Professional Documents
Culture Documents
İyi fotoğraf için gerekenleri fotoğraf bilgisi, iyi bir göz ve olaylara bakış açısı
olarak derlemek mümkün. Ama yıllarla kazanılan bu özelliklere eklenebilecek bir
başka madde daha var: Fotoğraf çekme sürecinde kullandığımız malzemeler. Bu
malzemeleri hangi ölçüde verimli ve sonuca dönük olarak kullanıyor ve ne kadar
tanıyorsak, çekilen fotoğrafın görsel ve teknik kalitesi de o oranda artacaktır. Bu
yüzden bize yıllarca hizmet eden analog makinelerimizle fotoğraflama sürecinde
geçirilen evrelere hakimiyetimizi dikkate alarak, dijital fotoğrafçılıkta da çekim ve
çekim sonrası süreçlerde benzer birikime sahip olmamız gerektiği açık. Birçok
fotoğrafçı için filmli makinelerde çekim sonrası süreç daha az bilinir kaldığı için o
alanlara girmek tereddüt oluşturuyordu. Ne de olsa baskıcılar vardı.
Çekilen kare ile doğrudan baskıya gidenlerin sayısı gün geçtikçe azalıyor. Artık
basit de olsa mutlaka fotoğrafı işliyoruz. Dijital fotoğrafçılığın fotoğrafa
kazandırdığı en önemli gelişmelerden biri de fotoğraf süreçlerine daha çok
katılım ve fotoğrafın paylaşımındaki kolaylıklar oldu. Bu süreçleri biraz bilmek
yeterli gibi görünse de işin kalitesi derinden etkileneceği için süreçlere tam
hakimiyet olmazsa olmaz.
Yazıya "Dijital Fotoğraf" ile başlayalım. 100 yıldan fazla oldu; Kodak'ın sloganı;
“Siz deklanşöre basın, gerisini biz hallederiz” idi. Dijital fotoğrafçılıkla birlikte
artık deklanşöre basanlar, baskı dahil sonraki aşamalarda söz sahibi.
Makineler
Dijital Fotoğraf ile birlikte makine özellikleri çok değişmesine rağmen, benim
deyişimle fotoğraf makinemize cep bilgisayarı girdi, daha önceki sınıflandırma
değişmedi. Hangi makine sorusunun doğru yanıtı aslında sizde. Kullanım
ihtiyaçlarınıza en uygun makine en iyi makinedir. Makine ile ilgili teknik bilgilere
fazla odaklanmak; fotoğrafı, çekim sürecinden başka yerlerde aramak olur ki
fotoğraf adına bir kayıptır. Bu yüzden eğer ticari faaliyetler için
kullanmayacaksak, en iyi makine yerine bütçeye uygun ideal makine arayışı
içinde olmak daha doğru olur.
Yine her zamanki gibi en çok satılan sınıfta yer alıyor. Bu sınıfa eğer fotoğraf
çekebilen cep telefonlarını da koyarsak, üretilen fotoğrafların çoğu artık bu
sınıf makinelerle sağlanıyor diyebiliriz. Cep telefonlarındaki algılayıcılar çok küçük
olduğu için güçlü ışık koşullarında daha iyi sonuçlar verir. Popüler 10x15 baskılar
almak veya internette paylaşmak için idealdir. Kompakt makineler ise bu konuda
bize amatör dalda daha geniş kullanım olanakları sunuyor. Son yıllarda
profesyonel çekim modları olan Enstantane ve Diyafram öncelikli çekim
modlarının da yavaş yavaş kompakt makinelere kadar girmesi, bu küçük sevimli
makinelerin kullanıcı kitlesini artırıyor.
Fotoğrafa gönül vermiş fakat D-SLR'ye bütçe ayıramayalar için ideal çözümdür.
SLR makinelerin birçok özelliğini barındıran, geniş optik zoom aralığına ve
gelişmiş fonksiyonlara sahip sınıftır. Günümüzde birçok amatörün D-SLR öncesi
başlangıç makinesi olduğu için teknik özellikleri üreticiler tarafından sürekli
geliştirilmektedir.
D-SLR makineler;
Dijital arkalıklar
Özellikle çok fazla detay gerektiren dijital ticari çekimlerde, orta format
makinelerin magazin bölgesine artık dijital arkalıklar takılıyor. Arkalıktan veya bir
bilgisayardan çekimler kontrol ediliyor. 30-40MP gibi yüksek çözünürlükler,
dolayısıyla 100-200MB aralığında dosyalar üretiliyor. Bu büyüklükteki dosyaların
karta aktarılması, işlenmesi takdir edersiniz ki biraz zaman alıyor. Ama amaç
yüksek çözünürlük olunca buna katlanmak gerekiyor, hızlı kartlar ve bilgisayarlar
kullanmak da işinizi bir nebze hızlandırabilir. Pahalı cihazlar olduğu için ticari
çekimler dışında kullanım alanı sınırlı.
