You are on page 1of 3

‘d grubu ‘

‘d ‘ de’liler mi, dahiler mi anlamına geliyordu?

Berkay DİBEK

Onuncu yılına ulaşan genç cumhuriyet Ankara ve İstanbul başta olmak üzere
büyük kutlamalara hazırlanıyordu. On yılda, her alanda, her yaştan genç, modern
bir Türkiye düşüyle yanıp tutuşup bir şeyler üretmiş şimdi de yeni hamlelerin
hazırlığını yapıyordu.

I933 yılında ılık bir eylül akşamı Cihangir’de Yavuz apartmanının beşinci katında,
beşi ressam biri heykeltıraş olan altı adam masanın çevresine oturmuş ‘’ bu millet
sanattan anlamıyor, ne yapsak da anlar kılsak ‘’ konulu bir sohbetin içindedirler. Ev
sahibi Zeki Faik İZER ise arada bir arkadaşlarına içki ve çay servisi yapmaktadır.
Masanın başındaki diğer beş kişi ise; Nurullah BERK, Cemal TOLLU, Abidin DİNO,
Elif NACİ ve Zühtü MÜRİTOĞLU’dur.

Memlekette sanatın gelişmesi ve yayılması için yanıp tutuşan gönüller harekete


geçmek, çevreyi uyandırmak, sanatın ne olduğunu, geçmişini, geleceğini millete
anlatmak, haykırmak tutkusu içindedirler. Gecenin sonunda tüm bu isteklerinin ancak
birlikte sergiler açarak, yazılar yazarak mümkün olabileceği kararına varırlar. Altı
sanatçının oluşturduğu grubun adı Fikret ADİL tarafından konulur; ‘ d grubu ‘.

O güne gelinceye kadar Türk Resim Tarihinde; Osmanlı Ressamlar Cemiyeti,


Sanayi-i Nefise Birliği ve Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği adı altında icra-yı
sanat eden üç grup olmuştur. Yeni kurulan grup ise dördüncü olmaktadır. Latin
alfabesinin üç harfi geçilmiş sıra dördüncü harftedir.

Hayaller büyüktür; sergiler açılacak, konferanslar verilecek, gazetelere dergilere


yazılacak yazılarla kış uykusuna yatmış SANAT uyandırılacaktır. Ama ilk yapılacak iş
bir sergi açmak olacaktır. Ortaya somut bir çalışma konulacak ve duyan duymayan
herkese Türk resim sanatının ulaştığı nokta gösterilecektir.

O yıllarda İstanbul şehrinde doğru dürüst bir sergi salonu ya da resim galerisi
bulmak zor iştir. Çözümü Cemal TOLLU’nun akrabası olan Beyoğlu kaymakamı çözer.
Tünel’e yakın bir yerde bir şapka mağazası iflas etmiş, büyücek bir dükkan boşalmıştır.
Dükkan sahibine biraz sanattan bahsedilir, biraz yalvarılır çokca da kaymakamın
gayretiyle bu dükkan kısa bir süre için parasız olarak sanatçılara verilir. Tarih 8 Ekim
l933’tür.

Bu bir desen sergisidir. Amaç; grup üyesi sanatçıların sanat eğilimlerini halka
tanıtmak, kübik formların örneklerini sunmaktır. Sergi açılır açılmaz kıyamet kopar.
İlk başta basın ve sanat çevreleri grubun adına takılır. Ne demektir ‘ d grubu ‘ , neyi
simgelemektedir? Bir tarafta dahiler grubu diyenler, öteki tarafta dalavereciler,
düzenbazlar, deliler, dalkavuklar,derbederler,densizler, dinsizler ve hatta düztabanlar,
dızdızcılar diyenler vardır. D harfiyle başlayan ne kadar sözcük varsa ağızdan ağıza
dolaşmaktadır.

Doğan NADİ sergide nöbetçi olarak kalan Abidin DİNO’ya ‘’ ne beklersin yavrum
kim alır bunları, sokakta bulsalar getirip size verirler ‘’ diyerek dalgasını geçmektedir.
Peyami SAFA ise, ‘’ ayna, öküz, fotoğraf aynı şeyleri görürler. Bizim gibi görmeyen
D grubunun gözlerinden öperim. ‘’ diye yazmaktadır gazetesindeki köşesinde.

‘ d grubu’nun ‘ birçok üyesi l928 yılında kurulmuş olan Müstakiller grubunun da


içindeydiler. Müstakillerin ortak bir sanat anlayışı içinde olmayışları, izlenimcilik,
Alman dışa vurumculuğu gibi birçok akımı bünyesinde taşıyor olmaları, d grubu’nun
karşı çıktığı temel konulardı. ‘d grubu’ üyeleri, Türk Resim sanatının çağdaş akımlarla
bir etkileşim içinde olması gerektiğini düşünüyor, izlenimci teknikleri reddederek
kompozisyonu, kübist ve konstruktivist anlayışlardan yola çıkarak eski ürünlerden daha
farklı bir yapı üzerine oturtmayı amaçlıyorlardı.

‘d grubu’ nca açılan ilk sergi ardından yıllarca konuşulacak pek çok komik ve acıklı
anı bıraktı. Resmin doğadaki nesnelere tıpatıp benzemesi gerektiğine inanan bir
toplumda, nesnelere farklı bir bakış açısıyla yaklaşan sanat eğilimine karşı alaycı bir
yaklaşımın ortaya çıkması da normal kabul edilmeliydi.

