You are on page 1of 6

1

-FETHULLAHÇILAR VE HİZBULLAHÇILAR-
Dr Necip Hablemitoğlu Yeni Hayat, Şubat 2001

Fethullahçıların son iki yıl zarfında başlarına gelen tüm olumsuzluklardan sorumlu
tuttukları -biri TSK kökenli- beş "can düşmanı" için taşeron peşinde olduklarını hiç bileniniz var
mıydı?!. Dahası, önce Ülkü Ocakları vasıtasıyla bu beş "can düşmanı"nın korkutularak pasifize
edilmesi talebini içeren girişimlerin sözkonusu olduğunu; ancak Devlet Bahçeli'nin cemaate ve
diğer şeriatçı yapılanmalara mesafeli davranışı nedeniyle olumlu yanıt alınamadığını kaç kişi
bilir?!. Keza, cemaate bağlı emniyetçilerin devreye girmesi önerisinin riski nedeniyle geri
çevrildiğini?!. Ve en önemlisi de "tedbir merhalesi"ndeki fethullahçıların, tedbiri bir kenara
bırakarak hizbullahçılara müstakbel taşeron olarak yeşil ışık yaktıklarını?!. Bu haberlerin, Kasım
2000'in ilk haftası itibariyle ışıkevlerinde konuşulmaya başlanması, çözülme ve fakirleşme
sürecinin eşiğindeki bir cemaatin, müritlerine moral verme çabası olarak değerlendirilmiş ve hatta
dışarıdan fazla ciddiye bile alınmamıştır. Ta ki, Fethullah Gülen'in, FP Genel Başkanı Recai Kutan
ile aynı gün, gündemdeki Diyarbakır Emniyet Müdürü ve beş polisimizin şehit edilmesi olayı ile
ilgili yaptıkları ortak temalı açıklamalara kadar!.. Recai Kutan, basın açıklamasıyla Hizbullahçı
tabana şu dolaylı moral mesajını vermiştir: "Elde delil yokken niye Hizbullah? ... Ya arkadaş
elinde delilin var mı? Yok!.. Ee, niye Hizbullah?... Emniyet olarak özellikle Gaffar Okkan
rahmetlinin gayretiyle bu uyuşturuculara darbe vurulunca, e onlar da boş duracak değil herhalde. O
halde ihtimallerden birisi de o ve en önemlisi de dış güçler var. Ola ki bu işin gerisinde yahudi
MOSSAD var, belki CIA var, belki Alman istihbarat teşkilatı, İngiliz istihbarat teşkilatı var. Niye
birden bire sadece Hizbullaha yüklendi ve bu ihtimallerin hepsi geri plana atıldı"

(1) FETHULLAH GÜLEN VE ÖRTÜLÜ DESTEĞİ

Fethullah Gülen'in tüm dünyaya dağılmış müritlerini yönlendirdiği internet sitesinde (2),
Recai Kutan ile aynı gün, aynı doğrultuda "Türkiye'de Cinayetlerin Perde Arkası" başlıklı bir
röportajı yayınlanmıştır. Burada verilen mesajların tümü, bağnazlığın ve yobazlığın, nasıl bilinen
hukuksal gerçekleri bile yok sayabileceğinin en tipik örneğini oluşturmaktadır: "... Bahriye Üçok,
Turan Dursun, Uğur Mumcu gibi basın-yayının önemli ve önde gelen insanları, faili meçhul
cinayetlere kurban gittiler...gitti ve sahip oldukları kimliklerden dolayı da cinayetler
müslümanlara mal edildi. Medya da olayı tahkik ve tetkik etmeden, niçin ve neden sorularına
cevap verecek sır perdelerini aralamasını beklemeden aceleden hüküm verince Müslümanlar bu
menfur olayların katili oldu çıktı. Halbuki devletin yetkili organları biliyor ki, bu cinayetleri
Müslümanlar işlemedi. Bu insanlar -isim tasrih etmeyeceğim- dünya çapındaki istihbarat
örgütlerinde eğitim görmüş, profesyoneller tarafından öldürüldü. Pekala bu faili meçhul cinayetler
neden Müslümanların üzerinde kalıyor denecek olursa:

1. Bu ülkede Müslümanlara karşı son yıllarda daha da belirginleşen güven ve itimadı


sarsmak için İslami terör havasının estirilmek istenmesi önemli bir amildir. Bazıları bununla,
gerek halk, gerekse elit tabakada oluşan, İslam'a yönelişin önünü kesmeyi planlamaktadır.

