You are on page 1of 6

HİNDİSTANDA OLUŞAN TASAVVUF KÜLTÜRÜNÜN OSMANLI DÜNYASINA

AKSEDİŞİ
(Müceddidiye Örneği)

Prof.Dr. Mustafa KARA

Bilindiği gibi mistik düşünce insanla yaşıttır. İslam Mistisizmi yerine kullanılan
tasavvuf veya sufizm Hz. Peygamberle birlikte oluşmaya başlayan, ilk beş asır içinde
sufilerce kaleme alınan eser ve kurulan dergâhlarla oluşumunu tamamlayan bir düşünme,
yorumlama ve yaşama biçimidir.
Onikinci asırdan sonra sahneye çıkmaya başlayan tarikatlar ise bu düşünce ve yaşama
biçiminin ekolleri olup müslümanların bulunduğu her coğrafyada varolagelmişlerdir.
İslâm dünyasında yaygın olan tarikatların bir kısmı yerel kalırken bir kısmı da her bölge
ve kıtada varolmuştur. Sözgelimi Hindistan bölgesinin en yaygın tarikatlarından biri Çeştiye
olduğu halde Osmanlı topraklarında pek varlığı bilinmez. Osmanlılarda yaygın olan
Bektaşîlik de buralarda pek tanınmaz. Fakat üç tarikat vardır ki İslâm dünyasının her
bölgesinde müntesibleri ve takipcileri vardır : Kadiriye, Nakşibendiye, Halvetiye.
Bu bildiride Nakşibendiye’nin Hindistan’da oluşan Müceddidiye kolunun Osmanlı
topraklarındaki tesir ve yansımaları ele alınacaktır.
İslâm kültür ve medeniyetinin en münbit bölgelerinden biri de Hind altkıtasıdır. Asırlar
boyunca bu bölge ile İslâm dünyası arasında ekonomik ve kültürel alışverişler ola gelmiştir.
Bu kültürel ilişkilerin bir alt kolunda da sufîlerin faaliyetleri vardır.
Hindistan alt kıtasıyla Osmanlı dünyası arasında XIV. Yüzyılda başlayan bu ilişkiler
asrımıza kadar devam etmiştir. Bunun en objektif delillerinden biri de ‘’Hindîler’’ Tekkesi
adıyla Anadolu ve Rumeli de kurulan Din ve kültür ocakları olmuştur.
Nakşibendiye, Bahauddin Nakşibend’i (öl. Buhara 791/1389) önder kabul eden bir
‘’yol’’ olup Türkistan menşelidir.1
Tarikatın yaygınlık kazanmasında ikinci önemli şahsiyet hemşehrisi Ubeydullah
Ahrar’dır(öl. Semerkant 895/1495) Ahrar’ın yanında yetişen Kütahya/ Simav’lı Abdullah
İlâhî (öl.Balkanlar/ Vardar Yenicesi 896/1491) bu tarikatı Anadolu ve Balkanlara taşıyan
sufîdir. İlâhî’nin yanında gönül terbiyesini tamamlayan Emir Ahmed Buharî (öl. İst.
922/1516) mürşidinin izinden giderek Nakşibendiye’nin başkent İstanbulda kök salmasını
temin etmiştir.
Bu tarikatın bir başka temel şahsiyeti ise Delhi-Sirhind’de 971/1564 de doğan çok
önemli eserler verdikten çok mühim şahsiyetleri yetiştirdikten sonra aynı yerde 1034/1624
tarihinde vefat eden Ahmed Farukî, meşhur olan adıyla İmam Rabbanî’dir.
Hicrî takvime göre ikinci bin yılın müceddidi=yenileyicisi ifadesinden kaynaklanan
Müceddidiye de İslâm dünyasının her köşesine ulaşan tasavvufî yol ve anlayışlarından biridir.
Çeştiye, Kadiriye, Sühreverdiye gibi bir çok tarikattan el alan ve teknik ifadeyle
‘’camiu’t-turuk’’ olan İmam Rabbanî daha çok Nakşî yönü ile tanınmıştır.2

Müceddidiye’nin yaygınlık kazanmasında pek çok kişinin emeği var ise de Rabbanî’nin
oğulları en öndedir. Burada konumuzu yakından ilgilendiren oğlu Muhammed Masum
üzerinde kısaca durulacak daha sonra ondan feyz alan Buharalı iki sufînin vasıtasıyla
Müceddidiye’nin Anadolu ve Rumeli macerası özetlenecektir.