Nasıl seçmeli?
Çözünürlük:
Dijital fotoğrafçılıkta gündemdeki konuların başında geliyor. Çektiğimiz kareleri
internette yayınlamak veya 10x15cm baskı almak yoluyla değerlendiriyorsak
2MP çözünürlükte bir makine işimizi görecektir. Ama güncel paylaşım ve izleme
medyası geliştikçe bu talep karşılık bulamıyor. Örneğin monitör, TV
çözünürlükleri arttıkça çektiğimiz karelerin bu cihazlardaki gösterim oranları da
düşüyor. Çözünürlük denince birçok makinede belirtilen net çözünürlükten
(effective pixel) bahsediyoruz. İnterpolasyon olarak adlandırılan ilave
çözünürlüğün algılayıcı tarafında değil yazılım ile desteklendiğini hatırlamakta
fayda var. 12.7 MP'lik (4368 piksel yatay x 2912 piksel düşey) bir makine ile
çekilmiş bir görüntüden baskı almak istiyorsanız, 150 dpi'lık bir baskı için
alabileceğiniz maksimum yatay çözünürlük; 4368/150 * 2.54 = 75cm’dir. Orantı
kurduğumuzda 50x75 cm baskı boyutu elde etmiş oluruz ki sergi açmak için bile
ideal bir ebat (2.54 çarpanı; inç birimini cm'ye çevirmek için kullanılmıştır).
Fakat çözünürlüğün sensör boyutundan etkilendiğine, yeri gelmişken değinmekte
fayda var. Film ebadında algılayıcı kullanan bir makinede, yukarıdaki
örneğimizde bir pikselin boyutu 36000/4368 = yaklaşık 8.24x8.24 mikrondur.
Küçük algılayıcıya sahip 12 MP'lik bir kompakt modelde ise bir piksel yaklaşık
2.3x2.3 mikron ebadındadır. Bu örnekte aynı çözünürlüğe sahip D-SLR ve
kompakt iki makine arasında piksel alanı açısından 13 kat fark var. Bu fark aynı
oranda olmasa da fotoğrafa keskinlik ve gürültü olarak yansıyor. Fakat kompakt
bir makineden 50x75cm baskı talebimiz yoksa zaten önemli değil.
Makine yazılımı:
Gövde üzerinde yer alan temel düzenlemelere olanak sağlayan yazılım,
çoğunlukla daha sonra bilgisayarda yapılan düzenlemelerden daha başarılı sonuç
verir. Bu yüzden üreticiler sürekli bu yazılımları güncellemekte, kaliteyi arttıran
eklemeler yapmaktadır. Bazen ilave fonksiyonlar da yüklenebilmektedir. Bu
güncellemelerin duyurulması, firma desteği, güncellemenin kolayca
yapılabilmesi, dahili düzenleme işlemlerinin hızlı sonuçlanması yine önemli
etkenler.
Enerji/Pil:
Makinelerde enerji tüketimini artıran, çoğunlukla LCD ekran kullanımıdır. Geniş
ekran LCD'ler daha da fazla enerji tüketirler. Makine gövdesindeki flaşın çok
kullanımı da tüketimi artırır. CCD algılayıcılar, CMOS algılayıcılara oranla daha
fazla enerji tüketirler. Gelişen gövdeler ve artan fonksiyonlarla birlikte AA kalem
piller yerine artık genellikle Lityum iyon piller kullanılıyor. Uzun çekim gezilerinde
pilsiz kalma riskine karşılık yedek pil bulundurmak lehinize olacaktır.
İşleme/Arşivleme programı:
Çekim kadar çekim sonrası süreçte de çok zaman harcıyorsak makine ile birlikte
verilen işleme ve düzeltme programlarının da kolay ve hızlı kullanılabilir olması
faydalı olacaktır. Çekilen fotoğrafların belirli bir sıralama/saklama metoduna göre
arşivlenmesi, daha sonra bu karelere erişim hızımızı belirler. Bu yüzden eğer çok
fotoğraf çekiyorsak, mutlaka bir arşivleme yazılımının da bulunmasında fayda
var.
Ergonomi/Kullanım kolaylığı:
Ele oturuş, tutuş, lens tutma ve butonların yerleri, kolay ve seri fotoğraf
çekmemizde etkendir. Menü ve tuşlarla temel fotoğraf fonksiyonlarına erişim hızı
ve kolaylığı bize zaman ve efor kazandırır. ISO ayarının menülerde kolaylıkla
erişilemeyecek bir yerde olması sizi çekim esnasında zora sokacak, sıkıntı
yaratacaktır. İşaret parmağınızla diyaframı girerken, başparmağınızla
enstantaneyi girebilmeniz veya tuşlara atama yaparak sık kullandığınız özelliği
öne çıkarmanız çekim sürecini kolaylaştıracaktır. Kompakt makinelerde ne yazık
ki küçüklük ve incelikten dolayı D-SLR makinelerdeki fiziki ergonomiyi sağlamak
pek mümkün değil.
