You are on page 1of 59

Edgar Allan Poe

Bir Mumya ile Küçük Bir Hasbýhal

DENiZ FENERÝ
(Poe'nun üzerinde çalýþtýðý son öykü. Ölümünden tam 92 yýl sonra Thomas Ollive Mabbott tara
Notes & Queries'de 1942'de yayýmlanmýþtýr)
1 Ocak 1796. Bugün, deniz fenerindeki ilk günüm. Bunu, DeGrât ile anlaþtýðýmýz gibi, günlüð
imden geldiðince düzenli bir þekilde günlük tutmayý sürdüreceðim -ama benim gibi yalnýz bir
acaðýný kim söyleyebilir ki? Hastalanabilirim, hatta daha kötüsü de baþýma gelebilir... Pek
man ne olacak? Kotra biraz önce gitti -ama artýk burada olduðuma göre bunun üzerinde neden
durmalý ki, peki ama tamamen güvende miyim? Hayatýmda ilk defa tamamen yalnýz olduðumu -çü
Neptune ne kadar kocaman olursa olsun elbette "arkadaþ"tan sayýlmazdý- sadece düþünmek bile
beni heyecanlandýrýyor. Ama Tann aþkýna, hangi "arkadaþ"ta bu zavallý köpekteki baðlýlýðýn
le bir durumda ben ve "arkadaþ"ým -bir yýl bile- birbirimizden aynlmazdýk... Beni en faz
la þaþýrtan, DeGrât'ýn beni iþe koymakta karþýlaþtýðý güçlük oldu -bölgenin soylularýndan o
yetene-
ðimden kuþku duymuþ olamazdý. Bu görevi bundan önce de bir kiþi yürütmüþ -ve genellikle üç
an bu iþin üstesinden pekala gelmiþti. Yapýlacak iþ son derece basit, yazýlý yönergeler ola
nce açýktý. Orndoffun bana eþlik etmesinin hiç gereði yoktu. Çekilmez dedikodularýyla -hadi
aðzýndan düþürmediði lületaþý piposunu bir yana býrakalým- onun yanýmda yöremde olmasý duru
kitap okuyamazdým. Aynca, yalnýz olmak istiyorum... Bu sözcüðün kulaða ne kadar soðuk geldi
iyece hiç dikkat etmemiþ olmam ne tuhaf! Bu silindirik duvarlar arasýndaki yankýnýn bu kad
ar acayip olduðunu dünyada hayal edemezdim -ama hayýr!- bunlar saçmalýktan baþka bir þey de
Tecrit oluþumun sinirlerimi bozacaðýna inanýyorum. Bu asla yetmez. DeGrat'ýn kehanetini un
utmuþ deðilim. Þimdi "ne görebileceðimi" .görmek için bir koþu fenere týrmanýp etrafý bir g
etmeliyim... Görebileceðim þeyi görmek, elbette çok fazla bir þey deðil. Sanýrým, dalgalar
küçülmüþ gibi, ama yine de kotranýn önünde limana kadar çetin bir yolculuk var. Norland'dan
and, genel olarak Ýskoçya'nýn kuzeyi için kullanýlýyor olmakla birlikte burada daha genel a
lamda kuzey Avrupa ülkelerinden herhangi birinin kuzeyi anlamýnda kullanýlmýþtýr) görülebil
bir mesafeye güç bela yann öyle üzeri ulaþýlabilir -taþ çatlasýn 190-200 millik bir yol.
2 Ocak. Bu günü, imkaný yok tarif edemeyeceðim bir tür vecd içinde geçirdim. Tek baþýma olm
m bundan daha iyi ödüllendirilemezdi. Doyurulamazdý demiyorum, çünkü, bugün yaþadýðým türde
r zaman doyacaðýmý sanmýyorum. Þafaðýn sökmesinden sonra rüzgar dindi ve öðleden sonra dalg
y kalmadý... Teleskopla bile okyanusla gökyüzünden ve arasýra ortaya çýkan martýlardan baþk
görünmüyor.
3 Ocak. Çok sakin bir gün. Akþama doðru deniz cam gibi saydam bir görünüm aldý. Birkaç deni
u göründü; bunun dýþýnda bütün gün hiç ama hiçbir þey -hatta ufacýk bir bulut bile görünmed
keþfetme iþine giriþtim...
Çok yüksek bir fener bu -suyun karada yükseldiði alt seviyeden tepesine kadar 160 ayaða ya
kýn yüksekliði olan fenerin bitmez tükenmez basamaklanný týrmandýðýmda, fazladan basamak tý
orunda olduðumu görüyorum. Kulenin içinde zeminden zirveye kadar yükseklik en az 180 ayak.
Demek ki, denizin çekildiði zaman bile, zemin deniz seviyesinin 20 ayak altýnda... Ba
na öyle geliyor ki, tabandaki bu boþluk saðlam taþlarla tamamen doldurulmalýydý. Böylece ku
daha güvenli olurdu. Ama neler de düþünüyorum. Böyle bir yapý her koþulda yeterince güvenli
güne kadar görülmüþ en sert kasýrgada bile kendimi emniyette hissetmeliyim -ama denizcileri
, güneybatýdan esen rüzgarlarda Macellan Boðazý 'nýn batý çýkýþý dýþýnda hiçbir yerde görül
burada rastlandýðýný söylediklerini duymuþtum. Böyle olmakla birlikte, -suyun karada yükse
seviyeden itibaren 50 ayak yüksekliðe kadar kalýnlýðý dört ayaktan, hadi olsun bir parmak
ik olan- bu saðlam demir perçinli duvarlara dalgalarýn ne zararý olabilir ki!.. Yapýnýn üze
de durduðu temel bana kireçtaþý gibi gözüküyor...
4 Ocak. [Poe'nun elyazmasý burada bitiyor.!
BÝR MUMYA ÝLE KÜÇÜK BÝR HASBÝHAL*
(Ýlk olarak Nisan 1845'te American (Whig) Review'da, sonra 1 Kasýýn 1845'te The Broadw
ay Journal'de yayýmlanmýþtýr.
Öykünün konusu, hiyeroglifin þifresinin çözülmesine olanak saðlayan Reþit Taþý'nýn (Rosette
daki keþfinden sonra doruðuna çýkan eski Mýsýr'la ilgili konular karþýsýnda gösterilen çýlg
Öykünün kaynaklarý arasýnda George Robins Gliddon'un Nisan 1843'te New World'da yayýmlanan
Ancient Egypt"ý, 21 Aralýk 184l'de New York Tri-bune'de yayýmlanan ve John Gardner Wil
konson'un "Manners and Customs at the Ancient Egyptians"ýný eleþtiren bir makale, Ippo
lito Rosellini'nin benzer bir kitabý (1840), imzasýz olarak yayýmlanan "Egyptian histo
ry deduced from monuments still in existence" (1841) ile Encyclopedia Americana'
daki mumyalar ve mumyalama ile ilgili makaleleri sayabiliriz.)
Önceki akþamki içki alemi sinirlerimi bir parça germiþti. Baþým fena halde aðrýyor, gözleri
akýyordu. Bu yüzden, önceden niyetlendiðim gibi gece dýþarý çýkmaktansa, birkaç lokma birþ
en yatmanýn daha iyi olacaðýný düþündüm.
Tabii ki hafif bir yemek. Gal tavþanýna1 bayýlýnm. Bir defada bir libreden2 fazla yenmes
i her zaman pek tavsiye edilmeye-
bilir. Ama yine de, iki libreye de çok ciddi bir þekilde karþý çýkýlamaz. Ve gerçekten iki
asýnda sadece bir birimlik fark vardýr. Belki dördü bile yemeye kalktþmýþýmdýr. Karým, bunu
u iddia edecektir; -ama iki farklý þeyi birbirine ka-nþtýrdýðý çok açýk. Soyut beþ rakamýný
azýrým, ama somut olarak bu rakam Brown Stout3 siþeleriyle iliþkilidir ki, sos niyetine
bu içki olmadan, Gal tavþanýndan kaçýnmak gerekir.
Böyle hafif þekilde atýþtýrdýktan sonra, gece baþlýðýmý giyindim, ertesi gün öðleye kadar u
aþýmý yastýða koydum ve vicdanýmýn rahat olmasý sayesinde derhal derin bir uykuya daldým.
Ama, insanýn umutlan ne zaman gerçekleþmiþtir ki? Sokak kapýsýnýn zilinin acý acý çalýnmasý
abýrsýzlýkla vurulmasýyla sýçrayýp uyandýðýmda henüz üçüncü horlamamý tamamlamamýþtým. Bund
lerimi ovuþtururken eski bir dostum, Doktor Ponnonner'dan4 gelen bir notu karým burn
uma doðru uzatýyordu. Notta þunlar yazýlýydý:
Sevgili dostum, bu notu alýr almaz, ne pahasýna olursa olsun derhal bana geliniz. Ge
lip sevincimi paylaþýnýz. Büyük bir kararlýlýkla yürüttüðüm diplomatça çabalar sayesinde en
angi mumyayý kas-dettiðimi bilirsiniz- incelemek için Kent Müzesi yöneticilerinin iznini e
lde edebildim, istersem mumyanýn sargýlarýný çözmeye ve açmama izin verdiler. Sadece birkaç
umu -ve bu arada, elbette sizi- çaðýrdým. Mumya þu anda benim evimde; bu gece saat on bird
e sargýlarýný açmaya baþlayacaðýz.
Her zaman dostunuz PONNONEK
Daha yazýnýn altýndaki imzaya gelmeden, bir insanýn olabileceði kadar uyanýk olduðumun ayýr
rdým. Deli gibi yata-
ðýmdan fýrladým, yoluma çýkan her þeyi saða sola savurarak inanýlmaz bir çabuklukla giyindi
orun evine gitmek üzere büyük bir hýzla yola koyuldum.
Orada toplanmýþ hararetli bir grup insan buldum. Büyük bir sabýrsýzlýkla beni beklemekteydi
; mumya yemek masasýnýn üzerine yatýrýlmýþtý; ben içeri girer girmez mumyanýn incelenmesine
Bu mumya, Nil nehri üzerindeki Teb kentinden oldukça uzaklardaki Libya daðlarýnda buluna
n Eleithias5 yakýnlarýndaki bir mezardan Ponnonner'un amca çocuklanndan Kaptan Arthur
Sabretash6 tarafýndan birkaç yýl önce getirilmiþ iki mumyadan birisiydi. Buradaki maðaralar
Teb mezarlýklarýndan daha görkemli olmamakla birlikte, eski Mýsýr'ýn özel yaþamýna iliþkin
azla resim bulunmasý nedeniyle daha çok ilgi çekmekteydi. Bizim mumyanýn alýndýðý odanýn bu
mler bakýmýndan oldukça zengin olduðu söylenmekteydi -duvarlar boydan boya fresklerle, yarý
kabartmalarla kaplýydý; heykeller, vazolar, zengin desenli mozaik iþleri ölünün servetinin
büyüklüðünü göstermekteydi.
Bu deðerli hazine müzede, tam olarak Kaptan Sabretash'ýn onu bulduðu haliyle býrakýlmýþtý -
abutun kapaðý açýlmamýþtý. Sekiz yýl süreyle halkýn yalnýzca dýþýndan görmesine izin verilm
mrimize amadeydi; yaðmalanmamýþ bir eski eserin bizlere ulaþmasýnýn ne kadar az rastlanýr b
olay olduðunu bilenler; bu büyük þanstan dolayý kendimizi kuüamakta ne denli haklý olduðumu
rhal anlardý.
Masaya yaklaþtýðýmda, üzerinde yaklaþýk yedi ayak uzunluðunda, üç ayak geniþliðinde ve iki
nliðinde büyük bir kutu ya da sandýk gördüm. Tabut þeklinde deðil, dikdörtgen bir sandýktý.
sini önce frenk inciri (plata-nus) tahtasý zannettik, ama kestiðimiz zaman karton olduðu
nu ya da daha doðru bir deyiþle papirüsten oluþan papier mache7 olduðunu anladýk. Cenaze me
asimlerini ve daha baþka kasvetli konularý betimleyen çok sayýda resimle bezenmiþti -resim
lerin arasýna, deðiþik konumlarda, ölünün adý için olduðundan kuþku duyulmayacak bir dizi h
karakteri serpiþtirilmiþti. Allah-tan aramýzda bulunan Bay Gliddon, tamamen fonetik o
lan bu harfleri tercüme etmekte hiç zorluk çekmedi. Ortaya çýkan sözcük þuydu: Allamistakeo
Zarar vermeden sandýðýn kapaðýný açmakta biraz zorlandýk; ama bu iþi baþardýðýmýzda dýþtaki
er bakýmdan tamamen ona benzeyen tabut biçimi ikinci bir sandýkla karþýlaþtýk, ikisi arasýn
boþluk, içerideki sandýðýn rengini bir dereceye kadar bozan reçineyle doldurulmuþtu.
Bu ikinci sandýðý açtýðýmýzda (bunu çok kolaylýkla yaptýk), yine tabut biçiminde üçüncü bir
dan yapýlmýþ ve bu aðaca has güzel kokuyu hâlâ yaymakta olan bu sandýk, malzemesi dýþýnda h
ikinci sandýktan farklý deðildi.9 ikinci sandýkla üçüncü sandýk arasýnda hiç boþluk yoktu -
am olarak uyuyordu.
Üçüncü sandýðý çýkararak içinde bulduðumuz gövdeyi dý-þan çýkardýk. Her zamanki gibi ketend
rle karþýlaþmayý umuyorduk; ama, bunlann yerine papirüsten yapýlmýþ bir tür kýlýf bulduk; b
dýzlanmýþ ve resimlerle bezenmiþ bir alçý tabakasýyla kaplanmýþtý. Resimler, ruhtan beklene
lerle ilgili konulann yaný sýra ruhu tannlara tanýtmayý amaçlayan ve büyük bir olasýlýkla m
mýþ kiþinin portreleri olan çok sayýda birbirinin üpaüp ayný insan figürlerinden oluþuyordu
baþýndan ayaðýna kadar sütun halinde ya da yukarýdan aþaðýya yazýlmýþ fonetik hiyeroglif bi
adýný, ünvanlanný, akrabalarýnýn adlarýný ve ünvanlanný veriyordu.
Kýnýndan sýyýrdýðýmýz boynun etrafýnda kanatlý kürelerle,11 çeþitli tanrýlar, bokböceði gib
k þekilde dizilmiþ renk renk cam boncuklardan bir kolye vardý. Belin en ince yerinin e
trafýnda da benzer bir kuþak ya da kemer vardý.
Papirüsü soyup çýkardýðýmýzda etin son derece iyi korunmuþ olduðunu gördük; hissedilir bir
engi kýrmýzý-
ya çalýyordu. Cildi sert, pürüzsüz ve parlaktý. Diþleri ve saçý iyi durumdaydý. Gözleri (öy
mýþtý ve yerine çok fazla sabit nazarlarla bakmasý dýþýnda týpký canlý gibi gözüken son der
r yerleþtirilmiþti. Parmaklar ve týrnaklar parlak bir yaldýzla boyanmýþtý.
Üst derinin renginden dolayý, Bay Gliddon mumyalamanýn tamamen maden ziftiyle13 yapýldýðýný
ama yüzeyi çelik bir aletle kazýyýp elde edilen tozu aleve attýðýnda, kâfur ve daha baþka
u sakýzlarýn kokusu kendini belli etti.
Baðýrsaklann çýkarýldýðý kesik yerini bulmak için bedeni dikkatle araþtýrdýk, ama büyük bir
bulamadýk, içimizden hiç kimse, o zaman, böyle tam ya da kesilerek açýlmamýþ mumyalara sýk
andýðýný bilmiyordu. Beyin, alýþýlageldiði üzere burundan, baðýrsaklar böðürde açýlan bir y
de traþ ediliyor, yýkanýyor, tuzlanýyor; birkaç hafta bekletiliyor ve gerçek anlamda mumyal
ma iþlemi bundan sonra baþlýyordu.
Hiçbir kesik izi bulamadýðýmýzdan, Doktor Ponnonner aletlerini teþrih için hazýrlamaya baþl
a saatin ikiyi geçtiðini fark ettim. Bunun üzerine gövdenin içinin incelenmesini ertesi akþ
ma ertelemeye karar verdik ve tam oradan aynlýyor-duk ki, birisi Volta pili ile bi
r iki deney yapmamýzý önerdi.
Üç dört bin yýllýk bir mumyaya elektrik uygulanmasýnýn çok bilgece olmasa da oldukça orijin
düþünce olduðunu hepimiz derhal anladýk. Onda bir oranýnda ciddiye alarak, onda dokuz þakay
doktorun çalýþma odasýnda bir pil hazýrladýk ve Mýsýrlýyý oraya taþýdýk.
Epeyce uðraþtýktan sonra, vücudun diðer parçalanna göre daha az sertleþmiþ gözüken þakak ka
aþarabildik, ancak tahmin etmiþ olduðumuz gibi, teli bu kasa deðdirdiðimizde pile karþý bir
pki vermediðini gördük. Bu ilk denememizin sonucu bize kesin gözüktüðünden, saçmalýðýmýza k
ek birbirimize iyi geceler diliyorduk ki, tesadüfen mumyanýn yüzüne çevrilen bakýþlarým þaþ
rine çakýlý kaldý. Baþlangýçta yabanýl bakýþlarýyla dikkatimizi çeken ve hepimizin cam sand
göz kapaklarý sýký sýkýya örtmüþtü, öyle ki tunica albuginea'-nýn14 sadece küçük bir bölümü
Bir çýðlýk atarak dikkatleri olaya çektim ve herkes anýnda durumu gördü.
Bu olayýn beni telaþlandýrdýðýný söylemeyeceðim, çünkü "telaþa kapýlmak" benim durumumu tam
sözcükler deðil. Akþam içtiðim sert bira nedeniyle belki biraz sinirli olabilirdim. Grubum
zun geri kalan üyelerine gelince, pençesine düþtükleri büyük korkuyu gizlemek için hiç gayr
etmedi-ler. Doktor Ponnonner acýnacak bir haldeydi. Bay Gliddon kendine has birtakým
usullerle görünmez olmuþtu. Bay Silk Buckingham,15 sanýrým, dört ayak üzerinde masanýn alt
duðunu yadsýma cesaretini gösteremeyecektir.
Bununla birlikte þaþkýnlýðýn ilk sarsýntýsýný adattýktan sonra, doðal olarak, derhal deneyl
eye karar verdik. Bu defa deneyimizi sað ayaðýn baþparmaðýna yönelttik. Os sesamo-ideum pol
is pedis'in dýþ tarafýný yararak abductor kasýn köküne ulaþtýk. Pili yeniden ayarlayarak aç
verdik. O zaman, mumya sanki canlýymýþ gibi sað dizini büküp iyice karnýna doðru çekti, son
niden ileri uzatarak Doktor Ponnonner'a öyle bir tekme attý ki, bu tekmenin etkisiyl
e zavallý adam mancýnýktan fýrlatýlan bir ok gibi pencereden sokaða uçtu.
Kurbanýn parçalarýný toplamak için en masse16 dýþarý koþtuk, ama inanýlmaz bir aceleyle mer
týrmanýrken rastladýk ona; deneylerimize daha büyük bir coþku ve gayretle devam etme istek
ve kararlýlýðýyla doluydu.
Onun önerilerine uyarak mumyanýn burnunun ucunu hemen derince yardýk ve doktor hýzla har
eket eden ellerini mumyanýn üzerine koyarak telin ucunu hýzla kesilmiþ yere deðdirdi.
Bu hareket, kelimenin gerçek ve mecazi anlamýyla tam bir elektrik etkisi yarattý. Ölü ilk
olarak, gözlerini açtý ve birkaç da-
kika süreyle Bay Barnes'ýn17 pandomim yapmasý gibi gözlerini hýzlý hýzlý kýrpýþtýrdý; ikinc
arak dike-lip oturdu; dördüncü olarak yumruðunu Doktor Ponnonner'ýn yüzüne doðru salladý ve
olarak Bay Gliddon ve Bay Buck-ingham'a dönerek kusursuz bir Mýsýr diliyle onlara þöyle de
di:
"Þunu söylemeliyim ki baylar, davranýþýnýz beni incittiði kadar þaþýrttý da. Doktor Ponnonn
n daha iyi birþey beklenemezdi. O, fazla birþey bilmeyen küçük, zavallý, þiþman bir budalad
acýyor ve onu baðýþlýyorum. Ama siz Bay Gliddon -siz Bay Silk, Mýsýr'da doðmuþ sanýlacak k
çok seyahat etmiþ ve oturmuþ olan, Mýsýr dilini sanýrým, ana diliniz ölçüsünde iyi okuyup
ecek kadar aramýzda yaþamýþ olan ve her zaman mumyalann yakýn dostu olduðuna inandýðým sizl
kten de daha kibar davranýþlar beklerdim sizden. Bana böyle kaba davranýlýrken sizlerin ke
narda durup seyretmenize ne diyeyim? Bu berbat soðuk iklimde þunun bunun beni tabutl
arýmdan çýkarmasýna, giysilerimi soymasýna izin vermenizi neye yorayým? Sözün kýsasý, bu se
Doktor Ponnonner'ý burnumdan çekmek için yüreklendirmenize ve ona yardým etmenize ne diye
yim?"
Bu koþullar altýnda bu sözleri duyunca hepimizin kapýya doðru atýlmýþ veya þiddetli bir ist
ine yakalanmýþ ya da bayýlýp yere yýðýlmýþ olduðumuza kesin gözüyle bakýlacaðýna hiç kuþku
den biri beklenmeliydi. Elbette bu üç davranýþ biçiminin hepsinin veya bunlardan herhangi
birinin izlenmesi akla uygun olurdu. Nasýl olup da bu üç davranýþ biçiminden birini ya da d
rini izlemedik, vallahi bilmiyorum. Ama, belki de bunun gerçek nedeni, bugün genelli
kle paradoks ve olanaksýzlýk türünden her þeyin çözümü olarak kabul edilen zýtlýklar yasasý
eden bu çaðýn ruhunda aranmalýdýr. Ya da belki de, mumyanýn son derece doðal tavýrlarý söz
dehþeti ortadan kaldýrýyordu. Nedeni her ne olursa olsun içimizden hiç kimsenin korkmamýþ
uðu ya da birþeylerin son derece yanlýþ gitmekte olduðunu düþünmediði gün gibi ortadaydý.
Ben, þahsen her þeyin yolunda olduðu kanýsýndaydým, sadece Mýsýrlýnýn yumruðunun eriþemeyec
ldim. Doktor Ponnonner ellerini pantolonunun cebine soktu, mumyaya sert sert bak
tý ve kýpkýrmýzý kesildi. Bay Gliddon favorilerini okþadý ve gömleðinin yakasýný düzeltti.
m baþýný önüne eðdi ve sað elinin baþparmaðýný aðzýnýn sol tarafýna soktu.
Mýsýrlý, yüzünde sert bir ifadeyle birkaç dakika Bay Buck-ingham'a baktý ve sonra küçümseye
"Niçin konuþmuyorsunuz, Bay Buckingham?" dedi. "Size sorduðum þeyi duymadýnýz mý yoksa? Baþ
dan çeksenize!"
Bunun üzerine, Bay Buckingham hafif irkildi, sað elinin baþparmaðýný aðzýnýn sol tarafýndan
unu telafi etmek ister gibi sol elinin baþparmaðýný aðzýnýn sað tarafýna soktu.
Bay B.'den yanýt alamayýnca mumya hýrçýn bir ifadeyle Bay Gliddon'a döndü ve buyurgan bir t
a, kendisinden ne istediðimizi sordu.
Bay Gliddon fonetik olarak uzun uzun yanýtladý; Amerikan basýmcýlýðýnda hiyeroglif karakter
olsaydý bu mükemmel konuþmanýn tamamýný orijinal diliyle buraya aktarmaktan büyük bir zevk
rdým.
Bu arada þuna da iþaret etmem sanýrým yerine olacak: Mumyanýn katýldýðý bundan sonraki tüm
(grupta, benim gibi seyahat etmemiþ üyeler olmasý nedeniyle) tercüman olarak Bay Gliddon
ve Bay Buckingham'ýn aracýlýðýyla eski Mýsýr dilinde yapýldý. Bu baylar mumyanýn anadilini
akýcýlýk ve ze-rafetle konuþuyorlardý; ama (hiç kuþku yok ki, tamamen modern imgelerin dile
rmiþ olmasý ve doðal olarak bunlarýn mumya için tamamen yeni olmasý yüzünden) belirli bir a
ktarabilmek için bu iki seyyahýn zaman zaman bir baþka çaðdaki bir baþka anlamý ifade edece
içimleri kullanmak zorunda kaldýðýný gözlemlemekten geri durmadým. Bay Gliddon, örneðin, ko
r yerinde, hatip kürsüsünde sol bacaðýný geriye atmýþ, sýkýlý yumruðuyla sað kolunu ileri u
gökyüzüne dikmiþ ve aðzý doksan derece açýk, sivilceli burunlu, kýlýksýz ufak tefek bir ada
bir kömür parçasýyla duvara çizinceye kadar, Mýsýrlýya "politika" terimini anlatamadý. Ayný
ay Buckingham da, (Doktor Ponnonner'ýn önerisiyle) beti benzi atarak kendi baþýndaki per
ukayý çýkarmaya razý oluncaya kadar kesinlikle çaðdaþ bir kavram olan "peru-ka"yý anlatamad
Bay Gliddon'un söylevinin esas olarak mumyalarýn sargýlarýnýn açýlmasýndan ve baðýrsaklarýn
ilimin saðlayacaðý yararlan etrafýnda dönüp dolaþtýðý kolayca anlaþýlacaktýr; bu arada özel
llamistakeo adlý mumyaya herhangi bir zarar verilmiþse, bundan dolayý özür diledi ve artýk,
bütün bu küçük meseleler açýklýk kazandýðýna göre, niyetlenilen araþtýrmaya devam edilebile
ca ima) etti. Konuþmanýn burasýnda Doktor Ponnonner aletlerini hazýrladý.
Hatibin son önerisi üzerine, niteliðini tam olarak anlayamadým ama, Allamistakeo kendi k
endisiyle hesaplaþýr gibi bir an tereddüt geçirdi, sonra dilenen özürlerden tatmin olduðunu
ade ederek, masadan aþaðý indi ve orada bulunan herkesin elini sýktý.
Bu tören sona erdiðine, cerrah býçaðýnýn deneðimiz üzerinde yaptýðý tahribatý onarmaya giri
aðýný bantladýk ve burnunun ucuna bir parmak eninde ve bir parmak boyunda siyah yaký19 vur
duk.
Tam o sýrada Kontun (Allmistakeo'nun unvaný kontmuþ) hafifçe titremeye baþladýðýný gördük -
soðuktan titriyordu. Doktor hemen gardrobuna koþtu ve çok geçmeden Jennings'in makasýndan
çýkmýþ gayet þýk siyah bir ceket, gök mavisi damalý ve yaný þeritli bir pantolon, çizgili
aþtan bir gömlek, iþlemeli bir yelek, beyaz bir palto, kývrýk saplý bir baston, kenarsýz bi
ka, bir çift rugan çizme, oðlak derisinden saman rengi bir çift eldiven, bir gözlük, bir çi
favori ve bir kravatla döndü. Kont'la doktorun boylan eþit olmadýðý için (biri diðerinin ik
dý) bu giysileri Mýsýrlýnýn üzerine uydurmakta biraz güçlük çektik; ama sonunda bu iþi tama
inmiþ sayýlabilirdi. Bay Gliddon, bundan sonra Mýsýrlýnýn koluna girerek onu ateþin yanýbaþ
ltuða götürürken, doktor hemen zili çalarak sigara ve þarap getirilmesini emretti.
Sohbet kýsa sürede koyulaþtý. Allamistakeo'nun hâlâ canlý kalmýþ olmasý gibi oldukça olaðan
a duyulan hayret dile getirildi, elbette.
Bay Buckingham, "sizin çoktan ölmüþ olmanýz gerekirdi diye düþünüyordum" dedi.
"Neden?", diye yanýtladý, çok þaþýran Kont, "Yedi yüz yaþýmý daha yeni geçtim! Babam bin yý
e bunamamýþü. "20
Bunu bir dizi hararetli soru ve hesaplamalar izledi ve sonuç olarak anlaþýldý ki mumyanýn
yaþý konusunda büyük ölçüde yanýhyorduk. Mumya Eleithias katakombuna indirileli beþ bin ell
kadar ay olmuþtu.21
"Ama benim iþaret etmek istediðim nokta" diye konuþmasýný kaldýðý yerden sürdürdü Bay Bucki
in mezara konulduðunuz zamanki yaþýnýzla ilgili deðildi (gerçekte hâlâ genç bir adam olduðu
l etmeye hazýrým); sizin de açýkladýðýnýz gibi, maden ziftine sanlý olarak çok uzun bir zam
lduðunuzu söylemek istiyordum."
"Neye sanlý olarak?", dedi Kont.
"Maden zifti", diyerek yanýtýný tekrarladý Bay B.
"Alý! Evet, ne demek istediðinizi sanýrým anladým; kuþkusuz bu da iþe yarayabilir, -ama biz
ndi zamanýmýzda civa bik-lorürden baþka birþeyi pek kullanmazdýk."
"Ama, bizim anlamakta özellikle zorlandýðýmýz þey þu ki", dedi Doktor Ponnonner, "beþ bin y
'da ölmüþ ve gömülmüþ olmanýza raðmen, nasýl oluyor da bugün burada canlý bulunuyor ve üste
sunuz?"
"Dediðiniz gibi, o tarihte ölmüþ olsaydým", diye yanýt verdi
Kont, "þu anda da hâlâ ölü olmam neredeyse kesindi; çünkü, gördüðüm kadanyla galvanizmde22
ve bizim zamanýmýzda çok sýradan kabul edilen þeyleri bile onunla becerecek durumda deðils
niz. Gerçek þu ki, katalepsiye23 düþtüm ve en yakýn dostlarým da öldüðümü ya da ölü sayýlma
hal beni mumyaladýlar -sanýrým, mumyalama iþleminin temel ilkelerini biliyorsunuzdur?" ,
"Tam olarak deðil."
"Anlýyorum, -acýnacak bir cehalet! Pekâlâ, þu anda ayrýntýlara giremeyeceðim, ancak þu kada
ki, Mýsýr'da mumyalama (kelimenin tam anlamýyla) iþleme tabi tutulan bütün vücut fonksiyonl
sonsuza kadar durdurulmasý anlamýna geliyordu. 'Vücut fonksiyonlan'ný manevi ve ruhi var
lýk dýþýnda kalan fiziksel varlýðý kapsayacak þekilde en geniþ anlamýyla kullanýyorum. Tekr
, bizde mumyalamanýn temel ilkesi bütün vücut fonksiyonlarýnýn derhal durdurulmasý ve sürek
arak askýda tutulmasýydý. Kýsacasý kiþi mumyalandýðýnda ne durumdaysa, hep o durumda kalýrd
bokböceði kanýndan olmak mutluluðu bahþedilmiþ biri olarak þu anda beni gördüðünüz durumda,
umyalandým."
Doktor Ponnonner, "Bokböceði kanýndan mý?" diye haykýrdý.
"Evet. Bokböceði, çok az sayýda üyesi bulunan, seçkin ve soylu bir ailenin amblemi ya da 'a
masý' idi. 'Bokböceði kanýndan olmak' amblemi bokböceði olan aileden biri olmaktan baþka bi
nlama gelmez. Elbette, mecazi olarak söylüyorum."24
"Ama, canlý kalmanýzla bunun ne ilgisi var?"
"Neden olmasýn? Mýsýr'da bir bedeni mumyalamadan önce onun beynini ve baðýrsaklarýný çýkarm
ndir; yalnýzca bokböceði kanýndan olanlara bu âdet uygulanmazdý. Dolayýsýyla, ben bir Bokbö
saydým, þimdi ne beynim ne de baðýrsaklarým olurdu ki, bunlarsýz da hayatta olamazdým."
"Anlýyorum", dedi Bay Buckingham, "ve sanýrým, organlarý çýkarýlmamýþ durumda tam olarak bi
mumyalann hepsi Bokböceði soyundan olmalý."
"Buna ne þüphe!"
"Ben düþünüyorum ki", dedi çekingen bir tavýrla Bay Glid-don, "bokböceði Mýsýr tanrýlarýnda
Ayaða sýçrayan mumya, "Mýsýr nelerinden biri?" diye haykýrdý.
"Tanrýlarýndan!" diye tekrarladý, seyyah.
"Bay Gliddon, sizin böyle konuþtuðunuzu duymak beni gerçekten þaþýmý", dedi yeniden sandaly
oturan Kont. "Yeryüzünde hiçbir ulus birden fazla Tanrýyý kabul etmemiþtir.25 Bokböceði, i
e daha baþka birçok yaratýk bizde, (baþkalarý için baþka yaratýklarýn olduðu gibi) doðrudan
cak kadar yüce Yaratýcýya tapýnmanýn sembolleri ya da aracýlarýdýr. "
Bir süre hiç kimse konuþmadý. Sonunda Doktor Ponnon-ner sohbeti yeniden baþlattý:
"Sizin açýklamalarýnýza bakýlýrsa", dedi, "Nil nehri yakýnla-nndaki katakomblarda, bokböceð
esinden canlý durumda daha baþka mumyalarýn da bulunmasý hiç de olanaksýz deðil."
"Bu da sorulur mu?" diye yanýtladý Kont, "canlýyken kazayla mumyalanmýþ bütün bokböcekleri
ar. Hatta kasten böyle mumyalanmýþ, sonra da vasiyetleri onlarý yerine getirecek görevlile
r tarafýndan savsaklanmýþ bazdan hâlâ mezarda kalmýþ olabilir."
"'Kasten böyle mumyalanmýþ' derken ne demek istediðinizi biraz açýklamak lütfunda bulunur m
unuz?" dedim.
Gözlüðünün arkasýndan beni uzun uzun süzdükten sonra, -çünkü ilk defa ona doðrudan bir soru
retini göstermiþtim- "Memnuniyetle" diye yanýtladý mumya.
"Benimi zamanýmda insan ömrü genellikle ortalama sekiz yüz yýl kadardý. Olaðandýþý bir kaza
k az insan altý yüz yaþýn altýnda ölürdü; az sayýda insan da bin yýldan daha uzun yaþardý,
normal bir süre kabul edilirdi. Size daha önce anlattýðým gibi, mumlamaya tekniðinin
bulunmasýndan sonra, bu doðal sürenin taksitler halinde yaþan-masýyla çok fazla merak edile
hususlarda bu merakýn giderilebileceði ve ayný zamanda da çok ilerlemiþ bilimden yararlaný
abileceði geldi filozoflarýmýzýn aklýna. Tarih bilimi açýsýndan, bu türden bir deneyin yaþa
orunluluktu. Örneðin beþ yüz yaþýna gelmiþ bir tarihçi, büyük emeklerle bir kitap yazar ve
vasiyetini yerine getirecek olanlara, belirli bir süre sonunda -söz gelimi beþ altý yüz yýl
sonra- uyandýrýlmasýný isteyen pro tem27 bir talimat býrakarak kendini özenle mumyalatýr-dý
sürenin sonunda yeniden hayata döndürüldüðünde, þaþmaz bir þekilde her seferinde, büyük eme
ini rastgele toplanmýþ bir not defterine -bir baþka deyiþle, öfkeli bir yorumcu güruhunun b
rbiriyle çeliþen tahminlerinin, anlaþýlmaz yorum ve kiþisel çekiþmelerinin yazýnsal oyun al
larak bulundu. Açýklayýcý notlar veya düzeltmeler adý altýnda yapýlan bu tahminler, bu yoru
vb. metni öylesine sarmýþ, çarpýtmýþ ve boðmuþ olurdu ki, yazar kendi kitabýný bulabilmek
ir fenerle dolaþmak zorunda kalýrdý.28 Bulunduðunda ise, bulunan kitabýn arama zahmetine d
eðdiðini görürdü. Kitabý baþtan aþaðý yeniden yazdýktan sonra, kendi kiþisel bilgi ve tecrü
k, daha önce yaþadýðý dönemin gelenekleri ile ilgili bilgileri düzeltme iþine derhal giriþm
unlu bir görev olarak istenirdi tarihçiden. Ve böylece çeþitli bilgelerce zaman zaman uygu
lanan bu yeniden yazma ve kiþisel düzeltme süreci, sonuçta târihimizin yozlaþa-rak bir masa
a dönüþmesini önledi."
Bu noktada, Doktor Ponnonner elin: yavaþça Mýsýrlýnýn kolu üzerine koyarak "Afedersiniz efe
m", dedi, "bir an için sözünüzü kesebilir miyim?"
"Elbette" diye yanýt verdi Kont, ciddileþerek.
Doktor; "Ben, sadece bir soru sormak istiyordum" dedi. "Tarihçilerin kendi dönemleri
ne iliþkin gelenekler konusundaki kiþisel düzeltmelerinden söz ettiniz. Lütfen söyler misin
z, efendim, bu Kabbala'nýn29 ne kadarý doðru kabul edilebilir?"
"Çok yerinde bir terimle ifade ettiðiniz gibi Kabbala'nýn genellikle yeniden yazýlmamýþ tar
hlerdeki kayýtlarýn tam eþdeðeri olduðu görülmüþtür; -yani, her ikisinde de tek bir harf yo
her durumda tamamen ve kökten yanlýþ olmasýn."
"Ama", diye sözlerine devam etti doktor, "mezara konulmanýzdan bu yana en azýndan beþ bi
n yýl geçtiði belli olduðuna göre, mezara konulmanýzdan sadece bin yýl kadar önce meydana g
ve sizin de bildiðinizi sandýðým, evrensel bir ilgi uyandýran Yaratýlýþ30 hakkýnda o dönemd
da ya da tarihlerinizde kesin bilgiler bulunduðuna muhakkak gözüyle bakýyorum."
"Efendim?" dedi Kont Allamistakeo.
Doktor sözlerini tekrarladý, ama ancak birçok ek açýklama yapýldýktan sonradýr ki, yabancý
anlayabildi. Mýsýrlý sonunda tereddütle þöyle konuþtu:
"ileri sürdüðünüz düþünceler, itiraf ederim ki, benim için tamamen yenidir. Benim zamanýmda
in evrenin (ya da isterseniz, dünyanýn diyebilirsiniz) baþlangýcý gibi tuhaf bir düþünce ta
um. Bir defasýnda, evet sadece bir defasýnda, bir düþünürün insan ýrkýnýn yaratýlýþýyla ilg
r söylediðini hayal meyal anýmsýyorum; bu kiþi sizin de kullandýðýnýz Adem31 (ya da balçýk)
. Gerçi o, sözcüðü genel anlamda, dünyanýn beþ ayn ve hemen hemen eþit bölgesinde, ayný and
ndi kendine -týpký gözle görülemeyen binlerce küçük canlýnýn üremesi gibi- beþ büyük insan
llanýyordu."32
Buna hepimiz omuz silktik ve bir kaçýmýz anlamlý bir þekilde alnýmýza dokunduk. Bay Silk Bu
ngham, Kont Allamista-keb'nun önce baþýnýn arka, sonra üst kýsmýna bir göz attýktan sonra y
söze baþladý.
"Açýkladýðýmýz gibi zaman zaman taksitler halinde yaþama uygulamasýyla birlikte, sizin zama
insan hayatýnýn uzunluðu, genel olarak bilimin ilerlemesine ve bilgi birikimine
herhalde büyük katkýlar saðlamýþtýr. Bu durumda, eski Mýsýr biliminin her bakýmdan günümüz
ikle de Yankee biliminden geri olmasýný Mýsýrlýlarýn kafatasýnýn olaðanüstü kalýnlýðýna ver
Kont çok hoþ bir tavýrla: "Yine itiraf ederim ki", diye yanýtladý, "sizi anlamakta oldukça
kiyorum. Lütfen, söyler misiniz hangi bakýmlardan?"
Bunun üzerine, frenolojinin varsayýmlarýndan ve manyetizmanýn mucizelerinden ayrýntýlarýyla
uzun uzadýya hep bir aðýzdan söz ettik.
Bizi sonuna kadar dinledikten sonra Kont, Gali ve Spurz-heim kuramlarýnýn prototiple
rinin neredeyse anýmsanmayacak kadar uzun bir zaman önce Mýsýr'da geliþip yok olduklarýný v
essmer'in çevirdiði dolaplann, bit ve buna benzer birçok þey yaratan Tebli bilginlerin g
erçek mucizeleriyle karþýlaþtýnldýðýn-da ne kadar acýnacak hileler olduðunu ortaya koyan ba
ar anlatmaya koyuldu.33
Burada Kont'a, halkýnýn güneþ ve ay tutulmalanný hesaplayýp hesaplayamadýklarýný sordum. Ol
eden bakan bir tavýrla gülümseyerek hesaplayabildiklerini söyledi.
Bu beni biraz rahatsýz etti, ama yine de astronomi konusundaki bilgisiyle ilgili d
aha baþka sorular sormaya devam ettim; o sýrada, o ana kadar hiç aðzýný açmamýþ biri, eðer
bilgi edinmek istiyorsam Batlamyus'a (her kim ise bu Bat-lamyus)34 ve Plurtarko
s'un de facia lunce35 adlý yapýtýna bakmamýn daha iyi olacaðýný kulaðýma fýsýldadý.
Sonra mumyaya büyüteç ve mercek camlanyla ve genel olarak cam üretimiyle ilgili somlar s
ordum. Sorularýmý daha bitirmemiþtim ki, aðzýný hiç açmayan üyemiz yeniden sessizce dirseði
rak benden Allah aþkýna Diodorus Siculus'a36 bir göz atmamý rica etti. Kont'a gelince ya
nýt yerine, bana sadece biz çaðdaþlann akik taþýný Mýsýrlýlarýn kestiði tarzda kesmemize ol
bir mikroskobumuzun olup olmadýðýný sordu. Bu soruya nasýl yanýt vereceðimi düþünürken, ufa
-tor Ponnonner, fevkalade tuhaf bir ses tonuyla:
"Mimarimize bakýnýz!" diye haykýrdý ve iki seyyahýn son derece sinirlenerek kendisini hiçbi
sonuç elde edemeden morar-tana kadar çimdiklemelerine aldýrýþ etmeden, heyecanla devam et
ti:
"New York'taki Bowling Green Fountain'a bakýn! Yok eðer bu seyir sizi ezecekse, o za
man bir an için Washington'daki Ca-pitol'ü görmeye gidin!" -ve bu ufak tefek týp adamý en
ince ayrýntýlarýna kadar söz konusu binalarý anlatmaya giriþti. Sadece binanýn revakýnda bi
nden onar ayak uzaklýkta beþer ayak çapýnda yirmi dört adet sütun olduðunu açýkladý.
Kont, temelleri zamanýn karanlýk bir döneminde atýlmýþ olmakla birlikte, kalýntýlarý kendis
zara konulduðu dönemde Teb kentinin batýsýna doðru uzanan geniþ kum ovasýnda hâlâ durmakta
nac37 kentinin belli baþlý binalarýnýn boyutlarýný o an için tam olarak anýmsayamadýðý için
di. Yine de, revaklardan bahsedilince, Karnak39 denilen bir tür varoþta ikinci derec
eden bir sarayýn, birbirinden yirmi beþer ayak aralýklarla yerleþtirilmiþ, çevresi otuz yed
r ayak gelen yüz kýrk dört sütundan oluþmuþ bir revaký olduðunu aným-samýþü. Nil'den bu rev
aný sfenksler, heykeller ve yirmi, altmýþ, yüz ayak yüksekliðinde dikilitaþlarla bezenmiþ i
l uzunluðunda bir cadde ile ulaþýlýyordu. Sarayýn kendisinin bir yöndeki uzunluðu, anýmsaya
kadarýyla, iki mil; çevresi ise toplam yedi mil kadardý. Duvarlann içi ve dýþý baþtan aþað
erogliflerle süslenmiþti. Bu duvarlarýn içerisine doktorun Capitolü'nden elli ya da altmýþ
esinin inþa edilebileceðini ileri sürecek deðildi, ama iki yüz-üç yüz tanesinin biraz zahme
mayacaðýndan hiçbir þekilde emin deðildi. Karnak'taki bu saray, ne de olsa önemsiz küçük bi
dý. Bununla birlikte, doktorun anlattýðý Bowling Green'deki çeþmenin görkemini, üstünlüðünü
dsýmaya Kont'un vicdaný elvermiyordu. Ne Mýsýr'da, ne de baþka bir yerde bir benzerini dah
a görmemiþ olduðunu kabul etmek zorundaydý.
Bu noktada, Kont'a demiryollarýmýza ne diyeceðini sordum. "Söyleyeceðim özel birþey yok" di
yanýtladý. Demiryollarý oldukça zayýftý, kötü tasarýmlanmýþ ve beceriksizce döþenmiþlerdi.
koca tapýnaklan, yüz elli ayak yüksekliðindeki dikilitaþlarý taþýdýklarý demir oluklu, geni
u uzanan yollarýyla karþýlaþtýrýlamazlardý. Dev mekanik kuvvetlerimizden söz ettim. Bu baký
rþeyler bildiðimizi kabul ediyordu, ama Kap-nak'taki küçük bir sarayýn bile üst sövesi üzer
engi taþýný nasýl yerine koyabilirdim diye bana sordu.
Bu soruyu duymazlýktan gelmenin yerinde olacaðýna hükmederek artezyen kuyularý hakkýnda bir
fikri olup olmadýðýný sordum; Bay Giddon açýk bir þekilde bana göz kýrparak, Büyük Sahra'da
de çalýþan mühendislerin yakýn zamanlarda bir artezyen kuyusu keþfetmiþ olduklanný alçak bi
onuyla söylerken Kont sadece kaþlanný yukarý kaldýrdý.
Bunun üzerine ona çeliðimizden söz ettim; ama yabancý burun kývýrdý ve dikilitaþlarý süsley
en bakýr aletlerle yapýlmýþ oymalarý çeliðimizle yapýp yapamayacaðýmýzý sordu bana. Bu bizi
tsýz etti ki, sözü metafiziðe getirmenin uygun olacaðýna hükmettik. Dial39 adlý kitaptan bi
e getirmeye birini gönderdik ve anlamý pek açýk olmayan ama Bos-tonlulann Büyük ilerleme Ha
eketi dedikleri bir þey hakkýnda bir iki bölüm okuduk.
Kont, Büyük Hareketlerin kendi zamanýnda çok sýradan þeyler olduðunu, ilerlemeye gelince bi
ra sýkýntý olduðunu ama ilerleme düþüncesinin asla ilerleme getirmediðini söylemekle yekind
Sonra Demokrasinin güzelliðinden ve öneminden söz ettik, ama oy kullanma hakkýnýn ad libitu
40 olduðu, kralýn bulunmadýðý bir ülkede yaþamanýn ne kadar güzel olduðu konusunda Kont'u i
e çok zorlandýk.
Belirgin bir ilgiyle dinledi ama pek fazla hoþlanmýþ görünmedi. Sözümüzü bitirdiðimizde, bu
er bir olayýn olduk-ça uzun bir zaman önce Mýsýr'da da yaþanmýþ olduðunu anlattý. On üç Mýs
baðýmsýz olmaya ve insanlýðýn geri kalaný için muhteþem bir örnek oluþturmaya karar vermiþ
ini bir araya toplayarak düþünülebilecek en usta iþi anayasayý yapmýþlar. Bir süre iþler ol
itmiþ; yalnýz yüksekten atma huylan müthiþmiþ. Ama bu on üç devletin on beþ yirmi kadar baþ
le birleþmesinden sonra, yer yüzünde görülen en iðrenç ve dayanýlmaz birdespotizme varmýþ i
iktidarý zorla ele geçiren despotun adýný sordum.
Kont'un anýmsayabildiði kadanyla bu despotun adý Ayak-takýmýydý.
Buna ne diyeceðimi bilemediðimden sesimi yükselterek Mýsýrlýlarýn buhar konusundaki bilgisi
klerine üzüldüðümü belirttim.
Kont büyük bir þaþkýnlýkla bana baktý ama bir yanýt vermedi. Öte yandan bizim sessiz arkada
e kaburgalanmý þiddetle dürttü ve -bu sefer kendimi fena halde ele verdiðimi söyleyerek- ge
kten de modern buharlý makinalarýn Solomon ve Caus41 vasýtasýyla Hero'nun42 icadýndan hare
ketle icat edildiðini bilmeyecek kadar aptal olup olmadýðýmý sordu.
Artýk neredeyse bozguna uðramak üzereydik ki, Allahtan, kendini toparlamýþ olan Doktor Pon
nonner imdadýmýza koþtu ve Mýsýr halkýnýn kýlýk kýyafetle ilgili bütün önemli hususlarda ge
kip olmak iddiasýnda bulunup bulunmadýðýný sordu.
Bu soru üzerine Kont, pantolonunun þeritlerine bir bakýþ attý, sonra ceketinin kuyruklannd
an birinin ucunu tutup gözlerine yaklaþtýrarak birkaç dakika dikkatle inceledi. En sonun
da ceketin eteðini elinden býraktýðýnda, yavaþ yavaþ yüzüne yayýlan bir gülümsemeyle aðzý k
yanýt olarak birþey söyleyip söylemediðini anýmsamýyorum.
Bunun üzerine keyfimiz yerine geldi ve Doktor Ponnonner büyük bir aðýrbaþlýlýkla mumyaya ya
k Mýsýrlýlarýn herhangi bir dönemde Ponnonner pastilleriyle Brandreth haplan-
nýn43 nasýl imal edildiðini anlayýp anlamadýklarýný bir centilmen olarak þerefi üzerine içt
lemesini rica etti.
Büyük bir tedirginlikle verilecek yanýtý bekledik, -ama boþuna. Bu sorunun yanýtý verilmedi
lý mahcubiyetle kýzardý ve baþýný önüne eðdi. Zafer hiçbir zaman bu kadar tam, yenilgi hiçb
denli zor yutulur olmamýþtýr. Mumyanýn küçük düþmesine bakmaya daha fazla dayanamadým. Þap
if bir baþ eðiþiyle mumyayý selamlayarak oradan ayrýldým.
