You are on page 1of 565

M.D. iLAHiYAT F AKDLTESi V AKFI YAYINLARI Nu.

37

" .

FUSUSU'L-HIKEM

•• •

TERCUME VE ~ERHI

III

Ahmed Avni Konuk

Haztrlauanlar

Prof. Dr. Mustafa TAHRALI

Yrd.Do~.Dr. Selcuk ERA YDIN

iSTANBUL 2005

M.ll. iL.AHiYAT FAKllLTESi V AKFI YA YINLARI Nu.37

ISBN 975-548-036-6 (Takim) ISBN 975-548-039-0 (3. Cilt)

Baski-Cilt Ulus Matb aasr



3. Baslm

Aralrk 2005 iSTANBUL

M.D. Ilahiyat Fakiiltesi Vakh Yay mlarr Mahir iz Cad. Nu.2 Baglarbasi 34662 DSKDDAR / iSTANBUL

Tel. : 0216 651 15 06 - 651 15 05 Fax: 0216 651 00 61 - 651 14 72

i<;iNDEKiLER

O<;ONCO CiLDi T AKDiM EDERKEN (M.Tahrah-S.Eraydm) 7

V AHDET -1 VOCOD VE GOLGE V ARLIK (M.Tahrah) 9-63

I. Viicild Mertebeleri 13

1. La-taayyun ve vucud-i mutlak 14

a. Adem (Yokluk) , 14

b. Vucfid-i iziifi ~ 15

2. Taayyun-i evvel, hakikat-i muhammediyye 15

3. lkinci taayyun, vahidiyyet mertebesi 16

4. Ruhlar mertebesi 18

5. Misal alemi 18

. a. Kesf-i rnucerred 20

b. Kesf-i muhayyel 20

6. ~ehadet alemi 21

7. lnsan-i kamil 22

n. A'yan-) Sabite 25

Ill'. Ruh ve Varhklar , 29

a. Insamn rfihu 30

b. Alemlerin, varhklann rfihu 34

IV. Nur ve Varhk 37

a. Vucfidun birligi ve cokluk alemi 40

b. Failin birligi 42

V. Rayal ve Golge Varhk 44

VI. Hayal Oyunu-Karagoz 56

FUSOSU'L-RiKEM TERCUME VE$ERHi ITI. ClLT (A.Avni Konuk) 1-351

XIT. [BU FASS KELlME-I ~UA YBIYYE'DE MONDEMtC OLAN "HIKMET-t

KALBIYYE" BEYA.NINDADIRj 1

-Hakikat-i Nefs 35

-Dorduncu ciltte vaki' Surh-i Mesnevi-i ~erif 45

XIll. [BU FASS KELlME-I LOTIYYE'DE MONDEMIC OLAN "HIKMET-l

MELKIYYE" BEYA.NINDADIRj 51 /

XIV. [BU FASS KELlME-I UZEYRIYYE'DE MUNDEMIC OLAN "HIKMET-I

KA'nERIYYE" BEY ANINDADIRJ 81

-Isti'dad-i gayr-i mecfil 85

-A'yana nisbetle hukrn-i muteaddi ve gayr-l mtiteaddi 94

-Hakk'a nisbetle hukm-i rnuteaddi ve gayr-l muteaddi 95

-Mesnevi 116

XV. [BU FASS KELlME-IISEVIYYE'DE MUNDEMIC "HIKMET-I

NEBVlYYE" BEY ANINDADIR : 123

XVI. [BU FASS KELlME-l SOLEYMANtYYE'DE MONDEMIC OLAN

"HIKMET-I RAHMANlYYE" BEYANINDADIR] 209

XVII. BU FASS KELlME-l DAVUDIYYE'DE OLAN "HIKMET-I

VOCUDtYYE" BEY ANINDADIR 257

XVIII. BU FASS KELlME-t YUNUSIYYE'DE MONDEMtC OLAN "HIKMET-t

NEFESIYYE" BEY ANINDADIR 289

XIX. [BU PASS KELlME-I EYYUBIYYE'DE MONDEMIC OLAN "HIKMET-l

GAYBIYYE"BEYANINDADIR] 313

XX. [BU FASS KELlME-l YAHYA VIYYE'DE MONDEMlc OLAN "HIKMET-l

CELALlYYE" BEYANINDADIR] 343

EK L E R 353

- Hz. Meryem ve Isa'ya Dalr Risale (Ahmed Avni Konuk) 355-380

Mukaddime .355

Fasil I: Hz. Meryem'in silrer-i hamli 357

Fastl II: isa (a.s.)rn sfiret-i viladeti 362

Fasil III: Isa (a.s.)rn mu'cizan 365

Fasil IV: isa (a.s.)m serian : 367

Fasil V: Isa (a.s.)m Hatem-i enbiyarun geleccgini tebsiri 370

Fasil VI: isa (a.s.)m vefat ve refi mes'elesi 372

Fasil VII: Isa (a.s.)m ahir zamanda niiziilu mes'elesi 377

- LOG AT <; E 383-400

- Ayet-i Kerimeler Indeksi 401

- Hadis-i ~erifler Indeksi................................................................................................ 404

- ~a}us, Melek ve Yer lsimleri Indeksi 406

- Kitap ve Fass Isimleri Indeksi, 408

- Istilahlar ve Baz; Kelimeler Indeksi............................................................................ 409

FUSUSU'L-HIKEM (Arapca Metni)

-6-

u<;uNcD CiLDi TAKDIM ED~RKEN

Merhum Ahmed Avni Konuk Bey'in serhinin iir;ilncii cildini, Fususu'l-Hlkem'in muellifi Muhyiddin lbnu'l-Arabi'nin 750. vefat yildonurnune tcsadtif eden 1990 senesinde gerceklestirmis bulunuyoruz. Boylece Islam dunyasuun bu buyuk mutasavvifmi Ahmed Avni Bey'in serhini nesrcderek anmak durumunda bulunuyoruz. Ashnda tarihte silinmez izler birakrms bilylik miiellif ve mutefekkirlerin cok genis capta hanrlanrnasi fikir, san'at ve medcniyct buhranmm yasandigi devirlerde, ycni bir hamleye kurtulus icin gereken ilk tesebbiislerden biridir. Ustelik Turk-Islam dusuncesi ve edebiyatma derin te'sirleri olan ibn Arabl gibi bir mutasavvrf-mutefekkirin oncelikle hanrlanmasi gerektigini dli~liniiyoruz. Ama birkac asirdir gecirmekte oldugumuz killttir ve medeniyet buhranr, gecmisle alakarruzm bllyiik olcude kopmasma sebep olmustur. Bu kopukluk devresini asmakta Ahmed Avni Bey'in serhinin miihim bir katkrsi olacagrna inamyoruz.

byte samyoruz ki, ibn Arabi'nin 750. vefat yildonllmunde Avrupa'da on un eserlerinden tercumeler yapilacak, hakkmda rnakaleler vc cserler yazilacakur, Zlra son yrllarda onun hakkmda ban dillerinde yapilan nesriyat, arapca dismda, islam milletleri dillerinde yapilandan cok fazladir. Ball dunyasi, islam dusunce, san'at ve ilimlerinc gittikce daha fazlaalaka gosterirken, bu alakanm merkezini tasavvuf ve son yrllarda cia ibn Arabi'nin cserleri olusturdugu gorulmektedir, Temermimiz millctimizin Him ve dusunccsine pek cok te'sir eden ibn Arabi ve escrlerinin Turkiye'de de arasurma ve tercumeler yoluyla taruulmasidir.

Bu ciltteki lsa Fassi'nm serhine yardimci olacagi dusuncesiyle, A. Avni Bey'in Hz.

Meryem ve Isft 'ya Dair Risale'sini Konya MevIana Muzesi Kutuphanesi'ndeki (Nu. 3851) muellif nushasindan hazirlayarak baz: dipnotlan ilavesiyle, cildin sonunda EKLER icinde verdik. Boylece A. A vni Bey'in bir cserini daha nesretmis oluyoruz.

Serhin bu ilr;ilncii cildiyle, Fususu'f-Hlkem'in 27 Fassi'nin 20 si tamamlanmis olmaktadir. Dorduncu cilue ise, Ahmed Avni Bey'in iki defa serh etmis oldugu MusaFass'J cildin hemen hemcn yansmi teskil edecektir. Dorduncu cildin nesrinin icinde bulundugumuz 1990

yilmda gerceklesmesini niyaz ederiz.

Fususu'l-Hlkem Terciimeve ~erhl, dil ve mevzu zorluguna ragmen alaka gormus, tiy yil once bastian I. cildin mevcfrdu pek az kalnustir. Ahmed A vni Bey'in tercume ve serhini yapUgl et- Tedbiratii'l-ilahiyyeflIslahiMemleketi'l-insaniyye adh ibn Arabi'nin diger bir eseri de yaymlarunca, bu buyuk mutusavvifm fikri ve manevi dtinyasrna genis bir kapr aydml§ olacagl kanatindeyiz.

Diger ciltlerde oldugu gibi, bu eilttede "lsulahlar ve Bazr Kelimeler indeksi"ni genisce haztrladtk ve M.D.iUihiyat Fakiiltesi bilgisayarmda tertip ettik. Isulahlar ile birlikte "bfiZI kelimeler"e yer verrnemizin sebebi, gerck Fusiis ve Serh'i ile ilgili kelimeler ve isulahlar uzerinde yapilacak calismalarda ve gerek lbnu'l-Arabi'nin diger eserlerinden yapilacak terciimelerde bir kolayhk saghyacagr dustmcesidir. Aynea TUrk tasavvuf edebiyati uzerinde cahsma yapanlar da bu indekstcn faydalanabileccklerdir. lndeksteki turkce, farsca ve arapca kelimclcrin mufret vc ecmi'lerinc ve baska dile gore bakilrnasi gereken kelimeye (Bk.) krsalulmasiyla i~arctcdilmi~tir. Her kelimc ve terkibe bunu tatbik etmekmiimktin olmadrgi icin, okuyueu aradlgl bir kclime veya isulahm tir,; dilden birinde, rnufret veya cemi' halinde indekstc bulunabilecegini dusunerek hareket etrnclidir. Aynea indekste bir mcfhfim ifade eden cumlelere de yer verilmis ve bu etimleler ilk kelimesine gore siralanrmsur. Serhi okuyan kimsclcrin, daha sonra aradiklan bir konuyu kolaylikla bulabilceeklerini saruyoruz.

Ebu'l-Ala el-Afifi'nin hazirladigi arapca metinlc ~arihin kullandigi metin arasmda tesbit ettigimiz farklan dip notu halinde yazan hattat Yrd. Doc. Dr. Muhittin Serin Bey'e ve Yfinus Fassi'run daktilo musveddesini yazan Doc. Dr. Yakup Cicek'e tesekkurlerimizi burada ifade etmek isteriz.

750. vefat yrldonumunde Muhyiddin lbnu'i-Arabi'yi, onun eserini ~erh ve tercurne ederck dilimize kazandiran Ahmed Avni Konuk Bey'i rahmetle anar, dorduncu cildin kisa bir zaman icinde yaymlanma imkamru bize vermesini Cenab-i Hak'tan niyaz ederiz.

16.0cak.1990

Doc, Dr. Mustafa T AHRALI M. O.li&hiyat Fakiiltesi Tasavvuf Tarihi Ogrctim Uyesi

Yrd. Doy. Dr. Selcuk ERAYDIN M.O.li&hiyat Fakiiltesi Tasavvuf Tarihi Ogretim Oyesi

-s-

VAHDET-i vucun VE GOLGE VARLIK

Do~.Dr. Mustafa T AURALI

Su icinde yasadigimrz gorulen varhk alemi ile Allah'm varhgi arasmdaki munasebet hakkmda farkh goruslerin ortaya 9lktIgi malumdur. Allah'm varligma ve birligine inananlar arasmda gorulen fikir aynligmm temel ifadesi asagidaki sorulann cevabmda toplanmaktadir diyebiliriz: Gozumuzle gordiigtimtiz ve icinde yasadigirmz bu tabiat ale-

~ .

minin Hakk'a nisbetle durumu nedir? Alemin ayn ve mustakil bir varhgi ve Hakk'm

vucfidu ile birlikte "vucud" mefhfimuna dahil, her yonden birbirinden tamamen farkh iki ayn varhk rm vardir? Eger birbirinden tamamen farkh iki ayn mtistakil "vucud" varsa, Yarauci olan Hakk'm bu yaraulnus olan varhga nisbetle durumu nedir? Eger "bir vucfid" varsa ve bu bir vticfid Hakk'm varligmdan ibaretse, duyulanrmzla idrak ettigimiz bu kainat varligmm ve bu varhklann fiillerinin Hakk'm vucuduna ve Kudret'ine nisbetle durumu nedir?

Bu sorulara veri len cevaba gore Ismail Hakki Bursevi, Allah'm vucuduna nisbetle "masiva" denilen sehadet aleminin varhgiru "isbat" ve "nefy", yani kabul ve reddedenleri dort kisma ayirmisur.'

1 .. Masiva denilen bu alemi "i'tibaren ve hakikaten" isbat edenler. Bu gorti~te olanlar, "Allah'm gayri" denilen bu alem "Hakk'm vucfiduna mugayir bir vucfldla mevcuttur" diyenlerdir. Bursevi, birbirinden farkh ve mustakil iki vucfid oldugunu kabul eden bu gorti~ sahiplerini "ulema-i mahcfibfm", yani "kalb gozleri perdeli aIimler" diye isimlendirmektedir.

2. Masivay: "i'tibaren ve hakikaten" nefy eden1er. Bunlara gore Allah'dan baska olan varliklann ne "hakikat" bakimmdan ve ne de her hangi bir "i'tibar" veya "nisbet" ile

l.1.Hakln Bursevi; Ruhu'l·Mesnevi (Istanbul, 1287). C.I. 73-75.

-9-

FUSOSU'L-HlKEM TERCDME VE ~ERHl

varhklan yoktur gorusunde olanlardir ki, bunlan "ariffm-i mlika~iffin" yani "kesf ~ahibi arifler" diye adlandirmaktadir.

3. Masivayi "hakikaten nefy ve i'tibaren isbat" edenler. Bunlar mevcut varhklann "hakikaten" var olmadiklanm, fakat bir "i'tibar", "nisbet" ve "izafet" ile, yani bir bakimdan ve izafi olarak mevcut oldugu kanaatindedirler. Bu gorli~te olanlar "masiva zill-i Hak", yani mevcut varhklar Hakk'm golgesidir diyerek, bu varhklann Hakk'm vucuduna nisbetle bir golge olmak i'tibariyle, Hakk'a izafe edilmeleri bakmundan bir varhklan 01- dugunu kabul ederler. Bu fikirde olanlar "mti~ahidfin-l muayinfm", yani "gorgu sahibi mli~ahidler"dir.

4. Bu kisrmdakiler, ti«tinciiler gibi masivaYI "hakikaten nefy ve i'tibaren isbat" ederler. Fakat mas iva "Hakk'm golgesidir" demeyip "ayn-i Hak'tir" derler. Yani bu mevcudat Hakk'm golgesi olarak mevcut degildir; onlar mustakil bir "hakikat'Teri olmaksizm, Hakk'm hakikatinden gelen bir varlikla "i'tibari" olarak mevcuttur. Baska bir ifade

. ile, bu mevcudat Hakk'm vucuduna ZIt ve mugayir bir varhkla degil, "Hakk'm ayn'urun, yani Hakk'm "Z3t" ve "hakikat"inin izafl ve i'tibari bir goriinli§ti olarak zuhura gelmislerdir. Bursevi bu krsimdakileri "muhakkikun-i vacidun", yani "vllcfidun hakikatine ennis" kim seier olarak adlandirmakta ve "bu makam mezalik-i akdamdandir", yani ayaklan kaydiran, insanlan sasirtan ve yarulgiya siirtikleyebilen bir gorti~ mertebesidir; "hakikatiyle rnutehakkik olmadikca fehmi gii«tiir" diyerek, bu gorusun hakikatine hakka'l-yakin ulasmadikca anlasilmasmm gii« olacagmi ifade etmektedir.

i.H.Bursevi 'nin bu tasnifinde dort gorusten soz edilmekle beraber esasinda iki ayn gorii§ vardir. Biri iki "vucfrd'' oldugunu soyleyenler, digeri de bir tek vucfid oldugu kanaa tinde olan, fakat ifadelcrinde ince farklihklar bulunan ve kendi aralannda derecelenebilecek olanlardir, Fususu'l-Hikem ve Serhl'nden istifade ile bu tasnifte ucunct srrada yer alan gorus uzerinde durmak istiyoruz. Vahdet-i vucud anlayrsrrun bir izah sckIi olan bu gorU~ii incelerken, ycr yer diger ifade sekillerine temas edildigi de gorulecektiro Esasmda Bursevi'nin bu tasnifinde birinci kisim drsmdaki goruslerinucu de vahdet-i vucud ehlinin birbirine nisbetle baz: miianslar ihtiva eden gorusleri oldugu anlasilmaktadrr.Fususu'l-Hikem'de, vucudun birligi uzerinde ittifak eden bu li« goruse gore de cumIeler oldugu gorulmektedir, Su halde bu ii« gorii~iin, makam ve mertebe bakrmmdan birbirinden farkh olmakla beraber, esasta aym oldugunu soylemek miimklindiir.

"Bu tHem ve icindekiler Hakk'm golgesidir" gorii§li I~Ik ve golge sembolleri kullarularak izfih ve ifade edilmektedir. Vahdet-i vucfid doktrinini aciklarken sik sik bas vurulan bir kac misal ve sernbolden birisi de "1§Ik ve gOlge"dir. Bu misalle birlikte kullarn-

-10-

V AHDET -1 VDCOD VE GOLGE V ARLIK

Ian diger bir sernbol de "ayna ve aynada gorulen suretlerdir. Bu suretlerin birer "hayal" olmasi dolayisiyla, hayal kavrammm hemen haurlatugi diger bir kavram da "ru'ya'zhr. Aynca "hayal-i zill, hayal-i sitare, tayfu'l-hayal, golge oyunu ve hayal oyunu" gibi isimler verilen Karagoz oyunu- da, bu cisimler aleminin Hakk'a nisbetini aciklamak konusunda bir misal olarak kullamlrmstir. Bu oyunun tasavvufi bir mana ve yorum tasryan bir san'at dah oldugu Wide edilmi~tir.3Muhyiddin ibnu'l-Arabi, Hakk'm alernle olan irtibanm ve bu alemdeki tasarruf ve fiilini anlaurken "hayalu's-sitare" dedigi "perde oyunu"nu misal olarak vermistir.s

Bu incelememizde Hakk'm vucudu iIe alem arasmdaki munasebeti "golge sahibi" ile "golge" arasmdaki munasebet gibi ele ahp aciklayan gorusun unsurlanm lbnu'l-Arabi ve bazl sufllerin ifadelerinden hareketle tesbit etmek istiyoruz.

Once su hususu belirtmek gerekmektedir ki, vahdet-i vucud doktrini icinde yer alan bu "golge" sembolunun iyi anlasilabilmesi icin "vucud mertebeleri" anlayismdan yola cikmak gerekmektedir. Golge ve hayaI varhk anlayisi "vtlcfid mertebeleri" anlayisunn tabu bir neticesi olarak ortaya !Ytkml~ gorunmektedir, Zira bu kainattaki "sfiretler" He Hak arasmda bir cok "mertebe" veya "hazret" vardrr ~ Cisimler alemi denilen bu gorulen varhklar alemi, "mertebeler"in sonuncusudur. Bu mertebenin usttmdeki mertebeler "gayb alemleri" adiyla arulmaktadir. Bu gayb ve sehadet mertebelerinin hepsinin "asl''t, baslangic ve mensei de Hakk'm vucud-i rnutlakidir. Butlln varhklarm "asl"i ve Evvel'i Hakk'm vticfidu oldugu, az cok ifade farklanyla muhtelif inane ve gorusler icinde beyan edilmistir, Inananlann lizerinde ittifak ettigi nokta, Hakk'm vucfidunun butun hadis, yani sonradan olmus varltklardan once ve kadim oldugu husfisudur, Buna gore Hakk'm varhgl kadim, vacib, ezeli, ebedi, bili ve daim: mevcudaun varligi ise hadis, mtimkin, zamani ve fanidir. Bu ifadede inane ve fikir birligi olmakla beraber, Vacib ile mumkinin,

. Kadtm ile hadisin, Bakl ile faninin munasebeti farkh sekillerde izah edilegelmistir. Bu izah sekilleri arasmdaki farklihk, kanaatimizce Allah'm Halik ve mevcudatm mahluk 01- dugu inancma zarar vermiyecegi bir bakima a~ikar olmasma ragmen, goruslerden birinin iki ayn ve birbirine mugayir "iki vUcUd" kabul etmesi ve digerinin de "Bir tek vucud" inanisma ulasmasi neticesigoz onunde bulundurulunca, adeta te'lif edilemez bir ziddiyet

2. M.zeki Pakahn; Osmanh Tlirih Deyimleri ve Terimleri Sozliigii (Istanbul, 1946) "Karagoz" maddesi.

3. Bkz. A.g.e. vemadde; Nihad Sami Banarh; (MuhittinSevilen; Karagoz, M.E.R. Yay. !stanbul1969) adhkitaba yazdigi "Karagoz'c Dair" bashkli takdim yazisi, 5.10-11; islam Ansiklopedisi, Karagoz maddesi; Esad Sabri Siyavusgil; Karagoz, (lstanbul1951), s.4,15.

4. Muhyiddin ibnu'l-Arabi; el·Fiitt1hat el-Mekkiyye (Beyrut, tarihsiz) 317. bfib sonu, s.68.

-11-

FUSOSU'L-HIKEM TERCDME VE ~ERHI

meydana ~tkml~ gibi gorunmektedir,

Hayal ve golge varhk (vucud-i zrlli ve hayali) terimleriyle aym manada kullamlan vucfid-i imkani, vilcfid-t izafi, viicfid-t nisbi, vllcfid-i i'tibarl ve vucud-i mukayyed terimleri de "iki ayn vucud" anlayismdan hareketle ortaya konulmus olmakla beraber, "mutlak vucud" ile mevcfidaun mtmasebetini a~tkca hissettiren bu terimler vahdet-i vtlcfid go rnsunu benimseyenlerce kullamlrmsur.

"Iki varltk"m mevcut oldugunu soylemek, ilk nazarda beser irnan ve aklma uygun dusrnektedir. Vahdet-i vucud ehlince de bu iki varhgrn ayn terimlerle isimlendirilmesi, neticede "vucudun birligini anlatmak icin de olsa, akil ve duyular bakimmdan "iki varhk" anlayismdan hareket etmek gerektigini gostermektedir, Su halde mes'ele, iman esasl olan biri "vacib" ve digeri "mumkin" iki varligm kabul edilmesinden ortaya cikmamakta, bu iki varligm birbirine nisbeti ve ikisi arasmdaki munasebet belirtilirken meydana crkmaktadir, Boylece "murnkin varltk"a verilen "golge ve hayal varhk" adr bu munasebetin ne ~ekilde oldugunu hissettiren ve "Viicfidda birlik"i sembolik bir sekilde ifade eden bir kavram ve terim olarak onumuze gelmektedir.

Yukanda mutasavviflann bu golge ve hayal varlik anlayisuu, vahdet-i vucud ve



vlicud mertebeleri gortisunden hareketle dile getirdiklerini soylemistik, Vucudun merte-

beleri gorusune ise, seyr ii suluk neticesinde fena-fillah ve baka-billah makamlanrn bilfiil yasayip kesf ve musahede yoluyla ulasnklanru, bunun akli ve nazari bir gorli~ mahsulu olrnadigrru da daima ifade ettiklerini belirtmeliyiz. Su halde mes'eleyi ortaya koyarken, once Hakk'm vucudunda fani olup, kendi varligmdan yokluga ermislerin, bu "fenadan sonra da Hak ile "baka" bulmuslann gori.i~, anlayis ve izahlan karsismda oldugumuzu goz onunde bulundurmak zorundayiz.

lnsan olarak kendi varligmuzi ve haricteki varhklari nasil gozumuzle "musahede" ediyorsak, Hak varhgmr da "kalb ve basiret" gozuyle "musahede" ettiklerini soyleyen sufiler, bu musahedede muhtelif dereceler tesbit etmislerdir,

Abdurrezzak Kasani (v.730/1330) Hak ve halk varhgim musahede hususunda insanlan alu smifa ayrrmaktadir."

1- Alemdeki taayyunleri mii~fihede edenler. Bunlar sadece halkr, yani yaranlmrs varhklan gorurler.

5. A.Avni Konuk; Fususu'I-Hlkem Terciime ve Serhl, c.n, 246.

-12-

s

r I

VAHDET-l VOClm VE GOLGE V ARUK

2. Bu pek cok taayyunde, yani varhklarda tecelli eden Hakk'm "vncud-rahadr'sini gorenler. Bunlar sadece Hakk'i gorurler.

3. iki j'tibar ile hem halki ve hem de Hakk'r goren kimseler.

4. Bir takim nisbetler ve izafetler ile ~ogalml~ olan suretleri bir tek hakikat olarak mii~ede eden, yani Zat ve ilahi isimlerin ahadiyeti ile kullu musahede eden kim seler. Bunlar Allah'i hakkiyla tamyan "ehlullah"dan olan kimselerdir.

5. Halki, yani yaraulmislan gormeksizin Hakk'i mU~ahede eden, fena ve cern' makammda olan hal sahipleri,

6, Hakk'i halkta ve halki Hak'ta musahede eden kim seler, Bunlar fena makammdan sonra hasIl olan baka ve cern' makammdan sonra hasll olan "fark" makammda mukemmel bir "suhfid" sahibi olanlardir. Bu makamm sahipleri diger kisimdakilerden daha fazla alimdir.

Bu tasnifin birinci sirasmdakiler sadece halkt, yani mahluklan gordukleri icin, daha yukanda bahsedilen tasnifte ifade edildigi gibi, biri mii~flhede ettikleri halka ve digeri de inandiklan, fakat rnusahede edemedikleri Hakk'a aioolmak iizere "iki vucud" kabul ve isbat ederler. Burada halkm vucfidu gozle mii§ahedeye ve akilla idrake dayandigi halde Hakk'm vucfldu hakkmdaki isbat "kalb" ile iman ve aklm istidlaline dayanmaktadir, Bu tasnifin diger bes sirasmda ise "vucudun birligi'ni mii§ahede edenlerin, yani kalb ve basiret gozuyle idrak edenlerin birbirine nisbetle musahedelerindeki farkhhk soz konusu edilmektedir. Yine bu tasnifte "vucudun birligi'nin "musahede" neticesinde idrak edildigi, fena, cern' ve baka gibi makarnlan gerceklestirmekle MsIl oldugu belirtilmis olmaktadir.

Vahdet-i vucud ehlinin "musahede'ferine gore yaprlan bu iki tasnifteki mertebeler arasmda mevcut bir takim ince farkhhklarm incelenmesine girmeksizin, "golge varhk" anlayisma bir giris olmak iizere, once "vucud mertebeleri" anlayrsmi konumuz yonunden ele almak istiyoruz.

I. Viicud Mertebeleri

Fususu'I-Hlkem Tercume ve Serhi'nin II. cildinin takdiminde, mertebeleri ayniyet ve gayriyet bakimmdan ele alnus ve yedi mertebeden kisaca bahsetmistik." Burada

6. Bkz. A.g.e. bas tarafmda: M. Tahrah; Fusfisu'l-Hikem'de Tezadh lfadeler ve Vahdet-i Viicfid bashkh takdim yazisi, s.9-38.

-13-

FUSUSU'L-HlKEM TERCOME VE ~ERHl

ise golge alem anlayisi ile ilgili gorunen baz; yonlerine temas edecegiz. Gerci bir takim tekrarlara ister istemez yer vermek durumunda kalacagiz, Fakat bunlan da bir hanrlatma olarak kabul etmek ve konumuz bakimmdan degerlendirmek de mumkundur,

"Vucud birdir; fakat burundugu ortnler (libaslar) muhtelif ve pek coktur. Bu vucud biitUn mevcutlannm hakikati ve baurndir. Biitiin kainat, hatta bir zerre bile bu "viieiid"dan halidegildir."7 Baska bir ifadeyle butun mertebelerde zuhiir eden Hakk'm bir olan vucududur. Mevcut varhklann "hakikat" ve "baun": bu vucuddur. Varhk sahasma I1Ikml~ her mevcutta, hatta bir zerrede bile bu "vucud" saridir. Cisimler alemindeki her varhk zahir oldugu sehadet alemlnden onceki mertebeleri "bilkuvve" kendi "hakikat" ve "baunmda tasimaktadir. Btittin mevcudat bir olan "mutlak vucud'un mertebe mertebe tenezziilii neticesihde zuhura gelmistir.f Pek cok olan vucud mertebeleri yedili taksime gore ~u sekildedir:

1. Ui-laayyiin ve vucaa-i mutlak: "Vncud-i mutlak" varhgi kendi zatmdan ve kendi zah ile olan varhkur. Diger varhklar bu "vucud'dan olup varhklan bu "vucud" ile kaim olur. Bu vucuda "VUCUd-l mutlak" denilmesi, bu mertebede hie bir isim, s,lfat ve fiiI ile mukayyed olmamasmdandrr, Taayyun ksvrtlanndan bed ve mutlak oldugu' icin "taayyunsuzlllk" (la-taayyun) mertebesi olarak adlandmhr. "Allah vardir, O'nunla beraber hie bir sey yoktur" hadisi bu merteoeyi ifM~ edcr.

Bu "vucfid" rnefhfrmunu aktl, fehm, duyular ve kiyas yolu ile anlarnak mUmkiin degildir, Hadis varhklann bu mertebeye asla suuru yoktur, Kulun fikir ile bu vucfidu idrak etmesi muhaldir.

Bu mertebede vucud tecelliden miinezzehdir. Zlra tecelli "mesiyyet" (dileme) ile olur. Mesiyyet bir sifat oldugu icin "vucfid-r sirf" bu srfattan da munezzehdir.

Bir hudud ve cihet kabul etmez. "Vtieiid"un birligi sayidan olan bir birlik degildir, Bir "muhit-i namtitenahl", yani Sonsuz'dur. Kendisinin bir mebdei ve baslangici yoktur; aksine biittin varhklann mebde' ve mensei O'dur.

Bu mertebeye bir cok isim verilmistir, Bazilan sunlardir: Viicud-! sirf, vucud-r baht, zat-l mutlak, vucud-r hakiki, hakikatu'l-hakayik (hakikatlerin hakikati) v.s.?

a- Adem (Yokluk): Her seyi muhit olan bu Sonsuz Vucud'a mukabil olan bir

7. Cernaleddin Muh. b.Fazlullah el-Hindi (v. I 029/1619); et- Tuhfetu'I-Mursele (Madras 1331), 5.9.

8. A.A.Konuk; A.g.e., C.I, 21,276; C.Il, 47,99,120.

9. A.g.e., C.I, 4-8.

-14-

V AHDET -1 VDCOn VE GOLGE V ARLIK

"adem" yoktur. Zira "adem"in tahakkuk edebilecegi bir saha yoktur. Bu sonsuz Vucud'un dismda hie bir ~ey ve yokluk bile olamaz. On un icin "vucud" hak ve "adem" bauldir. Bu manada olmak uzere "adem-i mutlak" ve "adem-i hakiki" mevcut degildir denilir.

Fakat sehadet alemindeki varhklara nisbetle "adem-i izafi", "adem-i i'tibari" ve "adem-i mukayyed" denilen bir "adem" mevcuttur. Cekirdege nisbetle agacm durumu bir adem, bir yokluktur. Bu demek olur ki, agar; cekirdek icinde "bilkuvve" mevcut, fakat bilfiil ma'dumdur. Agacm bilfiil yokoldugu mertebe ve hale "adem" denilmis oluyor ki, bu yokluk gercekte mutlak bir yokluk degil "adem-i izafi'dir; cunku agar; cekirdekte "bilkuvve" mevcuttur-". Yani biz, bizim varhgmuza nisbetle yok olma, varhk sahnesine cikmama ve taayyun etmeme haline "adem" admi veriyoruz ki, bu nisbet bu yoklugun "adem-i izafi" olarak adlandmlmasmi gerektirir. VtiCUd-1 mutlak olan Allah'a gore "mutlak adem"den soz edilemez. Zira sehadet aleminde hentiz varhk kazanmamis bir sey, onceki taayylln ve tenezztil mertebelerinde mevcuttur. Baska bir ifadeyle, su cisimler aleminde bir gun zuhfira gelecek olan bir varhk, henuz bu mertebede adem halinde ise de, Hakk'm ilmi mertebesinde mevcuttur.

b- Vucud-r izafi : Bu kavram "vucfid-rmutlak" denilen Hakk'm vucuduna nisbetle



mevcudaun varhg: hakkmda kullamlmaktadrr. Fakat bu, Hakk'm "vucud'una mukabil

olarak ve 0 vucudda cok cllz'i bir sekilde bile olsa ortak olmak rnanasmda degil, vucud-i mutlak olan Hak'tan nes'et ettigi icindir, Sehadet aleminin varhgma vucud-i mumkin, vucfid-i mukayyed ve vucud-i zrlli (golge varhk) isimleri verilmistir, Bu izafi vucudun "hakiki ve mutlak vucud" karsismda mustakil bir varlrgr yoktur. Eger boyle bir varligr olsa idi, vucud-i mutlak ile vucud-r izafinin birbirinden aynldigi bir hudfid olmasi gerekirdi. Boyle bir hudfid cizilrnesi halinde, Hakk'm Sonsuz olmasi gereken vucfidu mahdfid olur, Sonsuz olmazdi. Bu izafi vucut, "hakiki vucud'un isim ve sifatlanrnn sayisiz mertebelerden gecerek zuhfira gelmis bir tenezztiltidtir. Sehadet alemindeki varhklann kendilerine ait mustakil bir vucudu olrnadigi ve Hakk'm isim ve sifatlannm tenezztillerinden ibaret bulundugu icin, onlar "hayal! sirretler" ve "izafi ve golge varhklar" (mevcudat-i zilliyye ve .izflfiyye)den ibarettir, Bu golge ve hayali varhklar "hakiki vticfid"a delil ve alametlerdir .11

2. Taayyiln-i evvel, hakikat-i muhammediyye: "Vticftd"un muhtelif mertebelere tecelli sfiretiyle tenezztilti zuhura meyl ve yonelme ile mumkun olur. "Meyl" ise mesiyyet ve dilemek demektir. Bu bir sifat oldugu icin Hak, la-taayyun mertebesinde mesiyyet Sf-

10. A.g.c., C.I, 8.

11. A.g.e .• C.I, 8-9.

-15-

FUSOSU'L-HIKEM TERCOME VE ~ERHI

fatmdan da miinezzeh, "mutlak vticfld" ve "zati cemaI"inde mustagrak idi. On un icm ilk taayynn olan bu mertebeye tenezziili1, yani ilk tecellisi mesiyyet sifau ile olmayip "iktiza-yi zati" yani Zat'mm bir geregidir.

Bu, "isugrak'tan "agithi"ye, yani "uyamkhk"a bir gecistir ki, boylece Zat'm biitiin sifatlan kendisinde zahir olur. Zatmm geregi olan bu ilk tenezziil neticesinde, bu mertebede, zat-: sirf kendisindeki bu sifat ve isimleri mUcmelen bilir. Sifatlar bu mertebede Zat'mm ayni oldugundan, bu bili~ de Hakk'm kendi zauru bilmesinden ibaret 01\P'.

i~te bu mertebede Cenab-i Hak butun sifat ve isimlerle sifatlamr, "Allah" ismi biitun bu sifat ve isimleri cami' olan bir isim oldugundan, bu mertebe Allah "ism-i cami'jnin mertebesi addolunur. Zatmm gercgi olarak zuhflr ve tecelli ettigi bu ilk mertebeye "tecelli-i evvel", "zill-i evvel" (ilk golge), "berzah-i evvel", "zuhur-i evvel", "vahdet" v .s. gibi pek cok isim verilir .12

Ka~anl"zdI-i evvel"i ~oyle tarif etmektedir : "AkI-I evveidir. Zira Allah TeaIa'nm nuruyla zahir olan ilk "ayn" (hakikat)tir. Bu "hakikat" zatl vahdetin se'nleri olan kesret sfiretini kabfil etmistir." 13

3. lkinci taayyiin, vahidiyyet mertebesi: Bu mertebede "vucfid'un isim ve sifatla nnm gerektirdigi bUt~n kUm ve cuz'i mMaIarm suretleri birbirinden aynhrlar, lmkan aleminde hadis olacak butun varhklarm "hakikat'Ieri bu mertebedeki suretlerdir. Bu suretlerin herbirinin gerek kendi zatlanna ve gerekse kendilerinin benzerlerine asla §ulirIan yoktur. Zira onlann varhklan ve birbirinden farklilasmalan "ilmi"dir. Bir olan Hakk'm "vucudu bu "ilmi sfiretler" sebebiyIe, bu mertebede, harice cikmaksizm cokluk olarak zahir olur. Bu ilmi suretler ilflhi zaun varhklan leM etmesine "illet" ve sebep olurlar, Bu sfiretlerin, bu "hakikatler'jn varhgmm "illet"i ise butun isim ve sifatlan cami' olan Allah oldugu icin, akli muhakerneye muhalif olarak ~oyle bir durum ortaya cikar: Illet olan Zat, kendisine illet oldugu "ma'lul'un, yan] ilmi suretlerin "ma'llil"ii olur. Baska bir ifadeyle ma'lul olan ilmi suretler, kendilerinin "illet"] olan Zflt'm tcad edisinde illet olurlar; boylece Zat "ma'lfil" olmus olur. Halbuki aklen "tuet olan sey kendi ma'llilUnUn ma'lulu olmaz" demek gerekirdi. Fakat tecelli ilmi bu hukmu "iIlet olan sey kendi ma'lultinun ma'llilii olur" hukmuyle ortadan kaldirnusur.t+

12. A.g;e .• C.I. 11-!3.

13. Abdurrezzsk e1-Ka~an!; IstllAMtu's-SOtiyye, (Tahkik: Dr.Abdulhahk Mahmdd, 2. baski, Kiihire 1984), s.l76.

14. A.A.Konuk; A.g.e., cr. 14.

-16-

VAHDET-t VDCOD VE OOLGE VARLIK

Bunu mertebelere gore soyleyecek olursak ~oyle soylenebilir: 11k taayyiin mertebesi, ikinci taayyun mertebesinin illet ve sebebidir; ikinei taayynn de "ma'IUl"diir. Fakat ikinci taayyun mertebesinden sonra gelen mertebelerin zuhiiru icin, ikinei taayynn illet ve ilk taayyun leM ve yaratma isinde ikinei taayyunun ma'liilii olur. Boylece ilk taayyiin ve ikinci taayyun birbirini nakz eden, aym zamanda hem iIlet ve hem de ma'liil 01- rna keyfiyetlerinin ikisini de kabul ennis olurlar,

A.A vni Bey bunu bir misalle ~oyle actklar: Hattatm yazdlgl levhanm iIleti hattatm vucfiddur, Hattatm vucfidu "illet" ve levhanm varhgl da 0 illettin "ma'lfil"iidiir. Fakat o kimsenin nisbetlerinden bir nisbet olan hattathk sifati olmasa, ondan bir levha yazmasim isti'dad lisarn ile talep edemezdi; bu talep olmaymea da levha zuhfira gelemezdi. Su halde levhanm icadma sebep olan sey, "levha sfireti"nin hattattan, yani mucidinden var olmayi istemesidir. i~te bu talepten dolayi, hari~te ma'lfil durumunda olan levha, yani illete konu olan levha, hattaun kendisini zuhara getirme ve icfid etmesinde illet olmus olur. Bu baktmdan gercekte illet olan hattatm viiefidu, icM isinde, gercekte ma'lfil gorunen levha sfiretinin ma'lfilii olmus olur, Diger bir ifMeyle hattatin viiefidu leM isinde hem illet ve hem de ma'lul oldugu gibi, levha da hem illet ve hem de ma'lfil durumunda olur .