2. Bu olaylar vesilesiyle askeriyeye darbe adına davetiye çıkartıldığı da diğer bir saik. ...

3. Faili meçhul bu cinayetlerin Müslümanlar tarafından işlenmediğini ispat etmek çok zor,
hatta imkansızdır. Zira hukuk mantığına göre 'nefy ispat edilemez'....
2

4. Bence soruya esas cevab teşkil eden noktaya şimdi geliyoruz. Esas itibariyle
Müslümanlıkta terör yoktur.... Netice itibariyle, terörizmi, İslamiyet ile telif etmek imkansızdır.
Allah'ın rızasını gaye edinmiş bir Müslüman, kim olursa olsun adam öldüremez. Hatta bu
müslüman, İslamı devlet çapında temsil etme, böylece bütün dünya ülkelerine örnek olma,
devletlerarası muvazenede belli bir yeri alarak, Müslümanların hak ve hukukunu gözetme vs. gibi
dolambaçlı yollardan Rabbin rızasına doğru yürüse bile yine adam öldüremez; zira bu neticeye
adam öldüre öldüre varılmaz ve varılamaz" (3).

Görüleceği üzere, Fethullah Gülen'in gerçeği yansıtmayan söylemleri, Recai Kutan ve de


"bana sağcılar için katil dedirtemezsiniz" diyen eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in
söylemleri ile örtüşüyor: Kurbanlarını arkadan vahşice öldürürürken tekbir getiren, üstüne şükür
namazı kılan, sonra da evinin bodrumuna gömen, Sivas'da 37 Cumhuriyet Aydınını yakanlar sanki
uzaydan gelmişçesine. Değişen gündeme uygun makaleleri ile cemaatine talimat-yön veren
Fethullah Gülen'in gerçekdışı söylemleri sadece Hizbullahçıları dolaylı gündemden düşürerek
cemaatinin desteğini göstermeye yönelik mi? Elbette ki hayır!.. Gülen, isim vermemekle
Hizbullahçıların yanısıra selamcılara, islami kürt hareketçilerine, kaplancılara, talibanlara ve diğer
terörist şeriatçı yapılanmalara da örtülü destek-dayanışma mesajı veriyor. Söz açılmışken, bir
başka yayınında şeriat yolunda savaşma -nefs ile değil- anlamına gelen cihat kavramı ile ilgili
olarak Fethullah Gülen, yukarıdaki insan öldürmeye ilişkin sözlerini bizzat kendisi yalanlıyor:
"Cihad bir hayır kapısıdır; o kapıdan giren iki hayırdan birine mutlaka kavuşacaktır. Evet, ya
şehid olup ebedi bir hayat, ya da gazi olup hem dünya, hem ukba nimetlerine kavuşacaktır. İşte bu
cihadda bir de böyle bereket var.... Cihad sözcüğü; içinde bulunulan asır ve şartlara göre
değişkenlik arz eden geniş kapsamlı bir kelimedir. Gün olur, mal-mülk her şey feda edilerek bu
vazife yerine getirilir, zaman gelir, yollar gider bir can pazarına ulaşılır ve can alınır verilir". Ne
kadar insancıl (!) ve hümanist (!) bir söylem!.. Bu söylem çerçevesinde sadece cihad uğruna can
alıp verenler şehit ve gazi sayılacak ve bu kapsamın içine Hizbullahçılar girecek ama PKK ve
Hizbullah'a karşı vatanı ve kamu düzenini korurken canlarını ya da uzuvlarını veren onbinlerce
TSK, Emniyet ve Eğitim mensubu kapsam dışı kalacak!..

