You are on page 1of 24

GELİŞİM PSİKOLOJİSİ NOTLARI

1. BİREYİN GELİŞİMİ
1.1. GELİŞİMDE TEMEL KAVRAMLAR
1.1.1 Gelişim ve Gelişme: Gelişim;organizmanın, bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal
yönlerden düzenli büyümesi, değişmesi ve istenilen görevleri yerine getirebilecek düzeye
gelmesidir.

Gelişim; döllenmeden başlayarak yaşamın sonuna kadar devam eden bir süreçtir. Bu
süreç hem nicel hem nitel bir olaydır.

Gelişme ise büyüme, olgunlaşma, öğrenme ve hazır bulunuşluk etkileşimlerinin bir


ürünüdür. Olgunlaşma ve öğrenme olmadan gelişim olamaz.

Gelişme terimi düzenli, uyumlu ve sürekli bir ilerlemeyi kapsar.

Gelişme nicelden çok nitel bir değişikliği belirtir. Mesela, çocuğun bir beceri kazanması
gelişme olarak ifade edilir.

Gelişme kavramı bir sistem olarak düşünülür. Birçok parçalardan oluşur. Parçalar
kendi içinde birer dinamik güçtür. Birbirileriyle bağımlı olarak iş görürler. Sistemin
parçalarından birindeki gerilik parçalar arasındaki bağıntılı işleyişi etkiler. Mesela,
bedensel özürlü bir çocuk arkadaşlarıyla yeterince birlikte olamadığı ve çeşitli sosyal
etkinliklere katılamadığı için sosyal gelişimi aksayabilir. Aynı zamanda zihinsel gelişimi de
olumsuz etkilenebilir.

• Gelişmede önce büyüme ve olgunlaşma daha sonra öğrenme gerçekleşir.


• Olgunlaşma öğrenmenin ön koşulu ve temelidir.
• Olgunlaşma kalıtımsal özellik taşır.
• Olgunlaşma kendiliğinden meydana gelir.
• Hazırbulunuşluk olgunlaşma ve ön öğrenme etkileşiminin bir sonucudur.
• Gelişim bir süreç, gelişme ise bir ürün olarak ele alınmalıdır.

1.1.2 Büyüme: Organizmanın bedensel (fiziksel) olarak değişim göstermesidir. Büyüme


organizmada meydana gelen nicel bir olaydır. Mesela, boyun uzaması, ağırlığın artması,
kasların büyümesi gibi meydana gelen niceliksel değişiklikler büyüme kapsamına
girmektedir.

Büyüme sonucunda insan vücudunun yapısında önemli değişiklikler olur. Büyüme


sonucunda organizmada çoğalma ve orantı bakımından da önemli değişmeler olur.

1.1.3 Olgunlaşma: Organizmanın doğuştan sahip olduğu potansiyel güçlerin iş


görebilecek duruma gelmesidir.

Olgunlaşma zamanla kendiliğinden meydana gelen anatomik (kalıtım) ve fizyolojik bir


gelişimdir. Kalıtımsal donanımla sınırları belirlenmiş bu gelişim süreci doğum öncesi
dönemde başlar ve doğum sonrası dönemde de devam eder.

Olgunlaşma çevresel yaşantılardan bağımsız olarak işler. Doğumdan sonraki çevrenin


olgunlaşmaya etkisi, değişmeleri hızlandırmak ya da geciktirmek şeklinde olabilir.

Olgunlaşma sonucunda ortaya çıkan davranışlar (yürüme, dik durma, sesleri çıkarma)
öğrenme ürünü olarak sayılamazlar.

Olgunlaşma fiziksel gelişimi etkiler. Mesela, kas ve kemik yapısı yeterli olgunluğa
ulaşmadan çocuk yürümeyi öğrenemez.

1.1.4 Hazırbulunuşluk: Olgunlaşmaya göre daha kapsamlı bir kavramdır.


Olgunlaşmaya geçmiş yaşantı (deneyimler) ve motivasyonun eşlik etmesiyle, bireyin bir
davranışı yapabilmesi için psikolojik olarak uygun duruma gelmesidir

Örnek: Bir çocuğun bisiklet kullanabilmesi için önce, el, ayak ve kasların belli bir düzeyde
gelişimi (olgunlaşma) daha sonra da bisiklet kullanabilmesi için gerekli olan ön bilgilere
sahip olması ve davranış için güdülenmiş olması hazırbulunuşluğa örnektir.

1.1.5 Öğrenme: Bireyin çevresiyle etkileşimi sonucu meydana gelen kalıcı davranış
değişikliğidir.

Bir davranışa kalıcı şekilde sahip olabilmek için gerekli olgunlaşma düzeyine sahip olması
ve Hazırbulunuşluk düzeyinin yeterli olması gerekir.

1.1.6 Yaş (Evre/Dönem): Yaş terimi yerine çoğu kez evre/dönem terimi
kullanılmaktadır.

Belirli özelliklerin ön plana geçtiği gelişim aşamalarına dönem denir. Dönemler birbirini
izler ve her dönem niteliksel olarak bir diğerinden farklılık gösterir. Birey bir dönemi
geçemeden diğer döneme atlayamaz ve bir dönemi başka bir zaman aralığında
yaşayamaz.

Evreler şu özellikleri taşır:

• Evreler genel sorunları betimler. Bir evre o evreye özgü genel özellikleri ve
sorunları vurgular.
• Evreler davranıştaki nitelik farklılıklarını dile getirirler. Bir evredeki davranışın
kendine özgü nitelikleri vardır.
• Evreler değişmez bir ardışıklık gösterirler. Bir evre diğerini değişmez bir sıra içinde
izler.
• Evreler bütün kültürler için evrenseldir.

1.1.7 Kritik dönem: Kritik dönem, gelişmede önemli sonuçları olan dönemleri ifade
eder. Kritik dönem, organizmanın çevrenin etkilerine (uyaranlarına) daha duyarlı oldukları
dönemlerdir. Öğrenmede belli uyarıcıların en güçlü etkiye sahip olduğu bazı dönemler
vardır. Bireyler bu dönemlerde bazı öğrenmelere karşı daha duyarlıdır ve diğer dönemlere
göre daha hızlı öğrenirler.
Kritik dönemlerde kazanılamayan yaşantılar ilerleyen dönemlerde zor kazanılır.

Mesela; bireyin okuma-yazmayı öğrenmesindeki kritik dönem 6 yaş civarıdır. Bu nedenle


40 yaşındaki okuma-yazmayı ilk kez öğrenmeye çalışan bir yetişkine göre okuma-
yazmayı daha çabuk öğrenir.

Kritik dönemlerde organizmanın yoksunluğa uğraması, kötü koşullar altında kalması


ileride telafi edilemeyecek şekilde organizmanın yapısını ve davranışlarını etkiler.

Mesela; hamileliğin ilk üç ayında anne kızamıkçık geçirirse çocuk kör, sağır, beyin zedeli
veya deforme bir şekilde doğar.
1.1.8. Tarihsel Zaman: Yeniliklerin ve değişimlerin oluşturduğu zaman bölümünü ifade
eder. Gelişimde belli olayların belli zaman bölümlerinde ağırlıkla önemli olduğu
bilinmektedir. Bir olay daha önceki veya sonraki zaman bölümlerinde aynı etkiyi ortaya
koymaz.

Bireyin yaşamını sürdürdüğü zaman dilimi içinde bulunduğu sosyal ve fiziksel çevrede o
zaman dilimine ait şartların oluşturduğu gelişimi etkileyen faktörleri ifade eder.

Örnek: 1999 İzmit depreminden sonra çocukların depremle ilgili oyunları tercih ettiği
görülmüştür.

Amerikanın Irak’a girmesi ile birlikte çocukların oynadıkları oyunlarda savaş oyunlarına
ağırlık vermeleri.
Günümüzdeki bilgisayar ve İnternet destekli öğretim.

1.1.9 Gelişim görevleri (Ödevleri): Her gelişim döneminde bireyden beklenen


görevlere denir.

• Gelişmede önce büyüme ve olgunlaşma daha sonra öğrenme gerçekleşir.


• Olgunlaşma öğrenmenin ön koşulu ve temelidir.
• Olgunlaşma kalıtımsal özellik taşır.
• Olgunlaşma kendiliğinden meydana gelir.
• Hazırbulunuşluk olgunlaşma ve ön öğrenme etkileşiminin bir sonucudur.
• Gelişim bir süreç, gelişme ise bir ürün olarak ele alınmalıdır.

1.2. GELİŞİMİN TEMEL İLKELERİ


1- Gelişim sürekli olan bir süreçtir ve belli aşamalarda (sırayla) gerçekleşir.
2- Gelişim nöbetleşe devam eder. Yani gelişim bazı dönemlerde hızlanırken, bazı
dönemlerde yavaşlayabilir. (Mesela bedensel gelişim son çocukluk döneminde / 6-11 yaş
yavaşlarken, ergenlik döneminde hızlanır. Bir gelişim alanının çok hızlandığı dönemlerde,
diğerleri duraklama gösterebilir.
3- Gelişim kalıtım ve çevre etkileşimin bir ürünüdür.
4- Gelişimde belli eğilimler vardır. Bunlar;
- Gelişim baştan aşağıya, içten dışa doğrudur.
- Gelişim genelde özele doğrudur.
Örnek: Çocuklar bir nesneyi önceleri tüm vücuduyla, sonraları kasları gelişince elleriyle,
daha sonra parmaklarıyla tutar.
5- Gelişim bir bütündür. (Bir gelişim alanındaki değişim diğerlerini olumlu veya olumsuz
yönde etkiler ve gelişim alanları birbirinden bağımsız değildir.)
6- Gelişimde bireysel ayrılıklar bulunur. Gelişimde olgunlaşma ve öğrenme önemlidir.
Olgunlaşma daha çok kalıtıma bağlıdır. Öğrenme çevre ile olan etkileşimi ile kazanılan
yaşantılara bağlıdır. Bireylerin kalıtımsal ve çevre ile olan yaşantıları farklı olduğu için
gelişim bireylere göre farklılıklar gösterir.
7- Gelişimde kritik dönemler vardır.

1.3. GELİŞİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER


1.3.1 Kalıtım: Bireylerin genler yoluyla anne ve babasından aldığı özelliklere kalıtım
denir. Anne ve babadan çocuğa kalıtım yolu ile geçen yapıya GENOTİP denir. Zekâ ve
bedensel özellikler büyük oranda genotiple belirlenir. Ayrıca bu özelliklere çevre faktörleri
de etki yapar.

FENOTİP ise bu genetik yapının dışarıdan gözlenebilen şeklidir.

Genler (yani kalıtımı belirleyen kromozom parçaları), başat (dominant/baskın) ve


çekinik (silik) olmak üzere 2 grupta toplanır.

