You are on page 1of 8

Ahmet Ağaoğlu

(Şuşa, 1869 - İstanbul, 19 Mayıs 1939)

Gazeteci-yazar, düşünür, politika adamı ve tediklerini yavaş yavaş anlamaya başladı. Aynı za-
Türkçülük hareketinin liderlerinden biridir. manda bu okulların duvarları arasında o, Rus ve
1869'da Şuşa'da doğdu. Babası Mirze Hesen ve an- dünya kültürü hakkında geniş bilgiler aldı.
nesi Taze hanım Şuşa asilzâdelerindendi. Her iki- 1887'de "realnoe uçilişe"yi bitiren Ahmetbey,
sinin de Karabağ Hanlığı'nm kurucusu Penah 1888'de Petersburg'a giderek Mühendislik Ens-
Han'a akrabalığı vardı. Baba tarafından dedesi titüsü'ne kaydoldu. Ama hastalığı nedeniyle altı
Mirze İbrahim, Şuşa'nın en meşhur âlimlerinden aydan sonra vatana döndü. Durumu iyileşince,
sayılırdı, güzel hattatlığı vardı ve Türkçe şiirler ya- 1889'da tahsilini tamamlamak için Paris'e gitti. Bu-
zardı. "Ahmet Bey'in amcaları, Türkçe'den başka rada Sorbonna Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne
Farsça, Arapça ve Rusça bilirlerdi. Hasili, bütün girdi. 1890'da ise, bu okula devam etmekle beraber
aile Şuşa'da ilim ve irfaniyle mümtazdı. Bilhassa, "Ecole des hautes Etüdes pratikues" ve "Ecole des
Mirze Hesen'in dayısının ailesi Karabağ'ın en meş- langues Orientales vivantes"in bazı derslerini ta-
hur ulema ocaklarmdandı. Ahmet Bey ço- kibe başladı. Canlı doğu dillerini öğreten bu so-
cukluktan itibaren böyle bir ailenin içinde bü- nuncu okula, profesör James Darmesteter'den
yütülmüş oldu" (Prof. Yusuf Akçura, Yeni Türk "Şark halkları tarihi", Barbier de Menard'dan ise
Devletinin Öncüleri, Ankara, 1981, s. 168). Arapça, Farsça ve Türkçe derslerini takip edi-
Çocukluğunu böyle bir muhitte geçiren yordu.
Ahmet bey, ilk önce molla mektebine gitmiş, ama James Darmesteter'in yardımı ile genç Ah-
çabucak mollahaneden bıkmıştı. Özel bir hocadan metbey, Paris'in ilmî ve edebî salonlarında yer
Arapça ders de alıyordu. Babası gelecekde onun edindi. Hipolit Ten, Gaston Paris vb. tanınmış
bir müctehid olmasını istiyordu. Babasının ve sü- Fransız uzmanları ile tanıştı. Yine hocası Darm-
lalenin büyüğü sayılan amcasının haberi olmadan, steterin yardımı ile 1890'da ilk ilmî makalesi
annesinin izni ve dayısının teşvikiyle Şuşa'daki "Journal des Debats"da yayınlandı. Makalede
Rus okuluna devam etmeye başladı. Mesele an- Doğunun tasavvuf felsefesinden, hayat ve ede-
laşıldığında amca çok kızdıysa da, makam sahibi biyatından bahsolunuyordu. Bunun ardından, ya-
olan dayının müdahalesi işleri yoluna koydu. Ah- zıları aylık "Nouvelle Revue" ve haftalık "Revue
metbey, Rus dilinde, çağdaş tahsil veren şehir Bleue" mecmualarında da yayınlanmağa başladı.
mektebine devam etti ve 1884'te onu ta- Ünlü Fransız şarkiyatçısı Ernst Renan, Ah-
mamlayarak "realnoe uçilişe" denilen, daha yük- metbey'le ilgilendi. Ve bütün bu ilmî faaliyetlerin
sek dereceli Rus okuluna girdi. Rus okullarının du- sonucu olarak 23 yaşındaki genç, 1892'de dünya
varları arasında, ilk defa Ermenilerin Türk şarkiyatçılarının Londra'da toplanan uluslararası
düşmanlıklarının bütün ağrı ve acılarını kendi ha- kongresine davet edildi. Ahmet bey bu kongreye
yatında yaşadı. Onların kim olduklarını ve ne is- "Sii mezhebinin menbeleri" adlı bir tebliğ sundu.
Kongrenin kararıyla bu tebliğ basıldı ve ya- kasya'da kurulmuş Barış Komitesi'nin en faal üye-
yınlandı. lerinden biri olarak defalarca Tiflis'de, Kafkasya
Hayatının Paris döneminde Ahmet bey; Fran- valisinin yanında yapılan toplantılara katıldı ve bu
sa'da yaşayan geleceğin Jön Türkler'iyle, bu arada toplantılarda söylediği ateşli, inandırıcı nutuklarla
Ahmet Rıza Bey'le, Cemaleddin Afgânî ile tanıştı. Ermeni liderlerini susmaya mecbur etti. 1907'de
Kuşkusuz, bu tanışıklık ve karşılıklı ilişkiler, onun Azerî Türklerinin Baku civarındaki petrol böl-
fikri gelişmesinde önemli rol oynadı. Paris'de gelerinden göçürülmesi projesi de Ahmet Bey'in
yaşadığı yıllarda, vatanla da alakalarını sür- Petersburg'a seferleri ve gayretleri sayesinde gün-
dürüyordu. Fransa başkentinden, Tiflis'de Rus demden çıkarıldı.
Dili'nde yayınlanan "Kafkaz" gazetesine devamlı 1908'den başlayarak Rusya'da irticanm kuv-
