You are on page 1of 12

GÜZELLİK

Giriş

Güzellik, sosyal hayatın; iş , sosyo-politik ve sipirtüel alanlarında insanın yaratıcı, öğretici, bilişsel
(cognitive) güç ve yeteneklerinin, özgürlüğünü ve zenginliğini bir obje, duyusal form içinde ihata eden,
insana estetik zevk veren realitenin fenomenleri ile sanat eserlerini yansıtan, değerlendiren bir estetik
kategorisidir (Rosental ve Yupin, 1997).Görüleceği üzere, dünyanın hem doğal hem de sanat yanının
incelenerek anlamlaştırılması ancak güzel’e ulaşmakla mümkün olmaktadır.Güzel’e ulaşamayan ne
estetikten ne de yaşamdan bir sonuç elde edemez. Bunun sonucunda yaşanılan dünyada hazza yer
olmaz.

Belirtilen husus uç noktada hazcılığa (eudemonizm, Hedonizm) ters noktada ise, materyalizme
dayandırılmaya çalışılmaktadır. Bilindiği gibi Uhrevi hayata ait yönelme içinde olan Hıristiyan
dünyasında yaşanılan andan zevk alma ve “Antogonist” toplum düzeninde ahlaki yapılanma esas
erektir. Antogonist çabaların dışında kalan “Protagonist” çabalar aklın egemenliği ile güzel’e ulaşmayı
önermektedir.Güzel bir yönü ile kendiliğinden ulaşılabilecek haz kaynağı, diğer taraftan ise akıl
yürütme ile gerekli olan çabaları içeren bir süreç olmaktadır.

Zıtlıklardan (kontrastlardan) güzel’e giden çabada estetik analiz ve kuramsal değerlendirmeler farklılık
göstermektedir. Bu farklılıkların ortak çıkarımı ise, dünyada var olan ruh ve sosyal sağlığı yönünden
insanlığın güzele erişme çabaları, ahengi yakalama serüvenleridir.

I- Estetik Yönden Değerlendirme:

İnsan bilinç gücünü kullanarak çevresini algılar ve fark eder. Bu anlamda çevreye kurulan ilgiye
“Bilgi” denilmektedir. İnsan bilgiyi olduğu gibi alarak kabul etmez. Önemli bir aşamadan, tabiri caizse
süzgeçten geçirerek kullanır. Bu ise akli olarak kavranan bilginin hakikate uygun olup olmadığının
sınanmasıdır. İnsan bu ilişki serüveninde bazı nesnelere ilgi duyduğunda onlardan haz duyar veya
hoşlanır işte hoşa giden ve haz veren nesnelere “Güzel” denilmektedir. İnsanın çevresindeki değerlerin
bir kısmı ahlaki, bazısı estetik, diğerleri ise ekonomik nitelikte olabilmektedir. Aslında doğada yer alan
bu kavramlara ilişkin değerler, insanlar tarafından atfedilmektedir. Güzel kavramı da bunlardan bir
tanesidir. Böylece karşımızda insanlaştırılan bir evrensel değerler manzumesi bulunmaktadır. Bu
değerlendirme süreci kapsamında konu üç temel başlık halinde ele alınmaya çalışılacaktır. Bu başlıklar;
iyi ve güzel’in, hakikat ve güzel’in düşünürler yönünden, ele alınmasıyla açıklanmaya çalışılacaktır.

a) İyi ve Güzel’i İlişkilendiren Düşünürler:

Kant’a kadar klasik idealist felsefede iyi doğru ve güzel değerleri eş anlamlı ele alınmıştır. Eski Grek
düşüncesinde güzel iyi ile aynıdır. Platon bu hususa “Kalokagathia” demektedir. İşte eski Grek
eğitiminin ulaşmak istediği insan ideali iyi insandır, yaniPaideia’dır. Hümanizm çağına kadar etkin
olan düşünüş, Shaftesbury (1671-1713) örneğinde olduğu üzere harmonik insan yani uyumlu insan
nitelemesi şeklindedir. Schiller ise iyi ahlaklılık ile duyarlılığı uyumlu bir şekilde birleştiren güzel-
ruh’u (Shöne Seele) güzel, olarak açıklamaktadır. Shiller’e göre güzellik bir yönü ile ahlaka diğer yönü
ile de akla dayalıdır. Bu anlamı ile güzellik görünüş içerisindeki özgürlük olmaktadır. Burada görünüş
duyusallığı, özgürlük ise aklı ve iyiyi ifade eder.

Shaftesbury güzel’in doğruluk ve iyi ile olan etkisine değinmekte, şöyle demektedir: “Dünyada en
doğal olan güzellik, dürüstlük ve ahlaksal doğruluktur nasıl doğru ölçüler uyum ve müziğin güzelliğini
hazırlarsa, doğru bir yüz doğru bir orantıda bir mimari yapıtı güzel kılar.”. Buradaki doğruluk ontolojik
ve ahlaksal anlamdadır. Ontolojik anlamda doğruluk, varlığın, evrenin yapısını, yapı yasasını yani iç
sayılarını ifade eder. İşte Shaftesbury güzellik doğruluk derken evrenin bu harmonik (uyumsal) ve
yasal yapısını dolayısıyla da onun iç sayılarını anlatmaktadır. Diğer anlamında hakikat ahlaksal bir
nitelik taşımaktadır. Erdem ve iyi ile aynıdır. Dünyada en doğru olan güzellik dürüstlük ve ahlaksal
doğruluktur. İşte bu hususlar aslında erdem ve iyidir. Bunun sonucunda güzelliğin erdem ve iyilik
olduğunu söyleyebiliriz. Bu düşünce aslında Antik Platoncu Kalogtia yani güzel iyiden başka bir şey
değildir görüşünün basit bir tekrarıdır.

Aslında bu düşünür söyledikleri ile Kant’a yol göstermektedir. Kant’a göre varlık, bir yanıyla doğaya
diğer yanıyla ise akla dayalıdır. Kant bu dünyayı doğada dolayısıyla güzelde bulmaktadır. Kant’ın
güzeli hoştan, doğrudan ve iyiden ayrılmaktadır. Kant’a göre birey aklı sayesinde benzetmeler
(Anolojiler) yaparak çevreyi algılamaktadır; bunu yaparken duyulmadığı nesneleri aklı sayesinde çeşitli
şemalara oturtmaktadır. İşte bu akıl ideleri ile arasında benzerlikler bulunan
fenomenlere semboller denilmektedir. Güzelde bir semboldür. Ahlaksal anlamda iyi dediğimiz bir
idedir.

