You are on page 1of 7

" ESKİ TÜRKLERDE DEVLET YÖNETİMİ "

TÜRKLERDE DEVLET ANLAYIŞI :

Türklerde il deyimi bu günkü modern ‘’devlet’’ anlamını


karşılayan bir sözdü. Türk dili de diğer diller gibi ;durmadan gelişmiş
bir dildi.

Eski Türklere göre halk ve toprak devleti meydana getiren 2


büyük unsurdu. Eski Türklere göre topraksız bir devlet
düşünülemezdi. Halk toprağı toprak da halkı tamamlayarak bir devlet
meydana getirirlerdi.

Elbette ki devletin başında bir de kağan bulunmalıydı. Kağansız


ve başsız bir devlet düşünülemezdi. Ama eski Türk düşüncesinde
başlıca yer alan 3 önemli şey vardı ; millet, il ve töre .Kağan ise
bunları tamamlayan bir yardımcıydı."kağanlı budun" gibi. Devleti
kazanmak ve kaybetmekte önemli 2 olaydı. Türkler'e göre devlet
Tanrı tarafından verilmişti. Millet ile kağanın durumu da Tanrı
tarafından yaşanır ve tayin edilirdi. Eski Türkler Tanrı için ‘il
berigme tenri’ yani İl veren Tanrı derdi. Kötü kağanları ve Tanrının
yolundan çıkmış Türk milletini Tanrı zaman, zaman cezalandırıyor ve
onun il'ini elden alıyordu. *
A. SOSYAL YAPI:

1.) Devlet :

Eski Türk ilinde ‘valeyeti amme’ keskin şeklini alıyor, yani


beylerin ve bodun başkanlarının teşrii ve icrai (yasama ve yürütme)
sorumlulukları bütün ülkeye ve bütün topluluğa şamil olmak üzere,
Hakan (kağan) a intikal ediyordu.

Eski Türklerde Memleket çapında vergi ve asker toplama


orduyu, tanzim, sevk ve idare etme ve yargı hakları hükümdara
veriliyor, gerekiyorsa törede, (yine bütün memlekette geçerli olmak

1
üzere), yenilikler yapma, yani ilin idari, mali, kültürel işlerini
düzenleme yetkisi hükümdar aracılığı ile meclise devrediliyor,
hükümranlık karizmatik bir mahiyet alıyordu.

Böylece hükümdarlık belli bir soyun tekelinde kaldığından


devletten 1. Derecede sorumlu olan uzun ömürlü hanedanlar,
kurulmaktadır. Türk devletlerinde boylar ve bodunlar arasında sıkı iş
birliğinden anlaşılması gerekende budur. Nitekim Türk ilinin
vasıflarını aynen muhafaza eden Göktürk hakanlığının en kudretli
çağı olan kapgan kağan zamanında Çin kaynaklarına göre devlet otuz
boydan oluşmakta idi. Eski Türkçe’de il V. Thomsen’e göre siyasi
bakımdan müstakil muntazam bakımdan teşkilatlı millet demektir.
A.V Gabain’e göre il ;ülke, imparatorluk iktidar veya hükümet
demekti.

B. TÜRK İLİNDE TEŞKİLAT

1- Devlet meclisi (toy) :

Asya Hun imparatorluğunda Motun devrinden beri (M.Ö. 209-


174) devlet işleri ve dini törenlerle ilgili olarak 3 ayrı toplantıdan
bahsedilmiştir. Bu toplantılardan biri daha çok dini nitelikte görünmüş
olup senenin ilk ayında Tanhu’nun sarayında diğer toplantı
ilkbaharda 5. Ayda (bizim takvime göre haziranda) Lung-ceng de
olurdu. Biride sonbaharda hayvan mevcudunu ve devletin insan ve
askeri gücünü tespit etmek üzere Ma-i bölgesinde Tailin’de
yapılmaktaydı. Tanhu’nun başkanlığında ve hatunun prensesleri
huzurunda başlayan toplantıya, hükümet üyelerinin asker-sivil bütün
başbuğların, diğer yüksek makam sahiplerinin, tabi Hun boyaları ve
yabancı zümre temsilcilerinin katılası mecburi idi. Çünkü bu mecliste
toplantı münasebeti ile hükümdar tarafından verilen yemekte hazır
bulunmak devlete sadakat işareti sayılıyor aksi durum ise itaatsizlik ve
isyan manası taşıyordu. Daha sonraki devirlerde Türk tarihinde çok
sözü edilen toy geleneğinin aslı bu meclis olmalıdır. Öteki Türk
devletlerin dede buna benzer meclisler vardır.