Zaten o sıralarda ortalıkta bir ‘kübik’ modası vardı. Sıra dışı ya da özenti olduğu
düşünülen her şeye hemen kübik damgası vuruluyordu. O yıllarda çok meşhur olan
‘Lüks Hayat ‘ operetinde bile ‘’ Şişli’de var bir apartıman
İçinde kübik mobilyalar...’’
şarkısıyla züppe, modern hanımefendi anlayışı kübizmle bitiştiriliyordu. Sonunda ‘d
grubu da bu türden bir‘kübik’ damgasını alnının ortasına yedi.

‘ d grubu’ kübizmi genç cumhuriyetin sanatı olarak tanımlayıp, sanatçıların bu yönde


ürünler vermeleri gerektiği kanısındaydı. Nurullah BERK, Cemal TOLLU, Zeki Faik
İZER kunt figürleri, geometrik çizgi ve biçimlerle kübik anlatımlara ulaştırmaya
çalışıyorlardı. Kübizmin biçimsel ve teknik olarak algılanması bile, o dönemde resim
adına büyük bir yenilik olacak, şaşırtıcı sonuçlar doğuracaktı.

Açılan ilk sergide boş salona biraz hava vermek için Nurullah BERK’in evinden
sandalyeler getirilir, giderler üyelerin olmayan paralarından karşılanmaya çalışılır.
Üstelik alışılmışın dışında sergiyi gezmek ücretsizdir. Sergiyi açanlarda müthiş bir
heyecan vardır ama sadece Zeki Faik İZER’in iki, Cemal TOLLU’nun bir olmak üzere
üç adet desen tanesi ikibuçuk liradan satılır.

Grubun Beyoğlu halkevinde l934 yılında açılan ikinci sergilerinde 48 adet yağlıboya
ve suluboya eser bulunmaktadır. Aynı yıl içinde Haziran ve Aalık aylarında iki sergi
daha açtılar. Galatasaray’lılar yurdunda açılan Aralık sergisine Turgut ZAİM ve Bedri
Rahmi EYÜBOĞLU’da grubun yeni üyeleri olarak katılmıştır. Bu sergiyi bir öncekini
alaycı bir tavırla eleştiren Peyami SAFA açmış, Cemal NADİR’in karikatürlerine de bir
köşe ayrılmıştır.
‘d grubu’ sanatçılarının bir kısmı l933 yılında yapılan üniversite reformunun
ardından Güzel Sanatlar Akademisi kadrolarına alınarak günümüz resim sanatının
yükünü sırtlayacak pek çok öğrencinin yetişmesine katkıda bulundular.

‘ d grubu ‘ üyeleri l933 yılından başlayarak l947 yılına gelinceye dek onüçü
İstanbul’da, biri Ankara’da olmak üzere l4 sergi açtılar. Ülke dışında ise Atina, Bükreş,
Belgrad, Moskova, Petrograd, Viyana,Budapeşte ve Paris’te zor sınavlardan geçtiler.
Grubun başlangıçtaki kadrosuna; Bedri Rahmi EYÜBOĞLU, Eren EYÜBOĞLU,
Turgut ZAİM, Halil DİKMEN, Eşref ÜREN,Salih URALLI, Arif KAPTAN, Hakkı
ANLI,Sabri BERKEL, Fahrunnisa ZEYD, Nusret SUMAN, Zeki KOCAMEMİ gibi
sanatçılar eklendi. Grubun bu genişlemesi hem sanat dünyası üzerinde etkisini arttırdı
hem de açılan sergiler, tartışmalar, basın bildirileri, kitaplar aracılığıyla yarattığı
atmosfer içinde yeni sanatçıların, yeni akımların ortaya çıkmasını sağladı.

‘d grubu üyeleri son ortak sergilerini l7 Kasım l95l de Fransız Konsolosluğu


salonunda açtı. Ardından dağıldılar, her sanatçı kendi yoluna gitti ve yeni arayışlara
yöneldi. İlerleyen yıllarda açılan ‘d grubu’ sergileri de birlik ve beraberlik
düşüncesinden uzak, nostaljik bir esinti niteliğindeydi.

‘d grubu’nun Türk Resim sanatında yarattığı etkiyi Elif NACİ ve Zühtü


MÜRİDOĞLU şöyle anlatıyor: ‘’ Sergiye parasız girme geleneğini biz yerleştirdik.
Plastik sanatlara karşı, önce halkın sonra resmi kuruluşların ilgisini uyandırdık.
Sergievi olmayan ülkede bu salonların açılmasına önderlik ettk.Evet biz devrimci ya da
reformcu değildik ama bu kolda , biraz gürültülü patırtılı da olsa öncülük ettiğimiz su
götürmez. Bizden sonra pek değerli gençler , çok tutarlı yeni akımlar geldiler.Ama o
günlerde bunların hiçbiri yoktu.’’

Ne diyelim! ‘d grubu’ altı hevesli, atak insan tarafından kuruldu, gökyüzünde onbeş
yıl boyunca keyiflice dolaştı ve resim sanatında adıyla, ürünleriyle neşeli bir iz
bırakarak tarihin tozlu sayfalarına karışıp gitti.

You might also like