Professional Documents
Culture Documents
1-D
N. genitofemoralis plexus lumbalis’e ait bir daldır (L 1-2) ve vertebraların hemen yan taraflarında m. psoas major’un
ön yüzünde oluşur.
2-B
Artt. metacarpophalangeales sagittal ve transvers eksenlerde fleksiyon, ekstensiyon, abduksiyon ve adduksiyon yapı-
labilen eklemlerdir.
3-E
N. abducens m. rectus lateralis’i innerve ederek göz kürelerini laterale döndüren bir sinirdir. Felcinde gözler dışa baka-
maz ve yatay yönde bakarken çift görme yaşanır.
4. Şekildeki sağ üst ekstremitenin önden görünümünde taralı alandaki deri bölgelerinden duyu alan sinir
aşağıdakilerden hangisidir?
A) N. radialis
B) N. medianus
C) N. musculocutaneus
D) N. ulnaris
E) N. cutaneus brachii posterior
www.tusem.com.tr
2
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
4-A
N. radialis kol ve önkolun arka taraflarının sensitif innervasyonunu sağlar. Bunun yanı sıra kolun lateral bölgesinin alt
yarısı ve tenar bölgenin dış kısmının da innervasyonunu da sağlar.
5-C
Capsula interna’nın lateralinde yer alan nucleus lentiformis’in dış tarafında capsula externa, onun da dışında gri cev-
her yapısı olan claustrum bulunur.
6-D
M. tensor fasciae latae tractus iliotibialis’te sonlanan bir kastır. Bu sebepten dolayı beraberce yer aldığı m. gluteus me-
dius ve minimus gibi uyluğa abduksiyon ve iç rotasyon yaptırırken bacağın ekstansiyonda kalmasına katkıda bulunur.
Aynı zamanda bir miktar ön tarafta yer almasından dolayı uyluk fleksiyonuna da katkı sağlar.
7-E
Foramen sphenopalatinum, fossa pterygopalatinanın iç duvarında yer alır ve bu çukuru burun boşluğuna bağlar.
8-A
Sol atrium kalbin arka tarafında yer alır ve kalbin kenarlarını gösteren ön-arka grafilerde kalbin kenarlarında yer almaz.
Sadece sol atrium’un auricula parçası sol kenarda yer alır.
www.tusem.com.tr
3
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
9-C
Lig. falciforme peritonun ön bölümünden gelişir. Göbekten yukarı seviyelerde karın ön duvarının arka yüzünden kara-
ciğere uzanır ve içerisinde lig. teres hepatis yer alır.
10. Canalis analis’de valvula analis’lerin birleşmesi ile oluşan yapıya veya bölgeye ne isim verilir?
A) Linea anocutanea
B) Linea pectinata
C) Zona haemorrhoidalis
D) Pecten analis
E) Zona cutanea
10 - B
Valvula analis’lerin tümünün oluşturduğu halka şeklindeki zikzaklı halkaya linea pectinata denilir. Burası aynı zamanda
endoderma ve ektoderma arasındaki sınırdır.
11. İntrauterin dönem dolaşım siteminde Primordial kalbe boşalan ven sistemlerinden hangisi Portal sisteme
dönüşür?
A) Vitellin sistem
B) Kardinal sistem
C) Umblikal sistem
D) Ductus venosus
E) Duktus arteriyosus
11 - A
Kardiyovasküler sistem, intrauterin 3. haftanın sonuna doğru gelişmeye başlar ancak kalp 4. haftanın başında atma-
ya başlar.
Splanknik mezodermden farklanan mezenşimal hücrelerden gelişen izole hücre kümeleri, endoteliyal tüplerin içinde
de gelişerek primordial vasküler sistemi oluşturur. Kalp, kardiyojenik alandaki splanknik mezenşimden gelişir. Kalp tü-
pünü saran splanknik mezoderm, primordial miyokardiumu yapar.
Kalbin primordiumu 4 oda içerir:
bulbus cordis
ventrikül
atrium
sinüs venosus
Üç çift ven sistemi, primordial kalbe boşalır:
1-vitellin sistem, portal sisteme dönüşür
2-kardinal sistem, kaval sisteme dönüşür
3-umblikal sistem, doğumdan sonra geriler
12. Growt hormon hücre içi etkilerini oluştururken aşağıdakilerden hangisini kullanır?
A) cAMP- adenilsiklaz
B) cGMP- guanil siklaz
C) IP3- fosfolipaz C
D) JAK- STAT
E) DAG- guanil siklaz
12 - D
Büyüme hormonu, vücut üzerine çok yaygın etkilere sahip olduğundan, hücre içi ve tüm vücut etkileri arasında bir ko-
relasyon, tıpkı insülin gibi birbirinden farklı çok sayıda hücre içi enzim şelalelerini etkinleştirmesi yoluyla olur. Burada
özellikle dikkat edilecek şey, JAK2-STAT yolunun etkinleşmesidir. JAK2, sitoplazmik tirozin kinazların Janus ailesinin
www.tusem.com.tr
4
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
bir üyesidir. STATs (signal transducers and activators of transcription), JAK kinazlar tarafından fosforlandıktan son-
ra çekirdeğe göçen ve çeşitli genleri etkinleştiren, sitoplazmanın etkin olmayan transkripsiyon faktörlerinin bir ailesidir.
JAK-STAT yolu, prolaktin ve çeşitli büyüme faktörlerinin etkilerine de aracılık eder
13. Silyumun yapısında bulunan, periferdeki mikrotübül çiftlerini birbirine bağlayan protein köprüsüne ne ad
verilir?
A) Neksin
B) Konneksin
C) Konnekson
D) Işınsal kordon
E) Merkezi kılıf
13 - A
Titrek Tüy (Silya) ve Flagellum (Kamçı): Gövde ve bazal cisimden meydana gelen hareketli hücre yüzey uzantıları-
dır. Titrek tüyün ana işlevi, sıvıyı hücre kılıfının yüzeyinden süpürmektir. Titrek tüy ve flagellum aynı yapısal düzene sa-
hiptirler. (Sperm kamçılı olan tek hücredir). Hücre zarı ile çevrili bu yapı içerisinde 2 merkezi mikrotübülü çevreleyen 9
çift mikrotübülus bulunur. Bu 9+2 düzenine sahip mikrotubulus çatısı Aksonel olarak isimlendirilir. Merkez çiftteki mik-
rotübüller bir merkezi kılıf ile çevrilidirler. Bitişik çevredeki çiftler birbirine neksin denilen protein köprülerle, merkez kı-
lıfa da ışınsal uzantılar ile bağlanmışlardır.
14. Bazal laminayı alttaki bağ dokuya bağlayan liflerde bulunan tutturucu lifçik kolajeni aşağıdakilerden han-
gisidir?
A) Tip I kolajen
B) Tip II kolajen
C) Tip III kolajen
D) Tip IV kolajen
E) Tip V kolajen
14 - E
Kolajen, insan vücudunda en bol bulunan proteindir, Kolajeni oluşturan esas aminoasitler glisin (%33,5), prolin (%12)
ve hidroksiprolindir (%10).
Işık mikroskopta, kolajen lifleri asidofildir; eozinle pembe, mallory üçlü boyasıyla yeşil ve Sirius kırmızısıyla kırmızı bo-
yanır.
Uzun Lifçik Oluşturan Kolajenler Elektron mikroskopta net olarak görülebilen lifçikler halinde bir araya gelir. Bunlar,
tip I, II, III, V ve XI kolajendir. Tip I kolajen miktarı ve dağılımı en fazla olan tiptir. Dokularda klasik olarak kolajen lifler
olarak adlandırılan ve kemik, dentin, tendon, organ kapsülleri ve dermis gibi yapıları oluşturan bileşenler halinde bulu-
nur.
Lifçikle İlişkili Kolajenler Kolajen lifçiklerini birbirine ve hücre dışı matriksin başka bileşenlerine bağlayan kısa yapı-
lardır. Bunlar tip IX, XII ve XIV kolajenlerdir.
Ağ Oluşturan Kolajenler bazal laminanın yapısal bileşenini oluşturan ağ şeklinde olan tip IV kolajendir.
Tutturucu Lifçik Kolajenler kolajen liflerini bazal laminaya bağlayan tip VII kolajendir.
Bazal lamina altındaki bağ dokusuna Tip VII kollagen demetleri ile tutunur
15. İntegrinlerle hücre dışı matriksin ve hücre iskeleti elemanlarının etkileşimini düzenleyen hücre içi protein-
ler aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kateninler
B) Selektinler
C) Kaderinler
D) İntegrinler
E) Vinkülinler
www.tusem.com.tr
5
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
15 - E
Hücreler, hücre dışı matriks bileşenleriyle kolajene, fibronektine ve laminine bağlanan hücre yüzey molekülleri (matriks
reseptörleri) aracılığıyla etkileşir. Bu reseptörler integrinlerdir. İntegrinlerin, başta aktin mikrofilamanları olmak üzere
hücre iskeletiyle etkileşmesi gerekir. İntegrinlerle hücre dışı matriksin ve hücre iskeleti elemanlarının etkileşimini pak-
silin, vinkülin ve talin gibi hücre içi proteinler düzenler.
16. İskelet kasında daha güçlü kasılma cevabı elde edebilmek için daha fazla sayıda kas lifinin kasılmaya ka-
tılması aşağıdakilerden hangisini tanımlar?
A) Multipl lif sumasyonu
B) Frekans sumasyonu
C) Spasial sumasyon
D) Temporal sumasyon
E) Uzamsal sumasyon
16 - A
Sumasyon Sumasyon, tek tek sarsıların birleşerek kasın kasılma şiddetini artırması demektir.
Multipl Lif Sumasyonu. Merkezi sinir sistemi kas kasılması için zayıf bir sinyal gönderdiği zaman, önce sayıca az ve
küçük kas liflerini içeren motor üniteler uyarılırlar. Sinyalin gücü arttıkça, giderek daha büyük motor üniteler uyarılma-
ya başlar. Boyut prensibi denen bu özellik önemlidir, çünkü kasılmaların basamak halinde oluşması, büyük güç ge-
rektiğinde kas kuvvetinin dereceli olarak artmasını sağlar. Daha güçlü kasılma cevabı elde edebilmek için daha faz-
la sayıda kas lifinin kasılmaya katılır. Multipl lif sumasyonunun diğer bir önemli özelliği farklı motor ünitelerin asenk-
ron olarak yönetilmesidir.
17. Atrium basınç egrisinde görülen c basınç artış dalgasını oluşturan aşağıdakilerden hangisidir?
A) Atrium kontraksiyonu
B) Ventrikül kontraksiyonu
C) Kanın ventrikülden atriuma kaçışı
D) Ventrikul içi basınç artmasıyla A-V kapakların atriuma dogru geri yukselmesi
E) A-V kapaklar kapalı iken kanın atriuma dolması
www.tusem.com.tr
6
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
17 - D
Atriyumlardaki Basınç Değişiklikleri
a dalgasına atriyum kasılması neden olur.
c dalgası ventriküller kasılmaya başladığı zaman belirir, başlıca A-V kapakların, ventriküler basıncın artması nedeniy-
le, geriye atriyumlara doğru esnemesine (prolapsus) ve ventrikül kasılmasının başlangıcında küçük bir miktarda kanın
atriyumlara geri akmasına, bağlıdır.
v dalgası ventrikül kasılmasının sonuna doğru belirir, ventrikül kasılması sırasında A-V kapaklar kapalı iken, kanın ven-
lerden atriyumlara yavaşça akmasına bağlıdır.
18. Aşağıdaki maddelerden hangisinin klirensi böbrek plazma akımı ölçümünde kullanılan markerdır?
A) Mannitol
B) Inülin
C) PAH (Paraaminohippurik asit)
D) Radyoaktif iyotalmat
E) Radyoaktif Na
18 - C
UsxV
GFR = = Cs
Ps
İnülin Klirensi GFR Hesaplanmasında Kullanılır: Eğer bir madde su kadar serbest filtre ediliyorsa ve böbrek tübül-
lerinde geri emilmiyor veya salgılanmıyorsa, GFR için kullanılabilir inülin, kreatinin ve radyoaktif iothalamat GFR ölçü-
münde kullanılmaktadır.
PAH (Para amino hippurik asit) Klirensi, Böbrek Plazma Akımını Ölçmede Kullanılabilir: Bir madde tamamen
plazmadan uzaklaştırılıyorsa o maddenin uzaklaştırılma hızı, (klirens hızı) total böbrek plazma akımına eşit olmalıdır.
Bir başka deyişle böbreğe kan ile gelen madde miktarı idrarla itrah edilen miktara eşit olacaktır. GFR, toplam plazma
akımının %20’si olduğundan plazmadan tamamen uzaklaştırılan bir madde glomerüler filtrasyona ilaveten tübüllerden
de salgılanmalıdır.Böbrekler tarafından tamamen uzaklaştırıldığı bilinen bir madde yoktur. Ancak PAH in %90’ı böbrek-
ler tarafından uzaklaştırılır. Bu nedenle böbrek plazma akımının yaklaşık hesaplanmasında PAH klirensi kullanılabilir.
19. Solunum ritminin belirlenmesinde primer olarak görevli olan solunum merkezi aşağıdakilerden hangisi-
dir?
A) Apnostik merkez
B) Pnömotoksik merkez
C) Dorsal solunum grubu nöronlar
D) Ventral solunum grubu nöronlar
E) Merkezi kemosensetif bölge
19 - C
Dorsal Solunum Grubu Nöronlarının İnspirasyon ve Solunum Ritminin Düzenlenmesindeki Görevleri Dorsal so-
lunum nöron grubu, yaklaşık tüm medulla boyunca uzanır. Nöronların hemen tümü nükleus traktus solitariusta yer-
leşmişlerdir. Nükleus traktus solitariusta, ayrıca (1) periferik kimoreseptörlerden, (2) baroreseptörlerden ve (3) akci-
ğerlerdeki çeşitli reseptör tiplerinden duysal informasyonlar taşıyan vagus ve glossofaringeus sinirlerin duysal lifleri de
sonlanır.
Dorsal Solunum Grubu Nöronları Ritmik İnspirasyon Deşarjları oluştururlar, Solunum ritmini esas olarak dorsal solu-
num nöron grubu belirler.
www.tusem.com.tr
7
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
20. Hippokampal işlevin iki taraflı kaybının (Hipokampusların İki Taraflı Çıkarılması) etkileri için aşağıdakiler-
den hangisi doğrudur?
A) Anterograd amnezi
B) Kluver-Bucy sendromu
C) Hemiballismus
D) Huntigton hastalığı
E) Parkinson hastalığı
20 - A
Hipokampusun İşlevleri Diğer limbik yapılarda olduğu gibi, hipokampusun değişik alanlarının uyarılması da hemen
hemen, hiddet, edilgenlik, aşırı seks güdüsü gibi davranış biçimlerinin görülmesine sebep olur.Hipokampusların İki
Taraflı Çıkarılması anterograd amnezi adı verilen fenomene yol açar. Hipokampusun kısa-süreli belleğin uzun-süreli
belleğe çevrilmesi güdüsünü sağladığı, yani hipokampusun yeni informasyonun kalıcı olarak depolanması gerçekleşin-
ceye kadar zihnin onu tekrarlamasını gerektiren sinyal veya sinyaller ilettiği ileri sürülmüştür.
21 - A
Sfingolipidler ve glikolipidler (serebrozid, sülfatid ve gangliyozitler) sfingozin iskeletinden sentezlenirlerken; fosfolipid-
ler, gliserol iskeletinden sentezlenirler. Fosfatidil kolin (lesitin) bir fosfolipittir.
22 - E
GER üzerinde bulunan ribozomlar; sekretuar proteinlerin, lizozomal proteinlerin ve membran proteinlerinin sentezini
yaparlar. Bu proteinlerin hepsinin ortak özelliği N-terminal uçlarında taşıdıkları, küçük bir amino asit dizesinden oluşan
sinyal peptididir (pre ön uzantısı sinyal peptidini temsil eder). Bu proteinler GER lümenine alınırken sinyal peptidleri sin-
yal peptidaz enzimi tarafından kesilir.
23 - C
Vinkristin, vinblastin, taxol gibi ajanlar, hücre içi moleküler motorlar olan mikrotubullerin fonksiyonunu bozarak etki gös-
terirler. Mitotoik iğciklerde hücre bölünmesi sırasında kromozomları kutuplara çeken mikrotubul yapılardır. Bu sayede
vinbalstin mitozu durdurur.
www.tusem.com.tr
8
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
24. Aşağıdaki hastalıkların hangisi bir proteinin yanlış katlanması ile oluşan klinik bir tablodur?
A) I-cell hastalığı
B) Mc Ardle hastalığı
C) Refsum hastalığı
D) Alzheimer hastalığı
E) Kenedy hastalığı
24 - D
Yanlış protein katlanmasının yol açtığı 3 klinik tablo vardır. Amilodoz, Alzheimer ve prion hastalıkları.
25 - B
2,3-bisfosfogliserat, eritrositte glikolitik yolaktan bypass bir reaksiyonla sentezlenir ve doku oksijenasyonunun ana ga-
rantörüdür. 2,3-BPG’ı arttıran en önemli fizyolojik sebep irtifa yükselmesidir. 24 saat içinde yüksek irtifalarda miktarı
yükselir, deniz seviyesine inildikçe miktarı azalır. Yaptığı ana işlem, Hb-oksijen dissosiasyon eğrisini sağa kaydırmak
ve düşük ilgi konumunu (T dururmunu) stabilize etmektir. Hb F’e, HbA’ya kıyasla daha zayıf bağlanır bu yüzden Hb F’in
dissosiasyon eğrisi Hb A’nın solundadır.
26. Kollajenin kovalent çapraz bağlanmalarında yan zincirleri deamine olan amino asit aşağıdakilerden hangi-
sidir?
A) Prolin
B) Hidroksiporlin
C) Hidroksilizin
D) Glisin
E) Alanin
26 - C
Kollajenin kovalent çapraz bağ oluşumunda yan zincirleri oksidati deamine olan amino asitler lizin ve hidroksilizindir. Bu
sayede kollajen fibrilleri sahip oldukları mukavemeti kazanır.
27. Aşağıdakilerden hangisinin enzimatik etkisi yapısındaki bakır atomu sayesinde gerçekleşir?
A) Glutatyon peroksidaz
B) Pepsin
C) Deiyodinaz
D) Seruloplazmin
E) Karbonik anhidraz
27 - D
Seruloplazmin üzerinde 6 adet bakır atomu içerir. Bu sayede plazmada bakırın transportunuda gerçekleştirir. Bakır ato-
munun seruloplazmine kazandırdığı en önemli etki ferro oksidaz aktivitesidir. Bu sayede demir +2 değerlikten +3 değer-
liğe yükseltgenir ve böylece gerek transferin sayede taşınabilir, gerekse de ferritin sayesinde depolanabilir.
www.tusem.com.tr
9
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
28 - B
Bir kan örneği antikoagülan olmayan bir tüpe alınır 30 dk kadar dinlendirilir ve santrifüj edilirse üstte kalan sıvı berrak fa-
zın adı serumdur ve içinde fibrinojen dahil olmak üzere pıhtılaşma kaskadının hiçbir elemanı yoktur. Eğer bir kan EDTA,
sitrat veya heparin gibi bir antikoagülan üzerine alınır ve santrifuj edilirse, üstte kalan sıvı berrak kısmın adı plazmadır
ve tüm pıhtılaşma kaskadı elemanları bu fazda bulunur.
29. Gebeliğin son trimesterinde plasenta kaynaklı olarak yükselen ve yükselmesi doğal kabul edilen plazma
enzimi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Alanin aminotransferaz
B) Alkalen fosfataz
C) Gama glutamil transferaz
D) Asit fosfataz
E) Kretin kinaz
29 - B
Alkalen fosfataz, başlıca karaciğer kemikten çıkmakla birlikte, plasenta, barsak ve bazı kanserlerde ektopik olarak gö-
rülebilir. Başlıca kanda ALP artışı hepatobilier patolojilerde ve artmış osteblastik aktivitelerde görülür. Gebelerde pla-
senta çıkışlı ALP’nin 2. ve3. trimesterde artışı fizyolojiktir.
30. Aşağıdakilerden hangisi yağ dokusunda sentezlenen ve insanlarda ısı artışına yol açan doğal bir
oksidasyon-fosforilasyon eşleşme bozucusudur?
A) Nigerisin
B) 2,4-dinitrofenol
C) UCP-I
D) Valinomisin
E) P-krezol
30 - C
UCP-I yağ dokusunda termogenin benzeri etki gösteren doğal bir eşleşme bozucusudur. Kilo artışında yağ dokusun-
dan salınan leptin hormonu hipotalamus üzerinden iştahı azaltır. Leptinin diğer bir etkisi de vücut ısısını arttırıcı etkisi-
dir. Bunu da yağ dokusunda UCP-I sentezini arttırarak yapar. UCP-I yağ hücresi mitokondrilerin de iç zar üzerine kü-
çük delikler açar ve H+ akışına yol açar, bunun net etkisi ısı oluşumudur.
www.tusem.com.tr
10
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
33 - A
H2O2 hücrelerde iki farklı enzim tarafından suya dönüştürülür, katalaz ve peroksidaz. Glutatyon peroksidaz sistemi,
NADH değil NADPH kullanır.
34 - C
Glisin; glutatyon, kreatin, pürinler, hem halkası yapısına katılır, safra asitleri safra tuzlarına dönüşürken glisin ve tau-
rinle konjuge olurlar.
35 - D
Hem yıkımı sonucu önce biliverdin sonra da indirek bilirubin oluşur. Daha sonra indirek bilirubin karaciğer tarafından
alınır, glukronik asit konjugasyonu ile direk bilirubine çevrilir.
36 - E
Peroksizomal yağ asidi beta oksidasyonunda çok uzun zincirli yağ asitlerinin ön oksidasyonu gerçekleşir ve bu arada
H2O2 oluşur.
www.tusem.com.tr
11
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
37 - A
VLDL kalıtları (IDL) iki farklı sona sahiptir, ya karaciğer tarafından kandan uzaklaştırılır veya LDL’ye dönüşür.
38. Pre mRNA’nın matürasyonu sırasında, intron bölgelerini çıkaran ve eksonları uç-uca ekleyen aşağıdakiler-
den hangisidir?
A) Small nükleer RNA
B) Mikro RNA
C) Small interfering RNA
D) 28S rRNA
E) RNA primaz
38 - A
Small nucleer RNA (snRNA; küçük nükleer RNA) pre mRNA’nın işlenişi sırasında intronik bölgeleri çıkaran, eksonları
uç,uca ekleyen RNA’dır. Bir ribozim aktivitesidir.
39. Ökaryotik bir hücrede DNA sentezi sırasında aşağıdaki enzimlerden hangisinin etkisi yoktur?
A) DNA polimeraz
B) Topoizomeraz
C) DNA ligaz
D) RNA primaz
E) DNA giraz
39 - E
DNA giraz prokaryotik bir enzimdir. ATP harcayarak DNA süpersarmallarını açar. Replikasyonda etkisi yoktur.
40. Aşağıdaki B12 vitamini formlarından hangisi B12’nin koenzim formlarının öncülüdür?
A) Metilkobalamin
B) Deoksiadenozilkobalamin
C) Hidroksikobalamin
D) Siyanokobalamin
E) Aquakobalamin
40 - C
Kanda taşındıktan sonra, serbest kobalamin, hücrenin sitozolüne hidroksikobalamin olarak salınır. Sitozolde ya metil-
kobalamine dönüşür yada mitokondriye girer ve 5’-deoksiadenozil kobalamine dönüşür.
www.tusem.com.tr
12
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
41. Gram pozitif bakterilerde Gram negatif bakterilere göre daha kalın olan ve Stafilokok, Streptokok enfeksi-
yonlarında endotoksin benzeri aktivite gösteren virulans faktörü aşağıdakilerden hangisidir?