Eve vardýðýmda saatin dördü geçmiþ olduðunu gördüm ve hemen yattým. Þu anda saat sabahýn on
n beri ayaktayým; ailemin ve insanlýðýn yararlanmasý için bu anýlan kaleme almaktayým. Aile
r daha görmeyeceðim. Karým cadýnýn teki. Gerçek þu ki, bu hayattan ve genel olarak on dokuz
u yüzyýldan býktým, usandým. Her þeyin yanlýþ gittiðini düþünüyorum. Bundan baþka, 2045 yýl
evlet Baþkaný olacaðýný çok merak ediyorum. Bu yüzden týraþ olup bir fincan kahve içer içme
in evine gideceðim ve kendimi birkaç yüzyýllýðýna mumyalatacaðým.
NOTLAR
1 Gal tavþaný (Welsh-rabbit): Kýzarmýþ ekmeðe sürülen eritilmiþ peynir. Birçok zengin Ýng
asýný süsleyen tavþan etini bulamayan, Galler'in nispeten yoksul insanlarýnýn et yerine yed
hazým güç olan bu yiyeceðin geceleri kâbus görmeye neden olduðu ileri sürülür. Sözcük, zam
arebit" þeklini almýþ ve içerisinde taþvan bulunmayan þeklinde yorumlanýr olmuþtur (Rare: N
az bulunur).
2 Libre: Yaklaþýk yarým kilo (454 gram).
3 Stout, normal siyah biradan dalýn fazla malt içeren daha koyu renkli yüzde altý-yedi
alkollü sert ve keskin kokulu bir bira.
4 Ponnonner, pon honor, upon honor: Þerefim üzerine. Durmadan þerefi üzerine yemin ede
n birinin kastedildiði düþünülmekte. Burton Pollin, Dr. Ponnonnerin týpký 'Dr. Swaim' ve 'D
Brandreth' gibi adlarý insanýn aklýna ikiyüzlülük ve alçaklýðý getiren bir kahraman olduðun
ktedir.
5 Eleithias ya da Eileithyia. Mýsýrlýlarýn Nuben diye adlandýrdýklarý eski bir Mýsýr kent
a daðlarý Teb kenti yakýnlarýndadýr.
6 Sabretash (sabretache) süvari subayýnýn kýlýç kayýþýna asýlan deri el çantasý. Bu adýn
tie "Oliver York'a (William Maginn in lakýna adý) mektuplar yazan "Kaptan Orlando S
abertash"tan (uyduruk bir ad) alýndýðý sanýlýyor.
7 Papier mache (Fr.): Sýkýþtýrýlmýþ kâðýt.
8 Allamistakeo (All a mistake): Her þey bir hata.
9 Gövde genel olarak sedir yaðý, kimyon, parafin, doðal sodyum karbonat (su gidermede
kullanýlan bir bileþik) sakýz ve muhtemelen süt ve þarap karýþýmýyla ovulur, sonra üzerine
erpilirdi.
10 Eski Mýsýrlýlar pictogramlardan (resimyazý) hiçbir zaman vazgeçmemiþ olmakla birlikte,
netik sembollerde kullanýrlardý.
11 Kanatlý Küre: Poe, Kanatlý Disk'i kastediyor. Kanatlý Disk, güneþi temsil eden bir Mýs
tifidir.
12 Bokböceði (scarabaeus): Eski Mýsýrlýlar tarafýndan dirilmenin sembolü olarak kabul edi
ve kutsal sayýlan hayvan. Ayrýca bir böcek þeklinde taþtan oyulmuþ ve arkasýnda yazýlar bu
muska.
13 Maden zifü (asphaltum), doðada petrolün buharlaþtýðý yerlerde bulunan kahverengi-siyah
r madde. Katransý özü koruyucu nitelikte olabilir, ama Mýsýrlýlar genel olarak kara sakýz v
eçine kullanýrlardý.
14 Göz aký.
15 James Silk Buckingham (1786-1855): Gezi kitaplarý yazan. Özellikle Doðuya yapýlan ge
zilerle ilgili kitaplarýyla ünlü. Birleþik Devletlerle ilgili bir dizi kitabý köleliðin ve
'in eleþtirisi niteliðindeydi ve Poe ona karþý çýkmaktaydý.
16 En masse (Fr.): Hep birden, birlikte.
17 Ünlü bir tiyatro oyuncusu.
18 Peruka: Wig. Poe'nun yayýnladýðý metinde "wig" olan bu sözcük, Gris-wold'un yayýnladýð
a ondan sonraki basýmlarda da "whig" olarak geçmektedir. Whig, Ýngiltere'de on sekizin
ci yüzyýlda kurulan ve þimdi Liberal Parti olan siyasi parti üyesi. Bir önceki cümlede geçe
politika" sözcüðü Griswold'a Poe'nun sözcük oyunu yaptýðýný düþündürtmüþ olabilir.
21 Aralýk 1841 tarihli New York Tribune'de yayýmlanan (ve bir Londra gazetesinde yen
iden yayýmlanan) bir makale, bir ingiliz müzesinde bulunan Teb þehrinden getirilmiþ "Cha
rles 11 zamanýnda modaya düþkün salon adamlarýnýn ya da günümüzün allaýne yargýçlarýnýn koc
r büyük bir perukadan söz etmektedir.
19 Plaster: Alçý ve yaký anlamlarýna gelmektedir. Burada sözü edilen katran ve parafinden
bir yaký olabilir.
20 Poe, Eski Ahit'teki uzun yaþayan kiþiliklere gönderme yapýyor.
21 Bu dununda, öykü 1845'te yazýldýðýna göre mumyanýn mezara indirilme tarihi M.Ö. 3203 y
22 Galvanism: Kimyasal etkiyle oluþturulan elektrik, galvanik elektrikle tedavi.
Elektrikleme, harekete geçirme, canlandýrma.
23 Kaslarýn donýnasýyla irade ve hissin birdenbire kaybolmasý hastalýðý.
24 Bokböceðinin küre biçimindeki küçük gübre parçalarýný yuvarlayarak yuvasýna götürme hu
Khepri'nin güneþi gökyüzünde çekip götürmesine benzetilmiþtir. O zamanki adlandýrýlýþý khep
van Güneþ Tanrýsý'nýn adý için hiyeroglifik esin kaynaðý olmuþ ve taþtan yapýlmýþ suretleri
lanýlmýþtýr.
25 Baþlangýçta Mýsýrlýlar yerel tanrýlara taparlardý: Busiris'te Osiris, Emphis'te Ptab,
e Amon-Re (veya Ra) ve On'da Atum-Re (veya Ra). Atum-Re bir güneþ tanrýsýydý ve Orta Krallý
'ýn baþlangýcýnda (Ý.Ö. 2445) birçok yerel tanrýyla özdeþleþti. Böylece ülke tektanrýcý bir
Bununla birlikte tek tanrýya tapýnmanýn devlet dini olarak kabulü, ancak Amenophis IV'ün Ý
1375'te tahta çýkmasýyla oldu: Bu tanrý, Güneþ Kursu Re-herakthe idi. Amenophis IV'ün ikti
beþinci yýlýnda tanrýnýn adý Akheýýateýý ("Güneþ kursuna yararlý") olarak deðiþtirildi ve
Tapýnaðý'nýn kapatýlarak bu tanrýnýn adýnýn ortadan kaldýrýlmasý emredildi.
Mýsýr'ýn tektanncý dönemi sadece otuz yýl kadar sürdü. Tutanka-mon'un ("Amon'un yaþayan img
1357-1347) ölümünden sonra, Horebheb'in (Î.Ö. 1344-1315) iktidarý sýrasýnda ülke yeniden Am
a ve onun yerel benzerlerine tapýnmaya geri döndü. Akhenaten'in güneþ tanrýsý tapýnaklarý s
bir þekilde bir kenara itilerek yeryüzünden silindi.
Poe'nun döneminde bu bilgilerin çoðu bilinmiyordu. Bu bilgilerin büyük bir bölümü ancak 197
de öðrenildi.
26 Ýbis: Balýkçýl familyasýndan bir kuþ, çeltik kargasý.
27 Pro tem veya pro tempom (Lat.): Geçici olarak.
28 Lamba, elinde fenerle dürüst bir adam, daha doðrusu "adam" diyebileceði birini aray
an Diyojen'e gönderme yapýyor olabilir.
29 Kabbala ya da Kabala, ibrahim'den geldiði savlanan, ama gerçekte hahamlarýn biçimci
liðine bir tepki olarak Orta Çaðlarda üretilen esoterik bir Ki-tab-ý Mukaddes yorum sistem
i. On ikinci yüzyýlda popülaritesinin zirvesine ulaþan bu sistem, her harfin, her sayýnýn,
atta her fonetik iþaretin sadece sýrrý bilen kiþilerce yorumlanabilecek gizler içerdiði ina
cýna dayanmaktaydý.
30 Piskopos Ussher'in (1581-1656) t.Ö. 4004 yýlýný yaratýlýþ tarihi olarak göstermesine a
or. Yüzlerce yýl revaçta kalan bu inanýþ ancak Mýsýr'da yapýlan keþiflerle sarsýlmaya baþla
31 Asur dilinde tanrý tarafýndan yaratýlmýþ çocuk anlamýna gelen "adýmý "sözcüðünden gele
nice ilk insan ve kýrmýzý toprak (ya da balçýk) anlamýna gelir.
32 Kendiliðinden üreme veya abiogenesis (cansýzdan canlý oluþumu) fikrinin tarihi, mikro
skopsuz olarak bazý hayat biçimleri için baþka bir açýklama bulamayan Eski Yunan'a kadar gi
er. Bundan çok sonralarý bile, insanlar farelerin zahireden veya karanlýk bir kutuda býr
akýlmýþ kirli bir gömlekten: kurtçuklarýn çürümekte olan etten; hamamböceklerinin bozuk yiy
n anasýz-babasýz ürediklerine inanýyorlardý. Pasteur, mikroplarýn bile daha önceden mevcut
roplar olmadan üreyemedigini göstererek soruna son noktayý koydu.
Bugün, dünyanýn baþlangýcýndaki atmosferin de yýldýrým etkisiyle organik bileþiklerden oluþ
yat kuramý tek olanaklý "kendiliðinden üreme" olarak görülmektedir.
33 Gali ve Spurzheim frenolog, Messmer ipnotizma ile hastalýðýn tedavi edilebileceðini
ileri süren ve adýndan mesmerism sözcüðü türetilen þahýs.
"Bit yaratan Tebli bilginlerle dolaylý olarak 'bit yaratmaya çalýþýp baþaramayan' Mýsýrlý b
rme yapýlmaktadýr (Exodus 8:18): "Aaron asasýný hýzla topraða vurdu ve insanda ve hayvanda
it oluþtu; bütün Mýsýr topraðý bite kesti."
34 Batlamyus (Ptolemaios): ikinci yüzyýlda Mýsýr'da yaþamýþ ve iskenderiye'de gözlemler y
anlý matematikçi, coðrafyacý ve astronom. Ko-pernik'in öðretisi kabul edilene kadar Batlamy
s'un eserleri standart ders kitaplarýydý. Batlamyus sisteminde güneþ ve diðer gök cisimleri
dünyanýn etrafýnda dönerler. Batlamyus bir astrolab (usturlap, gök cisimlerinin yüksekliðin
elirlemede kullanýlan bir cihaz) yapmýþ, ay ve güneþ tutulmalarýný hesaplamýþtýr.
35 Plutarkos (Plutarch, M.S. 46-120): Romalý tarihçi. De facia lunce, ayýn fazlan üzer
ine. Eserin Plutarkos'a ait olduðu kuþkuludur.
36 Diodorus Sicilus, (Ölüm tarihi: M.Ö. 21) bugün güvenilmez kabul edilen kýrk ciltlik bi
dünya tarihi yazmýþ olan Sicilyalý tarihçi.
37 Uydurma bir isim.
38 Karnak, Luxor'un bir mil doðusunda bulunmaktadýr ve Teb kentinin bir bölümü üzerine ku
ulmuþtur. Firavunlarla ilgili birçok kalýntý bulunmaktadýr; kalýntýlarýn en ünlüsü Büyük Am
39 Poe'nun edebi bir savaþ açtýðý New Englandlý transandantalistlerin yayýn organý.
40 Ad libitum (Lat.): istenildiði kadar.
41 Solomon de Caus (1576-1626), buhar kuvveti üzerine öncü çalýþmalar yapmýþ Normandiyalý
.
42 Hero (ya da Heron), iskenderiyeli. Yaþadýðý tarih tam olarak bilinmiyor. Büyük bir ola
la l.Ö. 2 ve 3. yüzyýllar arasýnda. Buharlý bir makina yapmýþ olduðu varsayýlýyor.
43 Çok bilinen ve kullanýlan yumuþatýcý bir ilaç (müshil).
VON KEMPELEN VE BULUÞU*
(Ýlk olarak 14 Nisan 1849'da ne Flag of Our Union'da yayýmlanmýþtýr.
Poe, 1848-1849 yýllarýnýn altýna hücumu ile eðlenmekteydi; bu öykünün insanlarýn deðerli me
uyduðu düþkünlük üzerine satirik bir eleþtiri olduðu açýk.
Poe, öykünün New York Literary World'da yayýmlanmasýný ve öyküye on dolar ödenmesini istiyo
"ne kadar ödeyebilirseniz" diyordu. Ama öykü geri çevrildi ve onun kadar prestijli olma
yan ne Flag of Our Union'da on beþ dolar karþýlýðý yayýmlandý, ama Poe'nun umduðu etkiyi ya
Silliman's Journal'daki1 ikinci Kaptan Maury'nin4 geçenlerde yayýmlanan ayrýntýlý demeciyl
e Arago'nun3 kýlý kýrk yaran bir özenle hazýrlanmýþ incelemesinden sonra, Von Kempelen'-in4
luþuyla ilgili olarak birkaç küçük noktaya iþaret edeceðim diye, konuyu bilimsel bakýþ açýs
ak gibi bir niyetim olduðu varsayýlmayacaktýr elbette. Amacým, ilkin, onunla ilgili herþey
bu günlerde kesinlikle ilgi çektiði için (yýllar önce þahsen az buçuk tanýþmak onuruna eri
empelen'in kendisi hakkýnda birkaç söz söylemek, ikinci olarak da, buluþunun
sonuçlan üzerinde genel hatlarýyla durmak ve birtakým tahminler yürütmekten ibarettir sadec
.
Bununla birlikte, sunacaðým geliþigüzel gözlemlerime, bu buluþun þüphesiz þaþýrtýcý olmakla
en tesadüfe dayandýðýný öne süren ve böylesi durumlarda hep olduðu gibi gazetelerden edinil
bir kaný olduðu anlaþýlan görüþü kesinlikle reddederek baþlamak sanýrým yerinde olacaktýr.
"Sir Humphrey Davy'nin5 Günlüðü"ne (Cotte and Munroe, Londra, s. 150) göz atýldýðýnda, sayf
82'den görülecektir ki, bu ünlü kimyager sadece þimdi söz konusu olan fikri düþünmüþ olmak
ufacýk bir anýþtýrmada bulunmasa da giriþiminin en azýndan ilk ipucunu biç kuþkusuz "Günlü
olan (bunu hiç duraksamadan söylüyorum, gerekirse kanýtlayabilirim de) Von Kempelen'in þim
di büyük bir baþarýyla ortaya koyduðu benzer analizde, deneysel olarak yabana anlamaz bir
ilerleme de saðlamýþtý. Biraz teknik bir konu olmakla birlikte, Sir Humphrey'nin denklem
lerinden biriyle birlikte "Günlükken iki pasajý aktarmaktan kendimi alýkoyamýyorum. [Gerek
en cebir iþaretleri elimizde bulunmadýðýndan ve "Günlük" Halk Kütüphanesi'nde bulunabileceð
burada Bay Poe'nun el yazmasýndan küçük bir bölümü atlýyoruz - Yayýmcý].
Basýn yayýn çevrelerinde þimdilerde dolaþmakta olan ve icadý, Brunswick, Maine'den Bay Kýss
diye birine mal eden Courier and Enquirer'daki paragraf, her ne kadar olanaksýz ol
an veya olasý gözükmeyen bir þey içermiyorsa da, birçok nedenden bana biraz uyduruk geldi.
yrýntýlara girmeme gerek yok. Paragraf hakkýndaki düþüncelerim tamamýyla üslubuyla ilgilidi
u gibi gözükmüyor. Gerçeklen anlatan kiþiler gün, tarih ve olayýn geçtiði yer konularýnda n
y Kissam kadar titizlik gösterirler. Ayrýca, eðer Bay Kissam yaptýðýný söylediði buluþu ger
ilen tarihte -yaklaþýk sekiz yýl önce- yapmýþsa, nasýl oluyor da, bu buluþun tüm dünyaya ol
endisine saðlayacaðý (en ahmak insanýn bile anlayacaðý) muazzam kârlarý devþirmek için heme
bulunmaya kalmýþmamýþ? Bay
Kissam'ýn yaptýðýný söylediði buluþu yapan sýradan zeka sahibi herhangi birinin bile bundan
Bay Kissam'ýn da kabul ettiði üzere, böyle bebek gibi davranmýþ olmasý bana oldukça inanýl
. Bu arada, kimdir bu Bay Kissam? Ve Courier and Enquirer'daki paragrafýn tamamý "la
f olsun diye uydurulmuþ deðil midir? itiraf etmek gerekir ki, þaþýlacak kadar ay-oyununa6
benzer bir havasý var. Benim mütevazý görüþüme göre bu yazýya pek güvenilmemelidir, tecrübe
narak bilim adamlarýnýn kendi alanlan dýþýndaki konularda nasýl kolaylýkla faka bastýklarýn
r iyi bilmeseydim, Profesör Draper7 gibi seçkin bir kimyagerin Bay Kissam'ýn (yoksa Ba
y Quizzem'in mi?)8 sözde buluþunu bu kadar ciddi bir tonla tartýþmasýndan büyük bir þaþkýnl
Ama, biz Sir Humphrey Davy'nin "Günlük"üne dönelim. Bu broþür halkýn okumasý amacýyla kalem
yazarýn ölümünden sonra bile, biraz mürekkep yalamýþ herkes üsluba þöyle bir göz atar atma
yabilir. Örneðin 13. sayfanýn ortalarýna yakýn bir yerde azot protoksit konusundaki araþtýr
arýyla ilgili olarak þunu okuyoruz: "Yarým dakikadan kýsa bir sürede, solunum devam ederke
n, yavaþ yavaþ azaldý ve yerlerini bütün kaslar üzerinde hafif bir baskýyý andýran bir þeye
"Solunum"un "azalmamýþ" olduðu, sadece cümlenin son kýsmýnýn baðlamýndan deðil, çoðul ekini
n da açýkça anlaþýlmaktadýr. Cümle, kuþkusuz, þöyle demek istiyordu: "Yarým dakikadan kýsa
unum devam ederken, [bu duygular] yavaþ yavaþ azaldý ve yerlerini bütün kaslar üzerinde haf
f bir baskýyý andýran [bir duyguya] býraktýlar. Yüzlerce benzer örnekten böylesine düþünces
mýþ olan el yazmalarýnýn, yazannýn sadece kendisi için tuttuðu ham notlar olduðu anlaþýlabi
broþürün þöyle bir incelenmesi, düþünmesini bilen hemen hemen herkesi, söylediklerimin doðr
a edecektir. Gerçek þu ki, Sir Humphrey Davy, bilimsel konularda bir karara varýp bunu
ilan edecek dünyada en son insandý. Sadece þarlatanlýktan çok fazla nefret etmekle kal-ma
yýp, deneyci gözükmekten de hastalýk derecesinde korkardý; bu yüzden, söz konusu meselede d
yolda olduðuna yüzde yüz inanýyor olsa bile, en uygulanabilir gösteri için her þeyi hazýr e
kçe, asla bunu açýklamazdý. Þuna gerçekten inanýyorum ki, (ham kurgulamalarla dolu) bu "Gün
kýlmasý konusundaki isteðinin yerine getirilmediðinden kuþkulansaydý -ki yerine getirilmedi
görülmektedir-, son anlan çok acýklý olurdu, "istekleri" diyorum, çünkü bu not defterini, "
sý" talimatýný verdiði çeþitli kaðýtlara katmak istemiþti; sanýrým, bundan hiçbir þekilde k
ot defterinin alevlerden kurtulmasýnýn þans mý, þanssýzlýk mý olduðunu zaman gösterecektir.
diðer benzeri pasajlarla birlikte yukarýda alýntýlanan pasajlar Von Kempelen'e ilk ipuc
unu vermiþti; bundan þu kadarcýk olsun kuþku duymuyorum, ama tekrarlýyorum bu önemli (her k
lda önemli) keþfin kendisinin genel olarak insanlýða yararlý mý yoksa zararlý mý olduðu ile
laþýlacaktýr. Von Kempelen ve yakýn arkadaþlarýnýn zengin bir hasat kaldý-racaklanndan bir
sun kuþkulanmak çýlgýnlýk olurdu. Kendisi bir deðer olan daha baþka mallarýn yaný sýra, çok
rsa, vs. satýn almayý zamanýndan gerçekleþtiremeyecek kadar akýlsýz olmasalar gerek.
Von Kempelen'in Home Journal'de yayýmlanan ve o zamandan beri yaygýn bir þekilde kopya
edilen kýsa açýklamasýnýn çevirisinde, Almanca aslýný Presburg Schnellpost'un son sayý-lan
dýðýný söyleyen çevirmen tarafýndan bazý yanlýþlýklar yapýlmýþ gibi gözükmektedir. "Viele"
bi) yanlýþ kavranmýþ ve "lieden"sözcüðünün doðru çevirisinin "ýsdýrap" olmasý gerekirken çe
çevirmesi, bütün açýklamaya tamamen farklý bir görünüþ vermiþtir; tabii bunlar daha çok be
minim.
Gerçekte ne olduðunu bilemem ama, Von Kempelen hiçbir þekilde, hiç deðilse görünüþte, bir "
"9 deðildir. Onunla tanýþýklýðým tamamen tesadüfidir ve onu iyi tanýdýðýmý söylemeye pek ha
adar büyük bir üne ka-
vuþmuþ ya da birkaç güne kadar kavuþacak birini görmüþ ve onunla konuþmuþ olmak az birþey o
.
The Literary World hiç tereddütsüz (belki de The Home Journal'daki açýklamanýn yanýltmasýyl
un Presburg'un yerlilerinden olduðundan söz ediyor, ama anne ve babasýnýn, sanýrým, Presbur
kökenli olmasýna karþýn, kendi aðzýndan iþittiðim için, onun New York Eyaleti'inde, Utica'
lduðunu kesinlikle söyleyebilecek durumda olmaktan hoþnutum. Aile, bir þekilde, Maelzel'
in otomatik satranç-oyuncusu ile baðlantýlýydý [Yanýlmýyorsak satranç-oyuncusunun mucidinin
Kempelen ya Von Kempelen ya da buna benzer birþeydi-Yayýmcý]. Von Kempelen kýsa boylu,
saðlam yapýlý, kocaman mavi gözlü, saç ve þakaklanna kýrlar düþmüþ bir adamdý; kocaman ama
bi diþleri ve sanýnm bir Romalý burnu vardý. Ayaklarýndan biri biraz kusurluydu. Konuþmasý
enlikliydi, tüm hal ve davranýþlarýna bonhommie10 hakimdi. Velhasýl bakýþlarý, konuþmasý, d
e kadar herhangi bir "mizantrop"unkilere pek fazla benzemiyordu. Altý yýl kadar önce b
ir hafta süreyle birlikte, Providence'de, Rhode Island'da, Earl's Hotel'in konuðu ol
duk ve onunla birçok defalar sanýnm toplam olarak üç dört saat kadar konuþtum. Baþlýca konu
ulan o günün moda konulanydý ve bunlarda bilimsel baþarýlan konusunda beni kuþkuya sevkedec
k hiçbir þey yoktu. New York'a, oradan da Bremen'e gitmek niyetiyle benden önce otelde
n ayrýldý ve büyük keþfini yaptýðý ilk olarak Bremen'de ilan edildi, daha doðrusu bu keþfi
olarak burada kuþkulanýldý. Bugün artýk ölümsüzlüðe ulaþmýþ bulunan Von Kempelen hakkýnda
kadar; ama bu birkaç küçük ayrýntýnýn bile kamuoyunun ilgisini çekeceðini düþündüm.
Bu konuda etrafta dolaþan olaðanüstü söylentilerin çoðu hiç kuþku yok ki hepten uydurmadýr;
'in Lambasý öyküsüne ne kadar itibar ediliyorsa bunlara da ancak o kadar itibar edilebil
ir. Bununla birlikte, Kalifornia'da yapýlan keþiflerde olduðu gibi, bu türden vakalarda,
açýktýr ki, hakikat kurmaca-dan daha tuhaf olabilir.11 En azýndan aþaðýdaki anekdotun doðr
kadar iyi kanýtlanmýþtýr ki, kesin kabul edebiliriz.
Von Kempelen'in, Bremen'de oturduðu süre boyunca, hiçbir zaman hali vakti yerinde olma
mýþtýr ve açmasý bir miktarý bir araya getirebilmek için akla karayý seçtiði iyi bilinmekte
hmuth & Co. Müessesesi ile ilgili sahtekarlýk büyük bir galeyana yol açtýðýnda, Gasperitch
de12 geniþ mülkler satýn almýþ olmasý ve bunun için gerekli parayý nereden bulduðu sorulduð
yý reddetmesi nedeniyle kuþkular Von Kempelen'e yönelmiþti. En sonunda Kempelen tutuklan
mýþ, ancak aleyhinde hiçbir kesin kanýt bulunmamasý nedeniyle daha sonra serbest býrakýlmýþ
la birlikte bütün hareketleri polisçe yakýn takibe alýnmýþ ve sýk sýk evden aynlýp, hep ayn
uðu ve hemen her seferinde, hýrsýz argosundaki adýyla "Dondergat"13 olarak bilinen dar v
e dolambaçlý geçitlerin labirentinde peþindekileri adattýðý görülmüþtü. Nihayet büyük bir s
mpelen'i Flatzplatz denilen bir vadideki yedi katlý bir evin tavan arasýna kadar izl
emiþ ve tahmin ettikleri gibi onu kalpazanlýk iþlemlerinin tam ortasýnda bastýrmýþlar. Kemp
n o kadar büyük bir telaþa kapýlmýþ ki, görevliler, suçluluðundan en ufacýk bir þüphe duyma
kelepçeyi vurduktan sonra, odasýný, daha doðrusu odalanný -çünkü çatý katýnýn tamamýný iþga
aþtýrmýþlar.
Onu yakaladýklarý çatý katýnýn giriþinde, amacý bugüne dek anlaþýlamamýþ birtakým kimyasal
n ayaða sekiz ayak boyutlarýnda bir dolap varmýþ. Dolabýn bir köþesinde, içinde panldayan a
küçük bir fýnn, ateþin üzerinde de bir çeþit çifte pota -bir boruyla birbirine baðlanmýþ i
nuyormuþ. Bu potalardan birisi ergimiþ durumdaki kurþunla ne-redeyse doluymuþ; ancak pot
anýn aðzýndan baþlayan borunun deliðine kadar eriþmiyormuþ kurþunun seviyesi. Diðer potaday
vliler girdiðinde þiddetle buharlaþarak yok olan bir sývý
varmýþ. Söylediklerine göre, yakalandýðýný gören Von Kempelen (sonradan asbestli olduðu ona
venli) elleriyle çifte potayý tutarak içindekileri fayans kaplý zemine dökmüþ, iþte bundan
ellerine kelepçe vurmuþlar ve geri kalan odalarýn altýný üstüne getirmeden önce Kempelen'i
ni aramýþlar; ceket cebinde tam olmasa da neredeyse eþit oranlarda karýþtýrýlmýþ antimuan14
linmeyen bir madde kanþýmý dolu olduðu sonradan anlaþýlan kaðýt bir torbadan baþka anormal
Bilinmeyen maddeyi analiz etme yönündeki bütün çabalar þu ana kadar baþarýsýzlýkla sonuçlan
da analizinin yapýlacaðýndan kuþku duyulmamalýdýr.
Görevliler, tutukluyla birlikte dolaptan geçerek içerisinde önemli hiçbir þey bulunmayan bi
tür ara odaya, oradan da kimyagerin uyku-odasýna geçmiþler. Bu odada bazý çekmece ve kutul
rý alt üst ederek aramýþ ama sadece birkaç önemsiz kaðýtla bir miktar altýn ve gümüþ sikked
ulamamýþlar. En sonunda yataðýn altýna baktýklarýnda kapaðý dikkatsizce yanýbaþýna býrakýlm
t köprüsü, kilidi olmayan, kocaman, deri kaplanmýþ kaba bir sandýk görmüþler. Bu sandýðý ya
rmaya kalkýþtýklarýnda, hepsinin birden (hepsi de güçlü kuvvetli üç kiþiymiþler) asýlmasýný
armak olsun kýpýrdamaya" yetmediðini görmüþler. Buna çok þaþýrmýþlar; içlerinden biri sürün
ve sandýða bir göz attýktan sonra þöyle seslenmiþ:
"Onu çekememiþ olmamýzda þaþýlacak bir yan yok -çünkü, aðzýna kadar eski pirinç parçalarýyl
Bu görevli güç almak için ayaklanný duvara dayayýp sandýða abanýrken arkadaþlarýnýn da bütü
sonucunda, sandýk zor bela kayýp yataðýn altýndan çýkmýþ da içindekileri inceleyebilmiþler.
ve pirinç olduðu varsayýlan malzeme, büyüklüðü bir bezelyeden bir dolara kadar deðiþen küç
illeri, az çok yassý olmalarýna karþýn düzensizmiþ -"daha çok, ergimiþ kurþunun soðumasý iç
dýðý þekillere" benziyor-muþ. Bu görevlilerden hiçbiri o zaman bu metalin pirinçten baþka b
bileceðinden bir an olsun kuþkulanmamýþ. Onun altýn olabileceði fikri asla akýllarýndan geç
esine çýlgýnca birþey nasýl hayal edilebilir ki? Ertesi gün bütün Bremen, onlarýn en küçük
ceplerine atma zahmetine katlanmaksýzýn o kadar hor görerek polis karakoluna taþýdýklarý pi
cin sadece altýn deðil -gerçek altýn- para basmada kullanýlan altýndan çok daha saf altýn -
nde hiç mi hiç alaþým elementi bulunmayan mutlak anlamda saf, el deðmemiþ gerçek altýn oldu
iðinde, bu görevlilerin duyduklarý büyük þaþkýnlýk kolaylca anlaþýlabilir!
Von Kempelen'in itiraflarýnýn ve serbest býrakýlýþýnýn ayrýn-týlarýna girmeme gerek yok, çü
bilinmektedir. Kempelen'in sonunda kadim filozof taþý15 hayalini harfi harfine deðils
e de ruhen ve sahiden gerçekleþtirmiþ olduðundan hiçbir aklý baþýnda kiþi kuþku duyamaz. Ar
ikirlerine elbette büyük bir itibar gösterilmektedir; ancak hiç kimse yanýl-maz deðildir; b
yüzden Akademi'ye verdiði raporda bizmut konusunda söyledikleri cum grano salis16 karþýla
nmalýdýr. Yalýn gerçek þu ki, þu ana kadar yapýlan bütün analizler baþarýsýzlýkla sonuçlanm
endi muammasýnýn çözüm yolunu öðrenmemize izin verinceye kadar da, büyük bir olasýlýkla bu
ca olduðu gibi çözümlenmeden kalacaktýr. Þimdilik þu kadarý rahatça söylenebilir: "Saf altý
irlikte türü ve ne oranlarda kullanýlacaðý bilinmeyen daha baþka bazý maddelerden istenildi
dar ve kolaylýkla yapýlabilir."
Bu buluþun yakýn ve uzun vadede doðuracaðý sonuçlar konusunda spekülasyonlarýn bini bir par
liforniya'daki son geliþmeler nedeniyle, az çok düþünebilen hemen hiç kimse genel olarak al
a olan ilginin artmasýyla bu buluþu iliþkilendir-mede duraksamýyor ve bu düþünce kaçýnýlmaz
klýmýza bir baþkasýný getiriyor Von Kempelen'in analizinin münasebetsizliðini. Bollaþmasýy
rinin önemli ölçüde dü-
þeceðinin anlaþýlmasý ve onu aramak için o kadar uzaklara gitmeye deðip deðmeyeceðinin kuþk
ale gelmesi yüzünden birçok insan serüven aramak için Kaliforniya'ya gitmekten vazgeçerse -
on Kempelen'in bu þaþýrtýcý buluþunun; imalat amaçlan bakýmýndan taþýdýðý asli deðer (bu de
þu anda ya da çok geçmeden (çünkü Von Kempelen'in daha uzun süre sýrrýný kendisine saklaya
nýlmasýn) kurþundan daha deðerli olmayacaðýný, deðerinin gümüþün deðerinin çok altýnda olac
ir yýðýn laf kalabalýðýyla açýklanmasýnýn, þimdi maden bölgesine göç etmeye hazýrlanan, öze
bulunan insanlarýn zihinleri üzerinde nasýl bir etkisi olur acaba? Buluþun gelecekte doðu
racaðý sonuçlan hususunda bir kestirimde bulunmak elbette ki son derece güç birþey; ama bir
y kesinlikle ileri sürülebilir: Buluþ altý ay önce ilan edilmiþ olsaydý, Kaliforniya'ya yer
hususunda çok önemli etkileri olurdu.
Avrupa'da daha þimdiden bu buluþun dikkate deðer sonuçlan görülmeye baþladý: Kurþunun fiyat
yüz, günüsün fiyatý yüzde yirmi beþ arttý.
NOTLAR
1 Benjamin Silliman (1779-1864): Yale Üniversitesi'nde kimya ve doðal tarih profesörü,
zamanýnda dünyanýn en önemli bilimsel delgilerinden biri olan The American Journal of S
cience and Arts'ýn kurucusu ve editörü.
2 Matthew Fontaine Maury (1806-1873): Southern Literary Messenger'ýn yazarlarýndan
ve 1842'den itibaren Washington'daki Depot of Charts and Instruments'ýn baþkaný. Kuze
y Atlantik'te esen rüzgarlara iliþkin haritalarý sayesinde New York'tan San Fransisco'
ya yolculuk 150 günden 133 güne inmiþtir.
3 Francois Arago (1786-1853): Paris Gözlemevi'nin müdürü ve Fransýz Bilimler Akademisi'n
in sürekli sekreteri, zamanýnda çok tanýnan bir fizikçi ve gökbilimci.
4 Gerçek Baron Von Kempelen otomatik satranç-oyuncusunu 1769'da icat etmiþ, daha son
ra bu icat Bavyeralý bir mekanikçi olan Johan Nepomuk Maelzel tarafýndan Amerika'da se
rgilenmiþtir. Satranç-oyuncusu mekanik bir aletin insanlarla satranç oynayýp onlarý yenebi
leceðini göstermek için yapýlmýþtý. Gerçekte ise bu mekanik alet, içerisine gizlenmiþ biri
iþletiliyordu. Poe, hileyi açýða vuran bir makale yazmýþ ve böylece Von Kempelen adý bu oyu
eþleþmiþtir.
5 Sir Humphry Davy (1778-1829): Potasyum, sodyum, kalsiyum, baryum, bor, magne
zyum ve stronsiyumu ayrýntýlan ingiliz kimyager. Klorun elemente! niteliðini tanýtlamýþ ve
adenci lambasýný icat etmiþtir.
Simya üzerine bir makalesinin sonunda Isaac D'Israeli þöyle der: "Sir Humphrey Davy ba
na bu keþfedilmemiþ sanatý olanaksýz birþey olarak görmediðini, ancak keþfedilmesinin yarar
uðunu anlattý" (Curiosities of Literature, 1823).
6 Poe'nun "Hans Pfaali" ve "Balon Þakasý" adlý öykülerinde tartýþtýðý. Richard Adams Lock
n Hoax-Ay Þakasý"na gönderme yapýlýyor.
7 New York Üniversitesi profesörlerinden ve zamanýnýn önde gelen bilim adamlarýndan John
illiam Draper, fotoðraf levhasýnda görüntünün geliþme hýzýný arttýrmak için yaptýðý çalýþma
8 Kýssam, Brunswick'te Maine Medical School'da öðrenci olan George W. Eveleth'in adýnd
an üretilmiþ bir kelime oyunu. Eveleth uzun süre Poe ile yazýþmýþ ve Prof. Draper ile de gö
sonra Eveleth kozmolojik kuramlarýný yayýmlamaya baþladýðýnda, Poe, bunlarýn kendi "Eureka
n çalýnma olduðunu görmüþtür.
"Quiz", oyun, hile ya da eþek þakasý anlamýna gelmektedir. Böylece bu kurmaca isim "Hoaxum
" anlamýna gelebileceði gibi (Hoax oyun, hile, dolap), "Kýssam" da "kissing up" bir ya
rar elde etmek için yaltaklanma) anlamýna gelebilir. Muhtemelen, Eveleth'in Prof. Dr
aper'la olan iliþkilerine gönderme yapýlýyor.
9 Misanthrope: Ýnsanlardan kaçan, insanlardan nefret eden veya insanlara güvenmeyen
kiþi.
10 Bonbommie (Fr.): iyi huyluluk.
11 "Tis strange -but true; for truth is always strange; / Stranger than fictio
n* (Tuhaf - ama gerçek; çünkü gerçek her zaman tuhaftýr. / Kurmacadan da tuhaf"); Byron, Do
Juan, Kanto XIV, 101.
12 Johann Christoph F. Gustmuths ve Adam Christian Gaspari: Zamanýn tanýnmýþ coðrafya kit
abý yazarlarý.
13 Hýrsýz argosundaki ad: Flash Name. Flash, ayrýca ani ýþýk, parýltý, þimþek anlamýna ge
gat: "Thunder god" Norveçlilerin þimþek Tanrýsý: Thor.
14 Antimuan elementi eskiden de bilinmekle birlikte, simyanýn sözde bilim statüsüne in
dirgenmesinden çok sonraya, on sekizinci yüzyýlýn sonlarýna kadar yeterince tanýmlanamamýþt
element hem metal hem de ametal özellikleri gösterir, hidrojenle birleþerek stibin adýnd
a zehirli bir gaz oluþturur. Alaþým yapmada, lastiðin vulkanize edilmesinde ve týpta kulla
nýlýr.
15 Filozof taþýnýn mutlaka bir taþ olmasý gerekmez, en ufacýk zerresi bile büyük miktarlard
metalleri altýna dönüþtürebilen bir maddedir, ilk olarak Çin metinlerinde filozof taþýndan
ilmiþtir. Hýristiyanlýðýn baþlangýç dönemine ait bir belgede þunlarý okuyoruz: "Han'daki [i
sarayý) Sarý Kapý'dan bir bay, Cheng Wei Sarý ve Beyaz sanatýný (simya] seviyordu. Wei, (K
al Juainan'ýn) yastýgýhdaki 'büyük hazineye uygun olarak altýn yapmaya çalýþýyor ama baþara
elip Wei'yi seyretti. Wei, o sýrada þiþeyi ýsýtmak için ateþi yelpazeliyordu. Þiþede civa v
o zaman 'birþey denemek ve sana göstermek istiyorum' dedi. Bunun üzerine bir torbadan
bir ilaç aldý ve az bir miktarýný [imbiðe] attý. Derhal gümüþ oldu. Wei çok þaþýrmýþtý, þöy
imya] ilmine vakýfsýn. Peki neden daha önce bana söylemedin?' Karýsý yanýtladý: 'Ona vakýf
n kiþinin l uygun] bir kaderi olmasý gerekir." CWu and Davis, The Ts-an Tung Ch'i of
Wei Po-yang", Isis, Cilt XVIII, 2. no. 43, s. 258). Filozof taþý kavramýna (Araplar y
oluyla) katkýda bulunan Çinliler oldu. Yunanlý simyacýlar diðer metalleri kýymetli metaller
dönüþtürmekten çok, altýn yapmakla ilgilendiler. Bununla birlikte "taþ olmayan bir taþ"ýn
kon'u konusunda bazý tartýþmalar olduysa da yapýlan atýflar, sonradan "taþ" denilenden fark
birþeye yapýlýyora benzemektedir. 16 Cum grano salis (Lat.): Ýhtiyatla, kuþkuyla.
SÖZCÜKLERÝN GÜCÜ*
(ilk olarak Haziran 1845'te United States Magazine and Democratic Revieu'-da, so
nra da 25 Ekini 1845'te The Broadway Journal'de yayýmlanmýþtýr.
Thomas Carlyle'ýn (1795-1881) "Boswell's Life of Johnson"adlý denemesi 1832'de yayýmla
nmýþtý ve Poe'nun öyküsü için bir 'motto' oluþturuyordu, "Hiçbir þey ölmez, hiçbir þey öleý
siz söz bile Zamana atýlmýþ bir tohumdur ve Sonsuzluk boyunca büyür."
Poe, Carlyle'ýn denemesini çok iyi biliyordu ve özellikle bu fikir, Poe'nun benimsediði
felsefi tavra çok uygun düþüyordu. Carlyle'ýn metninin "Kitabý Mukaddes"in dilini andýran t
da Poe'da yanký bulmuþ olmalýydý.)
Oinos1- Agathos2, ölümsüzlüðü yeni kuþanmýþ bir ruhun zayýflýðýný baðýþla.
Agathos- Baðýþlama dileðinde bulunduðun þey konusunda, azizim Oinos, hiçbir þey demedin. Bu
bile, bilgi içe doðan birþey deðildir. Bilgeliðe gelince, onun sana verilmesini hiç çekinme
meleklerden iste!
Oinos- Ama bu þimdiki varoluþumda, her þeyi hemen bileceðim ve böylece herþeyi bilmenin mut
uluðuna hemen ulaþacaðýmý düþlerdim.
Agathos- Al, mutluluk bilgide deðil, bilgiyi edinmededir! Sonsuza dek bilmek öncesiz
ve sonrasýz mutluluktur; ama her þeyi bilmek þeytanýn lanetidir.
Oinos- Ama, Ulu Tanrý her þeyi bilmiyor mu?
Agathos- Onun bile (madem ki o En-Mutludur) bilmediði bir þey olmalýdýr.
Oinos- Ama her dakika bilgimiz arttýðýna göre, sonunda her þeyi bilmemiz kaçýnýlmaz deðil m
Agathos- Þu dipsiz uçuruma bak! -Biz yavaþça aralarýndan -þöyle, -þöyle -ve þöyle süzülüp g
sayýsýz yýldýz manzarasýnýn derinliklerine nüfuz etmeye çalýþ! Ruhsal bakýþ bile, her nokta
kli altýn duvarlanyla engellenmiþ deðil midir? -Bu duvarlar sýnýrsýz büyüklükte bir birlik
n sayýsýz parlak cisimden oluþmamýþ mýdýr?
Oinos- Maddenin sonsuzluðunun bir düþ olmadýðýný açýkça görüyorum.
Agathos- Cennette hiç düþ yoktur -ama burada maddenin sonsuzluðunun tek amacýnýn ruhun için
i sonsuza dek dinmeyecek olan -çünkü dinecek olursa ruhun kendisi de yok olur- bilme s
usuzluðunu dindirmesi için ruha sonsuz pýnarlar saðlamak olduðu fýsýldanmaktadýr. Sorular s
na, azizim Oinos, serbestçe ve hiçbir þeyden çekinmeden. Hadi! Süreyya burcunun yüce uyumun
3 solumuzda býrakarak tahttan ileri doðru atýlýp Oriyon'un ötesindeki hercai menekþe, menek
ve kalp huzuru için üçlü güneþlerin ve üç renkli güneþlerin yatak olduðu yýldýzlý çayýrlara
Oinos- Þimdi, Agathos, yolumuza devam ederken bana bilgi ver! Benimle Dünyada biline
n bir tonla konuþ! Ölümlü iken Yaratýlýþ dediðimiz tarz ve usuller konusunda biraz önce ban
ri anlayamadým. Yaratýcýnýn, Tann olmadýðýný mý söylemek istiyorsun?
Agathos- Demek istiyorum ki, Ulu Tanrý yaratmaz.
Oinos- Açýklayýn!
Agathos- Tanrý, yalnýzca baþlangýçta yaratmýþtýr. Bugün
evrenin her tarafýnda hiç durmacasýna varlýk buluyor gibi gözüken yaratýklar, Kutsal yaratý
laysýz ve doðrudan deðil, dolaylý ve doðrudan olmayan sonuçlan olarak görülebilir.
Oinos- insanlar arasýnda, azizim Agathos, bu düþünceye son derece büyük bir küfür gözüyle b
Agathos- Melekler arasýnda, azizim Oinos, yalýn gerçek olarak kabul edilmektedir.
Oinos- Buraya kadar seni anlayabiliyorum -bizim Doða ya da doðal yasalar dediðimiz bazý
iþlemlerin, bazý koþullarda, bütünüyle yaratýlýþ görüntüsüne sahip olan þeyi ortaya çýkarac
metten önce, çok iyi anýmsýyorum da, bazý filozoflarýn çocukça bir tavýrla, gözle görülemey
nlýlarýn yaratýlýþý olarak adlandýrdýklarý bazý çok baþanlý deneyler yapýlmýþtý.
Agathos- Sözünü ettiðin vakalar, gerçekte, sadece ikincil yaratýlýþ örnekleridir -ilk sözün
ar ettiði andan bu yana meydana gelmiþ tek yaratýlýþ türüdür.
Oinos- Yýldýzlý dünyalar, hiçlik uçurumunun derinliklerinden, gözyüzüne her an fýrlayýp çýk
ar, Agathos, Yüce Efendimizin eseri deðil midir?
Agathos- Býrak da, azizim Oinos, görüþlerimi sana adým adým anlatayým. Senin de çok iyi bil
ibi, nasýl ki hiçbir fikir yok olmazsa, sonsuza dek etkili olmayan hiçbir eylem de ola
maz. Örneðin dünyada yaþarken ellerimizi hareket ettirir ve bunu yapmakla dünyayý çevreleye
tmosferi titreþtirirdik. Bu titreþim, dünya atmosferinin (elimizin bir tek hareketiyle
bu andan itibaren sonsuza kadar hareket halinde olacak olan) her molekülüne kadar y
ayýlýrdý. Bu gerçek gezegenimizin matematikçi-lerince çok iyi biliniyordu. Belirli itici gü
e bir akýþkan içerisinde yaratýlan özel etkiler üzerinde kesin hesaplar yaptýlar - böylece
büyüklükte bir itici gücün, dünyayý dolaþmasý ve onu çevreleyen atmosferin her atomunu (so
ar) etkilemesi için tam olarak ne kadar süre gerektiðini kolaylýkla belirleyebil-diler.
Belirli koþullarda belirli bir etkiden hareketle, geriye doð-ru hesap ederek, ilk it
ici gücün büyüklüðünü belirlemede güçlük çekmediler. O zaman, itici bir gücün etkilerinin m
uz olduðunu, bu etkilerden bir kýsmýnýn cebirsel analiz yoluyla tam olarak izlenebildiðini
gören ve geriye doðru hesaplamanýn kolaylýðýný anlayan matematikçiler ayný zamanda, bu tür
izin de kendi içerisinde muazzam bir ilerleme gücüne sahip olduðunu -onu geliþtiren ya da
uygulayan kiþinin zekasýndan baþka bir analizin geliþtirilmesine ve uygulanabilirliðine ka
vranabilir bir engel olmadýðýný- da anladýlar. Ama, bu noktada matematikçilerimiz durdular.
Oinos- Peki, azizim Agathos, niçin daha ileri gitmeliydiler?
Agathos- Çünkü bunun ötesinde bazý son derece ilginç düþünceler yatýyordu. Bilinenlerden ha
sonsuz zekaya sahip birinin -cebirsel analizi en son noktasýna götürmüþ birinin-havaya býra
mýþ (ve hava yoluyla esire ) aktanlmýþ) her etkiyi sonsuz uzak bir dönemdeki en ileri sonuç
anna kadar izlemekte hiçbir güçlük çekmeyeceði sonucunu çýkardýlar. Hataya býrakýlan böyles
, sonunda, evrende mevcut olan her varlýðý ayrý ayrý etkilemek zorunda olduðu; sonsuz zekay
sahip varlýðýn -hayal ettiðimiz varlýðýn- hareketin en uzak dalgalanmalarýný -maddenin büt
rindeki yukarýya ve ileriye doðru etkilerini- eski biçimlerin yukarýya ve ileriye doðru so
nsuz deðiþimini -ya da bir baþka deyiþle, yerinin yaratýlýþýný- Ulu Tanrýnýn tahtýndan -son
kalarak- gerisin geri yansýdýðýný görünceye dek izleyebileceði kuþkusuz gösterilebilir. Ve
arlýk yalnýzca bunu yapmakla kalmaz, herhangi bir çaðdaki herhangi bir sonuç ona verilecek
olsa, örneðin þu sayýsýz kuyruklu yýldýzdan birisi onun incelemesine sunulduðunda, geriye
lizle bu kuyruklu yýldýzýn, varlýðýný hangi ilk etkiye borçlu olduðunu belirlemekte hiç güç
melliðe ulaþmýþ ve eksiksiz haliyle bu geriye dönük analiz gücü -bu, bütün çaðlarda, bütün
ine ulaþma yeteneði -elbetteki yalnýzca Ulu Tannya has bir ayrýcalýktýr- ama bu güç, mutlak
elliðin altýnda
çok çeþitli düzeylerde, Melek ordusunun tamamý tarafýndan kullanýlýr.
Oinos- Ama yalnýzca havaya býrakýlmýþ etkilerden söz ediyorsun.
Agathos- Havadan söz ederken sadece dünyayý kastediyorum; ama genel önerme, bütün uzayý dol
an ve böylece yaratýlýþýn büyük ortamýný oluþturan esir içerisindeki etkilerle ilgilidir.
Oinos- Öyleyse, her hareket, niteliði ne olursa olsun, yaratýr mý?
Agathos- Yaratmalý: Ama doðru bir felsefe uzun zamandan beri bütün hareketlerin kaynaðýnýn
lduðunu öðretmektedir -ve bütün düþüncenin kaynaðý da-
Oinos- Tanrýdýr.
Agathos- Oinos, sana Dünya atmosferinde yaratýlan hareketlerden -yakýn zamanlarda yok
olan bu güzelim Dünyanýn bir çocuðuyla konuþurmuþum gibi- söz ettim.
Oinos- Evet, sevgili Agathos.
Agathos- Peki ben böyle konuþurken, sözcüklerin fiziksel gücü ile ilgili hiçbir düþünce akl
mi? Her sözcük havaya býrakýlmýþ bir itici güç deðil midir?