Kant şu analojilere erişmektedir:

Hem güzel hem de ahlaksal iyi hoşa gider.

Güzel hiçbir ilgi olmadan hoşa gider.

Güzelde söz konusu olan özgürlük, hayal gücünün zihin yasalarıyla uygunluğu olarak düşünülmektedir

Güzel hakkında yargı vermenin sübjektivitesi, beğeni kıstasının etkin olarak herkes tarafından
kullanılması sonucu gerçekleşmektedir.

Buna göre güzel duygusal, doğadan özgür, ahlak dünyasına, iyinin dünyasına girmiş temel bir niteliktir.
Bu anlamda güzel ahlaksal iyinin dünyadaki sembolüdür.

Friedrich Shiller ise güzel ile iyinin beraberliğine “Güzel Ruh” nitelemesini yakıştırmaktadır. Bu ruh
yalnız estetik değil aynı zamanda ahlaksal bir biçimde göstermektedir.

b) Hakikat ve Güzel’i İlişkilendiren Düşünürler:

Nefsin tekâmülü ve kemâlât kademesi olarak işlenen tasavvuftaki ceviz sembolizmasında “Zahir’den
batına bir çaba vardır” (T.Ayan, ) demektedir. Bu çaba, aklın yettiği yere kadar sürebilir. Yeşil kabuğun
altındaki hikmetler kafa gözüyle değil, gönül gözüyle görülebilir. Anlayan için yeşil ceviz kabuğu
içinde hikmet saklayan bir semboldür. Cevizin sadece dış kabuğunu algılayana “Nefs-i emmare”
yani avam insan denir. Bu tür insan hiçbir şey üretemez sadece temel gereksinimlerini giderebilir.
İkinci aşamada tahta kabuk bulunmaktadır. Bu aşamadaki insana “Nefs-i levvame” denilmektedir.
Kahverengi damarlı tabakanın bulunmasıyla geçen üçüncü aşama “Nefs-i mulhime” safhasıdır. Bu
aşamaya erişenlere “Arif insan” denilmektedir. “Nefs-imutmanine “ denilen dördüncü aşamada sarımsı
ince zara erişilmektedir. Bu aşama, hakikat makamı olan Fena-Fillah’ın başlangıcıdır. Bu aşamaya
erişenlere “Veli” denilmektedir. Görüleceği üzere, her üstteki aşama alttakiler için sembol, alttaki ise
bir üstündeki sembolün içindeki gizli hikmettir. Zarı soyup cevizi bulan kişi, zahirden batına erişmiştir.
Hakikat perdesini aralar. Bu mertebenin adı havastır. Beşinci aşamada Allah’ın Esma’sının seyri
başlar. Bu işleme hakikat içinde hakikat arama çabası olan “Hakikat-ül Hakâyık” denilir. Altıncı
aşamada ceviz yenilince mutlak enerjiden insan enerjisine transfer olmaktadır. Bu aşamaya “Nefs-i
Safiyâne” aşaması denir. Yedinci aşamada Öz’ün bilincine varılarak, varlık içinde yokluğa
erişilmektedir. İşte bu anlatılanlara sebep veya yol açan etken Nokta-i Süveyda denilen “basiret
gözü”dür.

Burada gerçekten kastedilen (Latince’de Veritas, Fransızca’da Verite, İngilizce’de Verify) değildir.
Buradaki hakikat metafizik manalıdır Greekçe’de Alethia’dır. Söz gelişi Platon, şölen (symposion)
diyalogunda, mutlak güzelliği kendiliğinden güzelliği (auto tokalon), varlığın özü (ontas on), olarak
kavramaktadır. Metafizik güzellik aynı zamanda hakikattir çünkü güzellikte varlığın özü (Eidos)
görünüşe çıkmakta ve kavranmaktadır. İşte bu hakikattir.

Hegel güzellik ile doğruluk arasında içten bir uyum (armoni) bulur. Şöyle demektedir “bir güzelliğin
ide olduğunu söylüyoruz.”. O zaman güzellik ve doğruluk aynı anlama gelmektedir. Martin Heidegger
güzel ile hakikat arasında ilişki bulmaktadır. Ona göre güzellik varlığın bir tür ışıklanışı,
aydınlanmasıdır. Bu da hakikatin ta kendisidir. Hakikat Heidegger’e göre var olanın gizlilikten
kurtulmasıdır. Hakikat varlığın doğruluğudur. Güzellik hakikatin yanında ortaya çıkmaz. Eğer hakikat
sanat yapıtı içerisine girerse o zaman, güzel olarak görülebilir.

c) Yararlı ve Güzel’i İlişkilendiren Düşünürler:

Sokrates güzel ile iyiyi aynı anlamda kullanmaktadır. Bir şeye elverişli olan şey iyidir, yani güzeldir
demektedir. Xenophon “Sokrates Anıları” adlı yapıtında Sokrates ile Aristippos arasındaki diyalogda;
Sokrates güzel ile iyi aynı ilgi içinde ereğini doğru olarak gerçekleştiren şeydir demektedir. O zaman
bir şeye elverişli olan her şey iyi ve güzeldir. Bir şeye el verişli olmayan şey ise kötü ve çirkindir.
Görüldüğü gibi Sokrates güzeli kullanışlı ve yararlı olma (ofelimon) ile tanımlamaktadır.