Kalıtımın gelişim üzerindeki etkisi daha çok şunlar üzerinde görülmektedir:


-Hareket ve el becerilerinde
-Sözel ve sayısal yetenekte
-Müzik ve resim yeteneğinde
-Çeşitli güdü ve resim yeteneğimde
-Genel beden yapısı ve özelliklerinde
-Potansiyel bir güç olarak zekâda

Kalıtımcı görüşü savunanlar zekânın kalıtımla geldiğini savunurlar. F. Galton


araştırmalarıyla bunu destekleyenlerin başında gelmektedir.

H.H. Goddard Kallikak ailesini incelemiştir. Kallikak, savaş sırasında geri zekâlı kızla
evleniyor ve çocukları oluyor. Birde savaştan sonra iyi bir aileden gelen zeki bir kızla
evleniyor. İncelemesi sonucunda zeki kızdan olan çocukların daha zeki oldukları ve daha
iyi statülere sahip insanlardan oluştuğunu tespit etmiştir. Buna dayanarak iki kuşak
arasındaki bu farklılığı tümüyle kalıtımın etkisine bağlamakta ve geri zekâlı kadından olan
çocukların geri zekâlı kuşaklar; zeki kadından olan çocukların da zeki kuşaklar meydana
getirdiğini ortaya koymak çalışmıştır.

1.3.2 Çevre: Bireyin yaşadığı ortamdır. Çevre, insan davranışlarını etkileyip genetik
olmayan bütün etmenleri içine alır. Çevre, kalıtımsal özelliklere gelişme imkânı verir veya
sınırlandırır. Çevre etkenleri arasında iklim, doğa koşulları, fizik koşullar (hava kirliliği,
çöpler, atık maddeler vb.); toplumun kültürü ve dolayısıyla antropolojik etkileri
sayabiliriz.

Kişiliği ve özellikle kişilik bozuklarını anlamak için bireyin ilk yaşlardaki toplumsal
çevresini bilmek gerekir. Çünkü toplumsal çevre çocuğun bedensel, duygusal, zihinsel ve
sosyal gelişimini önemli ölçüde etkiler.

Bu nedenle çevrenin etkisini;


-Bazı fiziksel görünüm özelliklerinde
-Zekânın kullanım oranında
-Bazı kişilik ve karakter özelliklerinde görebiliriz.

Çevreci görüşe göre; bireyin içinde bulunduğu ortamın niteliği onun gelişiminde önemli
bir rol oynamaktadır. Locke ve Descartes gibi düşünürler çevresel etkenlere çok önem
vermişlerdir.

J. Locke; çocukların doğduğunda zihinlerinin boş bir levha olduğunu ileri sürerek bilgi,
beceri ve değerlerin kazanılmasında yaşantıların önemli olduğunu belirtmiştir. Yani Locke,
insanda iyi veya kötü, yararlı veya zararlı gördüğümüz şeyler eğitim yoluyla alınan
şeylerdir der.

Watson, çevrenin sonsuz gücüne inanmakta ve çocukların uygun ortamlar sağlandığında


istenilen biçimde yetiştirilebileceğini savunmaktadır.

J. J. Rousseau “Emilie” adlı romanında, çocuğun dünyaya saf, temiz ve iyi olarak
geldiğini, daha sonra çocuğun toplumla ilişkileri sonunda bu saf, temiz ve iyi halinin
bozulduğunu ileri sürerek gelişimde çevrenin etkili olduğunu savunmuştur.

1.3.3 Kritik dönem: Organizmanın çevrenin etkilerine (uyaranlarına) daha duyarlı


oldukları dönemleri ifade eder. Öğrenmede belli uyarıcıların en güçlü etkiye sahip olduğu
bazı dönemler vardır. Bireyler bu dönemlerde bazı öğrenmelere karşı daha duyarlıdır ve
diğer dönemlere göre daha hızlı öğrenirler.
Kritik dönemlerde kazanılamayan yaşantılar ilerleyen dönemlerde zor kazanılır. Mesela;
bireyin okuma-yazmayı öğrenmesindeki kritik dönem 6 yaş civarıdır. Bu nedenle 40
yaşındaki okuma-yazmayı ilk kez öğrenmeye çalışan bir yetişkine göre okuma-yazmayı
daha çabuk öğrenir.

Tarihsel Zaman: Yeniliklerin ve değişimlerin oluşturduğu zaman bölümünü ifade eder.


Gelişimde belli olayların belli zaman bölümlerinde ağırlıkla önemli olduğu bilinmektedir.
Bir olay daha önceki veya sonraki zaman bölümlerinde aynı etkiyi ortaya koymaz.

Örnek: 1999 İzmit depreminden sonra çocukların depremle ilgili oyunları tercih ettiği
görülmüştür.

Amerikanın Irak’a girmesi ile birlikte çocukların oynadıkları oyunlarda savaş oyunlarına
ağırlık vermeleri.

Günümüzdeki bilgisayar ve İnternet destekli öğretim.

1.4. GELİŞİM GÖREVLERİ (ÖDEVLERİ)


Havighurst, bireylerin gelişiminin dönemler halinde gerçekleştiği ve her dönemin
kazanılması gereken özelliklerinin bulunduğunu belirtmiştir.Her dönemin gerektirdiği
gelişim görevleri kazanılmazsa bir sonraki dönemde kazandırılması zor olur. Havighurst’a
göre bu gelişim görevleri şöyledir:

Bebeklik dönemi gelişim görevleri (0-2 yaş)


Fiziksel gelişimin en hızlı olduğu dönemdir.

• Nefes almayı ve emmeyi öğrenme


• Fiziksel çevredeki değişikliklere uyum sağlama
• Dışkı kontrolünü gerçekleştirme (tuvalet eğitimi)
• Katı yiyecek yemeyi öğrenme
• Refleksif davranışlar görülür.
• Belirli zamanlarda uyanık kalmayı ve uyumayı gösterme
• Dönemin sonlarına doğru yürümeyi öğrenme

İlk çocukluk dönemi gelişim görevleri (2-6 yaş)


Fiziksel gelişim yavaşlar.

• Konuşmayı ve yürümeyi öğrenme


• El-göz uyumunu sağlama
• Kendi öz bakım becerilerini (yemek yeme, giyinme vb.) yerine getirebilme
• Cinsiyet farklılıklarını öğrenme ve cinsel kimliğini kazanmaya başlama
• Toplumsal kurallara dair doğru ve yanlış davranışı ayırt etmeye ve toplumsal
rolleri öğrenmeye başlama
• Değişik yaş gruplarıyla iletişim kurmayı öğrenme, duygularını fark etmeye
başlama

Son çocukluk dönemi gelişim görevleri (6-12 yaş)


Fiziksel gelişimin en ağır olduğu dönemdir.

• Kendine karşı tutumlar oluşturma


• Okuma, yazma ve hesaplama ile ilgili 3 temel beceriyi geliştirme ve zaman
kavramlarını tanıma
• Yaşıtlarıyla gruplar oluşturabilme, kişiler arası ilişkilerini geliştirme
• Cinsiyetine uygun rolleri benimseme ve onlarla özdeşleşme
• Davranışlarının sorumluluğunu alabilme
• Kendi başına kararlar alabilme ve kişisel bağımsızlığını kazanmaya başlama
• Vicdan ve değerler sistemi geliştirmeye başlama
• Somut düşünmeyi öğrenme
• Solunum sistemi ve ciğerler gelişir.

Ergenlik dönemi gelişim görevleri (12-18 yaş)

• Bedensel özelliklerini kabul etme, bedensel ve fiziki değişiklikleri yaşama ve yeni


bedensel özellikleri ile barışık olma
• Aile içerisinde duygusal bağımsızlığını kazanma ve farklı olma
• Kendi ve karşı cins yaşıtlarıyla (akranlarıyla) olgun ilişkiler kurabilme
• Bir yetişkin kadın veya erkek sosyal rolünü edinme (cinsel kimlik kazanılması)
• Evlilik ve aile hayatına ilişkin düşünce planında hazırlanma
• Bir mesleğe doğru yönelme ve hazırlanma
• Toplumsal görevlerini yerine getirebilme ve toplumsal sorumluluklar alabilme
• Kişisel değerlerine göre bir değerler ve ahlak sistemi oluşturma (yaşama felsefesi
oluşturma)
• Birincil ve ikincil cinsiyet özellikleri kazanır.
• Androjen kimlik görülür. (Androjen kimlik: Cinsiyetiyle zıt rolleri
benimseme/uygulama. Bir kadının araba tamircisi olması gibi)

Genç yetişkinlik dönemi gelişim görevleri (18-25 yaş)

• Bir işe başlama


• Eş seçme
• Eşiyle beraber yaşamayı öğrenme (yani aile kurma)
• Arkadaş ve sosyal gruplara katılma
• Vatandaşlık sorumluluklarını üstlenme
• Ev yönetimini ve çocuk sorumluluğunu üstlenebilme

Orta yetişkinlik dönemi gelişim görevleri (30-60/65)

• Fizyolojik değişmeye ve yaşlanmaya uyum sağlama


• Toplumsal sorumlulukların artmasının kabulü
• Eşiyle bütünleşmiş bir kişi olarak hayatına devam etme
• Hayat standartlarını ve gelir artırıcı ekonomik şartları devam ettirme
• Serbest zamanların değerlendirilmesi
• Çocuklar ve yaşlı kuşaklarla ilişkilerin sürdürülmesi ve onlara yardım ve rehberlik
etme
• Sivil toplum örgütlerine katılma ve çalışmalarda bulunma

İleri yetişkinlik dönemi gelişim görevleri (yaşlılık)

• Azalmış olan bilişsel ve fiziki gücü anlama ve kabullenme


• Emekliliğe ve azalan gelire uyum sağlama
• Aile içindeki kayıpları (evlenme, ölüm) kabullenme
• Kendi yaşamına uygun toplumsal rolleri kabullenme ve uygulama
• Kendisinin rahat edebileceği fiziki ve sosyal ortamları düzenleme
1.5. GELİŞİM ALANLARI
1.5.1. FİZİKSEL VE PSİKOMOTOR GELİŞİM
Fiziksel (Bedensel) gelişim; Çocuğun boy ve kilosunun artışı ile birlikte vücut
sistemlerinin gelişip olgunlaşma sürecidir. Bu süreç döllenmeden başlar ve yaşam boyu
devam eder.

Psikomotor (devinimsel) gelişim ise; Çocuğun kol ve bacaklarıyla tüm organlarını


kullanmada güç, hız ve uygunluk sağlamasına ve bedenini denetim altına almada
becerikli duruma gelmesine denir. Psikomotor gelişim büyük oranda fiziksel gelişime
bağlıdır. Kişinin psikomotor gelişimi onun çevreyi tanımasında, çevreye uyum
sağlamasında ve çevreyi yönetmesinde önemli rol oynar.

Fiziksel gelişim doğum öncesi ve doğum sonrası diye 2’ye ayrılmaktadır.