Oinos- Ama, Agathos, niçin aðlýyorsun? -ama niçin bu güzelim yýldýzýn- uçuþumuz sýrasýnda k
li, ama yine de en korkuncu olan bu yýldýzýn üzerinde yükselirken, niçin kanatlarýn aþaðý s
yýldýzýn parlak çiçekleri inanýlmaz güzellikte bir düþe, korkunç görünüþlü volkanlarý ise
benzemiyor mu?
Agathos- Benzemiyorlar, öyleler! Onlar baþtan aþaðý düþ ve tutku! Bu yabanýl yýldýza -üç yü
min ayaklan dibinde, ellerim ellerine kenetlenmiþ, gözlerimden sel gibi gözyaþlan boþanýrke
-birkaç tutkulu tümceyle- ben konuþarak hayat verdim. Onun parlak çiçekleri, gerçekleþmemi
n en deðerlisi, öfkeyle köpüren volkanlarý ise en fýrtýnalý, en günahlar ruhlarýn tutkuland
NOTLAR
1 "Oinos" Yunanca "þarap" ve ayný zamanda da "bir" anlamýna geliyor.
2 Agathos, "iyi" demektir:
3 Poe, orta çaðlarýn 'küresel müziði düþüncesiyle (evrenin mükemmel matematiði bir tür "m
n sonra ya da bilincin belli bir yükseklik derecesine ulaþmasýndan sonra duyularýn birleþe
ceði ya da karýþacaðý düþüncesiyle oynuyor. Poe, bu fikri birçok öyküsünde kullanýr, sözgel
nýkla Sohbet'te.
4 Esir: Atomlar arasýndaki boþluðu ve bütün evreni doldurduðu varsayýlan, ýsý ve ýþýðý il
).
MONOS ÝLE UNA ARASINDA GÖRÜÞME1*
(Ýlk olarak Aðustos 1841'de Graham's Magazine'de, sonra 1845'te Tales'da yayýmlandý)
Bu þeyler yakýn gelecekte cereyan etmektedir.
-Sophokles, Antigone2
Una- "Dirildin mi?"
Monos- Evet, benim güzel ve sevgili Una'm, "dirildim". Ölümün ke/ýdisi benim için esrarý çö
adar, papazlarýn açýklamalarýný reddederek, mistik anlamý üzerinde derin derin düþüncelere
Una- Ölüm mü?
Monos- Tatlý Una, sözlerimi nasýl tuhaf bir tarzda tekrarlýyorsun? Adýmlannda bir kararsýzl
gözlerinde de keyifli bir tedirginlik görüyorum. Ebedi Yaþamýn muhteþem yeniliði kafaný ka
bunaltmýþ. Evet, Ölümden bahsediyordum. Eskiden bütün yürekleri kaygýyla dolduran -bütün z
erbat eden- bu sözcük, burada kulaða ne kadar tuhaf geliyor!
Una- Ah! Ölüm, bütün ziyafetlerde baþ köþeye kurulan hayalet! Kaç defa niteliði üzerinde de
dalarak kendimizden geçtik. Bu gizemli denetçi nasýl da insan mutluluðunun karþýsýna dikil
ona "buraya kadar, daha öteye yol yok!" diyordu. Baðnmýzda tutuþan birbirimize karþý duyduð
z hararetli aþk, Monos'um, ilk defa ortaya çýktýðýnda kendimizi boþ yere ne kadar mutlu his
miþ, aþkýmýzýn gücüyle mutluluðumuzun da güçleneceðini sanmýþtýk! Ama ne yazýk ki, aþkýmýz
rimiz de, bizi sonsuza kadar birbirimizden ayýrmak için acele eden ölüm saatinin dehþeti d
e büyüdü. Böylece zamanla, sevmek acý verir oldu. Nefret, o zaman, merhamet olabilirdi.
Monos- Bu acýlardan burada söz etme, sevgili Una -bundan böyle ve sonsuza dek benim Un
a'm!
Una- Ama geçmiþte kalmýþ üzüntülerin anýsý, içinde bulunulan anýn sevinci deðil midir? Artý
erinde, daha uzun süre konuþmak isterim. Özellikle, senin Karanlýklar ve Gölgeler Vadisi'n
den geçerken karþýlaþtýðýn olaylarý bilmeye can atýyorum.
Monos- Benim sevinç ve mutluluk saçan Una'm ne zaman Monos'undan bir þey istemiþ de Mono
s'u onu yerine getirmemiþtir? Hiçbir þeyi adamadan her þeyi anlatacaðým -ama bu tuhaf öyküy
maya neresinden baþlayayým?
Una- Neresinden mi?
Monos- Evet, neresinden?
Una- Seni anlýyorum, Monos. Ölüm, her ikimize de insanýn tanýmlanamaz olaný tanýmlama yönün
imini öðretti. O zaman, hayatýn sona erdiði andan baþla demeyeceðim -bedenin soðumaya baþla
uksuz ve hareketsiz bir uyuþukluk içerisine düþtüðün ve aþkýn tutkulu parmaklarýyla solgun
rýný kapattýðým o hüzünlü andan baþla.
Monos- Öncelikle, Una'm, insanýn bu dönemdeki genel durumuna iliþkin birþey söylemek istiyo
um. Atalarýmýzdan birkaç bilgenin -dünya saygý göstermese de gerçekten bilge-
uygarlýðýmýzýn geliþmesine "ilerleme"denilmesinin yerinde olup olmadýðýný sorgulama cüretin
larýný anýmsayacaksýn. Bizim ölümümüzden hemen önceki beþ altý yüzyýlýn her birinde, bizim
usumuza þimdi doðruluðu son derece açýk gözüken ilkeler -insan ýrkýna doðal yasalan denetim
aya çalýþmaktansa, onlarýn yol göstericiliðe boyun eðmeyi öðreten ilkeler- için cesarete mü
bazý güçlü zekalann çýktýðý dönemler olmuþtur. Uzun zaman aralýklarýyla, uygulamalý biliml
meyi gerçek fayda sýralamasýnda gerileme olarak gören bazý üstün zekalar ortaya çýkmýþtýr.
rane zeka -þimdi yeteneklerin en üstünü olduðunu bildiðimiz bu yetenek-, bizim için en fazl
m taþýyan gerçeklere (sadece hayal gücüne hitap eden, bir baþýna kalmýþ akla hiçbir þey dem
ma yoluyla ulaþtýðýmýz için -dediðim gibi þairane zeka, bulanýk felsefi düþünceyi geliþtirm
bilgi aðacýndan ve onun ölüm getiren yasak meyvesinden söz eden mistik meselde,3 ruhunun ço
ukluk döneminde, insanýn bilgiyle karþýlaþmamasý gerektiði yolunda açýk bir uyan görmüþtür.
sadece hor görülen kiþilere uygun bir lakabý gaspetmiþ bu bilgiçlerin horla-yýcý davranýþla
yýp ölen bu adamlar, þairler, ihtiyaçlarýmýzýn zevk alma yeteneðimizin gücünden daha basit
leri -þenlik sözcüðünün anlamýnýn bilinmediði, mutluluðun aðýrbaþlý, derin anlamlara sahip
mutlu günleri, mavi nehirlerin barajlarla engellenmeden balta görmemiþ tepeler arasýnda
n, ilkel, kokulu ve keþfedilmemiþ uzak ormanlarýn yalnýzlýðýna doðru rahatça aktýðý günleri
da hasretle düþünmüþlerdir.
Bununla birlikte, genel karýþýklýðýn bu þpylu istisnalan, ona muhalefet etmekle sadece bu k
rmeye hizmet ettiler. Heyhat! Kötü günlerimizin en berbatlarým yaþýyorduk. Büyük "hareket"
nýn argosunda adý böyleydi- devam ediyordu: Hem maddi, hem manevi açýdan hastalýklý bir kan
Sanat -fen ve beþeri ilimler demek istiyorum- en yüksek mertebeye yükseldi ve bir kez
tahta kurulduktan sonra, kendisini iktidara yükselten zekayý zincire vurdu. Doðanýn haþme
tini kabul etmekten baþka elinden birþey gelmeyen insan, ayný Doðanýn unsurlarý üzerinde el
ettiði, giderek artan egemenliði nedeniyle çocukça bir sevince kapýldý. Hayalinde, kasýlara
anrý rolü oynarken bile üzerine çocukça bir aptallýk çöküyordu. Hastalýðýnýn ta baþýndan be
geçmeden ona sistem ve soyutlama bulaþtý. Genellemelere saplanýp kaldý. Diðer tuhaf fikirl
r arasýnda, evrensel eþitlik fikri büyük bir yaygýnlýk kazandý ve Kýyaslamanýn ve Tanrýnýn
ve Göklerdeki herþeyi derinden istila etmiþ olan derecelenme yasasýnýn güçlü uyarýcý sesin
vrensel bir demokrasi kurmak için çýlgýnca çabalara giriþildi.4 Bu kötülük, elbette ki, baþ
naklanýyordu: Bilgiden, insan hem bilip hem de boyun eðemezdi. Bu arada, dumanlar içer
isinde çok sayýda koca koca þehirler ortaya çýktý. Yeþil yapraklar, fýrýnlarýn sýcak soluðu
büzüþtüler. Doðanýn güzelim yüzü iðrenç bir hastalýða yakalanmýþ gibi bozuldu. Ve bana öyl
'm, zorla uyutulmuþ duyularýmýz bile bizi bu noktada durdurmalýydý. Ama öyle gözüküyor ki,
ygumuzu yozlaþtýrarak, daha doðrusu, okullarda öðretilmesini bilinçsizce ihmal ederek kendi
sonumuzu hazýrladýk. Çünkü, gerçekte, bu bunalýmda yalnýzca beðeni duygusu -salt zeka ile e
gu arasýnda bir konumda bulunan bu yetenek, zarar görmeksizin bir yana atýlamaz- yalnýzc
a bu duygu, bizi yavaþ yavaþ ve tatlýlýkla Güzelliði, Doðaya ve Hayata götürebilirdi. Ama,
'un kendi iç dünyasýna dalmayý seven ruhu ve görkemli sezgisi için eyvah! Ruh için haklý ol
yeterli bir eðitim olduðu kabul edilen mousich5 için eyvah! Eflatun için ve müzik için eyva
! - Çünkü, her ikisi de kendilerine en çok ihtiyaç duyulduðu anda herkes tarafýndan unutuld
a da hor görüldü.6
Her ikimizin de sevdiði bir filozof olan Pascal7 "que tout notre raisonnement se r
eduit â ceder au sentiment'6 demiþti
-Ne kadar doðru!- Ve doðal duygunun, zaman izin verseydi, okullarýn katý matematiksel akýl
yürütmesi üzerinde eski üstünlüðünü yeniden kazanmasý olanaksýz deðildi. Ama bu olacak þey
ki aþýrýlýklar vaktinden evvel dünyanýn sonunun yaklaþmasýna neden oldu. Bunu, insanlýðýn b
ya da mutsuz ama sefih bir hayat sürdüðünden görmemiþ gibi davrandý. Ama bana gelince, Düny
rþivlerinden, en büyük yýkýmýn en ileri uygarlýðýn bedeli olduðunu öðrenmiþtim. Basit ama d
r Asur'la, müneccim Mýsýr'la ve her ikisinden de daha hünerli, bütün Sanatlann þamatacý ana
a9 ile karþýlaþtýrýlmasýndan, yazgýmýzla ilgili bazý önseziler doðdu içime. Bu bölgelerin t
ekten bir ýþýkla karþýlaþtým. Bu son üçünün sýnai özellikleri Dünyanýn bölgesel hastalýklar
çarenin uygulanýþý oldu; ama büyük ölçüde hastalýk kapmýþ Dünya için ölüm dýþýnda lüçbir y
ndan, bir ýrk olarak ortadan kalkmamasý gereken insanýn "yeniden doðmasý" gerektiðini gördü
iþte o zaman, benim güzeller güzeli sevgilim, her gün bütün ruhumuzla düþlere gömüldük. O z
alaca karanlýðýnda gelecek günler üzerine söylevler verdik; sanayinin yeryüzü kabuðunda aç
i, bu dikdörtgen çirkinlikleri silebilecek tek arýnma10 iþlemiyle kapandýktan sonra dünya,
emden yeþilliklerini, Cennet yamaçlarýný ve güler yüzlü sularý-ný kuþanacak ve nihayet insa
r yer haline gelecekti -Ölümle arýnmýþ insana, -soylu zekasý artýk bilimde bir zehir bulmay
insana, -kurtulmuþ, yeniden yaratýlmýþ, kutsanmýþ, mutlu ve ölümsüz, ama yine de maddesel o
ana yaraþýr bir yer haline.
Una- Bu sohbetleri çok iyi anýmsýyorum, sevgili Monos; ama ateþli yýkým dönemi bizim inandý
ttiðiniz çürümenin düþündürdüðü kadar yakýn deðildi, insanlar bireysel olarak yaþýyor ve bi
dý. Sen kendin hastalandýn ve mezara girdin; senin sadýk Una'n hiç vakit geçirme- den peþin
en geldi. Ve o zamandan beri geçen (ve sonuçta bir kez daha bizi böylece kavuþturan) yüzyýl
uyuþmuþ duyularýmýzý sabýrsýzlýktan kývrandýrmadýysa da, yine de tam bir yüzyýl geçti arad
Monos- Daha doðrusu, uçsuz bucaksýz sonsuzlukta bir nokta de sen þuna. Dünyanýn çöküþü sýra
týþma götürmez. Genel kanþýklýk ve çürümelerden duyduðum kaygýlarla canýmdan bezdiðimden þi
Acý içinde geçen birkaç günden ve belirtilerini yanlýþlýkla acý çekmek þeklinde yorumladýðý
n seni aydýnlatacak gücü kendimde bulamadýðým, kendinden geçmiþ halde sayýklamalarla dolu d
geçen birçok günden sonra -günler sonra, üzerime senin de dediðin gibi soluksuz ve harekets
z bir uyuþukluk durumu çöktü; bu durum etrafýmda bulunanlarca ölüm olarak adlandýrýldý.
Sözcükler müphem þeylerdir. Durumum, beni etrafýmda olup bitenleri hissetmekten alýkoymuyor
u; bir yaz gününün yakýcý öðlen güneþinden bunalmýþ, bitkin bir vaziyette uzun süre derin v
muþ ve dýþardan uyandýnlmadýðý halde, yeterince uyumuþ olmasý nedeniyle yavaþ yavaþ kendine
nin son derece sakin durumundan pek farklý gözükmüyordu gözüme.
Artýk soluk almýyorum. Nabzým atmýyor, kalbim çarpmýyordu, iradem büsbütün yok olmamýþ ama
yularým tuhaf olmakla beraber alýþýlmadýk ölçüde kuvvetlenmiþti -rastgele bir þekilde birbi
görevlerini yapýyorlardý. Tat ve koku alma duyulan aynlmaz derecede birbirine karýþmýþ, ano
l ve çok yoðun tek bir duygu olmuþtu. Son anýmda þev-katle dudaklarýmý ýslattýðýn gül suyu
yalleri getirdi -fantastik çiçekler, eski Dünyadakilerden çok daha güzel, ilk örnekleri bur
da etrafýmýzda açan çiçekler. Saydam ve kansýz göz kapaklanýn görmemi tam olarak engellemiy
radem askýda kaldýðýndan, göz kürelerim göz çukuru içerisinde dönmüyordu -ama, görüþ alaným
-
leri az çok açýkça görebiliyordum; dýþ retina üzerine veya göz kenarlarýna düþen ýþýnlar ka
ra göre çok daha canlý etkiler yaratýyordu. Bununla birlikte, birinci durumda bu etki öyle
anormaldi ki, ben onu yalnýzca bir ses olarak deðerlendiriyordum -karþýmda duran nesnen
in benden tarafa bakan yanýnýn aydýnlýk mý, karanlýk mý, yuvarlak hatlý mý, yoksa köþeli mi
larak tatlý ya da ahenksiz bir ses. iþitme duyusunun da bir dereceye kadar uyarýlmýþ olmak
la birlikte, hiç de düzensiz iþlev gördüðü söylenemezdi -gerçek sesleri, hassasiyetinden ge
ayan aþýn bir kesinlikle deðerlendiriyordu. Dokunma duyum kendine has bir deðiþime uðramýþt
nimleri geç algýlýyor, ama algýlanný inatla koruyordu; bu da her zaman en ileri derecede f
iziksel zevk almamla sonuçlanýyordu. Böylece senin tadý parmaklarýnýn göz kapaklanma yaptýð
sadece görme yoluyla tanýdým, sonunda, ellerini göz kapaklanmdan çektikten çok sonra, bütü
liðim tarifsiz bir bedensel hazla doldu. Bedensel bir hazla diyorum. Tüm algýlanm salt
bedenseldi. Pasif, beyni duyularla dolduran malzemelere gelince, anlama yetim bütünüy
le öldüðünden, hiçbir þekilde onlara bir þekil veremiyordu. Çok az fiziksel acý, daha çok h
u vardý; manevi acý ya da has ise söz konusu bile deðildi. Böylece iç paralayan hýçkýnklarý
rý-ma perde perde azalýp çoðalan sýzlanmalar halinde ulaþü ve hüznünün tonundaki bütün deði
dým; ama bunlar benim için tatlý müziksel seslerden baþka birþey deðildi; hayatiyeti kalmam
, onlan doðuran üzüntüyü iletemi-yorlardý; öte yandan yüzüme sürekli dökülen, etrafýmdakile
in iþareti olan, iri göz yaþlan bedenimin her zerresini zevkle titretiyordu yalnýzca. Bu
seyircilerin saygýlýca, fýsýltýyla -ve sen, benim tatlý Una'm soluðun kesilerek çýðlýk çýð
katte Ölümdü.
Telaþa saða sola koþuþturan üç dört karanlýk suret, beni tabut için giydirdiler. Bunlar doð
týmdan geçerlerken onlarý þekil olarak algýlýyordum, ama yan tarafýma geçtiklerinde imgele
ynime çýðlýklar, inlemeler þeklinde, dehþet, korku ve felaket ifade eden diðer korkunç sesl
inde yansýyordu. Beyaz elbisenle yalnýzca sen, ahenkle etrafýmda dolaþýp duruyordun.
Gün akþam oluyordu, ýþýklar yavaþ yavaþ sönerken içime belli belirsiz bir rahatsýzlýk -uyku
n kulaðýna sürekli hüzün dolu gerçek sesler (eþit ve uzun aralýklarla, uzaktan belli belirs
yulan ve huþu telkin eden, mahzun düþlerle karýþýk çan sesleri) geldiðinde duyduðu endiþeye
ir endiþe-çöktü. Büyük bir huzursuzluk yaratan gölgeleriyle gece oldu. Gece, müthiþ bir aðý
anm üzerinde baský yapýyordu, elle tutulacak kadar somuttu. Ayrýca, kýyýya çarpýp parçalana
galarýn uzaktan uzaða yankýlanan sesine benzeyen, ama ondan daha sürekli bir inleme sesi
vardý; alacakaranlýkla baþlayan bu ses çöken karanlýkla artmýþtý. Aniden odaya ýþýklar get
ktan yankýlanan bu ses derhal kesildi, ayný sesin sýk aralýklarla yinelenen patlamalanna
dönüþtü, ama daha-az korkunç ve daha belirsizdi bu ses. Üzerimdeki ezici baský büyük ölçüd
sak ve ahenkli bir þarkýnýn lambalarýn (birçok lamba vardý) alevinden çýkarak sürekli bir þ
laðýma aktýðýný hissettim. Ve o zaman, sevgili Una, uzanmýþ yatmakta olduðum yataða yaklaþa
a oturdun, hoþ kokulu soluðunla tatlý dudaklarýný alnýma deðdirdin, içimden birþeyler koptu
un yarattýðý salt fiziksel duygularla karýþýk birþeyler titreþti, duygulanma gibi birþey -s
ve kederinin kadrini bilen, ayný zamanda da ona karþýlýk veren bir duygu; ama bu duygu,
çarpmayan kalpte kök salamadý, gerçek olmaktan çok bir gölge gibi gözüktü ve çabucak söner
e büyük bir sükunete, sonra da daha önce olduðu gibi salt tensel bir zevke býraktý.
Ve o zaman, doðal duyularýn enkaz ve kaosundan içimde son derece mükemmel bir altýncý duyun
n doðduðunu gördüm. Onun varlýðýndan korkunç bir zevk alýyordun -bununla birlikte, akýlla i
ayan tamamen fiziksel bir zevkti bu.
Bütün beden hareketleri tam olarak durmuþtu. Hiçbir kas seðirmiyor, hiçbir sinir titreþmiyo
hiçbir atardamar zonklamýyordu. Ama bana öyle geliyordu ki, beynimde, kavrayýþý en güçlü ki
le hiçbir sözcüðün anlatamayacaðý birþeyler doðmuþtu, izninle, bunu salýnýmlý zihinsel nabý
yacaðým. Bu, insandaki soyut Zaman fikrinin manevi biçimiydi. Bu salýným hareketinin -ya d
a buna benzer bir hareketin- mutlak eþitlenmesiyle göklerdeki kürelerin bir yörünge üzerind
dönüþleri düzenlenir. Onun yardýmýyla þömine rafýndaki duvar saatinin ve orada bulunanlann
atlerinin yanlýþ gittiðini hesapladým. Düzenli tik-tak sesleri kulaðýma çok ahenkli geliyor
oðru oranlardan en küçük bir sapma -bu sapmalar pek sýk görülüyordu- beni týpký, soyut gerç
edilmesinin yaþayan insanlann etik duygulanný etkilediði gibi etkiliyordu. Odada, san
iyeleri tam olarak ayný anda vuran iki saat olmasa da, saatlerin birbirlerine göre t
onlanný ve her birinin zaman ölçmedeki hatalarýný aklýmda tutmakta hiç zorluk çekmiyordum.
-bu keskin, mükemmel ve kendi kendine var olan süre duygusu- olaylann birbirini izl
emesinden baðýmsýz olarak var olan (muhtemelen insanlann var olduðunu kavrayamadýklarý) bu
uygu -bu fikir- öteki duygularýmýn küllerinden doðan bu altýncý duygu, zamana baðlý Sonsuzl
ki zamana baðlý olmayan ruhun ilk aþikar ve kesin adýmýydý.
Gece yansý olmuþtu, sen hâlâ yanýmda oturuyordun. Herkes Ölüm odasýndan ayrýlmýþtý. Beni ta
ambalar titrek ýþýklarla yanýyordu; bunu yeknesak naðmelerin titreþmesinden anlýyordum. Ama
rdenbire bu naðmeler daha zor duyulur ve daha zor ayýrt edilir oldu. Sonunda tamamen
sustular. Burun deliklerimdeki koku kayboldu. Biçimler, görüþüm üzerindeki etkilerini yiti
di. Karanlýðýn göðsümün üzerindeki baskýsý kalktý. Elektrik þoku gibi aðýr bir þok bütün be
kunma duyusunu tamamen yitirmiþ, insanýn duyu dediði þeylerden geri kalanlar tek varlýk bi
lincinde ve tek deðiþmez süre duygusunda eridi. Ölümlü beden sonunda ölümcül Çürümenin sill
Bununla birlikte duyarlýlýðým tamamen yok olmamýþtý; çünkü, geriye kalan bilinç ve duygu du
i atalet halinde bir sezgi yoluyla yerine getiriyordu. Korkunç deðiþimin et üzerindeki f
eci etkisini görüyor ve düþ gören birinin bazen üzerine eðilen bedenin ayýrdýna varmasý gib
i Una, senin hâlâ yanýmda oturmakta olduðunu belli belirsiz hissediyordum. Ayný þekilde iki
ci günün öðlen vakti geldiðinde, olan bitenin belli belirsiz farkýndaydým hâlâ: Sen yanýmda
ttin; beni tabuta koydular; tabutumu cenaze arabasýna yerleþtirdiler; beni mezara taþýdýla
r; mezann içine indirdiler; üzerime topraktan aðýr bir tepecik yýðdýlar; beni karanlýða ve
tlarla birlikte hüzünlü ve aðýrbaþlý bir uykuya terkettiler.
Keþfedilecek çok az esrarý bulunan bir hapishane-evde günler haftalarý, haftalar aylan kov
aladý ve ruhum uçup giden her saniyeyi titizlikle izleyip zahmetsizce -zahmetsizce v
e amaçsýzca- kaydýný tuttu.
Aradan bir yýl geçti. Her geçen saat rar oluþ bilinci bula-nýklaþtý, mekan bilinci büyük lö
ini gaspetti. Varoluþ fikri yer fikrinin içinde eridi. Eskiden beden olan þeyi sýkýca sarýp
sarmalayan dar boþluk, þimdi bedenin kendisi olmaktaydý. En nihayet, uyuyan kiþinin baþýna
sýk geldiði gibi (sadece uyku ve uykunun dünyasý ile ölüm betimlenebilir) -bazen Dünyada,
ýþýðýn derin bir uykuya dalmýþ kiþiyi yandüþ-ler içerisinde býrakarak irkiltmesi gibi en n
gelerin kucaklamýþ olduðu bana da, irkiltme kuvvetine sahip olabilecek tek ýþýk -ebedi aþký
insanlar, karanlýðýnda yatmakta olduðum mezara gelip çalýþmaya baþladýlar. Üstümdeki nemli
Çürüyüp toz olmuþ kemiklerimin üzerine Una'nýn tabutunu indirdiler. Ve sonra bir kez daha
y hiçliðe gömüldü. Bu bulutumsu bulanýk ýþýk söndü. O belli belirsiz heyecan yerini tam bir
ketti. Onlarca yýl11 gelip geçti. Toz, toza döndü. Kurtlara yiyecek birþey kalmadý artýk. V
luþ duygusu en sonunda tamamen yok oldu; onun yerinde -her þeyin yerinde- yüce ve ebed
i despotlar -Yer ve
Zaman- hüküm sürmeye baþladý. Olmayan için -biçimi olmayan için, -düþüncesi olmayan için, -
an için, -ruhu ve hiçbir maddesel yaný olmayan için, -bütün bu hiçlik ve bütün bu ölümsüzlü
de bir ev; çürütücü saatler ise yoldaþtý.
NOTLAR
1 "Monos" ve "Una", her iki sözcük de "Bir" anlamýna gelmektedir. Poe, "Bir" sözcüðünden
erkek adýyla bir kadýn adý yapmýþtýr.
2 Poe'nun kullanmayý sevdiði bu alýntý bir baþka öykünün adýdýr da: "Mel-lonta Tauta". An
lý oyunun 1334. satýrýnda koro krala gelecek için kaygýlanmamasýný söyler - "Bunlar gelecek
acaktýr (yani Tanrýnýn elindedir). Þimdi elde olanla ilgilenin. Baþkalarý gelecekle ilgilen
cektir". Baðlam, Poe'nun ironik olduðunu göstermektedir.
3 Poe, incil'in cennet öyküsünü mistik bir mesel olarak tanýmlýyor; çünkü, bir okültist y
ik, hakikatin anlatýlamayacaðýna ya da "açýklana-mayacaðýna" inanýr.
4 Poe. demokrasiye sürekli kuþkuyla yaklaþmaktadýr.
5 Müzik.
6 "Çaðlar boyu edinilen deneylerle keþfedilen eðitim metodundan daha iyi bir metot keþfe
tmek zordur: Beden için jimnastik, ruh için müzik". Eflatun, Devlet, 2. Kitap, s. 376.
7 Blaise Pascal (1623-1662) Fransýz bilim adamý, matematikçi, filozof ve yazar, "ins
an hakikati aramak için aklýný kullanmalýdýr. Tanrý ona hakikati sezdirecektir" þeklindeki
nun düþünce yapýsýna oldukça yakýndýr. Hakikati anlamak için sadece aklýn yeteceði görüþünd
da nefret ediyordu.
8 (Fr.) Bütün akýl yürütmemiz duygularýmýza boyun eðmekten ibarettir. Pas-cal'ýn "Pansees
, Bolüm IV.
9 Nubia: Sudan'da bir bölge. Ayný zamanda bu uygarlýk Eski Mýsýr zamanýnda Mýsýr'a rakip
k güçtedir.
10 Arýnma (Purification) burada Yunancadaki kökü olan (ateþ) sözcüðüne atýfla kullanýlmýþ
11 Many lustra. Lustra (lustrum'un çoðulu) beþ yýllýk dönem demektir. Böylece tümce "birç
anlamýna geliyor.
EIROS ÝLE CHARMION'UN SOHBETÝ*
(Ýlk olarak Aralýk 1839'da Gentelman's Magazine'de, sonra 1840'da Tales of Grotesque
and Arabesque'de, daha sonra 1 Nisan 1843 'te "Dünyanýn Yok Oluþu" adýyla Saturday Muse
um da ve 1845'te Tales 'da yayýmlandý.
Poe'nun böyle bir konuda öykü yazmasýnda, Halley Kuyrukluyýldýzý'nýn 1835'te görünmesiyle o
raðbet gören kuyruklu yýldýz tartýþmalarýnýn rolü olduðu elbette görmezden gelinemez.
Öykü, incil'in kehanetinin kelimesi kelimesine doðru olduðunu ileri sürmemektedir. Ancak P
oe, kehanetin sadece gerçek þairlere vergi bir yetenek olduðu inancýndadýr, ikinci olarak
da kehanetin gerçekleþmesi ve evrenin anlaþýlmasý sadece ve sadece "maddeci" temellerde müm
dür. Kýsacasý, olacak herþeyin fiziksel bir açýklamasý vardýr. Ayrýca dikkat edilmelidir ki
ros ne de Channion, isa'ya olan inançlarý sayesinde kurtulmuþ olduklarýný ileri sürerler. Ö
ahramanlarýnýn isimleri de Roma döneminin gizemci dinlerini akla getirir)
Sana ateþi getireceðim.
-Euripides. Andromache*
Eiros- Neden bana Eiros diyorsun?
Channion- Bundan böyle adýn bu. Sen de benim Dünyadaki adýmý unutacak ve bana Charmion diy
eceksin.
Eiros- Bu bir düþ olmalý!
Charmion- Bizim için artýk düþ diye birþey yok; ama bu esrarý biraz sonraya býrakalým. Seni
gibi ve aklý baþýnda görmekten büyük bir sevinç duyuyorum. Gözündeki perde kalkmýþ. Yürekli
den korkma. Derin bir uyuþukluk içinde geçirmene izin verilen günlerin doldu; yarýn, yeni
varoluþunun zevk ve mucizelerini bizzat ben sana tanýtacaðým.
Eiros- Doðru, hiç mi hiç uyuþukluk hissetmiyorum. Tuhaf baþ dönmesi ve korkunç karanlýk ben
ketti, büyük bir yükseklikten düþen sularýn sesine benzeyen o çýlgýn, aceleci ve korkunç se
ymuyorum. Bununla birlikte, Charmion, yeniyi kavrayýþlardaki çabukluk yüzünden duygulanm k
armakarýþýk.
Charmion- Birkaç gün, bunlarýn düzelmesine yetecektir; -ama seni çok iyi anlýyor ve sana ac
rum. Senin þu anda baþýna gelenlerin benim baþýma gelmesini üzerinden on dünya yýlý geçti,
anýsý taptaze. Ama, sen Cennette katlanacaðýn tüm acýlara henüz katlanmadýn.
Eiros- Cennette mi?
Charmion- Evet, Cennette.
Eiros- Aman Allahým! Acý bana, Charmion! Bütün bu þeylerin -bilinmezken artýk bilinir olan
u þeylerin- yüce ve kesin Þimdide erimiþ belirsiz Geleceðin görkemi altýnda eziliyorum.
Charmion- Böyle düþünceleri kafana takma. Bundan yarýn söz ederiz. Sarsýlan ruhun sýradan a
atýrlanmasýyla huzur bulacaktýr. Çevrene ya da ileriye bakma -yalnýzca geriye bak. Seni ar
amýza atan harikulade olayýn ayrýntýlarým duymaya can atýyorum. Bana onu anlat. Korkunç bir
lde yok olan dünyanýn, eski bildik diliyle, bildik þeylerden konuþalým.
Eiros- Çok, çok korkunç bir þekilde hem de! Bu, gerçekten de bir düþ deðil.
Charmion- Artýk düþ yok. Arkamdan çok yas tutuldu mu, Eiros'um?
Eiros- Yas mý Charmion? Hem de nasýl! Dünyanýn o son saatine kadar, evinin üzerine yoðun bi
kasvet bulutu ve samimi bir hüzün asýlýydý.
Charmion- O son saatten bahset bana. Unutma ki, felaketin meydana gelmiþ olmasý gerçeði
dýþýnda birþey bilmiyorum, insanlarýn arasýndan gelerek Mezar yoluyla Geceye geçtim -bu dön
yanlýþ hatýrlamýyorsam, sizi mahveden felaket hiç de beklenilen birþey deðildi. Ama, elbet
o günün spekülatif felsefesini pek bilmiyordum.
Eiros- Baþýmýza gelen felaket, senin de dediðin gibi, tam anlamýyla beklenmedik birþeydi; a
a buna benzer talihsizlikler uzun zamandan beri gökbilimciler arasýnda bir tartýþma konu
suydu. Daha senin bizden ayrýlýp gittiðin dönemde bile, herþe-yin sonunda ateþle yok olacað
söz eden Kutsal metinlerin, yalnýzca yeryüzü küresi ile ilgili olduðu konusunda insanlarýn
mfikir olduklarýný söylememe, bilmem gerek var mý? Ama, astronomi biliminin kuyruklu yýldýz
an alevin dehþetinden mahrum býraktýðý dönemden bu yana, insanoðlu yýkýmýn doðrudan nedeni
yanýlgý içinde olmuþtu. Bu cisimlerin son derece küçük olan yoðunluðu oldukça doðru bir þek
miþti. Kuyruklu yýldýzlarýn Jüpiter'in uydulan arasýndan, bu ikincil gezegenlerin kütleleri
olsun, yörüngelerinde olsun önemli bir deðiþikliðe yol açmadan geçtiði gözlemlenmiþti. Bu
uzun zamandan beri, bizim maddesel küremize temas etse bile ona herhangi bir zara
r veremeyecek nitelikte ve inanýlmayacak kadar seyrek buhardan yaratýklar gözüyle bakýyord
uk. Öte yandan, böylesi bir temastan hiç korkumuz yoktu, çünkü bütün kuyruklu yýldýzlarýn t
i tam olarak biliniyordu. Ateþle gelecek yýkýmýn failini bunlarýn arasýnda aramak, öteden b
kabul edilemez nitelikte bir fikir olarak görülüyordu. Ama son zamanlarda, halk arasýnd
a son derece tuhaf bir þekilde mucizelerden, garip hayallerden söz edilir oldu; her
ne kadar bunlar birkaç cahil cühela arasýnda itibar gören söylentiler olsa da, gökbilimcile
in yeni bir kuyruklu yýldýzýn göründüðünü bildirmesi, halk arasýnda o güne dek görmediðim b
asýna ve güvensizliðe yol açtý.
Yabancý küreyi oluþturan elementler derhal tespit edildi ve tüm gözlemciler bu kürenin izle
ekte olduðu yörüngenin hadid noktasýnda,2 dünyanýn çok yakýnýndan geçeceðini hiç duraksamad
ler. En ünlü gökbilimciler arasýnda sayýlmayan iki üç gökbilimci, ýsrarla çarpýþmanýn kaçýn
Bu haberin halk üzerindeki etkisini sana anlatamam. Birkaç gün içinde, insanlar, dünyevi
fikirlere uzun zamandýr alýþkýn zihinlerinin kavrayamayacaðý bir sava inanmayý reddeder gib
ldular. Ama yaþamsal öneme sahip bir gerçek er ya da geç, en kalýn kafalýlarýn bile zihnine
den bir yol bulur. En sonunda astronomi biliminin yalan söylemediðini anladýlar ve kuy
ruklu yýldýzý beklemeye baþladýlar. Kuyruklu yýldýzýn yaklaþmasý önceleri ne gözle görülür
de alýþýlmadýk birþeyler vardý. Donuk kýrmýzý bir rengi ve zor farkedilebilir küçük bir kuy
sekiz gün süreyle, görünür çapýnda hissedilir bir deðiþme görmedik; sadece rengi biraz deði
herkes iþini gücünü bir kenara býrakýp bütün dikkatini, kuyruklu yýldýzýn niteliði konusun
arasýnda çýkan tartýþmalara vermiþti. En cahil insanlar bile aðýr çalýþan kafalarýný bu iþi
aman alimler bütün zekalarýný -bütün ruhlarýný- bir korkunun yatýþtýrýl-masýna ya da gözde
enmesine vermediler. Oh! Hayýr, onlar gerçeði, yalnýzca gerçeði araþtýrdýlar -doðru görüþle
ttýlar. Eksiksiz bilgi için inlediler. Hakikat, gücünün bütün saflýðýyla ve olaðanüstü görk
bilge kiþiler önünde diz çöküp ona taptýlar.
Küremizin ya da üzerinde yaþayan canlýlarýn korkulan çarpýþmadan dolayý maddi bir zarara uð
bilge kiþiler arasýnda her geçen saat mevzi kaybediyordu ve bilge kiþilerin artýk kalabalý
larýn aklýný ve hayal gücünü canlarýnýn istediði gibi yönetmesine izin veriliyordu. Kuyrukl
eðinin yoðunluðunun bizdeki en seyreltik gazýn yoðunluðundan daha az olduðu gösterildi; ben
ir ziyaretçinin Jüpiter'in uydularý arasýndan zararsýzca geçmiþ olmasýnýn üzerine ýsrarla d
bundan korkulan yatýþtýrmada yararlanýlýyor-
du. Teologlar, korkunun tutuþturduðu bir gayretle incil'deki kehanetleri ortaya koyu
yor ve onlan daha önce benzeri görülmemiþ bir doðruluk ve basitlikle halka açýklýyorlardý.
nunun ateþle geleceði, herkesi ikna eden bir þevk ve belagatla ileri sürülüyordu ve kuyrukl
yýldýzlarýn (artýk herkesin bildiði gibi) ateþle ilgilerinin olmamasý gerçeði, kýyamet end
nsanlarý büyük ölçüde kurtarýyordu. Salgýn hastalýklara ve savaþlara iliþkin halkýn önyargý
-ortaya çýkan her yeni kuyruklu yýldýzla birlikte bir alýþkanlýk haline gelen hatalarýn- b
a tekrarlanmamýþ olmasý dikkat çekici bir durumdu. Sanki akýl birden silkinerek, batýl inan
týndan alaþaðý etmiþti. En zayýf zekalar bile aþýn ilgiden güç kazanmýþtý.
Bu çarpýþmadan ne gibi küçük kötülükler gelebileceði, hararetli bir tartýþmanýn konusu oldu
olojik sonuçlardan, iklimdeki ve bunun sonucu olarak da bitki örtüsündeki olasý deðiþiklikl
en, manyetik ve elektriksel etkilerden söz ettiler. Çoðu insan, hiçbir þekilde herhangi bi
r görülür veya hissedilir deðiþiklik olmayacaðýný ileri sürüyordu. Bu tartýþmalar böylece s
rtýþma konusu olan nesne giderek yaklaþmaktaydý; kuyruklu yýldýzýn görünür çapý büyümüþ, pa
nde insanoðlunun beti benzi attý. Herkes iþi gücü bir kenara býraktý.
Kuyruklu yýldýzýn büyüklüðü, en sonunda, daha önceki kuyruklu yýldýz ziyaretlerinde kayýtla
an aþtýðýnda, duygularýn genel seyrinde son derece dikkat çekici bir dönem yaþandý. Gökbili
yanýlmýþ olabilecekleri gibi oyalayýcý umutlan bir yana býrakan halk yaklaþan felaketin kes
iðini iliklerinde hissetti. Duyduklarý dehþet, hayali niteliðini yitirmiþti, insanoðlunun e
yiðitlerinin yürekleri göðüslerinde þiddetle çarpýyordu. Bu duygularýn en dayanýlmaz türde
dönüþmesine sadece birkaç gün yetti. Artýk, yabancý meteora hiçbir alýþýlmýþ düþünceyi uyg
nitelikleri yok olmuþtu. Yarattýðý heyecanýn korkunç yeniliði ile bizi eziyordu. Biz onu g
deki astronomik bir olay olarak deðil, yüreklerimizde bir karabasan, beyinlerimizde
bir gölge olarak görüyorduk. Akýl almaz bir hýzla-, tüm ufku kaplayan ateþten bir örtü görü
u.
Bir gün daha geçti ve insanoðlu rahat bir soluk aldý. Kuyruklu yýldýzýn etki alanýna çoktan
lduðumuz halde, yine de yaþamaya devam ettiðimiz anlaþýlmýþtý. Hatta, hal ve hareketlerimiz
zindelik, zihnimize alýþýlmamýþ bir canlýlýk geldiði bile söylenebilir. Korkularýmýzýn nes
aþýrý ölçüde seyrekliði gün gibi ortadaydý; ötesindeki bütün gök cisimleri rahatça görüleb
itki örtümüz gözle görülür þekilde deðiþti ve ortaya çýkacaðý önceden söylenen bu durum bil
ancýmýzý pekiþtirdi. Her türlü bitkinin üzerini o güne dek görülmemiþ gürlükte yapraklar ka
Ve bir baþka gün daha geçti -baþýmýza hiçbir felaket gelmedi. Artýk, önce kuyruklu yýldýzýn
e ulaþacaðý belli olmuþtu, insanlar tuhaf bir deðiþikliðin pençesine düþtüler ve duyulan il
herkesin aðlayýp sýzlamaya baþlamasý ve dehþete düþmesi için müthiþ bir iþaret oldu. Duyula
, göðüs ve ciðerlerde þiddetli bir sýkýþma ve ciltte dayanýlmaz bir kuruluk þeklindeydi. At
zin esaslý bir þekilde deðiþmiþ olduðu yadsýnamazdý; bu atmosferin bileþimi ve uðramýþ oldu
i yeni baþlayan tartýþmalarýn esas konusunu oluþturuyordu. Araþtýrmalarýn sonucu, en yoðun
ygusunun yaratabileceði heyecan ve ürpermeyle insanoðlunun yüreðini hoplattý.
Bizi saran havanýn yüzde yirmi bir oranýnda oksijenle yüzde yetmiþ dokuz oranýnda azot gazl
rýndan oluþan bir karýþým olduðu çok uzun zamandan beri bilinmekteydi. Yanma olayýný saðlay
lan oksijen yaþam için mutlak gerekli bir element ve doðadaki en enerjik, en güçlü unsurdu.
Oysa azotun ne yaþam ne de ateþ açýsýndan hiçbir önemi yoktu. Olaðanüstü oksijen fazlalýðý,
a da görüldüðü gibi, hayatiyetin son derece yükselmesi sonucunu verirdi. Bu
düþüncenin en ileri noktalarýna kadar vardýrýlmasý, geliþtirilme-siydi insanlann yüreðini k
olduran. Havanýn tamamen azotsuz kalmasý nasýl bir sonuca yol açardý? Çok güçlü, her þeyi y
n, dolaysýz, karþý konulmaz bir yanma -Kutsal Ki-tap'ýn her tarafý ateþe boðan dehþet veric
anetlerinin en içe, en korkunç ayrýntýlarýna kadar gerçekleþmesi.
insanoðlunun o zamanki zincirlerinden boþanmýþ çýlgýnlýðýný sana betimlememe gerek var mý,
ruklu yýldýzýn seyreltik bir kütle oluþu daha önceleri yüreðimizi umutla doldururken, þimdi
zluðumuzun kaynaðý olmuþtu. Onun elle tutulamayan gaz niteliðinde, Yazgýmýzýn tamamlanýþýný
arada, son umut kýrýntýlarýný da beraberinde götürerek bir gün daha geçti. Hýzla deðiþmekte
ayý soluyorduk. Kýrmýzý kan, dar kanallarda gürül gürül çaðlýyordu. Herkes çýlgýn bir sayýk
e düþmüþtü; insanlar korkutucu gökyüzüne doðru kollarýný gergince uzatýyor, tir tir titreye
gan ediyordu. Ama tüm yaþamý tahrip eden kuyruklu yýldýzýn çekirdeði þimdi tam üstümüzdeydi
nette bile, sözünü ederken korkudan titriyorum. Kýsa keseceðim -felaketin kendisi kadar kýs
. Yalnýzca bir an için her þeye deðen ve herþeyi yutan tuhaf parlak bir ýþýk oluþtu. Sonra,
nrýnýn olaðanüstü büyüklüðü önünde diz çöke-lim, Charmion- sonra, bizzat ONUN aðzýndan geli
playan bir haykýrýþ duyuldu; içerisinde yaþadýðýmýz bütün esir kütlesi, olaðanüstü parlaklý
retini her türlü bilgiye vakýf meleklerin bile isimlendiremedi-ði birdenbire parlayan bi
r alevle patladý. Her þey böyle sona erdi."
NOTLAR
1 Eiros ve Charmion adlarý için Poe'nun kaynaðý muhtemelen Jacob Bryant'-dýr. Bryant þöyle
ordu: "Kleopatra'nýn iki kadýn hizmetçisinin adlarý... benim Gökkuþaðý ve Güvercin olarak y
ras ve Charmion idi." Gökkuþaðý ve Güvercin'i Tufan"dan sonra Tanrýnýn mucizeleri olarak ta
r, Bryant. Her ikisi de yeniden doðuþun sembolleridir.
Shakespeare'in "Antonius ve Kleopatra'sýnda da benzer adlý üç kahraman bulunmaktadýr. Eros
kendini Antonius'a adamýþ eski bir köledir. Büyük bir üzüntüye düþen Antonius eski kölesin
öldürmesini emreder; Eros, onun yerine kendini öldürür Iras ve Charmian Kleopatra'nýn iki
izmetçisidirler. Oyunun baþýnda Shakespeare, kadýn karakterlerinin hiçbirisi için yapmadýðý
en açýk saçýk þekilde tanýmlar onlarý, ama oyunun sonunda Iras, teselli bulamayan Kraliçesi
endisini öpmesiyle kalbi durarak ölür ve Charmian da Kleopatra'nýn intiharýndan sonra kend
ini engerek yýlanýna sokturur.
2 Bir gezegen veya kuyrukluyýldýz yörüngesinin güneþe en yakýn olan noktasý.
HANS PFAAL DiYE BÝRÝNÝN BENZERÎ GÖRÜLMEDÝK SERÜVENi*
(Ýlk olarak Haziran 1835'te Southern Literary Messeýýger'da "Hans Pfall - A Tale"adýyla,
sonra da 1840'da Tales of the Grotesque and Arabesque'te sadece "Hans Pfall" adýy
la yayýmlanmýþtýr. Ancak Griswold'un yayýmýnda bugün kullanýlan "The Unparalleled Adventure
ne Hans Pfall" adýný almýþtýr.
"Hans Pfall'ýn baþlýca kaynaðý Sir John Herschel'in Treatise on Astronomy'sidir (1834). He
rschel (1792-1871), ünlü gökbilimcisi William Herschel'in (1738-1822) oðludur. Baba-oðul, ç
aþ gökbilimin temellerini atmýþlardýr.)
Kumandaný olduðum
Çýlgýn düþlerle dolu bir yürekle,
Ateþten bir mýzrak ve havadan bir atla Gezer dururum kýrlarda.
-Tom O'Bedlam'ýn Þarkýsý1
Rotterdam'dan alýnan en son haberlere göre kent bilimsel bir heyecana kapýlmýþ gibi gözüküy
erçekte burada öylesine yepyeni, öylesine umulmadýk, daha önceki düþüncelerle öylesine çeli
y meydana geldi ki, çok geçmeden bütün Avrupa'da büyük bir þamata kopacaðýndan, bütün fizik
aleyana geleceðinden bütün dinamik ve astronomi aleminin birbirine gireceðine hiç kuþkum yo
.
Anlaþýldýðý kadarýyla, ..... ayýnýn ... günü (tarihi tam olarak
anýmsamýyorum) büyük bir kalabalýk, belli bir nedeni olmaksýzýn hali vakti yerinde Rotterda
pazar yerinde toplanmýþtý. Gün, mevsime göre alýþýlmadýk derecede sýcaktý, hemen hemen iç e
i gök kubbenin her tarafýna bol bol serpilmiþ büyük beyaz bulut kümelerinden zaman zaman se
piþtiren ve ancak birkaç dakika süren eðlence kabilinden yaðmur kalabalýðýn canýný pek sýkm
la birlikte, öðleye doðru toplulukta hafif, ama dikkate deðer bir dalgalanma görüldü; bunu
bin aðzýn hep birden konuþmasý izledi ve hemen ardýndan on bin yüz gökyüzüne doðru çevrildi
po ayný anda on bin aðzýn kenanndan sarktý,2 Maðara'nýn gürlemesinden baþka hiçbir þeyle ka
bir haykýrýþ bütün kentte ve Rotterdam'ýn çevresinde uzun uzun, büyük bir güçle ve þiddetl
u.
Bu gürültü patýrtýnýn nedeni çok geçmeden ortaya çýktý. Yu-kanda sözü edilen dýþ hatlarý be
n arasýndaki mavi bir açýklýða doðru, aþaðýda aðzý açýk bakan bu kaba saba kentli sürüsünün
aðý ve yeterince takdir edemeyeceði acayip, birbirine benzemeyen öðelerden oluþmuþ, tuhaf b
i, saçma sapan ama katý görünümlü bir
Bir baþka olasý kaynak, insanýn soðuk, havasýz boþluðu aþarak aya ulaþabileceðini ileri sür
aplardan biri olan A Voyage to the Moon (1827) adlý kitabý Joseph Atterly adýyla yazan
George Tucker'dýr (1775-1861).
