You are on page 1of 19

Hüseyin Câvid

(Nahcıvan, 24 Ekim 1882 - İrkutsk/Rusya, 5 Aralık 1941)

XX yy. Azerbaycan Edebiyatı'nda büyük ro- larda, daha sonra ise Baku Darülmüellimatı'nda
mantik şair, dram yazarı ve inançlı bir Türkçü- Edebiyat öğretmenliği yapmıştı. Bu faaliyet, tu-
milliyetçi olarak tanınır. Hüseyin Câvid Resizâde tuklandığı 1937'ye kadar devam etmişti. 1926'da
24 Ekim 1882'de Nahçıvan'da doğdu. Câvid ev- şair gözlerini tedavi ettirmek için altı aylık bir sü-
velce mollahanede okumuş, sonra büyük kardeşi reyle Paris'te ve Berlin'de kalmıştı. Avrupa gezisi
Abdulla'dan Arap ve Fars dillerini öğrenmişti. onun pek çok yeni eserine konu yönünden kay-
Bunun ardından Mirze Mehemmedtağı Sidkî'nin, naklık etmiştir.
1895'te Nahçıvan'da açtığı "Mekteb-i Terbiye"nin Azerbaycan'daki Bolşevik işgalinin ger-
ilk öyrencilerinden olmuştu. Eğitimini ta- çekleştiği 1920'de Câvid, artık kendi konusunu,
mamlamak isteyen Câvid, 1902'de Güney Azer- üslûbunu, Edebiyat yolunu bulmuş bir şair ve
baycan'ın kültür merkezi olan Tebriz'e gitmiş, bu- dram yazarıydı. Ayrıca o, kendi inancından, ta-
rada tarih, Edebiyat ve Şark felsefesi hakkında pındığı hakikatlerden kolaylıkla yüz çeviren ira-
bilgiler elde etmeye çaba göstermişti. Ama bir yan- desizlerden değildi. Câvid'in 1920'ye kadar yaz-
dan Tebriz medreselerindeki tahsil sistemi hoşuna dığı "Ana", "Maral", "Şeyh Senan", "Şeyda",
gitmediğinden, öbür taraftan ise dünyevî eğitim "Uçurum" gibi dram eserleri, bu arada alevli, ih-
almak istediğinden, 1905'te Tebriz'i terkederek İs- tiraslı ve düşündürücü şiirleri onu Ede-
tanbul'a gelmiş, burada şair ve yazarlarla, ga- biyatseverlere ve genellikle, Azerî Türklüğüne, bir
zeteciler ve politika adamlarıyla tanışmış, serbest milliyyetçi ve Türkçü yazar olarak tanıtmıştı.
dinleyici olarak İstanbul Darülfünûn'un Edebiyat Câvid için sanatkârın özgürlüğü, onun konu se-
Fakültesinin çalışmalarına katılmıştır. O dö- çimindeki hürriyeti her şeyden üstündü ve bu açı-
nemdeki İstanbul edebî muhiti ile sıkı ilişkiler kur- dan da Bolşeviklerin iktidara geldikleri günden iti-
muş, Tevfik Fikret'le tanışmış, Rıza Tevfik'ten fel- baren Edebiyatı kontrol altında tutmaya
sefe ve Edebiyat dersleri almıştı. İlk şiirlerini çalışmaları, onu kendi ideolojilerinin hizmetinde
henüz Tebriz'deyken, eski Divan Edebiyatının et- görmek istemeleri Câvid'in ciddî bir tepkisi ile kar-
kisi altında Fars dilinde yazmıştı. Lakin kısa za- şılaşmıştı. 1920'den evvel olduğu gibi, Sovyet re-
manda XX. yy.da Divan şiiriyle bir başarı elde ede- jimi döneminde de o, yalnız kendi sevdiği ve seç-
meyeceğini anlamış ve Azerî Türkçesi ile, hem tiği konularda eserler yazmıştı. Yirminci yıllarda
biçim, hem de konu açısından çağdaş şiirler yaz- yazdığı "Peygember", "Topal Teymur" dramları,
maya başlamıştı. bu arada el yazmaları, KGB arşivlerinde mah-
1910'da tahsilini tamamladıktan sonra, İs- vedilen, yahud da gizletilen "Atilla", "Cingiz
tanbul'dan Nahçıvan'a döndü. Bir süre burada ya- Han" gibi dramlar, onun bir şair ve düşünür ola-
şadıktan sonra Tiflis'e giderek şehirdeki Azerî rak hangi problemlerle ilgilendiğini, Türk dün-
mektebinde öğretmen olarak çalıştı. 1910-1917 yıl- yasının büyük ve şanlı tarihini, bu tarihden her
ları arası öğretmenlik faaliyetini Tiflis, Gence ve zaman uzakta tutulmuş Âzerîlere anlatmak ni-
Baku şehirlerinde sürdürdü. 1910'da ilk dram eseri yetinde olduğunu göstermektedir.
olan "Ana" piyesini yazdı. 1912'de Bakü'de ilk şi- 1937'de Stalin'in "büyük terroru" baş-
irler kitabı yayınlandı. Bu kitapla Câvid, XX. yy. ladığında Câvid en başta tutuklananlar ara-
Azerbaycan şiirine yenilikçi ve orijinal bir şair sı- sındaydı. Hayatının birkaç yılını Türkiye'de ge-
fatıyla dahil oldu. çirdiğinden, onu Türk casusluğuyla, pantürkizm
1918'de Bakü'de olan Câvid, burada Ermeni ve panturanizmle suçladılar. Sovyet ceza ma-
katliamının bütün dehşetlerini yaşamış, onun kinesinin bütün dehşetlerini yaşasa da, Câvid ona
kendi hayatı da ciddi bir tehlikeye girmişti. Bir karşı ileri sürülen iddiaların hiç birini kabul et-
mucize sonucu kurtulmuş ve kurtarıcı olarak şehre medi. İnsanları birbirinin eliyle mahveden iki-
giren Âzerî-türk askerî birliklerini büyük şük- yüzlü Sovyet savcılarına hiç kimsenin adını ver-
ranlarla karşılamıştı. Bu devirden başlayarak ha- medi. Suçsuz şaire sekiz yıl hapis cezası verdiler
yatı Bakü'de geçmişti. Câvid, evvelce orta okul- ve 1938'de cezasını çekmek için onu dünyanın al-
tıda birini kapsayan Sovyetler Birliği'nin bir ucun- temsilcilerinden birinin susması, Bolşevik ten-
dan öbür ucuna -Magadan'a- gönderdiler. Burası kitçilerden birinin yazdığı gibi, "Bolşevik trenine
eskiden Rusya'nın büyük cezaeviydi. Sıfırın al- oturmak istememesi", onların canını sıkıyordu. Bu
tında elli derece soğuk, ulaşım zorluğu, ebedî buz- sebeple de 1920 sonrası, Câvid'in yazdığı her bir
luklar ve geçilmez tayga ormanları buraya gelenler yeni eser mikroskop altında incelenir, çoğu zaman
için dönüşü imkansız kılardı. Câvid, 1940'da Ma- bu eserlerdeki bedii düşünce ve sonuçlardan ya-
gadan'dan başka bir sovyet tutsak kampına- zarı politik açıdan suçlama aracı olarak istifade
Irkutska-sevkedildi. Hassas, ince ruhlu şair bu- edilirdi. Ama bütün takib ve sıkıntılara rağmen
rada, neredeyse bütün hayatını cezaevlerinde ge- Câvid, 1920-1937 arası yazdığı eserlerde de ideal
çiren tutsaklar arasında kendini cehennemdeki ve inançlarına sadakatini korumuştu. Onun bu dö-
gibi hissediyordu. Bir mucize sayesinde uzak İr- nemde yazdığı "Topal Teymur", "Peygember",
kutsk ve Magadan'dan Azerbaycan'a gelib çatan "Siyavuş", "Knyaz", "Heyyam" dramları, "Âzer"
ve şairin hayatının son yıllarını anlatan mektupları manzum romanı ve birçok şiiri Edebiyatseverlerin
onun cezaevlerinde karşılaştığı dehşetleri gös- büyük ilgisini çeken, Azerbaycan Edebiyatını Bol-
termeye yetmektedir. Câvid 5 Aralık 1941'de İr- şevik propogandası haricinde tutan değerli sanat
kutsk vilayeti Tayşet bölgesinin cezaevi has- örnekleriydi.
tanesinde vefat etmiş ve Tayşet köyü Bugün Cavid Azerbaycan Kültürü ve Ede-
yakınlarındaki tutsak mezarlığında adsız bir me- biyatı tarihinde öz yerini yeni bulmaya başlamıştır.
zarda defnolunmuştur. Câvid'in Türklük duygularının büyüklüğü ve kut-
Uzun yıllar boyu Azerbaycan'da Câvid'in ha- sallığı, onun Türk dünyasının geleceği ile bağlı fi-
yatının son dönemi hakkında hiç bir bilgi yoktu. kirlerin ilerigörüşlülüğü bugün bütün gerçekliği ve
Edebiyat tarihlerinde, bu arada şairin hayatı ve ciddiliği ile ortaya çıkmaktadır.
edebî kişiliği ile ilgili kaynaklarda onun 1944 de öl- Eserleri: Ana, Tiflis, 1913; Keçmiş Günler,
düğü bildirildi. Ama 1981'de, Câvid'in doğumunun Tiflis, 1913; Bahar Şebnemleri, Tiflis, 1914; Maral,
100. yıl kutlamaları genişletildiği zaman, KGB ar- Bakı, 1917; Şeyda, Bakı, 1917; Şeyx Se'nan, Bakı,
şivlerinden alman bilgiler onun ne zaman öl- 1917; Edebiyat Dereleri (Abdulla Şaiq'le birlikte),
düğünü ve nerede defnolunduğunu ortaya çı- Bakı, 1919; Peygember, Bakı, 1922, 1926; Şeyx
karmaya imkan yerdi. 1982'de Câvid'in cenazesi, Se'nan, Bakı, 1926; Uçurum, Bakı, 1926; Topal
uzak ve soğuk İrkutsk'dan vatanına getirildi ve Teymur, Bakı, 1926; İblis, Bakı, 1927; Siyavuş,
Nahçıvan'da büyük törenlerle toprağa verildi. Bakı, 1935; Seçilmiş Eserleri, Bakı, 1958; Piyesler,
Hüseyn Câvid, Azerbaycan Edebiyatı ta- Bakı, 1963; Seçilmiş Eserleri, 3 cildde, c. I-III, Bakı,
rihinde bir şair ve dram yazarı olarak meşhurdur. 1968-1971; Seçilmiş Eserleri, 4 cildde, c.I-IV, Bakı,
Dram eserlerinin ekseriyetini şiirle yazmış, şairlik 1982-1984.
istidadını ve başarısını bu alanda göstermiştir. Kaynakça: Azerbaycan Edebiyatı Tarixi, c.II,
Câvid lirik ve romantik bir şairdi. O, dünyaya ve Bakı, 1960, s.859-886; Cefer Ceferov. Azerbaycan
insanlara güzellik ölçüsü ile bakar, güzel olanı Dramteatrı, Bakı, 1959; Memmed Cefer. Hüseyn
kâmil, olgun olarak kabul ederdi. Câvid'in Cavid, Bakı, 1960; Memmed Cefer. Azerbaycan
"Menim tanrım güzellikdir, sevgidir" inancı, onu Edebiyatında Romantizm, Bakı 1963; Ali Sultanlı,
insan güzelliğinin, manevî güzelliğin, kalp ve fikir Azerbaycan Dramaturgiyasının İnkişaf Ta-
güzelliğinin dünyayı olumsuzluklardan, kö- rixinden, Bakı, 1964; Yaşar Qarayev. Facie ve Qeh-
tülüklerden kurtaracağı düşüncesine getirib çı- reman, Bakı, 1965; Ebülfez İbadoğlu, Hüseyn
karmıştı. Câvid'in birinci dünya savaşma kadar Cavid'in "İblis" Faciesi, Bakı, 1969; Mes'ud Ali-
yazdığı şiirlerde aşk önemli yer tutar. "Me- oğlu. HüseynCavid'in Romantizmi, Bakı, 1975;
hebbetdir yegâne din" diyen şair, sonraki eser- Müşkünaz Cavid. Hüseyn Cavid'i Xatırlarken,
lerinde de, insan sevgisinin dünyayı değiştirmek, Bakı, 1976; Zahid Ekbreov. Hüseyn Cavid'in
hayatı daha yaşanılır bir hale getirmek kuvvetine "Şeyx Se'nan" Faciesi, Bakı, 1918; Refik Zeka, Hü-
malik olduğuna inanmıştı. Lâkin dehşetli savaş, seyn Cavit Seneti, Bakı, 1981; Cavid'i Xatırlarken
bunun ardınca kanlı Ermeni katliamları, evini, yur- Meqaleler ve Xatireler Mecmuesi. Tertib edeni
dunu terketmek zorunda kalan binlerce insanm acı Turan Çavid. Bakı, 1982; Ejder İsmayılov. Dünya
ve kederli talihi, Bolşevik devriminin getirdiği hu- Romantizminin En'aneleri ve Hüseyn Cavid,
zursuzluklar ve manevî değerlerin kaybolması, Bakı, 1983; Eziz Şerif. Keçmiş Günlerden, Bakı,
tedricen Câvid'de bir bedbinlik, umutsuzluk ve 1977; T.Efendiyev. Hüseyn Cavid'in İdiyalar
güvensizlik yaratmıştı. Bu yüzden de Câvid, ken- Alemi, Bakı, 1986; Kamran Eliyev. Azerbaycan
disini düşündüren suallere, tarihin sehifelerinde Romantiklerinin Edebi-Estetik Görüşleri, Bakı,
cevab aramayı tercih etmiş, 1920 den sonra yazdığı 1986; Veli Osmanlı. Azerbaycan Romantikleri,
eserlerde, tarihi konulara sıkı şekilde sarılmıştır. Bakı, 1986; Mes'ud Alioğlu. Hüseyn Cavid. Eser-
Tarihi konulara ilgi, ona bir taraftan kendini dü- lerine Müqeddime, Hüseyn Cavid, Seçilmiş Eser-
şündüren suallara cevap aramak imkanı verirken, leri, 3 cildde, c.I, Bakı, 1968, s.3-24; Memmed
öbür taraftan da onu yeni, çağdaş hayatla ilgili ko- Cefer. Hüseynn Cavid (Rus, İngiliz, Alman, Fran-
nularda eserler yazmak azabından kurtarıyordu. sız dillerinde), Bakı, 1982; Yaşar Çjarayev. Hüseyn
Câvid'den ise böyle eserler istiyorlardı. XX yy. Cavid, Bakı, 1982 (Rus dilinde).
Azerbaycan Edebiyatının en çok tanınan ve sevilen
ŞİİRLERİ

