünyesine


sahip topraklarda yürütülen denemelerde gübreleme uygulamalarıyla kentsel atık ve
mısır atıklarının 15, 30, ve 50 ton/ha'lık uygulamaları karşılaştırılmıştır. Kompostlarda
özellikle pH, toplam potasyum ve kalsiyumda farklılıkların olduğu belirtilmiştir. Yaz
süresince kaydedilen ekstrakte edilebilir nitrat azotu örneklerinin değişkenliğinin yüksek
olduğu görülmüş ve yapılan bu denemede kompostlanan kentsel atıkların besin elementi
içerdikleri ve yeşil atıkların kompostlarının çevre için tehlike oluşturmadıkları
anlaşılmıştır.
Antalya turizm bakımından da tarımdan olduğu gibi ülke potansiyelinin büyük bir
bölümünü üstlenmektedir. Antalya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü resmi verilerine göre
2007 yılında Antalya’da merkez ve ilçelerde işletme belgesine sahip irili ufaklı toplam
629 tesis, 224 adet de yatırım belgeli tesis bulunmaktadır. Bu tesisler 5 yıldızlı, 4
yıldızlı, 3 yıldızlı, 2 yıldızlı, 1 yıldızlı oteller, tatil köyleri, pansiyonlar, müstakil apart
oteller, golf tesisleri, turizm kompleksleri, moteller, butik oteller ve özel tesisler olarak
sınıflandırılmıştır. 2007 yılında sadece yabancı 7.291.356 kişi Antalya’yı ziyaret etmiş
ve bu tesislerde tatilini geçirmiştir(Anonymous 2008a). Bu kadar turist potansiyelini
karşılamak için sunulan imkânlara karşılık kişi başı günlük ortalama katı atık miktarı
yaz mevsimi için 1.28 kg/kişi/gün, kış mevsimi için 1.32 kg/kişi/gün ve yıllık ortalama
ise 1.31 kg/kişi/gün olduğu dikkate alındığında oluşabilecek atık miktarının büyüklüğü
tahmin edilebilir (Anonymous 2008b).

KOMPOSTLAMA
Organik atıkların geri kazanımla değerlendirilmesi için uygulanan yöntemler
piroliz, biyogaz ve kompostlama olarak sıralanabilir. Bu materyallerden organik gübre
eldesini sağlayan yöntem kompostlama yöntemidir (Külcü 2002). Kompostlaştırma,
organik materyalin biyokimyasal yollardan ayrıştırılması, zararlı etmenlerin etkisiz hale
getirilmesi ve humus benzeri bir ürün elde edilmesi işlemidir ve kontrollü şartlar altında
aerob mikroorganizmaların organik materyali hızlı bir şekilde ayrıştırması olarak
tanımlanmaktadır. Bu işlem sırasında CO2, su ve ısı enerjisi açığa çıkar. Aerob
ayrıştırma işlemini gerçekleştiren metabolizmaların yaşamı için oksijen temel ihtiyaçtır.
Oksijen kompostlaştırmayı gerçekleştiren mikroorganizmaların metabolizma faaliyeti
için gereklidir (Erdin 1978).
Bakteri, aktinomiset ve mantarların işbirliği ile organik bileşikleri parçalatıp
kompostlaştırmak en “Çevre Dostu” yaklaşım olmaktadır. Oksijenli ortamda kolay
ayrışan bileşikler karbondioksit ve suya ayrışmakta ve bu arada ortama ısı verilmektedir.
Bu ısı da ortamın sıcaklığını artırmaktadır. Ayrışma sırasında mikroorganizmaların
metabolik faaliyetleri sonucu oluşan antibiyotiklerde patojen mikroorganizmalara
öldürücü etki yapmakta ve onları elimine etmektedir. Ayrıca ortam sıcaklığının 70oC’ye
kadar çıkması da pastörizasyon etkisi yapmaktadır (Erdin 2008a).
Organizmalar atıkları ayrıştırırken ısı üretirler. Ayrışma en çabuk 330C ve 600C
arasındaki sıcaklıklarda gerçekleşir. 330C'nin altında bu işlem hayli yavaşlarken,
600C'nin üstünde ise mikroorganizmaların çoğu yaşayamazlar. Kompost yığınının
sıcaklığı, havalanma sayesinde kaybolan ısı ve yığının dış yüzeyinin sıcaklığının
dengelenmesi, mikroorganizmaların ürettiği ısıya bağlıdır. Aşırı soğuk havalarda
yığınlar dış yüzeyden kaybedilen ısıyı minimuma düşürmek için daha geniş bir alana
ihtiyaç duyabilirler. Yüksek azotlu atıklar (çim kırıntıları gibi) kompostlaştırılırken hem
aşırı sıcaklıktan korumak, hem de oksijen sağlamak için küçük yığınlar haline
getirilmeli ve alt-üst ederek karışım sağlanmalıdır. Eğer sıcaklık 600C'nin üzerinde
olursa kompost kendi kendini sterilize eder. Ancak bu arada yarayışlı
mikroorganizmalar da ölür. Yüksek sıcaklıklarda kimyasal prosesler daha aktiftir ve bu
943

yüzden yanma başlar. Sıcaklık 230C'nin altına düştüğü zaman kompostlaşma prosesleri
durur. Bununla beraber oksijen ve nem oranındaki dengesizlikle yığında soğuma başlar.
Eğer kompost uygun bir nem içeriğine sahipse ve alt-üst edildiğinde sıcaklık artmıyorsa
muhtemelen kompostlaşma tamamlanmıştır (Richard 2008).
Organik atıkların mikroorganizmalar tarafından havalı şartlarda parçalanması
sonucu önemli miktarlarda enerji açığa çıkar. Bunun bir kısmı mikroorganizmalar
tarafından kullanılmakta, diğer kısmı kaybolmaktadır. Bu kayıp atık yığını içesindeki
sıcaklığın artmasına neden olmaktadır. Havalı şartlarda 70-800C'ye kadar çıkabilen
sıcaklık havasız şartlarda ancak 40-450C'ye kadar çıkabilir. Kompostlaşmada kendi
kendine ısınma 3 safhada olmaktadır.
1) İlk safha: Sıcaklık 45-500C'ye çıkmaktadır. Bu safhada mezofil bakteriler hızlı bir
şekilde çoğalırlar. Sıcaklık 500C'ye yaklaştıkça bunların sayısı azalır.
2) Thermofil Safha: Birinci kısmında, ilk 5-8 günde sıcaklık 60-650C'ye çıkar ve sporlu
bakteriler hızla çoğalır. İkinci kısmında, 15-30. günler arasında sıcaklık 750C'ye
yükselir. Bu sıcaklık 1.5-2 ay devam eder. Artık içinde sıcaklık bazı hallerde 80-
850C'ye kadar çıkabilir. Hastalık yapan mikroorganizmalar 700C'de 3 haftada
ölmektedir. Bu safhada, patojen mikroorganizmalar ölmekte ve biyolojik
dezenfeksiyon gerçekleşerek atıklar sağlık yönünden zararsız hale gelmektedir.
3) Soğuma Safhası: bu safhada sıcaklık yavaş yavaş düşmektedir. Böylece kompost
oluşmaya başlar. Sağlık yönünden zararlı ve çevrede kirliliğe neden olan yerleşim
yeri atıkları değerlendirilmiş olur (Richard, 2008).
Günümüzde kullanılan kompostlama yöntemleri; yöntemin yapılma şekline göre
değişkenlik göstermektedir ve aşağıda olduğu gibi sıralanabilir(Erdin 2008b).
• Tambur Kompostlaştırma Tekniği
• Açık Yığın Kompostlaştırma Tekniği
• Kapsüllenmiş Yığın Kompostlaştırma Tekniği
• Tünel Kompostlaştırma Tekniği
• Hücre ve Konteyner Biyoorganik Atık Kompostlaştırma Yöntemi
• Brikollar Kompostlaştırma Tekniği
• Anaerobik Teknik (Fermentasyon Tekniği)
Belirtilen kompostlama yöntemlerinden uygun olanının seçilmesiyle elde edilen
kompostun uluslararası kalite parametrelerine uygun olması gerekmektedir. Özellikle
kompostlamada kullanılan materyallerin kentsel çöpler olması durumunda ağır metal
kapsamlarının dikkate alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Avrupa Birliği tarafından
belirlenen standartlara göre Çizelge 1‘de belirtilen sınır değerlerinin aşılmaması
gerekmektedir.
Kompostun kaliteli olması kullanıcı için ilk koşuldur. Kalitenin belirlenmesinde
yaygın kriterler nem, koku, partikül boyutu, stabilite, besin konsantrasyonu ve zararlı ot
kaynakları, fitotoksik bileşikler ve diğer bulaşkanların olmamasıdır. Ürünün her
noktasında aynı nem muhtevası, partikül boyutu ve besin konsantrasyonu olmalıdır.
Ayrıca stabil olması çok önemlidir. Ancak belirtilen bu hususlar kompostlamaya giren
organik materyallerin standart olmaması nedeniyle çoğu zaman sağlanamamaktadır. Bu
nedenle farklı karışımların kompostlamada etkileri bilinerek materyal farklılıkları
kompostlamaya müdahale edilerek giderilebilir.
944

Çizelge 1. AB standardı kompost bileşenlerinin sınır değerleri (Öztürk ve Bildik 2005)


Parametre AB standardı Parametre AB standardı
limitleri limitleri
KM >%25 Selenyum 1,5
Azot 8 g/m2 Arsenik 7
K2 O 12 g/m2 Flor 200
Kurşun 140 Çinko 300
Civa 1 Bakır 75
Krom 140 Nikel 50
Molibden 2 Kadmiyum 1,5

GATAB ÖRNEĞİ
Güney Antalya Turizmi Geliştirme ve Altyapı İşletme Birliği (GATAB), Beldibi
ile Tekirova sınırları arasında kalan bölgede faaliyet gösteren bir birliktir. Güney
Antalya Turizm Gelişim Projesi, Antalya Limanı'ndan Gelidonya Burnu'na uzanan 80
km. uzunluğunda, 3 km derinliğindeki bir alanı hedef seçmiş, kitle turizmine kısa
zamanda cevap verecek toplu yatak kapasitesi yaratmak amacıyla başlatılmış bir
projedir. Başlangıç tarihi 1977 yılına uzanmaktadır. Proje alanı içerisinde, Kemer,
Beldibi, Göynük, Çamyuva, Tekirova, Çavuşköy Belediyeleri ile Ulupınar, Beycik,
Ovacık ve Kuzdere Köyleri yer almaktadır. Phaselis, Olympos başta olmak üzere irili
ufaklı çok sayıdaki antik kent ile Olympos Beydağları Milli Parkı da proje alanı içinde
yer almaktadır.
Güney Antalya Turizm Gelişim Projesi hedeflerine ulaştığında, bir sonraki
aşamaya geçilmiş ve mevcut alt yapının işletilmesi için 1989 senesinde 1580 Sayılı Yasa
uyarınca; Turizm Bakanlığı, İl Özel İdaresi ve Yöredeki Mahalli İdarelerin İştiraki ile
"Güney Antalya Turizmi Geliştirme ve Altyapı işletme Birliği" (GATAB)
kurulmuştur(Anonymous 2008c).
Bakanlıkça yapılan altyapılar bir protokolle bedelsiz intifa hakkı yoluyla 49
yıllığına GATAB'a devredilmiştir. Başarılı sonuçlar veren böyle bir model Türkiye de
ilk kez Güney Antalya'da uygulanmıştır. Proje alanında içme ve kullanma suyu,
kanalizasyon ve artıma tesisleri, çöp toplama ve geri dönüşüm tesisleri ile zararlılarla
mücadele hizmetleri GATAB tarafından yürütülmektedir. GATAB abonelerinden;
vermiş olduğu içme ve kullanma suyu ile atık su (kanalizasyon) hizmeti karşılığı her yıl
Birlik Meclisince belirlenen tarife üzerinden topladığı gelirlerle ihtiyaç duyduğu mali
kaynağı oluşturmaktadır.
GATAB kar amacıyla kurulmuş bir teşkilat olmadığından, bütçe olanakları
ölçüsünde tahsil ettiği gelirlerle işletme hizmeti yanında su ve kanalizasyon şebekeleri,
sulama suyu, yağmur suyu drenajı, arıtma, yol kaldırım asfalt, köprü vb. gibi tesislerin
yapım, bakım, onarım ve işletmesini yapan yatırımcı örnek bir kuruluş haline gelmiştir.
GATAB bu özelliğiyle ulusal olduğu kadar uluslararası model olarak da
gösterilmektedir(Anonymous 2008c).
GATAB kapsamında kurulmuş olan 75. Yıl Katı Atık Ayrıştırma ve Kompost
Tesisi, yöredeki atıkların ayrıştırılması ve organik çöplerin kompostlanmasını
gerçekleştirmektedir. Tesis brikoler kompost üretim tekniğine göre inşa edilmiş ve
kompostlama 4-6 hafta süre ile oksijenli ortamda çürüme esasına göre çalışmaktadır.
Brikoler (Briket) kompostlamada biyolojik atık çürütme aşamasından önce preslenerek
briketler haline getirilerek çürütme odasında istiflenir. Havalandırma briketler üzerinde
oluşturulan kanalcıklar aracılığı ile gerçekleşir. İşlem sonunda briketler tekrar ufalanıp
elendikten sonra paketlenerek pazarlamaya hazır hale getirilir (Topkaya ve Kalkanoğlu
945

2000). 16 adet fermantasyon odasında 85 cm yüksekliğindeki briketlerin preslenerek


hazırlanması esasına göre dizayn edilen tesiste fermantasyon odalarının büyüklüğü 35 m
x 7,5 m uzunluğunda olup toplam 120 adet briket alabilmektedir. Fermantasyon
tamamlandıktan sonra briketler parçalanarak elekten geçirilir ve olgunlaşmaya bırakılır.
Üretilen kompost, toplam 6 kompost sınıfından 5. sınıfa girmektedir ve bunu 4. sınıfa
çekmek için kompostun C/N oranını 18-20/1 oranına inmesi gerekmektedir. C/N
oranının inmesi için de bitkisel takviye zorunluluk olarak görünmektedir.
Fermantasyon odaları sabit sıcaklık sağladığı için çürüme sırasında ortaya çıkan
zararlı gazlar biyolojik filtrede tutularak doğrudan atmosfere kaçması engellenmektedir.
Biyolojik filtrenin alan büyüklüğü 25*25 olup 2 adettir. Bu alanda biyolojik materyal 40
cm kalınlığındaki ağaç kabuk ve parçalarıdır.
Kompostlamada kullanılan organik atıkların yaklaşık % 70’i yemek ve mutfak
atıkları ve % 30’u ise bitkisel atıklar olarak belirtilmiştir Tesisin kapasitesi 110 ton/gün
organik çöp ve 50 ton/gün ambalaj olarak belirlenmiş ve tesis bu kapasiteye göre inşa
edilmiştir. Ancak yörede otel ve tatil köylerinden ve 11 yerleşim yerinden sağlanan
atıklarla bu kapasite büyük oranda aşılmaktadır. 2007 rakamlarına göre 185-200 ton/gün
organik atık, 85-90 ton/gün ambalaj atığı alınmıştır. Buna rağmen özellikle organik çöp
günde 3 vardiya çalışılarak kompostlamada kullanılmakta ve kalan kısmı Antalya Çöp
Depolama alanına nakledilmektedir.
Kış ortalaması (ton) 2.124 ton/Ay
Yaz ortalaması(ton) 7.058 ton/Ay
Yıllık Toplam (ton) 60.032 ton/Yıl
• Ambalaj atığı geri kazanıma gönderilen miktar: 12192 ton
• Organik ve bahçe atıklarından üretilen kompost miktarı: 29998 ton
• Antalya Katı Atık Düzenli Depolama Sahası’na gönderilen karışık atık : 17824 ton
• Tıbbi atık 16,5 ton (Anonymous 2008c).

KOMPOST VE GÜBRELEME
Kompost, besin maddesi içeriğinden dolayı gübre kullanımını azaltabilir, ayrıca
besin maddelerinin yıkanmasını azalttığı için daha fazla besin maddesinin bitkiler
tarafından kullanılmasına olanak tanır. Öte yandan, bitkiler gübrelerdeki besin
maddelerinden hemen yararlanabilirler. Kompost besin maddesini ağır ağır saldığı için,
kompostun besin maddesi katkısı ancak zaman içinde gerçekleşebilir. Kompost
kullanımına bağlı olarak gübre kullanımının azaltılması, kompostun içeriği, kullanılan
miktarı, toprak ve iklim koşulları, ekilen mahsule göre ayarlanabilir. Önemli tarım ve
tatil merkezi olan Antalya’da da sadece Kemer ve yöresinin atıklarını değerlendiren bir
kompost tesisi bulunmaktadır. Antalya-Kemer’de faaliyet gösteren 75. Yıl Katı Atık
Ayrıştırma ve Kompost Tesisinde hammadde olarak kullanılan materyaller daha çok
yöredeki tatil merkezlerinin mutfak artıkları ve yöredeki bitkisel artıklardan
oluşmaktadır. Tesiste üretilen kompostun besin içeriği Çizelge 2’de verilmiştir.
Çizelge 2’de görüldüğü üzere kompost tesisinde üretilen taze kompostta organik
madde düzeyi % 71,32, pH 6.94 dolaylarında, EC değeri 2.20 dS m-1, % azot 2.72, %
fosfor 0.56, % potasyum 0.89, % magnezyum 0.71, % kalsiyum 5.18, % sodyum 0.95,
demir miktarı 7604 ppm, bakır 69 ppm, çinko 171 ppm ve mangan 217 ppm olarak
bulunmuştur (Sönmez ve ark. 2002). Kompost olgunlaşma sürecini tamamladıktan
sonra % 55.27 gibi yüksek bir organik madde düzeyine ulaşmakta ve toprağın fiziksel ve
kimyasal özelliklerini geliştirmeye hazır hale gelmektedir.
946

Çizelge 2. 75. Yıl Katı Atık Ayrıştırma ve Kompost Tesisi Çöp Kompostu Analiz
Sonuçları (Sönmez ve ark. 2002)
% ppm
EC
pH Org.
dS m-1 N P K Mg Ca Na Fe Cu Zn Mn
Madde
6.94 2.20 71.32 2.72 0.56 0.89 0.71 5.18 0.95 7604 69 171 217
Çöp kompostu diğer organik gübrelerle karşılaştırıldığında yüksek organik
madde ve N içeriği bakımından öne çıktığı görülmektedir. Besin maddesi kapsamı tavuk
gübresi ve çiftlik gübresine yakın değerler göstermekle birlikte üretim aşamasında
yapılacak ilavelerle daha da zenginleştirilebilmesi mümkündür. Çizelge 3’de verilen çöp
kompostu Kemer yöresindeki organik atıklardan sağlanmıştır ve organik atıkların büyük
çoğunluğunu otel ve tatil köylerinin mutfak atıkları oluşturmaktadır.

Çizelge 3. Tavuk Gübresi, Çiftlik Gübresi ve Çöp Kompostunun Organik Madde ve


Bitki Besin Maddesi İçerikleri (Kaplan ve ark. 2002)
% ppm
Materyaller Org.
N P K Ca Mg Fe Mn Zn Cu
Madde
Tavuk Gübresi 42.41 2.22 1.69 1.28 5.53 0.68 1993 496 372 52

Çiftlik Gübresi 28.58 1.18 0.37 0.75 0.51 0.59 2524 276 112 27
Çöp Kompostu 55.27 2.72 0.56 0.89 5.18 0.71 7604 217 171 69

Çöp kompostunun tarım alanlarında kullanılması toprağın fiziksel ve kimyasal


özelliklerinde pozitif katkılar sağlamaktadır. Bu katkıların oranı birçok faktöre bağlı
olmakla birlikte toprağın mevcut durumu çöp kompostunun uygulanma miktarını
belirlemektedir. Yetiştirilecek ürün desenine göre uygulanma miktarı değişen çöp
kompostu organik maddece fakir olan ülkemiz topraklarında ihtiyacın giderilmesinde
kullanılabilir. Çizelge 4’de tarım alanlarında çöp kompostunun uygulama miktarları
yetiştiriciliğe göre belirlenmiştir.

Çizelge 4. Çöp Kompostunun Tarımda Uygulama Miktarları (Erdin 2008c)


Uygulama Alanı Miktar ton/ha Uygulama Aralığı
Tarla Tarımı 20-50 2-3 yılda bir kez
Çayır Mera-Yem Bitkileri 25-40 2-3 yılda bir kez
Meyvecilik 100-200 2-3 yılda bir kez
Üzüm Bağları 50-100 2-3 yılda bir kez
Tarla Sebzeciliği 50-100 2-4 yılda bir kez
Seracılık 10-15 2-4 yılda bir kez
Çim ve Spor Alanları 100-200 Her yıl 20-40 ton/ha
Çiçekçilik ve Süs Bitkileri Yet. 100-250 2-4 yılda bir kez

Ürün ihtiyacı temel alınarak kompostun uygulama oranlarını belirlerken, ilk yıl
bitki büyümesi için komposttaki azotun sadece % 8-12’sinin kullanıldığını unutmamak
gerekir. Azot muhtevası yüksek bir ürün için fazladan mineral gübre beslemesi yapmak
gerekebilir. Kompostun uygulama oranı 123.5 kuru ton/ha veya 33 m3/m2’yi
geçmemelidir. Maksimum izin verilen oranda kullanıldığında, kompost bitkinin ilk
büyüme mevsimi boyunca ihtiyaç duyduğu besinlerin çoğunu karşılar. Zamanla
ortamdaki azot miktarı azalır; bu yüzden genellikle ilk uygulamayı takip eden 2-3 yıl
boyunca ilave potasyum ve azotlu gübre gereklidir. Bununla beraber bu oran toprak
947

tipine ve yetiştirilen mahsule bağlı olarak değişir. Ürünlerde genellikle uygulamadan


sonra 2. ve 3. yıllarda azot noksanlığı görülmemesine rağmen bitki optimum oranda
büyüyemeyebilir (Öztürk ve Bildik 2005).
Nihai kompostun kalitesi depolama koşulları ile yakından ilgilidir.
Mikroorganizmaların ilk aktivitesinin yavaşlaması ve sıcaklığın düşmesine rağmen
kompostlama tamamlanmaz. Kompostlama tüm karbon kaynakları tüketilene kadar
yavaşça devam eder. Bunun anlamı ilk kompostlama periyodundan sonra kompostun
kuru olacak veya tüm yığında aerobik solunuma izin verecek kadar küçük yığınlar
şeklinde depolanması gerektiğidir. Anaerobik veya bozulmuş kompost koku oluşturur.
Alkol ve organik asitler içerir. Bu anaerobik yan ara ürünler bitkilere zarar verir.
Anaerobik kompostun bitkilere veya sığ köklere uygulanması bunların anında yok
olmasına sebep olur. Eğer kompost çok uzun süre anaerobik koşullarda depolanırsa pH
3’e kadar düşer. Bu pH düşüklüğü geçicidir ama bu kompostun bozulmuş olduğunun bir
göstergesidir (Öztürk ve Bildik 2005).
Kompostun en önemli özelliği kimyasal gübreler gibi bitkilerin büyümesi için
gerekli olan azot, fosfor ve potasyum bileşiklerinin toprağa ilavesine yönelik olmayıp
topraktaki humus tabakasını takviye etmek suretiyle bitkilerin yetiştiği ortamın ıslahını
sağlamaktır. Bu nedenle kompostu bir gübreden çok toprak iyileştiricisi olarak
nitelendirmek mümkündür (Taşan 1991).
Aktif kompostlama periyodundan sonra kompostta bulunan kullanılabilir azotun
çoğu amonyum formundadır. Bahçe bitkilerinin çoğu amonyum azotunu absorblamasına
rağmen bir çoğu konsantre miktarıyla zarar görür. Amonyumun nitrat azotuna
dönüşmesi yaklaşık üç ay sürer. Genç bitki kökleri amonyumu genellikle olgun
bitkilerden daha verimli absorblayabilir. Bu nedenle seçici olmak gerekir. Farklı
olgunluk seviyelerindeki kompost sadece bazı bitki türleri için ve bazı büyüme
basamaklarında kullanılabilir. Yaban mersini, açelya, rododendron(yaprak dökmeyen
büyük çiçekli kuru ağaç), defne ağaçları, andromeda ve leucothoe gibi ericaceous türler
azotlarının hepsini amonyum formunda absorbe ederler. Bunun yanında çoğu çayır
otları, çiçek açan mevsimlik bitkiler, daimi otsu bitkiler ve nebati bitkiler azotun çoğunu
nitrat olarak absorblarlar. Amonyum toprağın serin olduğu ilkbahar mevsiminde daha
kolay absorblanır; ama sonbaharda bu bitkiler olgunlaştığından nitrat azotu tercih edilir.
Komposta yüksek konsantrasyonlarda amonyum ilavesi büyümeyi geçici olarak
durdurur ve hassas türlerin yapraklarını yakar (Öztürk ve Bildik 2005).

SONUÇ VE ÖNERİLER
Antalya ülkemiz seracılığının en yoğun olarak gerçekleştirildiği önemli tarımsal
üretim merkezidir. Entansif tarım sonucunda doğal olarak tarımsal artık miktarları da
artmaktadır. Ayrıca yörenin sosyal özellikleri de dikkate alındığında oluşan artıklar
problem olmaya başlamaktadır. Antalya yöresinde sadece domates, biber, hıyar ve
patlıcan bitkileriyle toplam 777112 ton ha-1 yaş atık meydana geldiği dikkate alındığında
ve bu yörede turistik tesislerden dışarı verilen organik çöplerin miktarının yüksek
olması, bu atıkların değerlendirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Büyük bir sorun
iken çevreye ve toprağa faydalı bir ürüne dönüşen atıkların ülke ekonomisine katkıları
da önemli boyutlara ulaşabilir.
Antalya önemli tarım ve turizm merkezlerinin en başında gelmektedir. Bu
yörede mevcut irili ufaklı yaklaşık 630 turizm tesisinden sağlanan organik çöplerin
özellikle yaz aylarında yüksek sıcaklıklar nedeniyle kısa sürede değerlendirilme
zorunluluğu bu tesislere yakın alanlara geri dönüşüm ve değerlendirmeyi sağlayabilecek
tesislerin inşa edilmesini zorunlu kılmaktadır. GATAB tarafından faaliyet gösteren 75.
948

Yıl Katı Atık Ayrıştırma ve Kompost Tesisi bu anlamda güzel bir örnek ve model
olmaktadır. Turizmin ve tarımın ortak sorunlarını bir yöntemle çözme alternatifi sunan
atık değerlendirme prosesi çevreye duyarlılık bakımından son derece önemlilik
göstermektedir.
Ülkemiz topraklarının büyük kısmı organik madde bakımından fakir olarak
bilinmektedir. Her yıl tonlarca organik materyali (kentsel çöp, bitki atıkları, hayvan
dışkıları) bilinçsizce doğada değerlendiremezken ülke toprakları da organik madde
kapsamına bağlı olarak erozyonla kaybolmaktadır. Atık değerlendirme proseslerinden
toprağa en faydalısı olan kompostlaşmayı ülke genelinde artırarak mevcut organik
maddelerin değerlendirilmesi sağlanmalıdır. Gelecek nesil atıklarıyla birlikte yaşamaya
mahkumdur ve bu atıkları en iyi şekilde değerlendirmek zorundadır.

KAYNAKLAR
Anonymous, 2004. Proje ve İstatistik Şube Müdürlüğü Kayıtları. T.C. Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı. Antalya İl Müd., Antalya.
Anonymous, 2007. Akdeniz İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği Yaş Sebze Meyve
İhracatçıları Birliği Değerlendirme Raporu. www.yms.org.tr/istatistik.aspx
Anonymous, 2008a. Turizm İstatistikleri.
http://www.antalyakulturturizm.gov.tr/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFF
B0694A5E22DB3355554D02F3C406BA30
Anonymous, 2008b. Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2001 Yılına Ait Belediye Katı
Atık İstatistikleri Anketinin Geçici Sonuçları.
http://www.die.gov.tr/TURKISH/SONIST/CEVRE/14052003.htm
Anonymous, 2008c. GATAB. http://www.gatab.gov.tr/gatab_hakkinda.php
Aydeniz, A. ve Brohi, A. 1991. Gübreler ve Gübreleme. C.Ü. Tokat Ziraat Fak.
Yayınları: 10, Ders Kitabı:3, Tokat, 880 ss.
Erdin, E. 1978. Çevre Kirlenmesi Sorunları Semineri. Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi
Çevre Mühendisliği Bölümü. Yayın No: 5, İzmir.
Erdin, E. 2000. Kompost Hammaddesi-Üretimi ve Kullanımı.
http://web.deu.edu.tr/erdin/pubs/doc40.htm
Erdin, E. 2008a. Katı Atıkların Kompostlanması.
http://web.deu.edu.tr/erdin/ders/kati_atik/ders_not/kompost.pdf)
Erdin , E. 2008b. Günümüzdeki Kompostlama Teknikleri.
http://web.deu.edu.tr/erdin/pubs/doc46.htm
Kaplan. M., Sönmez.S., Orman. Ş. ve Sönmez. İ. 2002. Sürdürülebilir Tarım
Yaklaşımıyla Kumluca- Antalya Seracılığının Değerlendirilmesi ve Çözüm
Önerileri. Sürdürülebilir Tarım ve Organik Ürünler Sempozyumu.S: 27-28,
Ankara.
Külcü, R. 2002. Bazı Tarımsal Atıkların Kompostlaştırılmasında Optimum Çevresel
Şartların Belirlenmesi. Akdeniz Üniv. Fen Bilimleri Enst., Yüksek Lisans Tezi,
Antalya.
Öztürk, M. ve Bildik, B. 2005. Hayvan Çiftliklerinde Kompost Üretimi.
http://www.cevreorman.gov.tr/moz_15.htm
Parkinson, R., Fuller, M., Jurry, S., Gorenhof, A., Bertoldi, M., Sequi, P., Lemmes, B.
and Papi, T. 1996. An Evoluation of Soil Nutrient Status Following the
949

Application of Composted MSW and Sewage Sludge and Greenwaste to Maize.


The Science of Composting: Part 1 . 1996. 169-176. 9 ref.
Richard, T. 2008. The Compost Process.
http://compost.css.cornell.edu/Factsheets/FS1.html
Sönmez. İ., Sönmez. S. ve Kaplan. M. 2002. Çöp Kompostunun Bitki Besin Maddesi
İçerikleri ve Bazı Organik Gübrelerle Karşılaştırılması. Selçuk Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi,ISSN 1300-5774, Cilt 16, Sayı 29, S:31-38.
Sönmez, S., Cıtak, S., Sönmez, İ. and Kaplan, M. 2008. Evaluation of Mineral Contents
of Greenhouse Plant Wastes in Antalya Region . Asian Journal of Chemistry,
Vol.20, No.6, p: 4739-4748.
Taşan, A.S., 1991. Şehirsel Çöp ve Katı Artıkların Değerlendirilmesi. İstanbul
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, S: 95-96.
Topkaya, B. ve Kalkanoğlu, B. 2000. Antalya Kıyı Bölgesinde Katı Atık Bertarafında
Alternatif Çözüm: Kompost. http://www.geocities.com/Rainforest/Jungle/1805/
antkomp.html
950

ZEYTİNDE KONVANSİYONEL GÜBRELEME PROGRAMLARINA


ALTERNATİF OLABİLECEK ÖNERİLER

Tülin PEKCAN1* H. Sevim TURAN1 Erol AYDOĞDU1 Habil ÇOLAKOĞLU2


1
Zeytincilik Araşt. Enst. Mdlüğü., İzmir. *tulhan35@hotmail.com
Toros Tarım San. ve Tic. A.Ş. ege.bolge@toros.com.tr

ÖZET
Zeytin bitkisinde konvansiyonel gübreleme programlarının yanında bitkinin
beslenme dengesini bozmadan çevreye daha duyarlı iyi tarım uygulamaları çerçevesinde
gübreleme programlarının hazırlanması son yıllarda araştırıcıların en yoğun çalıştığı
konulardan birisidir. Bu noktadan hareketle hazırlanan araştırmada Kemalpaşa
yöresinde üreticilerin zeytinin gübrelenmesinde yoğun olarak kullandığı 15:15:15
gübresinin, çiftlik gübresi ve organomineral gübrenin farklı kombinasyonları denenerek
bitkinin beslenme düzeyini temsil eden yaprak analiz sonuçları, toprak analiz sonuçları
ile korele edilerek etkinlikleri denenmiştir. Elde edilen sonuçlar konvansiyonel
gübreleme programlarına alternatif olabilecek nitelikte görülmektedir.
4 yıl süre ile yapılan çalışma sonucunda toprağın besin maddesi miktarları ile
yapraktaki besin maddeleri arasında güvenilir düzeyde korelatif ilişkiler elde edilmiştir.
Bu ilişkilerin varlığı gübre uygulamalarının etkinliğini doğrular niteliktedir.
Anahtar Kelimeler: Zeytin, gübreleme.

SUGGESTIONS WILL BE ALTERNATIVE TO CONVENTIONAL


FERTILIZING PROGRAMS FOR OLIVE
ABSTRACT
The preparing of fertilization programs with the agricultural applications which
is more sensitive to environment but not to destroy nutritional balance of the plant is one
of the main subjects of the researchers in addition to fertilization programs of
conventional in olive trees. From this point, in this research the results of leaf analyses
with the results of soil analyses which were represent the level of plant nutrition trying
to the different combination of 15:15:15 fertilizer, farmyard manure and organo-mineral
fertilizer in the used by producers for the fertilization of olive trees in Kemalpaşa
province were tried their efficiency with the correlation. The results obtained were seen
the alternative to fertilization programs of conventional.
In the result of the study with 4 years, secure correlative relationships between
the amounts of nutrient in the soil and the amounts of nutrient in the leaf were obtained.
The presence of this relationship confirmed the efficiency of fertilizer applications.
Key Words: Olive, fertilizing.

GİRİŞ
İnsanların sağlıklı beslenmesinde her geçen yıl önemi daha da artan zeytin; tarih
öncesi devirlerden bu güne kadar önemini koruyan, bilinen en eski ve en uzun süre ürün
veren bir meyve ağacıdır. Ülkemizde özellikle son yıllarda zeytin yetiştiriciliğine verilen
destek, her geçen yıl zeytin yetiştiriciliği alanlarını genişletmiştir. TÜİK (2006)
verilerine göre, ülkemizin zeytin yetiştiriciliği alanı 712000 ha ve toplam zeytin ağacı
951

varlığı 129322416 adettir. Bunun içerisinde 44408520 adet ağaç sofralık zeytini temsil
ederken, 84913896 adet de yağlık zeytin ağacını temsil etmektedir. Yıllık toplam zeytin
üretimimiz 1760000 ton’dur. Ülkemizde zeytincilik sektörü yaklaşık 400000 çiftçi
ailesinin geçim kaynağını sağlamakta ve toplam ekili alanlar içerisindeki payı % 2’ yi
bulmaktadır.
Danesinden ve yağından insan beslenmesinde, çekirdeğinden hayvan
beslenmesinde yararlanılan zeytinin; ülkemizin Ege, Marmara, Akdeniz, Güneydoğu
Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde yetiştiriciliği yapılmaktadır. Meyve ağaçları
içerisinde en geniş alana sahip olan zeytinin ıslahı, yetiştiriciliği ve işleme tekniği
konusunda yapılan bilimsel çalışmalara paralel olarak zeytinde verim üzerine en etkili
faktörlerin başında gübreleme çalışmaları gelmektedir. Her tarımsal üründe olduğu gibi
mineral gübrenin, verimi ve kaliteyi diğer tarımsal uygulamalara (yağış hariç) oranla en
fazla etkilediği bilinmektedir. Genetik yapısı nedeniyle periyodizite gösteren zeytin
ağacında, sulama (yeterli yağış) ile birlikte dengeli gübre kullanımı ağaçlardan dengeli
ürün alınmasını sağlayabilmektedir.
Bu araştırmanın ana amacı; üç ana bitki besini olan azot (N), fosfor (P2O5) ve
potasyum (K2O) içeren kompoze gübrelerin tam verim çağındaki zeytin ağaçlarının
verim üzerine etkilerini belirlemektir. Toprak verimliliği yönünden organik maddenin
bitkisel üretimde önemi bilinmektedir. Tam olgunlaşmamış (devamlı humus meydana
gelmemiş) hayvansal ve bitkisel kaynaklı organik gübrelerin mineral gübrelerle birlikte
uygulanması, uygulanan mineral gübrelerin etkinliğini arttırmaktadır. Jeolojik
devirlerde meydana gelmiş ve devamlı humus içeriği yüksek olan leonardit (ham linyit)
mineralinden elde edilen humus (humik asit + fulvik asit) maddesi ile kaplanarak
üretilen organomineral gübrelerin, araştırmada diğer gübrelerle karşılaştırmalı olarak
zeytinin verim üzerine etkilerinin incelenmesi bu çalışmanın ana amacıdır.
Yürütülen bu araştırmada; gübrelemenin sadece ağaç başına verimi
incelenmeyip, bitkinin beslenmesi üzerine etkileri de incelenmiştir. Bu amaçlara uygun
olarak beş yıl süre ile Zeytincilik Araştırma Enstitüsü’nün Kemalpaşa Araştırma ve
Üretim Sahası’nda tam verim çağında olan “Domat” zeytin çeşidi ile deneme
yapılmıştır. Denemede ağaçlar damla sulama sistemi ile sulanmıştır. Deneme süresince
her yıl iki ayrı derinlikten toprak, zeytinin gelişmesinin stabil olduğu dönemde yaprak
örneği alınarak gerekli analizler yapılmıştır.
Uygulanan gübrelerin ağaç başına ürün miktarı üzerine etkileri toprak-bitki
analizleri ile karşılaştırmalı olarak irdelenerek gübrelemenin etkisi belirlenmeye
çalışılmıştır. Toprak analiz sonuçları ile yaprak örneklerinin analiz sonuçları arasında
korelatif ilişkilerin varlığı, gübre denemelerinin sonuçlarının güvenirliliği bakımından
önem taşımaktadır. Araştırmamızda bu yönde korelasyon hesaplamaları yapılarak
toprak-yaprak besin maddeleri ve ürün arasında ilişkiler aranmıştır.

MATERYAL VE METOD
Bu projede, Zeytincilik Araştırma Enstitüsü Kemalpaşa Araştırma ve Üretim
Sahasında bulunan, 17 yaşındaki 7 x 7 m mesafe ile dikilmiş “Domat” zeytin ağaçları
materyal olarak kullanılmıştır. “Domat” zeytin çeşidi ülkemiz ağaç varlığının yaklaşık
% 1.4’ ünü oluşturmaktadır. “Domat” zeytin çeşidi erken meyveye yatar, düzenli ürün
verir ve verimlidir. Sulanan entansif yeşil sofralık zeytin plantasyonları için önerilen bir
çeşittir. Ürünü yeşil sofralık olarak değerlendirilir. Yeşil olum döneminde toplanan
meyvelerin çekirdeği çıkarılır ve dolgulu zeytin şeklinde de işlenir (Canözer 1991).
Araştırmada 4 yıl boyunca uygulanan gübre çeşitleri, uygulama zamanı, gübre miktarları
952

ve gübreler içindeki organik madde miktarları Çizelge 1’ de verilmiştir. Bu çalışmada


yer alan uygulamalar aşağıdaki gibi sıralanmıştır:
• Kontrol
• Mineral Gübre (2 kg/ağaç)
• Mineral Gübre (3 kg/ağaç)
• Mineral + Çiftlik Gübresi (Koyun) (2 kg/ağaç)
• Mineral + Çiftlik Gübresi (Koyun) (3 kg/ağaç)
• Organomineral Gübre (2 kg/ağaç)
• Organomineral Gübre (3 kg/ağaç)
Çizelge 1. Araştırmada Yer Alan Gübre Çeşitleri, Uygulama Zamanı, Gübre
Miktarları ve Gübreler İçindeki Organik Madde Miktarları
Uygulama Gübre Organik Madde
Gübre Çeşidi *
Zamanı Miktarı Miktarları
2 kg/ağaç
15:15:15 Ocak-Şubat -
3 kg/ağaç
Mineral Gübre
600 g/ağaç
Amonyum Nitrat Nisan-Mayıs -
(% 33 N) 900 g/ağaç
Mineral Gübre 15:15:15 + Çiftlik 2 kg/ağaç 650 gr/ağaç
Ocak-Şubat
+ Gübresi (Koyun)
3 kg/ağaç 1000 gr/ağaç
Amonyum Nitrat (% 33 600 g/ağaç 190 gr/ağaç
Çiftlik Gübresi N) + Çiftlik Gübresi Nisan-Mayıs
(Koyun) 900 g/ağaç 300 gr/ağaç
12:12:12 + % 20 2 kg/ağaç 400 gr/ağaç
Ocak-Şubat
Humus
Organomineral 3 kg/ağaç 600 gr/ağaç
Gübre 600 g/ağaç 120 gr/ağaç
27:0:0 + % 20 Humus Nisan-Mayıs
900 g/ağaç 180 gr/ağaç
*
Organik madde miktarı kuru madde olarak % 62.48 kabul edilmiştir (Kacar ve Katkat 1999).

Çalışma Tesadüf Blokları deneme desenine göre 4 tekerrürlü olarak


düzenlenmiştir. Denemede 7 adet parsel ve her uygulamada 2 adet ağaç yer almıştır
(7x 2x 4 = 56 ağaç). Uygulama yapılmadan denemenin kurulacağı alan belirlenmiş,
araziyi temsil edecek şekilde her ağaçtan yıllık uç sürgünlerin ortasındaki karşılıklı
yaprak çifti olacak şekilde yaprak ve her ağacın taç izdüşümünden 4 farklı kısımdan iki
farklı derinlikten (0-30 cm ve 30-60 cm) toprak örnekleri alınmıştır. Her ağacın taç
izdüşümünden alınan toprak örnekleri birleştirilerek tek örnek haline getirilmiştir.
Böylece yaprak ve toprak analiz sonuçlarına bağlı olarak deneme kurulmadan önce
ağaçların ve tarlanın homojenitesi tespit edilmiş ve alan homojen olarak belirlendiği için
her uygulamaya ait gübre dozu önerilen miktar kadar yapılmıştır. Her yıl parsellerdeki
deneme ağaçlarının ağaç başına verimleri ayrı ayrı tartılarak belirlenmiştir. Yaprak ve
toprak analizlerinin sonuçları SPSS paket programı kullanılarak değerlendirilmiştir.
Uygulama dozlarının etkinliğini belirlemek için Tesadüf Blokları deneme deseni
kullanılıp buna bağlı olarak önce varyans analizi yapılmıştır. Uygulamalar arası
istatistiki farklılıklar Tukey HSD Testi yapılarak incelenen parametreler (beslenme
durumu ve verim) üzerine en fazla etkinliği olan uygulama belirlenmiştir (SPSS 15.0).
953

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Toprak ile Yaprak Arasındaki İlişkiler
Çizelge 2’ de görüldüğü gibi toprağın organik madde miktarı ile yaprak K, Ca,
Mn ve Zn arasında olumlu, B ile olumsuz yönde ilişkiler her gübre doz ve çeşidinde
saptanmıştır. Elmacı ve ark. (2003) toprak organik maddesi ile patates yaprağı K
arasında r=0.713** ve patates yaprağındaki K ile patates yumrusu arasında r=0.509**
ilişkiler bulmuştur. Özkan (2008) de sera domatesi yetiştiriciliği ile ilgili yaptığı
çalışmada benzer şekilde bir ilişki elde etmiştir. Toprağın organik madde miktarı ile
yaprağın Ca içeriği arasında her iki toprak derinliğinde pozitif yönde ilişki bulunmuştur.
Özkan (2008) ise yaptığı çalışmada toprak organik maddesi ile yaprak Ca arasında
negatif yönde ilişki bulmuştur. Toprağın organik maddesi ile yaprağın Mn miktarı
arasında her iki toprak derinliğinde tüm uygulamalarda pozitif yönde olumlu ilişki
bulunmuştur. Toprağın organik madde miktarı ile yaprağın Zn miktarı arasında her iki
toprak derinliğinde olumlu yönde ilişki bulunmuştur. Toprağın organik madde miktarı
ile yaprağın B miktarı arasında her iki toprak derinliğinde negatif ilişki bulunmuştur.
Çizelge 2. Toprak Organik Maddesi ile Yaprak K, Ca, Mn, Zn ve B Bitki Besin
Elementleri Arasındaki İlişkiler

Korelas. Der. Kontrol MG MG MG+ÇG MG+ÇG OMG OMG


(cm) 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg

Org.Mad- 0-30 0.638** - 0.671** 0.471** 0.318* 0.351* 0.622**


Yap.K
30-60 0.260* 0.432** 0.780** 0.533** 0.518** 0.568** 0.698**
Org. 0-30 0.312* 0.565** 0.502** 0.544** 0.406** 0.510** 0.442**
Mad-
Yap.Ca 30-60 - 0.435** 0.318* 0.427** 0.427** 0.411** 0.409**

Org. 0-30 0.401** 0.425** 0.674** - 0.411** 0.405** 0.723**


Mad-
Yap.Mn 30-60 0.345* 0.464** 0.648** - 0.639** 0.517** 0.742**

Org. 0-30 0.626** - 0.547** - - 0.378* 0.728**


Mad-
Yap.Zn 30-60 0.608** 0.362* 0.652** - 0.506** 0.376* 0.713**
Org. 0-30 -0.605** - -0.612** - -0.335* -0.465** -0.497**
Mad-
Yap.B 30-60 -0.612** - -0.719** -0.378* -0.521** -0.08** -0.568**

Çizelge 3’de görüldüğü gibi toprak N ile yaprak N, K, Mn, Zn, Fe, ve Cu
arasında kontrol dışında diğer uygulamalarda olumlu yönde ilişkiler bulunmuştur.
Organik maddenin, topraktaki veya mineral gübre olarak verilen besin maddelerini
adsorbe etmeleri nedeni ile bitkiler bu besin maddelerini kil mineralleri tarafından
tutulmuş besin maddelerine oranla daha kolay alırlar. Bu nedenle bazı besin maddeleri
ile toprağın organik madde miktarı arasında güvenilir ilişkiler bulunmuştur. Toprak N
ile yaprak K arasında her iki toprak derinliğinde pozitif yönde ilişki bulunmuştur. Özkan
(2008) ve Arnon (1975) çalışmalarında benzer ilişkileri elde etmiştir. İrget (1988) ise
yaptığı çalışmada önemli düzeyde negatif ilişki elde etmiştir. Toprakların N içerikleri ile
yaprakların Mn miktarları arasında pozitif yönde ilişki bulunmuştur. Thomson (1962) de
toprak N ile yaprak Mn arasında pozitif ilişki belirlemiştir. Toprak N ile yaprak Zn
arasında her iki toprak derinliğinde pozitif yönde olumlu ilişki belirlenmiştir. Thomson
(1962), Tarakçıoğlu (2001) ve Özkan (2008) çalışmamızdaki bulguları destekler yönde
veriler elde etmiştir. Jones ve ark. (1991) toprağa uygulanan N miktarı artıkça
yapraktaki Zn miktarının da artma eğiliminde olduğunu bildirmektedir. Toprak N ile
yaprak Fe arasında her iki toprak derinliğinde pozitif ilişki belirlenmiştir. Özkan (2008)
954

ise yaptığı çalışmada toprak N ile yaprak Fe arasında negatif yönde önemli düzeyde
ilişki bulmuştur. Toprak N ile yapraktaki Cu miktarı arasında 0-30 cm toprak
derinliğinde önemli düzeyde pozitif yönde ilişki bulunmuştur.
Çizelge 3. Toprak N ile Yaprak N, K, Mn, Zn, Fe ve Cu Bitki Besin Elementleri
Arasındaki İlişkiler
Der. MG MG MG+ÇG MG+ÇG OMG OMG
Korelasyon Kontrol
(cm) 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg

Top.N- 0-30 - - 0.352* - 0.311* 0.515** 0.513**


Yap. N 30-60 - - 0.331* - 0.383* 0.495** 0.543**

Top.N- 0-30 - 0.404** 0.439** 0.346* 0.465** 0.457* 0.411**


Yap.K 30-60 - 0.472** 0.529** 0.560** 0.601** 0.648** 0.549**

Top.N- 0-30 - - - - 0.344* 0.456* 0.344*


Yap.Mn 30-60 - - - - 0.465** 0.597** 0.429**

Top.N- 0-30 - 0.506** 0.375* 0.658** 0.411** 0.455** 0.463**


Yap.Zn 30-60 - 0.539** 0.428** 0.787** 0.408** 0.452** 0.384*

Top.N- 0-30 - - 0.337* 0.616** 0.411** 0.543** 0.566**


Yap.Fe 30-60 - - 0.321* 0.573** 0.328* 0.576** 0.441**
Top.N-
0-30 - - - 0.415** 0.339* 0.487** 0.422**
Yap.Cu

Çizelge 4’de görüldüğü gibi toprak P ile yaprak Ca arasında uygulamaların


hepsinde negatif yönde önemli düzeyde ilişki bulunmuştur. Özkan (2008) sera
domatesinde yaptığı çalışmada negatif yönde ilişki belirlemiştir. İrget (1988) toprak
örneklerinin P kapsamları ile alınabilir Ca arasında % 1 düzeyinde önemli negatif ilişki
bulmuş, yöre topraklarının P yarayışlılığı üzerine toprakların Ca içeriklerinin etki
ettiğini ve söz konusu toprak özelliklerinin bitki tarafından yararlanılabilir P
miktarlarının azalmasına yol açtığını bildirmiştir.
Çizelge 4. Toprak P ile Yaprak Ca Bitki Besin Elementi Arasındaki İlişkiler

Der. MG MG MG+ÇG MG+ÇG OMG OMG


Korelas. Kontrol
(cm) 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg

0-30 -0.385* 0.563** -0.452** -0.504** -0.304* -0.355* -0.399*


Top.P-
Yap.Ca
30-60 -0.477** -0.633** -0.522** -0.570** -0.330* -0.393* -0.399*

Çizelge 5’de görüldüğü gibi toprak K ile yaprak Ca arasında tüm uygulamalarda
negatif yönde ilişki belirlenmiştir. Tarakçıoğlu (2001) pozitif yönde ilişki bulurken
Özkan (2008) ise negatif yönde ilişki belirlemiştir. Bu da katyonlar arasında
antagonistik etkiden kaynaklanmaktadır.
Çizelge 5. Toprak K ile Yaprak Ca Bitki Besin Elementi Arasındaki İlişkiler
Der . MG MG MG+ÇG MG+ÇG OMG OMG
Korelas. Kontrol
(cm) 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg

0-30 -0.439** -0.509** -0.614** -0.638** -0.378* -0.412** -0.518**


Top. K-
Yap.Ca
30-60 -0.381* -0.340* -0.485** -0.480** -0.364* -0.432** -0.488**
955

Çizelge 6’ da görüldüğü gibi toprak Ca ile yaprak P, Mg ve B arasında olumlu


yönde yaprak K, Mn ve Zn arasında ise tüm uygulamalar arasında negatif yönde ilişki
bulunmuştur. Toprak Ca ile yaprak K arasında her iki toprak derinliğinde negatif yönde
ilişki bulunurken Özkan (2008) pozitif yönde ilişki belirlemiştir. Kaplan (1995) toprağın
Ca kapsamı ile yaprak K arasında pozitif ilişki buna karşın Jones ve ark. (1991) negatif
ilişki bildirmiştir. K bakımından fakir topraklarda Ca ve K ile NH4 ve K arasındaki
antigonizm dikkate alınmalıdır. Topraklarda K:Mg oranı da önem taşımaktadır. Çünkü
bu elementlerin birinin diğerine göre fazlalığı bitki gelişmesini etkilemektedir. Bu oran
2:1 ile 5:1 arasında olmalıdır. Toprak Ca ile yaprak Mn arasında negatif yönde ilişki
bulunmuştur. Olsen (1972), Özkan (2008) ve Tarakçıoğlu (2001) de yaptıkları çalışmada
aynı yönde ilişki belirlemişlerdir. Bu da kimyasal davranışlar açısından hem Ca ve Mg
toprak alkali katyonların hem de Zn ve Fe gibi ağır metallerin özelliklerini taşıyan
Mn’ın bu iyonlarla arasında oluşan rekabet sonucu bitkiler tarafından alınmasının ve
taşınmasının engellenmesi ile açıklanabilmektedir. Mengel ve Kırkby (1978) ve Aktaş
(1995) kireçleme yapılan topraklarda hem kalsiyum iyonlarının antigonistik etkisi
hemde pH’nın yükselmesi ile Mn’ın çözünürlüğünün azalarak bitkilerin Mn alınımının
etkilendiğini belirlemişlerdir. Toprak Ca ile yaprak Mg arasında pozitif yönde ilişki
bulunurken Tarakçıoğlu (2001) ise negatif yönde ilişki belirlemiştir. Toprak Ca ile
yaprak B arasında pozitif yönde ilişki belirlenmiş Aydemir ve ark. (1988) de aynı yönde
veriler elde etmiştir. Ca ile B arasındaki olumlu ilişki, hücre duvarlarının oluşumunda
görev almalarından kaynaklanmaktadır. Toprak Ca ile yaprak P arasında pozitif ilişki
belirlenmiştir. Mengel ve Kırkby (1978) toprak Ca ile yaprak P arasında pozitif yönde
ilişki belirlerken Özkan (2008) de aynı yönde veriler elde etmiştir.
Çizelge 6. Toprak Ca ile Yaprak P, K, Mg, Mn, Zn ve B Bitki Besin Elementleri
Arasındaki İlişkiler

Korelas. Der . Kontrol MG MG MG+ÇG MG+ÇG OMG OMG


(cm) 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg
Top.Ca- 0-30 0.698** 0.405** 0.509** 0.565** 0.565** 0.556** 0.599**
Yap.P 0-60 0.710** 0.378* 0.534** 0.687** 0.592** 0.593** 0.599**

Top.Ca- 0-30 -0.821** -0.788** -0.867** -0.800** -0.859** -0.837** -0.864**


Yap.K
0-60 -0.788** -0.751** -0.869** -0.787** -0.857** -0.815** -0.849**

Top.Ca- 0-30 0.850** 0.892** 0.897** 0.884** 0.839** 0.874** 0.806**


Yap.Mg
0-60 0.878** 0.903** 0.879** 0.886** 0.844** 0.897** 0.825**

Top.Ca- 0-30 -0.772** -0.528** -0.671** -0.509** -0.777** -0.771** -0.780**


Yap.Mn
0-60 -0.765** -0.539** -0.657** -0.525** -0.774** -0.748** -0.796**

Top.Ca- 0-30 -0.680** -0.528** -0.671** -0.509** -0.777** -0.771** -0.780**


Yap.Zn 0-60 -0.765** -0.539** -0.657** -0.525** -0.774** -0.748** -0.796**

Top.Ca- 0-30 0.919** 0.879** 0.844** 0.899** 0.889** 0.867** 0.877**


Yap.B
0-60 0.908** 0.887** 0.822** 0.910** 0.871** 0.850** 0.880**

Çizelge 7’de görüldüğü gibi toprak Fe ile yaprak K, Mn ve Zn arasında pozitif,


yaprak P, B arasında negatif ilişki bulunmuştur. Tarakçıoğlu (2001) ve Horuz (1996) ise
toprak Fe ile yaprak P arasında pozitif yönde ilişki bulmuştur. Loneragan (1967) ise
çalışmamızdaki verilere paralel olarak toprak Fe ile yaprak P arasında negatif yönde
ilişki bulmuştur. Toprak Fe ile yaprak B miktarları arasında negatif yönde ilişki
bulunmuştur. Toprak Fe ile yaprak Mn arasında pozitif yönde ilişki bulunmuştur. Özkan
956

(2008) da yaptığı çalışmada aynı yönde veriler elde etmiştir. Toprak Fe ile yaprak K ve
Zn arasında pozitif yönde ilişki bulunmuştur.
Çizelge 7. Toprak Fe ile Yaprak P, K, Zn, Mn, B Bitki Besin Elementleri Arasındaki
İlişkiler

Korelas. Der. Kontrol MG MG MG+ÇG MG+ÇG OMG OMG


(cm) 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg
Top.Fe- 0-30 - - -0.352* -0.511** -0.501** -0.523** -0.566**
Yap.P 30-60 - - -0.322* -0.528** -0.511** -0.544** -0.577**
Top.Fe- 0-30 - 0.579** 0.507** 0.545** 0.341* 0.466** 0.423**
Yap.K 30-60 - 0.526** 0.592** 0.582** 0.518** 0.417** 0.526**
Top.Fe- 0-30 - 0.544** 0.650** 0.444** 0.324* 0.452** 0.447**
Yap.Zn 30-60 - 0.536** 0.675** 0.412** 0.324* 0.490** 0.559**
Top.Fe- 0-30 - - 0.419** 0.422** 0.381* 0.444** 0.524**
Yap.Mn 30-60 - - 0.420** 0.323* 0.518** 0.417** 0.526**
Top.Fe- 0-30 - -0.340* -0.390* -0.559** -0.371* -0.390* -0.437**
Yap.B 30-60 - -0.399* -0.312* -0.355** -0.481** -0.428** -0.458**

Çizelge 8’de görüldüğü gibi toprak Zn ile yaprak Zn arasında tüm uygulamalar
arasında her iki toprak derinliğinde olumlu yönde ilişki bulunmuştur. Tarakçıoğlu
(2001) de yaptığı çalışmada benzer sonuçlar elde etmiştir.
Çizelge 8. Toprak Zn ile Yaprak Zn Bitki Besin Elementi Arasındaki İlişkiler
Der. MG MG MG+ÇG MG+ÇG OMG OMG
Korelasyon Kontrol
(cm) 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg

Top.Zn- 0-30 0.686** 0.683** 0.654** 0.535** 0.690** 0.550** 0.722**


Yap.Zn 30-60 0.708** 0.606** 0.668** 0.588** 0.717** 0.786** 0.723**

Çizelge 9’ da görüldüğü gibi toprağın Mn kapsamı ile yaprakların Mn içerikleri


arasında pozitif yönde ilişki bulunmuştur. Tarakçıoğlu (2001) ve Özkan (2008) de
benzer sonuçlar elde etmiştir.
Çizelge 9. Toprak Mn ile Yaprak Mn Bitki Besin Elementi Arasındaki İlişkiler
Der. MG MG MG+ÇG MG+ÇG OMG OMG
Korelasyon Kontrol
(cm) 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg

Top.Mn- 0-30 0.461** 0.477** 0.342* 0.334* 0.362* 0.513** 0.491**


Yap.Mn 30-60 0.410** 0.453** 0.321* 0.394* 0.364* 0.569** 0.489**

Yaprak ile Yaprak Arasındaki İlişkiler


Çizelge 10’ da görüldüğü gibi yaprakların K ile yaprakların Mg içerikleri
arasında negatif yönde ilişki belirlenmiştir. Aydemir (1988) ve Arnon (1975) tarafından
aynı yönde ilişki bulunmuştur. Mulder (1956) topraktaki yüksek K düzeylerinin aynı
toprakta yetiştirilen elma yapraklarında Mg noksanlığına yol açtığını bildirmektedir.
Grime ve ark. (1974) K beslenme düzeyi düşük bitkilerde yüksek konsantrasyonlarda
Mg bulunabildiğini de bildirmektedir. Bu yüksek Mg kapsamı, tek başına düşük büyüme
hız ve miktarının sonucu olan “konsantrasyon etkisi” ile açıklanamaz. Konsantrasyon
etkisi yanında, düşük beslenme düzeyinde Mg alımının artması bitkilerde görülen
yüksek Mg konsantrasyonunun bir nedeni olabilir.
957

Çizelge 10. Yaprak K ile Yaprak Mg Bitki Besin Elementi Arasındaki İlişkiler
MG MG MG+ÇG MG+ÇG OMG OMG
Korelasyon Kontrol
2 kg 3 kg 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg
Yap.K-
-0.498** -0.543** -0.648** -0.600** -0.611** -0.545** -0.529**
Yap.Mg

Çizelge 11’de görüldüğü gibi yaprakların P içerikleri ile yaprakların Zn


içerikleri arasında negatif yönde ilişki bulunmuştur. Bingham (1963), Olsen (1972) aynı
yönde veriler elde etmiştir. Bitkilere sağlanan yüksek P düzeylerinin Zn noksanlığına
yol açtığı bilinen bir gerçektir. Daha sonra tartışılacak olan toprak bitki ilişkisi bir tarafa
bırakılacak olursa söz konusu bu etki için Olsen (1972) tarafından öne sürülen üç neden
vardır. Birincisi, köklerden bitki tacına Zn taşınma hız ve niceliğinin yavaşlığı veya
başka bir deyişle köklerde Zn birikimi veya düşük Zn alımıdır. İkincisi, P’un büyümeyi
arttırıcı etkisi nedeni ile bitki tacında Zn konsantrasyonunun azalması ve seyreltme
etkisidir. Üçüncüsü, Zn ve P arasındaki dengesizlikle ilgili olarak bitki hücrelerinde
metabolik bir düzensizlik; yüksek P konsantrasyonu, Zn’nun hücredeki özel
bölgelerdeki metabolik işlevlerini engellemesi gibi. Zn noksanlığı gösteren bitkilerin
fizyolojik olarak kötü beslenmesinde, aşırı Fe düzeylerinin engelleyici bir etken olarak
katkıda bulunduğu gözlenmiştir. Yaprakların P içerikleri ile yaprakların Mn içerikleri
arasında negatif yönde ilişki bulunmuştur. Yaprakların P içerikleri ile yaprakların B
içerikleri arasında pozitif yönde ilişki bulunmuştur.
Çizelge 11. Yaprak P ile Yaprak Zn, Mn, B Bitki Besin Elementleri Arasındaki
İlişkiler

Korelasyon Kontrol MG MG MG+ÇG MG+ÇG OMG OMG


2 kg 3 kg 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg
Yap.P-
-0.434** -0.441** -0.464** -0.516** -0.420** -0.408** -0.411**
Yap.Zn
Yap.P-
-0.434** -0.441** -0.464** -0.516** -0.420** -0.408** -0.411**
Yap.Mn
Yap.P-
0.626** 0.415** 0.381* 0.619** 0.522** 0.528** 0.621**
Yap.B

Toprak ve Bitki Besin Elementleri ile Ürün Arasındaki İlişkiler


Çizelge 12’de görüldüğü gibi ürün miktarı ile toprağın organik maddesi ve Zn
içerikleri arasında pozitif yönde ilişki bulunmuştur. Kovancı ve ark. (1986) benzer
sonuçlar elde etmiştir. Toprakların Ca ve Cu içerikleri ile ürün arasında negatif yönde
ilişki bulunmuştur. Toprakların Zn içerikleri ile ürün arasında pozitif yönde ilişki
belirlenirken Kovancı ve ark. (1987) tarafından negatif yönde ilişki bulunmuştur.
Çizelge 13’de görüldüğü gibi ürün miktarı ile yaprak P ve Mg arasında negatif
yönde ilişki belirlenirken Kovancı ve ark. (1987) pozitif yönde ilişki belirlemişlerdir.
Yaprak K, Zn ile ürün arasında pozitif yönde ilişki bulunmuştur. Kovancı ve ark.
(1987) ürün ile yaprak Zn arasında negatif sonuçlar elde etmiştir.
Sonuç olarak, gübre uygulamaları çalışmalarında, toprağın bazı özellikleri ve
bitki besin maddeleri ile bitkinin yapraklarındaki besin elementleri arasında olumlu veya
olumsuz yönde güvenilir ilişkilerin bulunması bitkilerin beslenme problemlerinin
çözümlenmesinde yardımcı olmaktadır. Bunun yanında özellikle yapraktaki ve
topraktaki besin maddeleri miktarları ile ürün arasında ilişkilerin belirlenmesi gübre
uygulamalarının etkinliğinin belirlenmesi bakımından önem taşımaktadır.
958

Çizelge 12. Ürün Miktarı ile Toprak Organik Maddesi, Ca, Cu, Zn Bitki Besin
Elementleri Arasındaki İlişkiler
Der. MG MG MG+ÇG MG+ÇG OMG OMG
Korelasyon Kontrol
(cm) 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg
ÜrünMikt.-
0-30 - 0.350* 0.446** 0.388* 0.399* 0.527** 0.577**
Org.Mad.
Ürün Mikt.- -
0-30 -0.384* -0.390* -0.452** -0.404** -0.466** -0.459**
Top.Ca 0.455**
Ürün Mikt- -
0-30 -0.384* -0.390* -0.452** -0.404** -0.466** -0.459**
Top.Cu 0.455**
Ürün Mikt.-
0-30 0.465** 0.467** 0.369* 0.344* 0.579** 0.604** 0.578**
Top.Zn

Çizelge 13. Ürün Miktarı ile Yaprak P, K, Mg, Zn Bitki Besin Elementleri Arasındaki
İlişkiler
Der. MG MG MG+ÇG MG+ÇG OMG OMG
Korelas. Kontrol
(cm) 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg 2 kg 3 kg
Ürün Mik.- -
0-30 -0.554** -0.506** -0.784** -0.512** -0.502** -0.447**
Yap.P 0.489**
Ürün Mik.-
0-30 - - - - - 0.335* 0.324*
Yap.K
Ürün Mik.- -
0-30 -0.392* -0.460** -0.465** -0.384* -0.443** -0.451**
Yap.Mg 0.503**
Ürün Mik.-
0-30 0.328* 0.330* 0.410** 0.331* 0.528** 0.543** 0.584**
Yap.Zn

KAYNAKLAR
Aktaş, M., 1995. Bitki Besleme ve Toprak Verimliliği. A.Ü. Zir. Fak. Yayın No: 1429,
s.344, Ankara.
Arnon, I., 1975. Mineral Nutrition of Maize. IPI, Berne, s.452, Switzerland.
Aydemir, O. ve İnce, F., 1988. Bitki Besleme. D.Ü. Eğitim Fak. Yayın No: 2, s.653,
Diyarbakır.
Bingham, F.T., 1963. Relation Between Phosphorus and Micronutrients in Plants.
Prof.Soil.Sci.Soc.Am, (27), p.389-391.
Canözer, Ö., 1991. Standart Zeytin Çeşitleri Kataloğu, s.32-34, Ankara.
Elmacı, Ö.L., Seçer, M., Ceylan, Ş. ve Akdemir, H., 2003. Katı veya Sıvı, Organik veya
İnorganik Formdaki Üretim Atıklarının Gübre Olarak Bitki Yetiştirmede
Kullanılabilirliklerinin Araştırılması. E.Ü. Bilimsel Araştırma Projesi Kesin
Raporu, ZRF 38.
Grime, H., Nemeth, K. and Brounschweig, L.C., 1974. K, Ca and Mg Interactions as
Related to Cation Uptake on Yield. Landwirt.Forsch.30/11, s.93, Sonderh.
Horuz, A., 1996. Terme-Ünye Fındık Bahçesi Topraklarının Besin Element Durumu ve
Bunların Bazı Toprak Özellikleriyle Olan İlişkileri. Ondokuz Mayıs Ü. Yüksek
Lisans Tezi, Samsun.
İrget, M.E., 1988. Menemen Yöresi Bağlarının Beslenme Durumunun Toprak ve Bitki
Analizleri ile İncelenmesi. E.Ü. Fen B. Enst. Yüksek Lisans Tezi, İzmir.
959

Jones, J. W., Dayan, E., Allen, L.H., Van Keulen, H. and Challa, H., 1991. A Dynamic
Tomato Growth and Yield Model (TOMGRO). Trans. ASAE, 34: 663-672.
Jones, J.B., Wolf, Jr. B. and Mills, A. H., 1991. Plant Analysis Handbook. Micro Macro
Publishhing, İnc. p.213, USA.
Kacar, B. ve Katkat, A.V., 1999. Gübreler ve Gübreleme Tekniği, Uludağ Üniversitesi
Güçlendirme Vakfı Yayın No: 144, Ceren Basım, s.24, Bursa.
Kaplan, M., Köseoğlu, A.T., Aksoy, T., Pilanalı, N. ve Sarı, N., 1995. Batı Akdeniz
Bölgesinde Serada Yetiştirilen Domates Bitkisinin Beslenme Durumunun
Toprak ve Yaprak Analizleri ile Belirlenmesi. TOAG-987/DPT-3, Antalya.
Kovancı, İ., Atalay, İ.Z., ve Anaç, D., 1987. Çekirdeksiz Üzüm Asmalarının Fosfor
Durumunun Yaprak Sapı-Yaprak Ayası İlişkileri ile Saptanması. Doğa Bilim
Dergisi, Tarım ve Ormancılık, Cilt.11, Sayı.1.
Loneragan, J.F. and Asher, C.J., 1967. Response of Plants to Phosphate Concentration
in Solution Culture. Soil Science, Vol.103, p.311.
Mengel, K. and Kirkby, E.A., 1978. Principles of Plant Nutrition. 4th edition. Publisher,
International Potash Institute, p.539, Switzerland.
Mulder, E.G., 1956. Effect of The Mineral Nutrition of Potato Plants on The Physiolgy
of Tubers. Neth.J.Agric.Sci., 4:433.
Olsen, S.R. and Sommers, L.E., 1972. Micronutrients Interactions. Soil Sci. Soc. Ame.,
p.243.
Özkan, C.F., 2008. Antalya ve Çevresi Örtü Altı Domates Yetiştiriciliğinde Toprak
Verimliliği, Bitki Besleme, Bazı Kalite ve Stres Parametreleri Arasındaki
İlişkiler. 501.13.02.
SPSS 15.0 Family Paket Programı Marketing Department, SPSS Inc., 233 South
Wacker Drive, 11th Floor, IL 60606-6307, Chikago.
Tarakçıoğlu, C., 2001. Ordu Yöresinde Yetiştirilen Fındık (Corylus avellana L.)
Bitkisinin Beslenme Durumunun Toprak ve Bitki Analizleriyle Belirlenmesi ve
Fındık Meyvesinin Bazı Kalite Özellikleri. A.Ü. Fen B. Enst. Doktora Tezi,
Ankara.
Thomson, J.W., 1962. Effect of Fertilizers and Soil Amendments on The Mineral
Constituents of Maize. Soil. Sci. (94), p.323-330.
TÜİK, 2006. Dosya Kayıtları. Ankara.
960

VERMİKOMPOST, DEĞERLİ BİR ORGANİK GÜBRE: AVANTAJLARI VE


UYGULAMALARI

Yurdagül ŞİMŞEK ERŞAHİN


Ordu Üniv. Ziraat Fak. Bitki Koruma Böl., Ordu. yurdagulersahin@gmail.com

ÖZET
Aşırı organik madde kaybıyla sonuçlanan monokültüre dayalı geleneksel tarım
yöntemleri kimyasal gübre kullanımını zorunlu hale getirmiştir. Fakat özellikle ciddi
toprak ve su kirliliğine neden olan dengesiz ve aşırı dozda kimyasal gübre kullanımı
bilim insanlarını etkin alternatif organik gübreler geliştirmeleri hususunda zorlamıştır.
Bu konudaki alternatifler arasında vermikompost tekniği; geniş bir organik artık
grubunu, üstün fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklere sahip son derece değerli doğal
bir organik gübreye dönüştüren çevreyle uyumlu, düşük bütçeli, sürdürülebilirlik
özelliğine sahip bir yöntem olarak son yirmi yılda gittikçe artan bir ilgi görmektedir.
Vermikompost, kokusuz, zehir etkisi olmayan ve toprak fiziksel özelliklerini iyileştirici
etkiye sahip yüksek gözeneklilik, geçirgenlik ve su tutma özelliğine sahip ince
granülümsü yapıya sahiptir. Yüksek oranda organik madde içerir ve yavaş salınım
formunda bitkiye yarayışlı N, P, K, F, Ca, Mg, S gibi bitki besinleri bakımından
zengindir. Vermikompost, önemli miktarlarda, ürün artışını ve sağlıklı bitki gelişimini
teşvik eden faydalı hormon, vitamin ve enzimler içermesinin yanında, bitki kök hastalık
etmenleri üzerinde baskılayıcı etkiye de sahiptir. Kök patojenlerini baskılama
özelliğinin solucan sindirim sistemince teşvik edilen çok zengin mikrobiyal
populasyonlar arasındaki rekabet, antagonistik madde üretimi ve hiper-parazitik
etkileşimlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Son zamanlarda, vermikomposttan
üretilen, vermikest çayı adı verilen sıvı sprey formulasyonlar hastalık kontrolü ve bitki
gelişimini teşvik amacıyla bitkilerin toprak üstü aksamına uygulanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: vermikompost tekniği, organik gübre, vermikest, bitki gelişimi,
hastalık baskılama.

GİRİŞ
İnsanoğlu artan dünya nüfusunu besleme endişesi ve kısa zamanda kar sağlama
amacıyla son elli yılda artan yoğunlukta uyguladığı geleneksel (kimyasal) tarım
uygulamalarıyla, -bazı durumlarda geri dönüşümsüz- geniş çaplı çevresel bozulmaya
sebep olmuştur. Çevre kalitesini azaltan faktörlerin başında aşırı dozda ve kontrolsüz
uygulanan agro-kimyasal; tarım ilaç ve gübre kullanımı gelmektedir. Agro-kimyasallar,
ürettikleri karbondioksit (CO2), harcadıkları fosil yakıtlar ve yeryüzü ve yer-altı su
kaynaklarını kirletmeleri sebebiyle doğal dengenin bozulmasına sebep olmaktadırlar.
Geleneksel tarımın ikinci önemli ayağını oluşturan aşırı toprak işleme, tarım
topraklarındaki organik maddenin hızla kaybolmasına neden olmaktadır. Sonuçta, tarım
toprakları bitki büyümesini destekleyemez hale gelmiş, bu verimsizleşme “dünya tarım
üretimindeki azalma” ile insanoğlunun geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır
(Anonim, 2006).
Agro-kimyasallar içinde sentetik gübrelerin yüksek dozda ve kontrolsüzce
kullanımı topraktaki besin dengesini bozarak toprak organizmalarının biyolojik
çeşitliliğine zarar vermektedir. Ayrıca kimyasal gübreler temiz yeraltı içme suyu
kaynaklarını kirletmekte, faydalı mikroorganizmalara zarar vermekte, bitkileri
961

hastalıklar konusunda daha hassas hale getirmekte ve neticede toprağı


verimsizleştirmektedir. Kimyasal gübre ve ilaç uygulamalarının kısa ve uzun vadede
insan ve çevre sağlığına verdiği zararın gerçek boyutlarının fark edilmesi, çevreyle
uyumlu, sürdürülebilir alternatif tarım uygulamalarının geliştirilmesini zorunlu hale
getirmiştir. Bu kapsamda 1970’li yılların sonlarından itibaren vermikültür teknolojileri,
sundukları çok yönlü faydalar ve çevre dostu olmaları sebebiyle sürdürülebilir tarım
yöntemleri geliştirmek amacıyla yürütülen bilimsel çalışmaların ilgi alanına girmiştir.
Başlıca vermikültür aktiviteleri kapsamında, kompost solucanlarının hayvansal (balık,
tavuk yetiştiriciliği) protein kaynağı olarak kullanılması, vermikompost üretimi ve
organik atık (vermistablizasyon) veya artıkların (vermikompost işlemi)
değerlendirilmesini kapsamaktadır. Ayrıca, vermikültür teknolojileri düşük bütçe ile
işletme kurma olanağı sundukları için (Furedy et al., 1996) düşük ve orta gelir
düzeyindeki bireyler için iyi bir gelir kaynağı olabilmektedir.
Vermikültür teknolojilerinden biri olan vermikompost (solucanlı kompost),
çevreye zararlı olarak tanımlanan organik atıklar dahil olmak üzere tüm organik temelli
çöpleri (artıkları) işlemden geçirerek, ticari ve besin değeri yüksek, organik bir gübre
üretmektedir (Kale, et al., 1982; Elvira, et al., 1998; Manna, et al., 2003; Garg and
Kaushik, 2005; Garg, et al., 2006; Suthar, 2006 and 2007; Suthar and Singh, 2008).
Üretilen organik gübre, sahip olduğu microbiyolojik özelliklerin sağladığı “toprak
kökenli patojenleri” baskılama kapasitesine de sahiptir (Chaoiu et al., 2002; Edwards
and Arancon, 2004; Simsek-Ersahin et al., 2008). Özellikle son çeyrek asırda
vermikültür uygulamaları teknolojik tasarım, uygulamadaki yaygınlık ve kapasite
bakımından, başta İngiltere, ABD, Filipinler, Japonya, Kanada, Küba ve Hindistan
olmak üzere, tüm dünyada büyük gelişme göstermiştir. Bu derleme çalışması üstün
nitelikli bir organik gübre olan vermikompostun fiziksel, kimyasal ve biyolojik
özelliklerini ve bu ürünün uygulama alanlarını ele almaktadır.

1. Vermikompost İşleminde Kullanılan Solucan Türleri


Vermikompost işlemi, mikroorganizmalarca parçalanmakta olan organik madde ile
solucanların beslenmesidir. Mikrobiyal parçalanmaya maruz kalan organik madde,
solucan sindirim sisteminden geçerken özel bir mukus maddesi ile kaplanarak, solucan
gübresi (vermikest) olarak dışarı atılır. Vermikompost işlemini gerçekleştiren
solucanlar, yaygın olarak gübre, kompost ve çöp yığınları içinde bulunan gübre solucanı
türleridir. Bu solucan türlerinden tüm dünyada en yaygın kullanılanları: Eisenia fetida
(kaplan solucanı); Eisenia andrei (kırmızı kaplan solucanı, yaygın olarak kırmızı
kıvrımlı solucan olarak da bilinir); Eudrilus eugeniae (Afrika gece solucanı); Lumbricus
rubellus (kırmızı solucan); Perionyx excavatus (Hint mavi solucanı) bir Asya türüdür.
E. eugeniae ve P. excavatus tropical orjinli olup, kapalı alanlara veya sıcaklık kontrolü
yapılan ortamlara iyi uyum gösteren türlerdir. Ayrıca P. excavatus büyük ölçekli
endüstriyel vermikompost işletmeleri için en uygun tür olarak belirtilmektedir (Suthar
and Sing, 2008). Bu beş vermikompost solucanı içinde Eisenia spp. türü ılıman iklim
bölgelerindeki ticari işletmelerde en yaygın tercih edilen türdür. Bunun sebepleri şöyle
sıralanabilir: 1) Bu türün üyeleri artıkları (yiyeceklerini) çok hızlı tüketirler, 2) Çoğalma
hızları çok yüksektir, 3) Zengin besin kaynağı bulunan ortamlara hemen adapte olur,
besini tüketir ve çoğalırlar, 4) Çok geniş iklim ve çevre koşullarına adapte olabilir ve
çok iyi gelişebilirler ve 5) Yiyecek olduğu ve çevre koşulları makul sınırlar içinde
olduğu müddetçe, zengin besin kaynağı içeren ortamlarda kolonize olurlar ve çok hızlı
şekilde organik maddeyi vermikeste çevirirler. Eisenia spp. ve P. excavatus ticari
işletmelerde en yaygın kültürleri yapılan ve ılıman- sıcak bölgeler için en uyumlu
türlerdir (Edwards and Bohlen, 1996).
962

2. Vermikestin Özellikleri
Vermikest, %100 solucan dışkısına verilen isim olup vermikompost, solucan
sindirim sistemi tarafından işlenmemiş materyal ile solucan dışkısı karışımı için
kullanılan terimdir. Vermikompost çoğunlukla saksı ve toprak karışım materyali olarak
pazarlanmaktadır. Aerobik kompost veya peat gibi ticari bitki büyütme ortamları ile
kıyaslamalı yapılan çalışmalar, vermikompostun fiziksel, kimyasal ve biyolojik
özellikler bakımından diğerlerinden daha üstün özelliklere sahip olduğunu göstermiştir
(Edwards and Burrows, 1988; Edwards, 1998; Subler, 1999).
Vermikompostun sahip olduğu bu üstün özellikler, bu ürünü, bitki besleme ve
bitki koruma alanlarında yüksek potansiyele sahip çok önemli organik bir gübre ve
biyolojik kontrol ajanı yapmaktadır. Yüksek vermikompost kalitesini elde etmek için
solucanlara sunulan organik artık/atıkların karışım oranı (C:N oranı) ve besin içerikleri
önemlidir (Anonymous, 2007). Vermikompost, toprağa sağlıklı olabilmesi için ihtiyaç
duyduğu organik madde ilavesini yaparken, fiziksel özelliklerini iyileştirir, üretim
kapasitesini arttırır ve sahip olduğu faydalı mikroorganizma çeşitlilik ve miktarının
yüksekliği sayesinde özellikle bitki patojenlerini baskılar. Son yirmi yılda, çeşitli
organik artık/atıklardan yapılmış vermikompost ürünlerinin saksı ve sera
yetiştiriciliğinde toprak kökenli bitki patojenlerini baskılama potansiyeli konusunda
yoğun çalışmalar yapılmıştır (Chaoiu et al., 2002; Edwards and Arancon, 2004; Simsek-
Ersahin, 2007). Sığır gübresinden (Szeczh, 1999; Kanangara et al., 2000; Szczech and
Smolinska, 2001), kanalizasyon atıklarından (Szczech and Smolinska, 2001) ve organik
artık karışımından (sebze, ağaç kabuğu ve sığır gübresi) üretilen (Simsek-Ersahin, 2007)
vermikompost ürünlerinin, sırasıyla Phytophthora nicotiane, Fusarium oxysporium, F.
Lycopersici ve F. oxysporium ile Rhizoctonia solani’yi baskılama etkinlikleri
çalışılmıştır.
2.1. Vermikestin fiziksel özellikleri
Vermikestin üstün fiziksel özellikleri şöyle sıralanabilir: Yüksek gözenekli bir
agregat yapısına, yüksek hava ve nem tutma kapasitesine, iyi seviyede sızdırma
özelliğine ve nötr pH’ya sahiptir (Edwards, 1999). Kestin yüksek gözenekli yapısı
toprağın, hava ve su tutma kapasitesini arttırır. Böylece bitkilerin su ihtiyacı azalır ve
özellikle bitki gelişimini aktive eden, mikrobiyal aktivite artarak toprak daha sağlıklı
hale gelir. Toprak solucanları, kendileri ve faydalı mikroorganizmalar için ideal çevreyi
yine kendileri oluştururlar. Vermikest, kokonları (solucan yumurtaları) organik
materyalin parçalanması sırasında açığa çıkan zararlı bileşiklerin zehirli etkilerinden
koruyan ideal ortamdır. Kestlerin yapısal üstünlükleri, solucanların organik materyali
sindirmesi ve agregasyonu neticesinde granülümsü yapının oluşmasıyla ortaya çıkar.
Vermikompost alanında önemli öncü çalışmalar yapmış olan Edwards (1995),
vermikompost işlemi sırasında solucan ve mikroorganizma etkileşiminin organik madde
içindeki, özellikle nitrojen, fosfor, potasyum ve kalsiyum gibi, besin elementlerini önce
serbest bıraktığını, daha sonra bunların bitkinin alabileceği çözünürlüğü artmış formlara
dönüştürüldüklerini ifade etmiştir. Aerobik kompost ile vermikest sistemini karşılaştıran
çalışmalar, solucanların hem organik madde mineralizasyonunu hem de polisakkaritlerin
parçalanmasını hızlandırdığı, humifikasyonu arttırdığı ve C:N oranı ile ağır metallerin
biyolojik kullanılabilirliğini azalttığını ortaya koymuştur (Elvira et al., 1998;
Dominguez, 1997; Edwards and Bohlen, 1996). Vermikestin karesteristik granülümsü
şekli, hem besinlerin iyi tutunması hem de mikroorganizma faaliyetleri için uygun yüzey
alanını arttırır.
2.2. Vermikestin kimyasal özellikleri
Vermikompost hasat edilmeye hazır hale geldiğinde amonyum miktarı oldukça
yüksektir, fakat bu durum hasadı takip eden saatler içinde nitrifikasyon sonucunda
963

düşer. Kuru kestin granülümsü yapısı ve dışını saran mukus salgısı, kest içindeki
organik maddeyi koruduğu için her iki azot formu da dengeli seviyelerde kalır.
Vermikest içindeki besinlerin fiziksel olarak korunması ve agregat yapısı zamanla
zayıflar. Kest içindeki kullanılabilir N, C, P, K, Ca ve Mg oranları vermikompostun
üretildiği ana materyalin sahip olduğu miktardan daha yüksek seviyelerdedir
(Anonymous, 2007).
Vermikestin çoğunlukla katyon değişim kapasitesi (KDK) ve toplam organik
madde içeriği yüksek, elektrik iletkenliği (EC) ise düşüktür. Kestin içerdiği organik
maddenin oksidasyon potansiyeli yüksek ve çevre kirleticilerini içerme ihtimali olan
suda çözünür kimyasal oranı ise düşüktür (Anonymous, 2007). Vermikestin diğer
önemli bir özelliği homojen olması ve çevreye hiçbir zara vermeden çok yüksek
miktarlardaki besini uzun bir süre bünyesinde tutabilmesidir. Çoğu bitki besin
elementini bitkiye yarayışlı formda, mesela nitrat, fosfat, değişebilir kalsiyum,
çözünebilir potasyum gibi ve yüksek miktarlarda içermektedir (Edward, 1998). Farklı
organik artık/atıklardan üretilen vermikompost ürünleri çoğunlukla, %9.15-17.98 oranik
karbon, %0.5-1.5 oranında toplam azot, % 0.1-0.3 oranında bitkiye yarayışlı fosfor, 0.15
ppm kullanılabilir potasyum, 22.70-70 mg/100g kalsiyum ve magnezyum, 2.0-9.3 ppm
bakır, 5.7-11.5 ppm çinko ve 128-548 ppm kullanılabilir kükürt içermektedirler
(Anonymous, 2007).
2.3. Vermikestin biyolojik özellikleri
Mikroorganizmalar, özellikle mantarlar, toprak solucanlarının diyetinde önemli
bir yer tutarlar (Edwards and Bohlen, 1996). Ayrıca solucan sindirim sistemi mukus ve
enzimler salgılar ki bunlarda seçici şekilde faydalı mikroorganizma faaliyetlerini teşvik
ederler (Edwards, 1995). Bu nedenle, toprak solucanlarının etkin bir şekilde toprağa
veya organik maddeye bulaştırdıkları ince yapılı organik artıklar, vermikest ve faydalı
mikro-organizmalar, organik madde parçalanma hızını arttırır ve solucanların gelişen bu
mikro-organizmaları sindirimini sağlamaktadır (Edwards and Bohlen, 1996).
Vermikestin sahip olduğu mikroyal aktivite, çeşitlilik ve biyokütle, vermikestin
üretildiği ana materyalin sahip olduğu oranlardan çok daha fazladır (Edwards, 1998).
Ayrıca vermikest; proteaz, amilaz, lipaz, cellulaz ve kitinaz gibi enzimlere sahiptir ki
bunlar vermikest solucandan dışarı atıldıktan sonra dahi temasta bulundukları organik
maddeyi parçalamaya devam ederler (Subler, 1998). Ayrıca, vermikestin bitki büyüme
düzenleyicilerine sahip olduğu ve mikroorganizmalarca üretilen bazı, oksinler,
sitokininler, hümik bileşikler gibi, bitki büyümesini etkileyen maddeler içerdiği rapor
edilmiştir (Muscolo, 1999).
Hümik asit benzeri bileşikler (HABB), sığır gübresi, kentsel artık/atıklar, ve
kanalizasyon atıkları gibi çeşitli artık türlerinden üretilen vermikestlerden izole
edilmiştir (Senesi et al., 1992). Hümik materyallerin elde edildiği vermikompostların
oksin benzeri hücre büyümesini ve havuçtaki (Daucus carota) nitrat metabolizmasını
düzenlediği rapor edilmiştir (Muscolo, 1999). Doğada, hümik bileşik oluşumu hayvan
gübresi, kanalizasyon atığı, kağıt, ağaç kabuğu atıklarında da gerçekleşir fakat çok uzun
zaman alır. Solucan sindirim sisteminden geçen organik materyalin hümük asit miktarı
ve oluşum hızı, doğada gerçekleşen sürece göre çok yüksektir. Vermikest hümik asit
benzeri bileşiklerin, metal bağlama ve fonksiyonel özellikler açısından toprak hümik
asitleriyle çok büyük benzerlik gösterdikleri belirtilmiştir.
Yukarıdakilere ilaveten, toprak solucanlarının yaşadıkları ortamdaki patojenleri
ve zararlı mikroorganizmaları seçici şekilde tükettikleri iddia edilmiştir (Edwards and
Bohlen, 1996). Artan sayıdaki çalışmalar, solucanların bulundukları ortamdaki mikro-
organizmaları ve insan patojenlerini seçerek tükettiklerini göstermektedir (Dominguez,
1997; Doube and Brown, 1998). Öyle ki Escherichia coli and Salmonella sp. gibi insan
964

patojenleri vermikompost işlemi sürecinde canlı kalamamaktadır. Dominguez (1997),


biyolojik atıklar içinde ve dışkıda bulunan koli-form bakteri miktarının 60 günlük
vermikompost süreci sonunda 39,000 MPN/g dan 0 MPN/g değerine düştüğünü rapor
etmiştir.

