Professional Documents
Culture Documents
1. BİREYİN GELİŞİMİ
1.1. GELİŞİMDE TEMEL KAVRAMLAR
1.1.1 Gelişim ve Gelişme: Gelişim;organizmanın, bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal
yönlerden düzenli büyümesi, değişmesi ve istenilen görevleri yerine getirebilecek düzeye
gelmesidir.
Gelişim; döllenmeden başlayarak yaşamın sonuna kadar devam eden bir süreçtir. Bu
süreç hem nicel hem nitel bir olaydır.
Gelişme nicelden çok nitel bir değişikliği belirtir. Mesela, çocuğun bir beceri kazanması
gelişme olarak ifade edilir.
Gelişme kavramı bir sistem olarak düşünülür. Birçok parçalardan oluşur. Parçalar
kendi içinde birer dinamik güçtür. Birbirileriyle bağımlı olarak iş görürler. Sistemin
parçalarından birindeki gerilik parçalar arasındaki bağıntılı işleyişi etkiler. Mesela,
bedensel özürlü bir çocuk arkadaşlarıyla yeterince birlikte olamadığı ve çeşitli sosyal
etkinliklere katılamadığı için sosyal gelişimi aksayabilir. Aynı zamanda zihinsel gelişimi de
olumsuz etkilenebilir.
Olgunlaşma sonucunda ortaya çıkan davranışlar (yürüme, dik durma, sesleri çıkarma)
öğrenme ürünü olarak sayılamazlar.
Olgunlaşma fiziksel gelişimi etkiler. Mesela, kas ve kemik yapısı yeterli olgunluğa
ulaşmadan çocuk yürümeyi öğrenemez.
Örnek: Bir çocuğun bisiklet kullanabilmesi için önce, el, ayak ve kasların belli bir düzeyde
gelişimi (olgunlaşma) daha sonra da bisiklet kullanabilmesi için gerekli olan ön bilgilere
sahip olması ve davranış için güdülenmiş olması hazırbulunuşluğa örnektir.
1.1.5 Öğrenme: Bireyin çevresiyle etkileşimi sonucu meydana gelen kalıcı davranış
değişikliğidir.
Bir davranışa kalıcı şekilde sahip olabilmek için gerekli olgunlaşma düzeyine sahip olması
ve Hazırbulunuşluk düzeyinin yeterli olması gerekir.
1.1.6 Yaş (Evre/Dönem): Yaş terimi yerine çoğu kez evre/dönem terimi
kullanılmaktadır.
Belirli özelliklerin ön plana geçtiği gelişim aşamalarına dönem denir. Dönemler birbirini
izler ve her dönem niteliksel olarak bir diğerinden farklılık gösterir. Birey bir dönemi
geçemeden diğer döneme atlayamaz ve bir dönemi başka bir zaman aralığında
yaşayamaz.
• Evreler genel sorunları betimler. Bir evre o evreye özgü genel özellikleri ve
sorunları vurgular.
• Evreler davranıştaki nitelik farklılıklarını dile getirirler. Bir evredeki davranışın
kendine özgü nitelikleri vardır.
• Evreler değişmez bir ardışıklık gösterirler. Bir evre diğerini değişmez bir sıra içinde
izler.
• Evreler bütün kültürler için evrenseldir.
1.1.7 Kritik dönem: Kritik dönem, gelişmede önemli sonuçları olan dönemleri ifade
eder. Kritik dönem, organizmanın çevrenin etkilerine (uyaranlarına) daha duyarlı oldukları
dönemlerdir. Öğrenmede belli uyarıcıların en güçlü etkiye sahip olduğu bazı dönemler
vardır. Bireyler bu dönemlerde bazı öğrenmelere karşı daha duyarlıdır ve diğer dönemlere
göre daha hızlı öğrenirler.
Kritik dönemlerde kazanılamayan yaşantılar ilerleyen dönemlerde zor kazanılır.
Mesela; hamileliğin ilk üç ayında anne kızamıkçık geçirirse çocuk kör, sağır, beyin zedeli
veya deforme bir şekilde doğar.
