Professional Documents
Culture Documents
ELEŞTİRİSİ
VE
KUR’ÂN’A ARZI
Fereç Hüdür
Fereç Hüdür’ün
KUR’ÂN ARAŞTIRMALARI
1
ÖNSÖZ
FereçHÜDÜR
SİİRT
2
Kuran’ın İslam öğretisine rıza göstermeyen çeşitli fert ve
topluluklar, Allah’ın koruması nedeniyle Kur’an’ı
değiştiremeyince İslam’a saldırmak için başka yollara
başvurdular. Bu yolları başlıca şöyle sıralıya biliriz:
HADİS FAALİYETİ:
3
almaktadır. Öyle ki tekrarlar dikkate alınmasa 35647 hadis
4000 hadisi bile bulmamaktadır. Bu 4000 hadis bir kitaba
sığdırılabilecekken, gerek tekrarlar suretiyle, gerekse
şerhlerle büyük bir külliyata dönüştürülmüş. Öyle ki
inceleme yaptığımda her biri yüzlerce sayfalık 57 cilde
bakmak zorunda kaldım. Ayrıca dikkatimi çeken şeylerden
bir tanesi de bu hadis uydurma faaliyetinin iddia ettikleri gibi
fertler tarafından din gayretiyle yürütülmüş bir hareket
olmayıp, birbirlerine çağdaş kimseler tarafından ve bağlantılı
olarak yürütülmüş sistemli bir hareket olduğudur. Şöyle ki:
TOPLAM 35647
5
uydurmanın zorluğu veya imkansızlığı nedir ki hadisin
sahihliğine güvence olabilsin.
7
NESAİ: Künyesi. “El-Hafız el-İmam Şeyhûl-İslâm Ebû
Abdurrahmân İbnu Şuayb İbnu Ali İbnu Sinân Bahr el
Horâsani el, Kâdi" (H.215-303).
9
189) isnat ettirilmiştir. Ebû Hanife’nin bizzat kendisi
tarafından kaleme alınmış eseri yoktur. Sünnet konusunda
onun hakkında dendiğine göre ravisi güvenilir olduğu zaman
Muhaddislerin çoğunluğunun eğilimine aykırı biçimde
Mürsel hadisi delil olarak değerlendirmekteydi.
Muhaddislerce zayıf karşılanan ve kendisiyle amel edilemez
diye değerlendirilen bir çok hadisi delil olarak ileri sürme
yoluna gitmiştir. Hanefiler şöyle söylemektedirler: “Kur’an,
mütevatir veya meşhur sünnetle nesh edilebilir. Sadece ahad
hadisle nesh edilemez”. böylece hadislerin Kur’an’ı nesh
edebileceğini yani iptal edebileceğini fıkıhlarına esas Kabul
etmişlerdir. (Bak. Dr. İsmail Hakkı Ünal. İmam Ebu
Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis
Metodu. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları No.327 Baskı-
1994 Sayfa 213)
10
İMAM ŞAFİİ: Ebû Abdullah Muhammed bin İdris bin Abbas
Şafii (H.150-204).
11
okumağa teşvik etti. Onu bu hususta imam addetti. Bu
maddede kendisine başvurulan bir âlim saydı. (Bu konuda
bak. İmam Şafii. Osman KESKİOĞLU. Diyanet Başkanlığı
yayınları 1987 s. 46).
12
Kitabı “Müsned”de yaklaşık 40.000.- hadis vardır. Kur’an’ı
esas alıp sünneti terk edenlere red için Kitab bile yazmıştır.
Ona göre Kur’an’ın batını vardır. Halbuki Kur’an’a batın
bilgi isnat etmek küfürdür. Zira Kur’an açık manalı bir
kitaptır.
15
S . Olarak kısaltılacak ve önüne sıra numarası yazılacak.
Örneğin K.S. 5126 gibi)
16
Görüldüğü gibi, cehennemin doldurulması konusunda
uydurdukları hadis Kur’an’a ters düşmektedir.
17
HADİSLERİN TENKİDİ: Allah’a insan şeklin de suret iddia
ettiler, öyle bir benzerlikten dolayı yüze vurulmamasını
tavsiye ettiler. Aslında istedikleri saygı gayreti değildir.
Allah’ın yüzü ile insanın yüzünün aynı olduğunu vurgulamak
için yüze vurulmamasını tavsiye etmişlerdir. Allah’ın eline
serinlik atfetmeleri de tecsim vurgulamasıdır, aynı şekilde
Allah’ın Ömer ile tokalaştığını ve onun elinden tutup cennete
koyduğu iddiası da apaçık tecsimdir. Allah’ı tecsim etmek
yani cisim saymak apaçık küfürdür.
18
Görüldüğü gibi zaman gelip geçici bir şeydir, Allah zaman
olarak tavsif edilemez, hadis diye iddia ettikleri Kur’an’a
aykırıdır.
19
Görüldüğü gibi uydurdukları hadis, Kur’an’a aykırıdır ve
Allah’a karşı bir iftira ve isyandır.
20
tecsim edilmekten yani yaratıklara benzetilmekten onlarla bir
sayılmaktan münezzehtir.
21
11- Aişe (r.anha)nın azatlısı Ebu Yunus şöyle demiştir: -Aişe
(r. anha) kendisi için bir Mushaf yazmamı emretti ve,
"Namazlara ve orta namazına devam edin" ayetine gelince
bana haber ver dedi. Ben de o ayete varınca kendisine haber
verdim. Bana o ayeti namazlara, orta namazına ve ikindi
namazına devam edin, Allah için tevazu halinde namaz kılın"
şeklinde yazdırdı. Sonra da:
22
HADİSİN TENKİDİ: Tırnak içindeki ifadeler kendilerince
uydurulmuş sözlerdir. Kur’an’da bu şekilde ayetler mevcut
değildir. Dolayısıyla Kur’an dışında ayet iddia etmişlerdir.
13-......Ebu’d- Derda:
-- “Ve’l leyli izâ yağşa ve’n -nehari izâ tecelli ve’ zekeri ve’l
ünsâ" şeklinde okudum.
Ebu’d- Darda:
23
Önlerinde bir melik vardır) şeklinde okumuştur. (Buhari,
Kitabu’ş-şurut 15 Cilt 6 s. 2551 Ötüken 1987).
24
"Ayeti indiği zaman, Resûlullah (S) Zeyd’i çağırdı. Zeyd bir
kürek kemiği ile geldi ve o ayeti yazdı..... (Buhari, Kitabu’l-
Cihâd ve’s-siyer 47 cilt 6, s.2674. Ötüken 1987)
25
- Onlar, değerli sayfalardadır. (80/13)
İbn Abbas:
26
- İki kapak arasında bulunandan başka bir şey bırakmadı,
dedi. (Buhari,Kitâbu Fedail’l -Kur’an 39 Cilt 11 sayfa 5112
Ötüken 1988)
27
20-........ O da İbn Abbâs (R)’tan tahdis etti ki, Resûlullah (S)
şöyle buyurmuştur: “Cibril bana Kur’an’ı bir okunuş üzerine
okuttu. Ben de durmadan bunun artmasını istedim. Tâ yedi
türlü okunuşa erişinceye kadar bu dileğimde ısrar ettim”.
(Buhari, Kitâbu Bed’i’l-Halk 29 Cilt 7 Sayfa 3035 Ötüken
1987.)
Cibril o zaman:
28
“Yedi harf ile ilgili haberlerin çok yoğun olmasına her
sınıftaki İslam bilginlerinin bu konuda fikir yürütmüş
olmasına rağmen, “yedi harf”in manası üzerinde bir fikir
birliğine varılmamıştır. “Kur’an ilimleri" ile ilgili bir çok
eserde verildiğine göre, üzerinde en çok ihtilaf edilen konu
budur. Aynı kaynakların haberlerine nazaran Ebû Hatim b.
Hıbbân (354/965) bu konuda 35 ihtilafın varlığına haber
vermiş, hatta bunların tamamının 40 kadar olduğu
söylenmiştir. Biz bunlardan --- ancak--- birkaç tanesini örnek
olarak sunacağız:
29
22- Ebu Hureyre (r.a) Hz. anlatıyor: “Resûlullah (a.s.v.)şöyle
buyurdular: "Kur’an hakkında münakaşa küfürdür"(K.S 1158
C.5 S. 271 alıntısı, Ebû Dâvûd, Sünnet 5, (4603))
30
IV - VAHYİN İNİŞ SIRASIYLA İLGİLİ OLARAK
UYDURDUKLARI ÇELİŞKİLİ HADİSLER
O:
32
zamandır, ehlibeytten bir kimseyi müşahhas olarak dünyada
kimse görmediği gibi, onları gören kimseyi de gören
olmamıştır. Onun için Kur’an’la birlikte ehlibeyt rehberliği
diye bir şey olmadığı gibi, böyle bir şeye ihtiyaçta yoktur.
Aksine iddialar gerçeklere uymayan hususlardır.
34
olarak) bir şey verdiler. Adam, Resûlullah (s.a.)’a gelip
durumu haber verdi.
Efendimiz (s.a.)
“Ye, ömrüne yemin ederim ki, kimileri bâtıl bir rukye ile
yerler, sen ise hak bir rukye ile yersin."buyurdu. (Ebu Davud,
cilt 12 s.496 rivayet 3420 Şamil Yayınevi 1991; Ahmet b.
Hanbel V. 221)
37
(Buhari, Kitabu Fadaili-Kur’an, Hadis 43 S. 5116 C.11
Ötüken 1988).
39
“-İyi ama, dedi, sen onu oğlun Davud’a vermedin mi?"Adem
inkar etti zürriyeti de inkar etti.........(K.S. 614 C.3 S. 488 B.
1998 alıntısı, Tirmizi, Tefsir, A’raf, (3078) 9.)
40
haya duyan (Bu yüzden kendilerine sıkıntı veren) kimseler
hakkında nazil olmuştur. (K.S. 660 C. 4 S. 29-30 B. 1988
alıntısı Buhari, Tefsir Hud 1.)
41
Sahabedeler hakkında saygısızca uydurulmuş bu nüzûl sebebi
rivayeti uydurmasının, Hicr Suresiyle hiçbir ilgisi yoktur.
Hicr 23-24-25 ayetlerini mealen yazarsak iftira ettikleri
ortaya çıkar. Şöyle ki:
42
-Rabb’ın hakkı için biz onların hepsine mutlaka soracağız:
15/92
2-Al-i İmran sûresinin baş kısmı: Elif lam mim. O Allah ki,
O’ndan başka ilah yoktur. O Hayy ve kay yumdûr"(Âl i
İmrân 1-3). (K.S. 1793 C.6 S. 556 b. 1989 alıntısı, Ebû
Dâvud, Salât 358 (1496) Tirmizi Da’avât 65, (3472))
44
-İman eden ve iyi işler yapanların duâsını kabul eder, lütuf ve
kereminden onlara (istediklerinden) fazlasını verir. Kafirlere
gelince: onlara da çetin bir azab vardır. 42/26
-De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın.
Hangisiyle çağırırsanız, nihâyet en güzel isimler O’nun dur.
Salatında pek bağırma, pekte (sesini) gizleme, bu ikisinin
arasında bir yol tut. 17/110
45
Yukarıdaki iki rivayet birbirine aykırı olup, birbirini iptal
etmektedirler.
46
-Sana sebat vermemiş olsaydık, and olsun ki, azda olsa onlara
meyl edecektin. 17/74
47
belirttiğim gibi Ğaranik olayı iftirasıdır. Şöyle iddia
etmektedirler;
48
inerken peygamber (haşa), Allah tarafından vahye
dilmemesine rağmen, şeytanın İlkaysıyla Lat, Menat ve Uzza
putları için “Tilke’l garânikat-el ulâ ve inne şafaatehünne le
tercâ"yani “Bunlar, dolgun beyaz vücutlu güzel dilberler ve
rütbeleri yüksek ilahelerdir. Onların şefaati muhakkak
beklenmelidir."dediğini iddia etmişlerdir. Ğarânik kelimesi
Arapça da mana itibariyle, Kuğu kuşu, örülmüş saç topu
manalarına gelmekle beraber, bir manası da, bedeni beyaz,
dolgun vücutlû güzel dilberler manasına da gelir. Bura da
kastedilen mana budur. Zira putperestler ilahelerini dişi
melekler olarak telakki ediyorlardı. Şimdi bu iftirayı asıl
Necm sûresinin ayet mealleri arasına, parantez içinde
ayırarak koyarsak nasıl, mantıken uyum sağlaması imkansız
bir durumla karşılaştığımızı görürüz, Şöyle ki:
49
Denilse ki, hal böyle olunca, bu iddia nereden ortaya çıktı.
Rivayetler dinine mensup çok sayıda meşhur kimseler bu
rivayetlerine mesnet olarak neyi iddia etmektedirler. Konu
şudur:
50
sonrada ayetlerini sağlamlaştırdığını vahiyle bildirdi. Bunun
üzerine peygamber rahatlıyor."İşte iddiaları budur.
51
koşmanın manasını bilir ve anında farkına varır. Bunların
güya karşı olanları emin oldukları ravilerin söylenmesi
halinde, Allah’a şirk koşmakta bir an bile tereddüt etmeyecek
kimselerdir. Değil mi ki, bu kimseler kendilerine Allah’ın
(haşa) ayağını Cehenneme soktuğu rivayet edilince kabul
edip, buna iman ettiler. Bunlara sormak lazım ilahları
Allah’mı yoksa raviler mi. Red veya kabul gerekçelerine
bakılırsa ravileri ilah edinmişlerdir. Hem bunlara sormak
gerekir. Yalan yere rivayet metinleri uyduran kimselerin,
ravilerini de uydurmamaya verilmiş bir sözleri veya bir
garantileri mi var. Yalan yere her çeşit rivayet uyduran
kimselerin, ravileri de uydurduklarını bir çocuk dahi anlıya
bilirken. Bunlar o kadar dahi akıllarını kullanamayan ve
Kalpleri, Allah tarafından mühürlenmiş, kör ve sağır
kimselerdirler. Kendilerine Müslüman deyip, Ğaranik
rivayeti iftirası gibi bir çok rivayetler uydurup veya bunlara
taraf olup, İslam’a saldırmakta hiçbir mahzur görmezler.
Fakat, bazen aynı şeyi kendisine Müslüman demeyen bir
kimse ele alıp İslâm’a saldırırsa görünüşte güya çok kızarlar,
sanki kendilerinin yaptıkları farklıymış gibi.
53
Yukarıda mealini yazmış olduğum, Hac sûresi 52. Ayetinde,
dikkat edilirse temenniden bahsedilmektedir. Temenni de
istek, dilek veya arzu demektir. Fiiller ise istek veya arzu
olmayıp hayata geçirilmiş olaylardır. Başka bir deyişle
olması istenen olaylar arzu halinde kaldıkça temenni olarak
adlandırılırlar. Eğer o temenni yerine gelirse, artık o temenni
olmayıp yapılmış bir iştir. Eğer peygamber onların iddia
ettiği gibi öyle bir şey söylemiş olsaydı ki bu mümkün
değildir, bu arzu olmayıp yapılmış bir iş olacaktı. Onun için
Hac sûresi 52. Ayette bahsedilen temenniyle böyle bir iftira
rivayeti ilişkilendirmek mümkün değildir. Zira rivayette bir
temenniden değil yapılmış bir işten bahsedilmektedir.
54
- Bir daha bundan sakın; zira Kur’an bir öğüttür. 80/11
55
Diğer bir örnek, Kur’an’dan mealen:
56
- (Ey Resûlüm), senin ömrüne andolsun ki, onlar,
sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı. 15/72
57
okumak veya okutmak suretiyle, ölüsüne, içki içme, kumar
oynama, oruç tut, ahret hayatı gerçektir gibi ifadelerle,
ayetleri tebliğ etmiştir. Sanki ölüsü kumar oynayabilecektir
veya ölmemiştir de ahretten şüphesi olmasın gibi şuursuz bir
davranış içine girer. Kendisinin öğrenmesi gereken Kur’an
bilgilerini ölüsüne öğretmeye çalışır. hal bu ki, ölü kendisine
yaşayanlar tarafından yapılan hiçbir hitabı duymadığı gibi.
Okunan Kur’an nedeniyle de hiçbir sevap alamaz. Zira, İslam
da ameller şahsidirler. Hiç kimse başkası için amel
işleyemez. Örneğin: Kim Kur’an okuyorsa ve Kur’an’a göre
yaşayıp dinliyorsa, Allah tarafından kabul edilmesi halinde
sevabı o şahsa aittir. Şöyle ki, Kur’an’dan mealen:
61
Ayet mealinde görüldüğü gibi; ayette, “takvâ" konu
edilmekle her çeşit kötülükten temizlenmeyi seven
kimselerden bahsedilmiş olunmaktadır. Uydurma rivayette bu
sevgi, kasıtlı şekilde, tuvalette suyla temizlenme olarak
anlatılmıştır.
İddia ettiklerine göre, bir tanesi ki kim olduğu belli değil, iki
kişi Aişe’ye giderek Peygamberin cünüplükten nasıl
yıkandığı konusunda soru sormuşlar. Güya, Aişe yıkanarak
onlara öğretide bulunmuş. Arada perde vardı demeleri ise lafı
dallandırmalarından başka bir şey değildir. Zira yıkanan
görünmeyecekse, yıkanmak suretiyle tarifte bulunmanın bir
manası yoktur. Görünmesi halinde yıkanarak tarifte
bulunması mümkün olur. Nitekim, başına üç kere su döktü
demeleri ve saçın kısalığından bahsetmeleri bunu ima etmek
içindir. Olay iddiaları sırf başa su dökülmesi olayı da
değildir, zira cenâbetten yıkanmada bütün vücudun
yıkanması söz konusu olduğundan asıl anlatmak istedikleri,
62
Aişe’nin bu yıkanmayı tatbiki olarak gösterdiğidir. Aişe’ki,
müminlerin annesidir. Ona yapılmış bir iftira bütün
müminleri derinden yaralar. Yıkanma merak ediliyorsa,
neden gidip kendisinden bayan sahabeler sormadı da, erkek
sahabeler gidip sorsun. Kaldı ki yıkanmayı bir çocuk bile
anlaya bilirken, Aişe yıkanmayı niçin tatbiki olarak
erkeklerin önünde göstersin ki? Kaldı ki, belli bir yaştan
sonra, İslam dinine göre çocuklar dahi öz anne babalarını
çıplak olarak göremezler. Bu konuda daha birçok şey
yazılabilir. Fakat konu üzücü olup uzatmak istemiyorum. Zira
hakaret kastıyla bu rivayeti uydurdukları çok açıktır.
63
Bu duruma göre ergenlik çağına ermiş bir çocuk kendi öz
anne ve babasını çıplak olarak göremez, dolayısıyla kendi öz
anne ve babasından tatbiki olarak yıkanmayı öğretmelerini
isteyemez. Bu itibarla, Aişe anamız hakkın da uydurulan
rivayetin, İslam dininde yeri yoktur. Ancak ona yapılmış bir
iftiradır. Bu tür iftiralar epey yapılmıştır, Şöyle ki:
64
de ondan uzaklaştım. Kendisi bana işâret etti. Ben de yanına
vardım ve işemesini bitirinceye kadar topuğunun yanında
dikildim. (Buhari, Kitâbu’l-Vudu 88 s.352, c.1 Ötüken 1987)
59- ............. Sehl (R) şöyle demiştir: (Bâzı kereler) bir takım
erkekler, bellerindeki fûtaları çocuklar gibi boyunlarına
bağlamış olarak Peygamber’le birlikte namâz kılarlardı da.
(cemâate gelen) kadınlara: Erkekler doğrulup oturmadıkça
başlarınızı secdeden kaldırmayınız, denirdi. (Buhari,
Kitab’ul-Salât 14 S.458 C.1 Ötüken 1987)
60- ... Amr b. Selime dedi ki, Biz halkın Peygamber (s.a.)’i
(ziyârete) gidip geldikleri (yol üzerinde bulunan) bir yerleşim
bölgesinde idik. (İnsanlar ziyâretten) dönerlerken bize
uğrarlar ve “Resulullah (s.a.) şöyle buyurdu."diye
konuşurlardı. Ben zeki bir çocuktum. Bu sebeple Kur’an’ı
Kerimden pek çok (âyetler) ezberledim. Babam (bir defa)
kabilesinden bir heyet içerisinde Peygamber (s.a.)’e elçi
olarak gitmişti. (Resûlullah-s.a.-) onlara namazı öğretip:
“Kur’an’ı Kerimi)"“en çok bileniniz size imam olsun"
buyurdu. (içlerinde) ezberinde en çok Kur’an-ı Kerim
bulunan kimse olduğum için, Kur’an-ı Kerimi en çok
bilenleri ben idim. Beni öne geçirdiler, onlara üzerimde sarı
küçük bir hırkam olduğu halde imamlık yapıyordum.
Secdeye vardığım zaman hırka vücudumdan sıyrılıp
kısalıyordu. Kadınlardan biri “İmamınızın avret mahallini
bizden gizleyiniz" dedi ve bana Umman kumaşından bir
gömlek satın alıverdiler. Müslümanlıktan sonra onun kadar
hiçbir şeye sevinmiş değilim. Onlara yedi, yahut sekiz
yaşında iken imamlık yapıyordum. “Ebû Dâvud, K. Salât (2),
66
Bâb 60 Cilt 2 S.424 H.585 Şâmil-1988. Buhari, Ezan 54;
Tirmizi, salâ 60; Nesâi, imâme 3,5,11,43; Kıble 16; İbn
Mace, ezan 5; ikâme 46;)
68
yapılmış olan rivayetin ve benzeri rivayetlerin asılsız bir iftira
olduğu anlaşılır.
72
“Ben hayızlı olduğum zaman (Resûlullah’ın) yatağından bir
hasır üzerine iner ve temizleninceye kadar Resûlullah (s.a)’a
yaklaşmazdım."(Ebû Dâvûd, K.Tahâre (1), Bâb 106 Cilt 1
H.271 s.479, Şamil 1987)
73
iftiradan tenzih ederiz. Özellikle cinsel konularda, Âise
hakkında rivayetler uydurmuşlardır. Bu da, Âişe’nin şahsında
Peygambere ve Ebu Bekr’e olan kinlerini göstermektedir.
74
-Yusuf’un evinde kaldığı kadın, onun nefsinden murâd almak
istedi ve kapıları kilitleyip: “Haydi gelsene!"dedi. (Yusuf):
“Allah’a sığınırım dedi, efendim bana güzel baktı (ben nasıl
onun İyiliği’ne karşı hıyanet ederim), zalimler iflah
olmazlar!: 12/23
75
(1444); Muvatta, Radâ 2, (2.601,602); Tirmizi, Radâ’1,
(1147); Ebu Dâvud, Nikah 7, (2055); Nesâi, Nikâh 49,(6,99))
Peygamber de:
76
31 de belirtilen kardeş lafzı öz kardeşler hakkındadır. Zira,
Kur’an’da süt kardeşlerden bahsedilirken “süt kardeş" olarak
ayrı bir şekilde belirtilmişlerdir. Bunlar nikah yönünden
yasaklanmışlardır, fakat nikahlarının haram oluşu, onlara öz
kardeş hususiyeti vermemektedir. Yani mümin bayanlar için
gizlenme konusunda diğer süt kardeş olmayanlardan bir
farkları yoktur. Buna benzer olarak dikkat edilirse,
Peygamberin zevceleri, Kur’an’da müminlerin anneleri
olarak belirtilmişlerdir. Peygamberden sonra müminlerin
onları nikahlamaları ebediyen haramdır. Buna rağmen
müminler onlardan yüz yüze eşya dahi isteyemezler, ancak
bir perde arkasından olursa, yani aralarında bir perde varsa
isteye bilirler. Demek ki bazı akrabalıklar vardır ki
gizlenmeyi ortadan kaldırmaz. Müminlere anne olmak
gizlenmeyi ortadan kaldırmıyorsa, nasıl olurda süt kardeş
olmak, hele kavramı dahi İslamiyet te olmayan, süt amca diye
uydurdukları akrabalık, gizlenmeyi ortadan kaldırsın. Şimdi
bu hususlara ait Kur’an’dan örnek verecek olursam, mealen:
77
hususunda, Allah’ın Kitabında birbirlerine müminler ve
muhâcirlerden daha yakındırlar. Dostlarınıza yapacağınız
uygun bir vasiyet bunun dışındadır. Bu Kitab’ta yazılı
bulunmaktadır. 33/6
78
yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçının da aynı şeyi
yapması gerekir. Eğer (ana, baba) anlaşıp danışarak (çocuğu
memeden) kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur.