Poe'nun kitabýnýn yayýmlanmasýndan üç hafta sonra Netr York Sun'da Richard Adam Lock'un "Di
coveries in the Moon" adlý öyküsü yayýmlandý. Öykü, Poe'nun öyküsündekilere benzer birçok n
. Poe'nun intihal (aþýrmacýlýk) konusunu kafasýna takmasýna karþýn, Lock'un öyküsü, aya yol
a deðil, ayýn yüzeyinin teleskopla gözlemlenmesi hakkýndadýr.
nesnenin, kocaman bir bulutun arkasýndan yavaþ yavaþ çýktýðý görüldü. Bu, neydi ki? Rotterd
arý adýna, neyin alametiydi bu? Kimse bilmiyordu; kimse bir tahminde bulunamýyordu; bu
sýrrý çözmek için kimsenin -hatta Belediye Baþkaný Mynheer Superbus Von Underduk'un3 bile-
inde en ufacýk bir ipucu yoktu; yapacak daha makul bir þey olmadýðýndan, son bireyine kada
r bütün Rotterdamlýlar pipolarýný dikkatle aðýzlarýnýn köþelerine yerleþtirdiler, gözlerini
n ayýrmadan pipolarýndan bir nefes saldýlar, kýsa bir zaman için durdular, bulunduklarý yer
en biraz öteye badi badi yürüdüler, homur homur homurdandýlar -badi badi yürüyerek yeniden
i yerlerine geldiler, homurdandýlar, bir an durdular ve sonunda- pipolanndan yenid
en bir nefes saldýlar.
Bu arada, bunca merakýn konusu ve bu kadar çok dumanýn nedeni olan þey, güzelim kente doðru
doðru alçalýyordu. Birkaç dakika içinde tam olarak seçilebilecek kadar yakýna geldi. Bu bir
vet, evet hiç kuþku yok, bu bir tür balondu; ama Rotterdam'da daha önce hiç böylesi bir bal
n görülmediði muhakkaktý. Çünkü, kim -sorarým size- kim tamamen kirli gazetelerden yapýlmýþ
an söz edildiðini iþitmiþtir?4 Hollanda'da hiç kimsenin iþitmemiþ olduðu muhakkaktýr; bunun
ikte burada insanlann burunlarýnýn dibinde, daha doðrusu burunlarýnýn epeyce üstünde bir ye
, bu amaçla kullanýldýðýný daha önce hiç kimsenin duymadýðý böylesi bir malzemeden -en yetk
doðruladýlar- yapýlmýþ, söz konusu nesnenin bir eþi duruyordu. Bu Rotterdamlýlann saðduyusu
halde hakaretti. Görüngünün biçimine gelince, daha da akla ziyandý: Alt üst edilmiþ kocama
soytarý külahýndan5 çok farklý deðildi. Balonun daha yakýndan incelenmesiyle, sivri noktas
aþaðý sarkan kocaman bir püskülün, koninin çepeçevre üst kenarý ya da tabanýndaki koyun ça
li Betty Martin6 havasýnda çýngýrdayan bir dizi küçük enstrümanýn görülmesi, kalabalýðýn be
ki görüþlerini þunca-cýk olsun deðiþtirmedi. Daha da kötüsü, kenarlan fevkalade geniþ ve ya
ki tepesi geniþ siyah þeritli, gümüþ tokalý koyu gri, kocaman bir kastor þapka, mavi kurdel
rla sepet gibi bu fantastik makinenin ucuna asýlý duruyordu. Oldukça dikkat çekici bir b
aþka husus da, birçok Rotterdamlýnýn ayný þapkayý daha önce defalarca görmüþ olduklarýna ye
di; gerçekten de, herkese tanýdýk geliyordu; þapkayý gören Bayan Grettel PfaaP þaþkýnlýk do
vinç çýðlýðýyla bunun kocasýnýn þapkasýnýn aynýsý olduðunu ilan etti. Pfaal'ýn üç arkadaþýy
erdam'da birdenbire ve anlaþýlmaz bir þekilde ortadan kaybolmasý ve onlardan haber alma
yönündeki bütün çabalarýn þu ana kadar baþarýsýzlýða uðramýþ olmasý nedeniyle, durum þimdi
doðu tarafýnda þimdi artýk oturulmayan bir bölgesinde tuhaf görünüþlü bir döküntü yýðýnýyl
kemiklerinin daha geçenlerde bulunmuþ olduðu doðruydu; bazý insanlar, burada, kurbanlarý mu
temelen Hans Pfaal ve arkadaþlarý olan iðrenç bir cinayet iþlenmiþ olduðunu düþünecek kadar
tmiþlerdi. Ama, biz konumuza dönelim.
Balon (bunun bir balon olduðuna hiç kuþku yoktu), þimdi yere yüz ayak mesafeye inmiþti; içi
ki kiþiyi aþaðýdakiler rahatça seçebiliyorlardý. Doðrusu çok tuhaf biriydi bu. Boyu iki aya
zla olamazdý, ama çok kýsa da olsa bu boy, balonun iplerine tutturulmuþ, göðsüne kadar çýka
ir kuþak olmasa, dengesini bozarak küçük sepetinin kýyýsýndan düþmesine yeterdi. Küçük adam
ntýsýz enliliði ona son derece acayip bir yuvarlaklýk görüntüsü kazandýrýyordu. Ayaklarý el
u. Elleri kocaman kocamandý. Saçlan kýrlaþmýþ ve arkasýndan bir queue8 þeklinde toplanmýþtý
surette uzun, eðri ve kýpkýrmýzýydý; kocaman açýlmýþ gözleri parlak, bakýþlarý deliciydi; y
yanaklarý enli ve þiþ, gerdaný katmerliydi; baþýnýn hiçbir yerinde de kulaða benzer herhan
y gözükmüyordu. Bu tuhaf küçük adam, gök mavisi satenden geniþ bir palto, gümüþ kopçalarla
dizlerinden sýkýlmýþ, paltosuna uyan dar bir pantolon giyinmiþti. Yeleði parlak sarý bir ku
ndý, beyaz tafta bir baþlýk afilli bir þekilde baþýnýn bir yanýna konulmuþtu; giyim kuþamýn
ere, kan kýrmýzý ipek bir fular boynuna dolanýyor, inanýlmaz büyüklükte bir düðümden sonra
ilde göðsüne düþüyordu.
Dediðim gibi balon yere yüz ayak yaklaþtýktan sonra, küçük yaþlý adam birden ürküntüye kapý
a.9 daha fazla yaklaþmak niyetinde gözükmüyordu. Bu yüzden çadýr bezinden yapýlmýþ güçlükle
n bir miktar kum boþaltarak, anýnda olduðu yerde hareketsiz kaldý. Sonra telaþla ve acele
acele paltosunun cebinden deri kaplý büyük bir defter çýkardý. Defteri elinde þöyle bir kuþ
arttý, sonra hayretle gözlerini deftere dikti, aðýrlýðýndan büyük bir þaþkýnlýða düþmüþ gib
arasýndan kýrmýzý mumla mühürlenmiþ ve kýrmýzý bir þeritle dikkatle baðlanmýþ kocaman bir m
diye Baþkaný Superbus Von Underduk'un ayaklan dibine alýverdi. Ekselanslarý mektubu alma
k için yere eðildi. Ama hâlâ endiþli gözüken ve anlaþýlan artýk kendisini Rotterdam'da tuta
ir iþi kalmamýþ olan baloncu tam bu anda gitme hazýrlýklarýna giriþti ve yeniden yükselmesi
afrasýnýn bir kýsmýný atmasý gerektiðinden, içini boþaltmak zahmetine katlanmadan birbiri a
týðý yarým düzine torbanýn her biri, büyük bir talihsizlik eseri ardý ardýna belediye baþka
tüm Rotterdamlýlarýn gözü önünde adamcaðýzý en az yanm düzine kere yerlerde yuvarladý. Ama,
un küçük yaþlý adamýn bu münasebetsizliðini cezasýz býraktýðý sanýlmamalýdýr. Tam tersine,
petaklak oluþun her birinde bütün bu süre boyunca sýký sýkýya sarýldýðý ve (Allah izin veri
adar da sýký sýkýya sarýlacaðý, piposundan en az yanm düzine öfkeli duman üflediði söylenme
Bu arada balon, bir tarla kuþu gibi yükseldi, kentin üzerinden süzülerek, týpký ardýndan o
tuhaf bir surette çýktýðý buluta benzer bir bulutun arkasýna doðru uzaklaþtý ve Rotterdam'
rttaþlarýnýn hayret dolu bakýþlarý altýnda gözden yitti. Bunun üzerine, bütün dikkatler, aþ
meydana gelen olaylar, Ekselanstan Von Underduk'un hem þahsý hem de kiþisel saygýnlýðý açý
derecede yýkýcý sonuçlar doðuran mektuba yöneldi. Bununla birlikte, baþkan yerlerde yuvarla
n söz konusu mektubu emniyete almak gibi önemli bir konuyu düþünmezlik etmedi ki, sonradan
incelendiðinde Rotterdam Astronomi Yüksekokulu'nun baþkaný ve ikinci baþkaný sýfatlarýyla
t ekselanslarýna ve Profesör Rubadub'a11 yazýldýðý görülen mektubun en uygun ellere düþtüðü
ne mektup bu önemli kiþilerce hemen oracýkta açýldý ve aþaðýdaki olaðanüstü ve çok önemli b
"Von Underduk ve Rubadub Hazretlerine, Rotterdam Kenti Devleti Astronomi Yüksekoku
lu Baþkan ve Ýkinci Baþkanlarý,
"Ekselanslarý, Rotterdam'ýn beþ yýl kadar önce anlaþýlmaz bir þekilde üç kiþiyle birlikte o
olan körük tamircisi kendi halinde bir zanaatkar olan Hans Pfaal'ý hatýrlarlar belki. Ek
selanslarý baðýþlasýnlar, bu mektubun yazan olan ben, Hans Pfaal'ýn ta kendisiyim. Hemþehri
imden çoðu, ortadan kaybolduðum sýrada oturmakta olduðum Sauerkraut sokaðýnýn baþýndaki tuð
k yýldýr mesken tuttuðumu çok iyi hatýrlarlar. Atalarým da çok eski zamanlardan beri ayný y
oturmakta ve benim gibi onlar da saygýn ve bol kazançlý körük tamirciliði mesleðini yürütme
er; çünkü, gerçeði söylemek gerekirse, insanlann kafalarýnýn siyaset ateþiyle yanýp tutuþtu
gelinceye kadar dürüst bir Rotterdamlýnýn yapacaðý bundan daha iyi bir iþ yoktu. Güvenliyd
z kalmak diye birþey asla söz konusu deðildi, ne para ne itibar bakýmýndan bir
eksiði vardý. Ama, daha önce de söylediðim gibi, özgürlüðün, uzun nutuklarý, köktenciliðin
yýðýn þeyin etkilerini çok geçmeden hissetmeye baþladýk. Eskiden dünyanýn en iyi müþteriler
ann þimdi akýllarýna bile gelmiyorduk. Dediklerine göre, devrimleri anlamak ve çaðýn zihins
ve ruhsal geliþimini yakalayabilmek için çabalayýp duruyorlardý. Bir ateþin yelpazelenmesi
erekiyorsa, bu bir gazeteyle kolayca yapýlabilirdi ve hükümetin zayýfladýðý oranda deri ile
mirin dayanýklýlýðýnýn artmýþ olduðundan hiç kuþkum yok -çünkü, çok kýsa bir süre içerisind
i gereken ya da bir çekicin yardýmýna ihtiyaç duyan tek bir körük kalmamýþtý. Durum dayanýl
gibi deðildi. Kýsa bir sürede bir sýçan kadar yoksul düþtüm; bakmam gereken bir karýmla çoc
uðundan, çok geçmeden borçlarým bir dað gibi arttý ve artýk her gün saatlerce hayatýma son
uygun bir yolunu düþünür oldum. Bu arada, alacaklýlarým bana rahatça düþünecek zaman býrakm
, kelimenin tam anlamýyla sabahtan akþama kadar kuþatma altýndaydý. Özellikle üç alacaklým
beni tahammül sýnýrlarýnýn ötesinde bunaltýyor, sürekli kapýmý gözetliyor ve yasalarla teh
ardý. Elime geçirme mutluluðuna ulaþabilirsem bu üçünden en acý intikamý almaya yemin ettim
nimi bir alaybozan tüfeðiyle daðýtarak derhal intihar etmekten beni sanýnm yalnýzca o günün
li alýkoyuyordu. Bu yüzden talih bana öç alma fýrsatý verinceye kadar öfkemi gizlemenin, on
vaatler ve tatlý sözlerle oyalamanýn en iyisi olacaðýný düþündüm.
"Bir gün onlan atlatarak, her zamankinden daha büyük bir üzüntü içinde, kentin en bilinmedi
okaklarýnda, ta ki tesadüfen küçük bir kitapçý dükkanýna rastlayýncaya kadar uzun süre amaç
m. Dükkanda müþteriler için konulmuþ bir sandalye bularak bir karýþ suratla kendimi üzerine
erdim ve bilmem neden elime geçen ilk kitabýn sayfalarýný çevirmeye baþladým. Bu, Berlinli
fesör Encke12 ya da adý buna benzer bir Fransýz tarafýndan yazýlmýþ Kuramsal Astronomi üzer
ir broþürdü. Bu konularda az da olsa biraz bilgim vardý, çok geçmeden kitapta yazýlý olanla
ndimi öyle kaptýrdým ki, ancak broþürü iki defa baþtan sona okuduktan sonra etrafýmda ne ol
ttiðinin ayýrdýna varabildim. Bu arada hava kararmaya baþlamýþtý, dükkandan çýkýp eve doðru
broþür (Nantz'daki13 bir kuzenim tarafýndan bu yakýnlarda bana önemli bir sýr olarak bildir
len pnömatik bilimindeki14 bir keþifle birlikte) bilincim üzerinde silinmez bir etkide
bulunmuþtu; karanlýk sokaklarda avare avare yürürken yazarýn tuhaf ve zaman zaman anlaþýlm
usavurmalarýný dikkatle zihnimde evirip çevirdim. Hayalgücümü olaðanüstü etkileyen bazý böl
inde düþündükçe bunlar ilgimi daha da çok çekiyordu. Genel olarak öðrenimimin sýnýrlý oluþu
zik konusundaki bilgisizliðim, okuduklarýmý anlama yeteneðinden mahcubiyet duymama yol aça
cak veya okuduklarýmýn sonucunda kafamda beliren karmaþýk düþüncelere kuþkuyla bakmama nede
cak yerde, yalnýzca hayal gücümü kamçýlamaya yaradý. Ayrýca, daðýnýk zihinlerde uyanan bu h
in, görünüþte mükemmel olmalanna raðmen aslýnda çoðu zaman önsezi ve içgüdünün bütün gücüne
an bütün diðer özelliklere sahip olmayabileceklerini düþünemeyecek ve bir adým daha ileri g
k olursam, tamamen spekülasyona dayalý konularda bizzat derinliðin kendisinin yanýlma ve
hatanýn mantýki kaynaðý olduðunun görülebileceðinden kuþku duymayacak kadar da kendini beð
a yeterince mantýklý biriydim.15
"Eve vardýðýmda çok geç olduðundan, hemen yattým. Ama zihnim uyuyamayacak kadar meþguldü, g
erin düþünceler içerisinde geçirdim. Sabah erkenden kalkarak ve alacaklýla-rýmý tekrar atla
kitapçý dükkanýna koþtum ve elimde kalan üç beþ kuruþla birkaç mekanik ve uygulamalý astro
atýn aldým. Bunlarý bir hazineymiþ gibi eve getirdim ve her boþ anýmý bunlarý incelemeye ad
k, çok geçmeden þeytanýn ya da iyilik meleðimin bana esinlediði bir projeyi uygulamaya ko-
yacak kadar bu konularda ilerleme gösterdim. Bu arada da, bana onca eziyet eden üç ala
caklýmý yatýþtýrmak için elimden gelen her çabayý gösterdim. Kýsmen, ev eþyalarýmý satarak
tann yarýsýný karþýlamak suretiyle, kýsmen de kafamda olan ve yardýmlarýný gereksindiðim bi
n gerçekleþtirilmesinden sonra borcun geri kalanýný ödeyeceðimi söyleyerek sonunda bunu baþ
Bu-yolla düþüncelerimi onlara benimsetmekte (çünkü cahil insanlardý) pek zorlanmadým.
"iþleri bu þekilde yoluna koyduktan sonra, malýmdan mülkümden ne kalmýþsa, karýmýn yardýmýy
gizlilik içinde ve dikkatle elden çýkarmanýn, (bunu söylemeye utanýyorum ama) gelecekte na
ödeyeceðimi hiç düþünmeden, çeþitli bahanelerle küçük küçük miktarlarda borçlar alarak, ha
yý denkleþtirmenin bir yolunu buldum. Elimdeki paranýn artmasýyla, ara ara, herbiri on-o
nikiþer metre uzunlukta çok ince patiska benzeri muslin kumaþ; sicim, epeyce miktarda
kauçuk verniði sipariþ üzerine çubuklardan örülmüþ geniþ ve derin bir sepet ve olaðanüstü b
alonu yapmak ve donatmak için gerekli daha birçok malzeme saün aldým. Nasýl bir yol tutacað
onusunda gerekli bütün bilgileri vererek kanma mümkün olan en kýsa zamanda balonu yapmasý t
limatýný verdim. Ben de bu arada sicimden yeterli büyüklükte bir að ördüm; etrafýna bir kas
ip gerekli halatlarla donattým; atmosferin üst katmanlarýnda yapacaðým deneylerde kullanac
aðým sayýsýz cihaz ve malzeme saün aldým. Sonra, beþi yaklaþýk elliþer galonluk, biri daha
asnaklý fýçýyý; üç parmak çapýnda, on ayak uzunluðunda uygun þekil verilmiþ altý adet tenek
mek istemediðim özel bir miktar metal ya da yarýmetal malzemeyi ve on iki damacana ç ok
kullanýlan asidi gecenin karanlýðýndan yararlanarak kentin doðu yakasýndaki artýk oturulmay
bir yere taþýdým. Bu malzemelerden üretilecek olan gaz bugüne dek benden baþka hiç kimse ta
dan üretilmemiþti -ya da en azýndan benzer bir amaçla kullanýlmamýþtý. Burada sadece þu kad
ebilirim; bu gaz, bugüne dek redüklenmez kabul edilen bir azot bileþiðidir ve yoðunluðu hid
ojen gazýnýn yoðunluðunun 37.4'te birinden daha azdýr. Tatsýz olmakla birlikte kokusuz deði
r; saf haldeyken yeþilimsi bir alevle yanar ve son derece zehirlidir. Bu gazýn sýrrýný açýk
ada nazlanmazdým; ama daha önce de söylediðim gibi bu hak, Fransa'nýn Nantz kentinden bu b
ilgileri bana þartlý olarak gönderen birine aittir. Ayný þahýs, benim niyetlerimden habersi
, bir hayvanýn derisinden balon yapmanýn yolunu da bana açýkladý; bu malzemeden gazýn kaçma
redeyse olanaksýzdý. Ama bunu çok fazla pahalý buldum; aynca kauçukla kaplanmýþ muslinin de
ný iþi görebileceðini düþünüyordum. Bu aynntýdan sadece, söz konusu þahsýn günün birinde ye
m malzemeyle bir balon yolculuðu yapmaya kalkýþmasý olasýlýðý nedeniyle ve onu bu eþsiz ica
i olma onurundan yoksun býrakmak istemediðim için söz ediyorum. Küçük fýçýlarýn balonun þiþ
bulunmalarýný istediðim noktalara gizlice birer küçük çukur kazdým; çukurlar bu þekilde yir
çapýnda bir çember oluþturuyordu. Büyük fýçýnýn duracaðý yer olarak düþündüðüm çemberin me
kazdým. Beþ küçük çukura teneke kutular içerisinde elliþer libre, büyük çukura bir fýçýyla
barutu koydum. Bunlan -fýçýyý ve teneke kutularý- yere barut dökerek uygun bir þekilde birb
ne baðladým ve yaklaþýk dört ayak uzunluðundaki gecikmeli fitilin bir ucunu teneke kutulard
n birinin içine sokarak çukuru doldurdum ve fitilin diðer ucunu ancak gözükecek þekilde bir
parmak kadar dýþanda býrakarak, çukurun üzerine bir fýçý yerleþtirdim. Ayný þekilde, geri k
da doldurdum ve üzerlerine fýçýlarý yerleþtirdim.
"Yukarýda saydýðým malzemelerden baþka, atmosferik havanýn yoðunlaþtýrýlmasý için Bay Grimm
iði bir cihazý da depoma götürerek orada sakladým. Ancak amacýma uygun olarak kullanýlabilm
için bu makinada epeyce deðiþiklik yapmak gerektiðini gördüm. Ama, büyük bir sebatla ve ar
lýþarak sonunda bütün hazýrlýklarýmý tamamladým. Çok geçmeden balonum tamamlanmýþtý. Kýrk b
7 gaz alabilecekti. Hesaplanma göre, bütün alet edevatýmla birlikte beni ve yanlýþlýk yapma
, üstüne üstlük yüz yetmiþ beþ libre safrayý kolaylýkla taþýyabilecekti. Üç kat vernik çekt
kadar amacýma uygun olduðunu gördüm; onun kadar saðlam ama ondan çok daha ucuzdu.
Artýk her þey hazýr olduðundan, kitapçý dükkanýna gittiðim ilk günden sonraki bütün faaliye
tutmasý konusunda kanma yemin ettirdim; durum elverir elvermez geri döneceðime söz vere
rek elimde kalan azýcýk parayý ona verdim ve veda edip ayrýldým. Onun için hiç endiþe duymu
m, gerçekten. Becerikli kadýndý, ben olmadan da pekala yapabilirdi. Gerçeði söylemek gereki
se, beni her zaman tembel, iþe yaramaz, hayalci biri olarak gördüðüne ve benden kurtulduðu
n sevindiðine inanýyorum. Karanlýk bir gece, kanma veda ettim ve canýmý o kadar çok sýkan ü
klýmý aides-de-camp18 olarak yanýma alarak sepet ve teçhizatla birlikte balonu dolambaçlý y
llardan diðer malzemeleri depoladýðým yere taþýdýk. Malzemeleri býraktýðýmýz gibi el deðmem
ve derhal iþe giriþtim.
"Nisanýn ilk günüydü.19 Daha önce de söylediðim gibi zifiri karanlýk bir geceydi; tek bir y
rdu ve zaman zaman çiseleyen inceden bir yaðmur epey sýkýntý veriyordu. Ama benim asýl endi
, vernikle korunmasýna karþýn rutubetle aðýrlaþmaya baþlayan balondan yanaydý; barut da zar
bilirdi. Bu yüzden üç alacaklýmý büyük bir gayretle iþe koþtum, ortadaki büyük fýçýnýn etra
tim, diðer fýçýlardaki asitleri karýþtýrttým. Bütün bu cihazlarla ne yapmayý amaçladýðýmý s
ptýrttýðým aðýr iþlerden duyduklarý hoþnutsuzluðu ifade etmekten bir an olsun geri durmadýl
rine göre, iliklerine kadar ýslanarak böyle iðrenç bir büyüye bulaþmanýn ne yaran olacaðýný
mýþ. Endiþelenmeye baþladým ve bütün gücümle iþe asýldým; çünkü bu aptallarýn, þeytanla iþb
olduðum þeylerin pek de iç açýcý þeyler olmadýðýný düþündüklerine inanýyordum. Bu yüzden, b
çok korkuyordum. Ama, bu iþi bitirir bitirmez onlara olan tüm borcumu ödeyeceðime söz vere
ek onlarý yatýþtýrmayý baþardým. Benim bu sözlerimi elbette kendilerince yorumladýlar, herh
ime çok para geçmiþ olduðunu düþünüyorlardý ve onlara olan borcumdan baþka hizmetlerine kar
ktar daha ödeme yaptýðým sürece de, ruhuma ya da bedenime ne olacaðýný pek umursamadýklanný
eyebilirim.
"Yaklaþýk dört buçuk saat sonra balonun yeterince þiþmiþ olduðunu gördüm. Bunun üzerine sep
bütün araç gerecimi içine yükledim: Bir teleskop, üzerinde bazý önemli deðiþiklikler yapýl
re, bir termometre, bir elektro-metre,20 bir pergel, bir pusula, bir kronometre,
bir çan, bir megafon, daha bir sürü þey; aynca havasý boþaltýlýp aðzý sýkýca kapatýlmýþ bi
de unutmadan, biraz sönmemiþ kireç, bir kalýp mühür mumu, bol miktarda su ve hacmine göre b
eyiciliði fazla pemmican21 türü erzak. Aynca balona bir çift güvercinle bir de kedi aldým.
"Artýk neredeyse þafak sökmek üzereydi; hareket saatinin geldiðine hükmettim. Yanan bir sig
rayý kazaymýþ gibi yere düþürdüm ve almak için eðildiðimde, daha önce söylediðim gibi küçük
rinin yanýndan ucunu dýþarýda býraktýðým gecikmeli fitili gizlice tutuþturma fýrsatýný buld
timi üç alacaklý da farketmedi; sepete atladým, beni yere baðlayan tek halatý kestim ve ina
maz bir hýzla yükseldiðimi büyük bir memnuniyetle gördüm; balon yüz yetmiþ beþ lib-relik sa
ca taþýyordu ve bir o kadanný daha taþýyabilirdi. Havalandýðým sýrada barometre 30 parmaðý2
u, termometre ise 19° santigratý.23
"Daha elli metre yükselmiþtim ki, arkamdan müþhit bir gümbürtü koptu; kopmuþ kol ve bacakla
anþýk ateþ, çakýl taþý, yanan tahta parçalan, alev alev metaller gökyüzüne savruldu;
korkudan bayýlacak gibi oldum, dehþet içinde titreyerek sepetin dibine yýðýldým. Þimdi, çok
barut kullanmýþ olduðumu anlýyordum; þokun asýl sonuçlarýný birazdan yaþayacaktým. Gerçekte
iye bile geçmeden bütün kanýmýn þakaklarý-ma hücum ettiðini sandým ve hemen ardýndan, birde
unutmayacaðým bir sarsýntý karanlýklarý yardý ve gökkubbeyi sanki ikiye böldü. Daha sonra
olunca, patlamanýn bu kadar þiddetli olmasýnýn -kendime göre- gerçek nedenini buldum: Ben,
mayýnýn tam üzerinde, yani patlamanýn en kuvvetle hissedildiði yerde bulunuyordum. Ama o sý
ada hayatta kalmaktan baþka bir þey düþünmüyordum. Balon önce söndü, sonra þiddetle geniþle
baþdöndürücü bir hýzla fýr fýr dönmeye baþladý ve en sonunda bir sarhoþ gibi salýnýp sende
tten dýþan fýrlattý; sepetin dibindeki bir yarýktan kazayla aþaðýya sarkan ve düþerken muci
kilde sol ayaðýmýn dolandýðý üç ayak kadar uzunlukta ince bir halatýn ucunda baþ aþaðý, yüz
nç bir yükseklikte sallanýp duruyordum þimdi.24 Ne kadar korkunç bir durumda bulunduðumu im
aný yok anlayamazsýnýz. Kasýlmalar içinde soluk almak için aðzýmý açýp kapýyor -sýtma nöbet
ir tir titriyordum -gözlerim sanki yuvalarýndan fýrlamýþtý, -midem müthiþ bulanýyordu, -son
yýldým ve bilincimi yitirdim.
"Ne kadar bu durumda kaldým, bilemem. Ancak oldukça uzun bir süre olmalý; çünkü az çok kend
eldiðimde þafak sokmuþtu, balon muazzam bir yükseklikte engin okyanusun üzerinde uçuyordu;
fukta karadan eser bile yoktu. Bununla birlikte, kendime geldiðimde, beklenebileceði
kadar acý veren duygular içinde deðildim. Durumumu anlamak için sarfettiðim soðukkanlý çab
rçekten oldukça deliceydi. Ellerimi birbiri ardýsýra gözlerime götürdüm, damarlarýnýn þiþme
a-rýnýn böylesine korkunç derecede kararmasýna nasýl bir kazanýn yol açmýþ olabileceðini me
Bundan sonra, defalarca sallayarak ve inceden inceye yoklayarak, baþlangýçta kuþkulan-dýðým
bi balonumdan daha büyük olmadýðýndan emin oluncaya kadar kafamý inceledim.25 Sonra, cepler
nde neler olduðunu bilen birinin tavrýyla pantolon ceplerimi yokladým, not defterimle
kürdan kutumu yitirmiþ olduðumu fark ettim, yok olmalarýnýn nedenini bulmaya çalýþtým, bula
a büyük bir üzüntüye kapýldým. O sýrada sol ayak bileðimin þiddetle sancýmakta olduðunu his
sinde bulunduðum durumun belli belirsiz bilincine varmaya baþladým. Ama -tuhaf bir þey!-
ne þaþýrdým, ne de dehþete düþtüm. Bütün hissettiðim, bu son derece güç durumdan26 kurtulm
aharetten duyduðum kendimden hoþnutluk duygusuydu; sonunda kurtulacaðýmdan bir an olsun
kuþkuya düþmedim. Birkaç dakika, çok derin düþüncelere daldým. Sýk sýk dudaklarýmý sýktýðým
enanna dokunduðumu ve koltuklarýna rahatça oturarak karmaþýk ve önemli sonardan düþünen ins
genellikle yaptýklarý diðer hareketleri yapýp, yüz ifadelerini takýndýðýmý çok net anýmsýyo
terince toparladýktan sonra büyük bir dikkat ve sakýným-la ellerimi sýrtýma götürerek panto
erimin büyük demir tokasýný çözdüm. Bu tokanýn, paslanmýþ olmasý nedeniyle ekseni etrafýnda
dý. Biraz uðraþtýktan sonra bu diþleri tokayla dik açý yapacak bir konuma getirmeyi baþardý
konumda saðlamca durduklanný görmekten büyük bir memnuniyet duydum. Böylece elde ettiðim a
iþlerimin arasýnda tutarak fularýmýn düðümünü çözmeye giriþtim. Bu iþi baþanncaya kadar bir
ek zorunda kaldým; ama sonuda baþardým. Fularýn bir ucunu tokaya tutturdum, daha güvenli o
lsun diye diðer ucunu bileðime sýký sýkýya baðladým. Bundan sonra büyük bir kas kuvveti har
demi yukarý doðru çektim ve daha ilk denemede tokayý sepetin içine atmayý baþardým; toka um
ibi sepetin kenanna takýldý.
"Gövdem þimdi sepetin yan tarafýyla kýrk beþ derecelik açý yapýyordu; ama bundan, düþeyle k
elik bir açý yap-
týðým anlamý çýkarýlmamalý. Þimdi, ancak ufuk düzlemine paralel durumdaydým, çünkü elde ett
on, sepetin dibinin benden uzaklaþmasýna ve sonuç olarak çok tehlikeli bir duruma düþmeme n
den olmuþtu. Bir de þu var ki, sepetten dýþarý düþtüðümde, þimdi olduðu gibi yüzüm dýþarý d
dönük olsaydý ya da, ikinci bir þey, ayaðýmdan asýlý kaldýðým halat tesadüfen sepetin taba
nk-tan sakmak yerine sepetin kenanndan aþaðý sarkýyor olsaydý, rahatça diyebilirim ki her i
i durumda da, þu anda baþarmýþ olduðum kadarýný da baþaramazdým ve yapýlan þu açýklamalar h
ki kuþaklara ulaþamazdý. Dolayýsýyla talihime þükretmemem için bir neden yoktu; ama sonuçta
ap-tallaþmýþtým ki, parmaðýmý kýpýrdatamýyordum ve bu olaðandýþý durumda belki bir on beþ
bir giriþimde bulu-namadan büyük bir sükunet ve ahmakça bir hoþnutluk duygusuyla asýlý durd
ma bu duygu hýzla kaybolmakta gecikmedi; onun yerini dehþet, korku, büyük bir çaresizlik v
e yok olma duygusu aldý. Gerçekte, uzun süre baþ ve boyun damarla-rýmda toplanarak beynimd
e çýlgýn fikirlerin doðmasýna yol açan kan, þimdi normal kanallarýna geri dönmeye baþlamýþt
boyutlarýyla görmem, onunla baþa çýkmam için gerekli cesaretten ve soðukkanlýlýktan beni yo
ktý. Ama bu zaafým, bereket versin çok fazla sürmedi. Umutsuzluðun verdiði enerjiyle, kendi
den geçercesine çýðlýklar atarak ve korkunç bir çabayla kendimi yukarý fýrlattým ve yakalam
ydir uðraþtýðým sepetin kenanný bir mengene gibi kavrayarak, gövdemi üzerinden aþýrýp titre
nde tepe üstü sepetin dibine düþtüm.
"Balonumla uðraþacak kadar kendime gelmem için epeyce bir zaman geçmesi gerekti. Ancak b
undan sonra balonu büyük bir dikkatle inceledim ve hiç zarar görmemiþ olduðunu görerek bund
büyük bir memnuniyet duydum. Bütün araç gerecim yerli yerinde duruyordu ve Allahtan ne saf
ra ne de erzak kaybetmiþtim. Gerçekten onlarý yerlerine öylesine saðlam yerleþtir-miþtim ki
aþlarýna bir kaza gelmesi tamamen olanaksýzdý. Saatime baktýðýmda altýyý gösterdiðini gördü
ordum ve barometre yüksekliðimi üç, üç çeyrek mil27 kadar gösteriyordu. Tam altýmda, okyanu
mino taþý büyüklüðünde ve her bakýmdan bu küçük oyuncaklara benzeyen, boyu eninden biraz uz
ir þey gözüküyordu. Teleskopumu üzerine çevirince bunun, burnunu Batý-Güney-Batýya çevirmiþ
eyreden ve aðýr denizde þiddetle yalpa vuran doksan dört toplu bir ingiliz savaþ gemisi ol
duðunu açýkça gördüm. Bu geminin dýþýnda, denizden, gökyüzünden ve çoktan yükselmiþ olan gü
.
"Ekselanslarýna, yolculuðumun amacýný açýklamanýn artýk zamaný geldi. Ekselanslarý, Rotterd
e bulunduðum acýklý durumun sonunda beni intihar karan almaya sürüklediðini anýmsarlar. Ama
karan almamýn nedeni yaþamaya karþý duyduðum tiksinti deðil, içine düþtüðüm sefalete artýk
amdý. Yaþamaktan býkmýþtým ama, ölmeye de gönlüm razý deðildi; bu ruh hali içerisinde Nantz
in tam zamanýnda ortaya çýkan buluþunun desteklediði, kitapçý dükkanýnda bulduðum inceleme,
e yeni uruklar açtý. Sonunda kesin karanmý verdim. Gitmeye,28 ama yaþamaya devam etmeye;
bu dünyayý ardýmda býrakmaya, ama varlýðýmý sürdürmeye, kýsacasý -bulmaca gibi konuþmayý b
dýný düþünmeden, elimden gelirse ava git-meye karar verdim.29 Þimdi, gerçekte olduðumdan da
li sayýlmamam için, kuþkusuz çok güç ve tehlikelerle dolu olmakla birlikte, cesur biri için
de olanaksýz olmayan böyle bir yolculuðun baþanlabileceðine beni inandýran düþünceleri, eli
ldiðince aynntýlanyla anlatacaðým.
"ilk dikkate alýnmasý gereken þey, ayýn dünyadaki gerçek uzaklýðý idi. imdi, bu iki gezegen
ezleri arasýndaki ortalama uzaklýk, dünyanýn ekvatordan geçen yarýçapýnýn 59,9643 katý ya d
7.000 mildir.30 Ortalama uzaklýktan söz ediyorum, ama ayýn yörüngesinin, merkezden kaçýklýð
ekseninin en az 0,05484 katý olan bir elips olduðu ve dünyanýn da bu elipsin iki odaðýndan
irinde bulunduðu unutulmamalýdýr. Eðer baþarabilir de, dünyaya en yakýn konumunda iken aya
bilirsem, söz konusu mesafe büyük ölçüde kýsalacaktý. Neyse, þimdilik bu ihtimalleri bir ke
kalým, kesin olan þu ki, 237.000 millik mesafeden dünyanýn yarýçapýný, yani 4.000 mili ve a
yani 1.080 mili (toplam 5.080 mil) düþtüðümde geriye katedilmesi gereken 231.920 mil kalýy
rdu. Bence çok uzun bir mesafe deðildi. Karada, defalarca baþanyla saatte altmýþ millik hýz
ulaþýlmýþtý ve elbette daha büyük hýzlara ulaþýlmasý da beklenebilirdi. Ama bu hýzla bile
am 161 günümü alacaktý. Bununla birlikte, saatteki ortalama hýzýmýn altmýþ milin çok üzerin
anmama yol açan bazý ayrýntýlar vardý; bu düþüncelerin beni çok derinden etkilemiþ olmasý n
nlardan uzun uzadýya söz edeceðim.
"Dikkatimi yöneltmem gereken ikinci nokta çok daha önemliydi. Dünya yüzeyindeki 1000 fit yü
sekliðe çýktýðýmýzý barometreden okuduðumuzda, toplam atmosferik havanýn otuzda birini ardý
ktir; 10.600 fitte hemen hemen üçte birini ve neredeyse Cotopaxi'nin51 yüksekliðine eþit b
ir yükseklik olan 18.000 fitte ise, atmosferik maddenin ya da dünyamýzý çevreleyen havanýn
ansýný geride býrakmýþýzdýr. Ayrýca dünya çapýnýn yüzde birini -yani 80 mili- aþmayan bir y
in, hiç bir yaþama olanak vermeyecek ölçüde seyrele-ceði ve üstüne üstlük, sahip olduðumuz
ihazlarýn bile bu yükseklikte atmosferin varlýðýný saptamakta yetersiz kalacaðý hesaplanmak
Ama, bu son hesaplamalarýn, deyim yerindeyse dünyanýn hemen yanýbaþýndaki havanýn özellikle
ilgili deneysel bilgilerimize ve havanýn sýkýþmasýný ve genleþmesini düzenleyen mekanik ya
a dayandýðýný farketme-de gecikmedim; ayný zamanda, dünya yüzeyinden ulaþýlamayacak bir yük
canlýlarýn deðiþikliðe uðrayarak uyum saðlayamayacaðý da kesin kabul edilmiþti. Bu durumda,
erden hareketle yapýlan bütün akýl yürütmeler elbette tamamen analojik olmak zorundadýr, in
oðlu bugüne dek en fazla 25.000 fit yüksekliðe çýkabilmiþtir; Bay Gay-Lussac ve Biot'-nun32
lonla yaptýklarý geziden söz ediyorum. Söz konusu seksen mille karþýlaþtýrýldýðýnda bile, b
i bir yükseklik ve ben bu konunun kuþkuya ve tahminlere çok açýk olduðunu düþünmeden edemiy
"Ama gerçekte, belirli bir yükseklikten sonra, daha yükseðe çýkýlmasý sýrasýnda içinden geç
ebilir hava miktarý (daha önce söylenilenlerden açýkça görülebileceði gibi) çýkýlan ilave y
týlý olmayýp sürekli azalan bir orandadýr. Dolayýsýyla ne kadar yükseðe çýkarsak çýkalým, ö
am anlamýyla hiç atmosfer bulunmayan bir sýnýra ulaþamayacaðýmýz açýktýr. Sonsuz seyreltik
mosferin var olmak zorunda olduðu sonucuna vardým.
"Öte yandan, atmosferin, ötesinde solunabilir hiç hava bulunmayan gerçek ve belirli bir
sýnýn olduðunu ileri süren görüþlerin eksik olmadýðýný biliyordum. Ama, böylesi bir sýnýrýn
ardý ettikleri bir aynnü, onlann inançlarýný kesin olarak çürütmese de, bence ciddi bir in
eyi hak ediyordu. Gezegenlerin çekiminin yol açtýðý yörüngeden saptýrýcý etkileri de tam ol
ate alarak, Encke Kuyrukluyýldýzýnýn hadide33 art arda iki defa ulaþmasý için gereken sürel
arþýlaþtýrdýðýmýzda, bu sürenin giderek azalmakta olduðunu, yani kuyrukluyýldýzýn eliptik y
eninin yavaþ yavaþ, ama düzenli bir þekilde kýsaldýðýný görürüz. Kuyrukluyýldýzýn yörüngesi
yan seyreltik esir ortamýnýn34 yarattýðý direnci göz önüne alacak olursak, olmasý gereken d
larak budur. Çünkü, böyle bir ortamýn kuyrukluyýldýzýn hýzýný düþürerek, merkezkaç kuvveti
merkeze doðru çeken kuvveti artýracaðý açýktýr. Bir baþka deyiþle, güneþin çekim gücü sürek
uyýldýz her dönüþte güneþe biraz daha yaklaþacaktýr. Gerçekten de sözkonusu deðiþikliði açý
oktur. Ama iþte bir baþka olgu: Ayný kuyrukluyýldýzýn bulutumsu bölümü-
nün gerçek çapýnýn güneþe yaklaþtýðý oranda hýzla daraldýðý ve afele35 doðru giderken de ay
iþtir. Bu hacimsel yoðunlaþmanýn kaynaðýnýn, daha önce sözünü ettiðim, güneþe yakýnlýðý ora
rtamýnýn sýkýþmasý olduðunu Bay Valz'la36 birlikte varsaymakta haksýz mýydým? Zodyak ýþýðý3
arafý dýþbükey mercek þeklindeki görüngü de son derece dikkati çekiciydi. Tropiklerden açýk
hangi bir meteor ýþýðýyla karýþtýrýlmasý mümkün olmayan bu ýþýma, uruktan yukarý doðru meyl
ikle güneþ ekvatorunun yönünü izler. Güneþten dýþarýya, en azýndan Venüs'ün yörüngesine kad
na göre sonsuz uzaklara kadar giden çok seyreltik bir atmosferin varlýðý açýk gibi. Bu orta
kuyrukluyýldýzýn izlediði yörünge veya güneþin hemen yakýn çevresiyle sýnýrlý olduðunu vars
Tam tersine, bu ortamýn bütün gezegen sistemimizi kaplamýþ olduðunu, gezegenlerin çevresind
tmosfer halinde yoðunlaþtýðýný ve bazý gezegenlerde salt jeolojik nedenlerle deðiþiklikler
i, yani, sözkonusu gezegenlerdeki uçucu madde miktarlarýyla orantýlý (ya da mutlak) bir deð
me uðramýþ olduðunu düþünmek çok daha kolaydý.
"Meseleyi bu gözle gördükten sonra, artýk tereddüte yer yoktu. Yolcuðum sýrasýnda, esas iti
le dünyayý saran atmosferle ayný nitelikte bir atmosferle karþýlaþacaðým varsayýmýyla, Bay
dahiyane aygýtýnýn yardýmýyla, kolaylýkla bu atmosferi soluk almama yetecek kadar yoðunlaþü
eðimi düþündüm. Bu, Aya yolculuðun önündeki baþlýca engeli ortadan kaldýrýyordu. Bu aygýtý
getirmek için elbette biraz para ve çok emek sarfetmiþtim ve iþe yarayacaðýna güvenim tamdý
er ki, yolculuðumu yeterince kýsa bir sürede tamamlayabileydim. Böylece hangi hýzla yolcul
uk yapabileceðim sorununa geri dönmüþ oluyordum.
"Yeryüzünden yükselmelerinin ilk aþamasýnda balonlarýn oldukça yavaþ yükseldiðini herkes bi
nu yükselten kuv-vet, atmosferik havanýn balonun içindeki havaya göre çok daha aðýr olmasý
e yatar ve ilk bakýþta balonun yükselerek sonuçta atmosferin yoðunluðunun hýzla azaldýðý yu
larýna ulaþtýðýnda baþlangýçtaki hýzýnýn artmasý hiç de olasý gözükmüyor. Öte yandan, kayýt
bir düþüþ gözlemlendiðini de hatýrlamýyorum; oysa baþka bir nedenle olmasa bile balonlarýn
sý ve kalitesiz verniklerle verniklenmiþ olmalarý yüzünden gaz kaçýþý engellenemediði için
lmalýydý. Bana öyle geliyor ki, bu gaz kaçýþýnýn etkisi, balonun yükselerek yer-çekim merke
aklaþmasýyla kazandýðý ivmeyi dengelemeye yetecek kadardý ancak. Böylece, yolculuðum sýrasý
rtamýný bulmam ve bu ortamýn, esas itiba-riyle bizim atmosferik hava dediðimiz havayla a
yný olmasý durumunda, bu ortamýn ne kadar seyrettik olacaðýnýn yükselme kuvvetim bakýmýndan
i olmayacaðýna hükmettim; çünkü, balonun içindeki gaz ayný seyrelmeye maruz kalmayacaðý gib
tlamayý önlemek için gereken miktarda gaz kaçaðýna izin verebilirdim), bileþimi gereði, her
rda salt azot ve oksijen karýþýmý bir atmosferden çok daha hafif olmaya devam edecekti. Ol
asýlýkla, hem de büyük bir olasýlýkla, çýkýþýmýn hiçbir aþamasýnda dev balonumun içindeki i
zýn, sepetin ve sepet içindeki malzemelerin toplam aðýrlýðý, balonun toplam hacmine eþit ha
ki çevre gazýnýn aðýrlýðýna eþit olmayacaktý. Kolayca anlaþýlabileceði gibi, böyle bir eþit
rurdu. Ama bu noktaya eriþsem bile, neredeyse üç yüz libreyi bulan safra ve diðer aðýrlýkla
vazgeçebilirdim. Bu arada, yerçekimi kat edilen mesafenin karesiyle orantýlý olarak azal
acaðýndan, muazzam bir ivme kazanarak sonunda, yerçekiminin, yerini Ayýn çekimine býraktýðý
gelere ulaþmýþ olurdum.
"Beni biraz endiþelendiren bir zorluk daha vardý. Balonla büyük yüksekliklere çýkýldýðýnda,
baþka, çoðu kez burun kanamasý ve daha baþka korku verici belirtile-
rin eþlik ettiði ve yüksekliðin artmasý oranýnda dayanýlmaz hale gelen baþ ve beden rahatsý
emlenmiþti.38 Bu oldukça korkutucu bir düþünceydi. Bu semptomlarýn, ölümle sonuçlanýncaya k
asý olasý deðil miydi? iyice düþününce, bu soruya olumsuz yanýt verdim. Bu rahatsýzlýðýn ne
p kanncýðýnda gerektiði gibi yenilenmesi için atmosfer yoðunluðunun kimyasal bakýmdan yeter
mamasý durumunda çekilen solunum güçlüðünde olduðu gibi vücut sisteminin esaslý bir þekilde
sýnda deðil, vücut yüzeyinin alýþkýn olduðu atmosfer basýncýnýn giderek azalmasýnda ve bunu
ak yüzeye yakýn kan damarlarýnýn geniþlemesinde aranmalýydý. Kanýn yenilenememesi durumu dý
boþlukta bile sürdürülememesi için bir neden göremiyordum; çünkü, herkesin soluma dediði gö
ve sýkýþmasý salt kas hareketidir ve solumanýn sonucu deðil, nedenidir. Tek kelimeyle, bede
im atmosfer basýncýnýn yokluðuna alýþtýkça, acý duygusunun giderek azalacaðýný düþünüyordum
yemin bu acýlara dayanacaðýna güvenim tamdý.
"Böylece, Ekselanstan, Aya yolculuk projesi geliþtirmeme yol açan bazý düþünceleri -tamamýn
lbette- aynnülanyla açýklamýþ oldum. Simde de, düþünce olarak bu kadar cüretli ve her halük
nlýk tarihinde benzeri görülmemiþ bir giriþimin sonucunu açýklayacaðým.
"Daha önce sözünü ettiðim yüksekliðe ulaþýnca -yani, üç üç çeyrek mile- sepetten dýþan bir
rince hýzlý yükselmeye devam ettiðimi gördüm; bu yüzden, safra atmama gerek yoktu. Rahatlad
yýn çekim gücü ve atmosferinin yoðunluðu konulannda kesin ferilere sahip olmadýðýmdan, taþý
dar çok safrayý beraberimde götürmek istiyordum. Hiçbir bedensel rahatsýzlýk hissetmiyordum
ahatça soluk alýyordum ve en ufacýk bir baþ aðrýsý çekmiyordum. Kedi, çýkanp bir kenara koy
mun üzerinde uslu uslu yatýyor, umursamaz havalarda güvercinleri gözetliyordu. Kaçmalanný e
gellemek için ayaklanndan baðlanmýþ güvercinlerse, yemeleri için sepetin dibine serpiþtiril
irinç tanelerini gagalamakla meþguldüler.
"Saat altý yirmide, barometre 26.400 fiti, yani beþ küsur mil yüksekliði gösteriyordu. Gözl
min önünde uçsuz bucaksýz bir manzara uzanýyordu. Küre geometrisi yardýmýyla, dünya yüzeyin
arýný gördüðüm rahatça hesaplanabilirdi elbette. Bir küre parçasýnýn dýþbükey yüzey alanýný
a oraný, küre parçasýnýn yüksekliðinin küre çapýna oranýna eþittir. Þu anda bulunduðum nokt
parçasýnýn kalýnlýðý benim yüksekliðime, yani gözlem noktasýnýn denizden yüksekliðine eþitt
lin sekiz bin mile oraný" benim gördüðüm dünya yüzeyinin oranýný ifade edecekti. Bir baþka
rkürenin toplam yüzeyinin bin altý yüzde birini görüyordum. Dürbünle baktýðýmda þiddetle ça
uðu anlaþýlan deniz, bir ayna yüzeyi gibi kýpýrtýsýz gözüküyordu. Doðuya doðru sürüklenmiþ
den yitmiþti. Bu arada, zaman zaman özellikle kulaklarým civannda þiddetli bir baþaðnsý his
meye baþlamýþtým; ama hâlâ oldukça rahat soluk alabiliyordum. Kendi ve güvercinlerde herhan
r rahatsýzlýk belirtisi görülmüyordu.
"Yediye yirmi kala, kondansatörüme zarar vererek epeyce canýmý sýkan ve iliklerime kadar b
eni ýslatan yoðun bir bulut bölgesine girdi balonum; kuþkusuz çok tuhaf bir rastlantýydý bu
u yükseklikte böylesi bir bulutun bulunmasýna ihtimal vermiyordum. Yapýlacak en iyi þeyin
her biri beþer libre gelen iki kum torbasýný aþaðý atmak olduðunu düþündüm, bu durumda geri
ibre safram kalýyordu. Bu iþlem sayesinde çabucak engeli aþtým ve hýzýmda derhal büyük bir
u fark ettim. Buluttan çýkmamdan birkaç saniye sonra göz kamaþtýncý bir þimþek, bulutu boyd
katetti ve onu korlaþmýþ bir kömür parçasý gibi tutuþturdu. Hem sonra, unutulmamalý ki, bu
güpegündüz oluyordu. Gecenin karanlýðýnda meydana gelecek böyle bir olayý gözünde canlandýr
ayalgücü yetmezdi. Ancak cehennemin kendisi böyle
görülebilirdi. Ama þimdiki haliyle bile, hayal gücümü dibi görülmeyen korkunç alevlerin tuh
nlarýnda, kýzýl uçurumlarýnda, ürkütücü, kýrmýzý dar boðazlarýnda dolaþmaya býrakarak bakýþ
ara diktiðimde, saçlarým diken diken oldu. hiç kuþkusuz kýl payý kurtulmuþtum. Balon, bulut
de azýcýk daha kalsaydý -yani ýslanmaktan duyduðum rahatsýzlýk bana safra atma kararý verdi
ydi-büyük bir olasýlýkla mahvolmuþtum. Böylesi tehlikeler, pek dikkate alýnmasa da, belki d
alon yolculuklarýnda karþýlaþýlabilecek en ciddi tehlikelerdir. Bu arada, artýk bu konuda e
diþe duymamý gerektirmeyecek kadar yükseðe çýkmýþtým.