1.1.8. Tarihsel Zaman: Yeniliklerin ve değişimlerin oluşturduğu zaman bölümünü ifade
eder. Gelişimde belli olayların belli zaman bölümlerinde ağırlıkla önemli olduğu
bilinmektedir. Bir olay daha önceki veya sonraki zaman bölümlerinde aynı etkiyi ortaya
koymaz.
Bireyin yaşamını sürdürdüğü zaman dilimi içinde bulunduğu sosyal ve fiziksel çevrede o
zaman dilimine ait şartların oluşturduğu gelişimi etkileyen faktörleri ifade eder.
Örnek: 1999 İzmit depreminden sonra çocukların depremle ilgili oyunları tercih ettiği
görülmüştür.
Amerikanın Irak’a girmesi ile birlikte çocukların oynadıkları oyunlarda savaş oyunlarına
ağırlık vermeleri.
Günümüzdeki bilgisayar ve İnternet destekli öğretim.
H.H. Goddard Kallikak ailesini incelemiştir. Kallikak, savaş sırasında geri zekâlı kızla
evleniyor ve çocukları oluyor. Birde savaştan sonra iyi bir aileden gelen zeki bir kızla
evleniyor. İncelemesi sonucunda zeki kızdan olan çocukların daha zeki oldukları ve daha
iyi statülere sahip insanlardan oluştuğunu tespit etmiştir. Buna dayanarak iki kuşak
arasındaki bu farklılığı tümüyle kalıtımın etkisine bağlamakta ve geri zekâlı kadından olan
çocukların geri zekâlı kuşaklar; zeki kadından olan çocukların da zeki kuşaklar meydana
getirdiğini ortaya koymak çalışmıştır.
1.3.2 Çevre: Bireyin yaşadığı ortamdır. Çevre, insan davranışlarını etkileyip genetik
olmayan bütün etmenleri içine alır. Çevre, kalıtımsal özelliklere gelişme imkânı verir veya
sınırlandırır. Çevre etkenleri arasında iklim, doğa koşulları, fizik koşullar (hava kirliliği,
çöpler, atık maddeler vb.); toplumun kültürü ve dolayısıyla antropolojik etkileri
sayabiliriz.
Kişiliği ve özellikle kişilik bozuklarını anlamak için bireyin ilk yaşlardaki toplumsal
çevresini bilmek gerekir. Çünkü toplumsal çevre çocuğun bedensel, duygusal, zihinsel ve
sosyal gelişimini önemli ölçüde etkiler.
Çevreci görüşe göre; bireyin içinde bulunduğu ortamın niteliği onun gelişiminde önemli
bir rol oynamaktadır. Locke ve Descartes gibi düşünürler çevresel etkenlere çok önem
vermişlerdir.
J. Locke; çocukların doğduğunda zihinlerinin boş bir levha olduğunu ileri sürerek bilgi,
beceri ve değerlerin kazanılmasında yaşantıların önemli olduğunu belirtmiştir. Yani Locke,
insanda iyi veya kötü, yararlı veya zararlı gördüğümüz şeyler eğitim yoluyla alınan
şeylerdir der.
J. J. Rousseau “Emilie” adlı romanında, çocuğun dünyaya saf, temiz ve iyi olarak
geldiğini, daha sonra çocuğun toplumla ilişkileri sonunda bu saf, temiz ve iyi halinin
bozulduğunu ileri sürerek gelişimde çevrenin etkili olduğunu savunmuştur.
Örnek: 1999 İzmit depreminden sonra çocukların depremle ilgili oyunları tercih ettiği
görülmüştür.
Amerikanın Irak’a girmesi ile birlikte çocukların oynadıkları oyunlarda savaş oyunlarına
ağırlık vermeleri.
Embriyo aşamasında insan şeklini almaya başlar. Çevre etkisine en açık olduğu dönemdir.