II- Metafizik Açıdan Güzellik:

Bu felsefi bakışta güzelliğin bağlı olduğu obje bir yana bırakılmakta ve güzellik ideal bir varlık olarak
düşünülmektedir. Böyle spekülatif-taransendental güzellik anlayışı temelde bir güzellik metafiziği
olmaktadır. Öte yandan güzeli yaratan objeye yönelme çabası günümüzde ontolojik güzellik felsefesini
yaratmıştır. Kısaca skolastik ve transendalist düşünceyi açıklamaya çalışalım. Bu ekole mensup
bireyler, herhangi bir tecrübeden önce sezgiyle bilinen varlığın evrensel ve duyum-üstü yani ideal
özelliklerini ifade ederler. Şu hususları temel almaktadırlar:

Varlığın kendi kendine aidiyeti veya özdeşliği

Birlik

Hakikat

Burada kastedilen varlığın Tanrısal akılda kavranmasıdır. Ontolojik yaklaşım ise birincil felsefe olarak
nitelenmektedir. Metafizik ile eşdeğerli olup spekülatif ve tümel varlık belirleme sistemidir. 16. yy.dan
sonra ontoloji her şeyin duyumsal üstü ve maddi olmayan yapıyı anlamaya yönelik bir doktrin olarak
belirlemeye çalışmıştır. Metafizik güzellik, güzelin kendisini gösterdiği doğa ve sanatın dışında bir töz
(cevher) ya da bir öz (essential) olarak düşünmektedir.Doğada gördüğümüz güzel şeyler, asıl varlıklar
değil, bireysel görünüşlerdir. Güzeli anlamak ise öz güzeli kavramayı gerekli kılmaktadır. Bu ise ideayı
düşünmekle olur. Şimdi metafizik güzellik konusunu; Antik metafizik, Alman idealizmi, çağdaş
metafizik, başlıklarında ele almaya çalışalım. Bu tür bir sınıflamanın konunun daha iyi anlaşılmasına
yardımcı olabileceği düşünülmektedir.

a) Antik Metafizik ve Güzellik:


Metafizikte güzellik kavramı ilk defa Platon tarafından ele alınmıştır. Platon’dan önceki dönemlerde
güzellik konusu ele alınmamıştır. Platon felsefesinde güzel (tokalon) sübstansiyel bir şeydir ve bu yolla
estetik değer kazanmaktadır. Platon felsefesini skolastik-mantıksal-kavramsal ve yaşlılık olarak üçe
ayırır. Platon’un büyük Hippias diyalogunda bir dualiteye rastlıyoruz. Burada kendiliğinden güzel ile
tek tek güzel olan şeylerin güzelliği söz konusudur. Bu husus ise bir yanıyla metafizik felsefeyi öbür
yanıyla ise relativist felsefeyi yaratmaktadır. Platon’un ikinci aşamasında güzelin kendiliğinden güzel
(subtance) olarak kavranmaya çalışıldığını görüyoruz. İşte burada çaba Eros’a kavuşmadır. Eros ise
güzel olana kavuşmak onda yaratmaya varabilmektir. Burada adeta Eksistansiyel felsefede yer alan
ölümsüzlüğü yakalama çabasını bulmaktayız. Mutlak güzel veya öz güzel en tepe noktada yer
almaktadır. En sonunda varılan yer ise Tanrısal Güzellik katıdır.

Olgunluk çağında güzellik ontolojik bir anlam kazanmaktadır. Bu özellik bir töz yada cevher halini
almaktadır. Güzel artık bir estetik değer değil, bütün varlıklarla var olanlarla ilgili temel bir varlık “
Ousia’dır”. Güzel bütün var olanları belirlemektedir. Bütün varolanlarda bu mutlak güzelliğe karşı
eksistansiyel bir sevgi içerisinde yer almaktadırlar.

b) Alman İdealizimi ve Güzellik:

Modern estetikte yer alan sorunları ve güzel sorununu Kant beğeni yargısına bağlamaktadır. Ona göre
beğenilip beğenilmeme güzel’i yaratmaktadır. Bu tavır aslında subjektif psikolojik bir tavırdır. Şimdi
Kant’tan hareketle güzellik anlayışıyla ilgilenen düşünürleri görmeye çalışalım.

Friedrich Shiller’in Güzellik Anlayışı:

Shiller’de tıpkı Kant gibi güzeli kendisine yakın olan tanımlarla ayırmaya çalışmıştır. Bu kavramlar
hoş, iyi ve yücedir. Hoş sanata layık değildir. İyi sanatın ereği değildir. Çünkü sanatın ereği hazdır
demektedir. İyi ister pratik ister teorik olsun duyu aracı olamaz. Hoş yalnız duyuların hoşa giden
yanıdır. İyi yalnız aklın hoşuna gitmektedir. Güzel ise, duyusal hoşlanma için araçtır. Bu yönüyle
iyiden ayrılır iyi yalnız akla uygun biçimi ile hoşa gider. İyi düşünülür, güzel seyredilir, hoş
duyumlanır. Ona göre güzel hoş ile iyinin duyulardaki akli sentezidir. Bunu takiben Shiller güzel’e
insan şekillenmesi ve kültürlenmesi konusunda eğitsel kimlik vermektedir. İnsanın duygusal yanı
maddeye akli yanı ise biçime bağlıdır. Güzellik ise bu iki yanın harmonisinden yani uyumundan ortaya
çıkmaktadır. İnsanın bu iki yanına iki adet içtepi karşılıktır. Bu iki içtepi aklın ve doğanın bir birine
karşıt olduğu gibi karşıttır. İnsanı bu tepilerin çatışmasından koruyan oyun içtepisidir. Duyu içtepisi
insanı yaşama, biçim içtepisi biçime ve akla yöneltmektedir. Oyun içtepisi ise bunları birleştirerek
güzeli yaratmaktadır.

Buna göre oyun içtepisinin objesi güzelliktir. Güzellik canlı biçimdir Shiller güzelliğe bu anlamıyla
görüş içinde özgürlük demektedir.