Yani hattat bir bakima "aktif" ve bir bakima "passif" oldugu gibi, levha sfireti de bir ba-

kima "passif" ve bir bakima da "aktit''tir,

Bu ii~iineli mertebede taayyiin eden her ilmi snret, ~ehadet Meminde gorulen varhklann herbirinin "hakikat"i ve onu terbiye eden "rabb-i hass"ldlr. Tasavvuf isulahinca bu ilrni sfiretlere "ayn-i sabite" ve bunlann hepsine "a'yan-i sabite" (sabit aynlar, hakikatler) denilir. Kelamcilar "ma'lum-i ma'dum" (yok olan ma'lum), filozoflar "mahiyet" ve Mu'tezile kelamcilan "~ey'-i sabit" derler.

lkinci taayyiin mertebesindeki bu "ilrni silretler" haricte vucud kokusu koklamarmslardir. Asli-olan ademleri iizere devam ederler. SehMet Meminde zuhfira gelmis olan biitiin varhklar bu "a'yan-i sabite'nin akisleri ve golgeleridir.l''

Tasavvuf istilahmda bu mertebeye hazret-i rubfibiyyet, (rubfibiyet mertebesi), perde-i vahdet (vahdet perdesi), zill-i memdfid (yayilmis golge), zrll-i vahdet (vahdet golgesi), 16 menseu'l-kesret (coklugun mensei), nefes-i rahmani ve hazret-i irtisam (resm edilme mertebesi) gibi isimler verilmistir,

15. A.g.e., cr, 14-15.

16. "V iicud"un yedirnertebesinden ikincisine "Vahdet mertebesi" denildigi icin ii~iincii mertebe ikincinin golgesi, yani "zill-i vahdet" olarak isimlendirilmistir,

-17-

FUSUSU'L-HlKEM TERCOME VE ~ERHI

Sehadet aIemindeki varhklar bu mertebenin akis ve golgeleri olarak telakki edildigi icin, a'yan-i sabite "golge varhk" konusunda temel kavram olarak gorunmektedir. Bu sebeple birazdan daha genig olarak ele alacagiz.

4. Ruhlar mertebesi: Bu dordnncu mertebede "vticfid" bir onceki mertebedeki "ilmi suretler?e gore ruhlar mertebesine tenezziil eder. Boylece her bir ilmi suret birer basit eevher olarak zahir olurlar. Bu eevherlerin sekli ve rengi yoktur; zaman ve mekan ile vasiflanrms degildir, Cunku zaman ve mekan cisim ile alakah i'tibarlardir, Ruhlar cisim olmadigi icin yanlma (hark) ve bitisme (iltiyam) kabul etmezler. Bu mertebede her bir ruh kendini, kendi mislini ve kendinin mebdei olan Rabb'ini bilir. "Ben sizin Rabb'iniz degil miyim?" (A'rM, 7/172) ayeti bu mertebeye i~arettir.

Bu mertebe, Zat'm bir nevi aynhk ve gaynhk ile harir;te zuhfirundan ibarettir, Gayriyetin basladigr mertebedir. 17

Rfih kendi zatl He kaim olup baka husfisunda bedenin varhgma muhtac degildir, Tecerriid baknnmdan bedene mugayirdir. Fakat tedbir ve tasarruf cihetinden bedene bir c;:e~it taalluk ve alakasi vardir, Sehadet aleminde beden, ruhun sureti ve kemalinin mazhandir, Ruh biitiin bedene sandir. Bu sereyan "hulfrl'' ve "ittihad" sfiretiyle degildir, Onun insan bedenindeki sereyaru, "matlak viieUd"un biitiin meveut varhklardaki sereyam gibidir.

Tek bir ayn (ayn-i vahide) olan vucud iir;iineii mertebeden sonra, yine tek bir ayn olarak ruhlar mertebesine tenezziil etmistir, Ocuncu mertebede biitiin ilahi isimlerin "ilmi sflretleri" birbirinden aynldigr ve farkhlasugr gibi, bu ruhlar mertebesinde de, a'yan-i sabitenin golgeleri olan ruhlar birbirinden aynlmislardir. Bu mertebe de "zat" bakimmdan "bir", fakat nisbetleri i'tibariyle pek coktur, Her bir ruh "tek bir ayn"nm (ayn-r vahide)nin nisbctlerinden biridir.l"

5. Misdl diemi: Zat'ln, yani "viieUd"un yanlma, bitisme ve parcalara aynlmasi mumklin olmayan latif surer ve sekillerle harir;te zuhfirudur. Bu mertebeye "misal" adinm verilmesinin sebebi, ruhIar mertebesinde zahir olan her bir ferdin, cisimier alemlnde iktisab edecegi surete "benzer" bir suretin besinci mertebe olan bu alemde haSII olmasidir. Yani sehadet aleminde zuhura geIeeek her bir varhgm bu mertebede bir misal ve sureti mevcut oIur; ve bu sftrete gore de ~ehMet aleminde zahir olur.

17. A.A.Konuk; A.g.e., C.I, 25 ve M.Tahrah; adi gecen makale, 5.30:

18. A.g.e., C.I, 24-26.

-18-

VAHDET-t VOCUD VE GOLGE VARLIK

Misal alemi, kendinden onceki mertebe olan ruhlar aleminin feyzini cisimler alemine ulasurma vasnasidir, Ruhlar ile cisimler arasmda bir berzahur. Onun icin "alem-i berzah" da derler. Berzah oldugu icin hem ruhlar ve hem de sehadet aleminin hiikUmlerini kendinde toplamisur. Hem zahir hem de batmdir, Ruhlar alemine nisbetle kesif, cisimler alemine nisbetle latiftir, Cisimler gibi uzunluk, genislik ve derinlige sahiptir, Aynadaki suretler gorme duyusu ile idrak edildigi gibi, bu alemin suretleri de idrak edilebilir. Ruhlar gibi latif ve nUran} oldugu icin eI ile tutulamaz ve bicakla kesilemezler.

Misal aleminin suretleri insana ru'yada ve "havass'a hem ru'yada hem de uyamk- 11k halinde munkesif olabilir. Ruyada gorulen bazl vak'alar sehadet aleminde aynen zuhfrr edebilir. Bu mertebeye "mtirekkebat-i latife" (latif murekkebler) adi da verilir. Bu misal alerni tenezziil mertebelerindendir. Olumden sonra ruhlann zahir olacagt ikinci bir "misaI alemi" vardir ki tenezzUl mertebesi olan bu misal alem] ile kanstmlmamahdtr.l9

Bu misal alemi ikiye aynlrr:

A. Vncudun besinci mertebesi olarak kabUl edilen "misal" mertebesidir, Buna misal-i mutlak, hayal-i mutlak, hayal-i munfasil (ayn olan hayal) gibi isimler verilir. Bu alemin idrak edilmesi icin, insanm "hayal kuvveti" sart degildir; gorme kuvveti ile de idrak edilebilir. Aynada ve parlak satihlarda gorunen suretlerin goz ile idrak edilmesi gibi... Bu mertebeye "hayal-i munfasil'' denmesinin sebebi insamn "hayal kuvveti"nden ayn olarak mevcut olmasmdan dolayrdir.s?

Misal alemi Ars, Kilrsi, yedi sema, dort unsur ve bunlarda mevcut her seyi ~umulune almrsnr, 21

B. Misal mertebesine bitisik ve onun bir kanah durumunda olan ve insanda mevcut bulunan "hayal"dir. Buna yukandaki "hayal-i mutlak" mertebesine nisbetle "hayal-i mukayyed" ve "misal-i mukayyed" isimleri de verilir. lnsanm vlicUdunda bulundugu iCin "hayal-i muttasil" (bitisik hayal) de denilir. C;UnkU bunun insan varhgr dismda vUcUdu yoktur. Bu alemin idrak edilebilmesi icin insanm "hayal kuvveti" sartnr. Bu, rU'ya alemi-

di 22 r.

19. A.g.e., C.I, 33·35.

20. A.g.e., C.I, 33; c.lI, 221·222.

21. Cemaleddin Muh. b.Fazlullah el-Hindi; A.g.e., 5.19.

22. A.A.Konuk; A.g.e., C.I, 33; C.II, 222.

-19-

FUS-OSU'L-HIKEM TERCOME VE ~ERHl

Bir tarafi rnisal alemine ve bir tarafi da insana bitisik olan hayal-i mukayyed aleminde, yani rii'yada sufli aleme ait suretler goriiIdiigii vakit, buniann bir hakikati olmadrgr, fasid hayallerden ibaret oldugu bilinmelidir. Bunlar "adgas ii ahlam", yani manasrz ru'yalar olup yorumian yoktur. Fakat riyazatlar ve rnucahedeler He kalp aynasi saflasrms ve "sehver'Ierden kurtulmus ve masivadan uzaklasrms anflerin hayal aynasmda gorulen sfiretIer misal aleminden aksediyorsa, bu hayaller ister uykuda, ister uyamkhk halinde g6riilmii~ olsun, gercek ve dogrudur. Zira misal alemi Cenab-i Hakk'm ilim hazinesi 01- dugu icin oradan akseden "hayal'Ier bir hakikati aksettirir.P

lnsan "hayal kuvveti" sayesinde misal alemine dahil oIup, orada temessiil etmis gayb manatanna muttali' olur. Gorulen bu suretlerin bazilan tabire muhtac olur, bazilan da tablr gerektirmez. 24 Onun icin ru'yada gorulen bu cesit hayaller iki kisma aynhrlar:

a. Kesf-l mucerred : Duyularla idrak edilen suretlere uygunlugu olan suretlerin g6riildiigii ru'yadir. Buna "suver-i gaybiyyeye itula'", yani gaybda olan suretlere muttali' olmak denir. Bu nevi'den olan ru'yalann te'vil vetabir edilmesine ihtiyac yoktur. Hz. Peygamber'in Hudeybiye'ye crkmadan once, ru'yada kendilerini Harem-i serife girmis gormeleri gibi. Bu ru'yalan hicretin 6. senesinde aynen zuhur etmistir. Boyle "kesf-i mucerred" nev'inden olan ru'yalann yorunlu yapilmaksizin aynen zuhfir etmeleri beklenir. 25

"Nfir" mutIak misal aleminin asli sifaudir. Ru'yada bu nfrr insanm "hayal"! uzerine yayihr, lste bundan dolayi "sadik ru'ya" Hz. Peygamber Efendimiz'de vahyin baslangici olmustur. ilk vahyi teskil eden bu ru'yalan "kesf-i miicerred" sekltndedir. 26 Fakat Hz. Peygamber, ilk vahiylere ru'yada nail olmus ise de, "ona uyur denilemez. "27

b. Kesf-! muhayyel : Ru'yada, duyularla idrak edilen sfiretlere dogrudan uygunlugu olmayan suretler gormektir, Bu tiirlii ru'yalar tabir ediIir; tabir edilmeksizin anlasilmasi murnkun olamaz. Tabir ise ru'yada gorulen sfiretlerle munasebeti olan duyular aleminden bir silret ile yapihr, Mesela Resfilullah'in, ru'yada kendilerine ikram edilen "sur'u "ilim" ile yorumlamalan gibi. Siit He ilim arasmdaki munasebet, siiti.in beden icin glda, ilmin de rflh icin glda olmasidir.

23. A.g.e., c.n, 222-223.

24.1.HakkI Bursevi; Rl)hu'I·Mesnevi, C.l, 134-135.

25. A.A.Konuk; A.g.e., c.rr, 223.

26. A.g.e., c.n, 224.

27. A.g.e., err, 228.

-20-

I

l

V AHDET -1 VOCUD VE OOLGE V ARLIK

Rii'ya tabirinde belirli kaide ve kanunlar yoktur. Ru'yada gorulen tiibire muhtac suretlerin yorumu, ancak kendisine "ilm-i nuraniyyet" 28 ihsan edilmis kim seler tarafmdan yaprlabilir, Kendisinde bu ilim olmayan kim seIer ru'yada g5rUlen sfiretIerin manrullm anlayamazlar. 29 Zira ru'yada benzer suretler gordukleri halde her sahsa ayn yorum yapihr. Mesela "ru'yasmda ezan okudugunu goren" iir; kimsenin ru'yasr ayn ayn yorumlarur. Bu fu'ya, birinin "hacca gidecegine", digerinin "hirsizhk yapacagma" ve iir;iinciisiinun "mursid ve Mdi" olacagma delalet edebilir. 30

6. $ehtidet dlemi : Bu mertebe "Zat"m haricte gorulen cisimlerin sfiretinde tecellisidir. Misal alemindekinin aksine olarak bu alemdekl varhklar ciiz'ler haline konabilir, bolunebilir, yanlabilir ve bitisebilirler, Bu mertebeye "sehadet alemi" denilmesinin sebebi bes duyu ile idrak edilmesi ve ~ikar musahede edilebilmesidir. Misal alemindeki sfrretleri el ile tutmak miimkUn olmadigi halde, bu mertebenin varhklanm el ile tutmak ve baskalanna gostermek mtirnktlndtir, 31 Bu alemdeki sfiretler "rfih sahibi olan" ve " rfihu olmayan" diye ikiye aynlabilirse de, mutasavviflarca bu aIemdeki her varhgm bir "rfIh"u vardir, 32 Zira sehadet alemindeki her sfrretin a'yan-i sabite mertebesinde, yani iir;iincii mertebede, "sabit" alan bir "ayp"), yani "hakikat"i vardir. lste bu "hakikat" bu sfiretin mlidebbiri, mutasarnfi ve ruhudur, Fakat sehadet aIemindeki biitiin varhklarda "hayat" kemal halinde tezahllr etmemistir. Zim bunlann baZlSmm taayyunu "hayat'fn tam olarak zuhfir bulmasma musait degildir. Onun icin bu alemin varhklanndan bazismda hayat batm, bazismda zahir ve bazismda ise, hayvanda oIdugu gibi, pek zahirdir, 'insandaki hayat ise hem en a~ikar ve hem de en mukemmeldir. 33.

Sehadet aIemine "kevn ve fesad" (olus ve bozulus) aIemi de denilmistir, Zira "kevn" bir sfiretin meydana gelisi, "fesad" ise bu suretin dagihp yok olusudur, Su kaynauldigr zarnan buhar olur; suya ait sfrret ve keyfiyet yak olur. Bu bir "fesad'dir, Meydana gelen buhar ise bir "kevn", yani yeni bir olustur. Boylece bu alemde her suretin "kevn"inde bir "fesad" ve her sfiretin "fesad'jnda da bir "kevn" vardir. Bu cisimler ale-

. .

28. A.g.e., c.n, 223. Yusut Peygamber'e bu "nur" ve "ilm-i tabir" verilmistir. Bkz., s.219.

29. Kesf-i miicerred ve kesf-i muhayyel hakkmda aynca bakimz: A.g.e., c.n, 93-94.

30. (Molla) Cami, Abdurrahman b. Ahmed; Nakdii'n·Nusflsfi~erhi Nak~i'I·Fus(Js (Tahkik: William C.Chittikk, Tahran 1977), s.180.

31. Ciplak gozle gorulmeyen veya insamn herhangi birduyusuyla algilanamayan, fakat mikroskop, teleskopve benzerleri aletler ile gorulen veya idriik edilebilen, Ol~iilebilen ve tesbit edilebilen her ~~it varhk "~ehadet alemi" kavramma ve bu alemin hiikiimlerine dahildir.

32. Bkz, Muh. ibnu'l-Arabi; EI·FiitOhiit el-Mekklyye, c.m, 317 bab, s.65

33. A.A.Konuk; A.g.e;, C.I, 36.

-21-

FUsDSU'L-HlKEM TERCOME VE ~ERHl

mindeki her sfiret devamh olarak bir olus ve yok olus icindedir. Buna "teceddud-i emsal" (misallerin, benzerlerin yenilenmesi) ve "halk-i cedid" (yeniden yaratma ve yarauhs) denir. Onun icin bu cisimler aleminde bir "an" icinde hem var olus, hem de bir yok olusvuku' bulur. Fakat bu olus Olyi.i1emiyecek cok kucuk bir zaman diliminde ve cok sur'atle vaki' oldugu icin idrak edilemez.s+ Bu sur'atten dolayi varhklann istikrar uzere ve devamh olarak var olduklan zannedilir. lste bu Memin ve bu Memdeki her seyin daima var ve yok olusu dolayisiyla, mutasavviflarca bUtiin alem "araz"dan ibaret telakki edilmistir. "Araz, iki zamanda baki olmayan sey" diye tarif olunmustur, Mademki btitiin varhklar, bir an icinde var ve yok olmaktadirlar, su halde hepsi "araz'rhr. Filozoflarca "cehver" denilen "araz"; kabul eden ~ey de "araz" ile beraber yok oldugu icin bu "cevher" denilen seyler de hakikatte birer arazdan ibarettir, Bu demek olur ki, ~ehadet Meminin tamanu, vucudun lil;iincli mertebesi olan a'yan-l sabite alemlne nisbetle "arazlar" toplammdan ibarettir. Bu mahlukat alemi, bntunu ve cuz'leriyle her an tebeddiil ve tagayyur etmektedir. Degismeden ve varhgmda baskasma muhtac olmadan, kendi kendine kaim olan bir tek varhk vardtr; 0 da "mutlak vucud" olan Hakk'm vucududur. Diger varhklar, her an yok oluslan itibariyle "adem" , yani . ,izflfi bir yokluk halinde olup, yine her anda "mutlak vticiid"un tecellisi ile kaim ve

vucud-i izafi ile var olurlar. 35. •

~ehadet Meminin devamh olarak var ve yok olusu Allah'm isimlerinin geregidir, Zira ilahi isimler arasmda muhalefet ve zithk mevcuttur. Allah'm Kayyfim, Halik, Mucid, Muhyi ve Mubdi gibi isimleri varhklann, yani "mazhar"lann zuhfirunu gerektirirken, Kahhar, Kabiz ve Miimit gibi isimleri de bu "mazhar"lann yok olmasmi gerektirir. lste bu mutekabil ilahi isimler dolayisiyla bu Memdeki mazharlar her anda bir var olus ve yok olus icinde, yani "halk-i cedid" icindedir.i'"

~ehfldet Memine vucud-r izafi, vucud-i imkani, vucud-r nisbi, vucud-i i'tibari, vucfid-r mukayyed, vucfid-r zilli (golge varhk), vucud-i hayali, golge varhklar

(mevciidat-l zilhyye) ve hayali siiretler ve benzeri isimler verilmistir, 37. '

7. lnsan« klimil: Bu mertebe "mutlak vucud'un en son tecellisi ve mazharlarda zuhuru bakimmdan en son "libas"), "OrtU"sUdiir. ~ehadet aIeminden ibaret olan

.34. tdrakedilemeyi§inin bir sebebi de, "yok oluj" am icinde, insanm da biitiin varbklarla ber8beryok olmasr, "var olu§" amnd,apa I;eVresindeki biiliin varhklarla birlikte insanm da var olmasidir. <;iinkii idr8k eden insanm cismi veya kUllandlgl 8let de kevn ii mekan 8leminden bir eiiz'diir.

35. A.A.Konuk; A.g.e., C.I, 36-38. .

36. A.g.e., C.I, 39.

37. A.g.e., C.I, 8-9.

-22-

I

l

V AHDET -1 VOCUD VE GOLGE V ARLIK

cismani, misal ve ruhlar aleminden .ibaret olan nUrani ru.emleri ve "isimler" mertebesi olan "vahidiyyet", yani a'yan-r sabite ve sifatlar mertebesi olan "vahdet" mertebelerini kendinde toplayan bir mertebedir.P Mutlak vucud butun ilahi sifat ve isimleri ile ~ehadet alemine tenezzUl ettikten sonra, O'nun en miikemmel tecellisi "bUyUk ru.em"in hUlasasi olan "kU\!Uk aIem"de, yani "insan"da, yani "insan-i kamil"de vuku' bulmustur, Sehadet aIemi her ne kadar ilahi isimlerin hUkUm ve eserlerinin zuhuruna mtisait bir "ayna" gibi ise de, tam cilah ve parlak bir ayna degildir, " Adem"in yaranlmasi ile alem, cilah ve parlak bir ayna durumuna gelmistir, Alemln hulasasr olan ve kendinden onceki mertebeleri kendinde toplayan "Adem"de Hak kendi suretini, yani sifat ve isimlerini en mUkemmel sekilde mU~ahede eder. Fakat bu mii~ahede, uzaktan ve kendi vucudunun haricinde bulunan bir seye bakis gibi dU~iinUlmemelidir. Zira butnn mertebeler "mutIak vucud'un dismda olmadigi gibi, her bir mertebede tecelli ve zuhfir eden de bu vucuddur, Bu mU~hede Hakk'm butun zerrelerde Zat't He zuhflr ve huzuru ile vuku' bulan "zevki" bir mU~ededir. 39

lnsan-i kamil butun ilam isimlerden ibaret olan "ilahi snret"i kabule rnUsait bir taayyUne sahiptir, tIahi"emanet"i tasnnaya ehil olarak yaraulmisur, Kendisinde ilahi si-

. .

fat ve isimlerin huktimleri fiilen zahir olur. Diger insanlarda ise bu i1ahi sifatlann hn-

kumleri kismen zahir olur. Allah'm ~ehadet ru.eminde tecelltsi sifatlan, isimleri ve fiilleri iledir. Insan-r kamil bUtOn alemlerin hUlasaSI oldugu i~in, onda Zat, sifatlar, isimler ve fiillerin tecellisi toplannusur, In san-I kamil mertebesindeki kemru. ve zuhiir diger

mertebelerde mU~ahede edilemez. 40

Varhklann her biri ilahi nurun aynasi olmakla beraber "cam-r cihan-nnma" (ciham gosteren kadeh) ve "ayine-i gIll-nUma" (alemi gosteren ayna) "Adem", yani insan-i kamildir.Onda ilah'i nurlann sifatlan tamamiyle zahir olmusmr, Nur, kendi cemM ve celahni insan-i kamilde gonnustur, 41.

lnsan-r kamile, yukanda zikredilenlerden b~ka daha bir cok isim verilmistir, Konumuz bakimmdan su isimleri bilhassa zikretmerniz faydah olacaknr. lnsan-i kamil, vahidiyyet ve a'yan-i sabite rnertebesi olan ii~iincU mertebe ile mntehakik oldugu iein

38. C.Muh. b.Fazlullah el-Hindt; A.g.e •• 5.20-21; A.A.Konuk; A.g.e .• C.I, 67.

39. A.A.Konuk; A.g.e .• C.I. 61.

40. A.g.e .• C.I. 62-63.

41. AZlz b.Muhammed en-Nesefi; RlsAleler (Terciime: A.A.Konuk. Mevlana Miizesi Ktb.Nu.4523). 5.184- 185.

-23-

FUSUSU'L-H1KEM TERCOME VE ~ERHl

ona "zill-i ilah" (Ilah'm golgesi) denilmistir=, Aynca "zill-i memdfid" 43 (yaytlml~ golge) ve "zillullah" (Allah'm golgesi) 44 isimleri de verilmistir, Mevlana Mesnevi'sinde "Tann'ya kul olan hakikatte Tann golgesidir. 0, bu alemden olmU~, Tann ile dirilmi~tir"45 diyerek Tann golgesi (saye-i Yezdan) tabirini "kul" hakkmda kullanmistir ki, insan-i kfunil ile ayrn manadadir.

Ismail Hakki Bursevi insan-i kamilin, Hakk'm kemallerinin mazhan ve mutlak sirnn masdan oldugunu, onun "hakiki golge" (zrll-i hakiki) diger insanlann "mecazi gOlge"ler durumunda oldugunu beyan ederek, "golge" sifatmi insan-i kamil ve insanlar icin kullanmaktadtr. 46 Bu ifadelerden anlasilan sudur ki, insan hakkmda "golge" sifau kullamlrms, ilahi isim ve sifatlar ile Zat teceIIilerine kemaliyle mazhar oldugu icin de, in san-I kamil "zillullah" (Allah'm golgesi) 47 terimiyle isimlendirilmistir, M. ibnu'lArabi insan-i kamil hakkmda daha bircok isim kullamlmisur. 46

Hulasa edecek oIursak: Yukanda zikredilen mertebelerin en yuksegi "gayb-l mutlak" ve en asagisr icinde bulundugumuz sehadet alemidir. 49 Sehadet alemfnden geriye dogru manevi "urfic" (yukselis) sfiretiyle asil ve menseine rucu' eden insan, bu mertebeleri ve bunlann birbirine nisbetle durumlanm musahede eder ve bilir. Bu his ve cisimler aleminde algilanan her bir sey, "misal ve hayw" mertebesinde mevcut olanbir



varhgm suretidir. Misal alemindeki sflretler ise kendinden onceki "ruhlar alemi"nin

se'nleri, ruhlar alemi ise "rububiyyet", yani a'yan-i sabite mertebesinin se'nlerinden bir se'n ve Allah'm isimlerinden bir ismin sflretidir, Hakk'm a'yan-r sabite mertebesindeki isimleri ise, O'nun ilk taayyun mertebesindeki sifatlannm sfiretleri ve sifatlar ise

42. Bkz, Abdurrez.z.iik el- Ka~anl; A.g.e., "ZUlu niih" maddesi; Seyyid Serif Curcanl; Ta'rifit, "Zillu nah. maddesi.

43. Suad Hakim; el-Mu'cemu's-Sufl (Beyrut 1981), s.751 FiitOhit'l Mekkiyye'den naklen. Hz.Mevland Mesnevl'sinde "Tann golgeyi nasil uzatn?" (Furkan, 25/35) iiyeti cvliysmn naksrdir, <;:iinkii veli, Tann gunesi mlrunun delilidir" (Mesnevi, Cev. V .lz.budak, C.l, Beyit425) demektedir. A.A vni Bey bu beyti "Insan-i kiimilin naksi Allah'm zilli olur. Ayet-i kerimedeki Keyfe medde'z-ztlle (Golgeyi nasil uz.atu?) dan muriid dahi naks-i evliya'[drr ~eklinde aciklamaktadir. Bkz. A.A.Konuk; Mesnevt-l ~erif~erhi, Konya Mevliina Miiz.esi Ktb. Nu.47 40, C.l, Defter2, s.135. ~u halde iiyette gecen "zill" ve "medde" kelimeleriyle i~aret edilen "insan-r kamildir. "Zill-i memdiid" ismi bu ayet-i kerimeden almrmsur. Ibnu'l-Arabi gibi Mevlana'nui da aym terimi insan-i kamil hakkmda kullandigi anlasilmaktadir,

44. Suiid Hakim; A;g.e.,s.l58,750; l.HakklBursevl, Rflhu'I·Mesnevl, c.n, 135; A.A.Konuk; Mesnevt-i ~erif ~erhi, C.I, DefterZ, s.135; Ken'an Rifai; ~erhli Mesnevl-l ~erif(lstanbulI973); s.80 ..

45. Mevliina; Mesnevi (<;:ev. Veled Izbudak), C.l, Beyit 423.

46. Lllakki Bursevi; A.g.e., C.Il, 135-136. A.A vni Konuk, insfin-i kamilin mutlak kul olup biitUn ilahiisim ve SI' fatlann bilfiil mazhan bulundugu icin "Allah'm golgesi" oldugunu soyler, Bkz, Mesnevl-l ~erif~erhi, C.l, Defter 2, s.134 .

. 47. "Allah 'm golgesi" terirni halife ve sultanlar hakkmda da kullarnlrmstrr ki, "halifetullah" ve "halifetu resiilillah" terimleri ile e§ manadadlr diyebiliriz.

48. Suad Hakim; A.g.e., s.158.

49. A.A.Konuk; A.g.e.;C.II, 221; Molla Cami; A.g.e., s:181.

-24-

VAHDET-l vucoc VE GOLGE VARLIK

Hakk'm Zat'mm bir "vech"idir. lste cenab-i Hak bu varhklardan her birinde bir "vech" ile zahir olur. La-taayyun, yani mutlak zat mertebesinden "sifatlar ve isimler" mertebesine inis Hakk'm Zat'min bir iktizasi ve se'nidir. Hak bu ilahi isimleri "nefes-i rahmani ile tenfis" etmistir, Bu tecellide mesiyyet yani dileme soz konusu degildir, Bu ilk zuhfir ve taayun Zat'm bir geregidir. Ikinci mertebe olan Sliat ve esma mertebesinde mucmel olan ilahi isimler, a'yan-r sabite mertebesine inmis ve tafsil olunmustur. Bu a'yan-i sabite Hakk'm isimlerine ayna olmus ve ilahi isimler bu aynada Hakk'a zahir olmustur, A'yan-r sabite ilahi ilimde zuhfrra gelen "isimler"in sUretleridir. Baska bir ifadeyle "isimler" mertebesi Zat'm suretleri ve golgeleridir, Ruhlar alemi ise a'yan-i sabitenin golgesi, misal IDemi rfihlar alerninin golgesi, ~ehactet alem! de misal aleminin golgesi durumunda 00. 50

Bu mertebelerden Zat, sifatlar ve isimlerin golgesi olan a'yan-: sabite mertebeleri, yani ilk iiC mertebe kadim ve ezelidir, Bu lir mertebe arasindaki srralama aklidir, zamani degildir. ilahi isimlerin ve a'yan-i sabitenin Zat'tan ayn bir vucudlan yoktur. Sifatlar ile rnevsuf, isimler He musemma birbirinin aym olup gayn olmamasi bakimmdan bu lir; mertebe bir tek hakikattir. Onun icin mertebe siralamsmda oncelik ve sonrahk aklidir, zamani degildir. Zlra kadtm ve ezeli oluslan dolayisiyla zaman ve mekan listiidiirler. Bu iir; mertebe el-an olduklan haI iizere bulunmaktadirlar, 51. Rfihlar ve misal mertebeleri zaman icinde gorunmekle beraber sehadet alemindeki zamanm cok otesinde oldugu icin zamansizhk ile zaman alemi arasmda mutavassit durumdadrr. Misal aIemine ve bilhassa ruhlar IDemine manev! yukselis "Kalil bela" anma, "ezel giinii"ne yani zamansizhk ve "ezel"e gecistir,

II. A'yan-l Sabite

Vucud-i mutlakin yedi mertebesinden ucuncusunde sozii edilen a'yan-i sabite, hazarat-: hams, yani bes mertebe iizerinden ele almdrgmda ikinci mertebeye tekabi.il etmektedir. "Hazaratu'l-hams" terimini ilk defa kullanan mutasavvifm lbnu'l-Arabi oldugunu soyleyen Dr. SuM Hakim, onun Eflatfm, Aristo ve ibn Sina gibi filozoflann ve Mu'tezile gibi kelamcilann kavram ve terimlerinden istifade ettigini, fakat bu terime yukledigi cok genis mana ile onun bu terimi adeta sahsi damgasiyla damgalarms oldugunu if Me eder. 52

50. A.A. Konuk; A.g.e., C.I, 8-9.

51. C.Muh. b.Fazlullah el-Hindi; A.g.e., s.17.

52. Suiid Hakim; A.g.e., 5.831. .

-25-

FUs-OSU'L-HlKEM TERCOME VE ~ERHl

A'yan-; sabite tahiri "ayn-t sabite'nin cokluk seklidir. Buradaki "ayn" kelimesiyle lbnu'l-Arabi hakikat, zat ve rnahiyet manalanm, "sabit'' kelimesiyle ise, insan veya UIfgenin mahiyetinin zihindeki vucudu gibi akli ve zihni bir varhgl kasdetmektedir. Bu akli ve zihni varhk, zihnin haricinde, zaman ve mekan icinde tahakkuk manasma gelen "vucfid" (var olma) kelimesinin mukabili olarak kullarulrmstir. Mesela harici alemde mevcut olan insan fertleri ve ucgenler gibi. Su halde lbnu'l-Arabi "a'yan-i sablteden bahsettigi zaman, bu terimle, mevcfidatm saluslannm icinde bulundugu duyularla idrak edilen "ma'kul" bir alemin varhgmi ifade etmektedir. lste bu ma'kul aIemde seylerin "hakikat"leri veya ma'kul yani akilla idrak edilebilen "ayn"lan vardir. Ibnu'l-Arabi h1irilfte vUcutlan olmayan, haric! vucut sifau kendilerinden selb edilmis olan, sadece akilda vucudlan var olan bu a'yan-i sabiteyi "ma'dumat" (yok olanlar) ve "urnfrr-i ademiyye" (yokluga mensup seyler) olarak tavsif etmektedir='. Sunu da belirtmek gerekir ki, "vticfid" ve "suburi adem" "ayn"a verilen iki nisbet ve izafetten ibarettir, Bunlar "mevcud'a raci' olaniki sifat degildir, Subut vucudl ve akli bir emrdir, ayni degildir54. lbnn'l-Arabi ~l)yle demektedir: Bir seyin "ayn"; sabit kilmdigi veya nefy edildigi vakit onun hem adem ve hem de "vucfid" ile beraberce ittisaf etmesi cruz olur. Bu sunun gibidir: "Ayn"mda mevcut olan bir insan, carsida mevcut iken, evde ma'dum yani yoktur. Eger adem ve vucud, siyah ve beyaz gibi, mevcut varhga raci' olan vasiflardan olsa idi,



onun aym anda hem "adem" ve hem de "vlicfid" ile tavsif edilmesi muhal olurdu. Bir

sahsm hem adem ve hem de vncud ile ayru zamanda birlikte tavsif edilmesi mnmkundur, lste bu iz1ifi vUcUd ve "ayn"m subutiyle birlikte "adem" denilen durumdur. Soyle bir sual hattra gelebilir: Kendi "ayn"mda ma'dfim olan bir sey her hangi bir alemde veya her hangi bir nisbetle nasil olur da vucud ile muttasif olabilir? Veya kendi aynmda mevcut ve fakat her hangi bir nisbetle nasil ma'dum olabilir? Bu suale soyle cevap verilir:

Vucudda her ~ey icin dort mertebe vardir, 1. Seyin kendi "ayn"mda vucudu 2. tlimde vucudu 3. Laf~da vucfidu 4. Rakamlarda vUcudu55. Ibnti'l-Arabi "subut''u "ayni" 01- mayip aksine nisbi olan vncfrdi ve aid! bir emr56 olarak tarif etmekte ve "hie bir mevcut suret yoktur ki, onun "ayn": ayn-i sabite ve vticud 0 "ayn" uzerine elbise gibi gecirilmis 0lmasm"57 demektedir. t.Hakk:t Bursevi ise "vucud" He "subut" arasmdaki farki ~oyle

53. A.g.e., 8.831.

54. A.g.e., 8.832.

55. A.g;e., 8.832 (Ibnu'l-Arabi'nin tn§iii'd.Devilr, 8.7-8 adh eserinden naklen).

56. A.g.e., s.832 (FiitQhit-1 Mekklyye'den naklen).

57. A.g.e., 8.832 (FiitQhit·1 Mekklyye'den naklen).

~26-

V AHDET -1 VOdJD VE GOLGE V ARLIK

aeIklamaktadIr: Vticfidda olan zuhfirun tamlrgr "siibfit"ta yoktur. A'yan-; sabitenin vdcfidu golge vucud olup Hakk'm vucuduyla kaim olmustur, Yani arazm cevherle ve SIfaun mevsufla olan hyrum gibi degil, golgenin golge sambi ile hyrum gibi olmustur, G51ge varhkta coklugun olmasi Hakk'm vncudunun vahdetini bozmaz. <;;iinkii Hakk'm vUcfidu muhtelif aynalarda gorunen tek bir suret gibidir. t~te bu "vUctid" bakimmdan, e~ya vucud ve ademden yaranlmisur, denilmektedir. Onun icin her nesnede iki yan vardrr. Biri "adem"e ve biri de "vUcfid"a nazirdir, Kendi hakikatleri bakimmdan "adem"den ibaret olan nesneler, Hakk'm vucfidunun feyzi sayesinde "vucud" kazamrlar, Onun icin her seyin kiyanu Hak iledir. Eger Hakk'm vucudundan feyz olmasa veya bu vucfid feyzi bir an kesilse, her seyin varhgi "adem"e inkilab ederdi58•

Yukanda, a'yan-i sabite, yedi mertebe uzerinden, "taayyUnsUzlUk" mertebesine nisbetle ikinci zuhur ve tecelli mertebesidir demistik, Bu mertebede, Zat'm a'yan-i sabite suretlerinde kendi zat! icin, kendi zatI ile tecelli etmesi "feyz-i akdes" iledUS9. Hanel aIemde yok olan, fakat Allah'm ilminde sabit olan bu ilmi suretlerin ~eMdet a!emindeki varhkIar Uzerinde "eser"leri vardir, Bu bakimdan a'yan-r sabite varhkIarm ashdir. tbnn'l-arabl ~ayle demektedir: "Sen sifatlann bakimmdan Hakk'm aynism; onuri sifan de-



gilsin. "Zftt"m bakinundan ise, Allah, bir mazhar olarak ittihaz ettigi senin ayn-i sabitende,

kendi nefsini kendi nefsi icin lZhar etmistir." 60

Yoktan V8r edilme konusunda lbnu'l-Arabi ~ayle bir aciklama yapar: "Malumdur

ki, Cenab-i Hale e~yayt yaranr: ve onlan "adem"den vncuda cikanr ( ) Bu demektir ki

idrak etmedigimiz bir vucuddan idrak ettigimiz bir vucfida Clkarrr.( ) Bu seylerin ade-

mi, izafl bir ademdir. Zira e~ya ademleri halinde de Cenab-i Hale tarafmdan mU~ede edilmektedir. 0, kendi katmda, nsabit ayn"larda icmel halinde olan ~yleri birbirinden mufassal olarak temyiz eder. Zira e~yarun kendi "ayn"larmda vucudu yoktur, onlann sadece "sUbUt"u vardir, Onlann Hak'tan istifade ettigi ~ey "ayni vUcfid"dur. A'yan~l sabite gerek dl~tan bakanlara gore, gerekse kendi nefislerine gore tafsil edilmis bir haldedirler. Allah indinde de siibfiti bit tafsil ile tafsil edilmis olmaktan zrul olmamrslardir. Sonra bu e~ya kendi aynIannda zahir olunca, imkan hiikmU onlardan aynlmamisur, Mademki imkiin onlardan bir an ayn degildir ve onlann imkfu1 disma cIkmalan dogru olamaz,( ... ) ~u halde onlann imkan hazinelerinden disan cikmalan diye bir durumyoktur, Gercekten Hak Stibhanehfi bizim onlara nazn ve onlann da bize nazlr olmasi icin,

58.l.Hakkl Bursevi; ROhu'I·Mesnevt, cr, 203.

59. A.Avni Konuk; A.g.e., C.I, 110-250.

60. Suad Hakim; A.g.e., 5.833 (FiitOhit'l Mekklyye'den naklen).

-27-

FUSOSU'L-H1KEM TERCOME VE ~ERHl

bu hazinelerin kapilanm acrmsur, Biz a'yan-r sabitedeyiz; ve 0 a'yan-i sabiteden hariCteyiz"61 .:

Ibnu'l-Arabi'nin bu ifadelerinden ~u anlasilmaktadir ki, a'yan-i-sabitenin eser ve hukiimleri haricteki vucutta zahir oldugu haIde, a'yan-i sabite mumkin oImaktan ayn kaImarmslardir, Onlar ilah! iIimde subfit bulmalan bakimmdan ezeli olduklan halde asla "vucud kokusu koklamamis'ur. Sehadet alemindeki mumkin varhklann ezelde vacibu'l- . vucfid katmdabir mevcfidiyet ifade etmeyen sadece "subfitl ayn'Ian, "siibUti hakikat'Ieri vardtr. 62 "Ademde sabit olan "a'yan" mevcuddan'? koku koklamamisur. Mevcudatta sfiretlerin coklugu ile birlikte a'yan-i sabite oldugu hal uzeredir."64

Subut alerni ilahi iIim mertebesidir. Sehadet aleminde mevcut olan her sey bu ilim mertebesinden tenezziil ederek zuhur etrnistir, iIahi ilim mertebesi "basit" ve "miifred" bir alern olup, bizim icinde bulundugumuz su his aleminde zuhfrr eden klilli, manevi, akli ve cllz'i her mevcudu ihtiva etmektedir. Dr. SuM Hakim soyle demek.tedir: lbnil'lArabi'nin metinlerinden anlasilan sudur ki, biiti.in cuz'iler de dahil olmak i.izere her sey subut aleminde sabittir. His aleminin vucudu a'yan-i sabite aleminin vucudunu ortadan kaldirmaz, Bu demek olur ki, lbnu'l-Arabi alem hakkmda ortaya koymus oldugu metafizik sentezinde, birbirine parelel iki alem gorusunu cuz'iler mes'elesinde bile muhafaza



etmistir. Bu iki alernden subfit alemi, his aleminde, yani cisimler aleminde zahir olan her

seyin asil ve prensibidir. Mesela insanm bu gordugumuz alemde bir vucudu vardir; aynr zamanda a'yan-i sabite aleminde de silbfuu bulunmaktadir. Gerci insan "ayn"mm subutunu hissetmez. Cenab-i Hak devamh olarak nefeslerin teceddi.idii ile a'yan-i sabitede tecelli eder. Bu tecelliye "feyz-i akdes" denilir. Fakat mevcudat aleminde mevcut olan sfiretIerdeki tecellisi "feyz-i mukaddes" diye isirnlendirilir'P.

i.Hakkl Bursevi ise a'yan-i sabite hakkmda ~oyle demektedir: iUl.hi isimlerin ve a'yan-i sabitenin Allah'm ilminde ma'kfil, yani akl edilebilir suretleri vardir ki, bunlara "ilmi sflretler" denilmektedir. Dis alemde gordugumuz mahluklar bu ilmi suretlerin akis ve eserleridir; "ayn": yani bizzat kendisi dcgildir. Aynada gorulen surer bakamn "ayn":

61. A.g.e., 833 (Fiituhiit'l Mekkiyye'den naklen).

62. A.g.e., 833 (Fiituh:it'l Mekkiyye'den naklen).

63. Afifi'nin nesrettigi Fususu't-Hikem'de "mevcfld" olarak gecen bu kelime (s.76), A.Avni Bey 'in kullandigr metinde "vucfid" seklinde gecmektedir. Bkz. c.rr, 10-1 L

64. A.A.Konuk; A.g.e., C.II, 10-11.

65. Suild Hakim; A.g.e., s.834-835. Feyz-i akdes ve feyz-i mukaddes terimleri icin A.Avni Bey'in ~erhinin in-

dekslerine bakimz. .