2
Ancak bu meclislerin hepsini ‘devlet meclisi’ saymak herhalde
doğru değildir. Avrupa Hun, Tabgaç, ve Hazardakiler daha ziyade
‘Nazırlar meclisi’ durumunda gözükmekte idiler.

Türk Hükümdarı Toyun tabii başkanı idi. Fakat tanhu veya


hakan nasbında veya devlet başkanlarının herhangi bir sebeple
toplantıda yer almadığı zamanlarda toy müzakerelerinin başka biri
tarafından idare edilmesi gerekiyordu. Bu görevi şimdiye kadar
‘devlet müşaviri’ olarak bilinen kişinin yaptığı tahmin olunur ki,
hükümdar ailesi dışından seçildiği anlaşılan bu zat ayguci veya üge
(öge) diye anılmakta idi. Ügeler aynı zamanda başbakan idiler.

2- Hükümet (Ayukı) :

Türk devlet teşkilatında gördüğümüz gibi toy siyasi, iktisadi, ve


kültürel meselelerle umumi kararlar alan en yüksek kuruluş idi. Fakat
toyun her ihtiyaç anında yerinde olmaması çok müşkül olup geniş
hanedanlık arazisinde görevleri icabı dağınık halde bulunan toygunları
süratle bir araya getirmek hemen, hemen imkansızdı. Nihayet toy
kararlarının memleket çapında ve ahenk içinde uygulanması için ve
icraatı takip etmek için ayrı bir kurula gerek vardı. Bu, bakanlardan
oluşan hükümetti. Türk devletlerinde hükümet sayısı zaman, zaman
değişmekte idi. Fakat Göktürk ve Uygur hakanlarında hükümet 9 ar
bakandan kurulu olduğu Çin kaynaklarında belirtiliyor. Yapılan
açıklamalara göre bunlardan 6'sı ‘dış bakan’, 3'ü ’iç bakan’ idi.
Kitabelerde de iç buyruk deyimi geçer bu Çin kaynaklarına göre
hükümet üyesi olduğu anlaşılır. Dolayısıyla buyruk kelimesinin de
eski Türkçe de bakanlık anlamına geldiği anlaşılmaktadır.

Eski Türk devlet teşkilatında devlet başkanlığı yasama kurulu


(toy) ve hükümet ayrı müesseseler idi ve farklı fonksiyonlar icra
ediyorlardı. Fakat hükümdarlığı kendi şahsında temsil eden devlet
başkanı halktan ve ülkeden birinci derecede sorumlu olduğu için
bütün iktidar dizginlerini elde tutmak durumunda idi. Başbakanları o
tayin ediyor, toy u o toplantıya çağırıyor, törede değişiklikleri
teklifleri sunuyor, devlet mahkemesine (yargu) o başkanlık ediyordu.
Çünkü tanrının siyasi iktidar (kut) ile donattığı tek şahsiyet o idi. Türk

3
topluluklarının hemen her şeyi ondan beklenmesi bu ‘tam otorite’
anlayışından geliyordu.

3. Hükümdar (İlig) :

Bozkır Türk devletlerinde hükümdarlar çeşitli ünvanlar


taşımışlardır. Tanhu veya şanyü, kagan veya kan, yabgu, idikut, il-
teber, erkin vb. Bunlar arasında Türk tarihinde en yaygın olan ‘kagan’
idi.

Yabgu ünvanıda Hunlar’dan beri mevcuttu. Aslında boy


başkanını gösteren bey (beg) ünvanı daha sonra bilhassa 11.asırdan
itibaren zamanla manası genişleyerek günümüze kadar yaşamaya
devam etmiştir. Bey tabiri Tanhu mo-tun’un adında yer aldığına göre
2300 yılından beri mevcuttur.