"Þimdi hýzla yükseliyordum; saat yedide barometre en azýndan dokuz buçuk mile çýkmýþ olduðu
ordu. Soluk almada zorlanmaya baþlamýþtým. Baþým çatlayacakmýþ gibi aðrýyordu; bir süredir
r ýslaklýk hissediyordum, sonunda bunun kulaklarýmdan sicim gibi sýzan kan olduðunu anladým
Gözlerim de bayaðý rahatsýzlýk vermeye baþlamýþtý. Ellerimle yokladýðýmda, yuvalarýndan ep
ladým; sepetin içindeki herþey, hatta balonun kendisi bile gözüme çarpýk görünüyordu. Bu be
beklediðimden fazlaydý, biraz telaþa kapýldým. Bu kritik anda, tedbirsizce ve pek düþünmede
biri beþer librelik üç torba safra daha attým. Bu yüzden artan hýzým, beni atmosferin son
ece seyreltik olduðu bir katmana yavaþ yavaþ deðil de çabucak taþýdý; az kalsýn yolculuðun
de sonum olacaktý bu. Sonra birden, beþ dakikadan fazla süren bir kasýlma nöbetine yakala
ndým; bu kasýlmalar bir ölçüde durduðunda, uzun aralýklarla ve ancak güçlükle soluyabiliyor
süre boyunca, bol miktarda burnumdan, kulaklarýmdan, hatta biraz da gözlerimden kan g
eldi. Son derece rahatsýz olmuþa benzeyen güvercinler kaçmaya çalýþýyorlardý. Kedi, zehirle
, dili bir kanþ dý-þarda, acýklý sesler çýkararak sepetin dibinde ileri geri sendeliyordu.
aman, safra atmaktaki aceleciliðimin ne büyük bir hata olduðunu ve nasýl gereksiz bir telaþ
kapýlmýþ olduðumu geç de olsa anladým. Ölüme, hem de birkaç dakika içinde gelecek ölüme ke
dum. Duyduðum fiziksel acýlar, hayatta kalmak için herhangi bir çaba göstermemi engelliyor
du. Düþünecek halim kalmamýþtý ve basýmdaki aðrý giderek artýyordu. Bu durumda çok geçmeden
tireceðimi anlamýþ ve aþaðý inmek amacýyla supabý kumanda eden halatlardan birini çoktan ya
ma üç alacaklýma oynadýðým oyunu ve dönecek olursam katlanmak zorunda kalacaðým olasý sonuç
atý çekmemi engellemiþti. Sepetin dibine uzanarak kuvvet toplamaya çalýþtým. Bunda da, kan
a ameliyesini uygulamaya karar verecek kadar baþanlý oldum. Bir neþterim olmadýðýndan, bu o
erasyonu iyi kötü elimdeki olanaklarla yapmak zorundaydým; en sonunda cep çakýmýn aðzýyla s
lumdaki bir daman açmayý baþardým. Daha damanmdan kan akmaya baþlar baþlamaz belli bir raha
lama hissettim ve þöyle orta büyüklükte bir leðenin yansýný dolduracak kadar kan kaybettiði
, kötü belirtilerin çoðu yok oldu.39 Ama hemen ayaða kalkmayý uygun bulmadýðýmdan, elimden
e kolumu sararak çeyrek saat kadar kýpýrdamadan yattým. Bu sürenin sonuda ayaða kalktým ve
bir saat on beþ dakikadýr çektiðim acýlann hiçbirini hissetmediðimi gördüm. Ama soluk alma
fazla rahatlamamýþtým; çok geçmeden kondansatörü kesinlikle kullanmak zorunda kalacaðýmý a
atça yeniden paltomun üzerine yerleþmiþ olan kediye baktýðýmda, rahatsýz olduðum süreden ya
k üç minik yavru dünyaya getirmiþ olduðunu büyük bir þaþkýnlýkla gördüm. Yolcu sayýsýnda hi
çok sevindiren bir artýþtý bu. Bu serüvene atýlma karanmý en fazla etkilemiþ bir tahminin
lup olmadýðýný sýnama þansýný verecekti bu durum bana. Dünya yüzeyindeki atmosfer basýncýna
az olduðu yüksekliklerde duyduðumuz acýlarýn asýl nedeni olduðunu düþünmüþtüm. Eðer bu yavr
ar acý çekerlerse, kuramýmýn yanlýþ olduðunu, aksi durumdaysa kesinlikle doðrulanmýþ olduðu
0
"Saat sekizde on yedi mil yüksekliðe ulaþmýþtým. Yükselme hýzým artmakta devam ediyordu, am
atmasaydým bile yine de hissedilir derecede artmýþ olacaðý çok açýktý. Zaman zaman baþým v
þiddetle aðrýyor, arada bir de burnum kanýyordu, ama beklenebileceðinden daha az acý çekiy
um genellikle. Bununla birlikte soluk alýp vermede her geçen dakika daha fazla zorla
nýyordum; göðsümde kasýlmaya benzer rahatsýzlýk veren bir hareketle soluk alabiliyordum anc
Bunun üzerine kondansatörü çýkardým ve kullanýma hazýr hale getirdim,
"Yükseliþimin bu aþamasýnda dünyanýn görünüþü gerçekten muhteþemdi. Batýya, kuzeye ve güney
eniz göz alabildiðine uzanýyor ve her saniye daha da mavileþi-yordu. Doðuda, çok uzakta Bri
anya adasý, Fransa ve ispanya'nýn tüm Atlantik kýyýlan ve Afrika kýtasýnýn kuzeyindeki bazý
net bir þekilde görülüyordu. Tek tek yapýlardan iz bile yoktu-, insanlýðýn gurur duyduðu k
yeryüzünden silinmiþti.
"Aþaðýdaki manzarada beni en fazla þaþýrtan þey, yerkürenin içbükey görünmesiydi. Gerçek dý
anda açýkça görülmesini bekliyordum safça; ama birkaç saniye düþünmek bu çeliþkiyi açýklama
m yerden aþaðý doðru çizilecek düþey bir çizgi, tabaný, bu düþeyin denize deðdiði noktadan
hipotenüsü ise, ufuktan balonumun bulunduðu noktaya çizilen çizginin oluþturduðu dik üçgen
kenan olurdu. Ama yüksekliðim ufkuma oranla hemen hemen hiçti. Bir baþka deyiþle, bu durum
da varsayýlan üçgenin tabaný ve hipotenüsü dik kenanna oranla o kadar büyük olacaktýr ki, t
hipotenüsü neredeyse birbirine paralel kabul edilebilir. Böylece balondaki birinin ufk
u her zaman sepetle ayný seviyede gözükür. Oysa hemen altýndaki derinlik, gerçek boyutlarýy
gözüktüðünden tabaný ufkun çok altýnda kalýr ve manzara çukurmuþ gibi bir izlenim verir. Bu
seklik ufka oranla önemli bir deðere ulaþýncaya ve tabanla hipotenüsün görünüþteki paralell
kalkýncaya kadar devam eder.
"Bu sýrada güvercinlerin çok fazla acý çekmekte olduklarýný görerek, onlarý serbest býrakma
verdim. Önce güzel, gri benekli birini çözerek sepetin kenarýna koydum. Son derece huzursu
z görünüyordu, endiþeyle çevresine bakýnarak kanatlarýný çýrpýyor, yüksek sesle kuðurduyor
rýlmaya cesaret edemiyordu. Sonunda onu tutup balondan beþ altý metre kadar uzaða fýrlattým
Ama umduðum gibi aþaðý inmeye kalkýþmadý, bunun yerine kulak paralayan acý çýðlýklar atara
e balona geri dönmeye çabaladý. Sonunda sepetin kýyýsýndaki eski yerine dönmeyi baþardý, am
yeni konmuþtu ki, baþý göðsüne düþtü ve ölü olarak sepetin içine yuvarlandý. Bir sonraki on
iz deðildi. Arkadaþýnýn örneðini izleyerek balona geri dönmemesi için, onu var gücümle aþað
natlanný çok doðal bir þekilde rahatça kullanarak büyük bir hýzla aþaðý inmeye devam ettiði
bir memnuniyet duydum. Kýsa bir sürede gözden yitti; sað salim yuvasýna döndüðünden hiç kuþ
um.41 Rahatsýzlýðýný büyük ölçüde atlatmýþ gözüken kendi, þimdi ölü kuþla kendine mükellef
fiyetle yedikten sonra halinden memnun uykuya daldý. Yavru kedilerse oldukça saðlýklýydýlar
ve hiçbir rahatsýzlýk belirtisi göstermiyorlardý.
"Sekizi çeyrek geçe, artýk dayanýlmaz acýlara yol açmadan soluk alamaz hale geldiðimden, he
kondansatörün ek düzeneðini sepetin çevresine kurmaya giriþtim. Bu düzeneðin biraz açýklan
yor; Ekselanslan da anýmsayacaklardýr ki, öncelikli amacým içinde bulunduðum çok seyrelmiþ
fere karþý sepetin etrafýnda bir siper oluþturmak ve kondansatörüm yardýmýyla siparin içine
almaya yetecek kadar yoðun-laþtýnlmýþ ayný atmosferden bir miktar almaktý. Bu amaçla, çok
k saðlam, kesinlikle hava sýzdýrmaz kocaman bir kauçuk torba hazýrlamýþtým.42 Yeteri büyükl
orba rahatça bütün sepeti içine alýyordu; sepetin altýndan geçiyor, yanlarýndan yukarý doðr
tlar boyunca yükselerek baðlý bu-
lunduðu kasnaða ulaþýyordu. Torbayý bu þekilde çekerek sepetin altýný ve yanlarýný tamamen
nra, üst tarafýný ya da aðzýný kasnaðýn üzerinden, bir baþka deyiþle kasnakla að arasýndan
rekiyordu. Ama, eðer torbayý geçirmek için aðý kasnaktan ayýracak olursam bu arada sepe,ti
tutacaktý? Að kasnaða sabit bir þekilde tutturulmayýp bir dizi halka ve ilmikle baðlanmýþtý
en her seferinde diðer ilmikler sepeti taþýrken sadece birkaç ilmiði çözdüm. Torbanýn aðzýn
aþýn bir kýsmýný kasnakla aðýn arasýna sokarak ilmikleri bu sefer, torbanýn aðzýndan yaklaþ
olan ve aralýktan kasnaktaki halka aralýklarýyla ayný olan bir dizi büyük düðmeye baðladým
a girmesi nedeniyle yeniden kasnaða baðlamanýn olanaðý yoktu. Bunu yaptýktan sonra, kasnakt
n birkaç halkayý daha çözdüm, torbanýn aðzýndan birazýný daha araya soktum, halkalarý býrak
re ilmikleri baðladým. Böyle böyle torbanýn aðzýný tamamen kasnakla aðýn arasýndan geçirdim
best kalan kasnaðýn sepetin içine düþeceði, sepetle içindekilerin bütün yükünü düðmelerin ç
nun yeterince güvenli olmadýðý sanýlabilir, ama hiç de böyle deðildi, çünkü düðmeler çok sa
o kadar sýk aralýklarla dikilmiþti ki, her biri toplam yükün ancak çok küçük bir bölümünü
de, sepetle içindekilerin aðýrlýðý þimdikinin üç katý bile olsaydý yine de hiç endiþeye kap
nra, kasnaðý eskiden bulunduðu yüksekliðe kadar kaldýrarak bu amaçla hazýrlanmýþ üç hafif s
im. Böyle yapmamýn amacý, elbette torbanýn yukarý kýsýmlanný gergin, aðýn alt bölümlerini d
de tutmaktý. Þimdi artýk yapmam gereken tek þey torbanýn aðzýný baðlamaktý; kumaþýn kývrýml
yýp sýkýca burduktan sonra bir tourniquet ile bu iþi kolayca hallettim.
"Sepetin etrafýna bu þekilde geçirilmiþ örtünün yan taraflarýna oldukça kalýn ama saydam ca
lak pencere koymuþtum; bu pencerelerden yatay yönlerde dört bir yanýmý rahatlýkla görebiliy
um. Ayný þekilde, örtünün tabanýný oluþturan bölümünde de sepetin dibindeki bir deliðe denk
cü pencere vardý. Bu pencere, düþey yönde aþaðý bakmama olanak saðlýyordu; ama torbanýn aðz
nedeniyle baþýmýn üzerine bir pencere yerleþtirmeme olanak yoktu; bu yüzden tam tepe noktam
a yer alan bir nesneyi görebilmem imkansýzdý. Aslýnda bunun pek fazla önemi de yoktu; çünkü
rýya bir pencere koyabilseydim bile, balonun kendisi ondan yararlanmamý engelleyecek
ti.
"Yan pencerelerden birinin bir ayak kadar aþaðýsýnda üç parmak çapýnda yuvarlak bir delik b
yordu; deliði çevreleyen pirinç halkanýn iç kenarý bir vidanýn sarmal kanadýna uyarlanmýþtý
alkaya kondansatörün büyük borusu vida-lanmýþtý; makinanýn gövdesi elbette torba-odanýn içi
aki seyreltik atmosferden bir miktarý yaratýlan vakum yardýmýyla bu borudan makinamn içine
çekiliyor ve yoðunlaþtýrýlmýþ halde makinadan çýkarak odanýn seyreltik havasýna karýþýyord
arlanan bu iþlem, en sonunda, odayý solumaya elveriþli atmosferle doldurdu; ama böyle ka
palý bir mekanda hava ciðerlerle temas ede ede kýsa sürede ister istemez kirlenecek ve a
rtýk solumaya uygun olmaktan çýkacaktý. O zaman, kirli hava sepetin dibindeki bir vanada
n dýþan atýlacaktý -çünkü yoðun hava kolayca aþaðýdaki seyreltik atmosferin içine çökecekti
an tam havasýz kalmamasý için antma iþlemi bir seferde deðil -vananýn birkaç saniye açýlýp
an sonra kondansatörün atýlan havanýn yerine yenisini üretmesine yetecek kadar çalýþtýrýlma
e- aralýklarla yapýlmalýydý. Salt deney amacýyla kediyle yavrularýný küçük bir sepete koydu
a, dipteki bir düðmeye baðlayarak vananýn yakýnýndan dýþan sarkýtmýþtým. Gerektikçe bu vana
ebiliyordum. Bu manevrayý, torbanýn aðzýný baðlamadan önce yapmýþtým ve hiç de kolay olmamý
nca baðlanmýþ olan daha önce sözünü ettiðim sýnklardan biriyle sepetin altýna uzanmam gerek
içine yoðun
hava dolar dolmaz kasnakla sýrýklar gereksiz hale gelmiþti: Havanýn geniþlemesi torbayý þiþ
.
"Bütün bu düzenlemeleri yapýp açýkladýðým þekilde odayý havayla doldurduðumda dokuza on var
e boyunca, solunum güçlüðünden dolayý çok büyük rahatsýzlýklara katlanmýþ, böylesine önemli
lemek gibi bir ihmal ya da çýlgýnca cesaret göstermiþ olduðum için büyük piþmanlýk duymuþtu
i tamamladýktan kýsa bir süre sonra buluþumun semeresini toplamaya baþladým. Yeniden tam bi
serbestlikle ve rahatça soluk alýyordum; zaten doðrusunu söylemek gerekirse, neden olma
sýndý ki? O zamana kadar bana eziyet eden þiddetli aðrýlardan büyük ölçüde kurtulmuþ olduðu
uniyet ve þaþkýnlýkla gördüm. Þimdi baþýmdaki hafif bir aðnnýn yanýsýra bileklerim, topukla
lik duygusundan baþka bir þikayetim kalmamýþtý. Atmosfer basýncýnýn kalkmasýndan ileri gele
sýzlýklardan büyük bir bölümünün yavaþ yavaþ ortadan kalktýðý ve son iki saat boyunca çekti
nin yetersiz solunum olduðu açýktý.
"Dokuza yirmi kala -yani torbanýn aðzýný baðlamamdan az önce daha sözünü ettiðim haznesi ge
arometrede cýva sýnýr noktasýna ulaþtý. Bu, 132.000 fit ya da 25 mil yükseklikte bulunduðum
mýna geliyordu; sonuç olarak bakýþlarým bu sýrada bütün dünya yüzeyinin en az üç yüz yirmid
alaný kucaklýyordu. Saat dokuzda, balonun hýzla Kuzey-Ku-zeybatý yönünde sürüklenmekte old
nlamadan önce, doðuya doðru yeniden karayý gözden yitirdim, ileri geri yüzen kocaman bulut
lelerinin görüþümü engellemesine raðmen okyanusun yüzeyi içbükey görüntüsünü hâlâ koruyordu
"Dokuz buçukta, vanadan dýþarý bir avuç tüy atarak bir deney yaptým. Tüyler beklediðim gibi
uçuþmayýp en mas-se45 büyük bir hýzla kurþun gibi diklemesine düþerek birkaç saniyede gözd
lar, ilkin bu olaðanüstü olayý neye yoracaðýmý bilemedim; yükselme hýzýmýn birdenbire bu ka
m bir ivme kazanmýþ olduðuna inanamýyordum. Ama sonra atmosferin artýk tüyleri bile taþýyam
k kadar seyrelmiþ olduðunu düþündüm -tüyler, bana gözüktüðü gibi gerçekten büyük bir hýzla
hýzýyla benim yükselme hýzýmýn toplamý olan bileþik hýzýmýzýn büyüklüðüydü.
"Saat onda, ivedilikle uðraþmam gereken pek fazla bir þeyin kalmadýðýný fark ettim. Her þey
nda gidiyordu; ivmem-deki artýþý hesaplayamýyor olsam da, balonun her an artan bir hýzla yü
selmekte devam ettiðine inanýyordum. Artýk herhangi bir acý ya da rahatsýzlýk duymuyordum,
otterdam'dan ayrýldýðýmdan bu yana kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiþtim; apa-ratlanmý in
emekle ve odanýn havasýný yenilemekle meþgul oluyordum. Mutlak bir gereklilik olmasýndan ço
saðlýðýmý korumak amacýyla, odanýn havasýný kýrkar dakikalýk aralýklarla düzenli bir þekil
vermiþtim. Bu arada düþler görmekten ve tahminlerde bulunmaktan geri kalmýyordum. Hayalim
de, ayýn bir düþü andýran tuhaf bölgelerinde gezinip duruyordum. Zincirlerinden kurtulduðun
isseden hayalgücüm, karanlýk ve kararsýz bir gezegenin her an deðiþen harikalarý arasýnda g
eziniyordu. Önceleri pamuk gibi aðarmýþ çok yaþlý ormanlar, sarp kayalýklar ve dipsiz derin
re büyük bir gürültüyle dökülen çavlanlarda dolaþýyordum; sonra, birden, hiçbir rüzgarýn uð
gelinciklerin, zambaða benzer narin çiçeklerin ebediyen sessiz ve kýpýrtýsýz, göz alabildi
andýðý engin çayýrlarýn dingin öðlen yalnýzlýðýna ulaþtým. Sonra yeniden yolculuðuma devam
arla kaplý karanlýk ve kasvetli bir gölden baþka hiçbir þeyin görünmediði bir baþka diyara
ma beynime üþüþen hayaller sadece böylesi hayaller deðildi. Sýk sýk en amansýz, en dehþet v
n korkular zihnimi istila ediyor; bunlarýn gerçek olabilecekleri düþüncesi bile ruhumu der
inden sarsýyordu.46 Bununla birlikte, yolculuðun gerçek ve aþikar tehlikelerinin bütün dikk
timi üzerine yoðunlaþtýrmamý gerektirecek kadar büyük olduðuna hük-
mederek bu düþünceler üzerine pek fazla oyanalamazdým.
"Öðleden sonra saat beþte, odanýn havasýný yenilemeye giriþtiðimde, bu fýrsattan yararlanar
nýn deliðinden kediyle yavrularýný gözlemledim. Kedi, yeniden çok acý çekmeye baþlamýþ gibi
olunum güçlüðüne baðlamakla hiç duraksa-madým. Ama yavrularla ilgili gözlemim çok þaþýrtýcý
lmasa bile, doðal olarak onlarýn da acý çekmekte ola-caklarýný görmeyi bekliyordum ve bu be
atmosfer basýncýna dayanýmýn alýþkanlýkla ilgili olduðu yönündeki görüþümü doðrulamaya yet
dan inceleyerek saðlýklý olduklarýný, rahatlýkla ve düzenli bir þekilde soluk alýp verdikle
en ufak bir rahatsýzlýk belirtisi göstermediklerini görmeye hazýrlýklý deðildim. Ancak kur
iþleterek ve son derece seyrelýik bir atmosferin kimyasal bakýmdan benim kesinlikle sa
ndýðým gibi yaþama elveriþsiz olmadýðýný, böyle bir ortamda doðmuþ birinin bu ortamda solum
erhangi bir rahatsýzlýk duymazken, dünyaya yakýn daha yoðun atmosfer tabakalarýnda benim þu
n saatlerde çektiðim acýlara benzer acýlar çekeceðini varsayarak açýklayabilirdim bütün bun
da küçük kedi ailemi yitirmeme yol açan ve deneylerime devam etmemi ve sorunu aydýnlatmamý
ngelleyen tulýal bir kazanýn meydana gelmiþ olmasýna o zamandan beri yanarým. Vananýn delið
en yaþlý kedi için bir fincan su uzaürken gömleðimin yeni küçük sepeti taþýyan tokaya takýl
sepeti düðmeden çözdü. Sepet bir anda buharlaþsaydý herhalde bu kadar çabuk gözden yitmezd
tin yerinden çözülmesi ve içindekilerle birlikte gözden kaybolmasý arasýnda saniyenin onda
i kadar bile zaman geçmedi. "Yolunuz açýk olsun" dileðim onlara yeryüzüne kadar eþlik etti,
a elbette ne kedinin ne de yavrularýnýn yaþayacaklanndan ve baþlanna geien þanssýzlýðýn öyk
eceklerinden hiç umudum yoktu.
"Saat altýnda, dünyanýn doðu tarafýndaki bölgelerin büyük bir bölümünün hýzla ilerleyen koy
plandýðýný gördüm; saal yediye beþ kala gözlerimin önünde uzanan bütün bölge gecenin karanl
k geçmeden, batan güneþin ýþýnlarý artýk balonum üzerine düþmez oldu; tamamen beklenen bir
rþýn bu durumdan büyük bir hoþnutluk duydum. Sabahleyin doðan güneþin ýþýnlarýný, benden da
a karþýn Rotterdamlý hemþehrilerimden birkaç saat önce göreceðim açýktý; böylece, yükseldið
gün güneþ ýþýðýný daha fazla görecektim.47 O zaman, karanlýkta geçen sürelerin uzunluðunu
irmi dört saati bir gün kabul ederek yolculuðumun güncesini tutmaya karar verdim.
"Saat onda. uykum geldiðinden, gecenin geri kalan bölümünü yatarak geçirmeye karar verdim;
ma o zaman, göze batacak kadar açýk olmasýna karþýn son ana kadar dikkatimden kaçmýþ bir so
aya çýktý. Niyetlendiðim gibi uykuya dalacak olursam, bu arada odanýn havasý nasýl yenilene
ti? Odanýn havasýný bir saat solumak olanaksýzdý; bu sürenin bir saat on beþ dakikaya çýkma
acý sonuçlar doðurabilirdi. Bu açmaz huzurumu epeyce kaçýrdý; inanmasý güç ama, atlattýðým
n sonra bu sorunu o kadar ciddiye aldým ki, tasarýmý gerçekleþtirmekten umutsuzluða düþerek
nda aþaðý inmenin gerekliliðine boyun eðdim. Ama bu kararsýzlýk sadece bir an sürdü, insaný
rýnýn tam bir kölesi olduðunu, yaþamýndaki önemli kabui edilen birçok þeyin sýrf alýþkanlýk
edildiðim düþündüm. Uykusuz yapamayacaðým kesindi; ama dinlenme sürem boyunca birer saatlik
larla uyanmaktan pek rahatsýzlýk duymayabilirdim.48 Odanýn havasýnýn tam olarak yemlenmesi
en fazla beþ dakikamý alýrdý; bütün mesele bunu yapmak için gereken zamanda uyanmamý saðla
ir yol bulmaktý. Ama bu sorunun çözümünü bulmam, itiraf etmeliyim ki, hiç de kolay olmadý.
üzerinde uyuyakalmasýný önlemek için, uykuya yenik düþtüðü anlarda bir elindeki bakýr bily
lyesinin yanýndaki yine bakýrdan bir leðene düþmesiyle irkilip uyanan öðrencinin öyküsünü d
tte. Benim durumum, kuþkusuz, tamamen farklýy-
dý; benzer bir düþünce iþime yaramazdý; çünkü ben uyanýk kalmak deðil, düzenli aralýklarla
k istiyordum. Sonunda, ne kadar basit gözükürse gözüksün, o anda teleskop, lokomotif veya b
sým sanatýnýn bizzat kendisine eþdeðer bir buluþ olarak selamladýðým aþaðýdaki çareyi buldu
"Artýk ulaþmýþ bulunduðum yükseklikte, balonun çok muntazam bir þekilde çýkýþýný sürdürdüðü
ufacýk bir sarsýntý hissedilmediðini peþinen belirtmeliyim. Bu durum, tasarýmý gerçekleþtir
laylaþtýnyordu. Su stokum, her biri beþer galonluk fýçýlar içerisinde sepetin yan duvanna s
anmýþtý. Bu fýçýlardan birini çözdüm; iki halat alýp bu halatlarý birbirine paralel olarak
iki kenan arasýnda bir ayak geniþliðinde gergin bir þekilde baðlayarak bir tür raf oluþturd
ve bu rafýn üzerine fýçýyý yatay konumda yerleþtirdim. Bu halatlarýn yaklaþýk sekiz parmak
ve sepetin tabanýndan dört ayak yükseklikte, elimdeki tek aðaç malzeme olan ince bir tahta
dan ikinci bir raf yaptým. Bu ikinci rafýn üzerine ve fýçýnýn bir kenarýnýn tam altýna küçü
sti koydum. Bundan sonra fýçýnýn testinin üzerine gelen tabanýna bir delik açarak, bu delið
ik yontulmuþ yumuþak aðaçtan bir týkaçla kapattým. Sonra suyun bu týkaçtan sýzarak alttaki
stiyi altmýþ dakikada aðzýna kadar doldurmasý için gereken sýkýlýk derecesini tam olarak te
mek için týkacý delik içerisinde ileri geri oynatarak birkaç deney yaptým.49 Her deneyde, b
lirli bir sürede testinin ne oranda dolduðunu gözlemleyerek kýsa sürede ve kolayca bunu te
spit ettim elbette. Bütün bu düzenlemelerden sonra planýmýn geri kalanýný kestirmek zor olm
gerek. Yataðýmý sepetin dibine öyle sermiþtim ki, baþým testinin aðzýnýn tam altýna geliyo
atlik sürenin bitiminde suyun testiyi doldurarak, (testinin üst kenarýnýn biraz altýnda ye
r alan) aðzýndan akacaðý açýktý. Dört ayaktan daha fazla bir yükseklikten, yüzümden baþka b
yamayacak suyun beni dünyadaki en derin uykudan uyandýracaðý da bir o kadar açýktý.
"Bütün bu düzenlemeleri tamamladýðýmda saat tam on birdi, buluþumun görevini tam yapacaðýnd
ataða girdim hemen. Düþ kýrýklýðýna da uðramadým. Tam tamýna her altmýþ dakikada bir dakik
i uyandýrdý; testinin suyunu fýçýya boþalttýktan ve kondansatörle ilgili görevleri yerine g
ten sonra yeniden yataðýma uzandým. Uykumun böyle düzenli aralýklarla bölünmesi, beni bekle
n daha az rahatsýz etti, sonunda ayaða kalktýðýmda saat sabahýn yedisiydi ve güneþ, ufukta
yükselmiþti.
"3 Nisan. Balonum muazzam bir yüksekliðe çýkmýþ ve dünyanýn dýþbükey görüntüsü çok çarpýcý
Altýmda, okyanusta, ada olduðu su götürmez kara lekeler göz alabildiðine uzanýyordu. Baþýmý
katran gibi kapkara gökyüzünde yýldýzlar panl pani parlýyordu; gerçekte, gökyüzüne doðru yü
lk günden beri bu yýldýzlar hep öyleydiler. Kuzeyde çok ötelerde ufukta ince, beyaz ve son
erece parlak bir hat ya da kuþak gördüm ve bunun kutup denizi buzlarýnýn güney sýnýn olduðu
n anladým. Merakým son derece artmýþtý, çünkü daha kuzeye doðru gitmeyi ve belki de kutupla
aya gelmeyi umuyordum. O zaman, bulunduðum yüksekliðin istediðim gibi araþtýrma yapmamý eng
eyecek olmasýna hayýflandým. Ama yine de, pek çok þeyi araþtýrabilirdim. Gün boyu olaðandýþ
dý. Bütün aparatlanm týkýr týkýr çalýþýyor, balon yoluna sarsýntýsýz devam ediyordu. Þiddet
toma sannmak zorunda býrakýyordu. Dünya karanlýða gömüldüðünde, gün ýþýðýnýn daha saatlerce
olmasýna raðmen, yataða girdim. Su saatim görevini mükemmel bir þekilde yerine getirdi ve d
nli aralýklarla uyandýrýlmam dýþýnda ertesi sabaha kadar derin bir uyku çektim.
"4 Nisan. Kalktýðýmda keyfim yerinde ve çok saðlýklýydým, ama denizin görünüþündeki tuhaf d
kadarki koyu mavi rengini yitirerek gri-beyaz bir renge ve göz kamaþtýran bir parlaklýða bü
müþtü. Okyanusun dýþ-
bükey görünümü o kadar belirgin bir hal almýþtý ki, denizin bütün suyu ufuktaki dipsiz uçur
ibi gözüküyordu ve güçlü bir þelaleden gelecek seslere kulak kabarttýðýmý fark ederek þaþýr
rdu; güney doðu ufkunun ötesinde mi kaldýklarýný, yoksa ulaþtýðým yüksekliðin onlarý görüþ
naðý yok. Daha çok ikinci olasýlýðýn doðru olduðunu sanýyordum. Kuzeydeki buzun sýnýr çizgi
belirgin bir hal alýyordu. Soðuk oldukça kýrýlmýþtý; önemli bir olay olmadan günü kitap ok
im; yanýma çok sayýda kitap almayý unutmamýþtým.
"5 Nisan. Bütün dünya yüzeyi koyu karanlýklar içinde yüzerken, güneþin doðmasý gibi eþsiz b
tim. Ama zamanýn ilerlemesiyle, güneþ ýþýnlan dünyanýn her tarafýna yayýldý ve kuzeydeki bu
ni yeniden gördüm. Þimdi artýk çok belirgindi ve okyanus suyundan çok daha koyu gözüküyordu
oðru yaklaþmakta olduðum açýktý, hem de büyük bir hýzla. Bir ara doðuda sonra da batýda kar
-dumsa da bundan emin olamadým. Hava ýlýktý. Önemli bir þey olmadý. Erkenden yattým.
"6 Nisan. Buzun sýnýr çizgisine çok yaklaþmýþ olduðumu görmek beni þaþýrttý; muazzam büyük
yönünde ufka doðru uzanýyordu. Balonun þu andaki rotasýndan aynlmamasý durumunda, çok geçme
muþ okyanusun üzerinde olacaðý açýktý ve sonunda Kutbu göreceðimden artýk kuþkum kalmamýþtý
laþmaya devam ettim. Yerküresinin kutuplarda basýk olmasý ve kuzey kutup dairesinin yakýnl
arýndaki düz bölgelerin üzerine gelmiþ olmam nedeniyle, geceye doðru ufkum birdenbire hisse
ilir derecede geniþledi. Sonunda karanlýk bastýrdýðýnda, onca merak ettiðim þeyin üzerinden
inceleme fýrsatý bulamadan geçip gideceðim korkusuyla, endiþe içerisinde yataða girdim.
"7 Nisan. Erkenden kalktým ve Kuzey Kutbu olduðuna duraksamadan hükmettiðim bölgeyi büyük b
sevinçle seyret-meye baþladým. Kutup orada, hemen ayaklarýmýn dibindeydi, ama ne yazýk ki,
rtýk hiçbir þeyin net bir þekilde görülemeyeceði kadar yükseklerdeydim. Gerçekten de, barom
2 Nisan sabahý saat altý ile ayný günün sabahý saat dokuza yirmi kalýncaya (cývanýn barome
nesine düþtüðü ana) kadar gösterdiði deðerlerden þimdi -7 Nisan sabahý saat dörtte- balonun
nden en az 7254 mil yükseklikte olduðu çýkarýlabilirdi. Bu yükseklik çok fazla gibi gözükeb
ma bu rakam büyük bir olasýlýkla gerçek deðerin çok altýndaydý. Her halükarda, yerkürenin e
seyretmekte olduðum tartýþma götürmezdi; tüm kuzey yarýmküre ortografik pro-jeksiyonlu bir
a gibi gözlerimin önünde uzanýyor ve büyük ekvator dairesi ufuk çizgimi oluþturuyordu.50 Ek
slarý, bu yüzden, Kuzey Kutup Dairesi içerisinde kalan ve bugüne deðin keþfedilmemiþ bölgel
tam altýmda yer almalarýna ve görüþümü engelleyecek hiçbir þey olmamasýna karþýn, çok uzakt
le ayrýntýlý bir þekilde inceleyemeyeceðim kadar küçük göründüklerini kolayca anlayacaklard
irlikte, görebildiklerim son derece benzersiz ve heyecan uyandýrýcý þeylerdi. Daha önce söz
iðim ve rahatlýkla insanoðlunun bu bölgelerdeki keþiflerinin gelip dayandýðý sýnýr diye nit
cek bu muazzam büyük sýnýr çizgisinden, kuzeye doðru kesintisiz ya da neredeyse kesintisiz
ir buz tabakasý uzanýyordu. Baþlangýçta bu buz denizinin yüzeyi hissedilir derecede düz ike
kutup noktasýna doðru ilerledikçe çökerek iyice düzleþi-yor, sonunda çukurlaþmaya baþlýyor
p noktasýnda, kenarlarý çok net seçilebilen, görünür çapý balondan yaklaþýk altmýþ beþ sani
lak bir çukurla sona eriyordu; çukurun görünür yarýküredeki her noktadan daha koyu olan ve
yer deðiþiklikler gösteren rengi bazý noktalarda da kapkaraydý.51 Daha fazlasý seçilemiyor
Saat on iki olduðunda, merkezdeki çukurun çevresi önemli ölçüde küçülmüþtü; saat yedide çu
tirdim; buzun batý yakasýna geçen balon hýzla ekvator yönünde uzaklaþýyordu.
"8 Nisan, Dünyanýn görünür çapýnýn hissedilir derecede küçülmüþ olmasýnýn yaný sýra, genel
emli deðiþikliklerin meydana gelmiþ olduðunu fark ettim. Görülebilen bütün yüzey açýk sanný
lmýþtý; bazý yerleri o kadar parlaktý ki, insanýn gözünü acýtýyordu nerdeyse. Bulutlanna do
atmosfer dünyayý net olarak görmemi engelliyordu; bulut yýðýnlarý arasýndan dünyanýn kendis
zaman zaman görebiliyordum. Son kýrk sekiz saattir bu bulutlar dünyayý doðrudan görmemi az
k engellemiþlerdi; ama þimdi ulaþmýþ bulunduðum muazzam yükseklik bu yüzer buhar kütlelerin
rine yaklaþtýrmýþ ve yükseldiðim oranda dünyayý doðrudan görmem zorlaþmýþtý. Bununla birlik
Kuzey Amerika kýtasýndaki Büyük Göller bölgesinin üzerinde yükselmekte olduðunu kolayca fa
; tam güneye doðru olan rotasý çok geçmeden beni tropikal kuþaða ulaþtýracaktý. Büyük bir m
arþýladýðým bu durumu, sonunda baþaracaðýmýn bir iþareti olarak gördüm. Gerçekten de þu ana
ni oldukça endiþelendirmekteydi, çünkü bu rotayý sürdürecek olursam yörüngesi tutulum daire
" eðik olan Ay'a hiçbir zaman ulaþamayacaktým. Tuhaf gelebilir ama, Dünyanýn, Ayýn eliptik
düzlemi içerisinde kalan bir noktasýndan yolculuðuma baþlamamýþ olmakla yaptýðým büyük hat
nlamaya baþlamýþtým.52
"9 Nisan. Bu gün Dünyanýn çapý epeyce küçüldü; her geçen saat rengi daha da sarýlaþtý. Balo
sýndan sapmadan ilerledi ve akþam dokuzda Meksika Körfezi'nin kuzey kýyýsýna ulaþtý.
"10 Nisan. Bu sabah saat beþ sýralarýnda hiçbir þekilde açýklayamadýðým büyük bir gürültü v
le uykumdan sýçrayarak uyandým. Çok kýsa sürmüþtü ama daha önce duyduðum hiçbir sese benzem
nda bu sesi balonun yýrtýlmýþ olmasýna vererek son derece korkmuþ olduðumu söylemeye gerek
Aygýtlarýmý büyük bir özenle incele-dimse de herhangi bir zarar saptayamadým. Günün büyük b
r olaðandýþý bir olayý düþünerek geçirdim, ama doyurucu bir açýklama bulamadým. Tatmin olma
bir heyecan ve endiþe içerisinde yataða girdim.
"11 Nisan. Dünyanýn görünür çapýnda þaþýrtýcý ölçüde küçülme, dolunaya sadece birkaç günü k
lenebilir bir büyüme gördüm. Odanýn içinde hayatý sürdürmeye yetecek kadar hava yoðunlaþtýr
ha uzun ve zorlu bir çaba gerekiyordu.
"12 Nisan. Balonun rotasý çok tuhaf bir þekilde deðiþti; bu deðiþiklik tamamen beklenilen b
y olmasýna karþýn beni tarifsiz bir sevince boðdu. Balon daha önceki rotasýnda yirminci gün
enlemine vardýktan sonra birdenbire dar bir açýyla doðuya yönelmiþ ve gün boyu, tam olarak
se bile yaklaþýk olarak Ay görüngesinin eliptik düzlemi içinde yol açmýþtý. Bu rota deðiþik
at çekici þey sepetin salýnmaya baþlamýþ olmasýydý -saatlerce süren, rahatça hissedilebilen
aydý bu.53
"13 Nisan. Ayýn onunda beni dehþete düþüren çatýrtý sesinin tekrarlanmasýyla yine çok korkt
erinde epeyce kafa yordumsa da doyurucu bir sonuca varamadým. Dünyanýn görünür çapýnda çok
gözlemledim: Dünya çapýnýn iki ucundan balona çizilen çizgilerin oluþturduðu açý yirmi beþ
üzerindeydi. Neredeyse tam tepe noktamda olan Ay hiç görünmüyordu. Hâlâ elips düzlemi içer
yol alýyor olmakla birlikte doðuya doðru çok az ilerledim.
"14 Nisan. Yerkürenin çapýnda çok derece hýzlý bir küçülme. Bugün, balonun hadid noktasýna
r hattý54 üzerinde ilerlemekte -bir baþka deyiþle, yörüngesinin Dünyaya en yakýn olduðu nok
a ulaþacak bir yol tutmuþ- olduðunu düþünerek oldukça heyecanlandým. Ayýn kendisi tam baþým
uðundan görüþ alanýmýn dýþýnda kalýyordu. Atmosferin yoðunlaþtýrýlmasý için uzun süre çok b
"15 Nisan. Artýk Dünya üzerindeki ana karalarla denizleri birbirinden ayýran çizgileri bil
e net bir þekilde göremiyordum. Öðleye doðru, daha önce beni þaþýrtmýþ olan o korkunç sesi
ma bu defa daha uzunca bir süre devam etti ve bu arada þiddeti giderek arttý. Sonunda,
korkudan aptallaþmýþ bir þekilde nasýl olacaðýný bilmediðim korkunç bir ölümü beklerken, b
landý ve ne olduðunu anlamaya fýrsat bulamadýðým ateþ topu biçiminde dev bir kütle kulaklar
bir gürültüyle balonun yanýndan geçip gitti. Korkum ve þaþkýnlýðým biraz yatýþtýðýnda bunun
olduðum o dünyadaki güçlü bir volkanik patlamadan fýrlayan ve Dünya'ya düþtüðünde daha iyi
madýðýndan göktaþý demlen parçalar olduðunu anlamam pek zor olmadý.55
"16 Nisan. Bugün, bir o yan pencereden, bir diðer yan pencereden olabildiðince yukarýya
doðru bakarak, Ay yuvarlaðýnýn balonun çevresinden taþan küçük bir bölümünü büyük bir sevin
anýma diyecek yoktu, çünkü tehlikeli yolculuðumun yakýnda sona ereceðinden kuþkum kalmamýþt
tör öylesine çok çalýþmayý gerektiriyordu ki, çalýþýp çabalamaktan dinlenmeye pek zamaným k
nerdeyse unutmuþtum. Gerçekten hasta olmaya baþlamýþtým, bitkinlikten bütün gövdem tir tir
ordu, insan doðasýnýn bu kadar yoðun acýlara daha uzun süre dayanmasý olanaksýzdý. Þimdi ar
an karanlýk zaman aralýðýnda, yakýnýmdan yine bir göktaþý geçti. Bu olayýn meydana gelme sý
mama yol açtý.
"17 Nisan. Yolculuðumun unutulmaz anýlarýndan birini yaþadým bu sabah. Anýmsanacaðý gibi ay
Dünya'-nýn görünür çapýnýn balonla yaptýðý açý yirmi beþ derece kadardý. Ayýn on dördünde b
daha da küçüldü ve on altýsý gecesi yataða girerken bu açýnýn yedi derece on beþ dakikayý g
tim. Kýsa ve huzursuz bir uykudan sonra on yedisi sabahý uyandýðýmda, altýmdaki yüzeyin bir
bire ve bir mucizeyle büyümüþ olduðunu ve görünür çapýnýn en azýndan otuz dokuz derecelik b
r düþünün! Yýldýnm çarpmýþa döndüm! îçine düþtüðüm, ruhuma egemen olan ve beni ezen mutlak
söz yetmez. Dizlerimin baðý çözüldü -diþlerim takýr takýr birbirine vurdu- saçlarým diken
Demek ki, balon gerçekten patlamýþtý!" Aklýma, karmakanþýk üþüþen ilk düþünceler þunlar old
e patlamýþ! Düþüyorum -çok büyük, görlümemiþ bir hýzla düþüyorum! Bu kadar kýsa sürede aþýl
olursa, dünya yüzeyine ulaþmam en fazla on dakika alýr -on dakika içinde yok olacaðým!" Am
onuda düþünmek yardýmýma koþtu. Durup düþününce kuþku duymaya baþladým. Böyle bir þey olama
dým. Bundan baþka, akýmdaki yüzeye doðru yaklaþmakta olduðum kesin olmakla birlikte, gerçek
angýçta düþündüðüm hýzla hiçbir ilgisi yoktu. Bu düþünce, kafamýn karýþýklýðýný büyük ölçüd
mayý baþarabil-dim. Gerçekte, içine düþtüðüm þaþkýnlýk, altýmda yer alan bu yüzeyle benim a
ki muazzam farklarý göremeyeceðim kadar duyulanýný köreltmiþ olmalýydý. Ay -bütün görkemiyl
aþaðýda, ayaklarýmýn altýnda uzanýrken, dünya baþýmýn üzerinde, tamamen balonun arkasýnda
"Olaylarýn gidiþatýndaki bu olaðanüstü deðiþikliðin zihnimde yarattýðý þaþkýnlýk ve atalet,
n az açýklama gerektiren bölümüydü. Çünkü bu boulversement56 yalnýzca doðal ve kaçýnýlmaz o
sýnda tam olarak gezegenin çekim kuvvetinin yerini uydunun çekim kuvvetinin aldýðý noktada
ya da daha açýk bir ifadeyle, balonu yeryüzüne doðru çeken kuvvet aya doðru çeken kuvvetin
kaldýðýnda -ortaya çýkmasý uzun zamandýr beklenen bir durumdu. Hiç kuþkusuzu, bütün duyula
r halde derin
bir uykudan uyandýðýmda, beklesem bile o anda beklemediðim çok þaþýrtýcý bir olayla karþý k
yavaþ ve doðal bir þekilde olmuþ olmalýydý; o sýrada uyanýk olsaydým bile bu alt üst oluþun
varabileceðim, bu dönüþümün kendine has belirtilerini hissedebileceðim - yani, bir rahatsýz
acaðým ya da aygýtlarýmda bir düzensizlik görebileceðim pek söylenemezdi.
"Durumumu doðru olarak kavradýktan ve bütün yeteneklerimi felç eden korkudan kurtulduktan
sonra dikkatimin her þeyden önce Ayýn genel görünüþüne yöneldiðini söylememe bile gerek yok
bir harita gibi sere serpe uzanýyordu -hâlâ oldukça uzakta olduðuna hükmediyor olmakla birl
kte, yüzeydeki girinti çýkýntýlarý þaþýlacak bir netlikle seçebiliyordum. Ay yüzeyinde okya
izden, herhangi bir göl veya nehirden ya da herhangi bir su kütlesinden eser olmamasý
ilk bakýþta beni en fazla etkileyen jeolojik özelliði oldu. Yine de, söylemesi tuhaf ama,
görülebilen yarýkürenin büyük bölümü doðal olmaktan çok yapay yükseltiler gibi gözüken koni
nik daðlarla kaplý olmakla birlikte, alüvyonlu olduðundan hiç kuþku duyulamayacak geniþ düz
ar görüyordum. Bu volkanlardan en yükseklerinin boyu düþey yönde üç üç çeyrek mili geçmiyor
nik Campi Phlegraei bölgesinin58 bir haritasý Ekselanslarýna Ay yüzeyinin genel görünümü ha
benim yapmayý deneyebileceðim bütün yetersiz tariflerden daha iyi bir fikir verecektir.
Volkanlarýn büyük bir bölümü faaldi ve birbiri ardý sýra yinelenen korkunç gürültülü patlam
ini sergiliyor, yanlýþlýkla göktaþý diye adlandýnlan ve gittikçe daha korkutucu bir sýklýkl
doðru fýrlayan taþlarla içime korku salýyorlardý.
"18 Nisan. Bugün ayýn aþýn derecede büyümüþ olduðunu gördüm -iniþ hýzýmýn artan ivmesi içim
Anýmsanacaðý gibi, aya gitmenin olanaklý olup olmadýðý konusunu enine boyuna incelemeye baþ
benim kuramýmýn tersine birçok kuramýn bulunmasýna ve hadi itiraf edeyim, ayýn bir atmosfer
olmadýðý hakkýndaki kesin delillere raðmen, ayýn hacmiyle orantýlý bir atmosferi olduðu dü
larýmda aðýrlýklý bir yer tutmaktaydý. Encke Kuyrukluyýldýzý ve Zodyak ýþýðý konusunda iler
en, görüþlerimi Lilienthalli Bay Schroeter'in bazý gözlemleriyle güçlendirmiþtim. Bay Schro
Ayý iki buçuk günlük iken güneþin batýþýndan hemen sonra, ayýn karanlýk kýsmý henüz görünm
e karanlýk kýsým görününceye kadar izlemeye devam etmiþti. Karanlýk yankürenin herhangi bir
görünmeye baþlamadan önce, hilalin bitim noktalan güneþ ýþýnlarýyla hafifçe aydýnlanýyor ve
birdenbire incelerek uzamýþ gibi görünüyordu. Bundan hemen sonra karanlýk bölgenin kenan o
gibi aydýnlanmýþtý. Hilalin uçlarýnýn yarýdairenin dýþýna doðru uzamýþ gibi görünmesinin g
dan kýrýlmasýndan kaynaklandýðýný düþünmüþtüm. Aynca, Kavuþma Konumuna göre Ay 32° bir yüks
inde yerküreden yansýyan ýþýnlarýn yaratabileceðinden daha parlak bir ya-rýkaranlýk yaratma
cek kadar ýþýk yansýtabilen atmosferin kalýnlýðýný 1356 Paris fiti59 olarak hesaplamýþtým;
bilecek en fazla atmosfer kalýnlýðýnýn da 5376 fit olduðunu varsaymýþtým. Bu konudaki görüþ
ophical Transactions''ýn seksen ikinci cildindeki bir pasaj da doðrulamaktaydý;60 bu p
asajda Jüpiter uydulannýn tutulmasý gözlemlenirken bir seferinde üçüncü uydunun bir veya ik
iye belli belirsiz gözüktükten sonra gözden yittiði, dördüncü uydu-nunsa Jüpiter diskinin k
yaklaþarak seçilemez olduðu belirtilmekteydi.61
"Ay yüzeyine sað salim inmem, varsaydýðým yoðunluktaki bir atmosferin direncine, ya da daha
doðru bir deyiþle, kaldýrma gücüne baðlýydý. Ama yanlýþ bir tahminde bulunmuþsam, sonuçta a
yine çarparak, paramparça olmaktan daha iyi bir son düþünemezdim serüvenime. Korkmakta hiç
haksýz deðildim. Aya þimdi çok yaklaþmýþ olduðum halde,
ne kondansatörün gerektirdiði çalýþma azalmýþ, ne de atmosfer yoðunluðunun artmakta olduðun
rhangi bir belirti ortaya çýkmýþtý.