1. Doğum öncesi dönem


Döllenmeden doğuma kadar olan bir dönemdir. Fiziksel gelişimin en hızlı olduğu
dönemdir.
Bu dönem 3’e ayırılır.
a) Ovum (Dölüt) Evresi (İlk 2 hafta)
b) Embriyo Evresi (3 -9 hafta aralıkları)
c) Fetüs Evresi (3. aydan doğuma kadar)

Embriyo aşamasında insan şeklini almaya başlar. Çevre etkisine en açık olduğu dönemdir.
Çocuğun cinsiyetini Y kromozomu belirler. Çocuğun çevresindekileri algılaması Fetüs
dönemiyle başlar.

2. Doğum sonrası dönemler


a-) 0-2/3 yaş (Bebeklik) dönemi: Doğum sonrası bedensel gelişimin en hızlı olduğu
dönemdir. Bebeğin boyun ve baş kasları büyür. Boy ve ağırlık hızla gelişir. Bebek için en
önemli ve en gelişmiş duyusu işitme duyusudur. 2 yaşında özellikle psikomotor ve sinir
sisteminde hızlı gelişme olur. Psikomotor gelişiminde 2 hareket göze çarpar; refleksif
hareketler ve denetimsiz genel vücut hareketleri.

Bu dönem ödevleri ise şunlardır;

• Yürümeyi öğrenmiş olmak


• Katı yiyecekleri yiyebilmek
• Sosyal çevredeki bireylerle iletişim kurabilmek

b-) 2/3-6/7 (İlk çocukluk/Okul öncesi) yaş dönemi: Fiziksel gelişim hızı bir önceki
döneme göre yavaşlamıştır. Kaba motor hareketler gelişir. El-göz uyumları yetersizdir,
fakat koordinasyon süreci başlar. Büyük kaslarını küçük kaslarına göre daha iyi
kullanmaktadırlar. Yani küçük kas becerilerinde acemilikler gözlenir. Uzun süre aynı yerde
oturamazlar, koşmak, atlamak ve tırmanmak isterler. Yeterli bir bellek kapasiteleri
yoktur.

Bu dönem ödevleri ise şunlardır;

• Tuvalet kontrolünü yapmalıdırlar.


• Cinsiyet farklarını öğrenebilme
• Dili kullanmayı öğrenebilme
• Okumaya hazır hale gelebilme
• Doğru ile yanlışı ayırt edebilme ve vicdan gelişimini sağlayabilme (Yani ahlak
gelişimine başlama)
c-) 6/7-11/12 (İlköğretim/Okul) yaş dönemi: Fiziksel gelişim hızı yavaşlamaya
devam eder. Kızların bedeni erkeklere göre daha iri ve gelişmiş olur. Kızlar 11, erkekler
12 yaşlarında ergenliğe girerler ve fizyolojik ve hormonal değişiklikler görülür. El-göz
uyumu sağlanır. Küçük kaslar gelişir.

Bu dönem ödevleri ise şunlardır;

• Kendine karşı olumlu tutum geliştirme


• Yaşıtları ile iyi ilişkiler kurma becerisi kazanma
• Cinsel rolleri öğrenebilme
• Okuma-yazma ve basit matematik işlemleri yapabilme becerisi kazanma
• Vicdan ve ahlaki değerler sistemi geliştirme
• Kişisel bağımsızlığa ulaşmayı öğrenebilme
• Gündelik oyunlar için gerekli fiziksel özellikleri kazanabilme

d-) 11/12-18 (Ergenlik) yaş dönemi: Fiziksel gelişim hızı tekrar artmıştır. Kas ve
iskelet gelişimi hızlanır. Cinsiyet salgı bezleri aktif hale gelerek cinsiyet hormonu
üretilmeye başlanır. Kızlar 11, erkekler 12 yaşlarında ergenliğe girerler. Bu dönemde
birey çok yönlü, soyut ve analitik düşünebilir. Dil ile zihinsel gelişimi ileri düzeydedir.
Ergenliğin başında erinlik dönemi yaşanır.

Bu dönem ödevleri ise şunlardır;

• Akranlarıyla arkadaşlık, bağımlılık ve gruplaşma


• Aileden bağımsızlaşma çabaları ve yalnız kalma isteği
• Cinsel merak ve fonksiyon
• Benmerkezci düşünme (Herkes beni izliyor düşüncesi)
• Fiziksel biçimiyle sürekli ilgilenme ve ayna da kendini inceleme.
• Soyut düşünme, eleştirme ve kendine ait kavram oluşturma
• Dinsel ve mistik konularla ilgilenme
• Meslek seçimine yönelme ve bununla ilgili endişeler taşıma
• Ekonomik gelir elde etme çabaları ortaya çıkar.
• Sanat, spor ve kültür etkinlilerine yönelme
• Yetişkin sosyal statüsüne erişme
• Olumlu kimlik kazanma (Benlik kavramı)
• Hızlı bedensel büyüme nedeniyle sakarlık ve dikkatsizlikler oluşur.
• Kendi hayat felsefesini geliştirmeye çalışır.
• Sinirlilik, huzursuzluk, mutluluk, çabuk küsme gibi sık görülen ve sürekli değişen
duygular
• Giysi ve eşyaların seçiminde titizlik

Sonuç olarak;

• Bedensel büyümenin ve zihinsel gelişiminin en hızlı olduğu dönem doğum öncesi


dönem daha sonra ise 0-3 yaşlarıdır.
• Kızlar erkeklere göre ergenliğe daha önce girerler. (Kızlar 11, erkekler 12 yaş)
• Cinsel gelişim beynin gelişimin tam karşıtı bir gelişme gösterir.
• Erken olgunlaşan erkekler kendilerine daha güvenli olurlar ve daha dışa
dönüktürler. Toplumsal kurallara ve kültürel değerlere daha kolay uyum sağlarlar.
• Erken olgunlaşan kızlar ise; daha güvensiz olurlar ve içe dönüktürler. Geç
olgunlaşan kız çocukları daha güvenli ve dışa dönüktürler.
1.5.2. BİLİŞSEL (ZİHİNSEL) GELİŞİM
Bilişsel gelişim, bireyin çevresindeki dünyayı anlama ve öğrenmesini sağlayan, aktif
zihinsel faaliyetlerdeki gelişimdir. Bilişsel gelişim konusunda en önemli temsilci J.
Piaget’tir.

1.5.2.1 PİAGET’İN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI


Piaget, bilişsel gelişimi biyolojik ilkelerle açıklamıştır. Bireyi bilgi kazanma sürecinde aktif
olarak kabul etmiştir.

Piaget önce zekâyı tanımakla işe başlaşmış ve daha sonra bilişsel gelişme kuramını
geliştirmiştir. Piaget zekâyı, çevreye uyum sağlayabilme yeteneği olarak
tanımlamıştır.

Piaget’e göre bilişsel gelişim süreci şu öğeler yoluyla gerçekleşir (etkileyen


faktörler)

1-) Olgunlaşma: Bazı bilişsel süreçlerin fiziksel yeterliliklerin artmasına bağlı olarak
gelişmesidir. Bilişsel gelişim beyin ve sinir sisteminin olgunlaşmasına paralel olarak
gelişir.

Mesela; yeterli fiziksel olgunlaşma olmadan dil gelişimi gerçekleştirilemez.

Biyolojik olgunlaşma olmadan, deneyim, sosyal etkileşim ve dengeleme olamaz.

2-) Yaşantı (Deneyim) : Zihin gelişimi kişinin geçirdiği yaşantı zenginliği ile ilişkilidir.
Yaşantı, zihinsel gelişimi arttırır. Bireylerin sosyal ve fiziksel çevreyle gerçekleştirdikleri
her türlü etkileşim ve yaşantılardır.

3-) Sosyal etkileşim/geçiş (Toplumsal aktarma) : Çocuğun, aileden,


arkadaşlarından, öğretmeninden, tv’den öğrendiklerini zihinsel olarak alma kapasitesi ile
ilgilidir.

4-) Dengeleme: Yukarıdaki üç etmeni bir araya getirerek zihinsel yapıyı inşa etmektir.

Çocuk için yeni gelen her bilgi dengeyi bozarak zihinde gerilim oluşturur. Özümleme ve
uyumsama süreçlerinin birbirleriyle etkileşimi sonucu bu denge yeniden sağlanır. Zihin
tüm hayatı boyunca bu dengeyi sağlama eğilimindedir.

-Örgütleme: Bilgileri, olayları ve süreçleri sistematik ve tutarlı hale getirmek için


birleştirme eğilimidir. Burada eski ile yeni bilgiler arasında bir ilişki kurularak birleştirme
yapılır.

Bireyin davranışlarını ilk çocukluk yıllarında refleksler oluşturur. Daha sonra biyolojik
olarak olgunlaştıkça ve çevre ile etkileşimi sonucu yaşantı kazandıkça, çocuk bilinçli
hareketler göstererek çevresine uyum sağlamaya başlar. Bireyin her uyum hareketi
organize edilmiş bir davranışın parçasıdır.

Birey tüm yaşantı ve öğrenmeleri sürekli bir dengeleme etkinliği içinde gerçekleştirir.

5.5.2.1.1 PİAGET’İN BİLİŞSEL GELİŞİMİNDE TEMEL KAVRAMLAR


1-Zekâ: Çevreye uyum sağlayabilme yeteneğidir.

2-Şema: Çevreyle etkileşim sonucu oluşan, yeni gelen bilgilerin yerleştirileceği bir
zihinsel çerçeve veya kalıptır. Bu şemalar örgütlenmiş davranış ve düşünce kalıplarıdır.
İnsanların sahip oldukları ilk şemalar emme ve yakalama refleksleridir. Bu şemaları insan
doğuştan getirir. Çeşitli yaşantıları sonucunda insanlar yeni şemalar edinir ve bu tüm
hayat boyunca sürer.

3-Uyum sağlama (Adaptasyon) : Bireyin çevresiyle etkileşerek, çevresine ve


çevresindeki değişikliklere uyum sağlamasıdır. Bu 2 türlü gerçekleşir: Özümleme ve
uyumsama
Özümleme (asimilasyon): Bireyin yeni karşılaştığı durumları önceden var olan
şemaların içerisine yerleştirmesi ve açıklamasıdır.

Birey yeni karşılaştığı bu durumları daha önceki benzer şemalara yerleştirerek bir
genelleme yaparak açıklamaya çalışır. Yani özümseme de şema içinde bir değişikliğe
neden olmaz. Şemanın kapsam ve nitelikleri aynen kalır.

Günlük yaşantımızda ilk kez karşılaştığımız şeyleri, bilinen şeylere benzeterek açıklama
davranışımız bu özümseme davranışına örnektir.
Mesela; hayatında ilk kez leopar gören bir çocuk daha önce edindiği kedi şemasına
leoparı yerleştirerek, leoparı kedi olarak tanımlayacaktır ve köpeklere yaptıklarını (sevme,
dokuma gibi) yapmaya çalışacaktır.