A) Porin
B) Lipopolisakkarid
C) Lipopoprotein
D) Hücre zarı
E) Peptidoglikan
41 - E
Porin, Lipopolisakkarid ve Lipoprotein sadece Gram negatif bakterilerde bulunur. Porlar (porin proteinleri) madde alış-
verişi ve antibiyotik direncinden sorumludur. Lipopolisakkaridin Lipid kısmı endotoksin, polisakkarid kısmı somatik O
antijenidir. O antijenine karşı Ig M türü antikorlar sentezlenir, Ig G cevabı olmaz. Lipid A (endotoksin) bütün Gram ne-
gatiflerde aynı fakat bunun aksine polisakkarid O antijeni bakteriler arasında farklılık gösterir. Lipoporotein peptidogli-
kanla dış zar arasındaki bağlantıları sağlar. Endotoksinin patolojik etkileri ait olduğu bakteri cinsinden bağımsız olarak
tüm bakterilerde aynıdır. TNF, IL-1 ve diğer sitokinlerin yapımını tetikler. Endotoksinin neden olduğu Schwartzman re-
aksiyonu TNF ile ilişkilidir.
Teikoik asid sadece Gram pozitif bakterilerde bulunur. Bakterinin hedef dokuya tutunmasını sağlar. Ayrıca bakteriyo-
faj için reseptördür. Gliserol fosfat veya ribitol fosfat moleküllerinden oluşur.
Peptidoglikan tabaka ise hem Gram pozitif hem de Gram negatiflerde bulunur ancak Gram pozitiflerde daha kalındır.
Endotoksin benzeri etkiyle sitokinlerin yapımını tetikleyerek sepsise neden olur.
42 - D
Gram negatif bakterilerde hücre duvarında dış membran bulunur. Dış membranda bulunan porlar hücre içine besin
maddelerinin ve antibiyotiklerin geçişine imkan verirler ancak aynı zamanda antibiyotik direncinden de sorumludurlar.
Teikoik asitleri yoktur. Hücre duvarındaki lipopolisakkaridin lipid kısmı endotoksindir. Pseudomonas, Bordetella, Vibrio
cholerae gibi bazı Gram negatifler ekzotoksin salgılayabilirler.
Bakterilerde organel bulunmadığı için sindirim dahil bütün biyolojik olaylar hücre zarı aracılğıyla gerçekleşir. Hücre za-
rından salınan sindirim enzimleri hücre dışındaki besin madellerini sindirirler. Böylece bu besin maddeleri sindirilmiş
olarak hücre içine alınır. Bu tip beslenmeye holozoik beslenme denir. Holofitik beslenme ise ökaryotlarda görülen
beslenme şeklidir. Ökaryotlar besin maddelerini hücre içine alırlar ve lizozomlarında sindirirler.
43. Aşağıdaki antibiyotiklerden hangisi 50 S ribozoma bağlanarak Peptidil transferazı inhibe eder?
A) Amikasin
B) Tetrasiklin
C) Kloramfenikol
D) Eritromisin
E) Klindamisin
43 - C
Kloramfenikol 50 S ribozoma bağlanarak peptidil transferazı inhibe eder. Gram pozitif, Gram negatif, anaerop (Bac-
terioides, Clostridium perfringens), spiroket, klamidya ve riketsiyalara etkilidir. Pnömokok, menengokok, Haemofilus
influenzae’de bakterisidal, tifo basili ve diğer bakterilerde bakteriyostatik etkilidir.
www.tusem.com.tr
13
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
44. Aşağıdakilerin hangisinde bir sitokin kendisine ait olmayan işlevle birlikte verilmiştir?
Sitokin İşlev
A) Tümör nekrozis faktör İnflamasyon, apoptoz
B) İnterferon-α Viral enfeksiyonlara direnç
C) İnterlökin-6 Akut faz cevabı
D) İnterlökin-4 B hücrelerin çoğalması
E) İnterlökin-2 Ateş
44 - E
TNF makrofajlardan salınır inflamasyondaki ilk sitokindir. Ateşi yükseltir (endojen pirojen) komplemanı alternatif yoldan
uyarır ve aşırı miktarda salındığında DIC, ARDS ve sepsise neden olur. Ayrıca apoptozla ilişkili sitokindir.
İnterferon - α lökositlerden ve virüsle enfekte hücrelerden salınır. Viral enfeksiyonlardaki ilk immün yanıt interferon’dur.
Antiviral proteinlerin sentezini uyararak virüslerin çoğalmasını önler. İnterferon non spesifik ve indirekt etkili virostatik
maddedir.
IL-6 makrofajlardan ve Th2 hücrelerden salınır. Ateşi yükselten en son sitokindir (ateşi yükselten endojen pirojenler
TNF, IL-1, IL-6 ve interferondur). IL-6 aynı zamanda B lenfositlerin plazma hücrelerine dönüşümünü uyarır. Diğer bir et-
kisi ise hepatositleri aktive ederek, akut faz reaktanlarının sentezini uyarmaktır.
IL-4 B lenfositlerin çoğalmasını sağlar (BCGF).
IL-2 ise Th1 hücrelerden salınır. Hem Th1 hücrelerde otoproliferasyona neden olur (otokrin etki), hem de Tc lenfositle-
ri aktive eder. Bu nedenle TCGF diye isimlendirilir. Ayrıca NK hücreleri ve B lenfositleri de uyarır. Ancak ateşi yükselti-
ci etkisi yoktur.
www.tusem.com.tr
14
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
Ig A Serumda monomer, vücut sekresyonlarında dimer ( ikili) olarak bulunur. Dimer de monomerler birbirlerine J zin-
ciri ile Fc kısmından bağlanırlar. Salgılarda bulunan Ig A moleküllerinde ek olarak sekretuvar yapı taşı bulunur. Vü-
cut salgılarında en fazla bulunan immün globulindir (salgılarda az miktarda Ig M de bulunur.
Ig M: Pentamer (beşli) şekildedir. Bazen hegzamer (altılı) olabilir. Erken immün cevapta ve kan grubu antijjenleri gibi
doğal antikor yanıtında rol oynar. Soğuk antikorlar, heterofil antikorlar, tifo O antikorları Ig M yapısındadır. Molekül
ağırlığı ve aviditesi en yüksek antikordur. Plasentadan geçmediği için yenidoğanda gösterilmesi aktif enfeksi-
yona işaret eder.
Ig D: İmmün globulinlerin % 1’ini oluşturur. Asıl bulunma yeri olan B lenfositlerin yüzeyinde Ig M ile birlikte bulunur. Bu
yüzeyel Ig D’lerin reseptör olarak görev yaptığı düşünülmektedir.
Ig E: Serumda en az bulunan ve yarılanma ömrü en kısa olan immün globülindir. Tip I Allerjik reaksiyonlardan sorum-
ludur. Mast hücrelerine ve bazofillere Fc kısmıyla bağlanarak (reajinik antikor, sifiliz antikorlarına da reajinik antikor der-
ler) histamin deşarjına sebep olur. Komplemanı aktive etmez. Anafilaksiden ve helmintlere karşı gelişen antikorlara
bağımlı sitotoksisiteden (ADCC) sorumludur.
46 - E
Proteus cinsi bakteriler üreaz pozitif, laktoz negatif, H2S pozitif, Gram negatif basillerdir. Üreyi parçalayarak amonyak
açığa çıkarırlar ve geyik boynuzu şeklinde sitrüvid taşların oluşumuna neden olurlar. Aşırı hareketli oldukları için besi
yerine dalga dalga yayılırlar (buğu, buhar, sıvanma fenomeni). Smegma florasında bulundukları sünnet olmamış er-
kek çocuklarında yanlışlıkla üriner enfeksiyon tanısının konulmasına neden olabilirler. Kinolon, 3. kuşak sefalosporin
veya aminogilkozidlerle tedavi edilebilirler.
S. aureus Katatalaz ve koagülaz pozitif Gram pozitif koktur. Tipik lezyonu apsedir. Septik artrit, osteomyelit, mastit,
hdroaedenitis süpürativa, pyomyozit, süpüratif lenfadenit ve ampiyemin en sık etkenidir. Nafsilin, oksasilin gibi
penisilinaza dayanıklı penisilinlerle ve sefazolin gibi 1. kuşak sefalosporinlerle tedavi edilir. Mec A geni sayesinde PBP
2a sentezleyerek metisiline tüm betalaktamlara direnç geliştirebilir. Özellikle MRSA kökenlerinde bulunan Panton Va-
lentin toksini sayesinde hemorajik pnömoni yapar. Bu durumda glikopeptidlerle (vankomisin, teikoplanin) tedavi edilir.
MRSA’da alternatif tedavi seçenekleri linezolid, tigesiklin, kinupristin-dalfopristin ve bakteriyemik olmayan MRSA
enfeksiyonları için kotrimoksazoldür.
Serratia marcessens Gram negatif enterik basildir. Kanlı agarda marsein denen kırmızı pigment oluşturur. Hastane
enfeksiyonları ve özellikle intravenöz lipid verilen hastalarda sepsis yapar. İndüklenebilir betalaktamaz sentezleyebi-
lir. Tedavide karbapenemler kullanılır.
Mycobacterium tuberculosis cildi iki türlü tutabilir. Eğer tüberküloz lenfadenit (scrofula) cilde süpüre olduysa scrofu-
loderma denir. Başka bir odaktan lenfojen, hematojen veya komşuluk yoluyla cilt tutulduysa lupus vulgaris denir. Lu-
pus vulgaris prekanseröz olup özellikle genç kadınlarda görülür.
47 - C
Bakteri aşıları toksoid aşılar, ölü aşılar, canlı aşılar ve kapsül aşıları olmak üzere dört grupta incelenebilirler. Canlı ol-
mayan aşıların tümüne inaktif aşı denebilir. Canlı aşılarda az miktarda antijen yeterli iken inaktif aşılardaki antijen
miktarı fazla olmalıdır. İnaktif aşılara adjuvan eklenerek aşının gücü artırılabilir.
www.tusem.com.tr
15
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
Bakteri Aşıları
Ölü Aşılar (İnaktif) Toksoid Aşılar (Anatoksin) Canlı Aşılar (Atenue) Kapsül Aşıları
B.pertussis C. tetani M. bovis S. pneumoniae*
V. cholerae C. diphteriae F. tularensis N. menengitidis*
S. typhi B.pertussis (Hücresiz) S. typhi H. influenzae tip B
(difteri ile konjuge)
B. anthracis B.anthracis (hücresiz) S. typhi
Y. pestis
C. burnetti
R. prowazekii
* konjüge pnömokok ve menengokok aşılarıda üretilmiştir.
• Ölü aşı. Bakteri veya virüsün laboratuvarda üretilip öldürülmesi ile elde edilir. Ölü aşıya bağlı enfeksiyon görülmez
fakat ölü bakteri aşıları (boğmaca aşısı) endotoksin içerdiği için pirojen sitokinlerin (TNF, IL-1, IL-6 ve interferon) sa-
lınmasını uyarıp ateşi yükseltebilirler. Bu nedenle ölü bakteri aşılarından önce profilaktik parasetamol verilebilir.
• Canlı aşı. Bakteri veya virüslerin 80-100 nesil boyunca laboratuvarda üretilerek ateune edilmeleri ile elde edilir.
Bakteri veya virüs laboratuarda yaşamaya adapte olunca virülansları azaldığı için aşı olarak kullanılabilirler. Tc hüc-
releri en güçlü uyaran aşılar canlı aşılardır. Aşının kendisine bağlı hastalık meydana gelebilir. Bu nedenle immün
süpresiflerde ve gebelerde kullanılamazlar.
• Toksoid aşı. Ekzotoksinin ısıtılması ile elde edilir. Ekzotoksinler protein yapıda oldukları için ısıyla denatüre oluplar
ve toksik etkilerini kaybederler. Bunlara anatoksin aşılar da denir.
• Kapsül aşı. Kapsül polisakkaridlerinin saflaştırılması ile elde edilir. İki yaşın altında koruyucu olmadığı için protein-
lerle konjüge edilmelidir. İki yaş üstündekilere saf polisakkarid aşı verilebilir. Hib kapsül aşısında saflaştırılmış poli-
ribitol fosfat antijenleri bulunur.
49. Aşağıdaki streptokoklardan hangisi S. aureus ile kanlı agarda sinerjistik hemolize (CAMP testi) neden
olur?
A) S. bovis
B) S. agalactiae
C) S. pyogenes
D) S. pneumoniae
E) S. mutans
www.tusem.com.tr
16
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
49 - B
S. bovis D grubu streptokoklardan olup kolon florasında bulunur. Kolon kanseri olanlarda bakteriyemi yapar. Enterokok-
lar gibi safrada ürer, eskülini hidrolize eder.
S. agalactiae B grubu streptoktur. Hipuratı hidrolize eder ve CAMP testi pozitiftir. Erişkinlerde kan kültüründe üretildi-
ğinde diyabet varlığı araştırılmalıdır. CAMP testi pozitif diğer bakteri Listeria’dır.
S. pyogenes A grubu streptokoktur. Basitrasine duyarlı, kotrimoksazole dirençli ve PYR pozitiftir. Penisilinle tedavi edi-
lir. Halen penisiline direnç tesbit edilmemiştir.
Pnömokoklar ve viridans streptokoklar Lancefield gruplamasına girmezler. Pnömokoklar optokine duyarlı olup safrada
erirler. Kapsül şişme reaksiyonları pozitiftir. Kobayı öldürürler. Bu dört özellikleri ile viridans streptokoklardan ayırt edi-
lirler.
S. mutans viridans streptokoklardan olup glikokalikslerinde bulunan dekstran sayesinde dişin mine tabakasına tutuna-
rak çürüklerin oluşmasına neden olurlar. Diğer viridans streptokoklar S. salivarius, S. sanguis ve S. mitis’tir.
50. Klinik olarak difteri tanısı konulan hastanın kesin tanısı için aşağıdakilerden hangisi yapılmalıdır?
A) Loeffler besiyerinde bakterinin üretilmesi
B) Lam aglütinasyon testi yapılması
C) Neisser ile boyamada Babes Ernst granüllerinin gösterilmesi
D) Bakteri hücre duvarında mikolik asid varlığının gösterilmesi
E) Elek besiyerinde presipitasyon bandının gösterilmesi
50 - E
Difteri basilinin toksini Heparin bağlayan epidermal growth faktöre tutunarak hücre içine girer. ADP ribozilleme ile EF-
2’yi inaktive ederek protein sentezini engeller. Toksin bakteriyofaj aracılığıyla kodlandığı için bakterinin üretilmesi tanı
koydurmaz. Tanı için toksini göstermek gerekir. Bu amaçla kobay testi (in vivo) ve ELEK testi (in vitro) kullanılabilir.
Corynebacterium jeikeum immün süpresiflerde katater kaynaklı sepsis etkenidir. C. Urealyticum ise yine immün süp-
resiflerde üriner enfeksiyon ve taş oluşumuna neden olur.
51. Aşağıdakilerden hangisi antitüberküloz ilaçlara direnç gelişmesini kolaylaştıran faktörler arasında sayıla-
maz?
A) BCG uygulanması
B) İlaçlara erişim kolaylığı
C) Bakterinin DNA bağlı RNA polimerazında yüksek mutasyon hızı
D) Doğrudan gözlem tedavisi yapılmaması
E) İlaçların yeterli doz ve sürede kullanılmadan kesilmesi
51 - A
BCG uygulaması ilaç direncine neden olamaz
Tüberkülozda görülen ilaç direncin nedenleri
A) Tüberküloz Kontrol Programındaki Yetersizlikler
• Gözetimsiz tedavi, önerilen rejimlerin uygulanmaması
• Kötü tedavi yönetimi , tedavide uygun kombinasyon, uygun süre, uygun dozda ilaç verilmemesi
• Sınırlı veya kesintili ilaç temini
• Biyoyararlanımı düşük ilaçların kullanılması
• TB ilaçlarının serbestçe satılması, ilaca kolay erişim
B) Bakteriye ait özellikler
Hücre duvarındaki mikolik asitler
Yüksek mutasyon hızı
52. Aşağıdaki viruslardan hangisi için çekirdek içi inklüzyon cisimciği oluşturmaz?
A) Sitomegalovirus
B) Adenovirus
C) Hepatit B virüsü
D) Kuduz virüsü
E) Ebstein-Barr virusu
www.tusem.com.tr
17
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
52 - D
Virüsler çoğaldıkları yerlerde yaniDNA virüsleri çekirdekte, RNA virüsleri ise sitoplazmada inklüzyon oluştururlar. Poks
virüsler DNA’lı oldukları halde diğer DNA virüslerinden farklı olarak kendilerinin DNA bağımlı RNA polimerazları oldu-
ğu için sitoplazmada çoğalırlar, inklüzyonları da sitoplazmada olur. İstisna olarak Kızamık ve CMV hem çekirdekte hem
de sitoplazmada inklüzyon oluştururlar.
53. Zarflı virusların hücreye tutunmasını sağlayan ve antijenik özelliği olan glikoprotein yapıdaki çıkıntılara ne
ad verilir?
A) Polimer B) Kapsomer C) Monomer
D) Peplomer E) Protomer
53 - D
Virüslerde içte nükleik asid (RNA veya DNA) ve bunu çevreleyen proten yapıda kaspsid bulunur. Kapsidi oluşturan bi-
rimlere kapsomer, kapsomeri oluşturan protein birimlere ise protomer denir. Kapsitteki protein birimlerin dizilimi kapsi-
din simetrisini belirler. Buna göre virüsler kapsid simetrisine göre helikal ve ikozahedral simetrili olarak iki gruba ayrı-
lırlar. İnsanda hastalık yapan bütün helikal simetrili virüsler RNA’lı (DNA helikal simetrili zarfın içine sığmaz) ve zarflı-
dır. Zarf bazı virüslerde kapsidin üzerinde bulunan lipid yapılı memrandır. Virüsün tomurcuklanması esnasında konak
hücre zarından elde edilir. Yani viral zarfı virüs kodlamaz. Zarfta bulunan glikoprotein yapıdaki dikensi çıkıntılar ise vi-
rüsün zarf antijenleri olup hedef dokuya tutunmada rol oynarlar. Bu glikoproeinlere peplomer denir. Özetleyecek olur-
sak çıplak virüsler hedef dokuya kapsitle, zarflı virüsler ise zarfta bulunan peplomerler aracılığıyla tutunurlar. Hem kap-
sid hem de peplomerler protein oldukları için iyi antijendirler. Bunlara karşı oluşan antikorlar viral enfeksiyonlardan iyi-
leşmeyi sağlarlar.
54 - A
Entekavir selektif HBV inhibitörüdür. HIV’in ters transkriptazını inhibe etmez. Diğer HBV ilaçları ise (adefovir, lamivudin
ve entekavir) hem HIV hem de HBV’nin ters transkriptazını inhibe ederler.
Entekavir, lamivudin, embtrisitabin nükelozid analoğu iken, adefovir ve tenofovir nükleotid analoğudur.
55. Çift iplikli DNA virüsü olduğu halde ipliğinin biri diğerinden daha kısa olan ve hücreyi enfekte ettiğinde
önce çembersel DNA (cccDNA) oluşan virüs aşağıdakilerden hangisidir?
A) HBV B) CMV C) HSV
D) EBV E) HPV
www.tusem.com.tr
18
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
55 - A
HBV çift iplikli DNA virüsüdür ancak (+) ipliği, (–) iplikten % 30 kadar kısadır. Hücreyi enfekte ettiğinde çekir-
dekte eksik olan bu iplik tamamlanır ve böylece cccDNA oluşur. Virüsün DNA polimerazı aynı zamanda ters transkrip-
taz aktivitesine sahiptir. Bu nedenle diğer DNA virüslerinin DNA replikasyonu esnasında kalıp olarak genomik DNA kul-
lanılırken, HBV’de kalıp olarak mRNA kullanılır. Yani RNA’dan DNA sentezlenir (ters transkripsiyon). Akut hepatitte
tedaviye gerek yoktur. Kronik hepatitte alfa interferon, nükelozid analogları (lamivudin, entekavir, adefovir) ve nük-
leotid analoğu (tenofovir) kullanılabilir. Diğerleri hem HIV’in hem de HBV’nin ters transkriptazını inhibe eder-
ken entekavir ise selektif HBV inhibitörüdür.
56. HIV’in CD4’e ek olarak tutunduğu koreseptör olarak işlev gören molekül aşağıdakilerden hangisidir?
A) CD3 B) CD2 C) ICAM-1
D) LFA-3 E) CXCR4
56 - E
HIV Th lenfosit ve makrofajlardaki CD4 reseptörlerine gp 120 molekülleri aracılğıyla tutunur ve gp 41 molekülleri ile füz-
yon yaparak hücre içine girer. Virüs hücre içine girerken ayrıca CXCR4 ve CCR5 koreseptörlerine tutunur. Maraviroc
CCR5 inhibitörüdür. Hücre ye füzyonla giren virüs sitoplazmada RNA bağımlı DNA polimeraz (ters transkriptaz) aracı-
lığıyla RNA’dan DNA sentezletir. RNA:DNA hibridi oluşur. Oluşan bu DNA çekirdeğe giderek konak hücre genomuyla
bütünleşir. Bütünleşmeyi sağlayan enzim integrazdır. Raltegravir integraz inhibitörüdür. Daha sonra bu DNA’dan ge-
nomik RNA ve mRNA oluşur. Sitoplamada progen virüs tanecikleri oluşur. Kapsid proteinleri proteazlarla kırpılır ve vi-
rüs hücre dışına tomurcuklanarak çıkar.
57. Fenol oksidaz enzimi sayesinde melanin üreterek immün sistemden kaçabilen kapsüllü mantar aşağıdaki-
lerden hangisidir?
A) Histoplasma capsulatum
B) Cryptococcus neoformans
C) Candida crusei
D) Penicillium marneffei
E) Coccidioides immitis
57 - B
Cryptococcus neoformans, diğer sistemik mikozların aksine etken monomorfiktir. Kuşların gübresi ile ilişkilidir. Kapsüllü
tek mantardır. Fenol oksidaz testi pozitiftir. Oluşturduğu melanin pigmenti sayesinde immün sistemden kaçar.
En sık görülen klinik formu menenjittir. Cryptococcus neoformans özellikle AIDS’li hastalarda menenjit yapmasına rağ-
men altta yatan hastalığı olmayanlarda da infeksiyon yapabilir. Kemik ve cilt tutulumu da görülebilir. Kapsülü çinik mü-
rekkebi, müsikarmin (müsin) ile veya lateks testi ile gösterilebilir. RF varlığında yalancı lateks testi pozitifliği görülür.
Tedavide amfoterisin B tek başına veya 5-fluorositozin (flusitozin) ile kombine kullanılır. AIDS’lilerde profilaksi için flu-
konazol ile supresyon tedavisi uygulanır.
58 - E
Candida lusitaniae ve Aspergillus terreus amfoterisin B’ye doğal direnç gösterirler. Candida crusei ve Aspergillus cin-
si flukonazole doğal (intrensenk) dirençlidir. Candida dubliniensis ve Candida albicans hem germ tüpü hem de klami-
dospor oluşturmaları ile diğer türlerden ayrılırlar. Candida (torulopsis) glabrata’nın özelliği ise pseudohif oluşturamayan
tek Candida türü olmasıdır.
59. Aşağıdaki parazitlerden hangisinin doğal konağı köpekler olduğu için insan vücudunda erişkini oluşama-
www.tusem.com.tr
19
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
yan ve bu nedenle iç organlara yerleşen larvaları ile hastalık yaparak viseral larva migransa neden olur?
A) Toxocara canis
B) Toxoplasma gondii
C) Loa loa
D) Brugia malai
E) Trichinella spiralis
59 - A
Toxocara canis’in doğal konağı köpeklerdir. Köpek dışkısıyla atılan yumurtaların yutulması sonucu yanlışlıkla insana
bulaşır. Erişkin şekli oluşamadığı için viseral larva migransa neden olur. Eozinofili ve granulomlarla seyreder. Çocuk-
larda retinoblastomla karıştırılabilir.