-28-

V AHDET -1 VDCOD VE GOLGE V ARUK

degil, onun eseridir. i~te bu aksin hakikatte bir varhgr olmadigi icin "hayal" tabir olunur. Nitekim golge, golge sahibinin hayalidir. Hak1katte vncud golge sahibine aittir. Golgenin vucfidu ise mevhfimdur. Hakikatte vucud, Zat'a ve vucudi sifatlara, yani mazharlarda zuhfir eden ilahl sifatlara mahsustur. Onun icin birer iliihi se'n olan a'yan-i sabite akilla idrak edilen seyler olup "vticud kokusunu koklamamisur" demislerdir, Nitekim golge misalinde de, golge , varhk kokusu koklamamis, sahibi oIan esyanm varhgmdan golge olmaktan ote bir varhk imkaru elde edememistir=,

Mutlak vucud sehadet aleruindeki her varhgm ayn-i sabitesinde her anda hem zahir ve hem de batm olur. Zahir olusunda 0 sey zuhiira gelir; batm olusunda 0 ~ey yok olur. Bu hal kesiksiz olarak pespese devam eder. 0 seyin "ayn-i sabitesi, yani sabit olan "hakikat"i ise, onun subfit bulmus hakikati oldugu icin baka halinde devam eder. Zira Hakk'm vucfidunda "ilmi siiretler"den ibaret oldugu icin, biitiin a'yan-i sabite kendi mertebelerinden asIa aynimaziar. Onlar "vtlcfid kokusu koklamamrslar", yani hiiriqte viiciid bulmarmslardir; sadece Hakk'm ilminde "sabit" olmuslardir. Mutlak vucfidun tecelli ettigi mahal bu a'yan-i sabitedir67.

Hakk'm varhklan vucuda getirmesinde "ilm"i on~e, "fiiI"i sonra gelir. Bunu soyle bir misalle aciklayabiliriz: Birressam yapacagi levhanm once suretini kendi ilminde tasavvur eder; sonra da ilmindeki bu tasavvurun sfrretini fiile getirir. Ressam zihnindeki bu sfirete gore pek cok resim vucuda getirebilir. Yapugi resimler yok olsa bile tekrar bir benzerini meydana getirebilir. Onun ilmindeki suret ise sabittir. Bu siiret onun ilminden ayn olamaz ve harice cikip viicut bulamaz. lste bu misaldeki gibi, Musavvir olan Hakk'm ilminde birer ilmi suretlerden ibaret olan "sabi; aynlar" vucud kokusu koklamamisur, denilir, Ressam yapngi Ievhanm suretini once kendi ilminde tesekkul ettirmedikce, haricte resim yapma fiili ve yapilan Ievha zuhfrr edemez68.

III. Ruh ve Varhklar

Golge alem konusunda ele almmasi gereken bir kavram da "riih"dur. Mutasaviflara ve lbnu'l-Arabi'ye gore "masiva" denilen her varhk hayy, yani canhdir, "Zira butun rnasivallah Allah'm hamdiyle tesbih edicidir; tesbih ise ancak canlidan olur, ,,69 insan Hakk'm "hayat" sifaumn en mukemmel mazhandir. Bu mazhariyet sebebiyle hayat in-

66. t.HakkI Bursevi; Ruhu'l-Mesnevl, C.I, s.129.

67. A.Avni Konuk; A.g.e., C.I, 39, c.n, 236-237.

68. A.g.e., C.I, 40.

69. M. ibnu'l-Arabi; el·Fiitilhilt el-Mekklyye, c.m, 65; A.Avni Konuk; A.g.e., C.I, 36.

-29-

FUSOSU'L-HtKEM TERCDME VE ~ERHl

sanIarda pek zahir ve a~ikar olmus, diger varltklarda ise derece derece bann ve gizli bulunmustur/", Baz: varhklarda, mesela cemadatta hayatm pek gizli olmasi, onlann cansiz addedilmelerine sebep olmustur, Fakat vi.icfidun her mertebesinde zahir olan ve tecelli edenin Hak oldugu goz onunde bulundurulunca, varligm her mertebesinde "Hayat" sifaumn bir tecellisinin olmasi gerekecegi muhakkaktrr.

a. insamn Ruhu

lnsanda "hayat''m pek zahir olusu, insan varligmm asagida gorulecegi Uzere U~ ce~it "ruh"a sahip olmasmdan ileri gelmektedir diyebiliriz. t.Hakkl Bursevi insandaki bu i.i~ cesit ruhu su sekilde aciklamaktadir:"!

1. Zilti ruh: Insanm cismani unsurlarmm rfihudur, Bu rfrhun ifaza edilmesi "tecelli-i evvel" ve "nefes-i rahmani'' mertebesindedir. Bu rfih unsurlarla bakidir. Zira "viicfid"a adem yoktur; sadece muhtelif tavrrlarda temessiil vardrr.

l.H'Bursevi'nin bu ifadesinden anlasilmaktadir ki, "zan ruh" bu sehadet alemine gelen ve gelecek olan burun varhklara "ilk tecelli" ve "nefes-i rahmani" mertebesinde verilmistir, BUti.in cisimler ve cemadat denilen varhklar da bu rfih ile canhdrr.

2. ihlhi ruh: Buna rfrh-i menffih, rfih-i izafi, rfih-r insani ve nefs-i nanka gibi isim-



ler verilrnistir, "Ona rfrhumdan ufledim" (Hicr, 15/29) ayetinden anlasilan bu rfihtur. Bu

rfiha akil, ilim ve tedbir gibi keyfiyetler tevdi' edilmistir. Bu rfih, nebiler ve kamil velilere gore, ana rahminde cesedlerin tesviye ve ta'dil edilmesinden "bir kac bin yil" Once halk olunmus ve ilk safta bulunrnustur. Diger insanlara gore ise, ana rahminde cesetleri ta'dil ve tesviye olunduktan sonra melek vasitasiyla nefh olunmustur. Bu nefh keyfiyeti, bizzat Hak tarafmdan Adem (a.s.)a nefh olunmasma benzer, Fakat Cibril'in Hz. Meryem'e ruh nefh etmesiyle diger meleklerin insanlara rfih nefh etmesi arasmda fark vardir,

Melekler tarafmdan uflenmis ruhlara "cliz'i ruhlar" denilir. Burada "cuz" tabiri parcalanmak, tecezzi etmek manasmda degil, "tahassus" yani hissesi olmak, hisselenmek manasmdadir. Hisse ise "tamam-i haklkat''ten ibarettir, Bir misalle ifade edilecek olursa, muhtelif insanlann "insanhk hakikati'ni meydana getiren musahhas anzlarla beraber 01- rnasidir ki, bunlann "insanhk hakikat''i hepsinde musterektir, Gerci herbirinin taayyun ve tesahhuslan onlan birbirinden aymr ise de, insanhk hakikati bakimmdan aralannda

70. A.A.Konuk; A.g.e., C.I, 173.

71. 1.Hakkt Bursevi; Kitiibii'n-Netice, yk, 164b-166a ve 190. (Bursa Genel Ktb, 64).

-30-

V AHDET -1 VOCOD VE GOLGE V ARLIK

bir fark yoktur. Hayvanhk hakikati bakmundan da at He aralannda bir fark olmamakla beraber, taayyUn i'tibariyle attan aynhrlar. "Nebftti hakikat" bakirmndan da elma agaci He aym olmakla beraber, insanm taayyiinii onu nebattan farkh kilrmsur. "Cisrnani hakikat" bakimmdan tas ile aym olmakla beraber, taayyiin itibariyle insan ve tas birbirinden ayndrrlar. "Cevheri hakikat" bakimmdan ise melekle beraber oldugu halde, melek ve insam ayrran herbirine mahsus olan sfiretleri ve anzlandrr.

Insanm "ctiz'i ruhlan", gunesin yeryiiztinde gornnen ciiz'i l~tklan gibidir. Yeryiiziinde gunesin isiklanru "hisse hisse" gosteren evlerin pencereleri ve rnahallerdir. Biitiin bu ctlz'i rsiklar gunese rnuzafur, yani gunese nisbet ve izafe edilir. Ashnda gunesin l~lgl bir tektir. Gunesin kursuna gore bu I~Ik:lar icmal, yani toplu olma ve hari\=te mahallere gore gorilnil~U de tafsil, yani bolumlere aynlmadrr. Hakikatte ise icmal ve tafsil bir tek manadan ibarettir.

Gunesin isiklan, gunesin nfirunun aksi oldugu gibi, cuz'i ruhlar da "ilahi ruh'un akis ve golgeleridir, Bu durum golge sahibi ile golge ve asil He fer' arasmdaki munasebet gibidir.

Su halde "vucudun hakikati" golge sahihinin vutUdudur. "Vucudun hayali" ve go, riintilsil ise golgenin vucududur. lste bu manadan dolayi varhklar Memine "hayal" denilmistir. <;linkii onun vliciidu golge vucuttur.

Arifler bu manadan hareket ederek golge varliga nazar etmeyip, onun banm ve hakikati olan "hakikl vucuda gozlerini cevirmislerdir. Mesela insan aynaya bakngi zaman, aynada gorunen insandir. Bu misalde aynaya bakan insan "hakikat" ve aynada goriinen suret "hayal'tdir. Bu bakundan sufiler derler ki, biitiin varhklar ma'dfnndan ibarettir; onlara vucfid veren ilahi feyzdir; Hak onlara vucudifaza ederek birer surer vermistir. Aynadaki hayal ve golge bizatihi yok ise de, bu golgeye varhk veren ve onu bir golge varhk olarak var gosteren golge sahibidir. Onun icin golgenin varligr ancak golge sahibine, golge sahibinin vucfiduna izMetle gerceklesebilir,

Biitlin CUZl ruhlann klilIiyyetine "mutlak rfih" denir ki, bu ruh Kadir gecesinde tenezzul eder (Kadr, 97/4). Bu "klilli ruh" da mahluk oldugu icin, hakikatte Hak vucudunun golgesidir, Bir cok golge vardrr. Cisim cuz'i rfihun golgesi, cliz'i ruh kiilli rfihun golgesi, kiilli ruh da Ham rfihun golgesidir, Burada anlanlmak istenilen mana "Ben AlIah'darnm ve mu'minler benim nurumun feyzindendir" hadis-i serlfiyle alakahdir, Onun icin.Hz, Peygamber Allah'dan ve mu'minler Hz. Peygamber'in nurundandir. Arada vasltalar nazar-i i'tibara ahnmazsa her cuz'i ruh Ham rfiha muzaf olur, yani dogrudan iIahi

-31-

FUSOSU'L-HIKEM TERCOME VE ~ERHI

rfiha nisbet ve izafe edilir.

"iU'thi ruh'un insanda taayylin ettigi mahal "dimag'rhr, Bu taayyun hulul seklinde degll, taalluk yoluyladrr. Miknans He ~ektigi demir arasindaki munasebet gibi.

3. Hayvani ruh: Buna "hayvani nefs" de denilir. Bu rfihun taayyun ettigi yer, yUrek ve cigerdir, izafi rfihdan tevellud etmistir. Bu ruh nefs-i nankanm meyvelerinden ve onun aksindendir. Boylece bu rfih nefs-i nauka He ceset arasmda bir vasita olup his ve hareket sahibi olarak gorulen vucuda nizam verir. Zira biitiin varhklar arasmda daima vasita tertib olunmustur. Bu vasita sayesinde "ifaza ve istifaza" mumknn olmaktadrr. Bu hayvani rfrhla vucut mertebesindeki ahval kivam bulur; boylece vas Ita olacak baska bir rfiha ihtiyac kalmarms olur.

Hayvani rfih ilahi riihun binegi gibidir. Saadet ve sekavet ile sifatlanan bu ruhdur.

Nefs-i nauka dogrudan Hakk'a muzaf oldugu icin 0 diinya ve ahirette saiddir, Hayvani ruh ise boyle degildir. Hayvani rfih, nefs-i naukanm bakiyyesinden ahz olundugu icin, onun da bakasr vardir. Fakat hayvanlann rfrhlan anasirdan tevellud ettigi icm bakalan yoktur. Hayvan olunce rfihu da saner. Fakat insan olunce hayvani rfihu sonmez. Isulahta "nefis" denilen insandaki bu hayvani ruhdur ki, zelul (itaatkar) ve cemuh (isyankar) olur. Dtmya ve ahireue elem duyan ve azap goren budur. Yani insan vucudunun maruz kaldigl elemleri hisseden, ilahi ruhdan mustefad olan nefs-i nauka degil, hayvandaki gibi "nefs-i hassase-i hayvaniyyedir. Bu "hissedici hayvani nefis" veya rfih, hem dlinya hadiselerinin, hem de ahirette vakr' olacak azabm elemlerini idrak eder.

Gerci ilahi emirlere muhatab ve miikellef olan rfihun nefs-i natika oldugu da soylenmistir, Nefs-i natikarun elde ettigi ilim ve rnarifetler yuzunden "ruhant naim"i oldugu gibi, lezzet ve sehvetlerden dolayi "cismani naim"i de vardrr, Fakat onun ruhan! naimi ruhani kuvveler ve cismani naimi de hissi kuvveler vasitasiyladir. Mesela yemek icmek, giizel kokular ve diger hiss! guzellikler duyular vasitasiyla nefs-i natikaya ulasunhr, Boylece nefs-i nanka bunlardan lezzet alnus olur. Eger "hisseden hayvani rfih" olsaydi, guzel yuz, guzel renk v.s. gibi guzelliklere baktigi zaman hayvanm da zevk almast gerekirdi. Hayvanlarda bu sifat yoktur. lste bundan dolayi "hayvani rfih'un nefa-i natikarun zevk almasma alet oldugu soylenmektedir,

Nefs-i nauka bu sum cisimler aleminde gariptir. lnsan uyaruk oldugu muddetce nefs-i nanka bedenin tedb1riyle, ona yarayacak seyleri elde etmek, zarar verecek seyleri def etmekle mesgfrl olup elem ve sikmnlardan kurtulamaz. Insan uyudugu vakit nefs-i naukasi "asli vatan"ma doner; rfihlarla karsilasir ve melekut aleminin, yani misal ve

-32-

VAHDET -1 VOCUD VE GOLGE V ARLIK

ruhlar aleminin mii~ahedesiyle unsiyet kurup rahatlar ve "gayb alemi"ne yiikselir.

Onun icin insan kendisini dunyaya bagh tutan "hayvani ruh" perdesini yanp "ilahi riih'un cemaline nazar etmelidir. Dunyada garip oldugu icin, bir gurbet diyan olan Memden "asli vatan"a ulasmak i~in gayret gostermeli, dUnya ve krunabn bir "hayal" 01- dugunu anlamahdrr72.'

Rfihun beden ile mtinasebeti ~oyle iffide edilmistir: Ruh bedenden Mri~ de degildir, dahil de degildir, Bunu idrak edebilmek i~in bedeni terk etmek ve bedenden kurtulmak gerekmektedir 73.

Yukanda anlatilan ii~ rflhdan "hayvani rub" vucudun tenezziil mertebelerinin nettcesidir, "Nefes-i rahmanl" ve "tecelll-i evvel" ise insanm manevt terakkl yoluyla yiikselebilecegi, mertebe ve netlcedir. Nefes-i rahmaniye "fevkani" ve nefs-i hayvanlye "tahtan!" derler. Bu isimlendirme Hakk'm tecellisine nisbetle bunlann taayyiinleri bakirnrndandir, Yoksa tecelliden once "fevkani taayyiin" ve "tahtanl taayyiin" gibi tabider kullarulmasr dusunulernez. Hale Zat'ryla gani (ganl bi'z-zat) oldugu icin, Zat'l bakunmdan taayyiin, taayyiinsiizliik, niiziil ve urfic gibi biitiin nisbetlerden ben ve muarradir, Akl-i evveli halk edip onu hilafet merkezine kad~ indirdikten sonra, ilaht isim ve sifatlann muhtelif tavirlan ve cesit ~e~it zuhurlan niizul ve uruc gibi hallerin ve mertebele-: rin ortaya cikmasmi gerektirmistir,

, "ViicUd"un mertebelere niizulii tecelliler ve telebbiisler (libasa biiriinmeler) i'tiooriyledir. "Uruc" ise "insilah'far i'tibariyledir, Butun mertebelerde zuhUr eden suret ve hususiyetler ilk menseine donduruldukten sonra, zat'm ahadiyyeti sun ashna riicu etmi~ olur. Hakk'a nisbetle bu duruma "Zat-; baht" derler. Kulun ashna rucfnma ise "fenafillah" denir. Zat-r baht mertebesi Allah'm zatmm her tUrIii tecelliden ve tenezziilden beri oldugu mertebedir. 0 "El-an oldugu hal iizeredir." Kulda ise bu mertebe, onun ash olmale i'tibariyle, "kuvvede"dir; kul mana olarak mutlale bir tecerrUd icinde dii~UnUldUgii takdirde bu boyledir. Kulbu alemdeki sureti i'tibariyle ise taalluk-i mahzdan ibarettir. Onun icin ashndan haberdar olamaz.Bir kul biitiin mertebeleri unic suretiyle kat' edip her ~e~it taayyiin ve suretten tecerriid etmek, soyunmale derecesine ulasabilirse, onun bu atemde suri bir taallukunun olmasi, ona perde ve hicab olmaz. Fakat suretlerden otesine gecemeyen, taalluk ehli olan kimseye sozu edilen bu manevi tecerriid bir mana ifadeetmez. Onun icin bu mana bilfiil bu makarm manevi terakki yoluyla elde ennis kimseye

72. A.g.e., 164b-166a.

73. I.Hakkl Bursevi; ROhu',.Mesnevi, c.r, 141.

-33-

FUSOSU'L-HIKEM TERC()ME VE ~ERHI

gore olup, kendi varhgmda "bilkuvve" bu mana olana gore degildir, insamn bu idrake ulasmasi "kamil mursid" terbiyesinde gecirecegi stiluk ile elde edilir. Ntlzfil ve urlic keyfiyeti de otakdirde bilfiil idrak edilebilir?".

lnsanm nefsi golge, rfihu ise gunes gibidir. Zira Allah, ruhu gtines gibi nfirani ve nefsi golge ve golgenin dii~tligii mahal olan arz gibi zulmani ve karanhk kilrmsur. Ruh, insanm arz mesabesinde olan bedenini nurlandmr ve bedende tasarruf eserleri gosterir, Rfiha delil kendi eserleri ve nurlandir, Nefis ve bedenin ruha delil olmasi, bu ikisinin rfihdan bir akis olmasi ve rfihun kendilerine taalluku ve duyulara bitisik olmasi dolayisiyla mlimkiln olabilir75.

Cisimler rfihlann golgesi, ruhlar a'yan-i sabitenin ve a'yan-i sabite ilahi se'nlerin ve btitlin bunlar da la-taayyun mertebesinde olan huviyyet-i zatiyyenin golgeleridir. Asli, ilmi ve hakiki vucud ezelen ve ebeden bu zutl htiviyyetindir. Fer'i, i'tibari ve vehmi vucud ise taayytin mertebelerindeki golgelerindir, Bu "Golgelerin viicud kokusu koklamadigi" soylenmistir, Bu golgeler halen de bir "vehim" olarak ve bir i'tibarla mevcuttur. Hakk'm vucudu ise "ma'lfim ve muhakkak'fir. i~te hakiki vucfrd olan Hakk'm vucudu bu golgelerde zahir oldugu icin, golgelerin bir viicfidu oldugu tevehhlim edilmistir. Hakikatte Hakk'm vucudundan gayri hakikt vucud yoktur. Sunu bilhassa hatirda tutmak gerekir ki, mtimkinlerin "mahiyet'Ter: ULrine yani a'yan-i sabite uzerine vaki' olan vucud, Hakk'm vucudunun golgesidir; yoksa hakiki vucfidun "ayn"r, kendisi degildir. Bir nesnenin golgesi ise kendisinin aym degildir76.

Rfih, hakiki vucuddan vucud feyzini elde edip bedenin hayatma imdad eder.

Hakk'm vucud feyzi rflhdan bir an bile kesilecek olsa biitiin nesneler "adem"e inkilab ediverir. Onun i~in bu a~agl sehadet aIeminde gunesin golgesine bakmak yerine, gunesin kendisine bakmak gerekir. Golge varhk ve on un gerekleriyle yetinmeyip "vicdan" ile "hakikatler"i bulmak lazimdir?? ..

b. A.lemlerin, varliklarm rfihu

Muhyiddin ibnti'l-Arabi Fusiis'ta "Hak, mana cihetiyle, zahir olan seyin rfrhudur.

Boyle olunca Hak, Baun'drr; binaenaleyh Hakk'm alemin suretlerinden zahir olan seye

74. Lllakki Bursevi; Kit:ibii'n·Netice, yk. 190b-191a.

75. t.Hakkl Bursevi; Ruhu'l-Mesnevt, C.I, 202.

76. A.g.e., C.I, 203.

77. A.g.e., C.I, 204.

-34-

VAHDET-I VOCUD VE GDLGE VARUK

usbeti, rfih-r miidebbirin sfirete nisbeti gibidir"78 diyerek Hakk'm bir bakima "aIemin Iihu" oldugunu ifade etmistir.

Ahmed Avni Bey bu cumleyi ~oyle serh etmistir: tlabi isimler Zat'm se'aleridir, ~attm se'nleri ise Zat'm aymdrr, Zahir ismi ilahi isimlerden biridir. Bu Zahir ismi alemin zahir olmasmi gerektirir. Zira mazhar, yani bir zuhUr yeri olmaksizm bir Hab! isim :uhiira gelmez. Bu baktmdan "Alem Hakk'm Zahir ismi"79 olunca, Hak alemin "ayn"; )imu~ olur. Bu takdirde alem Hakk'm "suret"i ve "hiiviyet"i olmus olur, lste bu bakimIan Hak, butun akli, hissi, ruhanl ve cismani suretlerden zahlr olan seylerin, "mana" ve nakikat" cihetiyle, rfihu olur. Hakk'm alemm rfihu olmasi demek, Hale Batm'dir demekir. Su halde alemde zuhlir ve manada butun, yani MUn olma, kayitlanyla kayitlannns ilan Hak'tir. Gerek zuhfir ve gerekse butfm Hakk'in htiviyetidir, Hale hem zahir olamn 'e hem de bann olamn "huviyet"] olunca, Baun olusun Zahir olusa nisbeti, herhangi bir ureti tedbir eden ruhun 0 surete nisbeti gibi olmus olur80.

A.Avni Bey bunu soyle bir misalle aciklamaktadtr: "Insan" kelimesini kagrt uzeri-

Ie yazdigirruz vakit, gozumuzun onunde bir surer zahir olur. Bizi boyle bir sureti yaz.naya sevk eden 0 kelimedeki "manadn. i~te bu mana Q.sfiretin miidebbiridir. Yazdiginuz kelime "zahir" ve onun ruhu mesabesinde olan mana da "batm'tdir, Bir bakima bu surer rnanasinm gayri degildir; yam ikisi arasmda bir gayriyet yoktur. Bu silretin zahin, baurn olan rnanasinm ayrudir; ikisi arasmda ayniyet vardir, ~ayet bu ikisi arasmda her bakundan bir gaynhk olsa idi, 0 sureti gordugumuz zaman manasma intikal etmek mumkun olamazdi, Baska bir ifade ile, zahir olan sfiretten, baun olan manasma gecilemez, kisacasi zahirden banna intikal edilemezdi. Ayni sekilde ~ayet sfiret ve mana arasmda bir ayniyet olmasaydi, zihnimizde mevcud olan "mana"Yltzhar icin, cizdigimiz bu "sfrret"i cizrneyip, baska bir surer cizmek gerekirdi. Yani zihindeki mana He ~izilen suret arasmda her bakimdan bir gaynhk ve ziddiyet olsa idi, 0 suret cizilmeyip ondan farklt ve baska bir sfiret cizilmesi gerekirdi.

lste bu misalde if Me edildigi gibi, vUcUd mertebelerinin her birinde "kelimeler" halinde zahir olan "suretler'fn, kendilerine has "batm'Tan, yani "mana" ve hakikatleri vardrr. Her bir mertebede zahir olan varltklann Batm'i Hak'ur. Hakk'm ilminde zahir olan a'yan-i sabitenin batmr ilfthi isimler, ruhlar aleminde zahir olan suretlerin banrn ise a'yan-: sabite, misal aleminde zahir olan suretlerin banm ise rfihlar ve sehade; aIeminde

78. A.A.Konuk: A.g.e .• C.I. 261.

79. A.g.e .• C.I. 262.

80. A.g.e., C.I, 262·263.

-35-

FUSUSU'L-H1KEM TERCOME VE ~ERHl

zahir olan sftretlerin batmi ise misal alemindeki suretleridir. Buutn bu mertebeler goz onnnde bulundurulacak olursa, sehadet aIemine nisbetle Hak "ebtan-i butfm" yani batmlann en baum olmus oIur81. Iste bu bakimdan aIem meshfid ve Hale ma'kuldur denir.

Mibnu'l-Arabi Fiitflhat-I Mekkiyye'de "Eger tahakkuk ettirebilirsen Zahir ismi alemdir; Hakk'a nisbetle alem rflha nisbetle cisim menzilesindedir'W ve Fususu'l-Hikem'de "0 her gorenle gorur ve her gorunende gorunur, Binaenaleyh alem O'nun suretidir; 0 da aIemin riihu olup onun mudebbiridir, Bu sfiretle alem "insan-i kebir"dir"83 demektedir. Ahmed A vni Bey bu cumleleri ~u sekilde aciklamaktadrr: Hakk'm vucudu ruhlar aIemi, misal alerni ve sehadet aIemindeki blitlin varhkIann "hakikat'jnde saridir, Bu sereyan olmasaydi blitlin bu varhklar vucut bulmazlardi, Zira miimkin varhklann

. kendi zatlanyia mlistakil bir vucut sahibi olmalan imkansizdtr. ~u haide Hak her goren seyde "gorucu" ve her zuhfira geIen seyde "zahir" olur. Her gorulen seyde de "gorulen" O'dur. Cunku vucudda O'dan gayri bir ~ey, bir varhk yoktur. "Goren, gorunen ve gosteren hep O'dur. " Oyleyse aIem Hakk'm sfireti ve Zahir'idir, Hale ise aIemin rfihu, Mum ve mlidebbiridir. Bu bakimdan alem butunuyle "buyuk insan" ismiyle isirnlendirilirf".

Hak, alemin rfihu oldugu gjbi, insamn da rfihudur. Af'akta yani dt~ alemde ve ondaki her bir varhkta Zahir oIan Hak oldugu gibi, enfuste, yani insamn il( iileminde Z~hir' olan da Hak'tir.Bu bakirndan insan Hakk'm "suret"i, Hak da insamn "ruh'udur; ve bu rfih bu sfuetin rnudebbiridir; yani onu tedbir eden ve ondan tasarruf edendir. Atak ve en· fuste gorulen mazharlarda Hakk'in zahir olmasi ve atak ve enfusnn Hak ile kaim bulunmast keyfiyeti, insan rfihunun cesette zuhflru ve cesedin ruh iIe kiyam bulmasi gibidir. $u halde Hak insarun "hliviyet"i ve "batm"), insan ve diger varhklar Hakk'm "suret"i ve "zfthi,r"i gibi olmus olur. Bu ifadelere ragmen, sunu unutmamak lazimdir ki, Hak rfih degildir; "ruhun rfihu" demek daha dogru olacaknr, Cunku rfih mutlak vucudun tenezzu mertebelerinde, la-taayyun ve Zat mertebesine gore dorduncu sirada yer almaktadir. Onun icin "Alemlerden gani oIan Zat''a ruh ismi verilemez85• Bu ifade sadece insanu cismani varhgi ile rfihu arasmdaki munasebet goz ontmde bulundurularak, Hak ile alem arasmdaki munasebeti anlatmak icin kullamlrmsnr.

81. A.g.e., C.I, 262-263.

82. M. ibnii'l-Arabi'; el-Fiittlhiit el·Mekkiyye, cm, bab 317, s.68.

83. M. ibnii'l-Arabi; Fususu'l-Hikem (Cev.NiGencosman), s.163-164. A.A.Konuk; A.g.e., CIl, 303.

84. A.A.Konuk; A.g.e., err, 304.

85. A.g.e., C.I, 267-268.

-36-

VAHDET-l VOCUD VE OOLOE VARLIK

Orner Hayyam da Hale He wem arasmdaki munasebeti aniatmak icin benzer itadeyi kullanrmsur: "Hak cihanm carndrr; cihan btitiintiyIe bedendir. Melrukenin ruhIan bu bedenin duyulandrr. FeIekIer, anaslr ve me valId ise bu bedenin uzuvlandir, t~te tevhid budur; bunun gayrisi hep kesret hicabrdir". 86

IV. Nur ve Varhk

lcinde yasadigmuz cisimler weminde bir "golge'nin meydana gelebilmesi iCin "l§lk" sart oldugu gibi, Hakk'a nisbetle "golge varhk"tan bahsedebilmek iCin de bir "nur"a ihtiyac vardir, Bundan dolayi golge varhk anlayismda sazli edilen temel kavramIardan biri de Allah'm "Nur" ismidir. K~ni Istdahat'mda "Nur''u ~ayle tarif etmektedir: "Allah Teala'nm isimlerinden biridir. NfIr, Allah'in Zahir ismiyle tecellisidir; yani biitlin alem suretlerinde "zahir" olan "vUcud"dur. Aynca ledunni ilimler ve ilahi varidauan gizli ve ortulu olan seyleri kesf eden, a§ikar kilan her seye "nur" ismi verilir lei, kalbden kevni (yani masivayr) tard ederler."87 Bu.muhtelif nurlar goz onunde bulundurulunca, Hak Teala'ya "nuru'l-envar"88, yani "nurlann nuru" ismi verilir,

A. Avni Bey Yusuf Fassirnn serhinde, bu alemde bir nesnenin golgesi l~lkla zuhUra geldigi gibi, biitiin alemin bir golgeden ibaret olan varhgmm da Hakk'm Nur ismi ile zahir 0ldugunu89, "nurlar nuru" olan Hakk'm "hakiki nur" oldugunu soylemekte ve bu . "Nfir" hakkmda ~u aciklamalan yapmaktadm'v "Hakiki nur" kendisi vasitasryla varhklar idrak olunan "Nfir"dur; fakat kendisi idrak olunamaz, <;iinkii "hakiki nflr" nisbetler ve izafetlerden tecerrud etmis olmasi bakimmdan Hakk'm Zat'mm aymdrr. Hz. Peygamber'e "Rabb'ini gordun mu?" diye soruldugu zaman: "Bir nflrdur, ben O'nu nasil gorebilirim?" buyurmustur, Bu hadis-i ~eriften anlasilmaktadir ki, Hak TeaIa miicerred bir nfirdur, O'nu gormek miimkiin degildir, Su halde "hakiki nfir"u mazharlar, nisbetler ve iz~etlerden tecerriid ennis bir halde gormek ve idrak etmek mumkun degildir. Onun idrak edilmesi, tenezzul mertebelerinin gozler online getirmis oldugu perdeler arkasmdan, mazharlarda miimklin olabilir, Mesela gunesin l~lgma C1pIak gozle baktlamaz; bakildigmda goz kamasir ve goremez olur. Fakat bir bulut perdesi arkasmdan veya isli bir cam arkasmdan bakrldrgi zaman gorulebilir. "Hakiki nfir"un gorulebilmesi icin de ancak, onuo mazhan olan bu kesif alem perdesi arkasmdan bakmak ve gormek gerekmektedir. Hakiki nflr "mutlak vucud" olan Hakk'm varhgma mugayir degildir, Zira mutlak

86. A.g.e., C.I. 268.

87,88. A.el-Kil§ilni; Ist"ilhiltii 's·SOtiyye, Nur ve Nuru1-envar maddeleri.

89. A.A.Konuk; A.g.e., err, 5.243.

90. A.g.e., en, 219-220.

-37-

FUSOSU'L-HtKEM TERCDME VE ~ERHt

vucud ziddi olan "adem" ile taakkul edilebilir. "Vucud" hakkmda nfrr olus, "adem" icin de zulmet, karanhk soz konusudur. Karanhk zrddi olan aydmhk olmaksizm idrak olunmadrgi gibi, adem icin de bir taayyUn ve tahakkukun olmasi aklen muhaldir. Zira mutlak vucud Sonsuz vucuddur, Sonsuz'un ihatasi dismda "adem"in taayyUn ve tahakkuk edebilecegi bir yer, mahaI, mekan ve zaman mevcut olamaz. Eger mutlak bir adem mevcut olabilecegi farz olunsa, bu takdirde mutlak vucfid, sonsuz ve mutlak olamaz, bir tahdidle hududlandmlmis olurdu. Onun icin Hakk'm varhgma nisbetle "mutlak yokluk" yoktur; sadece sonradan yaratilrms varhklara, yanl bize gore izafiyokluk, adem vardir. Bu varhklar izati yokluktan, izafi varhk aleminde ancak "vucud nfir'u ile nurlandiktan sonra zahir olmuslar ve haricte varhk sahasmda zuhur bulunmuslardir. Hakk'm bu varliklara, yani izafi yokluga "vucfid nfiru'' ifaza etmesi olmasaydi onlar bu izafi adem karanhga devam edeceklerdi. lste bundan dolayi alem denilen bu mUmkin varhklar "zulmet" ile vasiflandmlrmsur,

Bir hadis-i serifte "Allah Tclla halki zulmette yaratmisur. Sonra onun iizerine "Nur'undan serpmis ve 0 zahir olmustur" buyrulmasi mahlfikatm once zulmette oluslanna, sonra Nur ile zuhfir bulduklanna delalet etmektedir.

"Adem" kavrami "vlicfid" mukabilinde akledilebilir ve bu ikisinin ayn ayn idrak edilmesi mUmkUn degildir dcmistik. B\l iki kavrarrun idrak edilebilmesi icin ikisi arasmda bir "rnutevassit", bir araciya ihtiyac vardir ki, bu da "misal alemi'nin hakikatidir. Ziya (isrk) bu ara alemin zau sifaudir. Misal flleminin ustunde rfihlar, onun UstUnde ise a'yan-i sabite ve vahdet aIemi vardir. Ruhlar ftlemine yakmhgindan dolayi misal aleminde "nfir" tecellisi galiptir. lcinde yasadigmuz sehadet alerni, "nur'dan ibaret olan ervah aleminin mukabilinde oldugu icin, onun suretlerinde zulmet galiptir,

Nur zulmetin ziddidir .. Zulmet kendi idrak olunmadigi gibi, kendisiyle de bir sey idrak olunamaz.

"Hakiki nflr" ile-zulmet arasmda bulunan l~lk (ziya) ise, hem kendi idrak olunur ve hem de kendisiyle e~ya idrak olunur. Bu li<,: kavrarnm herbirine mahsus birer seref vardlr:91

- Hakiki nurun serefi "oncelik" ve "asalet" bakimmdandrr. ZITa 0 her gizli ve ortuIU seyin ortaya crkmasma sebeptir.

- Zulmetin serefi ise "hakiki nur" ile olan irtibat ve alakasi dolayisiyladtr. Aynca

91. A.g.e., err, 220.

-38-

V AHDET -1 VDCUD VE OOLOE V ARLIK

haklki nfir ancak zulmet mukabilinde idrak olunabilirCunku onun ziddidir; ve her sey ancak ziddi ile anlasilabilir.

- "Isik'm serefi ise ikisi arasmda bulunmasmdan dolayidir, Kendisinde nfir iIe zulmet kansik oldugu icin iki serefe de sahiptir,

Dr. SuM Hakim lbnu'l-Arabi'nin "nur" kelimesini iki manada kullandiguu soylemekte ve ~u sekilde aciklarnaktadmf?

1. Halkm mebdei; veya taayyunlerin zuhfiru kendisiyle olan nur, Bu manada Ftituhat'taki su cUmleler zikredilebilir: "Allah TeaIa bizi adem zulmetinden vucud nuruna cikardi, bir nfir olduk" (Flit. 3/412) ve "Allah, blitUn mevcutlarda munbasit olan Nur'dur ki, buna "vilcfid nUr"u ismi verilir". (Flit. 2/241)

2. ldrakin mebdei veya vlicutta sari olan akil manasmda nur: "idrak: Nur ismiyle vaki' oldu; ve bu golge de mlimkin varhklann "ayn'Ian uzerine rnechfil bir gayb suretinde yayIldI."93 ldrakm mebdei olan bu nur, baska bir terimle "suhud nur"u ve "iman nuru''dur.



Ka~ani "Allah semalar ve arzm nurudur" ... (Nur, 24/35) ayetinin tefsirinde ~oyle

demektedir: "Nfir kendi zanyla zahir ve e~yft kendisiyle zahir olandir, Nur ilahi isimlerden, zuhfnunun siddeti ve esyanm kendisi He zuhur etmesi bakirmndan mutlak bir isimdir. ( ... ) Allah vucuduyla bulundugu ve zuhuruyla zahir oldugu icin, semalar ve arzin nfirudur. Yani ruhlann semalanrn ve cesedlerin arzuu izhar edendir. Bu nfrr "mutlak vucflddur ki, mevcut varhklardan vucut bulan her sey O'nunla aydmlanip vucut bulmu~tur".94 i. Hakki Bursevi de aym ayetin tefsirinde sunlan soylemektedir: " ... Allah Teala'ya nur deniImesi mecazt degil, hakikidir. Burada NUr "Miinevvir", yani nurlandinci manasmdadir, Zira Allah TeaIa ma'dfim olan "mahiyer'leri vucud nurlanyla nurlandiran Nur'dur, Onlan adem gizliliginden feyzi cuduyle zuhfira cikarmisur. Resulullah (s.a.v.) ~oyle buyurmustur: "Allah halki zulmette halk etmistir. Sonra onlann Uzerine nurundan serpmistir". Burada "halk etmek" "takdir" manasmdadir, Zirft takdir "icad"dan, yani vucudun ifaza edilmesinden kinayedir, Mumkin "zulmet" ile vasiflanrmsur. Cunku "viicfld'Ta mlinevver olur. Onun nurlandmlmasi ise onu zuhura cikarmak

92. Suad Hakim; A.g.e., s.l081.

93. Bkz. A.A.Konuk; A.g.e., err, 236-237.

94. A. el-Kii~iini; Tefsiru'I-Kur'iini'I-Kerim, Cill, 139-140, (Beyrut 1968). Bu eser yayincilar tarafmdan Mfbnu'l-Arabiye iiit olarak gosterilrnis ise de Ka~ani'ye aittir. Bu tefsir, Te'vihit-. K~aniyye adtyla Ali Riza Doksanyedi tarafmdanturkceye tercilme edilmis veM. Vehbi Guloglu tarafmdan \i~ cilthalinde 1986- 1988 yillannda Ankara'da yaymlanmisnr.