3. Vermikompostun Kullanım Alanları


3.1. Vermikompostun bitki besleme amaçlı kullanımı
Vermikompost çok sayıdaki tarım bitkisinde verim artışı sağladığı için
“mükemmel bir organik gübre” olarak tanımlanmıştır (Pashanasi, 1996).
Vermikompostun sıra dışı pozitif etkisinin ortaya çıkışında makro ve mikro besin
içeriğinin yüksek seviyelerde olmasının yanı sıra, önemli miktardaki solucan salgılarının
da bu etkinin ortaya çıkışında önemli bir faktör olduğu düşünülmektedir.
Araştırmacılar, toprak solucanlarının bazı metabolit ve vitamin B/D grubu bileşiklere
benzer maddeleri ürettiklerini ifade etmektedirler (Anonymous, 2007). Bu sebeple,
Chrysanthemum morifolium çiçeğinin ticari amaçla üretiminde solucan kompostunun
kullanımı özellikle tavsiye edilmiştir (Anonymous, 2007). Edwards. (1995) çok sayıda
sebze, meyve, çiçek ve bahçe bitkileri ile denemeler yapmış ve vermikompostun bitki
büyümesini teşvik konusunda, aerobik compost ve ticari saksı toprağı karışımlarından
çok daha yüksek performans gösterdiğini rapor etmiştir. Vermikompostun bitki kuru
ağırlığını ve bitki N alımını arttırdığı ispatlanmıştır (Edwards, 1995). Cantanazaro
(1998) gübrelerin besin serbestlenmesi ile bitkinin bu besini alımı arasındaki eş zaman
uyumunun önemini göstermiştir. Vermikest gibi yavaş salınım yapan gübreler bitki
verimini arttırırken, sızma yoluyla besin kaybı da azalmaktadır.
Vermkestin bir başka önemli özelliği, mikoriza fungus (vesicular/arbuscular)
büyümesinin, solucanların bulunduğu yerlerde artmasıdır (Kale, 1992). Toprak
solucanlarının canlı mikoriza fungus parçalarını taşıdıkları bilinmektedir (Redell, 1991).
Bir toprağın agregat oluşturabilme kapasitesi o toprağın, su hareketi, gazların difuze
olması ve köklerin toprakta büyüme ve gelişmesini belirleyen bir ölçü olarak kabul
edilir. Solucanlar toprakta suya dayanıklı agregat oluşumunu arbüsküler mikorizal
fungusları taşıyarak dolaylı olarak teşvik eder (Wright and Upadhyay, 1998). Fidan
yetiştiriciliğinde saksılara solucan konulmasının, üç ağaç türünde artan mikorizal
enfeksiyonla beraber, bitki gelişimini pozitif yönde etkilediği ve bunun muhtemelen
büyük kök bölgesinde bu fungusun yayılması sonucunda gerçekleştiği düşünülmektedir
(Wright ve Upadhyay, 1998).
Kentsel çöplerden üretilmiş bir vermikompost uygulamasında, toprak pH sı
düşürülmüş ve mısırın kuru ağırlık değerleri artmıştır (Sharma et al., 2005). Bu artış,
vermikompost kireç (lime), mineral gübre veya her ikisiyle birden karıştırıldığında daha
yüksek düzeyde gerçekleşmiştir. Vermikestin bitkinin N bağlama gücünü arttırarak
aerobik komposta göre daha fazla miktarda oksin sağladığına inanılmaktadır.
Kaliforniya’da yapılan bir çalışmada, Lumbricus terrestris’in sulanan bir elma bahçesine
bırakılması sonucunda yüzey döküntü örtüsünün daha hızlı parçalandığı ve böylece
toprağın daha verimli hale geldiği tespit edilmiştir (Werner, 1997). Werner (1995),
Küba’da 170’den fazla merkezin gübre olarak kullanılmak üzere vermikompost
ürettiğini ifade etmiştir. Küba’daki vermikompost materyali olarak çoğunlukla sığır
gübresi kullanılmakta, bunu domuz ve koyun gübresi, kahve ve şeker kamışı artıkları,
diğer ürünlerin hasat artıkları ve kentsel çöpler izlemektedir. Sığır gübresi, hasat ve
kahve artıkları sırasıyla en az 15, 30 ve 45 gün ön kompostlaştırma (aerobik) işleminden
geçirilmektedir. Vermikest Küba’da tütün yetiştiriciliğinde gübre olarak kullanılan sığır
dışkısının yerine kullanılmaktadır. Bu yeni uygulamada, önceden 45 t/ha sığır gübresi
kullanılan alana 4 t/ha vermikest verilmiş, sonuçta yaprak klor miktarının %1 den %0.4
965

düşürek yaprak kalitesinin arttığı gözlenmiştir (Werner and Cuevas, 1995).


Avustralya’da üzüm artıklarından yapılan vermikompostun asmaların dibine ince malç
olarak ilave edilmesi, ilk hasat zamanında, üretim miktarını %20-50 oranında arttırmıştır
(Edwards and Burrows, 1988). Hindistan’da, organik maddeyle beraber solucanların
çay bitkileri arasına gömülmesi sonucunda, çay üretimini %75 ila %240 oranında
arttırmıştır (Sharma et al., 2005).
3.2. Vermikompostun Hastalık Baskılama Amaçlı Kullanımı
Son yirmi yılda, çeşitli organik artık/atıklardan üretilen vermikompost
ürünlerinin, toprak kökenli bitki mantar hastalıklarını kontrol etkinliği yoğun olarak
çalışılmıştır (Chaoiu et al., 2002; Edwards and Arancon, 2004; Simsek-Ersahin et al.,
2008). Sığır gübresinden (Szeczh, 1999; Szczech and Smolinska, 2001), sıvısı
ayrıştırılmış büyükbaş katı atıklarından (Kanangara et al., 2000), kanalizasyon
atıklarından (Szczech ve Smolinska, 2001) ve sebze, ağaç kabuğu ve sığır gübresi
karışımından üretilen (Simsek-Ersahin, 2007) vermikompost ürünlerinin, sırasıyla,
Phytophthora nicotiane, Fusarium oxysporium, F. Lycopersici ve F. oxysporium ile
Rhizoctonia solani’yi kontrol edebilme kapasiteleri test ediliştir. Ayrıca ticari olarak
piyasada mevcut bazı vermikompost ürünlerinin hastalık baskılama etkinlikleri, hıyarda
Pythium, çilekte Verticillium, kırmızı turpda Rhizoctonia ve üzümde Phomopsis ve
Sphaerotheca fulginae üzerinde denenmiştir. Vermikompostun hastalık baskılama
mekanizmaları konusunda fazla bir çalışma olamamakla beraber, aerobik kompost ile
yapılan çalışmalarda R.solani dışındaki Pythium, Phytophthora, Fusarium gibi kök
çürüklük patojenlerinin genel baskılama mekanizması ile kontrol sağladıkları ifade
dilmiştir (Hoitink et al., 1997). R. solani’nin sebep olduğu fide çökerten hastalığının ise
bu patojene özel biyolojik kontrol ajanları ile baskılanabildiği gösterilmiştir (Simsek-
Ersahin, 2007). Bu baskılama tipi daha önce Hoitink ve arkadaşlarının (1997) aerobik
kompost ile yaptığı çalışmalarda da ifade edilmiştir. Vermikompost ürünleriyle yapılan
çalışmalar, hastalık baskılama etkisinin, aerobik kompost ürününde olduğu gibi,
biyolojik olduğunu (Szeczh, 1999; Simsek-Ersahin, 2007; Simsek-Ersahin ve ark.,
2008) ifade etmişlerdir. Hastalık baskılama etkisinin kaynağı olarak, sindirim
sisteminde salgılanan mukusun mikrobiyolojik çeşitlilik ve biyokütle bakımından
mantar, bakteri ve aktinomiset populasyonlarının artışını sağladığı (Szeczh and
Smolinska, 2001), bununda ortamdaki mikrobiyal yarışı arttırdığı düşünülmektedir
(Edwards and Arancon, 2004). Baskılama etkisinin, steril vermikestin hem in vitro
(Şimşek-Erşahin, 2007) hem de in vivo (Krause et al, 2001) ortamda kullanıldığında
kaybolması bu etkinin biyolojik kaynaklı olduğunu ispat etmektedir.
Organik temelli kompost ürünlerinde (aerobik ve mezofilik) hastalık baskılama
etkisinin sağlanmasında bir diğer önemli faktör, ürünün hasat edilmesinden sonra
dinlendirilmesinin sağlanmasıdır. Bu dinlendirme süresi organik materyalin parçalanma
düzeyini arttırmaktadır. Organik materyal parçalanma seviyesinin aerobik kompost
ürünlerinde biyolojik kontrol ajanlarının hem çeşitliliğini hem de aktivitelerini etkilediği
belirtilmiştir (Hoitink and Boehm, 1999). Şimşek-Erşahin (2007) tarafından yapılan
çalışmada, hasattan sonra sekiz ay dinlendirilen ürünün içinde bulunan biyolojik kontrol
ajanlarının aktivitelerini arttırmış olduğu düşünülmüştür.
Üçüncü olarak, saksı karışımında kullanılan vermikompostun, saksı toprağı ile
karışım oranı baskılama etkisinin sağlanmasında önem arz etmektedir. Saksı ortamı için
%20’lik karışım oranı etkili ve sürekli bir hastalık kontrolü için yeterli bulunmuştur
(Szcezh, 1999; Simsek-Ersahin et al., 2008). Noble ve Coventry (2005) aerobic compost
ürünleriyle yaptıkları hastalık baskılama çalışmalarında, %20’lik saksı karışım oranının
(v/v) genelde hastalık kontrolü için yeterli olduğunu ifade etmişlerdir. Sebze, ağaç
kabuğu ve sığır gübresi karışımından üretilen vermikompostun, hıyarda R. Solani’nin
sebep olduğu fide çökerten hastalığı üzerindeki kontrol etkinliği konusunda yapılan
966

çalışmada (Şimşek-Erşahin, 2007), üretilen vermikompostun etkinliği ile Trichoderma


harzianum bulaştırılan vermikompostun etkinliği kıyas edilmiştir. T. harzianum ile
bulaştırma yapılmamış olan vermikompost tek başına T. Harzianum’ un sağladığı
hastalık kontrol etkinliğini sağlamıştır.
3.3. Vermikest çayı
Sıvı bitki gübresi olarak, sıvı vermikest formülasyonlarının kullanımı çok
yenidir. Vermikopostun, oksijenli veya oksijensiz ortamda suyla karıştırılmasıyla elde
edilen ekstrakta vermikest çayı (vermicast tea) adı verilir. Bazen vermikompost karışımı
içindeki nemin fazla olması sebebiyle, bu karışımdan sızıntı meydana gelir. Bunlarda
sıvı formdaki vermikestlerdir. Günümüzde dış piyasada sıvı gübre olarak piyasaya
sunulmuş çok sayıda sıvı vermikest formülasyonları (vermiliquids) vardır (Anonymous,
2007). Sıvı vermikestlerin besin değerini saptama konusunda sağlam bir kriter mevcut
değildir. Bu nedenle, sıvı vermikestin besin değeri ancak ayrıntılı bir analiz ile
anlaşılabilir. Sıvı vermikest üretimini arttırmanın bir yolu, düzenli olarak vermikompost
karışımını %100 nemden fazla olmamak üzere ıslatmak ve dışarı akan sızıntıları
toplamaktır. Bu konuda çok fazla literatür bulunmamaktadır. Zaller (2006) çalışmasında
sıvı vermikesti yaprak gübresi olarak domates üzerinde kullanmış ve bu ürünün bitki
büyümesi, meyvenin morfolojik ve kimyasal kalitesi ve yanıklık (Phytopthora infestans)
hastalığı üzerindeki baskılama etkisine bakmıştır. Zaller (2006) çalışması sonunda, sıvı
vermikestin sprey olarak kullanımının, yeterli düzeyde gübre ihtiyacını ve hastalık
kontrolünü sağladığı sonucuna varmıştır.

4. Sonuç
Vermikültür uygulamaları son çeyrek asırda kaydettiği gelişmeler ile yeni bir
tarımsal üretim sektörü haline gelmiştir. Vermikompost işlemi çevreyle uyumlu
sürdürülebilir nitelikte çöp yönetim modeli olmasının yanı sıra, işlem sonunda oluşan
ürün; vermikest /vermikompost hem bitki besleme hem de bitki çürüklük etmenlerini
etkili seviyede baskılama özelliğine sahip olması bakımından çok değerlidir. Bu bitki
besleme etkisinin ortaya çıkmasında, vermikestin makro ve mikro element seviyelerinin
yüksek olmasının yanında, vermikest içindeki bitkisel büyümeyi teşvik eden hormon ve
vitamin benzeri bileşiklerin var olması esas faktör olarak gösterilmektedir. Bitki hastalık
etmenlerini kontrol edebilme etkinliğinin de solucan mukusunun desteklediği zengin
mikrobiyal biyo-kütle ve çeşitlilik değerlerinin, rekabet, antagonist ve parazitlik vb.
etkileşimleri arttırmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Vermikompost, yavaş
salınımlı olması ve kullanıldığı toprakta sağladığı fiziksel, kimyasal ve biyolojik
iyileşmeler sebebiyle son zamanların en gözde organik gübresidir. Vermikest çayı gibi,
sıvı vermikest formulasyonların yaprak gübresi olarak uygulanması da vermikestin bitki
besleme ve hastalık kontrolü etkilerini bitki üst aksamına taşıyan yeni yöntemlerdir.

KAYNAKLAR
Anonim, 2006. A division of Sparky Boy Enterprises. Internet adresi:
http://www.organicgardeningguru.com/ fertilizers.html
Anonymous, 2007. Literature review of worms in waste management, Second Edition,
Recycled Organics Unit (ROU), The University of South Wales, Sydney,
Australia.
Atiyeh RM, Subler S, Edward CA, Bachman G, Metzger JD, Shuster, W. 2000. Effect
of vermicompost and compost and compost on plant growth in horticulture
container media and soil. Pedobiologia; 44:579-90.
967

Cantanazaro CJ, Williams KA, Sauve RJ. 1998. Slow release versus water soluble
fertilization affects nutrient leaching and growth of potted chrysanthemum.
Journal of Plant Nutrition; 21:1025-36.
Chaoiu, H., Edwards, C.A., Brickner, A., Lee, S.S., Arancon, N.Q. 2002. Suppression of
the plant diseases, Pythium (damping off), Rhizoctonia (root rot) and
Verticillum(wilt) by vermicomposts [Electronic version]. Proceedings of
Brighton Crop Protection Conference- Pests and Diseases. Vol. II, 8B-3,
pp.711-716.
Dominguez, J. and Edwards, C.A. 1997. Effects of stocking rate and moisture content
on the growth and maturation of Eisenia andrei (Oligochaeta) in pig manure.
Soil Biology and Biochemistry, 29 (3/4): 743-746.
Dominguez, J. 1997. Testing the impact of vermicomposting. BioCycle, 38 (4): 58.
Doube, B.M. and Brown, G.G. 1998 Life in a complex community: functional
interactions between earthworms, organic matter, microorganisms, and plants.
In Earthworm Ecology (ed. C.A. Edwards). St. Lucie Press: Boca Raton,
Florida.
Edwards, C.A. and Burrows, I. 1988. The potential of earthworm compost as plant
growth media. In Earthworms in Waste and Environmental Management (eds,
C.A. Edwards & E.F. Neuhauser). Academic Publishing: The Hague, The
Netherlands.
Edwards, C.A. 1995. Historical overview of vermicomposting. BioCycle, 36 (6): 56-58.
Edwards, C.A. and Bohlen, P.J (Eds). 1996. Biology and Ecology of Earthworms.p:155-
160. London: Chapman and Hall.
Edwards, C.A. 1998. The use of earthworms in the breakdown and management
of organic wastes. In Earthworm Ecology (ed., C.A. Edwards). St. Lucie Press:
Boca Raton, Florida.
Edwards, C.A. 1999. Interview with Dr. Clive Edwards - part two. Casting Call, 4 (2):
3-7.
Edwards, C.A. and Arancon, N.Q. 2004. Vermicomposts suppress plant pest and disease
attacks. BioCycle. Vol. 45:51-55.
Elvira, C.; Sampedro, L.; Benitez, E.; Nogales, R., (1998). Vermicomposting of
sludges from paper mill and dairy industries with Eisenia andrei: A pilot scale
study. Bioresource Tech., 63, 205-211
Furedy, C., Chowdhury, T., and Phil, D. 1996. Solid Waste Reuse and Urban
Agriculture-Dilemmas in Developing Countries: The Bad News And The Good
News. Association of Collegiate Schools of Planning and Association of
European Schools of Planning, Joint International Congress, Ryerson
Polytechnic University, Toronto, July 26-28 1996.
Garg, P.; Gupta, A.; Satya, S. 2006. Vermicomposting of different types of waste using
Eisenia foetida: A comparative study. Bioresource Tech., 97, 391-395.
Garg, V. K.; Kaushik, P., 2005. Vermistabilization of textile mill sludge spiked with
poultry droppings by epigeic earthworm Eisenia foetida. Bioresource Tech., 96,
1063- 1071.
Ghosh C. 2004. Integrated vermi- pisciculture- an alternative option for recycling of
solid municipal waste in rural India. Bioresource Technology 93: 71-5
968

Hoitink, H.A.J., Stone, A.G., and Han, D.Y. 1997. Suppression of plant diseases by
composts. Hortscience, 32:184-187.
Hoitink, H.A.J. and Boehm, M.J. 1999. Biocontrol within the context of soil microbial
communities: A substrate-dependent phenomenon. Ann.Rev.Phytopathol.
37:427-446.
Kanangara, T., Utkhede, R.S., Paul, J.W., Punja, Z.K. 2000. Effects of mesophilic and
thermophilic composts on suppression of fusarium root and stem rot of
greenhouse cucumber. Canadian Journal of Microbiology. Vol. 46:1021-1029.
Kale, R. D.; Bano, K.; Krishnamoorthy, R. V.1982. Potential of Perionyx excavatus for
utilizing organic wastes. Pedobiologia, 23, 419-425.
Kale RD, Mallesh BC, Bano K, Bagyaraj DJ. 1992. Influence of vermicompost
application on the available macronutrients and selected microbial populations
in the paddy field. Soil Bioi Biochem; 24:1317-20.
Krause, M. S., Madden, L. V., and Hoitink, H. A. J. 2001. Effect of potting mix
microbial carrying capacity on biological control of Rhizoctonia damping-off of
radish and Rhizoctonia crown and root rot of poinsettia. Phytopathology
91:1116-1123.
Manna, M. C.; Jha, S.; Ghosh, P. K.; Acharya, C. L., (2003). Comparative efficiency of
three epigeic earthworms under different deciduous forest litters decomposition.
Bioresource Tech., 88 (3), 197-206.
Muscolo A, Bovolo F, Gionfriddo F, Nardi S. Earthworm humic matter produces
auxins-like effect on Daucus carota cell growth and nitrate metabolism. Soil
Biology and Biochemistry 1999;31,1303-11.
Noble, R., and Coventry, E. 2005. Suppression of soil-borne diseases with composts: A
review. Biocontrol Science and Technology. Vol. 15:3-20.
Senesi S, Saiz JC, Miano TM. 1992. Spectroscopic characterization of metal humic acid
like complexes of earthworms composed organic wastes. Science of the total
Environment; 117-118:111-20.
Sharma, S., Pradhan, K., Satya, S., and Vasudevan, P. 2005. Potentiality of Earthworms
for Waste Management. The Journal of American Science, 1(1): 4-16.
Simsek-Ersahin, Y, 2007. Determination of suppresive effect of vermicast and its humic
substances on root and stem rot of cucumber (Cucumis sativus L..) caused by
Rhizoctonia solani (Kuhn) and Fusarium oxysporum f.sp. cucumerinum. PhD
Thesis, Gazi Osman Pasa University, Graduate School of Natural and Applied
Sciences, Tokat, Turkey.
Simsek-Ersahin, Y, Haktanir, K, and Yanar, Y, 2008. Vermicompost from agricultural
wastes suppress Rhizoctonia solani in cucumber seedlings. Submitted.
Singh A, Sharma S. 2002. Composting of a crop residue through treatment with
microorganisms and subsequent vermicomposting. Bioresource Technology
85:107-11.
Subler, S. 1999. Interview with Dr. Scott Subler. Casting Call, 4 (3): 4-8.
Suthar, S., 2006. Potential utilization of guargum industrial waste in vermicompost
production. Bioresource Tech., 97, 2474-2477.
Suthar, S. 2007. Vermicomposting potential of Perionyx sansibaricus (Perrier) in
different waste materials. Bioresource Tech., 98, 1231-1237.
969

Suthar, S.; Singh, S., 2008. Vermicomposting of domestic waste by using two epigeic
earthworms (Perionyx excavatus and Perionyx sansibaricus). Int. J. Environ.
Sci. Tech., 5(1), 99-106. Author:Dr. Aliva Patnaik. (2008) Vermicomposting:
A panacea for Solid Waste Management. At : http://
dev4india.org/articles/vermitecnology.html
Szezch, M.M. 1999. Suppressiveness of vermicompost against Fusarium Wilt of
Tomato.Jour. Phythopathology.Vol:147, Issue 3.pp. 155.
Szczech, M. and Smolinska, U. 2001. Comparison of suppressiveness of vermicomposts
produced from animal manures and sewage sludge against Phytophthora Breda
de Haan var. nicotianae. Phytopath-Z, 149 (2), 77-82
Werner M, and Cuevas JR. 1995. Vermiculture in Cuba. Biocyde 37 (6): 57, 61-2.
Werner M.1997. Earthworm team up with yard trimmings in orchards. Biocycle 38(6):
64-5.
Wright SF, Upadhyay A. 1998. A survey of soils for aggregate stability and glomaiin
glycoprotein produced by hyphae of arbuscular mycorrhizal fungi. Plant and
Soil; 198: 97-107.
Zaller, 2006. Extracts: Effects on Fruit Quality and Indications of Late-Blight.
Suppression of Field-Grown Tomatoes Foliar sprays of vermicompost. Biological
Agriculture and Horticulture, 24: 165–180
970

ÇANAKKALE-KUMKALE OVASI TOPRAKLARINDA YARAYIŞLI DEMİRİN


YERSEL VE ZAMANSAL DEĞİŞİMİ

Ali SUNGUR Hasan ÖZCAN


ÇOMÜ Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Çanakkale. sungur@comu.edu.tr

ÖZET
Bitkilerin gelişmesi, ürün miktarı ve kalitesi üzerine önemli etkileri bulunan
mikro besin maddelerinden birisi olan demir bitkide önemli görevler üstlenmektedir.
Birçok toprakta toplam demir içeriğinin yüksek olmasına rağmen yarayışlı demir içeriği
düşüktür. Bu nedenle Çanakkale’de önemli bir tarım potansiyeline sahip olan Kumkale
Ovası tarım alanlarından alınan toprak örneklerinde yarayışlı demirin yersel ve zamansal
değişiminin belirlenmesine çalışılmıştır.
Çalışmada; toplam yaklaşık 5260 ha’dan, ekim dönemleri dikkate alınarak, üç
farklı zaman periyodunda 51 ayrı noktadan (0-25 cm) alınan 153 adet toprak örneği
kullanılmıştır. Yapılan analiz sonuçlarına göre demirin yersel ve zamansal dağılımları
belirlenmiş ve coğrafi bilgi sisteminde (CBS) dağılım haritaları oluşturulmuştur.
Yarayışlı demirin miktarı iklimsel etmenlere bağlı olarak zamansal, toprak
özelliklerine göre de yersel olarak değişiklikler göstermiştir. Çalışma alanı topraklarında
yarayışlı demir içeriğinin Aralık ayında çok düşük, Nisan ve Temmuz örnekleme
dönemlerinde limit değerlerin oldukça üstüne çıktığı gözlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kumkale Ovası, yarayışlı demir, CBS.

CHANGES IN THE RATE OF AVAILABLE IRON IN SOILS OF ÇANAKKALE


KUMKALE PLAIN DUE TO TIME AND AREA
ABSTRACT
Iron is one of the most important micro nutrients for plants. Lack of it effects
yield and quality. Although the total iron content is very high in many soils, the
available iron contents can be low. The aim of this study is to determine the spatial and
temporal variation of available iron contents in the Kumkale Plain soils.
For this purpose, in view of physiographic units and great soil groups soil
samples (0-25 cm depth) were taken totally 51 points in three different times. Analysis
results were transferred to ArcView 3.2 geographic information system (GIS) software.
Thematic maps for iron distribution in the area in December, April and July were
produced.
Figures showed that the amounts of iron varied in the area due to soil properties
and climatically changes in temperature and precipitation. The content of available iron
changed through very low to limit value in December, but it was high in April and July.
Key Words: Kumkale plain, available iron, GIS.

GİRİŞ
İnsan ve hayvanların doğrudan beslendikleri en önemli besin maddesi olan
bitkilerin sağlıklı gelişmeleri ve verim artışı için mutlak gerekli besin maddelerince
dengeli bir şekilde beslenmesi gerekmektedir. Bitkiler tarafından alınma miktarlarına
971

bağlı olarak bitki besin elementleri; makro ve mikro besin elementleri olarak
sınıflandırılmıştır. Bitkilerin gelişmeleri, ürün miktarları ve kaliteleri üzerine önemli
etkileri bulunan mikro besin maddelerinden birisi de demirdir. Demirin bitkiler
tarafından alınmasını yada etkili bir şekilde kullanılmasını olumsuz şekilde etkileyen her
etmen demir noksanlığına neden olabilmekte ve demir noksanlığı, bitkisel üretimde
dünya çapında bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Toprakların genellikle yeteri
kadar demir kapsamalarına karşın demir noksanlığının sık sık görülmesinin en önemli
nedeni, bitkilerin toprakta bulunan demirden yeterince yararlanamamalarıdır. Toprakta
bulunan demirin yarayışlılığını veya bitkinin demir alımını etkileyerek, demir
noksanlığına neden olan pek çok toprak ve bitki faktörü bulunmaktadır (Sönmez ve
Kaplan, 2004; Aktaş, 2004; Kacar, 1984).
Topraktaki mineral maddelerin büyük bir çoğunluğunu sekiz (8) element (O, Si,
Al, Fe, Ca, K, Na ve Mg) oluşturmaktadır.Bu elementlerden O, Si, Al ve Fe toprağın
mineral bölümünün yaklaşık % 94’ünü oluşturmaktadır (Altınbaş ve ark., 2004). Demir
yer kabuğunda en fazla bulunan dördüncü element olmakla beraber bitki için mutlak
gerekli besin maddelerinden olup bitkide klorofilin oluşmasında ve birçok enzim
aktivitesinde rol almaktadır. Bir mikro besin maddesi olmasına karşın çoğu
araştırmacılar demiri bir makro bitki besin maddesi olarak kabul etmektedir. Birçok
toprakta toplam demir içeriğinin yüksek olmasına rağmen yarayışlı demir içeriği
düşüktür (Kacar, 1984). Toprağın toplam demir içeriği bitkinin demir beslenmesi
açısından hiç önemli değildir. % 5-10 toplam demir içeren topraklarda yetişen bitkilerde
demir noksanlığı gözlenebilmektedir (Aktaş, M., 2004).
Ülkemizde alt yapı yetersizliklerinden dolayı mikro besin elementleriyle ilgili
araştırmalar pek fazla değildir. Ülkemizin önemli bir kemsinde topraklar yüksek pH,
Kireç, Kil ve Fe, Al oksit ile düşük organik madde içeriğine sahip olmaları nedeniyle
özellikle çinko ve demir olmak üzere mikro besin element eksikliğine sahiptir (Karanlık
vd., 1998; Atalay ve ark. 2003). Eyüpoğlu ve ark. 1995’in yaptığı çalışmada; tüm
illerden alınan 1511 toprak örneği analizlerine göre topraklarımızın % 27’sinde demir
eksikliğinin mevcut olduğunu belirtmişlerdir. Katkat ve Özgüven, 2000’e göre
Çanakkale-Biga yöresi topraklarından alınan örneklerin en düşük demir içeriğini 23,16
ppm, en yüksek demir içeriğini ise 155,24 ppm olarak belirlenmiştir. Aktaş 1994’e göre
fazla kireç ve yüksek pH koşullarında, bitki besin elementlerinin alımı engellenmekte ve
demir gibi element eksiklikleri ortaya çıkmaktadır.
Toprakta bulunan bitkilerce alınabilir besin elementlerinin tayini için çeşitli
kimyasal analiz metotlarının ortaya atılmasından bu yana bu metotlarla bulunan analiz
değerleri pek çok araştırıcı tarafından ele alınmıştır. Yapılan araştırmalara göre toprakta
demirin yarayışlılığını; pH, toprak çözeltisi ve sulama suyunda bikarbonat iyonlarının
miktarı, ortamda PO4-3 iyonlarının fazla bulunması gibi etmenler etkilemektedir. Değişik
yöntemlerle topraktan ekstrakte edilen demir, AAS (atomik absorpsiyon
spektrofotometrik), kolorimetrik yöntem veya ICP (inductively coupled plasma
spectrometry) ile belirlenmektedir. Çanakkale-Kumkale Ovasında tek zamanlı alınan
toprak örneklerinde; Mehlich-3 yöntemi ile eksrakte edilerek yarayışlı demir durumu
ICP-AES ile ölçülerek ortaya konulmuş ve yarayışlı demir içeriklerinin ortalama 69,66
ppm ile limit değerinin üzerinde olduğu saptanmıştır (Sungur ve ark., 2006).
Bu çalışmanın amacını; üç farklı periyotta ve 51 ayrı noktadan alınan 153 adet
toprak örneğinin analiz sonuçlarına göre yarayışlı demir içeriklerinin yersel ve zamansal
dağılımını belirlemek oluşturmuştur.
972

MATERYAL VE METOT
Çalışma alanı 1996 yılında Milli Park alanı ilan edilmiş ve aynı zamanda
UNESCO tarafından 1998 yılında, arkeolojik zenginliğinden dolayı Truva’nın bir dünya
kültürel mirası olduğu açıklanmıştır. Milli park sınırları içerisinde yer alan çalışma alanı
yaklaşık 5260 ha’lık bir alanı kapsamakta ve Marmara ile Akdeniz iklim rejimi arasında
geçiş göstermektedir. Yıllık ortalama yağış 600 mm’dir. Son üç yılda, minimum yağış
439 mm ve maksimum yağış 765 mm olarak gerçekleşmiştir.
Çalışmada 1/25000 ölçekli topografik harita, 1/30000 ölçekli 1967 yılına ait
hava fotoğrafları, 1/100000 ölçekli Toprak Haritası, Garmin 12XL küresel yer belirleme
aleti (GPS), yersel dağılım haritalarının oluşturulmasında ArcView 3.2 coğrafi bilgi
sistemi yazılımı(CBS) kullanılmıştır. Yarayışlı demir durumu Mehlich-3 yöntemi ile
ekstrakte edilerek, ICP-AES ile ölçülerek ortaya konulmuştur.
Çalışmada bitki paterni ve ekim dönemlerine uygun olarak üç periyot
belirlenmiştir. Bunlar; Aralık, Nisan ve Temmuz aylarıdır. Aralık-2002, Nisan-2003 ve
Temmuz-2003 tarihlerinde ovadaki fizyografik özellikler de dikkate alınarak 51 noktada
yüzey toprağından (0-25 cm derinlik) toplam 153 adet örnek alınmıştır (Şekil 1).

Çanakkale Boğazı

# # #
#
# #
Kumkale # Toprak örnekleme noktaları
#
# # Sulama tesis sınırı
EGE DENİZİ

#
#
#
Truva Drenaj kanalları
#
Karamenderes nehri
#
#
#
# #

#
#
Yerleşim birimleri
# #
# #
# Deniz kıyısı
# #
#

#
#
#
Kokana Kurutma
# #
Kanalı
# #
# #

#
# #
Kırkgöz Kurutma # #
Kanalı # N
# ## #

#
#

Mahmudiye 2 0 2 Km

Şekil 1. Çalışma alanında toprak örnekleme noktaları

Aralık ayında alınan toprak örneklerinde tekstür, organik madde, kireç, pH, EC,
demir ve fosfor analizleri yapılmıştır. Benzer şekilde Nisan ve Temmuz aylarında alınan
toprak örneklerinde de pH, EC, demir ve fosfor element analizleri yapılmıştır. Element
analizlerinde topraktan alınabilir (yarayışlı) formların analizi yapılmış, total analiz
yapılmamıştır.
973

Toprak analiz sonuçları excell formatında ArcView 3.2 Coğrafi Bilgi Sistemi
(CBS) yazılımına aktarılmıştır. CBS ortamında spatial analysis extension bölümünde
Aralık, Nisan ve Temmuz aylarına ait yarayışlı demir dağılım haritaları oluşturulmuştur.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Toprak analiz sonuçlarına ilişkin bazı tanımlayıcı istatistikler Çizelge 1’de
verilmiştir.
Tuzlu-alkali topraklarda; saturasyon ekstraktının elektriksel geçirgenliği
4dS/m’den, ESP %15 ten büyük ve pH ≥ 8.5 olabilir (Soil Laboratory Staff, 1993; Dinç
ve ark., 1987; Jhonson ve ark.,1998). Çalışma alanı topraklarında tuzluluk değeri
Temmuz-2003 örneklerinde 0.150-3.360 dS/m arasında değişmektedir (Tablo 1). Aralık
ve Nisan örneklerinde tuzluluk değeri 1 dS/m’nin altında ve hiçbir kültür bitkisinin
yetişmesini kısıtlayıcı veya verimde azalmaya neden olabilecek seviyede değildir.
Temmuz örneklerinde tuzluluk değerinin yüksek olduğu örnekler mera olarak kullanılan
ve çevresine göre daha çukur topografyada yer almaktadır. Bu alanda 40cm’de kısmi bir
bariyer katmanının olması nedeniyle yağışlı periyotta yüzeyde su göllenmeleri
olmaktadır.
Çizelge 1. Toprak analiz sonuçlarına ilişkin minimum, maksimum, ortalama ve standart
sapma değerleri

Aralık Nisan Temmuz

Min Max Ort. Std Min Max Ort. Std Min Max Ort. Std
P 0,2 593,04 155,34 85,07 34,77 165,98 81,74 30,33 12,83 205,1 81,47 41,61
EC 30 320 66,57 39,97 48,5 459 125,56 57,89 149 3360 414,1 633,9
pH 7,1 8,06 7,52 0,22 7,12 8,06 7,69 0,21 7,3 8,24 7,9 0,18
O.M. 0,1 3,97 1,38 0,8
CaCO3 0,17 12,68 3,50 2,84
%Kil 8,13 54,29 24,87 10,27

Çalışma alanı topraklarında özellikle temmuz ayı örneklerinde pH değerleri


7.30-8.24 arasında değişmektedir (Çizelge 1). pH değerleri incelendiğinde yaz aylarında
toprakların bazik karakterli olduğu görülmektedir. Bir çok katyon (Fe2+, Zn2+ , Al3+, Cu2+
, Co2+ ve Mn2+ ) pH< 5.0’da çözünür formda, bitkiler için daha kolay alınabilir ve
yarayışlı durumdadır. Bu elementler alkalin koşullarda daha az yarayışlı olup eksiklik
simptonları bitkilerde görülmektedir. Toprak örneklerinde fosfor değerlerine
bakıldığında Aralık ayında ortalama 155,34 ppm ile Nisan (81,74 ppm) ve Temmuz
(81,47 pmm) örneklerinden yüksek olduğu görülmektedir. Ortamda bulunan PO4
fazlalığı alınabilir demir içeriğini olumsuz yönde etkide bulunmakla beraber fazla
miktarda fosforlu gübrelerin verilmesi de bitkilerde demir noksanlığı belirtilerine neden
olabilmektedir (Kacar, 1984).
Toprak örneklerinde aralık ayında yapılan analizlerde (Çizelge 1); organik
madde (%) içeriğinin %0,1-3,97 arasında değiştiği ve ortalama değerinin %1,38 olduğu
saptanmıştır. CaCO3 (%) değerinin %0,17-12,68 arasında değiştiği ve ortalama %3,50
olduğu görülmektedir, toprak örneklerinde yarayışlı demir miktarını etkileyecek
düzeyde kalsiyum karbonat miktarı bulunmamakla beraber kontrol altında tutulması
önem arz etmektedir. Aksi halde yüksek düzeyde ki kireç asal olarak demir
974

adsorbsiyonunu önlemektedir (Kacar, 1984). Çalışma alanı toprakları kil (%)


içeriklerine bakıldığında toprak örneklerinin ortalama % 24,87 kil içeriğine sahip
oldukları görülmektedir. Ülkemizin önemli bir kemsinde topraklar yüksek pH, Kireç,
Kil ve düşük organik madde içeriğine sahip olmaları nedeniyle özellikle çinko ve demir
olmak üzere mikro besin element eksikliği göstermektedirler (Karanlık vd., 1998;
Atalay ve ark. 2003).
Alınan toprak örneklerinin yarayışlı demir analiz sonuçları ve Aralık-Nisan-Temmuz
aylarında ki demir değişimi Çizelge 2’de verilmiştir. Demir için kritik değer 5 ppm
olarak dikkate alınmıştır (Havlin ve ark., 1999; Marx ve ark., 1999).
Çizelge 2 incelendiğinde Aralık ayı örneklerinde yarayışlı demir içeriğinin
0,002-43,18 ppm arasında değiştiği ve ortalama 6,99 pmm olduğu, Nisan ayı
örneklerinde 20,48-167,44 pmm ve ortalama 56,88 pmm olduğu ve yine Temmuz ayı
örneklerinde 5,25-180,02 ppm olduğu ve ortalamasının 69,66 ppm olduğu saptanmıştır.
Toprak örneklerinde yarayışlı demir miktarı aralık ayında düşük, ancak yağış-sıcaklık
etkisiyle ve ayrışma nedeniyle Nisan ile Temmuz örnekleme dönemlerinde demir
içeriklerinin limit değerlerin oldukça üstüne çıktığı görülmektedir.
Çizelge 2. Topraklarda yarayışlı demir miktarları (ppm)
No Demir (Fe) Örnek No Demir (Fe)
Aralık Nisan Temmuz Aralık Nisan Temmuz
1 0,624 36,617 100,614 26 0,123 35,920 51,923
2 0,302 53,574 92,634 27 0,082 26,472 71,060
3 170,450 57,391 43,365 28 0,449 23,511 57,436
4 0,011 52,837 42,457 29 0,216 47,728 42,242
5 11,256 57,913 130,277 30 0,105 70,500 180,019
6 2,396 71,331 38,693 31 0,220 58,708 39,672
7 14,198 38,076 82,658 32a 0,787 36,900 61,947
8 28,411 61,142 40,400 32b 0,009 77,760 99,567
9 12,037 72,362 51,993 33 0,690 58,310 5,250
10 43,178 156,066 55,309 34 0,886 25,206 99,834
11 14,606 65,731 67,026 35 0,412 24,164 51,220
12 12,561 73,566 35,510 36 0,156 79,564 97,722
13 13,936 71,992 141,844 37 0,851 20,475 99,048
14 37,488 167,437 121,676 38 0,480 44,374 72,113
15 7,550 38,644 99,688 39 0,221 81,890 41,200
16 6,853 47,224 135,895 40 0,735 27,829 45,253
17 10,604 25,496 52,740 41 0,369 57,048 100,905
18a 14,594 43,714 51,216 42a 0,303 58,380 52,610
18b 22,884 57,664 58,254 42b 0,617 74,237 52,831
19 10,022 84,826 39,567 43 0,531 61,130 59,720
20 5,792 42,707 158,154 44 0,579 34,414 43,429
21 10,682 50,262 58,390 45 0,199 72,067 72,243
22 19,644 77,757 43,950 46 0,287 35,637 48,432
23 3,544 33,571 72,521 47 16,995 56,356 46,570
24 0,002 77,647 50,607 48 9,572 23,540 46,046
25 0,622 73,171 48,734 Fe > 5 ppm

Çalışma alanı topraklarında Aralık-2002, Nisan ve Temmuz-2003 tarihlerinde


51 noktadan alınan örneklerde pH, EC, Fe ve P analizleri, Aralık-2002 örneklerinde
%CaCO3, organik madde, tekstür analizleri yapılmıştır. Analiz sonuçları dikkate
975

alınarak demir elementi için yersel ve zamansal dağılım haritaları oluşturulmuştur


(Şekil.2).
Aralık örneklerinde demir noksanlığı olmasına rağmen iklimsel etmenler (yağış-
sıcaklık), ayrışma ve topraklarda fosfor azalması nedeniyle diğer dönemlerde artma
olduğu dağılım haritalarında açık bir şekilde görülmektedir.

(a) (b) (c)

N
< 5 mg/kg

5-10 mg/kg

10-30 mg/kg

30-50 mg/kg
2 0 2 km
> 50 mg/kg

Şekil 2. Topraklarda Demir değişimi (a: Aralık-2002; b: Nisan-2003; c: Temmuz-2003)


Çalışma alanı topraklarında bitkiye yarayışlı (bitkilerce alınabilir) demir
analizleri Aralık-2002, Nisan ve Temmuz-2003 tarihlerinde 51 noktadan alınan
örneklerde yapılmıştır. Toprak örneklerindeki yarayışlı demir içeriği iklimsel
nedenlerden dolayı zamansal, toprak özelliklerine bağlı olarak da yersel değişim
göstermiştir.
Bitki beslenmesi için mutlak gerekli elementler içerisinde bulunan bir mikro
besin elementi olarak tanımlanan demirin, çok küçük miktarlardaki konsantrasyonları
faydalı olurken yüksek konsantrasyonları da toksik etki yaratmaktadır. Daha verimli bir
bitkisel üretim için toprakların bitki besin maddesi dengesi bakımından besin
elementleri miktarı kontrol altında tutulmalıdır. Dengenin daha iyi kontrolü ve
incelenmesi için farklı zamanlarda alınan örneklerde değişimin belirlenmesinin faydalı
olacağı önerilmektedir.
976

TEŞEKKÜR
Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenen, 102Y031 numaralı projenin bir
bölümünü oluşturmaktadır.

KAYNAKLAR
Aktaş, M., 1994. Bitki Besleme ve Toprak Verimliliği. A.Ü. Ziraat Fakültesi. Yayın
No:1361, Ders Kitabı: 395, Ankara.
Akataş, M., 2004. Bitkilerde Beslenme Bozuklukları ve Tanımları. Türkiye 3. Ulusal
Gübre Kongresi (Tarım-Sanayi-Çevre). Tokat.
Altınbaş, Ü., Çengel, M., Uysal, H., Okur, B., Okur, N., Kurucu, Y. ve Delibacak, S.,
2004. Toprak Bilimi. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No: 557.
İzmir.
Atalay, E., Gezgin, S. ve Babaoğlu, M., 2003. Buğday (Triticum durum Desf.) ve Arpa
(Hordeum vulgare L.) İn Vitro Fidelerinin Bor Alımının ICP-AES ile Tespiti.
S.Ü. Ziraat Fakültesi Dergisi 17 (32), 47 -52.
Dinç, U., Kapur, S., Özbek, H., Şenol, S., 1987. Toprak Genesisi ve Sınıflandırması. Ç.Ü.
Yayınları Ders Kitabı 7.1.3. Ç.Ü. Basımevi, Adana.
Eyüpoğlu, F., Kurucu, N. ve Talaz, S., 1995. Türkiye Topraklarının Bitkiye Yarayışlı
Mikroelementler Bakımından Bakımından Genel Durumu. Toprak Gübre
Araştırma Enstitüsü. Ankara.
Havlin, J.L, Beaton, J., Tisdale, S.L., Nelson, W.L., 1999. Soil Fertility and Fertilizers.
6th Edition. Prentice Hall. N.J.
Johnson, G.V., Dizdar, M.Y., Raun,W.R. 1998. Soil Management Report, GAP.
Şanlıurfa-Harran Plains On-Farm and Village Development Project; Ankara.
Kacar, B., 1984. Bitki Besleme. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları : 889,
Ders Kitabı: 250. Ankara.
Karanlık, S., Erenoğlu, B., Derici, M.R. ve Çakmak, İ., 1998. Orta Anadolu, Çukurova
ve GAP Bölgeleri Topraklarının Değişik Fraksiyonlarındaki Mikroelement
Konsantrasyonlarının Belirlenmesi. 1. Ulusal Çinko Kongresi, s:783-786.
Eskişehir.
Katkat, A.V. ve Özgüven, N.Ç., 2000. Biga Yöresinde Sanayi Domatesi Yetiştirilen
Toprakların ve Sulama Sularının Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri. Çev-
Kor, cilt: 9, sayı:34, s: 27-30.
Marx, E.S., Hart, J., Stevents, R.G., 1999. Soil Test Interpretation Guide. EC 1478.
Extension & Station Communications, Oregon State University.
Soil Survey Staff, 1993. Soil Survey Laboratory Methods Manual. Soil survey
Investigation Report No. 42, Version 3.0.
Sönmez, S. ve Kaplan, M., 2004. Korkuteli ve Elmalı Yörelerindeki Elma Ağaçlarında
Görülen Demir Klorozu ile İlişkili Olan Toprak Özelliklerinin Araştırılması.
Türkiye 3. Ulusal Gübre Kongresi, Tarım-Sanayi-Çevre. Tokat.
Sungur, A., Özcan, H., Ekinci, H. ve Yiğini, Y., 2006. Mehlich-3 Ekstraksiyon Yöntemi
ve ICP-AES ile Kumkale Ovası Topraklarının Yarayışlı Demir İçeriklerinin
Belirlenmesi. 3. Ulusal Analitik Kimya Kongresi, s:100. Çanakkale.
977

ARITMA ÇAMURLARININ TARIMSAL ALANLARA UYGULANMASINA


İLİŞKİN SINIRLAMALAR

Barış Bülent AŞIK A. Vahap KATKAT


Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Bursa.
bbasik@uludag.edu.tr vahap@uludag.edu.tr

ÖZET
Son yıllarda atık su arıtma tesislerinden meydana gelen arıtma çamuru miktarı
artış göstermektedir. İçerdikleri kimyasallar ve hastalık yapıcı etmenler nedeniyle
potansiyel olarak zararlı olan bu atıkların 1970’lere kadar direkt olarak boşaltılmasına
ilişkin herhangi bir yasa yapılmamıştı. Ancak ilk olarak EPA tarafından (40 CFR Part
503) arıtma çamurlarının kullanımlarında ne gibi faktörlerin göz önünde
bulundurulması gerektiği ve kullanım amaçlarına bağlı olarak zararlı madde kritik
değerlerin yönelik düzenlemeler yapmıştır. Benzer şekilde Avrupa Topluluğu’nca kabul
edilen çamur standartları (86/278/EEC) ve ülkemizde 2005 yılında yürürlüğe giren
Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’nde de tarımda kullanılacak arıtma
çamurlarında müsaade edilebilecek maksimum ağır metal içerikleri belirtilmiştir.
Arıtma çamurlarının tarımsal amaçlı kullanımında, öncelikle ağır metal içeriği ve
diğer zararlı bileşikler bakımından detaylı araştırmalarının yapılması gerekmektedir.
Ayrıca toprak özelliklerine ve bitki gelişimi üzerine etkisi göz önünde
bulundurulmalıdır. Toprağın biyolojik aktivitesi, fiziksel ve kimyasal özellikleri dikkate
alınarak bu sınırlar asla zorlanmamalı ve aşılmamalıdır.
Anahtar Kelimeler: Arıtma çamuru, tarımsal kullanım, yönetmelik.

SEWAGE SLUDGE USE LIMITS FOR AGRICULTURAL AREAS


ABSTRACT
Recently, sewage sludge production has significantly increased by the municipal
and industrial wastewater treatment plants. Whichever regulations have not been
designed to disposal sludge until 1970’s that potentially harmful materials that contain
chemicals, disease-causing factors. However, for the first time by EPA to regulate
whatever factors should make allowance for disposal and usage possibilities of sludge.
Later, the content of critical levels has been set by European Union (EU) countries,
Turkey Ministry of Environment and Agriculture (2005) that soil pollution control
instructions which were published in official news.
The stage for agricultural purpose of application wastewater treatment sludge
would be determinated heavy metals and other harmful compound primarily. In
addition, the effects on soil properties and plant growth must be attention. Soil
biological activity, physical and chemical properties must not be exceeded and forced
with these application rates.
Key Words: Sludge, agricultural use, regulations.

GİRİŞ
Son yıllarda çevre bilincinin artmasıyla birlikte kurulması ve çalışması zorunlu
hale gelen arıtma tesislerinde, atık suların arıtılmasından geriye kalan arıtma çamuru
978

miktarı giderek artmaktadır. Arıtma çamuru, meydana geldiği endüstriyel kuruluşun


çeşidine göre içinde; organik bileşikler, hidrokarbonlar, metal tuzları, Fe, Cu, Al, Hg,
Cd, As, Co, Pb, Cr gibi ağır metaller, organik fosfor ve azot gibi maddeler ve çeşitli
patojen mikroorganizmalar içerebilmektedir. İçerdikleri kimyasallar ve hastalık yapıcı
etmenler nedeniyle potansiyel olarak zararlı olan bu atık çamurların yok edilmesi
önemli bir konudur. Günümüzde doğal çevrenin korunması ve sürdürülebilir olarak
devam edebilmesi çok önemli olduğundan arıtma çamurlarının çevreyle uyumlu bir
şekilde yok edilmesi büyük önem taşımaktadır. Arıtma çamurlarının ne şekilde
değerlendirileceği ülkelerin çevresel yaklaşımında önemli yer tutmaktadır.
Arıtma çamurlarının tarımsal amaçlı kullanımı birçok ülkede uzun yıllardır
uygulanmaktadır. Başlangıçta kontrolsüz olan bu uygulamalar, arıtma çamurlarının
çevreye zarar vermeden giderilmesi büyük önem taşıdığından, zamanla konuyla ilgili
uluslararası koşullarda ve özellikle de son yıllarda ülkemizde bazı düzenlemeler
yapılmıştır. Ülkeler açısından bu sınırlamalar ve yönetmelikler incelendiğinde; ülkelerin
yönetmelikleri arasında da farklılıklar olduğu görülmektedir.
Arıtma Çamurlarının Genel Özellikleri
Atıksuların niteliğinin ve atıksuları arıtan tesislerin plan ve işletmelerinin çok
farklı olması nedeniyle çamur özellikleri de çok değişkendir. Ayrıca çamura uygulanan
işlemler de arıtma çamurunun niteliğini değiştirmektedir (Sommer 1977). Arıtma
çamurlarının tarımsal kullanım değeri göz önüne alındığında; organik madde ve bitki
besin maddeleri içeriğinin yanı sıra özellikle çevreye zararlı toksik elementler, patojen
mikroorganizmalar ve parazitik organizmaların yumurtalarını içerebilmekte olduğu göz
ardı edilmemelidir (Bilgin 2002).
Arıtma çamurunda bulunabilecek patojenler
Patojen, hastalık yapabilecek organizmalar veya maddelerdir. Özellikle
kanalizasyon kaynaklı arıtma çamurları insan, hayvan ve bitki sağlığına zararlı
organizmalar (bakteri, virüs, protozoa, helminth) içerebilmektedir. Çizelge 1’de arıtma
çamurlarında bulunabilecek patojen organizmalar verilmiştir.
Çizelge 1. Arıtma çamurunda bulunan patojenler (Kowal 1985, US EPA 1989)
Patojenler Hastalık ve Semptomları
Bakteri Shigella sp. Tizanteri
Salmonella sp. Salmonellosis
Salmonella typhi Salmonellosis
Vibrio cholerae Kolera
Bagırsak patojenleri
Escherichia coli Mide ve bağırsak iltihabı
Yersinia sp İshal ve karın ağrısı
Campylobacter jejuni Mide ve bağırsak iltihabı
Virüs Hepatittis A virus Karaciğer iltihabı, sarılık
Norwalk virus İshal
Rotavirus Akut bağırsak ağrısı ve ishal
Coxsackie virus Menenjit, akciğer iltihabı, sarılık
Echovirus Felç, beyin iltihabı, ishal vb.
Protozoa Entamoeba histolytica İnce bağırsak iltihabı
Giardia lamblia İshal, karın ağrısı, kilo kaybı
Cryptosporidium sp. Mide ve bağırsak iltihabı
Balantitum coli İshal ve dizanteri
Helminth Ascaris sp. Öksürük ve göğüs ağrısı
Taenia sp. Sinirlilik, uykusuzluk, iştahsızlık
Necator americanus Bağırsak hastalıkları
Trichuris trichuria Karın ağrısı, ishal, kansızlık, kilo kaybı
979

Arıtma çamurunda bulunabilecek organik kirleticiler ve ağır metaller


Arıtma çamurlarının içindeki organik bileşikler özellikle arıtma çamurunun
meydana geldiği sanayi kuruluşunun faaliyet alanına göre değişmektedir. Bu bileşikler
arasında özellikle polychlorinated biphenyls (PCBs), fenoller ve pestisidler yer
almaktadır (European Commission 2001a).
Almanya’da Drescher-Kaden ve ark. (1992) tarafından yapılan çalışmalar
sonucunda arıtma çamurlarının içerisinde 332 adet farklı organik bileşik belirlenmiş ve
bunların 43 tanesinin toksik etkisinin olabileceği belirtilmiştir (Çizelge 2). Absorbable
organic halogen compounds (AOX; PVC fabrikaları ve yakma tesislerinden, Linear
alkylbenzene sulphanates (LAS); temizlik malzemeleri ve deterjan sanayi atıklarından,
Di(2-ethylhexyl)phthalate (DEHP); plastik ve boya sanayi çamurlarında, ‘NPE’
(nonylphenole and noylphenole ethoxylates with 1 or 2 ethoxy groups); kozmetik ve
temizlik sanayi, Polynuclear aromatic hydrocarbons (PAHs); motorlu taşıtlar (otomotiv
sanayi), Polychlorinated biphenyls (PCBs); boya, plastik ve elektrik sanayi,
Polychlorinated dibenzo-p-dioxins and –furans (PCDD/Fs); düşük düzeylerde bir çok
sanayi faaliyetlerinde, Organotins; tarımsal kimyasalların üretiminde, Musk ketone and
musk xyxlenes; parfüm, kozmetik, temizlik malzemeleri, yumuşatıcı vb. ürünlerin
üretimi sonucunda arıtma çamurunun bileşimine katılmaktadır (European Commission
2001b).
Çizelge 2. Arıtma çamurunda bulunabilecek kimi organik bileşikler (Sniffer, 2007)
Pestisidler PCB
Aldrin Halogenated aliphatics
Dieldrin Chloroform
DDT/DDE/DDD Carbon tetrachloride
2,4-D Tetrachlororthylene
Heptachlor Trichloroethylene
Lindane Vinyl chloride
Malathion
Monocyclic aromatics PCDD ve PCDF
Benzene Phenols
Toluene Chlorophenol
Xylene Pentachlorophenol
Ethylbenzene Phenol
PAH Phthalate esters
Pyrene Diethylhexylphthalate
Fluranthrene Surfactants
Benzo-[a]-pyrene LAS
Benzo-[b]b-pyrene Nonylphenol

Özellikle ağır metal kirliliği uzun süreli sorunlara neden olmaktadır.


Organizmalarda birikmek ve gıda zinciri döngüsünde yer almakla kalmayan ağır
metaller ekosistemlerde yüksek konsantrasyonları ile zararlarını yıllarca
sürdürebilmektedir (Kacar ve ark.2002). Özbek ve ark.(2004) tarafından yapılan
çalışmalarda birçok bitki türünde, ağır metallerden fotosentezi azaltıp inhibe ettiği,
stomatal faaliyeti engellediği, nekrozis ve klorozise neden olduğu, tohum çimlenmesini
engellediği ve hormonal dengeyi bozduğu bildirilmiştir.
Arıtma çamurlarının toprağa uygulanmasında önemli olan ve kritik değerleri
belirtilen ağır metaller Arsenik (As), Kadmiyum (Cd), Krom (Cr), Bakır (Cu), Kurşun
(Pb), Civa (Hg), Molibden (Mo), Nikel (Ni), Selenyum (Se), Çinko (Zn)’dur. Özellikle
Cd düşük konsantrasyonlarda bile zehir etkisine sahiptir.
Arıtma çamurlarının toprağa uygulanmasında sorun yaratabilecek, ağır metaller
miktar bakımından büyük farklılıklar göstermektedir. Sürekli olarak arıtma çamurları
araziye verilecek olursa, ağır metaller bitki ve toprak kalitesinin değişimi açısından çok
980

büyük sorunlar yaratacaktır. Ağır metallerin toprak bitki sistemindeki taşınımı da


önemlidir (Alloway ve Jackson 1991). Bu değişim toprak özellikleri ve bitki çeşidine
göre değişmektedir (Çizelge 3).
Çizelge 3. Toprak-bitki sisteminde kimi ağır metallerin transfer katsayısı
Ağır metaller Transfer katsayısı
Kadmiyum, Cd 1-10
Çinko, Zn 1-10
Selenyum, Se 0.1-10
Bakır, Cu 0.1-1
Nikel, Ni 0.1-1
Krom, Cr 0.01-0.1
Civa, Hg 0.01-0.1
Kurşun, Pb 0.01-0.1
Arsenik, As 0.01-0.1

ABD, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Arıtma Çamurlarının Değerlendirilmesi


Arıtma tesisinde oluşan çamurlar, çeşitli kademelerde işlem gördükten sonra son
olarak yok edilmesine yönelik çeşitli alternatifler (Düzenli depolama, Araziye
uygulama, Kimyasal sabitleme, Termik yöntemler) bulunmaktadır (Filibeli 1998).
Düzenli depolama işleminde arıtma çamurları belli bir nem düzeyinde olma
koşuluyla halk sağlığına ve güvenliğine zarar vermeyecek şekilde depolanması ve
üzerinin örtülmesidir. Ancak burada arıtma çamurlarının içermiş olabileceği ağır
metaller ve toksik maddeler dolaysıyla yağışlarla birlikte yeraltı suyu kirliliğine neden
olma ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. Arıtma çamurlarının arazide bertarafında
içermiş olduğu organik madde ve mineral tuzlar nedeniyle toprak özelliklerini
iyileştirerek erozyonu engellemede ve bitki için gerekli besin maddelerinin sağlanması
olarak düşünülebilinir. Ancak bu amaçla kullanılacak arıtma çamurlarına bazı ön
işlemler uygulanarak çevresel etki açısından zararsız hale getirilmesi ve ayrıca
değişebilecek yeraltı suyu kalite değerleri sürekli izlenmelidir. Kimyasal sabitleme
işlemi ile atık maddeler bağlayıcı maddeler ile bazı özel işlemlerden geçirildikten ve
zararlı kirleticiler en az düzeye indirildikten sonra depolama alanlarında veya değişik
şekillerde (örtü materyali, katkı maddesi vb.) değerlendirilebilir. Termik yöntemlerde
nemi uzaklaştırılan çamurlar özel fırınlarda yakılmaktadır.
Avrupa’da çeşitli ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletleri’nde ve ülkemizde
arıtma çamurlarını değerlendirme ve bertarafı ile ilgili uygulamalar Çizelge 4, 5 ve 6’da
verilmiştir (Spinosa ve Vesilind 2001).
Arıtma çamuru miktarları Anonim (2007)’e göre Amerika Birleşik
Devletleri’nin tüm eyaletlerinde yaklaşık 7 180 000 ton olarak belirtilmiştir. Oluşan bu
çamurların % 49’ tarımsal amaçlı değerlendirilmekte, % 45’i arazide depo edilmekte, %
6’sı ise diğer şekillerde bertaraf edilmektedir. Laturnus ve ark. (2007)’e göre Avrupa
Birliğine üye 25 ülkede ortalama yıllık 10 400 000 ton atık çamur oluşmaktadır.
Ülkemizde ise DİE tarafından 1992 yılından itibaren yıllık zaman aralıklarıyla sanayi
kuruluşlarının sebep olduğu çevre kirliliğinin belirlenebilmesi için ihtiyaç duyulan veri
alt yapısını oluşturmak amacıyla çalışmalar yürütülmektedir. Türkiye’de 2004 yılı
itibariyle ortaya çıkan arıtma çamuru miktarı ortalama 2 300 000 ton civarındadır (TUİK
2004).
981

Çizelge 4. Bazı Avrupa ülkelerde arıtma çamuru uzaklaştırma yöntemleri (OECD 2004)
Ülkeler Yıl Toplam Tarım Depolama Yakma Diğer*
103 t yıl-1 kuru alanlarında
Avusturya 2001 244 15 18 32 35
Belçika 1998 78 35 33 23 9
Çek Cum. 2002 211 77 18 - 4
Danimarka 1999 156 59 13 21 7
Finlandiya 2000 160 12 6 - 82
Fransa 1998 980 39 12 8 71
Almanya 2001 2429 31 7 23 40
Yunanistan 2000 66 10 90 10 -
Macaristan 2000 102 27 46 - 28
İrlanda 2000 1 - 100 - -
İzlanda 2001 34 40 51 - 9
İtalya 1993 2177 10 57 1 32
Lüksenburg 1999 17 70 19 - 1
Hollanda 2000 346 - 19 54 27
Norveç 2001 112 59 16 - 28
Polonya 2001 397 12 50 2 36
Portekiz 1998 132 - - - -
Slovenya 2002 62 87 13 - -
İspanya 2000 853 53 18 8 21
İsveç 2000 230 21 35 - 44
İsviçre 2000 203 39 2 59 -
İngiltere 2000 937 60 7 22 11
Türkiye 1997 2838 5 21 - 74
Ortalama ,AB 36.4 47.0 10.0 6.6
*. Diğer yöntemler içine deniz deşarj, kompost üretme, çöplüğe boşaltma, vb.

Çizelge 5. ABD’de yıllara göre artıma çamuru uzaklaştırma yöntemleri (Bastian 1997)
1972 1989 1997
Tarım alanlarına 20 33.3 54.8
Yüzeye boşaltma 10.3 19.2
Depolama 40 33.9 -
Yakma 25 16.1 17.3
Okyanus 15 6.3 -
Diğer 8.5

Çizelge 6. Ülkemizde artıma çamuru uzaklaştırma yöntemleri (TUİK 2004)


1994 1996 2004
Tarım alanlarına 8.19 6.10 10.16
Denize boşaltma 12.75 4.66 -
Araziye boşaltma 33.49 40.69 15.05
Belediye çöplüğüne 4.50 21.99 18.71
Yakma 0.26 3.93 4.40
Depolama 15.45 7.02 30.57
Gömme veya dolgu maddesi
olarak kullanma 2.82 1.67 10.19
Diğer 22.54 13.44 0.09
Üretimde kullanılan 10.62

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Arıtma Çamurlarının


Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmelikler
Ülkeler açısından sınırlamalar ve yönetmelikler incelendiğinde; ülkelerin
yönetmelikleri arasında farklılıklar bulunmaktadır. Ancak genel olarak arıtma çamurları
standart değerlerinin USEPA tarafından belirtilen sınırlarda olması benimsenmiştir.
Arıtma çamurlarının toprağa uygulanması ve tarımsal amaçlı kullanımı ile ilgili
Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Ajansı tarafından 1993’de düzenlenen ve
(40 CFR Part 503), Avrupa Birliğine üye ülkeler tarafından kabul edilen ve
982

(86/278/EEC) olarak bilinen yönetmelikler hazırlanmıştır. Bu konuda ülkemizdeki yasal


mevzuat ve önlemler incelendiğinde ise, arıtma çamurlarının tarımda kullanılması, 2872
sayılı Çevre Kanunu’na dayanılarak hazırlanan 14.3.1991 yıl, 20814 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan “Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği”nin 33’üncü maddesinde
arıtma çamurlarının toprağa uygulanmasıyla ilgili kriterler belirtilmiştir. En son olarak
31.05.2005 yıl, 25831 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Toprak Kirliliği Kontrolü
Yönetmeliği”nin 11, 12, 13 ve 14’üncü maddelerinde ham çamur, işlenmiş arıtma
çamuru ve kompostun toprakta kullanılması, sınırlamaları ve yasaklar belirtilmiştir.
Çizelge 7’de Avrupa Birliği, Çizelge 8’de Amerika Birleşik Devletleri ve Çizelge 9’de
Türkiye’de arıtma çamuru uygulamaları ile ilgili ağır metal sınır değerleri verilmiştir.
Çizelge 7. Avrupa Birliği arıtma çamuru ağır metal sınır değerleri (86/278/EEC)
Ağır metaller Toprak 1 Arıtma çamuru 2 Yıllık sınır değeri3
Kadmiyum, Cd 1-3 20-40 0.15
Bakır, Cu 50-140 1000-1750 12
Civa, Hg 1-1.5 16-25 0.1
Nikel, Ni 30-75 300-400 3
Kurşun, Pb 50-300 750-1200 15
Çinko, Zn 150-300 2500-4000 30
1
. Topraktaki sınır konsantrasyonlar, mg kg-1
2
. Tarımsal amaçlı kullanım için arıtma çamuru sınır konsantrasyonları, mg kg-1
3
. Toprakta on yılık ortalama esas alınarak bir yılda toprağa verilmesine izin verilecek ağır metal yükü sınır
değeri, kg-1ha-1yıl-1

Çizelge 8. ABD’de arıtma çamuru ağır metal sınır değerleri (40 CFR Part 503)
Ağır metaller Üst sınır Alt sınır Yıllık sınır değer 1
Arsenik, As 75 41 2.0
Kadmiyum, Cd 85 39 1.9
Krom, Cr 3000 1200 150
Bakır, Cu 4300 1500 75
Kurşun, Pb 840 300 15
Civa, Hg 57 17 0.85
Molibden, Mo 75
Nikel, Ni 420 420 21
Selenyum, Se 100 36 5.0
Çinko, Zn 7500 2800 140
1
Toprakta on yılık ortalama esas alınarak bir yılda toprağa verilmesine izin verilecek ağır metal yükü sınır
değeri, kg-1ha-1yıl-1

Çizelge 9. Ülkemizde toprak ve arıtma çamuru ağır metal sınır değerleri (Anonim 2005)
Ek 1-A** Ek 1-B Ek 1-C**
Ağır metaller Toprak1 Arıtma çamuru2 Yıllık sınır değer3
pH: 5-6 pH>6
Kurşun, Pb 50 300 1200 1500
Kadmiyum, Cd 1 3 40 15
Krom, Cr 100 100 1200 1500
Bakır, Cu* 50 140 1750 1200
Nikel, Ni* 30 75 400 300
Çinko, Zn* 150 300 4000 3000
Civa, Hg 1 1.5 25 10
1
. Topraktaki ağır metal sınır değerleri, mg kg-1
2
Toprakta kullanılabilecek stabilize arıtma çamurunda izin verilecek ağır metal sınır değerleri, mg
kg-1
3
. Toprakta on yılık ortalama esas alınarak bir yılda toprağa verilmesine izin verilecek
ağır metal yükü sınır değeri, g-1da-1yıl-1
** Yem bitkileri yetiştirilen alanlarda çevre ve insan sağlığına zararlı olmadığı bilimsel
çalışmalarla kanıtlandığı durumlarda, bu sınır değerlerin aşılmasına izin verilebilir.
* pH değeri 7’den büyük ise çevre ve insan sağlığına özellikle yeraltı suyuna zararlı olmadığı
durumlarda Bakanlık sınır değerleri %50’ye kadar artırabilir
983

Ağır metal sınır değerleri açısından uygulanan sınırlamalar ülkelerin kendi


iklim, toprak ve çevre şartlarına göre değişmektedir. Bu değişim Amerika’daki
eyaletlerde ve Avrupa birliğine üye ülkelerde kendi ulusal yönetmeliklerinde
belirtilmiştir (National Research Council 2002). Avrupa birliği ülkelerinde arıtma
çamuru uygulama sonucu topraktaki ağır metal konsantrasyonunun belirlenmesi önemle
belirtilmiştir. Ayrıca birliğe üye ülkelerin bazıları (86/278/EEC) yönetmeliğine ek
olarak bazı sınırlamalar da getirmişlerdir. US EPA tarafından ise arıtma çamurunun
uygulandığı toprakların pH ve KDK gibi özelliklerinin göz önünde bulundurulması
gerekliliği belirtilmiştir (Bilgin ve ark.2002).
Bazı Avrupa ülkelerin arıtma çamurunda izin verilen ağır metal
konsantrasyonları Çizelge 10’da verilmiştir.
US EPA tarafından hazırlanan yönetmelikte arıtma çamurlarını A sınıfı
(güvenli) ve B sınıfı (bazı kısıtlamalarla kullanılabilir) olarak ikiye ayrılmıştır (Çizelge
11 ve 12). Bu yönetmelikte A sınıfı çamurların doğrudan araziye uygulanması için
gerekli parametreler belirtilmiştir. Özellikle patojen giderimini sağlayan dezenfeksiyon
yöntemleriyle muamele edilmesi (Kompostlama, ısı ile kurutma, ısıl işlem, termofilik
aerobik stabilizasyon, beta ve gama ışını ile ışınlama, pastörizasyon) gerektiği
belirtilmiştir. Ayrıca bu A sınıfı arıtma çamurlarının ticari olarak satılmadan önce fekal
koliform ve salmonella miktarının aşağıda çizelgede belirtilen miktarı aşmaması gerekir.
Bununla birlikte B sınıfı olarak değerlendirilen ve kullanımı sınırlandırılan arıtma
çamurlarını için de bazı parametreler belirtilmiştir. B sınıfı arıtma çamurunda da fekal
koliform içeriği ve fekal koliform sayısını belirtilen sınıra düşürebilecek stabilizasyon
yöntemlerinin (aerobik stabilizasyon, hava ile kurutma, anaerobik çürütme,
kompostlama, kireç stabilizasyonu) uygulanması gerektiği bildirilmiştir.
Çizelge 10. Kimi ülkelerde arıtma çamurlarında izin verilen ağır metal miktarları
(Harrison ve ark.1999, European Commission (2001c)
Ülkeler Ağır metaller, mg kg-1
Cd Cr Cu Hg Ni Pb Zn
Almanya 5-10 900 800 8 200 900 2000-2500
Fransa 20-40 1000-2000 1000-2000 10-20 200-400 800-1600 3000-6000
Hollanda 1.25 75 300 0.75 30 100 300
İtalya 20 - 1000 10 300 750 2500
Yunanistan 20-40 500 1000-1750 16-25 300-400 750-1200 2500-4000
Danimarka 0.8 100 1000 0.80 30 120 4000
İsveç 2 100 600 2.5 50 100 800
Norveç 2.5 100 1000 3 50 80 800
Belçika 6-10 250-500 375-600 5-10 100 300-500 900-2000
Finlandiya 1.5-3 300 600 2-11 100 100-150 1500
Lüksemburg 20-40 1000-1750 1000-1750 16-25 300-400 750-1200 2500-4000
Portekiz 20 1000 1000 16 300 750 2500
Estonya 15 1200 800 16 400 900 2900
Litvanya 20 2000 1000 16 300 750 2500
Polonya 10 500 800 5 100 500 2500

Çizelge 11 . Arıma çamurlarının patojen organizma içerikleri (US EPA 1993)


Sınıf İçerik Kullanım
A Salmonella sp.<3 MPN/ 4 g km Her türlü arazide uygulanabilir
veya
Fekal koliform (E.coli)<1 000 MPN/g km
Enteric virusler <1/ 4 g km
Helminth ova 1/ 4 g km
B Fekal koliform (E.coli)< 2 000 000 MPN/g km Bazı kısıtlamalarla kullanılabilir.
Örneğin uygulanan alanda 30 gün süre
otlatma yapılmamalıdır.
984

A ve B sınıfı arıtma çamurlarının araziye uygulanmasına getirilen kısıtlamalar


Çizelge 12’de belirtilmiştir. Bu kısıtlamaların nedeni çamurdaki helmint yumurtalarının
sayısının azalması için gerekli sürenin uzun olmasından kaynaklanmaktadır. Arıtma
çamurundaki patojen organizmalar ve bunların topraktaki yaşam süreleri Çizelge 13’de
verilmiştir.
USEPA’nın uygulamasına benzer şekilde Avrupa Birliği ülkeleri tarafından
hazırlanan taslak yönetmeliğinde de arıtma çamurları iki sınıfa ayrılmıştır. Arıtma
çamurları “yüksek standartlı” ve “geleneksel standartlı” olarak belirtilmiştir. Belirtilen
standartlar için istenen dezenfeksiyonun sağlanması için uygulanması gereken
stabilizasyon yöntemleri ayrıca belirtilmiştir.
1. Yüksek standart için (ısı ile kurutma, termofilik aerobik stabilizasyon, termofilik
anaerobik çürütme, pastörizasyon, kireçleme) stabilizasyon yöntemlerinin uygulanması
ve ayrıca 50 g yaş ağırlıkta Salmonella spp. bulunmaması ve E. coli’nin <500 koloni
form birim/gram şartının sağlanması gerekmektedir.
2. Geleneksel standart için (termofilik aerobik stabilizasyon, termofilik anaerobik
çürütme, mezofilik anaerobik çürütme, kireç stabilizasyonu, uzun havalandırmalı
stabilizasyon) yöntemlerinin uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Bu yönetmelikle
belirtilen sınıflardaki arıtma çamurlarının araziye uygulanmasına getirilen sınırlamalar
Çizelge 14’de belirtilmiştir.
Çizelge 12. A ve B sınıfı arıtma çamurlarının toprağa uygulama sınırlandırmaları
(Evans 2001)
A sınıfı B sınıfı
Yenen kısımları toprağa temas Kullanılabilir Çamurun toprağa uygulanması ile hasat arasında 30 gün
etmeyen bitkiler süre olmalıdır
Arıtma çamuruna veya toprağa Kullanılabilir Çamur uygulama ve hasat dönemi arasında 14 ay süre
değen bitkilerin yetiştirildiği olmalıdır
alanlar
Yumru köklü bitkiler Kullanılabilir Çamur toprağa karıştırılmadan önce toprak yüzeyinde 4
ay veya daha fazla kalıyorsa çamurun toprağa
uygulanması ile hasat arasında 20 ay, çamur toprağa
karıştırılmadan önce toprak yüzeyinde 3 ay veya daha az
kalıyorsa çamurun toprağa uygulanması ile hasat arasında
38 ay süre olmalıdır
Halkın fazlaca kullandığı yeşil Kullanılabilir Alanın kullanımı için 12 ay yıl süre beklenmelidir.
alanlar (park, bahçe, futbol
sahası)
Halkın fazlaca kullanmadığı Alanın kullanımı için 30 gün beklenmelidir
alanlar
Hayvan otlama alanları Kullanılabilir 30 gün süre ile otlama yapılmamalıdır.
Halkın kullanmadığı yeşil Kullanılabilir 30 gün beklenmelidir.
alanlar (viyadük vb)

Bu konuda ülkemizdeki yasal mevzuat ve önlemler incelendiğinde, arıtma


çamurlarının tarımda kullanılması ile ilgili olarak stabilize edilmemiş ham çamurların
sebze, meyve, orman ve mera alanlarında ve stabilize edilmiş çamurların toprakla temas
eden sebze ve meyvelerin tarımında kullanılmaması gerektiği bildirilmiştir. Ancak
uygulanacak stabilizasyonlar ve mikrobiyolojik sınırlamalarla ilgili bilgi verilmemiştir.
Stabilize Arıtma Çamurunun Kullanma Sınırlamaları ve Yasakları (Anonim
2005) ile ilgili olarak;
1. Stabilize arıtma çamurunun toprakta kullanılabilmesi için Çizelge 9’da (Ek-1 B)
verilen değerleri aşmaması zorunludur.
985

Çizelge 13. Arıtma çamurlarındaki patojen organizmalar ve bunları topraktaki yaşam


süreleri
Patojenler Toprakta kalım süresi, gün
Coliform <38
Streptococci spp. 35-63
Salmonella spp. 15-280
Shigella spp. <42
Microbacterium spp. >180
Leptospira spp. 15-43
Entamoeba histolytica 6-8
Enterovirus <8
Ascaris spp. yumurtası <7 yıl
Hookworm larvası 42-180
Tania sagiata yumurtası 90-365
Poliovirus <100

Çizelge 14. Yüksek ve Geleneksel Standart sınıfı arıtma çamurlarının toprağa uygulama
sınırlandırmaları (European Union 2000)
Yüksek Standart Geleneksel standart
Meralar Kullanılabilir Toprağa uygulama ile otlama arasında en
az 6 hafta süre geçmemeli
Yem bitkileri Kullanılabilir Çamurun toprağa uygulanması ile hasat
arasında 6 hafta süre olmalıdır
Tarım alanları Kullanılabilir Hemen sürülerek toprak altına getirilmeli
Toprağa değen bitkilerin Kullanılabilir Kullanılamaz veya uygulama ve hasat
yetiştirildiği alanlar arasında 12 ay süre olmalıdır.
Toprağa değen ve çiğ yenen Kullanılabilir Kullanılamaz veya uygulama ve hasat
sebzelerin yetiştirildiği alanlar arasında en az 30 ay süre olmalıdır.
Meyve ağaçları, bağlar, Kullanılabilir Kullanılır ancak uygulamadan sonra 10 ay
ağaçlandırma alanları süre ile halk teması olmamalıdır.
Halkın fazlaca kullandığı yeşil İyi stabilize edilmeli ve Kullanılamaz
alanlar (park, bahçe, futbol koku olmamalı
sahası)
Doğal ormanlar Kullanılamaz Kullanılamaz
Arazi ıslahı Kullanılabilir Kullanılır ancak uygulamadan sonra 10 ay
süre ile halk teması olmamalıdır.

2. Stabilize arıtma çamurunun uygulanacağı toprakta ağır metal içeriğinin Çizelge 9’da
(Ek-1 A) verilen değerleri aşmaması zorunludur.
3. Stabilize arıtma çamuru meyve ağaçları hariç olmak üzere toprağa temas eden ve çiğ
olarak yenilen meyve ve sebze ürünlerinin yetiştirilmesi amacıyla kullanılan
topraklarda kullanılması yasaktır.
4. Stabilize arıtma çamuru, bitkilerin besin gereksinimleri ve yer üstü, yeraltı sularının
kalitesinin bozulmaması dikkate alınacak şekilde, su kaynaklarının korunmasıyla
ilgili yasalarla düzenlenmiş hükümlere uygun kullanılmalıdır.
5. Toprağın pH değeri 5 ten küçükse stabilize arıtma çamuru toprağa uygulanamaz.
6. Stabilize arıtma çamurunun uygulanmasından belli bir süre geçmeden otlatma
yapılması ya da hayvan yemlerinin hasadının yapılması söz konusu ise otlak yada
hayvan yemi ürünlerinde özellikle coğrafi ve iklim durumları dikkate alınarak
belirlenecek olan süre, hiçbir durumda üç haftadan az olmayacaktır.
7. Stabilize arıtma çamurlarının, içme suyu havzalarının mutlak koruma alanlarında ve
diğer yüzey sularına 50 metreden yakın olan alanlara uygulanması yasaktır.
8. Stabilize arıtma çamurlarının, taşkın alanlarında ve taşkın tehlikesi olan alanlarda,
don ve karla kaplı alanlarda toprağa uygulanması yasaktır.
986

9. Yüzey akış tehlikesi olan alanlarda toprak muhafaza tedbirleri alınmadan stabilize
arıtma çamurunun uygulanması yasaktır.
10. Stabil arıtma çamurunun toprakta on yıllık ortalama esas alınarak her yıl
uygulanması halinde toprağa verilebilecek maksimum ağır metal miktarları
belirtilen değerleri aşmaması zorunludur.
11. Eşdeğer nüfus kapasitesi bir milyon kişinin üzerinde olan tesislerde oluşan arıtma
çamurlarının en az % 90 kuru madde değerine kadar kurutulması zorunludur
Sonuç
Sonuç olarak arıtma çamurunun araziye uygulamasında belirtilen sınırlamalara
dikkat edilmeli ve temel olarak aşağıda belirtilen yol izlenmelidir:
1. Artıma çamurunun fiziksel, kimyasal ve biyolojik karakterizasyonu
2. Arıtma çamurlarının araziye uygulanmasını ilişkin evrensel, devlet ve yerel boyutta
düzenlemelerin incelenmesi
3. Arıtma çamurunun özellikleri ve arazide uygulanabilirliğine ilişkin yönetmeliklerin
karşılaştırılması
4. Arıtma çamuru uygulanabilir arazinin belirlenmesi
5. Arıtma çamurunun taşınmasının ekonomik uygunluğunun analizi

TEŞEKKÜR
Bu poster sunum TUBİTAK TOVAG tarafından desteklenen “107 O 834” nolu
proje kapsamında yapılan literatür çalışmaları ile hazırlanmıştır.