BAKU'DE ŞEFİĞE
Hayır, o lövheyiis men görmek istemem, dönelim.
(Hüseyin Cavid, Eserleri, Üç cilt, Bakü-1968, c.I,
s.30-33)
MESUD
Balaxanı neft me'derilerine gederken Me'sud ile Feqet necin eceba? Söylemez misin, gözelim?
Şefiqe arasında bir müsahibel.
Şefiqe biraz xeyalperverdir, uzaqdan neft
Buruqlarmı2 görerek sevinçle Mesud'a gösterir. ŞEFİĞE

ŞEFİQE Necin mi? Köksümü gel dinle, sonra hâlimi bil,


Bax işte eyle tamâşâye var mı taget-i diU4?
Uzaq, uzaq, çox uzaq yerde işte bir orman. Birer-birer mana anlatdığın o menzereden,
Nasıl da xoş, ne qeder şairane servistan3. Könülde hâsil olur sade, gizli bir şiveni.
Bax, işte bax. Nedir onlar? Ne söyledinse yalan, Hemen dönüb gedelim, mence fazla seyr etmek,
Gezib-dolaşsa deyirdin, bu şehri bir insan, Yazıq... Belâ-yi meişet heyatı mehv edecek.
Çiçekli bir kiçicik bağçadan eser bulmaz. Ağır demirlerin altında hep ezilmek için,
O servler seni tesdiq üçün mü? Ay qurnaz... Uzaq, feqet çox uzaq, çox yabancı ölkelerin,
Nedir o menzere? Bir bax, nasıl da câzibedâr Feqir, zavallı, felaketkeşîdel6 övladı,
Ki, her baxışda doğar qelbe bir sürûr-i bahar4. Qoşub gelir iş için hepsinin bu mö'tadıl17.
O servlikde gezenler deyil mi hep mesud? Çoluq-çocuq, ana, hemşîre, qız, nişanlı, gelin,
Deyil mi-Allah üçün söyle,-hepsi vecdâlûdS? Vetende hep gözü yollarda müzterib, qemgini8.
(birden-bire heyretle) Melâl-i hesretel9 düşkün kederli aileler
Deyişdi bet-benizin, böyle zehrxendinle6, Bu gün, yarın deye hep intizâr içinde meler.
Ne söylemek dileyirsen? Aman, çapuq söyle. Yarınki gün, kimi me'yûs20 olub teverrüm eder2!,
Sönüb geder, yaşamaz, cümle kâinata küser.
Feqet yaşar kimi, ye's ü ümid içinde, yaşar.
MESUD Soluq heyatı ile axşam, seher yanar, sızlar.
O bînevâları yâd eyledikçe hep bunlar,
Ne söyleyim, ne düşündünse hepsi neşepezir?, Cefâye, zehmete qarşı köküs gerib çapalar.
Gözel, sevimli, feqet şairane bir tesvir... Bu rezmgâh-i meişetde çıpranır22 hepsi,
Bu bir heqiqete benzer xiyâl-i müzlimdir8, O zift axan quyular onların ecel qapısı.
Ki, pişgah-i nigâhmda9 böyle dalgalanır. Seqetlenir çoxu belden, qabırgadan, qoldan,
"Xeyal içinde beşer daima seadet arar, Yarım cesed, yarım insan qalıb düşer dilden.
Heqiqetin üzü lakin gülümsemez, ağlar'l İkinci bir yeni zulmet temeshür eyleyerek23,
O servler ki, uzaqdan sana tebessüm eder, Güler zavallıya, bedbext adam ne yapsa gerek...
Biraz da yaklaşalım: bax hemen tecessüm ederlO. Xayır, bu hâli düşündükçe artıyor kederim,
Önünde bir sürü dehşetli, sisli âbideler, O qanlı mezhebe getmekden ehtirâz ederim.
Ki, daima saçar etrafa kirli râyiheler. O servler ne imiş indi anladım, bildim,
O servlikde çayırdan, çiçekden iz yoxdur, Birer mezar daşıdır, hep kedernûma24, muzlim^.
Görürken anlayacaqsan ki, hep bataqlıqdır. Uzaqdan öyle gözelken teqerrüb etdikce26,
Gözel, temiz su bulunmaz, cehennimi bir çöl, Xeyâli, hissi üzer cangüzâ27 bir işgence.
Ki, zift axır, birikir, her teref olur göl-göl. Xayır, bu kirli, mülevves muhite men varamam,
Bu "servlik" dediyin hep mülevvesiı ehramlar, Hemen çabuq dönelim, her şey anlaşıldı tamam...
Çamurlu, hisli buruqlardır öyle menzeredar.
Yığm-yığm beşeriyyet o muzlim ormanda,
Yaşar, qoşar, çalışar zift içinde her yanda. MESUD
Heyatı güldürecek bir ümide bağlanarak,
İş arxasmca qoşuşmaqda hepsi çırpmaraq. Feqet çox aklanıyorsun menim gözel meleyim,
Biraz da yaklaşalım, gör zavallı insanlar, Düşündüyün gözel, amma yanılma, sevdiciyim.
Neler çekir yaşamaqçün? Nasıl yaşar onlar? Bu ne'şesiz, bu kederli, bu müzlîm âlemden,
Görünce tâb edemezsin, acırsın, ağlarsın, Ziyalanır28 bütün âlem, cahân olur rövşen.
Nedir belâ-yi meişetl2 bilersin, anlarsın. O zift axan quyular menbe-yi seadetdir,
Axıb geden sular altundur, eyn-i ziynetdir.

1. sohbet 2. kuyularını 3. selvi ülkesi 4. bahar neşesi 5. coşku verici 6. içindeki zehirle. 7. neşe verici 8. karanlık, hayâl
9. huzurlu bakışında 10. şekillenir 11. pis 12. hayat, geçim 13. manzara 14. gönül gücü 15. yaş, inleme 16. felâkete uğramış
17. alışkanlığı 18. gamlı 19. hasret hüzünü 20. kederli 21. verem olur 22. çmpınır, yüzer 23. maskaralık ederek
24. keder verici 25. karanlık 26. yaklaştıkça 27. öldürücü 28. aydınlanır
Bax, işte hep o buruqlar birer böyük bütdür, Bax, bu insan ne qeder aldamyor?
Ki, pîşqâhinei çox kimse varmadan bükülür. Hayır, esla meni sen dinleme, dur.
Bu şehr içinde görüb duyduğun o hiss-i neşat, "Ağla, hep ağla!" dedim, çox yanılış,
Bütün o debdebeler, hep o anlı, şanlı heyat. Ağlamaqdan ne çıxar sanki? Çalış!
Bütün o tenteneler, hep o süslü heykeller, Oluyor işte hüququn pâmalU,
Bu sisli, hisli buruqlarla iftixâr eyler. Çalış, öyren, ara, bul, hakkını al.
Perde-yi zulmet içinden sıyrıl,
ŞEFİĞE Qehramanlar kimi qovgaya atıl.
Fezl ü irfanla mücehhez olaraq,
Evet... O servet ü sâmân2 içinde zenginler, Cehli yıx, qefleti yıx, eczi burax.
Keder ne bilmeyerek istirahet etsinler? Kimseden gözleme yardım esla,
Feqet zavallı feqir orta yerde qehr olsun, Yalınız kendine kendin ağla.
Zeherli qazları udsun da yıpranıb solsun
Sebeb ne? Sehhete düşmen o nemli yerlerde- 1911
Feqir olan çürüsün... Hakki e'dalet nerde?
MESÛD
Bu anlaşılmayacaq bir suâl-i müşküldür, OKSUZ ENVER
Ki, hell edilmesi mence qeyr-i qâbildir.
Bu fikre qarşı ne mazi cavab verdi, ne hâl, (c. I, s.46-47)
Senin bu fikrini keşf eyler ancaq istiqbâl.
Doqquz yaşında zeki, uslu bir çocuq-Enver...
1912 QADIN Sinifde tam iki ildir, birincilikde onun
Şerefli bir adı var-daima müellimler,
(c. I, s.43-44) Severdiler onu. Lakin o imdi çox yorgun.