Çocuklarınızı (süt annesi tutup) emzirmek isterseniz,
vereceğinizi güzelce verdikten sonra yine üzerinize bir günah
yoktur (emzirirseniz) Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah
yaptığınız her şeyi görmektedir. 2/233
79
biliyorum."cevabını verdi. (Müslim, 26 C.7 Sönmez
Neşriyat).
80
Diğer bir rivayet çeşitleri de, İslamiyet’teki, erkeklerin birden
fazla kadını nikahlama ruhsatıyla ilgilidir. Bu rivayetlerini
sıralarken kendilerince alay etmek amacındadırlar. Zira sarf
ettikleri ifadelerden bu anlaşılmaktadır. Bu rivayetlerine konu
olarak ta Peygamberleri ele almışlardır, örneğin:
82- Bize Müseddet tahdis etti. Bize Yezid ibn Zurey’ tahdis
etti. Bize Said ibn Ebû Arûbe, Katâde’den; o da Enes (R)’den
tahdis etti ki, Peygamber (S)’in dokuz kadını olduğu hâlde,
tek bir gece içinde kadınların hepsi üzerine dolaşırdı.
Ve yine bana Halife ibn Hayyât şöyle dedi: Bize Yezid ibnu
Zurey’ tahdis etti: Bize Said, Katâde den tahdis etti ki, onlara
da Enes, Peygamberden olmak üzere bunu tahdis etmiştir.
(Buhari, Kitâbu’l-Nikâh H.6 C.11 S.5163 Ötüken 1988).
83
87-................ Hz. İbrahim zalim birinin diyarına (Mısır’a)
beraberinde Sâre de olduğu halde gelmişti, Sâre güzel bir
kadındı. Sâre’ye: “Bu cebbâr herif, bilirse ki sen karımsın,
senin için bana galebe çalar. Eğer sana soracak olursa, kız
kardeşim olduğunu söyle! Çünkü sen, zaten İslâm yönünden
kardeşimsin, din kardeşiyiz. Ben yeryüzünde senden ve
benden başka bir Müslüman bilmiyorum" dedi.
84
alıntısı, Buhari, Enbiyâ 9, Büyû’ 100, Hibe 36, Nikâh 6;
Müslim, Fezâil 154, (2371); Ebû Dâvud, Talâk 16, (2212);
Tirmizi, Tefsir, Enbiya, (3165))
- Bunun üzerine Lût ona iman etti ve (kavmine) dedi ki: “Ben
Rabb’ime hicret ediyorum; zira O, daima gâliptir; hikmet
sâhibidir”. 29/26
88- .............. (İbn ebi Leyle’den naklen, dedi ki:)..... Bize Ali
şöyle tahdis etti: ................... Müteakiben biz yataklarımıza
girmiş hâlde iken Peygamber bize geldi. Biz hemen
yatağımızdan kalkmağa davrandık. Peygamber (S):
86
göstermek açık bir saygısızlıktır. Bu itibarla bu rivayette
hakaret kastıyla uydurulmuş asılsız bir rivayettir.
90
mal alacaksa dahi bir kimsenin sünnet olması gerektiği
şeklinde ısrar etmeleri ve sünnetin çok iyi bir şey olduğu
yolunda övgüler ileri sürmelerine asıl temel neden ise. İslam
Dininde bu tür ameliyelerin şiddetle yasaklanmış olmasından
dolayıdır. Zira bu tür ameliye, Allah’ın yarattığını değiştirme
manasındadır. Allah’ın yarattığını değiştirenler ise Kur’an’da
şeytanın payı olarak nitelendirilmişlerdir. Bu konuda
Kur’an’dan mealen:
91
çerçevesinde hayvanların kulaklarının yarılmasına müsaade
etmiyor. Nasıl olurda sünnet veya başka bir şekilde insanlar
üzerinde değişiklik yapılmasına müsaade etmiş olsun.
Yaratılışı değiştirme olayı, hiçbir ihtiyaç, hastalık gibi
zaruretler olmadan, yaratılış üzerine yapılacak değişiklikleri
kapsar. Zira, bir koyun kesilip yenile bilir bu yaratılışı
değiştirme manasında değildir. Veya bir kimsenin çürümüş
dişi çekile bilir; çürümüş böbreği alına bilir, bütün bunlar
zaruret veya tedavi amaçlı ameliyelerdir. Saç sakal veya
tırnağı kesmekte öyledir, yaratılışı değiştirme manasında
değillerdir. Zira tırnağı kesmekle, parmağı kesmek arasında
belli bir fark vardır, biri ihtiyaç içerikli ve geçici, diğeri
sakatlayıcı ve kalıcıdır. Bu zamanda sağlıklı genler üzerinde
meydana getirilen veya getirilmesine çalışılan değişiklikler
yaratılışı değiştirme olayı kapsamına giren işlemlerdir.
Ayrıca, nasıl ki bir kimse tipi değişsin diye hayvanların
kulaklarını yararsa veya sağlıklı dişini çeker veya törpülerse,
vücudunun her hangi bir yerinden sağlıklı bir organı daha
güzel olur diye keser veya vücudunun her hangi bir yerinden
bu bağlamda bir parça et veya deri keserse, kısırlaştırma veya
hadım yaparsa, deriyi tahrip ederek döğme yaparsa, küpe için
kulak delerek kulağın yapısını değiştirmek v.s. Gibi
ameliyelerde bulunursa, bütün bu tür şeyler yaratılışa
müdahale etmek suretiyle, Allah’ın yarattığını değiştirmedir.
Bütün bunlar, Allah’a ortak koşmayla eş anlamlıdır. Bunları
yapan şeytana pay olduğu gibi, asla cehennemden ebediyen
kurtuluş imkanı bulamaz. Sünnet olmak yaratılışa müdahale
etmenin onu değiştirmenin tipik bir örneğidir. Zira küçük,
büyük, kadın, erkek, sağlıklı bir kimseden bu şekilde parça et
koparmanın başka bir izahı yoktur.
92
Şehit ve Şehitlik olayını tahkir ile şehitlik kavramını
saptırmak için de bazı hadisler uydurmuşlardır. Örneğin:
Onlara göre ishalden ölen şehittir veya kusan bir şehit sevabı
almaktadır, iddialarında bulunmuşlardır. Tahdis ettikleri
rivayetlerde şu şekilde demektedirler:
93
Demek istiyorlar ki, Allah yolunda savaşmaya veya mücadele
etmeye ve bu yolda şehit olmaya ne gerek var, bir gemiye
binildiğinde deniz tutmasından kusmak bile şehit sevabı
almaya yeterlidir, hele o kimse boğulmuşsa onların iddiasına
göre iki şehit sevabı alıyormuş. İşin ilginç yanı, evvelki
yazmış olduğum rivayetlerine benzer şekilde burada da
tiksindirici olması hesabıyla, kusmuğu şehitlik olayına konu
etmeleridir. Bu iftiralarıyla da yetinmediler, Mücahide ait
atın, mücahitten iki misli daha değerli olduğu rivayetlerini
uydurdular. Şöyle ki:
94
buyurmuştur: “Ben ru’yâda kendimi Mekke’den hurmalıkları
olan bir arâziye hicret ediyorum gördüm. Düşüncem, o
hurmalık arâzinin el-Yemâme yâhud da Hecer olduğuna gitti.
Bir de gördüm ki, o, Câhiliyet’te Yesrib denilen Medine’dir.
Ben orada birtakım sığırlar gördüm. Allah en hayırlıdır
(Allah’ın onlar için yapacağı en hayırlıdır). Sonra gördüm ki,
o sığırlar, Uhud günü şehit edilen mü’minlerdir................
(Buhâri, Kitâbu’t-Ta’bir 49 C.15 S.6903 Ötüken 1989)
95
103- ........... Cabir şöyle demiş; Resûlullah erkeğin gurbeti
uzadığı zaman ailesinin yanına geceleyin gelmesini yasak
etti. (Müslim, 183/146 C.9 Sönmez Neşriyat A.Ş.)
96
Önceki üç rivayetle bu rivayet çelişkilidir. Zira bu rivayette
gece vakti evlere girilmesi gerektiğini tahdis etmişlerdir.
Ayrıca peygambere ve sahabelere saygısızlık içermektedir.
Nasıl olur ki savaş dönüşü büyük ihtimalle, Peygamber
yanında iki kayın pederi Ebu Bekir ve Ömer ile damadı Ali
varken. Orduda kiminin babası, kardeşi, amcası, dayısı,
komşusu ve arkadaşı katledilip şehit edilmişken. Biraz sonra
Medine’de bir çok evde savaşta katledilmiş olanlar için, dul
kalan kadınlar ve yetimleri ağlaşacakken. Bir peygamber,
ordusundakilere böyle sözler söylesin, gidin bol bol cinsi
münasebette bulunun sözlerini sarf etsin, bu olacak şey
midir? Bu tür sözler, peygamberi ve sahabeleri hafife almak
için uydurulmuş hayasızca sözlerdir.
97
Bir başka rivayette şöyle dediler:
Değil bir peygamber, bir cami imamı dahi böyle bir olay
yapsa ne kadar zor durumda kalacağı açıktır. Öyle ki cemaati
namaz için saf tutmuş kendiside namaz için tekbir almışken,
dolayısıyla hem kendisi hem de cemaat tekbir almakla
namaza başlamışken, namazı iptal edip cemaate dönerek hele
bekleyin cenabetimden yıkanıp geleyim demesi halkın alay
konusu olması demektir. Bu rivayeti uydurmalarından amaçta
budur.
99
unutmasınlar ki onları doğuranda bir kadındır. Bu konuda
Kur’an’dan mealen:
100
Ayrıca, İnsanlarla yetinmediler Cinlere dahi saldırıda
bulunmayı ihmal etmediler. Öyle ki, Cinlerin içinde
Müslüman olanları da vardır. Şöyle rivayet ettiler:
Ebû Hureyre:
Peygamber:
Peygamber:
101
Cinler, yapıları bizden değişik fakat bizim gibi imtihan
edilerek, Cennet ve Cehennemle muhatap olan kimselerdir.
Bu konuda Kur’an’dan mealen:
102
C.10 S.114 Şamil, diğer rivayet edenler, Muvatta istizân, 35,
Tirmizi, cihâd, 4.)
103
İman şartları arasında en az üç kişi olarak seyahat edilecek
diye bir şey yoktur.
106
- Resûlullah (s.a.)’ı şöyle derken işittim:
107
“Onlar, kendilerini dağlatmayanlar, rukyeye baş
vurmayanlar, teşâ’üm’e (uğursuzluğa) inanmayanlar ve
Rablerine tevekkül edenlerdir!" buyurdu............... K.S. 4034
C.11 S.350 Akçağ 1991 alıntısı, Müslim, İman, 371, (218))
132- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam dedi ki:
“Ey Allah’ın resûlü! Biz bir evdeydik, oradayken sayımız
çok, malımız bol idi. Sonra başka bir eve geçtik. Burada
sayımız da azaldı, malımız da.”
108
Burada kabul edilen ‘zemimlik’ uğursuzluk manasında
kullanılmıştır, yoksa evin sağlık şartları bakımından
elverişsiz olması değildir, zira mallar, bağ, bahçe olabildiği
gibi, altı, gümüş v.s. De olabilir, mal deyimi genel bir
ifadedir ve ayırım yapılmamıştır.
109
“Ey Allah’ın resûlü! Nasıl olur? Bir deve sürüsüne kuyruğu
ile haşefesini uyuzlaşmış bir deve gelince hepsini uyuzlu
yapar! dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
Abdullah
136-............ Bize Said ibnu Minâ tahdis edip şöyle dedi: Ben
Ebû Hureyre (R)’den işittim, şöyle diyordu: Resûlullah (S):
“Hastalığın (sâhibinden bir başkasına) kendi kendine sirâyeti
yoktur, eşyada uğursuzluk yoktur. Ükey ve baykuş
(ötmesinin te’siri ve kötülüğü) da yoktur. Safer ayında
uğursuzluk yoktur. (Bunlar Câhiliyet hurâfeleridir.) Fakat (ey
110
mü’min) sen cüzâmlıdan, arslandan kaçar gibi kaç!"buyurdu.
(Buhâri, Kitâbu’t-Tıbb 27 C.12 S.5740 Ötüken 1988)
Bu öyle bir iddiadır ki, boş bir iddia olduğu basit bir deneme
ile hemen anlaşıla bilir. Değil yedi acve hurması, kişi yedi
sepet acve hurması yerse kendisine verilecek biraz güçlü bir
zehirin etkisinden kurtulamaz. Zira acve hurmasının öyle bir
etkisi olsaydı ilaç olarak eczanelerde satılacak ve kimse
zehirlenme yoluyla ölmeyecekti, fakat gerçekler bu iddianın
aksi yöndedir. Bu rivayete inanan bir kimseye, haydi yedi
adet acve hurması ye, bizde sana istediğimiz bir zehir verelim
ve sana tesir etmediğini ispatla dersek, sanmam ki dünyada
bunu göze alacak aklı başında bir kişi çıksın.
111
temimlerde (muskalarda), tivelelerde (muhabbet muskası) bir
nevi şirk vardır....”.... (K.S. 4035 C.11 S.353 Akçağ 1991,
alıntısı, Ebû Dâvud, Tıbb 127,(3883))
112
Fatiha rukye olmuş olsaydı sakat bir kimseye okunduğunda
da tesir etmesi gerekirdi. halbuki sakat olan bir kimseye
kıyamete kadar okunup üflense şifa yönünden tesir meydana
gelmez, bu durum Kur’an’ın bir zaafı değildir. Zira Kur’an’ın
iniş amacı bu değildir. Her gün milyonlarca kişi defalarca
Fatiha Sûresini okumaktadır. Buna rağmen hastalandıklarında
doktora gitmek zorunda kalmaktadırlar. Bundan da yapılan
iddiaların tıbbi şifa yönünden gerçeklere uymadıklarını
anlamak mümkündür.
Efendimiz (s.a):
“-Ye, ömrüme yemin ederim ki, kimileri bâtıl bir rukye ile
yerler, sen ise hak bir rukye ile yersin."buyurdu. (Ebû Dâvud,
K. el-icâre (22) Bab 37 C.12 S.496 R.3420 Şamil 1991).
113
Âise (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) rukye tedâvisinde şu
duâyı söylerdi: “Allah’ın ismiyle. Şu bizim yurdumuzun
toprağı ve bâzımızın tükürüğüdür. Bunlardan Rabb’imizin
izniyle hastamız şifâlanır!" (Buhâri, Kitabu’l Tıb 61 C.12
S.5769 Ötüken 1988)
114
Bu gibi iddialar, Kur’an’ın iniş amacını saptırmaya yönelik
iddialardır.
117
146- İbnu Abbas (radıyallahu anhumâ) anlatıyor: “Hz. Ebu
Bekr (radıyallahu anh):”Ey Allah’ın Resûlü, saçların ağardı
yaşlandın" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu Vesselâm): “Beni,
Hûd, Vâkı’a, Mürselât, Ammeyetesâelun ve İzâ’ş-Şemsü
Küvviret sûreleri ihtiyarlattı" cevabını verdi”. (K.S. 659 C.4
S.29 Akçağ 1988, alıntısı, Tirmizi, Tefsir, Vâkı’a. (3293))
118
Bu iki rivayetle diğer üç rivayet arasında açık bir çelişki
vardır. Peygamberden hadis rivayet ettiklerini iddia eden bu
kimseler, peygamberin şimali hakkında dahi ihtilaf edecek
kadar onu tanımamaktalar. Onu tanımadıklarına dair diğer
hadis örnekleri:
119
olduğumu söylemesin" buyurmuştur. (Buhari, Kitabu’l-
Enbiy3a 86 C.7 S.3224 Ötüken 1987.)
120
- İnsanların (Allah katında) en çok kerem ve ihsâna nâil olanı
kimdir? diye soruldu.
Peygamber (S)
Soranlar:
121
165-..... Resûlullah’a atfen: “Kıyamet günü geldi mi, ben
peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat
(etmeye yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok."(K.S.
4348 C.12 Akçağ, alıntısı Tirmizi 3617.)
122
Kabul veya red yönünden peygamberler arasında İslama göre
ayırım yapılmamakla beraber, Peygamberler arasında derece
farkı vardır. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
“Ne o?"buyurdu.
123
etmez. Fakat Müslümanlara ise lânet eder. Güya bu onlar için
bir zekat oluyormuş. Gerçekte ise istedikleri söz kalabalığı
yaparak, peygamberi Müslümanlara lânet ettirmekten başka
bir şey değildir.
124
“Allah’ım, işte bunlar benim ehl-i beytimdir, bunlardan
günahı gider ve bunları kirlerden tertemiz kıl!"buyurdu. Ben
atılıp:
“Ey Allah’ın Resûlü! Ben ehl-i beyt ten değil miyim? Dedim.
Bana:
126
bir şey değildir. Biz onları peygamberin “Ehli" oldukları için
çok seviyoruz.
128
174-... Hz. Âişe’den rivâyet edildiğine göre o şöyle demiştir:
“Resulullah (s.a.) küçük abdest bozdu. Arkasında su kabı ile
ayakta bekleyen Hz. Ömer (suyu uzatınca),
129
175-....... Muhammed b. El-Kâsım’ın azatlı kölesi Yunus b.
Ubeyd dedi ki; Muhammed b. El-Kasım Resûlullah (s.a.)
bayrağının nasıl olduğunu sormak üzere beni el-Bera b.
Âzib’e gönderdi. (el-Bera b. Âzib de), “Bayrak Nemire
kumaşından, siyah renkli ve kare şeklinde idi."diye cevap
verdi. (Ebû Dâvud, K. El-Cihâd (15), Bâb 69 C.10 H.2591
S.93 Şamil, ayrıca, Tirmizi Cihad 10.)
130
179-. ... Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre,
Resûlullah Sallallahu aleyhi ve Sellem:
180-.... Bize İbrahim ibn Mûsâ tahdis etti. Bize İsâ ibn
Yûnus, Hişâm’dan; o da babası Urve’den haber verdi ki, Âise
(R) şöyle demiştir: Benû Zureyk Yahûdilerinden Lebid
ibnu’l-A’sam denilen bir adam Rasûlullah’a sihir yaptı. Hattâ
bâzı işi işlemediği hâlde kendisine onu yaptığı hayâli gelirdi.
Nihâyet günün birinde yâhud gecenin birinde benim yanımda
iken kendisi duâ etti, yine duâ etti. Sonra şöyle dedi:
O da:
Öteki:
131
- Buna kim sihir yapmıştır? dedi.
Öbür melek:
Sonra:
O da:
Ben kendisine:
Rasûlullah:
132
Âise: Rasûlullah o kuyunun kapatılmasını emretti de kuyu
gömüldü, demiştir. (Buhâri, Kitâbu’t-Tıbb 77 C.12 S.5784-
5785 Ötüken 1988, ayrıca Müslim, Selâm 43,(2198) )
133
delidirler v.s. Deme iftirasına sarılmaktan başka, sözle saldırı
için kendilerince geçerli başkaca bir çare bulamamışlardır ve
bu gibi şeyleri defalarca tekrarlamışlardır. Şimdi bu gibi
kimselerin durumu hakkında Kur’an’dan örnek verecek
olursam. Mealen:
- İşte bak; senin için nasıl misâller verdiler! (Onun için öyle)
saptılar ki. Artık bir daha yol bulamazlar.17/48
135
vardı."(K.S. 5299 C.15 S.89 Akçağ 1992 alıntısı, Tirmizi,
Libâs 10, (1734))
136
186- .............. Ebû Hûreyre (R) şöyle demiştir: Ölüm meleği
Mûsâ Peygamber’e gönderildi. Melek Mûsâ’ya gelince,
Mûsâ, meleğe bir tokat vurdu. Melek Rabb’ına döndü ve:
137
sâlibi kırmadıkça, domuzu öldürmedikçe, cizye vergisini
kaldırmadıkça ve mal hiçbir kimse kâbul etmeyecek derecede
dolup taşıncaya kadar kıyâmet kopmaz”. (Buhari, kitâbu’l-
Mezâlim ve’l-Gasp 37 C.5 S.2294 Ötüken 1987 ).
138
adalet ve hakkâniyetle doldurur." (K.S. 5006 C.14 S.275
Akçağ 1992 alıntısı, Ebû Dâvud, Mehdi 1,(4282); Tirmizi,
Fiten 52, (2231,2232))
139
Peygamber tekrar dünyaya gelecektir. Böyle bir beklenti boş
hayalden başka bir şey değildir.
140
olmayan imandır. Şimdi bu şekilde iman etmeyle ilgili olarak
Kur’an’dan örnek verecek olursak, mealen:
Kur’an’dan mealen:
141
İşte Nisa 159 da bahsedilen durum da bu şekildedir. İsâ
peygamberin tekrar dünyaya geleceğiyle ilgili değildir. Zira
İsâ peygamber Vefat etmiş olup, iddia ettikleri gibi tekrar
dünyaya gelecek değildir.
Kur’an’dan mealen:
(bak 4/155-6).
142
Görüldüğü gibi, İsâ Peygamber vefat ettirildikten yani
Allah’ın Emriyle öldükten sonra, Allah onu (İsâ’yı)
Kendisine yükseltti. Bu duruma göre O’ da ölen herkes gibi,
şimdi ölü bulunmaktadır. Tekrar dünyaya gelmek üzere
hayatta bulunmamaktadır. Bunun böyle olduğunu Maide 116-
117 ayetlerden de görüp anlamak mümkündür, mealen:
Umer:
144
Râvi Ubeydullah ibn Abdillah şöyle dedi: İbn abbâs bu
hadisin sonunda:
145
193-........... Bize Şeybân, Katâde’den tahdis etti ki, Enes ibn
Mâlik (R): Mekke ahâlisi Peygamberden kendilerine bir
mucize göstermesini istediler. Peygamber (S) de onlara Ay’ın
ayrılmasını gösterdi, demiştir. (Buhâri, Kitâbu’t-Tefsir 388
C.10 S.4813 Ötüken 1988.)
146
Olayın aslı ise şu şekildedir: Ay’ın yüzeyi 2000-3000 metre
derinlikte ve uzunlukları çok fazla çatlaklar ihtiva
etmektedir.Yer küreden bakıldığında tam karşıda oldukları
için dünyadan derinliklerini ölçmek güçtür. Fakat kesin bir
gerçektir ki nasıl bir karpuz derince çatlarsa Ay’da bugün o
şekilde çatlak vaziyettedir. Ve Peygamber’in yaşadığı devirde
bu çatlakların mevcudiyetini tespit edecek cihazlar insanların
elinde mevcut değildir.Dünya dışında olmuş olan bu olayı
Kur’an’ın haber vermiş olmasının büyük bir önemi vardır.