Çocuğun cinsiyetini Y kromozomu belirler. Çocuğun çevresindekileri algılaması Fetüs
dönemiyle başlar.
b-) 2/3-6/7 (İlk çocukluk/Okul öncesi) yaş dönemi: Fiziksel gelişim hızı bir önceki
döneme göre yavaşlamıştır. Kaba motor hareketler gelişir. El-göz uyumları yetersizdir,
fakat koordinasyon süreci başlar. Büyük kaslarını küçük kaslarına göre daha iyi
kullanmaktadırlar. Yani küçük kas becerilerinde acemilikler gözlenir. Uzun süre aynı yerde
oturamazlar, koşmak, atlamak ve tırmanmak isterler. Yeterli bir bellek kapasiteleri
yoktur.
d-) 11/12-18 (Ergenlik) yaş dönemi: Fiziksel gelişim hızı tekrar artmıştır. Kas ve
iskelet gelişimi hızlanır. Cinsiyet salgı bezleri aktif hale gelerek cinsiyet hormonu
üretilmeye başlanır. Kızlar 11, erkekler 12 yaşlarında ergenliğe girerler. Bu dönemde
birey çok yönlü, soyut ve analitik düşünebilir. Dil ile zihinsel gelişimi ileri düzeydedir.
Ergenliğin başında erinlik dönemi yaşanır.
Sonuç olarak;
Piaget önce zekâyı tanımakla işe başlaşmış ve daha sonra bilişsel gelişme kuramını
geliştirmiştir. Piaget zekâyı, çevreye uyum sağlayabilme yeteneği olarak
tanımlamıştır.
1-) Olgunlaşma: Bazı bilişsel süreçlerin fiziksel yeterliliklerin artmasına bağlı olarak
gelişmesidir. Bilişsel gelişim beyin ve sinir sisteminin olgunlaşmasına paralel olarak
gelişir.
2-) Yaşantı (Deneyim) : Zihin gelişimi kişinin geçirdiği yaşantı zenginliği ile ilişkilidir.
Yaşantı, zihinsel gelişimi arttırır. Bireylerin sosyal ve fiziksel çevreyle gerçekleştirdikleri
her türlü etkileşim ve yaşantılardır.
4-) Dengeleme: Yukarıdaki üç etmeni bir araya getirerek zihinsel yapıyı inşa etmektir.
Çocuk için yeni gelen her bilgi dengeyi bozarak zihinde gerilim oluşturur. Özümleme ve
uyumsama süreçlerinin birbirleriyle etkileşimi sonucu bu denge yeniden sağlanır. Zihin
tüm hayatı boyunca bu dengeyi sağlama eğilimindedir.
Bireyin davranışlarını ilk çocukluk yıllarında refleksler oluşturur. Daha sonra biyolojik
olarak olgunlaştıkça ve çevre ile etkileşimi sonucu yaşantı kazandıkça, çocuk bilinçli
hareketler göstererek çevresine uyum sağlamaya başlar. Bireyin her uyum hareketi
organize edilmiş bir davranışın parçasıdır.
Birey tüm yaşantı ve öğrenmeleri sürekli bir dengeleme etkinliği içinde gerçekleştirir.
2-Şema: Çevreyle etkileşim sonucu oluşan, yeni gelen bilgilerin yerleştirileceği bir
zihinsel çerçeve veya kalıptır. Bu şemalar örgütlenmiş davranış ve düşünce kalıplarıdır.
İnsanların sahip oldukları ilk şemalar emme ve yakalama refleksleridir. Bu şemaları insan
doğuştan getirir. Çeşitli yaşantıları sonucunda insanlar yeni şemalar edinir ve bu tüm
hayat boyunca sürer.
Birey yeni karşılaştığı bu durumları daha önceki benzer şemalara yerleştirerek bir
genelleme yaparak açıklamaya çalışır. Yani özümseme de şema içinde bir değişikliğe
neden olmaz. Şemanın kapsam ve nitelikleri aynen kalır.
Günlük yaşantımızda ilk kez karşılaştığımız şeyleri, bilinen şeylere benzeterek açıklama
davranışımız bu özümseme davranışına örnektir.
Mesela; hayatında ilk kez leopar gören bir çocuk daha önce edindiği kedi şemasına
leoparı yerleştirerek, leoparı kedi olarak tanımlayacaktır ve köpeklere yaptıklarını (sevme,
dokuma gibi) yapmaya çalışacaktır.
Mesela; köpeklere kedilere davrandığı gibi davranan çocuk, köpeğe yemesi için süt verir,
onun havladığını ve kemik yediğini görünce köpeği kedi şemasından çıkarır, ayrı bir köpek
şeması oluşturur.