Qadm. Ey sevgili hemşire, oyan. O imdi çox mütefekkir... cahanda işte onun,
Ana! Ey nazlı qadm, qalx! Uyuyan Heyatı, neşesi ümmidi tek bir annesi var,
Daima mövtle3 hemdûş4 oluyor, Feqet o, belke üç ay var ki, haste, giryenümûnl2,
Zili ü möhnetleS hemağûş oluyor. Nezerleri ile üzer bînevâyii3 leyi ü nahari4.
İşte sıyrılmada hep zulmetler,
Ağarır dan yeri, qalx, işte seher. Zavallı annesi söndükçe yavrucuq yanıyor,
Oyan, etrafını seyr et de, düşün, Yanıb da qovruluyor; en büyük düşünceleri
Bütün övlâd-i veten işte bu gün, Yarınki matemi güldürmek üzre aldamyor,
Yalınız senden umar derde sefa, Feqet qadm erimiş, onda yox heyat eseri.
Yalınız sende bular ruha qida.
Ana övladım besler, böyüdür, Çocuq devam eleyir derse her sabah, lakin,
Anasız millet evet, öksüzdür. Ne söyleyirse müellim, o bir şey anlamayır.
Senin âlemde vezifen, hissin, Dalıb, dalıb gediyor ders üçün, vezife üçün,
Ne böyük... Hem ne ağırdır bilsen... Tokat yeyirse de bîçâre susmuş, ağlamayır.

Qadm. Ey sevgili, şefqetli melek, Sekkiz gün oldu ki, artıq xeber yox Enver'den
Bu qeder sebr ü tehemmül ne demek? O imdi derse davam etmeyir, qadmcığazm,
O letafet^, o necâbetle? sana, Qoşar mezarına öksüzce ağlar, inlerken,
Bu esaret, bu heqaret ne reva? Gelince hatire mazi düşüb qalır baygın.
Sen neşen? Kendini bil, ze'fi8 burax,
Hep nesibin mi senin sille, dayaq? Sorar sinifde müellim o kimsesiz çocuğu,
Çekme âh öyle mükedder, mezhûn, Qızar da söylenerek her gün arxasmca onun.
Ağla göz yaşların axsm, coşsun. "Aman, nasıl yaramaz! Bax bu hefte keçdi, daha,
Ağla, feryadını duysun erler, Ne bir xeber, ne bir iz var. Demek o bir çapgm...
Belke insafa gelib rehm edeler.
"Ağla, hep ağla!" dedim, çox yanılış, Yarınki gün o soluq çöhre pürmelâl-i teebl5,
Çınlansın, mövclenib? yükselsin, Sinifde erz-i vücûd etdi. Derse başlanaraq,
O sesin qüvveti, te'siri böyük... Müellim ekşi, çatıq üzle pür'itâb ü qezebl6,
Ağla, tâ lerzeyeio gelsin yer, gög. Görünce Enver'i qaldırdı:

1. Huzur 2. Varlık ve zenginlik 3. Ölümle 4. Omuz omuza 5. Sıkıntıyla, dertle 6. Güzellikle 7. Soyluluk 8. Güçsüz, zayıf
9. Dalgalanıp 10. Titreyiş 11. Çiğnenmiş, ayak altına alınmış 12. Gözyaşı döken 13. Çaresizi 14. Gece ve gündüz 15. Kederli
ve sıkıntılı 16. Azarlama ve öfke
-Ey çocuq, mene bax. MENİM TANRIM
Sen indi hansıi cehennemde, söyle nerden idin?
Düşünme, söyle. (c. I, s.58)
-Efendim, şey...
-Ah, deni2, yaramaz. Her qulun cahanda bir penâhı var,
Nasıl da bax dalıyor, sanki tülküdür qurnaz! Her ehl-i hâlin bir qiblegâhı var,
Çocuqcağızda cavab, işte bir sükût-i hezin3, Her kesin bir eşqi, bir Allah'ı var,
Gözünde dalgalanır ince bir bahar buludu, Menim Tanrım gözellikdir, sevgidir.
O hep baxıb duruyor, yoxdur onda hiyle ve
suç... Gözel sevimlidir, cellad olsa da,
Sükûta qarşı müellim qezeble bir, iki, üç Sevgi xoşdur, sonu feryâd olsa da,
Tokatlayınca çocuq birce kerre hiçkırdı, Uğrunda menliyim berbad olsa da,
"Aman, vay anneciyim!"-sonra qeşş olub4 Son dildârım gözellikdir, sevgidir.
getdi,
Bu ses sinifde olan cümle qelbi titretdi. Gözelsiz bir gülsen zindâne benzer,
Sevgisiz bir başda eqrebler gezer,
1913 Ne görsem, hansı bezme etsem güzâr,
Hep duyduğum gözellikdir, sevgidir.
1915
QIZ MEKTEBİNDE

(c. 1, s.49) QAÇQIN

-Qızım, yavrum, adın nedir? (c. I, s. 97)


-Gülbahar. Örtünme, dur. Kimsen? Nerelisen sen?
-Peki, senin anan, baban var mı? Gözel qaçqın6, başı belâlı qaçqm.
-Var. Gülümse, nur saçılsın üz-gözünden,
-Nasıl, zengin midir baban? Ey her hâli melek edalı qaçqın.
-Evet, zengin, beyzade...
Zülfünü qoynunda beslemiş gece,
-Öyle ise geydiyin geyim necin böyle sâde? Süzgün gözlerin, gül üzün pek ince.
Yox mu senin incilerin, altun bilerziklerin? Könül mest olur sen gülümsedikce,
Söyle yavrum, heç smlma... Ey nazlı dağların maralı qaçqm.
-Var, efendim, var, lâkin...
Müellimem her gün söyler onların yox qiy- Men isterem ömrüm seninle gülsün,
Söyle, ne derdin varsa anlat bütün,
meti, Aman ne oldu ki, sen böyle düşdün,
Bir qızın ancaq bilgidir, temizlikdir ziyneti5. Yurdundan, elinden aralı qaçqın.
-Çox doğru söz... Bu dünyada senin en çox sev-
diyin Ah, seni gördüm de dağıldı huşum?,
Vuruldum sene, sanki bir serxoşam.
Kimdir quzum, söyler misin? Men de senin kimi bir qerib quşam,
-En çox sevdiyim ilkin Gel mene ey könlü yaralı qaçqın.
O Allah ki, yeri, göyü, insanları xelq eler.
-Sonra kimler? 1919
-Sonra onun gönderdiyi elçiler.
-Başqa sevdiklerin nasıl, yok mu? TÜRK ESİRLERİ
-Var...
-Kimdir onlar? (c. I, s. 93)
-Anam, babam, müellimim, bir de bütün in-
sanlar... Erkek, qadm, esger, çocuq, ixtiyar -
Esir-deye minlerce Türk övlâdı.
1913 İssız bir adanın qoynunda sızlar,
Sorulmaz derdi, duyulmaz feryadı.

1. Hangi 2. Alçak 3. Hüzünlü sessizlik 4. Kendini kaybedip 5. Süsü 6. Muhacir, kaçak 7. Aklını
İşte kinli bir mezarlıq ki, her gün, PENBE ÇARŞAF
Yığm-yığm insan udar* da, doymaz.
Sağlam vücudlar bele düşkün, ölgün, (c. I, s. 73)
Ümidsiz bir heykelden ferq edilmez.
Pembem, şeffaf, ipekli bir çarşaf,
Gülümserler, feqet hep gözlerinde, Lerziş-i sefvetile her saet,
İntiqamlı şimşekler çaxar, durar. Ruh-i mecruhe eyler ithaf,
Çırpmırlar, solmuş benizlerinde, Nazenin bir ferişte, bir afet.
Bir çox gizli, sönük emeller uyur. Bu tesettür nasıl da cazibedar.
Bunda çox ince bir letafet var.
Yalnız soyuq, yağmur, boran, fırtına,
Oxşar durur bu mehzûn könülleri. Sanki bir növşüküfte gül fidanın,
Üryanlıq, xestelik, aclıq bir yana, Penbe tüller ehate qılmışdır.
Susuzluqdan hep qurumuş dilleri. Ya ki, bir kövkeb-i direxşanın,
Üstünü hep şefeqler almışdır.
Amansız qartalm vehşi dırnağı, Men açıq şe'rden de hezz ederem,
Mesûm yavruları didib-parçalar. Feqet en gizli şe'ri çox severem.
İşte edâlet. İlanlar yatağı,
İnsanlara mesken verilmiş qerar. Açaraq sivrilir çox afetler,
Saf ve azade sanki bir zanbaq.
Nerde o serxoşlar ki, hep "qardaşhq, Sen emin ol ki, ey şükufe-yi ter,
Birlik, beraberlik" deye sayıqlar. Güle çox başqa fer verir, yarpaq.
İşte bir vehşet ki, çekilmez artıq, Söyle. Dünyada hansı senetkar,
Dost deyil, düşmen bele görse ağlar. Kölgesiz bir resmde senet arar?
Ey Türk eli! Ey milyonlar ölkesi, O vücud-i letifi qoy sarsın,
Saqın, duyma nedir bu hâl, bu dehşet? Nurdan işlenen ipek teller.
Titretmesin, seni bu qardaş sesi, Mence meğrur-i möhteriz baxışm,
Korluq, sağırlıq, o da bir seâdet... Ruhu teltif için kifayet eder.
Örtün. Örtün. Feqet, unutma, saqın,
1918 Senin açmaq zamanm-işte yarın.

SEVİNME, GÜLME QUZUM... VEREMLİ QIZ

(c. I, s. 72) (c. I, s. 80)

Sevinme, gülme quzum kimsenin felaketine, Sarı gül, Ey şikeste, solgun nur,
Bu hâl, evet, iyi bir şey deyil, sevinme, saqm. Necin alûde-yi xeyâl oldun?
Sevinme başqasmm hâl-i pürsebaetine2 Çeşm-i nâzinda başqa resm oxunur,
Toxunma qelbine bîkeslerin3, zavallıların. Söyle, bir söyle, sen necin soldun?
İnan ki, bir acı söz, bir baxış, bir ince gülüş, Düşünüb durma böyle ince, derin,
Kederli, sıtmalı bir qelbi durmalar, yaralar. İncelik, ya derinlik afetdir.
O qelb ovunsa da, aldanma, incinib küsmüş, Nerde evvelki dadlı cilvelerin?
Sağalmaz4 işte o, iller de keçer hep sizlar. Bu ne halet, nasıl qiyafetdir?
Toxunma, ruhum. Evet kinlidir felek, bir gün, Ah... bilmem ne sehr var sende?
Qızar, hem gücenib intiqam alar senden. Könül ancaq seninle neş'e bular?
Bu gün gülen yarın ağlar, saqın, öyünme, düşün- Sen meleksen, teverrüm etsen de,
Düşün de, munis ol5, incitme, qırma kimseyi sen. Yene ruhum senin esirin olur...
1916

1. Yutar 2. Düşkün halime 3. Kimsesizlerin 4. İyileşmez 5. Canayakın ol


AZER DÜŞÜNÜRKEN Yalnızlığa imrendi, uzaqlaşdı beşerden.
(c. II, s. 149-150) Bir qülbeye saxlandı ki, ıssısca mezardı,
Mehrûm idi dünyanı saran xeyr ile serden.
Âzer düşünür... Belke otuz ildir o her an, İllerce dalıb getdi o böhranlı qefesde,
Düşkün beşerin eşqini, feryadını inler. İnsanları özlerdi her ateşli nefesde.
Yaxdıqca yaxar beynini bir kölgeli böhrani,
Eflâke2 sorar derdini, yıldızları dinler. "Sersem, deli, xûdbinii"-deye itham ile her kes,
Göz qırparaq ancaq ona ulduzlar3 eder naz, Behs etdiler Azer'den, o, aldırmadı esla.
Dilsiz ve sağır göyler onun halını duymaz. Hep onca bir alqışla söyüşden!2 köpüren ses,
Arif keçinenler ona yan baxmada hâlâ.
Beslendi kiçik4 duygusu âzâde5 çocuqken, Mö'minlere sorsan edecek küfrüne ferman,
Çox ince terennümler öten6 neyler içinde. Dinsizlere get, onda bulur şübheli iman.
Vurgundu o hep şe'r ile âhenge ezelden,
Ağlar ve gülümserdi tegenniler7 içinde. Âzer daha çox zövq alır aydın gecelerden,
Her gün yaralar qelbini bir sıtmalı rö'ya, Hetta sarışın ay ona gülmüşdü bir axşam.
Her gün uyudar derdini bir neşeli xülya. Gülmüşdü bulutlar arasından süzülürken,
"Hürr ol" deye qelbinde doğurmuş yeni ilham.
AteşgedelerS, fırtınalar yavrusu Âzer, Artıq o sönük çerçive şen Âzer'i sıxmış,
Coşduqca alovlar ve köpükler kimi çılgın. Seyyah olaraq ayla beraber yola çıxmış...
Bezen bayılıb ser'eli9 bir heykele benzer,
Yorgun gözü hesretli üfüqler kimi dalgın.
Be'zen o baxışlar yene şimşek kimi parlar,
Qesvet sovuranl° heçliyi bir anda yaxarlar.