"19 Nisan. Bu sabah saat dokuz sulannda, ay yüzeyine korkunç derecede yaklaþmýþ ve kaygýlar
son haddine varmýþken, kondansatör pistonunun atmosferde bir deðiþiklik olduðunun iþaretler
vermeye baþladýðýný büyük bir sevinçle gördüm. Saat onda atmosfer yoðunluðunun artýk öneml
mam için birçok neden vardý. Saat on bir olduðunda, kondansatörün gerektirdiði çalýþma çok
n ikide biraz tereddüt ettikten sonra, torbanýn aðzýný baðlayan tourniquet'yi açma cesareti
gösterdim ve bunu yapmanýn hiçbir sýkýntý yaratmadýðýný görerek torbayý tümden açtým ve sep
celeye getirilmiþ ve tehlikeli bir deneyin hemen kendini gösteren sonuçlarý, beklenebile
ceði gibi kasýlmalar ve þiddetli bir baþ aðnsý oldu. Ay'ýn yakýnýndaki daha yoðun katmanlar
u sýkýntýlan ardýmda býrakacaðým düþüncesiyle, hayatýma mal olacak kadar büyük olmayan bu s
la ilgili daha baþka sýkýntýlara elimden geldiðince katlanmaya karar verdim. Ama, Ay'a yak
laþma hýzým hâlâ son derece büyüktü ve uydunun kütlesiyle orantýlý yoðunlukta atmosferi ola
timde büyük bir olasýlýkla yanýlmamýþ olmakla birlikte, bu yoðunluðun Ay'ýn hemen yüzeyinde
imin bütün aðýrlýðýný kaldýrmaya yetebileceðini düþünmekle fena halde yanýlmýþ olduðum çok
nlikle ortaya çýkü. Gezegenlerin cisimler üzerindeki gerçek çekim güçlerinin atmosfer yoðun
yla orantýlý olduðu varsayýlacak olursa, týpký dünya yüzeyinde olduðu gibi, burada da atmos
onumu kaldýrabil-meliydi, ama durum hiç de böyle deðildi, hýzlý bir þekilde düþüþüm bunu ye
rdu; bunun neden böyle olmadýðý, daha önce bir hipotez olarak ileri sürdüðüm olasý jeolojik
kler hesaba katýlarak açýklanabilirdi ancak. Her halükarda, artýk gezegenin yüzeyine çok ya
ve müthiþ bir hýzla alçalmaya devam ediyordum. Bu durumda, ilkin saframý, sonra su fýçýlarý
kondansatörümü ve kauçuk torbamý, ardýndan da sepetteki her þeyi kaldýrýp atmakta saniye k
dim. Ama bu hiç bir iþe yaramadý. Hâlâ korkunç bir hýzla düþüyordum ve yüzeye uzaklýðým yar
di. Bu yüzden, artýk paltom, þapkam ve botlanmdan da kurtulmuþ olduðumdan, son çare olarak
iç de azýmsanmayacak bir aðýrlýðý olan sepetin kendisini balondan çözerek iki elimle aða tü
n tek kelime çýkmayan, yardýmýma koþmak için kýllarýný kýpýrdatmadan, elleri bellerinde kom
e sýrýtarak, beni ve balonumu kuþkuyla süzen çirkin ve kýsa boylu bir aptallar güruhunun or
a ve fantastik görünüþlü bir kentin göbeðine paldýr küldür düþmeden önce bütün ülkenin mini
alabildiðine dolu olduðunu görmeye ancak fýrsat bulabildim.62 Küçümsemeyle onlara sýrtýmý d
yukarýya, daha yeni ama belki de sonsuza kadar terkettiðim dünyaya çevirdim ve iki derec
elik çapýyla çakýlý gibi gökte çabit duran kocaman, donuk bakýr bir kalkana benzeyen dünyay
oyuldum;63 altýn gibi parýl parýl parlayan bir hilal kenarýnýn bir bölümünü süslüyordu. Ne
kýtalar seçilebiliyordu, tropikleri ve ekvator bölgesini bir kuþak gibi saran bulutlarl
a bütün yüzey benek benekti.
"Böylece, Ekselanslan, endiþe verici durumlar, duyulmadýk tehlikeler ve eþi benzeri görülme
ik kurtuluþlar yaþadýktan sonra en sonunda, bugüne dek bir dünya yurttaþýnýn baþardýðý, gir
diði en olaðanüstü, en önemli yolculuðu Rotterdam'dan ayrýlýþýmýn on dokuzuncu gününde sað
ma serüvenlerimle ilgili daha anlatacak çok þeyim var. Sadece kendine has özellikleri ne
deniyle deðil, insanla-nn yaþadýðý bir dünyanýn uydusu olarak onunla yakýn iliþkileri neden
son derece ilginç bir gezegende beþ yýl yaþadýktan sonra, Ulusal Astronomi Yüksekokulu'na,
mutlu bir þekilde sona erdirdiðim bu olaðanüstü yolculuðun ayrýntýlarýnýn ötesinde önemli b
ileceðimi Ekselanslan da pekala tahmin
edebilirler. Durum bu merkezde. Size iletmekten mutluluk duyacaðým çok -ama gerçekten çok-
þey var. Bu gezegenin iklimi üzerine; -sýcakla soðuðun nasýl þaþýrtýcý bir tarzda yer deði
on beþ gün boyunca yakýp kavuran güneþ ve ardýndan yine on beþ gün süren kutup soðukluðunda
ne; -güneþ altýndaki bir noktadan en uzak noktaya in vacuo distilasyonda64 olduðu gibi b
uharlaþma yoluyla sürekli nem aktarýlmasý üzerine; -deðiþken akarsu bölgesi üzerine; -burad
insanlann kendileri üzerine; adetleri, gelenekleri, politik kurumlan üzerine; -kend
ilerine has beden yapýlan üzerine; çirkinlikleri üzerine; bu kadar deðiþik bir atmosferde t
mamen gereksiz çýkýntýlar olan kulaklardan yoksunluklan ve bunun sonucu olarak dili kull
anmayý bilmemeleri üzerine; sözün yerini tutan eþsiz iç-iletiþim yöntemleri üzerine; -Ay'da
ek her bireyi dünyadaki belirli bir kiþiye baðlayan (gezegenle uydu arasýndaki iliþkiye be
nzer ve ona baðlý olan ve sayesinde bu gök cisimlerinden birinde yaþayanlarýn yaþam ve yazg
rýnýn diðer gök cisminde yaþayanlarýn yaþam ve yazgýlanna karýþtýðý) anlaþýlmaz iliþki üzer
Ekselanslan, uydunun kendi ekseni etrafýnda dönmesiyle dünya etrafýndaki dönüþünün mucizev
ilde uyuþmasý sayesinde hiçbir zaman bizden yana dönmeyen ve Tanrýya þükürler olsun ki hiçb
n da insanoðlunun teleskoplarýný üzerine çeviremeye-ceði ayýn görünmeyen yüzüyle ilgili kar
unç sýrlar üzerine anlatacaðým çok þey var. îþte size bütün bunlan ve daha birçok þeyi ayrý
stiyorum. Ama kýsa keselim, karþýlýðýný almak þartýyla. Aileme ve evime dönmeye can atýyoru
m'dan aynlýrken alacaklýlanmý öldürerek iþlediðim suçun cezasýnýn, vereceðim deðerli bilgil
e metafizik bilimlere tutabileceðim ýþýk karþýlýðýnda siz saygýdeðer efendim aracýlýðýyla b
Elinizde tutmakta olduðunuz mektubun yazýlma amacý da budur. Bu mektubu getiren, ulaðým
olarak dünyaya .gelmeye razý ettiðim ve gerekli bilgileri verdiðim aylý, Ekselanslarýnýn em
erini bek-leyecek ve eðer istediðim af bir þekilde verilecek olursa bana getirecektir.
"Ekselanslarýnýn hizmetinde olmaktan onur duyarým.
HANS PFAAL"
Bu olaðanüstü belgenin okunmasý bittiðinde, Profesör Rub-badub'un þaþkýnlýktan piposunu yer
Su-perbus Von Underduk'un ise gözlüklerini çýkarýp, silip, cebine soktuktan sonra þaþkýnlýk
ranlýktan kendisini ve vakarýný unutarak üç defa topuklarý üzerinde döndüðü söylenmektedir.
yoktu -istenilen af verilmeliydi. En azýndan, Profesör Rubadub sunturlu bir küfür savur
arak böyle söyledi ve meslekdaþýnm koluna girerek tek kelime etmeden alýnacak önlemleri düþ
re evin yolunu tutan anlý þanlý Von Underduk da sonunda böyle düþündü. Ama belediye baþkaný
un kapýsýna gelindiðinde, Profesör, ulaðýn ortadan kaybolmayý uygun bulmuþ olmasý nedeniyle
z Rotter-damlýlarýn yabanýl görünüþlerinden ölesiye korkmuþtu- verilecek affýn pek iþe yara
cüretini gösterdi; çünkü bu kadar engin bir mesafeyi bir Aylýdan baþka hiç kimse aþmaya ces
emezdi. Bu gözlemin doðruluðunu belediye baþkanýnýn da kabul etmesiyle konu resmen kapanmýþ
. Ama söylenti ve tahminler ayný þekilde þýp diye kesilmedi. Mektubun yayýmlanmýþ olmasý ço
ikodulara ve türlü türlü fikirlerin ortaya atýlmasýna yol açtý. Hatta bazý aklýevveller büt
ir þakadan baþka bir þey olmadýðýný ileri sürerek kendilerini gülünç duruma düþürdüler. Ama
a, sanýrým, anlayýþlarýný aþan her þeyi ifade etmek için kullandýklarý genel bir terimdir.
dýma onlann böyle bir suçlamayý neye dayandýrdýklanný anlayabilmiþ deðilim. Ne dediklerine
alým.
Imprimis65 Rotterdam'ýn þaka yapmayý seven kimi insanlarýnýn, belli bazý belediye baþkanlar
e gökbilimcilerine özel bir antipatileri vardýr.
ikinci olarak. Bazý yanlýþ davranýþtan nedeniyle her iki kulaðý da dibinden kesilmiþ hokkab
r cüce bir süreden beri komþu kent Bruges'de kayýptý.
Üçüncü olarak. Küçük balonun etrafýna yapýþtýrýlmýþ gazetelerin hepsi Hollanda gazetesiydi,
lmiþ olamazlardý. Bunlar kirli, pis kaðýtlardý ve basýmevi sahibi Gluck66 bunlarýn Rotterda
a basýlmýþ olduklarýna Ýncil üzerine yemin edebilirdi.
Dördüncü olarak. Cepleri para dolu olarak denizaþýrý bir yolculuktan yeni dönmüþ olan serse
yyaþ Hans Pfaal ile alacaklý olduklarý söylenen üç aylak, daha iki üç gün önce varoþlarda s
anede görülmüþlerdi.
Son olarak. Bu genel olarak kabul edilen ya da kabul edilmesi gereken bir fikird
ir: Rotterdam Kenti Gökbilimciler Yüksekokulu da dünyanýn baþka bölgelerindeki yüksekokulla
-genel olarak yüksekokullardan ve gökbilimcilerden söz etmeye bile gerek yok- þu kadarýný
leyelim ki, olmasý gerektiðinden ne daha iyi, ne daha büyük, ne de daha akýllýdýr.
POE'NUN 1840 YILINDA ÖYKÜYE ÝLAVE ETTÝÐÝ NOT
Doðruyu söylemek gerekirse, yukarýdaki deðersiz karalama ile Bay Locke'un* ünlü "Ay Öyküsü"
(birinde þakacýlýk diðerinde ciddiyet aðýr basmakla birlikte) her ikisinin de þaka nitelið
olmasýna, her iki þakanýn konusunun da ayný, yani Ay olmasýna, -dahasý, her ikisinin de bil
msel ayrýntýlarla anlatýya inanýrlýk kazandýrmaya çalýþmalarýna- karþýn pek fazla bir benze
aktadýr; yine de "Hans Pfaal"ýn yazarý kendi jeu-d"esprit'inin67 Bay Locke'un-kinin Ne
w York Sun'da. yayýmlanmaya baþlamasýndan aþaðý yukarý üç hafta önce Southern Litterary Mes
. yayýmlandýðýný söylemeyi meþru müdafaa olarak gerekli görmektedir. Belki de olmayan bir b
düþleyen New York gazeteleri, "Hans Pfaal"dan yaptýklarý alýntýlan "Ay Þakasý" ile karþýla
nin yazarýnda diðerinin ya-zarýný bulmaya çalýþmýþlardýr.
Gerçekte aldatýldýðýný kabule yanaþanlardan çok daha fazla sayýda insan, "Ay Þakasý" tarafý
uðundan, öykünün gerçek niteliðini ortaya koymaya yetecek bazý özelliklerine iþaret etmek y
neden kimsenin aklanmamasý gerektiðini burada göstermek epeyce eðlenceli olabilir. Gerçek
te bu usta iþi kurmacada sergilenen hayalgücü çok zengin olmakla birlikte, gerçeklere ve g
enel karþýlaþtýrmalara biraz daha dikkat etmekle saðlanabilecek güçten yoksundu. Bir an içi
e olsa halkýn yanýltýlabilmiþ olmasý, astronomi konularýndaki genel bilgisizliðin büyüklüðü
Ay'ýn Dünya'dan uzaklýðý yuvarlak rakamla 240.000 mildir. Bir teleskopun bir uyduyu (ya da
herhangi uzak bir gök cismini) ne kadar yakýnlaþtýracaðýný bilmek istiyorsak, bütün yapmam
n aradaki uzaklýðý merceðin "büyültme" ya da daha iyi bir ifade ile uzaya nüfuz gücüne bölm
y Locke merceðinin büyültme gücünü 42.000 olarak gösteriyor. 240.000 rakamýný (Ayýn gerçek
ma bölecek olursak görünür uzaklýðý 5 5/7 mil olarak buluruz. Bu uzaklýktan, býrakýn anlatý
adlarý sayýlan mini minnacýk þeyleri, hiç bir hayvan görülemez. Bay Locke Sir John HerscheP
(haþhaþ, gelincik familyasýndan) çiçekleri ve hatta küçük kuþlarýn gözlerinin renk ve biçim
ark ettiðini söylemektedir. Oysa, bundan hemen önce, çapý on sekiz parmaktan küçük olan þey
rceðinin gösteremediðini söyleyen de yine kendisiydi; ki söylediðim gibi, bu bile merceði f
asýyla güçlü göstermek anlamýna gelir. Bu müthiþ merceðin
Bay Hartley ve Bay Grant'ýn69 Dumbarton:daki atölyelerinde döküldüðünün söylendiðini de bu
irtelim; gel gelelim Bay H. ve Bay G'nin þirketi bu þakanýn yayýmlanmasýndan uzun yýllar ön
lýþmalarýný durdurmuþtu.
Broþürün, bir bizon türünün gözleri önündeki "kýlsal yapýdaki bir peçe"den söz edildiði 13.
e demektedir: "Dr. Herschel, bunun, ayýn bizim yaþadýðýmýz yüzünde yaþayanlarýn düzenli ara
anlýktan aþýrý ýþýða geçiþin yarattýðý etkilerden hayvanýn gözünü korumak için tannnýn bir
en anladý". Ama, bunun Doktor tarafýndan yapýlan "zekice" bir özlem olduðu düþünülemez. Ayý
kan yüzünde yaþayanlar için karanlýk diye bir þey söz konusu deðildir, dolayýsýyla da sözü
lýktan aþýn aydýnlýða (ya da tersi) geçiþ yaþanmaz. Güneþi görmedikleri zaman, Dünyadan yan
bulutsuz bir havadaki ýþýðýna eþit bir ýþýkla aydýnlanýrlar.
Blunt'ýn70 Ay Haritasýyla tam uyum iddia edildiðinde bile topografya, þu ya da bu Ay har
itasýyla, hatta büyük ölçüde kendisiyle tutarsýzlýklar içermektedir. Pusulanýn taksimatý da
cak derecede karmakarýþýk; yazar, öyle görülüyor ki, bir Ay haritasýndaki yön iþaretlerinin
tasýndakilerle ayný olmadýðýný bilmiyor, Ay haritasýnda söz gelimi doðu soldadýr.
Belki de, eski gökbilimcilerin Ay yüzeyindeki karanlýk noktalara Mare Nubium, Mare Tra
nquillitatis, Mare Faecunditatis gibi anlamý belirsiz adlar vermesine aklanarak Ba
y L. Ay yüzeyindeki okyanuslar ve daha baþka büyük su kütleleriye ilgili ayrýntýlara girmiþ
oysa ki astronomi bilimi Ayda böyle su kütlelerinin bulunmayýþýndan emin olduðu kadar hiçbi
onudan emin deðildir. Ay hilal ya da yanmay durumunda iken karanlýkla aydýnlýðý birbirinden
ayýran sýnýr çizgisinin incelenmesinde, bu çizginin karanlýk bölgelerden geçerken pürüzlü v
görülmüþtür, oysa bu karanlýk yerler sývý olsaydý, açýktýr ki çizgi son derece düzenli olur
21. sayfadaki insan-yarasanýn kanatlarýnýn tasviri, Peter Wilkins'-in71 uzan adalýlarýnýn k
natlarýnýn tasvirinden kelimesi kelimesine kopya edilmiþtir. Bu basit gerçek bile kuþku uy
andýrmalýydý.
23. sayfada þunlan okuyoruz: "Bizim on üç kat büyük küremizin, bu uydu zamanýn dölyataðýnda
çekim gücünün edilgen öznesi bir embriyonken, üzerinde ne müthiþ bir etkisi olmuþtur!" Çok
dikkat buyurulmalýdýr ki, hiçbir gökbilimci, özellikle de bir bilimsel dergiye böyle bir a
ma yapmazdý; çünkü Dünya bu anlamda Aydan on üç deðil tam kýrk dokuz defa büyüktür. Benzer
ilim yazarýnýn Satürn'deki bazý keþifleri takdim amacýyla, söz konusu gezegeni bir okul çoc
inde en ince ayrýntýlarýyla anlatmaya giriþtiði (hem de Edinburgh Journal of Science'da!)
son sayfalarýn tümü için de geçerlidir.
Ama özellikle bir nokta var ki, uydurmacayý ele vermiþ olmalýydý. Ay yüzeyindeki hayvanlarý
bilecek güce sahip olduðumuzu varsayalým; -Dünyadan Aya bakan birinin dikkatini ilk ne çek
erdi? Kuþkusuz biçimleri, büyüklükleri ya da buna benzer baþka bir özellikleri deðil, olaða
larý dikkati çekerdi. Tavanda yürüyen sinekler gibi baþ aþaðý yürüyor görünürlerdi. Gerçek
i bilgileri nedeniyle buna ne kadar hazýrlýklý olsa da) gözlem yaptýðý hayvanlarýn benzersi
umlarýna bir hayret çýðlýðý atardý; uyduruk gözlemci ise bu konudan hiç söz etmemiþ, bu yar
baþlarýnýn çapýný görebileceði ortadayken o tutmuþ bütün gövdelerini gördüðünden söz etmiþt
Sonuç olarak hayvan ve bitki varlýðýna iliþkin diðer hayallerin yaný sýra insan-yarasalarýn
arýnýn ve özellikle de güçlerinin (söz gelimi bu kadar seyreltik bir atmosferde -elbette Ay
bir atmosferi varsa- uçabilme yeteneklerinin), karþýlaþtýrmalý usavurmayla bu konularda ula
ilecek sonuçlara ters düþtüðüne ve karþýlaþtýrmanýn burada neredeyse kesin ispat anlamýna g
tmek yerinde olacaktýr. Makalenin baþýnda yer alan "görmenin odak noktasý yoluyla yapay ýþý
türünden Brewster72 ve Herschel'e atfedilen bütün savlann yerinde bir adlandýrmayla zýrva
enilebilecek süslü yazým türüne girdiðini eklemeye herhalde pek gerek yok.
Yýldýzlar arasýnda optik keþifler yapmanýn gerçek ve çok kesin bir sýnýrý vardýr -aþaðýda a
sýnýrýn niteliði kolayca anlaþýlacaktýr. Gereksindiðimiz tek þey büyük mercekler dökmek ol
un dehasý bu görevin altýndaki rahatlýkla kalkar ve sonuçta istediðimiz her boyutta merceði
olurdu. Ama ne yazýk ki, mercek boyutundaki ve sonuç olarak uzaya nüfuz etme gücündeki ar
týþa orantýlý olarak ýþýnlarýn daðýlmasý yüzünden gözlemlenen nesneden gelen ýþýk azalýr. V
elinden bir þey gelmez, çünkü bir nesne, ancak kendisinden çýkan ve doðrudan ya da yansýyar
ze ulaþan ýþýk yoluyla görülebilir. Bu
yüzden, Bay Locke*'un yararlanabileceði tek "yapay" ýþýk, "görmenin odak noktasýna" deðil g
nen gerçek nesneye, yani Ay yüzeyine yönelteceði bir yapay ýþýk olabilirdi. Bulutsuz ve ays
r gecede herhangi bir yýldýzdan gelen ýþýk, daðýlma yüzünden bütün yýldýzlardan gelen doðal
artýk görülemeyeceði kolayca kestirilebilir.
HerschePin teleskopunun aynasýnýn yansýtma yüzeyi sadece 1811 pus kare iken ingiltere'de
yakýn zamanlarda imal edilen Earl of Ross73 teleskopunun aynasýnýn yansýtma yüzeyi 4071 p
us karedir. Earl of Ross teleskopunun metal çapý 6 ayak; mercek kalýnlýðý kenarlarda 5,5 pu
, merkezinde 5 pustur. Teleskop 3 ton çekmekte olup odak uzaklýðý 50 ayaktýr.
Yakýn zamanlarda, benzersiz ve oldukça ustaca yazýlmýþ küçük bir kitap okudum; kapak sayfas
ar yazýlýydý: -"L'homme dans la Iune, ou le Voyage Chirmerique fait au Monde de la lun
e, nouuel-lement docuuert par Dominique Gonzales, Aduanturier Espangol, autremet
dit le Courier volant. Mis eh notre langvepar J.B.DA. Paris, chez Francois Piot
, pres la Fontaine de Saint Benoist. Et chez J. Goignard, au premier pilier de l
a grand' salle du Palais, procbe les Consultations, MDCXLVH6." pp.176.74
Yazar, yapýtýný Bay D'Avisson (Davidson?) adýnda birinin Ýngiliz-cesinden çevirdiðini söylü
a ifadesinde müthiþ bir belirsizlik bulunmaktadýr. Þöyle demektedir: Ten ai eu {'original
de Mr.D'Avis-son, medecin deþ mieux versez qui soient aujord'huy dans la cönois-sanc
e deþ Belles Lettres, et sur tout de la Philosophic Naturelle. Je lui ai cette obl
igation entre leþ autres, de m 'auoir non seulement mis en main ce Livre en angloi
s, mais encore le Manuscrit du Sieur Thomas D'Anan, gentilhomme Eccossois, recom
mandable pour sa vertu, sur la version duquel j'advoue que J'ay tire le plan de
la mienne."75
Ýlk otuz sayfa boyunca Gil Bias76 türü konu dýþý serüvenlerden sonra, yazar, bir deniz yolc
nda hastalandýðý için gemi mürettebatýnýn kendisini bir zenci hizmetçiyle birlikte St. Hele
asý'na ter-kettiðini anlatmaktadýr. Yiyecek bulma þanslarýný artýrmak için ikisi ayrýlarak,
lerinden olabildiðince uzakta yaþamaya baþlarlar. Bu
* Richard Adams Locke: The New York Sun'ýn yayýmcýsý. Gazetesinde ayrýntýlý bir Aya yolculu
yayýnlamasýyla ünlü. 1846'da Poe Godey's Lady's Book'da Lucke üzerine bir deneme yayýmladý
1 pennylik gazeteleri baþarýya ulaþtýrdýðý için onu övdü.
durum, aralarýnda posta güvercini olarak kullanmak amacýyla kuþlarýn eðitilmesini gerektiri
. Zamanla kuþlar belirli aðýrlýklarda paketleri taþýmaya alýþtýrýlýr ve bu aðýrlýk yavaþ y
rýn kendisini havalandýrmak amacýyla çok sayýda kuþun kuvvetlerini birleþtirmek fikri akla
ir. Bu amaçla bir makina tasarlanýr, sonra, büyük ölçüde çelik oymacýlýðýna dayanan bu maki
tarifini okuruz. Bundan sonra, puanla farbalasý ve kocaman peruka-sýyla süpürge sopasýna
benzer bir þeyin üzerine ata biner gibi oturan Signor Gonzales'in, kuyruklarýndan bire
r iple makinaya baðlanmýþ çok sayýda yabani kuðu (ganza) tarafýndan havalandýrýldýðýný anla
Signor'un öyküsünde ayrýntýlarýyla anlatýlan asýl olay, kitabýn neredeyse sonuna kadar okuy
gizlenen çok önemli bir gerçeðe dayanmaktadýr. Signor'un o kadar senli benli olduðu ganzala
gerçekte St. Helenalý deðil, Aylýymýþlar. Çok çok eski zamanlardan beri her yýl Dünyada bi
tmeyi adet edinmiþlermiþ. Elbette mevsimi gelince geri döneceklermiþ ve günlerden bir gün k
bir yolculuk için onlarýn hizmetine gereksinme duyan yazarýmýz bir de bakmýþ ki uyduya göt
iþ. Burada yýðýnla tuhaf þey ve bu arada da, halkýn son derece mutlu olduðunu; yasalarý olm
acý çekmediklerini; boylarýnýn on ayakla otuz ayak arasýnda deðiþtiðini; beþ bin yýl yaþadý
r adýnda bir imparatorlarý olduðunu; altmýþ ayak yüksekliðe sýçradýklarýný ve ayçekiminin e
larak pervane gibi döndürdükleri kanatlarýyla uçuþup durduklarýný görmüþ.
Kitabýn genel felsefesi üzerine bir örnek vermekten kendimi alamýyorum.
"Þimdi", diyor Signor Gonzales, "kendimi içinde bulduðum yerin niteliði hakkýnda size bazý
amalarda bulunmalýyým. Bütün bulutlar ayaklarýmýn altýnda, ya da daha doðru bir deyiþle, be
ya arasýnda yer alýyordu. Yýldýzlara gelince, bulunduðum yerde hiç gece olmadýðýndan, yýldý
zaman aynýydý; alýþýldýðý gibi parlak deðil, sabah Ayý gibi solgun. Ama yýldýzlardan çok az
bunlar (kestirebildiðini kadanyla) Dünyadan görüldüðünün on katý büyüktüler. Dolunay olmasý
lan Ay müthiþ büyüktü.
"Burada, yýldýzlarýn yalnýzca Dünyanýn Aya dönük yüzünde ve ona ne kadar yakýnsalar o kadar
belirtmeyi unutmamalýyým. Size ayrýca þunu da söylemeliyim ki, hava ister sakin ister
fýrtýnalý olsun, kendimi her zaman, doðrudan Dünyayla Ay arasýnda buluyordum, iki nedenle b
ndan emindim -çünkü kuþlarým hep düz bir hat üzerinde uçuyorlardý ve çünkü her ne zaman din
k belli belirsiz yerkürenin etrafýnda sürükleniyorduk. Sürükleniyorduk diyorum, çünkü, Düny
olarak yerkürenin kutuplan denilen Göksel Ekvatorun kutuplarý üzerinde deðil, Zodyak kutup
larý üzerinde doðudan batýya doðru dönmesine hiç ara vermediðini ileri süren Copernicus'un
m; Salamanca'da gençken öðrenip sonra unuttuðum astroloji bilgilerimi anýmsayacak kadar boþ
zaman bulduðumda bu sorun üzerinde uzun uzadýya durmak niyetindeyim."
italikle dizilmiþ gaflara raðmen, zamanýnýn geçerli astronomi kavramlarýnýn naif bir örneði
esi açýsýndan kitap dikkate deðer olmaktan uzak deðildir. Bu naifliklerden bir tanesi, "ye
rçekiminin" dünyadan itibaren kýsa bir mesafeden sonra etkisinin kalmadýðýný ileri sürmekte
e bu yüzden de yolcumuzu "Dünyanýn etrafýnda belli belirsiz sürüklenir" durumda buluruz. Da
a neler neler.
Daha baþka "Aya Yolculuk" öyküleri de bulunmakla birlikte, hiçbiri þimdi sözünü ettiðimiz k
rli deðildir. Bunlardan Berge-rac'ýn77 öyküsü son derece anlamsýzdýr. American Quarterly Re
w'-un üçüncü cildinde söz konusu türden bir "yolculuk" üzerine ayrýntýlý bir eleþtiri bulun
ncak öyle bir eleþtiri ki, eleþtirmenin kitaptaki aptallýklarýmý, yoksa astronomi konusunda
i kendi bilgisizliðini mi sergiliyor söylemesi zor. Eserin adýný unutmuþum, ama yolculuk a
racý olarak tasarlanan þey Signor Gonzales dostumuzun ganza'larýn-dan bile daha acýnasý bi
r tasarým. Topraðý kazan serüvencimiz, Ayýn özel olarak çektiði tuhaf bir madde buluverir v
hal ondan bir kutu yapar, bu kutuyu yere baðlayan baðlar kesilince kutu serüvencimizi
de taþýyarak hemencecik uyduya ulaþýr. Pek fena bir jeu d'esprit olmayan "Thomas O'Rourk
e'un Uçuþu" Almancaya çevrilmiþtir. Öykünün kahramaný Thomas, aslýnda tuhaflýklarýyla bu se
sýna yol açan Ýrlandalý bir soylunun avlak bekçisidir. "Uçuþ", Bantry Kör-fezi'nin79 sonund
e bir dað olan Hungry Hill'den bir kartalýn sýrtýnda yapýlýr.
Konularý Aylýlarýn yaþam tarzlarýnýn anlatýlmasý ve bizimkilerle karþýlaþtýrýlmasý olan bu
psi yergi amaçlý. Hiçbirinde yolculuðun kendisini ve ayrýntýlarýný akla mantýða sýðar bir þ
basý yok. Tek tek her birinin yazan astronomiden habersiz gibi. "Hans Pfaal"da iþlen
en fikir, bilimsel ilkelerin Ayla Dünya arasýndaki gerçek bir yolculuða uygulanmasýnda (ko
nunun tuhaf niteliðinin izin verdiði ölçüde) gerçeklik duygusu yaratma çabasý açýsýndan tam
r.
NOTLAR
1 "Tom O'Bedlam" delilik bahanesiyle sadaka toplayan bir dilencidir. "Bedlam",
baþlangýçta dört hasta kabul etmek üzere kurulmuþ, ama 1644'te kýrk dört hastasýndan bir k
ileþtirilmiþ" olarak taburcu eden Lond-ra'daki akýl hastanesi Betlehem'in kýsaltýlmýþ þekli
St. Mary's of Betle-hem). "Tahliye-izinli" bu adamlar, insanlarda acýma hissi uyan
dýrmak için tuhaf kýyafetler içerisinde þarkýlar söyleyerek saðda solda serserilik ederlerd
kaklarda dolaþan bu serserilerden bir grup çok geçmeden, yoldan gelip geçen uyanýk olmayan
insanlardan para koparmak için Tam O'Bed-lam kiþiliðine büründüler.
2 Hollandalýlarýn pipolarýna olan düþkünlüðü Poe zamanýnda Amerika'da çok tutulan bir þak
Ayný konuya Poe'nun "The Devil in the Belfry'ýnda ve Washington Irving'in "Diedrich
Knickerbocker's History of New York'unda da rastlanýr. Hollandalýlar, Poe'nun kent a
tmosferi anlatýrken kullandýðý büyük duman buludan tanýmýný haklý çýkaracak kadar çok pipo
3 Superbus Von Underduk adýnýn anlamý, dalkavuklarýn en iyisidir.
4 Gazetelerin uyduruk haberleri gerçek olaylar gibi sunmalarýna, halkýn deyimiyle "b
alon uçurmalarý"da dolaylý bir gönderme.
5 Soytarý külahý (fool's cap), zillerle süslenmiþ, genellikle kaðýttan konik bir þapkadýr
cap ayrýca yaklaþýk 33x40 cm boyutlarýnda bir kaðýttýr. Kelimenin birinci anlamýyla kullaný
alnýzca bir þaka olarak görülebilir ama ikinci anlamýyla kullanýlmýþ olmasý bazý araþtýrmac
yazarlarýn uçuþ fantazilerinin alaya alýndýðýný düþündürmektedir.
6 Halk danslan yapýlýrken okunan "High, Betty Martin" adlý geleneksel bir þarký.
7 Washington Irving'in, karýsýnýn dýrdýrýndan býkarak yirmi yýl ortalarda gözükmeyen Rip
e'ýnýn bir baþka yansýmasý.
Hans ve Grettel adlarý, öykünün bir peri masalý (Hansel ve Grettel) olduðuna iþaret ediyor.
Pfaal soyadý, Pfaal, Phaal þeklinde de geçiyor ki, bu bazýlarýna (sözgelimi, Marie Bonapart
a phallus sözcüðüne gönderme yapýldýðýný düþündürüyor. Yine Almancadaki pfahl(kazýk) sözcüð
sahip. Sözcüðün fall(düþüþ, düþmek) sözcüðünden geldiðini düþünenler de var ki, bir baloncu
gerek.
8 Queue (Fr.): Kuyruk, at kuyruðu.
9 Topraða.
10 Yerçekiminin olmadýðý uzaydan gelmiþ olduðunun ilk iþareti.
11 Aðlayan çocuklarý susturmak için söylenen "dandini dandini dastana..." türünden bir te
lemeden: "Rub-a-dub-dub, Three Man in a Tub..."
12 John Franz Encke (1791-1865). Seeberg, sonra da Berlin gözlemevlerinin yöneticis
i olan Alman astronom. 1680'deki bir kuyrukluyýldýzýn yörüngesine iliþkin hesaplarýyla ünlü
sýz, Encke'den sonra kuyrukluyýldýzý adlandýran Marsilyalý J. L. Pons olabilir.
13 Batý Fransa'da Loire'daki Nantes kenti.
14 Mekaniðin, gazlarýn mekanik özellikleriye uðraþan dalý.
15 1835'te yayýmlanan metin aþaðýdaki sözlerle devam ediyordu:
"Bir baþka deyiþle, özü gereði gerçeðin genellikle yüzeysel olduðuna ve birçok dununda bizi
dýðýmýz derinliðin çok altýnda bir derinlikte yattýðýna inanýyordum ve hâlâ da inanýyorum,"
16 Joseph Priestly (1733-1804) tarafýndan geliþtirilen hava pompasý o günlerde birçok fiz
ik kitabýnda yer alýyordu. Bu pompa bir kap içerisindeki havayý dýþarý atarak vakum oluþtur
ya da mekanizmayý ters çevirerek kap içindeki basýncýn artýrýlmasýnda kullanýlýyordu. Burad
Grimm'in kim olduðu bilinemiyor, ancak Hansel ve Grettel'den söz eden Poe'nun .îakob
(1785-1863) ve Wilhelm Grimm (1786-1859) kardeþlerden söz etmiþ olmasý büsbütün olanaksýz o
gerek.
17 Yaklaþýk 1130 metre küp. Demek ki yaklaþýk on üç metre çapýnda bir balon.
18 Aide-de-camp (fr.): Yaver, emir subayý.
19 Tarih 1 Nisan. "Mellonta Tauta" öyküsündeki 3. nota bakýnýz.
20 Elektrometre: Elektriklenmiþ bir cisimdeki elektriðin niteliðini ve niceliðini ölçmede
kullanýlan bir aygýt. Genellikle bir metala tutturulmuþ iki altýn yapraktan oluþur, elektr
iðin miktarýna göre bu yapraklar açýlýr.
21 Penýmican: Kuzey Amerika yerlilerinin kurutulmuþ ve dövülmüþ ete eritilmiþ yað ve kuru
meyve katarak yaptýklarý bir çeþit pastýrma. Bir Hollandalýnýn bu sözcüðü kullanmasý biraz
22 30 inç, yani 760 mm civa basýncý, 1 atmosfer basýnç.
23 Balonla uçmanýn tarihi Montgolfier Kardeþlerin dönüþtürülmüþ kaðýt torbalara sýcak hav
neyler yaptýðý 1773'e kadar gider. 1783'te yaklaþýk 100 fit (33 m) çapýnda keten bir balonl
avalanmayý baþardýlar. Ayný yýl Pilatre de Rozier insanlý bir uçuþla 84 fit yüksekliðe çýkm
en gazý balonda ilk olarak 1783'te J.A.C. Charles tarafýndan kullanýldý ve 75 mil uzaða uçu
du, ilk deniz yolculuðunu Dr. John Jeffries 1785'te yaptý ve Manþ Denizi'ni aþtý.
24 W.W. Sadler, 1824'te balonun yükselmesi sýrasýnda sepetten dýþarý düþmüþ ve kýsa bir s
larak kalmýþtýr.
25 "Kuyu ve Sarkaç"ýn ve "Maelströme Düþüþ"ün anlatýcýlarý gibi Hans Pfaal da kendini içi
i durumu kavramaya çalýþan soðukkanlý ve düþünen biridir. Ama bu öyküde ton biraz daha fark
k aklýba-þýnda, çok soðukkanlý, çok mantýklýdýr ve bu ton dehþetten çok burleskin
tonudur.
26 Poe, dilemma (ikilem) sözcüðünü kullanýyor ki, bir ikilemden kurtulmak mümkün deðildir
yöntem uygulanýrsa uygulansýn sonuç aynýdýr. Zaten ikilemi ikilem yapan da budur.
27 Üç üç çeyrek mil, 19800 fit yapar ki, Poe'nun zamanýnda en fazla 8000 fite çýkýlabilmi
rles Person Durant, 1837). 1930'da Auguste ve Jean Piccard 55000 ve 58000 fite,
1960'ta Joseph W. Kittinger 102000 fite çýkma-
yý baþarmýþtýr.
28 Ýngilizcede "to depart" fiili, hem gitmek hem de ölmek anlamýndadýr. Hans Pfaal sözcük
oyunu yapýyor.
29 Ýlk aya yolculuk öyküsü Ocaromenippus, Ý.S. 165'te Samasotalý Lukianos tarafýndan yazý
öyküde dünyanýn yuvarlak olduðunu kanýtlamak isteyen bir filozof, kartal teleði ile bir ak
a teleði kullanarak aya
yolculuk yapar.
1948'te Marjorie Hope Nicholson "Voyages to the Moon-Aya Yolculuklar" adlý kitabýnda
bu konudaki öyküleri bir araya toplamýþtýr. Nicholson, kitabýnda bu konunun yeniden alýnma
Lukianos'tan sonra on üç yüzyýl beklendiðini yazmaktadýr. Bu, Ariosto'nun epik Orlando Fur
oso'su (1532) oldu. Öykünün kahramaný karýsýný aramak için iki tekerlekli bir savaþ arabasý
ider ve gezegende kentler kasabalar kurulmuþ olduðunu görür. Jules Verne'nin Dünyadan Aya
Seyahat'i (1865) aya yolculuk öykülerinin en ünlüsüdür.
30 Yanlýþlarý da dahil, burada verilen bütün hesaplamalarý Poe, 1834'te Sir John Herschel
in (1790-1871) Philadelphia'da yayýmlanan Treatise on Astronomy adlý eserinden alýnmýþtýr.
Bir elipsi, ana eksenini bir kesriyle tanýmlarken Poe da, Herschel de yanýlgýya düþüyorlard
Poe, öyküsünü yazýna fikrini Herschel'den aldýðýný söylüyordu; ayrýca Herschel'in kitabýnda
zaman zaman da bazý pasajlarý olduðu gibi alýnýþtý.
31 Cotopaxi: Ekvador Antlarýndaki dünyanýn en yüksek aktif yanardaðý, "Balon Þakasý" adlý
notuna bakýnýz.
32 Joseph Louis Gay-Lussac (1778-1850) ve Jean Baptiste Biot (1774-1862). Gerçekt
e 1804 yýlýnda Gay-Lussac ve Biot birlikte yalnýzca 3000 fit yüksekliðe çýkmýþlardý, ama ay
ssac tek baþýna 23000 fitin üzerine çýkmayý baþarmýþtýr. Paris'ten Rouen'e kadar süren yolc
Lussac, dünyanýn manyetik alaný ve çeþidi yükseldiklerde atmosferin bileþimi üzerine deneyl
pmýþtýr, oksijensiz olarak en büyük yüksekliðe James
Glaisher ve Henry Coxwell 1862'de çýkmýþlardýr. 30000 fit. Ancak bu yükseklikte bayýldýklar
rçekte 30000 fitin ne kadar üzerine çýktýklarý bilinememektedir. Bayýlýrken umutsuz bir çab
z vanasýný açarak dakikada 2000 fit hýzla alçalmalarý sonucu ölümden kurtulmuþlardýr.Daha s
ilerine gelerek gaz vanasýný kapatmýþlardýr.
33 Hadid (perihelion): Bir gezegen veya kuyrukluyýldýz yörüngesinin güneþe en yakýn olan
tasý.
34 Esir, bütün evreni ve atomlar arasýndaki boþluðu doldurduðu ve aðýrlýðý olmadýðý varsa
ial medium, seyreltik esir ortamý, Poe'nun düzyazý þiir olarak nitelediði uzun makalesi Eu
reka'da yarattýðý kozmoloji için derin uzayda "esir'in varlýðý çok önemlidir. Poe, evrenin,
her edimine yanýt veren birleþik bir bütün olduðunu ileri sürmekte ve "esir"in bu tür etkil
n fiziksel temeli olduðunu düþünmektedir. Onun bu çabasý, mistik inançlara bilimsel bir tem
saðlamak isteyen genel Romantik çabanýn bir parçasýdýr. Bu düþünce þekli "Sözcüklerin Bilin
ns Pfaal"da cisimleþmiþtir. Öte yandan, Poe için bilimsel inanýlýrlýk, esirin varlýðýnýn fe
rýndan çok daha önemlidir.
35 Afel (aphelion): Bir gezegen ya da kuyruklu yýldýz yörüngesinin güneþe en uzak olan no
tasý; evc; yeröte.
36 Jean Exix Benjamin Valz (1787-1867). Poe muhtemelen onun "Essai sur la deter
mination des densites de l'etber - Esir Yoðunluklarýný Belirleme Üzerine Deneme'sine (18
31) gönderme yapýyor.
37 "Zodyak ýþýðý, muhtemelen eskilerin Trabes dedikleri þey olmalýdýr. Emi-cantet Trabes
docos vacant. Pliny lib. 2, p. 26 (Poe'nun notu). Emi-cantet bir yazýlýþ hatasý olmalýdýr.
oðrusu, emicant et olmalýdýr. Poe, ayrýca orijinalindeki 'benzeri' anlamýna gelen simili m
odo sözlerini atmýþtýr.
Rees's Cyclopedia'ya (1819) göre, güneþin gökyüzünde izlediði görünür yol bir elips biçimin
ol geleneksel olarak zodyakýn on iki burcuyla tanýmlanýr. Zodyak yolu 10° geniþliktedir ve
merkez tutulum dairesi (dünyanýn etrafýný dolaþan ve tropiklere deðen büyük halka) üzerind
erkür'ün yörüngesi tutulum dairesiyle 7°'lik açý yapar, Ay'ýn yörüngesi ise 5°'lik. Bu yüzd
lindeki (bu) gök cisimleri hep zodyak kuþaðý içinde kalýrlar. Zodyak ýþýðý batýda güneþ bat
ise güneþ doðmadan önce üçgen þeklinde bir ýþýk halinde görülür.
Trabes, Latincede "ýþýn" demektir.
38 Hans Pfaal'ýn ilk yayýmlanýþýndan sonra, Nassau adlý balonun ünlü pilotu Bay Green'in
ha baþka deneycilerin bu konuda Bay Humboldt'un savlarýna karþý çýktýklarýný ve tam tersine
a sunulan kuramla tam bir uyum halinde duyulan rahatsýzlýðýn giderek, azaldýðýný söyledikl
miþ bulunmaktayým (Poe'nun notu).
Charles Green bir seferinde 19335 fite, bir seferinde de 27146 fite çýkmýþtýr. "Balon Þakas
adlý öyküye bakýnýz.
Alexander von Humboll (1769-1859), meteoroloji ve atmosfer bilimiyle de ilgilenm
iþ ünlü bir doðabilimci.
39 Kuramsal olarak kan almak, bedense hapsolunmuþ gazlarýn genleþmesi için daha fazla
yer saðlar, ama uygulamada kan basýncýný ve yaþamsal önemi olan alyuvarlarýn sayýsýný düþür
Ayrýca kan içerisindeki gaz kabarcýklarý dar bir damarda sýkýþýp kalarak daha öteye oksije
engeller ve korkunç acýlar çekilmesine yol açar.
40 Yüksekliði tolere etme yeteneði büyük ölçüde kalýtsaldýr. Sözgelimi, oksijeni daha etk
e kullanabilmek için bir And yerlisinin göðüs kafesi daha geniþ, gövdesi bodurdur. Bir kedi
yavrularýna ancak kendi özelliklerini geçirebilir, dolayýsýyla burada anlatýldýðý gibi yav
lerin doðar doðmaz yüksekliðe uyum saðlamasý olasý deðildir.
41 Bu yükseklikte atmosferin seyrekliði dikkate alýnacak olursa, ilk güvercin taþ gibi dü
malýydý; kuþun kanadýný çýrparak balona geri dönmesine yetecek kadar bir hava direnci bu yü
te bulunamaz, ikinci güvercinin iniþ tarzý akla daha uygun.
42 Kauçuk bir torba elbette havayý tutabilir, ama bugün bilinmektedir ki, çok küçük meteo
ler ve uzayda baþýboþ dolaþan küçük cisimler bu balonu çok geçmeden parçalardý.
43 Tourniquet-, Turnike, kanat mandalý, kýskaç.
44 Bu yükseklikte, içerdeki basýnçlý hava "çökmeyip" büyük bir hýzla dýþarý kaçardý. Poe,
ava basýncýný artýracaðýný ya da oksijeni-tükenmiþ havanýn çökmeyip hýzla kaçacaðýný bilmiy
apsül", týpký delinmiþ bir balon gibi büyük bir hýzla havasýný tüketerek sönerdi.
45 En masse (Fr.): Hep birden, birlikte.
46 Ayýn bu gözle görülmesinin tarihi ta italyan þairi Ludovico Ariosto'ya (1474-1553) ka
dar geri gider (27. nota bakýnýz). Richard Adam Locke'un 1835'te yayýmlanan "Discoveri
es in the Moon" adlý eserinde 40000 büyütmeli bir teleskop yardýmýyla Ayýn yüzeyindeki 18 p
ak çapýndaki nesnelerin görülebildiði anlatýlmaktadýr. Ayda keþfedilen canlýlar arasýnda in
er kanatlý yaratýklar, Amerikan buffalosuna benzer hayvanlar vardýr. Ayrýca tapýnaklar görü
ktedir.
47 Bu yükseldikte "güneþ batmasý" söz konusu olamaz.
48 Uyku üzerine bugün bildiklerimiz bu görüþü çürütmektedir.
49 Su saati ya da clepsydra suyun damla damla akmasýný salayan küçük bir deliði olan yirm
dört eþit taksimata ayrýlmýþ topraktan bir kaptýr. Zamaný oldukça iyi ölçer, tarihi Ý.Ö. 2
r gider; daha sonraki modellerinde tekerlekler, kasnaklar, diþliler, vb. kullanýlmýþtýr.
50 insanýn, bir kürenin yarýyüzeyinin tamamýnýn görebileceði "sonlu" bir uzaklýk bulunmam
51 Kutup bölgelerinin göz kamaþtýran bir beyazlýkta olacaðýný umsak bile unutmamalýyýz ki
nde hiç kimse kutuplarý gerçekten görmemiþti. O zamanki yaygýn bir inanýþa göre okyanuslar,
arda bulunan muazzam büyük þelale ve girdaplardan birinden akarak diðerinden çýkmaktadýr. P
ayný görüþü "Þiþede Bulunan El Yazmasý"nda "Maelströme Düþüþ"te ve Arthur Gordon Pym 'in Öy
rir.
52 Ýnsanlý ya da insansýz bütün uzay yolculuklarýnda yalnýzca yörünge üzerindeki hareketi
deðil, yörüngenin þekli de hesaba katýlýr. Poe, problemi burada doðru bir þekilde ele alýy
53 Ayýn çekim gücünün Yer'in çekim gücüne eþitlendiði nokta.
54 Apsisler hattý: Bir yörünge üzerinde çekim kuvvetinin en az ve en fazla olduðu noktala
(hadid ve afel) birleþtiren hat.
55 Göktaþlarýnýn Aydaki patlamalardan fýrlayan kayalar olduðu fikri Poe'nun buluþu olmalý
bugün Ayýn milyonlarca yýldýr aktif olmadýðýný biliyoruz. Aktif olduðu dönemlerde de böyle
ar sonucunda kayalarýn yeryüzüne ulaþmasý, Ayýn çekim gücü nedeniyle olanaksýzdý.
56 Bouleversement(fr.): Alt üst oluþ.
57 Poe, daha güçlü olan yerçekiminin etkisinden balonun nasýl kurtulup, kütlesi ve bunun
onucu olarak çekim gücü daha küçük olan Ayýn çekimine girdiðini ve Ayýn çekiminden nasýl ku
a geri döndüðünü açýklamýyor.
58 Phlegraean Tarlalarý: Ýtalya'da alçak kraterler, sýcak su kaynaklarý ve volkanik dum
an püskürten küçük deliklerle dolu volkanik bir belge
59 Paris fiti: 12.8 inç; 1356 Paris fiti - 440 m.
60 John Jerome Schröter Philosophical Transactions of the Royal Society of London
'un 82. cildinde bu gözlemlerin çoðuyla ilgileniyorsa da burada verilen bilgiler Rees'
s Cyclopedia'nýn "Nature and Furniture of the Moon" makalesinden açýklanarak aktarýlmýþtýr.
61 "Hevelius, altýncý ve yedinci kadirden yýldýzlarýn bile açýkça görülebildiði açýk ve b
Ay'ýn yükseklik ve dünyaya uzaklýðý ayný kalmak üzere ayný mükemmel teleskopla bakýldýðýnd
ve üzerindeki lekelerin her zaman ayný netlikle görülemediðini yazmaktadýr. Bu gözleme göre
olgunun nedeni ne bizim atmosferimizde, ne teleskopta, ne Ay'da, ne de gözlem yapa
n gözde deðil, Ay'ýn etrafýnda buluna-bileek bir baþka þeyde (bir atmosferde?) aranmalýdýr.
