You are on page 1of 112

“2011 Gök Olayları Yıllığı” Derginizle Birlikte

Bilim
Teknik
ve Aylık Popüler Bilim Dergisi
Ocak 2011 Yıl 44 Sayı 518
4 TL

Suyun
Bilim ve Teknik
Ocak 2011

Gariplikleri
Yıl 44
Sayı 518
Suyun Gariplikleri

Mimar Sinan ve
Osmanlı Cami Mimarisinin
Gelişimindeki Rolü
Küremiz Isınıyor...
Kuşkunuz mu Var?

Akıllı Telefonlarda
Her Şeyin Bir
Uygulaması Var

Adli Kimya
18

9 771300 338001
İçindekiler

24
H2O… Doğadaki en temel elementlerden olan hidrojen (H) ve oksijenden (O) meydana gelen bir molekül. Bu yönüyle basit gibi görünse de
garip özellikleriyle su halen çözüme ulaşmamış, önemli bilimsel konu başlıklarından biri. Hayatın olmazsa olmazı, insanlığın en önemli
doğal kaynağı olan bu renksiz, tatsız, kokusuz sıvı beklenmedik fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip. Suyun gizemli özellikleri Dünya’da yaşama
olanak sağlarken bilim insanları da suyu su yapan nedenleri araştırmaya, su moleküllerinin nasıl bir arada bulunduğunu ve
su molekülleri arasındaki hidrojen bağlarını anlamaya çalışıyor.

40 Beylikten imparatorluğa dönüşen Osmanlı’da toplumun o günkü ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte farklı tipte birçok yapı inşa edilmiştir.
Ancak bu mimari ürünler arasında devletin ekonomik gücünün birer göstergesi de olan camiler ön plana çıkar. Osmanlı camileri incelendiğinde de
mimari açıdan bir gelişim süreci yaşandığı ve bu süreçte Mimar Sinan’ın katkılarıyla doruğa ulaşıldığı görülür. 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin
en parlak döneminde yaşamış olan Sinan, Osmanlı sanatının en büyük yapı ustasıdır.

68 2000’li yıllarda ilk adli tıp dizileri ekranlarda görülmeye başlandıktan sonra benzer içerikli sayısız televizyon yapımı ortaya çıktı. Bu türdeki
yayınlar her zaman izlenirlikte ön sıralarda yer almayı başardılar. Küçücük bir delilden yola çıkarak büyük suçların faillerinin ortaya çıkartılması
doğal olarak ilgi çeken bir konu. Bu yayınlardan da aşina olunduğu üzere adli kimya delille ilgili bilimsel verileri ortaya çıkarma konusunda eşsiz
bir konumda. Ancak, bazen de dizilerde kullanılan abartı, toplumun adli bilimden beklentilerini mantık dışı boyutlara çıkarabiliyor.
Haberler .......................................................................................................................................... 4
+
Merak Ettikleriniz / Zeynep Ünalan .......................................................................................... 12 90
Türkiye Doğası
Ctrl+Alt+Del / Levent Daşkıran ................................................................................................ 14 Bülent Gözcelioğlu

Tekno-Yaşam / Osman Topaç ..................................................................................................... 16


98
Sağlık
Akıllı Telefonlarda Her Şeyin Bir Uygulaması Var / Levent Daşkıran .................................. 18 Ferda Şenel

Suyun Gariplikleri / Zeynep Ünalan ......................................................................................... 24


100
Türkiye Milli Botanik Bahçesi Kuruluyor / Bülent Gözcelioğlu ................................................... 32 Gökyüzü
Alp Akoğlu

Küremiz Isınıyor... Kuşkunuz mu Var? / İlay Çelik ................................................................... 34


102
Yıldızların Yaşam Öyküsü / Alp Akoğlu .................................................................................... 38 Yayın Dünyası
İlay Çelik
Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü / Esin Benian ..................... 40

Roma Dönemi Hamamları ve Kaunos Roma Hamamı Mimarisi / Yasemen Say Özer ...... 48
104
Bilim Tarihinden
H. Gazi Topdemir
Toplu Konut Yerleşmelerinde Örüntü Sorunu / Özgür Bingöl .............................................. 54

Sistem Biyolojisi İş Başında! / Özlem İkinci ............................................................................. 58 107


Bilim ve Teknik’le
Kırk Yıl
Matematik, Fizik ve Mühendislikte Tekil Dalgalar / Cihan Bayındır ................................... 62 Alp Akoğlu

Asit Yağmurları / Semih Özler-Eray Akdağ .............................................................................. 64


108
Adli Kimya / Handan Yavuz-Adil Denizli ................................................................................ 68 Matemanya
Muammer Abalı
Gece Işıldayan Bulutlar / M. Raşid Tuğral ................................................................................ 72

Amatör Teleskop Yapımı-3 Teleskop Aynası Yapımında İş Akışı / Başar Titiz ................... 76
110
Zekâ Oyunları
Emrehan Halıcı
Endoplazmik Retikulum / Abdurrahman Coşkun ................................................................... 80

Kadızâde-i Rûmî / Hüseyin Gazi Topdemir .............................................................................. 84


Haberler
Karbonca Zengin
neş için bu değer 1/2, yani oksijen miktarı anlarında gerçekleştiği için, patlamadan
karbonunkinin iki katı. Güneş Sistemimiz- öncesini gözleyebilmek önem kazanıyor.

Gezegen Bulundu!
deki hiçbir gezegende karbon miktarı ok- 2008S süpernovasının yakın sayılabilecek
sijenden daha fazla değil, ancak gaz geze- bir gökadada gerçekleşmesi, gökbilimcileri
genler olan Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Nep- veri arşivlerine yönlendirdi. Hiçbir gözle-
Emre Aydın tün için bu değerler net olarak bilinmiyor. mevinin arşivinde süpernova öncesi ola-
Jüpiter’in 1,4 katı kütleye sahip WASP- bilecek bir yıldız adayı bulunamamasına

NASA ’nın Spitzer Uzay Teles-


kobu’nu kullanarak gök-
bilimciler, bol miktarda karbon içeren sıcak
12b, karbon-oksijen oranı 1’den fazla oldu-
ğu bilinen ilk gezegen. Bu, gezegenin çok
miktarda karbon içerdiği ve büyük olası-
rağmen, cevap kızılöte dalga boyunda göz-
lem yapan Spitzer Uzay Teleskobu’ndan
geldi. Spitzer ile yapılan gözlemler, yıldızın
ve büyük bir gezegen keşfetti. Güneş Siste- lıkla atmosferinde metan halinde bulun- bir süpernova olamayacak kadar küçük
mimizin dış gezegenleri gibi bir gaz gezegen duğunu gösteriyor. kütleli olduğunu ortaya koyunca, söz ko-
olan WASP-12b’nin gaz tabakasının altında nusu patlamanın bir süpernova olmadığı,
grafit, elmas hatta karbonun çeşitli formları
olduğu düşünülüyor. Henüz gökbilimcile- Süpernova LBV denilen parlak mavi değişen yıldız tü-
ründe, yüzeyinde patlamalar gerçekleşen
rin dış gezegenlerin içini veya Güneş Sis-
temimiz dışındaki gezegenleri doğrudan Değil miydi? bir yıldıza ait olduğu düşünüldü. Ancak
Spitzer’in gözlemleri, yıldızın bir LBV’den
gözleme teknolojileri yok, ancak dolaylı bile küçük kütleye sahip olması gerektiğini
gözlemlerin kuramla uyumu bu sonuçlara Emre Aydın gösteriyor.
ulaşmalarına yardımcı oluyor.
Yapılan araştırmalar ayrıca, WASP-
12b’nin etrafından kendisinden çok daha
az kütleli, karbon zengini karasal geze-
K imi zaman gökcisimlerinin parlaklık-
ları, her dalga boyunda aynı olmaya-
biliyor. M33 olarak da bilinen Triangulum
genlerin olabileceğini gösteriyor. Dünya, Gökadası’nda, gözümüzün duyarlı olduğu
çoğunlukla silikon ve oksijenle başka ele- ışıkta belli belirsiz olan bir yıldız, kızılö-
mentlerin birleşiminden oluşan kayalar- te algılayıcılarla bakıldığında en parlak
dan oluşuyor. Karbon zengini karasal bir ikinci cisim olarak görülüyor. Ohio Eyalet
gezegenin kayaç yapısı, bundan epey farklı Üniversitesi’nde Rubab Khan önderliğin-
olacaktır. deki bir ekip tarafından incelenen yıldız,
Karbon, gezegenler için hayli önemli gökbilimcilerin 2008’deki bir süpernovayı
bir element ve Dünya’daki yaşamın köşe açıklamasına yardımcı olabilir.
taşlarından biri. Gökbilimciler bir yıldı- 2008S süpernovası, 1 Şubat tarihinde
zın kimyasını anlayabilmek için genellikle NGC 6946 Gökadası’nda gerçekleşti. Bu
karbon-oksijen oranından faydalanır. Gü- patlamalar, yıldızların yaşamlarının son
Yine de araştırmacılar, SN 2008S’nin
sadece kızılötede görülebilmesinin sebebi-
nin, etrafının kalın bir toz katmanıyla kap-
lı olmasından kaynaklandığı konusunda
hemfikir. Bu cisimlerin doğasını anlamak
için kızılötede çok parlak olup diğer dalga
boylarında sönük olan cisimler aranmaya
başlandı. M33’te bulunan cisim kızılötede
çok parlakken, 1949 ve 1991 yılları arasın-
da görsel dalga boyunda yapılan gözlem-
lerin arşivlerinin hiçbirinde bulunmuyor.
Bu cisme Object-X (X Nesnesi) ismini
veren ekip, kalın toz katmanına rağmen
gelen ışık miktarından, cismin genç bir
yıldız olma ihtimalini eliyor. Bunun yeri-
ne, ciddi kütle kayıpları yaşamış, bunun
sonucunda soğumuş bir yıldız olabileceği
düşünülüyor. Yüzeyinden kütle atımının
düzenli gerçekleşmemesi, sakin olduğu
dönemlerde sadece kızılöte dalga boyla-
rında gözlenirken, toz katmanının genişle-
diği dönemlerde görsel bölgede de gözle-
nebilmesini sağlıyor.

4
Bilim ve Teknik Ocak 2011

Öğretmen Adayları
İçin Astronomi
Desteği
Ersin Göğüş

S abancı Üniversitesi geleceğin fen bilgi-


si, fizik ve matematik öğretmenlerine
yönelik temel astronomi eğitimi programı
düzenliyor. 19 Şubat-30 Nisan 2011 tarih-
leri arasında Sabancı Üniversitesi Tuzla
Kampüsü’nde gerçekleşecek uygulamalı
dört etkinlikte, temel astronomi bilgileri-
nin yanı sıra sınıf içinde uygulanabilecek katkısının ne kadar olacağı önümüzdeki Etkinlik, 5-7 Nisan 2011 tarihlerinde
basit deneylerle astronomi eğitimi yön- yılın başlarında gerçekleşecek anlaşmalar- İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde
temleri ve gece gökyüzü gözlemi eğitimleri la belli olacak. Üyelik sürecinin iki ila beş gerçekleştirilecek. Etkinliğin proje yarış-
verilecek. Uluslararası Galileo Öğretmen yıl arasında bir süre alması bekleniyor. ması bölümüne başvurular 16 Aralık Per-
Ağı etkinlikleri ile 2009 yılında TÜBİTAK CERN kurulu 2010 Haziran’ındaki şembe günü başladı, 15 Mart 2011 tarihine
tarafından desteklenerek yapılan Bilim olağan toplantısında Avrupa dışında tüm kadar devam edecek.
Eğitiminde Astronomi projesi birikimleri- dünyaya açılma kararı almış ve ortaklıkları ProjeKent 2011’de baştan sona Ar-
nin sentezi ile oluşacak öğretmen adayları- kolaylaştırmak için “gözlemci üyelik” sta- Ge’nin anlatıldığı Ar-Ge sunumları dizisi,
na eğitim programı, öncelikle Kocaeli Üni- tüsünün yerine “ortak üyelik” statüsü mo- öğrencilerin bire bir projelerle ilgilenebi-
versitesi ve Marmara Üniversitesi Eğitim delini kabul etmişti. Bundan sonra üyelik lecekleri proje atölyeleri, mühendislerle
Fakültesi son sınıf öğrencilerinin eğitimini için öncelikle “ortak üye” olma şartı arana- bire bir sohbetler, şirketlerin ve öğrencile-
hedefliyor. cak. 17 Aralık tarihindeki toplantıda ise rin projelerini sergileyecekleri proje fuarı,
Brezilya’nın ortak üye adayı olma başvuru- etkinlik süresince tüm Türkiye’den gelen

CERN’den su teslim alındı. Bu başvuru önümüzdeki


yıl kabul edilirse Brezilya hemen “ortak
katılımcılarla buluşacak. Öğrencilerin bire
bir projelerle ilgileneceği Mini ProjeKent

haberler üye” olabilir.


CERN Genel Direktörü Dr. Rolf Heuer,
alanında, 3 günde bitebilecek projeler ve
gerekli malzemeler verilerek, öğrencilerin
yaptığı açıklamada bu başvuruların dünya o projeleri gerçeklemeleri sağlanacak.
Melahat Bilge Demirköz genelinde temel bilimlere olan desteğin Ayrıntılı bilgi için: www.projekent.org
arttığının göstergesi olduğunu ve bundan
Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda Ni- duyduğu mutluluğu ifade etti. “Doğayı
san ayından beri devam etmekte olan anlama çabamıza karşılık gelen temel bi-
çarpışmalara 6 Aralık 2010’da ara verildi. limler, gelecekteki teknolojik yeniliklerin
Çarpışmaların 2011 Şubat ayı ortalarında de en temel yapı taşıdır” dedi.
tekrar başlaması öngörülüyor. Kasım sonu
ve Aralık başında devam eden kurşun çar-
pışmalarından çıkan ilk sonuçlar 2 Aralık Ödüllü AR-GE
günü yapılan bir CERN seminerinde açık-
landı. Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nın Proje Yarışması
2011 ve 2012 yılları için detaylı planları İstanbul Teknik Üniversitesi IEEE Öğ-
24-28 Ocak 2011’de Chamonix’de yapıla- renci Kolu tarafından 3. Kez düzenlenecek
cak toplantı sonucunda belirlenecek. olan ProjeKent 2011 etkinliği, ülkemizde
17 Aralık 2010’daki CERN Kurulu’nun araştırma geliştirme (Ar-Ge) çalışmala-
157. olağan toplantısından beklenen haber rı sürdüren üniversitelerin ve firmaların
çıktı: Üyelik için başvurmuş olan beş ül- uygulama ve kuram alanında yaklaşımla-
kenin (Türkiye, Slovenya, Sırbistan, İsrail rının, yöntemlerinin ve proje sonuçlarının
ve Kıbrıs Rum Kesimi) başvuruları kabul paylaşıldığı, öğrencilerin Ar-Ge’yi tanıdığı,
edildi ve adaylık için anlaşma süreci baş- öğrenci-üniversite-sanayi üçlüsünün aynı
ladı. Üyeliğe geçiş aşamasının ne kadar platformda buluştuğu, proje yarışmalarıyla
süreceği, hangi programların ne zaman yetenekli üniversite öğrencilerinin ve fir-
başlatılacağı, Türkiye’nin CERN’e maddi maların bir araya geldiği bir organizasyon.

5
Haberler
Geleceğin Mikroçip daha az enerjiyle daha hızlı çalışan tran-
sistörler yapılması mümkün. Son yıllarda
ken transistörlerle aynı performansa sahip
olduğunu gösterdi. Bu çalışmada ayrıca
Dünyasında grafen tabanlı veya karbon nanotüplü mal-
zemeler, askeri amaçlı telekomünikasyon
500 nanometre uzunluğundaki indiyum-
arsenür transistörlerin, silikon tabanlı
Silikona ekipmanlarında silikon yerine kullanıl- eşdeğer transistörlere nazaran yarı yarıya

Yer Yok mu?


maya başlandı. Ancak kırılgan olmalarına daha az enerjiyle çalışabilmesine karşın
ek olarak üretim süreçlerinin karmaşık ve geçiş iletkenliği açısından sekiz kat daha
pahalı olması, bileşik yarıiletken çip plaka- iyi olduğu gösterildi.
Oğuzhan Vıcıl lı transistör üretimini en azından şimdilik Bilim insanları şimdilerde, bu yöntemle
ticari uygulamalar için sınırlıyor. üretilen transistörlerin ne kadar küçültü-
Bilim insanları ve araştırmacılar, son Diğer yandan Kaliforniya Üniversitesi, lebileceği üzerinde çalışıyor.
yıllarda silikona alternatif olacak yeni mal- Berkeley Elektrik Mühendisliği ve Bilgi-
zemeler ve teknolojiler geliştirmekle meş- sayar Bilimleri Bölümü’nden Ali Javey’in
gul. Bir taraftan daha ucuz ve hızlı mik- de içinde bulunduğu bir grup araştırmacı,
roçip teknolojileri üzerinde çalışırlarken, daha az maliyetle ve daha basit bir süreçle
diğer taraftan mobil iletişimin zorunlu silikona alternatif olarak bileşik yarıilet-
kıldığı enerjiyi daha verimli kullanan sis- ken çip plakası kullanan transistör yapma-
temler geliştirmeye çalışıyorlar. Özellikle yı başardı.
batarya teknolojisinin elektronik cihazlar- Bu süreçte ilk olarak yüksek kaliteli in-
daki gelişimin gerisinde kalması, verimli diyum-arsenür film, özel bir metodla gal-
teknolojilere olan talebi de artırıyor. yum antimonür plaka üzerinde üretiliyor.
Genel olarak daha hızlı mikroçip tek- Daha sonra kimyasal bir yolla ayrıştırıla-
nolojisinin temelinde, daha fazla sayıda rak nano boyutta indiyum-arsenür şeritler
transistör kullanmak yatıyor. Bunun için elde ediliyor. Bu şeritler daha sonra silikon
de daha küçük transistörler yapılması ge- levhalar üzerine yerleştiriliyor. Silikon pla-
rekiyor. Şimdiye kadar teknolojik gelişme- kalar kırılgan yapılı indiyum-arsenür için
lerle son 20 yılda çip teknolojisi belli bir yapısal destek sağlaması nedeniyle çok
seviyeye geldiyse de, yakın bir gelecekte önemli bir işleve sahip. Bileşik yarıiletken
silikon yerini başka malzemelere bırakabi- transistörlerin silikon plakalar üzerinde
lir. Silikonun yapısal özellikleri nedeniyle üretilmesi, kırılganlık ve pahalı üretim so-
kuramsal sınırlara çok yaklaşılması ve rununu çözmüş oluyor.
daha küçük transistör üretiminin giderek İndiyum-arsenür tabanlı transistör
çok daha pahalı hale gelmesi bunun ana üretimini modelleyen araştırmacılar, geç-
sebepleri arasında. tiğimiz Kasım ayında Nature dergisinin
Bu amaçla üzerinde çalışılan malzeme- internet baskısında yayımlanan bir çalış-
lerden biri de silikona nazaran daha iyi mada, bu yöntemle üretilen bileşik yarı-
elektriksel özeliklere sahip bileşik yarıi- iletken transistörlerin, daha karmaşık ve
letkenler. Bu özellikleri ile silikona kıyasla pahalı süreçlerle üretilen bileşik yarıilet-

Karbon Nanotüp:
Daha Küçük
Büşra Kamiloğlu

K arbon nanotüpler, uzunluğu çapının


100 milyon katı olan, karbon atomla-
rının yan yana dizilmesiyle oluşan, sadece
birkaç nanometre çapındaki yapılardır.
Sıra sıra dizilen karbon atomlarının aynı
bir kağıt gibi kıvrılıp silindir şekline geti-
rilmiş halidir. Bu silindirler tek katmanlı
veya çok katmanlı olabilirler. Tek katman-
lılar sadece bir sıra karbon atomu içerdi-
ğinden iki boyutlu kabul edilir. Bu tek kat-
manlı yapıya aynı zamanda grafen denir.

6
Bilim ve Teknik Ocak 2011

Peki, nedir bu küçücük tüpleri önemli çıkan ısının tüplerin kırılmasına sebep da TÜBİTAK- NATO Üniversite bursuyla
kılan? olduğunu düşünmüşler. Bir grup Alman Ankara Üniversitesi Fizik Bölümü’nde li-
İki boyutlu grafen yapılar, içlerindeki araştırmacı daha farklı bir yaklaşım sergi- sans eğitimini tamamladı. Ardından gene
karbon bağları sayesinde eşsiz bir sağlam- lemiş: Tüpleri ipe benzetmiş. Baloncukla- burslu olarak Yale Üniversitesi’ne giderek
lığa sahiptirler. Öyle ki onları parçalamak rın patlamasıyla iki ucundan çekiştirilen kuramsal fizik alanındaki doktora çalış-
için ciddi enerjiye ihtiyaç duyarız, bu da ipin sökülmesi gibi, tüplerin parçalandığı- malarını 1974 yılında bitirdi. Almanya’da
kolay iş değildir. nı düşünmüşler. Heidelberg Üniversitesi’nde ağır iyon araş-
Tek katmanlı karbon nanotüpleri is- Kore Bilim Ve Teknoloji Enstitüsü’nden tırmaları konusunda dünyanın önde ge-
tenilen boyutlarda parçalayabilmek için Kim Brown sebebi daha iyi anlayabilmek len merkezlerinden biri olan GSI Nükleer
Brown Üniversitesi araştırmacıları ilginç için bir dizi süper bilgisayar kullanarak Araştırma Merkezi’nde ve Münih Teknik
bir yöntem denemişler. karmaşık molekülerin dinamiğini incele- Üniversitesi’nde 1974-82 yılları arasın-
yen bir simülasyon geliştirmiş. da araştırma görevlisi olarak çalıştıktan
Sonuçta, Alman araştırmacıların aksine sonra tekrar ABD’ye döndü. Maryland
tüplerin çekme kuvvetine değil sıkışmaya Üniversitesi’nde araştırma görevlisi ve
maruz kaldığı ve bu sebeple malzemenin Western Kentucky Üniversitesi’nde mi-
bükülüp sarmal bir şekil aldığı görülmüş. safir doçent olarak görev yaptıktan sonra
Daha sonra, baloncukların patlamasıyla 1985 yılında Tennessee Teknik Üniversite-
açığa çıkan kuvvetin atomları dışarı fır- si Fizik Bölümünde tam zamanlı öğretim
latarak yapıyı parçaladığı anlaşılmış. (Bu üyesi olarak çalışmaya başladı. Amerika’da
durum portakalı sıkınca içinden sıvının Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı, Lawaren-
fışkırmasına benzetilebilir.) ce Berkeley Ulusal Laboratuvarı, Fransa’da
Yapılan araştırmalar sonucu, karbon GANIL Araştırma Laboratuvarı, İtalya’da
nanotüplerin parçalanarak istenilen bo- IFN-Catania Araştırma Laboratuvarı,
yutlara getirilmesi, yüksek kalitede karbon Japonya’da Yukawa Araştırma Enstitüsü ve
nanotüplerin yapımına olanak sağlayacak Türkiye’de Orta Doğu Teknik Üniversite-
nitelikte. Böylece otomotiv, biyomedikal, si ile ortak araştırmalar yapan Prof. Ayık,
elektronik, enerji, optik gibi alanlarda kar- Feza Gürsey Enstitüsü’nde de yüksek li-
bon nanotüp kullanımı gelecekte daha da sans ve doktora öğrencilerine yönelik ola-
artacak. rak düzenlenen nükleer reaksiyon dinami-
ği ile ilgili yaz okullarında görev aldı.

2010 Caplenor
Araştırma Ödülü
Prof. Dr.
Şakir Ayık’ın
Bir atom inceliğindeki grafen tüpler
bir çözeltiye batırılmış. (Genellikle sadece Özlem İkinci
su kullanılmış) Bu durumda, tenceredeki
spagetti görünümde olan grafen tüplere,
şiddetli bir ses dalgası gönderilmiş. Bu ses
dalgaları çözeltinin içinde boşluklar yarat-
T ennessee Teknoloji Üniversitesi üs-
tün nitelikte ve başarılı araştırmalar
yapan tam zamanlı öğretim elemanlarına
mış. Boşlukların içinde oluşan baloncuk- her yıl Caplenor Araştırma Ödülü veriyor.
lar genleşip patlamış ve kendi üzerlerine Ödül, üniversitenin 1979 yılında hayatı- Nükleer tepkime mekanizmalarında
çökmüş. Bu sırada açığa çıkan sıcaklık nı kaybeden eski dekanlarından Donald nükleer maddenin farklı sıcaklık ve yoğun-
5000 °K (güneşin yüzeyindeki sıcaklığa Caplenor onuruna ilk kez 1984 yılında luklardaki özellikleri incelenirken, atom
yakın) ve patlama sonrası sıkışma ivme- verilmiş. Caplenor Araştırma Ödülü’nün çekirdekleri nükleer hızlandırıcılar kulla-
si yerçekiminin 100 katı olmuş. Sonuçta bu yılki sahibi Prof. Şakir Ayık. Tennessee nılarak yüksek enerji ile hızlandırılıp çar-
tüpler küçük parçalara ayrılmış. İstenilen Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü’ndeki pıştırılıyor. Prof Şakir Ayık ise araştırma-
boyuttaki parçaları sıvıdan ayırmak için görevine 25 yıl önce başlayan Prof. Ayık’ın larında düşük enerjili nükleer tepkimelere
de bir süzgeç kullanılmış. araştırma alanı kuramsal nükleer fizik ve odaklanarak nükleer maddenin özellik-
Yapılan deney sonucunda ilginç olan ağır iyon fiziği. lerini inceliyor. Bu konuya yaptığı önemli
hala bu tüplerin nasıl kırıldığının anlaşı- 1947 yılında Ankara’nın Çamlıdere il- katkılar nedeniyle de 2010 yılı Caplenor
lamaması. Araştırmacılar ilk başta ortaya çesinde doğan Prof. Şakir Ayık 1969 yılın- Araştırma Ödülü’ne layık görüldü.

7
Haberler
Laboratuvarda Hormonun
Araştırmacılar çalışmalarında, kan do-
laşımında doğal olarak bulunan ve sindi-

Üretilen İlk İnsan İki Kan


rim sisteminde görev yapan hepsidin hor-
monunun düzeyini artırmanın hastaları

Karaciğeri Hastalığındaki
rahatlattığını ve hastalığın yıkıcı etkilerini
azalttığını kanıtladı. Çünkü hepsidin Ak-

Önemli Rolü
deniz anemisi hastalığına sahip kişilerde
Yunus Can Esmeroğlu düşük düzeyde bulunuyor.
Vücutta bir demir dengesi bulunduğu-

L aboratuvarda ilk kez tüm insan karaci- Özlem İkinci nu söyleyen araştırmacılar, normal sağlıklı
ğeri üretildi. Üretilen minyatür karaci- kan hücrelerinin üretilmesi için demirin
ğerler, yaklaşık olarak ceviz boyutlarında.
Boston’daki American Association for the
Study of Liver Diseases’in yıllık toplan-
W eill Cornell Tıp Fakültesinde ger-
çekleştirilen ve Journal of Clinical
Investigation’da yayımlanan bir çalışmada
normal seviyede tutulması gerektiğini söy-
lüyor. Vücutta aşırı demir biriktiğinde kır-
mızı kan hücrelerinin yaşam sürelerinin
tısında duyurulan haberde, insana nakli vücutta üretilen bir hormonun, kan has- yarıya indiğini vurgulayan Weill Cornell
mümkün olabilecek boyutlarda sağlıklı talıklarından beta talaseminin (Akdeniz Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
karaciğer üretilmesi yolunda çok önemli anemisi) ve hemokromatozisinin (demir Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Stefano Rivella,
bir adım atıldığı vurgulandı. depolama hastalığı) tedavilerinde kullanıl- bu kan hücrelerinin normal kan hücreleri
ma potansiyeline sahip olduğu belirtiliyor. gibi doğru şekilde üretilemediğini ve sağ-
Dünya çapında yaklaşık 300.000 çocuk ta- lıklı olmadıklarını bu yüzden de işlevleri-
lasemi hastası olarak doğuyor. Bu durum ni uygun şekilde gerçekleştiremediklerini
vücut organlarında aşırı demir birikimi belirtiyor.
sonucu yorgunluk, karaciğer hastalıkları, Dr. Rivella normal koşullar altında
kalp yetmezliği, büyüme bozukluğu, şeker hepsidin hormonunun ne zaman yete-
hastalığı ve kemik erimesi gibi sorunlara rince kırmızı kan hücresi bulunmadığını
neden olabiliyor. Standart tedavi şekilleri fark ettiğini, bu durumda vücudun gerekli
ise çoğu zaman etkili olmayan düzenli kan demir miktarını düzenlemek için uygun
nakli ve vücudun hasarlı kan damarlarını miktarda hepsidin ürettiğini, beta talase-
yenilemesine ya da tamirine olanak sağ- mi hastalarında ise bu mekanizmanın ça-
layan kemik iliği nakli. Kan nakli ile has- lışmaması nedeniyle kırmızı kan hücreleri
talardan kan alınarak karaciğerdeki fazla üretildiğinde, demirin vücut organlarına
demiri uzaklaştırmak ve böylece organlar- depolanmak üzere gönderildiğini belirti-
daki demir yükünü azaltmak amaçlanıyor. yor.
Fakat bu yöntem Dr. Rivella ve ekibine Dr. Rivella ve ekibi tarafından yürütü-
göre etkin olmayan, geliştirilmesi gereken len ve Blood dergisinde yayımlanan ikinci
bir yöntem. bir çalışmada Amerika’da 1.5 milyon kişi-

Wake Forest Üniversitesi’nden doku


mühendisi Shay Soker, “Daha önce hiç
tüm karaciğer üretilmemişti. Bu açıdan
bir ilki gerçekleştirdik” açıklamasını yaptı.
Soker ve meslektaşı Pedro Baptista, işe bir
gelinciğin karaciğerindeki tüm hücreleri
kazıyıp çıkararak başlamışlar. Geriye sade-
ce kolajen (genellikle bağ dokuda bulunan
bir tür protein) yapıdaki destek doku kal-
mış. Daha sonra bu yapıyı insan karaciğer
hücreleri ile doldurmuşlar. Sonuç olarak
ortaya insan hücrelerinden oluşan bir ka-
raciğer çıkmış.
Bu çalışmanın nihai hedefi “hastaya
özel” karaciğer üretmek. Daha büyük hay-
vanların karaciğerlerinden elde edilecek
kolajen destek dokuları içinde hastanın
sağlıklı karaciğer hücreleri çoğaltılarak
yeni bir organ oluşturulabileceği düşünü-
lüyor.

8
Bilim ve Teknik Ocak 2011

yi etkileyen hemokromatozis hastası için


yeni bir beslenme tedavisi önerildi. Bu kan
hastalığına HFE geninde meydana gelen
mutasyonun neden olması sonucunda
hepsidin üretimi düşüyor. Hemokroma-
toziste vücut demiri metabolize etme ye-
teneğini kaybediyor ve sindirim sistemin-
den çok miktarda emilen demir vücutta
birikiyor. Beta talasemi hastalarında ol-
duğu gibi, biriken demir karaciğer bozuk-
luğuna hatta bazen karaciğer kanserine
neden olabiliyor. Ekip fareleri kullanarak
yaptığı deneysel çalışmada, hemokroma-
tozisli farelerden kan alındığında vücudun
karaciğerdeki depo demiri kullanmak ye-
rine beslenmeyle alınan demiri kullanma-
yı tercih ettiği sonucuna ulaşmış.
Şu günlerde hepsidin benzeri bir ilacı luğu olarak bilinen dislekside kişi okuma Araştırmacılar okumadaki kazanımlar-
beta talasemi ve hemokromatozis hasta- yeteneğini geliştirilebiliyor. Disleksiden la ilgili standart okuma ve dil testlerinde
larında sınamayı planlayan Dr. Rivella ve etkilenen çocukların okuma yeteneği- güvenilir tahminler elde edemedi. Fakat
çalışma arkadaşları böylece vücutta artan ni geliştirme derecesi büyük farklılıklar okuma sırasında beyinlerinin sağ inferior
hepsidinin fazla demirin ve kansızlığın te- gösterse de % 20’si çeşitli girişimlerden ön kıvrımlarında daha fazla aktivite görü-
davisine yardımcı olmasını umuyorlar. yararlanıyor ve yetişkinlik dönemlerinde len ve bu sağ ön bölgesiyle bağlantısı olan
okuma yeteneklerini yeterince geliştiriyor. beynin beyaz maddesinin daha iyi organi-
Fakat bu noktaya gelene kadar bu gelişme- ze olduğu disleksik çocukların okumala-

Dislekside Beyin lerin nasıl olduğu, beyinde neler olduğu


bilinmiyor.
rında, gelecek iki buçuk yıl boyunca daha
çok gelişme olacağı düşünülüyor. Araş-
Görüntüleme Geçmiş görüntüleme çalışmalarında
okuma ile ilgili bir eylem sırasında çocuk-
tırmacılar aynı zamanda tüm beyindeki
aktivite modellerine bakarak disleksik
Yöntemleri ların ve disleksili yetişkinlerin beyinleri-
nin belirli bölümlerinin daha fazla aktif
çocuklarda gelecekteki okuma kazanım-
larını çok doğru bir şekilde tahmin etme
olduğu görülmüş. Beynin ön lobunun bir imkânına sahip olacaklarını düşünüyorlar.
Özlem İkinci bölümünün disleksik bireylerde normal Diğer heyecan verici bulgu ise tedaviy-
bir okuyucununkine göre daha çok kulla- le ilgili. Çalışmada disleksik çocuklardaki

S tanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden


araştırmacılar disleksili gençlerden
okuma yeteneklerini zamanla geliştire-
nıldığı fark edilmiş.
Bu çalışmada ise Hoeft ve meslektaşları
beyin görüntüleme yöntemiyle okuma ye-
okuma kazanımlarında normal gelişen
çocuklardakine göre sinir sistemine ait
farklı mekanizma ve yolakların olduğu
bilecek olanları % 90 doğrulukla tahmin teneğindeki gelişmeyi tahmin edebilmeyi görülmüş. Bunların anlaşılmasıyla araş-
etmek için gelişmiş bir beyin görüntüleme ve beyin temelli ölçümlerle geleneksel tırmacıların beynin uygun bölümlerine
yöntemi kullandılar. eğitim ölçümlerini karşılaştırmayı amaç- odaklanarak çocuklardaki okuma yetene-
Öncelikle kişinin okuma zorluğunun ladılar. ğinin gelişmesinde daha etkin müdahale-
üstesinden gelebilme yeteneği için özel Araştırmada yaşları 14 civarında olan ler geliştirebileceği belirtiliyor.
beyin mekanizmalarını tanımlayarak baş- 25 disleksik çocuğun ve normal okuma ye- Hoeft bu çalışma sayesinde diğer has-
ladıkları bu çalışmanın disleksili kişilerin teneğine sahip 20 çocuğun okumaları stan- talıkların anlaşılmasında ve tedavisinde
okumayı daha iyi öğrenmelerine yardımcı dart testlerle değerlendirildi. Ardından görüntüleme yönteminin kullanılmasının
olacak yeni girişimlere öncülük edebilece- çocuklar okuma işlemini gerçekleştirirken teşvik edilebileceğini söylüyor ve beyin gö-
ği düşünülüyor. işlevsel manyetik rezonans görüntüleme rüntüleme yönteminin klinik hastalıklarda
Stanford Üniversitesi Disiplinlerarası ve yayılım tensör görüntüleme (manyetik gelecekte olabilecek belirtilerdeki azalma
Beyin Bilimleri Araştırma Merkezi’nde rezonans görüntüleme tekniğinin özel bir ya da artışların öngörülmesinde önemli rol
öğretim üyesi ve görüntüleme uzmanı çeşidi) olmak üzere iki çeşit görüntüleme oynayabileceğini de ekliyor. Ayrıca araştır-
Fumiko Hoeft zamanla gelişme kaydede- yöntemi kullandılar. İki buçuk yıl sonra, macı çocukları iki buçuk yıl takip ettikleri-
bilecek çocukların belirlenmesi için Proce- okuma başarımlarını tekrar değerlendir- ni, daha uzun vadedeki sonuçların bilinme-
edings of the National Academy of Sciences diler ve beyin görüntüleme yönteminin diğini ve çalışmaya dahil edilen çocukların
dergisinde yayımlanan çalışmalarının mi yoksa standart okuma yönteminin mi ergenlik çağında olduklarını, daha küçük
kendilerine umut verdiğini söylüyor. temel alınması gerektiğini ve çocukların çocuklardaki okuma gelişimini öngörebil-
Amerika’daki çocuklarda % 5-17 ora- okuma yeteneklerinin zamanla ne kadar mek için daha çok çalışma ve beyin temelli
nında görülen beyin temelli öğrenme zor- geliştiğini öğrenmeyi amaçladılar. ölçüm yapmak gerektiğini de ekliyor.

9
Haberler
Dayanılmaz
olarak adlandırılan sıcaklık derecesi, yük-
selen havayı çevreleyen havanın ne kadar

Sıcaklıklar
sıcak ve nemli olduğuna bağlı olarak de-
ğişiyor. Oluşturulan modeller tüm tropik

Olası mı? bölgeler ısındığında bu eşiğin yükseleceği-


ni öngörüyor.
Hawaii Üniversitesi’nden Nathaniel
İlay Çelik Johnson ve Shang-Ping Xie son otuz yıla
ait uydu verilerini ve yağmur ölçümlerini

D ünyadaki ortalama sıcaklıkların art-


masıyla tropik bölgelerin, insanların
hayatta kalamayacağı kadar sıcak ve nemli
incelediler ve tropikal bölgelerde, üstteki
havanın yükselip yağmur oluşturması için
deniz yüzeyinin ulaşması gereken sıcak-
bir hale gelebileceği tahmin ediliyor. İklim lığın bugün 1980 yılına göre 0,3 °C daha
modellerinin çizdiği en kötü senaryolara yüksek olduğunu ortaya çıkardılar.
göre dünyanın bazı yerleri 100 yıl kadar Johnson’a göre bu, kararlılık eşiğinin
kısa bir süre içinde bu duruma gelebilir. çoktan yükselmeye başladığını gösteriyor.
Yapılan gözlemler ve incelemelerse bu sü- Johnson, aynı şeyin tropikal bölgelerdeki
recin çoktan başladığını gösteriyor. kara kütleleri için de geçerli olması gerek-
Nemlilik artınca terleme bizi daha az tiğini düşünüyor.
serinletebildiğinden daha düşük sıcaklık Avustralya’daki New South Wales
derecelerinde sıcaktan rahatsız olmaya Üniversitesi’nden Steven Sherwood söz
başlarız. Meksika’daki Naica mağarası ve konusu olgunun insanlar açısından ne gibi
benzeri birkaç mağara dışında şimdilik sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiyor.
dünyanın hiçbir yerinde sıcaklıklar in- Sıcaklık dalgaları şimdiden on binlerce
sanın dayanma sınırını aşmıyor. Aslında insanın ölümüne yol açmış durumda ve
bunu sağlayan şey gezegenimizin doğal
olarak sahip olduğu termostat sistemi:
daha birçok insan karalılık eşiğinin yük-
selmesi sonucu hayatını kaybedecek. Toplumun
Nemli hava ısındığı zaman yükseliyor ve
ortamın serinlemesini sağlayan fırtınaları
Bazı tropik bölgelerde meydana gele-
bilecek sıcaklık ve nem artışının, örneğin
İyiliği için
oluşturuyor.
Ancak her şey bununla bitmiyor. Hava-
gölgede ve bir vantilatörün önünde duran
bir insanın bile ölebileceği kadar yüksek
Biraz Bencillik!
nın yükselmeye başladığı ve kararlılık eşiği olabileceği düşünülüyor.
Oğuzhan Vıcıl

H emen her toplumda çalışkan birey-


lere ek olarak başkalarının emekleri
üzerinden geçinen, en azından geçinme-
ye çalışan ve asalak olarak nitelendirilen
bireyler vardır. Bu durum, en ilkel canlı
türlerinden tek hücreli maya kültürlerinde
de görülmektedir. Bir toplulukta ideal ola-
nın, o topluluğu oluşturan tüm bireylerin,
sorumluluk bilinci içinde toplumun genel
iyiliğini düşünerek hareket etmeleri oldu-
ğu düşünülür. Bu sayede toplumun genel
refah seviyesinin en yüksek düzeye çıkma-
sı hedeflenir.
Sonuçları PLoS Biology dergisinde Ey-
lül ayında yayımlanan bir çalışma ise bazı
durumlarda bu varsayımın geçerli olma-
dığını gösteriyor. Buna göre hileci olarak
nitelendirilen asalak bireyler de içeren bir
maya popülasyonunun genel form duru-
mu ve büyüme hızı, sadece dayanışmacı
olarak nitelendirilen bireylerden oluşan
diğer bir popülasyona göre daha yüksek
oluyor.

10
Bilim ve Teknik Ocak 2011

güçleşiyor. Bu nedenle son yıllarda bilim


insanları, bakterilerin antibiyotiklere karşı
nasıl dirençli hale geldiğinin mekanizma-
sını çözmeye çalışıyor. Bununla yeni nesil
antibiyotiklerin geliştirilmesi amaçlanıyor.
Doğada geçerli bir kavram var: Güç-
lü olanlar yaşarlar, güçsüzler elenir. Aynı
zamanda doğal seçilimin tanımı olan bu
kavram, en ilkel mikroskobik yaşam form-
larından olan bakteriler için de geçerli. Na-
ture dergisinin Eylül sayısında yayımlanan
güncel bir çalışma ise, en ilkel yaşam form-
larından olan bakterilerde geçerli olan me-
kanizmanın sanıldığı kadar basit olmadığı-
nı, bakterilerin toplumun genel refahı için
kendi refahından feragat etme gibi, çok
gelişmiş canlılarda görülebilen karmaşık
davranışlar sergileyebildiğini gösteriyor.
Boston Üniversitesi ile Harvard
Üniversitesi’ne bağlı Wyss Enstitüsü’ndeki
bilim insanları, gerçekleştirdikleri çalışma-
da Escherichia coli kültürünü artan derişim-
deki antibiyotiğe maruz bıraktı. Deneyin so-
nucunda bakteri izolatlarının büyük çoğun-
luğunun, popülasyonun bütünsel direncine
Dayanışmacı mayalar invertaz olarak yorlar ve böylece popülasyonun büyümesi nazaran daha az dirençli olduğu gösterildi.
adlandırılan bir protein üretiyorlar. Bu frenleniyor. Diğer taraftan popülasyonun Bunun nedeni araştırıldığında oldukça il-
protein, şekerin (sakaroz) parçalanıp po- çoğunluğu dayanışmacılardan oluşup geri ginç bir durum gözlemlendi. Escherichia
pülasyonun geri kalanı için gerekli olan kalanı hilecilerden oluştuğu durumlarda coli popülasyonu içinde antibiyotiklere en
besine (glikoz) dönüşmesini sağlıyor. Hi- ise popülasyonda enerjilerini daha verimli fazla dirençli olan bakteri izolatları, “indol”
leci mayalar ise, dayanışmacıların besinine kullanmış olan bireyler de var olduğundan, olarak adlandırılan küçük molekülleri üreti-
ortak olmalarına karşın invertaz enzimini bir önceki duruma göre popülasyon daha yor. İndol, steroid gibi bir etki gösterip zayıf
üretmiyorlar. İnvertaz üretimi için enerji fazla büyüme gösterebiliyor. olan bakterilerin savunma mekanizması-
sarfetmediklerinden dayanışmacılara göre Diğer yandan tüm bunların olması için nı tetikliyor ve antibiyotikler ile mücadele
daha formda oluyorlar. belki de en önemli şart, popülasyonun edebilecek yeterli enerjinin sağlanmasına
Peki nasıl oluyor da bir popülasyon çoğunluğunun dayanışmacılardan oluş- yardımcı oluyor. Bu sayede zayıf olan bak-
içinde asalakların da varlığı bu popülasyo- ması ve üretilen besinin çoğunu bunların teriler de savaşa ortak olabiliyor ve neticede
nun genel iyiliği açısından daha iyi olabili- tüketmesi. Aksi halde tüm bunlar geçersiz bakteri popülasyonu antibiyotiklere karşı
yor? Yayımlanan bu çalışmayla, aralarında oluyor ve hilecilerin varlığı popülasyonun verilen bu savaştan galip olarak ayrılma
Profesör Laurence Hurst’un da bulunduğu genel form seviyesini zedeliyor. şansını artırıyor. Diğer taraftan indol üreti-
bir grup araştırmacı bu olayın mekaniz- mi, bu süreçte aktif rol oynayan bakterilerin
masını ve bu durumun hangi şartlar altın-
da geçerli olduğunu gösterdi. Topyekûn zayıflamasına ve performansının düşmesine
neden oluyor. Bir diğer ifadeyle, en dirençli
Professor Laurence Hurst’un belirttiği
üzere, popülasyonda besin miktarı azken Savunma için bireyler popülasyonun iyiliği açısından çok
büyük fedakârlık gösteriyor ve kendi hayat-
mayalar şekeri daha verimli olarak kullanı-
yor. Bu nedenle popülasyonda azınlık oluş-
Fedakârlık Yapan larını tehlikeye atıyor.
Bu çalışmada yer alan baş araştırmacılar-
turacak kadar hileciler bulunduğu zaman
besinlerin israf edilmesi bir ölçüde engel-
Bakteriler! dan, Boston Üniversitesi Biyomedikal Mü-
hendisliği profesörlerinden James J. Collins,
lenmiş oluyor. Araştırmacıların saptama- bunun beklenmedik bir gelişme olduğunu,
sına göre, dayanışmacı mayalar ortamda Oğuzhan Vıcıl normalde antibiyotik stresi nedeniyle sadece
mevcut olan şeker miktarını tam olarak dirençli zincirlerin yaşamlarını sürdürmesi,
kestiremedikleri için gereksiz yere invertaz
üretmiş oluyor ve ortamdaki şeker bittik-
ten sonra kullanılmayan invertaz kalabili-
A ntibiyotik kullanımı tüm dünyada
oldukça yaygınlaştı. Bilinçsiz ve ge-
reksiz antibiyotik kullanımı neticesinde,
zayıf olanların ise elenmesinin beklendiğini
belirtiyor. Bu sonuçlar, antibiyotik direnci
mekanizmasının daha iyi anlaşılabilmesi ve
yor. Bu nedenle popülasyonunun büyüme- bakteriler giderek direnç kazanıyor ve buna karşı çözüm üretilebilmesi adına bü-
si için gerekli enerjilerini israf etmiş olu- birçok hastalığın tedavisi giderek daha da yük ümit vaat ediyor.

