You are on page 1of 97

ORTAÖĞRETİM 9.

SINIF KİMYA DERSİ KİTABI


(2008–2009 EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILINDA YÜRÜRLÜĞE GİREN
YENİ ÖĞRETİM PROGRAMINA GÖRE HAZIRLANMIŞTIR.)
MEHMET TAHSİN BAYHAN
Kimya Öğretmeni
“Kimyager, her şeyi yerli yerine koyandır.”

ÖNSÖZ
Günümüzde din ve ilmin beraber ele alınmasının yeni ufuklar açacağı hususu
en önemli meselelerimizdendir. Bundan dolayı din ile ilmi birleştirmek için çalışma
yapmamız, kendi dünyamızı kurmaya çalışmamız gerekmektedir.
İnsanlık, her geçen gün biraz daha fazla ilim ve fenne dökülecektir. Bütün
kuvvetini ilimden ve fenden alacaktır. Karar mekanizmaları, güç ve kuvvet ilmin eline
geçecektir. Bu sebeple ilme sahip çıkmalıyız; ilmin hikmet olarak kalması, zulmet ve
abesiyete dönüşmemesi için çok çalışmalıyız.
Mevcut kimyanın bir kısım aşırı pozitif yanlarını ayıklamaya çalışmalıyız,
hakikatle uyum içinde olanlarını almalıyız.
Metafizik ve akıl, her ikisini de ihmal etmemeliyiz; bundan dolayı da aklımızın
nurunu, vicdanımızın ziyasıyla birleştirip himmetimizi kamçılama yolunda olmalıyız. Aklı
ihmal etmemeliyiz; çünkü zihnin gayesi marifettir. Vicdan kültürü de dediğimiz marifet,
bilginin tabiata mal edilmesiyle kazanılır. Kalbi, devre dışı bırakmamalıyız; çünkü kalbin
gayesi müşahededir. Hissimizi hakikat ve ilim aşkına kanalize etmeye çalışmalıyız;
çünkü hissin gayesi muhabbettir. Bunlarda başarılı olabilmek için rehber olan irademizi
gerçek gayesine yönlendirmeliyiz.
İnsan gerçek kimya ilmini, evreni okuyarak elde eder. Elde ettiği bu ilim
neticesinde kendini tanır (tümevarım); veya değişik bir yolla önce kendini tanır, sonra
evreni okuyarak gerçek kimya ilmini elde eder (tümdengelim).
Kimya kanunların doğru anlaşılması ve arka planlarının ne gösterdiğinin
bilinmesi çok önemli hususlardır.
Kimya tanımları; efradını (bütün fertlerini) cami (içeren), ağyarına (kendinden
başka olanlarını) mani (engel) olmalıdır. Bu kurala da her an uyulmalıdır.
Her bir fen dalı gibi kimya ilmi de kendi nevindeki düzenliliği ve intizamı
gösterir; her şeyin hikmet üzere konulduğunu, faydasızlık ve abes olmadığını bize
öğretir.
Kimyanın kendine özgü dili dinlenmelidir. Bu sayede kimya ilmi evham
olmaktan, ondaki hikmetler de abese dönüşmekten kurtulacaktır. Zihnin darlaşmaması,
aklın göze inmemesi için kimya ilmi ruhlu olmalı, aynı zamanda ruha bilimsel olgunluk da
kazandırılmalıdır. Böylece kimya ilminden beklenen gaye yerine gelmiş olacaktır.
Her ilmin bir lisanı olduğunu gibi kimya ilminin de kendine mahsus bir lisanı
vardır. Günümüzdeki her bir kimya kitabı da farklı bir dildir. Ancak kimyanın lisanına eşlik
eden kimyacıların da anlatması lazımdır.
İlmî çalışmalarda başarıya ulaşmada iki yol vardır: Birincisi; düşünmek,
ezberlemek, fikri çalıştırmaktır. Bu; zamanla olanıdır. İkincisi; sezgi (sezi) adını
verdiğimiz bir anda ulaşılan başarıdır. Bu da iki kısımdır: Kesbî olanı; çalışmakla,
tecrübe suretiyle elde edilenidir. Kekule’nin rüyasında benzen halkasını bulmasını; yine
Bohr’un rüyasında kendi adıyla anılan atom modelini keşfetmesini buna örnek verebiliriz.
Bir anda ulaşılan başarının ikincisi ise; ilhamdır. Herkes potansiyel olarak buna açık var
1
edilmiştir. Bu yolda; peygamberler, doğruluktan şaşmayan akıl, kusursuz kalp ve temiz
duygu/düşünce taşıyan kalp sahipleri vardır. Bu başarı; mevhibeiilahiye olarak verilir.
Sezi yoluyla ulaşılan keşifler, kimyadaki metafiziğe örnektir.
Başarının sırrı, melek saflığında olmaya bağlıdır. Melek safiyetinde olmak;
kâinattaki dengeyi koruyarak çalışmak demektir. Doğal dengenin kimyası iyi bilinmelidir.
Ancak o zaman; melek, sırrını insana verecektir. Ayrıca maddenin emrimizde olduğunu
anlamalı, duymalı ve görmeliyiz. Maddenin sırlarını aklımızla görme azmimiz, her an
devam etmeli ve bizimle beraber olmalıdır. Etrafımızdaki olayları aydınlatmak,
kavramak, keşfetmek azminde olunmalıdır. Bilgiler, sırtta yük olmamalıdır. Bilgi hamalı
olunmamalıdır. İlimler gayeli öğrenilmelidir. Hayattaki olaylar ile vicdan arasında ilişki
kurulmalıdır. Hayatın en büyük muallim olduğu unutulmamalıdır.
Kimyanın lisanı bizi büyülemelidir. Öğrendiklerimiz bize cazip ve orijinal
gelmelidir. Bu konulardaki konsantremiz tam olursa, sürekli huzurlu oluruz. Böylece hem
stres yenilmiş hem de kinetik enerji dengelenmiş olur.
Meseleleri sürekli olağanüstülüklere bağlamak ise kâinat kitabını anlayama-
manın ifadesidir.
Batı dünyasında bilimde metafiziğin yerinin ayrı bir önemi vardır.
Hazreti İsa’nın getirdiği mesaj, Batı medeniyetinin en güçlü, en sağlam ve en
önemli temelini oluşturur. Batı medeniyeti böylece varlık sahnesine çıkmıştır; çünkü Batı
medeniyetinin esası, Grek felsefesi (matematiksel düşünce), Roma hukuku ve gerçek
Hıristiyan dinine dayanmaktadır. Batı’da; hem laikliğin doğuşundan hem de
Rönesans’tan sonra Galileo, Newton, Einstein, Pascal gibi dindar ve dinin ilimden kopuk
hâline üzülen, metafiziğe önem veren insaflı Batı bilim adamları mevcuttur.
Batı, tarihinin hiçbir döneminde metafiziğe karşı tamamen duyarsız
kalmamıştır. Batı’da metafiziğe önem veren hem düşünür de çoktur. Eflatun milattan
önce 427–347 tarihleri arasında yaşamıştır. Hem Eflatun ve hem de Henry Bergson
(1859–1941) düşüncesinde bilimde metafiziğin ayrı bir yeri vardır. Batı, tarihinin her
döneminde farklı zaman dilimlerinde, bu iki düşünür gibi düşünce adamları yetiştirmiştir.
Batı’daki bilimsel gelişmeye Rönesans’la beraber zemin hazırlayan aslında
bizim ilim tarihimizdir.
Metafiziği ihmal ettiğimizden dolayıdır ki hem eskiye hem de Batı’nın
hâlihazırdaki durumuna göre bilim ve teknikte geri kalmış vaziyetteyiz.
İslam dinini Hıristiyan dinine kıyas edip Avrupa gibi dine lakayt olmak, çok
büyük bir hatadır. Ayrıca; Avrupa, dinine sahiptir. Başta Wilson, David Lloyd George
(Deyvid Loyd Corc), Venizelos gibi Avrupa büyükleri dindardılar. Bu büyüklerin bir papaz
gibi dinlerine mutaassıp olmaları, Avrupa’nın dinine sahip olduğunun göstergesidir.
İslamiyet’i Hıristiyan dinine kıyas etmek, yanlış kıyastır; çünkü Avrupa, dinine
mutaassıp olduğu zaman medeni değildi; taassubu terk etti, medenileşti.
Ne vakit Müslümanlar dine ciddi sahip olmuşlarsa, ilimde o zamana göre çok
yüksek ilerleme kaydetmişlerdir. Ne vakit dine karşı lakayt vaziyeti almışlar, fen ve
teknolojide perişan vaziyete düşerek tedenni etmişlerdir. Başka dinin aksine, dinimize
bağlı olma derecesinde milletimiz ilerlemiş; ihmali nispetinde de geri kalmıştır. Bu,
tarihsel bir gerçektir.
Türk milleti fen ve sanatı metafizik ile yoğurarak eskide ilimde ileri gittiği gibi
ileride de gidecektir. Hakiki medeniyete sarılarak insanlığa yine rehber olacaktır.
Ankara, 3 Eylül 2009

2
“Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu
dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa,
amme menfaatine uygundur; biliniz ki o, bizzat dinimize uygundur. İslamiyet son ve
kâmil dindir. Akla, mantığa ve hakikate uymaktadır.*”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk

* Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 2. Cilt, 98.sayfa, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2006.
İÇİNDEKİLER
1. ÜNİTE: KİMYANIN GELİŞİMİ
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. SİMYADAN KİMYAYA
• 2. KİMYANIN TEMEL KANUNLARI
• 3. KİMYASAL BAĞ KAVRAMININ GELİŞİMİ
2. ÜNİTE: BİLEŞİKLER
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. BİLEŞİKLER NASIL OLUŞUR?
• 2. İYONİK BİLEŞİKLER
• 3. KOVALENT BİLEŞİKLER
3. ÜNİTE: KİMYASAL DEĞİŞİMLER
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. REAKSİYON NEDİR?
• 2. REAKSİYON TİPLERİ
• 3. POLİMERLEŞME VE HİDROLİZ
4. ÜNİTE: KARIŞIMLAR
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. KARIŞIMLARIN SINIFLANDIRILMASI
• 2. KARIŞIMLARIN AYRILMASI
5. ÜNİTE: HAYATIMIZDA KİMYA
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. TEMİZLİK MADDELERİ
• 2. YAYGIN MALZEMELER
• 3. BİYOLOJİK SİSTEMLERDE KİMYA
• 4. ÇEVRE KİMYASI
1. ÜNİTE: KİMYANIN GELİŞİMİ
ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI
• 1. SİMYADAN KİMYAYA
• 2. KİMYANIN TEMEL KANUNLARI
• 3. KİMYASAL BAĞ KAVRAMININ GELİŞİMİ

KİMYANIN TANIMI
Kimya; maddenin iç yapısını, birbiriyle uyumunu, ilişkisini, intizamını,
ahengini, bizimle ilişkilerini, içerdikleri fayda, önem ve gereklilikleri inceleyen;
düzenliliklerdeki perdeyi kaldırarak kanun olarak ifade eden ve buradan elde ettiği
bilgileri insanlığın faydasına sunan, zamanla değişme ihtimali olmayan gerçek teoriler
üreten, elde ettiği kimya bilgi ve kazanımlarıyla insanlığı doğruya, varlığın hakikatini
keşfetmeye götüren ve insana kendi özünü tanıttıran bir ilim dalıdır.

3
1. SİMYADAN KİMYAYA

MEŞHUR TÜRK VE İSLAM KİMYA BİLGİNLERİNİN HAYATLARI VE KİMYA İLMİNE


KATKILARI

CABİR BİN HAYYAN (721–805)

Horasan’da doğdu. Kufe’de vefat etti.


Kimya ilminin babasıdır. Türk bilim adamıdır. Büyük dâhidir. Dönemin en büyük ilim
merkezlerinden Harran Üniversitesi’nin rektörüdür. Adı Latince’ye Geber diye
geçmiştir.
Cabir bin Hayyan’ın başta kimya olmak üzere tıp, eczacılık, fizik, astronomi,
matematik, felsefe ve eğitim alanlarında çok hizmetleri olmuştur.

Bunların içinde şüphe yok ki en önemlisi atomla ilgili buluşudur. Yunanlı bilginler
maddenin en küçük parçasına, bölünemeyen en küçük parçacık anlamına gelen atom
demişlerdi. İslam bilginleri, bu kelimeyi o zamanın bilim dili olan Arapçaya çevirirken
cüz–ü layetecezza dediler. Cüz–ü layetecezzanın diğer adı cüz–ü ferttir. Hem atom
hem de molekül yerine kullanılabilir. Cabir bin Hayyan ise Yunanlıların atomun
parçalanamayacağı yolundaki teorilerine karşı çıktı.

Bu konuda gerçek mahiyeti asırlar sonra anlaşılabilecek farklı görüşü ortaya koydu.
Günümüz dünyasında, atomla ilgili ilk çalışmaların İngiliz kimyager John Dalton (1766–
1844) tarafından yapıldığı, uranyumun çekirdeğinin parçalanabileceği fikrinin de 1944
Nobel Kimya Ödülü sahibi Alman kimyacı Otto Hahn (1879–1968) tarafından ortaya
atıldığı fikri yaygındır.
Hâlbuki onlardan 1000 yıl önce yaşamış olan Müslüman kimyacı Cabir Bin Hayyan’ın
aşağıdaki sözleri asrımızın ilim adamlarını dahi hayrete düşürecek mahiyettedir:
“Maddenin en küçük parçası olan cüz–ü layetecezzada yoğun bir enerji vardır. Yunan
bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da
parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir enerji meydana gelir ki Bağdat’ın altını
üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın bir kudret nişanıdır.”

Cabir bin Hayyan da simyacılar gibi kalay, kurşun, demir ve bakırdan altın elde
edilebileceğini düşünüyordu. Ancak bunun yolunun atomların kontrol altında
parçalanıp değerlerinin değiştirilmesiyle olacağını belirtmekteydi.

Günümüzde nükleer laboratuvarlarda kontrollü çekirdek reaksiyonlarıyla yeni yapay


elementler veya mevcut elementlerin yapay izotopu elde edilmektedir. İleride altın da
elde edilebilir. Simyacılar, fiziksel veya kimyasal yolla elementleri altına çevirmek
istedikleri için boşuna uğraşıyorlardı. Yine kontrolsüz çekirdek reaksiyonlarının atom
bombası olduğu da bilinmektedir. Cabir bin Hayyan, çok eski yıllarda bütün bunlardan
söz etmişti.

Cabir bin Hayyan, Lavoisier’den önce Lavoisier kanununu (kütlenin korunumu kanunu)
ifade etmiştir; Newton’dan önce Newton kanununu (yer çekimi kanunu) açıklamıştır;

4
Gay Lussac’dan önce Gay Lussac kanunundan (gazlarda basınç–sıcaklık ilişkisi) söz
etmiştir.
Güneş enerjisinden faydalanma çığırını açmıştır.
Kimya ilminin hem teorik hem de pratik alanda büyük gelişimine sebep olmuştur. Cabir
bin Hayyan’ın en bariz vasfı deneyciliğidir.

Modern kimya laboratuvarını ilk kuran kişidir.


Cabir bin Hayyan’ın kimyadaki diğer hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz:
• HCl formülüyle gösterilen hidroklorik asidi (tuz ruhu) elde etmiştir.
• HNO3 formülüyle gösterilen nitrik asidi (kezzap) elde etmiştir.
• 3 hacim derişik HCl ile 1 hacim derişik HNO3 karışımından oluşan, günümüzde de
bütün dünyada kullanılan kral suyunu keşfetmiştir.
• Altın, yalnız kral suyuyla kimyasal reaksiyona girer; başka hiçbir elementle
reaksiyona girmez. Kral suyu, hem altının saf olup olmadığının anlaşılmasında hem de
altın alaşımlarındaki altının yüzde bileşim miktarının bulunmasında kullanılır. Altının
saflığının belirlenmesi ve sahteciliğin önlenmesinde bugün de kullanılan en yaygın
yoldur.
• Üretilen asitler sayesinde, hem Cabir bin Hayyan hem de günümüze kadar bütün
kimyacılar bazı metal bileşiklerini elde edebildiler.
• Cabir bin Hayyan’ın elde ettiği bazı bileşikler şunlardır: Şap (KAlSO 4), nişadır
(NH4Cl), gümüş nitrat (AgNO3) vb.
• Cabir bin Hayyan kristalizasyon, süzme, eritme, buharlaştırma, süblimleştirme,
damıtma, çözme vb. metotları geliştirdi veya kimya ilmine kazandırdı.
• George Sarton (Corc Sörtın), “Fen Bilimleri Tarihine Giriş” adlı önemli
çalışmasında 750 ile 800 yılları arasındaki dönemin en önemli ilim adamı olarak Cabir
bin Hayyan’ın adını vermiştir.
• Bir kısım tabirler vardır ki Cabir bin Hayyan ve diğer kimyacılar sayesinde Batı
dillerine geçmiştir. Bunlardan bir kısmı şunlardır:
• Alcohol (Arapça aslı el kuhl)
• Alkali (Arapça aslı el kali)
• Kimya (Arapça aslı kimie)
• Alembic (Arapça aslı el imbik)
Görülüyor ki Cabir, günümüzün modern ilminin dayanmış olduğu gözlem ve deney
metotlarını, asırlarca önce kullanmıştır.

Ünlü Fransız bilim tarihçisi Marcellin Berthelot (1827–1907) Cabir bin Hayyan
hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklamıştır: "Aristo'nun mantık ilmindeki yeri neyse,
Cabir bin Hayyan'ın kimya ilmindeki yeri de odur. Aristo, mantığın kurucusu ve üstadı
olarak kabul edildiği gibi Cabir bin Hayyan da kimyanın kurucusu ve üstadıdır."

Alman oryantalist ve fen bilimleri tarihçisi Julius Ruska da (1867–1949), kimyanın


temellerinin Yunanca tercümelerle atılmadığını, Arapça eserlerin tercümeleriyle
atıldığını belirtmektedir.

Ortaçağ felsefecilerinin önemli isimlerinden olan ve felsefenin görevini; “insanı Tanrı


bilgisine götürme ve insanı O'nun hizmetine koşturma” olarak dile getiren Roger

5
Bacon (1214–1294), Cabir bin Hayyan'ı “ustaların ustası” olarak anmaktadır.

RAZİ (864–925)’NİN KİMYA İLMİNE HİZMETLERİ

Razi’nin önemi büyüktür.


Asırlar boyunca Avrupa’ya ders veren Arap kimyager ve doktordur.
Tahran’a yakın Rey’de doğdu, Bağdat’ta vefat etti.
Asıl adı Ebubekir Muhammed bin Zekeriya’dır. Doğum yerinden dolayı Razi adını
almıştır.
İskit Türklerindendir.

H2SO4, etil alkol, antiseptik vb. kimyasal maddeleri keşfetmiştir.


Devrinin en büyük bilginidir.
Doğum günü olan 27 Ağustos İran’da her sene Tıp Bayramı olarak kutlanır.
230 kitabı vardır. Bu kitaplardan 12 adedi kimya eseridir. Kitab–ül Esrar (Sırların
Kitabı) adındaki en meşhur kimya kitabı, 14. asra kadar kimya ilminin baş eseri olarak
Batı’da okutulmuştur.
Kimyayı tıbbın hizmetine sunmuştur.

Bütün eşyayı fiziksel ya da kimyasal yolla altına çevirme iddiasında olan simyacıların
saçma düşünceleriyle mücadele etmiştir.
En büyük hizmeti tıp sahasında olmuştur.
Böbrek mesanedeki taşları ilaçla parçalıyor veya cerrahi müdahale ile çıkarıyordu;
bundan dolayı operatörlüğün ilerlemesine katkısı büyüktür.
Hayvan bağırsağından ameliyat ipliği (katgüt) yapılarak cerrahide kullanılması, onunla
tıp tarihine girmiştir.

Bitkiden ilaç yapmayı ilk geliştirendir. Bir ilaç terkibi yaparken onu önce hayvanlar
üzerinde denerdi. Bitkilerden ilaç yapma konusunda İbni Sina, Razi’den çok daha
ileridedir.
George Sarton, An Introduction to the History of Sciences (Fen Bilimleri Tarihine Giriş)
adlı kitabında 750 ile 1100 yılları arasında geçen 350 senelik ilim tarihinin her birini 50
yıllık 7 döneme ayırmış ve her bir döneme o dönemdeki en önemli ilim adamının
ismini vermiştir. 850 ile 900 yılları arasını da Razi’nin adıyla anmıştır. Petrolün ilk defa
damıtılması ve günümüzdeki adı olan nafta ismiyle kullanılmaya başlanması Razi’nin
buluşudur.

İBNİ SİNA (980–1037)’NIN KİMYA İLMİNE HİZMETLERİ

İslam hükemasının Eflatun’udur. Filozofların üstadıdır.


Eserleri Avrupa üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulmuştur.
Doktorların sultanı unvanıyla anılmıştır. En büyük hizmeti tıp sahasındadır. Çağların
en büyük tıp araştırmacısıdır. Tıp noktasında “Tıp ilmini iki satırda topluyorum. Sözün
güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört, beş saat kadar
yeme. Şifa hazımdadır. Kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır

6
ve yorucu hâl, taam taam üzerine yemektir.” demiştir. Yemek konusunda vücuda en
zararlı olan, dört, beş saat ara vermeden yemek yemek veyahut lezzet için çeşitli
yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır.
Kimya ilmini tıbbın hizmetine sokmada, Razi’yi örnek almıştır; bu konuda dünyada
Razi’den sonra ikincidir diyebiliriz.
Zamanının en büyük dâhisidir.
Tıp ve kimya ilminden başka felsefe, jeoloji, coğrafya, fizik, matematik, botanik, zooloji,
müzik dallarında da çok araştırma ve keşifleri vardır.
Isı ve gaz basıncı konularında keşifleri olmuştur. Toriçelli’den önce açık hava basıncını
ölçmüştür.
Suların temizlenmesiyle ilgili çalışmalar yapmıştır. İçme suyunun, sağlık üzerindeki
etkisini araştırarak suyun kalitesinin önemini belirtmiştir.
Farklı branşlardaki 29 meselede Avrupalı bilim adamlarına öncülük yapmıştır.
Tıp alanında onlarca hastalığı ilk teşhis ve tedavi etmiştir. Örneğin; şeker hastalığında,
idrarda şeker bulgusunun varlığını ilk keşfeden odur. Bulaşıcı hastalıklara küçük
mikroorganizmaların sebep olduğunu tespit etmiştir. Ameliyatlardan önce hastaya
anestezik ilaç yapmak da onun buluşudur. Etil alkolü tıpta steril amaçlı olarak ilk
kullanandır. Damar içine yapılan şırınga da İbni Sina’nın icadıdır.
Koruyucu hekimlik ve tedavide İbni Sina’nın belirttiği 780 ilacın istisnasız hepsi
günümüzde kullanılmaktadır.
Batılılar ona Avicenna derler.

EBU’L HEYSEM (965–1051)

• Atmosfer basıncıyla ilgili öncü çalışmalar yapmıştır.

EBU'L VEFA (940–988)

• Matematik ve astronomi âlimidir.


• Yoğunluk ölçmeye yarayan piknometre aletini ilme kazandırmıştır.

TÜRK VE İSLAM BİLGİNLERİ, KİMYA İLMİNİN GELİŞMESİNE ZEMİN


HAZIRLAMIŞLAR VE BU KATKIYI BATILI BİLİM ADAMLARI ONAYLAMIŞLARDIR.

MEŞHUR TÜRK–İSLAM KİMYACILARININ ÖZDEYİŞLERİ

Maddenin en küçük parçası olan cüz–ü layetecezzada yoğun bir enerji vardır. Yunan
bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da
parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir enerji meydana gelir ki Bağdat’ın altını
üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın bir kudret nişanıdır.
Cabir bin HAYYAN*
(721–805)

* Kimya ilminin babası, Türk bilim adamı, büyük dâhi, Harran Üniversitesi rektörü.

Ben gerçek düşünür diye kimya ilmini bilene derim.


Razi*
7
* Arap kimyager, Tahran’a yakın Rey’de 864’te doğdu, 925’te Bağdat’ta vefat etti, asıl
adı Ebubekir Muhammed bin Zekeriya’dır, doğum yerinden dolayı Razi denmiştir.
H2SO4, etil alkol, antiseptik vb. kimyasal maddelerin mucididir. Doğum günü olan 27
Ağustos İran’da her sene Tıp Bayramı olarak kutlanır. 230 kitabı vardır.

Maddenin içi, dolu gözüktüğü hâlde aslında boştur.


İmam Rabbani*
(1563–1624)

* İkinci bin yılının müceddididir. Türkistanlı mutasavvıftır. Evren ve nesnelerin


oluşumuyla ilgili düşünceleri günümüze ışık tutmaktadır.

Madde, sonsuz denecek ölçüde parçalanabilir.


Nazzam*
(792–845)

* İslam âlimi, Basra’da doğdu, Basra’da yaşadı, hayatının son devresini Bağdat’ta
geçirdi.

MEŞHUR TÜRK–İSLAM KİMYACILARINI TASDİK EDEN BATILILARDAN


BAZILARININ SÖZLERİ

Kimya Müslümanlar tarafından kurulmuştur. Müslümanlar binlerce keşif ve metotlarıyla


kimya ilminin kuruluşuna yardım etmişlerdir.
William James Durant*
(Vilyım Ceymıs Dürant)
(1885–1981)
*Amerikalı filozof, tarihçi, yazar.

Orta çağda İbni Sina tıp yazarlarının en büyüğü, Razi en büyük Doktor, Beyruni en
büyük astronom, İbni Heysem en büyük optik âlimi, Cabir bin Hayyan en büyük
kimyagerdi.
William James Durant

Kimya İbni Sina’nın buluşlarıyla bugünkü seviyesine ulaşabilmiştir.


Berthold Schwartz*
(1318–1384)
*Barutu bulan Alman kimyager.

Kimyanın babası Cabir bin Hayyan’dır.


Britannica Ansiklopedisi
8
Razi modern kimyanın kurucusudur.
Eric John Holmyard*
(Erik Caan Homyard)
(1891–1959)
*İngiliz bilim adamı, kimya tarihçisi.

Cabir’den sonra yaşayan Razi kimya ilminin büyük kurucularındandır.


Eilhard Wiedemann*
(1852–1928)
*Alman fizikçi.

İslam kimyacılarının kendilerinden sonra gelenlere bıraktıkları miras saymakla bitmez.


ROGER GARAUDY*
(1913–…)
* Fransız filozof ve yazar, 1982’de Müslüman oldu, Müslüman olmadan önce
Marksizmin önemli savunucularındandı.

Gerçek kimyager Razi’dir.


Dr. Sigrid Hunke*
(1913–1999)
* Alman felsefeci, Avrupa Üzerine Doğan İslam Güneşi kitabının yazarı.

Müslümanlardan önce kimyanın mevcut olmadığını söylersek mübalağa etmiş olmayız.


Haydar Bammat*
(1890–1965)
* Dağıstan’da doğdu, Paris’te yaşadı, devlet adamı, diplomat, yazar.

Şimdiki kimyayı deney malzemeleriyle ilk defa kuranlar Müslümanlar olmuştur.


Corci Zeydan*
(1861–1914)
*Hıristiyan Arap tarihçi, Beyrut doğumlu.

Müslümanların ayrı bir mesai gösterip geliştirdikleri İslam’da ilk ele alınan disiplinlerden
biri kimyadır.
Dr. Philip K. Hitti*
(1886–1978)
*Arap tarihçisi.

9
Kimyaya deneyciliği kazandıran Müslümanlardır. Cabir bin Hayyan kimya ilmine
buharlaştırma, süzme, saflaştırma, eritme, damıtma, kristalizasyon metotlarını
keşfederek uygulamaya soktu.
Max Meyerhof*
(1884–1951)
*Alman bilim adamı.

BATI’DA BİLİMSEL GELİŞMEYE ZEMİN HAZIRLAYAN BAŞLICA ÜÇ FAKTÖR

BATI’DA BİLİMSEL GELİŞMEYE ZEMİN HAZIRLAYAN BAŞLICA ÜÇ FAKTÖR


VARDIR:

1. HAZRETİ İSA’NIN GETİRDİĞİ MESAJ

2. RÖNESANS’TAN (XVI. YÜZYIL İLE XVII. YÜZYIL) SONRA BİZİM İLİM


TARİHİMİZDEKİ BÜYÜK İLİM ADAMLARIMIZI ÖRNEK ALMALARI

3. FRANSIZ İHTİLALİNDEN (1789) SONRA LAİKLİĞİN DOĞUŞUNUN BİLİME


KATKISI

HAZRETİ İSA’NIN GETİRDİĞİ MESAJ

• Hazreti İsa’nın getirdiği mesaj, Batı medeniyetinin en güçlü, en sağlam ve en


önemli temelini oluşturur. Batı medeniyeti böylece varlık sahnesine çıkmıştır; çünkü Batı
medeniyetinin esası; Grek felsefesi (matematiksel düşünce), Roma hukuku ve gerçek
Hıristiyan dinine dayanmaktadır.

RÖNESANS’TAN (XVI. YÜZYIL İLE XVII. YÜZYIL) SONRA BİZİM İLİM TARİHİMİZDEKİ
BÜYÜK İLİM ADAMLARIMIZI ÖRNEK ALMALARI

• Batı’daki bilimsel gelişmeye Rönesans’la beraber zemin hazırlayan, aslında bizim


ilim tarihimizdir.

RÖNESANS’TAN VE FRANSIZ İHTİLALİ’NDEN SONRA BATI’NIN BİLİMDE


İLERLEMESİ

• Rönesans; başta bilim olmak üzere çeşitli dallarda Batı’nın ilerlemesidir.


• Rönesans, XVI. ve XVII. yüzyıllarda yaşanmıştır.
• Fransız İhtilali 1789 yılında olmuştur.
• Batı’nın Rönesans’tan ve Fransız İhtilali’nden önceki problemi dinle değil;
bozulmuş din adamlarıyla ve dinin emirlerini kendi kişisel çıkarları için kullanan o günkü
kilise teşkilatıylaydı. Eski sisteme teokratik düzen deniyordu. İhtilalden sonraki sisteme
laik düzen denildi. Laiklikten önce ruhban sınıf ne söylerse doğruydu, asla
sorgulanamazlardı. Ruhban sınıfın baskısına karşı laiklik doğmuştu. Hıristiyanlık tahrif
olduğundan (bozulduğundan) ve tam hayatın içinde olmadığından kilise teşkilatı ilme
karşıydı. Gerçek Hıristiyanlığın dinle çatışması düşünülemezdi. Kilisenin yanlışlığı, bilim
10
adamlarında tepki oluşturdu. Bilim adamlarının çoğunluğu Descartes (1596–1650)
(Dekart)’ın “Metafizik, bilim olmaz; bilgi ancak ölçülebilirdir.” sözünü esas alıp bilimin
konusunu maddeyle sınırlandırmak istediler. Din ile bilim arasında Batı’da uzun süren
çatışmalar yaşandı. Sonunda bilim adamları yanlış olarak, din ile bilim arasında ayrılık
var sandılar. Sonuçta da, din ile bilim ayrışması gerçekleşti. Din ve bilim, iki ayrı alan
olarak ele alındı. Din ve bilimin iki ayrı alan olarak ele alınması, Batı’daki çaresizlikten
başvurulan bir şeydi.
• Günümüzde, üniversitelerimizde benimsenen de budur.
• Dekartçı düşünceye, Kartezyen düşünce başka bir ifade ile Kartezyenizm de
denir. Kartezyen felsefe, din ile ilim ayrılmasını netice vermiştir. O dönemde
Kartezyenizm, pansuman tedavi olarak ortaya atılmıştır. İlerici ve gerici deyimleri de ilk
olarak Batı’da kullanılmıştır. Kilisedekilere ve kilise taraftarlarına gerici, kiliseye karşı
gelenlere ise ilerici denilmiştir.
• Batı’da; hem laikliğin doğuşundan sonra hem de Rönesans’tan sonra Galileo,
Newton, Einstein, Pascal gibi dindar ve dinin ilimden kopuk hâline üzülen insaflı Batı
bilim adamları da çıkmıştır. Bunların içinde en meşhuru Pascal’dır. Pascal (1623–1662),
Hıristiyanlık ile bilimin beraber olabileceğine inananlardandı; ancak başarılı olamadı;
birleşmeyi sağlayamadı. Pascal gibi diğerleri de her ne kadar din ile ilmi birleştirmek için
gayret göstermiş olsalar da belirtilen sebeplerden dolayı bu hususta bir ilerleme
kaydedememişlerdir.
• Böyle bir ayrılık Müslümanlar olarak bizim inanç sistemimizde de, ilme
bakışımızda da, tarihimizde de yoktur. Bilim zihnin, din ise kalbin ışığı olarak
görülmüştür. Din ile bilim, bizim tarihimizde hiçbir zaman çatışır görülmemiştir, birbiriyle
iç içe yer almıştır.
• Bu konuda Müslümanlar, çok şanslı sayılır; çünkü şimdiye kadar ilim adına
keşfedilen çok şey vardır ve bundan sonra da pek çok şey olacaktır. İbni Sina, Cabir bin
Hayyan, Razi hem büyük birer kimyacı hem de çok iyi bir dindardılar. Diğer branşlarda
da durum aynıydı ve daha bunlar gibi on binlercesi vardı.
• İslam dininin ilme karşı olmadığı açıktır. Nutuk’u dikkatle okuyanlar Atatürk’ün
dinine sahip çıktığını apaçık görürler. “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri” kitabının 2. cilt
98. sayfasında Atatürk şöyle demektedir: “Bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü
vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz.
Hangi şey ki akla, mantığa, amme menfaatine uygundur; biliniz ki o, bizzat dinimize
uygundur. İslamiyet son ve kâmil dindir. Akla, mantığa ve hakikate uymaktadır.” Atatürk
bu sözleriyle, dinimizin Hıristiyanlıkla mukayese olunamayacağını belirtmiştir.
• “Bütün bilimsel buluşları dinimiz daha önceden söylemiştir.” demek aşağılık
kompleksini hatıra getiren bir cümle olabilir. Bu nedenle böyle bir yaklaşımda
bulunmamalıdır. Fakat ilim adına ortaya konan hususların hiçbirinin dinimizle
çelişmeyeceğini bilmek gerekir. Günümüzdeki bilimsel gelişmeler incelendiğinde her bir
gerçeğin dinimizle örtüştüğünü ve uyum içinde bulunduğunu görmek mümkündür.
• İslam dinini Hıristiyan dinine kıyas edip Avrupa gibi dine lakayt olmak, çok büyük
bir hatadır. Ayrıca; Avrupa, dinine sahiptir. İslamiyet’i Hıristiyan dinine kıyas etmek,
yanlış kıyastır; çünkü Avrupa, dinine mutaassıp olduğu zaman medeni değildi; taassubu
terk etti, medenileşti.
• Başta Wilson, David Lloyd George (Deyvid Loyd Corc), Venizelos gibi Avrupa
büyükleri dindardılar. Bu büyüklerin bir papaz gibi dinlerine mutaassıp olmaları,
Avrupa’nın dinine sahip olduğunun göstergesidir.
11
• Thomas Woodrow Wilson (1856–1924), Amerika Birleşik Devletleri'nin 1913–
1921 tarihleri arasındaki 28. Başkanıdır. 1919 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık
görülmüştür.
• David Lloyd George (1863–1945), 1916–1922 tarihleri arasında İngiltere
başbakanıdır.
• Elefterios Venizelos (1864–1936) ise Yunanistan'ın 1910–1915 tarihleri
arasındaki başbakanıdır.
• Ne vakit Müslümanlar dine ciddi sahip olmuşlarsa, ilimde o zamana göre çok
yüksek ilerleme kaydetmişlerdir. Ne vakit dine karşı lakayt vaziyeti almışlar, fen ve
teknolojide perişan vaziyete düşerek tedenni etmişlerdir. Başka dinin aksine, dinimize
bağlı olma derecesinde milletimiz ilerlemiş; ihmali nispetinde de geri kalmıştır. Bu,
tarihsel bir gerçektir.