Uyumsama (Akodomasyon / yerleştirme) : Mevcut şemayı yeni durumlara,


nesnelere veya olaylara göre yeniden biçimlendirme süreci veya yeni şemaların
oluşturulması sürecidir. Uyumsama da yeni şemalar oluşturulur veya daha önceki
şemaların kapsamı ve nitelikleri değiştirilir. Uyumsama, karşılaşılan bir durumda eski
şema işe yaramadığında ortaya çıkmaktadır ve böylece yeni şemalar zorunlu olarak
oluşturulmaktadır.

Mesela; köpeklere kedilere davrandığı gibi davranan çocuk, köpeğe yemesi için süt verir,
onun havladığını ve kemik yediğini görünce köpeği kedi şemasından çıkarır, ayrı bir köpek
şeması oluşturur.

4-Dengeleme: Özümleme ve uyumsama süreçlerinin birbirleriyle etkileşimi sonucu


dengeleme gerçekleşir.

Birey yeni karşılaştığı bir bilgi veya durumla kendisinde önceden var olan bilgi ve
deneyimleri arasında ilişki kurarak denge durumuna ulaşır. (yani öğrenir.) Çocuk için yeni
olan her şey dengeyi bozar, özümleme ve uyum süreçleri ile bu denge yeniden sağlanır.

1.5.2.1.2 PİAGET’E GÖRE BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİ


1-Duyusal Hareket dönemi (Sensori-Motor) (0-2/3 yaş)
-Refleksler, bu dönemin temel özelliğidir.
-6. ve 8. aylarda refleksli davranışlardan amaçlı davranışlara geçer.
-9-10. aylarda nesnelerin sürekliliği (kalıcılığı) ilkesi gelişir.
-Ses Bulaşması: Bir bebek ağlarsa, diğer bebeklerde ağlamaya başlar.
-Kendini dış dünyadan ve nesnelerden ayırt eder.
-Ayrılık kaygısı yaşanır. (Anneden ayrılma korkusu)
-İlk deneme-yanılma (yaparak-yaşayarak öğrenme) öğrenmeleri oluşur.

-Döngüsel tepkiler ortaya çıkar. Döngüsel tepki; bebeğin belli türdeki davranışları ısrarlı
bir şekilde tekrarlamasıdır. Döngüsel tepkiyle çocuk önceden rastlantı sonucu bulduğu ve
zevk aldığı hareketleri artık “Bilinçli” olarak yapmaya başlar. Yani rastlantı sonucu
bulduğu, zevk aldığı ve başardığı hareketi bilerek sürekli olarak yapar.

-Devresel tepki oluşur. Devresel tepki, döngüsel tepkiyi de kapsayan ve çocuğun 6


yaşına gelinceye kadar davranışları, sürekli yapmasını sağlayan bilişsel bir süreçtir.
Devresel tepki; çocuğun yaptığı bir davranışı sürekli tekrarlamasıdır. Mesela yeni
öğrendiği bir şarkıyı sürekli olarak söyler. Bu özellik işlem öncesi dönemde daha çok
görülür. Döngüsel tepki, devresel tepkinin başlangıç aşamasıdır.
-Devresel tepkiler daha sonra tekrarlana tekrarlana alışkanlıkları oluştururlar.

-Model alma ve taklit etme kökenli davranışlar ortaya çıkar. Başlangıçta sadece
görebildiklerini taklit eder. İlerleyen zamanlarda görmüş olduğu bir olayı, olay kalktıktan
sonra tekrarlaması ertelenmiş taklittir.

2-İşlem öncesi dönem (2/3-7 yaş): 2 döneme ayrılır. Sembolik (2/4 yaş), sezgisel
(4-7 yaş) dönem a-) Sembolik dönem (2/4 yaş) :
-Dil gelişimi çok hızlıdır. Ancak kullanılan kavramlar çocuğa hastır yani çocuğa
özeldir. (Çocuk kelimeleri kullanmaya, sembollerle nesneler arasındaki ilişkiyi kurmaya
başlarlar.)
-Sembolik zekâ ve düşünme gelişimi başlar. (Bir şeyi başka bir şeyle canlandırabilir.)
Sembolik fonksiyonları kullandığı durumlardan biri de sembolik oyundur. Mesela; çocuk
çubuklardan gemi yapıp derelerde veya su birikintilerinde onları yüzdürürler ve o
gemilerin kaptanı olurlar.
-Mantık yürütme çok yüzeyseldir ve gelişmemiştir.
-Benmerkezcidirler. (Yani dünyayı başkaları açısından görmezler.) Dünyanın merkezi
kendisidir. (Egosantrik düşünce)
-Paralel oyun: Benmerkezliğin bir devamı olarak, aynı anda, diğer çocuklarla beraber
oynamasına rağmen, diğerlerinin oyunlarına dikkat etmeden çocuğun kendi oyununu
oynamasıdır.
-Kollektif Monolog: Karşısındakini dinlemeden, onun kendisini dinlediğini varsayarak
konuşmadır. Çocuklar bir arada toplu konuşma halinde etkileşime girer ve hep bir
ağızdan konuşurlar.
-Animizm (canlıcılık) : Canlı ve cansız nesneler arasında ayırım yapamama durumudur.
Çocuk cansız nesnelere canlılık özellikleri yükler. Mesela; kız çocuklarının oyuncak
bebeklerine yemek yedirmesi, kolunu kırdığı bebekten defalarca özür dilemesi
-Sezgilerine dayalı olarak mantık yürütmeye ve problem çözmeye başlar.
-Somut işlemlere doğru bir geçiş aşamasındadır.
-İlk akıl yürütmelerin başladığı dönemdir.
-Özelden özele akıl yürütme vardır. (olayları yalnızca geçirdiği yaşantılara bağlı olarak
tek yönlü düşünürler.)
-Odaklama (merkezleme-tek boyutlu) düşünme: Çocuğun dikkatini bir olay ya da
nesne ile ilgili özelliklerden yalnızca birisine verebilmesidir.
-Korunum ilkesi kazanılmamıştır. (şekilsel değişme olduğu zaman kütlenin de
değiştiğini zanneder.)
-Maddeleri sadece bir özelliğine göre sıralayabilir ve sınıflandırabilir.
-İşlemleri tersine çeviremezler. (A=B’dir, fakat B=A değildir)
-Bu dönemin sonuna doğru benmerkezli davranışlarda azalmalar görülür.
-Ahlaki bağımlılık: Çocuk dıştan gelen (anne-baba) yasa ve kurallara göre davranır.
-Soru sorma: Özellikle 3–6 yaşlarda ilgi ve merak geliştiği için çocuk sürekli olarak
sorular sormaya başlar.
-Kişilerin Sürekliliği: Çocuk annesinin elbiselerini giyen bir kadının, kendi annesi
olmadığını anlar.
-Yapaycılık: Güneş ya da Ay yapay olarak hazırlanmış bir nesnedir çocuğa göre.
Güneş’in geceleyin ateşi söner, sabah ise yakılır.

3- Somut işlemler dönemi (7-11/12 yaş)


- Olaylar ve nesneler üzerinde mantıksal düşünme başlar.
- Sayıları kullanmayı ve kümelemeyi öğrenir.
- Somut olduğu müddetçe karmaşık problemleri çözebilirken, soyut problemleri ç
çözemez.
- Nesneleri birden fazla özelliğine göre sınıflayabilir. (Çok yönlü mantıksal düşünme)
- İleriye ve geriye doğru düşünebilir. Yani işlemleri tersine çevirebilir. (Evden okula
gittiği yoldan aynı sıra ile geri dönebilir.)
- Benmerkezci düşünceden uzaklaşır. (olayları ve dünyayı başkaları açısından
görebilirler. / empati yapabilirler.) Sosyal davranışlara yönelir.
- Korunum ilkesi kazanılmıştır. (Maddenin görünümü değişse bile özü değişmez.)
- Dolaylı gerçeği kavrayabilme: Çocuk bir olayın ya da nesnenin sadece görülen ya da
yüzeyde kalan tarafını değil görünmeyen ve yüzeyde kalmayan tarafını da algılar. Sarı
renkli kapaklı bir kitabı, beyaz renkli bir kaplıklakapladığınızda gerçek rengini
sorduğunuzda “Sarı” der ve gerçek rengini bilir.
- Dönüşümsel Düşünme: Daha önce yaşanmış bir olayı kafasında canlandırıp
anlatabilir.
- Dönüşebilirlik: Bir nesnenin görünümü değişse bile yine aynı hale gelebileceğini
kestirebilir. (Bir buzun yeniden suya dönüşeceğini bilmesi gibi.)

4-Soyut (Formel) işlemler dönemi (11/12 yaş ve daha üstü)


-Ergenlik dönemiyle başlar.
-Soyut düşünebilme başlamıştır. Ayrıca soyut kavramları ve düşünceleri (özgürlük, adalet
gibi) anlayabilerek mantık yürütebilir.
-Üst düzey akıl yürütebilir ve bilimsel düşünme gerçekleşir: Problemlerin
çözümünde tümevarım, tümdengelim gibi akıl yürütme yollarını kullanır. Hipotez
oluşturabilir ve test edebilir. Gerçek durumlar ile olasılıklar arasındaki ilişkileri kurabilir.
-İdeal, fikir, değer ve inanç geliştirebilirler.
-Bu dönemde üç türlü düşünme görülür. Benmerkezci düşünme, birleştirici ve göreceli
düşünme
-Ergen egosantrizm (Benmerkezcilik) : Kendi düşüncelerinin ve söylediklerinin en
doğru olduğunu düşünür. Herkesin kendisiyle uğraştığını ve onu takip ettiğini (Hayali
seyirciler kurgular) düşünür. Diğer insanların kendileriyle ilgili düşüncelere aşırı önem
verirler. Bu nedenle ayna karşısında bol bol zaman geçirilir. Ergen kendine özgü dramatik
senaryolar, hüzünlü hikâyeler geliştirir. Örneğin; hiç evlenemeyeceğini, iş bulamayacağını
düşünür. Ergen kendisini ünlü bir sporcu, sanatçı, film kahramanı gibi hayal eder. Âşık
olur ve "kimsenin kendisi kadar sevemeyeceğini" düşünür. (Kişisel efsane)
-Birleştirici düşünme: Birey değişken birkaç özellik veya değişken içeren problemleri
çözebilir. Bir problem durumunun birden fazla değişkeni barındırdığını ya da bir problemin
birden fazla çözüm yolunun (hipotez geliştirme) bulunduğunu anlar.
-Göreceli düşünme (Kişiye, zamana ve yere göre düşünme) : Diğer bireylerin
düşüncelerine göre kendi orijinal düşüncelerini geliştirir. Örneğin; birey kendi ahlaki
değerlerini geliştirir. Kendi doğruları ile başkalarının (anne-baba ya da öğretmenlerinin)
doğruları arasındaki farkı anlar ya da birey bir fotoğrafa bakarken kendine göre sol taraf
ile fotoğrafa göre sol taraf arasındaki farkı anlar.
-Hızlı bedensel büyüme: Bedendeki hızlı büyümenin sonucu sinirlilik, sakarlık ve uzun
süre dikkati kullanamama görülür.
-Üreme sistemlerinin gelişimi: Beynin cinsel fonksiyonlarla ilgili salgılar üretmesi
sonucu zihinsel gelişimde kısa dönemli farklılıklar görülür.