Cassini, Ay'ýn gölgesinde kaldýklarýnda Satürn, Jüpiter ve hareketsiz yýldýzlarýn birer çem
killerinin deðiþerek ovalleþtiðini sýk sýk gözlemlemiþtir: bazý tutulmalarda ise bu þekil d
iþtir. Buradan, Ay'ýn her zaman olmamakla birlikte bazen yýldýzlardan gelen ýþýnlarý kýran
madde ile çevrili olduðu sonucu çýkar (E.A. Poe'nun notu).
Poe bu bilgileri Rees's Cyclopedia'dan neredeyse kelimesi kelimesine
aktarmýþtýr.
Johannes Hevelius (1611-1687), Danzig kökenli bir Alman gökbilimcisi. Ay üzerinde deðerl
i gözlemler yapmýþ, dört kuyrukluyýldýz bulmuþ ve 1500'den fazla yýldýz üzerine bir katalog
Jean D. Cassini (1625-1712), Jüpiter üzerindeki, Mart 1978'de Mari-ner'in gönderdiði fot
oðrafta görülen lekeye benzer Büyük Kýrmýzý Leke'yi ilk gözlemleyen Fransýz gökbilimcisi. P
i'ni kurmuþ, Satürn'ün dört uydusunu ve halkasýnýn bölümlerini bulmuþ, Mars'ýn Güneþ etrafý
mamlamasý için gereken süreyi hesaplamýþtýr.
62 Poe, Alýnan gökbilimcisi Johannes Kepler'in (1571-1630) ölümünden sonra basýlan Som
ium'unu (1634) örnek almýþ olmalý. Somnium'da Ay'a ulaþan iki öykü kahramaný, gündüzleri ve
on beþer dünya günü süren, havasý ve suyu bulunan bir gezegen bulurlar.
63 "Eðer Ayda yaþayanlar varsa, Dünyayý 2° lik açýyla, bizim Ay'ýmýzýn geçtiði evrelerden
i gökte sabit duran olaðanüstü bir Ay gibi görüyor olmalýdýrlar..." (John Herschel, Treatis
Astronomy, 1834, s.
220)
64 In vacuo distillation: Vakum altýnda (düþük basýnçta) damýtma. Bir sývýnýn üzerindeki
ya da azaltýlacak olursa, yani üzerinde vakum yaratýlacak olursa, sývý buharlaþmaya baþlar
65 Imprimis (Lat.): ilk olarak.
66 Uydurma bir ad olduðu sanýlýyor.
67 Jett-d'esprit(Fr.): Þaka, oyun.
68 Poe, baþka bir yerde þöyle yazmaktadýr? "'Ay Öyküsü'nün tamamlanmasýndan üç dört gün s
aca niteliðini göstermek için öyküdeki savlarýn incelenmesi üzerine bir yazý kaleme aldým,
kes aldatýlmaya öyle hevesliydi, bu kadar hantal bir icadý araç olarak kullanan üslup o ka
dar çekiciydi ki, pek fazla dinleyici bulamadýðýmý þaþkýnlýkla gördüm." (Goodey's, 1846) Ol
aldatýlmaya yatkýnlýðý nedeniyle Poe "Balon Þakasý'nda da benzer bir hileden yararlanmýþtý
69 Grant, gökbilimci James William Grant (1788-1871) olmalý, ancak Hartley'-nin ki
m olduðu bilinemiyor.
70 George W. Blunt (1802-1878), önemli bir haritacý ve harita yayýmcýsý.
71 Peter Wilkins ya da Uçan Adalýlar adlý iki perdelik melodramatik bir oyunun, oyun
a adýný veren baþ karakteri.
72 Sir David Brewster (1781-1868), Ýskoçyalý fizikçi.
73 Earl of Ross teleskopu: Rosse Kontu William Parsons (1800-1867), 1839 yýlýnda ünlü
36 pusluk yansýtmalý teleskopu tamamlamayý baþaran ingiliz gökbilimci.
74 "Aydaki Adam ya da Ay Dünyasýna Hayali Yolculuk, ispanyol Serüvenci Dominique Gon
zales ya da bir baþka deyiþle Uçan Kurye tarafýndan yeni
keþfedilmiþtir. J.B.D.A. tarafýndan, Francois Piot'nun Paris'teki Saint Be-noisý Çeþmesi ya
da bulunan evinde Ve J. Goignard'ýn "Consultations" yakýnlarýndaki sarayýn büyük salonunun
irinci sütununda bulunan evinde dilimize çevrilmiþtir."
Dominique Gonzales: Domingo Gonzales, Francis Godwin'in (1562-1633) takma adý. Söz k
onusu kitabýn Poe'nun ileri sürdüðü gibi 1648 baskýsý yoktur. J. Budoin tarafýndan tercüme
kitap Godwin'in ölümünden sonra l638'de basýlmýþtýr.
75 "Güzel Sanatlar, özellikle de Tabiat Bilgisi konularýnda bugün en bilgili doktorlar
dan biri olan Bay D'Avisson'un orijinal metni elimdeydi. Ona daha baþka þeylerin yaný
sýra, bu ingilizce kitabý ellerime verdiði için ve ayrýca iskoç centilmen Sir Thomas D'Anan
, yüksek deðeri nedeniyle tavsiye edilebilir kitabýnýn el yazmalarýný da (kendi kitabýmýn p
versiyona gdre yaptýðýmý kabul ediyorum) verdiði için gönül borcu duymaktayým."
Thomas Davison, Byron'un Don Juan'ýnýn (1819) ilk iki kantosunun basýmcýsýydý.
76 Fransýz romancý ve oyun yazarý Alain-Rene Le Sage'ýn (1668-1747) yapýtý ve onun kahram
ný.
77 Savinien Cyrano de Bergerac (1620?-1655). "Ay'daki Uluslarýn ve imparatorlukl
arýn Komik Tarihi" adlý, ölümünden sonra basýlan (1656) bir kitabýn yazarý.
78 American Quarterly Review'un Poe'nun atýf yaptýðý sayýsý Mart 1828 tarihli sayýsýdýr.
Josef Atterley'nin (George Tucker'ýn takma adý olduðu sanýlýyor) 1827'de New York'ta basýl
n A Voyage to the Moon: with some account of the Manners and Customs, Science an
d Philosophy, of the People of Aforosophia and other Lunarians'ý tartýþýlmaktaydý. Dergini
n bu sayýsýnda ayrýca Sir Morgan D'Doherty'nin (William Maginn'in takýna adý) Dan O'Rourke
adlý bir þiiri yer alýyordu: Mounted an eagle, and so reached the moon /Bir kartalýn sýrtý
a binerek ulaþtý Ay'a.
79 Bantry Bay: irlanda'nýn en güney batý ucundaki körfez.
BALON ÞAKASI*
(Ýlk olarak 13 Nisan 1844'te ne Extra Sun'da, 14 Nisan 1844'te de New York Sunday
Times'da yayýmlanmýþtýr.
Sansasyonel bir baþlýkla hakiki bir gazete makalesi olarak yazýlan bir yazýdan yola çýkan b
onck Mason'un Account of the Late Aeoronauti-cal Expedition from London to Weilb
urg, accomplished by Robert Hollond, Esq., Monck Mason Esq., and Charles Green,
Aeronot'undan (1836) büyük ölçüde yararlanmýþtýr. 1840 yýlýnda Burton s Gentleman's Magazin
in Atlantik'in balonla geçilebileceði yolundaki inancýný dile getirmiþtir, ancak bu yirmin
ci yüzyýldan önce baþarýlamamýþtýr.
Öykünün bir baþka olasý kaynaðý 21 Haziran 1843'te Dollar Newspaper'-da yayýmlanan John Wis
drojen doldurulmuþ bir balonla doðu yönünde esen bir rüzgardan yararlanarak Atlantik'i üç g
geçme planlarýný anlatan bir makale olabilir.)
[Norfolk Kanalý'yla Ekspres'ten Þaþýrtýcý Haberler! - Atlantik üç günde aþýldý! Bay Monck M
kinasýnýn Müthiþ Zaferi! -Bay Mason, Bay Robert Holland, Bay Henson, Bay Harrison Ainswo
rth ve daha baþka dört bayýn "Victoria" adýndaki kumanda edilebilen balonla kýtadan kýtaya
aptýklarý yetmiþ beþ saatlik bir yolculuktan sonra Charleston, S.C. yakýnlarýndaki Sullivan
Adasý'na varýþý! Yolculuðun bütün ayrýntýlarý!
Aþaðýda duyacaðýnýz jeu d'esprit1, görkemli harflerle yazýlmýþ ve aralarýna hayranlýk ifade
lmiþ yukarýdaki baþlýkla, aslýnda ilk olarak New York Sun adlý bir günlük gazetede yayýmlan
r-leston'un iki posta gazetesi arasýndaki birkaç saatlik zaman diliminde quidnunclar
2 için sindirilmez bir gýda olmaktan baþka bir iþe yaramadý. "Haberi yazan tek gazete"ye hü
um tam anlamýyla korkunç oldu ve gerçekte (birinin ileri sürdüðü gibi) "Victoria" söz konus
culuðu kesinlikle yapmadýysa bile, bu uçuþu baþarmaktan onu alýkoyacak bir neden bulmak çok
r olacaktýr.)
Büyük problem en sonunda çözüldü! Hava da, toprak ve okyanus gibi bilime boyun eðdi; artýk,
nlýk için sýradan, uygun bir yol olacak. Atlas Okyanusu Balonla Asýldý! Ve bu pek zor olma
dý -önemli bir tehlikeyle karþýlaþýlmadý -tamamen denetim altýnda tutulabilen bir makinayla
yetmiþ beþ saat gibi inanýlmaz kýsa bir sürede bir kýtadan diðerine ulaþýldý! Charles-ton'd
lcimizin üstün gayretiyle, Sir Everard Bringhurst; Lord Bentinck'in yeðenlerinden Bay
Osborn; ünlü balon pilotlarý Bay Monck Mason ve Bay Robert Holland; "Jack Sheppard" ve
daha bir yýðýn kitabýn yazan Bay Harrison Ainsworth; bu yakýnlarda denenen ve baþansýz ola
ir uçan makinanýn tasarým-cýsý Bay Henson3 ve Woolwichli iki denizci, toplam sekiz kiþi tar
fýndan ayýn 6'sý cumartesi sabah saat 11 ile ayýn 9'u salý günü öðleden sonra saat 2 arasýn
bu son derece olaðanüstü yolculuðu, ayrýntýlarýyla kamuya duyurmayý ilk biz baþardýk. Çok ö
alar dýþýnda sözcüðü sözcüðüne Bay Monck Mason'la Bay Harrison Aisonworth'un ortak günlükle
için aþaðýda verilen ayrýntýlarýn her bakýmdan doðruluðuna ve gerçekliðine güvenebilirsiniz
alonun kendisi, yapýsý ve daha birçok ilgi çekici konudaki sözel bilgiyi bu baylarýn kibarl
orçludur. Bize iletilen el yazmalarýnda yaptýðýmýz tek deðiþiklik, temsilcimiz Bay Forsyth'
eleyle aktardýðý anlatýyý akýcý ve anlaþýlýr bir þekle sokmak olmuþtur.
BALON
Son zamanlardaki iki kesin baþansýzlýk -Bay Henson'un ve Sir George Cayley'nin4 baþarýsýzlý
rý- halkýn hava ulaþýmýna olan ilgisini çok zayýflatmýþtý. Bay Henson'un (baþlangýçta bilim
uygulanýlabilir bulunan) planý, eðik bir düzlem üzerinde tepe noktaya çýkarýlmýþ makinaya d
vvet uygulanýlarak harekete geçirilmesinden sonra sayý ve þekil bakýmýndan bir yeldeðirmeni
ne benzeyen pervane kanatlarýnýn döndürülmesiyle hareketin devam ettirilmesi ilkesine daya
nýyordu. Ama Adelaide Gallery'de imal edilen modellerle yapýlan bütün deneylerde görüldü ki
u pervanelerin çalýþmasý maki-nayý ileri doðru harekete geçirmemekle kalmýyor, onun uçuþunu
liyordu. Hýz kazandýran tek kuvvet, görüldüðü kadarýyla, eðik düzlemden iniþin makinaya kaz
ve bu kuvvet makinayý, pervaneler dönmezken, döndükleri zamankinden daha uzaða taþýyordu -p
anelerin yararsýzlýðýný yeterince kanýtlayan bir gerçek. Harekete geçiren ve düþmesini enge
r kuvvet olmayýnca da makina ister istemez topraða çakýlýyordu. Bu gözlemler, Sir George Ca
ley'ye, baðýmsýz olarak havalandýrma gücüne sahip bir makinaya -yani bir balona- ileriye do
hareket ettirici bir sistem ilave etme düþüncesini verdi. Bu düþünce Sir George'da yalnýzc
ygulama biçimi bakýmýndan yeni ve orijinaldi. Buluþuyla ilgili bir modeli Politeknik Ens
titüsü'ne sundu, ileri doðru hareket ettirme ilkesi ya da kuvveti, burada da döndürülen kes
kli yüzeylere ya da pervane ka-natlanna uygulandý. Bu kanatlarýn sayýsý dörttü ve balonu ha
et ettirmede ya da kalkýþ gücüne yardýmcý olmada tamamen yararsýz olduðu ortaya çýktý. Böyl
bir baþarýsýzlýða uðradý.
Ýþte tam bu kritik anda ('Nassau' adlý balonla Dover'dan Weilburg'a yaptýðý yolculuk 1837'd
büyük heyecana yol açan) Bay Monck Mason'un aklýna, havada ileri doðru hareket etmek için
rþimet vidasý ilkesinden yararlanmak geldi - Bay Monck, haklý olarak Bay Henson'un ve
Sir George Cayley'nin planlarýnýn baþarýsýzlýðýný, baðýmsýz pervane kanatlarýnda yüzeylerin
i. Halka açýk ilk deneyini Willis's Rooms'da yaptý, ama daha sonra modelini Adeleida G
allery'ye taþýdý.
Sir George Cayley'nin balonu gibi onun balonu da elipsoidal idi.5 Uzunluðu on üç ayak
altý parmak, yüksekliði altý ayak sekiz parmaktý. Üç yüz yirmi fit küp kadar gaz alýyordu;
f hidrojense, ilk þiþirildiðinde bozulmadan ya da kaçmadan önce yirmi bir libre kaldýrabili
ordu. Makinanýn ve cihazýn aðýrlýðý on yedi libreydi -böylece geriye dört libre kalýyordu.
am altýnda hafif bir aðaçtan yaklaþýk dokuz ayak uzunluðunda bir çerçeve vardý ve balona al
bi aðla tutturulmuþtu. Bu çerçeveye dallardan örülmüþ bir sepet ya da araba asýlmýþtý.
Vida, pirinç borudan on sekiz parmak uzunluðunda bir dingilden ibaretti; bu dingilin
baþýndan sonuna kadar bir dizi çelik tel, yarýçapý iki ayak olan on beþ derece eðimli bir
halinde uzanýyor, böylece her iki yanda birer ayaklýk çýkýntý oluþturuyordu. Bu teller, ya
lden iki bantla dýþ yüzeylerinden birleþtirilmiþti -bütün bunlar vidanýn çerçevesini oluþtu
çerçevenin üzerine, üçgenler halinde kesilmiþ yaðlý ipekten bir kumaþ, düzgün bir yüzey el
de sýký sýkýya geçirilmiþti. Dingilin her iki ucundan bu vida, kasnaktan aþaðý inen pirinç
unlarla desteklenmiþti. Bu borula-rýn alt uçlannda, içerisinde dingil millerinin döndüðü de
r bulunuyordu. Dingilin sepete yakýn olan ucundan uzanan çelik bir þaft, sepete tuttur
ulmuþ yaylý bir mekanizmanýn pinyon diþlisine baðlýyordu vidayý. Bu yayýn çalýþmasýyla vida
eye baþlýyor ve sistemi ileriye doðru harekete geçiriyordu. Makina, bir dümen yekesiyle ko
layca istenilen yöne çev-rilebiliyordu. Yayýn boyutlarýna kýyasla çok büyük bir gücü vardý;
pýnda bir silindir etrafýnda ilk sarýlmadan sonra kýrk beþ libre kaldýrabiliyordu ve çalýþt
ildiði yük daha da artýyordu. Mekanizmanýn tamamý sekiz libre altý
ons (toplam 3,8 kg.) çekiyordu. Dümen yekesi ipekle kaplanmýþ bambudan bir çerçeveydi, az ç
bir rakete benziyordu, uzunluðu yaklaþýk üç ayak, en geniþ yeri ise bir ayaktý. Aðýrlýðý ik
Her yöne tam döndürülebiliyordu; yukarýya ve aþaðýya olduðu gibi saða ve sola da çevrilerek
bir konumda yol alýrken ortaya çýkacak hava direncini istediði noktaya yöneltme ve böylece
balonu bunun aksi yönüne döndürme olanaðý saðlýyordu.
Zamanýmýz olmadýðýndan yeterince tarif edemediðimiz bu sistem Adelaide Gallery'de denendi v
saatte beþ millik bir hýza ulaþýldý. Söylemesi tuhaf ama, Bay Henson'un önceki karmaþýk ma
kýyasla fazla ilgiyle karþýlanmadý -basit gibi gözüken þeylere tepeden bakma konusunda düny
lasýyla inatçýdýr. Genellikle varsayýlmaktadýr ki, hava ulaþýmýnýn büyük desideratum'unu6 b
mik biliminin olaðanüstü derin bir ilkesinden hareketle son derece karmaþýk uygulamalara b
aþvurulmalýdýr.
Yine de Bay Mason, buluþunun bu büyük baþarýsýndan o kadar hoþnut kalmýþtý ki, uzunca bir m
ava yoluyla aþmanýn -ilk tasarýsý, daha önce Nassau adlý balonu denediði gibi Manþ denizini
ti- baþarýlýp baþarýlamayacaðýný görmek için hemen, mümkünse, yeterli büyüklükte bir balon
di. Düþüncelerini gerçekleþtirebilmek için, bilim dünyasýndaki yerleri ve özellikle de hava
ne karþý gösterdikleri büyük ilgiyle tanýnan Sir Everard Bringhurst ve Bay Osbom'un yardýml
stedi ve elde etti. Proje, Bay Osborn'un isteði üzerine halktan sýký sýkýya gizlendi - Bay
ason, Bay Holland, Sir Everard Bringhurst ve Bay Osborn'un gözetiminde Bay Osbom'u
n Galler'de Penstruthal7 yakýnlarýndaki malikanesinde yapýmýna fiilen katýlan insanlar dýþý
iç kimseye bu sýr açýlmadý. Maceraya katýlmak için son hazýrlýklarýný tamamladýklarý son cu
arkadaþý Bay Ainsworth'la birlikte Bay Henson'ýn balonu incelemesine izin verildi, iki
denizcinin hangi nedenle gruba alýndýklarýný bilmiyoruz-ama bir iki gün içerisinde okuyucu
arýmýzý bu olaðanüstü yolculuðun en ince ayrýntýlarýndan haberdar edeceðiz.
Balonun gövdesi sývý kauçukla verniklenmiþ ipektendi. Çok büyük boyutlardaydý; 40.000 fit k
la gaz doldurulabili-yordu; ama daha pahalý ve pek kullanýþlý olmayan hidrojen gazý yerine
hava gazý kullanýldýðýndan, makinanýn kaldýrma kuvveti, tam olarak þiþirildiðinde ve þiþir
onra 2.500 libreden fazla deðildi. Hava gazý sadece çok daha ucuz olmakla kalmýyor, kola
ylýkla üretilebiliyor ve kullanýlabiliyordu da.
Hava gazýnýn havacýlýk amacýyla yaygýn bir þekilde kullanýlmasýný Bay Charles Green'e borçl
reen'in buluþuna kadar þiþirme iþlemi sadece pahalý deðil, basan þansý da tesadüfe kalmýþ b
ir balonu doldurmaya yetecek kadar hidrojen gazý üretebilmek için çoðu kez baþarýsýz deneme
birkaç gün yitirilirdi; hidrojen gazý moleküllerinin aþýn küçüklüðü ve çevre atmosfere kar
aylýkla balondan dýþarý kaçardý, içerisindeki hava gazýný kalite ya da miktar olarak altý a
utabilecek nitelikte bir balon içerisinde, ayný miktarda hidrojen gazý ancak altý hafta
ayný saflýkla kalabilir.
Balonun kaldýrma kuvveti 2.500 libre olarak hesaplanmaktaydý; mürettebatla birlikte ba
lonun kendi aðýrlýðý 1.200 libre olduðundan, geriye kullanýlabilir 1.300 libre kalýyordu. B
ta-nn 1.200 libresi, aðýrlýklarý üzerlerine yazýlarak gruplar halinde istiflenmiþ farklý bü
kum torbalan, halatlar, barometreler, teleskoplar, içerisinde iki hafta yetecek k
adar yiyecek bulunan variller, su fýçýlan, paltolar, uyku tulumlarý ve kullanýlmasýnda bir
ehlike olmadýðýna karar verilirse, ateþ kullanmaktan büsbütün kaçýnýlarak, sönmemiþ kireçle
bir kahve makinasý da dahil çeþit çeþit zorunlu malzemeler için kullanýlmýþtý. Kum torbala
aç önemsiz þey dýþýnda bütün bu malzemeler, baþlannýn üzerindeki bir kasnaða asýlmýþtý. Sep
pete oranla çok daha küçük ve hafifti. Hafif çubuklardan örülmüþtü ve bu kadar zayýf görünü
nýlmaz derecede saðlamdý. Sepetin derinliði
dört ayak kadardý. Dümen yekesi, modeldekine oranla çok daha büyük; vida oldukça küçüktü. B
bir borda kancasý ve bir de çekme halatý yüklenmiþti ki, bu sonuncusunun önemi çok fazlaydý
onculuðun ayrýntýlanný pek bilmeyen okuyucularýmýz için burada birkaç sözcükle açýklama yap
maktayýz.
Balon havalanýr havalanmaz, aðýrlýðýnda deðiþikliðe yol açarak yükselme gücünü artýran ya d
mla karþýlaþýr. Sözgelimi ipek üzerinde bazen yüzlerce libre çið toplanabilir, bu durumda s
mak gerekir, yoksa balon alçalýr. Safra atýldýktan sonra havanýn açmasý, çiðin buharlaþmasý
içindeki gazýn genleþmesine yol açtýðýnda balon yeniden yükselir. Bu yükselmeyi kontrol al
anýn tek yolu vanayý açarak bir miktar gazýn dýþarý salýnmasýdýr (daha doðrusu Bay Green'in
ulmasýna kadar, böyle idi); ama gazýn dýþan salýnmasý yükselme gücünde buna orantýlý bir gü
en iyi yapýlmýþ balon bile oldukça kýsa bir zamanda bütün kaynaklarýný tüketerek yere inme
kalýyordu. Uzun yolculuklarýn önünde çok büyük bir engeldi bu durum.
Çekme halatý bu güçlüðü, düþünülebilecek en kolay yoldan halletti. Bu, sepetten aþaðý sarký
a birþey deðildir; göreviyse, balonun yerden yüksekliðinin deðiþmeden kalmasýný saðlamakür.
lon üzerinde çið birikerek balonun alçalmasýna yol açýyorsa, aðýrlýktaki artýþý dengelemek
artýk hiç gerek yoktur, çünkü, halatýn ucundan yeterince bir uzunluðun yere býrakýlmasý bu
yükü dengeleyecektir. Yok, aksine bazý durumlar balonun hafiflemesine ve bunun sonucu
olarak hýzlý bir yükseliþe yol açýyorsa, bu hafiflik yerden bir miktar halatýn yukarý çeki
e derhal dengelenir. Böylece balon çok dar sýnýrlar dýþýnda yükselip alçal-mamakta; kaynakl
az olsun, safra olsun, oldukça uzun süre deðiþmeden kalabilmektedir. Engin bir su kütlesin
in üzerinden geçilirken, içerisinde sudan daha hafif bir sývý safra doldurulmuþ tahta ya da
bakýr fýçýlar kullanma gereði ortaya çýkmaktadýr. Bu fýçýlar suda yüzmekte ve halatýn karad
r, idare halatýnýn bir baþka çok önemli hizmeti de balonun yönünü göstermesidir. Balon hava
estken, halat karada olsun, suda olsun sürüklenmektedir; sonuç olarak herhangi bir ile
rleme söz konusu olduðunda balon her zaman halattan daha ileride bulunur, dolayýsýyla bu
iki noktanýn açý ölçen bir aletle karþýlaþtýrýlmasý her zaman rotayý gösterir. Ayný þekild
yle halatýn yaptýðý açý, hýzý gösterir. Herhangi bir açý oluþmadýðýnda -bir baþka deyiþle h
alon yerinde duruyor demektir; açý ne kadar büyükse, yani balon halatýn ucundan ne kadar u
zaksa hýzý da o kadar fazla, açý ne kadar küçükse hýzý o kadar azdýr.
Baþlangýçtaki niyetleri Manþ Denizi'ni aþmak ve mümkün olduðunca Paris'e yakýn bir yere inm
ndan, yolcularý-mýz Avrupa'nýn bütün ülkelerinde geçerli olacak, 'Nassau' yolculuðunda oldu
gezinin niteliðini belirterek kahraman serüvencilerimizi bürokratik iþlemlerden kurtara
cak pasaportlar edinmek için gerekli önlemleri aldýlar; ama beklenmedik olaylar, bu pa
saporttan gereksiz kýldý.
Þiþirme iþlemine, Bay Osborn'un Kuzey Galler'de Penstru-thal'den bir mil kadar uzaklýkta
ki Wheal-Vor-House9 adlý malikanesinin avlusunda ayýn 6'sýnda cumartesi sabahý þafak sökerk
n büyük bir sessizlik içinde baþlandý ve on biri yedi geçe hareket etmek için her þey hazýr
an, serbest býrakýlan balon hemen hemen güney yönünde yavaþ yavaþ ama düzenli bir þekilde y
baþladý; ilk yarým saat ne dümen yekesi, ne de vida kullanýldý. Bundan sonrasýný Bay Monck
n'la Bay Ainsworth'un ortak güncesinden aktaracaðýz. Verdiðimiz haliyle günlüðün asýl metni
son tarafýndan yazýlmýþ ve hergün Bay Ainsworth tarafýndan bir dipnot ya da açýklama eklenm
Bay Ainsworth, öykünün daha ayrýntýlý ve hiç kuþkusuz son derece heyecan verici ve ilginç a
yakýnda kamuya açýklamaya hazýrlanmaktadýr.
GÜNLÜK
Cumartesi, 6 Nisan- Sýkýntý yaratan bütün hazýrlýklar geceden tamamlandý; bu sabah þafak sö
e iþlemine baþladýk; ama ipeðin kývrýmlarý arasýnda yoðunlaþýp aðýrlýk yaparak iþimizi zorl
le neredeyse saat on bire kadar uðraþtýk. Sonra büyük bir heyecanla halatý çözdük ve kuzeyd
ve bizi Manþ Denizi'ne doðru sürükleyen hafif bir rüzgarda yavaþ yavaþ ama düzenli bir þek
eldik. Yükselme kuvveti umduðumuzdan daha fazlaydý; bu yüzden bütün falezlere yukarýdan bak
k kadar yükselmiþtik ve gün ýþýðýna çýktýðýmýz ölçüde yükselme hýzýmýz da arttý. Daha yolcu
iðimden, þimdilik yükselmeye devam etmenin uygun olacaðýna karar verdik, idare halatýný hem
balona doðru çektik, ama halatýn ucunu tamamen yerden kesmemize karþýn, hâlâ hýzla yükselme
m ediyorduk. Balon alýþýlmadýk derecede sallamýþýz yol alýyordu ve çok güzel bir görünümü v
ka sonra barometre 15.000 fit yüksekliði gösteriyordu. Hava son derece güzeldi ve ayakla
rýmýzýn altýnda uzanan kýrlarýn -her noktada çok romantik- görüntüsü harikuladeydi. Sayýsýz
ini dolduran yoðun sis nedeniyle birer göl görünümündeydi ve güneydeki karmakarýþýk bir þek
zirveleri ve kayalýk uçurumlar Doðu masallarýndaki dev kentleri andýrýyordu. Hýzla güneydek
ra doðru yaklaþýyorduk, ama bu daðlan sað salim aþmak için gerekenden daha yüksekteydik. Bi
kika sonra, üzerlerinden zerafetle süzülüp geçtik; Bay Ainsworth'la denizciler, sepetten b
akýlýnca bu daðlarýn ne kadar alçak göründüðüne çok þaþtýlar; balonun yüksekliði aþaðýdaki
ek bütün yüzeyleri neredeyse ayný hizaya indirgiyordu. Saat on bir buçukta hâlâ güneye doðr
eye devam ediyorduk, Manþ denizi ilk olarak o sýrada gözükmeye baþladý; bundan on beþ dakik
onra kýyýda kýnlan dalgalarýn hattý tam altýmýzdaydý, artýk denize çýkmýþtýk. O zaman, ucun
alatýmýz denize deðinceye kadar gaz býrakmaya karar verdik. Bu kararýmýzý derhal uyguladýk
vaþ yavaþ alçalmaya baþladýk; yaklaþýk yirmi dakika sonra ilk þamandýramýz, bundan kýsa bir
a ikincisi denize daldý ve denizden yüksekliðimiz bundan sonra deðiþmeden kaldý. Dümenle vi
ne kadar iþe yaradýðýný görmeye hepimiz can atýyorduk, rotamýzý daha doðuya Paris üzerine
la her ikisini de hemen kullandýk. Dümeni kullanmamýzla, gerekli yön deðiþikliðini anýnda s
rotamýz artýk rüzgann estiði yönle dik açý oluþturuyordu; vidanýn yayýný harekete geçirdiði
ediðimiz gibi ileriye doðru hareket edebildiðimizi büyük bir sevinçle gördük. Bunun üzerine
defa var gücümüzle "yaþa" çektik ve bir kaðýda buluþun ilkesini kýsaca yazýp bir þiþeye koy
ttýk. Daha sevincimiz kursaðýmýzdayken, beklenmedik bir kaza cesaretimizi oldukça kýrdý. Ya
da sistemine baðlayan çelik çubuðun sepet tarafýndaki ucu ansýzýn (yanýmýza aldýðýmýz gemic
bir hareketiyle sepetin bir yana eðilmesi sonucu) yerinden çýktý ve bir an içinde vida di
ngilinin milinden uzakta, ulaþamayacaðýmýz bir noktada sallanmaya baþladý. Bütün dikkatimiz
vermiþ, ele geçirmeye çalýþýrken doðrudan esen güçlü bir rüzgara yakalandýk; gücü hýzla ar
lantik okyanusuna doðru sürükledi. Çok geçmeden kendimizi rüzgarýn önüne katýlmýþ saatte en
a altmýþ mil hýzla sürükleniyor bulduk; öyle ki yerinden çýkan mili yeniden yerine yerleþti
ve ne yapacaðýmýza karar verene kadar kýrk mil kadar kuzeyimizdeki Cape Clear'ýn10 hizasýn
gelmiþtik. O zaman, Bay Ainsworth olaðanüstü, ama bence hiç de akýl dýþý ya da gerçekçilik
mayan ve derhal Bay Holland'-ýn desteklediði bir öneride bulundu -önerisine göre, Paris'e
geri dönmeye çalýþmak yerine, bizi önüne katmýþ sürüklemekte olan fýrtýnadan yararlanarak,
kýyýlarýna ulaþmaya çalýþmalýydýk. Kýsa bir an düþündükten sonra (söylemesi tuhaf ama) sad
karþý çýktýðý bu yürekli öneriyi
seve seve kabul ettim. Biz çoðunluk olduðumuzdan onlarýn korkularýna aldýrmadan, kararlýlýk
tamýza devam ettik. Tam batýya dümen kýrdýk, ama þamandýralarýn çekilerek sürüklenmesi hýzý
lçalýp yükselmesi hususunda balonun tam olarak hükmümüz altýnda olmasý nedeniyle, ilkin ell
re-lik safra attýk, sonra da halatý, deniz yüzeyinden ayrýlýncaya kadar (bir bocurgat yardý
la) sardýk. Bu manevranýn etkisini derhal gördük; hýzýmýz çok fazla artmýþtý; bu arada fýrt
rttýðýndan inanýlmaz bir hýzla yol alýyorduk; çekme halatý bir gemi flamasý gibi sepetin ar
rdu. Karanýn gözden yitmesi için çok kýsa bir sürenin yettiðini söylemeye gerek bile yok. H
en sayýsýz geminin üzerinden geçtik; birkaçý fýrtýnaya karþý yol almaya çalýþýyordu, ama ço
gemilerdeki insanlarýn çok büyük bir heyecana kapýlmasýna neden olduk -yuvarladýklarý birka
Geneva þarabýnýn etkisiyle her tür korku ve tereddütü esen yele vermiþ iki denizci baþta o
ere hepimiz bundan çok hoþlandýk. Gemilerin çoðu toplarýný ateþledi; (þaþýrtýcý bir netlikl
evinç çýðlýklarýyla, þapka ve mendillerini sallayarak bizi selamladýlar. Hiçbir önemli olay
bütün gün bu þekilde yol aldýk ve sular kararmaya baþlarken oturup katettiði-miz mesafeyi k
ca hesapladýk. Beþ yüz milden daha az olamazdý, muhtemelen çok daha fazlaydý. Vida bütün bu
oyunca çalýþmýþ ve aldýðýmýz yolda kuþkusuz önemli katkýsý olmuþtu. Güneþ batarken, esmekte
am bir kasýrgaya dönüþtü; altýmýzdaki okyanus, fosforlu gibi ýþýldamasý11 nedeniyle açýk se
gece doðudan esti ve içimizdeki basan umutlanný hep canlý tuttu. Soðuktan, doðrusu az raha
sýz olmadýk, havanýn nem oraný çok fazlaydý; ama sepetin geniþ olmasý sayesinde yere uzanýp
larýmýzla ve birkaç battaniyeyle epeyce idare ettik.
Bay Ainsworth'un notu: Þu son dokuz saatte, hayatýmýn tartýþmasýz en büyük heyecanýný yaþad
aceranýn tuhaf tehlikelerinden ve yeniliðinden daha heyecan verici hiçbir þey düþünemiyorum
llah vere de baþarabilelim! Baþarýyý sadece kendi deðersiz varlýðým için deðil, insanlýðýn
masý ve zaferin büyüklüðü adýna istiyorum. Baþarý öylesine elle tutulacak kadar yakýn ki, i
için daha önce denemekte tereddüt ettiðine þaþýyorum. Þu anda bize yardýmcý olan bora gibi
ora -býrakýn bir balonu önüne katýp dört beþ gün (bu fýrtýnalar bazen daha da uzun sürer) s
týnayý- bu süre zarfýnda yolculan kolaylýkla bir kýtadan diðerine götürebilir. Böylesine bi
koca Atlantik bir göle dönüþür. Tam þu anda, altýmýzda çalkalanýp durmasýna raðmen denizin
iði beni herþeyden fazla þaþýrtýyor. Sularýn sesi gökyüzüne doðru yükselmiyor. Öfkeden çýlg
dan kývranýyor, þekil deðiþtiriyor. Dað gibi köpüklü dalgalar, bir sürü devasa dilsiz ifrid
vgaya tutuþmuþ olduðunu düþündürüyor insana. Sýradan yaþamýn yüzyýlýna bedel böyle bir gece
ezdim.
Pazar, 7 Nisan (Bay Mason tarafýndan yazýlmýþtýr] Bu sabah, saat ona doðru bora yatýþarak
sekiz dokuz deniz millik bir esintiye (denizdeki bir tekne için) dönüþtü; bize saatte otuz
mil yaptýrýyordu, belki de daha fazla. Ama esinti büyük ölçüde kuzeye dönmüþtü ve þimdi gü
ran olunacak kadar görevlerini yerine getiren vida ve dümen sayesinde tam batýya doðru r
otamýzda ilerleyebiliyorduk. Giriþimin tam bir basan olduðunu ve havada istenilen yönde
ilerlemenin (azgýn bir fýrtýna karþýsýnda ayný þeyi söyleyemem ama) artýk bir problem olmad
a karþý gidemezdik ama gerekirse yükselmek suretiyle etkisinden kurtulabilirdik. Þu kanýya
vardým ki, orta þiddette bir fýrtýnada vidamýz sayesinde yol alabilirdik. Bugün, öðle üzer
atarak 25.000 fite (yani yaklaþýk Cotopaxi'nin yüksekliðine) çýktýk. Bunu daha uygun bir h
akýmý aramak amacýyla yaptýk, ama içinde bulunduðumuzdan daha uygununu bulamadýk. Bu yolcu
üç hafta
sürse bile bu küçük gölü aþmamýza bol bol yetecek kadar gazýmýz vardý. Sonuçtan en ufacýk k
bir yolculuðun güçlükleri tuhaf bir þekilde abartýlmýþ ve yanlýþ anlaþýlmýþtýr. Hava akýmým
arý bana karþý olsa bile vidamla pekala yol alabilirim. Kayda deðer hiçbir olay meydana ge
lmedi. Gece iyi geçeceðe benziyor.
Bay Ainsworth'un notu: Cotopaxi'ninkine12 eþ bir yüksekliðe çýkmýþ olmamýza karþýn (bence ç
a) ne aþýn üþüme, ne baþ aðrýsý, ne de soluma güçlüðü hissetmiþ olmam dýþýnda -sanýyorum Ba
verard da benden fazla rahatsýzlýk hissetmediler- pek fazla kaybedecek þeyim yok. Bay
Osborn göðsündeki hafif bir sýkýþmadan yakýndý -ama, çabucak geçti bu. Bütün gün büyük bir
n yansýný geçmiþ olmalýyýz. Çeþitli türlerde yirmi otuz kadar geminin üzerinden geçtik, hep
dolu bir þaþkýnlýk gösterdiler. Okyanusu balonla geçmek, baþanlmasý hiç de zor bir þey deði
otum pro magnifico.13i Not: 25.000 fit yükseklikte, gökyüzü neredeyse kapkara ve yýldýzlar
on derece belirgin gözüküyor, öte yandan deniz (sanýldýðý gibi) tümsek deðil, çukur görünüy
Pazartesi, 8 Nisan- [Bay Mason tarafýndan yazýlmýþtýr} Bu sabah yine vida miliyle ilgili b
azý problemler ortaya çýktý; ciddi bir kaza olmamasý için yeniden tasarlanmasý gerekiyor -
vane kanatlarýndan deðil, çelik milden söz ediyorum. Pervane kanatlannda yapacak bir þey y
ok. Rüzgar bütün gün kuzey doðudan aralýksýz ve sert esti durdu; talih kesinlikle bizden ya
gözüküyor. Gün sona ererken, balondan gelen bazý tuhaf gürültüler ve sarsýntýlarýn yaný sýr
i gözle görülür yavaþlama biraz endiþelenmemize yol açtý. Bu olaya, atmosferdeki ýsýnma son
enleþmesi yüzünden geceleyin aðýn üzerini kaplamýþ olan buz tabakasýnýn çatlamasý neden olm
birkaç þiþe attýk. Bu þiþelerden birinin New York posta gemilerinden biri olduðunu sandýðý
emi tarafýndan denizden çýkarýldýðýný gördük. Adýný okumaya çalýþtýysak da okuduðumuz addan
sborn, teleskopundan "Atalanta" gibi bir þey görmüþtü. Þu anda saat gecenin on ikisi ve büy
r hýzla hemen hemen batý yönünde ilerliyoruz. Deniz, alýþýlmýþýn dýþýnda fosforlu gibi ýþýl
Bay Ainsworth 'un notu: Þu anda sabahýn ikisi ve hava anlayabildiðim kadarýyla neredeyse
sakin -havayla birlikte hareket ettiðimizden bunu belirlemek çok zor. Wheal-Vor'dan
ayrýldýðýmýzdan bu yana hiç uyumadým, ama daha fazla dayanamayacaðým, biraz kestirmeliyim.
a kýtasýnýn kýyýlarýndan uzak olamayýz.
Salý, 9 Nisan- (Bay Ainsworth tarafýndan yazýlmýþtýr] Öðleden sonra, saat bir. Güney Caroli
k kýyýlan göz alabildiðine önümüzde uzanýyor. Büyük problem çözüldü. Atlantik Okyanusu'nu -
e kolayca ve sað salim-aþtýk. Allaha þükürler olsun! Bundan sonra herhangi bir þeyin olanak
söyleyebilir?
Günlük burada bitiyor. Ama, Bay Ainsworth iniþli ilgili bazý aynntýlan Bay Forsyth'e anlat
mýþtýr. Yolcular, iki denizcinin ve Bay Osbom'un hemen tanýdýklarý kýyýyý ilk olarak gördük
rak kýmýldamýyordu. Bay Osborn Moultrie Ka-lesi'nde tanýdýklarý olduðundan hemen o yakýnlar
r yere inmeye karar verildi. Balon plajýn üzerine götürüldü; deniz çekilmiþ, kumlar sert, d
inmeye fevkalade uygundu; atýlan borda kancasý daha ilk seferinde sýkýca yere tutundu. A
dalýlar ve kaledekiler balonu görmek için baþýna üþüþtüler; ama onlarý yapýlan yolculuða -A
u 'nun geçilmiþ olmasýna- inandýrmakta çok güçlük çekildi. Öðleden sonra saat ikide demir a
culuðun tamamý yetmiþ beþ saatte, ya da kýtadan kýtaya hesaplanacak olursa daha kýsa bir sü
tamamlanmýþtý. Ciddi hiçbir kaza olmamýþ; hiçbir zaman gerçek bir tehlikeyle karþýlaþýlmamý
oþaltýldý ve kolaylýkla emniyete alýndý; bu anlatýnýn derlendiði yazý Charleston postasýyla
e yolcular hâlâ Moultrie Ka-lesi'ndeydi. Bundan sonraki niyetlerini bilmiyoruz; ama
okuyucularýmýza pazartesi günü ya da en geç önümüzdeki günlerde ilave bilgi verme sözünü ve
Bunun, insanoðlunun bugüne dek baþardýðý veya kalkýþtýðý en harikulade, en ilginç ve en öne
a kuþku yok. Ne görkemli sonuçlar doðuracaðýný þimdiden belirlemeye kalkýþmak gereksiz deði
NOTLAR
1 Jeu d'esprit (Fr.): Espri, þaka.
2 Quidnunc (Lat.): Herþeyi bilme merakýnda olan kimse.
3 Robert Holland, Charles Green'in balon serüvenini destekleyen bir parlamenter.
William Samuel Henson, 1842'de Aerial Steam Transportation Com-pany'yi kurdu, b
aþarýsýzlýðý üzerine 1849'da Amerika'ya gitti. William Harrison Ainsworth (1805-1882), balo
lukla hiçbir ilgisi olmayan bir ingiliz yazar. Poe, adýný kullanarak öyküye yazýnsal bir ta
vermek istemiþ olabilir. Bringhurst ve Osbarn, hayali isimlerdir. Lord William Ge
orge Bentick'in (1802-1848) yeðenleri varsa da, adlan farklýdýr. Thomas Monck Mason (1
803-1889), tarihçi William Monck Mason'un (1775-1859) tek oðludur, müzik eðitimi görmüþtür.
les Green ile nasýl bir araya geldiði bilinmemektedir. Charles Green için "Mellonta Ta
uta" adlý öykünün 16. notuna bakýnýz.
4 Sir George Cayley (1773-1857), on dokuzuncu yüzyýlýn baþýnda yaptýðý balon çalýþmalarýy
de havacýlýðýn babasý olarak bilinir.
5 Tasarýsý uygulamaya konulmamýþ olmakla birlikte elipsoidal balonun babasý Teðmen (daha
onra general) Jean Baptiste-Marie Meusnier idi. Elipsoidal balonun avantajý, daha
az hava direnciyle karþýlaþmasý ve altýna daha uzun, dolayýsýyla daha büyük bir sepet konul
anak vermesiydi.
6 Desideratum (Lat.): Aranýlan nitelik.
7 Hayali bir yer.
8 Kireç, suyla temas ettiðinde ýsý açýða çýkar.
9 Osborn'un kendisinin hayali olmasý gibi evi de hayalidir. "Weal-Vor House", Four
-wheel house (dört tekerlekli ev) demektir, yani bir vagon.
10 Cape Clear, Ýrlanda'nýn en güney ucu ile Bantry Koyu'nun doðusu arasýnda kalýr.
11 Fosforlu gibi parlamak (Forforesans), deniz yüzeyinde toplanan planktonlarýn ne
den olduðu doðal görünümdür. Parlamaya neden olan, mikrosko-pik organizmalarýn ürettiði, ok
nce ýþýk enerjisi yayan lüsiferin adlý maddedir.
12 Cotopaxi, Ekvator Antlarýnda bulunan ve o zamanlar bilinen en yüksek zirvelerde
n biri, 19.550 fit (5.959 m). Aktif yanardaðlarýn en yükseði. Poe, Hans Pfaal'da daðýn yüks
iðini 18.000 fit olarak veriyor.
13 Omne ignotum pro magnificio (Lat.): Bilinmeyen herþeyin muhteþem olduðu düþünülür her
. Tacitus, Agricola, Bölüm 30.
14 Açýklamasý oldukça kolay olan bu olayý Bay Ainsworth açýklamaya kalkýþ-mamýþtýr. 25.00
ten yere (ya da denize) dik olarak indirilen bir çizgi, tabaný bu dikmeden ufka, hip
otenüsü ufuktan balona uzanan bir dik üçgenin dik kenarýný oluþturur. Ama 25.000 fit yüksek
görüþ açýsýnýn erimine kýyasla hemen hemen hiç denilecek kadar küçüktür. Bir baþka deyiþle,
ve hipotenüsü, yüksekliðine kýyasla o kadar uzun olacaktýr ki, bu ikisi neredeyse birbirine
paralel gibi olacaktýr. Böylece, ufuk balondaki kiþiye, sepetle ayný düzlem üzerindeymiþ gi
gözükecektir. Ama balonun tam altýnda bulunan noktanýn sepete olan uzaklýðý gerçek boyutuyl
eðinden, bu nokta doðal olarak ufkun çok altýndaymýþ gibi gözükecektir. Deniz yüzeyinin çuk
imi vermesi, çýkýlan yükseldiðin, üçgenin tabaný ile hipotenüsünün artýk birbirine paralel
bir orana ulaþmasýna kadar sürer, ancak bu noktadan sonra dünya gerçekte olduðu gibi dýþbük
E.A.P. (Baudelaire'in Histories Extraomdinaries'inden alýnmýþtýr (Çev.)]
MELLONTA TAUTA1'
(1848 yýlý baþlarýnda yazýlmýþ olmakla birlikte, derginin geciktirmesi yüzünden ilk olarak
9'da Godey's Lady's Bookla yayýmlanmýþtýr. Poe, öyküyü "A Remarkable Letter" adýyla yeniden
rak "Eureka"nýn sonuna eklemiþtir (1848).)
LADY'S BOOK EDÝTÖRÜ -'YA
Benden daha iyi anlayacaðýnýzý umduðum bir makaleyi derginiz için size göndermekten onur du
orum. Nubialý Coðrafyacýnýn gayet iyi tanýmladýðý, ama bugünlerde transandantalisder ve dai
klýlarý dýþýnda pek kimsenin uðramadýðý bir deniz olan Mare Tanebra-rum'da bir yýl kadar ön
ntarla kapatýlmýþ olarak yüzer halde bulduðum bir testi içindeki tuhaf görünüþlü bir el yaz
"Toughkeepsie Kahini" de denilen) arkadaþým Martin Van Buren Maviþ tarafýndan) yapýlan bir
çevirisidir bu.2
Saygýlarýmla, EDGAR A. POE
"TARLAKUÞU" ADLI BALONDA
1 NiSAN 28483
Þimdi, sevgili dostum -þimdi, günahlarýnýz yüzünden uzun ve dedikodu dolu bir mektupla ceza
dýracaksýnýz. Bütün münasebetsizliklerinizi olabildiðince sýkýcý, olabildiðince tutarsýz, o
uk sabuk ve olabildiðince sudan olmakla cezalandýracaðýmý size açýkça bildiriyorum. Burada,
i de zevk olsun diye (bazý insanlann ne tuhaf bir zevk anlayýþý var) seya-hata çýkmýþ bir k
rseri ile pis bir balona hapsolunmuþ durumdayým ve en azýndan bir aydan önce karaya ayak
basma umudum yok. Konuþacak kimse yok. Yapacak birþey yok. insanýn yapacak birþeyi olma
dýðýnda, dostlanndan biriyle mektuplaþmasýnýn zamaný gelmiþtir. Bu durumda size bu mektubu
nedenimi anlarsýnýz - benim can sýkýntým ve sizin günahla-nnýz yüzünden.
Gözlüklerinizi alýp rahatsýz edilmeye kendinizi hazýrlayýnýz. Bu iðrenç yolculuk boyunca bi
gün yazmak niyetindeyim.
