You are on page 1of 12

Alibey Hüseynzâde Turan

(Salyan, 1864 - İstanbul, 1941)

Türkçülük akımının öncülerinden biri olan si- biyatına âşinâ olduktan başka Alman, Rus, İngiliz
yaset adamı, gazeteci-yazar ve hekimdir. 1864'te Edebiyatlarını hayli okumuş ve Doğu Edebiyatına
Azerbaycan'ın Salyan kasabasında doğdu. Babası müsteşrikler bakış açısından vukuf peyda eylemiş
bir öğretmendi ve Tiflis'deki Şii okulunda Azerî biliniyordu; üstesine ressamdı ve keman ça-
Türkçesi ve şeriat dersleri verirdi. Küçük yaş- lıyordu. Arkadaşlarının hemen hepsi devr-i kadim
larında Tiflis'e götürüldü ve o dönemde Kafkasya ediblerinin isim ve resimlerini küçük Larousse'den
Müslümanları Şeyhülislâmı olan dedesi Şeyh biliyorlardı. Rus düşünce ve Edebiyatına da vu-
Ahmet Salyanî'nin himayesinde tahsil almağa baş- kufu da ancak Fransız gramer ve lügatlerinden he-
ladı. Şeyh Ahmed bir din hadimi olmakla beraber, celenen parçalara münbesir kalmış idi. Ali Bey İs-
Azerbaycan Edebiyatı meseleriyle derinden il- tanbul Mekteb-i Tıbbiyyesine Batı düşüncesini,
gilenir, Mirze Feteli Ahundzâde ile de sıkı dostluk Batı Edebiyatını, Batı ürfan ve medeniyetini, hasili
münasebetlerini sürdürürdü. Erken yaşlarında Bat'yı tanıtmakta profesörlerinden çok hizmet etti.
içine girdiği bu çevre, Alibey Hüseynzâde'nin Ede- Arkadaşlarından Doktor Abdullah Cevdet Bey,
biyata ilgi duymasına sebep olmuştu. İlk önce ba- Ali Bey'in Mekteb-i Tıbbiyyedeki te'sirlerini şöyle
basının öğretmen olduğu okulu bitirmiş, 1875- hekaye ediyor: Ali Bey sessiz, mütefekkir haliyle,
1884'te ise Tiflis klasik ortaokuluna devam etmişti. esrarengiz yalnızlığı ile üzerimizde bir peygamber
Eğitimin Rus dilinde yapıldığı bu ortaokulda tesiri icra ediyordu. Evet, o bir Resûl'ül- Hak idi"
Yunan ve Latin dilleri, Edebiyat, tarih vb. dersler (Yusuf Akçura, Yeni Türk Devletinin Öncüleri,
oldukça ciddî şekilde okutulurdu. 1884'te or- Ankara, 1981, s. 161).
taokulu bitiren Alibey Hüseynzâde, Rusya'nın baş- Alibey Hüseynzâde, Tıbbiyye'yi bitirdikten
kenti Petersburg'a giderek Askerî Tıp Aka- sonra Askeri Tıbbiyye Yüzbaşısı olarak 1897'de
demisi'ne kaydoldu. Aynı zamanda serbest bir patlak veren Osmanlı-Yunan harbine kaçıldı.
dinleyici olarak, Petersburg Üniversitesinin Şark 1900'de ise imtihanı kazanarak, Mekteb-i Tib-
Dilleri Fakültesinin faaliyetlerine de devam etti. biyyeyi Esgeriyye'de cilt ve frengi hastalıkları mü-
Şarkiyatçıların ilmî usulleri ile doğu mütefekkir ve derris yardımcısı sıfatıyla çalışmağa başladı. Lakin
yazarlarını tanıdı, onların eserlerini değerlendirdi. aynı dönemde devamlı polis takiblerine uğ-
1889'da Askerî Tıp Akademisi'ni bitirdikten radığından 1903'te vatanı Azerbaycan'a dönmek
sonra İstanbul'a geldi. Burada Mekteb-i Tibbiyyeyi zorunda kaldı.
Askeriyye'ye kayıt ve kabul olundu. Yusuf Akçura Alibey'in Azerbaycan'a dönüşü sıralarında,
onun sözkonusu mektebe gelişini "Türk Yurdu" burada ilerici, çağdaş düşünceli aydınlara büyük
dergisinde şöyle anlatıyordu: "Alibey'in gelişi... ihtiyaç vardı. Rus-Japon savaşında Rusya'nın ye-
oraya taze ve hoşkokulu bir Avropa medeni ha- nilmesi, İmparatorluğu içeriden didip par-
vasının esmesi gibi oldu... Talebesinin çoğu Ana- çalamakta olan bir sürü iç çatışmalar vs. gayri-Rus
dolu ve Rumeli'nin uzak ve karanlık vi- milletlerin ayaklanmasına ve kendi insanî hak-
layetlerinden toplanmış bu mektebde Ali Bey bir larını talep etmelerine fırsat yaratmıştı. Çarlık
Kuzey güneşi gibi parladı... Yunan ve Latin Ede- Rusya'sı istemese bile Azerilerin, Tatarların vb.
bazı hak ve hukuklarını tanımak zorunda kalmıştı. Bu baycan'a döndü, ama Bolşevik devriminin are-fesinde
siyasî durumdan faydalanan Ali Bey Hü- Türkiye'ye avdet etmek zorunda kaldı. 1926
seynzâde de, önde gelen Azerî aydınlarından İstanbul darülfünunda tıp profesörlüğüne getirildi.
Ahmet Ağaoğlu ile birlikte, meşhur servet sa- Aynı yıl sonuncu defa vatanı Azerbaycan'a,
hiplerinden milyoner Hacı Zeynalabdin Tağıyev'in Bakü'ye giderek dünya Şarkiyatçılarının ilmi top-
maddî desteğiyle, Bakü'de Azerî Türkçesinde lantısına katıldı. 1931'de emekliye ayrıldıysa da,
"Hayat" adlı gündelik gazeteyi yayınlamak için 1933'e dek ders vermeyi sürdürdü. Tıp ko-
izin aldı. İlk nüshası 1905 Haziranında yayınlanan nularının yanı sıra, Adam Smith, Goethe, Heine
bu gazetede Alibey Hüseynzâde'nin "Türkler kim- vb. gibi Batı düşünür ve yazarlarının eserlerini
dir ve kimlerden ibaretdir?", "Bize hangi ilimler la- Türk diline aktardı. Aynı zamanda Rus Ede-
zımdır?", "Yazımız, dilimiz ve birinci yılımız" vb. biyatından, özellikle de Çehov'dan tercümeler
ciddi makaleleri okuyuculara takdim edildi. Bu yaptı.
makalelerde "Türkleşmek, İslâmlaşmak, av- Alibey Hüseynzâde'nin ilk şiiri 1904'te Ka-
ropalılaşmak" inancı savunulur, Türklerin bir hire'de neşrolunan "Türk" gazetesinde ya-
bütün olduğu ispat edilir ve bu bütünlüğü ger- yınlanmıştı. Macarlara hitaben yazılan ve onların
çekleştirme yolları gösterilirdi. da soy-sop açısından Türk olduklarını belirten bu
1906 Ekiminde "Hayat" kapatıldıktan sonra, şiir, müellifin kendi itirafı üzere henüz onun Mek-
Alibey Hüseynzâde yine de Hacı Zeynalabdin Ta- teb-i Tibbiyye'de tahsil aldığı dönemde-yani XIX.
ğıyev'in maddî desteğiyle "Füyûzât" adlı dergiyi yy. sonlarmda-yazılmıştı. Bu da Türkçülük ve tu-
çıkarmaya başladı. 1907 Aralık ayma kadar çıkan rançılık fikirlerinin, dünya Türklüğünün birliği
bu dergi, Ali Bey Hüseynzâde'nin siyasî ve felsefî idealinin, Alibey Hüseynzâde'yi daha ilk gençlik
fikirlerini anlamak, Edebiyata bakışını ve yazı • yıllarından başlayarak sıkı şekilde ilgilendirdiğini
üslûbunu tetkik etmek için en kıymetli kay- göstermektedir. Sonralar bu ideallerin etkisi al-
naklardan biridir. "Füyûzât" etrafında toplanan tında, Hüseynzâde soyadı ile birlikte "Turan" so-
yazar ve şairler, bir "Füyûzât Edebiyatı" oluş- yadını da kabul etmişti. Yine de, Türkçülük ha-
turmak teşebbüsünde bulundularsa da, kendi ya- reketinin ilk tarihçilerinden biri olan Yusuf
zılarında daha fazla Osmanlı dilini kul- Akçura'mn yazdığı gibi, "Hüseynzâde Ali Bey
landıklarından ve bu dil Azerî kitlelerinin büyük merkez Osmanlı Devleti olmak üzere Türkçülük,
bir kısmı için anlaşılmaz olduğundan, isteklerine Bütün Türkçülük, hatta Pan-Turanistlik fikri ce-
nail olamadılar. "Füyûzât" dergisinin sa- reyanına ilk açıklık veren adamdır" (Prof. Yusuf
hifelerinde, onun baş yazarının Türk tarihine, kül- Akçura. Yeni Türk Devletinin Öncüleri. Ankara,
türüne, dünya Türklüğünün çeşitli problemlerine, 1981, s. 166).