• Piaget’e göre zihinsel gelişim yavaş ve aşamalıdır. Bir aşamada elde edilenler
sonraki aşamaların temelini oluşturur.
• Zihinsel gelişim evreleri hiyerarşiktir. Her birey, evreleri atlamadan sırayla izler.
• Gelişimde bireyler ayrılıklar vardır.

1.5.2.2. BRUNER’İN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI


Bruner’e göre bilişsel gelişim yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Bilişsel gelişimde dil
faktörünün önemli olduğunu savunmuştur. Bilişsel gelişim ona göre 3 aşamada oluşur:
Eylemsel (0-3 yaş), İmgesel dönem (3-6 yaş) ve Sembolik dönem (7 yaş ve üstü)
1-Eylemsel dönem (0-3 yaş):
- Çocuk bu dönemde çevreyi eylemlerle anlar ve bilgi toplar. Çevredeki nesneleri, ona
dokunarak, vurarak, ısırarak, hareket ettirerek tanır.
- Nesnelerle doğrudan etkileşime geçerek yani yaparak yaşayarak öğrenir.
- Bilgi eylemlerle temsil edilir.
- Devinim (eylemler) duyusal zekâyı ilgilendirir ve onu geliştirir.

Örnek: Kaşığın yemek yediği, bisiklet bindiği bir nesnedir.


Not: Piaget’in duyusal hareket dönemine karşılık gelir.

2-İmgesel dönem (3-6 yaş):


- Bu dönemde bilgi imgelerle (kavram ve sözcükler) elde edilir.
- Görsel bellek gelişmiştir.
- Algı önemlidir. Bir olayı, nesneyi nasıl algılarsa zihninde o şekilde canlandırır.
- Çocuk bir olayı ve nesneyi görmeden de resmedebilir.

 Bu dönem Piaget’in işlem öncesi dönemini karşılar. Gardner ise, bu dönemi
“Uzaysal-mekânsal dönem” diye tanımlamaktadır.

Örnek: Çocuk oturma odasının resmini çizer veya anlatabilir.

3- Sembolik dönem (7 yaş ve üstü):


- Çocuk yaptıklarını ve anladıklarını sembollerle açıklar.
- Yaşamın tamamıyla mecazlar, grafikler, formüller ve simgeler yoluyla kavranmasını
kapsar.
- Dil, mantık, matematik, müzik alanlarının sembollerini kullanır.
 Bu dönem Piaget’in soyut işlemler dönemine denk gelmektedir.

1.5.2.3. VYGOTSKY’İN BİLİŞSEL GELİŞİM KURAMI


Bilişsel gelişimde psikolojik süreçlerden çok çocuğun sosyal çevresinin ve kültürünün
önemli etkiye sahip olduğunu savunur. Ona göre tüm öğrenmelerin kaynağı sosyal
çevredir. Ayrıca dilinde bilişsel gelişimde etkili olduğunu savunur.

Çocuğun bilişsel gelişiminde yetişkinlerin (özellikle öğretmenlerin) ve diğer


çocukların etkisinin çok olduğunu savunur.

- Yakınsal Gelişim Alanı: Çocuğun tek başına yapmakta zorlandığı veya başarılı
olamadığı, ancak yetişkin rehberliğinde başarabileceği görevler- davranışlara denir.
Örnek: Çocuk yeni kelimeler öğrenirken okumakta zorlanıyorsa ebeveynleri bu kelimeleri
okuyarak çocuğun kelimeleri işitmesine yardımcı olabilir.

- İşbirlikli Öğrenme: Birey tek başına öğrenebileceğinden çok daha fazlasını yakın
çevresinin desteği ve işbirliği ile öğrenebilir.

- İçsel Konuşma: Üst düzey zihinsel işlevlerin sosyal ilişkilerden kaynaklandığını


düşünür. İçsel konuşma benmerkezli konuşma sırasında, çocuğun içine doğru dönmesi ile
ortaya çıkar. Böylece içsel konuşma zihinsel süreçlere ve bilinçli anlamaya yardımcı olur.
Yani birey kendi kendi ile konuşarak farkındalık yaratır, kendini anlar, durumu
değerlendirir ve böylece zihinsel gelişimine katkı yapar.

Öğretmen ve yetişkinlerin görevi, dışsal denetimi giderek azaltarak çocuğun içsel


denetimini beslemek ve kendi kendisini düzenlemesini desteklemektir. Yani çocuk kendi
kendine bağımsız düşünmeli ve problemleri kendi kendine çözmelidir.

Vygotsky’e göre bilişsel gelişime etkisi olan faktörler şunlardır:


• Bilişsel gelişimde kültürün ve sosyal çevrenin etkisi vardır
• Çocuk Yetişkin İlişkileri
• Çocukların birbiriyle işbirliği
• Dil Öğrenme
• Öğretmen Faktörü
• Nesne, materyal ve olaylarla somut yaşantılar

1.5.2.4. GAGNE’NİN ZİHİNSEL GELİŞİM KURAMI


Çocuk dünyaya geldiğinde her şeyi almaya hazır halde gelir yani doğuştan öğrenmeye
hazırdır. Çocuğun zihinsel gelişimi de bu doğuştan donanımla elde ettiği deneyimlerinin
birikimine bağlı olarak ortaya çıkar. Onun içim tüm bilgilerin kaynağı deneyimdir. Bu
deneyimler yolu ile birey basitten karmaşığa doğru bir sıra ile zihinsel gelişimini sürdürür.

Gagne bu zihinsel gelişim sürecinin 8 döneme ayırmaktadır:

1. İşaret öğrenme (Uyarıcılara karşı tepki verme öğrenilir.)


2. Uyarıcı davranım ilişkisini öğrenme (Edimsel koşullanma yoluyla öğrenme
gerçekleştirilir.)
3. Zincirleme (Uyarı ile davranım arasındaki ilişkiyi, belli bir sıra ile öğrenme esastır.)
4. Sözel bağ kurma (Kelimeler ile anlamları arasında ilişki kurma esastır.)
5. Ayırt etmeyi öğrenme (Çeşitli uyarılar arasındaki farklı öğrenme ve buna bağlı
olarak farklı uyarıcılara farklı tepki verme esastır.)
6. Kavram öğrenme (Birbirine benzer özellikleri olanlardan bir grup oluşturma ve belli
ölçülere göre nesne veya olayları gruplama esastır.)
7. İlke öğrenme (Yol gösterici olan ve problem çözmeyi kolaylaştıran bilgileri edinme ile
ilgilidir.)
8. Problem çözme (Öğrenilen ilkeleri kullanarak karşılaşılan problemleri çözmeye işaret
etmektedir.)

1.5.3 DİL GELİŞİMİ


Dil, insanın düşünceleri aktarmasında kullandığı sembolik bir araçtır. Dilin temel işlevi
iletişim kurmaktır. İnsanlar dil ile toplumsallaşır. Dil gelişimi bilişsel gelişime paralel
olarak ortaya çıkar. Bu nedenle bilişsel gelişimde ilerleme kaydedildikçe dilin kullanılma
kapasitesi de o oranda artacaktır.

Dil gelişimi, olgunlaşma ve öğrenmeye bağlıdır. Fiziksel ve bilişsel gelişim, dil gelişimine
zemin hazırlar. Dolayısıyla bunların gelişimi paraleldir.

1.5.3.1 DİL GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER


- Ailenin sosyo-ekonomik düzeyi
- Evde kullanılan dilin niteliği (yetişkinler konuşmalarıyla çocuklarına iyi örnek
olmalıdır. Çünkü çocuklar onları taklit etmektedir.)
- Kitle-iletişim araçları (Tv, Bilgisayar vb.)
- Duyusal ve fiziksel engel: Duyu ve sinir sisteminin sağlamlılığı ve bütünlülüğü dil
gelişiminde etkilidir. Ağır işitme kaybı, görme özrü, koklama ve tat alma duyularındaki
bozukluklar çocuğun dil gelişiminde olumsuz yönde etkilemektedir.
- Zihinsel engel: Zihinsel gelişimin yetersizliği çocuğun dil gelişimini olumsuz etkiler.
- Olgunlaşma: Çocuk belirli bir olgunluğa erişemedikçe konuşamaz.
- Duyusal durum: İlk çocukluk döneminde çocuğun karşılaştığı duygusal güçlükler onun
konuşmasını olumsuz etkiler.
- Sağlık: Çocuğun sık sık hastalanması veya uzun süren şiddetli hastalıklar konuşma
gelişimini geciktirebilir.
-Cinsiyet: Kız çocukları erkeklere göre daha erken konuşur.

1.5.3.2 DİL GELİŞİMİ İLE İLGİLİ YAKLAŞIMLAR


1-) Davranışçı Yaklaşım: Dil gelişimi taklit ve pekiştirme yoluyla olur. Pekiştirilen sesler
öğrenilir, pekiştirilmeyen seslerin sıklığı söner.

2-) Biyolojik (Doğuştancı-Psikolingustik) Yaklaşım: Dil gelişimini biyolojik ve


psikolojik temellere göre inceleyen akımdır. Temsilcileri Chomsky, McNeill ve
Lenneberg’dir.

Dil gelişiminin temeli biyolojiktir, ancak çevresel koşullardan bağımsız değildir. Dil
gelişimi daha fazla olgunlaşmanın (biyolojik) etkisi altındadır.

Chomsky’e göre; insanlar doğuştan konuşma ve iletişim yeteneğine sahip olarak doğar.
Buna göre çevresel koşullar ve alt yapı sağlandığında dil çabuk öğrenilir.

Çocuk belirli bir biyolojik olgunluğa eriştikten sonra, konuşmayı öğrenirler.

Dil gelişiminde çocuk önce cümle yapısını kavrar, daha sonra yeni cümleler üretir. Çocuk
dil öğrenmede önce isimleri sonra fiilleri daha sonra da sıfatları öğrenir.

3-) Sosyal Öğrenme kuramı ( A. Bandura) : Çocuk sosyalleşme sürecinde modelleri


(başta anne-baba) gözler ve taklit eder. Yani dil gelişiminin temeli “model alma”dır.

Bebek için anne-babanın model olması, çocuğun onları taklit etmesi, anne-babanın
pekiştirmesi ve düzeltici bilgiler vermesiyle dil öğrenilir.

4-) Piaget’in Dil gelişimi kuramı


1- Agulama (0-2 ay): Bebek çeşitli sesler çıkarır, ihtiyaçları için ağlar. Sesleri bilinçsizce
çıkarır.

2- Babıldama (2-5 ay): Ünlü ve ünsüzlerin birlikte çıkarılması, Ma-ma, ba-ba gibi.
Kendi kendine sesler tekrar edilir. Bu sesler ve heceler evrenseldir, yani çocuğun
anadiline özgü değildir.