ŞEYXSEN'AN
(c. I, s. 149-154)

4 perdeli facie
KONU: Fâcienin konusu xalq efsanesinden alınmışdır. Hadiseler Erebistan'da ve Qaf
qaz'da cereyan edir. Öz fezileti ve ürfanı ile tanınan gene Şeyx Sen'an'a böyük ümidlerle
baxılır. Din başçısıl3 Şeyx Kebîr onun sımasında öz devamçısını görür. Şeyx Kebir'in qızı
gözel Zehra ona âşiqdir. Şeyx Sen'an ise rö'yasında Xumar'ı görür ve ona vurulur. Yuxusunu
Şeyx Kebîr'e açdıqda mürşidi onun öz fezileti ile şöhretleneceyini, lâkin ehtiras ucbatındanl4
her şeyi itirerek alçalacağını bildirir. Şeyx Sen'an and içir ki, qadınlara heç zaman
baxmayacak, bütün heyatmı yalnız İslâm dininin yayılmasma hesr edecek. On il erzinde bu
vedine emel edir, fâzil ve müdriki5 bir şeyx kimi meşhurlaşır. İslamı tebliğ ede-ede Qafqaz'a
gelib çixır ve burada yuxulannda gördüyü, ürekden sevdiyi Xumar'ı görür. Mehebbet her
şeye üstün gelir. Şeyx Sen'an ve'dini unudur. Lakin Xumar'm atası ve Gürcü papazı Şeyx'in
Müselman, Xumar'm ise Xristian olduğunu bildirerek, onu redd etmek isteyirler. "Me-
hebbetdir yegane din"-deyen Şeyx Sen'an öz eşqi yolunda her şeye hazır olduğunu bildirir. Bir
şeyx olduğu halda papazın telebi ile şerab içir, xaç taxır, nehayet onların sertini qebul ederek
Xumar'a qo-vuşmaq üçün hetta iki il domuz otarmağal6 râzılıq verirl7. Xumar'ı seven
Gürcüler onun heyatına qesd etmek isteyirler. Lakin bir teref den yerli Türk ler yardımcı olur,
o biri teref den ise artıq Xaliq'in nezerinde müqeddesleşen Şeyx Sen'an artıq ölümsüzlük
qazanmışdır. Şeyx Sen'an'dan üz çevirib Erebistan'a qayıdanl8 şeyxler de Şeyx Hâdî'nin
tezyiqi!9 ile onun kimliyini derk ederek20 yeniden Qaf qaz'a dönürler.Lâkin iki ilin tamamı
müddetinde Xumar'ın atası ve papaz ve'dlerini pozaraq qızı ona vermek istemirler. Bele
olduqda Şeyx Sen'an'la Xumar biri-birine qovuşaraq oradan uzaqlaşırlar. Gürcü deliqanlılan
onları te'qib edirler. Hamı21 sıldırım22 qaya üzerinden Kür nehrine tullanan23 Şeyx
Se'nan'la Xumar'm meleklere çevrilerek semâya pervazlandıqlannı24 görür. Belelikle heqiqi eşq
bütün dinî ve millî f erqleri üsteleyir.

I perde ŞEYX SEN'AN


Ey böyük Şeyx! Gördüm etrafi,
Şeyx Sen'an yerinden qalxaraq rö'yasını söylemeye Sarıyor ince, xoş bir aydmlıq.
başlar. Şeyx Kebîr onun sözlerini dinleyerek yeri Gecenin sanki xende-yi sâfi25,
geldikçe başı ile tesdia ve davam elametleri gösterir. Saçıyor kâinata baygmlıq.
Ruhu teshîr26 eden gözel mehtâb,
Dem-be-dem27 neşr ederdi mövce-yi nûr28.
1. Sıkıntı, buhran 2. Feleklere, göklere 3. Yıldızlar 4. Küçük 5. Özgür 6. Veren 7. Ezgiler 8. Ateşperestler 9. Saralı 10. Sıkıntı
saçan (savuran) 11. Bencil 12. Sövmekten 13. Din büyüğü (Şeyhülislam) 14. Şaşkınlığından 15. Faziletli ve akıllı 16. Otlatmaya
17. Rıza gösterir 18. Geri dönen 19. Baskısı 20. Anlayarak 21. Hepsi 22. Yalçın 23. Atlayıp 24. Kanatlandıkları 25. Saf tebessüm
26. Büyüleyici 27. Zaman zaman 28. Nar dalgası
Geldi bir şeyx o dem üzünde niqâbl, Her kesde qibteli8 bir heyret.
Meni ta gördü, oldu pek mesrûr2.
Sanki bir tifl3 idim... Qucaqlayaraq, ŞEYX HÂDÎ
Bir zaman öpdü, sevdi, hoplatdı. (Arkadaşlarına)
Sonra omuzunda çox atıb-tutaraq, Bu ne tâle9, nasıl meziyyetdir?
Gâh gezdirdi, gâh oynatdı,
Aqibet men o möhterem şeyxin, ŞEYX SEDRÂ
Silleler endirib de üz-gözüne, Şübhesiz, en böyük seadetdir.
Eylenirdim... Xilâs edilmek üçün,
Xeyli yalvardı, baxmadım sözüne, EBÜLÛLÂ
Azacıq keçdi, şeyx-i nâme'lûm4, Kimse bir böyle şanlı gün görmez...
Bir de gördüm ki, deyir: "Bax, Sen'an,
Bax, ne müdhiş, nasıl derin uçurum. ŞEYX KEBÎR
İşte son menzil, işte Gürcüstan." Bu seadet feqet uzun sürmez
Baxdım, eyvah da atıb boynundan, (Sen 'an 'a)
Meni bir an içinde mehv edecek. Çünki rö'yada gördüyün uçurum,
Bağırıb Haq'dan isteyince aman, Seni eyler bu feyzden mehrûm.
Qoşdu imdada bir ziyalı melek. Baş verer senden öyle bir hereket,
Ki, bütün xalq eder hemen nifret.
ŞEYX KEBÎR Alçalar, ruhun alçalar... Ancaq,
Sonra? Seni alçaldan ehtiras olacaq.

ŞEYX SEN'AN ŞEYX MERVAN


Ta şeyxe eyledim diqqet, (Neim 'e)
Meni titretdi bir derin heyret... Bu fezîlet deyil, rezâletdir...

ŞEYX KEBÎR ŞEYX NEİM


Eceba kimdi şeyx? (Mervan 'a)
Bu seadet deyil de, zilletdirio.
ŞEYX SEN'AN
Sorma... Şeyx Sen'an mehbûtn bir halda azacıq
düşünür. Sonra ağlayacaq derecede bir tutqunluqla
ŞEYX KEBÎR Şeyx Kebîr'in ayaqlarma qapanır. Şeyx Kebîr onun
qolundan tutub qaldırır ve elini omuzuna qoyur.
Necin?
ŞEYX KEBÎR
ŞEYX SEN'AN
Seni annen doğurdu Turan'da,
Sen idin, ah, evet o şeyx sen idin. Her kesde böyîik
Yaşadın bir zaman da İran'da.
bir heyret. Şeyx Kebir ise me'nalı bir terzde başını
tehrikle bir qeder sükût ixtiyâr eder. Kesb-i irfan!2 için, fezîlet için,
Sonra İran'ı terk edib geldin,
ŞEYX KEBÎR
Erebistan'ı ixtiyâr etdin!3,
(Sen 'ana) Gene iken kesb-i iştihar etdini4.
Oğlum. Er-gec tutacaq cahânı adın, Lakin en son yerin zeki Sen'an,
Söylener ictihâd ü irşâdm. Olacaq son nefesde Gürcüstan,
Câhil-ârif, böyük, kiçik, yekser, Çjapılıb hisse, olmasan gümrâh,
Seni özler, sever, perestîş5 eder. Olacaq meqberin ziyâretgâh.
Meni bir gün de geler xalq unudub,
Sene hep ehl-i hâl6 olar meczûb7. ŞEYX SEN'AN
Şeyxim, efv et, feqet bir erzim var.

l.Örtü 2. Mutlu 3'Çocuk 4. Bilinmeyen 5. İtibar 6. Halden anlayan 7. Tutkun, deli-divane 8. İmrenen, gıpta eden 9. Şans,
talih 10. Alçaklık 11. Şaşkın 12. İlim kazanmak 13. Seçtin 14. Şöhret kazandım
ŞEYX KEBÎR Meni senden gözel bilen, tanıyan,
Söyle, yavrum, smlma, yox icbâri. Var mı ey xâliq-i zemîn ü zaman4?
(Şeyx Kebire)
ŞEYX SEN'AN Men otuz il cahanda zahidvar5,
Hankı şeydir sebeb felâketime? Bilmedim qız nedir, qadın nedir zinhar^
Onu mümkünse söyle, gizletme. Ne qeder mende varsa hiss ü heyat,
Ehtirâsâta düşmenem, heyhat.
ZEHRA Mene bigane zövq-i nefsâni,
Ah... Sevdiyim yalnız eşq-i rûhânî7.
Daha könlümde qeyri eşqe inan,
ŞEYX KEBÎR Yer bulunmaz xayır, xayır...
O yalnız qadındır, işte qadm. Bu sırada tekrar sehnenin ışığı azalır, ikinci perde
qalxaraq ta ucda evvelki behiştî? menzere görünmeye
başlayır
ŞEYX KEBÎR XUMAR
Söyle Zehra'ya: gözlerin aydın. (sıtmalı bir ahengle)
Se'nan
ŞEYX MERVAN Ne çabuq çıxdı xatirinden?
(istehzâlı2 bir tövr ile Şeyx Ebuzer'e)
Söyle Zehra'ya: "Gözlerin aydın." ŞEYX SEN'AN
Aman!
ŞEYX SEN'AN Men şaşırdım. Saqm, inanma...
Ey böyük Tanrı, ey böyük yaradan. 1912-1914
Her qulun hâli, fikri sence eyân3.
UÇURUM
(c. I. s. 338-341)
4 perdede
iacie
KONU: Eserin konusu esrin evvellerindeki Türkiye heyahndan almmışdır. Müellif
burada yaxşı beled9 olduğu bah tipli, modern Türk gencliyinin heyatmı eks etdirmişdir.
Pyesin esas qa-yesi batı heyatının, batı kültürünün Türk gencliyine öldürücü te'sirini
göstermektedir. İste'dadlılO ressam Celâl ve onun eşi Göverçin biri-birlerini ürekden
sevirler. Celal Avropa ressamlığı ile daha yaxından tanış olmaq üçün Fransa ve İtaliya'ya
gedir. Burada o, gene ve gözel Fransız qızı Anjel'le tanış olub vetenini, sevimli Göverçin'ini
ve istekli qızı Menekşe'ni unudur. Göverçin'in mehebbet dolu mektublannı cavabsız qoyur.
Bir müddet sonra artıq içki düşkününe çevrilen ve senetle bağlı evvelki arzularını yerli-
diblill unudan Celâl Anjel'le birlikde İstanbul'a dönür. Göverçin'in babası Uluğbey,
qardaşı Yıldırım onu Anjel'den uzaqlaşdırmağa çalışırlar. Hetta Yıldırım özünü Anjele
vurgun kimi gösterir. Lâkin Celâl arhq özünü tamamile qeyb etmişdir. Göverçinin yegane
tesellisi olan sevimli Menekşe de onun eli ile helak olur. Eserin sonunda çocuğunu itiren,
Göverçin'in nif-retini qazanan Celâl Anjel'in de ona her adımbaşı xeyanet etdiyini, en
başlıcasi ise bir senetkâr ve bir Türk kimi qeyb olduğunu başa düşüb!2 özünü uçuruma
ataraq helak edir. Eserin adındaki "Uçurum" kelmesi daha çok remzil3, simvolik!4 bir
me'na daşıyır ve öz kökünden uzaqlaşmam, yad kültürün, yadl5 exlâqm te'siri altına
düşmeni bildirir.