ayrıca dünya Edebiyatının ayrı-ayrı ünlü ya- Tıp profesörü ve bir siyaset adamı olan Alibey
zarlarına hasrolunmuş hayli mekale ve araş- Hüseynzâde'nin gazeteci-yazar faaliyeti de ol-
tırmaları yayınlanmış ve büyük ilgi doğurmuştu. dukça geniştir. Onun kaleminden şiirler, hi-
"Füyûzât" da kapandıktan sonra Alibey Hü- kayeler, ilmî ve tenkidî mekaleler vs. çıkmıştır.
seynzâde, Bakü'deki "Seadet" adlı orta okulda öğ- "Ebdükılaf ve Mehfezekulu", "Siyaset-i füruset"
retmenlik yapmış, Rus ve Azerî Türkçesi ile ma- (At oynatmak siyaseti) gibi eserlerinde, yazarın
kaleler yazmıştı. dünya kültürüne, dünya tarihine hakimiyeti fi-
1908'de Türkiye'de II. Meşrutiyyet'in ila- kirlerinin genişliği ve zenginliği, hayret uyandıran
nından sonra, aralarında pek çok eski ar- muhakemesi açıkça belli olmaktadır.
kadaşlarının da bulunduğu "İttihad ve Terakki" Alibey Hüseynzâde Turan, 1941'de İs-
partisinin faaliyetine katılmak amacıyla 1909'da tanbul'da vefat etmiştir. Onun adı ve eserleri üze-
Bakü'den İstanbul'a göç etti. Burada İttihad ve Te- rindeki yasak, Azerbaycan'da Sovyet İm-
rakki Cemiyeti'nin merkez yönetiminde görev paratorluğu'nun çöküşü ile kaldırılmıştır.
aldı. 1914-1918 yıllarında, Birinci Dünya Savaşı za- Eserleri: Abdi-Qılaf ve Mehfezqulu, Bakı,
manı Yusuf Akçura ile birlikte Turan Heyeti adlı 1906; Siyaset-i Füruset, Bakı, 1908; Kefalet yahud
bir kurulda da bulundu ve Orta Avrupa'da bir çok Vefakâr Dostlar (Fr. Schiller'in bir şiirinin ter-
propoganda gezilerine katıldı. Çeşitli uluslararası cümesi) İstanbul, 1923; Qerbin İki Destanında
toplantılarda Azerbaycan Türklerinin ve genellikle Türk, Bakı, 1926; Edebi Parçalar, Bakı, 1926; Faust
Türklüğün hak ve menfaatlerini savundu. Klasik (Alman dilinden tercüme), İstanbul, 1923; Veba ve
Lâtin ve Yunan dillerinin yanısıra İngiliz, Fransız, Mikrobu, İstanbul, 1900; Ansiklopedik Tıp Ki-
Alman, İtalyan, Rus, Arap, Fars dillerini mü- tabı (Prof.Dr. Kemal Cenab Berksoy ile birlikte
kemmel bilmesi, Alibey Hüseynzâde'nin ister yazmıştır, basılmamıştır.).
Batı'mn, isterse de Doğunun çeşitli ülkelerinde Kaynakça: Aziz Mirahmedov. Alibey Hü-
rahat ilişkiler kurmasına ve fikirlerini açık- seynzâde. "Fikrin Karvanı" Kitabında, Bakı, 1984;
layabilmesine imkan veriyordu. Yusuf Akçura. Yeni Türk Devletinin Öncüleri.
1918'de Azerbaycan kendi bağımsızlığını ilân Ankara, 1981, s. 158-166; Ali Haydar Bayat, Azer-
ettiğinde ve burada Azerbaycan Cumhuriyeti ku- baycan'ın Yiğit Evlatı Ali Bey Hüseyinzâde Ali
rulduğunda Alibey Hüseynzâde, imkânı öl- Turan ve Türkiye'de Yayınİadığı Eserleri, İs-
çüsünde yardımcı olabilmek için yeniden Azer- tanbul, 1992, s.9-48).
ŞİİRLER
(Yusuf Akçura, Türkçülük, Türkçülüğün Tarihi Gelişimi, İstanbul-1978, s.81)
Sizlersiniz ey qövm-i Macar bizlere ixvanl,
Ecdadımızın müştereken meskeni Turan. (Füyuzât,1907,N9,s.l6)
Bir dindeyiz biz hepimiz haqperestan2,
Mümkün mü ayırsın bizi İncil ile Qur'an? Felek âzâdeler'iü haqqmda zulmü bîhesa'Hb eyler,
Cingizleri sarsıtdı bu âfaqi ser-â-ser3, Bu miskin qövme dâim möhnet üzre inqilab eyler,
Teymurları hökm etdi şahenşahlara yekser4, Sefasın istedimse ol cefâdan kâmiyâbi2 eyler,
Fatehlerine keçdi bütün kişver-i qeyser5... Vücûdim kişverin seyl-i mehebbetdeni3 xerâb eyler,
1904 Yaxıb cism-i zeifirnM âteş-i eşqe'i5 kebab eyler,
Könül ne veslel 6 tâqermendl7 olur, ne hicre18 tâb eyleri9,
YURD QAYGUSU Nedir metlûbi20 bilmem ki, rahat etmez, iztirâb eyler.

(Türk Yurdu, c.llI, sayı: 1,1911, s.2) Seni rö'yâde gördüm bir gece men ey gül-İ gülsen21,
Tamaşa birle qoparan zülfünden sünbül-i süsen22,
Ucundadır dilimin, Açılmış gül kibi rüxsarını23 seyran ederken men,
Heqiqetin böyüyü. Niqâhım dîdeden2* çıxmazdan evvel çıxdı can
Ne qoydular söylevim, bedenden,
Ne kesdiler dilimi. Gel ey hebîbim24, firqetde26 qaldım27, dadıma yât sen,
Könül ne vesle tâqetmend olur, ne hicre tâb eyler,
Bilir misin cahiller, Nedir metlûbi bilmem rahat etmez, iztirâb eyler.
Ne yapdılar Vetene?
Ne qoydular uyusun, DARDANEL EZHARI
Ne qoyduîar oyana.
ARSLAN AĞZI
Böyle durmaq, uyumaq, (Altın bilerzik destanından bir kıtadır)
Reva mı bir diriye? (Azerbaycan 'in Yiğit Evladı Ali Bey Hüseyinzade ve Tür-
Ne getmede ileri, kiye'de Yayınladığı EserJeri-îstanbul, 1992, S. 54-55).
Ne dönmede geriye.
Bir tepeye çıktı Orhan’ın kızı,
Düşmen qırır qapıyı, Göründü Çanakkale boğazı.
Biz evde bîxeberiz. Süslerdi tepeyi rengin çiçekler,
Ne evleri ayırır, Ortada ateşin bir arslan ağzı.
Ne bir evli oluruz.
Titredi rüzgardan yaş yapraklan,
Ayıltmadı qelemim, Kımıldadı anın al dudakları,
Bu Türk ile Ecem'i. Seslendi nâgehan şu Arslan ağzı,
Ne qoyrular yazayım, Dedi: çiğnemeyin bu topraklan.
Ne qirdılar qelemi.
Burası mezarı bir kahramanın,
Alemin meçhulü kızıl destanı,
(Füyuzât,1906,Nl,s.7) Künye defterinde ismi yanma,
Gaib işareti konmuş Arslan'm.
Zülmet-i şer^ bulsa da bir dem zefer,
Pertöve hökm etse de zulmet eğer, Sipere yürüdü elinde süngü,
Sönse de enver-i kemâl-i hüner?, Söküldü önünde dikenli örgü,
Qem yeme, sebr et, bu da yahu keçer. Düşmanı Arslanım yerlere serdi,
Çağırdı orada şöyle bir türkü:
Haqq ü edaletden eser yoxsa da,
Haris-i qanunS bir er yoxsa da, Vatanımız bizim İslam Toprağı,
Zülm edene qarşı siper yoxsa da, Toprağımız bizim Aslan yatağı,
Qem yeme, sebr et, bu da yahu keçer. Muharebe bize bir eğlencedir,
Ölüm saçan toplar el oyuncağı.
Millete, milliyyete, hürriyyete,
Âşiq olan uğrasa da möhnete9, Ebediyyen yaşar Türkün Bayrağı,
Yâr-i veten düşse de ger qürbete, Ölümden kaçarmı Vatan uşağı?
Qem yeme, sebr et, bu da yahu keçer. Üstü de, altı da birdir toprağın,
Yer, gök, deniz bütün Tanrı Kucağı.