Schelling’in Güzellik Anlayışı:

Schelling (1775-1854) Alman idealizminin Fichte’den sonra ikinci büyük düşünürüdür. İdealizmi bir
identite (aidiyet) felsefesi haline koymaktadır. Felsefesine Transandantal İdealizm adı verilebilir.
Bilgiyi suje ile objenin uygunluğu olarak açıklamaktadır. Bilgimizin suje yanını zeka obje yanını ise
doğa oluşturmaktadır. Benin bilinç yanı, doğa ise bilinç dışı yanıdır. Aradaki çatışma ise kaçınılmazdır.
Bu identitede subje ve objenin hangisi önde gelmektedir? Eğer obje önce geliyorsa bilgiye doğa
felsefesi, suje önce geliyorsa zeka ön plana çıkarak transandantal felsefe egemenlik kazanmaktadır. İşte
güzelliğin kaynağı bu transandantal felsefededir. İşte suje ve objeyi yani ben; ben olmayanı içine alan
görüş estetik görüş olmaktadır. Sanat yapıtı bu karşıtlıkları uyum içinde ortadan kaldırarak güzeli
yaratabilmektedir.
Hegel’in Güzellik Anlayışı:

Hegel (1770-1831) felsefesinin çıkış noktası mutlak kavramı ya da tin (geist) kavramıdır. Mutlak
kavramı, Tin yada ide dinamiktir. Bu dinamiklik diyalektik yapıya monte edilmektedir. Kendi kendine
tez olan kavram; ide, Tin kendi dışına çıkmakla kendine ve özüne yabancı bir varlık olmaktadır. Doğa
varlığı idenin, tinin özüne yabancı olan bu varlık idenin diyalektik gelişmesinde anti-tez
oluşturmaktadır. Tinin diyalektik gelişmesi sentez şeklinde olur. Bunun sonucunda üç tür tin veya
psikoloji şekillenmektedir. Bunlar:

Subjektif Tin: Bireysel tindir. Antropoloji, fenemenoloji ve psikoloji bu kapsamdadır

Objektif Tin: Özgür istemin objektivitesini göstermektedir. Hukuk ve Ahlak bu kapsamda yer
almaktadır.

Mutlak Tin: Her iki Tinin sentezidir. Tinin kendi özünü seyretmesi ile Sanat, özün simgelerle ifadesi ile
Din, kavram-düşünsel anlamıyla Felsefe doğmaktadır

Sanat güzelliği esas güzellik olup Tinden doğar ve doğal güzellikten farklıdır. Özün görünüşüdür.
Güzel Hegel’e göre idedir. Güzellik ise hakikat ile aynı olmaktadır.

Thedor Vicher’in Güzellik Anlayışı:

Thedor Vicher (1807-1887) estetiği güzel bilimi olarak tanımlamıştır. Güzel bir Tin etkinliği
sonucudur. Bu Tin etkinliği üç biçim içinde dışarıya vurulmaktadır. Bunlar Din, Sanat ve Felsefedir.
Bu üçü de eşdeğer olup temelinde hakikat yer almaktadır. Sanatta dışlanan şey Tindir, idedir. Güzel
idenin görünüşe çıkmasıdır. Güzel ide ile onun görünür biçiminden oluşur ve bunlar arasındaki uyumu
gösterir. Thedor Vicher güzeli üç yönden ele almaktadır:

Metafizik yönden

Tek yanlı varlık bakımından

Sübjektif-Objektif varlık yönünden

Yalın güzel İde ile görünüş arasında tam bir uyumun bulunduğu güzeldir. Objektif varlığı olan güzel
doğada Sübjektif varlığı olan güzel ise hayal gücü güzelliğidir.

c) Çağdaş Metafizikte Güzellik Anlayışı:

Martin Heidegger’e göre güzellik varlığın aydınlanmasıdır, yani hakikattir. Doğruluk burada mantıksal
anlamda değil (veritas) metafizik anlamda (aletheia) şeklindedir. Martin Heidegger’e göre güzellik
doğrulukla aynı şeydir. Güzellik doğruluğa katılmaktadır. Dikkat edilirse Martin Heidegger de güzelliği
Platon’da olduğu gibi varlığın özüne ait bir nitelik olarak görmektedir. Burada anlatılmak istenen
varlığın özünün dışlanmasıdır. Riez’lerde doğruluktan hareket etmektedir. Onunda görüşü diyalektik
bir yapıya dayanmaktadır. Doğruluk Birin düzenini göstermektedir. İnsan gözü görünüş dünyasını
geçerek bütüne erişemez. Bu birliği ancak sanatçılar görebilir. Bundan ötürü hakikat bu bütünün
unsurları arasında bulunur. Bu hakikatte sanatçılar tarafından keşfedilmeyi bekleyen güzellik’tir.

E. Lanndman’da hakikat deyince ne soyut idelerle ne de mantıksal yapılarla ilgilidir. O sadece ve


sadece varlık anlayışıyla ilgilenmektedir. Lanndman’a göre varlık dünyasını tanımak hakikat dünyasına
erişmektir. İşte bu hakikatte güzelliktir. Th Heacker’e göre varlık ve doğruluk dünyası İlahi ve Tanrısal
kimliktedir. Bu dünya görünüş dünyasının arkasında bulunan Meryem, İsa ve Kutsal Ruh üçlemesinin
yarattığı dünyadır. Hakikat bu Üçleme dünyasını tanımaktır. Bu anlamda hakikat güzelliktir.

III- Ontolojik Güzellik Anlayışı:

Güzel ne bene karşılıktır ne de ben’in etkinliği sonucunda gerçekleşmektedir. Bunların tersine güzel
sadece bir objedir. Estetik değer yani güzel dediğimiz şey aslında objedir. Estetik değerin taşıyıcısı da
bu objedir. Güzel reel veya hakikat dünyasının yanında başka bir dünyada yer almaz. Estetik değerin
yer alabileceği ve en yetkin şekilde kendini göstereceği yer sanat eseridir. Güzellik kuramı sanat
ontolojisinin yaptığı varlık analizlerine ve bunların sonuçlarına dayanmaktadır.

Estetik değer karakteri ve güzel olma, objenin yapısal özelliğine bağlıdır. Sonuç olarak ontolojik
güzellik anlayışı ancak sanat eserlerinin estetik analizi ile mümkündür. Bunun haricinde estetiğe ve
güzele ulaşmak mümkün değildir.