60. Sıklıkla Ascaris lumbricoidesle miks enfeksiyon yapan mukozal invazyon sonucu rektum prolapsusuna
neden helmint aşağıdakilerden hangisidir?
A) Strongyloides stercoralis
B) Trichinella spiralis
C) Trichuris trichiura
D) Wuchereria buncrofti
E) Fasciola hepatica
60 - C
Trichuris trichiura ve Ascaris lumbricoidesin yumurtaları dışkıyla atılır. Her ikisi de Toprakta 15 gün kadar olgunlaştıktan
sonra infektif hale gelir. Bu nedenle miks enfeksiyonlarına sık rastlanır. Mukozaya penetre olarak invaze olur ve rektum
prolapsusuna yol açar. Limona benzeyen yumurtaları tipiktir.
Strongyloides stercoralis larvanın cildi delmesiyle, Wuchereria buncrofti sivrisineklerin sokmasıyla, Fasciola hepatica
ise metaserkarya denen larvanın su tereleriyle yenilmesi sonucunda bulaşır.
61. Akut inflamasyonun seyri sırasında lökositlerin damar duvarına çıkışı süresince izlenen lökosit hareketle-
ri aşağıdaki seçeneklerden hangisinde sırasıyla verilmiştir?
A) Rolling → Adezyon → Marjinasyon → Transmigrasyon
B) Marjinasyon → Rolling → Adezyon → Transmigrasyon
C) Adezyon → Rolling → Marjinasyon → Transmigrasyon
D) Rolling → Marjinasyon → Adezyon → Transmigrasyon
E) Marjinasyon → Adezyon → Rolling → Transmigrasyon
61 - B
AKUT İNFLAMATUAR YANITTA OLUŞAN LÖKOSİT HAREKETİNİN ÖZELLİKLERİ
1. Endotelyal aktivasyon: İnflamatuar mediatörlerin etkisi ile oluşur ve endotelde E-selektin, P-Selektin miktarı artar.
2. Marginasyon: Lökositlerin damar duvarına yaklaşmasıdır.
3. Yuvarlanma (rolling): Adezyon başlangıcı ve gevşek tutunma da denir. Selektinler ile oluşur.
4. Adezyon (yapışma): Endotel yüzeyindeki ICAM-1 ile lökosit yüzeyindeki integrinler (LFA-1 ve MAC-1) bağlanın-
ca sıkı adezyon gerçekleşir.
5. Transmigrasyon: Hem endotel hem de lökosit yüzeyinde bulunan PECAM (platelet endotelyal cell adezyon mole-
külü= CD 31) ile oluşur. PECAM moleküler yapı olarak immünoglobülinlere benzer.
6. Kemotaksis: Damar dışına çıkan lökositlerin iltihaba neden olan mikroorganizma veya hasarın yoğun olduğu böl-
geye göç etmesidir.
62. Primer yara iyileşmesinde granulasyon dokusu ilk kez ne zaman oluşur?
www.tusem.com.tr
20
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
A) 1.gün
B) 2.gün
C) 3.gün
D) 5.gün
E) 2.hafta
62 - C
Granulasyon dokusu primer yara iyileşmesinde 3.günden sonra görülmeye başlanır.
Granulasyon dokusu mononükleer hücreler, fibroblastlar ve yeni oluşan vasküler yapılarla karekterizedir.Bu vasküler
yapılar yeni damar yapıları olduğundan permeabilite bozuktur ve ödem gelişir.
63 - B
Wilms tümöründe Trifazik (üçlü) histolojik yapı bulunur. Bu dokular embriyodaki nefrogenezisin aşamalarına benzer:
1-Blastemal doku, 2-Mezenkimal (stromal) doku, 3-Epitelyal doku
Epitelyal komponent: İmmatür tübülüs ve glomerül yapılarıdır.
Mezenkimal komponent: Stromal ve miksoid alanlar içerir.
Blastemal komponent: İmmatür, yuvarlak üniform koyu nükleuslu, dar sitoplazmalı hücrelerin oluşturduğu kompo-
nenttir (embriyonel primitif böbrek dokusu)
Wilms tümörü:Çocukluk çağında en sık görülen böbrek tümörüdür. Genellikle 2-5 yaş arası görülür. Sıklıkla batında tek
taraflı (asimetrik) orta hattı aşmamış kitle olarak palpe edilir. %5-10 bilateraldir. Hematüriye neden olabilir.
11. kromozomun kısa kolunun 13 bandında delesyon vardır. Burada bulunan gen tümör süpresör gen
olup, delesyonu ile tümör gelişir. Willms tümörü, familyal veya sporadik görülebilir.
64. Aşağıdaki durumlardan hangisine sekonder gelişen pulmoner ödem mekanizması diğerlerinden farklıdır?
A) Protein kaybettiren enteropati
B) Nefrotik sendrom
C) Siroz
D) Sol kalp yetmezliği
E) Hipoalbuminemi
64 - D
www.tusem.com.tr
21
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
65. Aşağıdaki hücrelerden hangisi antikor bağımlı hücre sitotoksisitesinde rol oynayan bir lenfosittir?
A) Eozinofil
B) Mast hücresi
C) NK hücreleri
D) B hücreleri
E) Makrofajlar
65 - C
Aslında oldukça basit bir soru.Seçenekler içerisinde lenfosit orijinli iki hücre bulunmaktadır.NK ve B hücreleri.Antikor
bağımlı hücre sitotoksisitesinde rol oynayan ise NK hücreleridir.
ADCC yapabilen hücreler:
• Monositler/ Makrofajlar
• NK hücreleri
• Nötrofil lökositler
• Eozinofil lökositler (parazitlere karşı Ig E aracılığı ile ADCC)
ADCC sitotoksisite yapabilen hücreler içerisinde tek lenfosit orijinli hücre NK hücresidir.
66 - A
Neoplazi konusu ile ilgili son yıllarda soru sayısı artmıştır.
P53 geninin bir kopyasının (allel) inaktive olması ile Li - Furaumeni sendromu oluşur. Bu kişilerde sarkom, meme kan-
seri, lösemi, beyin tümörleri adrenal korteks kanseri gibi birçok tümörün birlikte gelişme riski yüksektir.
P53 geni: Major fonksiyonu; DNA hasarı olan hücrelerde hücre döngüsünü ve mitoz siklusunu
durdurmak ve apoptozisi başlatmaktır. Büyümeyi inhibe eden etkisini retinoblastom moleküllerini aktive ederek yapar.
İnsan tümörlerinde en sık hasarlanan (>%50) gen P53 genidir. P53’ün homozigot kaybında; akciğer, meme, kolon kan-
serleri oluşur.
DNA hasarı olan hücrenin çekirdeğinde P53 artış gösterir ve aşağıdaki durumları gerçekleşir:
www.tusem.com.tr
22
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
P 53’ün Fonksiyonları
Tüm bu nedenlerle P 53’e genom gardiyanı veya “molecular policeman” ismi verilir. Eğer P 53 homozigot kaybı var-
sa DNA tamiri yapılamayan hücreler siklusa girer. Çoğalan hücrelerden birkaç siklus sonunda malign transformasyon
gerçekleşir.
Tümör Süpresör Genleri, Lokalizasyonları, Fonksiyonları, Edinsel ve Kalıtsal Mutasyonları ile Oluşan Tümörler
P16 / INK4a CDK inhibisyonu ile hücre sik- Pankreas ca, Malign melanom
lusu regülasyonu Özofagus ca
BRCA-1 DNA onarımı - Kadın meme ve over ca
BRCA-2 DNA onarımı Kadın ve erkek meme
ca
KFL-6 Transkripsiyon Prostat kanseri -
(P21 sentezi)
VHL Transkripsiyon Renal cell ca Renal cell ca
Feokromasitoma
Hemangioblastom
Meningial
angiomatozis.
www.tusem.com.tr
23
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
67 - A
Çoğu malign tümör metastaz yapar. Glial tümörler (astrositomlar) ve derinin bazal hücreli kanseri yapmaz. Bazal hücreli
kanser lokal invazyon yapabilir, deride invaziv destrüksiyon (ülser) yaparsa buna rodent / kemirici ülser denir.
En sık metastaza uğrayan organlar akciğerler ve karaciğerdir.
Kıkırdakta metastaz olmaz. Arter duvarları da metastaza dirençlidir. Bu nedenle hematojen yayılım daha çok venöz yol-
la oluşur. İskelet kası ve dalakta metastaz çok nadir görülür.
Metastaz
Malign tümör hücrelerinin bulundukları yerden lenfatik veya hematojen yol ile ayrılıp uzaklara taşınması ve primer tü-
mör kitlesi ile bağlantısı olmayan yeni kitleler oluşturmalarıdır.
Metastaz hasta survisini azaltan en önemli prognostik parametredir. Metastaz maligniteyi gösteren en önemli kriterdir.
Metastaz ve lokal invazyon malign tümörleri benign tümörlerden ayıran en önemli özelliklerdir. Genellikle büyük boyut-
lu tümörler daha sık metastaz yaparlar. Metastazlar genellikle çok odaklı olurlar.
68. Ebstein Barr Virusu (EBV) ile birlikteliği en fazla olan Hodgkin lenfoma tipi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Lenfositten fakir tip
B) Lenfositten zengin tip
C) Mikst sellüler tip
D) Noduler sklerozan tip
E) Lenfosit predominant ( baskın ) tip
68 - A
Lenfositten fakir tip Hodkgin lenfoma tipleri içerisinde EBV ile birlikteliği en fazla olan tiptir.Bunun yanında Lenfositten
fakir tip
En az görülen
En kötü prognozlu
Large cell NHL dönüşme riski en fazla olan
AIDS ile en çok ilişkili
Hodgkin lenfoma tipidir.
www.tusem.com.tr
24
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
69. Bronş ve alveol duvarı boyunca yayılarak ilerleyen,iyi differansiye , invazyonun görülmediği ve tipik ola-
rak “lepidic” paternin görüldüğü nispeten iyi prognozlu akciğer kanseri tipi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Küçük hücreli akciğer kanseri
B) Bronkoalveolar akciğer kanseri
C) Adenokarsinom
D) Karsinoid tümör
E) Büyük hücreli akciğer kanseri
69 - B
Bronkoalveolar kanser
Periferik lokalizedirler. Bilateral ve multifokal olabilirler. Bronkioloalveoler kanserler radyografide pnömoni ye benzer.
Bronkioalveoler karsinomda akciğerin alveoler paterni korunur ve invazyonun görülmediği iy i differansiye hücrelerle
karekterize lepidic paternin görülür.
Bronkoalveolar kanser oldukça iyi prognozludur ve bazen adenokansere dönüşebilir.
www.tusem.com.tr
25
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
70. Kırk üç yaşındaki erkek hastada öksürük ve ateş şikayetleri 3 haftadır mevcuttur.Yapılan transbronşial biyopsi so-
nucu pulmoner arter dalları çevresinde nekrotizan granülomatöz inflamasyon saptanmıştır. Labaratuar bulguların-
da serum kreatin düzeyinde yükselme ve c-ANCA pozitifliği saptanıyor.
Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Wegener Granulomatozis
B) Poliarteritis nodoza
C) Hiperplastik arterioskleroz
D) Temporal arteritis
E) Mikroskopik PAN
70 - A
Wegener Granulomatozisi
Ortalama 40 yaş civarında ve erkeklerde daha sık oluşur.
www.tusem.com.tr
26
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
Mikroskopi: Sıklıkla küçük, bazen büyük arterler ile venler tutulur. Nekrotizan tipte vaskülit yapar.
İnflamatuar odakta bol eozinofil lökosit bulunabilir. Granülomlar, nekroz odakları çevresinde lenfositler, plazma hücre-
leri ve makrofajlar ile değişik sayıda dev hücrelerden oluşur. Granülomlar damar lezyonuna eşlik edebilir ya da etmez.
Laboratuvar: c-ANCA, RF, IgA, IgG düzeyleri yüksektir (hipergamaglobulinemi).
Klinik bulgular: Nekrotizan pnömoniler %95, sinüzit %95, nazofaringeal mukozal ülserler %75, renal hastalıklar %80
sıklıkla görülür. Tedavisiz 1 yılda mortalite % 80 dir.
71 - A
Dikkat !!!AIDS ile ilişkili kaposi sarkomu tipi Epidemik tiptir, Klasik tip değildir.
Kaposi Sarkomu (KS): Borderline bir damar tümörüdür. Hastalığın 4 tipi vardır.
1- Klasik tip / Kronik tip (Avrupa tipi)
2- Epidemik tip ( AIDS ile ilişkili tip )
3- Transplantasyon ile ilişkili tip
4- Lenfadenopatik tip (Afrika tipi)
AİDS, Transplant veya İmmünsüpresyon ile ilişkili Tip KS: Transplant sonrası yüksek doz immunsüpresif teda-
vi nedeni ile birkaç ay veya birkaç yıl sonra oluşabilir. Agresif seyirlidir. %50 vakada lenf nodları, mukozalar ve visse-
ral organları tutar, deri lezyonları olmayabilir. AİDS Asosiye KS: ABD de homoseksüel AİDS lilerin 1/3 kadarında bulu-
nur ve bu kişilerde en sık görülen tümördür. Lenf nodları ve GIS, sık etkilenen yerler arasındadır. Erkenden yaygın me-
tastaz yapar.
72. Aşağıdaki over epitel tümörlerinden hangisinde bilateralite görülme oranı en yüksektir?
A) Seröz kistadenom
B) Seröz kistadenokarsinom
C) Musinoz kistadenom
D) Müsinöz kistadenokarsinom
E) Endometroid karsinom
www.tusem.com.tr
27
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
72 - B
Bilateralite sıklığı en fazla %65 seröz kistadenokarsinomdadır.Seröz kistadenomlarda bilateralite sıklığı %25 dir.
73 - C
Seçenekler içerisinde kanser gelişme riski en fazla olan polip villöz poliptir.
Kanser gelişme riski olan veya epitelyal proliferasyon ve displazi gösteren poliplere adenomatöz polip denir. Adeno-
matöz Poliplerin Histolojik Tipleri:
%90’ı tübüler (tübülüs yapıları %75 ten fazla adenomdur).
%5-10, tübülovillöz (villoz yapılar %25-50) adenomdur.
%1-2 civarında villöz adenom (villoz yapılar %50 den fazla).
Villoz Adenom: Yaşlılarda sık oluşan, çapları genellikle 2 cm den daha büyük (4-10 cm), kolonda en sık rektosigmoid
bölgede lokalize, sapsız, geniş tabanlı, karnabahar şeklinde, kansere dönüşme riski en yüksek olan (<4 cm olan-
larda risk %40) barsak poliplerdir. Bu poliplerde kanama, proteinden ve potasyumdan zengin sıvı sekresyonu olur.
Hipotasemi ve anemi gelişebilir.
74. Progesteron reseptörü içerdiğinden dolayı gebelikle boyutunda artış görülen ve mikroskopik incelemede
konsantrik lamellar kalsifikasyon odakları (psammoma cisimleri) izlenen santral sinir sistemi tümörü aşa-
ğıdakilerden hangisidir?
A) Glioblastoma B) Menengioma C) Anaplastik astrositoma
D) Epandimoma E) Rabdomiyosarkoma
www.tusem.com.tr
28
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
74 - B
Menengioma
Meningeal hücrelerden oluşurlar. Erişkinlerde ve kadınlarda sık olurlar. İntrakranial veya spinal kanalda da oluşabilirler.
İntrakranial tümörlerin %20‘sini oluştururlar. Gebelikte hızlı büyürler. Yavaş seyirli benign tümörler olup, nadiren kafa
kemiklerine ve beyine invazyon yapan, malign davranış gösteren tipleri vardır. Nörofibromatozis tip I ve II de çok sa-
yıda olabilirler.
En çok beyin hemisfer konveks yüzeylerinde, falks, sfenoid ve olfaktör yarık gibi bölgelerde lokalize olurlar.
Sert kıvamlı, duramatere yapışmış iyi sınırlı lezyonlardır (Resim 24-12A). Beyine bası yaparlar.
Mikroskopide sinsityal, fibroblastik, transizyonel, psommamatoz, sekretuar, mikrokistik ve papiller
tipleri vardır. Tümörlerde konsantrik laminar kalsifikasyon odakları (Psommam cisimleri) bulunabilir. Papiller varyant
sık nüks eder
Malign menengiom teşhisi için tümörün çevre beyin dokusuna invazyonu, aşırı mitoz, multifokal mikroskopik nekroz
odağı ve tümörün büyüme paterninin kaybolması ile konur.
En sık karşılaşılan sitogenetik anormallik 22 kromozom kayıbıdır. Özelikle kromozomun uzun kolu kayıptır del(22q). Bu
kromozom segmentinde (22q12)bölgesinde NF-2 geni bulunur. Gebelikte hızlı büyürler,tümör hücrelerinde proges-
teron reseptörleri bulunur.
75. Aşağıdaki glomerulonefritlerden hangisinde serumda komplemanın alternatif yolunu aktive eden C3 nef-
ritik faktöre en sık saptanır?
A) Rapidly Progressif glomerulonefrit
B) Membranoproliferatif glomerülonefrit-Tip I
C) Dens depozit hastalığı
D) Berger hastalığı
E) Minimal değişiklik hastalığı
75 - C
Tip-II MPGN: Glomerül bazal membranında immün kompleksler değil, elektron-dens materyal birikir (dens-depozit
hastalığı). Serumda kompleman alternatif yolunu aktive eden C3NeF (C3 nefritik faktör) bulunur. Hipokomple-
mantemi (C3↓) oluşur. Serum properdini de azalır. Bazal membran ve mezengiumda properdin ve C3 birikir. Komple-
man sisteminin erken bileşenleri (C1q, C4) ile IgG yoktur.
76. Testis tümörleri içinde en sık görülen ve en iyi prognozlu olan aşağıdakilerden hangisidir?
A) Koryokarsinom
B) Seminom
C) Teratom
D) Embriyonal karsinom
E) Endodermalsinus tümör
76 - B
Seminom testis tümörleri içerisinde en iyi prognozlu olan ve en sık görülen tümördür.
Testis tümörleri ile ilgili genel bilgiler
Testis tümörleri 15-34 yaşlar arasında sık görülür, %94 germ hücrelerinden gelişir ve bunların tamamına yakını ma-
ligndir. Nongerminal olanlar (seks kord stromal tümörler) benigndirler, hormonal değişikliklere neden olurlar .3 yaşın
altında en sık olan testis tümörü yolk sac tümörü, en az görülen ise seminomdur. Seminomlar en iyi prognoz-
lu, koryokarsinom en malign germ hücreli tümördür. Seminomlar lenfatik, nonseminomatöz tümörler ise hema-
tojen yayılım yaparlar. Germ hücreli testis tümörlerinin %60 kadarı mixt olup birden fazla germ hücreli tümör (embri-
yonel karsinom + seminom gibi…) bir arada olur. Bu tümörlerin %40’ı tek histolojik tipte olurlar ve bunların en sık ola-
nı seminomdur.
www.tusem.com.tr
29
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
SEMİNOM:
Testisdeki germ hücreli tümörlerin en sık olanıdır(%50). Overdeki eşdeğeri disgerminomdur. Genç erkeklerde sık olup,
çocuklarlarda hemen hiç görülmez. Uzun süre sessiz kalır, testiste ağrısız kitle yapar.
Makroskopik olarak yumuşak, iyi sınırlı, kesit yüzeyinden kabaran homojen kitle yapar. Mikroskopik olarak; geniş ber-
rak sitoplazmalı, sitoplazmik sınırları belirgin, santral nükleuslu hücrelerden oluşur. Lenfositik infiltrasyon tümöre eş-
lik eder.%10-15 vakada tümörde sinsityo trofoblastik dev hücreler bulunur. Bu vakalarda HCG hormonu serumda
yüksektir. Lenfatik yayılım kommon iliac, paraaortik ve mediastinal lenfatiklere olur. Bazen retroperitoneal, daha nadir
olarak da mediastinal alan olabilir.Seminomlar radyosensitiftir. Plasental alkali fosfataz pozitif olur. HCG ve AFP çoğu
zaman negatiftir. %10 vakada HCG pozitifliği görülebilir.
Seminomun; klasik, anaplastik ve spermatositik olmaz üzere üç histolojik tipi vardır. En sık görülen tip klasik seminom-
dur. Anaplastik seminomlarda anaplastik tümör hücreleri görülebilir. Her büyük büyütme alanında 3 ten fazla mitoz gö-
rülmesi anaplazi için önemli bir kriterdir. Spermatositik seminom sıklıkla 65 yaş üzerinde görülen nadir bir tiptir. Prog-
nozu daha iyidir, metastaz yapmaz.
77. Aşağıdakilerden hangisi sıklıkla yaşlılarda görülen yağlı bir görünümle karekterize olan malign özelliği ol-
mayan yaygın kepeklerle karekterize benign deri lezyonudur?
A) Aktinik keratoz
B) Sebase bez hipertrofisi
C) Akantozis nigrikans
D) Seboreik dermatit
E) Fibroepitelyal polip
77 - D
Seboreik Dermatit
Psöriazisten daha yaygın bir dermatozdur. Saçlı deri, alın ve dış kulak yolu gibi sebasöz glandların bulunduğu bölge-
leri tutması tipiktir. Ancak sebasöz glandların hastalığı değildir. Sarı-eritemli papüler skuamlar vardır. Kepek, seboreik
dermatitin en yaygın bulgusudur. Hastalarda erken dönemde spongiotik, geç dönemde ise psöriazis benzeri akantotik
lezyonlar görülür. Perivasküler infiltratta lenfositlerin yanı sıra nötrofiller de vardır.
78 - C
www.tusem.com.tr
30
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
MEME LEZYONLARI
Patolojik lezyon Relative Risk
Nonproliferatif meme lezyonları(Fibrokistik değişiklikler) 1 kat
Duktal ektazi
Kist
Apokrin değişiklikler
Hafif epitel hiperplazisi
Adenozis
Nonkompleks fibroadenom
Atipisiz proliferatif meme lezyonları 1.5- 2 kat
Orta veya belirgin(florid) hiperplazi
Sklerozan adenozis
Papillom
Kompleks sklerozan lezyon(radyal skar)
Kompleks fibroadenom
Atipili proliferatif meme lezyonları 4-5 kat
Atipili duktal hiperplazi
Atipili lobuler hiperplazi
Karsinoma in situ 8-10 kat
Lobuler karsinoma insitu
Duktal karsinoma insitu
Bunlar; fibrozis, kist formasyonu, apokrin metaplazi,duktal ektazi ve adenozis olup prekanseröz olmayan değişikliklerdir
1. Fibrozis: Östrojen etkisi stromal fibrozisi başlatır. Fibrozis duktusları tıkar veya daraltır. Tıkanan duktusların dista-
linde kistik genişleme olur.
2. Kist Formasyonu-apokrin metaplazi: Kistler makroskopik olarak büyük mavi nodüler (blue-dome) yapıları oluştu-
rurlar. Bazı kistlerin epiteli geniş granüler poligonal sitoplazmalı olur, buna apokrin metaplazi denir
3. Adenozis: Her lobüldeki asinus sayısının artmasıdır.
www.tusem.com.tr
31
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
79. Aşağıdaki patolojik görünümlerden hangisi daha çok Parkison hastalığında saptanır?
A) Lewy cisimcikleri
B) Nörofibriler yumaklar
C) Lafora body
D) Nissl cisimcikleri
E) Negri cisimcikleri
79 - A
Lewy cisimcikleri Parkinson hastalığında görülürler. Lewy cisimleri intrasitoplazmik eozinofilik inklüzyonlardır.
