You are on page 1of 517

FUSOSU'L-HIKEM TERCOME VE ~ERHl I

Ahmed Avni Konuk



M. U. iLAHiYAT F AKUL TESi V AKFI YA YINLARI Nu.37

ISBN 975-548-036-6 (Taklm) ISBN 975-548-037-4 (1. CUt)

Baski-Cilt Ul us Ma tb a a s i

4. Baslm

Arahk 2005 iSTANBUL

M.D. Ilfihiy at Fakiiltesi Vakfl Yaym lari Mahir Iz Cad. NU.2 Bag larbasi 34662 USKUDAR / iSTANBUL

Tel. : 0216 651 15 06 - 651 15 05 Fax: 0216 651 00 61 - 651 14 72

M.D. iLAHiYATFAKDLTESivAKFIYAYINLARI Nu.37

FUSOSU'L-HiKEM

•• •

TERCUME VE ~ERHI

I

Ahmed Avni Konuk

Haztrlauanlar

Prof.Dr. Mustafa TAHRALI

Yrd.Do~.Dr. Selcuk ERA YDIN

iSTANBUL 2005

Merhum A. Avnl Konuk

TAKDiM

Nesrini takdim ettigimiz Fususu'I-Hikem Terciime ve §erhi, 1334-1346 hicri ve 1915-1928 miladi yillan arasmda kaleme almmisnr. Miiellifi merhum Ahmed Avni Konuk Bey'in el yazisryla olan nusha Konya Mevlanii Muzesi Kutuphanesi'nde 3853- 3880 numaralarda kayith bulunmaktadir. Tamami 28 defter olan bu muellif nushasmdan, 4 cilt halinde nesre hazirladigmnz bu eserin ilk cildini tamamlamis bulunuyoruz.

islam tasavvuf ve tefekkur tarihinin en muhim eserlerinden biri olan Fususu'lHikem'in, M. E. Bakanhgi tarafmdan basilmrs bir terciimesi vardir. Ge~mi§ asirlarda yazrlmis ve bir tanesi basilmis tiirkce serhleri bulundugu halde son altrms senede bunlann hicbiri basilamarmstir. Cumhuriyet devrinin ilk yillannda te'lif edilmis, fakat yaymlanmamis olan bu §erhin, Kutuphane'de muellif nushasi olmasma ragmen, umfimun istifadeslnden uzak kalmasr, tasavvuf ve tefekkiir tarihimiz bakimmdan biiyiik bir kayipti. Bu kaybi telafi etmeyi, muellifin bastrramadigi bu eseri kulturumuze kazandirmayi bir vazife ve bore; telakki ederek nesre hazirlamaya tesebbus ettik. Gerekli izinleri alarak bu eserin kopyesini te'min edip, bizi boyle bir e;ah§ma yapmaya te§vik edenve yardunlanm esirgemeyen Muhterem Ahmet Dagkurs ve Ozkaya Duman Beylere tesekkur etmeyi bir bore bildigimizi burada hemen ifade etmek isteriz.

Osmanh devri ile Cumhfiriyet devri arasmda ilim, dusunce ve san'at sahasmda bir kopuklugun ~e§itli sebepler dolayisiyla ortaya e;lktlgl, bu kopuklugun bir kiilttir bosluguna, hatta buhranma sebep oldugu soylenmekte ve yazilmaktadir, Samyoruz ki, ilim, tefekkur ve san'at sahasmda bu kultur kopuklugunun ve boslugunun doldurulmasmda yapilacak ilk islerden biri, Osmanh devrine ail turkce eserleri dilini degistirmeden bugunku alfabe ile aynen, Turk muelliflerin yazdigr arapca ve farsca eserlerin ise hem ashm, hem de tercumesini nesr etmektir. Son yillarda edebiyat ve tarih sahasmda bu neviden eserlerin nesredilmesi sevindiricidir. Fakat din ilimleri ve tefekkiirii sahasmda, tercume bir kac eser mustesna aynen basilmis turkce eser yok denecek kadar azdir. Bu turkce eserlerin aynen bugunku alfabe ile basilmasmm devirler arasi Tiirk dilinin devamhhgim saglamak hususunda pek cok faydasi olacagi §iiphesizdir. KiiItiir kopuklugunun en musahhas ornegi Turk dilinin son 30-40 sene oncesine nisbetle fevkalade degi§mi§ olmasidir. Cumhfiriyet devrini baslatanlann turkcesini bile yeni nesiller anlamamaktadir, Bunun ~aresi anlasilmayanlann sadelestirilmesi degil, gerek yakm yillann, gerekse daha uzak devirlerin tiirkce eserlerini dilini degi§tirmeksizin aynen vermek, boy Ieee once dil bag: ve devamhhgim saglamak, sonra bu vas Ita He kultur koprusunu kurmaktir. Dilin zamanla degismesi gayet tabu bir hadisedir. Elimizdeki Fusas ~erbi bunun canh bir ornegidir. Ahmed Avni Bey'in kullandigr turkce, kendisinden 300 sene kadar once Abdullah Bosnevi'nin (0. 1054/1644) Fusus ~erbi'nde kullandigi turkcenin aym degildir. Fakat bu iki eser arasinda uzun bir zaman gecmesine ragmen bir dil kopuklugu yoktur. A. Avni Bey tin eserinin turkcesiyle

FUSUSU'L-HiKEM TERCOME VE SERHi

giiniimiiz turkcesi arasmda altmrs senelik bir zaman farki oldugu hal de, degisiklik cok biiyiiktiir. Gecmis devirlerin, hatta yakm zamanlann eserlerini, pek de muvaffak olamayan sadelestirmelerle vermek, bu dil farkimn gittikce artmasma mani olmadrgi gibi, kiiltiir kopuklugunu kapatmakta da pek yararli gorunmemektedir. Kanaatimizce bu bakimdan daha verimli olabilecek §ey, giiniimiiz ilim, fikir ve san'at adamlanna, az sayida bile olsalar, gecmis devirlerin turkce eserlerini, bugiinkii alfabe ile aynen okuyabilmek imkamm vermektir. Edebiyat fakiiltelerinde "transkripsiyon" i§aretleriyle nesre hazirlanan eserler sadece "tiirkolog"lar, tarihciler, yani mutehassislar tarafmdan okunmasi lazim gelen eserler degil, Tiirk ilim, tefekkiir ve san'atma alaka duyan biitiin Tiirk aydinlan tarafmdan okunacak eserlerdir. Mesela XVI. asra ait Fuzuli'nin Divan't turkologlan, yani sahanm mutehassislanrn ilgilendirdigi gibi, lisede ogrenim gore siire merakh gencleri veya §air bir elektrik miihendisini de alakadar eder. Su halde, bu misalden hareketle diyebiliriz ki, TUrk kiiltiiriiyle alakali eserler, yalmz mutehassislan degil, biitiin TUrk aydmlanni alakadar ettigi icin, onlann istifade edebilecegi §ekilde

nesredilmelidir. .

i§te bu eserler bir yandan Tiirk dilinin gecmisiyle irtibatmi saglayacak, diger taraftan da ilim ve tefekkiir bagmm daha genis bir c;evrede kurulmasmda cok faydah bir rol oynayacakttr. Din ilimleri ve tefekkiirii bakimmdan buna ilave edilecek bir baska husus daha vardir. Milletimizin on asir boyunca yasadig; islam medeniyet ve kiilturu icinde elde etmis oldugu uslub, netice ve terkipler bilinmezse, miisluman diger milletlerin tercihlerine yonelmesi kacuulmaz bir davrams olarak karsimiza cikmaktadir. Gunumuzun din Him ve kiiltiirii, tarihimizin gecmis devirleriyle irtibatirn tam kuramadigi icin, maalesef soz konusu kiiltiir kopuklugundan hissesine duseni bir cok bakimdan agir bir buhran halinde yasamaktadrr. Dini dii§iince ve san'at dallannda te'lif eserlerin terciimelere nisbetle cok az olmasi bu durumun gozle gorunur orneklerinden biridir. Dini dii§iincenin ana kollanndan biri olan tasavvuf sahasmda Osmanh asirlannda pek cok turkce eser mevcut olmasma ragmen, son yanm asirda yuksek seviyede te'lif eserlerin yok denecek kadar az olmasi da, kiiltiir kopuklugunun iiziicii bir neticesidir.

Gerek tasavvufi eserler, gerekse biitiin diger ilmi, fikri ve edebi eserlerin, sahalanna gore bir kac arastirmacmm inhisannda oldugu dusunulemez. Vaktiyle bu milletin ilim ve fikir adamlanna, miinevverlerine hizmet etmek ve onlara hitap etmek icin yazilrms olan eserler, bugiiniin aydmlannm dogrudan istifade edebilecegi sekilde takdim edilmelidir. Acemi ve yetersiz bir tiirkc;e ile bunlan sadelestirmek, miielliflerin gorii§ ve dii§iincelerini az-cok bozmak veya anlasilmaz hale getirmek demektir.

Dilin degismesinin ortaya biiyiik bir gii<;liik C;lkardlgl, okuyucu sayisuu ise oldukca azaltacagi muhakkaktir, Fakat bir yabanci bah dilini ogrenmek icin biiyiik zahmet ve kiilfetlere katlanan Tiirk ayduu ve ilim adammm, kendi ana diline ait uc-bes kaide ve uc-bes bin kelimeyi ogrenemiyecegini dusunmek, onlara giivensizlikten baska bir §ey ifade etmez. Her §eyiyle bir yabanci dili ogrenmeye gayret eden bir kimsenin kendi oz kiiltiiriiniin mahsiilleri karsismda acz ve <;aresizlik gostermesi halinde, bu yabancilasmamn kendisine ve milletine ne kazandirdrgi veya kendi oz benliginden neler g6tiirdiigii iyi bilinmelidir.

Matbaalarda ortaya cikan gii<;liik ise teknik bir mes'eledir. Buna elbette daha kolayca <;are bulunabilir. Esas miihim olan mes'ele, dilci ve edebiyatcilanrmzm, "transkripsiyon" i§aretleri yerine, cok sade ve kansikliklan onleyici bir kac i§aret ihtiva

- 6 -

TAKDiM

eden imla kaideleri ile bu nevi nesirleri kolaylastirmak ve bu nesirler arasinda imla birligini saglamak icin bir usul tesbit etmeleri ve tizerinde anlasmalandir.

Fususu'f-Hikem ve §erhlerinin islam ilim ve dii§iincesindeki yeri ne olabilir? sualine cevap vermek, bir baktrna daha umumi bir planda, tasavvufun islam ilimleri ve dti§tincesindeki yeri nedir? sualinin cevabi olarak ele ahnabilir.? Zira Gazzalinin ihyau U1umi'd-Din'inden itibaren denilebilir ki, butun dusunce akimlan tasavvuf icinde ve btiytik mutasavviflann §ahsiyetinde "terkib"e ulasrms, bilhassa Osmanh munevveri bu terkibi Fususu'I-Htkem ve Mesnevi'de bulmus ve §erhlerinde ifade etmistir. Bu terkibi XIV -XVII. asirlar arasmda kiilttir ve medeniyetinin her sahasmda en yuksek seviyede yasatmrstir. Sonraki asirlarda da bu anlayism akislerinin butun gerileme ve Ylklll§ alamet ve sartlanna ragmen, musluman Turk ilim, fikir ve san'atmda devam ettigini goruruz. Nesrini takdim ettigimiz bu Fusus ~erhi, nesredilen ve heniiz nesredilmemis Mesnevi ~erhleri de, bu "sentez"in Osmanli'yi Cumhfiriyet Tiirkiye'sine birlestiren kopruler olarak kabul edilebilir. Yeni bir devrin baslangicmda dini dti§tince ve ilimlerin ihyasmda, gecmiste oldugu gibi yine tasavvufun merkezi bir rol oynayacagim, tasavvufi buyuk eserlerin de bu yeni "terkib" de klasik metinleriyle temel taslari olacagim kavrayabilmek, muhakkak ki gelecekte yapilacak olan seylerde isabetli adimlar atmak imkamm verecektir.

A. Avni Bey Fususu'J-Hlkem ~erhi'nde §oyle bir usul takip etmistir: Her "fass"m ba§hgl altmda, 0 "fass"ta ele ahmp incelenen "hikmet"i aciklamis sonra Fusus'tan bir iki ctimleyi aynen yazip tercumesini vermis daha sonra da serhini yapmisnr. Bazan faslann sonuna ilgili gordtigti Mesnevi beyitlerinin §erhini ilave etmistir.

Bu takdim ettigirniz nesirde, Fusus'un arapca cumlelerini §arihin yaptigi §ekilde, §erhin icinde vermek teknik sebepler dolayrsiyla mumkun olmamis, cildin sonunda topluca veriimistir. Bunun icin Fusus metninin terciimeleri siyah puntolarla ve sahifenin biraz icerisinden dizilmis ve sonuna tekabul ettigi arapca metni gostermek icin numara konulmustur. Cildin sonunda topluca verdigimiz arapca metin iizerinde bu numaralar (/) cizgisi iizerinde gosterilmistir. Fusus metnini Ebu'l-Ala el-Afifi'nin hazirladigi nusha uzerinden vermeyi uygun bulduk. Zira §arih Ahmet Avni Bey'in kullandigi met in ya bir nushamn ayru veya muhtelif niishalardan hareketle §arihin meydana getirdigi tercihli bir metin idi. Afifi'nin ti~ nushayi esas alarak hazirlamis oldugu tahkikli Fusus metni ile pek az da oisa farkhhklar gosteriyordu, Hem Afifi nesrini ve hem de §arihimizin metnini vermek Fusus iizerinde ~ah§mak isteyenlerebir kolayhk saglayabilirdi, Onun icin Afifi'nin nesrettigi metin iizerinde, §arihimizin kullandigi niisha ile farklanm belirtmek suretiyle, tahkikli nesrin okuyucuya kazandmlmasi yolunu tercih ettik. Bu bizi aynca arapca metni dizdirmek ve turkce §erh icine yerlestirmek husfisundaki baz; teknik gucluklerden kurtarmis oidu. Afifi'nin hazrrladigr metin iizerinde §arihimizin kullandigi metni §u sekilde gosterdik:

a) Afifi'nin niisha farklanm belirttigi yerlerde, §arihimizin metrii ile mutabakat oldugu takdirde, dipnottaki kelime veya cumlenin altuu cizerek,

b) Tamamen farkh ise, farkh olan yere (*) i§areti koyup dipnotta el yazisi rik'a ile yazarak bu farklan belirttik. Bu dip notlanm yazan ve arapca metindeki numaralan i§aretleyen Hattat Dr. Muhiddin Serin Bey'e burada tesekkurlerimizi ifade etmek isteriz. Gorulecektir ki, Afifi nesriyle §arihimizin kullandigi Fususu'I-Hikem metni arasmda

- 7 -

FUSOSU'L-HtKEM lERCUME VE ~ERHi

bir kac kelime hiri<; pek miihim bir fark yoktur. Bu farklann bilinmesinin arastirma yapanlar icin faydah olacagmi samyoruz.

Nesrimizde muellif nushasmm sahife baslanm satirlar arasmda (/) i§aretiyle gosterip, beser sahife ara ile numaraladik. Muellifin nushasmda bazan mukerrer numaralar ve atlamalar olmasma ragmen, bunlar iki ii<; sahifeyi gecmedigi icin yeniden numaralama yoluna gitmedik. Arapca metinler kismma rastlayan sahife baslanm ise, bu metinleri cildin sonunda verdigirniz icin i§aretlememiz mumkim olmamisnr. Boyle yerlerde sahife degi§ikligini turkce metinlerin basma veya son una koydugumuz (I) i§aretiyle itibari olarak gosterdik,

Serh metni i<;indeki ayet, haws ve diger arapca, farsca ibareleri aynen verdik. Sadece ayetlerin sonunda ge<;tigi sure admi ve sure numarasuu ve ayet numaralanm parantez icinde ilave ettik. Cildin sonunda verdigimiz ayetler fihristi sure ad ve ayet numaralanna gore hazirlanmisnr.

Hadis ve hadis-i kudsi metinleri indeksi, ilk kelimesinin harflerine gore alfabetik bir siralama ile yapilrmstir. Fusiis'ta ve serhinde gecen hadislerin tahkikine tesebbus etmedik. Zira ayn bir ilim dah olan hadis ilmine gore bu hadislerin degerlendirilmesi yapilmak gerekir ki, bu da hadis sahasmda <;ahlianlann yapabilecegi bir cahsmadir, Mesnevi'de gecen hadisler hakkinda Dr. Ali Yardim boyle bir doktora <;ah§masl

hazrrlarmstir+ Kanaatimizce diger muhim tasavvuf kitaplanndaki hadisler de aym sekilde hadis sahasmda <;ah§an meslekdaslanmiz tarafmdan arastmlmali ve incelenmelidir, Yalmz burada §unu ifade etmek isteriz ki, Mesnevi ve el-Fiitiibat elMekkiyye gibi alim mutasavviflar tarafindan te'lif edilen tasavvuf eserlerinde kullamlan hadislerinbiiyiik bir ekseriyeti muteber hadis kitaplannda yer almakta ve hadis alimleri tarafmdan kabul edilmiq bulunmaktadir. Bir kisrm ise "Kuntu kenzen mahfiyyen ... " hadis-i kudsisi gibi, bazr hadiscilerin tenkitlerine ragmen tasavvuf ehlince "kesfen" sahih kanaatiyle asirlardir kullamlmakta devam etmistir, Iste bu nevi hadis veya hadis-i kudsileri "mevzu" (uydurma v.s. gibi) tabirlerle reddetmek yerine, bazr hadiscilerin yaptigr gibi, hadis ilminde kullamlabilecek daha niiansh degerlendirme yoluna gitmek, boylece bunlann islam ilim ve kulturundeki yerini vukuf ve isabetle tesbit edip "mana"lanm anlamak ve muhafaza etmek yolunu tercih etmek, islam ilim ve du§iincesinin yeniden incelenmeye basladig: devrimizde, Islam! ilimler arasmda olmasi gereken "butunluk" bakimmdan daha verimli neticeler verecektir.

Serhin bugunku alfabe ile nesredilmesinde bazl gii<;liiklerin ortaya cikacagnu bu nevi ,&ah§ma yapanlar bilirler. Bu gii<;liige, aynca turkcenin §u son 20-30 senede ge<;irdigi buyuk degi§iklik Have olunca, okunabilir slide bir imHi tercih etmek ve bir de lugatce ilave etmek zaruri gorundu, Turkcede tek sesle telaffuz edilen "hemze" ve "ayn"; "se", "sin" ve "sad"; "te" ve "ti" v.s. gibi harfleri tek harfle gostermek bazan mananin anlasilmamasma ve kansmasina sebep 'olmaktadir. Bunlan <;ok muhim yerlerde belirtmeye calisnk, "Sakin ayn" ve "hemze" harflerini kitapta apostrof (') i§aretiyle aym §ekilde gostermekle beraber, lugatcede "sakin ayn" ters apostrof (') ile, "sakin hemze"yi ise metinde kullandrginuz apostrof ile gosterdik. Bazan "harekeli ayn"r belirtmek icin yine apostrof kullandik. "Kaf" (kahn k sesi) harfinden sonra gelen uzun "a" ve "Ii" seslerinin iizerine yank cizgi ( - ) i§areti koyduk. ( " ) i§aretini ise daima uzun seslileri

.J. Dr. Ali Yardirn; Mesnevi Hadisleri (Doktora tezi, Dokuz Eyliil Univ. Ilahiyat Fak.

1984 izmir). '

- 8 -

TAKDiM

gostermek icin uzatma i§areti olarak kullandik. "Mahsiis" (hissedilmis) kelimesindeki uzun "u" sesini, "mahsus" (tahsis edilmis, hususi) kelimesiyle kansmamasi icin "ii" ~:arfiyle yazdik. Bu iki kelimenin "miiennes"ini ise "mahsuse" ve "mahsusa'' sekltnde yazarak tefrik etmeye cahsnk. Boyle kahn veya inee sesli harflerle tefrik edilmesi nisbeten miimkiin olan kelimelerde kahn "a, I, u" ve inee "e, i, ii" harfleriyIe kelimelerin esas harflerini ve farkhhklanm hissettirmeye cahstik.

Serhin dilinin, yazildrgi yillann turkcesine gore, mesela Elmahh Hamdi Yazir'm Tefsir'inde, Ahmed Nairn ve Prof. Kamil Miras'm Tecrtd-I Sarih Serhi'nde kullandigi turkceye nisbetle daha sade oldugu gorulecektir. Hazirladigmuz lugatcede kelimelerin ve istrlahlann tam karsihgmr degil, sadece liigat manasim okuyueuya yardimci olabilmek icin verdik. Zaten istilahlann karsihgrm vermek umumiyetle miimkiin olmamaktadir, Tasavvuf, felsefe, mantik v.s. gibi i1imlere ait istilahlann bazistm tarif etmekle beraber, r;ogunun liigat manasmi vermekle yetindik. Zira §arih bunlann bir krsrmm serh esnasmda yeri geldikce tarif etmistir. Serhte kullarulan isnlahlann tam bir luganm hazirlamak, aneak uzun bir cahsma neticesinde ortaya crkaniabilir. Boyle bir tasavvuf rstilahlan liigati ·Fusus ve §erhlerinin anlasrlmasinda §iiphesiz cok faydah olacaktir,

Hazrrladrgmnz kelime ve rstilahlar indeksinin geni§ tutulmasinm faydali olacagim dii§iindiik. Diger turkce, arapca ve farsca §erhler iizerinde calismak isteyenlere yardimci olacagmr samyoruz. Aynca kelimeleri hem tek tek ve hem de terkipleriyle beraber vermek zarureti indeksin genislemesine sebep oldu ise de, kullarulmasiru kolaylasnracagi ve istifadeyi arnracagi icin, bu uzun cahsmayi goze aldik. indeksin hazirlanmasmda yardnn eden biitiin arkadaslanmiza burada bilhassa tesekkur ederiz.

Fususu'J-Hlkem yaztldrgr 627/1229 tarihinden giiniimiize kadar pek cok dem arapca, farsca, turkce §erhedilmi§tir. Osman Yahia'mn Histoire et Classification de I'Oeuvre d'ibn Arabi (Institut Francais de Damas, Damas 1964) adh iki ciltlik, ibn Arabi'ye ait veya ona izafe edilen, dunyf kutuphanelerindeki 846 eseri tam tan tenkitli arasttrmasmda, Fususu'l-Hlkem'e ayirdigi 150. numara altmda, serhlerini 241- 256. sayfalar arasmda 120 eser olarak gostermektedir, Bunlann arasmda merhum A. Avni Konuk Bey'in serh! zikredilmemistir. Denilebilir ki, islam dusunce tarihinde hir; bir eserbu kadar §erh edilmemis veya serh edilmek ihtiyaci duyulmarmstir. xx. asnn baslannda Bah ilim dunyasmda islam tasavvufuna gosterilmeye baslayan alaka

, netieesinde fransizca ve ingilizceye tereiime edilmistir, Onumuzdeki yillarda bu dillerde de serhlerinin yapilacagrm, ibn Arabive eserlerine gosterilen biiyiik ilgiden dolayi kuvvetIe tahmin edebiliriz.

A. Avni Bey, nesrini takdim ettigimiz bu serhini, daha once yapilmis serhlerden istifade ederek hazrrlanusnr. Eserinin muhtelif yerlerinde isimlerini zikr ettigi bu §erhler, §arihlerinin vefat tarihi sirasma gore sunlardir:

1. Sadreddin Konevi (673/1274): EI-Fiikuk fi Miistenedati Hikemt'I-Fusus.

Konevi bu eserinde Fusiis'u serh etmekten daha cok, "fass"larda ele ahnan "hikmet"leri incelemekte ve bazl mii§kil ciimleleri aciklamaktadrr. Eser arapca olup hie basilmarrustir. Kiitilphanelerimizde el yazmalan meveuttur: Suleymaniye Ktp. Bagdatli Vehbi 730 numarah nushasi 76 yapraknr,

2. Miieyyediiddin b. Mahmud el-Cendi (69111292): ~erhu'J-Fusus. ~arih Sadreddin Konevi'nin talebesidir. ilk serh olarak kabul etmek mumkundur. Arapcadir.

- 9 -

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

Suleymaniye Ktp. Nafiz Pasa 538 numaradaki niisha 449 yaprak olup ilk 10 yaprak mukaddimedir.

3. Muhammed Hasan el-Hindi (718/1318) (?): et-Te'vilii'I-Muhkem fi Miite§abihi Fusfisi'I-Hikem. Bu §erh farscadir. 1310 tarihinde Hindistan'da tasbasmasi olarak basilmrstir. Suleymaniye Ktp. Ziihdii Bey 422 numarada bir nushasi vardir. Biiyiik boy 542 sayfa olup 68 sayfasr mukaddimedir. A. Avni Bey Isa Fassi'nda, bu serhin diger serhlerde bulunmayan bilgiler ihtiva ettigini sayler.

4. Abdurrezzak el-Kasanl (730/1330): ~erhu'I-Fusfis. Fusus serhleri arasinda en begenilen arapca serhtir. Kahire'de 1321 senesinde basilmistir. 3 sayfahk kisa bir mukaddimesi olan bu serh orta boy 284 sayfa olup, sayfa altmda, adeta dip notu gibi, Bali Efendi'nin §erhinden parcalar konmustur.

5. Davud b. Mahmfid el-Kayseri (751/1350): Matla'u Hususr'I-Ktlem fi Maani Fusfisi'I-Hikem. Arapca olan bu serh 1299 tarlhinde iran'da ve 1300 tarihinde Hindistan'da (Bombay) tas basmasi olarak basilmisnr. iran ntishasmda sayfalar iki sutun halinde olup 494 sayfadir. Bombay baskisi 40 sayfa mukaddime 316 sayfa metin olmak iizere 356 sayfadir.

6. Molla Cami (Abdurrahman b. Ahmed) (898/1492): a) ~erhu'I-Fusfis. Asagida ismini verecegimiz Nablusi'nin serhi kenannda basilnusnr. Aynca 1907 tarihinde Hindistan'da mustakil bir baskisi yaprlrmstir. Molla Cam! arapca olan bu §erhini vefatmdan iki sene once 896 senesinde tamamlarrusnr.

b) Nakdii'n-Nusfis fi ~erhi Nak§i'I-Fusfis. Molla Cam] bu ikinci §erhini arapca-farsca kansik yazmrsnr. isminden anlasilacagr iizere bu serh, Ibnu'l-Arabi'nin Naksu'f-Fusus adh Fusfisu'I-Hikem'in hulasasi olan kitabm serhidir.

William C. Chittikk bu eserin jahkikli nesrini hazrrlamis ve 1977 senesinde Tahran'da giizel bir baskrsi yaprlmrstmEserin bu baskismda 13 sayfa Nak§u'I-Fusus metni ve 81 sayfahk Molla Cami'nin arapca-farsca kansik uzun bir mukaddimesi mevcuttur, Serh 200 sayfadir. Kitabin V-XLI sayfalan ingilizce olup 520 sayfadir. Aynca farsca takdim ve takriz yazilanm ihtiva etmektedir. Diger Fusns §erhleri de boylesine emekli <.;ah§malar beklemektedir. Bu tahkikli nushayi incelememiz icin bize veren Ismail Kara'ya burada tesekkur etmek isteriz.

7. Bali Efendi, Sofyevi (960/1553): ~erhu FusUsI'I-Hikem. Arapca olan bu §erh 1309 senesinde istanbul'da basilmistrr. Orta boy 441 sayfadir.

8. Abdullah Bosnevi (1054/1644): Tecelliyatii Araisi'n-Nusfis Ii Menassat!

Hikemi'I-Fusfis. Turkcedir. 1252 tarihinde Kahire'de ve 1290 tiirihinde istanbul'da basilrmsnr. Kahire baskisr biiyiik boy 594 sayfadir. 24 sayfahk bir mukaddimesi vardir. Ulemamn umfimiyetle arapca yazdigr bu devirlerde, Fusfis gibi bir eserin turkce serh edilmesi Turk alimlerinin bu esere olan alakasiru gostermektedir diyebiliriz. Bu §arihin aynca arapca bir serhi daha vardir,

9. Abdulgani en-Nablusi (1143/1730): ~erhu Cevahirt'n-Nusfls Ii Halli Kelimati'I-Fusfis. istanbul'da 1304 senesinde 1. cildi, Kahire'de 1323 senesinde II. cildi basilmisur. Arapca olan bu serhin I. cildi orta boy 200, II. cildi 347 sayfadir. Kitabm sayfa kenarlannda Molla Cami'nin arapca Fusfis ~erhi vardir.

10. Ya'kab Han Ka§gari (1317/1899): Tavzihu'f-Beyan. Dogu Tiirkistan Devlet baskanhgi yapan Ya'kfib Han Badevlet tarafindan yazilan bu §erh 1315 senesinde, §arih hayatta iken Hindistan'da ta§ basmasi olarak nesredilmistir. Buyukce boydaki kitap 40 + 370 sayfadir.Mukaddimesi arapca-farsca kansik, §erh ise umfimiyetle arapcadir.

- 10 -

TAKDiM

A. Avni Konuk Bey istifade ettigi ~erhler arasinda bunlann isimlerini veya ~arihlerin isimlerini zikr etmektedir. Bu ~erhleri, bilhassa ~arihlerin Fusfis cumlelerini okuyusta farkh olmalan durumunda belirtmektedir. Fakat nadiren bir flkri veya bilgiyi hangi serhden aldigma i~aret etmektedir. Bu bakimdan ~erhde karsilastigrrmz bilgilerin nereden almdigi, hangi serhde bulundugu anlasilmamaktadir. Bununla beraber modern ilimlerle ilgili yerlerdeki bilgi ve yorumlann bizzat A. Avni Bey'e ait oldugunu soyleyebiliriz. Atronomi, fizik, kimya, biyoloji v.s. gibi modern ilimlerden nes'et eden bazr g6di~lerin Fusus ~erhinde ~iirih tarafrndan kullamlmasi, kanaatimizce her zaman isabetli neticeler vermemektedir. Bu ilimlerdeki gorii~lerin Fususu'l-Hikem'deki baz: fikirlerle te'lif edilmeye cahsilmasi zihinlerde bazr istifhamlar uyandirmaktadrr. Zira ~erh'in yazihsmdan bu yana gecen altmis senelik bir zaman icinde, modern ilimlerdeki baz: hipotezler degisikliklere ugraml§, yeni teori ve anlayislar ortaya glkml~, bilhassa "tecrube" yoluyla yeni bilgiler elde edilmistir. Mesela aya gidilmesi, fezada dolasrlmasi, fezamn derinIiklerine iiletler gonderilmesi gibi durumlar, ~arihin bu konularda soylediklerinin yeniden ele almmasuu gerektirmektedir. Oyle goninmektedir ki, modern iIimlere dayanarak gerek gecmiste ve gerekse bugun bu neviden yorumlara girismek kat'i neticelere ulasmak yerine, zamamn gecmesiyle bu goruslerin de yenilenmesini icap ettireeektir. Kur'an-i Kerirn ve baz: hadis-i serlflerin zamanm fizik ilimlerine gore yapilan tefsir ve serhlerini de, zamanm degismesiyle aym §ekilde yeniden ele almak, yapilanlan bir kenara birakmak gerekmekte ve tekrar baska bir yoruma gecmek gibi bir durum ortaya crkmaktadrr. Onun icin serhteki bu turlu yorumlann ve ileri surulen fikirlerin devrinin ilimlerine gore oldugu goz onunde bulundurulmahdir.

A. Avni Bey'in §erhinin ehemmiyeti Turkce yazilmis birkac serhten biri oIarak, okuyueuya Fususu'I-Htkem'in gayet "mucmel" ve kapah ciimlelerini acmasi, daha onceki Fusus ~erhlerinde soylenilenleri gunumuz turkcesine cok yakin bir dille

. nakletmesi, Ibnii'l-Arabi'nin tasavvufi goriislerini Fusus cumlelerini serh ederken vermesi ve burada kullamlan istilahlan, serd edilen fikirleri topluca ifade etmis olmasrdir. Turk okuyueusu A. Avni Konuk Bey'in bu serhi sayesinde Fusus'ta ifade edilen ana fikirler hakkinda kolayca bilgi sahibi olabilmektedir. Aynca, bu §erhin diger turkce, arapca ve farsca Fusus ~erhlerinin incelenmesinde de kolayliklar saghyacagm: soyleyebiliriz,

A. Avni Bey'i rahmetle anar ve bu §erhinin memleketimizdeki tasavvufi dusunce ve arastirmalann gelismesinde faydah tesirler ifii etmesini Cenab-i Hak'tan niyaz ederiz. Eserin nesri esnasmda meydana gelen hata ve noksanlanmizm bagislanacagrm timid eder, bu kusur ve noksanlanmizm bildirilmesi halinde, bunlan memnfiniyetle teliifi etmeye cahsacagnmzi soylemek isteriz.

Eserin elinizdeki ~ekliyle yaymlanmasmda emegi gecen Dergah Yaymlan Yaym Mtidiiru Saym ismail Kara'ya tesekkurlerimizi ifade eder, diger eiltlerinin de tamamlanmasmi Cenab-i Hak'tan dileriz.

2 Ocak 1987-Baglarba~1

Yrd.Dog.Dr. Mustafa TAHRALI Yrd.Dog.Dr. Selcuk ERA YDIN Marmara Universitesi Ilahiyat Fakultesi Tasavvuf Tarihi Ogretim Uyeleri

- 11 -

txixct BASKIYI TAKDiM

Merhum A. Avni Konuk Bey'in Fususu'f-Hikem Tercume ve ~erhi'nin ilk cildi 1987 yilmda yayinlanrmsn. Eser tahmin edilenden fazla ilgi gorrnus, 1992 yilmda dart cilt halinde tamamlandigmda birinci cildi hemen hemen kalmamisn.

Birinci cildin baskismdan of set usuluyle ikinci baskmm yapilmasi halinde hem arzu edilen baskr verimliligi olmayacak, hem de mevcut yanlislar, yanhs-dogru cedveli verilse bile; duzeltilmernis olacakti. Onun icin 4. ciltte kullarulmaya baslayan bilgisayar ile yeni bir dizgi yaprlmasmm daha uygun olacagi dusunuldu, Zira bilgisayarla dizgi, Turkce-Arapca kansik metin ihtiva eden eserler icin, gercekten en elverisli bir teknik olarak gorunmektedir. Fakat bir cok imkaru olan bu sistem yine de baz: guclukler ortaya crkarmaktadrr. Bunlann basinda uzun (a) ve (u) ile, kullarnlmasmda yarar gordiigiimiiz, gunluk Turkce 'de de mevcut olan kahn k (kat) harfinden sonra gelen uzun (a) ve (Ii) seslerinin klavyede yer almamasrdir. Bunun sebebi de, saruyoruz ki, Turkce klavyeyi tesbit edenlerin boyle i§aretli harfleri imalatc: muesseselere bildirmernis olmalandir. Bu ise Turkce yaym hayati icin kanaatimizce buyuk bir noksandir.

Bu ilk cilt ikinci baskiya hazrrlamrken, elyazmasi muellif nushasi ile tekrar mukabele edilmis, baz: okuma hatalan ve dizgide meydana gelen yazim yanlislan ve atlamalar duzeltilmistir. Bunlan ihtiva eden Y ANLIS-DOGRU Cedveli bu baskmin 417-420 sayfalannda verilmistir, Elinde 1. cildin ilk baskisr bulunanlar buradan diizeltebilirler. Kitabm ilk baskisinm 1-314 sayfalan arasmda, sayfa tanzim ve tertibi, bir kac kelime farkryla "indeksler"in kullamrrn icin muhafaza edilmistir.

Fususu'f-Hikem Terciime ve ~erhi'nin bu birinci cildin ilk baskismm baski masraflanrn da karsilayarak, bu eserin ilim ve irfan hayatirruza kazandmlrnasma veslle olan meslekdasim Yrd. Doc. Dr. Selcuk Eraydm'a ve bu cilt ile kitabm dart cildini de yaymlamis olan M.U.iiahiyat Fakiiltesi Vakfi yoneticilerine, Yaym Miidiirii Saym Mehmet Kihca ve bilgisayaria itina ile dizgiyi yapan Ersahin Ahmet Ayhiin'e tesekkurlerimizi ifade etmek isterim.

Prof. Dr. Mustafa Tahrah 11. 2. 1994 - Baglarbasi

- 12 -

iC;iNDEKiLER

Takdim .. .' 5

ikinci Baskryi Takdim 12

i~indekiler 13

Ahmed A vni Konuk: Hayati ve Eserleri I Selcuk Eraydm 15

Hayan 15

Tasavvufi hayati. 16

Musiki-stnashgi 18

~airligi. 19

Eser leri. " '" , 20

Fususu'I-hlkem, §erhi ve vahdet-I viicfid He alakah

bazi mes'eleler I Mustafa Tahrah 29

Fusfisu1-Hikem'de tezadh iflldeler 39

Varhk Mertebeleri (Meratib-i vucud) : 44

Vahdet-i vuctid 47

Misaller 53

Cift manah kelimeler ve "na-mutenahi" kelimesi... 54

Hulfll, ittihad ve tenasuh , 56

Vahdet-i vucud ve Panteizm arasmdaki farklar 58

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

MUKADDiMESi / Ahmed Avni Konuk

MlJKAl)DiME 1-87

i. fasil: Viicud 4

2. fastl: Adem 8

3. fasil: Vucfid-i izati 8

4. fastl: Tecelliyat-r viicfid 9

5. fastl: Mertebe-i la-taayyun, Mertebe-i ahadiyyet... l0

6. fasil: Mertebe-i vahdet, Taayyiin-i evvel mertebesi.. 11

7. fasil: Taayyiin-i sani mertebesi, Mertebe-i vahidiyyet 13

8. fastl: StIat ve esma 15

A'yan-r sabite mec'Iil degildir 17

lsti'dad-i gayr-i mec'fil ve kabiliyyet... l8

Him ma'lfima t1lbi'dir 20

Kaza ve kader 21

9. fasil: Mertebe-i ervah 24

Hakikat-i melaike-i kiram · 27

Hakikat-i Iblis 30

Hakikat-i Adem ve Havva 31

10. fasil: Mertebe-i aIem-i misal 33

11. fasil: Mertebe-i §ehadet 36

- 13 -

FUS'OSU'L-IllKEM TERCDME VE ~ERIll

Cevher ve araz ; 37

Teceddiid-i emsal. 38

isti'dad-l mec'ul 40

Tabiat. 41

Muessir ve muesserun-fih 42

lbtida-i hilkat : 43

Etvar-i hilkat :46

Hilkat-i semavat ve arz 48

Semavat ve arzm etvar-i hilkatleri 50

A valim-i §ehadiyye-i saire 52

Hilkat-i Adem : 55

12. fasil: lnsan-r kamil. 61

Ayniyyet ve gayriyyet 64

13. fasrl: Telhis-r meratib-i vucud 66

14. fasil: irsaI-i rusut 68

15. tasil: lhtilflf-l serayi' 70

16. fasil: Din 72

17. fasil: Mevt 73

18. fasrl: Berzah 75

19. fasil: Kiyamet. 77

20. tasrl: Cermet ve Cehennem 77

Hatime 81

DiBACE-i FUSUSU'L.HiKEM 89

I. KELiME·i ADEMiYYE'DE MUNDEMic HiKMET.i

iLAHiYYENiN BEYANINDA OLAN FASTIR I07-179

[Vticud mertebeleri: AlU mertebe] 109

[Cem'iyyet-i ilMiyyeyi cami' olan li~ hakikat] 122

II. [KEqME.i ~isiYYE'pE MUNDEMic HiKMET.i

NEFSIYYENIN BEYANINDA OLAN FASTIR] 181-255

ililll ma'lfima tabi'dir : 197

illll-i Hak iki nevi'dir ., 201

[Velayet ve cesitleri] 212

[Hatem-i evliya, hatem-i velayet] 215

Surh-i Mesnevi-i serif 250

III. [KELiME.i NUHiYYE'DE MUNDEMic HiKMET·i

SUBBiJHiYYE BEYANINDA OLAN FASTIR] 257-314

-Eserin orjinalinden fotokopiler 316

-Lugatce 321

-indeksler 362

-I.Cildin ilk Baskrsr ilrin YANLI~·DOGRU CEDVELi.. 417

-Fususu'Lfflkern'In arapca metni 423

- 14 -

AHMED A VNi KONUK HA yATI VE ESERLERi

Yrd.Doc.Dr. Selcuk Eraydm

Hayatr

Biiyiik mutasavvif, §arih, §air, bestekar, hukukcu ve postaci Ahmed Avni Konuk 1285/1868 tarihinde Istanbul'da dunyaya geldi. Babasi balmumcu tiiccarlanndan Kadi Ali Zade Ibrahim Efendi'nin oglu Mtisa Kazim Bey, annesi Buhara'h Hafiz Mustafa Efendi'nin kizi Fatma Zehra Hamm'dir.