IV- Güzellik Kavramı ile İlgilenmiş Düşünürler:

Filozoflar başlangıçtan bu yana iyi doğru ve güzelle ilgilenmişlerdir. Güzellik kavramını ele alışları
yönünden belli başlı düşünürlere bakacak olursak:

Eflatun (427-348): Eflatun güzellik hakkındaki düşüncelerini “Büyük Hiipias, Phaidros başlıklı
diyaloglarda toplamıştır. Şölen adlı eserinde güzelliğin ilkesinin maddi değil manevi dünyada olduğunu
belirtmektedir ruh güzelliği bedeni güzellikten önemli olmasına karşın, güzeli tam manasıyla
karşılayamayabilir. Eflatun Timaios’da “Tanrı güzel ve eksiksiz olsun diye dünyayı yarattı”
demektedir. Birlik ona göre ahenk ve düzeni yaratmaktadır. Düzensiz bir şey güzel olamaz. Düşünür
Philrbos’da her şeyde ölçü ve orantı erdemi oluşturmaktadır demektedir. Güzellikte bu şekilde
meydana gelmektedir, o da bir erdemdir. Eşyadaki düzen ve birlik zekadan kaynaklanmaktadır. Böyle
olunca da güzellik zekanın kendi konusu olan hakikattir. Eflatun ilimden ve hakikatten daha güzel bir
şey bulunduğunu ve bununda iyi İdeası olduğunu söylemektedir. Eflatun’a göre kavranabilecek iki
dünya vardır bunlardan birisi duyular dünyası diğeri ise idealar dünyasıdır. Geçici ve yanıltıcı olan
dünya duyular dünyasıdır. En üstte iyi fikirlerin bulunduğu dünya olan İdelar Dünyası yer almaktadır.
O zaman sanatçı bu iki dünyadan birini seçmek zorundadır. Ölümlü nesnelerden oluşan dünya ile,
hatıra niteliği taşıyan salt dünyası iki ayrı kesimi oluşturmaktadır. O zaman sanatçı görülenin arkasına
geçerek ideaları bize ulaştıran kişidir. Başka bir ifade ile sanatçı bizi güzelle buluşturmaktadır. Gerçek
güzele yönelen kişi bu dünyayı bırakarak idealar dünyasına yönelmektedir. Sonuçta ne yazık ki bu
kişiler ruh sağlığı bozuk damgasını yemektedirler.

Aristo (384-322): Duyumlar (sensation) dünyasını küçümsememektedir. Metafizik ve Poetika adlı


eserinde; önemli olan içinde bulunduğumuz dünyadır demektedir. Realite ondadır diye açıklamaktadır.
Ona göre güzel hem nesnel hem de objektif yönden incelenebilir. Güzel nesnel olarak incelenirse
düzen, simetri, sınırlılık özelliklerini kapsamaktadır. Bu nedenle güzelliğin matematiğe yabancı olması
düşünülemez. Güzel Aristo’ya göre ne çok büyük ne de algılanamayacak derecede çok küçük olamaz.

Plotinos (206-270) Felsefe ile ilgili eserlerini 6 ciltte toplayan Plotinos güzelliği ahlakla
ilişkilendirmemektedir. Güzelliği psikolojik ve metafizik yönden incelemektedir. Akımına yeni
Eflantun’culuk akımı denilmektedir. Alemi bir akış olarak görmektedir. Bir’den derece derece yayılış
sonunda Bir’e dönerek, onda erimektedir. Her varlık bir madde (material) ve suretten (form)’dan
oluşmaktadır. Tanrı bir surettir madde sürekli değişen bir’in karşıtıdır. Plotinos en üstün varlık Tanrıdır
diyor. Onun varolduğu dahi söylenemez çünkü Tanrı bütün varlıkların üstündedir. Evren her şeyi var
eden ama hiçbir şeyle var olmayan Bir’in yani Tanrı’nın eseridir. Tanrı ne gereklilikten nede duyduğu
eksiklikten dolayı yaratmaz sadece yaratması “Hür” olmasıyla açıklanabilir. Tanrının bozulmayan
kemalinden (südur) fışkırma yoluyla ilk tecelli eden zekadır. Yaratıldığı andan itibaren zeka feyz ve
südur (emanation) yoluyla kendinden çok az farklaşan ruhu yaratmaktadır. Güzel maddeye geçen ve
ona kendi benliğini veren suret (form)’dur. Güzel ruhun bedende, zekanın ruhta, Bir’in zekada
görülmesidir. Güzel bu tenasüpte parıldayan şeydir. En üstte bulunan güzelin ilkesi İyi (Hayr-ı Ala)
yani Bir dir. Tenasüp ve ahenkte kesrette vahdet’i (çoklukta Birliği) bulma gerçekleşmektedir.
Platinos’un metafiziği Pantheisme (Vahdet-i vucut) inanışına dayanmaktadır. Bütün varlık vahdette
yani birliktedir. Hayr’ı (iyiyi) ve güzeli ayrı ayrı düşünmek yanlıştır. Olan husus Hakikat-ı Mutlaka’yı,
Hayr-ı Mahz olarak kabul edebilmektir.

Aurelius Auqustinas (354-430): Yunanca da “Philocalie” kelimesi güzellik aşkı anlamına gelmektedir.
Filozofi ise bilgeliğe karşı duyulan aşk, Filokali ise güzelliğe duyulan aşkı anlatmaktadır. Aurelius
Auqustinas’a göre en kesiksiz uyum (accord), Birlik (vahdet)’tir. O halde her türlü güzellik vahdettedir.
Bütün güzel sanatlarda hoşa giden orantıdır (proportion). Bunun gerçekleşmesi halinde her şey güzel
olmaktadır. Düzen güzelliğin özüdür. Tanrısal bilgelikte dedikleri en yüksek sanatla her şeyi yoktan var
eden “Zi Kudret Tanrı” sanatçıların eli ile çalışmaktadır. Onlara uygunluğu ve güzelliği vermektedir.
Bu düşünüre göre bir şey hoşa gittiği için güzel değildir o şey güzel olduğu için hoşa gitmektedir.

Aqino’lu Thomaso (1223-1274): Skolastik felsefenin en önemli eseri “Summa Theolagia” sayılabilir.
Güzellik tabiattaki şeylerde bulunur. Bilinçte ışıldama uyandıran ya da uyandırabilecek her şey
güzeldir. Güzellik nesne ile obje arasında yer almaktadır. Birinin öbürüne sıkı ilişkisinden meydana
gelmektedir düzen güzelliğin nedenidir. Birlik düzenin ikinci öğesidir. Aynı zamanda düzenin rasyonel
unsurudur. Estetik düzen varlıkların sureti (form) ve birliği (unite) ile sıkıca ilintili hale gelmiş
amaçlılık ve iyilikten ayrılamaz olarak gösterilmiştir. Yetkinlik sonucu olan biçim ve güzellik
maçlılığın eseridir. Bir şey orantılı olur ve olması gerektiği şekilde gözükürse güzeldir. Ontolojik
olarak ahlak iyiliği ve güzelliği kapsar. İyi, insanı harekete geçirir. Buna göre yaptığı eylem güzel
olabilir. Güzel hem düzendedir hem de insana haz yaratabilmektedir. Aqino’lu Thomaso’nun kuramı
güzeli belli bir düzende parlatma ile oluşturan Claritas kuramıdır.