FETHULLAH GÜLEN VE HİZBULLAHÇILAR

Fethullah Gülen'in yukarıda yeralan söylemlerinin internetteki yayın tarihi 29 Ocak 2001.
Tedbir gereği, bu katil sürüsünün adını vermiyor ama maksadını açık-net bir biçimde ifade ediyor.
Oysa, daha önceleri, bizzat kendisi bir kasedinde bu şeriatçı katilleri yücelterek adeta
kutsamaktadır: "Sürekli ittikaya kendisini salmış, kaptırmış, arayışına girmiş, yakalamış dahasını
arayan, takvanın dahasını arayan derinlerden derin kutsiler... Hz. Muhammed Mustafa'nın
askerleri, Cindullah; Allah ordusu... HİZBUL-LAH; Allah cemaati, tabiri caizse Allah Partisi...
Siyasi boğuşmalar, siyasi partiler karşısında Allah Partisi....Rüyalarınıza girerler. Hayal
alemlerine girdiğiniz zaman sizi yakalarlar. Misali levhalarla her yerde sizi kovalarlar. Her köşe
başında karşınıza çıkarlar. Bazen kendinizi tam onların içinde görürsünüz, onlarla beraber kılıç
çalıyorsunuz....Duygu ve düşünce birliğine vardığınız zaman, siz aynı ordunun erleri haline
gelirsiniz. Ve ben bunu size anlatmaya çalışıyorum. Allah'ın askeri olduktan sonra kutsiler ordusu
olduktan sonra, Allah'ın kulu olduktan sonra, Hz. Muhammed'in erleri olduktan sonra zaman ve
mekan onları ayıramaz" (4). Fethullahçılarla Hizbullahçıları birbirine bu kadar yakınlaştıran birden
çok etmen bulunuyor. Bir kere Fethullah Gülen ve Hüseyin Velioğlu, iki yapılanmanın diğer mürit-
militanları gibi nurcu kökenli. En önemli neden bu. İkincisi, her iki sapkın illegal yapılanmanın da
doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, ülkesi ve ulusuyla bölünmezliğini ve de laik hukuk
sistemini hedef almış olmaları. Aradaki farka gelince, biri İran'a, diğeri ABD'ne bağlı olarak
faaliyet sürdürmekte. Biri, takiyye yaparak devleti içten içe ele geçirme mücadelesi verirken, diğeri
bunu silahla yapmaya çalışmakta. Ancak, her iki yapılanmanın yolları, geçtiğimiz yıl geçici bir
3

süre için ayrıldı. Hatırlayacaksınız, kürtçü nurcuların liderlerinden biri (5), Hizbullahçılar
tarafından öldürüldüğünde, Fethullahçılar kıyameti kopardılar ve bu yapılanmaya isim taktılar:
Hizbülvahşet!..

ULUSLARARASI TAŞERON OLARAK HİZBULLAHÇILAR

Yabancı istihbarat servislerinin Türkiye'de terör amaçlı kullandığı taşeronlar arasında solda
TİKKO, DHKP-C neyse, sağda da Hizbullahçılar aynısı. İşte, bu yakınlaşma gayretlerinin altında,
Fethullahçıların Hizbullahçıları kullanma niyetleri sezilmekte. Kime ya da kimlere karşı?!. Cemaat
içindeki kaynaklara göre sadece beş "can düşmanı"na!.. Bu beş kişinin suçları da çoktan
belirlenmiş durumda:

1. 1990'da başlayıp 2005'de tamamlanacak olan "demokrasiye daha 15 yıl tahammül"


programı çerçevesinde, devletin her kademede ve kansız biçimde ele geçirilmesi, belirsiz bir tarihe
sarktı.

2. Halkla ilişkiler ve reklam faaliyetleri için yabancı danışmanların yanı sıra, Nail Keçili
gibi oldukça pahalı profesyonellerin uzun yıllardır sürdürdükleri "ılımlı-hoşgörülü-diyalogdan,
sevgiden, barıştan yana imajı, sağ-sol ayırdetmeksizin tam ülkeyi kaplamışken, şimdi bu imaj yerle
bir oldu.