Ibtidai mektebini bitirdikten soma, Galata Riistiyesi'ne girdi. Bu tarihlerde -heniiz dokuz on yaslannda iken- once babasim, birkac ay soma da annesini kaybetti.

1300/1884 tarihinde Galata Rustiyesi'nin dorduncu smifmdan imtihanla Darussafaka'nm ii~iincii smrfma kaydedildi ve 1306/.1890 yilmda buradan mezun oldu.

1307/1891 tarihinde tanzim edilen; "Darussafaka isbu mektebe mahsus tekmil-i tahsil sehadetnamesidir'' bashkh diplomasmm sonunda sunlar yazihdir:

"Ulfim ve fununu tahsil ettigi ve icra kihnan tekmil-i tahsil imtihanmda balada gosterilen derecat vechile simf dokuzuncusu olarak sehadetname ahzma isbat-i Iiyakat eyledigi tasdik ve beyan olunur, "1 Ahmed Avni Konuk, Darussafaka'dan me'zfln olduktan hemen soma "Cami' Dersleri"ne devam ederek icazet aldr, Bu siralarda hifzim da ikmal etti.

. 23 Temmuz 1306/1890 tarihinde II. Abdiilhamid'in iradesiyle Galata "Ittihad Postahane'lsi posta me'murluguna 400 kurus maasla tayin olundu.

Galata Posta me'murlugu sirasmda "Mekteb-i Hukiik-l Sahane"ye girip 1898 tarihlnde birincilikle me'zun oldu.

96 sicil numarah evrakin tahsili ile ilgili kismmda, Hukuk Fakiilte'sinden me'zun oldugu, fransizca, arapca ve farscayi iyi bildigi ifade edilmistir, 2

Yukandaki vesikadan anlasildigma gore Ahmed Avni Konuk okulda fransizcayi, Cami' Derslerinde de arapca ve farscayi ogrenmi§tir.

1. 1307/1889 tarihinde tanzim edilen Daru's-Safaka sehadetnamesi.

2. T.e. Posta ve Telgraf ve Telefon Umum Miidiirliigii, Sicil Numarasi: 96.

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

Zat lsleri Mudurlugu sieil §ubesinin 10.5.1933 tarih ve 96 sieil numarasiyla tanzim ettigi hizmet pusulasmda Ahmed Avni Konuk'un me'muriyeti su tarzda siralanrrusnr:

23 Temmuz 1306/1890 Galata posta me'muru:

11 Mart 1311/1895 Galata postahanesi tahrirat katibi.

11 Subat 1317/1901 Nezaret posta mesalihi kalemi katibi.

13 Eyli.i11325/1909 Umum mudurluk posta mesalihi kalemi katibi. 1 Mart 1328/1912 Nezaret posta umum mudur rnuavini,

14 K.evveI1334/1918 Ia§e Nezareti kalemi mahsus mudiir muavini. 1 Subat 1355/1919 Nezaret posta umum miidiir muavini.

15 Mart 1336/1920 Umum miidiirliik posta umuru miidiir muavini. 29 Eylii11930-33 Hukuk mtisavirligi.

Ahmed Avni Konuk bu me'muriyetlerinin yam sua aynca Telgraf Mekteb-i Ali'si posta ve hukuk idare dersi muallimligi de yaprmsnr.

Ahmed Avni Konuk 11.5.1933 tarihinde zat islerine yazdigr bir dilekce ile ernekliligini istcmis, 15.5.1933'de gorevini Hasan Tahsin Bey'e devrederek emekliye aynlrmsnr.>

1.6.1933 tarihinden Itibaren Eminonu Malsandigi'ndan 117 lira 92 kurus tekaud maasi baglanrms, 1980 lira emekli ikramiyesi kendisine verilmek iizere bu sandiga gonderilmistir,

Ahmed Avni Konuk'un son zamanlannda Emine Hadiye Hamm'la evlendigini, Eminonu Malmudurlugu 2984 numara ve 11/5/1938 tarihli tezkeresiyle kendisine baglanan dul-yetim maasmdan anliyoruz .•

Ahmed Avni Konuk, emekliliginden bes sene sonra 20 Mart 1938 tarihinde vefat etti ve Merkez Efendi Kabristanma defnedildi.

Tasavvufi Hayan

Ahmed Avni Konuk Cami' Dersleri'ne devam edip icazet aldiktan sonra Mevlevi Tarikati'ne intisab ederek, hocasi Mesnevihan Selanikli Es'ad Dede (01. 1329/1911)'den Mesnevi okudu ve icazet aldi.

Halil Can Bey'in nakletigine gore Ahmed Avni Konuk Es'ad Dede Efendi'nin derslerine devam edenler arasmda temayuz etmis olan ii~ kisiden biriydi. Diger ikisi Tahir Oigun ve Abdiilhayy efendilerdir,"

3. Emini:inii Malmudurlugu 10.453/5103 sayi ve 28/5 933 tarihli yazisr,

4. Halil Can, "Olumunun 30. Yildonumu Dolayisiyla Ahmed Avni Konuk", Ilert Musiki Mecmuasr, ist. 1968, No: 232, s. 5.

- 16 -

Y AZAR VE ESER HAKKINDA

Halil Can Bey aynca Abdiilhayy Efendi'nin, Ahmed Avni Konuk'a heniiz talebelik zamanlannda "biyikh evliya" diye hitap ettiklerini soyledigini nakleder.>

Es'ad Dede Efendi "Cayirh Medrese"deki hucresinde istidat erbabma sah gunleri sabah namazmdan sonra, ramazan aylannda da hergun ikindiyi muteakib ve cuma gunleri cuma namazmdan sonra ders okuturdu. Ahmed Avni, Tahir Olgun ve Abdiilhayy efendiler her sabah namazmdan sonra bu derslere devam etmis ve bu hal iistadlanmn vefatma kadar surmustur.

Ahmed Avni Konuk, resmi vazifesinin dismdaki butun vakitlerini mensubu bulundugu tarikatin hizmetine vakfetmis mustesna bir insandir.

Tasavvuf vadisinde telif, terciime ve serh ettigi eserler otuzdan fazladir. Bunlar arasmda 34 defter halinde 7534 sayfa tutan Mesnevi ~erhi de mevcuttur.

Ahmed Avni Konuk mahviyet sahibi, mutevazi, bilinmemeyi ihtiyar eden bir mesrebe sahip oldugu icin, hayatmda pek az kimse onu tamyabilmistir.

Halil Can Bey'in naklettigi bir hadise, mahviyetteki ifradmi teyid

babmda zikre deger; olay §oyle ge<;mi§tir:. .

. "1341/1925 senesinde Isvecli bir mustesnk Istanbul'a gelir. 0 tarihte Istanbul Daru'l-Funun'u muderrislerinden Mehmed Ali Ayni (01. 1945) bu mustesnkla tamsmak icin kendisini Tokathyan'da ziyaret eder. Bu tamsmadan her iki taraf da <;ok memnun olur. Bir ara Isvecli mustesnk M. Ali Ayni'ye Ahmed Avni Konuk'u sorar; tamsmak ve elini opmek istedigini soyler, Mehmed Ali Ayni, boyle bir kimseyi tammadiguu ifade edince, mustesnk hayretle: "Aman nasil tammazsrmz? Biz onun Avrupa mecmualannda cikan yazilanrn zevkle okuyoruz, cok kiymetli bir alimdir" der'.6

Mesut Cemil Bey de bu hususta sunlar soyluyor:

"Rahmetli Ahmed Avni Konuk da bir anda herkese, bir tek kelime bile soylemeden yalmz sakin durus ve gosterissiz haliyle, hemen 0 anlasilmaz saygi duygusunu asilayan, ciddi, alcak gonullu, kafasi ve gonlu insanlara vergi ve yuksek scylerle dopdolu, medeni bir ustiin kisi, gercek anlamda bir aydmdi. Ingiliz §air ve yazar Kipling'in bir rmsramda soyledigi gibi - omrunun degeri ol<;iilmeyecek de recede cok-, her dakikasmm altnus saniyesinden bir tanesini bile bosuna gecirmemis, zamamm dogrunun, iyi ve guzelin buyrugunda kullanrrus bir buyuk adamdi. "7

5. a.g.e., s. 5.

6. a.g.e., s. 6.

7. Mesut Cemil, "Sohbet: A. Avni Konuk Hakkinda, a.g.e., s. 9. - 17 -

FUSU-SU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

M fislki§inashgl

Ahmed Avni Konuk musikiyi Zekai Dede'den ogrendi ve Kirami Efendi'den mesk etti. Nota bilmemesine ve saz ealmamasina ragmen iyi bir hanende idi. Gectigi eserleri biitiin incelikleriyle hafizasmda tutma ozelligine sahip olan Ahmed Avni Konuk, 1900 yilmdan az once "DilKeside" ve "Bend-i Hisar" isimli miirekkeb makamian da icad etmistirf

Mesud Cemil Bey onu Klasik Tiirk San'at Musikisi makamlar sampiyonu olarak vasiflandmyor.?

Ahmed Avni Konuk makam hevenginden tam 119 tanesini "Kar-l Natik" formunda bir araya getirmis ve bir cok makamdan kurulu musiki eseri alamnda, kendisinden oncekiler ve sonrakiler arasmda tek ornegi ortaya koymustur.l"

Ahmed Avni Konuk ilk olarak 1306/1888 tarihinde Karcigar makammdan cifte sofyan usulunde "Ey dilber-i sen" giiftesiyIe baslayan sarkismi bestelemistir.

Hocasi Zekal Dede Efendi'nin vefati iizerine yazdigi:

Ey biiIbiil-i hos-neva hamus 01, Y'ey kaIb-i hazin zehr-nus oI! Ustad-i hiiner Zekal gitti,

Ey bang-i adem siirud-gu§ ol! Avni dil-i zare tesliyet yok, Ey esk-i dii dide pur-hunts ol!

~iiri Sfiz-i dil makammdan Hafif usulu ile "kar" olarak bestelemistir.U

"Dil-keside", "Buselik-asiran'' ve "Rfly-i Irak" makamIanndan besteledigi "Mevlevi ayini"ni, Mevlevi musikisine kazandirrmsnr.t?

1964 tarihinde Konya'da yapilan "Seb-i Arus" ihtifalinde "Ruy-i Irak" . ayini okunmus ve Unesco tarafindan banda almmis; daha sonra plak halinde cogaltilarak diinya ilim ve san'at merkezlerine dagItIlml§tIr,13 Elimizde en iyi giifte mecmuasi olan "Hanende" adh eseri Ahmed Avni Konuk, heniiz 28 yasmda iken yaymlarmsnr.

8. Halil Can, a.g.e., s. 7.

9. Mesut CemiI, a.g.e., s. 10.

10. Halil Can, a.g.e., s. 7.

11. a.g.e., s. 6. Bu eserin Hamparsum notasiyla yazilmrs bir nushasi Neyzen Niyazi Saym Bey'de mevcuttur.

12. a.g.e., s. 7.

13. a.g.e., s. 7.

- 18 -

Y AZAR VE ESER HAKKINDA

Konuk'un bilinen musiki eserleri 40 parcadir, D~ ayin dismda dini musiki eseri yoktur.

Ey dilber-i isve nagme perdaz Mest etti beni 0 lahn-i sehnaz

beytiyle baslayan Hezec usulundeki Murassa' kar, Hicaz makamindan "Sevk-i hayal'' isimli kar, kendi bulusu olan "Dil-keside'lden iki beste, iki semai, "Rahatu'l-ervah" makammdan iki beste, iki semai, "Dilkeshaveran" agrr semai, Araban, Arazbar, Bestenigar, Sehnaz-Buselik ve Hiizzam makamlanndan sarkrlan mevcuttur.l+

~airligi

Ahmed Avni Konuk besteledigi eserlerin giiftelerini umumiyetle kendisi yazmistir.

Telif, terciime ve serhlerinde yer alan arapca ve farsca beyitlerin, rubailerin bir kismmi nazmen terciime etmistir. Fahreddin Iraki'nin (01. 688/1289) "Lerneat" adh eserini terciime eden Ahmed Avni Konuk'un sonuna ilave ettigi "Ben" adh manzfimesi §airligini ve tasavvuf vadisindeki vukiifunu ifade etmektedir:

Benligim ruy-i latifinde siyah bir bendir. Rfiy-i dilberdeki ben maye-i dilberdendir.

Rfih-i safi-i latife diyecek yok amma Onun iistiinde siyah ben de kernal-i tendir.

Perde-i nokta-i ruyun 0 siyeh bendir, ben Oyle bir perde ki ondan da cemal rU§endir.

Ben benim 0 ruh-i mutlakda goriindum muzlim Ruy-i safmdaki ben ben der ise hep sendir.

Avniya perdedir endam-i maaniye kelam

Sem'-i gec-fehme bu soz nagme-i ten nen nendir 15.

~ Ahmed Avni Konuk'un aynca Tevfik Fikret'in (01. 1915), Mehmed Akif'e (01. 1936) cevap olarak yazdigi "Tarih-i Kadim Zeyli"ne bir

14. a.g.e., s. 7.

15. Fahreddin Iraki, Lemeat, (Ter. Ahmed Avni Konuk), Konya Mevlana Miizesi, No: 3852, s. 67.

- 19 -

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

reddiyesi vardrr, 27 Mayis 1334/1918 tarihinde bitirdigi bu reddiyede "Zeyl"i ayrn iish1b ile krsim kisim tenkid etmistir. Manzumenin bir bolumu §oyledir:

Eserleri

"Simdi bi-kayd-i cinan u ntran

Ben beni bir kayadan fark etmem." - Tevfik Fikret-

Aferin safsata-perdaz ustad, Yine bir safsata ettin lead. Evvela hilkate Halik lazrm,

Onu nefy ennis idin ustadim. Hahk olmazsa nasil hilkat olur? Ona tapmak ne biiyiik gaflet olur! Saniyen abide ma'bfid ister;

Sen ona yok dedin ustad-i hiiner. Bu ibadet kimedir ey §a§km?

Ne kadar kuvvet-i vehmin taskin! Her taraf sence biitiin bosluktur; Bosluga tapma ne serhoslukturl Bade-i vehm ile sermest oldun; Iste ondan ne kadar pest oldun. Turrehat oldu kelamm boyle;

Hie; dii§iinme hezeyanlar soyle. Salisen uymadi fikrin sozune;

Bu nicin carpmadi bilmem goziine. Sana, zangoc denilince lerzan; Hakk'a, peygambere ettin hezeyan. o zavalh kaya mahviyyetle,

Ayak altmda gezer zilletle.

Sen seni bir kayadan fark ettin; Sana zangoc diyeni incittin.

Bil ki dostum kaya senden efdal; Boyle insan da behayimden edall!

1. Mesnevi-i ~erif ~erhi: Serhin birinci defterinin ilk sayfasmda §unlar yazrhdir:

"Miiellifi Posta Telgraf Umum Mudurlugu Hukuk Musavirligi'nden miitekaid Ahmed Avni Konuk."

- 20 -

YAZAR VE ESER HAKKINDA

,."

"Vefatmdan evvel Konya'da Mevlana Kiitiiphanesi'ne vakfedilmesi icin vasiyet etmistir."

"10.05.1940 tarihinde Halid Eksinoz tarafmdan Konya Miizesi'ne teslim edilmistir."

Eser 4740 numarada kayith olup, 34 ciiz (defter)den ibarettir.

Ahmed Avni Konuk, eserin mukaddimesinde serhe baslangic ve bitis tarihlerini zikrederken sunlan soyluyor:

"Fakir bu Mesnevi-i Serif'in serhinc 1348/1929 senesinde basladim ve 1356/1937 senesi ramazan-i serifin 24. giinii bitirdim. Arada hastahk vesair mevani' zuhfiru da vaki' oldu. Bu manialann mecmuu tahminen bir sene kadar tutar. Su halde yevrni dort-bes sa at calismak suretiyle yedi senede bitmis oldu. "16

Daha soma Mesnevi niishalan hakkmda bilgi vermistir. Ahmed Avni Konuk, metin itibariyle Rusuhi Ankaravi'nin (01. 1041/1631) nushasmi esas alnustir.

Muracaat ettigi serhler: Ankaravi, ~erhu'I-Mesnevi, "Hind §arihlerinden Imdadullah Bahru'l-Ulum, Veli Muhammed Ekber Abadi, Miika§efat-l Rrzavi, Abdurrahman Lokhnevi, Envaru'r-Rahman'dir.

Faydalandrgi eserler de sunlardrr: Fusfisu'f-Hikem, ¥iituhat-l Mekkiyye, et-Tedblratu'f-Ilahiyye fi Islahi Memleketl'f-Insanlyye, Cevahir-l Gaybi, Fihi Mafih, Menakrb-r Sipehsalar, A varifu '1- Maar-if, Araisii "l-Bey an, Istrlahat-i Sufiyye-i Ni'metulah, Aziz Nesefi Resaili, Resehat ve Insanu'J-Kamll.

Ahmed Avni Konuk'un Hz. Mevlana'ya isnad edilen yedinci cild Mesnevi hakkindaki gorusleri menfidir. 1035/1625 tarihinde meydana cikan bu yedinci cildin ash olmadigrm, zira Hz. Mevlana'nm altmci cildin bas tarafmda Celebi Hiisameddin'e: "Ey manevi olan Hiisameddin! Sana Mesnevi'nin tamami husfisunda altmci kisrm hediye getiriyorum" dedigini nakleder 17.

Aynca, Sultan Veled'in "Hatime'Terinde babasma; "Sehzadelerin kissasi bitmedi, ii~iincii oglun incisi delinmemis kaldi'' demesi iizerine, Hz. Mevlana'run; " ... Nutkum bundan soma deve gibi ~oktii, hasre kadar hicbir kimseye onun sozu yoktur," cevabmi verdigini nakletmektedir 18.

Ahmed Avni Konuk'a gore yedinci cildi yazan kimse siirdcki kuvvetine ve ilmine dayanarak Mesnevi'nin hakikatlerini kanstmp ifsad etmeye ~ah§ml§tlf19. Ismail Ankaravi'nin yedinci cildi serh etmesi Sultan

16. Ahmed Avni Konuk, Mesnevi-i !jerif !jerhi, Konya Mevlana Miizesi, No: 4740, I.

Ciiz, s. 2.

17. a.g.e., s. 16.

18. a.g.e., s. 16.

19. a.g.e., s. 16.

- 21 -

FusDsU'L-HiKEM TERCOME VE ~ERHi

IV. Murad'in isranyla olmustur-". Ankaravi bu durumu Fiituhat-I Gaybiyye adh eserinde belirtmektedir-".

Yedinci ciltte fikir ve kanaatler tamamen degistirilmistir. Hz.

Mevlana'run altr ciltlik Mesnevi'sinde ileri surdugu fikirler ve insanlar hakkmdaki dtisunceleri tamamen farkhdir. A. Avni Bey bu fikrini isbat ve te'yit maksadiyla pek cok misaller vermektedir.

Bu misallerden biri de Fahreddin Razi hakkindadir: "Eger bu bahiste akil yol gorticii olsaydi, Fahr-l Razi dinin srrnru bilici olurdu"22 dedigi halde, yedinci ciltte bu fikirleri nakzeden sozler soyleniyor+'. A. Avni Bey'e gore yedinci cilt Mesnevi denilen kitap Iran §airlerinden birinin kaleme ahp Mevlana'ya isnad ettigi bir eserdir.

Ahmed Avni Konuk. Mesnevi hakkmda mustesnklerin miitalaalanna yer vermis; bilhassa Nicholson'un yaymladrgi Mesnevi metninin ingilizce onsozunde "beyitlerdeki kelime ihtilaflarma" dair tenkidlerini cevaplamistir-". 0, Mesnevi'yi serhederken takip ettigi yolu soyle anlatiyor:

"Fakir serhimde yukanda isimlerini zikrettigim serhlerden istifade ettim ve bircok beyitleri de Hz. Pir'in Fihi Maflh'indeki beyanat-i aliyyeleriyle serh ettim. Bunlardan baska kendi zevkime tebean bu surrah-i kiramdan aynldigim ebyat-i serife de coktur. Hususiyle altmci cildin sonundaki 'V<; sehzade ve ii<; tenbel kissalan mustakillen fakirin miitalaatldu"25.

Mesnevi-i ~erif ~erhi'nin ilim alemine kazandmlmasi Tiirk tefekkiir tarihine en buyuk hizmet olacaktir. Bu kiyrnetli eserin nesri icin cahsmalara basladigirmzi soyleyebiliriz.

2. Fususu'I-Hikem Terciime ve ~erhi: Nesrini takdim ettigimiz bu eser A. Avni Bey'in ikinci buyuk eseridir. Konya Mevlana Miizesi Kutuphanesinde 3853-3880 numaralarda kayithdir. Muellifin el yazisiyla ve 28 defter halindedir. Toplam 1676 sahife kadar tutmaktadir.

Miiellif Mesnevi ~erhi'ne yazdrgi gibi bir mukaddime yazmadigi icin, serhin baslama ve bitis tarihlerini tam olarak tesbit edememekle be raber, defterlere koydugu tarihlerden bazt bilgiler edinmemiz mumkun olmaktadir: Sarih defterlerin basina 0 "fass"i serhe basladigi tarihi, sonuna da bittigi tarihi yazrrustir. Bu tarihlerden anlasildrgma gore

20. a.g.e., s. 16.

21. a.g.e., s. 16.

22. a.g.e., s. 20.

23. a.g.e., s. 21

24. a.g.e., s. 23.

25. a.g.e., s. 15.

- 22 -

YAZAR VE ESER HAKKINDA·

"fass"lan srrasiyla serh etmemistir, Yine bu tarihlerden serhin biiyiik kismmm 1334-1338 (1915-1919) yillan arasmda yazrldrgi anlasilmaktadir .. Mukaddime ise 1346/1928 senesinde istinsah edilmistir. "Mfisa Fassr'nm serhi iki defa yapilrmstir. Ilki 1926 senesinde evi yandigr sirada yanmistrr. Bunun iizerine ikinci defa bu "fass"i 1346/1927 senesinde serh etmistir. Fakat daha soma, ilk yaptigi serhin bir ihvarn tarafmdan istinsah edildigini ogrenmi§ ve bu niishadan ilk serhini 1348/1929 senesinde istinsah etmistir. Boylece "Mfisa Fass''r iki defa serh edilmis olmaktadir. Bu tarihlere gore diyebiliriz ki, A. Avni Bey Fususu'l-Hfkem ~erhi'ni dort senelik bir zaman icinde yazrrustir. Ancak istinsah ve temize cekme isleri sebebiyle 1334-1346 (1915-1928) tarihleri

arasmda, 12-13 yilda tamamlanrmsnr. ..

"Mukaddime"yi ihtiva eden defterin sonunda "Sa'diyye'den Uskudar Hallac Baba Dergahi seyhi Fakri Ali'nin (1347/1929) bu serh hakkmda yazdigr bir siiri'' ve "Trablusgarb Naibu's-sultarn ve Halvetiyye-i Sa'baniyye'den Ahmed Amis'in (1338/1920) halifesi ve Trablusgarb Naibu's-sultaru Semseddin Pasa'nm oglu olup Marsilya'da atese iken vefat eden Orhan Semseddfn'in fars<$a"26 bir medhiyyesi vardir,

3. Kitabu Tedblratt'f-Ilahlyye fi Islah] Memleketf'I-Insanlyye:

Konya Mevlana Muzesi 4522 numarada kayithdir. Muhyiddin lbnu'lArabi'nin olan bu eser Ahmed Avni Konuk tarafmdan terciime ve serh edilmistir.

Ahmed Avni Konuk, bu eserine 12 Tesrinsani 1338 (Kasim 1922), 21 Rebiu'l-evvel 1341 pazar sabahi baslamis ve 1344 Cemadu'l-ulamn otuzuncu 1341 Kanfmevvelin (Arahk 1925) onaltmci giinii sabahleyin bitirmistir.

Miiellif hattiyla olan bu eser, dibace, temhid-i kitap, mukaddime, fasil, fihrist ve onyedi babdan meydana gelmis olup, tamarm 810 sayfadir.

Mukaddimede, insamn yaranhsi, husflsiyetleri, mertebeleri, kamil ve nakI~ ins an ile alakah bilgiler veriliyor.

Ibnu'l-Arabi eseri hakkmda sunlan soyluyor:

"Imdi ben, hacmi latif, cirmi azim, faidesi kesir, ilm-i Iediinniden ve elkab-i adnaniden miistahrec olup, kendisine sek ve tahmin dahil olmayan 'Imam-i mubin' de Memleket-I Insaniyye'nin Islahl Hakkmda Tedbirat·1 ilahiyye tesmiye olunan bu kitab-i sagiri izhar eyledim'<".

Bablardaki mevzular da sunlardrr:

26. Abdulbaki Golpmarh, KODya Miizesi Yazmalan, Ankara 1972, C. III, s. 15I.

27. Ahmed Avni Konuk, Kitibu Tedbiriti'l-ilihiyye Terciime ve !jerhi, Konya Mevlana Miizesi, No: 4522, s. 34.

- 23 -

~.

I"

i

. FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERI:Ii

Birinci bab: Bedenin hiikumdanndan ibaret olan halife-i vucud ve sufiyenin onun hakkmda garazlan ve onlann ta'biri,

Ikinci bab: Halife-i vucudun mahiyyeti ve hakikan hakkinda ulemamn ihtilafr,

D~iincii bab: Medine-i cisimde ikamet ve onun bu halifeye bir miilk olmasi cihetinden tafsili.

Dorduncu bab: Kendisinden dolayi akil ve heva arasmda hurflb vaki' olan sebebin zikri.

Besinci bab: lmam-i vahide has olan isim ve onun slfatI ve ahvali, Altmci bab: Bu medinenin kadisr olan adl beyanmdadir ki, onun

ahkamim ve tedbiranm alimdir.

Yedinci bab: Vezir ve onun sifan.

Sekizinci bab: Firaset-i hikemiyye ve ser'iyye, Dokuzuncu bab: Katib ve onun slfatI ve kiitiibii.

Onuncu bab: Tahsildar (cibayat ve harac ashabi) olan amiller ve miiseddidler.

Onbirinci bab: Cibayatin hazret-i ilahiyyeye ref'i ve imam-i kudsinin

onlara vukiifu ve onlan melik-i Hak Subhanehu hazretlerine ref'i.

Onikinci bab: Miifsidlere miiteveccih olan sefirler ve resuller. Onucuncu bab: Siyaset-i kuvvad ve ecnad ve onlann meratibi. Ondorduncu bab: Inde'l-lika siyaset-i hurub ve tertib-i ciiyfi§. Onbesinci bab: Bu mertebeye galip olan SHrIn zikrine ve onun iizerine

tenbihe dairdir,

Onaltmci bab: Ruhaniyyetin, ya'ni ruhun fusul-i sene iizerine tertib-i

gidasi. .

Onyedinci bab: Insana mevdu' olan havass-i esrar. .

Bu eser Dr. Mustafa Tahrah tarafmdan nesre hazirlanmrs olup Iz Yaymcihk tarafmdan 1992 senesinde istanbul'da yaymlanmisnr.

4. Tercume-I Risale-i Vahdet-i Viicftd: Imdadullah Farfiki Muhammed Abdii'l-Aziz Sahib Cesti-i Sabiri'nin yazmis oldugu bu risalenin Ahmed Avni Konuk tarafmdan yapilan terciimesi Konya Mevlana Miizesi 3849 numarada kaytthdir. Risale sekiz yaprak, ondort sayfadir.

Soru-cevap seklinde olan bu risale, mesayih-i Cest'in hilafina soylendigi ifade edilen sozlere verilen cevabi havi, farsca bir mektubun terciimesidir. Sonunda, bu mektfibun farsca olarak Mekke'de 21 Zilhicce 1299!1882'de yazildigr, 1300/1883 Cumade'l-ulasinda Hindistan'da Bombay'da basrldigi yazihdrr. Terciime tarihi 1 Safer 1340/3 Tesrin-i evvel 1337/1921'dir.28

28. A Golpmarh, Konya Mevlana Miizesi Yazmalarr, Ank. 1972, C. III, s. 148. - 24 -

YAZAR VE ESER HAKKINDA

5. Kitib-I Lemeat Terciimesi: Fahreddin Iraki'nin (01. 688/1289) bu eseri 2 Haziran 1330/21 Recep 1332 tarihinde terciime ve kisrnen serh edilmistir,

Konya Mevlana Muzesi 3852 numarada kayithdir. Eser 27 levha ve 144 beyitten ibaret olup, 67 sayfadir.

6. Fihi Mifih Terciimesi: Mevlana'nm bu eseri de Ahmed Avni Konuk tarafindan Turkceye terciime edilmistir. Yedi-sekiz kadar yazma niishayr karsilastirarak mumkun mertebe dogru bir niisha ortaya koyup, onu tercume etmistir; fakat nusha farklanm belirtmemistir, Eserin bazl yerlerinde bircok ha§iye ve izahlar yerlestirilmistir. Mevlana Miizesi 3895 numarada kayithdir-", Yayma hazrrladigirmz bu eser Iz Yaymcihk tarafmdan yaymlanacaktir.

7. Menakrb-i Hazret-i Mevlana Celaleddin Rumi: "Sipehsalar" ismindeki eserin tercumesidir. Matbu olan bu eser, 144 sayfa olup 1331 tarihinde Istanbul'da Arsah Garoyan matbaasinda basilrmstir.

8. Esrar-i Salat: Ahmed Avni Konuk Tedbiratu'l-Ilahiyye scrhinde: " ... ZIra salat Hak canibinden rahmet ve melaikeden istigfar ve mu'minlerden duadir. Bu babdaki tafsilat Esrar-i Salat hakkmdaki risale-i fakirde munderic oldugundan, bu tafsilatm burada hadl tatvili mficib olur"30 diyerek Esrar-r Salat isimli bir risalesinden bahsediyor. Fakat maalesef bu eseri goremedik,

9. Hz. Meryem ve isa'ya Dair Risale: Konya Mevlana Muzesi 3851 numarada kayitlr olan bu risale, bir mukaddime ve yedi fasildan meydana gelmistir.

1. Hz. Meryem'in suret-i hamli.

2. !sa (a.s.) m suret-i viladeti.

3. !sa (a.s.) m mucizesi. 4.1sa (a.s.) m seriatr.

5. !sa (a.s.) m Hatem-i Enbiya'nm gelecegini tebsiri,

6. lsa (a.s.) m vefat ve ref'i meselesi.

7. Isa (a.s.) m ahir zamanda niizillii meselesi. . .

Risale 44 sayfadir. Sonunda fihrist ve 28 Kanunsani 1338 ve

Cumade'l-ahir 1340/1922 ve "el-fakir ilallah Ahmed Avni" yazrsi vardir. Bu risale Fususu'l-Hikern Tercume ve Serhi'nin 3. cildi sonunda 355- 382. sayfalar arasmda yaymlanrmstir. .'

10. Aziz b. Muhammed en-Nesefi'nin yazdlgl yirmi rlsalenln terciimesi: Mevlana Miizesi 4523 numarada kayitlidrr. A. Avni Bey'irr el' yazrsryladir.

29. a.g.e., c. III, s. 152.

30. Ahmed Avni Konuk, a.g.e., s. 467.

- 25 -

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

Aziz b. Muhammed en-Nesefi'nin (01. 686/1287) mukaddimesinde, dervisler toplulugunun, kendisine gelerek saliklerin bilmesi zarfiri olan ilimler hakmda bir risale yazmasmi istediklerini soyler.

Bu eser 20 risale ve 117 fasildan ibarettir. Risalelerin mevzulan

sunlardrr:

1. Ma'rifet-i insan.

2. Kiiftir ve tevhid ve ittihad ve vahdet.

3. Ehl-i seriata gore ervahm hilkati ve meratibi ve unicu ve nuzulu,

4. Ehl-i hikrnet kaidesi uzere mebde' ve mead.

5. Risale-i siilflk.

6. Adab-l halvet.

7. ~isale-i ask.

8. Adab-i ehl-i tasavvuf.

9. ~tilug ve hurriyet.

10. Alem-i sagir, alem-i kebirin nasil nushasi oldugu.

11. Alem-i miilk ve melekut ve cebenit.

12. Miilk ve melekut ve ceberut bahsinin, dervislerin muradi iizere

itmann.

13. Mulk ve melekut ve ceberut bahsinin itmann.

14. Levh ve kalem ve devat,

15. Dort levh-i mahfuzun ve hukm-i kaza ve kaderin beyam.

16. Alem-i sagirin levh-i mahffizu hakkmda.

17. Ehadis-i evalim serhi, melek nedir, seytan nedir?

18. Vahiy ve ilham, ru'ya.

19. Ehl-i vahdetin beyanati.

20. Ehl-i vahdete gore alem-i ulvi ve sum ve birinci ve yedinci asuman nedir?

21. (Ayn bir risale); zat, nefis ve vech ve srfat ve isim ve fiil. A

22. (Ikinci risale); cennet ve cehennem ve lezzet ve elem ve Adem ve Havva'mn bulundugu cennet ve karib olduklan aga<$.

Eserin tamarm 225 + 7 fihrist= 232 sayfadir. Son sayfada sunlar yazildir:

"Bu terciime 1338/1922 sene-i tesrinsanisinin otuzbirinci, 1341 sene-i rebiu'l-evvelinin dokuzuncu sah gunii Hakk'm inayetiyle tamam oldu. Hulefa-i Gulseniyye'den Hasan Zarifi (k.s.) nun hatt-l destiyle muharrer bulunan 974/1566 sene-i hicriyyesinde yazildigi anlasilan nushadan mutercemdir. "

11. Hanende: En iyi gufte mecmuasi olan "Hanende'yi Ahmed Avni Konuk 28 yasinda iken hazirlamis 1317/1899 da Istanbul'da Mahmud Bey Matbaasi'nda basilrrnsnr. 720 + 38 fihrist + 8 (bestekar resimleri)=

- 26 -

YAZAR VE ESER HAKKINDA

766 biiyiik sayfa ve cift siitunludur. Basmda kisa nazari bilgi vardrr. 2706 eserin giiftesini vermistir.

12. ~erh-i Gazel: Alti yaprakh satirlar muhtelif; defter ecza halinde kapaksiz. Yazi rik'a. Konya Mevlana Miizesi yazrnalan arasmda zikredilen bu gazel serhini goremedik,

S. Niizhet Ergun, Feriduddin Attar'a (0,1. 1193) ait iki bey tin terciime ve serhi olarak belirtiyor+l. Golpinarh, 17 beyit olan bu gaze lin Mevlana'nm oldugunu; Ahmed Avni Konuk'un Attar'm sandigiru soyliiyor32. Serh-i Gazel 16 Kanunsani 1330, 14 Rebiu'l-evvel 1332 de yazrlmisnr.

S. Niizhet Ergun ve Osman Ergin'in Ahmed Avni Konuk'a ait oldugunu soyledigi bazi eserleri goremedik; kaynak da belirtilmedigi icin, arasnrma imkammiz olmadi. Bu eserlerin Belediye Kiitiiphanesi Osman Ergin kitaplan arasinda (Ataturk Kiitiiphanesi) olmasi muhtemeldir. 33 Heniiz tasnif edilernedigi icin incelemek miimkiin olamadi. Zikredilen eserler sunlardir:

13. Vahdet-i Vucud ve Vahdet-i ~uhud i1e i1giJi risale.

14. Envaru/r-Rahmau'm Mesnevi bahsinin terciimesi.

15. Mahmud ~ebiisteri'nin "Giil§en-i Raz" adh manzfnn eserinin terciime ve serhi.

16. Muhyiddin ibn. Arabi'nin Ahadiyye admdaki risalesinin serhi.

Terciime Receb Ferdi.34

31. S. Niizhet Ergun, Tiirk ~airleri, c. I, s. 573.

32. Abdiilbaki Golpmarh, a.g.e., c. III, s. 148.

33. Dr. Cavit Sunar; imam Rabbini-ibn Arabi, Vahdet-i ~uhild-Vahdet-i Vucud Mes'elesi (Ankara 1960) adh doktora tezinin bibliyografyasmda (s.121) Ahmed Avni Konuk 'un, Vahdet-i Vucild ve Vahdet-i ~uhild Munakasalarr ile imam Rabbani ve Mektilbah adh "tek misha" iki eserinin Osman Ergin'in hususi kitaphgmda oldugunu soy lemektedir.

34. S. Nuzhet Ergun, a.g.e., C.I, s. 573; Osman Ergin, Bahkesirli Abdii'l-Aziz Mecdi Tolun, ist. Kenan Basimevi, s. 161.

- 27 -

FUSUSU'L-HiKEM, §ERHi VE VAHDET-i VUCUD iLE AIAKALI BAzI MES'ELELER

Yrd.Do~.Dr. Mustafa Tahrah

Ibnu'l-Arabi 560/1165 tarihinde, Ispanya'da Miirsiye sehrinde dogmustur. Ilk tahsil hayanm ve 1193 tarihine kadar genclik yillanni orad a gecirrnis, sonra kuzey Afrika iizerinden seyahat ederek MISU ve Mekke'ye (596/1199) gelmistir. Daha soma Irak'tan (601/1205) Anadolu'ya geemis Erzurum, Sivas, Malatya ve Konya'da (602/1205) bulunrnus ve nihayet Sam'a giderek /618/1222) oraya yerlesmistir. Bu §ehirde 638/1240 tarihinde vefat etmistir.!