MUHAMMED MASUM
1
Geniş bilgi için bk. Necdet Tosun, Bahauddin Nakşbend, İst., 2000
2
Geniş bilgi için bk. Necdet Tosun, İmam Rabbanî Ahmed Sihrindi, İst., 2005

1
Ahmed Farukî’nin üçüncü oğlu olan Muhammed Masum 1009/1600’de doğdu.
Urvetü’l-vüska= sağlam kulp lakabıyla anılan ve babası tarafından ‘’ikinci kayyım’’ olarak
nitelenen Muhammed Masum babasının yanında yetişmiş zamanın diğer alim ve ariflerinden
de istifade etmiştir.

Tasavvufî eğitimde babasının yolunu takip eden Muhammed Masum dönemin


yöneticileri Şah Cihan ve Evrengzib ile de sıcak ilişki içinde olmuştur.

Mektubat-ı Masumiye diye bilinen mektupları da Farsça olarak üç cilt halinde


basılmıştır. 638 mektubu ihtiva eden eser ileride kendisinden bahsedilecek olan
Müstakimzade tarafından daha sonra Türkçe’ye de çevrilecektir.(İst.1277/1860)

1079/1668 de vefat eden Muhammed Masum babasının yanına defnedilmiştir.

MUHAMMED MURAD BUHARÎ

Buhara’da kurulan Nakşibendiye’nin Hindistan’da oluşan müceddidiye kolunu


Osmanlı dünyasına taşıyan kişi Muhammed Murad Buharî’dir. Muhammed Masum’un
yanında yetişen Buharî’nin çok renkli ve maceralı geçen hayatının kronolojisi şöyledir :

1050/1640: Doğumu
1053/1643: (yaklaşık) Çocuk felci geçirmesi ve ayaklarının sakatlanması
1073/1663: (yaklaşık) Hindistan’a gelişi ve Müceddidiyye’ye intisabı
1074/1664: (yaklaşık) Birinci haccı
1074-1077/1664-1667: Hicaz bölgesinde ikameti
1078/1668: İkinci haccı
1080/1669: Şam’a yerleşmesi
1092/1681: İstanbul’a davet edilişi ve İstanbul’a gelişi
1092-1097/1681-1685: İstanbul’da ikameti (birinci ikameti beş yıl sürdü)
1097/1685:Üçüncü haccı
1098/1686: Şam’a dönüşü
1120/1708: İkinci defa İstanbul’a gelişi
1123/1711: (yaklaşık) Bursa’ya gidişi
1123-1130/1711-1717: Bursa’da mecburî ikameti
1130/1717: Üçüncü defa İstanbul’a gelişi
1132/1720: İstanbul’da vefatı ve Murâd-ı Buharî Tekkesi’nin haziresine defni.3

Arapça, Farsça ve Türkçe eserler kaleme alan Buharî’nin bazı eserleri şöyle
sıralanabilir:

1. Camiu Mufredati’l Kur’an (Arapça/ Farsça) Türkçe kaleme alınmıştır.


2. Silsiletü’z-zeheb(Arapça)
3. Maktubat
4. Mesmuat(Türkçedir. Sohbetlerini dinleyen dostlarının tutduğu notlardır)
5. Menakıb(Türkçedir. Bursa’da iken yaptığı sohbetlerde tutulan notlardır.)

BUHARÎ’NİN YETİŞTİRDİĞİ MÜCEDDİDLER


3
Şimşek Halil İbrahim, Osmanlı’da Müceddidîlik XII/XVIII Yüzyıl, Sûf Yay., İst., 2004

2
Mekke, Medîne ve Şam başta olmak üzere bazı şehirlerde pek çok insanın tasavvufî
terbiyesinde emeği olan Murad Buharî, Osmanlı başkentleri Bursa ve İstanbul’da da bir çok
insan yetiştirmiştir. Bu şahsiyetlerin bir bölümü çok eser veren ‘’velud’’ kimselerdir. Bu
eserler yoluyla müceddidî kültür yaygınlık kazanmış Bombay-Bursa-Bosna hattında tarikatın
yazılı kültürü önemli bir ivme kazanmıştır.
XVIII. yüzyılda yaşayan ve Buharî’den feyz alan dört Osmanlı sufîsinin bazı eserleri
sıralanabilir:

I.Lâlîzâde Abülbakî (öl.İst.1159/1746)