PARKİNSON HASTALIĞI
Parkinsonizm yüz hareketlerinde azalma (ifadesiz / maske yüz), istemli hareketlerda güçlük, yürüme güçlüğü (bradiki-
nezi), küçük adımlarla yürüme, rijidite (kaslarda gevşeyememe), istemsiz tremorlar (para sayar veya hap yuvarlar gibi)
ile karakterize bir motor fonksiyon bozukluğudur. 50-80 yaşlar arasın da sık oluşur. Patogenezde lokus sereolus ve
substansia nigranın katekolaminerjik / dopaminerjik nöronlarında dejenerasyon olması etkilidir.
Makroskopik olarak substansia nigra ve lokus sereolusda pigment kaybı (solukluk-açıklık) vardır. Mikroskopide bu böl-
gelerde melanin bulunduran katekolaminerjik nöronlar atrofi sonucu yok olurlar. Kalan nöronlarda ekstranöral pigment
cisimleri ve Lewy cisimleri görülür
80 - E
MEN IIb de Paratiroid hiperplazi görülmez.
www.tusem.com.tr
32
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
81. PKa değeri 3.5 olan aspirin PH’sı 2.5 olan midede yaklaşık % kaç non-iyonize halde bulunur?
A) 1 B) 10 C) 50 D) 90 E) 99
81 - D
Yağda çözünen ilaçlar suda çözünen ilaçlara göre daha fazla emilirler. İlaçlar iyonize oldukları zaman yağda çözün-
me özellikleri dolayısıyla absorbe olma oranları azalır. Noniyonize ilaçlar iyonize ilaçlara göre daha fazla emilirler.
İlaçların %50 iyonize olduğu pH değerine pKa denir. HA asiti HA → A- + H+ reaksiyonuna göre iyonlaşır. Ka = (A-) (H+)
/ (HA) formülünden bulunur ve pKa –log10Ka değerine eşittir.
pKa değeri 3.5 olan bir ilaç pH değeri 3.5 olan ortamda %50 oranında iyonize olmuştur.
pH değeri 2.5 olan ortam daha asit olduğu için burada noniyonize oranı 10 kat daha fazladır.
pH değeri 4.5 olan ortamda iyonize kısım 10 kat daha fazla bulunur.
82. Aşağıdakilerden hangisi parsiyel agonist, invers agonist ve nötral antagonistin ortak özelliklerinden biri-
dir?
A) Spontan aktivitesi olan reseptörün etkisini azaltmaları
B) Tek başına etki oluşturmaları
C) Full agonistin etkisini azaltmaları
D) Reseptörü bloke etmeleri
E) Reseptörü uyarmaları
www.tusem.com.tr
33
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
82 - C
İlaçların Sınıflandırılması
Full Agonist
Reseptörü uyardığı zaman maksimum etki yapan ilaçtır (reseptörleri aktive etme değeri α değeri 1).
Parsiyel Agonist
Reseptörü aktive etme değerleri 0 ile 1 arasında olan ilaçlardır. Tek başlarına verildiklerinde full agonist kadar olma-
sa da agonist etki yaparken, full agonist ile birlikte kullanıldıklarında full agonistin etkinliğini azaltırlar. Full ago-
nistin etkisini tamamen önleyemezler.
İnvers Agonist
Bazı reseptörler agonist tarafından uyarılmadığı zaman bile bazal aktiviteye sahiptir. Eğer bir ilaç veya madde bu spon-
tan aktiviteyi azaltıyorsa invers (ters) agonist olarak adlandırılır. İnvers agonist reseptörü uyardığında agonistin et-
kisinin tam tersini yapar. Benzodiazepin reseptörlerini uyaran beta-karbolin adlı endojen madde benzodiazepinlerin
aksine anksiyete oluşturur.
Nötral Antagonist
Spontan aktivitesi olan reseptörlerin etkisini değiştirmeyen (α değeri 0), parsiyel agonist veya full agonist ilaçların etki-
lerini azaltan veya tamamen önleyen ilaçlardır.
Allosterik Modülatör
Reseptörün yakınında bulunan bir yere bağlanarak reseptörün etkinliğini değiştiren ilaçlardır. Bu değişiklik reseptörün
etkinliğinde artma veya azalma şeklinde olabilir. Benzodiazepinler GABAA reseptörlerinin yakınında bulunan kendi re-
septörlerini uyararak GABAA klor iyon kanallarının açılma frekansını artırırken, flumazenil aynı reseptörleri bloke ede-
rek allosterik etkileşmeyle nöron içine klor iyonu girişini azaltır. Allosterik antagonist madde nonkompetetif antagoniz-
ma ile agonistin etkisini tamamen önleyebilir.
83 - C
G Proteini Kenetli Reseptörler
G proteinleri hücre içine giremeyen endojen maddelerin ve ilaçların etkisine aracılık eden stoplazma membranında
bulunan yapılardır. Membranı yedi kez geçen halkalar (serpentin reseptörleri) içeren G proteinleri α, β, ve γ ol-
mak üzere üç alt üniteden oluşur.
GDP bağlı iken inaktif olan G proteinlerinin reseptörü uyarılınca aktif olan α alt birimi ayrılır ve GTP’yi bağlar. α alt bi-
rimi adenilat siklaz ve fosfolipaz C gibi enzimlerle etkileşmeye girer, bu etkileşmeler sonunda cAMP, diaçilgliserol
(DAG) ve inozitol trifosfat (IP3) gibi ikinci habercilerin oluşmasını etkiler. Oluşan ikinci haberciler de hücrede çeşitli
protein kinaz enzimlerini uyarır veya inhibe eder. G proteinlerinin Gs, Gi, Gq, Gt ve Golf gibi tipleri vardır.
84. Aşağıdakilerden hangisi parasempatik sinir uyarısı ile muskarinik agonist ilaçların ortak etkilerinden biri
değildir?
A) Kalp atım sayısında azalma
B) Bronkokonstriksiyon
C) Mide barsak hareketlerinde artma
D) Myozis
E) Vazodilatasyon
84 - E
Asetilkolinin muskarinik ve nikotinik olmak üzere iki grup reseptörü vardır, etkilerinin çoğunu vücutta daha yaygın bulu-
nan muskarinik reseptörleri aracılığı ile yapar. Damar düz kası, ventrikül, karaciğer, pankreas, adipoz doku, renin
salgılayan hücreler ve radiyal kas gibi yapıların parasempatik inervasyonu yoktur.
Damar düz kaslarında muskarinik reseptörler olmasına rağmen parasempatik uyarı yoktur. Parasempatik uyarı
damar düz kaslarında etki oluşturmazken dışarıdan verilen muskarinik agonistler M3 reseptörleri üzerinden nitrik ok-
sit sentezini artırarak vazodilatasyon yapar.
www.tusem.com.tr
34
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
Asetilkolin nikotinik reseptörleri uyararak çizgili kas kasılmasına neden olur; bu etki parasempatik uyarı sonucu değil
somatik sinir ucundan çıkan asetilkoline bağlıdır.
Ekrin ve apokrin ter bezleri sempatik uyarı alır. Sempatik uyarı sonucu ekrin ter bezlerine giden sempatik sinir ucun-
dan asetilkolin çıkar ve muskarinik reseptörleri uyararak sekresyon artışı yapar.
Atropin ve skopolamin antimuskarinik ilaçlardır ama antinikotinik özellikleri yoktur. Asetilkolinin; çizgili kas kasılma-
sı, adrenal medulla ve otonomik gangliyonların stimüle edilmesi gibi nikotinik reseptörlerin uyarılmasına bağlı etkile-
rini önleyemezler.
85. Aşağıdaki ilaçlardan hangisinin önceden verilmesi adrenalinin kan basıncını artırıcı etkisini tersine çevi-
rir?
A) Kokain B) Prazosin C) Efedrin
D) Atropin E) Propranolol
85 - B
Adrenalinin Etkisinin Tersine Çevrilmesi
Adrenalin alfa ve beta reseptörleri uyarır. Alfa reseptörler üzerinden damarları kasarken β2 reseptörler üzerinden bir
miktar gevşeme yapar. Net etki kan basıncı artışıdır.
Adrenalin vermeden önce alfa reseptörler prazosin, fentolamin, fenoksibenzamin veya ergotoksin gibi ilaçlarla blo-
ke edilirse adrenalin kan basıncını azaltır.
86. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi santral etki ile kas gevşemesi yapmaz?
A) Panküronyum B) Midazolam C) Baklofen
D) Tizanidin E) Tiokolşikozid
86 - A
87. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi grand mal epilepsi, absans ve myoklonik nöbet tedavisinde kullanılır?
A) Etosüksimid B) Karbamazepin C) Fenitoin
D) Valproik asit E) Vigabatrin
87 - D
Valproik Asit (Sodyum Valproat)
GABA geri alımını inhibe etmesi, GABA transaminaz enzimini inhibe etmesi, potasyumun hücre dışına çıkışını artırma-
sı gibi birçok etkiye sahiptir. Spektrumu en geniş antiepileptik ilaçtır, absans nöbete de etkilidir.
Metabolizması doza bağımlıdır (yarı ömrü 9-18 saat arası değişir). Mikrozomal enzimleri inhibe ederek; fenitoin, fe-
nobarbital, karbamazepin ve lamotrijinin metabolizmasını azaltır ve toksik etki yapmalarına neden olur. Gebelerde kul-
lanıldığında bebekte spina bifida yapabilir. Ayrıca idiosenkratik tipte hepatit, pankreatit ve trombositopeniye ne-
den olabilir.
www.tusem.com.tr
35
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
88. Trisiklik antidepresan zehirlenmesi ile acile getirilen hastada aşağıdaki bulgulardan hangisinin görülme
olasılığı diğerlerine göre daha düşüktür?
A) Sedasyon
B) Barsak hareketlerinde azalma
C) Midriyazis
D) Tükürük sekresyonunda artma
E) Ventriküler aritmi
88 - D
Trisiklik Antidepresan İlaçların Farmakolojik Etkileri
Sağlıklı insanlarda psişik stimülasyon yapmazlar ama sedasyon oluştururlar. Uykunun REM dönemini kısaltırlar ve öğ-
renme ve bellek fonksiyonlarını bozarlar.
Muskarinik reseptörleri bloke ederek; ağız kuruluğu, idrar retansiyonu, midriyazis ve yakın görme bozukluğı gibi yan
tesirlere neden olurlar. Amitriptilin, protriptilin ve imipramin gibi trisiklik antidepresan ilaçlar diğerlerine göre daha
fazla antimuskarinik yan tesir yapar.
Adrenerjik alfa reseptörleri bloke ederek kan basıncını düşürürler. Amitriptilin ve doksepin gibi trisiklik antidepre-
san ilaçlar diğerlerine göre daha fazla hipotansiyona neden olur. Yüksek dozlarında ölüm nedeni ventrikül kaynaklı
aritmilerdir. Kardiyak yan tesiri en yüksek ilaç amitriptilindir.
Histamin reseptörlerini bloke ederek sedasyon oluştururlar. Doksepin ve trimipramin gibi trisiklik antidepresan ilaç-
lar diğerlerine göre daha fazla sedasyon yapar.
89. Aşağıdaki opiyatlardan hangisinin analjezik etki gücü diğerlerine göre daha zayıftır?
A) Alfentanil B) Propoksifen C) Buprenorfin
D) Metadon E) Meperidin
89 - B
Propoksifen
Yalnızca oral kullanılan en zayıf analjezik etkiye sahip narkotik ilaçtır. Antitusif etkinliği yüksek bağımlılık yapma po-
tansiyel çok düşüktür. Aspirinle kombine olarak kullanılabilir.
Metadon
Opiyat reseptörlerini uyarmak dışında NMDA reseptörlerini ve monoaminlerin geri alımını bloke eder. Morfinden
%10-20 daha fazla analjezik etki gösterir.
Fentanil / Alfentanil / Sufentanil / Remifentanil
Analjezik etki güçleri en yüksek narkotik ilaçlardır, genellikle anestezide ve son dönem kanser ağrılarının tedavisin-
de kullanılırlar. Histamin salımına neden olmazlar. Dört ilaç içerisinde analjezik etkinliği en yüksek sufentanil, daha
sonra remifentanildir.
Analjezi etki süresi en kısa narkotik ilaçlardır. Dördü içerisinde analjezi etki süresi en kısa olan plazma ve doku es-
terazları tarafından metabolize olan ve yalnızca intravenöz infüzyonla verilen remifentanil daha sonra alfentanildir.
www.tusem.com.tr
36
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
90 - E
Amfetaminlerin Santral Sinir Sistemi İle İlgili Etkileri
Öfori, halüsinasyon ve psişik bağımlılık yaparlar, fiziksel bağımlılık oluşturma potansiyelleri oldukça düşüktür. Uzun
süre kullanımları sonucu paranoid şizofreniye benzer klinik tabloya neden olurlar.
Konsantre olma yeteneğini, öğrenme ve bellek fonksiyonlarını güçlendirirler. Dikkati artırırlar, bu özelliklerinden dola-
yı hiperkinetik çocuklarda görülen dikkat eksikliğinin tedavisinde kullanılırlar (metilfenidat).
Yorgunluğu ve uykuyu ertelerler ve sportif performansı artırarak doping amaçlı kullanılırlar. İştahı düzenleyen late-
ral hipotalamustaki merkezi inhibe ederek iştahı azaltırlar ve kilo kaybına neden olurlar.
Solunum merkezini stimüle ederler; eğer solunum merkezi hipnosedatif ilaçlar tarafından baskılanmışsa bu stimülas-
yon daha da belirgin olur. Lokomotor hareketlerde artma ve sterotipiye neden olurlar. Uykunun REM dönemini kısal-
tırlar.
Periferik Etkileri
Periferik adrenerjik sinir uçlarından noradrenalin salgılanmasını artırırlar. İndirekt sempatomimetik etkiyle; damarlarda
kasılma, hipertansiyon, kalp hızında artma, hipertermi ve hiperglisemi yaparlar.
91. Bosentan, aşağıdaki endojen maddelerden hangisinin reseptörlerini bloke ederek pulmoner hipertansi-
yon tedavisinde kullanılır?
A) Endotelin B) Bradikinin C) Lökotrien
D) Anjiotensin II E) Histamin
91 - A
Endotelin
Endotel kaynaklı peptit yapılı bir maddedir. Yalnızca damar endotelinde değil aynı zamanda solunum sisteminde, böb-
rek ve barsaklarda da üretilir. Proendotelinden endotelin dönüştürücü enzim tarafından sentezlenir. Fosforamidon adlı
madde bu enzimi inhibe ederek endotelin sentezini baskılar. Damarlarda ve damar dışı düz kaslarda kontraksiyon oluş-
turur.
92 - D
Alprostadil
PGE1 preparatıdır. Kongenital kalp hastalıklarında cerrahiye kadar zaman kazanmak için veya sildenafile yanıt ver-
meyen erektil disfonksiyon tedavisinde kullanılır.
Latanoprost / Travoprost / Bimatoprost / Unoproston
www.tusem.com.tr
37
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
PGF2α preparatlarıdır. Göz içi basıncını azalttıkları için glokom tedavisinde kullanılırlar.
Mizoprostol
PGE1 preparatıdır. Analjezik kullanımına bağlı gastriti önlemek için kullanılır. Duodenum ülserinde etkili değildir. Ute-
rusu kasıp doğum eylemini başlatacağı için hamilelerde kontrendikedir.
Mizoprostol / Dinoprost / Dinoproston / Karboprost
Gebe uterusta kasılma yaparlar ve tıbbi abortus amaçlı kullanılabilirler. Doğum eylemi sırasında serviks açıklığını sür-
dürmek için lokal olarak en sık kullanılan PGE2 preparatı dinoprostondur.
Epoprosterenol / İlioprost / Treprostinil
Prostasiklin preparatlarıdır ve pulmoner hipertansiyon tedavisinde kullanılırlar. Epoprosterenol intravenöz infüzyon-
la, ilioprost inhalasyonla ve treprostinil intravenöz veya subkutan verilir.
93. Yüksek doz digoksin alarak intihar girişiminde bulunan hastada aşağıdakilerden hangisi ilk olarak kulla-
nılır?
A) Potasyum
B) Digoksin bağlayan antikor (Fab)
C) Kinidin
D) Verapamil
E) Kardiyoversiyon
93 - B
Dijital Zehirlenmesinin Tedavisi
• İlk olarak ilaç kesilmelidir.
• Digoksini bağlayan Fab antikoru (digibinid) kullanılabilir. Zehirlenme nedeni alınan yüksek doz digoksin ise, ilacı
kestikten sonra ilk olarak antikor verilmelidir.
• İntravenöz veya oral potasyum verilir. Zehirlenme nedeni hipokalemi ise, ilacı kestikten sonra ilk olarak potasyum
verilmelidir.
• Antiaritmik olarak lidokain veya fenitoin kullanılır. AV iletiyi daha da uzatan; verapamil veya kinidin gibi ilaçlar kul-
lanılmaz.
• Dijitoksin zehirlenmesinde enterohepatik siklüsü kesen kolestiramin veya aktif kömür yararlı olabilir.
www.tusem.com.tr
38
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
95. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi glikoprotein IIb/IIIa reseptörlerini bloke ederek antiagregan etki yapar?
A) Tirofiban B) Klopidogrel C) Dazoksiben
D) Aspirin E) Heparin
95 - A
Aspirin
Tromboksan A2 oluşumunu sağlayan siklooksijenaz enzimini tersinmez olarak inhibe ederek antiagregan etki için
kullanılır. Trombositlerin ömrü 7 gün olduğu için bu inhibisyon 7 gün devam eder. Elektif cerrahilerden 5-7 gün önce ke-
silmelidir.
Dazoksiben / Niktindol
Trombositlerde tromboksan sentaz enzimini inhibe edip TxA2 oluşumunu azaltırlar.
Tiklopidin / Klopidogrel
Trombositlerde ADP reseptörlerini (P2Y) irreversibl inhibe ederek antiagregan etki yaparlar. Aspirinden farklı olarak
prostaglandin sentezini azaltmazlar ve mide barsak yan tesiri yapmazlar.
Absiksimab
Glikoprotein IIb/IIIa reseptörlerinin monoklonal antikorudur. Antiagregan etki için kullanılır.
Tirofiban / Eptifibatid
Glikoprotein IIb/IIIa reseptörlerini bloke ederek antiagregan etkinlik gösterirler. Akut koroner sendromlarda kullanılır-
lar.
96 - C
GnRH Analogları
İntravenöz verilişlerinden sonra 7-10 gün boyunca FSH, LH, östrojen, progesteron ve testosteron salgılanmasını
stimüle ederler. Yaklaşık 10 gün sonra reseptörlerdeki down-regülasyona bağlı hormon sentezini azaltarak “tıb-
bi kastrasyon” yaparlar.
Adrenal kaynaklı androjen sentezini azaltmazlar, bu yüzden androjen reseptör blokörü ilaçlarla kombine kullanılır-
lar. 10 gün sonra östrojen sentezini azaltacağı için osteoporoz riskini artırırlar.
www.tusem.com.tr
39
2011 - 05 - TUSEM - TTBT TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
97. Yüksek dozda Wolff-Chaikoff etkisi ile tiroid bezinden hormon sentezini azaltan ve tek başına verilmeyen
antitiroid ilaç aşağıdakilerin hangisidir?
A) Propiltiourasil B) İyodür C) Perklorat
D) Metimazol E) Radyoaktif iyot
97 - B
İyodür
Yüksek dozda verilen iyot Wolff-Chaikoff etkisi ile tiroid bezinden hormon sentezini azaltır. Organifikasyonu inhibe
ederek, troglobulin proteolizini önleyerek ve hormon salgılanmasını azaltarak antitiroid etkinlik gösterir. Tiroid bezinin
kanlanmasını ve boyutunu azalttığı için tiroid cerrahilerine hazırlık aşamasında kullanılabilir.
Etkisi en hızlı başlayan antitiroid ilaçtır, bu yüzden acil durumların tedavisinde tercih edilir. Tiroid bezinde biriktiği için
diğer ilaçların etkilerinin başlama süresini haftalarca uzatır. Kesinlikle tek başına kullanılmaz, başka bir antitiroid
ilaçla birlikte verilir. Gebelerde iyot kullanımı uygun değildir.
98. Aşağıdaki antiastmatik ilaçlardan hangisi fosfodiesteraz IV enzimini, adenozin reseptörlerini ve prostag-
landin sentezini inhibe eder?
A) Metilksantinler
B) Mast hücre stabilizatörleri
C) Antikolinerjikler
D) Glukokortikoidler
E) Lökotrien reseptör blokörleri
98 - A
Metilksantinler
(Teofilin / Aminofilin / Teobromin / Kafein)
Fosfodiesteraz IV enzimini ve adenozin reseptörlerini inhibe ederek bronkodilatasyon histon deasetilasyonunun artı-
rıp, prostaglandin sentezinin inhibe ederek antiinflamatuvar etki sarkoplazmik retikulumdan kalsiyum salgısını artıra-
rak çizgili kaslarda kontraksiyon ve sempatik etkinliği artırarak taşikardi ve aritmi yaparlar. Bronkodilatasyon yapı-
cı etkilerine tolerans gelişmez.
Teofilin
Güvenlik indeksi dar olduğu için kan düzeyleri takip edilmelidir. Eritromisin ve teofilin gibi mikrozomal enzim inhibis-
yonu yapan ilaçla alındığında yan tesirleri artar. Sigara içen kişilerde karaciğerdeki metabolizması artar. Biyotransfor-
masyonu yaş ve genetik faktörler tarafından değiştirilir. Yavaş salınan preparatları nokturnal bronkospazm tedavisin-
de daha etkilidir. İnhalasyonla kullanılmaz.
99 - D
Metronidazolun Klinik Kullanımları
Aneorobik bakteri enfeksiyonları
Aneorobik bakteri enfeksiyonlarında klindamisin ve sefoksitin gibi etkili ilaçlardır.
Amip tedavisi
Kolonik ve ekstrakolonik (karaciğer gibi) amibiyasis şekillerinin tedavisinde kullanılırlar.
www.tusem.com.tr
40
TEMEL BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM TTBT
100. Aşağıdaki antifungal ilaçların hangisi sistemik olarak verilmesine rağmen yalnızca dermatofit tedavisinde
kullanılır?
A) Flukonazol B) Kapsofungin C) Amfoterisin B
D) Nistatin E) Griseofulvin
100 - E
Griseofulvin
Mantar hücrelerinde mikrotübüllere bağlanarak mitoz bölünmeyi inhibe eder. Keratinden zengin dokularda birik-
tiği için saçlı deri, kıl, tırnak, el ve ayaklarda yerleşen dermatofit mantarların yaptığı enfeksiyonların tedavisinde kulla-
nılır. Dermatofit tedavisinde en etkili iki ilaç griseofulvin ve terbinafindir. Onikomikoz tedavisinde terbinafin griseoful-
vinden daha etkilidir. Sistemik olarak verilmesine rağmen sistemik mantar enfeksiyonlarında kullanılmaz.
Diğer antifungal ilaçlara göre daha seyrek yan tesir oluşturur. Porfiriyalı hastalarda kullanılmamalıdır. Karaciğer mik-
rozomal enzimlerini indükleyerek oral antikoagulan ilaçlar başta olmak üzere birçok ilacın metabolizmasını hızlandı-
rır. Alkolle alındığında disülfiram benzeri reaksiyon yapar.
www.tusem.com.tr
41
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
1.
Atmış altı yaşında bayan hasta anteroseptal MI tanısıyla koroner yoğun bakma alınmış ve yatışının ilk haftasında
sol kalp yetmezliği gelişmiştir ancak hasta tedavi ile iyileşerek taburcu edilmiştir. 2 ay sonra poliklinik kontrolünde
EKG çekilmiş olup yukarıdaki şekilde saptanmıştır. Hastanın tansiyonu normal, göğüs ağrısı da tariflememektedir.
Yukarıdaki EKG hangisi ile uyumludur?