Dördüncü perde
ULUĞ BEY
(Qafasını sallayaraq son derece sinirli ve cjizgın)
O gün ki, İstanbul'da, Zeherlendi getdikce,
Gençlik Fransızlaşdı, Memleketin her yeri.
Türk övladı get-gede, Qehreman Oğuzların,
Uçuruma yaxlaşdı. Böyük Ertoğrulların,
Yurdumuzu sardıqca, Sarsılmaz xeleflerii7,
Düşkün Paris modası, İmdi hep sapgmis, azgın.
Herkese örnek oldu, Avropa 1dan fazilet,
Sersem Fireng edası. Himmet ^, ciddiyyet, vüqâr20,
Serxoşluq, iffetsizlik^, Dururken yalnız çürük,
Sardı bütün gençleri, Bir züppelik aldılar.
1. Zorlama 2. Ayaklı 3. Açık 4. Zaman ve zeminin yaratıcısı 5. Dindar 6. Asla 7. İlahi aşk 8. Cennet 9. İyi tanıdığı
10. Yetenekli 11. Kökünden 12. Anlayıp 13. Simgesi, rumuzu 14. Yabancı 15. Yabancı 16. Namussuzluk, arsızlık 17. Varisleri,
oğulları 18. Yoldan çıkmış 19. Çaba, emek 20. Ağırbaşlılık
Bu sırada Yıldırım Aydemirle birlikde gelir. Seni aldı mı Tanrı'm?
Aydemir çekilib gedir, Yıldırım ise durduğu yerde Gel mene, uf, nerdesen?
donaqalır. Sensiz qan oldu bağrım.
(arxa terefe baxar, Celâl'ın geldiyini görünce)
Yıldırım, gel, yaxm gel, Ah, yene o, nerde yavrum?
Gel, baxalım, nerdesen?
Eşitdim Celâl kimi, CELÂL
Başqa âlemlerdesen. Merhemet.
Men seni ta kiçikken,
Öz ruhumla besledim. GÖVERÇİN
Menim oğlum da bir gün, Menden ne isteyirsen, get, çekil get!
Azarmış... Heç bilmedim.
(acı tebessümle) CELÂL
Söyle, sevgilin nerde? Efv et meni, bir divâneyem, suçum çox,
Nerde Paris töhfesil? Feqet düşün, divâneye qelem yox.
O felaket bayquşu, Efv et, cürmüm2, qebehetim çoxsa da,
O sokak süpürgesi... Efv et, gerçi Ieyâqetim3 yoxsa da...
YILDIRIM GÖVERÇİN
Bey baba! Efv edersen, Heç zerer yox, men efv eyledim seni,
Qebahetli olsam da. Feqet sen de bu hâldan qurtar meni.
Me'zuram işte, çünki, Gel, yaxm gel, köksümü, gel, parçala.
Menim niyyetim başqa... Belke ruhum işkenceden qurtula.
Men istedim ki, suçsuz, İmdi Menekşe'm, o sönmüş pembe nur.
Bir aile sevinsin. Meni ıssız mezarında bekliyor...
İşkenceden qurtulub,
Mesud olsun Göverçin. CELÂL
Yoxsa menim Anjel'e, Göverçin, qanatma könlümü, yeter.
Esla toxunduğum yox. Çekdiyim ezablar ölümden beter.
Emin ol, senin oğlun, İşletdiyim suçun cezası neyse,
Deyil azgın bir çocuq. İtaet eylerem başım da getse...
GÖVERÇİN'İN SESİ GÖVERÇİN
Söndü parlaq emeller, (usanmış ve çılgınca birferyâd ile)
Men ağlaram, el güler. Yavrum... Nerde yavrum?
Yaralı, mehzun könül,
Hep çırpınar, hep inler. CELÂL
Efv et.
ULUĞBEY
(Yıldırımın aolundan tutaracj) GÖVERÇİN
Ah, çekil.
İşte dinleyir misen?
Durma, artıq, gel beri. CELÂL
Seni görse, şübhesiz, Göverçin. Göverçin...
Coşar eski derdleri.
GÖVERÇİN
Her üçü görünmez bir terefe çekilirler. Sonra (Celâl'a) Çekil, get
Göverçin gelir. sefil...
GÖVERÇİN (Deye sinirli ve nifretli bakışlarla içeri girir. Celâl
(yaralı sesle) ise şaşaın bir heykel kimi yerinde donaaalır).
Menekşem, ah nur yavrum.
1917

1. Hediyesi 2. Suçun 3. Layık olma, yararlılık


İBLİS
(c. II. s. 9 -14)

4 perdeli f acie
KONU: Müellifin simvolik-felsefi mezmunlu eserlerindendir. Esas qayesi
insanların bütün felaketlerine onların özlerinin bais olması, her xain qelbde potensial
bir iblis giz-lenmesidir. "İblis nedir? -Cümle xeyanetlere bais... Ya her kese xain olan
insan nedir? - İblis"-İblisin son monoloqundakı bu sözler eslinde eserin bütün
mezmununu özünde ehtiva edir. Eserdeki hadiselerin merkezinde Arif adh bir gene
dayanır. O, daim heqiqet axtaranl laubali bir insandır. Xâver adlı gözel bir qız onu
ürekden sevir. Lakin Arifin qelbi Re'nâya bağlıdır. Re'nâ ise yalnız babasının qatilini
tapıb cezalandıran adama ere gedeceyine and içmişdir. Qatil ise Türk ordusunun
zabiti olan, lakin üreyinin derinliklerinde Türk lerin cebhelerdeki meğlubiyyetlerine
sevinen İbn Yemin adh bir Erebdir. Qatili Türk ordusunun Vasif adlı gene ye igid2
zabiti tapıb3 cezalandırır. Lakin hemin4 ana qeder töretdiyi bütün cinayetleri yalnız
İblisin adı ile bağlayan Arif gözel Renâ'ya sahib olmaq üçün Vasifi öldürür ve yalnız
bundan sonra onun uzun illerden beri arayıb-axtardığı doğma qardaşı olduğunu bilir.
Eser boyu her bir felaketin, xeyanetin törediyi sehnede bir müşahideçi sifeti ile İblis de
iştirak edir ve insanların öz cinayetlerini nece onun adı ile bağladıqlarım görerek acı
qehqehelerle gülür. Eserde müharibelerin xalkların ve insanların heyatına getirdiyi
dehşetlere ve Türkçülük ruhunun dirçeldilmesineS mühüm diqqet yetirilmişdir.
İLK PERDE Qaldır meni tâ görmeyim insandaki zulmü
Bax, yer üzü inler. Yâ Rebb, bu cinayet,
ARİF bu xeyanet, bu sefalet,
(Uyqudan oyanır kimi alnını ve gözlerini ovuş-
durur. Yerinden galxır, göye doğru)
Bulmaz mı nehayet? İnsanları xelq
etmede var belkei6 de hikmet,
İblise ne hacet?
Dünyaları yoxdan yaradan ey ulu Tanrı. Yorgun ve düşünceli bir hâlda iskemleye otu-
Ey xâliq-i hikmetö. rur. Derhal sehnenin ışığı azalır. İblis sürekli ve is-
Duyduqca, düşündükçe olur qelbime tan7, tehzalıl7 qehqehelerle yerden-alovlar içinden çıxar.
Min şübheli illet. Yıldızlı ve eflatûni ridasının^8 etekleri hereket et-
Duyduqca evet perdeli hikmetleri her an, dikee ateşreng sîmâ ve elbisesi parlar, durur.
Min dürlü heqîqet, İBLİS
Min dürlü, müemmâlı heqîqet mene xendan8, Arif! Mana bax, sende mi övhâmei9 qapıldın?
Hepsinde de zulmet. Bîçâre cocuq, sende mi İblise taqıldm?
Bülbüllerin elhâm9, çiçeklerdeki elvan, Dâhiler, ulûî'ezm nebiler bele menden,
Ya şö'le-yi ecrâmio. Heç veehle texlîs-i girîbân^o edemezken,
Olmaz bu menim cıldıracaq könlüme el'ân, Daim meni tehqîr ederek eyleniyorsun,
Bir menbe-yi ilhamdı. Hep söyleniyor, söyleniyor, söyleniyorsun.
Ey varlığı yox, yoxluğu vardan daha dilber, Bir gün geler, elbette, bu i'zân2i ile sen de,
Ruhum seni izler. Bazice olarsan qoca iblisin elinde.
Lütf et, o gözel çöhreni bir an mene göster. İblis, o böyük qüdret, o ateşli müemmâ,
Bir gün seni de kendine eyler köle, amma
Ruhum seni özler. Heyhat, olamaz derdine bir kimsede imdâd,
Uydum da peygemberlere, qanuna, kitabe, İmdâde qoşar, qoşsa feqet âh ile feryâd.
Duydum yene qesvetl2.
Başdan-başa hep qehr ü, qezeb, tövbe, inâbe^, Ridâsmm eteklerini Arifin üzüne sürer, laubali
Hep ze'fe elâmet. Her felsefe bir velvele, qehqehelerle çekilib geder. Sehne aydmlaşır.
hep dâdlı*4 xeyanet, ARİF
Yox rehber-i vicdan. (Şaşqın, sinirli bir tövr ile saçlarını cjanşdmr, içeri
Sensiz doğamaz qelbime, vicdanıma heyhat, girmekde olan ixtiyara heyecanlı ve müzterib)
Bir şö'le-yi irfani5. Gel, gel mene. Gel, eyle menim derdime çâre.
En, gel mene, yâxud meni yükseklere qaldır,
İXTİYAR
Dindir qucağmda.
Oğlum, yene derdin ne imiş, söyle ne çâre?
Qaldır meni, bir seyr eleyim, qoş mu, gözel mi,
Cennetde melekler?

