Professional Documents
Culture Documents
1-Alak
Muhammed'in Hira mağarasında cibril bana görünüp öğretti dediği ilk ayetler.
Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı “alak” dan yarattı.
Oku! Senin Rabbin en cömert olandır.
O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.
Muhammed bunları kendisine Cibril(cebrail) söyledi desede kimse inanmaz,yaşlı
karısı Haticenin ve yakın arkadaşı Ebu-Bekr'in Ona inandığı varsayılır.
Mekkede Hisam Ebul-Hakem(Ebu-Cehil) aşırı bir tepki verir,Hisam ebul-Hakem
mekke kent konseyinin(kabile içindeki klan temsilcilerinden oluşmuş ayan heyeti)
başkanıdır.Asıl adı Hişam el-Mugira'dır.Mekke ve çevresinde bilgisi ve adaletiyle
ünlü olduğu için kendisine hakemlerin babası anlamında "Hişam Ebul-Hakem"
denmektedir.Mekke ve çevre kabilelerin anlaşmazlıklarını giderir,söylediği söz
kanun olarak kabul edilirdi.Muhammedin yanında olmasını çok istediği iki kişden
biriydi.Öteki ise gaddarlığı,acımasızlığıyla ünlü Hattap oğlu ömer'di
Muhammed kendisine gösterilen tepkiler,alaylara alınmalar,delilikle suçlanmalar
nedeniyle bir süre susmuş.beklemiş.kendisine yapılanlardan Hişam Ebul-Hakemi
sorumlu tutmuştur.
Sonra bana Cibril vahiy getirdi diye söyledikleri sözlerin hepsi Hişam Ebul-Hakem'i
hedef alır;
9-10 Sen, namaz kıldığında kulu (bundan) engelleyeni gördün mü?
11-12.Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidâyet üzere ise; ya da takvayı (Allah’a karşı
gelmekten sakınmayı) emrediyorsa!?
13.Ne dersin engelleyen, Peygamberi yalanlamış ve yüz çevirmişse!?
14.O Allah’ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu?
15-16Hayır! Andolsun, eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı,
günahkâr perçeminden yakalarız.
17-Haydi, taraftarlarını çağırsın.
18-Biz de zebânileri çağıracağız.
19-Hayır! Sakın sen ona uyma; secde et ve Rabbine yaklaş.
"Taraftarlarını çağırsın" cümlesinde geçen taraftarlar mekke ayan meclisi
üyeleridir.Muhammed bunlara karşı Allah'ın Zebanileri çağıracağını söylüyor.Ama
Allah yinede Muhammedi sakinleştirmeye çalışıyor "-Hayır sakın sen ona
uyma"..Muhammed Taraftarlarından Hisam Ebul Hakeme "Ebu Cehil" (cahillerin
babası) denmesini istemiş,günümüzde bile bu adam islam dünyasında lanetle
anılmaktadır.
Muhammed'in doğumu,çocukluğu ve gençlik yılları hakkında kanıt sayılabilecek bir
bilgi yoktur.ama kırklı yaşlardan sonraki (Nebiliğini ilan ettiği yıllar)hayatı bir ayna
gibi karşımızdadır.
Yukarıda Kur'anın iniş sırasına göre ilk süresi bile Muhammed ve çevresi hakkında
bir zaman dilime dair mantıklı bilgiler sunmaktadır.
Kur'anda iniş sırasına 5.nci süre ünlü "Fatiha" süresidir. Fatiha süresi her
bakımdan tartışmalara açık bir süredir.Günümüzde Namaz'ın bir süresi olarak
okunur,Ölünün arkasından okunur,Bazı bölgelerimizde kız istenirken,Nikah kıyılırken
vs.Müslümanlar Fatiha okumak için adeta bahaneler arar.
Fatiha süresi Kur'anı derleyenler içinde çok önemli olmalıki,onu birinci sıraya
almışlardır.
Fatiha kelime anlamıyla "Başlangıç" demektir.