1. Menakıb-ı Melâmiye-i Bayramiye


2. Terceme-i Silsiletü’z-zeheb
3. Terceme-i İnsan-ı Kâmil
4. Terceme-i Kimyay-ı Saadet
5. Zeyl-i Meslekü’l-Uşşak
6. Gıday-ı Ruh
7. Terceme-i Hakikatü’l-Yakîn
8. Risale-i Mebde ve Mead

II. Ebu Saîd Hadimî (öl.Konya 1176/1762)

1. Şehr-i Risale-i Muradiye


2. Risale-i Nakşibendiye
3. Şerhu Evradi’il-Bahâiyye
4. Risale fi Hakkı’l-Vucûdiyye
5. Risaletu’l- Besmele
6. el-Berikatu’l –Mahmudiyye
7. Risale fi Hakk-ı Hızır

III. Kösec Ahmed Trabzonî (öl.Konya 1191/1777)

1. Silsiletü’l-Hacegân
2. Tuhfetu’l-ahbâb
3. et-Tuhfetu’l-behiyye
4. Adabu’l-Mabudiyye

IV: Turhallı Mustafa (öl.Tokat. 1197/1782)

1. Risale-i Lahutiye
2. el-Bedru’l-Münir
3. Mürşidü’s-Sâlikîn
4. Mektub

YEKDEST AHMED BUHARÎ

Müceddidiyye’nin Hindistan topraklarından Anadolu ve Rumeli topraklarlına


ulaşmasında büyük emeği olan Şahsiyetlerden biri de Yekdest Ahmed Efendi’dir. Buhara’nın
Curyan kasabasında doğması sebebiyle Curyanî, bir eşkıya baskınında sağ elini kaybetmesiyle
‘yekdest’ (tek elli) diye tanınan Ahmed Efendi Mekke’de 1119/1707 tarihinde vefat etmiştir.

3
Muhammed Masum’un halifesi olan Curyanî’den de bir çok insan istifade etmiştir.
Bunlardan özellikle eser vererek bu kültürün yaygınlık kazanmasına katkıda bulunanlardan
birkaç tanesi zikredilebilir :

I.Muhammed Semerkandî (öl.İst.1117/1705)

1. Muhtasaru’l-Velâye
Farsça manzum olarak yazılan ve tarikatın esaslarını anlatan bir eserdir

Aşağıdaki isimler Semerkandî’den istifade ederek eser ve fikirleriyle bu kültüre destek


olan sufîlerdendir. Birer eseriyle birlikte zikredilebilir:

Edirneli Muhammed Efendi (öl.Edirne 1130/1718)


Mizanu’t-Tarîk
Şebinkarahisarlı Mustafa Rıza Efendi (öl. İst. 1159/1744)
Divan.
Muhammed Sıddık Efendi (öl.1208/1794)
Makâlât-ı Sıddıkiye

Muhammed Agâh Ağa’nın en önemli eseri ise Mehmed Emin Kerkukî / Busevî’dir.
(öl.Bursa 1228/1813) Dergahı ilk Osmanlı başkenti Bursa’dadır.4

II. Ahmed Kırımî (Öl. İst. 1156/1743)


Emir Buharî tekkesinde şeyhlik yapan Kırımî’nin yanında yetişenlerden iki tanesini
zikretmek gerekir. Divançe ve Münşeat sahibi Muhammed Rasim Efendi ile Mustafa Efendi.

III. Mehmed Emin Tokadî (Öl. İst. 1158/1745)


XVIII. yüzyılın en meşhur ve en çok eser veren sufilerinden biri de Mehmed Emin
Efendi’dir.
Medrese ilimlerinin yanında hat ve musikî başta olmak üzere güzel sanatlarla da
yakından ilgilenen Tokadî resmi bir görevle geldiği Mekke’de 1114/1702’de Cüryanî ile
karşılaşınca hayatında yeni bir sayfa açılmıştır.
Hayat kronolojisi şöyle:
1075/1664: Doğumu
1100/1688: İstanbul’a gelişi
1114/1702: Edirne’ye gidişi
1114/1702: Hacca gidişi
1114-1117/1702-1705: Mekke’de ikameti
1117/1705: İstanbul’a dönüşü
1119/1708: Yekdest Ahmed-i Cüryanî’nin vefatı
1122/1710: Kudüs’e gidişi
1122-1129/1710-1711: Kudüs’te ikameti
1123/1711: Medine’de şeyhlik icazetini alışı
1123-1129/1711-1717: İstanbul’a dönüşü
1132/1719: Evlenmesi
1156/1743: Emir Buharî Tekkesine Şeyh oluşu
1158/1745: İstanbul’da vefatı5