11
Merak Ettikleriniz
Bu amaçla‚ işlev polimerleri (fonksiyon polimerleri) denilen
Değerli Okuyucularımız,
polimerler üretiliyor. İletken tuz iyonları, metalik toz ve metal
Bilim ve teknoloji konularında merak ettiğiniz, kafanızı karıştıran,
iplikçikler gibi katkı maddelerinin karmaşık bir şekilde bir ara-
düşündürücü sorularınızı merak.ettikleriniz@tubitak.gov.tr
adresine yollayabilirsiniz. ya gelmesiyle oluşan bu cins polimerlerden çok çeşitli malzeme
Tüm okuyucularla paylaşabileceğimiz sorularınızı değerlendirecek ve ürünler yapılıyor (*). Kullanılan katkı maddeleri arasında de-
ve yerimiz elverdiğince yanıtlamaya çalışacağız. mir oksit, aluminyum parçacıkları, gümüş tozu, paslanmaz çelik
İlginç bilimsel sorularda buluşmak üzere... ve karbon iplikçikleri, lityum, sodyum, potasyum bulunabiliyor.
Elektromanyetik dalgaları zırhlama amaçlı tekstil perdeler, giysi-
ler ve daha birçok malzeme, işlev polimerlerinden üretiliyor. Öğü-
Polimer malzemeler elektromanyetik dalgaları nasıl zırhlıyor? tülüp toz haline getirilmiş polimer malzeme boyalara katılıyor ve
Polimerlerin elektromanyetik ışınımdan koruyucu özelliği var mıdır? elektromanyetik dalgalara karşı bir çeşit zırhlama işlevi üstleniyor.
Varsa çalışma sistemi nasıldır? Elektromanyetik dalgaları yansıtan grafit, özellikle duyarlı
Piyasada satılan ürünlere güvenebilir miyiz? elektronik aletlerin dış yüzlerinin kaplanmasında, bunların kasa-
Buket Gürçalışkan Toprak larında ve paketlenmesinde kullanılıyor.

P olietilen, polistiren ve polivinilklorür (PVC) gibi alışılagelmiş


sentetik polimerler elektriği iletmediklerinden örneğin kablo
üretiminde yalıtkan kılıf olarak kullanılabiliyor. Polimer bir mal-
zemenin yalıtkanlığının nedeni, elektriksel direncinin çok yüksek
(1014 ohm kadar) olmasıdır. Sürtünme ve başka etkenlerle poli-
mer yüzeyde birikebilen elektriksel yükler (statik elektriklenme)
bu nedenle iletilemiyor. Buna karşın, polimer bir malzeme elekt-
romanyetik dalgaları herhangi bir direnç göstermeden ön yüzün-
den arka yüzüne geçiriyor. Bu çeşit bir malzeme elektromanyetik
dalgalara karşı koruyucu bir zırhlama aracı olarak kullanılmak Çevremizdeki her çeşit elektrikli alet (çamaşır makinesi, fırın,
istenirse, çözüm uygun bazı iletken maddelerle bu polimer mal- buzdolabı, TV, radyo) ve bunların kabloları, bilgisayarlar, WLAN,
zemeyi iletkenleştirerek elektromanyetik dalgaların enerjisini ilet- kablosuz ev telefonları, cep telefonları vb. az da olsa elektroman-
ken polimer malzemeye aktarmasını sağlamaktır. Böylelikle elekt- yetik dalga yayıyor. Ayrıca dışardan, örneğin yüksek gerilim hat-
romanyetik dalgaların polimer malzemenin arka yüzüne geçmesi larından, baz istasyonlarından, radyo ve TV verici antenlerinden
önlenmiş olur. Bu yöntemi ayrıntılı olarak açıklarsak: az da olsa bir miktar elektromanyetik dalga bulunduğumuz yere
Elektromanyetik dalgaların enerjisiyle ortamdaki elektronlar ya ulaşabiliyor. Elektromanyetik dalgaların etkinliğinin (alan şid-
hızlandırılarak iletiliyor (özellikle ortamda topraklama varsa) ya da detinin ve güç akısı yoğunluğunun) sınır değerler (**) dolayında
ortamın elektriksel direncine göre elektromanyetik dalga enerjisi olduğunun ölçümlerle belirlendiği yerlerde korunmanın yolu, bu
atom ve moleküllere aktarılıyor. Bunların kazandıkları kinetik ener- elektrikli aletlerin, yapı malzemesinin, örneğin evin duvarlarının
ji, hareketleri sırasında sürtünmeyle ısıya çevrilerek havaya aktarılıp ve pencerelerinin uygun malzemelerle (işlev polimerleri dahil)
soğurulmuş oluyor. Başka bir yol da grafit ya da bazı metal katkı kaplanması ya da vücudun elektromanyetik dalgalara karşı uygun
maddeleriyle elektromanyetik dalgaları yansıtıp geri saçmak ve yöntem ve giysilerle korunması olabilir. Ancak bunların tüm çev-
bunların polimer malzemenin arka yüzüne geçmesini önlemektir. remizi ve astronot giysileri gibi vücudumuzu tümüyle kaplaması

12
Bilim ve Teknik Ocak 2011
merak.ettikleriniz@tubitak.gov.tr

P rotonlar artı elektrik yüklüdür, aynı cins yüklerin aralarındaki


elektromanyetik etkileşim sonucu birbirini itmesini bekleriz.
Ancak protonlar aynı anda başka bir kuvvetin daha etkisi altında.
O kuvvet de elektromanyetik kuvvetten 137 kat daha kuvvetli olan
güçlü nükleer kuvvet. Ancak bu kuvvetin etki alanı atom çapını
geçmiyor. Bir diğer değişle, iki protonun arasındaki uzaklık, 10-
15
metre civarında olan atom çekirdeği çapından çok daha büyük
olursa protonlar güçlü nükleer kuvveti hissetmiyor ve elektroman-
yetik kuvvet etkisiyle birbirini itiyor.
Peki güçlü nükleer kuvvet, atom çekirdeğindeki protonları na-
sıl bir arada tutuyor? Atomaltı parçacıklar arasındaki etkileşimleri
anlatan Standart Model’e göre tüm parçacıklar, bozon adı verilen
bir aracı parçacık vasıtasıyla haberleşiyor. Her kuvvete eşlik eden
böyle bir aracı parçacık var. Güçlü nükleer kuvvetin aracı parçacı-
ğı, kütlesi ve elektrik yükü olmayan ancak en az iki kuarkın olması
durumunda ortaya çıkıveren, gluon adı verilen sanal bir parçacık.
Atom çekirdeğinde bulunan proton ve nötronların her biri aslında
normal yaşam için düşünülemeyeceğinden, sadece gerekli yerleri üç kuarktan oluşuyor ve gluonlar bu kuarklar arasında gidip gele-
zırhlamak söz konusu olabilir. Bu durumda ise, zırhlamanın ya- rek kuarkların birbirini çekmesini sağlıyor.
rarı çok sınırlı kalır. Öte yandan günlük hayatta (genellikle bu-
lunduğumuz yerlerde) karşılaşılan çok düşük elektromanyetik
dalga yoğunluğu için bu çeşit önlemler gerekli de değildir. Eğer
elektromanyetik alan şiddetinin ve güç yoğunluğunun normalin
üstünde (sınır değerler dolayında ya da üstünde) olduğu ölçüm-
lerle belirlenirse o zaman uygun korunma önlemleri alınabilir. Bu
durumda, zırhlama ya elektromanyetik dalganın kaynağında (ör-
neğin oturduğumuz yere yakın bir yerde bir jeneratör çalışıyorsa,
bunu uygun bir metal kasayla zırhlamak gibi) ya da elektromanye-
tik dalgaların bize ulaştığı yerlerde yapılabilir.
Piyasada elektromanyetik dalgalardan koruyucu olduğu savıyla
tanıtılan, vücuda takılabilen malzemelerin ise bir yararının olma-
yacağı yukardaki açıklamalardan anlaşılabilir. Protonların birbirine nasıl bağlandığının mekanizması kuark-
Cep telefonu ya da kulaklığıyla kulak arasına konabilecek zırh lar ve gluonlar seviyesinde atomaltı fiziğiyle anlaşılsa da, bağlan-
plakası ya da zırh bezi, baz istasyonundan gelen sinyali azaltaca- ma enerjisini hesaplamak için atom fiziği yeterli. Atom çekirde-
ğından, cep telefonumuz iletişimi sağlayabilmek için elektriksel ğindeki tüm proton ve nötronların kütleleri ayrı ayrı alınıp toplan-
gücünü artıracaktır, bu da cep telefonumuzdan daha çok etkilen- dığında, bu kütlenin atom çekirdeğinin kütlesinden daha büyük
memizle sonuçlanacağından bu gibi zırhlama maddelerinin yara- olduğu görülüyor. Aradaki bu kütle farkının ışık hızının karesiyle
rından çok ancak zararı olabilir (**). çarpımı bir enerji değeri veriyor ve bu değer protonların ne kadar-
Dr. Yüksel Atakan / Radyasyon Fizikçisi lık bir enerjiyle birbirlerine bağlandığını gösteriyor.

(*) Polimerler konusunda ayrıntılı bilgi için Prof. Dr. Mehmet Saçak’ın dergimizin Dr. Zeynep Ünalan
2010 yılı Şubat sayısındaki yazısına bakınız.
(**) Yazarın, dergimizin 2010 yılı Aralık sayısındaki mobil iletişim ve cep telefonu
kulaklıklarıyla ilgili yazılarına ve bu yazılardaki kaynaklara bakınız.

Elektronlar

Eğer aynı yükler birbirlerini itiyorsa nasıl oluyor da atom Atom çekirdeği Proton ve nötronlar
çekirdeğinin içinde pozitif yükler bir arada durabiliyor?
Biliyoruz ki zıt kutuplar birbirini çeker. Yine biliyoruz ki çekirdeğin
içinde proton ve nötron denilen, biri pozitif diğeri nötr iki tanecik var.
Bu tanecikler nasıl bir arada duruyor? Bir de, aynı kutuplar
birbirini iteceği halde protonlar nasıl bir arada duruyor?
Kuark ve gluonlar
Yağmur Yaman

13
Ctrl+Alt+Del Levent Daşkıran

Kol Saatleri Cep Telefonlarına Boyun Eğiyor


lefonundan gelen kayda değer
bilgileri saate aktarmayı hedef-
liyor. Bunun için önce kol saa-
tinizi kablosuz Bluetooth ve-
ri aktarımı teknolojisi sayesin-
de cep telefonunuzla eşleş-
tireceksiniz, ardından telefo-
nun aktardığı anlık bilgiler sa-
atinizin ekranında belirecek.
Bu bilgi telefon cebinizde ça-
larken arayanın kim olduğun-
dan akıllı cep telefonunuzun
üzerinde yer alan uygulama-
nın güncellediği hava tahmin-
lerine, Twitter’da takip ettiğiniz
arkadaşlarınızın paylaştığı son
Cep telefonu kullandığınız için saat takmayı bıraktıysanız, Fossil’in yeni fikri kararınızı yeniden gözden geçirmenize neden olabilir.
haberlerden e-posta kutunuza
düşen yeni bir mesajın başlığı-
Cep telefonlarının hayatımıza girmesiyle birçok kişi kol saati takma- na kadar her şey olabilir. Üstelik Fossil’de bu projeyi hayata geçirmek
yı tamamen bir kenara bıraktı. Artık çoğumuz saati öğrenmek istediği- için uğraşanlar, benzer cihazlara dair daha önceki tecrübelerden hare-
mizde üşenmeyip cep telefonumuzu elimize alıyor ve ekranını aydın- ketle bu kez saati daha şık ve alımlı yapma konusunda oldukça kararlı
latıp saatin kaç olduğuna bakıyoruz. Dünyanın tanınmış saat üreticile- olduklarını beyan etmişler. Gerçi fotoğraflara bakılırsa bu konu üzerin-
rinden Fossil ise, yeni bir tasarımla uzun süre önce saat takmayı bıra- de daha çok çalışmaları gerektiği belli oluyor.
kan bir nesle yeniden kol saati takma alışkanlığı kazandırmayı amaçlı- Fosil, şimdi bu fikri pazarlamak ve uygulamalarla iletişim standart-
yor. Peki nasıl? Kol saatini cep telefonuyla eşleştirerek. larını belirlemek üzere Silikon Vadisi’ndeki şirketlerden destek ara-
Aslında bundan önce cep telefonlu saat yapıp satan çok oldu, ama makla meşgul. Saatin üretime girmesi durumunda satış fiyatının 200
görüşme yapmak için saate kulaklık bağlamak gerekmesi yüzünden, dolar civarında olacağı söyleniyor. Bu arada fikir hoşunuza gittiyse,
bu fikir kullanıcılar arasında bir türlü kabul görmedi. Fossil ise ortaya http://tcrn.ch/ipodnanowatch adresinde olup bitenlere de mutlaka
koyduğu yeni fikirle saati cep telefonuna dönüştürmeyi değil, cep te- göz atmanızı tavsiye ederim.

VGA ve DVI Bağlantıları İçin Geri Sayım Başladı


Intel, AMD, Dell, Lenovo, Samsung ve LG gibi endüstri devlerinin de
desteğiyle masaüstü ve dizüstü bilgisayarları harici monitörlere veya
sunum cihazlarına bağlamak için kullanılan VGA yuvasını 2015 yılında
ortadan kaldırmaya hazırlandığını açıkladı. VGA bağlantısı, neredeyse
20 yaşına gelmesine rağmen halen bilgisayarlarda en yaygın kullanılan
bağlantı standartlarından biri olma özelliğini koruyor.
Üstelik öyle görünüyor ki DVI ve LVDS adı verilen bağlantı yolları
da VGA ile aynı kaderi paylaşacak. Endüstri devlerinin böyle bir karar
almasının sebebi, artık iyice yaşlanan bu bağlantı biçimlerinin perfor-
mans, enerji tüketimi ve kolaylık açısından DisplayPort ve HDMI gibi
çağdaş alternatiflerle yarışamaz hale gelmesi. Bir diğer sebep ise bu
tür bağlantı yollarının haddinden fazla kalın oluşu. Bunu duymak belki
size ilginç gelecek ama şu an piyasada yer alan birçok dizüstü bilgisa-
yar modelinin ulaşabileceği maksimum inceliği, üzerindeki VGA yuvası
belirliyor. Örneğin Apple MacBook Air adını verdiği süper ince model-
lerde VGA yuvasını kasaya yerleştirmek yerine, kasa üzerindeki Disp-
layPort yuvasına bağlanan ve bir ucu VGA bağlantısı içeren kısa bir ara
bağlantı kablosunun kullanımını şart koştu. Zira diğer türlü makineyi
bu kadar ince yapmayı beceremeyecekti.
Planlara göre Intel, 2015 yılında bilgisayarlarda VGA yuvalarının kul-
lanımına tamamen son verecek. AMD ise bu konuda Intel’den bile da-
ha aceleci. AMD, 2013 yılında birçok üründe VGA yuvası kullanımını
sonlandırırken, 2015’de tamamen son vermeyi planlıyor. Bugün neredeyse tüm bilgisayarlarda yer alan VGA yuvası 2015 yılında tarih olacak.

14
Bilim ve Teknik Ocak 2011

WWF’nin Yazdırılamayan Dosya Biçimi Hazır


İşte doğal hayatı korumak
için dünya genelinde faaliyet
gösteren bir organizasyon olan
WWF, bu işe katkı sağlamak
amacıyla bilgisayarlarda bel-
ge paylaşımı için yeni bir dos-
ya biçimi hazırladığını açıkladı.
Organizasyonun adıyla anılan
WWF uzantılı bu dosya biçimi-
nin özelliği, elektronik ortamda
kolayca okunmasına rağmen
hiçbir koşulda yazdırılamama-
sı. Bu dosya biçimini kullanabil-
mek için önce http://www.sa-
veaswwf.com adresine giderek
ücretsiz dönüştürme yazılımını
WWF’nin yeni dosya biçimi sizi kâğıt harcamaktan mümkün olduğunca bilgisayarınıza yüklemeniz gerekiyor. Bu yazılım, dönüş-
uzak tutmaya çalışıyor.
türmek istediğiniz belgeleri alıp WWF uzantılı dosyalar
Son yıllarda teknoloji kullanımında çevreci yakla- haline çevirme işini üstleniyor. WWF uzantılı dosyaları is-
şımın ağırlığı giderek daha çok hissediliyor. Birey ola- ter e-posta yoluyla, ister internet üzerinden dilediğiniz
rak bu konuya katkıda bulunmanın en iyi yöntemle- gibi paylaşabiliyorsunuz. Dosyayı okumak içinse Adobe
rinden biri de ekranda gördüğünüz şeyleri gerekme- Reader gibi, PDF dosyalarını açabilen herhangi bir yazılı-
dikçe kâğıda basmamak. Böylece üretim ve geri dö- ma sahip olmanız ve WWF uzantısını bu programla ilişki-
nüşüm sürecinde, hatırı sayılır miktarda doğal kayna- lendirmeniz yeterli. Ama işin dikkat edilmesi gereken bir
ğın harcanmasını gerektiren mürekkebi daha tasar- yönü daha var: WWF uzantılı dosyalar yazdırılamadıkları
ruflu kullanmanın yanı sıra kullandığınız kâğıdı üret- gibi, içlerindeki metnin bir kısmını seçip kopyalamanıza
mek için kesilmesi gereken ağaçların hayatını kurta- da izin vermiyorlar. Konu hakkında detaylı bilgiyi http://
rabiliyorsunuz. www.saveaswwf.com adresinde bulabilirsiniz.

Ofisler İçin “Parfümlü” Yazıcı Yaptılar


Hazır bu sayfalarda yazdırılamayan dosya formatların-
dan bahsetmişken, yazıcılarla ilgili bir de yeniliği haber
verelim. İş yerinde yazıcıların yakınında oturanlar genel-
likle en şanssız çalışan grubunu oluştururlar. Çünkü ya-
zıcının çalışırken çıkardığı sürekli vızıltıların yanı sıra, sık
sık ısınan tonerlerden yükselen kimyasalların kokusu da
yazıcıların yakınında oturanlar için bir derttir. İşte Konica
Minolta “bizhub 43” adını verdiği ofis tipi yazıcısına ilginç
bir özellik eklemiş: Kokulandırma sistemi. Tarayıcı, yazıcı,
faks, fotokopi gibi özellikleri bir arada barındıran bu ya-
zıcının üzerinde yer alan özel hazneye bitkilerin ince in-
ce kıyılmasıyla hazırlanmış 6 çeşit kokudan birini koydu-
ğunuzda, yazıcı normal baskı işlerini yapmanın yanı sıra
ortamın havasını tazeleme görevini de üstleniyor. Yazıcı-
nın bu sayede aromaterapi yöntemiyle iş stresinin yol aç-
tığı rahatsızlıkları gidermek gibi bir iddiası da var. Kimbi-
lir, belki uygun bir yere koyduğunuzda Feng Shui etkisi
de yaratıyordur.

Ofis yazıcılarının çalıştıkça etrafa güzel kokular yayması


sık rastlanmayan bir durum.

15
Tekno - Yaşam Osman Topaç

Robot Hava Leaf Aptus II:


Fotoğrafçısı Dünyanın
Sensefly®, üzerine 12 MP dijital
fotoğraf makinesi monte edilmiş
En Yüksek
insansız bir hava aracı. Sensefly®
beraberinde verilen yazılımı
Çözünürlüğe İnsanlar İçin
kullanılarak önceden belirlenen
bir alanın üzerinden uçup o
Sahip Kamerası Karakutu
bölgenin yüksek çözünürlükte hava Dünyanın en yüksek çözünürlüğe Karakutu denilen cihazlar önceleri
fotoğraflarını çekebiliyor. Bütün sahip fotoğraf makinesi olduğu sadece hava taşıtlarında kullanılırdı.
bunları yaparken kullanıcının uçağın iddiası ile satışa çıkarılan Leaf Daha sonraları kara taşıtlarında
düğmesini açmaktan başka uçuşla Aptus II 12R, 80 MP çözünürlüğe da kullanılmaya başlandı. Bu
ilgili hiç bir şey yapması gerekmiyor. sahip. 53,7 mm x 40,3 mm teknolojilerden bazılarını köşemizde
Kullanıcının yapması gereken sadece büyüklüğünde bir sensörü olan tanıtmıştık. Microsoft tarafından
fotoğrafı çekilecek alanı sisteme Leaf Aptus II 12 R ile çektiğiniz geliştirilen Revue ise adeta insanlar
girmek. Bütünleşik GPS sistemine bir fotoğrafın sıkıştırılmış hali için geliştirilmiş bir karakutu gibi.
sahip olan Sensefly®, ana kumanda bile 107MB büyüklüğünde. 94 gr ağırlığında ve 6,5 cm x 7 cm
bilgisayarından gelen koordinatlar Bu kamerayı diğer kameralardan x 1,7 cm büyüklüğündeki Revue
dahilindeki alan üzerinde uçarak ayıran diğer bir özellik de kamera boynunuza asabileceğiniz ve
resim çekmeye başlıyor. Eğer kullanıcı içinde bulunan sensörün, kendi kendine fotoğraf çekebilen
uçağı kendisi uçurmak isterse, uçağı bir dijital fotoğraf makinesi. Bu
uzaktan kumanda ile yönetmek de makinenin bir deklanşörü yok.
mümkün. Bu ürün, hava fotoğrafçılığı Cihazı çalıştırmaya başladığınız
dışında güvenlik, tarla ürünleri andan itibaren belirli aralıklarla
kontrolü, trafik kontrolü, haritalama, fotoğraf çekmeye başlıyor ve 2GB’lık
vahşi yaşam gözlemi gibi amaçlar hafızasına depoluyor. Bu teknolojinin
için de kullanılabiliyor. Sensefly® 80 neden üretildiğini tahmin edebiliyor
cm kanat açıklığına sahip ve kamera musunuz? Microsoft’un bu teknoloji
dahil 500 gr ağırlığında. Saatte 50 ile ilgilenmesinin sebebi, hafıza
km’ye kadar hız yapabilen Sensefly®, sorunu yaşayan hastaların gün boyu
30 dakika kesintisiz uçabiliyor. Dijital yaşadıkları olaylara ait görselleri
fotoğraf makinesi dışında özel görerek geçmişlerini daha iyi
bir algılayıcı da müşterinin talebi hatırlayacakları hipotezi. Her ne
üzerine uçağa monte edilebiliyor. sadece bir tuşa dokunarak yatay kadar bu konuda yapılan çalışmalar
www.sensefly.com veya dikey konuma getirilebiliyor henüz kesin sonuç vermemiş
olması. Diğer bir ifadeyle ister dikey olsa bile, Revue ile çekilen görsellerin
ister yatay bir fotoğraf çekiyor olun, gösterildiği hastaların geçmişlerini
kameranızın yönünü değiştirmek daha iyi hatırladığı ve görsellerle
ihtiyacı hissetmeyeceksiniz. Ayrıca, deneyimlerini ilişkilendirebildiği
eğer 80MP çekeceğiniz fotoğraf gözlemlenmiş. Tabii kameranın
için fazla ise sensörün sadece bir kullanım yeri sadece bununla sınırlı
bölümünü, örneğin 60MP’lik bir değil. İlginç yerleri gezen bir
bölümünü seçmeniz de mümkün. turistin de gün boyu gezdiği yerlerin
http://www.leaf-photography.com resmini gezintisini bölmeden
çekebilmesi veya askeri uygulamalar
gibi farklı alanlarda kullanılabiliyor.
http://www.viconrevue.com/
16
Bilim ve Teknik Ocak 2011
osmantopac@gmail.com

Arnavut
Kaldırımı
Döşeme
Pasta Süsleyen Makinesi
Yazıcı
Cricut, yazıcı başlığı yerine bir
maket bıçağı bulunan bir yazıcı. Sanal Gerçeklik:
Ülkemizde de bu tür kesiciler,
özellikle tabelacılar tarafından AR.Drone
yaygın olarak kullanılıyor. Bilgisayar oyunlarının sanallığına biraz gerçeklik boyutu
Cricut Cake ise aynı teknolojinin eklemek isteyenler için tasarlanmış bir oyuncak
pastacılara uyarlanmış versiyonu. Bu helikopter AR.Drone. Fakat bildiğimiz helikopterlerden
cihaza kâğıt yerine “yenebilir” pasta de oyuncaklardan da biraz farklı. Bu oyuncak üzerinde
malzemelerinden oluşan tabakalar bir wifi sistemi ve iki video kamera var. Helikopter üzerindeki
veriyorsunuz ve tasarladığınız wifi sistemi, iPhone’a yüklenen oyun sistemiyle iletişim
şekiller bu tabakalardan kesiliyor. Nanoteknoloji haberlerinden sıkılmış kurmak için kullanılıyor. Helikopterin önünde bulunan kamera
Daha sonra bu kesilen şekilleri olanlar için çok basit bir araçtan ile iPhone ekranına gelen görüntü, kullanıcıya sanki
kullanarak her biri birer sanat eseri bahsedeceğiz bu haberde. helikopterin kokpitindeymiş hissini veriyor.
olan pastalar yapmanız mümkün. Genellikle asfalt kaplamanın uygun Yine bu wifi sistemi kullanılarak iki helikopter aynı oyunda
www.gm.com olmadığı yerlerde, yolların veya karşılıklı savaşabiliyor. Hem kapalı alanda hem de açık
kaldırımların kaplanmasında alanda kullanılabilecek şekilde tasarlanmış olan
kullanılan Arnavut kaldırımı ya da AR.Drone’un neler yapabildiğini mutlaka görmelisiniz.
kilitli parke taşlarını yerleştirmek http://ardrone.parrot.com
çok yorucu ve zaman alan işlerden
biridir. Hollandalı bir girişimci
tarafından geliştirilen Tiger Stone,
elektrikle çalışan bir taş döşeme aracı.
Araç çok basit bir şekilde tasarlanmış.
En fazla üç işçinin taşla beslediği
bir ağzı olan araç, çok yavaş
bir şekilde taş döşenecek yüzey
üzerinde ilerlerken yerçekimi
kuvveti ile kum zemine inen taşlar,
bir silindir yardımıyla sabitleniyor.
Bu aracı kullanarak, sadece
iki operatör ile günde 300 m2
taş döşemek mümkün.
Tiger Stone 4, 6 ve 8 metre
genişliğinde modellerle
satışa çıkarılmış.
www.tiger-stone.nl

17
Levent Daşkıran

Akıllı Telefonlarda
Her Şeyin Bir Uygulaması Var
Büyük ve renkli ekranları, gelişmiş işlem güçleri ve insanı hayrete düşüren yetenekleriyle akıllı telefonlar,
günümüzün en popüler teknolojik simgelerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Bu aygıtların bu kadar ilgi çekmesinin ardında ise sürekli internete bağlı kalma ihtiyacının yanında,
zaman zaman hayal gücünün sınırlarını zorlayan uygulamalar yatıyor.

G
eniş ve renkli dokunmatik ekranlar, ge- fusunu geçmek üzere olduğu şu günlerde cep te-
lişmiş bağlantı ve sürekli bağlı kalabilme lefonu kullanıcıları arasındaki en popüler ürün-
yetenekleri, ambalajı açtığınız anda ha- ler. Araştırma şirketi Gartner’ın tahminlerine gö-
zır hale gelen e-posta ve sosyal medya erişimi, ma- re 2011 yılında Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da
saüstü bilgisayarları aratmayacak ölçüde görüntü- satılacak cep telefonlarının % 60’ının akıllı telefon
leme yapabilen internet tarayıcıları, dizüstü bilgi- olacağı öngörülüyor. ComScore verileri de geliş-
sayarınızla yarışabilecek kadar yüksek işlem gücü miş ülkelerde en hızlı büyüyen cep telefonu sektö-
ve hayalleri zorlayan uygulama çeşitliliği… Akıllı rünün akıllı telefon sektörü olduğunu ortaya ko-
telefonlar, aktif hat sayısının neredeyse dünya nü- yuyor.

18
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Normal bir cep telefonuyla kıyaslandığında çok
daha fazla bilgi işlem kapasitesi ve bağlantı yetene-
ği sunan, kendilerine özgü işletim sistemleri üzerine
karmaşık uygulamalar yüklemenize ve çalıştırmanıza
izin veren cep telefonları akıllı telefon olarak adlandı-
rılıyor. Aslında akıllı telefon kavramını cep telefonu
özelliklerine sahip bir cep bilgisayarı olarak da tanım-
lamak mümkün. Beklentilerin artmasına bağlı olarak
işlemci hızı ve sistem belleği sürekli artan, ekran boyu
giderek büyüyen ve giderek gelişen yeteneklere kavu-
şan bu cihazlar, dış görünüşleri ve sundukları zengin
fonksiyonlarla gün geçtikçe kullanıcılar tarafından
daha fazla tercih ediliyor. Üstelik bu aygıtlar, tüketici- lamalar hakkındaki görüşlerini okuyabilecek ve dile-
ler için bir cazibe unsuru olmanın yanı sıra üreticile- diğiniz uygulamayı anında indirip kurabilecektiniz.
rin kârlılığını açısından da ciddi bir kaynak. Böylece platform üzerinde satılacak olan uygulama-
Her ne kadar ilk örnekleri 1992 yılında ortaya çık- nın kontrolünü ve onay sürecini Apple’ın inisiyatifine
mış olsa da, akıllı telefonların altın çağı ve yaygın- bırakmakla birlikte, tüm uygulamalara tek bir nokta-
laşması 2007 yılında ilk iPhone’un ortaya çıkışından dan erişebilme kolaylığına kavuşacaktınız. Üstelik bu
sonra başladı. Kullanıcı arabiriminin her bir uygula- platform, şirketin sağladığı uygulama geliştirme araç-
manın kullanım amacına göre tamamen yeni baştan larını kullanarak kendi uygulamalarınızı hazırlayıp
düzenlenmesine izin veren geniş dokunmatik ekran, platforma dahil etme şansı da sunuyordu.
kontrolü sağlamak amacıyla telefonun hareketlerini App Store, 11 Temmuz 2008’de duyurulduğu ilk
ve pozisyonunu uygulamalara aktarabilen ivmeöl- günden itibaren çok büyük bir ilgiyle karşılandı ve
çer, ekranda birden fazla parmağı aynı anda kullana- aradan geçen 2,5 yıl içinde inanılmaz gelişimini sür-
rak farklı işlemleri yerine getirebilme ve gelişmiş in- dürüyor. Bunun için rakamlara şöyle bir bakmak ye-
ternet tarayıcısı gibi özelliklerle donatılan bu telefon, terli: 11 Temmuz 2008’de ilk açıldığında 500 uygu-
kendinden sonra gelecek aygıtlar için örnek model lama ile başlayan App Store, 14 Temmuz’da 800 uy-
oldu. Bugün öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, bundan gulama ve 10 milyon indirme sayısına erişti. Ara-
birkaç yıl önce dokunmatik arayüzlerden kullanış- dan daha 1 yıl geçmeden, 23 Nisan 2009’da uygula-
sız olduğu gerekçesiyle köşe bucak kaçan kullanıcılar ma sayısı 35 bine, indirme sayısı 1 milyara yükseldi.
artık dokunmatik ekrandan ibaret bir telefon kullan- 2010 yılı Ocak ayının başlarında dükkândaki uygu-
mayı bir prestij olarak kabul ediyor. lama sayısı 120 bini, indirme sayısı 3 milyarı geçmiş-
ti. Ekim 2010 verilerine göre dükkândaki uygulama
Uygulama sayısı 1 milyona gidiyor sayısı 300 binin üzerinde ve toplam uygulama indir-
me sayısı 7 milyardan fazla.
2007 yılında ilk iPhone ile yeni nesil akıllı telefon Mobil uygulamalara erişimde App Store’un orta-
anlayışının üç aşağı beş yukarı belirlenmesinin ardın- ya koyduğu bu başarı, diğer üreticilere de ilham kay-
dan, ikinci büyük adım 2008 yılında App Store adı ve- nağı oldu. Palm tabanlı sistemler için App Catalog,
rilen uygulama dükkânının açılmasıyla yine Apple’dan Google’ın Android mobil işletim sistemiyle çalışan
geldi. O güne kadar akıllı telefon uygulamalarının da- aygıtlarını hedefleyen Android Market, Microsoft
ğıtımı, uygulamayı yazan şirketin internet siteleri üze- Windows Mobile platformuna özel Windows Mar-
rinden veya birçok uygulamayı bir arada sunan bazı ketplace for Mobile, Nokia’nın Symbian tabanlı tele-
katalog siteleri üzerinden gerçekleştiriliyordu. Tıpkı fonları için uygulamalar sunan Ovi Store, Samsung
bilgisayarlarda olduğu gibi önce kullanım amacını be- Bada platformunu hedefleyen Samsung Apps ve
lirliyor, daha sonra işinize yarayacak uygulamanın pe- RIM’ın BlackBerry cihazı için hazırladığı BlackBerry
şine düşüyor ve indirip kurulumunu gerçekleştiriyor- App World sırayla pazardaki yerlerini aldılar. Ancak
dunuz; bu aslında hayli zahmetli bir işlemdi. Apple ise bunların bazıları Türkiye’den erişime açık değil. Ör-
App Store ile uygulama seçimi ve indirme işini tama- neğin Android işletim sistemine sahip akıllı telefon-
men telefon üzerinden erişilebilen bir platforma taşı- lar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok yay-
yordu. Bu platform üzerinden istediğiniz uygulama gın olmasına rağmen, ülkemizden Android Market
kategorisine girebilecek, bedava ve ücretli seçenekler erişimi sağlanamıyor. Ne zaman sağlanabileceği ko-
arasında dolaşabilecek, diğer kullanıcıların bu uygu- nusunda da bir bilgi yok.

19
Akıllı Telefonda Her Şeyin Bir Uygulaması Var

Tüm bunların üstüne görünen o ki, bu platform- parmağınızı ekranda dolaştırmaya başlıyorsunuz ve
ların erişimi sadece akıllı telefonlarla da sınırlı kal- kendinizi etkileyici seslerin kollarına bırakıyorsu-
mayacak. Tablet bilgisayarlarını hazırlayıp piyasaya nuz. Uygulama, canlı bir konserde enstrüman olarak
süren veya sürme hazırlığında olan şirketler, mobil kullanılabilecek kadar başarılı.
uygulama dükkânlarını bu aygıtlara içerik sağlamak Flight Update: Havaalanına gideceksiniz, aca-
için bir platform olarak konumlandırıyor. Akıllı te- ba uçak rötar yaptı mı? Amerika’dan gelen yakınını-
lefonların giderek yaygınlaşmasının yanı sıra kulla- zın uçağı şu an nerededir, saat kaçta inecek? İki haf-
nıcılar arasında benzer bir akım oluşturacağı düşü- ta sonrası için planladığınız seyahatte gideceğiniz ye-
nülen tablet bilgisayarların da bu platformlardan fay- re acaba hangi havayolları, saat kaçta uçuyor? Bu tarz
dalanması, bu işin benzer bir ivmeyle büyümeye de- soruların cevabını bulmak için akıllı telefonunuzdan
vam edeceğini gösteriyor. Flight Update uygulamasını çalıştırıp ilgili hava yol-
Hayal gücünü zorlayan uygulamalar: Akıllı tele- larının adını, uçuş numarasını veya kalkış-varış nok-
fonların sunduğu özellikler uygulama erişim kolay- tasını girmeniz yeterli. Üstelik dünyadaki tüm hava
lığıyla birleşince, bu iş profesyonel yazılım geliştiri- yolu şirketleri ve uçuşlar destekleniyor.
cilerin tekelinden çıkarak çok daha geniş bir kesi- Mobile Mouse: İvmeölçerlerle donatılmış akıl-
me hitap etmeye başladı. Hazırladıkları uygulama- lı telefonunuzu havalı bir fare olarak kullanmak is-
yı uygulama platformları üzerinden dağıtarak sata- terseniz Mobile Mouse uygulaması emrinize amade.
bileceklerini ve bu yolla gelir elde edebileceklerini Uygulamayı telefonunuzda çalıştırıp masaüstü bilgi-
gören meraklılar, ellerindeki aygıtların özelliklerini sayarınızdaki küçük uygulamayla kablosuz bağlan-
farklı şekillerde bir araya getirerek birbirinden ya- tı üzerinden eşleştirdiğinizde, telefonunuzu hava-
ratıcı uygulamalara imza atmaya başladılar. İşte bir- da serbestçe hareket ettirerek bilgisayar ekranında-
birinden ilginç mobil uygulamalar arasından bizim ki imlece yön verebilirsiniz. Tıklamalar da telefonun
gözümüze takılanlar. ekranına dokunarak hallediliyor.
Lightsaber Unleashed: Yıldız Savaşları serisinin Barcode Scanner: Bir ürün gördünüz, almak isti-
hayranıysanız, eminim siz de elinize bir ışın kılıcı yorsunuz ama içinize başka yerden daha ucuza bula-
alıp sallamayı hayal etmişsinizdir. Lightsaber uygula- bilir miyim diye kurt düştü. Telefonunuzu çıkarıyor-
masıyla bu isteğinizi bir miktar olsun karşılayabilir- sunuz, uygulamayı çekip barkodun fotoğrafını çeki-
siniz. Uygulamayı çalıştırıp ekrana dokunduğunuz- yorsunuz. Uygulama internet üzerinden barkodun
da ışın kılıcı o kendine has sesiyle açılıyor ve telefonu hangi ürüne ait olduğunu buluyor ve çevrimiçi alış-
salladıkça ivmeölçer yardımıyla sanki gerçek bir ışın
kılıcı sallıyormuşçasına sesler çıkarıyor. Dilerseniz
aynı uygulamaya sahip bir diğer arkadaşınızla Blu-
etooth bağlantısı kurup düello da yapabiliyorsunuz.
Night Recorder: Gece horlayıp horlamadığınızı
veya neler sayıkladığınızı merak ediyorsanız Night
Recorder tam size göre. Uygulamayı çalıştırdığınız-
da önce mikrofon hassasiyetini ayarlayarak kaydın
hangi ses şiddetinin üzerinde başlayacağını tanım-
lıyorsunuz. Daha sonra telefonu yatağınızın yanına
yerleştirip uykuya dalıyorsunuz. Uygulama belir-
lediğiniz eşiğin üzerinde bir ses algıladığında oto-
matik olarak kayda geçiyor ve ses kesildiğinde dos-
yayı kaydedip yeni bir ses için beklemeye koyulu-
yor. Böylece sabah kalktığınızda sesleri dinleyerek
siz uyurken saat tam olarak kaçta neler olmuş öğ-
renebiliyorsunuz.
Bebot: Dokunmatik ekranlı telefonlarda piyano
ve gitar tarzı enstrümanların çok sayıda başarılı ör-
neğini bulabilirsiniz. Ama müzik ve sesle biraz ilgi-
liyseniz Bebot’u mutlaka denemeniz gerek. Kullan-
ması da son derece kolay ve eğlenceli: Uygulamayı
çalıştırıyorsunuz, kullanacağınız sesi seçiyorsunuz,

20
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>
veriş sitelerinde ürünün kaç liraya satıldığını size bir Hipstamatic: Akıllı telefonunuzla çektiğiniz fo-
rapor olarak sunuyor. Fiyat aklınıza yatarsa alıyorsu- toğrafları analog birer kare haline dönüştürmek is-
nuz, yatmazsa başka yerden daha ucuza bulmak için terseniz, Hipstamatic’e göz atmanızda fayda var. Bu
dolaşmaya devam ediyorsunuz. uygulama, dilediğiniz türden analog lensler arasın-
dan seçim yapmanıza ve telefonunuzla çektiğiniz fo-
toğrafların sanki bu tarz lensle çekilmiş gibi işlenme-
sine olanak sağlıyor. Sonuçlar gerçekten etkileyici.
iBoost: Otomobilinizi modifiye ettirdiniz ve hız-
lanma performansının bu işlemden ne kadar etki-
lendiğini merak ediyorsunuz. iBoost, bu konuda si-
ze bilgi verebileceği iddiasında. Telefonu yolcu koltu-
ğuna yerleştirip performans denemesi yaptığınızda,
uygulama ivmeölçerler yardımıyla hareket değişim-
lerini algılayarak aracın performansı hakkında sayı-
sal bilgiler sunuyor. Daha sonra da bunları grafikler
eşliğinde size gösteriyor.
Scanner Pro: Elinizde kâğıda basılı bir belge var,
ama siz bunu üzerinde düzenlemeler yapabileceğiniz
bir metin belgesi haline getirmek istiyorsunuz. Tele-
fonunuzun kamerasını çalıştırın, belgenin müm-
kün olduğunca net bir fotoğrafını çekin ve görüntü-
yü Scanner Pro uygulamasına verin. Uygulama op-
tik karakter tanıma tekniğinin yardımıyla görüntü-
deki metni ayrıştırsın ve size üzerinde çalışabileceği-
niz bir dosya olarak sunsun. İşte bu kadar.
SoundHound: Gittiğiniz herhangi bir yerde duy-
duğunuz müzik çok hoşunuza gitti ve kim söylemiş
öğrenmek istiyorsunuz. Hemen telefonunuzu çıkarı-
yorsunuz, SoundHound’u çalıştırıyorsunuz ve par-
Whole Food: Yemek yapmak istiyorsunuz, ama çanın bir kısmını telefonunuza dinletiyorsunuz. So-
evde fazla malzeme yok ve siz de dışarı çıkıp bir şey- undHound bu bilgiyi ana sunucuya göndererek ana-
ler almak istemiyorsunuz. Kolayı var. Akıllı telefonu- liz ediyor ve kim söylemiş, hangi albümdeymiş kar-
nuzda Whole Food uygulamasını çalıştırın, evdeki şınıza getiriyor. İşin daha da güzel tarafı bu uygula-
malzemeyi girin, yazılım da size bu malzemelerle ya- ma kendi kendinize mırıldandığınız parçaların bile
pabileceğiniz yemek tarifleri önersin. İşte bu kadar. kime ait olduğunu bulup getirebiliyor.
White Noise: Geceleri başınızı yastığa gömmek Dragon Dictation: Bir şeyleri uzun uzadıya yaz-
yerine kamp ateşinin çıtırtısı, denizden gelen dalga- mak yerine söylediğiniz şeylerin yazıya dökülmesi-
ların çıkardığı sesler veya sakin yağan bir yağmur eş- ni istiyorsanız, Dragon Dictation uygulamasını kulla-
liğinde uyumak istiyorsanız White Noise tam da ara- nabilirsiniz. Dragon Dictation, siz konuştukça sesini-
dığınız şey. Bu uygulamayla küçük bir derenin şırıl- zi kaydediyor ve konuşmanız bittiğinde ana sunucu-
tısından gök gürültülü sağanak yağışa kadar dilediği- ya göndererek çözümletip söylediklerinizi metin ola-
niz sesleri kullanarak kendinize huzurlu bir dinlen- rak karşınıza getiriyor. Ama yalnızda İngilizce söyle-
me veya uyku ortamı sağlayabilirsiniz. nenleri anlayıp metne çevirebildiğini de hatırlatalım.
100 pushups: 100 tane şınav çekmenin sizin için The Elements: iPad için özel olarak tasarlanmış
artık bir hayal olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bu bu uygulama belki de hayatınızda görebileceğiniz
uygulama, 6 haftalık bir program eşliğinde sizi bir de- en güzel periyodik tablo uygulaması. Tablo üzeri-
fada 100 adet şınav çekmek için hazır hale getirece- ne dizilmiş küçük ve hareketli simgeler arasında ge-
ği iddiasında. Günlük olarak belirlenen programlara zinerek ilginizi çeken element hakkında bilgi alma-
harfiyen uyduğunuzda ve uygulamanın mevcut per- nız, örneklerini görmeniz, geometrik yapısından
formansınıza dair sorduğu sorulara doğru cevap ver- Dünya’da ve evrende hangi sıklıkta rastlandığına ka-
diğinizde bu hedefin gerçekleşebileceği belirtiliyor. dar her türlü detayı öğrenmeniz mümkün. Anlatıl-
Sıkılmadan uygulayabilirseniz işe de yarayacak gibi. ması zor, gerçekten görülmesi gereken bir uygulama.