Kur’an’ın Allah kelamı olmadığına inanan kimselere sormak
lazımdır.O zaman peygamber bu olayı nasıl bildi?
148
İbn Ömer (r. Anhüma), ”Kabe’ye yemin ederim ki hayır"
diye yemin eden bir adamı duyup ona: "Ben Resûlullah
(s.a.)’ın; Allah’tan başkasına yemin eden (O’na) ortak
koşmuştur, buyurduğunu işittim.” dedi. (Ebû Dâvud, K.el-
Eymân ve’n-Nüzûr (21) Bab 4 C.12 H.3251 S.191 Şamil
1991 ayrıca,Tirmizi, nüzûr 9.)
149
Allah bir şey üzerine kasem ettiği zaman olayın kesin ve çok
yüksek önemini vurgulamaktadır.
150
-Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca vasiyet
esnasında içinizden iki adalet sahibi kişi aranızda şahitlik
etsin. Yahut seferde iken başınıza ölüm musibeti gelmişse
sizden olmayan, başka iki kişi (şahit olsun). Eğer şüpheye
düşerseniz o iki şahidi namazdan sonra alıkor. “Bu vasiyet
karşılığında hiçbir şeyi satın almayacağız, akraba
(menfaatine) de olsa; Allah (için yaptığımız) şahitliği
gizlemeyeceğiz, (aksini yaparsak) bu takdirde biz elbette
günahkarlardan oluruz" diye Allah üzerine yemin ettirirsiniz.
5/106
151
-Allah’ın size helal ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin
ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah’tan korkun. 5/88
152
-(Kur’an’dan istifade edeceğiniz yerde) rızkınızı
yalanlamanızdan ibaret mi kılıyorsunuz (sizin ondan elde
ettiğiniz nasip, sadece onu yalanlamanız mıdır? Başka türlü
ondan istifade edemez misiniz)? 56/82
153
olan, sonra ilk olandır”. (Buhâri, Kitabu’l-Merdâ ve’n_Tıbb,
3- Baâb başlığı C.12 S.5690 Ötüken 1988.)
154
gönderecektir." (K.S. 5577 C.15 S.427 Akçağ 1992 alıntısı,
Ebû Davud, Melahim 1, (4391))
Kur’an’dan mealen:
155
- De ki: Bana vah yolundu ki, Cinlerden bir topluluk Kur’an
dinlediler de şöyle dediler: “Biz hârikulâde (acaib) bir Kur’an
dinledik. 72/1
Kur’an’dan mealen:
205. ........ Bize Ebû İshâk, Mûsa İbn Ukbe’den, Umer ibn
Ubeydullah’ın himâyesinde olan Ebu’n-Nadr Sâlim’den
tahdis etti. Bu Ebn’n Nadr,efendisi Umer’in kâtibi idi. Ebu’n-
Nadr şöyle dedi:Abdullah ibn Ebi Evfâ (R), efendisi ve
Kureyş ileri gelenlerinden olan Umer ibnu Ubeydullah’a bir
mektûb yazdı da bu mektûbu ben okudum. Bu mektûbun
içinde Rasûlullah (S)’ın: (Ey insanlar!) Düşmanla
karşılaşmak (harbetmek) temenni etmeyiniz! Fakat Allah’tan
harb felâketinden selâmette kılmasını isteyiniz" buyurduğu
hadisi vardı. (Buhâri, Kitâbu’t-Temenni 12 C.15 S.7090
Ötüken 1989.)
158
209- Abdullah İbnu Amr İbni’l-As (radıyallahu anh)
hazretleri. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın şöyle
dediğini rivayet etmiştir:
159
kıyamet gününde “lâ ilâhe illallah"(sözü) karşısında senin
için (yardımcı olabilecek) kim vardır?"buyurdu. Bu sözü
(tekrar tekrar) söylemeye o kadar devam etti ki (daha önce)
Müslüman olmayıp ta o gün Müslümanlığa (yeni) girmiş
olmamı arzu ettim. (Ebû Dâvud, K. El-Cihâd (15), Bâb 95
H.2643 C.10 S.174 Şamil 1990, diğer rivayet edenler; Buhari,
meğâzi 45, diyât 2; Müslim, imân 158; İbn Mâce, fiten 1: )
160
etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azâb hazırlamıştır.
4/93
161
Bu rivayette, müşriklerle, Müslümanların ittifak edebileceğini
rivayet etmekle çelişkiye düşmüşlerdir.
Rivayet şu şekildedir:
163
ümmetimin kendi aralarında savaşmamalarını talep ettim
Allah bunu reddetti."
164
“-İnalillahi ve inna ileyhi râci’un. Ey Ebu’r-Rabi biz(im)
senin yanında (yapabilecek bir şeyimiz yok. Çünkü Allah’ın
kaza ve kaderine) mağlup olduk" dedi. Bunun üzerine
kadınlar feryad edip ağlaştılar. İbn Atik de onları susturmaya
çalıştı. Derken Rasûlullah (s.a.) “Onları(kendi hallerine)
bırak. (Çünkü sesleri fazla çıkmıyor, Fakat vacib olunca)
hiçbir kadın ağlamasın" buyurdu. (Orada bulunanlar) “Ey
Allah’ın Resûlü vacib olmak nedir?" dediler. “Ölmektir"
buyurdu. (O sırada Abdullah b. Sabit’in) kız kardeşi (onun
hakkında ey kardeşim):
165
Görüldüğü gibi, şehitlik kavramını saptırmak için birçok
hususları şehitlik olarak tanımlamışlardır. Öyle ki, İshalden
ölen bir kimse için şehit dedikleri gibi, herhangi bir
hastalıktan ölene de şehit demişlerdir.
167
-Ey Allah’ım! Onu bağışla ve kardeşi(nin derecesi)ne eriştir
diye dua ettik. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.);
168
- Müminlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile,
mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz.
Allah, mallarıyla canlarıyla cihad edenleri, derece
bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah hepsine
de güzellik va’detmiştir ama mücahitleri, oturanlardan çok
daha büyük ecirle üstün kılmıştır. 4/95
Evet, yüzünü örttü diye suçlanan bir şehit anası ve Ehli kitab
katletti diye, kendisine iki şehit sevabı verilen şehit iddiası,
yani demek istiyorlar ki, Ehli kitapla savaşmak sevap
yönünden iki misli daha fazladır. Bu tür iddialar İslam
dininden uzak iddialardır.
171
- Ey iman edenler, size ne oldu ki: “Allah yolunda topluca
savaşa çıkın!"dendiği zaman yere çakılıp kaldınız? Yoksa
âhireti bırakıp ta dünya hayatına mı razı oldunuz? Halbuki
dünya hayatının geçimi, ahiretin yanında pek azdır. 9/38
“İyi olsun facir olsun her devlet reisi ile birlikte cihad
üzerinize (düşen) kaçınılmaz bir görevdir.......... (Ebû Dâvûd
K.el-Cihâd (15), Bâb 34 C.10 H.2533 S.14 Şamil 1990.)
172
- Rabb’inin hükmüne kadar sabret ve onlardan hiçbir
günahkara, yahut hiçbir kafire itaat etme. 76/24
Kur’an’dan mealen:
230-. ... İbn Avn dedi ki: Ben Nâfi’ye bir mektup yazarak,
ona harb den önce müşrikleri (İslama) davet etmeyi sordum,
o da bana: “İslamın başlangıcında idi. (Nitekim daha sonraki
tarihlerde) Allah’ın peygamberi Müstakil oğullarına, gafil
bulundukları, hayvanlarının suya götürüldüğü bir sırada
baskın yaptı. Savaşabilecek olanlarını öldürdü, zürriyetlerini
de esir aldı. Haris’in kızı Cüveyriye’yi de o gün aldı. Bu
hadisi bana (o sırada) kendiside o ordunun içinde olan,
Abdullah (b.Ömer) rivâyet etti, diye mektup yazdı. (Ebû
Dâvûd, K.el-Cihâd (15), Bâb 91 H.2633 C.10 S.158-159
Şamil 1990, diğer rivayet edenler, Buhari Itk 13; Müslim
Cihad 1.)
174
Hatta, Müslümanlığı kabul etmemiş olanlar savaş istemeyip,
barışa yanaşırlarsa, Müslümanlar da barışa yanaşmak
zorundadırlar.
Kur’an’dan mealen:
175
olan (yükümlülükler)in onların hakkında da (geçerli)
olduğunu kendilerine bildir. Eğer (bunu) kabule yanaşmazlar
da kendi yurtlarını tercih ederlerse, onlara Müslüman
bedeviler gibi olacaklarını, kendilerine Allah’ın müminler
üzerine cereyan eden hükmünün uygulanacağını,
Müslümanlarla birlikte cihad etmeleri dışında harac ve
ganimetten hiçbir hisselerinin olamayacağını bildir. Eğer
İslâmı kabul etmezlerse onları cizye vermeye çağır. Eğer
buna yanaşırlarsa (bunu) onlardan kabul ve kendilerini
(serbest) bırak. Eğer kabul etmezler artık Allah’tan yardım
dileyip onlarla savaş, eğer bir kale halkını kuşattığında
senden kendilerine, Allah’ın hükmünü uygulamanı isterlerse
(bunu) onlara uygulama. Çünkü siz Allah’ın onlar hakkındaki
hükmünün ne olduğunu bilemezsiniz. Yalnız onlara kendi
hükmünüzü uygulayınız. Sonra onlar hakkında dilediğiniz
hükmü veriniz."(Ebû Dâvûd, k.el-Cihad (15), Bâb 82 H.2612
C.10 S.122-123 Şamil, diğer rivayet edenler, Müslim, Cihad
3; Tirmizi, siyer 47; İbn Mâce, 38.)
176
aittir; Allah’tan başkası hüküm koyamaz, bundan dolayı kul
hükmü uygulanır diye bir şey İslam da mümkün değildir. Bu
konuda Kur’an’dan mealen:
177
Ümmetimden her kim Allah’a hiçbir şeyi ortak tanımayarak
ölürse, o kimse cennete girer, diye haber verdi -veyâ bununla
beni müjdeledi-"buyurdu. Ben:
178
- Ey insanlar! Rabb’inize karşı gelmekten sakının. Ne
babanın evladı, ne evladın babası için bir şey ödeyemeyeceği
günden çekinin. Bilin ki, Allah’ın va’di haktır. Sakın dünya
hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı (şeytan), Allah’ın affına
güvendirerek sizi aldatmasın. 31/33
179
- “Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sırada, size azab
gelmezden önce Rabb’inizden size indirilenin en güzeline
(Kur’an’a) uyun." 39/55
180
1989, alıntısı Müslim Tevbe 23, (2755); Tirmizi Da’avât 108,
(3536))
Resûlullah, kadınlara:
Ebû Said: Kadın “İki tâne" sözünü iki defa tekrar etti, dedi.
Sonra Rasûlullah üç kere tekrar ederek:
- “İki tâne de, iki tâne de, iki tâne de öyledir" buyurdu.
(Buhari, Kitâbu’l-İ’tisam bi’l-Kitâbi ve’s-Sünneti 41 C.16
S.7194 Ötüken 1989)
182
- Erkekler, kadınlar ve çocuklardan (gerçekten) âciz olup
hiçbir çareye gücü yetmeyenler, hiçbir yol bulamayanlar
müstesnadır. 4/98
Demek ki, hicret etmek, iddia ettikleri gibi keyfe bağlı bir
olay değildir. İslam da, hicretin şartları oluştuğunda, gücü
olup ta aksine davrananların barınağı cehennemdir.
183
241- Ebû Dâvûd’da Hârise radıyallahu anhtan gelen bir
rivayette, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle
buyurmuştur:
186
sahip olduğu güce göredir. Allah hiçbir nefse
yüklenemeyeceği yükü yüklemez. Bu konuda Kur’an’dan
mealen:
Kur’an’dan mealen:
188
Cehennemde olmadıklarına göre cennette olabilirler mi.
Kur’an’dan mealen:
189
- Allah sizi annelerinizin karnından çıkardı(ğı zaman) hiçbir
şey bilmiyordunuz, size işitme (duyusu) gözler ve gönüller
verdi ki şükredesiniz. 16/78
190
- Gümüşten kadehler ki onları türlü ölçü ve biçimlere
koymuşlardır. 76/16
191
Ölenlerin ikinci defa dünyaya imtihan edilmek üzere
dönmeyecekleriyle ilgili olarak, Kur’an’dan mealen:
Kur’an’dan mealen:
193
- (Ey Muhammed), biz seni ancak âlemlere rahmet olarak
gönderdik. 21/107
İnsanın fıtrat en hanif yani Allah’ı bir tek İlâh olarak kabul
etmeye uygun yaratıldığı hususunda, Kur’an’dan mealen:
195
- Ben hanif olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan
Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim. 6/79
196
yalanlamalarından ve onlara karşı gâfil olmalarındandır.
7/146
197
ötesinde ne vardır ve bizi ne beklemektedir, biz aleme
baktığımızda manasız hiçbir şey bulamıyoruz, hayatımızın bir
manasının olmaması mümkün değildir. Bütün bunların
sahipsiz ve başıboş olması da mümkün değildir. Hele büyük
bir düzene sahip olan alemde, bir adaletin olmaması da
mümkün değildir, örneğin bir çok zalim bu dünyada ceza
görmeden, zulmünü sürdüre sürdüre ölüp gitmekte, birçok iyi
kimsede, bu dünyada iyiliğinin karşılığını tam görmeden
iyilik yapmayı sürdürerek ölüp gitmektedir. Ne zalimin
cezasız nede iyi kimsenin mükafatsız kalmaması adaletin
gereğidir. O zaman bu adalet nerede ve kimin tarafından
gerçekleştirilmektedir. İnsan bu şekilde, Allah’ın varlığının
ve birliğinin, ahret hayatı denen olayın işaretlerini bulabilir.
İlâhın tek olması ve Takdir ettiği Adaletinde tek olması
şarttır. İlâh, birden fazla olursa alemde üstün gelme
mücadelesini yansıtan bir çatışma baş gösterirdi, fakat böyle
bir şey görememekteyiz. Takdir ettiği adalet birden fazla
olmuş olursa, iyi ve kötü, güzel ve çirkin belirsiz hale gelirdi
fakat böyle bir şey de mevcut değildir, basitçe şöyle diyeyim,
her nefis kendisine şeker veren ile, dayak atanı kolayca bir
birinden ayıra bilir. Öyleyse iyi ve kötüyü tayin eden adalette
birdir. Bizi sayamayacağımız kadar çok nimetlerle,
rızıklandıran Allah, faydamıza olan bilgiyle de
rızıklandırmıştır. Bunun için, Allah bir rahmet olarak,
insanları bir çok konuda bilgilendirmek için peygamberleri
göndermiştir. Hem de dini sorumluluk taşıyabilecekler
arasında fert bazında olsa dahi bir boşluk meydana
getirmeden, Yeter ki, insan hidayeti gerçek manada istesin ve
yönelsin ve böylece rızıklansın, dünyanın neresinde ve hangi
devirde olursa olsun, Allah ona hidayet eder. Hidayeti boş
verip dünya hayatına razı olursa varacağı yer ateştir. Ayrıca
boş vermekle kendisine layık gördüğü elbise hiçliktir.
198
- Yâsin 36/1
199
Kur’an’dan mealen:
200
249- Ahnef İbnu Kays radıyallahu anh anlatıyor: “Şu adamı
kastederek (evden) çıkmıştım. Yolda Ebu Bekre radıyallahu
anh’a rastladım.
201
(her hususta) âdil olun. Allah, adâlet(le hareket) edenleri
sever. 49/9
“Müslüman bir kimse öldü mü, Allah ona bedel bir Yahudi
veya Hıristiyan’ı cehenneme koyar." (K.S. 4514 C.13 S.75
Akçağ, alıntısı Müslim, Tevbe 50,(2767))
202
- Ve çok vefâlı İbrahim’in (sahibelerinde yazılı şu gerçekler):
53/37
203
- Ona dilediği gibi kaleler, heykeller, havuzlar kadar (geniş)
leğenler, sâbit kazanlar yaparlardı. “Ey Davud âilesi,
şükredin!"kullarımdan şükreden azdır. 34/13
204
huzurunda muhakeme edilirken yalan yere yemin eden af
ediliyor.
206
- Suçlular, cehennem azâbında ebedi kalacaklardır. 43/74
Âdem:
Âdem:
Allah:
207
- Her yüz kişiden doksan dokuzu çıkar buyurur”. ...........
(Buhari, Kitâbu’r Rikaak H.116 C.14 S.6442 Ötüken 1989 )
- Yâ Âdem! buyurur.
Âdem:
Allah Taâlâ:
208
hayattayken kimi önder kabul edip onun peşinden gitmişse,
ahrette de hesabını almaya onunla birlikte gider. Kıyamet
günündeki durumlarla ilgili olarak Kur’an’dan bazı ayet
örnekleri, mealen:
209
“Allah Teâla Hazretleri cenneti yarattığı zaman Cibril
aleyhisselâma:
“Git ona bir kere daha bak!" dedi. O da gidip ona baktı.
Döndüğü zaman:
210
Cennetin etrafında olanların hoş şeyler olmadığını
söylemekle, Cennete gitmeye sebep olan tüm amellerin,
örneğin, İman etme ile güzel ameller işlemenin nefse hoş
gelen şeyler olmadığını. Fakat, Cehenneme gitmeye sebep
olan, şirk, küfür, fısk, zülüm ve isyanın nefse hoş gelen şeyler
olduğunu iddia etmişlerdir. Bu ise kafir ve müşrik
olduklarının kendi ağızlarından itiraflarıdır. Çünkü, mümin
ve takvalı bir kimse cennete götüren amellerden hoşlanır,
cehenneme götüren amellerden hoşlanmaz. Bu ise iddia
ettiklerinin tersine bir durumdur. Bu konuda örnek verecek
olursam, Kur’an’dan mealen:
211
girenlerin büyük çoğunluğunun miskinler olduğunu gördüm.
Dünyadaki imkân sahiplerinin cehennemlikleri ateşe gitmeye
emr olun muşlardı, geri kalanlar da mahpus idiler.
Cehennemin kapısında da durdum. Oraya girenlerin büyük
çoğunluğu da kadınlardı." (K.S. 2075 C.7 S.449 Akçağ 1988
alıntısı, Buhari, Rikak 51, Müslim, zühd 93, (2736))
- “Ve Ay’ı bunların içinde bir nur yaptı. Güneşi de bir lâmba
yaptı." 71/16
Ben:
217
- Ki ne serindir, ne de faydalı. 56/44
218
cezası yüz sopa ve bir yıl sürgündür. Dul dulla zina yaparsa
yüz sopa ve recm’dir." (K.S. 544 C.3 S.389 Akçağ 1988,
alıntıları Müslim, Hudud 13,1690.H; Ebû Dâvud, Hudud 23,
4415; Tirmizi, Hudud 8, 1434.)
274- ............. İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme ibn
Abdirrahmân, Câbir ibn Abdullah (R)’tan şöyle tahdis etti:
Eslem kabilesinden (Mâiz ibn Mâlik isminde) bir adam,
Rasûlullah(S)’a geldi aleyhine dört defâ şahâdet etti. Bu
şahâdetler üzerine Rasûlullah emretti de o adam recm olundu.
Bu adam evli olduğu hâlde zinâ etmişti. (Buhari, Kitâbu’l-
Muhâribin min Ehli’l-Küfri ve’r_Riddeti H.13 C.14 S.6667
Ötüken)
219
Yukarıda yazmış olduğum dört rivayet örneğinde görüldüğü
gibi. Bekarın bekarla zina etmesi halinde verilecek cezanın
yüz sopa ve bir yıl sürgün olduğu. Erkeklerden veya
kadınlardan evlenip de zina eden kimseler zina ettikleri
zamanda dul dahi olsalar uygulanacak olan cezanın recm
cezası olduğunu kesin olarak iddia ettiler. Yani tahdis
ettiklerine göre böyle kimseler ölünceye kadar
taşlanacaklardır. Bu cezanın Kur’an dışında bir ayet
olduğunu iddia ile, bunu uygulamayan kimselerin sapıklığa
düşeceğini ve ayet her ne kadar Kur’an’da yer almamışsa
dahi yine de uygulanmasının farz olduğunu iddialarına
mesnet yaptılar. Bu iddiaları gerçeğe uymamaktadır. Eğer
müslümanlar Kur’an’da yer almayıp nesh edilmiş, yani iptal
edilmiş ayetlerden sorumlu iseler, bu ayetleri uygulamamaları
halinde sapacaklarsa o zaman nesh edilmiş ve Kur’an’da yer
almayan ayetlerin aranıp bulunması mecburiyeti doğmuş
olur. Bunun manası Kur’an dışında Kur’an aramaktan başka
bir şey değildir. Hem bu öyle bir arayıştır ki bulunan eldeki
Kur’an ayetlerini nesh yani iptal edebilmektedir. Tahdis
ederek var ve geçerli olduğunu iddia ettikleri recm ayeti,
kendi ifadeleriyle mensuh olduğunun söylenmesine rağmen,
değilmi ki recm ayeti mensuh olarak Kur’an dışında vardır
deyip, Kur’an’da mevcut ayetlerden üstün tutmaktadırlar.
Böylece bir rivayetten başka bir şey olmayan bu iddialarını
Kur’an’a üstün tutmakla, rivayetlerinin Kur’an’dan üstün
olduğunu söylemiş olmaktadırlar. Zaten daha önce de
belirttiğim gibi rivayetleri din olarak kabul edenlerin temel
hareket noktası rivayetlerin Kur’an’ı nesh yani iptal
edebileceğini iddia etmeleridir ve bunu da önderleri ağzından
açıkça söylemekten de çekinmemişlerdir. Dikkat edilirse,
rivayetleri uydurmalarında ki temel amaç Müslümanları
Kur’an’dan uzaklaştırmaktır, burada da yapmak istedikleri
ayni şeydir, bundan dolayı eldeki Kur’an dışında, elde ki
Kur’an’dan daha üstün ayetler ihtiva eden Kur’an Külliyatı
vardır ve siz bundan sorumlusunuz demektedirler.
220
Bilindiği gibi nesh iptal manasındadır, buna rağmen Allah
tarafından iptal edilmiş bir ayetin uygulanması gerektiği nasıl
iddia edilebilir, bu durumda iptalin hiçbir manası kalmaz, bu
da açık bir çelişki meydana getirir. Kur’an ise çelişkilerden
uzak bir kitaptır. Allah tarafından nesh edilen veya
unutturulan her ayetin yerine mutlaka, Allah tarafından
Kur’an’a bir ayet getirilmiştir. Kur’an’da boşluk olması
mümkün değildir. Onun için Kur’an dışında gidip ayet
aramanın gerektiğini veya Kur’an ayetidir deyip Kur’an
dışında hüküm uygulamayı önermek, şeytanın bir hilesinden
başka bir şey değildir.
221
“Ey Allah’ın Resûlü, ben bir hadd işledim, bana cezasını
ver!"dedi. Resûlullah adama cevap vermedi. Adam talebini
tekrar etti. Aleyhissalâtu vesselâm yine sükut buyurdu.
Derken (namaz vakti girdi ve) namaz kılındı. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) namazdan çıkınca adam yine peşine
düştü, ben adamı takip ettim. Ona ne cevap vereceğini
işitmek istiyordum. Efendimiz adama:
“Ey Allah’ın Resûlü dedi, ben hadd (çeşidine giren bir suç)
işledim. Bana Allah’ın kitabını tatbik et!"