olarak makaleler gönderirdi. vetlenmesi, millî aydınların, özellikle de Türk ay-
Ahmet Ağaoğlu, Paris'de altı yıl kadar kaldı. dınlarının takip edilmelerine yol açtı. Ahmet Bey
Hukuk Mektebi'ni bitirdi, "College de Franse"den de takip olunanlar arasındaydı. Rus ve Ermeni ga-
bir diploma aldı. 1894 Mayısında Paris'i terkederek zeteleri onun hakkında yalan ve iftiralar yazıyor,
İstanbul'a geldi ve dört ay da burada kaldıktan hükümeti, bir Rus düşmanı olarak onu tu-
sonra Azerbaycan'a, Şuşa'ya döndü. tuklamaya, ortadan kaldırmaya teşvik ediyorlardı.
Bir süre Şuşa'da yaşadı, me'zun olduğu "re- Böyle bir ortamda Ahmet Ağaoğlu, 1909'da
alnoe uçilişe"de Fransızca dersleri okuttu. Şuşa'nın Baku'yu terkederek İstanbul'a gitmek zorunda
Türk bölgesinin bayındırlığı için çalıştı. Azeriler kaldı.
için okuma salonu kurdu, tiyatro temaşalarına ka Azerbaycan, Kafkasya ve Rusya ga-
tıldı. Ama yerli ruhanîlerin ve beylerin tazyikine zetelerindeki yazılarını Ahmet Bey Ağayev soyadı
dayanamayarak Tiflis'e göçtü. "Kafkaz" gazetesine ile yayınlatan yazar, Türkiye'ye geldikten sonra
muhabirlik ettiği gibi, Tiflis ortaokuluna Fransızca burada Ağaoğlu soyadını kabul etti ve bu soyadla
hocası oldu. tanmdı.
1899'da Ahmet Bey Bakü'ye geldi, burada Ağaoğlu'nun İstanbul'a gelişini mecbur kılan
Azerî zenginlerinden Hacı Zeynalabdin Tağıyev'in nedenlerden biri de, II. Meşrutiyet'in ilanı ve onun
maddî desteğiyle Rus Dili'nde yayınlanan "Kaspi" hayatının Paris döneminden iyi tanıdığı ar-
gazetesinde çalıştı. Onu, Rusça bir Türk yayın or- kadaşlarının bir kısmının, Türkiye'de iktidara gel-
ganı haline getirdi. Aynı zamanda Baku or- mesiydi.
taokulunda ve Baku Ali Ticaret Mektebi'nde Fran- istanbul'da maarif müfettişliği görevine ge-
sızca hocalığını da üstlendi. tirildi. "Sirat-i Müstakim", "Sebilür-Reşad", "Hik-
1905'te, yine Tağıyev'in yardımı ile "Hayat" met, Ateş" vb. dergilere ve gazetelere makaleler
adlı günlük gazeteyi çıkarmağa başladı. Gazetenin yazdı. Bir süre "Tercüman-i Hakikat" gazetesinin
başyazarlığını, İstanbul'dan yeni dönmüş Alibey başyazarlığını yaptı. 1912'de Türk Yurdu ve Türk
Hüseynzâde-Turan ile birlikte yürüttü. "Ekin- Ocağı cemiyetlerinin kurucuları sırasında yer aldı.
çi"den sonra ilk ciddi yayın organı olan bu gazete, Türk Yurdu dergisindeki yazılarla Türkiye ça-
Ruslaştırmanın etkisi altında kalmış Azerî Türk- pında bir merak ve ilgi odağı haline geldi. Ba-
lerinde milliyetçilik düşüncesinin yeşertilmesinde banzâde Ahmet Nâim ve Süleyman Nazif Bey
önemli rol oynadı. 1906'da, "Hayat" kapandıktan gibi, islamcı ve Osmanlı yazarlarla giriştiği tar-
sonra "İrşad", daha sonra ise "Terakki" ga- tışmada Türkçülükle İslamcılığın çelişmediğini ka-
zetelerini çıkardı. nıtlamaya çalıştı. 1912'den başlayarak it-
1905'te Kafkasya'da yeni bir Ermeni-Türk ça- tihadçılarm kuvvetlendiği İstanbul darülfünunda,
tışması patlak verince Ahmet Bey Azerbaycan'ı Rusça ve Türk tarihi hocalığı yapmaya başladı.
bölge bölge gezerek, Türk ahalisinin silanlanmış 1914'te Afyonkarahisar'dan me'bus (milletvekili)
düşmandan savunmasını üstlenen "Difai" partisini seçildi. 1915'te İttihad ve Terakki'nin genel merkez
kurdu. Silahlı grupları olan "Difai", hem Ermeni üyesi oldu. Rusya'daki 1917 Ekim devriminden
saldırılarının önünü alıyor, hem de Türk ahalisine sonra, 1918 Haziran'mda, Kafkas orduları siyasî
aşırı nefreti ve zulmü ile tanınmış Rus müşaviri olarak Azerbaycan'a gitti. Burada yeni
me'murlarmı ortadan kaldırıyordu. Bu dönemde o, kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti Par-
Ermeni-Türk çatışmasını sona erdirmek için de lamentosu'na üye seçildi. 1918 sonbaharında İs-
büyük çabalar gösterdi. Bir kaç defa Petersburg'a tanbul'a döndüğünde İngilizler tarafından tu-
gitti. Rusya İmparatoru II. Nikola ve onun ba- tuklandı ve ittihadçılarla birlikte Malta'ya sürüldü.
kanları ile görüştü. Rus gazetelerinde Ermenilerin Malta sürgünündeyken "Üç Medeniyet" ki-
iç yüzünü açıklayan makaleler yayınlattı. Kaf- tabını yazdı ve bu kitap ilk defa 1927'de ya-
ymlandı. Bu kitabında Ahmet Ağaoğlu, dünyanın Ahmet Ağaoğlu hayatının on yıl süren Baku