A) Anteroseptal MI
B) Perikardit
C) Endokardit
D) Anteroseptal anevrizma
E) Wolf Parkinson White
1-D
Sol ventrikülde anevrizma gelişmesi: Anterior MI sonrasında ortaya çıkar. KKY, aritmi, tromboemboli riski vardır. Per-
sistan ST elevasyonu (10 günden fazla) sebebidir. Tanısı EKO ile konulabilir. Medikal veya cerrahi tedavi yapılmalı-
dır. Perikarditte tüm derivasyonlarda ST elevasyonu ortaya çıkar. Anteroseptal MI göğüs ağrısı ile kendini gösterir, kar-
diyak enzimler yükselir. Endokarditte ST elevasyonu olmaz. WPW ise kısa PR, delta dalgası ve QRS genişlemesi ile
kendini gösterir.
3. Aşağıdaki hasta gruplarından hangisi infektif endokardit için en yüksek riskli grupta yer almaz?
A) Protez kapağı olanlar
B) Daha önceden infektif endokardit geçirmiş olmak
C) Konjenital siyanotik kalp hastalığı olanlar
D) Konjenital kalp hastalığı olanlarda defekt onarımı sonrası rezidüel defektin olmadığı ilk 6 ay
E) Konjenital kalp hastalığı olanlarda defekt onarımı sonrası endotelizasyon tamamlanmış olanlar
www.tusem.com.tr
1
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
3-E
İnfektif endokarditte son çalışmalarda en sık etken s. aureus olarak saptanmıştır.
EN YÜKSEK RİSK:
PROTEZ KAPAK
DAHA ÖNCEDEN İE GEÇİRMİŞ OLMAK
KONJENİTAL KALP HASTALIĞI OLANLAR (özellikle kompleks siyanotik kalp hastalığı ve ameliyat sonrası palyatif
şant, konduit ya da diğer protezlerin uygulandığı hastalar) Rezidüel defektin olmadığı cerrahi onarım sonrasında giri-
şimden sonraki ilk 6 ay içerisinde protez materyalinde endotelizasyon olana kadar profilaksi uygulanır.
Rezidüel defekti olan ve protez kapak olanlara da uygulanır.
Tutulan kapak
• En sık mitral,
• En az pulmoner,
• IV ilaç bağımlısında en sık trikuspit,
• Protez kapakta en sık aorta.
Major kriterler;
1. Pozitif kan kültürleri: İki ayrı kan kültüründe İE için tipik bir mikroorganizmanın izolasyonu,
2. Endokard tutulum bulgusu: İE için tipik ekokardiyografi, vejetasyon, intrakardiyak abse, kapak perforasyonu,
protez kapakta yeni ortaya çıkan hasar,
3. Yeni ortaya çıkan valvüler yetersizlik üfürümleri.
Minör Kriterler;
1. İE zemin hazırlayıcı kalp kapak hastalığı veya iv ilaç bağımlılığı
2. Ateş >38 C,
3. Vasküler fenomen: Major arter embolisi, septik pulmoner infarktlar, mikotik anevrizma, intrakraniyal kanama,
konjunktiva kanaması, Janeway lezyonu,
4. İmmünolojik fenomen: Glomerulonefrit, Osler nodülleri, Roth lekeleri, RF pozitifliği,
5. Major kriter ile uyuşmayan kan kültürü pozitifliği veya enfeksiyonun serolojik bulgusu,
6. Major kriter ile uyuşmayan ekokardiyografi bulgusu.
(Duke Kriterleri: 2 major kriter veya 1 major+3 minör kriter veya 5 minör kriter)
4-A
www.tusem.com.tr
2
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
5. Otuz iki yaşında doğum yapan bir kadında, doğumdan 3 ay sonra çarpıntı ve titreme şikâyetleri başlıyor. Göz
şikâyetleri olmayan hastanın tiroid bezi palpasyonda normal saptanıyor. Laboratuvar incelemelerinde serbest T4
yüksek, eritrosit sedimentasyon hızı normal, anti TPO yüksek, 24 saatlik radyoaktif iyot uptake’i düşük bulunuyor.
Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Graves hastalığı
B) Sessiz tiroidit
C) De Quervain tiroiditi
D) Riedel tiroiditi
E) Toksik multinodüler guatr
5-B
Subakut lenfositik (postpartum, sessiz) tiroidit:
Etyoloji: Otoimmünite Çevresel faktörler
Klinik: sessiz, ağrı yoktur.
Lab: Sedim=N, tiroglobulin yüksek olbl, tiroid otoab (+) olbl
Tanı: Tiroid USG de tiroid glandı heterojen görülür. Tanıda biyopsinin yeri olmamakla beraber yapılırsa len-
fosit infiltrasyonu görülür.
Tdv: Tiroid statusuna göre, genellikle kendiliğinden geçer.
A ve E şıklarında RAIU yüksektir. Tiroiditlerde ise RAIU düşüktür. De Quervain tiroiditi ise ağrılı tiroid bezi, sedimen-
tasyon yüksekliği ile seyreder. Riedel tiroiditi sert, fibröz tiroidit olup anaplastik Ca ile karışabilir, hipokalsemi yapabilir.
www.tusem.com.tr
3
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
6-D
Psödohipoparatiroidi (hedef dokunun reseptör düzeyinde PTH rezistansı): Laboratuvar ve klinik hipoparatiroidi: Hipo-
kalsemi ve tetani olur. PTH , Ca azalmış, P artmış (PTH artmış ama vücut hipoPTH)
Kısa boy, yuvarlak yüz, metakarp ve metatars kısalığı, diğer kemik anomalileri (koxa vara, koxa valga) eşlik eder.
Primer hipoparatiroidi de ise etyoloji: En sık tiroid cerrahisine sekonder olarak postoperatif, hipomagnezemi, idyopa-
tik, konjenital olarak meydana gelebilir. Klinik olarak kaslarda fasikülasyonlar, tetani, chvostek ve trousseau, parestezi-
ler, hiperventilasyon, hipokapni, alkaloz, taşikardi, katarakt, terleme ve parkinsonizm diğer bulgulardır
Tanı: Ca ↓ P ↑ PTH ↓ Tedavi: Aktif vit D + Ca (D vit PTH olmadığı için aktifleşemez, KBY gibi birlikte verilir).
7. Aşağıdaki ilaçlardan hangisi tip 2 DM tedavisinde kullanılan dipeptidil peptidaz IV inhibitörü bir ilaç olup,
kilo açısından nötr etkilidir?
A) Eksenatid B) Akarboz C) Sitagliptin
D) Pioglitazon E) Silostazol
7-C
Tip 2 DM tedavisinde gastrointestinal (inkretin) hormonlar ve bunların inhibitörleri üzerinden endojen insülin sekresyo-
nunu arttıran ajanlar mevcuttur.
A) inkretin mimetikler: GLP-1 analogları (exenatide, liraglutid)
B) GIP (glikoz independent peptid) analogları
C) DPP-IV inhibitörleri (vildagliptin, sitagliptin)
GLP-1, insulinotropik etkili olup etkisini postprandial hiperglisemi üzerine gösterir. Glikozun insulin salgılatıcı etkisini
arttırır. İnsulin sekresyonunu arttırır, glukagon salınımını baskılar. SC uygulanırlar ve kilo kaybına sebep olurlar. Mide
boşalmasını yavaşlatarak bulantıya sebep olurlar.
DPP-IV inhibitörleri endojen inkretinlerin (GLP-1, GİP) yıkılmasını önler, kilo açısından nötr etkilidir.
8. Plevra sıvısı ile ilişkili olarak, aşağıdaki laboratuvar bulgularından hangisi tüberküloz plörezisi ile uyumlu
değildir?
A) Eozinofil sayısı < % 10 B) Protein > 5 g/dL C) Matür lenfosit oranı > % 80
D) LDH düzeyi > 500 IU/L E) Glukoz düzeyi < 20 mg/dl
8-E
Tüberkülozun plevra tutulumunda ateş, göğüs ağrısı, dispne olabilir. Plevral mayii eksüdatif özellikte olup saman ren-
ginde veya hemorajik olabilir. Mayinin protein konsantrasyonu serum protein konsantrasyonunun %50’sinden fazladır.
Glikoz N veya düşüktür. Ancak glikozun 20 mg/dl’nin altına inmesi romatoid artritin özelliğidir. Tbc plörezide PH <7.2’dir.
WBC 500-2500/ml arasındadır (başta PMNL, sonra mononükleer hücreler hakim)
9. Astım ve nazal polipozis tanılarıyla izlenmekte olan 45 yaşındaki nonatopik bir kadın hastada ateşle birlikte ma-
külopapüler döküntüler gelişiyor. Hastanın çekilen posteroanterior akciğer grafisinde periferik yerleşimli yama tar-
zı infiltrasyonlar saptanıyor. Yapılan laboratuvar incelemelerinde total IgE 1000 IU/ml, periferik kan eozinofil oranı
% 25, p-ANCA pozitif olarak bulunuyor.
Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Wegener granülomatozisi
B) Akut eozinofilik pnömoni
C) Allerjik bronkopulmoner aspergillozis
D) Bronşiolitis obliterans organize pnömoni
E) Churg-Strauss sendromu
www.tusem.com.tr
4
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
9-E
Churg-Strauss Sendromu
– Pulmoner ve sistemik vaskülit, ekstra vasküler granülomlar ve eozinofili ile seyreder.
– Allerjik rinit, nazal polipler ve nazal mukozal krutlanma ve septal perforasyon hastaların %70’inden fazlasın-
da görülür. P-ANCA pozitiftir.
– Nazal polipozis majör klinik bulgudur.
– En önemli pulmoner manifestasyonu astımdır.
– Akciğer grafisinde perihiler bölgede yama tarzında infiltrasyonlar görülür.
– Lökotrien antagonistleri hastalığı agreve edebilir.
– Tedavide sistemik kortikosteroid kullanılır.
10. Pulmoner tromboemboli tanısı alan ve düşük molekül ağırlıklı heparin kullanmakta olan bir hastada, başlangıçta
300 000/mm3 olan trombosit sayısı tedavinin 7. gününde 80 000/mm3 olarak ölçülüyor ve düşük molekül ağırlıklı
heparin tedavisi kesiliyor.
Bu hasta için bu aşamadan sonra en uygun yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
A) Vena kava inferiora filtre yerleştirilmesi
B) Trombin inhibitörü başlanması
C) Üç gün ara verip tekrar aynı dozda düşük molekül ağırlıklı heparin başlanması
D) Oral antikoagülan tedaviye geçilmesi
E) Profilaktik doz heparin ile devam edilmesi
10 - B
HİTT sendromu: heparinle tetiklenmiş trombotik trombositopeni, trombositopeni, arteriyel ve/veya venöz trombozlarla
seyreder. Heparin kullanan hastaların % 5-7’sinde değişik klinik şiddette ortaya çıkmaktadır. Etyolojisinde platelet fak-
tör 4 + heparin kompleksine karşı gelişen antikorlar trombositleri aktive etmekte, trombosit agregasyonu, venöz ve ar-
teriyel trombozlara yol açmaktadır. Tedavisinde lepirudin ve argatroban gibi spesifik trombin inhibitörleri kullanılır. HITT
gelişen hastalarda bir daha heparin türevlerinin kullanılması kontrendikedir
11. Kronik HBV evrelerinin hangisinde “HBsAg (+), enzimler normal ve HBV-DNA negatif veya düşük titrede”
pozitif olması beklenir?
A) İnaktif taşıyıcı
B) Kronik HBV
C) Ko-enfeksiyon
D) Kompanse siroz
E) Dekompanse siroz
11 - A
Soruda inaktif taşıyıcılık tarif edilmektedir. HBV enfeksiyonunun evreleri aşağıdaki tabloda verilmiştir.
www.tusem.com.tr
5
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
12. Kronik helikobakter gastritinin en sık semptomatik klinik prezentasyonu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Duodenal ülser
B) Gastrik ülser
C) Maltoma
D) Adenokanser
E) Mallory-Weiss lezyonu
12 - A
Kronik HP gastriti genellikle asemptomatiktir. Enfekte bireylerin % 10-20’sinde peptik ülser (başta duodenal veya gast-
rik ülser) ve % 1’inde adenokanser ve maltoma riski vardır. Bunlar gelişirse ilişkili semptomlar oluşur. En sık sempto-
matik komplikasyon duodenal ülser hastalığıdır.
www.tusem.com.tr
6
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
13 - C
İntestinal biyopsi ince barsak kökenli malabsorpsiyon tanısında en duyarlı yöntemdir. Genellikle üst endoskopi ile du-
odenumdan alınan biyopsiler yeterli iken, bazen ileumdan ve nadiren jejunumdan biyopsiler gerekebilir. Bazı ince bar-
sak hastalıklarında diffüz tutulum ve biyopside spesifik bulgular saptanırken, bazılarında spesifik değildir. Tablodan gö-
rüleceği gibi lenfatik kanallarda dilatasyon lenfanjiektazide görülen bulgudur.
www.tusem.com.tr
7
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
14. Atmış yaşında, bir hafta önce anstabil angina pektoris tedavisi görmüş olan erkek hasta, sol bacağında yaygın şiş-
lik, kızarıklık ve ağrı ile başvurduğunda yapılan tam kan sayımında trombosit sayısı 60.000 bulunuyor.
Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Heparine bağlı immün trombotik trombositopeni
B) FV-Leiden (aPC direnci)
C) Protein C eksikliği
D) Kronik İTP
E) Hemofili B
14 - A
Hastada anstabil angina tedavisinde heparin kullanılıp buna bağlı derin ven trombozu ve trombositopeni yani HİTT (he-
parın induced trombotik trombositopeni) gelişmiştir.
15. Kırk yaşında erkek hasta ateş, hematüri ve bacağında morarmalar nedeniyle başvurduğunda, fizik incelemede so-
lukluk, splenomegali ve peteşiler saptanıyor. Hb=8, BK=55.000, Plt=30.000; LDH, ürik asit yüksek bulunuyor. Has-
tanın yapılan periferik yaymasında ve kemik iliği aspirasyonunda %70 tek tip, immatür hücre izleniyor.
Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) AML
B) ALL
C) Aplastik anemi
D) Myelofibrozis
E) Multipl myelom
www.tusem.com.tr
8
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
15 - A
Aplastik anemide pansitopeni olur, ayrıca organomegali beklenmez. Diğer seçenekler verilen vaka ile uyumlu olabilir,
hangisi olduğuna karar vermek için beyaz küre dağılımı periferik yayma ile değerlendirilmeli (blast veya lökoeritroblas-
tik bulgular), ayrıca kemik iliği (blast infiltrasyonu, fibrozis veya lenfoma tanısı için) yapılmalıdır. PY ve kemik iliğinde tek
tip hücre dominansı akut lösemi ile uyumludur, yaşı erişkin olduğundan öncelikle AML düşünülür.
Akut lösemilerin tanısında kemik iliği aspirasyonunda blast sayısının % 20-30’dan fazla olması temel kriterdir. Perifer-
de genellikle lökositoz vardır, lökopenide olabilir (fakat lökositozda olsa lökopenide olsa; PY’de blast infiltrasyonu mev-
cuttur). Normal hücreler azalmıştır (pansitopeni).
KİA ve PY’de blastların (tek tip immatür hücre) morfoloji ve boya tutma özelliklerine göre klasik FAB sınıflaması yapı-
lır (ALL üç tipe, AML 8 tipe ayrılır).
Güncel sınıflama ise yüzey antijenlerine göre yapılır (immünfenotiplendirme). En duyarlı yöntem budur. Ayrıca sitoge-
netik inceleme tanı ve prognoz için önemli bilgiler verir.
Soruda verilen ipuçlarına göre tanı AML-M2’dir
16. Kanserli hastalarda infeksiyona ait en sık bulgu veya semptom hangisidir?
A) Lökositoz
B) Ateş
C) Sedimentasyon artışı
D) Öksürük
E) Döküntü
www.tusem.com.tr
9
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
16 – B
Kanserli hastalarda konak savunmasındaki defektler nedeniyle infekte eden mikroroganizmalara karşı yeterli inflamas-
yon yanıtının olmaması, normalde ortaya çıkması beklenen infeksiyona ait belirti ve bulguların saptanamamasına ne-
den olur. Kanserli hastalarda infeksiyona ilişkin en sık rastlanan belirti ateştir. Fakat infeksiyon dışında dışında primer
hastalık, ilaçlar, transfüzyonlar ve kanama ateş nedeni olabilir. Bu hastalarda infeksiyonlardan sorumlu en önemli risk
faktörü nötropenidir.
17 - A
ATN’nin en sık nedeni prerenal ABY’nin uzaması tedavisiz kalmasıdır, buna iskemik/hipoksik ATN denir. Diğer neden
ise ilaçlara ve toksinlere bağlı toksik ATN’dir.
18. Arter kan gazi analizinde pH:7.2, HCO3:26 mEq/L, pCO2:65 mmHg olan bir hastada hangi bozukluk en ola-
sıdır?
A) Akut respiratuvar asidoz
B) Kronik respiratuvar asidoz
C) Metabolik alkaloz
D) Kronik respiratuvar alkaloz
E) Kompanse metabolik asidoz
18 - A
Hastada asidoz var, PCO2 artmış yani respiratuvar asidozu var ve HCO3 henüz normale yakın sınırlarda yani kompan-
sasyon olmamış yani akut respiratuvar asidozu var.
www.tusem.com.tr
10
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
Göz en sık tutulan eklem dışı organdır (akut anterior üveit şeklinde). Sistemik tutulum olarak apikal pulmoner fibrozis,
aort yetmezliği, amiloidoz, IgA nefropatisi (4A) olabilir. Kauda equina sendromu görülebilir.
Laboratuvar: Sedimantasyon yüksekliği, CRP(+)’liği, anemi, ALP yüksekliği olabilir. Sinoviyal sıvı bulguları non-
spesifiktir. Serum IgA düzeyleri yüksek olabilir.
Tanı: Semptomlar + grafide sakroileit (eklemde önce erozyon sonra skleroz ve füzyon) tanı için yeterlidir. Vertebralar-
da anterior longitüdinal ligamentte kalsifikasyon, vertebralarda kareleşme, intervertebral disklerin dış kısmında ossifi-
kasyon (sindesmofit) ve füzyon olur (Bambu kamışı görüntüsü). Hafif vakalarda grafilerde sakroileit bulgusu saptana-
mazsa, en duyarlı yöntem MR‘dır. HLA-B27 negatifliği tanıyı ekarte ettirmez.
Tedavi: Tercih edilen ilaç indometazindir, diğer NSAİİ’lerde kullanılabilir. Genellikle sulfasalazin ve colchicin ile kombi-
ne edilir. Steroidlerin yeri yoktur. Son dönemde anti-TNF- tedavilerin (etanercept, infliximabe) etkili olduğu gösterilince
tedavi ümtleri artmıştır. Fizik tedavi programları sıklıkla gerekir, en sık cerrahi endikasyon kalça tutulumudur.
20. Yüksek titrede anti-Smith antikorları hangi kollajen doku hastalığı için spesifiktir?
A) PAN
B) Skleroderma
C) CREST sendromu
D) SLE
E) Dermatomiyozit
20 - D
21. Kuşadasında 2006 yılında 85 HIV pozitif hastadan, yıl sonunda 6 kişi ölmüştür. 15 vaka ise AIDS tablosu
ile hastaneye yatışı yapılmıştır. Kuşadasında 400.000 kişi yaşadığına göre AIDS hastalığının 2006 yılı fata-
lite hızı ne kadardır?
A) 6/85
B) 21/85
C) 85/400.000
D) 6/15
E) 15/85
www.tusem.com.tr
11
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
21 - A
Fatalite hızı, bir hastalık nedeniyle ölenlerin sayısının o hastalığa yakananlarının sayısına bölünmesi ile elde edilir.
22. Yapılan bir çalışmada, aşırı gürültülü ortamda çalışmanın iç kulak silyalı epitelinin hasarı incelenmiştir.Gü-
rültülü ortamın, normal ortama göre, tahmin edilen rölatif riski (odss oranı) 3 kat fazla bulunmuştur. Bu ça-
lışma aşağıdakilerden hangisidir?
A) Kohort
B) Kesitsel
C) Tanımlayıcı
D) Deneysel
E) Vaka kontrol
22 - E
Belirli bir hastalığı olan kişilerle (vaka grubu), bu hastalığı olmayan kişiler (kontrol grubu) arasında geçmiş yaşamla-
rındaki (retrospektif) bir takım özellikler yönünden araştırılır. Bu tür araştırmalarda kontrol grubunu oluşturan kişilerin,
araştırılan hastalık dışında pekçok özellik bakımından vaka grubundakilere benzer olması gerekir. Bu benzerlik sağla-
nabildiği ölçüde çıkan sonucun güvenirliği artar.
Vaka kontrol türü araştırmaları kolaylıkla yapılabilen, ucuz, çabuk sonuç veren, ve özellikle seyrek görülen hastalıklar
için daha uygundur. Buna karşılık geçmiş yıllarda olayların anımsanması (Hafıza faktörü) ile ilgili sorunlar vardır.
Vaka-kontrol araştırmaları topluma genellenemez. Bu yüzden sadece tahmini rölatif riski verir.
23 - D
Myastenia gravisli hastalarda araya giren enfeksiyon, noromusküler blok yapanlar, immunsupresiflerin ani kesilmesi,
stres gibi nedenlerle myastenik kriz olabilir. Hastalar yoğun bakıma yatırılır, gerekirse entübe edilir ve antikoliesteraz-
lar kesilir.
24. Elli yaş üzerinde konsantrasyon, hafıza ve yüksek entelektüel fonksiyonların bozulması ve ilerleyiciği de-
mansın olduğu; mikroskopik olarak nörofibriller yumruklar ve senil plakların bulunduğu hastalık aşağıda-
kilerden hangisidir?
A) Huntington hastalığı
B) Alzheimer hastalığı
C) Pick hastalığı
D) Parkinson hastalığı
E) Werding Hoffman Hastalığı
24 - B
Alzheimer Hastalığı
Ayrı ayrı tanımlanmış olmalarına karşın özellikle klinik bulguları ile ayrılmaları mümkün olmayan hastalıklardır. Pato-
loji, kortekste yaygın atrofidir. Frontal ve temporal lobların yıkımı daha belirgindir. Pick’te motor ve sensorial korteksin,
www.tusem.com.tr
12
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
üst temporal girusun korunmuş olması ayrıcalık gösterir. Mikroskopik olarak nöronal yıkım, gliozis, subkortikal demiye-
linizasyon vardır. Genetik eğilimi vardır. Klinik olarak düşünce mekanizmasında ve bellekteki bozukluklar öncelikle dik-
kati çeker. Progressiftir, oryantasyon, konuma ve affeksiyon bozuklukları, apraksi, agnozi ile kronikleflir. İlerlemiş olgu-
larda refleks değişiklikleri, miyoklonik kasılmalar, epilepsi nöbeti olabilir, sfinkter kontrolu ve istemli hareketler kaybo-
lur, vejetatif bir duruma girer.
25. Aşil refleksi kaybı hangi düzeydeki disk hernisi için spesifiktir?
A) L2-L3
B) L3-L4
C) L4-L5
D) L5-S1
E) S1-S2
25 - D
Aşil refleks kaybı L5-S1 düzeyindeki disk hernisi için tipiktir.
26 - E
Büllöz Hastalıklar
Subkorneal yerleşimli büller: Nikolsky (+)’dir.
Büllöz impetigo
SSS (Hafllanmış deri sendromu)(Ritter hastalığı)
Pemfigus foliaceus
Miliaria crystalina
impetigo herpetiformis
İntraepidermal yerleşimli büller: Nikolsky (+)’dir.
HSV
Zona zoster
Pemfigus vulgaris
Miliaria rubra
Akut ekzema
Subepidermal yerleşimli büller: Nikolsky (-) ’dir.