3. Cemaati ayakta tutan himmet paralarında toplam yıllık tutarında ciddi gerilemeler
kaydedildi.

4. Cemaate sempati ile bakan Cumhurbaşkanı, Başbakan, Yargıtay Başkanı başta olmak
üzere, siyasal parti liderleri, 200'ü aşkın milletvekili, "adliyede, mülkiyede, maarifde" ve diğer
kamu kurum ve kuruluşlarında en stratejik makam ve mevkileri işgal eden kadroları, binlerce
doktoralı elemanı, onbinlerce öğretmeni, yurtiçi ve dışındaki yüzlerce okulu ve yurdu, binlerce
ışıkevi, yüzlerce şirketi ile Türkiye'nin en örgütlü ve dinamik yapılanması olmasına karşılık,
yüzbinlerin uğrunda ölmeye hazır oldukları Fethullah Gülen, bunca güce rağmen vatanına
dönememekte, dönmesi de zor bir ihtimal olarak değerlendirilmekte. İşte, cemaatin "can düşmanı"
ilan ettiği kişiler, yukarıdaki olumsuzluklardan sorumlu tutulmakta ve haklarında "gereğinin
yapılması" istenilmekte. İşte, Hizbullaha dolaylı mesaj gönderilmesinin nedeni olarak, cemaat
düşmanlarının kesin biçimde "etkisizleştirilmesi" öngörülmekte. Akıllara şu soru gelmekte,
ışıkevlerinde dillendirilen terör yoluyla etkisizleştirme çözüm mü? Ya da bu çözüm cemaate ne
kazandırıp ne kaybettirecektir? Belli ki bu hesap yapılmıştır. Fethullahçılar intikam peşindedir ve
bunu taşeronlara havale etmek eğilimi hissedilmektedir.

FETHULLAHÇILARIN SON GÜÇ DENEMESİ

Cemaate dahil kaynaklara göre, cemaatin "can düşmanı" ilan edilen kişiler için Kasım
2000'in ilk günlerinden itibaren başlatılan kapsamlı bir soruşturma el'an sürdürülmektedir.
Hazırlanmakta olan kişisel dosyaların teknik danışmanlığını ise, cemaate bağlı istihbaratçılar
yapmaktadır. Hedef isimlere ait her türlü bilgi -dedikodu ya da anekdot niteliğindeki bilgilerden
yargı kararlarına kadar- toplanmakta; varsa zaafları, zayıf noktaları saptanmakta; hiçbir somut bilgi
ve belgeye ulaşılamadığında ise, fabrikasyon haberler -ileride kullanılmak üzere- üretimine
başvurulmaktadır. Tüm bu hazırlıkların sonucunu görmek için düğmeye basıldığında ilk hedef belli
olmuştur: Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı ve Sivil Toplum Kuruluşları Platformu Dönem Başkanı,
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Sayın Gülseven Yaşer.
4

Sayın Yaşer ile ilgili fabrikasyon haberleri içeren tamamı düzmece haber metninin yayın
merkezi ise, ABD'de New Jersey'dedir. Bu ne rastlantıdır ki, yayın merkezinin adresi, Fethullah
Gülen'in Ankara'da yargılandığı 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne sunduğu ikamet adresi ile
aynıdır (6). Bu metnin dağıtımını yapan fethullahçı gruplardan birinin moderatörü de yine ne
rastlantı ki, Zaman gazetesinde Ferhat Barış kod adıyla köşe yazarlığı yapan bir mürittir. Cemaat
yöneticileri (imamları), bu düzmece haber metnini onbinlerce adrese gönderirken, olası bir
tazminat davasına muhatap olmamak için kendi periyodiklerinde yayınlamaktan kaçınmıştır. Halk
deyimi ile bu ikiyüzlülük, namertlik, sadece bu düzmece haber metninden ibaret mi kalmıştır.
Elbette ki hayır!.. İşte, en acı olanı, cemaatin devlet içinde mevcut yaptırım gücünü kullanmasıdır.
Nasıl mı?.. İşte belgesi:

"12.12.2000 Tarihinde Çağdaş Eğitim Vakfına, T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü
Vakıflar İstanbul Bölge Müdürlüğü'nden 11.12.2000 tarih ve B.02.1.13.06.180.903-26/2000/3648-
1 sayılı yazı gelir. Yazıda, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün (15.11.2000) tarih ve (24418) sayılı
araştırma talimatı ile Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün (30.11.2000) tarih ve (3648) sayılı görev emri
gereğince, araştırma ve tahkikata esas teşkil etmek üzere;

