You are on page 1of 45

Dr.

Leyla GÜLER
Konya Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü
(25.10.2007 Hizmet içi Seminer)
• Brusellozis dünyadaki en yaygın
zoonozlardan biridir
• TEHLİKELİ ve SİNSİ !
• Diğer patojenik bakterilerde bulunan
klasik virülens faktörlerine (kapsül,
fimbria, flagella, ekzotoksin,
ekzoenzim, rezistan formlar, antijenik
variyasyon, plazmid, lizojenik fajlar
gibi) sahip değil
• En önemli virulens faktörü hücre
duvarında bulunan LPS
• Brucella melitensis enfeksiyonu özellikle Akdeniz
bölgesinde olmak üzere küçük ruminant yetiştiriciliğinin
yaygın olduğu yerlerde görülmektedir.
• ABD, Kanada, Kuzey Avrupa, Güney Doğu Asya,
Avustralya ve Yeni Zelanda’nın enfeksiyondan ari
olduğuna inanılmaktadır.
• Sığır brusellozisi (B. abortus) bazı ülkelerden (Kanada,
Avustralya, Yeni Zelanda, Danimarka, İsveç, Norveç,
Finlandiya, Hollanda ve İngiltere) eradike edilmesine
rağmen
• Avrupa’nın Akdeniz ülkeleri, Kuzey ve Güney Afrika,
Yakın Doğu ülkeleri, Hindistan, Orta Asya, Meksika, Orta
ve Güney Amerika hastalığın özellikle yaygın olduğu
ülkelerdir.
• Bazı ülkelerde B. melitensis hiç mevcut değilken, mevcut
olan bir ülke olup da küçük ruminantlarda eradike
edildiğine dair güvenilir bir rapor bulunmamaktadır.
• Kontrol ve eradikasyon çalışmaları için
patogenezis ve epidemiyolojisinin
bilinmesi büyük önem taşır.