Büllöz pemfigoid
Stevens - Johnson sendromu
Dermatitis herpetiformis
Lineer IgA hastalığı
Herpes gestationis
Porfiri Kutanea Tarda
www.tusem.com.tr
13
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
www.tusem.com.tr
14
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
29 - D
Osteoartiritin radyolojik bulguları; yeni kemik oluşumları en sık şekli osteofitlerdir, eklem kıkırdağı yıkımı, eklem aralı-
ğında daralama, subkondral kemikte psödokist ve skleroz, geç evrede sublüksasyondur.
30 - E
Miyofasial Ağrı Sendromu
Kasa fiziksel stres veya travma nedeniyle başlar. Uyku bozuklukları, psikolojik durumlar tabloyu ağırlaştırır.
Ağrıyan ve ağrıya bağlı hareket kısıtlılığı olan kaslarda “tetikleyici noktalar” bulunur. “Gergin bantlar” vardır ve ağrı spe-
sifik yayılma paterni gösterir, ağrının hissedildiği yer, ağrının kaynağı değildir, yansıyan ağrı “Refere ağrı” vardır.
Tedavide soğuk sprey, sıcak uygulama, masaj, germe egzersizleri, lokal enjeksiyonlar kullanılır.
Fibromyalji ile farkları;
Fibromyalji hastası %90 kadındır, Myofasial hastası erkek ya da kadındır.
Fibromyalji kroniktir, myofasial daha çok akuttur.
Fibromyalji de ağrı yaygındır, Myofasial de ağrı lokalizedir.
Fibromyalji de hassas nokta, myofasialde tetik nokta vardır
Fibromyalji de yorgunluk belirgindir, myofasialde belirgin değildir.
Fibromyalji de paresteziler, baş ağrısı, Raynaud fenomeni, spastik kolon, dismenore, genitoüriner yakınmalar eşlik ede-
bilir.
31 - B
Palmar yakalama, emme-arama, moro ve tonik boyun refleksleri prenatai dönemde başlarken paraşüt refleksi postna-
tal 7-8. aylarda başlar, 10-11. aylarda tam gelişir ve ömür boyu sürer.
32. Doğumdan sonra solunumu başlamayan bebek için ilk yapılması gereken uygulama aşağıdakilerden han-
gisidir?
A) Maske ve hava kesesi yardımıyla ventilasyon
B) Endotrakeal entübasyon yoluyla ventilasyon
C) Ağız ve burun aspirasyonu ile hava yolunun açılması
D) Nazal oksijen
E) Kalp masajı
www.tusem.com.tr
15
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
32 - C
Resusitasyonun ilk adımı hava yolunun açılmasıdır (A:Airway); bunu, bebeğin önce maske-ambu yardımıyla, yeterli ol-
muyorsa entübasyon yoluyla solutulması (B:Breathing) izler. Kalp masajı (C: Circulation) ve ilaçlar (D: Drugs) sonra-
ki basamaklardır.
33. Aşağıdakilerden hangisi hem premature hem de SGA bebeklerde görülen ortak sorunlardan değildir?
A) Hipoglisemi
B) Hipokalsemi
C) Hipotermi
D) Asfiksiye bağlı NEK
E) Pulmoner hipertansiyon
33 – E
Pulmoner Hipertansiyon hipoksi à asidoz à pulmoner arteriollerde vasokonstriksiyona bağlı pulmoner arter kan
akımının tersine dönüp sağdan sola şant olması durumu olup daha çok SGA bebeklerin sorunudur. Prematürelerde
pulmoner arteriol endotel kalınlığı ince olduğundan Pulmoner hipertansiyon prematürelerde hemen hemen hiç görül-
mez.
34. Yenidoğan döneminde konvulziyon geçiren bir bebek için ayırıcı tanısında aşağıdakilerden hangisi düşü-
nülmemelidir?
A) Hipoksik iskemik ensefalopati
B) Williams sendromu
C) Nonketotik hiperglisinemi
D) Hipoglisemi
E) Tuberoskleroz
34 – B
Yenidoğan Konvulsiyonlarında Etiyoloji:
Doğumu izleyen ilk 3 günde konvülziyona yol açan nedenler:
• Perinatal asfiksi, hipoksik iskemik ensefalopati (HIE)(Dikkat:En sık nedendir)
• İntrakranial kanama
www.tusem.com.tr
16
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
• Hipoglisemi
• Erken hipokalsemi
• Hiponatremi
• B6 bağımlılığı veya eksikliği
• Doğumsal serebral anomaliler
Doğumu izleyen ilk 3 günden sonra oluşan konvülziyon nedenleri:
• Geç hipokalsemi
• Hipomagnezemi
• Enfeksiyonlar
• 5. gün konvülziyonları
• İntrakranial kanamalar
• Doğumsal metabolik hastalıklar
• Nörokütan displaziler
• SSS’nin dejeneratif hastalıkları
• Kromozom anomalileri
• Benign familial konvülziyonlar
• İlaç kesilmesi sendromları
Williams sendromuna gelince; neonatal konvulziyonlarla ilişkisi olmayan bu sendromun özellikleri:
• Hafif ile orta derecede mental gerilik
• Elfin face-peri yüzü
• Kardiak anomali(supravalvuler aort darlığı,periferal pulmoner darlık)
• İdiyopatik infantil hiperkalsemi
• Kokteyl parti kişiliği
• Periorbital dolgunluk
• Geniş burun kökü
• Öne açık burun delikleri
• Uzun filtrum
• Dolgun yanaklar
35. Aşağıdakilerden hangisi geç baslangıçlı yenidoğanın hemorajik hastalığı için yanlıştır?
A) Doğumda verilen K vitamini ile önlenir
B) En sık 1-6 aylar arasında görülür
C) En sık intrakraniyal kanama yapar
D) Kistik fibrozisli bebeklerde görülebilir
E) Tedavisinde İV. K vitamini verilir
35 - A
Geç hemorajik hastalık K vitamini malabsopsiyonundan kaynaklandığı için doğumda verilen K vitamini gelişimini önle-
mez, sadece ortaya çıkma süresini geciktirir. Yağ malabsorpsiyonu olan hastaya K vitamini desteği sürekli sağlanırsa
yenidoğanın geç hemorajik hastalığı önlenebilir.
www.tusem.com.tr
17
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
36. Ekstremitelerinde eldiven ve bot şeklinde ve boynunda gerdanlık şeklinde cilt lezyonları olan hastada ta-
nınız nedir?
A) Beriberi
B) Pellegra
C) Darier hastalığı
D) Skorbüt
E) Akrodermatitis enteropatika
36 - B
Güneş ışığı gören cilt bölgelerinde (eller-bacaklar, yüz-boyun) simetrik dermatit pellegranın özelliğidir. Tedavisinde nia-
sin verilir. Akrodermatitis enteropatikada uçlarda ve orifis (genital bölge, ağız ve göz) çevrelerinde dermatit vardır. Da-
rier hastalığında tüm vücutta yaygın hiperkeratoz vardır, tedavisinde A vitamini verilir. Beriberi ve skorbütte dermatit
yoktur.
37. Diyetine uymayan fenilketonürili annenin bebeğinde aşağıdaki sorunlardan hangisinin olması beklen-
mez?
A) Düşük doğum ağırlığı
B) Mikrosefali
C) Nöral tüp defekti
D) Mental gerilik
E) Kalp anomalisi
37 - C
Fenilketohürili annenin hamileliğinde diyet uygulanmaz ise abortus riski artar. Fetusta mikrosefali, kalp anomalisi ve
korpus kallosum hipoplazisi görülebilir. Bebek düşük doğum ağırlığı ile doğabilir ve mental retardasyon geliştirebilir. Di-
yete konsepsiyondan önce başlanır. Maternal kan fenilalnin düzeyi 6 mg/dl’nin altında tutulmalıdır.
38. Büyüme geriliği, hepatomegali, ağır hipoglisemi, laktik asidoz ve hiperlipidemi saptanan çocukta en olası
tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Herediter fruktoz intoleransı
B) Von Gierke hastalığı
C) Hürler sendromu
D) Nieman-Pick hastalığı
E) Tirozinemi tip 1
38 - B
Tanımlanan özellikler von Gierke hastalığına aittir. Aşağıdaki tabloda glikojen depo hastalıklarının sınıflandırması ile
beraber klinik özellikleri verilmiştir. Her bir klinik tablo TUS’da soru haline getirilebilir.
www.tusem.com.tr
18
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
www.tusem.com.tr
19
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
Cilt altı yağ dokusunun erimesi marasmusun özelliğidir. Enfeksiyon yatkınlığı tüm malnütrüsyonu olan çocukların so-
runudur.
40. Aşağıdakilerden hangisi intestinal psödo-obstrüksiyona neden olabilen durumlardan biri değildir?
A) Hipertiroidizm
B) Skleroderma
C) Chagas hastalığı
D) Hipokalemi
E) Amiloidozis
40 - A
Kronik intstinal psödo-obstrüksiyon (İPO) anatomik lezyon olmaksızın intestinal obstrüksiyon belirti ve semptomları ile
karakterize bir grup bozukluğu içerir. İPO primer hastalık olarak görülebileceği gibi barsak motilitesini değiştiren geçici
veya kalıcı olabilen çok sayıda duruma sekonder de olabilir, intestinal nöropati veya miyopatiye yol açan bir çok pato-
lojik durum psödo-obstrüksiyona neden olur.
41. Aşağıdakilerden hangisi süt çocuklarında gastroözefageal reflünün komplikasyonları arasında yer almaz?
A) Apne
B) Stridor
C) Demir eksikliği anemisi
D) Büyüme geriliği
E) Özefagus perforasyonu
41 - E
Gastroözefageal reflünün komplikasyonları:
Özefagus: Özefajit ve sekelleri - Striktür, Barrett özefagus, Adenokarsinoma
Beslenme: Büyüme geriliği
Solunumsal (Atipik) Bulgular: Apne, stridor, astım ve kistik fibrozis semptomları, larenjit ve otolaringolojik bulgular
(ses kısıklığı, ses yorgunluğu, boğaz temizleme, kronik öksürük, farenjit, sinüzit, otit ve globus hissi) ve dental eroz-
yonlar özefajite bağlı gizli kanamalardan demir eksikliği gelişebilir. Özefajite bağlı hematemez olabilir, ancak perforas-
yon görülmez.
42. Turner sendromunun doğumda saptanabilecek ilk klinik bulgusu aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yele boyun
B) Kısa boy
C) Lokal lenfödem
D) Kubitus valgus
E) Madelung deformitesi
www.tusem.com.tr
20
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
42 - C
Turner sendromlu birçok hasta el ve ayak sırtında (lokalize) karakteristik lenfödem ve ensede gevşek cilt kıvrımla-
rı nedeni ile doğumda tanınabilir. Çocuklukta yele boyun, düşük ense saç çizgisi, küçük mandibula, belirgin kulaklar,
epikantal kıvrımlar, yüksek damak, ayrık meme uçları, geniş göğüs kafesi, kubitus vaigus ve hiperkonveks tırnaklar
ile karşımıza çıkar. Tanıdan çoğu kez seksüel olgunlaşmanın görülmediği pubertede kuşkulanılır. Kısa boy tüm Tumer
sendromlu kızlarda kardinal (en sık) bulgudur. Büyüme yavaşlaması bebeklikte başlar ve giderek belirginleşir. Ma-
delung deformitesi Turner’de görülebilen, SHOX gen defektiyle ilgili, iskelet anormalliklerinden biridir.
43. Erkek çocuklarda gerçek puberte prekoksun en sık nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Konjenital adrenal hiperplazi
B) Kraniofarengioma
C) Adrenokortikal tümör
D) Hipotalamus hamartomu
E) İdiyopatik
43 - D
Gerçek (santral veya gonadotropin bağımlı) puberte prekoks erkeklerde %50-75 organik beyin lezyonundan kaynakla-
nırken, kızlarda %90 idiyopatiktir. Erkeklerde erken pubertenin en sık nedeni hipotalamus hamartomudur.
44. İnguinal herni operasyonuna alınan, dış genitali dişi fenotipte olan çocuğun operasyon sırasında testis dokusu far-
kedilir. Pelvik USG’de Müller yapıları (uterus ve Fallop tüpleri) saptanır. Karyotip analizi 46, XY olarak saptanıyor.
Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Anti-Müller Hormon (AMH) eksikliği
A) Testiküler feminizasyon (Komplet androjen direnci)
B) Swyer sendromu (Pür gonadal disgenezi)
B) 5Alfa-redüktaz eksikliği
E) Testiküler regresyon sendromu
44 - C
Karyotip 46, XY, gonad testis, ancak dış genital yapısı yetersiz virilize (kuşkulu genital) veya tam dişi görünümde olan
hastalar Erkek Yalancı Hermafroditizm (EYH) olarak adlandırılır; bu durum testosteron/DHT yetersizliğinin bir sonucu-
dur. Testosteron testisin Leydig hücrelerinde üretilir, 5-alfa redüktazla DHT’a çevrilir ve androjen reseptörleri aracılığıy-
la etkisini gösterir. Buna göre EYH’nin nedeni, testis (Leydig hücre) gelişim defekti (testis disgenezi), testosteron sen-
tez defekti, 5-alfa redüktaz eksikliği veya androjen direnci olabilir.
Bir EYH’de müller yapılar (uterus, fallop tüpleri) varsa AMH yok demektir. Bu durum ya testis (Sertoli hücre) gelişim de-
fekti (testis disgenezi) yada izole AMH eksikliğinden kaynaklanır. İzole AMH eksikliğinde Leydig fonksiyonu normal ol-
duğundan EYH olmaz. Soruda tanımlanan hastada hem Sertoli hem de Leydig disfonksiyonu olduğu anlaşılmaktadır;
bu durum testis disgenezinden kaynaklanır ve disgenetik EYH olarak adlandırılır.
Svvyer sendromu (XY pür gonadal disgenezi) bu çocuk için en uygun tanıdır. Testiküler feminizasyon (TF) ve 5-alfa re-
düktaz eksikliğinde Sertoli fonksiyonu normal olduğundan müller yapıları regresyona uğrar. Komplet androjen rezistan-
sında (TF) tam dişi görünüm vardır, ancak iç genitaller erkek yönde farklıiaşır, uterus saptanmaz. Testiküler regresyon
sendromu ise iç-dış genital farklılaşma tamamlandıktan sonra testis dokusunun hasara uğradığı bir durumdur, kuşkulu
genital veya EYH nedeni değildir; dış genitali normal erkek olan hastada testis ya hiç bulunmaz (anorşi) veya atrofiktir.
www.tusem.com.tr
21
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
45 - C
Rölatif Bradikardi Nedenleri
• Tifo
• Tifüs
• Atipik pnömoni (lejyoner, psittakoz)
• İlaç ateşi
• Sıtma
• KİBAS
• Hemorajik ateş
• Leptospiroz
46. Kontamine gıda alımından 1-2 saat sonra kusmaları başlayan çocuk sonraki 5-6 saatte ishal ve karın ağrı-
sı geliştirir. Semptomlar ve inkübasyon süreleri dikkate alındığında bu besin zehirlenmesinin en olası ne-
deni aşağıdakilerden hangisidir?
A) Bacillus cereus
B) Salmonella enteridis
C) Vibrio parahemolitikus
D) Yersinia enterokolitika
E) Clostridium botilinum
46 - A
Kontamine gıda alımından 1-6 saat sonra başlayan kusma-ishal tablosu B.cereus ve S.aureus enfeksiyonlarında görü-
lür. Gıda önceden oluşan toksinler nedeniyle semptomlar erken başlar.
Salmonella başta olmak üzere diğer ajanlarda inkübasyon süresi 8-72 saattir. Ayrıca, C.botulinium nörolojik semp
tomlar ve Y.enterokolitika ise kanlı ishal yapabilir.
www.tusem.com.tr
22
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
47 - D
Atopik Dermatitin Komplikasyonları
• AD’li lezyonların %90’ında staf aureus bulunur. Bal rengi kabuklanma, folikülit, impetigo veya pyodermi varlı-
ğında antibiyotik kullanılır. Bu olgularda bölgesel LAP sıktır.
• Kaposi variselliform erupsiyonu – egzama herpeticum. Etken HSV’dir. 5-12c günlük inkübasyonu takiben mul-
tiple, dissemine kaşıntılı vezikülopüstüler lezyonlarla karakterizedir. Veziküller göbekli ve yığın yapma eğili-
mindedir. Sıklıkla hemorajik forma döner ve krutlanır.
• Egzama vaksinatum – Tarihsel değeri vardır. Çiçek aşısı ile ilişkilidir.
• Fungal enfeksiyonlara sağlam bireylere göre daha yatkındırlar (Trichophyton rubrum, M. Furfur)
• Eksfoliyatif dermatit
• Göz kapağı dermatiti ve blefarit (Görme bozukluğu ve korneal skar)
• Atopik keratokonjuktivit (genellikle bilateraldir, kaşınma, yanma, koyu bir akıntıyla karakterizedir.
• Keratokonus (Göz kapağı dermatitinin sürekli kaşınması nedeniyle)
• Katarakt (göz çevresine uzun süreli KS kullanımı nedeniyle)
48. Bronşial Asthma’nın uzun dönem proflaksisinde hangi ilacın yeri yoktur?
A) İnhale Beta 2 agonistler
B) İnhale steroidler
C) Montelukast
D) İnhale kromolin
E) Ketotifen
48 – E
Asthma proflaksisinde kullanılan ilaçlar:
Inhale beta 2 agonistler(kısa etkili.salbutamol, orta etkili:salmeterol,uzun etkili.formoterol)
Inhale steroidler
Montelukast:lökotrien reseptör antagonisti
Inhale kromolin 4 dozda kullanıldığı için çok tercih edilmez ama tedavide yeri vardır
Teofilin yavaş salınımlı kapsüller sık bronkodilatör ihtiyacı olanlarda proflaktik verilir.
Ketotifenin etkisi 15 günden sonar çıkar,proflakside yeri yoktur.
49. Sfereositik eritrosit morfolojisi aşağıdaki hastalıklardan hangisinin karekteristik bulgusu değildir?
A) Herediter sferositoz
B) Mikroanjiopatik hemolitik anemi
C) Hipersplenizm
D) Talasemi
E) Pirüvat kinaz eksikliği
49 - D
Talasemi ve G6PD eksikliğinde sferositoz gözlenmez.
www.tusem.com.tr
23
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
50. Dokuz yaşında solukluk şikayetiyle başvuran erkek hastanın fizik muayenesinde cafe-au-lait lekeleri, baş parmak
yokluğu saptanmış, hastanın labaratuvar incelemesinde hemoglobin düzeyi 5 g/dL, lökosit sayısı 600/mm3, orta-
lama eritrosit hacmi 102 fL, trombosit sayımı 60000 mm3, retikülosit sayımı % 0,1 bulunuyor.
Bu hastaya kesin tanı için hangisi yapılmalıdır?
A) Serum α-fetoprotein düzeyi
B) Diepoksibütan testi
C) Kemik iliği incelemesi
D) Ulltrasonografi
E) Enzim çalışması
50 - B
Aplastik aneminin işareti periferal pansitopenidir. En sık pansitopeniye sebep olan kongenital kemik iliği sendromu Fan-
koni Aplastik Anemisidir. Hastaların %75’i 3–14 yaşlarda (ortalama yaş 8–9, aralık 0–48 yaş) başvurur. Karakterisitk fi-
ziksel özellikler ve hematolojik bulgular tanıyı destekler, kromozom kırıkları doğrular. Diğer yapısal pansitopenilere kro-
mozom kırıkları eşlik etmez. Hb F yüksektir. Birçok hastanın serum α-fetoprotein düzeyleri yüksektir, hızlı tarama testi
olarak kullanılabilir ancak kesin tanı kromozom kırıklarının gösterilmesi (DEB testi) ile konur.
51. Ön mediastende kitle saptanan 4 yaşında erkek hastanın, baş boyun muayenesi normal olup, beyaz küresi: 7000
/mm3,Hb: 10 gr/dl,trombosit :100 000 /mm3dir.Kemik iliğinde % 35 blast olup,flow sitometride hücreler CD 3 +
bulunmuştur.
Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) T hücreli lenfoma B) B hücreli lösemi C) Erken pre B lösemi
D) T hücreli lösemi E) B hücreli lenfoma
www.tusem.com.tr
24
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
51 – D
ALL de Klinik
• Solukluk:Anemiye bağlı
• Peteşi:Trombositopeniye bağlı
• Splenomegali:Proliferasyona bağlı,ekstramedüller hematopoez
• Hepatomegali:nadir
• Papil stazı:Lösemi en çok beyine daha sonra testislere metastaz yapar.
• ALL de çocuklarda vakaların çoğunda BK: 10 000 altı ve Periferik yaymada blast yoktur
Tanı için :kemik iliğinde % 25 ten fazla blast şarttır.
Çoğu vaka(%65) L1,Erken Pre B(CD 10 +) olup
T hücreli ALL de(CD 3+): 1/ 3 vakada ön mediastende kitle vardır.
B hücreli ALL en az %1 görülür ,en kötü huylusu olup,CD19 + tir.
Null Cell de % 1 görülür. Fakat iyi huyludur.
ALL tipleri
L1 L2 L3
En sık Nükleolus var B Cell :%1 en az ve en kötü
En iyi Burkitt tip ALL
Erken Pre B Ig reseptörü
CALLA+
CD 10 +
Vakada tanımlanan T hücreli ALL olup,kemik iliğinde % 25 ten fazla blast vardır.Vakada baş boyun muayenesi
normaldir.T hücreli lenfoma da ön mediastende kitle yapar,ama vena vaca superior sendromuna neden olur.
53. Sekiz yaşında bilateral ekzoftalmisi olan bir erkek çocuk, çok su içme ve çok idrara çıkma yakınmalarıyla getirili-
yor. İdrar dansitesi <1010 olarak bulunan hastanın direkt kafa grafisinde litik lezyonlar saptanıyor.
Bu çocuk için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Osteosarkom
B) Ewing sarkomu
C) Kemiğin dev hücreli tümörü
D) Langerhans hücreli histiositoz
E) Hemofagositik lenfohistiositoz
www.tusem.com.tr
25
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
53 - D
Daha önceden histiositozis X olarak bilinen sınıf I (veya Langerhans hücreli histiositozis-LHH) hastalıkları Eozinofilik
granülom (kemiğin soliter lezyonu) Hand-Schüller-Christian hastalığı ve Letterer-Siwe hastalığını içerir.
SINIF I HİSTİYOSİTOZLAR
Klinik özellikleri: LHH’nin son derece değişken prezentasyonu vardır. En sık rastlanan iskelet lezyonudur (%80). 5 ya-
şın üzerindeki çocuklarda sadece kemik tutulabilir. Lezyon tek veya multiple olabilir. En sık kafatası kemiği, uzun ke-
mikler, spinal kolon ve pelvis tutulur. Asemptomatik olabileceği gibi, ağrı ve lokal şişlik olabilir
Cilt tutulmuna hastaların %50’sinde rastlanır. Skalpta seberoik dermatit şeklindedir. Lezyon gövdeye yayılabilir. Ekzan-
tem tromositopeni olmadan da peteşiyal veya hemorajik lezyon şeklinde olabilir.Vakaların %33’ünde lokalize veya yay-
gın lenfadenopati olabilir. Hepatomegali %20 vakada görülür. Çeşitli derecelerde sarılık, asit gibi karaciğer bozukluk-
ları olabilir.
Ekzoftalmi var ise genellikle bilateraldir. Retroorbital granülamatöz doku birikimi vardır. Diş etlerine de infiltrasyon ola-
bilir.Hastaların %10-15’inde pulmoner infiltrasyonlar vardır. Lezyon diffüz fibrozisten yaygın nodüler infiltrasyona kadar
değişir. Hipofizer fonksiyon bozukluğu veya hipotalamik fonksiyon bozukluğu vardır. En sık görülen endokrinolojik bo-
zukluk diabetes insipudusdur. Ciddi vakalarda ateş, kilo kaybı halsizlik, irritabilite, gelişme geriliği vardır.