KAYNAKLAR
Alloway, B. J. and Jackson, A. P. 1991. The behaviour of heavy metals in sewage
sludge amended soils. The Science of The Total Environment, 100; 151-176.
Elsevier Science Publishers B.V. Amsterdam.
Anonim. 1991. Katı Atıkların KontrolüYönetmeliği. Resmi Gazete, sayı: 20814.
Anonim. 2005. Toprak Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği. Resmi Gazete, sayı: 25831
Anonim 2007. A National Biosolids Regulation, Quality, and Use and Disposal Survey,
Preliminary Report, April 14, 2007. pp. 148
Bilgin, N., Eyüpoğlu, H. ve Üstün, H.2002. Biyokatıların Arazide Kullanımı. Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü Ankara Araştırma Enstitüsü, s.74, Ankara.
Council of the European Communities, Council directive 86/278/EEC of 12 June 1986
on the protection of the environment, and in particular of the soil, when sewage
sludge is used in agriculture, Official Journal L., Vol. 181, pp. 0006–0012.
Drescher-Kaden, U., Brüggemann R., Matthes B. and Matthies, M. 1992. Contents of
organic pollutants in German sewage sludges.-in: Hall, J. E., Sauerbeck, D. R.
& P.L'Hermite, 14-34.
European Commission (2001a) Disposal and recycling routes fro sewage sludge Part 3
Scientific and Technical Report European Commission DG Environment.
European Commission (2001b) Organic contaminants in sewage sludge for agricultural
use. European Commission DG Environment.
987

European Commission (2001c) Disposal and recycling routes for sewage sludge, Part 2
regulatory report, Office for Official Publications of the European
Communities.
European Union. 2000. Working Document on Sludge, 3rd Draft. ENV.E.3/LM.
European Union, Brussels,
Evans, T.D.2001 An update on developments in regulations affecting biosolids in the
European Union. Proceedings WEF/AWWA/CWEA Joint Residuals and
Biosolids Management Conference, Feb 21–24, San Diego, California.
Filibeli, A. 1998. Arıtma Çamurlarının İşlenmesi. D.E.Ü. Mühendislik Fakültesi, İzmir.
Harrison, E.Z., McBride, M.B. and Bouldin, B.R.1999. Land application of sewage
sludges: an appraisal of the US regulations, International Journal of
Environment and Pollution, Vol. 11, No.1 pp. 1-36.
Kacar, B., Katkat, A.V. ve Öztürk, Ş.2002. Bitki Fizyolojisi. Uludağ Üniversitesi
Güçlendirme Vakfı Yayın No: 198, s.563, Bursa.
Kowal, N.E. 1985. Health effects of land application of municipal sludge, Pub. No:
EPA/600/1-85/015, Research Triangle Park.
Laturnus, F., von Arnold, K. and Gron, C. 2007. Organic Contaminants from Sewage
Sludge Applied to Agricultural Soils. Env. Sci. Pollut. Res. 1: 53-60.
National Research Council. 2002. Biosolids Applied to Land: Advancing Standards and
Practices (Prepublication Copy),Washington, D.C: National Academy Press.
OECD. 2004. OECD Environmental Data. Working Group on Environmental
Information and Outlooks, pp.46,
Özbek, E., Tatar, Ş.Y., Hasar, H., Arslan, E.I. ve İpek, U.2004. Kentsel ve Endüstriyel
Atıksu Arıtma Tesisi Arıtma Çamurlarındaki Ağır Metal Düzeylerinin
Değerlendirilmesi, F. Ü. Fen ve Mühendislik Bilimleri Dergisi, 16(1), 31-38.
Sniffer, D. 2007. Human Health And The Environmental Impacts Of Using Sewage
Sludge on Forestry and For Restoration of Derelict Land (UKLQ09), Task 2
Literature review of environmental and ecological impacts, Macaulay Research
Consultancy Services Craigiebuckler ABERDEEN AB15 8QH, UK.
Sommer, L.E. 1977. Chemical Composition of Sewage Sludges and Analysis of their
Potential as Fertilizers. J. Environ. Quality. 6: 225-239.
Spinosa, L. and Vesilind, P.A.2001. Sludge into Biosolid, processing, disposal and
utilization, IWA Publishing, p:393, UK.
TUİK.2004. Türkiye İstatistik Kurumu, Çevre İstatistikleri, Ankara.
US EPA.1989. Technical support document for pathogens reduction in sewage sludge.
NTIS No: PB89-136618, Spiringfield.
US EPA. 1993. The Standards for the Use or Disposal of Sewage Sludge, Title 40 of the
Code of Federal Regulations, Part 503.
988

ANTALYA YÖRESİ SERA TOPRAKLARININ VERİMLİLİK DURUMLARI

Figen ERASLAN1* Ali İNAL2 Aydın GÜNEŞ2


2
Nuray ÇİÇEK Mehmet ALPASLAN2
1
Süleyman Demirel Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Isparta. *eraslan@ziraat.sdu.edu.tr
2
Ankara Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Ankara. inal@agri.ankara.edu.tr
agunes@agri.ankara.edu.tr cicek@agri.ankara.edu.tr alpaslan@agri.ankara.edu.tr

ÖZET
Antalya Serik yöresinde sera topraklarının verimlilik durumunu, beslenme
problemlerini, sera içi ve dışı toprakların kimyasal özelliklerindeki ayrımı belirlemek
amacıyla 50 adet seradan ve bu seraların dışında gübrelemenin yapılmadığı alandan
toprak örnekleri alınmıştır. Toprak örneklerinde toplam N içeriği, bitkiye yarayışlı P, K,
Ca, Mg, Na, Fe, Cu, Mn ve Zn içerikleri belirlenmiştir. Ayrıca toprakların genel
kimyasal özelliklerini ortaya koymak amacıyla pH, EC ve organik madde (OM)
içerikleri de belirlenmiştir. Toprak örneklerine ait analiz sonuçları, sınır değerleri ile
karşılaştırılarak, örnekleme yapılan sera içi ve dışı topraklarının verimlilik durumları
ortaya konulmuştur. Elde edilen sonuçlara göre; araştırma bölgesi sera içi ve dışı
topraklarının OM içerikleri genelde orta ve iyi düzeyde, tuz bakımından sera içi
topraklar hafif ve orta derecede tuzlu iken sera dışı topraklar genelde tuzsuzdur. Bölge
sera içi ve dışı toprakları nötr ve hafif alkalin yapıdadır. Toprakların toplam N, bitkiye
yarayışlı P, değişebilir K ve Mg içeriklerinin genelde fazla ve çok fazla, değişebilir Ca
ve bitkiye yarayışlı Fe, Cu, Mn ve Zn içeriklerinin ise yeterli ve fazla düzeyde olduğu
belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Antalya bölgesi, sera toprakları, toprak verimliliği, besin maddesi.

FERTILITY STATUS OF THE GREENHOUSE SOILS IN ANTALYA


REGION
ABSTRACT
The aim of the study was to determine some fertility properties of greenhouse
soils in the Antalya Serik region. For this aim, 100 soil samples (50 samples inside, 50
samples outsides from a depth of 0-20 cm in greenhouse) were collected to carry out
analyses of pH, electrical conductivity (EC), organic matter, total N, available P,
exchangeable K, Ca, Mg and available Fe, Mn, Zn and Cu. The results of the soil
samples were compared with the sufficiency ranges given for soils. Results obtained
showed that, organic matter contents of soils were moderate or sufficient. The electrical
conductivity levels of inside greenhouse soils showed light and moderate levels salinity
while outside greenhouse soils are generally not saline. pH of soils was neutral and
slight alkaline. Total N, available P, exchangeable K and Mg content levels were
generally high and very high. The available Fe, Cu, Mn and Zn contents of soils ranged
from sufficient to high levels.
Key Words: Antalya region, greenhouse soils, soil fertility, nutritional status.
989

GİRİŞ
Açıkta yapılan yetiştiriciliğe göre gübre, ilaç ve tohumluk gibi girdilerin daha
yoğun olarak kullanıldığı sera yetiştiriciliğinde; bilinçsizce yapılan aşırı gübre tüketimi
ekonomik kayıpların yanı sıra elde edilen ürün kalitesinin bozulmasına ve yetiştirme
ortamının olumsuz etkilenmesine neden olmaktadır. Aynı zamanda aşırı gübrelemenin
meydana getirdiği toprak ve çevre kirliliği ileride ciddi sorunlara yol açabilecektir.
Özellikle örtüaltı yetiştiriciliğinde toprak verimliliğinin korunması önemli bir husus
olup, bu konuda gerekli özen gösterilmediğinde birim alandan alınan ürün miktarı ve
kalitesi azalmakta ve elde edilen gelirin düşmesine neden olmaktadır.
Ülkemizde örtüaltı yetiştiriciliği seralarda ve alçak plastik tüneller altındaki
tarımsal üretimini kapsamaktadır ve toplam örtüaltı alanımız 53 603 ha’a ulaşmıştır. Bu
alanın % 43’ü (23 049 ha) alçak plastik tünel, % 57’si (30 554 ha) ise sera alanlarından
oluşmaktadır. Bu alanın % 47’si Antalya ili sınırları içerisindedir. Mevcut sera
varlığımızın % 96’sında sebze üretimi yapılmaktadır. Toplam örtüaltı sebze üretiminin
% 47’sini domates, %32’sini hıyar, %9’unu biber %7’sini patlıcan ve % 3’ünü kesme
çiçek oluşturmaktadır (DİE, 2003).
Yoğun bir şekilde sebze üretimi yapılan Antalya yöresi seralarında toprakların
verimlilik ve bitkilerin beslenme durumlarını belirlemeye yönelik çalışmaların sayısı
oldukça yetersizdir. Ayrıca seralarda toprakların verimlilik özelliklerinin hızla
değişmesi, daha kısa periyotlarda bu alanlarda çalışma gereksinimini ortaya
koymaktadır.
Ülkemizde bu konuyla ilgili daha önce yapılan bazı çalışmalar aşağıda
özetlenmiştir. Uz vd (1997), Kumluca ve Kale yörelerindeki seralarda yaptıkları
araştırmada; sera topraklarının büyük çoğunluğunun hafif alkali ve alkali reaksiyonlu
(pH= 7.23-8.34), çok yüksek ve aşırı derecede kireçli (% 2.45-41.35), tuzsuz ve hafif
tuzlu (1.40-8.50 mmhos/cm) sınıfına girdiğini, toprakların az humuslu veya humusça
fakir (% 0.96- 5.48), bünyelerinin kumlu tın ve kumlu killi tın olduğu, azotça çok iyi (%
0.055-0.339), fosfor miktarı yeterli (14.51-362.84 ppm), potasyum bakımından düşük
seviyeden yüksek seviyeye kadar değişen düzeyde (0.10-3.92 me/100g) olduğu ayrıca
sera topraklarının Fe (3.82-15.66 ppm), Zn (0.47-7.45 ppm), Mn (3.32- 21.77 ppm) ve
Cu (0.42-24.52 ppm) bakımından yeterli düzeyde olduğunu belirlemişlerdir.
Sönmez vd (1999) tarafından Kumluca ve Kale yörelerinde yapılan araştırmada,
biber yetiştirilen 35 adet serada yapılan çalışmada toprak örneklerinin % 14.3’ünün
tuzsuz, % 74.3’ ünün orta ve hafif tuzlu, % 11.4’ ünün ise fazla tuzlu; organik madde
yönünden toprakların % 31.4’ ünün fakir, % 68.6’ sının az sınıfına girdiği; alınabilir P
ile değişebilir Ca ve Mg’ un tüm toprak örneklerinde iyi durumda olduğu; alınabilir Fe
ve Zn bakımından toprakların sırasıyla % 97.1’ inin ve % 85.7’ sinin iyi, alınabilir Mn
ve Cu kapsamları bakımından ise tüm toprakların yeterli seviyede olduğu tespit
edilmiştir. Alpaslan vd (2001) tarafından yapılan bir çalışmada, Akdeniz bölgesinde 314
adet seradan alınan toprak örneklerinin fazla ve çok fazla kireçli olduğu, organik
maddece orta düzeyde, hafif ve orta tuzlu, nötr reaksiyonlu, toplam N, elverişli P,
değişebilir K, Ca, ve Mg kapsamlarının genelde yeterli ve fazla düzeyde, bitkiye
elverişli Fe, Zn, ve Cu kapsamlarının genelde yeterli, elverişli Mn ve B kapsamlarının
örneklerin büyük kısmında yetersiz olduğu belirlenmiştir.
Yürütülen bu çalışma ile Antalya ili Serik ilçesi pilot bölge olarak seçilmiş, bu
ilçede 50 adet seradan ve bu seraların dışında gübrelemenin yapılmadığı alandan toprak
örnekleri alınarak sera içi ve sera dışı topraklarının yetiştiricilik açısından verimlilik
durumlarının ve potansiyel sorunlarının ortaya konulması amaçlanmıştır.
990

MATERYAL VE METOD
Toprak örnekleri, Antalya ili Serik ilçesinden üretimin yoğun olduğu dönemde,
sebze yetiştirilen 50 adet seradan ve bu seraların dışında gübrelemenin yapılmadığı
alanlardan toplam 100 adet toprak örneği 0-20 cm derinlikten alınmıştır. Alınan toprak
örnekleri bez torbalar içerisinde laboratuvara getirilerek yapılacak analizler için hava
kuru hale getirildikten sonra 2 mm’ lik elekten geçirilmiş ve analizleri yapılmak üzere
cam kavanozlara konulmuştur. Toprak örneklerinde pH Jackson’a göre 1/2.5 toprak/su
karışımında (Jackson, 1967), elektriksel iletkenlik (EC) (Anonim, 1954), organik madde
modifiye Walkey-Black metoduna göre (Black, 1965), toplam N Bremner (1960),
bitkiye yarayışlı P, Olsen ve Sommers (1982), değişebilir K, Na, Ca ve Mg 1 N
Amonyum Asetat (pH=7) ekstraksiyonu ile (Kacar, 1994) ve alınabilir Fe, Zn, Cu ve Mn
analizleri ise DTPA metoduna (Lindsay ve Norwell, 1978) göre yapılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Sera içi ve Dışından Alınan Toprakların pH, EC ve OM Durumları
Antalya ili Serik ilçesinde sera içi ve dışından alınan toprakların pH, EC ve OM
durumları Çizelge 1’ de verilmiştir. Çizelge 1’ den görüldüğü gibi sera içi topraklarının
pH’ ları 7.16-8.05 arasında değişerek ortalama 7.49 olmuş, sera dışı topraklarının pH’
ları ise 7.31-8.14 arasında değişerek ortalama 7.72 değeri ile sera içindeki değerden
daha yüksek olmuştur. Toprakların pH durumları Alpaslan vd (2004)’ ne göre
sınıflandırıldığında sera içi toprakların % 58’ inin nötr, % 42’ sinin hafif alkali; sera dışı
toprakların ise % 20’sinin nötr, % 80’ inin hafif alkali reaksiyona sahip topraklar
sınıfına girdiği görülmektedir. Genel olarak sera içi ve dışı toprakların pH’ ları 7.16-
8.14 arasında yoğunluk göstermekte olup yörede pH açısından ciddi bir sorun
görünmemektedir.
Sera içi topraklarının EC’ leri 0.28-8.46 dS m-1 arasında değişerek ortalama 4.44
-1
dS m iken sera dışı topraklarının EC’ leri 0.007-11.13 arasında değişerek ortalama 2.09
değeri ile sera içindeki değerden daha düşük olmuştur (Çizelge 1). Sera içi toprakların
EC’ lerinin Solh (1987)’ a göre oransal dağılımları, % 10’ u tuzsuz, % 38’ i çok hafif
tuzlu, % 48’ i orta derecede tuzlu, % 4’ ünün ise yüksek tuzlu; sera dışı toprakların ise
% 68’ i tuzsuz % 16’ sı çok hafif tuzlu, % 14’ ü orta derecede tuzlu, % 2’ sinin yüksek
tuzlu şeklindedir. Yöre toprakları genelde orta tuzlu topraklar sınıfına girdiğinden
gelecekte ciddi boyutlarda tuzlanma sorunu ile karşı karşıya kalabilecektir. Sebzelerin
genel olarak tuza hassas bitkiler olduğu düşünülürse, tuzluluktan dolayı meydana
gelecek ürün kayıpları büyük boyutlara ulaşabilecektir.
Sera içi topraklarının OM’ leri % 0.96-4.25 arasında değişerek ortalama % 2.96
iken, sera dışı topraklarının OM’ leri % 0.27-3.90 arasında değişerek ortalama % 2.55
olmuştur (Çizelge 1). Bu sonuçlara göre OM sınır değerler ile karşılaştırıldığında
(Alpaslan vd, 2004), sera içi topraklarının % 2’ sinde çok az, % 8’ inde az, % 40’ ında
orta, % 48’ inde iyi ve % 2’ sinde çok iyi iken sera dışı topraklarının % 12’ sinde çok az,
% 14’ ünde az, % 38’ inde orta ve % 36’ sında iyi durumdadır. Organik madde düzeyleri
sınır değerleri ile karşılaştırıldığında orta ve iyi düzeyde organik madde içeren sınıfa
girmekle birlikte sera yetiştiriciliğinde toprakların organik madde kapsamlarının normal
değerlerden yüksek olması gerektiği düşünülürse yöre sera topraklarının organik madde
kapsamları düşük kalmaktadır.
991

Çizelge 1. Sera içi ve dışından alınan toprakların pH, EC ve OM durumları


SERA İÇİ SERA DIŞI
Örnek No pH EC(dS m-1) OM Örnek No pH EC (dS m-1) OM
(%) (%)
1 7.66 7.95 0.96 1 7.77 1.06 0.27
2 7.6 8.28 1.44 2 7.86 0.99 0.41
3 7.39 6.11 1.78 3 7.7 0.51 0.55
4 7.57 2.98 1.85 4 7.78 0.4 0.62
5 7.45 2.53 1.99 5 7.83 0.41 0.62
6 7.66 1.61 2.13 6 7.66 1.68 0.69
7 7.61 2.42 2.13 7 7.64 1.29 1.13
8 7.72 1.91 2.25 8 7.69 3.14 1.36
9 7.74 3.48 2.26 9 7.92 0.61 1.43
10 7.38 4.45 2.45 10 7.5 2.55 1.56
11 7.39 3.15 2.47 11 7.41 3.93 1.73
12 7.4 4.6 2.47 12 7.31 6.45 1.78
13 7.34 6.63 2.53 13 7.36 5.5 1.79
14 7.35 5.31 2.53 14 7.6 5.57 2.04
15 7.51 4.01 2.53 15 7.42 4.45 2.05
16 7.66 3.72 2.53 16 7.92 0.59 2.06
17 7.33 4.18 2.61 17 7.56 1.04 2.19
18 7.53 2.95 2.61 18 7.73 0.81 2.19
19 7.49 2.66 2.70 19 7.79 0.32 2.38
20 7.38 3.92 2.74 20 7.63 2.19 2.46
21 7.53 2.51 2.76 21 7.73 0.96 2.47
22 7.16 4.01 2.80 22 7.57 3.01 2.61
23 7.27 5.88 2.81 23 7.47 6.85 2.68
24 7.16 3.63 2.81 24 7.4 2.35 2.74
25 7.51 4.5 2.95 25 7.32 4.95 2.74
26 7.16 5.68 3.08 26 8.06 1.47 2.80
27 7.31 7.87 3.12 27 8.14 0.54 2.94
28 7.38 3.75 3.19 28 7.56 7.71 2.94
29 7.6 3.9 3.22 29 7.97 0.67 2.95
30 7.5 5.37 3.29 30 7.95 1.17 2.95
31 8.05 0.28 3.35 31 7.66 0.55 2.98
32 7.55 1.77 3.42 32 7.59 1.34 3.02
33 7.64 3.34 3.49 33 7.98 3.85 3.08
34 7.49 6.15 3.50 34 7.5 1.42 3.11
35 7.37 5.2 3.53 35 7.72 0.7 3.24
36 7.45 3.48 3.56 36 7.44 1.36 3.36
37 7.21 3.85 3.56 37 7.63 0.007 3.36
38 7.36 5.57 3.57 38 7.59 0.82 3.50
39 7.62 4.12 3.57 39 7.54 0.77 3.50
40 7.5 2.01 3.64 40 7.79 0.4 3.50
41 7.57 4.16 3.64 41 8.09 0.86 3.64
42 7.49 6.79 3.70 42 8.11 0.91 3.69
43 7.57 4.37 3.70 43 7.87 1.96 3.69
44 7.56 3.45 3.70 44 7.76 2.05 3.70
45 7.47 8.46 3.70 45 8.12 0.57 3.76
46 7.69 4.47 3.80 46 7.51 11.13 3.77
47 7.5 6.12 3.83 47 7.98 0.45 3.84
48 7.48 6.57 3.84 48 7.86 0.49 3.87
49 7.5 6.38 3.84 49 7.92 0.87 3.87
50 7.49 5.53 4.25 50 7.97 0.93 3.90
Ort. 7.49 4.44 2.96 Ort. 7.72 2.09 2.55
En Düşük 7.16 0.28 0.96 En Düşük 7.31 0.007 0.27
En yük. 8.05 8.46 4.25 En yük. 8.14 11.13 3.90
992

Sera içi ve Dışından Alınan Toprakların N, P ve K İçerikleri


Sera içi ve dışından alınan toprakların N, P, ve K içerikleri Çizelge 2’ de
verilmiştir. Çizelge 2’ den görüldüğü gibi sera içi topraklarının toplam N içerikleri %
0.02-0.53 arasında değişerek ortalama % 0.31 iken sera dışı topraklarının N içerikleri %
0.02-0.57 arasında değişerek ortalama % 0.24 değeri ile sera içindeki değerden daha
düşük olmuştur. Bu sonuçlara göre azot (N) sera içi topraklarının % 2’ sinde çok az, %
2’ sinde az, % 4’ ünde yeterli, % 56’ sında fazla ve % 36’ sında çok fazla olurken, sera
dışı topraklarının % 6’ sında çok az, % 8’ inde az, % 24’ ünde yeterli, % 36’ sında fazla
ve % 26’ sında da çok fazla olmuştur. Bu durum sera topraklarına fazla oranda N’ lu
gübre uygulandığını göstermektedir.
Sera içi ve dışından alınan toprakların elverişli fosfor (P) içerikleri
incelendiğinde ise sera içi topraklarının P içerikleri 30-249 ppm arasında değişerek
ortalama 130 ppm olurken, sera dışı toprakların P içeriklerinin 13-219 ppm arasında
değişerek ortalama 84 ppm olduğu görülmektedir (Çizelge 2). Toprakların P içeriği sınır
değerler ile karşılaştırıldığında (Alpaslan vd 2004), P içeriğinin sera içi toprakların %
14’ ünde fazla, % 86’ sında çok fazla olurken sera dışı toprakların % 10’ unda yeterli, %
44’ ünde fazla ve % 46’ sında çok fazla olduğu belirlenmiştir. Bu sonuçlara göre sera içi
topraklarının elverişli P içeriğinin sera dışı topraklardan daha fazla olduğu ve sera içi
topraklarda aşırı bir fosfor birikiminin olduğu saptanmıştır. Bu durum üreticilerin her yıl
düzenli olarak fosfor ağırlıklı kompoze gübre ve damlama sulama sistemlerinde
tıkanmaları çözmek amacı ile fosforik asit kullanmaları ile ilgilidir.
Sera içi topraklarının elverişli potasyum (K) içerikleri 108-1845 ppm arasında
değişerek ortalama 639 ppm olurken sera dışı topraklarının K içerikleri 67-2990 ppm
arasında değişerek ortalama 532 ppm ile sera içindeki değerden düşük olmuştur (Çizelge
2). Bu sonuçlara gore, potasyum (K) sera içi topraklarının % 2’ sinde az, % 26’ sında
orta, % 66’ sında fazla ve % 6 sında çok fazla olurken, sera dışı topraklarının % 12’
sinde az, % 24’ ünde yeterli, % 60’ ında fazla ve % 4’ ünde ise çok fazla olmuştur.
Sera içi ve Dışından Alınan Toprakların Na, Ca ve Mg İçerikleri
Sera içi ve dışından alınan toprakların Na, Ca, ve Mg içerikleri Çizelge 3’ te
verilmiştir. Çizelge 3’ ten görüldüğü gibi sera içi topraklarının sodyum (Na) içerikleri
41-983 ppm arasında değişerek ortalama 255 ppm iken sera dışı topraklarının Na
içerikleri 25-1495 ppm arasında değişerek ortalama 159 ppm değeri ile sera içindeki
değerden daha düşük olmuştur.
Sera içi topraklarının kalsiyum (Ca) içerikleri 2268-5895 ppm arasında
değişerek ortalama 4109 ppm iken sera dışı topraklarının Ca içerikleri 2324-5853 ppm
arasında değişerek ortalama 3659 ppm değeri ile sera içindeki değerden daha düşük
olmuştur. Bu sonuçlara göre, Ca sera içi topraklarının % 34’ ünde yeterli, % 66’ sında
fazla olurken, sera dışı topraklarının % 48’ inde yeterli, % 52’ sinde fazla olmuştur
(Çizelge 3).
Sera içi topraklarının magnezyum (Mg) içerikleri 538-1573 ppm arasında
değişerek ortalama 1006 ppm iken sera dışı topraklarının Mg içerikleri 196-1555 ppm
arasında değişerek ortalama 774 ppm değeri ile sera içindeki değerden daha düşük
olmuştur. Bu sonuçlara göre, magnezyum (Mg) sera içi topraklarının % 96’ sında fazla,
% 4’ ünde çok fazla olurken, sera dışı topraklarının % 14’ ünde yeterli, % 84’ ünde fazla
ve % 2’ sinde ise çok fazla olmuştur (Çizelge 3).
Yöre sera içi topraklarının Na, Ca, Mg içerikleri sera dışı topraklardan daha
fazla olmuştur. Özellikle Ca ve Mg’ un sera içi topraklarda fazla düzeyde bulunması,
diğer besin elementleri ile antogonistik etkileşimler oluşturarak bitkilerde beslenme
bozukluklarına sebep olabilmektedir.
993

Çizelge 2. Sera içi ve dışından alınan toprakların N, P ve K içerikleri


SERA İÇİ SERA DIŞI
Örnek No N (%) P (ppm) K (ppm) Örnek No N (%) P (ppm) K (ppm)
1 0.33 203 683 1 0.16 98 437
2 0.34 238 824 2 0.11 64 379
3 0.30 249 656 3 0.14 90 282
4 0.19 160 688 4 0.12 25 370
5 0.16 158 610 5 0.13 57 747
6 0.25 155 659 6 0.21 130 601
7 0.11 130 452 7 0.13 141 632
8 0.21 170 828 8 0.20 172 834
9 0.20 137 839 9 0.13 86 455
10 0.41 124 969 10 0.57 99 745
11 0.02 78 652 11 0.51 105 701
12 0.48 72 694 12 0.49 111 770
13 0.44 73 796 13 0.37 63 582
14 0.50 87 790 14 0.47 93 699
15 0.48 100 907 15 0.41 105 416
16 0.48 74 361 16 0.32 53 191
17 0.41 107 657 17 0.39 44 510
18 0.22 84 472 18 0.11 42 277
19 0.24 60 325 19 0.15 54 356
20 0.31 108 572 20 0.25 78 500
21 0.53 101 506 21 0.31 70 319
22 0.37 142 956 22 0.27 130 898
23 0.40 172 1829 23 0.35 155 1876
24 0.43 140 301 24 0.34 69 256
25 0.25 119 354 25 0.48 128 543
26 0.41 101 597 26 0.23 146 2990
27 0.51 89 761 27 0.17 55 678
28 0.30 107 335 28 0.40 119 583
29 0.23 129 268 29 0.04 27 78
30 0.35 97 292 30 0.06 23 74
31 0.07 30 108 31 0.16 38 431
32 0.19 93 486 32 0.21 91 396
33 0.21 72 316 33 0.28 58 839
34 0.28 121 378 34 0.43 144 920
35 0.28 92 398 35 0.29 59 332
36 0.27 167 1554 36 0.29 173 824
37 0.27 168 1845 37 0.13 38 351
38 0.33 135 503 38 0.25 55 393
39 0.20 96 399 39 0.26 57 428
40 0.24 109 340 40 0.19 66 358
41 0.20 82 249 41 0.05 32 83
42 0.29 111 246 42 0.09 18 77
43 0.32 197 595 43 0.30 135 793
44 0.31 232 963 44 0.26 137 824
45 0.33 195 990 45 0.25 89 647
46 0.42 184 797 46 0.40 219 799
47 0.30 245 794 47 0.24 55 331
48 0.32 227 794 48 0.02 53 350
49 0.31 103 265 49 0.05 13 75
50 0.27 101 289 50 0.03 18 67
Ort. 0.31 130 639 Ort. 0.24 84 532
En Düşük 0.02 30 108 En Düşük 0.02 13 67
En Yüksek 0.53 249 1845 En Yüksek 0.57 219 2990
994

Çizelge 3. Sera içi ve dışından alınan toprakların Na, Ca ve Mg içerikleri


SERA İÇİ SERA DIŞI
Örnek No Na Ca Mg Örnek No Na Ca Mg
(ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm)
1 983 3389 1450 1 109 3078 895
2 861 4015 1573 2 189 3805 1046
3 680 4232 1557 3 63 4403 1057
4 147 2830 952 4 51 3325 829
5 157 3307 1230 5 53 3231 802
6 163 2951 1244 6 146 3350 1066
7 155 2786 1144 7 120 3147 1088
8 332 3059 1161 8 421 2746 875
9 463 2268 1067 9 76 3099 933
10 208 4316 717 10 136 3540 509
11 149 4673 591 11 200 4017 609
12 257 5141 718 12 336 5339 811
13 315 5168 815 13 438 4577 622
14 312 4701 705 14 384 4735 806
15 246 4264 720 15 220 4581 733
16 263 4952 767 16 85 3894 496
17 173 4354 809 17 79 3923 638
18 83 4769 944 18 68 4306 547
19 78 4269 844 19 50 3489 543
20 119 3509 1114 20 126 3134 816
21 103 3500 1028 21 69 3181 995
22 132 3184 1197 22 172 2701 959
23 215 3468 1315 23 202 4206 1453
24 130 2409 1149 24 120 2425 960
25 179 3383 1211 25 159 3745 1405
26 188 4761 1091 26 119 2516 795
27 213 4906 1187 27 44 3601 573
28 136 4180 740 28 409 5853 1051
29 156 5483 930 29 78 3205 314
30 205 5564 857 30 116 3112 307
31 41 4046 538 31 39 4036 514
32 76 3922 729 32 52 3932 644
33 108 4788 914 33 100 4238 940
34 154 5290 1101 34 50 3376 574
35 169 4809 949 35 39 4259 600
36 91 4290 884 36 45 3992 629
37 90 4326 853 37 41 3699 599
38 201 5349 1230 38 52 3802 808
39 214 3930 715 39 52 4176 795
40 51 3901 806 40 25 3145 881
41 141 5664 778 41 104 2485 229
42 308 5895 981 42 99 2390 200
43 406 3412 1196 43 306 2918 1276
44 291 3143 1203 44 321 2997 1324
45 584 3998 1386 45 49 4075 1061
46 426 3060 1224 46 1495 3927 1555
47 578 2897 1224 47 46 3332 479
48 640 3382 1427 48 41 3527 507
49 230 4876 687 49 77 2324 196
50 153 4675 627 50 55 3115 354
Ort. 255 4109 1006 Ort. 159 3659 774
En Düşük 41 2268 538 En Düşük 25 2324 196
En Yüksek 983 5895 1573 En Yüksek 1495 5853 1555
995

Sera içi ve Dışından Alınan Toprakların Fe, Zn, Cu ve Mn İçerikleri


Sera içi ve dışından alınan toprakların Fe, Zn, Cu ve Mn içerikleri Çizelge 4’ te
verilmiştir. Çizelge 4’ ten görüldüğü gibi sera içi topraklarının demir (Fe) içerikleri
2.59-7.53 ppm arasında değişerek ortalama 4.54 ppm iken sera dışı topraklarının Fe
içerikleri 2.53-9.89 ppm arasında değişerek ortalama 5.69 ppm değeri ile sera içindeki
değerden daha yüksek olmuştur. Bu sonuçlara göre, demir (Fe) sera içi topraklarının %
54’ ünde orta, % 46’ sında fazla olurken, sera dışı topraklarının % 38’ inde orta, % 62’
sinde fazla olmuştur
Sera içi topraklarının çinko (Zn) içerikleri 1.58-11.50 ppm arasında değişerek
ortalama 5.92 ppm olurken sera dışı topraklarının Zn içerikleri 0.04-12.22 ppm arasında
değişerek ortalama 5.03 ppm değeri ile sera içindeki değerden daha düşük olmuştur
(Çizelge 4). Bu sonuçlara göre, çinko (Zn) sera içi topraklarının % 10’ unda yeterli, %
68’ inde fazla, % 22’ sinde çok fazla olurken, sera dışı topraklarının % 8’ inde çok az, %
6’ sında az, % 10’ unda yeterli, % 62’ sinde fazla, % 14’ ünde çok fazla olmuştur.
Sera içi topraklarının bakır (Cu) içerikleri 1.08-17.04 ppm arasında değişerek
ortalama 3.80 ppm olurken sera dışı topraklarının Cu içerikleri 0.46-13.09 ppm arasında
değişerek ortalama 2.78 ppm değeri ile sera içindeki değerden daha düşük olmuştur
(Çizelge 4). Bu sonuçlar sınır değerler ile karşılaştırıldığında, Cu sera içi ve dışı
topraklarının tamamında yeterli düzeyde olmuştur.
Sera içi topraklarının mangan (Mn) içerikleri 15.40-56.20 ppm arasında
değişerek ortalama 30.50 ppm olurken sera dışı topraklarının Mn içerikleri 9.23-25.52
ppm arasında değişerek ortalama 25.52 ppm değeri ile sera içindeki değerden daha
düşük olmuştur (Çizelge 4). Bu sonuçlar sınır değerler ile karşılaştırıldığında, Mn sera
içi topraklarının % 96’ sında yeterli, % 4’ ünde fazla olurken, sera dışı toprakların % 22’
sinde az, % 72’ sinde yeterli ve % 6’ sında fazla olmuştur.
Bu sonuçlar toplu olarak değerlendirildiğinde, pilot bölge olarak seçilen Serik
ilçesindeki seralardan alınan 50 adet sera içi ve 50 adet sera dışı topraklarında da
genellikle besin maddesi fazlalığı, tuzluluk (EC) yüksekliği gibi sorunlar tespit
edilmiştir. Genel olarak sera içi ve dışı toprakların pH’ ları nötr ve hafif alkali gurupta
yoğunluk göstermekte olup yörede pH açısından ciddi bir sorun görünmemektedir.
Organik madde düzeyleri genelde orta ve iyi olmakla birlikte sera yetiştiriciliğinde
toprakların organik madde kapsamlarının normal değerlerden yüksek olması gerektiği
düşünülürse yöre sera topraklarının organik madde kapsamları düşük kalmaktadır. Azot,
P ve K’ un genellikle sera topraklarında fazlaca bulunduğu ve bunun aşırı gübrelemeyle
ilgili olduğu, Na fazlalığının tuzlulukla birlikte önemli bir sorun haline geldiği, Mg ve
Ca yönünden de fazlalık olduğu görülmektedir. Özellikle Ca ve Mg’ un sera içi
topraklarda fazla düzeyde bulunması, diğer besin elementleri ile antogonistik
etkileşimler oluşturarak bitkilerde beslenme bozukluklarına sebep olabilmektedir. Yöre
topraklarının mikro besin elementi içeriklerinin de genelde yeterli ve fazla gurupta
olduğu görülmektedir. Sonuç olarak; iyonik ve ozmotik etki nedeniyle bitkilerde verim
kaybı ile birlikte bitki sağlığının bozulduğu. bu sorunların genellikle sera topraklarında
daha fazla görülmesi nedeniyle kullanılan gübre çeşitleri ile miktarlarına önemli oranda
dikkat edilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Yoğun gübre kullanımının ve bitkiler
tarafından besin tüketiminin aşırı olduğu örtüaltı yetiştiricilikte toprakların
verimliliğinin ve bitkilerin beslenme durumlarının sürekli kontrol altında tutulması
gereklidir. Bu nedenle, belirli aralıklarla bu alanlardan alınan toprak örneklerinin
verimlilik durumları gözetim altında tutulmalıdır. Öte yandan yetiştirme ortamı olarak
toprak kullanılması durumunda bu sorunların katlanarak artması da kaçınılmazdır. Bu
nedenle özellikle sera sebzeciliğinde topraksız yetiştiricilik tekniklerinin
yaygınlaştırılması da kaçınılmazdır.
996

Çizelge 4. Sera içi ve dışından alınan toprakların Fe, Zn, Cu ve Mn içerikleri


SERA İÇİ SERA DIŞI
Örnek Fe Zn Cu Mn Örnek Fe Zn Cu Mn
No (ppm) (ppm) (ppm) (ppm) No (ppm) (ppm) (ppm) (ppm)
1 3.46 3,74 1.08 39.01 1 3.74 4.08 0.46 22.00
2 3.14 4.28 1.18 38.39 2 4.07 1.98 0.47 16.52
3 3.19 4.91 1.25 24.6 3 8.44 0.62 0.48 16.38
4 4.70 6.53 1.25 33.08 4 6.57 2.46 0.5 13.69
5 6.37 5.29 1.27 25.19 5 9.58 6.00 1.62 16.01
6 5.04 3.91 1.32 35.45 6 4.70 5.37 4.09 28.69
7 5.97 8.06 1.33 26.09 7 5.76 5.43 3.71 17.65
8 4.73 3.41 1.40 34.99 8 5.13 4.58 3.06 29.66
9 4.75 2.86 1.47 30.24 9 6.15 5.77 4.13 23.08
10 5.62 11.47 1.56 32.56 10 5.43 7.69 1.6 27.99
11 4.38 9.02 1.57 25.94 11 4.55 9.29 1.9 36.22
12 3.90 9.30 1.64 27.96 12 4.26 8.81 2.28 30.38
13 2.58 10.54 1.68 27.06 13 2.53 8.86 1.64 24.00
14 3.03 8.82 1.70 30.35 14 2.92 9.48 2.61 29.29
15 3.79 9.74 1.70 31.36 15 3.00 7.79 1.61 30.24
16 3.57 2.45 1.73 30.12 16 4.08 3.02 2.58 15.25
17 4.53 7.54 1.73 26.81 17 7.17 7.27 4.4 31.38
18 6.95 1.59 1.76 20.28 18 6.89 1.02 1.27 18.83
19 6.72 2.47 1.79 26.01 19 8.18 4.78 2.11 21.44
20 4.08 4.32 1.85 35.94 20 5.40 2.85 1.51 28.24
21 4.39 6.30 1.88 34.31 21 7.14 4.77 2.2 24.62
22 4.05 6.17 1.89 48.61 22 4.19 7.55 3.55 50.76
23 4.86 7.27 1.97 45.03 23 3.29 7.10 8.16 35.91
24 6.31 11.13 1.99 42.95 24 5.15 4.60 1.67 37.98
25 4.58 9.36 2.2 33.43 25 4.49 6.32 2.48 43.08
26 3.89 5.54 2.31 25.33 26 4.32 3.70 1.4 14.38
27 3.52 5.57 2.35 42.95 27 4.66 4.65 2.6 16.22
28 5.77 6.58 2.4 21.62 28 3.67 7.82 7.8 36.19
29 4.81 5.21 2.6 25.53 29 3.30 0.22 0.46 12.86
30 3.54 3.19 3.03 31.32 30 3.76 0.14 0.48 11.72
31 5.72 0.40 3.12 17.17 31 5.70 1.51 0.8 26.96
32 6.13 8.26 3.35 41.19 32 4.62 4.48 10.37 42.49
33 4.52 4.07 3.47 15.48 33 4.50 3.93 13.09 50.58
34 4.37 3.48 3.57 34.22 34 9.81 9.85 10.43 34.54
35 4.51 6.89 3.8 20.18 35 6.98 7.18 4.38 16.94
36 3.90 6.68 3.92 51.29 36 6.47 7.17 4.36 53.95
37 7.53 6.99 3.96 56.26 37 9.67 1.91 2.14 49.26
38 5.05 8.63 3.97 46.12 38 7.82 7.92 3.58 36.35
39 4.10 11.14 4.33 19.68 39 6.72 7.47 2.97 34.13
40 6.18 4.79 5.6 28.7 40 7.76 3.31 2.03 31.69
41 3.83 3.41 5.88 23.45 41 4.09 0.21 0.6 10.82
42 3.36 2.47 5.94 24 42 3.78 0.01 0.58 11.14
43 3.98 5.67 6.87 21.54 43 9.63 3.81 1.99 21.7
44 3.97 4.68 7.78 20.57 44 9.89 4.04 1.99 20.6
45 3.35 5.77 8.04 28.15 45 6.71 6.68 1.63 11.92
46 4.53 5.88 8.22 21.36 46 3.60 5.62 1.75 22.39
47 4.17 5.70 10.9 23.76 47 7.85 12.03 1.3 9529
48 4.45 6.43 13.3 22.89 48 8.63 12.22 1.39 11.66
49 3.58 3.16 14.24 26.15 49 3.93 0.05 0.47 12.78
50 3.53 3.19 17.04 32.21 50 3.94 0.13 0.5 9237
Ort. 4.54 5.92 3.80 30.50 Ort. 5.69 5.03 2.78 25.52
En Düş 2.59 1.58 1.08 15.40 En Düş. 2.53 0.04 0.46 9.23
En yük. 7.53 11.50 17.04 56.20 En yük. 9.89 12.22 13.09 53.90
997

KAYNAKLAR
Alpaslan, M., Güneş, A., İnal, A. 2004. Deneme Tekniği. Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Yayın No: 1543, Ders Kitabı: 496.
Alpaslan, M., Güneş, A., İnal, A., Aktaş, M. 2001. Akdeniz bölgesi seralarında
yetiştirilen bitkilerin beslenme durumlarının incelenmesi I. Sera topraklarının
verimlilik durumları. Tarım Bilimleri Dergisi, 7(1), 47-55.
Anonim, 1954. Diagnosis and Improvement of Saline and Alkaline Soils. U.S. Salinity
lab. U.S.D.A. Agric. Handbook Number 60. Washington D.C.
Black, C. A., 1965. Methods of Soil Analysis. Part 2, Amer. Society of Agronomy Inc.,
Publisher Madisson, Wilconsin, U.S.AA. 1372-1376.
Bremner, J.M. 1960. Determination of Nitrogen in Soil by Kjeldahl Method. J. Agr. Sci.
55. 1-23.
Jackson, M.L., 1967. Soil Chemical Analysis. Prentice Hall of India Private Limited,
New Delhi.
Kacar, B., 1994. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri. III. Toprak Analizleri. A.Ü.Z.F.
Eğitim Araşt. Ve Gelişt. Vakfı Yay. No: 3, bizim Büro Basımevi, Ankara.
Lindsay, W.L and Norwell, W.A., 1978. Development of a DTPA Soil Test for Zinc,
Iron, Manganese and Copper. Soil Sci. Amer. Jour.,42(3):421-28.
Olsen, S.R. and Sommers, E.L., 1982.Phosporus Soluble in Sodium Bicarbonate,
Methods of Soil Analysis, Part 2, Chemical and Microbiological Properties.
Edit: A.L. Page, P.H. Miller, D.R. Keeney, 404-430.
Solh, M. 1987. Salinity observations in greenhouses along Lebanon’ s coast. Lebanese
Science Bulltin. Vol. 3, No: 1, Lebanese 5-9.
Sönmez, S., Uz, İ., Kaplan, M., Aksoy, T., 1999. Kumluca ve Kale yörelerindeki
seralarda yetiştirilen biberlerin beslenme durumlarının belirlenmesi. Türk Tarım
ve Ormancılık Dergisi, 23(2):365-373.
Uz, İ., Sönmez, S., Kaplan, M., 1997. Kumluca ve Kale yörelerinde serada yetiştirilen
patlıcan bitkisinin beslenme durumunun belirlenmesi. Yalova Atatürk Bahçe
Kültürleri Araştırma Enstitüsü Dergisi, Bahçe 27 (1-2): 63-72.
998

ANTALYA YÖRESİNDE DOMATES YETİŞTİRİLEN SERA


TOPRAKLARININ BAZI VERİMLİLİK ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ

Filiz ÖKTÜREN ASRİ* Nuri ARI Ahmet E. ARPACIOĞLU


E. Işıl DEMİRTAŞ D. Hilal ASLAN
Batı Akdeniz Tarımsal Araşt. Enst., Antalya. *filizokturen@akdeniz.edu.tr

ÖZET
Bu çalışma, Antalya bölgesinde domates yetiştiriciliği yapılan sera topraklarının
bazı verimlilik özelliklerini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla, Antalya ili ve
çevresinde domates yetiştirilen 150 farklı seradan 0-30 cm derinlikten toprak örnekleri
alınmıştır. Toprak örneklerinde pH, kireç (CaCO3,) elektriksel iletkenlik (EC), bünye,
organik madde, azot (N), fosfor (P), potasyum (K), kalsiyum (Ca) ve magnezyum (Mg)
analizleri yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, incelenen sera topraklarının bünyeleri
kumlu tından killi tına kadar değişmektedir. Toprakların pH’ları genellikle alkali ve
hafif alkali reaksiyonlu olup elektriksel iletkenlik açısından çoğunlukla hafif tuzlu ve
tuzsuzdur. Toprakların büyük çoğunluğunun aşırı derecede kireçli, organik madde
içeriklerinin ise fakir olduğu belirlenmiştir. Total N içeriklerinin çok fakir düzeyden çok
iyi düzeye kadar değişen düzeyde, alınabilir P miktarlarının yeterli, değişebilir K
miktarlarının çok düşük seviyeden çok yüksek seviyeye kadar değişen düzeyde,
değişebilir Mg ve Ca bakımından iyi düzeyde olduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Domates, Antalya bölgesi, toprak verimliliği.

DETERMINATION OF SOME FERTILITY PROPERTIES OF TOMATO


GREENHOUSE SOILS IN THE ANTALYA REGION
ABSTRACT
This experiment was carried out to determine some fertility properties of
greenhouse soils used to grow tomato in the Antalya region. For this aim, 150 soil
samples (from a depth of 0-30 cm) were collected to carry out analyses of pH, CaCO3,
electrical conductivity, texture, organic matter, total N, available P, exchangeable K, Ca
and Mg. Results obtained showed that, soils of the greenhouses studied had a texture
ranging from sandy loam to clay loam. The pH of the soil samples was slightly alkaline
and alkaline. Soil samples had slight to moderate salinity and saltless. Most of the soil
samples were highly calcareous and mostly poor in organic matter content. Total N
content levels ranged from high poor to very high levels while available P contents were
sufficient. The exchangeable K levels ranged from poor to very high levels. The levels
of exchangeable Ca and Mg were sufficient.
Key Words: Tomato, Antalya region, soil fertility.

GİRİŞ
Domates, yetiştiriciliği ülkemiz koşullarında rahatlıkla yapılabilmesi, hem iç
pazarda kullanılması hem de ihracata yönelik olması nedeniyle bitkisel üretimde önemli
ürünlerden biridir. Türkiye, domates üretimi açısından dünyada Çin, ABD ve
Hindistan’dan sonra dördüncü sırada yer almaktadır. Üretilen domatesin önemli bir
kısmı ihraç edilmektedir. 2007 yılı itibariyle Ülkemizde 1.007.837.210 kg taze sebze
999

ihraç edilmiş olup 553.062.853 dolar elde edilmiştir. Yalnız domates ihracatından
316.925.441 dolar gelir sağlanmıştır (Anonim, 2008).
İhracatımızda önemli bir paya sahip olan domates yetiştiriciliğinde üzerinde
durulması gereken konulardan biri de meyve kalitesi ve standartlara uygunluğudur.
Toprak yapısı, iklim, gübreleme ve sulama gibi faktörler meyve kalitesini önemli
düzeyde etkilemektedir. Verim ve kalitenin arttırılabilmesi için toprakların bitkiye
yarayışlı besin elementi sağlama gücünün belirlenmesi ve böylece bitkilerin ihtiyaç
duyduğu besin elementlerinin dengeli bir şekilde ve yeteri miktarda sağlanması gerekir.
Ülkemizde örtüaltı yetiştiriciliği Akdeniz bölgesinde yaygın olarak yapılmaktadır.
İklim özelliklerinin uygunluğu (ışıklanma süresi, su, sıcaklık vb) bu bölgede sera
yetiştiriciliğinin gelişmesine neden olmuştur (Sevgican, 1989).
Arı vd (2002), Antalya Bölgesi’nde örtü altı domates yetiştiriciliği yapılan
seralardan alınan toprak örneklerinin değerlendirildiği çalışmada toprak örneklerinin
bünyelerinin kumlu tın ve tın bünyeli olduğu, toprak reaksiyonunun ise alkali ve hafif
alkali reaksiyona sahip olduğu saptanmıştır. Çalışmada incelenen toprak örneklerinin
tuzsuz, humusça fakir ve az humuslu, alınabilir P ile değişebilir Ca ve Mg değerlerinin
ise yeterli ve yüksek olduğu belirlenmiştir. Alpaslan vd (2001), Akdeniz bölgesi
seralarında yetiştirilen domates, hıyar, biber ve patlıcan bitkilerinin beslenme
durumlarını araştırdıkları çalışmalarında, toprakların organik madde içeriklerinin orta,
kireç içeriklerinin yüksek ve çok yüksek düzeyde, tekstürlerinin kumlu tın ve tınlı kum,
toplam N, yarayışlı P, değişebilir K, Ca ve Mg kapsamlarının genelde yeterli ve fazla
düzeyde olduğun bildirmişlerdir.
Orman ve Kaplan (2004), Kumluca ve Finike yörelerindeki seralarda yetiştirilen
domates bitkilerinin beslenme durumlarını araştırdıkları çalışmalarında, toprak
örneklerinin hafif alkali ve alkali reaksiyonlu, kireç içeriklerinin ise yüksek olduğunu
bulmuşlardır. Çalışmada toprak örneklerinin organik madde içeriklerinin yetersiz, tuz
içeriklerinin hafif, orta ve yüksek düzeyde, total N içeriklerinin Finike yöresinde,
Kumluca yöresinden daha iyi düzeyde olduğu; alınabilir P, değişebilir K, Ca ve Mg
içeriklerinin ise iyi düzeyde olduğunu saptamışlardır.

MATERYAL VE METOD
Araştırma materyalini, Antalya ili merkez, Serik, Demre, Manavgat, Kumluca
ve Elmalı ilçelerinde domates yetiştiriciliği yapılan 150 seradan 0-30 cm derinliğinden
alınan toprak örnekleri oluşturmaktadır.
Toprak örneklerinin pH’ları Jackson’a göre 1/2.5 toprak/su karışımında
(Jackson, 1967), CaCO3 içerikleri scheibler kalsimetresi kullanılarak (Evliya, 1964),
elektriksel iletkenlik saturasyon çamurunda (Anonim, 1988), bünye; Bouyoucos
hidrometre yöntemine göre (Bouyoucos, 1955), organik madde modifiye Walkey-Black
metoduna göre (Black, 1965) belirlenmiştir.
Toplam N modifiye kjeldahl metoduna göre (Black, 1957), alınabilir P, Olsen
metoduna göre (Olsen, 1982), değişebilir K, Ca ve Mg analizleri 1 N Amonyum Asetat
(pH=7) metoduna göre (Kacar, 1972) yapılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Antalya ili ve ilçelerindeki toplam 150 domates serasından 0-30 cm
derinliğinden alınan toprak örneklerine ait fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları sınır
değerlerine göre sınıflandırılarak ilçeler bazında Çizelge 1 ve Çizelge 2’de verilmiştir.
1000

Toprakların pH değerleri Antalya-merkez, Elmalı, Serik, Demre, Kumluca ve


Manavgat ilçesi için sırası ile 6.9-8.3, 7.7-8.4, 7.2-8.0, 7.4-8.1, 7.1-8.5 ve 7.4-8.0
arasında değişmektedir. İncelenen sera toprak örneklerinin pH analiz sonuçları Kellogg
(1952)’un verdiği sınır değerlerine göre sınıflandırıldığında % 50.7’sinin hafif alkali,
% 43.3’ünün alkali ve % 6.0’sının nötr reaksiyona sahip olduğu görülmüştür (Çizelge
1). Sevgican (1989), domates için en uygun toprak pH değerinin 5.5-7.5 arasında
olduğunu bildirmiştir. Domates bitkisinin birçok sebze gibi hafif asit ve nötr toprak
reaksiyonu koşullarında gelişebildiği göz önüne alındığında, incelenen sera topraklarının
reaksiyonlarının domates yetiştiriciliği açısından yüksek olduğu görülmektedir. Bilindiği
üzere toprak pH’ının 7.5’in üzerine çıkması durumunda bazı beslenme sorunları açığa
çıkabilmektedir (Kacar ve Katkat, 2006). Aydeniz, Toprak su genel müdürlüğü
tarafından yapılan analiz sonuçlarına göre, Akdeniz Bölgesi tarım topraklarının
pH’larının %90.5’inin hafif alkali karakterde olduğu belirlenmiştir (Arı, 1993). Kale ve
Kumluca yörelerinde yapılan bir çalışmada biber yetiştiriciliği yapılan 35 sera
toprağından alınan toprak örneklerinin %50’sinin hafif alkali ve %40’ının ise alkali
reaksiyonlu olduğu saptanmıştır (Sönmez ve ark., 1999).
Toprakların kireç içerikleri Antalya-merkez, Elmalı, Serik, Demre, Kumluca ve
Manavgat ilçesi için sırası ile % 0.8-56.0, % 2.3-38.1, % 1.2-40.7, % 24.1-37.2, %
0.8-22.7 ve % 20.6-40.1 arasında değişmektedir. Toprak örneklerinin CaCO3 analiz
sonuçları Evliya (1964)’ya göre sınıflandırıldığında örneklerin % 63.4’ünün aşırı kireçli,
% 12.6’sının çok yüksek, % 10.6’sının yüksek, % 4.7’sinin kireçli ve %
8.7’sinin düşük kireç içeriğine sahip olduğu belirlenmiştir. Akdeniz Bölgesi seralarında
yapılan başka bir çalışmada toprakların kireç kapsamlarının % 0.3-47.7 arasında
değiştiği ve örneklerin % 51’inin aşırı ve çok yüksek kireç içeriğine sahip olduğu
belirlenmiştir (Alpaslan ve ark., 2001).
Toprakların EC değerleri Antalya-merkez, Elmalı, Serik, Demre, Kumluca ve
Manavgat ilçesi için sırası ile 0.19-2.40, 0.097-1.45, 0.32-1.26, 0.36-2.04, 0.31-1.40 ve
0.26-5.02 mmhos/cm arasında değişmektedir. İncelenen sera toprak örneklerinin EC
analiz sonuçları Soil Survey Staff (1951)’a göre sınıflandırıldığında % 97.3’ünün tuzsuz,
% 2.0’sinin hafif tuzlu ve % 0.7’sinin orta tuzlu olduğu görülmüştür. Arı vd (2002),
Antalya Bölgesi’nde örtü altı domates yetiştiriciliği yapılan seralardan alınan toprak
örneklerinin tuzsuz olduğunu belirtmişlerdir.
Bölgeye ait toprak örneklerinin tekstürleri yöre ve sera bazında değişiklik
göstermiştir. Toprak bünyesine ait ortalama değerler incelendiğinde toprak örneklerinin
% 34.7’sinin tın, % 21.3’ünün kumlu tın, % 14.6’sının kumlu killi tın, % 12.7’sinin killi
tın, % 6.7’sinin siltli tın, % 6.7’sinin kil ve % 3.3’ünün tınlı kum bünyeye sahip olduğu
belirlenmiştir. İncelenen sera topraklarının bünyelerinin farklı bir dağılım göstermesinin
en önemli nedenleri arasında seraların değişik yörelerde olması ve üreticilerin seralarına
değişik mevkilerden kum ve toprak taşıması gösterilebilir (Çizelge 1).
Toprakların organik madde içerikleri Antalya-merkez, Elmalı, Serik, Demre,
Kumluca ve Manavgat ilçesi için sırası ile % 0.1-10.7, % 1.4-3.1, % 0.4-2.4, % 0.4-3.9,
% 0.3-3.6 ve % 1.1-4.0 arasında değişmektedir. Toprak örneklerinin organik madde
içerikleri Thun ve ark. (1955)’na göre sınıflandırıldığında örneklerin % 50.7’si humusça
fakir, % 47.3’ü az humuslu ve % 2’si humuslu bulunmuştur. Araştırma sonuçlarından,
Antalya bölgesinde domates yetiştiriciliği yapılan sera topraklarının organik madde
içeriklerinin yetersiz olduğu görülmektedir. Bu durum domates seralarına yeterli organik
gübrelemenin yapılmamasından ve dışarıdan kum çekilmesinden
kaynaklanabilmektedir. Organik maddenin toprağın gerek fiziksel gerekse kimyasal
özellikleri üzerine olumlu etkileri göz önüne alındığında, toprak organik madde içeriğini
arttırmak amacıyla, organik gübreleme oranının arttırılması gerekmektedir.
1001

Çizelge 1. Antalya yöresindeki domates seralarından alınan toprak örneklerinin fiziksel özelliklerinin sınır değerlerine göre sınıflandırılması
Toprak Sınır Değeri Değerlendirme Merkez Elmalı Serik Demre Kumluca Manavgat Toplam
Özelliği Örn % Örn % Örn % Örn % Örn % Örn % Örn %
sayı sayı sayı sayı sayı sayı sayı

pH 6.6-7.3 Nötr 8 10.8 - - 1 6.3 - - - - - - 9 6.0


7.4-7.8 Hafif Alkali 35 47.3 3 27.3 10 62.5 12 63.2 7 43.7 9 64.3 76 50.7
7.9-8.4 Alkali 31 41.9 8 72.7 5 31.2 7 36.8 9 56.3 5 35.7 65 43.3
CaCO3 0-2.5 Düşük 6 8.2 2 18.2 4 25.0 - - 1 6.25 - - 13 8.7
(%) 2.6-5.0 Kireçli 4 5.4 - - 2 12.5 - - 1 6.25 - - 7 4.7
5.1-10.0 Yüksek 7 9.5 2 18.2 1 6.25 - - 6 37.5 - - 16 10.6
1.0.1-20.0 Çok Yüksek 10 13.5 1 9.1 1 6.25 - - 6 37.5 1 7.1 19 12.6
20.0< Aşırı Kireçli 47 63.4 6 54.5 8 50.0 19 100 2 12.5 13 92.9 95 63.4
EC (dS/m) 2.5> Tuzsuz 74 100 11 100 15 93.7 19 100 16 100 11 78.6 146 97.3
2.6-4.5 Hafif Tuzlu - - - - 1 6.3 - - - - 2 14.3 3 2.0
4.6-6.9 OrtaTuzlu - - - - - - - - - - 1 7.1 1 0.7
Bünye Kumlu Tın 14 18.9 - - 4 25.0 8 42.1 4 25.0 2 14.3 32 21.3
Tın 26 35.2 1 9.1 7 43.8 7 36.9 3 18.8 8 57.2 52 34.7
Tınlı Kum - - - - - - 4 21.0 1 6.3 - - 5 3.3
Kumlu Killi Tın 8 10.8 4 36.4 2 12.5 - - 6 37.4 2 14.3 22 14.6
Killi Tın 10 13.5 4 36.4 3 18.7 - - 2 12.5 - - 19 12.7
Siltli Tın 8 10.8 1 9.1 - - - - - - 1 7.1 10 6.7
Kil 8 10.8 1 9.1 - - - - - - 1 7.1 10 6.7
1002

Çizelge 2. Antalya yöresindeki domates seralarından alınan toprak örneklerinin kimyasal özelliklerinin sınır değerlerine göre sınıflandırılması
Toprak Sınır Değeri Değerlendirme Merkez Elmalı Serik Demre Kumluca Manavgat Toplam
Özelliği Örn % Örn % Örn % Örn % Örn % Örn % Örn %
sayı sayı sayı sayı sayı sayı sayı
Organik 0-2 Humusça Fakir 31 41.9 5 45.5 9 56.3 12 63.2 11 68.8 8 57.1 76 50.7
Madde (%) 2-5 Az Humuslu 40 54.0 6 54.5 7 43.7 7 36.8 5 31.2 6 42.9 71 47.3
5-10 Humuslu 3 4.1 - - - - - - - - - - 3 2.0
Toplam N 0.070> Çok Fakir 18 24.3 2 18.2 2 12.5 5 26.3 9 56.2 1 7.1 37 24.7
(%) 0.070-0.090 Fakir 10 13.5 3 27.3 7 43.7 5 26.3 2 12.5 7 50.0 34 22.7
0.091-0.110 Orta 11 14.9 1 9.0 4 25.0 3 15.8 - - 1 7.1 20 13.3
0.111-0.130 İyi 13 17.6 3 27.3 3 18.8 1 5.3 1 6.3 2 14.3 23 15.3
0.130< Çok iyi 22 29.7 2 18.2 - - 5 26.3 4 25.0 3 21.5 36 24.0
Alınabilir P 5> Düşük - - - - - - - - - - - - - -
(ppm) 5-10 Orta - - - - - - - - - - - - - -
10< Yeterli 74 100 11 100 16 100 19 100 16 100 14 100 150 100
Değişebilir K 0.255 Çok Düşük 3 4.0 5 45.5 - - 3 15.8 - - - - 11 7.3
(me/100 g) 0.256-0.385 Düşük 14 18.9 1 9.1 - - 1 5.3 3 18.7 2 14.3 21 14.0
0.386-0.510 Orta 8 10.8 1 9.1 - - 5 26.3 3 18.7 3 21.4 20 13.3
0.511-0.640 İyi 6 8.2 - - 1 6.3 1 5.3 2 12.3 3 21.4 13 8.6
0.641-0.821 Yüksek 9 12.2 3 27.2 6 37.5 7 36.8 2 12.3 5 35.8 32 21.4
0.821< Çok Yüksek 34 45.9 1 9.1 9 56.2 2 10.5 6 38.0 1 7.1 53 35.4
Değişebilir Ca 3.57> Çok Fakir - - - - - - - - - - - - - -
(me/100 g) 3.57-7.15 Fakir - - - - - - - - - - - - - -
7.16-14.30 Orta 26 35.1 5 45.5 7 43.7 9 47.4 9 56.3 7 50 63 42.0
14.30< İyi 48 64.9 6 54.5 9 56.3 10 52.6 7 43.7 7 50 87 58.0
Değişebilir Mg 0.450> Fakir - - - - - - - - - - - - - -
(me/100 g) 0.450-0.950 Orta 2 2.7 - - - - - - - - - - 2 1.3
0.950< İyi 72 97.3 11 100 16 100 19 100 16 100 14 100 148 98.7
1003

Antalya bölgesindeki domates seralarından alınan toprak örneklerinin bitki besin


maddeleri yönünden incelenmesiyle, toplam N kapsamları Antalya-merkez, Elmalı,
Serik, Demre, Kumluca ve Manavgat ilçesi için sırası ile % 0.01-0.54, 0.07-0.16,
0.02-0.105, 0.02-0.195, 0.01-0.18 ve %0.05-0.15 arasında bulunmuştur. Toprak
örneklerinin toplam N analiz sonuçları Loué (1968)’e göre sınıflandırıldığında, %
24.7’sinin çok fakir, % 22.7’sinin fakir, % 13.3’ünün orta, % 15.3’ünün iyi ve %
24’ünün çok iyi düzeyde azot içerdiği saptanmıştır. Genel olarak Antalya bölgesi
seralarında kimyasal formda azotlu gübre kullanımı yaygındır. Ancak yöre topraklarında
saptanan azot noksanlığının gerek azotun toprakta yıkanabilir (NO3) özellik taşıması
gerekse topraklara uygulanan organik gübre düzey ve kalitesinin düşük olmasından
kaynaklanabileceği düşünülmektedir (Çizelge 2).
Alınabilir P miktarlarının Antalya-merkez, Elmalı, Serik, Demre, Kumluca ve
Manavgat ilçesi için sırası ile 7-730, 15-196, 23-185, 28-199, 26-150 ve 25-241 ppm
arasında değiştiği belirlenmiştir. Toprak örneklerinin alınabilir P analiz sonuçları Olsen
ve Sommers (1982)’a göre sınıflandırıldığında örnekleme yapılan domates sera
topraklarının tamamının (% 100) yüksek düzeyde P içerdiği saptanmıştır. Alpaslan ve
ark., (2001) tarafından Akdeniz bölgesindeki sebze seralarında yapılan bir başka
çalışmada ise incelenen toprak örneklerinin % 4’ünün az, % 27’sinin yeterli ve
% 69’unun fazla ve çok fazla düzeyde fosfor içerdiği bulunmuştur. Kaplan ve ark.,
(1995), Kumluca ve Finike yörelerindeki domates seralarında yürüttükleri
çalışmalarında, yöre topraklarının fosfor içeriğinin yüksek düzeyde olduğunu tespit
etmişlerdir. Genelde Antalya bölgesi sera topraklarında yüksek bir fosfor birikiminin
olduğu bildirilmektedir. Bu durumun yetiştiriciler tarafından yapılan bilinçsiz ve aşırı
fosforlu gübrelemenin sonucu olarak ortaya çıktığı söylenebilir.
İncelenen sera topraklarının K içerikleri; Antalya-merkez, Elmalı, Serik, Demre,
Kumluca ve Manavgat ilçesi için sırası ile 0.22-3.09, 0.14-2.56, 0.61-1.99, 0.20-1.27,
0.28-1.47 ve 0.28-0.90 meq/100 gr arasında değişmektedir. İncelenen sera topraklarının
K düzeyleri Pizer (1967)’a göre sınıflandırıldığında çok düşükten çok yükseğe kadar
değiştiği görülmekle birlikte toprakların % 35.4’ünün çok yüksek, % 21.4’ünün yüksek,
% 8.6’sının iyi, % 13.3’ünün orta, % 14’ünün düşük ve % 7.3’ünün çok düşük düzeyde
potasyum içerdiği saptanmıştır.
Değişebilir Ca içerikleri Antalya-merkez, Elmalı, Serik, Demre, Kumluca ve
Manavgat ilçesi için sırası ile 8.20-31.50, 8.82-20.38, 7.16-24.38, 6.89-22.50,
9.36-25.63 ve 10.30-25.0 meq/100 gr arasında değişmektedir. Toprak örneklerinin Ca
içerikleri Loue (1968)’ya göre sınıflandırıldığında % 58.0’inin iyi ve % 42.0’sinin orta
düzeyde olduğu belirlenmiştir. Elmacı (1989), Demre yöresinde yapmış olduğu
çalışmasında incelediği domates sera toprak örneklerinin % 60’ının kalsiyum içeriğinin
fazla olduğunu bildirmiştir. Bu durumda topraklarda kalsiyum beslenmesi açısından
problem olmayacağı, ancak başta makro elementlerden fosforun topraktaki hareketliliği
olmak üzere, bitkilerin K ve Mg elementlerinden yararlanma düzeyini kısıtlayacağı
düşünülmektedir.
İncelenen sera topraklarının Mg içerikleri Antalya-merkez, Elmalı, Serik,
Demre, Kumluca ve Manavgat ilçesi için sırası ile 0.68-12.63, 1.39-8.38, 1.71-6.38,
4.54-13.30, 3.25-18.25 ve 3.38-20.49 meq/100 gr arasında değişmektedir. Toprak
örneklerinin Mg içerikleri Loue (1968)’ya göre sınıflandırıldığında %98.7’sinin iyi ve %
1.3’ünün orta düzeyde olduğu belirlenmiştir. Bu sonuçlara göre Antalya bölgesi domates
sera topraklarının potasyum, kalsiyum ve magnezyum içeriği bakımından büyük ölçüde
yeterli olduğu ve beslenme açısından yetersizlikle ilgili bir sorun görülmediği açıktır.
Ancak, bu elementlerin diğer bitki besin elementleri ile antagonistik etkileşimler
oluşturarak alımlarını kısıtlayacakları da göz ardı edilmemelidir.
1004

Sonuç ve Öneriler
Antalya bölgesindeki domates seralarında, toprakların verimlilik durumlarının
incelendiği bu araştırmada elde edilen sonuçlar şu şekilde özetlenebilir;
İncelenen sera topraklarının büyük çoğunluğu hafif alkali ve alkali reaksiyona
sahiptir. Domates bitkisinin hafif asit ve nötr koşulları tercih ettiği ve yetiştiriciliğinin
daha iyi yapılabildiği göz önüne alındığında üreticilerin kullandıkları besin çözeltilerinin
pH’sını 6.5-7.0 arasında ayarlamaları, bitki besin maddeleri arasındaki antagonistik
etkiden kaynaklanabilecek beslenme sorunlarının azalmasına yol açacaktır. İncelenen
domates bitkisi sera topraklarının kireç içerikleri genel olarak aşırı ve çok yüksek
düzeydedir, elektriksel iletkenlik açısından tuzsuzdur. Toprakların bünyeleri kumlu
tından killi tına kadar değişim göstermektedir. Bu durum seralarda orijinal toprak
yapısından ziyade taşınmış materyalleri yansıtmaktadır. Hafif bünyeli topraklar domates
bitkisinin iyi yetişebileceği sınıflardır.
Domates seralarının organik madde içerikleri %98 oranında az humuslu ve
humusça fakir düzeydedir. Organik maddenin toprakların genel fiziksel özelliklerini
iyileştirici etkisinin yanı sıra dengeli bir bitki besin kaynağı olduğu göz önüne
alındığında organik maddenin topraklardaki miktarını arttırıcı önlemlerin alınması
önerilebilir. Genel olarak seralarda kimyasal formda azotlu gübre kullanılmasına
rağmen, incelenen domates seralarının % 47.4’ünün azot içeriği düşüktür. Bu durum
NO3- şeklinde alım ve yıkanmanın fazla olmasından kaynaklanabilir. Toprakların P, K,
Ca ve Mg içeriği yeterli bulunmuştur. Bu durum üreticiler tarafından yoğun bir şekilde
kullanılan bu elementlerin topraktan yıkanmamasından kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak, ihracatta ve iç tüketimde önemli bir yere sahip olan domates
tarımında kalite ve verimin arttırılabilmesi için domates bitkisi yetiştirilen seralarda
toprakların özellikleri belirlenerek bu özelliklere uygun gübreleme programları
geliştirilerek dengesiz ve bilinçsiz gübreleme uygulamalarından kaçınılması
gerekmektedir. Toprak analizine dayanmayan ve bilinçsiz yapılan gübreleme
uygulamaları çevrenin kirletilmesine ve ekonomik kayıplara neden olacağından,
üreticiler yetiştiriciliğe başlamadan önce mutlaka toprak analizi yaptırmalı ve analiz
sonuçlarına uygun gübreleme programları uygulamalıdırlar.

KAYNAKLAR
Alpaslan, M., Güneş, A., İnal, A ve Aktaş, M. 2001. Akdeniz Bölgesi Seralarında
Yetiştirilen Bitkilerin Beslenme Durumlarının İncelenmesi I. Sera Topraklarının
Verimlilik Durumları. Ankara Üni. Ziraat Fak. Tarım Bilimleri Dergisi 7(1),47-
55.
Anonim, 1988. Yaprak ve Toprak Analiz Metodları II. TC. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı Zeytinlik Araştırma Enstitüsü, Bitki Besleme Bölümü, İzmir.
Anonim, 2008. Türkiye Yaş Meyve Sebze Portalı. www.yms.org.tr
Arı, N. 1993. Antalya Yöresinde Örtü Altında Yetiştirilen Lior ve Nathalie Karanfil
Çeşitlerinin Beslenme Durumlarının Belirlenmesi. Akdeniz Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü Toprak Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.
Arı, N., Ateş, T., Özkan, C.F ve Arpacıoğlu, A.E., 2002. Antalya Bölgesi’nde Domates
Yetiştiriciliği Yapılan Seraların Toprak Verimlilik Durumlarının İncelenmesi.
VI. Sebze Tarımı Sempozyumu 17-20 Eylül 2002. Bursa.
Black, C. A., 1957. Soil-Plant Relationships. John Wiley and Sons, Inc., Newyork.
1005

Black, C. A., 1965. Methods of Soil Analysis. Part 2, Amer. Society of Agronomy Inc.,
Publisher Madisson, Wilconsin, U.S.AA. 1372-1376.
Bouyoucos, G.J., 1955. A Recalibration of the Hydrometer Method for Making
Mechanical Analysis of the Soils, Agroomy Journal 4(9):434.
Elmacı, Ö.L. 1989. Antalya Yöresinde (Kale) Sebze Yetiştirilen Seralardaki Toprakların
ve Bitkilerin Besin Maddesi Durumunun Tesbiti. Ege Üni. Fen Bilimleri
Enst.Yüksek Lisans Tezi.
Evliya, H., 1964. Kültür Bitkilerinin Beslenmesi. Ankara Üni. Ziraat Fak. Yayınları,
Sayı:10.
Jackson, M. L. 1967. Soil Chemical Analysis. Prentice Hall of India Private Limited,
New Delhi.
Kacar, B., 1972. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri. II. Bitki Analizleri. Ank. Üni.
Ziraat Fak. Yayın No:453.
Kacar, B ve Katkat, V., 2006. Bitki Besleme. Nobel Yayın No:849.
Kaplan, M., Köseoğlu, T., Aksoy, T., Pilanalı, N ve Sarı, M., 1995. Batı Akdeniz
Bölgesinde Serada Yetiştirilen Domates Bitkisinin Beslenme Durumunun
Toprak ve Yaprak Analizleri ile Belirlenmesi. Tübitak Projesi. Proje No:
TOAG-987/DPT-3, Antalya, 72 ss.
Kellogg, C.E. 1952. Our Garden Soils. The Macmillan Company, New York.
Loué, A., 1968. Diagnostic Petiolaire de Prospection. Etudes Sur la Nutrition et la
Fertilization Potassiques de la Vigbe Societe Commerciale des Potasses
d’Alsace Services Agroomiques. 31-41.
Olsen, S. R., Sommers, E.L., 1982.Phosporus Soluble in Sodium Bicarbonate, Methods
of Soil Analysis, Part 2, Chemical and Microbiological Properties. Edit: A.L.
Page, P.H. Miller, D.R. Keeney, 404-430.
Orman, Ş ve Kaplan, M., 2004. Kumluca ve Finike Yörelerinde Serada Yetiştirilen
Domates Bitkisinin Beslenme Durumunun Belirlenmesi. Akdeniz Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dergisi, 17(1),19-29.
Pizer, N.H. 1967. Some Advisory Aspect. Soil Potassium and Magnesium. Tech. Bull.
No.14:184.
Sevgican, A. 1989. Örtü Altı Sebzeciliği. Tarımsal Araştırmaları Destekleme ve
Geliştirme Vakfı, Yayın No:19, Yalova.
Soil Survey Staff, 1951. Soil Survey Manual. Agricultural Research Administration,
U.S. Dept. Agriculture, Handbook No:18.
Sönmez, S., Uz, İ., Kaplan, M ve Aksoy, T. 1999. Kumluca ve Kale Yörelerindeki
Seralarda Yetiştirilen Biberlerin Beslenme Durumlarının Belirlenmesi. Turkish
Journal of Agriculture and Forestry 23 Ek Sayı 2, 365-373.
Thun, R., Hermann, R and Knickman, E. 1955. Die Untersuchung Von Boden. Neuman
Verlag, Radelbeul und Berlin, s:48-48.
1006

TUZ GÖLÜ ÖZEL ÇEVRE KORUMA ALANI TOPRAKLARININ


VERİMLİLİK POTANSİYELİNİN BELİRLENMESİ

Hesna ÖZCAN Atilla GÜNTÜRK Oğuz BAŞKAN Yakup KÖŞKER


Toprak, Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araşt. Enst., Ankara. hesnaozcan@yahoo.com

ÖZET
Sağlıklı bitki gelişimi, yüksek bitkisel üretim kapasitesi ve ürün kalitesi; tarım
yapılan bölge ve yerin iklim özellikleri, toprak yapısı, dokusu ve kalitesi,
mikroorganizma populasyonu, bitki besin maddeleri içeriği ile yakından ilgilidir. Tarıma
uygun ideal toprakların belirlenebilmesi için toprak özelliklerinin bilinmesi
gerekmektedir. Bu çalışma ile Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı topraklarının
verimlilik potansiyelleri belirlenmeye çalışılmıştır.
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanından verimlilik potansiyelinin belirlenmesi
amacıyla tarım yapılan alanlardan 312 adet toprak örneği alınmıştır. Bu örneklerden 127
adedi Aksaray, 137 adedi Konya ve 48 adedi ise Ankara ili sınırları içerisine
girmektedir. Toprak örneklerinde suyla doygunluk, pH, EC, kireç, organik madde,
fosfor, potasyum, bor, ESP analizleri yapılmıştır. Söz konusu özelliklerin alansal
dağılımları jeoistatistik analiz kullanılarak yapılmıştır.
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı topraklarında yapılan analizler sonucunda
tarım yapılan alanların % 90’ının killi tın ve tın bünyeli, % 93’inin pH’sının hafif alkali,
EC değerlerine göre % 86’sının tuzsuz, % 67’sinin fazla ve çok fazla kireçli, toprakların
% 77’sinde organik madde kapsamlarının çok az ve az düzeyde olduğu gözlenmiştir.
Ayrıca toprakların % 33’ünde fosfor kapsamı yüksek ve çok yüksek, hemen hemen
tamamında potasyum yüksek, % 69’unda bor kapsamı çok az ve az düzeyde, % 93’ünde
ise ESP değerinin 15’in altında olduğu saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Tuz Gölü, çevre koruma, verimlilik potansiyeli.

DETERMINATION OF THE FERTILITY POTENTIAL OF THE SOILS OF


SALT LAKE SPECIAL ENVIRONMENTAL PROTECTION SITE
ABSTRACT
Healthy plant growth, high plant production capacity and crop quality have
close relationship with the climatic conditions, soil structure, texture and quality,
microorganism population and plant nutrition materials. It is necessary to know the soil
characteristic in order to determine the most suitable soils for agriculture. With this
study, it was aimed to determine the fertility potentials of the soils of Salt Lake Special
Environmental Protection Site.
In order to determine the fertility potentials of the site’s soils, 312 soil samples
were taken from agricultural lands. About 127 of the samples were from Aksaray, 137
from Konya and 48 from Ankara. Saturation, pH, EC, calcareous, organic matter,
phosphorus, potassium, boron and ESP analysis were made through geostatistical
analysis.
As a result of the analysis of the soil samples taken from Salt Lake
Environmental Protection Site, about 90 % of the soils of agricultural lands had clay
loam and loam texture, 93 % had slight alkaline pH, 86 % were non-saline based on EC
1007

values, 67 % were calcareous and highly calcareous and 77 % of the soils were poor as
of organic matter. In addition 33 % of the soils had high and very high phosphorus
content, almost all had high potassium, 69 % had low and very low boron content and
93 % of the soils had ESP below 15.
Key Words: Tuz Lake, environmental protection, fertility potential.

GİRİŞ
Topraktan ayrı düşünülmesi imkansız bir faaliyet alanı olan tarım, insanlık tarihi
kadar eskidir. Hayvansal ve bitkisel üretimi oluşturan tüm kaynaklar topraktan
sağlanmaktadır. Bu nedenle toprak özellikleri bilinmeden yapılan tarımsal faaliyetlerden
büyük faydalar sağlanamamaktadır. Geçmişte insanlar toprağın sonsuz bir kaynak
olduğunu düşünerek, mevcut özelliklerini korumayı ve iyileştirmeyi düşünmeden hep
sömürmüşlerdir. Ancak dünyamız sınırlı doğal kaynaklara sahiptir. Bu sınırlı, ama
önemli doğal kaynaklardan birisi olan toprağı, korumak, daha etkin ve verimli
kullanmak çok önemlidir. Toprağın sürdürülebilir yönetimini sağlayabilmek için toprağı
tüm özellikleri ile tanımak gerekir.
Tarımın başarılı olması veya geleceğe yönelik planların doğru yapılabilmesi için
ilk önce toprağın çok iyi tanınması gerekmektedir. Bu bağlamda Tuz Gölü Özel Çevre
Koruma Alanındaki mevcut toprak özelliklerinin iyi tanınması, tarımın ve gerektirdiği
girdilerin planlanmasında önemli yararlar sağlayacaktır.

MATERYAL VE METOD
Materyal
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanından verimlilik potansiyelinin belirlenmesi
amacıyla 312 adet toprak örneği alınmıştır. Toprak örnekleri, Aksaray, Konya ve
Ankara ili toprak, jeoloji ve topoğrafik haritalardan faydalanılarak, büyük toprak
grupları ve bitki deseni temel alınarak tarım yapılan alanlardan ve meralardan GPS
kullanılarak 0-20 cm derinlikten alınmıştır (Şekil 1).

Şekil 1. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanından verimlilik potansiyelinin belirlenmesi
amacıyla alınan toprak örnekleme noktaları
1008

Metod
Toprak analizleri
Toprağın su ile doyma kapasitesi (%): 2 mm’lik elekten geçmiş hava kurusu toprağa
doygun oluncaya kadar saf su ilave edilerek belirlenmektedir (Tüzüner 1990).
Elektriksel iletkenlik (dSm-1): Doygunluk ekstraksiyonundan elde edilen çözeltilerin
iletkenliğinin, İletkenlik Ölçer Aleti (YSI 34 Model Kondaktivimetre) ile ölçülmesiyle
belirlenmektedir (Richards 1954).
Toprak reaksiyonu (pH): Doygunluk çözeltisinde pH metre (ORİON 720 A Model) ile
belirlenmektedir (Jackson 1962).
Kireç (%): Scheibler metodu ile volümetrik olarak tayin edilmektedir (Hızalan ve Ünal
1966).
Organik madde (%): Modifiye edilmiş Walkley-Black yöntemine göre volümetrik
olarak belirlenmektedir (Jackson 1962).
Bitkiye yarayışlı fosfor (kg/da): Olsen ve ark. (1954) tarafından geliştirilen yöntemde
ekstrat çözeltisine (pH’sı 8.5 olan 0.5 M NaHCO3) geçen fosfor, molibdofosforik mavi
renk yöntemine göre (Jenway 6300 model Spektrofotometre) belirlenmektedir.
Bitkiye yarayışlı potasyum (kg/da): Toprakta bulunan potasyum 1.0 N amonyum
asetat (pH: 7.0) çözeltisi ile açığa çıkarılarak, açığa çıkan potasyum miktarı alev
fotometresi (JENWAY PFP 7 Model Alev Fotometre) ile belirlenmektedir (Pratt 1965).
ESP : Eriyebilir sodyum yüzdesi, değişebilir sodyum miktarının KDK’ya oranlanması
ile hesaplanmıştır (Tüzüner 1990).
Bor (ppm): Doygunluk çözeltisindeki (süzüğündeki) eriyebilir bor miktarı karmin
çözeltisi kullanılarak kolorimetrik (Milton Roy Spectronic 20D Model
Spektrofotometre) olarak belirlenmektedir (Kacar 1994).
Jeoistatistik analiz
Araştırılan toprak özelliklerinin alansal dağılımları jeoistatistik analiz
(Anonymous, 1995) kullanılarak yapılmıştır. Bu amaçla, önce toprak özelliklerinin
tanımlayıcı istatistikleri hesaplanarak normal dağılıma uygunlukları Kolmogorov-
Smirnov testi (Anonymous, 1998) ile kontrol edilmiştir. Toprak özelliklerinin tümünün
normal dağılımdan farklılık göstermeleri nedeniyle bu parametrelere jeoistatistik analiz
öncesi karekök dönüştürmesi uygulanmıştır. Toprak özelliklerinin konumsal yapılarının
belirlenmesi amacıyla her özellik için deneysel yarıvariogramlar oluşturulmuştur. En
küçük kareler yöntemine göre seçilen deneysel yarıvariogramların uygunluğu çapraz
değerlendirme analizi ile kontrol edilmiştir. Daha sonra bu modeller kullanılarak toprak
özelliklerinin araştırma alnındaki dağılımları blok kriging yöntemi ile belirlenmiştir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanından verimlilik potansiyelinin belirlenmesi
için 312 adet toprak örneği alınmıştır. Bu örneklerden 127 adedi Aksaray, 137 adedi
Konya ve 48 adedi ise Ankara ili sınırları içerisine girmektedir. Örnekleme yapılan
alanın ve diğer arazi kullanımları kullanımlarının hektar olarak alanları ve tüm alan
içerisindeki yüzdeleri Şekil 2’de verilmiştir. Örnekleme alanı 432732 ha olup tüm alan
içerisindeki payı yaklaşık % 58’dir (Şekil 2).
1009

16% Tarım Alanı


58% Tuzlu alan
Göller
Tuz Gölü
1%
Kireç Ocakları
Sazlık Bataklık
0% 24% Yerleşim Alanı
1%
0% Çıplak Kayalar
0%
Arazi Örnekleme Tuzlu Göller Tuz Kireç Sazlık Yerleşim Çıplak Toplam
Kullanım Alanı alan Gölü Ocakları Bataklık Alanı Kayalar
Şekli (Tarım
alanı,
Mera)
Alan (ha) 432732 121631 8074 174307 9 79 4147 323 741302
% 58,37 16,41 1,09 23,51 0,00 0,01 0,56 0,04 100

Şekil 2. Arazi kullanımlarının alansal dağılımı

312 adet toprak örneğinde suyla doygunluk, pH, EC, kireç, organik madde,
fosfor, potasyum, bor, ESP analizleri yapılmıştır. Araştırma alanından alınan 312 adet
toprak örneğinin analizlerinden elde edilen değerler, pH dışında, çok yüksek değişim
katsayısı değerleri göstermiştir. Bu durum, söz konusu özelliklerin araştırma alanındaki
dağılımlarının son derece düzensiz ve değişken olmasından kaynaklanmaktadır.
Değişim katsayılarının bu denli yüksek olması, toprak özelliklerinin araştırma alanı
içerisindeki dağılımlarının klasik istatistik metotlarıyla açıklanmasını olanaksız hale
getirmektedir. Bu nedenle söz konusu özelliklerin alansal dağılımları jeoistatistik analiz
kullanılarak yapılmıştır.
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Bünye Durumu

Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının bünye dağılımları Şekil 3’de
verilmiştir. En düşük ve en yüksek değerleri % 30-136 arasında değişen suyla
doygunluk değerlerinin değişim katsayısı % 24.69 olarak belirlenmiştir.
Bünye Durumu (Saturasyon %)
54% 0-30
30-50
50-70
36% 70-110
0% 110+
10%
0%
Kum Tın Killi Tın Kil Ağır Kil
Bünye Toplam
0-30 30-50 50-70 70-110 100+
Alan - 155438 232209 45085 - 432732
% - 36 54 10 - 100

Şekil 3. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının bünye dağılımları

Toprakların suyla doygunluk değerleri göz önüne alınarak yapılan


değerlendirme sonrasında örnekleme alanının % 90’ının tın ve killi tın bünyeye sahip
olduğu, % 10’unun ise ağır bünyeli(kil) olduğu belirlenmiştir. Araştırma alanında
jeoistatistik yöntem kullanılarak oluşturulan bünye dağılımı haritası Şekil 4’de
verilmiştir.
1010

Şekil 4. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının bünye dağılımı haritası
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının pH Durumu
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının pH dağılımları Şekil 5’de
verilmiştir. En düşük ve en yüksek değerleri 7.31- 9,90 arasında değişen pH
değerlerinin değişim katsayısı % 2.94 olarak belirlenmiştir.
Araştırma alanı tarım topraklarının pH değerleri Şekil 5’e göre
değerlendirildiğinde örnekleme alanının % 93’ü hafif alkali, % 7’si ise kuvvetli alkali
olarak belirlenmiştir.
pH Durumu
<4,5
93% 4,5-5,5
5,5-6,5
7% 6,5-7,5
7,5-8,5
0%
0% 8,5+
0% 0%
pH Kuvvetli Asit Orta Dereceli Asit Hafif Dereceli Asit Nötr Hafif Alkali Kuvvetli Alkali Toplam
<4,5 4,5-5,5 5,5-6,5 6,5-7,5 7,5-8,5 8,5+
Alan - - - - 400814 31918 432732
% - - - - 93 7 100

Şekil 5. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının pH dağılımları


Araştırma alanında jeoistatistik yöntem kullanılarak oluşturulan pH dağılım
haritası Şekil 6’da verilmiştir.