21
Akıllı Telefonda Her Şeyin Bir Uygulaması Var

Earthquake: Dünya genelindeki depremlerden The Early Edition: İnternetteki haber kaynakları-
anında haberdar olmak mı istiyorsunuz? Konu- nı veya okumak istediğiniz siteleri RSS beslemeleri
munuzu işaretleyin, size hangi yakınlıktaki ve han- üzerinden takip ediyorsanız, The Early Edition bu işi
gi şiddetin üzerindeki depremlerden haberdar ol- hayli kolaylaştıran bir uygulama. İlgilendiğiniz siteye
mak istediğinizi belirtin. Belirttiğiniz koşullarda dair beslemeleri uygulamaya tanımladığınızda, uy-
bir deprem olduğunda uygulama sizi haberdar ede- gulama tüm bu beslemelerden haberleri düzenli ola-
cektir. Dilerseniz herhangi bir sınır koymadan tüm rak çekiyor ve alt alta bir liste olarak değil, sanki bir
Profesyonel bilişim
yazarlığı kariyerine 2000 dünyanın sismografik güncellemelerini de buradan gazete sayfası gibi sunuyor. Özellikle çok sayıda site
yılında PC Magazine takip edebilirsiniz. takip edenler için ideal bir yaklaşım.
Türkiye dergisinde editör Discover: Wikipedia’dan bir şeyler okumayı sevi- Starwalk: Gökyüzü gözlemleri ilginizi çekiyor-
olarak başlayan Levent yor, ama web sayfaları arasında dolaşmayı fazla çeki- sa, Starwalk’ı kesinlikle edinmelisiniz. Uygulama te-
Daşkıran, aralarında Chip, ci bulmuyorsanız Discover adlı uygulamaya bir göz mel olarak o an bulunduğunuz konum ve saat bilgi-
Windows.Net Magazine, atmanızda fayda var. Discover, ilgilendiğiniz Wiki- si üzerinden gökyüzünde hangi cisimleri görebilece-
Hürriyet ve Sabah gibi pedia başlığını buluyor ve bunu metniyle, görseliy- ğinize dair detaylı görüntüler sunma işini üstleniyor.
yayınların da yer aldığı le yeniden harmanlayarak gerçek bir kitap sayfası gi-
onlarca basılı ve çevrimiçi bi karşınıza getiriyor. Uygulama size günün başlığı
yayına makale, derleme ve ilgilenebileceğiniz konular gibi farklı okuma seçe-
ve çevirileriyle katkıda
nekleri de sunabiliyor.
bulundu. 2001’den
LaDiDa: iyi şarkı söyleyemiyorsanız bile, biraz
beri Bilim ve Teknik ve
Bilim Çocuk dergilerine yardımla bu konuda neler yapabileceğinizi görmek
yazılarıyla her ay düzenli istiyorsanız LaDiDa’yı bir denemekte fayda var. Uy-
olarak katkıda bulunan gulamayı çalıştırıyorsunuz, bir müzik türü ve tem-
Daşkıran, haftalık BThaber po seçiyorsunuz ve kafanıza göre mikrofona bir
Gazetesi’nde Haber şeyler söylemeye başlıyorsunuz. Uygulama sesi-
Sorumlusu olarak görev nizin tınısını ve temposunu arka plandaki müziğe
yapıyor. oturtup karşınıza getiriyor. Şimdiden söyleyeyim,
şaşırmaya hazır olun.

22
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<

Ama bir de sürprizi var: Telefonu ve tableti gökyüzü-


ne doğru çevirdiğinizde, uygulama dahili pusula ve
GPS yardımıyla baktığınız yerde tam olarak ne gö-
receğinizi de size söyleyebiliyor. Bu haliyle gökyüzü-
ne açılan bir siber pencereye benziyor ki, gerçekten
hayret verici.

Word Lens: Son zamanların en popüler ve adın-


dan söz ettiren uygulaması olan Word Lens’in yap-
tığı iş çok ilginç. Diyelim ki bir yere gittiniz ve kar-
şınızda yabancı dilde yazılmış bir tabela duruyor.
Uygulamayı çalıştırıyorsunuz ve tabelanın fotoğra-
fını çekiyorsunuz. Uygulama da tabelada ne yazdı-
ğını yine aynı tabela görüntüsü üzerinde, ama bu
kez sizin anlayacağınız dilde görüntülüyor.

23
Zeynep Ünalan

Dr, Bilimsel Programlar Uzmanı,


TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

Suyun Gariplikleri
H2O… Doğadaki en temel elementlerden olan hidrojen (H) ve
oksijenden (O) meydana gelen bir molekül. Bu yönüyle basit
gibi görünse de garip özellikleriyle su halen çözüme ulaşmamış,
önemli bilimsel konu başlıklarından biri. Hayatın olmazsa olmazı,
insanlığın en önemli doğal kaynağı olan bu renksiz, tatsız,
kokusuz sıvı beklenmedik fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip.
Suyun gizemli özellikleri Dünya’da yaşama olanak sağlarken
bilim insanları da suyu su yapan nedenleri araştırmaya,
su moleküllerinin nasıl bir arada bulunduğunu ve su molekülleri
arasındaki hidrojen bağlarını anlamaya çalışıyor.

Sudaki Sır Perdesi


Yıl 1963. Erasto Mpemba adında Tanzanyalı bir il- larını sınıfta öğretmeni ve arkadaşlarıyla paylaşıyor.
köğretim öğrencisi okul projesi için dondurma yap- Ancak öğretmeni, ısı yasalarına aykırı bu duruma
maya çalışıyor. Küçük dondurma kâselerine kayna- pek ihtimal vermediğinden olsa gerek Mpemba’yı
mış sütü boşaltıyor. Genelde kaynamış sütü soğuduk- pek ciddiye almıyor. İşin peşini bırakmayan öğrenci
tan sonra buzdolabına koyarız. Ancak Mpemba ace- gözlemini bir gün okullarına fizik semineri vermek
leden kaynar sütle dolu kâseleri de buzluğa atıveriyor. üzere gelen Denis Osborne’a da anlatıyor. Amatör
Bir süre bekleyen Mpemba şaşırtıcı bir olgu ile karşı- mutfak deneyini laboratuvara taşıyan Osborne’un so-
laşıyor: Kaynar sütün soğumuş olandan daha çabuk nuçları altı yıl sonra Mpemba’nın da isminin yer aldı-
donduğunu fark ediyor. Küçük öğrenci şahit olduk- ğı bir makalede açıklanıyor.

24
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Literatüre Mpemba etkisi olarak giren bu olguya ait ilk gözlem Aristo’ya
ait (MÖ 350). Sonrasında Francis Bacon ve Descartes de sıcak suyun soğuk
sudan daha çabuk donduğunu kaydetmişler. Aslında bu kayıtlardaki ifade-
ler çok da doğru değil. Çünkü bu olgu her sıcaklıkta ve durumda gözlene-
miyor. Belli başlangıç koşulları gerekiyor. Çünkü suyun koyulduğu kabın
şeklinden, soğuk sıcak su arasındaki sıcaklık farkına kadar birçok etken
donma süresini etkiliyor. Mpemba etkisi iki sudan biri 35 santigrat dere-
ce (°C) diğeri 5°C iken daha belirgin gözlenebiliyor. Mpemba etkisi kayna-
mış sıcak suyun buharlaşarak kütle kaybetmesi, sıcak suyun içinde soğuğa
oranla daha az çözülmüş gaz olması gibi nedenlerle açıklanmaya çalışılmış,
ama hiçbiri Mpemba etkisinin tek ve yeterli açıklaması olarak görülmüyor.
Suyun henüz tam açıklamasını bulamamış tek olağan dışı davranışı bu
değil. Suyun ısı kapasitesi beklenenin çok üstünde bir değere sahip. Bir
gram suyun sıcaklığını 1 °C yükselmek için gerekli ısı miktarı olarak ta-
nımlanan ısı kapasitesinin yüksek olması, suyun sıcaklık değişimine di-
rendiğinin bir göstergesi. Bu aynı zamanda suyun fazla miktarda enerji de-
polayabildiği anlamına geliyor. Bir kilo suyu belli bir sıcaklığa yükseltmek
için suya verilmesi gereken ısı enerjisi miktarı, aynı miktarda altını aynı de-
receye ısıtmak için gereken ısıdan 30 kat daha fazla. Bir diğer değişle su, ay-
nı miktardaki ve sıcaklıktaki altından 30 kat daha fazla ısı enerjisi depola-
yabiliyor. Bu özellik suyun ısı kalkanı ve ısı deposu olarak kullanılmasına
olanak sağlıyor. Her şeyden önemlisi suyun bu özelliği sayesinde insanla-
rın ve büyük oranda su içeren canlı organizmaların vücut sıcaklıklarında
büyük değişimler olmuyor. Suyun ısı kapasitesinin yüksek olmasının yanı
sıra ısıyı diğer sıvılardan daha iyi iletmesi vücudumuzda ısının eşit dağıl-
masına yardımcı oluyor.

25
Suyun Gariplikleri

Ekosistemler de devamlılıklarını suyun yüksek Suyun yüksek ısı kapasitesi okyanuslardaki sı-
ısı kapasitesine borçlu. Sadece suyun değil su bu- caklık değişimlerini eksi 1-2 santigrat derecey-
harının da sıcaklığını değiştirmek zor. Buzun ve le +35 santigrat derece arasında sınırlıyor. Bu-
su buharının ısı kapasitesi suyunkinin yarısı kadar. na karşın karadaki sıcaklık farkı çok daha yüksek.
Yine de havada ani bir sıcaklık değişimi meyda- Sibirya’da sıcaklık -70°C’yi bulurken ekvator ya-
na getirmek için su buharına yüksek miktarda ısı kınlarında yaşayanlar zaman zaman +58°C’yi gö-
enerjisi aktarılması gerekiyor. Bu da pek mümkün rebiliyor. Dünyamızda hiç su olmasaydı karalar-
olmadığından iklim değişimleri yavaş ve sorunsuz daki sıcaklık değişimi -200°C’den +200°C’ye kadar
bir şekilde gerçekleşiyor. çok daha geniş bir aralıkta gerçekleşecekti.
Suyun ısı kapasitesi bir yönüyle daha diğer sıvı-
lardan ayrılıyor. Diğer sıvılarda ısı kapasitesi sıcak-
Şekillerindeki simetriye hayran olduğumuz kar lıkla birlikte sürekli artarken su ısıtıldığında ısı ka-
kristalleri yağmur damlalarının donması ile değil pasitesi düşüyor; 35°C’de en düşük değerini alıyor,
su buharının birden donup katılaşmasıyla orta- ısıtmaya devam edildiğinde tekrar artıyor. Benzer
ya çıkıyor. Yağmur aşağılara inerken katılaşıp su- bir davranış suyun yoğunluğunun sıcaklıkla değişi-
lu yağmur dediğimiz şekilde yağabilse de bu du- minde de kendini gösteriyor. Katılar ısındıkça gen-
rumda simetrik kristal yapı oluşmuyor. Doğadaki leşir ve yoğunlukları düşer. Ancak buz için durum
kar ve buz altıgen simetriye sahip su kristallerin- böyle değil. 0°C’deki buzu ısıttığımızda yoğunlu-
den meydana geliyor. Kristal yapıyı 60° döndürdü- ğunun arttığını ve +4°C’ye ulaşıldığında en yüksek
ğümüzde aynı şekli elde ediyoruz. değere ulaştığını görüyoruz. Suyun bu özelliği, bu-
zun daha az yoğun olduğu için su üzerinde yüzme-
sini sağlıyor. İşte bu durum gezegenimizdeki sula-
rın derinlerden yüzeye doğru donmasını ve tüm
sualtı yaşamının yok olmasını engelliyor. Buzul ça-
ğında bile göl, deniz ve okyanus sularında yaşamın
devamlılığına olanak veriyor. Suyun donarken ge-
nişlemesi toprak oluşumunda da rol alıyor. Kayala-
rın içerisinde donan su genleşerek kayanın parça-
lanmasını ve küçük parçalara ayrılmasını sağlıyor.
Suyun yüksek ısı kapasitesi bütün bir gölün
donmasını önemli ölçüde geciktiren bir diğer et-
ken. Okyanus sularının donmamasında tuzlu ol-
masının da katkısı var. Nasıl bir etkisi olduğunu
küçük bir deneyle görebiliriz. İçinde kırık buz par-
çalarının olduğu bir buzdolabı poşetine biraz da
tuz katıp poşeti kapatalım. Poşeti yoğuralım ve tuz
buza iyice karışıp da buzun erimesini sağladıktan
sonra, tuzlu suyun sıcaklığını termometreyle ölçe-
lim. Tüm buz erimiş olsa da termometrenin suyun
donma sıcaklığı olan 0°C’den daha düşük bir de-
ğer gösterdiğini görürüz. Bunun nedeni tuz mole-
küllerinin buzdaki su molekülleri arasındaki bağ-
ları kopararak buzun erimesine yol açması. Suda
sadece tuz değil şekerler, asitler, alkol ve protein-
ler de çözünüyor. Hatta bunlar gibi hidrofilik (su-
yu-seven) maddelerin dışında hidrofobik (sudan-
korkan) bazı yağlar da suda bir miktar çözünebi-
liyor. Suyun iyi bir çözücü olmasında çift kutup-
lu (dipole) olması önemli rol oynuyor. H2O mole-
külünün H atomlarının olduğu tarafta pozitif yük
yoğunluğu varken, O atomunun olduğu tarafta ne-
gatif yük yoğunluğu var. Bu durum, bir yandan su

26
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>

molekülleri arasındaki bağların elektrostatik çe- yun sıvı halden gaz hale geçerkenki hacim değişi-
kim etkisiyle kuvvetini arttırırken diğer yandan mi de olağanüstü fazla. İşte bütün bunların sonu-
da suyun içine katılan artı eksi kutuplu bir mad- cunda su doğada her üç halde de (katı, sıvı ve gaz)
denin su moleküllerini etraflarına çekip hidrofilik bulunabilen eşsiz bir madde olma özelliğine kavu-
bir karakter sergilemesine neden oluyor. Örneğin şuyor.
suya atılan sodyumklorürün (NaCl) pozitif yük- Suyun esrarengiz davranışları sıcaklık değişi-
lü kısımları (Na+) suyun oksijeniyle, negatif yük- miyle sınırlı değil. Su, basınç değişiminin bir sıvıda
lü kısımları (Cl-) suyun hidrojeniyle bağ kuruyor. meydana getirmesi beklenen davranışları da ser-
Sonuçta NaCl suyun içinde çözünmüş oluyor. Su- gilemiyor. Örneğin bir sıvının basınç altında daha
yun çift kutuplu yapısı su molekülleriyle hücre za- zor yayılmasını bekleriz. Ancak su basınç arttıkça
rı arasındaki kuvveti de (adezyon kuvveti) güçlen- daha kolay yayılıyor. Su tahmin edilenden çok da-
diriyor. Bu kuvvet sayesinde su ağaçların odun bo- ha yüksek ağdalılığa (vizkoziteye) sahip. Bal ya da
rularındaki hücre zarlarına tutunarak yapraklara yağ kadar olmasa da benzer yapıdaki diğer mole-
kadar ve insanların en küçük kılcal damarlarından küllere kıyasla vizkozitesi yüksek. Üstüne üstlük
hücrelerine kadar ulaşabiliyor. 33°C’nin altında, suya uygulanan basınç arttıkça,
diğer sıvıların aksine, vizkozitesi azalıyor.

Hidrojen Bağları:
Suyu oluşturan hidrojen ve oksijen elementleri-
nin yapısı ve oluşturdukları su molekülünün kim-
yası hayli iyi bilinse de, bir yığın su molekülünün
bir arada nasıl durduğu yeni yeni aydınlığa kavu-
şuyor. Bilim insanları suyun, ancak bir kısmından
Su benzeri çözücülere kıyasla çok yüksek bahsedebildiğimiz, tüm aykırı davranışlarının su
erime ve kaynama sıcaklığına sahip. Suyun erime moleküllerinin ortaklaşa davranışından kaynak-
sıcaklığı kendine benzeyen moleküllere, örneğin landığını düşünüyor.
H2S (hidrojen sülfür), H2Se (hidrojen selenür) mo- Su molekülündeki iki hafif hidrojen atomu ve
leküllerine kıyasla 100°C daha yüksekken, kayna- kütlesi hidrojene göre 16 kat daha fazla olan bir
ma sıcaklığında bu fark 200 dereceye çıkıyor. Su- oksijen atomu arasında elektron paylaşımı söz ko-

27
Suyun Gariplikleri

tasına birer su molekülünün yerleştiği bir dörtyüz-


lü (tetrahedral). Ancak bir kap su arka arkaya düz-
gün bir şekilde sıralanmış, simetrik dörtyüzlü ya-
pılar silsilesi olarak düşünülmemeli. Hidrojen bağ-
larının kovalent bağlarla hizalandığı simetrik tet-
rahedral yapılar, sudakine oranla buzda daha fazla.
Genelliklerde şekillerde buz içindeki hidrojen bağ-
ları molekül içi bağlarla aynı doğrultuda gösterilir,
aslında bu bağlar sürekli olarak sağa sola ufak hare-
ketler yapar. Ancak bu hareketlerin zaman içinde-
ki ortalaması şekillerde gösterildiği gibidir. Bu ara-
da hizalanmanın gerçekleştiği anlarda hidrojen ba-
ğının kuvvetinin arttığını da belirtelim.
Buzu eritmek, suyu kaynatmak için enerji vere-
rek hidrojen bağlarını koparmak gerekiyor ve su-
yun ısı kapasitesinin yüksek olması bu bağları kır-
manın zorluğuna bağlanıyor. Örneğin H2S (hidro-
jen sülfür) molekülleri arasındaki hidrojen bağları,
H2O arasındaki hidrojen bağlarına göre -sülfür ok-
sijenden daha kütleli olsa da- çok daha zayıf. Ha-
liyle suyun hidrojen bağlarını koparmak için çok
nusu. Atomlar elektron paylaşarak yörüngelerin- daha fazla ısı verilmesi gerekiyor. Bağlar kırılana
deki elektron sayısını tamamlarken aralarında olu- kadar soğurulan ısı, hidrojen bağlarının potansiyel
şan kovalent bağ sayesinde birbirlerine kenetleni- enerjisini yükseltmek için kullanılıyor ve sonuçta
yor. Bir tek su molekülü değil de bir kap suda ise suyun ısı kapasitesi artıyor.
her bir su molekülünü diğer su moleküllerine bağ-
layan hidrojen bağları da var. Hidrojen bağı kova-
lent bağa kıyasla 10 kat zayıf olsa da güçlü bir bağ
olarak tanımlanıyor ve suyun garip özellikleri bu
bağın gücüne ve geometrisine bağlanıyor.
H2O’daki oksijen, etrafında bulunan iki H2O mo-
Hidrojen
lekülüne bağlanırken, iki hidrojenden her biri bi- bağları
rer H2O’ya bağlanıyor. Sonuçta her bir su molekülü
dört hidrojen bağıyla çevresindeki dört su molekü-
lüne bağlanmış oluyor. Bu moleküllerin beraberce
oluşturduğu geometrik yapı, köşelerine ve tam or-
Kovalent
bağlar

Kuantum Etkileri
Sudaki hidrojen bağlarını kuvvetlendiren bir di-
ğer etken de “sıfır nokta enerjisi”. Kuantum fiziği-
ne göre bir sistem en düşük enerji seviyesinde ol-
sa bile enerjisi sıfırlanmıyor ve sıfır nokta enerjisi
denen düşük bir enerjiye sahip oluyor. Sıfır nokta
enerjisi kuantum fiziğinin temelinde yer alan He-
isenberg belirsizlik ilkesiyle yakından ilintili. Zira
bir sistemin enerjisinin tam olarak tespit edilme-

28
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
sinin imkânsızlığı olarak tanımlanan Heisenberg lar. Saçılan ışık miktarının dalga boyuna göre deği-
belirsizlik ilkesine göre vakumda sürekli bir enerji şim gösteren saçılma tayfından, hangi dalga boyun-
dalgalanması var. Bu da enerjiyi tam olarak belirle- daki ışınların daha çok soğurulduğu ve saçıldığı gö-
yemememize, yani enerjide belirsizliğe yol açıyor. rülebiliyor. Bu da su moleküllerinin yapısı, araların-
Belirsizlik ilkesi tabii ki moleküller arası ortamda daki hidrojen bağları ve bu bağların kuvveti hakkın-
da geçerli. Su molekülleri arasındaki alan enerjisi- da bilgi içeriyor.
nin dalgalanmasının hidrojen bağlarına etkisi olu-
yor. Enerjideki ufak değişimler hidrojen bağlarının
uzunluğunun değişmesine, bu da bağların kuvveti-
nin değişmesine yol açıyor. Atomaltı ölçekteki böy-
lesi küçük bir değişimin hayatımıza şaşırtıcı dere-
cede büyük bir etkisi var. Zira bu etki olmasay-
dı, su hayat kaynağımız olamayacaktı. Cambrid-
ge Üniversitesi’nden Felix Frank sıfır nokta ener-
jisinin önemini şöyle özetliyor: “Bir su molekülü
alın ve sudaki hidrojen atomunu, hidrojenin ağır
izotopu olan döteryum ile değiştirin. Sonuçta ya-
pısı aynı ancak zehirli bir sıvı elde edersiniz. Arala-
rındaki tek fark sıfır nokta enerjisindedir.” Hidro-
jenin atom çekirdeği bir protondan meydana gelir-
ken döteryum çekirdeği bir proton ve bir nötron-
dan oluşuyor. Bu durumun sıfır nokta enerjisinde
doğurduğu fark ise bu iki molekülün vizkozitesi-
ni, erime ve kaynama sıcaklıklarını tamamen fark-
lı kılıyor.
Kabul edilen görüşe göre su esnemez tetrahed-
ral bir yapıya sahip değil. Hidrojen bağları arasın-
daki alanda gerçekleşen enerji dalgalanmaları su-
yun statik değil, çok daha dinamik bir yapı kazan-
masına katkı sağlıyor. Hidrojen bağlarının uzunlu-
ğu gibi yönü de sıcaklık, basınç ve sıfır nokta ener- Bu çalışma kullanılan yöntem bakımından yeni
jisindeki dalgalanmaların etkisiyle değişebiliyor. olmasa da araştırmacıların saçılma tayfı üzerine yap-
Birçok sıvıdaki kimyasal bağlar, sıcaklığın ve ba- tıkları yorum hayli farklı. Saçılma tayfında ilk dikkat
sıncın değişmemesi durumunda yıllarca aynı ka- çeken, biri küçük dalga boyunda diğeri daha büyük
labilirken suda durum çok farklı. Su molekülleri dalga boyunda iki tepe oluyor. Araştırmacılar, saçıl-
arasındaki bağlar saniyenin trilyonda birinde kırı- ma tayfındaki büyük dalga boyundaki tepenin tetra-
lıp tekrar oluşuyor. Buzda ise bu süre bir saate ka- hedral yapıdaki molekül topluluğundan, küçük dal-
dar uzayabiliyor. ga boyundaki tepenin ise düzensiz yapıya sahip su
molekül topluluğundan geldiğini düşünüyor. Saçılan
Yeni Modeller Işığında ışının dalga boyunun küçük olmasını hidrojen ba-
ğının zayıf olmasına bağlayan araştırmacılar bu ka-
Sır Perdesi Aralanıyor dar zayıf bir hidrojen bağının, su moleküllerinin da-
Stanford, Stockholm ve Tokyo üniversitelerinden ha düzensiz dağıldığı bir yapıya işaret ettiğinde ısrar
üç araştırma ekibi (Anders Nilsson’ın ekibi, Lars G. ediyorlar. Daha yalın bir ifade ile, bir miktar suyun
M. Pettersson’ın ekibi, Shik Shin’ın ekibi) 2010 yılın- tek çeşit bir sıvı olmadığını, içinde iki farklı motif
da ortak bir makale yayımlıyor. Makalede araştır- içerdiğini iddia ediyorlar. İddiaya göre su molekül-
macıların su molekülerindeki elektron bulutların- lerinin bir kısmı tetrahedral yapılanma gösterirken
dan saçılan X ışınını inceleyerek ulaştığı sonuçlar bu yapıların aralarına serpiştirilmiş bir grup su mo-
yer alıyor. Deneyde öncelikle su X ışını bombardı- lekülü de düzensiz bir yapı sergiliyor. Aslında bu id-
manına maruz bırakılıyor. lşığı soğuran elektron- dia yeni değil, yıllar önce X ışınının kâşifi Wilhelm
lar enerji seviyelerini değiştiriyor ve eski seviyele- Röntgen de su moleküllerinin iki farklı şekilde grup-
rine dönerken belli dalga boylarında ışık saçıyor- landığını ileri sürmüş. Ancak sadece her bir su mole-

29
Suyun Gariplikleri

külünün dört komşu moleküle bağlandığı tetrahed- Örneğin buzun yoğunluğunun sudan daha dü-
ral yapıyı içeren bilgisayar simülasyonlarının suyun şük olması ve sıcaklık arttıkça tetrahedral yapıların
çoğu özelliğiyle uyumlu sonuçlar vermesiyle tek tip, azalması, moleküllerin birbirine daha yakın ko-
tetrahedral motifli su modelinden yana oylar çoğal- numlanabildiği düzensiz yapıların oranının artma-
mış. X ışını saçılma tayfında görülen iki tepeli yapı- sı ile açıklanıyor. Yine suyun ısı kapasitesinin çok
nın suyun yoğunluğundaki dalgalanmalardan kay- yüksek olması “alınan ısı hidrojen bağlarını kopar-
naklandığını savunan ve çalışmayı yapan ekibin mak yerine düzenli motiften düzensiz motife ge-
yorumlarına katılmayan bilim insanları da var. İki çişe harcanıyor” açıklamasıyla aydınlığa kavuşu-
motif içeren su modeli geleneksel su modeliyle bir yor. Genelde sıvılardan sıcaklıkları arttıkça sıkış-
noktada daha çakışıyor. Geleneksel su modeline göre tırılabilirliklerinin artmasını bekleriz. Ancak su-
hidrojen bağlarının en fazla %10’u bozulmuş kabul yun sıcaklığı 46°C’ye yükselince daha zor sıkıştırıl-
edilirken yeni modele göre bu oran çok daha yüksek. dığı gözleniyor. Bu da yine iki motifli modelle, sı-
Çünkü söz konusu deneyi yapan araştırmacılar saçıl- caklık arttıkça düzensiz motiflerin artmasıyla açık-
ma tayfındaki tepelerin yüksekliğinin hangi tip (tet- lanabilir. Basıncın artması da düzensiz motiflerin
rahedral ve düzensiz tipler) motiften daha çok bu- artmasıyla sonuçlanıyor. Basınç arttıkça H2O mo-
lunduğunu gösterdiğini söylüyor. Düzensiz yapıdaki leküllerinin daha rahat hareket edebildiği düzen-
H2O moleküllerindeki elektronlardan geldiği iddi- siz yapılar arttığı için, suyun yayılabilirliğinin art-
a edilen dalga boyu tepesi hayli yüksek. Bu yeni su ması da artık çok şaşırtıcı gelmiyor. Ayrıca X ışını
modeli, geleneksel modelle arasındaki tutarsızlıkla- saçılma teknikleriyle yapılan deneyler yüksek ba-
ra rağmen suyun garip özelliklerine mantıklı açıkla- sınçta su moleküllerinin birbirinden uzaklaştığını
malar getiriyor. gösteriyor.

Su neden renksiz sorusunun cevabı su mole-


küllerinin soğurma tayfında gizli. Soğurma tayfı-
na baktığımızda suyun görünür bölgedeki elekt-
romanyetik dalgaları soğurmadığını, bir diğer de-
yişle suyun 400-700 nanometre dalga boyundaki
ışığı soğurmayıp tamamen geçirdiğini görüyoruz.
Alttaki grafik değişik elektromanyetik dalga boy-
ları için suyun soğurma katsayısını gösteriyor. Gra-
fikteki derin çukur bölge, soğurma katsayısının
çok düşük olduğu mordan kırmızıya kadar uza-
nan görünür ışık bölgesine denk geliyor. Şimdi bir
de morötesi olarak tanımlanan daha düşük dalga
boyundaki bölgeye dikkat edelim. Yani grafikteki
renkli tayfın sol tarafına. Bu dalga boylarında su-
yun soğurma katsayısı çok yüksek. İşte bu özelliği
sayesinde atmosferdeki su buharı Güneş’ten ge-
len zararlı morötesi ışınları soğuruyor.
10.000 cm-1 1000 cm-1 100 cm-1 10 cm-1
106
10 5

104
103
Soğurma katsayısı (cm-1)

100
10
1
0,1
0,01
10-3
10-4
10-5
10-4 10-3 10-2 10-1 1 mm
Dalgaboyu

30
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
İki motifli su modelinden esinlenerek çalışma- Suyu anlamak için bilim insanlarının tahminlerin
larını yönlendiren araştırmacılar da var. Frances- ve varsayımların ötesine geçmesi gerekiyor. Kendi-
co Roe, Sean Garrett-Roe ve Peter Hamm bilgi- ne araştırma konusu arayanlara duyurulur. Su hâlâ
sayar benzetimiyle su moleküllerinin nasıl küme- keşfedilmemiş bir okyanus.
lendiğini anlamaya çalışan ve bunun için iki mo-
tifli su modelini kullanan araştırmacılardan. Son
makaleleri birkaç ay önce Journal of Physical Che-
mistry dergisinde yayımlanan ekipten fizikokim-
yacı Peter Hamm suyun çift yapılı olduğunun git-
tikçe daha çok netlik kazandığını söylüyor. Biyo-
log ve kimyacılar arasındaki genel kanı suyu anla-
madan moleküler seviyede biyolojinin anlaşılama-
yacağı. Zira su fotosentezden protein katlanması-
na, DNA’dan enzimlerin işleyişine kadar her yerde
kendini gösteriyor.
Suyu ilginç kılan ve onu bu kadar eşsiz yapan
nedenler hâlâ tam olarak bilinmiyor. Son on yıl- Kaynaklar
Rhttp://www.lsbu.ac.uk/water/ Robson, D., ve Marshall, M., “Many Mysteries of
da bu konuda yapılan araştırmalar artsa da sayıları http://www.newscientist.com/article/dn18473-the- Water”, NewScientist, Şubat 2010.
suyun hayatımızdaki önemiyle karşılaştırılınca ye- many-mysteries-of-water.html
Emrumiye Arlı, Prof Dr. Yüksel Ufuktepe, Suyun
Tokushima, T., Harada, Y., Horikawa, Y., Takahashi, O.,
Senba, Y., Ohashi, H., Pettersson, L.G.M., Nilsson, A.,
tersiz kalıyor. İşin diğer ilginç yanı bu araştırmalar hidrojen bağı ve özellikleri, Ç.Ü Fen Bilimleri
Enstitüsü, Yüksel Lisans Tezi, 2008 http://fbe.cu.edu.tr/
Shin, S., “High resolution X-ray emission spectroscopy
of water and its assignment based on two structural
suyun kendisi kadar beklenmedik sonuçlar veriyor. makale_ayrinti.aspx?makale_id=307 motifs”, Chemical Physics Letters, Cilt 460,
Sayı 4-6, s. 387-400, 2008.

31
Bülent Gözcelioğlu

Türkiye Milli
Botanik Bahçesi
Kuruluyor

B
otanik bahçeleri, doğal bitkilerin, canlı li olduğundan hareket edilerek Türkiye Mil-
bitki koleksiyonlarının olduğu, bitkiler- li Botanik Bahçesi Ankara’da, büyük kısmı Ta-
le ilgili bilimsel araştırmaların yapıldığı rım ve Köyişleri Bakanlığı arazisi içinde yak-
(sistematik, botanik, bahçe bitkileri, peyzaj vb.), laşık 2.500.000 m2 büyüklüğündeki bir sahada
bitki sergilerinin bulunduğu, soyu tehlikede olan kurulacak. Lodumlu mevkiinde (Eskişehir yo-
bitkilerin koruma altına alındığı yerlerdir. Bota- lu üzerinde) kurulacak botanik bahçesinin ye-
nik bahçeleri aynı zamanda doğa ve bitkiler dün- ri seçilirken bazı ölçütler göz ününde tutulmuş.
yasıyla ilgili eğitimlerin de (bitki tanıma, bitki Ankara’nın beş büyük üniversite yerleşim alanı
biyoçeşitliliği vb.) yapıldığı yerlerdir. Ülkemizde arasında kalması, mevcut hareketli topografya-
bazı üniversitelerin ve vakıfların küçük ölçekli sıyla farklı peyzajlara imkân veren yapısı, su yü-
olarak yaptıkları botanik bahçeleri var. Bununla zeylerinin varlığı, mevcut bitki türü sayısının
birlikte Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 1500’ün üzerinde olması, sulama altyapısının ol-
ilk ulusal botanik bahçesi de kuruluyor. ması, erozyon ve sulama tipleri için Tarım ve Kö-
Ülkemizin bitkilerini tanımak, endemik ve yişleri Bakanlığı Araştırma Enstitüsü bünyesin-
nadir bitkilerini koruma altına almak için bir de yapılmış araştırma parsellerinin bulunması
ulusal botanik bahçesi kurulmasının gerek- bunlardan bazıları.

32
Bilim ve Teknik Ocak 2011

Türkiye Milli Botanik Bahçesi Projesi • Halkın çalışma konularına ilgisini sürekli kı-
Nasıl Başladı? lacak aktivitelerin düzenlenmesi
• Botanik bahçelerinde yapılan araştırmaların
TÜBÌTAK-Türkiye Sanayi Sevk ve İdare ve çalışmaların konferans, seminer, sergiler, göste-
Enstitüsü’nün (TÜSSİDE) moderatörlüğünde, riler ve çeşitli yayınlarla tanıtımının yapılması ve
2008 yılında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafın- bilgi verilmesi
dan ilgili sektör temsilcileri, kamu araştırmacıları • Doğa müzesi, zooloji, maden, hayvanat bah-
ve akademisyenlerle “Milli Botanik Bahçesi Strate- çesi, paleontoloji gibi bilim müzeleri ile ortak ça-
ji Belgesi Oluşturma Çalıştayı” gerçekleştirildi. Bu lışmalar yapılması
çalıştayda Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nin kuru- • Bitki koleksiyonlarının oluşturulması ve ben-
luş ve işletilmesinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı zer ekolojilerden bitkilerin bir araya getirilmesi, bu
adına yönetim ve koordinasyonun sağlanmasının sayede karşılaştırılmalı çalışmalar yapılması
TAGEM (Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlü- • Bitkilerin ekonomik, kültürel ve estetik yön-
ğü) tarafından yürütülmesi kararlaştırıldı. Bunun den katkılarının insan yaşamına tanıtılması
yanında Hacettepe Üniversitesi, Atatürk Orman • Bitki koruma, üretim, peyzaj tasarım ve plan-
Çiftliği ve Orman Genel Müdürlüğü gibi kurum lama konularında kuramsal ve pratik bilgiler ge-
ve kuruluşlarla da işbirliği yapıldı. liştirilmesi
TAGEM tarafından, arazinin imara uygun ha- • Çevre sorunlarının çözümü için gerekli dav-
le getirilmesi, peyzaj mimarisi projelerinin hazır- ranışların, düşünce yapısının, stratejiler ve teknik-
lanması, ilk yetiştirme, ekim ve dikimlerin yapıl- lerin geliştirilmesi
ması için üretim materyallerinin sağlanması, ço- • Tehlike altında bulunan ve sayıları hızla aza-
ğaltımı işlemleri gerçekleştirilecek. Bunun yanı sı- lan ya da nadir bulunan bitkilerin korunmaya
ra altyapı, toprak, arazi ve kanal hazırlıkları, gü- alınması, üretilmesi, tohumlarının saklanması
venlik ve işgücü gibi ihtiyaçlar da karşılanacak. Bu • Ekonomik yönden yarar sağlayacak bitkilerin
süreçte, Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nin sistem- belirlenmesi ve ülke ekonomisine kazandırılması
li ve kurumsal şekilde yapılanmasını gerçekleştir-
mek üzere ihtiyaç duyulan bilimsel danışmanlık
da Gazi Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi tara- Amaçlar
fından verilecek. Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nin kurulması-
İncelenen yabancı botanik bahçesi örnekle- nın temel amacı ülkemiz bitki çeşitliliğinin sap-
rinde de görüldüğü gibi Türkiye Milli Botanik tanması, bunların sürdürülebilir kullanımı için te-
Bahçesi’nin kuruluş sürecini 5-10-15 yıl gibi sü- mel ve uygulamalı araştırmalar yapılması ve olu-
reçlerde tam olarak bitirmek mümkün görünmü- şan birikimin paylaşılmasını sağlamak . Bunun ya-
yor. Çünkü botanik bahçelerinde kullanılan mal- nı sıra;
zemeler sürekli gelişir. Hedeflenen fiziki yapılan- Bitki çeşitliliğinin iyi belgelenmiş koleksiyonlar
malar ile araştırma hedeflerinin gerçekleşmesi bir- oluşturularak korunmasını ve gelecek nesillere ak-
birine bağımlı olmakla birlikte yapım ve yönetim tarılmasını temin etmek
süreçleri ayrı ayrıdır. Parkın fiziki yapılanmasının Bitki çeşitliliğinin temsil edildiği dünya stan-
5 yıl içinde bitirilmesi amaçlanıyor. dartlarında bir herbaryum ve ilgili bir kütüphane
Türkiye Milli Botanik Bahçesi’nde aşağıdaki kurmak
konularda çalışmaların yürütülmesi planlanıyor: Bitki çeşitliliğinin hayati önemi ve değeri hak-
• Familya, cins ve tür olarak etiketlendirilmiş kında toplumsal bilinç ve farkındalık oluşturmak
bitkilerin sergilenmesi, incelenmesi ve araştırıl- için ulusal ve uluslararası eğitsel, sosyal ve kültürel
ması etkinlikler gerçekleştirmek
• Bitki fizyolojisi, biyokimya, bitki üretimi, bitki Politika belirleyici ve kanun yapıcılara konuyla
kimyası, farmokoloji, peyzaj mimarlığı, ekoloji ve ilgili bilgi vermek, geri bildirim ve farkındalık or-
genetik dallarında çalışmalar yapılması tamları oluşturmaya katkıda bulunmak
• Okul öncesi ve okul çağı çocukları ile lisans, Faaliyetlerin sürdürülebilirliğini sağlamak www.tagem.gov.tr
yüksek lisans, doktora öğrencilerinin ve halkın öğ- amacıyla özkaynak gerçekleştirme ve geliştirme
retici ve eğlendirici programlarla eğitilmesi faaliyetlerinde bulunmak da amaçlar arasındadır. Fotoğraf: Kazım Çapacı

33
İlay Çelik

Bilimsel Programlar
Uzman Yardımcısı,
TÜBİTAK
Bilim ve Teknik Dergisi

Küremiz Isınıyor...
Kuşkunuz mu Var?
İklim değişikliği günümüzün küresel ölçekte yaşanan en önemli çevre sorunlarından biri. Küresel iklimde yaşanmakta olan
ve yaşanması beklenen ısınmanın insan yaşamına doğrudan ve dolaylı pek çok olumsuz etkisi olacağı öngörülüyor.
Aslında bu etkilerin bir kısmı görülmeye başladı bile. Küresel ısınma aniden meydana gelen bir değişiklik olmadığından ve
her yerde aynı olumsuz etkiler görülmediğinden, ısınmanın günlük hayatta gözlenen sonuçlardan yola çıkılarak
fark edilmesi pek kolay değil. Ancak iklimbilimcilerin büyük çoğunluğu ısınmanın gerçekleştiği ve büyük ölçüde de
insan faaliyetlerinden kaynaklandığı konusunda uzlaşıyor.

Kuzey kutbundaki buz tabakası 2005 - Kaynak: NASA Goddard Uzay Uçuş Merkezi Bilimsel Görüntüleme Stüdyosu

34
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>

İ
klim çok sayıda değişkenin çok yönlü ilişki-
ler içerisinde rol oynadığı karmaşık bir olgu.
An cak bu, iklimin bütünüyle anlaşılmaz oldu-
ğu anlamına gelmiyor. İklimbilimciler iklimi belir-
leyen değişkenleri ve bunların etki mekanizmaları-
nı anlayabilmek için, her geçen gün daha da geliş-
tirdikleri çeşitli özel yaklaşımlar ve yöntemler kulla-
nıyor. İklim araştırmaları küresel ısınmanın gerçek-
leştiğini ve büyük ölçüde insan faaliyetleri sonucun-
da oluştuğunu giderek artan bir kesinlikle ortaya ko-
yuyor. Tüm bu araştırmaların ışığında, dünya çapın-
da kanaat önderleri ve karar vericiler, küresel ısınma
sorununu öncelikli konular arasına alarak küresel öl-
çekte çözüm arayışlarına ve çözüme herkesin katkı
vermesini sağlayacak uluslararası anlaşmalara yöne-
liyor. İklim olayları çok yönlü olduğu için bireysel
gözlemlerin genel eğilimler konusunda fikir verme-
si mümkün değil. Yine de, küresel iklim değişikliğine
ilişkin tüm araştırmalara, bunların yayınlanmış so- Kuzey kutbundaki buz tabakası 1979
nuçlarına ve araştırmaların küresel siyaset üzerinde- “Karbondioksit oranı fazla düşük”
ki yönlendirici etkilerine rağmen, dünya kamuoyun- Kuşkucuların bir kısmı atmosferdeki karbondi-
da “küresel ısınma kuşkucuları” olarak da adlandıra- oksitin küresel iklim değişikliğine sebep olamaya-
bileceğimiz kişi ya da gruplar, kimini kişisel gözlem- cak kadar düşük oranda olduğunu, ayrıca insanla-
lerinden yola çıkarak oluşturdukları itirazlarla kü- rın oluşturduğu karbondioksit miktarının volkaniz-
resel ısınmanın bir aldatmaca olduğunu, dolayısıyla ma faaliyetleri ve başka doğal kaynaklara göre çok
küresel ısınmaya karşı önlemler almanın gereksiz ol- düşük olduğunu iddia ediyor. Oysa iklimbilimciler,
duğunu iddia ediyor. atmosferde düşük oranda olmasının (% 0,04) kar-
İşte küresel ısınma kuşkucularının iddia ve itiraz- bondioksitin iklim dinamiklerindeki önemi konu-
larından bazıları: sunda tek başına bir fikir veremeyeceğini belirtiyor.