Eski Türk devletinde hükümdarlık belgeleri şunlardır otağ


(hakan çadırıydı), Örgin (taht), tuğ, davul, kotuz (sorguç) ve yay.
"Altun otağı" diye de anlatılan hakan çadırı yerine , orta çağ
devresinde her ele geçirilen bölgeye içinde örgün (örgin) bulunan bir
kale / saray inşası da adet halinde idi. Otağı yıkmak hükümdarlığa
nihayet vermek manasına geldiği gibi, hakanın belki de hiç
uğramadığı uzak köşelerde bu tahtlı sarayların mevcudiyeti bölgenin
himaye altında olduğunu belgeler ve emniyetini garanti ederdi. Tahtlar
altındandı. Hükümdara mahsus olup kanat elig’lerine, küçük
kaganlara, şad’lara ve diğer yüksek idare adamlarına devleti temsilen
resmen hakan tarafından verilen tuğlar (ordu birliklerinde ve gerekli
yerlerdeki bayraklar başka idi.) Göktürk Uygur, Türgiş ve İhtimal
Karluk devletlerinde tepesine altın bir kurt başı takılmak sureti ile
belirlenirdi. "Körürge" hakimiyet belgesi idi.

4. Hatun :

Hükümdar törenle unvanını alırken zevcesinin veya hatun olmak


üzere saraya gelen gelinin törenle aldığı ‘katun’ unvanını da
Hunlar'dan beri Türklerce tanınmakta idi.

4
Türk devletlerinde hatunlar söz sahibi idiler. Aralarında devlet
siyasetine yön verenler, devlet reisliği yapanlar ve naip olarak devleti
idare edenler vardı. Ayrı sarayları ve buyrukları bulunan hatunlar
umumiyetle devlet meclislerine katılırlar bazen elçileri ayrıca kabul
ederlerdi. Hatunların gelecek hakanlarının anneleri olmaları sebebi ile
ilk zevce ve asil (yani Türk) olmalarına özen gösterilirdi.

5. Veliahd (Elig-beg) :

Türk devletlerinde veliaht göstermek adeti bulunmakla beraber,


daima büyük evladın veliaht olması kesin değildi. Asya Hun tarihinde
en büyük evladın tahta çıkma hadisesi diğer kardeşlerden birisinin
babanın yerini almasından daha azdır, yani daha çok şehzadeler
(Teginler) arasında liyakat ön planda tutulmuştur.

6. İkili Teşkilat :

Eski Türk devletlerinde ülkenin umumiyetle iki bölüm (kanad)


halinde idare edildiği görülmektedir. Doğu / Batı (Asya ve Avrupa
Hunlarında, tabgaç’larda, Göktürklerde vb.) Kuzey / Güney (Asya
Hunlarında, Ak-Hunların'da, Göktürkler' de vb.) Cehetlere göre (sağ
kanat-sol kanat) Bölümlerde yaşayan halkta, çok kere, ak (veya sarı)
– kara sıfatları ile birbirinden ayırt edilmekte idi.

Bu bölünmede daima bir tarafın hakimiyet üstünlüğü tanınırdı.


Üçoklar’ın (destanda ellerinde ok bulunduranlar)da boz-ok(yay
sahipleri)’lara tabii idi. Başta büyük bir hükümdar (tanhu veya hakan)
bulunup ta, ülke sağ-sol kanatlar halinde teşkilatlandırıldığı zaman her
iki taraf merkeze bağlı olarak tanhu ve hakanın kontrolü altında
tutulurdu. Kanadların başındaki idareciler asıl hükümdarın yüksek
hakimiyeti altında töre hükümlerini yürütür, kendi bölgelerini
ilgilendiren hususlarda dış münasebetlere girer, ancak bütün ille
alakalı meselelerde toplanırlardı. Ordular birleştiği zaman herkes
mensup olduğu cihet' e göre sağ veya sol kanatta yerini alırdı. Göktürk
imparatorluğunda 28 tane rütbe vardı.

5
7. Diplomasi (elçi-bilgelik) :

Büyük Türk imparatorluklarında siyasi temasları yürüten dış


işler dairesi en mühim kuruluşlardan biriydi. Asya Hunlarının
merkezinde çeşitli dillerde konuşan ve yazan kalabalık bir hey-et
çalışırdı. Batı Hun imparatorluğunun başkentinde katipler,
tercümanlar, kuryeler faaliyet halindeydiler. Göktürklerde, Türgişlerde
ve Uygurlarda; bitekçiler, Ilımga’lar, ve Tamgaçı’lar, Oğuzlarda
tuğracılar, devlet meclislerinde dış politika ile ilgili olarak alınan
kararları yazı ile tespit etmek ve yürütmekle vazifeli idiler.
Yazılara büyük Tanhu’nun, hakanın resmi mühür’ ü (tamga-
tuğra) basılırdı. Casusluk yapmadıkları müddetçe elçilere
dokunulmazdı. Şüpheli hareketleri görülen yabancı temsilciler hapse
atılır veya ülkenin uzak bir yerinde belirli bir zaman için, ikamete
memur edilirdi. Buna karşılık Çinliler antlaşmalarında rağmen
genellikle Hunlar' ı aldatmaya çalışmışlardır. Türkler siyasi
antlaşmalarında umumiyetle söz vermekte iktifa ederlerdi.