Şekil 6. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının pH dağılımı haritası
1011

Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Tuz Durumu


Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının tuz dağılımları Şekil 7’de
verilmiştir. En düşük ve en yüksek değerleri 0,39- 31,476 dS/m arasında değişen EC
değerlerinin değişim katsayısı %176,34 olarak bulunmuştur.
Tuzluluk Durumu
86% 0-2
2-4
4-8
8%
8-16

4%
2%
EC Tuzsuz Hafif Orta Çok Tuzlu Toplam
Sınıf Tuzlu Tuzlu Tuzlu Alan
0-2 2-4 4-8 8-16
Alan 374083 33510 15983 9156 121631 432732
% 86 8 4 2 100

Şekil 7. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının tuzluluk dağılımı
Toprakların EC değerleri göz önüne alınarak tuzluluk dağılımları elde
edilmiştir. Araştırma alanı tarım topraklarının % 86’si tuzsuz, % 8’i hafif tuzlu, % 4’ü
orta tuzlu, % 2’si ise çok tuzlu olarak belirlenmiştir.
Araştırma alanında jeoistatistik yöntem kullanılarak oluşturulan tuz dağılım
haritası Şekil 8’de verilmiştir.

Şekil 8. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının tuzluluk dağılımı haritası
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Kireç Durumu
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının kireç dağılımları Şekil 9’da
verilmiştir. En düşük ve en yüksek değerleri % 0,27-74,55 arasında değişen kireç
kapsamlarının değişim katsayısı % 67,85 olarak bulunmuştur.
Araştırma alanı tarım topraklarının % 25’i çok fazla kireçli, % 42’si fazla
kireçli, % 33’ü orta kireçli olarak belirlenmiştir. Sonuçlardan görülebileceği gibi Tuz
Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının kireç kapsamları orta kireçliden, çok
fazla kireçliye kadar bir dağılım göstermektedir.
1012

Kireç Durumu
42%
0-2
2-5
5-15
15-25
33%
25% 25+
0% 0%
Kireç Az Kireçli Kireçli Orta Kireçli Fazla Kireçli Çok Fazla Kireçli Toplam
Sınıf 0-2 2-5 5-15 15-25 25+
Alan - - 141485 183903 107344 432732
% - - 33 42 25 100

Şekil 9.Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının kireç dağılımları
Araştırma alanında jeoistatistik yöntem kullanılarak oluşturulan kireç dağılım
haritası Şekil 10’da verilmiştir.

Şekil 10. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının kireç dağılımı haritası
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Organik Madde Durumu

Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Organik Madde dağılımları
Şekil 11’de verilmiştir. En düşük ve en yüksek değerleri % 0,59-8,17 arasında değişen
organik madde kapsamlarının değişim katsayısı % 49,14 olarak bulunmuştur.
Organik Madde Durumu
0-1
76%
1-2
2-3
3-4
21% 4+
1% 2%
0%
Organik Madde Çok Az Az Orta İyi Yüksek Toplam
Sınıf 0-1 1-2 2-3 3-4 4+
Alan 2207 329664 92739 6833 1289 432732
% 1 76 21 2 - 100

Şekil 11. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Organik Madde
dağılımları
Araştırma alanı tarım topraklarının % 1’inde çok az, % 76’sında az, % 21’inde
orta, % 2’sinde iyi organik madde tespit edilmiştir. Toprakların % 77’sinde organik
madde çok az ve az düzeylerde bulunmaktadır yani bu topraklar organik maddece fakir
topraklardır.
Araştırma alanında jeoistatistik yöntem kullanılarak oluşturulan organik madde
dağılım haritası Şekil 12’de verilmiştir.
1013

Şekil 12. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Organik Madde dağılımı
haritası
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Yarayışlı Fosfor Durumu
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının yarayışlı fosfor dağılımı
Şekil 13’de verilmiştir. En düşük ve en yüksek değerleri 2,14-56.44 kg da-1 arasında
değişen fosfor kapsamlarının değişim katsayısı % 64,24 olarak bulunmuştur.
Araştırma alanı tarım topraklarının % 1’inde fosfor çok az, % 22’sinde az, %
44’ünde orta, % 25’inde yüksek ve % 8’inde ise çok yüksek olarak belirlenmiştir.
Toprakların % 33’ünde fosfor kapsamı yüksek ve çok yüksek düzeyde bulunmaktadır.

Fosfor Durumu
44%
0-3
3-6
6-9
9-12
22% 25%
1% 8% 12+

Fosfor Çok Az Az Orta Yüksek Çok Yüksek Toplam


Sınıf 0-3 3-6 6-9 9-12 12+
Alan 6191 93744 190269 109284 33244 432732
% 1 22 44 25 8 100

Şekil 13. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının yarayışlı fosfor dağılımı
Araştırma alanında jeoistatistik yöntem kullanılarak oluşturulan yarayışlı fosfor
dağılım haritası Şekil 14’de verilmiştir.

Şekil 14. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının yarayışlı fosfor dağılımı
haritası
1014

Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Yarayışlı Potasyum Durumu
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının yarayışlı potasyum
dağılımları Şekil 15’de verilmiştir. En düşük ve en yüksek değerleri 26- 1213 kg da-1
arasında değişen yarayışlı potasyum kapsamlarının değişim katsayısı % 75,22 olarak
bulunmuştur.
Araştırma alanı tarım topraklarının % 100’ü yüksek potasyum kapsamına sahip
olduğu belirlenmiştir. Yalnızca 1 adet örnekte yeterli potasyum bulunmuştur. Bölge
toprakları yüksek potasyum içeren topraklardır.
Potasyum Durumu
100% 0-10
10-20
20-25
25-30
0%
0% 30+
0% 0%
Potasyum Çok Az Az Orta Yeterli Yüksek Toplam
Sınıf
0-10 10-20 20-25 25-30 30+
Alan - - - - 432732 100
% - - - - 432732 100

Şekil 15. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının yarayışlı potasyum
dağılımları
Araştırma alanında jeoistatistik yöntem kullanılarak oluşturulan yarayışlı
potasyum dağılım haritası Şekil 16’da verilmiştir.

Şekil 16. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının yarayışlı potasyum
dağılım haritası
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının Bor Durumu
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının bor dağılımı Şekil 17’de
verilmiştir. En düşük ve en yüksek değerleri 0,01- 80,25 ppm arasında değişen bor
kapsamlarının değişim katsayısı % 385,29 olarak bulunmuştur.
Araştırma alanı tarım topraklarının % 43’ünde bor kapsamının çok az, %
26’sında az, % 20’sinde yeterli, % 6’sında fazla ve % 5’inde ise çok fazla olduğu tespit
edilmiştir. Toprakların % 69’unda bor kapsamı çok az ve az düzeydedir. Araştırma
alanında jeoistatistik yöntem kullanılarak oluşturulan pH dağılım haritası Şekil 18’de
verilmiştir.
1015

Bor Durum u <0,4


26%
0,5-0,9
1,0-2,4
43%
2,5-4,9
20%
5% 6% >5,0
Bor Çok Az Az Yeterli Fazla Çok Fazla Toplam
Sınıf <0,4 0,5-0,9 1,0-2,4 2,5-4,9 >5,0
Alan 185322 111222 86782 27065 22341 432732
% 43 26 20 6 5 100

Şekil 17. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının bor dağılımı

Şekil 18. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının bor dağılımı haritası
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının ESP Durumu
Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının ESP dağılımları Şekil 19’da
verilmiştir. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Toprakları, en düşük ve en yüksek
değerleri 0,34-79,33 arasında değişen ESP değerlerinin değişim katsayısı % 199,36
olarak bulunmuştur.
ESP Durumu

93% <15

>15
7%

ESP Sınıf <15 >15 Toplam


Alan 400364 32368 432732
% 93 7 100

Şekil 19. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının ESP dağılımları
Araştırma alanı tarım topraklarının % 93’ünün ESP’si 15’in altında, % 7’sinin
ise ESP’si 15’in üzerindedir. Araştırma alanında jeoistatistik yöntem kullanılarak
oluşturulan ESP dağılım haritası Şekil 20’de verilmiştir.
1016

Şekil 20. Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı Topraklarının ESP dağılımı haritası

KAYNAKLAR
+
Anonymous 1995. GS Geostatistics for Agronomic and Biological Sciences. Version
5.0. Plainwell, WI. USA.
Anonymous 1998. SPSS Inc. Version 9.0. 233 S Wacker Drive 11ft flor. Chicago.
Hızalan, E. ve Ünal, H. 1966. Topraklarda Önemli Kimyasal Analizler. A.Ü. Ziraat
Fakültesi Yayınları: 278.
Jackson, M.L. 1962. Soil chemical analysis. Prentice Hall Inc. Eng. Cliffs., U.S.A.
Kacar, B. 1994. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri III. Toprak Analizleri. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınları
No:3, Ankara.
Olsen, S.R., Cole, C.V., Watanabe, F.S. and Dean, N.C. 1954. Estimation of available
phosphorus in soil by extraction with sodium bicarbonate. U.S. Dept. of Agr.
Cir., 939, Washington, D.C.
Pratt, P.F. 1965. Potassium pp: 1022-1030, sodium pp: 1031-1034. Methods of soil
analysis. Part 2. Chemical and microbiological properties. Ed. C.A. Black.
Amer. Soc. of Agron. Inc. Pub. Agron. Series No: 9.
Richards, L.A. 1954. Diagnosis and improvement of saline and alkaline soils. U.S. Dept.
of Agr. Handbook No: 60.
Tüzüner, A. 1990. Toprak ve su analiz laboratuvarları el kitabı. Tarım Orman ve
Köyişleri Bakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Ankara.
1017

EĞİRDİR-BOĞAZOVA TOPRAKLARININ BAZI FİZİKSEL


ÖZELLİKLERİNİN BELİRLENMESİ

Kadir UÇGUN1 Cevdet ŞEKER2


1
Eğirdir Bahçe Kültürleri Araşt. Enst., Isparta. kadirucgun@ebkae.gov.tr
2
Selçuk Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Konya. cseker@selcuk.edu.tr

ÖZET
Bu çalışma 2006 yılında, Eğirdir-Boğazova yöresinden alınan topraklarda
yapılmıştır. Yapılan bu çalışmayla 50 yıldır tarım yapılan ve yapılmayan yöredeki
toprak özelliklerindeki değişim incelenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla ovanın farklı
yerlerinden toplam 46 adet toprak örneği alınarak analize tabi tutulmuştur. Örneklerin
41 tanesi tarım arazilerinden, 5 tanesini de tarım yapılmayan alanlardan alınmıştır.
Yöreden alınan bu topraklarda pH, EC, kireç, organik madde, tekstür, tarla
kapasitesi, solma noktası, agregat stabilitesi, dispersiyon oranı, penatrasyon direnci,
zerre yoğunluğu ve hacim ağırlığı analizleri yapılmıştır. Ayrıca yapılan bu analizlerden
gözeneklilik ve faydalı su miktarları hesaplanarak bulunmuştur.
Tarım yapılan ve yapılmayan araziler arasında pH, organik madde, tarla
kapasitesi, solma noktası, faydalı su, agregat stabilitesi, zerre yoğunluğu, hacim ağırlığı
ve gözeneklilik arasında istatistiksel olarak önemli farklılıklar tespit edilmiştir. Tarım
arazilerinde bu değerler ortalama olarak sırasıyla; 7.57, %3.19, %23.94, %15.39, %8.55,
%55.30, 2.61 g cm-3, 1.49 g cm-3, %42.86 olarak elde edilirken, tarım yapılmayan
arazilerde 8.12, %4.34, %35.09, %21.76, %13.33, %73.26, 2.57 g cm-3, 1.35 g cm-3,
%47.32 bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Eğirdir, Boğazova , toprak, fiziksel özellikler.

DETERMINATION OF SOME PHYSICAL PROPERTIES OF EĞİRDİR-


BOĞAZOVA SOILS
ABSTRACT
In 2006, this study was carried out on the soil samples of Eğirdir-Boğazova
region. The main objective of the research was to determine the variation in the soil
properties on cultivated and uncultivated fields for the last 50 years. 46 soils samples
were obtained from different locations of the region ; 41 of them from cultivated and 5
from of them from uncultivated fields.
Those soil samples were analyzed to find out of pH, EC, lime, organic matter,
texture, field capacity, wilting point, aggregate stability, dispersion ratio, penatration
resistance, specific gravity and bulk density values. From these results, porosity and
available water content were calculated.
It has been significantly recorded considerable differences between cultivated
and uncultivated areas among pH, organic matter, field capacity, wilting point, available
water, aggregate stability, specific gravity, bulk density and porosity. The results were
respectively; 7.57, 3.19%, 23.94%, 15.39%, 8.55%, 55.30%, 2.61 g cm-3, 1.49 g cm-3,
42.86% for cultivated fields and 8.12, 4.34%, 35.09%, 21.76%, 13.33%, 73.26%, 2.57
g cm-3, 1.35 g cm-3, 47.32% for uncultivated fields.
1018

Allereteria of aggregate stability, dispersion ratio, bulk densty and porosity were
compared to each other in regression analyses. It was obtained between high R2 values
(0.4304-0.7162) relations between aggregate stability and sand/ clay/ field capacity/
wilting point/ available water/ dispersion ratio/ bulk density/ porosity; and similarly
between dispersion ratio and clay; bulk density and organic matter/ field capacity/
wilting point/ porosity; between porosity and organic matter/ field capacity/ wilting
point.
Key Words: Eğirdir, Boğazova, soil, physical properties,

GİRİŞ
Toprakların uzun yıllar verimli ve üretken bir şekilde kullanımını amaçlayan
sürdürülebilir tarım yaklaşımları önemini giderek artırmaktadır. Sürdürülebilir tarımda
toprağın sürdürülebilir kullanımı onun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini
geliştirmek ve korumakla mümkündür. Özellikle artan mekanizasyon ve yoğun tarımsal
faaliyetler toprakların fiziksel ve mekanik özelliklerinde bozulmalara neden olmaktadır.
Ayrıca organik gübre kullanımının yetersizliği ve yoğunlaşan kimyasal gübreler de bu
bozulmayı hızlandırmaktadır. Özelikle monokültür tarımda fiziki ve mekaniksel
bozulmalar çok daha fazla olmaktadır.
Türkiye’de bahçe bitkileri yetiştiriciliği monokültürün yaygın olarak yapıldığı
tarımsal faaliyetlerdendir. Ülkemizde bahçe bitkileri yetiştiriciliğinde elma tarımı
önemli bir yere sahip olup, toplam 121667 hektarlık alanda elma tarımı yapılmaktadır.
Türkiye 2 milyon ton yıllık elma üretimi ile dünyada yedincidir. (Anonim 2007a).
Isparta’da ise 17710 hektarlık alanda toplam 497081 ton elma üretimi yapılmaktadır.
Isparta ilinin yaklaşık üretim alanının beşte biri, üretim miktarının da üçte biri Eğirdir
ilçesinde gerçekleşmektedir (Anonim 2007b).
Israelsen ve Hansen (1962), toprakların tekstür sınıflarına göre bazı fiziksel
özelliklerinden hacim ağırlığı değerini kumlu topraklarda 1.65 (1.55-1.80), kumlu tın
topraklarda 1.50 (1.40-1.60), tınlı topraklarda 1.4 (1.35-1.50), killi tın topraklarda 1.35
(1.30-1.40), siltli kil topraklarda 1.30 (1.30-1.40), killi topraklarda 1.25 (1.20-1.30) g
cm-3 olarak belirtmişlerdir.
Akalan (1965), artan dozdaki çiftlik gübresinin toprağın bazı özelliklerini nasıl
değiştirdiği incelemiştir. Çiftlik gübresi ilavesi (%24) toprağın hacim ağırlığını 1.57 g
cm-3 den 1.05 g cm-3’e düşmüştür. Özgül ağırlık 2.72 g cm-3’den 2.24 g cm-3’e düşerken,
gözeneklilik değeri %42.04’ten %53.01’e yükselmiştir. Tarla kapasitesi değeri ise
%20.83 iken %35.73’e yükselmiştir
Topraklar pH yönünden <4.5 kuvvetli asit, 4.5- 5.5 orta asit, 5.5-6.5 hafif asit,
6.5-7.5 nötr, 7.5-8.5 hafif alkalin ve >8.5 kuvvetli alkalin olarak; organik madde
yönünden % olarak 0-1 çok az, 1-2 az, 2-3 orta, 3-4 iyi, >4 yüksek şeklinde; kireç
yönünden % olarak 0-1 az kireçli, 1-5 kireçli, 5-15 orta kireçli, 15-25 fazla kireçli, >25
çok fazla kireçli şeklinde; tuzluluk yönünden %0-0.15 tuzsuz, %0.15-0.35 hafif tuzlu,
%0.35-0.65 orta tuzlu, >%0.65 çok tuzlu şeklinde sınıflandırılmıştır (Ülgen ve Yurtsever
1974).
Yeşil gübrelemenin toprağın bazı özelliklerine etkisini belirlemek için yaptıkları
bir çalışmada, yeşil gübreleme yapılmadan önce ve yeşil gübrelemeden bir, iki, üç yıl
sonra toprak özellikleri incelenmiştir. Hacim ağırlığı değeri başlangıçta 1.34 g cm-3 iken
üçüncü yıl sonunda 1.20 g cm-3’e düşmüş, gözeneklilik %46.93’dan %57.27’ye, suya
dayanıklı agregatlar %6.57’den %25.53’e, organik madde %0.95’den %1.23’e
yükselmiştir (Anonymous 1983).
1019

Doğal şartlar altındaki bir toprağın strüktürü bazı etmenlerin etkisiyle zaman
içinde gelişmektedir. Büyüyen bitki köklerinin oluşturduğu basınç, toprakta yaşayan
çeşitli canlıların toprağı kazma işlemleri ve koloidal tanelerin şişmeleri gibi olaylar
toprak strüktürünün gelişmesine kısmen etki etmektedirler. Kültivasyon işlemleri ve
organik madde, kireç, gübreler ve sentetik toprak düzenleyicilerin toprağa ilavesi gibi
insanlar tarafından oluşturulan yapay şartların da işlenen topraklarda strüktürün gelişimi
üzerine çeşitli etkileri olduğu bilinmektedir (Özkan 1985).
Tuzlulaşma ve kireçleşme olayına daha çok kurak ve yarı kurak iklim
bölgelerinde rastlanır. Humid bölgelerde toprakta bulunan tuzlar fazla yağışlarla
yıkanarak yer altı sularına iletilir ve sonrada akarsularla denizlere taşınır (Ergene 1987).
Toprakların zerre yoğunluğu bileşiminde yer alan minerallerin tipi ve miktarına
ve organik madde miktarına bağlı olarak değişir. Mineral topraklarda zerre yoğunluğu
değerleri 2.2-3.6 arasında değişebilir, ancak toprakların çoğunda 2.4-2.8 arasında
değişmektedir. Organik topraklarda bu değer daha düşüktür (Demiralay 1993).
Orta bünyeli bir toprağın toplam gözenekliliği %50 civarındadır. Kumlu
topraklar ortalamadan genellikle daha az, killi ve organik topraklar ise ortalamadan
genellikle daha fazla toplam gözenekliliğe sahiptirler. Bununla beraber çoğu zaman
toplam gözeneklilikteki farklılıklar toprakların strüktürel farklılıklarının açıklanmasında
yeterli olmamaktadır (Demiralay 1993).
Gübreler ürün verimini arttırmak için veya devam ettirmek için uygulanırlar.
Düzenli olarak uygulandıkları zaman uygulanmayan topraklara göre daha yüksek
miktarda organik madde ve biyolojik aktivite elde edilir. Bütün bunların sonucu olarak
uzun dönemde gübre uygulanması suya dayanıklı agregatları, gözenekliliği,
infiltrasyonu ve hidrolik iletkenliği arttırır, hacim ağırlığını düşürür. Gübre uygulanması
aynı zamanda toprak agregasyonu üzerine fizikokimyasal etkilere sahiptir (Haynes ve
Naidu 1998).
Toprak işleme ile topraklardaki agregatlaşma ve bu agregatların stabilitesi
arasındaki ilişki genellikle olumsuz olmaktadır. Bunun nedeni olarak ise yoğun bir
şekilde gerçekleştirilen toprak işlemenin toprak organik maddesinin oldukça hızlı bir
şekilde kaybına neden olması olarak gösterilmektedir (Chenu ve ark. 1999).
Şeker (1999a), toprak su içerikleri ile penetrasyon dirençleri arasında önemli
ilişkiler olduğu belirlemiştir (R2=0.77 ile 0.99). Bu ilişkiyi ifade etmede Y=a+bX3
regresyon denkleminin uygun olacağı, yapılan regresyon analizlerinden ortaya çıkmıştır.
Şeker (1999b), dört farklı toprağın penetrasyon direnci ile ölçülen bazı
özellikleri arasındaki ilişkileri ortaya koyarak, penetrasyon direncinin tahminini
sağlayan regresyon denklemlerini geliştirmeye çalışmıştır. Çalışma sonuçlarına göre
penetrasyon direnci ile kütle yoğunluğu ve 0.2 µm’den küçük gözenek yüzdesi arasında
önemli pozitif ilişkiler tespit edilmiştir. Penetrasyon direnci ile toplam gözeneklilik, 50
µm’den büyük ve 50-8.6 µm arası gözenek yüzdesi ile ise önemli negatif ilişkiler olduğu
belirtmiştir.
Toprak asitliği toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri ile bitki
gelişimini doğrudan ve dolaylı olarak ekiler. Toprak asitliği, toprakların dissosiye
olabilir hidrojen ile alüminyum iyonları içeriğine dayanır. Toprakta hidrojen iyonunun
miktarını arttıran olaylardan biride katyon alımı sırasında kökler tarafından hidrojen
iyonu salınımıdır (Özbek ve ark. 1999).
Kumlu tın tekstüre sahip toprağın yüzeyinden lastik tekerlekli bir traktörün
geçişinin, toprak profilindeki gözenekliliğe ve sıkışmaya etkisinin belirlendiği bir
çalışmada; Toprak yüzeyinden bir, iki ve dört defa traktör geçişleri yapılmıştır. Traktör
1020

geçişi, kontrol parseli ile kıyaslandığında, toprağın kütlesel yoğunluğunu ve penetrasyon


direncini artırırken, toplam gözenekliliği, boşluk oranını, havalanma ve drenaj
gözenekleri yüzdesini azaltmıştır (Şeker ve Işıldar 2000).
Yapılan bu çalışma ile yöredeki elma bahçesi topraklarının mevcut durumları
tarım yapılmayan alanlardan alınan topraklarla karşılaştırılarak tespit edilmiştir. Yapılan
regresyon analizleri ile değişim faktörleri belirlenerek fiziksel bozulmalar
değerlendirilmiş ve toprakların uzun yıllar sürdürülebilir kullanımına yönelik öneriler
getirilmeye çalışılmıştır.
MATERYAL VE METOD
Materyal
Araştırma alanını Eğirdir ve Kovada gölleri arasında uzanan 2-2.2 km
genişliğinde ve yaklaşık 20 km uzunluğundaki vadi (Boğazova) oluşturmaktadır.
Eğirdir-Boğazova bölgesindeki 6 köy ve merkezden olmak üzere toplam 46 adet toprak
örneği alınmıştır ve bunların bir kısmını hiç tarım yapılmayan topraklar oluşturmuştur.
Tarım yapılmayan alanlardan alınan 42, 43 ve 44 nolu topraklarda hakim bitki örtüsü
çayır olduğu halde 45 ve 46 nolu topraklarda hakim bitki örtüsünün saz olduğu
görülmüştür.

Şekil 1. Toprak örneklerinin alındığı yerler


Metot
Araştırma alanından Kacar’ın (1994) belirttiği şekilde toprak örnekleri 0-20 cm
toprak derinliğinden alınarak laboratuara getirilmiş ve kurutma işlemi yapıldıktan sonra
2 mm delik çapına sahip elekten elenerek analiz yapılmaya hazır hale getirilmiştir.
Yalnız penatrasyon dirençleri arazide ölçülmüş ve hacim ağırlıkları bozulmamış toprak
örneklerinde yapılmıştır.
Alınan bu topraklarda Rutubet içerikleri (Demiralay 1993), Tekstür (Demiralay
1993), Reaksiyon (pH) (U.S. Salinity Lab. Staff 1954) Elektriki iletkenlik (U.S. Salinity
Lab. Staff 1954), Organik madde (Bayraklı 1987), Kireç (Hızalan ve Ünal 1966),
Agregat stabiltesi (Kemper 1965), Zerre yoğunluğu (Demiralay 1993), Penatrasyon
direnci (Glancey ve ark. 1988), Tarla kapasitesi (Demiralay 1993), Devamlı solma
noktası (Demiralay 1993), Faydalı su kapasitesi (Demiralay 1993), Dispersiyon
(Ngatunga ve ark. 1984), Hacim ağırlığı (Demiralay 1993), Toplam gözeneklilik
(Demiralay 1993)’e göre yapılmıştır.
JMP paket programları kullanılarak gerekli analizler yapılmıştır.
1021

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


pH
Tarım yapılan ve yapılmayan topraklar pH bakımından karşılaştırıldığında,
tarım yapılan topraklarda ortalama pH değeri 7.57 iken, tarım yapılmayan topraklarda
ise ortalama pH 8.12 olarak ölçülmüştür. Değerler arasındaki farklılık istatistiksel olarak
%1 düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 1). Tarıma açılan arazilerin pH değeri,
tarım yapılmayanlara göre yaklaşık %7 oranında azalmıştır. Bu durumun tarıma açılan
alanlarda yapılan sulama ve gübreleme faaliyetlerinin etkisi ile ortaya çıktığı
düşünülmektedir. Bu bilgiler Özbek ve ark. (1999) ile uyumludur.
Elektriki iletkenlik (EC)
Tarım yapılan ve yapılmayan topraklar EC yönünden istatistiksel olarak
herhangi bir farklılık göstermemiştir (Çizelge 1). Tarım arazilerinin ortalama EC değeri
151.38 µmhos cm-1 bulunurken, tarım yapılmayan arazilerde bu değer 144.53 µmhos
cm-1 olmuştur. Bütün topraklar Ülgen ve Yurtsever’e (1974) göre “tuzsuz” topraklar
sınıfına girmektedir. Ergene (1987)’ye göre tuzlulaşma olayına daha çok kurak ve yarı
kurak iklim bölgelerinde rastlanır. Analize alınan bölgenin toplam yağış miktarının
763.7 mm olması, yöredeki yağış miktarının fazla olduğunu göstermektedir.
Kireç
Tarım yapılan toprakların ortalama kireç içeriği %6.07 bulunurken tarımda
kullanılmayan toprakların kireç içeriği %6.86 çıkmıştır. Deneme topraklarını oluşturan
işlenmiş ve işlenmemiş topraklar arasında kireç içeriği yönünden herhangi bir farklılık
bulunmamaktadır (Çizelge 1). Analize alınan toprakların Ülgen ve Yurtsever’e (1974)
göre %58.70’i kireçli (1-5), %39.13’ü orta kireçli (5-15), %2.17’si fazla kireçli olduğu
tespit edilmiştir.
Ergene (1987)’ye göre kireçleşme yağışı sınırlı olan kurak ve yarı kurak
bölgelerde ot veya çalı bitki örtüsü altında cereyan eder.
Organik madde
Tarım yapılan ve yapılmayan topraklar karşılaştırıldığında ise tarım yapılan
topraklarda ortalama organik madde değeri %3.19 olurken, bu değer tarım yapılmayan
topraklarda ise %4.34 olarak belirlenmiş ve bu değerler arasındaki fark %1 düzeyinde
önemli olmuştur (Çizelge 1). Tarım arazisi olarak kullanılan toprakların tarım
yapılmayan topraklara göre organik maddesinde %27.65 oranında bir azalma tespit
edilmiştir. Organik madde içeriğindeki bu azalmanın monokültür olarak sürekli elma
yetiştirilmesi ve toprak işlemenin fazla miktarda yapılmasına bağlı olduğu
düşünülmektedir. Bu bulgular Chenu ve ark. (1999), Franzluebblers (2001) ile
uyumludur.
Tekstür
Tarım yapılan ve yapılmayan toprakların mekanik bileşimlerinde, yaklaşık elli
yıldır tarım yapılmasıyla herhangi bir değişim olmadığı anlaşılmaktadır. Toprakların
mekanik bileşenleri çok zor değişen özellikleridir. Bu çalışmada da bu durum ortaya
koyulmuştur. Yöre topraklarının tekstürel dağılımı incelendiğinde; %32.61’i kil,
%28.26’sı killi tın, %21.74’ü kumlu killi tın, %8.69’u siltli kil, %4.36’sı siltli killi tın,
%2.17’si kumlu tın ve %2.17’si tın sınıfında yer aldığı belirlenmiştir.
1022

Çizelge 1. Tarım yapılan ve yapılmayan arazilerin ortalama analiz değerleri

Yapılan Ölçüm Tarım Arazisi İşlenmeyen Arazi


pH 7.57b 8.12a
EC (µmhos cm-1) 151.38 144.53
Kireç (%) 6.07 6.86
Organik Madde (%) 3.19b 4.14a
Kum (%) 36.96 42.18
Kil (%) 31.03 27.36
Silt (%) 31.95 30.46
Tarla Kapasitesi (%) 24.68b 35.09a
Solma Noktası (%) 15.39b 21.76a
Faydalı Su (%) 9.29b 13.33a
Agregat Stabilitesi (%) 55.30b 73.26a
Penetrasyon Direnci (kg cm-2) 1.96 2.20
Penetrasyon Rutubet (%) 25.56 35.34
Zerre Yoğunluğu (g cm-3) 2.61a 2.57b
Hacim Ağırlığı (g cm-3) 1.49a 1.35b
Gözeneklilik (%) 42.86b 47.32a

Tarla kapasitesi
Tarım yapılan ve yapılmayan topraklar karşılaştırıldığında, tarım yapılan
topraklarda ortalama tarla kapasitesi değeri %24.68 olarak belirlenirken, tarım
yapılmayan topraklarda bu değer %35.09 düzeyinde olmuştur ve bu değerler arasındaki
farklılık istatistiksel olarak %1 düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 1). Tarım
yapılan arazilerde tarla kapasitesi değeri, tarım yapılmayanlara göre % 29.67 oranında
azalmıştır. Bu azalmanın tarım arazilerinde yapılan kültürel işlemlerden kaynaklandığı
düşünülmektedir. Bu sonuçlar Özkan (1985) verdiği bilgilerle uyumludur. Akalan’ın
(1965) ve yaptığı çalışma ile benzerlik göstermektedir. Israelsen ve Hansen (1962), orta
bünyeli toprakların tarla kapasitesi değerinin %18-22 arasında değiştiğini, kaba bünyeli
topraklarda azaldığını, ince bünyeli topraklarda arttığını bildirmişlerdir.
Solma noktası (SN)
Tarım yapılan ve yapılmayan topraklar kıyaslandığında tarım arazilerinde
ortalama %15.39, tarım yapılmayan alanlarda %21.76 olarak tespit edilmiştir. İki değer
arasındaki farklılık istatistiksel olarak %1 seviyesinde önemli bulunmuştur (Çizelge 1).
Bu bulgular Özkan (1985) ile uyumludur.
Faydalı su (FS)
Tarım yapılan arazilerde ortalama %9.29 olurken, tarım yapılmayan yerlerde
%13.33 çıkmıştır. Bu iki değer arasında istatistiksel olarak önemli farklılıklar (%5) elde
edilmiştir (Çizelge 1). Toprak strüktürü ve organik madde yönünden işlenmeyen araziler
daha yüksek değerler göstermişler ve aynı zamanda faydalı su kapasiteleri de yüksek
bulunmuştur. Bu bulgular Özkan (1985) ile uyumludur.
Agregat stabilitesi (AS)
Tarım yapılan ve yapılmayan topraklar olarak karşılaştırıldığında ise tarım
arazilerinde agregat stabilitesi ortalama %55.30 bulunurken bu değer tarım yapılmayan
arazilerde ortalama %73.26 çıkmıştır. Değerler arasındaki farklılıklar istatistiksel olarak
% 5 düzeyinde önemli çıkmıştır (Çizelge 1). Tarıma açılan arazilerin agregat
1023

stabilitesinde, tarıma açılmayanlara oranla %24.5 oranında bir azalma olmuştur. Toprak
işlemenin bu azalmada etkili olduğu düşünülmektedir. Elde edilen sonuçlar Özkan
(1985), Haynes ve Naidu (1998) ile benzerlik göstermektedir.
Dispersiyon oranı (DO)
Tarım yapılan ve yapılmayan topraklar olarak karşılaştırıldığında tarım yapılan
topraklarda dispersiyon oranı ortalama %31.78 bulunurken bu değer tarım yapılmayan
topraklarda %28.75 düzeyinde gerçekleşmekle birlikte değerler arasında istatistiksel
olarak önemli farklılıklar bulunmamıştır (Çizelge 1).
İşlenen ve işlenmeyen toprakların DO değerleri arasındaki farklılığın
istatistiksel olarak önemsiz, AS değerleri arasındaki farklılığın ise istatistiksel olarak
önemli bulunması, topraklarda kimyasal bozulmadan daha çok fiziksel bozulmanın
olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu tür toprakların ıslahında, toprak işleme yöntem
ve şekillerinde değişiklik yapılaması gerektiğini göstermektedir.
Penetrasyon direnci (PD)
Tarım yapılan toprakların ortalama penetrasyon direnci 1.96 kg cm-2 iken, bu değer
tarım yapılmayan topraklarda 2.20 kg cm-2 olarak ölçülmüştür. Tarım yapılan ve
yapılmayan toprak örneklerinin penetrasyon dirençleri arasında istatistiksel açıdan
anlamlı bir farklılık belirlenememiştir (Çizelge 1). Toprakların penetrasyon direnci
değerleri su içeriklerinden önemli ölçüde etkilenmektedir (Şeker, 1999a). Şeker
(1999b), toprak rutubeti ile ölçülen penetrasyon dirençleri arasında önemli ilişkiler
olduğunu bildirmiştir.
Zerre yoğunluğu (ZY)
Tarım yapılan ve yapılmayan topraklar birbiri ile karşılaştırıldığında, tarım
yapılan topraklarda zerre yoğunluğu ortalama 2.61 g cm-3 iken, bu değer tarım
yapılmayan topraklarda 2.57 g cm-3 olmuştur. Değerler arasındaki farklılık istatistiksel
olarak %5 düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 1). Elde edilen bulgular Akalan
(1965) ve Demiralay (1993) benzerlik göstermektedir.
Hacim ağırlığı (HA)
Tarım yapılan ve yapılmayan topraklar birbiri ile karşılaştırıldığında, tarım
yapılan topraklarda hacim ağırlığı değeri ortalama 1.49 g cm-3, tarım yapılmayan
alanlarda 1.35 g cm-3 olarak bulunmuştur. Değerler arasındaki farklılık istatistiksel
olarak %5 düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 1). Tarım yapılan alanların hacim
ağırlığı değerinde, tarım yapılmayan alanlara göre %10.37 oranında bir artış olmuştur.
Bu artışın sebebinin artan tarla trafiği, toprak işlemeye bağlı olarak organik madde
miktarındaki azalma ve toprak yapısında meydana gelen bozulmalardan kaynaklandığı
düşünülmektedir. bu sonuçlar Israelsen ve Hansen (1962), Akalan (1965), Anonymous
(1983) ile benzerlik göstermektedir.
Gözeneklilik (GZ)
Deneme topraklarının gözeneklilik değerleri hacim ağırlığı ve zerre yoğunlundan
hesaplanarak bulunmuştur. Tarım yapılan ve tarım yapılmayan topraklar gözeneklilik
bakımından karşılaştırıldığında tarım yapılan topraklarda ortalama gözeneklilik değeri
%42.86 çıkarken, tarım yapılmayan alanlarda bu değer %47.32 olmuştur. Değerler
arasındaki farklılık istatistiksel olarak %5 düzeyinde önemli bulunmuştur (Çizelge 1).
Tarıma açılan arazilerin gözeneklilik değerinde tarım yapılmayan arazilere göre %9.42
bir azalma belirlenmiştir. Bu durumun tarım arazilerinde yapılan kültürel işlemlerden
kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu sonuçlar Akalan (1965), Şeker ve Işıldar (2000) ve
Anonymous (1983) ile benzerlik göstermektedir.
1024

Sonuç ve Öneriler
Deneme konusu olan toprakların analiz sonuçları incelendiğinde özet olarak
aşağıdaki sonuçlar çıkarılabilir.
Tarıma açılan arazilerin pH değeri (7.57), tarım yapılmayanlara göre (8.12)
yaklaşık %7 oranında azalmıştır. pH’daki bu azalma meyve bahçeleri için olumlu bir
durumdur. Bir çok besin elementinin yarayışlılığı pH’nın 6.5-7.0 olduğu aralıkta
artmaktadır.
Tarım yapılan alanlarda organik madde miktarındaki değişim olumsuz yönde
bulunmuştur. Mevcut organik maddenin korunması için toprak işlemenin azaltılması,
organik gübreleme yapılması ve budama artıklarının toprağa geri kazandırılması yararlı
olacaktır.
Tarım yapılan ve yapılmayan topraklar birbiri ile karşılaştırıldığında tarım
yapılan toprakların agregat stabilitesi daha düşük çıkmış ve %24.5 oranında bir değişme
olmuştur. Toprak işleme ve ot mücadelesi yöntemlerinin iyileştirilmesi gerekmektedir.
Hacim ağırlığında da istenmeyen bir değişim meydana gelmiştir. Toprakların
fiziksel özelliklerini iyileştirecek uygulamalar hacim ağırlığında düşmelere neden
olacaktır.
Tarım yapılan toprakların zerre yoğunluğu da tarım yapılmayanlara göre %1.5
civarında bir artış olmuştur. Bu durum toprakların fiziksel özelliklerindeki olumsuz
değişimin bir göstergesidir. Özellikle organik maddeyi arttıracak tedbirler bu bölümde
de söz konusudur.
Yöre topraklarının yaklaşık %60’ı kil ve killi tın tekstür sınıfına girmektedir.
Fazla kil nedeniyle oluşacak olumsuzlukları ortadan kaldırmak için yukarıda bahsedilen
organik maddeyi arttıracak tedbirler bu konuda da geçerli olmaktadır.

KAYNAKLAR
Akalan, İ., 1965. Effect of Adding Farm Manure on The Moisture Retention Capacity of
Soils. University of Ankara Yearbook of The Faculty of Agriculture.
Anonim, 2007a. www.fao.org
Anonin, 2007b. Tarım İl Müdürlüğü, Proje İstatistik Şube Müdürlüğü Kayıtları, Isparta.
Anonymous, 1983. Agricultural Eco-Technology Handbook Compilation Committee,
Agricultural Eco-Technology Handbook, Agricultural Publishing House,
Beijing, P157.
Bayraklı, F., 1987. Toprak ve Bitki Analizleri ( Çeviri ve Derleme ) 19 Mayıs Üniv. Zir.
Fak. Yay. No: 17, Samsun.
Chenu, C., Le Bissonnais, Y., Besnard, E., Arias, M., Arrouyas, D., 1999. The Influence
of Cultivation on The Composition and Properties of Clay Organic Matter
Associations from Soils. Journal of Conferance Abstracts. Volume. 4 Number.
1. Symposium LO3, Session LO3: 1B. Humic Substances Soils and Sediments,
France.
Demiralay, İ., 1993. Toprak Fiziksel Analizleri. A.Ü. Ziraat Fak. Yayınları No:143,
Erzurum.
Ergene, A., 1987. Toprak Biliminin Esasları. Atatürk Üniversitesi Yayınları No: 635,
Ziraat Fakültesi Yayınları No: 289, Erzurum.
1025

Franzluebbers, A.J., 2001. Water Infiltration and Soil Structure Related to Organicgc
Matter and Its Stratification With Depth. Tillage&Tillage Research, 66 (2002)
197-205, USA.
Glancey, J.L., Upadhyaya, S.K., Zeier, K.R., Wulfsohn, D., Chancellor, W.J., 1988.
Instrumetation for Measuring Soil Crust Strength. Written for Presentation at
The International Summer Meeting of The Amer. Soc. of Agricultural
Engineers, Rushmore Plaze Ciciv Center Rapid City.
Haynes, R.J., Naidu, R., 1998. Influence of Lime, Fertilizer and Manure Applications on
Soil Organic Matter Content and Soil Physical Conditions: A review. Nutrient-
Cycling-in-Agroecosystems. 51: 2, 123-137; 3 pp. of ref. New Zealand.
Hızalan, E., Ünal, H., 1965. Topraklarda Önemli Kimyasal Analizler. A.Ü. Zir. Fak.
Yay. No:278, Yrd. Ders Kitabı No:97, A.Ü. Basımevi, Ankara.
Israelsen, O.W., Hansen, V.E., 1962. Irrigation Principles and Practices. Third Edition.
Capter 8.John Wiley and Sons. New York.
Kacar, B., 1994. Toprak Analizleri. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri III. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Vakfı Yayınları,
No:3, Anakara.
Kemper, W.D., 1965. Aggregate Stability. Black, C.A 8Editör-in-chief). Methods of
Soil Analysis, Part I 511-519. Amer. Soc. of Agroa. Madison, Winconsin,USA.
Ngatunga, E.L.N., Lal, I., Singer, M.J., 1984. Effect of Surface Management on Runof
and Soil Erosion from Some Plot at Mlangano, Tanzania. Geoderma, 33, 1-12.
Özbek, H., Gök, M., Kaptan, H., 1999. Toprak Bilimi. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Genel yayın
no: 73, Adana
Özkan, İ., 1985. Toprak Fiziği. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:946:
34-132, Ankara.
Şeker, C., 1999a. Farklı Toprakların Penetrasyon Dirençleri üzerine Su Üçeriklerinin
Etkisi ve Regresyon Modelleri. Tr. J. of Agriculture and Forestry 23 (1999) Ek
Sayı 2, 467-471.
Şeker, C., 1999b. Penetrasyon Direnci İle Bazı Toprak özellikleri Arasındaki İlişkiler.
Tr. J. of Agriculture and Forestry 23 (1999) Ek Sayı 3, 583-588.
Şeker, C., Işıldar, A.A., 2000. Tarla Trafiğinin Toprak Profilindeki Gözenekliliğe ve
Sıkışmaya Etkisi. Turk J Agric For 24 (2000) 71–77.
U.S. Salinity Laboratory Staff, 1954. Diagnosis and Improvement of Saline and Alkalin
Soils. Agricultural Hanbook No. 60.
Ülgen, N., Yurtsever, N., 1974. Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi. Toprak ve Gübre
Araştırma Enstitüsü. Teknik Yayınlar Serisi, No:28, Ankara.
1026

TRAKYA BÖLGESİNDE AYÇİÇEĞİNİN BESLENME DURUMUNUN BİTKİ


ANALİZLERİ İLE İNCELENMESİ

Mehmet Ali GÜRBÜZ


Atatürk Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü, Kırklareli.
maligurbuz@kirklarelitopraksu.gov.tr

ÖZET
Bu çalışmada Trakya Bölgesini temsilen farklı büyük toprak gruplarının
oranlarına göre belirlenen 41 noktadan çiftçi tarlalarından toprak ve bitki örnekleri
vejetasyon döneminde 2004 yılında alınmıştır. Alınan toprak örneklerinin rutin
verimlilik analizlerinin yanı sıra, mikro besin elementlerinden demir, bakır çinko,
mangan ve bor miktarları belirlenmiştir. Bitki örneklerinde ise makro besin
elementlerinden azot, fosfor ve potasyum, mikro besin elementlerinden ise demir, bakır
çinko, mangan ve bor miktarları tespit edilmiştir. Topraktaki ve bitkideki besin elementi
miktarları kritik değerlerle karşılaştırılarak değerlendirmeler yapılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ayçiçeği, makro ve mikro bitki besin elementi, yaprak analizi,
Trakya Bölgesi.
DETERMINATION OF THE NUTRITIVE SITUATION OF SUNFLOWER
PLANT WITH PLANT AND SOIL ANALYSIS IN THRACE REGION
ABSTRACT
In this study, soil and plant samples were collected from different 41 points
representative to different soil groups and in Thrace region in 2004. Both, basic soil
analysis and micro nutritional elements (Fe, Cu, Zn, Mn, and B) were investigated in
these soil samples. Amounts of macro nutritional elements (nitrogen, phosphorus and
potassium) and micro nutritional elements (Fe, Cu, Zn, Mn, and B) were also obtained
in the plant samples. Amount of nutritional elements in soil and plant samples were
compared with the threshold values to make further assessment.
Key Words: Sunflower, macro and micro nutrition element, foliar analysis, Thrace
region.

GİRİŞ
Ayçiçeği bitkisi, gerek toprak rutubetinden fazla miktarda yararlanabilmesi ve
gerekse farklı iklim koşullarına adaptasyon kabiliyeti sebebiyle Trakya Yöremizde, uzun
yıllardır hakim münavebe bitkisi olarak yaygın şekilde yetiştirilmektedir. Orta
Anadolu’da nem yetersizliğinden dolayı uygulanan buğday-nadas-buğday münavebesi,
bu yöremizde yağış ve rutubetin uygunluğu nedeniyle buğday-ayçiçeği-buğday şeklinde
yürütülebilmektedir. Bu yüzden Türkiye’de üretilen ayçiçeğinin yaklaşık %80’i
Trakya’daki illerimizde (Edirne, Kırklareli, Tekirdağ) üretilmektedir (Semerci ve Kaya,
2007).
Bitkiler besin elementlerinin topraktaki yarayışlı kısmını alır. Besin
elementlerinin topraktaki yarayışlı kısmı ise, toprağı oluşturan ana materyalden,
oluştuğu iklim koşullarından, bulunduğu bitki örtüsü ve eğim koşullarına göre kazandığı
veya kaybettiği unsurlara göre değişir. Aynı zamanda topraklar, onları farklı kılan, ana
materyal, derinlik, topoğrafya ve oluştuğu iklim koşullarına göre kazandığı özelliklere
1027

göre de gruplandırılırlar. Farklı topraklarda yetiştirilen bitkilerin verimi üzerine,


özellikle kurak koşullarda toprakların bitkilere yarayışlı olarak sunabildikleri besin
elementlerinin yanı sıra, yarayışlı olarak sağlayabildikleri nem miktarı da büyük oranda
etkilidir. Zengin ve Şeker (2003) buğday bitkisinin besin elementi kapsamı N, P, K, Fe,
Cu, Zn, Mn ve B ile toprak özellikleri arasındaki regresyon ilişkileri saptamışlardır.
Bu çalışmada Trakya Yöresinde bulunan farklı büyük toprak gruplarına orantılı
bir şekilde dağıtılan, ayçiçeği yetiştiriciliği yapılan çiftçi tarlalarından toprak ve bitki
örnekleri alınmıştır. Alınan bu toprak ve bitki örneklerine ilişkin analiz sonuçları
değerlendirilerek bazı besin elementlerinden kritik etkiye sahip olanları büyük toprak
grupları bazında ortaya konmuştur.

MATERYAL VE METOD
Araştırmada toprak örneklerinin alınacağı noktaların belirlenmesi için, Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli
İllerinin Arazi Varlığı (Anonymous, 1993, 1993, 1991) haritalarında, örnekleme
noktaları farklı büyük toprak gruplarına dağıtıldı. Daha sonra 2004 yılı ilkbaharında,
Trakya genelinde belirli güzergahlar da yol alınarak ayçiçeği toprak örnekleri 0-20 cm
derinliklerden her nokta için bir tarlanın 3 noktasından alındı. Örnekleme noktalarının
koordinatları GPS kullanılarak belirlenmiştir. Örnekleme noktaları, büyük toprak grubu
ve koordinat noktaları Çizelge 1’de verilmiştir.
Toprak Analiz Metodları: İşba; toprak örneği suyla doyurularak, pH; suyla
doyurulan toprakta elektrometrik yöntemle, tuz; saturasyon ekstraktında
kontaktivitemetre (Richards, 1954) ile ölçülerek kireç; Scheibler Kalsimetresi yöntemi
ile, Tüzüner, (1990)’a bünye; Bouyoucous hidrometresi yöntemi (Bouyoucous, 1951)
ile göre yapılmıştır. Organik madde; modifiye edilmiş Walkley Black (1934) yöntemine
göre, yarayışlı fosfor; Olsen (1954) yöntemine göre, yarayışlı potasyum; amonyum
asetat ekstrasiyonu ile (Bremner 1965)’e göre belirlenmiştir. Yarayışlı demir, bakır,
çinko ve mangan DTPA ekstraksiyonu ile Lindsay ve Norvell (1978)’e göre atomik
absorpsiyon spektrofotometresinde ve toprakların bor içeriği Azometin-H yöntemi
(Wolf, 1971) ile spektrofotometrede Kacar (1995)’ın bildirdiği şekilde tayin edilmiştir.
Toprak anliz sonuçlarına ilişkin yeterlilik değerlendirmesi Taban’ın bildirdiği şekilde
yapılmıştır.
Bitki örnekleri, Kacar(1972)’ın bildirdiği şekilde ayçiçeği için en son olgunlaşan
yaprak alınmış, yıkanmış, kurutulmuş, öğütülmüş ve analize hazır hale getirilmiştir.
Bitkide azot tayini (Kacar ve İnal 2008) , sülfürik asitle yakma işleminden sonra
Kjeldahl cihazında borik asit titrasyonuyla, fosfor (Kacar ve İnal 2008); nitrik-perklorik
asit karışımı ile yakıldıktan sonra vanadamolibdofosforik sarı renk yöntemiyle
spektrofotometrik olarak belirlenmiştir. Bitkideki toplam mikroelement ve potasyum
miktarları (Kacar ve İnal 2008) ise nitrik-perklorik asit karışımı ile yakıldıktan sonra,
potasyum flame fotometresinde, diğerleri ise atomik absorpsiyon spektrofotometresinde,
bitkideki bor miktarı (Wolf, 1971) Azometin-H yöntemiyle tayin edilmiştir.
1028

Çizelge 1. Örnekleme noktaları, büyük toprak grubu ve koordinat noktaları


No İl Yer Toprak grubu Koordinat noktaları
1 Çanakkale Eceabat-Alçıtepe Kireçsiz Kahverengi 410 04’ 04 N,
Orman 280 59’ 01 E, 108 m
2 Çanakkale Gelibolu-Güneyli Vertisol 400 29’ 84 N,
260 42’ 06 E, 83 m
3 Çanakkale Gelibolu-Koruköy Kireçsiz Kahverengi 400 33’ 72 N,
Orman 260 49 15 E, 56 m
4 Çanakkale Gelibolu Evreşe Alüviyal 400 39’ 37 N,
26049’39 E, 14 m
5 Edirne Keşan-Yeniçiftlik Vertisol 400 52’ 74 N,
260 31’ 66 E, 88m
6 Edirne Keşan-Orhaniye Kireçsiz Kahverengi 400 45’ 20 N,
Orman 260 27’ 68 E, 16m
7 İstanbul Çatalca-Elbasan Vertisol 410 07’ 63 N,
280 23’ 81 E, 192 m
8 İstanbul B.Çekmece-Balsayış Alüviyal 410 06’ 70 N,
280 31’ 77 E, 3m
9 Tekirdağ Yağcı Köyü Kahverengi Orman 410 00’42 N,
27 28’ 54 E, 127m
10 Tekirdağ Kılavuzlu Kireçsiz Kahverengi 410 04’ 11 N,
27 30’ 36 E, 194m
11 Tekirdağ İnece Kahverengi Orman 400 57’ 84 N,
27022’ 07 E, 330m
12 Tekirdağ Yeniçiftlik Vertisol 410 00’ 62 N,
270 47’ 04 E, 14m
13 Tekirdağ Çorlu-Seymen Vertisol 410 04’18 N,
27 55’ 75 E, 95m
14 Tekirdağ Çorlu-Merkez Kireçsiz-Kahverengi 410 07 ’98 N,
270 53’ 10 E, 151m
15 Tekirdağ Muratlı-Çiftlikköy Vertisol 410 14’ 64 N,
270 32’ 35 E, 91m
16 Kırklareli Lüleburgaz-Bedirköy Vertisol 410 21’ 96 N,
270 24’ 84 E, 68m
17 Kırklareli Babaeski-Müsellim Vertisol 410 25’ 24 N,
270 12’ 12 E, 85m
18 Tekirdağ Hayrabolu-Merkez Alüviyal 410 13 ’72 N,
27 07’ 24 E, 28 m
19 Tekirdağ Hayrabolu-Dambaslar Vertisol 410 13 ’44 N,
270 15’ 41 E, 84m
20 Tekirdağ Hayrabolu-Kutlugün Vertisol 410 05 ’83 N,
260 59’ 43 E, 124m
21 Tekirdağ Malkara-Haliçköyü Kireçsiz Kahverengi 400 51’ 93 N,
Orman 26 47 89 E, 200 m
22 Edirne Keşan-Maltepe Kireçsiz Kahverengi 410 00’ 10 N,
260 38’ 25 E, 80 m
23 Edirne Meriç-Karayayla Vertisol 410 14’ 61 N,
260 34’ 83 E, 30m
24 Edirne Meriç-Olacak Kireçsiz Kahverengi 410 12’ 58 N,
Orman 26 27’ 67 E, 66m
25 Kırklareli Babaeski-Kırcasalih Kireçsiz Kahverengi 410 22’ 69 N,
26 47’ 02 E, 120m
26 Kırklareli Merkez Vertisol 410 29’ 15 N,
260 59’ 14 E, 100m
27 Kırklareli Merkez Alüviyal 410 42’ 45 N,
270 10’ 40 E, 198 m
1029

Çizelge 1. (Devam)
No İl Yer Toprak grubu Koordinat noktaları
28 Kırklareli Kızılcıkdere Kireçsiz Kahverengi 410 42 01 N,
270 17’ 32 E, 208m
29 Kırklareli Üsküp Kireçsiz Kahverengi 410 43’ 67 N,
Orman 27 23’ 43 E, 280m
30 Kırklareli Pınarhisar-Merkez Vertisol 410 36’ 91 N,
270 30’ 67 E, 175m
31 Kırklareli Pınarhisar-Poyralı Kahverengi Orman 410 37’ 41 N,
270 37’ 44 E, 300m
32 İstanbul Saray-Çakıllı Vertisol 410 29’ 81 N,
270 53’ 07 E, 124m
33 Tekirdağ Çerkezköy-Kapaklı Kireçsiz Kahverengi 410 18’ 44 N,
270 59’ 95 E, 176m
34 Edirne Hasköy Vertisol 410 38’ 54 N,
26 50’ 27 E, 132m
35 Edirne İskender Köy Kireçsiz Kahverengi 410 37’ 49 N,
260 39’ 78 E, 103m
36 Edirne Tarımsal Arş.Enst. Vertisol 410 38 ’81 N,
260 35’ 70 E, 43m
37 Edirne Karabulut Köyü Vertisol 410 45’ 71 N,
260 26’ 55 E, 145m
38 Edirne Musabeyli Vertisol 410 42’ 56 N,
260 39’ 76 E, 138m
39 Kırklareli Atatürk Arş. Enst. Alüviyal 410 42’ 10 N,
270 12’ 82 E, 171m
40 Kırklareli Kofçaz, Kocayazı Kireçsiz Kahverengi 410 56’ 48 N,
orman 270 06’ 40 E, 428m
41 Kırklareli Kayalı Kireçsiz Kahverengi 410 46’ 47 N,
270 05’ 34 E, 234m

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Trakya Bölgesinde ayçiçeğinin beslenme durumunun bitki analizleri ile
incelendiği bu çalışmada, 0-20 cm derinlikten alınan toprakların tanımlayıcı özelliklerini
gösterir bazı analiz sonuçları Çizelge 2’de, makro ve mikro besin elementi analiz
sonuçları Çizelge 3’de büyük toprak gruplarına göre ayrılarak sunulmuştur. Bitki
örneklerinin makro ve mikro besin elementi analiz sonuçları ise Çizelge 4’de
görülmektedir. Makro besin elementlerinden azotun topraktaki yarayışlı (amonyum ve
nitrat) veya total miktarına göre gübreleme programı oluşturulması yaygın olarak
kullanılmadığından toprakta azot analizi yapılmamıştır. Toprak ve bitki örneklerinde
makro ve mikro besin elementi analiz sonuçlarını gösterir Çizelge 3 ve Çizelge 4’de her
besin elementi için her büyük toprak grubundaki ve en sonunda bütün topraklar için
ortalama Yeterlilik Oranı hesaplanmıştır. Bu hesaplama; aşağıdaki gibi yapılmıştır.
Yeterlilik Oranı, %= Kritik seviyenin üzerindeki toprak sayısı x100/Toplam toprak
sayısı
Bütün topraklardaki yeterli olanların oranı Genel Yeterlilik oranı olarak ifade edilmiştir.
Çizelge 2’deki rutin toprak analizleri incelendiği zaman, alüviyal ve kahverengi
orman toprakların değişken, kireçsiz kahverengi orman ve kireçsiz kahverengi
toprakların genelde kaba bünyeli, kireçsiz ve asit karakterli, vertisol topraklar ise ince
bünyeli, nötr ve alkalin reaksiyonlu, hafif tuzlu özellikte oldukları görülmektedir.
1030

Çizelge 3’deki yarayışlı besin elementi miktarları incelendiğinde, fosfor


yeterlilik oranının en fazla, kireçsiz kahverengi topraklarda (% 86,7) olarak belirlendiği
görülmektedir. Bunun nedeninin pH’ın 7,0’nin altında olmasından ve kireçsiz
ortamlarda fosforun yarayışlılığının artmasından kaynaklandığı sanılmaktadır. Büyük
toprak gruplarının potasyum yeterlilik oranlarına bakıldığında ise, sadece kireçsiz
kahverengi orman topraklarında potasyumun yetersiz olduğu belirlenmiştir.
Topraklardaki yarayışlı mikro besin elementi miktarları incelendiğinde, demir, bakır ve
mangan miktarlarının yeterli, çinko ve bor miktarlarının ise, bütün toprak gruplarında
yeterlilik oranının düşük olduğu (sırasıyla genel yeterlilik oranı, % 9,7 ve 29,3)
Çizelge 4’deki bitkilerdeki makro ve mikro bitki besin elementi miktarları
incelendiğinde, makro besin elementlerinden potasyumda %96,9, azotta %90,3 ve
fosforda %80,5 genel yeterlilik oranlarına ulaşılmıştır. Mikro besin elementlerinde genel
yeterlilik oranı demir, mangan çinko ve bakırda % 100, borda ise % 9,8 olarak
belirlenmiştir. Bor bakımından büyük toprak gruplarından kireçsiz kahverengi ve
kireçsiz kahverengi orman ve kahverengi orman topraklarında bitkilerdeki bor içeriği
kritik seviyenin altında kalmıştır.
Bazı toprak özellikleri ve topraktaki yarayışlı besin elementi miktarları ile
bitkideki besin elementi miktarları arasındaki korelasyon katsayıları Çizelge 5’de
verilmiştir.
Çizelge 5’deki topraktaki yarayışlı besin elementi miktarları ile bitkideki toplam
miktarlar arasında fosfor, bakır, mangan ve çinkoda önemli ilişkiler belirlenirken,
potasyum, demir ve bor’da önemli bir korelasyon belirlenememiştir.
Ayçiçeğinin büyük bir kısmının üretildiği Trakya Bölgemizde farklı büyük
toprak gruplarından çiftçi tarlalarından alınan toprak ve bitki analiz sonuçları
incelendiğinde aşağıdaki sonuçlara ulaşılabilir;
a. Makro besin elementi yetersizlikleri azotta ve potasyumda %10’un altında
iken fosforda %20 dolaylarındadır.
b. Mikro besin elementlerinden ise demir, bakır, mangan ve çinko’da bitkideki
içerikler kritik konsantrasyon değerinin üzerinde olmasına rağmen, bor’da ise
%90 ‘a yakın bir eksiklik görülmektedir.
Bu çalışma sonucunda, Trakya topraklarının yaklaşık %70 ve ayçiçeği bitkisinin
ise %90’ında bor yetersiz bulunmuştur. Bu besin elementinin noksanlığına karşı hassas
olan ayçiçeğinin bor gübrelemesinin verim ve yağ içeriğine etkilerinin araştırılması
gerektiği aşikardır.
1031

Çizelge 2. Ayçiçeği yetiştirilen noktalardan 0-20 cm derinlikten alınan toprak örnekleri


rutin analiz sonuçları
Büyük Örn. İşba Tuz pH Kireç Organik B Ü N Y E
Toprak Nokta % ECx103 % Madde Kil, % Silt, % Kum, % Bünye
Grubu ds/m CaCO3 % Sınıfı
4 53 1.86 7.72 3.85 1.02 28.70 30.12 41.17 CL
8 78 5.28 7.64 1.28 2.46 57.33 21.80 20.87 C
Alüviyal
18 75 3.70 7.73 3.44 1.70 48.00 31.31 20.69 C
Toprak.
27 34 1.05 5.40 0.00 1.05 10.13 20.26 69.61 SL
39 49 2.25 7.70 7.53 1.75 13.39 24.36 62.25 CL
1 36 1.47 7.67 1.22 0.40 10.13 19.66 70.21 SL
3 46 1.76 7.10 0.45 1.20 22.72 20.03 57.25 SiL
Kireçsiz 6 53 2.26 6.60 0.00 1.70 34.29 29.45 36.26 CL
Kahve.
21 59 3.12 7.06 0.78 1.10 40.34 21.24 38.42 C
Orman
Toprak. 24 40 0.78 4.86 0.00 1.34 11.39 25.23 63.40 SL
29 34 0.73 5.63 0.00 0.87 6.10 20.30 73.57 LS
40 47 0.90 7.13 0.31 1.62 5.23 33.00 61.77 CL
Kahve. 9 56 2.45 7.76 1.35 1.40 33.88 20.78 45.34 CL
Orman 11 58 2.17 6.79 0.00 1.18 26.11 26.53 47.36 SCL
Toprak. 31 79 4.17 7.69 18.76 1.36 53.77 21.51 24.72 C
10 65 3.84 7.63 0.60 1.46 36.64 26.65 36.71 CL
14 32 0.68 4.87 0.00 0.65 5.23 7.65 87.12 S
22 59 2.10 7.91 18.47 0.74 29.55 44.39 26.11 CL
Kireçsiz 25 38 0.94 5.31 0.00 0.75 13.01 15.46 71.53 SL
Kahve.
Toprak. 28 26 0.53 6.10 0.00 0.87 2.00 18.08 79.92 LS
33 47 1.60 4.80 0.00 1.06 23.25 15.85 60.90 SCL
35 26 0.58 4.60 0.00 0.40 6.63 9.46 83.91 S
41 45 1.60 7.79 24.35 1.80 11.35 20.27 68.38 CL
2 80 3.81 7.67 7.22 1.60 62.01 20.75 17.24 C
5 60 2.30 7.05 0.90 1.82 38.19 29.22 32.59 CL
7 71 4.55 7.50 0.48 1.58 51.69 21.27 27.04 C
12 58 3.12 6.67 0.00 1.23 36.49 20.33 43.18 CL
13 59 3.25 7.30 0.40 1.18 41.91 14.54 43.55 SC
15 64 3.52 7.50 0.50 1.64 42.32 19.00 38.68 C
16 68 3.50 6.78 0.00 1.77 48.74 21.20 30.06 C
17 81 4.04 7.85 10.15 1.54 62.4 17.83 19.77 C
Vertisol 19 65 3.67 7.32 0.52 1.77 33.67 25.26 41.07 CL
Toprak. 20 66 3.29 7.76 6.26 1.48 48.50 18.98 32.52 C
23 59 3.00 7.82 10.29 1.14 41.22 18.27 40.51 C
26 70 4.01 7.57 0.51 1.38 56.84 18.52 24.64 C
30 63 3.30 7.76 14.21 1.85 42.38 25.43 32.19 C
32 58 2.60 7.35 0.31 1.36 33.62 10.51 55.87 SCL
34 57 3.13 7.26 0.00 1.38 40.86 16.30 42.84 SL
36 57 3.36 6.31 0.00 0.89 38.42 30.76 30.72 CL
37 70 3.60 7.72 15.50 1.95 54.21 20.78 25.01 C
38 42 1.18 5.27 0.00 0.95 21.16 17.87 60.97 SCL
1032

Çizelge 3. Toprak örneklerinin yarayışlı besin elementi miktarları


Büyük Örnek P2O5 K2 O ppm
Toprak Grubu Nokta kg/da kg/da Fe Cu Zn Mn B
Kritik Seviye 8 30 2.5 0.2 0.7 1.0 1.0
4 3.30 60.1 7.41 1.34 0.14 10.70 0.64
8 5.14 81.9 15.18 3.42 0.45 6.48 0.92
Allüviyal 18 8.23 146.2 12.92 1.98 0.44 7.21 3.38
27 5.59 42.0 30.02 0.88 0.40 90.61 0.68
39 11.46 127.2 7.43 2.95 1.56 8.56 1.30
Yeter. Or.% 40 100 100 100 20 100 40
1 3.59 36.1 3.53 0.51 0.11 8.77 0.51
3 4.01 55.5 14.94 1.34 0.32 19.70 0.72
Kireçsiz 6 5.84 68.7 19.89 1.89 0.35 28.01 0.97
Kahverengi 21 3.76 52.9 24.04 1.24 0.28 35.28 0.78
Orman 24 15.33 25.7 68.24 1.15 0.30 78.02 0.70
29 15.77 37.5 28.34 0.58 0.95 36.78 0.65
40 2.86 17.9 13.61 1.40 0.38 13.92 1.01
Yeter. Or.% 28.6 71.4 100 100 14.3 100 14.3
9 2.86 72.67 6.25 1.11 0.25 10.32 0.60
Kahverengi
Orman 11 10.41 45.3 18.43 0.83 0.30 36.46 0.66
31 2.48 79.0 8.36 0.87 0.18 7.61 1.38
Yeter. Or.% 33.3 100 100 100 0.0 100 33.3
10 10.12 74.6 12.07 1.25 0.22 12.69 0.79
14 19.00 40.1 37.02 0.75 0.23 64.37 0.04
22 1.26 50.2 5.25 0.49 0.07 4.60 0.46
Kireçsiz 25 10.15 39.7 36.53 0.95 0.60 86.41 0.66
Kahverengi 28 14.77 38.6 18.98 0.49 0.92 32.04 0.62
33 11.95 54.9 78.8 0.95 0.49 36.26 0.59
35 14.63 29.1 58.24 0.78 0.25 66.03 0.78
41 10.42 85.40 4.12 1.16 0.68 9.69 1.24
Yeter. Or.% 86.7 100 100 100 14.3 100 14.3
2 4.01 129.5 8.10 2.29 0.21 6.11 1.30
5 3.45 68.7 10.45 1.34 0.16 13.14 0.79
7 7.54 70.0 10.60 1.60 0.24 14.83 0.85
12 5.20 64.4 22.92 2.39 0.27 56.28 0.84
13 15.65 90.5 9.83 1.29 0.19 13.55 0.85
15 7.01 82.9 8.43 1.11 1.18 8.60 0.73
16 26.88 112.3 21.74 1.40 0.58 41.03 1.28
17 2.14 218.5 8.26 1.46 0.20 3.84 0.83
Vertisol 19 6.38 72.2 9.24 1.20 0.18 18.77 0.95
20 1.55 92.5 7.21 0.90 0.17 6.49 0.88
23 3.17 84.6 4.94 0.69 0.28 5.97 1.79
26 7.00 92.4 8.90 1.12 0.17 4.55 1.22
30 4.31 115.0 8.23 1.88 0.53 7.50 1.54
32 6.18 91.6 11.1 2.85 0.31 18.23 1.25
34 12.53 70.0 12.05 0.95 0.20 15.16 0.63
36 19.41 84.6 22.83 2.07 0.33 71.17 1.08
37 2.45 110.0 8.80 1.48 0.35 7.87 0.80
38 21.37 38.8 54.99 1.50 0.26 96.43 0.70
Yeter. Or.% 31.6 100 100 100 5.0 100 36.8
Gen Yet.Or,% 36.5 93.7 100 100 9.7 100 29.3
1033

Çizelge 4. Büyük toprak gruplarına göre ayçiçeği bitki analiz sonuçları


Büyük Ör. N P K Fe Mn B
Top. G No % % % ppm Cu ppm Zn ppm ppm ppm
Kritik S. 2.0-3.4 0.25-0.49 1.5-2.9 20-249 6-24 15-69 15-99 35-100
4 2.00 0.23 2.68 331.17 27.88 20.42 119.83 18,22
8 3.79 0.43 2.55 143.75 80.48 79.74 72.00 25,88
Alüviyal 18 2.87 0.31 3.22 167.83 44.70 51.84 51.83 24,29
27 1.86 0.31 2.53 119.12 47.00 46.53 765.17 35,51
39 2.81 0.45 3.54 93.96 78.80 63.78 149.17 27,31
Yetr O.% 80 80 100 100 100 100 100 20
1 1.66 0.22 2.77 252.33 32.15 24.49 211.83 11,86
3 2.17 0.28 2.89 205.83 54.55 50.47 79.00 24,89
Kireçsiz 6 2.80 0.30 2.45 310.58 67.35 41.74 132.33 28,21
Kahve. 21 2.47 0.30 2.58 344.50 41.62 50.52 120.17 17,00
Orman 24 2.11 0.26 2.80 131.00 27.37 34.39 620.67 28,64
29 2.33 0.54 3.39 120.11 21.73 72.62 529.83 22,28
40 2.93 0.26 1.54 146.59 37.88 42.80 560.00 7,41
YetrO.% 85.7 85.7 100 100 100 100 100 0,0
9 3.02 0.23 2.21 178.83 58.93 65.10 61.33 11,41
Kahve. 11
Orman 1.91 0.29 1.96 2240.25 26.97 55.28 248.33 7,27
31 3.08 0.32 3.08 134.79 63.37 83.90 138.50 21,72
YetrO.% 66.6 66.6 100 100 100 100 100 0,0
10 3.14 0.43 3.28 139.17 58.08 52.99 104.67 23,05
14 2.64 0.36 2.77 90.33 49.57 54.64 1060.33 24,55
22 2.36 0.20 2.68 164.42 26.85 28.17 75.67 12,52
Kireçsiz 25 2.52 0.34 3.37 74.17 38.45 49.36 613.33 24,70
Kahve. 28 3.02 0.42 3.60 101.24 28.42 63.32 234.83 16,78
33 2.61 0.29 2.75 149.06 76.62 77.58 1307.67 9,60
35 3.58 0.35 3.52 141.00 35.82 48.15 180.83 11,87
41 1.98 0.29 2.76 293.11 25.55 31.77 130.50 24,59
Yetr O.% 85.7 85.7 100 100 100 100 100 0,0
2 2.27 0.32 2.59 359.42 41.45 32.43 70.17 29,06
5 2.70 0.22 2.38 124.33 44.98 30.68 76.33 24,35
7 3.00 0.32 2.58 95.08 41.72 46.22 78.83 13,54
12 2.00 0.31 1.30 129.67 55.15 56.23 228.00 35,79
13 2.38 0.41 2.33 99.92 44.48 51.57 144.00 32,64
15 2.65 0.31 2.75 281.43 45.00 37.88 82.67 24,84
16 2.90 0.38 3.66 148.42 27.77 56.76 141.83 21,77
17 2.70 0.24 3.15 93.67 85.12 42.99 56.50 28,86
19 3.13 0.31 2.72 203.42 52.05 45.70 108.17 24,04
Vertisol
20 2.90 0.21 3.19 131.75 43.30 32.70 65.67 18,65
23 2.40 0.38 2.90 45.92 58.02 37.49 120.67 55,38
26 2.49 0.36 2.85 44.25 28.22 28.29 72.17 27,79
30 2.75 0.23 3.21 110.06 67.97 70.78 120.50 22,52
32 2.04 0.36 1.79 82.11 37.38 31.38 141.67 34,30
34 2.99 0.30 3.58 171.65 44.78 43.29 390.33 15,87
36 2.35 0.18 2.72 97.58 58.63 53.34 101.17 28,59
37 2.03 0.37 2.64 144.87 45.00 28.62 602.33 39,54
Yeter. Or.% 100 79.0 94.8 100 100 100 100 15.8
Gen.Yet. Or,% 90,3 80.5 96.9 100 100 100 100 9.8
1034

Çizelge 5. Ayçiçeği toprak ve yaprak analiz sonuçları arasındaki korelasyonlar


Toprak/Bitki Azot Fosfor Potasyum Demir Bakır Mangan Çinko Bor
pH 0.11 -0.21 -0.13 0.01 0.16 -0.8** -0.11 0.03
Fosfor 0.55**
Potasyum 0.25
Demir -0.30
Bakır 0.51**
Mangan 0.64**
Çinko 0.45**
Bor 0.23
** 0,01 seviyesinde önemli

KAYNAKLAR
Anonymous, 1991, Kırklareli İli Arazi Varlığı, , Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Yayınları, İl Rapor No:39, Ankara.
Anonymous, 1993, Edirne İli Arazi Varlığı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Yayınları, İl Rapor No:22, Ankara.
Anonymous,1993 Tekirdağ İli Arazi Varlığı, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
Yayınları, İl Rapor No:59, Ankara.
Bremner, J.M. 1965. Total nitrogen. In. C.A. Black et al (ed). Methods of Soil Analysis.
Part 2. Agronomy 9:1149-1178. Am. Soc .of Agron., Inc. Madison, Wisconsin,
USA.
Bouyoucus, G.J. 1951. A Recalibration of the Hydrometer Method for Making
Mechanical Analysis of Soil. Agr. J. 439.
FAO. 1990. Micronutrient, Assessment at the Country Level: An International Study.
FAO Soil Bulletin by Sillanpaa. Rome.
Kacar, B., A. İnal., 2008. Bitki Analizleri. Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Şti. Ankara.
Kacar, B., 1995, Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri III, Toprak Analizleri. Ankara
Üniversitesi Eğt. Arş. ve Gel. V. Yayınları No:3. Ankara.
Kacar, B., 1972. Bitki ve Toprağın Kimyasal Analizleri II. Bitki Analizleri. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları. 453. A.Ü. Basımevi. Ankara
Lindsay, W. L. And Norvel, W.A., 1978. Development of DTPA Soil Test For Zinc,
Iron, Manganese and Copper. Soil Sci. Soc. Of America Journal, 42, 421-428.
Olsen, S.R., Cole, C.V.,Watanale, F.S. And Dean, L.A. 1954. Estimation of available
phosphorus in soil by extraction with sodium bicarbonate. USDA Circular
No:939, Washington D . C .
Richards, L.A Ed. 1954. Diagnosis and Improvement of Saline and Alkali Soils. United
States Department of Agriculture Handbook 60:94.
Semerci A., Y. Kaya., 2007. Trakya’da Ayçiçeği Üretilen İşletmelerin Sosyo-Ekonomik
Yapısı. I. Ulusal Yağlı Tohumlu Bitkiler ve Biyodizel Sempozyumu Bildiri
Kitabı. 28-31 Mayıs 2007. Samsun.
Taban S, tarihsiz. Gübrelemede Yol Gösterici Olarak Toprak Analizleri Ve
Önemi.www. gubretas.com.tr
1035

Tüzüner, A.,1990. Toprak ve Su Analiz Laboratuarları El Kitabı, Tarım ve Köyişleri


Bakanlığı, Köy Hizmetleri Genel Müd. Ankara
Walkley, A., and L.A. Black. 1934. An examination of Degtjareff method for
determining soil organic matter and a proposed modification of the chromic acid
titration method. Soil Sci. 39:29-38.
Wolf, B. 1971. The Determination of Boron in Soil Extracts, Plant Materials, Composts,
Manures, Water and Nutrient Solutions. Soil Science and Plant Analysis (2),
363-374.
Zengin M., C. Şeker., 2003. Buğday Bitkisinin Besin Elementi Kapsamı ile Toprak
Özellikleri Arasındaki Regresyon İlişkiler. Selçuk Üniversitesi Ziraat Fak.
Dergisi 17(31) Konya.
1036

ŞANLIURFA İLİ HARRAN İLÇESİ TOPRAKLARININ BİTKİ BESİN


ELEMENTİ KAPSAMLARI

Mehtap SARAÇOĞLU Meral TAŞ


GAP Toprak Su Kaynakları ve Tarımsal Araşt. Enst., Şanlıurfa.
mehtapsaracoglu63@hotmail.com meraltas@hotmail.com

ÖZET
Bu çalışma 2007 yılında gayeli toprak örneği alma yöntemi ile Harran ilçesinin
sulanan ve sulanmayan tarım arazilerinden CBS ile koordinatları belirlenerek toplam
109 noktadan ve 0-20 cm derinlikten metoda uygun bir şekilde toprak örnekleri alınarak
yapılmıştır. Şanlıurfa İli Harran ilçesinden alınan toplam 109 adet toprak numunesi
analiz sonuçlarına göre; 89 adet toprakta CaCO3 çok yüksek (%81.65), 73 adet toprakta
organik madde düşük (%66.97), 46 adet toprakta P2O5 düşük (%42.20), 97 adet toprakta
Fe yüksek (%88.99) , 109 adet toprakta K2O (100%), Cu (100%) ve Mn (100%) yüksek
ve 10 adet toprakta ise Zn düşük (%9.17) bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Harran Ovası, toprak, besin elementleri.

NUTRIENT CONTENTS OF HARRAN DISTRICT SOILS OF ŞANLIURFA


ABSTRACT
At this study, soil samples have been taken from total 109 places and 0 -20 cm
depths determining the coordinate of places by means CBS with purposeful sampling
methods on irrigated and non-irrigated agricultural lands in Harran district at 2007.
According to the analyzing results of 109 soil samples; 89 soil samples are extra
limy (81.61%), and 73 samples contain less organic matter (66,97%) and 46 samples
have less amount P2O5 (42,20%). 109 soil samples have high K2O (100%) and Cu
(100%) and Mn (100%). 10 soil samples have less amount Zn (9.17%).
Key Words: Harran Plain, soil, nutrients.