“Efendimiz:
222
“Öyleyse git. Zira Allah, senin günahını affetti" veya -haddini
affetti" dedi. "(K.S. 2321 C.8 S.217 Akçağ, alıntısı. Buhari,
Hudud 17; Müslim, Tevbe 44, 45, (2764-2765), Hudud 24,
(1696))
223
İstedikleri zaman istedikleri cezayı uygulamamak ve
insanları, Allah yolundan saptırmak için, kişi eğer sevap
işliyorsa kötülük işlemek ona zarar vermez iddiasında
bulundular. İddialarına delil olarak ta Hûd sûresi 114 ayetini
gösterdiler. Hal bu ki, Hûd Sûresi 114. Ayetinde kastedilen,
iyilik edenlerin veya başka bir deyişle, hayır işleyenlerin,
işlemiş oldukları sevapları, onlardan kötülükleri
uzaklaştıracağı yani bu kimselerden kötü işlerin uzaklaşacağı,
böylece bu kimselerin günah işlememek için dirençlerinin
artacağı şeklindedir. Dikkat edilirse Hûd Sûresi 114. Ayette
bu husus için Namaz örnek gösterilmiştir. Durumun onların
iddia ettikleri gibi olmadığını belirtmek için, Kur’an’dan
örnek verecek olursam, mealen:
224
(Buhari, Kitâbu Menâkıbi’l-Ensâr H.68 C.8 S.3600-3601
Ötüken 1987.)
- Zina eden kadın ve zinâ eden erkeğin her birine yüz değnek
vurun; Allah’a ve âhiret gününe inanan (insan)lar iseniz
Allah’ın dini(ni uygulama hususu)nda sizi, onlara karşı acıma
duygusu tut(up engelle)mesin. Müminlerden bir grup da
yapılan azaba şahid olsun. 24/2
225
verilecek ceza aynıdır. Ancak müslüman bir kimseyle evli
olup ta zina eden mümin cariyelere, hür olup ta zina eden
kadınlara verilen cezanı yarısı verilir, bu da gösteriyor ki,
zina eden evli kadınlar recm edilemez, zira recm ölünceye
kadar taşlanmak demektir. Durum böyle olunca, zina eden ve
bir müslümanla evli olan bir mümin cariyeye nasıl yarım
recm uygulamak mümkün olur, çünkü recm ederek yarı
öldürmek diye bir şey mümkün değildir. Kur’an’dan bu
hususta örnek verecek olursam, mealen:
226
edipte eziyet edenlere, bu hallerinden vazgeçmemeleri
halinde, Kur’an’a göre uygulanacak ceza yakalandıkları
yerde öldürülmeleridir! Bu hususta Kur’an’dan, mealen:
227
peygamberin kavmi üzerine Allah taş yağdırmıştı. Bu konuda
Kur’an’dan mealen:
229
282- ........... Âise (R): Peygamber (S) zamânında hiçbir
hırsızın eli mıcenn denilen yâhud hacefe denilen bir kalkan
bedelinden daha aşağıda bir mal için kesilmemiştir. Hâlbuki
bu kalkanlardan her biri kıymetli şeylerdi, demiştir. (Buhari,
Kitâbu’l-Hud^d H.24 C.14 S.6652 Ötüken 1989)
230
“-Öldürün onu!"diye emretti. Kendisine:
231
bir şahsa ceza vermesi olacak şey değildir. Zira peygamber
bir zalim değildi. Zalim olanlar uydurma rivayetleriyle ona
böyle bir şey yakıştıranlardır.
232
- Şehirde bir takım kadınlar: Vezir’in karısı, uşağının
nefsinden murâd almak istemiş! Sevda onun bağrını yakmış!
Biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz! dediler. 12/30
233
gerekir. Hırsızlığın yeryüzünde fesat çıkaran olaylardan bir
tanesi olduğuyla ilgili olarak, Kur’an’dan mealen:
234
287- Kays İbnu Ubâd radıyallahu anh anlatıyor: “Ben ve el-
Eşter en-Nehâi, Hz. Ali radıyallahu anhüm’ün yanına gittik.
Kendisine:
235
- Allah size emânetleri ehline vermenizi, insanlar arasında
hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allah
size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah, işiten, görendir.
4/58
Kur’an’dan mealen:
236
İslam dinine göre, insan dünyada bir imtihan içerisindedir ve
bu imtihanı sürdüğü müddetçe, doğruyu bulması için
kendisinden aklını kullanması suretiyle mevcut imkanlardan
istifade ederek hakikati bulmaya çalışması ve bulduğunda da
kabul ederek, bu hakikatin gösterdiği doğru yolda gitmek
suretiyle gereğini güzel bir şekilde yerine getirmesi onun
görevidir. Bundan dolayı, İslam dininde iman ve iyi amel çok
önemli iki olaydır.Bir insanın aklını kullanabilmesi için,
malının ve çoluk çocuğunun saldırıya uğraması ve saldırıya
uğrayamayacağından emin olması çok önemlidir. İslama
göre, bir kimse müslüman olmuyor diye, inancından dolayı
saldırıya uğrayamaz, inancını değiştirmesi konusunda
zorlanamaz. Müslümanların tam olarak hakim oldukları
coğrafyada, canından, malından emin olarak inancını yaşaya
bilir. Ne zaman ki, yeryüzünde bozgunculuk yapar, saldırıda
bulunursa cezaya müstahak olur. Cezadan önce
yakalanmamış veya yenilmemiş olmasına rağmen ıslâh
olmuşsa veya yakalanmasına rağmen öldürmede ve
yaralamada zarar görenler tarafından af edilmişse, kendisine
hiç ceza uygulanmaz. Kısasın uygulanmasında, haksızlığa
uğrayanın hakkını talep etmesi veya suçlunun ceza görmesi
inancına bağlı değildir. İslam hukukunda bu konuda fark
gözetilmez. Bir kimsenin müslüman olup, olmaması durumu
değiştirmez.
237
Görüldüğü gibi, Kur’an’a göre bir insanın ceza görmesi için
bir suç işlemesi ve yakalanmadan önce tevbe etmemiş olması
gerekir.
238
savaşmazlar ve sizinle barış içinde yaşamak isterlerse, Allah
size onlara saldırmak için bir yol vermemiştir. 4/90
Kur’an’dan mealen:
239
- İnkâr edenlere eğer, (savaştan) vazgeçerlerse, geçmişlerinin
bağışlanacağını ve tekrar başlarlarsa evvelkilerin hükmünün
uygulanacağını söyle. 8/38
Kur’an’dan mealen:
240
ki o, kopmayan, sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir,
bilendir. 2/256
Bir işte veya bir olayda hareket noktası çok önemlidir. İslam
dininde inançla ilgili olarak, peygambere verilen yetki tebliğ
yani duyurmaktır. Bu konuda peygambere hesap sormak
yetkisi verilmemiştir. İnanç ve farzlarla ilgili amel konusun
da hesap sormak Allah’a aittir.
Kur’an’dan mealen:
241
- Ancak şunların aleyhine yol vardır ki, insanlara zulmeder ve
yeryüzünde haksız yere saldırırlar. (İşte bunlar kınanırlar ve)
öylelerine acı bir azab vardır. 42/42
Zarar veren topluluk tek bir fert gibi sayılarak, zarar görenler
tarafından veya katl olma olayı olmuşsa katl olunanın
akrabaları tarafından af edilmemişse, kısas uygulanır. Kısas
uygulanırken yine denklik gözetilir.
Kur’an’dan mealen:
243
- Eğer bir ceza ile mukabele edecek olursanız size reva
görülen cezanın misli ile ceza verin. Eğer sabrederseniz bu,
tahammül edenler için daha hayırlıdır. 16/126
Yukarıda meali yazılı âyet her çeşit kısas cezası için genel
hükümdür.
İslam dini barışçı ve affı teşvik eden bir dindir. Hiç kimseye
haksız yere saldırıyı kabul etmez. Ve mümin dahi olsalar
haksızlık edenleri korumaz.
244
KÖLELERİN DURUMU KONUSUNA GELİNCE: İnsanlar
Adem ve Havva’nın çocukları olarak aynı ana babadan
dünyaya gelmelerine rağmen, tarihte çok yaygın olarak bir
birlerini köle yapmışlardır. İnsanların, insanları köle edinme
kaynaklarını başlıca üç şekilde tasnif edebiliriz:
245
Kölelikle mücadele edilmesiyle ilgili olarak, Kur’an’da bir
dizi tedbirler vardır, bunlardan örnekler verecek olursam:
Kur’an’dan mealen:
Kur’an’dan mealen:
246
-(Gösteriş ve övünme için) “Ben birçok mal telef ettim"
diyor. 90/6
Kur’an’dan mealen:
247
Kölelerin, ihtiyaçlarını karşılamak üzere, kendilerine
sadakadan farz olarak pay verilmesi. Kur’an’dan mealen:
249
Zarar görenin affetmemesi halinde, kısas yoluyla her çeşit
yaraya karşı, denk bir yara açılması gerektiği Kur’an’da
belirtilmiştir. Yaralarda istisna yapılan rivayetin aslı yoktur.
Kur’an’dan mealen:
250
Ayrıca, İslam’da ki kısas hukukunu ortadan kaldırmak için,
haklı olarak kısas isteyenin, bu isteğinden dolayı suçlu
olacağını iddi ettiler, halbuki haklı olmakla suçlu olmak zıt
şeylerdir. Haklı olan, hakkını istemekten dolayı asla
suçlanamaz.
251
(K.S. 4983 C.14 S.200 Akçağ, alıntısı, Nesâi, Kasâme
6(8,18))
252
(K.S. 4931 C.14 S.140 Akçağ, alıntısı, Buhari, Diyât 6;
Müslim, Kasâme 25,(1676); Ebu Dâvûd, Hudûd 1,(4352);
Tirmizi, Diyât 10,(1402); Nesâi, Tahrim 5,(7,90,91), Kasâme
5,(8,131))
253
inanmayandan inanmadığından dolayı hesap soramazlar, bu
konuda hesap sormak Allah’a aittir.
254
295- Bir rivayette şöyle denmiştir: “Kişi hanımına kanama
hâlinde temasta bulunmuşsa bir dinar, kanın kesilme hâlinde
temas etmişse yarım dinar tasadduk eder." (K.S. 3834 C.11
S.50 Akçağ, alıntıları. Tirmizi, Tahâret 103, (136,137); Ebu
Dâvud. Tahâret 106,(264, 265,266); Nesâi, Tahâret 182,
(1,153); İbnu Mâce, Tahâret 123,(640))
255
Kâsım İbnu Muhammed İbni Ebi Bekr radıyallahu anh’a:
“Karga yenilir mi?"diye sorulmuş. Şu cevabı verdi:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın ona “fasık"
demesinden sonra onu kim yer?" (K.S. 6954 C.17 S.408
Akçağ, alıntısı. İbni Mace 3942)
Kur’an’dan mealen:
Kur’an’dan mealen:
258
- Halis siyahını, iki noktalısını öldürmeye bakın, çünkü o
şeytandır; buyurdu. (Müslim 47/25 C.8 Sönmez Neşriyat
A.Ş.)
260
Halbuki onlar deve için şöyle dediler.
262
“Allah’ım! Çekirgeleri helâk et, büyüklerini öldür,
küçüklerini helâk et, nesillerini kes ağızlarını geçimimiz ve
rızkımızdan (uzak) tut. Sen duaları işitensin.”
263
“Allah bu misalle ne demek istedi?" desinler. Böylece Allah,
dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola iletir.
Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu,
insanlara bir tebliğdir. 74/31
264
1993, alıntısı. Rezin tahriç etmiştir. Buhari’de kaydedilmiştir,
Bed’ül-Halk 15; Müslim, Zühd 62, (2997))
266
yapmadık." (K.S. 4944 C.14 S.14 S.156 Akçağ, alıntısı. Ebu
Dâvud, Edeb 174, (5250))
267
göstermeye kafidir. Asıl amaçları ise, daha öncede belirttiğim
gibi şeytan kavramını belirsiz hale getirmek istemeleridir.
270
322- ... Selmân b. Amr’ed-Dabbiyyi’den demiştir ki:
271
Peygamber (s.a.)’e biz köpeklerle avcılık yapıyoruz. (bu
hususta ne buyurursunuz?), diye sordum. Bana:
Peygamber (s.a.):
Ben de:
272
yemiş olsun. Kendi ellerinle avladığını da ye!" (Ebû Dâvûd,
K.es-Sayd (16), Bâb 22-23 H.2852 C.11 S.26 Şamil. Ayrıca,
Ahmed b. Hanbel, IV-195.)
273
Kur’an’dan mealen:
Kur’an’dan mealen:
Kur’an’dan mealen:
- Erkek veya kadın kim mümin olarak salih amel işlerse, onu
mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve onların mükâfatlarını
yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz. 16/97
329- ........... Katâde şöyle demiştir: Biz Enes ibn Mâlik (R)
şöyle tahdis etti:
Muâz:
Peygamber yine:
Muâz:
275
- Hiçbir kimse yoktur ki, kalbinden tasdik ederek Allah’tan
başka ilâh olmadığına ve Muhammedin Rasûlullah olduğuna
şahâdet etsin de Allah onu ateşe hâram etmesin buyurdu.
Muâz:
330- .......... Ben Enes (R)’ten işittim, şöyle dedi: Bana Zikr
olundu ki, Peygamber (S), Muâz’a.
Muâz:
Rasûlullah:
276
Peygamber:
Ben de:
Resûlullah:
280
- Yâ Resûlullah! Bunu ben insanlara müjdelemeyeyim mi?
diye sordum.
281
Kur’an’a göre, Allah kendisine şirk koşmuş olan herhangi bir
kimseyi, bu şirkle ölmesi halinde kesinlikle af etmez. Bu
duruma göre tahdis etmiş oldukları rivayette, cehenneme
girmiş olup ta kalbinde iman olanlar azap gördükten sonra
orada ebedi kalmayıp, imarı sebebiyle cehennemden
çıkacaklardır demekle, evvelki rivayetleriyle çelişkiye
düşmüşlerdir. Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayanların,
cehenneme hiç girmeyeceğini tahdis etmişlerdi, bu ise açık
bir çelişkidir.
282
- “Ey cennet ehli! Cennette ebedi yaşayacaksınız, artık ölüm
yoktur. Ey ateş ehli! Sizler de yerinizde ebedisiniz, artık ölüm
yoktur, der." (Buhâri, Kitâbu’t-Tefsir H.251 C.10 S.4553-
4554 Bab 201 Ötüken 1988.)
Yine Usmân:
283
337- Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
338- Bize Ali ibnu Abdillah tahdis edip şöyle dedi: Bize
Sufyân ibnu Uyeyne, Amr ibn Dinâr’dan; o da Sâlim ibn
Ebi’l-Ca’d’dan tahdis etti ki, Abdullah ibn Amr şöyle
demiştir: Peygamberin yol ağırlığı olan eşyâsı üzerinde
bekçilik yapan (siyâh) bir adam vardı. Ona kirkire denilirdi.
Bu Kirkire (bir gün) öldü. Rasûlullah (S): “Bu adam
cehennemdedir" buyurdu. Sahâbiler (acaba neden
cehennemdedir diye) ona bakmağa gittiler. Ve onun
terekesinde millet malından çalmış olduğu bir abâ buldular.
(Buhâri, Kitâbu’l-Cihâd ve’s-Siyer H.272 C.6 S.2866 Bâb
189 1987 Ötüken)
284
mü’min olarak yağmalamaz." (K.S. 5880 C.16 S.352 Akçağ,
alıntıları: Buhari, Mezâlim 30, Eşribe 1, Hudud 1, 20;
Müslim,İman 100,(57); Ebû Dâvud, Sünnet 16,(4689;
Tirmizi, İman 11,(2627); Nesâi, Sârık 1,(8,64))
285
- Kıyamet günü onun için azab kat kat yapılır ve o (azab)ın
içinde hor ve hakir olarak kalır. 25/69
287
- Demek ki kulum (dilerse) günâhını affedecek, (dilerse)
cezâlandıracak muhakkak bir Rabb’i olduğunu bildi. Şu hâlde
ben de kulumu mağfiret ettim! buyurur.
288
Ayrıca; Müslim, Kitâb’t Tevbe; Müslim Ter., VIII, 251
“2758”)
289
- Ey iman edenler! Bir daha (tövbeden) dönmemek üzere
Allah’a tövbe edin; belki o zaman Rabbınız günahlarınızı
örter ve sizi, Allah’ın, Peygamberi ve onunla birlikte iman
edenleri utandırmayacağı gün, altından ırmaklar akan
cennetlere sokar. O gün, onların nûru, önlerinden ve sağ
yanlarından koşar; onlar da derler ki; “Rabbımız! Nûrumuzu
tamamla ve bizi bağışla. Şüphe yoktur ki, sen her şeye
kadirsin." 66/8
Ölüm anından önce, mümin olması için tebliğ almış olup ta,
red etmiş olan bir kimsenin, ölürken iman etmesi halinde bu
imanının geçerli olacağını iddia ve rivayet ettiler. Şöyle ki:
290
Hişâm ile Abdullah ibn Umeyye ibni’l- Mugire’yi buldu.
Rasûlullah, Ebû Tâlib’e:
291
Görüldüğü gibi, Fir’avn ölüm anında iman etmiş, fakat iman
etmesi, Allah tarafından kabul edilmemiştir. Bu itibarla, bu
hususta uydurmuş oldukları rivayetler, Kur’an’a uygun
değildir.
Meleklerden birisi:
347- .............. Bize İbnu Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana
Ya’lâ ibn Müslim haber verdi ki, Müslim haber verdi ki,
kendisi İkrime’den şöyle derken işitmiştir: Bana İbn Abbâs
(R) şöyle haber verdi: Sa’ad ibnu Ubâde, anasından uzak bir
yerde bulunduğu hâlde anası öldü. Bunun üzerine Sa’d:
Rasûlullah:
293
348-...... Abdullah ibn Mesûd (R) şöyle demiştir: Peygamber
(S).
Sahâbiler
295
edenler, Müslim, vasıyye 14 Tirmizi, ahkam 36; Nesâi,
vesaya 8.)
296
ağırlığınca da olsa onu getiririz. Hesap görücü olarak biz
yeteriz. 21/47
Ardından:
Rasûlullah:
297
Bu gibi rivayetlerle, iddia ettiler ki, en çok musibet en iyi
olanlara gelir, ondan sonra sırasıyla diğer faziletli kimselere
gelirmiş. Hal bu ki, durum hiçte iddia ettikleri gibi değildir.
En çok musibet takvada en ileri olanlara değil, en çok günah
işleyenleredir ve hayatın çeşitli safhalarında çeşitli şekilde
gelebilir. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
299
Allah’a isyan etmemek ve dolayısıyla makul ölçülerde olmak
şartıyla, üzücü bir olayın meydana gelmesi halinde bir
kimsenin ah edip ağlaması meşrudur, hatta olayın şiddetine
göre kişi çok üzülüp çokça ağlamışta olabilir, önemli olan
günaha girecek davranışlarda bulunmamasıdır. Bir kimse
öldüğünde yakınları üzüntülerini açığa verirken haddi aşarak
günaha girmişlerse, bu ağlamalarından dolayı ölüye azab
edilmez, zira herkes ancak kendi günahından sorumludur. Bu
hususta, Kur’an’dan mealen:
- De ki: “Allah her şeyin Rabb’i iken ben O’ndan başka Rab
mi arayayım? Herkesin kazandığı yalnız kendisine âittir.
Kendi (günah) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının
(günah) yükünü taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabb’inizedir; (O)
ayrılığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir. 6/164
Bir kimse iyi ameller işlerken niyeti iyi ameller işlemek değil
de başka şeylerse, örneğin: İnsanlara gösteriş için sadaka
verirse veya insanlara gösteriş için namaz kılarsa veya para
karşılığı Oruç tutar veya haccederse yene esas amacı iyi
ameller işlemek değil de onun dışında başka şeylerse sevap
alamaz. Bu gibi durumlara değinmekle beraber rivayette tüm
niyetler için genelleme yapılması yanlıştır, zira niyetlerin aksi
yönü de vardır, kişi kötü bir şey yaparken iyi bir şey yaptığını
300
sanabilir, bundan dolayı iyiliğin ve kötülüğün ölçüsü
şahısların niyeti olmayıp, Allah’ın kitabı Kur’an’dır. Bir
kimsenin işlemiş olduğu kötülüğü iyi sanması, işlemiş
olduğunu kötülüğü meşru kılmaz. Yapılan işin iyi bir iş
olması esastır. Bu hususta Kur’an’dan örnek verecek olursak,
mealen:
- Onlar ki, inandılar ve iyi işer yaptılar, elbette biz işi güzel
yapanın ecrini zâyi etmeyiz. 18/30
Rasûlullah (S)
303
Peygamber (S)’den rivayet olarak şöyle tahdis etti: “Fıtrat
beştir-yâhud: Beş şey fıtrattandır: Hıtan, yâni çocukları
sünnet etmek, evrat yerindeki kılları gidermek için ustura
tutunmak, koltuk altlarının kıllarını (yolarak) gidermek,
tırnakları kesmek ve bıyığı kırkmak”. (Buhâri, Kitâbu’l-Libas
H.105 C.13 S.5925 Bab 63 Ötüken 1989 .)
305
- Allah size ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkasının
adı anılarak kesilen (hayvanlar)ı haram kıldı. Kim mecbur
kalırsa (başkasının hakkına) saldırmadan, sınırı da aşmadan
(bunlardan) yiyebilir. Şüphesiz Allah, bağışlayan,
esirgeyendir. 16/115
306
374- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:
İki rivayet çelişkili olduğu gibi, gümüş bardaktan bir şey için
cehenneme gider deyip, Peygamber gümüş bardaktan içerdi
demekle peygambere saldırıda bulundukları açıktır.
307
379- Enes şöyle demiş: Resûlullah içtiği şeyin içine üç defa
solar ve: “Bu daha kandırıcı, daha sâlim ve afiyetlidir."
buyururdu.
308
“Öyleyse uzun zamandır, damarların su ihtiyacını pislikten
gördü" dedi. (K.S.2279 C.8 S.144 Akçağ, alıntısı: Nesâi,
Eşribe 48,(8,322-323))
309
“Kendisinde hayır olup da kurdu yiyen biri var mı?"diye
cevap verdi." (K.S. 3909 C.11 S.151 Akçağ, alıntısı: Tirmizi,
Et’ime 4, (1739))
310
“Allah bu misalle ne demek istedi?" desinler. Böylece Allah,
dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini doğru yola iletir.
Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu,
insanlara bir tebliğdir. 74/31
312
395- İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Biriniz yemek
yeyince, yalamadıkça veya yalatmadıkça elini (mendille)
silmesin." (K.S. 3885 C.11 S.114 Akçağ, alıntıları: Buhâri,
Et’ime 52; Müslim, Eşribe 129,(2031); Ebû Dâvud, Et’ime
52,(3847))
“Sen bana bakma, ye! Zira ben senin gibi değilim, senin
konuşmadığın (meleklerle) konuşuyorum" derdi."(K.S. 3926
C.11 S.166 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Et’ime 49, Salât 160,
İ’tisâm 24; Müslim, Mesâcid 73,(564); Ebû Dâvud, Et’ime
314
41,(3822); Tirmizi, Et’ime 13,(1807); Nesâi, Mesâcid
16(2,43))
315
taraftan da ayakta su içilmesi halinde hemen kusmanın
gerekli olduğunu söylerler. Yalın bir konu olan su konusunda
bu şekilde konuşabildikten sonra, bu gün bile insanlar
tarafından çeşit olarak sayısı bilinemeyen hayvanlar
konusunda neler iddia etmezler. Örneğin: Tavuk ve v.s.