BATILI
BİLİM ADAMLARINDAN BAZILARININ HAYATI VE
MEŞHUR OLMUŞ ÖZDEYİŞLERİ

Bana bir dayanma noktası gösteriniz. Dünyayı yerinden oynatayım.


Arşimet*
* Yunan matematikçi, fizikçi, astronom, filozof ve mühendistir. Milattan önce 287 yılında
doğmuştur. Milattan önce 212 yılında ölmüştür. Hamamda yıkanırken suyun kaldırma
kuvvetini bulmuştur. Bilime en büyük katkısı bu keşfidir.

İnsan, hangi fen dalı ile fazla meşgul olursa onda fani olur.
Prof. Dr. Sir James Jeans*
(Sör Ceyms Jiyns)
(1877–1946)

*Sir James Jeans ikinci Einstein olarak bilinir. Esrarlı Kâinat ve Etrafımızdaki Kâinat
isimli eserleri Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tercüme ettirilip yayınlanmıştır.

Modern ilimlere göre ısının değişmesi olayı son noktasına ulaşmış değildir. Şayet böyle
bir şey olmuş olsaydı bugün biz yeryüzünde bulunup bu konu üzerinde düşünemezdik.
Bu olay zamanla atbaşı yürümektedir. Bu sebeple evrenin bir başlangıcı vardır.
Prof. Dr. Sir James Jeans*
(Sör Ceyms Jiyns)
(1877–1946)
* İngiliz fizikçi ve gök bilimci, en çok termodinamik ve ısı konuları ile ilgilendi.
“Etrafımızdaki Kâinat” kitabı, termodinamik ve ısı konularıyla özellikle ilgilidir.

Sözün kısası evrenin ezeli olması imkânsızdır.


Prof. Dr. Sir James Jeans

12
Gördüğümüz alev alev yanan güneş, pırıl pırıl parıldayan yıldızlar ve çeşitli hayat
sahipleriyle dolup taşan dünyamız bütünüyle evrenin belirli bir noktadan başladığını,
muayyen bir zamanda var olduğunu açıkça göstermektedir.
Prof. Dr. Frank Allen*
(Firenk Ellın)
(1908–2001)
* Kanadalı fizikçi, İskoçya’da yaşadı.

Evren sonradan meydana gelmiş bulunmaktadır. Eğer maddenin başlangıcı olmasaydı


(madde ezeli olsaydı) termodinamik kıyametin çoktan kopmuş olması lazımdı.
Prof. Dr. Frank Allen

BLAISE PASCAL (1623–1662)’IN HAYATI

• Meşhur Fransız matematikçisi, fizikçisi ve kimyacısıdır. Aynı zamanda filozof ve


yazardır.
• Maddenin boşluklu yapısı üzerinde çalışmalar yaptı. 1647 yılında bu çalışmalarını
“Boşlukla İlgili Yeni Deneyler” ve “Boşluk İncelemesine Giriş” adlı kitaplarında yayınladı.
• İlk hesap makinesinin mucididir.
• Basınç üzerine çok sayıda çalışmaları vardır. Toriçelli (1608–1647)’nin
varsayımlarını yaptığı deneylerle doğruladı.
• Uluslararası sistemde (SI) basınç ölçüsü birimi, pascaldır. Pa kısaltmasıyla
gösterilir. Pa tanımını Pascal (Paskal) şu şekilde yapmıştır: 1 m 2’lik yüzeye dik
doğrultuda etki eden kuvvet 1 Newton ise bu yüzeydeki basınç 1 pascal olur.
• 1652’de manastıra kapanarak kendini ilme verdi. 1654’te yaşadığı bir vecd
hâlinden sonra kesin kararlar aldı. Bundan sonra Pascal, bütün varlığıyla Tanrı’ya
yöneldi. Hayatındaki bu kararından sonra yoğun bir şekilde bilimsel araştırmalarına da
devam etti.
• Descartes (Dekart), bilimin konusunu maddeyle sınırlandırmıştı.
• Hıristiyanlık tahrif olduğundan (bozulduğundan) ve tam hayatın içinde
olmadığından kilise teşkilatı ilme karşıydı. Kilise teşkilatında ilme karşı olmayan, azınlık
bazı kişiler de az da olsa mevcuttu.
• Tahrif olmuş din ile bilim arasında Batı’da uzun süren çatışmalar yaşandı.
Sonunda bilim adamlarının bir kısmı yanlış olarak din ile bilim arasında ayrılık var
sandılar. Böylece din–bilim ayrışması gerçekleşti.
• Aslında kilisenin yanlışlığına karşın bilim adamlarında oluşan tepki, dine karşı
olduklarından değildi, zaruretten ileri geliyordu. Descartes (Dekart) bu tepkiyi
gösterenlerin başında gelen akılcı insan olmasına rağmen “Allah vardır.” diyordu.
• Dekartçı düşünceye, Kartezyen düşünce başka bir ifade ile Kartezyenizm denir.
Kartezyen felsefe, din ile ilim ayrılmasını netice vermiştir.
• O dönemde Kartezyenizm, pansuman tedavi olarak mecburiyetten dolayı ortaya
atılmıştı.
• İlerici ve gerici deyimleri ilk olarak Batı’da kullanılmıştır. Kilisedekilere ve kilise
taraftarlarına gerici, kiliseye karşı gelenlere de ilerici denilmiştir.

13
BLAISE PASCAL’IN MEŞHUR OLMUŞ SÖZLERİ

• “Between us and heaven or hell there is only life, which is the frailest thing in the
world.”
• “Bu dünya ile öbür dünya arasında çok ince bir perde vardır, her an oraya da
geçebiliriz veya burada da kalabiliriz.”
Blaise Pascal

• “Faith certainly tells us what the senses do not, but not the contrary of what they
see; it is above, not against them.”
• “İman bize kesinlikle aklımızın zıddını değil; aklın gereğini hatta daha da üstünü
söyler.”
Blaise Pascal

• “If you gain, you gain all. If you lose, you lose nothing. Wager then, without
hesitation, that He exists.”
• “Kazanırsan, her şeyi kazanırsın. Kaybedersen, hiçbir şey kaybetmezsin.
Tereddüt etmeden, bahse gir, ki O var.”
Blaise Pascal

Galilei Galileo (Geliley Gelileyo) (1564–1642)’nun Hayatı

• İtalyan astronom, matematikçi ve fizikçidir.


• Dinamik ilminin kurucusudur.
• Sıvılı termometrenin mucididir.
• İlk mikroskobun kâşifidir.
• Dürbünü bulmuştur.
• En çok gök cisimleri üzerine çalışmıştır.
• Çevresine rağmen bilimsel mücadelesinde “Her şeye rağmen dünya dönüyor.”
demesiyle meşhurdur.
• Dünyanın yuvarlak olduğunu keşfeden bilim adamıdır. 1633’te “Dünya
yuvarlaktır.” dediğinden engizisyon mahkemesine çıkarılmıştır. Söyleminden vazgeçti
gibi gözüktüğünden giyotinden kurtulmuş; fakat bundan sonraki hayatı, ömrünün sonuna
kadar göz hapsinde geçmiştir.
• Bunun iki nedeninden birincisi kilisenin ilme karşı oluşudur. İkincisi ise Galileo’nin
ilimle dini birleştirmek isteyen gerçekten inançlı biri olmasıdır.

Galilei Galileo (Geliley Gelileyo)’nun Meşhur Sözü

• “I do not feel obliged to believe that same God who endowed us with sense,
reason, and intellect had intended for us to forgo their use.”
• “Allah bize verdiği bu aklı, akıldan istifa etmemiz (vazgeçmemiz) için vermemiştir;
Allah aklı bize idrak edelim, muhakemeli ve mantıklı olalım diye vermiştir.”
Galilei Galileo (Geliley Gelileyo)
14
ISAAC NEWTON (AYZIİK NİÜVTIN) (1642–1724)’IN HAYATI

• İngiliz fizikçisi, matematikçisi ve astronomudur.


• Newton çekim kanununu (evrensel çekim teorisi) bulmuştur. Newton çekimi veya
Newton kanunu olarak da adlandırılan bu kanun şöyle ifade edilir: Gezegenler arasında
kütleyle doğru, aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılı olan bir çekim vardır.
• Aynı çekimi atomda da görüyoruz.
• Tarih ve dinle ilgili kitapları da vardır.
• Dinle ilgili eserleri, iki tanedir.
• Simya üzerine çalışmaları vardır.
• Yere düşen bir elma gibi önemsiz bir olay, Newton’da büyük ilhamlara kapı
aralamıştır.

ISAAC NEWTON (AYZİK NİÜVTIN)’IN MEŞHUR SÖZÜ

• “Nature and nature's laws lay hid in night;


God said "Let Newton be" and all was light.”
• “Tabiattaki Allah’ın kanunları karanlıktaydı (insanlar tarafından bilinmiyordu); Allah
Newton'a emretti ve her şey aydınlandı (insanlar kanunlardan haberdar oldu).”
ISAAC NEWTON (AYZIİK NİÜVTIN)

Albert Einstein
(Elbırt Aynsstayn)’ın Hayatı
(1879–1955)

• 1905 yılında izafiyet (rölativite=görelilik) teorisini ortaya koydu.


• 1921’de Nobel ödülü aldı.
• Yapay einsteinium elementine Albert Einstein’ın adına izafeten bu isim verilmiştir.
• Einsteinium elementinin atom numarası 99’dur ve Es sembolüyle gösterilir.
• Einstein atomu bir canavara kaptırdığını ancak Hiroşima ve Nagazaki’nin yerle bir
olmasından sonra anlayabilmiştir. Ağlayarak Japonyalı bilgin dostundan özür dilemiştir.
Nükleer enerji, Batılıların elinde akıl ve vicdanın kontrolünden çıktığı için Japonya’da dev
şehirlerin yerle bir olmasına, binlerce insanın ölmesine sebep olmuştur.
• Günümüzde de atom bombası, tehdit ve tedbir unsuru olarak değişik ellerde
tutulmaktadır.
• Bu bakımdan insan unsurunun iyi eğitilmesi gerekir. Akıl ve düşünce prensipleri
üzerine oturtulan fen ve teknik; beraberinde, insanlığı düşünme ile kalp ve vicdan
duyarlılığını da getirebilmelidir.
• Maddenin dalga özelliği ile ilgili “süper sicim teorisi” veya uluslararası ismiyle
“superstring teorisi” 1915 yılında Einstein tarafından keşfedilen bir teoridir.

Albert Einstein (Elbırt Aynsstayn)’ın Meşhur Olmuş Sözleri

• “Dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topaldır.” (“İlimsiz din topal, dinsiz ilim ise kördür.”)
Albert Einstein
15
(Elbırt Aynsstayn)

• “Kâinatın yaratıcısına olan inanç, ilmi araştırmanın en kuvvetli ve en asil muharrik


(tahrik eden, harekete geçiren) gücüdür."
Albert Einstein

• “Allah zar atmıyor. Buna ikna oldum."


Albert Einstein

METAFİZİK AKLA TERS DEĞİLDİR

• Descartes, Gottfried Wilhelm Leibniz, Nicholas Malebranche akılcı insandı ama


“Allah vardır.” diyorlardı.
• Shakespeare ve Goethe de Allah’a inanıyordu.
• Bunlar gibi başka Batılı düşünürler de iman hakikatlerinin akla ters olmadığını
rahatlıkla her ortamda belirtebiliyorlardı.

“Cehalet Tanrı’nın laneti olduğuna göre, bilgi göklere uçabileceğimiz kanatlardır.”

William Shakespeare *
(1564–1616)

* İngiliz tiyatro yazarı ve düşünürüdür.

“Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirlerini yiyor.”

Johann Wolfgang von Goethe *


(1749–1832)

* Alman romancı, oyun yazarı, şair, hümanist, bilim adamı, filozof ve politikacısıdır.

Gottfried Wilhelm Leibniz (1646–1716)

• Ünlü Alman filozofudur.


• Bilim dünyasının en önemli sistemci düşünürlerindendir.
• Matematik, metafizik ve mantık alanlarında ileri sürdüğü yeni düşünce ve
görüşleriyle tanınır.
• Akılcı insandır ama “Allah vardır.” demektedir.

Nicholas Malebranche (1638–1715)

• Nicholas Malebranche, Fransız filozofudur.


• Malebranche, zihinle beden arasındaki gözle görülür bağın Tanrı'nın
müdahalesiyle kurulduğunu ifada eden okkasyonalist görüşü geliştirmiştir.

16
• Akılcı insandır ama “Allah vardır.” demektedir.
• Malebranche; “Tanrı, gücünü insana aktarmış değildir. Bir şeyi bildiğimiz zaman
Tanrı'nın bildirmesiyle biliriz. Tanrı zihnindeki ideaları bilir. Bizi aydınlatmak suretiyle
insana herhangi bir şeyi bilme olanağı veren Tanrı'dır.” demiştir.

MADDENİN YAPISINDA VURGULANMASI GEREKEN BAŞLICA ÖGELER

• Maddenin yapısı taneciklidir.


• Maddenin yapısı boşlukludur.
• Maddenin tanecikleri hareketlidir.
• Tanecikler arasında çekim kuvveti vardır.
• Tanecikler arasındaki mesafeler farklı farklıdır.
• Taneciğin fiziksel özelliği yoktur; tanecik hâl değiştirmez.

ATOM ALTI PARÇACIKLAR GÖRÜLEBİLİR Mİ?


ATOM VE MOLEKÜLLER GÜNÜMÜZDE GÖZLEMLENEBİLİR Mİ?

• 30 milyon defa büyülten STM (tarayıcı tünel mikroskobu) ile atom ve moleküller
görülebilmektedir.
• Bilgisayardaki renklendirme dışında, görülen gerçek görüntüdür.
• Kitaplardaki molekül modelleri yanlıştır, gerçek görüntü değildir.
• Atomlar yuvarlak olarak, moleküller de birbirine geçme modeli şeklinde görülürler.
• Atom çapı 10–8 cm olduğuna göre, atom mikroskopta 0,3 cm büyüklüğünde
görülür. Günümüzde çekirdek, proton, nötron, elektron zaten görülemezler. Esirin de
görülmesi mümkün değildir. Ancak belirtilen ispat yollarıyla varlığına delil getirilmektedir.
• Göremediğimiz, mikroskop veya X ışınlarıyla bile tespit edemediğimiz madde de
vardır. Bunlara ancak günümüzün teknolojisi ile ulaşılmaktadır.

PARTİKÜL TEORİSİ
(ATOM ALTI PARÇACIKLAR VE ESİR)

ESİR İLE İLGİLİ BİLDİKLERİMİZ

• 19. asrın sonları ve 20. asrın başlarında bilim dünyasının yoğun bir şekilde
tartıştığı esirin varlığı konusunda günümüzün bilim adamları arasında birlik olduğu
söylenebilir. Yine de bazı kişilerin kabul etmediğini söyleyebiliriz.
• Esir, atomdan çok küçüktür. Esirin de zerreleri vardır. Günümüzün bilinen en
küçük parçacığı, esirin zerreleridir.
• Önce esir, sonra atom var edilmiştir. Atom esirden yapılmıştır. Atomun yapı
taşları esirdendir.
• Esir, atomların tarlasıdır. Esiri bir deryaya benzetirsek onda yüzen varlıklar;
atomlar, moleküller, iyonlar, formül–birimler ve galaksiler olur. Yeryüzü de esir denizinde
yüzen bir gemi gibi düşünülebilir.
• Esir, su gibi akıcıdır. Hava gibi nüfuz edicidir. Esirin nüfuz etmediği madde yoktur.
• Isı, ışık, elektrik ve sesin yayılması esirin varlığını gösterir; çünkü boşlukta
bunların yayılması düşünülemez. Dolayısıyla uzay boşluğu yoktur. Uzayın derinlikleri,

17
sonsuza kadar uçsuz bucaksız bir boşluk değil; uzay, kesinlikle esir maddesiyle doludur.
Gezegenler arasındaki çekme ve itme kanunları da ancak esirin varlığıyla açıklanabilir.
Yine uzay boşluğu dışındaki her çeşit boşlukta da esir vardır.
• Atomların yapı taşı birdir. Proton, nötron ve elektronun farklı adetlerinin bir araya
gelmesiyle farklı atomlar ortaya çıkıyor. Bunun gibi proton, nötron, elektron ve diğer
atom altı parçacıklarının da aynı yapı taşının farklı adetlerinin bir araya gelmesiyle
ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
• Buz ile su buharının birleşmesinden su oluşabiliyor. Bunun gibi atom içinde de
birleşmeler, dönüşümler ve eşitlikler gerektiğinde oluyor.

TANECİK DÖNÜŞÜMLERİ, ENERJİ VE ESİR İLİŞKİSİ

• Bu birleşme, dönüşüm ve eşitliklerden bazıları şunlardır:


• Proton + Elektron → Nötron
• Nötron → Proton + Elektron
• Bu durum bize hem esir maddesinin enerji ile ilgili olduğunu ispat eder. Hem de
atomdaki taneciklerin yapı taşının aynı olduğu konusunda fikir verir.
• Esirde tabir caiz ise büyük bir enerji olduğu düşünülüyor.
• Kandiller bir zaman zeytinyağı ile yakılır. Sonra petrol ve elektrik enerjisi devreye
girer. Petrolün devrinin bitmesi yakın görünüyor. Yer ve gök hazinelerinin üstündeki
perdenin kalkacağı ve yeni enerji kaynaklarının açılacağı bir dönem beklenmektedir. O
dönemin ulaşım vasıtaları temiz enerjiyle veya enerjiye bile lüzum görülmeden
çalışacaktır.
• Maddenin 4 hâli olduğu gibi esirin de hâlleri vardır.
• Maddenin hâllerinde formül aynı kalmakla beraber isimler ve görünüşler farklı
oluyor. Su buharı, su, buz örneğinde olduğu gibi gaz, sıvı ve katı üç tür maddenin de
formülü H2O’dur. Bunun gibi esir maddesi de esir kalmakla beraber, diğer maddeler gibi
farklı şekil alabilir ve ayrı suretlerde bulunabilir.
• Hem madde esirden yapılmıştır hem de madde içinde esir vardır.
• Esirin farklı şekillerinden bir kısmı tartı ve ölçüye gelir, bir kısmı ise tartı ve ölçüye
gelmez. Demek ki ölçülemeyen de bilim oluyor. Esir, tartı ve ölçüye gelmeyen ortamları
da oluşturur. Esir; madde ve mana âlemlerinin arasında bir yapıya sahiptir. Bu nedenle
esir maddesi, manevi varlıkların da yaşama ortamı olarak düşünülebilir.
• Demek ki bilimin konusu maddeyle sınırlı değildir; metafizik de bilim kabul
edilmelidir. Esir ruha yakın bir yapıda olup vücudun en zayıf mertebesidir. Esirle ilgili
ortaya çıkacak ispatlar, bizi, din ile ilmin buluştuğu noktalara götürebilir.
• Maddenin % 96’sını oluşturan ve günümüzde bilinmeyen madde olan karanlık
maddenin esir olabileceği düşünülmektedir.

ATOM ALTI PARÇACIKLAR DA ESİRDEN YAPILMIŞ OLABİLİR

• Esir maddesi atom altı parçacık olduğu gibi diğer atom altı parçacıklar da esirden
yapılmış olabilir.
• Atom teorisini ilk ortaya koyan Yunan bilginleri maddenin en küçük parçasının
atom olduğunu söylerken bir İslam âlimi olan Nazzam, maddenin sonsuz denecek
ölçüde parçalanabileceğini söylemiş ve günümüzün ilim adamlarından biri gibi
18
konuşmuştur. Bugünün partikül teorisi perspektifinden atom altı parçacıklar düşünülerek
bu meseleye bakıldığında Nazzam’ın 12–13 asır önce, çok derin şeyler söylemiş olduğu
iddia edilebilir.

NAZZAM “MADDE, SONSUZ DENECEK ÖLÇÜDE PARÇALANABİLİR.” DEMEKLE


NELERİ SÖYLEMİŞTİR?

• 1. Atomun parçalanabileceğini belirtmiştir.


• 2. Atom altı parçacıklara işarette bulunmuştur.
• 3. Maddenin bir başlangıçtan itibaren var olduğunu ifade etmiştir.
• 4. Yarı ömürden söz ettiği düşünülebilir.

HİGGS PARÇACIĞI (HİGGS BOZONLARI): KEŞFEDİLMEMİŞ ATOM ALTI PARÇACIK

• Higgs parçacığı (Higgs bozonları), günümüzdeki madde kuramının henüz


keşfedilmemiş taneciğidir. Higgs bozonları atom altı parçacıklardandır.
• Higgs bozonlarının esir olabileceği düşünülmektedir.
• Cenevre’de Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN)’in yerin altındaki büyük
laboratuvarına dünyanın en büyük süper iletken mıknatısı indirilmiştir. Mıknatıs, Büyük
Hadron Çarpıştırıcısında (LHC) “parçacık çarpıştırma deneyi” için kullanılacaktır. Büyük
Hadron Çarpıştırıcısının niçin inşa edildiğini tek bir cümleyle yanıtlarsak bu yanıt “Higgs
bozonlarının keşfedilmesi amacıyla inşa edildiği” şeklinde olacaktır.
• Higgs kelimesinin sözlük anlamı “çok büyük bir sıçrama” demektir.

AVRUPA NÜKLEER ARAŞTIRMA MERKEZİ (CERN)’DEKİ YÜZYILIN DENEYİ

• CERN Cenevre’dedir.
• CERN’de 2008 yılının eylül ayında büyük bir deney gerçekleştirilmiştir.
• CERN’de görevli bilim adamlarının bazıları Türk bilim adamıdır. Ancak CERN’e
üye değildirler.
• Maddenin başlangıcının olduğu, başka bir ifade ile maddenin belli bir
başlangıçtan itibaren var edildiği konusu, CERN’deki deneylerin sonucunda deneysel
olarak da ispat edilecektir.
• Big Bang (Büyük Patlama) teorisine göre madde zaten ezelî (öncesiz) değildir.
• İlk var edilişin nasıl olduğunu tam olarak bilemeyiz; çünkü göklerin ve yerin
yaratılışına şahit tutulmadık.
• Zamanı geriye götürüp bu gerçeğe şahit olma konusu ise..!

BİG BANG (BÜYÜK PATLAMA) TEORİSİ

• Big Bang (Büyük Patlama) teorisi basitçe şöyle özetlenebilir: 13,7 milyar yıl önce
evren bir nokta olarak var edildi ve genişletildi. Bu teoriye göre evrenin bir başlangıç
noktası vardır. Bu başlangıç noktasından önce madde ve zaman yoktur.
• Evrenin başlangıç noktası denildiğinde, noktanın boyutunun olmadığı bilinmelidir.
• Var ediliş ve genişleme, bir emirle başlamıştır. Genişleme, devam etmektedir.

19
ZIT İKİZ ATOM ALTI PARÇACIKLAR

• Kâinatın herhangi bir noktasında bir partikül yaratılınca onunla birlikte zıt ikizi de
meydana gelir.
• Elektronun zıt ikizi pozitron, protonun zıt ikizi anti proton, nötronun zıt ikizi anti
nötron, nötrinonun zıt ikizi anti nötrinodur.

KUARK ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI PARÇACIKLAR

• Kuarklar; proton ve nötronları oluştururlar.


• Kuark adı verilen partiküller de çiftler hâlindedir: Yukarı kuark–aşağı kuark, üst
kuark–alt kuark, tuhaf (garip) kuark–tılsım kuark.
• Kuarklar; hem elektromanyetik kuvvet, zayıf kuvvet ve nükleer kuvvetin ortaya
çıkmasına sebeptir hem de bunların etkilerini duyarlar.
• Kuarklar belki de esirdir.

ANTİ MADDE ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI PARÇACIKLAR

• Bildiğimiz atoma karşılık olarak çekirdeği negatif, elektronu pozitif (pozitron) olan
atomlar da vardır. Bu atomlardan oluşan madde; maddenin zıt eşi veya anti madde
olarak adlandırılır.
• Sebepler dünyasında her şeyin çift yaratılmış olmasını, anti madde ile evren
bazında da görmüş oluyoruz.
• Madde, enerjinin yoğunlaşmış şekli olarak da tarif edilebilir ve tekrar enerjiye
dönüşebilir.
• Fisyon ve füzyon reaksiyonlarında, kütlenin binde bir, on binde bir gibi çok küçük
bir kısmı enerjiye dönüşür. Geri kalan kısmından ise başka element oluşur.
• Anti madde, kuantum mekaniğinin en sırlı konularındandır.
• Dünyada anti madde yoktur.
• Anti maddenin varlığı CERN’de tanecik hızlandırıcılarda ortaya konulmuştur.
Atom altı parçacıkların ışık hızına yakın hızda parçalanmasıyla CERN’de çok küçük
miktarda bir görünüp bir kaybolan anti madde ispatlanmıştır.
• Anti madde bazı yıldız sistemlerinde bulunmaktadır.
• Evren var edildiğinde, eşit miktarda madde ve anti maddenin yaratıldığı tahmin
edilmektedir.

ANTİ MADDE NİÇİN BİR GÖRÜNÜP BİR KAYBOLUYORDU? (DÜNYADA ANTİ


MADDE NEDEN YOKTUR?)

• Beta bozunmasında, nötron protona dönüşür ve dışarıya bir elektron ile bir anti
nötrino denilen tanecik neşrolunur.
• Nötron → Proton + Elektron + Anti nötrino
• Bazı nadir izotoplarda ise çift beta bozunması görülür.
• Çift beta bozunmasında, nötronların ikisi birden aynı anda bozunur. İki protona
dönüşür. Bu esnada iki elektron ile iki anti nötrino yayılır.
• Çift beta bozunmasının farklı bir versiyonunda ise anti nötrino oluşmaz.

20
• Beta bozunmasında dışarıya bir anti nötrino neşredilir. Çift beta bozunmasında
ise dışarıya iki anti nötrino neşredilir. Bu; bir nötronda bir anti nötrino bulunduğu
anlamına gelir.
• 2Nötron → 2Proton + 2Elektron
• Çift beta bozunmasının farklı versiyonunda oluşan anti nötrino çekirdekten dışarı
çıkamadan, çekirdekteki bir başka nötron tarafından absorbe edilir. Bizim bunu
gözlemimiz, anti nötrinonun bir görünüp bir kaybolması şeklinde olur. Buna, anti
nötrinonun gizlenmesi de diyebiliriz. Dünyada anti maddenin olmayışı, anti maddenin
gizlenmesinden dolayı olabilir. Şayet böyleyse; nötronun yapısında gizlenmiş anti
nötrino maddenin temel parçacıkları arasında ayrı bir yer alacaktır.
• Anti madde, tanecikler arasında müstakil olarak mevcut değildir.
• Anti madde, evrenin başlangıcında yüksek sıcaklık şartlarında mevcuttu.

DÜNYADA NİÇİN ANTİ MADDE YOKTUR?

• Anti madde ile madde birbirine temas ettiğinde her ikisi de büyük bir enerji açığa
çıkararak ortadan kaybolurlar.
• Madde ile anti madde karşılaştığında; maddenin %100’ü enerjiye dönüşür. Bu,
patlayan bir hidrojen bombasının bıraktığının, 143 katı fazla enerji demektir.
• Şayet dünyada anti maddenin gizlenmesi olmasaydı, dünya olmayacaktı.

ELEKTRON İLE POZİTRON BİRBİRİNİN ANTİ MADDESİDİR

• Elektron ve pozitron arasındaki temas neticesinde, 511000 elektron volt (eV) gibi
enerjiye sahip gama ışınları meydana gelir.
• e elektron, V ise volt demektir. eV elektron volt olarak okunur. Bazı kitaplarda
elektro volt olarak geçmektedir. Doğrusu elektron volttur.
• Gama ışını, enerjisi en yüksek ışındır.
• Elektronun (madde) atom numarası –1, kütle atom numarası 0’dır. Pozitronun
(anti madde) atom numarası +1, kütle atom numarası 0’dır.
• İkisini topladığımızda atom numarası da kütle atom numarası da 0 olan gama
ışını oluşur ve enerji açığa çıkar.

ATOM ALTI TANECİKLERİN DİLİ

• Atom altı tanecik araştırmalarında daha derinlere inildikçe, çok küçük kütleli,
kütlesiz, çok hızlı ve çok kısa ömürlü taneciklerin varlığı bize şunları düşündürüyor:
• Madde her an, sanki varlık–yokluk sınırından ve hatta yokluktan var ediliyor.
• Atom altı dünyası sabit ve hareketsiz değildir. Var edildikten sonra kendi hâline
bırakılmamıştır.
• Bu kadar küçük, hızlı, her an oluşan ve başka şeylere dönüşen bu kadar çok
taneciğin var edilmesi bizim, büyüklüğü, ilmi, hesabın inceliğini ve sonsuzluğu
anlamamız içindir.

ETER VE ETER ALTI ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI PARÇACIKLAR

21
• Küçük âlem diyebileceğimiz atom altı partiküller, değişik çevrelerde eter, eter altı
gibi adlarla da anılmaktadır.
• Eteri bazıları kabul eder, bazıları kabul etmez.

MUON ADIYLA BİLİNEN ATOM ALTI PARÇACIKLAR

• Uzaydan dünyaya gelen muon adı verilen parçacıklara da atom altı parçacık
denebilir.

FOTON (IŞIK PARÇACIĞI), ÖZELLİKLERİ VE GÖREVİ

• Foton adı verilen parçacıklara da atom altı parçacık denebilir.


• Foton, evrenin en hızlı parçacığıdır. Kütlesiz ve elektrikçe yüksüzdür. Saniyede
300 milyon km yol alır.
• Fotonun görevi, güneşteki enerjiyi dünyaya taşımaktır.
• Elektromanyetizmanın taşıyıcısıdır.
• Elektrik yüklü parçacıklar üzerine etkir.

FOTONUN MEYDANA GELİŞİ

• İlk var edildiği yer, güneşin merkezidir. Güneşin merkezindeki sıcaklık 15 milyon
°C’tır.
• Güneşin merkezinde var edilen her bir foton ilk başta yüksek enerjiye sahiptir.
• Fotonlar güneşin merkezindeki çarpışmalar sonucunda soğur. Böylece farklı
özellikte, düşük enerjili birçok değişik foton meydana gelir.
• Güneşten çıkan foton, yaklaşık 8,5 dakikada dünyaya ulaşır.
• Foton çeşitlerinden zararlı olanları, dünyamıza ulaşamaz. Ozon tabakası, bunları
tutmakla görevlidir.
• Güneşte füzyon sonucu 4 adet hidrojen çekirdeğinden, 1 adet helyum çekirdeği
oluşur ve 2 adet pozitron meydana gelir. Böylece her saniye 564 milyon ton H (hidrojen)
elementi, He (helyum) elementine dönüşmüş olur.
• Bu dönüşüm esnasında güneş, her saniye kütlesinden E=mc 2 formülüne göre 4
milyon ton kaybeder.
• Bu azalan kütle enerjiye dönüştürülür.
• Güneş enerjisi hâlinde dünyamıza gelir.
• Foton ve nötrinolar da böylece meydana gelir.
• Fotonlar çeşitlidir.

FOTON (IŞIN) ÇEŞİTLERİ

• Alfa ışını (kozmik ışın), beta ışını ve gama ışını


• X ışınları
• Ultraviyole (mor ötesi) ışınlar
• Görünen ışık
• İnfrared (kızıl ötesi) ışınlar: IR ışını
• Mikro dalgalar
• Radyo dalgası
22
• Lazer ışını

GÖZÜN ALGILAYABİLDİĞİ IŞINLAR

• Nanometre, nm kısaltmasıyla gösterilir.


• 1 nm = 1 milimikron = 10 angström
• 1 milimikron = 10–3 mikron
• 1 mikron = 10–3 mm
• 1 mm = 10–3 m
• Gözün algılayabildiği ışınlar 380 nm ile 780 nm arası dalga boyundaki görünür
ışınlardır.

NÖTRİNO
• Nötrino atom altı parçacıklardandır.
• Nötrino da; fotonlar gibi, güneşte, hidrojenin helyuma dönüşmesi anında,
maddenin enerji karşılığı olarak meydana gelir.

GULON

• Atomun yapısında gluon adı verilen parçacık da belirlenmiştir.


• Şiddetli çekirdek kuvveti, gluon diye bilinen sekiz parçacık tarafından taşınır.
• Kütlesiz ve elektrik yüksüzdür.
• Elektromanyetik kuvvet ve zayıf kuvvete karşı duyarsızdır.

LEPTON

• Çekirdek kuvvetinden etkilenmez.


• Yalıtılmış bireyler olarak gözlemlenir.

KARANLIK MADDE

• Maddenin % 96’sının ne olduğu günümüzde bilinmiyor. Buna karanlık madde


denmektedir.

KARANLIK ENERJİ VE KARANLIK MADDE

• Bir görüşe göre de bilinmeyen % 96’nın; % 70’i karanlık enerji, % 20’si ise
karanlık maddedir.
• Evrendeki maddenin sadece % 4’ünün ne olduğu bilinmektedir.
• Varlığın gözlemlediğimiz kısmı; bütününe göre çok azı, ufak bir parçasıdır.
• Atom altı parçacıklarla ilgili ortaya konan günümüzün partikül teorisi, perdenin
arkasında daha nice varlıklar olabileceğini kanıtlamaktadır.