Fatiha süresi başlı başlına Kur'nın gökten vahiy yoluyla değil,insan aklıyla ve sözüyle
yazıldığının bir kanıtır.
"Fatiha'ya bu adı tanrı koymamıştır,tanrı başlangıç adlı bir süre için,4 süreyi
göndermeyi beklemez.
Fatiha süresine “Ümmü’l-Kitab” (Kitab’ın özü) de denmektedir.Şu fatiha süresine
bakalım ne diyor? ve tanrı sözü olabilirmi?
1.Bismillahirrahmânirrahîm (Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla)
2,3,4.Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün maliki Allah’a
mahsustur.
5.(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
6,7.Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba
uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.
Görüldüğü gibi bir dua.ve bu duanın başında "-ey Muhammed de ki;"
veya "mim",nun,kaf"vs.vs yahut" Kul"(deki) gibi ibareler yok.sürelerin birçoğu bu
ibarelerle başlar,buda sözleri sanki Muhammed değil,başkası(Allah) söyletiyor
izlenimi veriyor.
ama Fatiha'da yok.
ne diyor başlangıçta Rahman ve rahim olan Allahın adıyla başlarım. Kim başlıyor?
Allah mı? Allah gönderdiği bir sürede Allahın adıyla başlarım dermi? Onun da mı bir
Allah'ı var?
ve devam ediyor sen şöyle büyüksün,böyle merhametlisin,bizi doğru yola ilet falan
filan.
Bir seminerde Süleyman Ateş'e fatihayı sormuştum,Bana "-Fatiha duaların en
güzelidir"demişti.Hocam ölünün arkasından?
"-Okunmaz"demişti."-sadece fatiha değil ölünün arkasından hiçbir süre okunmaz"
demişti.sebeb diye sorduğumda "-Kur'an ölüye değil canlıya okunur" demişti.Ama
hocam millet habire okuyor "-zararı yok" demişti.
Siz bir ölünün arkasından Fatiha okuduğunuzda,yukarıda görüldüğü gibi tanrının
size merhamet etmesini,nimet vermesini diliyorsunuz.eee kendinize istediğiniz
nimetler için ölüyü mü kullanıyorsunuz? Bazı imamlar "-Biz ölenin ruhuna gitsin
diyerek okuyoruz"derler.ama aynı imamlar "-Bir insan öldükten sonra sevap ve günah
defterleri kapanmıştır,miskali zerre kadar günahın ve sevabın karşılığını alır"derler.
Bu ne perhiz,bu ne lahana turşusu?
Hocam nikah kıydığınızda niye fatiha okuyorsunuz? Gelin ve damadın ruhuna mı
üflüyorsunuz?............
Okuyan arkadaşlarım sıkılmasın diye özet halinde yazıyorum,yoksa bazı müslüman
din kardeşlerimizin(!) söylediği gibi Denizler mürekkep,ormanlar kalem olsa
fatiha'nın F'sini anlatmaya yetmez.(!)
Aman din kardeşlerim,denizler ve ormanlar yerinde dursun bize mantık yeter.
Bilindiği gibi Muhammed Kur'an adında bir kitabı hiç görmedi,O öldükten sonra
Ömer,Halife Ebubekr'e "Vahiyleri derliyelim,Mushaf halne getirelim"dediğinde
Ebubekr "-Buna gerek olsaydı Muhammed yapardı,onun yapmadığı bir işi biz neden
yapalım"diyerek redetmiştir.ancak yaptıkları istilalarda birçok hafız ölünce,ve
mekkede önüne gelen kendi çıkarı doğrultusunda ben Muhammedin yanındaydım
bu sözüm vahi'dir diyerek vahi üretmelerine bir son vermek için,çeşitli nesnelere
yazılan vahiler toplanmış,Muhammedin eşlerinin sandıklarından,Muhammed'e
yakın insanların sözlerinden ve hafızlardan derlenen vahiler mushaf haline
getirilmiştir.İhtilaflı vahilerde son sözü Ebu bekr söylemiş,ve ihtilaflar son bulsun
diye tüm orjinaller yakılmıştır.