Firma güvencesi:
Alacağımız makinenin, o markanın Türkiye yetkili distribütöründen alınmış
olmasına özen gösterelim. Bunu gösteren etiket ve bandrolü mutlaka kutu
üzerinde veya garanti sözleşmesinde arayalım. Türkiye'de, birçok ülkeden daha
fazla yasal garanti süresi olması (2 yıl) çok büyük bir avantaj.
Bütçe:
Bir markaya veya modele karar vermemizde en etkili maddelerin başında elbette
ayırdığımız bütçe geliyor. Fiyat/Performans ilişkisi merkezinde, “nasıl seçmeli?”
başlığı altındaki diğer maddeleri de hesaba katarak en iyi makineyi değil, bize en
uygun makineyi almalıyız. Bütçemizi oluştururken konuya vakıf satıcı
yönlendirmesini de hesaba katmalı, ama öncelikli satın alma kararı ile birlikte çok
iyi ön araştırma yapmalıyız. Satın alma sürecinde belirlediğimiz bütçenin makine
ve aksesuarlar için toplam bir bütçe olmasında fayda var.
Çalışma hızı:
Makinemizin açılış hızı, ikinci kareye hazırlık için geçirdiği zaman, kareleri makine
üzerinde yerleşik ara belleğe aktarma hızı, flaş doldurma hızı, AF netlik ve
eşzamanlı çekim gibi konular bazı fotoğrafçılar, özellikle spor fotoğrafçıları için en
önemli konulardır. Bu hızları farklı marka ve modeller arasında karşılaştırmalı ve
size en uygun modeli yine siz belirlemelisiniz.
Çekim modları
Amatör ve Profesyonel olarak ayrıştırabileceğimiz iki grup mevcut.
Amatör modlar
Portre: Ana konunun üzerine netlik yapıldığında sadece bu alan net çıkar, arka
alan tamamen flulaşır.
Manzara: Bu modda fotoğrafta renk doygunluğu ve keskinlik artar. Flaş
kapalıdır, netlik en uzak mesafeye otomatik yapılır.
Yakın plan: Kamera, netlik yapılabilen en yakın mesafeye odaklanır. Kompakt
makinelerin 1cm'ye kadar yaklaşabilmesi olağanüstü makro çekimlerine olanak
tanır.
Spor: Spor veya hızlı hareket eden konular için enstantane öncelikli ve yüksek
hızda örtücü çalışır. Sürekli netleme pozisyonu açık, flaş kapalıdır.
Gece portresi: Işığın çok az olduğu yerlerde düşük flaş hızı ile konunun
aydınlatıldığı, flaş ışığı almayan arkaplanın da düşük örtücü hız ile desteklendiği
moddur.
Tam otomatik: Bu modda doğru pozlamaya en yakın sonuç makine tarafından
set edilir. Kullanıcı müdahale edemez.
Profesyonel modlar
Temel özellikler
Algılayıcı (Sensör):
Küçük, milyonlarca görüntü elemanının birlikte oluşturduğu mozaik, aynı
zamanda dijital fotoğrafın da ana öznesidir. Televizyonlara çok yakından
baktığınızda gördüğünüz bütünü oluşturan küçük noktalar da dijital görüntüyü
oluşturan fotodiyotlara benzer veya artık güncel ifadesi ile piksellere. Makineler
içinde filmin kullanıldığı bölgede artık bu piksellerin milyonlarcasını bir araya
getiren algılayıcımız (sensör) var. Yüksek ISO duyarlılığı, az enerji sarfiyatı ile
bilinen CMOS algılayıcı ve de uzun yıllar üzerinde çalışılmış düşük gürültülü CCD
algılayıcıların her ikisi de başarılı şekilde gövdelerde kullanılmaktadır. Birçok
kullanıcı, algılayıcıya göre tercihini yönlendirmekte. Bu yönlenmenin sağlıklı
olmadığını hatırlatmakta fayda var. Makine üreticileri, algılayıcının artı ve eksi
özeliklerini yazılım, işlemci gibi teknolojik yatırımlarla fotoğraf kalitesinden ödün
vermeden çıktı alacak formata dönüştürüyorlar.