Birey yeni karşılaştığı bir bilgi veya durumla kendisinde önceden var olan bilgi ve
deneyimleri arasında ilişki kurarak denge durumuna ulaşır. (yani öğrenir.) Çocuk için yeni
olan her şey dengeyi bozar, özümleme ve uyum süreçleri ile bu denge yeniden sağlanır.
-Döngüsel tepkiler ortaya çıkar. Döngüsel tepki; bebeğin belli türdeki davranışları ısrarlı
bir şekilde tekrarlamasıdır. Döngüsel tepkiyle çocuk önceden rastlantı sonucu bulduğu ve
zevk aldığı hareketleri artık “Bilinçli” olarak yapmaya başlar. Yani rastlantı sonucu
bulduğu, zevk aldığı ve başardığı hareketi bilerek sürekli olarak yapar.
-Model alma ve taklit etme kökenli davranışlar ortaya çıkar. Başlangıçta sadece
görebildiklerini taklit eder. İlerleyen zamanlarda görmüş olduğu bir olayı, olay kalktıktan
sonra tekrarlaması ertelenmiş taklittir.
2-İşlem öncesi dönem (2/3-7 yaş): 2 döneme ayrılır. Sembolik (2/4 yaş), sezgisel
(4-7 yaş) dönem a-) Sembolik dönem (2/4 yaş) :
-Dil gelişimi çok hızlıdır. Ancak kullanılan kavramlar çocuğa hastır yani çocuğa
özeldir. (Çocuk kelimeleri kullanmaya, sembollerle nesneler arasındaki ilişkiyi kurmaya
başlarlar.)
-Sembolik zekâ ve düşünme gelişimi başlar. (Bir şeyi başka bir şeyle canlandırabilir.)
Sembolik fonksiyonları kullandığı durumlardan biri de sembolik oyundur. Mesela; çocuk
çubuklardan gemi yapıp derelerde veya su birikintilerinde onları yüzdürürler ve o
gemilerin kaptanı olurlar.
-Mantık yürütme çok yüzeyseldir ve gelişmemiştir.
-Benmerkezcidirler. (Yani dünyayı başkaları açısından görmezler.) Dünyanın merkezi
kendisidir. (Egosantrik düşünce)
-Paralel oyun: Benmerkezliğin bir devamı olarak, aynı anda, diğer çocuklarla beraber
oynamasına rağmen, diğerlerinin oyunlarına dikkat etmeden çocuğun kendi oyununu
oynamasıdır.
-Kollektif Monolog: Karşısındakini dinlemeden, onun kendisini dinlediğini varsayarak
konuşmadır. Çocuklar bir arada toplu konuşma halinde etkileşime girer ve hep bir
ağızdan konuşurlar.
-Animizm (canlıcılık) : Canlı ve cansız nesneler arasında ayırım yapamama durumudur.
Çocuk cansız nesnelere canlılık özellikleri yükler. Mesela; kız çocuklarının oyuncak
bebeklerine yemek yedirmesi, kolunu kırdığı bebekten defalarca özür dilemesi
-Sezgilerine dayalı olarak mantık yürütmeye ve problem çözmeye başlar.
-Somut işlemlere doğru bir geçiş aşamasındadır.
-İlk akıl yürütmelerin başladığı dönemdir.
-Özelden özele akıl yürütme vardır. (olayları yalnızca geçirdiği yaşantılara bağlı olarak
tek yönlü düşünürler.)
-Odaklama (merkezleme-tek boyutlu) düşünme: Çocuğun dikkatini bir olay ya da
nesne ile ilgili özelliklerden yalnızca birisine verebilmesidir.
-Korunum ilkesi kazanılmamıştır. (şekilsel değişme olduğu zaman kütlenin de
değiştiğini zanneder.)
-Maddeleri sadece bir özelliğine göre sıralayabilir ve sınıflandırabilir.
-İşlemleri tersine çeviremezler. (A=B’dir, fakat B=A değildir)
-Bu dönemin sonuna doğru benmerkezli davranışlarda azalmalar görülür.
-Ahlaki bağımlılık: Çocuk dıştan gelen (anne-baba) yasa ve kurallara göre davranır.
-Soru sorma: Özellikle 3–6 yaşlarda ilgi ve merak geliştiği için çocuk sürekli olarak
sorular sormaya başlar.