tanıdığı üç büyük uygarlıktan ikisinin-Budda- döneminde, millî kültüre son derece büyük hiz-
Brahma Medeniyyeti'nin ve İslam Medeniyeti'nin metlerde bulunmuş, Azerbaycan Türklerinde mil-
çökmekte olduğunu, kurtuluşun Batı Uygarlığı liyetçilik ve Türkçülük şuurunun gelişmesinde
modelinin kabul edilmesi ile sıkı bağlantısı olduğu onun yayınladığı "Irşad" ve "Terakki" ga-
görüşünü savunuyordu. zetelerinin önemli rolü olmuştu. Azerî Türklerinin
1921'de serbest bırakılınca İstanbul'da asla siyasî açıdan uyandırılması, ister Kafkasya ça-
beklemeden Anadolu'ya geçen Ahmet Ağaoğlu, pında, isterse de Rusya İmparatorluğu çapında
Atatürk'ün başkanlığındaki Ankara Hükümeti ta- haklarını talep etmesi ve savunması da Ahmet
rafından Matbuat Umum Müdürlüğü görevine ge- Ağaoğlu'nun kişisel gayreti ve etkisiyle ger-
tirildi. İkinci ve üçüncü dönem milletvekili olarak, çekleşmişti.
Kars'tan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne seçildi. Sovyet döneminde, adı ve eserleri Azer-
Ankara Hukuk Mektebi'nde Anayasa dersleri baycan'da yasak olan Ahmet Ağaoğlu'nun,
verdi. Aynı zamanda Hakimiyet-i Milliyye ga- hayatının ve eserlerinin Azerbaycan'da öğ-
zetesinde devamlı olarak yazılar yazdı. 1930'da renilmesine henüz son yıllarda başlanmıştır.
Atatürk'ün isteği üzerine Cumhuriyetçi Serbest
Fırka'nın kuruluşuna katıldı. Partinin programı ve Eserleri:
tüzüğünün oluşturulmasında önemli katkısı oldu. Şie Mezhabi ve Menbeleri. Londra, 1892
Serbest Fırka her taraftan baskılara maruz kalınca (Ingilis dilinde) islam ve Ahund, Tiflis, 1900 (Rus
ve kendini feshedince aktif politika alanından dilinde); Islama Göre ve Islamda Kadın (Rus di
uzaklaşarak bir daha eski partisine dönmedi. İs- linde), Tiflis, 1901; Üç Medeniyet, Ankara, 1927;
tanbul'a göçerek darülfünunda hukuk tarihi mü- ingiltere ve Hindistan, Ankara 1927; Serbest in
derrisi -profesörü- oldu. 1933'de "Akın" gazetesini sanlar Ülkesinde, Ankara 1930; Hukuk Tarihi, is
çıkardı. Lakin o dönemin hakim partisi olan Cum- tanbul, 1932; Devlet ve Fert, istanbul, 1932; Etrusk
huriyet Halk Partisi'ne muhalif bir çizgi takip eden Medeniyeti ve Bunların Türk Medeniyeti Üze
bu gazete çabucak kapatıldı. 1933'de İstanbul da- rine Tesiri, istanbul, 1933; Ben Neyim? Ankara,
rülfünunun üniversiteye çevrilmesi nedeni ile 1939; Gönülsüz Olmaz, Ankara, 1941; Iran ve In-
kadro dışı kalan Ahmet Ağaoğlu emekliye ayrıldı. qilabı, Ankara, 1941; ihtilal mı, Inqilab mı? An
Hayatının son yıllarında Kültür Haftası ve İnsan kara, 1942; Serbest Fırka Hatireleri, Ankara, 1949;
dergilerinde, bu arada "Cumhuriyet" gazetesinde Eserleri, Bakı, 1992.
dizi yazılar yazdı.
Ahmet Ağaoğlu, 19 Mayıs 1939'da, Kaynakça:
İstanbul'da vefat etti ve burada toprağa verildi. Yusuf Akçura. Yeni Türk Devletinin Ön-
Ahmet Ağaoğlu, tahminen yarım asra yak- cülleri. Ankara, 1981, S. 167-187; Aziz Mi-
laşık bir dönemde Azerî Türkçesi, Rus, Fars, Fran- rahmedov. Ahmet Ağaoğlu. Fikrin Kavram. Bakı,
sız dillerinde, 1909'dan sonra ise Türkiye Türkçesi 1984; Samet Ağaoğlu. Babamdan Hatireler. An-
ile çok çeşitli konuları ele alan binlerce makale kara, 1940; Samet Ağaoğlu. Babamın Arkadaşları,
yazmış, onlarca gazete ve derginin sahifelerinde istanbul, 1938; Samet Ağaoğlu. Aşina Yüzler, is-
yayınlatmıştı. Ağaoğlu'nun toplumsal ve siyasal tanbul, 1965; Hüseyin Baykara. Azerbaycan'da Ye-
düşüncesi yaşamının çeşitli dönemlerinde nileşme Hareketleri. Ankara, 1965; Emin Abid.
vurguları değişerek İslâm, Batıcılık ve Türkçülük Azeri Edebiyatı Tarixi, istanbul, 1926; Kamal Ta-
gibi üç ana hat üzerinde gelişmiştir. Bunların lıbzade. Azerbaycan Edebi Tenkitinin Tarihi.
arasında Batıcılık, Batı Edebiyat ve Kültürü'nden Bakı, 1983; Hilmi Ziya Ülken. Türkiye'de Çağdaş
öğrenme, kültür alanında gereken öğrencilik Düşünce Tarihi, istanbul, 1986; ibrahim Yücel.
dönemini yaşama fikri onun yazılarında devamlı Azerbaycan'da Fikir Heyatı ve Basın, istanbul,
olarak ileri sürülmüştür. İslama bakışında 1988; Neriman Zeynalov. Azerbaycan'da Metbuat
demokratik ve laik idi. Tarihi, Bakı, 1974. vs.
SERBEST İNSANLAR ÜLKESİNDE
(Ağaoğlu Ahmet, Serbest İnsanlar Ülkesinde, İstanbul-1930, s.44-47,54-57)