• Başlıca bulaşma yolu sindirim sistemi


ve başlıca bulaşma kaynağı atık fetus.
Mikroorganizmalar abortus veya
doğumla atılmaktadır (vaginal
sekresyonlar ve fötal dokular çok
sayıda mikroorganizma içerir).
• Enfekte boğalardan ineklere veneral
bulaşmanın nadir olduğu görülmektedir.
• Enfekte olmayan sürülerin muhafazası
önemlidir. En önemli tehlike sürüye yeni
katılan hayvanlardır.
• Buzağıların aşılı olması diğer hayvanların
sero-negatif olması ve yaklaşık 30 gün
ayrı tutulduktan sonra tekrar test
edilmesi gerekir.
• Enfekte bir hayvan buzağılama veya
abortusa kadar diğer hayvanlara
etkeni genellikle bulaştırmaz.
• Atık veya doğumdan sonra
mikroorganizma saçılımı bir süre
devam eder (sığırlarda genellikle 30
gün-2-3 aya kadar, koyunlarda daha
az-3 hafta, keçilerde uzun)
• Bazı hayvanlar taşıyıcı olarak kalabilir,
intermitent saçılım
• Bakteriler sindirim yoluyla alınmayı takiben oral
mukoza ve bölgesel lenf nodüllerine yayılır ve
inkübasyon süresince buralarda lokalize olur.
• İnkübasyon süresi 2 hafta ile 7 ay (hatta daha
uzun). Gebelik durumuna göre değişir. Gebe
hayvanlarda atık oluşması için gerekli süre mik.
org. ların alınmasından 4 hafta sonra olarak
kabul edilmektedir.
• Enfeksiyonun oluşması bakterilerin sayısı ve
virulensine, konakçının direncine (doğuştan veya
sonradan kazanılan spesifik immunite) bağlıdır.
• Eğer bakteriler bölgesel lenf
yumrularında yerleşemez ve
öldürülmezse lenf ve kan yoluyla diğer
organlara yayılır. Kısa bir bakteriyemi
döneminden sonra mikroorganizmalar
uterus, plasenta, meme ve bölgesel
lenf yumrularına yerleşir
• Fagositik hücreler içinde çoğalan
fakültatif intraselüler bir patojen
• Brucella spp. nin en belirleyici
özelliklerinden biri profesyonel
fagositler (nötrofil ve makrofajlar)
tarafından öldürülmeye direnç
gösterebilme kapasitesidir.
• İmmun sistem içinde immun
sistemden gizlenebilen!
• Kronik enfeksiyonun devamını brusellaların
makrofajlar içinde uzun süre kalması
sağlamaktadır.
• Diğer konakçı hücre tiplerinde (gebeliğin son
dönemi süresince gebe ruminantların plasental
trofoblastlarında fazla miktarda çoğalırlar) de
geçici olarak yerleşmelerine rağmen
brusellaların konakçıdaki başlıca yerleşme
yerleri makrofajlardır.
• Bu nedenle enfekte konakçıların lenf
yumruları, karaciğer, dalak gibi
retiküloendotelyal sistem dokularında fazla
miktarlarda bulunurlar.
• İntraselüler bir patojen olduğu için
brusellozise karşı oluşan immunite esas olarak
hücresel immun cevap ile sağlanır.
• Brusellalara karşı etkili bir Tip 1 (Th1 hücre)
hücresel cevabı oluşur. Th1 hücrelerinin
salgıladığı IFN-γ makrofajların başlıca
aktivatörüdür.
• Makrofajların IFN-γ ile aktivasyonunun
brusellozisin kontrolündeki önemi yapılan
çalışmalarla ortaya konmuştur.
• Ancak enfeksiyon kronik ve yaşam boyu
olduğundan bu cevap etkisiz kalmaktadır.
• Antikorların da immunite oluşturmada
katkısı olmasına rağmen virulent suşlara
karşı attenue suşlar kadar etkili değillerdir.
Buna karşın selüler immun cevap (Tip 1 T
hücre cevabı) hem virulent hem attenue
suşların kontrolüne katkıda bulunur ve
yüksek dozdaki mik. org. karşı
antikorlardan daha etkilidir.
• Tip 1 hücresel immun cevabı uyaran canlı
aşılara karşın, Tip 2 (Th2) cevabı uyaran
ölü aşıların enfeksiyona karşı neden etkili
olmadığı bu şekilde açıklanmaktadır.
Son çalışmalar bakteri ve konakçı arasındaki
ilişkilerin ortaya konmasına odaklanmıştır:
• Makrofajların brusella ile enfeksiyonunun bu
hücrelerin fonksiyonu üzerine etkisi
• Bakterilerin makrofajlar içerisinde
yaşamasından sorumlu genlerin identifikasyonu
• Daha etkili ve kuvvetli bir immun cevap
oluşturulması için değişik immunizasyon
stratejileri geliştirilmesi (T hücre cevabını
uyaran brusella proteinlerinin identifikasyonu).
• Kronik enfeksiyonda mikroorganizmaların
ortadan kaldırılma fazını harekete geçiren
moleküllerin belirlenmesi.
Teşhis
Bakteriyolojik Serolojik

Moleküler
M 1 2 3 4 5 6 7 M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

M: 100 bp DNA Marker, 1: Neg kontrol, 2: E. coli,


M: 100 bp DNA Marker,
1: Neg kontrol, 2: B. abortus (498 bp)
3-10: B. melitensis suşları
3-7: B. melitensis (731 bp) suşları
Türkiyede predominant Brucella
biyotipleri:
• B. melitensis biotype 3
• B. abortus biotype 3
• İnsanlarda B. melitensis biotype 3
B. melitensis biotype 3
inek fötuslarından da izole edilmektedir
Brusellozisin endemik ve yaygın olduğu bir
ülkede eradikasyonu büyük mali kaynak ve
sabır gerektirir.

Birçok ülke B. abortus enfeksiyonunu sığır


populasyonundan test ve kesim yoluyla
eradike etmeyi başardığı için B. melitensis
enfeksiyonunun da küçük ruminantlardan
aynı strateji ile eradike edilebileceği
düşünülmüştür.

Ancak küçük ruminantlarda test ve kesim


yönteminin uygulanmasında güçlükler
vardır.
Küçük ruminantlarda bruselozisin önlenmesi ve
kontrolü için ülkelere göre hatta bir ülke içindeki
farklı bölgelerde bile epidemiyolojik ve sosyo-
ekonomik şartlara bağlı olarak farklı stratejilerin
uygulanması gerekebilir.
Uygun stratejinin seçiminde bir çok faktör göz
önünde tutulur, yetiştiricilik tipi, göçebelik,
coğrafik yapı, ticaret şekli, mevcut kaynaklar ve
en önemlisi hastalığın prevalansı ve programın
hayvan sahiplerince kabul edilmesi gibi.
Tüm ülkeler ve şartlara uygun olan bir program
önerilmesi mümkün değildir.
BRUSELLOZİS KONTROL