I. Arayan 2. yiğit 3. bulup 4. aynı 5. canlandırma 6. hikmet yaratan 7. karanlığı 8. güleç 9. şakımaları 10. cansız, kuvvetsiz
ışıklar II. ilham kaynağı 12. sıkıntı, kasavet 13. bağlılık 14. adaletli 15. bilgi, irfan ışığı 16. belki 17. alaylı 18. hırka 19.korkuya
vehime 20. yakayı kurtaramazken 21. anlayışla
ARİF Hep Xâliq'e tesbeh idi, tehlil idi virdim2.
(acı tebessümlerle) İlk önce melek meni teqdîs ediyordu,
Yar beynimi, aç qelbimi. Eyvah, açamazsan. Adem kimi bir saygısız âxır leke vurdu.
Qaç, menden uzaqlaş, xayır, eslâ gaçamazsan. Alçalmadı, yükseldi feqet şöhretü şanım,
Men çılğmam artıq, mene yaxlaşma, kenar ol, Allah ile bir zikr edilir namü nişanım.
Gel qaçma, xayır, derdime lütf et de deva bul.
ARİF
İXTİYAR Artıq yetişir, anladım, îzâha ne hacet?
Oğlum, medenî âlemi nifretle buraxdm, Qarşımdakı İblis imiş, eyvah ne dehşet.
Hep qehr oluyorken bu cahan xâin elinle,
ARİF Bilmem neye geldin, neye geldin, mene söyle...
(acı tebessümlerle)
Yar beynimi, aç qelbimi. Eyvah, açamazsan. İBLİS
Qaç, menden uzaqlaş, xayır, eslâ gaçamazsan. Baxdım eziyor ruhunu hep qeyd-i esarets,
Men çılğmam artıq, mene yaxlaşma, kenar ol, Geldim ki, edim ta seni hürriyyete de'vet.
Gel qaçma, xayır, derdime lütf et de deva bul. Baxdım seni mehv etmede min dürlü xeyanet,
Geldim ki, verem qelbine bir nuri-heqiqet.
İXTİYAR
Oğlum, medeni alemi nifretle buraxdın, ARİF
Geldin, bu cedelsiz, bedevi âleme çıxdın. Uymam sene, her mel'unetüv* mence eyandırS,
İnsandaki haqsızlığı, zulmü nut artıq, Defol da get, azgınları sapgınları^ qandır.
Gelbindeki nifretleri, vehşetleri yax, yıx. Hürriyyete eslâ meni sen irdiremezsin,
Yü'min deyil İblis'e uyan...Hep beşeriyet Bir zulmet iken nur-i heqiqet veremezsin.
Etmiş bu gün ev yıxmağa, qan tökmeye âdet.
Arif, unut oğlum, unut artıq meni dinle, İBLİS
Sen kendini mehv eyleyeceksen bu gedişle. (İstehzah qehqehelerle)
Lâkin bu xetâ... Ateşi zulmet sanıyorsun.
ARİF Sen Arif iken hâlbuki çox aldanıyorsun.
(acı qehqehelerle) Zulmet deyilem, işte menim her sözüm ateş...
Mümkün mü unutmaq? Dayanılmaz buna Ateş! özüm ateş, üzüm ateş, gözüm ateş.
esla, ARİF
Esla dayanılmaz bu böyük dehşete, zîrâ,
Yalnız deyil insanlara, vehşîlere sorsan, Men nure feqet talibem, ateş neme lazım?
Onlar bele insandaki vehşîliye heyran.
(göye doğru, sinirli ve heyecanlı) İBLİS
Bilmem bu cinayet, bu xeyânet, bu felâket, Ateşsiz inan nur olamaz sabitü qaim7.
Bitmez mi ilâhî? Bu qeder sebre ne hacet? Ateş, güneş, ateş, beşeriyyet bütün ateş,
(çılgın) Her bir hereket, mebde-i xilqet8 bütün ateş...
Ver, bir buyuruq ver de cehennemler açılsın, Zerdüşt'ü düşün, felsefesi, fikri, dehası,
Coşsun, bütün ateşleri dünyâya saçılsın. Hep ateşe tapşırmaq idi zümre-yi nasr?.
Yaxsm da, bu zâlim beşerin yurdunu yaksın, Yalnız bunu derk etdi o ellame-yi meşhur,
Hep yer üzü bir âh olaraq göylere çıxsm Yalnız o böyük baş bu böyük keşfle meğrûr

Bu şırada dehşetli göy gurultusu^ başlar. Gurultu ile ARİF


beraber İblisin şiddetli qehqeheleri eşidilir.htiyar me'yus (sinirli)
ve düşünceli bir hâlda qülbeden çıxır. Arif eli alnında Mehv olsa da hep menliyimio uymam sene,
olaraq gurultu ve c\ehqeheleri dinler. Eyni zamanda defol.
sehnenin İşığı azalır, iblis Arifin qarşısına keçi verir.
İBLİS
ARİF Durmam, gederem...
(fesini qoyaraq, şaşqın) (qehqehe ile çekilir)
Kimsen, neçisen? Söyle, nedir fikrü meramın?
Nerden geliyorsun, ne imiş şöhret ü namın? ARİF
Haydi, çekil, işte açıq yol...
İBLİS (Fesini bir terefe atıb esebil hâllar keçirir. Sehne
(meğrur qehqehelerle) aydınlaşır.)
Men imdi bir ateş, feqet evvelce melekdim, 1918

1. gürültüsü 2. okuduğum 3. tutsaklık bağı 4. kötülüğün 5. ayan, bilinmektedir 6. yoldan çıkmışları 7. ayakta duran
8. yaratılışın başlangıcı 9. insan topluluğu 10. benliğim 11. sinirli
PEYĞEMBER
(c. III, s.232-236)
Dram, 4 perdede
Bİ'YET, DE'VET, HİCRET, NÜSRET
KONU: İslam dininin banisil böyük Mehemmed'in heyatı haqqında yazmaq
Cavidin en böyük arzusu olmuşdu. Hemin2 arzu bu eserde reallaşmışdı. Eserin
esasında Mehemmedin yeni din uğrunda mübarizesi tesvir olunur. Mehemmed
bütperestlik eleyhine tekbaşına mü-barizeye başlayır. İlk vaxtlar ona heç kim inanmır,
hezret Peyğember def elerle ölüm tehlükesi qarşısında qalır. Peyğembere qarşı dayanan
esas qüwe3 gözel Şemsadır. O, bir terefden Me-hemmed'i delicesine sevir, o biri
terefden ise dini müçadilelerde helak olan qohumlaruun4 in-tiqamını ondan almaq
baresinde5 düşünür. Romantik üslubda, yüksek poetik senetkarhqla yazılmış eserin
sonunda yeni dinin feziletlerini yalnız Müselmanlığa tapınanlar deyil, Xris-tianlar ve
yehudiler de qebul edirler. Mehemmed'in bir din te'sisçisinden Peyğemberliye yük-
selmesinin bütün merhelelerini gösteren eser İslamın zefer yürüşü ve her yeri titreden
"Al-lahüekber" sedaları ile bitir.
Bİ'YET MELEK
Aydın ve yıldızlı bir gece. Mekke yaxınlığında Hira (göye doğru)
dağı. Etrafda mağaralar, yalçın aayalar, sarp enişler, Ona qaldırmaq isterem seni men.
qorxunç uçurumlar... Peyğember eli alnında derin dü-
şüncelere dalmış. O, gecenin sükutunu oxşayan hezin ve PEYĞEMBER
bayıldıcı bir ud zümzümesi6 dinleyerek uyuyur kimi Âh, sen dâima gelir de mana,
özünden keçmiş. Bu sırada penbe, mavi, henövşeyi nur- Sonra hep gösterirsen istiğna.
lar içinde altun aanadlı, füsunkar^ bir melek ener ve Men kimem, söyle? Sen neşen, göster.
ilahi bir ahengle Peyğembere xitab etmeye başlar.
MELEK
MELEK Men melek, sen de, sen de peyğember.
Ulu dahi, sen ey böyük rehber.
Qalx, oyan. İşte her teref, her yer. PEYĞEMBER
(şaşqın, geri çekilir)
Hep tebiet dalıb da rö'yâye, Ya! Demek sen melek misen? Heyret!
Celb eder ruhu şe'rü sevdâye.
Gece yıldızlar ile pürxülyâ, MELEK
Seni dinler, sükût içinde feza. Men senem, sen de men, şaşırma, evet.
Men senin eqlinem, feqet dâim,
PEYĞEMBER Bu qiyafetle zahir olmalıyım.
(başını qaldınr, heyret ve iztirab ile)
Yene rö'ya mı gördüyüm, eceba? PEYĞEMBER
Sen neşen, söyle? Gel, yaxm gel, aman, ne dilbersenio.
Yox, saqın, gelme, dur, ne söylersen.
Yene sarsıldı müzterib ruhum,
MELEK Dur, aman, sanki qelb-i mecruhumla.
Men mi? Heç sorma. Şövq ü hesretle reqs eder, sızlar,
Ezeliyyet şefeqlerinde açan, Onu bir qehr-hendei2 yıldızlar.
Taze bir gönce, penbe bir yıldız. Qopuyor ta içimde bir tufan,
Ebediyyet üfüglerinde uçan, Beynim ateş saçıb durur her an.
Tanrı qoynunda beslenen bir qız. Yanıyor menliyim, düşüncelerim,
Şe'r ü hikmet, zeka ilâhesiyem, Çâre bul, yoxsa mehv olub gederim.
Ulu dahilerin nedimesiyemS.
Ayrı olsaq da işte her ikimiz, MELEK
Bir rübabın? inildeyen sesiyiz. En gözel çâre işte ezmü sebat,
Olma esla esir-i hissiyyat.
Buraxıb eczi durmadan yüksel,
PEYĞEMBER Yüksel, ey şanlı qehreman, yüksel.
Ne için geldin, anlamam, yene sen? Erş-i Iahutel3 doğru aç şehber1*,
Dâima yüksel, ey böyük rehber.