-39-

FUS'OSU'L-HlKEM TERCOME VE $ERH1

demektir."95 Vine 1. H. Bursevi ~~yle demektedir: Allah Teaw rUhlar semasmm ve cesedlerin nurudur, Zira Hakk'm nfiru "mutlak nur"dur, hakikatte bir yon ile kayitlanmis degildir, Onun ir;in cisimler, ruhlar, mulk, zahir ve batm melekfitunu ~amil olmustur. Atak Memindeki giine~ ve ay zikr olunan mutlak nura misal olmakla semalar ve arza l~tk gondermisler ve nurla biitiin yonleri doldurmuslardir.w

Kii§ani ve 1. H. Bursevi'nin yukanda zikr ettigimiz bu aciklamalan, Ibnu'lArabi'nin birinci manada kullandigi nur ile ilgilidir. lkinci mana ise bu birinci mananm genisletilmesinden, lzhar ve idrak arasmdaki mana yakmhgmdan ileri gelmektedir diyebiliriz.

a.Viicudun birligi ve ~okluk alemi

lbnu'l-Arabi Fususu'l-Hikem'de "Miimkin varhklann "ayn"lan isikh degildir, r;iinkii onlar yok hiikmiindedir. Bunlar her ne kadar "stibut" ile vasiflanmislarsa da "vticfid" ile ilgileri yoktur. Ctinku viicud"nur"dur"97 diyerek alemdeki varltklann "ayn"lannm, yani hakikatlerinin, once "a'yan-i sabite" aleminde "vucfrd kokusu koklamaksizm" subut bulduklanm, sonra bu sehadet Meminde mense'leri olan "subut'un neticesi olarak ruhlar ve misal Memlerini gecerek mumkin varltklann "cisim"leri sfiretinde zahir oldugunu ifade etmektedir. rrra bi .. "Nur'dan ibaret olan Hakk'm vucfidu bu varhklarda yoktur. E~ya ancak bu "nfrr" vasitasiyla zuhura cikabilmislerdir.

A'yan-; sabite bahsinde de soz konusu ettigimiz, "Subut" ile "vticud" arasmdaki fark ~u misalle acrklanmaktadtr: Cekirdekte agacm subfitu vardir, fakat vucudu yoktur. lste bun un gibi mumkin varhklarm ilahi Him mertebesinde subutlan oldugu halde viicutlan yoktur. Muhtelif varltklM olarak ~ehadet aleminde zuhur ettikleri vakitte de yine bir yokluktan ibarettirler, Bu su demektir ki, bu cisimler aIemindeki varhklann Hakk'm vlicfidu rnukabilinde bizzat kendilerine ait mustakil ve ayn bir vucutlan yoktur. Onun icin Aziz Nesefi "Nilr"u soyle tavsif etmektedir:

"Viicud birdir, gayri degildir, Fakat bu vlicfrdun batmi bir "nur'dur: ve alemin earn ancak bu nfirdur. Alem bu "Nur" ile malamaldir, Na-rnahdfid ve na-mtitenab! bir Nur'dur; ve bi-payan ve bi-keran bir bahrdir, Hayat ve ilim ve irade ve kudret-i mevcfidat bu Nur'dandir, Ve mevcfidatm goriiciilUgii ve isiticiligi ve tutuculugu ve gidi-

95. Lllakki Bursevi; ROhu'I·Beyin, C.VI, 152-153.

96. I.Hakki Bursevi; ROhu'I·Mesnevi, C.I, 79.

97. M. ibnii'l-Arabi; Fususu'l-Hlkem (Cev. NiGencosman), s.140. Bkz.A.A.Konuk; A.g.e., c.rr, 239.

-40-

ciligi bu Nur'dandir. Ve mevcudatm tabian ve hassiyyeti ve fiili bu Nur'dandir, Belki cumlesinin kendisi bu Nur'dur. Ve bu vucfidun zahiri bu Nfir'un tecellisidir; ve bu Nfir'un ayinesidir; ve bu Nur'un mazhan ve sifandrr" .98

lbnn'l-Arabi "bir tek vucfid" fikrini ve bu vucudun varhklar ile cokluga burunmesini aciklamak husfisunda Nfir isminden istifade etmektedir: Hakiki vucud birdir, miimkin varhklann suretlerinde cogalmisur. Bir olan isik golgelerde, renksiz 1~lk renkli camlarda nasil muhtelif renklerIe cogahyorsa, bir tek vucud veya hakiki nur olan Hak Te1lla da ~eh1idet alemindeki sfiretlerde cok goriinmU~tiir.99 a Fususu'l-Hikem'de ~oyle demektedir: "Hak kiil(iik, biiyiik, saf, renksiz olan hususi mazharlara nisbetle cam kandil icindeki nur gibidir ki, bakan kimseye 0 camm rengiyle boyanmis olarak gorunur. Halbuki hakikatte O'nun rengi yoktur.( ... ) Mesela sen camm yesilliginden dolayi "Nur yesildir" dersen sozunde dogrusun; I(iinkii ~OOi~n hi stir. Eger "Nfir yesil degildir, renksizdir" dersen, ki bunu sana delil bildirdi, yine dogrusun, Buradaki ~ahidin de gercek olan akhn verdigi nazar ve klyastrr.,,100 Burada camm rengi ile renklenen Nur, camdan yayilan nurlu bir golgedir, Arada cam olmasa "nurlu golge" kaybolur, renksiz olan nur zahir olur. Su halde camdan akseden renkli nfirunash ve hakikati renksiz olan nfirdur. Ahmed Avni Bey 1bnii'I-Arabi'nin bu misali vermekteki maksadinl soyle actklamaktadir: Camdan gecen

~,.

renkli nUr bu haricte gordugumuz vucuda i~arettir. Yani Hakk'm renksiz olan vucud

nuru, a'yan-r sabitenin isti'dad ve kabiliyetine gore, sehadet aIeminde renkli, yani bir cok surette zahir olmustur, "A'yan-i sabite", icinden nur gecen ve bunu nfiru kabul eden "cam" ile temsil edilmistir, lsti'dad ve kabiliyetler ise "seffaf cam" mesabesinde olan onlann "ayn"larma, yani "hakikat''Ierine i~arettir. Su halde haricte gordugumuz vucut, yani bu varhklar, muhtelif "ayn-i sabitelerin isti'dad ve kabiliyet renkleriyle zahir olan ve mense'leri "hakiki nur" olan "nurIu golge'Jerdir.l''!

Renkli olan camdan akseden nfrr He renksiz olan "hakiki nur" arasmdaki irtibat ise, mevcut varhklar ile mutlak vucfidun arasmdaki irtibata bir misaldir. Camdan gecen renkli 1~lgm "asl"; ve "hakikat"i renksiz olan "hakiki nfir"dur. Bu iki n~r arasmda "hakikat" bakimmdan bir gaynhk yoktur, ikisi de aynidir. Fakat renkli camlardan sizan nur, taayyiin ve zuhur bakimmdan renksiz niirun aym degildir, Bu iki yonden bakis, varhgi iki ayn i'tibar ile ele ahs lbnu'l-Arabi'nin varhgin birligi konusundaki biitiin fikirlerinde

98, Aziz Nesefi; Rlsaleler (Terc.AiAvni Konuk), s.183. (Konya Mevlana Miizesi Ktb. Nu.4523). 99. Suad Hakim: A.g.e., s.1083.

100. M. ibnu'l-Arabi; Fususu'l-Hikem (Cev.NiGcncosrnan), s.144. A.A.Konuk; A.g.e., c.rr. 247.

101. A.A.Konuk; A.g.e., c.n, 246-248.

-41-

FUSOSU'L-HIKEM TERCOME VE ~ERHl

ve verdigi misallerde goz onunde bulundurulmahdir, Yukandaki nfir ve cam rnisali de vucudun birligini ve muhtelif renkler ile cokluk halinde zuhfirunu belirtmek ve bu aIemdeki varhklann "hakikat" bakimmdan Hakk'm "ayru" oldugunu ve fakat taayyiin ve zuhur bakunmdan Hakk'm vucudu He mevcfid varhklann arasmda bir "gaynhk" bulundugunu if Me etmek icin verilmistir.

~u halde diyebiliriz ki, bir ve renksiz olan vucud nfiru, renkli birer cam gibi olan a'yan-r sabite, ruhlar ve misal aIeminden gecerek bu mertebelerde herbirinin isti'dad ve kabiliyetine gore pek cok sekil ve surette bir bakima "gayr" olarak zahir olmustur, Fakat bu "renkli nurlar"m, "nurlu golgeler'tin "asl"r ve "prensib"i "hakiki nfir" ve Nur'dan ibaret olan "hakiki vticnd'rlur. Iste bundan dolayi denilecektir ki "asil" ve "hakikat" bakimmdan sifat ve isimleriyle zahir olan Hak'tir.

b. Failin birligi

lbnti'l-Arabi Hak He alem arasmdaki vllcfid bakimmdan munasebeti yukandaki misalle acikladigi gibi, "nurlu golgelerden ibaret olan bu varhklann fiillerini de yine golge ve golge sahibi misali ile aciklar, Golgenin zuhuru nfir ile zahir oldugu gibi mahlukaun fiilleri He Hakk'm fiilleri arasmdaki munasebet de, golge ile golge sahibi arasmdaki munasebet gibidir. Kelime-i tevladin "La faile illallah" seklinde soylenisiyle hulasa edilen bu gorusu aciklamakta "golge" ve golgenin sahibi arasmdaki munasebet mukemmel bir misaldir. Ibnu'l-Arabi kainattaki fiillerin hepsini birlestirir ve blitlin bu fiilleri Hakk'a nisbet eder. Her fiilde fail Hak Teala'dir, Nasil ki golgede gorulen her hareket hakikatte golge sahibine ait ise, golgelerden ibaret olan mevcut varhklarm bUtlin fiil ve hareketleri, golge sahibi olan Hakk'a aittir.102

Fakat bu konuda da ayniyet ve gayriyet mes'elesi goz ontmde bulundurulmalidir.

Golge ve golge sabibi arasmda bir bakima ayniyet olduguna gore, golgenin fiil ve hareketleri golge sahibi olan Hakk'mdir, Diger bakimdan ise golge ve golge sahibi arasmda bir gayriyet bulunduguna gore, golgelerin varhklru::l Hakk'm gayn oldugu gibi, onlann fiil ve hareketleri de kendilerine izafe olunur. lbnu'l-Arabi'nin yukanda soz konusu edilen ifadesi "hakikat" ve "batm" i'tibariyle, yani "ayniyet" bakimmdan oldugu unutulmamahdir.

Golge kavrammi inceledigirnizde uc sartm gerekli oldugunu gorlirliz:I03

102. Suild Hakim; A.g.e., s.748.

103. A.A.Konuk; A.g.e., c.n, 236-237.

-42-

VAHDET-I VOCUD VE GOLGE VARLIK

1. Golgenin gori.indligli yer ki, bu mumkin varhklann "ayn"lan, yani a'yan-i sabite-

dir.

2. Goige sahibi ki, Hakk'm vucfidudur

3. Golgenin zuhfir etmesine sebep oIan l~lk ki, bu da Hakk'm Nflr ve Zahir ismi-

dir.

Allah'm golgesi olan bu alem, ~ayet golgenin zuhfir yeri olan "miimkin varhklann aynlan" olmasaydi, hislerimize gore mevcut olmayip kuvvede kalacak ve zuhfir etme mis olacaku. Golge zahir olmadigi icin de golge sahibi idrak edilemiyecekti. lste golgenin zahir oldugu mahal, ki mumkin varhklann "ayn'Tan yani hakikatleridir, golge sahibi olan Hakk'm mazharlan, yani zuhur ve tecelli yerleridir. Bu mazharlar i'tibariyle biz Hakk'i idrak edebiliriz. Bu idrake sebep, yani golgenin zuhfir edip idrak edilebilmesini saglayan sebep Allah'm Ntlr ismidir. Hak bu isimle bu mazharlarda Zahir ismiyle tecelli ve zuhur etmis olur.

Hakk'm zati isimlerinden birine "Nfrr" denildigi gibi "izafi vucfid':a, "ilm"e, ve "ziya'tya da nur ismi verilmistir, Bu lilY cesit nfirun herbiri, kendi mertebelerinde varhkIan lzhar ederler. Soyle ki:104

- Ziya (isik) olmasa cismani varlrklar karangkta kalrr, gorliltip idrfik edilemez-

di.

- ilim olmasa hicbir sey akilla Idrak edilemez, boylece cehil karanhgmda kahr-

ill.

- izat'i vucud, yani gorulen varhklar Memini vticuda cikaran Nur olmasaydi, Memin "ayn"lan, yani hakikatleri ademde kahr, varhk kisvesine biiriinemezdi.

lste bizim Hakk'i idrakirniz bu "izafi vuciid" He mumkun olmaktadir. Nur cisimIer alemindeki varhklara izafi bir vucut vererek zuhura cikardigr icin onlan idrak etmemiz gerceklesir. Boylece Hakk'm vticfidunun golgesi olan alem sayesinde Hakk'i bilmeye ve mii~ahede etmeye yol bulunmus olur.

Arkamizda duran gormedigimiz bir sahsm goruntust; onnmnzdeki aynaya aksediyor ise, bu sahsi aynadaki sfireti, yani golgesi olan "izafi vucud'uyla idrak edebildigimiz gibi, gayb perdeleriyle orttilli oIan Hakk'm vucudunu da, golgesi mesabesinde olan ve 0'nun Niir ismi ile zuhura gelen bu izafi vucud He bilebiliriz.105

"Golge vucud'un ilk goriindiigii ve tecelli ettigi yer, "ilim mertebesi"nde "a'yan-i

104. A.g.e., c.n, 237.

105. A.g.e., c.n, 237.

-43-

FUSOSU'L-HIKEM TERCOME VE $ERHI

sabite", yani varhklann ilmi suretlerinden ibaret olan hakikatleri olmustur, Bu mertebe bize gore gayb-i mechuldttr. Fakat Allah TeaIa bazr kimseleri bu mertebeye a§ina krlacak olursa, onlar icin arnk bu bir gayb-i mechul degildir. 106 Bu mertebeden sonra "golge viicfid'' sirasryla rfrhlar, misal ve sehadet mertebelerinde zuhfir etmistir.

Eger Hakk'rn vucfidu once miimkin varhklann "ayn'Ian iizerinde tecelli ederek takayyUd etmese, yani golge vtlcfid ortusune bUrUnmese idi, ve daha sonrada rfihlar ve misal mertebelerinde bu golge vucudun golgeleri tecelli etmese idi, sehadet aleminde son derece nurlu olacagi icin, Nirr'unun siddetinden dolayi idrak edilmesi kabil olmazdi. Kesif olan bu sehadet alemi mazharlannda Hakk'm zuhfiru boylece batmda kalmis oldugu icin, Hakk'm vucfidunun golgesinin golgesi olan bu karanhk taayytinlerde basiret gozti perdeli olan kimseler Hakk'i musahede edemeyip sadece cisrnani varhklardan ibaret olan ~Hemi gorurler, Bu taayyUn perdelerini basiret gozlerinden kaldirmrs oIan kimseler ise, "golgeler'lin baurunda, baska bir ifadeyle arka planmda, tecelli eden Nur'u gorup, karanhklardan ibaret olan golge varhklan gormezler, Gerek Nur ve gerekse golge perdeleriyle basiretleri ortulu olmayan kimseler ise, mahlukatm karanligmda, bu alemin golge varligmda Hakk'm nfirunu musahede ederler.F'?

A.Avni Bey bir baska eserinde bu manay; soyle Wide etmektedir: Kamil insanlar butun mazharlarda Zahir olan Hakk'i mti~aFtede edip bu mazharlan, yani zuhur yerlerini Hakk'm Zahir isminin golgesi bilirler( ... ) Kemale ermemis insanlar ise Zahir olan Hak'tan gafil olup sadece mazharlan musahede ederler. Fakat "Nereye donerseniz donnnliz, Allah'm vechi oradadir" (Bakara, 2/115) ayet-i kerimesi hukmunce onlar da nereye teveccuh ederIerse etsinler, "hakikar'te yine Hakk'a teveccuh etmis oIurlar. Yani irfam noksan olanlann maksatlan her ne kadar Hak'tan gayri olan seylere teveccuh etmek olsa da, "haklkar'te maksatlanrun hilafma olarak, Hakk'a teveccuh etmis olurlar. Fakat "hakikat''in boyle oldugu hakkmda bir bilgi ve irfanlan yoktur.108

V. Hayal ve G61ge Varhk

Yukanda verilen bazr temel bilgilerden sonra, sehadet rueminin bir "hayal ve golge .... ve "hayali suretler'den ibaret telakki edilmesi hakkmdaki ifadeleri ele alabiliriz, Bu

106. A.g.e., c.n, 237.

107. A.g.e., 238-239.

108. M. ibnii1-Arabi; et- Tedbfrlitii',.ih1hiyye (Terc. ve ~erh: A.A vni Konuk), s.35-36. (Konya Mevlana Miizesi Ktb. Nu. 4522.)

-44-

V AHOET -1 vOCUO VE GOLGE V ARLIK

konuda da hie unutulmamasi ve daima goz onunde bulundurulmasi gereken bir esas ve temeI fikir vardir, ki 0 da sudur: Muhtelif mertebeler anlayisiyla aciklanan varhkve zuhfir anlayisma gore "hakikatte bir tek "viicfid" vardir; 0 da Hakk'm zandir ki, la-taayyiin denilen mertebesinde zat biitiin tavsiflerden ben ve miinezzehdir. Butun zuhfir ve tenezziil mertebelerinin ash ve mensei Hakk'm .zat'l olmakla beraber, 0 bu mertebede tenezziil ve zuhfirdan da beridir, Mertebelerin zuhiirundan sonra da 0 oldugu hal iizerine olup, "Alemlerden gani", her turlu tenezzul, zuhfir ve tecelliden mustagnidir. Zauna nisbetle diger mertebelerin, sirasiyla bir sonrakinin bir onceki mertebeye gore "golge" addedilmesi, "golge sahibi'nin golgeye nisbetle "gerceklik'jni anlatabilmek icin, cisimler aIemindeki golge mefhfimu bir sembol olarak almrms gorunmektedir. "Golge", insanm idrakine kau ve yegane gercek ve hakikat gibi gortmen bu fizik alemin, Hakk'a nisbetle durumunu tayin etmek ve insarn daha yiiksek bir idrak seviyesine yiikseltebilmek maksadiyla soylenmis, "hakikat"i mumkun mertebe if Me edebilmek icin verilmis bir misaldir.

"Misal ve hayal alemi'', icinde yasadignuz ~u cisimler alemine gore bir "hayal" olarak ifade edildigine gore, acaba tenezztil mertebelepne gore Hakk'a daha yakm bir mertebede olan "misal aleminin daha hakiki ve daha gercek olmasi gerekmez mi? Hakk'a daha yakm olan mertebe daha "hakiki" olacagma gore, "hayal alemi'ne nisbetle, bize kesif ve kau bir gercek olarak gorunen cisimler aIemi daha az hakiki ve daha fazla "hayal" olacaktir. ~u halde mes'eleye, mertebe anlayisi icinde, ilk mertebelerden i'tibaren birbirine nisbetle bakmca, "hakikatlerin hakikat"i olan Zat mertebesine gore, sonraki butun mertebeler bir golge mesabesinde olacakur. Gerek sehadet alemini ve gerekse daha list mertebeleri birer golge addetmek, bu mertebelerin gercekligini ve hakikatini inkar etmek degil, "hakiki vucud" olan Hakk'm vucuduyla bu golge alem arasmdaki munasebetin keyfiyetini tavsif ve tayin etmektir.

lbnu'l-Arabi, Fususu'l-Hikem'de ve Naksu'l-Fusus isimli eserinde misal alemine nisbetle bu eisimler aleminin durumundan soz ederken su hadis-i serifi incelemektedir:

-"tnsanlar uykudadir, oldukleri vakit uyanirlar." 109 Mertebeler bahsinde misal ve hayal alemi anlauhrken belirtildigi uzere, rli'ya ile misal alemi arasmda bir irtibat vardir, Bu munasabet terimlerde de gosterilmis, mertebe manasmda "misal-i mutlak" ve rli'ya manasmda "misal-i mukayyed" ifadeleri kullamlmrstir. Misal aIeminde cisimler aleminin birer sflretleri bulunduguna ve ru'yada "kesf-i mlicerred" ve "kesf-i muhayyel" ola-

109. M. ibnu'l-Arabi; Fususu'l-Hlkem (Cev.NiGencosman), s.138. A.A.Konuk;A.g.e., c.n, 224. Molla Can.3; A.g.e., s.180.

-45-

FUSOSU'L-HIKEM TERCUME VE SERHI

rak gorulen sUretler bu misal alemi ile irtibath ve ona mensup olduguna ve rii'ya uykuda goriildilgilne gore, bu dilnyada "Uykuda olan" insanlann gordukleri ve idrak ettikleri biitiin surer ve cisimlerin, onlann ru'yada gordukleri sfrretler gibi "hayali suretler'den ibaret addedilmesi lazim gelecektir. Hadis-i serife gore "uyumakta olan insanlar" ancak "oldukleri zaman" yani olumle bir sonraki mertebeye gectikleri vakit cisimler aleminin bir hayal oldugunu idrak edebilecektir. Bu demek olur ki ahiret alemine nisbetle de bu dunyamn sfiretleri ru'yada gorulen sfiretler gibi hayalden ibarettir.

Ahmed Avni Bey Fusiisu'l-Hikem'in bu ciimlesini izah ederken Hz. Peygamber'in sehade; alemini misal alemine, misal alemini de sehadet aIemine ilhak edip tek bir mertebe olarak degerlendirdigini soylemektedir: insanlarm bazis; uykudadrrlar; uyku hayal alemi mertebesidir, "Olunce uyamrlar", Bu su demek olur: Bu cisimler aleminde vaki' olan her ~ey "gayb manalanndan bir mananm sureti ve a'yan-i sabite alemindeki "ilmi hakikatler'den bir hakikatin misalidir, Fakat insanlar gaflet uykusunda olduklan ve tabiat ve nefis perdeleriyle hicabh bulunduklan icin bu kainat suretlerlnin aynalarmda bu hakikatleri rnusahede edememektedirler. Ru'ya esnasmda gorduklerini "gercek" zannettikleri gibi, dunyada gorduklerini de "gercek" zannederler; yani his alemindcn misale, "misalden ruhlar alemine, ruhlar aleminden a'yan-t sabiteye ve buradan da esma ve zati se'nler mertebesine intikal edemezler. Bu iatikal ve idrak ancak oldukten sonra vaki' olur. Bu dunyada iken bu "hakikat"i idrak edebilmek "olmeden once olmek" gerceklestirildigi vakitte milmkiin olabilir. Bu cesit olume tasavvuf istilahmda "iradi oliim"110 denilmektedir. lste bu "iradi olum" zevkmi tadan, Hak'ta fani olup, sonra "baka'ya eren kim seIer, bu gaflet uykusundan uyanmislardir. Bunlar "mana'Tann cisim suretlerinde aksettigini, e~ya sflretlerinin "hakiki sevgili"nin guzelligine birer ayna oldugunu manevi bir kesifle bilirler. Aruk onlar icin gerek ulvi ve gerek sum mertebelerde a~ikar olan Hakk'm "hUviyet"i ve "vech'jdir.U!

Molla Cami ise soyle demektedir: "Histe zahir olan her sey uykuda zahir olanm benzeridir. insanlar zahirdeki suretlerin ~amil oldugu hakikatleri ve onlann manalanm idrakten gafildirler. Resfilallah (s.a.v.) "lnsanlar uykudadrr, oldukleri vakit uyanrrlar" buyurmustur ki, uykuda gorulen sfiretlerin ne demek oldugunu tabir ilmini bilen bildigi gibi, aym sekilde "hakikat"lerin ftrifi olan kimse de, his aleminde zahir olan sfiretlerden

11 O. Burscvi soyle demcktedir: " ... Mevt ikidir. Birirnevt-i iznraridir ki, bu sflretle illem-i ilhiretin ahvilli "~ehildet" olur, Ve biri mevt-i irildldir ki, bu mevtle ruem-i mananm esran ~ehadct olur. C;::iinkii mevt bu estsr« duhule babdir, Pes nefisle zinde olan kimse illem-i hakikatin esranna ermez; ve esrara ermeyen gilfil. miltcyakkizm halini bilmez ... " (K.Netice, yk.241 a) -t-sar olumle insandan fanl olan ~ey onun mssivaya taalluku, alakasr ve milsiva hakkmdaki hiikmiidiir. (A.g.e., yk.22b.)

111. A.A.Konuk; A.g.e., c.n, 225.

-46-

V AHDET -1 VOCUD VE GOLGE V ARLIK

muradm r"" ("d';gunu bilir. Bu his alemindeki suretleri tabir edip maksfid olan seye intikal edcr. )\rif histe bir surete ~ahid oldugu veya bir kelam isittigi veya kalbine bir mana

. vaki' oldugu vakit, bunlann prensip ve asillanna (mebadi) istidlal eder; ve bunda Aliah'm muradmi bilir. Bu makamdan ~oyle sozler soylenir: Alemde hadis olan hersey Allah'dan kula elciler (resuller) dir; bunlar Rablerinin risaletlerini teblig ederler; onlan bilen bilir, bilmeyen onlardan ytiz r;evirir."1l2 Allah Teala "Goklerde ve yerde olanlar birer ayettir. Ustunde yururler ama, (intibahlan olmadigi ve gafletleri devamh oldugu icm) ondan ytiz cevirirler'' (Yusuf, 12/25). Bu makami ancak ulvi ve sufli makamlann hepsini mukasif olanlar musahede ederler". Molla Cami bu ifadelerden sonra Ibnn'lArabi'nin su iki beytini 113 ilave eder:

Su varltk muhakkak hayiildir, halbuki 0 da Hak'ttr Bunu anlayan kimse tarikin sir Lanna ermistir.

Hadis-i serife gore diinyada "insanlann uykuda" oldugu goz onunde tutulacak oIursa, bu dunyada uyuyup rU'ya gormeleri, uyku icinde uyuyup rti'ya gormeleri demek olacaktrr. Su halde "Hz. Yfisuf (a.s.)m rii'ya gorup sonra bu ru'yasmi ta'bir edip "Rabbim 0 ru'yayi hak kildi' demesi " ... uykusunda gord~gii ru'yadan uyandiguu gorup ondan sonra ta'bir eden kimsenin s5zii gibi 01du"1l4 Bu durum ise "hayal icinde hayM"dir.l15 Yani his alemi birinci hayal, uyku ikinci hayal ve uyku icinde ru'ya tir;iincU hayaIdir.116

Yflsuf (a.s.) ru'yasmda gordugu sfiretleri, his alemindeki suretlerden ayn olarak degerlendirmis, on un icin "Rabbim 0 ru'yay: hak kildr'' demis ve ru'yadaki sfiretler rabir edilmis sekliyle his aleminde gerceklestikten sonra, onlann "hissedilir" yani duyularla idrak edilebilir oldugunu soylemisti, Halbuki Hz. Peygamber bu his aleminin de, "uyamk" insanlann idrakine nisbetle bir hayal ve rti'ya alemi oldugunu soyledigine gore "Hz. Muhammed'in bu husustaki anlayisiyla Hz. Yusuf'un aym hak1kati anlayrsi arasmdaki

112. FuziHi'nin ~u beyti bu cumlelerin adeta nazm halinde ifadesidir:

Olsa isti'diid'l iirif kabil·j idriik-i vahy Emr-l Hak irsiiline her zerredir bir Cebreil

Merhum Ali Nihad Tarlan Bey bu beyti nesre ~evirip ~oyle aeiklarnaktadtr: "Egerirfan, yani i~ bilgisi sahibi olan arif, vahyi idrak edebilecek bir seviyede olsa, her zerre ona Hakk'm emrini getiren bir Cebrail'dir, Kainatta her zerre Hakk'm varhgma ~ahittir; ve Cebriiil gibi Hakk'm emrini arife getirir. Ancak, arif vahyi anlamaya kabiliyetli olmahdir." FuzOli Divan! ~erhi, c.n, s.211, Ankara 1985.

113. A.A.Konuk; A.g.e., c.m, Siileyman Fassi, s. 253

114. M. ibnii1-Arabi; Fususu'l-Hlkem (C;:ev.N.Gen~osman), 8.138, A.A.Konuk, A.g.e., c.n, 8.231.

115. A.g.e., s.145, A.A.Konuk; A.g.e., c.n, 250.

116. A.A.Konuk; A.g.e., 232.

-47-

FUSOSU'L-HtKEM TERCOME VE ~ERHt

fark" gorulecek ve aynca "Hz. Muhammed'in varislerinin ilmi ne kadar UstUn"117 oldugu anlasilacakur. Zira onlar dUnya alemini misal alemine Hhak ederek dun-yadaki suret ve fiilleri, misal Meminin suretlerini yorumladiklan gibi yorumlamislardir. Muhammedi zevke sahipolanlar gaflet uykusundan ibaret olan bu diinya hayau icinde, gorunen e~ya suretlerinde tecelli eden Hakk'i, bir hayal alemi sureti gibi tahayyiil yoluyla mii~ahede etmek derecesine yukselmislerdir. Onlar gaflet uykusundan fena-fillah ile uyarup bakabillah sabahmda, bUtiin kainat sfiretlerinde ve duyularla idrakedilen cisimlerde zahir olanm Hak oldugunu "vahdet goztl'' ile tema~a eylernislerdir. Sehadet aleminde gordiiklerini bu idrak ile tabir etmislerdir.U''

Ibnu'l-Arabi Suleyman Fassi'ndalt? Hz. Peygamber'in "kendisine silt verildigi zaman ru'yasnu te'vil ettigi gibi (bu dunyada da) stitii daima ilim ile te'vil ederdi" diyerek, Peygamber Efendimiz'in sehadet alemini hayal alemine ilhak ettigini, yani onu da misal alerni gibi telakki ettigini ~u sekilde ifade etmektedir: "Hz. Muhammed (a.s.) "Nas uykudadtr, oldiikleri vakit uyanrrlar" buyurmustur, Demek ki insanm dilnya hayaunda gordilgii seyler, uyuyan kimsenin ru'yasmda gordiigii seyler gibidir, yani hayaldir. Boyle olunca onun te'vil ve tabiri lazimdir.

Su varltk muhakkak haydldir, halbuki hakikaue 0 da Hak'tlrl20 Bunu anlayan kimse tarfktn strlarina ermistir

Hz. Muhammed (a.s.)a her ne zaman silt takdim edilse "ilahi, bizim icin onu bereketli kil ve onu artirl" derlerdi, Cunku onu "ilim" sfiretinde gorurlerdi. Ctmktl ilminin artmasmi dilemekle emr olunmustu, Ona sutten baska bir sey verildigi zaman "ilahi bi . zim icin onu bereketli ktl ve bizi ondan daha hayirhsi ile nziklandir!" derdi."121

A. Avni Bey, bu ciimlelerin ~erhindeI22, Hz. Peygamber bu hadis-i serifle "alem-i his ve sehadette gordugumuz suretlerin, ru'yalanrmzda gordtigtimilz saretler gibi, hayalden ibaret oldugunu bize tasrih ettiler" diyerek, ru'yalan nasil tabir ediyorsak, dunyada gorulen suretlerin de ayru sekilde yorumlanmasinm gerektigini if Me etmekte-

117. M. ibnii1-Arabi'; FusOsu'l-Hikem (<;:ev.N.Gen~osman), s.138-139.

118. A.A.Konuk; A.g.e., c.rr, 233.

119. A.A.Konuk, A.g.e., c.m, Siileyman Fassi, s. 250

120. 1. Hakki Bursevi sufilerin Iisamnda "hayal'tin sflret manfismda kullamldigim soyleyip bu ciimleye "A.lem-i kevn gerci sflrettir, velakin hakikatte Hak 'ur" ~eklinde mana verir, Zi'ra kainat il!lhi'isim ve sifatlann mazhariandrr, "Hak" batilm mukiibili olarak da anlastlabilir (Bkz, ROhu'I-Mesnevi, C.I, 127.)

121, M. ibnu'l-Arabi; Fususu'f-Hlkem (Cev. N.Gen~osman), s.286-287, A.A.Konuk; Ag.e., c.m, Siileyman FaSSl, s. 254

122. A.A.Konuk; A.g.c., c.m, Siileyman Fassi, s. 250-255

-48-

VAHDET-I VOCUD VE OOLOE VARUK

dir. Hz. Peygamber "alem-i hissi alem-i hayale ilhak buyurduklan icin, kendilerine her ne vakit slit verilirse, ru'yalanm te'vil buyurduklan gibi, 0 sutu de "ilim" ile te'vil ederlerdi. Zira her suret bir manaya sahsiyyet verir. Mana latif olup gornnmez iken" bir kesif siirete taalluk edince rnusahede edilir ve his ile idraki mumkun olur. Hakk'm se'nleri lauf manalardan ibaret oldugundan, mii~abede edilebilmesi icin kesif suretler gereklidir. t~te bu dunyanm kesif cisim ve suretleri ilabi se'nleri temsil eden musahhas sfiretlerdir. Arifler bu alemde gordukleri siiretleri yorumlayip onlann manalanna intikal ederler. Fakat bu bilgiden mahrfim olanlar yorumlayamadiklan icin diinya suretlerinin manalanm idral<: edemezler.

AIemdeki bu suret ve hadiselerin icmali te'vili soyledir: Alemdeki her bir suret Hakk'm bir se'nlnin sfiretidir, Bir olan Hakk'm vucudu bu se'nler hasebiyle birbirinden farkh ve birbirine ZIt muhtelif suretlerle zuhura gelmistir. Hakk'm se'nleri O'nun sifat ve isimleridir. Sifatlar, bu sifatlarla sifatlanmis olan Hakk'm ve isimler ise bu isimlerle isimlenmis olan musemmanm, yani Hakk'm aymdir, Suret zuhfira ~IkUgl zaman mana, yani Hakk'm ~e'ni batm olur, gizlenir. Su halde gortilen suretlerin Bann'i Hak'ur, "0 Evvel'dir, Ahir'dir, Zahir'dir ve Batm'dir" (Hadid, 57/3) ayetine gore de yine bu suretler-

den Zahir olan da Hak'nr,



Tafsili te'vile gelince, A. A vni Bey bunu da ~oyle aciklamaktadir: SeMdet aIeminde gorulen her bir suret bir ilam ismin mazhandir, Bu surer mazhan oldugu ilabi ismin "sirat-i miistakim"i iizerinde yurur, Her bir mazsarda ise, bu mazhann Rabb-i haSSI olan ismin hazinesinde saklanmis olan hukumler zlHir olur. lste arif bu alem suretlerinde zahir olan hiikiimlere dikkat edip, onlann manalanna intikal eder. Bizzat kendisinden zahir olan hukumlere de dikkat ederek kendi isti'dad ve kabiliyetinin ne oldugunu idrak eder.

Alemin hissi suretleri ve cismani nakislan hayalden ibarettir, Zira onlann varhklan, golgelerin varhklan gibi bizim duygu aIemimizde mevcut ise de, bu sekiller ve varhklar bir miiddet sonra bozulup kaybolur. Molla Cami de bu manada bir beytinde "Evet aIem biitiin bayaldir. Fakat onda daima bir hakikat cilve-gerdir" demistir, "Cilve-ger" olan, yani tecelli eden hakikat ise Hakk'm bir olan vucfidudur. Yani Mem suretlerinden her bir surer Hakk'm isimlerinden bir ismin aynasidir, Bu aynada 0 ismin hiikiimlerinin suretleri tecelli etmektedir. Hakk'm "vucud-i mutlak-r latif"i her bir ismin geregine gore bu kesif alem sfiretlerinde taayyUn ve tecelli etmistir.

Bunu bir misalle ~oyle aciklayabiliriz: Ayna karsismda duran bir kimsenin sureti aynada zahir olur. Hakikatte aynada gorulen suretin bir vucfidu olmayip "ma'dfim" htik-

-49-

FUSiiSU'L-HIKEM TERCDME VE ~ERHt

mUnde ise de, bizim his ve idrakimizde bir r,;e~it vucfidu, bir r,;e~it varhgi vardir. Z'ira mutlak surette yok olsaydi gozle gorulmezdi, Gardilgiimiiz varhk ise bir "hayal"den ibarettir, Aynada gornlen sfiretin hak .... kati ayakta duran sahsm sfiretidir. Bu sahis ayna karsismda gorunmekten, yani tecelli etmekten uzaklasmca, orada gorulen golge ve hayal de yok olur. Su halde aynadaki hayal varhgi (vucud-i hayal .... ) var gosteren, var kilan, yani "kayyum", ayna karsismda ayakta duran, "kaim" sahisur.

lsre bu kainat suretlerinin birer hayal oldugunu, fakat "hakikat" bakirrundan Hak oldugunu "zevk" ile anlayan kimseler, "tarikat'jn sirlanru haiz ve hakikate vak.lf olurlar.

Hz: Peygamber'in his aIeminde ir,;tigi siitii, ru'yada kendisine sunulan siit gibi "ilim" ile yorumlamasi keyfiyeti, siit ictigi zaman ettigi duada kullandigi ifade hususiyetinden anlasilmaktadir. Duasmda "sutun arunlmasiru" istemesi, "ilminin arnnlmasmi istemesi kendisine emr edildigi" icindir. Z'ira ayet-i kerimede "Rabbim ilmimi arnr, de!" (Taha, 20/114) buyrulmustur. Resfilullah herhangi bir ~ey yiyip ir,;tigi zaman duasmda onun arunlmasun istemedigi halde, "siit icince" onun artrnlmasirn niyaz etmesi, sehadet atemindeki siitii, ru'yasmda ir,;tigi "silt" gibi, "ilim" ile yorumlamasmdan ileri gelmektedir. Su halde Resulullah (s.a.v) icinde yasadigirmz bu his ve sehadet alemini hayal ve misal



alemine ilhak etmekte ve ru'yasim tabir etigi gibi, bu fizik alemin hadise ve sfrretlerini

herbirine uygun bir mana ile yorumlarms olmaktadir,

Silt He ilim arasmda yorum esnasmda kurulan munasebet ise sudur: Slit, bebeklerin bedenini terbiye edip kemale erdirdigi gibi, ilim de nakis .olan insanlan terbiye edip kemal mertebesine ula~trrrr.123

A. Avni Bey Yusuf Fassi'nm serhi esnasmda Molla Cami'nin asagidaki meshur beyitlerini zikretmektedir. Bu gazelin alu beyti daha vardul24. Ibrahim Hakki Erzurumlu Dtvan'mda bu gazeli nazmen terciime etmi~tir.125

Kdindua olan her sey vehim veya haydldir Veya aynalarda akisler ve golgelerdir Hidayet giinesi masivt: golgesinde parlads

123. A.g.e., C.llI, Siileyman FaSSl, s. 251

124. Molla Cam!; A.g.e., 181-182.

125. Ibrahim Hakkt Erzuniml; DrV3R (15tanbulI263), 5.122.

-50-

V AHDET -1 VOCOD VE GOLGE V ARLIK

Daldlet r;olUnde hayran a/up kalma!

Adem kimdir? "Lem-yezel" niaunun aksidir

Alem nedir? "La-yezcll" derydsuun dalgasidtr" 125

Elmahh A. Hamdi Yaztr "Sen Rabbine nazar etmez misin, golgeyi nasil uzatti?

Eger dileseydi onu sakin kilardi" (Furkan, 25/45) ayetinin tefsirinde Cami'nin bu gazelinin ilk beytini ahp " ... gorulen alem "Kainatta olan her sey vehim veya hayaldir veya aynalarda akislerdir" mantfikunca bir zill ti hayal ve bu hayal Rabb'ma dalldir"126 demektedir.