-Kişilerin Sürekliliği: Çocuk annesinin elbiselerini giyen bir kadının, kendi annesi
olmadığını anlar.
-Yapaycılık: Güneş ya da Ay yapay olarak hazırlanmış bir nesnedir çocuğa göre.
Güneş’in geceleyin ateşi söner, sabah ise yakılır.
• Piaget’e göre zihinsel gelişim yavaş ve aşamalıdır. Bir aşamada elde edilenler
sonraki aşamaların temelini oluşturur.
• Zihinsel gelişim evreleri hiyerarşiktir. Her birey, evreleri atlamadan sırayla izler.
• Gelişimde bireyler ayrılıklar vardır.
Bu dönem Piaget’in işlem öncesi dönemini karşılar. Gardner ise, bu dönemi
“Uzaysal-mekânsal dönem” diye tanımlamaktadır.
- Yakınsal Gelişim Alanı: Çocuğun tek başına yapmakta zorlandığı veya başarılı
olamadığı, ancak yetişkin rehberliğinde başarabileceği görevler- davranışlara denir.
Örnek: Çocuk yeni kelimeler öğrenirken okumakta zorlanıyorsa ebeveynleri bu kelimeleri
okuyarak çocuğun kelimeleri işitmesine yardımcı olabilir.
- İşbirlikli Öğrenme: Birey tek başına öğrenebileceğinden çok daha fazlasını yakın
çevresinin desteği ve işbirliği ile öğrenebilir.
Dil gelişimi, olgunlaşma ve öğrenmeye bağlıdır. Fiziksel ve bilişsel gelişim, dil gelişimine
zemin hazırlar. Dolayısıyla bunların gelişimi paraleldir.
Dil gelişiminin temeli biyolojiktir, ancak çevresel koşullardan bağımsız değildir. Dil
gelişimi daha fazla olgunlaşmanın (biyolojik) etkisi altındadır.
Chomsky’e göre; insanlar doğuştan konuşma ve iletişim yeteneğine sahip olarak doğar.
Buna göre çevresel koşullar ve alt yapı sağlandığında dil çabuk öğrenilir.
Dil gelişiminde çocuk önce cümle yapısını kavrar, daha sonra yeni cümleler üretir. Çocuk
dil öğrenmede önce isimleri sonra fiilleri daha sonra da sıfatları öğrenir.
Bebek için anne-babanın model olması, çocuğun onları taklit etmesi, anne-babanın
pekiştirmesi ve düzeltici bilgiler vermesiyle dil öğrenilir.
2- Babıldama (2-5 ay): Ünlü ve ünsüzlerin birlikte çıkarılması, Ma-ma, ba-ba gibi.
Kendi kendine sesler tekrar edilir. Bu sesler ve heceler evrenseldir, yani çocuğun
anadiline özgü değildir.
4- Tek sözcük evresi (12-18 ay): Konuşmada kritik dönemdir. Çocuğun ilgisi
konuşmadan çok çevreyi keşfetmeye yöneliktir. Çocukların, ilk başlarda çıkardıkları tek
sözcükler çok anlamlıdır, tek sözcükle çok şey anlatılmak istenir. Çocuklar, özel sesleri
tek bir sözcükle kullanarak anlamlı üniteler oluşturacak şekilde birleştirirler. Buna
morgem denir. Örneğin; çocuk "kedi" dediğinde "kedi burada", "kedi gitti" anlamları
annesi tarafından anlaşılır.
Bu dönemde gelişen diğer bir ifade ise alıcı ve ifade edici dildir. Çocukta kavrama,
sözcük üretiminden önce gelişir. Örneğin; 18 aylık bir çocuğa "Attaya gidelim." dediğinde
bunun anlamını alacak ve hazırlanacak, fakat kendisi "Attaya gidelim." anlamını düzgün
bir cümle kurarak ifade edemeyecektir. Yani söyleneni kavrayabilecek (alıcı dil) ancak
cevabı (karşılığını) üretmekte zorluk (ifade edici dil) çekecektir.