Pek cok eserin 2 miiellifi olan Ibnu'l-Arabi bilhassa, son eserlerinden biri olan Fusfrsu'f-Hikem ve biiyiik eseri el-Fiituhatii'I-Mekkiyye3 ile islam aleminde ve cagmuzda da biitiin dunyada+ tanmrms ve sohret bulmustur.

Biiyiik bir mutasavvif olarak bilinen Ibnu'l-Arabi "iman ve akil'' arasmda ahenk kurabilmis "akil ve inaner birbirinden ayirt etmeksizin

hakikate ulasabilmistir. ( ) Ibnu'l-Arabi'yc gore Allah'i bilmek

Allah'm, isteyen kula kendisini bizzat rzhar etmesi (aciga vurmasi) ile miimkiindiir. Allah boyle kullanna bir iistiinliik vermistir, Bu gibiler gerek musahhas, gerekse miieerred varhklan, bazan gorme kuvvetiyle idrak edebilirler. Netice §udur: Akil anlar, kesf ise musahede ve tema§a eder" 5. Iste Fususu'I-Hikem, alim-i billah olan bu zatm hem tasavvuf, hem de umfimiyetle islam dusunce dunyasmda genis akisler uyandiran, "kesf ve

1. Ibnu'l-Arabi'nin hayan hakkmda geniq bilgi icm bkz.; Prof.Dr. Nihat Keklik; Muhyiddin ibnii'I-Arabi Hayah ve «;evresi, istanbul 1966.

2. Eserleri icin bkz. Prof. Dr. Nihat Keklik; ibnii'I-Arabi'nin Eserleri ve Kaynaklarr ilrin Misdak olarak el-Futuhiit el-Mekkiyye, C. II (Bolum A); 1.0. Edebiyat Fak. Yay., istanbul 1974, C. II. (Bolum B), istanbul 1980, bilhassa Bolum B, s. 306-339. Aynca bkz. Osman Yahia; Histoire et Classification de l'Oeuvre d'ibn Arabi, II Tomes, lnstitut Francais de Damas, Damas 1964. Bu eser ibn Arabi'nin ve ona izafe edilen eserlerin, diinya kutuphanelerinin taranmasiyla yapilmis, tenkitli bir tasnifidir.

3. lbnu'l-Arabi'nin bu eseri Dr. Osman Yahya ve Dr. Ibrahim Medkur tarafmdan tahkikli olarak baskiya hazirlanrms, ilk cildi 1972 de Kahire'de, Kiiltiir Bakanhgi yayinlan arasmda nesredilmistir. Eserin Bakanhk tarafrndan bastrnlrnasi Misir'da biiyiik munakasalara sebep olmus (Bkz. Abdiilhafiz Fargali Ali el-Karani; es-Seyhu'J-Ekber Muhyiddin ibnii'I-Arabi, Kiihire 1986, s. 9-12.), eserin basilrnasma ara verilmis, neticede bugiine kadar ancak dokuz cild (1992 de 14 cilt) basilabilmistir. Bu gidisle, eserin tamammm bastmlmasi yillar siirecektir.

4. Ibnu'l-Arabi ve eserleri hakkindaki modern arasnrmalar hakkmda bkz. Prof. Dr. Nihat Keklik; A.g.e., (Bolum A.) s. IV-XI. Son senelerde ise Ibnu'l-Arabi'nin bazl eserleri fransizcaya tercume edilmis, yeni arasnrmalar yapilnusnr,

5. Prof.Dr. Nihat Keklik; Muhyiddin Ibuu'I-Arabt, Hayah ve Cevresl, s. 51-52.

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

musahede" ile idrak edilmis "ilahi hikmetler"in "akil" denilen mel eke ile Wide edilmis, fakat "akilcr" (rasyonalist) olmayan bir hulasasi olarak kabul edilmistir. 6

Bilindigi iizere, islam dininin irnan esaslanndan biri de peygamberlere ve peygamberligin muhru son Peygamber Hz. Muhammed'e inanrnaktir. Gecmis peygamberlerin bazilarmdan Kur'an-i Kerim ve hadis-i seriflerde bahsedilmistir. Bu nebi ve resfillerden bazilan bazilarmdan ustun tutulmus, herbirine ayn bir "fazl" ve "hususiyet" verildigi beyan edilmistir. Her musluman, bu peygamberlere lman ederek, onlarda olan bu "fazilet" ve "hususiyer'leri miicmel bir §ekilde "kalb" ile tasdik ve dil ile ikrar etmis olmaktadir. Bu ikrar ve tasdikin ihtiva ettigi "bilgi" ise, iman safhasmda, sadece "kuvve" halinde bir bilgi qlup, "fiil"e gelmis ve §uuruna vanlnus bir "ilim" ve "marifet'' degildir. Ayetler ve hadislerde bu peygamberler hakkinda verilen bilgileri ogrenmek, bu bilgilerin iizerinde dusunerek onlan bir "hal", "zevk" ve "manevi sufu" haline getirip sahsmda tahakkuk ettirmek, muhakkak ki, insamn imanla girdigi kemale erisme yolunda cok genis bir "marifet" ufku acacaktir. Ibnu'l-Arabi bu kitabinda, her muslumanm inandrgr, fakat "bilgi" bakimmdan "kalb"lerinde "bi'l-kuvve" olan 0 peygamberlerdeki "ilahi hikmetler"i, kendi sahsmda "bi'l-fiil" tahakkuk ettirmis, Hz. Adem'den itibaren ahir zaman peygamberi Hz. Muhammed sonuncusu olmak iizere 27 nebi ve resuldeki "hikmet"in ozlerini, vasil oldugu "marifet" seviyesinden, ifadesi mumkun oldugu olcude 7, beyan etmistir.

Kitabin kale me almmasi, kendisinin eserin baslangicmda belirttigi gibi, ruyada Hz. Peygamber'in i§areti iizerine olmustur. Bu manevi emre uyan Ibnu'l-Arabi Fususu'I-Hlkem'i yazmisnr. Eser vI? nesrini takdim ettigimiz serh dikkatle okununca gorulecektir ki, Ibnu'l-Arabi bu kitabmda, ulastigi marifet seviyesinden Kur'an-i Kerim ve Hz. Peygamber'in bir ovgiisiinii yapmaktadir. Bu bakimdan eser, Kur'an-i Kerim'in icazrrn bey an eden, adeta bir "medhiye" ve "ehl-i hakikat" diliyle soylenmis mensur bir "na't-l peygamberi"dir. Eserde islenen ana konu ise "tevhid'ldir. Bu tevhid anlayisi da, tasavvuf ehlinin "havassu'l-havas" denilen "seckinlerin seckini arifler'fn "marifet"i seviyesinden ifade edilmistir,

6. A. Avni Konuk Bey Suayb Fassi'nm !jerhinde (s. 53) !joyle demektedir: "Zikr olunan maarif ve hakayik mahsfil-i fikir ve nazar degildir. Belki Cenab-i Seyh (r.a.)'in kesf ile muttali' oldugu maarif-iilahiyyedir ki, bu rnaani-i latife hurtif ve zurfrf kisvesiyle alem-i his ve !jehadete ihrac buyrulmus ve erbab-i fikri ikaz icin ityan olunmustur." Benzeri ifadeler icin burada bkz. s. 84-87.

7. Bkz. burada, s. 103.

- 30 -

YAZAR VE ESER HAKKINDA

Bir peygambere aynlan bolumde, 0 peygambere verilen "hikmet" ayet-i kerimelere istinad edilerek, ilgili ayetler tefsir edilerek anlatilmakta, manayr aciklayan veya destekleyen hadis-i serifler kisaca zikr edilmektedir. Bolumlerin konusu bir bakima sadece ayetler ve hadis-i sertflerdir. Bu yonden Fususu'f-Hikem peygamberler hakkmdaki ayetlerin "hakayik ilmi" bakirmndan tefsiridir de denilebilir. Sahih hadislerin veya tasavvuf ehlinin mana bakimmdan sahihligini "kesfen" kabul ettikleri hadislerin serhi de, yine "hakayik ilmi", yani yiiksek bir marifet seviyesinden, "kesfi ve kalbi'' bir bilgi ile yapilrmsur. Mihver mevzfi, biraz ileride daha genisce temas edecegimiz gibi, daima tevhid, fakat sonradan "vahdet-i vucud" terimiyle ifade edilen anlayisla islenmis, izah edilmis bir "tevhid'tdir.f Hemen hemen her mes'ele bu idrak noktasmdan ele ahnrmsnr. Sozu edilen ayet ve hadisler hep aym tevhid anlayrsiyla tefsir ve serh edilmistir. Serh okununca bu husus acik bir sfirette gorulmektedir.

Ibnu'l-Arabi hakkmda, gerek tasavvuf ehli arasmda, gerekse diger dini cevrelerde musbet-menfi pek cok soz soylenmis, bazi fikirleri ve gorusleri munakasalara sebep olmustur. Bir yandan aym fikirleri tasiyan veya onun fikirlerini benimseyenler, diger taraftan muanzlan bir cok eserler yazrmslardir. Fususu'J-Hikem serhleri eserin anlasilmasi icin yazilrms olmakla beraber, Ibnii'l-Arabinin fikirlerinin mudafaasi ve muanzlanna bir cevap mahiyetini de tasrmaktadir. Serh okunduktan sonra gorulmektedir ki, bazi itiraz ve tenkitler fikirlerinin anlasilmamasmdan ileri gelmistir. Bu anlasilmayan fikirlerden dolayi Ibnu'l-Arabi'nin "hulul ve ittihad" gibi, birazdan ele aldigrmizda gorulecegi iizere, goruslerle itham edilmesini ornek olarak gosterebiliriz.

Tiirk-islam dusimcesi goz onunde tutuldugu takdirde, bilhassa XVI. asir ortalanna kadar, "entellektiiel" tasavvuf ve ilim cevrelerinde Ibnii'lArabi'nin benimsendigini, biiyiik mutasavvif ve alimlerin aym dusunceleri ifade eden eserler te'lif ettikleri goniliir. Bunlar arasmda Ibnu'l-Arabinin talebesi Sadreddin Konevi (673/1274)'den baska, Davud Kayseri (751/1350) gibi Fusus §arihlerinin, Molla Fenar! (838/1435). Ibn Kemal (940/1533) gibi alim mutasavviflann, Ismail Rusuhi Ankaravi (1041/1631) gibi Mesnevi §arihlerinin, Ruhu'f-Beyan isimli biiyiik tefsirin sahibi Ismail Hakki Bursevi (1137/1725) ve seyhi Osman Fazli ilahi9 (1102/1691) gibi mutasavvif alimlerin isimlerini zikredebiliriz.

8. Bkz. A. E. Affifi; Muhyiddin Ibau'J-Arabt'ntn Tasavvuf Felsefesi (Cev. Dr.

Mehmet Dag), Ankara Oniv. Ilahiyat Fak. Yay., Ankara 1975, s. 62.

9. Bursevi ve ljeyhi Osman Fazli'nin hayati icin bakmiz: Dr. Sakib Yildiz; Exegete Ture ismail Hakki Burusawi, Sa Vie, Ses Oeuvres et La Methode Dans Son Tafsir - 31 •

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

Ismail Hakki Bursevi'nin Ibnu'l-Arabi hakkindaki muhtelif cevrelerden yapilan tenkitlere dair goruslerini ifade eden asagidaki su ciimleleri, bu konuda verilen cevaplardan biri olarak mutalaa edilebilir:

"Seyh-i mesayihi'd-dunya Seyh Muhyiddin el-Arabi (kuddise sirruhu) hakkmda, ba'zi akvalinden ottirti ihtilafa dusmuslerdir. Velakin eger 01 akvalin hakayrki yiiziinden perde miinkesif olup neticesine erseler ve cemal-i hakikati gorselerdi, kiyl ii kal etmezler ve ehl-i halin haline muti' olup munkad olur ve 01 ma'naya secde kilarlardi. Ve Seyh-i mezkfirda ma'na-yi ahadiyyet vardir ki, her ne kadar defter-i velayete kayd olmus evliya var ise onun tahte'f-Iivasmdadir. Ve onu inkar eden kimsede hakikat-i velayet yoktur. Nitekim ba'zi ehl-i kusuftan dahi ta'n vakil olmustur. Velakin kesfi diiriist olmadigmdadir. Ve ashnda Seyh-i mezkurun tarafmdan ona nefes-i nefis nefh olunmadrgmdandir. Eger menffih olaydi, Seyh ile birlige yeterdi; ve on un nefesi nefes-i seyhe mutabik gelirdi; ve mertebe-i velayette neticeye erip zahir ve batm i§i biterdi"!". lbnu'l-Arabi'nin bazt mes'elelerde -rahmet-i mutlaka, vahdet-i vucud ve srrr-i kaza ve kader gibi konularda gorii§ ifade etmek hususunda "me'zun", yani izinli olmak bakimmdan bir onceligi bulundugunu belirten Bursevi soyle demektedir: " ... Muhyiddin el-Arabi (k.s.) kaleminden sakit olup fehm-i amma sigmayan ba'zi maani onun hasaismdandir ki, ondan mukaddem gelenler 01 maaniyi izhara me'zun degillerdi. Ve sonra gelenler dahi ila-yevmi'l-kiyam me'ztm olmazlar. Ve belki 01 ma'nanin neticesi rahmet-i mutlaka ve vahdet-i vucud ve sirr-i kaza ve kader olmakla, 01 tahsil-i bedi' her veliye munkesif olmamis idi. Onun icin velayet dairesine dahil olanlann ba'zilan, avamm-i ulema gibi, ona i'tiraz etmislerdir. Velakin i'tirazlan kendi fehimlerine raci'dir, nefsii'l-emre gore degildir, Belki Seyh'in onlann fehm ettikleri mertebenin maverasmda dahi muradi vardir ki, kendi ve kiimmel-i evliya bilir, ogul Sadreddin Konevi ve

Ruh al-Baya», (Doktora tezi), Paris 1972. (Arkadasirmz bu tezin turkcesini de hazrrlamis olmakla beraber heniiz basilamarmsnr.)

10. Ismail Hakki Bursevi; Kitabii'n-Netice, yk. 124a-b (Miiellif nushasi el yazmasi, Bursa Genel 64.) Bu kitap Bursevi'nin hayatimn son yillannda yazdigr bir eserdir. (Bkz. Dr. Sakib Yildrz; A.g.e., s. 219) Ibnu'l-Arabi hakkinda bu kabilden gorusler A. Avni Bey'in ~erhinde de gorulecektir. Aynea bkz., Abdullah Bosnevi; Tecelllyat-i Arstst'n-Nusas Ii Menassati Hikemt'J-Fusus, Kahire 1252, s. 6-9. Bursevi baska bir eserinde ise ~oyle demektedir: "Ulema-i billah aralannda ihtilaf yoktur; hatta varid olan feyz ve ilhamm elfaz ve ibaratmda bile muvafakat ve ittihad vardir. ( ..... ) Ve 01 ihtilaf ki, ba'zr erbab-i siilfik arasmda vaki'dir, kesf-i sahih olmadigmdandir. Seyh-i Ekber (k.s.) ve ba'zi kibara muhalefet edenlerin muhalefati gibi. Pes muhalefet kasirlar canibine nazirdir." (Ruhu'f-Mesnevi, istanbul 1287, C. II, s. 241).

- 32 -

Y AZAR VE ESER HAKKINDA

seyhim Seyyid Fazli iHihi ve emsali gibi. Ha§a ki Seyh gibi nadiru'l-vucud aziz Kur'an'dan hari<; nesne soyleye.t'U

Ibnu'l-Arabi ve gorusleri hakkmda kisaca temas ettigimiz bu bir kac noktadan soma, simdi de Fusfrsu'f-Hikem ve serhiyle alakah bazr mes'eleleri ele almak istiyoruz.

*

Fususu'f-Hikem'le alakah bir kac meseleye gecmeden once daha umumi bir konuya burada kisaca temas etmek istiyoruz. Ibnu'l-Arabi Fusus'unda "Ilahi seriatlarm dili, Hak'tan soz actiklan vakit, onu ancak avama karst ilk mefhfim olarak ve havassa karst da 0 lafiz, hangi dilden olursa olsun, 0 dilin yapisma gore, 0 lafzm cesitli manalanndan anlasilan diger bir mefhfim iizere soylerler'<- ciimlesiyle, Kur'an-i Kerim'in, diger ilahi kitaplann ve peygamberlerin, bilhassa Allah hakkindaki ifadelerinde, ilk bakista anlasilan manadan baska manalar da tasiyan bir uslfib kullandiklanm belirtmektedir. A. A vni Konuk Bey burada ifade edilen fikri soyle actklamaktadtr: "Allah tarafrndan nazil olan seriatlar Hak hakkinda bir sey soyledigi vakit oyle Iafizlar ile soyler ki, kavminin hepsi o lafizlan isittikleri vakit, ilk bakista anlasilan manalan, te'vil etmeksizin,

. zahiri iizerine ahrlar. Zira Hakk'm hitabi umumadrr. Bununla beraber bir peygamberin umuma soyledigi 0 lafizlann, 0 lisanm yapisi itibariyle, muhakkiklar, muvahhidler ve zahir ulemasmdan her bir ziimreye nisbetle, hususi mefhumlan, bir cok vecihleri ve muteaddid manalan vardir. Hadis-i seriflerde de "Kur'an'in zahn, batni, haddi ve matla'i vardir" ve "Kur'an yedi batm uzerine nazil oldu" buyrulmustur.P Gerek ayetlerin gerekse hadislerin, dikkat edildigi ve iyice anlasildrgr takdirde, birden cok mana ifade edecegi, bu manalann umfimiyet itibariyle "zahir" ve "batm" diye iki krsimda toplarnlabilecegi, zikredilen hadis-i serifler ve benzerlerinde, bazi ayet-i kerimelere dayamlarak tasavvuf ehli tarafmdan kabul ve bey an edilmistir, Fusfrs'ta tefsir edilen ayetlerin ve serh edilen hadislerin boyle bir anlayisla yorumlandigi goz onunde bulundurulmahdir. "Zahir" ile "batm" aymrru bir bakima "akil" ve "kesf" sahalannm aymrm demektir. Akhn muhakeme ve istidlal yoluyla idrak ettigi zahir bilgiden ayn olarak, kesf ile idrak edilen bir de "batm" bilgi oldugu sufilerce daima ifade edilmistir. Umfimiyetle Kur'an'm bir "zahir"

- 33 -

11. Ismail Hakki Bursevi; Kitlibii'n-Netice, yk. BOa.

12. Muhyiddin-i Arabi; Fususu'f-Hlkem (Cev, Nuri Gencosrnan), M. E. B., 2. baski, Ankara 1964, s. 52; Burada bkz. s. 260.

13. Bkz. burada, s. 261.

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE SERHi

bir de "batm''r oldugu kabul edilmekle beraber, ayetlerin hepsinin aym ol~iide ve kolayca akil ile idrak edilemedigi bilinmektedir. Ibnu'l-Arabi bunu soyle ifade etmektedir: "Peygamberlerden daha akilh yoktur. Muhakkak ki onlar, ilaht haberden getirdikleri seyi getirmistir. Buna gore de aklm isbat ettigi seyi isbat ettiler. Aynca akhn yetisemedigi ve kendi kendine imkansiz gorerek tecellide kabul ve ikrar ettigi hakikati de ilave ettiler. Su halde akil, tecelliden sonra, kendi nefsiyle basbasa kahnca gordiigii §eyde hayrete dii§er"14. Bu ciimlede, naslarda aklm idrak ettigi seyler oldugu gibi, akil-ustu olan, ancak tecelli sayesinde kavranabilen §eyler de bulundugu belirtilmektedir. A. Avni Konuk Bey bu ciimleleri §oyle aciklamaktadu. Resfillerin getirdigi haberlerde ii<; §ey vardir: 1. Akhn isbat ve kabul ettikleri 2. Akhn idrakinde mustakil olmadigi seyler ki, bunlar "tesbih" ile ilgili ayet ve hadislerdir. Akil bunlan muhal gormemekle beraber idrak etmekte mustakil degildir. 3. Aklm nazari delile muhalif gordiigii icin muhal oldugunu soyledigi seyler ki, bunlan ancak "tecelli'' neticesinde kabul ederl>,

Ayet ve hadisleri boyle ii<; krsimda miitalaa eden mutasavviflar, aklm birinci kisma giren haberlerde yeterli olabilecegini, ikinci ve bilhassa ii<;iincii kisma giren haberlerde "akh asan" hatta "akhn muhal gordugt;" hususlar oldugunu, bunlann ise ancak Hak'tan gelen tecelli ile kesfen anlasilabilecegini belirtmektedirler. Fususu'J-Hlkem'de bahis mevzfiu olan ayet ve hadislerin, daha cok ikinci ve ii<;iincii kisimdakiler oldugu gorulmektedir. Bu ikinci ve ii<;iincii kisim haberlerin "tecelli" yoluyla idrakinden sonra, birinci kisnndakilerin de bu idrak ile anlasilarak "kalb"in onune yepyeni idrak ve marifet ufuklan acildigr ve bu manalar karsrsmda akhn "hayret"e dii§tiigii ifade edilmektedir. Idrak edilen yeni manalar I§lgmda ilahi haberleri yorumlayan sfifiler, naslann umumen ve ilk nazarda anlasilan "zahir" manasma ilave olarak, "batm" denilen manasim da idrak ettiklerini soylemektedirler. Onlara gore "batmi'' mana, "zahiri'' manay: red ve inkar etmeksizin kabul edilir. Kula ser'i bir miikellefiyet yiikleyen naslann batmi manasr kat'iyyen zahirde anlasilan manayi nakz ve ibtal etmez. Batml mana zahirde anlasilan "hiikm"e paralel olarak verilir, 0 hiikmii te'yid eder veya marifet bakimrndan bir baska planda yeni bir manayi ortaya kor. Ibnu'l-Arabi ve benzeri sufileri "Bannilerden ayiran en onemli fark, zahir tefsiri kabul etmeleridir'<v. lbnu'l-Arabi zahir ile batm mana hakkmda soyle demektedir: "Allah zahiri

14. Fususu't-Hlkem (Cev, Nuri Gencosman), s. 363.

15. A. Avni Konuk; Fusjlsu'f-Hlkem Terciime ve ~erhi, Ilyas Fassr, s. 40-41, (C. IV, s. 57-58).

16. DoC;.Dr. Siileyman Ates; i§ari Tefsir Okulu, A. U. iliihiyat Fak. Yay., Ankara 1974, s. 180.

- 34 -

Y AZAR VE ESER HAKKINDA

batmdan, batim zahirden ayirmarmstrr. Ser'i hukumleri, yalmz bir taraftan ahp, onlarm batmi manalanndan gaflet etmeyenler, ancak Tann adamlandir. Seriatm zahir hiikiimlerini terk edip sirf batim kabul eden "batiniler" saprrus ve sapitnuslardir. Keza sirf, basit ve eksik bir anlayisla, hukumlerin yalmz zahirini anlayanlar da sapmrslardir. Ama yine de bunlar otekilerden usnindurler; mutluluktan yoksun olmazlar. Tam mutluluga erenler, ancak sunlardir ki, zahir ve batnn cern' ederler. Bunlar Allah'i ve O'nun hukumlerini bilen alimlerdir"!". A. Avni Bey de serh esnasmda yeri geldikce bu manada bilgi vermekte ve aciklamalar yapmaktadir.

*

Fusfis yazrldigi tarihden bugiine kadar sekiz asirdan beri islam mutasavvif ve diisunurlerinin dikkatini cekmis, Ibnu'l-Arabi'nin miiridi Sadreddin Konevi tarafmdan yapilan serhi, asirlar boyunca pek cok serh takip etmistir.

Eserin uslfibu, ele aldrgi mevzular ve orada ifade edilen fikirler, ister yaztldigi Arap dilinde, ister terciime edildigi dilde okunsun, ilk okuyusta veya defalarca okunduktan soma bile anlasilamadigi pek cok kimse ve hatta eser hakkmda calisma yapan Araplar tarafmdan bile ifade edilmistirl''. Bu anlasilmazhgm esas sebebi, miiellifin bizzat belirtigi gibi, eserin "mucmel'<? Iafizlarla yazilnus olmasidir. Onun icin kendisi de, anlayanlann bu kitaptaki fikirleri "genisletmesini" 20 arztl etmektedir.

Bu "miicmel", hatta "i§aret" derecesinde kapah olan bu fikirlerin anlasilabilmesi icin, miiellifin Fiituhat ve daha once ve soma yazdigi eserlerindeki fikirlerinin, kullandigi istilahlann iyi bilinmesi ve anlasrlmasi gerekmektedir. Bilhassa Fusfis'tan once yazdigreserlerdeki fikirlerine sadece istilahlarla yapngi i§aretlerin anlasilmasi, ancak 0 kitaplann okunmasmdan soma mumkun olabilir. Onun icin bu eserini okumadan ya Ibnu'l-Arabi'nin eserlerinin biiyiik bir kisrm, bilhassa Fiituhat okunmah-! veya en az bir Fusfrs serhine bas vurmahdir. Nesrini hazirladrgmuz bu serhin, eserin anlasilmasmda, okuyucuya bir hayli kolayhk saglayacagi kanaatindeyiz. Fakat §U da unutulmamahdir ki, serh

17. A.g.e., s. 181, (Fiitiihiit'tan naklen).

18. Bkz. Ebu'f-Ala Afifi; Fusiisu'l-Hikem ve't-Ta'likiitu aleyh (Tahkikli baski, Kahire

1946), s. 21.

19. Bkz. burada, s. 103-104.

20. Bkz. burada, s. 104.

21. Ebu'l-ala Afifi Fusiisu'l-Hikem'i Kaliani'nin lierhiyle birlikte bir kat; defa okudugu halde anlayamadigmi, hocasinm tavsiyesi iizerine Ibnii'l-Arabi'nin Fiitiihiit ve diger eserlerini okumaga basladigim, sonra tekrar Fusus'a dondugunu ve eseri anlarnaga basladigmi sayler, bkz. A.g.e., s. 21.

- 35 -

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

demek eserin kendi demek degildir. Nitekim §arih de eserin muellifi gibi degildir, Onun icin "§flrihin fikri" ile "muellifin fikri"nin hududlanmn iyi cizilmesi lazrmdir. Sarihe ait fikir ve yorumlar bizzat muellifin imis gibi anlasilmamah ve gosterilmemelidir, Bu dusunce elimizdeki serh icin gecerli oldugu gibi, diger serhler ve baska ilimlerdeki kitap ve serhler icin de gecerlidir, Bilhassa tasavvufi eserlerin serhleri icin bu nokta daha fazla bir ehemmiyet arz eder. Surasi da muhakkak ki, §~irihler muellifin eserlerini ve aym esere yapilan diger serhleri okuduklan icin okuyucuya pek cok mes'eleyi anlamakta buyuk bir kolayhk saglamaktadirlar. Fakat §arihler bazan bir cumleyi farkh anlayabilmektedirler.Bu farkhhklan tesbit edebilmek ancak serhlerin karsilastmlmasi ile rnumkun olabilir. A. Avni Bey §arihlerin farkh yorumlanna bazan temas etmektedir. Bu farkh anlayrslann muhim bir ornegini ise Musa Fassi'nm serhinde vermektedir. A. Avni Bey'in istifade ettigi §arihlerden farkh veya yeni oldugu hususlardan en belirgin olam, zamammn "modern ilim ve gorusleri" ile ilgili konularda fikirler beyan eden yerlerdir. Bu nevi'den cumleler ihtiva eden kisimlardaki fikirlerin bizzat §arihe flit oldugu belli olmakta, Fusus ve daha eski serhlerde ifade edilenler ile A. Avni Bey'e ait krsimlar tefrik edilebilmektedir. Ancak serhin tamammi bu yonden degerlendirebilmek icin, §arihin istifade ettigi serhler ile kendi serhinin karsrlastmlmasi gerekir. ileride bu nevi cahsmalann yapilmasi da Fusus'un daha iyi ve isabetli anlasilmasina imkan verecektir. Simdilik bu serh, Fusus'un altrms sene kadar once gunumuz Tiirkcesine en yakm Turkce He yazilmis serhi olarak, Ibnu'l-Arabi'nin eserinde "mucmel" olarak ifade ettigi temel fikirlerini ve isnlahlan aciklayan kiymetli bir anahtardir.

Ibnu'l-Arabi Fususu'f-Hikem'de ele aldigr mevzulann icabi olarak, muhtelif ilimlerdeki istilahlan kullanrrus, fikirlere cok kisa ve kapah ifadelerle i§aret etmis, hem-fikir oldugu ve aynldigi noktalan da yine mucmel olarak yazrrustir. Muhtelif ilim ve fikirlere flit istilahlar onceden bilinmeden Fusus'un takip edilmesi hakikaten giictiir. Bunun icin Ibnii'lArabi'nin yasadig: devre kadar bilinen ilimler ve bu ilimlerde kullamlan istilahlar ve munakasa edilen fikirler hakkmda, en azmdan toplu bir bilgiye sahip olmadan, eserdeki fikirleri anlamak miimkun gdrunmemektedir. Muhakkak ki Ibnu'l-Arabi, gerek ogrenim hayati esnasinda, gerekse sonradan bu ilimlere ait kitaplan okumus ve alimleriyle gorti§mti§, mevzular ve fikirler hakkmda onlarla sohbetlerde bulunmustur. Devrin ilimleri, isnlahlan ve munakasa edilen bazr temel mevzular hakkmda, bu sebeple, umumi cizgilerle bile olsa, onceden bir bilgiye sahip

- 36 -

YAZAR VE ESER HAKKINDA

olmak cok faydah olacaktir. Bu durum tasavvufi eserlerden Mesnevi ic;in de variddir22• Bu ilimleri soylece tasnif etmek miimkiindiir:

a) Din ilimlerinden: Tefsir, kiraat, hadis ilimleri, frkih, kelam; tasavvuf ile alakah lbnu'l-Arabi'ye kadar yazilrms eserler, ki bunlardan birkacinm ismi Fususu'l-Hikem'de zikredilmektedir; ve bu ilimde bizzat Ibnu'l-Arabi'nin te'lif ettigi eserler.

b) Dil ilimleri: Ibnu'l-Arabi'nin anadili arapcayi cok iyi bildigi, arap dili ile alakali ilimlere, liigat, siir ve edebiyatina vakif oldugu muhakkaktir.

c) Felsefe ve felsefe icinde mutalaa edilen ilimler: Mantik, fizik, matematik, astronomi, tip v.s.23•

A. Avni Bey'in serhi okununca bu saydigumz ilimlerle alakah istilahlann kullamldigi, bu ilimlerdeki mevzfi ve fikir mtinakasalanna temas edildigi gorulecektir. Okuyucu Fusfrs'taki bazr rstilahlann ve miicmel ifadelerin i§aret ettigi sahalara serh sayesinde girebilmektedir. Fakat mes'elelerin tam olarak anlasilabilmesi icin, yukanda da dedigimiz gibi, bu ilimler ve istilahlar hakkmda onceden az cok bir bilgi sahibi olmak, §erhin iyi takip edilebilrnesine, §arihin sahsi fikirlerinin tefrik edilebilmesine imkan verecektir.

Surast da muhakkak ki, bu fikir ve isnlahlann biiyiik bir krsmi mutasavviflann kitaplannda kullandiklan veya Ibnu'l-Arabi'nin sohbetinde bulundugu sfifilerden isittigi veya bizzat kendisinin ortaya koydugu dusunce ve terimlerdir. Tasavvuf ehlinin kulandrgi istilahlann bir kisnu da Kur'an-i Kerim ve hadis-i §eriflerde gecen kelimelerden almmis veya bu kelimelerden turetilmistir, Mesela ayetlerde gecen "Ahad" ve "Vahid" kelimelerden yapilan "ahadiyyet" ve "vahidiyyet", aynen alman "se'n" ve bundan yapilan "se'niyyet" gibi.

Serhin Mukaddime'sinde viicud mertebeleri bahsinde gorulecegi iizere, bir "mertebe"ye pek cok isim verilmistir. Okuyucu, sadece Ibnii'lArabi'ye ait olmayan, §arihlerin de kullandrgi terimlerle birlikte ortaya cikan bu terim coklugu icinde adeta kaybolmaktadir. Ibnu'l-Arabi'nin

22. Mesnevi ~arihi Hindistanh Sah Abdurrahman -Lekhenevi Mesnevi'nin anlasilahilmesi icin §ayle demektedir: "Mesnevi-danhk icin on dart ulum-i miirevvece mahareti iizerine ilm-i tasavvufun dahi ilavesi lazrmdrr, Buniarla beraber 'nisbet-i batm' ve 'tlstad-r kamil' sohbeti de zaniridir. Bu sifatlan cami' olan kimse Mesnevi-~erif'i biraz anIar." (Bkz. A. A. Konuk, Mesnevi-i ~erif ~erhi, Mukaddime, s. 14 Meviana Miizesi Ktp., Nu. 4740. Bu eser Dr. Selcuk Eraydm ve Dr. Mustafa Tahrah tarafindan nesre hazirlanmaktadir).

23. Bkz. A. E. Afifi; A.g.e., s. 162-172.

- 37 -

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

kullandigr terimlerin kaynagi hakkmda bazi tesbitler yaprlrrustir-". Fakat daha da arastmlacak seyler vardir.

Serh okunurken, mevzular ilerledikce, bir mes'elenin muhtelif yonlerden ele ahmsi ve bu esnada kullarulan terimlerin manalan daha da iyi anlasilmaktadir. ~arih yeri geldikce tarifler de vererek Fusus okuyucusunun Ibnu'l-Arabi ve §arihlerinin istilahlanyla a§inahk kurmasma biiyiik olcude yardimci olmaktadir. ~arihlC?r miiellifin Fiituhat ve diger eserlerinden de istifade ederek, serhlcrinde Ibnu'l-Arabi'nin ana fikirlerini ve esas goruslerini de naklettikleri icin, okuyucu yalmz Fusus'un kapah ciimlelerini anlamakla kalmamakta, miiellifin diger eserlerinde bahsettigi gorusleri hakkmda da bilgi sahibi olmaktadir. Bu bakimdan Fusfrs serhi Ibnu'l-Arabi'yi de biiyiik olcude tamticr bir mahiyet arzetmektedir diyebiliriz.

Serhin sagladigi biitiin bu kolayhklara ragmen eserin anlasilmasi yine de miimkiin olmayabilir. Eser yiiksek seviyeden, "havass':a mahsus-> bir tasavvuf kitabi oldugu icin, umfimiyetle tasavvufi eserlerin anlasilmasmda karsilasilan gucluk, burada ziyadesiyle mevcuttur. Ilk mutasavviflardan nakledilen "sath" nev'inden sozler, nasil sasirtici ve anlasilmaz bir ifade icinde ise, Fususu'J-Hikem'deki bazi ciimleler de birbirine ZIt ve "paradoks"lar halinde, fakat dikkat edilince anlasilan, farkh bir mantik ve muhakeme uslubu icinde ifade edilmistir, Ibnu'l-Arabi'ye kadar yazilrms tasavvuf kitaplanndaki= bilhassa tevhid, ma'rifet, muhabbet, feria, baka, vecd, viicfld, fark, cern', sekr, sahv, gaybet, huzur, iins v.b. bahisler icinde soylenilenlere vakif olmak Fusus'taki fikirlerin daha kolay anlasilmasuu saglayacaktir. Bu tasavvuf kitaplanna Kasanr'nin Istdahatii's-Sufiyye27 ve Seyyid Serif Ciircani'nin Ta'rifat'I28 gibi istilah liigatlanm de ilave etmek gerekir. Fususu'J-Hlkem mutercimi Nuri Gencosman bu "ana eserleri tedkik ve tetebbu etmeden Seyh-i

24. Bkz. A.g.e., s. 162-172. Aynca Dr. SuM Hakim'in hazirladrgi Ibnu'l-Arabi'nin istilahlan hakkmda, miiellifin belli bash eserlerini tarayarak yaptigi ($ah1jma: elMu'cemu's-Suft, el-Hlkme fi Hudjldt'J-Kellme, Beyrut 1981.

25. Sadreddin Konevi de Miftahu Cem'i'I-Gayb adh eserini "biitiin insanlar, avam, hatta 'havas' icin degil, seckinlerin secilrniqi (hulasatu'l-hassa) icin yazdrgrm" soylemektedir, Bkz. DO($.Dr. Nihat Keklik; Sadreddin Konevi'nin Felsefesinde Allah-Kainat ve insan, i. U. Edebiyat Fak. Yay., istanbul, s. XIX ve not 45.

26. Mesela bunlardan tiirkceye cevrilmis olan 1jU eserler: Kelabazi'; Dogu§ Devrinde Tasavvuf (Cev. Siileyman Uludag), Dergah Yay. istanbul 1981; Abdulkerim Kuseyri; Kuseyri Risalesi (Cev, S. Uludag), Dergah Yay. istanbul 1981; Hucviri; Ke§fii'lMahcub (Cev, S. Uludag), Dergah Yay. istanbul 1982.

27. Kemaleddin Abdurrezzak el-Kasani; Ishlahatii's-Sufiyye, Kahire 1981. 28, Seyyid Serif el-Curcani; Kitabii't-Ta'rifat, istanbul 1300.

- 38 -

Y AZAR VE ESER HAKKINDA

Ekber'in metinlerinden bir mana cikarmak cidden imkansizdir'<? demekte ve istilahlann ehemmiyetini, "sufiyye taifesinin kendi aralannda

, anlastiklan ayn istilahlan, ayn lisanlan vardir; tasavvuf terminolojisini bilmeyenlerin, buyuk sufilerin eserlerinden bir sey anlarnalanna ve tasavvuf bahsinde SOZ ve salahiyet sahibi olmalanna imkan yoktur"30 seklinde belirtmektedir. ~arih, nesrini takdim ettigimiz serhde zaman zaman tasavvuf isnlahlanm tarif ediyorsa da, onceden tasavvuf isnlah ve mevzfilanna bir a§inahk kurmadan, serhi de takip edebilmek kolay olmayacaktir.

A. Avni Bey'in hem Fusus ve hem de Mesnevj31 §arihi olmasi gostermektedir ki, Islam tasavvufunun bu iki biiyiik eseri, biri men sur arapca, diger manzum farsca, aym mana ve hakikatleri dile getirmektedir. Serh incelenince gorulecektir ki, Fusus'un miicmel ciimlelerindeki fikirler Mesnevi beyitleriyle serh edilmistir='. Fusus ile Mesnevi ve diger biiyiik sfifilerin eser ve sozlerindeki mana birligi, uslub ve terimleri ne kadar farkh olursa olsun, Hakk'in ve hakikatin bir oldugunun, tasavvufi terbiye yollan ve kollan farkh da olsa, bir ve aym hakikate ulastiklannm delili olarak kabul edilebilir.