GİRİŞ
Toprak insan biyosferinin en temel öğesidir. Topraklarda meydana gelecek tüm
olumsuz değişimler insan yaşamını kuvvetli etkileyecek güce sahiptir. İnsanların
geçmişten gelen ve geçmişte zararları fark edilmemiş olan alışkanlıkları, bugün toprak
kirlenmesi ve bununla birlikte ortaya çıkan yeraltı ve yüzey sularının kirlenmesi
sonuçlarını getirmektedir. Toprak kirliliği, katı, sıvı ve radyoaktif artık ve kirleticiler
tarafından fiziksel ve kimyasal özelliklerinin bozulmasıdır.
Tarımda istenilen miktar ve kalitede ürünün elde edilmesinin birinci şartı
toprakların verimliliklerinin arttırılmasıdır. Toprak verimliliğini arttırmada en önemli
faktörlerden biri ise bitki besin elementleridir. Besin elementleri bitki gelişiminin
önemli bir parçası olup bir veya daha fazlasının noksanlığı verim ve kaliteyi olumsuz
yönde etkilemektedir. Topraklardan en uygun verimi alabilmek için ise dengeli
gübreleme yapmak ve bitki besin elementlerinin noksanlıklarını gidermek şarttır.
Harran Ovası, Güney Doğu Anadolu Bölgesinde, Şanlıurfa sınırları içinde yer
alıp, Şanlıurfa’nın güneydoğusunda ve merkeze 44 kilometre uzaklıktadır.
1037

Harran Ovası, 360 47’ ve 390 15’ doğu boylamları ile 360 40’ ve 37o 41’ kuzey
enlemleri arasında bulunmaktadır. Ovanın kuzeyini Urfa Dağları, güneyini Türkiye–
Suriye Devlet sınırı, doğusunu Tektek Dağları, batısını ise Fatik Dağları çevirir. Bu
sınırlar içerisinde, ovanın en geniş yeri güneyde 60 km, en dar yeri ise ortada Tektek
Dağları ile Fatik Dağları arasında 30 km dir. Uzunluğu ise kuzey güney doğrultusunda
65’ km’dir. Denizden ortalama yüksekliği 400 m olan Harran Ovasının yüz ölçümü
225l09 ha’dır (DSİ, l980).
Güzel ve ark. (1991), Harran Ovası’ndaki toprak serilerinin yarayışlı Zn
kapsamlarının 0.16-1.20 ppm, yarayışlı Fe kapsamlarının 2.68-6.40 ppm, yarayışlı Cu
kapsamlarının 0.65- 8.18 ppm ve yarayışlı Mn kapsamlarının 2.62-13.05 ppm arasında
değiştiğini belirtip, bunların ortalama değerlerinin sırası ile 0.43, 4.72, 1.60 ve 6.67 ppm
olduğunu bildirmişlerdir. Yapılan bu çalışmada toprak serilerinin %80’inin Zn kapsamı,
%40’ının da Fe kapsamı kritik seviyenin altında belirlenmiştir.
Eyüpoğlu ve ark. (1995), Türkiye topraklarını temsilen aldıkları 1511 adet
toprak örneğinin mikroelement ( Fe, Cu, Zn ve Mn) incelemişler ve bu değerleri Fe için
4.5 ppm, Cu için 0.2 ppm, Zn için 0.5 ppm, Mn için ise 1.0 ppm kritik değer olarak
belirtmişlerdir. Buna göre Türkiye topraklarının % 49.83 ‘ünde çinko, %26.87 ‘sinde
demir, %0.70 ‘inde mangan eksikliğinin söz konusu olduğunu diğer bir deyişle yaklaşık
14 milyon hektarda çinko, 7.5 milyon alanda demir, 200 bin hektar alanda mangan
eksikliği olabileceğini, bakırla ilgili eksiklik sorunu bulunmadığını açıklamışlardır.
Kızılgöz ve ark. (1999), Şanlıurfa Yöresi’nde yaygın olarak yetiştirilen
antepfıstığı çeşitlerinin beslendiği toprakların verimlilik seviyelerinin belirlenmesi ve
besin maddesi noksanlığı bulunan topraklar üzerinde yapılan analizler sonucunda,
toprakların tamamında makro elementlerden N ile mikro elementlerden bitkilerce
alınabilir Fe ve Zn noksanlığının şiddetli düzeyde mevcut olduğunu saptamışlardır.
Seyrek ve ark. (1999), Harran Ovası’nın yüksek taban suyu etkisindeki bazı
yaygın toprak serileri üzerinde yaptıkları araştırmada toprakların kil ve kireç içeriğinin
yüksek, organik madde kapsamının düşük, tuz içeriğinin ise hafif ve orta seviyede
olduğunu bildirip, 0-20, 20-40 ve 40-60 cm toprak derinliklerinden aldıkları örneklerde
molibden ve Stransiyum hariç, topraklardaki diğer ağır metalleri üst topraklarda daha
fazla saptamışlar, toprak örneklerinin Pb, Zn, Cu, Mn, As, Zr, Sr, Ba, V, Mo içerikleri
normal, ancak Ni ve Cr kapsamlarını yüksek ve kirlilik sınırının üzerinde tespit
etmişlerdir.
MATERYAL VE METOD
Şanlıurfa İli Harran ilçesinin değişik yerlerinden alınan toprak numuneleri
araştırmanın materyalini oluşturmuştur.
Gayeli toprak örneği alma yöntemi ile Harran ilçesinden toplam 109 toprak
örneği alınmıştır. Her bir örnekleme noktasında, örnek alınacak arazinin büyüklüğü,
toprak ve topografik yapısı göz önüne alınarak 8-10 örnek alınıp paçal numune haline
getirilmiştir. Toprak örnekleri Jackson (1962) tarafından bildirildiği şekilde 0-20 cm
derinlikten paslanmaz çelik kürek ile alınıp, polietilen torbalara konulmuş, etiketlenmiş
ve laboratuara ulaştırılmıştır. Laboratuarda örnekler içindeki taş ve bitki parçacıkları
ayıklanarak havada kurutulan toprak örnekleri 2 mm’lik plastik elekten elenmiş ve
polietilen torbalara konulduktan sonra fiziksel ve kimyasal analizleri yapılmak üzere
muhafaza edilmiştir. Toprak örneği alınan yerlerin yer koordinatları Yer Konumlama
Cihazı (GPS=Global Posiotioning System) ile belirlenmiştir.
Şanlıurfa İli Harran Ovası tarım alanlarından alınan toprak örneklerinde; CPS
yardımı ile 0-20 cm derinlikten ve çelik kürek ile alınan toprak örnekleri üzerinde
aşağıda belirtilen analizler Tüzüner (1990)’a göre laboratuvarda yapılmıştır.
1038

Saturasyon (%), Toprak Bünyesi (%), Toprak Reaksiyonu (pH), Kalsiyum


Karbonat (%), Total Tuz (%), Alınabilir Fosfor ( P2O5), Organik Madde (%), Alınabilir
Potasyum ( K2O) ve Bitkiye Yarayışlı Mikro Elementler ( Fe, Cu, Zn, Mn )
belirlenmiştir.
Lindsay ve Norvell (1978) tarafından bildirildiği şekilde 10 g toprak 20 ml,
0.005 M DTPA (dietilen tri amin penta acetrid asit ),0.01 M CaCl2 ve 0.1 M TEA
(triethanolamine) ekstraksiyon çözeltisi karışımı (pH' sı HC1 ile 7.3'e ayarlanmış) ile 2
saat çalkalanıp filtre edilen süzükte A.A.S (Atomik Absorbasiyon Spektrofotometresi)
ile tayin edilmiştir.
Toprak örnekleri; yeni ekilmiş ve gübrelenmiş arazilerden alınmamıştır.
Şanlıurfa, Güneydoğu Anadolu iklim bölgesine dahil olmakla beraber, Akdeniz
ikliminin etkisi altındadır. Yazları sıcak ve kurak kışları ise ılık olan bir iklim özelliği
göstermektedir. Güneyden kuzeye ve batıdan doğuya gittikçe yağış miktarları
artmaktadır. Şanlıurfa’nın yıllık; ortalama yağışı 476.4 mm, ortalama sıcaklığı 18.0 oC,
ortalama buharlaşma 2 047.7 mm ’dir. Ova iklimi oldukça kurak olup özellikle güney
kesiminde yıllık yağış çok düşük olmakta, yaz aylarında yağış hiç olmamaktadır. Ayrıca
yıllık buharlaşma 1903.1 mm’dir. Buharlaşma miktarının çok yüksek olması kapillarite
ile üst katmanlara taşınan tuz miktarını arttırmaktadır.
Araştırmanın yapıldığı Harran Ovasında, dokuz ayrı fizyoğrafik birim üzerinde
25 farklı toprak serisi saptanmıştır. Bölgede geniş alan içeren Harran toprak serisi
toprakları, Harran Ovasını doğu, batı ve kuzeyden çevreleyen Tektek, Fatik ve Urfa
Dağlarından gelen çamur akıntılarından oluşmuş, alüviyal ana materyalli, düz ve düze
yakın eğimli, derin topraklardır. Tipik kırmızı profilleri killi bünyelidir. Tüm profil çok
kireçlidir ve aşağılara doğru artan yoğunlukta kireç ceplerini içermektedir. A,B,C
horizonlu topraklar olup, pH 7.3 ile 7.8 arasında, organik madde içeriği düşük, katyon
değişim kapasitesi kil içeriğine bağlı olarak alt katmanlara doğru artmaktadır (Dinç ve
ark.1988).
Harran Ovası toprakları, genellikle organik madde içeriği bakımından yetersiz,
kireç yönünden yüksektir. Kireç miktarları, toprak profilinde derine doğru inildikçe
artmaktadır. Kireç miktarları genellikle %10’dan fazladır. Toprak bünyesi bakımından
genelde killidir ve kil tipi ise simectittir. Bu tip killerde kapillar su yükselmesinin hızlı
olması alt katmanlardaki tuzların üst tabakalara taşınmasını kolaylaştırmaktadır. Bu da
belirli yerlerde tuzlulaşma ve alkalileşme riskini arttırmaktadır.
Çizelge 1. Toprakta bulunan bitki besinlerinin yöntemlere göre sınır değerleri*
(Güçdemir ve Usul 2004)
Besin Yöntem Birim Düşük Yeterli Fazla Kaynaklar Yıl
Mad.
N NO3-N ppm <5.0 5-20 >20 Chapman 1960
P NaHCO3 ppm <6.1 6.1-12.2 >12.2 Olsen ve ark. 1954
K Değişebilir me/100g <0.3 0.3 >0.3 Jackson 1962
Ca Değişebilir me/100g <1.5 1.5-3.9 >3.9 Melsted 1953
Mg Değişebilir me/100g <3.0 3.0 >3.0 Jackson 1962
S Türbidimet ppm - 3.0 - Chesnin ve Yien 1950
Fe DTPA ppm <2.0 2.0-4.5 >4.5 Follett ve Lindsay 1970
Zn DTPA ppm <0.5 0.5-1.0 >1.0 Follett ve Lindsay 1970
Mn DTPA ppm - 1.0 - Follett ve Lindsay 1970
Cu DTPA ppm - 0.2 - Follett ve Lindsay 1970
Mo Toplam ppm <1.0 - - Walker 1948
B Sıcak suda ppm <0.5 0.5-1.0 >1.0 Bray 1948
1039

Çizelge 2. Toprakta bulunan organik madde sınır değerleri (%)


1 < ise Çok az
1–2 Az
2–3 Orta
3–4 İyi
4 > ise Yüksek

Çizelge 3. Toprakta bulunan kireç sınır değerleri (%)


1 < ise Az kireçli
1–5 Kireçli
5 – 15 Orta
15 – 25 Fazla
25 > ise Çok fazla

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


109 adet toprak numunesi analiz sonuçlarına göre;
Kireç için; 4 adet toprak orta kireçli (% 3.66), 16 adet toprak fazla kireçli
(%14.67) ve 89 adet toprak çok fazla kireçli (% 81.65)dir.
Harran ovası kireç bakımından bölgede yapılmış Seyrek ve ark.nın yaptığı
çalışmayla paralellik göstermekte olup 89 adet toprak örneğinde çok fazla kireç oranı
bulunmuştur. Fazla kireç potasyum alımını etkilemektedir.
Organik madde için; 21 adet toprakta çok az (%19.26), 73 adet toprakta az
(%66.97), 14 adet toprakta orta (%12.84) ve 1 adet toprakta ise iyi (%0.91) miktarda
organik madde bulunmuştur. Organik madde bakımından bölgede Seyrek ve ark.nın
yaptığı çalışmayla paralellik göstermekte olup oldukça fakir bulunmuştur.
P2O5 için; 46 adet toprakta düşük miktarda (%42.20), 51 adet toprakta yeterli
miktarda (%46.78) ve 12 adet toprakta ise yüksek miktarda (%11) fosfor bulunmuştur.
Fosfor fazlalığı demir ve diğer maddeleri tutar ve onların noksanlık arazlarını
ortaya çıkarır. Fosfor, asit ortam olduğunda demir veya Alüminyum fosfat haline
dönerek bitkiler tarafından nispeten alınamaz hale dönüşür.
K2O için; Yapılan 109 adet toprakta da (%100) yüksek bulunmuştur. Ancak
buna rağmen bazı bitkilerde potasyum noksanlığı görülmekte bu da bazı besin
elementlerinin antogonistik etkisinden kaynaklanmaktadır. Genellikle ovada potasyumlu
gübre kullanımını önermemekteyiz. Potasyum noksanlığı etkisiyle demir noksanlığı
ortaya çıkmaktadır. Fazla potasyum ise azot ve magnezyum alınımını etkilemektedir.
Fe için; 2 adet toprakta düşük miktarda (%1.83), 10 adet toprakta yeterli
miktarda (%9.17) ve 97 adet toprakta ise yüksek miktarda (%88.99) demir bulunmuştur.
Bu sonuç, Güzel ve ark.nın yaptığı çalışma ile ters düşmektedir. Demir içeriği
bakımından yeterli görülmesine rağmen bazı bitkilerde kloroza rastlanmaktadır. Yöre
çiftçisine demir içerikli gübre kullanılması önerilmemekte fakat gerek görüldüğü
durumlarda uygulanmaktadır.
Cu için; Yapılan 109 adet toprakta da (%100) yüksek bulunmuştur. Bakır
preparatlı gübrelere ihtiyaç bulunmamaktadır. Yapılan bu çalışma Kızılgöz ve ark. ile
Güzel ve ark.nın yaptığı çalışma ile paralellik göstermektedir.
1040

Çizelge 4. Deneme alanı topraklarının bazı özellikleri


Su ile
Tuz CaCO3 Organik K2 O Kum Kil
doymuşluk pH P2O5 (kg/da) Fe (ppm) Cu (ppm) Zn (ppm) Mn (ppm) Silt (%) Bünye
No (%) (%) madde (%) (kg/da) (%) (%)
( %)
1 70 7.60 0.058 37.2 1.45 3.9 133.8 13.96 2.77 0.54 21.83 18.8 51.2 30.0 KİL
2 61 7.64 0.045 29.2 0.58 2.1 164.1 10.42 3.20 1.34 30.55 20.8 51.2 28.0 KİL
3 70 7.68 0.043 31.1 0.72 4.3 141.5 9.07 2.23 0.58 22.72 18.8 53.2 28.0 KİL
4 63 7.43 0.050 29.2 0.58 6.0 153.3 9.36 2.23 0.48 97.92 20.8 57.2 22.0 KİL
5 63 7.64 0.053 29.6 1.45 6.0 213.8 8.96 4.07 0.58 26.73 18.8 59.2 22.0 KİL
6 66 7.69 0.045 32.6 0.58 6.0 141.5 11.83 2.47 0.66 20.20 18.8 61.2 20.0 KİL
7 66 7.58 0.050 26.9 0.87 4.3 156.6 9.78 2.55 1.28 25.86 16.8 59.2 24.0 KİL
8 68 7.59 0.060 31.1 0.16 5.1 153.3 9.23 2.08 1.14 24.66 16.8 61.2 22.0 KİL
9 68 7.52 0.049 26.9 0.30 3.1 144.7 5.93 2.28 1.72 24.46 28.8 47.2 24.0 KİL
10 68 7.73 0.047 8.3 1.01 2.6 127.4 8.58 2.04 3.57 23.94 18.8 57.2 24.0 KİL
11 72 7.59 0.061 32.6 1.45 4.6 141.5 11.59 3.02 0.71 22.20 16.8 57.2 24.0 KİL
12 72 7.68 0.063 33.8 1.16 2.1 110.1 11.69 2.92 0.48 20.70 20.8 57.2 22.0 KİL
13 70 7.70 0.057 16.7 1.45 13.5 168.1 8.72 2.66 1.22 22.46 16.8 57.2 24.0 KİL
14 62 7.70 0.048 5.30 1.16 10.0 140.4 7.43 3.16 0.67 20.39 22.8 49.2 28.0 KİL
15 66 7.66 0.046 19.7 1.45 5.8 159.3 10.58 2.88 1.60 26.53 20.8 51.2 28.0 KİL
16 68 7.64 0.043 31.1 1.16 6.5 105.8 8.84 2.11 1.01 26.92 32.8 61.2 26.0 KİL
17 66 7.61 0.046 31.9 0.72 3.7 168.1 10.24 2.59 0.06 21.14 18.8 59.2 22.0 KİL
18 68 7.66 0.045 31.1 1.88 9.2 187.9 8.75 3.60 2.20 23.84 20.8 53.2 26.0 KİL
19 66 7.62 0.040 24.7 1.16 1.5 123.1 8.86 2.21 0.62 24.47 20.8 53.2 26.0 KİL
20 59 7.14 0.080 33.0 0.29 16.3 226.8 9.54 2.65 0.86 57.70 24.8 47.2 28.0 KİL
21 57 7.60 0.030 23.9 0.38 7.1 192.2 7.78 2.56 0.71 44.67 20.8 55.2 24.0 KİL
22 60 7.70 0.055 31.1 0.58 6.3 200.8 9.48 2.59 0.71 37.87 18.8 61.2 20.0 KİL
23 52 7.67 0.030 27.7 0.87 12.3 313.2 7.85 2.80 0.73 32.31 28.8 43.2 28.0 KİL
24 59 7.60 0.043 30.0 0.58 5.4 136.0 9.43 2.45 1.21 41.59 24.8 53.2 22.0 KİL
1041

Çizelge 4. (Devam)
Su ile Organik
Tuz CaCO3 P2O5 K2 O Fe Cu Zn Mn Kum Kil Silt
No doymuşluk pH madde Bünye
(%) (%) (kg/da) (kg/da) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (%) (%) (%)
( %) (%)
25 52 7.70 0.041 18.6 1.16 5.3 169.1 8.35 2.97 0.50 52.71 28.8 57.2 14.0 KİL
26 63 7.65 0.091 30.0 1.16 9.2 213.8 1.03 3.13 0.66 46.08 20.8 59.2 20.0 KİL
27 63 7.58 0.080 23.9 0.87 6.7 196.5 12.61 2.97 0.67 43.29 16.8 59.2 24.0 KİL
28 59 7.55 0.055 31.5 0.87 8.0 140.4 8.50 2.42 0.73 53.13 24.8 47.2 28.0 KİL
29 62 7.51 0.095 22.4 1.16 5.5 144.7 8.20 2.61 0.50 46.32 22.4 49.2 28.0 KİL
30 52 7.50 0.200 26.9 1.45 17.1 131.7 8.68 2.15 1.12 22.38 30.8 37.2 32.0 KİLLİ TIN
31 55 7.55 0.120 12.5 1.16 3.0 123.1 7.02 2.41 0.52 52.72 20.8 39.2 40.0 KİLLİ TIN
32 55 7.62 0.080 28.3 1.16 7.1 141.5 7.16 2.09 0.89 42.74 20.8 45.2 34.0 KİL
33 58 7.65 0.170 26.3 1.45 8.0 127.4 5.13 2.31 0.62 38.39 22.8 47.2 30.0 KİL
34 68 7.78 0.045 31.9 1.16 6.7 108.0 12.65 2.45 1.21 35.54 12.8 63.2 24.0 KİL
35 63 7.61 0.050 19.3 1.45 5.6 118.1 9.54 2.48 0.52 43.63 14.8 55.2 30.0 KİL
36 64 7.43 0.085 23.1 1.16 3.1 99.3 7.39 2.58 0.40 42.64 32.8 49.2 18.0 KİL
37 66 7.63 0.053 32.6 1.16 7.2 112.5 13.30 2.36 1.18 33.27 14.8 61.2 24.0 KİL
38 63 7.67 0.056 31.9 1.45 3.8 92.8 11.73 2.16 0.51 28.61 18.8 59.2 22.0 KİL
39 70 7.60 0.047 30.9 1.16 3.4 127.4 11.43 3.16 1.20 28.18 16.8 61.2 22.0 KİL
40 72 7.61 0.068 22.6 1.45 1.8 118.1 7.91 2.22 0.42 35.28 16.8 59.2 24.0 KİL
41 72 7.78 0.064 18.0 1.45 3.3 118.8 8.01 2.50 0.67 44.19 16.8 49.2 34.0 KİL
42 60 7.58 0.050 31.1 1.16 3.8 77.7 8.73 1.99 0.32 36.71 20.8 43.2 36.0 KİL
43 57 7.20 0.095 30.2 0.87 5.8 79.9 7.89 2.18 0.54 36.42 20.8 35.2 44.0 KİLLİ TIN
44 57 7.00 0.290 22.0 1.16 6,3 172.8 6.99 2.41 0.63 44.66 18.8 51.2 30.0 KİL
45 66 7.47 0.085 30.7 1.16 2.3 92.8 6.48 1.98 0.52 47.97 36.8 35.2 28.0 KİLLİ TIN
46 68 7.67 0.560 27.7 0.87 2.7 123.1 7.86 2.72 0.58 36.01 16.8 65.2 18.0 KİL
47 68 7.69 0.070 15.5 1.45 7.2 126.9 5.57 2.55 0.57 47.54 12.8 61.2 26.0 KİL
48 66 7.92 0.035 13.0 1.16 6.9 45.3 10.11 2.52 2.77 36.65 16.8 61.2 22.0 KİL
1042

Çizelge 4. (Devam)
Organik
Su ile doymuşluk Tuz CaCO3 P2O5 K2O Fe Cu Zn Mn Kum Kil Silt
No pH madde Bünye
( %) (%) (%) (kg/da) (kg/da) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (%) (%) (%)
(%)
SİLTLİ KİLLİ
49 62 7.48 0.190 24.7 1.16 9.4 196.5 7.51 2.59 1.36 52.87 20.8 31.2 48.0
TIN
50 60 7.71 0.080 30.4 1.16 5.0 108.0 9.03 2.24 2.71 40.32 26.8 47.2 26.0 KİL
51 59 7.62 0.049 28.5 1.45 6.6 90.7 12.00 2.30 1.65 53.87 20.8 50.8 28.0 KİL
52 59 7.62 0.043 30.4 1.30 6.5 92.8 9.77 2.27 0.76 39.12 26.8 47.2 26.0 KİL
53 60 7.68 0.051 22.0 1.16 8.2 151.2 7.66 2.65 1.43 43.63 18.8 57.2 24.0 KİL
54 61 7.33 0.150 28.5 1.45 11.9 156.6 1.98 2.25 0.79 13.61 20.8 50.8 28.0 KİL
55 61 7.36 0.110 36.1 1.16 6.3 66.9 8.18 2.05 0.38 30.15 32.8 59.2 8.0 KİL
56 64 7.65 0.057 26.6 1.45 10.8 209.5 18.57 8.75 1.78 69.41 28.8 53.2 18.0 KİL
57 66 7.28 0.092 29.2 1.45 11.8 140.4 10.08 3.18 3.43 69.01 22.8 47.2 30.0 KİL
58 66 7.68 0.042 26.6 1.59 10.9 174.9 9.18 2.43 0.64 36.92 26.8 50.8 22.0 KİL
59 63 7.70 0.037 34.2 1.59 8.3 88.5 8.74 2.16 0.74 42.47 32.8 37.2 30.0 KİLLİ TIN
60 57 7.65 0.035 28.8 1.16 10.3 187.9 6.42 2.43 0.62 31.29 34.8 39.2 26.0 KİL
61 61 7.56 0.055 33.0 1.16 7.8 108.0 13.74 3.78 2.48 71.02 28.8 39.2 32.0 KİL
62 62 7.47 0.092 30.4 1.16 7.3 97.2 10.23 2.10 0.84 35.06 20.8 47.2 32.0 KİL
63 62 7.55 0.040 29.2 1.45 7.9 71.2 11.76 2.29 1.97 41.18 30.0 45.2 24.0 KİL
64 70 7.68 0.045 25.0 1.16 8.3 159.3 11.86 4.16 1.45 41.30 16.8 61.2 22.0 KİL
65 66 7.65 0.047 15.5 1.45 15.3 183.6 10.59 4.28 1.42 60.83 20.8 53.2 26.0 KİL
66 62 7.61 0.060 29.6 0.87 12.0 73.4 10.10 2.28 3.44 60.14 36.8 37.2 26.0 KİLLİ TIN
67 58 7.57 0.036 27.3 1.16 15.8 274.3 6.45 2.48 1.04 39.33 30.0 43.2 26.0 KİL
68 63 7.53 0.108 31.9 0.87 8.5 103.6 8.94 2.17 0.70 32.94 22.8 53.2 24.0 KİL
1043

Çizelge 4. (Devam)
Organik
Su ile doymuşluk CaCO3 P2O5 K2 O Fe Cu Zn Mn Kum Kil Silt
No pH Tuz (%) madde Bünye
( %) (%) (kg/da) (kg/da) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (%) (%) (%)
(%)
69 52 7.69 0.032 31.5 1.16 10.2 88.5 68.70 2.15 0.69 35.49 40.8 31.2 28.0 KİLLİ TIN
70 58 7.54 0.053 26.6 1.45 8.6 73.4 10.79 2.82 2.37 53.44 30.8 43.2 26.0 KİL
71 53 7.60 0.053 25.4 1.16 6.3 97.2 8.61 2.14 0.68 36.99 26.8 43.2 30.0 KİL
72 61 7.66 0.042 34.5 1.16 3.7 66.9 8.30 1.98 0.44 31.19 30.8 43.2 26.0 KİL
73 53 7.66 0.037 33.4 0.87 11.8 75.6 10.12 2.01 0.61 36.41 40.8 33.2 26.0 KİLLİ TIN
74 55 7.64 0.032 35.3 0.87 4.9 73.4 12.90 2.33 1.21 54.25 38.8 33.2 28.0 KİLLİ TIN
75 67 7.69 0.053 31.1 1.16 11.2 159.2 2.95 2.48 1.90 27.16 20.8 59.2 20.0 KİL
76 61 7.45 0.085 32.6 1.74 17.2 140.4 12.08 3.63 1.17 30.66 38.8 39.2 22.0 KİLLİ TIN
77 62 8.55 0.720 32.3 1.45 24.4 615.5 15.06 2.86 3.53 57.76 30.8 13.2 56.0 SİLTLİ TIN
78 70 7.68 0.049 27.3 1.88 8.2 237.6 7.35 2.33 1.32 39.46 29.4 42.5 28.2 KİL
79 56 7.8 0.042 28.1 1.59 4.3 75.6 7.58 1.70 1.93 25.84 33.4 38.5 28.2 KİLLİ TIN
80 55 7.9 0.045 26.6 2.61 5.0 10.8 6.91 1.47 1.01 25.16 31.4 34.5 34.0 KİL
81 72 7.81 0.052 28.5 1.61 2.1 71.2 7.28 2.14 0.89 26.71 31.4 42.5 26.0 KİL
82 8 7.76 0.030 28.1 3.34 26.5 38.8 7.77 2.41 1.44 22.39 35.4 24.5 40.0 TIN
83 63 7.87 0.044 29.6 1.59 6.7 71.2 6.96 1.74 2.55 25.33 33.4 42.5 24.0 KİL
84 61 7.8 0.045 27.3 2.61 8.4 69.1 9.06 1.57 0.96 30.17 29.4 38.5 32.0 KİLLİ TIN
85 72 7.75 0.030 28.5 2.17 9.2 82.0 6.52 1.57 2.11 27.51 29.4 32.5 38.0 KİLLİ TIN
86 65 7.81 0.035 29.6 1.59 4.1 62.6 7.80 1.52 0.46 28.05 35.4 32.5 32.0 KİLLİ TIN
87 66 7.79 0.030 30.0 1.74 4.3 60.4 4.77 1.33 0.31 12.84 35.4 38.5 26.0 KİLLİ TIN
88 71 7.79 0.035 29.2 2.17 6.2 105.8 5.06 1.63 0.52 21.87 33.4 34.5 32.0 KİLLİ TIN
89 55 7.8 0.042 28.5 1.88 4.2 69.1 5.58 1.66 0.71 18.86 37.4 30.5 32.0 KİLLİ TIN
90 68 7.68 0.030 27.3 1.74 3.7 86.4 8.84 2.19 0.95 21.13 35.4 38.5 26.0 KİLLİ TIN
91 56 7.75 0.044 26.6 1.59 5.7 38.8 5.24 1.05 0.34 1.52 41.4 38.5 20.0 KİLLİ TIN
92 72 7.9 0.030 26.9 2.17 7.5 153.3 5.69 1.93 0.88 17.88 36.0 32.5 31.4 KİLLİ TIN
93 63 7.85 0.031 28.5 1.52 5.6 66.9 6.42 1.59 0.39 24.27 34.0 38.5 27.4 KİLLİ TIN
1044

Çizelge 4. (Devamı)
Organik
Su ile doymuşluk Tuz CaCO3 P2O5 K2 O Fe Cu Zn Mn Kum Kil Silt
No pH madde Bünye
( %) (%) (%) (kg/da) (kg/da) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (%) (%) (%)
(%)
94 56 7.79 0.042 28.1 2.03 5.6 75.6 4.39 1.11 0.88 16.10 32.0 40.5 27.4 KİLLİ TIN
95 59 7.71 0.045 29.2 2.32 11.0 79.9 5.09 1.25 1.57 15.20 32.0 40.5 21.4 KİL
96 66 7.77 0.030 27.3 1.74 7.1 66.9 4.04 1.09 0.29 20.13 34.0 44.5 25.4 KİL
97 55 7.78 0.046 28.8 2.61 4.2 82.0 4,06 1.11 0.99 14.25 32.0 42.5 25.4 KİL
98 72 7.90 0.052 29.6 1.88 4.7 97.2 4.32 1.25 0.32 15.27 36.0 42.5 21.4 KİL
99 63 7.87 0.042 29.2 2.17 1.0 90.7 3.66 1.19 0.68 13.49 38.0 30.5 31.4 KİLLİ TIN
KUMLU KİLLİ
100 68 7.75 0.030 28.1 1.74 71.0 41.0 3.14 0.62 0.79 12.16 54.0 28.5 17.4
TIN
101 61 7.80 0.031 29.6 1.52 34.6 88.5 4.24 1.19 0.62 17.76 28.0 46.5 25.4 KİL
102 70 7.83 0.031 27.3 1.88 3.3 123.1 3.90 1.22 1.02 17.61 37.4 36.5 26.0 KİLLİ TIN
103 59 7.74 0.047 28.5 2.17 1.0 136.0 4.67 1.33 0.71 15.28 41.4 28.5 30.0 KİLLİ TIN
104 56 7.81 0.040 26.6 2.03 12.5 73.4 5.00 1.50 0.47 15.37 31.4 38.5 30.0 KİLLİ TIN
KUMLU KİLLİ
105 61 7.82 0.047 27.7 2.03 23.8 67.5 4.62 1.06 0.49 15.65 47.4 28.5 24.0
TIN
106 63 7.68 0.040 25.8 2.61 35.0 71.2 4.29 1.34 0.70 22.72 35.4 28.5 36.0 KİLLİ TIN
107 66 7.81 0.030 26.9 2.17 6.6 54.0 4.13 0.91 1.42 14.89 45.4 26.5 28.0 TIN
108 61 7.76 0.030 29.2 1.59 5.7 263.5 4.55 1.61 0.68 22.30 31.4 44.5 24.0 KİL
109 70 7.80 0.048 28.1 1.88 3.2 159.3 4.50 1.66 0.53 20.60 27.4 40.5 32.0 KİL
1045

Zn için; 10 adet toprakta düşük miktarda (%9.17), 65 adet toprakta yeterli


miktarda (%59.63) ve 34 adet toprakta ise yüksek miktarda (%31.19) çinko
bulunmuştur. Bu çalışma sonucuna göre Harran ovası topraklarının yaklaşık %70’inde
çinko yetersiz olup, Güzel ve ark.nın yaptığı çalışma ile paralellik göstermektedir. Çinko
yeterli düzeyde bulunsa da çinko insan sağlığı için gerekli olduğundan yapılan analizler
neticesinde yeterli olmayan alanlara uygulanmaktadır.
Mn için; Yapılan 109 adet toprakta da (%100) yüksek bulunmuştur. Bu sonuç
Güzel ve ark.nın yaptığı çalışma ile paralellik göstermektedir.
Bünye için; 76 adet toprak killi (%69.72), 27 adet toprak killi-tınlı (%24.77), 1
adet toprak siltli-killi-tın (%0.91), 1 adet toprak siltli-tın (%0.91), 2 adet toprak kumlu-
killi-tın (%1.83) ve 2 adet toprak ise tınlı (%1.83) bulunmuştur. Bu sonuçta Güzel ve
ark.nın yaptığı çalışma ile paralellik göstermektedir.

KAYNAKLAR
DİNÇ, U., ŞENOL, S., SAYIN, M., KAPUR, S. ve GÜZEL, N. 1988. Güneydoğu
Anadolu Bölgesi Toprakları (GAT), I. Harran Ovası, TÜBİTAK, Tarım
Ormancılık Araştırma Grubu Güdümlü Araştırma Projesi Kesin Raporu, TAG –
534, Adana.
DSİ (1980). Güneydoğu Anadolu Projesi. Ankara.
EYÜPOĞLU, F., KURUCU, N. VE TALAZ, S., 1995. Türkiye Topraklarının Bitkiye
Yarayışlı Bazı Mikroelementler (Fe, Cu, Zn, Mn) Bakımından Genel Durumu.
Toprak ve Su kaynakları Araştırma Yıllığı. Yayın No: 98, 1996, Ankara.
GÜÇDEMİR, İ.H. VE USUL, M. 2004. Toprak Analiz Sonuçlarına Göre Gübre
Tavsiyeleri. Türkiye 3. Ulusal Gübre Kongresi, Tarım-Sanayi-Çevre, 11-13
Ekim 2004, Tokat.
GÜZEL, N.,ORTAŞ,İ. ve İBRİKÇİ, H., 1991. Harran Ovası Toprak Serilerinde Yararlı
Mikro element Düzeyleri ve Çinko Uygulamasına Karşı Bitkinin Yanıtı. Çukurova
Üniv. Zir. Fak. Dergisi 6(1): 15-30 Adana.
JACKSON, M.C. 1962. Soil chemical analysis. Prentice Hall. Inc. Eng. Cliff. USA.
KIZILGÖZ,İ., KIZILKAYA, R., AÇAR, İ., SEYREK, A., KAPTAN, H., 1999.
Şanlıurfa Yöresinde antepfıstığı (Pistacia vera L.) yetiştirilen toprakların
verimlilik düzeylerinin saptanması üzerine bir araştırma. GAP I. Tarım
Kongresi, 26-28 Mayıs 1999. II. Cilt:987-994. Şanlıurfa
LINDSAY, W.L. ve NORVELL, W:A. 1978. Development of a DTPA soil test for zinc,
iron, manganese and copper. Soil Sci., Soc. Am. J. 42.421-428.
SEYREK, A., KIZILGÖZ, İ., ÇULLU, M.A. ve İNCE, F., 1999. Harran Ovasında
Taban Suyu Etkisindeki Toprakların Ağır Metal İçerikleri. GAP 1. Tarım
Kongresi, 26-28 Mayıs 1999, Şanlıurfa.
TÜZÜNER, A., 1990. Toprak ve Su Analiz Laboratuarları El Kitabı. Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara.
1046

MİSLİ OVASI VE ÇUKUROVA BÖLGELERİNDE PATATES ÜRETİM


ALANLARININ MİNERAL BESLENME DÜZEYİNİN YUMRU VE TOPRAK
ANALİZLERİYLE BELİRLENMESİ

Bülent TORUN1* Sadiye TOZ1 Faruk ÖZKUTLU2 Atilla YAZICI3


1 1
Halil ERDEM Selim EKER Ayfer TORUN1
1
Çukurova Üniv. Ziraat Fak. Toprak Bölümü, Adana. *mbtorun@cu.edu.tr
2
Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Ordu.
3
Sabancı Üniv. Doğa Bilimleri ve Mühendislik Fakültesi, İstanbul.

ÖZET
Patates buğday, çeltik ve mısırdan sonra insanlar tarafından en çok tüketilen bir
besin kaynağıdır. Patatesin içerdiği karbonhidrat, protein, mineral maddeler ve
vitaminler insan beslenmesinde vazgeçilmez niteliktedir. Bu nedenle son yıllarda
patatesin verimini arttırmak için aşırı özellikle azotlu gübre kullanılmaktadır. Aşırı N’lu
gübre kullanılması patatesin kalitesi ve yumrunun mineral element içeriğini
olumsuzlaştıracağı ve hasatlıklara karşı direncini düşüreceği beklenmektedir.
Bu nedenle Türkiye’de patates yetiştiriciliğinin yapıldığı Misli ovasından ve
Çukurova bölgesinden yumru ve toprak örneklerinin alınarak element
konsantrasyonlarının belirlenmesi patatesin kalite özelliklerinin saptanması açısından
oldukça önemlidir. Bu amaç için Misli ovasından 140 toprak (0-30 cm) ve 138 patates
yumrusu, Çukurova bölgesinde ise 86 toprak (0-30 m) ve patates yumru örneği
toplanmıştır. Misli ovasından alınan yumru örneklerinde, örneklerin % 65’nin yüksek
N’lu olduğu, Çukurova’da ise aynı değerin % 95 olduğu bulunmuştur. Her iki bölgedeki
yumruların ayrıca % 64-65 oranında yüksek P konsantrasyonuna sahip olduğu
belirlenmiştir. Bu değerlere karşılık, Misli ovasındaki yumruların % 68.6’nın Ca’ca, %
49.3’ünün K’ca ve % 41.4’ünün de Mg’ca yetersiz düzeyde beslendiği saptanmıştır.
Çukurova bölgesinde ise söz konusu elementlerin patateslerde özellikle Ca ve K
beslenmesiyle ile ilgili önemli bir sorunun olmadığı görülmüştür.
Sonuç olarak, Misli ovasında K, Ca ve Mg beslenme yetersizliğinin giderilmesi
için bu elementlerin gübrelenmesine önem verilmelidir. Ayrıca aşırı N ve P gübre
kullanımından kaçınılmalıdır. Her iki bölge için iklim, toprak ve bitki isteklerini dikkate
alan bir gübreleme programına gereksinim vardır.
Anahtar Kelimeler: Patates, toprak, mineral besin elementleri, yumru kalitesi.
DETERMINATION OF MINERAL NUTRITINAL STATUS OF POTATO
GROWING REGIONS IN MİSLİ AND ÇUKUROVA PLAIN BY TUBER AND
SOIL ANALYSIS
ABSTRACT
Potato is one of the main food sources of humans following wheat, rice and
maize. Carbonhydrates, proteins, minerals and vitamins contained in potato are
indispensable in human nutrition. Therefore, high application rates, especially N
fertilizers are widely used doring the lat few years. High N application rates are
expected to cause significant decreases in the quality, tuber mineral content and
resistance o diseases.
Consequently, it is highly important to assess tuber mineral concentrations for
evaluation of quality traits in Misli and ukurova plains. For this reason, 138 soil and 140
1047

tuber samples from Misli and 86 soil and tuber samples from Cukurova plains were
collected. Nitrogen was found high in 65 % and 95 % of tuber samples collected from
Misli and Cukurova plains respectively. Tuber concentration of phosphorus was also
high in 64 % and 65 % of samples from Misli and Cukurova respectively. On the other
hand 49, 69 and 41 % of tubers from Misli plain were deficient in K, Ca, and Mg,
respectively. There were no significant problems concerning especially Ca and K
nutrition of potato in Cukurova pain.
Resuts have reveaed that to correct the nutitional satus of potato K, Ca, and Mg
fertilizaiton should be considerednin in Misli plain. Additioally, excess N and P
fertiization should be avoided. Fertilization programs considering cimatic soil and plant
requirements are needed for both plains.
Key Words: Potato, soil, mineral nutrients, tuber quality.

GİRİŞ
Dünyada patates, buğday, çeltik ve mısırdan sonra insanlar tarafından en çok
tüketilen dördüncü bir besin kaynağıdır. İçerdiği karbonhidrat, protein, mineral
maddeler ve vitaminleriyle insan beslenmesinde vazgeçilmez bir gıda haline gelmiştir.
Örneğin ağırlığı 150 g olan bir patates yumrusu normal bir insanın gereksinim duyduğu
günlük proteinin minimum % 6’sını, demirin % 8’ini, C vitamininin % 50’sini ve B6
vitamininin % 15’ini karşılamaktadır (Potato Association of America Handbook, 1993).
Türkiye’de yumrulu bitkilerin toplam ekim alanı yaklaşık 320.000 hektar ve bu
alanlar içinde patatesin üretim alanı ise yaklaşık 200.000 hektardır (Türkiye Tarım
İstatistikleri, 1998). Türkiye’de 20 yıllık periyodun ilk 10 yılındaki ortalama artış % 53
iken son 10 yıllık peryotta bu oran % 14’e düşmüştür. Bu verim artışındaki azalmada,
ekim alanlarının daralması, yanlış tohumluk çeşit seçimi ve patatesin yetiştirme
ortamındaki toprak ve çevre faktörlerini dikkate almadan yapılan aşırı gübrelemelerin
rolü olabileceği tahmin edilmiştir. Oysa bilinmektedir ki dengeli bir gübreleme ile hem
bitkisel verimde hem de bitki ürün kalitesinde önemli iyileştirmeler elde edilmektedir.
Örneğin bitki besin elementlerinden N’un; yumru büyüklüğü, özgül ağırlık, gevreklik,
renk ve şekerlerin indirgenmesi, K’un; yumrunun özgül ağırlık, büyüklük ve içsel
çürüklüğü, ve P’un ise yumrunun spesifik ağırlığı gibi kalite parametreleri üzerinde
belirgin etkilerinin olduğuna ilişkin bilgilere yer verilmiştir (Maier ve ark., 1994).
Örneğin K konsantrasyonunun çürüyen yumru sayısında azalmaya, Ca’un yumruda içsel
kahverengi lekelerin azaltılmasında (Collier ve ark., 1978) ve Ca ve B’un hücresel
dayanıklılığını arttırmada (Allison ve ark., 1988) önemli rollerinin olduğu saptanmıştır.
Mineral besin elementleri patatesin verim, kalite ve hastalıklara karşı dirençlerini
etkilemesi yanında, patatesin morfolojik görünümü ve büyüklüğünü de etkileyerek
patatesin pazar fiyatını arttırabildiği bildirilmiştir.
Buna karşılık dengeli gübrelemenin yapılmadığı koşullarda ise verim ve kalitede
önemli bozulmalar olduğu görülmüştür. Türkiye’de Misli ovasındaki üreticilerin çok
aşırı şekilde N’lu (Halitligil ve ark., 2002) ve P’lu gübre kullandıkları bilinmektedir. Söz
konusu aşırı gübre kullanımın, birim ağırlık başına elde edilen verimin kısmen
azalmasına yol açacağı bildirilmiştir. Verim azalması dışında aşırı N’un bitkinin
çimlenmesinde ve yumru oluşum zamanında olumsuzluklara ve aşırı N ve K’un kuru
madde veriminde düşüşlere neden olduğu (Allison ve ark. 1998) da bulunmuştur.
Bu amaçla Türkiye’de önemli patates üretim alanlarına sahip Nevşehir ve Niğde
Bölgesi (Misli Ovası) ile Çukurova Bölgesinde patates yetiştiriciliğinin yapıldığı
yerlerden alınacak patates yumrusunun mineral element içeriğinin belirlenmesi patatesin
kalite ve hastalıklara karşı direnci ile ilgili önemli bilgiler verebilecektir. Bu çalışmanın
1048

hedefleri; a) Patates yetiştiriciliği açısından kullanılan gübrelerin miktarının ve


formlarının farklı olduğu düşünülen Niğde ve Nevşehir bölgesi ile Çukurova
Bölgesi’ndeki patateslerin yumrusundaki N, P, K, Ca ve Mg konsantrasyonlarının
saptanması ve Misli ovası ve Çukurova bölgesindeki patates üretim alanlarının mineral
beslenme düzeyinin karşılaştırılmasıdır.
MATERYAL VE METOD
Bu çalışmada patates yumrusu ve toprak örnekleri, TÜBİTAK-TARP 2382
no.’lu proje kapsamında toplanmış materyallerde gerçekleştirilmiştir. Patates
örneklerinin toplanmasında bölgenin iklimsel özellikleri ve hasat dönemi dikkate
alınmış ve Çukurova Bölgesinde Mayıs-2001 ve Misli ovasında ise Eylül-2001
başlangıcında yapılmıştır. Nevşehir-Niğde illerinden (Misli ovası) 25 farklı lokasyondan
toplam 140 yumru ve 138 toprak örneklemesi, Adana ilinden (Çukurova) ise 14
lokasyondan 86 farklı noktadan yumru ve toprak örneklemesi yapılmıştır.
Toprak örneklemesi, yumru örneklemesinin yapıldığı her patates tarlasından 0-
30 cm derinlikten alınmak suretiyle gerçekleştirilmiştir. Alınan toprak örnekleri
kurutulup, dövülerek 2 mm’lik elekten geçirildikten sonra analize hazır hale
getirilmiştir. Örneklenen topraklarda bitkilerce alınabilir P (Olsen, 1954) ve K, Ca ve
Mg konsantrasyonu ise nötr 1N Amonyum-asetatta ekstrakte edilebilir yöntemlerine
göre belirlenmiştir.
Toplanan yumru örnekleri araziden getirildikten sonra seyreltik HCl asitli su ile
yıkanıp 70 ºC’de etüvde 48 saat kurutulup öğütülmüştür. Mikro dalga cihazında yakılan
örneklerde P için mavi renk yöntemi (Olsen, 1954) kullanılmıştır. Yumruda sonuçları
verilen diğer makro elementler K, Ca ve Mg konsantrasyonları ise mikrodalgada yaş
yakma sonucunda elde edilen süzükte Atomik Absorbsiyon aletinde okunmuş ve
belirlenmiştir. Yumru örneklerinde N konsantrasyonu Kjeldahl yöntemiyle bulunmuştur.
Yumru analiz sonuçları Walworth ve Muniz (1993) tarafından belirlenen kritik
sınır değerlere göre (Çizelge 1.) ve toprak analiz sonuçları ise Lindsay ve Norwell
(1978); FAO (1990); TOVEP (1991); Güneş ve ark. (1996)’ya göre belirlenen mineral
element sınırlarına göre değerlendirilmiştir (Çizelge 2).
Çizelge 1. Walworth ve Muniz'e (1993) göre çimlenmeden 112 gün sonra hasat edilen 6
farklı patates çeşidinin yumrularında belirlenen makro besin elementlerinin yeterlilik
seviyeleri
Yumrudaki konsantrasyon
(%)
Besin elementi Düşük Yeterli Yüksek
N < 1.46 1.46-1.76 > 1.76
P < 0.20 0.20-0.24 > 0.24
K < 1.88 1.88-2.13 > 2.13
Ca < 0.03 0.03-0.05 > 0.05
Mg < 0.11 0.11-0.13 > 0.13
1049

Çizelge 2. Toprak analizlerinin değerlendirilmesinde kullanılan standart değerler


(Lindsay ve Norwell, 1978; FAO, 1990; Toyep, 1991; Güneş v.d., 1996)
Mineral element sınırları (mg kg-1)
Besin elementi Yöntem Noksan Düşük Yeterli Yüksek Aşırı
P NaHCO3 < 2.5 2.5-8.0 8.0-25.0 25.0-80.0 > 80.0
K CH3COONH4 < 50 50-140 140-370 370-1000 > 1000
Ca CH3COONH4 0-380 380-1150 1150-3500 3500-10000 >10000
Mg CH3COONH4 0-50 50-160 160-480 480-1500 > 1500

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Bu çalışma kapsamında Adana’dan 86 ve Niğde-Nevşehir (Misli ovası)
bölgesinden toplam 140 toprak örneği (0-30 cm) alınmıştır. Adana’nın farklı
lokasyonlarında toplanan toprak örneklerinin alınabilir P, K, Ca ve Mg
konsantrasyonları Çizelge 3’de gösterilmiştir. Topraklardaki bitkilerce alınabilir P
konsantrasyonu 5.2-119.0 mg kg-1 arasında değiştiği ortalama 26.1 mg kg-1 olduğu
bulunmuştur (Çizelge 3). Aynı örneklerde ortalama alınabilir K, Ca ve Mg
konsantrasyonları sırasıyla 541, 7948 ve 594 mg kg-1 olduğu belirlenmiştir (Çizelge 3).
Misli ovasında ise patates üretim alanlarında topraklarda ortalama alınabilir P, K, Ca ve
Mg konsantrasyonlarının sırasıyla 32.1, 252, 1479 ve 208 mg kg-1 olduğu saptanmıştır
(Çizelge 4).
Bu değerlerden yalnızca P konsantrasyonunun Adana’daki ortalama değerden
daha büyük diğer elementlerin ortalamasının Adana’dan daha düşük olduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim, toprak örneklerinde ekstraksiyon yöntemlerinin kritik sınır
değerlerine göre, K, Ca ve Mg elementlerinin yeterlilik durumlarına bakıldığında,
Adana’daki toprak örneklerinde noksan ve düşük örneklerin oranının küçük olduğu
özellikle söz konusu elementlerin ağırlıklı olarak yeterli, yüksek ve aşırı düzeylerde
olduğu belirlenmiştir (Çizelge 5). Buna karşılık Misli ovasında K’un, özellikle Ca ve
Mg düzeylerinin genelde düşük olduğu görülmüştür (Çizelge 5). Bu elementler dışında,
P’un hem Adana hem de Misli ovası topraklarında ya yeterli ya da yüksek düzeyde
bulunduğu saptanmıştır (Çizelge 5). Bu sonuç her iki bölgede de P gübrelemesine önem
verildiğine özellikle Misli bölgesinde yüksek oranlarda P gübresi kullanıldığına işaret
etmektedir.
Bu bulgu yumru örneklerinin analizinde de elde edilmiştir. Misli ovasında
yumru örneklerinde P konsantrasyonunun düşük, yeterli ve yüksek kritik sınır
değerlerine göre dağılımının sırasıyla % 9.3, % 25.7 ve % 65.0 olduğu görülmüştür
(Çizelge 6). Yumru örneklerindeki N konsantrasyonunun da yüksek düzeyde olduğu
gözlenmiş ve özellikle Adana’da bu değerin % 95.3’e ulaştığı saptanmıştır (Çizelge 6).
Bu sonuçlar her iki bölgede fazla oranlarda N’lu gübre kullanıldığını ortaya
koymaktadır.
Yumru örneklerinde bu iki element dışında Ca, Mg ve K’un da kritik sınır
değerlerine göre dağılımı belirlenmiştir. Niğde-Nevşehir yumru örneklerinin % 68.6’nın
Ca’ca, % 49.3’ünün K’ca ve % 41.4’ünün de Mg’ca düşük düzeyde olduğu
bulunmuştur. Adana yumru örneklerinde aynı elementlerin aynı kritik sınır
değerleindeki oranlarının sırasıyla % 11.6, % 25.3 ve % 44.1 olduğu görülmüştür
(Çizelge 6). Sonuçlar Misli bölgesinde patates üretim alanlarında bu üç elementin,
Adana’da ise Mg ve kısmen K beslenmesine önem verilmediğini göstermektedir.
1050

Çizelge 3. Adana’da farklı lokasyonlardaki patates üretim alanlarından alınan toprak örneklerinin bitkilerce alınabilir P, K, Ca ve Mg konsantrasyonları

P P Kons. K K Kons. Ca Ca Kons. Mg Mg Kons.


-1 -1 -1 -1
Yöresi ( mg kg ) Değişimi ( mg kg ) Değişimi ( mg kg ) Değişimi ( mg kg ) Değişimi
Ağzıbüyük - Çotlu Köyü (n=6) 28.0±11.57 16.5-45.6 792±126 642-936 9231±595 8767-9842 891±320 448-1164
Asmalı Köyü (n=9) 20.1±14.31 9.9-53.2 662±90 523-762 8593±596 7467-9598 556±125 408-763
Ç.Ü Döner Semaye (n=9) 19.1±15.13 5.2-55.9 396±196 161-683 6602±1242 4811-8039 457±136 258-688
Düzce Köyü (n=7) 24.3±8.04 12.9-33.0 799±137 510-925 10359±1369 8475-11624 564±196 306-809
E-5 Yolu Üzeri (n=2) 24.2±7.75 18.7-29.7 609±84 549-668 9188±710 8686-9690 456±14 446-465
Eski Ceyhan-Misis Yolu (n=3) 28.3±23.37 9.2-54.4 538±86 440-603 7248±1947 5298-9192 648±347 335-1021
İmamoğlu Civarı (n=7) 16.5±9.75 8.1-36.3 515±65 416-597 9090±936 7019-9694 507±182 149-726
İncirlik (n=3) 28.5±19.36 11.6-49.6 449±91 389-553 6692±927 5772-7626 569±10 561-580
Kızıldere Köyü (n=14) 32.8±20.23 6.7-65.7 429±102 288-595 6116±1080 4569-7833 622±166 356-864
Kürkçüler (n=7) 34.9±37.27 17.0-119.0 616±231 277-980 7331±1602 4875-9216 571±258 223-838
* N 364431 E 353031 (n=6) 29.6±15.35 17.8-59.1 752±134 546-940 8987±827 7785-10105 496±45 439-568
Real Civarı (n=6) 33.8±26.58 8.0-73.7 501±102 373-656 7092±1437 5841-9499 577±97 481-682
Sulaca Mevki (n=5) 23.3±11.56 12.7-41.9 760±143 593-957 8549±705 7423-9165 651±62 601-721
Yakapınar-Org. San. Karş. (n=4) 18.9±9.26 8.6-28.7 664±162 530-860 8487±1288 6918-9785 836±173 687-1016
Genel Ortalama 26.1±18.28 591±191 7948±1685 594±201
1051

Çizelge 4. Niğde-Nevşehir’de (Misliovası) farklı lokasyonlardaki patates üretim alanlarından alınan toprak örneklerinin bitkilerce alınabilir P, K, Ca ve
Mg konsantrasyonları
P P K on s. K K K on s. Ca C a K on s. Mg M g K on s.
Y ö resi mg kg -1 D eğişim i mg kg -1 D eğişim i mg kg -1 D eğişim i mg kg -1 D eğişim i
A lacaşar Kö yü (n=4) 20.9±9.81 11.0-34.1 152±73 78-250 871±440 333-1409 137±53 63-183
A zatlı B eldesi (n=1) 34,2 - 195 - 1728 - 328 -
B o zkö y Y o lu (n=4) 62.4±25.02 27.1-83.4 161±103 84-313 991±284 650-1334 147±58 87-218
Ç akıllı M evkii (n=5) 17.2±15.24 3.9-38.9 200±79 102-321 1976±1159 944-3847 179±45 131-233
Ç iftlik Y o lu (n=8) 59.5±50.46 12.6-177.7 217±77 99-332 2305±1128 943-4365 360±218 126-694
D erinkuyu M evkii (n=9) 26.3±14.15 9.3-46.7 225±108 87-433 1391±552 705-1986 209±86 132-385
G ö lcük M evkii (n=17) 39.7±36.31 4.8-113.4 285±233 51-1012 2104±1560 322-4555 251±192 43-669
G üneyce (Kellah) (n=7) 40.2±18.80 8.1-65.0 204±92 49-292 1958±1448 532-3975 158±60 105-246
İcik Kö yü (n=3) 33.8±0.79 32.9-34.5 156±57 111-220 892±81 843-985 168±16 152-184
K araburun mevkii (n=1) 32,2 - 87 - 301 - 49 -
K aracaö ren M evkii (n=2) 23.0±6.99 18.1-28.0 229±36 203-254 2123±1139 1318-2929 168±82 111-226
K ayırlı K ö yü (n=6) 15.3±5.18 9.0-22.0 272±234 66-722 1558±617 617-2381 202±96 98-350
K aymaklı (n=17) 34.6±17.72 15.8-89.3 158±67 71-329 571±215 211-1038 89±40 32-175
M ado la M evkii (n=1) 26,5 - 166 - 634 - 85 -
M azı B ö lgesi (n=3) 51.9±9.42 42.9-61.7 225±45 173-253 1411±245 1173-1663 248±38 206-280
M isli Y o lu (n=9) 30.3±21.03 7.7-67.5 277±95 165-412 1559±1065 763-4173 189±79 111-374
N evşehir Y o lu (n=4) 34.9±12.97 21.0-52.3 195±102 101-315 1149±956 467-2540 152±81 75-227
N evşehir-Kaymaklı Y o lu (n=3) 23.7±8.60 14.9-32.1 142±26 113-160 620±445 332-1133 105±68 53-181
O rhanlı Kö yü (n=8) 37.9±18.58 15.7-77.0 181±85 69-290 767±215 371-1062 133±50 56-211
Ö zyayla M evkii (n=4) 22.8±2.81 19.6-26.4 223±116 140-391 1730±1721 744-4308 136±38 90-176
S ağo la M evki (n=3) 32.6±2.37 31.1-35.3 329±221 109-552 1528±709 723-2055 189±87 137-289
S u vermez M evkii (n=10) 16.1±5.84 8.1-24.1 645±352 166-1148 2361±1067 935-3821 460±167 137-634
T epekö y (n=7) 17.4±6.08 9.2-25.8 173±58 103-267 831±234 628-1270 180±54 78-233
T uzyo lu M evki (n=1) 13,2 - 464 - 2207 - 163 -
Y azıhö yük Kö yü (n=1) 22,2 - 848 - 2994 - 545 -
* (n=2) 19.8±5.89 15.6-23.9 353±31 331-374 1662±189 1528-1796 282±177 157-407
G en el O rtalam a 32.1±23.62 252±196 1479±1076 208±150
* : Ö rn ek alın an yerin adı belirlen em edi.
1052

Çizelge 5. Niğde-Nevşehir (Misli Ovası) ve Adana’nın patates üretim alanlarındaki


topraklarda (0-30 cm) fosfor, potasyum, kalsiyum ve magnezyumun bitkilerce alınabilir
konsantrasyonlarının kritik sınır değerlerine göre dağılım oranları

Topraktaki element içeriği (%)


Örnekleme yeri Element Örnek Adedi Noksan Düşük Yeterli Yüksek Aşırı
P 138 - 3,6 42,0 50,7 3,6
Niğde-Nevşehir K 138 0,7 25,4 60,1 10,9 2,9
Ca 138 6,5 47,1 35,5 10,9 -
Mg 138 2,9 44,9 44,2 7,9 -

P 86 - 3,5 58,1 37,2 1,2


Adana K 86 - - 11,6 88,4
Ca 86 - - - 31,4 68,6
Mg 86 - 1,2 31,4 67,4 -
Çizelge 6. Niğde-Nevşehir (Misli Ovası) ve Adana’nın patates üretim alanlarındaki
yumrularda azot, fosfor, potasyum, kalsiyum ve magnezyum konsantrasyonlarının kritik
sınır değerlerine göre dağılım oranları (beslenme düzeyi)
Beslenme düzeyi (%)
Örnekleme Yeri Element Örnek Adedi Düşük Yeterli Yüksek
N 140 3,6 30,7 65,7
P 140 9,3 25,7 65,0
Niğde-Nevşehir K 140 49,3 26,4 24,3
Ca 140 68,6 30,0 1,4
Mg 140 41,4 50,7 7,8

N 86 - 4,7 95,3
P 86 9,3 26,7 63,9
Adana K 86 25,6 39,5 34,9
Ca 86 11,6 73,2 15,1
Tartışma Mg 86 44,1 51,2 4,7

Misli ovası ve Çukurova bölgesindeki patates üretim alanlarından alınan toprak


ve yumru örneklerinde yapılan analizlere göre, hem misli ovası hem de Çukurova
bölgesinden alınan yumru örneklerinin N konsantrasyonun literatürdeki kritik sınır
değerinden yüksek olduğu bulunmuştur (Çizelge 6.). Misli ovası ve Çukurova’da
yumrularda sırasıyla % 65 ve % 95 oranında N konsantrasyonun yüksek olduğunun
bulunması, olasılıkla aşırı N’lu gübre kullanımından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de
Kapodokya bölgesinde (Misli ovası) yapılan bir çalışmada verim ve kalite açısından en
uygun N gübrelemesinin hektara 600 kg olduğu saptanmıştır (Halitgil ve ark., 2002).
Gerçekte Misli ovası için bulunan bu N dozu hektar ölçeğinde olmasına karşılık, söz
konusu bölgede üreticiler dekar başına aynı miktar N gübresi kullanmaktadır.
Duyumlara bağlı olarak bu şekilde yapılan gübrelemeyle hem verim hem de
kalitede önemli düşüşlerin görülmesi kaçınılmaz olacaktır. Özellikle patates üretiminde
aşırı N’lu gübre uygulanması verim ve kalite düşüşü yanında çevresel problemlere de
yol açtığı bilinmektedir. Bu nedenle söz konusu olumsuzlukların giderilmesi için bir çok
1053

yöntem literatürlerde önerilmiştir. Bu önerilerden bir tanesi topraktaki N’un bitki


tarafında kullanım etkinliğin arttırılmasıdır. Örneğin, Washington’da ağustos ortasında
336 kg N ha-1 uygulamasında yumrular ve yeşil aksam tarafından N’lu gübrenin
kullanılma etkinliğinin yaklaşık % 50 civarında olduğu belirlenmiştir (Roberts ve
Cheng, 1983). Tyler ve ark., (1983) Kaliforniya’da patates yumrularında 200 kg ha-1
uygulama dozunda N kullanma etkinliği yaklaşık % 57 iken aynı değer 270 kg N ha-1
dozunda yalnızca % 39 olduğunu bulmuşlardır. Bu çalışmalarda artan oranlarda toprağa
yapılan N uygulamasının bitkinin N kullanma etkinliğini arttıramadığını göstermektedir.
Bir çok araştırmacı patatesin verim ve kalitesini arttırmak için farklı zamanlarda
ve bitkinin gereksinimine göre N’un bölünerek verilmesini önermişlerdir (Kleinkopf ve
ark. 1981). Ekim öncesi uygulamaya göre, sıra yanına uygulanan N’tan, patatesin
kullanma etkinliğinin daha fazla olacağı bildirilmiştir (Westermann ve ark., 1994).
Bitkinin gereksiniminden daha fazla N kullanılması N’un yıkanmasına,
buharlaşmasına, yüzey akışına ve denitrifikasyona yol açtığı bilinmektedir. Ayrıca fazla
N, patatesin kök bölgesinden NO3 şeklinde yıkanarak taban suyuna karışır ve bu da
çevre açısından ciddi bir potansiyel tehlike oluşturur. Bu nedenle, düşük düzeyde N’lu
gübre kullanımı ve toprakta N’un bitki tarafından etkin şekilde kullanımın arttırılması,
NO3 kirliliğinin azaltılması açısından da önemli bir stratejidir. Genelde, patatesin
ekonomik getirisinin yükseldiğinden dolayı fazla ürün sağlamak için aşırı miktarda N ve
su kullanılmaktadır. Bu koşullarda, topraktaki NO3’ın yıkanarak taban suyuna karışma
olasılığı pek dikkate alınmadığı bildirilmiştir. Sulama suyunun ve N’lu gübre
kullanımının bitki gereksinimlerine göre optimize edilmesiyle potansiyel nitrat
yıkanması minimize edilebileceği belirlenmiştir (Joern ve Vitosh, 1995).
Aşırı N gübrelemesi verim ve kalite düşüklüğü ile NO3’ın çevrede yarattığı
tehlike dışında patatesin kök bölgesindeki toprak özelliklerini etkileyerek bitki
beslenmesinde önemli farklılıkların ortaya çıkarmasına neden olabilmektedir. Patates
üretimi asit karakterli topraklarda (pH 4.8-5.5) gerçekleştirildiği için aşırı N gübresiyle
bitkinin rizosfer bölgesinde ortaya çıkan asidik etkiler, toprakta özellikle bazik
karakterli bitki besin elementlerin yıkanmasına, bitki tarafında alımının azalmasına ve
sonuçta da Ca ve Mg gibi besin elementlerin noksanlıkların patateste ortaya çıkmasına
neden olduğu bulunmuştur (Abruna ve ark., 1958).
Patates üretim alanlarında Ca noksanlığı bizim çalışmamızda belirgin şekilde
Misli ovasında örneklenen yumru örneklerinde görülmüştür. Söz konusu noksanlık
oranın % 69 olduğu belirlenmiştir (Çizelge 6). Yüksek oranlarda ortaya çıkan bu Ca
noksanlığı patatesin verim ve kalitesinde düşüşlere, hastalıklara karşı direncinde
azalmaya ve morfolojik görünümde bozukluklarına yol açacağı literatürlerde yer
almıştır.
Patates yumrusundaki Ca noksanlığıyla en çok ilişkilendirilen hastalıklardan bir
tanesi yumrunun içindeki kahverengi lekelerdir. Kalsiyum noksanlığıyla yumrunun içsel
kahverengi lekelere sahip olması arasındaki ilişki, sera (Collier ve ark., 1978) ve tarla (
Silva ve ark., 1991; Tzeng ve ark., 1986; Clough, 1994) çalışmalarında gösterilmiştir.
Kalsiyum noksanlığından dolayı yumruda ortaya çıkan hastalık ve morfolojik görünüm
bozukluklarının çevresel faktörlerle ilişkili olması, Ca’un floemde hareketsiz olmasına
ve ksilemle taşınmasına bağlanabilir. Yapılan çalışmalarda da bu doğrulta sonuçlar elde
edilmiştir. Gerçekte, patatesin dokulardaki Ca konsantrasyonu değişken olmasına karşın,
Ca konsantrasyonu en yüksek yaprakta olduğu bunu daha sonra sırasıyla yumru
kabuğundaki ve yumrunun etli iç kısımda Ca konsantrasyonun izlediği belirlenmiştir
(Bretzloff, Mc Menamin, 1971).
Misli ovasında oldukça yüksek oranlara Ca noksanlığının görülmesi bölgede
Ca’un patatesin veriminde, kalitesinde ve hastalıklara karşı dayanıklılığındaki rolünün
1054

yeterince anlaşılmadığını göstermiştir. Bu bilgilerden, Misli ovasında patates üretim


alanlarına ivedilikle Ca uygulamasının yapılmasını önerebiliriz.
Toprak ve bitki özelliklerine göre, gübre uygulamasının yapılmasıyla ilgili
olarak en çarpıcı sonuçlardan bir tanesi çalışmamızda Misli ovası ve Çukurova
bölgesindeki patates üretim alanlarından alınan toprak ve yumru örneklerindeki K
konsantrasyon değerlerinde elde edilmiştir. Misli ovasından alınan yumru örneklerinde
K düzeyi düşük olan örneklerin oranı % 49 iken, aynı değer Çukurova bölgesinde %
25’dir (Çizelge 6.). İki bölge arasındaki farklılık toprakların NH4-asetat yöntemine göre
belirlenen kiritik sınır değerlerinde de görülmüştür. Örneğin, Misli ovasında toprakların
% 26’sı K’ca düşük ve noksan iken (Çizelge 5.), Çukurova bölgesinde hiç bir örnekte
noksan ve düşük K konsantrasyonuna rastlanılmamıştır (Çizelge 5.). Bu sonuç bölgeler
arasında toprağa uygulanan K gübre önerilerinin topraktaki bitki tarafından alınabilir
konsantrasyon değerine göre yapılması gereğini ortaya koyması bakımından önemlidir.
Genel olarak bir bölge için en iyi sonuçlar spesifik bir alanda yapılmış
laboratuvar çalışmaları ve o bölgede yapılan tarla denemelerinden alınan verim
sonuçlarının korelasyonuyla elde edildiği bildirilmiştir. Peterson ve ark. (1971),
Wisconsin deki kumulu bir toprak için Bray-P1 ile ekstrakte edilebilir K yöntemine göre,
kritik K değerini 88 mg kg-1 olduğunu, Roberts ve ark. (1984) ise Washington’daki
kumlu toprakların NaHCO3 ile ekstrakte edilebilir K yöntemine göre kritik K değerinin
200 mg kg-1 olduğunu göstermişlerdir. Bu sonuçlar, Misli ovası ve Çukurova
bölgesindeki patates üretim alanlarındaki toprakların farklı yöntemlere göre kritik K
konsantrasyon değerlerinin belirlenmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Gerçekte
her bir bölge için önerilmesi gereken dozun, topraktaki K elementin konsantrasyonun
yanısıra, patatesin verimine (Roberst ve Beaton, 1988) bitkinin gereksinimine ve
çeşidine (George ve ark., 2002) bağlı olarak ayrı ayrı saptanması gerekir.
Bitki dokularında K konsantrasyonu arttıkça tipik olarak Ca, Mg ve Mn
konsantrasyonu düştüğü (Bester 1987) ancak söz konusu elementlerin eksiklik sınırına
kadar inmediği gösterilmiştir (Chapman ve ark. 1992, Rosen ve Birony 1994). Bu
interaksiyonlar dışında, K’un, NH4 (Westermann 1993) ve P alımı üzerine de
antagonistik etkisinin olduğu bildirilmiştir.
Yapılan bu tez çalışmasında Misli ovasında ve Çukurova bölgesindeki patates
yetiştirme alanlarında genelde bir mineral beslenme bozukluğunun olduğu anlaşılmıştır.
Sözkonusu bozukluğun her iki bölgeden alınan yumrularda aşırı düzeyde P
konsantrasyonuna rastlanılmış olmasıyla (Çizelge 3, Çizelge 5, Çizelge 6) devam ettiği
saptanmıştır. Bu denli yüksek P’lu gübre kullanımının özellikle topraklarda Cd
birikimine neden olacağı bildirilmiştir. Kullanılan kaynağa bağlı olarak P’lu gübrelerde
farklı oranlarda Cd olduğu bilinmektedir. Birçok ülke, kullanılan gübrelerde maksimum
izin verilebilir Cd konsantrasyonunu yasa ile belirlemişlerdir. Örneğin gübrelerde
maksimum izin verilebilir Cd konsantrasyonu (1 kg P başına mg Cd olarak)
Avusturya’da 275, Danimarka’da 110, Almanya’da 200, Japonya’da 340, Norveç’te
100’dür. Ancak kullanılan gübrelerde 1 kg P başına 250 mg Cd bulunduğunda bile
sebzelerde çok yüksek konsantrasyonlarda Cd birikebilmektedir. Bunun ana nedeni ise,
P gübrelemesinin aşırı düzeyde yürütülmesi gösterilmiştir.
Misli ovası ve Çukurova bölgesinde alınan toprak ve yumru örneklemesi
sonucunda yapılan analizlerde patates üretim alanlarında iklim, toprak ve bitki
özelliklerine göre gübreleme yapılmadığı anlaşılmıştır. Bundan dolayı da yumru
örneklerinde N ve P gibi elementlerin konsantrasyonu çok yüksek iken özellikle Misli
ovasında Ca, K ve Mg gibi elementlerin konsantrasyonu yetersiz çıkabilmektedir.
Patates yetiştiriciliğinde mineral beslenme ile ilgili problemlerin giderebilmesi ancak
bölge koşullarına uygun gübre dozlarının bulunması, gübrenin uygulama şekli ve
1055

zamanın belirlenmesi ve gübrenin formu veya kaynağının test edilmesi durumunda olası
gözükmektedir

KAYNAKLAR
Abruna, Fernando, Pearson, R. W. and Elkins C.B., 1958. Quantitative evaluation of soil
reaction and base status changes sesulting from field application of residually
acid-farming nitrogen fertilizer.
AllisonM.F., Allen, E.J. and Fowler, J.H., 1998. The nutrition of the Potato Crop.
Res.Rew. Ref:807/182.
Bester, G.G., 1987. Influenced of the type of potassium fertilizer on potatoes (Solanum
tuberosum L). M.S. Thesis. Univ. of Stellenbosch.
Bretzloff, C.W. and McMenamin, J., 1971. Some aspects of potato appearance and
texture. III. Sampling tubers for cation analysis. Am. Potato J. 48: 246-254.
Chapman, K.R.S., Sparrow, L.A., Hardman, P.R., Wright, D.N. and Thorp, J.R.A. 1992.
Potassium nutrition of Kennebec and russet Burbank potatoes in Tasmania:
effect of soil and fertilizer potassium on yield, petiole and tuber potassium
concentrations, and tuber quality. Australian J. of Exp. Agri. 32: 521-527.
Clough, G.H., 1994. Potato tuber yield, mineral concentration and quality after calcium
fertilization. J. of Am. S. Hort.Sci. 119: 175-179.
Collier, G.F., Wurr, D.C.E and Huntington, V.C., 1978. The effect of calcium nutrition
on the incidence of internal rust spot in potato. J. of Agr. Sci. 91: 240-243.
George, M.S., Lu, G., and Zhou W., 2002. Genotypic variation for potassium uptake and
utilization efficiency in sweet potato (Ipomoea batatas L.). Field Crops
Research. 77: 7-15.
Güneş, A., Aktaş, M., İnal, A. ve Alpaslan, M., 1996. Konya kapalı havzası
topraklarının fiziksel ve kimyasal özellikleri A.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları.
Yayın No: 1453.
Halitligil, M.B., Akın, A. and Yılbeyi, A., 2002. Nitrogen balance of nitrogen-15
applied as ammonium sulphate to irrigated potatoes in sandy textured soils.
Biol. Fertil. Soils. 35: 369-378.
Joern, B.C., and Vitosh, M.L., 1995. Influence of applied nitrogen on potato. Part I:
Yield, quality and nitrogen uptake. Am. Potato J. 72: 51-63.
Kleinkopf, G.E., Westermann, D.T. and Dwelle, R.B., 1981. Dry matter production and
nitrogen utilization by six potato cultivars. Agron J. 73: 799-802.
Lindsay, W.L., and Norvell, W.A., 1978. Development of a DTPA soil test for zinc,
iron, manganese and copper. Soil Sci Soc Amer J 42:421–428
Maier, N.A., Dahlenburg, A.P. and Williams, C.M.J., 1994. Effect of nitrogen,
phosphorus, and potassium on yield, specific gravity, crisp color, and tuber
chemical composition of potato (Solanum tuberosum L.) cv. Kennebec.
Australian Journal of Experimental Agriculture. 34 : 813-824.
Olsen, S.R., Cole, C.V., Watanabe, F.S., and Dean, L.A. 1954. Estimation of available
phosphorus in soil by extraction with sodium bicarbonate. USDA Circ., 939.
U.S. Gov. Print Office, Washington.
1056

Peterson, L.A., Weis, G.G., and Walsh, L.M., 1971. Potato response to varying levels of
soil P and K. Commun Soil Sci. Plant Anal. 2: 267-274.
Roberts, S., Dow, A.I. and Clne, T.A. 1984. “Slow release” nitrogen evaluations and
phosphorus and potassium requirements for potatoes on sandy soil. College of
Agric and Home Econ Res. Ctr. Bull. XB0943. Washington State Univ. Pulman,
W.A.
Roberts, S., and Beaton, J.D. 1988. Potato use of phosphorus and potassium in sandy
soils. College of Agric and Home Econ Res. Ctr. Bull. XB1004. Washington
State Univ. Pulman, W.A.
Roberts, S., and Cheng, H.H., 1983. Additional results from 15N tracer studies on
nitrogen uptake by Russet Burbank potatoes. Proc. Wash Potato Conf. And
Trade Fair pp: 69-72.
Rosen, C. and Birony, D., 1994. Evaluation of potassium sources for
potato production on sandy soils. Pp. 28-31. In: Field research in
soil science 1994. Minnesota Agric. Exp. Stn. Misc. Publ. 83-1994
(series). Univ of Minnesota, St.
Silva, G.H., Chase, R.W., Hammerschmidt, R., Vitosh, M.L., and Kitchen, R.B. 1991.
Irrigation, nitrogen and gypsum effects on specific gravity and internal deffect
of Atlantic Potatoes. American Potato Journal. 68: 751-765.
TOVEP, 1991. Türkiye Toprakları Verimlilik Envanteri. T.C. Tarım, Orman ve
Köyişleri Bakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü.
Tyler, K.B., Broadbent, F.E., and Bishop, J.C. 1983. Efficiency of nitrogen
uptake by potatoes. Am. Potato J. 60: 261-269.
Tzeng, K.C., Kelman, A., Simmons, K.E., and Kelling, K.A., 1986. Relationship of
calcium nutrition to internal Brown spot of potato tubers and sub-apical necrosis
of sprouts. American Potato Journal. 63: 87-97.
Walworth, J.L., and Muniz, J.E., 1993. A compendium of tissue nutrient concentrations
for field-grown potatoes. American Potato Journal. 70: 579-597.
Westermann, D.T., 1993. Fertility management. Pp. 77-86. In: Rowe, R.C. et. al. (Eds.)
Potato health management. Potato Assoc. Am. St. Paul, MN.
Westermann, D.T., James, D.W., Tindall, T.A. and Hurst, R.L., 1994. Nitrogen and
potassium fertilization of potatoes: sugars and starch. American Potato Journal,
71: 433-453.
1057

ERZURUM OVASINDA BULUNAN BAZI BÜYÜK TOPRAK GRUPLARININ


FOSFOR ADSORPSİYONU ÜZERİNE TOPRAK ÖZELLİKLERİNİN ETKİSİ

Sinan ATA Metin TURAN Yıldırım SEZEN


Atatürk Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Erzurum. sinanata79@hotmail.com

ÖZET

Erzurum ovası topraklarının Freundlich ve Langmuir adsorpsiyon izotermleri ile


ortaya konan fosfor adsorpsiyonu üzerine toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerinin
etkisi araştırılmıştır. Erzurum ovasını temsilen büyük toprak grubu veya seri düzeyinde
tanımlanan alanlardan 0–30, 30-60cm toprak derinliğinden toprak örnekleri alınmıştır.
Alınan örneklerin bazı fiziksel ve kimyasal analizleri yapıldıktan sonra fosfor
adsorpsiyon kapasitesi için bu örneklere uygulamak üzere 0.01M CaCl2 içerisinde 0, 25,
50 100, 150 ve 200 mg/lt fosfor içeren ve orijinal çözeltiler olarak isimlendirilen 6 farklı
çözelti kullanılmıştır. Deneysel yollarla belirlenen denge solüsyonundaki fosfor miktarı
(C) ve toprak tarafından adsorbe olan (X) değerlerinin saptanmasından sonra,
toprakların adsorpsiyon karakteristikleri doğrusallaştırılmış linear ve modifiye edilmiş
Freundlich ve Langmuir adsorpsiyon izotermlerine göre ayrı ayrı belirlenmiştir.
Deneysel verilerin Freundlich ve Langmuir adsorpsiyon izotermlerine göre
değerlendirilmesinde 6 farklı izoterm eşitliği kullanılmıştır. Analiz sonuçlarına göre, en
uygun eşitliklerin Freundlich 1, Langmuir 1 ve Langmuir 2 olduğu ortaya konmuştur.
İzotermlere göre belirlenen maksimum adsorpsiyon değerleri ile toprakların organik
madde, aktif kireç, katyon değişim kapasitesi, kil, silt, kum, değişebilir Ca ve elverişli P
miktarları arasında önemli ilişkiler bulunmuş ve en uygun ilişkiler Langmuir 1 ve
Langmuir 2 eşitlikleri ile sağlanmıştır. Bu çalışmanın sonuçları ova topraklarında en
düşük adsorpsiyon değerinin 400 mg/kg ile Üniversite, en yüksek değerin ise 1111,11
mg/kg ile Alaca büyük toprak grubuna ait olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle oldukça
yüksek değerde fosfor adsorpsiyon kapasitesine sahip ova topraklarına ilave edilecek
fosforlu gübre miktarları ile daha ekonomik tarımsal üretim yapılabilmesi için
adsorpsiyon kapasitelerinin azaltıcı yönde organik bileşiklerin uygulanması gerektiği
önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Fosfor adsorpsiyonu, adsorpsiyon izotermleri, alkalin topraklar.

EFFECT OF SOIL PROPERTIES ON PHOSPOHORUS ADSOPRTION OF


ERZURUM PLAIN SOILS

This study was carried out to determine effects of some physical and chemical
soil properties on phosphorus adsorption determined Freundlich and Langmuir
adsorption isotherms on Erzurum plain soils. Soil samples were taken from 16 locations
selected, within the plain from 0-30 and 30-60 cm depth. For determination of the
phosphorus adsorption capacity of soil samples 6 different solutions were used; 0.01 M
CaCl2 solutions which include 0, 25, 50, 100, 150 and 200 mg lt-1 phosphorus was
prepared for analysis. After determination of phosphorus amount in the balance (C) and
phosphorus adsorb made by soil (X), adsorption characteristics of soils were determined
according to linear and modified Freundlich and Langmuir isotherms. 6 different
isotherm equations were used to evaluate the data. The most acceptable equations were
Freundlich 1, Langmuir 1 and Langmuir 2. Significant correlation was found between
adsorption values and organic matter, activated lime, CEC, clay, loam, sand,
exchangeable Ca and convenient P according to the maximum adsorption values.
Minimal adsorption value was found as 400 mg kg-1 in University soil great group, and
the maximal value was found as 1111.11 mg kg-1 in Alaca serie. As a result it was found
1058

that proper amendments should be made to soil groups of Erzurum to reduce there
adsorption values. Development of proper amendments can make phosphorus
fertilization much more active.
Key Words: Phosphorus adsorption, adsorption isotherms, alkaline soils.

GİRİŞ

Bitkisel üretimde amaç, bol ve kaliteli ürün elde etmektir. Bu nedenle toprakla
ilgili çalışmaların tümünün birleştiği nokta, toprakların verimlilik özelliklerinin
korunması ve toprağa üretkenlik kazandırılmasıdır.
Toprak, farklı tekstür sınıflarını, organik ve inorganik kolloidleri, değişik
mineral ve tuzları bir arada içeren, bitki besin maddelerini kolloidal yüzeylerde adsorbe
halde veya iyonlar halinde çözeltisinde bulunduran bir ortamdır. Böyle bir ortamın
sonucu olarak topraktaki besin maddeleri elverişli duruma geçmekte ve bitkilerin
beslenmesini sağlamaktadır. Bunun derecesi de toprak özelliklerine bağlı olarak
değişmektedir.
Toprakların Fe, Al, CaCO3 ve organik madde içerikleri ve pH dereceleri,
fosforun topraklar tarafından elverişli forma geçmesini, adsorpsiyon ve/veya
çökelmesini etkileyen temel faktörlerdir. Bu nedenle toprakta fosforun davranışı ve
toprak karakteristikleri hakkındaki bilgiler, fosforun etkinliğinin değerlendirilmesinde
yol gösterici olmaktadır.
Toprak özelliklerinden, özellikle toprak pH'sından en fazla etkilenen besin
elementlerinden biri olan fosfor, toprakta değişikliklere uğraması yönünden çok
önemlidir. Toprağa çeşitli şekillerde uygulanan fosforun önemli bir kısmı pH
koşullarına bağlı olarak elverişsiz forma geçmektedir. Buna fosfor fiksasyonu ya da
fosfor bağlanması denilmektedir. Bu iki kavram çoğu zaman birbirlerinin yerine
kullanılmaktadır. Bağlanmış fosfor toprağa oransal olarak gevşek bağlanmış ve seyreltik
asit çözeltileriyle ekstrakte edilebilir fosforu kapsamaktadır. Bağlanmış fosfor büyük
ölçüde bitkilere yarayışlı fosfor olarak kabul edilmektedir.
Genellikle katı, sıvı ve gazlar arasındaki adsorpsiyon ilişkilerini tanımlamak için
geliştirilen adsorpsiyon izotermlerinin birkaç çeşidi bulunmaktadır. Bunlardan, gazların
katı yüzeylerde adsorpsiyonunu açıklanmak için geliştirilen, Freundlich ve Langmuir
adsorpsiyon izotermlerinin fosfor adsorpsiyon çalışmalarında kullanılabileceği
belirtilmektedir (McGechan and Lewis 2002).
Bazı araştırmacılar, topraklara ilave edilen fosforun genellikle Fe-P ve Al-P
fraksiyonları şeklinde tutulduğunu bildirmektedirler. Toprakların fosfor fîksasyonu ve
adsorpsiyonunu toprakta bulunan kil tipi ve miktarı, toprak pH'sı, organik madde miktarı
ve kireç gibi faktörler etkilemektedir. Toprak fosforu, asit koşullarda Fe, Al, Mn ve bu
elementlerin çözünmeyen hidrate oksitleri ile, alkalin koşullarda da Ca ve Mg ile
reaksiyona girerek elverişsiz duruma geçmektedir (Martini and Mutter 1985; McBride
1994; Kacar ve Katkat 1997).
Topraklardaki fosforun neredeyse tamamı ortafosfat formunda bulunduğu ve
toplam fosfor konsantrasyonunun %0.02 ile %0.15 arasında değiştiği bildirilmektedir.
Bu dilimin ise büyük kısmının organik madde ile ilişkili olduğu ve mineral topraklarda
toplam fosforun %20-80’i organik bağlı fosfor olduğu bildirilmektedir (Kacar ve Katkat
1997).
Burnham and Lopez-Hernandes (1982), farklı bölgelerden aldıkları 290 toprak
örneğinde yaptıkları çalışmada, fosfor adsorpsiyon kapasiteleri açısından genellikle
Inseptisoller güçlü fosfor fikse edici olarak bulunurken, Oksisoller kil mineralleri ve
1059

dispers olmuş seksioksitlerce zengin iseler yüksek düzeylerde fosfor fiske edebilme
gücüne sahip oldukları belirtilmiştir.