1880-2008 Arasında Dünya Yüzeyindeki Küresel Ortalama Sıcaklıklar 1774-2008 Arasında Dünya Atmosferindeki Karbondioksit Konsantrasyonu

14,8
390

370
14,4
Atmosfer
350 ölçümleri
ppm
14,0
Sıcaklık C
0

330
Buzul parçalarında
310 yapılan ölçümler
13,6
290
13,2
270
1880 1906 1932 1958 1984 2010 1740 1770 1800 1830 1860 1890 1920 1950 1980 2010

Küresel ortalama sıcaklıklar 1906’dan 2005’e 0,74 °C’lik bir artış gösterdi. 18. yüzyılın ortalarından beri fosil yakıt ve çimento kullanımı atmosfere milyarlarca
Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 2007’deki değerlendirmesinde ton karbondioksit salınmasına sebep oldu.
bu yüzyıl içinde, sera gazı salımlarının ne kadar çok ve çabuk azaltılabileceğine Endüstri Devrimi öncesinde atmosferdeki karbondioksit seviyeleri 280 ppm
bağlı olarak değişmek üzere fazladan 1,8 ila 4,0 °C’lik bir artış tahmin etti. civarındaydı. 2007 yılına gelindiğinde bu seviye 384’e ulaşmıştı ki bu
Kaynak: GISS, Worldwatch Institute Climate Change Reference Guide’dan % 37’lik bir artış demek. (Bir maddenin derişimini, yani yoğunluğunu belirtmek için
kullanılan ppm birimi toplam madde miktarının milyonda biri,
örneğin bir milyon molekülde bir molekül, anlamına gelir ve
çok düşük miktarları belirtmek için kullanılır.)
Kaynak: Neftal et al., Etheridge et al., NOAA, Worldwatch Institute
Climate Change Reference Guide’dan

35
Küremiz Isınıyor... Kuşkunuz mu Var?

Fizikçi John Tyndal’ın 1859’da göstermiş olduğu gi- “Küresel ısınma on yıl kadar önce durdu.”
bi karbondioksit düşük konsantrasyonlarda bile kı-
zılötesi ışımayı emerek bir sera gazı etkisi gösteriyor. Kuşkucuların bir diğer itirazı bir zamanlar küresel
Kimyacı Svante Arrhenius 1869’da bir adım daha ile- ısınma olmuşsa bile bunun artık devam etmediği yö-
ri giderek karbondioksitin iklim üzerindeki etkisini nünde. Bu düşüncelerinin altında, son yıllarda yaşa-
belirlemek üzere yaptığı zorlu hesaplamalar sonucu nan sıcaklıkların dünyanın en sıcak yılı olan 1998’de-
karbondioksit oranını iki katına çıkarmanın 6°C’lik ki sıcaklıklara göre daha düşük olması yatıyor. Bu tür
bir artışa sebep olacağını öngörmüştü, ki bu değer bir yaklaşım istatistiksel açıdan yanlış bulunuyor. İk-
günümüzün çok daha karmaşık hesaplamalarının lim değişimleri günlük sapmalarla değil uzun vade-
öngördüğünden çok büyük bir sapma göstermiyor. li eğilimlerin belirlenmesiyle anlaşılabiliyor. Isınma
Kuşkuların aksine atmosferdeki karbondioksit ar- eğiliminin saptandığı uzun süre, sıcaklık artışının hı-
tışına en büyük katkı insan faaliyetlerinden geliyor. zında görülen (ve beklenen) çeşitlilik, sıcaklık ölçüm-
ABD Jeolojik Etüd Dairesi’ne göre insan kaynak- lerindeki ve tahminlerindeki belirsizlikler göz önüne
lı karbondioksit salımı yılda 30 milyar tonu buluyor alındığında on yıl gibi bir sürede görülen duraklama
ki bu, volkanların ürettiğinin 130 katından fazlası- ya da yavaşlama, genel eğilimin yanlış olduğunu ka-
na karşılık geliyor. Atmosfere salınan karbondioksi- nıtlamak için fazla küçük bir değişim sayılıyor.
tin % 95’inin doğal olaylardan kaynaklandığı doğru, Peki eğer sıcaklık artışındaki durgunluk bir on yıl
ancak bitkilerin büyümesi ve okyanusların karbon- kadar daha devam ederse, söz konusu kuşkular doğ-
dioksiti emmesi gibi olaylar karbondioksiti atmos- rulanmış mı olacak? İklimbilimciler böyle bir duru-
ferden geri çekerek bu salımların etkisini neredey- mun mutlaka küresel ısınma eğiliminin durakladı-
se tamamen telafi ediyor. Dolayısıyla insan etkisi net ğı anlamına gelmeyebileceğini, zira iklimin karma-
bir katkı olarak kalıyor. Dahası, havadaki karbon izo- şık bir olgu olduğunu söylüyor. Örneğin 2008’de ya-
toplarının oranlarındaki değişmelerin incelenmesi yımlanan bir araştırma genel küresel ısınma eğilimi
de dâhil pek çok deneysel ölçüm, fosil yakıt kullanı- devam etse bile okyanus akıntı örüntülerinin kuzey
mının ve ormanların yok edilmesinin karbondiok- yarımkürenin bazı kısımlarında bir soğuma döne-
sit düzeylerinde 1832’den beri oluşan % 35’lik artışın mi yaratabileceğini öngörüyor. Dolayısıyla ısınmayı
-milyonlarca yıldır ulaşılan en üst düzey- ana sebebi destekleyen onca kanıt varken aksi yöndeki kanıtları
olduğunu doğruluyor. dikkatli yorumlamak gerekiyor.

“İklimbilimciler küresel ısınma


konusundaki gerçekleri saklamak
üzere gizli bir ittifak içinde.”
Komplo teorileri kendilerine her zaman taraftar
bulur. İklim değişikliğinin bir komplo ittifakının
eseri, bir aldatmaca olduğu iddiası bunun en yaygın
örneklerinden biri. Ancak o zaman 150 yıl öncesin-
den başlayarak, Arrhenius ve Tyndall da dâhil dün-
yanın dört bir yanından çok sayıda saygın bilim in-
sanının ve binlerce tartışma götürmez bilimsel ya-
yının da böyle bir komplonun parçası olması gere-
kir. Ayrıca böyle bir komplonun ABD Ulusal Bilim-
ler Akademisi, Kraliyet Cemiyeti (The Royal Soci-
ety), Amerikan Bilim Geliştirme Derneği, Ameri-
kan Fizik Enstitüsü, Amerika Meteoroloji Derneği
gibi çok sayıda bilimsel kuruluşu etkisi altına alacak
kadar da güçlü olması gerekirdi.
Küresel ısınma kuşkucularını en çok etkileyen
ve belki de sayılarının artmasına sebep olan olay-
lardan biri Climategate skandalı olarak bilinen, İn-
giltere Norwich’teki Doğu Anglia Üniversitesi’nin
İklimsel Araştırma Birimi’nden çalınan binlerce

36
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
e-posta ve başka dosyaların yayımlandığı bir kor-
sanlık vakasıydı. Yayımlanan e-postalar arasında
verilerin saptırılmasıyla ilgili tartışmalar olarak de-

Küresel Sera Gazı Salımların Başlıca Kaynakları, 2004


Ormansızlaştırma,
ğerlendirilen az sayıdaki e-postanın, bir hilecilik biyokütle bozunması
vb. kaynaklı CO2 Çimento üretimi
girişiminin mi yoksa özel samimi bir havada tartı- ve gaz yakımından kaynaklı CO2

şan bilim insanları arasındaki bir sohbetin mi bel-


gesi olduğu ise tartışmalı. Ayrıca küresel ısınma ve- Fosil yakıt
kullanımından
rilerinin organize biçimde değiştirildiği ve birbiriy- kaynaklı CO2
CH4 (% 14,3)
le tutarlı dev bir sahte veri kümesi oluşturulduğuna
dair hiçbir delil de yok. İnsanın ürettiği başlıca sera
İklimbilimciler verileri sakladıkları yönünde- gazları karbondioksit (CO2), metan
(CH4), florlu gazlar (CFC’ler dahil)
ki suçlamalara hayli tepkili. Çünkü Gavin Schmidt ve azot oksit (N2O). Sera gazları
iklim değişiminin kaynaklarından
adlı iklimbilimcinin de belirttiği gibi iklim değişik- N O (% 7,9)
2
sadece biri; aerosoller, örneğin
liğine ilişkin verilerin çoğu halka açık veritabanla- F-gazları (%1,1)
siyah karbon, ve toprak
kullanımındaki değişimler,
rında yer alıyor. örneğin ormansızlaşma, ısınmaya
etki eden diğer etmenler arasında.

nolojiler büyük ölçüde denenmemiş durumda oldu- Kaynak: IPCC, Worldwatch Institute
“Karbon ayak izini azaltmak yerine ğu için amaçlanan etkiyi ne ölçüde gerçekleştirebile-
Climate Change Reference Guide’dan

başka teknolojik çözümler” cekleri, bunu başarsalar bile ne gibi yan etkiler yara-
Mevcut yaygın iklim değişikliği politikalarına yö- tabilecekleri bilinemiyor. Karbondioksiti atmosfer-
nelik eleştiri yapan pek çok kişi, çevrecileri sıklık- den uzaklaştırmaya yönelik olmayan yöntemlerinse,
la karbondioksit salımlarını azaltmaya yönelik dü- ısınmada şiddetli bir geri dönüş olmaması için, ke-
zenlemelerle ilgili takıntılı olmakla ve karbondiok- sintisiz devam ettirilmesi gerekiyor. Öte yandan jeo-
sit üretmeyen enerji kaynakları oluşturmak ya da je- mühendislik sistemlerinin yönetimi siyasi açıdan çı-
omühendislik yöntemleri kullanmak gibi teknolojik kar çatışmaları yaratma potansiyeli taşıyor, zira han-
çözüm seçeneklerine ilgisiz kalmakla suçluyor. gi iklim koşullarının “en iyi” diye nitelendirileceği
Aslında insanlığın, bu tür teknolojiler kullanıma ülkeden ülkeye değişebilir. Bunlar bir yana, her du-
hazır olana kadar karbon salımlarını sınırlamadan rumda karbondioksit salımının ve birikiminin azal-
idare edip edemeyeceği daha önemli bir soru. Bu so- tılması herhangi bir jeomühendislik çözümünü de
runun cevabı ise büyük ölçüde olumsuz görünüyor. kolaylaştıracaktır.
Öncelikle karbon salımıyla ilgili hiçbir önlem alın- Ne olursa olsun elde olan tüm imkânları kullana-
madığı takdirde daha da artacak olan karbondiok- rak küresel ısınmayla doğrudan mücadele etmek ye-
sit seviyeleri, atmosferde ve okyanuslarda daha fazla rine geleceğin teknolojilerine güvenmek sorumsuz-
ısı birikmesine ve iklimsel sonuçların daha da kötü- luk olarak kabul ediliyor.
ye gitmesine sebep olacak. Ayrıca, NASA’dan iklim-
bilimci James Hansen’in belirttiği gibi karbondioksit
düzeyi şu anki değerinde sabitlense bile okyanusla- Karbon ayak izimizi küçültmek
rın emdiği ısının zamanla açığa çıkacak olmasından Küresel iklim değişikliği konusunda daha pek çok
dolayı yüzey sıcaklıklarında önümüzdeki yirmi otuz kuşku dile getiriliyor. İklimbilimcilerin ise, yöntem-
yıl içerisinde 0,5°C’lik artış olacağı tahmin ediliyor. lerindeki belirsizlikler dâhilinde olduğunu kendile-
Üstelik iklim değişikliği, artan karbonidoksit ora- rinin de kabul ettiği hususlar dışında, bunlara vere-
nından kaynaklı tek çevre krizi de değil. Atmosfer- cek cevapları hazır. Görünüşe göre küresel ısınma
deki yüksek karbonsioksit düzeyleri okyanusların “komplo teorilerine” ayıracağımız vakti ve enerji-
asitliğinin artmasına da sebep oluyor ki bu durum yi kişisel tercihlerimizi karbon ayak izimizi küçült-
mercan resiflerine ve diğer deniz canlılarına telafi- me yönünde değiştirmeye ayırmak, uzun vadede ge-
si mümkün olmayacak biçimde zarar verebilir. Bu zegenimizin sürdürülebilirliğine daha fazla katkıda
zararları azaltmanın tek yolu ise karbon salımlarını bulunacak.
kontrol altına almak ve azaltmak.
Jeomühendislik -dünya iklimini doğrudan çeşit-
Kaynaklar
li teknolojiler kullanarak değiştirmek- ise genellikle Rennie J.,“Seven Answers to Climate Contrarian Reference Guide”, Worldwatch Institute, 2010 http://
Nonsense”, Scientific American, Kasım 2009. http:// www.worldwatch.org/files/pdf/CCRG.pdf
iklim değişikliğine karşı ancak son çare olarak kul- www.scientificamerican.com/article.cfm?id=seven- Collins W., Colman R., Haywood J., Manning M.
answers-to-climate-contrarian-nonsense R., Mote P., “The Physical Science Behind Climate
lanılabilecek bir yaklaşım olarak görülüyor. Bu tek- McKeown A., Gardner G., “Climate Change Change”, Scientific American, 2004.

37
Alp Akoğlu

Yıldızların Yaşam Öyküsü


Bundan yaklaşık yüz yıl önce Ejnar Hertzprung ve Henry Norris Russel, yıldızların parlaklıklarıyla
renkleri arasında bir bağlantı olduğunu keşfetti. Hertzprung ve Russel parlaklık-sıcaklık grafiğini
çizdiklerinde yıldızların rastgele dağılmadığını gördüler. Yıldızların büyük bir bölümü “ana kol”
adı verilen bir çizgi üzerinde yoğunlaşıyordu. Bazı yıldızlar da bu çizginin dışında, belli bölgelerde
kümeleniyordu. Gökbilimciler sonradan H-R Diyagramı olarak adlandırılan bu grafiğin
yıldızların yaşam öykülerini anlattığını gördü.

Eta Karina Mu
Cephei
106

Mavi Süperdevler
105
Rigel YATAY KOL
Deneb
Kırmızı Süperdevler
Spika
104

1 milyon yıl Aldebaran


103
Arkturus

102
100 milyon yıl
Vega Kırmızı Devler
Parlaklık (Güneş = 1)

Sirius A
10
1 milyar yıl
ANA KOL
1 Güneş

10-1 10 milyar yıl

Sirius B Proksima
10-2
Centauri
Procyon B

10-3
Beyaz Cüceler

10-4 Kırmızı Cüceler


ödül evren töngür

10-5 1 trilyon yıl

30.000 20.000 10.000 6000 4000 2500

Yüzey Sıcaklığı

38
Bilim ve Teknik Ocak 2011
><

Y H-R Diyagramı
ıldızlar gaz bulutlarının kütleçekiminin et-
kisiyle yoğunlaşmasıyla oluşur. Bu gaz bu-
lutları da çok büyük oranda hidrojenden H-R diyagramı, gökbilimcilerin yıldız evrimini
oluşur. Yoğunlaşan gazın merkezindeki basınç ve anlaması ve ifade etmesinde önemli bir yere sahip.
sıcaklık, hidrojen atomu çekirdeklerini kaynaştıra- Yıldızlar yaşamlarının büyük bölümünü ana kolda
cak derecede yükseldiğinde tepkimeler başlar. Bu geçirir. Ana kolu oluşturan yıldızlar, çekirdeğinde
tepkimeler sırasında kütlenin küçük bir kısmı da hidrojen tepkimeleri gerçekleşen yıldızlardan olu-
enerjiye dönüşür. İşte yıldızların parlamasını sağ- şur.
layan bu enerjidir. Yıldız bu aşamada “doğdu” sa- Yaşamının sonuna yaklaşan bir yıldızın çekir-
yılır. Çekirdekte meydana gelen tepkimeler sonu- değinde hidrojen tükenmek üzereyken tepkime-
cunda oluşan ısı yavaş yavaş yıldızın dış katmanla- ler yavaşlar ve bunun sonucunda çekirdek çökme-
rına ulaşır ve buradan da uzaya yayılır. ye başlar. Bu sırada sıkışmanın etkisiyle sıcaklık ar-
Gökbilimciler, bir yıldızın oluşumundan yakıtı- tar, artan sıcaklık çekirdeğin çevresindeki hidroje-
nı tüketip bir karadelik, nötron yıldızı ya da beyaz nin tepkimeye girmesine neden olur. Bu tepkime-
cüceye dönüşene kadar gerçekleşen süreci bir in- ler yüksek bir enerji ortaya çıkarır ve bu enerjinin
sanın yaşamıyla ilişkilendirir ve bu süreci “yıldızın yarattığı basınç yıldızın dış katmanlarını dışa doğ-
yaşamı” olarak adlandırır. Yıldız temel yakıtı olan ru iter ve yıldız şişer.
hidrojeni tüketinceye kadar, yani yaşamının bü- Artık ölüm sürecine girerek kırmızı deve dönü-
yük bölümünde kararlı bir şekilde parlar. Çekirdek şen yıldızlar ana koldan uzaklaşır. Yandaki çizim-
kaynaşmaları sonucunda yıldızın çekirdeğinde, de de görüleceği gibi hidrojenini tüketerek şişme-
başta helyum olmak üzere hidrojenden daha ağır ye başlayan kırmızı devler kolun yukarısında yer
atom çekirdekleri oluşmaya başlar. Büyük kütleli alır. Kırmızı deve dönüşen yıldız şiştikçe yüzey sı-
yıldızların merkezlerinde biriken helyum da kay- caklığı düşer. Zaten bu nedenle renkleri kırmızı-
naşmaya başladığında yıldız için uzun bir “ölüm” ya dönüşür. Yine diyagramdan anlaşılacağı üzere
süreci de başlamış olur. bu yıldızlar yüzey sıcaklıkları düşük olmasına kar-
Güneş gibi sıradan bir yıldız yaklaşık 10 milyar şın çok ışırlar. Çünkü şiştikleri için yüzey alanları
yıl kadar yaşar. Büyük kütleli yıldızlarsa hızlı ya- çok artmıştır.
şayıp genç ölür. En büyük kütleli yıldızların öm- Yıldızlar kırmızı dev aşamasının sonlarına doğ-
rü birkaç milyon yılı geçmez. Buna karşılık küçük ru çekirdeklerindeki yüksek sıcaklığın ve basıncın
kütleli yıldızlar çok uzun, bir trilyon yıl yaşayabilir. etkisiyle burada biriken helyumu karbona dönüş-
Bu bir çelişki gibi görünebilir; ancak yıldızın küt- türmeye başlar. Ortaya çıkan çok yüksek enerji yıl-
lesi büyüdükçe merkezindeki sıcaklık artar, bu da dızın rengini maviye dönüştürür. Bu aşamada yıl-
tepkimelerin çok daha hızlı gerçekleşmesine, dola- dız H-R diyagramında sola doğru yatay olarak iler-
yısıyla yakıtın çabuk bitmesine neden olur. Bu ne- ler. Bu nedenle H-R diyagramında kırmızı ve ma-
denle küçük kütleli yıldızların yüzeyleri görece so- vi dev yıldızların bulunduğu bölgeye “yatay kol”
ğuk, büyük kütleli yıldızların yüzeyleriyse sıcaktır. deniyor. Tüm yaşam sürelerine kıyasla bu aşama-
Küçük kütleli yıldızlarda yüzey sıcaklığı 2000-2500 lar (kırmızı dev, özellikle de mavi dev aşaması) çok
derece kadar az olabilirken, çok büyük kütleli yıl- daha kısa sürer. Bu nedenle diyagramda bu aşama-
dızların yüzey sıcaklıkları 30.000 derece kadar ola- da az sayıda yıldız görülüyor.
bilir. Mavi dev olan yıldız bir kez daha kırmızı dev
Günlük yaşamımızdan da bildiğimiz üzere, aşamasından geçer ve bundan sonra dış katmanla-
kendiliğinden ışık yayan cisimlerin yaydıkları ışı- rını uzaya savurur. Geriye yıldızın sıcak çekirdeği
ğın rengi cismin sıcaklığıyla ilgilidir. Örneğin kır- kalır. Artık tepkimelerin gerçekleşmediği çekirdek,
mızı renkte gördüğümüz elektrikli sobanın diren- sıcak ve yoğun bir cisim olan bir beyaz cücedir.
cinin sıcaklığı 2000° kadardır. Evlerimizde kullan- Beyaz cüceler çok sıcak ama küçük oldukların-
dığımız bir akkor ampulün içindeki filaman sarı dan az ışırlar. Bu nedenle diyagramda ana kolun al-
ışık yayar. Bu filamanın sıcaklığıysa 3000° civarın- tında (sönük yıldızların bulunduğu tarafta) ve sol-
dadır. Eğer bir cismi daha fazla ısıtabilirsek sıcak- da (sıcak yıldızların bulunduğu tarafta) yer alırlar.
lığının giderek maviye döndüğünü görebiliriz. Yıl- İşte yıldızların bu diyagramdan da okuyabilece-
dızlarda da durum benzerdir. Sıcak yıldızların ışığı ğimiz uzun yaşamlarının kısa hikâyesi özetle bun-
mavi, soğuk yıldızlarınkiyse kırmızıdır. dan ibaret.

39
Esin Benian

Mimar Sinan ve
Osmanlı
Cami Mimarisinin
Gelişimindeki
Rolü

Edirne Selimiye Camisi kesitli aksonometri


(kaynak: Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi)

40
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>

Beylikten imparatorluğa
dönüşen Osmanlı’da toplumun
o günkü ihtiyaçlarına cevap
verebilecek nitelikte farklı
tipte birçok yapı inşa edilmiştir.
Ancak bu mimari ürünler
arasında devletin ekonomik
gücünün birer göstergesi de
olan camiler
ön plana çıkar. Osmanlı
camileri incelendiğinde de
mimari açıdan bir gelişim süreci

Mustafa Cambaz
yaşandığı ve bu süreçte
Mimar Sinan’ın katkılarıyla
doruğa ulaşıldığı görülür. Mimar Sinan’ın Hayatı
16. yüzyılda Osmanlı
Kayseri’nin Ağırnas Köyü’nde doğan Abdül-
Devleti’nin en parlak
mennan oğlu Sinan’ın doğum tarihi kesin olarak
döneminde yaşamış olan Sinan,
bilinmiyor, ancak 1489 olabileceği hususundaki gö-
Osmanlı sanatının rüşler yoğunlukta. Yavuz Sultan Selim zamanında
en büyük yapı ustasıdır. devşirme olarak toplanan gençler arasında Yeniçe-
Günümüz teknik imkânlarına ri Ocağı’na alınan Sinan, sırasıyla acemioğlan, yeni-
oranla hayli kısıtlı koşulların çeri, atlı sekban, yayabaşı (bölük komutanı), zenbe-
söz konusu olduğu “tarımsal rekçibaşı ve haseki unvanlarıyla Yeniçeri Ocağı’nın
düzen” mimarlığında, özellikle en büyük subaylarından biri olmuştur. Yavuz Sul-
kubbe mimarisine getirdiği usta tan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman ile birçok se-
çözümleriyle evrenselleşmiş fere katılan Sinan’ın askerlik alanındaki bu yükseli-
şi askerlik yönünden çok, sergilediği ustalık başarı-
olmasından ve mimarlığa
sına bağlanmaktadır.
katkılarından Osmanlı İmparatorluğu’nun en geniş toprak-
dolayı “Mimar Sinan”, lara sahip olduğu dönemde yaşayan Mimar Si-
“Mimarbaşı Sinan” ve nan, 1539’da Mimarbaşı Acem Ali adıyla tanınan
“Koca Sinan” unvanlarıyla anılır. Alaeddin’in vefatı üzerine, mimarbaşılığa atanmış-
Her ne kadar onun yaşamını, tır. Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murad
Türk mimarlığına katkılarını, dönemlerinde mimarbaşı olarak görev yapmış, im-
sanatını ve eserlerini kısa bir paratorluğun gücünü simgeleyen mimarlık başya-
yazıda özetlemek hayli güç pıtlarının tasarlanmasında ve uygulanmasında bü-
yük rol oynamıştır. 1588’de vefat eden Sinan, Os-
ise de aşağıdaki satırlarda
manlı döneminde çok sayıda cami inşa etmiş ol-
yaşamından, Osmanlı
makla birlikte mescit, medrese, darül-kurra, tür-
döneminde cami mimarisinin be, imaret, darüşşifa, su yolları, köprü, kervansa-
ve kubbe tekniğinin gelişimine ray, saray, mahzen ve hamam olmak üzere birçok
katkısından, Osmanlı eser vermiştir. Ancak onun en büyük arzusu, cema-
mimarisine kazandırdığı üç ati gök kubbe gibi büyük bir kubbe altında topla-
başyapıttan söz ederek yan, mekân birliği tam, aydınlık ve ferah bir cami
Sinan’ı anacağız. inşa etmek olmuştur.

41
Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü

Sinan’ın Mimarlığı
Katıldığı seferler sayesinde yarım yüzyılı aşkın
süre boyunca araştırma ve gözlem yapma imkânı
bulan Sinan, kendinden önceki çeşitli kültürle-
re ilişkin eserleri izlemiş ancak hiçbir kopyacılı-
ğa ve taklitçiliğe başvurmadan gözlemlerini sen-
tezlemeyi, kendi üslubunu yaratmayı başarmış-
tır. Ayasofya’yı ve Beyazıt Camisi’ni inceleyen
Sinan’ın Süleymaniye’de kendi sentez yöntemleri-
ne göre ulaştığı yorum da bu tutumunun bir gös-
tergesidir.
Sinan’ın eserleri incelendiğinde akılcılığın ön
planda yer aldığı görülür. Çizgiler, biçimler ve ha-
cimler belli bir güzelliği oluşturmak için adeta bir-
biriyle yarışır niteliktedir. Kubbe, kemer ve ayaklar
sadece yapının yüklerini taşımakta görev almaz-
lar; bu elemanlara yapının sanatsal (estetik) değe-
rini artırıcı plastik form da verilmiştir. Sinan, ya-
pılarındaki güzelliği bezemeden çok biçim ve çiz-
gilerin oluşturduğu oran ve orantılarda aramış-
tır. Her şey önceden düşünülmüş, hiçbir şey tesa-
düfe bırakılmamıştır. Yapıyı oluşturan her eleman
bir diğerinin devamı şeklinde algılanır, bu sebep-
le onun eserlerini bir tabloyu seyredercesine izle-
Mustafa Cambaz

mek mümkündür.
Sinan Ayasofya’yı incelemiş fakat kop-
ya etmemiştir. Özellikle sentezci bir yaklaşımla
Ayasofya’nın teknik problemlerini ve estetik açı- verilere de bağlı olarak değişik biçimlerde tasarlan-
dan zayıf kalan yönlerini tespit etmeye ve tespit mıştır. Osmanlı Dönemi öncesinde, Anadolu’da da
ettiği sorunları da kendi yapılarında gidermeye İslam ülkelerinin oluşturduğu cami biçimleri çok
çalışmıştır. Ayasofya’ya oranla daha sağlam, daha az değişikliğe uğrayarak gelişim göstermiştir. Bu
dayanıklı ve estetik açıdan daha zarif yapılar üret- camilerde iç mekân, taşıyıcı niteliğe sahip birçok
meye çaba göstermiştir. ayak veya sütunla bölünmüştür.
Mimar Sinan, sadece yapının plastiğini doruğa Osmanlı cami mimarisi daha 14. yüzyılda anıt-
İznik Hacı Özbek Camisi plan şeması ulaştıran bir sanatçı değildir. Özellikle anıtsal ni- sal mekân tasarımı açısından büyük gelişmeler
telikteki bir yapıyı kentin en uygun yerine konum- göstermeye başlamış, özellikle kubbe, mekân tasa-
landırarak ve çevresiyle uyumunu sağlayarak şe- rımının temel bir elemanı olmuştur. Osmanlı mi-
hircilik anlayışını da sergilemiştir. Bu yaklaşımının marlığının erken döneminde, bölgesel inşa tek-
en büyük göstergeleri İstanbul’da Haliç’i ve Boğaz’ı nikleri kullanılarak tek kubbeli (örneğin İznik Ha-
görebilen bir tepede yükseltilmiş Süleymaniye Ca- cı Özbek Camisi, İznik Yeşil Cami), çok ayaklı/çok
misi ile Edirne’de tüm görkemi ile kentin her ye- kubbeli (örneğin Bursa Ulu Cami, Edirne Eski Ca-
Bursa Ulu Cami plan şeması
rinden görülebilecek şekilde bir tepeye oturtulmuş misi) ve tabhaneli/zaviyeli (örneğin Bursa Orhan
Selimiye Camisidir. Gazi Camisi, Edirne Muradiye Camisi) cami tiple-
rinin kullanıldığı görülür.
Sinan Öncesinde Osmanlı 15. yüzyılda adeta bir kubbe mimarisine dönü-
şen Osmanlı mimarisinde çok ayaklı/çok kubbe-
Cami Mimarisi li ulu cami tipi terk edilerek Edirne’deki Üç Şere-
Osmanlı’nın dini mimarisi İslam kültürünün feli Cami (1437-1447) gibi bir sonuca ulaşılmış-
gerekleri doğrultusunda oluşmuştur. Dini mima- tır. Üç Şerefeli Cami, Osmanlı mimarisinin nor-
rinin ana yapısı olan cami, İslam dininin yayıldı- mal gelişme imkânlarını aşarak beklenmedik, şa-
Edirne Eski Camisi plan şeması ğı coğrafi sınırlar içinde iklim koşullarına ve yerel şırtıcı bir sanat eseri olarak karşımıza çıkar. Dik-

42
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
dörtgen plana sahip kapalı ibadet mekânı, mihrap ceki örnekleri geride bırakacak ve onu en büyük
önünde bir duvardan diğer duvara kadar uzanan arzusuna ulaştıracak nitelikte çözümler üretmesi-
büyük bir kubbe ve iki yanda ikişer kubbe ile ör- ni bilmiş, böylelikle dünya mimarlık tarihine eş-
tülmüş, böylece taşıyıcı ayak sayısı ikiye indirge- siz eserler kazandırmayı başarabilmiştir.
nerek iç mekânın çok sayıda ayak tarafından bö- Mimar Sinan, küresel yarım kubbenin geomet-
lünmesi engellenmiştir. Buna karşın mekân bü- rik saflığını bozmayacak şekilde birtakım biçimsel Edirne Muradiye Camisi plan şeması
tünlüğü, ağır taşıyıcı ayaklar ve bunları birleşti- düzenlemeler denemiş, yaşamı boyunca bu dene-
ren alçak kemerler tarafından zedelenmiş, üst ör- melerin estetik kalitesini de yükselterek çalışmala-
tüde de ana kubbe ile yan kubbeler arasında olu- rını sürdürmüştür. Onun mimarlığında kubbe ya-
şan üçgen boşluklar ustaca kapatılamamıştır. An- pının ağırlık merkezini oluşturmuş, yapı strüktü-
cak bu yapı 100 yıl sonra Mimar Sinan tarafından rü de kubbenin desteklenmesi doğrultusunda bi-
tasarlanan camilerin ana fikrini geliştiren bir öncü çimlenmiştir. Özellikle anıtsal camilerinde yapı- Edirne Üç Şerefeli Cami plan şeması
olarak önem kazanmıştır. Ayrıca Osmanlı mima- nın egemen elemanı olan kubbe yapıdan koparıl-
risinde klasik dönemi hazırlayan yapılar arasında mamış, adeta yapı ile bütünleştirilmiştir.
sayılmaktadır. Yaklaşık bir asırlık ömrünün yarısını gözlem,
İstanbul’un fethinden sonra cami tasarımında araştırma ve deneyime adayan Sinan’ın, analiz-
yeni açılımlar izlenir. Ayasofya’nın örtü sistemi, ci döneminde kubbeyi iyi inceleyip kubbe sorun-
Osmanlı cami mimarlığına esin kaynağı olmuş- larını çözebilecek düzeyde olgunluğa ulaştıktan
tur. Fetihten sonra inşa edilen Eski Fatih Camisi sonra üretim dönemine geçtiği söylenebilir. Nite-
(1462-1470), Üç Şerefeli Cami’nin ve Ayasofya’nın kim üretim sürecindeki ilk büyük kubbesini Şeh-
bir uyarlaması olarak görülebilir. Bu caminin zade Camisi’nde (19 metre çapında), ikinci büyük
mekân örtüsünde kubbe-yarım kubbe birlikteli- kubbesini Süleymaniye Camisi’nde (26,5 metre ça-
ği görülür. Nitekim bir büyük kubbe, kıble yönü- pında), üçüncü ve en büyük kubbesini de Selimi-
ne doğru bir yarım kubbe ve yanlarda üçer küçük ye Camisi’nde (31,5 metre çapında) gerçekleştir-
kubbe ile genişletilmiştir. O zamana kadarki en miştir.
büyük kubbesi (26 metre çapında) ile Fatih dev-
ri camilerinin de en büyüğü olan Eski Fatih Ca-
misi klasik ölçüleri, oranları ve mimarisi ile ken- İstanbul Şehzade Camisi
kubbelerinin iç mekandan
dinden sonraki İstanbul ve Edirne camilerine ör- görünümü (Üstte)
nek olmuştur. Eski Fatih Camisi’nin şemasını bir
adım daha ileriye götürerek yeni gelişmeye basa- İstanbul Süleymaniye Camisi
kubbelerinin iç mekandan
mak teşkil eden İstanbul Beyazıt Camisi (1501- görünümü (altta).
1505) ise Osmanlı mimarlığına belirli ölçüde si-
metri ve oran getirmiştir. Bu yapıda ana kubbe, gi-
riş ve mihrap yönlerinde iki yarım kubbe ile açıl-
mış ve yan bölümlerin üzerini örten eş büyüklük-
teki küçük kubbelerin sayısı dörde çıkmıştır. Bu
noktada sözü edilen gelişmelerin, klasik Osman-
lı döneminin kapılarını aralamakla birlikte Sinan
Yılmaz Tufan / wowturkey.com

mimarlığını doruğa ulaştıran basamakları da teş-


kil ettiği söylenebilir.

Osmanlı Cami Mimarisinin ve


Kubbe Tekniğinin Gelişimine Sinan’ın
Katkıları
Osmanlı cami mimarisinde kubbe tasarımın
ölçütü kabul edilmiş, aynı zamanda yapının bi-
çimlenmesini yönlendiren çıkış noktası olmuştur.
Bu bağlamda anıtsal nitelikteki camilerin tasarı-
Celalettin Güneş

mında en büyük rolü kubbeler oynamıştır denile-


bilir. Bu konuda da Mimar Sinan, kendinden ön-

43
Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü

Ayasofya’nın plan şeması

İstanbul Eski Fatih Camisi


plan şeması

Mustafa Cambaz
Edirne Selimiye Camisi kubbelerinin iç mekandan görünümü

Sinan’ın “çıraklık eserim” diye tanımladığı ilk İnşası Şehzade Camisi ile aynı yılda tamamla-
İstanbul Beyazıt Camisi plan şeması büyük eseri Şehzade Camisi’dir. Bu cami Kanuni nan Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi ise Eski Fa-
Sultan Süleyman tarafından, 21 yaşında ölen oğ- tih Camisi ile Şehzade Camisi’nin bir varyasyonu
lu Şehzade Mehmed’in hatırasına 1543-1548 yılla- ve kubbe + üç yarım kubbe denemesi olarak de-
rı arasında inşa ettirilmiştir. Bu yapıda kubbe-ya- ğerlendirilebilir. Mimarbaşı, Şehzade Camisi’nde
rım kubbe problemini ele alan Sinan, Ayasofya’nın mutlak bir merkezî plan uygulamasına rağmen bu
ve Beyazıt Camisi’nin plan şemalarını aşarak ide- yapıda farklı bir çözüme gitmiş, enine gelişmiş iba-
al bir merkezî plan oluşturmuştur. Kapalı ibadet det mekânı denemelerinin ilkini gerçekleştirmiştir.
mekânının üst örtüsü, dört taşıyıcı ayak üzerine Bu yapıda Şehzade Camisi’nin giriş yönündeki ya-
oturan büyük kubbe ve bu kubbeyi dört yönde çe- rım kubbe ile iki köşe kubbesinin yerine 5 kubbe-
İstanbul Şehzade Camisi plan şeması
viren yarım kubbeler ile köşelerde yer alan küçük li bir son cemaat yeri ve köşelere de iki ince mi-
kubbelerden oluşmaktadır. Sinan’ın bu camideki nare yerleştirerek yüksek ve ahenkli bir cephe ta-
yeniliği, bilinen bir plan şemasını farklı bir şekil- sarlamıştır. Son cemaat yerini ise sütun ve kemer-
de yorumlayarak anıtsal boyutlarda kullanmış ol- ler üzerinde, meyilli çatı ile örtülü geniş bir revak-
ması ve ideal bir merkezî plan oluşturmasıdır. Ni- la çevrelemiştir. Bir diğer yaklaşımla da, Eski Fatih
tekim bu plan şeması, kendisinden sonra inşa edi- Camisi’nde ana kubbenin iki yanında yer alan iki-
len Eminönü’ndeki Yeni Cami’de, Sultanahmet şer küçük kubbe yerine birer büyük yarım kubbe
İstanbul Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi’nde ve Yeni Fatih Camisi’nde de kullanıl- yerleştirmiştir.
Camisi plan şeması
mıştır. Sinan, Şehzade Camisi’nin dış mimarisin- Mimarbaşı Sinan, 1550-1557 yılları arasında
de de daha önce görülmemiş bir eleman kullana- Kanuni Sultan Süleyman’ın kendi adına inşa ettir-
rak yeniliğe gitmiştir. Kapalı ibadet mekânının iki diği Süleymaniye Camisi’nde ise sultanın gücünü
yanında revaklar düzenleyerek ağır kitle etkisini de simgeleyecek nitelikte büyük boyutlu bir cami
hafifletmiş ve yan revakların ortasına yerleştirdi- tasarlamıştır. Bu yapıda, Beyazıt Camisi’nde uygu-
ği girişlerle de planın merkezîliğini vurgulamıştır. lanmış olan kubbe + iki yarım kubbeli plan şeması-
Şehzade Camisi ile kendi üslubunu ortaya koyma- nı denemiştir. Ölçü itibariyle Ayasofya’ya yaklaşan
ya başlayan Sinan, aynı zamanda hem anıtsal mi- Süleymaniye’de, kendi çağının teknolojisini kulla-
İstanbul Süleymaniye Camisi
marinin hem de “Osmanlı klasik mimarisi” olarak narak daha güçlü bir iç mekân etkisi yaratmayı ba-
plan şeması tanımlanan bir dönemin yolunu açmıştır. şarmıştır. Ayasofya’yı ve Bayezid Camisi’ni incele-

44
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
yen Sinan, yeni eseri için en uygun oranları ara- Plan şeması açısından Üç Şerefeli’nin özdeşi kabul
mıştır. Aynı zamanda iç mekân ile dış kitle etki- edilen Sinan Paşa Camisi’nde, dikkate değer gelişme
si birlikte düşünülmüştür. Sinan’ın “kalfalık ese- olarak, iç mekândaki taşıyıcı ayakların inceltilmesin-
rim” dediği Süleymaniye’de büyük kubbe, dört bü- den ve kemerlerin yükseltilmesinden söz edilebilir. Bu
yük taşıyıcı ayak üzerine oturarak giriş ve mihrap yapıda Üç Şerefeli’nin planını tekrarlayan Sinan, Üç
İstanbul Rüstem Paşa Camisi plan şeması
yönünde iki yarım kubbe ile desteklenmiş, yarım Şerefeli’de izlenen iç mekân sorunlarını çözümlemeye
kubbeler de iki çeyrek kubbe ile genişletilmiştir. çalışmıştır. Bu denemesinden sonra da mihraba para-
Yan bölümler de beşer kubbe ile örtülmüş, ancak lel olarak enine gelişim gösteren dikdörtgen bir planın
birbirine eşit kubbelerin monotonluğu yerine bir üzerini, mekân birliğini ve bütünlüğünü sağlayarak
büyük bir küçük kubbe (a-b-a-b-a) ritmi ile deği- örtebilmek için birtakım girişimlerde bulunmuştur.
şik bir etki yaratılmıştır. Dolayısıyla ortada kalan Rüstem Paşa Camisi’nde dikdörtgen planın üze-
kubbe, köşelerdeki kubbelerle aynı genişlikte tutu- ri ortada büyük bir kubbe (dört köşeden eksedra-
İstanbul Edirnekapı Mihrimah Sultan
larak yan bölümler iç mekânla birleştirilmiştir. So- larla desteklenmiş), yanlarda da üçer adet aynalı to- Camisi plan şeması
nuç olarak iç mekânda mistik bir ferahlık ve geniş- noz ile örtülmüştür. Ancak bu örtü sisteminde bü-
lik etkisi yaratılmıştır. yük kubbenin sekiz ayağa oturması, iç mekânda du-
Sinan’ın Süleymaniye ile Selimiye inşaatı ara- varlardan bağımsız dört adet büyük serbest taşıyıcı
sındaki süreçte dikkatini Edirne’deki Üç Şerefe- ayağın yer almasına yol açmıştır ki bu da mekânsal
li Cami’ye de yönelttiği görülür. Üç Şerefeli’den bütünlüğü kısmen zedelemiştir. Plan olarak Rüstem
100 yıl sonra İstanbul Beşiktaş’taki Sinan Paşa Paşa Camisi ile hemen hemen benzer oranlara sahip
Camisi’nde (1555), Rüstem Paşa Camisi’nde (1561) Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisi’nde ise Rüstem
ve Edirnekapı Mihrimah Sultan Camisi’nde (1562- Paşa’daki aynalı tonozların yerine küçük kubbeler,
1565) Üç Şerefeli’nin varyasyonlarını denemiştir. eksedraların yerine de pandantifler kullanılmıştır. İstanbul Süleymaniye Camisi

Mustafa Kumbar

45
Mimar Sinan ve Osmanlı Cami Mimarisinin Gelişimindeki Rolü

Ancak her iki yapıda da yan bölümler daha alçak dar ahenkli bir düzene sahip iç mekan, strüktür ele-
(düşük kotta) tutularak merkezî kubbe vurgulanmış, manları ile bütünleştirilmiştir. Strüktür elemanlarının
böylelikle gerek Üç Şerefeli’ye gerekse Sinan Paşa’ya ustalıkla kullanımı, gerek iç mekanın gerekse yapı kit-
göre, iç mekânın algılanışında ve yapının dış görünü- lesinin oluşumunda en büyük rolün sahibidir. Zemin-
İstanbul Piyale Paşa Camisi şünde farklılık yaratılmıştır. den ana kubbeye kadar tüm strüktür elemanlarının
plan şeması
Mimar Sinan’ın Rüstem Paşa Camisi ile başladı- kademeli yükselmesi, yapı dışında olduğu gibi içinde
ğı sekizgen deneyimi (büyük kubbeyi sekiz adet taşı- de hareketliliği sağlamaktadır. Ayrıca ana kubbe ile bu
yıcı ayak üzerine oturtması), Osmanlı’nın ve kendi- kubbeyi destekleyen yarım kubbelerin arasında ölçü
sinin başyapıtı kabul edilen Edirne’deki Selimiye Ca- farklılığının olması hem yapı içinde hem de yapı dı-
misi ile doruk noktasına ulaşmıştır. Sinan’ın amacına şında dikkatleri tek kubbe üzerine çekmektedir. Ana
tam olarak kavuştuğu, arzusunun gerçeğe dönüştüğü kubbenin dört köşesine yerleştirilen minareler ile se-
eseri, “ustalık eserim” diye tanımladığı Edirne Selimi- kiz köşesindeki ağırlık kulelerinin de bu izlenimdeki
İstanbul Zal Mahmud Paşa Camisi ye Camisi’dir. Sultan II. Selim döneminde, 1568-1575 payları büyüktür.
plan şeması yılları arasında inşa edilen Selimiye, kubbe altı mekân Sinan Selimiye’de, revaklı avlunun ortasına yerleş-
birliğinin tam olarak çözüldüğü bir örnek olarak kar- tirdiği şadırvan ile dışarıda, ana kubbe aksındaki mü-
şımıza çıkar. Sinan bu yapısında cemaati aynı kubbe ezzin mahfili ve müezzin mahfilinin altında yer alan
altında toplamayı ve büyük bir açıklığı tek kubbe ile küçük iç şadırvan ile de iç mekânda merkezîliği vur-
geçmeyi başarmıştır. Caminin plan şeması, gördüğü- gulamıştır. Ayrıca iç mekânda olduğu gibi revaklı av-
müz tüm cami plan şemalarından farklı olarak he- luda da tekdüze yapılaşmadan söz etmek mümkün de-
men hemen tüm geometrik formları içerir. Zeminden ğildir; son cemaatte bir büyük bir küçük sivri kemerli
yaklaşık 43 metre yüksekteki 31,5 metre çaplı kubbe, revak dizisi, diğer üç yönde düşük kotta (daha alt sevi-
8 büyük ayak (filayağı/pilpaye) ile taşıtılmış ve yapı- yede) geniş sivri kemerli revaklar ve üst örtülerinde üç
nın köşelerine doğru yönlenen dört eksedra ile daha farklı büyüklükte kubbeler görülmektedir. Güneydo-
da geniş bir alan oluşturma yoluna gidilmiştir. Ana ğu yönünde (kıble cephesinde) mihrap nişi yapı dışına
mekânın zemindeki dikdörtgen şeması, düşük kotta taşırılmış ve iki yanına sivri kemerler ile küçük yuvar-
kalan mahfillerle sağlanmıştır. Mahfillerin sona erdi- lak kemerlerden oluşan revaklar yerleştirilmiştir. Ku-
ği kotta ise plan bir kareye dönüştürülmüştür. Eksed- zeydoğu ile güneybatı yönlerindeki yan cephelerde ise
ralarla bir yandan kubbe kasnağının yuvarlağı hazır- revaklı bölümlerin birinden yapı içine giriş verilmiş ve
larken, diğer yandan kareden sekizgene yumuşak bir bu revaklarda farklı kemer dizileri kullanılmıştır.
geçiş sağlanmıştır. Kubbe kasnağının yuvarlağı da onu Şehrin her köşesinden görülebilecek şekilde, şehre
örten 31,5 metre çaplı kubbeyle sıfır noktasına ulaş- hâkim bir noktada konumlandırılmış Selimiye’nin en
mıştır. Mimar Sinan büyük kubbeyi, kübik hareketsiz önemli özelliklerinden biri de akustiğidir. Selimiye’nin
dört duvar üzerine koymak yerine, dikdörtgenden yu- içinde ezan okuyan müezzinin yankılanan sesi, akus-
varlağa değişimi yumuşak geçişlerle sağlanan hareketli tiğin mükemmelliğini gösterirken ruhumuzun derin-
bir gövdeye taşıtarak yapıyı monotonluktan da kurtar- liklerine kadar inmektedir.
mıştır. Ayrıca duvarlara açılan çok Şüphesiz Selimiye Camisi, Mi-
sayıda pencere ile ferah ve aydın- mar Sinan’ın hayatı boyunca edin-
İstanbul Azapkapı Sokollu lık bir iç mekân yaratmıştır. diği deneyimlerin bir bileşkesidir.
Camisi plan şeması
Mimar Sinan, Selimiye’nin Ancak Sinan, gerek Selimiye’nin
yüzyıllarca ayakta kalabilmesini inşası sırasında gerekse inşasın-
sağlamış, mekân-strüktür ilişki- dan sonra, yaşamının sonuna de-
sini, estetiği de göz önüne alarak ğin kubbeli yapının strüktürel ve
mükemmel bir kompozisyonla biçimsel sorunları üzerinde çalış-
birleştirmiştir. Geniş bir iç mekân, malarını sürdürmüştür.
iyi seçilmiş bir yapı strüktürünün Örneğin Piyale Paşa Cami-
verdiği tüm imkânlarla gerçekleş- si (1571) Sinan’ın, Osmanlı’nın
tirilmiştir. Eşsiz kubbenin sekiz erken dönemine ait çok ayaklı-
ayak tarafından taşıtılması ve bu çok kubbeli camiler grubun-
ayakların yapı içinde dengeli bir da yer alan Bursa Ulu Cami ve
biçimde yerleştirilmiş olması, ya- Edirne Eski Camisi gibi örnek-
pı statiğine verilen önemi göster- leri ele aldığı bir yapı olarak
İstanbul Tophane Kılıç Ali Paşa Edirne Selimiye Camisi planı
Camisi plan şeması mektedir. Zeminden kubbeye ka- (kaynak: Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi) karşımıza çıkmaktadır. Strük-

46
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<

Trakya Üniversitesi
Mimarlık Bölümü’nden
2000 yılında mezun olan
Esin Benian, yüksek lisans
ve doktora eğitimini
aynı bölümde tamamladı.
Yüksek lisansta Bulgar
Ortodoks kiliseleri üzerine,
doktorada modern mimari
üzerine çalıştı. 2001
yılında Trakya Üniversitesi
Mimarlık Bölümü Mimarlık
Tarihi Anabilim Dalı’nda
Mustafa Cambaz

araştırma görevlisi
olarak başladığı görevine,
Edirne Selimiye Camisi 2008’den itibaren
öğretim görevlisi olarak
türel ve mekânsal düzen açısından katı ve kasvet- (1577) bazı yenilikler görülmekle ve küçük boyutlu
devam ediyor.
li bir etki yaratan erken dönem örneklerine oran- olmakla birlikte Selimiye’nin varyasyonu niteliğinde-
la Piyale Paşa Camisi, gerek strüktürel öğelerin dı- dir. Sinan, Tophane Kılıç Ali Paşa Camisi’nde (1580)
şarıya yansıtılmasıyla gerekse pandantiflerin dışa- ise Ayasofya’nın plan şemasına geri dönmüş, yan bö-
rıdan izlenebilmesiyle farklılık göstermektedir. Ay- lümleri ayıran duvarları ortadan kaldırarak genişli-
rıca iç mekânda kubbe ile örtülü ünitelerin yanla- ği uzunluğuna yakın bir cami mekânı yaratmıştır. Bu
rında mahfillere yer verilmesi, bu tip yapılarda da yapının bir cami olmasına karşın, Ayasofya’ya oranla
mekân genişlemesinin mümkün olabildiğinin bir bir bazilikadan beklenebilecek nitelikleri daha belir-
göstergesidir. Girişin tam mihrap ekseninde yer al- gin taşıdığı, hatta Sinan’ın Ayasofya ile hesaplaşması
maması ve iki farklı giriş ile ibadet mekânına ula- olarak görülebileceği ifade edilmektedir.
şılması da bir başka yenilik olarak değerlendirile- Son söz olarak,
bilir. Böylece ibadet mekânına girenlere dolaylı bir Mimar Sinan’ın sadece Osmanlı mimarisine de-
mekân algılama süreci yaratılmıştır. ğil, günümüz mimarisine de katkısı büyüktür. Sinan,
özellikle Selimiye ile hem sanatının ve ustalığının bü-
yüklüğünü kanıtlamış hem de mimarlığa örnek bir
eser teşkil etmiştir. Selimiye konumu, elemanların
birlikteliği ve mekân-strüktür ilişkisinin yarattığı es-
tetik ile günümüze yalnız dini bir yapının özellikleri-
ni değil, tüm tasarımlarda düşünce ve estetiğin nasıl
birleştirilebileceği fikrini de taşımıştır.
Sinan’ın Osmanlı cami mimarisine katkılarını,
birkaç eseri üzerinden okuyucularla paylaştığımız
Mustafa Cambaz

bu yazı ile Türk mimarlığının yolunu açan büyük


üstadı bir kez daha anmış bulunuyoruz.
Selimiye son cemaat yeri kemerleri
Sinan’ın Selimiye’den sonraki eserleri de özel-
likleri ile göz dolduran küçük tekrarlardır. Eyüp’te- Kaynaklar
Aslanapa, O., Türk Sanatı, Remzi Kitabevi, Kuran, A., Mimar Sinan, Hürriyet Vakfı
ki Zal Mahmud Paşa Camisi (1575-1580), enine ge- 5. Basım, 1999. Yayınları, 1986.
Çamlıbel, N., Sinan’ın Mimarlığında Yapı Özer, B., “Cami Mimarisinde Çoğulculuğun
lişmiş dikdörtgen planın son derece özgün bir çö- Strüktürünün Analitik İncelenmesi, Yıldız Teknik Temsilcisi Olarak Mimar Sinan”,
Üniversitesi Basım-Yayın Merkezi, 1998. Yapı-75, s. 27-52, Ekim 1987.
züme ulaştırıldığı yapıdır. Azapkapı Sokollu Camisi Kuban, D., Osmanlı Mimarisi, YEM Yayın, 2007.