~arihin yer yer rubailerini zikrettigi Orner Hayyam (517/1123) yuksek seviyeden, yani "havas'ttan bir sufi olarak karsimiza crkmakradrr. Oyle anlasilmaktadir ki, tasavvufi sahsiyetler eserlerindeki uslttb farkhhgma ragmen, kullandiklan uslublar haklannda ilk nazarda baska hiikiimler verdirse bile, bir tek ve ayrn hakikatin temsilcileri olarak gorunmektedirler. Uslub ve istilahlann ardmdaki bu mana birligi, mevzu ve istilahlara vakif §arihlerin verdigi bilgiler He ortaya cikmakta ve ancak bu sayede anlasilmaktadir.

Fususu'I-Hikem'de tezadh ifadeler

Umflmiyetle mutasavviflann bazr mevzfilardaki sozlerinde ve hususen Fususu'f-Hikem'de musahede ettigimiz birbirine ZIt, yani "paradoksal" ifadeler iizerinde burada kisaca durmak istiyoruz. A. E. Afifi'nin de i§aret

29. Muhyiddin-i Arabi; Fususu'J-Hlkem (Cev, Nuri Gencosman), onsoz, s. XVII.

30. A.g.e., Onsoz, s. XVI.

31. Mesnevi ve Nak§u'l-Fusus ljarihi Ismail Rusuhi Ankaravi de bu iki eser arasmdaki irtibatm §ahidi olarak gonilebilir.

32. N. Gencosman Fusus tercumesini yapabilmek i<;in"Mesnevi'de daha acik ifadesini bulan sufiyye irfanmdan zevk ve nasib almadan bu i§e girismek beyhude idi" diyerek iki eser arasmdaki mana yakmhgma i§aret etmektedir. Bkz. A.g.e., Onsoz, s. XXIV. - 39 -

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

ettigj33 gorunuste man Man birbirine ZIt bu ciimlelerin soylenmesine sebep nedir? Sufiler nicin boyle bir ifade yolu secmektedirler? Bilhassa Fusus'ta ornekleri gorulen bu ifadeler hangi zaruretten ileri gelmektedir?

Elimizdeki Fusfrs ~erhi'nden ve diger sufilerin ifadelerinden anlasilan sudur ki, bu birbirine ZIt ciimleler bahsettikleri mevzuun, bu mevzfida ulastiklan idrakin -ki bu idrake "kesf", "musahede" v .b. adlar vermektedirler- lisan ile ifadesi, insamn tabu muhakeme ve mantik uslubu ile miimkiin olmamaktadir. "Kesf" ve "musahede" ile "akrl-otesi'tnde (rnaverae'l-akl) gorulen ve idrak edilen seyleri ahsrlrms ciimle yapilan ve kelimelerle dile getirmekte bir gii~liigiin oldugu soylenmistir. Fakat ifadelerde gorulen bu zithk, lafrzlardaki bu tezad, acaba "hakikat"te var rmdir? Bir seyin birbirine "hakikaten" ZIt olabilmesi, bir tenakuz meydana getirebilmesi ve neticede iki ZIt hiikiimden sadece birinin dogru olabilmesi, birinin.digerini nakz edebilmesi, ancak iki sey aym "plan"da ele almdigi takdirde miimkiin olur. Bir misalle bunu §oyle anlatabiliriz: Bir yolda A yonunden B yonune gitmekte olan bir araba ile, aym yoldan, fakat B yonunden A yonune yiiksekten ucrnakta olan bir kusun carpismasi dusunulemez. Zira gidis yonleri ZIt olmakla beraber, seyirlerin plan ve seviyeleri aym degildir. Biraz ileride iizerinde bir kac misalle duracagmuz mutasavviflann ifadelerindeki bu zithklar, dil mantigunn verdigi "lafzi" zithklar olup "hakiki" yani tam manas: ile her yonden, her vecihden, her bakirndan bir zithk degildir.

A. Avni Bey bu mes'eleyi Mukaddime'sinde "Ayniyyet ve Gayriyyet'P+ bahsinde ele alnus, misallerle acrklamalar yapmis, serh esnasmda da yeri geldikce mes'eleyi tekrar islemistir.

Burada ZIt yonlerde giden araba ve kus misalini vermekten maksadirmz, "ayniyyet" ve "gayriyyet" bahsindeki iffidelerde "mertebe" anlayismm mevcut oldugunu belirtmek icindir, Tasavvuf ehli gerek "vucud" bahsinde gerekse diger mevzularda, daimft bir "mertebe", "derece" veya "makam" itibariyle soz soylernekte, goz oniinde bulundurdugu "mertebe"ye veya bizzat icinde bulundugu "makam'la gore konusmaktadrr->. Farkh mertebe ve makamlardan soylenen sozler karst

33. A. E. Afifi, A.g.e., s. 29-30.

34. Bkz. burada, s. 64-66.

35. "Tovbe nedir?" sualine Ciineyd Bagdadi'nin (297/909) "Gunahim unutmandir": diger bir sfifinin ise "Gunahmr unutmamandir" cevabini vermesi (Bkz. Kuseyri; A.g.e., s. 231 ve Dr. Selcuk Eraydm; Tasavvuf ve Tarikatler, Marifet Yay., istanbul 1984, s. 76); "Halk vardir" demek "tefrika" kismma girer. "Hak vardir" demek ise "cern'" halinin niteligidir" (Bkz. Kuseyri, A.g.e., s. 193); Bayezid Bistami (261/874) kendini gorrneye gelen bir kimseye: "Kimi anyorsun?" diye sorunca, adam: "Bayezid'i anyorum" diye cevap verir. Kendinden gecmis bir halde olan Bayezid adama der ki:

- 40 -

Y AZAR VE ESER HAKKINDA

karsiya konulunca veya sozii soyleyen ikisini bir arada soyleyince bir zithk ortaya cikmaktadrr. Fakat bunlar bir §arih tarafmdan veya manamn alakah oldugu "mertebe"yi bilen bir okuyucu tarafmdan "mertebe"sine nakledilince zithk ortadan kalkmaktadir. Bahsetigimiz bu zithklar mertebe ve makam belirten muhtelif terimlerle ·ifade edilmektedir. Zahir-batm, scriat-haktkat, fark-cem', sahv-sekr gibi. lbnu'l-Arabi'nin su ifadelerindeki "ben 0 ve 0 benim", "ben 0 ve 0 degilim"; "Hak halk, halk Hak'tir" "Hakhalk degil ve halk da Hak degildir"36 zithklan gibi. Bu ciimleler ve benzerlerinde gorulen zrthgm gercek bir zithk olmadigi, fakat farkh "mertebe"lere gore soylenmis oldugu serh esnasmda yeri geldikce aciklanrmsnr. "Zahir", "seriat" veya "fark" denilen mertebelere gore "Hak halk degildir''; "batm", "hakikat" veya "cern'" denilen mertebelere gore "halk Hak'tir", Yani vahdet-i vucud anlayisma gore, bu mertebeler bakimmdan, "halk"m batim ve hakikati Hak'tir. Mes'ele iki ayn plandan, rnertebeden veya makamdan ele ahndigi icin, hukumler arasmdaki zithk her bakimdan, her yonden, her itibarla degildir; sadece "lafrz" bakimmdandir. Su halde tam manasryla ZIt ve mutenakiz bir ifadenin var oldugunu soyleyebilmek icin, sozun aym mertebeden soylenmis olmasi lazimdir.

Burada §u sual hatira gelebilir: Mademki iki ayn mertebeden birbirine lafzan ZIt hukum vardir, insan bu hiikiimlerden hangisini tercih edecektir? Gerek Fususu'l-Hikem ve gerekse serhteki ifadelerden anlasilan sudur ki, bu iki uctan sadece birini tercih yoktur. lnsan ikisini birlikte idrak etmek, gerceklestirmek ve yasarnak durumundadir; on un kemali bundadir. Bir taraftan "hakikat" mertebesine yiikselip idrak edecek ve bu mertebeyi bir "zevk", "hal" ve "makam" haline getirecek, diger taraftan da "akil'' sahibi bir mahlfik oldugu icin de "zahir", "seriat" ve "fark" mertebesine gore, ula§mI§ oldugu "ma'rifet" ile kul olmamn geregini yerine getirecek, mukellef oldugu "amel"i isleyecektir. Elde edilen marifetle amel, Fususu'I-Hlkem'de bir baska mefhfim daha ortaya cikarmaktadrr ki, 0 da "hayrer'tir-". Kemale ennis sfifinin idraki varhk, kulluk v.S. gibi her konuda daimi bir "hayret" icindedir.

"Bayezid kimdir? Nerede ikarnet eder? Ben de Bayezid'i anyorum!" (Bkz. A.g.e., s. 200-201); Ciineyd Bagdadi'nin "Tevhidin ilmi, tevhidin vucuduna zittir: vucudu da ilmine zittir" (Bkz. A.g.e., s. 190); Ebu Hiiseyn Nfir] (295/907)'nin "Rabbimi bulunca kalbimi kaybediyorum; kalbimi bulunca Rabbimi kaybediyorum" (Bkz. A.g.e., s. 190) gibi ciimlelerini bu manada anhyabiliriz. "Tasavvuf"un tariflerinin coklugu da "makam" ve "hal"e gore yapilmasmdan ileri gelmektedir diyebiliriz.

36. A. E. Affifi; A.g.e., s. 29. (Afifi bu ciimleleri Fusus ve Fiituhit'tan alrrustir)

37. Bkz. burada, s. 298-301. A.E. Affifi; A.g.e., s. 37, not 71: "Sufiler siirekli bir '§a§kmhk' (hayret) icindedirler''.

- 41 -

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

Fransizcaya Fusfis'u tercume eden Titus Burckhardt Ibnu'l-Arabi'nin ifadesindeki zithklar ve "hayret" hakkmda soyle demektedir: "Sayet Ibnii'l-Arabi'nin eserlerinde her hangi bir sistem varsa, bunun §u oldugunu soyliyebiliriz. Birbirine ZIt ve birbirini tamamlayan terimlerin yer degistirmesi., Metodlu bir sekildc pardoks'un boylece kullamhsi, tabu olarak, muayyen bir mefhfim, isterseniz 'dogmatik' bir mefhfim diyelim, uzerinde zihnini tesbit etmeye mutemayil olan okuyucunun zihninde hie bir fasIlaya miisaade etmez. Iste bu metodun kullamlisi, okuyucuyu akli ve mannki duzeni asan §ey karsismda, bizzat Ibnu'l-Arabi'nin 'hayret' diye isimlendirdigi §eye dogru surukler. Ibnu'l-Arabi'ye gore bu hayret zihnen yakalanmasi mumkun olmayan bir noktanm etrafrnda daimi bir dairevi hareket olmahdrr'<".

Eser okunurken takipte gii~liige sebep olan esas mes'elelerden biri budur. Bu birbirine ZIt ifadelerden yalniz biri, bilhassa "hakikat" mertebesinden soylenilenler, zithgm diger kanadindan tecrid edilip goz onune almirsa -veya okuyucu sadece, icinde bulundugu, "fark", "zahir" ve "seriat" mertebesine gore ZIt gorduklerini bir araya getirirse-, tarih boyunca asm muanzlannrn yaptigi gibi, Ibnu'l-Arabi ve benzeri ifade kullanan sfifiler "tekfir" edilme yoluna gidilmektedir. Bu ZIt ifadelerin diger kanadi, yani "zahir" ve "seriat" mertebesinden soyledikleri goz onune almarak Ibnu'l-Arabi mudafaa edilebilmektedir 39.

T. Burckhardt bu tezadlar ve birbiriyle "tutarsiz" ve "baglantisiz" gibi gorunen ifadeleri §oyle yorumlamaktadir: " ... Kalbi kesf (inspiration intellectuelle) biri digerine bagh pek cok hakikati hatirlatngi icin, istidlale dayanan akli dusunce gibi dar bir kap iizerinde bir cesit tazyik if a eder. Boylece akhn ufki-afaki surekliligini kirmaya yonelmis olur. ( ... )

38. Titus Burckhardt (Musluman adr, Ibrahim) La Sagesse des Prnphetes, Albin Michel, Paris 1955, introduction, s. 10.

39. Dr. Mustafa Kara; ibn Teymiye'ye Gore ibn Arabi (Uludag Univ, Ilahiyat Fak., Bursa 1983) adh doktora tezinde (s. 69) Ibnti'l-Arabi'nin "Hak Hak'tir, insan da insan" (Fiituhat III, 164-165), "Hakk'in sifati ile abdin sifati asla bir yerde bir araya gelemez" (Fiitilhat IV, 220), "Allah ile iiIem arasmda hi<; bir miiniisebet yoktur, Sani' ile masnu' arasinda munasebet olmadrgr gibi" (FiituhU II, 21), "Rab kul olamaz, kul da Rab; <;iinkii 0 nefsi itibiiriyle kuldur. Kul Hakk'm sifati ile, Hak da kulun sifan ile muttasif olamaz" (Fiituhat II, 219) cumlelerine dikkat <;ekerek Ibnu'l-Arabi "Halik ile mahlt1k arasinda bazan fark olmadigmi soylerken, bazan da bu iki varhk arasmda hi<; bir munasebetin bulunmadigmi ifiide etmektedir. Bu tezadin sebepleri nelerdir? Bunun uzerine egilmek gerekmektedir. C;unku bu degisik ifadelerle neticeye gitmek mumkun olarnamaktadir. Onun muhiilifleri bir b61iimiinu, muakkibleri ise diger b61iimiinii alarak neticeye gitmek istemektedirler" demekte ve bu birbirine Zit hukumlerin sebebinin arastmlmasi gerektigine i~iiret etmektedir. Kanaatimizce bu zithklarm <;6ziimu yukanda kisaca ternas ettigimiz "mertebe" ve "makam" anlayismda bulunabilir.

- 42 -

YAZAR VE ESER HAKKINDA

Mii§ahedeye dayanan ifadenin i~ butunlugu, akli muhakeme ile hie olculcmiyccek derecede, mana ile dopdolu formuller vucuda getirir. Bu ise, diger taraftan, belirli ve tutarli bir sistemin kurulmasina mani olacaknr. Zaten boyle bir sistem, ilahi hakikatin bir vechesini bile inceleyebilmek icin, ~ok simrh bir sey durumunda kahrdi. Ibnii'lArabi'nin ifadesi 'oz'e yoneldigi nisbette kopuk kopuk olrnaktadir'v'". Oyle anlasilmaktadrr ki, "akli asan'un dil ile ifadesinde ortaya cikan bu zithklar, "tutarsiz" goruniisler akli bir sistem ve butunlukten uzaklasma neticesini vermekte, fakat zaruri ve kacmilmaz bir durum olarak karsirmza cikmaktadrr.

Bu ZIt ifadelerln mevcfidiyeti soyle bir sual hatira getirebilir: Acaba gercekten biri "batm", digeri de "zahir"; veya baska bir tabir ile "hakikat" ve "seriat" diye iki ayn mertebe, iki uc, iki kutup var rmdir?

Once su noktaya dikkat edilmesi gerekmektedir: Icinde yasadigmuz kainatta, ins an bunyesinde, Kur'an-i Kerim'de ve Cenab-i Hakk'm isimlerinde zithklar vardir. Bilindigi gibi, esma-i husnada Allah, CelilCemil, Evvel-Ahir, Zahir-Batm, Hadi-Mudill ve Muhyi-Mumit gibi ZIt isimlerle tavsif edilmistir. Kur'an-i Kerim'de bu ZIt isimlerin bir kismi mevcuttur. Aynca Itikad mezheblerinin kendi kanaatlerine delil olarak gosterdigi ayetler goz onune almacak olursa, Cebriyye yani "Kulun fiilinin yaraticisi Allah'dir"; Kaderiyye "Kul kendi fiilinin yarancisidir'' gibi birbirine ZIt iki akideye mesned olabilecek aye tIer vardir. Ehl-i sunnet kelamcilan ise birbirine ZIt gorunen ayetleri, baska ayetleri de goz online ahp akrl planmda zitlan te'lif ederek orta bir yol bulmuslardrr, Tabiatta ve insan viicfldunda ise zithklardan bir ahenk ve dengenin cikngmi gormekteyiz.

Fusus ve serhinde gorulecegi tizere, herseyde var olan bu zithklarm mensei Allah'in isimlerinin birbirine ZIt olmasidir. Allah "ism-i cami'vinde ise zithklar ortadan kalkar. Mevlana'nm ifadesiyle "Renkler renksizlige ulasmca biitun tezadlar, zithklar ve kavgalar yok olur"41. Mademki esma-i hiisnadaki ZIt isimler, esmanm mazharlan olan bu varhk alemindeki zrthklann hakiki sebebidir, §U halde bu zrthklar zuhfirun en a§agl mertebesi olan "sehadet alerni'tnde tam manasiyla mevcut olacaktir. "Ahadiyyet" ve "vahidiyyet'' mertebesinde ise bu zithklardan eser yoktur. Oyleyse zithklar, tasavvuf ehline gore, "sehadet" mertebesinde kahnarak cozulemez: ancak daha yukan mertebelere crkrnak ve neticede "zat-i sirf"

40. Titus Burckhardt; A.g.e., introduction, s. 11.

41. Bkz. A. Avni Konuk; Fususu'J-Hlkem Terciime ve ~erhi, Salih Fassi, s. 27; (C. II, s. 350).

- 43 -

-

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

dedikleri "ahadiyyet" mertebesine yiikselmek suretiyle bir cozume kavusturulabilir.

Boylece "sehadet" ve "zahir" planmda cozulcmez gorunen ihtilaflar, tezadlar ve zrtliklar, ancak yiiksek mertebeden, "hakikat" hattf "hakikatlerin hakikati'' denilen mertebeden bakmakla cozulebilir. Bu ihtilaflar ister "seriat'un ilahi ifadesi olan Kur'an-i Kerim ayetlerini anlamak hustisunda olsun, ister insan ve gorunen varhk alemi ile alakah hususlarda olsun, mutasavviflara gore, mes'elelerin ashm ve hakikatini anlamak, biitiin mertebelerin mensei olan en yiiksek mertebeden bakabilmek seviyesine yiikselmekle gerceklesebilir. Gerci yukanda temas ettigimiz gibi, yiiksek mertebeden soylenilen "hakikat" yasadigmuz alemdeki akli idrake ZIt gorunecektir. Fakat "hakikat"e erdikten soma bu varhk alemindeki idrake geri donen sttfi, hakikati bulmanm verdigi bir "zevk" ve elde ettigi bir "marifet" ve nihayette vasrl oldugu "cem'u'I-cem" denilen zitlan birlestiren makamda, sehadet aleminin kaidelerine uyarak, fakat gonliinde, gonul gozuyle kurdugu bir "sentez" ile yasayacaktir.

Tasavvufta, bilhassa Fususu'f-Hikem'deki bahislerin rnertebe anlayisiyla <;ok siki irtibati dolayrsryla, §arih A. Avni Bey "Mukaddime"sinde meratib bahsini genisce ele alnus, serh esnasmda da sik sik bu bahsi hatirlatrrus ve diger mevzu, mes'ele ve zahirde gorulen tezadlan bu rnertebe anlayisiyla izah etmistir. Fusus'un ve serhinin en azindan zihnen takibi icin "rnertebeler" dikkatle incelenrneli ve hususiyetleri iyi bilinrnelidir. Kullamlan terimlerin coklugu ilk bakista icinden crkrlmaz bir dururn arz ediyor gibi ise de, bahisler ilerledikce bu terimler daha iyi kavranrnakta ve anlasilmaktadir.

Varhk Mertebeleri (Meratib-i Viicftd)

A. Avni Bey "Mukaddime'lde viicfid rnertebelerinden oldukca genis bir surette bahsediyorsa da, burada bir kac noktaya ternas etrnenin faydah olacagmi samyoruz. Vahdet-i viicud doktrini ile de dogrudan alakah olan bu konunun serhte, Fusus'un anlasilmasi bakimmdan, rniihirn bir yer i§gal ettigi gorulmektedir.

a) Vucud birdir, 0 da Hakk'in vtlcududurt-. "Vucudvun her bir mertebesinde batm, zahir ve sari olan da Hakk'm vucududur. Vahdet-i vucud He alakah bu fikri biraz soma tekrar ele alacagiz.

42. Bkz. burada, 21 276, 294. Aynca bkz. Abdulgani en-Nablusi; el-Kavlii'I-Metin fi Beyiini Tevbidi'I-Arifin, Kahire (Tarihsiz), s. 5. Bu eser Cernaleddin Muhhammed b. Fazlullah el-Hindi'nin (6. 1029/1619) et-Tubfetii'I-Miirsele ile'n-Nebi adh eserinin serhldir. Yazan ve serhleri hakkinda bkz. Dr. Mustafa Tahrah; Abmad arRifai, Sa Vie. Son Oeuvre et Sa Tariqa (Doktora tezi, Paris 1973), s. 355. Ismail

- 44 -

r I

YAZAR VE ESER HAKKINDA

b) "Viicfid"un mertebeleri pek coktur. Ancak bu mertebeler ana hatlanyla dort, bes, yedi v.s. gibi birbirinden ayn mertebelere tasnif edilmistir, Fakat bu tasnifler, §arihin dedigi gibi "i'tibarattan olup mahall-i kiyl ii kal degildir"43.

Dortlu tasnife gore vucudun mertebeleri: 1. Lahut, zat; 2. Ceberut, sifatlar ve ilahi isimler; 3. Melekfrt, ruhlar ve misal; 4. Nasfit ve sehadet alemlerine aynlnusnr.

"Hazarat-i hamse" denilen besli tasnifte ise yukandaki tasniften biraz farkh olarak Melekfit alemi iki mertebe olarak kabul edilmistir. Boylece vucud 1. Zat-i sirf, la-taayyun, ahadiyyet; 2. Vahidiyyet; 3. Ervah; 4. Misal; 5. Sehadet ve insan-i kamil mertebelerine aynlnustir.

Yedili tasnifte ise, hazarat-i hamsenin ikinci mertebesi olan "vahidiyyet" mertebesi "vahdet" ve "vahidiyyet" diye iki ayn mertebe; besinci hazret de yine "sehadet" ve "insan-i kamil" diye iki ayn mertebe olarak itibar edilmis, boylece mertebe sayisi yedi kabul edilmistir. 1. Lataayyiin, ahadiyyet, zat-i sirf; 2. Vahdet, hakikat-i muhammediyye; 3. Vahidiyyet, hakikat-i insaniyye, a'yan-i sabite; 4. Rfihlar; 5. Misal; 6. Sehadet alemi: 7. Insarn karnil+'.

Serh okunurken karsilasilan gucluklerden birisi de, bu mertebelerin bir cok isimlerle adlandmlmasi yanmda, alakah bahislerin acrklanmasmda, §iirihin Mukaddime'de esas aldrgi yedili tasnifi her yerde kullanmayip dortlii ve besli tasniflere gore de serhler yapmasi ve benzer terimlerin birbirine kansmasidir. Fakat bu gucluk sadece rstilahlann iyi anlasilmasi ile alakali olup mevzfiun esasim kavramaya mani degildir. Dortlii, besli ve yedili tasniflerde degisik olan noktalara dikkat edilince bu gucluk halledilebilecektir.

c) Mertebeler bahsinde bilhassa §u noktaya dikkat etmek gerekmektedir: Yedili tasnife gore, "Allah" mefhumu ii~, besli ve dortlu tasnife gore iki mertebede mutalaa edilrnistir. "Allah" mefhfimu ile alakah bu iki veyii ii~ mertebe, ayet-i kerimelerin yorumundan ileri gelmektedir ki,

Fenni; Vahdet-i Vucud ve Muhyiddin Arabi (istanbul 1928) adh eserinde etTuhfe'nin vucud mertebeleri ile alakali kismmi ~erhetmi~tir; bkz. s. 15-20. Aynca Maddiyyun Mezhebinin izmihlali (istanbul 1928) adh eserinde de bu risalenin tamammm tercumesini vermistir: bkz. s. 259-269. Seyh Mehmed Elif Efendi de ayni risaleyi el-Kehmat el-Miicmele fi 11erhi et-Tuhfe el-Mursele (istanbul 1342) adiyla tiirkce serh etmistir.

43. Bkz. burada, s. 67.

44. Yedili tasnifi ilk defa topluca ele alan mutasavvifm et-Tuhfetii'I-Miirsele muellifinin oldugunu zannediyoruz. Bu risalenin serhleri hakkmda bkz. yukanda not 42. Abdiilkerim Cili ise Meratibu'I-Vucud adh risalesinde kirk mertebe vermistir. (Bkz. Mektebetu'l-Cendi, Kahire, tarihsiz, s. 12-42).

- 45 -

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE SERHi

§arih tarafmdan yeri geldikce gerek "Mukaddime"de ve gerekse serhte aciklannusnr .

"Allah" isminin Kur'an-i Kerim'de "zat", "ulfihiyet" ve "rubfibiyet" manalannda kullamhsma dikkat eden mutasavviflar, kelamcilar arasmda mevzu edilen "zat" ve "sifatlar'' tefrikini mertebe anlayrsiyla ele almakta, mevzfi ile irtibath butun mes'eleleri de oylece incelemektedirler. Allah mefhumunun, yedili tasnifte iiC; mertebe itibar edilmesi bazi konulann anlasilmasma daha bir acikhk getirmektedir.

. Tasavvuf ehlinin "zahir ulemasi" dedigi kelamci ve din alimlerinin Ibnii'l-Arabi ve diger sufilerin "Allah" hakkmdaki soz ve goruslerine yonelttikleri tenkitlerin, Hakk'a ait bu iki veya iiC; mertebenin goz onunde bulundurulmamasmdan ileri geldigi soylenebilir. "Zat-i mutlak", "lataayyiin" v.b. tabirlerle ifade edilen en yiiksek mertebe, Allah'm zatma ait olup "alemlerden miinezzeh, mukaddes ve muteal Allah'i" ifade ettigi hatirda tutulup, ikinci ve iictinctl mertebelerde zikredilen, yine Allah mefhumu ile alakah goriisler, "mutlak ve alemlerden mustagni olan Allah" mefhfimuna nisbetle tenkit edilmemeli, mertebeler icindeki yerine gore anlasilmahdir. "Taayyiin-i evvel" denilen ikinci mertebede "Allah" mefhfimu butun ilahi sifat ve isimleri toplayan bir "ism-i cami'" .. olarak kabul edilmistir ki, buna "ulfihiyet" mertebesi de demektedirler. Ucuncu mertebe olan "taayyiin-i sani", butun ilahi isim ve sifatlann birbirinden aynlmis oldugu "rubfibiyet'' mertebesi olarak itibar edilmistir.

Allah isminin iiC; mertebede mutalaa edilmesi, mevzu ile alakah ayetlerin bu mertebelere gore tefsir edilmesi ve bu mertebelerle ilgili muhtelif mes'elelerin de bu anlayisla halledilmesi, onumuze bir takim yeni ve farkh fikirlerin gelmesi neticesini vermektedir. Bu mertebe anlayismm ortaya C;lkl§ sebebi, sufilerin "Allah'a vusfil'' dedikleri neticeye, varhk mertebelerinin "inis" sirasmr, manevi bir terakki ile, "yukselis" (uruc) suretiyle kat' etmeleri, bu seyri "hal" ve "zevk" olarak yasamalan ve boylece husfisi bir "marifet" elde etmelerinden ileri geldigi seklinde aciklanmaktadrr. Baska bir ifadeyle, sfifiler bilgilerini "uruc'Tan esnasmda "kesf" ve "miisahede" yoluyla idrak ettiklerini, bu gorusleri sirf istidlal yoluyla elde etmediklerini soylemektedirler.

Ayet-i kerime ve hadis-i seriflerin boyle bir unic sonunda kesf ve musahede yoluyla sufiler tarafmdan tefsir, serh ve tasnif edilmesi, tefsir ilminde "i§ari tefsir" denilen, akli ve nazari tefsir ve serhlerden farkh bir anlayis ve tavir ortaya cikarrms olmaktadir ki, bu goruslerin anlasilmasi da mensuplanmn koydugu usul ve istilahlar cercevesinde mumkun olabileeektir. Yazirmzin bas taraflannda, Ibnii'l-Arabi'nin "ilahi serlatlerin dili" hakkmdaki umumi gorusune kisaca temas ettigimiz icin burada bu bahsi daha fazla uzatmak istemiyoruz.

- 46 -

Y AZAR VE ESER HAKKINDA

Vahdet-i vucud

Varhk mertebeleriyle dogrudan dogruya alakah temel fikir, yukanda belirttigimiz gibi, vahdet-i vucud inane; ve anlayisidir. Once vahdet-i vucud terimi hakkmda bir kac noktaya i§aret etmek faydah olacaktir kanaatindeyiz.

. a) "Vahdet-i vucud" tabiri Ibnu'l-Arabi tarafindan kullamlmarmstir.s> Ibnu'l-Arabi'nin eserlerini tarayarak bir cahsma yapan Dr. Suad Hakim, bu terimin onun kullandrgi istilahlar arasmda mevcud olmadigun ifade etmekte= ve soyle demektedir: "Vahdet-i vucud tabirini Ibnu'l-Arabiyi inceleyenler lead etmistir; daha dogrusu bu kimseler onu vahdet-i vucuda kail olanlar zumresinde tasnif etmislerdir. ( ... ) Arastirma ve inceleme yapanlar, neticede Ibnu'l-Arabi'nin 'Vucudun hepsi birdir', 'Orada ancak Allah vardir' ve 'Vucudda ancak Allah vardir' gibi ciimlelerinden hareketle vahdet-i vucud ashabmdan olduguna istidlal etmislerdir'<'. Dr. Suad Hakim bu tabiri ilk defa kullanan kimsenin muhtemelen ibn Teymiye (728/1328) olabilecegini+", Michel Chodkiewicz ise ilk defa olarak Sadreddin Konevi'nin (673/1274) Miftihu'I-Gayb adh eserinde kullanmis oldugunu ve "seyhinin doktrinine §iiphesiz zanlri olan felsefi bir ifiide verdigini, fakat bu sisternciligin pek cok yanhs anlamalar ortaya

cikardrgim "49 soy lemektedir. .

Sadreddin Konevi Ibnu'f-Arabi'nin talebesi oldugu ve Ibn Teymiye'den kirk bes sene once vefat ettigi dustmultlrse, bu tabiri yazih metinlerde ilk defa Konevi'nin kullandigmi kabul etmemiz gerekir. Konevi'nin Miftihu'I-Gayb50 adh eserine baktigmuzda, eserin 12b ve 13a yapraklannda "ke-vahdeti'l-viicfld" (vahdet-i vucud gibi) ve "min haysu vahdeti vucudihi" (vucudunun vahdeti bakrmindan) ibarelerini gormekteyiz, Yukanda adi gecen iki arasnrmadan once, 1967 senelerinde Prof.Dr. Nihat Keklik Konevi hakkmdaki cahsmasmda "vahdet-i vucfid''

45. Fusnsu'f-Hikem'in terciimesi'nde (s. 155) Nuri Gencosman "viictidun birligine inananlar" iieklinde bir ifade kullanmis ise de, ibarenin ash "kesf ve vucud ehli" iieklindedir. A. Avni Bey "ehl-i kesf ve vucud" diye terciime etmis, serhinde ise "vahdet-i vucud" anlayisma temas etmekle beraber, bu tablri kullanmayip "tevhid-i sirf" tabirini kullanrmsnr. Bkz. HOd Fasst, s. 20, (C. II, s. 284).

46. Dr. Suad Hakim; A.g.e., s. 1154 n. 1.

47. A.g.e., s. 1145.

48. A.g.e., s. 1154 n. 2.

49. Michel Chodkiewicz; Epitre sur I'Unicite Absolue, Les Deux Oceans, Paris 1982, s. 25, not 25.,

50. '%dreddif. Konevi; Miftahu Cem'i'I-Gayb (Suleyrnaniye Ktp., Ayasofya 1930).

/-

- 'I -

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

terumne Konevi'nin eserlerinde rastlamis ve bu mutasavvifrn dusuncelerini incelerken kullanmistrr-". Onun vucud anlayismdan bahsederken soyle demektedir: " ... Metafizik bakimdan ise -bir cok dallara ve kategorilere aynlmasma ragmen- vucudun tek olusu iizerinde israr edilir. Suphesiz ki, bu sure tIe Tann ile kainat 'diializm'inden kacmarak, her ikisinin de tek ve ayrn sey olusunu ima eden bu nazariye 'vahdet-i vucfid' nazariyesinin tohumlanni simdiden icinde saklamaktadrrv'<. Bu ifadeden Konevi'nin "vahdet-i viicud" tabirini kullandrgim, bununla kastedilen mananm onun eserinde mevcut oldugunu, fakat terim iizerine pek belirgin bir sekilde durulmadigmr anlamaktayiz, Bir baska yerde ise "Izafetler ve nisbetler, Varlik-Birligi (vahdet-i vucudj'nin veya her nevi kesretin (cokluk) kaynagmi teskil etmektedir" demekte ve bu fikir icin Konevi'nin en-Nefehdtu'f-Ilahiyye isimli eserine atifta bulunmaktadrr=.

Netice olarak sunu soyleyebiliriz ki, "vahdet-i vucud" terimi, arastirmalann bugiinkii durumuna gore, ilk defa Konevi'nin eserlerinde ve onun yasadigi devirde ve kendisiyle Misrr'da gorii§mii§ olan ibn Seb'in'in . (669/1270) eserlerinde-+ kullamlmaya baslanrmstir. Bu durumda Ibn Teymiye, tabiri lead eden olmayip, tabirin yaygmlasmaya basladrgi bir zamanda, karst glktIgI mutasavvrflann goruslerinden biri olarak bu terimi kullanrms gorunmektedir.

b) Su da bir gercek ki, her ne kadar tabirini kullanmasa bile, Ibnu'lArabi vahdet-i viicud doktrininin esas temsilcilerinden biri ve en basta geleni olarak bilinmektedir. Aym sekilde Hz. Mevlana'rnn Mesnevi'sinde bu tabir mevcut plmamakla beraber bu gorusu aksettiren en giizel eserlerden biridir. Ibnu'l-Arabi'den once yasayan, mesela Bayezid Bistarni (261/874), Hallac (320/922), Ciineyd Bagdadi (297/909) ve Gazzali55 (505/1111) gibi mutasavviflann soz ve eserlerinde de bu terimi gorernemekteyiz. Ilk biiyiik tarikatlerin kurucusu Abdiilkadir Geylani (561/1166), Ahmed Yesevi (562/1167) ve Ahmed er-Rifai (578/1182) gibi sufilerin eserlerinde de durum aymdir. Ibn Ataullah el-Iskenderi'nin

51. Do<;.Dr. Nihat Keklik; A.g.e:, s. 86, 124, 151.

52. A.g.e., s. 86.

53. A.g.e., s. 124 ve not 500. "Vahdet-i viicfid" teriminin ortaya <;lkl!}1 ve ilk defa bu terimi kullananlar hakkinda aynca bkz. Dr. Bakri Aladdin; Abdulgani en-Nablus! (1143/1731), Oeuvre, Vie et Doctrine (Doktora tezi, Paris 1985), c. II, s. 140-146.

54. Michel Chodkiewicz; A.g.e., s. 36 n. 53.

55. Dr. Mehmet Demirci; Gazzali'ye Gore Tasavvuf adh doktora tezinde (Dokuzeyliil Univ, Ilahiyat Fak., izmir 1984), . Gazzali'de vahdet-i viicfid terimi mevcfld olmamakla be raber, onun ifadeler inin vahdet-i viicfid manas: icinde anlasrlabilecegini belirtmektedir bkz. s. 42-46. Aynca bkz. Dr. Mustafa Kara; Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, Dergah Yay. istanbul 1985, s. 321-322, 325.

- 48 -

Y AZAR Vt: ESER HAKKINDA

(709/130~) eserlerinde de Db tabire rastlanmamaktadrr-v. Oyle anlasrlmaktadir ki, terimin mevcfidiyetiyle terimden kasdedilen manamn mevcfidiyeti birlikte gorimmemektedir. Bununla beraber kendinden onceki ve sonraki buyuk sufiler gibi terimi kullanmayan Ibnu'l-Arabi'ye "vahdet-i viicfid"cu, vahdet-i viicfid fikrini ortaya atan gibi sifatlar verilmekte, aym sekilde bu anlayisi ifade eden, fakat bu terimi kullanmayan Ibnu'lArabi'den onceki ve sonraki sfifiler icin vahdet-i viicfidcu degildi denilmektedir. Terim ve bu terim ile kasdedilen mana arasmdaki munasebetin tefrik edilmemesinden ileri geldigini tahmin ettigimiz bu kansikhk, uzerinde durulmaya ve incelenmeye deger bir mes'ele olarak gorunmektedir. Kanaatimizce bu mes'elenin arastmlmasina asagida kisaca ele alacagmnz "tevhid'P? mefhfimu ve bunun yorumianna dikkat ederek baslamalrdir,

. Bilindigi gibi, islam dininin ve daha once gelmis olan dinlerin ash ve esasi tevhiddir. Islam ilimleri ve hatta san'atlan da tevhid ana fikri etrafmda oriilmii§ ve tesekkul etmistir. Mesela Kelam ilminin isimlerinden biri de "tevhid ilmi"dir. ilk mutasavviflardan ltibaren biitiin buyuk mutasavviflann eserlerinde, siirlerinde ve kendilerinden nakledilen sozlerde dikkati ceken ana fikir de tevhiddir, Tasavvufta, saliklerin seyr ii siilfikleri esnasmda defalarca tekrar ettikleri de "kelime-i tevhid"dir. Tasavvuf ilminin hem hareket hem de vusfil noktasmi kelime-i tevhid olarak anlamak, tasavvuf ilmini "tasavvufi metod ve terbiye sistemi icinde bir tevhid ilmi"58 olarak tarif etmek mumkun gorunmektedir.

56. Ebii'l- Veffi el-Ganimi et- Teftazani; ibn Ataullah es-Sfkendert ve Tasavvufuhu (2. baski, Kahire 1969) adh eserinde Ebu'l-Hasan e~-$azeli (656/1258), Ebu'l-Abbas elMursi ve ibn Ataullah'm eserlerinde 'vahdet-i viiciid" tabirine rastlamadigi icin bu mutasavviflann "vahdet-i viiciida kail olmadiklanm" soylernekte (s. 51, 64) ve ibn Ataullah'in gorii~iinii "suhudu'i-ahadiyye fi'l-viiciid" (viiciidda ahadiyyetin ~uhiidu) tabiriyle degerlendirmektedir (s. 5, 122, 320). Fakat "vahdetii'l-viiciid" terimi yanmda parantez icinde (pantheism) kelimesini yazarak (s. 308, 310) ikisini e~ manada anladigun gostermektedir ki bu iki doktrin arasmda fark oldugunu birazdan aynca ele alacagiz,

57. Dr. Suad Hakim "ibn Arabi'nin-tevhid anlayisr ve gorii~ii vahdet-i viiciidun anahtandir" demektedir. Bkz, A.g.e., s. 1149. Dr. Mustafa kara vahdet-i vucfrdu tevhid c;e~itieri icinde vermekte ve vahdet-i viiciid hakkmda "sadece Allah vardir, O'nun dismda bir varhk yoktur esasma dayanan bir tevhid c;e~ididir" demektedir. Bkz. A.g.e., s. 319. Aynca bkz., Mehmet Demirci, "Tevhidden Vahdet-i Viiciida" Kubbealti Akademi Mecmfiasi, Ocak 1982, s. 23-32.

