Professional Documents
Culture Documents
Mustafa Durak
ELƎŞTİRİNİN NERESİNDEYİZ
YA DA FİNCANCI KATIRLARINI ÜRKÜTMEK
Mustafa Durak
“Madde 12. Gösterge eleştirisi yazınsal yapıtı bir “ilişkiler demeti” olarak
görür”.
Evet, yapıtın bir ilişkiler demeti, bütünü olmasına kimse itiraz edemez.
Ancak ilişkilerin çerçevesinin çizilmesi gerekir. Mehmet Rifat da öyle
yapmıştır. Öncesinde ilişkiden ne anladığını açıklamıştır.
On birinci maddede şöyle diyor: “Gösterge eleştirisi yazarla gerçek okur
arasında bir ilişki aramaz (..) Yaklaşımını metin ile metnin yorumlanması
arasındaki ilişkiye dayandırır”.
Ve on beşinci maddede konu daha bir açıklık kazanır: “Gösterge eleştirisi,
yazarın, toplum içinde bir ideolojinin sözcüsü olup olmamasıyla
ilgilenmez”.
Demek ki, bırakın sıradan bir söylemin ideoloji içermesini, dolaylı olarak
ideolojik oluşunu; bir politikacının, ideolojik bir dünya görüşü içinden
konuşan birinin söylemini “gösterge eleştirisi” kapsamında ele
alamayacağız. Mehmet Rifat’ın anlayışında “gösterge eleştirisi”(!?) sadece
bir ideolojinin sözcüsü olma durumuyla ilgili değildir. O eleştirinin ya da
eleştirel bakışın ideolojiyle bağıntısı kopuk. Benim böyle bir eleştiri
yapmamı yasaklayamayacağına göre Mehmet Rifat, kendi öznel tutumu
içinden konuşuyor, üstelik bana karşı duruşuyla en azından söz politikası
olarak bir ideolojinin içine yerleşerek konuşuyor.
Mehmet Rifat, incelediği masalları bu dünyadaki olup bitenlerden, her türlü
etkiden soyutlayarak anlama derdinde. Özneler masal dünyasının özneleri.
Gerçekliğe dönüş hakkı yok. Böyle bir bakış çocuklara, çocukluğa yönelik
olabilir. Ya da eleştirinin çocukluk çağı. Zira edebiyat her zaman siyasetin
içinde yer almıştır. Siyasetten bağımsız bir edebiyat gösterilemez. Bakın şu
doğrudur. İçinde siyasetin konu olarak ele alınmadığı, hatta hiç sözü
edilmediği yapıtlar söz konusudur. Ama eleştirmenin görevi yalnızca
metnin içindeki yapıyla, ilişkilerle sınırlı olamaz. Edebiyat bir oyalama,
oyalanma sayılamaz. Hele hele şiir, hiç oyala(n)ma sayılamaz. Yazınsallığı
yapıtla sınırlı gören yapısalcılık yanılmıştır. Boğazına kadar siyasetin
içindedir. Zira bir metnin her türlü gönderimi; anlam’a, edimsel anlam’a
dahildir. Ve bu anlamlar yazınsallığın dışında değildir. Yazınsal olan;
insandan, insan ilişkilerinden soyutlanmış olarak var değildir. Olamaz.
Göstergeyi gönderimlerinden soyutlayamazsınız. Saussure'e dayanan temel
hata buradadır.
İkinci mantık dışı yargı şu: FHD’nın dize yapısı özgün ama “dağınık”.
Özgün ama dağınık bir dize yapısı!? Nasıl olur ki? Dikkat edilirse
genelleme yine hataya yol açtı. Eğer FHD’nin kendine özgü bir dize yapısı
varsa bunun ne olduğunu bilmek ister okur. Ve bu özgün dize yapısının
nasıl dağınık olduğunu da. Ki hem şiir okuru yararlansın hem de şairler.
Yani onun taklit edilememesi, onun sanatına ait bir nitelik değil şairin
lanetinden kaynaklanmaktadır. Şiirsel değil tarihseldir.
Sonuç:
Evet toparlayacağım. Ben bu yazıda neredeyse bazı ortamlarca eleştiri
babası bilinen kişilerden örnekler vermeye çalıştım. Elbette birkaç örnek,
bütünü kapsayıcı olamaz. Bu değerli kişilerden öğreneceğimiz çok şey
vardır. Onların hataları başkalarının (kendim dahil) kulağına küpe olsun
diyedir.
Eleştiri hem nankör, hem de zor bir iştir. Çok emek isteyen bir iştir.
Eleştiriye yönelen kişiyi pek çok açmaz beklemektedir. Ama bu konuda
kime mikrofon tutulsa, yanına yönüne bakınmadan söz almakta bir an bile
terddüt etmiyor. Hatta eğer bir de şiir yazıyorsa, ağzı laf yapıyorsa bir
numaralı eleştirmen kesiliveriyor. Yarası olan gocunsun. Eleştirmenlik zor
zanaat gerçekten. Bereket ben eleştirmen değilim. Sevgili hocam Tahsin
Yücel’in emeğine saygıyla. Ve başlıktaki bir imle değerli hocam Adnan
Benk’i andığımı vurgulayarak…