54. Sekiz yaşındaki kız çocuk okulda öğretmeni tarafından farkedilen ellerde daha da belirgin olan düzensiz, istemsiz
hareketler ,yazı yazmada güçlük yakınmalarıyla pediatri polikliniğine başvurmuştur. Annesi özellikle son günler-
de ortaya çıkan bu anormal ve istemdışı hareketlerin ara ara çocukta daha da belirginleştiğini ve bazen ağlama
nöbetlerinin de olduğunu tariflemektedir.
Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Duchenne tipi muskuler distrofi
B) Subakut sklerozan panensefalit
C) Sydenham Koresi
D) Tuberoskleroz
E) Familyal Dizotonomi
54 - C
Sözkonuzu vakayı ayırıcı tanı ile birlikte irdelersek;
Soruda tariflenen tablo Sydenham koresi ile uyumludur. Sydenham koresi çocukluk döneminde korenin en sık nede-
nidir. Dopaminerjik hiperaktivite sözkonusudur. Kore düzensiz ,kontrolsüz ,istemdışı hareketlerle birliktedir. Sydenham
koresi romatizmal ateşin major kriterlerinden birisidir. Kız çocuklarda daha sık rastlanır.Kore ile birlikte duygusal labili-
te de gözlenir.A seçeneğinde verilmiş olan Duchenne tipi muskuler distrofi en sık herediter geçişli kas hastalığıdır.
Xp21 geninde delesyon sonucu distrofin sentezi bozulur ve kas hücresi nekroza duyarlı hale gelir. Duchenne tipi mus-
kuler distrofide proksimal kaslar daha sık tutulmaktadır. Özellikle omuz kuşağı, bacak, boyun kaslarında zayıflık var-
dır.Soruda tariflenen klinik bir kas hastalığından ziyade hareket bozukluğunun ön planda olduğu bir tablodur. Subakut
sklerozan panensefalit ise genellikle 5-15 y arasında görülür�����������������������������������������������������������
. ���������������������������������������������������������
Başlangıçta sinsidir.Öncelikle karakter değişikliği, kog-
nitif bozukluklar önplandadır. Ardından myoklonik nbtler, jeneralize tonik klonik konvulsiyonlar , bulber paralizi ve dese-
rebre posture kadar giden bir klinik ile progresif olarak hasta kötüleşir.EEGde normal zeminde yüksek voltaj burst sup-
resyonu vardır. Soruda verilen klinikle ilgisi yoktur.Tuberoskleroz bir nörokutan sendromdur. Serebral hemisferlerin
genellikle subependimal bölgesinde tuberler mevcuttur. Bunlar kalsiye olup “damlayan mum” görüntüsüne sebep ola-
bilir.Bir soruda tariflenen klinikte mental retardasyon , infantil spazm ve hipopigmente lezyonlar mevcutsa akla ilk ola-
rak Tuberoskleroz getirilmelidir. Tuberoskleroz, otozomal dominant geçiş gösteren bir nörokutanöz hastalıktır.. İnfant
www.tusem.com.tr
26
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
dönemde infantil spazm ve EEG de hipsaritmi bulguları, gövde ve ekstremitelerde hipopigmente cilt lezyonları gözlenir.
Kalp (rabdomiyom), göz (Mulberry tümörü, fakoma), böbrek (polikistik böbrek ve hamartomlar) tutulumları eşlik ede-
bilir. Tariflenen olgunun bu klinikle bir benzerliği yoktur. Familyal Dizotonomi (Riley-Day sendromu) bebeklik döne-
minde emmede zayıflık, beslenme güçlüğü ile semptom verir. Otonomik krizler 3 yaşından sonra başlar. Soruda oto-
nomik bir bozukluk sözkonusu değildir.
55. Bir önceki soruda tariflenen hastalıgın seyrinde aşağıdakilerden hangisinin gözlenmesi beklenmez?
A) Hipotoni
B) Pronotor belirtisi
C) Emosyonel labilite
D) Mental retardasyon
E) Dilde hareket bozukluğu
55 - D
Sydenham koresi kliniğinde hipotoni unutulmaması gereken önemli bir özelliktir. Diğer bir önemli özelliği ise emosyonel
labilitedir. Bunun dışında koreik el(kaşıklama pozisyonuna gelen el), milkmaid grip (ellerde süt sağma hareketi), darting
tongue (dilin dışarıda tutulamaması ve birkaç saniye içerisinde istemsiz olarak tekrar içeri çekilmesi) ve pronator işare-
ti gözlenebilir. Mental retardasyon olmaz.
www.tusem.com.tr
27
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
58. Doğumu takiben ilk günlerden itibaren belirgin siyanozu ve takipnesi olan yenidoğanın özellikle beslenirken siya-
nozunun daha da arttığı dikkati çekmektedir. İlerleyen dönemde hasta hızla klinik olarak bozularak solunum ciha-
zına bağlanmak zorunda kalmıştır. Telesinde belirgin pulmoner ödem bulguları olan hastada belirgin bir üfürüm
duyulmamaktadır. Elektrokardiyografisinde sağ ventrikül hipertrofisi bulguları olan hastanın ekokardiyografisinde
ventriküler septum intakt görülmektedir.
Bu bebekte en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Fallot tetralojisi
B) Triküspit atrezisi
C) Parsiyel anormal venöz dönüş
D) İnfrakardiak tip total anormal pulmoner venöz dönüş
E) Endokardiyal yastık defekti
58 - D
Total anormal pulmoner venöz dönüştür. Evet TAPVD siyanotik bir doğumsal kalp hastalığıdır. Özellikle infrakardiak ti-
pin belirtilmesi de sizin için ipucu olmalıdır.Çünkü TAPVD tipleri arasında soruda tariflenen gürültülü klinik özellikle pul-
moner venöz dönüşte obstruksiyon varsa olur. Ki obstruksiyonun en fazla olduğu tipin infrakardiak tip olduğunu hatır-
latmak için bunu soruda vurguladım. TAPVDü biraz irdelersek; bu hastalıkta pulmoner venlerin sol atrium ile bağlantı-
ları yoktur ve sol atrium yerine doğrudan veya dolaylı olarak sistemik venler aracılığı ile sağ atriuma açılır. Sol atrium,
sol ventrikül normal veya küçüktür. Semptomlar venöz kanallarda obstriksiyon olup olmamasına bağlıdır. Obstruksi-
yon olmayan tiplerinde siyanoz ve pulmoner ödem bu kadar ön planda olmaz.Eğer pulmoner venöz dönüş tıkanıklığı
varsa ciddi pulmoner koniesvon ve pulmoner HT gelişir. Hasta hızla bozulur. Yenidoğan döneminde ciddi klinik semp-
tomlar (siyanoz, akciğer ödemi) oluşturan infrakardiak tiplerinde de pulmoner venöz dönüşte ağır obstruksiyon mevcut-
tur.Hastamızda tipik olarak tarif edildiği şekilde siyanoz ve takipne ciddi olmasına rağmen üfürüm eşlik etmeyebilir.So-
lunum güçlüğü yaşamın ilk haftalarında belirir.Beslenmeyle siyanoz artarfözefagusa basıl).Sık AC enfeksiyonu görülür.
Bebek çok hasta görünümdedir ve gnle ventilatöre gider.
www.tusem.com.tr
28
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
59 - A
Goodpasteur sendromu TUS için soru potansiyeli yaratabilecek biraz kıyıda kalmış bakir bir alan henüz.Deneme sına-
vı vesilesiyle olayı şöyle bir toparlarsak zaten bu konuyla ilgili deneyebilecekleri yerlerin de aşağı yukarı bu sorunun
seçeneklerindeki alanlar olduğunu da görürüz.Goodpasteur hastalığı glomerüler bazal membren ve AC alveolar bazal
membranında bulunan tip IV kollojene karşı oluşmuş antikorlardan dolayı oluşan pulmoner hemoraji ve glomerülonefrit
ile karakterizedir(tip II immünolojik reaksiyon). GBM boyunca IgG’nin lineer dizilimi görülmektedir. C3 düzeyleri normal-
dir Tedavide Pulse metilprednizolon dışında oral siklofosfamid ve plazmaferezin de yeri vardır.
60. Çok su içmesi ve sık idrar yapması şikayetleriyle başvuran 18 aylık çocuğun fizik muayenesinde boy ve vücut ağır-
lığı persantillerinin yaşına göre 3 standart deviasyonun altında olduğu gözlenmiştir. Kabızlık yakınması da olan
hastanın yapılan tetkiklerinde serum potasyum düzeyi 2 meq/l, Sodyum değeri=144 meq/l, Klor=118 meq/lt, Mag-
nezyum = 3 mg/ di saptanmıştır. Yapılan idrar asidifikasyon testinde idrar pHsı 3’e dek düşebilmiştir. Arteriyel kan
gazında; pH = 7. 27, p02 = 98, pC02 = 34, HC03 = 15’ dir. Direk grafilerde de osteopeni ve belirgin rikets bulgula-
rı saptanıyor.
Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Gittelman sendromu
B) Bartter sendromu
C) Tip 4 Renal tubulerasidoz
D) Distal Renal Tubuler asidoz
E) Proksimal renal tübüler asidoz
60 - E
Tarif edilen hastanın büyüme gelişme geriliği, asit kan pHsı Rehal Tubuler Asidoz ile uyumludur.Hipokalemi renal tu-
buler asidozlarda yine beklenen laboratuar özelliğidir(Tip 4 RTAdışında). Rikets bulgusunun da verilmesi ve idararın
asidifiye edilebiliyor oluşuyla da hastada Proksima Renal tübüler asidoz işaret edilmektedir. Bartter sendromunda hi-
pokalemiyle birlikte asidoz değil alkoloz beklendiğini aklınızdan çıkarmayın. Gittelman sendromu da alkolozla seyre-
der.Gittelman sendromunda hipomagnezemi eşlik etmesi beklenir.Bu özelliklerin taşınmaması ile Gittelman sendromu
da dışlanır.
Tip 2 (Proksimal RTA) ‘da ise proksimal tübüllerden bikarbonat absorbe edilmesi mekanizmasında bozukluk vardır.
Fankoni sendromuyla birlikte olması sıktır. Dolayısıyla aminoasidüri fosfatüri eşlik edebilir.Rikets gelişebilir.idrar pHsı
asidifiye edilebilir.
61 - D
Tiroid nodülleri son derece sık rastlanan bir patolojidir ve sanıldığının aksine bu nodüllerin malignite oranı oldukça dü-
şüktür. Tedavi planlanmasından önce nodüllerin anatomopatolojik ve fonksiyonel durumu belirlenmelidir. Nodülün bü-
yüklüğü, büyüme hızı, fonksiyonu, bası semptomlarının varlığı(disfoni, disfaji gibi), ağrı, aile veya radyasyon hikaye-
si mutlaka dikkatlice sorgulanmalıdır.
www.tusem.com.tr
29
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
Baş, boyun bölgesine herhangi bir sebeple alınmış radyasyon, tiroid kanseri (özellikle papiller kanser) riskini yıllarca
sonra bile anlamlı olarak arttırır.
Bunun yanında tiroid kanserine ait aile hikayesi de riski (özellikle medüller ve papiller kanser) arttırır.
Son zamanlarda gelişen, hızla büyüyen veya uzun yıllardır değişiklik göstermeyen bir nodülün büyümeye başlaması
kanser için uyarıcı olmalıdır.
40 yaş üzeri erkek ve 50 yaş üzeri kadındaki nodül gelişimi dikkatle incelenmelidir çünkü bu yaş gruplarında ortaya çı-
kan nodüllerde malignite olasılığı daha yüksektir.
Malign nodüller genellikle solid, sert ve etrafa invazyon eğiliminde olduğundan ses
kısıklığı, dispne, disfaji gibi bası semptomlarının ortaya çıkması malignite düşündürmelidir.
Çoğu malign nodül tek, sert ve hareketsiz bir kitle olarak karşımıza çıkar.
Tiroid sintigrafisi göre nodüller hiperaktif (sıcak), hipoaktif (soğuk) veya normoaktif (ılık) olarak sınıflandırılırlar. Karsi-
nomların çoğu tek, soğuk nodüllerdir. Ancak soğuk nodüllerin yalnıza %10-20 ‘si maligndir. Bu sebeple tek, soğuk no-
düllerin cerrahi ile tedavisi fikri güncelliğini tamamen yitirmiştir. Oran çok daha düşük olmakla birlikte sıcak nodüllerde
de malignite görülebilmektedir.
Tiroid USG’si nodüllerin saptanmasında ve solid-kistik ayırımının yapılmasında en yararlı tetkiktir. Özellikle solid yapı-
daki nodüller uyarıcı olmalıdır.
62. Kırk beş yaşında bayan hasta boyunda şişlik yakınması ile başvuruyor. Özgeçmiş ve soygeçmişinde bir özellik
saptanmayan hastanın yapılan fizik muayenesinde tiroid sol lobda yaklaşık 2 cm.çaplı nodül palpe edilmiştir.
Bu hastaya bu aşamadan sonra en uygun yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir?
A) Tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisi
B) Tiroid ultrasonografisi
C) Tiroid sintigrafi
D) Serum TSH düzeyi bakılması
E) TSH reseptör antikor düzeyi bakılması
62 - D
Tiroid patolojilerinde öykü ve fizik muayeneden sonraki yapılacak öncelikli yaklaşım tiroidin fonksiyonel durumunun be-
lirlenmesidir. Yani TSH ve gerekirse tiroid hormon düzeylerinin bakılmasıdır. Bu işlem tedavimize yön vereceği için ge-
reklidir.
63 - E
Meme kanseri için genel olarak risk faktörleri:
A- Epidemiyolojik faktörler:
a. Cinsiyet: Erkek/Kadın oranı: 1/130
b. >65 yaş
www.tusem.com.tr
30
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
64. Kırk sekiz yaşında bayan hastada sağ meme üst dış kadranda 1.5 cm çaplı kitle saptanıyor. Memenin mamografik
değerlendirilmesinde kitle olan bölgede pleomorfik mikrokalsifikasyonlar, memenin diğer kısımlarının normal oldu-
ğu görülüyor yapılan ince iğneli aspirasyon biyopsisi sonucu malignite saptanması üzerine lezyon yerel olarak ek-
size ediliyor. Kitlenin patoloji raporu cerrahi sınırların temiz olduğu duktal karsinoma in situ olarak rapor ediliyor.
Bu hastada en uygun tedavi yaklaşımı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Yapılan işlem yeterlidir.
B) İşleme radyoterapi ilave edilmelidir.
C) İşleme axiller diseksiyon ilave edilmelidir
D) Sağ total mastektomi + axiller diseksiyon yapılmalıdır.
E) Sağ total mastektomi ve ardından radyoterapi yapılmalıdır.
64 - B
İn situ kanserden söz edebilmek için basal membranın sağlam olması gerekmektedir. İn situ karsinomlarda tümör her-
hangi bir boyutta olabilir.Nadiren lenf bezi met. Olabilir (%1)
En sık DCIS görülür. %95 kadınlarda %5 erkeklerde görülür. Komedo, kribriform, mikropapiller, papiller ve solid türle-
ri bulunmaktadır.
Kanser için anatomik bir prekursordür. İnvazyon lezyonun olduğu yerde olur.
DCIS olguları geçmişte palpasyonla ele gelen kitle, meme başı akıntısı gibi FM bulguları ile saptanırken, artık tarama
mamografileri (özellikle mikrokalsifikasyonlar) tanıda daha etkin hale gelmiştir .
Tedavide hastanın tercihine göre meme koruyucu cerrahi veya total mastektomi yapılabilir. Aksiller diseksiyon eğer ko-
medo gibi daha agresif tip değilse önerilmez veya sentinel lenf nodu örneklemesi yapılabilir.
Soruda lezyon yerel olarak çıkarılmış ve temiz cerrahi sınır sağlanmış, ayrıca tümör lokalize ve şüpheli başka odak gö-
rünmüyor. Tedavinin tek eksik noktası post.op. radyoterapi eksikliğidir. Zira MKC yapılan hastalarda lokal nüks ihtimali
halen sorun olmaktadır ve bu yüzden radyoterapi önerilir.
www.tusem.com.tr
31
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
65. Duodenal ülser nedeniyle Bilateral trunkal vagotomi + antrektomi + Bilroth 2 anastomoz yapılan hasta postoperatif
1.yılda yanma tarzında üst karın ağrısı, kusma ve kilo kaybı şikayetleriyle başvuruyor. Kusmakla ağrının geçme-
diği ve kusmanın safralı ve gıda artıkları içerdiği öğreniliyor.
Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Afferent ans obstrüksiyonu
B) Duodenal güdük sızdırması
C) Alkalen reflü gastrit
D) Mide atonisi
E) Erken dumping sendromu
65 - C
Alkalen reflü gastrit
Pilorun kesilmesi, çıkarılması ya da by-pass edilmesi (piloroplasti, gastrektomi, gastroenterostomi) sonucu oluşur. Du-
odenal içeriğin mideye kontrolsüz reflüsü gastrite neden olmakta ve hastalarda karın ağrısı ve safralı kusma oluşmak-
tadır.
Epigastrik ağrı, kusma ve kilo kaybı ile kendisini belli eder. Ağrı, % 80 vardır, yanıcı tarzda ve süreklidir, yemekler ile ar-
tar ve kusma ile geçmez. Kusma safralıdır ve gıda artıklarını içerir. Duodenal içeriğin, mideye reflüsü söz konusudur.
Sonuçta safranın etkisi
ile mideden ösofagusa kadar uzanan hiperemi ve erozyonlar oluşmaktadır. Tanı endoskopi ile konulur ve altın stan-
darttır.
Tedavi: Hafif semptomlar olan hastada konservatif tedavi uygulanabilir. Mukozal koruyucu ajanlar tercih edilir (sukral-
fat, Na-aljinat). Tıbbi tedaviye yanıt vermeyenlerde cerrahi tedavi uygulanır. Cerrahi tedavinin amacı pankreatik, bilier
ve duadenal sekresyonların mideden uzaklaştırılmasıdır. En sık uygulanan yöntem Roux-en-y diversiyondur.
Çeldiriciler içinde aferent ve eferent ans sendromlarında genellikle projektil kusma beklenir. Aferent ans sendromunda
kusma saralı ama gıda artığı gözlenmez.
66 - B
Gastrointestinal stromal tümörler(GISTs) önceleri leimyom veya leiomyosarkom olarak adladırılırdı. İnterstisyel cajal
hücrelerinden köken alır.
Bu tümörlerin çoğunda c-kit protein expersyonu sözkonusudur. Gastrointestinal sistemin sarkomları arasında en sık gö-
rülen tümördür ve GİS içinde de en sık midede görülür.
Genellikle kanama ve dispepsi ile belirti verirler. Kanama ile gelen hastalarda belki endoskopik biyopsi ile tanı konabi-
lirse de intramural bir tm olduğu için en etkili yöntem BT dir.
Tedavi cerrahidir. (Lenf diseksiyonuna gerek yok) Unrezektabl vakalarda veya metastatik olgularda imatinib kullanıla-
bilir.
www.tusem.com.tr
32
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
67. Hiperkalsemi ile beraber normal veya artmış Paratiroid hormon düzeyleri hangisinde beklenmez?
A) Paratiroid adenomu
B) Paratiroid hiperplazisi
C) Familyal hipokalsiürik hiperkalsemi
D) Li kullanımı
E) Kronik Böbrek yetmezliği
67 - E
KBY durumularında sekonder hiperparatiroidizm gelişir ve bu hastalarda Ca düşüklüğüne ve fosfat yüksekliğine sekon-
der PTH düzeyleri artar. Ayrıca böbrekte D vitamini yapımının azalmasına bağlı CA emilimi bozulur.
68. Yetmiş beş yaşında bir erkek hasta yaygın şiddetli karın ağrısı şikâyetiyle acil servise başvuruyor. Öyküsünden
kardiyak ritm bozukluğu nedeniyle bazı ilaçlar kullanıldığı öğreniliyor. Fizik muayenede oskültasyonda hiperak-
tif barsak sesleri saptanırken palpasyonda hassasiyet, defans bulgularına rastlanmıyor. Hastanın rutin laboratuar
tetkiklerinde herhangi bir patoloji tespit edilmiyor.
Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Akut kolesistit
B) Akut pankreatit
C) Mide perforasyonu
D) Akut mezenterik iskemi
E) Akut divertikülit
68 - D
AMİ’nin en önemli nedeni, hastaların yarısından fazlasında görülen superior mezenter arter embolisidir. Daha az sıklık-
ta ise emboli, ülsere aortik aterosklerotik bir plaktan veya bir tromboze aortik anevrizmadan kaynaklanır.
A.M.İ’de Embolinin kaynağı özellikle kardiak aritmi (atrial fibrilasyon), prostetik kapak ,kardioversiyon, kardiak katateri-
zasyon, geçirilmiş miyokard infarktüsü gibi nedenlerden kaynaklanan) kalptir.
AMİ nedeni ne olursa olsun hastalarda karın ağrısı, ancak bununla uyumsuz fizik muayene bulguları vardır. Erken dö-
nemde barsak sesleri artar. Zamanla azalır ve kaybolur. Başlangıçta hastanın karnı rahattır, intestinal infarkt olması ile
hassasiyet ve rebaunt ortaya çıkmaya başlar.
İnfarktüs ile ateş olur ve nabız ↑ hasta hipotansif hal alır, nekroz ve perforasyon ile peritonit ve generalize sepsis çıkar.
Metabolik asidoz gelişir.
www.tusem.com.tr
33
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
69 - C
Femoral herniler femoral kanaldan köken alırlar ve strangülasyon eğilimleri diğerlerine göre yüksektir. Yinede toplumda
genellikle strangülasyon vakaları indirekt hernilerde görülür. Çünkü en sık görülen hernilerdir.
70 - A
Crohn hastalığı spontan düzelmeler ve akut alevlenmeler gösteren, GİS’in herhangi bir yerinde veya tümünde
görülebilen kronik inflamatuar bir hastalıktır. İnce barsakların en sık görülen cerrahi hastalığıdır.
GİS’in herhangi bir yerinde olabilirse de en sık “terminal ileum” da görülür. Bu nedenle terminal ileit ya da rej-
yonel enterit olarak da adlandırılır.
Etyolojisi net olarak bilinmemektedir. Spesifik enfeksiyonlar, immünolojik veya genetik yatkınlık stres, sigara
gibi faktörler suçlanmaktadır.
İlk bulgu, genelde mukoza ve submukozda oluşan şiddetli ödemdir. Ödemi, aftöz ülserlerin oluşumu izler. Zamanla li-
near ülserler gelişir. Ilerleyen aşamalarda da tüm barsak duvarı tutulur. En belirgin ve patolojik bulgu, submukozal ve
subserozal fibrozis ve bunun neden olduğu darlıktır.
Crohn hastalığı, tüm katları ile barsağı tutan transmural bir hastalıktır. Unutulmaması gereken en önemli iki
özelliği tam kat tutulum göstermesi ve atlayarak yani arada sağlam dokular bırakarak yerleşmesidir.
Ağrı en sık görülen semptomdur. Remisyonlarla dönüşümlü, tekrarlayan ağrı ve ishal atakları tipiktir ve kronik
süreci vurgular. Diyare 2. sık semptomdur. İshal, karakteristik olarak kolik şeklinde başlayan karın ağrısı sonu-
cunda patlayıcı tarzdadır ve genellikle noktürnaldir. Ayrıca ateş, kilo kaybı, kuvvet kaybı ve halsizlik de görülür.
Akut apandisit bazen ilk bulgu olabilir. En sık görülen intestinal komplikasyon obstrüksiyondur. Perforasyona
bağlı yaygın peritonit gelişebileceği gibi daha sık olarak internal fistül ve apseler gelişir. Perineal hastalık ince
barsak tutulumu olanların % 25’inde, kolonik tutulumu olanların %
50’sinde vardır.