58. Tevhid ile alakah siifilerin sozleri icin bkz.: Kuseyri; Risile, s. 473-477; Tasavvufta tevhid ile ilgili gorii~ler icin bkz.: Liitfi Baykal; Bursevi ve Mlsri'nin Risilelerinde Yer Alan Vahdiniyet AnlaYI§1 (M. U. Sosyal Bilimler Enstitiisii, Yiiksek Lisans Tezi 1985) Bursevi'nin ~erh-i Kelime-i Tevhid Risalesi (s. 80-94) ve Niyazi Misri'nin Risile-i Tevhid'i (s. 95-103).

- 49 -

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

Mutasavviflara gore, serh esnasinda gorulecegi iizere, tevhid Cenab-i Hakk'in "Ma'bud", "fail" ve "vucfid" olarak tevhid edilmesiyle gerceklesebilir. Allah'in yegane "Ma'bfid" oldugunda biitiin miislim ve mu'minler aym tman ve kanaati paylasirlar. Allah'm "fail" olarak tevhldinde farkh ifadeler ileri siiriilse bile, "kulun fiilleri" hakkmdaki gorii§lere dikkat edilirse, bazr ifade niianslan ortaya crkmakla beraber, "kulun i§Iediginden mes'ul oldugu" belirtildikten sonra, neticede "hakikl fail "in Allah oldugu soylenir. <;iinkii mahlukun irade ve kudreti hie; bir zaman Hakk'in irade ve kudretini ne tahdid edebilir, ne de ona kars; koyabilir.

Hakk'm "Vucud" itibariyle tevhidi, esasinda birinci ve ikinci dereeedeki tevhidlerin tabu neticesi-? ise de, mes'elenin pek cok ineelikler ve bazt ifade guclukleri ihtiva etmesi sebebiyle, ulema tarafindan iizerinde durulmadigr gibi, mutasavviflardan da sadece "havass" ziimresi bu fikri i§Iemi~tir60. "Ma'bud" ve "fail" olarak "bir" olan Hakkin, bir "vucfid" sahibi olma<l~gI dustinulemiyecegine gore, sahib oldugu bu "vucud" baknmndanda "bir" olmasi gerekir ki, "kelime-i tevhid"deki "ilah" kelimesinin "ma'bfid, fail ve mevcud" mefhumlanyla aciklanmasi ve bunlann "Ia" ile nefy edilerek sadece Allah'in isbat edilmesi bu ziimrenin tevhid anlayisim gostermektedir. Kelime-i tevhidin "vucud" yonunden de idrak edilmesine manevi bir terakki ve "uruc" neticesinde "kesfen" vasil oIan, bunu "musahede" ile bilen sufilerin havas zumresi, tevhidin her ii<; mertebesinin de, kul iizerinde "zevk" ve "hal" olarak gerceklesmesini istemislerdir. Bu sfifiler Hakk'm vucud bakmundan tevhidi ile alakali soz ve yazrlannda, umumiyetle i§aret, ima, remz ve mecazi ifade yolunu secmislerdir. Onlara gore tevhldin her mertebesi, esasmda sadece nazari ve akll bir idrak degil, mii'minin "kalben" idrak etmesi, "hal" ve "zevk" olarak yasamasi gereken "kalbi tasdik"tir.

Viiefid bakimmdan tevhidde halledilmesi gereken mes'ele, "Hakk'm vucudu'' ile "mahlukun vucudu" arasmdaki irtibati belirliyebilmektir. Bu irtibat Fususu'l-Hikem ve serhinde muhtelif yonlerden ele almmaktadir. Fusfrs'un bu konudaki hususiyeti, her bir peygambere aynlan bolumde, Lemen hemen biitiin mevzfilann "vahdet-i vucfid" terimi kullamlmaksizm, "vuC!ldun birligi" yonunden islenmesidir. On un icin diyebiliriz ki, Ibnu'l-

59. Bkz. Martin Lings; QU'est-ce que Ie Soufisme, Ed. du Seuil, Paris 1977, s. 82.

60. Dr. SuM Hakim, "ibn Arabi'nin tevhid anlayrsi ve gorii§ii vahdet-i vucudun anahtarrdrr. Eger varhgi miimkiin olan, bir an bile mustakil olabilse, bu anda Halik'tan, yani Hak'tan mustagni olur ve bu istigna dolayisryla ulflhiyette ortak olurdu. ~u halde ibn Arabi'ye gore Allah'i uluhiyette tevhid "vucudda tevhid"] gerektirir" demekte, vahdet-i viiciid anlayisiyla Hakk'in viiciid bakimmdan tevhidi arasmdaki irtibati belirtmektedirler. A.g.e., s. 1149.

- 50 -

YAZAR VE ESER HAKKINDA

Arabi'nin bu eserinde getirdigi sey, ele aldigr biitiin mevzulan vahdet-i vucud doktrini bakimmdan incelemesi ve bu yonde yorumlamasi ve degerlendirmesidir. Yoksa, yukanda belirttigimiz gibi bu manaya ilk defa temas eden mutasavvif olmasmda degildir. Mesnevi'de de bu mana yonunden pek cok bahsin islendigi ve bir cok bey tin soylendigi gorulmektedir. Fakat her beyit munhasiran bu idrak mertebesine tahsis edilmemis, bir salikin terbiyesi goz onune ahnarak, muhtelif derecelerden ifade ve yorumlara yer verilmistir. Bu yonuyle Mesnevi hem avama, hem saliklere, hem de "havass'la hitap eden bir eserdir diyebiliriz. Fusfis ise "havass':a, hatta bazi yerlerinde sadece "havassu'l-havass'la hitap eden, orta derecelerdeki tasavvuf ehlinin de gii<; idrak edecekleri, "metafizik" ifade ve mana incelikleri tasiyan bir eser olarak gcrunmektedirst.

"Hakk'm viicfldu ile "mahlukun vucfidu" arasindaki irtibat ve miinasebete gelince, once su noktayi goz onunde bulundurmak gerekmektedir. Eger iki ayn miistakil vii cud, yani biri Hakk'in ve biri mahlukun olmak iizere iki vucud olsaydi, nasil ki iki "ma'bfid" ve "iki fail" mevcud olmasi halinde "sirk", yani ortakhk ortaya cikarsa, "vucud" denilen kulli mefhumda da ortakhk, sirk olmasi icab ederdi. Sunun icin ki, §arihin "Mukaddime"de "Vucud" bahsinde belirttigi gibi62, bu iki vucudun birbirinden aynldrgi bir hudud lazimdir. Bu hudud cizildigi ve "viicfid"un su kisrm Hakk'a ve §u kisrm da mahluka aittir denildiginde, Hakk'in "her seyi muhit" ve sonsuz olmasi gereken vucuduna hudud cizilmis, vucudunun hudfldu belirlenmis olacaktir. Bu ise "Sonsuz" olan Hakk'm vucudunu takyid etmek demek olur. Onun vucudu "mukayyed" degil, "mutlak" olmak gerekir. Onun vucudu hicbir sekilde mukayyed olmaksizin her seyden miinezzeh olmakla beraber "her yerde hazir ve nazrr'tdrr. Hie bir sey onun Sonsuz varhgirn tahdid edemez. Onun her seyi ihatasi hem sifatlan ve hem de vucfidu iledir.

Daha once de isaret ettigimiz gibi, serh esnasmda bir cok kere belirtildigi iizere, tasavvuf ehli "vucudun birligi'ine istidlal, yani akil yiiriitme ve muhakeme yoluyla degil, kelime-i tevhid zikri ve mevzu ile alakah ayetler iizerinde manevi tefekkiir ve uzun yillanm verdikleri seyr ii suluk neticesinde bir "kesf" ve "mii§ahede" yoluyla ulasmislardrr. Akil yiiriitmek suretiyle sonradan "varhgm birligi'ini anlatislann mevcudiyeti, yani vahdet-i vucud doktrininin akli kahplarla ifade edilmesi -ki bu tam ve dogru bir sekilde her zaman miimkiin olmamaktadir- sufilerin de bu goruse akli bir muhakeme neticesinde ulasnklanm kanaatini vermemelidir.

61. Konevi'nin Mjftahu Cem'j'l-Gayb'inin de bu nevi'den bir eser oldugunu bizzat muellifi soylernektedir,

62. Bkz. burada, s. 7.

- 51 -

:

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

Nasil ki "Allah'm birligine sehadet" icin "kalben tasdik ve dil ile ikrar" imamn ifadesi oluyor ve sonra da kelamcilann yapngi gibi, aklen izah edilmeye <;ah§lhyorsa, sufilerin musahede ile vasal olduklan "vucudi tevhid"i ikrar ve tasdikleri de, sonradan lisan, akil ve muhakeme kahbma burundurulerek ifade edilmis olmaktadir. Onun icin ilk ve daha sonraki devirlerin buyiik sfifilerinin, tevhidi "vucud" yonunden de idrak hakkmdaki dusunceleri akli ve nazari bir doktrin ve sistem olarak miitalaa edilmemelidir. Biraz sonra ele alacagirmz vahdet-i vucud ve panteizm (vucudilik, vahdet-i mevcud) arasmdaki esas farklardan birinin bu oldugunu belirtmeliyiz. Eger sfifilerin bahsettikleri "vahdet-i vucud" sirf akil yiiriitme ile elde edilmis bir kanaat olsaydi, "vticttdun birligi" kabul edilince Hakk'm sadece bu gorunen varhklann toplammdan=' ibaret olmasi, bu gorulen varhklardan baska bir "Varhk"m olmamasi gerekirdi. Yani kainan ve Allah'i her bakimdan ve her yonden birbirinin aym kabul etmek leab ederdi. Halbuki mutasavviflaragore ~nem "hakikat" cihetinden Hak, "taayyun" bakimmdan Hak degildir='. Veya baska bir ifadeyle esyanm "ayn''r, yfmi "hakikati ve zat"l Hak'trr; esyamn e§ya olarak kendisi, taayyiin ve tesahhus etmis varhklan Hak degildir; ve ustelik lataayyun mertebesi itibariyle Hak bu varhklardan, "alemlerden mustagni" ve her scyden daima munezzehdir. Hakk'm esyanm "ayn"), yani "hakikati ve zat"; olmasi da, sadece taayyiin mertebeleri itibariyle olup, la-taayyun

mertebesine gore degildir. .

A. E. Afifi ise bunu §oyle Wide etmektedir: Ibnu'l-Arabi "tesbih" ciheti itibariyle her seyin Hak oldugunu soylernekle beraber "tersini ileri surmemeye, yani Allah'm varhklann bir toplami anlammda butun e§ya oldugunu soylememeye dikkat eder. Allah coklugun arkasmdaki birlik ve gorunusun arkasmdaki "hakikat"tir; yani "tenzih" ciheti itibariyle Allah her seyde olmakla birlikte, yine de herseyin ustundedirs>,

Bu ana fikir mihver olmak iizere, Fustis §erhi boyunca Hak ve e§ya arasmdaki munasebet misallerle bir cok defa ele ahnacaknr. Onun icin burada daha fazla uzerinde durmak istemiyoruz. Fakat §unu da belirtmek gerekir ki, Ibnu'l-Arabi'nin ifadelerinde dikkat ettigi ve gosterdigi bu noktadaki titizlik, §arih tarafmdan "Mukaddime"de ve yeri geldikce esas olarak belirtildigi halde, belki de tekrardan kacmmak dusuncesiyle, butiin

63. Prof.Dr. Cavit Sunar bu noktaya i§aret ederek "Allah'i alemleriu bir toplami olarak gormekten, yani vahdet-i mevcud gorusunden kesinlikle kacmrlmahdrr" demektedir. Bkz., Varhk Hakkmda Ana Dii§iinceler, A. D. ilahiyat Fak. Yay., Ankara 1977, s. 189; aynca aym yazann Tasavvuf Felsefesi veya Gereek Felsefe, A. O. Ilahiyat Fak. Yay., Ankara 1974, s. 51-52.

64. Bkz, burada, s. 25, 64.

65. 65. A. E. Afifi; A.g.e., s, 36, 38.

- 52 -

Y AZAR VE ESER HAKKINDA

ciimlelerde gosterilmemis, her zaman bu niiansh .ifade iislUbuna riayet edilmemistir. Onun icin boyle ciimlelerle karsilasngmda okuyucu ana fikri kendisi hanrlamahdir.

Misaller

Fusus ve serhinde, umumiyetle tasavvuf kitaplannda verilen misaller hakkinda §u husfisa dikkat cckmenin yerinde olacagim samyoruz. Her misal konuyu biraz daha iyi anlatabilmek, daha vazih bir hale koyabilmek i~in verilmistir. Hz. Mevlana'run dedigi gibi "Bu ancak bir misaldir, onun misli degill Bu misal de anlamaktan aciz olan bir koku alsm, anlasm diye getirilir=. "Misal'tin vahdet-i vucud konulannda "misl" olmadrgi sunun icindir: Mesela Hak ve "halk" munasebeti anlatihrken "ayna" misali; veya mertebeler bahsinde "buhar-buz" ve "cekirdek-agac" misalleri verilir. Bu misaller anlatilmak istenilenin tipanp bir misli degildir, Misallerde baz; yonlere dikkat edilerek sadece 0 noktadan misal verilerek aciklama yapilmaktadrr. A. Avni Bey " ... misal ma'kiilii mahsiis kilmak icin irad

. olundu. Yoksa tesbihde musebbeh (benzetilen) ile musebbehun-bih (kendisine benzetilen) arasmda tamamen mutabakat olmadigr herkesce ma'lumdur'v" diyerek bu hususa i§aret etmektedir. Hak ile alakali bir mes'eleyi aciklarken getirilen misalde, mesela ayna misalini ele alahm, haricte bir ayna, bir de aynaya bakan olmak iizere iki ayn varhk vardir. Vahdet-i vucud doktrini bakimmdan, "Hak" ile "halk" arasmda, halkin "hakikat"i goz onune almmca, bir tek vucud var olacagi icin "ayna", "aynaya bakan" ve "aynada gorulen" ii~ ayn varhk olmayacaktir. Bu durumda bir tek varhk, yani sadece "bakan" mevcut olup bakilan "ayna" ve ondaki "suret" yok addedilecektir. Veya sadece "aynaya bakan" ile "aynada gorulen suret'' arasindaki munasebete dikkat cekilip "bakan" He "gorunen" arasmdaki "ayniyyet" ve "gayriyyet" yonleri aciklanacaktir. ~arihin mertebeler bahsinde sik sik kullandigi "buhar, bulut, su ve buz" misalinde ise, buhann latif halde bile bir "taayyiin"ii oldugu bir tarafa, "buz" olmasi halinde buhar tamamen buza inkrlab etmekte, onun sadece zihni bir kavrami kalmaktadir. Fakat vucud mertebelerinin herbirinde zuhur eden Hakk'm vucudu olmakla beraber, "zat-r mutlak" demek olan "Ia-taayyiin" mertebesi, hie bir tenezziil, tagayyur ve tebeddiile ugramaksizm, her seyden miinezzeh olarak oldugu hal iizere bakidir; nasil ki aynaya bakanm suretinde, aynadan dolayi meydana gelen degisme,

66. Mevlana; Mesnevi (Cev.: Veled izbudak), M. E. B. Yay., istanbul 1955, Beyit 3407.

67. A. A. Konuk; Fususu'l-Hikem Terciime ve $erhi, Ibrahim Fassi, s. 17, (C. II, s. 55).

- 53 -

.. ",

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

aynaya bakanm zatmda bir degisiklik meydana getirmezse, Hakk'm zan da taayyiinlerdeki her tiirlii degismeden beridir. Baska bir ifade ile, CenabI Hak kendi varhgmda, varhklann mertebe mertebe zuhurundan once de "alemlerden mustagnidir, soma da ... Onun icin "el-an ala rna kane aleyh" yani "Halen de oldugu hal iizeredir" denilmistir. 0 varhklardan once de "Ahad"dir, soma da "Ahad'tdir. "Zat-i mutlak"i ifade eden bu la-taayyun mertebesi her mertebeye nisbetle daimf zuhfirdan mustagni ve munezzehdir=. Biraz once yukanda temas ettigimiz "Allah" mefhumuyla alakah ii'5 mertebeden bu "taayyiinsiizliik" mertebesi daima goz onunde bulundurulursa, mevzfllann takibinin daha kolay olacagirn soyliyebiliriz,

<;ift manah kelimeler ve "na-mutenahi" kelimesi Fususu'I-Hikem ve serhinde dikkat edilmesi gereken bir husus da, baz: kelimelerin cift veya bir kac manada kullamlrms olmasidir. Bu kelimelerden bilhassa "ayn" kelimesi hem bir seyin "hakikat" ve "zat'': manasmda, hem de "tIpkISI" , "ayru" ve "gorulen musahhas, maddi varhgi'' manalannda kullamlmisur. "Zat" ve "nefs" kelimelerinde de aym durum vardir. "Zat ve nefs" bir seyin "hakikat'lini ifade etmek icin kullamldigi gibi, onun "musahhas varhgr", "kendisi" manalannda da kullamlmisnr. Vucfid, mutlak v.s. gibi daha baska kelimelerde de bu durum goz onimde bulundurulmalidir. Kelimelerin ve sembollerin bu bir kac manada kullarnhsmm sebepleri iizerinde durmaksizms? Afifi'nin de belirttigi gibi "Bir" ile "cok" arasmdaki miinasebet, Ibnu'l-Arabi'nin kitaplannda sik sikcok yiiksek dereceden cift anlamh mecazlar vasitasiyla izah edilmis olup, onlan anlamakta pek dikkatli olmak/'' gerektigine i§aret etmekle iktifa edecegiz,

Bunlara ilave olarak bir de "sonu olmayan" manasmda "namutenahi, gayr-i miitenahi, bi-nihaye, Ia-yetenahi..." gibi kelimeler iizerinde biraz durmak isabetli olacaktir samyoruz. Bu kelimeler "sonsuz" kavrarmrn hatrra getirmektedir. Bu kelimeler hem Hak, hem de e§ya ve varhklar hakkmda kullamlmaktadir. Acaba hem Hakk'm vucudu, hem de esyanm vucudu "na-mutenahidir" diyebilir miyiz? 0 zaman Hak nasil varhklan muhit olabilir? Y oksa bu kelime de iki ayn manada mi kullarulrrustir? Bize oyle geliyor ki, bu kelimeyi de iki manada ele almak ve oyle anlamak baz: yanhs anlamalan onledigi gibi, gucluklerin ve ortaya crkabilecek suallerin coziimunu de kolaylasnracaknr.

68. Bkz. burada, s. 6-7.

69. Bkz. A. E. Afifif; A.g.e., s. 17-18, 21-22.

70. A.g.e., s. 32.

- 54 -

Y AZAR VE ESER HAKKINDA

Vucudda bir tek "na-mutenahi", yani "Sonsuz" vardir; 0 da Hakk'm vucudu ve zatidir. Sifat ve isimlerinin "sonsuz" olusu ise, "zat" ile "srfatlar"r arasmdaki "ne aym ne de gayn" olus keyfiyetinden ileri gelmektedir; veya baska bir ifadeyle "isim" ile "musemma" arasmdaki ayniyyetten ileri gelmektedir. Fakat sifat ve isimlerin zuhur ve tecelli yeri, yani mazhan olan sehadet alemi, gerek cuz'Ieri ve gerekse butunu itibariyle "mutenahi" yani "sonlu"dur. Cunku her bir cuz'u fani olamn butunu de fanidir; eiiz'ler yok oldugu gibi, kul de yok olacaktir. Vucudu fani olarun Sonsuz olmasi dusunulemez. Eger zuhfirun sonuneu mertebesi olan sehadet alemi Sonsuz olsaydi, hakiki Sonsuz olan "Zat" yani "ahadiyyet" mertebesiyle aym olmasi gerekirdi ve "Zat" bu ~ehadet aleminden mustagni ve munezzeh olamaz ve "Zat"; itibariyle varliklan "ihata"71 edemezdi. Aynea her bir sonlu olan mazharlann toplammm sonsuz olmasi dli§iiniilemez. "Ahadiyyet" mertebesi butun zuhur ve mazharlardan '~Evvel" oldugu gibi, butun zuhur ve mazharlann nihayette rlieu edecegi "Ahir" de odur.

Bu aciklamalar mertebeler anlayisi bakimmdan vazih olmakla beraber "na-mutenahi" kelimesi "feza" hakkinda kullarulmca/- bir kansikhk ortaya crkmaktadrr. Fezarnn tamami, gunes sistemi gibi mahluk ve fani cuz'lerden meydana geldigine gore, 0 da mahluk ve fanidir: her yaratilnus §ey ise mahdud, yani smirh ve belirlidir. Feza ve icindekiler "taayyun-i kevni'', yani sehadet ale mine ait olus ve belirlenmelerdir. Fezanm ciplak goz ile ve en mukemmel aletlerle gorunen kismi da sehadet alemidir, gorulemeyen kisimlan da. Bize "na-rnutenahi" gibi gorunmesi, Hakk'a nisbetle de hakikaten sonsuz olmasi, "hakiki Sonsuz" ile her bakimdan ayniyyeti demek degildir. Bu "ayniyyet", §arihin "Ayniyyet ve gayriyyet" bahsinde dedigi sekilde sadece "ayniyyet-i Istilahi"73 olarak dusunulurse dogru olabilir.

Iste "na-mutenahi'' ve benzeri kelimelerin ortaya cikardigi bu kansikhg; onlemek icin, ilaM isim ve sifatlann zuhfir ve tecelli yeri olan bu "mazhar"lann kesretini, coklugunu anlatmakta ayn bir kelime, mesela "gayr-i muayyen" ve "belirsiz" (indefini) ve Zat icin "Sonsuz" (lnfini)?" kelimeleri tercih edilse, mertebeler arasmdaki farkhhk daha acik ve

71. A. Avni Bey Hfid Fassmda: "Hak hudud He mahdfid oIan esyanm 'ayn'i oIunca, mahdfid oIur zannedilir. HaIbuki na-mutenahi oIan Hak, zati iIe kaffe-i e~yiiYI muhittir" diyerek Hakk'm ihatasmi ifade etmektedir; C. II, s. 298.

72. Bkz. burada, s. 7, 132, 156.

73. Bkz. burada, s. 65.

74. "infini" ve "indefini" hakkinda genis biIgi icin bkz., Rene Guenon; Les Etats Multiples de l'Etre, Vega, Paris 1932, s. 13-38, 81-86; ve ayni yazann Les Principes du Caleul infinitesimal, Gallimard, Paris 1946, s. 13-25.

- 55 -

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

kansikhga ve yanhs aniamaya meydan vermeksizin ifade edilmis olabilir. Bir misalle soyleyecek olursak, dunyarmzr meydana getiren atom ve molekiiller adeta sayamryacagmuz, sonu bulunmayaeak kadar cok, yani "gayr-i muayyen", "belirsiz" oimakia beraber, diinyamn cevresi belli oldugu icin, diinyayi meydana getiren atomiann say lSI "sonIu" ve dunyarmz da soniudur. Iste bu misalde, atomiann coklugunu "namutenahi" (sonsuz) kelimesi yerine "belirsiz" kelimesi ile ifade ederek, "diinya sonsuzdur" gibi yanlis bir neticeye ulasmaktan kurtulmus oluyoruz. Iste bunun gibi, serh esnasmda varhklar hakkmda kullamlan "na-miinetahi'' ve benzeri kelimeleri "belirsiz ve gayr-i muayyen" manasmda, Hak hakkmda kullamlam da "Sonsuz" manasmda anlamak, Sonsuz olan Ziit ile "gayr-i muayyen" olan varhkIar aleminin farkmi kansikhga mahal vermeyen, yanhs aniamalara siiriiklemiyecek olan iki ayn kelime ile ifade etmek isabetli olacaknr samyoruz.

Hulul, ittihad ve tenasuh

Ibiiu'l-Arabi ve diger sufiler vahdet-i viicud ve meratib bahisierinde ve salikin "unic?u neticesinde Hak ile olan munasebetini ifade ederken "ittihad" ve "hulul" terimierini ve bu kelimelerin hissettirdigi anlayrslan kesinlikie ve acikca reddetmektedirler. Oyle gorunuyor ki bu terimIer, bu mevzulan anhyamayan kimselerin veya tasavvufa karsi oluslanyla bilinen kimselerin/> ortaya attiklan terimierdir. Prof. Dr. N. Keklik Fiituhat'l ineeledikten sonra "tenasuh, hulul ve ittihad gibi konularda Ibnu'l-Arabi hie bir zaman tohmet altinda tutulamaz'r" hukmunu vermektedir. Sfifllerin bu kelimelerle itham edilmeleri lbnu'l-Arabi'den onceki devirlerde de meveuttur.

Gazzali'nin §U ifadeleri bu ithamlann ortaya ~lkl§ sebebine bir isik tutmaktadir: "Tarikatin baslangicmdan itibaren kesif ve musahedeler baslar, Hatta onlar, uyamk hallerinde bile, meIekieri, nebilerin ruhlanm gorurler; oniardan sozler isitir ve faydalar temin ederler. Daha sonra durum, sekil ve misallerin mu§ahedesinden, sozle ifade edilemiyeeek dereeelere yiikselir. Bunian anlatmaga tesebbus eden, scylediklerinde muhakkak kacimlmasi miimkiin oimayan acik bir hataya diiser. Kisaca

75. Mesela ibn Teymiye lbnu'l-Arabi, Ibnu'l-Fanz ve benzeri siifileri "hulul" ve "ittihad" ile itharn etmektedir. Bkz. Dr. Mustafa Kara; A.g.e., s. 49; keza ibn Teymiye ibn Ataullah el-lskenderi ve Ebu'l-Hasan e§-1}azeli'yi de bunlarla itham etmistir, Bkz. Ebfi'l-Vefa el-Ganimi et-Teftazani: A.g.e., s. 67.

76. Prof.Dr. Nihat Keklik; el-Fiituhat el-Mekkiyye, C. II (BOlum A), s. 76; aynca bkz, A. E. Affifi; A.g.e., s. 31; Dr. Mustafa Kara; Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, s. 325, 335.

- 56 -

Y AZAR VE ESER HAKKINDA

durum, iclerinden bir zumrenin Allah'a 'hulfil' etmelerini, bir zumrenin Allah'la birlestigini (ittihad) ve bir zumrenin de O'na kavustugunu (vusul) tahayyi.i1 ettikleri hale vanr. Bunlann hepsi yanhs tutumlardir" diyerek bu terimlerin salikin ula§tlgl "mana"YI ifade edemiyecegini soyleyen ve bunu anlatmak icin bir terim bulmaktaki gii~liige i§aret eden Gazzali "Bu

. durumda olamn, §airin:'

Anlatarmyacagim sey vukii' buldu;

Husn-i zanda bulun, hakikatinin nasil oldugunu sorma!

deyisine bir sey ilaveetmemesi lazimdrr. Kisaca 'zevk'le bundan bir sey tatmarms olan kimse niibiivvetin hakikatinden bir §ey anlamaz, sadece ismini bilir"77 sozleriyle kelimelerin bu hali ifade edemiyecegini, idrakin "zevk" ile, yani bizzat 0 hali "tatmak" He ve yasamakla miimkiin olacagun belirtir. Gazzali burada "vusfil" kelimesini de hakh olarak yetersiz bulmakia beraber, bu kelime ve mustaklan (vasil, vusIat, vasrl gibi), "ittihad'' ve "hulfil" kelimeleri kadar mahzfir tasrmadigi icin, kullanilmakta devam etmistir.

"Hulul" ve "ittihad'' vahdet-i viicfid anlayisiyla esasta ZIt dusen terimierdir. Huifil ve ittihadm dustintilebilmesi icin iki ayn vucud gereklidir: Biri hulul eden, digeri de kendisine hulul edilen; biri birlesen, digeri de kendisiyIe birlesilen'". Mademki vucud birdir, 0 haide hulfil de ittihad da miimkiin olamaz?". Ahmed Avni Bey'in hem Fusiis ve hem de Mesnevi serhlnde zikrettigi Mevlana'nm §u rubaisi "huifil"iin banl kabul edildigini gostermektedir: "Kul kendinden fani-i mutlak olmadikca tevhid80 onun nezdinde tahakkuk etmis oimaz. Tevhid Hakk'm kulun viicfiduna 'hulfil'ii degildir; belki senin vucud-r mevhumundan yok olrnandir. Yoksa beyhfide bir takim sozler ile batil hak olmaz'f".

77. el-Gazzalt; Daliletten Hidiyete (Ter. Doc.Dr, Ahmet Subhi Firat), ~amil Yay. istanbul (Tarihsiz), s. 75 ve kitabm sonunda arapca metin s. 19-20. Dr. Mehmet Demirci; A.g.e., s. 42-45'de Gazzali'nin hulfil, ittihad ve ittisali reddettigini "visal" kelimesini tercih ettigini ve bu terimi ".diinyada kalb sirlan ile, ahirette ba§ gozu ile Allah'i mii§ahededir. Visalin manas; kulun zatmm, fani munasebet ve alakalardan yiice olan Allah'in zatma ittisali §eklinde anlasrlmamahdrr" diyerek tarif ve tasrih ettigini belirtmektedir (s. 44-45).

'8. Bkz. Abdiilgani en-Nablusi; A.g.e., s. 23; Michel Chodklewicz; A.g.e., s. 47-48 v not 6."

'9. Bkz. burada, s. 237-238; aynca ldris Fassi, s. 16, (C. II, s. 13); Ibrahim Fassi, s. 6, (C. II, s. 46); Ozeyr Fassi, s. 27, (C. II, s. 103).

;0. Yukanda i§aret ettigimiz tevhid ile vahdet-i vucud arasmdaki munasebeti bu rub aide de gormekteyiz.

n. A. Avni Konuk; Mesnevi-i ~erif ~er"i, Mukaddime, s. 27; Fususu'I·Hikem ~er"i, Ozeyr Fassr, s. 27, (C. II, s. 103).

- 57 -

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

Ibnu'l-Arabi'nin ifadelerindeki, meratib anlayismdan ileri geldigini yukanda acrkladrgimrz, tezadh ciimlelere dikkat eden Ibn Teymiye'ye gore "Varhk zahiri itibariyle halknr; batmr itibariyle de Hak'trr" ifadesi "hulfrliyye" sozudur. Ciinkii ona gore "vahdet esasim savunan kimsenin zahir-batin ikiligi ile ilgisinin olmamasi gerekmektedir=. Vahdet-i vucudu vahdet-i mevcud suretinde anlayip, sufilerin "ayniyyet" ve "gayriyyet" anlayislanna dikkat etmeyip bu manayr ifade eden ciimleye "hulfiliyye" sozii demek, Ibn Teymiye'nin kendi anlayismm boyle oldugunu gosterir, bu ciimleyi soyleyenlerin anlayisim gostermez. Hulul ve ittihadt a<;l~<;a reddeden mutasavviflann bu veya benzeri inanclarla itham edilmesi, Ibn Teymiye gibi miielliflerin sufilerin fikirlerini anhyamamalan neticesinde ortaya cikmrsnr diyebiliriz. Hulul, ittihad ve tenasuhu, doktrinlerinin geregi olarak, d~iima reddeden mutasavviflann "hululi" oldugunu soylemek soma da onlan, kendilerine anlayissizhk neticesinde bir itham ve iftira olarak yakistmlan bu kana ate sahip imis gibi gosterip "tekfir" etmek, ilim ve imanla bagdasir bir davrarus olarak gorunrnemektedir. A. Avni Bey "HuIUl Hak Teala'nm, kulun ve zahirde goriilen e§yanm vucuduna duhfilii demektir. Ne Fususu'J-Hikem'de, ne Sadreddin Konevi'nin Fusfis ~erhi'nde, ne de Mesnevi'de hulule benzer bir mana yoktur"83 diyerek bu tiirlii ithamlan biitiiniiyle reddetmektedir.

Vahdet-i vucud ve Panteizm arasmdaki farklar

Ahmed Avni Bey Mesnevi ~erhi'ne yazdigr "Mukaddime"de "Mustesrikler vahdet-i vucud ilmini 'panteizm' dedikleri 'vucudilik' felsefesi anladiklarmdan, Mesnevi-l ~erif'te vahdet-i viicfida dair olan beyanan da bu kabilden addederler; ve Hz. Mevlana'yr da bu meslek erbabindan biiyiik bir feylesof bilirler. Halbuki vahdet-i viicfid ilmi, . rnuhakkiklann delile degil, musahedeye miistenid olan mu'tekadleridir" diyerek aralanndaki farklan on bir maddede gostermistirs". "Vahdet-i mevcud", "vucudiyye" ve "vucudilik" tabirleriyle Wide edilen ve felsefi bir sistem olan panteizmin= vahdet-i vucud ile aym zannedilmesi, Avrupa

82. Dr. Mustafa Kara; A.g.e., (Doktora tezi), s. 50.

83. A. Avni Konuk; Mesnevi-i ~erir ~erhj, Mukaddime, s. 20.

84. Bkz. Avg.e., Mukaddime, s. 25-27.

85. Bat! felsefesinde "panteisme" kelimesi 1705 yrllarinda Toland tarafmdan ortaya atrlrmstrr. "Her !ley Tann'drr; Tann ve alem bir tek !leydir" goru§unde olan bir doktrindir. iki ayn manada anlasilnusnr: 1. Yalmz Tann gercektir; alem O'nun zuhur veya suduru olup, alemin devam eden bir gercekligi ve farkh bir cevheri yoktur. 2.

- 58 -

Y AZAR VE ESER HAKKINDA

mustesrikleri arasmda baslamis bizde de bazr yazar, dii§iiniir ve ilim adamlan tarafmdan vahdet-i vucud terimi yerine ve onunla e§ manaIl bir terim . zannedilerek kullarnlrrnstir. Ama iki gorii§ arasmdaki farkr kavrayanlar vahdet-i vucud doktrininin "panteizm" terimiyle ifade edilerniyecegini belirtmislerdir'". islam dunyasmda kullanilan "vucudiyye" ve "vahdet-i mevcud" tabirlerinin ne zaman ortaya ~lktIgI, neyi ifade ettigi iizerinde de aynca calismak faydah olacaktrr samyoruz.

A. Avni Bey'in iki dusunce arasmda tesbit ettigi farklan, iizerinde acrklamalara girmeksizin, biraz hulasa ederek burada zikr etmek istiyoruz. Zira vahdet-i viicfld anlayrsmm en miihim kitapIanndan biri olan Fususu'J-Hikem ve serhinin daha iyi anlasilmasmda yardrmci olacagmi dusnnuyoruz.

1. Vahdet-i vucud ilmi peygamberler ve onlann varisleri olan veliler vasitasryla, hakiki menba' olan Cenab-i Hak'tan nazil olmus bir ilimdir. Vucudilerin (panteistler) ilmi ise, cismani duygulan ile bu sufli alemden aldiklan bilgileri delil kabul ederek varligm birligini sezmelerinden ibarettir.

2. "Vahdet-i vucud mii§ahidleri" (vahdet-i vucudu mii§ahede eden) muhakkiklar arasmda ihtilaf yoktur. Fakat viicudiler arasmda ihtilaflar vardir. Cunku ilimleri hislerinin ve nazari akillannm icad ettikleri delillere dayanmaktadir. His ve akillann idrak dereceleri ise birbirinden farkhdir.

3. Vahdet-i vucudu musahede edenler Hakk'm zatma "mechfil-i mutlak" derler; ve onu her cesit sifattan tecrid ederler. Fakat "uluhiyet" mertebesinde, Hakk'm zatim isitme, gorrne, irade, kudret V.S. gibi sifatlarla muttasif bilirler. Vucudiler ise Hakk'i "Ilk illet" (Illet-i fila) ve "cevher" olarak isimlendirirler.

4. Vahdet-i vucudu musahede edenler taayyunat ve e§yanm "hakikat"inin Hak oldugunu soylerler; fakat taayyunatm ve esyanm kendisine "Hak" demezier. "Hak Hak'tir; ve e§ya da kendi zalannda esyadrr" derlcr'", Vucudiler ise esyanm taayyiinierinin ve zatlanmn Hak oldugunu soylerler.

Yalmz alem gercektir; Tann biitiin bu var olanlann bir toplarmdir ... Bkz., Andre Lalande; Vocabulaire Technique et Critique de la Philosophie, Paris 1972, s. 732-733.

86. Bkz. Leo Schaya; La Doctrine Soufique de l'Unite, Paris 1962, s. 10, 26, 27, 99; Titus Burckhardt; islam Tasavvuf Doktrinine Giri§, Ribat Yay., istanbul 1982, s. 32-37. Ismail Fermi; Vahdet-i Viicud ve Muhyiddin Arabi, istanbul 1982, s. 61- 69.

87. Yukanda vucud mertebeleri ve vahdet-i vticfld hakkinda sdylediklerimize bakimz.

Aynca yine yukanda sonlu ve sonsuz arasmdaki munasebet ve "na-mutenahi" kelimesi hakkinda iljaret ettigimiz hususlar, Ijarihin "feza-yi na-mutenahivfle ilgili cumleleri okunurken goz onilnde bulundurulmahdir.

- 59 -

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

5. Vahdet-i viicfidu musahede edenler arasmda farkh nazariyelere tabi' olan firkalar yoktur. Vticudiler ise birbirinden farkh nazariyyeler takip ederler.Mesela Spinoza'ya gore sifatlar, "cevher" kabul ettigi "illet-i ula"mn zat ve hakikatini teskil eden seylerdir.

6. Vucfidiler varhgm birligi hakkindaki fikirlerinde vahdet-i vucudu musahede edenlere benzerler. Bu benzeyis islam "zahir ulemasr'm vahdet-i viicfld itikadmdan iirkiitiir; ve Hakk'in esyadan tenzih edilmesi icin, onlar akli deliller ortaya koymaga mecbur olurlar.

7. Vahdet-i vucudu miisahede edenler "Vucud-i hakikinin her mertebesinin bir hiikmii vardir; ve ona ria yet etmek lazrmdir" derler. Binaenaleyh bu "surer alemi'tnde Peygamber'in getirdigi sertat ile tesbit edilmis olan amellere son derece riayet ederler. Vucudiler ise, kendilerini boyle bir kayit ile bagh ve miikellef bilmezler.

8. Vahdet-i vucudun son derece gii<_; anlasilan inceliklerini (dakayik) "zevk" ve "vicdan" ile anlamak icin once bunun, Kur'an, hadis-i serifler ve enbiya ile evliyanm Iedunni ilimlerinin ozii (liibb) olduguna §iiphe etmeksizin inanmak, sonra da bu ilmin hakikatine vasil olmak icin "bir insan-I kamilin terbiyesi ve nazan altmda, ale't-tedric sulfik gorup hal-i fenayr tahsil tahsil etmek Iazrmdir." Halbuki vucudilerin ilimlerini ve aralanndaki ihtilaflan anlamak icin "akl-I dimag! ve zeka-yi tabii" yeterlidir.

9. Vahdet-i viicud ilmi ilahi hikmetlere ait bir ilimdir. Bunu musahede edenlere "hakim-i ilahi"88 derler. Vucudilik ise tabii hikmetlere ait bir ilim olup, muhtelif kavimlerin filozoflannca ifade edilmistir. Bu ilmin alimlerine ise "hukema-yi tabiiyye" denir.