MATERYAL VE METOD

Bu çalışmanın amacı, Erzurum ovası topraklarının Freundlich ve


Langmuir adsorpsiyon izotermleri ile ortaya konan fosfor adsorpsiyonu üzerine
toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerinin etkisini araştırmaktır.
Araştırma konusu toprak örneklerinin farklı derinliklerinden alınan 1g hava
kuru toprak numunesi 100 ml’lik santrifüj tüpüne konmuştur. Bu örneklere uygulamak
üzere 0.01M CaCl2 içerisinde 0, 25, 50 100, 150 ve 200 mg/lt fosfor içeren ve orijinal
çözeltiler olarak isimlendirilen 6 farklı çözelti hazırlanmıştır. Anılan bu çözeltilerin
hazırlanmasında P kaynağı olarak KH2PO4 kimyasalı kullanılmıştır.
Fosfor adsorpsiyonu Ekstraksiyon Yöntemleri
Denemeler için hazırlık işlemlerinden geçirilen topraklardan 3 tekrarlamalı
olarak tartılan 1g hava kurusu örneklere orijinal çözeltilerden 25 ml uygulanmış ve
laboratuar sıcaklığında (24oC) 24 saat sureyle atmosfere açık koşullarda çalkalanmıştır.
Sonra denge koşulları oluştuğu kabul edilen toprak-çözelti karışımı süspansiyonlarından
sıvı fazlar 2500 rpm’de 10 dakika sureyle santrifüj edilerek ayrılmıştır. Daha sonra elde
edilen süspansiyon whatman 42 filtre kağıdından süzülmüş ve orijinal ve denge
çözeltilerinin fosfor içerikleri kolorimetrik olarak belirlenmiştir (Pierzynski 2000).
Deneysel yollarla belirlenen denge solüsyonundaki fosfor miktarı (C) ve toprak
tarafından adsorbe olan (X) değerlerinin saptanmasından sonra, toprakların adsorpsiyon
karakteristikleri doğrusallaştırılmış linear ve modifiye edilmiş Freundlich ve Langmuir
adsorpsiyon izotermlerine göre ayrı ayrı belirlenmiştir. Deneysel verilerin Freundlich ve
Langmuir adsorpsiyon izotermlerine göre değerlendirilmesinde 6 farklı izoterm eşitliği
kullanılmıştır (McGechan and Lewis 2002).
Freundlich Eşitliği;
1) X= k*cb
2) Log X=log k*cb
Langmuir Eşitlikleri;
C 1 C
1) = +
X (k * X max) X max
1 X
2) X = X max − ( ) * ( )
k C
X max X
3) X = X max− *
k C
( X max* k * C )
4) X =
(k * X + 1)

C’nin C/X, X/C’nin X ve X/C ’nin X karşı grafik edilmesinden elde edilen regrasyon
analizine göre adsopsiyon parametreleri elde edilmiştir.
1060

Freundlich 1. eşitliğinden elde edilen doğrunun eğimi Xmax, intersept değeri ise
bağlanma enerjine (k) eşittir.
Freundlich 2. eşitliğinden elde doğrunun eğiminin antilogaritması bağlanma enerjine
(k), intersept değeride 1/Xmax ‘a eşittir.
Langmuir 1. eşitliğinden elde edilen doğrunun eğimi Xmax, intersept değeri ise
bağlanma enerjine (k) eşittir.
Langmuir 2. eşitliğinden elde edilen doğrunun eğimi 1/Xmax değerini, intercept değeri
ise 1/k*Xmax değerini vermektedir.
Langmuir 3. eşitliğinden elde edilen doğrunun eğimi 1/k değerini, intercept değeri ise
Xmax değerini vermektedir.
Langmuir 4. eşitliğinden elde edilen doğrunun eğimi Xmax/k değerini, intercept değeri
ise Xmax değerini vermektedir.
C= Denge solüsyonundaki P konsantrasyonu, mg/kg
X= adsorbe olan P miktarı (Başlangıç P konsantrasyonu-Adsorpsiyon sonrası)+ Olsen P
konsantrasyonu), mg/kg
Xmax= Maksimum fosfor adsopsiyonu, mg/kg
k= Bağlanma enerji katsayısı L/mg,
temsil etmektedir.
İstatistiksel Yöntemler
Freundlich ve Langmuir adsorpsiyon izotermlerine göre belirlenen parametreler
grafik edilerek regrasyon değerleri elde edilmiştir. Regrasyon eşitliklerine bağlı olarak
elde edilen Xmax ve k parametreleri Sigma-Plot istatistik programı kullanılarak elde
edilmiştir. Daha sonra Freundlich ve Langmuir eşitliklerine göre test edilen Xmax
değerleri ile toprakların sahip olduğu bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri arasında
TARİST paket programı kullanılarak korelasyon analizi yapılmıştır. Korelasyon analizi
sonucunda her bir izoterm eşikliğine bağlı olarak elde edilen önemli ilişkiler TARİST
programında PATH analizine tabi tutulmuş ve adsorpsiyon üzerine etkili olan
parametrelerin doğrudan ve dolaylı etkileri ortaya konmaya çalışılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Toprak Örneklerinin Bazı Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri
Araştırma konusu toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal özelliklerine ait
değerler, Çizelge 1 ve 2’de verilmiştir. Araştırma konusu toprakların tekstür analizleri
sonucu kil, tın, killi tın, kumlu killi tın ve kumlu tın arasında yer aldıkları belirlenmiştir.
Araştırma konusu toprak örneklerinin pH değerleri nötr ve hafif alkali arasında, organik
madde içerikleri çok az ve orta arasında, kireç içerikleri az kireçli ve kireçli arasında
değişmektedir (Lindsay and Norwell 1969; FAO 1990).
Freundlich ve Langmuir Adsorpsiyon İzoterm Eğrilerine Göre Elde Edilen
Adsorpsiyon Parametrelerinin Değerlendirilmesi
Freundlich ve Langmuir eşitliklerinin denge konsantrasyonundaki fosfor ve
adsorbe haldeki fosfor değerleri arasında (r2= 0.60–0.99) önemli düzeyde ilişkiler
belirlenmiştir. Regrasyon eşitliklerine bağlı olarak elde edilen maksimum adsorbe fosfor
ve bağlanma enerji değerleri Sigma-Plot istatistik programında analiz edilmiştir.
Böylece her toprak örneğine uygulanan iki farklı izoterm, farklı eşitliklere göre
1061

belirlenen maksimum adsorbe fosfor ve bağlanma enerji değerleri hesaplanmıştır


(Çizelge 3).
Çizelge 3 incelendiğinde görüleceği gibi Freundlich 1, Langmuir 1 ve Langmuir 2
eşitliğine göre hesaplanan değerler birbirine yakın bulunmuştur. Freundlich 2, Langmuir
3 ve Langmuir 4 eşitliğine göre belirlenen değerler her ne kadar regrasyon katsayıları
yüksek değerler vermiş olsa da maksimum fosfor adsorpsiyon değerleri (Xmax) ve
bağlanma enerjileri (k) oldukça yüksek sapmalar göstermiştir. Bağlanma enerjileri
bakımından Freundlich 1 eşitliğine göre belirlenen değerler Langmuir eşitliklerine göre
belirlenen değerlerden genellikle yüksek çıkmıştır. Buna göre Freundlich izoterm
eşitliğinde bağlama enerjileri çok yüksek değer verirken adsorpsiyon değerleri daha
düşük bulunmuştur.
Elde edilen sonuçlar bu konuda yapılan pek çok çalışmayla uyum içinde
olmuştur (Bubbal et al. 2003; Carreira et al. 2006).
İzoterm Eşitliklere Göre Elde Edilen Adsorpsiyon Değerlerinin Toprak Özellikleri
İle İlişkisinin Değerlendirilmesi
Araştırma konusu toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal özellikleriyle,
sigma-plot istatistik programıyla belirlenen maksimum adsorbe edilen fosfor değerleri
arasındaki ilişkiler istatistiksel olarak değerlendirilmiş ve her bir toprak örneği ile
Freundlich 1, Langmuir 1 ve Langmuir 2 eşitlikleri arasında korelasyon analizi
yapılmıştır. Analiz sonuçlarına göre adsorbe edilen fosfor miktarları ve bazı toprak
fiziksel ve kimyasal değerleri arasında önemli ilişkiler elde edilmiştir (Çizelge 1).
Çizelge 1. İzoterm eşitliklerine göre belirlenen maksimum adsorpsiyon değerleri
(Xmax) ile araştırma konusu toprakların bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri arasındaki
korelasyonlar
Xmax Langmuir 2 Langmuir 1 Freundlich 1
pH 0.126ns 0.086ns 0.297ns
SEpH 0.112ns 0.074ns -0.148ns
KR 0.271ns 0.212ns -0.271ns
OM -0.308ns -0.294ns 0.476**
EC 0.089ns -0.038ns -0.089ns
AKR 0.650** 0.755** -0.222ns
KDK 0.390* 0.369* -0.404*
Kil 0.724** 0.855** -0.156ns
Silt -0.611** -0.773** 0.134ns
Kum -0.618** -0.692** 0.132ns
Ca 0.359* 0.342ns -0.414*
Mg 0.275ns 0.286ns -0.053ns
P -0.332ns -0.403* 0.415*

Araştırma konusu toprak örneklerine ait adsorpsiyon değerlerinin toprak


özellikleriyle korelasyonu sonucunda Langmuir izoterm eşitliğine göre belirlenen
ilişkiler, Feundlich izoterm eşitliğine göre elde dilen değerlerden daha önemli olarak
tespit edilmiştir. Elde edilen korelasyon değerlerinin istatiksel olarak
değerlendirilmesinde adsorpsiyon üzerine aktif kireç, kil, katyon değişim kapasitesi,
değişebilir Ca ve elverişli P miktarları gibi özelliklerin etkili olduğu belirlenmiştir. Söz
konusu toprak özelliklerinin adsobsiyon üzerine doğrudan ve dolaylı etkileri ise Çizelge
2 de verilmiştir.
1062

Çizelge 2. İzoterm eşitliklerine göre path analizine tabi tutulan örneklere ait doğrudan ve
dolaylı ilişkiler
Etki eden Langmuir 1 Langmuir 2
parametreler Path katsayısı Path yüzdesi Path katsayısı Path yüzdesi
Doğrudan OM için -0.1674 0.9163 -0.2311 0.2530
AKR -0.0188 0.1031 -0.0223 0.0244
KDK 0.0304 0.1613 -0.0117 0.0128
KİL 8.9579 49.0290 -45.5646 49.8783
Dolaylı
SİLT -6.3092 34.5320 31.7270 34.7241
KUM -2.7330 14.9583 13.7949 15.1009
P -0.0539 0.2951 0.0061 0.0067
Doğrudan AKR için 0.1825 0.1336 0.2158 0.0313
OM 0.0173 0.0126 0.0238 0.0035
KDK -0.0629 0.0461 0.0242 0.0035
KİL -67.8392 49.6776 345.0680 50.0088
Dolaylı
SİLT 30.4894 22.3269 -153.5664 22.2160
KUM 37.9156 27.7650 -191.7595 27.7361
P 0.0521 0.0382 -0.0059 0.0009
Doğrudan KDK için -0.1430 0.1921 0.0550 0.0146
OM 0.0356 0.0478 0.0491 0.0131
AKR 0.0803 0.1079 0.0950 0.0253
KİL -36.8991 49.5602 187.6891 49.9990
Dolaylı
SİLT 8.9053 11.9609 -44.7736 11.9273
KUM 28.2731 37.9744 -143.1012 38.0172
P 0.1167 0.1567 -0.0132 0.0035
Doğrudan KİL için -86.1095 49.7178 438.0008 50.0165
OM 0.0174 0.0101 0.0240 0.0027
AKR 0.1438 0.0830 0.1700 0.0194
KDK -0.0613 0.0354 0.0236 0.0027
Dolaylı
SİLT 34.7065 20.0388 -174.8028 19.9261
KUM 52.1026 30.0829 -263.4092 30.0318
P 0.0557 0.0321 -0.0063 0.0007
Doğrudan SİLT için -43.7435 31.8202 219.9315 31.6536
OM -0.0241 0.0176 -0.0333 0.0048
AKR -0.1272 0.0925 -0.1504 0.0216
KDK 0.0291 0.0212 -0.0112 0.0016
Dolaylı KİL 68.3200 49.6978 -346.902 50.0159
KUM -25.1927 18.3258 127.1625 18.3019
P -0.0342 0.0249 0.0039 0.0006
Doğrudan KUM için -0.58.4662 37.8902 295.1138 37.8161
OM -0.0078 0.0051 -0.0108 0.0014
AKR -0.1183 0.0767 -0.1400 0.0179
KDK 0.0691 0.0448 -0.0266 0.0034
Dolaylı
KİL 76.7371 49.7310 -389.7097 50.0169
SİLT -18.8488 12.2153 94.7670 12.1435
P -0.0570 0.0370 0.0064 0.0008
Doğrudan P için -0.1652 0.2817 0.0187 0.0063
OM -0.0546 0.0932 -0.0754 0.0255
AKR -0.0576 0.0982 -0.0681 0.0231
KDK 0.1010 0.1722 -0.0388 0.0132
Dolaylı
KİL 29.0204 49.4842 -147.2810 49.9944
SİLT -09.0649 15.4572 45.5763 15.4360
KUM -20.1817 34.4131 101.8693 34.5015

Langmuir 1 izoterm eşitliğine göre belirlenen adsobsiyon değeri üzerine en


yüksek doğrudan etkiyi toprakların kil miktarının sağladığı belirlenmiştir. Bu etki
1063

payının path yüzdesi %49.72 olarak belirlenmiştir. Adsorpsiyon üzerine dolaylı yönden
etki eden diğer toprak özellikleri ise organik madde (%0.01019), aktif kireç (%0.0830),
katyon değişim kapasitesi (%0.0354), silt (%20.0388), kum (%30.0829) ve elverişli P
(%0.0321) gibi toprak özellikleridir. Langmuir 1 izoterm eşitliğinde kum miktarının
doğrudan etkisinin path yüzdesi %37.8902 olup negatif yönde bir etkiye sahip olduğu
belirlenmiştir. Bu etkiye tesir eden diğer toprak özelliklerinin dolaylı yönden etki payları
ise sırasıyla organik madde ( %0.0051), aktif kireç (%0.0761), kil (%49.7310), silt
(%12.2153), ve elverişli P (%0.0370) olduğu belirlenmiştir. Langmuir 1 izoterm
eşitliğinde silt miktarının doğrudan etkisinin path yüzdesi %31.8202 olup, negatif yönde
bir etkiye sahip olduğu belirlenmiştir. Bu etkiye tesir eden diğer toprak özelliklerinin
dolaylı yönden etki payları ise sırasıyla organik madde (%0.0176), aktif kireç
(%0.0925), katyon değişim kapasitesi (%0.0212), kil (%49.6978), kum (%18.3258) ve
elverişli P (%0.0249) gibi toprak özellikleridir. Langmuir 1 izoterm eşitliğinde aktif
kireç miktarının doğrudan etkisinin path yüzdesi %0.1336 olup buna tesir eden dolaylı
etkiler ise organik madde (%0.0126), katyon değişim kapasitesi (%0.0461), kil
(%49.6776), silt (%22.3269), kum (%27.7650) ve elverişli P (%0.0382) gibi toprak
özellikleridir. Langmuir 1 izoterm eşitliğinde katyon değişim kapasitesi miktarının
doğrudan etkisinin path yüzdesi %0.1921 olup buna tesir eden dolaylı etkiler ise organik
madde (%0.0478), aktif kireç (%0.1079), kil (%49.5602), silt (%11.9609), kum
(%37.9744) ve elverişli P (%0.1567) gibi toprak özellikleridir (Çizelge 2). Elde edilen
sonuçlar bu konuda yapılan pek çok çalışmayla uyum içinde olmuştur (McGechan 2002;
Samadi 2003).
Sonuç
Sonuç olarak Erzurum Ovasını temsil eden büyük toprak gruplarından ve
serilerinden alınan toprak örneklerinin fosfor adsorpsiyon değerleri Freundlich ve
Langmuir izoterm eğrilerine göre değerlendirilmesinden elde edilen korelasyon
sonuçlarının istatiksel olarak değerlendirilmesinde Langmuir 2 izoterminde belirlenen
adsorpsiyon değerleri ile toprak özellikleri arasındaki ilişkiler oldukça yüksek olup
birbirini destekler niteliktedir.
Bu nedenle yöremizde yapılacak tarımsal üretimde uygulanacak fosfor
miktarlarının tespitinde sadece toprakta bulunan elverişli fosfor miktarlarının dikkate
alınması yerine Langmuir 2 izoterm eşitliğine göre belirlenen adsorpsiyon miktarlarının
dikkate alınarak gübreleme yapılması durumunda, daha güvenilir sonuçlar elde edileceği
düşünülmektedir.
Bu değerlendirmeler ışığı altında yöremiz büyük toprak gruplarında en düşük
adsorpsiyon değerine sahip (400 mg/kg) Üniversite büyük toprak grubu ile en yüksek
adsorpsiyon değerine sahip (1111.11 mg/kg) Alaca büyük toprak grubu
değerlendirildiğinde Üniversite büyük toprak grubu için toprak denge solüsyonunda
kültür bitkilerinin maksimum gelişmesini için ihtiyaç duyulan 0.2 ppm fosfor
konsantrasyonunu elde etmek için yaklaşık 18.72 kg P/da (40 kg TSP) ihtiyaç
duyulurken, Alaca yöresi büyük toprak grubunda bu durum 51.94 kg P/da (113 kg TSP)
gereksinim duyulmaktadır. Bu sonuçlara göre aynı bölgede bulunan toprak gruplarının
bitkisel üretim açısından yönetim sistemlerinde oldukça büyük farklılıkların
bulunduğunu ve bu değerlendirmeler dikkate alınarak gübreleme yönetim modellerinin
oluşturulması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Yöremiz topraklarına ilave edilecek fosforlu
gübre miktarları ile daha ekonomik tarımsal üretim yapılabilmesi için adsorpsiyon
kapasitelerinin azaltılması yönünde uygulamaların yapılması gerekmektedir ve bu
anlamda yöre topraklarına adsorpsiyon kapasitelerini azaltıcı yönde organik bileşiklerin
uygulanması gerekmektedir.
1064

KAYNAKLAR
Burnham, C.P., Lopez-Hernandez, D.,1982. Phosphate retention in different soil
taxonomic classes. Soil Sci. 134:376-380
Bubba, M.Del., Arias, C.a., Brix, H., 2003. Phosphorus adsorption maximus of sands for
use as media in subsurface flow constructed reed beds as measured by the
Langmuir isotherm. Water Research 27 (2003) 3390-3400
Carreira, J.A., Vinegla, B., Lajha, K., 2006. Secondary CaCO3 and precipitation of P-Ca
compounds control the retention of soil P in arid ecosystems. Journal of
Environments 64(2006) 460-473
FAO, 1990. Micronutrient. Assessment at the country leaves an international study.
FAO Soils Bulletion 63. Rome.
Kacar, B ve Katkat,. V. Tarımda Fosfor. 1997 Uludağ Üniversitesi Basımevi.
ISBN:975-512-217-6
Lindsay, W.l., Norwell, W.A., 1969. Development Of DTPA Mikronutrient Soil Test.
Soil Sci. Amer. Proc. 35:600-602
McGechan, M.B., Lewis, D.R,. 2002. Sorption of phosphorus by Soil, Part.1 Principles,
Equatıons and Models. Biosystem Engineering 82(19, 1-24
McBride, B., 1994. Environmental Chemistry of Soil. Oxford University Press.ISBN 0-
19-507011-9 1.
Pierzynski, G.M., 2000. Methods of phosphorus Analysis for Soils, Sediments,
Residuals and Maters. Southern Cooperative Series Bulleten No:396 ISBN:1-
581161-386-2 North Carolina State University USA.
1065

Çizelge 1. Araştırma konusu toprak örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri


pH CaCO3 O.M. EC A.kireç KDK Kil Silt Kum Tekstür Hacim ağ.
ÖRNEK 1:2.5 Sat. Eks. % % mmhos/cm % me/100g % % % Sınıfı g/cm3
1 Üniversite (0–30) 7.18 7.55 0.27 1.33 0.210 1,40 29.32 14.39 36.53 49.08 L 1.30
2 Üniversite (30–60) 7.41 7.78 0.15 1.08 0.220 2,00 30.18 16.47 36.64 46.90 L 1.29
3 Karasu ovası (0–30) 7.82 8.02 3.71 1.56 0.230 6,40 37.32 34.84 26.50 38.67 CL 1.13
4 Karasu ovası (30–60) 7.89 7.95 3.75 1.54 0.180 5,60 41.22 38.93 26.51 34.56 CL 1.12
5 Dumlu (0–30) 7.82 8.00 0.98 1.73 0.265 4,80 30.22 30.98 22.59 46.43 S CL 1.35
6 Dumlu (30–60) 8.02 7.99 9.55 0.16 0.200 11,00 47.04 54.41 22.94 22.64 C 1.18
7 Altıntepe (0–30) 7.37 7.91 0.17 1.21 0.170 1,60 33.25 34.95 28.63 36.42 CL 1.05
8 Altıntepe (30–60) 7.42 7.81 0.23 1.18 0.145 1,60 34.50 36.83 28.50 34.67 CL 1.12
9 Soğucak (0–30) 7.86 8.19 1.90 2.87 0.250 2,80 39.34 26.86 45.15 27.99 L 1.02
10 Soğucak (30–60) 8.13 8.16 1.72 1.64 0.370 1,80 37.81 28.72 42.80 28.48 CL 1.08
11 Söğütlü (0–30) 7.17 7.76 0.24 1.54 0.130 0,40 28.30 16.41 28.39 55.20 SL 1.22
12 Söğütlü (30–60) 7.10 7.70 0.52 1.45 0.130 1,00 38.72 18.38 38.42 43.20 L 1.20
13 Çiğdemli (0–30) 6.71 7.73 0.14 1.26 0.150 2,20 28.92 24.70 32.68 42.62 L 1.43
14 Çiğdemli (30–60) 7.02 7.81 0.16 0.77 0.200 0,60 29.50 26.62 28.47 44.91 S CL 1.21
15 Alaca (0–30) 7.57 8.03 0.47 1.32 0.165 3,60 35.88 52.08 20.76 27.17 C 1.16
16 Alaca (30–60) 7.57 8.06 0.47 1.29 0.170 3,80 39.63 53.83 18.57 27.60 C 1.23
17 Muratgeldi (0–30) 8.35 8.37 3.52 1.29 0.320 5,00 39.44 14.38 34.47 51.15 C 1.21
18 Muratgeldi (30–60) 8.30 8.29 3.66 0.51 0.310 4,20 40.30 14.30 36.31 49.39 L 1.33
19 İspir yolu (0–30) 7.51 8.05 0.27 1.72 0.160 2,40 33.16 47.25 20.46 32.29 C 1.14
20 İspir yolu (30–60) 7.38 7.86 0.23 1.52 0.140 3,40 32.92 47.75 18.61 33.63 C 0.95
21 Makastarla (0–30) 7.83 7.76 5.58 1.54 0.195 8,80 38.66 45.67 26.88 27.45 C 0.98
22 Makastarla (30–60) 7.82 7.92 14.76 1.47 0.230 15,80 45.68 45.55 26.81 27.64 C 0.96
23 Paşayurdu (0–30) 7.06 7.82 0.09 1.33 0.180 4,60 35.32 51.53 20.54 27.92 C 1.02
24 Paşayurdu (30–60) 7.22 7.75 0.08 1.21 0.185 2,60 37.42 54.00 20.70 25.31 C 1.05
25 Sulağındüzler (0–30) 8.02 7.88 6.82 1.88 0.190 6,00 33.75 30.80 26.54 42.66 CL 1.09
26 Sulağındüzler (30–60) 8.04 7.99 15.05 1.73 0.200 13,60 46.03 30.76 24.46 44.78 CL 1.14
27 Ortadüzün (0–30) 7.94 7.87 0.60 1.68 0.190 6,60 36.21 47.98 22.86 29.16 C 0.98
28 Ortadüzün (30–60) 7.98 7.92 3.72 1.31 0.185 7,00 46.05 49.41 20.51 30.08 C 0.95
29 Kandilli (0–30) 7.99 8.08 12.29 1.57 0.435 9,80 35.63 58.12 20.69 21.19 C 1.05
30 Kandilli (30–60) 8.07 8.08 14.15 1.17 0.430 10,00 50.64 57.63 20.52 21.85 C 1.03
31 Tazegül (0–30) 7.91 7.97 2.06 1.47 0.178 5,20 37.82 45.53 26.79 27.68 C 0.96
32 Tazegül (30–60) 8.00 8.03 12.93 1.31 0.172 14,20 50.41 45.48 22.65 31.87 C 0.98
1066

Çizelge 2. Araştırma konusu toprak örneklerinin değişebilir katyon, elverişli fosfor ve


mikroelement içerikleri
Değişebilir Katyonlar, me/100
P Zn Mn Cu Fe
ÖRNEK g
ppm ppm ppm ppm ppm
Ca Mg K Na
1 Üniversite (0–30) 19.08 1.36 2.30 0.27 12.22 1.21 0.94 0.20 0.19
2 Üniversite (30–60) 21.44 1.39 2.68 0.35 7.26 1.56 0.61 0.49 0.38
3 Karasu ovası (0–30) 27.15 1.41 3.39 0.29 9.34 1.10 0.65 0.78 0.32
4 Karasu ovası (30–60) 30.62 1.43 3.43 0.29 5.66 1.03 0.29 1.55 0.13
5 Dumlu (0–30) 21.26 1.46 1.03 0.39 8.21 0.42 0.43 0.78 0.19
6 Dumlu (30–60) 38.20 1.62 1.74 1.40 2.20 0.24 0.07 1.96 0.13
7 AlLtepe (0–30) 24.74 1.50 2.68 0.25 11.57 0.68 0.94 4.08 0.51
8 AlLtepe (30–60) 26.44 1.50 2.21 0.27 7.23 0.40 0.54 4.80 0.45
9 Soğucak (0–30) 28.15 1.56 0.19 1.36 9.93 0.40 0.25 4.85 0.70
10 Soğucak (30–60) 30.15 1.60 0.38 1.60 3.41 0.42 0.22 5.07 0.45
11 Söğütlü (0–30) 20.08 1.43 2.16 0.55 12.29 2.11 2.84 3.31 0.64
12 Söğütlü (30–60) 29.73 1.43 2.73 0.51 7.53 1.61 1.08 2.03 0.77
13 Çiğdemli (0–30) 19.38 1.43 2.40 0.53 14.06 1.39 0.50 4.91 0.58
14 Çiğdemli (30–60) 21.96 1.45 1.46 0.55 8.91 0.53 0.83 2.77 0.51
15 Alaca (0–30) 27.80 1.46 1.65 0.39 6.35 0.81 0.86 3.63 0.38
16 Alaca (30–60) 31.15 1.50 2.45 0.45 3.18 0.51 0.58 4.32 0.51
17 Muratgeldi (0–30) 31.09 1.56 0.75 1.56 7.27 0.55 0.22 3.84 0.19
18 Muratgeldi (30–60) 32.91 1.60 0.19 1.52 2.10 0.37 0.11 3.09 0.32
19 İspir yolu (0–30) 23.62 1.46 2.59 0.41 11.64 0.62 0.72 5.33 0.06
20 İspir yolu (30–60) 23.80 1.50 2.07 1.42 6.75 0.88 0.76 4.00 0.27
21 Makastarla (0–30) 29.15 1.36 2.59 0.43 13.57 0.73 0.36 3.52 0.14
22 Makastarla (30–60) 39.15 1.33 0.71 0.41 7.94 0.46 0.43 2.72 0.05
23 Paşayurdu (0–30) 25.27 1.51 3.20 0.51 9.53 1.21 1.26 4.85 0.36
24 Paşayurdu (30–60) 28.27 1.58 1.74 0.58 6.35 0.59 0.90 5.33 0.45
25 Sulağındüzler (0–30) 25.15 1.26 1.83 0.53 7.94 1.65 1.58 5.60 0.32
26 Sulağındüzler (30–60) 39.33 1.22 0.89 0.51 5.51 0.42 0.29 2.77 0.57
27 Ortadüzün (0–30) 25.33 1.43 2.82 0.55 8.96 0.59 0.36 4.69 0.48
28 Ortadüzün (30–60) 38.33 1.41 1.74 0.49 3.93 0.75 0.29 4.37 0.36
29 Kandilli (0–30) 25.51 1.62 2.82 1.60 6.12 0.44 0.29 3.57 0.64
30 Kandilli (30–60) 40.80 1.65 2.49 1.62 0.37 0.46 0.18 5.44 0.87
31 Tazegül (0–30) 29.80 1.43 1.98 0.53 5.23 0.59 0.43 3.09 0.42
32 Tazegül (30–60) 42.51 1.41 1.69 0.72 1.75 0.44 0.50 2.45 0.35
1067

Çizelge 3. Her bir toprak grubu için Freundlich ve Langmuir izoterm parametrelerinin
sigma-plot istatistik programıyla hesaplanan değerleri
Freundlich 1 Freundlich 2 Langmuir 1 Langmuir 2 Langmuir 3 Langmuir 4
Örnek
(x/c) (Logx/Logc) (c/x) [(c/x)/c] [x/(x/c)] [x/(Vx/c)]

No r2 X max k r2 X max k r2 X max k r2 X max k r2 X max k r2 X max k

1 0.97 146.60 0.190 0 1 2.72 0.90 394.63 0.137 0.99 400.00 0.136 0.85 347.80 2.510 0.90 29.89 4851
2 0.88 130.82 0.226 0 1 2.72 0.84 408.64 0.110 0.92 416.67 0.107 0.75 351.96 1.464 0.80 20.96 7810
3 0.99 169.73 0.258 0 1 2.72 0.92 664.48 0.060 0.98 666.67 0.083 0.66 508.38 2.704 0.73 32.47 10353
4 0.99 178.74 0.261 0 1 2.72 0.89 719.65 0.055 0.98 714.29 0.080 0.62 542.17 1.998 0.70 28.58 13866
5 0.99 160.57 0.297 0 1 2.72 0.96 769.54 0.052 0.98 769.23 0.074 0.64 567.78 1.219 0.73 22.51 20673
6 0.99 101.82 0.481 0 1 2.72 0.95 1464.60 0.019 0.89 1250.00 0.040 0.42 752.84 2.160 0.49 27.35 34642
7 0.99 167.94 0.257 0 1 2.72 0.98 657.10 0.060 0.99 625.00 0.096 0.68 491.66 769.230 0.68 508.28 533
8 0.97 167.40 0.246 0 1 2.72 0.87 612.87 0.064 0.96 625.00 0.078 0.64 475.37 3.606 0.70 35.96 8059
9 0.96 162.81 0.216 0 1 2.72 0.68 406.61 22.910 0.96 526.32 0.079 0.68 406.46 23.640 0.70 85.48 2243
10 0.90 214.18 0.143 0 1 2.72 0.86 468.30 0.099 0.98 434.78 0.247 0.73 390.75 2500.000 0.74 858.29 192
11 0.97 150.52 0.278 0 1 2.72 0.87 658.49 0.052 0.95 666.67 0.064 0.60 488.28 4.325 0.65 37.75 8236
12 0.99 169.69 0.236 0 1 2.72 0.91 579.87 0.077 0.98 588.24 0.093 0.72 463.72 3.851 0.77 38.20 6975
13 0.96 199.65 0.150 0 1 2.72 0.90 383.50 5.025 0.99 416.67 0.304 0.89 383.16 5.211 0.93 49.26 3348
14 0.98 182.25 0.208 0 1 2.72 0.69 442.57 4.530 0.98 555.56 0.090 0.69 441.67 4.993 0.74 43.40 5455
15 0.99 113.74 0.443 0 1 2.72 0.95 1288.08 0.023 0.92 1111.11 0.045 0.48 734.05 0.820 0.57 18.13 53563
16 0.99 121.59 0.442 0 1 2.72 0.97 1360.84 0.023 0.93 1111.11 0.049 0.45 764.85 1.494 0.53 23.56 41951
17 0.95 128.87 0.240 0 1 2.72 0.66 361.60 3.787 0.95 454.55 0.075 0.66 360.58 4.583 0.70 35.44 4587
18 0.90 135.11 0.248 0 1 2.72 0.71 520.64 0.050 0.92 526.32 0.060 0.53 392.27 2.680 0.59 26.51 7908
19 0.85 248.13 0.227 0 1 2.72 0.87 836.18 0.066 0.94 714.29 0.197 0.57 628.94 10000.000 0.57 2338.86 197
20 0.85 243.36 0.233 0 1 2.72 0.87 841.12 0.066 0.94 169.23 0.183 0.57 631.68 sonsuz(0) 0.57 7273.60 64
21 0.98 167.17 0.278 0 1 2.72 0.89 739.27 0.050 0.98 714.29 0.076 0.60 550.41 1.114 0.70 21.39 20501
22 0.99 160.54 0.299 0 1 2.72 0.93 802.56 0.044 0.98 769.23 0.070 0.59 574.03 1.354 0.68 23.31 20528
23 0.91 133.52 0.374 0 1 2.72 0.92 1212.76 0.019 0.94 1111.11 0.032 0.36 707.35 10000.000 0.36 1726.85 381
24 0.92 154.01 0.359 0 1 2.72 0.89 1088.21 0.032 0.93 1000.00 0.058 0.47 709.23 0.714 0.57 17.18 51869
25 0.98 190.14 0.199 0 1 2.72 0.97 541.75 0.085 0.99 526.32 0.140 0.76 416.19 909.091 0.77 559.32 368
26 0.98 139.91 0.299 0 1 2.72 0.96 688.12 0.048 0.97 666.67 0.072 0.62 491.41 10000.000 0.62 1643.11 168
27 0.98 141.76 0.339 0 1 2.72 0.89 832.69 0.043 0.93 769.23 0.068 0.57 565.89 0.736 0.67 17.58 29777
28 0.99 116.87 0.409 0 1 2.72 0.94 1018.02 0.031 0.91 909.09 0.058 0.51 597.60 1.171 0.59 20.95 28520
29 0.96 130.38 0.371 0 1 2.72 0.94 1170.12 0.019 0.95 1111.11 0.030 0.39 688.55 2.413 0.46 26.20 28539
30 0.92 154.42 0.314 0 1 2.72 0.92 957.99 0.028 0.97 909.09 0.044 0.46 632.15 2.260 0.52 25.96 23132
31 0.99 90.23 0.415 0 1 2.72 0.94 829.26 0.028 0.90 714.29 0.057 0.54 481.33 1.705 0.60 22.50 16170
32 0.97 102.79 0.394 0 1 2.72 0.93 813.32 0.034 0.90 714.29 0.064 0.54 490.17 400.000 0.55 329.77 898
1068

TOKAT-KAZOVA KOŞULLARINDA SAATLİK TOPRAK


SICAKLIKLARININ ANALİZİ ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA

Tekin ÖZTEKİN1 Selma ÖZTEKİN2 İrfan OĞUZ3


1
Gaziosmanpaşa Üniv. Ziraat Fak TYS Böl., Tokat. toztekin@gop.edu.tr
2
Gaziosmanpaşa Üniv. Ziraat Fak. Toprak Böl., Tokat.
3
Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Md.lüğü, Tokat.

ÖZET
Günlük toprak sıcaklık değişimi en fazla toprak yüzeyinde meydana gelirken,
derinlere inildikçe bu sıcaklık değişiminin azalması beklenir. Bu çalışma ile, tek yıllık
bitkisel üretim için önemli olan yılın ilk altı ayına ilişkin saatlik toprak sıcaklıklarının
analizi yapılarak, günün hangi saatlerinde minimuma, maksimuma ve ortalamaya
ulaştıklarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada 2006 yılı Ocak, Şubat, Mart,
Nisan, Mayıs ve Haziran aylarına ilişkin Tokat’taki Toprak ve Su Kaynakları Araştırma
Enstitüsü meteoroloji istasyonunda ölçülmüş 5-, 10-, 20-, 50- ve 100-cm toprak
derinliklerinde ölçülmüş saatlik sıcaklık değerleri kullanılmıştır. Bulunan saatlere ait her
aya ilişkin frekans analiz grafikleri ve saatlik sıcaklık değerleri incelendiğinde, 5 cm
toprak derinliğindeki sıcaklığın günlük ortalama sıcaklığa genellikle öğleden sonra saat
13 ile 15 arasında, minimuma sabah saat 8 ile 10 arasında, maksimuma ise akşam üzeri
saat 17 ile 20 arasında ulaştığı bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler: Toprak sıcaklık değişimi, toprak sıcaklık histogramı.

A RESEARCH ON ANALYSIS OF HOURLY SOIL TEMPERATURES UNDER


TOKAT-KAZOVA CONDITIONS
ABSTRACT
While the variation of diurnal soil temperature occurs mostly on soil surface,
decreasing of this temperature variation is expected with depth. In this study, hourly soil
temperatures for the first six months of year were analyzed. These months are important
for annual plant growing. The aim of this study was to determine the hours of day in
which the soil temperatures arrives on minimum, maximum and average. The soil
temperatures measured at the meteorology station of Tokat Soil and Water Resources
Research Institute at the soil depths of 5-, 10-, 20-, 50-, and 100-cm during the months
of January, February, March, April, May and June in the year of 2006 were used.
Examining the histograms for the determined hours with the observed hourly soil
temperatures showed that, in general, the soil temperature at the depth of 5 cm arrived to
the daily average between the hours 13 and 15. Furthermore, it arrived to the minimum
and maximum between the hours of 8 and 10, and between the hours of 17 and 20,
respectively.
Key Words: Soil temperature variation, soil temperature histogram.

GİRİŞ
Güneş toprağa sıcaklık sağlayan en önemli termik enerjidir. Güneş ışınları
günün belli saatlerinde toprak yüzeyindeki sıcaklığı artırıp azaltırken, özellikle 50 cm
toprak derinliklerindeki değişimler yok denecek kadar azdır. Toprak derinliğine
1069

inildikçe sıcaklık giderek azalmaktadır (Arıcı ve Korukçu, 1990). Toprak sıcaklığının


günlük seyri sinizoidal bir şekille ifade edilir (Özbek, 1990). Yapılan çalışmalarda bazı
topraklarda sıcaklığın 10 m derinliklerde sabit olduğu, üstteki toprakların ise yıllık
ortalama sıcaklığına eşit oldukları tespit edilmiştir (Dinç,Şenol,1998). Toprak
sıcaklığını; toprak rengi, özgül ısı, organik ve inorganik madde içeriği, bitki örtüsü, su
içeriği ve topoğrafya etkilemektedir. Toprak, rengine bağlı olarak güneşten gelen ısı
ışınlarını adsorbe eder yada yansıtır. Mesela açık renkli topraklar ısı ışınını
yansıttıklarından dolayı sıcaklıkları düşükken, koyu renkli topraklar daha fazla ısıyı
adsorbe ettiklerinden dolayı daha çok ısınırlar. Aynı yerdeki koyu ve açık renkli iki
toprağın yazın sıcaklık farkları 15-20 0C’ye kadar çıkabilmektedir (Genç, 1988).
Organik maddeli topraklar en yüksek özgül ısıya sahip olup ısıları da yüksektir. Arazide
bitki örtüsünün sıklığı arttıkça ve toprak yüzeyinde bitki artıklarının bırakılması
sonucunda ısı kaybı en aza iner ve böylece toprak sıcaklığını etkilenir.
Jury et. al. (1991)’de ifade edildiğine göre Yakuwa (1945) yaz boyunca tınlı bir
toprakta dört farklı derinlikteki günlük toprak sıcaklıklarına ilişkin yaptığı çalışmasında,
sabahleyin toprağın minimum sıcaklığının yüzeyde en düşük olduğunu ancak derinlikle
birlikte arttığını belirtmiştir. Yüzey toprak sıcaklığı değişirken, toprak ısı akımı
nedeniyle oluşan zaman gecikmesi sonucu daha düşük derinliklerdeki toprakların belli
bir süre daha ısı kaybetmesine neden olmaktadır. Diğer taraftan Arıcı ve Korukçu
(1990), sıcaklıkların bölgelere bağlı olarak minimum değere ulaşmasının, güneşin
doğmasına yakın zamanda, bazılarında ise güneş çıkışından biraz daha sonraya denk
geldiğini maksimum sıcaklıkların ise öğlen zamanına değil de öğleden kısa bir süre
sonra ortaya çıktığını vurgulamışlardır.
Toprak ve hava sıcaklıklarının bilinmesi bitki-toprak ilişkilerinin ortaya
çıkarılmasında önemli bir unsurdur (Dinç ve Şenol, 1998). Toprak sıcaklığı bitkilerin
çimlenme ve gelişmesinde tetikleyici bir rol üstlenirken topraktaki mikrobiyal aktivite,
havalanma ve su hareketinide artırıcı yönde etkide bulunur (Özbek, 1990). Ayrıca, bitki
gelişme dönemlerinin başlangıç ve bitişlerinin belirlenmesinde, bitkilerce besin
maddelerinin alınabilirliği, kök gelişimi, topraktaki zararlı, hastalık etmenleri ve yabancı
otların kontrolünde toprak sıcaklığının rolü azımsanamaz (Neild, 1971).

MATERYAL VE METOD
Bu araştırma Tokat Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü meteoroloji
istasyonunda 2006 yılında Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında her 5
dakikada 5-, 10-, 20-, 50-, ve 100-cm toprak derinliklerinde ölçülerek hesaplanmış
saatlik toprak sıcaklıkları kullanılmıştır. Toprak sıcaklıklarının ölçüldüğü toprak yüzeyi
çim örtüsü ile kaplıdır. Toprak ölçümlerinin alındığı arazinin toprak ana materyali marn
ve kalkerden oluşmuş olup, Oğuz (1993)’e göre profil tanımlaması yapılmış olup,
deneme serisi olarak adlandırılmıştır. Toprağın ilk 30 cm’si Ap horizonu olarak, 30-70
cm’si A horizonu olarak, 70 cm ve altı C horizonu olarak tanımlanmıştır. Bu
horizonlara ilişkin tekstür sınıfları sırasıyla CL, CL, SL olarak verilmiştir. Araştırma
istasyonunun yer aldığı Kazova’nın iklimi, İç Anadolu ve Karadeniz iklimlerinin etkisi
altında olup, geçiş kuşağındadır. Araştırmada dikkate alınan ayların her gününe ait
ölçülen toprak sıcaklıklarının günün hangi saatlerinde günlük ortalamaya, minimum ve
maksimuma ulaştıkları saatleri belirlemek için, güne ait saatlik sıcaklık değerleri
incelenerek ortalamaya en yakın oldukları saatler, minimum ve maksimuma ulaştıkları
saatler belirlenmiştir. Dikkate alınan aylara ilişkin bu belirlenen saatlerin histogramları
minitab istatistik programı kullanılarak çizilmiştir. Çizilen bu histogramlar ve incelenen
günlük saatlik sıcaklık değerleri, aylara ilişkin 5, 10, 20, 50 ve 100 cm toprak derinlik
1070

sıcaklıklarının en sıklıkla günün hangi saatlerinde ortalamaya, minimuma ve


maksimuma ulaştığı saatleri vermiştir.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


2006 yılının ilk 6 ayına ilişkin 5, 10, 20, 50 ve 100 cm toprak derinliklerine ait
ortalama, minimum ve maksimum toprak sıcaklık histogramları, Şekil 1, 2, ve 3’de
Ocak ayı 5 cm toprak derinlik sıcaklığı için verildiği gibi elde edilmiştir. Şekil 1’den
görüldüğü gibi Ocak ayında 5 cm toprak derinliğindeki toprak sıcaklığının, çoğunlukla
ortalamaya günün 14. ve 15. saatlerinde ulaştığı ancak günlük sıcaklık değişimi sinüs
dalga eğrisini takip ettiği varsayımıyla günün diğer saatlerinde de ortalamaya ulaşmış
olması normaldir. Şekil 2’den saat 10’da minimuma ulaştığı, şekil 3’den ise saat 17’de
ulaştığı görülmektedir. Benzer histogramlar diğer aylar ve toprak derinlikleri için
üretilerek sonuçları Tablo 1’de özetlenmiştir.
Tablo 1’de görüldüğü gibi 5 cm toprak derinliğinde ölçülen saatlik toprak
sıcaklıklarının günlük ortalamaya en fazla ulaştığı saatler 13-15 aralığında iken,
minimumlar genellikle sabah saat 8-10 aralığında, maksimumlar ise akşam 17-19
aralığında görülmüştür. On cm toprak derinliğine gelindiğinde ise, toprak sıcaklıklarının
günlük ortalamaya ulaştığı saat aralığı 13-14, minimuma ve maksimuma ulaştıkları saat
aralıkları ise 5 cm toprak derinliğindeki benzer bulunmuştur. Toprak sıcaklığının 20 cm
toprak derinliğinde en fazla hem sabahın erken saatlerinde (6, 8) hem de akşam
saatlerinde (16, 17) günlük ortalamaya ulaştığı; Ocak ve Şubat aylarında sabah (9-11),
diğer aylarda ise öğleden hemen sonra (13-15) minimum sıcaklıklara ulaştığı;
maksimuma ise genellikle gece yarısı (1, 24) ulaştığı gözlenmiştir. Bu derinlikteki
saatlik sıcaklıkların günlük ortalamaya hem sabah hem de akşam saatlerinde en fazla
görünmesi, bu derinlikteki günlük sıcaklık eğrisinin sinüs dalga eğrisine genellikle iki
ayrı yerden eşit sayıda ulaşmasından kaynaklanmış olabilir. Üstelik, genellikle 20 cm
toprak derinliği sıcaklıklarının 5 ve 10 cm sıcaklıklarına göre daha geç ortalamaya,
minimuma ve maksimuma ulaşmaları; Hillel (1982), Arıcı ve Korukçu (1990) ve Jury et
al. (1991) tarafından ifade edildiği gibi toprak derinliği arttıkça üst toprak sıcaklığının
alt tabakalara daha geç vakitlerde ulaşmasından kaynaklanmış olduğundandır. Elli cm
toprak derinliğinde ölçülen saatlik toprak sıcaklıklarının günlük ortalamaya ulaşması
genellikle 12-15; minimuma ve maksimuma ulaşmaları ise genellikle 5 ve 10 cm toprak
derinliği sıcaklıklarına benzer saat aralıklarında en fazla olduğu bulunmuştur. Elli cm
toprak sıcaklıklarının 5 ve 10 cm toprak sıcaklıklarına benzer sonuç vermesi, büyük
ihtimalle bu derinliklerdeki sıcaklıkların, 50 cm toprak derinliğine ertesi gün ulaşmış
olabileceğinden kaynaklanabilir. Yüz cm toprak derinliğinde bulunan saatler genellikle
50 cm toprak derinliğine benzerdir. Bu benzerlik 5-10 cm ile 50 cm arasında ifade
edilen nedenlerin 50 ile 100 cm arasında da oluşmuş olabileceğinden kaynaklanabilir.
Sonuç olarak orta ağır bünyeli bir toprakta bizim gözlemlediğimiz kadarıyla, toprak
yüzeyinde bugün ölçülen bir sıcaklığın 50 cm derinliğe ertesi gün, 100 cm toprak
derinliğine ise 2 gün sonra ulaşmış olabileceğidir.
1071

9
8
7
6

Frekans
5
4
3
2
1

2 3 4 5 6 7 8 9 11 12 13 14 15 16 17 18 19 23
Saat
Şekil 1. 2006 yılı Ocak ayında 5 cm toprak derinliğindeki sıcaklığın günlük ortalama 5
cm toprak derinliği sıcaklığına ulaştığı saatlerin frekansı
13
12
11
10
9
8
Frekans

7
6
5
4
3
2
1

1 9 10 11 12 14
Saat
Şekil 2. 2006 yılı Ocak ayında 5 cm toprak derinliğindeki sıcaklığın minimuma ulaştığı
saatlerin frekansı

13
12
11
10
9
8
Frekans

7
6
5
4
3
2
1

1 2 3 13 14 17 18 19 21 24
Saat

Şekil 3. 2006 yılı Ocak ayında 5 cm toprak derinliğindeki sıcaklığın maksimuma ulaştığı
saatlerin frekansı
1072

Tablo 1. Tokat-Kazova Tarım İşletmesinde 2006 yılı süresince 5, 10, 20, 50 ve 100 cm
toprak derinliklerinde ölçülen saatlik toprak sıcaklıklarının günlük ortalamaya,
minimuma ve maksimuma ulaşma saatleri
Toprak Aylar Ortalama Minimum Maksimum
Derinliği(cm)
Ocak 14. 15 10 17
Şubat 14 9 18
5 Mart 13. 14 8. 9 17
Nisan 14 8 19
Mayıs 14 9 19
Haziran 14 9. 10 19
Ocak 14 10 17
Şubat 13. 14 9 18
10 Mart 13 9 18
Nisan 13 8 18. 19
Mayıs 14 9 19
Haziran 13 8. 9 17. 18
Ocak 8. 16 10. 11 1
Şubat 16. 17 9 24
20 Mart 17 14. 15 24
Nisan 6. 17 14 24
Mayıs 6. 17 14 24
Haziran 6. 17 13 24
Ocak 12 9. 10 17
Şubat 14 9 18
50 Mart 16 8. 9 18. 19
Nisan 16 7 19
Mayıs 14. 17 9. 10 20
Haziran 6. 15 10 23
Ocak 14 10. 11 17
Şubat 15 9 18
100 Mart 14 9 19
Nisan 15 8. 9 19
Mayıs 15 9. 10 20
Haziran 2. 14 9 19

KAYNAKLAR
Arıcı, İ., Korukçu, A., 1990. Meteoroloji 1. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders
Notları.
Dinç, O., Şenol, S., 1998. Toprak Etüt ve Haritalama. Çukurova Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Ders Kitabı No: A-50
Genç, İ., 1988. Tarımsal Ekoloji. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Kitabı
No:29
Hillel, D. 1982. Introduction to Soil Physics, Academic Press, Inc., New York.
Jury, W., Gardner, W. R., Gardner, W. H., 1991. Soil Physics, John Wiley & Sons, Inc.,
New York.
Neild, R.E., 1971. Growing Season Air Soil Temperature Relationships at Lincoln,
Nebraska. Univ. of Nebraska Coll of Agric. Rese. Bull. 242, s. 1-18.
1073

Oğuz, İ., 1993. Köy Hizmetleri Tokat Araştırma Enstitüsü Arazisinin Toprak Etüdü,
Haritalanması ve Sınıflandırılması. Yüksek Lisans Tezi, Gaziosmanpaşa
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Toprak Anabilim Dalı, Tokat, 77 s.
Özbek, H., 1990. Toprak Bilgisi. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Kitabı
No:34, Adana.
Yakuwa, R., 1945. Über die Bodentemperaturen in dem verschiedenem Bodenarten in
Hokkaido. Geophys. Mag. Tokyo 14:1-2.
1074

KENTSEL ATIK SU İLE SULANAN MISIR BİTKİSİNİN (Zea mays


L. indentata) FİDE, YAPRAK VE TANELERİNDEKİ AĞIR METAL
MİKTARLARININ BELİRLENMESİ

Abdullah ÖKTEM1 A. Gülgün ÖKTEM2 İlhan KIZILGÖZ3


1
Harran Üniv. Ziraat Fak. Tarla Bitkileri Böl., Şanlıurfa. aoktem@harran.edu.tr
2
GAP Toprak-Su Kaynakları ve Tarımsal Araşt. Enst. Md.lüğü, Şanlıurfa.
3
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Şanlıurfa.

ÖZET
Büyük şehirlerin ve metropollerin yakınlarında bulunan arazilerde şehrin
kanalizasyon atık suyu kullanılarak çeşitli sebzelerin tarımı yapılmaktadır. Yetiştirilen
sebzeler arasında çoğunlukla, maydanoz, nane, marul, yeşil soğan ve taze mısır gibi
bitkiler bulunmaktadır. Kentsel atık su ile yetiştirilen bitkilerdeki ağır metal içeriğinin
belirlenmesi insan sağlığı açısından oldukça önemlidir. Bu çalışma; Şanlıurfa ilinin
Kuyubaşı mevkii’nde, ilin kanalizasyon suyu ile sulanan ve taze tüketim amacıyla
ekilmiş mısır bitkisinde ağır metallerin miktarını belirlemek ve normal tarla şartlarında
temiz su ile yetiştirilen mısır ile karşılaştırmak amacıyla yürütülmüştür. Kentsel atık su
ve temiz su ile sulanan mısır bitkisinin yetiştirildiği alanın toprak ve sulama suyu analiz
edilmiş, mısır bitkisinin fide, yaprak ve tanelerindeki bakır, çinko, mangan ve demir
içerikleri belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre; ağır metal içeriği yüksek
kanalizasyon suyu ile sulanan alanlarda demir, çinko, bakır ve mangan’ın toprakta
birikerek miktarının arttığı ve artma eğiliminde olduğu gözlenmiştir. Kentsel atık su ile
sulanan mısır bitkisinin fide, yaprak ve tanelerinin demir, bakır, çinko ve mangan
içerikleri temiz su ile sulanan mısırın değerlerinden oldukça yüksek bulunmuştur. Atık
su ile sulanan mısırın çinko ve demir içeriği normal sınırların üzerinde belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kentsel atık su, mısır, fide, yaprak ve tane ağır metal kapsamı.

DETERMINATION OF HEAVY METAL CONCENTRATION OF SEEDLING,


EAR LEAF AND KERNEL OF CORN (Zea mays L. indentata) IRRIGATED
WITH CITY WASTE WATER
ABSTRACT
Some vegetables are grown with city waste water at the fields near of the big
cities and metropolis. These vegetables are generally parsley, mint, lettuce, green onion
and fresh corn. Determination of heavy metal concentration in plant with irrigated city
waste water is very important for human healthy. This study aimed to determination of
heavy metal concentration of corn both irrigated with clear water and city waste water.
Also to comparison heavy metal concentration of corn with irrigated clear water and city
waste water. Copper, zinc, manganese and iron content of seedling, ear leaf and kernel
were determined. Also soils of research areas and used irrigation water both clear and
city waste waters were analyzed. According to research results; heavy metal content of
soil which is irrigated with city waste water was found high and being tendency in
increase. At the seedling, ear leaf and kernel samples of corn; iron, zinc, copper and
manganese content of corn with irrigated city waste water were very high than irrigated
with clear water. Zinc and iron concentration of corn irrigated with city waste water
were found high than normally level.
Key Words: City waste water, corn, seedling, heavy metal content of leaf and kernel.
1075

GİRİŞ
Su tarımsal üretimde verimi artıran en büyük etkiye sahip faktörlerden birisidir.
Doğal su kaynaklarının yetersiz olduğu durumlarda alternatif kaynaklar bulunmaya
çalışılmakta, bazen sulamaya uygun olmayan sular bile tarımsal üretimde
kullanılabilmektedir. Endüstriyel atık su ve drenaj suyu tarımsal üretimde kullanılsa da,
evsel atık su kullanımına daha sık rastlanmaktadır. Yerleşim birimlerindeki mutfak,
banyo ve tuvalet atıklarından oluşan kanalizasyon suları (Haktanır 1987), dünyada
tarımsal sulamada kullanılmaktadır (Vigerust ve ark. 1986, Truby ve Raba 1990).
ABD’nin kurak batı eyaletlerinde, İsrail, Mısır, Meksika ve Brezilya gibi pek çok ülkede
atık sular halen tarımsal üretimde kullanılmaktadır.
Türkiye’de ise hem arıtılmış hem de arıtılmamış atık suların tarımsal sulamada
kullanıldığı sıkça görülmektedir. Evsel atık su arıtma tesisi çıkış sularının tarımsal
sulamada kullanıldığı kentlerimiz; Ankara, Gaziantep, Kayseri ve Eskişehir’dir.
Ankara’da günde yaklaşık 920 000 m3 evsel atık su ASKİ tesislerinde arıtılmakta ve
Ankara Çayı’na deşarj edilmekte ve dolaylı olarak çevredeki tarlaların sulanmasında
kullanılmaktadır (Anonim 2008).
Büyük şehirlerin ve metropollerin yakınlarında bulunan birçok arazide şehrin
arıtılmamış kanalizasyon atık suyu kullanılarak çeşitli sebzelerin tarımı yapılmaktadır.
Yetiştirilen sebzeler arasında çoğunlukla maydanoz, nane, marul, yeşil soğan, ıspanak
ve taze mısır gibi bitkiler yer almaktadır. Fosseptik atıklar ile sulanan tarımsal alanlarda
toksin maddelerin yol açtığı problemler son zamanlarda kamuoyunun dikkatini
çekmektedir. Toksin maddelerden bazı ağır metaller yetiştirilen tarım ürünlerinde
birikerek hem bu bitkilerin gelişimlerini olumsuz etkilemekte, hem de bu maddeler
insan vücudunda birikerek çeşitli sağlık sorunlarına neden olmaktadır (Fergusson 1991).
Brallier ve ark. (1996) fosseptik atıklar ile sulanan marul, patates, domates,
mısır ve lahana gibi bitkilerin yetiştirildiği toprakların metal içeriğinin, 16 yıl sonra bile
bitkilerin alabileceği miktarda olduğunu ve sadece toprak kireçlenmesi ile bu metallerin
büyük oranda azaldığını belirtmişlerdir. Atık su ile sulanan bitkilerin bünyesindeki Zn
miktarının arttığı (Misra ve ark. 1994), Zn birikiminin en fazla yaprakta olduğu
bildirilmektedir (Truby ve Raba 1991, Yang ve Lee 1990). Farklı alanlarda yetiştirilen
bitkilerin ağır metal kapsamları toprağın ağır metal içeriğine bağlı olarak değişirken,
aynı alanda yetiştirilen bitkilerde ise yapraklı bitkilerde metal birikiminin daha fazla
olduğu belirtilmektedir (Venter 1993, Truby ve Raba 1990).
Kieffer (1991) insanın besinlerle alabileceği ağır metal miktarlarının tolerans
limitlerini belirlemiştir. Bu sınırlardan daha yüksek miktara sahip maddeler besin olarak
kullandığında akut zehirlenmelere yol açtığı bilinmektedir (Takizawa ve Amono 1975).
Metallerin yol açtığı toksik etkiden dolayı bitki için gerekli olan temel elementlerin
alınamama nedeniyle enzimlerin yapısal bütünlüklerinin bozulduğu ve inhibe oldukları
belirtilmektedir (Assche ve ark. 1990).
Kanalizasyon suyuyla yetiştirilen bitkilerin bünyesindeki ağır metal içeriğinin
belirlenmesi insan sağlığı açısından oldukça önemlidir. Bu çalışma; Şanlıurfa ilinin
Kuyubaşı mevkii’nde, kentsel atık su ile sulanan ve taze tüketim amacıyla ekilmiş mısır
bitkisinin, yetişme süresi içerisinde bitki bünyesindeki ağır metallerin miktarını
belirlemek ve normal tarla şartlarında temiz sulama suyu ile sulanarak yetiştirilen mısır
ile karşılaştırmak amacıyla yürütülmüştür. Ayrıca çalışmada fosseptik atıkların toprağa
karışmasıyla çevrede yaptığı metal kirliliğinin ve bitki bünyesindeki metal birikimi ile
insan sağlığına olan etkilerin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.
1076

MATERYAL VE METOD
Araştırma, Şanlıurfa ilinin Kuyubaşı mevkii’nde kanalizasyon suyu ile sulanan
alan ile Harran Ovası’nda Atatürk barajından sağlanan temiz sulama suyunun
kullanıldığı alan üzerinde yürütülmüştür. Denemede Mataro isimli hibrit tek melez atdişi
mısır çeşidi kullanılmıştır. Her iki deneme alanı önce pullukla sürülmüş, ardından goble
ve diskaro geçirilerek kesekler ufalanmış ve tapan çekilerek düzlenmiştir. Her parsel 5
m x 2.8 m = 14 m2 büyüklüğünde ve 4 sıra olarak düzenlenmiştir. Markör ile açılan
karıklara sıra arası 70 cm, sıra üzeri 20 cm ve ekim derinliği 5-6 cm olacak şekilde
20.06.2007 tarihlerinde el ile ekim yapılmıştır. Toprakta çimlenme için yeterli düzeyde
nem bulunmadığından ekimden sonra tav suyu verilmiştir. Taban gübresi olarak
-1
ekimden önce saf olarak 8 kg da N, K2O ve P2O5 gelecek şekilde kompoze gübre (15-
15-15, N-P-K) kullanılmış ve son toprak işleme sırasında toprağa karıştırılmıştır. Üst
gübre olarak üre (%46 N) kullanılmış, bitkiler 8 yapraklı olduğu dönemde saf olarak 16
kg da-1 N düşecek şekilde banda uygulama yapılmıştır. Vejetasyon süresi boyunca bir
defa traktör, iki defa da el çapası yapılmış, karık usulü sulanmıştır.
Her iki alandan da ekimden hasada kadar 5 kez 0-30 cm derinlikten toprak
örneği alınmış, bulunan değerlerin ortalaması alınarak deneme alanı topraklarının
fiziksel ve kimyasal özellikleri belirlenmiştir. Atık su ile sulanan (Kuyubaşı) ve temiz
su ile sulanan (Harran) mısırın ekilmiş olduğu toprakların bazı fiziksel analiz
değerleri Çizelge 1’de, kimyasal analiz değerleri ise Çizelge 2’de verilmiştir.
Toprak örnekleri 0-30 cm derinliğinden paslanmaz çelik burgularla alınmış,
polietilen torbalarda muhafaza edilerek önce etüvde 110 ºC’ de 24 saat bekletilerek
kurumaları sağlanmıştır. Daha sonra toprak örnekleri havanda öğütülerek 2 mm’lik
elekten geçirilmiştir. Öğütülen örnekler tekrar 110ºC’de 2 saat kurutularak desikatörde
bekletilmiştir. Her birinden 1 gr’lık örnek alınarak çözünürleştirme tüplerine aktarılan
örneklerin üzerine 1 ml HNO3 ve 3 ml HCl çözeltisi ilave edilmiştir. Çözündürülen
örnekler 50 ml’lik balon jojelere alınarak analize hazır duruma getirilmiştir. Toprak
örneklerinde P spectrofotometre ile (Watanabe and Olsen 1965), K ve mikro elementler
ise (Mn, Cu, Fe, Zn) DTPA ekstraksiyon metoduna göre (Lindsay ve Norwell 1978)
atomik absorbsiyon spekrofotometresiyle belirlenmiştir. Deneme toprağının kum, silt ve
kil fraksiyonları Bouyoucos (1951)’e göre ve tekstür sınıfı Soil Survey Manual (1951)’e
göre değerlendirilmiştir.
Toprak örnekleri ile aynı zamanda olmak üzere, denemelerde kullanılan su
örnekleri de yetiştirme süresi boyunca 5 kez alınarak analiz edilmiş, elde edilen verilerin
ortalaması alınarak kullanılan suyun kimyasal içeriği belirlenmiştir. Sulamada kullanılan
su örneklerine ait analiz değerleri Çizelge 3’te sunulmuştur. Su örnekleri önce süzülmüş,
daha sonra 50 ml’lik jojelere alınarak analize hazır hale getirilmiştir. Cu, Zn, Mn ve Fe
atomik absorbsiyon spekrofotometresi yardımıyla (Slawin 1968) belirlenmiştir.
Çizelge 1. Atık su ile sulanan (Kuyubaşı) ve temiz su ile sulanan (Harran) mısırın
ekilmiş olduğu toprakların bazı fiziksel analiz değerleri
Bünye (%) K.D.K.
Örnek yeri Kum Silt Kil Sınıf (cmol kg-1)
Kuyubaşı 15 34 51 C 46
Harran 20 27 53 C 38
1077

Çizelge 2. Atık su ile sulanan (Kuyubaşı) ve temiz su ile sulanan (Harran) mısırın
ekilmiş olduğu toprakların bazı kimyasal analiz değerleri

Örnek Kireç Org. P K Cu Mn Fe Zn


pH (%) Mad. (kg da -1) (kg da -1 ) (mg kg -1) (mg kg -1 ) (mg kg-1) (mg kg -1 )
yeri
(%)
Kuyubaşı 7.3 22.8 6.3 56.0 200.8 4.50 30.6 15.95 9.79
Harran 7.8 28.5 1.1 3.8 63.4 0.92 1.95 2.24 0.23

Çizelge 3. Kentsel atık su ile sulama suyunun bazı kimyasal analiz değerleri

Sulama suyu EC pH Cu Mn Fe Zn
Kaynağı -1 -1 -1 -1
(dS m ) (mg kg ) (mg kg ) (mg kg ) (mg kg-1 )
Kentsel atık su 0.96 6.2 0.746 0.632 0.864 5.832
Temiz sulama suyu 0.52 7.9 0.181 0.120 0.024 0.097

Hem kentsel atık su, hem de temiz su ile sulanarak yetiştirilen mısır bitkilerinin
fide, koçanın çıktığı boğumda bulunan koçan yaprağı ve tane örneklerinde demir, çinko,
bakır ve mangan gibi ağır metallerin miktarı belirlenmiştir. Her bir örnekleme dönemi
için, her bir tekerrürden 5’er adet bitki örneği alınarak toplam 15 adet mısır bitkisi
örneğinde analiz yapılmıştır.
Mısır bitkileri 25-30 cm boyunda fide döneminde iken toprak yüzeyinden,
koçan yaprağı ise çiçeklenmeden önce kopartılarak laboratuara getirilmiştir. Örnekler
önce normal musluk suyu ile, daha sonrada damıtık su ile yıkanmıştır. Yıkanan örnekler
65 ºC’de sabit ağırlığa ulaşıncaya kadar kurutulmuş (Walsh ve Beaton 1973) ve
öğütülerek kimyasal analize hazırlanmıştır. Örneklerden 1’er gram tartılarak, 500-600
ºC’lik fırında beyaz kül oluncaya kadar yakılmış, oda sıcaklığında soğutulduktan sonra
üzerine 5 ml HNO3 ilave edilerek kuruyuncaya kadar buharlaştırılmıştır. Daha sonra 5
ml HCI ilave edilip tekrar kuruyuncaya kadar buharlaştırılmıştır. Örnekler 50 ml’lik
balon jojelere saf su ile süzülerek tamamlanmış ve analize hazır hale getirilmiştir. Fe,
372.0 nm; Zn, 213.9 nm; Mn, 279.5 nm ve Cu, 324.7 nm’de Atomik Absorbsiyon
Spektrofotometresi ile okunarak sonuçlar mg kg-1 cinsinden belirlenmiştir. Atık su ve
temiz sulama suyu ile sulanan alanlardan alınan bitki örnekleri arasındaki farklılık t-testi
ile karşılaştırılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Kentsel atık su ile sulanan toprağın kum ve kil içeriği, sulama suyu ile sulanan
toprağa göre daha düşük, silt içeriği ise daha yüksek bulunmuştur. Katyon değişim
kapasitesinin ise kentsel atık su ile sulanan toprakta daha yüksek olduğu görülmüştür
(Çizelge 1). Atık su ile sulanan toprağın (Kuyubaşı), temiz su ile sulanan (Harran)
toprağa göre; kireç içeriğinin ve pH’ının daha düşük, organik madde, fosfor, potasyum,
Cu, Mn, Fe ve Zn içeriğinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir (Çizelge 2).
Genel olarak toprağa uygulanan element miktarı arttıkça, bu elementlerin toprak
çözeltisine geçen miktarının da arttığı bildirilmektedir (Schachtschabel ve ark. 1993).
Temiz su ile sulanan toprağa göre atık su ile sulanan toprakların organik madde miktarı
% 472, P miktarı %1374, K miktarı %216, Cu miktarı %389, Mn miktarı %1469, Fe
miktarı %1369 ve Zn miktarı %4157 oranında daha fazla belirlenmiştir. Kanalizasyon
sularına karışan kirletici parametrelerden idrar ve gaita’da yüksek düzeyde fosfor
1078

bulunmaktadır. Ayrıca evlerde temizlik amacıyla kullanılan deterjanlarda ve yumuşatıcı


olarak kullanılan materyallerde polifosfat (PO4) bulunduğundan (Schachtschabel ve ark.
1993), sürekli atık su ile sulanan toprağın fosfor içeriği de artmıştır.
Scheffer ve ark. (1993) tarım topraklarında alınabilir Zn içeriğinin 0.001-0.4 mg
kg-1, Cu içeriğinin 0.005-0.08 mg kg-1, Fe içeriğinin 0.01-0.5 mg kg-1, Mn içeriğinin
-1
0.01-4 mg kg arasında olduğunu ifade etmektedir. Temiz su ile sulanan toprağın Zn,
Cu, Mn ve Fe içeriği normal sınırlar içerisinde bulunurken, kanalizasyon suyuyla
sulanan toprağın Zn, Cu, Mn ve Fe içeriği olması gerekenden daha yüksek bulunmuştur.
Atık suyun pH değeri sulama suyuna göre daha düşük bulunurken, EC, Cu, Mn,
Fe ve Zn içerikleri ise daha yüksek bulunmuştur. Sulama suları için üst sınır standart
-1 -1 -1
değerleri Zn için 2 mg kg , Cu ve Mn için 0.2 mg kg , Fe için 5 mg kg olarak
bildirilmektedir (Anonim, 1991). Buna göre kanalizasyon suyu örneğinin Zn içeriğinin
temiz suya göre 60.1 kat, Fe içeriğinin 36.0 kat, Mn içeriğinin 5.3 kat, Cu içeriğinin ise
4.1 kat daha fazla olduğu belirlenmiştir.
Atık su ve temiz sulama suyu ile sulanan mısır bitkisinin fide, koçan yaprağı ve
tanedeki Cu, Mn, Fe ve Zn içerikleri sırasıyla Çizelge 4, 5 ve 6’da verilmiştir. Atık su ve
temiz sulama suyu ile sulanan alanlardan alınan fide, koçan yaprağı ve tane içerikleri
arasında t-testine göre önemli farklılık bulunmuştur (P<0.001). Mısır bitkisinin fide,
koçan yaprağı ve tanesinde yapılan analizlerde Cu, Mn, Fe ve Zn içerikleri kentsel atık
su ile sulanan bitkilerde daha yüksek bulunmuştur. Bulgularımıza göre bitki
bünyesindeki ağır metal miktarları mısırın yetişme ortamına göre değişmektedir.
Ortamdaki elementlerin yarayışlığı artıkça bitkideki konsantrasyonları da artmaktadır.
Hem atık su ile sulanan hem de sulama suyuyla sulanan mısır bitkilerinde Fe, Cu, Mn ve
Zn miktarı fide’de en yüksek bulunmuştur. Bu değerler koçan yaprağında ve tanede
giderek azalmıştır.
Kentsel atık su ile sulanan bitkilerde fide, koçan yaprağı ve tanelerde en fazla
birikim Fe ve Zn’da gözlenmiş, bunu sırasıyla Mn ve Cu izlemiştir. Farklı alanlarda
yetiştirilen bitkilerde ağır metal içeriğinin, toprağın ağır metal içeriğine bağlı olduğu
belirtilmektedir (Venter 1993).
Scheffer ve ark. (1993), bitkilerdeki çinko kapsamının 5-100 mg kg-1 arasında
olması gerektiğini, Boehle ve Lindsay (1969) ise Zn için alt ve üst sınırın 20-70 mg kg-1
olduğunu belirtmektedir. Jones ve ark. (1991) mısır bitkisinin fide döneminde Zn
içeriğinin 20-60 mg kg-1, koçan yaprağında ise 15-60 mg kg-1 arasında bulunduğunda
yeterli olduğunu, >60 mg kg-1 olduğunda ise fazla olduğunu bildirmektedir.
Bu durumda temiz su ile sulanan mısır bitkisinin Zn içeriği; fide ve koçan yaprağı
örnekleri için normal yeterlilik sınırları içerisinde bulunurken, atık su ile sulanan mısır
bitkisinde ise normal sınırların üzerinde ve daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu bulgu
Truby ve Raba (1991) tarafından da belirtilmiştir. Atık su ile sulanan yapraklı sebzelerin
Zn ve Cu miktarlarının meyveli sebzelerine oranla daha yüksek olduğu bildirilmektedir
(Truby ve Raba 1990). Misra ve ark. (1994) ise fosseptik çamurunun büyüme üzerine
zararlı etkisinin olmadığını, ancak Zn miktarının buna bağlı olarak arttığını
bildirmektedir.
Mengel (1984) ile Scheffer ve ark. (1993) bitkideki Cu sınır değerlerini 2-20 mg
kg-1 olarak bildirirken, Bergmann (1988) 7-15 mg kg-1 olarak belirtmektedir. Jones ve
ark. (1991) ise mısır bitkisinde Cu içeriğinin fide döneminde 5-20 mg kg-1, koçan
yaprağı döneminde ise 3-15 mg kg-1 arasında yeterli olduğunu, >20 mg kg-1 olduğunda
ise fazla Cu içerdiğini belirtmektedirler. Temiz su ve atık su ile sulanan mısır bitkisi fide
ve koçan yaprağı örneklerinin Cu yönünden yeterli olduğu söylenebilir.
1079

Bitkilerin Mn içeriği sınır değerleri Scheffer ve ark. (1993)’na göre 40-150 mg


kg-1, Bergmann (1988)’a göre ise 40-100 mg kg-1 arasında değişmektedir. Jones ve ark.
(1991) ise mısır bitkisinde Mn içeriğinin 15-300 mg kg-1 arasında yeterli olduğunu, 300
mg kg-1 ‘ın üzerindeki Mn içeriğini ise fazla olarak nitelendirmektedirler. Hem temiz su
hem de atık su ile sulanan mısır bitkilerinin Mn içerikleri fide ve koçan yaprağı
örneklerinde yeterli sınırlar içinde yer almıştır.
Bitki kuru maddesinde 20-300 mg kg-1 Fe bulunması gerektiği (Scheffer ve ark.
1993) bildirilmektedir. Jones ve ark. (1991) mısır bitkisinin fide döneminde Fe
içeriğinin 50-250 mg kg-1 arasında olduğunda yeterli, >250 mg kg-1 olduğunda ise fazla
olduğunu bildirirken, koçan yaprağı örneğinde Fe içeriğinin 10-20 mg kg-1 arasında
olması gerektiğini, >20 olması durumunda ise Fe içeriğinin fazla olarak
nitelendirilebileceğini belirtmektedir.
Araştırmada elde edilen analiz sonuçları incelendiğinde; hem atık su hem de
temiz su ile sulanan mısır bitkisinin fide örneklerinde Fe içeriği yeterlilik sınırları
içerisinde bulunmuştur. Koçan yaprağı örneğinde ise Fe içeriği bakımından temiz su ile
sulanan mısır bitkisi yaklaşık olarak yeterlilik sınırları içerisinde yer alırken (23.2 mg
kg-1), atık su ile sulanan mısır bitkilerinde Fe içeriğinin daha fazla olduğu görülmüştür.
Tane örneklerinin Cu, Mn, Fe ve Zn içeriklerinin temiz su ile sulamaya oranla, kentsel
atık su ile sulamada daha yüksek değerler verdiği belirlenmiştir.
Metallerin yol açtığı toksik etkiden dolayı bitki için gerekli olan temel
elementlerin alınamadığı ve bu nedenle enzimlerin yapısal bütünlüklerinin bozulduğu
belirtilmektedir (Assche ve ark. 1990). İnsanın besinlerle alabileceği günlük ağır
element miktarlarının tolerans limitleri; Fe için 10-18 mg; Zn için 15 mg, Mn için 2.5-5
mg, Cu için 2-3 mg olarak bildirilmektedir (Kieffer 1991). Bazı maddelerin besin olarak
kullandığımız çeşitli organizmalarda depolanarak ve hatta besin zincirinin son üyesi
olan insanda da akut zehirlenmelere yol açarak aktüel konular haline geldikleri
bilinmektedir (Takizawa ve Amono 1975).
Kentsel atık su ile sulanan Kuyubaşı mevkii’ndeki mısır bitkilerinde Mn, Cu, Zn
ve Fe miktarlarının yüksek çıkması, toksik etkilerinden dolayı ürün verimi üzerine
olumsuz etkileri yanında, insan sağlığı açısından da bir sorun yaratabilir. Genel olarak
bu tip kirleticilerin birikimi ile bu alanlarda ağır metal yoğunluğunun artması sonucu,
besin yolu ile insana geçen miktarları tehlikeli sınırlara ulaşabilir.
Çizelge 4. Atıksu ve temiz sulama suyu ile sulanan mısır bitkisinin fidesindeki Cu, Mn,
Fe ve Zn içerikleri
Parametreler Cu (mg kg-1) Mn (mg kg-1) Fe (mg kg-1) Zn (mg kg-1)
Kentsel atık su 13.1±2.20 159.5±21.2 183.4±18.3 98.2±16.2
Temiz su 7.6±0.825 83.8±9.65 52.4±7.07 34.3±3.79
t- hesap değeri 9.07 12.60 25.87 14.85
P değeri 0.001 0.001 0.001 0.001
Serbestlik derecesi 28 28 28 28
1080

Çizelge 5. Atıksu ve temiz sulama suyu ile sulanan mısır bitkisinin koçan yaprağına ait
Cu, Mn, Fe ve Zn içerikleri
Parametreler Cu (mg kg-1) Mn (mg kg-1) Fe (mg kg-1) Zn (mg kg-1)
Kentsel atık su 11.6±2.0 137.8±18.6 167.3±27.3 74.1±10.6
Temiz su 6.9±0.846 61.4±5.80 23.2±2.43 22.1±2.76
t- hesap değeri 8.38 15.20 20.33 18.37
P değeri 0.001 0.001 0.001 0.001
Serbestlik derecesi 28 28 28 28

Çizelge 6. Atıksu ve temiz sulama suyu ile sulanan mısır bitkisinin tanesindeki Cu, Mn,
Fe ve Zn içerikleri
Parametreler Cu (mg kg-1) Mn (mg kg-1) Fe (mg kg-1) Zn (mg kg-1)
Kentsel atık su 10.8±1.27 19.4±2.82 42.7±3.87 61.4±9.54
Temiz su 5.4±0.59 7.6±0.849 19.1±2.18 19.6±2.16
t- hesap değeri 14.94 15.52 20.56 16.55
P değeri 0.001 0.001 0.001 0.001
Serbestlik derecesi 28 28 28 28

Çalışmanın yapıldığı tarih itibarıyla, Kuyubaşı mevkii’nde kentsel atık su ile


sulanan mısırın tanesindeki ağır metal miktarının, 250 g/gün mısır tüketilmesi halinde
insan sağlığı açısından kabul edilebilir üst sınırlarda bulunduğu söylenebilir (Çizelge 6).
Ancak sürekli kentsel atık su ile sulanan bu alanlarda ağır metal miktarının toprakta
giderek artması neticesinde, bitkideki ağır metal tolerans sınırlarının aşılacağı ve insan
sağlığına olan zararlı etkilerin ortaya çıkabileceği düşünülebilir.

Atık suların tarımda kullanılması hem doğal su kaynaklarımızın tüketimini


yavaşlatmakta; hem de nitrojen, fosfor, potasyum ve diğer organik maddelerce zengin
atık suların tarıma katkıları sağlanmaktadır. Diğer yandan evsel atık sular çok çeşitli
patojen mikroorganizmalar içermektedir (Yates 2008). Patojen mikroorganizmalar atık
su ile sulanan tarım ürünleri aracılığıyla tarla işçilerine ve tüketicilere bulaşabilmektedir.
Patojenlerden özellikle parazit yumurtaları, çok yüksek klor dozlarına dayanıklı
olmalarının yanı sıra, çevre şartlarına da bağlı olarak, toprakta ve bitkiler üzerinde aylar
boyunca canlı kalabilmekte (Westcot 1997), gereken önlemler alınmazsa sulama
aracılığı ile hastalıkların yayılmasına neden olabilmektedir. Bu patojenler temel olarak
bakteriler, virüsler, protozoonlar ve helmintler olarak dört grupta toplanabilirler (Rachel
ve ark. 1996).

Sık rastlanan Tifo, Paratifo gibi enfeksiyonlara, Salmonella türü bakteri sebep
olmaktadır. İnsanları etkileyen pek çok virüs dışkı yoluyla dış ortama bırakılmaktadır.
Poliovirüsler, hepatit A virüsü, enterovirüsler ve rotavirüs önemli patojen virüsler
arasında sayılabilirler (Westcot 1997). Pek çok protozoa türü insanlarda diyare ve
dizanteriye sebep olmaktadır. Çok ciddi hastalıklara yol açan çeşitli helmintler’in hayat
döngülerinde toprak, su veya bitkiler ara konak olarak yer alabilmektedir. Bu yüzden
atık suların tarımsal sulamada kullanılmasında helmintler önemle dikkat edilmesi
gereken patojenlerdendir (Scott ve ark. 2003).
1081

200
190
180 Fe Mn
170
Zn Cu
160
150
140
130
120
110
100
90
80
70
60
50
40
30
20
10
0
Atık su Temiz su Atık su Temiz su Atık su Temiz su
Fide Koçan yaprağı Tane

Sekil 1. Atık su ve temiz su ile sulanan mısır bitkisinin fide, koçan yaprağı ve tanesinin
Fe, Zn, Mn ve Cu içerikleri
Ülkemizde atık suların tarımsal sulamada kullanılması ile ilgili gerçekçi
mikrobiyolojik ölçütler bulunmamaktadır. Helmint yumurtaları ile ilgili ülkemizde bir
standart değerinin bulunmayışı ve buna bağlı olarak yerleşmiş ve uygulanabilir bir tayin
metodunun olmaması önemli bir sorundur. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarla
sulamasında kullanılacak atık suyun litresinde en çok bir adet parazit helmint yumurtası
bulunabileceğini belirtmektedir (Rachel ve ark. 1996).

Ülkemizde ise Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği, belirlenen ölçütleri sağlayan


arıtılmış atık suların, özellikle sulama suyunun yetersiz ve değerli olduğu bölgelerde
zirai amaçlarla kullanılmasını desteklerken, mikrobiyolojik kirlilik ölçütü olarak sadece
fekal koliform sayısını temel almaktadır (Anonim 1988).

Tarımsal sulamada kullanılan atık su içerisinde bulunan patojen


mikroorganizmalar, sağlığı tehdit eden önemli bir problemdir. Atık sularda rastlanan ve
tarım ürünleri aracılığı ile bulaşma ihtimali olan patojenlerin belirlenerek koruyucu
önlemlerin alınması gerekmektedir.
Sonuç
Elde edilen sonuçlara göre, kentsel atık su bünyesindeki Mn, Cu, Zn ve Fe gibi
ağır metallerin yoğunluğunun fazla olması, etkilediği toprak ve bu alanlarda yetiştirilen
bitkilerde ağır metallerin birikmesine neden olmaktadır. Atık su ile sulanan mısır
bitkisinin fide, koçan yaprağı ve tane örneklerindeki Fe, Cu, Zn ve Mn içerikleri, temiz
su ile sulanan mısırın değerlerinden oldukça yüksek bulunmuştur.
Zn ve Fe içeriği ise normal sınırların üzerinde belirlenmiştir. Kanalizasyon
sistemine doğrudan intikal eden atık suların içinde erimiş halde çeşitli tuzlar, organik
maddeler ve mikro-organizmalar bulunmaktadır. Belirtilen bu maddeler gerek çevre,
gerekse sağlık yönünden zararlı olup doğal ortama verilmeden veya tekrar
kullanılmadan önce, atık suların tamamen veya kısmen arıtıldıktan sonra kullanılması
daha uygun görülmektedir.
Atık su ile sulanan toprakta fosfor ve potasyum miktarı oldukça yüksek
bulunduğundan, bu besin maddelerinin gübreleme ile verilmemesi yerinde olacaktır.
1082

Türkiye’de atık sular doğrudan veya dolaylı olarak tarımsal sulamada alternatif su
kaynağı olarak kullanılmaktadır. Ancak ülkemizde tarımsal sulamada kullanılan atık suların
patojenler açısından bugünkü durumu hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Atık suda
helmint yumurtaları tayini için basit bir yöntemin uyarlanması ve atık suların kontrollü bir
şekilde kullanılması daha akılcı olacaktır.

KAYNAKLAR
Anonim, 1991. Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği, Resmi Gazete, sayı: 20748, tarih:
07.01.1991.
Anonim, 2008. Ankara Su ve Kanalizasyon İşleri Genel Müdürlüğü, Atıksu,
http://www.aski.gov.tr, Temmuz 2008.
Assche, F-van., Clijsters, H., vam-Assche, F., 1990. Effects of metals on enzyme
activity in plants. Plant Cell and Environment 13(3): 195-206.
Bergmann, W., 1988. ernahrungsstörungen bei kulturpflanzen. Gustav fischer
Verlag-Stutgart.
Boehle, J, Lindsay, W.L., 1969. Micronutrients. The fertilizer shoe-nails. Fertilizer
Solutions 13: 6-12.
Bouycous, G.V., 1952. A Recalibration of the hydrometer for making mechanical
analysis of soils. Agron. J. 43: 434-438.
Brallier, S., Harrison, RB., Henry, Cl., Xue, DS., 1996. Liming effects on availablity of
Cd, Cu, Ni and Zn in a soil amended with sewage sludge 16 years previously.
Water, Air and Soil Pollution 86(1-4): 195-206.
Fergusson, J.E., 1991. The heavy elements: chemistry, environmental impact and healt
effects. Pergamon Press, Oxford, 614 pp.
Haktanır, K., 1987. Çevre kirliliği. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi ders notu
No:140, Ankara.
Jones., J.R., Wolf, B., Mills, H.A., 1991. Plant Analysis Handbook. Micro Macro
Publishing, Inc. USA.
Kieffer, F., 1991. Metal as essential trace elements for plants, Animals, and Humans, In
Metals and Their Compounds in the Environment (E. Merian, ed.). VCH
Publishers, Inc, New York, pp.481-490.
Lindsay, W.L., Norwell, W.A., 1978. Development of a DTPA soil test for zinc, iron
and manganese and copper. Soil Science. Soc. Amer. Journal 42: 421-428.
Mengel, 1984. Bitkinin beslenmesi ve metabolizması (Çeviri). Özbek, H., Kaya, Z.,
Tamcı, M. Çukurova Ü. Ziraat Fak. Ders Kitapları No: 12, Adana.
Misra, SG., Dinesh-Mam and Mani, D., 1994. Uptake of heavy metals by vegetable
crops grown in sewage irrigated and sludge added soils, Current Agriculture
18(1-2): 49-53.
Rachel, M., Ayres, D., Mara, D., 1996. Analysis of Waste water for Use in Agriculture,
A Laboratory Manual of Parasitological and Bacteriological Techniques,
World Health Organization, Geneva.
Schachtschabel, P., Bulume, P., Brummer, G., Hartge, K., Schwertmann, U., 1993.
Toprak Bilimi (Çeviri) Özbek, H., Kaya, Z., Gök, M., Kaptan, H. Çukurova Ü.
Ziraat Fak. Genel Yayın No:73, Ders Kitapları No: 16, Adana.
1083

Scheffer, P., Schachtschabel, P., Bulume, P., Brummer, G., Hartge, K., Schwertmann,
U., 1993. Toprak Bilimi (Çeviri) Özbek, H., Kaya, Z., Gök, M., Kaptan, H.
Çukurova Ü. Ziraat Fak. Genel Yayın No:73, Ders Kitapları No: 16, Adana.
Scott, T.M., McLaughlin, M.R., Harwood, V.J., Chivukul, V., Levine, A., Gennaccaro,
A., Lukasik, J., Farrah, S.R., Rose, J.B., 2003. Reduction of Pathogens,
Indicator Bacteria, and Alternative Indicators by Wastewater Treatment and
Reclamation Processes. Water Science and Technology 3(4): 247-252.
Soil Survey Manual. 1951. U.S. Department of Agriculture Handbook. No:18, Grout
Print Office Washington D.C. 209 p.
Slawin, W., 1968. Atomic absorbtion spektroscopy. Interscience Publishers NY-
London-Sydney.
Takizawa, Y. and Amono, K., 1975. Mercury in the sea environment in the
circumstance of Japan, Sudies on the Health Effects of Alkylmercury in Japan
by Environment Agency, Japan.
Truby, P. and Raba, A., 1990. Heavy metal uptake by garden plants from Freiburg
sewage farm waste water. Agribiological Research 43(2): 139-146.
Truby, P. and Raba, A., 1991. Heavy metal uptake by vegetables. Angewandte Botanik
65(3-4): 253-264.
Venter, F., 1993. Heavy metal content of various vegetables, Kongressband 1993
Hamburg. Vortrage zum Generalthema des 105. VDLUFA Kongresses vom
20, 25.9.1993. in Hamburg: Gualitat und Hygiene von Lebensmitteln in
Production und Verarbeitung, 449-452.
Vigerust, E., Selmer-Olsen, A.R., 1986. Basis for metal limits relevant to sludge
utilization practices in Europe (edited by Davis, R.D., Haeni, H., L’hermite,
P.) 26-41.
Walsh L.M., Beaton, J.D., 1973. Soil Testing and Plant Analysis. Soil Sci. Soc. of Am.
Inc. Madison, Wisconsin, USA.
Watanabe, F.S. and S.R. Olsen., 1965. Test of an ascorbic acid method for determining
phosphorus in water and NaHCO3 extracts from soil. Soil. Sci. Soc. Am. Proc.
29: 677-678.
Westcot, D.W., 1997. Quality Control of Wastewater for Irrigated Crop Production.
(Water reports-10), Food and Agriculture Organization of The United Nations,
Rome.
Yang, YJ., Lee, BY., 1990. Effect of heavy metal treatments on the growth and uptake
in hydroponically cultured lettuce. Journal of the Korean Society for
Horticultured Science 31(1): 37-41.
Yates, M.V., 2008. Pathogens in Reclaimed Water. University of California Riverside,
http://geoflow.com/wastewater/pathogens.htm.
1084

FARKLI BAKIM ŞARTLARINDA YETİŞTİRİLEN HACIHALİLOĞLU


KAYISI ÇEŞİDİNİN BESLENME DÜZEYİNİN BELİRLENMESİ

Hüseyin KARLIDAĞ1 Muharrem GÜLERYÜZ2


1
Atatürk Üniv. İspir Hamza Polat MYO, İspir/Erzurum. karlidag@atauni.edu.tr
2
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Erzurum.