J.P.De Croussaz : XIII yy’dan XVIII yy’a kadar Avrupa’da estetikle ilgili hiçbir eser
yayınlanmamıştır. 1715’te Amsterdam’da J.P.De Croussaz’un “Traite’du Beau” adındaki kitabı
yayınlanmıştır. Bir nesne ile hoş duygular ve beğenme hissi yaşanırsa güzele ulaşılabilmektedir.
Burada psikolojik unsur olarak beğenmek ve zevk almak ön plana çıkmaktadır. Güzel’de var olan
bütün parçalar tek bir amaçla olan ilişki yönünden ele alınmalıdır. Güzellik öznel değildir. Kişiye göre
değişmektedir. Güzel nesne çeşitlilikte birliği ve bütün kısımların tek bir amaca bağlanmasını
gerçekleştiren nesnedir. Esas etki kendimizde olmasına rağmen J.P.De Croussaz’a göre güzellik
konusunda nesneye de önem verilmektedir.

Jean-Babtiste Du Bos (1670-1742): Sanat insandaki hazların yapay yolla, taklitle ve zararsızca
tatminini sağlamaktadır demektedir. İhtiyaç ne kadar zorlu olursa tatminden duyulan hazda o denli
büyük olmaktadır. Sanat insanda yapma (Artifical) tutkular meydana getirerek onu meşgul ederek
hazza ulaştırmaktadır. Bu yolla bireyler acı duymaktan korunmaktadırlar. Taklit edilen husus aslından
daha az etki yaratır. Bu nedenle yarattığı duyguların olumsuz etkilerinin bireye zarar vermesi de
azalmaktadır.

Francis Hutcheson (1694-1747): Güzelliği öznel bir metotla inceleyen İngiltere, Almanya, Fransa’da
etkileri olan filozoftur. Ampiristir. Bütün fikirlerimiz duyumlarımızdan meydana gelmektedir
demektedir. İyilik faydalı olandır. Kendi ifadesi ile; “güzelliğin uyandırdığı haz bir çıkar karşısında
duyduğumuz sevinçten başkadır”. Bu haz bütün çıkar kaygısından önce gelen bir güzellik duygusunun
varlığını gerektirir. Bu şeyin uyandırdığı güzellik duygusu o şeyi elde ettiğimizde duyacağımız hazdan
çok farklıdır. Eğer kendimizde güzellik ve ahenk duygusu olmamış olsaydı; “binaları, bahçeleri,
giysileri uygun faydalı elverişli ve ya sıcak bulurduk. Ama onları güzel demek aklımızdan geçmezdi.
Güzellik evrenseldir. Güzellik duygusu diğer duygulardan farklıdır. Güzelliği yaratan değişiklilikle
birliğin ahengidir. Güzellik algısı ve heyecanı çıkarsızdır.

İmmanuel Kant (1724-1804): Kant yargıyı ikiye ayırmaktadır. Birine estetik yargı öbürüne de teolojik
yargı demektedir. Estetik yargı çıkarcılığın dışında, güzeldir dediğimizde ortaya çıkmakta şu dört
özelliği bulunmaktadır. Bu özellikler güzel dediğimiz her nesne için geçerlidir:

Güzel olan şey bize yarar gözetmeyen çıkarsız bir haz verir.

Güzel hiçbir kavrama bağlanmaksızın evrenseldir.

Güzelde amaçsız bir ahenk vardır.

Güzellik yargısı zorunludur.

Kant’ın nitelik (quality) nicelik (quantity), ilişki (relation) ve yön (modality) bakımlarından ele aldığı
güzellik tanımlaması. Bu dört hususu içermektedir:

Nitelik bakımından çıkarsız olarak hoşa giden şeydir.

Nicelik bakımından herkesin hoşuna giden şeydir.

İlişki bakımından kendi dışında hiçbir erek olmadan hoşa giden şeydir.

Yön bakımından zorunlu olarak hoşa giden şeydir.

Kant’a göre güzelden aldığımız haz hayal gücümüz ile düşünce gücümüz asasındaki ilişkidir.

Friedrich Schiller (1759-1805): Güzellik ve ahlak arasındaki ilişkileri özgürlük üzerine


temellendirmiştir. Mutluluğa ulaşmada bilgelik ve sevgi yolunu önermektedir. Bir şeyin yalnız biçimi
bizde düşünceden başka bir şey uyandırmasa, o şey cansızdır veya soyuttur demektedir. Bir şeyin
yalnız yaşamı bizi duygulandırırsa o şey biçimden yoksun olabilir, yalnız izlenimdir. Bir şeyin canlı
olabilmesi için biçiminin duygumuzda yaşaması, yaşamımızda düşünce gücümüzde biçimlenmesi
gerekmektedir. Bir şeye güzel diyebilmek ancak bu şekilde mümkün hale gelebilmektedir. Friedrich
Schiller’in oyun içgüdüsü insan yetilerinin ahengine karşılıktır. Oyun güzelliğin kendisidir. İnsanlığın
gerçekleşmesi ve yaşayan biçimidir. Burada hem yaşam hem de biçimlenme iç güdüleri birleşmektedir.
Ona göre bir şeye güzel denilmesi halinde bu yargı nesnenin özelliğini değil, öznenin eğimini ve ya
yönsemesini gösterir. Özgürlüğe karşı olan her şey güzelliğe zarar vermektedir.