10. Vahdet-i vucudu musahede edenlerin ilmi birbirlerinden ahnmis bir ilim degildir. "Fena-fillah" dedikleri halin vukiiundan sonra kendilerinde meydana gelen bir "ilm-i suhud!", yani mii§ahedeye dayanan bir ilimdir. Viicudilik ise, filozoflann birbirlerinden aldiklan, sonra kendi akillanna gore genisletip ifade ettikleri bir "ilm-i nazari", yani akli goruslere dayanan bir ilimdir. Su halde vahdet-i vucud ilmi bir "ilm-i kal" (soz ilmi) degil, "ilm-i hal"dir.

11. Vahdet-i vucfidu mii§ahede edenler Cenab-i Hakk'i hem "tenzih" ve hem de "tesbih" edcrlcr. Viicftdiler ise yalmz "tesbih" ederler. Nitekim bunlann karsisinda Islam zahir ulemasi ise yalmz "tenzih" ederler. Muhakkiklann musahedelcri ise ikisinin ortasmdadir.

88. R. Guneon (Abduyvahid Yahya) islam Tasavvufu (Kubbealh Akademi Meerauasr, Ocak 1985, s. 8-16) adh makalesinde "sufi" kelimesi ile "el-hikme el-ilahiyye" (ilah! hikmet) arasmda ebced ilmi bakimmdan bir ayniyyete iljaret etmektedir.

- 60 -

Y AZAR VE ESER HAKKINDA

. ~arih A. Avni Bey vahdet-i vucud ile panteizm arasmdaki farkian Ibnu'l-Arabi'nin Fiittihat'mdaki "Tenzih ederim 0 zan ki, esyayi izhar etti; halbuki 0 zat esyanm 'ayn'rdir" ciimlesini, yine Futuhat'tan almrrus " o zat-r Hak zuhfirda her seyin 'ayn'idrr. O'nu tenzih ederim ki, esyanm zatlannda e§yamn 'ayn'i degildir. Belki 0, O'dur ve e§ya dahi esyadir" ciimleleriyle tamamladiktan soma, "Mustesrikler, bu sozleri anlayamayip onlan viicfidi feylesoflan zannederler. Degil mustesrikler, senelerce medreselerde Kur'an ve Hadis derslerinde dirsek curutmus hocalar bile bu sozlerdeki dakayiki anlamaktan aciz kahrlar'"? diyerek bahsi kapatir.

Bu maddeler icinde dikkati su noktalara cekmek isteriz ki, tekrar tekrar kullamlan "vahdet-i viicfid mii§ahidleri" ifadesiyle "vahdet-i viicfid"un bir "mii§ahede", "zevk", "hal" ile "fena-fillah'' neticesinde elde edilmis bir "Him" olup akli bir nazariye olmadrgi, "mertebe"ler anlayisina rnutlaka riayet etmek gerektigi ve bu ilme kitaplar okuyarak degil?", kendisi bu mertebeleri daha once kat' etmis bir "insan-i kamil'lin terbiyesiyle ulasilacagi belirtilmektedir. Elimizdeki bu serhde de bu ana fikirler yeri geldikce, muhtelif bahislerde, tekrar tekrar ifade edilmistir. ~arihin "Mukaddime"de zikr ettigi?! Molla Cami'nin su rubaisi, tasavvuf ehlinin vahdet-i vucud ve tevhid ilmini elde etmekte kullandiklan usulun "kitabi" ve "akli" olmadigrrn, seyr ii suluk ile "fena'ldan soma bu manaya ulastiklanru gostermektedir:

"Ey kevn ii mekanm hulasasi olan insan! Tevhid-i Hakk'i soz ile bulmak mumteniattandir. Git vucud-i vehmini nefy et ki, Fustisu'lHikem'den ve Fahreddin Iraki'nin Kitab-I Lemeat'mdan bulamadrgin bir sun kendinde bulasm. "92

Fustis'u fransizcaya terciime eden Titus Burckhardt'm su ciimleleri de, bu rubaide ifade edilen manayi aciklamakta ve tamamlamaktadir:

"Bizzat Ibn Arabi belirtir ki, giizel ahlak ve manevi faziletlerin kemale eristirilmesi, ins an tasavvufi doktrinin temel hakikatleri otesinde teorik bir bilgiye sahip olmasa bile, 'kalb'in aydmlanmasi neticesini verebilir. Halbuki metafizik doktrinin iyi anlasilmasi.bu bilginin sahrsta fiiIen

89. A. Avni Konuk; Mesnevi-i lierif lierhi, Mukaddime, s. 27-28.

90. Ismffil Hakki Bursevi "Kasir olanlara erbab-i hakayik kitaplanni tetebbu' veya kable's-suluk kiraat etmek yoktur. Zira mazarrati had den artuktur.Meger ki ziyade kalb-i selim ve tab'-l miistakim ehli ola. Ya'ni kuvvet-i akl-i kudsi ile idrak ve ihiitaya mecal bula. Bu hod nadir duser. .. " ciimleleriyle bu manaya i§iiret etmektedir, Bkz. Ruhu'J-Mesnevt, C. II, s. 516.

91. Bkz. burada, s. 2.

92. Siirih bu rubai ile yukanda hulul ve ittihad bahsinde naklettigimiz Mevlana'nm rubaisini, vahdet-i vucfld ile panteizm arasindaki farklan belirttigi 10. maddede zikretmektedir.

- 61 -

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

gerceklesmesini garanti etmez. Sunu da ilave edelim ki, sadece' kalb aynasinm temizlenmesi'ni ogreten, fakat yiice hakikatler (hakayik) bahislerinde hi<; konusmayan sufiler vardlr."93

Fusiis ve serhiyle alakah mes'eleler arasmda miihim gordugumuz ve Fusiis'un anlasrlmasma yardim edecegini umdugumuz yukandaki bahisleri, daha baska ele almmasi gereken hususlar varsa da, burada uzatmaksizm bitirmek istiyoruz.

93. Titus Burckhardt; La Sagesse des Prophetes, introduction, s. 14. - 62 -

Muhyiddin ibn Arabi

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

Tercume ve Serh; Ahmed Avni Konuk

MUKADDiME

Lisan-i imkan-i ilahisi ile Zat-r vacibu'l-vucuda hamd olsun ki, 1 mediyk-i ademde bunahp kalan slfat ve esma-i namutenahisini nefes-i rahmanisi ile tenfis ederek onlara vucfid-i pur-cudundan her bir mertebe-i tenezztilim icabma gore birer vucud bahs, ve kemalat-i ilahiyyesini tafsilen musahede etmek i~in onlann hey'et-i mecmuasmi ayine ittihaz eyledi.

Salat ve selam, enbiyanm hatemi ve a'refi olan Muhammed Mustafa Efendimiz'in uzerine olsun ki, onun hakikati meratib .. :j tecelliyatm a'la ve eclasi; ve taayytinti mertebe-i insaniyyenin ecma' ve esmelidir. Ve on un feyzi bi'l .. cumle envann menba'i olan ism .. i cami'-i ilahlden vakt' oIup, rahmet-i ilahiyye bi'l-cumle hakayikma, onun hakikatinden tevzi' olunur.

Tarziyye-i bl-intiha, mazhar-l etemm-i ism-i Hadi olan 0 hatem .. i enbiya (a.s.v.) Efendimiz'in al ve ashabi ve verese-i ktimmelini uzerine olsun ki, her biri sema-i hidayetin nuctim-i pertev-fesam olup zulmet-i tabiatta Hak ve hakikate musil olan yolu sasrran kimselere birer rehnumadir,

Ey tesne-i hakikat olan mii'minin-i miitefekkirin! Bu kitab-r munif, zubdetu'l-kamilin ve kidvetu'l-muhakkikin Seyh-i Ekber Muhyiddin ibn Arabi (r.a.) efendimizin te'lif-i alllerinden olan Fusfrsu'I .. Hikem'dir. Maanisi Hz. Seyh'in kalbine (S.a.v.) Efendimiz tarafindan ilka, ve nam-i latifi zat-; risalet-penahileri tarafmdan tevsim buyruldugu cihetle, vucud-i unsuride merkuz dimag-r fa'alin eseri ve nazar-i aklinin netayic-i istidlalati degildir. Serapa asl-i hakikiden kulfib-i enbiya (aleyhimu's-selam)a

2

MUKADDiME

munzel olan maarif ve hikem-i ilahiyyeden ibaret, ve ehl-i takyid olan erbab-i ukuliin bilmedigi ve idrak edemedigi hakayik ile / mala-maldir.

". J........... ."11" ,I. ....... J. ...

w_,...w ~ ~IJ ~ .J.IIJ (Bakara, 2/216).

imdi bu kitab-i munifi hatm ederek mtindericatmi zevkan arif olanIar, mebde' ve maadm ne demek oldugunu, ya'ni kendisinin ve muhitinin nereden gelip nereye gittigini ve her mevtmda ne icin meks ettigini ve hakikat-r vticfidu aniarlar. Cehlin zevali ile artik ~fin ii ~ira munkati', ve alem nazarlannda bir tema§a-gah-liatif olur. Velakin yaImz cehlin zevali kari degildir; belki vucfid-i insanide a'zam-i kuva olan "vehm"in dahi zevali lazrmdir. Bu ise ancak bir insan-i kamilin isti'dada gore terbiyesi ve bu terbiye dairesinde siilfikiin itmann ile olur. Zira bilmek baska ve oimak yine baskadir. Bilmek ile vucfrd-i vehminin nefyi ve tevhid-i hakikiye vusul kabil degildir. Meger ki hakkmda inayet-i ezeliyye mesbuk ola. Ale'l-kaide bu illetin zevali bir tabib-i hazikm tedavisi ile miimkin olur. Beyt:

..::..L.....::.l jl 0ti~ ~ ~~ "::,,WJ o" ~ j IS-~ ~ t..S.r"

..::..~ _;:>... ~4.,<>~ ("S'I J> ~ Y I,/- ~ .:. y:-).:. ~ J.:. J>." J ~ J)

Terciime: "Ey kevn ii mekanm hulasasi olan insan! Tevhid-i Hakk'i soz ile bulmak mumteniattandir. Git, vucud-i vehmini nefy et ki, Fusttsu'Ivlflkem'den ve Fahruddln Iraki'nin Kitab-i Lemeat'indan bulamadigm bir sun kendinde bulasm."

Ma'lfim oisun ki, Seyh-i Ekber (r.a.) hazretlerinin mu'terizleri ve hususiyle bu kitab-i alinin mimkirleri vardir. Bunlar hulasaten bervech-i ati tasnif olunabilirler:

Birinci smif Kendi Him ve irfanianna magnir olan zumre-i hasudandir ki, cenab-i Seyh hazretlerinin zahir ve bahir olan fazl ve kernalini cekemediklerinden, oniann bu sfi'-i huIkIan, inkarlarma sebep olur.

lkinci snnf: Birinci smifm mukallidieridir ki, hi~ bir kiymetleri yoktur. / D~iincii simf: Hz. Seyh'in beyanat-i aliyyelerini havsala-i idrakleri kabul etmeyen fuhflm-i kasira erbabidir. Buniann sebeb-i inkarlan acz ve saika-i taassubdur ki, hallerine acinrr. Buniar §eriatI vesile ittihaz edip

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

3

hakayrk-i mezkurenin mugayir-i seriat oldugunu, ve binaenaleyh onlan mutalaa ve tefekkur ile me§gUl olan kimselerin varta-i kiifre duseceklerini iddia ederler. Kendileri hakayiktan tebaud ettikleri gibi, baskalanrn da

, OJ.....J 0 J • J ~#".. J......... J ...

teb'id ederler. L-.:..,... ,) ~ ~I ,) ~ r-A.J (Kehf, 19/104). Halbuki bu

hakayikm kaffesi liibb-i Kur'an ve ahadisdir; ve peygamberan-i izam hazaratirun kulub-i sertflerine nazil olan hikemdir. "Kiifr"iin bir ma'nasi da "setr"dir; Hakk'i setr eden kimselere "kafir" derler, Bir putperest Hakk'in tecellisini ancak mahdudii'l-mikdanna hasr ettigi ve diger tecelliyat-i Hakk'i setr ve inkar eyledigi i~iti kafirdir, Eger bir kimse vucud-i mutlak-i

" , ..... $...... ... ,. .... " ...

Hakk'i ~I 4>.- .J r-S I) Y 4tJ (Bakara, 2 / 115) ayet-i kerimesi mflcibince

cemi'-i zerratta musahede edebilmek ilmini okudugu icin kafir olursa, srfat-i mii'miniyyet, emr-i vucudu "Hak" ve "halk" diye iki mustakil kisma tefrik eden mutaassibine mi tevcih edilmek munasib olur? Ve bu mutaassibinde sirk-i hafi olduguna §iibhe yoktur.

Dorduncu smif: D~iincii snufm mukallidleridir ki, .bunlar da pek bi~aredirler .

Besinci simf: Zevk ve mesrebleri Hz. Seyh-i Ekber efendimizin zevk ve mesreblerine uymayan urefadir. Bunlar ulema-i billahdan olup Hz. Seyh'i ta'zim ve onlann velayetlerini tasdik He beraber ba'zi mesailde muhalefet ederler.

Altmci simf: Zevkan ve mesreben Hz. Seyh-i Ekber efendimizin muradat-i aliyyelerini anlayan muhakkiklardir. Bunlar Hz. Seyh'e hie bir mes'elede muhalefet etmeyip siikut ile beraber, esrar-r ilahiyyenin if§asmI hos gormezler; ve halki mutalaa-i Fusus'tan men'ederler. Halbuki bu hakayik ve maarifin hak oldugunu bilirler. Velakin evvelen, fuhum-i zaife ashabinm bu hakayrki yanlis anlayip Hak hakkinda su'-i i'tikad a dusmelerinden havf ederler. Saniyen, ashnda sahib-i zeka olmakla beraber tab'mda fisk ve hubb-i dunya ve cah galib olan kimselerin / bu hakayik ve maarifi okuyup, resadet da'vasma kiyam ve bunlan sermaye-i ezvak-i nefsaniyye ittihaz etmelerinden korkarlar. Binaenaleyh onlann men'leri sefakaten'Ii'f-ibad olmus olur.

Fakir derim ki, Fususu'I-Hikem'in dahi Kelamullah gibi iki

4

MUKADDiME

~ ,,, ~ , "', _" ." tI,; ~ J.

hassiyyeti vardir: ~WI \'1 ~ ~ \.. " I~ ~ I,/-~" I~ ~ ~ (Bakara, 2/

26) Ya'ni okuyanlann bir kisrm hidayete vasrl olur, bir kismr da dalalete duser. Kur'an-i Kerim bu hassiyyetleri cami' olmakla beraber onu miitalaa ve kuaat eden kimseyi men' etrnek caiz degildir, Zira Kur'an bir mihekktir; altin ile bakir aynlmak icin gelmistir, Fusiisu'l-Hikem dahi oylece bir mihekkdir. Akil ve irfan sahibleri bir kerre kendilerini ona vurmahdir, Hi ki

~ .,. .",~... ",. ...

Hak icin huccet-i baliga sabit olsun! Ve neticede ~I J. ~i J ~I J. ~i

(Sura, 42/7) sun kuvveden fiile gelsin.

Sunfrf-i mezkfire taraflanndan cenab-i Seyh (r.a.) hazretlerinin beyanat-i aliyyelerine karsr vaki' olan i'tirazata muhakkikin hazarati cevab-i §afi vermis ve bunlan havl olan kutub ve resail el-yevrn eydi-i nasda tedavulde bulunmus oldugundan burada tekrir-i tafsilat zaid gorulur, Bu hususta ma'lumat almak isteyen zevat-i kiramm fudaladan merhfim Bursah Tahir Bey'in Tercume-i Hal ve Fazail-! ~eyb-i Ekber Muhyiddin ibn Arabi nammdaki matbu' risalelerini ve onda isimleri mezkfir olan resaili mutalaa buyurrnalan §ayan-l tavsiyedir.

Birinci fasil V iiefid

"Vucud'tun Iisarumizda mukabili "varhk", ve lisan-i farislde "hesti"dir. Ma'na-yr liigavisi "matlubu bulmak"tu. Orfte miista'mel olan "cisim ve beden" ma'nasi kutub-i Iugatte ancak ma'na-yi mecazi olarak mezkfirdur. Isttlah-i sfifiyyede "zu'l-vucud olan mevcud'idan ibarettir. Imdi vucud Iafzi ile bir hakikat murad olunur ki, onun varhgi kendi zatmdan ve kendi zan iledir. Ve bak! mevcudann varligi ondan olup onunla kaimdir. Muhakkikin-i mutasavvife alem-i kelamda, 0 hakikate i§aret

5 icin "La-taayyun" / ve "vucud-i mutlak" derler. Cunku zat-t vucud bu mertebede hi~ bir "isim" ve "sifat'' ve "fiiI" ile mukayyeden miiteayyin degildir; bi'l-ciimle kuyud-i taayyunattan mutlaktIr. Belki kaffe-i taayyunat bu mertebede ayn-l zatnr,

"Vucud-i sirf" derler. Ciinkil zat, isim ve resim ve na't ve vasiftan ken-

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

5

di sirafeti He halistir.

"Zat-r sadie" ve "ayn-i kaffir" derler. Zira esma ve slfat ve ef'al Ievninden sade ve safidir; ve hie bir levn ile miilevven degildir,

"Mechfilu'n-na't" derler. Zira bu mertebede cemi'-i nuut ma'ruf ve meshud degildir. Ve na't ise ism-i siibfiti ve selbiden ibarettir. Bu mertebe de tasavvur-i siibflti ve selbiden hie birisi yoktur. Binaenaleyh mechulu'n-na't olur.

"Ezelu'l-azal'' derler. Zira viiefidun bun dan yukan bir mertebesi yoktur. Ve cemi'-i meratib bu mertebenin ma-dfmudur.

"Gaybii'l-guyfib" derler. Zira a'yan-i sabiteden i'tibaren ta misal-i mutlaka kadar olan gayb-i izaii meratibi, bu mertebede gaib-i mutlaktir. Ne tasavvur-i haricileri ve ne de tasavvur-i ilmileri vardir.

"Munkata'u'l-isarat" derler. Zira bu mertebede bi'l-cumle i§arat-l esma ve sifat munkati'drr. "et- Tevhidu iskatu'l-izafat" bu mertebede vaki' olur.

"Munkata'u'l-vicdani" derler. Zira bu mertebede tasavvur-i vicdan yoktur. Bu ifade "zat icin vicdan yoktur" ma'nasma degildir. <;;iinkii tasavvur-i vicdan ilim mertebesinde olur. Bu mertebede ise ilim mutasavver degildir, Binaenaleyh eser-i ilimden ibaret olan viedan dahi yoktur.

Sual; Zatm zata vicdam olmamak olur mu?

Cevap: Bir seyi bir seyden selb etmek icin, 0 seyin -velev ki hayalen olsun- siibfitu Iazrmdir. Halbuki vucud-i hakiki muvacehesinde ilim ve hayal dahi mevctid degildir ki, keyfiyyet-i selb vaki' olabilsin.

Bu isimler "la-taayyun" isminin muteradifidir, La-taayyun mertebesi cemi'<i taayyunatm selbidir. Boyle olunca / la-taayyunun tasavvurundan zat "munkata'u'l-vicdani" olur. "Miinkata '" lafzi feth-i "ta" iledir; ve "vicdani'ideki "ya" dahi nisbettir.

"Gayb-i hiiviyyet" derler. Zira viiefidun cemi'-i meratibi bu mertebede meratib-i zuhfira nisbetle gayb ve fikdan icindedir. Nitekim karanhk geeede bi'l-cumle e§ya bi'l-fiil mevcud-i haricidirler. Fakat galebe-i zulmetten na§i e§ya asla gorunmez, Zira oimamak baska, ve olup da goriinmemek yine baskadir.

6

MUKADDiME

"Aynu'l-mutlak" derler. Zira zat-i sirf bu mertebede min-kulli'l-vucuh mutlaknr; bir vech ile ki, kayd-i mutlakiyyetten de mutlaktir.

"Zat-i bila-i'tibar" derler. Zira zatin cerni-i i'tibarati bu mertebede bilai'tibardir, ~~ ........ ~ ~ J 4..lJ1 0\5"' bu mertebeden kinayedir.

Ism-i "Ia-taayyiinun muradifi olmak uzere muhakkikin bu mertebeyi atideki isimler ile de tevsim ederler:

"Zat-i ahadiyye", "zat-i huviyyet", "zat-i bila-taaddud", "gayb-i mechul'', "mahzen-i suun", "evvel-i Ia-nihdye", "hesti-i mutlak", "kenz-i mahfi" , "ahadiyyet-i srrf" , "zat-i hiive huve", "viicfid-i baht", "gayb-i masun'', "ademu'l-adem", "ahir-i la-bidayet", "hesti-i sade", "mechul-i mutlak", "ahadiyyet-i mutlak", "zat-r mutlak", "vucud-i mahz", "gayb-i meknun" , "kidernu'l-kidem", "gayetu'l-gayat", "hesti-i sirf" , "vucud-i hakiki", "ahadiyyet-i zat", "zat-i sirf", "tufan-r mahz", "meknfmu'lmeknfm", "hafaii'l-hafa'", "nihayetu'n-nihayat", "hakikatu'l-hakayik", "Hakk-i hakiki", "alem-i zat", "zat-i baht", "gayb-i mutlak", "butfinu'lbutun'', "makam-i ev-edna", "ma'dumu'l-isarat" , "ebtan-i butun",

Hakikat-i vucud bir mefhfim-i kulli-i nurani oldugundan 0 kadar latiftir ki, onu akil, fehm, vehim, havas ve kiyas ile aniamak miimkin degildir. Zirf alat-l idrak olan bu vesait-i ma'dude, 0 eltaf-i latifin muvacehesinde eksef-i kesiftir. Kesifin mertebe-i kesafette kaldikca kendi ash olan Iatifi idrak etmesi mumkin degildir. /

Vucud-i mutlak oyle bir kenz-i bi-payandir ki, meknfman kendisinden mahfidir. Zira vuctrd-i mahz kendi cernal-i zatisinde mustagraktir. "Kendinden agahhk" bir sifat oldugundan, bu mertebesinde, vucud-i mahz ondan dahi munezzehdir, Vucud-i hadisin bu mertebeye asla suuru olamaz. Zira hudus ve kidem yekdigerinin ziddidir. 0~~ 01..wJI kaidesince birinin zuhfirunda digeri ihtifa eder. Bunun icin a'ref-ienbiya (s.a.v.) Efendimiz 4..lJI ul~ Jt IJ~~ kavl-i serifi ile hadisu'l-vucud olan abdin fikir ile bu mertebe-i vucudu idrak ederneyecegini tefhim buyurrnuslardir. Bu mertebede vucud tecelliden munezzehdir. Zira tecelli mesiyyet ile olur Halbuki mesiyyet bir sifat oldugundan vucud-i mahz on dan dahi munezzehdir.

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

7

Viicud-i hakiki oyle bir mefhum-i kulli-i vahidu'l-ayndir ki, hudud ve cihet kabul etmez. Zira bir had kabul etse, haddi bittiktensonra diger vucuda gecilir; ve haddin nihayeti olan her bir viieOdu ta'dad etmek miimkin olur. Bu ise munafl-i vahdettir. Cihet ise bir seyin diger bir §eye olan veeh-i mukabili olup bu da hudfidu ieab ettiginden, viiefid hakkmda bu da mutasavver degildir. Binaenaleyh viiefidun vahdaniyyeti adedi olan "birlik" degildir; belki bir muhit-i namutenahi olan varhktan ibarettir. Ve kendisinin bir mebdei olmayip belki kendisi cernt'-i mevcudatm mebdei ve menseidir, Farz edelim ki, bir mevefid-i mukayyed ve miiteayyin olan herhangi bir sahis arzm herhangi cihetinden fezaya dogru na-mahdfid zamanIarda tayaran etse bir intihaya vusOl miimkin degildir. Zira onun bu seyri "viiefid" icindedir. Ve feza-yi Ia-yetenab! ayn-l viicfiddur.

Suil: Bu viicud-i hakikinin bir mebdei var rmdir?

Cevap: Bu sual na-becadir. Zira vehmin iead ettigi bir sualdir, Her ne kadar vehme gore bir sual varid gibi gorunurse de, hakikatte boyle bir sudl yoktur. Ve kuvve-i akliyye bu sualin na-beca oldugunu bir kac vech ile isbat edebilir. ~oyle ki:

1. ViieOda bir mense' tahayyiilii, evvelee yok idi, sonradan var oIdu, demek ma'nasmi mutazammm olur, Halbuki evvelce yok olan §eye var denemez; ve bunun kabfilu, "yokIuk" kendisinin ziddi olan / varhga tebeddiiI etti demek olur. Halbuki yok olan var olamaz ve var olan da yok 0- lamaz.

2. Bir mebdee istinaden varolan sey, vucfld-i hakiki degildir. Belki kendinden evvelki viiefidun izafatmdan ve muteallikatmdan olur. Su ile buz arasmdaki nisbet gibi.

3. Mademki varhga bir mense' tahayyiil olunur; bu mensee de, diger bir mense' tahayyiiI olunabilir; ve bu tahayyiil boylece ila-nihaye teseIsiil edip gider. Ve bu teseIsiil viieOdun degil, yokluklann teseIsiilii olur. Ve boylece gidilip bir asl-i hakikiye istinad etmek miimkin olamaz. Binaenaleyh bu teseIsiil, vehmin tcad ettigi bir ma'na oldugu icin, akl-i

. selim indinde fasid olur. Esasen adem, bosluk ve siikfindur. Ve teseIsiil ise doluluktan ve hareketten baska bir sey degildir. Binaenaleyh teseIsiil ade-

8

MUKADDiME

min §am degildir, Bu i'tibar ile de evveIce yok oIan seyin bi't-teselsul var olmasi caiz oImaz.

Ikinei fasrl : Adem

Mefhum-i adem, zihinde hasrl oIan bir ma'na-yi kulli-i zulmanidir; ve ma'na-yi kulli-i nfiran! oIan viicudun ziddr ve mukabilidir. Vucudu, "adernu'l-adem" diye ta'rif ettigimiz gibi, ademi de "ademti'l-viicud'' diye ta'rif ederiz. Adem oyle bir zulmet-i ezeli ve ebedidir ki, ondan ezeIen ve ebeden bir sey C;lkmaz; ve oyle bir sukun-i ezeli ve ebedidir ki, ondan ezelen ve ebeden hareket zahir oImaz. Vucud, namutenaht oIup bir hadde muntehi olmadigt icin, ademin tahakkuk edebilecegi bir saha mevcfid degildir; binaenaleyh adem Ia-§ey'-i mahzdir. Vticfld daima vahid oIup, kendi hakikat-t hakikiyyesi tizerinde bila-tagayyur ve bila-tebdil bakidir. Ve adem dahi kezalik ademiyyeti uzerinde sabittir, Vticud asla adem olmaz; ve mevcfld ma'dfim oImaz; ve ma'dfim dahi mevcfld olmaz. Zira kalb-i hakayik muhaldir. lmdi "vucud" hak, ve "adem" batildir. Muhakkikin-i strfiyye bu ma'naya atideki lsttlahat He i§aret ederIer:

"Adern-i hakiki'', "adem-i mahz", "adem-i mutIak", "batil-r mutIak", "adem-i sirf", "ademu'l-viicfid", "batrl-i hakiki."

/ Adem iki nevi'dir: Birisi bu zikr oIunandtr; digeri "adem-i izafi", "adern-i i'tibari" ve "adem-i mukayyed" dedikleridir ki, bu adem cekirdegin icindeki agacin ve sulb-i pederde olan veledin suretleri gibidir. Ya'ni bi'l-kuvve mevcud ve bi'l-fiil ma'dum oIan e§ya adem-i izafidedir, Adem-i izafi, vucud-i mahz ile adern-i mahz arasmda bir berzahtan ibarettir,

ii~iincii fasIl: Viicfid-i izafi

Viicfld-i izati bir asl-i hakikiye mustenid oIup, ondan nes'et eden bir varhktir ki, ona "vucud-i zrlli" , "vucud-i mukayyed", "vucud-i

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHt

9

miimkin" de denir.

Vucud-i izafl vucud-i mahz ile adem-i mahz arasmda vaki'dir. Zira bir yiizii ademe, bir yiizii de vucuda nazirdir. Binaenaleyh 0 "rnevhfim-i mahz"du. Hakikatte vucud-i miistaktlli yoktur. Belki vucud-i mahz-i latifin sifat-i anzasl olan mertebe-i kesafetten ibarettir. Mesela buhar mev-

cut oldugu halde, kemal-i letafetinden, basar-l hissi ile idrak olunmaz. Mertebe mertebe tekasuf ettikce mahsus olur. ilk tekasufte bulut olup basar-i hissi idrak eyler; fakat goz kapamp bulut icinden miirfir edilse, temas

ile hissolunmaz. Bulut tekasuf edip su oldukda, mecmfi'-i havass ile idrak olunur. Su incimad edip buz oldukda, kemal-i kesafetinden azhar olur. Eger buhan viicfid-l hakiki farz edecek olur isek, onun bulut, su ve buz sfiretleri srfat-: anzasmdan ibaret olur. Ve sifat-i anzada asl olan adem oldugundan, onlara viicfid-l haklki sahibidir denemez. Vticud-i hakiki, ancak buhar oIup, bu sfiretlerin sebeb-i kiyarm olmus olur, Ve tagayyurat ve istihalat-i miitevaliye viicfid-i hakikinin degil, belki sifat-r arrzasmdadrr. Zira viicfid-i hakiki tagayyurat ve istihalattan miinezzehdir. lste bu misale mutabik ve muvafik olarak senin ve benim bi'l-ciimle esya-yr kesifenin ve suver-i hayaliyye ve cevahir-i miicerredenin viicudlan, hep I vucud-i 10 hakikinin sifat-i anzasmm istihalatmdan baska bir sey degildirler, Onun i~in mevcudat-r kevniyyeye "suver-i hayaliyye" ve "nuftis-r vehmiyye" de derler. Bu mevcudat-i zilliyye ve izafiyye, viicud-i hakikinin edillesi ve alamaudir. Nitekim bir yerde bir buz parcasi gorsek, suyun vucfiduna: ve keza onumuzde bir golge gorsek, arkamizda golge sahibinin viicfiduna is-

"'.. '''''' ... $ J. .... ,_....

tidlal eyleriz. Nitekim Hak Teala hazretleri: \... J .j".J 'lIJ ..:,..I.r-JI Jl> 4j~1 if J

.,."..J., ....... ", ... ,,.$, .... :Ii,,. ... ... ... ,.

.I--;U ~~ I~l ~ ~ Y' J ~b ~ ~ ~ (Sura, 42/29) ayet-i kerimesinde

semavat ve arz ile, onlarda mebsus olandevabbm alamat-i viicuddan oldugunu beyan buyurmus ve bizlere bu izah olunan hakikati duyurmustur.

Dorduncu fasIl: Tecelliyat-i vucud

Ma'lum olsun ki, viicfidun meratib-i muhtelifeye tenezziiI suretiyle tecellisi, ancak zuhfira "meyl" ile miimkindir; ve "meyI" dahi mesiyyetten

10

MUKADDiME

ibarettir. Halbuki mesiyyet bir sifat ve bir nisbet oldugundan, cemt'-i niseb ve sifattan muarra ve miinezzeh olan vucud bu sifat-i mesiyyetten dahi miinezzehtir. Zira vucud-i mutlak cemal-i zatisinde mustagraktir; ve istigrakta mesiyyet olmaz. Binaenaleyh vucudun mertebe-i vahdete, ya'ni mertebe-i uluhiyyete, tenezziilii istigrak-i cemal-i zatisinden mertebe-i agahiye gelmesi demektir ki, bu da mesiyyet ile degil, belki onun iktiza-yi zatisidir, lktiza-yi zatide ise sebeb ve illet mevzu'-i bahs olamaz. Vucudun meratib-i tecelliyan yedidir:

1. La-taayyun, 2. Taayyun-i evvel, 3. Taayyiin-i sani, 4. Mertebe-i ervah, 5. Mertebe-i misal, 6. Mertebe-i sehadet, 7. Mertebe-i insan.

Bu tertib kulliyyat i'tibariyledir.cuz'iyyat i'tibariyle meratib-i vucudu hasr ve ta'dad kabil degildir. Imdi bu meratib kesfi ve aklidir; zamani ve hakiki degildir. Ya'ni viicud bir zamanda tecelli etmemis ve 0 an i~inde I kendi cemalinde istigrakr hasebiyle cemi'-i esma ve slfatl kendisinde miistehlek ve muzmahill olmus idi; sonra bir zaman geldi ki, bu istigraktan ayihp kendisine geldi ve kendindeki sifata §uuru hasil oldu; ve bu zaman dahi gectikten sonra dusunup dedi ki: "Bende bu kadar slfat var; bunlann asanm rzhar edeyim; falan seyi boyle yapayim ve falan §eyi de §oyle yapayim"; ba'dehfr bu teemmiilii muteakib esyayr icad etmege basladi; ve ciimlesini yoktan var etti. Bu, kat'a boyle degildir, Bu meratib kesfe ve akla goredir; yoksa zaman ile asia munasebetleri yoktur. Zira vucudun tenezzulatr ve tecelliyati vucud ile beraber kadimdir, Hudfis, ancak suver-i kesire-i avalimin efradma nazarandir. Ve alem bizim alemimizden ibaret degildir. Feza-yi la-yetenahide avalim-i bi-nihaye mevcud olup, peyderpey tekevviin ve tefessiid etmektedir. Bu tekevviin ve tefessiidiin neevveli ne de ahiri vardir. Zira keyfiyyet-i halk ezeli ve ebedi olup, ne evveli ve ne de ahiri vardir. Evveliyyet ve ahiriyyet, ancak efrad-i mahlfikata nazarandir.

Besinci fasIl: Mertebe-i la-taayyim, mertebe-i ahadiyyet

Bu mertebe vucudun mertebe-i rtlakr olup, cemi'-i nuut ve sifat

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

11

iz8.fesinden munezzeh ve her kayiddan, hatta kayd-r itlaktan dahi mukaddestir. Bu mertebe Hak Teala hazretlerinin kunhu olup, onun fevkinde baska bir mertebe yoktur. Vucudun bu mertebesi hakkmdaki tafsilat, birinci ve dorduncufasillarda zikr olundugundan burada tekran zaiddir.

Altmer fasd: Mertebe-i vahdet, taayyiin-i evvel mertebesi

Bu mertebe zat-r bahtm istigrak-; cemalisinden, mertebe-i agahiye tenezziiliinden ibarettir, Bu tenezziil vucudun. iktiza-i zatlsidir. Onun bu mertebe-i agahisine "mertebe-i uluhiyyet'' denir. Vucud bu mertebede kendisindeki Sliat ve esmayi ala-tariki'l-ihata miicmelen bilir. Ve slfat bu mertebede kendisinin aym / oldugundan bu ilim, kendi zatma olan ilminden ibarettir. Binaenaleyh vucud bu mertebede cemi'-i esma ve sifat ile musemma ve mevsuf; ve nuut ile men'ut oldugundan "Allah" ism-i cami'inin mertebesidir; ve bu isim ile musemmadir. Bu mertebe, zat-Ilataayyiiniin, taayyiin suretiyle zuhur ettigi evvelki mertebe-i tenezziiliidilr. Buna "taayyun-i evvel" ve "ilm-i mutlak" da derler. Zira bu mertebede zatm §uuru ve vicdam ma'lum; ve gayriyyet kaydi olmaksizm mutlaktir. Buna "vahdet-i hakiki" mertebesi de derler. Zira bu nefs-i "taayyiin-i evvel" in ismidir ki, ..b-I_,ll ~I ..L>ol_,ll ~.J~ ~ ya'ni "vahidden ancak vahid sudfir eder" demektir. Bu mertebede ta'did ve a'dad ve kesret ve efrad yoktur. Beyne'n-nefy ve'l-isbat musaviyu't-tarefeyndir.

"Felek-i velayetii'l-mutlak" derler. Zira "cevher-i evvel"den ibaret olan taayyiin-i evvelin zahiri ve batmi vardrr. Onun batmma "velayet-i mutla-

- "'. ~ J.... ...". ,

ka" derler. ~I ~ ~~_,ll ~la (Kehf, 18/44) bu velayetten kinayedir. Ve

onun zahirine "nubuvvet-i mutlaka" derler. Zira 0, vucud-, ahadiyyet He vahidiyyet arasmda berzahtIr. Mevvac-i ahadiyyetten feyz-i akdesi blvasita kabul eder ki, nann "velayet-i mutlaka"du. Ve vahidiyyet mevvaci ile feyz-i mukaddesi ahz edip halka eristirir; namma "niibiivvet-i mutlaka" derler. u _ h II) ~\ll ~ r.)\) ~..:._;_S bu niibiivvete i§arettir. Cemi'-i

-

II

12

MUKADDiME

velayet-i evliya ve nubuvvet-i enbiya ondan nes'et ve zuhfir ederler. Bundan na§i ona "felek-i sabitat" ta'biri ile kinaye ederler ki, cumle seyyarat ve sabitat nasil eflakte vakil iseler, enbiya ve evliyanm nubuvvet ve velayet-i kulliyye ve ciiz'iyyeleri de oylece "velayet-i mutlaka"da vaki'dirler.

Buna "tecelli-i evvel" de derler; zira 0, Ia-taayyunden evvelen zuhur etti; ve mertebe-i hafadan evvelen munevver oldu.

"Kabiliyyet-i evvel" de derler; zira 0 cumle mahlukat ve mevcudatm maddesidir; ve cemi'-i kabiliyyat ondan zahir olurlar.

"Makam-i ev edna" da derler ki, bu mertebenin fevkinde, zat-r sirf mertebesinden gayri bir mertebe yoktur.

/ "Berzahu'l-berazih" derler; zira 0, taayyun ile Ia-taayyun arasmda haildir ve cemi'-i berazihi cami'dir,

"Berzah-i kilbra" da derler; zira ahadiyyet ve vahidiyyeten ibaret olan iki mertebe-i a'zarm hamildir.

"Ahadiyyetu'l-cem'" de derler; zira bi-i'tibar-i tskat ve isbat, min-hay-

su-hiye, zatm i'tibandir. .

"Ma'den-i kesret" de derler; zira cevahir-i esma ve sifat bu ma'denden zuhfir ettiler.

"Mense'u's-siva" da derler; zira cemi'<i miimkinat bu mertebeden zuhfiretti.

"Kabiliyyet-i kesret" de derler; zira butun keserat-i esmaiyye-i kulliyye-i ilahiyye ve esma-i kevniyye-i kiilliyye bu masdardan zuhfir etti.