1. kardeş 2. Hakk'ın kuluyuz 3. baştan başa 4. tekbaşına 5. kayser ülkesi, Bizans 6. kötülüğün karanlığı 7. olgunluğun
ışığı 8. kanun bekçisi 9. zorluk, mihnet 10. özgür olanlar 11. hesapsız 12. kutlu, bahtiyar 13. sevgi şeklinde 14. zayıf
cismim 15. aşk ateşine 16. konuşmaya 17. kudreti (gücü) yeter 18. ayrılığa 19. dayanabilir 20. istediği 21. gül bahçesinin
gülü 22. süsen sümbülü 23. yanağım 24. bakışını 25. sevgilim 26. ayrılıkta 27. imdadıma
Süleyman Paşanın bir bergüzarı, O'NAINAN
Bu yerleri Türke vermişti (s.62)
Tanrı.
Ey düşman, burası Turan Kapısı Kurtuluş Kemal'e inanla olur
Teslim etmem sana ben anahtarı. Hükümet seçilmiş bakanla olur.
Ünlü gölgesinde ol ATATÜRKÜN
Nafile aşmıştır engin denizi, Değişip yükselme uranla olur.
Korkutmaz donanman katiyyen bizi,
Ateş tufanından anı gark eder, Yücedir ülküsü uluğ önderin,
Geçirmem buradan bin ingilizi. Dileği ülkede Türkci şölensin,
Ey Türk ozanları. İleri gelin.
Sözü bitirmişti henüz o civan, Bu işler, bir az da ozanla olur.
Top gümbürtüsünden sarsıldı cihan,
Yer yüzüne yağdı binlerce mermi, O'nun gösterdiği yolda yürürüm,
Kapladı etrafı ateşle duman. Önümde güzellik, ışık görürüm,
Türkü çağırırım, elde çöğürüm,
Yerinden oynadı yalçın kayalar, Kutlu Türküm ona kutanla olur.
İnledi ne varsa: dağlar, ovalar,
Koca istihkamın yıkıldı şeddi, Yurdun sevgisiyle olmuşum ozan,
Patladı siperde dahi bombalar. Ara sıra böyle düzgüler yazan,
Olsun yazım benim yurda armağan,
Ağzından vuruldu yiğit o zaman, Altındaki Turan turanla olur.
Getirdi şehabet yüzünde al kan,
Kızıla boyandı siperin içi,
Şafak nurlarında göründü Rıdvan. O'NDAN ÖNCE VE SONRA
(s. 68-70)
Canana kavuşdu Şehidin canı,
Toprağa karıştı kemiği, kanı, Kemâl gününden önce
O kandan yaratdı beni Halik'im, Eller bizim değildi.
Hikâye et, dedi Kızıl destanı. Günler olmuştu gece,
Yıllar bizim değildi.
Çekildi tepeden Orhan'ın kızı,
Hayâlinde Çanakkale Boğazı. Yıldız karanlık saçar,
Vardı demetinde rengin çiçekler, Medrese nurdan kaçar
Ortada ateşin bir Arslan ağzı. Sönmüştü ışmaklar,
Yallar bizim deyildi.
1915
Tarih unutulmuştu,
Yazılar bozulmuştu,
İNCİZABLARIM Okuyanlar baykuştu,
Diller bizim değildi.
(s.53)
Bütün ordu dağılmış,
Vahy ile bâlâdan immiştir Kur'an, Düşman yurda yayılmış,
Kur'anla pestiden yükselir insan. Evler barklar yıkılmış,
Muhammed'in ruhu pür mealdir, İller bizim değildi.
Mir'aca mazhardır o rûh-i zişan.
Ne silahlar var, ne yaral,
Necati sıdkta ara, sâdik ol, Gemiler bitkin battal,
Adil ol, bâtıldan Hakkı fârik ol, Yoktu denizde bir sal,
Alnında iffetin nuru parlasın, Göller bizim değildi.
Rizâ-yi Heyder'e tâlib, âşik ol.
Kasada yoktu para,
Kadınlığa şeref vermiştir Zehra, Soyulurduk sarrafa, ,
O nûr-i dide-i Habib-i Huda Savururduk etrafa,
Etmtir analık vazifesini, Pullar bizim değildi.
Hane-i Hayder'de bihakkın ufâ.
Yoksa petrol, kömür bol,
1923 Dağlarda taş, demir bol,
Ne köprü yaptık, ne yol,
Yollar bizim değildi.
Bir çok yerler bataklık, İLERİ
Köyde türlü hastalık,
Yanaklarda sarılık, Çiğnedi Sevr'i Lozan.
Allar bizim değildi. Kalmadı en ufak iz,
Saltanattı o devir Sömürgeden, mandadan.
Sultan idi bir şerir, Özgen yaşar TÜRKLERİZ:
İçirirdi hep zehir, Ne kul kaldı, ne sultan.
Ballar bizim değildi.
Her sahada, her işte,
Eşittir erle zevce.
GAZİ önderden önce, Atıldı çarşaf, peşe,
O şanlı erden önce, Seçildi saylav bayan.
Açılmazdı bir gönce,
Güller bizim değildi. Bitmez sabıp dökmekle,
Bir gün önderi bulduk, Her işi ayrı destan,
Oldu ulus egemen. Bulamaszın tarihte,
Oldu devlet cumhurluk, Onun gibi kahraman.
Bütün ülke bir gülsen.
Yarattı İliadalar,
Altı ok oldu uyak, Şanlı Anafartalar,
Dört yöne bir ışınak. Önünde Armadalar,
Ülkeye aydın yolak, Oldu bütün perişan.
Yenilmiştir Ehriman.
Bir gün O başbuğ oldu, Yükselir fikri ülkü,
Orduya Başkumandan, Coşturur kalbi inan.
Sakarya'da boğuldu, Severiz ATATÜRK'Ü
Bozgun halından düşman. Odur bizi kurtaran.
Dumlupınar zeferi,
Eşsiz deha eseri.
Haykırınca

BEDİİ NESRİ
ÖKSÜZ YAXUD SON BUSE
(Hekaye)

CBasiret", 22 Temmuz 1917, n. 159)

Altunsaçın atası Daşdemir muharibe baş- hürriyyet uğrunda şehid olurlarsa, cismen fagat
lanarken arkadaşı Hemid Bey'in yanma gedib ken- gâyib olurlar, ruhen dâima yaşayacaglarma ümi-
disini könüllü olaraq yazdırır, meydan-i mü- dem. Bir kamâldır4. Tökdüyüm bu hesret yaşı ise
haribeye şitâbenl olur. İki ay kahramancasma vetene istediyim kimi yardım etmediyimdendir.
büyük davalarda2 bulunduqdan sonra nehayet Bunu gözel anlayıram ki, vetenini sevmeyen mil-
dehşetli bir vuruşmada köksünden yaralanır. Ar- letini de sevmez, milletini sevmeyen hürriyyeti de
kada bulunan hastaxanaya getirilir. Tam üç gün lâyiqince anlamaz.
duygusuz düşdükden sonra uygudan oyamb öle- Biraz sükutdan sonra gözünün yaşını silerek
ceyini hiss eder edemez gözünden yaş akar bir hâl dedi. "Bu ne ya? Bir kere söyledim ki ağlamaq er-
ile üzünü semaya tutar: lerin şânma yaraşan şeylerden deyildir.
-Ey büyük Yaradan. Bu ağlamam yaramın ağ-
rısı, ölmek korkusundan deyil. Zira ağlamag erlerin Yâdında mı doğduğun zamanlar,
şânma yaraşan şeylerden olmadığı me'lûmdur. Bu- Sen ağlar idin, gülerdi âlem.
rasını eyice düşünür, gözelce bilirem ki, da- Bir öylece ömür sür ki, olsun,
marlarında cılxa3 Türk qam olanlar veten, millet, Mövtün5 sene xende6, xalqa matem.

1. gönüllü 2. çarpışmada 3. saf 4. olgunluktur 5. ölümün 6. gülümseme


İşbu heqiqetleri anladıqda ağlamaq olur mu? -Anneciyim! Muştuluğumu ver, babacığımdan
Ağlamaqdan vücuddaki qeyretin qâib olduğunu haber var. İşte gönderdiyi pitik.
bilmiyor musun? Şimdi veten duygusu ile millet Altunsaç'ın annesi "muştuluğumu ver, ba-
bayrağını yükseltmek üçün hürriyyet uğrunda bacığımdan haber var"-sözünü eşiden kimi has-
ölürken ağlamaq deyil, gülmeliyem. Bu dakikadan telenmiş vücuduna yeni bir ruh dâxil olur kimi ya-
sonra yene de duygusuz olaraq uyuyur. tağından durur.