6- İlk gramer devresi (24-60 ay): Gramer kurallarına göre cümleler kurulur. Kelime
hazinesi iyice gelişmiştir. Gerek bu dönemde herekse daha sonraki dönemlerde, çocuklar
öğrendikleri bazı gramer kurallarını başka durumlara uygularken hata yaparlar. Çocuklar
öğrendikleri kuralları, ilgili olan ya da olmayan bütün durumlarda kullanmasına aşırı
kurallaştırma, kuralların sadece öğrenilen örnekte kullanmasına ise eksik
kurallaştırma denilir.
Bireyin kişilik özellikleri; ilgiler, yetenekler, duygular, güdü, değerler, inançlar, tutumları,
düşünceler, görüşler, sosyal-bilişsel-fiziksel özellikler, karakter ve mizaçtan (huy) oluşur.
3- Bilinçdışı: Bilinçli algılamanın dışında kalan tüm zihinsel olayları dolayısıyla bilinçaltını
içerir. Kişinin kendi özel çabası ile bilince çağrılamayan, bilinçlenmesi yasaklanmış
yaşantıların tümünü kapsar. Bu yaşantılar ancak özel yöntemlerle (serbest çağrışım,
rüyaların incelenmesi) açığa çıkarılabilir.
Bunlar arasında sürekli bir etkileşim vardır. Freud’a göre, bilinçdışında bulunan istek ve
anıların zaman ve yer tanımaksızın eski güçlerini, eski enerjilerini sürdürmektedirler ve
çeşitli biçimlerde davranışlar üzerinde etkili olmaktadırlar.
Mesela; uzun yıllar evlenemeyen ve annesini bırakamayan bir erkek, evliliğe karşı birçok
akılcı gibi görünen bilinçli düşünceler ileri sürebilir. Fakat bunların altında, bilinçdışındaki
bir Oedipal saplantı evlenemeyişinin gerçek dinamik kaynağı olabilir.
İd’de Haz ilkesi esastır. İd hiç geciktirilmeden tüm isteklerinin anında yerine
getirilmesini bekler. Düşünce bu kısımda etkili değildir. İd’in kaynağı bilinçaltı dürtülerdir.
Kişi çoğu kez bu dürtülerinin etkisinin farkında değildir. Bireyde doğuştan bulunan iki
temel güdü cinsellik (libido/yaşam) ve saldırganlık (thanatos/ölüm) güdüsü id’den doğar.
Bunlar ruhsal enerji kaynağıdır.
2- Ego (Benlik): Kişiliğin ikinci oluşan bölümüdür. İd’in isteklerini yerine getiren ve onu
denetim altında tutmaya çalışan kişiliğin psikolojik yönüdür.
Ego, kişiliğin “yönetici” kesimini oluşturur. Yani kişiliğin karar (yürütme) organıdır. Bu
karar işlemlerini gerçekçi ilkesine göre yürütür. İd’in karşı konulmaz istekleri ile ve
süperego’nun sınırlayıcı tutumları arasında arabuluculuk yaparak uzlaşma sağlar.
Ego’nun bilinçli ve bilinçdışı olmak üzere 2 yönü vardır. Bilinç yönü ruhsal yapının
yürütme organı, karar verme işlevini üstlenirken, bilinçdışı ise sorunlarla baş edemediği
zaman savunma mekanizmalarına başvurma işlevini gerçekleştirir.
Kişiliğin bu 3 yönü normal şartlarda birbirine karşıt çalışmaz. Ego’nun önderliği altında bir
ekip olarak birlikte hareket ederler. Böylece kişilik bir bütün olarak işler. Sağlıklı bir kişilik
yapısı için denetimin egonun elinde olması gerekir. Bu 3’ünden biri daha kuvvetli veya
zayıf olduğu zaman farklı kişilik türleri ortaya çıkar. Yani kişilik, bu birimlerden hangisinin
baskın olduğuna bağlıdır. Örneğin id’i baskın olan bencildir, zevklere düşkündür. Egosu
baskın olan, mantıklıdır, hem kendisini hem de başkalarını düşünür. Süperegosu baskın
olanın ise, utangaç, içine kapanık ve toplumsal değerleri öne çıkaran bir kişiliği vardır.
Freud her insanın oral, anal, fallik, latent ve genital olmak üzere 5 psikoseksüel
evreden geçerek kişilik yapısını kazandığını ileri sürer. Bu gelişimde özellikle
yaşamın ilk yıllarının (0-6 yaş) daha önemli yani belirleyici olduğunu ileri sürer.