"Feleku'l-hayat" da derler; zira medar-i hayat-i alem bu mertebeye menfittur. Bu mertebe alem-i ervah ve ecsamm hakayrkmi mutazammmdir. Her bir mertebeyi.bir ism-i iH'thl terbiye eder. Her bir mertebe-i kiyaniyye hayat-i hakikiyyeyi ondan iktisab eyier. Ve "felek" ta'biri onun uluvv-i mertebesinden kinayedir. Bu mertebenin bircok isimieri daha vardir ki, oniar da bunlardir:

ZIlI-i evvel, berzah-l evvel, mertebe-i fila, madde-i mutlak.. alem-i rumfiz, hakikatu'l-hakayik, ask-i ekber, zuhur-i evvel, nisan-i evvel, vasita-i fila, vahdet-i sirf, kenzu'l-kunuz, hakikat-i mechfil, cem'u'l-cem', halk-I evvel, akl-l evvel, alem-i ma'na, alem-i vahdet, kenzu's-sifat,

FusDsU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

13

adem-i hakiki, kabe kavseyn, mahlfik-i evvel, akl-i kiill, hakikat-i muhammediyye, mertebe-i rahmet, alem-i slfat, hakikat-i adem, lahut, vncud-i evvel, kalem-i evvel, nfrr-i Muhammedi, alem-i icmal, levh-i mahfuz, ism-i a'zam, ruhu'l-kuds, mevcud-i evvel, kalem-i a'la, durretu'l-beyza, vucud-i icmali, ummu'l-kitab, ruh-i a'zam, levh-i kaza, mebde'-i evvel, sebeb-i evvel, berzah-i cami', hazret-i icmal, nuru'l-envar, ebu'l-ervah, ars-i mecid, makam-i suhud-r cem'ii'l-cem', ma'den-i kesret, menseu'ssiva.

Bu mertebenin ismi cemi'-i slfat ve esmayi ve isti'dadat-i frtriyye ve kabiliyyati cami' olan "Allah'ldir. / Bu SlUt ve esmamn asan kendisinde

- -- -., --- ~

zahir olsa da olmasa da yine "Allah"du. ~WI.;r ~.,.ul 01 (Ankebfit, 29/

6) bu mertebeye i§arettir.

Misal: Hal-i istigrakta bulunan bir ademden hicbir eser ve tecelli zahir olmaz; ve bu hal icinde onda ne ilim, ne semi, ne basar, ne irade, ne de kudret zahir degildir. Bunlann ciimlesi 0 kimsenin vucudunda miistehlek ve miitelasidir. Bu hal-i istigraktan bal-i agahiye geldikde, bu ta'dad olunan sifatlanyla muttasif olur. Ve onun bal-i istigraktan hal-i agahiye gelisi kendi zatinm ve viicftdunun iktizasidir. Yoksa kendi mesiyyeti ile degildir, Ve hal-i agahiye geldikde, butun §ufinat ve srtan kendisinde miittehid bir haldedir. Ve kendinin bi'l-ciimle esmasmi ve sifanm cami' olan bu adem, bunlann asanm lzhar etse de, etmese de yine ademdir. Ademin subut-i ademiyyeti icin asar ile zuhurfma ihtiyac yoktur. 0, bundan ganidir,

Yedinci fasrl: Taayyiln-] sani mertebesi, mertebe-l vahidiyyet Vucud, taayyiin-i evvel mertebesinde esma ve sifanm miicmelen bilmekle beraber bu esma ve sifatmm leab ettirdigi cemi'-i maani-i kiilliyye ve cuz'iyyenin suretleri, bu taayyiin-i sani mertebesinde aynhrlar, E§ya-YI kevniyye hakayikmdan ibaret olan bu suverden her birinin gerek kendi zatina ve gerek kendi zatnun emsaline asla §ufiru yoktur. Zira onlann vucudlan ve temeyyiizleri ilmidir. Vilcud bu suver-i ilmiyye sebebiyle miiteaddid ve miitekessir olur. Ta'bir-i digerle bu suver-i ilmiyye, zat-r

14

MUKADDiME

uh1hiyyetin emr-i icada illeti olurlar. Ve bunlann illet-i vucudu dahi cami'si eemi'-i esma ve slfat olan zat-t ulOhiyyet oldugundan, bundan delil-i nazariye muhalif olarak §u netice-i hakikiyye cikar: illet olan zat-r ulOhiyyet kendinin illeti olan ma'lulun, ya'ni suver-i ilmiyyenin illeti olur; veyahut il-

15 let olan / suver-i ilmiyye, kendilerinin illeti olan ma'Iflliin, ya'ni zat-i uluhiyyetin emr-i Icada illeti olur. Halbuki delil-i nazariye gore akhn hukmu, "illet olan §ey kendi ma'lulu icin ma'lul olmaz" demek idi. lste ilm-i tecelli balada izah olundugu iizere aklm bu hiikmiinii "illet olan sey, kendi ma'lulu icin ma'lul olur" hiikmiiyle fesh etti.

Atideki misal zevk-i sahih ile teemmiil olundukda anlasihr ki, bu hiikiim, garbiyyunun "iskolastik" ta'bir ettikleri kiyl u kal cinsinden degil, belki bir hakikat-i zahiredir.

MissI: Bir hattatm yazdrgi levhamnilleti, 0 hattatm vuctidudur. Zira hattatin vucudu olmasa, 0 levha mevcud olmaz idi. Binaenaleyh hattatm vucfidu illet ve levhanm vucudu da 0 illetin ma'lOliidiir. Fakat 0 kimsenin nisebinden bir nisbet olan hattanyyet sifan olmayip da, bu sifat ondan bir levha yazip izhar etmesini lisan-i isti'dad ile taleb etmese, 0 sahrstan bu levha zuhura gelmezdi. ~u halde levhanm icadma sebeb olan sey, kendi mucidinden, vucudunu taleb etmesidir. Bu surette levha ma'lul iken,emr-i izhann illeti olur. Ve bu veeh ile illet olan hattatm vucfidu, emr-i izharda kendinin illeti olan levha-i ma'lulun illeti olmus olur. Ya'ni hattatm vucudu emr-i izharda ma'lul ve hem de levhanm icadma illet oldugu gibi, levhanm viicfldu dahi hem illet ve hem de ma'lul olur.

Imdi maddiyyOnun madde kanununu beyan ettikleri srrada "umOmiyyet i'tibariyle kainatm sebebi yoktur" demeleri, hakikat-i emirdeki eehillerinden ve kiilliin numunesi olan kendi nefislerinden gafil bulunmalanndan nes'et etmistir. Ve bu eehl vegafietin mensei de esfel-i safilin olan alem-i tabiattan a'la-yt illiyyin olan zata sirf akil ve zeka ile unlc edilebilecegi zannolunarak, enbiya (aleyhimu's-selam) ve onlann varisleri olan evliya-yi kiram hazaratmm akval-i / aliyye ve ihbarat-i seniyyelerine kulak asmamaktir.

Bu mertebede miiteayyin olan her bir suret-i ilmiyye, esya-yi

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

15

hariciyyeden her birinin hakikati ve onu terbiye eden Rabb-i hassidir .



Istilah-r siifiyyede her bir suret-i ilmiyyeye "ayn-l sabite" ve peY'et-i

mecmuasma "a'yan-i sabite" derler. Mutekellimin "ma'lum-i ma'dum", hukema "mahiyyet" ve mu'tezile "§ey'-i sabit" derler. Taayyiin-i evvel hakikat-i muhammediyyeden ibaret oldugu cihetle, bu hakikat-i muhammediyye cemi-i hakayiki cami' olmus olur. Bu taayyiin-i sani mertebesine "vahidiyyet" denildigi gibi, "hakikat-i insaniyye" de derler. Ve atideki esami ile de tevsim ederler:

Tecelli-i sani, kabiliyyet-i zuhfir, hazret-i irtisarn, mebde'-i sani, mecmuu'l-ervah, maad-i ervah, mulk-i batm, feleku'l-hayat, berzah-l sani, kevn-i cami', mense'<i sani, bed'-i sani, makam-i ervah, hazret-i rububiyyet, mtinteha'l-ma'rife, zuhur-i sant, alem-i melekut, alem-i esma, perde-i vahdet, hazret-i cern', menseu's-siva, zill-i memdud, alem-i batin, alem-i vucud, zill-i vahdet, mense'u'l-kesret, hazret-i uliihiyyet, nefes-i rahmani, alem-i emr, kenzu'l-ervah, miibin-i srfat, ahadiyyet-i kesret, munteha'I-abidin, vucud-i mufaz, alem-i sani, ma'den-i ervah, ayne'Iyakin.

Suver-i ilmiyyeden ibaret olan "a'yan-i sabite" kendi ademiyyet-i asliyyeleri iizerindedir. Onlar vucud-i harici kokusunu koklamamislardrr. AIem-i §ebadette zahir olan suver ancak onlann ukusii ve zilalidir. Lo 0~ ";JI ~y:-)I 4..>J1J ~ dedikleri budur. Bu hakikat, atide mertebe-i sehadet faslmda misal ile izah olunacaktir. /

Sekizinci fasil

Birinci vasl: Sljat ve Esmti

Ma'Ifun olsun ki, kaffe-i esyamn mebdei olan viicud ayn-i hayatnr; zira miiteharriktir ve onda asla sukun yoktur. Eger siikfin olsaydi adem olur ve ondan asla bir sey cikmazdi. Zira hikmet-i tabiiyye ulemasimn §U:

"Hicbir §ey bila-sebeb sukfmetini harekete ve hareketini de siikunete tebdil edemez" dusturuna nazaran, eger bi'l-ciimle esyanm mebdei olan vucud-i hakikide hayat olmasa, 0 vucudun sukfmeti harekete gelmek icin hicbir se-

----------------------------

16

MUKADDiME

beb mevcud olmamis olur. Ve sebeb-i hareket mevcud olmaymca, hareketten zahir olan suver-i avalim tekevviin edememek laznn gelirdi. imdi aklen ve ilmen anlasildi ki, vucudun meratib-i muhtelifedeki tecelliyati onun hareketinden miinbaisdir. Ve hareket olan yerde, muharrik vardir ve muharrik hayydir. Ve "hayat" bir sifattir; ve sifat mevsilftan miinfekk 01- madigindan on un ayrndir. Vucud hayat ile muttasif olunca kendi nefsini ve zanm miidrik olmak icab eder. Bu ise onun zatma olan ilmidir. Ve "ilim" dahi "hayat" gibi bir srfattir. Binaenaleyh viicild ilim ile de muttasif olur. Ve hayat ve ilim ile muttasif olan viicildun "irade" ve "kudret" ile muttasif olmamasi miimkin degildir. Zira bunlar, onun levazmudir. Ve viicildda bu sifatlann subutu ile beraber "sem'" ve "basar" ve "kelam" ve "tekvin" sifatlannm dahi subutu iktiza eder. Binaenaleyh vucud, bu ta'dad olunan sifat-i seb'a-i zatiyye ile muttasiftrr. "ilim, irade, kudret, sem', basar, kelam, tekvin". Bunlarm imami "hayat"tu. Zira hayatm olmadrgi yerde ne hareket, ne ilim, ne kudret ve ne de icad bulunmaz.

imdi, sifat ismin menseidir; zira bir seyde sifat olmazsa, bir isim ile tevsim olunmaz. Meseta kendisinde srfat-i hay at olmayan bir seye "hayy" ismi / ve sifat-i ilim bulunmayan kimseye de "alim ve alim" ismi verilmez. Zat srfat He ve sifat isim He zahir oldugundan, isim sifatm ve sifat zatm zahiri; ve zat sifatm ve sifat da ismin batmi olur. Ve "sey" dahi ismin zahiri ve isim "§ey"in batmi olur. Zira musemma olan "sey" zahir oldugu vakit, isim 0 seyde ihtiff edip fani olur.

imdi "zat" , "sifat" ve "isim" aralannda zuhur ve butfm nisbetleri oldugu ve mefhum-i zuhfir, mefhum-i butunun gayri oldugu cihetle, bu I'tibar ile bunlann aralannda mugayeret olur. Velakin "sifat" zat-i mutlakin mertebe-i zuhflrda tecelli-ihassi ile tecellisinden ibaret oldugu 0 tecelli-i hass zat-i mutlaki iizerine zaid olmadrgi cihetle, bu i'tibara gore zatm aym olur. Sifat ve esma-i ilahiyye kulliyyati i'tibariyle kabil-i ta'daddir. Nitekim esma-yi hiisna-yi ma'dude kiraat olunur; fakat cuz'iyyan i'tibariyle la-yuad ve la-yuhsadir.

Esmamn kaffesinde iki i'tibar vardir: Birisi Zat'a delaleti, ve digeri kendinin ma'na-yi hassina delaletidir. Mesela Alim, Semi', Bash isimleri

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE 1}ERHi

17

Zat'a delalet ettigi gibi, kendilerinin ma'na-yi husfisilerine de delalet ederler Zira Alim, Semi', Basir kimdir? denildikde ahadiyyet-i esmaiyyesi hasebiyle Zat-i ilahidir denir; ve bu surette hepsi "zat"a delalet etmis olur. Fakat bunlann ma'na-yi hususileri baska baskadn. Ya'ni bilicilik, isiticilik ve goruculuk baska baska ma'nalardir. Binaenaleyh esma "zat"a delaletleri i'tibariyle miittehid ve yekdigerinin aymdirlar; ve mefhumat-i mutegayire hasebiyle yekdigerinden miitemeyyiz ve birbirinin gayndirlar.

imdi, vucud-r latif-i Hakk'in delili, onun mertebe-i kesifi olan avalim-i sehadiyyedir. Ve icinde bulundugumuz arz avalim-i sehadiyye-i binihayeden birisidir. Binaenaleyh biz, Hak'tan zahir olan suver-i aleme bakip, / onlarda gordugumuz ahkam ve asara nazaran hiikmederiz ki, Hak hayydir. Zira O'nun vucfidunun alameti olan alemin her noktasmdan hayat zahir olur; ve kendimizi hayat sahibi buluruz. Ve keza Hak "AlIm"dir. Zira suver-i alemden bir suret ve kull-i alemden birer cuz' olan biz insanlar sifat-i ilm ile muttasrfiz. Semi', Basir, Murid, Kadir, Miitekellim, Miikevvin, Musavvir, ilh ... hep buna makiysnr.

Ikinci vasl: A 'ylin-l siibite mec 'ul degildir

A'yan-i sabite, suver-i. ilmiyye-i esmaiyyeden ibaret olduklanndan, vucud-i haricileri yoktur. Halbuki "ca'l' miiessirin te'sirinden ibarettir. Bunlar ise mahall-i te'sir ve infial olmadiklanndan mec'uliyyetleri mevzu'<i bahs olamaz; ya'ni bunlar "yapilarak" vucuda getirilmis seyler degildir, Zira §uunat-l zatiyyeden ibarettirler. Ve §uunat zatm iktizaatidir ve zat ile beraber kadimdir; ve §uunat-l zatiyye bir ca'ilin ca'li ile mec'ulen mevcud olmadiklan gibi, bir miiessirin te'siri tahtmda da degildirler. Mademki zat-i vii cud mevcuddur, elbette onlar da O'nunla beraber mevcuddur.

Misal: insanda gulme ve aglama gibi bircok se'nler vardir. insan gulmedigi ve aglamadigi vakitler, bu se'nler bi'l-kuvve rnevcud ve bi'l-fiil ma'dfimdur. Aglamasi ve giilmesi fiilen zuhfrr ettigi vakit bu zuhurat,

18

MUKADDiME

iradesi ve calli ve te'siri ile vakil olmaz; belki iktiza-yi zattsl olarak bilamesiyyet ve bila-ca'l ve te'sir vakil olur. Ya'ni insan, heniiz giilmeden ve aglamadan evvel, gulmege ve aglamaga hazirlanmaz; ve gulme ve aglama se'niyyet i'tibariyle ma'na-yi insanide miittehid iseler de, zuhurda yekdigerinden aynhrlar. Cunku gulme, aglamanm aym degildir. imdi bunlar insanm sahsmda mevcud ve bi'l-fiil ma'dum iken, bu ma'dum olan

20 se'nlerin sahs-i mevcfid iizerinde te'sirleri goruliir. / Binaenaleyh sahs-i mevcfid bunlann te'siri He zahir oldukda, ya\'ni giildiikde ve agladikda, bu se'nler dahi fiilen mevcud olurlar; ve onlann mevcfidiyetleri sahs-i mevcuda muzafen vakil olur. Ve mademki sahs-i insani mevcfiddur, elbette bu sc'nler dahi onunla beraber bi'l-kuvve mevcfiddurlar; ve bir sebeb tahtmda da iktiza-yi zati olarak, bila-mesiyyet ve bila-ca'l ve te'sir, fiilen zahir olurlar. lste bunun gibi mevcud-i hakiki olan zat-i ulfihiyyette fiilen ma'dfim olan §ufinatm te'siri ile, zatullah bu §uunatI hasebiyle tecelli eder. Zira a'yan-i sabite zuhfirun illeti ve zatullah ise, onlann ma'luludur. Ve illetin ma'lul iizerinde te'siri gayr-l kabil-i red ve cerhdir.

Nitekim illiyyet ve ma'Ifiliyyet mes'elesi misal-i kevni iradl ile balada zikr olundu. Bu te'sir ve teessiir ve illiyyet ve ma'lfiliyyet mes'eleleri viicud-i vahid-i Hakk'in niseb-i zatiyyesinden ibaret olup meydanda bir gayr bulunmadigmdan, §an-l uluhiyyete yakisrmyacak bir hiikiim kabilinden telakki olunamaz.

Ufuneu vasl: Isti'ddd-t gayr-t mec'iil ve kabiliyyet

lktiza-yi zati olan a'yan-i sabiteden her bir "ayn"m bir isti'dadi ve kabiliyyet-i mahsusasi vardir; asIa biri digerine benzemez. Vucud-i mutlak-i Hak a'yan-i sabiteden her bir "ayn"m isti'dadina munasib olarak 0 "ayn"m sureti ile zahir olur. imdi a'yan-i sabite mec'ul 01- maymca, onlann isti'dadat ve kabiliyyati dahi mec'fil olmaz. ~u kadar ki, bu isti'dadat ve kabiliyyat a'yan-i sabitenin ve a'yan-i sabite dahi Zat'm iktizaatI bulundugu ve bunlann illeti, ancak vucud-r zatullah bulundugu ve illetin ma'lfile te'siri tabii olacagi cihetle, bu isti'dad ve kabiliyyatm miiessiri dahi ancak vucud-i zatullahdrr. Iste bu hakikate i§areten cenab-i

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE -SERHi

19

Mevlana (r.a.) Mesnevi-i Serit'lcrindc soyle buyururlar:

~ .k ~ 4.\i I.J)I ~b ..:,....... ~ ~ 4.\; ) ~ ~b

~..y .s\,k&. J~ wi ~O).~. - I ~b 1.: ..... W.k • o:L ......._.) .' .r: .

/ Terciime: "0 kalb-i kasinin <;aresi bir miibdilin atastdir; onun atasi icin kabiliyyet sart degildir, Belki kabiliyyetin sarti onun atasidir. Zira ata i~ ve kabiliyyet kabuktur."

Zira a'yan-i sabiteye viicud-i ilmi bahs eden ata-yi zatidir; ve bu dad-i ilah! olmasa, hicbir surer mertebe-i ilimde peyda olmaz; ve onlann isti'dad ve kabiliyyati dahi mevzu'-i bahs olamaz idi. Binaenaleyh ata-yi zati ve dad-i ilahi i<; ve isti'dadat ve kabiliyyat kabuk mesabesindedir. Imdi burasi iyi anlasilsm ki, isti'dad ve kabiliyyatta cebir yoktur. Ata-yi zati ve tecelli-i ilahi ve nefes-i rahmani ale's-seviyye vaki'dir. Tenfis-i rahmaniyi muteakib her bir ayn kendi isti'dadina ve kabiliyyet-i zatiyyesine gore miiteayyin olmustur. Binaenaleyh her bir ayn kendi kendine cebr etmistir.

Misal: Bir kimse zernheride la-yenkan' bir cam iizerine nefesini irsal etse, bi-suret olan bu nefes cam iizerine ale's-seviyye temas eder. Fakat siddet-i bunldet hasebiyle bu nefes cam iizerinde tekasuf ederek incimad eyledigi vakit, tiitlii sekiller zahir olur. Bu zahir olan eskalin hicbirisi ne tfilen ve ne de arzan yekdigerine benzemez. Bu eskalin herbiri bi-suret olan o nefeste miindemic idi. Bi't-tekasuf boylece zahir oldular; ve bu suretle kendi isti'dad ve kabiliyyetlerini irae ettiler. Bu isti'dad ve kabiliyyetlere asla miiteneffisin icban yoktur. Belki ayn-l nefeste onlar, isti'dad ve kabiliyyetlerine gore kendilerini yine kendileri iead ettiler. Ancak miiteneffisin vucudu onlann illet-i izhan oldu; ve onlar ma'lul oldular. Simdi bu e§kal icinden birisi cikip da bi'l-farz miiteneffise hitaben: "Sen beni nicin yammda miitekevvin olan su giizel <;i<;ek gibi tersim etmedin; boyle upuzun bir sekilde kaldim?" sualini soramaz. Sorsa, miiteneffis ona cevaben der ki: "Bu sekilde hudusun icin benim tarafimdan senin iizerine

. hicbir cebir vaki' olmadi; ben ancak seni tenfis ettim; sen de bi'l-kuvve mevcud ve bi'l-fiil ma'dum olan kabiliyyet ve isti'dadm hasebiyle boyle

20

MUKADDiME

tekevviin ettin; cebir ancak senden, sana vaki' oldu: / nicin bana tevcih-i hitab ediyorsun?"

Imdi nefes-i rahmaninin hin-i tenfisinde, her bir ayn 0 nefeste "Kiin!" emrine imtisalen kendi isti'dad ve kabiliyyeti dairesinde kendi kendini tekvin etmis ve ona 0 surette tekevviinii icin cebir vaki' olmarrus oldugundan Hak "La yiis'elii amma yefal"dir. Zira Hakk'm fiili onlan tenfis etmek ve onlara ifaza-i vucud eylemektir. Bu ise ata-yi zati'dir. Hie; ata-yi zatisinden dolayi Hakk'a sual tevecciih eder mi? Belki sual isti'dad-r all dururken isti'dad-i sufliyi begenip, 0 isti'dad dairesinde miitekevvin olanlara tevecciih eder. "Ve hiim yus'elun" onlar hakkindadir. Cenab-i Hak Zeyd'i cebren canib-i saadete ve Amr'i da cebren sekavete sevk etmekten miinezzehtir. Hakk'm mesiyyeti ancak isti'dad ve kabiliyyete taalluk eder. Zira Hak TeaIa ilminde sabit olan seyi murad eder; ve murad eyledigi seyi isler.

Diirdiincii vasl: Ilim ma'liima tdbi'dir

Ma'lum olsun ki, ilm-i ilahide iki i'tibar vardir: Birisi; mertebe-i vahdette ve taayyiin-i evvelde zat-r ulfihiyyetin cemr'-i slfat ve esmasma miicmelen ilmidir. Bu ilim kendi zatma olan ilimden ibaret.oldugundan, bu mertebede "ilim", "alim", "ma'lum" arasmda asla temeyyiiz yoktur; ciimlesi §ey'-i vahiddir. Ve bu ilim, ma'luma tabi' olan nevi'den degildir. Zlfa zat-i kadim ile beraber kadimdir. Ikincisi; mertebe-i vahidiyyete ve taayyiin-i saniye tenezziiliinden sonra, kendisinde miindemic olan bi'lciimle sifatm ve esmasmm suretleri, yekdigerinden miitemeyyiz olarak ilm-i ilahide peyda olduklannda, herbirinin iktiza-yi zatileri olan kabiliyyet

. ve isti'dadan ne ise inkisaf eder. Ve bu kabiliyyet ve isti'dadat ba'de'linkisaf, Hakk'm tafsilen ma'lumu olurlar. lste Hakk'm bunlara taalluk eden ilmi onlann ma'lumiyyetlerinden sonra oldugundan "ilim ma'luma tabi'dir" denildikde "ilm-i slfati ve esmai" anlasilmahdir. Ilmin ma'luma

• J 0 ... ... J. ......... fI... • Jill .. ,.". ... ,

tabiiyyeti hakkmdaki delil-i Kur'ani: ~ ~~~I ~ ? ~ H J

(Muhammed, 47/31) ya'ni: "Biz sizi imtihan ederiz, ta ki sizden mucahid olanlan bilelim" ayct-i kerimesidir. Hakk'm: "Ta ki biz bilelim" kavli asla

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

21

te'vil edilemez. Bunu ancak mutekellimin gibi tenzih-i vehmi / sahibleri

. te'vil ederler. Ve onlar vucud-i esyayr vucud-i vahidin gayn gorduklerinden, Hakk'm ilmi ma'luma tabi' olsa, Hak ilmini gayrdan ahz etmek lazim gelir; bu da cehl ve acz oldugundan Hakk'a layik olmaz zann ederler. Halbuki vucud birdir: Bu keserat O'nun suver-i esmaiyyesinin zrlalidir; ve ayineye mlin'akis olan zilal, sahs-i muhazinin suretinden gayn degildir. Binaenaleyh sahs-i muhazi, ayineye nazar ettigi vakit, gordiigii suretten kendisinde bir Him peyda oldukda, 0, bu ilmi gayrdan ahz etmis olmaz. Binaenaleyh mutekelliminin tevehhlim ettikleri gayriyyet yoktur ki, Hakk'a cehl ve acz isnadi lazim gelsin. Bu ayniyyet ve gayriyyet mes'elesi mertebe-i sehadet faslmda izah olunacaktir.

Besinci vas I: Kaza ve kader

A'yan-i sabite, iktiza-yi zatileri olan isti'dad ve kiibiliyyetleri dairesinde Hak'tan zuhuru taleb ederler. Bu taleb lafzi degil, halidir. Mesnevi:

Terclime; "Biz yok idik; ve bizim takazamiz dahi yok idi. Senin lutfun bizim na-guftemizi isitir idi."

Bu taleb, yasamak icin bahgm viicfldu su ve insamn viicfidu hava-yi nesimi taleb etmek gibidir. Zira onlann isti'dad ve kiibiliyyet-i vucudiyyeleri boyledir. lste her bir ayn, zat-i uluhiyyetten boyle iktiza-yi zatisine gore tecelli talebinde bulundu. Onlann isti'dad ve kabiliyyetleri ma'lum-i ilahi oldukda taleblerini is'afen, Hak ma'lumiyyetleri dairesinde tekvinlerini murad eyledi. Binaenaleyh Hakk'm iradesi ilmine ve ilmi de ma'Ifnn olan a'yan-i sabiteye tabi' oldu. Imdi onlann kaffe-i meratibde isti'dad ve kabiliyyetleri lizere zuhurlanna Hakk'm hlikmetmesi kaza-yi ilahidir; ve bu kaza hiikm-i kulll-i icmalidir. Isti'dat-i zatileri lizerine Zeyd'in ilmine ve saadetine; / ve Amr'm cehline ve §ekavetine hlikiim gibi. Fakat bu hukumde cebir yoktur. Zira bu hiikmii, a'yan-i sabite kendileri

22

MUKADDiME

i.izerine vermislerdir; ve Hak bidayeten mahkumun-aleyhdir. Ya'ni her bir ayn-i sabite kendi kabiliyyet-i zatiyyesini gosterip Hakk'a demistir ki: "Ey zi-ata, benim hakkimda hiikm-i saadeti ver ve beni bu hiikiim dairesinde izhar et!" Bu ise 0 ayn-i sabite tarafindan Hak i.izerine bir hukumdur. Binaenaleyh 0 ayn-i sabite hakim ve sahib-i ata olan vucud-i Hak mahkfimi.in-aleyhdir. Ba'dehu Hak hakim ve a'yan-i sabite mahkumunaleyh olmustur. Binaenaleyh cebir her "ayn"m isti'dad ve kabiliyyetlerinden kendi i.izerlerine vaki'dir. Ve isti'dad ve kabiliyyetin mec'ul olmadigi balada lzah olundu. Imdi isti'dadat-i zatiyye asla tebeddi.il etmedigi gibi, iki nakizi de carni' olmaz. Mesela ilm-i ilahide saadetle ma'lfim olan bir ayn-i sabite, bi't-tebeddi.i1 sekavetle ma'lum olmadigi gibi, bir ayn-i sabite an-i vahidde hem saadet ve hem de sekaveti haiz 01- maz. Zira bunlar yekdigerinin nakizidir. Nitekim bir sey bir an icinde hem beyaz ve hem siyah olmaz.

Kaza-yi ilah! biri mi.ibrem, digeri muallak olmak i.izere iki nevi'dir:

"Kaza-yi miibrem" bila-kayd.u sart infazr Iazim gelen kazalardir. Bu kaza ne dua-yi Iafzi ve ne de dua-yi fiili ile, ya'ni tedabir ile mi.indefi' olmaz. Kaza-yi mi.ibremde iki i'tibar vardir: Birisi indallahda "kaza-yi muallak" ve inde'l-melaike ve'l-kamilin "kaza-yi miibrem" gorunen kaza-yi ilahidir. Bu kaza dua ve tedbir ile mi.indefi' olur. "Kaza-yi muallak" kayd u sarta tebean infazr lazim gelen kazadir. Bu kaza sart-i indifa'in tahakkuku halinde nafiz olmaz. Sart dahl kazadir, "Kaza kaza ile reddolunur" hadis-i serlfinde bu hakikate i§aret buyrulmustur.

Kaza-yr miibreme misal: Tavla oyununuoynayan kimse, oyununu iyi oynadigi ve pullanrn dahi onune cern' edip refikinden evvel toplamaga basladrgi halde, oyle bir zar atar ki, acik vermege mecbur kalir. Zira baska ti.irlii oynamak mi.imkin degildir, Burada tedbir ve maharetin te'siri yoktur.

25 lste bu kaza-yi miibremdir./

Kaza-yr muallaka misal: Ma'Ifim oldugu i.izere, tavla oyununda oyuncular zann hi.ikmiine tabi'dir. Oyuncu oyununu kazanmak icin muvafrk gordugu zann gelmesini ister. Fakat zan atmca ekseriya muradma muhalif olarak zahir olur. Oyuncu bunda mecbfirdur; mutlaka

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

23

onu oynayacaknr. Velakin gelen zar iizerine birkac tiirlii oyun mevcut oldugu takdirde, onlann en iyisini oynamakta serbesttir. Bu hususta mecbfir degildir. Eger her gelen zarda oyununun en iyisini oynarsa, oyunu kazanabilir. imdi arzusuna muhalif gelen zara tabiiyyet mecburiyyeti bir kazadir. Ve kazanmak icin oyunun iyisini oynamak dahi bir kazadir. Arzusuna muhalif zar ile oyununu kaybedebilirken iyi oynadigi icin kaybetmedi. Binaenaleyh kazayi, kaza ile reddeyledi. Ve bu kaza kaza-yi muallak oldu. Mesnevi:

01.J j ..lib.! j\i ~ .ri

Terciime: "Allah Teala canibinden evliyanm oyle bir kudreti vardir ki,

. atilrms oku yolundan geri cevinrler" beyt-i §erifi kaza-yi miibrem hakkinda degil, kaza-yi muallak hakkmdadir. Abdulkadir Geylani hazretlerinin (k.a.s.): "Ben kaza-yi miibremi de def ederim" buyurmalan indallah kaza-yi muallak ve inde'l-melaike kaza-yi mubrem gorunen kaza-yi ilahl hakkmdadrr.Yoksa kaza-yi miibrem hi($ bir vech ile miindefi' olmaz.

"Kader" kazamn tafsilidir. "Kaza" bir vakit ile mukayyed olmadigr halde, "kader" vakten-mine'l-evkat her bir ayn-i sabitenin esbab-i mahsfisa tahtmda cemi'-i meratibde zuhur edecek ahvalini takdirden ibarettir, Mesela "Zeyd saiddir" diye hakkmda hiikm-i kulli luhukundan sonra Zeyd'in falan vakit alem-i sehadette zuhfiru ve kendisinden falan vakitlerde §u ve §u a'mal-i saliha zahir olmasi; ve §u kadar sene muammer olduktan sonra mii'min olarak berzaha intikal etmesi; ve berzahta dahi §u ve §u ni'metlere nail olmasi ilh ... gibi ahval bu kazanm tafsili oldugundan bunlara "kader" denir.

/ imdi kaza a'yan-i sabitenin isti'dad-i gayr-i mec'filiine taalluk ettigi gibi, kader dahi her bir "ayn"m ceml'-i meratibinde zuhur edecek isti'dad-i mec'ulune taalluk eyler. Binaenaleyh sirr-i kader a'yan-i sabiteden her bir aynm vucfidda zaten ve sifaten ve fiiIen ancak kabiliyyet-i asliyyesinin ve isti'dad-i zatisinin husfrsiyyeti mikdannca zuhfiru keyfiyyetinden ibarettir.

S1[[-l kaderin sun dahi budur ki, a'yan-i sabite zat-r uluhiyyetten gay-

24

MUKADDiME

ri oIarak hari~te zahir oIan umurdan degildirler. Belki Hak Teala hazretlerinin niseb ve §uunat-l zatiyyesinin suretleridirler. Ve Hak Teala'nm niseb ve §uunat-l zatiyyesi ise ezelen ve ebeden tegayyur ve tebeddiilden munezzehdir. Binaenaleyh a'yan-i sabite dahi mumteni'u't-tcgayyurdurler. Nitekim balada lzah olundu. Ve'l-hasil kader kazanm tafsili olup anen-feanen zahir; ve zahir oldukca ma'lum; ve ma'lum oldukca mukadder olunurlar.

Misal: Hayvan cinsinin a~hgl kazadir. Bu bir hiikrn-i kulli-i icmalidir.

Bu achk hayvan cinsinin iktiza-yi zatisidir, Bu cins bu isti'dad-i zatlsi ile kendi uzerine achk iIe hukm etti. Viicudun iktiza-yi zatisi olarak ~ 01j

".fl ,... .... ;11 JJIII ... J ... "" JJ...... ........;Si ... ....

r_,L... ;~ '::1'1 .oJ_? ~ J .o..:1j> t;~ '::1'1 ~~ (Hier, 15/21) ayet-i kerirnesi

hukmunce hazine-i gaybden anen-fe-anen efrad-i hayvaniyyenin zuhuru ve efraddan her birinin yasadrgi muddetce ezmine-i muhtelifedeki achgr kaderdir. Kezalik onlann toklugu da boy Ieee kaza ve kaderdir.

imdi achk hiikrn-i klillisi, tokluk hukm-i kiilli-i icmalisine tekabul eyledigi cihetle, kaza kaza iIe red olunur; ve her hayvanm ale'l-infirad ezmine-i muhtelifedeki acliklanna, ezmine-i muhtelifedeki tokluklan tekabul ettiginden, kader kader iIe reddolunur; ve bunun gibi soguk steak ile ve srcak soguk iIe ve mekr mekr iIe redd olunur. ~uunat-l saire bunlara kiyas olunsun./

Dokuzuncu fasd: Mertebe-i ervah

Vucud, taayyun-i sani ve vahidiyyet mertebesinden sonra, suver-i ilmiyye hasebiyle mertebe-i ervaha tenezziil eder. Ve bu mertebede suver-i ilmiyyeden her biri birer eevher-i basit olarak zahir olurlar. Bu cevahir-i basitadan her birinin sekli ve levni olmadigi gibi, zaman ve mekan iIe de muttasif degildirler. Zira zaman ile mekan cisme terettub eden i'tibarattandir. Bunlarise cisim degildirler. Ve cisim olmadiklanndan hark ve iltiyam dahi kabul etmezler. Ve i§aret-i hissiyye, alem-i ecsarrnn icabatmdan oldugundan bu aleme havass-i zahiriyye-i insaniyye ile i§aret etmek miimkin degildir. Bu mertebede her bir ruh kendini ve kendi mislini

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

25

ve kendi mebde'i olan Hak Subhanehu ve Teala hazretlerini miidriktir .

...... .... ,tJI ... 'o#

Nitekim Kur'an-l Kerim'de: ,.fi 1_,J\i ~f; ~I (A'raf, 7/172) ve hadis-i

serlfde: .....Al::.>1 ~ _?W" L. J JBI 4.:... j)\._"j W o~ ~.Y-- (.IJ) \'1 buyrulur. Ya'ni "Ervah cunud-i miieennededir; onlardan tearufu olanlar i'tilaf ederler, tenaktini olanlar ise ihtilaf eylerler." Hz. Mevlana (r.a.) dahi buyururlar:

Tereiime: "Libas tenden, can da tenden agah degildir; onun dimagmda Allah garmndan baskasi yoktur."

lmdi bu mertebe, aynhk ve gayriyyetten bir nevi' iizerine zatm haricte zuhfirundan ibarettir. Ve rfih kendi zan ile kaim olup, baka husfisunda bedene muhtac degildir, Teeerriid cihetinden mugayir-i bedendir. Fakat tedbir ve tasarruf cihetinden bedene taalluku vardir. Ve beden alem-i §ehadette

,,. .,

ruhun sureti ve kemalinin mazhandir. Nitekim Hak Teala buyurur: JS' Ji

...... "J " .... •

~w Js- j.-! (Isra, 17/84).

Binaenaleyh ruh bedenden miinfekk olmayip, izhar-i kemal icin bedene rnuhtacnr: ve ecza-yi bedene saridir. Onun sereyani bedene huhll ve beden ile ittihad suretiyle degildir; belkionun bedene sereyam, vucud-i mutlak-l Hakk'in cemi'-t mevcudata sereyani gibidir. Ve bu i'tibara gore, ruh iIe eisim arasmda min-kulli'I-vucuh mugayeret yoktur. Nasil ki Hak bir cihetten esyanm aym ve bir cihetten gayri ise, ruh dahi bir cihetten bedenin aym ve bir cihetten bedenin gayndir.