Hakkında bir taraftan yenebileceğini söylerlerken, diğer
taraftan bu hayvanlar pislik yiyiyor, peygamber bunların
yenmesini yasaklamıştır demekten çekinmezler. Fakat işin
aslında, yiyecek olarak müslümanlara layık gördükleri ancak
böceklerdir. Zira tahdis ettikleri bir rivayette bütün
böceklerin yenebileceğini iddia etmişlerdir. Bu konuda
yaptıkları tahdis örnekleri şöyledir:
317
406- Yahya İbnu Said’in anlattığına göre, Said İbnu’l-
Müseyyeb (rahimehullah)’ten şunu işitmiştir: “Hz. İbrahim
(aleyhisselam), misafir ağırlayan ilk kimse idi. Keza o ilk
sünnet olan kimseydi. Bıyığını kesenlerin ilki, saçında aklık
görünenlerin ilki de o idi. Ak saçları görünce: “Ya Rabbi bu
nedir?"diye sormuş; Rabbi de: “Bu vakardır ey
İbrahim!"demiş. O da “Rabbim! Öyleyse vakarımı artır!"
diyerek duada bulunmuştur." (K.S. 2151 C.7 S.533 Akçağ,
alıntısı: Muvatta, Sifatu’n-Nebi 4,(2,922), ayrıca, Beyan
Yayınları, Muvatta C.4 S.281 H.4, ek kaynak
izahı:Sahihayn’da Zühri-Said b.el-Museyyeb- Ebû Hureyre
yoluyla yer alır; Buhâri, Libas, 77/63; Müslim, Taharet 2/16,
no:49.)
319
412- Süheybü’l-Hayr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “(Ağaran saç ve
sakallarınızı boyamada) kullandığınız en iyi boya şüphesiz şu
siyahtır. (Çünkü siyah boya kadınlarınızı size daha çok rağbet
ettiricidir, düşmanınızın içinde de hakkınızda daha çok korku
doğurucudur."(K.S. 7079 C.17 S.468 Akçağ, alıntısı: İbn-i
Mace 3625)
320
tahdis ettikleri başka rivayetlerde, kadınlar için kına
yakmanın mecburi olduğunu, hatta eline kına yakmayan
kadından biat alınamayacağını iddia etmişlerdir, şöyle ki:
321
vesselâm’ın söylediklerini tekrarlıyordu."(K.S. 5276 C.15
S.71 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, libas 21,(4076))
323
“Sende niye cennet ehlinin süsünü görüyorum?"dedi. Bunun
üzerine adam:
324
eşyasıdır. O zaman, iddiaları doğrultusunda gümüşten yüzük
v.s.ninde yasak olması gerekirdi. Diğer bir hususta cennet
süsü kullanmak erkeklere yasaksa, kadınlara serbest
olmasının
325
-”Ben bu altından mühür yüzüğü yaptırmıştım. Fakat ben onu
bundan sonra takmayacağım" buyurdu da, parmağından onu
çıkarıp attı.
Kadında bir çift altın bilezik vardı. Onları çıkarıp attı ve:
326
“Sizden birine, gümüş küpeler takınmasından, bunları
za’feren veya abir ile sarartmasından kimse engel olmaz!"
cevabını verdi. (K.S. 2104 C.7 S.475-476 Akçağ, alıntısı:
Nesâi, Zinet 39,(8,159))
(K.S. 5286 C.15 S.80 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Libâs 14,
(4057); Nesâi, Zinet 40,(8,160))
-Ben bunu ona ilk defa atmadım. Şu kadar ki, ben onu gümüş
bardakla su vermekten nehyetmiştim, fakat o bundan
vazgeçmedi. Rasûlullah (S): “Altın, gümüş, ipek, dibâc;
bunlar dünyâda onlara âid zinet, âhirette ise sizindir"
buyurdu, dedi. (Buhâri, Kitâbu’l-Libâs H.49 C.13 S.5882-
5883 Bab 25 Ötüken.)
328
433- ............ Enes ibn Mâlik(R)’ten: Peygamber(S)’in su
bardağı kırıldı, akabinde kırık yerine gümüşten bir bardak
edindi dediğini tahdis etti.
436- Ebû Bürde İbnu Ebi Mûsa el-Eş’âri anlatıyor: “Hz. Aişe
radıyallahu anhâ’nın yanına girdim. Bana yamalı bir giysi ve
kaba bir izar çıkardı ve Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şu
iki(parça)nın içinde vefat etti!: dedi." (K.S. 5297 C.15 S.87
Akçağ, alıntıları: Buhâri, Humus 5, Libâs 19; Müslim, Libâs
35,(2080); Ebû Dâvud, Libâs 8,(4036); Tirmizi, Libas 10,
(1733))
329
“Şu adamlara bir uğra!"dedi. Ben de mevcut Yemen
hullelerinin en güzelini giydim.”
330
delil göstermeleridir. Bu duruma göre Musa peygamberin
güzel kokudan hoşlanmadığı neticesi çıkmış olur ki; bu Musa
Peygambere karşı bir saygısızlıktır.
331
Birinci rivayette, sakalların serbest bırakılması tahdis
edilmişken, ikinci rivayette, peygamberin sakalından
kısalttığını tahdis etmeleri bir çelişkidir. Diğer bir hususta
sakal bırakmanın sünnet olduğunu ve müslümanların
muhakkak sakal bırakmalarının gerektiğini iddia etmeleri
gerçeklere uymamaktadır. Zira sakal bırakmak Müslümanlara
has bir olay değildir. Müslüman olmayan kimselerde sakal
bırakmaktadırlar. Bundan dolayı, sakalın müslümanları
sembolize ettiği iddia edilemez. Kur’an’da sakal bırakmak
mecburi edilmemiştir.
332
446- Ümmü Atiyye (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Bir kadın
Medine’de kızları sünnet ederdi. “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) (kadını çağırarak) Kendisine: “Derin kesme. Zira
derin kesmemen kadın için daha çok haz vesilesidir, koca için
de daha makbûldür" diye talimat verdi." (K.S. 2153 C.7
S.534 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Edeb 179,(5271))
333
böbrek gibi organlar veya kan müstehcen olmayan bedensel
olgulardırlar.
334
bütün insanlığa hitap eden bir dindir, kendisine has özel bir
üniforması yoktur.
336
Görüldüğü gibi, imamlık olayında belirli bir soy garantisi
yoktur.
Kur’an’dan mealen:
337
Sefine’ye Emeviler, hilâfetin kendilerinde (devam ettiğini)
zannederler" demişti. Şu cevabı verdi: “Beni’z-Zerkâ yalan
söylüyor. Onlar krallardır, hem de en kötü krallar.”. (K.S.
1708 C.6 S.411 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Sünnet 9,
(4648,4647); Tirmizi, Fiten 48,(2227))
“İslâm’ın değirmeni otuz beş veya otuz altı veya otuz yedi
(yıl) döner. Eğer (dini terk ederek kendilerini) helak
ederlerse, daha önce helak olanların yolunu tutmuş olurlar.
Dinleri ayakta kalırsa, onlar için yetmiş yıl ayakta kalır!"Ben
dedim ki: “(bu yetmiş yıllık müddet) zikri geçen (otuz beş
yıllık müddet)ten sonra mı başlayacak, yoksa geçen kısım
buna dahil mi?"
“Sonra ne olacak?”
338
“Sonra herc (fitne ve kargaşa) gelecek! diye cevap verdi."
(K.S. 1709 C.6 S.412-414 Akçağ, alıntıları:Buhari, Ahkâm
51;Müslim, İmâret 5-9 (1821); Tirmizi, Fiten 46,(2224). Bu
üç kitap, hadisin “Kureyş’ten kelimesine kadar kısmını; Ebû
Dâvud da (Mehdi 1,(4279,4280) tamamını tahriç etmiştir.)
Orada bulunanlar:
339
müşâviri vardır: Bunun birisi ona hayır yolu emredip gösterir
ve hayra teşvik eder, diğeri de ona şerr yolu gösterip ve şerre
teşvik eder. Masûm olan Allah’ın (fenalıktan koruyup)
masûm kıldığı kimsedir" buyurmuştur. (Buhâri, Kitâbu’l-
Kader 17 C.14 S.6500-6501 Bab 7 Ötüken.)
340
Yukarıda ki rivayette, parantez içindeki ifadeler asıl metnin
içinde yoktur. İfadenin aslı: “İdarecilik görevi hakdır. Elbette
halk için bu görevi üstlenen kimselere ihtiyaç vardır. Fakat
bu görevi yüklenenler cehennemliktir." şeklindedir.
341
imare 15; Ebû Dâvud, Akdiye 3, hudud 1; Ahmed b. Hanbel
IV-393-409,411.)
342
461- Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
343
“Eymü’minlerin emiri, beni bu vazifeden affetmez misiniz?"
diye ricada bulundu. Hz. Osman radıyallahu anh:
344
Ebû Şüreyh’e: “Amr sana ne dedi?"diye soruldu.
345
“Bu dağ var ya, o bizi çok seviyor, biz de onu seviyoruz"
buyurdular. Medine’ye yönelince de:
346
Görüldüğü gibi, kendilerine saldırılması halinde haram
ay(lar)da dahi Müslümanlar kendilerini savunmak için silah
kullanabilirler. Bunun, Mekke’nin dışında veya içinde olması
arasında fark yoktur.
347
Resûlullah Medine’yi haram kıldı mı? diye sordum:
348
470- ... Hz. Ali’den (rivayet olunduğuna göre) Peygamber
(s.a.) şu (Medine’nin harem kılınması olayı hakkında (şöyle)
buyurmuştur:
349
Habeşlinin yıkacağını rivayet etmişlerdir. Kabe’nin altında
hazine olduğu iddiası, Kabe’yi hedef göstermek için
uydurulmuş bir saçmalıktan başka bir şey değildir. Hem de
öyle bir iddia ki, hazinenin, Kabe’nin içinde veya avlusunda
olduğunu iddia etmeyip, temelleri altında olduğunu rivayet
etmişlerdir. Zira hazineyi çıkarmak için, Habeşlinin Kabe’nin
duvarlarını söktüğünü söylemeleri bunu göstermektedir.
Hazine iddiaları, Kabe’nin içi veya avlusu hakkında olsaydı
duvarları yıkmadan da çıkarmak mümkün olacaktı. Onlar ise,
iddia ettikleri hazinenin çıkarılması için duvarları yıkmanın
gerekli olduğunu söylemekle, Kabe’nin temellerini hedef
göstermişlerdir. Zira, Kabe’nin mevcudiyeti onların
hoşlanmadıkları bir olaydır.
Ben
350
ancak şu var ki, herhâlde Beyt, İbrâhim’in temelleri üzere
tamâm olmamıştır, demiş (böylece Âişe’yi te’yid etmiş)tir.
(Buhâri, Kitâbu’l-Hacc Bab 42 H.66 C.3 S.1498-1499
Ötüken.)
Rasûlullah:
Ben yine:
Rasûlullah (S):
Rasûlullah:
476- ........... Bize Cerir ibn Hâzım tahdis edip şöyle dedi:
Bize Yezid ibnu Rûman, Urve’den; o da Âişe (R)’den tahdis
etti ki, Peygamber (S), Âişe’ye hitâben şöyle buyurmuştur:
Yezid:
352
- İşte şurasıdır, diye Hıcr’ın asli hudûdunun bulunduğu bir
yer işâret edip gösterdi.
Cerir dedi ki: Ben Hıcr’den olan bu yerin altı zirâ, yâhud ona
yakın miktar olduğunu takdir ettim. (Buhâri, Kitâbu’l-Hacc
Bab 42 H.69 C.3 S.1500-1501 Ötüken.)
353
478- Hz. Enes radıyallahu anh dedi ki:”İstanbul’un fethi
Kıyamet anında olacaktır."(K.S. 5045 C.14 S.339 Akçağ,
alıntısı:Tirmizi, Fiten 58,(2240))
354
yap." (K.S. 2167 C.7 S.549-550 Akçağ, alıntıları: Buhari,
Büyû 104;Müslim,Libâs 99,(2110); Nesâi, Zinet 112,
(8,212,214))
Ben:
Rasûlullah:
356
girmeyiz, dedi. (Buhâri, Bed’i’l-Halk H.37 C.7 Bab.6 S.3040
Ötüken.)
Sahâbi râvi Busr dedi ki: (Bu hadisi bana rivâyet ettikleri bir
zamân sonra) Zeyd ibn Hâlid hastalandı. Biz de ona hasta
ziyaretine gittik. Eve girdiğimizde içeride, üzerinde birtakım
sûretler bulunan bir perde ile karşılaştık. Ben orada bulunan
Ubeydullah el-Havlâni’ye:
Ubeydullah bana;
Ben:
O da:
357
Görüldüğü gibi, canlı resmi yapmanın yaratılışı taklit olduğu,
bu tür resim yapanların, yaptıkları resimlere ruh üflemeğe
davet edilecekleri, dolayısıyla buna güç
yetiremeyeceklerinden ebediyen cehennemde azab
görecekleri, ayrıca içerisinde köpek ve resim bulunan eve
meleklerin girmeyeceğini iddia etmelerine rağmen, canlı
resminin elbise üzerinde olmasının günah olmadığını tahdis
etmeleri açık bir çelişkidir. Zira konu eğer ki yaratılışı
taklitse ve bu yasaksa, resim elbise üzerinde olmuş veya
olmamış ne fark eder? İnsan ve Hayvan resmi yapmanın
haram olduğunu tahdis etmenin yanında, bitki resimleri
yapmanın serbest olduğunu tahdis etmeleri ilginç bir
çelişkidir. Zira, yaratılış açısından türlerinin değişik
olmasından başka bir fark yoktur.
358
- Ona dilediği gibi kaleler, heykeller, havuzlar kadar (geniş)
leğenler, sâbit kazanlar yaparlardı. “Ey Dâvud âilesi,
şükredin!"kullarımdan şükreden azdır. 34/13
490- Bize Mûsa ibn İsmâil tahdis edip şöyle dedi: Bize Ebû
Avâne, el-Esved ibn Kays’tan; o da Cundub ibn Sufyân’dan
tahdis etti ki, Resûlullah (S)’ın şehit olma yerlerinin birinde
ayak parmağı (yaralanıp) kanamış idi. Bunun üzerine
Resûlullah:
Ve fi sebilillahi mâ lakıyti”
360
- Biz ona (Muhammed’e) şiir öğretmedik, (şiir) ona yakışmaz
da. O(nun getirdiği), sâdece bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.
36/69
361
494- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm Fâtıma radıyallahu anhâ’ya bir köle
getirdi. Bunu ona hibe etmişti. Hz. Fâtıma’nın üzerinde (çok
uzun olmayan bir elbise vardı, elbiseyi başına çekecek olsa
öbür ucu ayaklarına ulaşmıyordu. Elbiseyle ayaklarını
örtecek olsa üst ucu başına yetişmiyordu. Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm, örtünme hususunda mâruz kaldığı
sıkıntıyı görünce:
363
497-. ...a) Muhammed b. İyas’dan (rivayet olunduğuna göre);
İbn Abbas İle Ebû Hüreyre ve Abdullah b. Amr b. El-As’a;
kocasının (daha cinsi münâsebette bulunmadan bir defada) üç
talakla boşadığı bir kız(ın durumun)dan sorulmuş da hepsi “O
kız başkasıyla evleninceye kadar ona helal olmaz."diye cevap
vermişler. .............. (Ebû Dâvud, K.et-Talâk (13), Bâb 9-10
C.8 S.384 Şamil Yayınları)
364
500- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm)"uyluğu avret addetti." (K.S. 2682
C.8 S.523 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Edep 40,(2798))
365
(Karınlarında çocuk bulunduğunu saklamaları) kendilerine
helâl olmaz. Kocaları da bu arada barışmak isterlerse, onları
geri almağa daha çok hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar
üzerinde bulunan hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde
hakları vardır. Erkeklerin, kadınlar üzerinde(ki hakları), bir
derece daha fazladır. Allah azizdir, hakimdir. 2/228
366
Bu rivayette dulun velisinden izin almasına gerek olmadığını
rivayet etmeleri bir çelişkidir.
367
Görüldüğü gibi, evlenecek olan bayanların evleneceği
şahıstan, bizzat ağır (sağlam) söz almaya hakları vardır. Bu
da evlenecek bayanların evliliği onaylamalarını içermektedir.
Zira evlenmeyi kabul etmeye niyeti yoksa, damat adayını
evlenme konusunda muhatap kabul etmemesi yeterlidir.
368
- Biz daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir âyeti(n
hükmünü) yürürlükten kaldırmaz veyâ onu unutturmayız.
Allah’ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi? 2/206
510- Hz. İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ demiştir ki: “İki yıl
içerisindeki emme tek bir emmeden ibaret de olsa bu,
(evlenmeyi) haram kılar." (K.S. 5676 C.16 S.33 Akçağ,
alıntısı: Muvatta Radâ’ 4,(2,602))
“Onu boşa!"buyurdu.
Adam bu sefer;
371
Mekke’ye varınca (Adiyy) beni Safiyye bint Şeybe’ye
gönderdi. (Safiyye) Âişe’den (pek çok hadis) öğretmişti.
(Yanına vardığımız zaman Safiyye bana şunları) söyledi:
“Ben Âişe’yi “Rasûlullah (s.a.)’in;
372
517- Mücahid merhum anlatıyor: “Ben İbnu Ömer
radıyallahu anhüma ile beraberdim. Derken bir davul
(darbuka) sesi işitti. Derhal iki parmağını iki kulağına soktu
ve oradan (hızla) uzaklaştı. Bunu üç kere yaptı. Sonra:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da böyle yapmıştı"
dedi."(K.S. 6589 C.17 S.203 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace
1901.)
373
gözetlemeye başladım. Nihayet beni kendisiyle evlenmeye
sevk eden (organlar)ını gördüm de onunla evlendim. (Ebû
Dâvud, K.en-Nikâh (12), Bâb 17-18 C.8 S.148 Şamil
Yayınları.)
374
saçmalıktır. Dünya evlilerden müteşekkil değil, bekarlar da
vardır. Yetişkin bekarların bu durum karşısında ne yapmaları
gerektiği sorulmaya değer. Eğer bekar kimselerin
sabretmeleri gerektiği iddia edilirse ki, bu yıllarca da
sürebilir. Evli kimselerin geceyi beklemek üzere birkaç saat
sabretmelerine mani olan şey nedir? Aynı şekilde, evli bir
bayan, iddia ettikleri tahrik edici kadın konumunda bir erkek
görecek olsa, kocasını gündüz vakti aramak üzere yollara
düşmeli midir? Uydurdukları hakaret içerikli rivayetlerden
dolayı, eleştirilerimde bu tür ifadeler kullanmak zorunda
kaldığımdan dolayı okuyucudan özür dilerim.
376
“Kişi, önüne semer kaşı kadar bir şey bırakmadan namaz
kılarsa; (önünden geçtiği takdirde) siyah köpek, kadın, eşek
namazı bozar..."
377
Cehennemin kapısında da durdum. Oraya girenlerin büyük
çoğunluğu da kadınlardı." (K.S. 2075 C.7 S.449 Akçağ,
alıntıları: Buhâri, Rikak 51, Müslim, Zühd 93,(2736))
378
mut’a nikahını geçerli kabul eden İmâmiyye Şiası konusunu
işlerken belirttim.
379
Necdetü’l-Harûri, İbn Abbas’a (bir mektup) yazarak ona
“Kadınlar Resûlullah (s.a)’le birlikte savaşa katılırlar mıydı?
Resûlullah (s.a.) onlara (ganimetten) bir pay ayırır
mıydı?"diye sordu. (Yezid b. Hürmüz rivayetine devam
ederek şunları) söyledi: İbn Abbas’ın Necdet’e (gönderdiği)
mektubunu ben (bizzat kendi ellerimle ve şu şekilde)
yazdım:" Kadınlar da Resûlullah (s.a.)’la birlikte savaşa
katılırlardı. (Ganimetlerden) pay (ayırmaç)a gelince (işte bu)
yoktu, fakat anlara razh verilirdi. (Ebû Dâvûd K.el-Cihâd
(15), Bâb (4) H.2728 C.10 S.339 Şamil)
380
Bu rivayette ise, kadınların da erkekler gibi ganimetten pay
aldıklarını tahdis etmeleri, evvel ki rivayetle çelişkilidir.
381
“Bu (uğursuzluk zannı) kalplerinde mevcut olan bir
(kuruntu)dur. Sakın onları (gayelerine gitmekten)
alıkoymasın!"dedi. Ben:
382
- Ancak (görmelerine) razı olduğu resûllere gösterir. Çünkü
O, (gaybı görmelerine razı olduğu resûllerin) önüne ve
arkasına gözetleyiciler koyar. 72/27
383
göremezler, bu iddiaları ve erkeklerin ellerini dizlerine
vurarak el çırptıkları iddiası şu rivayetleriyle de çelişkilidir:
384
-”(İslâm’da) tıyere (yaramaz, uğursuz fal) yoktur. Tıyere nin
hayırlısı faldır" buyurdu.
Bir sahâbi:
Rasûlullah:
386
olun (olacak şey değil)!" buyurdular." (K.S. 5453 C.15 S.271
Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Cenâiz 28,(1012); Ebû Dâvud,
Cenâiz 48,(3177))
388
- “Yâ Fulân oğlu Fulân, yâ Fulân oğlu Fulân! Siz Allah’a ve
Resûlü’ne itâat etmiş olsaydınız, itâatiniz sizleri sevindirir
miydi? (Ey öldürülenler!) Biz Rabb’imizin bize va’dettiğini
nusret ve zaferi muhakkak sûrette gerçek bulduk. Siz de
(bâtıl) rabbinizin va’dettiği nusret ve zaferi gerçek buldunuz
mu?"buyurdu.
390
552- Ebû Ümame (radıyallahu anh) anlatıyor: Bir gün
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanımıza geldi, elinde de
bir âsa (değnek) vardı. Biz ayağa kalktık.
391
- Yâ Rasûlullah! Bu bir Yahûdi cenâzesidir, dedik.
392
“Allah kabirleri çok ziyaret eden kadınlara ve kabirlerin
üzerine mescitler yapanlara, kandiller takanlara da lanet
etsin." (K.S. 5477 C.15 S.291 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Cenâiz
61.)
393
Kabirler üzerinde bina veya Mescid v.s. Yapılmaz diye
iddiada bulunmalarına gelince, bu konuda örnek verecek
olursak, Kur’an’dan mealen:
- De ki: “Allah, her şeyin Rabb’i iken ben O’ndan başka Rab
mi arayayım? Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir.
Kendi (günah) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının
(günah) yükünü taşımaz. Sonra dünüşünüz Rabb’inizedir; (O)
ayrılığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir." 6/164
396
- Ki hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez.
53/38
Örneğin:
Bir taraftan iki testi miktarı suyu bile, köpek leşleri, insan
pislikleri, kadınların hayız bezleri gibi şeylerin
pisletmediklerini, suyun temiz olduğunu, onu hiçbir şeyin
kirletemeyeceğini iddia ederken. Diğer taraftan idrarın
değdiği yeri bıçakla kazımanın gerektiğini ve av hayvanı
olarak tuttuğu av yenen köpeğin ağzını bandığı kabın, ilki
toprakla olmak üzere yedi defa yıkanması gerektiğini iddia
etmek açık bir çelişkidir.
399
Yalnız şunu belirteyim ki: Bir pisliğe bulaşmadığı müddetçe,
köpeğin ağzı temiz olduğu gibi, kedinin de ağzı temizdir.