3- Heceleme devresi (6-12 ay): Konuşma organları olgunlaşmıştır. Bebek heceleri


çıkarmaya başlar. Ana diline özgün sesler çıkarmaya başlarlar. En geç bu dönemin
sonunda annesinin sesini tanımaya başlarlar.

4- Tek sözcük evresi (12-18 ay): Konuşmada kritik dönemdir. Çocuğun ilgisi
konuşmadan çok çevreyi keşfetmeye yöneliktir. Çocukların, ilk başlarda çıkardıkları tek
sözcükler çok anlamlıdır, tek sözcükle çok şey anlatılmak istenir. Çocuklar, özel sesleri
tek bir sözcükle kullanarak anlamlı üniteler oluşturacak şekilde birleştirirler. Buna
morgem denir. Örneğin; çocuk "kedi" dediğinde "kedi burada", "kedi gitti" anlamları
annesi tarafından anlaşılır.

Bu dönemde çocukta kavram gelişimi görülür. Kavram gelişimi; çocuğun duyu


organlarıyla aldığı bilgiyi, nesnelerin zihinsel tasarımına dönüştürme işidir. Örneğin;
çocuk, çevresinde gördüğü nesnelere masa, kitap, top, portakal gibi sembolik anlamlar
(işaretsel işlev) yükler.

Bu dönemde gelişen diğer bir ifade ise alıcı ve ifade edici dildir. Çocukta kavrama,
sözcük üretiminden önce gelişir. Örneğin; 18 aylık bir çocuğa "Attaya gidelim." dediğinde
bunun anlamını alacak ve hazırlanacak, fakat kendisi "Attaya gidelim." anlamını düzgün
bir cümle kurarak ifade edemeyecektir. Yani söyleneni kavrayabilecek (alıcı dil) ancak
cevabı (karşılığını) üretmekte zorluk (ifade edici dil) çekecektir.

5- Telgrafik konuşma (18-24 ay): Sözcüklerin birleştirildiği dönemdir. Kelime hazinesi


artmıştır. Çocuk bütün düşündüklerini ya da cümlenin tamamını iki kelimeye yansıtır ve
ifade etmeye çalışır.İki kelime peş peşe söylenerek anlamlı sözcükler oluşturulmaya
çalışılır. Ayrıca bu dönemde bağlaç kullanılmadan sözcükler kullanılır. (“Anne iş” demekle
“anne işe gitti” demek istemektedir.)

6- İlk gramer devresi (24-60 ay): Gramer kurallarına göre cümleler kurulur. Kelime
hazinesi iyice gelişmiştir. Gerek bu dönemde herekse daha sonraki dönemlerde, çocuklar
öğrendikleri bazı gramer kurallarını başka durumlara uygularken hata yaparlar. Çocuklar
öğrendikleri kuralları, ilgili olan ya da olmayan bütün durumlarda kullanmasına aşırı
kurallaştırma, kuralların sadece öğrenilen örnekte kullanmasına ise eksik
kurallaştırma denilir.

1.5.4. KİŞİLİK GELİŞİMİ


Kişilik,bireyi başkalarından ayıran, doğuştan getirilen (Mizaç) ve sonradan kazanılan
özellikler (Karakter) bütünüdür.

Yani kişilik mizaç ve karakterin birleşmesinden oluşan bir bütündür.

Bireyin kişilik özellikleri; ilgiler, yetenekler, duygular, güdü, değerler, inançlar, tutumları,
düşünceler, görüşler, sosyal-bilişsel-fiziksel özellikler, karakter ve mizaçtan (huy) oluşur.

Kişilikle ilgili kavramlar:


1-) Huy (mizaç): Kişiliğin biyolojik ve fizyolojik yönüdür. Kişiliğin bu yönü doğuştan
getirilir ve değiştirilemez. Sinirlilik, neşelilik, içe dönüklük, dışadönüklük, soğukkanlı olma
gibi kişiliğin özellikleri mizaçtır.
2-) Karakter: Bireyin toplumun sosyal değerlerine uygun davranış gösterme özelliğidir.
Yani kişiliğin ahlaki yönüdür. Çevreden kazanılır ve eğitim ile şekillenir. Dürüstlük,
sevecen olmak, sahtekâr olmak, mücadeleci, sorumsuz olma gibi ifadeler karakter
özelliğidir.
3-) Tutum: Bir kişinin herhangi bir nesneye veya duruma karşı genel bir duygusunu,
değerlendirmesini veya belirli şekilde tepki göstermesini ifade eder. Bu tepki veya
değerlendirme olumlu da olabilir olumsuz da olabilir. Tutumlar kişiye özgüdür.
4-) İstidat (Yatkınlık): Bireyde doğuştan var olan ama ortaya çıkmamış özellikleridir.
5-) Yetenek: Doğuştan insanda var olan istidatların çevrede işlenerek işe yarar hale
getirilmesidir. Yani istidatları ortaya çıkmış halidir.
6-) Benlik: Bireyin kendi kimliğidir. Bireyin kendisine ilişkin algılarıdır.
7-) Özgüven: Bireyin kendisine tam güvenmesidir. Bireyin kendisiyle barışık olmasıdır.
Yapacaklarını başaracağına ilişkin olumlu duygularıdır.
8-) Benlik saygısı (Özsaygı):Kapasitesini bilmesidir. Kendisini sevmesidir. Duygularını
tanıması ve kabullenmesidir. Risk alabilmesidir. Fiziksel özelliklerini benimsemesidir.

Kişilik gelimini açıklayan 2 temel yaklaşım vardır.


1-Psiko-seksüel gelişim (S. Freud)
2-Psiko-sosyal gelişim (Erikson)

1.5.4.1. PSİKO-SEKSÜEL GELİŞİM (S. FREUD)


Freud; kişilik gelişiminde ilk çocukluk yıllarındaki yaşantıların önemini vurgulamıştır. Ona
göre normal gelişimin sağlanabilmesi için, gelişimin her döneminde bireyin temel
ihtiyaçlarının doyurulması gerekir. Eğer bu temel ihtiyaçlar karşılanmazsa kişilik gelişimi
engellenir.
Freud insan davranışlarının bilinç, bilinçaltı ve bilinçdışı olmak üzere 3 ayrı bölümden
oluştuğunu ileri sürer.

1.5.4.1.1. TOPOGRAFİK KİŞİLİK KURAMI (Bilinç sınıflaması)


1- Bilinç (şuur): Kişinin kendisinden ve çevresinden haberdar olmasıdır. Yani kişinin
farkında olduğu yaşantılarının bulunduğu bölgeye bilinç denir.

2- Bilinçaltı (Bilinç öncesi): Farkında olunmayan fakat biraz zorlanınca, düşününce


farkına varılabilen (bilinç düzeyine çıkarılabilen) yaşantıların bulunduğu yerdir.

3- Bilinçdışı: Bilinçli algılamanın dışında kalan tüm zihinsel olayları dolayısıyla bilinçaltını
içerir. Kişinin kendi özel çabası ile bilince çağrılamayan, bilinçlenmesi yasaklanmış
yaşantıların tümünü kapsar. Bu yaşantılar ancak özel yöntemlerle (serbest çağrışım,
rüyaların incelenmesi) açığa çıkarılabilir.

Bunlar arasında sürekli bir etkileşim vardır. Freud’a göre, bilinçdışında bulunan istek ve
anıların zaman ve yer tanımaksızın eski güçlerini, eski enerjilerini sürdürmektedirler ve
çeşitli biçimlerde davranışlar üzerinde etkili olmaktadırlar.

Freud, kişiliğin büyük kısmının bilinçdışında oluştuğunu belirtir. Psikanalist yöntemle


kişinin bilinçdışındaki sorunlarını gün ışığına çıkararak çözümlemeye çalışmıştır.

Mesela; uzun yıllar evlenemeyen ve annesini bırakamayan bir erkek, evliliğe karşı birçok
akılcı gibi görünen bilinçli düşünceler ileri sürebilir. Fakat bunların altında, bilinçdışındaki
bir Oedipal saplantı evlenemeyişinin gerçek dinamik kaynağı olabilir.

1.5.4.1.2. YAPISAL KİŞİLİK KURAMI (PSİKANALİTİK KURAM)


Freud’a göre kişilik 3 kısımdan oluşur. Kişiliğin bu sistemi devamlı birbirleriyle etkileşerek
bireyin davranışlarını etkilemektedir.

1- İd (Alt benlik): Kişiliğin temel sistemidir. Ego ve Süperego ondan ayrımlaşarak


gelişir. Diğer iki sistemin çalışması için gerekli olan gücü id sağlar. İd, İnsanın biyolojik
yönüdür. İd, doğuştan getirilen (kalıtımsal dürtülerini) dürtüleri kapsar. Açlık, susuzluk,
cinsellik, acıdan kaçma, korunma gibi güdüleri kapsar.

İd’de Haz ilkesi esastır. İd hiç geciktirilmeden tüm isteklerinin anında yerine
getirilmesini bekler. Düşünce bu kısımda etkili değildir. İd’in kaynağı bilinçaltı dürtülerdir.
Kişi çoğu kez bu dürtülerinin etkisinin farkında değildir. Bireyde doğuştan bulunan iki
temel güdü cinsellik (libido/yaşam) ve saldırganlık (thanatos/ölüm) güdüsü id’den doğar.
Bunlar ruhsal enerji kaynağıdır.

2- Ego (Benlik): Kişiliğin ikinci oluşan bölümüdür. İd’in isteklerini yerine getiren ve onu
denetim altında tutmaya çalışan kişiliğin psikolojik yönüdür.

Ego, kişiliğin “yönetici” kesimini oluşturur. Yani kişiliğin karar (yürütme) organıdır. Bu
karar işlemlerini gerçekçi ilkesine göre yürütür. İd’in karşı konulmaz istekleri ile ve
süperego’nun sınırlayıcı tutumları arasında arabuluculuk yaparak uzlaşma sağlar.

Ego’nun bilinçli ve bilinçdışı olmak üzere 2 yönü vardır. Bilinç yönü ruhsal yapının
yürütme organı, karar verme işlevini üstlenirken, bilinçdışı ise sorunlarla baş edemediği
zaman savunma mekanizmalarına başvurma işlevini gerçekleştirir.

3- Süperego (Üst Benlik): Kişiliğin en son oluşan bölümüdür. Kişiliğin


sosyal/ahlaksal yönüdür. Çocuğa anne-babası tarafından aktarılan, ödül ve ceza
uygulamaları ile şekillenen ve pekiştirilen değerler sistemi süperego’yu oluşturur. Bu
değerler sistemi toplumsal kurallar, gelenek ve görenekler, vicdan ve ahlak kurallarıdır.
Ego’yu gerçekçi amaçlar yerine ahlaki amaçlara yöneltmeye çalışır. Süperego hazdan çok
kusursuzluğa ulaşmak ister.

Süperego İd’in isteklerini toplumsal kurallara ve yasalara göre değerlendirir ve çoğu


zaman bunları reddeder. Yani bir şeyin doğru veya yanlış olduğuna karar verip, toplum
tarafından onaylanmış değer yargılarına göre davranmayı esas alır.