George Wilhem Friedrich Hegel (1770-1831): Estetik güzelin bilimidir. Hem tabiatta hem de sanatta
yer almaktadır. Güzellik biliminin başlıca konusu sanattır. Estetik güzel sanatların felsefesidir. Bu
anlamıyla Estetik sanat felsefesidir. Güzellik ise Öz ile biçimin uyumudur. Güzel gerçekleşen Öz’dür.
Amacına uygun düşen ve onunla birleşen eylemdir. Güzel gözlerimizin önünde varlıkların ortasında,
ahenkli olarak geçen ve tabiattan gelen uymazlıkları, aykırılıkları silen güçtür. İyi aranılan uyumdur.
Güzel ise gerçekleşen ahenktir. Güzel doğrudur yani Öz’dür. Varolan şeylerin esasıdır güzel sonsuzdur,
özgürdür. Tabiatta güzel İdeanın ilk görünümüdür. Yaşam tabiatta güzeldir. Tabiatta güzel yalnız onu
görüp temaşa eden için, yani sanatçı için vardır. Uyum belirtilenlerden daha üstün bir derecededir ve
onları kapsamaktadır. Bu yolla karşıtlıklar yok edilerek birliğe ulaşılabilmektedir. Sanatın amacı ideali
göstermektir. İdeal gerçek güzelliğe ulaşma derecesi en yüksek olandır. İdeal duyular gerçeklikte
uyumlu olarak gelişen varlıkların gücü, yaşamın ruhu ve özüdür. İdeal kendisini örten bozan
aksamalardan sıyrılmış ve arınmış olan güzelliktir.

Theodore Jouffroy (1796-1842): Güzel’de iki öğe bulunmaktadır.Dışımızdaki nesne ve onun içimizde
uyandırdığı his. Theodore Jouffroy “Bir şeyin güzel olması faydalı olmasıyla açıklanamaz
demektedir.Güzel alışkanlıkla ve yenilikle anlaşılamamaktadır. Birlik ve çeşitlilikte güzeli
açıklayamamaktadır. Güzellik iki kavramla açıklanabilmektedir.Bunlar; sembol ve sempatidir.Her
nesne, her fikir bir noktaya kadar sembolik anlam taşımaktadır.Sembol üzerinde iz meydana getiren
şeydir.Görünmeyeni belli eden güzel sempati uyandırmaktadır; çirkin ise antipati
uyandırmaktadır.Estetik olay nesne ile öznenin uygunluğu sonucudur. Özne veya seyirci sempati ile
nesnenin etkisinde kalmaktadır.

Hippolyte Taine (1828-1893): Güzelliğin ve estetiğin anlaşılabilmesi için üç hususu ileri sürmektedir.
Bunlar:

Sanat eserinin içinde olduğu fiziksel ve sosyal çevre.

Onu yaşatan ırk.

Onun yaratılışına tanık olan tarihsel an.

Sanatın amacı görülen şeylerdeki ana karakteri açığa çıkartmaktır.Böylece sanat ideali yaratmakta ama
kopyalayamamaktadır.Aynını aktaramaz. Ülkelerin değişmez ve bozulmaz değerleri bulunmaktadır.
Taine.buna ilkel granit tabakası demektedir.Bir eserin daha güzel olup olmaması; seçilen karakterlerin
az ya da çok ilkel ve değişmez oluşuna göre değişmektedir. Taine determinizm ile idealizmi
uzlaştırmaktadır.

Herbert Spencer (1830-1903) : Spencer’e göre haz en az çaba ile en çok uyarımı (excitation) elde etme
sonucunda, meydana gelmektedir. Güzellik konusunda karşıtlığı (contrast) savunmaktadır.Estetik bir
etkin elde etmek için , ışıkla gölgeyi, parlak renklerle koyu renkleri bir arada kullanmak gereklidir
demektedir.

Jean Maria Guyau (1854-1888): Filozof, güzellik ve sanat üzerindeki düşüncelerini psikolojik açıdan
ele almaktadır. Guy‘un görüşü Vitalistiktir. ”Vitalizm”: hayat süreçlerini maddi, fiziko-
kimyasal,biyolojik kanunlara ayırmaktadır.Sanatın ilkesi, yaşamın içindedir. Sanatın en yüksek amacı
ise, insan kalbine heyecan vermektir.Guy’a göre güzel ile faydalı arasında karşıtlık
bulunmamaktadır.Yaşam, güzel ve sanatın özü olmaktadır.

Bendetto Croce (1866-1952)) :Croceye göre bilgi ya sezgiye ya da mantığa dayanmaktadır. Sezgisel
bilgi sanatın kendisi olmaktadır.Her sezgi aynı zamanda ifadedir.İfadenin en önemli kısmıise dil
olmaktadır.Sanat “lirik” sevgidir ve yücelik aşamasınıda kapsamaktadır.Felsefi yönden Croce, bir
idealist ve spirtüalist olmaktadır.Felsefesi “Tin” veya psikoloi üzerine temellenmiştir.Tin temel varlık.
ve hakiki gerçekliktir.Realitenin kendisidir.Tin’in’ karşısında gerçeklik bulunmamaktadır.Tam bir
“monizm” bulunmaktadır.Tin ise,yalnız bir etkinliktir, aktivitedir.Tin basamağında dört temel değer
bulunmaktadır:. Bunlar:

Sevgi bilgisine, sanat ve estetik etkinliğine,”Güzel”

Zihin bilgisine, felsefe, etkinliğine,”Hakikat”


Ekonomik bilgisinin etkinliğine,”Faydalı”

Etik istemede,”Ahlakilik” karşılıktır.

Bu felsefede dinin ve metafiziğin yeri bulunmamaktadır. Tabir yerinde olursa

Croce Anti-Metafizikçidir.Güzele giden yol çirkinden kalkar, çirkinin aşılması ile güzele
ulaşılabilmektedir.Çirkin estetik dışında kalmaktadır.Güzel ise estetik olayla örtüşen biricik değer
olmaktadır.Croce, doğa güzelliğini ve sanat güzelliğini, “Fiziki” güzellik kapsamında ele
almaktadır.Sanat ve pratik olarak zevk veren olgular, pratik sanatı oluşturmaktadır.Burada kastedilen
estetik dışı güzelliktir.Doğa güzeli estetik analizin dışında kalmakta ve sadece güzel olarak kabul
edilmektedir.Yapma güzel ise sanatı kapsamaktadır.Estetik yaratma, bir “Reprodüksiyondur”.Yani
prodüksiyondan çıkmaktadır.Estetik analiz yani güzel’in yaratılması şu aşamaları kapsamaktadır :

İzlenimler Aşaması,

İfade ve estetik sentez aşaması,

Hedonistik sonuç veya haz aşaması,

Estetik olgunun fizik fenomenlere aktarım aşaması.

