Professional Documents
Culture Documents
Başlıklar
—Özgürlük
—Toplumsal Evrimin Mekanizmaları
—Etik
Burjuva medyası otorite karşıtı her kavramı çarpıttığı gibi Anarşi kavramını da
çarpıtmıştır. Komünizm, Şeriat, Anarşizm vb. kavramlar neredeyse bütün halkın
iliklerine korku salar gibidir. Ben Şeriat ve Komünizm karşıtı biriyimdir. Komünizmin
emek-sermayeye dayanan sığ özgürlük anlayışı ile Şeriat’ın sınırlayıcı naslarına
sığınacak değilim elbet. Her hakkı hak sahibine teslim etmek ve bütün sansürlenmiş
kavramları gün ışığına teslim etmek, erdem sahiplerinin huyu olsa gerek. Günümüz
dünyasında ılımlı İslam, bıyıklı İslam, şeyhli ve sarıklı İslam insanların pek zoruna
gidiyor değildir. Çünkü burjuva-otorite medyası insanları yenidünya düzenine
hazırlamak için ılımlı İslam’ı da sevimli göstermektedir. Benim burada anlatmak
istediğim Şeriat ve ılımlı İslam değildir. Ancak medyanın nasıl her şeyi çarpıttığına
dair birkaç örnek vererek konuya giriş yapmak istiyorum. Radikal İslam denilen
düşünce tarzı aslında özgür İslam’dır. Burada radikalizmi savunduğum için ürkütmüş
olabilirim, aklını kullanan her birey ve ilgili kişiler bilir ki; Radikal İslam’ın
temelindeki özgürlük sınırlı olsa da ılımlı-sevimli gösterilen İslam’dan çok daha
geniştir. Ilımlı İslam’da şeyhler vardır, ağabeyler vardır, liderler vardır, önderler
vardır, otoriteler vardır ve tartışma yasaktır. Tam bir kurum yapısına sahip olup,
hiyerarşi görülür. Ilımlı İslam zehirli beyaz su gibidir. Oysa radikal İslamcıları tanıyan
her kişi bilir ki özünde “Tanrıdan başka her şeye itiraz hakkı vardır”… Radikal
İslam’ın Peygamberi hata yapabilir. Ilımlı İslam’da ise şeyh, ağabey, önder, halife ve
bütün büyükler hatasızdır. Yumuşak bir teslimiyet vardır. Duyguların teslimiyeti
vardır. Radikal İslam’da zalim yöneticiye karşı çıkmak farzdır, takkıye (köprüyü
geçene kadar ayıya dayı demek) haramdır-şirktir. Ilımlı İslam’da ise her şey mubahtır.
Otoriteye başkaldırmak haramdır ve günahtır. Şimdi sizlere soruyorum “Cemaat deyip
otoriteyi İnsanların zihnine kazıyan akım nasıldır?” Yine sizlere soruyorum
“Emperyalizme radikal bir çıkış yapıp el sıkışmayan akım nasıldır?” İşte otoritelerin
kavramların içini boşaltarak öcü haline getirdiği şeriat aslında Ilımlı İslam’dan
binlerce kat daha iyidir.
Komünizm de aynı şekilde öcü haline dönüştürülüp çocuklara bile ezberletilmiş
iğrenç bir kavram olarak tanıtılır. Liberalizm ve liberal-demokrasi ise yumuşak bir
kavramdır. İnsanlara güzel ve sevimli gelir. Ne var ki Komünizm de sınıfların ortadan
kalkması, emekçi bir toplumun meydana gelmesi ve sermaye ile tanrılık taslayanları
yok etmek vardır. Liberalizm vahşidir, iticidir, yarıştırır, karıştırır, bütün ilişkileri ve
dostlukları paraya dayandırır. Aslında bizim en çok bildiğimizi sandığımız şeyler en
çok cahil olduğumuz konulardır. Çünkü en çok anlatılan çok büyüktür ve iyice
öğrenmek elzemdir. En az duyduklarımız ise az oldukları için bir çırpıyla
öğrendiğimizde büyükleri unuturuz.
Anarşizm! Halk yığınları bu ismi “kaos, düzensizlik, her şeye karşı çıkmak”
olarak anlamıştır. İnsanın duyunca iğreneceği bir kavram olarak sunulmuştur. Peki
niye? Otoritelerin medyasında çirkin olarak tanıtılan ne kadar aydın ve akım varsa
bence okuyup araştırın. Zira otorite yönettiği ve bastırdığı bireylerin özgürleşmesini
istemez. Özgür insan hiçbir efendinin-partinin oyuncağı olamayacağı için otoritelerin
sonunu hazırlar. O yüzden halkın uyuması demek; Otoritelerin ölümsüzleşeceği
ortamın yaratılması demektir. Anarşizm; sözcük anlamı olarak da, terim anlamı olarak
da “Anti-Otorite” demektir. Otorite nedir peki? Otoriteyi şimdiki kavramdan biraz
tarihteki/toplumdaki karşılıklarına bakalım; Efendi, Tahakküm, Zorbalık, Zalim,
Diktatör, Siyasetçi, Diplomat, Müsteşar, Bürokrat, Kral, Tanrılar, Putlar vb. ne kadar
mazlum halkı/halkın büyük çoğunu yöneten sınıf varsa onlara otorite denir. Bir toprak
parçası üzerinde sınırları çizilen bir yerde otorite vardır. Aynı şekilde insanın
özgürlüğünü kısıtlayan aile, duygular, tabular, dogmalar, putlar ve zihinsel otoritelerde
vardır. Zihinsel putların dışa vurumu halk arasında otorite olma duygusunu doğurur.