Alemin bir vehim ve hayal olarak telakki edilmesi ~oyle actklanmaktadrr: Alemin hakikl ve mustakil bir vucfidu yoktur. Haklki vUcut Hakk'm, izafi vucud ise alemin vucududur. Alem ancak Hakk'm varligma nisbet ve izafetle mevcuttur. Bu nisbet ve izafet "golge" mefhumunu ile anlatilmaktadir,

Sehadet alemi ve icindeki varhklar "hakiki vlicUd"un golgesidir. Golge kendi kendine var olamaz, on un mustakil bir varhg; yoktur; bir golge sahibine muhtacur.

ibnti'l Arabi Fusus'ta ~oyle demektedinj''Hak'tan baska varhklar, yahut alem diye amlan ~ey Hakk'a nisbetle bir sahsm golgesi gibidir. Boyle olunca masiva, yani Allah'dan baska varhklar Allah'm golgesidir".127 A. Avni Bey bu cUmleleri soylece ~erh etmektedir:128 Alem suretlerinin Hakk'm varligina nisbeti bir adamla golgesi gibidir. Adamm golgesinin rnustakil bir varhgi yoktur. Bu golge zahir olabilmek, var olabilmek icm adamm varhgma rnuhtacur, Alemin varligi da boyledir. Mlistakil, kendi kendine sfihip oldugu bir varligr olmayip, ancak Allah'm varhgl ile kaimdir. Sahsa rut golgenin butun hareket ve duruslan sahsa bagh oldugu gibi, alemde gorulen butun hareket ve duruslar da golge sahibi olan Hakk'm vucuduna tabi'dir. Z"d alem Hakk'm isimlerinin sfrretleri ve sifatlannm mazhandir.

Salus ve golgesi arasmdaki varhk yonunden munasebet bir bakima "ayniyet" ve bir bakima "gayriyet" arzeder. Golgenin varhgr golge sahibi olan sahsa rut olup baska bir sahsa ait olmadigi icin, golgenin varhgl golge sahibinin vucudunun aymdrr; bu bakimdan ikisi arasmda "ayniyet" vardir, Fakat bir engel zuhur edince golge gorunmedigi, mevcut olmadigr halde golge sahibi mevcuttur; veya golgeye bir sey anz oldugu zaman

* 125 Bkz., A. A. Konuk; A.g.e., c.n, 251

126. Elmahh A.Hamdi Yam; Hak Dini Kur'an DiIi, C.V, s.3597.

127. M. ibnu'l-Arabi; Fususu'l-Htkem (Cev. NiGencosman), s.139.

128. A.A.Konuk; A.g.e., c.n, 234-235.

-51-

FUsOSU'L-HlKEM TERCOME VE ~ERHl

mangolge sahibi bundan miiteessir oImaz; veyahut l~lgm yer degi~tirmesive golgenin zuhur ettigi yerdeki farkhhklar sebebiyle golgede degisiklikler vuku buldugu halde golge sahibinin vucudunda bir degi~iklik basIl oImaz. Bu ve benzeri bakimlardan golge ile golge sahibi arasmda "gayriyet" vardir. Aynca varhk olmak bakimmdan golge ve golge sahibinin varlIgi aym degildir. Golge i'tibari, izafi bir varhga, golge sahibi ise hakiki bir varhga sahiptir. Bu yonden de, aralannda bir "ayniyet" yoktur.

lste bunun gibi golge olan alemle Hakk'm vlicfidu arasmda hem "ayniyet" hem de "gayriyet" vardir. Golge olan alemin varhgr Hakk'm vucfidu ile kaimdir; Hak alem varhgmm "Kayyum'udur; bu golgenin varhgi Hak'tandrr ve Hakk'a baghdir. Hak olmasa golge olan aIem de mevcut olmazdi, Bu bakimdan Hakk'm vucudu ile golge oIan alemin varhgr arasmda bir r;:e~it ayniyet vardrr, Fakat iHemin varlrgi hakiki olmayrp izafi ve i'tibari bir varhk oldugu icin, alem ile Hakk'm vucudu arasmda ayniyet yok, gayriyet vardir, Onun icin vahdet-i viicud anlayismda aIemin vucudu her bakimdan, her yonden ve tamamen Hakk'm vucfidunun ayrndir denilmemektedir.

Baska bir ifade ile soylenecek oIursa, golge olan alemin varhgr "hakikat" bakimmdan Hakk'm vucudunun ayrudir; fakat alem taayyunu bakimmdan Hakk'm gayridir.129



Alemin bir "vehim" olmasi keyfiyeti ise, insan "hayal'inde onu kendi kendine mevcut, Hak'tan harir;:, Hak'tan mustakil ve Hakk'm vucuduna ilave bir varbk olarak zan, tahayyiil ve tevehhiim ettigi icindir, Hakikatte alem Hakk'm vucudundan haric olamaz. Zira Hak Sonsuz varhgr ile her seyi kusatmisur. Hakk'm Sonsuz varligmm haricine cikrnasi mumkun olmadigi icin alem, Hakk'm vucuduna ilave ve zaid bir varhk degil- . dir.

Mesela bir sahsm golgesi ondan aynlamaz. Aralanndaki bu birlik, ancak gorunuste "sahts" ve "golge" oImak iizere iki sfirette zahir olmustur. lste bu iki ayn sfirette zuhur edis sebebiyle, sahis ve golgesi arasmda bir "gayrilik" ve "baskahktevehhum olunmus, "golge'nin salustan mustakil bir vucudu oldugu tahayyiiI edilmistir.P''

i. H. Bursevi "hayal" kelimesini "emr-i muhayyeI", tahayyiil olunmus emr oIarak aciklamakta ve lbnu'l-Arabi'nin "Kainat hayaldir; hakikatte ise 0 da Hak'tir" rmsrami "Masivallahin cumlesi umur-i muhayyeledir" manasmda yorumlamaktadir, Zira gerek

129. A.g.e., c.n, 235. Aynca ayniyet ve gayriyet konusu icin Il, cildin evvelindeki makalemize bakimz,

130. A.A.Konuk; A.g.e., c.n, 245. Molia Cami'nin sozii edilen ilk iki beytinin §erhi icin aynca bkz., Haririzade Kernaleddin; ~erhu Beyti Mevhimi Cami, Suleymaniye Ktb. Tirnovah nu. 898, yk. 24b. ve devsrm.

-52-

V AHDET -1 'VOCOD VE OOLOE V ARLIK

"ruhlar" ve gerekse bUtUn cisimler ekvan alemindendir. Kevn Meminin varligr anz ve izafidir, Her ne kadar anz ve izafi de olsa bu kainatm bit vncudu vardir, Nasil ki cisimler alemindeki golgenin varhgi yok farz edilemiyorsa, aym sekilde kAinatm Hakk'm vticuduna nisbetle golge olan varligr da selb edilip tam amen yok farz edilemez. Fakat arife gore butun hayaller Hak'tir ve §.rif butun varhklar ile konusmaya kadirdir. (:iinkU hakiki tevhid, mevhfim yani vehm edilen varhklara i'tibar etmemek ve "muhakkak" olan Hakk'm vucfidunu isbat etmektir. Ancak bu takdirde "vucudda sirk" ve ikilik ortadan kalkip "vahdet sirn" zahir olur. Hakikl aklller de biittin varhklan "mevhum" yani tevehhiim olunrnus varhklar olarak bilirler. Bu mevhum golgelerden g~ip golge sahibine nazar ederler. Zira golge sahibi olan hakiki vucfid, bu tevehhum olunan golge varhgm "VUCUd-l muhakkik"t yani onu gerceklestiren vUcUddur.131

Yine i. H. Bursevi'nin ifadelerine gore de vticutta asil ve prensip "hakiki vuctid'dur.

Fer' durumunda olan, "mecazi vucfid" denilen bu kainattir. Hakiki vucud golge sahibi, mecaz! vucud ise golgedir, Hakiki vucudun mecazi vucuda hicbir suretle "intikal", "ittisal" ve "hulul'' etmesi bahis mevzfiu degildir, Zira "0 el-an oldugu hal iizerine" olup, alemlerden tecerrlidll mutlaki uzerine bakidir, Onun icin demislerdir ki: "Kainat uzerin-



de Allah'dan bir eser yoktur; ve Allah uzerinde de kainattan bir eser yoktur". Fakat

viicudun suretine nazar edenler "hakiki viicud"a intikal ettiklerini sanirlar veya vncudun ikiligine zahib olurlar. Bilmezler ki havada ucan kusun golgesi hakikatte kusun oldugu gibi, butiln mevcutlar da, "hakikat''te mevcut degil, Hakk'm vucudunun nfirudur. Su halfie hakkani nazar ve hakiki tevhid ehli olanlar, mazharda Zahir'e nazar edip arz vechinde golge gormez, Aksine gokteki gunes ve ayr gorur, Bundan da golgenin ashmn nerede oldugu anla~drr.132 Erzurumlu lbrahlm Hakk:

Savab odur ki kamuyu gorur gonul (;U Zlldl Misdl-i hdb u hayQl

misra'mda, biitiin varliklann "gonul" tarafrndan "golgeler" ve "uykudaki hayaller gibi" gorulmesinin isabetli olacagmi ve:

Bir iste, bir oku, bir ogren, bir anla Sivtilldhi vallfihi zilliln zail133

beyti He de "Allah'dan baska varhklann zail ve yok olucu bir golge oldugunu, bu sebepIe insanm "Bir"i aramasi, okumasr ve ogrenmesi gerektigini ifade eder.

131. l.Hakkl Bursevi; Ruhu'l-Mesnevl, err, 121-123 ve 130.

132. A.g.e., C.Il, 131-132.

133. Ibrahim Hakki; Divan, s.213 ve 24.

-53-

1. H. Bursevi "tevhid" anlayisi ile bu "Birlik"e su sekilde i~aret eder: Tevhidin sureti 1ft ilahe illallahdir ki "Allah'dan baska ma'bfid yoktur" manasmadir, Tevhidin hakikati ise "Allah'dan baska mevcfid yoktur" demektir. rrra mumkin varhklann vucuduna i'tibar edilmez. Onlar golge ve akislerdir. Bu mumkin varhklar vucudlanrn Hak'tan istifaza etmislerdir, Bu bakimdan kendisine rlicfi' edilen vlicfi<i birdir. 0 da vacib olan

. vticfiddur.134 Mumkun varhklann golge ve akisler seklinde telakki edilmesi ve golgenin varhgi hakkindaki deger hukmu neticesinde vahdet-i vlicfid kanaatinin belirtilmesi, tevhidin hakikatinin bir geregi olarak ortaya cikmaktadir.

"Bu alem hayal oldugu cihetten hayalatl coktur" diyen 1. H. Bursevi, varhklann dl~ gornnusunden "batm'tna intikal edebilmek icin bir takim zahmetlerekatlanmak gerektigini, bu zahmetler ve gosterilen gayretler neticesinde vucudun batm ve hakikatinin idrak edilmesinin mumkun olacaguu soyler, insana btitlin "hayaller"i var gosteren, bir sihirbaz gibi olan "nefis"tir. Sihirbaz ve hokkabazlar nasil yok olan seyleri var gibi gosteriyorlarsa, "hakikat"te hayal olan kainatl da insana var gibi gosteren nefistir.135

Blitlin kainat ve harici suretler her ne kadar "hayal" iseler de, ilah! isim ve sifatlann mazhan olan bu varhklar sayesinde ilim, marifet ve hakikatler elde edilmektedir. Allah'm bilinmesi.de bu kainat vasitasryla olmaktadrr. "Enbiya ve evliyaullah Allah'i bu



alemden bildiler; ttlemsiz Allah bilinir, demek iyi soz degildir" diyen Bursevi soyle

devam etmektedir. "Alem" kelimesi ashnda "alem"dir. Nem kelimesindeki "elif' harfi i~ba' icindir, "Alem" ise kendi "ayn''; ile "zat"a delalet edene derler. "Alem" ismine ilk once mazhar olan "hakikat-i muhammediyye"dir ki en genis ve en azim mertebedir. Onun icin Hakk'a delalet eden varhklar arasmda onun fevkmde bir "alem" yoktur. ~u halde "alem" ile "alem" arasmdaki bu yakm irtibattan dolayi, su varhk aIemi Hakk'm nurlanna aynadir, Zira Hakk'm zatI "cekirdek" ve varhklar bir agac mesabesindedir, "Varhk tohumdur ve agal( hayaIdir".136

Bu son cumlede Bursevi'nin "varhk" dedigi "hakiki ve mutlak vucud", "agae" dedigi de hayallerden ibaret olan mevciidat ve kainattrr. Zat-i Hakk'm muhtelif sifat ve isimleri vardir ki haril(te gorulen btitlin varhklar onlarm zuhur yerleridir. Yukandaki misalle soylenecek olursa, agacm butunu ve unsurlan cekirdegin zuhfir yerleri, yani mazharlandir. Cekirdegin gizli olan sifat ve isimleri agacta zuhfira crkrmsnr. Fuzuli bir beytinde bunu soyle dile getirmistir:

134. !'Hakl(J Bursevi; K.Netice, yk. lOa.

135. A.g.e., 13b.

136. !'Hakkl Bursevi; Ruhu'l-Mesnevl, C.l, 128.

-54-

ii,

lTe.ati Ina isan nin

[-

.-

1 Ie fi lk

r. 1

Zehi zdttn nihtm U 01 nihdndan miisiva peyda Bihar-i sun'una emvdc peyda, ka'r nd-peyda

. Hakk'm, toprak altmda cekirdek gibi gozlerden gizli olan Zat'mdan "masiva" denilen hayalden ibaret "kainat agaci" peyda olmustur, Onun yaraus denizlerinde masiva dalgalan a~ikar, fakat Zat denizinin derinlikleri gizlidir. Zuhfirundan once cekirdekte batm ve gizli olan aga<;, suret ve maddesiyle zahir olmustur. Agacm a~ilcir hale gelmesiyle beraber cekirdek nasil gozlerden gizlenmis oluyorsa, masivanm zuhfirundan Once kendi Zat'ma, kendi Zat'iyla zahir olunca, Hakk'm zat'l batm olmustur. Onun icin gOz iIe gorunen alemdir, Hak gorunmez, flak ise "gonul goznyle gortmur." Agac; varhgmda cekirdek gonnl gozuyle gorunur. rrra her nesnenin melekfitunu miik~efe etmek "basar" iledegi! "basiret" ile mumkun olur. <;iinkii gorme ve diger duyular sadece miilk iilemini, ~ehiidet alemini gormek icindir; melekfit yani misal ve ruhlar iilemi bu bes duyu ile idrak edilemez.P?

lste bundan dolayi bu §ehadet iilemindeki varhklann sfiretine nazar etmeksizin marifet tahsil etmek, muhtelif ilahi ilimleri elde etmek ve manevi zevklere nail olmak rniirnkiin degildir, diyen 1. H. Bursevi bunu bir misalle aciklar: Nasil ki insanm kendi siiretini gormek icin bir aynaya ihtiyac; varsa, ~Iahi isimlerin tecellilerini musahede edebilmek icin de birer ayna mesabesinde olan varhklann suretine ihtiyac vardir, Zira varhk1ann sfiretleri Hakk'm isim ve sifatlannm tecellileridir. Hakk'm bilinmesi "halk" denilen bu mahlukat suretleri yuzundendir. Boylece Hak enfuste ve af'akta bilinir ve O'nun hakkmda marifet elde edilir. Kullann seckinleri olan evliya, Hakk'm sifatlannin mazharlan olan bu kesret (cokluk) aleminde, Hakk'm vahdetini mii§ahede edebilirler. Zira onlar "fena-i efiil ve Sifat ve zat" derecelerini elde ettikleri icin boyle bir mnsahedeye erismislerdir,

Yitirdim Yusufu Ken'an ilinde

Bulundu Yusuj vu Ken'an bulunmaz

beytinde "Yfisuf'tan muriid "vahdet" ve "Ken'an'dan muriid "kesret" iilemidir. Dervisli gin baslangicmda, tabiatryla bir hicab ve gaflet icinde olan bir kimse, "birlik"i temsil eden Yusuf'u, Ken'an ilinin yani §ehiidet aleminin coklugunda yitirmistir, Birbirinden farkh bir cok varhk gordiigii vakit "Bir Viicfid"u nasil idrak edebilecegini bilemiyecektiro "Vahdet" goniil goztmde butun kemaliyle zuhfir edince, esyamn coklugunu ve coklugu temsil eden Ken'an ilini goremez olmustur. Goziin bir seye cok yakmligr gormeye mani' oldugu gibi, "vahdet"in zuhfrr ve tecellisi de kesreti gormeye mani olur. Bir kimse

137. A.g.e., C.I, 128.

-55-

FUSOSU'L-H1KEM TERCOME VE ~ERHl

ansizm veya dikkatle gunese bakngr zaman nasil gozU kamasir e~yaYI goremez olursa, "vahdet"in tecellisi anmda da butnn kesret vahdet, agyar yar, bigane a~ina ve uzak yakin olur.138 Boylece bUtUn varhklarda Hakk'm sifatlan tecellisinden gayri bir sey gormez olur. BUtUn fiil ve hallerin, Hakk'm isimlerinin te'sirinden hany olmadignu idrak eder. Bu idrak ve musahede neticesinde kul "hayret" noktasma ulasir, Aziz Mahmud Hiidayi (v. 1638) soyle der:

01 kadar hayrette olsun din it dil Kande bakarsam efendim sanaytn

Bursevi, bu beyitteki ifadeden "e~ya Hak'ur" manasl anlasilrnamahdir demekte ve suntan if Me etmektedir: Zira Cenab-i Hak Zat'; cihetinden "tecerriid" ile muttasifur Onun icin esyada ve esyadir denilmekten mUnezzehdir. "Tenzih" bunu icilb ettirir. Fakat Cenab-i Hak a'yan mertebelerinde, yani cesitli mertebeler ve bu sehade; alerninde sifatlanyla zahir olmustur. Bu alemin varhklanndaki kernal sifatlan Hakk'a, noksan sifatlar "a'yan"a, yani bu cismani varhklara raci'dir.139

GorUldiigii gibi, golge varhk anlayisi, Hak ile alem arasmdaki munasebeti ifade ettigi gibi, vahdet-i vucfid doktrinini de dile getirmekte bir sembol olarak kullarulmaktadrr, Maddi varhklar alemini golge olarak idrak edebilmek zihni ve akli bir izah neticesinde mllmklln olmamakta seyr ii siilr.k ve kalbi musahede gerektirmektcdir. Mutasavviflar bu konuda ortaya cikabilecek "Hak esyadrr veya esyadadir" gibi panteizm (vucudiyye) manasma gclcbilecek yanhs ve noksan degerlendirme veya anlayislara da dikkati cekmekte ve onun icin mutlak bir "ayniyyet"ten bahsetmemektedirler. Onlara gore alemin, golge ve hayal bile olsa, bir gercekligi vardir. Golge ve golge sahibi arasmda kabul edilen bu "ikilik" ise, "ayniyet" anlayisi ilc cozumlenmekte, "gayriyet" anlayisiyla da mcs'filiyet ve noksan sifatlar varhklara izafe edilmektedir.

VI. Gorge Oyunu - Karagoz

Bu incelememizin bas tarafmda "zill-i hayal" , "golge oyunu" ve benzeri adlarla adlandmlan Karagoz oyununun golge varhk anlayismda bir misal olarak kullaruldigmi soylemistik, Bu anlayism cesitli unsurlanru ele alnus ve bu gorusu tasavvuf bakimmdan aciklamaya calisnusuk. Simdi de lbnu'l-Arabi ve diger mutasavviflann bu oyun hakkmda soylediklerini ele ahp, daha sonra Karagoz oyununda, oyun basmda soylenen perdc gazellerini inceleyerek bu oyunun degerlendirilmesini yapacagiz.

138. A.g.e., cr. 129-131.

139. A.g.e., C.I, 132.

-56-

V AHDET -1 vucoo VE GOLGE V ARLIK

lbnu'l-Arabi Fiituhat-I Mekkiyye'nin 317. Babmdal40 Hakk'm ruemle mtinasebetini ve alemi ne sekilde tedbir ettigini acikladiktan sonra "hayalu's-sitare" (perde hayali) dedigi golge oyununu misal verir: "Bu mes'elede i§aret ettigim hakikati arif olmak isteyen "hayal-i sitare'ye, onun suretlerine ve kendileri ile oyundaki sahislan oynatan ve onlarda konusan zat He aralanna gerilmis olan perde dolayisryla uzakta kalmis olan kU- . ~Uk cocuklann zannma gore 0 suretlerde konusanm kim olduguna baksinlar."

"Alem suretlerinde de durum boyledir. insanlann cogu da bu cocuklar gibidir. Onlann ne sebepten gaflete dusup aldandigmi anlarsm, Bu mecliste cocuklar ferahlanir ve nes'elenirler. Gafiller de bu meclisi bir eglence ve oyun zannederler. Alimler ise ibret . ahr ve bilirler ki, Allah bunu bir sembol (mesel) olarak koymustur."

"Bunun icindir ki, bu oyunun evvelinde "vassar' denilen bir salus cikar ve Allah't ta'zim ve terncid etti~i bir konusma yapar. Sonra birazdan perdenin arkasmdan cikacak olan suretlerden her biri hakkmda sozler sayler. Daha sonra seyirci topluluguna hitap ederek ~oyle der: Allah bunu kullarmm ibret almalan ve bilmeleri icin bir misal (scm- 001) olarak vaz' etmistir ki, aIemin Allah ile Dian durumu, bu sfiretlerin kendilcrini hareket ettirene nisbetle olan durumu gibidir. Ve bu oyununperdesi muhkem olan sirr-r kader perdesidir. Bu boyle olmakla beraber, gflfiller bunu yine de eglence ve oyun addederler. Nitekim Allah TeaIfi ayet-i kerimede soy Ie buyurmustur:" "Dinlerini eglence ve oyun addedenler ... " (En'am, 6nO)

"Bu aciklamalardan sonra "vassar' perdeden kaybolur. Bu "vassar', bizim aramizda ilk var edilen Adem (a.s.) mevkiindedir. "Vassaf''m perdeden kaybolmasi, Hakk'm gayb perdesi arkasmda, Rabb'i indinde kaybolmasidir. Allah hakki sayler ve dogru yola hidayet eyler."

Hayal ve golge oyununun ibn Arabidden once141 ve sonra da, yukanda nakleuigimiz gibi, tasavvufi mana ile yorumlandrgiru goruyoruz, tHakkl Bursevi tasavvuf yolunun saliklcrinin "vahdet alemi'ne muhtelif yollardan girdiklerini, bunlann bir krsnunm ~uhud menziline "hayal-i zill dedikleri la'be (oyun) sfiretindcn" gittiklerini ve bunu bir misal olarak aldiklanru, z'ira kainattaki sfiretlerin herbirinin Hakk'm vahdetine goturen bir yol oldugunu, bu hakikati ise "ancak kudsi nur ile nurlanmis gozlerin musahede" edebilecegini soylernektedir.l+'

140. M. ibnii1-Arabi; eI-Fiittih~t el-Mekkiyye, c.m. 65-68.

141. M.Zeki Pakahn; Osmanli Tarih Deyimleri veTerimleri Sozliigii. "Karagoz" maddesi. N.Sami Banarh; Karagoz'e D.iir (Muhittin Sevilen'in Karagoz.lstanbul1969) adh takdim yazisi, s.3-4.

142.l.Hakkl Bursevi; Ruhu'l-Mesnevt, c.n, 533.

-57-

FUSOSU'L-H1KEM TERCOME VE ~ERHl

Asnmiz sfifilerinden Ken'an Rifftl (v.1950) de bu oyunu ~oyle yorumlamaktadir:

Karagoz oyununda Seyh Kusteri "Cahillerin cehlini, ehl-i suhudun ve evliyanm irfamrn, ehl-i tarikm da kendilerini mana ile aynilestirmelerini sembolize etrnistir." Cahiller oyunda gordukleri fiil ve hareketleri perdeye akseden golgeden bilirler. "Ehl-i suhud ise o suretlerin hareketini oynatandan", bu suretleri hareket ettirenden bilirler. "Ehl-i tarik perdenin arkasma girerler; bntun 0 sirretler miitela~l (yok) olur; kendileri de bir sfiret olurlar." Suhud, yani gormekte kesret vardir: Goren, gorulen ve gormek fiili. Bu ise Hakk'm ef'al, Sirut ve Zat'uu birlikte mutalaa etmekten ileri gelen bir cokluktur. Fakat insan et'alden sifatlara ve oradan da Zat'a yiikselirse ilahi huviyette yok olup, "ayn-I huviyyet" olur. Bu durumda era! ve sifattan ileri gelen kesret kaybolup, ortada yalmz "Zat" kahr.143 Yine Ken'an Rifm "Karagoz" baslikh Sem'a yakhm, perde kurdum, gosterem zrll ii hayal misraiyla baslayan manzfimesinde, bu oyunda "rnisal-i ba-kemal" soylendigini, perdenin "dunya-yi fani'' , l~tk veren sem'anm "ruh"u temsil ettigini, oyunlar ve oyuncular cok cesitli oldugu halde "oynatan", "soyleyen", "olduren", "gulduren" ve "aglatanm "bir" oldugunu, cocuklar icin eglenceli ve guldurucu bir oyun ise de, bunun bir "haki'kat"i temsil ettigmi, onun ic;in ibret gozuyle bakihp "her tarafta Hakk'i bilmek" ve kalpten agyar denilen mevcudat sfiretlerini silmek gerektigini if Me etmis tir.144

"Naksi" mahlash mutasavvif ~fUr ~ir gazelinde:145

Hayal-i zil yeter ibret goriinen hayme-i tende Degildir nutk eden sitret aenmunde duran sayler diyerek golge oyununu bir misal olarak kullanrrusur. t.Rakkl Bursevi de:146 On sekiz bin aIemin viiclidu oldu bir hayal

misraiyla baslayan gazelinde:

Siuet-i ayinedir aIem velakin goz gerek

ra muhakkak gore 01 yiizden yiizii bi-ihtimaI Siuet-i alem sana say et ki perde oltnssm Bakma divar u perdeye, gel dideni deyytu« sal

beyitlerinde aIemin bir hayal ve golgeden ibaret oldugunu, varltk aleminin bir ayna olup orada Hakk'm "yliz"iiniin gorulebilmesi icin bir basiretli "goz gerek'figini, gayret ve cahsma neticesinde, varhklann sekil ve sfrretlerinin hakikati gormeye mani' olmayacagi-

143. S1lmiha Ayverdi-N.Araz; Ken'an Riflii ve Yirminci Asrm I~lgmda Miisliimanhk, lstanbu11951,

s.363. .

144. Ken'an RifaI: ilahiyM-1 Ken 'an, lstanbul1341, s.76, (2. baskt lstanbul1988, s.189).

145. Muhiuin Sevilen; A.g.e., s.234.

146. t.Hakkl Bursevi; Kenz-i Mahfi, lstanbul1293, s. 103.

-58-

V AHDET -1 VOCUD VE GOLGE V ARLIK

m, hayal! suretlerin gorundugu bu varhk alemi perdesine ve golgelerin gorUndUgU duvara bakmayip "deyyar'a, duvar ve perdenin arkasmda duran alemin sahibine goz cevrilmesi gerektigini belirtmektedir,

lbnul-Arabi ve sufilerin golge oyunu hakkmdaki soz.ve yorumlannda temas ettikleri hususlar, Karagoz oyunu baslangicmda Hacivat tarafindan okunan "perde gazelleri"nde defalarca dile getirilmistir, Bu perde gazelleri Karagoz oyununu icad edenin, oyunu oynatanlarm ve bu oyunu seyreden "arif'lerin, golge oyununu nasil telakki ettiklerinin delilidir. Golge ve hayal varhk konusunda verilen aciklamalan goz onunde bulundurarak bu gazellerin bir kacmi inceleyip degerlendirmek istiyoruz.

Bir perde gazelinin 147 ilk beytinde soyle denilmektedir:

Siiret-i zshiti bit zIII-I hayiUdir perde AIem-i kevni tem#aya missldir perde

Burada, Karagoz perdesinin gorunuste bir "hayal oyunu", fakat hakikatte varhk aleminin gercegini musahede ve temasaya bir misal oldugu acik bir sekilde dile getirilmistir, Bir baska perde gazelinde: 148

Bu perde cesm-i ehl-i ~hire bir nsks-s silrettir Rumiiz erbabma amma ki temsiI-i hakikattir

Karagoz perdesi varhgin sadece dl~ ytizllnll goren goze gore bir suretler naksmdan ibarettir, Fakat varhk alemindeki her nesneyi bir sembol ve remz olarak idrak eden kimseIere gore, bu oyun, Hak ile alem arasindaki munasebetin hakikatini anlatan bir temsil, bir sembollestirmeden ibarettir.

Citun« benzetip $eyh Kii§teri bu perdeyi kurtnus Mii§abih eylemis ecnsss tasviri ne dikkattir

Osmanh topragma golge oyununu getiren ve onu turkceye ve TUrk halkmm zihniyetine uygulayanSeyI1KU~ter1149, bu Karagoz perdesini aleme ve perdeye getirdigi suretleri de bu dunyada yasayan insan cesitlerine benzetmistir ki, bu dikkate ~ayan bir seydir.

Ne var bilmez vera-yl perdede aneak budur tahkik Lissn-: haI ile haI-i cihanl bir hikayettir

Perdedeki sfiretleri gorenler, perdenin otesinde ne oldugunu bilmezler. Gercekte bu, san'at ve hal diliyle su cihanin ve cihan ehlinin halini anlatmaktan ibarenir, Nitekim bu cihanm insanlan da cihan perdesi arkasmda ne oldugundan habersizdirler.

147. HellmutRitter; Karagiis, tstanbull941, s.70.

148. Muhittin Sevilen; A.g.e., s.93, Hellmut Ritter; Karagiis, Wiesbaden 1953, s.517-518.

149. M.Zeki Pakalm; A.g.e., "Karagoz" maddesi.

-59-

FUSOSU'L-H1KEM TERCDME VE ~ERHl

Nice mana olur melbiiz bunun tahtmda seyr eyle Nikatin an1asm ehli diye exz-i nezakettir

Dikkatle bakilmca gorlllllr ki, gerek perdede suretlerin aksetmesinde, gerekse oyunun hikayesi icinde, varhk mertebelerinden kaza ve kadere, yaratihstan yok olus ve olume kadar bir cok mana haura gelir. Bu suretler ve hikaye icinde ehli olanlann anlamasi icin pek inee bir san'at gosterilmektedir.

Soniince sem'e e~hasl olur na-bud u SIr birden Ciiiuun bi-baka oldugun« rana i~arellir

Sfrretleri perdeye aksettiren ve onlan perdede var eden mum sonunce Karagoz oyununun kahramanlan birden yok olur, sirra gecerler, Hakk'm "Nur" ismiyle adem karanlrgmdan ctkip, once varlrk perdesinde zahir olan izflfi sfiretler, sonra Hakk'm Kabrz ve Kahhar isimlerinin tecellileriyle bir baska aleme gecer ve gozden kaybolurlar. i~te Karagoz perdesinde gorulen sfrretlerin "isrk'Ta perdeye gelip l~lk sonunce yok oluslan, su varhk aleminin de ayru sekilde bir var olus ve yok olus icinde bulunduguna, devam ve bakasmin olmadigma pek guzel bir i~arettir.

Bir baska perde gazelindel-" ise soyle denilmektedir:

Hayme-i Z11iIm kurup fennimde gectim 90k hayaJ Ehl-i dil an1ar ltayaJim, gayriler bilmek muhal

Golge oyununu gosterdigim cadm kurup bu san'at sahasmda bir cok hayal ve sfireti perdede aksettirdim. Bu gosterdigim hayallerin ne demek oldugunu gonul ehli olan, kalp gozli acik basiret sahipleri anlarlar. Baskalanmn benim ne demek istediglmi bilmeleri muhaldir, imkansizdir. Nazirsiz olan Sani-i ezeli, Cenab-i Hak bu alem yfidmm kurmus, bilinmeyen zamanlardan beri bu kaindt pcrdesinde bir cok surer ve hayaller naks etmistir, Ama bu varlik perdesinde goruncnlcrin birer hayalden ibarct oldugunu sadece "kalb" ehii oIan, basiret gozleri acik kimseler bilebilmisler ve ilflhi san'an ve bu san'attaki ilahi ntikteyi anlayabilmislerdir.

Silreta ir~ad edip diriltin ey can 9iin bizi

Her kutult: Vf1hid'indir, kesret onsuz bi-tnecsl

Ey rfihl Mahiyetini bilmedigirniz bir ittisal ile bizim sfiretlerimize taalluk edip bizi diri krldigm gibi, hakikat ve marifet yoluna bizi ir§fid edip, varhklarm suretinden zahir olan her hareket ve kmultmm "can-t cihan" ve "Bir" olan Hakk'a ait oldugunu, bu kesret aleminin O'nsuz hayat vc kudrete sahip bulunarmyacagmi bize gosterdin. Ey sevgili Karagozcul Perdedeki her suretin hareketinin send en oldugunu besbelli ... Bu oyunda her

150. Hellmut Ritter; Karagos, Wiesbaden 1953, s.572-573.

-60-

m

Ie

1-

1-

ti Ip ri

(~ e

1-

ri

r

VAHDET-l V"OCOD VE GOLGE VARLIK

sfiretin cam ve ruhu sensin. Sensiz bu sfrretlerin gorunmesine ve her hangi bir davranista bulunmalanna imkanyoktur. Sen bu san'aunla Meta bizi hakikat yoluna ir~act ettin, Bize bu oyunla yukanda Wide ettigimiz hakikati hatirlatun.

Gok direksiz hayme. oIdu, perde siuet gosterip Hayme ISSI gizlenip gosterdi sUrette kemftl

~u altmda yasadigimiz gokkubbe, Karagoz oyununun oynatildrgr cadir gibi direksiz bir cadir oldu. Bu varhk alemi de perde olup bir cok sfiret ve sekiller gosterdi, Alem cadmnm sahibi, Karagozcu'nun perde arkasmda gizIenmesi gibi, gorunrnez oldu. Sfiretler zlihir, kendisi Bann oldu. Perdede zahir olan sfiretlerde kendi sifat, isim ve fiillerinin kemalini a~ikar eyledi.

lbni jsa Akhisan der: Bu si1retler kamu

Kahr u Lutf'un msztuuuht geh Celftl ii geh Cemftl

Mutasavvif ibn Isa Akhisfui151 bu konuda soyle der: Alem perdesinde gorunen bu sfiretler Hakk'in kahr ve lutuf tecellilerinin gorundugu birer mazhar, birer zuhfir yeridir. Bu mazhar suretlerinde bazan Hakk'm Celal isimleri, bazan da Cemal isimleri tecelli eder. Su halde perdede gorulen suretler arasmdaki her turlu ahs-veris birbirinden farkli



isimler ve bunlann tecellileri arasmda cereyan etmektedir.

Bursa'da Karagoz adma dikilen 1310/1895 tarihli mezar tasi uzerine hakk edilmis asagulaki perde gazelinde de, golge oyunundaki tasavvufi mana giizel bir sekilde islenmi~tir.152

Nsks-t sun'un remz eder hiisniinde tii'yet perdesi Hsce-i hiikm-i ezeldendir hakikat perdesi

Karagoz perdesi, Hakk'm butun guzelligi ile nakis ve suretleri ortaya koymakta gosterdigi san'at ve yarancrhguu sembolize eder. Hakikatin aksettirildigi bu varhk perdesi, ezelde, a'yan-i sabite alerninde verilen hukumlere gore Hakk'm hikmeti geregi kurulmustur.

Sireti sUrette miimkiindiir temi1$a eylemek Hail olmaz ayn-l iriana basiret perdesi

Hakikati gorecek irfan gozii olanlara, alemdeki her bir sfirette, bu sfrretlerin ta~ldlgl gizli manalan musahede etmek zor degildir, Bir Karagoz perdesi mesabesinde olan kainat perdesi, ariflerin gorusleri online serilen bir ibret ve basiret perdesidir. Ne Karagoz per-

151. Mutasavvif fun tsa Akhisari (v. 967/1559) hakkinda bakimz: Bursah M.Tahir; Osmanh MiielIitleri, C.I, 18, (Istanbul 1333).

152. M.Zeki Pakalm; A.g.e., "Karagoz" maddesi.

-61-

FusDsU'L-HtKEM TERCOME VE ~ERHt

desi ve suretleri, ne de bu alemdeki kesret perdesi onlann hakikati idrak etmelerine bir engel teskil etmez. Onlar sfiretlerde sireti, yani manayr musahede ederler.

Her neye im an ile baksan oIur i§ a§ikar Etmis istiia citiuu hfib-I gai1et perdesi

Gerci su cihan halkmm gozlerini gaflet uykusunun perdesi ortmustur, Onlar bu uyku icinde ru'yada gordukleri hayali suretleri gercek zannetmisler, bunlarm birer hayalden ibaret oldugunu ve ne manaya geldigini bilememislerdir, Bu varhk alemindeki sfiretler de uykuda gorulen suretler gibi yorumlanabilir. Onun icin dikkatle bakilacak ve arasnnlacak 01 ursa, her sfiretin bir manilla oldugu ap-a~ikar ortaya cikar.

Bu hayfil-i filemi gozden gecirmektir hiiner Nice Kara goz'ieri mahv etti siuet pettiesi

Esas hiiner ve marife; bir hayalden ibaret olan bu alemi gozden gecirebilmek ve bu hayali "hakikar'iyle idrak edebilmektir. Zlra ~lloi~inde yasadrgmuz varhk aleminin dl~ sflret ve gorunusune kapihp gozlerine bu sfrretlerden perde ve ortu ceken, sfrretlerin manalanrn mii~ahede edemeyen "gozu kara'yi ve golge oyunundaki Karagoz gibi gorUnuse aldanan pek cok suret-peresti helake suruklemis, bu alemdeki suret ve maddc perdcsi onlann "Vahdet"i idrak etmclcrine mani' olmustur.

Sem'« a§ka yenduip tssvit-i cismidir gecen Ademi fidem-§iiti etmekte azimet perdcsi

Bu ulsimh dilnya perdesi ademoglunu ask atesi vc nfiru ile yandmp perdedc goruntuye getirmckte, sonra onu yok ctmektedir. Esasmda pcrdeden ge~ip giden on un varhgmm tasviri, yani bir sfiretidir, "Hakikat"l ile insan baska bir varhk mcrtcbesinde yine var 01- maya devam edecektir.

Hangi zille iItica etseti rena bulmaz aceb Oynatan iistfidl gar, kiutnus muhabbet perdesi

Birer golgeden ibaret olan bu varhk alemindeki goruntulerden birine zeval bulmayacagi umidiyle slgmsan acaba hangisi fena bulmaz? Her golge yok olmaya mahkfim degil mi? Sflret ve golgelere kapilrnayip on Ian oynatan ustadi, varhk ve kesret perdesinin otesindeki "hakiki ustad"), "bir" olan kudret sahibini gorl Z'ira 0, bu alemi "muhabbet"inden dolayi var etmis ve bu varhklann suretlerini zuhfira cikardig, bir muhabbet perdesini gonul ve basiret ehlinin gozleri onune kurmustur, <;iinkii 0 "Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi sevdim ve mahlukati bilinmek icin yaratnm" hadis-i kudsisi ile zuhfirun sebebinin ask ve muhabbet oldugunu beyan etmistir,

Dergeli-i AI-i abfida miistakim 01 Kemteri Gosterir vahdet ilin kalktIkda kesret perdesi

-62-

V AHDET -1 VOCOD VE GOLOE V ARLIK

u n

Karagozcu, suretleri perdeye .aksettiren mumunu sondurunce nasil perdedeki suretler gozden kaybolur, cadirda yalmz kendisi kalrrsa, bu IDem siiretlerinin yUzUnden cokluk ortiisii kalktigr zaman, geride kalan "birlik Illkesi'', vahdet aIemidir . .su halde perdede sfrretIer zahir iken de suretlere kapilmaksizm perdenin arkasma gecildigi, gecilebildigi

takdirde hakik1 mevcut ve Fail olarak Karagozcu idrak edilecektir. Bu varhk aIemindeki

. cokhrk perdesini kaldIrabilmek ilmini elde edenler Vahdet'in zahir oldugunu goreceklerdir. Ey Kemteri, bu "hakikat" ilmini ogreten Hz. Peygamber'in, onun bu ilim ve mfuifet nurunu devam ettiren Ehl-beytinin ve "verese-i enbiya" olan insan-r kamillerin kaprsm"da istikamet tizerc bulunup, bu ilim ve irfandan istlfade etmeye ~ah~! Zira, Ibnu'lArabi'nin dedigi gibi " ... varhgm hepsi de hayal icinde hayaldir, Gercek varhk, zan ve "ayn": i'tibariyle ancak Allah'm varhgtdlr.,,153 Ve yine onun deyisiyle "Su varhk muhakkak hayaldir, halbuki hakikatte 0 da Hak'tir. Bunu anlayan kimse tarikm sirlanna ermi~tir."154 Bu idrake ulasabilmek icin olmeden once olmek gerekir. t.Hakkl Bursevi'nin dedigi gibi "rnevt-i irad! ehli olanlar, gayrilerin mevt-i tabu He muayene kildiklann dunyada muayene kIlarlar"155 yani seyr ti siiliikleri neticesinde iradi olumle nefislerinden olen kimseler tabu olurnle olen kimselerin gorduklerini daha dunyada iken gorebi-

:r

1

lirler.



e n [-

Karagoz oyununun manasl hakkmda perde gazellerinden bir kac omekle belirttigimiz bu gorusler, bir yonden "golge alem" anlayisiru dile getirmek isteyen mutasavviflann "golge oyunu"nu bir misal olarak kullandiklanru ve bir yandan da, golge alem anlayisiru benimseyen Karagoz ustalannm bu anlayislarnu ortaya koyduklan mUkemmel ve sevilen bir san'at dali vucuda getirdiklerini gostermektedir. Yiiksek seviyede bir irfanm san'ata aksedisi olarak addedebilecegimiz Karagoz oyununda, perde gazellerinde ifade edilen "varhk anlayrsi", edebiyat, mimari, musiki, hat, tezyinat ve resim gibi TUrk ve islam medeniyetinin muhtelif san'atlannda da soz konusu olacaknr, Bu yonde arasnrmalar yaprlirken, butun bu san 'atlarm ar.ka planmda mevcut ve musterek olan "tevhid" inamsmi Fusasu'j-Hikem, Fi1tuhftt-1 Mekkiyye, Mesnevi-I Serif, ve bunlara yapdan serhler ile benzeri tasavvuf eserlerine muracaat etmek suretiyle ortaya cikarmak mumkun olacaktir.