ÖZET
Bu araştırma, Malatya ilindeki Hacıhaliloğlu kayısı çeşidiyle tesis edilmiş
bakımlı, bakımsız ve yaşlı bahçelerin yaprak ve toprak analizlerine dayalı beslenme
düzeylerini belirlemek amacıyla 2002 ve 2003 yıllarında yürütülmüştür.
Üç bahçe gurubu toprağında da N, P, Mn ve Zn yetersiz, K, Ca, Mg, Cu ve Fe
yeterli düzeylerde saptanmıştır. Yaprak örneklerinde ise N üç bahçe gurubunda da
düşük, P bakımlı bahçelerde düşük buna karşın bakımsız ve yaşlı bahçelerde yeterli; Ca,
Na, Fe, Mn, Cu ve K üç bahçe gurubunda da yeterli düzeylerde belirlenmiştir. Zn ise
normal düzey sınırında saptanmıştır. Bahçelerde Mg alımında sorun olduğu, özellikle N
ve P gübrelemesine gereksinim duyulduğu tespit edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Kayısı, beslenme, Hacıhaliloğlu.
DETERMINATION OF NUTRITIONAL STATUS OF HACIHALILOGLU
APRICOT CULTIVAR IN DIFFERENT CULTIVATED CONDITIONS
ABSTRACT
This study was carried out to determine nutritional status through soil and leaf
analysis of Hacihaliloğlu apricot cultivar grown in three different cultivated conditions
(well-kept, neglected and old orchards) in Malatya in 2002 and 2003.
In three different cultivated conditions of soil were insufficient in N, P, Mn, and
Zn, and sufficient in K, Ca, Mg, Cu, Fe. Nitrogen was low in the leaves from all three
orchards, P was low in those from well-kept whereas it was sufficient in those from
neglected and old orchards. Leaf samples from all type of orchards were determined as
to be sufficient in Ca, Na, Fe, Mn, Cu, and K. Zn was determined as to be at optimal
level. It was found out that there was a problem with Mg uptake and especially N, and P
fertilization was required.
Key Words: Apricot, nutrition, Hacıhaliloğlu.

GİRİŞ
Rosaceae familyasının Prunus cinsine ait olan kayısının tohumla çoğaltılması ve
binlerce yıldır birbirinden faklı ekolojik koşullarda yetiştirilmesi, 6 eko-coğrafik grupla
birlikte 18 bölgesel alt grubun oluşumuna neden olmuştur. Bu gruplar; Orta Asya, İran-
Kafkasya, Avrupa, Dzhungar-Zailij, Doğu Çin ve Kuzey Çin’dir (Bailey and Hough
1979).Kayısının bu gen merkezlerinden Anadolu’ya gelişi Büyük İskender zamanına
rastlamaktadır. Kayısı bu dönemde Anadolu’ya yapılan seferler sırasında İran ve
Transkafkaslar yoluyla Anadolu’ya ulaşmıştır. Buradan da, Perslerle Romalılar
arasındaki savaşlarda Yunanistan’a ve İtalya’ya yayıldığı bildirilmektedir (Özbek 1978).
O zamandan beri gerek tohumla gerekse vejetatif yöntemlerle çoğaltılan bu tür,
Anadolu’da çok geniş bir üretim potansiyeline ulaşmıştır. Günümüzde ise Karadeniz
1085

bölgesinin çok nemli kısımlarıyla Doğu Anadolu bölgesinin yüksek yaylaları dışında
ülkemizin hemen her yerinde kayısı yetişmektedir.
Ülkemiz sahip olduğu iklim ve toprak özellikleri bakımından çok sayıda meyve
tür ve çeşidini yetiştirme şansına sahiptir. Bu nedenle ülkemizde yetiştirdiği ürünle
özdeşleşmiş pek çok il mevcuttur. Bu illerden en önemlisi Malatya’dır. Türkiye’de en
fazla kayısı üretiminin yapıldığı il olan Malatya, ülkemiz yaş kayısı üretiminin yaklaşık
%50’sini karşılamaktadır. Gerek ağaç sayısı ve gerekse yaş ve kuru kayısı üretim
miktarı ile Malatya, sadece Türkiye’nin değil dünyanın en önemli kayısı üretim
merkezidir. Malatya’nın kayısı bahçelerinin yaklaşık %90-95’lik bölümü kurutmalık
kayısı çeşitleriyle kurulmuş bulunmakla birlikte yetiştirilen kayısı çeşitlerinin yaklaşık
%73’ünü Hacıhaliloğlu çeşidi oluşturmaktadır.
Kayısıda ekolojik faktörler göz ardı edildiğinde verimi etkileyen en önemli
faktörlerden biri olarak beslenme durumu ortaya çıkmaktadır. İyi bir besleme ile sadece
ürün miktarına değil aynı zamanda meyve özellikleri ve ağaçların dona dayanımları
üzerine de etki edileceği göz önüne alındığında bu durumun önemi daha da iyi
anlaşılacaktır. Bu nedenle, bu çeşide ait beslenme düzeyinin belirlenmesi ve buna bağlı
olarak iyi bir gübreleme ile sürekli bir verim gerçekleştirilebilir.
Hacıhaliloğlu, kuru kayısı kalitesi ve yüksek suda çözünebilir kuru madde
(SÇKM) içeriğiyle Malatya’da önemli bir çeşit konumundadır. Bu çeşit, kuvvetli ve
sulanan topraklarda her yıl düzenli şekilde ürün vermesine karşın, sulama ve
beslenmenin yetersiz olduğu durumlarda periyodisite gösterebilmektedir. Öte yandan,
besin elementi içeriği zayıf ve kurak koşullarda, kusurlu dişi organ oluşturma
eğiliminde olmakta ve çiçek tozlarının çimlenme yüzdesi de düşmektedir. Bu da önemli
düzeyde verim düşüklüğüne neden olabilmektedir. Üreticilerin karşılaştıkları bu tür
sorunların çözümü, ancak yapılacak beslenme düzeyi belirleme çalışmaları ile mümkün
olacaktır.
Ağaç ve meyve özellikleri üzerine etki eden faktörlerden biri hiç şüphesiz
gübrelemedir. Meyve ağaçları, uzun ömürlü olmaları nedeniyle bulundukları yerleri
uzun süre işgal etmekte ve topraktan sürekli olarak besin maddeleri sömürmektedirler.
Topraktan sömürülen bu besin maddeleri yeniden verilmedikçe ağacın büyümesi
gerilemekte, verim azalmakta ve dolayısıyla da meyve kalitesinde önemli oranlarda
düşüşler olmaktadır. Bu nedenle meyve ağaçlarının besin isteklerinin doğru olarak
belirlenmesi gerekmektedir. Yapılan çalışmalar meyve ağaçlarının beslenme
durumlarının saptanmasında en uygun yöntemin yaprak analiz metodu olduğunu
belirtilmekle birlikte (Kacar 1972, Özbek 1987), gübre ihtiyacının belirlenmesinde
yaprak ve toprak analiz metodunun birlikte kullanılmasının daha yararlı sonuçlar
doğuracağı ifade edilmektedir (Aydeniz vd 1984).
Kayısı üretiminde meydana gelen dalgalanmaların temel nedeni hiç kuşkusuz
ilkbahar geç donlarıdır. Ancak gübreleme, toprak işleme sulama ve budama gibi
kültürel uygulamaların da önemli etkilerinin olduğu sanılmaktadır. Zira kusurlu çiçek
oluşumu üzerinde beslenme ve sulama yetersizliğinin etkisi göz önüne alındığında bu
durum daha iyi anlaşılmaktadır. Bu durumda, düzenli ürün alınması hem üreticiler
açısından hem de ülke ekonomisi açısından önem taşımaktadır. Ayrıca, Malatya’da
eskiden kurulmuş oldukça yaşlı bahçeler de vardır ve bunların beslenme ve verim
durumları hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Bu sebeple Hacıhaliloğlu kayısı
çeşidiyle tesis edilmiş bakımlı, bakımsız ve yaşlı bahçelerin beslenme düzeyini
belirlemek için, yaprak ve toprak örnekleri alınmıştır. Bu örneklerde makro ve mikro
besin elementleri analizleri yapılmıştır. Buna göre bu kayısı bahçelerinin beslenme
durumlarının belirlenmesi ve bunlardan pratik yetiştiricilik için verimliliğin
artırılmasına yönelik öneri ve sonuçlar çıkarılmaya çalışılmıştır.
1086

MATERYAL VE YÖNTEM
Materyal
Araştırmanın materyalini, Hacıhaliloğlu kayısı çeşidiyle kurulu bakımlı,
bakımsız ve yaşlı kayısı bahçeleri ile bu bahçelerden alınan yaprak ve toprak örnekleri
oluşturmuştur. Araştırmada her bir bahçe grubundan 3 adet olmak üzere toplam 9 bahçe
kullanılmıştır. Bu bahçelere ait özellikler aşağıda verilmiştir.
Bakımlı bahçeler: Bu bahçelerde kültürel uygulamalardan toprak işleme,
ilaçlama, çiftlik gübrelemesi ve sulama gibi işlemler düzenli ve yeterli düzeyde
yapılmakta, budama ve kimyasal gübreleme işlemleri ise 3-4 yılda bir yapılmaktadır.
Gübreleme işleminde NPK içerikli kimyasal gübreler kullanılmaktadır. Öte yandan bu
bahçelerde kayısı ağaçları genelde 8x10 m mesafe ve aralıkla dikilmiştir. Araştırma
yaptığımız bahçelerde ağaç yaşları 15-25 yıl olarak belirlenmiştir. Bahçelerde 150-200
adet kayısı ağacı bulunmaktadır.
Bakımsız bahçeler: Bu bahçelerde budama, toprak işleme, gübreleme hemen
hemen hiç yapılmamaktadır. Buna karşılık monilya ya karşı ilaçlama düzenli olarak
yapılmaktadır. Sulama ise, sulama suyunun kısıtlı olmasından dolayı yetersiz
sayılabilecek düzeyde (vejetasyon periyodu içerisinde Haziran ayı başı ve Ağustos sonu
genel olarak 3-4 kez ) yapılmaktadır. Öte yandan bu bahçelerde, genelde dikim aralık ve
mesafesi 7x7 m olarak belirlenmiştir. Bu bahçelerdeki ağaçların yaşlarının da 20 ile 25
yıl arasında olduğu saptanmıştır. Bahçelerde 80-100 adet kayısı ağacı bulunmaktadır.
Yaşlı bahçeler: Bu guruptaki bahçeler başlangıçta sınır ağacı şeklinde dikilmiş,
bahçelerin orta kısımları açık bırakılarak bu alanlarda uzun yıllar tarla tarımı yapılmış ve
daha sonra bu alanlara da kayısı dikilmiştir. Bu bahçelerde budama yapılmamakta,
gübreleme ise 4-5 yılda bir (daha çok çiftlik gübrelemesi) yapılmamakta, buna karşın
ilaçlama düzenli olarak ve sulama ise yeterli sayılabilecek düzeylerde yapılmaktadır.
Ayrıca toprak işlemesi de düzenli olarak yapılmaktadır. Bu bahçelerin yaşları 40 ile 45
yıl arasında belirlenmiştir. Bahçelerde 30-50 adet kayısı ağacı bulunmaktadır.

Çizelge 1. 2001-2003 yılı deneme bahçelerinde yapılan kültürel uygulamalar


Uygulamalar Bakımlı Bahçeler Bakımsız Bahçeler Yaşlı Bahçeler
Kimyasal Gübre Uygulanmamış Uygulanmamış Uygulanmamış
Çiftlik Gübresi Ağaç başına
yaklaşık 20-25 kg Uygulanmamış Uygulanmamış
uygulanmış
Toprak İşleme Yapılmış Yapılmamış Yapılmış
Sulama Haziran başı- Haziran başı-
Haziran başı-Ekim
Ağustos sonu Eylül sonu
sonu arasında
arasında yaklaşık 3- arasında yaklaşık
yaklaşık 8-10 kez
4 kez sulama 4-5 kez sulama
sulama yapılmış
yapılmış yapılmış
Budama 2001 yılında
Yapılmamış Yapılmamış
yapılmış
Kimyasal
Yapılmış Yapılmış Yapılmış
İlaçlama
1087

Çizelge 2. Malatya ili yıllık yağış değerleri (Anonim 2004)


2002
Aylar
1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12.
Yağış
41.7 33.4 57.9 82.1 39.1 2.9 8.9 1.8 10.2 11.2 10.4 51.7
Top.(mm)
2003
Yağış
25.1 79.0 103.6 64.3 6.7 7.8 3.2 - 13.6 38.0 33.5 202
Top.(mm)

Yöntem
Toprak örnekleri, bahçeyi temsil edecek şekilde (her bahçede 4 farklı noktadan)
karma olarak 0-20, 20-40, 40-60 cm derinliklerden alınmıştır (Güleryüz vd, 1995;
Güleryüz vd, 1996). Mıtrevski ve Rıstevski (1992), kayısı çöğürü üzerine aşılı
Hungarian Best kayısı çeşidi ağaçlarında yaptıkları çalışmada, çöğür anacının
kullanıldığı kayısı ağaçlarında saçak köklerin 50 cm’nin altında az miktarda oluştuğunu
ve bu köklerin daha ziyade yüzeyde ve özellikle ağacın gövdesine yakın yerlerde
oluştuğunu bildirmişlerdir. Araştırmamızın yürütüldüğü bahçelerde çöğür anaçlarının
kullanılmış olması sebebiyle 60 cm toprak derinliğinin bu bahçelerde yeterli bilgiyi
verebileceği kanısıyla örnekler yukarıda belirtilen derinliklerden alınmıştır. Toprak
örneklerinde tekstür, Bouyoucus hidrometre yöntemiyle (Gee and Bauder 1986), pH
1:2.5’luk toprak-su süspansiyonunda potansiyometrik olarak cam elektrotlu pH metre
ile (McLean 1982), kireç Scheibler kalsimetresi ile volümetrik olarak (Sağlam 1994),
organik madde kapsamı Smith-Weldon yöntemiyle (Nelson and Sommers 1982),
elektrik iletkenliği hazırlanan saturasyon macunlarından elde edilen ekstraksiyon
çözeltilerinde elektriki kondüktivite aleti ile mmhos/cm olarak (Demiralay 1993),
toprakların N kapsamı Kjeldahl yöntemiyle (Jackson 1962), fosfor Molibdofosforik
mavi renk yöntemine göre spektrofotometrede okunarak (Olsen and Summers 1982),
elverişli potasyum, sodyum, kalsiyum ve mağnezyum 1N amonyum asetat ekstraktında,
atomik absorbsiyon spektrofotometresinde okunarak (Rhoades 1982), elverişli demir,
bakır, çinko ve mangan 0,005M DTPA ile ekstrakt çıkartılarak, daha sonra atomik
absorbsiyon spektrofotometresinde okunarak belirlenmiştir (Lindsay and Norwell
1969).
Toprak örneklerinin bitki besin elementi içeriklerinin değerlendirilmesinde
Lindsay and Norwell (1969), FAO (1990), Anonim (1991) ve Günes vd (1996)
tarafından verilen standart değerlerden yararlanılmıştır.
Belirlenen bahçe gruplarından 2002 yılında 13 Mayıs- 26 Ağustos, 2003 yılında
ise 19 Mayıs-1 Eylül tarihleri arasında haftalık aralıklarla yaprak örnekleri alınmıştır.
Yaprak örnekleri, yeni sürmekte olan sürgünlerin orta kısımlarından ve her bahçeden
100’er adet olmak üzere (Leece and Van den Ende 1975), alınmıştır. Alınan yaprak
örnekleri etiketlenmiş ve kızışmayı önlemek amacıyla kese kağıtlarına konularak
laboratuvara getirilmiş ve burada damıtık su ile yıkanarak etüvde 65oC de sabit ağırlığa
gelinceye kadar kurutulmuştur. Etüvden çıkartılan örnekler porselen havan içerisinde
toz haline gelinceye kadar öğütülmüş ve analiz aşamasına kadar polietilen torbalar
içerisinde desikatörde muhafaza edilmiştir.
Yaprak örneklerinde azot, Kjeldahl yöntemiyle (Jackson 1962), fosfor nitrik-
perklorik asit karışımı ile yaş yakma işleminden sonra spektrofotometrik olarak (Kacar
1972), potasyum, kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir, mangan, bakır ve çinko nitrik-
perklorik asit karışımında yaş yakma yönteminden sonra atomik absorbsiyon
spektrofotometresi ile belirlenmiştir (Kacar 1972 ).
1088

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Toprak Analizleri
Araştırmanın yürütüldüğü 2002 ve 2003 yıllarında bahçelerin toprak
örneklerinin bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları çizelge 1’de verilmiştir. Buna
göre, araştırmanın yapıldığı bahçe topraklarının tekstür sınıfı tınlı olarak saptanmıştır.
Yapılan analizlere göre bahçelerin bulunduğu toprakların ağır bünyeye sahip olmaması
sebebiyle rahatlıkla kayısı yetiştiriciliğinin yapılabileceği topraklar olduğunu söylemek
mümkündür. Nitekim Özbek (1991) kayısı için en uygun toprakların derin, geçirgen,
sıcak ve besin maddelerince zengin tınlı veya tınlı kireçli topraklar olduğunu
bildirmiştir.
Bakımlı, bakımsız ve yaşlı bahçe guruplarının toprak reaksiyonları standart
değerlerle karşılaştırıldığında her iki yılda ve üç farklı derinlikte de hafif alkali durumda
olduğu belirlenmiştir. Araştırmanın yapıldığı bahçe topraklarında tuz yüzdesinin düşük
olduğu ve sınır değerleri ile karşılaştırıldığında tuzluluk probleminin olmadığı
saptanmıştır. Bahçe topraklarının organik madde içerikleri standart değerlerle
karşılaştırıldığında, 2002 ve 2003 yılında 0-20 cm derinlikte tüm bahçelerde yüksek
düzeyde bulunmuştur. 2002 yılında organik madde miktarı (20-40 cm derinlikte),
bakımlı bahçede yüksek, bakımsız bahçede az ve yaşlı bahçede orta değerlerde; 40-60
cm derinlikte ise bakımsız ve yaşlı bahçelerde az, bakımlı bahçede yüksek değerlerde
saptanmıştır. 2003 yılında ise 20-40 cm derinlikte, bakımlı bahçede yüksek, bakımsız ve
yaşlı bahçelerde orta düzeyde belirlenmiş; 40-60 cm derinlikte ise bakımlı bahçede
yüksek, bakımsız bahçede çok az ve yaşlı bahçede az olarak bulunmuştur. Bakımlı
bahçe gurubunda organik madde düzeyinin üç farklı derinlikte de yüksek düzeyde
bulunması bu bahçelerde belli aralıklarla çiftlik gübresi kullanılmasından ve toprak
işlemenin düzenli olarak yapılmasından kaynaklanmış olabilir. Nitekim, 2002-2003
yıllarında ağaç başına 20-25 kg çiftlik gübresi uygulanması (çizelge 1) ve toprak
işlemenin her yıl düzenli yapılması bakımlı bahçelerde organik maddenin her üç toprak
derinliğinde de yüksek olmasını sağlamış olabilir. Bahçe topraklarının kireç içerikleri
standart değerlerle karşılaştırıldığında üç derinlikte de orta düzeyde olduğu saptanmıştır.
Araştırmanın yürütüldüğü bahçe topraklarının mineral madde içerikleri çizelge
4’de verilmiştir. Bahçe guruplarının azot içeriği toprak derinliğindeki artışla birlikte
azalmıştır. Bahçe topraklarının azot kapsamları sınır değerlere göre her iki yılda 0-20
cm derinlikte, bakımlı bahçede az, bakımsız ve yaşlı bahçelerde yeterli; 20-40 cm
derinlikte üç bahçe gurubunda da az ve 40-60 cm derinlikte ise bakımlı bahçede çok az,
bakımsız ve yaşlı bahçelerde az olduğu belirlenmiştir. Azot, gerek toprakta gerekse
bitkide oldukça hareketli bir besin elementidir. Toprakta azot, sulamayla kolaylıkla
yıkanabilmekte ve sulama veya yağmur suyu ile topraktan uzaklaşmaktadır. Bakımlı
bahçe gurubunda toprak azot içeriğinin bakımsız ve yaşlı bahçe guruplarına göre daha
düşük olmasının nedeni, sulama sayısının çok daha fazla olması (çizelge 1) nedeniyle
azotun yıkanma yoluyla topraktan uzaklaşma olasılığından kaynaklanmış olabilir.
Toprakların fosfor içerikleri sınır değerlerine göre, her iki yılda bakımlı bahçede üst ve
orta katmanlarda az ve alt katmanda ise çok az olarak belirlenmiştir. Bakımsız ve yaşlı
bahçelerde ise üst katmanlarda yeterli ve alt katmanlarda az olarak bulunmuştur.
Çalışmamızda bakımlı bahçe topraklarında fosforun diğer bahçe guruplarından
daha düşük olmasının sebebi, bahçe guruplarındaki ağaçların meyve yükü ile ilişkili
olabilir. Nitekim, Eggert et al. (1952) ve Yogaratnam ve Sharples (1982), elmalarda
yaptıkları çalışmada, meyvelerin fosforu çok fazla aldıklarını belirlemişlerdir. Zira,
bakımlı bahçe gurubunda diğer bahçe guruplarından çok daha yüksek meyve tutumunun
olduğu görülmüştür. Bu durumda bakımlı bahçe gurubunda meyvelerin fazla miktarda
fosfor alımından dolayı toprak fosfor kapsamının daha düşük olması buna bağlı olabilir.
1089

Çizelge 3. Araştırmada kullanılan bakımlı, bakımsız ve yaşlı bahçelerin topraklarının


bazı fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları

Toprak 2002 2003


Özellikleri 0-20 cm 20-40 cm 40-60 cm 0-20 cm 20-40 cm 40-60 cm
pH (1:2.5) 8.00 8.03 8.01 8.01 8.08 7.99
Organik M., (%) 9.08 6.17 4.61 10.56 7.39 5.45
Bakımlı Bahçe

Kireç, (%) 10.87 11.73 11.52 10.43 11.06 12.44


Kum, (%) 32.00 34.00 33.00 31.00 34.00 32.00
Silt, (%) 37.00 41.00 36.00 35.00 40.00 36.00
Kil, (%) 31.00 25.00 30.00 33.00 26.00 30.00
Tuzluluk, (%) 0.21 0.17 0.15 0.25 0.16 0.17
pH (1:2.5) 8.18 8.11 8.05 8.07 8.05 8.01
Organik M., (%) 6.63 1.94 1.33 7.40 2.10 0.95
Bakımsız Bahçe

Kireç, (%) 10.68 10.43 9.76 10.78 11.50 10.50


Kum, (%) 35.00 39.00 37.00 35.00 39.00 36.00
Silt, (%) 43.00 34.00 34.00 42.00 32.00 32.00
Kil, (%) 25.00 30.00 26.00 26.00 31.00 25.00
Tuzluluk, (%) 0.27 0.21 0.16 0.25 0.20 0.17
pH (1:2.5) 8.03 8.06 8.12 8.05 8.09 8.12
Organik M., (%) 5.03 3.08 1.28 5.42 2.89 1.76
Yaşlı Bahçe

Kireç, (%) 9.27 9.67 8.64 9.17 9,19 8.93


Kum, (%) 37.00 36.00 41.00 36.00 35.00 42.00
Silt, (%) 40.00 34.00 30.00 40.00 33.00 31.00
Kil, (%) 23.00 29.00 27.00 24.00 28.00 25.00
Tuzluluk, (%) 0.25 0.22 0.23 0.30 0.25 0.27

Sınır değerlere göre potasyum içeriği bakımlı bahçede üç derinlikte de fazla,


bakımsız ve yaşlı bahçede üst katmanda fazla, orta ve alt katmanda ise yeterli düzeyde
belirlenmiştir.
Bakımlı bahçe gurubunda çiftlik gübresinin düzenli olarak uygulanması (çizelge
1) deneme süresi içerisinde bakımsız ve yaşlı bahçelerde hiç uygulanmaması nedeniyle
bakımlı bahçe gurubunda K daha fazla belirlenmiş olabilir.
Araştırmada kullanılan bahçe topraklarının kalsiyum kapsamları sınır değerleri
ile karşılaştırıldığında, bakımlı bahçede üç derinlikte de fazla olarak saptanmıştır.
Bakımsız ve yaşlı bahçelerde ise 0-20 cm derinlik için fazla, 20-40 cm ve 40-60 cm
derinlikler için yeterli düzeyde saptanmıştır.
Toprakların magnezyum kapsamları sınır değerlerine göre bakımlı bahçe
grubunda üç derinlikte de fazla, bakımsız ve yaşlı bahçelerde üst katmanda fazla, orta ve
alt katmanlarda ise yeterli düzeyde belirlenmiştir.
Bakımlı bahçe gurubunda Mg içeriğinin yüksek düzeyde bulunması muhtemelen
çiftlik gübresi uygulamasının düzenli olarak yapılıyor olmasından kaynaklanmış
olabilir.
Toprak sodyum düzeyleri 2002 yılında 0.33-0.40 me/100g (bakımlı bahçe),
0.23-0.30 me/100g (bakımsız bahçe) ve 0.30-0.47 me/100g (yaşlı bahçe) arasında
değişim göstermiştir. 2003 yılında ise 0.35-0.42 me/100g (bakımlı bahçe), 0.30-0.32
1090

me/100g (bakımsız bahçe) ve 0.35-0.45 me/100g (yaşlı bahçe) arasında değişmiştir.


Bakımlı ve bakımsız bahçelerde toprak derinliğiyle azalan sodyum değeri, yaşlı bahçe
gurubunda derinlikle birlikte artmıştır.
Çizelge 4. Araştırmada kullanılan bahçe topraklarının bazı makro ve mikro element
içerikleri
2002 2003
Besin Elementleri
0-20 cm 20-40 cm 40-60 cm 0-20 cm 20-40 cm 40-60 cm
N (%) 0.07 0.05 0.04 0.07 0.05 0.04
P (ppm) 4.65 3.24 0.76 4.77 3.09 0.84
K (me/100 g) 1.53 1.37 1.23 1.70 1.40 1.15
Bakımlı Bahçe

Ca (me/100 g) 23.25 23.31 24.56 22.32 19.71 22.76


Mg (me/100 g) 4.63 4.77 5.04 4.86 5.16 4.97
Na (me/100 g) 0.40 0.37 0.33 0.40 0.42 0.35
Fe (ppm) 6.57 5.52 2.67 6.70 5.03 2.54
Zn (ppm) 1.42 0.90 0.37 1.52 0.92 0.45
Cu (ppm) 1.77 1.25 0.57 1.89 1.42 0.74
Mn (ppm) 8.73 7.47 3.22 8.93 8.04 3.26
N (%) 0.10 0.06 0.06 0.10 0.06 0.06
P (ppm) 22.50 8.04 2.55 19.60 7.17 2.63
K (me/100 g) 1.40 0.90 0.40 1.30 0.85 0.35
Bakımsız Bahçe

Ca (me/100 g) 23.18 11.17 7.63 24.99 11.69 10.35


Mg (me/100 g) 6.42 3.76 2.40 6.43 3.54 2.34
Na (me/100 g) 0.30 0.23 0.27 0.32 0.30 0.30
Fe (ppm) 6.44 5.28 2.69 6.06 4.73 2.38
Zn (ppm) 0.53 0.49 0.20 0.61 0.48 0.23
Cu (ppm) 1.81 1.59 0.94 1.95 1.46 0.98
Mn (ppm) 21.64 15.48 9.75 21.31 15.65 9.56
N (%) 0.13 0.07 0.05 0.12 0.07 0.05
P (ppm) 8.88 5.61 1.64 8.77 7.81 1.93
K (me/100 g) 1.37 1.07 0.90 1.50 1.20 0.85
Ca (me/100 g) 24.50 15.91 10.80 19.23 15.80 10.98
Yaşlı Bahçe

Mg (me/100 g) 4.89 4.32 2.83 5.54 3.82 3.28


Na (me/100 g) 0.30 0.40 0.47 0.35 0.35 0.45
Fe (ppm) 6.56 5.48 2.25 7.17 5.35 2.29
Zn (ppm) 0.50 0.44 0.24 0.61 0.41 0.26
Cu (ppm) 1.78 1.28 0.65 1.92 0.88 0.66
Mn (ppm) 6.99 7.06 4.40 6.47 6.24 6.18

Sınır değerlerine göre toprakların demir içeriklerinin 0-20 cm ve 20-40 cm


derinlikler için üç bahçe gurubunda da fazla, 40-60 cm derinlikler için ise orta düzeyde
olduğu belirlenmiştir.
Verilen sınır değerlerine göre bahçe topraklarının çinko içeriği, bakımlı bahçede
0-20 cm ve 20-40 cm derinlikler için yeterli, 40 cm-60 cm derinlik için az olarak
belirlenmiştir. Bakımsız ve yaşlı bahçelerde ise üç örnekleme derinliğinde az olarak
bulunmuştur.
1091

Bahçe topraklarının bakır içerikleri sınır değerlerine göre üç bahçe gurubu ve üç


derinlikte de yüksek bulunmuştur. Bahçe guruplarının Cu içeriklerinin yüksek olması
muhtemelen monilya ve çile karşı bakırlı ilaçların sürekli olarak her yıl kullanılıyor
olmasına bağlı olabilir.
Sınır değerlerine göre bahçe topraklarının mangan içeriği bakımlı ve yaşlı
bahçelerde üç derinlikte de az, bakımsız bahçe gurubunda ise 0-20 cm ve 20-40 cm
derinlikler için yeterli 40-60 cm derinlik için ise az olarak saptanmıştır.
Yaprakların Bitki Besin Madde İçerikleri
Yaprakların ortalama bitki besin maddeleri içerikleri çizelge 5’de verilmiştir.
Her iki deneme yılında da örnekleme dönemlerinin ortalama toplam azot kapsamları
sınır değerlerle karşılaştırıldığında yaprak azot içeriğinin 2002 yılında bakımlı ve yaşlı
bahçe guruplarında düşük, bakımsız bahçe gurubunda ise noksan düzeyde olduğu
belirlenmiştir. 2003 yılında ise her üç bahçe gurubunda da yaprak azot içeriğinin eksik
düzeyde olduğu, Jones et al. (1991) kayısı için vermiş olduğu standart değerlere göre ise
bakımlı bahçe gurubunda 2002 yılında düşük, 2003 yılında ise yeter düzey alt sınırında
olduğu, bakımsız ve yaşlı bahçe guruplarının N içeriklerinin ise iki yılda da düşük
düzeyde olduğu saptanmıştır.
Çizelge 5. Bahçe guruplarının yaprak mineral madde içeriklerine ait ortalamalar
Bahçeler N P K Ca Mg Na Fe Cu Zn Mn
(%) (%) (%) (%) (%) (ppm (ppm (pp (ppm) (ppm)
) ) m)
2002
Bakımlı 1.9 0.13b 4.42b 2.51 0.12b 177.1 157.6 22.1 20.69 103.13
4a 9 3 9 ab a
Bakımsız 1.6 0.18a 3.79c 2.39 0.13a 189.7 145.1 33.1 22.06 59.19b
9b 5 3 9 a
Yaşlı 1.7 0.15a 4.78a 2.37 0.12b 176.3 152.5 22.1 19.06 51.31b
4a 1 0 9 b
LSD 0.05: 0.05:0. 0.01:0. ns 0.05:0.0 ns ns ns 0.05:2.5 0.05:23.
0.15 03 24 07 9 18
2003
Bakımlı 2.0 0.12b 3.85a 1.61a 0.13 171.3 134.8 22.1 20.13 93.56a
1a 8 8 9
Bakımsız 1.6 0.17a 3.75a 1.55b 0.13 188.4 127.6 33.5 21.19 46.56b
9b b 4 9 0
Yaşlı 1.7 0.15a 3.65b 1.53b 0.13 179.1 129.3 22.1 19.56 47.50b
4ab 9 1 9
LSD 0.05: 0.01:0. 0.05:0. 0.01:0. ns ns ns ns ns 0.01:14.
0.29 03 15 03 03

Bakımsız ve yaşlı bahçelerde azot içeriğinin düşük bulunması bu bahçe


topraklarının organik madde içeriklerinin düşük olmasıyla açıklanabilir. Nitekim çizelge
3’den de görüldüğü gibi bakımsız ve yaşlı bahçelerin organik madde içerikleri 40-60 cm
toprak derinliğinde sırasıyla %0.95 ile 1.33 ve %1.28 ile 1.76 arasındadır.
Bahçe guruplarının N içeriklerinin düşük bulunması muhtemelen bahçe
topraklarının da N içeriklerinin düşük olmasından kaynaklanmış olabilir. Öte yandan N
mobil bir bitki besin elementi olması nedeniyle de yapraklardan sürgün ve meyvelere
taşınmış olabilir. Nitekim, Xiloyannis et al. (1999) Tirynthos kayısı çeşidinde
yaprakların ve meyvelerin N içeriklerinin birbirlerine çok yakın değerlerde olduğunu
bildirmiştir (yapraklarda 62.8 kg/ha ve meyvelerde 62.0 kg/ha).
Yaprak örneklerinin ortalama fosfor içerikleri sınır değere göre, araştırmanın her
iki yılında da bakımlı bahçe gurubunda düşük, bakımsız ve yaşlı bahçe gurubunda ise
1092

normal düzeyde olduğu, Jones et al. (1991) kayısı için vermiş olduğu sınır değerlerine
göre ise bakımsız ve yaşlı bahçe guruplarında yeter düzeyde olduğu, bakımlı bahçe
gurubunda 2002 yılında yeter düzeyin alt sınırında ve 2003 yılında az düzeyin üst
sınırında belirlenmiştir.
Bakımlı bahçe gurubunda P içeriğinin, bakımsız ve yaşlı bahçelere göre düşük
bulunmasının nedeni verim miktarının fazla olmasıyla izah edilebilir. Zira, Tirynthos
kayısı çeşidinde yaprakların 10.3 kg/ha P içerdiği buna karşın meyvelerin 18.1 kg/ha P
içerdiği belirtilmiştir (Xiloyannis ve ark. 1999).
Yaprak azot ve fosfor içerikleri bakımından yıllara göre önemli bir farklılık
gözükmezken, bahçe gurupları arasında farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bahçe gurupları
arasındaki bu farklılıkta bitki genetik potansiyeli ve bir takım ekolojik (özellikle
iklimsel) faktörün yanında, ağaçlardaki vejetatif ve generatif gelişmelerin de etkisinin
olabileceği belirtilmektedir (Güleryüz vd. 1996).
Yaprak örneklerinin ortalama potasyum içerikleri her iki deneme yılında sınır
değerlerle karşılaştırıldığında her üç bahçe gurubunda da potasyum değerlerinin yüksek
düzeyde bulundukları saptanmıştır. Potasyum düzeyi üç bahçe gurubunda da 2003
yılında 2002 yılına göre önemli ölçüde bir azalma göstermiştir. Bu azalma da yine iklim
faktörleri, ağaçlardaki vejetatif ve generatif gelişme durumlarındaki farklılıklardan
kaynaklanmış olabilir.
Yaprakların ortalama kalsiyum içerikleri sınır değerleriyle karşılaştırıldığında
2002 yılında her üç bahçe gurubunda da normal düzeyde bulunurken, 2003 yılında yine
her üç bahçe gurubunda da önemli düzeyde azalma göstererek düşük olarak
belirlenmiştir. Bu durum 2003 yılı toplam yağış miktarındaki artıştan kaynaklanmış
olabilir. Nitekim, meteorolojik veriler incelendiğinde (çizelge 2) 2003 yılında ortalama
yağış miktarı 2002 yılına göre yaklaşık %13 oranında artış göstermiştir.
Her iki deneme yılında da ortalama yaprak magnezyum içeriği üç bahçe
gurubunda da, sınır değerlerle karşılaştırıldığında eksik düzeyde bulunmuştur. Bahçe
guruplarının toprak magnezyum içerikleri yeter düzeyde olmasına karşın, yaprak
magnezyum içeriklerinin düşük düzeyde olması muhtemelen toprak potasyum içeriğinin
yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim, Kacar ve Katkat (1998) topakta
potasyum miktarının yüksek olmasının magnezyum alımını engellediğini belirtmişlerdir.
Yaprak örneklerinin ortalama sodyum, demir ve mangan içerikleri kayısı için
verilen sınır değerlerle karşılaştırıldığında her iki yılda üç bahçe gurubunda da normal
düzeyde oldukları belirlenmiştir.
Bakımlı, bakımsız ve yaşlı bahçe guruplarına ait yaprak örneklerinin ortalama
bakır içerikleri verilen sınır değerlerle karşılaştırıldığında 2002 yılında, üç bahçe
gurubunun da yüksek düzeyde bakır içerdiği görülmektedir. 2003 yılında ise, bakımlı ve
yaşlı bahçe guruplarında Cu içeriği yüksek düzeyde belirlenirken bakımsız bahçe
gurubunda çok yüksek düzeyde belirlenmiştir. Bahçe guruplarında bakır içeriğinin
yüksek düzeylerde olması, bahçelerde monilya hastalığıyla mücadele için bakırlı
ilaçların her yıl düzenli olarak kullanılmasının bir sonucu olabilir. Öte yandan 2003
yılında bakımsız bahçe gurubunda bakır içeriğinin çok yüksek değerlerde bulunması da
büyük olasılıkla bakımsız bahçe gurubunda sık sık monilya hastalığının görülmesinden
dolayı vejetasyon dönemi içerisinde de bakırlı ilaçların kullanılmasından kaynaklanmış
olabilir.
Bahçe guruplarının çinko içeriği, verilen sınır değerlerle karşılaştırıldığında her
iki yılda ve üç bahçe gurubunda da optimum sınır değerlere çok yakın olduğu
görülmektedir.
1093

Sonuç
Her üç bahçe gurubunda da (bakımlı, bakımsız ve yaşlı) bahçe topaklarının tınlı
bir bünyeye sahip olduğu, kireç içeriğinin orta düzeyde, tuzluluk probleminin olmadığı,
hafif alkalin ve organik madde içeriğinin yeterli düzeyde olduğu saptanmıştır. Bunun
yanı sıra organik maddenin bakımlı bahçe gurubunda daha yüksek olduğu
belirlenmiştir.
Üç bahçe gurubu toprağında da N, P ve Mn yetersiz, K, Ca, Mg, Cu ve Fe
yeterli düzeylerde saptanmıştır. Zn ise üç bahçe gurubunda da yetersiz bulunmuş ancak
bakımlı bahçe gurubunda normal sınıra daha yakın olarak saptanmıştır.
Bahçe guruplarından alınan yaprak örneklerinde ise N üç bahçe gurubunda da
düşük, P bakımlı bahçelerde düşük buna karşın bakımsız ve yaşlı bahçelerde yeterli; Ca,
Na, Fe, Mn, Cu ve K üç bahçe gurubunda da yeterli (K bakımlı bahçelerde, Cu ise
bakımsız bahçelerde daha yüksek) düzeylerde belirlenmiştir. Zn ise normal düzey
sınırında belirlenmiştir.
Araştırmanın yürütüldüğü bakımlı, bakımsız ve yaşlı bahçe guruplarının
ortalama bitki besin elementleri kapsamlarının genelde düşük olduğu ve Mg alımında
sorun olduğu tespit edilmiştir. Özellikle N ve P gübrelemesine gereksinim olduğu
belirlenmiştir.
KAYNAKLAR
Anonim, 1991. Türkiye toprakları verimlilik envanteri. T.C. Tarım Orman ve Köy İşleri
Bakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü.
Anonim, 2004. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü İstatistik ve Yayın Şube
Müdürlüğü, Ankara.
Aydeniz, A., Danışman S. ve Genç Ç., 1984. Marmara bölgesinde yetiştirilen Starking
Delicious elma çeşidinin besin kapsamlarının belirlenmesi üzerinde
araştırmalar. Bahçe, 13(1), 42-51.
Bailey, C.H. and Hough L.F., 1979. Apricots. Advances in Fruit Breeding. Purdue
University Press. West Lafayette, Indiana, U.S.A. 367-383 p.
Demiralay, İ., 1993. Toprak Fiziksel Analizleri. Atatürk Üniv. Yay. No:143. Erzurum. s:
190-195.
Eggert, R., Kardos L.T., and Smith R.D., 1952. The relative absorption of phosphorus
by apple trees and fruits from foliar sprays and from soil applications of
fertilizer, using radioactive phosphorus as a tracer. Proc. Amer. Soc. Hort. Sci.
60:75-86.
FAO, 1990. Micronutrient. Assessment at the country leaves an international study. Fao
Soils Bulletion 63. Rome.
Gee, G.W. And Bauder J.W., 1986. Particle-Size Analysis. Methods of Soil Analysis.
Part 1. Physical and Mineralogical Methods. Agronomy No: 9. 2. Edition P:
383-441.
Güleryüz, M., Bolat İ., Pırlak L., Eşitken A. and Ercişli S., 1995. Seasonal variation in
the amount of plant nutrient elements (PNE) in leaves and their relationship
with PNE in soil in apricot orchards (cv. Şalak). Acta Hort., 384.
Güleryüz, M., Bolat İ., Pırlak L., Eşitken A. ve Ercişli S., 1996. Erzincan’da yetiştirilen
Hasnbey kayısı çeşidinin beslenme düzeyinin belirlenmesi. Tr. J. of Agriculture
and Forestry, 20, 479-487.
1094

Güneş, A., Aktaş M., İnal A. ve Alpaslan M., 1996. Konya Kapalı Havzası
Topraklarının fiziksel ve kimyasal özellikleri. S. 1-24. A.Ü.Z.F. yayın no:1453,
Bilimsel Araştırma ve İnceleme 801, A.Ü.Z.F. Yayın ünitesi, Ankara.
Jones, J.B.Jr., Wolf B. and Mills H.A., 1991. Plant Analysis Handbook. I. Methods of
Plant Analysis and Interpretation. P. 1-213. Micro-Macro Publishing, Inc.
U.S.A.
Jackson, M.L., 1962. Soil Chemical Analysis. Prestice-Hall Inc. Newyork, 420 p.
Kacar, B., 1972. Bitki ve toprağın kimyasal analizleri: 2. Bitki Analizleri, Ankara
Üniversitesi Basım Evi, Ankara, 645 s.
Kacar, B. ve Katkat A.V., 1998. Bitki Besleme. Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı
Yayın No:127, VİPAŞ Yayınları: 3.
Leece, D.R. and van den Ende B., 1975. Diagnostic leaf analysis for stone fruit apricot.
Australian J. experimental Agric. and animal husbandry. 15 (February): 123-
128.
Lindsay, W.L. and Norwell W.A., 1969. Development of a DTPA micro-nutrient soil
test. Argon. Abst, 84 p.
McLean, E. O., 1982. Soil pH and lime requirement. Methods of soil Analysis Part 2.
Chemical and Microbiological Properties 2 nd Ed. Agronomy. No: 9 p:199-224.
Mitrevski, Z. And Ristevski B. 1991. Root System of Apricot Tree Depends From
Rootstock. Acta Hort. 293: 405-408.
Nelson, D.W. and Sommers L. E., 1982. Organic matter. Methods of soil analysis Part
2. Chemical and Microbiological Properties 2nd Ed. Agronomy. No:9 p:574-
579.
Olsen, S. R., and Sommers L.E., 1982. Phosphorus. Methods of soil analysis Part 2.
Chemical and Microbiological Properties 2nd Ed. Agronomy. No:9 p:403-427.
Özbek, S., 1978. Özel Meyvecilik (Kışın Yaprağını Döken Meyve Türleri). Ç.Ü. Ziraat
Fak. Yay. 128, Ders Kitabı 2, Adana, 486 s.
Özbek, S., 1991. Genel Meyvecilik. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ders Kitabı
No:31, 224 s.
Rhoades, J.D. 1982. Exchangeable cations. Methods of soil analysis Part2. Chemical
and Microbiological Properties 2 nd. Ed. Agronomy. No:9 p:159-164.
Sağlam, M., 1994. Toprak ve Suyun Kimyasal Analiz Yöntemleri. Trakya Üniv.
Tekirdağ Ziraat Fakültesi Yayın No: 189. Yardımcı Ders Kitabı No: 5,
Tekirdağ.
Xiloyannis, C., Celano G., Dichio B. and Nuzzo V., 1999. Orchard management. Acta
Hort., 488, 457-465.
Yogaratnam, N., and Sharples R.O., 1982. Supplementing the nutrition of Bramley’s
seedling apple with phosphorus sprays. II. Effects on fruit composition and
storage quality. J. of Hort. Sci., 57:53-59.
1095

TOPRAKTAN VE YAPRAKTAN FARKLI DEMİRLİ GÜBRE


UYGULAMALARININ ELMADA BESLENME VE KALİTE
PARAMETRELERİNE ETKİLERİ

Mehmet ZENGİN* Fatma GÖKMEN Sait GEZGİN


*
Selçuk Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Böl., Konya. mzengin@selcuk.edu.tr

ÖZET
Karaman ilinde 2005 yılı tarım mevsiminde 17 yaşlı Starking elma çeşidi ile
kurulu bir bahçede ağaçlara topraktan ve yapraktan şelat (Sequestrene; % 6 Fe) ve tuz
formlu (FeSO4.7H2O; % 19 Fe) demirli gübreler uygulanmıştır. Topraktan
uygulamaların yarısında ağaç başına sabit olarak 1 kg toz kükürt kullanılmıştır.
Sonuçlara göre, yaprakların makro ve mikro besin element kapsamları üzerine gübre,
doz ve ‘gübre x doz’ interaksiyonunun etkileri istatistiksel bakımdan önemli (p<0.01 ve
p<0.05) çıkmıştır. Yaprağın besin elementi içerikleri üzerine yapraktan gübrelemenin
etkisi topraktan gübrelemeden daha yüksek olmuştur. Yaprağın toplam Fe kapsamı
üzerine yapraktan uygulanan demir sülfat daha etkili olurken, Zn kapsamı üzerine
topraktan uygulanan demir sülfat daha yüksek etki göstermiştir. Yaprağın en yüksek
klorofil a ve klorofil b kapsamları toprağa uygulanan Sequestrene ile elde edilmiştir.
Gübre çeşit ve dozlarının meyve kalite parametreleri üzerine etkisi istatistiksel
bakımdan önemli bulunmamıştır. Meyvede en yüksek kuru madde oranı, toplam asitlik
ve C vitamini kapsamları toprağa uygulanan Sequestrene ile sağlanırken, en yüksek
meyve ağırlığı, meyve çapı, kabuk ve et sertliği değerleri yaprağa uygulanan demir
sülfat ile elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Karaman, elma, demir sülfat, demir-şelat, kükürt, beslenme,
parametre.
EFFECTS OF DIFFERENT IRON FERTILISER APPLICATIONS ON
NUTRITION AND QUALITY PARAMETERS OF APPLE
ABSTRACT
Iron fertilizers with chelate (Sequestrene; 6 Fe %) and salt (FeSO4.7H2O; 19 Fe
%) forms were applied into soil and on leaves of Starking apple trees aged 17 years old
in Karaman province in 2005 agriculture season. In the half of applications into soil, as
fixed 1 kg elemental sulphur per tree was used. According to the results, effects of
fertilizer, dose and ‘fertilizer x dose’ interaction on macro and micro nutrition of leaves
were significant (p<0.01 and p<0.05), statistically. Effect of leaf fertilization on
nutrition contents of leaf was more than that of soil fertilization. While effect of iron
sulphate applied to leaf on total Fe content of leaf was more, that of iron sulphate given
into the soil on Zn content of leaf was more. The highest chlorophyll a and chlorophyll b
contents of leaf were got with Sequestrene applied into the soil. In addition, effect of
fertilizer kind and doses on fruit quality parameters were not found significant,
statistically. While the highest fruit dry matter, total acidity and C vitamin were obtained
with Sequestrene given into the soil, the highest fruit weight, fruit diameter, peel and
pulp hardness values were got iron sulphate applied on leaf.
Key Words: Karaman, apple, iron sulphate, iron-chelate, sulphur, nutrition, parameter.
1096

GİRİŞ
Ülkemizin yıllık elma üretim miktarı 2.4 milyon ton olup bu üretim miktarıyla
dünyada 4. sırada yer almaktadır. Türkiye’de 1998 yılı itibariyle 1.02 milyon ha olan
meyve dikili alanların % 10.5’ini elma bahçeleri oluşturmaktadır. Karaman ili
ülkemizdeki elma üreticisi iller arasında ikinci, meyve ağacı sayısı bakımından ise
birinci sıradadır. Son yıllarda bir çok bodur elma bahçesi kurulmuştur. Bu bahçelerin
tam üretime geçmesi ile birlikte Karaman, Türkiye elma üretim miktarı bakımından ilk
sıraya yükselecektir. Karaman’ın yıllık elma üretim miktarı yıllar itibariyle değişmekle
birlikte 2002 yılı raporlarına göre 196 000 tondur (Anonymous 2003).
Orta Anadolu Bölgesinde çiftçilerin elma yetiştiriciliğine büyük bir ilgi
gösterdiği ve süratli bir gelişme olduğu açıktır. Elmacılığın bu gelişmesine paralel
olarak, bahçe tesisi esnasında ve devamında yapılan kültürel işlemlerdeki hatalar ile
beslenme bozuklukları da çoğalmaktadır. Mesela demir noksanlığı elma ağaçlarında %
35’e varan ürün kaybına sebep olmakta, şiddet ve devamlılığa bağlı olarak bitkiyi de
kurutabilmektedir (Türkoğlu ve ark. 1974).
Toprak strüktürünün bozuk, taban suyu seviyesinin yüksek ve toprağın çok
kireçli ve havasız olması birçok makro ve mikro besin elementinin ağaçlar tarafından
alınamamasında önemli etkenlerdir. Bitkilerin mikro besin element ihtiyaçları makro
besin element ihtiyaçları yanında çok az gibi görünse de mutlak gerekli elementler
olarak mikro besin elementlerinin önemi gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır.
Ülkemiz topraklarının çoğunda eksikliği görülen bu elementlerin başında Fe ve Zn gibi
besin elementleri gelmektedir. Topraklarımızın çoğu kireçli ve alkalin reaksiyonlu
olduğu için mikro elementlerin alınımı azalmakta ve artan azotlu, fosforlu ve
potasyumlu gübre kullanımına bağlı olarak kaldırılan mikro besin element miktarları da
artmaktadır. Yöredeki elma bahçelerinde 2003 ve 2004 yıllarında sürdürülen
araştırmalarda toprak örneklerinin % 53.5’inde yarayışlı Fe, % 11.8’inde Mn, %
75’inde Zn ve % 4.2’sinde B noksanlığı saptanmıştır. Ayrıca yaprak örneklerinin %
4.2’sinde toplam Fe, % 18.7’sinde Cu, % 2.1’inde Mn, % 91.7’sinde Zn, % 10.4’ünde B
eksikliği ve % 25’inde de B fazlalığı tespit edilmiştir (Zengin ve ark. 2007).
Yapılan bir araştırmada artan demir dozları elma yapraklarında toplam Fe ve
suda çözünebilir Fe miktarını artırmış, ancak bu artış yapraktan Fe uygulamalarında
topraktan uygulamalarınkine göre daha yüksek olmuştur. Yaprağın toplam Fe kapsamı
ile suda çözünebilir Fe kapsamı arasında pozitif, suda çözünebilir Fe kapsamı ile toplam
Zn içeriği arasında önemli negatif ilişkiler bulunmuştur (Çimrin ve ark., 2000). Meyve
bahçelerinde ağaç başına 250 g Fe-EDDHA uygulamasının demir noksanlığının
kontrolünde etkili olduğu (Bayers ve Prins 1964), Orta Anadolu Bölgesinde elma
bahçelerinde görülen klorozun giderilmesi için 10 yaşından büyük ağaçlara topraktan
250 g Fe-EDDHA veya 300 g Fe-EDTA uygulamasının etkili olduğu (Türkoğlu ve ark.
1974), Ankara yöresinde şiddetli Fe klorozu gösteren Starking elma ağaçlarına artan
dozda demir sülfat ve NaFe-EDDHA uygulamaları ile Fe eksikliği giderilmeye
çalışılmış ve FeSO4.7H2O uygulamalarının etkili olmadığı, ancak ağaç başına 500 g
NaFe-EDDHA’nın demir klorozunu önlediği (Eyüpoğlu ve Talaz, 1999) ve elma
bahçelerinde görülen yaprak sararmalarını gidermek amacıyla şelat formunda 20 gün
ara ile yapraklara püskürtülen Fe, Zn, Cu ve Mn’lı bileşiklerden Fe’li bileşiğin
sararmayı giderdiği (Ülgen ve ark., 1971) bildirilmiştir. Çilekte klorozu önlemek için
yapraktan % 0.28 Fe dozunda kullanılan Fe-EDTA ve FeSO4.7H2O yaprağın Fe
konsantrasyonlarını artırmıştır ve FeSO4.7H2O’ın etkisi daha yüksek olmuştur (Erdal ve
ark., 2004). Başka bir araştırmada farklı demirli gübrelerin fasulyede demir Fe
kapsamını artırırken, P, Zn, Cu ve Mn içeriklerini azaltmıştır (Karaman ve ark., 1997).
Şeftali ağaçlarında ise toplam Fe konsantrasyonu ile Cu, Zn ve Mn arasında negatif bir
ilişki belirlenmiş ve yaprakta en yüksek Fe kapsamları Sequestrene Fe-138 ve
1097

FeSO4.7H2O ile sağlanmıştır (Başar ve Özgümüş, 1999). Topraktaki aşırı demirin Cu,
Mn ve Zn alınımını, aşırı kalsiyumun ise Fe, B, Mn ve Mg alınımını azalttığı ifade
edilmiştir (Havlin ve ark. 1999). Yapraktan şelatlı Fe uygulamalarının Williams
armudunda ekstra boy meyve oranını ve meyve sertliğini artırdığı, toplam katıları
azalttığı ve asitliği değiştirmediği, yaprağın Fe kapsamını kontrole oranla % 220, çinko
içeriğini ise % 137 oranlarında artırdığı saptanmıştır (Köksal ve ark., 1999). Diğer
taraftan Fe uygulamaları portakalda verimi artırmış, kuru madde oranını etkilememiş,
asitliği düşürmüş ve meyve ağırlığındaki en fazla artış 500 g Fe-şelat/ağaç muamelesi
ile gerçekleşmiştir (Özbek ve Danışman 1972).
Bu araştırma artan dozlarda topraktan ve yapraktan şelat ve tuz formunda
uygulanan demirli gübrelerin Karaman ilinde 17 yaşlı Starking elma ağaçlarıyla kurulu
bir elma bahçesinde ağaçların beslenmesi, yapraklarda makro ve mikro besin element
kapsamları ile meyvelerde bazı kalite parametreleri üzerine etkisini belirlemek amacıyla
yapılmıştır.
MATERYAL VE METOD
Denemenin materyallerini Karaman ilinin 10 km kuzey doğusunda Güdümen
köyü yolu üzerinde bulunan 17 yaşlı Starking türü elma ağaçları ile kurulu bahçe
toprağı, söz konusu bahçeye topraktan ve yapraktan artan dozlarda uygulanan
Sequestrene (% 6 Fe), FeSO4.7H2O (% 19 Fe), elementel S, mevsim ortasında
ağaçlardan örneklenen yapraklar ile hasat zamanında örneklenen meyveler
oluşturmaktadır.
Araştırma yapılan elma bahçesi 20 da büyüklükte olup Orta Anadolu’nun güney
batı kısmında yer almakta ve deniz seviyesinden 1022 m yükseklikteki allüviyal topraklı
taban araziler üzerinde bulunmaktadır.
Denemenin yürütüldüğü bahçe toprağına ait örnekler 12 Mayıs 2005 tarihinde
gübreleme yapılmadan önce 0-30 ve 30-60 cm derinliklerden alınmış ve bez torbalarla
vakit geçirmeden S.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Laboratuarına taşınmıştır. Söz
konusu örneklerin gerekli ön hazırlıklardan sonra bazı fiziksel ve kimyasal analizleri
yapılmış ve elde edilen sonuçlar Çizelge 1’de sunulmuştur. İlgili Çizelgenin
incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, topraklar hafif alkalin pH, tuzsuz, az organik
maddeli, aşırı fazla kireçli, killi tın tekstürdedir. Azot yönünden noksan, fosfor ve
potasyum bakımından ise zengindirler. Genellikle bakır ve bor elementleri yönünden
yeterli iken yarayışlı demir, çinko ve mangan açısından fakirdirler (Lindsay ve Norvell
1978, Sillanpaa 1982, Keren ve Bingham 1985).
Denemelerin yürütüldüğü Karaman yöresi yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk
ve yağışlı geçen ‘sıcak-yarı kurak’ derecesi ile karakterize edilen bir iklim tipine
sahiptir. Uzun yıllar ortalamasına göre yıllık yağış toplamı 350 mm olup elmanın
gelişme mevsimi olan Nisan-Eylül ayları arasındaki toplam yağış 101.9 mm’dir (Çizelge
2). İlgili Çizelgede aylık ortalamalar olarak hava sıcaklıkları (oC) ve hava nispi nem
değerleri de (%) verilmiştir.
Toprak örnekleri tesadüfi olarak Jackson (1962) tarafından bildirilen esaslara
uygun bir şekilde 0-30 ve 30-60 cm derinliklerden alınmıştır. Toprak örneklerinde pH
(pH metre), EC (EC ölçer), tekstür (Bouyoucos metodu), organik madde (Smith-Weldon
yöntemi), kireç (kalsimetre), nitrat azotu (Kjeldahl yöntemi), fosfor (Olsen yöntemi),
potasyum (1 N NH4OAc; flame fotometre) Bayraklı (1987), ekstrakte edilebilir mikro
elementler (0.05 M DTPA + 0.01 M CaCl2 + 0.1 M TEA, pH 7.3) Lindsay ve Norvell
(1978) tarafından bildirildiği şekilde yapılmıştır.
1098

Çizelge 1. Elma Denemesine Ait Toprak Analiz Sonuçları


Parametreler Derinlik (cm) Ort.
0-30 7.58
pH (1:2.5)
30-60 7.56
0-30 149.77
EC (1:5)
30-60 160.87
0-30 1.71
Org.mad. (%)
30-60 1.45
0-30 53.57
Kireç (%)
30-60 54.63
0-30 31.53
Kil (%)
30-60 33.60
0-30 32.67
Silt (%)
30-60 30.00
0-30 35.80
Kum (%)
30-60 36.40
0-30 Killi Tın
Tekstür sınıfı
30-60 Killi Tın
0-30 180.69
NO3-N (ppm)
30-60 68.76
0-30 34.913
P (ppm)
30-60 14.26
0-30 493.07
K (ppm)
30-60 320.40
0-30 4458.67
Ca (ppm)
30-60 4534.73
0-30 226.07
Mg (ppm)
30-60 230.47
0-30 9.94
S (ppm)
30-60 12.65
0-30 4.50
Fe (ppm)
30-60 5.38
0-30 2.21
Cu (ppm)
30-60 1.92
0-30 5.64
Mn (ppm)
30-60 5.42
0-30 0.47
Zn (ppm)
30-60 0.33
0-30 1.14
B (ppm)
30-60 1.02

Çizelge 2. Elma Deneme Yöresine Ait 2005 Yılı Meteoroloji Değerleri


Parametreler Oc. Şb. Mr. Nis. May. Haz. Tem. Ağ. Eyl. Ek. Kas. Ara. Ort.
Hv. sıc. (oC) 2.9 2.2 7.1 11.2 16.8 20.4 24.8 24.6 17.2 10.0 4.8 2.6 12.05
Hv. nis.nemi (%) 66.1 62.0 53.8 50.9 45.4 42.3 38.0 44.8 53.7 62.1 66.3 63.5 54.1
Yağış (mm) 25.8 20.6 5.8 23.9 20.4 30.3 5.0 7.2 15.1 16.2 46.0 7.6 ∑ 223.9

Yaprak örneklemesi 02 Ağustos 2005 tarihinde yapılarak aktif demir, klorofil,


makro ve mikro besin element tayinleri gerçekleştirilmiştir. Yaprak örneklemesinde
yıllık sürgünlerin ortalarındaki gelişimini henüz tamamlamış yapraklar saplarıyla
birlikte örneklenerek S.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Laboratuarına soğutuculu
çanta ile kağıt kese içerisinde vakit geçirmeden taşınmıştır. Yaprak örneklerinin bir
kısmında örneklerin alınmasından itibaren 4 saat içerisinde gerekli hazırlıklardan sonra
1099

1 N HCl ile karıştırılıp bir günlük bekleme süresinin ardından filtre kağıdından
süzülerek elde edilen süzüklerde ICP-AES (Varian. Vista model) ile aktif demir tayinleri
yapılmıştır (Takkar ve Kaur 1984). Buz dolabında tutulan yaprak örneklerinden %
80’lik aseton ve MgCO3 ile elde edilen ekstraktlarda spektrofotometrik olarak klorofil a
ve klorofil b tayinleri yapılmıştır. Ayrıca bu verilerden klorofil a+b değerleri
hesaplanmıştır (Sestak 1971). Yaprak örneklerinin diğer bir kısmı ise gerekli temizlik
işlemlerinden sonra 48 saat süre ile 70 oC iç sıcaklığa sahip kurutma dolabında
kurutulmuştur. Kurutulmuş yaprak örneklerinde P, K, Ca, Mg, S, toplam Fe, Cu, Mn, Zn
ve B tayinleri ICP-AES (Varian. Vista model) ile gerçekleştirilmiştir (Soltanpour ve
Workman 1981).
Hasat olgunluğuna gelmiş elmalar, daha önce yaprak örneklemesi yapılan
ağaçlardan,. ağaçları temsil edecek şekilde, her bir ağaçtan 7 adet meyve 22 Eylül 2005
tarihinde toplanarak kısa sürede laboratuvara taşınmış ve analiz anına kadar soğutucuda
tutulmuşlardır. Bu örneklerde; meyve çapı kumpas ile; meyve ağırlığı terazide tartım
yöntemi ile; meyvede kuru madde refraktometre yöntemi ile; meyve kabuk sertliği konik
uçlu penetrometre ile; meyve eti sertliği düz uçlu penetrometre ile; meyvede malik asit
cinsinden titrasyon asitliği baz ile titrimetrik olarak; meyvede C vitamini (askorbik asit)
2.6 dichlorophenolindophenol ile titrasyon metoduna göre tayin edilmişlerdir
(Cemeroğlu 1992).
Deneme 12 Mayıs 2005 tarihinde parselasyonların oluşturulması, toprak
örneklerinin alınması ve topraktan ve yapraktan gübreleme ile başlatılmıştır. İkinci
yapraktan gübreleme ise, birinciden 25 gün sonra 6 Haziran 2005 tarihinde yapılmıştır.
Bahçe sahibi tarafından 2005 yılı Mart ayında topraktan 600 g DAP/ağaç, Nisan başı ile
Haziran ortası arasında ise damla sulama ile amonyum nitrat (% 33 N) gübresinden
150’şer gramlık partiler halinde 5 seferde toplam 750 g AN/ağaç şeklinde gübreleme
yapılmıştır.
Aşağıda belirtilen gübreler ve dozları kullanılarak her biri 4 tekerrürlü olmak
üzere topraktan ve yapraktan uygulama şeklinde 4 farklı muameleden 64 ağaç parseli
oluşturulmuştur.
2 gübre X 4 doz X 2 uygulama X 4 tekerrür = 64 ağaç (parsel)
Sequestrene 0 g/ağaç Topraktan
100 g/ağaç “
200 g/ağaç “
300 g/ağaç “
%0 Yapraktan (ağaç başına 20 L çözelti uygulanmıştır)
% 0.25 “ (4 tekerrür için 4 ağaca 80 L çözelti
püskürtülmüştür)
% 0.50 “
%1 “
FeSO4.7H2O+S 0 g/ağaç Topraktan (her bir ağaç dibine standart 1 kg saf S
uygulanmıştır)
500 g/ağaç “
1000 g/ağaç “
2000 g/ağaç “
%0 Yapraktan (ağaç başına 20 L çözelti uygulanmıştır)
% 0.25 “ (4 tekerrür için 4 ağaca 80 L çözelti
püskürtülmüştür)
% 0.50 “
%1 “
1100

Araştırmada elde edilen sayısal değerlerin istatistiksel analizlerinde ise Minitab


paket programından yararlanılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Elmanın yaprak analiz değerleriyle ilgili varyans analiz sonuçları Çizelge 3’de
verilmiştir. İlgili Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, gübre çeşitlerinin
yaprağın P, Ca, S, toplam Fe, Mn, Cu, B, klorofil a, klorofil b ve klorofil a+b kapsamları
üzerine etkisi istatistiksel bakımdan 0.01 ve 0.05 seviyelerinde önemli olmuştur. Diğer
taraftan gübre dozlarının yaprağın P, K, Ca, Mg, S, toplam Fe, Zn, Mn, Cu, B, klorofil b
ve klorofil a+b kapsamları üzerine etkisi istatistiksel bakımdan 0.01 ve 0.05
düzeylerinde önemli olmuş ve ‘gübre x doz’ interaksiyonunun ise yaprağın P, K, Ca,
toplam Fe, Zn, Mn, Cu, B ve klorofil b kapsamları üzerine etkisi istatistiksel bakımdan
0.01 seviyesinde önemli çıkmıştır.
Çizelge 3. Elmanın Yaprak Analiz Değerleriyle İlgili Varyans Analiz Sonuçları
Var. Kareler Ortalaması
kaynağı SD P K Ca Mg S Aktif Fe Toplam Fe
Gübre 3 35442** 2920344 416903** 25283 72007** 210.1 79453**
Doz 3 13282** 17576410** 1071579** 35837* 401623** 327.4 29178**
GübxDoz 9 28247** 21113838** 284195** 10817 31981 238.9 12657**
Hata 48 2568 2498019 11718 10313 15563 336.6 22
*: (P<0.05). **: (P<0.01)

Çizelge 3. (Devam)
Varyans Kareler Ortalaması
kaynağı SD Zn Mn Cu B Klorofil a Klorofil b Klorofil a+b
Gübre 3 0.5013 146.811** 14.5914** 117.98** 135.28* 222.17** 331.36*
Doz 3 7.5794** 70.394** 5.8289** 364.70** 31.52 273.57** 139.48*
GübxDoz 9 3.2096** 88.770** 4.6391** 126.63** 28.80 152.83** 89.20
Hata 48 0.3058 5.771 0.0342 4.34 37.42 32.28 96.99
*: (P<0.05). **: (P<0.01)

Farklı demirli gübre ve artan dozlarının elma yapraklarında makro besin element
içeriklerine etkisi Çizelge 4’de sunulmuştur. İlgili Çizelgenin incelenmesinden de
anlaşılacağı gibi, elma yapraklarında ortalama olarak en yüksek P kapsamı (% 0.16) ve
Mg kapsamı (% 0.22) yaprağa uygulanan demir sülfat çözeltisi ile, en yüksek K (%
2.31), Ca (% 0.67) ve S (% 0.33) kapsamları ise yine yaprağa uygulanan Sequestrene
gübresi ile elde edilmiştir. Diğer taraftan ‘gübre x doz’ interaksiyonu olarak yaprakta en
yüksek P (% 0.17) ve Mg (% 0.23) içerikleri yaprağa uygulanan % 0.5’lik demir sülfat
çözeltisi ile, en yüksek K (% 0.25) içeriği yaprağa uygulanan % 0.25’lik demir sülfat
çözeltisi ile, en yüksek Ca (% 0.72) muhtevası toprağa uygulanan 300 g
Sequestrene/ağaç dozu ile ve en yüksek S kapsamı (% 0.36) ise yaprağa uygulanan %
1’lik demir sülfat çözeltisi ile sağlanmıştır. Hem yapraktan, hem topraktan farklı
formlardaki Fe uygulamaları yaprağın P, K, Ca, Mg ve S kapsamlarında artma-azalma
şeklinde değişkenliğe sebep olmuştur.
1101

Çizelge 4. Farklı Demirli Gübre ve Dozlarının Elma Yapraklarında Makro Besin


Elementlerine Etkisi*
Gübre Doz P (%) K (%) Ca (%) Mg (%) S (%)
0 g/ağaç 0.159 2.37 0.635 0.210 0.308
100 g/ağaç 0.155 2.05 0.652 0.219 0.332
Sequestrene
200 g/ağaç 0.146 2.25 0.637 0.220 0.319
Toprağa
300 g/ağaç 0.148 2.23 0.724 0.226 0.343
Ort. 0.152 2.22 0.662 0.219 0.325
%0 0.159 2.37 0.635 0.210 0.308
% 0.25 0.152 2.02 0.637 0.211 0.335
Sequestrene
% 0.5 0.141 2.34 0.710 0.210 0.343
Yaprağa
%1 0.159 2.50 0.685 0.213 0.346
Ort. 0.153 2.31 0.667 0.211 0.333
0 g/ağaç 0.159 2.37 0.635 0.210 0.308
FeSO4.7H2O 500 g/ağaç 0.145 1.85 0.591 0.211 0.309
(+ 1 kg S) 1000 g/ağaç 0.167 2.32 0.636 0.222 0.323
Toprağa 2000 g/ağaç 0.153 2.35 0.660 0.225 0.332
Ort. 0.156 2.22 0.631 0.217 0.318
%0 0.159 2.37 0.635 0.210 0.308
% 0.25 0.155 2.54 0.637 0.224 0.318
FeSO4.7H2O
% 0.5 0.173 2.10 0.698 0.229 0.338
Yaprağa
%1 0.164 1.90 0.658 0.217 0.361
Ort. 0.162 2.23 0.657 0.220 0.331
*Değerler 4 tekerrürün ortalamasıdır.

Diğer taraftan farklı demirli gübre ve dozlarının elma yapraklarında mikro besin
element içeriklerine etkisi Çizelge 5’de verilmiştir. Söz konusu Çizelgenin
incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, ortalama olarak en yüksek aktif Fe (49.59 ppm),
toplam Fe (300.62 ppm), Cu (8.04 ppm) ve B (74.06 ppm) içerikleri yaprağa uygulanan
demir sülfat, en yüksek Zn (10.40 ppm) içeriği toprağa uygulanan demir sülfat ve en
yüksek Mn (54.86 ppm) kapsamı ise yine toprağa uygulanan Sequestrene gübresi ile
elde edilmiştir. Ayrıca ‘gübre x doz’ interaksiyonu olarak yaprakta en yüksek aktif Fe
(57.09 ppm) ve Mn (57.38 ppm) içerikleri toprağa uygulanan 200 g Sequestrene/ağaç
dozu ile, en yüksek toplam Fe (424.17 ppm) ve Zn (11.73 ppm) içerikleri yaprağa
uygulanan % 1’lik demir sülfat çözeltisi ile, en yüksek Cu (8.65 ppm) kapsamı yaprağa
uygulanan % 0.25’lik demir sülfat çözeltisi ile ve en yüksek B kapsamı (78.84 ppm) ise
toprağa uygulanan 1000 g demir sülfat/ağaç dozu ile sağlanmıştır. Artan Fe dozlarına
paralel olarak yaprağın aktif Fe kapsamları değişkenlik arz ederken, toplam Fe içerikleri
devamlı artmıştır. Her iki Fe formunun en yüksek kapsamları da yapraktan FeSO4.7H2O
uygulaması ile meydana gelmiştir.
Değişik demirli gübre ve artan dozlarının elma yapraklarında klorofil
içeriklerine etkisi Çizelge 6’da sunulmuştur. İlgili Çizelgenin incelenmesinden de
anlaşılacağı gibi, elma yapraklarında ortalama olarak en yüksek klorofil a (17.38 ppm),
klorofil b (12.90 ppm) ve klorofil a+b (30.28 ppm) içerikleri toprağa uygulanan
Sequestrene gübresi ile sağlanmıştır. Diğer taraftan ‘gübre x doz’ interaksiyonu olarak
yaprakta en yüksek klorofil a (21.95 ppm) yaprağa uygulanan % 1’lik Sequestrene
çözeltisi ve en yüksek klorofil b (32.24 ppm) ile klorofil a+b (51.38 ppm) içerikleri ise
toprağa uygulanan 300 g Sequestrene/ağaç dozu ile elde edilmiştir.
1102

Çizelge 5. Farklı Gübre ve Dozlarının Elma Yapraklarında Mikro Besin Elementlerine


(ppm) Etkisi*
Gübre Doz Aktif Fe Topl. Fe Zn Mn Cu B

0 g/ağaç 39.91 144.43 10.18 54.22 7.35 77.19


100 g/ağaç 50.64 155.77 10.57 52.56 8.30 65.91
Sequestrene
200 g/ağaç 57.09 159.88 9.40 57.38 5.36 63.59
Toprağa
300 g/ağaç 47.42 163.97 10.90 55.30 4.73 63.30
Ort. 48.77 156.01 10.26 54.86 6.44 68.25
%0 39.91 144.43 10.18 54.22 7.35 77.19
% 0.25 27.53 145.13 10.26 50.30 5.57 63.71
Sequestrene
% 0.5 49.53 175.51 8.57 55.19 5.63 69.14
Yaprağa
%1 52.00 192.22 10.89 47.23 4.56 66.96
Ort. 42.24 164.32 9.97 51.76 5.78 69.25
0 g/ağaç 39.91 144.43 10.18 54.22 7.35 77.19
FeSO4.7H2O 500 g/ağaç 48.82 149.54 11.52 48.30 6.49 59.22
(+ 1 kg S) 1000 g/ağaç 40.02 168.61 10.69 37.35 7.64 78.84
Toprağa 2000 g/ağaç 46.47 174.25 9.20 50.32 6.46 74.62
Ort. 43.81 159.21 10.40 47.55 6.99 72.47
%0 39.91 144.43 10.18 54.22 7.35 77.19
% 0.25 56.67 255.04 10.61 53.69 8.65 76.73
FeSO4.7H2O
% 0.5 45.84 378.83 8.37 46.56 7.58 77.15
Yaprağa
%1 55.93 424.17 11.73 54.48 8.56 65.16
Ort. 49.59 300.62 10.22 52.24 8.04 74.06
*Değerler 4 tekerrürün ortalamasıdır.

Çizelge 6. Farklı Gübre ve Dozlarının Elma Yapraklarında Klorofil İçeriklerine (ppm)


Etkisi*
Gübre Doz Klorofil a Klorofil b Klorofil a+b

0 g/ağaç 16.24 6.20 22.44


100 g/ağaç 15.90 5.80 21.70
Sequestrene
200 g/ağaç 18.25 7.37 25.63
Toprağa
300 g/ağaç 19.14 32.24 51.38
Ort. 17.38 12.90 30.28
%0 16.24 6.20 22.44
% 0.25 13.92 5.10 19.02
Sequestrene
% 0.5 17.36 7.73 24.09
Yaprağa
%1 21.95 13.46 35.41
Ort. 17.37 7.87 25.24
0 g/ağaç 16.24 6.20 22.44
FeSO4.7H2O 500 g/ağaç 10.49 4.85 15.35
(+ 1 kg S) 1000 g/ağaç 7.89 3.21 11.10
Toprağa 2000 g/ağaç 10.35 4.93 15.29
Ort. 11.24 4.80 16.04
%0 16.24 6.20 22.44
% 0.25 12.84 4.46 17.30
FeSO4.7H2O
% 0.5 16.18 5.42 21.60
Yaprağa
%1 13.55 4.82 18.37
Ort. 14.70 5.23 19.93
*Değerler 4 tekerrürün ortalamasıdır.

Elmanın meyve kalite parametreleriyle ilgili varyans analiz sonuçları Çizelge


7’de verilmiştir. İlgili Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, gübre çeşitleri ve
‘gübre x doz’ interaksiyonun meyvenin kalite parametreleri üzerine etkisi istatistiksel
1103

bakımdan önemli bulunmamıştır. Öbür yandan gübre dozunun meyvede et sertliği


üzerine etkisi istatistiksel bakımdan 0.05 düzeyinde önemli çıkmıştır.
Çizelge 7. Elmanın Meyve Kalite Parametreleriyle İlgili Varyans Analiz Sonuçları
Varyans Kareler Ortalaması
kaynağı SD Ağırlık Çap Kuru mad. Kabuk sert. Et sertliği Topl. Asitl. C Vit.
Gübre 3 628.2 23.70 1.554 118.8 1412 0.002085 5.064
Doz 3 1463.2 47.01 0.612 587.2 11109* 0.011406 15.261
GübxDoz 9 153.5 5.03 1.238 138.0 687 0.003463 5.847
Hata 48 528.0 19.03 1.569 689.6 2876 0.006337 8.486
*: (P<0.05).

Farklı demirli gübre ve artan dozlarının meyve kalite parametrelerine etkisi


Çizelge 8’de sunulmuştur. İlgili Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi,
ortalama olarak en yüksek meyve ağırlığı (158.36 g/adet), en yüksek meyve çapı (74
mm), en yüksek kabuk sertliği (338.25 g/cm2) ve en yüksek et sertliği (504.56 g/cm2)
yaprağa uygulanan demir sülfat gübresi, en yüksek kuru madde oranı (% 12.06), en
yüksek toplam asitlik (% 0.346) ve en yüksek C vitamini kapsamı 11.42 mg/100 g) ise
toprağa uygulanan Sequestrene ile elde edilmiştir. Diğer taraftan ‘gübre x doz’
interaksiyonu en yüksek meyve ağırlığı (171.70 g/adet) ve meyve çapı (76.50 mm)
yaprağa uygulanan % 1’lik demir sülfat çözeltisi, en yüksek kuru madde oranı (% 13)
toprağa uygulanan 200 g Sequestrene/ağaç, en yüksek kabuk sertliği (345.75 g/cm2)
yaprağa uygulanan % 0.25’lik Sequestrene ve demir sülfat çözeltileri, en yüksek et
sertliği (534.25 g/cm2) yaprağa uygulanan % 0.25’lik demir sülfat çözeltisi ve en yüksek
toplam asitlik (% 0.377) ile en yüksek C vitamini (13.39 mg/100 g) ise toprağa
uygulanan 100 g Sequestrene/ağaç dozu ile sağlanmıştır.

Çizelge 8. Farklı Gübre ve Dozlarının Elma Meyvelerinde Bazı Parametreler Üzerine


Etkisi*
Gübre Doz Ağrılık Çap Kuru Kabuk Et Toplam C vit.
(g/adet) (mm) madde sertliği sertliği asitlik (mg/100
(%) (g/cm2) (g/cm2) (%) g)
0 g/ağaç 154.68 73.25 12.05 325.75 456.75 0.372 9.43
100 g/ağaç 140.37 70.50 11.55 326.75 511.50 0.377 13.39
Sequestrene 200 g/ağaç
162.52 74.75 13.00 337.50 471.75 0.332 11.58
Toprağa
300 g/ağaç 167.62 75.25 11.65 339.00 506.75 0.302 11.28
Ort. 156.30 73.44 12.06 332.25 486.69 0.346 11.42
%0 154.68 73.25 12.05 325.75 456.75 0.372 9.43
% 0.25 140.93 70.75 11.65 345.75 525.50 0.295 9.59
Sequestrene % 0.5
152.87 73.00 11.50 330.50 476.25 0.322 10.93
Yaprağa
%1 161.43 74.00 11.72 329.75 483.00 0.357 11.92
Ort. 152.48 72.75 11.73 332.94 485.37 0.337 10.47
0 g/ağaç 154.68 73.25 12.05 325.75 456.75 0.372 9.43
500 g/ağaç 130.87 68.50 11.65 340.50 496.75 0.310 11.45
FeSO4.7H2O 1000 0.272 11.04
(+ 1 kg S) g/ağaç 133.90 69.66 10.52 335.75 493.25
Toprağa 2000
157.23 73.33 11.27 332.00 494.75 0.327 10.87
g/ağaç
Ort. 144.17 71.19 11.37 333.50 485.37 0.321 10.70
%0 154.68 73.25 12.05 325.75 456.75 0.372 9.43
% 0.25 153.45 72.75 11.45 345.75 534.25 0.375 11.06
FeSO4.7H2O % 0.5
153.62 73.50 12.02 344.75 493.75 0.312 7.82
Yaprağa
%1 171.70 76.50 12.45 336.75 533.50 0.312 12.02
Ort. 158.36 74.0 11.99 338.25 504.56 0.343 10.08
*Değerler 4 tekerrürün ortalamasıdır.
1104

Şelat ve tuz formundaki demirli gübrelerin topraktan ve yapraktan artan


dozlarda uygulandığı elma ağaçlarının yapraklarındaki besin elementleri ile
meyvelerdeki bazı kalite parametreleri arasında yapılan korelasyon analizlerine göre,
yaprağın Ca (0.379**), Mn (0.280*) ve Cu (-0.277*) kapsamları ile klorofil a arasında
önemli pozitif ve negatif; yaprağın Ca (0.531**), Mg (0.270*) ve Cu (-0.464**)
içerikleri ile klorofil b arasında önemli pozitif ve negatif; yaprağın Ca (0.413**), Mn
(0.249*) ve Cu (-0.354*) muhtevaları ile klorofil a+b arasında önemli pozitif ve negatif;
yaprağın Ca (0.245*), S (0.259*) ve Mn (0.240*) kapsamları ile meyve ağırlığı arasında
önemli pozitif; yaprağın Ca (0.237*) içeriği ile meyve çapı arasında önemli pozitif;
yaprağın Zn (-0.272*) ve Mn (0.399**) muhtevaları ile meyvede kuru madde arasında
önemli negatif ve pozitif; yaprağın S (0.336**) ve toplam Fe (0.240*) kapsamları ile
meyvede et sertliği arasında önemli pozitif; yaprağın K (0.395**) içeriği ile meyvede
toplam asitlik miktarı arasında önemli pozitif ve yaprağın P (-0.285*), Zn (0.283*) ve B
(-0.272*) kapsamları ile meyvede C vitamini miktarı arasında önemli negatif ve pozitif
korelasyonlar belirlenmiştir. Diğer taraftan yaprağın besin elementi içerikleri ile
meyvede kabuk sertliği arasında istatistiksel olarak herhangi bir önemli ilişki tespit
edilememiştir.
Artan Fe dozlarının yaprağın K, Ca ve Mg içeriklerini önemli oranda
artırmamasına karşılık, bütün uygulamalarda kontrole göre yaprağın S içeriğinde artışlar
sağlanırken P içeriğinde düşmeler meydana gelmiştir. Aynı şekilde artan miktarlarda
uygulanan demirin bitkinin P kapsamını azalttığı bildirilmiştir (Taban ve Turan 1987,
Gedikoğlu 1990).
Elma ağaçlarına uygulanan artan Fe dozları yaprağın aktif Fe kapsamını
düzensiz artırmasına karşılık, toplam Fe ve B kapsamını devamlı artırmış, Zn, Cu ve Mn
kapsamlarını ise düzensiz olarak azaltmıştır. Kontrole göre gözlenen bu azalmalar Fe,
Zn, Cu ve Mn taşıyıcılarının aynı olması veya seyrelme etkisine bağlanabilir (Alpaslan
ve Taban, 1996). Brar ve ark. (1974) mısır bitkisinde ve Karaman ve ark. (1997) ise
fasulyede benzer olarak yüksek miktardaki Fe alımının Zn alımını ve yarayışlılığını
engellediğini bildirmişlerdir. Ayrıca Rogers (1975) Fe-EDDHA uygulamasının
şeftalinin Fe alımını artırdığını ancak Mn alımını azalttığını ifade etmiştir. Uygulanan
demirin çilek yapraklarında Zn kapsamını düzensiz azaltıp artırdığını belirten Erdal ve
ark. (2004) Zn artışını bitki gelişimi ve metabolizma ile açıklamışlardır. Araştırmamızda
yaprağın toplam Fe kapsamı ile Mn içeriği arasında istatistiki bakımdan önemsiz negatif
ilişki (-0.071) saptanmıştır. Benzer ilişki şeftali ağaçlarında da belirlenmiştir (Başar ve
Özgümüş 1999).
Topraktan ve yapraktan artan demirli gübre (0.577**) ve doz (0.440**)
uygulamalarının elma yapraklarının toplam Fe kapsamına etkisi istatistiksel bakımdan
önemli (p<0.01) bulunmuştur. Kontrole göre bütün uygulamalar yaprağın toplam Fe
içeriğini artırmıştır. Ancak bu artış topraktan uygulamalara göre yapraktan
uygulamalarda ve FeSO4.7H2O muamelesinde daha yüksek olmuştur. Benzer sonuçlar
Kurucu (1986), Gedikoğlu (1990), Karaman ve ark. (1997), Çimrin ve ark. (2000) ve
Erdal ve ark. (2004) tarafından da bulunmuştur. Bu durum toprakların aşırı kireçli ve
bazik karakterli olmaları ile ilişkilendirilebilir (Bloom ve Inskeep 1988). Gübre formları
arsında FeSO4.7H2O’ın üstünlüğü ise yaprak tarafından daha çabuk alınmasından
kaynaklanabilir. Hem de FeSO4.7H2O, piyasa fiyatındaki düşüklüğü nedeniyle avantajlı
olabilir (Erdal ve ark. 2004).
Hem topraktan hem yapraktan verilen Sequestrene yaprağın klorofil kapsamını
artırırken, demir sülfat formundaki uygulamalar azaltmıştır. Fe-Şelat formlarının klorofil
kapsamını artırarak klorozu önlediği çeşitli araştırmacılar (Bayers ve Prins 1964,
Türkoğlu ve ark. 1974, Eyüpoğlu ve Talaz 1999, Ülgen ve ark. 1971) tarafından da
1105

tespit edilmiştir. Limon yapraklarına uygulanan 1000 ppm demirin klorofil kapsamını
önemli derecede artırdığı Wallihan ve ark. (1969) tarafından da kaydedilmiştir.
Yaprağın aktif Fe kapsamı ile klorofil a (0.209), klorofil b (0.057) ve klorofil
a+b (0.188) arasında istatistiksel olarak önemsiz pozitif, toplam Fe ile klorofil a (-
0.041), klorofil b (-0.115) ve klorofil a+b (-0.073) arasında ise önemsiz negatif
korelasyonlar tespit edilmiş olup yapraktaki toplam Fe’in klorozun belirlenmesinde
önemli bir kriter olamayacağı hususu Gezgin ve Er (2001) tarafından da vurgulanmıştır.
Diğer taraftan en yüksek ortalama meyve ağırlığı, çapı, kabuk ve et sertlikleri
yaprağa uygulanan FeSO4.7H2O ile sağlanmış olup bu durum inorganik Fe formunun
daha çabuk ve etkin alınarak fizyolojik olarak metabolizmada değerlendirilip gelişmeyi
sağlayan reaksiyonları tetiklemesinden kaynaklanmış olabilir. Gübre dozu arttıkça
yaprağın Ca içeriği de artmıştır (0.588**). Bitkinin Ca alımı arttıkça meyvenin kabuk ve
et sertliklerinin artması bununla ilişkili olabilir. Uygulanan demir dozu arttıkça
meyvenin toplam asitliği (-0.251*) azalırken, C vitamini istatistiksel olarak önemsiz de
(0.205) olsa artmıştır.
Sonuç olarak; yaprakların makro ve mikro besin element kapsamları üzerine
gübre, doz ve ‘gübre x doz’ interaksiyonunun etkileri istatistiksel bakımdan önemli
(p<0.01 ve p<0.05) çıkmıştır. Yaprağın besin elementi içerikleri üzerine yapraktan
gübrelemenin etkisi topraktan gübrelemeden daha yüksek olmuştur. Yaprağın toplam Fe
kapsamı üzerine yapraktan uygulanan demir sülfat daha etkili bulunmuştur. Yaprağın en
yüksek klorofil a ve klorofil b kapsamları toprağa uygulanan Sequestrene ile elde
edilmiştir. Gübre çeşit ve dozlarının meyve kalite parametreleri üzerine etkisi
istatistiksel bakımdan önemli bulunmamıştır. Meyvede en yüksek kuru madde oranı,
toplam asitlik ve C vitamini kapsamları toprağa uygulanan Sequestrene ile sağlanırken,
en yüksek meyve ağırlığı, meyve çapı, kabuk ve et sertliği değerleri yaprağa uygulanan
demir sülfat ile elde edilmiştir. Benzer araştırmalar değişik lokasyonlarda daha uzun
süreli yapılmalıdır.