•Teşhis
• Aşılar

•Organizasyon
•Gerekli ihtiyaçlar
•Süreklilik, kararlılık
•Yetiştiricilerin aktif katılımı
Brusellozis kontrol programı

• Eradikasyonun ön adımı olan


ve uygun bir şekilde yerine
getirilen aşılama
• Surveyans
• Yetiştiricilerin aktif katılımı
• Mali kaynak
Surveyans
• Brusellozis genellikle kronik, değişken ve
bazen uzun süreli bir inkübasyon süresine
sahip bir hastalık olduğundan hastalığın
kontrolü için etkili bir surveyans önemli.

• Bir suveyans programının başarıyla yerine


getirilebilmesi için hayvanların kalıcı olarak
identifikasyonu gerekmektedir.
Surveyans
• Serolojik testlerle duyarlı populasyonun (tümü
veya temsil edecek örneklerle) düzenli olarak
belirli aralıklarla test edilmesi
Yeni vakaların tespiti
Sürülere dışarıdan hastalık bulaştırılmasının
önlenmesi
- Sütçü işletmelerde: Ring Test, RBPT/ CFT
(veya i-ELISA) bireysel veya toplu süt
örneklerinde
- Etçi sığırlarda: RBPT/ CFT (veya i-ELISA)
- Koyun-keçi: RBPT/ CFT (veya i-ELISA)
Surveyans
ABD’de iki surveyans programı uygulanmakta:
1. Market cattle testing: Hayvan pazarları,
kesimhaneler, hayvan satış istasyonları vb.
yerlerde 2 yaş ve üzeri tüm erkek-dişi
sığırlardan kan alınarak test ediliyor
2. Süt ring test: Ticari sütçü işletmelerde,
brusellozisten ari eyaletlerde yılda 2,
olmayanlarda yılda 4 kez. Toplu süt
örnekleri, pozitiflerde bireysel olarak test
Böylece pozitif bulunan hayvanlar geriye
doğru izlenerek enfekte sürü tespit ediliyor.
Brusellozis ile mücadele:
• test-kesim
• aşılama
• her iki yöntemin birlikte
uygulanması
(genç hayvanların aşılanması ve
erginlerin test edilip seropozitiflerin
kesimi)
gibi yöntemlere dayanmaktadır.
Hastalığın yüksek, orta ve düşük prevalansının
tanımlanması önemlidir.
Genel olarak hayvanlardaki prevalans

• %5’i aşarsa tüm sürünün (genç+ergin) aşılanması,

• %1-5 arasında ise genç hayvanların aşılanması ile


birlikte test ve kesim politikası, (yeterli kaynak mevcut
ise)

• %1’den az ise sadece test ve kesime dayalı bir


program uygulanabilir.

Seçilen bu stratejilere ilave olarak hastalığın


yayılmasını önleyecek tüm spesifik olmayan hijyen
tedbirleri uygulanmalıdır.
test-kesim
Brusellozisin eradikasyonu amacıyla test ve
kesim stratejisinin uygulanması için:
• epidemiyolojik durumun uygunluğu (hastalığın
insidens ve prevalansının kabul edilebilir bir
düzeye indirilmesi),
• hayvan hareketlerinin kontrolü, hayvanların
bireysel olarak identifikasyonu, sürülerin kaydı,
sürveyans ve laboratuvar testlerini yerine
getirebilmek için gerekli kurumsal ve finansal
kaynakların mevcudiyeti,
test-kesim
• kesilen hayvanların yerine konulacak
sağlıklı hayvan havuzunun mevcudiyeti,
• uzun bir süre sürveyans aktivitelerine
devam edebilmek için gerekli kaynak ve
kapasitenin sağlanması.
AŞILAMA