Hastexanadakı şefget bacılarmdanl Leylâ -Haydi, oxu görüm, babacığın ne yazmışdır?-
Xanım Daşdemir'in bu haletini gördükde yanına dedikde Altunsaç pitiyi açaraq okuyarken pitik
gedir, elini başının altına qoyur, diğeri ile ağzına elinden yere düşür, kendisi de bayılır. Anası bu
bir nece kaç damla su damlatıyor. Nece dakikadan halı gördükde yavrusunun öksüz galdığım anlayıb
sonra Daşdemir gözlerini açdıqda Leylâ Xanım'ı o da ağlamağa başlar. Nehayet ağlamaqdan tagetiio
görünce işâre ile ona erz-i teşekkür ve nevâziş2 et- gederek bayılır. Yarım saatdan sonra Altunsaç göz-
diyini anlatıyor. Bir az sonra yavaşça sesle: lerini açıb etrafa baxdıqda anasının da bayıldığını
-Xanımefendi. Son nefesimdir, mene bir qelem görünce ayağa durub biraz sükûtdan sonra atasının
ile bir de kağız3 vermenizi rica ediyorum, -dedikde yazdığını bir de oxuyur: "Menim üçün ağlama, ağ-
Leylâ Xamm bir kağız ile bir de qelem getirib Daş- lamagla ruhumu rahat edeceyini deyil, incideceyini
demir'e veriyor. Teşekkürden sonra Daşdemir qızı bil, anla"-cümlesile "Te'mini heyat üçün para top-
Altunsaç'a işbu sözleri yazıyor: lamadımsa, qemim yoxdur. Zira Türk millet-i ne-
"Sevimli qızım! Senden ayrılalı tam iki aydır. cibesının yüksek hümmetli olmasına inanıram. Pür-
İki gün bundan qabag4 düşmenle etdiyimiz davada kamâldır. Senin müqedderatını yalnız millete
ağır bir suretde yaralandım. Bir daha dirileceyime buraxdım"-cümlesini oxuyerken zavallı anasının
ümid yoxdur. Son nefesimdir ki, sene bu pitiyi yanma geder, atası onların müqedderatını milletin
(mektub) yazıyorum. Ölüm haberimi eşitdikde ağ- himmetine buraxdığını bir heqiqet şeklinde anasına
lama. Ağlamaqla ruhumu rahat etmeyeceksen, in- göstermekle hem kendisini, hem de anasını mü-
cideceksen. Bil, anla. Meni yüksek bir ideal uğrunda teselli eder.
terk-i heyats ediyorum. Te'min-i heyatö ve is- On minlerle yurdları yanmış, malları qaretH
tigbâlım üçün heç bir qemim yoxdur. Zira Türk mil- olunmuş bele felaketzâdeler şimdi de ac ve çıplaq
leti-necibesinin yüksek himmetli olmasına ümidem. sehrânişini2 olub milletin yüksek himmetli olması
Pürkamal olduğu üçün senin mügedderatım7 yalnız xeyali ile yaşamaqdadırlar. Qehreman Daş-
millete burakdım. Qızım, Türk'e yaraşan ahlâk yi- demirlerin öksüz Altunsaç'larını da baxalım Türk
yesi ol, heyanı sakla, canın çıkınca namusuna riâyet millet-i necibesi nasıl himaye ediyor ve edecek?
ele. Budur son vesiyyetim. Anana menden selam 1917
söyle, evezimden onu öpmeyi ayrıca bildiriyorum.
Son bûsemdir deye al yanaqlarımn yerine işbu mek- HÜRRİYYET
tubu öper, el vida deyirem".
Daşdemir pitiyi8 şefget bacısı Leylâ Xanım'a (Hayat Gazetesi, 3 Kasım 1905, n.94)
vererek, "bu pitiyi qizim Altunsaç'a gön-
dermeyinizi rica eder, elâve olaraq size de elvida Hürriyyet... O ne güvvedir ki, yalnız zikri bele
diyorum"-deye sözünü bitirince teslim-i ruh? eder. inşirâh-i derünel7 sefâ-yi qelbel8 bâdil9 oluyor? Ze-
Leylâ Xanı vâqe-yi dibcerâşe10 ağladıgdan sonra pi- hinleri, fikirleri, xeyalları, beşerin bütün ruh ve
tiyi Altunsaç'a gönderir. me'neviyyatmı ülviyyete sövq eleyir? Yalnız zikrin
Qiş fesli... Axşam çağıydı. Sovuğun şid- eşiden insanların qanadlanıb uçacaqları, bâlâlara
detinden küçelerdeii bir nefer bele ziheyati2 gö- pervaz edecekleri^ gelir?... O ne qüvvedir ki, onun
rünmüyordu. Altunsaç üreyi qemli, gözleri yaşlı yolunda neçe-neçe fikirler, zekâlar, dühâlar, dühâ-
olaraq kendi odasında gâh eyleşir, gâh do- yi müezzemler2!, Dostoyevskiler, Çernışevskiler
laşıyordu. Aman ya Rebbi. İki aydır öksüzler kimi meclislerde, qü*rbetlerde, menfalarda, Sibir çöl-
yaşayıram, müharibede bulunan babacığımdan lerinde her növ iztirâbâtı, her növ22 ezab ve cefânı
haçan bir haber gelecek?-deye sözünü bitirirken qebul etdiler? O ne qüvvedir ki, onun zühûru be-
qapı şiddetli döyülmeye başlar. Altunsaç qapıya şeriyyeti bu hengamelere23, bu qiyâmetlere, bu zel-
doğru geder, nehayet qasiddenl3 pitiyi alar-almaz zelelere qerq etdi, bütün ehâlini, bütün milletleri
sevinçli bir hâl ile anasının yanma ecele eder. firqe-firqe24 edib yek diğerleri ile bu meydanda
1. hemşirelerden 2. saygı, iltifat 3. kâğıt 4. önce 5. hayattan ayrılıyorum 6. hayatını kazanmak 7. alınyazısı 8. mektup 9. ru-
hunu teslim eder 10. yüksek parçlayan 11. sokaklarda 12. canlı 13. haberci, elçi 14. gücü 15. yağma 16. açıkta 17. iç fe-
rahlığına 18. kalp sefasına 19. sebep 20. uçacakları 21. büyük olabilir 22. çeşit 23. gürültüler 24. bölük-bölük
mücadile-yi mühasireye, mecnûnane bir mü- ABDULLA CÖVDET
cadileye mecbur eledi?...
Ey peri-yi ilhama ti, anlat mene o ne belâdır, o (Füyuzat, 1907, Nu: 11, s.6-7)
ne afet-i candır2, o ne canandır?
Namig Kamâl, o sene âşiq ve dildâde olan Mecmuemizin birinci nömresi Türk aleminde
edib-i e'zem3 seni, ey hürriyyet, ey afet-i dövran, yetişen en büyük bir qehremanın, hürriyet-i geh-
gözel hüsnün, melekmisal4, feqet zencirbendS bir remanenin-ye'ni Midhet Paşa'nin tesviri ile mü-
qız şeklinde tesevvür etmiş idi... Zavallı edib... o zeyyen idi. Bu nömremizi de Türk aleminde şe'rin
qullar ki, ayaqlarına urulan zincirlerin qırılıb düş- reddi-ahengi ile, velveleyi-qiyametleri ile hürriyet
düyünü ancaq âlem-i rö'yasında6 göre bilmiş idi. namına en ziyade feryad ve feğan eden bir mü-
Biz ne mesuduz, ne baxtiyarız ki, halet-i bidardan7 cahidi-ürfanperverin resmi ile tezyin ediyoruz. Ab-
olduğumuz halda o zincirlerin heqiqeten qı- dulla Cövdet kimdir ve nedir? Qare'lerimiz Ab-
rıldığını, parça-parça olub töküldüyünü görmeye dulla Cövdet'i tamyırlar mı? Hayır, tanımıyorlar.
nail olduq... "Hayat" qezetesinde münasibet düşdükce bu zat-
Hayır. Bu xâb ve rö'ya deyildir. Billah bu dan ve be'zi asarindan behs edilmiş idi. Bi-
mehz8 heqiqetdir. Ey illerden, esrlerden beri yü- naelehiyye "Hayaf'ın nömrelerini gözden keçirmiş
züne, hüsn-i dîdârma müştâg9 olduğumuz, hesret olanlar bilirler ki, Abdulla Cövdet bir tebib, bir şair
çekdiyimiz heqiqet, hürriyyet. Bir gün senin olub, Misir diyarında "İctihad" namı ile bir mecmue
camâlmılO, hüsn ve ânını bütöv şe'şeesile, debdebe neşr ediyor, hetta aramızda "İctihad" neşriyatına
ve darâyetle, bütün şûriş ve qiyâmetleri ile seyr ve agah olanlar da vardır. Ancaq bu yolda me'lumat
tamaşaya başladıq. alma abdulla Cövdet'i tanımaq değildir. Onu ta-
... Bu xalqa senin birer-birer ne'metlerini te'dâd mmaq ve meslekinin haqqmda bir fikir edinmek
edeceyine, qedr ü qiymetini, ehemiyyetini bildirib onun ancaq firengce ve Türkçe vücude getirmiş ol-
lâyiq-i vechi ile tefsir edeceyine bu ne laf ve gü- duğu asar-i nefiseyi mütalie ile olur.
zafdır, bu ne herze ve hedyândır ki, men edirem? ... Hürriyyetinin, hökmferma olduğu memalik-
Ne deyeyim, men ey canan? Derdlere derman sen- i mütemeddine ile istibdad altında inleyen mehrum
sen, yaralara melhem sen, sen, sen! Âteşi, nâri, medeniyyet memleketlerin arasındaki ferqlerden
ürekdeki azarı sevindiren, hem efsürdeleri, dil- biri de şudur ki, birincilerde cevahirkedan qiymetin
mürdeleri dirilden sensen, sen! Haq ve heqiqetin te- qedri bilindiyi halda, ikincilerde o cevahiri qırıb
cellisini mehkeme-yi müsavatda edaletin beheqq ezerler, ayaq altına atıb mehv etmek isterler.