1- 1.01.1999-1.12.2000 tarihlerini ihtiva eden zaman içerisinde, Vakfınıza bağış yapan özel ve
tüzel kişilerin (yurt içinden ve yurtdışından) isimlerinin, bağış tarihlerinin ve bağış makbuzu
numaralarının listesini,

2- Yukarıda belirtilen tarihler içerisinde, Vakfınızın burs verdiği öğrencilerin isimlerinin ve hangi
öğrenciye hangi miktarda burs verildiğinin,

3- Vakfınızın Yönetim Kurulu, Denetim Kurulu ve diğer organlarında (çalıştırılan personel dahil)
halen görevli bulunanların isimlerini ve ifa ettikleri görevlerini,

4- Vakfınızın hangi banka şubelerinde hesaplarının bulunduğunu ve bu hesapların 1.01.1999-


1.12.2000 tarihleri arasındaki işlemleri (hesaba yatırılan ve çekilen para hareketlerini) gösteren
hesap ekstrelerinin, herhangi bir şüphe ve tavzihe sebebiyet vermeyecek şekilde yazılı olarak
15.12.2000 Cuma günü saat 16.00'ya kadar, aşağıda belirtilen adrese intikal ettirilmesini rica
ederim".

İster istemez yargılarsınız, bir kısmı Fethullahçılara ait olmak üzere, Türkiye'de laik düzene karşı
mücadele amacıyla kurulmuş şeriatçı nitelikli bini aşkın vakıf var; üstelik bunların bazıları,
"okuma odası", "temsilcilik", "lokal" gibi farklı adlarla tüm ülke çapında örgütlenmiş durumdalar.
Sadece Fethullahçı vakıfların, her ay "himmet parası" adı altında halktan yasadışı yöntemlerle
trilyonlar topladıkları ve yine yasadışı yöntemlerle bunları çantalı kuryelerle yurtdışındaki
okulların finansmanı için gönderdikleri biliniyor. Bugüne kadar bunların hangisi böyle bir
soruşturma geçirdi? Bini aşkın Cumhuriyet düşmanı vakıf içinde, Çağdaş Eğitim Vakfı gibi
Cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkan ve özellikle de Fethullahçı kadrolara karşı onurlu ve
cesur mücadele veren kaç vakıf var? Türkiye'de şeriatçı kadrolaşmanın en yoğun biçimde
gerçekleştiği kamu kurum ve kuruluşlarının başında gelen Vakıflar Genel Müdürlüğü, acaba kendi
içindeki bu zararlı unsurları tasfiye etti de sıra şimdi Çağdaş Eğitim Vakfına mı geldi? Kamuoyuna
devlet ve rejim yanlısı olarak kendini tanıtmaya çalışan Vakıflar Genel Müdürü bu soruşturmadan
ne ölçüde haberdar? Değilse, sorumluları kim?

Fethullahçılar için müthiş denilebilecek istihbari bilgileri içeren bu soruşturmada elde


edilecek belgelerin, sözkonusu Cumhuriyet düşmanı cemaate sızdırılmaması mümkün mü?
Yangından mal kaçırırcasına niçin sadece üç günlük süre veriliyor, bu süre rutin mi, yoksa Çağdaş
5

Eğitim Vakfı için özel mi? Vakıflar Genel Müdürü'nün bu ve benzeri soruları açıklaması,
sorumlular hakkında yasal işlem başlatması ve kurum içindeki Fethullahçı bağlantılı elemanlara
görevden el çektirmesi gerekiyor.

MÜRİTLERE TEDBİR (İHTİYAT) TAŞERONLARA SALDIRI

Fethullahçıların, cemaat düşmanlarına karşı Ülkü Ocakları'nı kullanma girişimini, MHP


içindeki nurcular vasıtasıyla yaptıkları biliniyor. Kamuoyuna "kaba kuvvet" imajı ile tanınan Ülkü
Ocakları yönetiminin, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin tepkisinden çekinerek red yanıtı
verdikleri gelen duyumlar arasında. Fethullahçıların emniyet içindeki kendi yandaşlarını kullanma
düşüncelerinin ise, zaten izlenmekte olan bu kadroların deşifre olması ve tasfiyeye yol açması
gerekçeleriyle yaşama geçirilemediği kaydediliyor. Buna rağmen, İstanbul'daki kimi üst düzey
bölge imamlarının, hedef kişilerin, diğer muhaliflere de gözdağı olacak biçimde etkisizleştirilmesi
doğrultusunda sürekli arayış halinde oldukları da gözlemleniyor.