47
Yasemen Say Özer

Roma Dönemi
Hamamları
ve Kaunos Roma
Hamamı Mimarisi
Hamamlar yapıldıkları dönemlerde bir yandan yaptıranın gücünü gösteren prestij yapıları olmuş, teknolojik yeniliklere
öncülük etmiş bir yandan da zamanın en önemli toplanma, sosyalleşme mekânları olmuşlardır. Mimariyi de biçimlendiren
bu değerleri en fazla Roma Dönemi hamamlarında görebiliriz. Her ne kadar bu hamamların önemli kısmı yok olup
gitmişse de kalanları, harabe halinde olsalar da, görmeye ve anlamaya çalışabiliriz. Muğla’nın Köyceğiz ilçesindeki Kaunos
Roma Hamamı bize bu şansı veren yapılardan biridir.

E
vlerimizdeki banyoların bugünkü ka-
dar konforlu olmadığı, hatta evler-
de hiç banyo olmadığı zamanlarda,
yıkanmak için mahalle hamamlarına gidi-
lirdi. Hamama her zaman sadece yıkanmak
için gidilmezdi, orası özellikle kadınların ay-
nı zamanda sosyal hayatı paylaştıkları bir
mekândı. Bazen tüm gün süren hamam sefa-
ları için yapılan hazırlıklarla, yaşananlar adeta
törensel bir havaya bürünürdü.
Günümüzde eskisi kadar sık kullanma-
sak da, hamamların kültürümüzde her za-
man yeri vardır. “Türk hamamı” dediğimizde
ise, sadece bizim değil tüm dünyanın tanıdığı
bir kültür ve o kültürün mimarisi gözümüz-
de canlanır. Temizlik ve yıkanma geleneğinin
yanı sıra hamamlardaki sosyal yaşantı da ha-
Palaestra’da spor yapanlar,
vazo resmi mam mimarisinin gelişmesi ve biçimlenmesi
Kaynak: Simon, E., Die Griechischen Vasen,
Hirmer Verlag München, 1981, sayfa 81. açısından önem taşır.

48
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Bir su yapısı olan hamam sadece bize özgü bir ya- lanırdı. Genel yani halka açık hamamlardan ise köle-
pı türü değildir. Özellikle eski uygarlıklara ait mima- ler hariç zengin, fakir ayrımı gözetilmeden herkes ya-
ri yapıları incelediğimizde hamamlara sıkça rastla- rarlanabilirdi.
rız. Bu yapıların çoğu günümüzde harabe halindedir, Ortalama bir Romalı için iş çıkışı hamama gitmek,
fakat izlerini sürmeye kalktığımızda rahatlıkla An- çeşitli oyunlar ve bedensel egzersizlerin arkasından
tik Çağdan beri kentsel yaşamın en önemli kamusal tanıdıklarıyla sohbet etmek, sıcak suyla banyo yap-
yapıları arasında olduklarını söyleyebiliriz. Başka bir mak yeri başka bir şeyle doldurulamayacak bir alış-
anlatımla, zamanımızdan yüzlerce yıl önce, Eski Yu- kanlıktı. Bu alışkanlıkla ilgili en çok anlatılan anek-
nan, Roma ve Bizans uygarlıklarında da hamamların dot, Roma imparatorlarından birinin, kendisine ne-
var olduğu ve kentliler tarafından sıkça kullanıldık- den her gün bir kez hamama gittiğini soran bir ya-
ları bilinmektedir. bancıyı iki kere gitmeye zamanı olmadığı şeklinde
Özellikle Roma döneminde yapılan hamamlar, yanıtlamış olmasıdır.
zamanlarının en büyük yapılarıydı. Roma dönemi- Palaestra’da spor yapanlar, vazo
ne ait, bilinen en büyük ikinci hamam olan Roma’da- resmi
ki Caracalla Hamamı’nı 1600 kişi aynı anda kulla- Kaynak:
Himmelmann, N.,
nabiliyordu, kapladığı alan 130.000 m² idi. 3-4 kişi- Herrscher und Athlet Die Bronzen von Original,
Olivetti, Milano, 1989.
nin rahatça yaşadığı evlerimizin 80-100 m² olduğu-
nu düşünürsek, mekânın büyüklüğü konusunda bir
fikrimiz olabilir. Caracalla Hamamı’yla aynı dönem-
de yapılan başka bir hamam da, 65.000 m²’lik alanıy-
la şu anda açık hava müzesi olarak kullanılan ve ba-
zılarımızın görmüş olabileceği Ankara’nın Ulus sem-
tindeki Roma Hamamı’dır. Romalıların hüküm sür-
düğü Akdeniz havzasındaki her kentte olduğu gibi,
Anadolu’daki kentlerde de mutlaka en az bir hamam
vardır. Bu yazının konusu olan Kaunos Roma Hama-
mı ise güneybatı Anadolu’daki, kısmen ayakta kala-
bilmiş önemli Roma hamamlarından biridir. Hamamlar kentlerin en gözde toplanma, buluşma,
Kaunos Roma Hamamı’nın yapısını, Romalıların hoş zaman geçirme mekânlarıydı. Hamamın göz-
nasıl bir hayat yaşadıklarına bakarak anlamak ve an- de kamusal mekân olmasının nedeni insanların sağ-
latmak galiba daha iyi olacak. Zaten mimarlık da as- lık ve temizlik için banyo yapmanın dışında spor yap-
lında sosyal hayatın bir ifadesi olduğuna göre, böyle mak, sosyal ilişkiler kurmak, yemek içmek, alışveriş
bir yaklaşım bize bir hamam yapısının mimarisiyle yapmak, hatta kütüphanesinden yararlanmak ama-
ilgili önemli ipuçları verecektir. cıyla da zamanlarının çoğunu burada geçirmek iste-
mesiydi. Günümüzde büyük kent insanlarının çoğu
Eski Roma’da Hamam Kültürü nasıl boş zamanlarını alışveriş merkezlerinde geçiri-
yorsa, iki bin sene önce de Romalılar zamanlarını ha-
Roma kültüründe thermae, balneae, balineae, bal- mamlarda geçirirdi. Günümüzün alışveriş merkezle-
neum ve balineum terimleri hamam ya da hamam- rine kütüphane, spor salonu, yüzme havuzu ve ban-
lar anlamına gelirdi. Eski Yunancada sıcak anlamı- yoyu da eklersek bir Roma hamamını adeta yeniden
na gelen thermae çoğunlukla daha büyük, konfor- canlandırmış oluruz.
lu ve sıcak suyu olan hamamlar için kullanılırdı. Ha-
mam için kullanılan terimlerden thermae sözcüğü- Gündelik Yaşamda Hamamlar
nün günümüzde sıcak suyu olan hamamları tanım-
layan ”termal” sözcüğü şeklinde karşımıza çıkması Güneş doğmadan önce uyanan kentli Romalıla-
rastlantı olmasa gerek. rın ilk işleri kahvaltı etmek olurdu. Yoksullar bir yan-
Eski Roma kültüründe hamamların işlevi salt yı- dan işlerine gitmek için hazırlanırken bir yandan da
kanma ile sınırlı değildi, daha farklı işlevleri de vardı. ayaküstü ekmek, su, şarap, zeytin ve belki peynirden
Kentlerde hem özel, hem de genel kullanıma açık ha- oluşan kahvaltılarını yapardı. Zenginler ise et, balık,
mamlar bulunurdu. Kişilere ait özel hamamların bir sebze, meyve, bal (şeker henüz bilinmiyordu) ve ek-
MÖ birinci yüzyıla ait strigil
kısmı, bir çok odası olan şatafatlı mekânlardı. Villa- mekten oluşan zengin bir kahvaltıya otururdu. Kah-
http://en.wikipedia.org/wiki/Strigil
lardaki özel hamamları evin sahibi ve misafirleri kul- valtıdan sonra yetişkinler günlük işleriyle ilgilenir-

49
Roma Dönemi Hamamları ve Kaunos Roma Hamamı Mimarisi

ken çocuklar okuma, yazma ve matematik öğrenmek se öğleden sonraları hamama giderdi. Günümüz-
amacıyla okula gitmek üzere evden çıkardı. Gün do- den yaklaşık iki bin sene önce, belki de hamamların
ğumunda işlerine başlayanlar, öğlen saatlerine doğru gündelik yaşama ilk girdiği dönemlerde, hamam-
işlerini bitirip soluğu hamamlarda alırdı. Artık sıra ları kadınlar ve erkekler birlikte kullanırdı. Daha
eğlence ve dinlencedeydi. Hamamların temizlendi- sonraları ayrı girişleri ve mekânları olan hamamlar
ği ve suyunun hazır olduğu, çatılarında bulunan bir yapıldı, ancak spor yapılan avlular, ısıtma ve servis
çanın çalınmasıyla halka duyurulurdu. Genel ola- alanları ortak kullanılmaya devam edildi.
rak gündüzleri kullanılan hamamların bazı durum- Hamamlara giriş ücretliydi, ama ödenen ücret
Caracalla Hamamı’nın 1899 yılında larda gece de açıldığı ve kullanıldığı biliniyor, ancak son derece azdı. Örneğin bizim paramızla hesapla-
çizimle canlandırılmış hali
bu çok sık rastlanan bir uygulama değildi. Çünkü maya kalkarsak ödenen ücret neredeyse birkaç ku-
Kaynak:
http://en.wikipedia.org/wiki/Caracalla_baths, gece kullanımı özellikle aydınlatma maliyeti ve gü- ruşa karşılık gelirdi. Erkeklerin işte olduğu sırada
venlik açısından sorunlar yaratıyordu. yani sabahtan öğleye kadar hamamı kullanabilen
Roma hamamlarında sıcak, soğuk, ılık banyo- kadınlar, hamama giriş ücreti olarak nedense er-
lar ve servis mekânları dışında en önemli mekân keklerin iki katı ücret öderdi.
büyük avlulardı. Adı ve kökeni Eski Yunan’dan ge-
len ve palaestra denilen, dikdörtgen ya da kare şek- Roma Hamamları
linde olabilen bu geniş alanlarda spor yapılır, çeşit-
li oyunlar oynanırdı. Güreşmek, boks yapmak, disk
Nasıl Kuruldu ve Gelişti?
atmak, ağırlık kaldırmak, çeşitli top oyunları oyna- Arkeolojik kazılardan ve eldeki yazılı kaynaklar-
mak banyo öncesi buralarda yapılan temel sporlar- dan elde edilen bilgilere göre, MÖ birinci yüzyıl-
dı. Hemen hemen tüm Romalı erkekler bu etkinlik- da, yani günümüzden 2100 sene öncesindeki Roma
lere katılır, bazı kadın sporcular da antrenman yap- kentlerinde hamamlar vardı. En eski hamamlar ge-
mak için palaestrayı kullanırdı. lişigüzel seçilen yerlerde değil de, şifalı olduğu bi-
Sporun hemen arkasından yapılan ilk şey vü- linen sıcak su kaynaklarının yakınlarında kuruluy-
cutlara zeytinyağı sürmek olurdu. Sabun biliniyor- du. İlk zamanlarda hamamların sayısı azdı, çünkü
du, ancak herkesin kolayca erişebildiği bir temizlik insanlar sadece iş yaparken kirlenen ellerini, kolları-
malzemesi olmadığı için vücutlardaki kiri atmak nı ve ayaklarını, haftada bir de pazara giderken vü-
için uygulanan yöntem buydu. Hamama gelen- cutlarının tümünü yıkardı. Hamamların halk ara-
ler bu işi kişi kendi kendilerine yapamadıkları için sında kullanımının artmasının en önemli nedenle-
yanlarında kölelerini getirirlerdi, ayrıca hamamda rinden biri, doktorların sağlıklı yaşam için spor, ma-
çalışan kişiler de vardı. Yağlanmanın ardından stri- saj ve diyetle birlikte mutlaka vücut temizliği yani
gil denilen metal bir araçla vücut kirden arındırılır, banyo yapmayı önermesiydi. Ayrıca bazı hastalıkla-
bir tür keselenme sonrasında banyo başlardı. ra iyi geldiği düşünülen şifalı sularda banyo yapmak
Ankara, Ulus’taki Roma Kalabalık kentlerdeki büyük hamamlarda mut- özellikle önerilmekteydi.
Hamamı’nın canlandırılması
laka kadınlar için ayrı bir bölüm olurdu. Kadınla- İkinci yüzyıldan itibaren ünü ve kullanıcı sayısı
Kaynak:
Yegül, F., Baths and Bathing in Classical ra ait bölümü olmayan hamamlarda ise çözüm şöy- artan hamamlar gelen talep sonucu daha büyük ve
Antiquity, the Architectural History
Foundation and MIT, 1995, sayfa 419. le idi: Kadınlar sabahtan öğleye kadar, erkekler- kapsamlı yapılmaya başlandı. Beşinci yüzyılda artık
Roma kültürünün önemli bir parçası haline gelmiş
olan hamamlar, Roma egemenliğinin olduğu her
yerde coğrafyaya uygun bir şekilde ve kentin nüfus
sayısıyla orantılı olarak inşa edildi. Hamam yapıları-
nın olmadığı bir Roma kenti düşünülemeyecek ol-
ması bir yana sadece Roma’da 900 hamam olduğu
biliniyor.

Hamamları Kimler, Neden Yaptırırdı?


Kamusal yapılar olan hamamları imparatorlar ve
kentin zenginleri yaptırırdı. İmparatorların hamam
yaptırmalarının nedeni halkın sempatisini kazan-
mak ve bonkörlüklerini gösterebilecekleri bir anıt
bırakmak istemeleriydi. Örneğin 211-217 yıllarında

50
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
hüküm süren ve Roma İmparatorluğu’nun en zalim Hamamları sadece imparatorlar ve bazı önem-
imparatorlarından biri olarak bilinen Caracalla’nın li aileler yaptırabilirdi, fakat zengin bir Romalı hal-
aynı zamanlarda yaptırdığı iki hamamdan biri beş kın sevgisini kazanmak isterse, herkes için günü bir-
yüz yıl kullanılan Ankara’daki Ulus Meydanı yakın- liğine kendi adına hamama ücretsiz giriş düzenlerdi.
larındaki Roma Hamamı, diğeri ise Roma’daki Ca- Örneğin bir senatör, halkın seçimle belirlediği yük-
racalla Hamamı’dır. Her iki hamam da yapıldıkla- sek hâkimlerden biri olmak ya da halk arasında ta-
rı dönemin gerek teknik, gerekse süsleme açısın- nınmak, sevilmek istediğinde, doğum gününde ha-
dan en gösterişli ve dikkat çekici yapılarıdır. (Re- mama giren herkesin giriş ücretini öderdi.
sim 04-05)
Romalı felsefeci Seneca (MÖ 4-MS 65) mektup- Su ve Isıtma Sistemleri
larında kendi zamanında yapılan hamamları fazla
süslü ve abartılı bularak, yapılanları sadece boşa pa- Hamamlar ilk olarak sıcak su kaynaklarının yakı-
ra harcama diye nitelendiriyordu. Ona göre, kapalı nında kuruldular. İlerleyen zamanla birlikte hamam
ve açık mekânlarda gerekli gereksiz her yere heykel- kullanıcılarının çoğalmasıyla, yeni hamam yapıla-
ler yerleştirilmesi, iç mekânların İskenderiye’den ge- rı inşa edildi. Bu sırada geliştirilen yeni mühendislik
len mermerler ve fresk duvar resimleriyle bezeli ol- teknikleriyle su kaynaklarına uzak kalan hamamlara
ması, havuzların tapınaklarda bile çok az bir alan- su taşınmaya ve hamama gelenlerin sıcak su kullan-
da kullanılabilen Taşöz Adası’ndan özel olarak ge- malarının sağlanması için de suyun ısıtılmasına çalı-
tirtilen mermerlerle çevrelenmesi ve suyun gümüş şıldı. Eski Roma hamamları içinde en iyi bilinenler- Fethiye yakınlarındaki Limyra
Antik Kenti’nin hamamının yeraltı
musluklardan akması gereksiz gösterişler, olmasa da den biri olan Caracalla Hamamı’na 90 km ötedeki bir ısıtma sistemi
olur özelliklerdi. kaynaktan kanallarla su taşınmıştır. Kaynak: Nevzat Oğuz Özer

51
Roma Dönemi Hamamları ve Kaunos Roma Hamamı Mimarisi

Kaunos Roma Hamamı’nın la birlikte, coğrafyanın izin vermediği durumlarda ku-


caldarium altındaki harap
olmuş yeraltı ısıtma sistemi zey ve kuzeydoğu yönleri dışında kalan diğer yönler de
Kaynak: Nevzat Oğuz Özer kullanılırdı. Güneş alan yöne bakan geniş pencereler-
den gelen ışık, hem hamamdaki mekânları aydınlatıp
ısıtırken, hem de çoğu zaman banyo yapanlara man-
zaraya bakma şansı veriyordu. Seneca mektuplarında,
hamama gelen insanların geniş pencerelerin önünde
yıkanırken hem güneşlendiğini, hem de kırları ve de-
nizi seyredebildiğini mutlulukla anlatmaktadır.
Kaunos Roma Hamamı da güneybatı yönün-
de konumlanmış hamam örneklerinden biri-
Hipokaust (hypocaust) sözcük anlamıyla alttan dir. Böylece sıcak mekân (calidarium) sıcak, soğuk
ısıtılan çok sıcak yer demektir. Izgara düzen içinde mekân(frigidarium) soğuk yönlere yerleşirken, ılık
sıkça sıralanmış 60 cm veya 170 cm yüksekliğindeki mekân (tepidarium) araya yerleşmektedir. Seneca’nın
tuğlaların oluşturduğu kolonlar (pilar), 20 cm ya da mektuplarında söz ettiği Roma’daki hamamlarda ol-
40 cm kalınlığındaki döşemeyi yükseltir. Kireç har- duğu gibi, insanlar Kaunos Roma Hamamı’ndaki ca-
cıyla birbirine bağlanmış olan tuğlalar çoğunlukla ka- lidariumda yıkanırken, geniş pencerelerden deni-
re ya da daire kesitlidir. Döşemenin altında, külhan- zi seyredebilir, hatta açık havalarda karşıda bulunan
lardan gelen sıcak hava kolonların arasından geçerek Rodos Adası’nı görebilirdi. Bu pencereler bugün de
üst mekânı ısıtır. Sıcaklık burada 100ºC’yi bulur. Ay- antik kentin en manzaralı yerlerinden biridir.
rıca buradan elde edilen sıcak hava bacalar yardımıy- Hamam ana binasında odalar simetrik bir dü-
la duvar boşluklarından mekânların içlerine doğru zende yerleşmiştir. Doğu taraftaki odalar ve çatı yı-
da verilir. Aynı tür ısıtma sisteminin Roma dönemin- kık durumdadır. Hamamın tipik özelliklerinden bi-
de evlerin ısıtılmasında da kullanıldığı bilinmektedir. ri 3,0 m kalınlığında taşıyıcı duvarları ve üstleri ke-
merlerle biten nişleri olmasıdır. Nişlerin genişlikleri
Hamamların Genel Planlama İlkeleri ve 2,0 m-2,5 m, derinlikleri 1,0 m-1,5 m’dir. Çatısına çı-
kan bir merdivenin izlerinin olması, bize çatıda ha-
Kaunos Roma Hamamı mamın hazır olduğunu haber veren bir çanın bulun-
Roma hamamları günümüzde de yapılıyor olsaydı duğunu göstermektedir.
onları rahatlıkla ekolojik yapılar olarak tanımlardık; en Palaestranın Kaunos’ta bugün sadece temelleri gö-
sıcak mekânların güneşin geldiği yöne göre konum- rülmektedir. Yapılan araştırmalara göre bir kenarı ha-
Kaunos Roma Hamamı’nın lanması mekânların sıcak kalması açısından önemli mam olan palaestranın diğer üç tarafı stoalarla, yani
hava resmi olduğu için, yerleşimleri en sıcak yöne göre seçilirdi. sütunlu revaklı mekânlarla çevrilidir. Stoaların orta-
Kaynak: Kaunos Kazısı Arşivi Konumlanmalarında en doğru yön güneybatı olmak- sındaki büyük odaların eğitim amaçlı kullanıldığı dü-
şünülmektedir. Ne yazık ki, bu mekânlar günümüz-
de tamamen yıkıktır. Ortadaki spor yapılan boşluk 32
mx26,40 m büyüklüğündedir. Palaestradan hamam
ana binasına girenler, sağda ve solda bulunan ambu-
lacrum odalarına doğrudan girer. (Resim 10-11)
Ambulacrum odaları toplantı ve bazı sporların ya-
pıldığı odalardır, bir anlamda hamam içi trafiği sağla-
ma işlevi görürler. Buradan apodyteriaya ve frigidari-
uma girilmektedir.
Apodyteria giysilerin çıkarıldığı, kişisel eşyala-
rın ahşap dolaplara, varsa duvardaki nişlere bırakıl-
dığı yerdi. Büyük olasılıkla burada ahşap oturma sı-
raları vardı. Köleler ve uşaklar buradaki eşyalara göz
kulak olmakla sorumluydu, çünkü buralarda sıklıkla
hırsızlıklar yaşanırdı. Burası aynı zamanda tepidariu-
ma bağlantıların sağlandığı, hem de palaestrada spor
yapmak ya da yağlanmak için ön hazırlıkların başla-
dığı bir mekândı.

52
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<

1987’de MSÜ Mimarlık


Bölümü’nden yüksek
mimar olarak mezun oldu.
1988’de YTÜ Mimarlık
Bölümü’nde araştırma
görevlisi olarak çalışmaya
başladı. 1992-1994
yılları arasında doktora
çalışmaları için Viyana’da
bulundu. 1997’de doktor
unvanını aldı.
YTÜ Mimarlık Bölümü’nde,
Mimari Tasarım Bilim
Dalı’nda yardımcı
doçent olarak görev
yapıyor. Mimari tasarım
Calidarium ön cepheden görünüş Kaynak: Nevzat Oğuz Özer alanında girdiği proje
yarışmalarında uluslararası
Ambulacrum odalarının ortasında bulunan ve zara sunmaktadır. Odanın altında yeraltı ısıtma siste- ve ulusal ödülleri ve
tam merkezde yer alan frigidarium yani soğuk banyo mi bulunduğunu biliyoruz, fakat daha sonraki bir dö- yayınları var. 1989 yılından
odasında 8,25 mx4,85 m büyüklüğünde, 1,35 m de- nemde bu mekân başka amaçlarla kullanılmış olduğu bu yana T.C. Kültür
rinliğinde havuz bulunur. Etrafı oturma platformuy- için şu anda sistem harap haldedir. Bakanlığı himayesindeki
la çevrili havuza oda yönünden iki basamakla inilir. Artık her ne kadar günümüzde bu tür mekânları Kaunos kazısına düzenli
Tabanı ve yan duvarları zamanında camgöbeği ma- kullanacak bir yaşantımız yoksa da, en azından bi- olarak katılıyor.
visi mermer plaklarla kaplı olan bu mekânın Bizans zimle aynı topraklarda yaşamış olan insanların bize
Çağında kilise olarak kullanıldığı düşünülmektedir. bıraktıklarını anlamaya, öğrenmeye çalışabiliriz. Eğer
Soğuk oda frigidarium ile sıcak oda caldarium ara- bu bana ne kazandıracak diye düşünüyorsanız, bilin
sında kalan yuvarlak oda laconicum yani terleme oda- ki orada gezerken, o havayı solurken öğrendikleriniz
sıdır. Her hamamda bulunmayan ve çapı 4,60 m olan en azından size kitaplardan ya da bilgisayardan daha
bu yuvarlak oda sadece terleme amaçlıydı, burada yı- gerçek başka hayatları da hissettirerek, geleceği daha
kanılmazdı. Laconicumun mekânsal özelliğinden do- bilinçli kurmanızı sağlayacaktır.
layı duvarlar belirli bir yüksekliğe kadar mermerlerle
Kaunos Roma Hamamı’nda
kaplanıp sonrası nemi emmesi için sıvalı bırakılmıştır. mekânların işlevleri
Odanın kubbe tavanla örtülü olduğu düşünülmektedir. Kaynak: Nevzat Oğuz Özer
Ambulacrum ve caldarium arasında yer alan tepi-
darium yani ılık banyo, 14,40 mx9,40 m büyüklüğün-
dedir. Odanın altında bugün harap halde olan yerden
ısıtma (hypocaust) sistemi bulunmaktadır. Döşeme
izleri sayesinde, yerden ısıtma sisteminin yüksekliği-
nin 1,5 m olduğu bilinmektedir.
Yıkanılan en sıcak oda olan caldarium, 26,6
mx16,20 m büyüklüğünde, deyim yerindeyse hama-
mı taçlandıran dikdörtgen bir mekândır. Üç kapısın-
dan ikisi ılık banyo odalarına, diğeri terleme odası- Kaynaklar
Carcopino, J., Daily Life in Ancient Rome-The People Yegül, F., Baths and Bathing in Classical Antiquity,
na açılır. Cephe duvarındaki tonozlu üç büyük pen- And The City at the Height of the Empire,
Penguin Books, 1991.
The Architectural History Foundation ve MIT, 1995.
http://www.richeast.org/htwm/Greeks/Romans/
cereden gün boyunca güneş ışınları içeriye girmekte- Özer, O., Say Özer Y., “Roma Hamamı”, Kaunos 35 bathing/5.11.2000
yılın Araştırma Sonuçları (1966-2001), http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr/
dir. Bu pencereler aynı zamanda muhteşem bir man- Orkun & Ozan Medya Hizmetleri, s. 79-84, 2001. Genel/

53
Özgür Bingöl

Toplu Konut
Yerleşmelerinde
Örüntü Sorunu
Kentlere ait yapı stoku, kentlerin karakterlerini, kimliklerini belirleyen etkenlerin başında gelir. Konut alanları da
kentsel yapı stoku içerisinde en büyük paya sahip yapı grubudur. Dolayısıyla, bir kentteki konut üretim modeli sonucunda
ortaya çıkan yapılı çevrenin, bir anlamda o kentin genel kimliğini oluşturması kaçınılmazdır.

54
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>

G
ünümüzde büyük ölçekli yeni konut çev- du. Bu yapılaşma biçimi çeper blok ya da kentsel
releri aracılığıyla kentlerimiz hızla kitlesel avlulu blok olarak adlandırılmakta ve kentin açık
olarak parçacıl nitelikte yeniden yapılandı- alanlarını da net bir şekilde tanımlayan bir tipo-
rılıyor. Söz konusu yeni konut çevreleri, ölçekleri ve loji oluşturmaktaydı. Kentsel avlulu blok tipolojisi
oluşturdukları çevreler itibarı ile dikkat çekici. Olu- başarılı bir şekilde sokak, avlu gibi alanları tanım-
şan yapım kapasiteleri ve hâkim konut sunum bi- larken genel planlama prensipleri doğrultusun-
çimleri sonucunda ortaya çıkan yerleşmeler, nitelik- da oluşturduğu kentsel örüntü içerisinde mahal-
li yaşam çevreleri olmaktan uzak görünüyor. Gerek le parklarını, büyük parkları, meydanları ve mey-
kamu gerekse özel sektörün girişimleri ile oluşan dancıkları sınırlıyor ve tanımlıyordu. Bu yapılaşma
konut arzı sonucunda ortaya çıkan yerleşmeler, ya- tarzı insan ölçeğini gözeten, karma kullanıma uy-
lıtılmış nesnelerden meydana gelen ve bir kent kül- gun bir yapılı çevre oluşturuyordu. Kentsel avlulu
türü oluşmasına izin vermeyen çevreler olarak hızla blok tipolojisi, kent olarak adlandırdığımız yoğun
yükseliyor. İnsan siloları veya kentin, kent kültürü- insan yerleşiminde yarattığı fiziksel olarak tanımlı
nün mezar taşları olarak tanımlayabileceğimiz yalı- açık alanlar hiyerarşisi aracılığıyla, sağlıklı bir kent
tılmış nesnelerden oluşan yerleşmeler ile karşı karşı- kültürü, yaşamı oluşturuyordu. Ancak bu yapılaş-
yayız. Ayrışmacı anlayışla ve büyük alanlar üzerinde ma tarzında yapı adası içinde yer alan ortak kulla-
yer alan, bir örüntü oluşturmaktan uzak, salt nok- nıma kapalı avluların, zaman içinde yapılarla istila
ta blok tipolojisi ile üretilen bu parçaların toplamı- edilmesi ya da tanımsız, atıl açık alanlar olarak kal-
nın bir kent bütünü oluşturamayacağını biliyoruz. ması eleştiriliyordu.
Konut alanları olarak geliştirilecek bölgeler 20. yüzyılın ilk yarısında ise yapılaşma tarzları-
hâkim anlayışla üretilmeye devam edilirse, sosyal, na yönelik farklı yaklaşımlar ve çözüm önerileri ile
çevresel ve kentsel açıdan niteliksiz, sorunlu yeni karşılaşıyoruz. Kısaca bu dönemde geliştirilen yak-
yerleşmelerin kentlerin karakterini tayin edece- laşımları üç başlık altında özetlemek mümkün. Re-
ği âşikardır. Yaşadığımız bu değişimin ve dönüşü- vizyonist olarak nitelenebilecek ilk yaklaşım dışın-
mün çok geç olmadan mekânsal özellikleri ve yer- da geliştirilen modernist yaklaşımların tümü, so-
leşme biçimleri açısından irdelenmesi faydalı ola- run olarak değerlendirilen geleneksel kent içi biti-
caktır. Gelinen noktada, toplu konut yerleşmele- şik nizam yapılaşmayı ve cadde-sokak-ada-parsel
ri bağlamında, nitelikli kentsel çevrelerin oluştu- düzenini ortadan kaldıran önerilerdi. Konut soru-
rulması ve çağdaş kentsel gelişim stratejileri ge- nuna yönelik olarak geliştirilen yeni konut sunum
liştirilmesi için, kentsel bağlamların dinamikleri modelleri ile geleneksel üretim biçimine yeni tipo-
ve hâkim öğeleri üzerinde yoğunlaşan bir yapılaş- lojiler eklendi.
ma anlayışının geliştirilmesi ve kentin sorunları ile İlk yaklaşım, 20. yüzyıl başında kent içi yapılaş-
birlikte ele alınan bir mimarlık anlayışının ortaya ma tarzını yeniden ele alarak kent dışındaki büyük
konulması büyük önem taşıyor. alanlarda hayata geçirmek şeklindeydi. Bu nokta-
Bu aşamada, çağdaş kentin biçim kazanma ol- da henüz 19. yüzyıla ait kentsel biçimden tam an-
gusunun kökenindeki kopuklukların ortaya konul- lamıyla bir kopuş yaşanmamıştı. Avlulu blok ka-
ması faydalı olacaktır. 19. yüzyıl ve erken 20. yüz- rakteri korunarak ancak avluları ortak kullanıma
yıl toplu konut üretiminin mimarlar için önemli hizmet edecek biçimde düzenlenerek yerleşme-
bir kaynak olduğu ifade edilebilir. Döneme ait uy- ler planlandı. Hendrik Petrus Berlage’nin Güney
gulamalar, çağdaş ve nitelikli konut yerleşmeleri- Amsterdam Planı bu anlayışın en iyi örneklerin-
nin tasarlanmasına yönelik ipuçlarını barındırıyor. den biridir.
Bu bağlamda 19. yüzyıl kentinin temel özellikleri- İkinci yaklaşım, Ebenezer Howard’ın geliştirdi-
ne ve 20. yüzyılın ilk yarısında uygulanan moder- ği bahçe-şehir modeliydi. Bahçe-şehir modeli, ya-
nist planlama ve tasarım yaklaşımlarına kısaca de- pılaşmayı kentin dışında, doğal öğeler içinde eri-
ğinilmesi gereklidir. ten ve çözen bir yerleşme biçimi öneriyordu. Bah-
20. yüzyılda mimarlar öncülüğünde konut so- çe-şehrin yerleşme örüntüsü, mekân kurgusu, yo-
rununa çözüm olarak geliştirilen modellere kadar, ğunluğu ve ölçeğiyle kentlerin mevcut karakteri-
hâkim yapılanma yöntemi yol-ada-parsel düzenin- nin farklılaşması, kırla kent arasındaki bir ara ko-
de bitişik nizam yapılaşmaya dayalıydı. Özellikle numun ifadesi olması hedefleniyordu. Raymond
Avrupa’daki geleneksel yerleşmelerde ve 19. yüz- Unwin’in İngiltere’deki Letchworth ve Hampstead
yıl kentlerinde söz konusu doku açıkça görülüyor yerleşmeleri bu yaklaşımın ilk örnekleri arasında
ve genel olarak kentlerin kimliklerini oluşturuyor- gösterilebilir.

55
Toplu Konut Yerleşmelerinde Örüntü Sorunu

Üçüncü yaklaşım ise noktasal ve lineer, çok kat- Oysa içinde yaşadığımız yapılı çevreler kültürel
lı büyük bloklardan oluşan modeldi. Düşeyde yo- sürekliliği sağlayan oluşumlardır. Yaratılan kent-
ğunlaşmayı hedefleyen bu yaklaşımda, iri bloklar sel çevreler modern dünyada yabancılaşmaya karşı
bir örüntü oluşturmadan büyük alanlar üzerinde toplumsal ve bireysel anlamda deneyimimizi güç-
konumlandırılıyordu. İri blokların serpiştirilme- lendirmekle yükümlüdür. Bu açıdan kentsel biçim,
siyle oluşan bu yerleşme biçimi, binaların ölçeği üzerinde detaylı şekilde durulması gerekli bir olgu-
ve örüntü oluşturmayan dağılımlarıyla bir kentsel dur. Kent sokakları, meydanları, yapıların yan ya-
biçim oluşturmaktan yoksundu. Le Corbusier’nin na gelme mantığı, yapılaşma koşulları ile çözülme-
kent önerileri bu anlayışın ilk örneklerindendir. si ve farkına varılması gereken, katmanlı ve sürek-
Modernleşme sürecinin toplumların olduğu ka- li tarihsel gelişimi aracılığı ile anlaşılabilecek önce-
dar kentlerin ve barınma kültürünün de büyük bir likle kültürel ardından biçimsel bir yapıdır.
değişim geçirmesine yol açtığı biliniyor. Özellik- Bu bakış açısından mimarlık, zaman boyutun-
le II. Dünya Savaşı ve sonrasındaki gelişmeler, mo- da birim yapıdan bütün kente uzanan, sürekli-
dernleşmenin dışında toplu konut pratiği ve kent- lik arz eden bir süreç olarak kabul edilir. Mimari
sel biçimin değişimi açısından bir dönüm noktasıy- mekânın kurulması noktasında birim yapı ile kent-
dı. Kentlerin yerle bir olması sonucu ortaya çıkan sel mekân arasındaki, bir başka ifade ile binalar ve
konut ihtiyacının giderilmesi için yoğun yapım fa- onların biçimlendirdiği kent arasındaki ilişki bü-
aliyetleri baş gösterdi. Düşük maliyetli ve hızlı bir yük önem taşır. Söz konusu ilişkinin zedelenme-
biçimde üretilen konut çevreleri, kentlerin çehresi- sinde, inşa işlemlerindeki girişim biriminin ko-
ni hızla değiştiriyordu. Bu konut çevreleri 20. yüz- nut ve yapılanmış parsel olmaktan çıkıp yapı adası,
yılın ilk yarısında özenle tasarlanan, üzerinde etraf- blok ya da büyük alan olduğu noktada ortaya çıkan
lıca düşünülmüş toplu konut alanlarına benzemi- ölçek değişikliğinin önemli bir rol oynadığı açıktır.
yordu. Modern Hareket’in mimari nesneye ve ken- Ancak kentin temel öğelerinden biri olan ve soka-
te bakışı, sahip olduğu hümanist boyuttan arındı- ğı tanımlayan avlulu blok tipinin, modernist yak-
rılarak politik-ekonomik güçlerin elinde verimli laşım nedeniyle yok olduğu, sonuçta büyüme süre-
bir mekanizmaya dönüştürülmüştü. Büyük bir ye- cinde kentleşmeyi yönlendiren fırsatçı politik-eko-
niden yapılanma ihtiyacı ile piyasa mekanizması- nomik güçlerin kontrolünde üretilen kentsel doku-
nın fırsatçı yaklaşımı birleşince bu anlayışla üreti- nun izole edilmiş, boşlukta yüzen, noktasal, yalıtıl-
len, insan ölçeğini dikkate almayan, kentsel biçim mış ve bir örüntü oluşturmaktan yoksun bina tür-
ve bir yaşam kültürü oluşturmaktan uzak, nitelik- lerinden ibaret hale geldiği ifade edilebilir.
siz konut çevreleri kentlerin çehresini belirler hale Mimarinin mekânsal, toplumsal ve tarihsel açı-
geldi. Artık kentsel üretimi belirleyecek birbirinden lardan ele alınan genel kentsel olgunun yalnızca
yalıtılmış nesneler dünyasına girilmişti. parçası olarak var olan bir üretim alanı olduğu ve-

56
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<

Mimar Sinan Üniversitesi,


Mimarlık Bölümü’nden
1998 yılında mezun oldu.
Aynı üniversitede 2001
yılında yüksek lisans
programını, 2007 yılında
doktora programını
tamamladır. 1999 yılında
göreve başladığı Mimar
Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi, Mimarlık
Bölümü, Bina Bilgisi Bilim
Dalı’nda yardımcı doçent
ya olması gerektiği söylenebilir. Bu bağlamda ön- dan, avlu gibi açık alanlar tanımlayan bir yapılan- olarak görev yapıyor.
celikle kültürel olgular olarak niteleyebileceğimiz ma biçimine vurgu yapılması önem taşıyor. Yerleş-
planlama, kentsel tasarım ve mimari tasarımın ta- me mantığının bütünlüklü ve şehir morfolojisine
rihsel bir birikim üzerine kurulu oldukları gerçe- referans veren karaktere kavuşması, kentsel avlu-
ği yadsınamaz. Dolayısıyla bu alanlarda bir üre- lu bloğun yeniden yorumlanarak çağdaş bir yerleş-
tim, ne öznel bir tavırla gerçekleştirilen bir sanat- me modeli yaratılması seçeneğinin değerlendiril-
sal olay, ne endüstriyel anlamda seri olarak üretil- mesi gerekiyor. Bununla birlikte blokların geçmiş-
miş nesne, ne de kayıtsızca özel sektör ya da kamu te ortak kullanıma kapalı avlularının ortak kulla-
adına hareket eden yapı üreticilerinin ve yatırım- nıma imkân verecek şekilde düzenlenmesi ile ya-
cıların fırsatçılığına teslim edilmiş bir süreç olarak rı kamusal, yarı-özel bir niteliğe kavuşturulması
düşünülebilir. Sorumlu kişilerin kenti tarihsel, sos- tercih edilmelidir. Böylelikle çağdaş kent yaşamı-
yal ve morfolojik gelişimi içinde kavraması, güncel na yaraşır, sosyal ilişkileri teşvik eden çeşitli kent-
kentsel olguların mantığını anlamak için önemli sel açık alan dizgeleri oluşturulabilir.
bir adımdır. Büyük ölçekli girişimlerde görev alan meslek
Ülkemizdeki gelişmelere geri döndüğümüzde insanlarının, kenti anlamanın ötesinde kenti ye-
ise, konut ihtiyacını sayısal anlamda karşılayacak niden kurmakla yükümlü olduklarını vurgulamak
yapım kapasitesinin var olduğu görülüyor. Mevcut yerinde olacaktır. Zaman ve mekân içinde kentle-
konut sunum modelleriyle nicel bakımdan yeterli ri etkileyen değişimlere dikkat göstererek, çağdaş
sayıda konut üretiliyor olmasına karşın, konut çev- kentin biçim kazanma olgusunun kökenindeki ko-
relerinin gerekli nitelikte olmadığı açık. Herhangi puklukları kavramak, sürdürülebilir, kavranabilir
bir örüntü oluşturmaktan uzak, konut silolarından bir kent deneyimi yaratmak için gereklidir. Meslek
meydana gelen ve dışa kapalı bir anlayışla üretilen insanlarının, kent yaşamının yaratılması için hiz-
yerleşmeler silsilesinin bir kent parçası veya kent met eden özneler olarak, tasarım becerilerini ken-
kültürü üretmekten yoksun olduğu görülüyor. Bi- tin kapsamlı bir deneyimini oluşturmaya yönelik
rim yapı ile kentsel biçim arasındaki ilişki altüst ol- olarak kullanmaya çaba göstermelerine günümüz-
muştur. İlişki, artık niteliksel olanı değil mekanik de daha da fazla ihtiyaç duyuyoruz.
bir biçimde niceliksel olanı ifade etmektedir.
Bu noktada, özellikle 19. yüzyıl kentinin yeni-
den değerlendirilmesi ve avlulu blok karakterinin Kaynaklar
çağdaş bir yaklaşımla yeniden ele alınması alter- Bilgin, İ., “Toplu Konut Mimarisi ve ATK
Lojmanları”, Arredamento Mimarlık,
Panerai, P. R., Castex, J., Depaule, J. C., Samuels,
I., Urban Forms: The Death and
natiflerin başında geliyor. Şehirdeki cadde-sokak- Sayı 11, s. 86-93, 1998.
Colquohun, A., “Süperblok (1971)”, Mimari Eleştiri
Life of the Urban Block, Architectural Press, 2004.
Rossi, A., The Architecture of the City (1966),
ada düzenini devam ettiren, tanımsız açık alanlar Yazıları, Çev. A. Cengizkan, Çev. D. Ghirardo, J. Ockman, MIT Press, 1999.
Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayınları, Rowe, P.G., Modernity and Housing,
değil binalar tarafından çevrelenerek sokak, mey- s. 81-101, 1990. MIT Press, 1995.