Fatiha süresinin Kur'ana bu aşamada mı yoksa yıllar sonra Halife Osman
dönemindeki ikinci derlemesinde mi konduğu meçhuldur.
Saabilik çok eskilere, Sümerlere kadar dayanan Babil okulu öğretisinin halka mal
olmuş şeklidir.Tüm tek tanrılı dinlere şu veya bu şekilde kaynaklık etmiştir.
Saabilik,Şamanizm gibi, ilk Tek Tanrılı din olan Güneş Kültü dininin, yüce Tanrının
Sembolü olarak kabul ettiği Güneşi, Tanrının kendisi yerine koymuş bir inanış
biçimidir. Saabiler, başta Güneş olmak üzere, yedi yıldıza tapınırlardı. Bunlar,
en yüce tanrı olan Güneş tanrısı "Şamaş", onun dişil yönü olarak kabul edilen Ay
tanrıçası "Sin", ve diğer vasıflarının temsilcileri olan Merkür tanrısı "Nabu",
Venüs tanrısı "İştar", Mars tanrısı "Nergal", Jüpiter tanrısı "Marduk" ve Satürn
tanrıçası "Ninutra" idi. Saabiler, bu tanrı ve tanrıçaların yanı sıra, Hermes'i,
Pisagor'u, Orfe'yi de birer yarı tanrı olarak görüyorlardı.
Kur'anda Tek Tanrılı dinler arasında, Saabilik de sayılmaktadır. Bunun nedeni,
İslamiyet'in birçok söyleminin ve tapınım tarzının Saabilikten geliyor olmasıdır.
Namaz kılma, oruç tutma, kurban kesme ve kutsal yerleri ziyaret etme, yani hac gibi
ibadet tarzlarının yanı sıra, her namaz öncesi abdest alma gibi adetler, hep Saabi
kökenlidir. Saabilikte, yedi gezegenin her biri için, günde yedi kez namaz kılınırken,
bu sayı İslamiyet’te beşe indirilmiştir. Ay görününce oruca başlanması ve izleyen
ayın başında bitmesi geleneği, İslamiyet’ten önce Saabiler arasında görülmektedir.
Saabilik'te, her gezegen için her gün namaz kılınmasının yanı sıra, haftanın
günlerinin her biri, bir gezegene özel ayinler düzenlenmesi için ayrılmıştır. Pazar
günleri Güneş ayinlerine, Pazartesi Ay ayinlerine, Salı Mars, Çarşamba Merkür,
Perşembe Jüpiter, Cuma Venüs ve Cumartesileri de Satürn ayinlerine ayrılmıştır.
Latince kaynaklı batı dillerinde günlerin isimleri, bu güneş kültünün günümüze
yansımasından başka bir şey değildir. Örneğin Pazar "Sunday" Güneş günü,
Pazartesi "Monday" Ay günü ve Cumartesi "Saturday" de Satürn günüdür.
Saabilik'te de, diğer Batıni ekollerde olduğu gibi sır saklamak esastır. Saabiler,
kendilerinden olmayanlara sırlarını kesinlikle vermezler. Saabiliğin yozlaşmış bir
devamı niteliğinde olan günümüz Yezidiliğinde, aynı sır saklama prensibi olduğu gibi
korunmakta ve yabancılar, topluluk içine kesinlikle alınmamaktadır.
Saabilerin sır ayinleri, gezegenlere ithaf edilmiş mabetlerin altındaki salonlarda
yapılırdı. Bu salonlar, önce aslına tapınılan, Pisagoryen etkileşimden sonra birer
sembol haline dönüşmüş olan gezegenlerin heykelleri ile doluydu. Saabiliğin bir kolu
da Arap Yarımadasındaydı. İbrahim ile birlikte Mısır'a göç eden Saabilerin bir
kolu da, Yemen'e gitmişti. Kuran'da, bu Yemen inanışına değinilmekte ve onlardan
tek Tanrılı "Hanif Din" inanırları olarak bahsedilmektedir. İslamiyet üzerinde,
öğretileriyle etkili olan da, Saabiliğin bu koludur.