1. kurucusu, peygamberi 2. aynı 3. güç, kuvvet 4. akrabaların 5. konusunda 6. sesi, ezgisi 7. büyüleyici 8. arkadaşıyım
9. sazın 10. güzelsin 11. yaralı kalbim 12. kahırlı gülümseme 13. ilahi âlem 14. kanat
PEYĞEMBER
Yox, qanad yox. Men işte bir âciz, PEYĞEMBER
Yolçuyam, kimsesiz, tesellisiz. Öyle bir esr9 içindeyem ki, cahan,
Çevrem issiz mağaralar, yalçın, Zülm ü vehşetle qovrulub yanıyor.
Qayalar, sarp enişler, ah azğm, Üz çevirmiş de Tanrıdan insan,
Uçurumlar, alov saçan ovalar, Küfrü heq cehli me'rifet sanıyor.
Ruhu qesvetle yıldıran havalar. Dinlemez kimse qelbi, vicdanı,
Bir çemen yox, axar su yox, heyhat, Mehv eden haqlı, mehv olan haqsız...
Göz, qulaq burda duymaz eşq ü heyât. Başçıdır xalqa bir yığın cânî,
Hep münafiq, şerefsiz, exlaqsız.
MELEK Gülüyor nura dâima zulmet,
(göye doğru) Gülüyor fezle qarşı fisq ü ficürio,
Bax, bu engin feza, bu qutlu deniz.. Ah, edâlet, hüquq ve hürriyyet,
Ne qeder xoş, nasıl gözel, lekesiz... Ayaq altında çığnanıb gediyor.
Uçuşur her terefde yıldızlar,
Behs edir sanki nazenini qızlar. MELEK
Hep birer şe'r, sen de bir şair, Elverir sende olsun ezm ü sebat,
Her tamâşâsı eşqe âiddir. Bu qaranlıq muhiti get, parlat.
Haqq'ı anlat da, olma heç me'yus.
PEYĞEMBER
Ah, bu almazpareler2 serpen, PEYĞEMBER
Gece çox möhteşem, feqet onu men, Meni bir kimse dinlemez efsusH.
Seyre daldıqça sanki mehv olurum,
Qelbim oynar da, çırpınır ruhum. MELEK
Anlamam bir bu ölçüsüz, bu derin, Tanrı fermanıdır bu, get, söyle.
Bu qaranhq, çiçekli perde necin? (Göye işaretle)
Meni yalnız düşündüren bu meal, Söyle ancaq onun lisânı ile.
Hep bu, yalnız bu, dâim bu sual.
Bu siyah çarşaf en böyük engel, PEYĞEMBER
Uçabilseydim işte en evvel, Hankı mö'cüzle12? Men ki, çox âciz,
Onu yırtar da, parçalar da hemen Bir qulam kimsesiz, müdâfiesiz.
Qovuşardım o hüsn-i mütleqe3 men.
MELEK
MELEK (altun qablı bir kitab verir)
Onu derk elemek4 qolay... Ancaq Haqq'ı tebliğ üçün senin ancaq,
Ver içinden gelen sedaya qulaq. Rehberin senet-i kelamis olacaq.
Dinle hep kâinatı, seyr eyle, Saçma, hep saçma başqa mö'cüzeler,
Her güneş ondan işte bir şö'le... Bu kitab işte en büyük rehber.
Her ufaq zerre, her kiçik yarpaq, Behs eder buseden, mehebbetden,
Sene söyler, bu remzi5 çox parlaq. İnciler serper elm ü hikmetden.
(dadlı tebessümlerle)
PEYĞEMBER Yene bilmem neçin-neçin daldın?
Mence dünyâda en sevimli dilek- Ne düşünüb, necin şaşıb qaldm?
Ona qoşmaq, onunla birleşmek... Sevgiden xoş mu sence ateş-i kin?
Yox, qılmc söz qeder deyil keskin.
MELEK Tanrı keçmişde hep qan isterken,
O da mümkün, düşün de haqq yolu tut, İmdi memnun feqet mehebbetden.
Atalardan qalan ne varsa unut.
Yıx xurâfâtı6, eski bütleri? qır. PEYĞEMBER
Kim yol azmışsa, Haqqa doğru çağır. Men mehebbet esîriyem, her an...
NerdivanlarS yapıb könüllerden, Her zaman özlerem öyle bir cahan,
Parla, yüksel vücud-i mütleqe sen. Ki, bütün kâinatı eşq olsun,

1. Cilve 2. Elmas parçaları 3. Mutlak güzellik 4. Anlamak, kavramak 5. İşaret 6. Safsata 7. Put 8. merdiven 9. Asır,
4aizyıL 10. Ahlaksızlık ve sefillik (zevk ve eğlenceye düşkün) 11. Yazık 12. Mucizeyle 13. Söz sanatı
Könül uçduqca e'tila1 bulsun. Büğz, edâvet saçarsa tufanlar,
Reqs edib orda möhteşem bir hiss, Çarpışır, of demem evet meni sen,
Yasa batsın, ağlasın da iblis. Çekiner sanma heç mabârizeden3.
Qandan eslâ görülmesin de eser, Çünki hep menliyim, kemâlim4 onun,
Saçsın al qönçeler şefeqli seher. Her düşüncem, bütün xeyâlım onun,
Orda üz bulmasın işkence, keder. Meni hep cezb eder o ince meal,
Oxşasın ruhu penbe rö'yaler. Ah o, yalnız o qaye-yi âmâl...
Mene gülsen de hep o nazlı xeyal,
Ah o yalnız, o qaye-yi âmâR.. Peyğember son sözlerini söylerken ellerini köksünde
Onu duymaq, duyurmaq isterken, çarpaz ederek diz çökür, meftun ve meczubs bir tövrle
Gerirem her belâya köksümü men. başını göye doğru qaldmr. Melek ise ilahi ve duyulmaz
Daş, tiken, ox, qümc, tokat, yumruq, bir baxışla, ağır bir hereketle yükseklere çekilir.
Hepsi xoş, her ne gelse dönmek yox. 1922
Kin, qerez, fışqırırsa vulkanlar,

TOPAL TEYMUR
( C. III. s. 296-300)

Dram, 5 perdede

KONU: Eser real tarixî hadiseler esasında qeleme alınmış, orada real tarixî şeh-
siyyetlerin sureti yaradılmışdır. Onun esas gayesini Türk dünyası arasındaki par-
çalanmanın sebepleri ve nedenleri teşkil edir. Böyük serkerde^ Teymur (Tamerlan)
Türk dünyasını birleşdirmek Türk qövmlerinin hamisinin temsil olunduqları qüd-
retli bir dövlet yaratmaq isteyir. Lakin Osmanlı sultanı Yıldırım Beyâzid ve onun te-
refini saxlayan Çara Yusif Teymurun bu fikrinin heyata keçmesine imkan vermirler.
Teymur Yıldırım'a döne-döne mektublar yazır, ona bütün dünyanı Türk lüye gül-
dürmemeyi teklif edir. Lakin Yıldırım hemin7 mektubları tam bir sayğısızhgla redde
edir. Teymurun Yıldırım sarayına gönderdiyi adamlar onun zeif çehetlerini8 öz
hökmdarlarına çatdırırlar^. Açıq müharibede Teymur Osmanlı sultanına qâlib gelir.
Eser tarihî menbelerdeio qalmış meşhur bir dialogla bitir. Yıldırım'm "Bu qelebe
Türk eqvamınıil deyil, yalnız fürset bekleyen qonşu hökümetleri memnun etdi. Ah,
daha doğrusu, İslam alemini başsız qoydu" sözlerinin müqabilinde Teymur acı-acı
gülerek deyir: "Heç maraq etme, Xaqanım. Sen kor bir abdal, men de deli bir topal.
Eğer dünyanın zerre qeder deyeri olsaydı, yığın-yığm insanlara ucu-bucağı yox mem-
leketlere... senin kimi bir koriz, menim kimi bir topal müsellet olmazdı"-cavabını
verir.
DÖRDÜNCÜ PERDE YILDIRIM. Uzun laf istemem, yalnız mek-
HAZİM (gelir, eyilir) - Teymur elçisi. tubun mealim^ söyle.
YILDIRIM. Gelsin, (sinirli) Yene mi elçi? Yene ALİ PAŞA. Yazır ki, men sizi bir Türk xaqanı
mi Teymur elçisi? olaraq sayaram ve zatınıza qarşı hörmet beslerem,
SOBUTAY (yazlıq elbisede gelir, eyilir, mektubu feqet siz meni saymazsanız, aramız soyuyarlö ve
verir). bu soyuqluğun neticesi çox acı olar.
YILDIRIM. (Ali paşaya) Al, oxu. (Sobutay'a) Bu Örxan gelir.
mektub nerede yazılmış? YILDIRIM. Sonra? Sonra?
SOBUTAY. Azerbaycan'da. Qarabağ yay- ALİ PAŞA (yanmbaxışla mektubu süzerek) İşte
lasında. bu menim son mektubum ve son teklifimdir. Qa-
YILDIRIM. Çıx, bekle. Cavabını imdi alarsan. raqoyunlu emiri Qara Yusif oradan uzaqlaşmalı,
SOBUTAY. İtaet. (eyilir, çıxır). Şahzadelerinizden biri me'muren yanıma gön-
ALİ PAŞA (qısa bir mütalieden^ sonra, heyretle derilmeli... Men ona övlad kimi baxacağımı indiden
etrafa) Dehşet, dehşet. ve'd eylerem, feqet mektubuma müvafiq cavab gel-
YILDIRIM. Ne yazır, imdi!4 ne yazır? mezse, hücum edeceyim şübhesizdir. Ona göre de
ALİ PAŞA. (oxur). Tanrı qulu Teymurdan Sul- hazırlanmanızı ihtar ederem.
tan-i Rum Yıldırım Beyazid'e.

1. Yükselme 2. İsteklerin amacı, emellerin gayesi 3. Çarpışmadan 4. Olgunluğun 5. Gönül verip ve cezbolmuş 6. Komutan
7. Aynı 8. Yanlan 9. Ulaştırırlar 10. Tarihi kaynaklardan 11. Kavimleri 12. Kör 13. Düşünceden 14. Şimdi 15. Özel anlamını 16. Soğuyor
YILDIRIM. Muharibe mi? Ah, müharibemi? YILDIRIM. Ötekini özün bilirsen. İşte menim
(Acı qehqeheyle). Gör bizi ne ile qorxudur? Zavallı cavabım bu.
Topal! Görünür ki, qarşısındakmı unudur. (Çox qız-
ŞEYX BUXARI (müzterib ve heyecanlı). Efendim.
ğın) Xayır, onun cavabı müharibeden başqa bir şey
deyil. Efendim, müsaide buyurun. Bu cavab adab-i mü-
nazireye12 esla müvafiqi3 deyil. Hem de heç bir
ŞEYX BUXARİ. Zennimce qezeb ve hiddet hüsn-i te'vill4 qebul etmez. Evet, bu bir xeta, bu bir
efendimizi yanlış mühakimelere sövq edirl. Tey- tecavüz ki, heç bir hökmdarın şanına yaraşmaz.
mur da sizin qeder qehreman, sizin qeder cesur ve
sarsılmaz bir hökmdar. Boş yere Türk övladınm qa- YILDIRIM. Artıq yetişir, rica edirem, kimse qa-
nım tökdürmeyin ve etrafınızı saran düşmenleri öz tışmasın.
felaketinize güldürmeyin. ŞEYX BUXARİ (yerinden qalxıb getmek ister).
YILDIRIM. Xayır, mirim. Men indiye qeder Yaxşıl5, sultanım, qarışmam, lakin bu cavabınızla
senin acı nesihetlerini dinledim. Efsus2 ki, bundan böyük bir mes'uliyyet-i tarixiyye16 altında qa-
sonra dinlemeyeceyem, çünki bu mektubun meali lacaqsınız. Mene müsaide...
tehqirleri3n en acısıdır. YILDIRIM. Buyurabilersiniz. (Şeyx Buxari çıxır.
ŞEYX BUXARI. Evet, bilirem, acıdır, feqet Yıldırım istehzali^ tebessümle qafasını oynadır) Evet
menim sözlerim ondan da acıdır. Feqet onunla çar- bu mektubla İldırım Beyazid böyük bir mes'uliyye,
pışacacağına öz nefsinle mübarize et4. Cesaret edi- bir mes'uliyyet-i tarixiyye altında qalacaqmış.
rem, mümkünse reqqaselere5 uyma. Serbistan ORXAN. Her halda Şeyx bedxahi8 bir şexs
prensesi nüfuzuna qapılma. Ve serxoş vezirlere alet deyil.
olma.
YILDIRIM. Ne olursa olsun, menim iradem qe-
ALİ PAŞA (etrafa) Ah, bu ne hezyanö? tidir!9. (qalxır). Mene bax, Orxan. Sen bu veqte
YILDIRIM. Evet, şeyxim. Acı da olsa, söz- qeder bizden hörmet ve mehebbet gördün... ve o
lerinde bir heqiqet var. Lakin Teymur'a qarşı sus- sayede Anadolu'da yaşayan Tatar-Türkmen qe-
maq esla elimden gelmez. Çünki o meni tanımır, bilelerinde böyük nüfuzun var.
yaxud tanımaq istemir. Her hâlda men özümü ona ORXAN. Efendimizin lütfünden.
tanıtmalıyım. Ali paşa, cavab yaz.
YILDIRIM. İşte onlara icrayi te'sir etmeli. Yarın
Ali Paşa kağız-qelem7 hazırlar. orduya seferberlik emr edeceyem. Baxalım, Tey-
ORXAN (te'zimS ile) Müsaide buyurulsa, men mur bize qarşı ne yapır? Feqet, saqm, vezifende
de bir-iki kelme söz söylemek isterem. müsamihe etme20 (çıxmaq üzre bir nece2l addım
yürür)
YILDIRIM. Söyle.
ORXAN. Mence vezife her şeyden üstündür.
ORXAN. Efendimizin iradesi^, elbette, bir he- Amirim uğrunda başdan keçmeye hazıram.
qiqetdir. Şeyx hezretlerinin tövsiyesi ise daha xe-
yirxahane bir meslehetdir. YILDIRIM. Haydi, aslanım, iş başına. Unutma
ki, seni daha büyük rütbeler bekleyir. Ali Paşa. Sen
YILDIRIM. Men hepsini düşünürüm, artıq bi- de mektubu elçiye ver, menden son hediyye olaraq
zimki meslehetdenio keçmiş. (Qızğın) Cavab yaz. Teymur'a götürsün.
ALİ PAŞA. Emrinize hazıram. ALİ PAŞA. Baş üste.
YILDIRIM. Yıldırım Beyazid'den Kelb-i equr (Çıxırlar)
Teymura.
ORXAN (yalqız) Ah, Teymur, kelbi-egur... (ad
MECLİSDEKİLER (dehşet ve heyretle etrafa) ve ve istehzalı qehqeheyle) Evet, daima serxoşların te-
Nasıl? Kelb-i equriı mu? sellisi hezyan22, aciz ve zeiflerin silahı ise söyüş ve
YILDIRIM. Yazdın mı? Kelb-i egur Teymur'a. qarğışdır23. (Yıldırımın getdiyi terefe kinli ve aızğın)
Feqet ey meğrur ve eyyaş Sultan. Emin ol ki, yarın,
ALİ PAŞA. Evet, kelb-i egur Teymur'a... evet, yarın o qoca qehremanın demir pençesinde
YILDIRIM. Yaz, müharibemiz muharibedir. bir ilan kimi qıvrılacaqsan. Hem de umulmaz bir
Her kim sözünden qaçarsa, qadmı üç talaq ile boş meğlubiyyetle zebun24 ve perişan olacaqsan.
olsun.
ALİ PAŞA. (yazır, etrafa) Ah, felaket. Dehşet. PERDE
1925
1. Sevk ediyor 2. Yazık 3. Hakaretler 4. Çarpış, savaş 5. Dansözler 6. Saçmalık 7. Kalem 8. Saygı, mermet 9. İstek,
düşüncesi 10. İştir 11. Kısır köpek 12. Tartışma kurallarına 13. Uygun 14. Güzel yorum 15. Güzel, iyi, yakışıklı 16. Tarihi
sorumluluk 17. Alaylı 18. Kötülük isteyen 19. Hükmün (yargım) kesindir 20. Gevşek davranma 21. Kaç 22. Saçma sapan
sözler 23. Beddua 24. Güçsüz, aciz
MEQALELER