KONU: Batıdaki geleneksel ütopik eserler (Thomas Mor'un "Ütopya"


Tomazo Kompanello'nun "Güneş Şehiri" vs) tipinde olan bu eserinde Ahmet
Ağaoğlu Türkiye'de ve Türk-İslam dünyasında hâlâ mövcud olmayan, ama
mövcudluğunu görmek istediyi hayatı ve insanlar arasındaki ilişkileri tevsir
etmişdir.

İNSANLAR KORKAK DOĞMAZLAR kalarına geçen bir hastalıktır. Bazen tam bir or
dunun dağılmasına korkak birkaç nefer sebep
Üç gün sonra pirler gene geldiler. Ve ben bi- olur.
risine hitaben: - Anladım üstat. Böyle bir ülkede zaten kor
-Üstat, yasanın bir maddesi diyor ki: "Kor- kaklık için sebep kalmaz ki, insan korkak olsun.
kaklıkla serbest ülke vatandaşlığı sifatı bir yerde Şimdi de lütfen yasanın çalışmak vazifesine
olamazlar". Doğrusu ki, ben bunu da an- ait maddesini izah eder misiniz? Bu madde
layamadım. Korkaklık insanın elinde olan ve ira- kudretleri olupta çalışmadan yaşamak ve servet
desine bağlı bir şey deyil ki. Korkak, korkak doğar. sahibi olmak isteyenleri ülke hesabına cebir ile ça-
Bu bir kabahat değil ki yasa ondan dolayı va- lışmaya mahkum ediyor. Ben bu maddeyi hürriyet
tandaşlık sifatmı alıyor. mefhumu ile barıştıramadım. Madem ki vatandaş
- Kabahattir. İnsanlar korkak doğmazlar. On- hürdür, isterse çalışır, istemezse çalışmaz. Kim ne
ları korkak yapan bizleriz. Aile ve mektepde ver- karışır?
diğimiz terbiye, hükümette kullandığımız usûldür - Görünüşte haklısınız, fakat hakikatte mad
ki vatandaşı korkak yapar. Çocuğa cinlerden, ye- deyi anlayamamışsınız. Kudret var iken ça
rilerden, süpürge sakallardan, devlerden, ruh- lışmadan yaşamak ve servet sahibi olmak hevesi
lardan bahsederek korkutmak isterseniz, çocuğun fertler ve cemaetler için aynı derecede felakettir.
ruhuna ta beşikten korkaklık tohumunu ekmiş Çünkü başkalarının gölgesinde yaşayanlar, yahut
olursunuz. servetlerini başkalarının lütuflarma borçlu olanlar
Böyle bir çocuk büyüyüp hayata karıştığı saye ve lütf sahibi olanlara karşı zelil olmak, on
zaman babasının yumruğu ve polisin değneyinden ların arzularına, isteklerine boyun eğmek, haklı
başka kendisine akıl öğretecek vasıta bulamazsa, haksız fikirlerinin önünde eğilmek mec
tabiatiyle şahsiyeti kırılır, ruhu ezilir, benliği kay- buriyetindedirler.
bolur, şeref ve haysiyet duygusunu unutur ve her- Şimdi sizden sorarım: Bu gibi insanlar hür
şeyden tevehhüm ve taahhuş etmeye başlar. olabilirler mi? Bunlarda haysiyet ve izzeti nefis
Fertlerin bu hali bir cemaet için mahzi fe- olur mu? Bununla beraber, bunlar kendileri bir şey
lakettir. Böyle bir cemaette hakkı, hakikati mü- yaratmadıklarından başka diğerlerinin yarattıkları
dafaa edecek kimse bulunmaz. İşte bunun içindir üzerine uçuşurlar ve zahmet çekmedikleri için
ki ta ezelden korku terbiyesi istibdad için bir mes- nimetin kadrini bilmezler. Umum servetin art-
net olmuştur. Mektepte falaka, ailede yumruk, hü- masına engel olurlar ve bu suretle cemaetlerin ma-
kümette dayak bu terbiyenin esasıdır. Maksat fert- nevi ve maddi zayıflamalarına sebep olurlar.
te şeref ve haysiyet duygusunu öldürmek, gözünü Hakikatte bu gibi insanlar meyva veren ağaç-
yıldırmak, her türlü cesaret kabiliyetini kırmaktır. ların gövdesine sarılmış bitkilere benzerler ki ağa-
Serbest ülkede ise vatandaşa şeref ve haysiyet cın suyunu emip kuruturlar. Bahçesinin kıymetini
duygusu ve cesaret kabiliyeti esasdır. Burada bilen ve zevkini düşünen bir bahçıvan elbette ki
gerek aile ve mektep terbiyesi, gerek hükümet bu gibi tufeylilerin durmasına, yayılmasına mey-
usulü bambaşkadır. Ailede yumruk yerine şefkat dan vermez, düşmanı ta kökünden kesip atar.
ve anlatma, mektepte falaka yerine telkin ve mu- Serbest ülke ise daha insanca hareket ediyor:
hakeme, hükümette değnek yerine kanun ve eda- Bu gibileri ülke hesabına çalıştırır ve bu hareketi
let geçer ve böylece ta çocukluktan kendi kendini ile hürriyeti inkar değil, onu kuvvetlendiriyor.
idare etmeye, düşünmeye ve muhakemeye alış- Çünkü bu hareketi ile fertlerini izzet ve şeref yo-
tırılan vatandaşlar hayatta kimseden ve nesneden luna çeviriyor.
korkmazlar, tevahhuş etmezler. Burada pirler kalktılar. Başka yere davetli ol-
Şayet ülkede korkak birisi bulunursa, ülke duklarından birkaç gün sonra yine gelmek üzere
onu içinden atar. Zira korkaklık aynı zamanda baş- gittiler.
SERBEST İNSANLIĞIN ŞARTLARI hile ve entrika yapmak ve ilâahir.
Keza servet hırsını taşıyan adamın önünde iki