IŞINLAMA GERÇEKLEŞECEK Mİ?

• Günümüzde ses nakli radyoyla, görüntü nakli de televizyonla gerçekleşmiş oldu.


• Radyo ve televizyon ile yapılan suretin naklidir.
23
• Henüz aynen nakil olmamıştır. Gelecekte daha çok ışınlama konusu üzerinde
çalışmalar olacaktır.
• Gerçi radyo ve televizyonun ileri dereceleri konusunda da daha yapılacaklar
vardır.
• Şayet çok çalışırsak, yakın bir gelecekte, zemin yüzünü; her tarafı, her birimize
görülen ve her köşesindeki sesleri herkes tarafından işitilen bir yer konumuna
getirebiliriz.
• Işınlama konusu bize, şu an için mümkün olamayacakmış gibi geliyor; çünkü
cisimler hareket ettikleri yönde boylarından kaybetmekte ve ışık hızına çıkınca da yok
olmaktadırlar. Bu durumda insanın kalbi ve nabzı nasıl olur bilinemez...!
• Ancak gelecekte ilimler çok gelişecektir.
• Bu gelişmeler, beraberinde birçok sürprizi de getirecektir.
• Teknik ve teknoloji ilerledikçe, şimdi bize imkânsızmış gibi gelen olaylar
gerçekleşecektir.
• Uzak mesafelerden eşyayı aynen hazır etmek, mümkündür. Kişisel çabalarla o
noktaya yetişilmezse de, insanlığın ortak çalışmasıyla yetişilebilir. Maddeten erişilmezse
de, manen erişilebilir.

MADDENİN IŞIN HÂLİ

• Plazma hâl veya akkor hâl de denir.


• Plazma hâli, her maddede vardır. Plazma hâline geçiş; her maddede, her zaman,
belirlenen ve planlanan düzeyde olmaktadır.
• İnsanın plazma hâlinden etkilenmesi; solunum yoluyla veya deriden doğrudan
kana geçmek suretiyledir. Havadan beslenme konusu, maddenin plazma hâliyle ilgilidir.
Plazma hâli havayla karışınca ve solununca tedavi eder.

MADDENİN IŞIN HÂLİNİN DELİLLERİ

• Altın gibi kıymetli metaller ve yakut gibi kıymetli taşlar, maddenin 4. hâli olan ışın
hâline kolay geçerler. Eskiden beri, deriye temas ederek kana geçmek suretiyle veya
temassız solunum yoluyla, koruyucu hekimlikte ve tedavide kullanıldığı bilinmektedir.
Madde ışın hâline geçince kütlesinden kaybetmez; çünkü ya hava ve suda şarj olur, ya
da hassas tartım aletleriyle bile kütle kaybı ölçülemez.
• Cisimlerin ileride ışınlanabileceğinden söz edilmektedir.
• Esir maddesinin farklı durumlarından bir kısmı tartı ve ölçüye gelir, bir kısmı ise
gelmez. Demek ki ölçülemeyen de madde oluyor ki; bu konunun ışın hâliyle ilişkisi
olabilir.
• Uzayın derinlikleri, sonsuza kadar uçsuz bucaksız bir boşluk değildir; uzay,
kesinlikle esir maddesiyle doludur. Uzayda maddenin ışın hâlinin olduğuna dair görüşler
vardır.

MADDE TRANSFERİ HANGİ SICAKLIKTA OLACAK?

• Madde transferinin sıfır kelvin sıcaklığında olacağı öngörülüyor. 0 K bilindiği gibi


en düşük sıcaklıktır. Günümüzde 0 K’e inilememiştir.

24
• Sıcağın yakması gibi soğuğun da yakması vardır. Buna “bürüdetiyle ihrak etmek”
başka bir ifadeyle “soğukluğuyla yakmak” denir.
• Demek ki soğuğun da yakacağı bir sıcaklık derecesi vardır. Kış mevsiminin en
soğuk günleri olan zemheride soğuğun yakmasını görüyoruz.
• Maddenin ışın hâli, yüksek sıcaklıkta olmakla beraber her bir sıcaklıkta da olur;
maddenin diğer üç hâli için de bu böyledir.
• Öyleyse en düşük sıcaklıkta da plazma hâli olabilir. Belki de 0 K’e
erişebildiğimizde madde transferini de gerçekleştirmiş olacağız.
• Madde transferi (maddenin ışınlanması) için maddenin ışın hâlinde olma
gerekliliği bilinmektedir.

TAKYON (TACHYON)

• Takyon, Latince’de “çok hızlı” demektir. Takyonlar ışıktan hızlı, kütlesi eksi,
boyutları sıfırdan küçük olan atom altı parçacıklardır. Takyonların keşfi, enerjinin ışıktan
hızlı gidebileceğini göstermiştir.

MADDE NAKLİ OLMASI İÇİN İZAFİYET (RÖLATİVİTE=GÖRELİLİK) TEORİSİNİNİN


GEÇERLİLİĞİNİ YİTİRMESİ Mİ GEREKİR?

• Cisimlerin hareket ettikleri yönde boylarından kaybedeceklerini ve ışık hızına


erişince de yok olacaklarını belirtmiştik.
• Einstein’ın izafiyet teorisine göre ise, ışık hızına erişen bir cismin kütlesi sonsuz
oluyordu. Günümüzde böyle olmadığı ortaya çıkmıştır. Işık hızının aşılmasıyla, kütlenin
sonsuz olmadığı ispat edilmiştir.

GYRON (JAYRON) DENİLEN ATOM ALTI PARÇACIK

• Bazı bilim adamlarına göre gyron (jayron) denilen atom altı parçacık, esir
maddesinin temelini teşkil eder ve evrenin en küçük parçacığıdır.
• Bir adet atomda yaklaşık 1020 gyron vardır.

ESİRİN BİLİM DÜNYASINCA 1990’LI YILLARA KADAR KABUL EDİLMEMESİNİN


NEDENLERİ

• Birleşik Alan Teorisi’nde hata yaptığını sonradan Einstein’ın kendisi de kabul


etmiştir. Buna rağmen fizik dünyası Einsteinizm diyebileceğimiz görüş dışındaki her
görüşe karşı uzun süre kapalı yaşamıştır. Bu sebeple de esir ile ilgili çalışmalar 1990’lı
yıllara kadar yayımlanamamıştır.

ESİR MADDESİNDEN SÖZ EDEN BAŞLICA BİLİM ADAMLARI

PROF. DR. PAUL DİRAC (1902–1984)

25
• Prof. Dr. Paul Dirac, fizik profesörüdür.
• Prof. Dr. Paul Dirac, esir maddesinin kabul edilmesi sonucunda ilmî görüşlerde
yeni değişiklikler olacağını ve ucuz enerji üretiminde faydalar elde edileceğini belirtmiştir.
• Prof. Dr. Paul Dirac, her yanı kaplayan ve hareket eden bir tanecik denizinden
söz etmiştir.
• Prof. Dr. Paul Dirac, 1933'te Schrödinger ile beraber Nobel Fizik Ödülü almıştır.

PİTTSBURGH ÜNİVERSİTESİ'NDEN DR. FRANK M. MENO (1934–…)

• Pittsburgh Üniversitesi'nden Dr. Frank M. Meno adlı bilim adamının esir


maddesiyle ilgili hipotezi vardır. Dr. Meno, esir üzerindeki çalışmalarına 1961 yılında
başlamıştır. 1990 yılında Kanada'da "Physics Essays" isimli uluslararası bir dergide
esirle ilgili yazısı yayımlanmıştır.
• Dr. Meno'nun teorisine göre; gyron (jayron) denilen atom altı parçacık esir
maddesinin temelini teşkil eder. Gyron küresel değildir. İki ucu sivri ve ortası dar bir
kalem şeklindedir. Kâinatta her şey bu maddeden ve bu maddenin dinamiğinden
ibarettir. Bir adet atomda yaklaşık 1020 gyron vardır. Dolayısıyla evrenin en küçük
parçacığı gyrondur. Dr. Meno‘ya göre; esirin uygulama alanları ileride; telepati, düşünce
akışı, iletişim, enerji kontrolü, tıbbi tedavi gibi alanlar olacaktır.

Rus Fizikçi Nikolai Aleksandrovich Kozyrev (1908–1983)

• "Rusya'da Tanrıya Dönüş" isimli kitabında Rus fizikçi Nikolai Aleksandrovich


Kozyrev, esir maddesinden söz etmektedir.
• Ayrıca zamanı bir madde olarak ele almakta ve ona enteresan özellikler
yüklemektedir.

ESİR MADDESİNİN BİRKAÇ CÜMLE İLE FARKLI TANIMLARI

• Esir gayet latif, nazenin, itaatkâr bir icraat sayfasıdır.


• Emirlerin nakil vasıtasıdır.
• Tasarrufun zayıf bir perdesidir.
• Yazıların latif bir mürekkebidir.
• En nazenin bir icraat hullesidir.
• Sanat eserlerinin mayasıdır.
• En küçük maddelerin yaratıldığı bir ham madde ve bir tarladır.
• Atomlar esir maddesinden yaratılmaktadır.

ESİR MADDESİNİN YOKLUĞUNU İSPAT İÇİN YAPILAN DENEYİN HATALI BİR


DENEY OLDUĞU AÇIĞA ÇIKMIŞTIR

• Michelson ve Morley, kendi isimleriyle anılan meşhur Michelson–Morley deneyini


yapmışlardır.
• Bu deney, esir maddesinin yokluğunu ispat için yapılmıştır.

26
• Sonraki yıllarda deneyin hatalı olduğu ispatlanmıştır.

ESİR MADDESİ ÜZERİNDE ÇOK DURULMASININ SEBEBİ

• Kimyacılar ve fizikçiler esir maddesine özel bir önem vermelidirler.


• Esirle ilgili keşif ve buluşlar, enerji probleminin çözülmesinde yenilik getirecektir.
Çaresi bulunmamış bazı hastalıkların tedavisinde rol oynayacaktır.
• Yerlerin ve göklerin insanlık için bütün hazinelerini açması belki de bu yolla
olacaktır...

MADDENİN İKİ KARAKTERİ

1. TANECİKLİ YAPI
2. DALGA KARAKTERİ
• Atom ve daha küçük boyutlara inildiğinde maddenin tanecik özelliğinin yanı sıra
dalga özelliği de deneylerle gözlemlenebilir.
• Işık da madde gibi hem tanecik hem de dalga özelliğine sahiptir.

MADDENİN DALGA KARAKTERİ

• Atom ve daha küçük boyutlara inildiğinde maddenin tanecik özelliğinin yanında


dalga özelliği de deneylerle gözlemlenmektedir.
• Mesela; atomdaki elektron ispat edilirken elektronun dalga özelliğinden
yararlanılır.

SEMANIN MEKFUF MEVC OLMASI

• Mevc, dalga demektir.


• Mekfuf kelimesinin değişik anlamları vardır. Her bir anlam dalganın farklı bir
yönünü, değişik bir özelliğini, ayrı bir karakterini açıklar.
• Sema, mekfuf mevc özelliğine sahiptir.
• Sema; dalgaları kararlaşmış, durgunlaşmış, sakin hâle gelmiş bir denizdir.

DALGANIN ÖZELLİKLERİNDEN BAZILARI: KARARLAŞMAK, DURGUNLAŞMAK,


SAKİN HÂLE GELMEK

• Evren, dalgalardan meydana gelmiş bir denizdir. Kararlaşmak, durgunlaşmak,


sakin hâle gelmek; dalganın başlıca özelliklerindendir.

SCHRÖDİNGER, KARARLAŞMIŞ DALGALARDAN SÖZ EDER

• Kuantum mekaniğine göre belli bir hıza sahip olan her kütleye karşılık olan bir
dalga vardır.
• Dalga boyu Broglie'nin ortaya koyduğu denklemle hesaplanabilir.
• Mesela; 1 cm/s hıza sahip bir elektron dalgası yaklaşık 7 cm boyundadır.

27
• Hız arttıkça dalga boyu kısalır.
• Daha karmaşık sistemlerde dalga özellikleri, Schrödinger’in bulduğu “Schrödinger
denklemi” ile ifade edilir.
• Schrödinger, kararlaşmış dalgalardan söz eder.

Broglie (1892–1987) ve Schrödinger (1887–1961) Kimdir?

• Broglie, 1929 yılı Nobel ödülü sahibidir. Fransız fizikçidir.


• Schrödinger, kuantum mekaniğine olan katkılarıyla, özellikle de 1933'te kendisine
Nobel ödülü kazandıran “Schrödinger denklemi” ile tanınır. Avusturyalı fizikçidir.

DALGA ÖZELLİKLERİNİN DAHA FAZLASINI ÖĞRENMEMİZ YASAKLANMIŞTIR

• Mekfuf kelimesinin bir manası da “yasak edilmiş veya menolunmuş” demektir.


• Mekfuf mevc, yasak edilmiş dalga anlamındadır.
• Kuantum mekaniğinde dalga özelliklerinden en önemlisi; dalganın konum ve
momentum bilgilerinin, belli bir sınıra kadar ölçülebilir olmasıdır.
• Dalga özelliklerinin daha fazlasını öğrenmemiz yasaklanmıştır. Fiziksel olarak da
bu zaten mümkün değildir. Buna “Heisenberg belirsizlik ilkesi” denir.
• Bu özellik aynı zamanda, mutlak determinizmi reddeder ve kader gerçeğine kapı
aralar.

Süper Sicim Teorisi (Superstring Teorisi)

• “Süper sicim teorisi” veya uluslararası ismiyle “superstring teorisi” maddenin


dalga özelliği ile ilgilidir. Bu teoriye göre maddenin en temel özellik parçacığı sicimlerdir.
Kütle ve elektrik yükü gibi özellikler, sicimlerin belli salınımları ile ortaya çıkar.
Dolayısıyla bir dalga hareketi söz konusudur. Sicim teorisi; açık sicim ve kapalı sicim
olmak üzere iki ana gruba ayrılır.

AÇIK SİCİM TEORİSİ VE KAPALI SİCİM TEORİSİ

• Açık sicim teorisine göre, sicimlerin uçları hem birleşebilir hem de ayrılabilir.
Kapalı sicim veya açık bir sicim şekli olabilir.
• Kapalı sicim teorisinde ise sicimin açılabilme özelliği yoktur. Her zaman kapalı bir
halka görünümündedir. Zaten mekfuf kelimesinin bir diğer anlamı da “kulplarından sıkıca
bağlanıp heybe gibi asılmış” demektir.
• Düğümün açılıp kapanabilme özelliği göz önünde tutulduğunda, açık sicim
teorisinin tercih edildiği düşünülebilir.

DÜRÜLMÜŞ DALGA KARAKTERİ (ÜÇ BOYUT DIŞINDAKİ DİĞER BOYUTLARIN ÜÇ


BOYUT İÇİNDEKİ DÜRÜLMÜŞLÜĞÜ)

• Mekfuf kelimesi, “dürülmüş” anlamına da gelmektedir. Süper sicim teorisi için üç


boyut (buut) yeterli değildir, ek boyutlar gerekmektedir. Ek boyutlar, dürülmüş bir
vaziyette bildiğimiz üç boyutta gizlenmiştir. Bu görüş, bu konudaki en yaygın yorumdur.

28
• 3 boyutlu bir âlemde yaşamaktayız. 4. boyut, itibari hat dediğimiz zamandır. İçine
zamanı da alan 5. boyut da vardır. Einstein, hem bu boyutlardan hem de 6. boyuttan söz
etmiştir. Einstein’ın iddia ettiği bu 6. boyut, seyr ü seyahat olarak bilinir.
• Mekfuf kelimesinin “dürülmüş” anlamında da; maddenin dalga karakterine, süper
sicimlere ve 3 boyut dışındaki diğer boyutlara çarpıcı bir işaret görülmektedir.
• Süper sicim teorisi, 1915 yılında Einstein tarafından bulunan bir teoridir.
• Diğer âlemde insanın görmesi ise belki 100 boyutlu olacaktır. İnsan öbür dünyada
bir şeyi aynı anda 100 boyutlu olarak görüp hissedebilecektir.
• Sonuç olarak kuantum mekaniğine göre, evrendeki her bir zerreye karşılık gelen
bir dalga vardır. Evren, bu dalgalardan meydana gelmiş bir denizdir.

KİMYANIN GELİŞİMİ İÇİN KİMYA DİLİNİ OKUMAK VE DOĞRU ANLAMAK GEREKİR


(BAŞARILI BİR KİMYACININ ÖZELLİKLERİ)

• Maddenin birbiriyle uyumunu ve ilişkisini


• İntizamını
• Ahengini
• Bizimle ilişkilerini
• İçerdikleri fayda, önem ve gereklilikleri fark edebilmelidir.
• Maddenin emrimizde olduğunu anlamalı, duymalı ve görmelidir.
• Evrendeki nizamın taşıyıcısı olan ve arz etmekle görevli bulunan fizik ötesi
varlıkların saflığında olmalıdır.
• Maddenin sırlarını aklımızla görme azmimiz, her an devam etmeli ve bizimle
beraber olmalıdır.
• Doğal dengenin kimyası iyi bilinmelidir.
• Bütün bunlar yapılırsa kimya ilmine karşı tavır alınmamış, düşmanlık vaziyetini
takınılmamış olur.
• Kimyacı, inandığı değerleri bozacak şeyleri müthiş feraset ve marifetiyle hemen
ayırt edebilmelidir.
• Başkalarına ait yanlış bilgi kırıntıları ile zihnini ve hafızasını kirletmemelidir.
• Zihni temiz, duru ve diri olmalıdır.
• Anlama ve yorumlama konusunda kimyanın temel kaynaklarından faydalanmalı,
başka yanlış kaynaklara müracaat etmemelidir.
• Merak ilmin hocasıdır. Merak edene teveccüh olur, merak karşılıksız kalmaz.
• Bilimsel çalışmalardaki ilk şart; bakıştaki derinlik olduğundan, kimyacı bir şeyler
keşfedeceğine itimat ederek, tam bir inanmışlık içinde maddeye bakmalıdır. Böylece ilim
hazinesi açılır; sırlar paylaşılır.
• Gerçek bir kimyacının kimyaya yaklaşımı, natüralistler gibi değildir. Başarılı bir
kimyacı, kimya ilmine zemin teşkil edecek kanunların; doğru okunmasının, doğru
anlaşılmasının ve arka planlarının ne gösterdiğinin bilinmesinin çok önemli hususlar
olduğunun bilincindedir.
• İnsan gerçek kimya ilmini, evreni okuyarak elde eder. Elde ettiği bu ilim
neticesinde de kendini tanır (tümevarım). Veya değişik bir yolla önce kendini tanır.
Sonra evreni okuyarak gerçek kimya ilmini elde eder (tümdengelim).
• Kimya tanımları; efradını (bütün fertlerini) cami (içeren), ağyarına (kendinden
başka olanlarını) mani (engel) olmalıdır.
• Kimyanın kendine özgü dili dinlenmelidir. Bu sayede kimya ilmi evham olmaktan,
29
ondaki hikmetler de abese dönüşmekten kurtulur.
• Zihnin darlaşmaması, aklın göze inmemesi için kimya ilmi ruhlu olmalı, ruha da
bilimsel olgunluk kazandırılmalıdır. Böylece kimya ilminden beklenen gaye yerine gelmiş
olacaktır.
• Hedefi ve gayesi belli olan kimya bilgi ve kazanımları; insanı doğruya, varlığın
hakikatini keşfetmeye götürür ve insanın kendi özünü tanımasına yardımcı olur. Bu
nedenle bilmenin ne anlama geldiğini ve ne demek olduğunu anlayarak, kendi özümüzü
keşfedip, potansiyelimizi ustalıkla harekete geçirmeliyiz.
• İnsanlık, her geçen gün biraz daha fazla ilim ve fenne dökülecektir. Bütün
kuvvetini ilimden ve fenden alacaktır. Karar mekanizmaları, güç ve kuvvet; ilmin eline
geçecektir. Bu sebeple ilme sahip çıkmalı; ilmin hikmet olarak kalması, zulmet ve
abesiyete dönüşmemesi için çok çalışmalıdır.
• Vicdan kültürü de dediğimiz marifet, bilginin tabiata mal edilmesiyle kazanılır.
• Meseleleri sürekli olağanüstülüklere bağlamak kâinat kitabını anlayamamanın
ifadesidir.

KİMYA İLMİ GELECEKTE DAHA DA GELİŞECEKTİR

• Gelecekte kimya ilmi çok gelişecektir. İnsanlar, her geçen gün, kimya ilmine daha
çok önem vereceklerdir.
• İleride kimya ilminde daha da inkişaf oldukça, insanlar her şeyi daha net, daha
açık ve seçik göreceklerdir.

KİMYA İLMİNİN AÇIKÇA GÖSTERDİĞİ GERÇEK

• Her şey, belli bir hesap ve planla yerli yerine konmuştur.


• Zaten kimyager, her şeyi yerli yerine koyandır.
• Bu yerli yerinde oluştan hiçbirisini tesadüflere vermek mümkün değildir.
• Kimya ilmi bize bu gerçeği açıkça gösterir.

KİMYA FENNİ

• Kimya dili ile evrene bakılmalı ve evrenin sayfaları okunmalıdır. O zaman akılları
hayrette bırakan yüksek nizam görülür.
• Tek bir kimyacının fikri ve bakışı yüksek nizamı bulmakta yetersiz kalır. Zaten bir
tek şahıs, kimyanın her alanında ihtisas sahibi de olamaz.
• Kimya fenni de her fen gibi fikirlerin birleşmesinden ortaya çıkmış, zamanın
geçmesiyle de gelişmiştir.
• Kimya fenni, gözlemlediğimiz nizamın bir kısmını içerir.
• Kimya fenni de her fen gibi evrende yüksek bir nizamın bulunmasına bir delildir.
• Kimya fenninin rapor ettiği nizam maddedeki fayda ve menfaatle ilgilidir.
• Kimyanın lisanı bizi büyülemelidir. Öğrendiklerimiz bize cazip ve orijinal
gelmelidir. Bu konulardaki konsantremiz tam olursa, sürekli huzurlu oluruz. Böylece hem
stres yenilmiş hem de kinetik enerji dengelenmiş olur.

2. KİMYANIN TEMEL KANUNLARI

30
KİMYA TEORİLERİ

• Bütün teorilerde olduğu gibi kimya teorileri mutlak doğru olmayabilir.


• İleride doğru olmadığı anlaşılacak bir teoriyi işlemek insanı sorumlu yapar.
• Teori (faraziye), her ne kadar birtakım ön bilgilere dayansa da, temelde, tecrübe
edilmemiş görüşler, iddialar demektir.

KİMYA KANUNLARI

• Her kanunda olduğu gibi kimya kanunlarında da kanunların zihnimizde varlıkları


söz konusudur. Dışla ilgili bir varlıkları söz konusu değildir.
• Dışla ilgili varlıkları olsaydı, örneğin; atomun içinde hem itme hem de çekme
kanunundan söz edemeyecektik; çünkü bunlar birbirine zıt kanunlardır. Aynı yerde
bulunmaları hayret vericidir.
• Bu kanunlardan söz ettiğimize göre varlıkları zihnimizdedir.
• Kanunların nasıl gerçekleştiğinin anlaşılması veya kanunun bir isimle ifadesi,
olayın harikalığını azaltmaz.
• Kanun, kanun koyucuyu gerektirir ve kanun koyucuyu görmeden kanunları
varlığın esası, meydana getiricisi saymak, şu örnekteki duruma benzer:
• Akılsız bir adam büyük bir saraya girer. Muhteşem bir mimari eser olan sarayın
çok muhteşem donatılmış olduğunu görür. Koltuk, masa, sandalye, vazo, çiçek, tablo,
soba, kalorifer vb. her şey yerli yerindedir. Bu akılsız adam, böyle bir tefrişatı kimin
yaptığının merakı içinde sarayın içini dolaşır, fakat kimseyi göremez. Masanın üzerinde
bir kitap bulur. Kitapta, sarayın tefriş programı yazılıdır. Akılsız adam, kimseyi
göremediğinden "Bu sarayı böyle güzel döşeyen, işte bu kitaptır." der.
• Bir sarayın tefrişi, onu tarif eden kitaba verilebilir mi?
• Aynı şekilde bir makinenin yapımı ve çalışması, o makinenin işletim kılavuzuna
verilebilir mi?
• Kanunlar; sonsuz bir kuvvetin eseridir.

HER BİR FEN DALI GİBİ KİMYA İLMİ DE BİZE NEYİ ÖĞRETİR?

• Her bir fen dalı gibi kimya ilmi de kendi nevindeki düzenliliği ve intizamı gösterir;
her şeyin hikmet üzere konulduğunu, faydasızlık ve abes olmadığını bize öğretir.

KİMYA PROBLEMLERİ

• Kimya problemleri matematikselliği öne çıkarmaktadır; bu doğru değildir.

ATOMDAKİ TEMEL KANUNLAR

• ÇEKİM (CAZİBE) KANUNU


• MERKEZKAÇ KUVVETİ
• İTME (DAFİA) KUVVETİ
• ZIT SPİNDEN DOLAYI ORTAYA ÇIKAN, ELEKTRONLARI BİR ARADA
TUTMAKLA GÖREVLİ KANUN
• NÜKLEER KUVVET (BAĞLANMA ENERJİSİ)
31
• ÇEKİM (CAZİBE) KANUNU: Atomun çekirdeğinde pozitif yüklü protonlar,
etrafında ise negatif yüklü elektronlar bulunmaktadır. Bu iki zıt değer birbirini
çekmektedir.

• MERKEZKAÇ KUVVETİ: Protonlar, etrafındaki elektronları dağılmadan


çekebilmesi ve döndürebilmesi için, çekirdek maddesinin çok büyük ve ağır olması
gerekmektedir.
Bu yüzden de protonlar, elektronlardan yüzlerce kez daha büyüktür ve ağırdır. Mesela;
1 elektronun ağırlığı 1 birim ise bir proton ondan tam 1836 defa daha ağırdır. Bu ağır
cisim etrafında, hafif olan elektronlar kendilerine göre çok hızlı hareket etmektedirler.
Elektronlar, bu süratli dönüşleriyle yörüngede kalmaktadırlar.
Her elektronun hızı farklı farklıdır.
Bu hususun genel bir tasvirini yapacak olursak; etrafta şiddetli hareket etme,
çekirdekte ise ağır bir yük yüklenme vardır. Dolayısıyla ağırlık merkezdedir.
Çekirdeğin veya merkezi tutan ağırlığın önemi büyüktür.
Çekirdeğin etrafındaki elektronlar biraz yavaş dönse veya elektronlar dağılıp gitse,
atom çekirdeğiyle beraber evren müthiş bir gürültü ile infilak edip yok olacaktır.
Elektronlar, dönmesi gereken hızda dönerler. Elektronlar biraz yavaş dönseydi
çekirdeğe yanaşacaktı, biraz hızlı dönseydi dağılıp gidecekti. Bu kanunun sosyal
boyutuyla ilgili şunları söyleyebiliriz: En iyisi konumumuzun gereğini yerine
getirmektir. Gerekli donanımı olmadığı hâlde, olduğundan fazla gözükerek kendini
ülkesine hizmet ediyor gibi göstermek tehlikelidir.
Büyük gözükerek yavaş dönmesine rağmen çekirdeğe yanaşanlar, bu yanaşmanın
gereği olan samimi çalışkanlığı, başka niyetleri olduğundan dolayı
sergilemediklerinden kendilerine zarar verirler, çekirdeğe zararları olmaz.
Çekirdeğe yakın elektronlar daha hızlı dönerler. Bu kişiler bu doğal kanuna
uymadıklarından, bunların yakınlığı uzaklık sebebi olmuştur.
Olduğundan hızlı gözükerek maddi ve manevi donanım, imkân ve kabiliyetlerini
kendini göstermek için kullananların durumu ise şöyledir: Çekirdeğin cazibesi devam
ettiği, çekirdek fırlatmadığı hâlde, onlar kendiliklerinden dağılıp giderler, çekirdekten
uzaklaşırlar. Burada çekirdeğin de yok olması söz konusudur ki bu çok tehlikeli ve
veballi bir durumdur; çünkü insan, iradesi olan bir varlıktır. Doğrusu elektron gibi
insanın da kendi makamında olmasıdır. Olduğundan fazla ya da noksan
görünmemelidir. Aşırı alçak gönüllülük de gururdandır.
Çekirdek çok ağır yük taşımaktadır. Elektron ise çok rahatlıkla akıp gitmektedir.
Elektronların çekirdekten uzaklıkları, 1 mm’nin milyonda biri kadardır. Saniyedeki
hızları ise 1000 km ile 15 000 km arasında değişir. Bu hızdaki elektronlar, çekirdek
etrafında minicik yollarında saniyede milyarlarca defa tur atarlar.
Elektronların dönüş hızı her atomda farklı farklıdır. Merkezkaç kuvvet bu dönüşle
oluşur.

• İTME (DAFİA) KUVVETİ: Aynı yükler birbirini iter. Çekirdekte birden fazla proton
bulunursa bunlar, pozitif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Hidrojen
hariç bütün atom çekirdeklerinde birden fazla proton bulunur. Elektronlar da, negatif
yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Bunların nasıl gerçekleştiğinin
anlaşılması harikalığı azaltmaz.
32
• ZIT SPİNDEN DOLAYI ORTAYA ÇIKAN, ELEKTRONLARI BİR ARADA
TUTMAKLA GÖREVLİ KANUN: Hidrojen hariç, bütün atomlarda birden fazla elektron
vardır. Elektronlar, negatif yüklü, yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler. Bu
durumda her iki elektrondan birisinin saat yönünde, diğerinin ise saat yönünün tersi
istikamette dönmesi; elektronların birbirlerini itmelerini önleyerek bir arada kalmalarında
rol oynar. Zıt spin, farklı yönde dönüş demektir.

ELEKTRONLARDAN ENERJİSİ DÜŞÜK OLAN MI YOKSA YÜKSEK OLAN MI HIZLI


DÖNER?

• 7 enerji düzeyi vardır. Çekirdeğe en yakın olan 1. enerji düzeyi, en uzak olan da
7. enerji düzeyidir.
• 1. enerji düzeyinden 7. enerji düzeyine doğru enerji düzeylerinin enerjisi
fazlalaşır. 1. enerji düzeyinin enerjisi en az; 7. enerji düzeyinin enerjisi en çoktur.
• Çekirdeğe yakın elektronlar daha hızlı, çekirdeğe uzak elektronlar ise daha yavaş
dönerler.
• Herhangi bir atomun üst enerji düzeyindeki elektronların enerjisi daha fazladır.
Buna rağmen diğerlerine göre daha yavaş dönerler. Elektronun hızı ile enerji düzeyinin
enerjisi ters orantılıdır; bu iki konu birbiriyle karıştırılmamalıdır.
• Kimyasal bağ, en üst düzeydeki elektronların bir kısmı ile meydana getirilir.

• NÜKLEER KUVVET (BAĞLANMA ENERJİSİ): Nükleer enerji, çekirdek


reaksiyonları, radyoaktivite, radyoaktif atom, radyasyon, kararlılık kuşağı, kararsız atom
gibi tabirleri konuyu iyi anlamak için bilmek gerekir.
Işın yayan atomlara radyoaktif atom, bu konuya da radyoaktivite denir.
Atomun çekirdeğinde pozitif yüklü protonlar bulunmaktadır.
Aynı yükler birbirini iter. Çekirdekte birden fazla proton bulunursa bunlar, pozitif yüklü,
yani aynı yüklü oldukları için birbirlerini iterler.
Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde birden fazla proton bulunur.
Çekirdekteki nötronlar, protonların birbirlerini itmelerini önleyerek bağlayıcı rol
oynarlar.
Bu da protonlar, nötronsuz bir arada bulunamazlar demektir.
Bunun tersi de söz konusudur; nötronlar da her zaman protonlara muhtaçtırlar; çünkü
onlar da tek başlarına kaldıkları zaman 13 dakikada yarısı bozulmaya uğrayarak
proton ve elektron çıkartırlar.
Nötron = Proton + Elektron
Atom çekirdeği büyüdükçe proton ve nötron sayısı eşit olarak değil, nötron sayısı daha
fazla olacak şekilde artar.
Tabii her şeye rağmen bu artışın yine de bir sınırı ve ölçüsü vardır: Nötron sayısının
proton sayısına oranı en az 1, en çok da 1,5 olmalıdır. Şayet nötron sayısının proton
sayısına oranı bu ölçüyü geçmişse atom çekirdeği kararsız bir durum arz eder; bu
atomlara kararsız atom denir; grafikteki kuşak da kararsızlık kuşağıdır. Kararsız bir
çekirdek de kendi içinde meydana gelen radyoaktivite ile kararlı hâle kavuşur.
Çekirdeğinde 83 ve daha fazla proton bulunan elementler ne kadar çok nötrona sahip
olurlarsa olsunlar kararsızdırlar. Bu kadar çok pozitif yük, atom çekirdeğinde devamlı

33
tutulamaz. Çekirdek küçülerek kararlı bir duruma düşer.
En istikrarlı atom hidrojen, en istikrarsız atom ise uranyum atomudur.
Uranyum atomunun protonları, bulundukları yerde sürekli gürültü ve infilaklara
sebebiyet verirler.
Onun için atom bombasında da temel unsurlardan biri olarak uranyum
kullanılmaktadır.
Uranyumun atom numarası 92’dir. Proton sayısı da 92 olur. Nötron sayısı ise; 238–
92=144 olur.
Alfa ışıması yapmak, helyum çekirdeği yaymak demektir.
Alfa ışıması yapan atomun atom numarası 2, kütle numarası 4 azalır.
238
U (Uranyum–238) atomu, bir alfa parçacığı neşrederek proton sayısını 92’den 90’a,
nötron sayısını da 146’dan 144’e düşürür. 90 protona 144 nötron biraz fazladır.
Uranyum bu defa bir beta parçacığı neşreder.
Beta ışıması elektron yaymaktır. Beta ışıması yapan atomun atom numarası 1 artar,
kütle numarası ise değişmez.
Neşredilen beta ışını sonucunda uranyum çekirdeği proton sayısını bir arttırır, nötron
sayısını değiştirmez. Böylece proton sayısı 91 olur, nötron sayısı 144’te kalır. Beta
bozunması sırasında çekirdekteki nötronlardan biri, proton ve elektrona
parçalanmıştır.
Nötron → Proton + Elektron
Proton sayısının her değişmesinde farklı bir element oluşur. Bir seri hâlinde bu iş
devam eder gider. Nihayet uranyum atom çekirdeği, 82 protonlu ve 124 nötronlu olan
kararlı kurşun atomu çekirdeğine dönüşür.
Radyoaktif bozunma, yalnız nötron–proton dengesizliğinden (nötron sayısının proton
sayısına oranının yüksekliğinden) kaynaklanmaz.
Bazen sadece proton sayısının yüksek oluşu da buna sebep olabilir (pozitron
bozunması).
Pozitron, elektronun zıt ikizidir; kütlesi elektronun kütlesine eşittir; her şeyi elektronla
aynı, sadece yükü farklıdır. Elektronun yükü –1, pozitronun yükü ise +1’dir. Pozitron
bozunmasında; atom numarası 1 azalırken, kütle numarası değişmez.
Çekirdekteki nötronlar, elektrik bakımından yüksüzdür. Yüksüz oldukları için bir madde
içinde uzun yol alabilirler. Bu ağır parçalar, ağırlıklarına göre süratlenirler. Hızları, ışık
hızından saniyede birkaç km’ye kadar değişir. Nötronların bazıları çok ağırdır; bu
ağırlıklarından dolayı öyle hız kazanabilirler ki, en kesif maddelerin bile bir tarafından
girip öbür tarafından çıkıverirler.
Nötronlar bu süratle, 30 cm kalınlığındaki demir ve kurşundan bile geçebilirler. Ancak
atom çekirdeğiyle çarpışmalarında enerjilerini kaybederler.
Kuş havada ne kadar rahat uçuyor veya balık denizde ne kadar rahat yüzüyorsa,
nötronlar da o hız sayesinde o kadar rahat hareket ederler.
Bu özellikleri taşıyan nötronlar, çekirdek içinde, enerjilerini, protonları bir arada tutmak
için kullanırlar.
Hidrojen hariç bütün atom çekirdeklerinde, mutlaka nükleer enerji bulunur. Hidrojen
atomunun çekirdeğinde proton 1 adet olduğundan, hem nötrona hem de nükleer
enerjiye ihtiyaç yoktur.
Einstein, çekirdekteki nükleer enerjiyi E=mc2 formülü ile açıklar. Formüldeki m
maddenin kütlesi, c ışık hızı, E ise enerjidir. Nükleer reaksiyonlarda, atom numarası
ve kütle numarası korunmaktadır; bu durum kütlenin korunduğu anlamına gelmez.
34
Nükleer reaksiyonlarda kütle kaybı olur.
Hidrojen dışındaki bütün atomların, bir tartılan kütlesi bir de hesap edilen kütlesi vardır.
Tartılan kütle, mutlak surette her zaman daha az çıkmaktadır
Bu azalan miktar kadar madde, daha ilk oluşumda, hidrojen hariç tüm atomların
çekirdeğinde, enerjiye dönüşmüştür. İşte bu enerji, nükleer enerjidir.
Olay, saatin kurulup bırakılması gibi de değildir: Protonların birbirlerini itmemeleri için
başlangıçta maddenin enerjiye dönüşmesiyle başlayan görevi, nötronlar her an
sürdürmektedirler.