Fethullah Gülen, diğer taraftan sözkonusu internet sitesinde 24 Ocak 2001'de yayınlanan
yazısında, riski üstlenerek, cemaat mensuplarına ise koşulsuz "ihtiyat" önermeye devam ediyor:
"İhtiyat, bir iş ve bir hamlede zarar ihtimallerine karşı ve maruz kalınan musibetler neticesinde ah
u vaha düşmemek için ehemmiyetli bir davranıştır. Sebeplere tevessülde gerekli hazırlığı
yapmamış nice müteşebbis vardır ki, neticede ya dizini döver ya da kadere taş atar. ... Bir hamle
ve teşebbüste hedef alınan netice ne kadar büyükse, o uğurda gerekli görülen tedbirlere riayet de o
nispette ehemmiyetlidir.... İhtiyatlı olma, korkup geriye durmaktan tamamen farklı olduğu gibi,
tedbirsizce davranışların da cesaret ve yiğitlikle hiçbir alakası yoktur.... Her kötü haslet gibi, sırf
bir aldatmaca olan kitle ruh haletiyle yine kitle avına çıkmak, Batının bize armağan ettiği
şeylerdendir. Bu sakat ve nesebi gayrisahih düşünceyi benimseyenlere göre, bir yumurtanın
başında bir sürü 'gak gak gıdak' normal görülse de, bize göre her milli mesele, bir mercan sabrı ve
sessizliği içinde, en kuytu yerlerde ve mercan kuluçkalarının ızdıraplı, fakat gürültüsüz hallerine
uygun bir çizgide cereyan etmelidir" (7).

Fethullah Gülen'in cemaati yönlendiren -Ocak 2001'in son haftasında yayınlanmış-


yazılarından kısa alıntıları okudunuz. Belli ki, ABD'de rahat durmuyor, örgütsel faaliyetlerini
devam ettiriyor. Kendisi, devletimizin istihbarat birimleri tarafından sadece yakından izlenmesi
değil, ABD dışına çıktığı saptandığında derdest edilmesi ve uçakta kendisine "memlekete hoş
geldin Fethullah Gülen" denilmesi gereken çok önemli bir kişi. Hiç şüphesiz, cemaati tek başına
yönettiğini zaten hiç kimse iddia etmiyor ama onu bir simge, karizma sahibi bir yönlendirici olarak
önemini kabul etmek, "burnu akan" bir vaiz nitelemesi ile geçiştirmemek gerekiyor.
İstihbarat birimleri açısından ne kadar önemli olduğu, 30 Ocak 2001 tarihinde sözkonusu internet
sitesinde yayınlanan şu satırlardan net bir biçimde anlaşılıyor: "İç ve dış mihraklar, ellerindeki
terör alternatiflerini daima muhafaza edeceklerdir. Bunlardan birisi yıpranıp işlemez hale gelince,
bir başkası öne sürülecektir. Nitekim dün, çeşit çeşit isimler altında nice örgütler vardı ve bunlar
anarşiyi komünizm adına körüklüyorlardı. Şimdilerde PKK ve benzeri illegal örgütler de etnik
grupları harekete geçirme çabasındalar. YARININ TÜRKİYE'SİNİ BEKLEYEN EN KORKUNÇ
TERÖR VESİLESİ İSE, MEZHEP DUYGUSUNA YENİK DÜŞENLER OLACAĞA BENZER.
BU YENİ TEHLİKE, TERÖR ADINA PKK'DAN ELLİ KAT DAHA FAZLA BİR
POTANSİYEL GÜCE SAHİPTİR" (8).