1- Oral dönem (0-1/1,5 yaş): Ağız evresi olarak bilinen bu dönemde bebek çeşitli
nesneleri ve çevresini ağzıyla tanır. Zevk alma bölgesi ağızdır.
3-) Fallik (Üretken) dönem (3-6 yaş): Çocuğun ilgi ve haz bölgesi genitel (cinsel)
bölgedir. Çocuk cinsel organlarını fark eden ve cinsel konulara ilgi gösteren kişidir. Çocuk
cinsiyet farklılıklarını bu dönemde görmeye başlar.
Cinsel kimliğin temelleri bu evrede atılır. Çocuk bu kimliği oluşturmak için model arayışı
içinde olur ve bu model kendi cinsiyetindeki ebeveyni olur.
Karşı cins ebeveynlere karşı ilgi gösterirler. Buna bağlı olarak, erkek çocuklar Oedipus,
kız çocuklar Elektra karmaşasını yaşarlar.
Oedipus karmaşası: Erkek çocuğun annesine karşı özel bir sevgiyle yaklaşmasıdır.
Babasıyla yarışa girer ve hatta ondan nefret eder. Erkek çocuk bir yandan babasına sevgi
duyar onun gibi olmak ister, diğer yandan da ondan nefret eder. Bu yüzden önemli bir
çatışma durumu yaşar.
Anne babaya duyulan sevgi, kıskançlık veya düşmanlık kişilik oluşumunu etkiler. Oedipus
ve Elektra karmaşasının başarılı bir biçimde çözümlenebilmesi için çocuğun aynı cinsten
olan ebeveyni ile özdeşim kurarak, onun cinsel rolünü içselleştirmesi gerekmektedir.
Bunun başarılmasıyla çocuklar hemcins ebeveynlerine duyduğu cinsel yönelimlerini açığa
çıkaramayacaklarını fark edecek ve karşı cinsten uygun bir partner arayışına yönelecektir.
Sağlıklı bir kimlik gelişimi için, çocukların cinsellikle ilgili sorularına geçiştirilmeden
anlayabilecekleri bir söylem içinde, mantıklı yanıtlar verilmelidir. Yani bu evrede
hoşgörülü, seven, sıcak anne-baba tutumları sağlıklı kimlik için gereklidir.
İğdişlik korkusu: Erkek çocukların kız çocuklarında penisinin olmadığını fark edince
kendi penisinin de yok olacağını düşünmesidir.
4-) Gizil (Latent) dönem (6-11/12 yaş): Cinsel dürtülerde durgunluk söz konusudur.
Bu dönem ergenlik öncesi durgunluk dönemidir.
Bu dönemi sağlıklı geçirenler, ergenlik döneminin sorunları ile daha kolay baş edebilirler.
Bu dönemi sağlıklı geçirmeyenler ise tedirgin, içe dönük ve güvensiz bir kişilik yapısı
geliştirirler. Bu tür çocuklar ayrıca güçlüklerden kaçınma, özgüven ve üretkenlikten
yoksunluk gibi davranış bozuklukları gösterebilirler.
5-) Genital dönem (11/12-18 yaş): Bu dönem fırtınalı dönemdir. Daha önceki
dönemleri başarıyla atlatmak bu dönemin birey açısından kolay atlatılmasında önemli bir
faktördür.
Kişi engellendiği zaman amacına farklı yoldan ulaşmaya çalışır. Engellendiği zaman
bireyin gösterdiği en belirgin özellik saldırganlık tepkisidir.
Çatışmanın olabilmesi için kişinin seçim yapmada kararsız kalması ve iki ihtimalin de
önem derecelerinin aynı olması gerekir. İki ihtimalin önem dereceleri farklı ise ve de
bireyin karşısına çıkan seçeneklerin ikisine de ulaşma imkânı varsa çatışma durumu
yaşanmaz. 3 türlü çatışma vardır:
1-) Yaklaşma – Yaklaşma Çatışması: İstenen iki durum, duygu, düşünce arasında
kalıp birini seçmek zorunda kalma halimizdir. Mesela; bir kişinin, beğendiği 2 parfümden
birini seçmek zorunda kalması ya da televizyonda aynı saatlerde, iki ayrı kanalda
yayınlanan seyretmek istediğiniz filmlerin bulunması gibi.