NEREYE GİDİLİRSE GİDİLSİN KANUNUN DEĞİŞMEDİĞİ GÖRÜLMEKTEDİR

• En büyük âlemdeki en büyük sistemlerdeki itme ve çekme kanunları ile en küçük


atom parçacıklarındaki kanunlar aynıdır. Eğer bu tür kanunlar değişseydi, hiçbir ilim
inkişaf edemez ve kanunlar belirli, kararlı olamadığından hiçbir formülden, sabit sayıdan
vb. hususlardan bahsedilemezdi. İlimlerin meydana gelmesi, bu değişmez kananlar
vasıtasıyla olmaktadır.

GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOM ARASINDAKİ BENZERLİKLER

Atomun çekirdeği ile elektronları arasındaki mesafe ve münasebet, adeta güneş


manzumesinin bir minyatürü gibi küçük bir güneş sistemini andırmaktadır.

Hendrik Antoon Lorentz*


(1853–1928)
* Atom üzerinde çalıştı. Bu çalışmaları 1902 yılında Nobel ödülüne layık görüldü.

Güneşin etrafında dönen gezegenleri, atom çekirdeğinin etrafında dönen elektronlara


benzetebiliriz. Bu dönüş hiç şaşırmadan ve nizamı bozmadan olmaktadır. Güneş sistemi
ile atom arasındaki bu benzerlik, kâinatın her zerresinde görülen birliği sembolize eder.

Başlıca 4 benzerlik vardır:

Bir kısım kürelerin güneşin etrafında peykler hâlinde sürekli dönmeleri gibi elektronlar da
atom çekirdeğinin etrafında hareket etmekte ve dönmektedirler.

Güneşin büyüklüğüne nazaran dünya ile olan uzaklık mesafesi ne ise, atom çekirdeğinin
küçüklüğüne nazaran elektronlar arasındaki uzaklık mesafesi de aynıdır.

Elektronların hızı, çekirdeğe olan uzaklıklarına göre değişir. Güneşe en yakın gezegen
en fazla hıza sahip olduğu gibi çekirdeğe en yakın elektron da en yüksek hıza sahiptir.

Elektronların öz kütlesi, çekirdeğe olan uzaklıklarına göre değişir. Güneşe en yakın


gezegen en fazla öz kütleye sahip olduğu gibi çekirdeğe en yakın elektron da en büyük
öz kütleye sahiptir. Dünyada en çok bulunan element demirdir. Güneşe bizden daha

35
yakın olan gezegenlerin öz kütlesi demirden fazladır. Güneşe bizden daha uzak olan
gezegenlerin öz kütlesi ise demirden azdır. Elektrolarda da öz kütleden söz edilir.

BOHR (1885–1962)’UN RÜYASI, GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOMUN YAPISI ARASINDA


BENZERLİK DÜŞÜNMESİNE VESİLE OLDU

• Niels Bohr, Danimarkalı bilim adamıdır.


• 1922 yılında Nobel ödülü almıştır.
• Bu rüya Bohr’un güneş sistemi ile atomun yapısı arasında benzerlik düşünmesine
vesile olmuştur.
• Bohr’un rüyası şöyleydi: “Bohr, güneşin kızgın gazlarla dolu merkezinde
duruyordu. Gezegenler de ince ipliklerle bağlı oldukları güneşin etrafında dönüyorlardı.
Her gezegen Bohr’un yanından geçerken bir düdük çalıyordu. Sonra kızgın gazlar
soğuyup katılaştı.”

GÜNEŞ SİSTEMİ İLE ATOM ARASINDAKİ BENZERLİĞİ BOHR’UN RÜYADA KEŞFİ


BİR ANDA ULAŞILAN BAŞARIDIR

• İlmî çalışmalarda başarıya ulaşmada iki yol vardır:


• Birincisi; düşünmek, ezberlemek, fikri çalıştırmaktır. Bu; zamanla olanıdır.
• İkincisi; sezgi adını verdiğimiz bir anda ulaşılan başarıdır. Bu da iki kısımdır: Birisi
gayret gösterme sonucunda ilhamla olanı diğeri de o branşta çalışmadan ilhamla
olanıdır.
• Gayret gösterme sonucunda ilhamla olanı, çalışma ve tecrübe ile ama çalışma
sonucu değil de farklı bir zamanda ele geçer. Bohr’un güneş sistemi ile atomun yapısı
arasındaki benzerliği rüyada keşfetmesi buna örnektir.
• Bir anda ulaşılan başarının ikincisi, o branşta çalışmadan gelen ilhamdır. Herkes
potansiyel olarak buna açık var edilmiştir. Bu yolda; peygamberler, doğruluktan
şaşmayan akıl sahipleri ve temiz duygu, temiz düşünce taşıyan kalp sahipleri vardır. Bu
başarı; mevhibeiilahiye olarak verilir.

ELEKTRON BULUTU

• Elektronlar, çekirdek etrafında dönerken bulut görünümü oluştururlar.


• Elektron bulutunun görevi, çekirdeği korumaktır.

Elektronlar, çekirdek etrafında hızlı dönerken bir bulut görünümü arz ederler.
James Chadwick*
(Ceymıs Çeedvik)
(1891–1974)
* İngiliz atom fizikçisi ve kimyacısı, atomda elektronların dönüşünde bulut modelini
keşfetti, nötronu buldu, 1935 yılında Nobel fizik ödülünü aldı.

HEİSENBERG BELİRSİZLİK İLKESİ

• Bulut içinde elektronlar, her an herhangi bir yerde bulunabilme özelliğine sahiptir.
Buna Heisenberg belirsizlik ilkesi denir.
36
Elektronlar, çekirdeğin etrafında hızlı döndüklerinden her an, herhangi bir yerde
bulunma özelliği gösterirler.
Werner Karl Heisenberg*
(1901–1976)
* Heisenberg belirsizlik ilkesini ortaya koyan Alman kimyacı, 1932’de Nobel ödülü aldı.

MEVLEVİ GİBİ DÖNENLER

• Elektronlar
• Akyuvarlar
• Uydular
• Gezegenler
• Diğerleri

ATOMDA VE YILDIZLARDA AYNI KANUN GEÇERLİDİR

• KÜTLESEL ÇEKİM KUVVETİ: Gezegenlerdeki kanundur. Çekim; gezegenlerin


kütleleriyle doğru, aradaki uzaklığın karesiyle ters orantılıdır. G, kütlesel çekim kuvvetine
ait sabit sayıdır. Sonuç Newton cinsinden çıkar.

• COULOMB (KULOMB) ÇEKİM KUVVETİ: Atomdaki kanundur. Elektron ve


protonun birbirini çeker. Çekim; elektron ve protonun yükü ile doğru, aradaki uzaklığın
karesiyle ters orantılıdır. k, coulomb çekim kuvvetine ait sabit sayıdır. Sonuç Newton
cinsinden çıkar.

• G ve k sabit sayıdır. F, çekim kuvvetidir; birimi Newton (N)’dur. r, uzaklıktır. m


gezegenlerin kütlesi, q ise elektron ve protonun yüküdür.

• Gezegenlerdeki ve atomdaki kanunun adı değişmiştir, ama aynı kanundur.

• En büyük âlemdeki en büyük sistemlerdeki itme ve çekme kanunları ile en küçük


atom parçacıklarındaki kanunlar aynıdır. Eğer bu tür kanunlar değişseydi, hiçbir ilim
inkişaf edemez ve kanunlar belirli, kararlı olamadığından hiçbir formülden, sabit sayıdan
vb. hususlardan bahsedilemezdi. İlimlerin meydana gelmesi, bu değişmez kananlar
vasıtasıyla olmaktadır.

SABİT ORANLAR KANUNU

• Oksijen, nefes içinde kana temas ettiğinde kimyasal aşktan dolayı kanı kirleten
karbonu kendine çeker. İkisi birleşir. CO2 oluşur. Bu birleşme gerçekleştiğinde hem
karbonun hem de oksijenin tamamı da birleşmiştir. Karbondan da oksijenden de her
ikisinden de arta kalan madde kalmamıştır (sabit oranlar kanunu).

• C + O2 → CO2 + ısı

37
• Örneğin; kanı kirleten 1 mol karbon varsa 1 mol de oksijene gereksinim vardır.
• Bu mikro düzeyde de böyledir. Örneğin; 1 adet karbon atomu ve 1 adet oksijen
molekülü dahi arta kalmama kaydıyla bu iş hayatımız boyunca devam eder. Böylece
yaşamın sağlıkla devamı temin edilir.
• Kanı kirleten karbon elementinin tamamının ne kadar oksijenle reaksiyona
girmesi gerekiyorsa o kadar oksijeni solunumla alıyoruz.

KİMYA KANUNLARINDAN SAPIŞIN (İSTİSNA KANUNLARIN ORTAYA ÇIKIŞININ)


SEBEPLERİ

• Âdetin harikalığını göstermek içindir.


• Alışılmışlık perdesini yırtmak içindir.
• Dikkatimizi toplayıp bakışımızı sebepten başka tarafa çevirmek içindir.
• Tanrı, evrendeki her kanuna bir istisna koymuştur ki, insanlar, bu kanunlara
takılıp onların gerisindeki asıl Yaratıcı'yı unutmasınlar.
• Su gibi bazı maddeler; çok önemli olduklarından, yeknesaklık kaidesine
girmemek için, çok yönlerden farklı kanunlara tabidir.

SUDAKİ FARKLI KANUNLARA GENEL BAKIŞ

• Normalinde maddenin katı hâlinde moleküller, birbirine sıvı hâline göre daha
yakındır; sıvı donunca hacim büyümesi değil, hacim küçülmesi olur. Yalnız suya has
olan farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Su donunca, diğer sıvılara zıt olarak genleşir.
• Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen bağından hiç söz edilmezken, suda
hidrojen bağı vardır. Bu sayede; suyun kaynama noktasının –80 °C olması beklenirken,
+100 °C olmuştur.
• Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır. Hacim küçülmesi
istisna bir kanun olarak +4 °C’a kadar devam eder; 0 °C’ta kalmaz. +4 °C’a kadar az da
olsa kristaller bulunur; bunlar H2O(s) kristalleridir.
• Şimdi bunları daha detaylı görelim:

BUZUN YOĞUNLUĞU SUDAN AZDIR

• Genelde maddelerin katı hâli, sıvı hâli içinde batar. Suda istisna olarak farklı bir
durum vardır. Genel kaidenin tersine buzun yoğunluğu, sudan küçüktür. Su katı hâle
geçince hacmi genişler. Bu nedenle buz, su üzerinde yüzer. Kışın buzların su yüzeyinde
durması, yoğunluğunun sudan daha az oluşundandır. Denizler, göller, akarsular donsa
bile, bu olay yüzeyde olur. Böylece, suyun içindeki canlılar için, donma olayı, adeta
koruyucu bir tabaka meydana getirir. Kışın tarlaları örten karın altındaki ekinlerin
korunması da sudaki bu özelliktendir. Diğer maddeler gibi katı hâl en yoğun hâl olsaydı,
denizler, göller, akarsular alttan donardı. Bu durum denizlerin, göllerin ve akarsuların
buz hâline gelmesine neden olurdu ve canlı kalmazdı. Bu da bütün suların buz olması
ve hayatın sona ermesi demek olacaktı.

SUYUN YOĞUNLUĞU HANGİ SICAKLIK DERECESİNDE EN BÜYÜKTÜR?

• Sıcaklık +4 °C iken suyun yoğunluğu en büyüktür. Denizlerde ve büyük göllerde


38
en alttaki su +4 °C’ta bulunur. Yukarıya doğru çıktıkça suyun sıcaklığı yazın yükselir,
kışın düşer. +4 °C’taki su ısıtılsa da soğutulsa da yoğunluk düşer. En yoğun hâlin +4 °C
olması denizlerde hayatın devamı için şarttır.

BUZDA H2O(k) MOLEKÜLLERİ ARASINDA KOVALENT KRİSTAL ÖRGÜ BAĞI VE


HACİM GENİŞLEMESİ

Su, buz hâlindeyken H2O(k) molekülleri neredeyse hareketsizdir ve su moleküllerine


kıyasla buz molekülünde, moleküller arası mesafe fazladır.

• Buz molekülü; birisi düzgün dört yüzlünün ağırlık merkezinde, diğer dördü de dört
köşesinde olmak üzere beşerli moleküllerden oluşur.
• Buzun kristal örgüsü, düzgün dört yüzlüdür. Bu kristal örgünün bozulmaması için
moleküller hareketsizdir. Bu şekliyle kararlıdır.
• Buz molekülleri arasındaki uzaklık, su molekülleri arasındaki uzaklığa göre % 11
oranında daha fazladır. Başka bir ifadeyle su donunca % 11 hacim büyümesi
gerçekleşir.
• Suyun bu istisnai özelliğinin hayat için çok faydaları vardır.
• Su donma noktasına gelince, H2O(k) molekülleri arasında kovalent kristal örgü
bağı ortaya çıkar.
• Kovalent kristal örgü bağı, en kuvvetli kimyasal bağlardandır. Bu nedenle su
donduğunda, içinde bulunduğu demir kabı bile parçalar.

• SORU: Moleküller arası bağ olduğu hâlde niçin kovalent bağ denmiştir?
• CEVAP: Çok kuvvetli bir kimyasal bağ olduğundan ve kristal yapı oluştuğundan
denmiştir.
• SORU: Buz molekülleri arasındaki kimyasal bağın kuvvetli olması nereden
anlaşılır?
• CEVAP: Su donunca içinde bulunduğu demir kabı parçalamasından anlaşılır.
• SORU: Buzdaki kimyasal bağ çok kuvvetli diye niçin yanlış olarak kovalent bağ
denmiştir?
• CEVAP: Tanecik içi kimyasal bağ, tanecikler arası kimyasal bağdan daha
kuvvetlidir. Kovalent bağ tabiri, tanecik içi bağı anımsatmaktadır. Kuvvetli olduğunu ifade
için denmiştir.

KRİSTAL SUYU İÇEREN BİLEŞİKLERDE, ORTAMDA SU OLDUĞU HÂLDE BİLEŞİK


NİÇİN ISLANMAZ?

• Bazı iyonik katıların kristal olabilmesi için H2O(s) içermesi gerekir. Buna kristal
suyu denir. Aşağıdaki örnekler verilebilir:
• Göz taşı (CuSO4 x 5H2O)
• Alçı taşı (CaSO4 x 2H2O)
• Boksit (Al2O3 x H2O)
• Bu bileşiklerde H2O katı hâlde değil, sıvı hâldedir. Buna rağmen 0 °C’ın üstündeki
sıcaklıklarda çözünme olmaz. İyonik bileşiklerdeki kristal su, toz hâldeki maddeyi oda
sıcaklığında ıslatmamakta ve kristal yapıyı bozmamaktadır. Kristal suyu içeren iyonik

39
bileşik güneşte az bir zaman kalsa veya kısa bir süre ısıtılsa kristal yapı bozulur, bileşik
bulamaç hâline gelir. Buna rağmen kristal suyu içeren bileşiğin içindeki su, toz hâlindeki
katıya zarar vermemektedir.
• Bu konunun +4 °C’a kadar suda bulunan H 2O(s) kristalleri ile ilgisinin olduğundan
şu yönlerden söz edilebilir: Buz erirken kristal yapı bozulur. Moleküller birbirine yaklaşır.
+4 °C’a kadar hacim küçülmesi devam eder. +4 °C’a kadar az da olsa kristaller bulunur;
bunlar H2O(s) kristalleridir. Kristal yapı +4 °C’ta tamamen bozulur. +4 °C’ta yoğunluk en
büyüktür. +4 °C’tan sonra su ısıtıldıkça hacim genişler, yoğunluk azalır. Suya 0 °C ile +4
°C arasında H2O(s) kristallerinin bulunabilme özelliği verilmiştir. Kristal yapı, yalnız buzda
değildir. Buzda olduğu gibi, suda da kristal yapı vardır. Kristal yapı, katılara ait bir
özelliktir. Su, kristal olunca, katıyla etkileşmez. Demir kabı donduğunda parçalayan su,
kristal olduğunda tam tersine yan yana olduğu suda çok çözünen toz hâlindeki katı
maddeyi ıslatmıyor bile..

H2O’DA ÖZEL OLARAK BULUNAN KİMYASAL BAĞ: HİDROJEN BAĞI

• VI A grubu elementleri, hidrojenle birleşerek sırasıyla H 2O, H2S, H2Se, H2Te


bileşikleri oluşur.
• Bu bileşiklerin hepsinde moleküller arasında dipol–dipol etkileşimi ve Van der
Waals bağı vardır. Molekül kütlesi arttıkça, bu bağların kuvvetliliği de artar.
• H2O’nun molekül kütlesi en düşük olduğundan kaynama noktasının da an düşük
olması beklenirdi. Ancak öyle olmamıştır. Bu durumu daha iyi anlamak için hidrojenin VI
A grubu elementleri ile yaptığı bileşiklerin kaynama noktası ve molekül kütlesini
karşılaştıralım: H2Te’ün molekül kütlesi en büyük olduğundan, kaynama noktası da en
yüksektir. Molekül kütlesi azaldıkça, moleküller arası kimyasal bağ zayıfladığından,
kaynama noktası da azalır. Suyun kaynama noktasının –80 °C olması beklenirken, +100
°C olmuştur.
• Suyun benzeri olan moleküllerde hidrojen bağından hiç söz edilmezken, suda
ayrıca bir de hidrojen bağı vardır. Bu sebeple kaynama noktasının +100 °C olması
sağlanmıştır.
• Bu istisnai sebep, diğer bir deyimle suya has bu özel ayrıcalık; suya ayırt edici
farklı özellikleri kazandırmakla görevlidir. Hidrojen bağı, su molekülleri arasına
konulmasaydı; su –80 °C’ta kaynayacaktı. Bu kaynama noktasından ötürü de
yeryüzündeki suların tamamı su buharı olacaktı. Bu durumda içeceğimiz, kullanacağımız
suyu nasıl bulacaktık? Canlılar hayatlarını nasıl devam ettireceklerdi?

3. KİMYASAL BAĞ KAVRAMININ GELİŞİMİ

Kimyasal bağların tamamı, zıt değerlerin birbirini çekmesidir. Ancak her zıt değerin
birbirini çekmesi, kimyasal bağ adını almaz.

Ne kadar şey varsa hepsi de çift (zıt kutuplu başka bir ifadeyle pozitif ve negatif olarak)
var edilmiştir.

Farklı yükler birbirini çeker.


Bu çekimin bir kısmı kimyasal bağdır.

40
HER BİR TANECİĞİN YA POZİTİF (+) YA DA NEGATİF (–) OLMASI

• SORU: Her bir taneciğin + veya – olmasına “Küçük şeylerle uğraşıyor.” diyebilir
misiniz?
• CEVAP: Uğraşmasaydı eksiklik olurdu. Kıyamet kopardı. Bir tek zerre güneşin ısı,
ışık ve yedi renginden ayrı kalırsa güneşe noksanlık olur.

MİKRO ÂLEMDEKİ TANECİKLER

Kimyanın çoğu olayı maddenin tanecikli yapısıyla açıklanır.


• Atom
• Molekül
• İyon
• Formül–birim
• Proton
• Nötron
• Elektron
• Atom–altı diğer tanecikler

POLARLIK

• Polar madde, kutuplu madde demektir.


• Kutuplu madde, hem pozitif hem de negatif yük içerir.
• Kimyasal bağın polarlığı başkadır, bileşiğin polarlığı başkadır.
• Kimyasal bağın polarlığı: Polar kovalent bağın diğer adı polar bağ, apolar
kovalent bağın diğer adı ise apolar bağdır.
• Bileşiğin polarlığı: İyonik bileşiklerin tamamı polardır. Apolar kovalent bağlı
bileşikler, apolardır (polar değildir). Polar kovalent bağlı bileşiklerin bir kısmı polardır,
diğer bir kısmı ise apolardır.
• Polar kovalent bağlı bileşikler, farklı ametal atomlarından oluşmuştur. Yapılarında
pozitif ve negatif zıt iki kutup vardır. Bu durum molekülün polar olabilmesi için yeterli
değildir.
• Polar kovalent bağlı bileşiklerin, polar olup olmaması molekülün geometrisine
bağlıdır.
• İyonik bileşiklerde geometri söz konusu değildir.
• Geometrinin belirlenmesinde periyodik tablodan faydalanılır. Örneğin; hidrojen
atomu ile VI A grubu elementleri arasında oluşan moleküllerin tamamında geometri kırık
doğrudur, başka bir deyimle açısaldır. H2O molekülünde açı 104,5o’dir.
• Hidrojen atomu ile VI A grubu elementleri arasında oluşan diğer moleküllerin
tamamında açı farklı farklıdır, ancak kırık doğru olma mecburiyetinden dolayı hepsinde
de açı 180o’den daha küçüktür.
• Molekülün geometrisindeki atomlar arasındaki kimyasal bağlar vektörmüş gibi
varsayılır. Şayet vektörel toplam, başka bir söylemle dipol moment; sıfırdan büyükse
molekül polardır, sıfırsa polar değildir.

MADDENİN TANECİKLİ YAPISI VE KİMYASAL BAĞLAR

41
• Kimyasal bağın daha iyi anlaşılması için; maddenin tanecikli yapısını kavramak
ve polar madde, polar olmayan madde, kimyasal bağın polarlığı, molekülün polarlığı,
elektron–nokta yapısı, açık formül gibi konuları önceden bilmek gerekir.
• Evreni mikro âlem, normo âlem ve makro âlem olarak üçe ayırabiliriz. Her üç
âlemde de farklı isimlerle çekim bulunur.
• Kimyasal bağı tanecik içi kimyasal bağ ve tanecikler arası kimyasal bağ olmak
üzere ikiye ayırabiliriz.
• Tanecik içi kimyasal bağ iki grupta incelenir.
• Tanecik içi kimyasal bağın birincisi elektron alış verişi sonucu oluşan iyon yapılı
bileşiklerde görülür. İyonik bağ adını alır. Anyon (–) ile katyonun (+) birbirini çekimi
olarak ortaya çıkar.
• Tanecik içi kimyasal bağın ikincisi; elektronlarını ortak kullanarak soy gaza
benzeyen kovalent yapılı bileşiklerdeki çekimdir. Bunlardaki çekim şöyle oluşur: Bağ
elektronları, elektron severliği fazla olan atoma daha yakındır. Bağ elektronlarının yakın
olduğu atom kısmi negatif, uzak olduğu atom kısmi pozitif olur. Böylece bileşiği oluşturan
atomlar arasındaki kısmi pozitif ve kısmi negatiflikten dolayı çekimin ortaya çıkmasıyla
kovalent bağ oluşur.
• Mikro âlemdeki taneciklerden bazılarının (atom, molekül ve iyon) arasındaki
çekim kuvveti de kimyasal bağdır. Başka başka şekillerde ortaya çıkarak görülür ve
değişik adlarla anlatılır.
• Bilindiği gibi elementler; metal, ametal ve soy gaz olmak üzere üç çeşittir.
• Atom da, molekül de nötr taneciklerdir.
• Atom, erkek ve dişi olarak iki cinstir. Atom nötr hâldeyken de; atomlardan birisi
pozitif, diğeri negatif gibi olur.
• Aynı şeyi molekül için de söyleyebiliriz.
• Şimdi üç grup elementte zıt kutupların nasıl oluştuğunu görelim.
• Yan yana olan iki metal atomunun birinde elektron verme isteği öne çıkar,
diğerinde ise boş değerlik orbitalinin bulunması etkili olur. Böylece metal atomlarının biri
pozitif, diğeri negatif gibi davranarak birbirini çekerler. Aslında nötrdürler. Yük oluşumu
düzenliliğin gereği olan çekim içindir. Bu çekim kimyada, metal bağı olarak tanımlanır.
• Örneğin; 1A grubunu ele alalım. 1A grubunda en üstteki metal lityumun metal
bağı, en kuvvetlidir; çünkü 1A grubunda çapı en küçük olan metal, lityumdur. Bundan
dolayı da lityum atomları arasındaki mesafe, gruptaki diğer metal atomları arasındaki
mesafeye göre daha fazladır. Bu nedenle elektronun gideceği yol, gruptaki diğer
elektronların gideceği yola göre daha uzundur.
• Bir diğer konu da lityum atomunun çapı küçük olduğundan, aksi yönde çekim
güçlü olmasına rağmen elektronun dışa doğru hareket etmesidir.
• Aksi yönde çekim güçlü ve gideceği mesafe fazla olmasına rağmen lityum
atomunun elektronunun hareket etmesi, lityumdaki metal bağını kuvvetli kılmıştır.
• Kendine rağmen ve mesafelere rağmen ziyarete götüren sevgidir.
• Metal bağının bir görevi de metal kristalinin oluşumudur. Metal kristali, metal
atomlarının düzenli dizilişiyle ortaya çıkar.
• Ametaller, yapı taşı molekül olan elementlerdir. Ametal molekülünün birinde
elektronun dışarıya doğru, diğerinde içeriye doğru hafif kayması sonucu simetri
bozulması dediğimiz bir düzenlilik ortaya çıkar. Dışarıya doğru kayan elektronun
bulunduğu ametal molekülü pozitif, içeriye doğru kayan elektronun bulunduğu ametal
molekülü negatif olur. Görüldüğü gibi ametallerde de iki zıt değer– molekül nötr kaldığı
42
hâlde– birbirini çekmektedir.
• Soy gaz atomları arasındaki çekim de ametal molekülleri arasındaki çekim gibi
açıklanır. Soy gaz atomunun birinde elektronun dışa doğru, diğerinde ise içe doğru hafif
kayması sonucu simetri bozulması dediğimiz bir düzenlilik ortaya çıkar. Dışarıya doğru
kayan elektronun bulunduğu soy gaz atomu pozitif, içeriye doğru kayan elektronun
bulunduğu soy gaz atomu negatif olur. Görüldüğü gibi soy gazlarda da de zıt kutuplar
birbirini çeker.
• Moleküller; polar molekül ve apolar molekül olmak üzere iki çeşittir.
• Moleküller arası kimyasal bağ da diğer bağlar gibi, pozitif yük ile negatif
arasındaki çekimdir.
• Polar molekülde moleküller arasında çekimin olacağı zaten malumdur.
• Apolar moleküller; aynı cins atomdan oluşan apolar molekül ve farklı cins
atomdan oluşan apolar molekül olmak üzere iki çeşittir.
• Aynı cins atomdan oluşan apolar molekül, ametal molekülleridir. Ametal
molekülleri arasındaki kimyasal bağ daha önce açıklanmıştı.
• Farklı cins ametallerin birleşmesiyle oluşan apolar moleküller arasında da çekim
vardır. Bu cins apolar moleküllerde de elektronların simetrisinin değişmesi ile her bir
molekülde farklı kutup oluşur. Sonuç olarak apolar moleküller de birbirini çeker.
• Apolar moleküller ve nötr atomlarda da (metal, ametal ve soy gaz atomları) bir
şekilde zıt iki kutup oluşuyorsa demek ki kimyasal bağsız madde yoktur.

HÜSNÜNİYET ÖYLE BİR KİMYADIR Kİ; KÖMÜRÜ ELMAS YAPAR

FARKLI BİR GÖRÜŞ: Kömür ile elmas allotroptur. Aralarındaki fark kitaptaki bilgilere
göre fizikseldir. Ancak iç yapıda kovalent kristal örgü bağından dolayı değişiklik
olmaktadır. Bu nedenle olaya kimyasal olarak da bakabiliriz.

KÖMÜR İLE ELMAS

• Madenlerin en düşüğü kömürdür; en kıymetlisi ise elmastır.


• Kömür ile elmas arasında tek basamaklı çok basit bir fark vardır.
• Bu konuya dikkat etmek lazımdır.

MİKRO ÂLEMDE KİMYASAL BAĞ DIŞINDAKİ ÇEKİMLER

• Atom içinde, her şey zıddıyla dengelenmiştir:


a) Protonların birbirini itmesi nükleer kuvvetle (bağlanma enerjisi) dengelenmiştir.
b) Elektronların birbirini itmesi zıt spinli dönüşle dengelenmiştir.
c) Protonla elektronun birbirini çekmesi merkezkaç kuvvetiyle dengelenmiştir.
• Atomun yapısında eşit sayıda proton (+) ve elektron (–) olmasıyla denge
sağlanmıştır.
• Proton ile elektron birbirini çeker. Elektrondaki merkezkaç kuvveti bu çekimi zıt
yönde dengeler.
• Elektronlar, atom çekirdeği etrafında ikişerli dolanırlar. Biri saat yönünde, diğeri
ise saat yönünün tersi yönde döner. Böylece elektronlar da, kendi aralarında eşlenmiştir.
• Kâinatın herhangi bir noktasında bir partikül yaratılınca onunla birlikte zıt ikizi de
meydana gelir. Elektronun zıt ikizi pozitron, protonun zıt ikizi anti proton, nötronun zıt
43
ikizi anti nötron, nötrinonun zıt ikizi anti nötrinodur.
• Proton ve nötronun meydana geldiği kuark adı verilen partiküller de çiftler
hâlindedir: Yukarı kuark–aşağı kuark, üst kuark–alt kuark, tuhaf kuark–tılsım kuark.
• Bildiğimiz atoma karşılık olarak; çekirdeği negatif, elektronu pozitif olan atomlar
da vardır. Bu atomlardan oluşan madde; maddenin zıt eşi veya anti madde olarak
adlandırılır. Anti madde bazı yıldız sistemlerinde bulunmaktadır.
• Elektriğin de pozitif ve negatif olmak üzere iki cinsi vardır.

NORMO ÂLEM VE MAKRO ÂLEMDE GÖRÜLEN ÇEKİMLER

• Vücut sıvılarında pozitif iyon kadar da negatif iyon vardır.


• İnsanlar ve hayvanlar, erkek ve dişi olarak çift var edilmişlerdir.
• Bitkilerde çoğalma tozlaşmayla sağlanmaktadır.
• Yağmur damlaları pozitif ve negatif tanecikler olarak inmektedir.
• Bulutların pozitif ve negatif olanı vardır.
• Mıknatısın da iki ucunda güney kutup ve kuzey kutup olmak üzere birbirine zıt iki
kutbu vardır. Bir mıknatıs ne kadar küçük parçalara ayrılırsa ayrılsın her seferinde iki
ayrı kutup meydana gelir.
• Dünyamız da dev bir mıknatıs gibidir. Kuzey kutup ve güney kutup olmak üzere
iki zıt kutba sahiptir.
• Gezegenler arasında da kütleyle doğru orantılı, aradaki uzaklığın karesiyle ters
orantılı olan Newton çekimi veya Newton kanunu olarak adlandırılan çekim vardır.

EVRENİN SİNESİNDEKİ CİDDİ VE HAKİKİ AŞKIN BİR ÇEŞİDİ OLAN KİMYASAL


BAĞLAR (KİMYASAL BAĞLARIN FARKLI BİR BAKIŞ AÇISIYLA OKUNMASI)

CANLILARDAKİ MUHABBET MADDENİN TANECİKLERİNDEKİ KİMYASAL BAĞDIR

• Ağacın mahiyetinde olmayan bir şey, esaslı bir surette meyvesinde bulunmaz.
Evren (kâinat) ağaca benzetilirse meyvesi insan olur. İnsan meyvesindeki ciddi aşk
gösterir ki; evren ağacında –fakat başka başka şekillerde– hakiki aşk ve muhabbet
bulunuyor.
• Evrenin sinesindeki şu hakiki muhabbet ve aşk, çekim kuvveti adıyla karşımıza
çıkıyor.
• Evren ağacı mikro, normo ve makro âlemden oluşur.
• Mikro âlemdeki çekim kuvvetinin bir kısmına kimyasal bağ adını veriyoruz. Mikro
âlemde bir de proton ile nötron arasındaki çekim vardır.
• Mikro âlemdeki varlıklarda çok suretlerde tezahür eden kimyasal bağ adını
verdiğimiz çekimler ile normo ve makro âlemdeki diğer incizaplar, cezbeler, cazibeler;
uyanık olan akıl ve kalplere insaniyete layık bir surette yükselmeyi, hakiki insan olmayı
gösterir!..
• Gezegenler arasında da kütleyle doğru orantılı, aradaki uzaklığın karesiyle ters
orantılı olan Newton çekimi veya Newton kanunu olarak adlandırılan çekim vardır.
• Daha bunlar gibi çift olan bilmediğimiz nice şeyler vardır.
• Kimyasal bağ, insanı hakiki aşkın derinliklerine çeker; çünkü kendi kalbinde
olduğu gibi sonsuz evrende de her şeyin aşk etrafında cereyan ettiğini bilimsel olarak
44
öğrenmiş olur.