“Ey Allah’ın Resûlü (yeni) bir elbise giy. İzârını da bana ver
yıkayayım!"dedi. Cevaben:
401
16,(2,98); Ebû Dâvud, Libâs 41,(4120,4121); Tirmizi, Libâs
7,(1727); Nesâi, Fera’ ve’l-Atire 9,(7,171,172) .)
“Kim kıl dibi kadar bir yeri yıkamayıp cünüp bırakırsa ona
(terk edilen yere veya bu yeri yıkamayıp terk eden kişiye)
şöyle böyle (veya şu kadar süre) azap edilir.”
Ali (r.a) “Bunun (bu şiddetli azabı duyduğum) için (üç defa)
başıma (saçıma) düşman oldum" der ve saçını tıraş ederdi.
(Ebû Dâvûd, K.Taharet (1), Bâb 98 H.249 C.1 S.448 Şamil,
ayrıca: İbn Mâce, taharet 106, )
403
578- Hz. Ebû Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Fukaralar,
cennete zenginlerden beş yüz yıl önce girerler. Bu (Allah’ın
indinde) yarım gündür."(K.S. 2072 C.7 S.446 Akçağ, alıntısı:
Tirmizi, Zühd 37, (2354))
“Eğer beni seversen, fakirlik için bir zırh hazırla. Çünkü beni
sevene fakirlik, hedeflerine koşan selden daha süratli gelir."
(K.S. S.2078 C.7 S.453 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Zühd 36,
(2351))
404
- De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz,
eşleriniz, hısım akrabânız, kazandığınız mallar, düşmesinden
korktuğunuz ticâret(iniz), hoşlandığınız meskenler, size
Allah’tan, Resûlünden ve O’nun yolunda cihâd etmekten
sevimli ise o halde Allah emrini getirinceye kadar gözetleyin
(başınıza gelecekleri göreceksiniz)! Allah, yoldan çıkmış
topluluğu (doğru) yola iletmez. 9/24
405
Halbuki daha önce 220. Örnekte belirttiğim gibi, uzun
yaşayan müminler daha iyidirler diye tahdiste
bulunmuşlardır. Allah’a kavuşmayı sevme ile kamufle
ederek, Müminlere felaket dilerken bu tahdislerini unutu
verdiler, şöyle ki:
406
İki rivayet arasındaki çelişki düşünüldüğünde asıl
amaçlarının, Müslümanlara saldırı olduğu açıkça anlaşılır.
Kısa ömür isterken Müminlerin yok olmasını
arzulamaktadırlar, Uzun ömür isterken ise amaçları şehitliği
hafife almak istediklerindendir.
408
“Bana zayıfları çağırınız (da ben onların yüzü suyu hürmetine
Allah’dan düşmanlara karşı zafer dileyeyim). Çünkü siz
zayıflarınız(ın duası bereketi) ile rızıklandırılır ve yardım
edilirsiniz..." (Ebû Dâvûd, K.el-Cihâd (15), Bâb 70 C.10 S.97
H.2594 Şamil, ayrıca: Nesâi, Cihâd 43; Tirmizi, cihâd 24.)
“Kişinin kendisi için bir yatak, kadın için bir yatak, misafir
için bir yatak lazımdır. Dördüncü yatak şeytanadır." (K.S.
5301 C.15 s.90 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Libas 45,
(4142); Nesâi 82, (6,135): Müslim, Libas 41, (2084))
409
satın aldı. Rehin olarak zırhını verdi."(K.S. 2001 C.7 S.303
Akçağ, alıntıları: Buhâri, Rehn 2,5, Büyû 14,33,88, Silm 5,6
İstikraz 1, Cihâd 89, Meğâzi 85, Müslim, Musâk3at 124,
(1603); Nesâi, Büyû 58,87,(7,288,303))
“Ben kim, dünya kim. Dünya ile benim misâlim, bir ağacın
altında gölgelenip sonra terk edip giden yolcunun misali
gibidir." (K.S. 1970 C.7 S.244 Akçağ, alıntısı: Tirmizi,, Zühd
44,(2378))
410
593- Ebû Bürde İbnu Ebi Mûsa el-Eş’âri anlatıyor: “Hz. Aişe
radıyallahu Anka’nın yanına girdim. Bana yamalı bir giysi ve
kaba bir izar çıkardı ve “Resûlullah aleyhissalâtu vesselam şu
iki (parça)nın içinde vefat etti!"dedi." (K.S. 5297, Libâs 35,
(2080); Ebû Dâvud, Libâs 8, (4036); Tirmizi, Libas 10,
(1733))
411
“Biz (peygamberler) böyleyiz. Belalar bize katmerli gelir,
buna mukabil ücretleri de katmerli verilir" buyurdular.
“Peygamberler!"buyurdular.
414
de onları, (insanlar arasında söylenen) efsanelere çevirdik. Ve
onları darmadağın ettik. Şüphesiz bunda, sabreden, şükreden
herkes için ibretler vardır. 34/19
417
görüyorum? Dedi. Beriki: “Onu senden daha hayırlı olan da
gördü, ama ayıplamadı" deyince, Hz. Ömer:
418
606- İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm’ın, cam bir bardağı vardı, (suyu)
onunla içerdi." (K.S.7016 C.17 S.437 Akçağ, alıntısı: İbn-i
Mace 3435.)
607- Bize Kuteybe ibnu Said tahdis edip şöyle dedi: Bize Ebû
Avâne tahdis etti. H ve yine bize Abdurrahmân ibnu’l-
Mübârek tahdis edip şöyle dedi. Bize Ebû Avâne, Enes’ten
tahdis etti. Enes (R) dedi ki: Rasûlullah (S): şöyle buyurdu:
“Hiçbir Müslüman yoktur ki, bir ağaç diker yâhud ekin eker
de bunların hiçbirinden bir kuş yâhud bir insan yâhud bir
hayvan yesin de, kendisi bundan faydalanmasın! Muhakkak
buna mukabil o Müslüman için bir sadaka sevâbı olmuştur”.
(Buhâri, Kitâbu’l-Muzara’a Bab 1 C.5 S.2151 H.1 Ötüken.)
419
“Ona öğle ve akşam yemeğinde yetecek miktardır" buyurdu.
-Nufeyli bir diğer rivayette bunun yerine, “Onu bir gün bir
gece veya bir gece bir gün doyuracak yiyeceğinin olmasıdır"
dedi ve bize bunu zikredilen bu sözlerle kısa olarak rivayet
etti. (Ebû Dâvûd, K.ez-Zekât (9), Bâb 24 C.6 S.251-252
H.1629 Şamil.)
420
Daha önce, 595. Örnekte yazmış olduğum rivayette.
Peygamberin, ümmetinin “Fâlûzeç" denen tatlıdan
yiyeceklerini duyunca, hıçkıra hıçkıra ağladığını rivayet
ettiklerini yazmıştım. Fâluzec, yağ ve balın karıştırılmasıyla
yapılan helvadır. Bu helvanın diğer bir çeşidi, süt un ve balın
karıştırılmasıyla yapılan “Telbine" helvasıdır. Tahdis ettikleri
diğer bir rivayette Peygamberin telbine helvasının yenmesini
tavsiye ettiğini tahdis etmişlerdir. Bu da fâluzeç helvasının
yenmesi aleyhinde tahdis etmiş oldukları rivayetle çelişki
teşkil eder. Şöyle ki:
421
Râvi Âsım el-Ahvel: Ben bu kadehi gördüm ve (teberruken
içine su koyup) ondan su içtim, demiştir. (Buhâri, Kitâbu’l-
Humus Bâb 5 C.6 S.2895 H.18 Ötüken.)
422
şey geriye bırakmadı, demiştir. (Buhâri, Kitâbu’l-Cih3ad
ve’s-Siyer C.6 S.2731 Bâb 85 H.123 Ötüken.)
423
- Rabb’inin nimetini anlat. 93/11
424
Görüldüğü gibi, arazilerin altın, gümüş ve ürün karşılığında
kiraya verilebileceğini tahdis ettiler. Buna rağmen şu şekilde
rivayetlerde bulundular:
Rafi der ki: “Ben de: “(Baş üstüne!) dinlemek ve itaat etmek
(borcumuzdur!)"dedim." (K.S. 5385 C.15 S.197 Akçağ,
alıntıları: Buhari, Muzâra’a 18, 19: Müslim, Büyû’ 114,
(1548); Ebû Dâvud, Büyû 32,(3394); Nesâi, Müzâra’a 45,
(7,44,49))
430
satamaz veya başkasına devir edemez, miras bırakamaz,
ancak enfal üzerinde ürettiği şeyler üzerinde tasarruf
yapabilir. Örneğin arsa her ne kadar enfal olup kendisinin
mülkiyetinde değil, devletin mülkiyetinde ise de, üzerine inşa
ettiği veya satın aldığı bir apartman dairesini enfalden
koparmadan satabilir, bağışlaya bilir veya miras bırakabilir.
Aksi takdirde zarara uğramış olacaktır. enfal üzerinde şahsın,
tesisi şeklinde hiçbir eseri kalmamışsa, ve kendisine devlet
tarafından verilmiş kullanım hakkını artık
değerlendirmeyecekse yani enfal öz şekli halinde ise artık
şahıs bunun üzerinde tasarruf yapamaz, tasarruf hakkı devlete
aittir. Bu duruma havayı örnek gösterecek olursak, şahıs
nefes aldığında ciğerlerine doldurmuş olduğu havayı
kullanım mülkiyeti hakkına sahiptir, saldığında da bu
kullanım hakkı ondan istifade eden başka kimseye ait olur.
Örneğin: Bir kimse denizde gemi yüzdürdüğünde kullanım
hakkı geminin işgal ettiği yerdir, gemisini çektiğinde diğer
bir kimse aynı şekilde istifade edebilir. Toprak ve arazide
bunun gibi düşünülmelidir. Toprak ve arazide bunun gibi
düşünülmelidir. Bu istifade hakkı devlet denetiminde olup,
devlet tarafından tüm vatanın istifadesine uygun şekilde
kullanılır. farz edelim ki, bir kimse bütün havayı bir seferde
çekip ciğerlerine doldurmuş olsun ve salmasın, bunun manası
Allah’ın takdiri hariç tüm insanların ölümü demektir. Bu
itibarla istifade hakkı kullanılırken diğer insanlarda
düşünülmelidir. Bu da keyfi olmayıp, İslam devlet başkanının
ve dolayısıyla şuranın da gözetimi altında olan bir husustur.
Bir kimse tüplere doldurduğu havayı satabilir fakat açık
havayı satamaz, inşa ettiği binayı veya bahçeyi bozmadan
satabilir, fakat üzerinde eseri olmayan ve istifadeden vaz
geçtiği tarla veya arsayı sahiplenip satamaz, karşılıksız terk
etmek zorundadır. Zira, enfalin kullanımını belirttiğim gibi
ancak devlet denetler.
Kur’an’dan mealen:
- Şunu bilin ki, eğer Allah’a ve (hak ile bâtılın) ayrıldığı gün,
iki topluluğun karşılaştığı (Bedir) günü kulumuza
indirdiğimiz (âyetler)e iman etmişseniz, (savaşta) ganimet
olarak aldığınız bir şeyin beşte biri, mutlaka Allah’a,
Resûlüne, hısımlara, yetimlere, yoksullara ve yolculara âittir.
Allah her şeye kadirdir. 8/41
- İşte bunda, (bize) kulluk eden bir kavim için bir mesâj
vardır. 21/106
434
İşte, yeryüzünün enfâl ile ilgili kısmının mirası tek tek
şahıslara mal edilmek üzere bölüştürülmeyip, toplum mirası
olarak tüm toplumda kullanmaları gerekli olanlara ücretsiz
kullanılmak üzere, mülkiyeti Allah’a ve Peygambere aittir.
Böylece mülkiyetin toplumdaki şahıslara geçmesi önlenmiş
olmaktadır. Peygamber, Allah’ın razı olacağı şekilde, yani,
Kur’an’a dayalı olarak, adaletle mülkü idare eder. Peygamber
olmadığı çağlarda, İslam devlet başkanları bu görevi
yüklenir. Fakat devlet başkanları kendi başlarına, müminlere
danışmadan iş yapmazlar. Zira devlet işleri yürütülürken,
İslam idare sisteminde, Peygamber zamanında olsun veya
diğer zamanlarda olsun İslam devlet başkanının Şûrâ ile
müşaverede yani danışmada bulunması esastır. Herhangi bir
şeyde ihtilafa düşülmesi halinde hüküm vermek Allah’a
mahsustur, dolayısıyla Allah’ın kitabı Kur’an esastır,
Kur’an’a aykırı hiçbir işlem, İslami bir işlem olarak kabul
edilemez. Peygamberler din tebliği hususunda masumdurlar
yani Allah tarafından yanlış tebliğ yapmaktan
korunmuşlardır. Tebliğ ettikleri vahyin kendisidir. onların
dışında olan bizler ise bu vahye göre dinimizi öğrenir ve
öğretiriz, bizler hatadan korunmuş olmadığımızdan
öğrettiklerimizin Kur’an’a uygun olup olmadığı veya hata
yapıp yapmadığımız Kur’an ölçüsüne göre dikkate
alınmalıdır. Hem kendi söylediklerimizde, hem de
başkalarının din olarak bize söylediklerinde Kur’an ölçüsü
esastır. Kur’an ölçüsü, eksiklik ihtiva etmediği gibi, gizli
öğreti yani batini manalara dayalı olmayıp, tam, açık ve kesin
manalara dayalıdır, ayrıca bu öğreti hiçbir şahsın veya
zümrenin tekelinde de değildir. Ve unutulmamalıdır ki dini
ancak ve ancak Allah koyar ve din olarak Allah ne indirmişse
Kur’an içerisinde noksansız mevcuttur.
Kur’an’dan mealen:
435
- Biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ki anlayasınız.
12/2
436
- (Cennetlikler) Rab’lerinin çağrısına gelirler, namazı kılarlar.
İşleri aralarında danışma, (şûrâ) iledir. Kendilerine
verdiğimiz rızıktan (hayır için) harcarlar. 42/38
437
vardır, nede koyduğu şartlarla, bağışladığı şeyde azami
ekonomik fayda sağlanmasını engellemeye hakkı vardır. Bu
itibarla şartlı bağış olarak telakki ettikleri vakıf olayı İslam
dininde yoktur.
438
Bu rivayete göre, müslümanlar suları, meraları ve ateşi ortak
olarak kullanırlar, diğer bir ifadeyle bunlar müslümanların
ortak mallarıdırlar. Kişiler bunları şahsi mülkiyetlerine
alamazlar.
439
Bu rivayette dediklerine göre köle olmak sevinilecek ve arzu
edilecek bir şeydir. Ayrıca anneyle sohbet gibi, bir
gerekçeyle Hacca karşı çıkmaları İslam dininde Kur’an’ı
reddetme ve Allah’a şirk koşma demektir. Ebû Hureyre diye
uydurdukları hayali kimse, Allah’ın hacc konusunda koyduğu
farzı hiçe sayarak, annesini İlâh mı edinmişti. Dediklerinden,
kelimenin tam manasıyla anlaşılan budur.
440
Bu rivayetlerde müslümanlar bina yapmaktan soğutulmak
istenmiştir. İnsan başarısının en önemli temellerinde bir
tanesi rahat yaşam ortamı ve yaşama kalitesidir. İyi bir
barınak, iyi bir giyim ve kaliteli bir yiyecek insan çalışmasını
destekleyen en önemli şeylerdendir. Buna sağlam bir akıl ve
sağlam bir bünye ve doğru bir düzen eklendiğinde insan
başarısı büyük bir desteğe sahip olmuş olur. Tıpkı iyi bir
bitkinin kendisine uygun bir toprak ve iklimde gürleştiği gibi
insan başarısı da gürleşir. Rivayet uydurmacıları insana fayda
veren bütün bu olanakları İslam toplumundan yok etmek için
çaba harcamışlardır. Arap coğrafyasında o tarihte ekonominin
ve hayvansal gıdanın temelinde olan Deveye şeytan demek
suretiyle kötülemeye giriştikleri gibi, ziraatı de kötülemekten
çekinmemişlerdir, şöyle ki:
442
Rasûlullah (s.a) adama:
- Madenden dedi.
Rasûlullah (s.a.):
444
işlemler faiz olarak tanımlanır. İnsanlar genelde faizi
başkalarına verilen bir paranın bir süre sonra daha fazla
olarak geri alınması şeklinde tanımlamışlardır. halbuki durum
hiçte öyle değildir, Kur’an’da tek başına para değil, Mallar
konu edilmiştir. Bu da, parayla birlikte sahip olunan her çeşit
iktisadi kıymeti, yani ana sermayeyi kapsamaktadır. Bu na
göre birisine 100 lira verip belli bir süre sonra 150 lira
almayla, bir çuval buğday verip aynı kalitede bir buçuk çuval
alma arasında fark yoktur. Parasal değer olarak ifade edecek
olursak, yüz lira değerinde buğday verip bir müddet sonra
aynı kalite veya değişik kalitede yüz elli liralık buğday alma
arsında fark yok manasındadır. Bunun malların
kiralanmasından farkı, kiralanan mallar, örneğin: bir vasıtada
yer kiraladığımızda hem vasıtada yolculuk hizmeti elde
edilmekte hem de vasıta yıpranmaktadır. Bir ev
kiraladığımızda hem evi yıpratmakta hem de ikamet hizmeti
elde etmekteyiz bu gibi olaylarda kira kiralanan malı
yıpratmanın ve hizmet elde etmenin karşılığıdır. halbuki
faizle verilen paralar ve diğer maddi değerlerde yıpranma ve
hizmet üretimi söz konusu değildir. Zira bu olay bir otobüste
yolculuk için bilet alma olayından çok farklıdır. Faiz olayında
ise, faize verilen şey üzerinden alınan faiz, sadece veriliş
süresi dikkate alınarak hesaplanıp alınmaktadır. Böylece faiz
faize verilen şey vasıtasıyla bir zaman satışı olayı olmuş
olmaktadır. İslam dininde ise zaman alınıp satılan bir değer
değildir. Ayrıca faiz ticari kâr’a da benzememektedir. Alış-
Verişte insanların yararını bir hizmet söz konusu olduğu gibi,
zarar edebilme riski de mevcuttur. zaman satışı da söz konusu
değildir. Bundan dolayı bu olaylar faiz olayından çok
farklıdır. Faiz: Bir iktisadi kıymetin el değiştirmesi nedeniyle
aynı kıymette ve artık bir değerle birlikte geri alınması
şartıyla bir zaman satışı olayıdır. Alış-Verişlerde satış fiyatı=
maliyet art Kâr veya Zarar şeklinde teşekkül etmesine
rağmen. Faiz işlemi olayında fiyat, Mâl artı zaman satışı
şeklinde teşekkül etmektedir. Zira zaman süresi arttıkça
faizde artmaktadır ve ana malın hiçbir surette evsaf değeri
eksilmemektedir.
445
Rivayetleri ele alarak konuyu işlediğimde aynı manada olmak
üzere faiz kelimesini kullanmayıp “Ribâ" kelimesini
kullanacağım.
- Bu hurma neredendir?"dedi.
Bilâl:
446
- Ben varım. Bizim hazinecimiz Gâbe ormanından gelince
paranı bozayım, dedi.
Bize Ali ibnu Abdillah tahdis edip şöyle dedi: Bize supyan
ibn Uyeyne tahdis edip şöyle dedi: Bana İbnu Ebi Necih:
“Bilinen bir ölçekte, bilinen bir müddete kadar olarak yapsın"
buyurdu, diye tahdis etti. (Buhâri, Kitâbu’s-Selem C.5 S.2073
H.2 Bab 2 Ötüken )
447
olması halinde meşru olduğunu tahdis etmişlerdir. Bir kimse
peşin para vererek ileride teslim almak üzere mal siparişi
verebilir. Fakat bu alışverişin meşru olması için verilen peşin
paranın verildiği günde talep edilen malın o günkü peşin
piyasa fiyatı ayarında olması gerekir. Örneğin:Bir araba
siparişi verildiğinde, sipariş verildiği gün araba fiyatı 100
liraysa ve geç teslime rağmen yine peşin olarak 100 lira
verilmişse alım satım meşrudur. Fakat 100 lira yerine mal geç
teslim alınacak diye daha düşük bir bedel, örneğin 75 lira
verildiğinde, paranın peşin verilmesi dolayısıyla 25 lira
karşılığı geç teslimi temsil eden zaman dilimi satılmış
demektir. Zaman satışı söz konusu olduğundan yapılan işlem
ribâ olayıdır.
“-Bir satış içinde iki satış yapan kişiye ya daha ucuz olanı
veya ribâ vardır." (Ebû Dâvud, K.el-İcâra (22) C.12 S.549
H.3461 Şamil)
Belirli bir vade ile verilen nakit karşılığında alınan farkın ribâ
olduğu ise fazla izah yapmaya ihtiyaç göstermeyecek
derecede açıktır.
449
İki rivayetin çelişkili olduğu aşikardır. Hiçbir hileye
sapmamak kaydıyla, İslam da mal alım satımı serbesttir.
Haksızlık yapmadan serbest piyasa koşullarında alışveriş
yapılır. Örneğin, kara borsacılık yapmak, fahiş karla satmak,
fiyat tekelleri kurmak serbest piyasa şartlarını bozan
hilelerdendir.
450
- “Bunu benden kim satın almak ister?"dedi (yâni
müzayedeye arz etti).
451
Her bulûğa ermiş kişiden bir dinar alınması şeklinde yapılmış
olan rivayet zengin fakir ayırımı yapılmadığından
uydurmadır. Zekâtın alınmasında yaş değil maddi zenginlik
esastır. Bunlarsa İslam dininde kafa vergisi olduğunu iddia
etmişlerdir. Bu iddiada bulunanlar Kur’an’ı hiç anlamamış
olan kimselerdirler. Önerdikleri şey zülümdür ve Allah zülüm
emretmez.
DEVELER
Deve 120’den fazla ise zekât her elliye bir hıkka; her kırka
bir ibnetu lebûn gerekir.
KOYUNA GELİNCE
15. 300’ü aştı mı her 100 koyuna bir koyun zekât düşer,
yüzden aşağıda kalan küsûrata zekat düşmez.
453
17. İki ortağın malından alınan zekâtta, her ikisi de adalet
üzere birbirlerine müracaat ederler.
19. Zühri der ki: “Zekâtı almak üzere memur geldiği vakit,
koyunlar üç sınıfa ayrılır: Üçte biri kötü, üçte biri iyi, üçte
biri de vasat. Zekât memuru zekât payını vesat kısmından
alır. "Zühri, sığırdan bahsetmez." (K.S.2016 C.17 S.357-358
Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Zekât 4,(621); Ebû Dâvud, Zekât 4,
(1568,1569,1570); İbnu Mâce, Zekât 9, (1798))
454
“Kıyamet günü Allah’ın, onları sana ateşten iki bilezik
yapması seni memnûn eder mi?"dedi. Bunun üzerine kadın,
bilezikleri derhal çıkarıp Resûlullah’ın önüne bıraktı ve:
Kur’an’dan mealen:
457
(veya cimrilik yapmadan ve kendinizi unutmadan kolayınıza
geleni). İşte Allah, dünya ve ahiret işlerini iyice düşünesiniz
diye ayetleri böyle açıklar. 2/219
458
- Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermenizden korktunuz
mu? Çünkü yapmadınız. Allah da sizi (bundan) affetti
(sadaka vermeden konuşabilirsiniz). Artık namazı kılın,
zekâtı verin, Allah’a Resûlüne itaat edin. Allah yaptıklarınızı
haber alandır. 58/13
459
dolayıdır ki günün şartlarına göre ne kadar ve ne sürede zekât
verilmesi gerektiği günün şartları dikkate alınarak, müminlere
mümkün mertebe yumuşak şartlar da ne az ne de çok
olmamak üzere İslam Devlet başkanı ve İslam şurası tayin
eder. Bu da gösteriyor ki, Kur’an’da zekât için sabit bir oran
verilmemiş olması bir noksanlık değil. İslam devletinin
ihtiyaçlarının karşılanması ve sürdürülmesi için bir
gerekliliktir.