57
Özlem İkinci

Dr, Bilimsel Programlar Uzmanı,


TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi

Sistem Biyolojisi
İş Başında !
Biyoloji, kimya, fizik, matematik, mühendislik ve tıp alanından bir çok bilim insanı
son yıllarda bir araya gelerek ortak araştırmalar yapıyor. Amaçları ise biyomoleküllerin
biyokimyasal özelliklerinin, hücrelerde gerçekleşen kimyasal tepkimelerin ve
biyolojik süreçlerin matematiksel modellerini ve bilgisayar benzetimlerini (simülasyon)
oluşturarak yaşamın karmaşık sistemleri hakkında daha fazla bilgiye sahip olabilmek.
Bunun da biyolojik sistemlere sistem biyolojisi bakış açısıyla yaklaşarak
gerçekleştirilebileceği düşünülüyor. Bu araştırmaların özellikle biyomedikal,
tıp ve mühendislik alanında etkisini göstereceğine dair beklentiler ise oldukça yüksek.

B
iyolojiye sistem düzeyinde yaklaşım ye- Sistem biyolojisi araştırmacıları tek bir geni,
ni bir olgu olmamakla beraber bu konuda- proteini ve hücreyi ve bunların özel işlevlerini in-
ki araştırmaların temelleri 21. yüzyılın baş- celemekle, örneğin insan vücudu hakkında sınırlı
larında atıldı. 2003 yılında tamamlanan insan ge- bilgiler edinileceğini savunuyor. Çünkü proteinle-
nom projesi, biyoloji araştırmalarında sistem yak- rin, genlerin asla tek başlarına çalışmadıkları, bir-
laşımını tekrar gündeme getirdi. Hatta bazı bilim birleriyle ve diğer moleküllerle sürekli inanılmaz
insanları sistem biyolojisinin aslında insan genom karmaşık yollarla etkileşim halinde oldukları bili-
projesinin tamamlanmasıyla elde edilen genetik nen bir gerçek. Bu nedenle sistem biyolojisi genle-
kataloğun bir sonucu olduğunu düşünmekte. El- ri, proteinleri ve biyokimyasal tepkimeleri ve aynı
bette insan genom projesi dışında ölçüm ve görün- zamanda bunların birbirleriyle etkileşimlerini bir
tüleme teknolojilerindeki, bilgisayar teknolojisin- bütün olarak ele alıyor. Örneğin bağışıklık sistemi-
deki ve nanobiyoteknolojideki gelişmelerin de sis- nin hastalık ve enfeksiyonlara yanıt vermesi tek bir
tem biyolojisinin popülerleşmesindeki katkısı göz mekanizmayla ya da tek bir genin incelenmesiyle
ardı edilmiyor. Ayrıca biyolojiye sistem düzeyinde açıklanamayacağından pek çok genin, proteinin,
yaklaşımın yeniden ilgi kazanmasının diğer bir ne- mekanizmanın ve organizmanın dış çevreyle ara-
deni olarak da moleküler biyolojinin bilinen, kla- larındaki etkileşimlerin de araştırılması gerekiyor.
sik yani “indirgemeci” yaklaşımındaki eksiklikler
olduğu düşünülüyor. Sistem biyolojisi genleri ya da
proteinleri tek tek incelemek yerine belirli bir bi-
yolojik sistemin tüm bileşenlerinin davranışları-
nı, birbirleriyle ilişkilerini ve etkileşimlerini ince-
liyor. Yani bütünleşik bir yaklaşımla, bilim insan-
ları karmaşık bir sisteme ait kapsamlı verileri bir
araya getirebiliyor, tüm biyolojik süreçler hakkın-
da bilgi edinebiliyor.

58
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>

İnsan gen haritasını gösteren


bir şema

Biyolojik Süreçler Modelleniyor


Sistem biyolojisinde, deneysel ve bilişimsel ça- la mutasyonla) ve çevresel (beslenme, büyüme fak-
lışmalar sonucunda elde edilen bilgilerin ışığında törlerinde yapılan değişiklikler ya da farklı stres
oluşturulan model sistemlerden yararlanılıyor. Ya- düzeyleri) küçük etkiler (pertürbasyon) uygula-
ni yaşamsal sistemlerin matematiksel ve sayısal mo- nıyor. Ancak bu tür deneylerin insanlar üzerinde
dellenmesi sistem biyolojisinin önemli bir özelliğini gerçekleştirilmesi zor olduğundan model organiz-
oluşturuyor. Bir model, bir sistemin temelinin malar kullanılıyor. Bütün organizmaların sis-
anlaşılmasına imkân vererek biyolojik tem özellikleri göstermesi, bazı biyo-
bilgideki boşlukların tanımlanma- em B i li m leri lojik süreçlerin farklı organizma-
Sist
sına ve giderilmesine yardımcı larda aynı olması araştırmalar-
oluyor. Öncelikle sistem belir- liz -
Modelleme Kavramı -
Sen
da daha basit organizmaların
Ana tez
leniyor, örneğin hangi hücre- model olarak kullanılması-
nin modelleneceğine karar na olanak veriyor. Örneğin
Sistem
- Veri Tabanları

veriliyor, mevcut deneysel maya hücreleri kullanıla-


Hipotez - Genetik D

Biyolojisi
veriler biraya getiriliyor, ar- rak şekerlerin birçok türde
Ya
eri

Aracı

dından matematiksel denk- nasıl kullanıldığı araştırılı-


ş
iml

eğiş

a
me

m
elle

ikli

lemlerin bilgisayar çözüm- yor. Fareler ve sıçanlar, Sacc-


d k-
Bil

Mo Nic
Bil

- el Ö
üle lçüm
Görünt
im

leri yapılıyor ve bu çözümlere haromyces cerevisiae (maya),


im

ş le
li ri
Bi
göre matematiksel modeller ge- Neurospora (mantar), Caenor-
liştiriliyor. Ardından deneysel ve- habditis elegans (yuvarlak solu-
riler sayısal benzetimlerle karşılaştırı- can), Drosophila melanogaster (mey-
lıp modelin niteliği değerlendirilerek siste- ve sineği), Danio rerio (zebra balığı), Xeno-
min yapısı hakkında bilgi edinilebiliyor. pus (Afrika kurbağası) sistem biyolojisi araştırma-
Araştırmaların deneysel bölümünde, biyolojik larında kullanılan model organizmalardan bazıla-
sistemdeki her bileşenin birbirleriyle olan ilişki- rı. Arabidopsis (turpgiller ailesinden bir tür) ise de-
sinin anlaşılması için genetik (bir ya da daha faz- neylerde bitki modeli olarak kullanılıyor.

59
Sistem Biyolojisi İş Başında

Saccharomyces cerevisiae
proteinlerinin arasındaki ilişkiyi
gösteren harita

Araştırmacı Adaylarına
Sistem Biyolojisi Ne Vaat Ediyor? Disiplinlerarası Eğitim
Sistem biyolojisinin özellikle gelecek 10 yılda
Sistem biyolojisinin pek çok alanda pek çok önemli derecede gelişmesiyle çok karmaşık biyolo-
gelişmeye imza atacağına ve önemli faydalar jik süreçlerin bile anlaşılmasının olanaklı hale ge-
sağlayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Özellik- leceği düşünülmekte. Bu nedenle olsa gerek, tüm
le de biyomedikal, tıp ve mühendislik alanların- dünyada sistem biyolojisi alanında araştırmalar ve
da etkisini göstereceğine dair beklentiler olduk- girişimler büyük bir hızla devam ediyor. Yeni pro-
ça yüksek. jeler başlatılıyor, kongreler düzenleniyor, üniversi-
Her insanın genetik şifresi bir diğerininkin- telerde sistem biyolojisi bölümleri, araştırma mer-
den yaklaşık % 1’den daha düşük oranda farklı- kezleri ve enstitüleri kuruluyor. Hatta bazı ülkeler-
lık gösteriyor. Bu genetik farklılıklar her birimi- de sistem biyolojisinin getirileri ve etkileri ile ilgi-
zin fiziksel özelliklerinin farklı olmasının kayna- li gelecek 25 yıla dair öngörü raporları hazırlanı-
ğı olduğu gibi aynı zamanda çeşitli hastalıklara yor. Tüm bunlar yapılırken bu bilim dalında çalı-
potansiyel yatkınlığımızı belirliyor. Hastalıkların şacak genç araştırmacıların nasıl bir eğitim alma-
genetik bozukluklar, bazı çevresel faktörler ya ları gerektiği konusu da göz ardı edilmiyor. Çünkü
da tüm bunların birleşimi nedeniyle ortaya çık- sistem biyolojisinin geleceğinin, bu alanda çalışa-
tığı ve bundan dolayı bazı kişilerin çevrelerinde- cak yeni nesil araştırmacıların disiplinlerarası eği-
ki hastalık oluşturabilecek faktörlere karşı daha tim almalarına ve bu eğitimler için gerekli alt yapı-
hassas hale geldiği biliniyor. Bu yüzden her bir nın varlığına bağlı olduğu biliniyor. Her araştırma-
bireyi birbirinden ayıran genetik özellikleri in- cının birçok bilim dalını kapsayan yeterli bilgiye
celemek ve böylece sağlık alanındaki yaklaşım- sahip olması gerekiyor. Hatta bu konuda gelenek-
ların öngörülebilen, koruyucu, kişiye özgü hale sel eğitim sistemlerinin dışında yeni eğitim planla-
gelmesi sistem biyolojisinin tıp alanında ataca- rı hazırlanıyor ve uygulanıyor. Örneğin fizik ya da
ğı büyük adımlardan biri olacak gibi görünüyor. mühendislik alanında 3 yıllık lisans eğitiminden
Kişiye özgü yaklaşımın sonucunda ise hastaların sonra 2 yıllık biyoloji ya da temel tıp yüksek lisan-
aktif bir şekilde hastalıkları ya da sağlıkları hak- sı ve ardından en az 3 yıl sistem biyolojisi alanında
kında kişisel seçimler yaparak bu konuda katı- doktora çalışması yapılması önerilen eğitim plan-
lımcı olabilecekleri belirtiliyor. larından biri. Ya da lisans eğitimlerini mühendis-
Sistem biyolojisindeki gelişmelerin hekimle- lik, matematik ve fizik alanında sürdüren öğren-
re özellikle de ayrıntılı teşhis verileri elde etme ve cilere biyoloji ve tıp derslerinin, biyoloji ve tıp öğ-
hastanın sağlık durumu ile ilgili geleceğe yönelik rencilerine de mutlaka matematik derslerinin ve-
çok daha geniş kapsamlı tahminlerde bulunabil- rilmesiyle geleceğin sistem biyolojisi araştırmacı-
me imkânı vereceği de beklentiler arasında. larının disiplinlerarası bir eğitim alabileceği düşü-
nülüyor. Avrupa Birliği 7. Çerçeve “Sağlık Alanı”

60
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<

HO

Genomiks (Genom Bilimi) Proteomiks Metabolomiks


(Proteom Bilimi) (Metabolom Bilimi)
Transkriptomiks
(Transkriptom Bilimi)

İşlevsel Proteomiks / Genomiks

Sistem Biyolojisi

Genom, proteom, metabolom,


transkriptom. Bu terimler
sistem biyolojisinin anahtar
Çalışma Planı’nda yer alan üç temel başlıktan biri rimizde ilgili bölümlerde sistem biyolojisi dersleri- kavramlarından. Sistem
biyolojisinin bütünleşik yaklaşımı,
olan “insan sağlığı için, temel keşiflerin klinik uy- nin olması hatta sistem biyolojisi ya da sistem bi- tüm genleri (transkriptom),
tüm proteinleri (proteom) ve
gulamalara yansıtılmasına olanak veren, disiplinle- yomühendisliği gibi lisansüstü programların açıl- tüm metabolitleri (metabolom)
rarası araştırmalar” başlığı altında sistem biyoloji- ması ve araştırma birimlerinin kurulması, yetişe- bir bütün olarak ele alıyor ve
birbirleriyle olan etkileşimlerini
sinin yer alması, bu yeni bilim dalına verilen öne- cek genç sistem biyolojisi araştırmacıları için bü- inceliyor.
min bir göstergesi. Ülkemizde ise sistem biyolojisi yük fırsat olurken, sevindirici gelişmeler olarak
ile ilgili konferansların düzenlenmesi, üniversitele- bizleri de umutlandırıyor.

Proteomiks araştırmalarında iki boyutlu jel kullanılarak ayrılan Kaynaklar


proteinlerin üç boyutlu haritası Petranovic, D. ve Vemuri, G. N., “Impact of yeast A report from the Academy of Medical Sciences and
systems biology on industrial biotechnology”, Journal of The Royal Academy of Engineering “Systems Biology:
Biotechnology, Cilt 144 s. 204-211, 2009. a vision for engineering and medicine”,
Friboulet, A. ve Thomas, D., “Systems Biology- The Academy of Medical Sciences and The Royal
an interdisciplinary approach”, Biosensors and Academy of Engineering, Şubat 2007.
Bioelectronics, Cilt 20, s. 2404-2407, 2005. http://www.sysbio.de/
Hood. L., “Systems biology: integrating technology, http://www.systemsbiology.org
biology, and computation”, Mechanisms of Ageing and http://www.fp7.org.tr/home.do?ot=1&sid=3201
Development, Cilt 124, s. 9-16, 2003.

61
Cihan Bayındır

Matematik, Fizik ve
Mühendislikte Tekil Dalgalar
Dalgalardan söz açılınca çoğumuzun bir yorumu ve aklımıza takılan çeşitli sorular vardır.
Bazılarımız denizi izleyişini anlatır, bazılarımız lisede yaptığı ışık deneylerini. Ses tellerinin ve kulağın çalışma
ilkeleri hepimizde merak uyandırır. Telli ve vurmalı müzik aletleri hangi koşullarda istediğimiz tınıyı üretir?
Sıkışık trafikte otomobilimizi kullanırken önümüze çıkan bir engel, arkamızdaki trafiğin akışını nasıl değiştirir?
Şanslıyız ki dalgalar ve dalga kuramı bilim tarihinin her sayfasında kendisine yer edinmiş ve
birçok benzer soru büyük bilginlerce de sorulmuştur.

S
es, ışık ve benzeri birçok niteliğin anlaşılma- Tekil dalgaların tarihi Ağustos 1834’te başladı.
sı ve tahmin edilmesi ancak hareketi açıklayan İskoç mühendis John Scott Russell Edinburgh ya-
denklemlerle yani matematik modelleriyle kınındaki bir kanalda gezinti yaptığı sırada “ilerle-
mümkündür. Bu denklemler genelde türevsel denk- yen büyük bir su kütlesi” olarak tanımladığı bir dal-
lemlerdir. Dalga kuramı, denklem tiplerine göre iki ganın, yüksekliğinde ve şeklinde görülebilir bir de-
genel başlık altında incelenebilir. Bunlar doğrusal ve ğişme olmaksızın 2 km kadar ilerlediğini tespit et-
doğrusal olmayan kuramlardır. Herhangi bir yakın- ti. 10 yıl sonra Russell bu tespitini İngiliz Bilim İler-
sama yapılmamış denklemlerin çözülmesi zor oldu- leme Kurumu’na rapor etti. Ünlü hidrodinamik bil-
ğundan belirli koşullar altında denklemlerde yakın- gini Airy’nin 1845’te yayımlanan eseri Gelgit ve Dal-
samalar yapılır veya bazı kısımlar göz ardı edilir. Ya- galar’daki ifadesiyle “dalga yüksekliğinin su derinli-
ni doğrusal olmayan türevsel denklemler doğrusal- ğine oranla küçük olmadığı durumlarda, her dalga
laştırılır. Doğrusallaştırılan denklemlerden elde edi- şekil değiştirerek ilerler” saptamasına aykırı olan bu
len çözümler çoğumuzun bildiği en basit trigono- örnek, Airy’nin bu konudaki düşüncelerinin yanlış-
metrik fonksiyonlar olan sinüs ve kosinüsler cinsin- lığını gösteren bir kanıt oldu.
dendir. Bunlar doğrusal-periyodik dalgalar olarak John Scott Russell’ın gözlemi kuramsal olarak
da adlandırılır. 1895’te Hollandalı iki matematikçi Korteweg ve
Doğrusal olmayan türevsel denklemlerin dal- deVries tarafından ispatlandı ve elde ettikleri denk-
gaları açıklayan çözümleri ise hiperbolik sekant, lem Korteweg-deVries denklemi olarak kabul gör-
Jakobi’nin cn, sn ve dn fonksiyonları gibi daha kar- dü. Bu gelişmeden sonra yaklaşık 70 yıl süreyle tekil
maşık çözümlerdir. Tekil dalgalar ise doğrusal olma- dalgalar kuramında kayda değer bir gelişme olmadı.
yan dalga kuramının bir parçasıdır. 1962 yılında kuantum mekaniği, manyetizma kura-

Periyodik dalgalar Tekil dalgalar

Dalga
y(m)

y(m)

yüksekliği

Derinlik

x(m) x(m)
Şekil 1. Doğrusal periyodik dalgalara bir örnek Şekil 2. Tekil dalgalara bir örnek ve özellikleri

62
Bilim ve Teknik Ocak 2011
><
ğı ise ilk olarak 1980 yılında Bell Laboratuvarları’nda
gözlemlendi. Hasegawa ve Tappert’in önerisini taki-
ben günümüzde optik iletişim teknolojisi önemli öl-
çüde ışığın ve dolayısıyla bilginin tekil dalgalar şek-
linde iletilmesi fikrine dayanmaktadır.
Tekil dalgalar biyoloji çalışmalarında ise sinir sis-
temindeki uyarı iletimini açıklamak için kullanıl-
maktadır. Sinir hücrelerinde tekil dalga şeklinde olan 2007’de Boğaziçi
iyon akışı Hodgkin ve Huxley tarafından ortaya ko- Üniversitesi İnşaat
nulan kuramla modellendi ve büyük ilgi toplayan Mühendisliği bölümünden
mezun oldu. Yüksek
bu çalışma 1963 Fizyoloji veya Tıp Nobel Ödülü’nü
Şekil 3. Russell’ın gözleminin tekrarlanması lisans derecesini Delaware
bu iki isme kazandırdı. Yine bu konuya açıklık ge-
Üniversitesi kıyı ve
mı, süperiletkenlik, optik ve türevsel geometri alan- tirmek amacıyla ortaya konulan Fitzhugh-Nagumo okyanus mühendisliği
larında karşılaştığımız sinüs-Gordon denkleminin denklemi tekil dalga şeklinde olan çözümleriyle sinir bölümünden 2009’da
tekil dalga çözümünün bulunmasıyla birlikte araş- sisteminde uyarı iletilmesi araştırmalarına ışık tuttu. aldı. Georgia Teknoloji
tırmacıların ilgisi tekrar bu alana odaklandı. Kruskal Hodgkin-Huxley ve Fitzhugh-Nagumo denklemleri Enstitüsü’nde inşaat
ve Zabusky 1965 yılında bilgisayar yazılımıyla Kor- telgraf iletişimini açıklayan klasik telgraf denklemle- mühendisliği bölümü
teweg-deVries denklemi üzerine gerçekleştirdikleri riyle de ilintilidir. hidrolik kürsüsünde
deneyler sayesinde, iki tekil dalganın çarpışmasının doktora çalışmalarına
iki atom parçacığının çarpışmasına eşdeğer olduğu- başlayan Cihan Bayındır
nu yani çarpışma sonucunda iki dalganın da çarpış- bu çalışmalarının yanı
ma öncesi özelliklerini, şekillerini ve yükseklikleri- sıra aynı üniversitede
elektronik ve bilgisayar
ni koruduğunu gözlemlediler. 1972 yılında Zakha-
mühendisliği bölümünde
rov ve Shabat kuantum kuramında, hidrodinamik ve
sinyal işleme dalında
plazma fiziğinde büyük önem taşıyan, doğrusal ol- yüksek lisans derecesi
mayan Schrödinger denkleminin de tekil dalga biçi- için çalışmalarını
minde çözümlerinin olduğunu gösterdiler. Hidrodi- sürdürmektedir.
namik alanında tekil dalga modelleri, askeri kara çı-
karmaları, dalgaların gemi ve deniz inşaatlarına etki-
lerinin saptanmasının yanı sıra sualtı akustik çalış-
maları ve elektromanyetik dalgaların deniz yüzeyin-
den yansıması çalışmaları için de büyük önem taşır.
Ayrıca kıyı hattını tehdit eden tsunamilerin model-
lenmesi ve erken uyarı çalışmaları için de tekil dalga
modelleri akla ilk gelen yöntemlerdir.
Şekil 5. Sinir hücresi modeli ve tekil dalga ilerleyişi
1972 yılında Hasegawa ve Tappert doğrusal olma-
yan Schrödinger denkleminin, tekil dalga çözümle-
rinin optik kablolardaki ışığın iletilmesinde kullanı- Bilim tarihi boyunca gözlem ve deneylerle tetik-
labileceğini gösterdiler. Optik tekil dalgaların varlı- lenen araştırmalar, kuramların genişletilerek yeni-
lenmesine neden oldu ve olmaktadır. Doğrusal dal-
Vm ga kuramının yetersiz kaldığı durumlarda doğrusal
olmayan dalga kuramının kullanımı ile önem ka-
Büyük eksen zanan tekil dalga araştırmaları, birçok matematik,
fizik ve mühendislik probleminin aşılmasını sağla-
dı. Tekil dalga araştırmaları önemini ve hızlı gelişi-
mini gelecekte de koruyacağa benziyor.
0 mV

Kaynaklar
Atım Ablowitz, M. J. ve Segur, H., Solitons and Inverse http://www.ceptualinstitute.com/genre/scott/
Scattering Transform, SIAM, 1981. solitoncanalAS.htm
- 75 mV
Drazin, P. G. ve Johnson, R. S., Soli tons: An http://www.ofcnfoec.org/media_center/ofc_
Introduction, Cambridge University Press, 1989. releases/2009/09release3_clip_image002.jpg
Engelbrecht, J., An Introduction to Asymmetric Solitary http://electroneubio.secyt.gov.ar/Electric_processes_
Şekil 4. Optikte tekil dalgalar Waves, John Wiley & Sons Inc., 1991. in_neurons.htm

63
Semih Özler
Eray Akdağ

Asit Yağmurları
Evlerimizde kullandığımız sayısız eşyayı üreten fabrikalar, evlerimizde ve bu
fabrikalarda kullanılan elektriği üreten santraller, tarım ürünlerinin üretildiği uçsuz
bucaksız tarlalar, bizleri kimi zaman sevdiklerimize kavuşturan kimi zaman okula,
işe götüren taşıtlar. Hayatımızı kolaylaştıran etrafımızdaki bunca şeyin aslında
doğaya nelere mal olduğunu biliyor muyuz? Çalıştırılan her otomobilin, boşa yakılan
lambaların, bilinçsizce kullanılan gübrelerin, günlük hayatta kullandığımız sanayi
ürünlerinin yol açtığı zararlardan sadece biri asit yağmurları…

Normalde yağmur suyu asit özelliğindedir, pH’sı


5,5–5,6 arasında değişir. Bu, atmosferde bulunan
karbon dioksitin (CO2) yağmur suyuyla etkileşime
girerek karbonik asit (H2CO3) meydana getirmesin-
den kaynaklanır.
H2O(s) + CO2 (g) g H2CO3 (s) pH’sı normal yağmur
suyunun sahip olduğu 5,5-5,6’lık pH düzeyinin al-
tında olan yağmurlar asit yağmuru olarak tanımla-
nır. Asit yağmuru, doğal ve antropojenik (insan kay-
naklı) kaynaklardan gelen kükürt dioksit (SO2) ve
azot oksit (NOx) gazlarının bulutlardaki su damla-
cıkları içinde çözünerek daha sonra yağış olarak yer
yüzüne inecek olan bu su kütlelerinin asitliğini artır-
ması sonucu oluşur. Bu gazların atmosferde su, oksi-
jen ve asit özelliğindeki birtakım kimyasallarla tep-
kimeye girmesi sonucunda sülfürik asit (H2SO4) ve
nitrik asit (HNO3-) oluşur. Kükürt dioksit ve azot ok-
sit gazları kirletici kaynaklardan yayıldıktan sonra
hâkim rüzgârlar tarafından ülke sınırlarının dışına
SPL

A
hatta bazen yüzlerce kilometre uzağa taşınabilmek-
Asit yağmurlarından zarar sit yağmuru terimi ilk olarak 1852’de İskoç tedir. Araştırmalara göre Kanada’da görülen asit yağ-
görmüş ağaçlar ve arka
planda asit yağmurlarının kimyager Robert Angus Smith tarafından murlarının % 50-% 70’i ABD’den kaynaklanmakta,
oluşmasındaki önemli etmenler
olan, fosil yakıt tüketen Endüstri Devrimi’nin önemli şehirlerinden ABD’de görülen asit yağmurlarının ise % 2-% 10’luk
fabrikalar. Manchester’a (İngiltere) düşen yağıştaki asit oranı- dilimi Kanada’dan kaynaklanmaktadır.
nın artmasını tanımlamak için kullanılmış. Smith, Nitrik asidin çoğu atmosfere salınan azot oksit
sanayileşme ve kullanılan fosil yakıtlar sonucunda gazlarından kaynaklıdır. Fakat tarımsal uygulamala-
artan hava kirliliği ile asit yağmurları arasındaki iliş- rın da asit yağmurlarına etkisi vardır ki bu, amon-
kiyi keşfetmiş. Asit yağmurları 1852 yılında keşfedil- yaktan kaynaklanır. Toprakta ürün kalitesini artır-
diği halde 1960’ların sonuna kadar bu olgu hakkın- mak için kullanılan gübreler fosfor (P) ve azot (N)
da geniş çaplı gözlem ve araştırma yapılmamış. Ta ki bakımından zengindir. Gübre sanayisinde çoğu güb-
bilim insanları nehirlerdeki ve göllerdeki asitlik ar- reler Haber-Bosch adı verilen bir işlem sonucu el-
tışını ve büyük sanayi bölgelerinin çevresindeki bit- de edilir. Bu işlemde, havadan alınan reaktif olma-
kilerde meydana gelen tahribatı gözlemleyene kadar. yan azot (N2), reaktif olan amonyağa (NH3) çevrilir.

64
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
Amonyak ise ya doğrudan buharlaşarak bulut küt-
leleri içinde ya da dolaylı bir şekilde yüzey sularıy-
la taşınarak bazı kimyasal olaylar sonucu nitrik asiti
(HNO3-) oluşturur.
Kükürt dioksitin ve azot oksitlerin yağmur suları-
nı asitlendiren asitlere dönüşmesi, birkaç çeşit tepki-
meyle meydana gelir.

2SO2 (g) + O2 (g) g 2SO3 (g)

SO3 (g) + H2O (s) g H2SO4 (s)

SO2 (g) + OH -(s) g HOSO2-(g)

HOSO2- (g) + O2 (g) g HO2- (s) + SO3 (g)

SO3 (g) + H2O (s) g H2SO4 (s)

NO2 (g) + OH -(g) g HNO3- (g)

NO- (g) + 1/2O2 (g) g NO2- (g)

2NO2- (g) + H2O (s) g HNO3- (g) + HNO2 (g)

Asit yağmurlarının günümüzde bilinen başlıca


sorumluları volkanlar, karada (çoğunlukla bataklık-
larda) ve denizde meydana gelen oksijensiz çürüme-
ler (doğal etmenler) ve kontrolsüz tarım uygulama-
ları (aşırı ve kontrolsüz gübreleme) nedeniyle oluşan
amonyak, sanayi faaliyetlerinde, termik santrallerde
ve ulaşım araçlarında fosil yakıtların kullanılmasıyla
oluşan kükürt dioksit ve azot oksit gazlarıdır (insan
kaynaklı etmenler).
Dünya çapında kükürt dioksit salımlarında azal-
ma gözlemlenirken gelişmekte olan ülkelerde artan
taşıt sayısına bağlı olarak azot oksit gazlarının sa-
lımı artıyor. Yeni araştırmalar, son yıllarda oluşan
asit yağmurlarının özellikle yerleşim yerlerine yakın
SPL

olanlarının çoğunun, azot oksitlerden kaynaklandı-


ğını gösteriyor. delerin bulutlardaki su kütlelerine nüfuz etmesiy- Asit yağmurlarından zarar
görmüş bir ağaç.
Asit yağmuru ve asit birikimi, son 20 yıl içinde le oluşur, pH’sı 5,6’nın altında olan asit özelliğinde-
bölgesel ölçekte önemli çevre problemlerinden bi- ki sular atmosferden yağmur, kar, sulusepken ve do-
ri olarak kabul ediliyor. Bilhassa İskandinav ülkele- lu vasıtasıyla yeryüzüne taşınır. Yeryüzüne ulaşan bu
rinde, Kanada’da ve ABD’nin kuzeydoğu eyaletlerin- sular canlılar üzerinde zararlı etkiler yaratır. Etkinin
de sulak yaşamda, bitkilerde ve toprakta olumsuz de- şiddeti suyun asitlik derecesine, kimyasal içeriğine ve
ğişmelere yol açıyor. Çeşitli ülkelerde asit yağmurla- tamponlama (asitliği yüksek maddeleri, kendi asitlik
rının etkilerini azaltmak amacıyla yasal düzenleme- derecesi değişmeyecek ya da çok az değişecek şekil-
ler yapılıyor. de barındırabilme) kapasitesine ve bu etkiye maruz
Asit yağmurları aslında daha genel bir olgu olan kalan organizmaların özelliklerine bağlı olarak deği-
asit birikimi ve taşınımının sonuçlarından biridir. şir. Asit özelliği taşıyan aerosollerin, parçacıkların ve
Asit birikimi, ıslak birikim ve kuru birikim şeklin- gazların atmosferde ve atmosfer yoluyla daha sonra
de olabilir. Islak birikim asit özelliği gösteren mad- karada birikimi ise kuru birikim olarak adlandırılır.

65
Asit Yağmurları

metal konsantrasyonu su canlılarında doğrudan ze-


hir etkisi yapar. Ayrıca artan asitlik ve ağır metal dü-
zeyleri canlılar üzerinde kronik strese neden olur. Bu
da canlıların genel sağlığında ve çevreye uyum yete-
neklerinde sorunlara yol açar.
Asit yağmurunun en zararlı etkilerinden biri
göller üzerinde görülür. Asit yağmurlarının taşıdığı
asitleri tamponlamaya yardımcı olan kalsiyum kar-
bonat, magnezyum karbonat gibi maddeler göller-
de az miktarda bulunduğundan bu alanlar özellik-
le risk altındadır. Sadece az sayıda tür ani pH de-
ğişimlerinde hayatta kalabilir, bu nedenle asit yağ-
murlarından etkilenen göllerdeki balık popülas-
yonları tamamen yok olabilir. Asitleşme ayrıca ge-
nel olarak tür çeşitliliğini de azaltır. Hassas havzala-
rın içinde, bahar aylarında karların erime dönem-
lerinde meydana gelen balık ölümleri, asitlenme et-
kisiyle ilişkilendiriliyor.
ABD’de kirliliği düşürmek, ozon tabakasının in-
celmesini engellemek ve asit yağmurlarının etkilerini
Asit yağmurları sonucu
azaltmak amacıyla 1980 yılında “Temiz Hava Yasası”
aşınmaya uğramış bir taş (The Clean Air Act) yasası çıkartılmış. Bu yasa kap-
kabartma.
SPL

samında “Asit Yağmuru Programı” (The Acid Rain


Kuru birikim yağan yağmurların asitliğini artırabil- Program) oluşturulmuş; bu sayede 1990–2008 yılla-
diği gibi yeryüzünde yağışlarla taşınarak yüzey sula- rı arasında kükürt salımlarında % 70’e varan azalma
rında asitlenmeye de sebep olabilir. Bu yüzeysel su ise sağlanmış. Bu gelişmeden sonra Kanada’daki yağ-
diğer su kaynaklarına karışarak asitlenme yaratabilir. murların asitliği azalmış, ancak daha önceki asit yağ-
Atmosferdeki asitliğin yaklaşık olarak yarısının kuru murlarından etkilenen Ontario Gölü’nde kayda de-
birikim biçiminde yeryüzüne döndüğü düşünülüyor. ğer bir iyileşme gözlemlenmemiş. Sualtı yaşamı teh-
Asit yağmurları insan sağlığına, yüzeysel sulara dit eden okyanus asitlenmesinde ise asit yağmurla-
(göllere ve akarsulara), sularda yaşayan canlılara, or- rının karbondioksite göre çok daha az etkili olduğu
manlara, otomobil kaplamalarına, binalara, heykel- kabul ediliyor.
lere, tarihi eserlere zarar verebiliyor. Yapılan araştırmalar asit yağmurlarının orman-
larda tahribat yaratarak ağaçların büyümelerini ya-
vaşlattığını ve hatta ölümlerine sebep olabildiğini
Canlılar Üzerindeki Etkiler gösteriyor. Asit yağmurları çoğu zaman çevre sorun-
Asit yağmuru, balıkların zarar görmesine ve öl- larından kaynaklı başka etmenlerle de birleşerek or-
mesine, biyolojik çeşitliliğin azalmasına, su kaynak- manlar üzerinde stres oluşturuyor. Asit yağmurları
larına akarken toprakta bulunan ağır metallerin (ör- ağaçlara birkaç şekilde zarar veriyor. Öncelikle asit-
neğin alüminyumun) göllere ve akarsulara karışma- liği yüksek suyla temas eden yapraklar ve gövde do-
sına sebep olur. Hem artan asitlik hem de artan ağır kuları yıpranıyor. Ayrıca ağaçların topraktan faydalı
maddeleri alması zorlaştığı gibi zehirli etkisi olan ba-
zı maddeleri alması kolaylaşıyor.
Asit yağmurunun başka bir etkisi de, toprakta be-
sin olarak kullanılan bazı minerallerin çözünme-
si (demineralizasyon). Demineralizasyon sonucun-
da asitliği yüksek olan sular toprakta bulunan yarar-
lı mineralleri ve besinleri çözerek bitki örtüsünden
uzaklaştırır ve yüzey akışı ile derelere, akarsulara ve
Çizim: Ahmet Beşir Sancar

göllere taşır. Aynı zamanda asit yağmuru toprak için-


de bulunan zehirli maddelerin (ağır metaller, örne-
ğin alüminyum) serbest hale geçmesine neden olur.

66
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
Tamponlama kapasitesi yüksek topraklar asit İnsan Sağlığı
yağmurlarının zararlı etkilerini belli ölçüde berta-
raf edebilir. Yine de bu özellik dış dokuların asit Asit yağmurları normal yağmurlardan farksız-
yağmurundan göreceği zararı engelleyemez. Özel- dır. Normal yağmurlar gibi görünür, tadı normal
likle yüksek bölgelerde bulunan ormanlar daha bir yağmur damlasınınkine benzer ve aynı hissi ve-
fazla bulut ve sis ile çevrelenme eğilimindedir, bu rir. Asit yağmurları insanlara doğrudan büyük za-
yüzden eğer nemli hava kütlesindeki asitlik yük- rarlar vermez. Yine de normalin üstünde bir asitli-
sekse bu ormanlar daha fazla aside maruz kalır. ğin zararlı etkilerinin olması kaçınılmaz bir durum- Semih ÖZLER
1987’de Karabük’te
dur. Örneğin yapılan deneylerde pH’sı 4’ün altında-
doğdu. 2005 yılında
Nesneler Üzerindeki Etkiler ki göl sularına giren insanların ve tavşan deneklerin
Alaplı Anadolu Lisesinden
gözlerinde tahriş ve kızarıklık saptanmış. Ayrıca asit mezun olduktan sonra
Asit yağmurları otomobil boyalarına da ciddi yağmuruna sebep olan kükürt dioksit ve azot oksit Yıldız Teknik Üniversitesi
şekilde zarar verebiliyor. Otomobil endüstrisinde gazları da insanlara zarar verir. Bu gazlar atmosferde Çevre Mühendisliği
çevresel serpinti olarak tabir edilen etmenler ara- sülfat ve nitrat parçacıklarına dönüşerek rüzgârlar Bölümüne girdi. 2009
sında yer alan asit yağmurlarının özellikle yeni bo- sayesinde uzun mesafeler kat edebilir ve solunum yılında Erasmus değişim
yanan araçların boyalarında aşınma yarattığı bili- yoluyla akciğerlere nüfuz eder. Bu parçacıkların in- öğrencisi olarak Finlandiya
niyor. Yapılan araştırmalarda otomobillerin bu şe- san sağlığı, özellikle de akciğer ve solunum sistemi Oulu Üniversitesi’nde
kilde hasar gören bölgelerinde asit yağmurundan üzerindeki olumsuz etkileri birçok araştırma tara- bulundu. Halen Yıldız
kaynaklı yüksek miktarda sülfata rastlanmış. fından ortaya konmuş. Asit yağmurlarının yüzey, Teknik Üniversitesi 4. Sınıf
yeraltı ve içme sularında, toprakta, bitkilerde ve ba- öğrencisidir.
lıklar üzerinde sebep olduğu ağır metal birikimi de
insan sağlığını dolaylı olarak olumsuz yönde etkiler.
Bu kaynakları besin ve su temini amacıyla kullanan
insanlarda ağır metaller olumsuz durumlara, hatta
ölümcül hastalıklara sebebiyet verebilir

Olası Çözümler
Peki bu kadar olumsuz sonuçları olan asit yağ- Eray AKDAĞ
1987 yılında İstanbul’da
muru sorunuyla ilgili neler yapılabilir? Yağmurlar
doğdu. 2005 yılında
her yeri etkileyebildiği için olumsuz sonuçları ön-
Küçükçekmece Lisesi’nden
lemek yerine asit yağmurlarının oluşmasını önle- mezun olduktan sonra
yecek tedbirlerin alınması gerekiyor. Fabrikaların Yıldız Teknik Üniversitesi
ve termik santrallerin bacalarına uygun arıtma sis- Çevre Mühendisliği
temlerinin takılması ve usulüne uygun biçimde Bölümüne girdi. Halen
kullanılması alınabilecek tedbirlerin başında geli- Yıldız Teknik Üniversitesi 4.
yor. Ayrıca otomobillerde uygun katalitik dönüş- Sınıf öğrencisidir.
SPL

türücüler kullanılmalı, araçların bakımları zaman-


Bir kısmı (sağ tarafı) asit yağmurundan zarar görmüş bir çam iğnesinin boyuna
kesitinin ışık mikroskopundaki görüntüsü. larında yapılmalı. Özel araç kullanımından müm-
kün olduğunca kaçınılmalı, ki bu aynı zamanda
Asit yağmurları ve asit özelliğindeki parçacık- karbon salımının azalmasına da katkıda buluna-
ların kuru birikimi ayrıca metallerin korozyonu- cak bir önlem. Enerji ve yakıt israfını en aza indir-
na, çeşitli boya ve yapı malzemelerinin (örneğin mek, alternatif enerji kaynaklarına yönelmek de yi-
mermer, kireçtaşı) dokularının bozulmasına ne- ne hem asit yağmurlarını engellemeye hem de kar-
den olabiliyor. bon salımlarını azaltmaya yönelik olarak benim-
Asit yağmurlarına sebep olan sülfat ve nitrat senmesi gereken stratejiler arasında.
parçacıkları aynı zamanda görüş mesafesini de Kaynaklar Emisyonların Çevreye ve İnsan Sağlığına Olan
azaltır. ABD’nin doğu kesimlerinde görüş mesa- Acid Rain-Research Summary, EPA Etkilerinin İncelenmesi”, Yıldız Teknik Üniversitesi
600/8-79-028, 1978. Çevre Mühendisliği Bölümü Lisans Bitirme Tezi, 2010.
fesinin düşmesi nedeni % 50-%70 oranında sülfat Downing, R., Ramankutty, R. ve Shah, J., “RINS-ASIA: http://www.epa.gov/acidrain/effects/
An Assessment Model for Acid Deposition in Asia”, http://www.nature.com/news/2005/050810/full/
parçacıklarından kaynaklanıyor. Batı kesimlerinde The World Bank, s. 11, 1997. news050808-10.html
Schofield, C. L., “Effects of Acid Rain on Lakes”, ASCE http://www.nature.com/news/2007/070903/full/
ise görüş mesafesinin düşmesinde genellikle nitrat Environmental Impact Analysis, Acid Rain, 1979. news070903-3.html
Özler S. ve Akdağ E., “Barbaros Bulvarı Üzerinde http://www.scientificamerican.com/article.
önemli rol oynuyor. Taşıt Kaynaklı Emisyon Envanterinin Hesaplanması, cfm?id=acid-rain-caused-by-nitrogen-emission

67
Handan Yavuz
Adil Denizli

Adli Kimya
2000’li yıllarda ilk adli tıp dizileri ekranlarda görülmeye başlandıktan sonra benzer içerikli sayısız televizyon yapımı
ortaya çıktı. Bu türdeki yayınlar her zaman izlenirlikte ön sıralarda yer almayı başardılar. Küçücük bir delilden
yola çıkarak büyük suçların faillerinin ortaya çıkartılması doğal olarak ilgi çeken bir konu. Bu yayınlardan da aşina
olunduğu üzere adli kimya delille ilgili bilimsel verileri ortaya çıkarma konusunda eşsiz bir konumda.
Ancak, bazen de dizilerde kullanılan abartı, toplumun adli bilimden beklentilerini mantık dışı boyutlara çıkarabiliyor.

A
dli kimya için pek çok tanımlama yapılabi- Adli kimyanın çerçevesi
lir. Adli kimya, bilim ile hukukun kesiştiği
yerdir. Adli kimya aynı zamanda uygulama- Kategori Alt kategori Kanıt türü

lı analitik kimyadır ve onu önemli yapan aslında ad- Kimyasal madde Doz ve alınan Fiziksel kanıtlar, örneğin
madde analizi kimyasal maddeler, tozlar ve
li bilimleri ayrı bir disiplin olarak tanımlayan unsur- (ilaç) analizi bitkisel malzemeler
la aynıdır. Bu unsur karşılaştırma yeteneği, sanatı ve Toksikoloji Kan, idrar, doku, saç vb.
bilimidir. Adli kimya, kimya biliminde araştırma, uy- Yanma temelli Kundaklama Yangın kalıntısı ve
gulama ve sunum bakımından hem bilimsel hem de maddeler hızlandırıcılar
yasal konuları bir arada içermesi nedeniyle farklı bir Ateşli silahlar ve Atış artığı, mermi kurşunu
iticiler
yere sahiptir.
Patlayıcılar İtici ve patlayıcı bileşimler,
Adli kimyayı açıklamanın bir yolu da uğraştığı ka- patlama öncesi ve sonrası
nıtların türlerine bakmaktır. Adli kimyacılar analitik örnekler ve artıklar
kimyanın yanı sıra kimyanın diğer disiplinlerini, ör- Malzeme analizi Doğal Toprak
neğin organik kimya ve biyokimyayı da kullanırlar. Üretilmiş Cam
Boya ve mürekkep
Lifler
Plastikler
Kâğıt
Mermi

Analitik kimya ile miktar ve yapı analizi yapılır-


ken adli kimya bu işlere karşılaştırmalı analizi ilave
eder. Örneğin spektroskopik analiz (elektromanye-
tik enerji-madde etkileşiminin kimyasal yapının be-
lirlenmesi için kullanılması) bir lifin naylon veya bir
plastik parçasının polietilen olduğunu hızlı bir şekil-
de belirleyebilir. Analitik kimya “Bu nedir?” ve “Bun-
dan ne kadar var?” sorularına yanıtlar verir. Bu soru-
lar, aşağıdaki benzer sorulara cevap verebilmek için
gereklidir: “Bu lif nereden gelmiş olabilir?”, “Bu plas-
tik parçası bir plastik çöp torbasından mı gelmiştir?”,
“Yangın benzinle mi başlatılmıştır?”, “Boya parçası
bu arabadan mı geliyor?”