ATOM BAŞIBOŞ DEĞİLDİR

• “Bir tek atom bile başıboş değildir.” sözünde bir atomun diğer atomlarla çekiminden
söz edilmektedir. Bu çekim, kimyasal bağdır.
• Her bir insan da atom gibi olmalıdır. Zaten insanlığı tam yaşayan gerçek insanlar,
atom parçası gibidir; başıboş değildirler.
• Aile, bütün fertleriyle bir moleküldür. Akrabalık, milliyet vb. irtibatlar vardır.
• Medeniyet, insan sevgisi doğurur. Rus ve Ermeni ile olan hürriyet tanıma bağımız bile
hakiki dünya birliği şuurunun temelini oluşturmaktadır.

SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ

FENNİMÜNAZARA
• Temel kültür kaynaklarımıza bağlı gelişen, bir kısım disiplinler çerçevesinde
oluşan bizim münazara şeklimizdir. Herhangi bir konuda hakkın emrinde ve hakkı tutup
kaldırma istikametinde gerçekleştirilen fikir yürütme ve karşılıklı konuşmadır. Bu
münazarada diyalektiğe girmeden, mugalatalara sapmadan mantık yürütme önemli bir
ahlaki disiplindir.
• Böyle bir münazarada mesnetsiz, delilsiz ve peşin hükümlere bağlı anlayışlardan
olabildiğine uzak durulur; her şey gerçek bilgi yörüngesinde götürülür.
• Münazaraya katılanlar birbirlerine kızmaz, öfkelenmez, saygılı davranır,
centilmence hareket eder, kimse kimseyi hafife almaz, onunla alay etmez.

MERKEZKAÇ (ANİL MERKEZ) KAÇIŞ


• Geriye dönüşün çok zor olduğu kaçışlara merkezkaç (anil merkez) kaçış denir.

KİMYA
• Üstün özellik taşıyan çok değerli kıymetleri ifade için kimya kelimesi mecaz olarak
kullanılır. Örneğin; Reşat Nuri Güntekin “Emniyetlerini kazanmak için bu esrar bir kimya
gibi gizli kalmalıdır.” demektedir.

KİMYA OLMAK
• “Bulunmaz olmak” demektir. Bir halk türküsünde;
“Sıla kimya olmuş burnuma tüter
Yol ver dağlar ben sılaya gideyim.” ifadeleri yer almaktadır.

VÜCUDUN KİMYASININ BOZULMASI


• Bazı olumsuz değerlendirmeler sonucu ruhta gerilim oluşması, tansiyonun
yükselmesi, hatta psikosomatik rahatsızlıklara insanın sürüklenmesi ile vücudun
dengesinin bozulması durumudur.

SÖZ KİMYAGERİ
• 1. Sözlerdeki değer, samimiyet, doğruluk vb. dereceleri rahatlıkla fark edebilen. 2.
Yüksek kıymette, gönülleri aydınlatan nurlu sözler karşısında, şiir gibi kendi sözlerinden
45
bile vazgeçerek o güzel sözleri anlamaya çalışan.

2. ÜNİTE: BİLEŞİKLER

ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI

• 1. BİLEŞİKLER NASIL OLUŞUR?


• 2. İYONİK BİLEŞİKLER
• 3. KOVALENT BİLEŞİKLER

1. BİLEŞİKLER NASIL OLUŞUR?

BİLEŞİKLERİN TANIMI

• Farklı cinsteki atomların belirli oranlarla kimyasal özelliklerini kaybederek


birleşmeleriyle oluşan yeni saf maddeye denir.

BİLEŞİKLERİN ÖZELLİKLERİ

• 1– Aynı cins molekül ve farklı cins atomdan oluşmuşlardır.


• 2– Saftırlar (Arı).
• 3– Homojendirler.
• 4– Yoğunluk, erime ve kaynama noktaları karakteristiktir.
• 5– Kimyasal yolla bileşenlerine ayrışırlar.
• 6– Formülle gösterilirler (CO, H2O, HNO3).

BİLEŞİK FORMÜLLERİ

• 1– KABA FORMÜL (BASİT FORMÜL) (AMPİRİK FORMÜL): Bir bileşiği


oluşturan elementleri ve bu elementler arasındaki en basit oranı gösteren formüldür.
• 2– MOLEKÜL FORMÜLÜ (KİMYASAL FORMÜL): Bileşiği oluşturan temel birimi
ve bu birimdeki atomların sayılarını gösteren formüldür.

KABA FORMÜL (BASİT FORMÜL) (AMPİRİK FORMÜL)

• Kaba formülden; bileşikte hangi elementlerin bulunduğu, bileşikteki elementlerin


sayıca (molce) oranı, eğer atom ağırlıkları verilirse bileşikteki elementlerin kütlece oranı
bulunabilir.

MOLEKÜL FORMÜLÜ

• Molekül formülünden; kaba formülden anlaşılan her şey anlaşılabilir, ayrıca


bileşiği oluşturan elementlerin sayıları ve atom ağırlıkları verilirse bileşiğin mol kütlesi
bulunabilir.
46
• Her iki formülden de fiziksel veya kimyasal özellik anlaşılamaz.

DEĞERLİK VE YÜKSELTGENME BASAMAĞI FARKI

• Değerlik, bir atomun bağlayacağı hidrojen atomu sayısıdır. Değerlikte + ve – söz


konusu değildir, rakamsal değerlerdir.
• Yükseltgenme basamağı ise taneciğin elektriksel yüküdür. Nötr atom, verdiği
elektron sayısı kadar + yükseltgenme basamağı; aldığı elektron sayısı kadar da –
yükseltgenme basamağı kazanır.
• Örneğin; sodyum iyonunun değerliği 1’dir, yükseltgenme basamağı ise +1’dir.
• Bu farka çok dikkat edilmez. Değerlik de yükseltgenme basamağı gibi aynı anlam
için kullanılmaktadır.

FORMÜL YAZMA

• Formül yazarken çaprazlama yapılır.


• Öncelikle pozitif değerlikli element yazılır.
• Değerlikler bilinmelidir.
• Değerliği değişken olanlar bilinmelidir.

BİLEŞİKLERİN İSİMLENDİRİLMESİ

1– METAL + AMETAL
• NaCl: Sodyum klorür
• CaF2: Kalsiyum florür
• MgO: Magnezyum oksit
• AlN: Alüminyum nitrür
• K2S: Potasyum sülfür
• Ba3P2: Baryum fosfür

• 2– METAL + KÖK
• LiNO3: Lityum nitrat
• Mg3(PO4)2: Magnezyum fosfat

• 3– KÖK + AMETAL
• NH4Cl: Amonyum klorür
• (NH4)2S: Amonyum sülfür

• 4– KÖK + KÖK
• NH4OH: Amonyum hidroksit
• (NH4)2CO3: Amonyum karbonat

• 5– DEĞERLİK DEĞİŞTİREN METALLERİN BİLEŞİKLERİ


• FeO: Demir (II) oksit
• Fe2O3: Demir (III) oksit
• PbCl2: Kurşun (II) klorür
• PbCl4: Kurşun (IV) klorür
47
• Bileşiklerinde değerliği değişkenlik gösteren metaller: Fe, Mn, Pb, Sn, Cr, Au, Hg,
Cu.

• 6– AMETAL + AMETAL
• 1– mono
• 2– di
• 3– tri
• 4– tetra
• 5– penta
• 6– hegza
• 7– hepta
• 8– okta
• 9– nona
• 10– deka

• NO: Azot monoksit


• NO2: Azot dioksit
• N2O5: Diazot pentaoksit
• PCl3: Fosfor triklorür
• CS2: Karbon disülfür
• CO: Karbon monoksit

BİLEŞİKLERİN SINIFLANDIRILMASI

• 1– ASİTLER
• 2– BAZLAR
• 3– OKSİTLER
• 4– TUZLAR

OKSİTLER

• Oksijenin yanında tek cins elementin bulunduğu (OF 2 hariç) bileşiklerdir.

• 1– ASİT OKSİTLER (AMETAL OKSİTLER)


• Ametallerin oksijence zengin oksitlerine denir. Örneğin: CO 2, NO2, N2O5, SO3,
SO2.
• Asit oksitlerin suyla tepkimelerinden asitler, bazlarla tepkimelerinden tuz ve su
oluşur.

• 2– BAZİK OKSİTLER (METAL OKSİTLER)


• Metallerin oksitlerine denir. Örneğin: Na2O, CaO, Li2O.
• Bazik oksitlerin suyla tepkimelerinden bazlar, asitlerle tepkimelerinden tuz ve su
oluşur.

• 3– NÖTR OKSİTLER
• Ametallerin oksijence fakir oksitlerine denir. Örneğin: CO, NO, N 2O.
• Nötr oksitler; suyla, bazlarla ve asitlerle tepkime vermezler.
48
• Oksijenle yanarak asidik oksitlerine dönüşürler.

• 4– ANFOTER OKSİTLER
• Anfoter metallerin oksitlerine denir. Örneğin: Al 2O3, Cr2O3, ZnO, PbO, SnO.
• Anfoter oksitlerin bazlar ve asitlerle tepkimelerinden tuz ve su oluşur. Suyla
tepkime vermezler.

• 5– PEROKSİTLER
• Oksijenin –1 değerlikli olduğu oksitlerdir.1A ve 2A grubu metallerinin peroksitleri
vardır. Örneğin: Na2O2, Li2O2, H2O2, K2O2, CaO2, MgO2, BaO2.
• Peroksitler ısıtıldıklarında normal oksitlerine dönüşür.
• H2O2 + ısı → H2O + 1/2O2

• 6– BİLEŞİK OKSİTLER
• Birden çok değerlik alan metallerin birden çok değerliğinin bir arada bulunduğu
oksitlerdir. Örneğin:
• FeO. FeO2 → Fe3O4
• PbO. PbO2 → Pb2O3
• PbO. Pb2O3 → Pb3O4

TUZLAR

• Anyon ve katyon içeren, suda genelde çözünebilen, suda çözündüğünde veya


sıvı hâlde elektriği iletip katı hâlde iletmeyen, oda şartlarında katı hâlde bulunan
maddelerdir.

TUZ ÇEŞİTLERİ

• 1– ASİDİK TUZ
Kuvvetli asitle zayıf bazların tepkimesinden oluşan veya yapısında H + iyonu (NaHSO4)
bulunduran tuzlardır.

• 2– BAZİK TUZ
Kuvvetli bazların zayıf asitlerle tepkimesinden oluşan veya yapısında (OH) – iyonu
bulunduran tuzlardır (MgOHCl).

• 3– NÖTR TUZ
Denk kuvvetlerde asit ve bazın tepkimesinden oluşan tuzlardır.

• 4– ÇİFT TUZ
KAl(SO4)2 → K+ + Al+3 + 2SO4–2

• 5– KOMPLEKS TUZ
Fe3[Fe(CN)6]2 → 3Fe+2 + 2[Fe(CN)6]–3

49
ELEMENTLERDEN BİLEŞİK OLUŞMASI

• EVREN VAR OLDUĞUNDA OLUŞAN BİLEŞİKLERE ÖRNEK


H + H → H2 + enerji

• HER AN OLUŞANAN BİLEŞİKLERE ÖRNEK


C + O2 → CO2 + enerji

DALTON’UN TANECİKLİ YAPIYI AÇIKLAMADA TAKİP ETTİĞİ YOL

• Dalton, maddeleri tarttı.


• Birleştirdi.
• Bazısının 1/2, bazısının 7/4, bazısının 1/8 oranında birleştiğini gördü.
• Buradan şu sonuca gitti: Madde tanecikli yapıdadır.

BİLİM ADAMI ELEMENT BULMAK İÇİN Mİ İŞE BAŞLAMIŞTIR?

• EVET! Günümüzde nükleer laboratuvarlarda yapay elementler elde edilmektedir.


• HAYIR!
Fe2O3 + 3C + yüksek sıcaklık → 2Fe + 3CO
• Fe2O3, doğada hematit adındaki demir bileşiğidir; kömürle ısıtıldığında demir
elementi elde edilir. İlk elde edilişi gayriiradi olabilir.

İNSANLAR SÖNMÜŞ KİREÇ BİLEŞİĞİNİ NASIL KEŞFETTİ?


(SENORYA ÜRETMEK..!)

• Kireç taşını ısıttılar.


CaCO3 + yüksek sıcaklık → CaO + CO2
• Yağmur yağınca bulamaç oldu.
CaO + H2O → Ca(OH)2
• Elleri kirlenince duvara sürdüler.
• Duvarın kirliliği gitti.
• Böylece badana maddesi keşfedilmiş oldu.

ELEMENT TANIMIYLA İLGİLİ SÖYLEM HATALARI

• Her elementin yapı taşı atom değildir. Yapı taşı molekül olan elementler de vardır.
Bunlara element molekülleri denir.
• Element tanımında; “aynı cins atomdan oluşan saf madde” derken izotoptan söz
etmelidir; çünkü her bir aynı cins atomun farklı izotopu vardır; bu yönden farklı atom
olmaktadır.

BİLEŞİK TANIMIYLA İLGİLİ SÖYLEM HATALARI

50
• Her bileşiğin yapı taşı molekül değildir. Yapı taşı formül–birim olan bileşikler de
vardır.
• Bileşik diyebilmemiz için farklı cins atomların kimyasal yolla birleşmesi gerekir.
Aynı cins atomların kimyasal yolla birleşmesinden oluşan element molekülleri,
elementtir; bileşik değildir.

2. İYONİK BİLEŞİKLER

• İyonik bileşikler anyonlarla katyonlar arasında meydana gelir. Genelde metal


atomu son yörünge elektronlarını vererek katyon, bunu alan ametal atomu da anyon
oluşturur. Bu iyonlar bir kristal yapı oluşturmak üzere elektriksel çekim kuvveti ile
birbirlerini çekerler. Bu etkileşimden iyonik bileşikler oluşur.

İYONİK BİLEŞİKLERİN ÖZELLİKLERİ

• İyonik bileşikler kristal yapıda bulunurlar.


• İyonik bileşikler katı hâlde elektrik akımını iletmezler. Sulu çözeltileri ve sıvı
hâlleri, elektrik akımını iletir.
• Kristalleri saydamdır.
• Aktif bir metal ile aktif bir ametal arasında oluşan bileşik kuvvetli iyonik karakter
gösterir.
• En kararlı iyonik bileşikler iyonlaşma enerjisi düşük element ile elektron ilgisi
yüksek elementler arasında oluşur.

İYONİK BAĞLI BİLEŞİKLERDE NİÇİN MOLEKÜL FORMÜLÜNDEN SÖZ EDİLEMEZ?

• İyonik bağlı bileşiklerin erimiş hâllerinde ve çözeltilerinde, molekül formülünden


söz edilemez; çünkü iyonlar serbest hâle geçmişlerdir. Katı hâlde zaten molekül yoktur;
formül–birim vardır.
• Molekül, kovalent bağlı bileşiklerin yapı taşıdır. İyonik bağlı bileşiklerin yapı taşına
molekül denmez; formül–birim denir.

YEMEK TUZU KRİSTALLERİ VE FORMÜL–BİRİM

• NaCl(k)’da 1 tane Na+1(k) iyonu 6 tane Cl–1(k) iyonu ile 1 tane Cl–1(k) iyonu da 6 tane
+1
Na (k) iyonu ile çevrilidir.
• Böylece kristal yapı oluşmuştur.
• Kristal yapının formülü, Na6Cl6 şeklinde gösterilir.
• Formül–birim ise NaCl şeklinde gösterilir.

3. KOVALENT BİLEŞİKLER

• Kovalent bileşikler, elektron çiftinin atomlar arasında ortaklaşa kullanılmasıyla


oluşur. Burada ortaklaşa kullanılan elektronlarla, pozitif atom çekirdekleri arasındaki
çekme kuvveti etkisiyle kimyasal bağ oluşur.

51
APOLAR KOVALENT BİLEŞİKLER

• Aynı cins ametal atomları arasında olan kovalent bağlı bileşiklerdir. Örnek olarak
iki hidrojen atomu arasında oluşan hidrojen molekülünü inceleyelim: Her bir hidrojen
atomu 1 elektrona sahiptir. Bu birer elektronun ortaklaşa kullanılmasıyla hidrojen
atomları arasında bir bağ meydana gelir. Oluşan molekül H 2 molekülüdür.
• Hidrojen molekülü; H..H veya H–H şeklinde gösterilir. Birincisi elektron nokta
yapısı (Lewis yapısı), ikincisi ise açık formüldür.
• O2, F2, Cl2, Br2, I2 ve N2 moleküllerinde de apolar kovalent bağ vardır.

POLAR KOVALENT BİLEŞİKLER

• Örnek olarak HF molekülünün oluşumunu inceleyelim: Florun son enerji


düzeyinde 7 elektronu, hidrojenin ise 1 elektronu vardır. Hidrojen ve flor arasında bir
kovalent bağ oluşur. Florun elektron severliği hidrojenden fazla olduğundan ortaklaşa
kullanılan elektronları kendisine daha fazla çekeceğinden kısmi negatif yükle, hidrojen
de kısmi pozitif yükle yüklenir.
• Bağda kutuplanma meydana gelir.
• Oluşan HF bileşiğidir.
• H..F elektron nokta yapısıdır.
• Açık formül H–F şeklinde gösterilir.
• Molekül doğrusaldır.
• Farklı cinste ametal atomları arasında oluşan kovalent bağlı bileşiklerdir.
• HF, HCI, CO, NO molekülleri polar kovalent bileşiklerdir.

HÂL DEĞİŞTİRME ANINDA KIRILAN KİMYASAL BAĞIN CİNSİ; İYONİK


BİLEŞİKLERDE KOVALENT BİLEŞİKLER ARASINDA FARKLILIK GÖSTERİR

• Hâl değişikliğinde tanecikler arası mesafenin değişmesi, kovalent bileşikler için


geçerlidir; burada kırılan tanecikler arası bağdır.
• Kovalent bileşiklerin hâl değiştirmesinde tanecik içi kimyasal bağ aynen kalır.
• İyon yapılı bileşikler hâl değiştirirken ise tanecik içi kimyasal bağ olan iyonik bağ
kırılır.

KSENONUN OKSİJENLE YAPTIĞI BİLEŞİKLER

• XeO3
• XeO4
• Na4XeO6 x nH2O
• 2Ba2XeO6 x 3H2O

52
KSENONUN OKSİJENLE VE FLORLA YAPTIĞI BİLEŞİKLER

• XeO2F2
• XeOF2
• XeOF4
• KXeO3F
• (NO)2XeF8

KSENONUN FLORLA YAPTIĞI BİLEŞİKLER

• XeF2
• XeF4
• XeF6
• XeF6 x SbF5
• XeF6 x AsF5
• XeF2 x 2SbF5
• XeF2 x 2TaF5
• XeF6 x BF3
• RbXeF7
• NaXeF8
• K2XeF8
• Cs2XeF8
• Rb2XeF8

KRİPTON VE RADONUN FLORLA YAPTIĞI BİLEŞİKLER

• KrF2
• KrF2 x SbF5
• KrF4
• RnFn

SOY GAZLAR YAPAY BİLEŞİK OLUŞTURUR

• Soy gazlardan He (helyum), Ne (neon), Ar (argon) elementlerinin hiçbir bileşiği


yoktur. Kr (kripton), Xe (ksenon) ve Rn (radon) elementleri ise özel şartlarda O 2 (oksijen)
gazı ve F2 (flor) gazıyla bileşik oluştururlar.
• Neden soy gazlardan ilk üçü bileşik yapmıyor da son üçü bileşik yapıyor?
• Neden yalnız O2 ve F2 elementleriyle bileşik oluşturuyorlar?
• Elektronegatiflik; bağ elektronlarını çekme kabiliyetidir.
• Elektronegatiflik, periyodik tabloda soldan sağa doğru artar. Soy gazların
elektronegatifliği diğer gruplara göre yüksektir. Bununla beraber O ve F elementlerinin
elektronegatifliği; Kr, Xe ve Rn’dan daha fazladır. He, Ne ve Ar elementleri için
elektronegatiflik söz konusu değildir. Oksijenin elektronegatifliği 3,5, florun 4, kriptonun
3, ksenonun 2,6, radonun ise 2,4’tür.
• Oksijen ve florun elektronegatifliği ile son üç soy gazın elektronegatiflikleri
arasında fark azdır. Bu nedenle oluşan bileşik, kovalent özelliktedir. Elektronegatifliği az
olan Kr, Xe ve Rn kısmi pozitif konumunda; elektronegatifliği fazla olan O ve F ise kısmi
53
negatif konumundadır.
• Soy gaz bileşikleri, yapaydır. Araştırma amaçlı üretilmiştir.
• Kullanım yerleri yoktur.
• Oluşturulma reaksiyonları, endotermik olduğundan masraflıdır.
• Tabloda görüldüğü gibi çok farklı bileşik oluştururlar. İki element arasında çok
sayıda bileşiğin meydana gelmesi; kararsızlığın ve zorla oluşturulmanın göstergesidir.
• Kararsız bileşik, hemen bozunan bileşik anlamına gelir.
• Soy gaz bileşikleri, ametal– ametal bileşikleri gibi adlandırılır.
• Soy gazlar, havada elementel bulunan elementlerdir.
• Soy gaz bileşikleri, 1964 yılında üretilmiştir.

METALLERİN SERBEST YA DA BİLEŞİK OLARAK DOĞADA BULUNMASIDAKİ


KURAL

• İndirgenme yarı pil gerilimi listesinde; indirgenme potansiyeli hidrojenden yüksek


olan elementler, soy (altın, platin, gümüş) metaller ve yarı soy (bakır, cıva) metallerdir.
• Soy metaller doğada yalnız elementel hâlde bulunur, bileşikleri hâlinde bulunmaz.
• Yarı soy metaller ise hem elementel hâlde hem de bileşiği hâlinde bulunur.
• Amalgam diş dolgular; cıva ve gümüş içerir. Altın diş dolgusu da vardır. Platin
metali ise, protezlerde kullanılır. Bütün bu kullanımlarda altın, platin, gümüş ve cıva;
aynen doğadaki gibi metalik hâldedir. Sıfır değerliklidir. Bu nedenle de sağlığa zararları
yoktur.
• Bakır ve cıva da soy metaller gibi genelde doğada serbest hâlde bulunur.
• Bakır ve cıva metallerine, yarı soy metal denmesinin sebebi; doğada doğal
bileşiklerinin de olmasıdır.
• Bu 5 element dışındaki bütün metaller, yaklaşık 70 metal doğada yalnız bileşikleri
hâlinde bulunur, hiçbiri serbest hâlde bulunmaz.
• Örneğin doğada Na, Ca, Al yoktur. NaCl (yemek tuzu), CaCO 3 (mermer), Al2O3
(alüminyum metalinin elektroliz yöntemiyle elde edildiği boksit cevheri) vardır.
• Tabiatta bulunan ve suda çözünmeyen doğal inorganik metal bileşiklerine cevher
(filiz) denir. Formülü basit olan cevherler olduğu gibi, kompleks olanları da vardır.
• Genellikle kaya tuzu gibi suda çözünenler yerin derinliklerinde, suda
çözünmeyenler ise yerin üstündedir.
• Demir ve nikelin indirgenme potansiyeli hidrojenden az olmasına rağmen,
yerkürenin merkezinde erimiş elementel hâlde de bulunurlar.

AMETALLERİN SERBEST YA DA BİLEŞİK OLARAK DOĞADA BULUNMASIDAKİ


KURAL

• F2 gazı ve Cl2 gazı, tabiatta bulunmaz. Doğada florür bileşikleri ve klorür bileşikleri
vardır.
• Bu ikisinden başka bütün ametaller, hem elementel hâlde hem de bileşiği hâlinde
bulunur.

BİLEŞİKLER KONUSUYLA İLGİLİ SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE


DEYİMLERİ

54
• Aile, toplumun molekülüdür.

3. ÜNİTE: KİMYASAL DEĞİŞİMLER

ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI

• 1. REAKSİYON NEDİR?
• 2. REAKSİYON TİPLERİ
• 3. POLİMERLEŞME VE HİDROLİZ

1. REAKSİYON NEDİR?

KİMYASAL TEPKİMELERDE DEĞİŞMEYEN ÖZELLİKLER

• Toplam atom sayısı ve cinsi


• Toplam kütle
• Toplam proton sayısı
• Toplam nötron sayısı
• Toplam elektron sayısı
• Çekirdek yapısı
• Toplam yük

KİMYASAL TEPKİMELERDE DEĞİŞEBİLEN ÖZELLİKLER


• Mol sayısı
• Molekül sayısı
• Tanecik sayısı
• Kat sayı
• Madde sayısı (çeşidi)
• Taneciğin elektron sayısı
• Hacim ve basınç (gazlar için)
• Fiziksel ve kimyasal özellikler

DENKLEM KAT SAYILARININ YORUMU

• Denklem kat sayıları maddelerin tanecik sayısını


• Molünü
55
• Ayrıca madde gaz ise hacmini ve basıncını oranlamamıza yardımcı olur.

BASİT DENKLEM DENKLEŞTİRME

• En kalabalık taneciğin başına 1 yazılarak denkleştirmeye başlanır. Bileşiklerin ve


atomal hâldeki elementlerin başına kesirli sayı yazılamaz.

KİMYASAL REAKSİYON VE KİMYASAL TEPKİME

• Kimyasal tepkime ile kimyasal reaksiyon eş anlamlıdır.


• Eskiden kimyasal reaksiyon denirdi, bir ara kimyasal tepkime tabiri kullanıldı,
günümüzde yine kimyasal reaksiyon deniyor.
• Türkçemizde reaksiyon, tepki göstermek demektir. Bu nedenle de reaksiyon ile
tepki göstermek aynı anlama gelir.
• Türkçede aynı anlamı taşıyor diye kimyasal reaksiyon sözcüğünden tepki
göstermek, karşı koymak gibi anlamlar çıkarılmamalıdır. Anlamı başkadır.
• Kimyadaki reaksiyon, batı dillerinden Türkçemize geçtiğinden batı dillerindeki
anlamını taşımaktadır. Bu anlam şöyledir:
• “Re”, yeniden demektir.
• Reaksiyon, yeniden aksiyon manasınadır. “Reaksiyondan önce de aksiyon vardı.
Reaksiyondan sonra da aksiyon var.” demektir.
• Kimyasal reaksiyona, kimyasal tepkime dediğimizde; bütün bu anlamları aklımıza
getirmeliyiz. Sonra söyleyebiliriz.

REAKSİYON ÇEŞİTLERİ

• KİMYASAL REAKSİYON
• FİZİKSEL REAKSİYON
• NÜKLEER REAKSİYON

DOĞAL KİMYASAL REAKSİYONLARDA GEREKLİ ŞARTLAR

• Tepkimenin ekzotermik olması


• Birleşme kabiliyeti olması
• Eşik enerjisini aşabilecek gerekli aktivasyon enerjisine sahip olması
• Birleşecek maddelerin yeterli olması
• Uygun şartlar olması

BİLEŞİKLERİN SAĞ ALTINA YAZILAN, FİZİKSEL HÂLİDİR

• NaCl üzerinden açıklayalım: NaCl(k), NaCl(s), NaCl(g) ve NaCl(suda) olmak üzere dört
farklı yazım vardır.
• Hâller parantez içinde, küçük harfle, küçük puntoyla, kısaltılarak yazılır.
• NaCl(k), katı yemek tuzu; NaCl(s), erimiş yemek tuzu; NaCl(g), gaz hâlindeki yemek
tuzu, NaCl(suda) ise suda hazırlanmış yemek tuzu çözeltisi demektir.
• NaCl(suda) ,NaCl(aq) şeklinde de yazılabilir.
56
• Aqua, Latince’de su demektir; (aq), (aqua) kelimesinin kısaltılmışıdır.
• Çözücü, hangi maddeyse o yazılır. Örneğin; iyot, suda çözünmez. Alkolde
çözünür. Bu nedenle I2(alkolde) şeklinde yazılır.
• Kastedilen hâl, oda sıcaklığındaki hâl ise malumu ilam olmaması için
yazılmayabilir. Örneğin; suyu belirtmek için H2O yazılabilir; su buharı kastediliyorsa
kesinlikle H2O(g) diye yazılmalıdır.
• Bazen de hâller yazılmamış olsa da, reaksiyon denkleminden anlayabilmelidir:
AgNO3+ NaCl → AgCl(k)+ NaNO3
Girenlerdekilerin oda sıcaklığındaki hâlleri katıdır. Ancak katı olduklarında reaksiyona
girmeyecekleri malumdur. Bu nedenle çözeltidirler. İyonik bileşiklerin sıvı hâlleriyle bir
tepkime kimyada zaten yoktur.
AgNO3(suda)+NaCl(suda)→AgCl(k)+NaNO3(suda)
• Bununla ilgili bir diğer husus daha vardır:
• H2 denilince 1 tane H2 molekülü anlaşılır.
• H2(g) denilince ise 1 mol H2 anlaşılır.

2.REAKSİYON TİPLERİ

1– ASİT– BAZ TEPKİMELERİ


2– METAL– ASİT TEPKİMELERİ
3– AMFOTER METAL– BAZ TEPKİMELERİ
4– AKTİF METAL– SU TEPKİMELERİ
5– ANALİZ (AYRIŞMA) TEPKİMELERİ
6– SENTEZ (BİRLEŞME) TEPKİMELERİ
7– YANMA TEPKİMELE
8– EKZOTERMİK (ISI VEREN) TEPKİMELER
9– ENDOTERMİK (ISI ALAN) TEPKİMELER
10– YER DEĞİŞTİRME TEPKİMELERİ
11– REDOKS (YÜKSELTGENME– İNDİRGENME) TEPKİMELERİ

TEPKİMEDEKİ REAKSİYON İŞARETİNİN TEK YÖNLÜ OK VEYE ÇİFT YÖNLÜ OK


OLMASINA GÖRE TEPKİMELER İKİYE AYRILIR

• Kimyasal tepkimelerin bir kısmı iki yönlü, bir kısmı tek yönlü tepkimelerdir.
• İki yönlü tepkimelere tersinir tepkime, reversibl tepkime, çift yönlü tepkime de
denir.
• Tek yönlü tepkimeler ise geriye dönmeyen tepkime, tersinmez tepkime, irreversibl
tepkime adlarıyla bilinir.

3. POLİMERLEŞME VE HİDROLİZ

BAZI POLİMER ve DOĞAL ÜRÜNLERİN KISALTMALARI

• PL polyester (polyester)
• PA poliamit (naylon)
• PE polietilen
• SE silk (ipek)
57
• WO wool (yün)
• WM moher
• WP keçi yünü
• WS kaşmir
• Lİ linen (keten)
• LY likra

MONOMER KANSER RİSKİ TAŞIR

• Teflon tavalar çizilirse sıcaklığın etkisiyle polimerden monomer ayrılır.


• PVC fabrikalarında PVC tozunda monomer bulunur.
• Plastik bardaklar içine konan 70 derece santigradın üzerindeki içecekler, içinde
bulunduğu plastik malzemeyi ısı etkisiyle çözüp monomerine ayırır.
• Köpük bardakların ısıya dayanıklılığı daha yüksektir. Ancak daha yüksek
sıcaklıktaki sıvılar bu materyali de monomerine ayırır.
• Plastik ve köpükten imal edilen bardaklardan uzun süre sıcak sıvı içenler kanser
tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.
• Monomerler tehlikeli kanserojen maddelerdir.
• Plastik bardak yerine kâğıt bardak önerilebilir.

4. ÜNİTE: KARIŞIMLAR

ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI

• 1. KARIŞIMLARIN SINIFLANDIRILMASI
• 2. KARIŞIMLARIN AYRILMASI

1. KARIŞIMLARIN SINIFLANDIRILMASI

HETEROJEN KARIŞIMLAR

EMÜLSİYON

• Lipo ve hidro olmak üzere iki çeşittir.


• Lipo, yağ içindeki su emülsiyonudur. Bazı kremler örnek verilebilir.
• Hidro, su içindeki yağ emülsiyonudur. Balık yağı örnek verilebilir.

SÜSPANSİYON

Süspansiyon, heterojen karışımdır.


• Ca(OH)2 (KALSİYUM HİDROKSİT) SÜSPANSİYONU: Sönmüş kireç ismiyle
satılan, suda çözünmeyen beyaz tozun suyla karıştırılması ile oluşur. Kireç denince,
sönmüş kireç anlaşılır. Badana yapımında kireç süspansiyonu kullanılır.
58
• Mg(OH)2 (MAGNEZYUM HİDROKSİT) SÜSPANSİYONU: Magnesi kalsine adıyla
bilinen antiasit mide süspansiyonudur.
• BaSO4 (BARYUM SÜLFAT): Ameliyat esnasında kullanılan sargı bezi, pamuk,
makas vb. steril ameliyat malzemeleri baryum sülfat çözeltisine batırılmıştır. Ameliyat
esnasında vücudun içinde unutulan ameliyat malzemelerini, röntgen çekiminde BaSO 4
gösterir. Ayrıca BaSO4 süspansiyonu ve hint yağı karışımı; XM solüsyonu adındaki
ilaçtır. Röntgen filmi çekiminden az önce hastaya içirilir. İçirilen sıvının mideden
bağırsağa kaç dakikada geçtiği BaSO4 ile anlaşılır; geçiş süresine göre hastalığa teşhis
konur.

KOLOİTLER

• Katı taneciklerin bir sıvı içerisinde çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük
tanecikler hâlinde heterojen olarak dağılmasıyla oluşan karışıma koloit karışım denir.

HOMOJEN KARIŞIMLAR

ÇÖZELTİLER

• Homojen karışımlara çözelti denir. Çözeltilerin iki bileşeni vardır.


• 1– Çözücü
• 2– Çözünen
• Çözücü: Genelde miktarı çok olan ve diğerini çözen maddedir.
• Çözünen: Genelde miktarı az olan ve diğeri tarafından çözülen maddedir.

ALAŞIMLAR

• Katı ile katı arasındaki homojen karışımlara alaşım denir.


• Alaşımı oluşturan elementler, kristal yapılarını kaybetmezler.
• Sıcaklık yükselince metalin kristal formu değişebilir.
• Yüzey merkezli küp, düzgün sekiz yüzlü (oktahedral) vb. metal kristal tipleri
vardır.