hökmranlığına yol gösteren sensen, sen! Her növ Abdulla Cövdet de Şerg, İslam mefhumu olan
ümûr-i xeyır uğrunda çalışmaq üçün fikr ü xeyâla, bu növ cevahirden biridir: firengler ona ağuş-i hör-
e'tiqat ve vicdana, her lisan ile mütekellib xe- met ve mehebbetlerini açıb onun Fransizca yazmış
tiblerin, müherrirlerin, erbâb-i qelemin nitq ve qe- olduğu asardan feyizyab olduqları ve feyizyab ol-
lemine vâse' bir meyden açan sensen, sen! Be- duqca tehsinhevan bulunduqları halda bu zat İs-
şeriyyetin en büyük ehtiyacı, medeniyyetin, tereqqi tanbul'dan ve umum Türkiye'den metrud cem'i
ve tekâmülünü en qevi müherrikil2 olan ic- Türkçe aşari teht-i memnuniyyete alınmış, şöyle ki,
timalaral3, cemiyyetlere, şirketlere, ittifaqlara, it- İstanbul'da Abdulla Cövdet'inn adını çekmek bele
tihadlara serbeste-yi tam veren sensen, sen! böyük xetadır. Bu hal bir Cövdet üçün olmayıb,
Velhâsil, insanlara bilâferq lisan ve şîve, bilâferql4 cümle Cövdet'ler için vaqedir. abdulla Cövdet'i İs-
dil ve mezheb, bilâferq qövm ve mezheb, millet, tanbul'un darülfunun-i tıbbinden yetişen cümle
efkâr ve âmâlm havâ-yi nesîminde!5 nefes almağa doktorlar tamyırlar. Abdulla Cövdet henüz mezkur
müsaide eden sensen, sen! Yaşa, hürriyyet, yaşa! mekteb-i tibb telebesi iken e'şar ve edebiyyata
Buraxin meni avazım çıxdığı qeder bağırayım-yaşa, heves edirdi.
hürriyyet, yaşa!

1. ilhamların perisi 2. can yakan 3. büyük edip 4. melek gibi 5. zincire vurulmuş 6. rüya aleminde 7. uyanık halden 8. sırf
9. bağlandığımız 10. güzel yüzünü 11. ilerleme ve gelişmenin 12.'harekete getirici 13. toplantılara 14. farksız 15, rüzgârlı ha-
vasıında
KUH-İGAFVESİMURG1 ederler, orada hökmdar olurlar. Çerkez hökumeti
(Hayat, 2 Temmuz 1906) teşkil ederler. Cahânın me'marı olan bu memleket
veqa-yi tarixiyyede26 âlemin en böyük sedemâtma27
Rusiya'da bu günlerde vâqi olan2 herekât-i qe- uğradığı halda hürriyyetini, hürriyete olan meyi ve
yuraneyi hürriyyetkârânenin ehemiyyeti ezimiyye- mehebbetini heç bir zaman qâyib etmez. Kiçik bir
yi âlemiyyesi inkâr olunamaz. Lâkin burası da inkar Gürcü milleti esrlerce, qerinelerce eşq-i hürriyyet sa-
olunamaz ki, umum Rusiya ve bibcasse bizim Qaf- yesinde cahânin en qevi dövletlerine müqavimet
qazıyya cahânın en ehemmiyetli bir nöqtesidir. eder durar... Bir ovuc28 lezgi qövm-i hürriyyeti üçün
Bunu en eski zamanlarda bele bütün eqvâm mü- iyirmi beş sene mütamâdiyyen şimalin en müezzem
ezzime-yi tarixiyye anlamışlardır. Yunanilerin, Tu- dövletine meydan oxur, durar. Bu memleketin ab ü
ranilerin, İranilerin en me'nidâr xurafât3 ve havasında hürriyyet râyihesi29 vardır, bu xalqın
esatirleri^, en zerif, en müdhiş efsâneleri Qaf dağına açıq nâsiyesinde hürriyyet nuru berq vurur, bu ca-
aiddir. Qaf Dağı ise Elbrus olub Qafqaziya'dadır. maatm xilget ve tebietinde bir bâriqe-yi hürriyyet30
Qafqaziya nedir? Qafqaziya Asiya ile Avropa meknuzdur3l. Alp ve Altay dağları insanın qelbine
arasında ezim bir berzeh5, cesimö bir körpüdür. Qe- neler ilham edirse, Qafqaz da onu ilham edir. Bence
dimde^n bütün cahânm qapısı bu körpü üzerinde Qafqaz Türkleri Etrâk'ın32 en hürriyyetperveridir.
idi. O qapmm adı Erebce "Bâbül-el-bâb", ye'ni 'ka- Köçebeliyi ona qebahet buluyordular. Ah, o kö-
pılar qapısı" idi, ki bu günkü Derbend'den iba- çebelik... O köçebelik medeniyyete kiçik bir mâniese
retdir. Bu gün Qafqaz'm bu qapılar qapısmdan de, lâkin o köçebelik hürriyyet şövqünün, hürriyyet
daha mühüm iki qapısı vardır ki, birinin adı Baku, sâiqe-yi tebiyyesinin33 böyük bir elâmetidir.
diğerinin adı Batum'dur. Qedim ateşperestlerin Bu memleketde hiç bir qüvvet hürriyyet şöv-
qiblegâhı, secdegâhı olan şu Baku bütün Asiya'nm qünü mehvedemez.
Avropa'ya olan qapılarından biridir. Batum, o Heç bir cebhe ve tezyiq34, heç bir cefa ve eziy-
suret-i sâhirâneS ile tereqqi eden Batum ise bütün yet, heç bir zülm ve sitem hürriyyet odunu sön-
Asiya'nm Avropa'ya qapısıdır. Cahânın köprüsü düremez.
olan, cahânm qapıları bulunan bu memleketde Ey qâre, Tiflis'deki "Qafqaziya Muzesı'ne" get-
vücud ve bedence dexi cahânm en gözel, en melîh9, mişsiniz? Getmemiş iseniz, gediniz. O mu-
en yaraşıqlı xalqı sakin bulunur. Beşeriyyetin hüsn zexananm divarmda ezemetli bir resm lövhesi var-
ve camâl e'tibarı ile en güzîdeio qismi "irg-i Qaf- dır. Ânı tamaşa ediniz. O resmde Sema oğlu
qaziyye'ye" mensubiyyetle fexr etmeyirlerll mi? Prometey'in hürriyyet ve nuru maarif uğrunda
Ereblerin "Hûristan" dedikleri cennet bu öl- düçâr olduğu elem ve iztirâbat tesvir olunur.
kede deyil mi? Prometey âsimandan getirdiyi o nemetle be-
Şair veteni haqqmda deyir: "Yığılıbdir ora ce- şeri, beşeriyyeti35 mes'ud etmek istediyi üçün böyle
miyyeti hûriperinin". Evet,cismen ve bedenen huri müdhiş bir ezâba mahkûm edilmişdir. Anın vü-
ve melek qeder gözel bir xalq. Lâkin gözel cisimde cudu zencirlerle "Kûh-i Qaf'a" bend edilib36, ciğeri
gözel de ruh ve fikir olmaq lâzım gelir. Öyle midir? müebbeden37 yırtıcı bir qaraquş terefinden eki edil-
Elbette, öyledir. Ruh ve fikir gözelliyinin elâmeti mekdedir38. Mübbeden, çünki ciğer yeyindikce ye-
nedir? Şübhesiz, hürriyyet ve azadlıqdırl2, azadlığa niden teşekkül edib böyümekdedir. Lâkin böyle bir
meyidir. Başqalarım bilmem, mence böyledir. ezâb-i ezim39 içerisinde dexi o nasiyede yene bir
Şe'n, namus, heysiyyat, istiqametl3, şücâetl4, vüqâr, bir qürur nümâyandır40 ki, o da heç bir ezab
hemiyyet, qeyret, rü'fet, necâbet kimi sifetlerin ve cefâ ile izâlesi qâbil olmayan bir hiss-i hür-
cümlesi azadlıqdan törer. Bu sifetleri ruhda, fi- riyyetin semaye eks eden asarından başqa bir şey
kirde, qelbde olduqca insanın nâsiyesinel5, si- deyildir. Şu hâli milâd-i İsa'dan bir nece yüz il
masına in'ikâs edibl6 anı gözel ve necîb qılar, qedd evvel yaşamış olan Yunan şairi Esxilos bu yolla tes-
ü qâmetinel7 te'sir eder, ânı mövzûnl8, rast^9 ve bü- vir etmiş idi: Qafqaz qayalarına zencirbend olan, ci-
lend20 eyler... Qafqaz xalqı gözeldir, cemildir. ğeri ügâb terefinden parçalanan Prometey'in nez-
Çünki zikr olunan mühessenatın2i menbeyi22 olan dine bir elçi gelib ona deyir ki, eğer Müşteri'ye erz-i
hürriyyet hissi heç vaxt onda sönmemişdir. inqiyad etse, şu ezabdan xilas olur.