Beyaz ayarı:
Analog fotoğrafçılıkta amatör kullanımda günışığı filmi kullanıp müdahalede
bulunamadığımız için çok güncel bir fonksiyon değildi. Dijital görüntülemede ise
ayarlamaya olanak tanıdığı, ama öncelikli renk ve ton değerlerini değiştirdiği için
bilinçli olarak kullanmamız gereken bir uygulama. Beyaz ayarının Günışığı,
Bulutlu, Gölgeli, Tungsten, Flüoresan, Flaş ve Otomatik modları mevcut. Biz
genellikle otomatik modu kullanıyoruz. Aslında hangi ışıkta çekim yapıyorsak
buna uygun beyaz ayarını seçelim. Profesyonel çekimlerde çok kullanılan;
makineye beyaz bir kağıdı, dokuyu gösterme metodunu kullanmak bize %100
doğru sonucu verir. Kısa süren bir beyaz tanıtma operasyonu ile artık
fotoğraflarınızda bütün renkler doğru görünür, tabi homojen ve tek ışık kaynağı
ile ışık alan ortamda.
ISO:
Algılayıcınızın ışığa karşı hangi oranda duyarlı olduğunu gösteren ölçümdür. Artık
birçok makinede ISO ayarını siz seçebiliyorsunuz, ama seçimi makineye
bıraktığınızda enstantane ve diyaframa göre otomatik ISO seçiliyor. Bazı
profesyonel makinelerde de artık bu uygulama destekleniyor. Düşünün; az ışıklı
bir yere girdiniz ve ne enstantane ne de diyafram değeri uygun değil, çünkü 100
ISO'da çekim yapıyorsunuz. Böyle durumlarda makine, otomatik olarak ISO
değerini minimum diyafram/enstantane değeri elde edecek hale getiriyor. Yani
artırıyor. Işık çoğaldığında ise yine otomatik olarak artırıyor. Pratik ve an
fotoğraflarında seri çekimden kopmamanıza olanak sağlayan bir fonksiyon.
Gürültü azaltma:
Uzun süreli gece çekimlerinde sıklıkla yaşanan bu sorun, kare içinde gerçekte
olmayan kırmızı, yeşil, mavi (RGB) renklerin belirmesidir. Bunun nedeni, uzun
pozlama ile ısınan algılayıcının yaydığı enerjinin de algılayıcı tarafından bozulmuş
renk kodlarına dönüşmesi olarak açıklanabilir. Makinenin menüsünde yer alan NR
(Noise Reduction) adı verilen uygulama ile bu bozulma büyük ölçüde
giderilebiliyor.
Yazılım:
Makine kutusunun içinde standart olarak temel düzenlemeleri yapabileceğiniz
yazılım yer alır. Bu yazılımlar üretici firmaya göre sınırlandırılmış veya tam sürüm
olabilir. Yeni nesil makinelerle birlikte artık renk düzenlemesi, filtre kullanımı gibi
bazı fonksiyonlar da çekim sonrasında makine üzerinde kareye uyarlanabiliyor.
Bu da sizi bilgisayar başında düzenleme yapmaktan kurtarıyor, çünkü makine
üzerindeki değişiklikler çok daha hızlı ve kolay yapılabiliyor. Ayrıca makine içinde
yapılan düzenlemeler çoğu zaman daha az kalite kaybına yol açıyor. Bunun
dışında Photoshop, Lightroom, Aperture gibi profesyonel görüntü işleme
yazılımları ve bu programlarla birlikte çalışan eklentiler, bütün ihtiyaçlarımızı
karşılıyor. Ama Panorama oluşturma, HDR sağlama gibi özel çalışmalar için
yapılan yazılımların da çok başarılı sonuçlar verdiğini yeri gelmişken belirtelim.
Görüntü formatları:
Makinemizin ürettiği fotoğrafın hangi formatta olduğu ve bu formatın dosya
büyüklüğü de önem kazanıyor. Genellikle RAW (ham) ve JPG (sıkıştırılmış)
dosyalar üretiliyor. RAW format, daha sonra üzerinde işlem yaptığımızda kalite
kaybı yaşamadan dönüştürme yapabileceğimiz bir dosya formatı. Beyaz ayarı,
keskinleştirme, gürültü azaltma gibi birçok uyarlama, fotoğrafta kalite kaybı
yaratmıyor. Ama gelgelelim RAW dosyaların kapladıkları fazla yer nedeniyle, hem
karta transferleri hem de işlenmeleri uzun sürüyor. JPG formatında ise birden
fazla çözünürlük seçeneği olduğu için fotoğraflarınızı istediğiniz kalitede
saklayabilirsiniz. Zaten en kaliteli seçimde bile dosyanın kapladığı alan RAW'la
kıyaslanamaz. Çekim sonrası fotoğraf işlemede JPG dosyalarda yapacağımız
değişiklikler RAW'a göre daha az seviyeli olmalı, yoksa fotoğrafta kalite kaybına
yol açan renk/ton/çözünürlük bozulmaları yaşanır.