Başlıca Amacı Hastalığın prevalansının kabul


edilebilir bir düzeye düşürülmesi, hastalığın etkilerinin
minimuma indirilmesi

Mümkün olan en kısa sürede, mümkün olduğunca fazla sayıda


duyarlı hayvanda (en az % 80 ‘inde) en yüksek seviyede
bağışıklığın sağlanması
(sürü bağışıklığı)
GENÇ HAYVANLARIN AŞILANMASI
Brusellozis mücadele kampanyaları başlangıçta sadece
genç hayvanların aşılanmasına dayanmaktaydı. Genç
hayvanların 0.5-2109 cfu dozda derialtı aşılanmasıyla
yaşam boyu (en azından üretim dönemi boyunca)
korunacağı bu şekilde sadece genç hayvanların
aşılanmasıyla bir sürüdeki hayvanların tümünün 5-7 yıl
içinde (koyun ve keçilerin elde tutuldukları üretim
süreleri içinde) brusellozise karşı tamamen korunacağı
öngörülmüştü.
Bu strateji bazı yerlerde başarılı olmasına rağmen
• ekstensif yetiştiricilik yapılan ve göçebelik sisteminin
uygulandığı yerlerde başarılı olmamıştır.
• Sürü bağışıklığı gelişmesinin çok yavaş olması ve genç
hayvanların yeterli oranda aşılanamaması gibi nedenlerle
hastalığın insidens ve prevalansını düşürememiştir.
• Ayrıca aşılanmayan ergin hayvanlar duyarlı ve korumasız
kaldığı için enfeksiyon yayılmaya devam etmiştir.
Sadece genç hayvanların aşılanması ile
yapılan kontrol:
Teorik olarak: Yılda %15-20 oranında
yeni doğan hayvan aşılanıyor  5-7 yıl
Populasyonun % 100’ü
 Gerçekte: Tüm yeni doğanların
aşılanması pratikte mümkün değil
• Doğumların yıl içine dağılması
• Aşılama oranının düşük olması
• İmmunitenin zamanla düşmesi (ömür
boyu koruma ?)
TÜM SÜRÜNÜN AŞILANMASI
Alternatif olarak sürüdeki genç ve yaşlı tüm
hayvanların aşılanması (mass vaccination)
önerilmiştir. Bu strateji farklı sosyo-ekonomik
şartlardaki birçok ülkede başarıyla
uygulanmaktadır.
Genel olarak bu strateji enfeksiyonun endemik,
prevalansının yüksek ve ekstensif yetiştirme
şartlarının uygulandığı yerlerde önerilmektedir.
Tüm sürünün aşılanması daha kısa sürede bir
sürü bağışıklığı oluşumunu sağlamakta,
abortusların ve brucella saçıcıların azalmasını
sağlamakta ve böylece çevrenin bulaşması ve
enfeksiyonun yayılması önlenmektedir.
B. melitensis Rev.1 koyun ve keçilerde
brusellozisin önlenmesi için mevcut en iyi aşı
olarak kabul edilmektedir. Birçok saha ve
deneysel çalışmalarla koyunlarda iyi bir
bağışıklık sağladığı ortaya konulmuştur.

Aşılanan hayvanların büyük bir kısmı


enfeksiyona karşı korunur ve aşılı olanlarda
enfeksiyon görüldüğünde de çoğunlukla
geçici ve B. melitensis saçılımı kısa sürelidir.

Bu nedenle çevrenin mikrobiyal


kontaminasyonu azalır ve hastalığın sürü
içinde ve sürüler arasında bulaşması önemli
derecede azalır.
B. melitensis Rev.1 aşısı canlı, attenue bir aşı
olup üremesi için streptomycin’e bağımlı hale
gelmiş, fakat daha fazla pasajlarla
streptomycin’e dirençli kalmasına rağmen bu
özelliğini kaybetmiş, virulent B. melitensis
suşundan orijin alır.