Bencilik, popülizm, ego-enaniyet vb. psikolojik-duygusal iç oluşumlar yok olmadan
toprak parçası üzerinde ki otoritelerin de sonu gelmez/gelemez.
İkincisi; İnsani öğedir. Toprak parçası tek olursa otorite oluşmaz. Çünkü onu
dinleyecek, hizmet edecek, köle olacak, ücretle çalışacak ama büyük payın otoritelere
düşeceği bir ortam oluşamaz. İnsani öğe devletin en büyük temelidir, daha doğrusu
ezilen ve bastırılan halk devletin en temel öğesidir.
Üçüncüsü: Siyasi öğedir. Halk arasında yükselen bir sınıf diyebiliriz. Siyasi
öğelerin temeli, Bakunin’e göre “dindir, kuvvettir ve akıldır.” Marksizm’e göre din
devletten türer. Oysa bu yanlış bir analizdir. Tam tersine devlet dinden çıkar. Totemist
veya diğer ilkel dinlere baktığımızda şayet bir kişi bile yaşarsa dinin ortaya çıkması
kaçınılmazdır. Kuvvet ise sermaye-para-işçinin bedeni-kabile veya bir diktatörü
doğuracak azınlığın silahlı-sermayeli gücünün birleşmesi ve bir topluma hüküm
etmesidir. Zaman zaman kuvvetin kaynakları değişse de sonuç itibarıyla bu kuvvetin
temeli yine uyutulan halka dayanır. Bir başka köken ise akıldır. Demokrasi-cumhuriyet
veya sosyalizm... Halkın kendi arasında bir zümreyi baş tacı etmesi, yönetime
getirmesi, onu kollaması vb. şeyler. Siyasi öğeler halkın çoğunluğundan değil
azınlığından meydana gelir. Halklar bir diktatörü meydana getirmek için irade
kullanmışsa demek ki kendisini yönetecek ve kargaşa çıkarmayacak akla sahip
değildir. Oysa kargaşanın olduğu yerde devlet vardır, devletin olmadığı yerde kargaşa
olmaz.
***
ÖZGÜRLÜK
***
***
TOPLUMSAL EVRİMİN MEKANİZMALARI
***
Sorumsuzluk, -bana ne- demek, alaya almak; insanı her zaman saldırgan
yetiştirir. Toplumu bin kere yenilerseniz “kişilerin” sorumsuz olması toplumda terör
estirir. O yüzden toplumların evrimsel mekanizması “hukuk” olursa; kişileri zora
sürükler. Sen vermez isen ben alırım ile binlerce yasa fayda etmez. Toplumsal evrimde
faal olması gereken tek ilke “ahlaki” sorumluluktur. Ahlakın ilkeleri konusunda ortaya
atılan teoriler vardır örneğin ödevci, pragmatik, dinsel vb. teoriler evrensel olamazlar.
Empati ilkesinde birleşen bir ahlaki sorumlulukla toplumun özgürleşmesi mümkündür.
***
ETİK
Etiğin bir diğer yakın anlamı da ahlaktır. İnsanlar arasında kabul edilen
geleneksel-dinsel eylemler ahlak olarak tanımlanır. Etik ile Ahlak iç içe olsa da farklı
bir tanıma tabi tutulur. Düşünülerek ortaya konulmuş entelektüel çabanın bir sonucu
olarak ortaya konan değerler dizisine Etik denir. Ahlak yaşananların yaşatılması, Etik
ise düşünülenlerin yaşatılması şekli ile görülür. Etiğin entelektüel tartışmalarında kimi
düşünürler -ilahi kabul ederlerken, kimileri doğanın ruhuna uygun hareket etmek,
kimileri ise akıla göre hareket etmek şeklinde tarif eder. Tarihsel uğursuzluk diye ifade
edebileceğimiz başka bir ahlaki akım/damar ise pragmatizm (yararcılık) dır.
Doğacı (naturalictie): doğaya uygun hareket etmek. Yine bu kuramın tersi olan Doğacı
Olmayan (non- naturalictie) Toplumu göz önüne almadan hareket etmek zararlıdır.
Üstelik bu kuram tamamıyla içgüdüye göre hareket etmektir diyebiliriz. Evrensel
paradigması yoktur.