KAYNAKLAR
Alpaslan, M. ve Taban, S., 1996. Çeltik (Oryza sativa L.)’de Çinko-Demir İlişkisi. A.Ü.
Z.F. Tarım Bilimleri Derg., 2(1): 43-47, Ankara.
Anonymous, 2003. TKB İl Müdürlüğü 2002 Yılı Çalışma Raporu. Karaman.
Başar, H., and Özgümüş, A., 1999. Effects of Various Iron Fertilizers and Rates on
Some Micro Nutrient Concentrations of Peach Trees. Tr. J. of Agric. And For.,
23: 273-281.
Bayers, E. and Prins, J.J., 1964. Control of Iron Deficiency, The Deciduous. Fruit
Grower, 14: 271-276.
Bayraklı, F., 1987. Toprak ve Bitki Analizleri. 19 Mayıs Üniv. Ziraat Fak. Yay. No: 17,
Samsun.
Bloom, P.R., and Inskeep, W.P., 1988. Factors Affecting Bicarbonate Chemistry and
Iron Chlorosis in Soils. J. Plant Nutr., 9: 215-228.
Brar, S.P.S., Randhawa, N.S. and Dwivedi, R.S., 1974. Studies on Differences in Maize
Varieties for Susceptibility of Zinc Deficiency-Chemical and Biochemical
Indices. Proc 7th Int. Coll. Plant Anal. And Fertilizer, 1: 55-69.
Cemeroğlu, B., 1992. Meyve ve Sebze İşleme Endüstrisinde Temel Analiz Metotları.
Biltav Yay., Ankara.
1106

Çimrin, K. Mesut., Gülser, F. ve Bozkurt, M.A., 2000. Elma Ağaçlarına Topraktan ve


yapraktan Demir Uygulamalarının Yaprak Mineral İçeriği ve Bitki Gelişimine
Etkisi.
Erdal, İ., Kepenek, K. and Kızılgöz, İ., 2004. Effect of Foliar Iron Applications at
Different Growth Stages on Iron and Some Nutrient Concentrations in
Strawberry Cultivars. Turk j. Agric. And For., 28: 421-427.
Eyüpoğlu, F. ve Talaz, S., 1999. Elma Bahçelerinde Görülen Demir Eksikliğinin
İyileştirilmesinde Kullanılan Organik ve İnorganik Demir Formlarının Etkisi ve
Etki Süreleri. Türkiye III. Bahçe Bitkileri Kong., 14-17 Eylül 1999, sf: 81-86,
Ankara.
Gedikoğlu, İ., 1990., Ankara Yöresi Armut Ağaçlarında Görülen Mikro Besin
Maddelerinin Noksanlıklarının Teşhisi ve Tedavisi. Toprak ve Gübre Araşt.
Enst. Yay. No:163, Rapor Serisi No: 85, Ankara.
Gezgin, S. and Er, F., 2001. Relationship Between Total and Active Iron Contents of
Leaves and Observed Chlorosis in Vineyards in Konya-Hadim-Aladağ Region
of Turkey. Commun. Soil Sci. Plant Anal., 32(9-10): 1513-1521.
Havlin, J.L., Beaton, J.D., Tisdale, S.L. and Nelson, W.L., 1999. Soil Fertility and
Fertilizers: An Introduction to Nutrient Management. Prentice Hall. New
Jersey.
Jackson, M.L., 1962. Soil Chemical Analysis. Prentice-Hall. Inc. Cliffs, USA.
Karaman, M.R., Brohi, A.R., İnal, A. and Taban, S., 1997. Effect of Iron and Zinc
Applications on Growth and Concentration of Mineral Nutrients of Bean
(Phaseolus vulgaris L.) Grown in Artificial Siltation Soils. Tr. J. of Agric. And
For., 23: 341-348.
Keren, R. and Bingham, F.T., 1985. Boron in Water, Soils and Plants. Adv. in Soil Sci.,
(Ed.by B.A. Stewart), 1: 229-276, Springer-Verlag.
Köksal, A.İ., Dumanoğlu, H. and Güneş, N.T., 1999. The Effects of Different Amino
Acid Chelate Foliar Fertilizers on Yield, Fruit Quality, Shoot Growth and Fe,
Zn, Cu, Mn Content of Leaves in Williams Pear Cultivar (Pyrus communis L.).
Tr. J. of Agric. and For., 23: 651-658.
Kurucu, N., 1986. İç Anadolu ve Marmara Bölgelerinde Mikro Besin Kapsayan
Gübrelerin Elma ve Şeftali Ağaçlarında Etkinlik Derecelerinin Saptanması.
Toprak ve Gübre Araşt. Enst. Yay. No: 117, Rapor Seri No: R-55, Ankara.
Lindsay, W.L. and Norvell, W.A., 1978. Development of DTPA Soil Test for Zinc,
Iron, Manganese and Copper. Soil Sci. Soc. of Amer. Journal, 42, 421-428.
Özbek, N. ve Danışman, S., 1972. Akdeniz Turunçgil Bölgesinde Yetiştirilen Belli
Başlı Portakal Çeşitlerinde Ortaya Çıkan Demir Noksanlığının Giderilmesinde
Uygulanacak Metodlar Üzerinde Bir Araştırma. A.Ü. Ziraat Fak. Yıllığı, 22(3-
4): 530-560, Ankara.
Rogers, E., 1975. Mineral Content and Iron Chlorosis of Redhaven Peach Trees as
Affected by Iron Source ad Route. Hort. Sci., 10(5).
Sestak, Z., 1971. Determination of Chlorophyll a and b. In Sestak, Z., Catsky, J., Jarvis,
P.G. (ed.): Plant Photosynthetic Production. Manual of Methods. pp. 672-701.
Dr. W. Junk N.V. Publ., The Hague.
1107

Sillanpaa, M., 1982. Micronutrients and the Nutrient Status of Soils. A Global Study
FAO Soils Bulletin, No: 48, FAO, Rome, Italy.
Soltanpour, P.N. and Workman. S.M., 1981. Use of Inductively-Coupled Plasma
Spectroscopy for the Simultaneous Determination of Macro and Micro
Nutrients in NH4HCO3-DTPA Extracts of Soils. In Barnes R.M. (ed).
Developments in Atomic Plasma Analysis. USA. pp. 673-680.
Taban, S. ve Turan, C., 1987. Değişik Miktarlardaki Demir ve Çinkonun Mısır
Bitkisinin Gelişmesi ve Mineral Madde Kapsamı Üzerine Etkileri. Doğa Türk
Tarım ve Orm. Derg.; 11(2).
Takkar, P.N. and Kaur, N.P., 1984. HCl Method for Fe+2 Estimation to Resolve Iron
Chlorosis in Plants. J. Plant Nutrition, 7 (1-5): 81-90.
Türkoğlu, K., Munsuz, N. ve Erkal, Ü., 1974. Orta Anadolu Bölgesinde Elma
Plantasyonlarında Görülen Kloroz Arazının Toprak Tipleri ve Elma Çeşitleri ile
İlişkisi ve En Uygun Tedavi Metodu Üzerine Araştırmalar. TÜBİTAK Yayın
No: 222, Ankara.
Ülgen, N.S., Aksu, F. ve Selimoğlu, 1971. Meyve Ağaçlarında İz Element İhtiyacı
Araştırmaları. Toprak ve Gübre Araşt. Enst. Yay. Araşt. Raporu, sf: 82-86,
Ankara.
Wallihan, E.F., Embleton, T.W. and Sharpless, R.G., 1969. Studies of Foliar Sprays for
Correcting Iron Deficiency of Citrus. Proc. Of the First Int. Citrus Symp., 3:
1525-1529.
Zengin, M., Gökmen, F. ve Gezgin, S., 2007. Karaman Yöresi Elma Bahçelerinin
Mikro Besin Elementleri Bakımından Beslenme Durumları. S.Ü. Ziraat Fak.
Derg., 21(42): 96-109, Konya.
1108

TOPRAKTAN VE YAPRAKTAN ÇİNKOLU GÜBRE UYGULAMALARININ


ELMA YAPRAKLARINDA MAKRO VE MİKRO BESİN ELEMENTLERİ İLE
KLOROFİL İÇERİKLERİNE ETKİLERİ

Mehmet ZENGİN* Fatma GÖKMEN Sait GEZGİN


Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Konya. *mzengin@selcuk.edu.tr

ÖZET
Bu araştırmanın başlıca amacı Karaman ili elma bahçelerinde yaygın görülen ve
daha önce yapılan bir araştırma ile tespit edilen çinko noksanlığının giderilmesi için
2005 yılı tarım mevsiminde 17 yaşlı Golden Delicious elma çeşidi ile kurulu bir bahçede
ağaçlara topraktan çinko sülfat (ZnSO4.7H2O; % 23 Zn), çinko sülfat + kükürt ve
yapraktan ise sadece çinko sülfat gübresi uygulanmış ve yaprakların besin element
kapsamları ile klorofil içerikleri araştırılmıştır. Sonuçlara göre, yaprakların makro ve
mikro besin element kapsamları üzerine uygulama, doz ve ‘uygulama x doz’
interaksiyonunun etkileri istatistiksel bakımdan önemli (p<0.01) çıkmıştır. Yaprağın
makro besin element içerikleri üzerine genellikle topraktan çinko sülfat uygulaması daha
etkili olurken, mikro besin element içerikleri üzerine yapraktan çinko sülfat uygulaması
daha etkili olmuştur. Yaprağın en yüksek klorofil a ve klorofil b kapsamları toprağa
uygulanan çinko sülfat + kükürt muamelesi ile elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Karaman, elma, çinko sülfat, kükürt, beslenme, klorofil.

EFFECTS OF ZINC FERTILISER APPLICATIONS ON MACRO


AND MICRO NUTRITION ELEMENTS AND CHLOROPHILL OF
APPLE
ABSTRACT
Zinc sulphate (ZnSO4.7H2O; 23 Zn %), zinc sulphate + sulphur were applied
into soil and only zinc sulphate was sprayed on leaves of Golden Delicious apple trees
aged 17 years old in Karaman province where zinc deficiency is widespread in 2005
agriculture season and nutrients and chlorophyll contents of the leaves were
investigated. According to the results, effects of fertilizer, dose and ‘fertilizer x dose’
interaction on macro and micro nutrition of leaves were significant (p<0.01),
statistically. Generally, while effect of zinc sulphate applied into the soil on macro
nutrition element contents of leaf was higher, that of zinc sulphate sprayed to leaf on
micro nutrition element contents of leaf was higher. The highest chlorophyll a and
chlorophyll b contents of leaf were got with zinc sulphate + sulphur applied into the soil.
Key Words: Karaman, apple, zinc sulphate, sulphur, nutrition, chlorophyll.

GİRİŞ
Türkiye’de yıllık elma üretim miktarı 2.4 milyon ton olup bu üretim miktarıyla
dünyada 4. sırada yer almaktadır. Ülkemizde 1998 yılı itibariyle 1.02 milyon ha olan
meyve dikili alanların % 10.5’ini elma bahçeleri oluşturmaktadır. Karaman ili
ülkemizdeki elma üreticisi iller arasında ikinci, meyve ağacı sayısı bakımından ise
birinci sıradadır. Son yıllarda bir çok bodur elma bahçesi kurulmuştur. Bu bahçelerin
1109

tam üretime geçmesi ile birlikte Karaman, Türkiye elma üretim miktarı bakımından ilk
sıraya yükselecektir. Karaman’ın elma üretim miktarı yıllar itibariyle değişmekle
birlikte 2002 yılı raporlarına göre 196 000 tondur (Anonymous 2003).
Orta Anadolu Bölgesinde çiftçilerin elma yetiştiriciliğine büyük bir ilgi
gösterdiği ve süratli bir gelişme olduğu açıktır. Elmacılığın bu gelişmesine paralel
olarak, bahçe tesisi esnasında ve devamında yapılan kültürel işlemlerdeki hatalar ile
beslenme bozuklukları da çoğalmaktadır. Toprak strüktürünün bozuk, taban suyu
seviyesinin yüksek ve toprağın çok kireçli ve havasız olması birçok makro ve mikro
besin elementinin ağaçlar tarafından alınamamasında önemli etkenlerdir. Bitkilerin
mikro besin element ihtiyaçları makro besin element ihtiyaçları yanında çok az gibi
görünse de mutlak gerekli elementler olarak mikro besin elementlerinin önemi gün
geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Ülkemiz topraklarının çoğunda eksikliği görülen bu
elementlerin başında Fe ve Zn gibi besin elementleri gelmektedir. Topraklarımızın çoğu
kireçli ve alkalin reaksiyonlu olduğu için mikro elementlerin alınımı azalmakta ve artan
azotlu, fosforlu ve potasyumlu gübre kullanımına bağlı olarak kaldırılan mikro besin
element miktarları da artmaktadır. Yöredeki elma bahçelerinde 2003 ve 2004 yıllarında
sürdürülen araştırmalarda toprak örneklerinin % 75’inde yarayışlı Zn, % 53.5’inde Fe,
% 11.8’inde Mn ve % 4.2’sinde B noksanlığı saptanmıştır. Ayrıca yaprak örneklerinin
% 91.7’sinde toplam Zn, % 4.2’sinde Fe, % 18.7’sinde Cu, % 2.1’inde Mn, % 10.4’ünde
B eksikliği ve % 25’inde de B fazlalığı tespit edilmiştir (Zengin ve ark. 2007).
Çoğu topraklarda mikro besin elementlerinin toplam miktarları yeterli olsa bile
yüksek pH, fosfor, kil ve kireç içeriği, düşük organik madde ve nem gibi faktörler
sayesinde ilgili mikro elementlerin alınımı azalmaktadır. Dünyada FAO tarafından
organize edilen global bir çalışmada toprakların % 30’unda (Sillanpaa 1982), ülkemiz
topraklarının yarısında, özellikle İç Anadolu topraklarında daha yüksek oranlarda çinko
noksanlığı rapor edilmiştir (Bayraklı ve Gezgin 1991, Çakmak ve ark. 1996, Eyüboğlu
ve ark. 1998). Orta Anadolu’da tahıl yetiştirilen toprakların % 92’sinde, bitki
örneklerinin ise % 80’inde çinko noksanlığı tespit edilmiştir (Çakmak ve ark., 1996). Bu
noksanlığın sebepleri arasında yüksek pH, yüksek kil ve kireç kapsamı, düşük organik
madde ve yetersiz toprak nemi sıralanmaktadır. Söz konusu olumsuz faktörler sayesinde
Orta Anadolu topraklarında çinkonun % 97’sinden fazlası adsorbe olmakta (Erenoğlu
1995), sonuçta toprakta uzun yıllar bitkiye cevap verebilecek miktarlarda (toplam 80-
100 ppm) çinko olmasına rağmen (Karanlık 1995) bitkiler çinko noksanlığı
yaşamaktadırlar.
Topraklarda ve bitkilerde çinko noksanlığı ciddi bir problemdir ve özelliklede
Orta Anadolu’da buğday üretim alanlarında bitki büyümesinde ve veriminde şiddetli
azalmalara neden olmaktadır. Bu azalmaların önüne geçmek için çinko gübrelemesi
önerilebilir. Ancak çinko noksanlığına karşı alınabilecek en gerçekçi yaklaşım
topraktaki Zn noksanlığına karşı dayanıklı olabilen yeni çeşitler ıslah etmektir (Torun ve
Çakmak 2004).
Artan dozlarda topraktan ve yapraktan uygulanan çinkonun Starking Delicious
elma çeşidinde yaprakların N, P, K, Ca, Mg, toplam Fe, Cu ve Mn içeriklerinde
istatistiksel olarak önemli bir değişiklik yapmadığı, suda çözünebilir Fe ve Zn ile toplam
Zn içeriklerinde ise yapraktan uygulamanın istatistiksel olarak daha etkili olduğu
belirlenmiştir (Gülser ve ark. 2001). Yapraktan şelatlı çinko uygulamalarının Williams
armudunda ekstra boy meyve oranını düşürdüğü, meyve sertliği, toplam katılar ve
asitliği artırdığı, yaprağın Zn kapsamını kontrole oranla % 232 oranında artırdığı, demir
içeriğini ise etkilemediği vurgulanmıştır (Köksal ve ark. 1999). Diğer taraftan
portakalda yaprağın Zn konsantrasyonunu en fazla artıran uygulamanın yapraktan
uygulanan çinko sülfat olduğu ve Zn uygulamaları ile meyvede asitliğin azaldığı ifade
edilmiştir (Özbek ve Danışman, 1972). Topraktan yapılan çinko uygulaması ile buğday
1110

veriminde bir artışın (% 4.5) meydana geldiği belirlenmiştir (Özbek ve Özgümüş 1998).
Çinko uygulamaları ile tanenin çinko kapsamı arasında istatistiksel bakımdan % 1 önem
seviyesinde ilişki bulunmuş olup artan Zn dozları ile kuru ve sulu şartlarda buğday
tanesinin çinko konsantrasyonu 8.5 mg/kg’dan 14.5 mg/kg’a kadar yükselmiştir (Bağcı
ve Sade 2004). Toprağa artan miktarlarda uygulanan çinkonun çeltik bitkisinin
yapraklarındaki Fe kapsamını azalttığı saptanmıştır (Alpaslan ve Taban 1996).
Buğdayda çinko uygulamasının verimi % 15 artırdığı, söz konusu artışların bitki türüne
göre değiştiği ve çinko uygulaması ile bakır alımının azaldığı ifade edilmiştir (Gültekin
ve ark. 2004).
Bu araştırma artan dozlarda topraktan ve yapraktan uygulanan çinko sülfat
gübresinin Karaman ilinde 17 yaşlı Golden Delicious elma ağaçlarıyla kurulu bir
bahçede yapraklarda makro ve mikro besin elementleri ile klorofil kapsamları üzerine
etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.

MATERYAL VE METOD
Denemenin materyallerini Karaman ilinin 10 km kuzey doğusunda Güdümen
yolu üzerinde bulunan 17 yaşlı Golden türü elma ağaçları ile kurulu bahçe toprağı, söz
konusu bahçeye topraktan ve yapraktan artan dozlarda uygulanan çinko sülfat
(ZnSO4.7H2O; % 23 Zn), elementel S ve mevsim ortasında ağaçlardan örneklenen
yapraklar oluşturmaktadır.
Araştırma yapılan elma bahçesi 20 da büyüklükte olup Orta Anadolu’nun güney
batı kısmında yer almakta ve deniz seviyesinden 1022 m yükseklikteki taban araziler
üzerinde bulunmaktadır.
Denemenin yürütüldüğü bahçe toprağına ait örnekler 12 Mayıs 2005 tarihinde
gübreleme yapılmadan önce 0-30 ve 30-60 cm derinliklerden alınmış ve bez torbalarla
vakit geçirmeden S.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Laboratuarına taşınmıştır. Söz
konusu örneklerin gerekli ön hazırlıklardan sonra bazı fiziksel ve kimyasal analizleri
yapılmış ve elde edilen sonuçlar Çizelge 1’de sunulmuştur.
İlgili Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, topraklar hafif alkalin
pH, tuzsuz, az organik maddeli, aşırı fazla kireçli, killi tın tekstürdedir. Azot yönünden
noksan, fosfor ve potasyum bakımından ise zengindirler. Genellikle bakır ve bor
elementleri yönünden yeterli iken yarayışlı demir, çinko ve mangan açısından
fakirdirler.
Denemelerin yürütüldüğü Karaman yöresi yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk
ve yağışlı geçen ‘sıcak-yarı kurak’ derecesi ile karakterize edilen bir iklim tipine
sahiptir. Uzun yıllar ortalamasına göre yıllık yağış toplamı 350 mm olup elmanın
gelişme mevsimi olan Nisan-Eylül ayları arasındaki toplam yağış 154.1 mm’dir (Çizelge
2). İlgili Çizelgede aylık ortalamalar olarak hava sıcaklıkları (oC) ve hava nispi nem
değerleri de (%) verilmiştir.
Toprak örnekleri tesadüfi olarak Jackson (1962) tarafından bildirilen esaslara
uygun bir şekilde 0-30 ve 30-60 cm derinliklerden alınmıştır. Toprak örneklerinde pH
(pH metre), EC (EC ölçer), tekstür (Bouyoucos metodu), organik madde (Smith-Weldon
yöntemi), kireç (kalsimetre), nitrat azotu (Kjeldahl yöntemi), fosfor (Olsen yöntemi),
potasyum (1 N NH4OAc; flame fotometre) Bayraklı (1987), ekstrakte edilebilir mikro
elementler (0.05 M DTPA + 0.01 M CaCl2 + 0.1 M TEA, pH 7.3) Lindsay ve Norvell
(1978) tarafından bildirildiği şekilde yapılmıştır.
1111

Çizelge 1. Elma Denemesine Ait Toprak Analiz Sonuçları


Parametreler Derinlik (cm) Ortalama Değerler
0-30 7.58
pH (1:2.5)
30-60 7.56
0-30 149.77
EC (1:5)
30-60 160.87
0-30 1.71
Org. madde (%)
30-60 1.45
0-30 53.57
Kireç (%)
30-60 54.63
0-30 31.53
Kil (%)
30-60 33.60
0-30 32.67
Silt (%)
30-60 30.00
0-30 35.80
Kum (%)
30-60 36.40
0-30 Killi Tın
Tekstür sınıfı
30-60 Killi Tın
0-30 180.69
NO3-N (ppm)
30-60 68.76
0-30 34.913
P (ppm)
30-60 14.26
0-30 493.07
K (ppm)
30-60 320.40
0-30 4458.67
Ca (ppm)
30-60 4534.73
0-30 226.07
Mg (ppm)
30-60 230.47
0-30 9.94
S (ppm)
30-60 12.65
0-30 4.50
Fe (ppm)
30-60 5.38
0-30 2.21
Cu (ppm)
30-60 1.92
0-30 5.64
Mn (ppm)
30-60 5.42
0-30 0.47
Zn (ppm)
30-60 0.33
0-30 1.14
B (ppm)
30-60 1.02

Çizelge 2. Elma Deneme Alanına Ait 2005 Yılı Meteoroloji Değerleri


Parametreler Oc. Şb. Mr. Nis. May. Haz. Tem. Ağ. Eyl. Ek. Kas. Ara. Ort.
o
Hv. sıc. ( C) 2.9 2.2 7.1 11.2 16.8 20.4 24.8 24.6 17.2 10.0 4.8 2.6 12.05
Hv. nis.nemi (%) 66.1 62.0 53.8 50.9 45.4 42.3 38.0 44.8 53.7 62.1 66.3 63.5 54.1
Yağış (mm) 25.8 20.6 5.8 23.9 20.4 30.3 5.0 7.2 15.1 16.2 46.0 7.6 ∑ 223.9

Yaprak örneklemesi 02 Ağustos 2005 tarihinde yapılarak aktif demir, klorofil,


makro ve mikro besin element tayinleri gerçekleştirilmiştir. Yaprak örneklemesinde
gelişimini henüz tamamlamış, yıllık sürgünlerin ortalarındaki yapraklar saplarıyla
birlikte örneklenerek S.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Laboratuarına kağıt torbalar
ile vakit geçirmeden soğutuculu çanta içerisinde taşınmıştır. Yaprak örneklerinin bir
kısmında örneklerin alınmasından itibaren 4 saat içerisinde gerekli hazırlıklardan sonra
1112

1 N HCl ile karıştırılıp bir günlük bekleme süresinin ardından filtre kağıdından
süzülerek elde edilen süzüklerde ICP-AES (Varian, Vista model) ile aktif demir tayinleri
yapılmıştır (Takkar ve Kaur 1984). Soğutucuda tutulan yaprak örneklerinden % 80’lik
aseton ve MgCO3 ile elde edilen ekstraktlarda spektrofotometrik olarak klorofil a ve
klorofil b tayinleri yapılmıştır. Ayrıca bu verilerden klorofil a+b değerleri
hesaplanmıştır (Sestak 1971). Yaprak örneklerinin diğer bir kısmı ise gerekli temizlik
işlemlerinden sonra 48 saat süre ile 70 oC iç sıcaklığa sahip kurutma dolabında
kurutulmuştur. Kurutulmuş yaprak örneklerinde P, K, Ca, Mg, S, toplam Zn, Cu, Mn, Fe
ve B tayinleri ICP-AES (Varian, Vista model) ile gerçekleştirilmiştir (Soltanpour ve
Workman 1981).
Deneme 12 Mayıs 2005 tarihinde parselasyonların oluşturulması, toprak
örneklerinin alınması ve topraktan ve yapraktan gübreleme ile başlatılmıştır. İkinci
yapraktan gübreleme ise 6 Haziran 2005 tarihinde yapılmıştır. Bahçe sahibi tarafından
2005 yılı Mart ayında topraktan 600 g DAP/ağaç, Nisan başı ile Haziran ortası arasında
ise damla sulama ile amonyum nitrat (% 33 N) gübresinden 150’şer gramlık partiler
halinde 5 seferde toplam 750 g AN/ağaç şeklinde gübreleme yapılmıştır.
Aşağıda belirtilen gübreler ve dozları kullanılarak her biri 4 tekerrürlü olmak
üzere topraktan ve yapraktan uygulama şeklinde 4 farklı muameleden 48 ağaç parseli
oluşturulmuştur.
1.5 gübre X 4 doz X 2 uygulama X 4 tekerrür = 48 ağaç (parsel)
ZnSO4.7H2O + S 0 g/ağaç Topraktan (her birine standart 1 kg S karıştırılmıştır)
250 g/ağaç “
500 g/ağaç “
1000 g/ağaç “
ZnSO4.7H2O 0 g/ağaç Topraktan
250 g/ağaç “
500 g/ağaç “
1000 g/ağaç “
%0 Yapraktan (ağaç başına 20 L çözelti
uygulanmıştır)
% 0.2 “ (4 tekerrür için 4 ağaca 80 L çözelti
püskürtülmüştür)
% 0.4 “
% 0.8 “
Araştırmada elde edilen sayısal değerlerin istatistiksel analizlerinde ise Minitab
paket programından yararlanılmıştır.

ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA


Elmanın yaprak analiz değerleriyle ilgili varyans analiz sonuçları Çizelge 3’de
verilmiştir. İlgili Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, uygulama
yöntemlerinin yaprağın K, Ca, Mg, S, toplam Fe, Zn, Cu ve B kapsamları üzerine etkisi
istatistiksel bakımdan 0.01 seviyelerinde önemli olmuştur. Diğer taraftan gübre dozları
ile ‘uygulama x doz’ interaksiyonunun yaprağın P, K, Ca, Mg, S, toplam Fe, Zn, Mn, Cu
ve B kapsamları üzerine etkileri istatistiksel bakımdan 0.01 düzeylerinde önemli
çıkmıştır.
1113

Çizelge 3. Elmanın Yaprak Analiz Değerleriyle İlgili Varyans Analiz Sonuçları


Varyans Kareler Ortalaması
Kaynağı SD P K Ca Mg S Aktif Fe Toplam Fe
Uyg. 2 3778 29397658** 698764** 114334** 96437** 128.7 12622.2**
Doz 3 31898** 15057349** 934092** 211993** 237737** 148.4 4927.7**
UygxDoz 6 128786** 18751882** 1089776** 197820** 57978** 45.7 8342.4**
Hata 36 6057 1605113 90740 7993 4167 293.7 10
*: (P<0.05). **: (P<0.01)

Çizelge 3. (Devam)
Varyans Kareler Ortalaması
kaynağı SD Zn Mn Cu B Klorofil a Klorofil b Klorofil a+b
Uyg. 2 17506.6** 1.44 1.5758** 396.75** 11.86 0.816 18.23
Doz 3 4408.7** 87.16** 4.8822** 302.91** 17.37 1.567 28.04
UygxDoz 6 2491.5** 202.24** 0.8281** 183.84** 8.17 1.239 15.22
Hata 36 1.0 2.93 0.0801 3.75 10.55 1.184 18.01
*: (P<0.05). **: (P<0.01)

Farklı uygulama yöntemleri ve artan Zn dozlarının elma yapraklarında makro


besin element içeriklerine etkisi Çizelge 4’de sunulmuştur. İlgili Çizelgenin
incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, elma yapraklarında ortalama olarak en yüksek P
kapsamı (% 0.148) toprağa uygulanan çinko sülfat + kükürt, en yüksek K (% 2.33), Ca
(% 0.67), Mg (% 0.230) ve S (% 0.314) kapsamları ise yine toprağa uygulanan yalnız
çinko sülfat gübresi ile elde edilmiştir. Diğer taraftan ‘uygulama x doz’ interaksiyonu
olarak yaprakta en yüksek P (% 0.159) içeriği toprağa uygulanan 1000 g çinko
sülfat/ağaç + kükürt, en yüksek K (% 2.66), Mg (% 0.260) ve S (% 0.353) içerikleri
toprağa uygulanan 1000 g çinko sülfat/ağaç ve en yüksek Ca (% 0.73) muhtevası ise
toprağa uygulanan 500 g çinko sülfat/ağaç dozu ile sağlanmıştır.
Çizelge 4. Farklı Uygulama Yöntem ve Zn Dozlarının Elma Yapraklarında Makro Besin
Elementlerine Etkisi*
Uygulama Doz P (%) K (%) Ca (%) Mg (%) S (%)
0 g/ağaç 0.146 2.33 0.63 0.206 0.294
ZnSO4.7H2O 250 g/ağaç 0.158 2.12 0.71 0.234 0.296
(+ 1 kg S) 500 g/ağaç 0.135 2.02 0.65 0.230 0.299
Toprağa 1000 g/ağaç 0.159 1.82 0.64 0.184 0.307
Ort. 0.148 2.07 0.66 0.214 0.299
0 g/ağaç 0.146 2.33 0.63 0.206 0.294
250 g/ağaç 0.143 2.14 0.64 0.226 0.299
ZnSO4.7H2O
500 g/ağaç 0.147 2.21 0.73 0.228 0.312
Toprağa
1000 g/ağaç 0.154 2.66 0.70 0.260 0.353
Ort. 0.147 2.33 0.67 0.230 0.314
%0 0.146 2.33 0.63 0.206 0.294
% 0.2 0.134 2.26 0.72 0.239 0.308
ZnSO4.7H2O
% 0.4 0.151 1.93 0.63 0.233 0.297
Yaprağa
% 0.8 0.150 2.03 0.55 0.194 0.320
Ort. 0.145 2.14 0.63 0.218 0.305
*Değerler 4 tekerrürün ortalamasıdır.

Diğer taraftan farklı gübre ve dozlarının elma yapraklarında mikro besin


element içeriklerine etkisi Çizelge 5’de verilmiştir. Söz konusu Çizelgenin
incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, ortalama olarak en yüksek aktif Fe (56.78 ppm),
1114

toplam Fe (190.78 ppm), Zn (75.67 ppm) ve B (67.72 ppm) içerikleri çinko sülfatın
yapraktan uygulanması ile, en yüksek Mn (50.47 ppm) ve Cu (5.06 ppm) içerikleri ise
çinko sülfat + kükürdün toprağa uygulanması ile elde edilmiştir. Ayrıca ‘uygulama x
doz’ interaksiyonu olarak yaprakta en yüksek aktif Fe (64.71 ppm) içeriği toprağa
uygulanan 500 g çinko sülfat/ağaç dozu, en yüksek toplam Fe (266.25 ppm) ve B (74.58
ppm) içerikleri yaprağa uygulanan % 0.2’lik çinko sülfat çözeltisi, en yüksek Zn (127.78
ppm) kapsamı yaprağa uygulanan % 0.8’lik çinko sülfat çözeltisi, en yüksek Mn
kapsamı (57.76 ppm) toprağa uygulanan 250 g çinko sülfat/ağaç dozu ve en yüksek Cu
muhtevası (5.75 ppm) ise toprağa uygulanan 1000 g çinko sülfat/ağaç + kükürt ile
sağlanmıştır.
Çizelge 5. Farklı Gübre ve Dozlarının Elma Yapraklarında Mikro Besin Elementlerine
(ppm) Etkisi*
Gübre Doz Aktif Fe Topl. Fe Zn Mn Cu B

0 g/ağaç 53.39 133.85 13.59 47.29 5.44 56.69


ZnSO4.7H2O 250 g/ağaç 50.62 151.58 15.94 54.70 5.20 64.75
(+ 1 kg S) 500 g/ağaç 51.91 120.43 17.72 50.20 3.86 48.12
Toprağa 1000 g/ağaç 50.69 155.10 22.96 48.75 5.75 65.54
Ort. 51.65 140.24 17.55 50.24 5.06 58.78
0 g/ağaç 53.39 133.85 13.59 47.29 5.44 56.69
250 g/ağaç 51.12 130.62 16.29 57.76 3.72 53.41
ZnSO4.7H2O
500 g/ağaç 64.71 136.22 19.11 52.10 3.77 64.14
Toprağa
1000 g/ağaç 56.05 176.44 27.96 44.71 4.82 63.62
Ort. 56.31 144.28 19.24 50.47 4.44 59.46
%0 53.39 133.85 13.59 47.29 5.44 56.69
% 0.2 55.78 266.25 69.26 38.60 4.56 74.58
ZnSO4.7H2O
% 0.4 63.81 231.13 92.05 58.95 4.34 65.20
Yaprağa
% 0.8 54.16 31.90 127.78 54.64 4.61 74.42
Ort. 56.78 190.78 75.67 49.87 4.74 67.72
*Değerler 4 tekerrürün ortalamasıdır.

Topraktan ve yapraktan artan dozlarda uygulanan çinkonun elma yapraklarında


klorofil içeriklerine etkisi Çizelge 6’da sunulmuştur. İlgili Çizelgenin incelenmesinden
de anlaşılacağı gibi, elma yapraklarında ortalama olarak en yüksek klorofil a (11.38
ppm), klorofil b (3.95 ppm) ve klorofil a+b (15.33 ppm) toprağa uygulanan çinko sülfat
+ kükürt muamelesi ile sağlanmıştır. Diğer taraftan ‘uygulama x doz’ interaksiyonu
olarak yaprakta en yüksek klorofil a (13.68 ppm) ve klorofil a+b (18.75 ppm) yaprağa
uygulanan % 0.4’lük çinko sülfat çözeltisi ve en yüksek klorofil b (4.72 ppm) ise
toprağa uygulanan 1000 g çinko sülfat + kükürt/ağaç dozu ile elde edilmiştir.
Araştırmada topraktan ve yapraktan yapılan çinko sülfat uygulamaları ve dozları
ile yaprağın makro-mikro besin element ve klorofil kapsamları arasında gerçekleştirilen
korelasyon analizlerine göre; uygulama yöntemi ile yaprağın toplam Zn (0.654**), Fe
(0.475**) ve B (0.467**), çinko dozu ile yaprağın P (0.296*), K (-0.278*), S (0.642**),
Zn (0.453**), B (0.406**), klorofil a (0.234*) ve klorofil a+b (0.233*) kapsamları
arasında önemli pozitif ve negatif korelasyonlar belirlenmiştir. Diğer taraftan, uygulama
ve doz ile yapraklardaki besin elementleri ve klorofil içerikleri arasında yapılan
korelasyon analizlerine göre de, yaprakta P ile aktif Fe (-0.298*) ve Cu (0.339**), K ile
Ca (0.279*), Mg (0.443**), S (0.407**), Zn (-0.284*), Mn (-0.490**), klorofil a (-
0.378**) ve klorofil b (-0.364**), Ca ile Mg (0.616**), toplam Fe (0.320**), Zn (-
0.400**) ve Mn (-0.316**), Mg ile S (0.402**), toplam Fe (0.408**) ve Cu (-0.413**),
S ile Mn (-0.235*) ve B (0.372**), aktif Fe ile klorofil a (0.285*), toplam Fe ile Zn
(0.451**), Mn (-0.299*), B (0.584**) ve klorofil a (0.233*), Zn ile B (0.695**) ve Mn
ile Cu (-0.328**) arasında önemli negatif ve pozitif korelasyonlar tespit edilmiştir.
1115

Çizelge 6. Farklı Gübre ve Dozlarının Elma Yapraklarında Klorofil İçeriklerine (ppm)


Etkisi*
Gübre Doz Klorofil a Klorofil b Klorofil a+b

0 g/ağaç 9.30 3.53 12.83


ZnSO4.7H2O 250 g/ağaç 9.85 3.29 13.14
(+ 1 kg S) 500 g/ağaç 13.05 4.25 17.30
Toprağa 1000 g/ağaç 13.30 4.72 18.02
Ort. 11.38 3.95 15.33
0 g/ağaç 9.30 3.53 12.83
250 g/ağaç 10.04 3.69 13.85
ZnSO4.7H2O
500 g/ağaç 9.90 3.43 13.32
Toprağa
1000 g/ağaç 9.86 3.57 13.43
Ort. 9.78 3.55 13.36
%0 9.30 3.53 12.83
% 0.2 11.68 3.53 15.21
ZnSO4.7H2O
% 0.4 13.68 5.06 18.75
Yaprağa
% 0.8 9.84 3.63 13.46
Ort. 11.13 3.94 15.06
*Değerler 4 tekerrürün ortalamasıdır.

Yaprağın makro besin element içerikleri üzerine genellikle topraktan çinko


sülfat uygulaması daha etkili olmuştur. Artan çinko dozları ile yaprağın P, S, Zn ve B
içerikleri önemli ölçüde artarken K içeriği önemli derecede azalmıştır. Öbür yandan
istatistiki olarak önemli olmasa da yine artan Zn dozları ile Ca, Mg, aktif Fe, toplam Fe,
Mn klorofil a, klorofil b ve klorofil a+b artarken, Cu kapsamı azalma göstermiştir. Artan
Zn dozlarının Starking elma yapraklarında Ca, Mg, toplam Fe ve Mn içeriklerini
istatistiksel olarak etkilemediğini Gülser ve ark. (2001), artan Zn uygulamalarının
buğdayda Cu alınımını azalttığını Gültekin ve ark. (2004) da ifade etmişlerdir.
Yapraktan en yüksek doz olan % 0.8’lik doz uygulaması ile Zn kapsamı en
yüksek düzeye (127.78 ppm; dozlar ortalaması 75.67 ppm) ulaşarak kontrole (13.59
ppm) oranla % 840.25 artmıştır. Kontrol uygulaması ile topraktan çinko sülfat ve çinko
sülfat + kükürt uygulamalarında yaprağın Zn kapsamları Jones ve ark. (1991)’nın elma
yaprakları için bildirdiği Zn kritik seviyesinin (20 ppm) altında değerler elde edilirken,
yapraktan çinko sülfat uygulamasının en düşük dozu olan % 0.2’lik dozuyla bile kritik
Zn düzeyinin üzerinde (69.26 ppm) Zn kapsamına ulaşılmıştır. Demek ki Zn beslenmesi
bakımından çok fakir (Zengin ve ark., 2007) olan Karaman yöresi elma bahçelerinde %
0.2’lik ZnSO4.7H2O dozu bile etkili olabilecektir. Çizelge 1’den de görüldüğü gibi, yöre
toprakları Zn bakımından fakir, yüksek kil, kireç, pH ve fosfor kapsamlarına sahip
olduğundan kontrol ağaçlarında hem Zn’nun, hem de diğer mikro besin elementlerinin
konsantrasyonları düşük çıkmıştır. Yapraktan Zn-şelat uygulamaları ile yaprağın Zn
kapsamının % 232 oranında artırıldığı Köksal ve ark. (1999) tarafından bildirilmiştir.
Yaprağın mikro besin element içerikleri üzerine yapraktan çinko sülfat
uygulamasının etkisi daha yüksek çıkmıştır. Bu durum toprakta artan çinkonun diğer
mikro besin elementlerinin bitkiler tarafından alınmasını engellemesinden
(antagonizma) kaynaklanabilir. Benzer sonuçlar Gülser ve ark. (2001)’nın Van
yöresindeki Starking Delicious elma çeşidi ve Özbek ve Danışman (1972)’nın Akdeniz
turunçgil bölgesinde portakal ile yaptıkları araştırmalarında da elde edilmiştir.
Yaprağın en yüksek klorofil a ve klorofil b kapsamları toprağa uygulanan çinko
sülfat + kükürt muamelesi ile elde edilmiştir. Topraktan çinko sülfat + kükürt
uygulaması ile yaprağın aktif ve toplam Fe içerikleri önemli ölçüde artmamasına
karşılık klorofil kapsamlarının artması ilginçtir.
1116

Sonuç olarak; Zn beslenmesi bakımından çok fakir olan Karaman yöresi elma
bahçelerinde yapraktan çinko sülfat uygulamalarının daha etkili olduğu ve araştırmada
en düşük doz olarak ele alınan % 0.2’lik ZnSO4.7H2O dozuyla bile yaprakta kritik Zn
seviyesinin (20 ppm) üzerinde Zn kapsamına ulaşıldığı belirlenmiştir. Bu bakımdan söz
konusu yöredeki elma bahçeleri ile benzer koşullardaki bahçelere çiçek dökümünden
sonra 2-3 hafta ara ile en az 2 kez % 0.2’lik ZnSO4.7H2O çözeltisi püskürtülebilir.

KAYNAKLAR
Alpaslan, M. ve Taban, S., 1996. Çeltik (Oryza sativa L.)’de Çinko-Demir İlişkisi. A.Ü.
Z.F. Tarım Bilimleri Derg., 2(1): 43-47, Ankara.
Anonymous, 2003. TKB İl Müdürlüğü 2002 Yılı Çalışma Raporu. Karaman.
Bayraklı, F., 1987. Toprak ve Bitki Analizleri. 19 Mayıs Üniv. Ziraat Fak. Yay. No: 17,
Samsun.
Bayraklı, F. ve Gezgin, S., 1991. Büyük Konya Havzası Topraklarının Çinko Durumu
ve Bu Topraklarda Elverişli Çinko Miktarlarının Belirlenmesinde Kullanılacak
Yöntemler Üzerine Bir Araştırma. S.Ü. Araştırma Fonu Başkanlığı, Proje No:
ZF-88/082, Konya.
Çakmak, İ., Yılmaz, A., Ekiz, H., Torun, B., Erenoğlu, B. and Braun, H.J., 1996. Zinc
Deficiency as Critical Nutritional Problem in Wheat Production in Central
Anatolia. Plant and Soil, 180: 165-172.
Erenoğlu, B., 1995. İç Anadolu, GAP ve Çukurova Bölgelerinde Seçilen Toprakların
Çinko Adsorbsiyon-Desorbsiyon Karakteristikleri. Yüksek Lisans Tezi.
Çukurova Üniv., Adana.
Eyüpoğlu, F., Kurucu, N. ve Talaz, S., 1998. Türkiye Topraklarının Bitkiye yarayışlı
Çinko Bakımından Genel Durumu. I. Ulusal Çinko Kong., 99-106, 12-16 Mayıs
1998, Eskişehir.
Gülser, F., Bozkurt, M.A. ve Çimrin, K.M., 2001. Artan Dozlarda ve Farklı Şekillerde
Çinko Gübrelemesinin Elma Ağaçlarında Besin Elementi İçeriğine ve Sürgün
Uzunluğuna Etkisi. Ondokuz Mayıs Üniv. Ziraat Fakültesi Derg., 16(1): 12-15,
Samsun.
Gültekin, İ., Yılmaz, A., Ekiz, H., Arısoy, R.Z. ve Eker, S., 2004. Çinko, Demir ve
Bakır Uygulamalarının Orta Anadolu Bölgesinde Yetiştirilen Buğday Verimine
Etkileri. Türkiye 3. Ulusal Gübre Kong., Tarım-Sanayi-Çevre, sf: 553-562, 11-
13 Ekim 2004, Tokat.
Jackson, M.L., 1962. Soil Chemical Analysis. Prentice-Hall. Inc. Cliffs, USA.
Jones, J.B., Wolf, Jr.B. and Mills, H.A., 1991. Plant Analysis Handbook. p. 1-213.
Micro-Macro Publishing, Inc., USA.
Karanlık, S., 1995. Orta Anadolu, Çukurova ve GAP Bölgeleri Topraklarında Total ve
Bitkilerce Alınabilecek Mikroelementlerin Konsantrasyonlarının Belirlenmesi.
Yüksek Lisans Tezi. Çukurova Üniv., Adana.
Köksal, A.İ., Dumanoğlu, H. and Güneş, N.T., 1999. The Effects of Different Amino
Acid Chelate Foliar Fertilizers on Yield, Fruit Quality, Shoot Growth and Fe,
Zn, Cu, Mn Content of Leaves in Williams Pear Cultivar (Pyrus communis L.).
Tr. J. of Agric. and For., 23: 651-658.
1117

Lindsay, W.L. and Norvell, W.A., 1978. Development of DTPA Soil Test for Zinc,
Iron, Manganese and Copper. Soil Sci. Soc. of Amer. Journal, 42, 421-428.
Özbek, N. ve Danışman, S., 1972. Akdeniz Turunçgil Bölgesinde Yetiştirilen Belli
Başlı Portakal Çeşitlerinde Ortaya Çıkan Çinko Noksanlığının Giderilmesinde
Uygulanacak Metodlar Üzerinde Bir Araştırma. A.Ü. Ziraat Fak. Yıllığı, 22(3-
4): 501-529, Ankara.
Özbek, V. ve Özgümüş, A., 1998. Farklı Çinko Uygulamalarının Değişik Buğday
Çeşitlerinin Verim ve Bazı Verim Kriterleri Üzerine Etkileri. I. Ulusal Çinko
Kong., 183-190, 12-16 Mayıs 1998, Eskişehir.
Sestak, Z., 1971. Determination of Chlorophyll a and b. In Sestak, Z., Catsky, J., Jarvis,
P.G. (ed.): Plant Photosynthetic Production. Manual of Methods. pp. 672-701.
Dr. W. Junk N.V. Publ., The Hague.
Sillanpaa, M., 1982. Micro nutrients and the nutrient status of soils. A Global Study.
FAO Soils Bulletin, No: 48, FAO, Rome, Italy.
Soltanpour, P.N. and Workman. S.M., 1981. Use of Inductively-Coupled Plasma
Spectroscopy for the Simultaneous Determination of Macro and Micro
Nutrients in NH4HCO3-DTPA Extracts of Soils. In Barnes R.M. (ed).
Developments in Atomic Plasma Analysis. USA. pp. 673-680.
Takkar, P.N. and Kaur, N.P., 1984. HCl Method for Fe+2 Estimation to Resolve Iron
Chlorosis in Plants. J. Plant Nutrition, 7 (1-5): 81-90.
Torun, B. ve Çakmak, B., 2004. Orta Anadolu Bölgesinde Çinko Noksanlığı. Türkiye 3.
Ulusal Gübre Kong. Tarım-Sanayi-Çevre, sf: 521-534, 11-13 Ekim 2004,
Tokat.
Zengin, M., Gökmen, F. ve Gezgin, S., 2007. Karaman Yöresi Elma Bahçelerinin Mikro
Besin Elementleri Bakımından Beslenme Durumları. S.Ü. Ziraat Fak. Derg.,
21(42): 96-109, Konya.
1118

FARKLI KİREÇ İÇERİKLİ TOPRAKLARDA YETİŞTİRİLEN ASMALARIN


KÖK VE SÜRGÜN GELİŞİMİ ÜZERİNE DEMİR UYGULAMALARININ
ETKİSİ

Gültekin ÖZDEMİR1 Semih TANGOLAR2


1
Dicle Üniv. Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Böl., Diyarbakır. gozdemir@dicle.edu.tr
2
Çukurova Üniv. Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Böl., Adana. tangolar@cu.edu.tr

ÖZET
Bu araştırmada, kirece dayanımları farklı olan Yalova İncisi üzüm çeşidi ile 140
Ru ve 1103 P Amerikan asma anaçları, %10, %30 ve %50 kireç içeriğine sahip
topraklarda yetiştirilmiştir. Her bir yetiştirme ortamında 1) 20 ppm Fe (FeSO4 olarak) +
Çiftlik gübresi (100 g/saksı/5 kg toprak) 2) 20 ppm Fe (Fe-EDDHA olarak) 3) 20 ppm
Fe (FeSO4 olarak) + Sitrik asit (uygulanan FeSO4’ın %10’u olacak şekilde) 4) Kontrol
(Fe uygulaması yok) olmak üzere 4 farklı Fe uygulaması gerçekleştirilmiştir. Demir
uygulamalarının asmaların kök ve sürgün gelişimine olan etkilerini belirlemek amacıyla
kök ve sürgün uzunluğu (cm), kök ve sürgün yaş ağırlığı (g) ile kök ve sürgün kuru
ağırlığı (cm) incelenmiştir.
Araştırma sonucunda genotiplerde incelenen bütün özelliklere ilişkin değerlerde
kireç içeriğinde meydana gelen artışa bağlı olarak azalmalar olduğu saptanmıştır.
Deneme kapsamında saptanan en etkili Fe uygulamaların Fe-EDDHA ve FeSO4 +
Sitrik asit uygulamaları olduğu belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Asma, kireç, demir, kök, sürgün.

EFFECT OF IRON APPLICATIONS ON ROOT AND SHOOT


CHARACTERISTICS OF GRAPEVINE GENOTYPES GROWING IN
DIFFERENT CALCAREOUS SOILS
ABSTRACT
In this study Yalova Incisi grape cultivar with 140 Ru and 1103 P American
rootstocks having different resistance levels to CaCO3 were used as plant material.
Genotypes were grown in pots including CaCO3 concentrations of 10%, 30% and 50%.
For each medium, 4 different Fe applications were performed. These are: 1) 20 ppm Fe
(as FeSO4) + farmyard manure (100 g/ pot / 5 kg soil), 2) 20 ppm Fe (as Fe-EDDHA) 3)
20 ppm Fe (as FeSO4) + Citric acid (as 10% percentage of applied FeSO4), 4) Control
(soil without Fe). In order to determine the effects of applications on root length (cm),
shoot length (cm), root wet weight (g), shoot wet weight (g), root dry weight (g) and
shoot dry weight (g) were examined.
As a result of the study, root and shoot characters of all tested genotypes were
increased with increasing levels of CaCO3. Applications of Fe-EDDHA and FeSO4 +
Citric acid showed better results when all applications compared in respect of root and
shoot characteristics.
Key Words: Grapevine, calcerous, iron, root, shoot.
1119

GİRİŞ
Kireçli topraklarda yetiştirilen tarımsal ürünlerde, genç yaprakların damar
aralarının sararması ve damarların yeşil kalması olarak ortaya çıkan, kirecin neden
olduğu demir klorozu sorunu ile dünyanın pek çok bölgesinde karşılaşılmaktadır. Asma
yanında, Elma, Avokado, Muz, Arpa, Buğdaygiller, Turunçgiller, Pamuk, Yulaf,
Yerfıstığı, Pikan cevizi, Patates, Sorgum, Soya ve çok sayıda süs bitkisi de demir
klorozundan diğer bitki türlerine göre daha yüksek oranda etkilenmektedir (Bavaresco
ve ark. 1999).
Bitkilerin topraktaki demiri alabilmek amacıyla geliştirmiş oldukları
mekanizmalar türlere hatta çeşitlere göre değişmekte ve ihtiyaç duyulan demir iki farklı
strateji ile alınabilmektedir. Yeteri kadar demir alamayan ve strese giren buğdaygil
dışındaki ayçiçeği ve yer fıstığı gibi çift çenekli bitkilerle, tek çenekli bitkiler bu sorunu
gidermek için köklerde daha fazla kök tüyü oluşturma ve proton salgılamasına ek olarak
şelat oluşturma özelliğine sahip bazı özel fenolik bileşikler ile organik asitleri daha fazla
salgılama gibi mekanizmalar geliştirmişlerdir. Bu bitkiler ayrıca redüktaz enzim
aktivitesini arttırmak suretiyle plazma membranlarından daha fazla demirin iç kısma
alınmasını sağlarlar. Bu tip bitkiler demir-etkin (iron-efficient) bitkiler olarak
adlandırılmakta ve geliştirdikleri bu alım mekanizması da Strateji I olarak
isimlendirilmektedir. Buğdaygil bitkileri ise günümüzde Strateji II adı verilen farklı bir
mekanizma ile topraktan demir alımını gerçekleştirmektedir. Bu mekanizmaya göre ise
buğdaygiller köklerinden salgıladıkları fitosiderofor adı verilen maddelerle rizosferde
bulunan demiri yarayışlı hale dönüştürmekte ve bu şekilde almaktadırlar. Fitosiderofor
adı verilen maddelerle rizosferde Fe+3 ile şelat oluşturulmakta ve bu şelattan ayrılan
indirgenen demir, Fe+2 şeklinde kök hücreleri tarafından çok kolay bir şekilde alınabilir
hale dönüştürülmektedir. Asma genotiplerinin Strateji I mekanizması ile demiri aldığı
bu konuda yapılan değişik araştırmalarda belirtilmektedir (Perret ve Koblet 1984,
Bavaresco ve ark. 1994, Bavaresco ve ark. 1995, Marschner 1995, Marschner ve
Römheld 1995, Bavaresco ve ark. 1999, Özdemir ve Tangolar 2007a ve 2007b).
Tarımın tüm alanlarında olduğu gibi bağcılıkta da amaç şüphesiz ki birim
alandan fazla miktarda ve kaliteli ürün elde etmektir. Bunun için asmaların beslenmesi
ile ilgili uygulamalara önem verilmesi gerekmektedir. Türkiye topraklarının
%26.87’sinin yarayışlı demir kapsamının kritik değer kabul edilen 4.5 mg.kg-1’in altında
olması (Eyüpoğlu ve ark. 1996) ve bağcılığın halen çok fazla kireç içeren topraklarda
sürdürülmesi, “yeni bağcılık” alanlarında kireçten kaynaklanan Fe klorozunu anaçların
seçimini etkilemesi nedeniyle asmaların beslenmesinde önemli bir sorun haline
getirmektedir.
Bu araştırma ile farklı kireç içeriklerine sahip ortamlarda yetiştirilen 2 farklı
Amerikan asma anacı (140 Ruggeri ve 1103 Paulsen) ile Yalova incisi (V. vinifera L.)
çeşidine ait bitkilerde değişik demir uygulamalarının genotiplerin kök ve sürgün
özelliklerinden kök uzunluğu, kök yaş ağırlığı, kök kuru ağırlığı, sürgün uzunluğu,
sürgün yaş ağırlığı ve sürgün kuru ağırlığı üzerine olan etkilerinin incelenmesi
amaçlanmıştır.

MATERYAL VE METOD
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümünde yürütülen
araştırmada materyal olarak 140 Ru (V. berlandieri x V. rupestris) ve 1103 P (V.
berlandieri x V. rupestris) Amerikan asma anaçları ile kendi kökleri üzerinde aşısız
Yalova incisi (Vitis vinifera L.) üzüm çeşidi fidanları kullanılmıştır.
1120

Kireç (CaCO3) konsantrasyonları; %10, %30 ve %50 olarak belirlenmiştir. Bu


kireç ortamlarında farklı Fe kaynaklarıyla birlikte topraktan çiftlik gübresi ve sitrik asit
uygulamaları (Marschner 1995, Kacar 1997, Çelik 1998) yapılmıştır. Bu uygulamalar;
1) 20 ppm Fe (FeSO4 olarak) + Çiftlik gübresi (100 g/saksı/5 kg toprak), 2) 20 ppm Fe
(Fe-EDDHA olarak), 3) 20 ppm Fe (FeSO4 olarak) + Sitrik asit (uygulanan FeSO4’ın
%10’u olacak şekilde) ve 4) Kontrol (herhangi bir Fe uygulaması yok) olarak
gerçekleştirilmiştir.
Deneme tesadüf blokları deneme desenine göre kurulmuştur. Her uygulama üç
yinelemeli olarak yapılmış ve her yinelemede 10 bitki olmak üzere denemede toplam
1080 bitki incelenmiştir. Deneme sonucu elde edilen verilerin varyans analizi üç
faktörlü tesadüf blokları deneme desenine göre yapılmıştır. Farklı grupların
saptanmasında LSD testinden yararlanılmıştır.
Uygulamaların kök ve sürgün gelişimine olan etkilerinin belirlenmesi amacıyla
yapılan gözlemlere ek olarak kök uzunluğu (cm), kök yaş ağırlığı (g), kök kuru ağırlığı
(g), sürgün uzunluğu (cm), sürgün yaş ağırlığı (g) ve sürgün kuru ağırlığı (g) ölçümleri
yapılmıştır.
ARAŞTIRMA SONUÇLARI VE TARTIŞMA
Sürgün Özelliklerine İlişkin Bulgular
Deneme sonucunda elde edilen sürgün uzunluğu, sürgün yaş ağırlığı ve sürgün
kuru ağırlığı değerleri incelendiğinde genotip, kireç ve Fe uygulamaları ile genotip x
kireç, genotip x demir, kireç x demir ve genotip x kireç x demir interaksiyon değerleri
arasındaki farklılığın önemli olduğu saptanmıştır (Çizelge 1, 2, 3, 4, 5 ve 6).
Çizelge 1. Farklı kireç içeren ortamlarda yetişen genotiplerin sürgün uzunluğu üzerine
demir uygulamalarının etkisi (cm)
Demir Uygulamaları
Kireç
Genotip Fe FeSO4 + FeSO4 + Ortalama Ortalama
(%) Kontrol
EDDHA Ç. G. S. A.
10 90.10 93.37 93.03 95.20 92.93 g
Yalova 30 70.10 100.03 95.20 97.30 90.66 h 91.07 c
İncisi 50 69.57 100.37 94.23 94.37 89.64 i
Ortalama 76.59 j 97.92 f 94.15 h 95.62 g
10 100.07 125.47 110.47 123.33 114.84 a
140 Ru 30 96.90 102.47 100.40 108.17 101.99 d 104.45 b
50 80.20 103.50 100.13 102.23 96.52 f
Ortalama 92.39 i 110.48 c 103.67 e 111.24 c
10 100.60 126.53 100.47 120.33 111.98 b
1103 P 30 100.17 110.17 112.33 110.30 108.24 c 107.07 a
50 80.20 110.13 105.17 108.40 100.98 e
Ortalama 93.66 h 115.61 a 105.99 d 113.01 b
D%5 (Genotip): 0.47 ; D%5 (GenotipxKireç): 0.81 ;
D%5 (GenotipxDemir): 0.94 ; D%5 (GenotipxKireçxDemir): 1.62
(Ç.G.: Çiftlik Gübresi, S.A.: Sitrik Asit).

Genotipler karşılaştırıldığında en yüksek sürgün uzunluğu ve sürgün yaş ağırlığı


değerlerinin 1103 P (107.07 cm ve 38.13 g), sürgün kuru ağırlığı değerlerinin ise 140 Ru
(14.98 g) bitkilerinde oluştuğu saptanmıştır. Genotip x kireç interaksiyonu önemli
çıkmıştır. Sürgü uzunluğu ve sürgün kuru ağırlığında en yüksek değerler %10 kireç
içeren ortamlarda yetiştirilen 140 Ru genotipinde (114.84 cm ve 15.85 g) belirlenirken,
1121

sürgün yaş ağırlığında ise aynı kireç ortamında Yalova incisi genotipinde (40.67 g)
saptanmıştır. En düşük sürgün özelikleri %50 kireç içeren ortamda yetiştirilen
genotiplerde tepit edilmiştir. Genotip x demir interaksiyon değerlerine göre en yüksek
sürgün uzunluğu ve sürgün yaş ağırlığı değerleri Fe-EDDHA uygulaması yapılan 1103
P bitkilerinde (115.61 cm ve 43.97 g) belirlenirken, sürgün kuru ağırlığı değerleri
FeSO4+Sitrik asit uygulaması yapılan 1103 P bitkilerinde (17.33 g) görülmüştür. En
düşük değerler kontrol bitkilerinde saptanmıştır (Çizelge 1, 3, 5).
Çizelge 2. Sürgün uzunluğu ile ilgili kireç, demir ve kireç x demir interaksiyon değerleri
(cm)

Demir Uygulamaları
Kireç Fe FeSO4 + FeSO4 +
Kontrol Ortalama
(%) EDDHA Çiftlik Gübresi Sitrik Asit
10 96.92 h 115.12 a 101.32 f 112.95 b 106.58 a
30 89.06 i 104.22 d 102.64 e 105.26 c 100.30 b
50 76.66 j 104.67 cd 99.84 g 101.67 f 95.71 c

Ortalama 87.55 d 108.00 a 101.27 c 106.63 b


D%5 (Kireç): 0.47 ; D%5 (Demir): 0.54 ; D%5 (KireçxDemir): 0.94

Çizelge 3. Farklı kireç içeren ortamlarda yetişen genotiplerin sürgün yaş ağırlığı üzerine
demir uygulamalarının etkisi (g).
Demir Uygulamaları
Kireç
Genotip Fe FeSO4 + FeSO4 + Ortalama Ortalama
(%) Kontrol
EDDHA Ç. G. S. A.
10 35.60 42.33 43.57 41.17 40.67 a
Yalova 30 30.07 41.40 40.33 41.23 38.26 b 38.11 a
İncisi 50 29.43 41.13 32.27 38.83 35.42 cd
Ortalama 31.70 g 41.62 bc 38.72 cd 40.41cd
10 29.90 45.13 35.07 42.80 38.23 bc
140 Ru 30 29.40 33.10 33.67 36.67 33.21 f 35.35 b
50 29.03 38.20 33.17 38.00 34.60 ef
Ortalama 29.44 h 38.81 d 33.97 f 39.16 d
10 32.17 47.83 36.40 44.20 40.15 a
1103 P 30 29.20 43.47 36.13 44.10 38.23 bc 38.13 a
50 29.03 40.60 34.93 39.53 36.02 de
Ortalama 30.13 gh 43.97 a 35.82 e 42.61 ab
D%5 (Genotip): 0.91 ; D%5 (GenotipxKireç): 1.57;
D%5 (GenotipxDemir): 1.81 ; D%5 (GenotipxKireçxDemir):3.14, (Ç.G.: Çiftlik Gübresi, S.A.:
Sitrik Asit).
1122

Çizelge 4. Sürgün yaş ağırlığı ile ilgili kireç, demir ve kireç x demir interaksiyon
değerleri (g)

Demir Uygulamaları
Kireç FeSO4 +
(%) Fe FeSO4 +
Kontrol Çiftlik Ortalama
EDDHA Sitrik Asit
Gübresi
10 32.56 g 45.10 a 38.35 de 42.72 b 39.68 a
30 29.56 h 39.32 cd 36.71 ef 40.67 c 36.56 b
50 29.16 h 39.98 cd 33.46 f 38.79 d 35.35 b
Ortalama 30.43 c 41.47 a 36.17 b 40.73 a
D%5 (Kireç): 0.91 ; D%5 (Demir): 1.05 ; D%5 (KireçxDemir): 1.81

Çizelge 5. Farklı kireç içeren ortamlarda yetişen genotiplerin sürgün kuru ağırlığı
üzerine demir uygulamalarının etkisi (g)
Demir Uygulamaları
Kireç
Genotip Fe FeSO4 + FeSO4 + Ortalama Ortalama
(%) Kontrol
EDDHA Ç. G. S. A.
10 12.91 18.03 15.97 16.13 15.76 a
Yalova 30 12.11 15.34 13.59 14.89 13.98 e 14.40 c
İncisi 50 11.89 14.62 13.15 14.15 13.45 f
Ortalama 12.30 i 16.00 c 14.24 g 15.06 f
10 13.52 17.54 15.70 16.63 15.85 a
140 Ru 30 12.08 16.72 15.13 15.23 14.79 c 14.98 a
50 11.17 16.01 14.90 15.08 14.29 d
Ortalama 12.26 i 16.76 b 15.24 e 15.65 d
10 11.41 17.10 14.56 17.63 15.18 b
1103 P 30 11.35 16.08 12.96 17.27 14.42 d 14.56 b
50 11.16 15.10 13.00 17.10 14.09 e
Ortalama 11.31 j 16.09 c 13.51 h 17.33 a
D%5 (Genotip): 0.08 ; D%5 (GenotipxKireç): 0.14 ;
D%5 (GenotipxDemir): 0.16 ; D%5 (GenotipxKireçxDemir): 0.28
(Ç.G.: Çiftlik Gübresi, S.A.: Sitrik Asit).

Kireç ortalama değerleri incelendiğinde sürgün özelliklerinde en yüksek


değerlerin %10 kireç içeren ortamlarda; en düşük değerlerin ise %50 kireç içeren
ortamlarda olduğu saptanmıştır. Fe uygulama ortalamaları karşılaştırıldığında kontrol
uygulamasına göre Fe uygulamaları ile sürgün özelliklerinde belirgin artışlar
kaydedilmiştir. Denemede en düşük sürgün değerleri kontrol uygulamalarında
saptanırken, en yüksek değerler Fe-EDDHA uygulanan bitkilerde saptanmıştır. Bu
bitkilerde sürgün uzunluğu 108.00 cm, sürgün yaş ağırlığı 41.47 g ve sürgün kuru
ağırlığı 16.28 g olarak tespit edilmiştir. Bu uygulamayı FeSO4+Sitrik asit ve
FeSO4+Çiftlik gübresi uygulamalarının takip ettiği görülmektedir. Kireç x demir
interaksiyon değerleri incelendiğinde Fe-EDDHA uygulamasının %10 kireç içeren
ortamında yetiştirilen bitkilerde en yüksek sürgün değerlerinin oluşumuna, kontrol
uygulamasının ise %50 kireç içeren ortamda yetiştirilen bitkilerde en düşün sürgün
değerlerinin oluşumuna neden olduğu belirlenmiştir. Fe-EDDHA uygulanmış %10
kireç içeren ortamda yetişen bitkilerde sürgün uzunluğu 115.12 cm, sürgün yaş ağırlığı
45.10 g ve sürgün kuru ağırlığı 17.56 g olarak tespit edilmiştir (Çizelge 2, 4, 6).
1123

Çizelge 6. Sürgün kuru ağırlığı ile ilgili kireç, demir ve kireç x demir interaksiyon
değerleri (g).

Demir Uygulamaları
FeSO4 +
Fe FeSO4 +
Kireç Kontrol Çiftlik Ortalama
EDDHA Sitrik Asit
(%) Gübresi
10 12.61 i 17.56 a 15.41 e 16.80 b 15.59 a
30 11.85 j 16.05 c 13.89 g 15.80 d 14.40 b
50 11.41 k 15.24 f 13.68 h 15.44 e 13.94 c
Ortalama 11.96 d 16.28 a 14.33 c 16.01 b
D%5 (Kireç): 0.08 ; D%5 (Demir): 0.09 ; D%5 (KireçxDemir): 0.16

Kök Özelliklerine İlişkin Bulgular


Deneme sonucunda kök özelliklerine ilişkin genotip, kireç ve Fe uygulamaları
ile genotip x kireç, genotip x demir, kireç x demir ve genotip x kireç x demir
interaksiyon değerleri arasındaki farklılık önemli bulunmuştur (Çizelge 7, 8,9,10 ve 11).
Çizelge 7. Farklı kireç içeren ortamlarda yetişen genotiplerin kök uzunluğu üzerine
demir uygulamalarının etkisi (cm)
Demir Uygulamaları
Kireç
Genotip Fe FeSO4 + FeSO4 + Ortalama Ortalama
(%) Kontrol
EDDHA Ç. G. S. A.
10 20.03 24.27 34.27 30.03 27.15 e
Yalova 30 20.20 32.13 20.83 24.13 24.32 g 25.30 c
İncisi 50 19.03 20.40 30.10 28.13 24.42 g
Ortalama 19.75 i 25.60 g 28.40 e 27.43 f
10 22.20 25.03 24.30 24.17 23.93 g
140 Ru 30 26.17 34.10 28.13 28.13 29.13 d 26.19 b
50 20.13 29.50 30.03 22.43 25.52 f
Ortalama 22.83 h 29.54 d 27.49 f 24.91 g
10 32.20 36.37 34.30 38.13 35.25 a
1103 P 30 30.10 38.20 32.03 36.33 34.17 b 34.24 a
50 34.27 40.27 28.30 30.40 33.31 c
Ortalama 32.19 c 38.28 a 31.54 c 34.95 b
D%5 (Genotip): 0.45 ; D%5 (GenotipxKireç): 0.79 ;
D%5 (GenotipxDemir): 0.91 ; D%5 (GenotipxKireçxDemir): 1.58
(Ç.G.: Çiftlik Gübresi, S.A.: Sitrik Asit).

Genotip ortalama değerleri incelendiğinde en uzun köklerin 1103 P (34.24 cm)


bitkilerinde olduğu saptanmıştır. Kök yaş ve kuru ağırlığında ise en yüksek değerler
sırasıyla 33.90 g ve 22.16 g ile Yalova incisi bitkilerinde belirlenmiştir. Genotip x kireç
interaksiyon değerleri incelendiğinde en düşük değerlerin kök uzunluğunda 140 Ru
(23.93 cm), kök yaş ve kuru ağırlığında ise 1103 P bitkilerinde sırasıyla 29.03 g ve
17.88 g olduğu saptanmıştır. Genotip x demir interaksiyon değerleri incelendiğinde en
uzun kökler Fe-EDDHA uygulamasının yapıldığı 1103 P bitkilerinde ( 38.28 cm) tespit
edilirken, Kök yaş ve kuru ağırlığında en yüksek değerler FeSO4+Çiftlik uygulanan
Yalova incisi bitkilerinde sırasıyla 37.76 g ve 24.36 g olarak belirlenmiştir. En düşük
değerler kontrol bitkilerinde saptanmıştır (Çizelge 7,9,11).
1124

Çizelge 8. Kök uzunluğu ile ilgili kireç, demir ve kireç x demir interaksiyon değerleri
(cm)
Demir Uygulamaları
Kireç Fe FeSO4 + FeSO4 +
Kontrol Ortalama
(%) EDDHA Çiftlik Gübresi Sitrik Asit
10 24.81 f 28.56 d 30.96 b 30.78 b 28.78 b
30 25.49 e 34.81 a 27.00 e 29.53 c 29.21 a
50 24.48 f 30.06 bc 29.48 c 26.99 e 27.75 c
Ortalama 24.93 c 31.14 a 29.14 b 29.10 b
D%5 (Kireç): 0.45 ; D%5 (Demir): 0.53 ; D%5 (KireçxDemir): 0.91

Çizelge 9. Farklı kireç içeren ortamlarda yetişen genotiplerin kök yaş ağırlığı üzerine
demir uygulamalarının etkisi (g)
Demir Uygulamaları
Kireç
Genotip Fe FeSO4 + FeSO4 + Ortalama Ortalama
(%) Kontrol
EDDHA Ç. G. S. A.
10 31.10 33.40 38.20 35.57 34.57 a
Yalova 30 30.03 33.03 38.00 34.10 33.79 b 33.90 a
İncisi 50 29.87 32.55 37.07 33.83 33.33 c
Ortalama 30.33 h 32.99 c 37.76 a 34.50 b
10 26.67 33.03 32.10 33.60 31.35 d
140 Ru 30 26.03 32.03 31.10 32.10 30.32 f 30.44 b
50 25.93 31.80 30.23 30.67 29.66 h
Ortalama 26.21 k 32.29 de 31.14 f 32.12 e
10 27.33 34.20 29.70 32.07 30.83 e
1103 P 30 28.43 32.13 29.10 30.50 30.04 g 29.96 c
50 26.70 31.13 28.57 29.70 29.03 i
Ortalama 27.49 j 32.49 d 29.12 i 30.76 g
D%5 (Genotip): 0.15 ; D%5 (GenotipxKireç): 0.26 ;
D%5 (GenotipxDemir): 0.30 ; D%5 (GenotipxKireçxDemir): 0.53
(Ç.G.: Çiftlik Gübresi, S.A.: Sitrik Asit).

Kireç ortalamaları karşılaştırıldığında %30 kireç içeriğinde yetiştirilen bitkilerde


en yüksek kök uzunluğu ve kök kuru ağırlığı değerleri saptanırken, kök yaş ağırlığında
%10 ortamında belirlenmiştir. Fe uygulama ortalamaları dikkate alındığında Fe
uygulamaları ile kontrol bitkilerine göre belirgin artışlar oluştuğu saptanmıştır. En uzun
kökler 31.14 cm ile Fe-EDDHA uygulanan bitkilerde belirlenmiştir. En yüksek kök yaş
ağırlığı FeSO4+Çiftlik gübresi, kök kuru ağırlığı ise FeSO4+Sitrik asit uygulamalarında
tespit edilmiştir. Kireç x demir interaksiyon değerleri incelendiğinde %50 kireç içeren
ortamda yetişen kontrol bitkilerinde en düşük kök değerlerinin oluştuğu saptanmıştır.
Fe-EDDHA uygulanan ortamlarda kök uzunluğu, FeSO4+Sitrik asit uygulanan
ortamlarda ise kök yaş ve kuru ağırlığında en yüksek değerler belirlenmiştir (Çizelge
8,10, 12).
1125

Çizelge 10. Kök yaş ağırlığı ile ilgili kireç, demir ve kireç x demir interaksiyon değerleri
(g)
Demir Uygulamaları
Kireç Fe FeSO4 + FeSO4 +
Kontrol Ortalama
(%) EDDHA Çiftlik Gübresi Sitrik Asit
10 28.37 h 33.54 ab 33.33 b 33.75 a 32.25 a
30 28.16 h 32.40 d 32.73 c 32.23 de 31.38 b
50 27.50 i 31.83 f 31.96 ef 31.40 g 30.67 c
Ortalama 28.01 c 32.59 ab 32.67 a 32.46 b
D%5 (Kireç): 0.15 ; D%5 (Demir): 0.18 ; D%5 (KireçxDemir): 0.30

Çizelge 11. Farklı kireç içeren ortamlarda yetişen genotiplerin kök kuru ağırlığı üzerine
demir uygulamalarının etkisi (g)
Demir Uygulamaları
Kireç
Genotip Fe FeSO4 + FeSO4 + Ortalama Ortalama
(%) Kontrol
EDDHA Ç. G. S. A.
10 19.57 22.33 25.93 23.93 22.94 b
Yalova 30 19.03 22.00 24.07 23.00 22.03 c 22.16 a
İncisi 50 18.70 21.57 23.07 22.70 21.51 d
Ortalama 19.10 h 21.97 d 24.36 a 23.21 b
10 15.63 21.93 22.07 22.87 20.63 e
140 Ru 30 15.47 21.70 20.07 22.03 19.82 f 19.80 c
50 15.13 20.60 18.87 21.17 18.94 h
Ortalama 15.41 i 21.41 e 20.34 g 22.02 d
10 16.10 22.83 18.27 20.60 19.45 g
1103 P 30 15.80 21.03 27.33 29.10 23.32 a 20.22 b
50 14.80 20.63 17.30 18.80 17.88 i
Ortalama 15.57 i 21.50 e 20.97 f 22.83 c
D%5 (Genotip): 0.10 ; D%5 (GenotipxKireç): 0.18;
D%5 (GenotipxDemir): 0.20 ; D%5 (GenotipxKireçxDemir): 0.35
(Ç.G.: Çiftlik Gübresi, S.A.: Sitrik Asit).

Çizelge 12. Kök kuru ağırlığı ile ilgili kireç, demir ve kireç x demir interaksiyon
değerleri (g)
Demir Uygulamaları
Kireç Fe FeSO4 + FeSO4 +
Kontrol Ortalama
(%) EDDHA Çiftlik Gübresi Sitrik Asit
10 17.10 h 22.36 c 22.09 d 22.47 c 21.01 b
30 16.77 h 21.58 e 23.82 b 24.71 a 21.72 a
50 16.21 j 20.93 f 19.75 g 20.89 f 19.45 c
Ortalama 16.69 d 21.62 c 21.89 b 22.69 a
D%5 (Kireç): 0.10 ; D%5 (Demir): 0.12 ; D%5 (KireçxDemir): 0.20
1126

Deneme sonucu bitkilerin yetiştirildikleri ortamların kireç içeriğinde meydana


gelen artışa bağlı olarak bitkilerin sürgün özelliklerinden; sürgün uzunlukları, sürgün
yaş ağırlıkları ile sürgün kuru ağırlıklarında azalmalar olduğu belirlenmiştir. Ayrıca Fe
uygulaması yapılan bitkilerin incelenen sürgün özelliklerinin de demir uygulaması
yapılmayan kontrol bitkilerine kıyasla daha üstün oldukları görülmektedir. Deneme
sonucu sürgün özelliklerine ilişkin olarak elde edilen bu bulguların Bavaresco ve ark.
(1994)’nın ortamda kireç miktarında meydana gelen artışın sürgün uzunluğuna olan
etkisini, Zamboni ve ark. (2003)’nın Italya’nın Bosco Eliceo bölgesindeki bağlarda
asmaların vejetatif gelişmelerini, Palliotti ve ark. (1994)’nın yapraktan ve topraktan Fe
uygulamalarının etkilerini inceledikleri çalışmalarından elde edilen kireçli toprakların ve
Fe uygulamalarının asma genotiplerinde sürgün özelliklerinde farklılıklar yarattığına
ilşkin bulguları ile uyum içerisinde olduğu bulunmuştur.
Deneme sonucunda elde edilen kök özelliklerine ilişkin bulgular incelendiğinde
ise kireç ve Fe uygulamalarının kök özelliklerinde farklılıklar yarattığı görülmektedir.
Toprakların kireç içeriği arttıkça kök uzunluğu, kök yaş ve kuru ağırlıklarında azalmalar
görülmektedir. Ayrıca Fe uygulamaları ile kök özelliklerinde iyileşmeler sağlanmıştır.
Nitekim kontrol bitkilerinde kök uzunluğu, kök yaş ve kuru ağırlıklarına ilişkin değerler
daha düşük olmuştur. Fe uygulamaları ile kök özelliklerinde daha yüksek değerlere
ulaşılmıştır. Denemeden elde edilen bu sonuçların Perret ve Koblet (1981 ve 1984)’in
kloroz görülen bağlarda yetişen asmalarda kloroz oluşumu ile kök gelişimi arasındaki
ilişkiyi inceledikleri ve kloroz görülen bitkilerde kök gelişimin kloroz görülmeyen
bitkilere göre daha zayıf olduğunu, Bavaresco ve ark. (1991)’nın köklerin budanmasının
demir alımı ve indirgenmesi üzerine olan etkilerini inceledikleri ve kök büyümesindeki
olumsuzlukların asmaların Fe alımını azalttığı ve kloroz oluşumunu arttırdığını, Bertoni
(1995)’nin kloroza neden olan faktörleri incelediği ve kloroz oluşumu ile kök
metabolizması arasında negatif bir ilişki olduğunu, Perret ve Koblet (1997)’in asmalarda
görülen demir klorozu ile kök gelişimi arasındaki ilişkiyi araştırdıkları ve Fe’in özellikle
kılcak kökler tarafından alınması dolayısıyla kök büyümesinde meydana gelebilecek
herhangi bir zararlanmanın kloroz oluşumunda artışa ve Fe alımında da azalmaya neden
olabileceği, Colugnati ve ark. (1998)’nın asmalarda demir alımını ve demir eksikliğinde
görülen kloroz olayı ile kök aktivitesi arasındaki ilişkiyi inceledikleri ve köklerde
meydana gelebilecek herhangi bir zararlanmanın Fe alımında azalma ve kloroz
oluşumunda artışa neden olabileceğini bildirdikleri çalışmaları sonucunda elde edilen
bulgular ile uyum içerisinde olduğu tespit edilmiştir.
KAYNAKLAR
Bavaresco, L., Fregoni, M., Fogher, C., 1995. Effect of some Biological Methods to
Improve Fe-efficiency in Grafted Grapevine. J. Abadia (Ed.), Iron Nutrition in
Soils and Plants, Kluwer Acad. Pub. 83-89 p.
Bavaresco, L., Fregoni, M., Fraschini, P., 1991. Investigations on Iron Uptake and
Reduction bye Excised Roots of Different Grapevine Rootstocks and a V.
vinifera cultivar. Y. Chen and Y. Hadar (Eds.), Iron Nutrition and Interactions
in Plants, Kluwer Acad. Pub. 139-143 p.
Bavaresco, L., Fregoni, M., Perino, A., 1994. Physiological Aspects of Lime-induced
Chlorosis in Some Vitis Species. I Pot Trial on Calcareous Soil. Vitis, 33: 123-
126.
Bavaresco, L., Giachino, E., Colla, R., 1999. Iron Chlorosis Paradox in grapevine. J. of
Plant Nutr. 22(10): 1589-1597.
Bertoni, G., 1995. Some Aspects of Chlorosis of Grape. Progres-Agricole-et-Viticole.,
112(4): 80-86.
1127

Colugnati, G., Crespan, G., Bregant, F., Tagliavini, S., Montanari, M., Polidori, E.,
1998. Effectiveness of Iron Based Compounds on Vines. Hort. Abstr., 68(3):
2145.
Çelik, S., 1998. Bağcılık (Ampeloloji) Cilt:1 Anadolo Matbaa Ambalaj San ve Tic. Ltd.
Şti. Baskısı, Tekirdağ, 426s.
Eyüpoğlu, F., Kurucu, N., Talaz, S., 1996. Türkiye Topraklarının Bitkiye Yarayışlı Bazı
Mikro Eelement (Fe, Zn, Mn) Bakımından Genel Durumu. Toprak Gübre Arş.
Ens. Genel Yayın No.217, Ankara, 67s.
Kacar, B., 1997. Gübre Bilgisi. Ankara Üniv. Yayın No:1490, Ders Kitabı:449, Ankara,
441s.
Marschner, H., 1995. Mineral Nutrition of Higher Plants. Academic Press Ltd. 24-28
Oval Road, London, 862p.
Marschner, H., Römheld, V., 1995. Strategies of Plants for Acquisition of Iron. Plant
and Soil 165:261-274.
Özdemir ve Tangolar, 2007a. Effect of Iron Applications on Grapevine Genotypes
Growing in Different Calcareous Soils. Asian Journal of Chemistry
19(3):2423-2430.
Özdemir ve Tangolar, 2007b. Effect of Iron Applications on Fe, Zn, Cu and Mn
Compositions of Grapevine Leaves. Asian Journal of Chemistry 19(3): 2438-
2444.
Palliotti, A., Proietti, P., Cartechini, A., 1994. Iron Chlorosis in Grapevine:
Photosynthetic Activity and Therapeutic Effects of Iron and Non-iron
Compounds. Annali della Facolta di Agraria, Universita degli Studi Perguia
Italy, 48:405-416.
Perret, P., Koblet, W., 1981. Evidence of Increased Ethylene Content in the Soil Air of
a Vineyard with Compaction Induced Chlorosis. Vitis, 20: 320-328.
Perret, P., Koblet, W., 1984. Soil Compaction Induced Iron Chlorosis in Grape
Vineyards: Presumed Involvement of Exogenous Soil Ethylene. J. of Plant
Nutr., 7(1-5): 533-539.
Perret, P., Koblet, W., 1997. “Compaction Chlorosis” of Grapes Restricted Root
Growth as the Cause (Part 1). Hort. Abstr., 67(4): 2861.
Zamboni, M., Venturi, A. and Vespignani, G., 2003. Rootstock Influence on Vegetative
and Productive Chracters of Sauvignon Vines Grown on the Sands of Basco
Eliceo. Hort. Abstr., 73(5): 4206.

You might also like