yol vardır. Birisi çalışmak, yaratmak, tasarrufa
İkinci gün üstatlar gene geldiler. Birisine hi- bakmak ve doğruluğu ile alemin itimadını ka-
taben: zanmak ve ilâahir. İkincisi de kuvvetle adamlara
- Üstat, sizi çok yoruyorum, affmızı dilerim. çatmak, onların sayesinde çalışmadan kazanmaya
Fakat biraz da umumi esaslar hakkında izahat ver koyulmak, rüşvet, yalan, riya, hile ve saire gibi
menizi rica ederim. Kal'enin kapısındaki bekçiler yollara sapmak. Şöhret ve nüfuz hırsları da aynen
benden birkaç sual sordular. Cümlesine "evef'le bunun gibidirler.
cevap verdim. Fakat itiraf ederim ki bu cevaplarım Şimdi açıktır ki bu hırslar birinci yolları ve va
şuursuzdu, sırf Kal'eye alınmamı kolaylaştırmak sıtaları kullanırlarsa hem fert ve hem cemaat için
içindi. Şimdi bunlar hakkında da izahatta bu hayırlı olurlar.
lunmanızı rica ederim, İkinci yollara saparlarsa zarar kaynağı
- Hatırlıyorum. O bekçiler beldenin pek kesilirler.
muhterem vatandaşlarıdırlar ve kaleye yabancıları - Üstat, o halde neden bütün insanlar birinci
bırakmamak için oraya tayin olunmuşlardır. Su yolu tercih etmezler?
allerden birisi "Nefsinize hakim misiniz?"dir,
değil mi? - İşte asıl mesele odur. Hırs sahibi insan he
define varmak için gördüğü iki yol arasında te
- Evet, üstat. reddüt eder ve eğer onun ruhunda birinci yolu ter
- Bu sual pek mühimdir. Ülkemizin hususi bir cih ettirecek faziletler bulunmazsa ikinci yolu
ehemmiyet verdiği bir noktaya dokunur. Hür- tercih eder.
riyetin ruhu ve kalbi bu noktadadır. Başkalarına - Üstat, bu faziletler neden ibarettir?
karşı hür olabilmek için insan evvela kendi nefsine
karşı hür olmalıdır. Kendi nefsinin esiri olan birisi - Doğruluk, izzeti nefis, çalışkanlık, mah
hür olamaz. viyet, tevazu ve saire. Vatandaşın ruhunda bu fa
ziletler inkişaf etmiş ise, derhal yalan, riya, tekapu,
- Anlayamadım üstat. Bunu daha açık izah tabasbus, hile ve saire gibi fena temayüllere karşı
eder misiniz? gelir ve onları bertaraf eyler. Zayıf ve seciyesiz in
- Evet. Hür olabilmek için insan evvela ken sanlarda ise mücadele o fena temayüllerin galebesi
disine hakim olmalıdır. Hür insanlar ülkesinin ni ile biter. Fakat saydığımız faziletleri elde etmek
zamnamesinde zikredilerek şiddetle yasak olan sı çetin ve zahmetli olduğu halde fena temayüllerin
fatların hepsi nefse esirlik eseridir. Mesala, yalan, elde edilmesi ve kullanılması pek kolaydır. Şimdi
müdahane, tabasbus, habercilik, irtikap, hakka ve bu temayülleri taşıyan insanlar hür olabilirler mi?
vatandaşlara karşı kayıtsızlık ve ilazahiri o cüm Bunlar yukarıda izah ettiğimiz vecihle baş
ledendir. kalarının esiri olmaya mahkum değil midirler? Bu
Bilmelisin ki, insanı dürterek harekete getiren gibilerin çoğalması umumun hürriyeti için bir teh
amil içinde taşıdığı arzulardır. Bu arzular kuvvetli like olmaz mı?
ve sürükleyici olduğu zamanlar onlara hırs deriz. - Öyledir, üstat. Fakat bir cemaatın efradı
Fakat hiçbir hırs kendi kendine ne iyi ve ne de kö- araşma da yüksek faziletler nasıl yerleşir? Nasıl
tüdür. Bunları iyi ve kötü yapan aldıkları yollardır, yayılır?
kullandıkları vasıtalardır. Misal olmak üzere hırs- - Ülkemiz hatibi bu hususda size geçen gün
lar arasında en tanınmış ve en kuvvetlisi olan uzun izahat vermiş olacaktı.
makam, servet, nüfuz ve şöhret hırslarını zik-
redelim. - Evet, hatırlıyorum, o ne güzel, ne faideli
bir hitabe idi.
Bu hırslar hem iyi ve hem kötü olabilirler.
Alacakları yollara ve kullanacakları vasıtalara - Ülkemizin her tarafında bu gibi ha-
göre. Mesela, makam hırsını taşıyan bir adamın tiblerimiz vardır. Bunlar memleketi daima do-
önünde iki yol vardır. laşırlar. Cemaate ve bilhassa gençlere yol gös-
terirler ve bu sayede biz de yukarıda saydığımız
Birisi çalışmak, vatandaşlara ve vatana hayırlı fena sıfatlardan hemen hiç birisi kalmamıştır ve
ve faideli olmak, halkın itimadını yüksek hisletler şayet vatandaşların birisinde zuhur ederse, cemaat
ile kazanmak ve ilâahir; ikincisi de kuvvet ve derhal aksülemel yapar ve böylesini içinden atar.
makam sahiplerine çatmak, onlara yaltaklanmak,
:

BEN NEYİM?
(Ağaoğlu Ahmet, Ben Neyim? îstanbul-1939rs.l0-13)

KONU : Bazı otobioğrafik çalarların da yer aldığı bu eserinde Ahmet


Ağaoğlu genellikle insanın iç dünyasını anlatmaya, hür bir insanın
düşüncelerinin derinliğine ve gizlinlerine ışık salmağa çaba göstermiştir.