ALAŞIM ÇEŞİTLERİ

• Yer değiştirme alaşımları: Alaşımı oluşturmadan önce kristal yapıları aynı olan
alaşımlardır. Bu çeşit alaşımlarda, alaşımı oluşturan element atomlarının yarıçapları en
fazla %15 farklılık gösterir.
• Konumlar arası alaşımlar: Kullanılmayan boşluklara küçük elementler yerleşir.
Örneğin; çelikte boşluklara karbon atomları yerleşmiştir.

ÇELİĞİN PASLANMAMASI

• Çelik, demire göre daha kararlı olduğundan kimyasal tepkimelere karşı ilgisiz hâle
gelir.

BAŞLICA ALAŞIMLAR
59
ALAŞIMIN ADI BİLEŞİMİ

PİRİNÇ % 63 Cu
% 37 Zn
BRONZ (TUNÇ) % 70–95 Cu
% 5–30 Sn

LEHİM % 60 Sn
% 40 Pb
SAÇMA % 99,5 Pb
% 0,5 As

MATBAA HARFİ % 73 Pb
% 15 Sb
% 12 Sn
AMALGAM DİŞ % 40–55 Hg
DOLGUSU % 45–60 Ag

22 AYAR ALTIN % 91,7 Au % 5 Ag


% 2 Cu
% 1,3 Zn

ALTIN ALAŞIMLARI

Renk Ayar Alışımdaki Elementlerin Yüzdeleri


Sarı 22 Altın 91,67%
Gümüş 5%
Bakır 2%
Çinko 1,33%
Kırmızı 18 Altın 75%
Bakır 25%

Gül 18 Altın 75%


Bakır 22,25%
Gümüş 2,75%

Renk Ayar Alışımdaki Elementlerin Yüzdeleri

Pembe 18 Altın 75%


Bakır 20%
Gümüş 5%

60
Beyaz 18 Altın 75%
Palladyum veya Platin 25%

Beyaz 18 Altın 75%


Palladyum 10%
Nikel 10%
Çinko 5%
Gri–Beyaz 18 Altın 75%
Demir 17%
Bakır 8%
Yeşil 18 Altın 75%
Gümüş 25%

Renk Ayar Alışımdaki Elementlerin Yüzdeleri

Açık Yeşil 18 Altın 75%


Bakır 23%
Kadmiyum 2%
Yeşil 18 Altın 75%
Gümüş 20%
Bakır 5%
Koyu Yeşil 18 Altın 75%
Gümüş 15%
Bakır 6%
Kadmiyum 4%
Beyaz–Mavi 18 Altın 75%
veya Mavi Demir 25%

Mor – Altın 80%


Alüminyum 20%

Renk Ayar Alışımdaki Elementlerin Yüzdeleri

Sarı 22 Altın 91,6%


Gümüş 5,5%
Bakır 2,9%
Sarı 18 Altın 75%
Gümüş 16%

61
Bakır 9%
Yoğun Sarı 22 Altın 91,6%
Gümüş 3,2%
Bakır 5,1%
Sarı 14 Altın 58,5%
Gümüş 30%
Bakır 11,5%
Koyu Sarı 9 Altın 37,5%
Gümüş 31,25%
Bakır 31,25%

ALTIN ALAŞIMI FOTOĞRAFLARI

Mor Mavi – Yeşil – Pembe Gül

Beyaz
Sarı (24 Ayar)
Sarı (22 Ayar)
EMÜLSİYON

• Lipo ve hidro olmak üzere iki çeşittir.


• Lipo, yağ içindeki su emülsiyonudur. Bazı kremler örnek verilebilir.
• Hidro, su içindeki yağ emülsiyonudur. Balık yağı örnek verilebilir.

2. KARIŞIMLARIN AYRILMASI

KARIŞIMLARIN BAZI AYIRMA TEKNİKLERİ

• Suyla yıkayarak sürükleme: Altının kumdan temizlenmesi

62
• Ekstraksiyon: Şeker pancarından şeker elde edilmesi
• Eleme
• Durultma: Katının sıvıdan ayrılması yöntemi
• Santrifüjleme: Santrifüj cihazıyla yapılan çabuk çöktürme
• Kurutma ile ayırma: Etüv cihazında yapılan; rutubetin giderilmesi, suyun süratle
uçurulması gibi işlere yarayan metot
• Flotasyon: Genelde madencilikte cevherdeki bazı maddeleri elde etmek için
kullanılan yüzdürme ile ayırma yöntemi

AZOT VE OKSİJEN GAZLARININ ELDE EDİLMESİ

• Hava yüksek basınçta sıvılaştırılır. Sıvı havanın ayrımsal damıtılmasıyla azot ve


oksijen gazları, linde cihazında elde edilir.
• Azotun kaynama noktası –194 °C, oksijenin kaynama noktası ise –183 °C’tır. Bu
nedenle önce azot gazı, sonra oksijen gazı ele geçer.
• Sıvı hava; dewar (devar) kaplarında saklanır.

UÇUCU YAĞIN SUYU, ÖRNEĞİN; GÜL SUYU, KEKİK SUYU NASIL ELDE EDİLİR?

• Bitkisel uçucu yağlar, ayrımsal damıtmayla elde edilir.


• Bu yağlar uçucu olduklarından, ayrımsal damıtma esnasında su üstünde
toplanmalarına özen gösterilir. Böylece hem israf önlenmiş hem de yeni bir ürün ortaya
çıkmış olur.
• Ayrımsal damıtmanın sonunda uçucu yağ üstten alınır.
• Uçucu yağlar, suda çözünmemelerine rağmen, su ile temas hâlinde olduklarından
zamanla; doymamış veya doymuş gül yağı çözeltisi, kekik yağı çözeltisi vb. uçucu yağ
çözeltileri alttaki kısımda elde edilir ki, işte bunlara gül suyu, kekik suyu vb. isimler verilir.

KARIŞIMLAR ÜNİTESİ LE İLGİLİ SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE


DEYİMLERİ

• Yumuşak alaşımlı üslup: Herkesin birbirine karşı ses tonunu yükseltmeden sevgi
ruhu ile hareket etmesi, her söylenene laf yetiştirme yerine, dövene elsiz, sövene dilsiz
olma hâli (Yumuşak alaşımlı üslup mevzuu herkesten beklenemez; özellikle zihniyet
değişikliği gereksinimini hissetmek lazımdır).

5. ÜNİTE: HAYATIMIZDA KİMYA

ÜNİTENİN KONU BAŞLIKLARI

• 1. TEMİZLİK MADDELERİ
• 2. YAYGIN MALZEMELER
• 3. BİYOLOJİK SİSTEMLERDE KİMYA
• 4. ÇEVRE KİMYASI

63
1. TEMİZLİK MADDELERİ

ÇAMAŞIR SUYU

• Çamaşır, bulaşık, fayans, ıslak zemin, tuvalet, banyo temizliğinde kullanılır.


• Çamaşır ve bulaşıkta; 2 litre suya 1 yemek kaşığı çamaşır suyu katılır.
• Diğer temizliklerde; saf olarak kullanılabilir.
• Çamaşır suyunun formülü NaClO’dir. Sodyum hipoklorür veya sodyum hipoklorit
diye okunur.
• Saf (% 100’lük) sıvıdır; çözelti değildir.

TUZ RUHU ÜRETİMİ

H2(g) + Cl2(g) → HCl(g)

HCl(g) + su → HCl(suda)

Temizlikte doğrudan kullanılan % 36’lık derişik HCl (hidroklorik asit), tuz ruhudur;
sıvıdır. Fayans, taş vb. ıslak zeminde, ağır kirleri temizlemek için kullanılır.
Tuvaletlerde de kullanılmaktadır; fakat sağlığa zararlıdır.

ÇAMAŞIR SUYU VE TUZ RUHU BİRLEŞİNCE AÇIĞA ÇIKAN KLOR GAZI ÖLDÜRÜR

NaOCl + 2HCl → NaCl + H2O + Cl2

Tuvalet temizliğinde aynı anda hem çamaşır suyu hem de tuz ruhu kullanılmamalıdır.
Açığa çıkan Cl2 öldürücü dozdadır.

ŞEHİR SULARININ TEMİZLENMESİ

• Büyük belediyeler Cl2 (klor) gazı katarak şehir suyunu temizliyorlar.


• Küçük belediyeler NaClO (sodyum hipoklorit) sıvısı katarak şehir suyunu
temizliyorlar.
• Eczanelerde musluk suyunun dezenfekte edilmesi için satılan bileşik ise kireç
kaymağı diye bilinen Ca(ClO)2 (kalsiyum hipoklorit) tabletleridir.
• En zararlısı Cl2 gazıyla yapılan klorlamadır.
• Cl2 gazı yeşil renklidir.
• NaClO (sodyum hipoklorit), renksiz ve saydam sıvıdır.
• Ca(ClO)2 (kalsiyum hipoklorit) ise beyaz tozdur.

KLOR YERİNE ÇAM ÇIRASI KULLANILABİLİR Mİ?

• Çam çırasının sudaki dezenfektan etkisi, ispatlanmıştır.

64
• Dezenfektan etki; mikrop üremesini engelleyen ve mikrobu öldüren etkidir.
• Eskiden su depolarına çam çırası konurdu.
• Çam ağacından imal edilmiş su testileri, geçmişte çok yaygındı.

AMONYAK ÜRETİMİ

N2 + 3H2 + yüksek sıcaklık ve basınç ⇌ 2NH3 + 22 kcal


Amonyak, çoğu temizlik malzemesinin bileşimine girer. % 25’lik olan derişik amonyak
5–10 misli seyreltildikten sonra doğrudan temizlik maddesi olarak koltuk, döşeme, halı
temizliğinde ve kumaş lekelerinin çıkarılmasında kullanılır. Gümüş eşyalar da
amonyakla temizlenir.

SODA (ÇAMAŞIR SODASI)

• Van gölü suyu, çamaşır sodası çözeltisidir. Ancak, içinde her çeşit deterjan da
vardır.
• Soda saf hâlde Beypazarı’nda bulunur.
• Doğada beyazımsı renksiz, şeffaf ve taş şeklindedir.
• Piyasadaki sodalar, sodanın toz edilmişidir.
• Çamaşır sodasına, trona da denir.
• Van gölündeki çamaşır sodası, dünyanın ihtiyacını karşılayacak kadar
çokluktadır.
• Formülü Na2CO3’tür.
• İleride sabun ve deterjanın yerini alacak kıymette bir kaynağımızdır.
• Soda denildiğinde çamaşır sodası anlaşılır, yemek sodası anlaşılmaz.

2. YAYGIN MALZEMELER

HAYATIMIZDAKİ BAZI ELEMENTLERİN ELEMENTEL HÂLDE İKEN ÖNEMLİ


KULLANIM ALANLARI

• H2 (HİDROJEN): Sıvı hidrojen roket yakıtıdır. H2 gazı; margarin elde edilirken sıvı
yağların doyurulması işleminde, uçan balonlarda, NH 3 (amonyak), HCl (hidroklorik asit)
ve CH3OH (metil alkol) bileşiklerinin sentezinde kullanılır. Havanın hacimce % 0,00005’i
hidrojendir.

• Pb (KURŞUN): Matbaacılıkta, çatıların kaplanmasında, boru, halat, akü ve boya


yapımında kullanılır. Lehim; kurşun ve kalay karışımıdır. Saçma; kurşun ve arsenik
karışımıdır. Matbaa harfi; kurşun, kalay ve antimon karışımıdır.

• Zn (ÇİNKO): Pirinç alaşımında çinko ve bakır vardır. Çatı kaplamalarında,


otomobil endüstrisinde, kaplamacılıkta ve boyar madde üretiminde kullanılır.

• Ti (TİTANYUM): İlk olarak titan uydusunda keşfedildiğinden bu isim verilmiştir.


Tıpta beyin tümörlerinin tedavisinde, güdümlü mermi ve uçak gövdesi imalinde, uydu
alıcılarını saptırmada ve aşınmayan balata üretiminde kullanılır. Titanyum ile krom
karışımından oluşan alaşımdan, elektrik israfının olmadığı elektrik kablosu yapımında
65
faydalanılır.

• W (VOLFRAM VEYA TUNGSTEN): Ampullerin içindeki teller volframdır.

• I2 (İYOT): Tentürdiyot; I2 (iyot) ve KI (potasyum iyodür)’ün C2H5OH (etil alkol)’deki


çözeltisidir. Radyoaktif izotopu, hipertiroidizimde kullanılır.

• P (FOSFOR): Kırmızı fosfor, kibrit üretiminde kullanılır.

• Ne (NEON) VE Ar (ARGON): Flüoresanlı lambalarda tüplerin içine bu gazlar


doldurulur. Havanın hacimce % 0,0012’si neon, % 0,94’ü ise argondur.

• Bi (BİZMUT), Po (POLONYUM), At (ASTATİN), Rn (RADON), Fr (FRANSİYUM),


Ra (RADYUM), Ac (AKTİNYUM), Th (TORYUM), Pa (PROTAKTİNYUM), U
(URANYUM): Radyoaktif elementlerdir. Enerji üretimi ve ışın elde edilmesinde kullanılır.

• Sn (KALAY): Teneke, kalaylanmış sacdır. Sac, ince demir–çelik ürünüdür. Bronz


(tunç) alaşımı; kalay ve bakırın karışımıdır. Lehim; kurşun ve kalay karışımıdır. Matbaa
harfi; kurşun, kalay ve antimon karışımıdır.

• Mn (MANGAN): Sert çelik imalinde kullanılır. Panzer paletleri, manganlı çeliktir.


Madeni para alaşımında da, mangan metali de vardır.

• Pt (PLATİN): Platin tel ve platin elektrot gibi laboratuvar araçlarında, takı


yapımında, sanayide sıvı yağlardan hidrojenlendirmeyle margarin elde edilmesinde
katalizör olarak, cerrahide ve diş protezlerinde kullanılır.

• Cu (BAKIR): Elektrik kablosu, mutfak aracı, elektrot ve süs eşyası yapımında


kullanılır. Bronz (tunç) alaşımı; kalay ve bakırın karışımıdır. Pirinç; bakırın çinkoyla olan
alaşımıdır. Bakırın erime noktası düşüktür. Bakır, doğada elementel hâlde bulunan beş
metalden birisidir. Bakır, korozyona karşı dayanıklı bir metaldir. Bu sayılan
özelliklerinden dolayı; eskiden beri, hatta günümüzde de bakırdan faydalanılmıştır.
İnsanoğlunun geçmişten günümüze; medeniyette ilerlemesi ve maddi güç yönüyle
önemli bir kalkınma elde etmesi; bakırın eritilmesi iledir.

• Si (SİLİSYUM): Kuvars, akik taşı ve çakmak taşı silisyum kristalidir. Kuvars


kristali, enerji verir ve tansiyonu düzenler. Bütün akik taşları stres ve gama iyi gelir.
Kırmızı akik taşı meni noksaniyetini tamamlar, kan dolaşımını düzenler. Mavi akik taşı,
düşünce yeteneğini geliştirir ve güzel konuşmayı sağlar. Pembe akik taşı, kötü
duygulara fırsat vermez ve sempati kazandırır. Mor akik taşı, ametist olarak bilinir.

• Cr (KROM): Çelik üretiminde ve kaplamacılıkta kullanılır.

• Hg (CIVA): Termometre yapımında, bileşik elde edilmesinde, barometre


üretiminde, cıva buharlı lamba imalinde kullanılır. Amalgam alaşımı, diş hekimliğindeki
diş dolgu maddesidir; cıva ve gümüşten oluşur.

66
• Ni (NİKEL): Paslanmaz çelik üretiminde, madeni para yapımında kullanılır.
Magma; erimiş demir ve erimiş nikeldir.

• S (KÜKÜRT): Tarımsal mücadelede ve akülerin sıvısı olan sülfürik asit üretiminde


kullanılır.

• O2 (OKSİJEN): Havanın hacimce % 21’i azottur; azot solunum maddesidir.


Kaynakçılıkta ve çelik endüstrisinde kullanılır. Oksijenin allotropu O 3 (ozon); havanın
hacimce % 0,00006’sıdır. Ozon tabakası, güneş ışınlarının zararını filtre eder.

• Al (ALÜMİNYUM): Otomobil, gemi, vagon ve uçak yapımında; elektrik ve kimya


endüstrisinde; mutfak araç–gereçlerinin ve elektrikli ev aletlerinin imalinde kullanılır.
Vagonlar, alüminyum metalinden olmalıdır; çünkü alüminyum metali hafiftir. Vagonlara
demir taşıtmamalıdır. Manavgat suyu adı altında Toros dağlarında Al araştırıyoruz.

• Fe (DEMİR): İnsanlık, sosyal yaşamında demire çok muhtaçtır. İnşaat


sektöründe, harp sanayisinde, otomotiv ve ulaşım alanında demir–çelik endüstrisinin
önemi çok büyüktür. Mekanik, elektronik vb. her dalda kullanılan, her çeşit alet demirden
yapılır. Demiri hamur gibi yumuşatmak, tel gibi inceltmek ve şekil vermek, endüstriyel
kalkınmanın aslı, anası, esası ve kaynağıdır. Bu sebeple demirin önemine vurgu için;
“Demir yerden çıkmıyor, gökten iniyor.” denmiştir. Yerkürenin merkezi; erimiş demir ve
erimiş nikel karışımıdır. Semadan düşen taşlara, gök taşı denir. Düşen gök taşlarının
tetkik edilen parçalarında; demir, çelik ve başka maddeler karışık olarak bulunmaktadır.

• Os (OSMİYUM): Kaliteli tükenmez kalemlerin ucu osmiyumdur.

• N2 (AZOT): Havanın hacimce % 78’i azottur. Azot; amonyak ve nitrik asit


üretiminde kullanılır.

• Th (TORYUM): Önümüzdeki yıllarda nükleer reaktörlerin yakıtı toryumdur.

• Mg (MAGNEZYUM): Alaşımları uçak, füze ve ev eşyası yapımında, ayrıca


fotoğrafçılıkta flaş olarak kullanılır.

• Kr (KRİPTON) VE Xe (KSENON): Fotoğrafçılıkta, çok hızlı hareket eden


cisimlerin görüntülenmesinde kullanılır. Havanın hacimce % 0,0001’i kripton ve % 0,94’ü
ise ksenondur.

• He (HELYUM): Uçan balonların şişirilmesinde kullanılır. Havanın hacimce %


0,000009’u helyumdur.

• Rn (RADON): Kanser tedavisinde alfa ışını kaynağı olarak kullanılır.

• C (KARBON): Kömür, elmas ve grafit olmak üzere üç allotropu vardır. Kömür


yakacak, elmas ziynet eşyası, grafit ise elektrot ve kurşun kalem ucu olarak kullanılır.

67
• U (URANYUM): Nükleer reaktörlerde hâlen kullanılan yakıttır. Ağrı dağında,
Soma’da ve Van gölünde uranyum yatakları vardır.

• As (Arsenik): Ağır metaldir. Ağır metallerin hepsi, hem kendileri hem de bileşikleri
zehirdir. Kaynak sularında bulunmazlar. Yer altından gelen ağır metal içeren sular
Burdur gölü, Acı göl gibi göllerde, ağır olduklarından toplanırlar; yeryüzüne çıkamazlar.
Diğer sularla bulunan arsenik, çevre kirlenmesi sebebiyledir. Halk arasında zırnık adıyla
bilinen madde arseniktir.

B (BOR)

• Dünya bor rezervinin % 76’sı Türkiye’dedir. Bor madeninin üretiminde ve


ihracatında Türkiye dünyada birinci sıradadır.
• Ülkemizde en çok bor Kütahya–Emet’te bulunmaktadır. Bolu tüneli havalisinde de
bor bulunmuştur. Bolu tüneli yapımı 15 sene sürmüştür.
• Ülkemizdeki bor üretim merkezleri; Balıkesir–Bandırma, Balıkesir–Bigadiç,
Eskişehir–Kırka, Bursa–Kestelek’tedir.
• Bor bileşikleri, hidrojen kaynağıdır. Bordan elde edilen hidrojen, yakıt olarak
kullanılır. Bor bileğinin içerdiği hidrojen yakıtıyla çalışan arabalar vardır. Bunlara bor
arabaları denir. Yine bor cevherindeki hidrojenin, hava oksijeniyle yanması suretiyle
çalışan bor pili ve bor reaktörü de vardır. Borun yakıt olarak kullanılması, en önemli
kullanım alanıdır. Bu alanda, gelecekte çok ileri gelişmelerin olacağı tahmin
edilmektedir.
• Önemli bir diğer kullanın alanı da bor alaşımlarıdır. Borun çelikle olan alaşımı
elastikiyet kazanır. Bu özelliğinden dolayı 150 katlı binalarda kullanılır.
• Uzay mekiği yapımında da bor kullanılmaktadır.
• LCD televizyon ekranı yapımında da bor kullanılmaktadır.
• Bor madeni 400 farklı alanda katkı maddesi olarak kullanılmaktadır.
• Bor; cam, deterjan, seramik, ısı izolasyonu, ilaç, elektronik, tarım, sağlık, tekstil,
cam vb. pek çok sektörde yaygın olarak kullanılır.
• Hızlı tren raylarında kullanımının ayrı bir önemi vardır.
• Borun dünya fiyatını Türkiye belirlemektedir. Bor madeni Türkiye için stratejik
öneme sahiptir, ülkemizi ilerilere götürecek bir kaynaktır.
• Günümüzde bor, en çok borik asit olarak ihraç edilmektedir. Borik asit, yapay bir
bileşiktir.
• Bor, doğada genelde cevherleri hâlinde bulunur.
• Nadiren elementel hâlde de bulunur.
• Elementel haldeki kullanım alanları ve yakıt olarak kullanımı aslında çok daha
önemlidir.
• Çeşitli yöntemlerle, doğal bor bileşiğinden bor elementi elde edilir. Türkiye’de bu
üretime henüz başlanmamıştır.

BOR CEVHERLERİ

• Na2B4O7 x 10H2O (SODYUM TETRABORAT DEKAHİDRAT): Tabiattaki boraks


bileşiğidir. Cam yapımında ve suların sertliğinin giderilmesinde kullanılır.

68
• NaBO2H2O2 x 3H2O (KATI PETROL): Doğadaki bor filizinin en önemlisidir. Bu
bileşikten elde edilen H2 ile havadaki O2 yakılarak enerji elde edilir.

• NaBO3 X 4H2O (SODYUM PERBORAT TETRAHİDRAT): Otomobil camı imalinde


yaygın olarak kullanılır.

• KALSİNE TİNKAL: % 33 B2O3 bileşiği içeren bor cevheridir. Bileşim; CaO de ihtiva
eder.

• KOLEMANİT: % 45 B2O3 bileşiği içeren bor cevheridir. Bileşim; SiO 2 ve CaO de


ihtiva eder.

BOR NİÇİN ÖZELLEŞTİRİLMEDİ? (BOR POLİTİKAMIZ)

• Yakın bir geçmişte Türkiye’deki bor rezervlerini uluslararası tröstler ele geçirmeye
çalıştılar.
• Özelleştirme günlerinde bora talipmiş gibi gözüken yerli firmalar, yabancıların
taşeronuydu.
• Bu ayak oyunlarından dolayı bor özelleştirme kapsamından çıkarıldı.
• Bor, Eti Maden İşletmeleri tarafından çıkarılmaktadır ve işlenmektedir. Eti Maden
İşletmeleri, bir devlet kuruluşudur.
• Bor madeni Türkiye için stratejik öneme sahiptir, ülkemizi ilerilere götürecek bir
kaynaktır.
• Kütahya Emet’te borik asit fabrikasında; yine Emet’te çıkarılan bor cevherinden,
borik asit elde edilmektedir.

YAPAY BOR BİLEŞİĞİ

• H3BO3 (BORİK ASİT): Alerjik göz kaşıntılarında borik asit çözeltisi kullanılır.
Yapay olduğundan ve toksik etkisinden dolayı hassas kişilerde yan etki olarak gözde
ağrı, yanma ve kızarıklık görülür. Ayrıca baş ağrısı ve görmede geçici bozukluk da
yapar. Borik asit, beyaz toz hâlinde katı yapay bir bileşiktir. Kütahya Emet’te, Eti Maden
İşletmeleri Genel Müdürlüğüne ait devletin borik asit fabrikası vardır. Borik asitten, ayrıca
pek çok sektörde yaygın olarak faydalanılır.

Au (ALTIN)

• Altın, kadınlarda yüksek ahlakın temini içindir.


• Altın, hem erkekte hem de kadında kadınlık hormonunu arttırır.
• Erkek ile kadın arasındaki muhabbeti altın, şayet kadın takarsa arttırır.
• Altının bakır ve gümüş alaşımları, altının yumuşaklığını gidermek için üretilir.

ALTIN REZERVLERİMİZ NEREDEDİR?

• Altın yatakları ülkemizde Hatay ve Konya’da bulunmaktadır.


• Bakır madeninin bulunduğu her yerde altın da çıkarılır. Bakır ile altın, beraber
bulunur.
69
• Fırat nehri Murgul’dan geçmektedir. Murgul’da bakır madeni vardır. Henüz
bulunmasa da Murgul’da altın rezervi araştırmaları sürdürülmektedir.

ALTIN REZERVİNDE DÜNYA DOKUZUNCUSUYUZ, KAYNAKLARIMIZI İSPAT


ETTİĞİMİZDE DÜNYA İKİNCİSİ OLACAĞIZ

• Dünyada takı olarak kullanılan 650 000 ton altının 65 000 tonu Türkiye’dedir.
• Fırat’ın suyu çekilince altından altın çıkacağı söylenmektedir.

TOPRAKTAKİ ALTINI SİYANÜR YÖNTEMİYLE ÇIKARTMAK ZARARLI MIDIR?

• Bergama’da altının çıkartılmaması için, uzun zaman yürüyüş yapıldı. Necip


Hablemitoğlu ölümünden az önce siyanür yürüyüşünün bahane olduğunu açıklamıştı.
• Bergama’da altın çıkarılmaya başlandı. Senede 100 ton siyanür kullanılıyor,
tamamı yok ediliyor. Bu sebeple çevreye zararı olmuyor.
• Ülkemizde çevreye başka sebeplerle atılan zaten 265 000 ton siyanür vardır.

SİYANÜR YÖNTEMİYLE ALTIN ELDE EDİLMESİNE AİT KİMYASAL REAKSİYON


DENKLEMLERİ

• 4Au + 8NaCN +2H2O + O2 →


4NaAu(CN)2 + 4NaOH

• 2Na + 2Au(CN)2 + Zn →
2Au + Na2Zn(CN)4

ALTININ AYARININ BELİRLENMESİ (ALTIN SAHTECİLİĞİNİN ÖNLENMESİ)

• Cabir bin Hayyan; HCl formülüyle gösterilen hidroklorik asidi (tuz ruhu), HNO 3
formülüyle gösterilen nitrik asidi (kezzap) elde etmiştir.
• Cabir bin Hayyan bu iki buluşundan başka bir de; 3 hacim derişik HCl ile 1 hacim
derişik HNO3 karışımından oluşan, günümüzde de dünyada kullanılan kral suyunu
keşfetmiştir.
• Altın, yalnız kral suyuyla kimyasal reaksiyona girer. Kral suyu, başka hiçbir
elementle kimyasal reaksiyona girmez.
• Bu özellikten, hem altının saf olup olmadığının anlaşılmasında hem de altın
alaşımlarındaki altının yüzde bileşim miktarının bulunmasında (altının ayarının tayini)
yararlanılır.
• Altının saflığının belirlenmesi ve özellikle sahteciliğin önlenmesinde günümüzde
de kullanılan dört işlem basamağı olan en yaygın ve önemli bir yöntemdir.
• Birinci basamakta; altın yüzdesi tayin edilmek istenen metal karışımından oluşan
bileşimden (ayarından veya sahteliğinden şüphe edilen altın) hassas tartım alınır.
• İkinci basamakta; üzerine kral suyu ilave edilir. Kral suyuyla, yalnız altın kimyasal
reaksiyona girdiğinden yalnız altının bileşikleri oluşur; gümüş, bakır, nikel, çinko gibi
altınla beraber bulunması muhtemel olan metallerin bileşikleri oluşmaz. Altın
yükseltgenmiş; diğer metaller ise kimyasal reaksiyona girmemiş olur.
• Üçüncü basamakta ise; ikinci basamakta oluşan altın bileşiğindeki altın katyonu,
70
tekrar sıfır değerlikli altına indirgenir. Bu işlem şöyle yapılır: Altın bileşiğindeki altın
katyonu, Fe+2 çözeltisi ile reaksiyona sokulur; böylece altın katyonu tekrar elementel
altına indirgenir, Fe+2 ise Fe+3’e yükseltgenir.
• Dördüncü (son) basamakta ise; ele geçen saf altın tartılır; baştaki tartımla
oranlanarak altının yüzde safiyeti bulunmuş olur.

HAYATIMIZDAKİ BAZI BİLEŞİKLER

• HCl (HİDROKLORİK ASİT): Tuz ruhu adıyla bilinir, kütlece % 36’lık derişik HCl
(hidroklorik asit) çözeltisidir. Mide asidi de HCl’dir.

• NH3 (AMONYAK): Temizlik malzemesidir. Arı sokmasında kullanılır. Yapay gübre


sentezinde temel maddedir. Kimya laboratuvarının temel çözeltisidir.

• NaClO (SODYUM HİPOKLORÜR): Çamaşır suyu adıyla bildiğimiz renksiz ve


saydam saf sıvıdır.

• Ca(OH)2 (KALSİYUM HİDROKSİT): Sönmüş kireç ismiyle satılan, suda


çözünmeyen beyaz tozdur. Kireç denince, sönmüş kireç anlaşılır. Badana yapımında
kireç süspansiyonu kullanılır. Kireç suyu; doymuş veya doymamış Ca(OH) 2 çözeltisidir.
Harç; Ca(OH)2’in kum, çimento ve suyla olan karışımıdır.

• CaSO4 x 2H2O (KALSİYUM SÜLFAT DİHİDRAT): Cevher adı jipstir. Doğal


bileşiktir. Piyasada alçı olarak satılır.

• CaCl2 (KALSİYUM KLORÜR): Nem çekicidir. Gelişmiş ülkelerde, toz kalkmasını


önlemek amacıyla yollara serpilir. Laboratuvardaki hassas elektronik cihazları nemden
korumak için kullanılır. Örneğin; üstü camekânla kapalı hassas elektronik terazilerde,
camekânın içinde, naylona sarılı CaCl2 bulunur.

• H2O2 (HİDROJEN PEROKSİT): Derişik H2O2 % 30’luktur; perhidrol adıyla bilinir.


Eczanelerde oksijenli su diye satılan çözelti, % 3’lük H 2O2 çözeltisidir; tıpta yaraları
temizlemek için yararlanılır. Saçları hafif sarartmak için de oksijenli su kullanılır.
Boyamadan önce saçın doğal rengini gidermek için de 3–4 kez seyreltilmiş perhidrol
kullanılır. Perhidrol açık renk saçlarda 3 kez sulandırılır, koyu renk saçlarda ise 4 kez
sulandırılır. Saçı boyamadan önce, rengini açmak için kullanılan yaklaşık % 10’luk H 2O2
ciddi bir ilaçtır. Bu nedenle sanatkâr, işinin ehli bir kişilere saç boyatılmalıdır; insan,
saçını kendisi boyamamalıdır. Dikkatli olmalıdır. Saçın derisine H 2O2 değirilmemelidir;
çünkü sıcaklık, 50 °C– 60 °C’a çıkar. Temas durumunda; kafada şişmeler, yaralar,
alerjik reaksiyonlar olur.
Ayrıca H2O2 pamuklu kumaş endüstrisinde renk ağartıcı olarak kullanılır.

• NH4Cl (AMONYUM KLORÜR): Nişadır olarak bilinir. Pil yapımında ve kalay


kaplamacılığında kullanılır.

• KOH (KOTASYUM HİDROKSİT): Teknikteki adı potas kostiktir. Yapay gübre ve


arap sabunu sentezinde kullanılır. Doğada bulunmaz, yapay elde edilir.
71
• NaNO3 (SODYUM NİTRAT): Yapay gübre üretiminde kullanılır. Şili güherçilesi de
denir. Doğada bulunmaz, yapay elde edilir.

• Ba(OH)2 (BARYUM HİDROKSİT): Diğer adı barittir. Barit suyu, doymuş veya
doymamış Ba(OH)2 çözeltisidir.

• Ca(ClO)2 (KALSİYUM HİPOKLORÜR): Kireç kaymağıdır.

• BaSO4 (BARYUM SÜLFAT): Ameliyat esnasında kullanılan sargı bezi, pamuk,


makas vb. steril ameliyat malzemeleri baryum sülfat çözeltisine batırılmıştır. Ameliyat
esnasında vücudun içinde unutulan ameliyat malzemelerini, röntgen çekiminde BaSO 4
gösterir. Ayrıca BaSO4 ve hint yağı karışımı; XM solüsyonu adındaki ilaçtır. Röntgen filmi
çekiminden az önce hastaya içirilir. İçirilen sıvının mideden bağırsağa kaç dakikada
geçtiği BaSO4 ile anlaşılır; geçiş süresine göre hastalığa teşhis konur.

• KMnO4 (POTASYUM PERMANGANAT): Antibiyotik, antibakteriyel ve antifungal


(mantar hastalığına karşı) etkilidir. Toz hâlinde veya tablet şeklinde satılır. Hamamlara
ve yüzme havuzlarına girerken; önce ayağımızı KMnO4 çözeltisinin içine daldırıp sonra
gireriz. Mantar pomatları kullanılmadan, sürülecek yer önce bu çözeltiyle yıkanır.
Kimyada manganometrik titrasyonlarda da kullanılmaktadır. Doğada bulunmaz, kimyasal
yolla elde edilir.

• CaC2 (KALSİYUM ASETİLENÜR): Karpit adıyla tanıdığımız kirli beyaz görünümlü


taştır. Olgunlaşmamış muzlar, olgun gösterilmek için karpitlenir; sağlık açısından dalında
olgunlaşmışı tercih edilmelidir. Ayrıca karpit üzerine basit bir düzenekle su dökülür,
asetilen gazı açığa çıkar; açığa çıkan asetilen gazı ile de kaporta kaynağı yapılır.

• H2CO3 (KARBONİK ASİT): Kola ve gazoz gibi içeceklerdeki gazın esas


maddesidir. H2CO3, CO2 (karbon dioksit) çözeltisidir.