Qafqaz xalqım qulluğa, esarete me'lûf etmek23 Prometey cavabmda deyir ki:
olmaz. Qafqaz'm üç dörd bin senelik tamını araş- Sizler kimi âlem de bir CJUI olmadan,
dırsaq ânı dâim öz hürriyyeti ve azadlığı üçün mu- Bu iztirabı çekmek e 'ladır bana.
haribe eden görürük. Onlar ya ölerler, ya hicret Bence sitemkârân-i dehre bendelik,
ederler, feqet qul olmazlar, onlar esir düşerler, Bu dağlara bend olmadan bin aat fenâl
lâkin esirliklerinde bele qul olmayıb ağalıq ederler. Hürriyyet nâmına bundan müellâ4!, bundan
Çerkezlerin, Lezgilerin, Gürcülerin tarixlerini qeti, bundan şiddetli sehn olmaz ki, bir nece bin yıl-
mütâlie24 ediniz. Çerkesler Türkiye'ye, İstanbul'a lardan beri Qaf dağlarına eks edib oradan bütün
hicret ederler, esir gederler, feqet orada bir sülâle âleme velvele salmışdır. Prometey'in ciğerini par-
hökmdarmm erkânmı25 teşkil ederler. Misir'e hicret çalamaq ile onun qelbinden hürriyyet hissini sil-
1. Kafdağı ve Anka kuşu 2. meydana gelen, oluşan 3. uydurmalar 4. masallar 5. çeşit 6. büyük 7. eski zamanlar 8. büyüleyici gü-
zellik 9. güzel, şirin 10. seçkin 11. övünmüyorlar 12. bağımsızlık 13. yön 14. cesaret 15. alnı 16. yansıyıp 17. boyuna boşuna
18. ölçülü 19. doğru 20. yüksek 21. güzellikler 22. kaynağı 23. alıştırmak 24. inceleyin 25. ileri gelenleri 26. tarih vakasında
27. darbelerine 28. avuç 29. kokusu 30. hürriyet ışığı 31. saklıdır, içkindir 32. Türklerin 33. iç güdü 34. baskı, zorlama
35. insanlığı 36. bağlanıp 37. sonsuza dek 38. yiyilmektedir 39. büyük azap 40. görünmektedir 41. yüce
mek olursa Qafqaz xalqını da esarete me'lûf etmek Bu vezife ise o arvadın öz mesleki-hekimânesi da-
olur. Hürriyyet yolunda böyle eşidilmemiş iztirâbata iresinde çalışıb beşeriyyete xidmete qâdir olabilecek,
qatlanan gehremanı nehayet hürriyyet möhübbül mümkün mertebe yoxsa, övlad tevlid edib, bunları
olan Yunan Rüstemi (Herakl) âzad edir... terbiye ve teqziyedenl6 ibaretdir. Lâkin Tolstoy'un
Teessüf olunur2 ki, Tiflis müzesi Prometey löv- "Kreyser neğmesi" unvanlı eseri mütâlie olunursa,
hesi ile iktifa edib diğer bir hürriyyet mübâriziS olan görünür ki, Tolstoy bu sözün eksini iddia eleyir. Bu
ve şair-i ezim Firdovsi'ye ilhâmat veren Zâloğlu Rüs- esere göre en yaxşı arvad özünde validelik xü-
tem'le Simurg vâqeesini tesvir etmemişdir... susiyyetini mehv edendir. Meslehetl7 qetiyyen zöv-
ciyyetden imtina edibi8 esla tövlid etmemekdirl9...
TOLSTOY Ruslar bu iki fikirden hansının nasih ve hansımn
(Füyuzat,1906,Nu:3,s.l6-17) mensûh olduğunu çox araşdırdılar. Lâkin Tols-
toy'dan bir cavab-i kâfi almadılar. Çünki Tolstoy özü
... Tolstoy meslekinin esası dindarlıq ve elm- şübhe ve tereddüd içindedir. Tolstoy bir adama ben-
perverlikdir-dedik. Eceba, bu dindarlıq neden iba- zeyir ki, sefere çıxıb müttesil yol gedir. Yolu teftiş
retdir? Tolstoy Xristian mezâhib-i hazîresinden4 bi- ede-ede, araşdıra-araşdıra gedir, lâkin yolu bir terefe
rinin yolu ile getmeye qeyret gösteriyor? Hayır, çünki çDcarmayır... nögte-yi meqsûde iremiyor, her veqt
Tolstoy'un kilseden metrûd bulunduğunu^ bilirik. yarı yoldadır... Eğer Tolstoy dindarlıq, ya "el-
Tolstoy'un özüne mexsus6 bir mezhebi vardır ki, bu perverlik" deyerek, ele, evâmülnâse20 qarışır, xalq
da Ortodoks mezheb-i hâzırını güya tesfiyye7 edib kimi alın teri ile işlemeye qeyret ediyorsa, özünü al-
İseviyyet'i ayrı bir terzde anlamaqdan ibaretdir. dadıyor. Mesâil-i mec'ezeden xilâs olmaq ve bu su-
Tolstoy peyğemberlik iddiasında bulunuyor retle bir teselli bulmaq istiyor. Her halda yarı yolda
mu? Hayır, bulunmuyor. Mövlâna Celaleddin bulunduğunu özü de hissediyor, anlıyor. Eğer Tols-
Rûmi haqqmda deyirler ki, diyorlar ki, "nist pey- toy mezhebinin esas'ül-esasına mürâciet edersek,
ğember, veli kitab dâred". Tolstoy peyğemberlik id- burada bütün-bütün şaşırıb qaldığını da görürük.
diasında bulunmursa, heç olmasa ortaya Mövlânâ Edyânın2l ekseri kimi "Beni növ'e mehebbet ve
kimi bir kitab çıxarır mı? Vâqeen Tolstoy'un ele bir müâvinet et22"-deye ve'z eden bu mezhebin esas'ül
kitabı da yoxdur. Vâqeen Tolstoy'un "Mezhebim esası nedir? Tolstoy mezhebinin esas-ül esası bu qısa
neden ibaretdir" unvanlı bir risalesi vardır. Lakin cümle ile ifade olunabiler:
Tolstoy'un ister bu risalesini, ister şâir eserlerini "Fenalığa mügâbile23 etme!"-
(Şeyh Behâî) görmüş olsaydı, heç vaxt "Tolstoy ye'ni zülm ve sitemden, cövr ve cefâdan, belâ
dâred kitab" demeyecek idi. Tolstoy ne pey- ve müsîbetden ibaret olan fenalığa qarşı sebr ve te-
ğemberlik, ne de sahib-i kitab olmaq iddiasında idi. hemmül ele...
Feqet bununla beraber yeni bir mezheb çıxarmaqda 1906
olduğu aşkârdır. Bu mezhebi teşkil edebilecek
efkârı ise asarında perakendedir8. Biz keçen nüs- MİLLİYYET VE İNSANİYET
xede Tolstoy'un çox kere zelâletde bulunduğunu,
efkârının sehv9 ve xetadan âri olmadığını beyan (Hayat, 1906, Nu:76)
etdik. Bizim bu sözümüz hem umumi ve fünûni-
hâzireye, hem de İslâmiyyet-i esasiyyeye müs- Qezetemizin 71 ve 74-cü nömrelerinde pa-
teneddir. Tolstoy'un zelâletde bulunduğu öz nislâmizmeye dair "Mşak" gezetesinden tercüme
efkârının yekdigerelO mübâyinll olması ile dexi olunmuş bir meqale münderic24 idi. Bu mü-
sâbitdir. Mübâniyet iki sözün yekdigere xilâf ve nasibetle bir-iki söz söylemeyi ve'd edib meqale-yi
zidd olmasına deyilir. Ve'zi kerimde mütereddid mezkûrdakı25 efkârın qismen bâtil ve qismen de
mübâyinetler vardır. Lâkin bele iddiada Qur'an'm heqiqet beyan etmiş idik. Heqiqetler el-elümum
nâqıs ve qelet tercümelerini sethi bir suretde alem-i islâmm bir müddetden beri bu ane qeder te-
mütâliei2 ile iktifa edib ayat-i kerimeden be'zinin reqqi edemeyib, maarif, iqtisad ve ictimaiyyat nöq-
nasih ve be'zinin mensûh bulunduğuna vâgif ol- teyi nezerinden geri qalmasma dâirdir. Efkâr-i ba-
mayanlar bulunabilerler... (Tolstoy'un efkâr-i mez- tile ise ümumiyyetle istiqbalımıza aiddir. Bizim
hebiyye-yi cedîdesi^3 ise nasihlik ya mensuhluq megsedimiz ne bu heqiqetleri birer-birer teeddüd
keyfiyyetlerinden uzaq olub, çox kerre apaçıq etmekdir26, çünki millet rehberleri olan öz ehl-i
mübâyinetlerden ibaretdir). Bu xüsusda Rus mü- irfanımız dururken onları "Mşak" müherrirlerinden
neqqidirden Yevgeni Solovyov'un zikr etdiyi mi- öyrenmeye möhtac deyiliz; ne de efkâri-bâtileyi
sallardan biri ile iktifa edelim: Bir yerde Tolstoy birer-birer redd etmekdir, zira Ermeni mü-
deyir ki, en yaxşı arvad o arvaddır ki, öz ze- herrirlerinden^ ekserinin gözlerini teessüb28 ve in-
manesinin hakimiyyet-i âliyyesine aşina olub saniyyetden çok da ferqi olmayan dar bir milliyyet
nisvânm fitretindei4 meknûzis olan vazifey-i mü- fikri qapadıqca onları efkâri-bâtile29 belalarından
qeddesiye-i mâderâneni beheqq ifâye qeyret etsin. xilâs etmek mümkün deyildir... Sehîh.30, ya bâtil
olsun, iş ermeni müherrirlerinin yazdıglan sözlerde
1. sevdalısı 2. yazık ki 3. savaşçı 4. mevcut mezheplerinden 5. kötü bulunmak, benimsenmemek 6. kendine has (kendine özgü)
7. saflaşhrıp, arındırılıp 8. dağınıktır 9. yanlış, hata 10. bir diğeri 11. zıt 12. inceleme 13. yeni mezhebinin fikirleri 14. ya-
radılışında 15. saklı, içkin 16. yerine getirmekten 17. önemli iş 18. çekinip 19. sebep olmamalıdır 20. halk araşma 21. dinlerin
22. yardımcı 23. karşılık verme 24. içindeydi 25. sözü edilen makaledeki 26. yenilenmektedir 27. yazarlarından 28. önyargılı,
peşin hükümlü 29. yanlış düşünceler 30. doğru (gerçek)
değildir, o sözleri yazdırın ürekde qelbdedir. Onun rakesini22 göstermek üçün yegane o cümle ki-
dediyi haqq sözlerin kâfisini, belke ziyadesini, qat- fayetdir.