Faydacı (utiralizm): Bireyin isteğine bağlı hareketle “iyi” tarif edilir. Hobbes “ben
bunu istiyorum” cümlesiyle öznel ahlakı ister. Kuram öznel olup “ben, benim için
varım, kimse beni bağlamaz” temeli üzerinde olup egoisttir. Benzer bir ahlak kuramı
ise Duygucu (emotionis) ahlaktır.
Tanrısal Ahlak: Genelde tüm dinler özelde “İbrahim’i Dinler”in kabul ettiği bu ahlak
kuramı geleneksel ahlak olarak da anlaşılabilir. Tanrıdan gelen emirlere uymak “iyi”
yapma dediklerini yapmak ise “kötü” olarak tarif edilir. “Yalan Söyleme” bu bir
emirdir. Bir yuvanın dağılması, toplumun fesada uğraması halinde bile “yalan
söylememek” ve bunun doğuracağı felaketleri göz göre-göre yalan söylememek iyi
olamaz. Bu takdirde “üç yerde yalan söylenebilir” şartı veya başka şartların
sıralanması bu ahlak kuramını zedeler. Yalanın kendisi kötü ise her yerde kötü
olmalıdır.
Peki, o zaman; İyilik nedir? İyi olan her durumda nasıl tespit edilir? Tanrıdan
gelen emirler mi iyilik belirlenir? Yoksa kişisinin faydaları mı, istekler mi, hazlar mı,
emirler mi, buyruklar mı, otoriteler mi yoksa başka bir ilke mi? Savunulan bütün ahlak
kuramları, gelenekler; ya “öz” itibarıyla ya da “sonuç” itibarıyla sakat olduğunu
hepimiz görüyoruz.
2: Uygulanan ahlak ilkesi her yerde aynı yaptırım mantığına sahip olmalıdır. Ki iyilik
ile kötülük belli olsun. Evrensel, her insan için aynı yaptırıma sahip olmalı ki; keyfi
çıkarımlar söz konusu olmasın. Ve toplum “keyfi” değil bir ussal kaynağa göre
kınamaları-takdirleri vermeli.
3: Ortaya konan ilke başka bir ahlak ilkesini kaldırmamalıdır. Örneğin “yalana” kötü
diyeceksin ondan sonra “zorda kalana” iyidir dediğinde ahlak kuramı ussal olarak
çöker.
4: Katı olmamalıdır. “Kişi ne olursa olsun sözüne sadık olmalı” gibi sinir halindeyken
bile söylenen bir sözün marifet sayılmasını sağlaması gibi.
“Ben”i memnun eden bir ahlak ilkesi “arkadaşım” için memnun edici olmadığı
takdirde; onu ikna etmediği zaman burada ahlak kuramı tamamıyla kalkar ve “hukuk”
denen otoritelere başvurmak zorunlu olur. Oysa ahlak ilkeleri net olursa, birleştirici ve
karşılıklı memnuniyete dayanırsa toplum bir çobana/yargıca başvurmadan çok hızlı bir
biçimde gereken bütün ferahı sağlar.
Sorgusunu devam ettiren bir sorgucu şöyle bir sorgu da bulunabilir: “neden
başkasını düşüneyim?” Burada benzer aynı zamanda soru soranı da umutlandıracak bir
cevap verilebilir: onu düşünmeden vereceğin her karar, karşıyı da egoist bir eyleme
zorlar, böylece hem “sen” hem de “arkadaşın” karşılıklı bir zarar görürsünüz.
Vikipedi’ye göre: “Empati veya eşduyum, bir başkasının duyguları, içinde bulunduğu
durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmek demektir.
Kendi duygularını başka nesnelere yansıtmak anlamında da kullanılır. Empatinin zıt
anlamlısı antipatidir.”
“Ahmet eşini aldattığı zaman kimsenin bu haberi eşine iletmesini istemez. Eşi
de aynı şekilde eşini aldattığı zaman kimsenin ilişkisini eşine iletmesini
istemez.”
Toplumun etik/ahlak ile empati ilkesinde birleşerek kendi kendini hiçbir otorite,
mercii gerekmeden hayat sürmesi mümkündür. Pratik de uygulanması için bunlar
komünlerde, şehirlerde, evlerde, iş yerlerinde yavaş-yavaş aynı şekilde evrimsel
süreçle uygulanması; en önemlisi herkesin “empati” ilkesini kabul etmesi, bunun
dışına çıkanların “iyi” veya “kötü” seçilerek gerekli ödevi edinmesi, bireyi ve toplumu
özgürleştirecektir. Artık hukuka, paraya, devlete, sermayeye, otoritelere, siyasi
partilere, borsaya, faize ve bütün baskıcı güçlere gerek kalmadan halklar kendine
güvenip “özgüvenle” yaşayabileceklerdir.
www.meytisi.com
Saygılarımla…