68
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>

Adli bilimcinin bir kanıtla uğraşırken yapaca- Mevcut ulaşılabilir kanıtları inceleyerek geçmişi
ğı üç görev vardır: canlandırma. Her adli kimyacı toksikolog olma-
Tanımlama, sınıflandırma ve özelleştirme. Ba- yabilir, ama toksikolojinin temellerine aşina ol-
zı durumlarda, örneğin lif analizinde, tanımlama malıdır.
en kolay kısımdır. Sonraki görev kanıtın sınıflan-
dırılmasıdır. Lif hangi tür naylon? Rengi ne? Ye-
ni mi, eski mi? Çapraz kesiti nasıl? Bu soruların İlaç Nedir
yanıtları lifin ait olabileceği sınıfın daraltılmasını İlaç, alındığında fizyolojik deği- lanın bileşeniydi, LSD ve metamfe-
sağlar. Sınıf daraltıldıkça kanıt daha fazla anlam şikliğe neden olabilen maddedir. İla- tamin psikoterapide kullanılıyordu.
kazanır. Mantıklı bir yorumlamayla sınıflandır- cı almanın çeşitli şekilleri vardır: Yut- Metamfetamin II. Dünya Savaşı’ndan
ma, lifin sadece tek üyeli bir sınıfa sokulmasıyla, ma, enjeksiyon, soluma ve deriden 1991’deki I. Körfez Savaşı’na kadar
yani özelleştirmeyle sonuçlanır. Ancak adli kim- emilim. Tüm ilaçlar toksiktir; teda- Amerikan askerlerince kullanılmıştı.
yada bu ideal duruma ulaşmak nadiren mümkün vi edici ilacı bir zehirden ayıran do- Marihuana ve benzer karışımlar
olur. zudur. Hastalıkların tedavisi için, ağ- eski zamanlarda tıbbi amaçlarla kul-
Vücut sıvılarıyla çalışanlar kırmızı bir malze- rıyı dindirmek için, uyku sağlamak lanılıyordu ve ilacın aktif bileşeninin
meyi ilk önce biyolojik sıvı, sonra kan, sonra in- için veya diğer fizyolojik tepkiler için glokom, anoreksi ve kemoterapiye
san kanı, sonra da DNA tipi ile sınıflandırırlar. ilaç alınır. bağlı bulantıya iyi geldiği biliniyor-
Parmak izi analizciler parmak izini halkalı, ka- İlaçlar kötüye de kullanılabilir, fa- du. Bu sosyal ve tarihsel durum ad-
visli veya sarmal olarak sınıflandırarak işe başlar. kat ilacın kötüye kullanım tanımı za- li kimyacının analiz yöntemini etkile-
Buradan hareketle daha ince çizgilerle parmak mana ve toplumlara göre değişken- mese de hedef analitlerin değişken-
izi daha küçük bir gruba sokulur. Dolayısıyla sı- lik gösterebilir. Kokain önceleri ko- liğini gösterebilir.
nıflandırma mevcut kanıtın dar bir aralığa, ide-
al olarak tek üyeli bir gruba sokulması işlemidir.
Bu gerçekleştiğinde kanıt kabul edilebilir derece- İlaçların Sınıflandırılması
de bilimsel kesinliğe kavuşmuş olur. Örneğin par-
mak izlerinde halka ve sarmal desenler olan mil- Kaynağına ve fonksiyonuna göre: İlaçlar asit-
yonlarca insan vardır, ancak on parmaktaki özel- baz özelliklerine göre sınıflandırılabilir. Bu yakla-
liklerin toplamı sadece kişiye özeldir. şım kimyacılar için kullanışlı ve anlamlı olmak-
Adli kimyacılar da sınıflandırma yapar. Kanıt la birlikte yasal anlamda önemli olabilecek birçok
fiziksel mi yoksa biyolojik mi? Bu sorunun yanıtı veriyi içermez. İlaç, kaynağına yani nasıl elde edil-
analizciye kanıtı daha küçük bir gruba sokma ola- diğine göre de sınıflandırılabilir. Bu sisteme göre
nağı sağlar. Örneğin ilaçlar asidik, bazik veya nöt- ilaçlar doğal ürün, yarı yapay ve yapay olarak sı-
ral olarak sınıflandırılabilir, ancak bu, ilaçları sı- nıflandırılır. Örneğin alkaloidler, tohumlu bitki-
nıflandırma yollarından sadece bir tanesidir. İla- lerden elde edilir ve doğal üründür. Bu bileşik-
cın sınıflandırılması, sonraki analizin ve araştır- ler bazik karakterde oldukları için alkali özellik-
manın seyrini de belirler. Adli kimyacının en de- leri gösterir ve bu nedenle alkaloid ismini alırlar.
ğerli araştırma araçlarından biri ilaç kanıtın ay- Haşhaştan elde edilen opiat alkaloidleri ve kafe-
rıntılı profilidir. Profilleme sınıflandırmanın bir in de dahil, çok sayıda ilaç alkaloiddir. Diğer bitki
uzantısıdır ve “kimyasal parmak izi” olarak ta- türevli ilaçlar arasında kokain, asetil salisilik asit,
nımlanır. Gerçek parmak izinde olduğu gibi da- opiatlar ve tetrahidrokannibinoller (marihuana-
ha ayrıntılı bir tanımlama ile bu iz de daha an- nın aktif bileşenleri) sayılabilir. Eroin, morfinin
lamlı hale gelir. asetillenmesiyle elde edilen yarı yapay bir bileşik-
İlaçların veya zehirin kişinin dolaşım sistemi- tir. Hormonlar ve steroidler hayvanlardan, insan-
ne nasıl karıştığı da önemlidir. Sindirildiğinde ila- lardan veya genetik mühendisliğiyle bakteriler-
ca ne olur? İnsan vücudunda ne kadar kalır? Kişi- den elde edilebileceği gibi yarı yapay olarak da el-
nin metabolizması ilacı veya zehiri ne şekilde de- de edilebilir. Diazepam gibi bileşiklerse yapaydır.
ğiştirir? Toksikolog maddenin vücuda alımı işle- Önceleri bitkisel kaynaklardan elde edilen bazı bi-
mini yeniden canlandırmak için bu bilgileri na- leşikler artık sentezlenebildiğinden ilaçların kay-
sıl kullanır? Altta yatan işlemler ve prensipler suç nağına göre sınıflandırılmasında sıkıntılar orta-
mahallini canlandırmada yapılanların aynısıdır: ya çıkıyor.

69
Adli Kimya

Genel etkisine göre: Asit-baz özelliklerine göre sınıflandır- leri zaman ve mekân bilincinin kaybından tam bilinç kaybına ve
manın yanı sıra adli kimyacılar sıklıkla ilaçları alındıklarında ya- kısa dönem hafıza kaybına kadar değişkenlik gösterir. Kurbanlar
rattıkları fizyolojik etkilerine göre sınıflandırır. Bu yönteme gö- olaydan birkaç saat sonra uyandıklarında olayla ve kısa süre ön-
re beş grup ortaya çıkar: Analjezikler, depresanlar, halüsinojen- cesiyle ilgili bir şey hatırlamazlar. Buna bağlı olarak, ilaç ve meta-
ler, narkotikler ve uyarıcılar. Bazı ilaçlar birden fazla gruba gire- bolitlerinin geleneksel toksikolojik yöntemlerle araştırılabilmesi
bilir, örneğin narkotik ilaçlar aynı zamanda merkezi sinir siste- için geç kalınmış olabilir.
mi uyarıcılarıdır. Kulüp ilaçları: Bu ilaçlar aynı zamanda predatör ilaçlardır. Bu
Analjezikler: Ağrıyı keserler. Genel analjezikler arasında ase- ilaçların kokain ve eroinden daha az tehlikeli olduğu yönündeki
til salisilik asit, ibuprofen, naproksen sodyum ve morfin sayılabi- yanlış düşünce yaygın kullanımlarına neden olur.
lir. Asetil salisilik asit etkisini hücre zarlarında bulunan yağ asidi Performans ilaçları: Bu grup kişinin performansını yüksel-
türevleri prostaglandinlerin fonksiyonunu engelleyerek gösterir. ten, özellikle anabolik steroidler ve alkol gibi kimyasallardır. Ana-
Morfin ve diğer opiatlar ise farklı bir mekanizmayla ağrıyı azaltır. bolik steroidler içerisinde, testosteron temelli, çoğu reçete ile alı-
Opiatlar merkezi sinir sisteminde bulunan opiat reseptörlerine nabilen düzinelerce ilaç sayılabilir. Bu ilaçlar kas kütlesini artır-
bağlanıp sinir impulslarının iletimini keserek beynin ağrıyı algı- mak ve yarışmalarda avantaj sağlamak amacıyla bazı sporcular
lamasını önler. Morfin birçok bölgeye birden bağlanabildiğinden tarafından kötüye kullanılır. Bu ilaçların kullanımı ne yazık ki li-
ağrının kesilmesinin yanı sıra uyku hali ve iyi hissetme gibi yan se seviyesine kadar inmiştir.
etkiler de ortaya çıkarır. Aynı zamanda beyindeki endorfinle ak- Solunan ilaçlar: Diğer ilaçların aksine solunan ilaçların çoğu
tive edilen zevk almayla ilgili bölgelerle de etkileşir. Asetil salisilik tedavi amacıyla kullanılmayan bileşiklerdir. Bunlara örnek olarak
asit inflamasyon ve ağrıyı durdurur fakat bu sırada zevk üretmez. boya incelticiler, nitröz oksit (gülme gazı), gazyağı, temizleyiciler
Morfin ise ağrıyı keserken diğer taraftan da rahatlama ve neşe- ve tırnak cilaları verilebilir. Uçucu madde içeren bu bileşikler al-
lenme hissine yol açar. Morfinin bu yan etkileri kötüye kullanıla- kole benzer depresan etkilere sahiptir.
bilir ve narkotik olarak sınıflandırılmasına yol açar.
Depresanlar: Genel olarak merkezi sinir sistemi fonksiyonla- Kanıt Olarak İlaçlar
rını baskılarlar. Kalp atışının yavaşlamasına, sinirliliğin azalması-
na ve bazı durumlarda uyumaya yol açarlar. Barbitüratlar, sakin- Fiziksel kanıt olarak: İçinde belirli bir madde olduğundan
leştiriciler, uyku ilaçları ve etanol depresandır. şüphelenilen malzemelerin analizi çoğu adli laboratuvarın iş yü-
Halüsinojenler: Zaman ve gerçeklik algısını değiştirirler. Ha- künün önemli bir kısmını oluşturur. Şüpheli bileşik fiziksel kanıt
reket, düşünme, algılama, görme ve duyma da etkilenir. LSD, olarak sunulduğu zaman adli kimyacı o bileşiği tanımlamalı, bazı
meskalin ve marihuana halüsinojenlere örnek verilebilir. Çok sa- durumlarda da miktarını belirlemelidir. İlaç kanıtın en genel beş
yıda uyarıcı ilaç (metamfetamin gibi) yüksek dozlarda alındığın- formu şöyledir: Tozlar, bitkisel maddeler, tabletler, ilaç öncülleri,
da halüsinojendir. diğer. Tozlar, renkli tozdan kristalin beyaza ve kahverengi reçine-
Narkotikler: Analjezik etkiye sahiptirler ve merkezi sinir sis- ye kadar değişir. Birçok toz yağsı ve kokulu iken, bazıları (resmi
temini baskılayarak uyku hali yaratırlar. Opium bitkisinden elde tanımlama olmamakla birlikte) yapışkan olarak tanımlanır. Ma-
edilen opiat alkaloidler en iyi bilinen narkotiklerdir ve morfin, ko- rihuananın yoğunlaştırılmış formu haşhaş, toz ve bitki arasında
dein, eroin, hidromorfon, oksikodon ve hidrokodon bir yerdedir. Reçeteli veya kaçak sentezlenen tabletler,
OH
bu sınıftadır. fiziksel kanıtın en sık rastlanılan şeklidir.
Uyarıcılar: Narkotik ve depresanların aksine mer- Adli kimyacılar ilk üç gruba girmeyen, kolay sınıf-
kezi sinir sistemini uyarırlar, uyanıklık hali yaratırlar O landırılamayan sprey kutuları, çantalar veya bezler gi-
ve uyku açarlar. Genel uyarıcılar arasında kokain, am- bi diğer tipte kanıtlarla da çalışır.
fetamin ve metamfetamin sayılabilir. Yüksek dozlarda Profilleme: İlaç örneğinin profillenmesi yani
O
alınan birçok uyarıcı halüsinojendir. “kimyasal parmak izi”nin çıkarılması, örneğin bileşi-
Kullanıma göre: Bazı ilaçlar nasıl kullanıldıklarına minin basit bir tanımlamasından fazlasını ve miktar
ve kötüye kullanım yollarına göre gruplandırılır. Bu O CH3 tayinini içerir. Profilleme bilgisi, ilacın kaynağının be-
gruptaki ilaçların fizyolojik etkileri gibi kimyasal ya- Asetil Salisilik Asit lirlenmesinde ve ilaçların benzer gruplar halinde sı-
pıları da genellikle benzerdir. Bu sınıfa verilebilecek Beyin nıflandırılmasında kullanılır. Profillemenin diğer fay-
dört örnek predatör ilaçlar, kulüp ilaçları, performans daları ilacın sentezlenme yolunun, kullanılan çözücü-
ilaçları ve solunan ilaçlardır. Kas Aspirin lerin, katkıların, safsızlıkların aydınlatılması ve coğra-
Predatör ilaçlar: Tecavüz ilaçları ve ilaçla kolay- Morfin fi kaynağın belirlenmesidir.
laştırılan cinsel saldırı ilaçları olarak da bilinirler. Bu Analiz: Zararlı moleküllerin teşhisi ve izlenme-
Omurilik
amaçla kullanılan ilaçlar, alkolün yanı sıra ketamin, Şişme
si toplum sağlığı, askeri ve gümrükle ilgili aktiviteler,
flunitrazepam ve gamma hidroksibütirat ve benzeri kamu binalarında güvenliğin sağlanması ve çevre uy-
bileşiklerdir. İlaçlar bir içecekle karıştırıldığında, etki- Aspirin - Ağrı gulamalarında büyük önem taşır.

70
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
Polis, gümrük personeli, güvenlik personeli ve di- için aynısı geçerlidir. Mikroskopta dedektör insan gö-
ğer yetkililer, zararlı maddelerin varlığını teşhis ede- züdür ve bu şekilde öğrenilen özellik çoğunlukla renk-
cek ekipmanlara gereksinim duyar. Tüm bu uygula- tir. Renk elektromanyetik spektrumla belirtilen bir fre-
malar için yeni bir teşhis sistemi geliştirilirken akılda kans ve dalga boyu ifadesidir. Adli analitik kimyada
bulundurulması gereken bazı faktörler vardır: morötesi/görünür/kızılaltı ve elementel spektroskopi
-İlgilenilen moleküller (narkotikler, patlayıcılar, tercihli olarak kullanılırken, nükleer manyetik rezo-
kirleticiler, alerjenler, patojenler gibi maddeler) nans spektroskopisi gibi diğer türler pek kullanılmaz.
Prof. Dr. Adil Denizli 1985 yılında
-Teşhis sisteminin çalışılan alana taşınabilirliği
Fiziksel Karakteristikler Görünüm, Renk, Parçacık Hacettepe Üniversitesi Kimya
-Cihazın cevap süresinin hızlı olması Mühendisliği Bölümü’nden mezun
-Cihazın kullanımının basit olması Kimyasal Analiz
oldu. Yüksek lisans ve doktora
-Normal kullanım koşullarına ve zor koşullara eğitimini aynı bölümde tamamladı.
Majör ve Minör Safsızlıklar Elementel Analiz
karşı dayanıklı olması 1994’te Kimyasal Teknolojiler
-Güvenilir olması Katkılar, Seyrelticiler İzotopik Oranlar Doçenti oldu. Uluslararası hakemli
Birleşmiş Milletler 2006 yılı ilaç raporuna göre son Çok Değişkenli Analizle Gruplama dergilerde yayımlanan 300’ün
on yılda yasal olmayan ilaçların kullanımı giderek art- üzerinde araştırma makalesi
Patern Eşleştirme
5000’in üzerinde atıf alan Prof.
tı. 2004 yılı raporlarına göre yaklaşık 200 milyon insa- X X
X
X
X
X Dr. Denizli, 1998’de TÜBİTAK
nın (15-64 yaş aralığındaki dünya nüfusunun % 4,9’u) XX
X
teşvik ödülü, 2006 yılında da
en az bir kere yasal olmayan ilaçları denediği ve kaba- TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü kazandı.
X X
ca yarısının da düzenli kullanıcı olduğu tahmin edi- X X X
Türkiye Bilimler Akademisi üyesi
liyor. Yaklaşık 25 milyon kişinin bağımlı olduğu dü- olan Denizli, halen Hacettepe
şünülüyor. İlaçlara olan bu yüksek talep ve sınırların Kimyasalların analizi genellikle çok duyarlı kro- Üniversitesi, Kimya Bölümü,
ortadan kalkmasıyla küçülen dünya, daha sıkı dene- matografik yöntemlerin veya kütle spektrometrisi- Biyokimya Anabilim Dalı’nda
tim sistemlerini gerektiriyor. İlaç trafiğine ve kullanı- nin kullanımını gerektirir. Kullanılan temel kroma- öğretim üyesi olarak
görev yapıyor.
mına karşı savaşta, kanun uygulayıcı otoriteler sürek- tografik yöntemler ince tabaka kromatografisi (TLC),
li olarak yeni ve etkili teşhis sistemleri arıyor. Bilinen gaz kromatografisi (GC) ve sıvı kromatografisidir
en genel sistem duyarlı burunlarıyla köpekler. Ancak (HPLC). GC çoğunlukla patlayıcıların, hızlandırıcı-
bu yetenekli hayvanlarda zaman zaman huysuzluk ve ların, iticilerin, ilaçların ve kimyasal silah üretimin-
yorgunluk gibi olumsuzluklar ortaya çıkabiliyor. Bu de kullanılan kimyasalların analizi için kullanılırken,
nedenle köpeklerin tam olarak güvenli olmayan, ka- HPLC karmaşık karışımlardaki bileşiklerin tayini
rarsız teşhis sistemleri oldukları söylenebilir. Teknolo- için kullanılır. Bu yöntemler maddelerin bir çözücü-
ji ilerledikçe geliştirilen bazı yeni yöntemler, iyon mo- de yol alması veya bir kromatografi kolonuna doldu-
bilite spektrometresi, gaz kromatografi-kütle spekt- rulmuş katı desteğe bağlanması temeline göre ayırma
rometrisi ve yüksek performanslı sıvı kromatografi- sağlar. Analizci bilinen standartlarla karşılaştırma ya- Doç. Dr. Handan Yavuz 1997’de
sidir. Daha yakın zamanlarda biyomoleküler tanıma parak hayli karmaşık karışımları dahi tanımlayabilir. Hacettepe Üniversitesi Kimya
Bölümü’nden mezun oldu. 1999’da
elemanlarına sahip sensörler (biyosensörler) geliştiril- Bazı durumlarda kromatografi tanımlama için
yüksek lisans, 2003 yılında da
miştir. Bu sensörler daha seçici, daha küçük ve daha tek başına yeterli olmaz. Daha yüksek duyarlılık için doktora eğitimini aynı bölümde
az karmaşıktır. Tanıma elemanları genellikle antijen- kromatografi genellikle başka bir yöntemle birleşti- tamamladı. 2007’de Biyokimya
lerini yüksek seçicilikte tanıyan antikorlardır. rilir. Bu yöntemlerden bir tanesi kütle spektromet- Doçenti oldu. Uluslararası hakemli
Cihazlar: Edmund Locard tarafından 1910’da kuru- risidir (MS). Kütle spektrometrisinde yüksek vol- dergilerde yayımlanan
lan ilk adli bilimler laboratuvarında iki cihaz bulunu- tajla elde edilen yüklü iyonlar kullanılır. Gaz halin- 45 araştırma makalesi 600’ün
yordu: Mikroskop ve spektrometre. Çok fazla şey de- deki iyonlar daha sonra kütlelerine göre bir man- üzerinde atıf alan Yavuz, 2007’de
ğişirken çok fazla şey de aynı kaldı. Bugün adli kimya- yetik alanda ayrılırlar. Birleştirilmiş GC-MS cihazı Hacettepe Üniversitesi ve Popüler
Bilim Dergisi’nin Temel Bilimler
cıların kullanımı için pek çok yöntem ve cihaz bulunsa çok yüksek duyarlılığa sahiptir ve milyarda bir (ppb)
alanında verdiği teşvik ödülünü
da merkezde halen spektrofotometreler (spektromet- mertebesindeki derişimlerdeki analiti analiz edebilir. aldı. Halen Hacettepe Üniversitesi,
re), mikroskoplar ve bunların bileşimi cihazlar vardır. İnsan var oldukça ve bilimsel gelişmeler hem ci- Kimya Bölümü, Biyokimya
Mikroskop, Locard ve Sherlock Holmes’tan beri haz hem de yöntem temelinde devam ettikçe bu Anabilim Dalında öğretim üyesi
adli bilimlerle bir aradadır. Mikroskopi görünür ışığın alanda önümüzdeki yıllarda araştırmalar artan bir olarak görev yapmaktadır.
madde ile etkileşimine dayalı iken spektroskopi elekt- hızla devam edecek gibi görünüyor.
romanyetik enerji ile madde arasındaki etkileşim ola- Kaynaklar Smith, Victoria L. McGuffin, Anal. Bioanal. Chem.
rak tanımlanır. Görünür ışık örnek ile etkileştiğinde Forensic chemistry, Suzanne Bell, Annu. Rev. Anal.
Chem. 2009, 2, 297-319.
2009, 394, 1985-1986.
An integrated QCM-based narcotics sensing
bu ışık incelenmek istenen örneğin fiziksel ve kimyasal Forensic chemistry 1st Ed, Suzanne Bell, Pearson microsystem, Thomas Frisk, Niklas Sandström, Lars
Education, Inc, USA, 2006. Eng, Wouter van der Wijngaart, Per Mansson, Göran
özellikleriyle ilgili bilgi içerir. Tüm spektroskopi türleri The need for research in forensic science, Ruth Waddell Stemme, Lab Chip, 2008, 8, 1648-1657.

71
M. Raşid Tuğral

ODTÜ Fizik Bölümü Öğrencisi,


ODTÜ Amatör Astronomi
Topluluğu Üyesi

Gece Işıldayan Bulutlar


Gökyüzüne bakıp da bulutları hayvanlara ya da çeşitli nesnelere benzetmeyenimiz yoktur herhalde.
Günlük hayatımızda sıkça rastladığımız “sıradan” bulutların haricinde az rastlanır çok ilginç görünümlü bulutlar da vardır.
Bunların en gizemli olanlarından biriyse kuşkusuz gece ışıldayan bulutlardır.

D
aha çok orta-yüksek enlemlerdeki ülkeler- şam güneş battıktan sonra alacakaranlıkta ışıldayan
de, örneğin Almanya’da, Danimarka’da ve bulutlar gökyüzüne adeta bir deniz görüntüsü veri-
İsveç’te görülen bu bulutlar, gece oluştuk- yor. Güneş battıktan kısa bir süre sonra ortaya çıkı-
ları için bu isimle anılıyorlar. Bu bulutlar genellik- yorlar. Aslında onların seviyesinde Güneş hâlâ bat-
le mayıs ayının ortalarından itibaren görülüyor. Ak- mamış oluyor.

72
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
ça yüksek çözünürlüklü veriler elde etmiştir. NASA
tarafından yürütülen AIM uydusu 25 Mart 2007’de
bir Lockheed L–1011 uçağından fırlatılan Pegasus-
XL roketi aracılığıyla atmosferi terk etti ve ilk gö-
rüntüyü aynı yıl 25 Mayıs’ta elde etti.
Gece ışıldayan bulutlar uzaydan görülebiliyor.
Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotlar bazen
gözlemlerini fotoğraflıyorlar. Özellikle bu fotoğraf-
larda gece ışıldayan bulutların uzayın hemen sını-
Yeryüzünde Güneş batmış olsa dahi mezosferin rında yer aldığı açıkça görülüyor.Uluslararası Uzay
en üst tabakasında yer alan bulutlara Güneş’in ışı- İstasyonu’ndan çekilen bu fotoğrafta gece ışıldayan
ğı vurmaya devam ettiği için bu bulutlar bize par- bulutların uzayın siyahlığının başladığı yerde oldu-
lak görünüyor. ğu görülüyor.
Gece ışıldayan bulutlar her sene yaz aylarında
özellikle orta Avrupa ülkelerinde sıklıkla gözleni-
yor. Nasıl oluştukları konusunda hâlâ soru işaret-
leri bulunan bu bulutların kaydedilen ilk gözlemle-
ri 1885 yılında. Krakatoa Yanardağı’nın 1883 yılın-
da patlamasının gözlem tarihine yakın olması ne-
deniyle o dönemdeki bilim insanları bulutların ya-
nardağın patlaması sonucunda oluştuğu kanaatine
vardı. Bulutların su taneciklerinden oluştuğunu ön-
görenler de vardı. Volkanik tozdan da oluşmadıkla-
© NASA

rı 1926’da Malez adlı bilim insanının çalışmalarıyla


kanıtlandı. Bu bulutları yakından takip eden kişiler- Gizemli bulutlar yerden yaklaşık 70 km yüksek-
den en önemlisi Alman Otto Jesse idi. Jesse, aynı za- likte oluşuyor. Bulutları oluşturan su molekülleri
manda 1887 yılında bu bulutları fotoğraflayan ilk ki- 100 nm (nanometre) çapındaki buz kristalleri halin-
şiydi. “Gece ışıldayan” anlamına gelen Latince “noc- de bulunuyor. Bulutlardaki suyun buz kristalleri ha-
tilucent” kelimesi de ilk kez Jesse tarafından kulla- linde bulunmasının nedeni sıcaklığın çok düşük ol-
o
nılmıştır. ması (-120 C’den daha düşük). Normalde bulutların
Bulutlar 1960’lara kadar hep yerden yapılan göz- oluşması için havada toz zerreciklerinin de bulun-
lemlerle incelenmiştir. O zamana kadar mezosfer ması gerektiği biliniyor, fakat o yükseklikte normal
hakkında çok az bilgi vardı. 1960’larda uzaya ro- şartlar altında toz zerrecikleri bulunmuyor. Uzman-
ketlerin fırlatılmasıyla mezosferin soğukluğu ile ge- ların bir kısmı bulutların tozsuz oluştuğunu söyler-
ce ışıldayan bulutların oluşması arasında bir bağlan- ken diğer bir kısmı da bulutların dışarıdan gelen toz
tı olduğu ortaya çıktı. 2007’de AIM (Aeronomy of zerrecikleri tarafından yani göktaşı kalıntıları tara-
Ice in the Mesosphere-Mezosferdeki Buzun Hava- fından oluştuğunu düşünüyor. Bulutların neden da-
bilimi) adlı bir uydu sadece gece ışıldayan bulutla- ha önce gözlenmediği ise gizemini koruyor. Bir grup
rı incelemek için uzaya fırlatıldı. Halen görevine de- bilim insanı bulutların endüstri devrimiyle ortaya
vam etmekte olan bu uydu bulutlar hakkında olduk- çıkmış olabileceğine dikkat çekiyor.

Gece ışıldayan bulutlar


2008 yılında alçak enlemde
(40 derece) yer alan Bolu’dan
bile gözlenmişti.
© Tunç Tezel

73
Gece Işıldayan Bulutlar

Gizemli Bulutların
Çözdüğü Gizem:
Tunguska Olayı
30 Haziran 1908 sabah saat 07:14’te
Rusya’daki Podkamennaya Tungus-
ka nehri yakınlarında (şimdinin Kras-
noyarsk Krai eyaleti sınırları içerisin-
de) büyük bir patlama oldu. Patlama-
nın sesi çok çok uzaklardan bile du-
yuldu ve hatta şok etkisiyle binala-
rın camları kırıldı. Bir göktaşının ya da
kuyrukluyıldızın yere 5-10 km kala ha-
vada patlamasıyla oluşan Tunguska
Olayı, Richter ölçeğine göre 5,0 şidde-
tinde bir sarsıntıya yol açmış, atmos-
ferdeki basınç değişikliği ise Büyük
Britanya’dan bile ölçülmüştü. Olaya bir
göktaşının veya kuyrukluyıldızın ne-
den olduğu en yaygın görüştü, ancak
cevap Yakın zamana kadar tam olarak
bilinmiyordu. 2009’da ABD’nin Cornell Son 100 yılda endüstride büyük bir Bu bulutların görünme sıklığı her ge-
Üniversitesi’nden Kelley ve Seyler’in gelişme olduğu için bu gelişmenin ürü- çen yıl artıyor ve bulutlar daha da alçak
yaptığı çalışma patlamaya neyin yol nü olan bazı gazlar bu oluşuma neden enlemlerden gözlenebiliyor. Öyle ki son
açtığını ortaya çıkardı. Patlamanın he- olmuş olabilir. Öte yandan başka bir bir kaç sene içerisinde bulutlar alçak en-
men ertesi gününden itibaren gökyü- grup da gece ışıldayan bulutları iklim lemlerde yer alan ülkelerden, örneğin
zünde gece ışıldayan bulutlar görül- değişikliğiyle bağdaştırıyor. İklim mo- Türkiye’den ve İran’dan bile gözlendi.
müştü, bu da yüksek atmosfere su ak- dellemeleri, sera etkisine yol açan gaz- Her ne kadar yıllara göre gözlenme
tarıldığına işaretti. Kuyrukluyıldızlar su ların mezosferin soğumasına neden ol- oranları artsa da bulutların görünme
bakımından oldukça zengin olduğu duğunu öngörüyor; bu da gece ışıldayan sıklığının 11 yıllık Güneş devriyle ilişkili
için Tunguska Olayı’na bir kuyrukluyıl- bulutların oluşması için gereken ortamı olabileceğine dair iddialar da söz konu-
dızın neden olduğu sonucu çıkıyordu. hazırlayabilir. Bir diğer grup da gece ışıl- su. İstatistiklere göre Güneş sakin döne-
Ekibin bu sonuca ulaşmasında etken dayan bulutların artan tarımsal etkin- mindeyken bulutların görünme sıklığı
olan şey ise bir uzay mekiğinin fırlatılı- likler dolayısıyla açığa çıkan metan ga- biraz artıyor. Bunun nedeni ise Güneş’in
şı oldu. Endeavour (STS-118) Uzay Me- zı miktarı da arttığı için oluşabileceğini sakin olduğu durumda atmosfere ulaşan
kiği fırlatıldıktan sonra yüksek enlem- söylüyor. Çünkü geçtiğimiz yüzyılda ta- ışınım miktarında da bir azalma gerçek-
lerde gece ışıldayan bulutlar gözlendi. rımsal etkinlik oranı önceki yılların iki leşmesi ve dolayısıyla su moleküllerinin
Bir uzay mekiği fırlatıldığında yakıt ola- katına çıkmış durumda. de daha az parçalanması.
rak kullanılan hidrojenin yanması so-
nucunda tonlarca su açığa çıkar. Açığa
çıkan su mezosferde yayılarak kutup
bölgelerine ulaşır. Böylece gece ışıl-
dayan bulutlar ortaya çıkar. Uzay Me-
kiği Dünya’dan uzaya çıkarken su bıra-
kıyor, kuyrukluyıldız ise uzaydan gelir-
© Martin Mckenna

ken. Her iki durumda da gece ışıldayan


bulutların görülmesinin sebebi suyun
© Donatas Tamonis

mezosfere bırakılması.
Gece Işıldayan bulutlar gecenin oldukça karanlık olduğu vakitlerde bile
gözlenebiliyor. 19 Haziran 2009’da Kuzey İrlanda’da çekilen bu fotoğrafın çekim
saati hayli erken, yerel zamanla 01:28. Hemen hemen gece yarısı diyebiliriz.

74
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<
Fotoğrafta alçak bulutların
siyahlığına nazaran
gece ışıldayan bulutların parlaklığı
dikkat çekiyor.
© Erno Berko

Güneş etkin dönemindeyken


ışınım miktarı arttığı için su mo-
+ _
lekülleri H ve OH iyonlarına
ayrışıyor, bu nedenle kristal yapı-
ları bozuluyor ve bulutlar daha az
ortaya çıkıyor.
Önümüzdeki yıllarda AIM’in
elde edeceği veriler sayesinde
gece ışıldayan bulutlar hakkın-
da daha fazla bilgi elde edilecek-
© John C McConnell, Kuzey İrlanda

tir. 2013’de gerçekleşecek Güneş


maksimumunun olayı nasıl etki-
leyeceğini ise şimdiden tahmin
etmek pek de kolay değil. Eğer
yaz aylarında yolunuz yüksek
enlemlere düşerse, akşam Güneş Gece ışıldayan bulutlar sadece
Avrupa’da değil Kuzey Amerika ve
battıktan yarım saat sonra batı- Kuzey Asya’dan da gözlenebilir.
Fotoğraf Kanada’nın Labrador
ya veya Güneş doğmadan yarım eyaletindeki North West
saat evvel doğuya bakmayı unut- nehri kıyısından çekilmiştir.
(Sol altta)
mayın. Bu büyüleyici bulutlara
siz de tanık olabilirsiniz.

Kaynaklar
http://atoptics.co.uk/highsky/nlc1.htm
http://www.nightskyhunter.com
http:// en.wikipedia.org/wiki/Noctilucent_Cloud
© Wallace J. McLean

http://www.newscientist.com/article/dn17234-mysterious-nightshining-
clouds-may-peak-this-year.html
http://spaceweather.com
http://www.news.cornell.edu/stories/June09/TunguskaComet.html
http://www.antarctica.gov.au/about-antarctica/fact-files/atmosphere/noctilucent-clouds

75
Başar Titiz

Amatör Teleskop Yapımı-3


Teleskop Aynası Yapımında İş Akışı
Amatör bir teleskop aynası yapımında aşağıda- kaçınabiliriz. Cam tozları ile birleşen ve bulamaç
ki iş akışı izlenir. kıvamına gelen aşındırıcı artıkları, uzun süre so-
Kaba ve ince aşındırma: Cam diskin çukurlaş- nunda da olsa, sıhhi tesisatı tıkayabilir. Bu yüzden
tırılarak cilalanmaya hazır hale getirilmesi işlemi- su dolu kovanın dibindeki çamuru, üstteki suyun
dir. Hareketlerin çok fazla sayıda ve rastgele doğ- içinde çökmesini bekledikten sonra alarak doğru-
rultularda olması nedeniyle kusursuz küresel bir dan çöpe atmalıyız. Çalışma yüzeyinin sürekli ola-
yüzey oluşur. İnce aşındırma sonunda cam ıslatıl- rak bir atomizerle ıslatılması, cam tozunun solun-
dığında saydamlaşır. ması ya da havalanması tehlikesini ortadan kaldı-
Cilalama: Bir önceki aşamada elde ettiğimiz rır ve bu bakımdan önemlidir. Kaba aşındırma sı-
küresel yüzey, cilalama lapı denilen bir alet ve ser- rasında masamızın üstünde sadece su püskürtmek
yum oksit yardımıyla cilalanarak optik bir yüzey için bir atomizer, silisyum karbür ve alüminyum
haline getirilir. oksit tozlarını içine koyduğumuz kap ve aşındırma
Test ve biçimlendirme: Cilalanmış yüzeydeki aleti bulunmalıdır. Bunlar dışındaki diğer malze-
çeşitli kusurlar test yöntemleri ile ortaya çıkarılır meler, gerekmedikçe çalışma ortamına getirilme-
ve çeşitli biçimlendirme hareketlerinin uygulan- melidir. Çünkü az bir olasılıkla da olsa, üzerlerine
ması ile giderilir. Son olarak vakum içinde buhar- bulaşacak aşındırıcı tozlar, daha ince tozlarla çalı-
laştırılan çok ince bir alüminyum film ile kaplanır. şırken dökülerek camın çizilmesine yol açabilir.

Çalışma Ortamının Hazırlanması Kaba Aşındırma


Kaba ve ince aşındırma, üzerinde rahatça çalı- Aşağıdaki fotoğrafta görülen cam disk 203 mm
şabileceğimiz yükseklikte bir masa ya da varil üze- çapında. Bu camdan f/6 odak oranında bir ayna ya-
rinde yapılabilir. Çalışılacak yüzeyin üzerine bir pabilmek için ortasını 2,11 mm derinliğinde aşın-
kaç kat gazete kâğıdı ya da “kaydırmaz” olarak ad- dırmalıyız. 2,11 mm’lik bu çukurluk değerine sagit-
landırılan lastik matlardan koyarak camın ve aşın- ta deniliyor. Sagitta değerini hesaplamak için http://
dırma aletinin kaymasını engelleyebiliriz. Ayrıca www.atmsite.org/contrib/Prewitt/sagitta/ sayfasın-
ince camların bu şekilde desteklenmesi, astigma- daki uygulamayı kullanabiliriz. Ya da D aynamızın
tizma kusurunun oluşmasını engeller. Daha ince çapı, F odak uzaklığı olmak üzere, S sagitta değerini
grit ölçüsündeki aşındırıcıya geçerken, kullandığı- gösterecek şekilde S=[(D/2)^2/4*F] bağlantısından
mız tüm araç gereci ve çalıştığımız yüzeyi olabildi- da yaralanabiliriz. Bu değere tam olarak ulaşmamız
ğince dikkatli temizlemek, ellerimizi iyice yıkamak gerekmez. Örneğin S=2,11 mm yerine S=2,21 mm
gibi önlemleri almalıyız. Böylece, tek bir aşındırı- durumunda, odak uzaklığımız 1218 mm’den, 53
cı taneciğin bile yol açabileceği çiziklerden korun- mm azalarak 1165 mm’ye düşecek ve aynamızı da
muş oluruz. Camı ve aşındırma işleminde kullan- f/6 yerine f/5,74 olarak adlandıracağız. Tüpün uza-
dığımız aleti temizlemek için eski bir fırça ve yarı- ması veya kısalması dışında bunun önemi yoktur.
sına kadar su dolu bir kova kullanabiliriz. Böyle- Yine de hedeflediğimiz sagitta değerine olabildi-
likle akan su altında aynayı ve aşındırma aletini yı- ğince yaklaşmaya çalışırsak, teleskobu planlarken
kamaya çalışırken oluşabilecek talihsizliklerden de bağımlı değişkenleri de, örneğin ikincil ayna boyu-

76
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>
tunu kontrol altında tutmuş oluruz. Kaba aşındır- Metal aleti cam üzerinde hareket ettirirken, bir
ma sırasında Sagitta değerini geçmemeye özen gös- seferde kullanmamız gereken aşındırıcı tozun mik-
termeliyiz çünkü bu aşamada metal bir alet kullana- tarını uygulayacağımız baskı kuvvetine ve camın
cağız ve bu aletle, ince aşındırmada kullanacağımız büyüklüğüne göre seçmeliyiz. Eğer gereğinden az
aşındırma aletinde olduğu gibi, sagittayı azaltma- miktarda aşındırıcı kullanırsak aşınma hızı yavaş-
nın bir yolu yoktur. Kaba aşındırmada, hedeflediği- lar. Gereğinden fazla aşındırıcı kullanımı ise tane-
miz sagitta’nın % 75’ine ulaşmamız yeterli. Geri ka- ciklerin sadece cama değil birbirlerine de sürtü-
lan aşındırmayı ince aşındırma yolu ile yapabiliriz. nerek ufalanmasına yol açar. Silisyum karbür to-
Kaba aşındırmada kullanacağımız metal alet, çevre- zunu camın ortasına koyup atomizer ile ıslattık-
mizde kolaylıkla bulabileceğimiz iri bir somun, hal- tan sonra, metal alet ile dairesel ya da çap eksenin-
ter ağırlığı ya da demir bir disk olabilir. Elde rahatça den geçen ileri geri hareketler uygulayarak aynayı
tutulabilir olması ve keskin bir kenarının olmaması- çukurlaştırmaya başlayabiliriz. Kuvvet, sadece ca-
nın gerekmesi dışında bu aletin çapı, aynamızın ça- mın merkezine uygulanmalıdır. Bir süre sonra, çı- Fotoğraf 1: Metal alet olarak
kullanılan demir ağırlık.
pının yarısı ile üçte biri kadar olmalıdır. Fotoğrafta kan seslerden de anlayabileceğimiz gibi, aşındırı- Benzer bir alet ile cam oldukça
böyle bir metal alet görülmektedir. cı tozları ufalanacak ve artık daha az ses çıkaracak- hızlı biçimde aşındırılabilir.
Cam diskin aşındırılmasında dikkat etmemiz lardır. Bu durumda yeniden toz eklemeliyiz. Yeni-
Fotoğraf 2: İçbükey bir
gereken ilk nokta, kenar pahının en az 2 mm ge- den aşındırıcı ekleyene kadar geçecek 2-3 dakika- aynada komparator saati ile
nişliğinde olması ve düzgün şekilde yapılmış olma- lık süre içinde de camı kendi ekseni etrafında, her sagittanın ölçülmesi.
sıdır. Eğer camı satın aldığımız yerde pahlama iş-
lemi yapılmamışsa, bu durumda bir zımpara taşı
kullanarak pahlama işlemini bizim yapmamız ge-
rekir. 220 kum inceliğinde bir zımpara taşı kulla-
narak ve atomizerle su püskürterek camı 45 derece
bir açı ile aşındıracak şekilde pahlama yapabiliriz.
Bu sırada cam diski sürekli çevirmeliyiz ki, hep ay-
nı yerlerinden aşınmasın. 203 mm çapında bir cam
disk sabırlı bir çalışma ile 2-3 saat içerisinde düz-
gün şekilde pahlanabilir. Kenar pahı kaybolması-
na karşın kaba ve ince aşındırmaya devam edilirse,
cam diskin kenarlarında kırılma ve kopmalar baş-
lar. http://getir.net/u5r adresindeki videoda kenar
pahlamanın nasıl yapıldığını görebilirsiniz.
Örnek olarak cam diskimizin ortasını 2,11 mm
aşındırmak ve kaba aşındırma sonucunda bu de-
Başar Titiz

ğerin % 75’i olan yaklaşık 1,75 mm’ye ulaşmayı de-


neyelim. Bu değere ulaşıp ulaşmadığımızı kont-
rol etmek için birkaç yöntem kullanabiliriz. Örne-
ğin 1/100 mm hassasiyetinde ölçüm yapabilen bir
komparator saat ve saat gövdesinin saplanabilece-
ği bir metal profil kullanarak, camı önce ortasın-
dan yüzeye değebilecek bir yüksekliğe getirip daha
sonra en kenara doğru ilerlettiğimizde, saatin ibre-
si camın en dışındaki noktada sagitta değerini gös-
terecektir. http://getir.net/u5s adresindeki videoda
tarif edilen ölçüm yöntemini izleyebilirsiniz.
Komparator saat ve mastar yerine, çapını bildi-
ğimiz bir matkap ucu ya da bir çivi ve çelik cetvel
kullanarak da derinliği yaklaşık olarak kestirebili-
riz. Çiviyi L şeklinde kıvırarak, aynanın çap ekse-
ni boyunca dik olarak yerleştireceğimiz çelik cet-
vel ile cam yüzey arasından geçip geçmediğine ba-
Başar Titiz

kabiliriz.