Süperegonun başlıca işlevleri:


1) İd'den gelen içgüdüsel dürtüleri (cinsellik ve saldırganlık dürtüleri) bastırmak ve
yönlendirmektir.
2) Egoyu gerçekçi amaçlar yerine ahlaki amaçlara yönelmeye ikna etmek.
3) Kusursuz olmaya çabalamaktır.

Kişiliğin bu 3 yönü normal şartlarda birbirine karşıt çalışmaz. Ego’nun önderliği altında bir
ekip olarak birlikte hareket ederler. Böylece kişilik bir bütün olarak işler. Sağlıklı bir kişilik
yapısı için denetimin egonun elinde olması gerekir. Bu 3’ünden biri daha kuvvetli veya
zayıf olduğu zaman farklı kişilik türleri ortaya çıkar. Yani kişilik, bu birimlerden hangisinin
baskın olduğuna bağlıdır. Örneğin id’i baskın olan bencildir, zevklere düşkündür. Egosu
baskın olan, mantıklıdır, hem kendisini hem de başkalarını düşünür. Süperegosu baskın
olanın ise, utangaç, içine kapanık ve toplumsal değerleri öne çıkaran bir kişiliği vardır.

1.5.4.1.3. PSİKO-SEKSÜEL GELİŞİM KURAMI


Freud kişilik gelişiminde cinselliği ve bilinçaltı süreçleri temele almıştır. Freud kişilik
gelişimini çeşitli dönemlerle açıklamıştır. Her dönem belli bir kritik gelişimi
kapsamaktadır.

Freud her insanın oral, anal, fallik, latent ve genital olmak üzere 5 psikoseksüel
evreden geçerek kişilik yapısını kazandığını ileri sürer. Bu gelişimde özellikle
yaşamın ilk yıllarının (0-6 yaş) daha önemli yani belirleyici olduğunu ileri sürer.

1- Oral dönem (0-1/1,5 yaş): Ağız evresi olarak bilinen bu dönemde bebek çeşitli
nesneleri ve çevresini ağzıyla tanır. Zevk alma bölgesi ağızdır.

Bu dönem İd’in egemenliği altındadır. Doğal dürtülerin doyurulması, gerginliğin hemen


giderilmesi çocuğun en baştaki beklentisidir. Çocuk tamamen dışa bağımlıdır. Bebeğin
fizyolojik ihtiyaçları karşılanırsa, bebekte dış dünyaya karşı güven duygusu oluşmaya
başlar.

Ağız dönemindeki saplantı çoğunlukla oburluk, alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığına


yol açmaktadır. Bu dönemdeki takılmalar sonucu şizofreni, mani, melankoli gibi ruhsal
bozuklukların oluşacağı savunulmuştur. Sadist, Mazoşist bu dönemin olumsuz karakterleri
arasında yer alır. (Sadist kişi eziyet etmekten hoşlanan kimsedir. Mazoşist kişi ise acı
duymaktan, eziyet görmekten hoşlanan kimsedir.)

2- ) Anal dönem (1/1,5-3 yaş): Bu dönemin en önemli konusu tuvalet eğitimi ve


kontrolüdür. Çocuğun tuvaleti ile ilgili anne-babanın tutumu çocuğun kişiliğini etkiler.
Çocukken titiz tuvalet eğitimi alanlar cimri, aşırı düzenli, inatçı, sürekli kendini denetim
altında tutan bireyler olarak gelişebilir. Tuvalet eğitimi gevşek olan bireyler ise
vurdumduymaz, dağınık ve düzensiz bireyler olarak gelişebilir.

3-) Fallik (Üretken) dönem (3-6 yaş): Çocuğun ilgi ve haz bölgesi genitel (cinsel)
bölgedir. Çocuk cinsel organlarını fark eden ve cinsel konulara ilgi gösteren kişidir. Çocuk
cinsiyet farklılıklarını bu dönemde görmeye başlar.
Cinsel kimliğin temelleri bu evrede atılır. Çocuk bu kimliği oluşturmak için model arayışı
içinde olur ve bu model kendi cinsiyetindeki ebeveyni olur.

Karşı cins ebeveynlere karşı ilgi gösterirler. Buna bağlı olarak, erkek çocuklar Oedipus,
kız çocuklar Elektra karmaşasını yaşarlar.

Oedipus karmaşası: Erkek çocuğun annesine karşı özel bir sevgiyle yaklaşmasıdır.
Babasıyla yarışa girer ve hatta ondan nefret eder. Erkek çocuk bir yandan babasına sevgi
duyar onun gibi olmak ister, diğer yandan da ondan nefret eder. Bu yüzden önemli bir
çatışma durumu yaşar.

Elektra karmaşası: Erkek çocuklarda görülen Oedipus karmaşasının kız çocuklarındaki


karşılığıdır. Yani kız çocuğun babasına karşı özel bir sevgi duyması elektra karmaşasıdır.

Anne babaya duyulan sevgi, kıskançlık veya düşmanlık kişilik oluşumunu etkiler. Oedipus
ve Elektra karmaşasının başarılı bir biçimde çözümlenebilmesi için çocuğun aynı cinsten
olan ebeveyni ile özdeşim kurarak, onun cinsel rolünü içselleştirmesi gerekmektedir.
Bunun başarılmasıyla çocuklar hemcins ebeveynlerine duyduğu cinsel yönelimlerini açığa
çıkaramayacaklarını fark edecek ve karşı cinsten uygun bir partner arayışına yönelecektir.

Sağlıklı bir kimlik gelişimi için, çocukların cinsellikle ilgili sorularına geçiştirilmeden
anlayabilecekleri bir söylem içinde, mantıklı yanıtlar verilmelidir. Yani bu evrede
hoşgörülü, seven, sıcak anne-baba tutumları sağlıklı kimlik için gereklidir.

Aynı zamanda bu dönemde erkek çocuklarda iğdişlik korkusu yaşanabilmektedir.

İğdişlik korkusu: Erkek çocukların kız çocuklarında penisinin olmadığını fark edince
kendi penisinin de yok olacağını düşünmesidir.

4-) Gizil (Latent) dönem (6-11/12 yaş): Cinsel dürtülerde durgunluk söz konusudur.
Bu dönem ergenlik öncesi durgunluk dönemidir.

Fallik döneminin tersine bu dönemde çocuk cinsel konulardan hoşlanmaz ve kendisini


oyuna verir. Bu dönemde çocuk hemcinslerine karşı yakınlık göstermeye başlarlar
(özdeşim kurulur) ve hızla sosyalleşirler.

Çocuk bu dönem yaptıklarıyla övünür, başkalarının beğenisini kazanmaya çalışır.


Çevresinden beğeni ve destek alan çocuk kendini yeterli, güvenli ve becerikli görürler.

Bu dönemi sağlıklı geçirenler, ergenlik döneminin sorunları ile daha kolay baş edebilirler.
Bu dönemi sağlıklı geçirmeyenler ise tedirgin, içe dönük ve güvensiz bir kişilik yapısı
geliştirirler. Bu tür çocuklar ayrıca güçlüklerden kaçınma, özgüven ve üretkenlikten
yoksunluk gibi davranış bozuklukları gösterebilirler.

5-) Genital dönem (11/12-18 yaş): Bu dönem fırtınalı dönemdir. Daha önceki
dönemleri başarıyla atlatmak bu dönemin birey açısından kolay atlatılmasında önemli bir
faktördür.

Fallik dönemde görülen cinsel dürtülerden kaynaklanan çatışmalar bu dönemde tekrar


ortaya çıkabilir. Bireyin çok hızlı bir fiziksel değişim yaşadığı bu dönemde karşı cinse
duyulan ilgi doruğa çıkar. Bu nedenle karşı cins ile arkadaşlık ilişkileri kurulmaya çalışılır.

Bu dönemde birey kim olduğu, ne olduğu, yaşamın anlamının ne olduğu sorularının


yanıtlarını bulmaya çalışır. Yani birey kimlik arayışı içerisindedir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

• Freud’a göre, kişiliğin sağlıklı şekilde oluşması, özellikle çocukluk döneminde


geçirilen ön yaşantılara bağlıdır. Cinselliğin belirleyici olduğu bu dönemlerde, bir
önceki dönemin bastırılan ve engellenen istekleri doyuma ulaşmadığı için,
bilinçaltında yaşamaya devam eder ve bundan sonraki yaşamında da
bilinçaltındaki bu öğeler bireyin davranışlarına yön veren en önemli etken olarak
belirleyici olur.
• Bu nedenle Freud, kişilik gelişiminde yaşamın ilk 6 yılının çok önemli olduğunu
vurgulamıştır. Kişiliğin büyük bölümünün bu dönemde oluştuğunu savunmaktadır.
• Freud, çocuk yetiştirmede özellikle anne-babanın tutumlarının çok önemli
olduğunu savunur.
• Freud, davranışların temelinde toplumu ve kültürü ele almamıştır, bu nedenle
eleştiriye sıkça uğramıştır.
• Freud, insanı saldırgan ve cinsel dürtüleri denetim altına alınması gereken tehlikeli
ve yıkıcı bir varlık olarak tanımlamıştır.

1.5.4.1.4. BAZI BİREYSEL DURUMLAR


Freud insan ihtiyaçlarının karşılanamamasının 2 nedeni olduğunu söylemektedir. Bunlar
engellenme ve çatışmadır.

1. Engellenme: Herhangi bir davranışın içsel ya da çevresel bir nedenle


yapılamamasıdır. Güdülerin veya gereksinimlerin giderilmesinin önlenmesine veya
yavaşlatılmasına engellenme denir.

Kişi engellendiği zaman amacına farklı yoldan ulaşmaya çalışır. Engellendiği zaman
bireyin gösterdiği en belirgin özellik saldırganlık tepkisidir.

İki türlü engellenme olur.


1-) Çevreden (dışsal) Kaynaklanan: Bu engellenme fiziki ve sosyal koşullardan
kaynaklanır. Mesela; film izlerken elektriklerin kesilmesi sonucu filmi izleyememe bir
fiziki engellemeyken, çok kızdığı halde babasına karşılık vermemek toplumsal engeldir.
2-) Bireyden (içsel) Kaynaklanan: Bireyin organik veya psikolojik durumundan
kaynaklanır. Ayağından sakat olan birisinin koşucu olamaması organik nedene örnek
olurken, aşırı heyecan nedeniyle sınavda cevabını bildiği halde soruyu yanıtlayamaması
ise psikolojik nedene örnektir.
2. Çatışma: Bir kişinin kendisi için aynı önem derecesine sahip iki farklı istek, duygu,
düşünce veya ihtimal karşısında kalması sonucu bunlardan hangisini seçeceğine karar
verememesi durumudur.