~l

Doc.Dr.Mustafa Tahrah

153. M. ibnu'l-Arabi; Fususu'l-Hikem (Cev. N.Gen~sman), Ankara 1954, Yiisuf FaSSl, s.145.

154. A.g.e., SUleyman FaSSl, s.28? 155.1.Hakkt Bursevi; Kenz-I Mahfi, 5.98.

-63-

i."

./

xu

[BU FASS ·KELiME-i ~UAYBiYYE'DE MUNnEMiC OLAN "IDKMET -t KALBiYYE" BEY ANINnADIR]

. "Hikmet-i kalbiyye"nin Suayb (a.s.)a tahsisindeki sebeb budur lei:

-

"Kalb'", ism-i AdI'in mazharidrr; ve bedenin sebeb-i i',tidaIi ve nefsin

bais-i adaletidir; ve feyz kalbden inbias edip, aktar-i surete yayihr ve Icaffe-i a'zaya miisavate,n dagihr: ve surer kalb He baka buIur; ve kuvayl ruhaniyyc ve nefsaniyyenin mecma'idir: ve zahir iIe .batm arasmda berzahtir; ve suab ve netayici coktur; ve "Allah" ism-i cfuni'ine muzahidir: Nitekim Hakim Sena! hazretleri Zadii's-Salikin'de buyururlar. Beyt:.

..;._...; J ~ ~ -' .1. W:..; _;:..- 0~,) 01_,; 01 ),) ~I .J.Ao:. 4. J,) ~ ~I .r-: .~\ . J ~f 4..I.A":- ..sL::.li ..rt

..:,__; J.) ~ ~~ ;,S' Jb ~ 0..1,a.) 04>.- ..? w .? 4. J" J y\ ~ f'.~ J l:.:.! .;;.._:i J,) S-I,!.)

. Tercume: "Yakinen bi! ki, carn-r Cern dedikleri senin kalbindir . .sa-

o di ve gamm mustakarn senin kalbindir. Eger ciham gormek temennisinde isen, kaffe-i e§yaYl 0 kalb icinde gormek mumktmdur. Bas gozii kahb-i unsuriyi gorur, SIr olan seyi ancak kalb gozu gorur. Evvela .kalb goziinii ac, ba' dehu butun e§yaYl temasa et!" /

Suayb (a.s.) dahi, kesiru'n-netayic ve'f-evlad idi; ve maani-i kiilliyye . ve ciiz'iyyenin §ahidi oldugu halde makam-rkalbidc olup, ahlak-r ilahiyyeile mutehalhk ve "Allah" ism-i camiinin mazhan olan bir insan-i kamil idi. Ve onun uzerine. srfat-i kalbiyye galib olmakla Kur'an-i Ke-

• ,. .. ~ .... ~ II ,. I

rim'de buyruldugu iizere Medyen ehline: ~~ ~1~IJ J.SJ11_,iJIJ

: ~ . ·';i J I···~ ~- ·J~G\ - 81 I • ~.~ ~- (En'am 6/152) Ya'ni "By aha-

.:.1-" ~). 1.>- ~ ) ~. of ~ ) ,

Ii! Ad1 ile kileyi tamam olefin ve terdziyi tamam tartml Ve nasm hakki

olan esyalarrm noksan vermeyin; ve yeryiiziinde nasin hukiikunu naks

2

FUS(rSU'L-HiKEM TERCUME VE SERHi

ile fesad edenlerden olmaym!" derdi. Iste Suayb (a.s.) ile "kalb" arasmda sabit olan munasebat-r mezkureye binaen Hz. Seyh (r.a.) "hikmet-i kalbiyye"yi, Kelime-i Suaybiyye.'ye tahsis eyledi; ve futuhat-; ilahiyye kamilin kalbinde hasil olduguna i~areten, bu hukmunu, Kelime-i Salihiyye'ye mukarin olan " hikmet-i futuhiyye." akibinde zikretti.

*

* *

Ma'himun olsun ki kalb, ya'ni arif-i billahm kalbi, rahmet-i ilahiyyedendir; ve ondan daha genistfr, Zira 0, Hak Celie Celaluhu hazretlerini slgdlrlr. Halbuki Hakk'm rahmeti, Hakk'a vasi' degildir (1).

"Kalb"den murad,: arif-i billah olan insan-i kamilin kalbidir; zira 0 kalb ona, rahmet-i mahzadan verilen anyye-i ilahiyyedendir. Ve "rahmet" ise sifat-; ilahiyyeden bir sifat oldugundan, / kaffe-i esma ve sifat-r ilahiyyenin hey 'et-i mecmuasi ona sigmaz: fakat insan-i kamil, cemi'-i esmayi cami ' olan "Allah" isminin mazhari oldugundan, bu heyet-i mecmua ona sigar. 13inaenaIeyh Hak ancak arif-i billah olan insan-i kamilin kalbine sigar; ve ba'zr esmayi arif olan kulub-i ciiz'iyyeye ve gayr-i arifm ve asinin ve cahilin ve sakinin kalblerine sigmaz. Nitekim hadis-i kudside buyrulur: -,....li ~) .}J j jlc- ~) ..?) ~) \.. ~I ~I ..;r'_;l.1 i.SJ.,>- Ya'ni "Ben arzuna ve semama sigmadrm, fakat taki ve naki olan mii'min kulumun kalbine slgdlm." Binaenaleyh kalb ancak ins an-1 kamilin kaibidir. Gayr-i arifin kalbine kalb denilmesi mecazendir, hakikaten degildir. Beyt:

JI_,..=. J~ ">,"1) .Y-~ tt..:. )..,\jl ~ ~ .:;\S:.... ._;.... "'JJ

J\u ~~ ~ J~ j~ ~~.? rli J~ ...5:;1

Terciime: "Kalb dedigimiz sey rabbani olan bir mahall-i temasadir.

Sen seytamn evine nicin kalb diyorsun? 0 senin mecazen kalb raduu verdigin seyi, git de mahalIe kopeklerinin onune at!"

Bu, i§aret babmdan Iisan-l umiimdur; zira Hak, rahimdir, merhum degildlr, Boyle oluhca onun hakkmda rahmet i~in hiikiim yoktur. Lisan-t husustan i§arete gelince: Allah TeaIa nefsini "nefes"le vasf eyledi, 0 datenfisdendir (2).

1- ·1 e

1

SUAYBFASSI

3

J

/Ya'ni Hakk.'m rahmetme sigmamasr, urmlm halaikm ve ulema-i zahirin lisamdir: ve onlann mu'tekadlerine i§arettir. Zira onlarm indinde Hak, mutlaka rahimdir; hicbir vech ile merhum degildir. Binaenaleyh onlara gore, Hak hakkmda rahmet vukii'u ihtimali yoktur. Fakat havassm ve muhakkikinin hususi olan Iisanma gelince: Hak, hem·' 'rahim"dir, hem de "merhum'dur. C;iinkii gayr yoktur; ve Mem denilen a'yan, Hakk'm ayrudir. Boyle olunca Hak, ancak kendi nefsine rahmet . eder; makam-i cem-i ahadiyyette rahimdir: makam-i tafsilde ve kesrette ise merhtimdur. Zira a'yan-i kevniyye a'yan-i sabiteninvc a'yan-i sabite dahl esma-i ilahiyyenin suretleridir. Esma-i ilahiyye ise, zat-: ahadiyyette adem sikmtisi icinde idi. Bu sikmtidan kurtulmak icin, onlar zuhuru taleb ettiler. Zat-r ahadi dahi onlan ketrn-i ademden, nefes-i

, rahmanisi ile zahire ihrac eyledi. Nitekim Hak Nebiyy-i ztsammn lisaruy1a kendi nefsini "nefes" ile vasf etti. Zira ~l;.)! lS~\ J- ~ t;j

~;. if- j (Necm,53/3) ayet-i kerimesinde beyan buyruldugu iizere lisan-; Resul ile 0"i1 jJ c" ~)1 ._,...4.i ~ 'Y ·JI hadis-i serifini kail olan Hak'tir: ve bu suretle nefsini "nefes" ile vasf etmis olur. Ve "nefes", tenfisten me'huzdur. Ve "tenfis"in ma'nasi, muteneffisin, sikmnyi def'

- etmek icin batmdaki steak havayr harice cikarip, soguk havayi iceriye almasrdir. Imdi esmayi, adem muzayakasmdan, nefes-i rahmani He ihrae, rahmettir. Binaenaleyh Hakk'rn rahrneti Hakk'a vasi" olur. Ve eger bir kimse diyecek olursa ki mahz-i zat icin taleb yoktur; be1ki zat icin ta1eb vech-i esma iledir. Bu halde rahmet zata §funil olmaz. Cenab-i

5 Seyh (r .a.) / bu suale cevaben buyururlar ki:

Ve tahkikan esma-i i1Ahiyye musemmanm aymdrr ve onun gayrr

. degildir; ve tahkikan esma, hakaysktan verdigi §eye talibdir.

Halbuki esmanm taleb ettigi hakaYlk, alemden gayri degUdir. Boyle olunca ultlhiyyet me'liih ister; rubiibiyyet dahi merbilb ister; ve ina onun i~in ayn yoktur. Ancak viicftden ve takdiren onun ile vardir, Ve Hak ziti haysiyyetinden alemlerden gamdir; ve halbuki bu hukum, rububiyyet i~in yoktur. hndi emr, rubiibiyyetin taleb ettigi §ey beyninde ve zatIn alemden gam olmaktan miistehak oldugu §ey beyninde bald kaldi. Ve halbuki rububiyyet, hakikat ve ittisif iizere, bu zatm aynmdan gayrr degildir (3) .

4

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE SERHi

Ya'ni-esma, zata delaleti I'tibariyle ve zatm dahi ahadiyyetihaysiyyetiyIe, musemmanm ayrudir; ve musemma ancak hiiviyyet-i Hakk'm ayrudir. Ve esma, kendilerinin muktezayatmdan olan hakayik-i kevniyyenin zuhOrunu ister ki, bu hakayik esma hazinelerinde bi'l-kuvve mevcuddur; ve halbuki esmanm zuhurunu istedigi hakayik, ruemden baska bir sey degildir. <;iinkii ma'na sOretsiz zahir oimaz. Binaenaleyh uluhiyyet me'Itih ve rubObiyyet dahi merbub ister. Ve aksi halde uluhiyyet ve rubObiyyet icin ayn sabit oimaz. Bunlann viicOden ve takdiren, ya'ni aynen ve zihnen subntu, ancak me'Iuh ve merbtib He olur. Ve Hak TeaIa min-haysu'z-zat aIemlerden gam ise de, bu hiikm-i gina, rubObiyyet icin sabit degildir. Zira zat-; ahadiyyette isim ve resim ve na't ve sifat yoktur. Fakat rubObiyyet, mutehakkik olmak icin bir mazhar ister ki, 0 da aIemdir. Binaenaleyh alemlerden gani .degildir. Bu sOrette emr, bu iki sey arasmda bald kaldi. Ya'ni Hak, zab haysiyyetiyIe aIemlerden ve esmadan ganidir; velakin rububiyyet haysiyyetiyle degildir. Ve rububiyyet ise hakikatte ve ittisafda, aIemlerden gam olan bu zatm ayrundan gayri degildj.r. Cunku rubObiyyet dahi, zatm aym olan bir nisbettir. .su halde Rab nisbet i''tibdriyle zann aynidrr; ve zat, sifat-i rubObiyyet ile zahir olur.

imdi vaktaki. emr, hiikm-i niseb sebebiyle miitean.z oldu, ibaw iizerine §efkatten, Hakk'm kendi nefsini, onunla vasf eyledigi §ey, haberde warld eldu (4).

Ya'ni Hak min-haysu'z-zat ganidir, min-haysu'f-esma ve's-sifat ise degildir; ve esma .ise zat-; ahadiyyetin nisbetleridir. Binaenaleyh gma He iftikar birbirine miiteariz olan iki emirdir; ve keza niseb-i zatiyye olan esma dahl, Darr ve NMi' gibi, yekdigerine mutekabil ve muteanzdir. Istenisbetlerin hiikmii boyle muteanz olunca, Hak Kur'an-i Kerim'de ~L;J~ J J; ~Ij (Bakara, 2/207) kavliyIe ibadi iizerine sefkati, kendi nefsine Isnad etti; ve Hakk'm kullanna sefkati onlar hakkmda rahmetidir. Halbuki ibadm her birisi bir ismin mazhan oIup, 0 ismin ahkammi izhareder.ve kemalat-r esma, onlann viicOdiyle zahir olur. Binaenaleyh Hakk'm kullanna olan rahmeti, kendi esmasma olan rahmetidir.

Imdl Hakk'm, Rahmana menstib olan "nefes" ile rubtibiy-

SUAYBFASSI

5

.iy- yetten, evvelki tenfis ettigi §ey, hakikab i1e rubdbiyyetin ve

'm cemi' -I esma-i i1ahiyyenin taleb ettigi alemi icad etmekle olan

iy- tenfisldir, imdi bu vecihden, muhakkak rahmet-l Hakk'm her

ev- §eye vasi' oldugu sabit oldu. Boyle olunca Hakk'a dahl vasi'

ka oldu. ~u halde rahmet kalbden daha geni§tir; veyahut rahmet,

u- geni§likte kalbe miisavidir; bu geetl (5).

y-

n, Te

Ma'Ium olsun ki, tenfis iki mertebe iizerine vaki' olmustur:

Birincisi: Kendisinde isim ve resiin ve na't ve sifat bulunmayan zat-l ahadivyette bi'l-kuvve mevcud esma-i ilahiyyenin nefes-i rahmani ile.: hazret-i ilmiyyede izhan stiretiyledir. Bu mertebede esma yekdigerinden ilmen aynldi, Buna "feyz-i akdes" denir.

Ikincisi: Esma-i ilahiyyenin, kendilerinde bi'l-kuvve mevcud olan ahkfun ve asanm mezahir-i kevniyyede, ya'ni ruemde, nefes-i rahmani ile icad etmek suretiyledir. Buna da "feyz-i mukaddes" derler.

limdi mertebe-i rububiyyetten tenfis-i evvel, ruemin icadlyla vaki'olur. <;iinkii merbub olmayinca, rububiyyet tahakkuk etmez; ve merbub dahi alemden ibarettir; ve mertebe-i rubfibiyyette olan esmamn ahkam ve asan ruem ile zahir olur. Bu izahdan musteban oldugu uzere Hz.' ~eyh (r.a.)m "rububiyyetteu" buyurmalan, zat-l ahadiyyette vaki' olan tenfis-i evvel anlasilmamasr icindir. Hakk'm nefes-i rahmani ile rububiyyetten ibtida tenfis ettig! sey, alem olunca, rahmet-i Hak her seye vasi' olmus oIur; ve hatta Hakk'a dahi vasi' olur. <;iinkii alem mezahir-i esma-i ilahiyyedir; ve Hak ise esmamn aymdir. Esma, tenfis-i evvel ile hazret-i ilmiyyede zuhnr edip yekdigerinden aynlmak suretiyle rahmet-i zatiyye ile; ve tenfis-i samde, mezahir-i alemde rububiyyeti zahir oimak suretiyle de rahmet-i rahmaniyye ile merhfimdur. Bu surette rahmet-i Hak, her seye vasi' oldugu gibi, Hakk'a dahl vasi' olur.-ve kalb, "e§ya" ta'birine dahil oldugundan, rahmet, kalbden daha genis olmus olur. Veyahut '..:r-jl.1 i..S.J...f- ..,_Ii ~) ) j~ 'Y) ~) ~) \.. Ya'ni "Ben yerime ve gogiime sigmadim, halbuki mii'min olan kulumun kalbine sigdrm' hadis-i kudsisi mficibince Hak, cemi' -i .~sma ile kalbe si-~ gar. Bu surette Hak, rahmet-i ilahlyyesine sigmakta kalb ile beraberdir. Binaenaleyh rahmet genislikte kalbe musavt olur. Ve rahmetin Hakk'a vasi' oldugu ve Hakk'm esma haysiyyetiyle rahim ve merhfim

ii,

'e

~-

u

~-

e an

'01

it,

~-

e 11

6

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

bulundugu ve rahmetin kalbden daha genis veya ona musavi oldugu balada zikr olunmus idi.

I Ba'dehti ma'ltim olsun ki, Oak Teala, haber-i sahihde sabit ~. oldugu gibi, inde't-tecelli, stiretlerde tahavviil eder; ve muhak-

. kak Oak TeAlA, kalbe slgmjl vakit, O'nunla beraber, mahlulaittan O'nun gayrisi Slgmaz.' BinAenaleyh keennehu 0 kalbi doldurur (6).

Ya'ni Hak Teala'mn yevm-i kiyamette, ehl-i mahsere munker suretinde tecelli buyuracagi hakkmdaki hadis-i sahib ile sabit oldugu uzere, Hak TeaIa hat - i tecellide, stlretlerde taha vviil eder, ya 'ni tecelli tiirlii ,

,.

tiirlii st1retlerde olur. Ve kalbingenisligi Hakk'r srgdirmaga musaid 01-

dugu vakit mahlukattan Hakk'm gayn, olarak, Hak'la baraber kalbe hicbir sey sigmaz. Gt1ya ki Hak kalbi doldurur; ve artik kalb, baska bir sey almaz olur. Ve Hz. Seyh (r.a.) burada ima buyururlar ki, ashab-i I'tikadatm kalbi, tecelli hasebiyledir; ve mtitecelli olan Hak ise, stlretlerde miitehavvildir. Binaenaleyh kalb dahl miitekallib ve miitehavvildir. Fakat Hakk'a vasi' olan kalb, kaffe-i tecelliyat-i zatiyye ve esmaiyeyi kabulemustaid olan insan-i kamilin kalbidir. Stiret-i illahiyye boyle bir kalbe siginca, artik mahlukattan gaynn stlreti 0 kalbe sigmaz.

Ve bunun ma'nasi, tahkikan kalb, - Hakk'm tecellisi indinde, Hakk'a nazar ettiji vakit, onunla beraber gayra nazarr mumkOO degildir. Ve arifin kaIbi, Bayezid BistAmi'nin dedigigibi, geni§Hkten bir mertebededir ki; "Eger yiizbinlerce kere ars ve ODOD muhtevasl kalb-i arifin kti§elerinden bir ko§esinde olsa, onu duymaz" (7).

10 /Ya'ni "Hak TeaIa kalbe sigdrgr vakit, O'riunla beraber mahltikattan

O'nun gayrisi sigmaz " kelammm ma'nasi budur ki: Hak, abadiyyet-i zatiyyesi stlretiyle kalbe tecelli edip, bu tecelli-i zatinin mrru vech-i kalbi kaplayinca, cemal-i vahdetin zuhtiru indinde, artik baska birsey gormek miimkiin degildir. Zira nur-i vahdet zahir olunca, kesret mahv olur. Nitekim gunesin tulu 'u hininde, onun galebe-i envan hasebiyle, yildiz-

. \ ~:.

SUAYBFASSI

7

lann ziyasmi gormek mumkun olmaz. Maahilzil yildizlarm a'yani bakldir, muzmahil degildir, i~te envar-i Hakk'm zuhuru indinde dahl, "gayr" dedigimiz suver-i halkiyyenin a'yam bald iken, sahib-i tecellinin nazannda ihtifa eder. V e gunes gunlb edip envan zail olunca, kevakibin ziyasl nasil ki gortmmege baslarsa, tecelli-i zatinin insirafi halinde dahl, suver-i rnahlukat, bu tecelli sahibinin nazannda oylece zahir olur. Ve kalb-i arifin genisligi namutenahi oldugundan.mutenahi olan Ars'm ve muhtevasmm yiizbinlerce misli, onun koselerinden bir kosesinde 01- sa, duymaz. BfdaluddiniHakani (kuddise sirruhu) ne giizel buyurur, Rubai:

..::..,.....\ o..l.o\ ~~\ -' ~j j ~Jft! ..:..-\ o..l.o\ ~~j ~J}I J,) ~I....-..='

..:..-1 o..l.o\ ~\5:.... ~ .oS:;\ ._;......~ :»;,..f' ~I~ ~ ~\ ~ J jI

Terciime:

"Goniil sahrasi efztmdur cihandan o harictir zeminden asumandan Acib olmaz, olursa vils' atinden Onun mazrO.fu ancak la-mekandan'

1 Ve Ctineyd, bu ma'nida "Tahkikan muhdes Kadim'e mu .. karin kIllnrugl vakit,.o muhdes i~in bir eser bald .kalmaz" dedi. Ve Kadim'e vasi' olan bir kalb, 0 muhdesi, meveud oldugu halde nasil ihsis eder? (8) ..

Ya'ni kalbin genisligi ve Hakk'm tecellisi indinde onun baska bir sey . ihsas edememesi hakkmda Ciineyd (r. a.) baladaki kelanu buyurdu. Binaenaleyh Ars-i muhdes, arifin kalbinde olan Kadim'e mukarin kilmdik-

. da onun vucuduve eseri bill kalmaz ki, okalbin koselerinden bir kosede olup da ihsas olunabilsin. Ziril kalbin her bir ko~esini Kadim ihata etmistir. Kadimin indinde muhdes mevcud degildir. Bad-i sarsarm oldugu yerde sivrisinegin isi nedir?

Ve Hakk'm teceUisi, stiretlerde miitenevvi' oldukda, bi'z-zartire kalb genisler ; ve onda vaki' olan tecelli-i ilihi stireti hasebiyle de darahr, Ziri onda viki' olan tecelli suretinden, kalbden bir §ey artmaz. <.;unkii irifin veyi insan-l kAmilin kalbi, fass-i hi .. temin mahalli I. menzilesindedlr h8.temden ziyade degildir. Eger

8

FUS-OSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi .

fass miistedir ise istidareden veyahut terbi' ve tesdis ve tesminden ve bunun gayrr e§kaIden, onun kadri ve §ekli iizerine olu.r; ve eiter fass murabba' veya miiseddes veya miisemmen vey8hut e§kalden bir §ekil olursa, bu halde muhakkak hatem-

. den onun mahalli, onun misli olur, baska olmaz (9).

Cenab-i Seyh (r.a.) burada tecelli-i ilahiyi yiiziik tasma ve kalb-i arifi, yiiziigiin kafesine tesbih buyurup, kafesin yiiziik tasi kadar olup fazIa ve noksan olmadignn beyan buyururlar, Zira yiiziigiin kafesi eskal-i muhtelifeden ne sekil iizerine i'mal edilmis Ise, tasr da 0 sekilde ve o kafes kadar olur. Tas biiyiik olursa kafese sigmaz; ve kucuk olursa kafeste durmaz duser, Iste bunun gibi arif ile insan-i kamilin kalbi dahi tecelli-i ilahiye tabi'dir. Binaenaleyh Hak ona, hangi surette tecelli ederse, o da 0 sflrete gore olur.

Bu dahl taifenin: "Tahkikan Hak abdin mikdar-l isti'dadI iizere tecelli eder" kavliyle i§.aret eyledikleri §eyin aksidir. Bu ise boyle degildir. Zira abd, Hakk'm ona tecelli ettigi surette 0 snret mikdarl iizere, Hakk'a zahir olur (10).

Ya'ni baIada kaIb, Hakk'rn tecellisi hasebiyle genisler ve darahr denilen kelam, taife-i ehlullahm, Hak abdin istidadi mikdan iizere tecelli eder, kavliyle isaret eyledikleri ma'namn aksidir. Ve kalb-i arifde olan tecelli, onlarm i~aret ettikleri vechile arifin kalbi hasebiyle degil, " arifm kalbi tecelli hasebiyledir. Zira Hak abde ne suretle tecelli etmis ise, abd Hakk'a 0 suretle zahir oIur; ve arifin kalbinde bir haysiyyet-i muayyene yoktur ki, Hak 0 haysiyyet iizere ona tecelli etsin. v« taife-i ehlulahm kavli, "feyz-i mukaddes" ve Seyh (r.a)m kavli ise, "feyz-i akdes" hiikiimlerine goredir. Zira feyz-i akdes a'yan-r sabiteye isti'dad verir ki, bu isti'dad dahi gayr-l mec'Oldiir. Ve feyz-i mukaddes ise isti'dad iizerine miiteretteb olan seyi verir. Binaenaleyh "feyz-i mukaddes" hiikmiine gore tecelli, abdin mikdar-i isti'dadr hasebiyledir. Ve "feyz-i akdes"e gore dahi, arifin kalbi tecelli hasebiyledir.

Ve bu mes'elenin tahriri budur ki: Tahkikan All8h'm iki tecellisi vardIr: Tecelli-i gayb ve tecelli-i sehadetrir. "Teceli-i gayb" ile, kalbin onun iizerinde bulundugu isti'dadl verir. 0

es-

ri-

Z""

-i

'e

a

11

~UAYBFASSI

9

dahl onun hakikab gayb olan teceUi-i zatidir; ve 0 teceUi-i gayb, Hakk'm kendi nefsinden ihbar etmekle, miistahak oldugu hiiviyyettir. imdi 0 tecelli-I zati, daimen ve ebeden Hak i~in 01- maktan zail olmaz. Binaenaleyh kalb i~in bu isti'dad hasIl 01- dukda, Hak ona, §ehadette, tecelli-i §uhudi ile teceUi eder. Boyle olunca, kalb Hakk'r 0 tecellide goriir; ve binaenaleyh kalb kendisine vaki' olan tecelli suretiyle zahir olur. 1 Nitekim biz onu zikrettik. Ba'dehu Hak, kendi arasiyla abdi arasmda (.$:';' ~ (TaM, 20150) kavli ile hicabl ref' eyledi. Su halde abd, onu kendi mu'tekadi suretinde gordu. Binaenaleyh Hak, onun i'tikadmm aymdir (11).

Ya'ni baIada zikr olunan iki kelamm tahkiki budur ki: Biri gayb, digeri sehadet olmak iizere Allah'm iki tecellisi vardir. "Tecell1-i gayb" ile a'yan sabit oldu. "Tecelli-i sehadet" ile de bu a'yan-i sabite viicftd-i kevni ile mutelebbis oldu. Bu da ikJ turludur: Birisi "tecelli-i viictl-

e di"dir ki, dunya ve abirette umfimiyetle vaki' olur. Digeri "tecelli-i §uhudi"dir ki, dunyada ve ahirette ve berzahta ehl-i kemale mahstis bulunur. Binaenaleyh tecelli-i gaybi ile, kalb-i arif, vucud-i aynisinden evvel ayn-i sabitesinde nasil bir isti'dad iizerine idiyse, Hak 0 isti'dad-i zatl'yi am eyIer; ve 0 tecelli dahl, hakikati, gayb-i mutlak olan tecelli-i zatidir; ve tecel11-i gayb, Hakk'm rniistehak oldugu hiiviyyet-i ilahiyyedir. Zira Hak ~~\ri) ~\~\ ~~) (Hud, 11/123) ve ..\;.\;:1\;;. j cihlas, 112/1) ayet-i kerimelerinde, kendi nefsinden haber verir ve mustehak oldugu hiiviyyeti beyan buyurur.

Imdi Hakk'm hiiviyyeti olan tecelli-i zati, daimen ve ebeden, rnakam-r cem' ve ahadiyyette ve keza makam-i tafsil ve kesrette, Hak icin olmaktan zail olmaz. Zira herbir ayn icin bir hiiviyyet vardir; ve 0 hiiviyyet de Hak'tir. A'yan-i sabite icin, zattan ve hiiviyyetten bir isti'dad-i zati-i gayr-i mec'Ul hasil olunca, Hak, kalbe sehadette "tecelli-i ~uhudi" ile tecelli eder. Bu sfiretle kalb, Hakk't 0 tecellide gorur; ve

. kalb dahi, Hakk'm ona tecelli ettigi suretle zahir olur. Nitekim balada "Zira abd, Hakk'm ona tecelli ettigi surette, 0 suret mikdan uzere, Hakk'a zahir oIur" kavliyle zikr olunmus idi. Binaenaleyh Hak Teala ;jl;. <;;:' J j;i (Taba, 20/50) ya'ni "Hak her seye hakkmi i'ta

10

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE 1}ERHi

eyledi" ayet-i kerimesi muktezasmca, kalbe isti'dad-i mec'ulu I'taey- y

15 .ledi, Ve kalbe bu isti'dad hastl olunca, tecelli-i suhfidide, 0 Hakk'i mti- Ii

~ahede eder; ve Hakk'm kendisine tecelli ettigi surette de Hakk'a zahir n

olur. Ba'dehu Hak L>~ ~ (Taha, 20/50) kavliyle, kendisiyle abdi ara-

smdaki hicabi kaldirdi. Binaenaleyh erbab-i akaidin her biri,. Hakk'r kendi

i'tikaw sttretinde mii~ahede .eyledi. Bu surette meshtid olan Hak, abdin i'tikadmm aym olur. Nitekim Hak Teala u. L>~ .)0 ~ [;1 buyurmustur.

Ya'ni "Ben abdimin bana olan zanm indindeyim" demek olur.

imdi kalb ve ayn, Hak hakkmda kendi mu'tekadinin suretlnden gayrisini mii§ahede etmez (12).

Ya'ni kalb gozu He bas gozti, Hak hakkmda, kendi I'tikadi neden ibaret ise, ancak 0 .i'tikaduun sflretini goriir. Bu hiikiim,kfunil ve gayr-i kamil olan kimseler hakkmda umumidir, Su kadar ki kamil, Hakk'r Itlak ve takyid makammda, tenzih ve tesbih He musahede eder. Binaenaleyh herhangi bir sflret olursa olsun, onda Hakk'r gorur. Gayr-i kamil ise, Hakk'r ya yalmz tenzih eder; bu halde Hakk'rn ba'zi suretlerde tecellisini inkar eyler; veyahut yalmz tesbih edip Hakk'r ba'zi suretlerde hasreder, Nasara gibi. Velakin tesbih ve tenzih beynini cami' olup da Hakk'r ba'zi kemalat ile takyid eden kimse, Hakk'r kendi itikadr hasebiy le gorur.

Imdl mu'tekadde olan Hak, mii'minin kalbi onun suretlne viis'atdar olan Hak'tIr; ve kalbe tecelli eden Hakk'r, 0 kalb arif olur. Binaenaleyh goz, Hakk-i i'tikadinden gayrisini gormez (13).

Ya'ni ashab-i i'tikadatm I'tikadlarmda olan Hak, hangi surette tecelli tecelli etmis ise, 0 suret He kalbe sigan Hak'tir; ve Hakk-i mu'tekad kalbe tecelli eden Hak'tir. Bu i'tikad, ister ldilli ister ciiz'i olsun, Hak, bu i'tikad suretinde tecelli etdikde kalbe sigar; ve abd dahl bu tecelli ile Hakk'r bilir ve onun Hak oldugunu ikrar eder; cunku Hakk'r 0 surette akd etmis idi. Binaenaleyh ayn-i hissi, ya 'ni bas gozu, dunyada ve ahirette, Hak hakkindaki I'tikad; ne ise, ondan gayrisini mii~ahede etmez. Fakat esyamn aym olan ilah-; mutlak, bi't-tabi' e~yactan bir se-

g f.

r

d F

e i(

d d

o n

Si

~UAYBFASSI

11

ye sigmaz, Zira kiilliin aymdir. 0 ancak. ktilltin ayru olan insan-i kamilin kalbine sigar. <;unkii boyle bir kalb, makam-i ltlak ve takyidde Hak'la matekallibdir.

Ve i'tikiditm tenevvii'iinde hafi yoktur. imdi Hakk'l takyid eden kimse, kendi takyidinin gayrisinde, ona inkar· etti; ve kendinin takyid eyledigi §eyde Hak tecelli ettikde, ona ikrar eyledl. (Boyle olunca ba'zisma iman ve ba'zisma inkir etti)* (14).

Ya'ni erbsb-i i'tikiidatm tenevvu-i i'tikiidatI keyfiyyeti zahirdir. Bu gizli birsey degildir; her an herkesin gordugii bir seydir. Binaenaleyh Hakk'r i'tikad-i mahsusu ile takyid eden kimse, bu i'tikadmm gayn olan i'tikadlari kabul etmeyip inkar eder. Zira Hakk'm bu i'tikiidat suretinde / vaki' olan tecellisi kendi itikadma muhalif ve zanruna mugayirdir. Fakat kendi itikadma muvafrk olarak. Hak. tecelli edince, o~u/ kabul edip, Hak oldugunu arif olur. Zira Hakk'm boyle olacagim zannetmis



idi. Binaenaleyh ashab-i I'tikad arasmda daima ihtilaf ve tenakur var-

dir. Biri digerini red ve cerh eder. Onlann i§i inkar He ikrar arasmdadir, Velakm insan-i kamilin hali boyle degildir. 0 her surette mutecelli olan Hak oldugunu bilir. <;unkii bir itikad-i mahstis He baglamp kalmamistir. Ve suretlerin kaffesini VUCUd-1 vahid olarak. gorur. Zira rtlak sahibidir. Her surette Hakk'r musahede edip O'na abid ve sacid olur. Nitekim:

Bir gun Hz. Mevlana (r.a.), esna-yi rahda, bir rahibe tesaduf edip, tevazuan ona egilirler. Rahib dahi bi'I-mukabele oyle yapar. Her ikisi de miiddet-i medide 0 halde kahr. Nihayet rahib dogrulur; Mevlana efendimiz dahi dogrulup gecer giderler. Bu halin sebebini istifsar edenlere Cenab-i Pir-i dest-gir cevaben buyururlar ki: "Bir rahib, ahlak-i Resulullah (s.a.v.)den olan hulk-i tevazu' ile bize galebe calmak istedi, muvaffak olmadi; el-hamdiillillah biz ona galebe ettik". Imdi bu sebeb-i zahiri idi. Cenab-i Pir-i dest-gir, sebeb-i batminm beyamndan, ukiil-i zaifeye terahhumen, ictinab buyurdular. Hakikat-l hill ise, insan-l kamilin makam-i itlakta, Hakk'rn gaynm musahede etmemesi idi.

-

* . .. if \ ..w Bu ibare Bosnevi, Ya'kiib Han, Te'vil-i Muhkem ve DIl.rid Kayseri serhIerinde mevcuttur; BMi Efendi ve Ka§1lni ~erhlerinde yoktur. (A. A. Konuk).

12

FUSUSU'L-HiKEM TERCUMEVE SERHi

Nitekim buyururlar:

d')i }~ ) ~ jI .s- .:Jy. .,r-:> d')\i )\5:;\ ) t \&. ):> f )}\

:>y. \... r\; \; ~4 ofj ":;\) ~ ~ )\5:;\ y ) ~ j if ,j'~\...

Terciime: "Garmn ne takan vardir ki, bizim adirmzi ansm. EI crrp ki biz, gamdan ve gam-hardan farigiz. Biz soyluyoruz. Sen ise bizi inkar edip durursun. Biz makam-i itlakta oldugumuz icin, her iki alemin ikrarmdan ve inkarmdan farigiz." /

Ve Hakk'r takyidden ltlak eden kimse, Hakk'm her bir surette olan tahavvilliinfi, ink3r etmeyip ikrar eder; ve 0 kimse Hakk'm ila-ma-Ia-yetenahi, ona tecelli eyledigi sfirette 0 suretin kadrini Hakk'a verir (15).

Ya'ni Hakk'r bi'l-ciimle I'tikad suretleriyle takyidden ve hatta ttlaktan, itlak ile tavsif eden kimse, Hakk'm tecelli He tahavviil ettigi i'tikad suretlerinden herbir surette. Hakk'a inkar etmeyip ikrar eder; ve suver-i I'tikadiyyeden herhangi bir suret olursa 01 sun , onun Hak oldugunu bilir; ve boyle bir arif-i, kamile Hak Teala ila-ma-la-yetenahi tecelli ettikde kabiliyyet-i zatiyyesinin vus'ati ve makam-i itlakta bulunmast hasebiyle, 0 tecelli suretinin mikdari ve sekil ve hey'eti, oldugu hal iizere, 0 kamilde zahir olur; ve 0 dahi 0 sureti kabul edip onun

. kadrini ve hey'etini, mutlak olan nefs-i kabilesinden Hakk'a i'ta eder; ve Hakk'm ona tecelll ettigi suret ile Hakk'a zahir olur. Nitekim Hz. Seyh (r.a.) balMa: "Abd, Hakk'm ona tecelli ettigi surette 0 surer mikdan iizere Hakk'a zahir olur" buyurmus idi. Ve Hak tarafmdan vaki' olan tecelli suretlerinin nihayeti yoktur. Binaenaleyh arif-i kamil bi-nihaye olan tecellinin sureti ne mikdar ise, onu kendi nefsinden Hakk'a verir; ve 0 suretle de Hakk'a zahir olur. Zira mahall olmaymca tecellinin sureti dahi zahir olmaz; ve arif-i kamil ila-gayrin-nihaye Hak ile 0 sfirette miitekallib ve miitehavvil olur. Ve tecelli-i gaybi-i zati, gayb-i mutlak-l ilahiden / daima tulu' eder; ve arif-i kamil dahi daima kabul eyler; ve 0 tecellinin nihayeti olmadigmdan, bu arif-i kamil dahi 0 tecelli indinde vakif olmaz. Velhasil Hakk'r itlak eden kimse, ancak kamil ve alim ve ami! olan abddir; ve onun isti' dadr kulli ve kalbi mathi-

~UAYBFASSI

13

bunun tecelliyan ile meshtindur. Ve kuyud-i i'tikadiyye nukusundan mutlak olmasi hasebiyle itlak-i Hakk'a mukabildir. Suver-i kevniyye ayinelerinde mahbfib-i mutlakm cemalini gorup atideki bey tin kaili olur. Beyt:

Terciime: "Onun iizerinde ister ciibbe ve ister gomlek olsun, onu herhangi surette gorursem goreyim, benim cammdlr."

Ya'ni tecellinin nihayeti olmadigr gibi, ma'rifet-i ilahiyyenin de nihayeti yoktur. Ta ki ariflerin kalbi "i~t~ ilm-i billah bu kadardir " diye-

e rek, tahsil ettigi mikdar ile iktifa edip dursun. Binaenaleyh Hak tarafmdan emr-i tecelli ve arif-i kamil tarafmdan dahi ma'rifet-i ilahiyyeden ziyadeyi taleb emri bitmez, tiikenmez. Nitekim cenab-i Sa'di buna i§areten buyurur. / Beyt:

Ve keza arifler hakkmda, Ilm-I billah i~in nihayet yoktur ki, onun indinde vaklf olsun. Belki arif: "¥a Rabb bana ilmi ziyade et, ya Rabb bana Ilmi ziyade et, ya Rabb bana Ilmi ziyade et!" diyerek ilm-i billahdan ziyadeyi taleb eder. Boyle olunca emr, tarefeyden namiitenahidir (16).