461
Urve rahimehullah der ki: “Kendisine: “Bu sizden başka
hanımı olmamalı!"dedim, Hz. Aişe gülmekle cevap verdi."
(K.S.3668 C.10 S.461 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Tahâret
121,(1,104); İbnu Mâce, Tahâret 69,(502))
462
664- Büsre Bintu Saffan (radıyallahu anhâ) anlatıyor:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Zekerine
değen abdest almadıkça namaz kılmasın." (K.S.3672 C.10
S.464 Akçağ, alıntıları: Tirmizi Tah3aret 61,(82,83,84);
Muvatta, Tahâret 58,(1,42); Ebû Dâvud, Tahâret 70,(181);
Nesâi, Taharet 118,(1,100))
463
“Hayır, olmaz, su ile saça değilmelidir!" (K.S.3609 C.10
S.419 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Tahâret 38,(1,35))
465
Buhari’nin bir başka rivayetinde: Tencereden eliyle etli
kemik aldı" denmiştir.
Aleyhissalâtu vesselâm:
467
Güya bu rivayetle durumu idare etmeye çalışmışlardır.
Kadının dört uzvundan bahsetmeleri nerde, işi rüyayla izah
etmeleri nerde?
468
“Şu evlerin (kapılarını) çeviriniz. Çünkü ben, mescidi hayız
ve cünüp (olan)lara helâl görmüyorum" buyurdu. (Ebû
Dâvûd, K.Tahâre (1).Bâb 92 C.1 S.411-412 H.232 Şamil,
ayrıca: İbni Mâce, Tahâre 126.)
469
“Deve eti sebebiyle abdest alayım mı?"diye sordu.
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu sefer:
687-. ... Ebû İshâk’ın rivayetine göre: Ebû Hayye, Ben Ali’yi
(r.a) abdest alırken gördüm, demiş ve her abdest organını
üçer kere yıkadığını nakletmiş ve demiştir ki: “Sonra başına
mesh etti, sonra ayaklarını topuklarına kadar yıkadı" daha
sonra da Hz. Ali (r.a):
470
“Resûlü Ekrem (s.a.)’in abdest alışını size göstermek istedim
de... (Ebû Dâvud, K.Tahâre (1). Bab 51 H.116 Şamil, ayrıca:
Nesâi, tahâre 93,94,95; Tirmizi, tahâre 44,48.)
471
bildirilmiştir. Ayaklarını mesh etmeyip, Allah’ın Kur’an’daki
emrine aykırı olarak yıkayanların kesinlikle abdesti yoktur.
Allah’ın emrine karşı çıkılarak farzlar ifa edilemez.
472
Kur'an'a göre, Abdest ve Gusül ile ilgili durum bu şekildedir.
Bundan da kolayca anlaşıldığı gibi, abdestle ilgili
organlarımız dört tanedir, bunlarda iki gruba ayrılmaktadır.
Birinci grup yüz ve dirseklere kadar eller, ikinci grup baş ve
topuklara kadar ayaklar. Birinci grupta olan yüz ve ellerin
yıkanması gerekir. Zira, Kur'an'da yüzlerinizi yıkayın,
ellerinizi de dirseklere kadar denmesi bunu ifade eder.
Örneğin: Ahmet'e selam söyle, Ali'ye de dediğimizde nasıl ki
Ali'ye de selam ettiğimiz hemen anlaşılabiliyorsa. Yüzlerinizi
yıkayın, ellerinizi de dirseklere kadar ifadesi, ellerinde
dirseklere kadar yıkanacağı manasındadır. İkinci grupta olan
baş ve ayaklarda mesh edilecektir. Zira aynı şekilde başınızı
mesh edin, ayaklarınızı da topuklara kadar denmesi,
ayaklarında aynen baş gibi meshedileceği manasındadır.
Teyemmüm şartları:
Kadınlara dokunulmuşsa.
Cünüp olunmuşsa.
476
- Ey iman edenler! mü'min kadınları nikâhlayıp da, henüz
onlara dokunmadan boşarsanız, onların üzerinde sayacağınız
bir iddet hakkınız yoktur. Hemen müt'alarını verin (Mehir
kesilmişse, zengin kendi gücüne göre, eli dar olanda kendi
gücüne göre vermeli) ve onları güzellikle serbest bırakın.
33/49
477
rivayet ederek kendi iddiaların da çelişkiye düşmüşlerdir. Hiç
kimse bunların bu öğretilerine uyarak ne abdest alabilir nede
ne zaman cünüplükten yıkanması gerektiğini bilebilir. Zira
zıtları iddia etmişlerdir. Ve bu zıtlar ancak insanları
şaşkınlığa ve ne yapacaklarını bilmezliğe sürüklemeye sebep
olmaktan başka bir işe yaramaz. Zaten istedikleri de budur.
Bunların bu çelişkili iddiaları nerede. Kur'an'ın abdest ve
gusül öğretisi nerede.
478
Akçağ, alıntıları: Müslim, Salât 5,(687); Ebû Dâvud, Salât
287,(1247); Nesâi, Taksir 1,(3,118,119)) .
693- Bize Müslim ibn İbrahim tahdis edip, şöyle dedi. Bize
Şu’be Amr’dan; o da Câbir ibn Abdillah’tan tahdis etti (O,
şöyle demiştir): Muâz ibn Cebel Peygamber’le berâber
namâzı kılar, ondan sonra döner, kendi kavmine imâmlık
ederdi.
479
hangi sûreler olduğunu hâtırımda tutamadım, demiştir.
(Buhâri, Kitâbu’l-Ezân C.2 S.727 H.92 Ötüken.)
Bir adam:
Nebi (s.a.);
481
Böylece, ısrarla bir vaktin farz namazının mükerrer
kılınabileceğini rivayet ettiler. Buna rağmen bu rivayetleriyle
çelişkili olarak şu rivayetleri tahdis ettiler:
“Evet!"dedi. Ben:
483
701- Hz. Enes (radıyallahu anh): “Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) (yolculuk sırasında) bir yere inecek olsa, öğleyi
kılmadan orayı terk etmezdi" demişti. Bir adam sordu:
“Evet, dedi Enes, gün ortasında olsa da!" (K.S. 2381 C.8
S.272 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Sâlat 273, (1205); Nesâi,
Mevâkit 3, (1,248))
484
704- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Yemek veya bir
başka şey için namazınızı tehir etmeyin." (K.S. 2403 C.8
S.289 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Et’ime, 10, (3758))
485
İftitah tekbirinde, Allah’u ekber deyip ellerimizi
kaldırmamızın manası, işaret diliyle, Allah’ın, bizden ve
kainattaki her şeyden daha büyük Olduğunu ifade etmek
içindir. Yani el kaldırmakla Kainatı işaret etmiş oluyoruz.
Onun için kimilerinin elleri omuzlara kadar kaldırmak lazım
yok omuzlara kadar kaldırmak lazım veya bir sefer kaldırmak
lazım veya birden fazla kaldırmak lazım demelerinin konuyla
pek bir ilgisi yoktur.
487
- Rabb’in, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında
ve üçte birinde kalk(ıp namaz kıl)dığını biliyor. Seninle
berâber bulunanlardan bir topluluk da (böyle yapıyor).
Geceyi ve gündüzü Allah takdir etmektedir. O sizin (gece ve
gündüz saatlerinizi) hesâbedemiyeceğinizi (gece satlerinde
kalkamayacağınızı) bildiği için sizi affetti. O halde
Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizden
hastalar, yeryüzünde gezip Allah’ın lutrunu arayan başka
kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka kimseler
bulunacağını bilmektedir. Onun için Kur’an’dan kolayınıza
geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a güzel bir
borç verin. Kendiniz için verdiğiniz hayırları, Allah katında
verdiğinizden daha hayırlı ve mükâfatça daha büyük
bulacaksınız. Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah çok
bağışlayan, çok esirgeyendir. 73/23
488
“Dön namaz kıl, zira sen namaz kılmadın!"dedi. Halk korktu
ve namazı hafif kılan kimsenin namaz kılmamış sayılması
herkese pek ağır geldi.
489
şey olmaz demeye getirmeleri bundandır. Yoksa kişiye Ezan
ve Kamet okuması gerektiği bildirilir de, buna rağmen
ezberinde Kur’an varsa oku denir mi? Ezan ve kameti
ezberleye bilen, Kur’an’dan bir kısa süre ezberleyebilir. Bu
da dikkat çekici ayrı bir çelişkidir.
490
kıraatı onun da kıraatidir" buyurdular." (K.S. 6244 C.17 S.21
Akçağ, alıntısı: İbni Mace 850.)
491
716-. ... Atâ b. Ebi Rebâh’dan rivâte göre Ebû Hüreyre (r.a.)
şöyle demiştir: Her namazda Kur’an okunur. Peygamber
(s.a.)’in bize duyurduğunu biz de sizlere duyuruyoruz.
Bizden gizlediğini biz de sizden gizliyoruz. (Ebû Dâvud,
K.Salât (2), Bâb 124,125 C.3 S.797 Şamil, ayrıca: Buhâri,
ezân 104; Müslim salât 44-46; Nesâi, iftitâh 31,54; İbn Mâce,
İkâme 11.)
492
Bu rivayetlere göre, Fatiha sûresi okunmayan namaz noksan
veya geçersizdir. Hal bu ki, diğer bazı rivayetlerinde,
Peygamberin namazda Fatiha sûresini okumayıp, başka
sûreler okuduğunu tahdis ettiler, şöyle ki:
494
Salât 329, (1404); Tirmizi, Salât 404, (576); Nesâi, İftitâh 50,
(2,160))
495
728- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) yolcu halinde iken öğle ve ikindiyi
birleştirirdi, akşam ile yatsıyı da birleştirirdi." (K.S. 2912 C.9
S.238 Akçağ, alıntısı: Buhari, Taksiru’s-Salât 13.)
496
Ebû Dâvud dedi ki: Bu hadisin benzerini Ebû’z-Zübeyr b.
Seleme ile Kürretü’bnü Halid de rivâyet etmiştir. (Ebû’z-
Zübeyr) dedi ki:
Enes’e:
498
Görüldüğü gibi, namazın kısaltıla bilmesi için kâfirlerden
gelebilecek bir tehlikenin mevcut olması şarttır. Bu itibarla
uydurmuş oldukları rivayetler Kur’an’a uymamaktadır.
“Ey Allah’ın Resûlü, annem babam sana feda olsun. Sen kısa
kıldın, ben tam kıldım, sen yedin ben oruç tuttum, (ne
dersiniz?)" dedim. Şu cevabı verdi:
499
737-........... Âmir İbnu Raba (R) haber verip şöyle demiştir:
Ben Resûlullah (S)’ı binek deve üzerinde, bineği hangi cihete
yönelirse o cihete doğru, nâfile namâzı kılar gördüm. Ve
Rasûlullah bunu farz olan namâzda yapmaz idi.
500
Bu rivayetlerinde namaz kılınırken gizli okuma olduğunu
iddia ettiler. Bu ise Kur’an’a aykırıdır, zira namazda ses
yükseltilmez gizlenmezde, ikisi arasında bir yol tutulur. Bu
hususta Kur’an’dan mealen:
501
Aynı husus hakkında birinci rivayette yirmi beş kat sevap
tahdis etmelerine rağmen, ikinci rivayette yirmi yedi kat
olarak bildirmeleri bil çelişkidir.
503
Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: “(Adam)... Ben onların nesh
edildiğini zannetmiştim."(Ebû Dâvud, Salât 163,(907).
K.S.2838 C.9 S.167 Akçağ.)
Kur’an’dan mealen:
749- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “İki namaz var ki,
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunları ne gizli ne de
aleni olarak seferde ve hazerde hiç terk etmedi: Sabahtan
504
önce iki rekat. İkindiden sonra iki rekat." (K.S.2932 C.9
S.260 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkitu’s-Salât 33,73;
Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin 300,(835); Ebû Dâvud, Salât 290,
(1253); Nesâi, Mevâkitu’s-Salât 36,(1,281), Kıyâmu’l-Leyl
56,(3,251,252))
505
“Resûlullah böyle kılardı!"derdi." (K.S.2978 C.9 S.287
Akçağ, alıntıları: Buhari, Cuma 39, Teheccüd 25,29; Müslim,
Cum’a 70,(882); Ebu Dâvud, Salât 244,(1127,1128); Tirmizi,
Salât 376,(521,522); Cum’a 42,44,(3,113))
506
(K.S.2990 C.9 S.295 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Salât 336,
(1418); Tirmizi, Salât 332,(452))
507
758- Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) on üç rekat kılarak vitir yapardı.
İhtiyarlayıp zayıflayınca yedi rekat vitir yaptı." (K.S. 2986
C.9 S.293 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 336,(458); Nesâi,
Kıyamu’l-Leyl 30,40,45, (3,237,243))
508
762- . ... İbn Abbâs (r.a.)dan; demiştir ki:
509
764- ... Ebû Hüreyre’den (rivayet olunduğuna göre);
510
767- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ölü
üzerine namaz kıldınız mı ona ihlasla dua edin." (K.S.3064
C.9 S.373 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Cenâiz 60,(3199);
İbnu Mâce, Cenâiz 23,(1497))
511
Bu rivayette Uhud şehitleri örnek gösterilerek, şehitler
üzerine cenaze namazı kılınamayacağını tahdis ettiler.
512
775- Osman İbnu Ebi’l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ey
Allah’ın Resûlü dedim, şeytan benimle namazımın ve
kıraatimin arasına girip kıraatimi iltibas etmeme sebep
oluyor, (ne yapayım?)
513
Bize Beytü’l-Makdis hakkında fetva ver!"demiştim. Şöyle
buyurdular: “Orası mahşer (yani kıyamet günü insanların
toplanacağı) ve menşer (herkesin defterlerinin neşredileceği)
yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada
kılınacak tek namaz kendi dışındaki yerlerde kılınacak bin
namaz gibidir. (K.S. 6409 C.17 S.102 Akçağ, alıntısı: İbnu
Mace 1407.)
515
etmişlerdir. Anlatmak istedikleri şey, bir kimse namaz
kılarken yanılırsa muhakkak sehv secdesi etmesinin gerekli
olduğudur. Buna rağmen bu rivayetin zıttı olan şu rivayeti
tahdis ettiler.
516
- Bu adam üzerine düşeni yaptı. Ben Resûlullah (s.a.)’in, “Bir
kötülük gören kimse, eğer onu eli ile değiştirebilirse eli ile
değiştirsin. Buna gücü yetmezse, dili ile değiştirsin. Onu da
yapamazsa, kalbi ile (buğz etsin). Ancak bu, imanın en
zayıfıdır" buyurduğunu işittim dedi. (Ebû Dâvud, K.Salât (2),
Bâb 239,242 H.1140 Şamil, ayrıca: İbn Mâce, ikâme 155,
fiten 20.)
517
Zamanı boşa harcatma rivayetleri açısından bakıldığında,
hadis külliyatında birçok hadis bulmak mümkündür. Bu
açıdan değerlendirerek konu başlığı açmak istemedim, zira
böyle bir durumda çalışma konusu çok uzayacaktı. Bu tür
rivayetlerden tanıtma amaçlı birkaç örnek verirsem; şöyle ki:
518
Kaldığım yerden devam edecek olursam, minber hadisiyle
ilgili olarak şu şekilde çelişkili rivayet uydurmuşlardır:
519
Bunun üzerine Ebû Mûsâ şöyle dedi: “Ben Basra’da (vali)
iken aynen bu şekilde tekbir alırdım.”
791-. ... Bilâl (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Bilâl (r.a.) bir
gün Resûlullah (s.a.)’e sabah namazı (vaktinin girdiği)ni
haber vermek için gelince Hz. Âişe Bilâl’e bir şeyler sorarak
aydınlık iyice belirinceye kadar oyalamış, artık iyiden iyiye
sabaha girmiş, bunun üzerine Bilâl kalkıp Peygamber (s.a.)’e
sabah(ın girdiğini) haber vermiş ve hemen arkasından
haberini yine tekrarlamışsa da Resûlullah (s.a.) dışarı
çıkmamış, (bir süre sonra) dışarı çıkıp da halka namazı
kıldırınca Bilâl, Âişe’nin bir şeyler sorarak kendisini
tamamen sabah girinceye kadar oyaladığını ve (Resûl-i
Ekrem’in de) dışarı çıkmakta yavaş davrandığını kendisine
haber vermiş. Bunun üzerine (Resûlullah Sallallahu aleyhi ve
Sellem de):
521
uzadıya kıldığını tahdis ettiler, öyle ki sabah namazının
sünnetinin en kısa şekli neredeyse sabahı bulduracak kadar
uzun kılınmalıymış, bu ise evvelki rivayetle çelişkilidir.
522
“Binitli, cenazenin arkasında yürür, yaya ise (cenazenin)
önünden ve arkasından ona yakın olarak sağından ve (ya)
solundan yürüyebilir. Düşük üzerine namaz kılınır anne ve
babası için de (Allah’dan) mağfiret ve rahmet istenir. (Ebû
Dâvud, K.el-Cenaiz (207) Bab 44-45 C.12 S.47 H.3180
Şamil, ayrıca: Tirmizi, cenâiz 42; Nesai, cenâiz 55, 56, 59;
İbn Mace, cenâiz 15.)
524
Tatavvu’ (5), Bâb 4 C.5 S.12 H.1262 Şamil, ayrıca: Buhari,
teheccüd 26; Müslim, müsâfirin 133.)
- Sonra iki defa secde yaptı, sonra kalkıp kıraati yine uzattı.
Onun buradaki okuyuşunu da tahmin ettim. Âl-i İmran Sûresi
(kadarı)nı okuduğunu zannettim. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’l-
İstiskâ (3), Bâb 5 C.4 S.350 H.1187 Şamil.)
526
tutulması meydana gelmiş olur. Bu tehlikesiz bir olay olduğu
gibi dört saatlik Güneş tutulması olayı iddiası ilgisi olmayan
abartılı bir iddiadır. Peygamberin zararsız bir olayı, müthiş
bir felaketmiş gibi halkın gözünde büyüttüğü iddiası da
Peygambere yapılmış bir iftiradır.
527
Bu rivayette ise her rekatte beş defa rükû etti demeleri ile üç
rivayet birbirleriyle çelişkili olmuş olur.
528
Ayrıca: Tirmizi, salât 166, 206; Nesai, kıyâmü’l-leyl 26, 35;
İbn Mâce, ikâme, 116, Muvattâ, salatu’l-leyl 7.)
530
özellikle Cuma günleri, Cuma namazında imamlık yapmayı,
halkı aldatmak ve tahtlarını sağlamlaştırmak için gerekli
görüp istemekteydiler. Halbu ki Kur’an’da bu gibi kimselerin
cehennemlik oldukları bildirilmiştir. Şöyle ki:
531
İmamlık yönünden, şehirlinin köylüye, köylünün şehirliye,
Arabın, arab olmayana, Arab olmayanın araba bir üstünlüğü
yoktur. Bu açıdan rivayetleri uydurmadır. “Fâcir bir Mümine
imam olmasın" sözleriyle de, öbür rivayetleriyle çelişkiye
düşmüşlerdir.
532
İkisi de sabahtan önce." (K.S. 2931 C.9 S.260 Akçağ,
alıntıları: Tirmizi, S3alât 206,(414); Nesâi, Kıyamu’l-Leyl
66,(3,260); İbnu Mâce, İkâmet 100, (1142).)
533
K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 2 C.4 S.500 Şamil, ayrıca:
Buhari, teheccüd 34; Nesâi, kıyâmu’l-leyl 56.)
534
Farz namazların sünnetleriyle ilgili olmak üzere on bir
rivayet yazdım, bunlar incelendiğinde aralarında bir çok
çelişki görmek mümkündür, şöyle ki:
Öğle namazı için, 813. Rivayette önce iki, sonra iki rakat,
814. Rivayette önce dört sonra iki rekat, 816. Rivayette sonra
iki rekat, 817. Rivayette önce dört, sonra dört rekat, 818.
Rivayette önce iki, sonra dört rekat, 819. Rivayette önce dört
rekat olarak tahdis etmişlerdir. Böylece iç içe çelişkiler
meydana gelmiştir. Diğer vakitler arasıdaki çelişkiler de bu
şekilde sıralanarak görülebilir.
535
rivayetleri mevcuttur. Görüldüğü gibi verdiğim rivayet
örnekleri, çelişkili durumu göstermek açısından, anlamak
isteyen bir kimse için ibret vericidirler.
536
Allah için salat ederken, Allah adının anılmasının gerekli
olduğuyla ilgili olarak Kur’an’dan mealen:
Demek oluyor ki, salât kavramı bir anma; bir dua; övgü
kavramıdır. Yoksa salt olarak beş vakit kılınan “Namaz"
şeklinde anlaşılıp özdeşleştirilirse ters neticelere varılır. Zira,
ayet meallerinde görüldüğü gibi, Allah, Peygambere ve
Müminlere salât etmektedir. Haşa bu Allah’ın onlara ibadet
ettiği manasında değildir. Ancak onlara övgü ve rahmet ettiği
manasındadır. Bu itibarla, salât Allah’ın layık olduğu şekilde
Allah’a ve Kulların layık olduğu şekilde kullara yapılır.
Örneğin: Kullar övülürken hiçbir zaman kainat üstü
manasında olmak üzere “Ekber" yani en büyük kelimesi; tüm
noksanlıklardan münezzehi yet (kusursuzluk) manasına gelen
“Sûbhan" kelimesi veya her şeyden müstağni, her şeyin O’na
muhtaç olduğu manasına gelen “Samed" gibi kelimeler
kullara salât edilirken kullanılmaz. Bu gibi ifadeler Allah’a
salat edilirken söylenir, kullar için, çok iyi, takvalı, abit,
Allah’ın rızasına layık, Allah ondan razı olsun, cennete
koysun, azaplandırmasın veya hastaysa Allah şifa versin,
Allah ona iyilik versin gibi dualı sözler söylenir. Kişi bunlara
layıksa meşrudur. Bu itibarla da anlaşılmış olur ki, liyakatı
dikkate alıp, haddi aşmamak şartıyla “salât" kullardan
kullara, kullardan Allah’a olabildiği gibi, Allah’tan kullara ki;
bunlar “Mümin" olan kullardır. Edile bilir. Ve bunda tevhide
aykırı bir husus yoktur. Bu konuda Kur’an’dan bir örnek
verecek olursam, mealen:
539
şahıs anılıp övülüyorsa, Kur’an’da, Allah’ın sözü
olduğundan, Kur’an okumak, Allah’ı övme, zikretme ve
Allah’a salat etme manasındadır. Ölüye salât ediyoruz diye
hiçbir zaman ne cenazenin başında, nede mezarının başında
ve nede gıyabında Kur’an okunmaz, ancak ölü için övücü
sözler söylenir ve onun için Allah’tan rahmet istenir. Ve
tabiidir ki ölünün bu sözlere layık olması diğer bir husustur.