II vallı dul kadının oğlunu mahrum ettirdiniz ve ye-


rine kendi oğlunuzu mektebe leyli meccani kabul
Dikkat ettim, gördüm ki dışımla içim ara- ettirdiniz", itham doğruydu, teessürümün de-
sındaki bütün tezadların bir tek kaynağı vardır: recesini anlatamam. Fakat kabahat bende değil, o
Egoizm. Dışımın en canlı seciyesi hotkâmlıktır. melun dışımdadır. Bu dul kadının oğlunu işitir
Kendi nefsini ve faydasını her şeyin fevkine koy- işitmez kendi oğlumun namzedliğini kaldırmak is-
maktır. Ana illet budur. Bütün diğer tezadlar bun- tedim, fakat o mel'un dışım yok mu, hemen bir
dan doğar. melanet heykeli gibi karşıma dikilerek "burası şiir
Hakikatte benim içim çok yüksek, acil, necib, ve nazariyat sahası değildir. Ameli iş alanıdır çekil
insani duygularla doludur. İnsaniyet, hak, vatan oradan" dedi, beni kovdu ve zavallı yetim çocuğu
ve vatandaş uğurlarında mal ve nefs fedakarlığı mahrum bıraktı.
onun en çok sevdiği emellerdir. Mazlumun im- Gün geçmez ki, başımda böyle bir trajedi ve
dadına yetişmek, zalimi yerlere sermek onun pe- komedi macerası geçmesin. Benim çektiğim istirab
restiş ettiği kahramanlıktır. Hiç bu hususlara dair yanında Tantal utansın. Bana "Siam ikizleri" adı
onun yazdığı yazıları, söylediği nutukları oku- vermişlerdir ve hakikaten öyledir. Benim iki
dunuz mu? O ne heyecan ve hararet, o ne talakat, yüzüm vardır: Birisi Egoizm, öteki de Alturizm.
o ne bulunmaz teşbihler, o ne canlı ve ünlü Fakat eyvah ki ben yalnız istekte, arzu meyimde,
istiareler. lafı güzafta alturistim. Şimdiye kadar benden al-
Rica ederim. Aşksız, sevgisiz bu kadar he- turizme delalet edecek bir tek hareket çıkmamıştır.
yecan duymak imkanı var mıdır? Hiç şüphe yok- Egoizm ise bütün haraketlerim. Dışım fayda ve
tur ki, benim için kuvvetli bir alturizm (gay- menfaat olmayan yere bir tek adım attırmaz.
rendişlik) aşkı taşımaktadır ve yüksek emeller Evvela sizi temin ederim ki, ben işimden çok
uğrunda her türlül76 fedakarlık ihtiyar edecek ka- samimi ve çok hareketli milliyetperverim. Türk'ün
biliyettedir. Fakat ne çare ki, karşısında dimdik yükselmesi için çalışmayı, onun izzeti nefsini, şe-
duran dışım tam bunun aksinedir. İş yazıdan ve refini, hakkını, hürriyetini müdafaa için kendini
hitabetten fiiliyata döküldüğü dakikada, içim sü- tehlikeye atmayı seve seve kabul ederim. Hele
müklüböcek gibi kınına çekilip kayboluyor ve ye- fakir ve aç Türk gördüm mü hiç dayanamam. İs-
rini hebaplı, ameli düşünen dışıma veriyor. İşte terim ki varımı yoğumu vereyim. Fakat bu pis
benim hayatımın tracedileri ve daha doğrusu ko- dışım yok mu? Bana meydan vermiyor, her daima
medileri o zaman başlıyor. Ah, bu tezadlar. Bu te- önüme çıkıyor, engel oluyor. Mesela geçen gün
zadlar. Mesela geçen gün bir yerde vatandaşlık ve evimizin balkonundan bakıyordum. Sokakta bi-
hemşerilik vazifelerinden bahsediyordum. Li- risini dövüyorlardı. Halk toplanmış, uzaktan sey-
sanımın anlaşılıyor ki talakatine uyarak fazla ileri rediyor, meydanda polis de yok. Hemen dışarıya
gitmişim ve "muhtaç" bir vatandaşımın ihtiyacını fırlamak istedim. Fakat dışım gene önüme dikildi:
gidermek, onun halinin düzelmesine çalışmak, en - Nereye?
iptidai bir borçdur ve bu borcu da ödemeyenler - Dövüleni kurtarmaya.
kendilerine nasıl insan diyebilirler" demiştim. Çok - Kavga edenleri tanıdın mı?
alkışlandım ve memnun memnun evime gitmekte - Ne olursa olsun. Çitmek borcumdur.
idim. Yolda birisi bana yaklaştı ve elime bir kağıt - Haydi oradan. Borcu imiş. Don Kişot. Ken-
parçası verip çekildi. Kağıdı okudum, içime lanet disine borç bulmuş. Neden senin borcun da baş-
ettim. Kağıtta şu yazı vardı: "Sayın bay. Çok iyi kalırmın değildir?
söylediniz, talakat ancak bu kadar olur. Allah razı - Efendim. Benim, senin, başkalarının ve
olsun. Fakat neden başkalarına tavsiye ettiğinizi herkesin borcudur.
kendiniz yapmıyorsunuz? Yapmıyorsunuz değil, - Hayır. Benim hiç borcum değildir. Benim
tam aksine yapıyorsunuz. Daha iki gün evvel za- birinci borcum kendimi dövdürmemektir. Herkes
de benim gibi yapsın, kimsenin kimseye borcu kal- bunların hiçbirisine muhtaç olmamaktadır. Yoksa
maz. her dövülen, her aç, muhtaç, cahil, hakkına te-iv
Ben kızdım, hiddetli bir tavırla: cavüz edilen Türk'ün yardımına sen mi ko-
- Efendim, dövülenini kurtarmazsın, acını şacaksın? Hangi birisine yetişirsin? Sonra ba-
doyurmazsm, hastasına bakmazsın, mazlumu hi balardan kalma bu darbımeseli unutma: "Eller için
maye etmezsin, hülasa yapmazsın, etmezsin ve ağlayan gözler kör olur."
sonra da milleyetperverlik iddiasında bulunursun, Fakat dışımın bu kadar egoist ve hotkâm ol-
değil mi? ması nereden geliyor? İşte asıl tetkik edilecek
- Evet, etmezsin, yapmazsın ve pekala mil- nokta...
leyetperver olursun. Çünki asıl milliyetperverlik