Terciime: "Ne O'nun husnunun nihayeti vardir, ne de Sa'di'nin soziiniin payam ... Su icip kanmamak hastaligma giriftar olan kimse, susuz Oliir. Halbuki derya oylece bakidir."

. Ve (S.a.v.) Efendimiz emr-i Hak'la t.:.4 -i~~~) (Taha, 20/114) buyurup, ma'rifet-i ilahiyyenin tezayudtinu taleb etti. Ve ilm-i billahm namutenahi olmasi, tecelliye tabi' olmasmdandir. Ctinkii Hak namutenahi oldugundan, tecellisi dahi namutenahidir. Makam-i itlakta bulunup kalb-i serifi tecelliyat-i ma-la-nihaye-i ilahi ile meshun olan boyle bir arif-i kamilin hal ve zevkine bir semmecik itula' icin Hz. Mevlana (r.a.) efendimizin bir gazel-i alllerini burada zikretmek munasib gorulur:

(Ip>- ) .~)y, ~~) ..;.>-) .s: i..l.jlj (I_";:» t;;.)) r->' i)Y>" r->' ) ~ r->' (IS') y:.u r-'" r -Y_;I y:.l;" r-'"

{Ylp.- .:J1kL {1kL ~~ ,j" {b ~ t~ {loll J- y>- Jo yb ...i-} r-'" ) ..s- f r->' J.L. r-"') <.>p r->'

14

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE SERHi

('6' ~ J f ~ ~ r _;4 ~ J jJ _;J ~ <I) {I~ J rY} ~ {Iff. J ofj ~ /i ~ J ~I ~ .;.~ ~ J fUo r-" {L< /' ~~ ~ ~'t' J~ ..,Jl1 r-" {L< _,k eb r-" {IJ~ ... :·A r-" {\.fl J r fi" ~ {'>\.....I J ~~ ~

{y\:' j .......,_; ~ (r'i j .......,_; ..!.1. i ~ J c:.% r-" i -* r-" J r-" i, ~ JWJ;, J ~ r-" JIJi -' i)i r-" ~I~~f~~ Ji~ J' ~ p J.-.oI r-" J' ~ -'J ~ ~lj ~ iJ\:'j J .,j_;>- r-" r); .~ -' i)i ~

/ Bu,halk ve Hak dedigin vakittedir. Ve sen Allah Teala'nm "Ben abdin yiiriidiigii ayagl ve tuttugu eli ve soyledigi lisam olurum." Ve kuvadan ve a'za olan onlarm mahallerinden bunun gayrma varmcaya kadar vaki' olan kavline nazar edersen, tefrik etmezsin. Boyle olunca, emrin kiillisi Hak'tIr; veyahut emrin kiillisi halknr, dersin. imdi 0, bir nisbetle halktIr; ve 0, bir nisbetle Hak'trr, Halbuki "ayn" birdir. Binaenaleyh tecelli eden §eyin suretinin "ayn"l, bu tecelliyl' kabul eden §eyin sfrretinln "ayn"ldlr. Boyle olunca 0 miitecellidir ve mutecella-lehdir (17).,



Ya'ni Hak, abde tecelli etdikde, 0 tecellinin suretini abd, Hakk'a i'ta etrnek ve 0 tecelli suretiyle Hakk'a zahir olrnak, makam-i cern' ve tafsile bakip, vucud Hak ile halktir, dedigin vakitte olur. Ve sen Hak Teala hazretlerinin tl. .. \:,U J I"'\'!J I~J \...u:o- .J ..:....S I~ ~I ~I hadis-i kudsisi- , ne nazar ettigin vakitte hiiviyyet-i Hak abdin kuvasmm ve kuvanm rnahalleri olan a'zasinm "ayn"l oldugunu anlar ve arnk Hak ile halk beynini tefrik etrnezsin. Binaenaleyh bu hadis-i kudsinin mefhurnu mucibince, ernr-i vucudun hepsi Hak'tir veyahut halktir, dersin. Su halde emr-i vucud bir nisbetle halk ve bir nisbetle Hak'tir. Ve hakikat-i viicud ise ayn-i vahide ve zat-r ahadiyyetten ibaret olup, onda/tekessiir ve taaddiid yoktur. Zira vahid nefsinde tekessiir ve taaddiid etrnez. NlSfiyyet ve sulusiyyet ve rub'iyyet gibi seyler onun batmmdaki nisbetleridir. Bu nisebin zuhtlru vahidin taaddiidiinii mucib olmaz. Binaenaleyh keserat-r halkiyye, ayn-l vahideden ibaret olan hakikat-i vucfidun nisbetleridir. Su halde batmdan tecelli eden seyin sureti hakikat I'tibariyle, isrn-i Zahirin tecellisiyle zahir olup, 0 tecelliyi kabul eden seyin

(I) Behram: Merih ve Tir, Utarid ve Keyvan, Zuhal yildrzlarma denir.

SU] tib lell de §al: olu

1 eih Me bir

1 sif yo] fi it hi dl

. bt

tn

m ta

SI ra s( 0] gc

S~

om am bu-

~UAYBFASSI

15

stlretinin "ayn"r olur. Ve Hak, Batm i'tibariyle rmitecelli ve Zahir i'tibariyle de mutecella-leh olur. Ve bu surette miitecelli ile mutecellaleh §ey'-i vahidden ibaret bulunur. Bu hal npki, sahs-i vahidin bir elinde bulunan bir seyi, digereline vaz' etmesine benzer. Bu verip alma, sahs-; vahidin nefsinde vaki' oldugundan i'ta ve ahz sey' -i vahid olmus

imdi, Hakk'm hiiviyyeti haysiyyetiyle ve esma-i husnasmm hakaYlkmda O'nun aleme nisbeti haysiyyetiyle, Allah'm emri ne acib sey olduguna nazar et! (18).

erra-

~y<;1- de

Yani nazar-i teemmiil ile tetkik et de gor ki Hak, hiiviyyet ve zan cihetiyle vucud-i vahiddir: ve esma-i husnasnun mahall-i zuhuru' olan ru.eme nisbeti cihetiyle kesirdir. Vucud-i Hakk'm vahdeti ve .kesreti acib bir seydirl

Ma'lt1m olsun ki, Hakk'm zat-r ahadisi bir isim ile musemma ve bir sifat He mevsuf degildir. Zira mertebe-i ahadiyyette taayyun ve kesret yoktur; ve vucud-i Hakk'm bu mertebedeki kemal-i letafeti, / akil ve fikre sigar bir §ey degildir. Burada akil, fikir, vehm, fehm, zeka ve irfan hep muzmahil ve mutelasidir. Beserin bu gibi alat ve edevati, bu bahr-i bi-payanm sahiline gelinceye kadar isine yarar. Bu deryaya daldiktan sonra , bunlann hepsi mahv oIur; artik 0 da deryadir, Iste . bu sebebden, a'ref-i enbiya (s.a.v) Efendimiz hazretleri "Allah'rn za-

tmda tefekkiir etmeyiniz!" buyurdular. C;iiokii bostur; ve kamillerin bu mertebeye "vucud-i mutlak" demeleri, mahza bir istilah vaz'ryla mustaiddine bu mertebeden haber vermek icindir.

Vaktaki zat-l ahadiyyette mahfi bulunan esma, mahbt1siyyet sikmtismdan halas olmak icin zuht1r taleb ettiler, Zat-r mutlaka dahi, nefes-i rahmanisi ile onlan mertebe-i ilimde izhar eyledi. Binaenaleyh esmamn sllretleri vucud-r ilmi ile mevct1d oldu ise de, vucud-i hissi ile zahlr olmamis idiler. Zuht1rda kemal icin bunlara vucud-t hiss! i'tasi lazim geldi.

Mesela bir cornlekci yapacagi bir testinin suretini evvela zihninde tasavvur eder. 0 zihinde ve ilimde peyda olan st1reti kemaliyle izhar icin, kendi viict1dunun haric-i hudt1dunda vaki' olan camurun vucudundan is-

lr; yh ~eve

i'ta

taf- 1ak isina-

rii-

,iir ISriyh ls-

yin

16

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE SERHi

tiane eder; ve zihnindeki sureti bu camur maddesine giydirir; ve ilmindeki suret bu vech He hissen dahi zahir olur.

Fakat Hakk'm vucfidunun hududu haricinde bir vucud olmak imkam yoktur. Zira Vi.iCUd-I Hak namutenahidir. Binaenaleyh ilm-i ilahisinde sabit olan esma suretlerinin vucud-i hiss! ile mevcut olmalan, yine Hakk'In vucudundan olmustur. Ya'ni Hak onlara, kendi vucudundan birer viicud vermistir. Nitekim vucud-i Hak ile Vi.iCUd-I halk, Fass-i Ya'kiibi'de tafsil olunmustur.

imdi vticud-i halk, Hakk'm vucudundan peyda olunca, zahiren ve bel- 'j

tmen viicud Hak'tan ibaret olur. Ve Vi.iCUd-I Hak, bir hakikatten ibaret / oldugundan onda kesret yoktur. Fakat 0 hakikat-i vahidenin mertebe-i taayyiine tenezziilii haline nazar ettigin vakit, onun herhangi bir suretle miiteayyin oldugunu gorursen, hakikat itibariyle ona Hak'trr, dersin; ve taayyiin itibariyle de halktrr, dersin. Binaenaleyh sen, buna taacciib

, et ki, vucud-i vahid-i Hak, zan ile, i'tibaratm kaffesini iktiza etmistir.

Ve ona ne I'tibar ile nazar edersen, ciimlesi onun hakkmda sadik olur. Nitekim Seyh izzeddin Mahmjid Ka§i buyurur. Kit'a:

,,::.......i ~ i; .f rJI.)~ ..lili·~ i) l,. ,,::.......i ~ ';1 D.)l,. j J ~ J.).)-JjJ''''' )~

,,::.......i v..b- J .:.#- I.S f-; )~ .;.l..,; J>.; v fl I.S ~ J>.; ~ I.S J) j .)~ /" )~

Terciime: "Eger dikkatle bakarsan, kesret ayn-i vahdettir. Eger bunda senin sekkin varsa, bizim sekkimiz kalmarmsnr. Nitekim her bir adede hakikat cihetinden bakarsan, surette onu iki, ya'ni kesir gorursun; hal- ' buki onu vucuda getiren madde birden ibarettir.

imdi vaki' olan kimdir ve vaki' olan nedir? Vaki'de ayn mevcuddun; 0 ayn nefs-i vaki'dir (19).

Ya'ni Hz. Seyh (r.a.) "kim" ve "ne" istifham edatlanyla, basiret uzere hakikat-i ahadiyyeden istifham buyururlar; zira Hak, zevi'l-ukiiliin ve zevi'l-ukiili.in gayrismm "ayn'<rdir. Halbuki kaffe-i el?ya, ya: zevi'lukuldur veya zevi'l-ukiiliin gayridir. Binaenaleyh Hak her seyin "ayn"l-

25 dir. / Su halde beyt-i serifin serhan ma'nasi boyle olur: Vaki'olen mevctid-i akil kimdir ve vaki' olan meshud-i gayr-I akil nedir? Ey talib-i hakikat bunlan anladm mi? Iste ben sana haber vereyim ki, vaki'de

~UAYBFASSI

17

.

mevctld olan ayn-i vahidedir ki Hak'tir; ve ayn-i vahide olan Hak dahl

vlli'de mevctid ve meshud olan zevi'L .. ukiil ile, gayr-i zevi'l-ukiiliin "eyn'rdir; ve vucfidda Hak Teala hazretlerinin gayn yoktur.

rim ide k'rUde

Onu ta'mim eden kimse muhakak onu tahsls etti. Ve onu tahsis eyleyen kimse de, onu ta'mim eyledi (20).

Ya'ni ayn-r vahide olan vucud-i Hakk'm, her bir aynda, 0 aymn

a- isti'dad-i mahstisu hasebiyIe zuhurunu ve bu suretle ale'J-urmlm kaffe-i

et . a'yan iizerine inbisatim musahede eden kimse, elbette 0 ayn-i vahideyi

-i tahsis etmis olur. Zira 0 kimse der ki: "Vucud-r Hak, her bir seyde,

le 0 seyin hususiyyeti muktezasmca zahirdir; ve onun zuhuru cemi'-i a'yan-

I; da bu vech iizeredir." Binaenaleyh onu boyle ta'mim edince, diger ta-

b raftan dahi tahsis etmis bulunur. Ve keza bu suhud iizere tahsis edince de, tamim etmis olur.

Misal: Yagmur suyu her bir nebata saridir. Fakat her bir nebattan



zuhuru, onlarm isti'dadat-l mahsusalarma goredir. Giil ise giil, diken

ise diken sttretinde zahir olur. Burada yagmur suyunu evvelen ta'mim ba'dehu tahsis etmis olduk .

. Imdi , ayn-i vabidenin gayri bir ayn yoktur. Boyle olunca narun aym, zulmetin aymdir (21).

ale (-

Ya'ni ayn-i Hakk'm gayri olarak haricte hicbir ayn mevcud degildir, Binaenaleyh nurun aym, kendi hiiviyyeti i'tibarlyle, hiiviyyet-i zulmetin aymdrr. Zira ikisinin hiiviyyeti dahl birdir. /

'-

imdi, bundan gaiU olan kimse, kendi nefsinde hicab bulur (22).

t

Ya'ni bizim zikrettigimiz bu ma'rifetten gafil olan kimse, vahdet-i Hakk'r, bu keserat icinde mii~ahede edemez. Onun kalbi, taayyunatm perdesi ve garm ile muhtecib ve magmum olur.

Halbuki bizim dedigimizi, himmet sabibi olan abdin gayrisi arif olmaz (23).

18

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

Ya'ni bizim bahsettigimiz vahdet-i vuctidu, aneak zevahir-i uhima kanaat etmeyip, idrak-i hakayikta, hirnmet ve azim sahibi olan abd-i kamil anlar. Bu aIernin tiirlii tiirlii suretlerine aldanan ve kendi vucuduna "Benimdir" diye dayanan ve binaenaleyh ne 0 suverin ve ne de kendinin hakikatinden haberdar olmayip, basi bos hayvanlar gibi gozunun kestirdigi seye saldrran insan suretindeki kimselerin bu maarif ve hakayiktan nasibi yoktur.

Tahkikan bunda, kalb s8hibi olan kimse i~in pend ve nasihat vardJr." (Kaf, 50/37). Zira kalb, suver ve sd'atm enva'mda miltekallibdir. Ve Hak TeaIa "akJ.l sAhibi i~in" demedi; zira aksl, kayddJr. Imdi emri, na't-I vAhidede hasr eder. Halbuki hakikat, nefs-i emirde hasn ntani'dir. Binaenaleyh Kur'an, akh olan kimse i~in pend ve nasihat degildir (24).

/ Hz. Seyh (r.a.) birtakim hakayrki zikrettikten sonra, .:;Jj. j ~\S' ~ 4S,;-.y ~~ .} ~~ (Kat, 50/37) ayet-i kerimesini ibare tarzm-



cia tahrir buyurup, bu "hikmet-i kaIbiyye' 'ye taalluku olan hakayik-i

saireyi izaIt eyler. Ya'ni bizim bu zikrettigimiz hakayikta, "kalb sahibi" olan kimse icin pend vardir. Nitekim Kur'an-r Azimu's-sandan miitenassih olanlar dahi aneak kalb sahipleridir. Akillanna I'timad eden feylesoflann magz-i Kur'an'dan nasibleri yoktur. Zira kalb suver-i halkryye He suver-i sifat-t ilahiyye arasmda berzahtir. Binaenaleyh tecelliyat-i esmaiyyenin kaffesine mahal ve mazhardir. Boyle olunca kalb suver ve srfatm enva'mda takalIiib eder. Ve Hak, suver-i I'tikadiyyeden herhangi bir sflrette tahavviiI edip teecelli ederse, kalb onu tamr ve ikrar eder; ve Hakk'r bir suret-i mahsilsaya hasretmez. Onun icin Hak TeaIa Kur'an-r Kerim'de: "Kur'an'da akil sahibi icin pend vardir" demedi. C;iinkii akil bagdir; ve itlak ve irsalden men' ettigi icin "lkaI" demislerdir. Binaenaleyhv'aklv'm §am, takyid He hiikmetmekten ibaretolur. Ve nefsinde hasr kabul etmeyen emr-i ilahiyi kuvve-i nazariyye, vasf-i mahsusu He hasreder. Halbuki hakikat, nefs-i ernirde hasri men' eder; ve takyid ile itlaktan mutlaktir. Velakin suretler icinde donen "kalb" , vus'an hasebiyle Hakk'i bir na't ve sifat He takyid etmez. Ve insan-i kamilin kalbi kaffe-i suver-i esmaiyyenin meclasi oldugundan, vucud-i

n r: tc

d b

SUAYBFASSI

19

Hakk'm kalbidir. Imdi aklm sam takyid ve kalbin ~all1 itlak olunea, Kur'an-i Kerim, esyayi akil ile idrak etmek isteyen kimseler icin pend venasihat degildir. Iste her seyi akillanyla idrak etmek isteyen ulemayl rustrm ile hukemamn, ehl-i kalb olan ulema-yi billahi inkar etmelerinin sebebi budur.

IVe onlar ashab-r i'tikadattlr ki, ba'zrsi ba'zisnn tekfir ve ba'ZISI ba'zrsnu tel'in eder. Halbuki onlar i~in nusret eden yoktur. Zira Ptikad olunan ilah ic;in, diger i'tikad olunan ilah hakkmda bir hiikiim yoktur (25).

Ya'ni akil sahibi olan ashab-i i'tikadiit birbirini begenmediklerinden tekfir ve tel'in ederler. Zird herbirisi kendi i 'tfkadmca Hakk.'r bir tiirlii tasavvur edip, 0 stlrete hasretmislerdir. Bi't-tabi' birinin tasavvuru digerintnkine uymaz. Binaenaleyh aralannda daima ihtilaf zuhur eder. Halbuki onlarm kendi icadlan olan Tlah-i mu'tekadleri tarafmdan onlara



yardim eden yoktur. Zira 0 i'tikadlar, 0 akil sahiplerinin lcad-gerdeleri

olan bir takim ilah-i kaziblerdir. Nitekim Hak Teala Kur'an-r Kerim"de ?I w~ .lJ\ ~ P ~) (Isra, 17/22) buyurup, ca'l-i ilahdan nehy eyler. Ve onlara yardim eden olmamasi dahl, bir i'tikadm diger i'tikad uzerinde tesiri olamamasmdandir; zirii ikisi de ilah-i mec'uldur ve birbirinin ziddidir; ve mec'uliyyette musavidir. Binaenaleyh, bir ilah-i mee'fil, diger ilah-i mec'uhi tagyir edip, kendi suretine tahvil etmekle kendi mu'tekidine yardim edemez. Bu ilahlar yekdigerine mutekabil olup, biri digerinde tasarruf edememekle, ashab-i i'tikadat beyninde tebaguz ve tenakur meveuttur.

Bu ibarede t\ ... ~ J~_";"'<-_ (Ankebut, 29/25) kelarm, ayet-i kerimedir. Cenab-i Seyh Fusus'un ibaresi tarzmda iract edip, Iiibb-i Kur'an'r beyan buyurmuslardir.

limdi sahib-i i'tikad, kendi mu'tekadmdan, ya'ni kendi ilahI hakkmda i'tikad ettigi emirden def' eder ve ona yardnn eyler. Ve onun i'tikadmda olan ilah ise ona yardim etmez; boyle olunca munaza'un-Ieh olan itfkadda onun ic;in birer eser vaki' 01- maz. Ve keza miinazi" i~in dahi onun itikadmda olan ilahdan, ona nusret yoktur. Binaenaleyh onlar ic;in yard im eden yok-

20

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE SERHi

tur. irndi Hak Teala, her bir mu'tekrdin hiddet-i iofiradI iizere, ilahe-i i'tikidattao ousreti oefy etti. Ve manstir olao cemi'<. sidir ve nasir olao mecmu'udur (26).

Ya'ni herbir i'tikad sahibi, itikad ettigi ilahda birtakim evsaf tahay-. yiil eder. Bu evsaf-i hayaliyyesine uymayan seyleri, kendince bircok delail serd ederek, 0 ilahdan def' eder; ve ilah-; mu'tekadma bu suretle yardnn eyler. Halbuki bu ilah-i mu'tekad, 0 i'tikad sahibine yardim etmez. Cunku kendini icad eden I'tikad sahibinden akva degildir, lead olunmus bir sey, kendi mucidine elbette yardim edemez. Binaenaleyh sahib-i i'tikadm itikadmda vaki olan ilah, kendinin munazi't ve muhalifi olan diger ilah-i mu'tekada te'siredemez. Ve keza munazi' ve muhalif olan kimsenin itikadmdaki ilahdan da kendisine nusret yoktur. Zira yardimdan acizdir. Boyle olunca ashab-i itikada yardim edecek bir nasrr yoktur. Binaenaleyh her bir mu'tekid, miinferid oldugu halde, ilahe-i itikadattan, Hak nusreti nefy etti. Su halde ilah-i mu'tekad ile miinferid olan itikad sahibi mansur olmaz. Mansur olan, viis'at-l lea-

. .

biliyyeti hasebiyle, suver-i mu'tekadatin kaffesini cami' olup, Hakk'i

bir akideye tahsis etmeyen ve Hakk'r herbir akidede musahede eden ariftir; ve nasir olan dahi mecmtr'dur, ya'ni 0 itikadatm mecmu'udur,

30 Zira 0 arif', akidelerin / ciimlesinin stlretinde Hakk'r musahede ettig] cihetle, herbir surette ona tecelli-i rabbani vasil olur; ve herbirisinden ayn ayn feyizier bulur. Velhasil herbir akide, ala-hiddetin miinferid oldugu halde, kendi sahibine nusret etmez. Ne kadarakide varsa cumlesinin mecmfr'u, sahibine nusret eder; ve sahibi tarafmdan dahi nusret olunur; ve bu mecmu'un sahibi dahi arif-i kamildir. Zira bu mecmu'dan ona fiiyuzat-l ilahiyye nuzulu, nusrettir. Ve bu zat-: saadet-simann bu mecmu'u teskil eden akidelerin her birisinde Hakk'r mii~ahede etmesi ve her birini ikrar eylemesi dahi, 0 mecmu'un mansur olmasidir.

SuaI: Alemde bu kadar i''tikadat-r banla ve ilahe-i mec'ule vardir.

Arif-i kamil bunlann ciimlesini ikrar eder mi?

Cevap: Bu hususda cenab-i Seyh (r.a.jm seyhi Ebu Medyen (r.a.) hazretlerinin beyt-i serifleri cevab-i kafidir. Beyt:

0),,1> J J1l,l1 _?.;;'1

",

SUAYBFASSI

21

Terciime ve izah: Banh, tavrmda inkar etme! Zira 0 da zuhurat-; Hakk'rn ba'zisidir. Ve 0 batila kendinden otecelll sflretinin mikdanm Hakk'a ver. Ta ki onun hakk-i isbatiru kamil kilasm. Binaenaleyh arif-i kamil, Hakk'r bi'l-ciimle itikad suretiyle takyidden ve hatta itlaktan ItlaIc edip Hakk'm tecelli ile tahavviil ettigi I'tikad suretlerinden herbir surette Hakk'a inkar etmeyip ikrar eder ve onun Hak oldugunu bilir. 1

Boyle olunca Hak, arif indinde inkar olunmayan ma'rtifdur. Binaenaleyh diinyada ehl-I ma'rtif olanlar, ihirette de ehl-i ma'rtiftur. Imdi bunun i~in Hak Teala "Kalb sabibi olan i~in" (Kaf 50/37) buyurdu. Boyle olunca 0 kimse, kalbin e§kalde taklibi sebebiyle, suretlerde Hakk'in taklibini bUdi (27).

Ya'ni arif-i kamil cemi-i stlretlerde Hakk'r mii~ahede edince, artik bu arif indinde Hak, oyle bir ma'rfif ohlr ki, ne surette zahir olursa



olsun, inkar olunmaz. Binaenaleyh dunyada Hakk'r, cemi'-i suverde mu-

§ahede edenler, ahirette de bi'l-ciimle suverde Hakk'r gorurler. Vucad-r insanide ma'rifet-i ilahiyyenin mahalli ise, "kalb"dir. Zira rfih, nefis, r1lham ve cismaniolan kuva ve a'za.hep makam-i ma'him sahipleridir. Kendi makamlarmm dairesini tecavuz edemezler. Fakat "kalb" oyle degildir. 0 kaffe-i meratibin suver ve eskalinde miitekal1ib olur. Iste bu sebebden Hak Teala "Kalb sahibi icin Kur 'an'da pend ve nasihat vardir " (Kaf, 50/37) buyurdu.

1 imdi arif kendi nefsinden, Hakk'm nefsini tamdr, Halbuki o arifin nefsi, hiiviyyet-i Hakk'm gayri degildir, Ve kevnden mevcud olan bir §ey yoktur ki, hiiviyyet-i Hakk'm gayri olarak viicuda gelsin. Belki 0 §ey Hakk'm aynuhr. Bmaenaleyh bu sdretlerde alim ve arif ve mukirr olan Hak'tIr; ve bu sUret-i digerde arif ve alim olmayan ve omi inkar eden de Hak'trr, i§te bu, tecelliden ve ayn-r cem'de §uhuddan Hakk'r tamyan kimsenin hazzuhr (28).

Ya'ni ddf, kendi kalbinin sekillerde takalliibiinii gorunce, biitiin stl-

22

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE SERHi

retlerde Hakk'm takalliibiinii bi'l-musahede, Hakk'm nefsini tamdi. buki arifln nefsi, Hakk'm hiiviyyetinin gayn olmadigi gibi hiiviyyet-i Hakk'mgayn olan hicbirmevcud dahi yoktur. Belki esya Hakk'm hiiviyyetinin aymdir. Zira aym olmayip, gayn olsa, birine mugayir iki vucud olmak lazirn gelirdi. Halbuki vii cud , .. UJ:un. ... - te birdir; ve vucudvhakikatte birden ibaret olunca bu gordugumuz retlerde kendi vucudunu tamyan ve bilen ve ona ikrar eden Hak olur. Ve kezd erbab-r hicab suretlerinde zahir olup biitiin suretlerde mii' tehavvil olankendi vucudunu tammayan ve bilmeyen ve onu inkar yine Hak'tan ibaret olur. Iste bu zikrolunan hakayik, Hakk'r her harda 0 mazhar hasebiyle vaki' olan tecellisinden tamyan ve ayn-i cern'de nefsini ve kevnin bi'l-ciimle suretlerini, hiiviyyet-i Hakk.'m aym olarak, musahededen bilen aritin hazzi ve zevkidir. Aritin gayrisinde haz ve zevk mevctid degildir. Onlar inkar ve ikrar beynindedir. / RubM:

~y:-) ~\...ij ?" ..::........:,. V t\&. ~~ y4} ) ~ J.o>I ~.i.. J~

~ y:- y .!..l: jf, .:.-,.; .s _?:.; ~~ J.J":i ~ _,.....:.: .s) jI f\l;. ~ ) J.r" J...I.:.;o;



Terciime: "Ehl-i kesf ve erbab-i suhudun mezhebinde, biitiin ruem, vucud-i vahidin tafsillerinden baska birsey degildir. Vakla bu kadar suretler 0 vticud-i vahidden zahir gorundu; dikkatle baktigm vakit bir mev. cuddan baskasi olmadigrm gOriirsiin." Diger rubai:

.:.....)1 V ...;. ._,.l11 ) 1£ Jb J~ .:.....)1 V o_? ) ~ ) ",<L.,o>

.:.....)1 V .14 ( ) ..:-)1 «» 4.iJ4 e ~~\jy ) J} ~I J~

Terciime: "Miicavir ve musahib ve refik olan hep O'dur. VIJlencmm palas-paresi ve padisahm elbise-i fahiresi icinde olan hep O'dur.

, I

ve kesret enciimeninde ve cem' ve vahdet nihan-hanesinde olan billahi

hep O'dur; ve tekrar tekrar yemin ederim ki hepO'dur."

Boyle olunca 0 kimse, kavl-i Hak mftcibince, taklib-i tenevvii' eden kalb srurlbi olan kimsedir (29).

Ya'ni Him ve ma'rifetten ve suhtid ve tecelliden hazzi ve zevki olan kimse, Hakk 'm taklibinde miitenevvi' olan kalbin sahibi bulunan kimsedir. Nitekim hadis-i serif de buyurulur: .:..r)l C:!L,.,I,y ~I 0:>l cr jl.1 ..,.Ji

~I

pl "J

k is

b 11 n a b k

o I

( (

22

FUS-OSU'L-HiKEM TERCi.iME VE SERHi

retlerde Hakk'm takalliibiinii bi'l-musahede, Hakk'm nefsini tamdi. Hal. buki arifm nefsi, Hakk'm hiiviyyetinin gayn olmadigr gibi ekvanda hiiviyyet-i Hakk'mgayn olan hicbir mevc11d dahi yoktur. Belki kaffe-i e§ya Hakk'm hiiviyyetinin aymdir. Zira aym olmayip, gayn olsa, birbirine mugayir iki vucud olmak lazim gelirdi. Halbuki vucudvhakikatte birdir; ve viic11d,hakikatte birden ibaret olunca bu gordugumuz s11- retlerde kendi vucudunu tamyan ve bilen ve ona ikrar eden Hak olmus olur. Ve keza erbab-i hicab suretlerinde zahir olup biitiin stlretlerde miitehavvil olan kendi viic11dunu tammayan ve bilmeyen ve onu inkar eden, yine Hak'tan ibaret olur. Iste bu zikrolunan hakayik, Hakk'r her mazharda 0 mazhar hasebiyle van' olan tecellisinden taruyan ve ayn-l cem'de nefsini ve kevnin bi'l-ciimle suretlerini, hiiviyyet-i Hakk'm aym olarak, mii~ahededen bilen arifm hazzi ve zevkidir. A.rifin gayrisinde bu haz ve zevk mevcud degildir. Onlar inkar ve ikrar beynindedir. / Rubai:

.) .J>." J J....oL.;; f." ..:.-..;,; ..... t ~ .) ~ ..,..4) J ~ J.'>I ..,........i.,. ).)

.).J>." Y .!1. jf, ...::.......... -s ~ ~.) .).J>.; .) _,.....:.; -s J jI f\l;. "":; ) )yP .:r-..l:.:>;



Terciime: "Ehl-i kesf ve erbab-i suhudun mezhebinde, biitiin ruem, vucud-i . vahidin tafsillerinden baska birsey degildir. VakIa bu kadar s11- retler 0 vticud-i vahidden zahir gorundu; dikkatle baktigm vakit bir mev"cuddan baskasi olmadigmi gorurstin." Diger rubat:

"'::"""'JI ..;;. __,.J11 J 1£ ,;b ).) ...::.......JI ..... oJ"'" J ~ J ,,<LJ

...::....... JI .14 ( J ...::....... JI ..... .uJ4 c!"" ~~l.ilr J J) ~I ).)

Tercume: "Miicavir ve musahib ve refik olan hep O'dur. Dilencinin palas-paresi ve padi§ahm elbise-i fahiresi icinde olan hep O'dur. Fark ve kesret enciimeninde ve cern' ve vahdet nihan-hanesinde olan billahi hep O'dur; ve tekrar tekrar yemin ederim ki hep O'dur."

Boyle olunca 0 kimse, kavl-i Hak mucfbince, taklib-i Hak'ta tenevvii' eden kalb sdhibi olan kimsedir (29).

Ya'ni ilim ve ma'rifetten ve §uh11d ve tecelliden hazzi ve zevki olan kimse, Hakk'm taklibinde miitenevvi' olan kalbin sahibi bulunan kimsedir. Nitekim hadis-i serifde buyurulur: .:.r)l ~I..,..I 0" ~I 0;! 0" jl.1 ~

35

SUAYBFASSI

23

~~ 4 ~ ya'ni "Mii'minin kalbi, 1 Rahman'rn parmaklanndan iki parmak arasindadir. Onu istedigi vech ile dondurur." Hadis-i serifde "kalbii'I-mii'mini" kavliyle kalbin mii'mine tahsisi, arif-i kamilin gayrisi kalb sahibi olmadigma i~arettir. Zira gayr-i arif akil sahibidir; ve akil ise hakayik-r ilahiyyeyi idrakten kasrrdir, Nitekim baIada miin1r etti.

Dav6d Kayseri hazretleri "fi_ taklibihl" kavlindeki zamirin hem Hakk'a, hem de kalbe ircaim caiz gormustur. Hakk'a raci' olduguna gore olan ma'na, terciimede zikrolundu. Ve kalbe raci' olduguna gore olan ma'na ise su vech He olur: "Hakk'l tecelliden ve ayn-i cem'de suhfiddan tammak zevki ile mahzuz olan kimse, suretlerde kendi nefsinin taklibinde tenevvu' eden kalbin sahibi bulunan kimsedir." Zira kalbin hakikati takallub oldugundan, kalb, biitiin suretlerde takalliibde miitenevvi' olur. Binaenaleyh kalb sahibi olan arif buttin suretlerde mutecelli olan Hakk'r, Hak'la arif olur.

Vehlkin ehl-i iman, Hak'tan ibbar ettikleri §eyde, enbiya ve rusiil (aleyhlmu's-selamja taklid eden mukalliddir. Ashab-l inkara ve ahbar-r varideyi edille-i akliyyelerine haml ile te'vil edenlere taklid eden mukallid degildir. imdi ehl-i iman, enbiya (aleyhimu's-selamjm lisanlan iizere varid olan ihbarat-l ilahiyyeyi, Hak Teala' -mm pl)i _;i (Kat, 50/37) ya'nt "¥ahut kulak veren" kavliyle murad olunanlardn: (30).

35 1 Ya'ni bir taife vardir ki, onlar enbiya (aleyhimu's-selamja varid

olan vahy-i ilabi kendilerine teblig olundugu hinde "Bu dogru mudur, degil midir?" diye delil-i akliye miiracaatla tevakkuf etmezler. Zira onun emin oldugunu bilmislerdir. Iste bunlar enbiya ve rusiil (aleyhimus-selamja taklid eden ehl-i imandir. Bunun misali bu aIemde pek coktur. Mesela hasta oluruz. Emin ve hazik olduguna i'timad ettigimiz bir tabibe miiracaat ettigimizde, bize vaki' olan vesayasim, delil-iakli isti'rnal etmeksizin, bi'Lkabtil harfiyyen icra ederiz. Birisi cikrp da bize: "Bakalim onun vesayas; ma'kiiI mudur, bunu tetkik ettin mi?' dese, biz de cevaben deriz ki: "Bu tabibin hazakatine i'timsdrm vardir. Ben onun ilmini onunkadar bilemem; 0 metbu'dur, ben tabi'im".

Binaenaleyh delil-i akli ile istigal beyhude yorgunluktur. Ve yine bir

SUAYBFASSI

25

kadinin 1 suretini ihzar edip, huzur-i kalbi ve tevecciih-i kiilli ile AIlah'a ibadet eder. Bu surette onun suhudu hayali olur. Ve bu suhud-i hayaIiden dolayi, kiblesinde Hakk'r musabede eder. Velakin gozti Hakk'm nuru ile surmelenmis olup, keskin goren musalli icin murakabe-i tam ve tevecciih-i kiilli lazim degildir. Zira onun isti'dadi kamil ve kesfi . kavi oldugundan her cihette hazrr olan Hakk'r, cemi' -i cihatta mii~ahede eder. Nitekim Hak TeaIa buyurur: J!I;_;'j ~ I); t.:..:;1.; (Bakara,·2/115) Ve namaz hakktndaki tafstlat Fass-i Muhammedi'de gelecektir.

Ve nazar-i filrri sahibfne taklid eden mukallid ve onunla mukayyed olan kimse, ilka-YI sem' eden kimse degildir. Zira bu ilka-YI sem' eden kimsenin, bizim zikrettigimiz §eyi §ehid 01- mast labiiddiir. Ve bizim zikrettigimiz §eyi sehid olmayan kimse bu ayet ile murad olan kimse degildir. imdi onlar Hak Teala'nm haklarmda I~I J-~I .x I~I J-~I i) ~l (Bakara, 2/166) ya'ni: "Metbft' olanlar, onlara ·tabi' olanlardan muteberri olduklarmda" buyurdugu kimselerdir. Ve halbuki rusiil, onlara tabi' olan etba'Iarmdan muteberrt olmazlar (33).

Ma'Ium olsun ki, nazar-i fikri sahibi, ehlullah indinde gayr-l mu'teberdir. Zlra "miifekkire" dedigimiz sey , kuvve-i cismaniyyeden birisidir. Binaenaleyh 0 miifekkire iizerinde ba'zan vehim ve ba'zan dahi akil tasarruf eder. Halbuki iki mutasarnfm hukmettigi bir mahalde intizam 1 aramak abestir. Zira 0 mahalde daima niza' vaki' olur. Vehim, akil ile munazaa eder; ve akrl ise madde-i zulmaniyyede hayrete dusup idrak-i hakayika kudret-yab olamaz. Bugiin "Boyledir " diye hiikmettigi seyde, yarm vehmin tasarruf ve niza'r zuhur edip, onu 0 verdigi hiikiimde ~iikUk ve zununa dusurur. Nitekim Hz. Mevlana (r.a.) buyurur: Mesnevi:

.)Iy. fo .J.;j LS' ..;.. ~ $,:,1 ..;_... ~)j...\AJ) 0 ~) j.<; ) :»j J ~ ..sy I)):> /' ~ .)..;1' I) ..,..Ji ;' ~ .) y..r ~) jl) J->Ij ~ .g . f!-- )1 .?I ):> ...\.!.~ )j ~

')I*- . ..sl ..::-; ~ ...L.,;:o ~ ..;_...I£ I) ..;..~ $,:,\ JJI_,..:. ~) ~) ~) :>:>~ I-'o! ~ d ~~I JI>- ) .)I} ~ J.I ,y ,-:--:-"1 j I) ...f>__,..:. ~ "-! t; ~ ):> :>jL.. ~).? I) ~

26

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

Terciime.: £ £ By pehlivan! Akil, sehvetin ziddrdir. Sen sehvet dokuyana akil deme! Sehvet dilencisi olan kimseye vehim sahibi de! Vehim, kalbdir; akillarm altim ise nakd-i halistir. Vehim He akrl miheksiz zahir . olmaz. Cabuk her ikisini de rnihek tarafma gotur! Bu mihek dahl Kur'an-i Kerim'dir; ve enbiya (aleyhimu's-selamjm halidir. Zira Kur'an ve bal-i enbiya mihck gibi, kalb olan vehme: Gel, der, 1ft ki benim musddememden kendini goresin ki, sen benim ini§ ve yokusumun ehlinden· degilsin. Amma akh eger bir testere iki parca etse, altirun ates icinde . selim olmasi gibi oIur".

I Binaenaleyh erbab-i fikir ve nazar, idrak ettikleri seyde sek ve zan iizere oimaktan zail olmazlar. Velakin muhakkikin boyle degildir. On-· lar e~yaYI taammiil ve tefekkiir He degil, Rab'Ierinin nuruyla musahede ettikIerinden, hiikiimleri yakin iizerinedir. Ilka-yi sem'in neticesi sulnlda cikngmdan, ancak ehl-i suhud DIan enbiyaya taklid eden kimseler,

.ilka-yi sem' etmis olanlardir. Zira onlar icin meratib-i suhud hasIl olur.:

Ve bu mukallidlerin tabi' olduklan rusul, onlardan teberri etmezler. ~iinkii ellerinden tutup, onlari makim-l suhuda isaI etmis olduklarindan mbi'lerine karst utamp, biz sizlerden beriyiz demezler. Fakat ehl-i vehim ve zan olan fikr-i nazari ashabma taklid eden mukallidlerin yolu bi'ttabi' evham vc zumina ciktigmdan, onlar, ilka-yi sem' eden kimselerin . ziimresine Ialuk degildirler. Cunku onlann hasih suhud mertebesi de- ! gil, ancak zunfm ve evhamdir. Binaenaleyh bu taifenin metbu'Ian olan . erbab-i fikir ve nazar, tabiIerini de berbad ettiklerini gorduklerinde hicablanndan £ 'Biz sizden beriyiz ' derler.