Rev.1 suşu diğer B. melitensis suşlarından


katı besiyerindeki koloni büyüklüğü, boyalara
duyarlılığı, antibiyotiklere direnç ve
kobaylarda kalıcılığı gibi bazı özellikleri ve
moleküler yöntemlerle ayrılmaktadır
Rev.1 suşu bir miktar virülens
taşımaktadır. Normal dozda gebe
koyunlara enjekte edildiğinde atıklara
neden olmakta ve bazen süt ile
atılmaktadır. Ancak attenuasyon
düzeyinin stabilitesi ve aşılı
hayvanlardan aşılı olmayanlara
geçmediği büyük ölçüde ortaya
konmuştur.
Rev.1 aşısının önemli bir dezavantajı
smooth bir suş olduğu için serolojik
cevaba neden olmasıdır. Yapılan
çalışmalarda uygulanan aşı dozu ve
uygulama yoluna bağlı olarak
antikorların tespit edilme süresi
değişmektedir.
Bu durum eradikasyonun programının
uygulanmasının mümkün olmadığı ve tek
amacın mümkün olduğu kadar fazla sayıda
hayvanda yüksek düzeyde immunite
oluşturmak olduğu epidemiyolojik
durumlarda problem değildir.
Serolojik teşhisin etkilenmesi sadece
aşılama ve eradikasyon programlarının
birlikte uygulandığı durumlarda önemlidir.
Aşının yan etkilerini azaltmak için farklı
uygulama yolu (derialtı yerine
konjuktival) ve aşı dozunun azaltılması
gibi yöntemler denenmiştir.
Rev.1 aşısının atığa neden olması doza ve
hayvanın gebelik durumuna bağlı bir
durum olması nedeniyle dozun azaltılması
güvenliği artırmaktadır. Bu nedenle bu
alternatif önerilmiş ve uygulanmaya
başlanmıştır.
Ancak bu durumda da aşının güvenliği
artarken etkinliği (immunite) azalmaktadır.
Bu nedenle ergin hayvanların düşük doz
Rev.1 aşısı ile aşılanması bırakılmış ve
yaygın olarak uygulanmamaktadır.
Standart doz (0.5-2109 cfu) Rev.1 30-50
μl konjunktival olarak inoküle edildiğinde
klasik derialtı yolla uygulanan aşı ile benzer
bir koruma oluşurken, oluşan serolojik
cevap önemli ölçüde azalmaktadır.
Bu nedenle bu yolla yapılan aşılamanın test
ve kesime dayalı eradikasyon programıyla
daha uyumlu olduğu bildirilmektedir.
Hastalığın endemik olduğu yerlerde tam doz
aşının (0.5-2 x 109 canlı mikroorganizma)
hayvanların gebe olmadığı bir dönemde (koç
katımından önce, laktasyon döneminde) veya
gebeliğin son ayında konjunktival olarak
uygulanması en iyi korunma yöntemi olarak
önerilmektedir.

Genç hayvanların bir defa aşılanması ile


kuvvetli ve uzun süreli bir bağışıklık oluştuğu
kabul edilmesine rağmen, son zamanlarda
immunitenin zamanla azaldığı ve endemik
yerlerde ikinci bir aşılama daha
önerilmektedir.
Türkiye’de B. melitensis Rev.1 aşısının geniş
kapsamlı üretimi 1969 yılında başlamıştır.

1984 yılında uygulanmaya başlanan ‘Ulusal


Brusella Kontrol ve Eradikasyon Programı’ ile
koyun ve keçiler yaygın olarak aşılanmaya
başlanmıştır.

Başlangıçta sadece genç hayvanların (3-8 aylık


kuzu ve oğlakların) aşılanmasıyla başlanmış,
1991 yılından itibaren ergin hayvanların da
aşılanması programı başlatılmıştır.
Türkiye aşılama programlarında Ergin
Rev. 1 aşısını kullanan en deneyimli
ülkelerden biri ancak aşının etkinliği,
hastalığın kontrolüne ne kadar katkı
sağladığı ve olumsuz etkileri konusunda
sağlıklı veriler bulunmamaktadır.
Yaptığımız bir çalışmada koyunlarda
ergin Rev. 1 aşılamasını takiben oluşan
serolojik cevabın düzeyi ve süresi
deneysel ve saha çalışmalarıyla
araştırıldı.
SONUÇ
Antikor pozitif koyunların yüzde oranı ve antikor
titrelerinin RBPT ile 3. haftada, SAT ve CFT ile 2.
haftada en yüksek düzeye ulaştığı, 1. aydan
sonra azalmaya başladığı, 4. ayda oldukça
düştüğü görüldü. Düşük doz Rev. 1 ile aşılı
koyunlarda SAT ile tespit edilen en yüksek titre
1/40 olup, serumların çoğu 1/10 ve 1/20
titrelerde reaksiyon verdi. CFT ile sadece birkaç
hayvanda 1/20 ve 1/40 titrelerde reaksiyon
görülürken, serumların çoğu 1/5 (20 ICFTU/ml)
ve 1/10 titrelerde reaksiyon verdi.
SONUÇ
Düşük doz Rev.1 ile aşılama sonrası antikor
cevabının yüksek ve uzun süreli olmadığı
tespit edildi.

Tüm çok bulaşıcı hastalıklarda olduğu


gibi aşılamanın etkisi hayvan
populasyonundaki aşılanan hayvan
oranının artışına bağlı olarak artar.
Yeterli korunma ancak iyi kalitede bir
aşının risk altındaki hayvanların en az
%80’ine uygulanmasıyla mümkün
olabilir.

You might also like