4
Geniş bilgi için bk. Banu Demirağ, Manolya Ağacının Kökleri, İst., 2001
5
A.g.e., s.192

4
Türkçe eserlerinden bir kısmının isimleri verilebilir:

1. İrşâdü’s- Salikîn
2. Tuhfetü’t- Tullâb
3. Risale fî hakkı Sülûki’t- Tarîka
4. Atvâru’l-İnsan
5. Şerh-i Kelimât-ı Hacegân
6. Kaside-i Silsile
7. Vasiyetname
8. Gazel ve Tahmisler

Müstakimzâde Süleyman Sadedin (Öl. İst. 1202/1788)

XVIII. yüzyıl müceddidlerinden en çok eser veren kimdir sorusunun cevabı bellidir.
Müstakimzâde Süleyman Sadedin Efendi. Telif terceme 120 esere imza atan
Müstakimzade’nin şüphesiz en önemli hizmeti İmam Rabbanî’nin ve oğlu Muhammed
Masum’un “Mektubat”ını ilk defa Türkçe’ye tercüme etmesidir.
Nakşibendîliğin yanında Melâmiyye ve Mevleviyye ile ilgili eserleri olduğu gibi Hat ve
şiirle ilgili çalışmaları da vardır.6

Müceddidiye Bursa’da
Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti Bursa XIV. Yüzyılla birlikte Hindistanlı dervişlerle
tanışmıştır. Hindîler tekkesi bir tarafa Hindî Baba isimli derviş kırk yıl Emir Sultan’ın
türbedarlığını yapmıştır.7
Müceddidiye ise Cizyedarzâde Hüseyin Ağa tarafından kurulan vakıfla birlikte
1174/1760 tarihinde Bursa’ya ulaştı. Cizyedarzâde Dergâhı çok önemli yazma eserleri ihtiva
eden bir kütüphaneye de sahipti.8 Vakfiyede Muhammed Masum’la ilgili çok övücü ifadeler
vardır.9

Netice
Tasavvuf kültürünün en zengin sahalarından biri Hindistan alt kıtası, bir başka ifadeyle
Güney Asya’dır. Çeştiye tarikatı bu bölgede kurulduğu gibi İslam dünyasının başka
coğrafyalarında kurulan birçok tarikat bu bölgelere ulaşmış, tutunmuş ve yaygınlaşmıştır.
Hindistan’lı sufiler yetiştirdikleri insan ve yazdıkları eserlerle diğer İslam ülkelerindeki
tasavvufî düşünce ve hayatı etkilemiş ve yönlendirmiştir. Bunun en meşhur örneklerinden biri
İmam Rabbanî ile oluşan Nakşibendiyye’nin Müceddidiyye koluna mensup dervişlerdir.
Rabbanî ve oğullarının halifeleri kanalıyla bu anlayış İslam dünyasının her köşesine
uzanmıştır. Muhammed Masum’un halifeleri yoluyla bu anlayış Osmanlı topraklarına
ulaşmış, XVIII. Yüzyılla birlikte oluşan tasavvufÎ zihniyetin en önemli iki kaynağı Sirhind’li
baba- oğlun “Mektubat” isimli eserleri olmuştur. Bu eserlerin açtığı yoldan yürüyen Osmanlı
sufîlerinin eserleri sözkonusu atmosferi zenginleştirmiştir. O gün bu gün tesirini
sürdürmektedir.

Bibliyografya

6
Eserlerin kütüphane referansları için bkz. Şimşek, a.g.e.
7
Kamil Kepecioğlu, Bursa Kütüğü, II/ 246
8
Bu eserler bugün Bursa Yazma Ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
9
Vakfiye ile ilgili geniş bilgi için bk. Mustafa Kara, a.g.m.

5
Demirağ Banu, Manolya Ağacının Kökleri, İst., 2001
DİA, Diyanet İslam Ansiklopedisi/ Muhtelif maddeler
Kara Mustafa, Metinlerle Osmanlılarda Tsavvuf Ve Tarikatlar, İst., 2004
Kara Mustafa, Buhara Bombay Bursa Hattında Dervişlerin Seyr u Seferi
Kara Mustafa, Osman Gazi Ve Bursa Sempozyumu, Bursa, 2005
Kepecioğlu Kamil, Bursa Kütüğü, BEEK, nu.
Şimşek H. İbrahim, Osmanlıda Müceddidilik, Ank., 2004
Tosun Necdet, Bahauddin Nakşbend, İst., 2000

You might also like