V. Güzelliğin İnsanlar Arasındaki Ahengi :

Güzellik olgusunun felsefi açıdan açıklamasını vermeye çalıştıktan sonra insanlar arasındaki ahenk
konusunu anlamak daha kolay hale gelebilecektir.Bunu takiben güzelliğin bu ahengi sağlamadaki işlevi
daha net görülebilecektir.Türk Dil Kurumu Sözlüğüne baktığımızda ahenk kavramının uyum
karşılığında kullanıldığını görmekteyiz.Uyum halinin iki yönü bulunmaktadır.Bir kere bireyin ,kendine
yönelik uyum nitelikleriyle donanmış olması gerekmektedir.Bu anlamda bu aşamaya , bireyin
kendisiyle barışık olma aşaması diyebiliriz.Fiziki,sosyal, psikolojik özelliklerin benimsenerek etkin bir
şekilde kullanılması gerekmektedir.Kendisini bazılarından ileride, veya geride saymak uyum
niteliklerini zora sokmaktadır.O zaman burada kastedilen husus bireyin kendi benliği ile içinde yaşadığı
çevre arasında dengeli ve düzenli bir ilişki kurup sürdürebilmesidir.Sağlanan uyum sürekli olursa yarar
getirebilecektir.Bireysel boyutta başlayan ahenk, toplumsal ve evrensel anlamda huzur ortamını
sağlayabilecektir.Universal anlamda ahenk ortamının sağlanmasında bazı hususların gerçekleşmesi
gerekmektedir (Coleman,1976):

Kişilik Uyumu (Personality Adjustment): Yaşam süreç özelliklidir.Bu oluşum içinde bireyler temel
gereksinimlerini karşılama gayreti içerisine girmektedirler.Bunu yaparken çevreleri ile armoni ya da
ahenkli ilişkiler kurmak zorundadırlar.Topluma rağmen, toplum dışında , veya topluma karşıt biçimde
uyumlu ve ahenkli yaşamak mümkün değildir.

Kişilik Bütünleşmesi (Personality Integration) :Fiziki ve sosyal çevreyle bütünleşen insan, diğer
insanların oluşturduğu uyumlu bir bileşeni olmaktadır.Bu ise, düşünce, duygu ve eylemlerin ,
koordinasyonunu gerekli kılmaktadır.

Kişisel Olgunlaşma ve Büyüme (Personal Maturity and Growth):.Bireyler, aktüel ya da güncel


yaşantıya uyum yapmada davranışların kendi yaşlarına , durumlarına . sorunlarına uygun hale
gelmesine gayret ederler.Kişisel olgunluk bireyin kendisini tam anlamı ile insan olarak özümseyecek
hale gelebilmesidir.Yani kendini bilmesidir.
Grup Bilinci ve İlerleme (Group Well-Being and Progress): Bireyin uyumlu olarak kabul edilip
edilmemesinde,toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilmesi veya bunlara engel olması söz konusudur.İşte
normatif değerlere ve sosyal sistem değerlerine uygun davranabilme , toplumsal ahengin
anahtarıdır.Yörükoğlu, toplumsal ahengi sağlayacak ruh sağlığına sahip bireylerdeki temel nitelikleri şu
şekilde sıralamaktadır (Yörükoğlu,1984):

Bireyler her türlü kaygı, kuruntu ve kuşkulardan uzak olmalıdır.

Kişi içinde yaşadığı yakın çevre ile olumlu ve dengeli ilişkiler kurup sürdürebilmelidir.

İnsanla kendi arasında geçinmeye dayalı ve sevgi-saygı tabanlı ilişkiler kurabilmelidir.

Bu bireylerin kendilerine güvenleri tam olmalıdır.

Kendisinin toplumda bir işlevi ve yeri olduğuna inanmalıdır.

Geleceğe ilişkin hayâli olmayan, kendiyle uzlaşan hedeflerle özdeşmiş olmalıdır.

Kişi, karşılaşacağı yeni durumlara ilişkin esnek yapıda olmalı ve orijinal tepkiler verebilmelidir.

Bu tür bireyler girişimci olmalıdırlar. Bağımsız olarak etkinlikte bulunma gücüne sahip olmalıdırlar.

Bireyin sahip olduğu inançları ve değerleri toplumla ters düşmemelidir.

Ahenkli ve uyumlu kişilerin, meslekleri dışında eğlendirici, dinlendirici tarzda hoşa gidici uğraşıları da
olabilmelidir.

Söylediklerimizi toparlamak istersek, dünyada ahenk içinde yaşamak isteyen bireylerin hem psikolojik,
hem de sosyolojik anlamda yeterliliğe erişmiş olmaları gerekmektedir. Bu denge hali bireyin başta
kendisine sonra topluma yönelik olmalıdır. Gerçekçi yaşam hedeflerine sahip bireyler: Yaradan’ın,
yerkürenin kendilerine bahşettikleri özellikleri kullanarak ve geliştirerek kendilerini
gerçekleştirebilmelidirler.

Prof. Dr. İsmail Özçelik


28.01.2003

Kaynaklar

Coleman, James C. Abnormal Psychology and Modern Life. Los Angeles: Scott Foresman & Com.,
1976

Gökberk, Macit. Felsefe Tarihi. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1998

Hançerlioğlu, Orhan. Düşünce Tarihi. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1998

Moran, Berna. Edebiyat Kuramları ve Eleştiri. İstanbul: Cem Yayınevi, 1974

Rosethal, M. Ve Yudin P. Felsefe Sözlüğü. Çeviren: Aziz Çalışkan. İstanbul: Sosyal Yayınlar, 1997

San İnci. Sanat ve Eğitim. Ankara: AÜEBF yay., 1981


Turalı, İsmail. Estetik (roce Estetiğine Giriş). Ankara: Remzi Kitabevi, 1983

Turalı, İsmail. Estetik. Ankara: Remzi Kitabevi, 1996

Yetkin, Suut Kemal. Estetik Doktrinler. Ankara: Bilgi Yayınevi, 1972

Yörükoğlu, Atalay. Çocuk Ruh Sağlığı. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1984

You might also like