Bazı araştırmacılara göre, İbrahim ve oğulları tarafından Hicaz’da inşa edilen Kabe,
bir güneş tapınım merkezidir. Kureyşliler, kendilerinin İsmail neslinden olduklarını
söylerler. İsmail, Hicaz’a yerleştikten sonra Cürhum kabilesinden bir Sami kadınla
evlenmiş ve babası İbrahim ile birlikte Kabe’yi inşa etmiştir. İbrahim ve İsmail
Mekke’de, ‘Kabe Tarikatı’ adı altında, mabedi korumakla görevli Batıni bir örgüt
kurmuştur.
Yemen Sabaları ve Muhammed’in atalarının kökleri, bu örgüte dayanmaktadır.
Nitekim, yüzyıllarca ailesi Kabe’yi koruyan Muhammed’in de, Kabe ve civarını
emniyet altına almakla görevli bir tarikatın üyesi olduğu yolunda bilgiler, günümüze
kadar ulaşmıştır. Hılfül Füdul adıyla, İbrahim tarafından kurulan Kabe Tarikatının
amacı, mabedin düşmanlardan korunmasının yanı sıra, Tek Tanrılı din inancının
da yaşamasının sağlanmasıdır. Bu dinin inanırlarına Hicaz’da, Hanif Din inanırları
denilmiştir. Tarikat, zamanla zayıflamışsa da, Muhammed’in amcalarından Ez
Zübeyr, Hanif dinin bir gereği olan Hac ibadeti döneminde kabileler arasında
çıkabilecek çatışmaları engellemek ve ticareti geliştirebilmek amacıyla “Allah’ın
Sulhu Ayları” müessesini kurmuş, sulhu korumak için de, eski Hılfül Füdul teşkilatını
canlandırmıştır. İslamiyet’in ilanından önce kurulmuş olan “Allah’ın Sulhu Ayları”
müessesinin adından da görüleceği üzere, “Allah”, Hanif dinin tek Tanrısının adıdır
ve İslamiyet’e, bu dinden geçmiştir.
Yeniden canlandırılan Hılfül Füdul, zalimlere karşı mazlumların hakkını savunmak
için yemin edenlerden oluşmuştur. Üyelerinin tamamı, Hanif din inanırıdır. Üyelere,
savaş sanatının yanı sıra, Hanif dinin öğretileri de verilmiştir. Muhammed’in ailesi
Beni Haşim, Muhammed’in annesinin ailesi Beni Zühre, Ebu Bekir’in ailesi Beni Teym
ile, Beni Muttalip, bu teşkilatın bel kemiğini oluşturmuşlardır. Mekke halkı arasında
lakabı ‘El Emin’ olan Muhammed’in, bu teşkilata üye olmaktan gurur duyduğunu sık
sık ifade ettiği belirtilmektedir. İslamiyet’in, zor ilk yıllarında da Muhammed’e,
bu hatırı sayılır bir kuvvet olan teşkilatın, büyük yardımları olmuştur. Muhammed
ve İslamiyet karşıtlarının, onu öldürme girişimleri, bu teşkilatın üyelerinin yardımı
ile, atıl kalmıştır. Bu bilgilerden, Muhammed’in amca oğlu Ali’nin de, aynı teşkilatın
üyesi olduğu sonucu çıkarılabilir. Ali ile karşıtları arasındaki hilafet çekişmesinin
de, İslamiyet’in Hanif din yanlıları ile, ortodoks Sünniler arasındaki bir çekişme
olduğu düşünülebilir. İslamiyet’i sonradan kabul etmiş tüm Batıni ekol yanlılarının Ali
yandaşı olmalarının altında da, benzer idealleri paylaşma olgusunun yatması kuvvetle
muhtemeldir.