Acaba, ne zaman bir icat insan beynini ziyaret edecek? Sonsuza dek balonun binle
rce çeþit rahatsýzlýðýna mahkum muyuz? Kimse daha hýzlý bir ilerleme biçimi icat edemeyecek
gitmenin, benim düþünceme göre, iþkenceden pek bir farký yok. Yeminle söylüyorum, evden ay
u yana saatte yüz milden fazla yol almadýk.4 Kuþlar bile -en azýndan bazýlan- bizi geçer. S
ni temin ederim ki, þu kadarcýk olsun abartmýyorum. Hareketimiz, kuþkusuz, gerçekte olduðun
an daha yavaþ gözüküyor -bunun nedeni, çevremizde hýzýmýzý hesaplamamýza yarayacak hiçbir n
unmamasý ve rüzgarla yol alýyor olmamýz. Kuþkusuz, bir balonla karþýlaþtýðýmýzda hýzýmýzý a
ruz ve o zaman, o kadar da yavaþ olmadýðýmýzý görüyoruz. Bu tarzda yolculuða alýþmýþ olsam
hava akýmý içinden bir balon bizi geçtiðinde baþýmýn dönmesini engelleyemiyorum. Birden üze
pençeleriyle bizi kapýp uzaklara götürecek devasa bir yýrtýcý kuþ gibi görüyorum onu her za
abah gün doðarken bir tanesi üzerimizden öyle yakýn geçti ki, çekme halatý, içinde bulunduð
anýn asýlý olduðu aða basbayaðý deðerek ciddi þekilde kaygýlanmamýza yol açtý. Kaptanýmýzýn
yapýldýðý malzeme beþ yüz yýl, bin yýl öncesinin deðersiz, vernikli "ipeði" olsaymýþ mahvol
le kurtula-mazmýþýz. Bana açýkladýðýna göre, bu ipek bir tür toprak kurdunun baðýrsaklarýnd
kurt, dikkatli bir þekilde kurt -karpuza benzer bir meyve- üzerinde yetiþtiriliyor ve
yeterince semirince bir deðirmende eziliyormuþ. Bu þekilde elde edilen hamura bu ham
haliyle papirüs deniliyor ve en sonunda "ipek" oluncaya kadar çok çeþidi iþlemlerden geçiyo
muþ. Söylemesi tuhaf ama, kadýn elbisesi yapýmýnda kullanýlan malzeme olarak bir zamanlar ç
takdir ediliyormuþ. Balonlar da genellikle bu malzemeden yapýlýyormuþ. Halk arasýnda sütleð
tabir edilen, botanikteki adý sütotu olan bir bitkinin tohum kapçýklarýnda bulunan daha iy
i bir malzeme sonradan onun yerini almýþ. Çok dayanýklý olmasý nedeniyle bu tür ipeðe silk-
gham5 denilmekte ve kauçuk zamk -bugün yaygýn olarak kullanýlan gütaperkaya6 bazý bakýmlard
benzeyen bir madde- ile verniklenerek kullanýma hazýrlanmaktaymýþ. Kuþkusuz çok çeþitli man
lerinden biri olan bu kauçuða bazen Indian rubber ya da whist lastiði7 denirmiþ. Bir dah
a bana asla, benim aslýnda bir antika meraklýsý olduðumu söylemeyiniz.
Çekme haladan diyorduk da, bizim çekme halatýmýz tam bu sýrada, altýmýzdaki okyanusta kayna
a olan küçük manyetik pervaneli -altý bin tonluk ve her bakýmdan utanç verecek ölçüde kalab
ilerden birindeki bir adama çarparak denize düþürdü. Bu küçük gemilerin belirli bir sayýdan
yolcu taþýmalan yasaklanmalýdýr. Adamýn, elbette, yeniden gemiye çýkmasýna izin verilmedi v
eçmeden can yeleðiyle birlikte gözden yitip gitti. Birey diye birþeyin olabileceðinin vars
ayýla-mayacaðý aydýnlýk bir çaðda taþýyor olmaktan dostum, büyük bir sevinç duyuyorum. Gerç
kitlelerdir, insanlýk deyince aklýma geldi de, bizim ölümsüz Wiggings'i-mizin Toplumsal Du
rum, vs. ile ilgili görüþlerinin çaðdaþlarýnýn varsaymak eðiliminde olduklarý kadar da orij
dýklarýný biliyor muydunuz? Ayný fikirlerin, deðersiz öteberiler ve kürk8 satan bir pareken
i dükkaný iþletmesinden dolayý, bin yýl kadar önce Furrier9 adýyla bilinen irlandalý bir fi
tarafýndan, hemen hemen ayný þekilde dile getirilmiþ olduðu konusunda Pundit10 beni temin
etmektedir. Hiç kuþkusuz Pundit'in bildiðini çok iyi bilirsiniz, Hindu Aries Tottle'ýn (P
undit'in aktardýðý gibi) - "Ayný fikirlerin insanlar arasýnda bir defa, iki defa ya da bir
kaç defa deðil, hemen hemen sonsuzca yinelenmelerle döne döne ortaya çýktýðý" yolundaki der
inin hergün doðrulandýðýný görmemiz ne muhteþem birþey!"11
2 Nisan- Bugün, yüzer telgraf tellerinin12 orta bölgesinden sorumlu manyetik kotrayla
konuþtum. Öðrendiðime göre, bu tür telgraf Horse13 tarafýndan ilk defa çalýþtýrýldýðýnda, t
nizden götürmenin olanaksýz olduðu düþünülüyormuþ; bugün bu zorluðun nereden kaynaklandýðýn
z. Dünya dönüyor. Tempora mutantur14 -Etrüskçe sözler ettiðim için beni baðýþlayýnýz. Atala
asaydý ne yapardýk? (Pundit Atlantik'in eski sýfat olduðunu söylüyor.) Kotraya birkaç soru
mak için birkaç dakika durduk ve diðer fevkalade haberlerin yanýsýra Afrika'da iç savaþ çýk
ve bu arada vebanýn hem Yurope'da hem de Ayesher'da15 bir güzel ortalýðý kasýp kavurduðunu
k. Felsefenin muhteþem ýþýðýyla insanlýðý aydýnlatmasýndan önce dünyanýn Savaþ ve Salgýnlar
sý gerçekten tuhaf deðil midir? Eski tapýnaklarda insanlýðýn baþýna bu belalarýn(!) gelmeme
lar edildiðini biliyor musunuz? Atalarýmýzýn hangi ilkelere dayanarak böyle hareket ettikl
erini anlamak gerçekten zor deðil mi? Binlerce bireyin yok olmasýnýn sadece ve sadece ki
tlenin yararýna olduðunu anlayamayacak kadar kör müydüler?
3 Nisan- Balonun en tepe noktasýna götüren ip merdi-
venden yukarý týrmanarak oradan çevreyi seyretmek gerçekten çok ama çok eðlenceli. Aþaðýdak
n görülebilen manzara, biliyorsunuz, çok geniþ deðil -düþey yönde çok az þey görülebiliyor.
balonun tepesindeki yastýk ve minderlerle rahat bir tarzda döþenmiþ açýk piazzaya16 (bunlar
azdýðým yere) oturunca, insan her yönde olup bitenleri görebiliyor. Tam þu anda, görüþ alan
kça büyük bir balon kalabalýðý var ve oldukça canlý bir görüntü oluþturuyorlar; havada mily
sesinin mýrýltýsý yankýlanýyor. Balon kullanan ilk pilot olduðu varsayýlan Yellow ya da Vi
7 (Pundit hangisi olduðunu teyit edecektir), sadece uygun bir hava akýmýna rastlanýnca-y
a kadar yukarý çýkmak veya aþaðý inmekle atmosferde her yönde yol almanýn olanaklý olduðunu
, dönemin filozoflarýným(!) böyle birþeyin olanaksýzlýðýný bildirmeleri yüzünden çaðdaþlarý
diklerinin, onu yalnýzca hüner sahibi bir çýlgýn olarak gördüklerinin söylendiðini duymuþtu
ar makul birþeyi eski bilginlerin nasýl olup da anlayamadýklarý, þu anda bana oldukça açýkl
z birþey olarak gözüküyor. Ama her çaðda Sanatýn ilerlemesine karþý büyük engeller bilim ad
nsanlarca dikilmiþtir. Elbette bizim bilim adamlarýmýz eski dönemlerin bilim adamlarý kada
r dar görüþlü deðillerdir: -ah, bu konuda size çok tuhaf birþey anlatacaðým. Metafizikçiler
laþmanýn yalnýzca iki olasý yolu olduðu þeklindeki tuhaf kuruntudan insanlan kurtarmaya raz
lmalarýndan bu yana ancak bin yýl geçtiðini biliyor musunuz? Gel de inan! Öyle görünüyor ki
k uzun yýllar önce, Zamanýn gecesinde Aries Tottle adýnda bir Türk (belki de Hindu) filozo
f yaþýyormuþ. Bu þahýs, tümden gelimci ya da a priori araþtýrma yöntemi denilen bir yöntemi
da her fýrsatta yayýyormuþ. Aksiyomlar ya da "kanýt gerektirmeyen gerçekler" dediði noktad
n hareketle "mantýk" yoluyla gerçeðe ula-þýyormuþ. En büyük öðrencileri Neuclid diye biriyl
diye biriymiþ. Lakabý "Ettrick Çobaný" olan ve a posteriori ya da tümevarýma dediði tamamen
rklý bir sistem öðütleyen Hog19 diye biri ortaya çýkýncaya kadar Aries Tottle'ýn borusu ötm
sistemi tamamen Duyulara dayanýyormuþ. Gözlem yapmak, çözümlemek ve gerçekleri -fiyakalý bi
nstantice natures dedikleri- genel yasalar halinde sýnýflandýrmak þeklinde bir yol tuttu
rmuþmuþ. Aries Tottle'ýn sistemi tek kelimeyle noumena'ya, Hog'unki phenomena'ya20 day
anýyormuþ. Bu son sistem ilk olarak ileri sürüldüðünde öylesine büyük takdir toplamýþ ki, A
den düþmüþ; ama sonralan yeniden biraz saygýnlýk kazanmýþ ve Gerçeklik alanýný daha çaðdaþ
sýna izin verilmiþ. Bilginler artýk Aristocu ve Ba-concý usullerin bilgiye ulaþtýrabilecek
iricik ana yollar olduðunu ileri sürmekteymiþler. "Baconcý"nýn Hogcuya eþdeðer olarak icat
lmiþ, kulaða daha hoþ gelen ve daha aðýrbaþlý bir terim olduðunu kuþkusuz biliyorsunuzdur.
Þimdi sevgili dostum, sizi kesinlikle temin ederim ki bu meseleyi olmasý gerektiði gib
i ve büyük bir yetkeyle anlatýyorum; daha bakar bakmaz ne kadar saçma olduðu anlaþýlan böyl
ir sanýnýn, geliþimini hemen hemen her zaman içgüdüsel atýlýmlarla gerçekleþtirmiþ olan ger
asýl engellemiþ olduðunu kolayca anlayabilirsiniz. Eski düþünce, araþtýrmalarý sürünmeye ma
yüzlerce yýl özellikle Hog'a karþý duyulan tutkulu sevgi öylesine büyük olmuþtur ki, her t
ilen son verilmiþtir. Hiç kimse, yalnýzca kendi Ruhuna borç-lu olduðunu hissettiði tek bir
erçeði bile dile getirmeye cesaret edememiþtir. Bu gerçeðin kanýtlanabilir türde bir gerçek
olmadýðý da pek farketmemiþtir, çünkü dönemin taþ kafalý bilginleri yalnýzca bilgiye hangi
em vermiþlerdir. Sonuca bakmamýþlardýr bile. "Araçlara bakalým", diye çýðlýklar atmýþlardýr
arýn incelenmesinden sonra bu araçlar ne Aries'in (yani, Ram'in)21 ne de Hog'un kate
gorilerinden birine girmemiþse, bilginler konu üzerinde daha fazla durmayarak "kuram
cý'yý aptal olarak nitelemiþ ve artýk ne ona ne de gerçeðine ilgi göstermiþlerdir.
imdi, sürünerek ilerleyen bir sistemle birbiri ardýsýra birçok
çaðdaþ sonra gerçeðe büyük ölçüde ulaþýlabileceði ileri sürülemez bile, çünkü hayal gücünün
i hiçbir kesinliðin telafi edemeyeceði bir kötülüktü. Bu Jurmainlerin, bu Vrinch, bu Inglit
ve bu Amriccanlarýn22 (ki bu sonuncularýn atalarýmýz olduðunu yeri gelmiþken belirtmeliyim)
hatasý, elinde tuttuðu bir nesneyi gözüne yaklaþtýrdýðý ölçüde iyi göreceðini hayal eden uk
zer bir hataydý. Bu kiþiler kendilerini ayrýntýlarla körleþtirmiþlerdi. Hogcu bir yol tuttu
klarýnda ulaþtýklarý "gerçek" hiçbir þekilde her zaman gerçek deðildi -öyle gözüktükleri iç
duðunu veya gerçek olmalarý gerektiðini varsaymanýn bir alemi yoktu. Ram'in yolunu izledik
lerinde, tuttuklarý yol koç boynuzu kadar bile düz deðildi, çünkü aksiyom olan hiçbir aksiy
ahip deðildiler. Kendi zamanlarýnda bile bunu göremediklerine göre çok kör olmalýydýlar; çü
endi zamanlarýnda bile uzun zamandýr "yerleþmiþ" aksiyomlar reddedilmiþti. Örneðin; "Ex nih
nihil fit"23; "bir cisim, bulunmadýðý yerde hareket edemez"; "antipodlar bulunamaz";
"karanlýk ýþýktan doðamaz" -daha önce tereddütsüz aksiyom kabul edilmiþ bütün bu önermeler
rce benzer önerme, sözünü ettiðim dönemde bile savunulmaz görülüyordu. O zaman bu insanlarý
mlarýn Gerçeðin deðiþmez temelleri olduðuna inanmakta ayak diremeleri ne büyük bir saçmalýk
saðlam akýl yürütenlerinin bile aðzýndan aksiyomlarýnýn genel olarak yararsýzlýðýný, kavra
ydýr. En saðlam akýl yürüten mantýklarý kimde Dur, bir bakayým! Gidip Pun-dit'e sorayým. Bi
ada dönerim. *** Hah, iþte bulduk! iþte yaklaþýk olarak bin yýl önce yazýlmýþ ve -yeri gelm
yim- geliþmesini tamamlamamýþ Amriccancadan baþka bir-þey olmayan Inglitchçeye çevrilmiþ bi
ap. Pundit bu kitabýn bu konudaki, yani Mantýk konusundaki eski yapýtlarýn kesinlikle en
akýllýcasý olduðunu söylüyor. Yazarý (ki döneminde kim olduðu çok merak edilmiþtir) Miller
diye biriydi ve kayýtlardan Bentham adýnda bir deðirmen atý sahibi olduðunu öðreniyoruz ki
u belli bir öneme iþaret eder.24 Neyse, biz incelemeye bir göz atalým.
Ah! -"kavranýlabilirlik ya da kavranýlmazlýk" diyor, çok yerinde olarak Bay Mill, "hiçbir
durumda kendiliðinden belli gerçeðin bir ölçütü kabul edilemez."25 Mill'in akýl yürütmesind
an þey, apaçýk belli gerçeði tartýþmaya açmayý düþünmesi deðil midir? Bizim þaþmamýz gereke
n nasýl olup da bu kadar apaçýk ortada olan birþeyden söz etme ihtiyacý duymuþ olmasýdýr. B
adar herþey yolunda -fakat bir baþka sayfaya geçelim. Ne görüyoruz "burada? -"Birbiriyle çe
iþen iki þeyin ikisi de doðru olamaz -yani, doðada bir arada bulunamaz." Burada, Bay Mil
l demek istiyor ki, örneðin bir aðaç ya bir aðaç olmalý ya da bir aðaç olmayan þey. Pekala,
yorum ona: Neden? Yanýtý þöyle: -ve asla bundan baþka bir-þey olmak iddiasýnda da deðil- "Ç
riyle çeliþen iki þeyin ikisinin de doðru olmasýný kavramak olanaksýz." Ama, onun da göster
bi bu hiç de yanýt sayýlmaz; çünkü, daha biraz önce kendisi deðil miydi "kavranýlabilirlik
avranýlmazlýk hiçbir durumda kendiliðinden belli gerçeðin bir ölçüt-dü kabul edilemez" diye
Burada, bu eskilerin mantýklarýnýn, kendilerinin de gösterdiði gibi, son derece temelsiz,
deðersiz ve baþtan aþaðý hayali olduðundan yakýnýyor deðilim, benim yakýnmamýn esas nedeni,
en tüm diðer yollan, süzülerek gökyüzüne yükselmekten hoþlandýðý kadar hiçbir þeyden hoþlan
cüret ettikleri akla aykýrý iki yol -biri sürünme, diðeri emekleme- dýþýnda ona ulaþmanýn t
büyük bir tantana ile ve aptalca yasaklamalarýdýr.
Ha, bu arada aklýma gelmiþken sevgili dostum, bu eski dogmatikler sonunda hakikatler
in en önemlisine ve en yücesine, onlarýn o iki yolundan hangisiyle ulaþýldýðýna karar verme
lksalar, apýþýp kalmazlar mýydý sence? Yerçekimi hakikatini kastediyorum. Newton bunu Keple
'e26 borçluydu. Kepler ortaya koyduðu ve daha ileri gitmek isteyerek Metafizik krallý-
ðýna girmek zorunda kalacaðýmýz üç yasaya, yani büyük In-glitch matematikçiyi bütün Fizikse
emeline götüren, yasalarýn yasasý bu üç yasaya tahminle ulaþtýðýný kabul etti. Kepler tahmi
i hayal etti. Kepler aslýnda bir "kuramcýydý" -þimdilerde epeyce kutsallýk kazanmýþ olan bu
, eskiden bir küçümseme sýfatýydý. Ya da, bir þifre çözme uzmanýnýn görülmedik zorlukta bir
oldan" hangisiyle çözdüðünü veya Champollion'un27 hiyeroglifi çözüm bu sayede insanlýðý ebe
se sonsuz sayýda hakikate yöneltirken o iki "yoldan" hangisini kullandýðýný açýklamaya kalk
bu yaþlý köstebekler þaþýnp kalmazlar mýydý?
Bu konuda son bir söz söyledikten sonra canýnýzý sýkmaya son vereceðim. Bu hoþgörüþüsüz ins
yollarý üzerine bitip tükenmez gevezeliklere dalarak bugün bizim böylesine açýkça gördüðüm
arlýlýk yolunu gözden kaçýrmýþ olmalarý tuhaf kaçmýyor mu? Tam tutarlýlýðýn mutlak hakikat
l gerçeðini Tannnýn eserlerinden çýkaramamýþ olmalan garip gözükmüyor mu? Bu önermenin son
ortaya atýlmasýndan bu yana geliþmemiz nasýl sorunsuz bir seyir izledi! Araþtýrmalar kösteb
erin ellerinden alýnýp bir görev olarak gerçek, sadece gerçek düþünürlerin, ateþli bir haya
p insanlann eline verildi. Bu sonuncular kuram üretirler. Tasavvur edebiliyor musu
nuz, mümkün olsaydý da þu anda dediklerimi duyacak olsalardý, atalarý-mýz bu sözlerime nasý
ici çýðlýklar alýrlardý? Dediðim gibi bu insanlar kuram üretirler ve bu kuramlar da yalnýzc
lir, basitleþtirilir, sistemleþtirilir, tutarsýzlýklarýndan arýndý-rýlar. Ta ki, tutarlý ol
en vurdumduymazlarýn bile mutlak ve sorgulanamaz bir hakikat olduðunu kabul ettiði mükem
mel bir tutarlýlýk apaçýk görülünceye kadar.
4 Nisan- Yeni gaz, güteparkadaki son geliþmelerle birlikte harikalar yaratýyor. Modern
balonlanmýz nasýl emniyetli, rahat, kolay yönetilebilir ve her bakýmdan uygunlar! iþte, m
uazzam büyüklükte bir tanesi saatte en azýndan yüz elli mil hýzla bize doðru yaklaþýyor, Ýç
kalabalýk olduðu görülüyor -üç, belki de dört yüz yolcu var- yine de nerdeyse bir mil yukar
r ve bir hükümdarýn küçük gören tavrýyla bize tepeden bakýyor. Yine de saatte yüz mil, hatt
il hýzla seyahat etmek pek büyütülecek bir þey deðil. Kanadaw kýtasýný baþtan baþa kateden
rindeki uçuþumuzu anýmsýyor musunuz? -saatte tam üç yüz mil- seyahat diye ben buna derim. G
k birþey yoktu, ama -kur yapmaktan, bol bol yiyip içmekten ve muhteþem salonlarda dans
etmekten baþka yapacak birþey yoktu. Arabalar tam hýzla giderken tesadüfen dýþardaki nesne
er þöyle bir gözümüze çarptýðýnda ne kadar tuhaf bir duygu hissedildiðini anýmsýyor musunuz
rdu -ve yekpare bir kütle halinde. Ben kendi adýma, saatte yüz mil hýzla yol alan yavaþ bi
r trenden baþkasýyla seyahati tercih ettiðimi söyleyemem. Bu trende pencere camlan olmasýn
a -hatta onlarý açmamýza- izin verilirdi ve bir manzarasýný neredeyse olduðu gibi görebilir
. *** Pundit, Kanadaw büyük demiryolu güzergahýnýn dokuz yüz yýl kadar önce çizilmiþ olmasý
söylüyor! Aslýnda, bir yolun gerçek izlerinin -sözü edildiði kadar uzak bir döneme atfedile
ek izlerin-hâlâ farkedilebildiðini iddia edecek kadar ileri gidiyor Pundit. Yolda yalnýz
ca iki ray izi görülüyordu; oysa bizimkinin, bildiðiniz gibi, on iki rayý var ve üç ya da d
eni ray da hazýrlanmakta. Eski raylar çok zayýftýlar ve bugünün anlayýþýna göre son derece
deðilse bile oldukça manasýzca birbirlerine çok yakýn yerleþtirilmiþlerdi. Yolun þimdiki g
-on beþ ayak- þöyle böyle güvenli kabul edilmektedir. Ben kendi adýma, Pundit'in ileri sürd
çok uzak dönemlerde þöyle veya böyle bir demiryolu bulunmasý gerektiðine inanýyorum; benim
göre, bir dönemde -elbette, en azýndan yedi yüz yýl önce- Kuzey ve Güney Kanadaw ülkelerini
leþtirilmiþ olmasýndan daha açýk bir þey olamaz; Kanadawlular, o zaman duyulan lüzum üzerin
bir tarafýndan öte tarafýna giden büyük bir demiryolu inþa etmeye mecbur kalmýþ olmalýydýl
5 Nisan- Can sýkýntýsýndan neredeyse kendimi yiyip bitiriyorum. Pundit, balondaki konuþula
bilecek tek insan; o zavallýcýk da sadece eski þeylerden söz edebiliyor. Bütün gün eski Amr
anlarýn kendi kendilerini yönetmiþ olduklarýna beni ikna etmeye çabalýyor! Bir masalda okud
muz "çayýr köpeði"28 misali güya herkes kendi baþýna buyruk bir tür konfederasyon halinde y
bu kadar saçma birþey duyan olmuþ mudur bugüne dek acaba? Dediðine göre, "herkes özgür ve e
" gibisine, akla gelebilecek en tuhaf fikirle iþe baþlamýþlar -buna da, hem maddi hem ma
nevi dünyada herþeye damgasýný vurmuþ olan sýnýflara aynlma yasasýna raðmen yapmýþlar. Herk
ediði gibi söylersek "oy vermiþtir" -yani kamu iþlerine karýþmýþtýr- ta ki, en sonunda herk
an iþin hiç kimsenin iþi olmadýðý ve "Cumhuriyet"in (o saçma þeye böyle bir ad veriyorlardý
hükümetsiz olduðu anlaþýlýncaya kadar. Bununla birlikte, "Cumhuriyeti kuran filozoflarýn k
i kendilerinden duyduklarý hoþnutluðu ilk sarsan durumun, herkese oy hakkýnýn, hile yapmak
tan utanmayacak kadar alçak her partinin, önleme hatta farkýna varma olanaðý bulunmadan, i
stenildi-ði sayýda oy toplayarak entrikalar çevirmesine fýrsat verdiðini þaþkýnlýkla keþfet
duðu rivayet edilir. Bu keþfin üzerinde biraz düþünülmesi, alçaklarýn üstünlük saðlamalarýn
cükle, bir cumhuriyet hükümetinin ancak bir alçaklar hükümeti olabileceði sonucunu açýkça o
muþtu. Filozoflar, bu kaçýnýlmaz kötülükleri önceden düþünemedikleri için aptallýklarýndan
amlar icat etmeye niyetlenirlerken, her þeyi eline alarak ünlü Zeroes'in29 ve Hello-fa
gabaluse'un30 despotluklannýn yanýnda çok hoþ ve saygýn kalacaklan bir despotluk kuran Mob
31 adýnda biri sorunu kesin bir sonuca baðladý. Bu Mob'un (yeri gelmiþken bir yabancý olduð
nu da söyleyelim) dünyanýn bugüne dek gördüðü en berbat adam olduðu söylenmektedir. Dev gib
si vardý -küstah, yýrtýcý, pisti; bir boðanýn hiddetine, bir sýrtlanýn yüreðine ve bir tavu
nine sahipti. En sonunda kendi kendisini yiyip bitiren enerjisi yüzünden öldü. Bununla b
irlikte, ne kadar kötü olursa olsun yine de bir iþe yaramýþ ve insanlýða unutulmasý imkansý
ers vermiþtir -asla doðal benzetmelere karþý çýkýlmamasý gereðini. Cumhuriyetçiliðe gelince
i" dýþýnda- dünya yüzünde ona benzetilebile-cek hiçbir þey bulunamaz. Çayýr köpekleri örneð
okrasinin hayranlýk duyulacak bir hükümet biçimi -köpekler için- olduðunu göstermektedir.
6 Nisan- Dün gece, kaptanýn küçük dürbününde yarým derecelik bir yer kaplayan ve puslu bir
çýplak göze gözüktüðü gibi gözüken Alpha Lyrae32 yýldýzýnýn çok nefis bir görüntüsü vardý.
k büyük olmasýna karþýn, üzerindeki lekeleri, atmosferi ve daha baþka bir çok bakýmlardan g
benzemektedir. Pundit'in bana anlattýðýna göre bu iki küre arasýndaki ikili iliþkiden kuþk
aya ancak geçen yüz yýlda baþlanmýþ. Bizim sistemimizin göklerdeki aþikar hareketinin (söyl
uhaf ama) galaksinin merkezinde bulunan muazzam büyüklükte bir yýldýz etrafýndaki bir yörün
inde olduðu düþünülüyormuþ. Bu yýldýzýn etrafýnda ya da Samanyolu'nun (Ülker takýmyýldýzýnd
olduðu varsayýlan) merkezindeki bütün yýldýzlar için ortak olan bu çekim merkezi etrafýnda
lerin dönmekte olduðu ifade edilmektedir; bizim sistemimiz dönüþünü 117.000.000 yýlda tamam
taymýþ! Bizim, þu anki bilgilerimizle, teleskoplarýmýzýn geliþmiþlik derecesiyle vs. böyle
rin dayanaðýný anlamamýz elbette çok zordur. Bu düþünceyi ilk ortaya atanlardan biri Mudler
ye biridir. Onun bu çýlgýn varsayýma baþlangýçta sadece benzetme yoluyla ulaþmýþ olduðunu v
iz; ancak bir kez bu benzetmeyi yaptýktan sonra düþüncesini geliþtirirken, hiç deðilse bu b
etmeye sýký sýkýya sarýlmalýydý. Merkezde, gerçekten, büyük bir kürenin olduðu onaya atýlmý
dar tutarlýydý. Ancak merkezdeki küre, dinamik olarak çevresindeki bütün kürelerin toplamýn
olmalýydý. O zaman
özellikle kümenin tam orta bölgesinde -hiç deðilse bu kavraný-lamaz merkez güneþin bulunmas
en yerin çok yakýnýnda- bir yer iþgal eden bizim "Öyleyse neden onu göremiyoruz?" sorusunu
ormamýz gerekirdi. Gökbilimci, belki, tam bu noktada, parlaklýðý olmayan cisimler önermesin
sýðýnmýþ ve burada benzetme düþüncesi birden terkedilmiþ olmalýydý. Ama, parlamayan merkez
kabul edilmesi durumunda bile, onun etrafýnda her yönde parýltýlý ýþýklar saçan sayýsýz yýl
onu görünür hale getirememiþ olmasýný nasýl açýkladý? Sonuçta hiç kuþku yok ki, tek ileri
tak bir çekim merkeziydi -ama burada da benzetme düþüncesinden vazgeçilmiþ olmalýydý. Bizim
emimizin ortak bir çekim merkezi etrafýnda döndüðü doðru olmakla birlikte, sistem bunu, küt
sistemin geri kalanýnýn kütlesini dengeleyen maddi bir güneþle iliþki içinde ve bunun bir s
cu olarak yapar. Matematiksel çember sonsuz sayýda düz çizgiden oluþan, bir eðridir; ama bu
mber düþüncesi -dünyasal geometri bakýmýndan fiili deðil de matematiksel kabul ettiðimiz bu
alýn gerçekte, sistemimizi benzer sistemlerle birlikte galaksinin merkezindeki bir n
okta etrafýnda dönüyor varsaydýðýmýzda, hiç deðilse hayalimizde uðraþmamýz gereken Titanik5
usunda göz önünde bulundurmaya hakkýmýz olan tek fiili kavramdýr, insanoðlunun en yaman hay
gücü, böylesine tarifi mümkünsüz bir daireyi kavramak üzere bir tek adým atmaya kalksýn hel
Bu akýl almaz çemberin çevresi üzerinde sonsuza dek yol alan bir þimþeðin, sonsuza dek hep
ir çizgi üzerinde yol alacaðýný söylemek hiç de paradoksal olmayacaktýr. Güneþimizin böyle
inde aldýðý yolun -böyle bir yörünge üzerinde sistemimizin izlediði yönün- bir milyon yýlda
den insanýn algýlayabileceði en ufacýk bir sapma göstermesi akla bile getirilmemesi gereke
n bir önermedir; yine de bu eski gökbilimciler -bir noktadan baþka birþey olmayan- kendi
kýsacýk astronomik dönemleri boyunca, nerdeyse hiçlik anlamýna gelen iki üç bin yýllýk dön
yolun belli bir kavis oluþturduðuna kesinlikle inandýklarý anlaþýlýyor. Bu düþüncelerin on
durumu -ortak bir çekim merkezi etrafýnda bizim güneþimizle Alpha Lyrae'nýn çiftli dönüþü-
olmasý ne anlaþýlmaz birþey!
7 Nisan- Dün gece astronomik eðlencemize devam ettik. Beþ Neptün asteroidi son derece güze
l görünüyordu35 ve aydaki yeni Daphnis36 Tapýnaðý'ndaki birkaç üst söve üzerine üzen-gitaþý
ilgiyle seyrettik. Aylýlar gibi mini minnacýk ve insana çok az benzeyen yaratýklarýn, bizi
mkinden çok üstün bir mekanik ustalýða sahip olduklarýný düþünmek eðlenceliydi. Bu yaratýkl
tlýkla indirip kaldýrdýklarý muazzam büyük kütlelerin, aklýmýzýn bize söylediði gibi gerçek
nu kavramak da insan için çok zor.
8 Nisan- Evreka! Pundit ihtiþamýnýn doruðunda. Kana-dawlu bir balon bugün bizimle konuþtu
e yakýn zamanlara ait bir sürü gazete attý bize; bu gazetelerde Kanadaw ya da daha ziyad
e Amriccan eski uygarlýklarýyla ilgili son derece ilginç birçok bilgi vardý, iþçilerin ayla
n beri imparatorun baþ zevk bahçesi Paradise'da yeni bir çeþme için zemini hazýrlamakta ol-
uklanný sanýrým biliyorsunuzdur. Paradise, öyle gözüküyor ki, anýmsanamayacak kadar eski za
rdan bu yana kelimenin tam anlamýyla bir adaydý -yani kuzey sýnýn her zaman (en eski kayýt
lara göre de) bir derecik ya da daha doðrusu denizin çok dar bir koluydu.37 Bu kol bugün
kü geniþliðine (bir mil) ulaþýncaya kadar yavaþ yavaþ geniþledi. Adanýn uzunluðu dokuz mil
iþliði oldukça büyük deðiþiklikler göstermektedir. Adanýn bütün yüzeyi (Pundit'in dediðine
adar önce, bazýlarý yirmi katlý evlerle yoðun bir þekilde kaplýymýþ; toprak tam bu yörede (
r nedenle) çok deðerli kabul ediliyormuþ. Ama 2050 yýlýnýn feci depremi kenti (bir köy deni
eyecek kadar büyüktü çünkü) öylesine yerle bir etmiþ, taþ taþ üstünde býrakmamýþtý ki, bu a
rzlarý, gelenekleri vs., vs., vs. hakkýnda az buçuk kurama benzer birþeyler oluþturmak için
en yorulma nedir bilmez eski eser
uzmanýmýz bile bugüne kadar yöreden yeterince (sikke, madalyon ya da yazýt þeklinde) bilgi
lde edemedi. Onlar hakkýnda bugüne dek öðrenebildiklerimizin hepsi bu insanlann, Altýn Pos
t þövalyelerinden Recorder Riker'in38 keþfinden sonra Kýtayý istila eden vahþi Knickerbocke
39 kabilesinin bir kolu olduklarýndan ibaret. Ancak, kesinlikle uygarlýktan uzak deðil
lerdi; kendi tarzlarýnda çeþitli sanatlar ve hatta bilimler geliþtirmiþlerdi. Bu kabile in
sanlarýnýn birçok yakýmdan zeki olduklarý ama Servet ve Moda adlanyla tanýnan iki mabuta ta
mak için eski Amriccan-cada "kilise" denilen bir tür pagoda inþa etmeye kafayý fena hald
e takmýþ olduklan anlatýlýr. Denildiðine göre, sonunda adanýn onda dokuzu kilise olmuþ. Kad
içimi de, öyle gözüküyor ki, arka taraflarýnda belin biraz altýndaki bölgenin doðal çýkýntý
ilde bozulmaya uðramýþtý -ancak, son derece anlaþýlmaz bir þekilde bu kusur, güzellik olara
lendiriliyordu. Bu eþi benzeri bulunmayan kadýnlara ait birkaç resim mucize kabilinden
bugüne kalmýþ. Çok tuhaf bir görüntüleri var: Hindi ve hecin devesi arasý birþeye benziyor
iþte eski Knickerbockerlerle ilgili bize kalan birkaç ayrýntý neredeyse bundan ibaret. B
ununla birlikte, öyle gözüküyor ki, imparatorun mahçesinin (bildiðiniz gibi adanýn tamamýný
du) orta bölümlerinde kazý yaparken bazý iþçiler küp þeklinde ve keski ile þekillendirilmiþ
iloluk granit bir blok çýkarmýþlardý. Granit blok çok iyi durumdaydý, kendisini topraða göm
týdan pek zarar görmüþe benzemiyordu. Blokun bir yüzünde (düþünsene bir) üstü yazýlý -okuna
lýn bir mermer plaka vardý. Pundit sevinçle kendinden geçmiþ durumdadýr. Mermer plakanýn sö
yle, içerisinde -kurþundan bir kutu bulunan bir oyuk ortaya çýktý; kutu, çeþitli sikkeler,
n bir isim listesi, gazeteye benzeyen birçok belge ve eski eser uzmanlannýn yoðun ilgi
sini çekecek daha baþka malzemelerle doluydu. Bütün bunlann Knickerbocker denilen kabile
ye ait gerçek Amriccan kalýntýlan olduðundan hiç kuþku yoktu. Balonumuza atýlan kaðýtlar, s
in, el yazmalarýnýn, matbaa yazýlarýnýn, vs. vs.'nin týpký basýmlarýyla dolu. Sizi eðlendir
la, mermer plaka üzerindeki yazýtý kopya ediyorum: -
GEORGE WASHINGTON
Anýsýna dikilen Anýtýn
Bu Temel Taþý
Ý.S. 1781 Yýlýnda
Lord Cornwallis'in
Yorktown'da General Washington'a
Teslim Oluþunun yýldönümünde New York Kenti Washington Anýtý Cemiyeti'nin
Himayesinde
19 EKiM 1847'de
uygun törenlerle yerine konmuþtur.40
Bu yazdýðým, Pundit'in bizzat yaptýðý aslýna sadýk bir çeviridir, bu yüzden hatalý olmasý s
z. Böylece, bugüne kalmýþ birkaç sözcükten birçok önemli bilgi elde etmekteyiz; bunlardan o
ginç sayýlabilecek bir gerçek öðreniyoruz: Bin yýl önce, kendinden hoþnut kiþiler, -çok yer
ak- bizim þimdi yaptýðýmýz gibi, gelecekte bir anýt dikme niyetiyle gerçek anýtlar dikmekte
geçmiþti; niyetlerinin yüceliðinin kesin bir göstergesi olarak bir temel taþý "tek baþýna v
alnýz"41 (Büyük Amricccan þairi Benton'un sözlerini aktardýðým için beni baðýþlayýnýz) dikk
iriliyordu. Bu hayranlýk uyandýran yazýttan, aynca, söz konusu büyük teslimin nerede, nasýl
reyan ettiðini ve teslim edilen þeyin ne olduðunu da açýkça anlýyoruz. Nerede'nin yanýtý, Y
(her nereyse orasý); ne'nin yanýtýysa, General Cornwallis (kuþkusuz zengin bir mýsýr tücca
2 Cornwallis teslim olmuþ. Yazýt, neyin teslim oluþunu anýyor? -"Lord Cornwallis'in" -niçi
n? Vahþiler onun niçin teslim olmasýný istemiþler, tek sorun bu. Ama, bu vahþilerin kuþkusu
amyam olduklanný anýmsadýðýmýzda, onu sucuk yapmak niyetinde olduklan sonucuna varýyoruz.
Teslimin nasýl olduðuna gelince, hiçbir dil daha açýk olamaz. Lord Cornwallis, "Washington
Anýt Cemiyeti'nin -kuþkusuz temel taþý koymak için bir hayýr kurumu- himayesi altýnda" (su
olmak için) teslim olmuþtu. -Aman Allahým! N'oluyor? Ah! Balon patlamýþ, cumburlop denize
düþüyoruz. Bu yüzden, sadece gazetelerin, vs. vs.'nin týpkýbasýmlarýnýn aceleyle gözden ge
onucunda, bu günlerde Amriccanlar arasýnda büyük adam olarak John diye bir demirciyle, Z
acchary diye bir terzinin43 bulunduðunu öðrendiðimi ilave edecek kadar zamaným var.
Yeniden görüþünceye kadar hoþça kalýnýz. Bu mektubun elinize geçmesinin ya da geçmemesinin
ok; çünkü tamamen kendi eðlencem için yazdým. Yine de bir þiþeye kovup, aðzýný kapatarak de
Ebediyen sizin PUNDITA'nýz.
NOTLAR
1 Yunanca olan baþlýk "Bu þeyler gelecekte cereyan etmektedir" anlamýna gelmektedir. P
oe, Eureka adlý makalesinde de Yunanca sözcükler kullanýr. "Geleceðin korkunç eþiðinde bir
duruyorum."
2 Nubialý Coðrafyacý ve Mare Tanebranum için Poe'nun Türkçede Þehra-zat'ýn Bin Ýkinci Gec
baþlýðý altýnda yayýmlanan öykülerinden "Maelströme Düþüþ"ün 5. notuna bakýnýz.
Adlarla oynayan Poe, Van Buren Mavis'le Poughkeepsie yakýnlarýnda oturan ve 1848 seçim
lerinde Free Soil Party tarafýndan baþkan adayý gösterilen Andrew Jackson Davis'i kastet
mektedir.
Bazý editörler daha sonra Toughkeepsie'nin baþharfini P olarak düzelt-miþse de bence Poe b
unu bilerek yapmýþ olmalýdýr.
3 Tarih, "Hans Pfaal" adlý öyküdeki gibi 1 Nisandýr. Balonun adý Percy Bys-she Shelley'i
n (1792-1822) "To a Skylark - Bir Tarlakuþu'na" adlý yapýtýna gönderme olabilir. Sözcük, ge
iler arasýnda, "gökdelen" denilen en yüksek serene çýkýp eðlence olsun diye halattan aþaðý
lamýnda kullanýlýr.
4 Ýlk motorlu balon Poe'nun bu öyküyü yazmasýndan dört yýl sonra yapýldý: bu. Henri Giffa
dý olan beþ beygir gücünde buharlý bir motordu. Benzinli motor ancak 1860'da ve bu motoru
kullanan ilk balon 1872'de Paul Haenlein tarafýndan yapýldý.
Saatte yüz mil hýzla bir ayda 72.000 mil yapýlýr (bir de o ana kadar alýnan yol var). Topr
aða ayak basmak için geçilmesi gereken fazla(!) bir mesafe.
5 J. Silk Buckingham (1786-1855): ingiliz gezgin, gezi kitaplarý yazarý; özellikle Doðu
ya yapýlan gezileri anlattýðý kitaplarýnda köleciliði ve Güneyi eleþtirmiþtir. Poe'nun karþ
dan.
6 Güteparka: Uzak Doðu'nun bazý her mevsim yeþil aðaçlarýndan elde edilen lateks için kul
Malaya kökenli sözcük. Güteparka, yapýþkanlarýn yaný-sýra toprak altý ve su altý kablolarý
llanýlýr.
7 Indian rubber lastiðe genel olarak verilen addýr. Rubber of whist, kazananý kesin
olarak belirlemek amacýyla kullanýlan üç ya da beþ oyun kaðýdýndan oluþan set.
8 Poe, Fourier'nýn adýný Furrier'e dönüþtürürken meslek olarak da ona kürk satýcýlýðýný y
kürk demektir.)
9 Francois Marie Charles Fourier (1772-1837): Mevcut toplumsal kurumlan eleþtire
rek bir tür ütopik sosyalizm geliþtirmiþ olan Fransýz filozof.
10 Pundit: Burada özel ad olarak kullanýlan pundit sözcüðü, Sanskritçe, felsefe, hukuk ve
n eðitimi görmüþ Hindu anlamýna gelir. (Ýngilizcede de bir konuyu bilen kiþi, uzman anlamý
)
11 Aristoteles, Meteorologia I, iii. (Aristoteles Ýngilizce Aristotle diye yazýlýr.
Poe buradan hareketle Aries Tottle demiþ olabilir.)
12 Telsiz telgraf ancak 1895'te bulunmuþtur. O günlerde telgraf telleri okyanus yüze
yinde yüzmektedir. Deniz kabardýðýnda bu kablolarýn gerilmeye ve basýnca nasýl dayandýðý aç
ntik'in dibine emniyetli bir þekilde döþenmiþ su altý kablolarý bile on dokuzuncu yüzyýl so
doðru birçok kereler kopmuþtur.
13 Samuel Morse (1791-1872): ilk telgraf gösterisini 1844'te yaptý. Ancak gerekli
alt yapý baþkalarýnca zaten oluþturulmuþtu; bu yüzden, Morse'un telgrafýn tek mucidi olduðu
irçok insan kuþkuyla karþýlamaktadýr.
14 "Tempom mutantur, nýs et mutamur in illis". Zaman deðiþiyor, biz de onunla birlik
te deðiþiyoruz. Etrüskçe deðil de Latince olan bu deyiþin aslý "Omnia mutantur..." Herþey d
þeklindedir (Deliciae Poetarum Germanorum, Vol. I).
15 Avrupa ve Asya.
16 Piazza (italyanca): Meydan, piyasa yeri, veranda. Amerika'da evlerdeki balk
on.
17 Charles Green (1785-1870): ilk defa 1821'de George IV'ün tahta çýkmasý münasebetiyle
Green Park'tan balonla havalanmýþ, 1836'da Great Nassau
adlý balonu yaparak on sekiz saatte balonla beþ yüz mil katederek Almanya'da Nassau'ya
inmiþtir. Ancak ilk havacýlar, 1783'te balon yolculuðu yapan Joseph ve Jacques Etienn
e Montgolfier idiler.
18 Eucklides (l.Ö. 300): Geometrinin babasý kabul edilen Yunanlý. Immanual Kant (172
4-1804) Alman metafizikçi. Kant, nesnel gerçekliðin yalnýzca bilen zihnin bir yaratýsý oldu
u ve duyularýn dýþýnda hiçbir þey bulunmadýðýný, var olsa bile uzayýn ve zamanýn bilinemeye
Her ikisi de Aritoteles'in öðrencisi deðildi.
19 Sir Francis Bacon (1561-1626): Ortaçað skolastizminin bilimlerdeki a priori yönte
mine karþýlýk tüme varýma yöntemi önermiþtir. Her durumda, yeterince veriye dayanmayan kura
an kaçýnarak enine boyuna araþtýrma yapýlmasýný savunmuþtur. Poe, Bacon'u ("Hog") Selkirshi
Ettrick ormanýnda doðan ve çocukluðunda çobanlýk yapmýþ olan þair James Hogg (1772-1835) i
ktadýr. Hog, Ýngilizce domuz demektir. Ancak Poe, Bacon (domuz yaðý) adý ile oynuyor da ol
abilir.
20 Noumenon (çoðulu noumena): Varlýðýndan emin olmadan kabul edilen þey, yalnýzca akýlla
nýlan þey; esas, öz.
Phenomenon (çoðulu, phenomena): Görüngü, olgu, olay, fenomen, olaðanüstü þey.
Phenomenon sözcüðü, Yunanca phainnomenon (phainein: göstermek) sözcüðünden gelir. Anlatýcý,
sto'nun felsefesinin görülmeyen adlandýrmalara dayanýrken, Bacon'un felsefesinin somut,
görülebilir þeylere dayandýðýný ima etmektedir.
21 Ram: Koç.
22 Alman, Fransýz, Ýngiliz, Amerikalý.
23 Hiçlikten hiçlik doðar. Çok sýk alýntýlanan bu sözü bilebildiðimiz kadarýyla ilk olara
Alcaeus (l.Ö. 580) söylemiþtir.
24 John Stuart Mill (1806-1873): Tüme varýma yöntemin kurallarýný formüle eden ve bilginin
kaynaðý olarak amprizmin önemini vurgulayan Ýngiliz filozof ve ekonomist. Politik ve top
lumsal reformlarý savunmuþ, kadýnýn eþit temsilini ve kurtuluþunu, iþçi örgütlenmesini ve k
liði desteklemiþtir.
Sözcük olarak "mill" deðirmen, "miller" deðirmenci demektir. Jeremy Bentham (1748-1832):
Yararcýlýðýn kumcusu. Þiirden hoþlanmaz. Her iki yönüyle de Poe her fýrsatta alay eder.
25 Mill'in "System of Logic "inden Kitap II, bölüm 5-7: "Akýl Yürütme Üzerine".
26 Johannes Kepler (1571-1630): Büyük Alman astronom. Kepler þu üç yasayý formüle etmiþtir
Her gezegenin yörüngesi, odaklarýndan birinde güneþ bulunan bir elipstir; 2) Her gezegenin
yarýçap vektörü ayný zamanda aralýðýnda elipsin eþit yüzeyini tarar; 3) Gezegenin yörünges
sý için gereken sürenin karesi, onun güneþe olan ortalama uzaklýðýnýn küpüyle orantýlýdýr.
Sir Isaac Newton (1642-1727): Yerçekimi yasasýný formüle etmiþtir. Ancak bu formülasyonu ya
masý Keplerin çalýþmalarý sayesinde mümkün
olmuþtur.
27 Jean Francois Champollion (1790-1832): Rosetta taþýný kullanarak hiyeroglifin þifres
ini okuyan Fransýz Egyptologyst (Mýsýr uygarlýðý uzmaný).
28 Çayýr köpekleri (prairie dogs) topraðýn içerisine kazdýklarý karmaþýk bir að oluþturan
oniler halinde yaþarlar.
29 Neron (37-68): Roma imparatoru (54-68).
30 Elagabalus (205-222): Roma imparatoru (218-222).
31 Mob: Kalabalýk, güruh, ayaktakýmý, avam, gösterici kalabalýðý, çete.
"Bu durumlarda her zaman kalabalýðýn yaptýðýný yapmak en iyisidir." "Ya iki ayrý kalabalýk
diye sordu, Bay Snodgras. "Daha büyük olan kalabalýkla birlikte baðýr" diye yanýtladý Bay P
wick." (Pickwick Papers, Bölüm 13).
.
32 Diðer adý Vega. Þilyak takýmyýldýzýnda görünür parlaklýðý 1,4 olan bir
yýldýz.
33 Johann Heinrich Madler (1794-1874): Bir galaksi içerisindeki bütün güneþ sistemlerinin
ortak bir merkez tarafýnda döndüklerini ileri süren Alýnan
gökbilimci.
34 Titanlar, Yunan mitolojisinde Uranüs ve Gaea'nýn çocuklarý olan on iki tanrýdýr. Cronu
, lapetus, Hyperion, Oceanus, Coeus, Creus, Theia, Rhea, Mnemosyne, Phoebe, Teth
ys ve Themis. Cronus'un liderliðinde babalarýný tahttan indirerek Zeus önderliðindeki Olim
pos tanrýlarýnca alt edilinceye kadar evreni yönettiler. Titanlarýn çok büyük boyutlu olduk
kabul edilir.
35 Çýplak gözle görülemeyen Neptün 1846'da keþfedildi. Gezegenin keþfinden bir ay sonra T
adlý uydusu bulundu, ama ikinci uydusu Nereid 1949 yýlýna kadar bulunamadý.
36 Daphnis, kayalýyla kendisini avutan Chloe adlý bir Naiad'a (su perisine) aþýk bir çob
andýr. Adýnýn anlamý, defneye-benzer'dir.
37 Manhattan Adasý.
38 Richard Riker (1773-1842) yolsuzlukla suçlanmýþ, ayný zamanda da kendisine Fitz-Gre
ene Halleck adlý þairin To the Recorder adlý þiiri ithaf edilmiþ olan New York'lýý bir poli
acý. Richard Riker'in kamuyu soymasý (fleecing) nedeniyle Poe bir kelime oyunu yapar
ak Jason ve Argonautlar tarafýndan aranan Altýn Post'a (Golden Fleece) gönderme yapmak
tadýr.
39 Özellikle, Washington Irving'in History of New York by Diedrich Knickerbocker
(1809) adlý eseri yüzünden on dokuzuncu yüzyýlýn baþýnda hemen hemen "Hollandalý" ile eþ a
llanýlan bir terim.
40 Washington D.C.'deki Washington anýtý deðil, New York'ta yapýlmasý önerilen ve 1843-18
7 yýllarýnda hakkýnda epeyce gürültü yapýlan, ancak dikilmeyen anýt.
41 Laurence Sterne'nin Sentimental Journay, 1768 (Hissi Seyahat, Hilmi kita-be
vi, 1945, Çev.: Ali Kamil Akyüz) adlý kitabýndan. Ayrýca, Missourili senatör Thomas Hart Be
ton (1782-1858) Baþkan Jackson'a karþý 1937'deki ünlü konuþmasýnda kullanmýþtýr.
42 Charles Cornwallis (1738-1805): Birlikleri Yorktown'da 1781 yýlýnda Amerikalýlarc
a kesin yenilgiye uðratýlan ingiliz general. Bu savaþla baðýmsýzlýk savaþý kesin bir sona u
, mýsýr anlamýna gelmektedir.
43 Demirci: Smith. "John Smith", yaygýn olarak kullanýlan isim. Sokaktaki adam, he
rhangi biri. Tersi: Taylor. Zachary Taylor (1784-1850), Amerika'nýn on ikinci baþkaný.
BÝTTÝ

You might also like