Başlangıçta tüm hastalar medikal tedaviye alınmalıdır. Sindirimi kolay, posasız ve nütrisyonel ekleri olan diyet
önerilir. Diyete ek olarak sülfasalazin başlanır.
Şiddetli vakalarda tedaviye steroid eklemek gerekebilir. Bu desomid de faydalıdır,
yan etkileri daha azdır.
Bugün için Crohn hastalığında kesin kür sağlayacak bir tedavi bilinmemektedir.
www.tusem.com.tr
34
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
71 - A
Bulgular
SSS: Huzursuzluk, letarji, konvülziyon, artmış DTR, delirium, koma (İntrasellüler dehidrasyon à Subaraknoid, subdu-
ral kanama)
KVS: Taşikardi, hipotansiyon, senkop
Doku: Deri ve gözyaşı kuruluğu, kuru ve yapışkan mukozalar
Metabolik: Ateş
72. Pylor tıkanıklığına bağlı pasajı olmayan hastada mide takılan nazogastrik sonda ile drene ediliyor. Bu has-
taya sıvı replasmanı için en uygun seçenek aşağıdakilerden hangisidir?
A) İzotonik NaCl + K
B) Ringer Laktat
C) TDP
D) Alimünyum ile tamponlanmış tuzlu solüsyon
E) Bikarbonatlı solüsyonlar
72 - A
Mide sıvı kaybına bağlı görülen;
Hipopotasemi
Hipokloremi
Ve asit kaybı Metobolik Alokolaza neden Olur. Bu yüzden Asidik sıvı olan NaCl tercih edilir.
NaCl Potasyum olmadığından Potasyum eklenmelidir.
73. Aşağıdakilerden hangisi travma sonrası dönemde azalan hormonlardan birisi değildir?
A) İnsülin
B) Tiroksin
C) Testosteron
D) Follikül stimüle edici hormon
E) Prolaktin
73 - E
Travmada azalan hormonlar
İnsülin (geç dönemde artar),
Tiroid Hormonları,
seks steroidleri, FSH/LH,
İnsülin benzeri BF-1
74. Aşağıdaki koagülasyon faktörlerinden hangisi banka kanında labil olduğu için özellikle taze donmuş plaz-
ma tercih edilir?
A) Fibrinojen
B) Faktör II
C) Faktör V
D) Faktör XII
E) Faktör XIII
www.tusem.com.tr
35
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
74 - C
Depolanan kanda oluşan değişiklikler:
A. Eritrosit yaşam süresi: Banka kanında ozmotik fragilite ve hemoliz artar. Transfüzyondan sonraki 24. saatte erit-
rositlerin ortalama %70’i canlı kalır.
B. Banka kanının oksijen taşıma kapasitesi azalır. ADP ve 2,3 DPG seviyeleri azalır ve Hb-O2 dissosiasyon eğrisi sola
kayar.
C. pH düşmesi: Banka kanında pH ilk günde 7’dir. Ama anaerobik metabolizma sonucu pH 21. günde 6.7’ya iner.
D. Banka kanında 24 saat sonra trombosit yok kabul edilir.
E. Koagülasyon faktörleri azalır: Fibrinojen 24 saat stabildir. FV ve FVIII labil faktörlerdir. Depolamada azalırlar ve
yok kabul edilir.
F. K seviyesi artar: Bunun nedeni, eritrosit yıkımı ve intrasellüler K’un hücre dışına boşalmasıdır. 21. Günün sonunda
K+ seviyesi 33 mEq/l olur. Bu nedenle hiperkalemik ve oligürik hastalara banka kanı verilmez.
G. NH3 birikir: 120 gamadan 21. Günde 370 gama üniteye ulaşır. Ösofagus varis kanamalarında ve karaciğer yetmez-
liği olanlarda banka kanı kullanılamaz.
75 - C
Hastane infeksiyonları
En sık nasokomial infeksiyon üriner sistem infeksiyonlarıdır.
Yoğun bakımlarda en sık infeksiyon Gr (-) nazokomial pnömoni (en sık aspirasyon nedeniyle gelişir.
Yara infeksiyonları (postoperatif en sık infeksiyon), kateter sepsisi
Yara infeksiyonları
En önemli etken kontamine eden mikroorganizmanın cinsi ve miktarı
Çoğu endojen floradan kaynaklanır (en sık S. aureus)
GİS ameliyatlarından sonra E. coli
En sık 4-5. gün
76. Aşağıdaki durumların hangisinin varlığında sigmoid volvulus tanısı konmuş hasta acil operasyona alınır?
A) 70 yaşın üzerindeki hastalar
B) Diabet hastaları
C) Hastane fiziki şartlarının acil operasyona uygun olması
D) Sigmoidoskop veya rektal tüpten akıntının kanlı gelmesi
E) Ayakta Direkt Batın Grafisinde Kolon çapının 7 cm den geniş olması
76 - D
Peritonit bulguları yoksa ilk denenecek tedavi sigmoidoskopi ile dekompresyon
Sigmoidoskopi başarısız ise strangülasyon ve gangren olasılığı nedeni ile acil cerrahi gereklidir.
www.tusem.com.tr
36
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
Akut Sigmoid Volvulus: Sigmoid volvulus, sigmoid kolonun uzun ve bol mezenterinin etrafında saate ters yönde dön-
mesiyle oluşur (Şekil 26.2a). Kronik konstipasyon ve lifden zengin diyet, kronik distansiyon ve kolonda uzamaya neden
olur. Uzayan segment, kendi üstüne kıvrılmaya başlar. Bu patogenez sigmoid volvulusun yaşlılardaki yüksek insidan-
sını kısmen açıklar. Psikotrop ilaçlar barsak motilitesini azaltır, boşalmayı geciktirir ve mental bozukluklardaki yüksek
sigmoid volvulus insidansına predispozisyon sağlar. Ayrıca Parkinson hastaları ile fenotiazin tedavisindekilerde de risk
yüksektir. Akut sigmoid volvulus ani bulantı, kusma, kolik tarzda karın ağrısı ile başlar. Fizik muayenede karında aşı-
rı duyarlılık vardır ve timpanik bir kitle palpe ve perküte edilir. Barsak sesleri önceleri hiperaktif, daha sonra hipoaktif-
tir. Direkt karın grafileri hastaların %40’ında tanı koydurucudur. Dilate kalın barsak ansları, grafilerde bükülmüş iç lastik
veya omega halkası şeklinde gözlenir. Volvule sigmoid ters U görüntüsündedir. Baryumlu grafilerin %20’sinde rektumla
sigmoid arasında gaga biçiminde bir görüntü elde edilir. Gangren şüphesi olan olgularda baryumlu grafi kontendikedir.
Sigmoid volvuluslu hastada önce sigmoidoskopi yapılmalıdır. Direkt görüş altında yerleştirilen rektal tüp yardımıyla pa-
saj sağlanabilir. Daha yeni bir uygulama detorsiyon için bükülebilir sigmoidoskopun kullanılmasıdır. Torsiyon genellikle
anal girimden 15 cm daha proksimaldedir. Sigmoidoskopi ile sağlanan dekompresyon ile volvulus redükte olur. Hemen
rektal tüp yerleştirilir. Rektal tüp erken rekürrensi önler ve kesin ameliyat için barsağın hazırlanmasını sağlar. Sigmoi-
doskopi ile redüksiyon ve dekompresyon olguların %85’inde mümkün olur. Baryumlu lavman, volvulus detorsiyonunda
etkili değildir. Spontan redüksiyon olguların yalnızca %2’sinde görülür. Sigmoidoskop ile dekomprese edilemeyen has
talarda acil cerrahi girişim gerekir.
77 - A
PERİANAL FİSTÜLLER
Anorektal apselerin bir sekeli olarak görülür. Drenaj sonrası %50 apse iyileşir, %50 fistül gelişir. İnternal ve eksternal
ostiumları vardır (Şekil 26.16). Bu ostiumlar arasında enflamatuar bir traktus bulunur. Nadiren fissüre, Crohn hastalığı-
na, radyoterapi veya spesifik infeksiyonlara bağlı olabilir. Klinik olarak sık apse oluşumu ve pürülan drenaj şikayeti var-
dır. Perineal bölgede ıslaklık ve irritasyon olur.
Perianal Fistüllerin Etiyolojisi
1. Perianal apselerdir. (%70-80).
2. Pelvik sepsis.
3. Perineal yaralanmalar.
4. Anal fissür.
5. Hidradenitis süpürativa.
www.tusem.com.tr
37
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
6. Hemoroid.
7. Anal operasyonlar.
8. Crohn hastalığı.
9. Ülseratif kolit.
10. Tbc.
11. Aktinomikoz.
TUSNOT: Perianal fistülün en sık nedeni perianal apselerdir. Hastaların Yakınmaları: En sık rastlanan şikayet %70 sık-
lıkla perianal ağrı ve akıntıdır.Ayrıca rekürren perianal endürasyon, Kanama, Kaşıntı.
78. Kolorektal adenomatöz poliplerin kansere dönüşümünde en son meydana geldiği düşünülen mutasyon
aşağıdakilerden hangisidir?
A) p53 mutasyonu
B) APC (5q-) mutasyonu
C) K-ras mutasyonu
D) Ret mutasyonu
E) 18q- mutasyonu
78 - A
Kolorektal kanserlerde en sık saptanan mutasyon APC mutasyonudur. En sık saptanan onkogen mutasyonu ise K-ras
mutasyonudur.
www.tusem.com.tr
38
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
79. Atmış yaşında ileri derecede solunum yetmezliğinde olan bir hasta sağ üst kadran ağrısı nedeniyle değerlendirili-
yor. Ultrasonda perikolesistik sıvı ve kalınlaşmış safra kesesi duvarı görülüyor.
Bu hastada aşağıdaki tedavi yöntemlerinden hangisi tercih edilmelidir?
A) Laparoskopik kolesistektomi
B) Açık kolesistektomi
C) Kolesistostomi
D) Antibiyotikler ve izlem
E) ERCP ve sfinkterotomi
79 - C
Akut kolesistitin tedavisi kolesistektomidir.
İlk 4 gün içinde başvuranlarda laparoskopik – açık
4. günden sonra başvuranlarda interval kolesistektomi. Bekleme süresi içinde atak geçmez yada tekrarlarsa acil cerrahi
Genel durumu uygun olmayanlarda genel durumu düzelene kadar dekompresyon amacıyla perkütan kolesistostomi
yapılır.
Özellikle dolaşım bozukluğu olan hastalarda akut kolesistit bulguları olduğunda USG incelemesinde safra kesesinde
taş saptanmazsa akalkülöz kolesistit düşünülmelidir.
80. Aşağıdakilerden hangisi Akut Pankreatid nedeniyle yatırılan hastanın yatış anında hastalığın ciddiyetini
gösteren bulgulardan değildir?
A) Yaşın 55’in üstünde olması
B) 16.000/ mm³ üstünde lökositoz
C) Kan şekerinin 200 mg üstünde olması
D) Serum Ca++ düzeyinin 8 mg’ın altında olması
E) LDH’nın N’in 2 katının üstünde olması
www.tusem.com.tr
39
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
80 - D
Ranson kriterleri
Başvuruda 48 saat sonra
>55 yaş Hct değerinde %10’dan fazla düşme
BK > 16.000 BUN değerinin 5mg/dl’den fazla artması
Glu > 200 Hipokalsemi < 8
LDH > 350 PO2 < 60 mmHg
AST > 250 Baz açığı > 4 mEq/lt
Tahmini sıvı sekestrasyonu > 6 lt
81 - B
İnternal karotit arterin terminal dalları anterior ve posterior etmoid arterler ile eksternal karotid arterin sfenoplatin dalı
anterior septal bölgede birleşirler, buraya ‘Little bölgesi’ denir. Epistaksis en sık Little alanından kaynaklanır.
82. Ani görme kaybı olan bir hastada göz dibi normal ise aşağıdakilerden hangisi düşünülmelidir?
A) Papillit
B) Retrobulber nevrit
C) Glokom
D) KİBAS
E) Optik gliom
82 - B
Retrobulber nevrit ani, ağrılı görme kaybı nedenlerindendir, Oftalmoskopide göz dibi normaldir. (hasta kör, doktor da
kördür)
83. Otuz beş yaşında ani ve şiddetli başağrısı, kısa süreli şuur kaybı ve ense sertliği olan bir hastada ateş yok ve 3.
kranial sinir paralizisi (ptozis, midriazis, diplopi) saptanıyor.
Bu hastada en olası lezyon aşağıdakilerden hangisidir?
A) Arteriovenöz malformasyon
B) Menenjit veya beyin absesi
C) Anterior komünikan arter anevrizması
D) Posterior komünikan arter anevrizması
E) Arteria serebri media anevrizması
83 - D
Ateş olmayan bu hastada enfeksiyon düşünülmez, ani baş ağrısı ve ense sertliği SAK ın özelliğidir. Hasta SAK’dır.
SAK’ın nedeni ise; mezensefalonda 3. kranial sinir ile yakın anatomiye sahip posterior kominikan arterin anevrizmal
rüptürüdür.
www.tusem.com.tr
40
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
Ani başlayan çok şiddetli baş ağrısı ile Menenjismus bulguları dışında anevrizmalara özgü lokal bulgular şunlardır;
• Posterior komunikan A. (P Com A) anevrizması; bası ve diseksiyon etkisiyle 3. Kr. sinir lezyonu gelişir.
• Anterior serebral A. Anevrizması; Frontal lob disfonksionu, paraparezi gelişir.
• Orta serebral A. Anevrizması; hemiparezi gelişir.
• Anterior komunikan A. (A Com A) anevrizması; paraparezi, şuur kaybı gelişir.
• Oftalmik A. anevrizması; tek taraflı körlük gelişir.
• Kavernöz sinüs anevrizması; oftalmoplejiler gelişir.
• Baziler A anevrizması; beyin sapı bulguları ve ani koma gelişir.
84. Schistosoma haematobium yumurtalarının mesane epitelyumunda metaplazik değişikliğe yol açmasıyla
ortaya çıkan mesane kanseri hangisidir?
A) Adenokarsinom
B) Squamoz hücreli karsinom
C) Transisyonel hücreli karsinom
D) İndiferansiye karsinom
E) Korsinosarkom
84 - B
Schistosoma haematobium sistit olgularında yüksek derecede mesane kanserine rastlanır. Burada parazit yumurtaları
mesane epitelinde metaplazik değişikliğe yol açarak skuamöz hücreli karsinom oluşumunda rol oynamaktadır. Genel-
likle Mezopotamya, Kuzey Afrika ülkelerinde ve Arap yarımadasında rastlanır.
www.tusem.com.tr
41
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
86 - B
87. Aşağıdaki leiomyom (fibroid) tiplerinden hangisinde intestinal obstrüksiyona bağlı akut karın görülebilir?
A) Submüköz
B) İntramural
C) Parazitik
D) İntraligamenter
E) Servikal
87 - C
Leiomyomlar genelde asemptomatiktir. Semptom verdiğinde en sık menoraji görülür. Eğer myom subseröz ise uterus
dışına doğru büyüyerek başka bir organa tutunabilir, sekonder kanlanma alabilir. Genelde parazitik myomlar omentu-
ma tutunur. Barsaklara tutunması sonucunda intestinal obstrüksiyon ve akut karına da neden olabilir.
www.tusem.com.tr
42
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
90. Gonadal disgenezi tanısı olan ve pelvik ultarasonografide malignite ile uyumlu adneksiyal kitlesi saptanan
bir hastada kitlenin en olası tanısı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Gonadoblastom
B) Disgerminom
C) Endodermal sinüs tümörü
D) Embriyoner karsinom
E) Matür kistik teratom
90 - B
Gonadal disgenezili bireylerde eğer Y kromozomu da varsa disgenetik gonadlardan tümör gelişme ihtimali artar. En sık
benign bir tümör olan gonadoblastom gelişir. Bunun zemininden de %50 oranında malign bir tümör olan disgermi-
nom gelişebilir. Disgenetik gonadları olan bireylerde en sık görülen malign over tümörü disgerminomdur. Bu neden-
le prepubertal malignite ile uyumlu adneksiyal kitle varlığında operasyon yapılacaksa önce karyotip yapılır. Y kromo-
zomu varlığında tüm gonad çıkartılır.
91. Tip 2 endometriyum kanserleri ile ilişkili olmayan durum aşağıdakilerden hangisidir?
A) İleri yaş
B) Anöploid tümör
C) P 53 mutasyonu
D) Hiperestrojenemi
E) Seröz papiller histolojik tip
91 - D
Endometriyum kanserleri tip1 ve tip2 olarak ayrılır. En sık tip 1 görülür.
Tip 1 :Estrojen bağımlı kanserler nisbeten genç yaşta ve obez hastalarda görülür.
Tümör daha iyi diferansiyedir, estrojen-progesteron reseptörü (+)’dir ve daha iyi prognozludur.
Bu tipin histopatolojik tipi sekretuar endometrioid tip adenokanserdir. Bu tip malignitelerde PTEN gen mutasyo-
nu sık saptanmaktadır.
Tip 2 :Estrojen bağımsız tip ise atrofik endometrium zemininde gelişir.
Daha ileri yaşta ve zayıf kadınlarda görülür.
Kötü diferansiyedir, estrojen-progesteron reseptörü (-)’dir ve kötü prognoza sahiptir.
Bu tipin histopatolojik tipi ise seröz papiller tip adenokanserdir. Bu tip malignitelerde bir tümör supressör gen
olan p53 gen mutasyonu vardır.
92. Aşağıdaki gruplardan hangisinde HPV enfeksiyonu insidansı artışı söz konusu değildir?
A) İmmünsupresif tedavi alanlar
B) Poligamik cinsel yaşamı olanlar
C) Düşük sosyoekonomik seviye
D) 35 yaş üstü sigara içen kadınlar
E) Gebelik
92 - D
Serviks kanseri için var olan mevcut risk faktörleri HPV insidansını da artırır. HPV enfeksiyonu genç adölesan ve mul-
tipl partneri olanlarda ayrıca KOK kullanımında, gebelikte de artış gösterir. 35 yaş üstü kadınlarda HPV insidansı daha
azdır.
www.tusem.com.tr
43
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
93. Gebeliğin pernisiyöz anemisi aşağıdakilerden hangisi ile ilişkili olarak ortaya çıkar?
A) Demir eksikliği
B) B 12 eksikliği
C) Folik asit eksikliği
D) Otoimmünite
E) Eritrositer enzim eksikliği
93 - C
Gebelikte en sık demir eksikliği ve doğumdaki akut kan kaybına bağlı anemi görülür. Hipokrom mikrositer anemidir. Ge-
belikte megaloblastik anemi de görülebilir. En sık neden folik asit eksikliğidir. Gebeliğin pernisiyöz anemisi olarak
da isimlendirilir.
94. Diabetik gebelerin bebeklerinde aşağıdaki fetal ve neonatal komplikasyonların hangisi ile diğerlerine göre
daha az karşılaşılır?
A) Hipoglisemi
B) Hipokalsemi
C) Polistemi
D) İntrauterin gelişmede gerilik
E) Fetal malformasyon
94 - D
Diabetik gebelerdeki yüksek kan glukozu kolaylaştırılmış difüzyon ile plasentadan fetuse geçer. Fetuste insülin salgı-
sının artışına neden olur. İnsülin fetal somatik gelişimden major sorumlu hormondur, bu nedenle diabetik kadınların
fetuslarında makrozomi ve buna bağlı doğumda omuz distosisi, brakial pleksus hasarı daha sık görülür. Neonatal dö-
nemde hipoglisemi, hipokalsemi, hipomagnezemi, hiperbilirübinemi ve polistemi sıktır. Diabetik kadınlarda preeklamp-
si gelişmedikçe fetal intrauterin gelişme geriliği beklenmez.
95. İmmünglobulin-G’nin transplasental geçişi aşağıda verilen mekanizmaların hangisi ile gerçekleşir?
A) Endositoz
B) Basit difüzyon
C) Reseptör aracılığı ile
D) Kolaylaştırılmış difüzyon
E) Özel taşıyıcısı ile
95 - A
IgG, plasentayı reseptör bağımlı endositoz ile geçer. Glukozun ise kolaylaştırılmış taşınımı söz konusudur (Glut-1-3
taşıyıcı proteinler ile).
www.tusem.com.tr
44
KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI 2011 - 05 - TUSEM - KTBT
96 - E
Gebelikte hipertansiyon varlığında kullanılabilen ajanlar ve etki mekanizmaları:
İlaç Etki mekanizması
Nifedipin Kalsiyum kanal blokajı
Verapamil Kalsiyum kanal blokajı
Labetolol Non-selektif beta blokör
Alfa metil dopa Santral etkili sempatolitik
Nitroprussid Direk arterioler dilatasyon
ACE inhibitörleri ise gebelikte oligohidramnioz, PDA, fetal ekstremite kontaktürleri, fetal hipokalvaria, neonatal hipo-
tansiyon yapabileceği için kullanılmaz. Nitroprussid çok toksik olduğundan son seçenek olarak kullanılır. Vücutta NO
ve siyanür iyonlarına ayrılır. Hem arteriolleri hem venülleri gevşetir. Fetal siyanid toksisitesi oluşturabilir. Antidotu Na-
tiosülfattır.
97. Endometriyal prostaglandin üretiminin en yüksek olduğu siklus dönemi aşağıdakilerden hangisidir?
A) Menstrüasyon
B) Erken foliküler faz
C) Geç foliküler faz
D) Ovulasyon
E) Luteal faz
97 - A
Menstrüel siklus boyunca endometriyumda prostaglandin üretimi devam eder. En yüksek düzeye ise menstrüas-
yon sırasında ulaşırlar, artan PG’ler menstrüasyonda endometriyal ve myometrial iskemi oluştururlar ve dismenore
meydana gelir. Endometriyumda en bol üretilen PG F2 alfa’dır.
98 - E
Acil kontrasepsiyon için sadece estrojen, sadece progesteron içeren hap, levonorgestrel, mifepriston, kombine oral
kontraseptif hap, RIA kullanılabilir. Bariyer yöntemleri, cinsel ilişki öncesinde uygulanır, acil kontraseptif etki amacıy-
la kullanılamaz.
99. Kontrasepsiyonun etkinliği ifade etmek için kullanılan pearl indeksinin tanımı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Her on kadın için karşılaşılan başarısızlık oranı
B) Her yüz kadın için karşılaşılan başarısızlık oranı
C) Her bir kadın için karşılaşılan başarısızlık oranı
D) Her bir kadın için karşılaşılan başarısızlık oranı
E) Her 10.000 kadın için karşılaşılan başarısızlık oranı
www.tusem.com.tr
45
2011 - 05 - TUSEM - KTBT KLİNİK BİLİMLER - A KİTAPÇIĞI
99 - B
Konraseptif yöntemlerin başarısızlıklarında kullanılan pearl indeksi; Bir yıl boyunca kontraseptif yöntem kullanan 100
bayandan gebe kalan hasta oranını gösterir.
100. Spermatozoanın akrozom reaksiyonu (kapasitasyon) aşağıdaki anatomik bölümlerin hangisinde gerçekle-
şir?
A) Testis
B) Epididim
C) Prostat
D) Üretra
E) Serviks uteri
100 - E
Spermler dişi genital sistemine bırakılınca dölleme yeteneklerinin arttırıldığı bir dizi reaksiyon geçirir. Buna kapasitas-
yon denir. Burada sperm, baş kısmındaki glikoprotein tabakadan kurtulur. Akrozom reaksiyonu gerçekleşir ve zona
pellusidayı eritecek akrozomal enzimler aktifleştirilir; zona pellusidaya bağlanma yeteneği arttırılır. Kapasitasyon fallop
tüplerinin proksimal kısmında da devam eder.
www.tusem.com.tr
46