Evet, iç ve dış tehdit odağı olarak Fethullahçıların şu ana kadar bir terör (cinayet veya
cinayete teşebbüs, bombalama vb.) girişimi sözkonusu olmadı. Ancak bu, -ipleri dışarıdan
yönetildiğinden- olmayacak anlamına da kesinlikle gelmiyor. Türkiye Cumhuriyeti, giderek
büyüyen ve sorumsuz-çıkarcı-düşük politikacıların himayesinde adeta kangrene dönüşen
6

fethullahçı yapılanmayı bertaraf etmek zorunda, çünkü başka seçeneği yok!.. Hep birlikte
izleyelim, görelim!...

DİPNOTLAR:

1. "Kutan: Hizbullah'ta Bunca Israr Niye?", Akit, 29.1.2001.

2. Fethullah Gülen'in mürit ve sempatizanlarla doğrudan ilişki kurduğu mekân ise internet.
Örgüte bağlı faaliyet gösteren çok sayıda web sitesi ve tartışma grubu-listesi mevcut. Ayrıca, sağ
kesimi içine alan pekçok tartışma grubu-listede kod adlarla propaganda yapmaktalar. İşte
sözkonusu sitelerin en önemlilerinden biri Nil A.Ş. tarafından yapılan ve her gün güncelleştirilen
http://www.m-fgulen.org sitesi. Burada Fethullah Gülen hakkında -sakıncalı görülen kasetler
dışında- hemen her türlü bilgiye ulaşmak mümkün. Fethullah Gülen'in Türkiye'deki siyasal ve
dinsel gündemle ilgili olarak örgüte (cemaate) mesaj niteliği taşıyan en yeni ya da önceden
yazılmış makalelerini yine bu sitede okuyabilirsiniz. Diğer Fethullahçı sitelerden örnekler için bkz.
http://www. kemalist org

3. Bkz. http://www.m-fgulen.org 29.1.2001.

4. Sözkonusu kasetin çözümlenmiş metni için bkz. Ergün Poyraz, Said-i Nursi'den Demirel
ve Ecevit'e FETHULLAH'IN GERÇEK YÜZÜ (İstanbul: Otopsi Yayını, 2000), s. 221-22. Ergün
Poyraz'ın araştırmacılar ve Fethullahçı Suç Organizasyonunu tanımak isteyenler için temel kaynak
kabul edilen bu eseri, ağırlıklı olarak kaset çözümlerine dayanmaktadır.

5. Hizbullahçılar tarafından kaçırılıp sorgulandıktan sonra öldürülen ve 28 Ocak 2000'de


İstanbul'daki hücreevinin bahçesinde cesedi bulunan "Zehra Eğitim ve Kültür Vakfı"nın Başkanı
İzzettin Yıldırım'ın, vasiyeti gereği tüm mal ve mülkünü ailesine değil, Van'da yapımı sürmekte
olan okula (gerçekte medrese) bağışladığı anlaşılmıştır. Tüm nurcu grupların en büyük hayali,
Said-i Kürdi'nin (Nursi) Van'da -Mısır'daki El Ezher Üniversitesi ayarında- kürtçe eğitim yapacak
"Medresetü'z Zehra" adında bir medreseyi açtırmaktır. Türk Devleti'nin Nakşi Cüppeli Ahmet'in
İstanbul'da kaçak olarak yaptırdığı külliyeye uyguladığı prosedürü, sözkonusu inşaatı devam eden
bu yapı için de uygulamalıdır, hem de vakit geçirmeden.

6. Sözkonusu internet servisinin resmi kayıtlı adresi: C/02 JACOB DRIVE


PERRINEVILLE, NEW JERSEY, 03835. Binanın fotoğrafı için bkz. Kemalist Türkbirlik sitesi:
http://www.kamalistler.cjb.net Kayıtlarda resmi sorumlu olarak Kemal Özgür adı geçmektedir.
Aynı zamanda Fethullah Gülen'den randevu ya da sağlık durumu hakkında bilgi almak isteyen
müritlerin kullandıkları telefon, internet servisi tarafından da kullanılmaktadır: 001-732-7860388.

7. Bkz. http://www.f-gulen.org , 24.1.2001. 8. Bkz. http://www.f-gulen.org , 30.1.2001.

You might also like