Çatışmanın olabilmesi için kişinin seçim yapmada kararsız kalması ve iki ihtimalin de
önem derecelerinin aynı olması gerekir. İki ihtimalin önem dereceleri farklı ise ve de
bireyin karşısına çıkan seçeneklerin ikisine de ulaşma imkânı varsa çatışma durumu
yaşanmaz. 3 türlü çatışma vardır:

1-) Yaklaşma – Yaklaşma Çatışması: İstenen iki durum, duygu, düşünce arasında
kalıp birini seçmek zorunda kalma halimizdir. Mesela; bir kişinin, beğendiği 2 parfümden
birini seçmek zorunda kalması ya da televizyonda aynı saatlerde, iki ayrı kanalda
yayınlanan seyretmek istediğiniz filmlerin bulunması gibi.
2-) Kaçınma – Kaçınma Çatışması: İstenmeyen iki durumdan birini seçmek zorunda
kalma halimizdir. Mesela; bir kişinin hem hasta olup hem de iğne vurulmaktan korkması
ya da yağmurdan kaçarken doluyu tutulmak, yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal
atasözleri örnek verilebilir.
3-) Yaklaşma – Kaçınma Çatışması: Aynı durumun bir istenen bir de istenmeyen
özelliğe sahip olması nedeniyle o durumu tercih yapmak zorunda kalması halidir. Mesela;
şişman olan birisinin pasta yemekten çekinmesi, hem yüzmek isteme hem boğulmaktan
korkma gibi

1.5.4.1.5. SAVUNMA MEKANİZMALARI


Engellenme ve çatışmanın oluşturduğu hayal kırıklığı, gerginlik ve kaygının etkisinden
kurtulmak isteyen bireyin, benliğini korumaya yönelik gösterdiği tepkilere savunma
mekanizması (uyum mekanizması) denir. Savunma mekanizmalarının temelinde ego’nun
bilinçdışı yönü yatmaktadır. Sorunlarla baş edemeyen ego bilinçdışı yönü sayesinde
savunma mekanizmalarına başvurmaktadır.

A- Savunma Mekanizmalarının özellikleri


1. Bu tepkilerin bir kısmı normal bir kısmı anormal tepkilerdir.
2. Savunma mekanizmasını kullanan birey bu davranışın gerçek işlevinin farkında
değildir. Bu nedenle savunma mekanizmaları bilinçsiz davranışlardır.
3. Herkes tarafından savunma mekanizmaları kullanılır.
4. Problemlere geçici çözüm getirir. Kesin çözüm götürmez.
5. Bu mekanizmaların sürekli kullanılması durumunda, bireylerde önce nevroz daha
sonrasında psikoz adı verilen bir takım psikolojik bozukluklara sebep olabilir.

B- Savunma Mekanizmasının İşlevleri


1. Bireyde oluşan kaygıyı ve stresi azaltır.
2. Bireyin benliğini tehditlerden korur.
3. Bireyi çatışmalardan uzak tutar.
4. Hayal kırıklıkların etkisini azaltır.
5. Kişinin kendine olan güveninin azalmasını önler.
6. Bazı sanat ve bilim ürünlerinin ortaya çıkmasına kaynaklık eder.

C- Savunma Mekanizması Çeşitleri


1-) Bahane Bulma (Mantığa Bürünme)
Kişinin başarısızlığını, gerçek nedenin dışındaki nedenlerle açıklaması veya mantıklı
gösterme çabasıdır. Günlük hayatta en çok kullandığımız savunma mekanizmasıdır.
Kendini haklı çıkarma temeline dayanır.

Mesela; derse geç kalan bir öğrencinin trafiğin yoğun olmasını örnek göstermesi veya
verilen ödevi yapamayan bir öğrencinin evde elektriklerin kesik olduğunu söylemesi gibi.
Mesela; “kedi uzanamadığı ciğere mundar der” atasözü buna bir örnektir.

2-) Yansıtma (Başkasını Suçlama)


Yansıtma mekanizmasının 2 şekli vardır: Birinci şekilde; kişi kendisindeki olumsuz
özellikleri veya suçluluk duygusu uyandıracak düşünce ve isteklerini başkasında görmesi
veya başkasına yüklemek istemesi. Bu birinci şekildeki yansıtma mekanizmasında; kişi
kendisinin kötü özelliklere sahip olmadığını bu özelliklerin başkalarında olduğunu söyler.

Mesela; hırsızlığı alışkanlık haline getiren birisinin başkasını hırsızlıkla suçlaması veya
yalan konuşmayı alışkanlık haline getiren birisinin başkasını yalancılıkla suçlaması gibi.

Yansıtma mekanizmasının ikinci şeklinde ise; kişi yetersizliğinin, başarısızlığının


nedenlerini başkalarında arar, yani burada kişi başkalarını suçlar.

Mesela; gol yiyen kalecinin savunmadaki arkadaşlarına “bir adamı tutamıyorsunuz”


demesi gibi.
3-) Bastırma (Unutmaya çalışma)
Kişinin kendisini rahatsız edici bir düşünceyi veya bilgiyi bilinçaltına bastırarak
unutmasıdır.

Mesela; insanın alacağı borcunu değil vereceği borcunu unutması ya da istenmeyen,


sevilmeyen bir randevunun unutulması gibi.

4-) Yadsıma (İnkar etme)


Benlik için tehlikeli olarak algılanan, sıkıntı ve bunaltı yaratabilecek bir gerçeği yok
saymak veya görmemezlikten gelmektir. Birçok olumsuz deneyimlerimizi bilinçaltına
atmakla kalmayız, aynı zamanda bunları hiç yaşanmamış gibi yok sayarız. Öfke, kızma en
çok yadsınan duygulardır.

Mesela; öfkesi beli olduğu halde birey bunun hiç farkında olmaksızın bunu yadsıyabilir,
yani inkâr edebilir.

5-) Gerileme
Kendisi için olumsuz sayılabilecek bir durumla karşılaşan bireyin yaşına uygun olmayan
ve kendisinden beklenmeyen tepkilerde bulunmasıdır.

Mesela; kardeşini kıskanan çocuğun kardeşinin oyuncaklarıyla oynaması, altı yaşındaki


çocuğun altını ıslatması ya da yaşlı bir kadının genç kızlar gibi giyinmesi, aşırı makyaj
yapması gibi.

6-) Özdeşim Kurma (Özdeşleşme-Taklit etme)


Bireyin, başarılı gördüğü kişileri kendine model alması veya başkalarının, çeşitli
kuruluşların başarısından kendine pay çıkarmasıdır.

Mesela; gençlerin ünlü kişilere özenerek onları taklit etmesi veya bir kardeşin abisinin
gösterdiği bir başarıyla övünmesi gibi.

7-) Kaçma (Önemsememe)


Rahatsız edici durumlar karşısında, o olayı görmezden, bilmezden gelme halidir. Bu
savunma mekanizmasını sürekli kullanan kişinin kendine güveni kalmamıştır. Kişi aşırı
duyarsızdır.

Mesela; bir gencin, yer vermemek için otobüste yaşlı kadını görmezden gelmesi veya bir
öğrencinin derslerine karşı duyarsız olması, yaramazlık yapan bir çocuğun annesinin
kendisine seslenmesini duymazdan gelmesi gibi.

8-) Karşıt Tepki Geliştirme (İkiyüzlülük)


Gerçek duygularımızı göstermek için, içinde bulunduğumuz ortama uygun değilse, ortama
uygun davranışlar sergilememiz olayıdır. Yani bir kişinin gerçekte hissettiği duyguların
tam aksi davranış göstermesidir.

Mesela; kardeşini kıskanan birinin çevrede onun koruyucusu gibi davranması buna
örnektir.

9-) Hayal kurma


Ulaşılamayan arzulara hayal kurma yoluyla ulaşılarak bir bakıma ödünleme, telafi
etmedir. Burada kişi düş kurma, fantezi kurma yoluyla kendini olduğu gibi değil de
olmasını istediği gibi düşler.

Mesela; avukat olamayan birisi, avukat olmayı hayal eder, mahkemelere gider,
duruşmalar yapar.
Mesela; bir gencin kendini ünlü bir pop sanatçısı olarak hayal etmesi.

10-) Ödünleme (Telâfi)


Kişinin kendisindeki bir eksiklikten dolayı veya bir alandaki başarısızlığından dolayı
hissettiği ezikliği başka bir alanda başarılı olma çabasıyla telâfiye çalışmasıdır.

Mesela; derslerinde başarısız olan birinin okul takımında başarılı olmaya çalışması gibi.

11-) Yüceltme
Fizyolojik ve sosyal motivlerin zihinsel, estetik etkinliklerde veya toplumca benimsenen
alanlarda doyurulmaya çalışılmasıdır.

Yüceltme de toplumca onaylanmayan ilkel nitelikteki dürtü ve istekler (saldırganlık ve


cinsellik) doğal amaçlarından çevrilerek, toplumca onaylanan etkinliklere dönüştürülür.
Burada toplumca onaylanan etkinliklere yönelilenen alan ile doyurulmamış asıl motivler
(dürtüler) arasında bir bağ vardır. Yani asıl güdüye benzer bir alan ile bu güdüler
doyurulmaya çalışılır.

Mesela; konuşma özrü olan birinin, düşüncelerini edebi eserlerle ortaya koymaya
çalışması veya kendisi iyi eğitim almayan bir babanın çocuklarını en iyi şekilde okutmak
istemesi gibi. Saldırganlıktan hoşlanan birisinin gidip asker, polis gibi meslekleri veya
boks, judo, karate gibi spor dallarını seçmesi gibi.

12-) Yön Değiştirme (Yer Değiştirme)


Kişinin, gerçek hedefine yöneltemediği öfkesini başka hedeflere yöneltmesidir.

Mesela; hakeme kızan sporcunun formasını yırtması veya topa vurması, telefonda
babasına kızan gencin telefon avizesini yere atması, “Eşeğini dövemeyen semerini
döver” , “Kızım, sana söylüyorum gelinim sen anla/işit” atasözleri gibi.

13-) Polyannacılık (Tatlı limon-Aşırı İyimserlik)


Her başarısızlıkta başarılı yanlar arama, olayın iyi taraflarını görmedir.

Mesela; kitap okuma alışkanlığı olmayan birinin gözlerinin bozulmaktan kurtulduğunu


söylemesi gibi.
Mesela; trafik kazası sonucu arabası zarar gören birisi “cana gelen mala gelsin” demesi.
Mesela; sınavdan kötü alan birisinin, “olsun bu bana bir ders oldu” demesi.

14-) Çarpıtma
Birey kendi iç dünyasının gereksinimlerine göre, kendi dışındaki durum ya da süreçleri
gerçekçi olmayan, bir şekilde açıklama eğilimidir. Birey kendisini rahat eden gerçeği kabul
edip, sıkıntı ve içsel çatışma yaşamamak için, bunları sıkıntı yaratmayacak şekilde daha
farklı hale getirerek kabul etmeye çalışır.

Mesela; kötü alışkanlıkları nedeniyle sevilmeyen bir kişinin, “ben çok güzelim, akıllıyım, o
yüzden meyve veren ağacı taşlarlar.” diyerek sevilmediğini belirtmesi gibi.

You might also like