Misbahu'f-Hidaye sahibi buyururlar ki: "Rfihun ma'rifeti ve onun zirve-i idraki be-gayer refit ve meni'dir, Kemend-i ukul ile ona vusul miiyesser olmaz. Erbab-i miika§efat onun kesfini krskanrp, aneak zeban-t i§aret ile beyanatta bulunmuslardir. Hz. Izzet indinde / en §erif bir mevcfld

_ i.

ve en yakm bir me§hfid "ruh-i a'zam"du. Zira Hak Teala onu b- J) 0'"

~ . - -

(Hicr, 15/29) ve if: J).:..r: (Enbiya, 21/91) beyan-i alisi He kendisine izafe

buyurdu. "Adem-i kebir", "halife-i fila", "tercuman-i ilahi", "miftah-i vucud'', "kalem-i icad", "cund-i ervah'' onun evsafmdandir, Sebeke-i vii-

, elida dusen ilk sayd 0 idi. Mesiyyet-i kadime onu alem-i halkta kendi hilafetine nasb etti. Esrar-i vucud hazinelerinin makalidini ona tefviz eyledi;

26

MUKADDiME

ve onu onda tasarrufa me'zun kildi. Ve onun iizerine bahr-l hayattan bir nehr-i azim acti, ta ki feyz-i hay at daima ondan istimdad ede ve ecza-yi kevn iizerine ifaza eyliye. Ve suret-i kelimat-i ilahiyyeyi makarr-l cem'den, ya'nizat-i mukaddesten mahall-i tefrikaya, ya'ni alem-i halka eristire ve a'yan-i tefasilde ayn-l icmalden munkesif ola. Ve keramet-i cenab-i ilah! ona iki nazar bahs etti: Biri celal-i kudret-i ezeliyyetin musahedesi icin; ikincisi cemal-i hikmet-i ezeliyyetin mulahazasi icin. Birinci nazar "akl-i frtrirden ibarettir ki mukbildir; ve onun neticesi, muhabbet-i Cenab-i ilahidir, Ikinci nazar "akl-i halki ve miidbir"den ibarettir; ve onun neticesi "nefs-i kiilli"dir. Ruh-i izafinin ayn-l cem'den istimdad eyledigi herbir feyzi, nefs-i kiilli kabul eder ve onun mahall-i tafsili olur. Rfih-i izafi ile nefs-i kulli arasmda fiil ve infial ve kuvvet ve za'f sebebiyle zukuret ve unuset zahir oldu. Ve onlann rabita-i imtizac ve vasrta-i izdivaci ile mutevellidat-i ekvan mevcud oldular. Binaenaleyh kaffe-i mahlukat ruh ile nefsin neticesi ve nefis ruhun neticesi ve nih "emr"in neticesi oldu. Zira Hak Teala nlhu hicbir sebeble degil, ancak zatuun zatiyyeti ile izhar eyledi. "Emr" ile i§aret olunmasi 0 sebebledir. Vesaireyi de vasita-i nih ile izhar etti ki, "halk" ondan ibarettir. Ve alem-i §ehadette vticud-i Adem mazhar-l nih oldu; ve vucud-i Havva mazhar-l sflret-i nefs oldu. Ve Beni Adem'in sflret-i zukurunun tevelliidii, ruh-i kiilli suretinden mustefaddir; velakin srfat-i nefs ile miimtezicdir; ve tevelludat-i inas, sifat-i nihun imtizaci ile nefs-i kulli suretinden zahir oldu. Ve bu cihetten hicbir nebi, suret-i inasta meb'us olmadi. Zira niibiivvet nufus-i Beni Adem'de tasarruf ve alem-i halkta te'sir hususunda ziikflret nisbetini haizdir."

Ve'l-hasil ayn-l vahide olan vucud-i vahidiyyet, yine ayn-l vahide olarak mertebe-i ruhiyyete tenezziil / etmis ve riitbe-i vahidiyyette nasil ki bi'lciimle esmanm suver-i ilmiyyeleri yekdigerinden temeyyiiz etmis ise, mertebe-i ruhiyyette dahi onlann zrlali olan ervah dahi oylece yekdigerinden temeyyiiz etmistir, Binaenaleyh bu mertebe dahi zati i'tibariyle vahid ve nisebi i'tibariyle kesirdir. Ve her bir nih ayn-l vahidenin nisebinden biridir.

FUSUSU'L-HtKEM TERCUME VE ~ERHi

27

Birinci vasl: Hakikat-t melaike-i kiriim

Ma'lum oisun ki, vucudun, biHada tafsil olunan suver-i ilmiyye, ya'ni hakikat-i insaniyye mertebesinden tenezziilii, yine 0 mertebede sabit olan sifat-i kudretin mezahiri, ya'ni kuva ile vaki'dir. Zira viicutta kudret ve kuvvet olmaymcairade ettigi bir §eyin icadl mumkin oimaz. Allah Teala hazretleri "zu'l-kuvveti'l-metin'ldir. Ve kudret srfat-r saire gibi vucud-i hakikinin sufmatmdan bir §e'n oldugu cihetle zatmm gayn degildir. Boyle oldugu hal de maddiyyfin onu mustakil bir sey zannedip, mense-i tekvini iki mustakil viicuda istinad ettirdikten sonra, birine "madde", digerine "kuvvet" demislerdir, ~iib~~ Y?,~!c! bu hukum onlann veh~e ~~~t~l!id bir ~.~n!~r~ndan ibarettir.FI ~ ~~;, (Necm, 53/30) ve o: ~ 'j JLlI iJ! t;..! ~I (Yfinus, 10/36).

imdi, et'al kuvvet He tezahur edeceginden, ef'al-i ilahiyye dahi melaike-i kiram ile zahir olur. Kuva-yi ilahiyyenin ismi lisan-i enbiya aleyhimu's-selamda "rnelaike'ldir. Zira "melek" "kuvvet ve siddet" ma'nasmadir. Melaike iki kisimdtr: Birisi tabu, digeri unsuridir. Melaike-i tabiiyyun, anasmn bulunmadrgi fezada suver-i tabiiyyeden mutekevvin olan ervah-i ulviyyedir. Bunlar fez ada miitekevvin olduklan ve ana sudan murekkeb olan ecram ile munasebetdar olmadiklan cihetle, Adem'e secde ve ser-furfi' ile emr olunmadilar. lkincisi melaike-i unsuriyyfindur ki, bunlar anasira mens fib olan ervahdir; ve Adem'e secde ve itaat He mukelleftirler. Melaike-i kiram, ihtiyar sahibi olmayip, 0 kuvamn sahibi

'" ,; J .......

olan zat-i ulfihiyyetin iradesine tabi' olduklanndan haklannda Ull iJ ~ 'j

... J .... J ... "" J."It, ... OJ ... ",,,,,,,

o Jf~ t.. iJ ~J r-A fIt.. (Tahrim, 66/6) buyrulmustur. Nitekim vucud-i

insanideki kuva dahi insamn iradesine tabi'dir. insan iradesini bir §eye tevcih edince 0 kuva 0 seye masruf olur ve asla tehalluf etmez.

/ Melaike-i unsuriyyfin, avalim-i bi-nihaye-i kesifenin tedbirine 30 me'murdurlar. Bunlann a'dadi hasra ve ta'dada gelmez. Melaike alem-i

hiss ve sehadette eshas-: kesife gibi gorunmezler, zira ervahdir. Alem-i

hay aIde suver-i muhtelifeye mutemessilen meshud olurlar. Bu temsil rainin

28

MUKADDiME

ahval ve i'tikadati ile munasebetdardir. Hz. Cibril'in cenab-i Meryem'e ve diger melaike-i kiramin LOt (a.s.) ve sair enbiya aleyhimu's-selama ve evliyaya ve sulehaya temessiilleri gibi. Onlann bu temessiilleri esnasmda ralnin nezdinde hazir olanlar bu melaikeyi mii§ahede edemezler. Zira alem-i hayale dahil olan ancak raidir. Meger ki huzzardan dahi alem-i hay ale dahi! olanlar buluna. Bu temessiilii bunlar da gorebilirler. Melaikenin viicOh-l tasarrufati "kanatlar"a tesbih buyrulmustur. Nitekim Kur'an-i

.. t. 0 ,~ J, '" '" 0 -, • _" ,. ~ '" J.. , ._

~e!i~'d~ .buy~ul~r; ~I J_.i ~_) ~I ~~ ~ _) )'1) ~I_,_.....JI flt ~ ..l..>J1

~~ t.. ~\ J ~J- t. 4_)) ~'jj) ? (Fanr, 35/1).

Binaenaleyh bu kuvanm semavat ve arzda te'sirat-i miitenevvia-i kesiresi vardir. Vucud-i mutlakm meratib ve etvar-i muhtelifesindeki tedbirat bu kuva vasitasiyladir. Bunlar canib-i ulOhiyyetten her bir mertebeye ve her bir tavra irsal olunurlar. Ya'ni ba'zilan enbiyaya vahy ile ve ba'zilan evliyaya ilham ile, ve eshas-i saire-i insaniyyeden her birine ve hayvanat ve nebatata ve cemadata, ve'l-hasil bi'l-ciimle esyaya umur-i muhtelife-i kesirenin tasrifi ve tedbiri icin irsal olunurlar. Her hangi bir melegin kendisinden miiteessir olan seye bir te'sir ile ittisali onun "kanad'hdrr. Binaenaleyh her bir cihet-i te'sir, bir "kanad" olmus olur. Melaikenin kanadlan, ya'ni viicOh-l te'sirati adede munhasn degildir; belki onlann te'sirat-i miitenevvia-i kesiresi hasebiyle kanadlan gayr-l kabil-i ta'daddir. Onun icin (S.a.v.) Efendimiz leyle-i mi'racda. Cebrail (a.s.)': altiyuz kanadli olarak musahede ettiklerini hikaye buyurmuslardir. Mak-

J.", ,0 J.,

sad-i alileri: ~~ t.. ~I J -4J- (Fanr, 35/1) ayet-i kerimesi mflcibince

vucuh-i te'siratin kesretine i§aret buyurmaktir.

Imdi ulOhiyyetin alem-i anasm muhit olan dort kuvve-i kiilliyyesi vardrr ki, onlara lisan-i seriatta /Cebrail, Mikall, Israfil ve Azrall (a.s.) tesmiye olunur. Bunlara tabi' olan melaikenin haddi ve hesabi yoktur.

1. Cebrail (a.s.) hazain-i gayb-i ilahide olan maani-i hafiyyeyi alem-i surete isal ve ifaza eder. Binaenaleyh her bir ferdin kalbine alem-i gaybdan nazi} olan maaniyi kuvve-i natika vasitasiyla harf ve savt ile izhan ve batmmdan haber verip izhar eylemesi viicOh-l Cibril'den bir vechin te'siri

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

29

He vaki' olur. Hz. Cibril, hakikat-i muhammediyye mertebesinden taayyun-i Muhammedi mertebesine kaffe-i vucuhu ile nazil oldugundan,

j ".. ;Ii " ",.;Ii • ..... ".. ....

Kur'an-i Kerim hakkinda: 0;" ;:-'~ J \1~ ~~ \1 J ~ J \1 J (En'am, 6/59)

buyrulmustur. Cibril (a.s.) bu hassiyyeti ile bi'l-ciimle avalimi muhittir, Bu vazifenin tefasilini icraya me'mur, onun tedbiri tahtmda la-yuad ve layuhsa melaike vardir, Ve ona "Ruhu'l-Ernin" derler.

2. Mikall (a.s.) sunuf-i muhtelife-i mahlukatm her birerlerine mahsus olan erzakm hifzma veznen ve key len ve adeden ve mikdaren herbir hakki zi-hakka i'taya muvekkel oldugu icin bu kuvvete "Mikail" tesmiye olunmustur. Bu husfista Hz. Mikail'in dahi her mahluka bir te'sir ile ittisali vardir. Ve bu hassiyyeti ile 0 dahi avalimi muhittir. Ve kezalik bu vazifenin tefasilini icraya me'mur onun taht-l idaresinde bi-nihaye melaike vardir. Hatta sath-l arza dusen her bir katre-i baran bir kuvvet ile nazil olur. Ve kiyamete kadar yagan yagmurlann her bir tanesine taalluk eden kuvadan hie birinde tekerrur ve ayniyyet yoktur. Ve hatta sen bir seyi vezn ettigin veya ta'dad veya takdlr eyledigin vakit, sende vucuh-i Mikail'den bir veehin te'siri vaki' olur.

3. Azrail (a.s.) ma'nadan ibaret olan rfihu, suretten ibaret olan ebdandan tefrik eder. Ve alem-i zahirde mevcfid olan herbir suret-i kesife bir ma'nanm izhan icindir. 0 ma'na, 0 sfiretin ruhudur. Binaenaleyh zerreye vanncaya kadar alem-i zahirde vaki' olan tefessiid, tasarruf-i Azrail He husule gelir. imdi Azrail (a.s.) dahi bu hassiyyeti ile avalimi muhittir. Ve onun taht-l emrinde dahi bi-nihaye melaike mevcuttur. Ve sen suver-i mevcudeden birini ifsad ettigin vakit, sende Azrail'den bir veehin te'siri vaki' olur.

4. Israfil (a.s.) her bir suretin kendi nev'ine hasil olan hayati "Sur"u ile nefh eder. / Ve fikrin mukaddemat-i kazayf ile intac-t yakin etmesi dahi, sende cenab-i lsrafil'in te'siratmdan bir vecih ile vaki' olur. lmdi nefh-i hayata me'mur 0 kadar melaike (kuvvet) vardir ki, hesaba ve adede sigmaz. Ve cumlesi Hz. lsrafil'in iradesi tahtmdadir. Ve alemde hayat sahibi olmayan bir §ey yoktur.Nitekim buyrulur:

30

MUKADDiME

." J'I,J:ti 0",00,.

O~ ~ \'1~~ o: wlJ (lsra, 17/44) Ve hamd ve tesbih ancak hayat sahibi

olan seyden vakil olur. Binaenaleyh cenab-i Israfil'in dahi her mahluka bir te'sir ile ittisali vardir. Ve bu bas SlY yeti ile cemt'-i avalirni muhittir,

Ikinci vasl: Hakikat-i iblis

Ma'lflm olsun ki, iblls ism-i Mudill'in mazhar-l etemm ve ekmeli olan bir nihdur. Ve mertebe-i ervah aynhk ve gayriyyetten bir nevi' iizerine Zat'm haricte zuhflrundan ibarettir. Ve Vahid'in isneyniyyet dairesinde ru'yeti bu mertebeden baslar. Binaenaleyh ism-i Mudill'in zuhur-i ahkammm ibtidasi bu mertebedir. "IdIaI" sasirtmak demektir. Bir viicfldun yekdigerine mugayir olarak iki gorulmesi sirk; ve sirk ise ayn-i dalaldir. Ve bu tarz-l ru'yet, kuvve-i vahimenin §amdlr. imdi bu kuvvet mazhar-i ism-i Mudill oIup, hakikat-i lblis'tir. Zira §am "telbis'fir; ve "iblls" ismi de bundan mustaktir. Ve iblls bu hassiyyeti ile avalimi muhittir. Ve onun taht-i tabiiyyetinde Ia-yuad ve la-yuhsf ervah mevcuttur ki, ciimlesi Idlal ve igvaya me'murdurlar, Ve bunlar alem-i tabayi'de cemi-i esyaya saridir. (S.a.v.) Efendimizin: "Her kimse ile beraber bir seytan dogar; ve ben benimle dogan seytam Islam'a getirdim" buyurmalan, nefs-i insanideki "vehm"e i§arettir. Zira kuvve-i vahime asla kizbden ictinab etmez. Ve §am bi'l-cumle kuva uzerine isti'ladir. Ve vucfidundan eser oimayan bir seyi mevcfid ve hadd-i zatmda mevcud olan seyi ma'dum gosterir. lmdi kuvve-i miifekkire aklm hukmune tabi' olursa ona "zakire-i miitefekkire"; ve eger vehmin hukmiine tabi' olursa ona "miitehayyile" derler. Hakikat-i iblisiyye, akI-I kiil olan hakikat-i insaniyyeye diger / kuva-yi uluhiyyet

0'/1 .,....... ....e

gibi ser-furu etmesi teklifine karst 4.,;.0 .r.>- [;1 (A'raf, 7/12) dedi. Bu cevap,

kendisini ayn gormek demektir. Biri iki gormek ise vehimdendir.

lste iblls cami-i cemi-i esma ve srfat-t ilahiyye olan akl-i kiille tabi' olmayip, da'va-yi teferriide ve isti'laya kiyam ettigi ve biri iki ve mevcudu ma'dum ve ma'dfimu mevcud gordugu icin, zat-i uluhiyyet onu

FUSOSU'L-HiKEM TERCOME VE ~ERHi

31

",. ill ... ... Gi • J 0 ...

kUVa-YI saire arasindan 0-:!fL..J' o: .!J,il C:::_,>-li (A'raf, 7/13) hitab; He tard

eyledi. Zira kuva-yi vahime bi'l-ciimle kuvaya musallat olmakla beraber, onlara nazaran kiymetsiz ve kucuk bir seydir. Zira §am, hakikate vusulden men' etmektir. iblls kendilerine esrar-i arziyye ve semaviyye munkesif olan ehl-i sulfiku Idlal icin muhayyel olarak arz ve sema suretlerinde zahir olur. Ve hatta tecelliyat-i zatiyyeye de kansip, saliki idlal eyler. Ancak suret-i Muhammediyye'de ve onun varisleri olan kamilin suretlerinde temessiil edemez. Zira (S.a.v.) Efendimiz ile onlann varisleri olan kamiller ism-i Hadi'nin ve iblls ve tevabi'i ise ism-i Mudill'in mazhar-l etemmleridir. Ve tecelliyat-i zatiyyeye kansmasi zat-i ulfihiyyetin Hadi ve Mudill isimlerinin her ikisini de cami' olmasindandir. iblls'in hakikati ism-i Mudill oldugundan ve kalb-i hakayik miimkin olmadigmdan, gerek kendi ve gerek tevabi'i ism-i Hadi'nin mazhanna temessiil edemez. Hakikat-i iblisiyye hakkinda soz coktur: fakat ehl-i irfan ve zekaya bu desatir-i esasiyye kafidir.

Ufuncu vasl: Hakikat-t Adem ve Havvti

Ma'lum olsun ki, "vucud" hakikat-i insaniyye olan mertebe-i vahidiyyetten, mertebe-i ruha tenezziil ettigi vakit iie; ma'rifet hasrl oldu ki, birisi ma'rifet-i nefs, ya'ni kendi zatnu ve hakikatini bilmek; digeri ma'rifet-i Miibdi, ya'ni kendisinin mficidini bilmek; iie;iinciisii mficidine karsi fakr ve ihtiyacmi bilmektir. Bu ma'rifet, gayriyyeti mutazammmdir. Ve bu nih, rflh-i Muhammedi (s.a.v.)'dir. Nitekim buyururlar: .ull J1>-L. JJI ..? Jj JI r-WI . Ve bir rivayette: u-CJIJ JA--ll.ull J1>-L. JJI . Diger ervah, onun rtlh-r scrifinin cuz'iyyandrr. Onun icin (S.a.v.) Efendimiz'e "Ebu'l-ervah" dahi derler. Bu ruh / sfiret-i akl-i kiildiir ki "adem-i haklki'ldir. "Vucud" akl-i kiilliin sag tarafi ve "imkan" sol tarafrdir, Ve Havva nefs-i kiilliin suretidir ki, akl-r evvelin dil'<r eyserinden miitekevvin oldu. Ve bu taayyunat-i muhtelifenin zuhuru ve suver-i mutenevvianm tevelludan akl-l kiil ile nefs-i kiilliin izdivacmdan hasrl oldu. Nitekim Hak Teala hazretleri buyurur: :~~ ;~~~ J (_;: ~~ ~~j ~ J1:.~ !~I~~:; ~ ~~I ~~ l}i :_"WI 4tl ~

32

MUKADDiME

(Nisa, 4/1). Ve bu taayyunat icinde pek cok suver-i faile ve miinfaile zuhura geldi. Ve suver-i faile rical ve suver-i miinfaile de nisadrr. Ve efrad-i insaniyyenin suret-i failesi olan rical ve suret-i miinfailesi olan nisa ekmeI-i vech ve ahsen-i takvim ile zahir olduImdi efrad-i insaniyyenin ebeveyni Adem-i hakiki olan "akl-i kiill" ile, Havva-yi hakiki olan "nefs-i kiill"diir. Bunlar cennet-i zatta, ya'ni mertebe-i uluhiyyette mestur idiler. Kur'an ki, ceml'-i esma ve sifau cami' olan zattir; ve bu taayyunat ki, zat-i uluhiyyetin varhgmda hayalat ve ru'yadan ibarettir; ve bu keserat ve taayyunat-i hayaliyye ki, cekirdegin icindeki aga~ gibi dal budak sahverip, esfeI-i safiline dogru uzamisnr ve mertebe-i zattan baiddir; iste bu secere, Kur'an'da mezkur olan secere-i mel'fme ve matnidedir. Ve onun meyvesi ve habbesi zulmet-i tabiiyyedir.

Imdi akl-i kiil ile nefs-i kul bu habbeye karib olmadikca "Ihbitfi'' (Bakara, 2/36, 38) emriyle cennet-i zattan, alem-i surer ve taayyunata niizt1l etmediler. Ve onlann bu secere-i menhiyyeye takarriibleri iblis-i vehmin nefs-i kulle ve nefs-i kiillim dahi akl-i kiille galebesi ile vaki' oldu ki, bu alem-i kesafette onlann zurriyyati olan efrad-r ademiyye dahi her an keserat-i hayaliyyeye ve Kur'an'daki secere-i mel'uneye meftun olmu~!a~~lf. Hak Teala hazretleri bu hakikate isareten Kur'an-i Kerim'inde I..:..li _)l.J

.......... ~... ;;;;..; ",....0 " .......0.., e ;;;;. ,...0 ~ .....0........ ...... "...... e'" Iii... " ... ....

;; ~IJ Y"'l:.lJ ~ ~! .!.I~) ~I 4~)1 ~ L. J Y"'W~ ...bot-I ~_) 01 .!.U

.,. , " ... oJ " o~,. ........... o""'IJ ... J... _0" , .... .10 ... 0 •

l_;f uy.b ~! ~~~ w ~ ~ J ~I __,All .}. ~ _,...wI (Isra, 17/60) ya'ni

"Ey habib-i zi-samm! zikr et §u vakti ki biz sana dedik; muhakkak senin

35 Rabb'in nas: zat-i uluhiyyeti He muhittir"; / ya'ni onlann vucud-i hakikileri yoktur; belki ciimlesi zilal-i esmaiyyemden ibarettir. Ve ziial ise hayaldir. "Ve bizim sana gosterdigimiz ru'ya ve Kur'an'da olan secere-i mel'fme nasa fitnedir", ya'ni sana gosterdigirniz bu keserat-i taayyunat ru'yadir. Nitekim sen debu hakikati anladin da: r1WI ~ \,t...ul ve Ii\... I,;u r\,t V"WI

I~I buyurdun. :!I~) (lsra, 17/60)'daki "kaf-I hitab" cemi-i hakayiki ve nisebi cami' olan taayyiin-i muhammediyedir. Bu rii'yet keyfiyyeti ral ve mer'i ister; bunlar ise kesrettir. Ve bu keserat zatta miitekevvin olan

'J~ ... ~ • '

secere-i mel'tmedir. ~ y...;) (Isra, 17/60) "Biz onlan, ya'ni vucudlan ruh

He nefisten miitekevvin olan nastan her birine ; ~I ~~ ~:..z ~~ (Bakara,

FUSUSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

33

tI,;tI"oJ:Ii.JJ,;"' ....

2/35) diyerek her an tahvif ederiz. Ir-f liy..L.~! ~~_fl W (Isra, 17/60). Hal-

buki bu tahvif muvacehesinde onlann nefisleri igva-yI vehm ile nlhlanru kendilerine imale ederek 0 secere-i mel'unenin semeresi olan zulmet-i tabiiyyeye el uzatirlar, Binaenaleyh onlann tugyam biiyiik olur, ya'ni vech-i vahdetten istitarlan artar.

imdi ey sahib-i fitnat! Kur'an-i Kerim mazideki Adem ve Havva'dan degil, bizim ahval-i ruz-merremizden bahsediyor. Biz ise bu vak'ayi maziye irca' ile, kendi halimizden gaflet ediyoruz.

Onuncu fasIl: Mertebe-i alem-i misal

Bu mertebe, zatm haricte gayr-l kabil-i teczie ve inkisam ve hark ve iltiyam, bir takim suver ve eskal-i latife ile zuhfirudur. Bu rnertebeye "alem-i misal" tesmiye olunmasmm sebebi budur ki, alem-i ervahdan zahir olan her bir ferdin, alem-i ecsamda iktisab edecegi surete miimasil bir suret bu alemde haSII olur. Ve bir taife ona "hayal" derler. Zira bu suretlerin

. miidriki, kuvve-i hayaliyyedir.

Muhakkikin indinde "misal" iki kisrmdir: Biri budur ki, kuvve-i hayaliyye-i insaniyye onun idrakinde sarttrr. Ve ru'yada ve tahayyiilde zahir olur. 0 idrak ba'zan savab ve ba'zan hata olur. Ve ona "misal-i mukayyed" / ve "hayal-i muttasil" derler. Ikincisi budur ki, onun idrakinde kuvve-i hayaliyye sart degildir; belki kuvve-i basrra dahl idrak edebilir. Ayinede ve mucella olan sair seylerde gorunen suretler gibi. "Misal'lin bu kismma "rnisal-i mutlak" ve "hayal-i munfasil'' derler. Zira bunlar kuvve-i hayaliyyeden ayn olarak bi-zatiha mevcuddurlar. Ervahm reng-i cesed ile goriinii§ii bu kisimdandrr. Nitekim ervah-r mevta sfiret-i cismaniyye He ru'yada gorulur, Ve kamilin rfihu, suret-i cismaniyye ahz ederek kendi muhibbarnndan birisine zahir olur. Bu zuhur ve ru'yet sahih ve savabdrr; bunda asla hata yoktur. Alcm-i misale "alem-i berzah" ve "murekkebat-i latife" de derler. Ve ba'zilan ervah ve misal alemlerini cern' edip, "alem-i melekut" tesmiye ederler. Alem-i misal alem-i ervahm feyzini, alem-i ecsama is ale vasitadir. Ve ervah ile ecsam arasmda bir berzahtir.Ve berza-

34

MUKADDiME

hiyyeti hasebiyle her iki alemin ahkamnn da cami'dir. Zira zahir ve batmdir. Ve gayb ve sehadet arasinda hadd-i fasIldu. Cism-i miirekkeb-i maddinin ayrn olmadigi gibi, cevher-i miicerred-i aklinin dahi ayrn degildir. Fakat hem alem-i ecsamm ve hem de alem-l ervahm gayndir. Zira ervaha nisbeten kesifdir, ecsama nisbeten latifdir. Lakin cevher-i cismani ve cevher-i akliye musabeheti vardtr, Ecsama mii§abeheti bu cihettendir ki, ecsam nasil ki mahsiis mikdan ise, alem-i misal dahi oylece mahsiis mikdandir. Ve mikdar kemmiyyetten ve kemmiyyet dahi tUI ve arz ve umktan .ibarettir. Zira ayinede gorulen bir suret hasse-i basar ile idrak olunur; ve till ve arz ve umku haizdir. Ve onun ervaha musabeheti 0 cihettendir ki, ervah nasrl Iatif ve nlhanl ise, alem-i misal dahi oylece latif ve nuranidir. Ve 0 suretin letafet ve nuraniyyetidir ki, el ile dokunulamaz ve break ile kat' olunamaz. Ve maddeden miicerred olan zevatm suver ve esbah-i cismaniyyede mii§ahedesi, alem-i misalde vaki' olur. Nitekim Hz. Cibril ba'zi vakitlerde, server-i alem (s.a.v.) Efendimiz'e, ashab-i kiramdan Dihye-i Kelbi suretinde zahir olur idi. HIZH ve enbiya (a.s.) He evliya-yi kirarn hazarannm musahedeleri de bu alemde vaki' olur. Ve kamiller, alem-i misalde, kendi sekillerin! / diger bir ademin veya hayvanm sekline taklibe kadirdirler. Ve oldiikten ve kayd-l tenden crktrktan sonra, e§kal-i muhtelife iIe kuvvet-i tesekkiil onlarda tezayud eder. Rfihun cesed-i beseri ve cism-i unsuriden mufarakatinden sonra zahir olacagi alem-i misal bu zikr olunan alem-i misalin ve berzahm gayndir. Zira bu berzah dunya ile ahiret arasmdadir. Ve nes'et-i diinyeviyyeden evvelki berzah meratib-i tenezziiIden; ve nes'et-i diinyeviyyeden sonraki berzah ise meratib-i unicdandir. Ervaha Ialnk olacak suretlerle bu ikinci berzahda zahir olurlar. Bunlar nes'et-i diinyeviyyede hasrl olan a'malin suretleri ve ahlak ve ef'alin netayicidir.

Giil§en-i Raz'dan :

~JJ oJ~ P'J ~.)~ ";"J~ ylwy.; J jI ~~ ~ _r-ll_r---ll ~ ~r wI_,_.> J_rJ

t:.ri ~IA jll.S.).f w~.r y.; ..;.. JJ£ (.5! ~ J .:.w4 ..:..;.; _rJL........P u.r .) _,_ll~ <L..o.A

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE SERHi

35

Terciime: "Ten gornleginden soyundugun, ya'ni oldugun vakit, ayiplarm ve hunerlerin birdenbire zahir olur. Intikal etmis oldugun alem-i berzahta bir vucudun olur. Lakin bu dunyadaki vucudun gibi kesif degil, Oyle su gibi ondan surer gorunur, ya'ni suya mukabil olan suret, 0 suya nasil miin'akis olursa, senin vucud-i berzahma dahi amellerinin ve ahlakmm sfiretleri oylece in'ikas eder. 0 berzahta butun zamair a§ikar

"""'''' ~J • .J"", , "'~ ",.',0,

olur. Eger deltl-i nakli istersen ~\j ~) !.,; ~ .J W * )\__,....J\ J-; r » (Tank,

86/9-10) ya'ni, "0 giinde nefs-i insanide merkfiz olan sirlar a§ikar olur. insan icin bu hali def' edecek bir kuvvet ve naSlr yoktur. Zlra sirlannm a§ikar olmasi verilen vucud-i berzahi iktizasindandir" ayet-i kerimesini oku! Ve bu akisten baska senin ahlakin alem-i has olan berzahm ahvaline / muvafik olarak ecsam ve eshas olurlar. Ahlakin kotu ise suver-i kabiha, iyi ise suver-i hasene olup sana refik olurlar. Sen, bir takim a'razdan ibaret olan a'mal ve ahlakm libas-i sfirete biiriinerek mtiteayyin olmalanm istib'ad etme! Nitekim bu diinyada kuvvet ve unsurdan mevalid-i selase zahir oldu; ya'ni muvellidi'l-ma', muvellidi'l-humuza, azot, karbon i1h ... gibi anasir-i basita gaz halinde bi-suret olduklan halde tekasuf edip maadin, nebat ve hayvanat suretlerinde a§ikar oldu. Iste boylece senin butun ahlakm alem-i canda ba'zan envar ve ba'zan da niran suretinde zahir olur.

Bu alem-i misalin suretleri, berzah-l ahlrin suretleri hilafmadir. Berzah-i evvelde zahir olan seyin alem-i hiss ve sehaddette zuhurundan mukaddem gorulmesi miimkindir. Nitekim havas ve avamdan bircok kimseler ru'yalannda birtakirn vukiiat musahede ederler ki, onun eseri ba'dehti alem-i sehadette zuhur eder. Berzah-i sanide olan bir seyin alem-i sehadete ructtu mumteni'dir. Ya'ni dunyadan berzah-l saniye muntakil olan ervahm tekrar diinyaya rucuu kabil degildir. Berzah-i evvelin suretleri avama ru'yada ve havassa ba'zan ru'yada ve ba'zan uyamklikta munkesif blur. Fakat ahval-i mevtaya itnla', aktab ve efraddan ve ehl-i miikasefeden

36

MUKADDiME

ba'zilanndan gayrisine miimkin degildir. Bu sebeble berzah-l evvele "gayb-i imkani" ve "misal-i imkani"; ve ikinci berzaha da "gayb-i muhali" ve "misal-i sani" ve "misal-i muhali'' ve "misal-i imtinai" derler.

Onbirinci fasd: Mertebe-i sehadet

Mertebe-i sehadet, zatm haricte suver-i ecsam ile zuhfirudur ki, bu suretler, alem-i misal suretlerinin hilafina olarak kabil-i teczie ve inkisam ve hark ve iltiyamdir. Bu mertebeye "alem-i sehadet" denilmesi emr-i musahedede azhar ve havass-i hamse-i zahirenin mecmu'u ile mahsiis 01- masmdan nasidir. Zira, alem-i misaldeki bir sfireti el ile tutup hifz ederek, baskalanna da irae etmek kabil olmadrgi halde /, alem-i sehadetteki bir sureti elde tutmak ve baskalanna da gostermek miimkindir. Hukema, suver-i alemi "zi-ruh" ve "gayr-I zi-ruh" olarak ikiye taksim ederlerse de, muhakkikin indinde zi-ruh olmayan hicbir surer yoktur. Zira her birinin "mertebe-i vahidiyyet" te sabit olan bir "hakikat''; vardir. Ve bu hakikat onun miidebbiri, mutasamfi ve ruhudur. Ve her bir isim cemi'-i esmayi cami' olup, "ayn-l vahide'lden ibaret bulunan mertebe-i ulfihiyyete delalet husfisunda sirket-i mii§a'a ile musterektirler. Ve her bir ismin 0 ayn-I vahideden bir hazzi vardir ki, 0 haz diger isimde yoktur. Mesela; Mani' ismindeki haz Mu'ti isminde ve Kabiz ismindeki haz Basit isminde yoktur. Ve kabil-i taksim olmayan 0 ayn-i vahide Hayy ismiyle de musemma oldugundan, her bir ismin bu isimde de ala-tariki'l-musa'a istirakleri vardrr, Velakin eser-i hayatm kemaliyle zuhuruna ciimlesinin taayyiinii musaid olmadigmdan, kiminin hayati batm; ve kiminin hayati zahir; ve kiminin hayati hayvanda oldugu gibi azhar; ve kiminin hayan dahi insanda oldugu gibi azhar ve ekmeldir. Zira "ayn-I vahide" olan Hak, kendi esmasindan herhangi birisinde tasarruf buyurursa bu musa'iyyet kalmaz, mutlaka 0 ismin ahkami zahir olur. Cunku Hak Teala alemde tasarruf-I mutlak sahibidir: ve viicfidda ve tasarrufta asla seriki yoktur.

AIem-i sehadete, "alem-i kevn ii fesad" dahi derler. Zira "kevn"bir

FUSOSU'L-HiKEM TERCUME VE ~ERHi

37

suretin hudusunden ve "fesad" dahi bir suretin in'idarmndan ibarettir, Mesela su kaynanlmca buhar olur ve onun suret-i mayi'iyyeti fenaya gider ki, bu keyfiyyet fena ve fesaddan ibarettir, Ve ba'dehu ondan bir suret-i havaiyye peyda olur; buna da "kevn" derler. Ve keza mum yandikda onun sekli fani olur; bu "fesad'tdrr. Fakat ondan baska bir madde-i havaiyye husule gelir; bu da "kevn"dir. Binaenaleyh alem-i sehadctte bir "fesad" icin bir "kevn" lazim olur; ya'ni her bir suret-i fasideden sonra bir suret-i kaine peyda olur.

Birinci vasl: Cevher ve araz

Ma'lum olsun ki, suver-i alem-i sehadetin kaffesi "araz"dan ibarettir.

Ve araz "iki zamanda /baki ve kendi vucudu ile kaim olmayan §ey"e derler. Mesela miitekellimin ve erbab-i fikr ve nazardan ibaret olan mutefenninin bir seyi ta'rif ederken, a'razdan ibaret olan "hudfid"unu zikr ederler. Halbuki bir seyin hudud-i zatiyyesi, 0 seyin ayrndir, gayn degildir, Mesela "araz"m mukabili olan "cevher"i ta'rif ettikleri esnada; cevher "kendi zan ile kaim olan seydir'' derler. Halbuki "kiyam" arazdir, Cevher olmasa, kiyarm aynca gostermek miimkin degildir, Kryam boyle araz olmakla beraber, cevherin aym ve hakikatidir. Zira cevher bu "had" ile sair seylerden aynhr. Ve bu hadd-i zati, mahdud olan cevherin ayrndir. Ve keza insam ta'rif ettikleri sirada: "Insan, nutuk sahibi olan hayvandir" derler. Bu ta'rifde zikrolunan "natikiyyet'', "sahabet" ve "hayvaniyyet" insam sair esyadan ayiran birer haddir. Halbuki "nutk" arazdir. "Sahib'tin ma'nasi nisbet oldugundan 0 da arazdir. Bu ta'rifde yalmz bir "hayvan" kaldi. Hayvam da ta'rif ettikleri vakit, "hayvan cism-i nami-i hassastir; ve iradesi ile hareket eder" derler. Bu ta'rifdezikrolunan cismiyyet, niimiivv, hassasiyyet, irade ve hareket hayvam sair esyadan ayrran onun bir haddi olmakla ciimlesi arazdir. Zira "cisim" eb'ad-i selaseyi kabul eden bir cevher-i miitehayyizdir. Halbuki "eb'ad-i selase", ya'ni "uzunluk", "enlilik" ve "derinlik", ve "kabul" ve "tahayyiiz" hep arazdir. Ciinkii bunlann ciimlesi maani-i ma'kiiledir; ve cisim olmaymca gorunmezler. "Cisim"

38

MUKADDiME

dahi arazdir, <;i.inkii tahayyiiz olmayinca gorunmez. "Niimiivv" de arazdir; cunkti asl iizerine zaiddir, "His" de arazdir; <;iinkii his, idraktir, idrak ise arazdir. "Hareket" de arazdir; zira "sukunet" iizerine zaiddir. Ve keza "irade" dahi arazdir; <;iinkii 0 da asil iizerine zaiddir. lste goruluyor ki, cevher kendi "hudfid"unu teskil eden a'razm hey'et-i mecmfiasmdan ibarettir. Cevherin hudfidu ise kendi zatidir. Binaenaleyh / cevher dahi ayn-l a'raz olur.

"Araz" iki zamanda bftki olmayan sey olduguna gore.ibir kilo su ahp bir kaba vaz' etsek, anen-fe-anen tenakus ettigini goruruz; zlra tebahhur

. eder; su iki zamanda baki kalmaz. Keza elimize aldrgmuz bir zerre harruz-i kibrit icin yazdigmnz i§aret-i kimyeviyye 0 dakika icin dogrudur; bir zaman sonra 0 i§aret-i kimyeviyye artik elimizdeki 0 zerrenin i§areti degildir. Zira 0 zerre, iki zamanda baki kalmayan arazdir.

Ve'l-hasil alem-i sehadette gorunen suretlerin kaffesi araz oldugu cihetIe, bu alemin hey'et-i mecmuasi a'razdan ibaret olmus olur. Halbuki mutekellimin: "Araz iki zamanda baki kalmaz; ve cevher ise zamanlarda baki kahr" derler. Sonra da balada izah olundugu iizere cevheri arazlar ile ta'rif edip, onun haddini bu arazlar ile ta'yin ederler. Bu ise aciktan a<;lga tenakuz oldugu halde, farkma varamazlar. lste akil ve zeka-yi beserin teyakkuz ve intibahi bu kadardir. Aklm bir mes'elede intibahi olsa, diger mes'elede gaflete diiser, Onun alem-i hakikate dogru yiiriiyii§ii "duse kalka" ta'birine ma-sadaktir. A.lem-i tecelliye nazaran alem-i sehadet dedigimiz sey, bir takim a'razm hey'et-i mecmuasi olup, anen-fe-anen miitebeddildir. Ve alemden hicbir sey, kendi nefsi ile kaim bir cevher degildir, Ve kendi "ayn"mda, kendi "ayn": ile kaim olan mevcfid, ancak kendi zan ilekaim bulunan vucud-i mutlak-l Hak'tir. Ve esya-yi saire kendi vucudlanyla ademiyyet iizere olup her anda 0 viicud-i mutlak ile "halk-l cedid" icindedir.

Ikinci vasl: Teceddiid-i emstil

Alcm-i sehadet, esma-i ilahiyye muktezasmdan olarak ale'd-devam

You might also like