HESBIHAL bulmayan çox az qare bulunur zenn edirem.


İşte o feal genç getdi. Nâkâm olaraq terk-
(c. IV, s.190-191) iheyat etdi.
Gence'de mebde7yi ülûmi tehsil etdikten sonra
Bir milletin tereqqil ve tedennisini2 bilmek üç seneden ziyade İstambul'da ikmal-i tehsil ile
üçün milletin mekteblerini, daha doğrusu ibtidaî3 meşgul olub tarix ve edebiyyatda böyük bir leyaqet
mekteblerini görmek kifayet eder. Avropa'ya mey- göstermiş olan bu deyerli cavana min efsûs18! Min-
dan oxuyan Almaniya'mn, qoca Rusiya'nı heyecana lerce efsûs ki, dünyadan kam almayaraq arzularına
düşüren Japoniya'nm bütün bu tereqiyat-i dd- yetişmeyerek milletine, vetenine lazım olan en qiy-
diyyeleri4 hep ibtidaî mektebler sayesindedir. metli bir zamanında milletini, vetenini terk etdi, -
Türkiye'de esna-yi inqilabda vücuda gelen mü- yalnız ve yalnız aile ve arkadaşlarının, ehibbâi9 ve
veffeqiyyetler5 qılmc parıltısından, qol zorundan vetendaşlarınm üreyinde unudulmaz bir hesret
ziyade mekteb terbiyesine ve o mektebleri idare qoyub getdi.
eden müellimlere medyundur^. Merhum müşârileyh20 yaşasaydı ede-
Demek ki, bir milletin her halını tedqiq etmek biyatımıza çox böyük menfeetler çox qiymetli eser-
üçün en doğru meyar?, en kesdirme yol mek- ler bexş edecekdi. Zaten gösterdiyi numuneler is-
tebleridir. Dünyada her iş, her hereket bir qanuna, tiqbalmm ne derecede parlaq olduğunu müdeqqîq
bir rehbere möhtacdır. Rahat ve mesud yaşamaq qarelere teslim etdirmişdir zenn edirem... Onun
üçün de xüsusi bir meslek, bir iş tutmaq iqtiza Türk diline, Türk Edebiyyatma olan xidmetleri2i
ederS. Lakin her iş sahibi öz işini layiqi ile ba- çox parlaq olacaqdı, efsûs ki, özü söndü, getdi...
carabilmek üçün beherhâl güsurlarmı anlayıb se- 1912
netinde mahir9 olmalıdır. O mehareti bize öyreden
şey ise elmdir, mektebdir. Zira elm-i iqtisadio bil-
meyen bir tacir menfeet yerine zerer görür. Tarix-i MUHARİBE VE EDEBİYYAT
edyâniı, felsefe bilmeyen bir xoca hidayet, şeriet
yerine sefsete, zelâleti2 toxumu saçar. (c. IV, s. 232-233)
Elm-i ziraetdenl3 başı çıxmayan bir mülkedâr
yaxud ekinci buğda ekerse çovdar biçer, hendese^ ...İşte, Türk-Fars ediblerinin öz milletine, mil-
bilmeyen bir me'mar qübbe ile uğraşırken divarları letin ehval-i ruhiyyesine olan te'sir İngiltere'de,
çatlamış bulur. Fransa'da, İtaliya'da, Almaniya'da, Rusiya'da ve s.
' Te'lim ve terbiyeden anlamayan bir müellim memleketlerde de eyni derecede şâmil ve hökm-
tenvir-i efkâr edecek yerde fesad-i exlâqa bâis olur. fermadır.
Fezîlet yerine rezalet öyredir, elm yerine cehalet öy- Mesela, İngilisleri alaq: onların öteden beri ca-
retmiş olur. hangirâne bir emel arxasmca qoşmaları, her yerde
İndiye qeder mekteblerimiz bir nüfuz qazanıb da her ölkede rol oynamaları siyasi
etâletxanadanı5 başqa bir şey deyildi. Hetta nafiz qüvvelere medyun olduğu kimi felsefî, edebî
bir nezerle tedqîq edecek olsaq, o perişan hal indi te'sirlerden de vâreste22 deyildir.
bele hökmfermaiö olmaqdadır. Bir çox mekteblerde İngilisler meğrûrdur, soyuqqanlıdır, düşünceli
müellimler vaxt öldürmekden başqa bir şeye ya- ve durbindir. Elbette, bunlar, bu sifetler muhite,
ramırlar. Daima şâgirdlerden miskinâne bir in- millî ruha, millî terbiyeye râce23 sifetlerdir. Lakin
qiyad, cahilane bir itaet isterler. Dersleri her- Şekspir kimi dâhilerin emelperver, âlemşümul eser-
fiherfine tutuquşui7 kimi ezberletmeyi kendilerince leri, Herbert Spenser kimi böyük filosofların nü-
üsul-i cedîd zenn edib öz-özlerini aldadırlar... fuzlu, metin, sarsılmaz ve keskin felsefeleri şüb-
1911 hesiz ki, her İngilis'de, bütün xalq ruhunda böyük
ve semimi bir te'sire mâlikdir.
NÂKÂMLIQ Fransa'nın da Jan Jak Russo kimi hessas ve
meriz24 bir ruha mâlik olan filosofları, bir para xe-
(c. W, s. 215) yalperest, hoppa şairleri, be'zi exlâqsız, modacı ro-
mancıları şübhesiz ki, Fransız heyatına, Fransız
Bu gün qara torpaq ecelin pence-yi qehri Qaf- muhitine te'sir etmemiş deyiller.
qaziya'nın, Rusiya Türklerinin, daha doğrusu bütün İtaliya'ya gelince, eski İtalyanlarla işimiz yox...
Türk ünsür-i necibinin yorulmayan, qehreman ve Biz indiki italyanları yalnız musiqiçi çalgıcı kimi ta-
çalışqan bir övladmı ağûş-i ebedisine aldı. nıyırıq. Çalgıcının beslediyi ruh ve exlâq her yerde,
Mirze Abdulla Mehemmedzâde, Abdullah Sur, her kesce belli olduğundan onların oynayacağı rol-
Abdulla Tofiq imzalarını qezet sütunlarında görüb- dan behs etmek lüzumsuz göründü.
1. İlerleme 2. Gerilemesini 3. İlk, başlangıç 4. Ciddi ilerlemeleri 5. Başarılar 6. Borçludur 7. Ölçü 8. Gerekir 9. Usta
10. Ekonomi ilmi 11. Dinler tarihi 12. Alçaklık 13. Ziraat ilmi 14. Geometri 15. İşsizlik evinden 16. Hüküm sürmekte
17. Papağan, dudu kuşu 18. Yazık 19. Dostları 20. Adı geçen kişi 21. Hizmetleri 22. Bağımsız 23. Bağlı 24. Sayrı, hasta,
maraz
Rus-Alman muhitine gelince bu mühitdeki qaye-i emeli, düşündüyü mesleki Rusiyahlara, bil-
heyat ve edebiyyat daha başqadır. Rus-Alman sözü xasse Ruslara beyendirmiş, milyonlarca qarelerini3
araya gelir-gelmez, hem edib, hem filosof olmaq İncil-i şerifin evfedici te'limatı ile yaşatmağa ça-
üzre iki böyük sîmâ, iki nüfuzlu mütefekkir gar- lışmış, az-çox müveffeq de ola bilmişdir.
şımızda dikilib durur. Onların biri meşhur Tolstoy, Mezkûr Nitsşe'ye gelince o daha başqa bir yol,
biri de Alman filosofu Nitsşe'dir. başqa bir qaye te'qib etmiş. Onun eserlerinde Tols-
Son zamanlarda bu iki müqtedir dâhinin Ru- toy'un düşündüyü merhemetlerden eser yox...
siya ve Almaniya'da oynadığı müveffeqiyyet inkâr O, zeiflerin ezilmesini qayet tebii bulur. Me-
edilmeyecek bir nüfuz ve qüvveye mâlikdir. Tols- hebbet, merhemet kimi duyguların xeyalperestâne,
toy qocaman ve möhteşem romanları ile, ufacıq, me'nasız şeyler olduğunu isbata çalışır, hem de
sade risaleleri ile, munisi bir qayeni, emel, isbat etmekden âciz qalmaz...
mesihâpesendâne2 bir meslek izlemiş, izlediyi 1915

1. Sevimli, eüzel 2. Beğenecek şekilde 3. Okuyucularını

You might also like