Imdi ey veli! Bu "hikmet-i kalbbiyye" de senin i~in zfkrettiglm ' §eyi tahkik et! Ve "hikmet-i kalbiyye"nin ~uayb (a.s.)a ihtisA- . sma gelince, "bikmet-i kalbiyye"de te§'ib olundugu i~ind.ir. Ya'ni' bunun su'beler! muhtasar degildir. Zira herbir i'tikid bir §u'bedir. Binaenaleyb onuilbepsi §uabdlr, ya'~i i'tikidAt. Boyle olunca gIta munkesif' oldugu vakit, herbir kimseye mu'tekadr.

40 hasebiyle 1 miinke§if. olur. Ba'zan hiikiimde mu'tekadmm hila-· fma olarak miinke§if olur. 0 da Hak TeAla "nm J!I 0-:. ~I.iij·

~ . ~

iJ~ I;~ ~I,; (Ziimer, 39/47) Ya'ni "Onlara yevm-i kIyi-,

mette zan etmedikleri §ey, AUah'dan zahir olur" kavlidir (34), '

}" ,

.,

1

SUAYBFASSI

27

Ya'ni Suayb, "su'betden me'htlzdur. Ve Hkalb" dahi avalimi ve f·uiidi ve ruhani ve cismani olan kuvasi hasebiyle kesiru's-suab olduj~jundan Hz . .seyh (r.a.) beynlerindeki munasebetten na§l "hikmet-i kal':':biyye"yi Kelime-i Suaybiyye'ye tahsis edip, burada i'tikadat-l muhteli-

t fe su'belerini beyan buyurdu.

Imdi' ekser-i inki§af hiikiimdedir. Nitekim tovbesiz verat ettigi vakit, asi hakkmda Mu'tezili, Allah hakkmda niifiiz-I vaidi i'tikid eder, Boyle olunca vefat edip Allah indinde merhfunen onun hakkInda inayet sebkat ederek, muhakkak o ikab olunmasa, AUah'l GafOr ve Rahim bulur. ~u halde zannetmedlgl §ey AIlah'dan zahir olur (35).

Ya'ni, sahibinin i'tikadma muhalif olarak munkesif olan mu'tekadatin ekserisi hiikiimdedir, zatta. degildir. Ve bu hukumde muhalif inkisafin vukii'u dahi Mu'tezili'nin i'tikad~ gibidir. Zira Mu'tezili i'tika4 etmistir ki, asi tovbe etmeksizin vefat ettikde, onun hakkmda Allah TeaIi vaidini infaz eder. Halbuki vefat ettikde, Allah Teal! rahmet ve inayetle tecelli edip ona ikab buyurmasa, 0 I'tikadma muhalif olarak Allah'I Gafur ve Rahim bulur. Maahaza 0, Allah ikab edecek zannetmis idi. Hak onun zanm gibi cikmadr, baska tiirIii zahir oldu.

/ Ma'Ium olsun ki, tovbesiz vefat eden abd-i as! hakkmda vaidin adem-i infazr icin iki sebeb vardir:

Birinclsf: Ayn-i sabitesinin Hakk'a verdigi ilim uzerine, hakkmda la. hik olan hukm-i Hak:, ikab olunmayrp inayete mazhar olmasidrr. Boyle . bir kimse avanz-i tabiiyye hasebiyle ba'zi maasiyi irtikab eylese de tovbesiz vefat etse, inayet-i ezeliyyeye mazhariyyeti ve taharet-i asliyyesi sebebiyle, onun seyyiati hasenata tebdil olunur. Nitekim Hak Teala buyurur:. ~:.x::.,,;. tf~ tiJl J~ (Furkan, 25/70). Veyahut inayet ve rahmet-i ilahiyyenin azamet ve saltanan indinde 0 maasi mahv olur. Rubai-i Orner Hayyam:

i ..:.-..u )::. j~ rJ..:;, 0::' ))./v

-..:._,;... l" • -. L.

.Y )·J~"""""""'r.r..

Ter€iime:"Ey kudret-i celilii'~-~arundan zahir oldugum zat-i kerim!

28

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE $ERHi

Ben Senin ni'metinde naz ile perverde oldum. imtihan kasdiyla yfiz yil gtinah edecegim. Bakahm benim ciirmiim mii ziyade, yoksa Senin rah-

metin mi?"

... •• A

Iklnelsl. Hak Terua Kur' an-I Kerun' de

\

~~ ~ jj~j (Ahkaf, 46/16)

buyurdu. Halbuki Hak. TeaIa hazretleri Fass-r ismaili'de tafsil olundugu uzere ismail (a.s.)r ~ _,JI J~~ JlS' ;jl (Meryem, 19/54) ayet-i kerimesinde "sadtku'l-va'd" olmasryla medh buyurdu. Binaenaleyh Hak Teala dahl sadiku'l-va'ddir. Zira vaidin adem-i infazmi va'd buyurmustur. Elbette va'dini incaz buyurur. Boyle olunca vaidin nufuzu lazim degildir. Rubai-I Orner Hayyam:

~ ~j J J>; .;\ _?:J s- £ ~\ ~ .::.-.$' J~ j.;\ oLS" O.;\? \.i

~ ~ f ) if .)~ J) .,.r. d"~ .,:..\;\.5:,. J.J_J; ) ~ ~ if

Tercume: ' Cihanda gunah etmemis olan kimdir? Soylel Gunah etmeyen kimse, soyle nasil zindegi eder? Dahl! Farz edelim ki ben fena yapnm, Sen de fena mukafat verdin. Su halde soyle benim He senin aranda fark nedirv -Subhe yo~ur ki Sen benim gibi degilsin. Benden hata ve Sen' den am zuhtlra gelir." /

Ve huvlyyet hakkmdaki inki§af~1 gltaya gelince: Thadm ba'zisi i'tikiidmda cezm eder ki, muhakkak Allah Teals §oyle ve boyledir. Imdi perde kalktIgl vakit, kendi mu'tekadinin suretml t gorur. Halbuki 0 suret, i'tikiid ettigi Hak idi; ve diigiim~ozii-

. liir • Binaenaleyh i'tikdd gider, mu§ihede ile bilinir;ve goziin keskinliginden sonra, za'f ve noksan-i nazar rueu' etmez (36).

Ya'ni hiiviyyet-i Hak hakkmda soyle ve boyledir diye dunyada bir akide-i has ile I'tikad eden her bir rnu'tekid.yevm-i kiyamette kendi mu'tekadini Hak ve vaki' olarak gorur. Zira Hak ona bu r'tikad suretinde tecelli eder. Ve kalbindeki ukde-i i 'tikad cozulur, Artik gayba olan i'tikad zail olup, onun yerine mii§ahede ve yakln ile husule gelen ilim kaim olur. Zira akide, ehl-i hicabm kalbine rnahsustur. Hicab kalkmca i'tikad kalmaz; ve gozde miisahede He keskinlik hasil olduktan sonra da nazarda za'f o]maz ki, tekrar i 'tikada ihtiyac hasil olsun. Binaenaley h tenasuhe kail olanlann kelami reddedilmis olur. Zira onlar ba'de'l-mevt miraren abdin dunyaya gelecegine zahib olmuslardir. Hal-

SUAYBFASSI

29

~ •. - buki ba'de'l-mevt ilm-i yakin husulunden sonra, tekrar dunyaya gelip,

lia-

r:' gordiigti sey hakktnda hicaba diismek va'ki' olmaz.

I imdi Hak, snretlerde tecellinin ihtilafl sebebiyle, rii'yet indinde ba'zi abide mu'tekadinin hilafl olarak zahir olur. Zira tecelli tekerriir etmez. Boyle olunea 0 ba'zs abid iizerine, hiiviyyet hakkInda sadlk olur. Ve perdenin kalkmasmdan evvel hiiviyyet hakkmda zannetmedlklerj §ey,. 0 hiiviyyet hakkmda AUah'dan onlara zihir olur (37).

Ya'ni huviyyet-i ilahiyye hakkmda, bir I'tikad-r mahstrsu olan kimseye, Hak kendi I'tikadi surerinde tecelli ettikde, dunyadaki mu'tekadinin hilaD zahir olur. Zira Hak muhtelif olan isimlerinin suretlerinde tecelli eder. Binaenaleyh 0 kimsenin itikad; suretinde tecelli ettikten sonra, o tecelliye miimasil olarak, onun itikad etmedigi diger bir surette dahl tecelli eder. Zira tecelli tekrar etme~; ve tekerrur etmeyince de bi'ttabi' bir suret tizerine olmaz. Ve cunku esma-i ilahiyye namiitenahidir; ve Hak bu esma He daima mtitecellidir. imdi ba' Zl kullar uzerine

~ ,

~I ~ ~I.i!j (Zumer, 39/47) ayet-i keritnesinin mazmunu sadik olur. Zi-

ra 0 kimselere hayat-i diinyeviyyede hiiviyyet-i ilahiyye hakkinda i'tikad ettikleri seyin hilafi dar-r abirette zahir olur; ve Hak kesf-i grtadan, ya'ni mevtten evvel I'tikad ettikleri seyin hilafma olarak tecelli eyler. Ve kesf-i grtadan sonraki tecelli dahl ba'del-mevt terakki oldugunu gosterir,

Ve tahkikan biz mevtten sonra maarif-i ilahiyyede vaki' olan terakkinin snretini, ke§fde taifeden miictemi' I oldugumuz kimsenin ve onlarm indinde mevcud olmayrp bu mes'elede onlara ifade ettigimiz §eyin zikri srrasmda Tecelliyat nam kitabumzda zikr eyledik (38).

Hz. Seyh (r.a.) Hallac ve Cuneyd ve Sehl (kaddesallahu esrarahum) ile sair ekabir-i ehlullahdan bir taife ile berzahlannda miietemi' olup maarif-i ilahiyyeye dair onlar ile mubahase eyledigi ve onlann idrak eyledikleri ulum ve maarifin mafevkme ikaz ile onlan terakki ettirdigini Tecelliyyat-i MevsIliyye nam kitabmda zikr eyledi.

30

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

SuM: Hz. Seyh (r.a.) mevtten sonra terakki oldugunu beyan buyuruyorlar. Halbuki ~ j:pi j :;';'i §/;"'YI ~ ~ ~i ~~ ~ ~IS' ::; j (Isra, 17172) ayet-i kerimesi ile ...t..s. ~I r~T J.I .:..t.. 1.)1 hadis-i serifi ba'de'l-mevt adem-i terakkiye delalet eder.

Cevap: Bu ayet ve hadis ehl-i kiifiir ve ehl-i sirk hakkmdadir. Muhakkikinden olan ehl-i tevhid ve onIara taklid eden mii'minIer icin degildir. Zira bunIar dunyada Hakk'm vucuduyla halkm vucudunu miistaki1 ve ayn zannetmisler ve basar-l basiretlerine korliik tad olmus idi. Bu korltikleri sebebiyle cesm-i basiretin kehhalleri olan enbiya (aleyhimu's-selamjdan ve onIann ilaclarmdan kendilerini mustagni bilmisler idi. lste bundan dolayi onlann biisbiitiin kor olan gozlerinin dar-I wette de acilmasr ihtimali yoktur. Zira onlar a'ma-yi ezelidir. Hicbir kehhal ve ilacm onlarhakkmda tesiri yoktur.

Velakin ehl-i tevhid ile onIara taklid eden mii'minIerin basar-l basiretIeri tabi' olduklan enbiya (a.s.)m ilaclan ile dar-t dunyada alameratibihim acilmis, vahdet nazarlan / anen-fe-anen tezaytid edegelmekte bulunmus oldugundan, onlar icin ba'de'l-mevt terakkiyat vardir. Zira



onlann gozleri biisbiitiin kor olmayip ba'zi avanz hasebiyle rii'yetIeri-

ne za'f tad olmustur. Mevt ve afv ve magfiret ve hayat-i dunyada kendilerine taklid ettikleri ehl-i Hak'la, berazih-i ulviyyede ictima'Ian sebebiyle bu avanz zail olur.

Hadd-i zatmda cesm-i ten dahl boyle degil midir? Biisbiitiin kor 01- mus bir goze gozhektmi ve onun ilacr ne te'sir eder? Fakat gozunde hassa-i rii'yet mevcud iken perde gelmis veya hastahk sebebiyle rii'yetine za' f tad olmus bir gozun elbette tedavisi miimkiindiir.

Ey birader! Iste Seyh (r.a.) asar-l munifesinde, zikr etmedigi hakayik ve maarif-i ilahiyye birakrnarrusnr. Bizlere ise sarf-r himmetIe onIan tetebbu' kalrmsnr. Bunu dirig etmeyelim de onlann imdad-i rfthaniyyetleri He dunyada ve ahirette hiddet-i nazar sahibi olup Hakk'r mii§ahede edelim.

Nitekim Resehatu Ayni'l-Hayat'da zikr olunur ki: Bir gece fakirin birisi vakiasmda Abdii'I-GafUr Lar1 (kuddise sirruhti) hazretlerini gormii§ ve ona demis ki: "Seyh Muhyiddin Thnii'l-Arabi hazretIeri vahdet-i vucudun sirrmdan ve esyamn O'nunla maiyyeti keyfiyetinden bahs edip, isbati hususunda da pekcok ihtimam etmistir. Ahirete naklettigi-

,sUAYBFASSI

31

niz vakit siz bu hakayiki nasil buldunuz?" Cenab-i Abdii'l-GafUr cevaben buyurmuslar ki: "Bu aleme geldigimde Hz. Seyh ile bulustum ve onlardan bu mes'elenin sirrnu sordum. "Soz ancak' benim yazmis 01- dugum gibidir" diye cevap verdiler". Velhasil ba'de'l-mevt ehl-i iman icin terakki vardir.

Ve pek ziyade taacciib olunacak emirdendir ki, muhakkak insan d3ima· terakkidedir. Ve hicabm letafet ve rikkatinden I ve suretlerin birbirine benzemesinden nd§i bu terakkiyesuuru yoktur. Ve bu te§abiih-i suver, Hak Teala'nm ~t.::S ~ I)ij (Bakara, 2/25) kavli gibidir (39).

Ya'ni insan, ilimden "ayn"a seyrinden beri daima terakkidedir. Zira ayn-l sabitesi, dunyada ve ahirette n1hani ve cismani olan kaffe-i alemlerde nuzul ve un1c mertebelerinin her birisinde daima bir sfirette zahir olur. Ve ayn-i sabitenin gayr-i mec'ul olan isti'dadi hasebiyle ber-mucib-i kaza ve kader-i ilahi, ilim ve ma'rifet gibi rna'nevi ve glda gibi suri ve fakr u gma ve hastahk ve saghk gibi ila-ma-la-nihaye ahval,. n1haru ve cismani alemlerde peyderpey ona nazil olmaktadir. Ve kuvvede olan seyler bu stlretle fiile gelir. Bu ise onun terakkisidir; ve bu terakki hicbir an munkatr' olmaz. Ve pek acib bir seydir ki insan daima terakki icinde oldugu halde hicabm letafet ve rikkatinden ve suretlerde te§abuh olmasmdan dolayi bunun farkma varamaz. Mesela dogdugumuz vakit bu kadar degildik; anen-fe-anen biiyiidiik; zerrat-i viicudumuz la-yenkatr' bizden infikak etti. Ve gida vasitasiyla yerine 0 zerrelerin, sfirette mii§abih olan yenileri geldi. Ve keza cocuklugumuzda ilmimiz, fehmimiz bu kadar degildi; gittikce ilim ve ma'rifet peyda oldu. Maahaza bu terakki ve tekamiil rakik ve latif olan perde arkasmda vaki' oldugu ve suretlerde musabehet bulundugu icin, her an-l gayr-i munkasimde vaki' olan bu teceddudatm farkma varamadik.

Imdi mertebe-i ilm-i ilahiden esfel-i safilin olan mertebe-i sehadete gelinceye kadar boyle oldugu gibi, mertebe-i sehadetten intikalen diger weme gittigimiz vakit dahi ebeden boyle olacaknr. Zira vucuda dahil olup mevctld olan, artik ademe miinkalib olmaz. Ve bu tesabuh-i suver

J' J ... 0 ;ll '" J.- 11,.. J~"

I-"Ij J.i :.r: 8 j~ (.S~! !.lAo l_,Jli lijJ ~;.; :.r: ~ I) j~ ~ JS'

kavli gibidir. Ya'ni "Ehl-i cennet her ne

Hak Teala hazretlerinin

~~ ~ (Bakara 2/25)

32

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE SERHi

vakit 0 meyvelerden nziklamp iearn oIunsaIar, bu, evvelce dunyada irzak olundugumuz seydir diyeler". Halbuki bir zamanda gelen riztk, diger zamanda gelen rizkm gayridir. Maahaza ikisi de rizrknr. Ancak surette biririne benzerler. Boyle olunca / muhakkikine gore taayyunat arasinda fark oldugu zahirdir; fakat hicab ehline gore' hafidir.

Halbuki mzk-r vahid, aharln aym degildir.ZirA iki ~ebih, ~ebibeyn olduklari haysiyyetle, arif indinde iki baska §eydir. Ve satrlb-i tahkik vahidde kesreti goriir. Nitekirn muhakkak esma-i i1Abiyyenin medltiIii oldugunu ve her ne kadar onlarm hakaYlkJ mubtelif ve kesir ise de, muhakkak ayn-i vihide bulundugunu bilir. bodi bu, ayn-I vabidede kesret-i ma'kuledir. Binaenaleyb kesret, tecellide bir ayoda meshnd olur (40).

Ya'ni muhtelif zamanlarda mevcud olan nzik, bir nzik degildir. Binaenaleyh bunlar birbirinin aym olamaz. ZiTa birbirine benzeyen iki sey, yekdigerinin gayn olan iki baska baska seydir. Ve sahib-i kesf ve tahkik, ayn-l vahide olan "llcud-l mutiakta, yekdigerine benzeyen , taayyunat-i kesireyi gorur. Ve nitekim esmanm medlulu "Allah" oIup, 0' nun da bir oldugunu ve bu esmanm hakikatleri muhtelif ve kesir ise de, zat-i vahide oldugunu bilir. Mesela Darr ve Nafi' isimlerivma'naIan i'tibariyle baska baska iki isimden ibarettir. Maahaza her ikisinin medhllii zat-i vahidedir: ve ne kadar esma varsa, hepsinin medlulu birdir. Ve Hak esma suretleriyle tecelli ettikde ayn-l vahide ma'kiiI ve kesret meshud oIur; ya'ni vucud-i Hale batrn ve vucud-i halk zahir olur. Fakat kiyamet-i kubrada vucud-i haIk mestfrr ve batm; ve vii cud-i Hak zan ile zahir olup ~~\ ~\)\ ,J! r;.)\ .!,Uj\ ~ (Mii'min, 40/16) /ayet-i kerimesinin mucibi zuhura gelir. Ondan sonra yine tecelliyat-i esmaiyye ile suver-i kesret peyda olur ve ba's baslar. Binaenaleyh yevm-i ba'sdeki heyakil, bu 3lemdeki heyakilin ayru degil, musabihidir.

Nitekim "heyula", herbir sfiretin haddinde, ahz oIunur; ve 0 suverm kesreti ve ihtilaflyla beraber hakikatte cevher-i vahide rici' olur. Halbuki cevher-i vahid, 0 suverin heyulasldu (41).

Seyh (r.a.) in~a-i Devalr narrundaki kitaplarinda "heyula" hakktnda

l'

SUAYBFASSI

3~

Ii

huyururlar,ki: "Heyula, zatina nazaran kiilliyye-i ma'kiile olup vucud ve adem ile muttasif olmaz; ve 0 ciimle mevcfidat icin maddedir; ve mevcudatm zuhuruyla, kemaliyle zahir olur". Ya'ni heyUla haricte mevcud degildir, zihinde ma'kiildiir. Binaenaleyh vucud ve adem ile muttasif olmaz. Ulvi ve sufl! ne kadar mevcudat varsa hepsi icin maddedir; ve cemi'-i hakayiki havidir. Onun vucudu eshasm vucuduna mevkiiftur. Zira kaffe-i mevcudatm suretlerini kabul edip, kendisi 0 suretlerde za-

\ hir oIur; ve cemi' -i mevcudatm suretleri, ayn-i vahide olan heyulada meshud ve heyula 0 suretlerde ma'kiildiir. Binaenaleyh "akl "r ta'rtf ederken deriz ki: "Akil, bir cevher-i miicerreddir ki kiilliyyat ve ciiz'iyyan miidrik ve cisme gayr-l mutealhktir". Ve "nefs"in ta'rifinde dahl deriz ki: "Nefs-i nanka.kulliyyat ve ctiz'Iyyan miidrik olup, cisme tedbir ve tasarrufu taalluk eden bir cevher-i miicerreddir". Ve "cism"in

. ta'rifinde dahi deriz ki: "Cisim, eb'ad-i selaseyi, ya'nl tUl ve arz ve umku kabul eden bir cevherdir". Iste bunlann ciimlesinin ta'rifinde "cevher"i almz. Halbuki cevher hakikatte birdir. Ancak suretler I 90k ve

• •

muhteliftir. Binaenaleyh suretlerin kaffesi, hakikat-i vahide olan cevhe-

re rucu' eder; ve cevher suretlerin ciimlesi icin heyuladir; ve heyUla dahl cevherdir.

i§te bunun gibi zat-i ilahiyye, ayn-i vahidedir. Ve esma ve Slfat ise, onda kesret-i ma'kiiledir. Hak esma suretleriyle tecelli ettikde bu ayn-i vahide ma'kiiI ve mesnlr ve batm oIur; ve kesret ise mahsiis ve meksuf ve zahir olur. Mesela bir cekirdekteki agacm dalIan, yapraklan ve cekirdekleri ve meyveleri zahir oIdukda, cekirdek ma'kiiI ve mesnlr ve batm oIur; ve agac;: ile furu'u mahsiis ve meksuf ve zahir olur.

1

) e

Imdl nefsinibu ma'rifetle bllen kimse, mubakkak Rabb'ini bildi. Zira Hak insam kendi stireti iizerine balk eyledi. Belki insan Hakk'm ayn-I biiviyyeti ve bakikatu:br. Ve bunun i~in rusiilden ve stifiyyeden* ilabiyytinun gayri, ulemadan bir kimse, nefsin ma'rifetine ve bakikatma muttali' olmadr. (42).

Ya'ni nefsinin, esma suretleriyle tecelli edip, suver-i kevniyyenin kaf-

* ¥ raJ I cr ,;!lSl'IJ Niisha-i KA§lini, Ya'kub Han, Te'viIii'I-Mubkem, DAvlid Kayseri.

a (A. A. Konuk)

34

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

fesinde namiitenahi olarak zahir olan Hakk'm hakikati oldugunu ve Hakk'm bu suretlerde ve bu stlretlerin birisi olan kendisinin nefsinde zahir oldugunu bilen kimse, Hakk'r bilmis olur. <;iinkii Hak, insaru kendi sureti iizerine halk etmistir. Nitekim hadis-i sahihde: ~ r~i ..;l>- .11 01 4JJr" Ve bir rivayette .:r-)I 0Jr" ~ buyrulmustur. "Suret"ten murad, kaffe-i esma ve sifat-; ilahiyye mecmu'unun suretidir; ve "adem"den murad, insan-i kamildir. Zira cemi'-i esma ve sifat-; ilahiyye ile muttasif ve miitehakktk oIup, 0 suret-i ilahiyyeye mazhar olan ancak insan-i kamildir. Belki insan, kendisinin hakikatinde muhtefiolan Hakk'm hiiviyyetinin ayrudir; ve keza Hakk'm hakikatinin ayrndir. Cunku hazret-i ilahiyyenin suretidir. Iste insan, Hakk'm / hiiviyyetinin ve hakikatinin aym oldugu icin zevahir-i ilm ile i~tigaI eden ulema ve hukemadan bir kimse nefsin hakikatma ve ma'rifetine muttali' olmadi. Bunu ancak ilahiyyfmdan olan rusiil ve ekabir-i sufiyye bildiler.

Ve miitekaddimin ve miitekelliminden ashab-i nazar ve erbab-i fikrin, nefis ve onun mahiyyetl hakkmdaki kelamlarma gelin-

. .

ce: Imdi onlardan nefsin hakikatine muttali' olan yoktur. Ve

nazar-i fikri ebeden ma'rifet vermez (43).

Zira nazar-l fikri cismanidir, zulumatta mustagrak olup vehim ve subheleri ref' etmekten acizdir.

Imdi, .nazar-r fikri tarikmdan, nefsin hakikatine ilmi taleb eden kimse muhakkak verem, ya'ni §i§, sahibi olarak semiz olur ve ate§Siz odunu iifler. ~iiphesiz onlar hayat-l diinyada sa'yleri zayi' ve banl oldugu halde i§leri iyi oldugunu zanneden kimselerdendir. Imdi bir emri kendi tarikmm gayrisinden taleb eden kimse, 0 emrin hakikatine zafer bulmaz (44).

50 /Ya'ni nefsin hakikatini anlamak icin bir kimse, tertibat-r mannkiyye

ile i~tigal etse ve onu birtaktm "sugra" ve "kiibra" ve "rietice" vasitalanyla bilmek istese, 0 kimse ~i~ sahibi oldugu halde, kendisini ~i~man gorur. Ya'ni semen-i kazib sahibidir. Ve atessiz odunu ufler, ya'ni bos yere cahsir. Ve boyle yapanlar ~iiphesiz' Hak Teala'rnn

,sUAYB FASSI

35

~ :, ~ ., . '~i :, ,_" ", dill .'..:_il .' "., h.:.Ji (Kehf 18/104) ayet-i

~ r-+' ~ (""",). ,.r-- <.$ ~ u- 0', ,

kerimesinde beyan buyurdugu ziimreye dahil olur. Binaenaleyh bir i~i

kendi yolunun gayn olan biryoldan taleb eden kimse, 0 isin hakikatine zafer-yab olamaz. Zira nefsin hakikati ancak tarik-i kesf ile bilinir. Onu nazar-i fikrt tarikmdan taleb etmek bostur.

Hakikat-i Nels:

Ma'Ium olsun ki, cemi'-i nufusun hakikati, Hakk'm nefsi olan nefs-i vahidedir: ve niift1sun suretleri dahi, Hakk'm tenfis ·e~igi tecelliyat-r nftriyyedir. Binaenaleyh nefs-i ciiz'i, nefs-i kullinin suretlerinden bir surettir; ve nefs-i kiilli ise insan-i kfunilin nefsidir. Ve bu nefis dahl Hakk"In aym olup, insan-i kamiiin hakikati mertebesinde zahir olmustur. Ve nufusun kaffesi, 0 nefs-i vahideden sudur etmistir. Binaenaleyh 0 nefis, fill ve infiali kabul eder. Ve fiil ziikfiret, infial ise tinfisettir. Nitekim Hak Teala buyurur: I~ ~t;,.-d ~ ~~ ~ jj ~ ~ j ~~Ij ~ :x ~ ;~_; (Nisa, 4/1) Ya'ni "Allah Teala sizi nefs-i vahideden halk etti ve ondan zevcini halk eyledi. Ondan: da bircok tical ve nisanesr etti". i§te bu nefs-i vahide, Hakk'rn nefsi olup, U aJl ;~Wj (Al-i Imran, 3/30) ayet-i kerimesiyle Hak Teal§. bu nefisten efrad-i beseriyyeyi tahzir eder. Zira biz / nefsi Rabb'e ve Rabb'i dahi nefse vikaye ve siper ittihaz eyleriz. Ya'ni nefsin bize nazir olan vechine nazaran mezammm kaffesini nefsimize isnad edip, onu Rabb'imize vikaye ve siper yapanz. Ve nefis, Hakk'm nefsinin ayru olmasi itibariyle de mehamidin kaffesini O'na isnad ederiz. Ve bu suretle de Rabb'i nefse vikaye ederiz. Bu bahsin tafsili Fass-r ibrabimi'de murur etti.

Binaenaleyh "nefis", biri "Hakki" ve digeri "halki" olmak iizere iki cihet sahibidir.Halkiyyetimiz i'tibariyle.nefis bize nisbet olunur. Ve biz Hakk'm ayru olan hakayik-i zatiyyesinin suretleriyiz; ve bu suretler namutenahidir. Ve nefsin hakikati dahl, nefsin zatmda zahir olan Hakk'm nefsi olmasidir. Zira bu taayyunat-i halkiyyenin kaffesi vucud-i Hakk'In tenezzulatmdan zuhura gelmistir. Binaenaleyh Hak zat-t ahadiyyetiyle tecelll ettikde, biz O'nun batuuyiz; ve 0 bizim kuva ve a'za ve niift1- sumuzun aymdir, Ve esma ve sifanyla tecelli ettikde, Hak bizim banmrmz olur. Ve biz Hakk'rn zat-r ahadiyyetinde mahfi iken, Hak nefes-i

36

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE SERHi

rahmanisiyle bizi .tenfis eyledi. Biz ademiyyet sikmtismda iken, bu ten- · fis ile bize rahmet edip, bizim a'yanumzr kendi "ayn'<ryla icad eyledi.. Binaenaleyh biz Hakk'in nefsinde, yine Hakk'm nefsiyle zahir olduk.:

. Iste bu ma'rifet He mutehakkik olan ancak ilahiyyundan olan rusul ile ekabir-i evliyadir. Erbab-i fikir ve ashab-i nazar bu rna'rifeti tahsil edemediler. Cunkunefisleri bu maarifin tahsiline hicab oldu. Birtakun : ta'rifat-r resrniyye ile kiyl u kale dustuler. Mesela nefs-i natika cevher' midir, araz midir: bedenin dahilinde mi, yoksa haricinde midir; veyahut ne haric; ne de dahil midir? deyip birtakim kazaya-yi mantikiyye tertib ve delail irad ettiler. Bilmedilerki delil dedikleri §ey de medlu-

r

liin ayrudir. / Onun icin sa'yleri bosa gitti.

Suil:Bu bahiste irad olunan maarif ve hakayikta dahl I'mal-i fikr edil- . mis olmuyor mu? Ve bu kaglt'iizerinde menkiis olan kelimat, erbab-r fikir ve nazarm rmitalaasma arz edilmis bulunmuyor mu?

Cevap:Zikr olunan maarif ve hak~Ylk mahsttl-i fikir ve nazar degil-. dir. Belki cenab-i .seyh (r.a.jm kesf He muttali' oldugu maarif-i ilahiyyedir ki, bu maani-i latife huruf ve zuruf kisvesiyle ~Uem-i his ve §eha-

. .

dete ihrac buyrulmus ve erbab-i fikri ikaz icin ityan olunmustur. Yoksa '

bu hakayik, r4Ab-1 nazar ve i'mal-i fikr ile, bu kadar hicftbftt icinde bila-kesf idrak olunamaz.

*

Ve Hak Teala, alem veenfas ile aleminayn-l vibidede, halk-i cedidde tebeddiilii hakionda ne giizel buyurdu! imdi bir taue . ve belki ekser-i ebl-l alern bakkmda ~~ ~ ~.' ~ ~ ;.;. j (Kat', 50/15) ya'ni "Onlar halk-r cedidden Iebs i~indedir" dedi. Boy· Ie olunca onlar emrfn ientas He tecdidini bilmezler (45).

Ya'ni ayet-i kerimede Hak TeaIa hazretlerinin buyurdugu vech He alemin halla, herbir nefeste tecelli-i Ilahi ile teceddiid eder. Zira ale-' min vucud-i miistakilli olmadigmdan kendi nefsiyle ma'dum ve Hakk'· ' In viicftdu ile mevcuddur. Ve Hak dAimA ve ebeden tecelli edegelir. Binaenaleyh birinci tecelli asla / riictl edince IDem, .rna'dum olur; ve ikinci tecellinin muteakiben zuhurunda dahl mevcud oIur; velakin tecelli-i sani 0 kadar sur'atle zuhfir eder ki, onun nuru tecelli-i evvelin nuruna muttasrl oImas{ hasebiyle ikisinin arasmi fark ve temyiz mumkun ola ..

\

,

f.

SUAYBFASSI

37

maz. Birinin hay ali zail olmadan onun mii~abihi olan diger tecelli gelir. Binaenaleyh alemin evvela rna' dum ve ba' dehu mevcud olmasr go;riilemez.

hte bunun icin ~nernin suret-i zahiresine nazar eden erbab-i tikir v.e nazar, bu teceddud-iemsalin farkma varamazlar, Maahaza erbab-i fen bir dereceye kadar bu hakikati idrak edebilmislerdir. Fakat onlann bu idrWed, ehl-i kesif ve ilhamm mertebelerine vasrl olamaz. Meseta bu ,teceddiidiin ecsam-i uzviyyede vukii'unu fennen musahede ederler; velllin bir kaya parcasi icin her an-l gayr-l munkasimde mevcfid ve rna'dt1molmak keyfiyyetini kabul" etmezler. Halbuki alemin hey' et-i mecmOasi herbir nefeste tecelli-i ilahi ile halk-i cediddedir. Mesnevi:

J yo>.-IJ ~H GIS'"......;. j~ ~L... ~~ ~Y')~ ~ J~ ~\j if 1..1.; j~ ~)& jI~ ~J\":' ~

').Jf. ..\...0\ JJr:' u. jI "::">JY ~ _ -.:0:-) ) ~ .r" M- /' I} <J""l

\.;,; r~ _Ib ~ * t Is. .s..lr. • ~ ) .P-" J::' Wb t l&. .::.,._",

"Tercume: "Suret, bi-stiretlikten cikn; yme avdet etti. Nitekim biz de ona nicu' ederiz. Imdi senin icin her lahza olum ve ric'at vardirvMustafA (s.a.v.) ~L... L::;JJI ya'ni "Dunya bir sa at , bir andrr " buyurdu. ComIe alem her dem fenadadir; ve tekrar vucnd bulup bakada olur. "

...

Alem dftima yiiriiyiip oturmaktadir; ve soyunup giyinmekten hali degil-

dir.'~

IVelhasll kaffe-i esyanm hakayrki sabit vevucud-i miiteayyineleri her an ve her lahza rniitebeddildir. Veonlann vucud-i muteayyineleri dahi vucud-; Hakk'm gayri degildir. Binaenaleyh vucud-r Hak min-haysu'z-" zit tagayyurve tebeddiilden muberra ise de, min-haysu'f-esma ve'sslfat miitebeddildir. Ve mademki bu gordiigiimii.z e~ya Hakk'rn vucudunun gayri degildir, mutebeddil olsa da ma'dum olmak lazim gelmez. Zira viicftda dahil olan sey ma'dum oImaz. Ve suver-i esya, hakikat-i

.,,-"

Hak oIan ayn-r vahide uzerine tart oIan birtakrm arazdan ibarettir. 'A'-

raz ise her anda miitebeddildir. Fakat ehl-i nazar ve ehl-i alemin cogu, alemin hakikatinden ve suver-i alemin kaffesinin, enfas ile halk-r cedidde oldugundan stibhededirler. Mesnevi: "

38

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE SERHi

Tercume: "0 alem-i gayb, ancak Hakk'rn haslanna zahir olur. Bill' halk-l alem, bu halk-l cedidden subhededirler".

I Lakin 'E§aire ba'zi mevcudatta ona muttali' oldu; 0 da a'riz~ drr. Ve Hlsbanlyye, alemin kiillisi hakkmda ona muttali' oldu, Halbuki ehl-l nazarm cern'ii onlarr . techil eyledi, Velakin lki : ferik dahl hata etti, Hlsbanlyye'nin hatasma gelince, alemin kill .. , lisinin tebed diiliine dair olan kavillerin vticuduy la beraber, bu

.

suveri kabul eden cevher-i ma'kiiliin ahadiyyet-i aynma ade .. ; m-i Ittdft'larl sebebiyledir. 0 cevher-i ma'kiiI dahi ancak 0 su- . verle mevcfid oIur. Nitekim 0 suver dahl ancak 0 cevher-i rna'kid ile taakkul olunur. Eger bunonIa kilH olsa idiler, emirde derece-i tahkika fftiz olurlar idi. Ve E§aire'nin hatasma gelince, onlar tahkikan alemin kiillisi mecmtr'-i a'raz olup onun her zamanda miitebeddil oldugunu bilmediler; zira araz, iki zamanda bAki olmaz (46).

Ya'ni Esaire ile Hisbaniye, ya'ni Sofistaiyye taifeleri zehablannda hem' isabet ve hem de hat a ettiler. Esdirc'nin isabeti, mevcudann ba'zrsr a'- ' raz olup, halk-l cedidde olduklanna ve mutebeddil ve mutegayyir bu-. lunduklarma zahib olmalandir. Hatalarma gelince, alemin kiillisi a'raz' olan suretlerin mecmtr'u oIup, ayn-i vahide olan zat-r ahadiyyede zahir, olduklanna ve ayn-i vahide olan Hakk'm vucudu dahi bunlarm heyet-i, mecmtiasmda zahir bulunduguna vakif olmamalaridu.'

Hisbaniyye, ya'ni Sofistaiyye'nin isabeti dahi, alemin kullisi miitebeddil olduguna zehablaridrr. Hatalanna gelince, suver-i alemin kaffe-: sini kabul eden cevher-i ma'kiiliin "ayn+'mm ahadiyyetine muttali' 01-'· mayip, inkar etmeleridir. Halbuki akil He idrak olunan bircevher, ha-: ricte mahsiis olan sfiretler bulunmadikca zahir olmaz; ve keza bu suver-i mahsiisenin hakayiki dahi / ancak o cevher He taakkul olunur. Meseljl [ akil, cisim gibi cevher-i rnahsus olmayip, bir cevher-i ma'kiildiir. Bu ancak haricte mahsiis olansuretler ile zahir olur.Bi'l-farz gayet muntazam eskal-i hendesiyye He tarh olunmus bir bahce gorsek, nazanrmz-

SUAYBFASSI

39

. da, bahcevamn akli bu suretlerle zahir olur. Ve bu suretlerin kaffesi ayn-i vahide olup ahadiyu'z-zat bulunan akilda zuht1r ederler. Eger Sofistaiyye taifesi bununla kail olsa idiler derece-i tahkika nail olurlar idi. imdi "Sofistai" Dehriyye'den hakayik-i esyay; miinkir olup, uc kisrna munkasimdir:

Birincisi: "inadiyye"dir. Bunlar hakayik-i esyanm siibt1tunu miinkir olup derler ki: Hakayik-i esya, asla mevct1d degildir; ve eger mevcud ise, ancak vehim ve hayalde mevcuddur.

ikincisi:"indiyye"dir. Bunlar dahi derler ki: Hakayik-i esya mevcuddur; velakin akhn I'tibarriledir. Eger akil, bir seyi cevher itibar ederse cevherdir; ve araz i''tibdr ederse arazdir: ve eger kadim i'tibar ederse kadimdir. Eger hadis i'tibar ederse hadisdir.

Uf;iinciisii:"La- edriyye"dir. Bunlar da hakayik-iesyarun stibfit ve adem-i subutunu munkirdirler. Derler ki: Esyanm stibtit ve adem-i siibfitunda biz sekk ederiz; ve bu sekde de sekk ederiz.

Binaenaleyh bu taifenin ii9 kismma gQire de alem miitebeddildir. Fakat bunlar bir cevher-i ma'kiil bulunduguna ve onun dahi "ayn"l ahadi olduguna vakif olmanuslardir.

IBu dahi hudndda e§ya if;in zahir olur. Zira onlar bir §eyi hadd etseler, bu a'raz miitebeyyin olur. Ve tahkikan §eyin haddinde mezkur oIan bu a'raz, nefsiyle kaim oIan bu cevherin "ayn". ve onun hakikatidir. Ve kendi hakikati cihetinden 0 arazdrr. Kendi nefsiyle kliim degildir.(47).

Ya'ni esya icin olan ta'rifat-i resmiyyede, aleminhey'et":i mernfiasirun a'raz oldugu zahir olur. Zira Esaire ve erbab-i fikir ve nazar bir seyi hadd ettikleri, ya'ni ta'rif-i resmi ile ta'rif eyledikleri vakit, 0 seyin araz oldugu meydana cikar. Ve bir seyi ta'rif ve tahdid ederken zikr olunan bu a'raz, nefsiyle kaim olan bu cevherin "ayn"l ve hakikatidir. <;iinkii hudud-i zatiyye, mahdudun aymdir.

Mesela "cevher"i ta'rif etmek istedigimiz vakit: "Kendi nefsiyle kaim olan seydir" deriz. Halbuki "klyam" arazdir. <;iinkii cevher 01- masa kiyarru aynca izhar etmek miimkin degildir. Ve kiyam araz 01- makla beraber, bu cevherin "ayn"l ve hakikatidir. Zira bu cevherin

You might also like