qat ziyadesini Kamallar da, Ali Kamaliler de, Sü- O da budur:
aviler de, Sâmiler de, Midhetler de, Cövdetler de, "Müselmanlar (müxtelif sinirlerden behs olu-
Ahmetler de, Rızalar da, Ebdülreşid İbrahimovlar nur) tereqqi edemediler ve edenleri de bime'na ol-
da dediler ve diyorlar, lakin demekden demeye, dular, onların da ekseri Qafqaz'dadır"
elebcüsusl da dedirden qelbden qelbe ferq-i ezim2 Bu söze diqqet ediniz: tereqqi etmesek şikayet
vardır. Bizim meqsedimiz meqale-yi mezkûrun olunur, tereqqi etsek, yene şikayet olunur. Bu hâl
sözleri, haqq ve nâhaq3 sözleri mâveresinde* giz- sade bir Ermeni müherririne mexsus deyil, bütün
lenen bir qelbin, bir ruhun insaniyyetperverliyini Avropalılar cüz'i bir istisna ile âlem-i İslama qarşı
göstermekdir. Bu qeder âli5 bir sifet-i qelbiyi gös- bu meslekdedirler...
termek üçün meqaleni teşkil eden cümlelerden üç-
dördünü yan-yana düzmek kifayetdir. AZERB AYÇANDA DÜŞÜNDÜKLERİM
"Panislamizme" bir meqseddir ki, neticesi
cemi eqvâm6 ve memalik-i İslâmiyyeni7 biri-birine (Hilâl-i Ahmer Gazetesi 15 Şevval 1336/ 20 Temmuz
rebt edibS qayet vac'e ve hedden? ziyade böyük bir 1918)
memleket, bir hökumet teşkil etmekdir..."
"Müselman (Osmanlı, İranlı, Qafqazlı, hetta
Hindustanlılar) panislamizme meqsedinin etrafına Hilâl-i Ahmeriyyenin23 bayrağı bizimkinin
cem olunmaqla hereket ediyorlar ve deryada qerq aynı olan fakat al rengli milli bayrağında beyaz
olub boğulanlar kimi onun vasitesile nicat tap- hilâl karşısında beş şualı24 yerine sekiz şualı bir
mağa10 se'yll ve qeyret ediyorlar..." yıldız bulanan bir memleketten, Kafkasya Azer-
"Meğer panislamizme meqsedinin gelecekde baycan'ından, Azerbaycan Cumhuriyetinden, daha
de qüvveden fe'le çıxmasıl2 mümkündür mü? Biz doğrusu Kafkasya Türk Devlet'inden bir nebze
diyoruz ki, hayır"... bahsetmek isterim. Daha iki hafta olmadı ki bu
Bu üç cümleden ne anlaşılır? gene devletin muvakkat payitahtı olan Gence şeh-
Üç-dörd milyon nüfusdan ibaret bir camaat rini terk etdim. Muvakkat payitaht diyorum, çünki
deryada qerq olub boğulmaqda iken güya yegâne Azerbaycan'ın tabii payitahtı petrol menbai olan
çâreyi nicat zenn olunan Panislamizme de bir növh Baku'dur. Tiflis'siz Gürcüstan ne ise Baku'suz da
kibi, se'y kibi tecessüm edib meydane çıx- Azerbaycan odur. Baku'yu Azerbaycan'a çok gören
mıyormuş... kim olursa olsun Azerbaycan halkının en menfur
Demek ki, boğulacagları müheqqeqdir. düşmanıdır... Gence'ye gelince, bu şehir ancak mer-
Görülüyor ya, Ermeni ressamlarından deryanı, kezi bir mevkide olmakla haz-i ehemiyet olub, ile-
emvac-i behril3 tesvirde meharetile şöhret tapmış ride Azerbaycan'ın maarif merkezi olabilir.
olanın (Ayvazovski) "Tufan" adlı meşhur lövhesi Gence'nin kırmızı tuğladan en güzel binası olan
bele bu qeder feci ve "ezimetli bir menzere ifa ede- şehremaneti25 dairesi dahi böyledir. Muhitin yeşil
mez... zemini üzerinde sıvasız kırmızı bir cebhe... Aman,
Aferin Ermeni müherrinin bu qeder ressamane ne rikkat âver manzaradır o: Binanın merkez kapısı
qelemine... Ancaq insanperver olan müherrirlere üstündeki taracada her akşam temiz beyaz entariler
bu qeder ezim bir felaketi sahil-i selametdel4 durub giyinmiş yirmi otuz yaralı Osmanlı ve Azer-
seyr ve tamaşa etmek kâfi deyildir. Lâzımdır ki, bir baycanlı Türk neferi oturarak hava alıyor. Cad-
kemend-i nicâtis getirib boğulanlara atsınlar, ya deden gelip geçen ahaliyi seyrediyorlar, karşıdaki
bunu bacarmıyorlarsa, ele bir yaylıq alıb ağlaya- bahçede çalınan Osmanlı askeri musikisini din-
ağlaya mersiyyelerl6 desinler... Lâkin ermeni mü- liyor... Ve başları üzerinde, binanın en mürtefi bir
herriri bunların heç birini etmediyi üçün istidlal^ noktasında büyük muhteşem bir Hilâl-i Ahmer
edebiliriz ki, âlemi-Islâmın bu feci olan menzere-yi bayrağı temevvüc ediyor... Rikkatli bir manzara di-
helakini^ sevine-sevine böyük bir lezzetle temaşa yorum, çünki Hilâl-i Ahmer Hastahanesine tahvil
ediyor, belke de kim bilir, sevincinden belke reqsl9 edilmiş bu şehremaneti binasında Osmanlı Türk
dexi ediyor?... neferi ile Azerbaycan Türk esgeri yaralı olarak
Ancaq hal ve keyf böyle iken anlamıyorum ki, yan-yana yatıyorlar, birbirlerile dertleşiyor,
sair "panislamizm" müelliflerinin xovf20 ve te- konuşuyor ve cüz'i şive ihtilâflarına rağmen bir-
laşları nereden ileri geliyor? Qüvve-yi vehime in- birini mü-kemmelen anlıyorlar... Evet, anlıyorlar,
sanları ne qerib, ne gülüne hallara ilqa edermiş... çünki Azerbaycan avam halkı ile Anadolu
Ne qeder doğru sözdür, diyorlar ki, yalancı bir ya- köylüsünün lisanı hemen hemen yekdiğerinin
lanı deye-deye özü de o yalana inanmağa başlar... aynidir. Birbirini anlamıyorlarsa Rus
Lâkin meqalede bir cümle daha vardır ki, mü- mekteblerinden yetişip lisanları ruslaşmış olan
herririnin vicdan ve qelbindeki, niyyetindeki hulûs Azerbaycan Ürefası ile İstanbul'un mahafil-i
ve sifûtin2i derecesini, daha doğrusudur ki, der- aliyesine mahsus mustalah bir lisan kullanan
zevattır.