Ve ölü üzerine yapılan salât’a hiçbir zaman “Cenaze namazı"
denmez, zira “Namaz" kelimesinin Türkçedeki karşılığı
“ibadet”tir. Bu kullar için kullanılamaz.
540
- (Allah) buyurdu: “Sana emrettiğim zaman seni secde
etmekten alıkoyan nedir?" (İblis): “Ben, dedi, ondan
hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
7/12
541
Ancak, Allah’tan başka herhangi bir şeye İlâh’lık atfedip ona
secde eden, bu düşüncesinden veya kabulünden dolayı şirke
girmiş olur. Yoksa yapmış olduğu hareketin kendisinden
değil, zira kendisi de, kendisine secde ettiği şeyde,
gölgelerine kadar ister istemez Allah’a secde etmektedir.
542
Demek oluyor ki, İslam’da, Allah adı ile zikir yapıldığında,
işi yaygaraya verip, bağıra, çağıra zikir yapmak yoktur. Ses
tonu orta olmalıdır, Allah’ı kuvvetli anmanın manası
bağırmak çağırmak değildir, içtenlikle ve çok anıştır. Ve
zikrin, Allah’ın herhangi bir adıyla yapılması arasında da fark
yoktur, zira bazıları iddia ediyorlar ki, Allah’ın ismi azam
diye, diğer isimlerinden daha büyük bir ismi vardır; bir kimse
Allah’a bu isimle dua ettiğinde güya, Allah dua eden o
kimseye her istediğini verecekmiş, halbuki böyle bir durum
olmayıp, Allah’ın bütün isimleri büyüktür ve kişi layıksa
Allah o kişinin duasını kabul eder. Bu konuda Kur’an’dan
mealen:
544
Buna göre, imkan ölçüsünde güzel ve temiz elbiseler
giyilecek, pislikten kaçınılacak.
545
- De ki: “Rabbim bana adâleti emretti. Her mescid de
yüzlerinizi O’na doğrultun ve dini yalnız kendisine has
kılarak O’na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O’na)
döneceksiniz." 7/29
546
- Namazları ve orta namazı koruyun, gönülden bağlılık ve
saygı ile Allah’ın huzûruna ayakta (divan) durun (kûmu)
2/238
547
kılın. Çünkü namaz, müminlere vakti belli olarak farz
kılınmıştır. 4/103
548
ismi azamı yoktur. Allah’ın bütün isimleri ismi azamdır. Bu
hususta, Kur’an’dan mealen:
549
- Güneşin (ufukta aşağı) kaymasından gecenin kararmasına
(yatsı vaktine) kadar namaz kıl ve fecrin Kur’an’ın(ı, fecir
namazını) da (unutma). Çünkü fecir Kur’an’ı, şahidli
(müşahedeli) dir. 17/78
Arap dilinde bir şeyin parçasının ismi, tüme verilir. Onun için
Kur’an’da namaza; Namazla ilgili olduğu belli olacak
şekilde, secde, rükû, tesbih, kıraat, dua ve zikir denilmiştir.
Kur’an’dan mealen:
550
Bu ayet meallerinde de namazda Kur’an okunması gerektiği
görülür.
552
76 (İnsan) 26 ve 62 (Cuma) 10 Ayetleri meallerinde dikkat
edilirse kurallı salât yani Namazın bir miktar, diğer bir
ifadeyle orta sürede. Diğer serbest salâtın ise uzunca bir süre
yapılması emredilmiştir.
553
başka bir ifadeyle “Namaz" anlaşılması gerektiğini, salât
bunlardan bağımsız emredildiğinde ise Kur’an’da örneği
olduğu şekilde pozisyon ve konum olarak uygun bir şekilde
serbestçe Allah’ı zikretmenin anlaşılması gerektiğini
Kur’an’a dayalı olarak belirtmiştim. İşte, Bakara sûresi 238
de tek husustan bahsedilmeyip her iki husustan
bahsedilmektedir. “Salâvatları koruyun" diye emredildiğinde
genel olarak salâvatların korunması. Orta salât ve huşulu
kıyamın emredildiği kısım ise yalnız “Namazla" ilgili olan
kısımdır. İş böyle olunca, Orta Namazın Manası tüm farz
namazlar olmaktadır. “Orta" ifadesiyle vurgulanan, Namazın
hangi vakitteki konumuyla yani Akşam mı, İkindimi V.s.
Değil, ne kadar süreyle kılınacağı yani “Namaz kılma
süresiyle ilgilidir." yani farz namaz kılındığında normal
şartlarda az bir vakitte değil de orta bir vakit kapsayacak
kadar namaz kılmanın farz olduğunu, diğer taraftan Namazın
dışında yapılan salâvatların çokça yapılması gerektiğini
Cuma sûresi 10 ve İnsan sûresi 76 da görmüştük, dolayısıyla
“Orta" namazdan kasıt, herhangi bir farz namazın gün
içindeki konumu olmayıp farz namazların gün içerisinde her
birinin vakti içerisinde Orta bir zaman süresi kapsayacak
şekilde kılınması gerektiği hususudur. Nasıl ki, Allah için çok
salavat emredildiğinde çokluğu belirtecek herhangi bir sayı
verilmemişse ve bu husus Müminlerin zihinlerinde ki ortak
kanaatine bırakılmışsa, aynı şekilde vakit olarak orta
derecede namaz kılınması Müminlerin ortak kanaatine
bırakılmıştır. Örneğin Kur’an’da, tehlike anında namazın
kısaltıla bileceğine değinilmiş olup ne kadar süre kısaltma
yapılacağı belirtilmemiştir, böyle olması da normaldir, zira
bütün tehlikeler doz olarak aynı değildir ve kısaltma
tehlikenin dozuyla ilgilidir. Bunun gibi zaman çağları ve
ortamlar içerisinde tehlikesizce kılınabilir zaman dilimi
içerisinde her gün belli vakitlerde olmak üzere “Ortalama
makul bir zaman süresinin Namaz ibadeti için ayrılması
Müminler üzerine farzdır.
554
Böylece Namaz kılma süresinin, Kur’an’da “Vusta"
kelimesinden anlaşılması gereken “Orta zaman süresi" olarak
verilmiş olmasına rağmen, Ehli sünnet mezhepleri ki, bunlar
rivayetlere dayalı tüm mezheplerdir, her ne zaman Kur’an
İslam dini için yeterlidir dendiğinde, en evvel söyledikleri
şeylerin başında, Kur’an’da Sabah namazı iki rekattır, Öğle
Namazı dört rekattır v.s. Şeklinde bir bilgi yoktur, bundan
dolayı Kur’an, rivayetler olmadan İslam dini için yeterli
değildir, rivayetlere uymak zorunludur iddiasında
bulunmaktadırlar. Hal bu ki, rekat sayısı iddiasında
bulunmalarının zaman olarak namaz kılma süresi ile ilgili pek
bir önemi yoktur. Şöyle ki, İkindi namazını dört rekat kılan
iki kişiyi ele alalım. Bir tanesi her rekatta Fatiha sûresi ile
kısa bir sûre okuyup, Allah’ı tesbih edip zikrettiğinde üçer
defa tesbih ederse namazını on dakikada tamamlayabilir.
Öbür şahıs ise her rekatta bir cüz okuyup, Allah’ı tesbih edip
zikrettiğinde ellişer defa zikrederse namazını ancak dört
saatte tamamlaya bilir; hatta aynı şahıs tek bir rekat kılsa
dahi, kıldığı bu bir rekat bir saat süreceğinden öbürünün
kıldığı dört rekatten zaman süresi olarak kat kat fazla kılmış
olur. O zaman, namazlara rekat sayısı belirtmek suretiyle
sınır koymalarının ve rivayetler iddia etmelerinin ne manası
vardır. Kaldı ki, örneklerini verdiğim rivayetlerde görüldüğü
gibi bu konuda da uydurdukları rivayetler bir birleriyle
çelişkili oldukları gibi, bu günkü fiili uygulamalarla da
çelişmektedirler. Kur’an’a dolaylı veya dolaysız olarak
noksanlık atfetmeleri Kur’an’ı inkar etmekten başka bir şet
değildir. Zira Kur’an’da noksanlık olmadığı gibi, bütün
misaller mevcuttur. Bu konu da Kur’an’dan mealen:
555
- Andolsun biz bu Kur’an’da insanlara her çeşit misâli getirip
anlattık. Onlara bir ayet getirdiğin zaman inkar edenler: “Siz
iptalcilerden (gittiğimiz yolu değiştirenlerden) başka bir şey
değilsiniz."derler. 30/58
558
- Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın
saatlerinde salâta (namaza) kıyam kıl; çünkü iyilikler
kötülükleri giderir. Bu ibret alanlara bir öğüttür. 11/114
559
Diğer iki namaz ise, gecenin gündüze yakın vakitlerinde
kılınmaları emredilmiştir. Gecenin gündüze biri “Akşam"
diğeri de “Fecir"(tan vakti) zamanı olmak üzere iki yakın
vakti vardır. Böylece bu iki Namazın vakti bugün kılınan
Akşam ve Sabah vakti namazlarının kılınma zamanına denk
düşmektedir.
560
namazından önce, öğleden sonra elbiselerinizi çıkar(ıp
yat)acağınız vakit ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin
üstünüzü açabileceğiniz üç vakittir. Bunların dışında (köle,
cariye ve çocukların, izin almadan içeri girmelerinden dolayı)
ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar sizin) yanınızda
dolaşırlar, birbirinizin yanına girip çıkarsınız. Allah ayetlerini
size böyle açıklar, Allah bilendir, hikmet sahibidir. 24/58
562
içinde farz namazların kılınması mecburiyeti vardır. Aksi
takdirde, Kur’an’nın İslam dini öğretisiyle bağdaşmayan
şöyle bir durum meydana gelir. Rekat sayısı iddiasına göre,
ikindi namazı farzını dört rekat kılanlar sevap kazanmış, fakat
sekiz dokuz rekat kılanlar ise dört rekat sayısını ihlal
ettiklerinden günaha girmiş olmaktadırlar. Böylece
diğerlerine göre çok namaz kılanlar cehennemlik olmuş olur,
zira fazla namaz kıldığından dolayı hiçbir namazı kabul
olmuş olmamaktadır. Fakat dört rekat olayına uyup ondan
daha az namaz kılanlar cennetlik olmuş olurlar. Bu ise çarpık
ve boş bir iddiadır. Allah, iki, üç, dart diye bir rekat sınırı
koymamıştır, bundan dolayı dörtten fazla namaz kılmak
Allah’ın emrini ihlal değildir, bu sınırı koyan rivayetçilerdir,
uygulanmadığında onların dini ihlal olmuş olur. Netice
itibariyle, dini kim koyuyorsa ki, Allah’tır, bu konudaki
değerlendirmeyi de O’ yapacak tır. Allah’tan başka hiç
kimsenin din koyma yetkisi yoktur. Orta bir zaman süresi
içerisinde namaz kılınması farz olan süredir, yoksa ne kadar
çok namaz kılınıp secde edilirse bu Allah’a yaklaşmak için
çok iyi olan bir şeydir. Rivayet tabileri rekat sayısına
sınırlama getirmekle, secde sayısını da sınırlamış
olmaktadırlar. Bu husus üstü kapalı olarak namaza ve
dolayısıyla Allah’a secde etmeye mani olmaktan başka bir
şey değildir. Bunun ise günahı çok büyüktür.
Kur’an’dan mealen:
563
- Allah’ın, (dâima kendisini) gördüğünü bilmiyor mu (o)?
96/14
564
yasaklanamaz. Farz vakitleri içerisinde Orta süreyi aşıp, vakit
çıkmadıkça istendiği kadar farz namaz, diğer vakitlerde de
vakit çıkmadıkça istendiği kadar nafile namaz kılmak
mümkündür. Zira insanın Allah’a yaptığı secde, onu Allah’a
yaklaştıran bir olaydır, kişi gerçekten Müslüman bir kimse
ise, Allah’a yaptığı secde onu Allah’a yaklaştırır; yani
derecesini yükseltir. Tekrar hatırlatmak için, Kur’an’dan
mealen:
566
- Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ın
lutfundan (nasibinizi) arayın. Allah’ı çok anın ki kurtuluşa
eresiniz. 62/10
Kur’an’dan mealen:
567
- Güneş ve ay bir araya toplandığı zaman (cem edildiği)
zaman. 75/9
570
değil, Allah tarafından kolaylık olmak üzere ruhsat
verilmiştir. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
571
Dininde âmeller şahsi olup; kimse kimsenin yerine oruç
tutamaz, namaz kılamaz, hacca gidemez. Eğer bir kimse,
başka bir kimse yerine âmel işleyebilseydi, yani işlediği bu
âmel o kimse için geçerli olmuş olsaydı, insanın hayattayken
yerine getirmesi gereken en öncelikli farz iman etmesidir. O
zaman, Müminler, kafir olarak ölen akrabaları yerine iman
eder ve onların Mümin olmalarını sağlıya bilirlerdi, halbuki
böyle bir olay İslam Dininde mümkün değildir. Zira insana
çalıştığından başka bir şey yoktur. Bu konuda Kur’an’dan
mealen:
- De ki: “Allah her şeyin Rabb’i iken ben O’ndan başka Rab
mi arayayım? Herkesin kazandığı yalnız kendisine âittir.
Kendi yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının yükünü
taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabb’inizedir; (O) ayrılığa
düştüğünüz gerçeği size haber verecektir." 6/164
572
Buhari, Savm 29; Tirmizi, Savm 27,(723); Ebû Dâvud, Savm
38,(2396))
“Hayır!”
“Hayır!”
573
Müslim, Sıyâm 28,(1,296,297); Ebu Dâvud, Savm 37,
(2390,2391,2392,2393); Tirmizi, Savm 28,(724))
574
“Peygamber (s.a.) Zilhiccenin dokuz günü, aşure günü ve her
ay ayın ilk Pazartesi ve Perşembe günleri (olmak üzere) üç
gün oruç tutardı. (Ebû Dâvûd, K.es-Sıyâm (14), Bâb 61 C.9
S.355 H.2437 Şamil, ayrıca: Nesâi, sıyâm 83.)
Efendimiz (s.a.);
575
gelerek, bu rivayette ise Peygamber hiçbir zaman böyle bir
oruç tutmamıştır demeleri bir çelişkidir.
576
844- Abdullah İbnu Büsr es-Sülemi, kız kardeşi es-Sammâ
(radıyallahu anhâ)’dan naklediyor: ”Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: “Cumartesi günü oruç tutmayın,
ancak Allah’ın size farz ettiği şeyde o gün oruç tutarsınız.
Biriniz yiyecek nev’inden bir şey bulamaz da sadece üzüm
(asması) kabuğu veya bir ağaç çöpü bulacak olsa onu ağzında
çiğnesin (ve yinede Cumartesi günü oruçlu olmasın)." (K.S.
3179 S.489, alıntıları:Ebu Dâvud, Savm 51,(2421); Tirmizi,
Savm 43,(744); İbnu Mâce, Sıyâm 38,(1726))
577
Ramazan ve Kurban bayramları hariç, yıl orucu tutmuştur"
dediğini işittim." K.S.6528 C.17 S.167 Akçağ, alıntısı: İbni
Mace 1714.)
578
Ayrıca, Oruç tutmak yalnız yemek yememek su içmemek
olayı da değildir. Oruçluyken kadınlara cinsel yaklaşımla
dokunmakta yasaktır.
RİVAYETLERDEN ÖRNEKLER
579
Buhari’de şu ziyade var: “İhramlı kadın yüzünü örtmez,
eldiven de giymez”. (K.S. 1199 C.5 S.321 Akçağ, alıntıları:
Buhâri, Hacc 21, Cezâu’s-Sayd 13,15, İlm 53, Salât 9;
Müslim, Hacc 1,(1177); Tirmizi, Hacc 18,(833); Ebû Dâvud,
Menâsik 32,(1824,1825,1826); Nesâi, Hacc 28,(5,129))
581
musunuz, “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şunu yapmayı
yasakladı, kaplan derilerine oturmayı yasakladı?"dinleyenler:
“Evet (biliyoruz!)"dediler. Hz. Muâviye (radıyallahu anh)
tekrar sordu: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın hacc ile
umrenin arasını birleştirmenizi (hacc-ı kıran yapmanızı) da
yasakladığını biliyor musunuz!"Yanındakiler “Hayır, bunu
bilmiyoruz!"dediler. Hz. Muâviye (radıyallahu anh):
582
104,126; Müslim, Hacc 185,(1232); Ebu Dâvud, Hacc 24,
(1795); Tirmizi, Hacc 11,(821); Nesâi, Hacc 49,(5,150); İbnu
Mâce, Hacc 38,(2968,2969))
584
Bu rivayette, evvelki rivayetin aksine, Yılan öldürülmeli,
Karga öldürülmemeli demeleri bir çelişkidir.
Kadın:
585
üzerinde sâbit duramaz hâldedir. Binâenaleyh kendisine
(vekâleten) ben hacc edebilir miyim? diye sordu.
586
Anlaşılan odur ki, Haccın vekaleten yapılabileceği yolundaki
iddialarından asıl amaçları, Hacca gitmek istemeyen ve aynı
zamanda İslam halifesi olduğunu iddia eden bir takım
kimselerle, bunların devlet kademelerinde ileri gelen
yöneticilerine ve bir takım imkan sahibi zenginlere vekil
göndermeleri suretiyle halkın gözünde onları Hacca
gitmiyorlar durumundan kurtarmak içindir.
587
doğmasından önce (vakfeye) yetişirse, haccı idrak etmiş
demektir. Eyyâm-ı Minâ üç gündür. Kim ilk günde acele
davranırsa, herhangi bir günah terettüp etmediği gibi, te’hir
edene de bir günah terettüp etmez”. (K.S. 1427 C.5 S.544
Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Hacc 57,(889); Ebu Davud,
Menâsik 69,(1949); Nesâi, Hacc 211,(5,264); İbnu Mâce,
Menâsik 37,(3015))
588
“Kâ’be’yi yıkacak olan o ayrık iri ayaklı, güdük kafalı (koyu
siyah) Habeşli’yi Kâ’be’nin taşlarını birer birer söker halde
görür gibiyim!" (K.S. 4594 C.12 S.532 Akçağ, alıntısı:
Buhari, Hacc 49.)
591
- Ancak andlaşma yaptığınız müşriklerden, (şartlara tam
riâyet eden ve andlaşma şartlarından) hiçbir şeyi eksik
bırakmayan ve size karşı hiç kimseye arka çıkmayanların
andlaşmalarını, kendilerine tanıdığınız süreye kadar
tamamlayın. Çünkü Allah (azabından) korunanları sever. 9/4
592
düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah’tan korkun.
Çünkü Allah’ın azabı çetindir. 5/2
Rivayette, haram ayların peş peşe gelen 11, 12, 1 nci aylar ile
bunlardan ayrı olarak 7 nci ay olan Receb ayını saymışlardır.
Böylece, Muharrem ile Receb ayı arasında beş ay ve Receb
ile Zulkade arasında üç ay bulunduğunu iddia etmişlerdir. Bu
ise Kur’an’a uymamaktadır, zira, Haram aylar hiç birisi
istisna olmamak üzere peş peşe gelen aylardır. Buna örnek
olarak Kur’an’dan mealen:
594
Zulkade, Zülhicce ve Muharrem oyları olmak üzere bitişik
dört aydır. Receb ayı haram aylara dahil değildir. Bu dört
ayda Hac edecek kimselerin Hac etmesi mümkündür. Hac
etme süresinin farzı, Hac eden kimselerin her biri için iki
gündür. yani hac eden bir kimse bu dört ay içerisindeki her
hangi bitişik iki günde haccını tamamlayıp ihramdan çıkmak
suretiyle evine veya eski yaşantısına dönebilir, ihramdan
çıkmak ihram dedikleri elbiseyi çıkarmak manasında
olmayıp, hac etme sırasında kendisine yasak olan şeyleri hac
mıntıkasından da çıkmak suretiyle yapa bilmesidir. Hacda
bulunduğu müddetçe ihramdan çıkmış sayılmaz, oradan geri
dönüş yapması şarttır. Arafe günü gibi herhangi bir özel gün
beklemesi gerekmez. Hac için Arafat dağına çıkan herkes
için, Arafata çıktığı gün Arafe günüdür. Böylece geniş bir
zaman diliminde pek çok kimsenin Hac etmesi mümkün
olacağından, çoğu kere tehlikeli bir şekilde meydana gelen
izdiham olayları ile, Bayanlı, Erkekli sıkışık bir vaziyette Hac
etme olayı meydana gelmesinin engellenmesi mümkündür.
İslam dininde, Can güvenliğini ve İslami tesettürü dışlayan
Haccetme olayı yoktur.
İhrâm dedikleri şey: Peştamal gibi, iki beyaz bez olup, biri
belden aşağı sarılır, öteki omuzlara sarılır, iple bağlanmaz,
düğümlenmez. Allah süslü güzel elbiselerinizi giyin diye
emrediyor, bunlarsa elbiselerin çıkarıp en zevksiz
595
denebilecek iki bez parçasına sarınıyorlar, ona da sarınma
dense!
- Sayılı günlerde Allah’ı anın. Kim acele edip iki gün içinde
(hacdan) dönerse ona günâh yoktur. Kim geri kalırsa
korunduğu takdirde ona da günâh yoktur. Allah’tan korkun
ve O’nun huzûruna toplanacağınızı bilin. 2/203
596
Böylece iki günde Hac edilebileceği anlaşılmış olur,
Korunduğu, yani Hac’ta yapmamsı gerekenleri yapmadığı
takdirde isteyen iki günden fazlada kalabilir. İki günlük Hac
süresi acelesi olan kimseler içindir. Bu duruma göre Hac
ayları olan dört haram ayın iki gününde Hac farizasını
tamamlamak mümkündür, bu iki gün acelesi olan
vurgulamasından dolayı bitişik iki gün olması gerektiği de
açıktır. İki günden daha fazla kalmak isteyenlerin de
bulunabilmesi bütün hacıların birlikte toplanacakları özel bir
Arafe gününün olmadığını da göstermektedir.
597
Haccı’nda Mina’da, halkın meselelerini sorması için
durmuştu. Bir adam gelip:
Kur’an’dan mealen:
600
(Türkçe meallerini yazmak suretiyle) rivayetleri
karşılaştırarak Kur’an’a uymayan rivayetlerden örnekler
verdim. Bazen de Kur’an’da yeterli bilgi olmadığını, mücmel
olduklarını iddia ettikleri, Hac, Zekat, Namaz konularında,
Kur’an ayetlerinden delil göstermek suretiyle iddialarında
haksız olduklarını kanıtlamaya çalıştım. Şu var ki, tenkit
edilebilecek daha birçok rivayetleri olmasına rağmen
verdiğim misallerin anlamak isteyen kimseler için yeterli
olduğu kanaatindeyim.
601
kimsenin tekelinde olmadığı için, hidayet yolunu seçen
herkese bilgisi açıktır.
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
HADİS FAALİYETİ
BUHÂRİ
MÜSLİM
NESÂİ
EBU DÂVUD
TİRMİZİ
İBNU MÂCE
602
EBÛ HANİFE
İMAM MÂLİK
İMAM ŞÂFİİ
604
İMAN VE AMELLER HAKKINDA UYDURDUKLARI
RİVAYET ÖRNEKLERİ
605
ZEKÂT KONUSUNDA UYDURMUŞ OLDUKLARI
RİVAYETLERDEN ÖRNEKLER
Akçağ Yayınları.
Mehmet SOFUOĞLU
DAVUDOĞLU
606
Sönmez Neşriyat A.Ş.
SÖNMEZ
H. : Hadis
C. : Cilt
R. : Rivayet
S. : Sayfa
607