8. Ordu (Sü-Börü) :

Askerlik Türk devletlerinde çok önemli idi, çünkü Türkler


devamlı savaşmakta idi, ve orduda şu 3 büyük fark dikkati çekerdi.

1- Türk ordusu "ücretli" değildi. Diğer milletlerde askeri


kuvvet çoğunlukla para ile tutulan kimselerden teşkil edilirken
Türklerde ordu, ülkeyi devlete tabi savunma gücü savunurdu.

2- Türk orduları daimi idi. (zira kadın ve erkek, yaşlı ve genç


herkes ve her an savaşa girebilecek durumda olup bu bozkırlının en
tabii hayat tarzı icabı idi).Türklerin sporları eğlenceleri ve avlanmaları
bile askeri egzersizler niteliğinde idi.

3- Türk orduları temelde süvarilerden kurulu idi, yani atlı


kuvvetler yanında yer alan ve daha ziyade yardımcı olarak iş
gördürülen "yayalar" sayıca da pek azdı. (diğer milletlerde ise orduları
piyadeler meydana getirirdi. Süvarilik oralara Türk tesiri ile sonradan
girmiştir).bundan dolayı da Türk ordularının yetiştirilme tarzı hazırlık
eğitimleri ve muharebe taktikleri yabancılarınkinden tamamen farklı
6
idi. Eski Türk ordusunda en büyük askeri birlik 10.000 kişilik
kuvvetiydi. Bu birliğe Tabgaçlar, Göktürkler, ve Uygurlarda "tümen"
adı veriliyordu. Tümenler 1000’lere, 100’lere, 10’lara ayrılmış ve
başlarına ayrı, ayrı kumandanlar (binbaşı, yüzbaşı, onbaşı) tayin
edilmişti. Ordunun bu 10’lu sistem içinde onbaşılardan, tümen
başılara doğru belirli bir kumandan zincirinde birbirine bağlanması,
eski Türk siyasi kuruluşlarının , sosyal bakımdan ayrılıkçı kabilevi
kalıptan kurtarıp’’devlet’’ bütünü haline getiriyor ve devletin bütün
gücünü barışta ve savaşta ortak gayeler etrafında birleştiriyordu. Bu
çok önemli 2 fonksiyon icra etmekte idi. Biri devlet güçlerinin tümünü
kabile , soy vb. ayrılıklarına bakılmaksızın onlu sistemlere göre
bölünerek merkezden tayin edilen kumandanlar aracılığı ile en üstte
tek sevk ve idare ya bağlanması, 2. olarak ta bütün idari görev
sahipleri aynı zamanda asker olduklarından devlet mekanizmasının
askeri disiplin içinde çalışması temin ediyordu.

9. Adalet :

Yabancı kaynaklarda rastlanan dağınık haberlere göre suçlar


oldukça ağır cezalandırılıyordu. Adam öldürmenin cezası idam idi.
Soygun, hırsızlık ve hayvan kaçırma kesin suretle yasaktı, ele
geçirilen soyguncu öldürülür malları müsadere edilirdi, Toplum
icerisinde Ok ve yay kullanmak yasaktı. Barış zamanında başkasına
kılıç çekmenin cezası ölümdü. Zina ve ırza geçmek en ağır suçtu
sonucu idamdı ayrıca ordudan kaçan ve vatana ihanet edenlerin cezası
idamdı. Hafif suçların cezası 10 günü aşmamak üzere hapisti.

Kaynak 1 : Türk Kültürünün Gelişme Çağları 2


(Baheddin ÖGEL)
Kaynak 2 : Türk Milli Kültürü
(Prof.Dr. İbrahim KAFESOĞLU)

Hazırlayan : HASAN ÇAĞIN ERENOĞLU


No:581 9-D
Kağıthane Anadolu Lisesi

You might also like