1. özellikle 2. çok büyük fark 3. yanlış 4. ötesinde 5. yüce 6. kavimler 7. islam ülkeleri 8. bağlayıp 9. ... ve haddinden fazla
10. kurtulmaya 11. çalışıp 12. fiile geçmesi 13. deniz dalgalan 14. kurtuluş sahili 15. kurtuluş ipi 16. ağıtlar 17. ders alma,
sonuç çıkarma 18. yokoluş görüntülerini 19. dans 20. korku 21. sıfatlar 22. kavrayışını 23. kızılay 24. ışık, aşık çizgisi 25. belediye
Tarihin bazi tabii cereyanları olur ku, onları hiç "İTTİHAT VE TERAKİ" NASIL KURULDU?
bir kuvvet durduramaz, ferd ne kadar alim olursa UBEYDULLAH EFENDİNİN
olsun, şaşırır, yanılır, yanlış yollara sapabilir. Fakat OYNADIĞI ROLLER
tarih asla şaşırmaz ve olacak tabiatiyle olur.
(Azerbaycan 'nın Yiğit Evladı H. Ali Bey,
Anadolu Türk'ün Azerbaycan Türküne ka-
îstanbul-1992 s. 149-151)
vuşması da bu kabil hadisatdandır.
Cihan harbinin çıkardığı bütün müşkülata rağ- Kırk altı sene kadar evvel, ilk defa olarak,
men iki Türk kardeş birleşiyor. Ve bundan her iki Ubeydullah Efendiyle nasıl tanıştım? Askerî tıbbiye
taraf için de azim istifadeler vardır, çünki Azer- talebesiydim. Buraya Petersburg Üniversitesinde
baycan ve Anadolu yekdiğerinin mütemmimidir. tahsilimi bitirdikten sonra gelmiştim. Konuşurken
Anadolu Türkü mövk-i coğrafisinin, tarihinin ica- henüz Azeri şivesinin tesirinden kurtulamamıştım
batı olarak dünyanın en değerli askeri oldu. Fakat -hâlâ da tamamiyle kurtulmuş değilim ya. Lehçemi
ayni zamanda da nâçâr ticareti, sanayii, iktisadı düzeltmek için, arkadaşların tavsiyesi, Üzerine
ihmal etti. Diğer taraftan Azerbaycanlı Türk hadd-i Uşaklızade Halit Ziya'mn hikâyelerini boş va-
zatında askeri ve cengaver bir kavim iken Rus is- kitlerimde, dikkatli okuyordum.
tilasını mütaakip Rus hökumetine asker vermekte
hamiyyeten İsrar ettiğinden mürûr-i zamanla Bu yüzden Halit Ziya'yı giyâben sevdim ve
hasâil-i askeriyyesini hayliden hayliye kaybedip iyi lisan hususunda bazi meselelere dair fikrini öğ-
tüccar ve muktesid oldu. Onun servet kazanmak renmek arsuzu uyandı. Bunu arkadaşlarımdan Di-
hususunda qesb ettiği evsaf hayretfezadır. Halbuki yarbakırlı merhum İshak Sükûti'ye söyledim.
seriyye-i askeriyyeye mâlik olmayan bir millet is- Sükuti:
tiklâlim muhafazadan aciz kalacağı gibi bundan - Pek âlâ, dedi, ileride bir boş günümüzde be
böyle deticâretsiz, sanayisiz ve iktisatsız ya- raber gider. Uşaklızade'yi ziyaret ederiz; fakat
şayamaz. Bu sebeptendir ki Azerbaycan'a ka- ondan evvel, gel seni Jön Türk'lerden biri olan, fazil
vuşmakla her iki Türk bir birine kavuşacağından ve edip bir zat ile görüştüreyim. Türkiye'de hür
Türk milleti muasırlaşmış olacaktır. Bugün mezaya riyet yolunda çalışan ne değerli adamlar bu
ve hasâil-i askeriyyesi sayesinde Anadolu Azer- lunduğunu gör. Bu zatın da Ubeydullah Efendi'dir.
baycan'ı en menfur bir esaretten hilâs ediyor ve bu Şimdi bir iş için kendisiyle görüşmeye gidiyorum.
mukaddes beldede kanını akıtıyor fakat yarın da Beraber gelir misin?
Azerbaycan menâb-i iktisadiye ve terakkiyat-i ti- Hay hay.
cariyesi sayeside Anadolu'yu sefalet-i ik- Bir az sonra Sarayburnu'ndan Sirkeci'ye doğru
tisadiyyeden halâs edebilir. yürüdük ve istasyon civarındaki kahvelerden bi-
Bugün bütün cihanı sarsmakta olan ve yek- rine daldık... Tenha bir köşede uzun boylu, ince ya-
diğeriyle tesâdüm ederek ortalığı hercümerc ey- pılı, siyah sakallı birisi oturuyordu, bu, orada İshak
leyen üç mühüm ceryanm yanı imperyalimz, nas- Sükûti'yi bekleyen Ubeydullah Efendi idi.
yonalizm ve sosyalizm cereyanlının en feci saha-i Sükuti:
faaliyeti Kafkasya ve bilhasa Azerbaycan oldu, -İşte dedi, size geçenlerde bahsettiğim "Rus ni-
orası bir cehenneme döndü. Oradaki Türk kar- hilisti" Ali Bey. İshak'm türlü takdiminden hoş-
daşlarımız bütün bu muhtelif yakıcı, yikici, ezici lanmadımsa da, sesimi çıkarmadım.
ceryanlarm altında sersemledi, ne yapacağını şa- O nasıl şey? Hem Ali, hem Rus nihilisti?
şırdı, muhakemesini kaybetti. Osmanlı Türkü im- İshak:
dadına yetişmese idi mahvolub gidecekti. Fakat
onun mahvolması ile Anadolu da tehlikeye dü- - Pardon, "Türk nihilisti" demek istedim.
şecekti. Azerbaycan'ı kurtaran Anadolu kendi ken- - Hah, şöyle.
dini de kurtarıyor, buna şüphe etmeyiniz. Derler ki Bundan sonra biraz öteden beriden bahsettik
dağ dağa kavuşmaz ise insan insana kavuşur. ve nihayet söz Rusyadaki ihtilal ve hürriyet ha-
Hayır, tarihin öyle anları vardır ki dağ da dağa ka- reketlerine intikal etti.
vuşur, bugün Erciyez dağı Kaf dağına kavuşuyor Ben Petersburg, Moskova, Kazan ve sair üni-
ve kavuştukça yükseliyor... versitelerdeki isyan vakalarını (1885-1886) anlattım,
bunların neticesi olarak, talebe arkadaşlardan bir-
kaç kişinin ve bu arada iyi bir kimyager olan Şaşa
Ulyanov'un (Lenin'in büyük kardeşidir) nasıl ya-
kalanıb idam olunduklarını hikaye ettim. Bu mü-
nasebetle biraz da üniversite talebe arasındaki gizli
ihtilal teşkilatından, devrimci geniş or-
ganizasyonlardan bahsettim.
Bunun üzerine Ubeydullah efendi Sükûti'ye
dönerek dedi ki:
- Azizim, görüyorsun ya, teşkilatsız hiçbir şey İshak muhtelif sınıflardan "itimat olunabilecek
olmuyor. sağlam seciyeli, hürriyetperver birkaç arkadaş ismi
Sonra saatine bakarak kalktı ve bana: saydı.
- İshak'la beraber bir dosta davetliyiz, dedi; ile Dikkat etmiştim, bu saydıklarımın çoğu arada
ride yine görüşürüz. Müsaadenizle... sırada fırsat buldukça Übeydullah'ı ziyaret eden-
lerdi.
Ben de onlardan ayrılıb doğru mektebe döndüm.
... Anlaşılıyor ki, "Terakki ve İttihat" ce-
Bu mülakattan birkaç gün sonra, ders- miyyyetinin tıbbiyeliler arasında doğub organize
hanemizde yalnız bulunduğum bir sırada İshak olmasında Übeydullah Efendi mühim bir rol, adeta
Sükuti yanıma sokuldu. Şirvan'da bulunan büyük bir ebe rolü oynamıştı.
validemden "Credit Lyonnais" bankası vasıtası ile
cep harçlığı olarak bir miktar Trapa aldığımı, na- - Pekâla, dedim Sükûti'ye, cemiyet nâmına is
sılsa duymuştu, dedi ki: tediğin parayı vereyim, yalnız rica edirim benim
ismim bir tarafta yazılmasın. Daha doğrusu, ne
- Cemiyetimize biraz para vereceksin, seni de benim, ne de diğer arkadaşların isimlerini bir ka
aza kaydettik. ğıda, bir defter veya pusulaya kaydetmeyiniz...
- Ne cemiyeti bu? Maazallah, böyle bir esami listesi hafiyelerin
- Hani ya, geçenlerde Petersburg talebesi ara eline geçerse, vay halimize...
sındaki gizli bir ihtilal teşkilatından bahsetmiştin. - O cihetten, dedi İshak, hiç merak etme. Biz ih
İşte biz de birkaç arkadaşa burada "Terakki ve İt- tiyatlı adamlarız.
tihad" namile o yolda bir cemiyet tesis ettik... Çok geçmemiş, korktuğum başka bir şey ba-
- Sorabilir miyim kimler var bu cemiyette? şımıza geldi...

You might also like