2-) Kaçınma – Kaçınma Çatışması: İstenmeyen iki durumdan birini seçmek zorunda
kalma halimizdir. Mesela; bir kişinin hem hasta olup hem de iğne vurulmaktan korkması
ya da yağmurdan kaçarken doluyu tutulmak, yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal
atasözleri örnek verilebilir.
3-) Yaklaşma – Kaçınma Çatışması: Aynı durumun bir istenen bir de istenmeyen
özelliğe sahip olması nedeniyle o durumu tercih yapmak zorunda kalması halidir. Mesela;
şişman olan birisinin pasta yemekten çekinmesi, hem yüzmek isteme hem boğulmaktan
korkma gibi
Mesela; derse geç kalan bir öğrencinin trafiğin yoğun olmasını örnek göstermesi veya
verilen ödevi yapamayan bir öğrencinin evde elektriklerin kesik olduğunu söylemesi gibi.
Mesela; “kedi uzanamadığı ciğere mundar der” atasözü buna bir örnektir.
Mesela; hırsızlığı alışkanlık haline getiren birisinin başkasını hırsızlıkla suçlaması veya
yalan konuşmayı alışkanlık haline getiren birisinin başkasını yalancılıkla suçlaması gibi.
Mesela; öfkesi beli olduğu halde birey bunun hiç farkında olmaksızın bunu yadsıyabilir,
yani inkâr edebilir.
5-) Gerileme
Kendisi için olumsuz sayılabilecek bir durumla karşılaşan bireyin yaşına uygun olmayan
ve kendisinden beklenmeyen tepkilerde bulunmasıdır.
Mesela; gençlerin ünlü kişilere özenerek onları taklit etmesi veya bir kardeşin abisinin
gösterdiği bir başarıyla övünmesi gibi.
Mesela; bir gencin, yer vermemek için otobüste yaşlı kadını görmezden gelmesi veya bir
öğrencinin derslerine karşı duyarsız olması, yaramazlık yapan bir çocuğun annesinin
kendisine seslenmesini duymazdan gelmesi gibi.
Mesela; kardeşini kıskanan birinin çevrede onun koruyucusu gibi davranması buna
örnektir.
Mesela; avukat olamayan birisi, avukat olmayı hayal eder, mahkemelere gider,
duruşmalar yapar.
Mesela; bir gencin kendini ünlü bir pop sanatçısı olarak hayal etmesi.
Mesela; derslerinde başarısız olan birinin okul takımında başarılı olmaya çalışması gibi.
11-) Yüceltme
Fizyolojik ve sosyal motivlerin zihinsel, estetik etkinliklerde veya toplumca benimsenen
alanlarda doyurulmaya çalışılmasıdır.
Mesela; konuşma özrü olan birinin, düşüncelerini edebi eserlerle ortaya koymaya
çalışması veya kendisi iyi eğitim almayan bir babanın çocuklarını en iyi şekilde okutmak
istemesi gibi. Saldırganlıktan hoşlanan birisinin gidip asker, polis gibi meslekleri veya
boks, judo, karate gibi spor dallarını seçmesi gibi.
Mesela; hakeme kızan sporcunun formasını yırtması veya topa vurması, telefonda
babasına kızan gencin telefon avizesini yere atması, “Eşeğini dövemeyen semerini
döver” , “Kızım, sana söylüyorum gelinim sen anla/işit” atasözleri gibi.
14-) Çarpıtma
Birey kendi iç dünyasının gereksinimlerine göre, kendi dışındaki durum ya da süreçleri
gerçekçi olmayan, bir şekilde açıklama eğilimidir. Birey kendisini rahat eden gerçeği kabul
edip, sıkıntı ve içsel çatışma yaşamamak için, bunları sıkıntı yaratmayacak şekilde daha
farklı hale getirerek kabul etmeye çalışır.
Mesela; kötü alışkanlıkları nedeniyle sevilmeyen bir kişinin, “ben çok güzelim, akıllıyım, o
yüzden meyve veren ağacı taşlarlar.” diyerek sevilmediğini belirtmesi gibi.