• Al2O3 (ALÜMİNYUM OKSİT): Boksit cevheridir. Alüminyum oksit bileşiğinin


elektroliziyle Seydişehir alüminyum tesislerinde alüminyum metali elde edilir. İlkel bir
metot olsa da, Seydişehir alüminyum tesislerinde alüminyum metali, hâlâ bu yöntemle
elde edilmektedir. Alüminyum kaplar, mutfakta kullanılmamalıdır; şayet kullanılırsa,
alüminyum korozyonu sonucu kronik zehirlenme tehlikesi vardır.

• PbS: Kurşun(II)sülfür galen filizidir.

• CaCO3 (KALSİYUM KARBONAT): Kalsiyum karbonatın piyasa adı, kireç taşıdır.


Mermer taşı, % 98 ile % 100’lük; kalker taşı ise % 90 ile % 98’lik kalsiyum karbonat
bileşiğidir. CaCO3’tan; çimento, tuğla, fayans ve harç gibi çeşitli maddeler üretilir.
Çimento; CaCO3’ın pişirme, soğutma ve öğütme işlemlerinden geçirilmesiyle elde edilir.

• CaO (KALSİYUM OKSİT): Sönmemiş kireçtir.

72
• CH3COOH (ASETİK ASİT): Sirke asidi de denir. Yapay sirke kütlece % 5’lik
CH3COOH’tir. Sirke ruhu ise % 100’lük CH3COOH’tir. Sirke ruhunun kimyasal adı, anhidr
asetik asit veya susuz asetik asittir. Doğal sirke de % 5’lik CH 3COOH’tir; ayrıca içinde
yüzlerce az veya eser miktarda çeşitli maddeler vardır. Bu maddelerin başlıcaları;
mineral maddeler, vitaminler ve faydalı mikroorganizmalardır.

• Fe3O4 (FeO + Fe2O3): Manyetit filizidir.

• SiO2 (SİLİSYUM DİOKSİT): Kumun asıl maddesidir.

• (NH4)2SO4 (AMONYUM SÜLFAT): Fenni sülfat gübresidir. Yapay maddedir.

• (NH4)3PO4 (AMONYUM FOSFAT): Fenni fosfat gübresidir. Yapay bir maddedir.

• NH4NO3 (AMONYUM NİTRAT): Fenni nitrat gübresidir. Yapay bir maddedir.

• H2SO4 (SÜLFİRİK ASİT): Akülerdeki asittir. Yapay bir maddedir.

• Mg(OH)2 (MAGNEZYUM HİDROKSİT) ve Al(OH)3 (ALÜMİNYUMYUM


HİDROKSİT): Talcid, Mucain vb. antiasit mide ilaçlarıdır. Yapay olduklarından kabızlık
yaparlar ve uzun süreli kullanımlarda fosfat yetersizliği görülür.

• NaHCO3 (SODYUM BİKARBONAT): Yemek sodası ve kabartma tozu olarak


satılan maddedir.

• FeO: Demir(II)oksit siyah zeytinleri çabuk olgunlaştırmak için hile amacıyla


kullanılır. Zeytin boyası olarak bilinir.

• Sb2S3 (ANTİMON SÜLFÜR): Kibrit çöplerinin baş kısmındaki madde karışımının


bileşimine girer.

• C6H12O6 (GLİKOZ): Kan şekeridir. En çok üzüm ve balda bulunur. Serum


dekstroz, % 5’lik glikoz çözeltisidir.

• NaCl (SODYUM KLORÜR): Yemek tuzudur. Serum fizyolojik, % 0,9’luk NaCl


çözeltisidir.

• Na2CO3 (SODYUM KARBONAT): Soda, çamaşır sodası, trona diğer isimleridir.


Doğal bileşiktir.

• C12H22O11 (SAKKAROZ): Çay şekeridir.

• ZENCEFRE: HgS formülüyle gösterilen cıva(II)sülfür filizinin özel adıdır.

• NaOH (SODYUM HİDROKSİT): Teknikteki adı kostiktir. Beyaz sabun imalinde


kullanılır. Ayrıca yeşil zeytinlerin tamamı kostiklidir. Kostik; zeytini, normal süresinden
çok daha kısa sürede, yaklaşık 5–6 günde sarartır. Kostikli zeytinlerin farklı bir kokusu
73
olur. Kimya laboratuvarlarında, nitel ve nicel analizlerde çok kullanılır. Yapay bir
maddedir.

• KAlSO4 (POTASYUM ALÜMİNYUM SÜLFAT): Şap adıyla bilinir.

• HNO3 (NİTRİK ASİT): Yapay gübre üretiminde ve patlayıcı madde yapımında


kullanılır. Kezzap; derişik nitrik asittir. Yapay maddedir.

• CH4 (METAN): Doğal gaz adıyla bilinir.

• C2H2 (ASETİLEN): Kaporta kaynakçılığında kullanılan gazdır.

• C3H8 (PROPAN) VE C4H10 (BÜTAN) GAZLARI KARIŞIMI: LPG gazıdır.

• C8H18 (OKTAN): Benzinin bileşiminde en fazla bulunan bileşiktir.

• C2H5OH (ETİL ALKOL): Etanol diğer adıdır. Yüzlerce alkol vardır. Alkol denince
de, etil alkol anlaşılır. İçkilerdeki alkol, etil alkoldür. Kolonya, hacimce % 80’lik etil alkol
çözeltisidir.

• KROMİT FİLİZİ: Cr2O3 formülüyle gösterilen (krom oksit) ve FeO formülüyle


gösterilen demir(II)oksit karışımından ibaret cevherdir.

• CaF2 (KALSİYUM FLORÜR): Florit filizidir.

• C2H4 (ETİLEN): Erken toplanan turunçgillerin kabuğu yeşildir. Kabuğun doğal


rengini alması için, hile amacıyla, C2H4 (etilen) gazı odalarında; turunçgiller bekletilir. Bu
suretle; portakal, mandalina ve limonun erken toplandığı ve ekşi tatta olduğu saklanır.
Sağlık açısından dalında olgunlaşmış portakal, mandalina ve limon tercih edilmelidir.
Ayrıca kuru temizlemede etilenin türevi olan bir bileşik kullanılır.

• CuSO4 x 5H2O (BAKIR SÜLFAT PENTAHİDRAT): Çiftçilerin göz taşı veya gök
taşı dedikleri bileşiktir. Mavi kristallerden oluşan, suda çok çözünen bir maddedir.
Elmanın kabuğu, çok faydalı olmasına rağmen yenmemelidir. Elma, kabuğu soyularak
yenmelidir; çünkü elma ağaçları CuSO4 çözeltisiyle ilaçlanır. Bol suyla yıkansa bile
kabukta Cu+2 kalır. Cu+2 sapta en çoktur. Cu+2 düzeyinin kanda yükselmesi ile Wilson adı
verilen ölümcül karaciğer hastalığı baş gösterebilir. Yapay bir maddedir.

• PbO2: Kurşun(IV)oksit göze çekilen sürmedir. Erkekler gece, kadınlar her zaman
kullanırlar. Gözü radyoaktiviteden korur.

• AlPO4 x nH2O (HİDRATLI ALÜMİNYUM FOSFAT): Kıymetli taşlardan turkuazdır.


Firuze taşı da denir. Yeteneği arttırır. Tansiyonu ayarlar. Kalp ve damar hastalıklarına
karşı iyi gelir. Küpe ve yüzük taşı olarak kullanılır. Yeşilimsi mavi renktedir. Saydam
değildir.

• Al2(SiO)3 (ALÜMİNYUM SİLİKAT) VE BeSiO3 (BERİLYUM SİLİKAT) : Cam


74
parlaklığında, yeşil renkte, saydam ve zümrüt adıyla bilinen süs taşıdır.

• ZEBERCET: FeSiO3 ve MgSiO3 formülüyle gösterilen demir(II)silikat ve


magnezyum silikat taşıdır. Sarı renkte ve cam parlaklığındadır. Kalp çarpıntısı ve
korkuya iyi gelir. Krizalit adıyla da bilinir.

• TiO2 (TİTANYUM DİOKSİT): Pomza veya diğer adıyla ponza taşıdır.

• STRONSİYUM BİLEŞİKLERİ: Strese karşı iyi gelir. Suda çözünmeyen herhangi


bir stronsiyum bileşiği, içme suyunun içine konur veya odanın bir köşesinde
bulundurulur.

• % 99 Al2O3 (ALÜMİNYUM OKSİT) VE % 1 Cr2O3 (KROM OKSİT): Yakut taşıdır.


Koyu kırmızı, kırmızı–turuncu ve hafif morumsu renklerdedir. Yakutun pembe olanı safir
adını alır.

• MALAHİT: CuCO3 ve Cu(OH)2 formülüyle gösterilen bakır(II)karbonat ve


bakır(II)hidroksit filizi veya değerli taşıdır. Sol elde bulundurulursa, vücuttaki elektriğin
fazlasını alır.

• FeS2 (FeS + S): Demir(II)sülfür ve S (kükürt) elementini beraber bulunduran pirit


cevheri veya taşıdır. Altın sarısı renktedir. İrade gücünü arttırır.

• HEMATİT: Fe2O3 formülüyle gösterilen demir(III)oksit filizi veya değerli taşıdır.


Diğer adı kırmızı demir taşıdır. Kan dolaşımını düzenler. Mafsal romatizmasına iyi gelir.
Dalağın sıhhatli çalışmasını sağlar. Fe2O3’ün C (kömür) ile ısıtılmasından Fe (demir),
elde edilir.

• FELDSPAT: Kil endüstrisinin ana ham maddesidir. Volkanik kayaların yapısında


üç tip feldspat bulunur.
• Potas feldspat: K2O. Al2O3. 6SiO2 (potasyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum
dioksit)
• Soda feldspat: Na2O. Al2O3. 6SiO2 (sodyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum
dioksit)
• Kireç feldspat: CaO. Al2O3. 6SiO2 (kalsiyum oksit) (alüminyum oksit) (silisyum
dioksit)

• KİL: Hidratlı alüminyum silikattır. Kil adıyla bilinen birçok mineral vardır.
Bunlardan en saf olanı Al2O3. 2SiO2. 2H2O formülüyle gösterilen kaolindir. Kaolin;
feldspatın, su ve karbon dioksit ile ayrışması sonucu oluşur.
K2O. Al2O3. 6SiO2 + CO2 + 2H2O →
K2CO3 + Al2O3. 2SiO2. 2H2O + 4SiO2
Yapısında demir oksitleri içeren kaolin, adi kil adı ile bilinir. Seramik, fayans, porselen,
emaye ve tuğla yapımında kil kullanılır.

• OPAL: Silisyumlu bileşiklerin tamamını içeren, çok kıymetli bir taştır. Opalde,
bütün değerli taşların hasiyeti vardır. Özellikle eklem iltihabına iyi gelir.
75
• KEHRİBAR, MERCAN, İNCİ, SEDEF: Organik kaynaklıdırlar ve formülleri
komplekstir.

• KEHRİBAR: Fosilleşmiş reçinedir. Guatr, astım, bronşit ve alerjiye iyi gelir. Açık
sarıdan kızıla kadar türlü renklerde olan, yarı saydam, kolay kırılan, süs eşyası
yapımında kullanılan bir taştır.

• SEDEF: Midye vb. deniz hayvanlarının kabuklarının iç kısmını astarlamış olarak


bulunur. Kalker taşı (% 90 ile % 98’lik kalsiyum karbonat bileşiği) ile organik madde
karışımından ibarettir. Gök kuşağı gibi görünen, parlak yüzeyli olan bir taştır.

• MERCAN: Mercan iskeletinden elde edilir. Solunum açıcıdır. Kırmızı renkli bir
taştır. Süs eşyası yapımında kullanılır.

• İNCİ: İstiridye vb. deniz hayvanlarının içinde oluşan sedef renginde süs tanesidir.

• FULVİK ASİT: Bütün elementleri içeren organik moleküldür.

• HUMİK ASİT: Fulvik asit zamanla humik aside dönüşür.

• SÜLFATO: Sülfonamit grubundan, fulvik asit türevi olan bir maddedir. Gelecekte
birçok ilacın yerine geçeceği tahmin edilmektedir.

TAŞLAR

TAŞLARIN GÖREVLERİ

• Taşların değeri, en az kıymetli taşlar kadardır.


• Taşların çoğunluğu toprağın altındadır.
• Yerkürenin temel taşı, taş tabakasıdır.
• Taş tabakasının üç önemli görevi vardır:
• Birinci görevi; toprağın, bitkilere analık edip yetiştirdiği gibi, taş da toprağa dayelik
edip yetiştiriyor.
• İkinci görevi; yeryüzü bedeninde kan damarları hükmünde olan suların düzenli
olarak dolanmalarına hizmetidir.
• Üçüncü görevi; ırmakların, nehirlerin, çayların muntazam bir ölçü ile çıkmalarına
ve devamlarına kaynaklık etmektir.
• Taşların aslı suydu. Suyun katılaşması sonucu taş oluşmuştur.
• Dağlar, yekpare taştır.
• Geçmişte dağların bir kısmı ufalanıp toprağa dönüşmüş, bitkilerin oluşumuna
vesile olmuştur. Diğer bir kısmı taş kalarak, yuvarlanıp derelere, ovalara dağılıp zemin
yüzündekilere hizmetkârlık etmişlerdir.

TAŞLARIN KİMYASI

• Taşların bileşiminde 2000–3000 kadar bileşik belirlenmiştir.


76
• Tek bir taş cinsinde bile onlarca bileşik vardır.
• Taşların bileşiminde bazı elementler de bulunur.

TAŞLARIN BİLEŞİMİNDEKİ ELEMENTLER

• Au
• Ag
• Pt
• Hg
• Sn
• S
• C

TAŞLARDAKİ BİLEŞİKLER

• Taşların bileşimindeki bileşikler; hidroksit, karbonat, oksit, silikat, sülfat, klorür,


sülfür bileşikleridir.

TAŞLARDAKİ HİDROKSİT BİLEŞİKLERİ

• Ca(OH)2 (KALSİYUM HİDROKSİT)


• Mg(OH)2 (MAGNEZYUM HİDROKSİT)
• Al(OH)3 (ALÜMİNYUMYUM HİDROKSİT)

TAŞLARDAKİ KARBONAT BİLEŞİĞİ

• CaCO3 (KALSİYUM KARBONAT)

TAŞLARDAKİ OKSİT BİLEŞİKLERİ

• K2O (POTASYUM OKSİT)


• Al2O3 (ALÜMİNYUM OKSİT)
• MgO (MAGNEZYUM OKSİT)
• TiO2 (TİTANYUM DİOKSİT)
• SiO2 (SİLİSYUM DİOKSİT)
• SnO2 (KALAY DİOKSİT)
• MnO2 (MANGAN DİOKSİT)
• Na2O (SODYUM OKSİT)
• Fe3O4 (FeO + Fe2O3) (DEMİR OKSİTLER)

TAŞLARDAKİ SİLİKAT BİLEŞİKLERİ

• Al2(SiO)3 (ALÜMİNYUM SİLİKAT)


• MnSiO3 (MANGAN SİLİKAT)
• MgSiO4

77
TAŞLARDAKİ SÜLFAT BİLEŞİKLERİ

• CaSO4 (KALSİYUM SÜLFAT)


• BaSO4 (BARYUM SÜLFAT)

TAŞLARDAKİ FLORÜR BİLEŞİĞİ

• CaF2 (KALSİYUM FLORÜR)

TAŞLARDAKİ KLORÜR BİLEŞİKLERİ

• NaCl (SODYUM KLORÜR)


• KCl (POTASYUM KLORÜR)

TAŞLARDAKİ SÜLFÜR BİLEŞİKLERİ

• HgS CIVA(II)SÜLFÜR
• PbS KURŞUN(II)SÜLFÜR
• ZnS ÇİNKO SÜLFÜR
• FeS2 (FeS + S) DEMİR(II)SÜLFÜR ve S (KÜKÜRT) ELEMENTİ KARIŞIMI

POLİSLİKLE İLGİLİ BAZI KİMYA BİLGİLERİ

POLİSLİKLE İLGİLİ BİLEŞİKLER

• BİBER GAZI: Toplantıyı belli etmeden dağıtır. Toplantıya katılacaklarda aksırık ve


öksürük başlar.

• AMYANT: Bugün insanoğlu amyant maddesini keşfederek, ateşte yanmamanın


bir kısmını gerçekleştirmiş sayılır.

• SİHİT OTU VE TATULA BİTKİSİ: Her iki bitki de mazi ile irtibatı keser.

• VX GAZI: Odaya sıkılır veya uçakla belli bir bölgeye havadan verilir. Mankafa
yapar. Buna karşı ardıç yağı veya titanyum kullanmalıdır.

• SİNİR GAZI

• HARDAL GAZI

• SİYANÜR

• ARSENİK (ZIRNIK)

AFYONUN EN ÇOK BULUNDUĞU ÜLKELER

78
• TÜRKİYE
• AFGANİSTAN
• İRAN

AFGANİSTAN VE SOMALİ

• Ruslar, geçmişte Afganistan dağlarındaki madenleri boşalttılar.


• ABD de Somali dağlarındaki madenleri boşalttı.

SPEKTRAL ANALİZ (ALEV RENGİNDEN MADDE TAYİNİ)

• Her bir maddenin alevdeki rengi farklıdır. Bu esasa dayanarak yapılan analize
spektral analiz denir. Spektral analiz; spektroskopi veya kolorimetri cihazlarıyla nicel
olarak yapılır. Platin tel vasıtasıyla da nitel olarak yapılır.
• Tayini istenen maddenin hazırlanan çözeltisine, temiz platin tel önce daldırılır;
daha sonra aleve tutulur. Alev rengine göre maddenin cinsine karar verilir.
• Stronsiyum bileşikleri, alevin rengini koyu kırmızıya değiştirir.
• Bakır bileşikleri, alevin rengini yeşile değiştirir.
• Sodyum bileşikleri, alevin rengini sarıya değiştirir.
• Baryum bileşikleri, alevin rengini parlak yeşile değiştirir.
• Lityum bileşikleri, alevin rengini kırmızıya değiştirir.
• Potasyum bileşikleri, alevin rengini soluk viyola rengine değiştirir.
• Kalsiyum bileşikleri, alevin rengini tuğla kırmızısına değiştirir.

HAVAİ FİŞEKLERE HANGİ ELEMENTLER IŞIĞINI VERİR?

• Havai fişekleri yerden kendine has sesiyle çizgi hâlinde yükselir.


• Belirli bir yükseklikte patlar.
• Patlama ile gökyüzünde, elementlerin farklı alev renkleri ortaya çıkar.
• Stronsiyum koyu kırmızı, bakır yeşil, sodyum sarı, baryum parlak yeşil, lityum
kırmızı, potasyum soluk viyola, kalsiyum tuğla kırmızısı, magnezyum ise parlak beyaz
ışık vererek yanar.

KÜTLE SPEKTROMETRESİ ALETİ

• Elementlerin izotoplarının tabiattaki bulunma yüzdeleri ve dolayısıyla da küsurlu


ve net olarak atom kütleleri, kütle spektrometresi aleti ile belirlenir.

İZOTOP

• Belirlenen ve tayin edilen yüzdede her elementin doğal izotopu vardır. Örneğin;
12
C, 13C karbonun doğal izotoplarıdır.
• İzotopu olmayan element yoktur.
• Sentetik izotoplar da vardır.
• Yan etkisi olanlar, sentetik izotoplardır.

SENTETİK İZOTOPLARI KULLANMA


79
(Sentetik izotoplar, radyoaktiftir.)

• Belirli bir dozajı geçerse, kansere sebep olur.


60
• Co sentetik izotopu, ambalajlı gıdaların ışınlanmasında kullanılır. Işınlamadaki
radyoaktif madde belirli bir limiti geçerse, alet otomatik olarak durur. Bu amaçla eskiden
60
Cs de kullanılırdı, kanser riski fazla olduğundan artık kullanılmamaktadır.
14
• C sentetik izotopu eskiden, ağaçların ve fosillerin yaşının tayininde kullanılırdı.
Bulunan sonuçların yanlış olduğu belirlendiğinden günümüzde terk edilmiştir. Güvenilir
bir metot olmadığı açığa çıkmıştır.
99
• Tc, 201Tl, 67Ga, 111In, 123I sentetik izotopları, sintigrafi çekimlerinde kullanılır.
131
• I ve 60Co sentetik izotopu, kanser tedavisinde kullanılır.
• “Sentetik izotoplar bilimde hiçbir şekilde ve hiçbir alanda kullanılmamalıdır.” diyen
ilim adamları çoktur.
• “Kanserden öldü.” denilen hastaların çoğu kanserden değil, kanser ilaçlarının yan
etkisinden ölmektedir.
• Sentetik izotop vb. ilaçlarla son derece riskli olan kanser tedavi yolları
denenmektedir. Gelecekte bir kısım antikorların üretilmesiyle kanser tedavisinde daha
başarılı olunacaktır.
• Radyoaktif sentetik izotopların ve radyoaktif ışınların kansere karşı kullanımı
önümüzdeki günlerde terk edilecektir. Böylece hastalar günümüzün kanser ilaçlarının
ölümcül bile olabilen yan etkisinden kurtulacak ve zarar görmeyeceklerdir. Kanser
hastalığı, insanlığın korkulu rüyası olmaktan çıkacaktır.

EN ÖNEMLİ KAYNAKLARIMIZ (YER ALTI ZENGİNLİKLERİMİZ)

Madenlerimizi, değerli taşlarımızı ve cevherlerimizi bulmak, zamanı gelince çıkarmak


ve işlemek; endüstriyel kalkınmamızın aslı, esası ve kaynağıdır. Yerin derinliklerinde
çok zenginlikler vardır. Enerjinin hem kolay ele geçmesi hem de pahalı olmaması
tercih nedenidir.

• TORYUM (TOR)
• BOR
• TİTANYUM
• URANYUM
• ALTIN
• GÜMÜŞ
• HİDROJEN
• ALÜMİNYUM CEVHERİ
• BAKIR
• PERLİT
• TUZ
• SODA (TRONA)
• PETROL
• DOĞAL GAZ
• SU
• FOSFAT CEVHERLERİ

80
DOĞAL KAYNAKLARIMIZDAN BAZILARININ BULUNDUĞU YERLER

• Petrol, Şırnak’ta bulunur.


• Alüminyum, Hakkâri’de, Seydişehir’de ve Toros dağlarında bulunur.
• Titanyum Isparta’da bulunur.
• Ülkemizdeki toryum madeni kaynakları Eskişehir–Sivrihisar–Beylikahır–
Kızılcaören köyünde ve Malatya’da Hekimhan–Kulancak’tadır.
• Tuz, Kırşehir’de bulunur.
• Altın, Hatay ve Konya’da bulunur.
• Bakır, Ergani ve Murgul’da bulunur.
• Bor; Kütahya–Emet, Balıkesir–Bandırma, Balıkesir–Bigadiç, Eskişehir–Kırka ve
Bursa–Kestelek’te bulunmaktadır.
• Uranyum; Ağrı dağında, Soma’da ve Van gölünde vardır.

HANGİ ÖNEMLİ CEVHER REZERVİNDE DÜNYADA BİRİNCİYİZ?

• Dünyadaki bor cevherinin % 76’sı Türkiye’dedir.


• Dünyadaki toryum cevherinin % 80’i Türkiye’dedir.
• Dünyadaki titanyum cevherinin % 100’ü Türkiye’dedir.

ÇEŞİTLİ KAYNAKLARDA ÜLKELERİN MADEN YÜZDELERİ NİÇİN FARKLIDIR?

• Bir element, farklı cevherlerden elde edilebilir. Şayet herhangi bir elementin;
cevherdeki yüzde içeriği azsa ve günümüz tekniğine göre henüz o cevherden elde
edilmesi ucuz yolla gerçekleştirilemediyse, o kaynak yok sayılıyor.
• Ülkemizde çok bulunan titanyumun bir görevi de, uydu haritalarında maden
kaynaklarımızı tam göstermemektir.
• Hazinelerin üstünü örtme konusu, kaynaklarımızın üstüne üşüşülmesini önlemesi
açısından günümüzde önem taşımaktadır. Biz, hazinenin üstünü örtüyor veya örttürüyor
olabiliriz.
• Kapatılmış araziler bor dışında olabilir. Bor madeni devletleştirilmiştir. Kapatılmış
araziler, devlet dışında cereyan eder. Devlet kendi, arazi kapamaz. Kapasa da,
“kapadım” demez. Derse Abdülhamit siyaseti olmaz.
• Cevher olmasına rağmen, bizi uyutmak için yabancı güçler “yok” diyebilirler.
Gerçekten, özellikle de eski yıllarda, aldanmış olabiliriz veya salağa yatıyoruzdur.
• Yer altı zenginliklerinde değişim de vardır. Örneğin; günümüze gelene kadar kaç
defa denizler dağ, dağlar da deniz olmuştur.
• Henüz muttali olmadığımız başka zenginliklerimiz de vardır. Zenginliklerimizi
araştırma aşkı, sonsuza dek ilim insanlarınca sürdürülmelidir. Maddeten terakkimiz buna
da bağlıdır.

KENDİ DERİNLİKLERİMİZDEN GAFİL YAŞAMAMALIYIZ

• Kendi derinliklerimizden gafil yaşamamalıyız. Diğer derinlikler gibi, yerin


derinlikleri de insanı mest eder. Bor, toryum ve altın bizi mest etmeye yetecek en önemli
yer altı zenginliklerimizdir.
• Yaratıcı kendine “Gizli Hazine” demiştir. Bunun anlamı, yer altı hazinelerinin keşfi
81
oranında, insanın Yaratıcı’ya da yanaşmasıdır.
• Yaratıcı, arz ve semaya sığmamış, mümin kulunun kalbine sığmıştır.
• İnsanlar, madene benzetilebilir. Her bir insan, farklı bir maden gibidir. Altın, en
kıymetli madendir. Altın, Türkiye’de azdır. Yeryüzünde de altın rezervi azdır. Bununla
beraber ekstradan altın yaratılabilir; buna inancımız tamdır.

PERLİT

• Cam gibidir. İnci taşı da denir. Doğaldır.


• Volkanik kayadır. Feldspat cinsindendir.
• Pudra hâline getirilerek yem maddelerinin preslenmesinde kullanılır.
• Bileşiminde aşağıdaki bileşikler vardır:
Na2O
K2O
CaO
Al2O3
SiO2

EVRENİN %90’ı ELEMENTEL HİDROJEN

• Yıldızlarda ve gezegenlerin birçoğunda elementel hidrojen bulunur. Evrenin %90’ı


elementel hidrojendir. Elementel hidrojen, sıfır değerliklidir. Elementel hidrojene serbest
hidrojen de denir.
• Dünyada elementel hidrojen çok azdır. Dünyamızdaki hidrojen kaynağımız sudaki
hidrojendir. Sudaki hidrojen +1 değerliklidir.

HİDROJEN ENERJİSİ (SU İLE ÇALIŞAN ARAÇLAR)

• Bir yönüyle “Aracın benzin deposuna su koyacağız, araç gidecek.” diyebiliriz.


• Sudaki hidrojen elektrolizle elementel hidrojene ayrıştırılır.
• Ayrıştırma işlemi için uygun olanı güneş enerjisidir.
• Elde edilen elementel hidrojen, havadaki oksijenle birleşerek enerji verir. Su veya
su buharı da açığa çıkar.
• Açığa çıkan su veya su buharından tekrar hidrojen üretilir.
• Bu şekilde çalışan sisteme hidrojen pili denir.

GELİŞMİŞ ÜLKELERDE HİDROJEN ENERJİSİYLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR

• Çalışmalar henüz deneme amaçlıdır; çünkü güneş enerjisini belirli bir noktada
odaklayarak elektrolizin gerçekleştirilmesi zor bir işlemdir. Yaygın olarak
yapılamamaktadır.
• Buna rağmen gelişmiş ülkelerde hidrojenle çalışan piller ticari olmuştur.
• Hidrojenle çalışan otomobil, otobüs ve uçak yapılmıştır.
• İnsanların merak konusu olduğundan dolayı gelişmiş ülkelerde su ile çalışan araç
kiralamak mümkündür.

HİDROJEN ENERJİSİ VE TÜRKİYE


82
• “Uluslararası Hidrojen Enerjisi Birliği” başkanı Nejat Veziroğlu’dur.
• Nejat Veziroğlu, Miami Üniversitesi profesörlerindendir. Bu üniversitenin Temiz
Enerji Araştırma Enstitüsü’nde görev yapmaktadır.
• Nejat Veziroğlu, 2000 yılında Nobel’e aday gösterilmiştir.
• Nejat Veziroğlu, aynı zamanda İstanbul’daki UNIDO–ICHET müdürlüğünü de
yürütmektedir.
• UNIDO (United Nations Industrial Development Organization), “Birleşmiş Milletler
Endüstriyel Gelişim Organizasyonu”dur.
• UNIDO’nun alt kuruluşu olan ICHET (International Centre for Hydrogen Energy
Techologies) ise “Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi”dir.
• Karadeniz bölgesinde, özellikle Samsun’da mavi akım projesi adı altında hidrojen
araştırması yapıyoruz.

DEĞİŞKEN DEĞERLİKLİ CEVHERLERİN TEKNİKTE ÖZEL İSİMLERİ

• Hg (I) bileşikleri: Merküro


• Hg (II) bileşikleri: Merküri
• Cu (I) bileşikleri: Kupro
• Cu (I) bileşikleri: Kupri
• Fe (II) bileşikleri: Ferro
• Fe (III) bileşikleri: Ferri adıyla bilinir.

ASİTLERİN ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ

• SO3 + H2O ⇌ H2SO4


• P2O5 + 3H2O ⇌ 2H3PO4
• N2O5 + H2O ⇌ 2HNO3
• H2 + Cl2 ⇌ 2HCl

ALTIN, GÜMÜŞ, PLATİN BAKIR, AZOT VE OKSİJEN ELEMENTLERİNİN ELDE


EDİLMESİ

• Altın, gümüş, platin gibi soy metaller doğadan doğrudan alınır.


• Bakır gibi yarı soy metaller de doğadan doğrudan alınır.
• Azot ve oksijen havadan fiziksel yöntemle elde edilir.

HAYATIMIZDAKİ BAŞLICA METALLERİN ELDE EDİLME REAKSİYONLARI

ELEKTROLİZLE ALÜMİNYUM ELDE EDİLMESİ

2Al2O3 → 4Al + 3O2

CIVA ELDE EDİLMESİ

HgS + O2 + yüksek sıcaklık → Hg + SO2

83
NİKEL ELDE EDİLMESİ

NiO + H2 + yüksek sıcaklık → Ni + H2O

DEMİR ELDE EDİLMESİ

Fe2O3 + 3C + yüksek sıcaklık → 2Fe + 3CO

KURŞUN ELDE EDİLMESİ

PbO + C + yüksek sıcaklık → Pb + CO


ÇİNKO ELDE EDİLMESİ

ZnO + C + yüksek sıcaklık → Zn + CO

ANTİMON ELDE EDİLMESİ

Sb2O3 + 3Al + yüksek sıcaklık → 2Sb + 3CO

KROM ELDE EDİLMESİ

Cr2O3 + 2Al + yüksek sıcaklık → 2Cr + Al2O3

MEYVE SULARINDA ETİL ALKOL YOKTUR

• % 100 doğal meyve sularında etil alkol yoktur. Meyve suyu nadiren de olsa
bozunabilir. Meyve suyu bozununca; önce maltozun (meyve şekeri veya malt şekeri)
hidrolizi, sonra da oluşan galaktozun fermantasyonuyla etil alkol meydana gelir ve CO 2
gazı açığa çıkar.

C12H22O11 + H2O → C6H12O6 + C6H12O6


Meyve şekeri Galaktoz Galaktoz
(Malt şekeri)

C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2


Galaktoz

• Bozunan kâğıt ambalajlı meyve sularında açığa çıkan CO 2 gazından dolayı kâğıt
ambalajın şişmesi, etil alkolün oluştuğunun göstergesidir.
• Doğala özdeş meyve aroması içeren meyve sularında etil alkol vardır. Bu etil
alkol çözücü amaçlı ilave edilen etil alkoldür. Bu tür meyve sularının tadı ve kokusu
doğal değildir. Hoş olmayan kokusu vardır. Boğazı yakar, genizde gıcık yapar.
MEŞRUBATLAR VE ETİL ALKOL

• Meşrubatlardaki alkol; doğala özdeş meyve aromasından kaynaklanmaktadır.


• Gazozlarda tat ve koku verici esanslar kullanılmaktadır. Bu esanslar suda
çözünmez, etil alkolde çözünür.
84
• Etil alkolden başka çözücüler de kullanılabilir, ancak maliyet artar.
• Meşrubatlarda genelde bu nedenle alkol vardır.
• Gazozlardaki alkol oranı % 0,05 ile % 0,15 arasındadır. Sarı içeceklerde ve
kolalarda ise en fazla % 0,01 alkol vardır.
• Sonuç olarak; gazoz, kola, sarı içecek gibi meşrubatlardaki etil alkol, ortama
dışarıdan ilave edilmiştir. Kefir, kımız, boza, koruk ekşisi ve bozulmuş meyve sularındaki
etil alkol ise ortamda tahammür sonucu oluşmuştur.

BAZI MEYVELERDE ETİL ALKOL VAR MIDIR?

• Yediğimiz doğal hiçbir besin maddesinde etil alkol yoktur. Bu konu; halk arasında
yanlış bilinen bir mevzudur.
• Alkoller, bir konu başlığıdır. Başka bir ifadeyle, alkol denince yüzlerce alkol
anlaşılır.
• İçkilerde bulunan alkol, etil alkol (etanol) adıyla bilinen alkoldür.
• Etil alkol ise yüzlerce alkolden sadece birisidir.
• İnsanları şaşırtan husus; meyvelerde etil alkolden başka bazı faydalı alkollerin
bulunmasıdır.
• Örneğin; karbonhidratlar, polihidroksi alkoldür.
• Bazı alkoller de faydalı olmamalarının yanı sıra çok zararlıdırlar. Örneğin; metil
alkol, sarhoşluk vermez ama gözleri kör eder, insanı öldürür.

ŞARAP ELDE EDİLMESİ (FERMANTASYON)

Üzümün posası ayrıldıktan sonra kalan suyuna şıra denir. Şıra fıçılara aktarılır. Fıçının
tıpası O2 gazının girmemesi gerektiğinden kapalı olmalıdır. O 2 gazı girerse sirke olur.
Bununla beraber tıpa, karbon dioksit gazının da çıkması için sıkı kapatılmamalıdır. 3–
5 ay sonra şarap elde edilir.

C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

FERMANTASYONLA EŞ ANLAMA GELEN DİĞER KELİMELER

• Mayalanma, ekşime, tahammür etme fermantasyonla aynı manaya gelir.


Fermantasyonun anlamı; glikozdan etil alkolün oluşması işlemidir. Etil alkol, sarhoşluk
veren alkoldür.