TANRI DAĞINDA
(s. 53-57)

KONU: Eski Türklerin-Yakutların hayatından bahsediyor. Özellikle Rus


şarkiyatçılarının eserlerinden alınmış bilgiler esasında yazılmış bu mitoloji hikayede
yazar eski Türklerin inanç ve tesevvürlerini, onların dünya ve insan hakkındaki fikir
ve düşüncelerini ilginç bir şekilde kaleme almıştır.

dinliyorlardı.
Tanrı huzuruna gidiyorduk. Ben de hayretler içindeydim.
Yolumuz çetin ve korkunçdu, niceleri ka- - Canım Kamım. Kamışta Tanrı kuvveti var
falarını ve gövdelerini vermişlerdi. Dayanılmaz bir dır.
sevda beni çekiyordu. Önümde yol göstercim Kam çevrildi ve bir hareketle saçlarını yü-
Kamlar Kamı Karakurunlu Kögçe idi. zünden atarak:
O yürüyor, ben gidiyordum. Tanrı kulu, Tanrı - Doğru, dedi, kamış Tanrı Gölü'nden alın-
elçisi idi. Elindeki def Kaplan Dağı tosununun de- mıştır. Fakat iş onda değil.
risinden yapılmıştı. Defin çevresindeki ziller binbir - Nededir?
ses çıkarıyor, binbir dil konuşuyor. Belindeki - Solukta. Soluk soluk olmalıdır.
düdük "Gök Göl"ünden alınmış kutlu bir kamıştı. - Bu, ne demektir, canım Kamım?
Güneşten ve rüzgardan yanmış vücudunun üze- - Bu demektir ki soluk içten gelmeli, temiz
rinde sarkan sayısız parçalar birer tılsım ve ef- olmalı. İçten gelen soluğa hiçbir varlık dayanamaz.
sundu, başından taşan ve çehresini kaplıyan uzun - Her soluk içten gelmez mi?
saçlar uzun göreneklerin dağınık masalları idi. - Kam güldü:
Şimdi açık bir step üzerinde yürüyoruz. Her - Yalnız Tanrı için urulan soluklar içten gelir.
taraf kum. Ne bir ağaç, ne bir damla su. Temmuz - Anlayamadım canım Kamım.
güneşinin ateşi bizi yakıyor. Kam dikkatle yüzüme baktı ve biraz dü-
Fakat o yürüyor, ben gidiyorum. şündükten sonra:
Birdenbire karşımıza iki kaplan çıktı. Aç ca- - Bil, anla ki bende, sende, bu dağlarda, taş-
navarlar korkunç bir nara ile üzerimize atılmak larda, kuşlarda, ağaçlarda yaşayan bir asıl vardır.
üzere idiler. Ben titriyordum. Kam güldü, be- Biz o aslın ayrı şekilleriyiz. Aslımız bir olduğu için
lindeki kamışı ağzına aldı. ayrı ayrı gözüküyorsak da hakikatte biriz. Kap
Kaplanlar durdular ve kamışın sesi yük- lanları gördün mü? Soluğa dayanamadılar. Çünkü
seldikçe Kamın parmaklan düdüğün delikleri üze- soluk asla çarptı, kendini buldu. Birliği uyandırdı
rinde oynadıkça gözleri süzüldü, ayakları büküldü ve böylece asla çarpan soluk herşeyi kendine ra-
ve birdenbire ikisi de yerlere serilerek hasretle din- meder. Anladın mı?
lemeğe koyuldular. Kam çalarak yürüdü. Ben ar- - Ah canım Kamım. İşitmediğim şeyler söy-
kasından gittim. Hayvanlar hala da hayran hayran lüyorsun.
- Tanrı yolunda bu ilk dersdir, unutma.
Yolumuza devam ediyorduk. Şimdi sert bir etti. Ben de iğildim. Elley bembeyaz ellerini ba-
yokuş çıkıyorduk. Yokuşun üst tarafında birbiri şıma koyarak:
üzerine gelen bir sıra dağların ta öte tarafına - Yolunuz uzun, yükünüz ağır, gücünüz az.
gidecektir. Yol bana çok uzak gözüktü. Fakat gönül isteyince heç şey dayanmaz. Sana
- Canım Kamım, yolumuz uzaktır, bunu Tanrıdan yorulmaz gönül aşkı ve zorlu istek di
yaya nasıl gideceği? lerim, dedi, alnımı öptü.
Kam sert bir bakışla: Ve Kam'a çevrilerek:
- Tanrıya kavuşmayı kolay mı sandın? Daha - Güneş batmak üzeredir, dua çağıdır,
nice dereler, tepeler, niye uçurumlar ve kayalar hemen başlıyalım.
geçmek, nice korkunç tehlikeler atlatmak lazım ge Çitin bir köşesinde duran kımızla dolu ağaç
lecek. Sonunda da Tanrının bizi kabul edip et- bir kovaya doğru yürüdü, diz çöktü, arkasından
miyeceği de bilinmez. Onun huzuruna çıkmağa biz de ve bütün ulus halkı da diz çöktük.