HANGİ ÜLKEDE HANGİ İÇKİ EN ZARARLI OLMUŞTUR?

• Votka Rusya’da
• Bira Almanya’da
• Şarap İngiltere’de
• Rakı Türkiye’de en zararlı olmuştur.

SAHTE İÇKİ

85
• İçkilerde yalnız etil alkol vardır.
• Metil alkol etil alkolden daha ucuzdur. Metil alkollü içkiler sahte içkidir.
• Metil alkol gözü kör eder, insanı öldürür.
• 2004 yılının Yeşilay haftasında sahte içki imal ederek piyasaya süren içkili
restoran sahibi iki kişi sahte içkiden ölmüştür.
• 2005 yılının Yeşilay haftasında ülke genelinde 5 milyon rakı toplanmıştır (Yeşilay
haftası 1–7 Mart tarihleri arasındadır).

EKMEKTE ETİL ALKOL YOKTUR

• Hazır mayalarda % 1,5 etil alkol vardır.


• Ekmek pişerken etil alkol uçar.
• Ekşi mayalarda etil alkol yoktur.
• Ekşi mayayla yapılan ekmekler daha lezzetlidir. Hazır mayayla yapılan ekmeğin
tadı yarı yarıya azalır.
• 1 gün beklemiş hamur ekşi mayadır ve doğaldır.
• Hazır maya yaş ve kuru olmak üzere ikiye ayrılır. Kuru maya bira mayasıdır, yaş
maya ise pak maya adıyla yaygın olan mayadır.
• Hazır mayayla yapılan ekmekte etil alkol yoktur. Etil alkol, ekmek pişerken
buharlaşır. Etil alkolün kaynama noktası 76 °C’tır; bu nedenle 76 °C’tan sonraki
sıcaklıklarda, etil alkolün zerresi kalmaz.

FERMANTASYONA UĞRAMAYAN TEK ŞEKER: LAKTOZ

• Süt şekeri (laktoz) özel şartlarda ve çok zor fermente olur. Bu bize sütün önemini
gösterir.
• Örneğin; sütten yapılan ve etil alkol içeren kefirin yapımı ile ilgili şu bilgiler bize bu
zorluğu gösterir.

KEFİR

• Kefir kuru iken kirli beyaz renkli, kıkırdak görünüşündedir. Taze hâldeyken ise
parlak beyaz renkli, nohut büyüklüğünde küremsi tanelerdir.
• Kefir yumrusu içinde birçok mikroorganizma bulunur.
• Sütün fermente olması için kefir yumrusuna ihtiyaç vardır. Laktoz dışındaki
fermente olan şekerlerde hiçbir dış etkene gerek olmaksızın doğal olarak maya oluşur.

DİSAKKARİTLERDEN KEFİR VE KIMIZ İMALİ

Kefir ve kımız imalinde; sütte bulunan süt şekeri adı verilen laktoz fermente olarak etil
alkole dönüşür.

C12H22O11 + H2O → C6H12O6 + C6H12O6


Laktoz Glikoz Galaktoz
(Süt şekeri)

86
C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

DİSAKKARİTLERDEN MUTLAK ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON


DENKLEMLERİ

Şeker pancarından mutlak etanol elde edilir.

C12H22O11 + H2O → C6H12O6 + C6H12O6


Sukroz Glikoz Fruktoz
(Çay şekeri)

C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

ÜZÜMDEN ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMİ

C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2


Glikoz

POLİSAKKARİTLERDEN MUTLAK ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON


DENKLEMLERİ

(C6H10O5)n + nH2O → nC6H12O6


Nişasta Glikoz

C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

ARPADAN BİRA ELDE EDİLMESİNE AİT REAKSİYON DENKLEMLERİ

(C6H10O5)n + nH2O → nC6H12O6


Arpa nişastası Glikoz

C6H12O6 → 2C2H5OH + 2CO2

DÜNYA SAĞLIK TEŞKİLATININ ARAŞTIRMASI

• Cinayetlerin % 85’inin
• Şiddet olaylarının % 50’sinin
• Trafik kazalarının % 60’ının
• Eşlerin maruz kaldığı şiddetin % 70’inin
• Akıl hastalıklarının % 40’ının sebebinin etil alkol olduğu bu araştırma ile
gösterilmiştir.

ETİL ALKOLÜN TEDAVİDE KULLANILMASI

• Dezenfekte edici olarak kullanılır.

87
• İlaçlardaki etken maddeyi çözmek için kullanılır.
• Yüzlerce ilaçta yardımcı madde olarak bulunur.
• İlaçlarda adı; etanol, ethanol, etil alkol veya alkol olarak geçer. Sadece “alkol”
denildiğinde etil alkol kastedilmiştir.
• İlaçlarda bulunan izopropil alkol, dikloro benzil alkol, setil alkol gibi çözücüler
sarhoşluk veren alkol değildir. Etil alkol dışındaki alkoller için yalnızca “alkol” ismi
kullanılmaz.
• Alkol en çok; şurup, ağız gargarası, sprey, buğu, enjektabl preparat, losyon ve
damlalarda bulunur.

ETİL ALKOL KOMASINDAN ÖLÜM

• Alkol koması, alkol yüzdesi % 40 – % 50 olan içkileri bir kerede fazla miktarda
içenlerde görülür.
• Etil alkol doğal olarak en fazla % 16’lık olur. Bundan fazla yüzdelerde maya bile
ölür, fermantasyon sona erer.
• % 16’dan daha fazla etil alkol içeren içkiler, dıştan doğal veya sentetik etil alkol
ilave edilerek üretilmişlerdir. Etil alkol oranı % 16’dan fazla olan içkileri içenler alkolik
olmasalar dahi, alkol koması sonucu ani ölüm riski ile karşı karşıyadırlar.

MUTLAK ETİL ALKOL

• Etil alkol su çekicidir. Bu sebeple % 100’lük elde edilemez. Ancak % 95,5 saflıkta
olabilir. Buna mutlak etil alkol denir.
• Etil alkolde, havadan nem kaparak kendini seyreltme eğilimi vardır.
• Mutlak etil alkol, doğal yolla elde edileni ve yapay yolla elde edileni olmak üzere
iki çeşittir.

DOĞAL MUTLAK ETİL ALKOL ELDE EDİLMESİ

• Doğal mutlak etil alkol elde edilmesinde; etil alkol % 16’lık olunca maya
öldüğünden dolayı bu yüzdeye gelmeden önce etil alkol ortamdan destilasyonla çekilir.
Kalan kısımda fermantasyon devam eder. Bu işlem sürekli tekrar edilir. Böylece % 95,5
etil alkol içeren mutlak etil alkol elde edilmiş olur.
• Doğal mutlak etil alkol şeker pancarı, üzüm ve polisakkaritlerden elde edilir.

ETİL ALKOL ORANI YÜKSEK İÇKİLERDEKİ DOĞAL ETİL ALKOL NASIL ELDE
EDİLİR? (SUMA FABRİKASI)

• Etil alkol oranı % 16’nın üzerinde olan içkiler rakı, votka, viski, cin, kanyak ve
likördür.
• Bu içkilerde bulunan belirli yüzdelerdeki doğal etil alkol, sumadır.
• Rakı imalatında genelde doğal etil alkol kullanılır. Etil alkol oranı yüksek diğer
içkilerde sentetik etil alkol olabilir. Bu nedenle suma kelimesi rakıyla özdeşleşmiştir.
• Rakı üretiminde içine henüz anason konulmamış ve damıtılarak elde edilen % 40
ila % 50’lik etil alkole suma adı verilir.
• Suma da mutlak etil alkolün elde edilmesinde olduğu gibi damıtmayla elde edilir.
88
Suma, ilk damıtılandır ve etil alkol yüzdesi daha düşüktür.
• Suma kelimesi Osmanlıca lügatte “gizli riyakârlık” anlamını da taşır. Bu belki de,
düşünülmesi gereken bir denk geliştir.
• İçkilerdeki etil alkol genelde üzümden elde edilir. Bildiğimiz etil alkol, bu
fabrikalarda, fermantasyon ve damıtma yoluyla üretildiği hâlde adına, etil alkol fabrikası
denilmemiştir. Özellikle Anadolu’da suma fabrikası denilmiştir!..
• Suma fabrikası, rakının esas maddesini elde etmek için açılır.
• Tıpta kullanılan doğal etil alkolün elde edildiği fabrikaya mutlak etil alkol fabrikası
denir, suma fabrikası denilmez.
• Zaten 2005 Baskı TDK Türkçe Sözlük’te, suma kelimesinin karşılığında “İlk
damıtılan ve içinde anason bulunmayan rakı.” denilmektedir. Dolayısıyla “Rakı fabrikası
açıyoruz.” demelidir. Halk işin doğrusunu bilmektedir.

YAŞAMIMIZDAKİ YAPAY KARBOKSİLLİ ASİTLER

• Asetik asit, yapay sirkede bulunur.


• Salisilik asit, nasır ilaçlarında bulunur.
• Askorbik asit, C vitaminidir.
• Asetil salisilik asit, aspirindir.
• Sitrik asit (limon tuzu), koruyucu katkı maddesidir.

HAYATIMIZDAKİ DOĞAL İNORGANİK ASİTLER

• HCl: Hidroklorik asit – Mide asidi


• H2CO3: Karbonik asit – Maden sodası

HAYATIMIZDAKİ YAPAY İNORGANİK ASİTLER

• HCl: Hidroklorik asit – Tuz ruhu adıyla bilinen maddedir.


• H2CO3: Karbonik asit – Meşrubatlarda kullanılır.
• H2PO4: Fosforik asit – Kolalarda kullanılır.
• H2SO4: Sülfürik asit – Aküde kullanılan sıvıdır.
• HNO3: Nitrik asit – Kezzap – Gübre ve patlayıcı elde edilmesinde kullanılır.
• HBO3: Borik asit: Çözeltisi alerjik göz kaşıntılarında kullanılır.

HAYATIMIZDAKİ BAZLAR

Ca(OH)2(süspansiyon): Badana yapımında kullanılan kireçtir.


Ca(OH)2(k): Sönmüş kireç veya kireç adıyla bilinen maddedir.
Ca(OH)2(suda): Kireç suyu olarak bilinen CO2’nin ayıracı olan çözeltidir.
KOH (Potas kostik): Gübre ve arap sabunu yapımında kullanılır.
Mg(OH)2: Antiasit mide pastilleridir.
Al(OH)3: Antiasit mide pastilleridir.
NaOH: Kostik adıyla bilinir. Sabun imalinde ve yeşil zeytinleri 5–6 günde sarartıp
piyasaya sürmek için katkı maddesi olarak kullanılır.
NH3: Gübre yapımında, Ag eşyaların temizlenmesinde, kumaş lekelerinin

89
çıkartılmasında kullanılır.

İÇKİLERDEKİ ETANOL YÜZDELERİ

Birada % 6 etil alkol vardır.


Şarapta % 16 etil alkol vardır.
Rakıda % 40 – % 50 etil alkol vardır.
Votkada % 65 – % 70 etil alkol vardır.
Viskide % 65 – % 70 etil alkol vardır.

ETANOL YÜZDESİ YÜKSEK OLAN İÇECEKLER

Kımız: Dişi at (Kısrak) sütünün fermantasyonu ile elde edilir. % 2 etil alkol vardır.
Boza: Mısırın (Darının) fermantasyonu ile elde edilir. % 0,3 (Mevzuat limiti en fazla %
2’dir.) etil alkol vardır.
Kefir: İnek, koyun veya keçi sütünün fermantasyonu ile elde edilir. % 0,5 etil alkol
vardır.

3. BİYOLOJİK SİSTEMLERDE KİMYA

BİYOLOJİK SİSTEMLER İLE HAYAT, CANLILIK, KİMYASAL MADDE İLİŞKİSİ

• Biyolojik sistemlerdeki bütün atom, iyon ve moleküller kendilerine düşen görevi


hiç aksatmadan yerine getirmektedirler. Bu görev, biyolojik sistemin yapısına, genel
düzenine uygun bir uyum ve mükemmellik içinde sürdürülmektedir. Bu uyum ve
mükemmellik, milyonlarca seneden beri müthiş bir yardımlaşma zinciri içerisinde devam
etmektedir.
• Biyoloji, ”hayat bilimi” manasına gelir. Biyolojik sistem, hayatlı sistemlerdir.
• İlköğretim, ortaöğretim, üniversite ve lisansüstü seviyesinde biyoloji kitapları
incelendiğinde, hayatı açıklamadığı görülecektir.
• Kısacası biyoloji, canlılık ve ruhun devreye girdiği hayatı açıklamakta aciz kalır.
• Günümüzde “Canlılık ve hayat nedir?” sorusuna verilen cevapların, canlılık ve
hayatı açıklamaktan daha çok canlılık ve hayata görünüşte sebep olan perdeleri tarif
etmeye yönelik olduğu görülür.
• Havayı teneffüs etmemiz, su içmemiz veyahut beslenmemiz aldığımız gıdalardaki
atom, molekül ve iyonların sebep olmasıyla cereyan eder. Böyle olması, canlılığın ve
ruhla irtibatlı biyolojik hayatın, perdelere bağlı olarak devam etmesi içindir.
• Sözgelimi, bir bakteri veya virüsün maddi yapısını oluşturan yapı taşları en ileri
laboratuvarda bir araya getirilse bile, bu bir araya getirilen maddelerin canlı ve hayat
sahibi olabilmesi; sebeplerin, hatta en büyük sebep olan insanın başarabileceği bir
husus değildir. Bu durumda ölü bakteri veya ölü virüs elde etmiş olacağız.
• Koparılan bir çiçeğin, koparmakla hiçbir maddesi eksilmediği hâlde, çiçek ölmüş,
canlılık ve hayatı kalmamıştır.
• Canlılık ve hayatta, maddi hiçbir sebep yoktur.
• Aslında canlılık ve hayatta var gibi görünen sebepler, perde olması için zahirde
sebeptir. Biraz düşünülse bunların sebep olmadığı anlaşılacaktır.

90
• Hayat denilen sırlı durum, bir anda belirtileriyle ortaya çıkmaktadır. Bu hâl,
hayatın hakikatinin açıklamasını, fenlerin ve felsefenin dışında aramağa, bizi mecbur
bırakmaktadır.
• Evrenin en yüksek hakikati hayattır.
• Kâinatın ruhu, mayası, esası, neticesi, özü hayattır.

İNSAN VÜCUDUNDAKİ ATOMLARIN ÖMRÜ

• Bazı atomların birkaç saniyelik ömürleri vardır.


• Her senede iki defa, derece derece ve yavaş yavaş; insan vücudunun atomları
tazelenmektedir.
• Her bir ruh kaç yıl yaşamış ise; o kadar sene, insan bedenindeki atomlar komple
yenilenmektedir.
• 5–6 senede insanın bütün atomları değişmektedir.

ATOMLAR CANLI MIDIR?

• Bitki, hayvan ve insan olmak üzere üç grup canlı varlık vardır.


• Canlılıkla, atomun canlılığı arasında doğrudan bir ilişki yoktur.
• Dünyadaki canlıların bünyesindeki atomlar canlı değildir. Cansızlardaki atomlar
da cansızdır. Her bir cansız atom; canlı olan insan, hayvan, hatta bitki cismine girince,
orada adeta canlılık kazanır. Bu canlı bünyeler, cansız atomlar için bir nevi misafirhane,
kışla ve okul gibidir. Burada bir talim ve terbiye yarışındadırlar. Bu yarış; bütün atomların
hayat sahibi olduğu bir yerde bulunabilmek içindir.

SANKİ CANLI GİBİ ORGANİK BİR MOLEKÜL: FULVİC ASİT (FULVİK ASİT)

• Fulvik asit; sanki canlı gibi organik bir molekül olarak literatüre geçen tek organik
maddedir.
• Fulvik asit; bütün elementleri ihtiva eden ve molekül kütlesi 500 ile 2000 arasında
olan bir organik moleküldür.
• Fulvik asit; Türkiye’de Isparta’nın kazası Keçiborlu’da, dünyada ise Himalaya
dağlarında ve ABD’nin Utah (Yuta) eyaletinde vb. bazı yerlerde yer altından çıkar.
• Fulvik asit; magma tabakasından gelerek yeryüzüne ulaşan suların içinde
bulunan kompleks bir bileşiktir.
• Fulvik asidi 2005 yılı kasım ayında U.S. FDA [United States Food & Drug
Administration] (Yunaytıd Steyts Fuud end Drog Edministreyşın) (ABD Gıda & İlaç
İşletimi) ilaç olarak kabul etmiştir.
• Fulvik asit organizmaya girdiğinde, acilen vücutta ihtiyaç olan maddeler
sentezlenir.
• Fulvik asit; lağım suyu, ağır metal iyonu, kimyasal kalıntı, kimyasal atık madde,
kimyasal artık madde ve çeşitli zehirlerin karıştığı kirlenmiş suları 2 ay içerisinde berrak
hâle getirir.
• Fulvik asit zamanla humik aside dönüşür. Humik asit, siyah renktedir ve molekül
kütlesi 1 000 000’dur.
• Sülfato adıyla bilinen sülfonamitler, fulvik asit türevidir. Gelecekte birçok ilacın
yerine geçeceği tahmin edilmektedir.
91
• Fulvik asit, genetik bozukluğu birinci jenerasyonda kalıcı olarak düzeltir.
• Fulvik asit, ölümcül olan en ağır gıda zehirlenmelerini, birkaç dakikada ortadan
kaldırabilir.
• Fulvik asidin bulunduğu sıvıda 5 grup faydalı mikroorganizmanın tamamı bulunur.
• 5 grup faydalı mikroorganizma; fotosentez bakterileri, laktik asit bakterileri,
mayalar, küf mantarları ve aktinomiset adıyla bilinen toprak mikroorganizmalarıdır.
• Bu faydalı mikroorganizmalar, yeryüzüne çıktığında ısı, ışık ve oksijenle aktif hâle
gelerek eşeysiz ve eşeyli üreme ile probiyotikleri üretirler.
• Probiyotikler; doğal amino asit, vitamin, nükleeik asit, enzim, hormon, esansiyel
yağ asidi, antioksidan, antibiyotik, antifungal, nano gıda zerresi, keton, sterol, tanen,
flavon, flavonoit vb. biyoaktif maddelerdir.
• Fulvik asidin bulunduğu sıvıda bu bileşiklerin tamamı doğaldır.

ATOMLARIN HAREKETİ

• Cesedimiz, atomlardan oluşur.


• Cesedimiz, ruhumuzun evidir; elbisesi değildir.
• İnsan vücudundaki atomların belli bir ömrü vardır.
• Organizmadaki atomlar, sürekli değişmektedir.
• Vücudun değiştirilmesi ve devamı için; yıkılan, atılan atomların yerini dolduracak,
onlar gibi çalışacak yeni atomlar lazımdır.
• Yeni atomların insan vücuduna gelmesi için çeşitli bileşiklere ihtiyaç vardır. Bu
bileşikler, alınan gıdalarla sağlanır.
• Gıdalarla alınan bileşiklerdeki atomlar, giden atomların yerine dağıtılır.
• Örneğin; kalsiyum kemiklere, demir kana, flor dişe, kükürt saça, fosfor beyne
gider.
• Beyinde ölen bir fosfor atomunun yerine gelen fosfor atomu; topraktan bitkiye,
bitkiden hayvana, hayvandan insana, yenilen gıdalar ile geçmiş ve sonunda da beyne
sevk olunmuştur.
• Fosfor atomu bu yolculuğunda hangi şeye girmiş ise; görüyormuşçasına,
duyuyormuşçasına, biliyormuşçasına muntazam hareket edip ve sonuçta gerekli olduğu
yerine ve hedefine giderek, örneğin; beyne girmiş, oturmuş ve çalışmasına başlamıştır.
• Bu bize, başlangıçta, o fosfor elementinin; hangi kişinin beyni içinse, o kişi için
planlı olduğunu gösterir. “Her adamın alnında rızkı yazılıdır.” bilimsel bir gerçektir.
• Atomların hareketi boşu boşuna değildir. Kendilerine uygun bir yükselme
içindedirler: Elementteki atomlar maden derecesine, madendeki atomlar bitki hayat
tabakasına, bitkideki atomlar hayvanın otlanması sonucu hayvan mertebesine,
hayvandaki atomlar insanın beslenmesiyle insan hayatı makamına, insanın vücudundaki
atomlar da süzüle süzüle saflaşarak beynin ve kalbin en ince ve kritik yerine çıkarlar.
• Canlıların çekirdek ve tohumlarındaki atomlar, ağaca bir ruh hükmüne geçer.
Ağacın bütün atomları içinde bir kısım atomların bu düzeye çıkmaları, o ağacın hayata
sahip olması ve hayata hizmet etmesi gibi önemli görevleri yerine getirmesiyle anlaşılır.
• Evrendeki atomların her birisi, her tür özelliğinde, her şey olabilme ihtimalinde
iken, o atom sonsuz yollar içinde yalnız tek bir yola yönlenir, sınırsız durumlara girebilme
alternatifinde sıyrılarak bir vaziyete girer, sayısız sıfatlardan bir sıfatla sıfatlanır. Doğru
bir kanun üzerine programdaki hedefe doğru harekete başlar ve görev aldığı herhangi
bir gerekliliği derhal yerine getirir. O faydalı hâllerin ortaya çıkması ancak o atomun o
92
çeşit hareketiyle olabilir.
• Atomu aksiyona sevk eden yerinde duramamasıdır ve şevkidir.

SOLUNUM

C + O2 → CO2 + 94 kcal

FOTOSENTEZ

6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil → C6H12O6 + 6O2

ŞEKER PANCARINDA SAKKAROZUN OLUŞUMUNA AİT REAKSİYON DENKLEMİ

6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil → C6H12O6 + 6O2

C6H12O6 + C6H12O6 → C12H22O11 + H2O


Glikoz Fruktoz Sakkaroz

DİSAKKARİTLERİN SİNDİRİMİNİN REAKSİYON DENKLEMLERİ

C12H22O11 + H2O + Sakkaraz → C6H12O6 + C6H12O6


Sakkaroz Glikoz Fruktoz

C12H22O11 + H2O + Maltaz → C6H12O6 + C6H12O6


Maltoz Glikoz Glikoz

C12H22O11 + H2O + Laktaz → C6H12O6 + C6H12O6


Laktoz Glikoz Galaktoz

POLİSAKKARİTLERİN (NİŞASTA, SELÜLOZ VE GLİKOJEN) OLUŞUMUNA AİT


REAKSİYON DENKLEMİ

6CO2 + 6H2O + güneş enerjisi + klorofil → C6H12O6 + 6O2

nC6H12O6 → (C6H10O5)n H2O + (n–1)H2O


Polisakkarit

MİDE EKŞİMESİNDE KULLANILAN MİDE PASTİLLERİNİN GÖREVİNİN REAKSİYON


DENKLEMİYLE GÖSTERİLMESİ

Mg(OH)2 + 2HCl → MgCl2 + 2H2O

Al(OH)3 + 3HCl → AlCl3 + 3H2O

MİDE EKŞİMESİNDE KULLANILAN KARBONATIN GÖREVİNİN REAKSİYON

93
DENKLEMİYLE GÖSTERİLMESİ

NaHCO3 + HCl → NaCl + H2O + CO2

MİDE EKŞİMESİNDE İÇİLEN MADEN SODASININ GÖREVİNİN REAKSİYON


DENKLEMİYLE GÖSTERİLMESİ

(HCO3)– + H+ → H2O + CO2

YAŞAMIMIZDAKİ DOĞAL KARBOKSİLİK ASİTLER

• Bütirik asit (Tereyağı asidi): Tereyağında bulunur.


• Katı yağ asitleri (Palmitik asit, stearik asit): Katı yağlarda bulunur.
• Sıvı yağ asitleri (Oleik asit, linoleik asit, linolenik asit): Sıvı yağlarda bulunur.
• Sitrik asit (Limon asidi): Limonda bulunur.
• Malik asit (Elma asidi): Elmada bulunur.
• Asetik asit (Sirke asidi): Sirkede bulunur.
• Okzalik asit: Kuzukulağı bitkisinde bulunur.
• Laktik asit (Süt asidi): Yoğurtta, ekşimiş sütte ve yorulunca kaslarda bulunur.
• Formik asit (Karınca asidi): Karınca salgısında ve ısırgan otunda bulunur.
• Askorbik asit (C vitamini): Kuşburnu, limon, portakal vb. meyvelerde bulunur.
• 22 amino asit: Proteinlerin yapı taşıdır.

4. ÇEVRE KİMYASI

ASİT YAĞMURU

SO2 + ½O2 → SO3

SO3 + H2O ⇌ H2SO4

Filtresi olmayan fabrika bacalarından çıkan SO2 gazı; havadaki O2 ile birleşir, SO3 gazı
oluşur SO3 gazı; yağmur yağdığında H2O ile birleşir. Asit yağmuru adıyla bilinen H 2SO4
meydana gelir.

SULARIN ACILAŞMAMASI

N2 + 3H2 ⇌ 2NH3 + 22 kcal

NH3 + H2O ⇌ NH4OH

Havada N2 ve H2 bulunduğu ve tepkime ekzotermik olduğu hâlde NH 3 oluşmaz.


Oluşsaydı sular acılaşacaktı. NH3, suları acılaştıran bir maddedir.

KÜRESEL ISINMAYA BAĞLI KURAKLIKTAN SÖZ ETMEK, BUNA DAİR SOMUT VERİ
BULMAYA ÇALIŞMAK BİLİMSEL SKANDALDIR
94
• Türkiye son senelerde kuraklık yaşıyor.
• Dünyada yağışlar azalmadı.
• Yağışlar yer değiştirdi.
• Dünyanın bazı bölgeleri çok yağış alırken bazı bölgelerinin daha az yağış aldığını
görüyoruz.
• Örneğin; Türkiye’de yağışlar azaldı, Amerika’da yağışlar arttı.
• Sorun da buradan çıkıyor.

SİYANÜR YÖNTEMİYLE ALTIN ÇIKARTMAK

• Bergama’da altının çıkartılmaması için, uzun zaman yürüyüş yapıldı. Necip


Hablemitoğlu ölümünden az önce siyanür yürüyüşünün bahane olduğunu açıklamıştı.
• Bergama’da altın çıkarılmaya başlandı. Senede 100 ton siyanür kullanılıyor,
tamamı yok ediliyor. Bu sebeple çevreye zararı olmuyor.
• Ülkemizde çevreye atılan 265 000 ton siyanür vardır.

NÜKLEER SANTRAL ATIKLARI

• Yanmış yakıt, 10 sene yüksek sıcaklık ve basınca dayanıklı havuzda muhafaza


edilir. Bu suretle radyoaktivitenin % 99’u ölmüş olur.
• Kalan % 1’i plütonyumdur. Plütonyumun yarı ömrü 24 000 yıldır. Yenilse bile
zararı olmaz. Plütonyum çeşitli şekillerde değerlendirilebilir veya depolanabilir.
• Plütonyum atığı, tekrar yakıt olarak kullanılabiliyor; yapay elementtir.

NÜKLEER SANTRALİN ZARARI YOKTUR

• Evde veya iş yerinde otururken bile bir nükleer santralin çevreye yaydığı
radyasyondan 460–470 misli daha fazla radyasyona maruz kalınır. Reaktörün yanı
başına oturulsa dahi bu kadar radyasyon olmaz.
• Dünyanın her tarafında uranyum vardır.
• Uranyum zamanla bozunup radona dönüşür veya başka bir element uranyuma
dönüşür. Radon gazı her yerden geçer. Sürekli etki hâlindeyiz. Bunlar doğal ve faydalı
olaylardır.
• Ayrıca doğal kozmik ışınlarla gelen radyasyon bile, bir nükleer reaktörden gelen
radyasyondan 120 kat daha fazladır.
• Nükleer santraller, kaza durumunda ısınınca kendi kendini kapatıp zincirleme
reaksiyonu kapatacak şekilde tasarlanmıştır.
• Nükleer kaza riski ve çevreye zarar konusu ve iddiaları, kasıtlı ve cahilliğe bağlı
abartılardır.
• Soğutma suyu nedeniyle kaybolan enerji ihmal edilebilir boyuttadır.

SAĞLIĞIMIZA ZARARLI BAZI MADDELER

SİYAH ZEYTİNLERİN ÇOĞUNDA ZEYTİN BOYASI VARDIR

95
• Siyah zeytinleri çabuk olgunlaştırmak için hile amacıyla FeO formülü ile yazılan
demir(II)oksit kullanılır. Zeytin boyası olarak bilinir.

NARENİYE ETİLEN GAZI ODALARINDA BEKLETİLİR

• Erken toplanan turunçgillerin kabuğu yeşildir. Kabuğun doğal rengini alması için
hile amacıyla turunçgiller, C2H4 (etilen) gazı odalarında bekletilir. Bu suretle; portakal,
mandalina ve limonun erken toplandığı ve ekşi tatta olduğu anlaşılmamış olur.

YEŞİL ZEYTİNLERİN HEPSİ KOSTİKLİDİR

• NaOH (sodyum hidroksit)’in teknikteki adı kostiktir. Yeşil zeytinlerin tamamı


kostiklidir. Kostik; yeşil zeytini, normal süresinden çok daha kısa sürede, yaklaşık 5–6
günde sarartır. Kostikli zeytinlerin farklı istenmeyen bir kokusu olur. Kostik, siyah zeytinin
rengini koyulaştırmak için de kullanılır.

ELMAYI SOY DA YE..!

• Elmanın kabuğu, çok faydalı olmasına rağmen yenmemelidir. Elma, kabuğu


soyularak yenmelidir; çünkü elma ağaçları, göz taşı veya gök taşı denilen CuSO 4
çözeltisiyle ilaçlanır. Bol suyla yıkansa bile, kabukta Cu +2 kalır. Zehirli Cu+2 kalıntısı, en
çok elma sapında bulunur. Karaciğer, Cu+2 ’nin yıkılması ve kanda yükselmemesi için çok
çalışır, sonunda iflas eder. Cu+2 düzeyinin kanda yükselmesi neticesinde Wilson adı
verilen ölümcül karaciğer hastalığı baş gösterebilir.

KLORSUZ DOĞAL KAYNAK SUYUNUN ÖNEMİ

Dr. Masaru Emoto, Japon bilim adamıdır. 1943 yılında Japonya’da doğmuştur. Alternatif
tıp doktorudur. Yaptığı deneylerden elde ettiği su kristalleri fotoğraflarını ‘’Suyun Verdiği
Mesajlar’’ isimli kitabında yayınlamıştır.

Dr. Masaru Emoto “Su cansız bir madde değildir. Canlı ve duyguları algılayan
kristallerden oluşmaktadır. Çevresinden pozitif ve negatif bilgileri alır ve ona göre tepki
verir.” demektedir.

Suyun Verdiği Mesajlar adlı kitabında suyu çeşitli yönlerden ele alan Dr. Masaru Emoto,
çalışmalarının bilimsel temelini oluştururken din gerçeğini de göz ardı etmemiştir. Dr.
Masaru Emoto şöyle demektedir: "21. asırda en önemli olayın ilimle dinin yeniden
buluşması olacağını düşünüyorum. Eğer din olmasaydı insan aptallaşacak, modern ilim
de hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı."

Dr. Masaru Emoto yaptığı deneylerde; temiz kaynaklardan alınan su örneklerinin ve


kendilerine sevgi dolu sözcükler söylenen su örneklerinin aynen kar tanesi kristallerine
benzeyen çok parlak, yoğun motifli, simetrik, estetik, çok ince dizayn edilmiş, çok renkli
ve altıgen kristallerden oluştuklarını göstermiştir.

96
Kar tanelerinden hiçbirisinin birbirine benzemediği bilinmektedir. Bunun gibi su kristalleri
de birbirinden farklıdır. Zaten karın sudan meydana geldiği de malumdur.

Dr. Masaru Emoto klorlu çeşme sularıyla, çevre kirliliğinin çok olduğu bölgelerden aldığı
su örnekleriyle ve negatif düşüncelere maruz bırakılan su örnekleriyle yaptığı deney
sonucunda ise kristal yapının bozulduğunu gözlemlemiştir. Küfür sözlerinin aksettiği
suyun kristal yapısı tamamen parçalanıp dağılmıştır.

Demek ki kötü söz de iyi söz de su üzerinde tesirli oluyor.


Dr. Masaru Emoto, bu çalışmalarıyla görünmeyen bir ruh âleminin varlığına da işaret
etmektedir.

Dr. Masaru Emoto, dünyanın her tarafına konferanslar vermek üzere davet edilmektedir.
Japonya, Avrupa ve Amerika’da yaptığı canlı deneylerle düşünce, davranış ve
duygularımızın çevre üzerinde ne derece derin etkileri olduğunu göstermiştir.

Bu konu ile ilgili olarak Amerikan Holistik Tıp Derneği (American Holistic Medical
Association) Başkanı Dr. Norman Shealy şu yorumu yapmıştır: ‘’Dünyanın yarısı sularla
kaplıdır ve bizim vücudumuzun dörtte üçü de sudur. Su, bizim içinde yaşadığımız
dördüncü boyutla ruhumuzun beşinci boyutu arasındaki bağlantıyı temsil eder. Suyun
infrared (kızıl ötesi) IR ışınlarını emmesi gibi su ile ilgili pek çok çalışma, suyun gözle
görünmeyen etkilerini meydana çıkartmıştır. Ancak, bu çalışmaların hiçbirisi Dr. Masaru
Emoto’nun zarif çalışması ile boy ölçüşemez. Düşünce ve güzelliğin etkisi bundan evvel
bu kadar iyi bir şeklide bilim adamlarınca hiç anlatılmamıştı.’’

Holistik düşünde; hayatın fiziksel, mental ve ruhsal yönlerine bağlantılı, bütüncül ve


dengeli bakıştır. Başka bir ifadeyle bilim ve ruhun birleşmesiyle dünyayı algılamaktır.

Naturally Well mecmuasının editörü olan Dr. Marcus Laux ise şöyle bir yorum
yapmıştır: ‘’Galileo, Newton, Einstein gibi Dr. Masaru Emoto’nun net vizyonu da bize
hem kendimizi hem de evreni farklı bir şekilde algılamayı göstermiştir. Burada bilim ve
ruh birleşerek bizim dünyayı algılayışımızla ilgili inkâr edilemeyecek bir kuantum
sıçraması yapmış, sağlığımızı kazanarak nasıl huzur duyabileceğimizi göstermiştir.’’

SOSYAL ALANDA KULLANILAN KİMYA KELİME VE DEYİMLERİ

• Kaynağa cıva akıtmak: Kaynağı kurutmak demektir.


• Zırnık: Arsenik.
• Zırnık bile koklatmamak: En ufak bir şey bile vermemek demektir.

97

You might also like