layık olabilmek için yedi kabuk değiştirmek, Elley elinde sütle dolu bir kaşık tutarak baş-
dokuz nefes tüketmek ister. Sen hala birisini bele ladı:
yapmadın. Yoruldun mu? "Bizi yaratan yeyemiz Tanrı! Bizi saklayan sa-
Sorduğuma pişman olmuştum. Başımı aşağı hipsiz anne! Ey Tanrı! Ey sekiz göğü yaradan! Ey
diktim, ses çıkarmadım. dört göğün sahibi anne! Ey dokuz köşeli yer! Ey
Yürüdük. sekiz köşeli yaratıcı istep! Ey a ormanlıklı, kaim
Şimdi artık yokuş o kadar sert ve dikti ki, el- otlu orta dünya! Doğurdunuz bizi! Sayenizde ya-
lerimizle tırmanıyorduk. Arasıra yukarıdan kopan şıyoruz! Ey süt gibi ağ taş üzerinde oturan yaratıcı
bir taş parçası üzerimizden dehşetli gürültülerle Ay-Toeen! Ey orta dünyada bu dördüncü yeri ya-
yuvarlanıyor, etrafı toza dumana çeviriyor. O za- ratan büyük sahibi anne! Evladın sana yalvarıyor.
manlar Kam dönüp bana bakıyordu. Fakat ben Sen ki batan güneşin yumuşak ve dertli gö-
içimde duyduğum korkuyu artık göstermeye rünüşleri sen. Sen ki doğan güneşin uğur getiren
çalışıyordum. Nihayet, akşama doğru yokuşun ba- nurları sen. Ben ki doğru insanım, sana hitab edi-
şına geldik. yorum. Kendini göster! Bizi yaradan, tutan sa-
Birdenbire önümüze yaşıl bir yayla açıldı. Her hibimiz anne! Beslediğimiz hayvanları sakla! Do-
taraf çiçekli, kokulu otlarla kaplı. Ötede beride at ğurduğumuz çocukları yumuşak yataklarda salla!
ilkiları, inek öküz sürüleri dolaşıyordu. Ta ötede Göğü yaratan üç göğün annesi! Beyaz bulutlar ara-
de yüksek bir bacadan tüstü çıkıyordu. sından bana bir bak! Doğuran, yaratan sahip,
- Burası ne? dinle! Merhemet et! Uruy! Uruy! Uruy!
- Burasına Elley ulusu derler. Tanrının sev- Ben ömrümde böyle bir dua işitmemiştim.
diği bir ulus. Ulusun babası Tanrının kulu Heyecanımdan gaşy içindeydim.
Elley'dir. Geceyi onun yanında geçireceğiz, hayır Elley duayı bitirir bitirmez elindeki kımız
duasını alacağız. dolu kaseyi havaya attı ve eline bir kadeh -Ahay-
Tüstüye doğru yürüdük. İki adam bizi kar- alalar doldurdu ve yeniden duaya koyuldu ve ka-
şıladı. Yaklaşarak uğurladılar: "Tanrı kulu Tanrı dehi de havaya attı. Birdenbire ne görelim? Üç
konuklarını selamlar, buyurunuz" dediler. Eve beyaz leylek uça uça bize taraf geldiler. Elley'in
yaklaştık. Bu süt gibi beyaz bir yapı, Urasa idi. Et- başı üzerinde dolaştılar ve kovanın kenarına di-
rafı güzel, düzgün bir çitle çevrelenmişti. Ötede zilerek kımız içmeğe koyuldular. Bu duanın ka-
inekler için bir ağıl, kısraklar için de bir ahır du- bulü alameti idi. Elley çok memnun oldu, kuşları
ruyordu. Bunların arasında kocaman bir süt yalağı okşadı. Bizi kımız içmeğe davet etti. Fakat ben
vardı. Bütün bunlar temiz ve parlaktı. Çit boyunca kendimden geçmiştim, hangi alemde yaşadığımı
bir sıra beyaz çam ağacı göklere kadar yük- bilmiyorum.
seltiyordu. Karanlık çökmek üzereydi. Kuşlar çırpındılar,
Bembeyaz sakallı, uzun saçları omuzuna dö- havalandılar, havalandılar, yeniden Elley'in başı
külmüş Elley yapının eşeği üzerinde bizi bek- üzerinde üç devir yaparak şarka doğru gittiler.
liyordu. Elley ve onunla beraber biz de kalktık. Urasaya
"Kutlu olsun, büyük Kam. Buyrunuz" dedi ve geldik. Urasay bembeyaz çam direkleri üzerine
derinden Kamı selamladı. kurulmuş altı bucaklı gayet büyük bir oda idi. Ha-
Kam hemen diz çöktü, el öptü ve beni gös- kikatte bu bir ev idi. Çünki bu uzun ve geniş oda
tererek "Tanrı katına gidiyor: Katınıza getirdim, direklerle bölgelere ve localara ayrılmıştı ve her
hayır duanızı esirgemeyiniz" dedi ve bana işaret loca bir perde ile kapanıyordu...

You might also like