77
Teleskop Aynası Yapımında İş Akışı

mız aşındırma hareketlerinin sonucunda neredey-


se kendiliğinden oluşacak. Bir tanesi iç bükey (ay-
na) diğeri ise dışbükey (aşındırma aleti) iki yüzey
arasında ancak kusursuz bir küresel uyum olduğu
durumda düzgün bir hareket mümkün olabilir.
Kullanacağımız aşındırma aletini, basit bir şe-
kilde alçı ve cam mozaikler kullanarak yapabiliriz.
Bunun için kaba aşındırma sonrasında ortasında
çukurluk oluşan cam diskimizi kalıp olarak kullan-
malı ve buraya 3-4 cm kalınlığında alçı dökmeliyiz.
Camın kenarlarından 4-5 cm kadar yükseğe çıka-
cak şekilde bir plastik şerit sardıktan sonra, çabuk
donan dişçi alçısını döküp kurumasını bekleyip
daha sonra bu kalıptan dışarı çıkaralım. Dış bükey
yüzeye, daha önce bir kâğıt üzerinde işaretlediği-
Başar Titiz

miz yerlere yapıştırdığımız cam mozaikleri bir se-


ferde epoksi kullanarak yapıştıralım. Kuruduktan
sonra aşındırma aletimiz kullanılmaya hazırdır.
http://getir.net/u5u adresinde bu işlemler sırasın-
da çekilmiş bir video görüntüsünü bulabilirsiniz.
Normal olarak elimizde sırası ile 80 , 120 , 220,
320, 500, 800 ve 1200 grit tanecik büyüklüğünde
aşındırıcılar bulunur ve ince aşındırmaya 120 grit
silisyum karbür ile başlayabiliriz. Silisyum karbür
tozlarını ufak bir kaşık ya da daha iyisi bir tuzluk
kullanarak kontrollü biçimde ayna ya da aşındırma
aletinin üzerine dökebiliriz. Alüminyum oksit toz-
ları ise ılık su içinde boya kıvamında hazırlanarak
uygulanabilir. Aşındırma aleti, ince aşındırmanın
başlangıcında cam mozaiklerin yapıştırıldığı yüz
yukarı bakacak şekilde yerleştirilir; ayna ise içbükey
yüz aşağıya bakacak durumdadır. Bu konuma yay-
Başar Titiz

gın kullanımı ile “ayna yukarıda” ya da MOT (Mir-


ror On Top) konumu adı verilir. Tahmin edilebile-
Fotoğraf 3: Burada seferinde ufak miktarlarda değiştirdiğimiz açılarla ceği gibi diğer konumda ise ayna aşağıda ve aşın-
anlatılan yöntemlerle döndürmeliyiz, böylece aşındırma hareketini hep dırma aleti de yukarıdadır ve TOT (Tool On Top)
yapılmış bir aşındırma
aleti. Cam mozaikler aynı eksen boyunca yapmamış oluruz. Böylelikle yani “aşındırma aleti yukarıda” olarak adlandırılır.
epoksi ile alçı gövdeye metal aletimiz tüm çap eksenleri boyunca yaklaşık MOT konumu, aynanın ortasını aşındırırken TOT
yapıştırılmış. aynı sayıda ileri geri hareket yapmış olacaktır. Ku- konumu ağırlıklı olarak kenarlarını aşındırır. MOT
sursuz bir küre elde edilebilmesinin sebebi de bu ve TOT konumlarını değişen sürelerle kullanarak,
Fotoğraf 4: Kalem testi
adı verilen yöntem ile rasgele hareketlerin çokluğudur. Kaba aşındırma sagitta değerini kontrol altında tutabiliriz. Örneğin
küreselliğin kontrol sırasında çekilmiş bir video görüntüsünü http://ge- sagitta değerini geçmişsek geri dönmek için TOT
edilmesi. Kurşun tir.net/u5t adresinden indirerek inceleyebilirsiniz. konumunda çalışmaya başlarız. İnce aşındırıcı ta-
kalem izleri, aşındırma
aletinin kısa süreli neciklerle çalışmaya başladığımızda, sagitta değeri-
hareketleri sonrasında İnce Aşındırma nin artık çok fazla değişmediğini görebiliriz. Örne-
yüzeyin her yerinde ğin 800 grit alüminyum oksit ile çalışırken sagitta-
eşit olarak silinmeli.
Bir önceki aşama sonrasında hedeflediğimiz de- yı artırmak ya da azaltmak ancak uzun sürelerle ça-
rinliğin dörtte üçüne kadar aşındırdığımız cam lıştığımızda mümkündür. Tırnağımızla fark edebi-
diski, ince aşındırma aşamasında kusursuz küresel leceğimiz derinlikteki çizikler cilalama ile giderile-
bir iç bükey yüzey haline getirirken aynı zaman- mez. Çalışmanın herhangi bir aşamasında yüzeyde
da cilalanmaya da hazır hale getireceğiz. Hedefle- çizikler fark edilirse, bir önceki kalın aşındırıcı to-
rimizden birincisi olan küresellik, uygulayacağı- zuna geri dönülerek yeterli bir süre çalışılır.

78
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<

Küresel kundaklı 8” f/6 teleskop,


ekvatoryal platform ve gözlem
iskemlesi, Uludağ Tutyeli’nde 2200
metre yükseklikte yapılan
bir gözlem sonrasında. (Solda)

Küresel kundakli 8” f/6 bir teleskop ve


yüksekliği ayarlanabilen bir gözlem
iskemlesi. (Sağda)

120 gritten 1200 grite kadar yapacağımız aşındır- görüntüdeki açıklık koyuluk farklılıkları, yüzeyde-
ma sırasında “normal hareket” adı verilen bir aşın- ki bölgelenmeleri işaret eder. Eğer yukarıdaki yön-
dırma hareketi kullanabiliriz. http://getir.net/u5v ad- temlerle bir sonraki aşındırıcıya geçebileceğimi-
resindeki videoda görülebilecek bu hareket sırasın- zi görüyorsak aşındırma aletini, aynayı ve çalıştığı-
da bazı noktalara dikkat etmeliyiz. Öncelikle MOT mız yeri iyice temizledikten sonra yeni aşındırıcı ile
ya da TOT konumunda ayna ve aşındırma aletinin çalışmaya başlayabiliriz. Bölgelenmeler kaçınılma-
merkezleri arasında, zaman zaman değiştireceğimiz sı gereken yüzey kusurlarındandır ve ince aşındır-
ufak farklar olmalı. 3-5 ileri geri hareket çifti boyun- ma sonunda bölgelenmelerin tamamen giderilmiş
ca bu merkezler üst üste gelecek şekilde hareket etti- olmasını bekleriz. Yeni başlayanların sık sık yaptı-
rilmişse, bir dahaki 3-5 ileri geri hareket çifti boyun- ğı bir hata, cam diskin dış kenar bölgelerinin yete-
ca merkezler arasında 1,5 cm aralık bırakılmalı. Bu rince aşındırılmamış olmasıdır. TOT konumunda
aralık değeri sürekli olarak değiştirilmeli. Aynı şekil- yeterince uzun çalışmaya ve dışarı taşma miktarını
de, dışarı taşma miktarı çapın ortalama üçte biri ya- gerektiği gibi uygulamaya dikkat edilmelidir. Yoksa Fotoğraf 5: Küresellik,
fotografta görülen
ni 203 mm çapında bir ayna için 70 mm kadar olma- cilalama sırasında bu kısımların puslu kaldığı görü- sferometre ile kontol ediliyor.
lıdır. Ama dışarı taşma miktarı da zaman zaman de- lür. Her şeyi gerektiği gibi yapmışsak, ince aşındır- Üç noktadan yüzeye değen
ğiştirilmeli ve birkaç santimetrelik artma ve azalma- ma sonucunda dokunulduğunda sanki yağlıymış sferometrenin ortasındaki
komparator saatinin ucu,
lar göstermelidir. Tüm bu önlemlerin nedeni, ayna- gibi hissedilen pürüzsüz bir küresel yüzey elde ede- diğer 3 nokta ile düzlem
nın ve aşındırma aletinin sürekli olarak periyodik iz- riz. Bundan sonraki aşamada camımızı cilalayarak üzerinde ise, yüzeyde hareket
ler boyunca hareket etmesine engel olmaktır. Küre- “optik bir yüzey” haline getireceğiz. etmeksizin gezinebilyor.
sellikten sapmaları işaret eden tepelerden ve çukur-
lardan oluşan bölgeler barındırmayan, kusursuz kü-
resel bir yüzey ancak bu şekilde elde edilebilir.
Herhangi bir tanecik büyüklüğündeki aşındırıcı
ile ortalama 45 dakika çalıştıktan sonra, bir sonraki
ve daha ince aşındırıcıya geçmeden önce bir büyü-
teç ile yüzey dikkatlice incelenir ve yüzeydeki oyuk-
ların homojen büyüklükte olup olmadığı kontrol
edilir. Bir önceki aşındırıcı tarafından oluşturulmuş
ve diğerlerinden daha büyük oyuklar varsa, bunlar
kayboluncaya kadar çalışmaya devam edilir. Yüzey-
de çizikler varsa yine aynı şekilde bu çizikler kay-
boluncaya kadar çalışılır. Gerektiği gibi çalışıldığın-
da, her bir aşındırıcı büyüklüğünden bir sonrakine
geçmeden önce, tavandaki bir ışık kaynağına doğ-
ru oldukça eğik bir açı ile yüzeye baktığımızda açık
Başar Titiz

ya da koyu gri bölgeleri bir arada görmemeliyiz. Bu

79
Abdurrahman Coşkun

Endoplazmik
Retikulum
Hücrenin belli işlevleri gerçekleştirmek üzere özelleşmiş organellerinden biri de
hem kendine has yapısıyla hücre şemalarında hemen dikkat çeken hem de bir
tekerlemeyi andıran ismiyle biyoloji derslerinden hatırlayıverdiğimiz endoplazmik
retikulum. Birbiriyle bağlantılı kanal ve kese biçimindeki yapılardan oluşan bu
organel hücrenin gereksinim duyduğu proteinlerin ve lipidlerin (yağların) üretimi,
karbonhidratların ve steroidlerin metabolize edilmesi ve kalsiyumun
depolanması gibi pek çok işlev üstleniyor.

Endoplazmik retikulum
birbirleriyle bağlantılı kanal ve
kese biçimindeki yapılardan
meydana gelmiştir.

C
anlılığın en temel özelliklerinden biri canlı sis- Elektron mikroskobuyla incelendiğinde endop-
temin bir bariyerle çevreden ayrılmış olması. lazmik retikulumun sitoplazmaya bakan tarafında
Tüm canlılar hücrelerden oluşur ve tüm hüc- bazı bölgelerde granüllü yapılar olduğu görülür. Bu
reler bir zarla çevrilidir. Ancak bir zar aracılığıyla çev- görüntüye dayanarak endoplazmik retikulum gra-
resinden ayrılma özelliği sadece hücrenin bütününde nüllü ve granülsüz (düz) olmak üzere ikiye ayrılmış-
değil çeşitli işlevleri üstlenen alt birimler olan organel- tır. Bu iki yapının dış görünüşleri faklı olduğu gibi iş-
lerinde de görülebilen bir özellik. Hatta ökaryot hüc- levleri de farklıdır.
relerdeki toplam zar yüzeyinin çok büyük bir kısmını Yüzeyinde tutunmuş halde ribozomlar bulunan
organeller oluşturur. Bu oranda en büyük paya sahip granüllü endoplazmik retikulumda ağırlıklı olarak
organel de hücrenin dış ve iç zarları toplamının yakla- protein sentezi gerçekleşirken düz endoplazmik re-
şık yarısını oluşturan endoplazmik retikulum. İzole bir tikulumda daha çok lipidler sentezlenir. Düz ve gra-
yapı olmayan endoplazmik retikulum çekirdek zarı ile nüllü endoplazmik retikulum oranı hücrenin prote-
birleşerek adeta kapalı bir alan oluşturuyor. in veya lipid sentezleme durumuna göre değişir. Ör-
Endoplazmik retikulum çekirdek zarı ile birleşik neğin böbrek üstü bezi hücreleri gibi steroid sentez-
durumdadır ve sitoplazma içinde çok kıvrımlı yapı- leyen hücrelerde sitoplazmanın büyük bir bölümünü
da, kapalı bir alan oluşturur. düz endoplazmik retikulum kaplar.

80
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>

Granüllü endoplazmik
retikulum. Koyu yeşil renkli
noktalar protein sentezleyen
ribozomları göstermektedir.

Granüllü Endoplazmik Retikulum Ancak söz konusu protein olunca iş sentezle bit-
mez. Çünkü yaşamın devamı hücrelerdeki proteinle-
Özellikle protein sentezinin yoğun olduğu hüc- rin doğru işlev görmesine bağlıdır. Proteinlerde doğ-
relerde daha fazla bulunur. Sitoplazmaya bakan ru işlev için doğru üç boyutlu yapı ön koşuldur. Do-
yüzünde çok sayıda granül vardır. Bu yapılar pro- layısıyla yaşamın varlığı ve devamı proteinlerin iste-
tein sentezleyen ribozom gruplarıdır. Burada sen- nilen üç boyutlu yapıda olmasına bağlıdır. Bu tıpkı
tezlenen proteinler sitoplazmadan yalıtılmış du- bir otomobilin parçalarındaki uyuma benzer. Eğer
rumdadır. bir parça istenilen özelliklere sahip değilse ya da şekli
Hücrede proteinler ya serbest ribozomlarda ya bozuksa, işlev görmesi mümkün olmaz. Proteinlerde
da endoplazmik retikuluma bağlanan ribozom- sentez sonrası aşama bu nedenle çok önemlidir. Zin-
larda sentezlenir. Bir proteinin hangi ribozom- cir şeklinde sentezlenen proteinlerin sentez sırasın-
larda sentezleneceği önemlidir. Çünkü sentez ye- da veya sentezden sonra kıvrılıp istenilen üç boyut-
ri aynı zamanda proteinin gideceği yer ve işlev- lu yapıya geçmesi gerekir. Bu kıvrılma işlemi için ge-
leriyle de ilişkilidir. Sitoplazmadaki serbest ribo- nellikle şaperon denilen yardımcı proteinlere gerek-
zomlarda daha çok hücre içi işlevleri olan protein- sinim duyulur.
ler sentezlenirken, endoplazmik retikuluma bağla- Proteinlerin katlanma işlemleri çok karmaşıktır
nan ribozomlarda ise genellikle hücre dışına gön- ve hata olasılığı oldukça yüksektir. Çünkü zincir bi-
derilen veya hücre zarında ve bazı organellerde gö- çimindeki bir yapının üç boyutlu uzayda katlanabi-
rev alan proteinler sentezlenir. Endoplazmik reti- leceği sayısız şekil var ve bunların pek çoğu işlevsel
kuluma yönlendirilecek proteinlerin şifresini taşı- değil. Ayrıca oksidatif stres, enfeksiyonlar, hidrojen
yan mRNA’ların bir ucunda proteinin gideceği yeri iyon konsantrasyonu, ortamın sıcaklığı gibi çok sayı-
belirten ek bir baz dizisi var. Bu baz dizisine sahip da farklı etken de proteinlerin doğru katlanması üze-
mRNA’ları okuyan ribozomlar endoplazmik reti- rinde etkilidir. Yanlış katlanan proteinler hücreye za-
kulumdaki özel bir bölgeye bağlanır ve sentezledi- rar verebilir, hatta yanlış katlanan proteinlerin hücre-
ği proteinler endoplazmik retikulumun iç kısmına de birikmesi kanser ve Alzheimer gibi ciddi hastalık-
geçer. Sentezlenen proteinler burada bazı işlemler- lara neden olabilir. Bu durumda protein katlanması
den geçirilir ve daha sonra gerekli yere gönderilir. sırasında şaperonların yardımı çok önemlidir.

81
Endoplazmik Retikulum

Ancak şaperonların yardımına rağmen, olum- Peki yanlış katlanan proteinlerin miktarında
suz etkenlerden dolayı yine de endoplazmik reti- artış olması durumunda ne tür önlemler alınır?
kulumda sentezlenen proteinlerin bir kısmı isteni- Gerekli tüm önlemlerin alındığını söyleyebiliriz.
len üç boyutlu şekilde katlanmayabilir. Bu durum- Bunlardan bazıları:
da katlanamayan veya yanlış katlanan proteinle-
rin birikmesi hücre tarafından sıkı bir şekilde iz- •Yanlış katlanan proteinlerin üretiminin azaltıl-
lenmelidir. Peki nasıl? Katlanan proteinleri kont- ması veya durdurulması
rol eden, katlanamayanları ve yanlış katlananları •Proteinlerin doğru katlanmasına yardımcı
tespit eden ve ortamdan uzaklaştırılmasını sağla- olan şaperonların sentezinin artırılması
yan iyi organize olmuş bir “kalite kontrol sistemi” •Yanlış katlanan proteinlerin görev yapacakları
vardır. Bu sistem endoplazmik retikulumdaki tüm yerlere gönderilmesinin durdurulması
proteinleri kontrol ederek bir uyumsuzluğun veya •Yanlış katlanan proteinlerin yıkılmak üzere
şekil bozukluğunun olup olmadığını belirler. Ya- hızla ortamdan uzaklaştırılması
pılan kontrol sonucu eğer proteinin yapısında bir •Yanlış katlanan proteinleri endoplazmik reti-
anormallik saptanmazsa görev yapacağı yere gön- kulumdan sitozole gönderen proteinlerin sentezi-
derilir. Eğer kontrol sırasında proteinin yapısının nin artırılması
istenilen özelliklere sahip olmadığı görülürse pro- •Sitozolde yıkımı gerçekleştiren proteinlerin
tein sitozole geri gönderilir ve burada parçalanarak sentezinin artırılması
temel yapıtaşları olan amino asitlere ayrılır. Açığa
çıkan amino asitler hücrenin ihtiyacına göre fark- Protein endoplazmik retikulumda uzun sü-
lı amaçlar için kullanılır. Yani yanlış imalat sonucu re “bekleyemez”. Sentezlenen bir proteinin en kı-
oluşan proteinler “çöpe atılıp” israf edilmez, yeni- sa sürede görev yapacağı yere gönderilmesi gerekir,
den kullanıma sunulur. Eğer herhangi bir bölgede aksi takdirde işe yaramaz protein muamelesi görür
yanlış katlanan proteinlerin miktarında artış var- ve bulunduğu yerden parçalanmak üzere sitoplaz-
sa hücre bunları sadece ortamdan uzaklaştırmak- maya alınır.
la kalmaz, daha ciddi ek tedbirler de alır. Tüm bu
işlemler protein biyokimyasının sadece sentezden Düz Endoplazmik Retikulum
ibaret olmadığının ve sentez sonrası işlemlerin de
Çekirdek etrafında kıvrımlı en az doğru sentez kadar önemli olduğunun bir Endoplazmik retikulumun bu bölgesi, ribozom-
şekilde dizilmiş endoplazmik
retikulum göstergesidir. lar bulunmadığı için, granülsüz veya düz endop-
lazmik retikulum olarak bilinir. Hücreyi ve orga-
nelleri çevreleyen zarların yapısında bulunan li-
pidlerin büyük çoğunluğu düz endoplazmik reti-
kulumda sentezlenir. Hücre dışına gönderilen pro-
teinler granüllü endoplazmik retikulumda sentez-
lenirken karaciğerde sentezlenen lipoproteinlerde
olduğu gibi, hücre dışına gönderilen lipidler de düz
endoplazmik retikulumda sentezlenir.
Düz endoplazmik retikulumda sadece lipid sen-
tezi gerçekleşmez. Örneğin karaciğer hücrelerinde,
düz endoplazmik retikulumda bazı ilaçların ve ya-
bancı maddelerin zararsız hale getirilmesi işlemle-
ri de yürütülür.
Endoplazmik retikulumun çok önemli bir işlevi
de hücre içi kalsiyum deposu olarak işlev görmesi-
dir. Ancak bu depolama işlevi dinamik bir biçimde
gerçekleşir ve aslında hücre içi kalsiyum yoğunlu-
ğunun ayarlanmasını sağlar. Yani gereksinime gö-
re sitozole kalsiyum verilir veya depolanmak üze-
re sitozolden kalsiyum geri alınır. Endoplazmik re-
tikulumun bir bölümü kalsiyum depolayabilecek,
özel bir yapıya sahiptir. Kalsiyum hücre içine ve-

82
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<

Doç. Dr. Abdurrahman


Coşkun, 1994 yılında
Erciyes Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden mezun
oldu. 2000 yılında
biyokimya ve klinik
biyokimya uzmanı,
2003 yılında yardımcı
doçent ve 2009’da
doçent oldu. Uluslararası
hakemli dergilerde
yayımlanmış 32
makalesi var. Özel olarak
laboratuvarda kalite
kontrol, standardizasyon
ve protein biyokimyası
konularında araştırmalar
yapıyor. Halen Acıbadem
Labmed Klinik
Laboratuvarları’nda klinik
biyokimya uzmanı ve
Acıbadem Üniversitesi
Tıp Fakültesi Biyokimya
Anabilim Dalı’nda öğretim
üyesi olarak çalışıyor.

Granüllü endoplazmik retikulum


(kahverengi) ve mitokondrinin
(mavi) elektron mikroskobik
görüntüsü. Kıvrımlı yapıya sahip
olan endoplazmik retikulum
üzerinde çok sayıda ribozom
(granüllü yapılar) bulunmaktadır.

rildiğinde birçok metabolik olay tetiklenir, bu ne- yüzyılda da insanoğlunu epey uğraştıracağını söy-
denle hücre içine verilen kalsiyumun gereksinim leyebiliriz. Etkin tedaviler geliştirebilmek için en-
olmadığında tekrar geri alınması gerekir. doplazmik retikulumda meydana gelen moleküler
Düz ve granüllü endoplazmik retikulum baş- ve biyokimyasal süreçleri daha iyi anlamak duru-
ta şeker metabolizması olmak üzere daha pek çok mundayız.
biyokimyasal süreçte görev alır. Ayrıca kanser, şe-
ker hastalığı, Alzheimer gibi pek çok hastalık yan- Kaynaklar
lış katlanan proteinlerle, damar sertliği ve obezite Stolz, A., Wolf, D.H., “Endoplasmic reticulum Hoseki, J., Ushioda, R., Nagata, K., “Quality Control
associated protein degradation: A chaperone assisted of the Cellular Protein Systems. Mechanism and
gibi bir takım hastalıklar da lipid metabolizmasıyla journey to hell”, Biochimica et Biophysica Acta 1803, components of endoplasmic reticulum associated
s. 694-705, 2010. degradation”, Journal Of Biochemistry, 147,
ilişkili olduğu için endoplazmik retikulum tüm bu Albert, B., Johnson, A., Lewis, J., Raff, M., Roberts, s. 19-25, 2010.
K., Walter, P., Molecular Biology of the Cell, 5. Basım, Nelson, D.L., Cox, M.M., Lehninger Principles of
hastalıkların odağında yer alır. Bu hastalıkların 21. Garland Science, Taylor and Francis Group, 2008. Biochemistry, 3 Basım, Worth Publishers, 2003.

83
Hüseyin Gazi Topdemir

Kadızâde-i Rûmî
Kısa Yaşam Öyküsü:
Kadızâde-i Rûmî, kesin olma-
makla birlikte 1359 yılında, Os-
manlı Devletine bir süre baş-
kent olarak da hizmet vermiş
olan Bursa’da doğmuştur. Eğiti-
mine Bursa’da başlamış ve dö-
nemin önemli bilginlerinden
Şemsüddîn Molla Fenârî (?-1431)
ve Müneccim Feyzullah’tan (?-?)
ders almıştır. 1382 yılında Bursa’da
Risâle fî el-Hesab (Aritmetik Üze-
rine) adlı kitabını yazmıştır. Da-
ha sonra dönemin gözde bilim
ve kültür merkezlerinin yer aldı-
ğı Mâverâünnehr bölgesine git-
miş ve burada matematik alanın-
da yetkinleşmesini sağlayacak bir la medresenin dönemin öncü bi- Kadızâde-i Rûmî, Semerkand
eğitimden geçmiştir. Bilim insa- lim ve eğitim kurumu olmasını Medresesi’nde birçok öğrenci ye-
nı olarak kazandığı yetkinlik, sa- sağlamıştır. Bilime ve bilim adamı- tiştirmiştir. Öğrencilerinden ba-
dece bilginler arasında değil yö- na değer veren bilgin bir yönetici zıları Osmanlı Devleti’ne gelerek
neticiler arasında da tanınmasına olan Uluğ Bey daha sonra hocası- Semerkand bilim geleneğinin Os-
yol açmış ve tarihin ender yetiştir- nı Zîc-i İlhânî’deki tabloların geliş- manlı topraklarında hayat bul-
diği bilgin ve siyasetçilerden Uluğ tirilmesi amacıyla kurduğu Semer- masını sağlamıştır. Bunlardan bi-
Bey’in hocası olmuştur. Bu tanışık- kand Gözlemevi’nin müdürlüğü- risi Fethullah Şirvânî (?-1486), di-
lık Kadızâde-i Rûmî’nin yaşamın- ne getirmiştir. Burada Gıyâsüddîn ğeri de Ali Kuşçu’dur. Kadızâde-i
da ciddi değişimlere yol açmış, bi- Cemşîd el-Kâşî (?-1429) ile birlikte Rûmî’nin 1432 yılında öldüğü tah-
lim insanı ve eğitimci olarak hem gözlemlerde bulunan Kadızâde-i min edilmektedir.
Semerkand’da hem de Osmanlı Rûmî, Gıyâsüddîn Cemşid el-
Devleti’nde etkili bir konuma ulaş- Kâşî’nin ölümü üzerine bir sü-
mıştır. Önce öğrencisi Uluğ Bey ta- re tek başına gözlemlerde bulun-
rafından Semerkand Medresesi’ne muştur. Ancak kendisi de gözlem
baş hoca olarak atanan Kadızâde-i çalışmalarını tamamlayamadan
Rûmî, doğa bilimleri alanında- ölünce sürecin tamamlanması Ali
ki yetkinliğine koşut bir program- Kuşçu’ya (1403-1474) kalmıştır.

84
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>

Bilim Anlayışı: olması da bu durumu doğrulamaktadır. Bir hükümdar da olsa, yöneticinin bi-
Bununla birlikte, hocasını “matematikte lime ve bilim adamına müdahalesinin
Osmanlı bilim geleneğinin oluşma- söz söyleyecek durumda değildir” diye- doğru olmayacağını dile getiren bu dav-
sında önem taşıyan kültür merkezleri- rek eleştiren Kadızâde-i Rûmî’nin bu tu- ranış, bilimsel özerkliğin önemini ve de-
nin başında Semerkand gelmektedir. An- tumunun, var olanlar üzerine konuşmak ğerini açıkça göstermektedir. Kadızâde-
tikçağın büyük filozofu Platon’un (MÖ başka bir deyişle anlamak, anlamlandır- i Rûmî, bu tutumuyla aynı zamanda bi-
427-347) matematiksel yaklaşımını te- mak ve açıklamak anlamına gelen bilim lim adamının sorumluluğunun sadece
mele alan bir düşünce merkezi olan Se- etkinliğinin ne şekilde yürütülmesi ge- bilimsel araştırma ve incelemeyle sınır-
merkand, Uluğ Bey tarafından başkent rektiğine ilişkin düşüncesinin bir anla- lı olamayacağını, aksine bilimin üretildi-
yapılmış ve entelektüel olarak canlandı- tımı olması bakımından önemli olduğu ği dinamik sürecin devamlılığının sağ-
rılmıştı. Uzun yıllar etkin bir konumda da açıktır. Çünkü bilimsel bilginin mahi- lanmasından ve sağlıklı bir biçimde iş-
bulunan Semerkand düşünce geleneği- yetini belirleyen önemli etmenlerden bi- letilmesinden de sorumlu olduğunu or-
nin özeğinde matematiksel bilimler, yani ri varlık veya var olan karşısında alınan taya koymaktadır. Nitekim Kadızâde-
matematik ve astronomi bulunmaktaydı. tutumdur. i Rûmî’nin kararlı tutumu sonucunda
Osmanlı Devleti’nde yetişen ilk önemli Kadızade-i Rûmî’nin bilim anlayı- Uluğ Bey geri adım atmış, müderrisi gö-
astronomi bilgini olan Kadızâde-i Rûmî, şını anlamamızı sağlayan bir diğer yön revine iade etmiş ve bir daha müderris-
1411 yılından itibaren Semerkand’da ya- de onun bilimsel özerkliğe verdiği de- leri görevden almayacağına dair söz ver-
şamaya başlamış ve burada dönemin seç- ğerdir. Semerkand’da Uluğ Bey ile tanı- miştir. Bunun üzerine Kadızâde-i Rûmî
kin bilim ve düşün insanlarından dersler şan Kadızâde-i Rûmî kısa zamanda hü- de yeniden ders vermeye başlamıştır.
almıştır. Bu eğitimin bir sonucu olarak kümdarın sevgi ve saygısını kazanarak
olguların anlaşılıp açıklanmasında ma- özel hocası olmuş, ardından da Uluğ Bey
tematiğe özel bir değer veren Kadızâde- Medresesi’nin baş hocalığına getirilmiş-
i Rûmî, Batı’da on sekizinci yüzyılın ge- ti. Derslerine Uluğ Bey ve diğer hocalar
nel bir tutumu olarak düşünce tarihi- da katılırdı. Bir gün Uluğ Bey, Kadızâde-
ne yansıyan “doğayı matematikle kavra- i Rûmî’den habersizce bir hocayı (mü-
mak” yaklaşımının öncülerinden biri- derris) görevinden almış, bunun üzerine
si olmayı başarmış seçkin bir bilim insa- Kadızâde-i Rûmî de ders vermeyi bırak-
nıdır. Onun bu tutumunu aslında Klasik mıştır. Neden böyle yaptığını soran Uluğ
Dönem İslam dünyasına egemen olan bi- Bey’e verdiği yanıt ise düşündürücüdür:
lim yapma etkinliğinin bir sonucu ve et-
kisi olarak değerlendirmek yerinde olur.
Semerkand Gözlemevi’nin girişi
Ancak hakkında anlatılanlardan (döne-
minde çok gözde olmasına karşın astro- Kadızâde-i Rûmî’nin dikkat çeken
lojiyle ilgilenmemesi gibi,) aynı zamanda bir diğer yönü de yetiştirdiği öğrencile-
akılcı geleneğin güçlü bir savunucusu ol- re Osmanlı Devleti’ne gitmelerini tav-
duğu da anlaşılan Kadızâde-i Rûmî’nin, siye etmesidir. Bu öğrencilerden ikisi
bu tutumunu aşırıya kaçırdığı ve mate- özellikle Osmanlı bilim tarihi açısından
matiksel kesinlik dışında kesin ve genel çok değerlidir. Bunlardan birisi Ali Kuş-
geçerliliği olan bir gerçeklik tanımadı- çu, diğeri de Fethullah el-Şirvânî’dir. Bu
ğı ortaya çıkmaktadır. Hatta bilime ko- iki değerli bilim insanı Anadolu’ya gelir-
nu olacak her şeyin matematiksel boyu- ken Semerkand bilim birikiminin zen-
tuyla konu yapılmasını ısrarlı bir biçim- ginliğini de birlikte getirmişlerdir. Öğ-
de savunduğu için ders aldığı bilim in- rencileri aracılığıyla Anadolu’da bilimin
sanlarından birisi olan kelamcı ve ma- kökleşmesi ve zenginleşmesini sağlar-
tematikçi Seyyid Şerîf el-Cürcânî’yle (?- ken, yapıtlarıyla da bu zenginliği artı-
1413) anlaşmazlığa düşmüş ve dersini bı- Uluğ Bey
ran Kadızâde-i Rûmî’nin, geometri ala-
rakmıştır. Öğrencisinin matematik tut- nındaki Şerh Eşkâl el-Tes’is (Temel Teo-
kusunu hocası “Kadızâde-i Rûmî’nin ta- “Ben tavsiye üzerine ve kural olarak görevden remler Üzerine) ve astronomi alanında-
biatına riyaziyat (matematik) galip gel- almanın söz konusu olmadığı bir görev ki Şerh el-Mülahhas fî İlm el-Hey’e (Ast-
üstlendim. Şu ana kadar müderrisliğin de
miş” cümlesiyle ifade etmiştir. Bir an- böyle bir görev olduğunu sanıyordum.
ronomi Seçkisi Üzerine) adlı çalışmala-
lamda Kadızâde-i Rûmî’nin bütün yapıt- Ancak bu işte de görevden almanın rı Osmanlı medreselerinde orta seviyede
larının matematik ve astronomiye ilişkin uygulandığını görünce görevi bıraktım.” ders kitabı olarak okutulmuştur.

85
Kadızâde-i Rûmî

Bilimsel Çalışmalarının Analizi


Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, Uluğ Bey Zic’i
Kadızâde-i Rûmî’nin bilimsel çalışmalarını astro-
nomi ve matematik olmak üzere iki grupta topla-
mak olanaklıdır. Astronomi çalışmaları arasından Uluğ Bey Zic’i, Uluğ Bey’in bu çalışmayı neden
en dikkat çekeni kuşkusuz yönetici ve araştırmacı hazırladığını anlattığı ve arkadaşlarını tanıttığı
olarak görev aldığı Semerkand Gözlemevi’nde yap- bir önsöz ve dört bölümden oluşmaktadır.
tığı gözlemlerdir. Çünkü bu gözlem verileri, uzun Birinci Bölüm’de takvimler, İkinci Bölüm’de
süre Doğu’da ve Batı’da yapılan bilimsel çalışmala- küresel astronomi, Üçüncü Bölüm’de
rı yoğun bir şekilde etkileyen Uluğ Bey Zic’inin ha- gezegenlerin hareketleri ve Dördüncü
zırlanmasında kullanılmıştır. O döneme kadar İl- Bölüm’de astronomi konularına yer verilmiştir.
hanlı Zic’i en önemli astronomi çalışması olarak Ayrıca trigonometri, astronomi, coğrafya ve
gözdeydi ve bütün astronomi çalışmalarına kay- astrolojiyle ilgili çok sayıda tablo bulunmaktadır.
naklık etmekteydi. Ancak giderek yetersiz kaldı- Uluğ Bey Zîc’i, İslam dünyasında on altıncı,
ğı fark edilmişti ve yeni gözlemlerle güncellenmesi Batı’da ise on yedinci yüzyıldan itibaren
gerekiyordu. Uluğ Bey bu gereksinimi karşılamak yaygınlaşmaya başlamıştır. Batıda kurulan
üzere Semerkand Gözlemevi’ni kurdurdu. Burada ilk gözlemevlerinde astronomlar uzun süre
birçok astronomla çalışan Kadızâde-i Rûmî, Uluğ bu zici kullanmışlardır. Hatta teleskopun
Bey Zic’inin hazırlanmasında etkin görev aldı. gözlem için kullanılmaya başlanmasına kadar
Onun bu zicdeki katkısı tam olarak belirlenmemiş en dakik eser olarak kabul edilmiştir. Eser
olmakla birlikte, Giyâsüddîn Cemşîd el-Kâşî’nin Osmanlılar aracılığıyla Batı’ya geçtikten sonra
ölümünden sonra gözlemevinin başına geçerek çeşitli dillere çevrilmiş ve defalarca basılmıştır.
gözlemlerde bulunması ve gözlem kayıtlarına bağlı İslam dünyasında, özellikle de Osmanlılarda
olarak astronomik değerlerin hesaplamalarını yap- eser hakkında birçok şerh yazılmıştır
ması bu yapıtın hazırlanmasında önemli bir rol oy-
nadığını göstermektedir.

Semerkand Gözlemevi’ndeki
Güneş saati

86
Bilim ve Teknik Ocak 2011
>>>

Şerh el-Mulahhas fî el-Hey’e’nin Çoğaltıldığı (İstisah Edildiği) Medreseler

Şerh el-Mulahhas fî el-Hey’e, 305 nüsha ile Celâliye Medresesi (Herat)


Osmanlılarda en yaygın olarak kullanılan Ereğlili Ali Efendi Medresesi
eserlerdendir. 305 nüshanın 37’si Hatuniye Medresesi (Erzurum)
dokuzuncu,31’i onuncu,95’i on birinci, Haydariye Medresesi
71i on ikinci, 29’u on üçüncü, Hisâriye Medresesi (Tokat)
3’ü ondördüncü yüzyılda istinsah edilmiştir. Kasım Paşa Medresesi (Mardin)
Geri kalan 39 nüshasının istinsah tarihi belli Kürü Medresesi (Gaziantep)
değildir. Şerh el-Mulahhaş fî el-Hey’e’nin Lütfullâh Medresesi (İsfahan)
tespit edilebilen en eski nüshası Mes‘udiye Medresesi (Diyarbakır)
1417 yılının sonlarında istinsah edilmiş olup Nuvvâb Medresesi (İsfahan)
yazar hattıyla olan nüsha esas alınmıştır. Osmaniye Medresesi (Halep)
Eserin ikinci en eski nüshası da Pervane Bey Medresesi (Tokat)
1436 tarihini taşımakta olup müstensihi Semâniye Medresesi (İstanbul)
Ali Nizâm’dır. Eser ilk olarak Sultan Yıldırım Medresesi (Bursa)
1854 yılında Hindistan’da basılmıştır. Sultaniye Medresesi (Bursa)
Ayrıca 1869’da İran’da, 1873 ve 1885’te Şeyhülislâm Medresesi (Ladik)
Lucknow’da, 1875, 1895 ve 1898’de Yakutiye Medresesi (Erzurum)
Yeni Delhi’de ve 1878’de İstanbul’da basılmıştır. Zinciriye Medresesi (Mardin)
Basım yerleri ve yılları, eserin yaygın
bir şekilde kullanıldığını göstermektedir.

Uluğ Bey Zîc’i uzun yıllar boyunca astrono- medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.
mi çalışmalarının en değerli başvuru kaynağı ol- Bu demektir ki, Kadızâde-i Rûmî’nin şerhi her
muş, başta İslam dünyası olmak üzere, Hint, Çin dönemde medreselerde okutulmuş ve araştırma
ve Avrupa’yı etkilemiştir. Dünya biliminin gelişim konusu yapılmıştır. Eserin on dokuzuncu yüzyı-
seyri açısından değerlendirildiğinde, etkisi tartışıl- lın başlarına kadar varlığını korumayı başarma-
maz olan zic üzerine çok sayıda inceleme ve değer- sı da önemi ve değeri açısından bir göstergedir.
lendirme çalışması yapılmıştır. Kadızâde-i Rûmî’nin bir diğer astronomi ça-
Kadızâde-i Rûmî’nin astronomi konusun- lışması da Hâşiye ‘ala Tahrîr el-Mecisti (Alma-
da dikkat çeken bir diğer çalışması da Şerh el- gest Üzerine Açıklamalar) adını taşımaktadır.
Mülahhas fî İlm el-Hey’e (Astronomi Seçkisi Üze- Nasîrüddîn-i Tûsî’nin Tahrîr el-Mecisti (Almagest
rine) adlı kitabıdır. Osmanlı medreselerinde ders Üzerine) adlı eserine Nizâmeddîn Nîşâbûrî’nin
kitabı olarak okutulan Çağmînî’nin el-Mülahhas yazdığı şerhin anlaşılmayan zor yerlerini açıkla-
fî el-Hey’e’sinin (Astronomi Seçkisi) yorumu olan yan bir çalışmadır. Kadızâde-i Rûmî araştırma-
kitap 1412 yılında tamamlanmış ve Uluğ Bey’e larının çoğunu dönemin bilim ve kültür dili ka-
sunulmuştur. Kadızâde-i Rûmî’nin kuramsal ast- bul edilen Arapça olarak yazmıştır. Buna karşılık
ronomi sahasında yazdığı en önemli çalışma- Risâle fî İstihrâci Hatti Nısf el-Nehâr ve Semt el-
dır. Çağmini’nin (13. yüzyıl) kitabı gibi, Osman- Kıble (Kıble Yönünün ve Meridyen Çizgisinin Be-
lı medreselerinde orta seviyeli ders kitabı olarak lirlenimi Üzerine) adlı bir giriş, iki bölüm ve bir
okutulan eserin, zamanımıza 300’ü aşkın nüsha- sonuçtan oluşan Farsça yazılmış küçük bir çalış-
sı gelmiş, ayrıca çeşitli baskıları yapılmıştır. Kitap ması da vardır. Kadızâde-i Rûmî’nin bilinen tek
üzerine pek çok inceleme ve değerlendirme ka- Farsça astronomi eseri olan bu risale, meridyen
leme alınmıştır. Bunlardan özellikle Bircendî’nin çizgisi ile Kıblenin azimutunun belirlenmesiyle
(?-1528) çalışması çok rağbet görmüş ve Osmanlı ilgilidir.

87
Kadızâde-i Rûmî

Kadızâde-i Rûmî aynı zamanda probleme ilişkin yöntemini Kadızâde-i Rûmî geniş-
önemli bir matematikçidir. letip basitleştirmiştir. Risâlede bir derecelik yay si-
Matematik çalışmalarından nüsünün, üçüncü dereceden bir denklemle, yarı-
belirlenebilenler şunlardır: çap 1 olarak alındığı zaman 0,017452406437 oldu-
ğu gösterilmiştir. Risâlenin Kadızâde-i Rûmî’nin en
Risale fî İstihrâci Ceybi Derece Vahide bi A‘mâlin özgün telifi olduğu kabul edilmektedir. Mîrim Çe-
Müessesetin ala Kavâ‘idin Hisâbiyye ve Hendesiy- lebi Düstûr el-Amel ve Tashih el-Cedvel (İşlemin
ye ala Tarîkati Gıyâsiddîn el-Kâşî (Giyaseddîn el- İlkesi ve Tablonun Düzeltilmesi, 1499) adlı eserinde
Kâşî’nin Yöntemine Dayanarak Aritmetik ve Geo- bir derecelik yayın sinüsünü belirlerken, Kadızâde-
metrik Kurallar Bağlamında Bir Derecenin Sinüsü- i Rûmî’nin çalışmasına dayandığını bildirmektedir.
nün Hesaplanması Üzerine): Giyaseddîn Cemşîd Kadızâde-i Rûmî, Gıyâseddîn Cemşîd el-Kâşî’nin
el-Kâşî’nin 1 derecelik yayın sinüsünün hesaplan- risâlesini çok kısa bulduğu için kendince şerh et-
ması için geliştirdiği cebir yöntemini açıkladığı miş, mesele iyice anlaşılıncaya kadar konuyu uzata-
risâlesinin şerhidir. Kadızâde-i Rûmî’nin matema- rak, yazarın metnini de aynen almak suretiyle, işa-
tik alanında yazdığı en özgün eser olarak kabul ret edilen konulardan izahsız kalanlarını açıklamış
edilir. Giyaseddîn Cemşîd el-Kâşî’nin üçüncü de- ve onun kullandığı yöntemin kanıtlama biçimiyle,
receden bir denklem haline getirerek çözdüğü bu uygulanış biçimini anlaşılır kılmıştır.

No Yazar Eser Adı Dil Yüzyıl

1 Fethullâh Şirvânî Hâşiye ‘alâ Şerh el-Mulahhas fî el-Hey’e Arapça 15

2 Kara Sinân Hâşiye ‘alâ Şerh el-Mulahhas fî el-Hey’e Arapça 15

3 Fahrüddîn el-‘Acemî Hâşiye ‘alâ Şerh el-Mulahhas Arapça 15

4 Sinân Paşa Hâşiye ‘alâ Şerh el-Mulahhas Arapça 15

5 Muhyiddîn el-Niksârî Hâşiye ‘alâ Şerh el-Mulahhas Arapça 15

6 Dellakoğlu Hâşiye ‘alâ Şerh el-Mulahhas Arapça 15

7 Ahaveyn Havâşin ‘alâ Şerh Kadızâde ‘alâ el-Mulahhas Arapça 15

8 ‘Abdül‘âlî el-Bircendî Hâşiye ‘alâ Şerh el-Mulahhas fî el-Hey’e Arapça 16

9 El-Cebertî Hâşiye ‘alâ Şerh Kadızâde ‘alâ el-Mulahhas fî el-Hey’e Arapça 18

10 Fahrîzâde el-Mevsilî Hâşiye ‘alâ Şerh el-Mulahhas Arapça 18

11 Veliyüddîn Carullah Hâşiye ‘alâ Şerh el-Mulahhas fî el-Hey’e Arapça 18

12 Bilinmiyor Hâşiye ‘alâ Şerh el-Mulahhas li-Kadızâde Arapça ?

13 Bilinmiyor Hâşiye ‘alâ Şerh el-Mulahhas Arapça ?

88
Bilim ve Teknik Ocak 2011
<<<

Kadızâde-i Rûmî’nin bir diğer çalışması da Farsça kale-


Kadızâde-i Rûmî, Giyaseddîn el- me aldığı Risâle fî el-Misâha (Misâha Üzerine) adlı çalışma-
Kâşî’nin Yöntemine Dayanarak dır. Kitabın girişinde bazı dostlarının, vergi memurlarının
Aritmetik ve Geometrik Kurallar karşılaştıkları güçlüklerde onlara yardımcı olacak bir eser
Bağlamında Bir Derecenin yazmasını istemeleri üzerine bu eseri hazırladığını belirten
Sinüsünün Hesaplanması Üzerine Kadızâde-i Rûmî, çalışmasını dört bölüm ve on iki kural ha-
adlı çalışmasının girişinde linde düzenlemiştir.Kadızâde-i Rûmî, ayrıca pratik ve kolay Hüseyin Gazi Topdemir,
şunları açıklamaktadır: anlaşılır bir hesap kitabı da yazmıştır. Risâle fî el-Hisâb (He- Dil ve Tarih-Coğrafya
sap Üzerine) adını taşıyan ve Bursa’dayken yazdığı bu çalış- Fakültesi (DTCF), Felsefe
Zamanın yegânesi, aziz kardeşim ma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm hesap, ikin- Bölümü, Sistematik
Giyâseddîn Cemşîd İbn Mes’ud Felsefe ve Mantık
ci bölüm cebir ve üçüncü bölüm de mesâha konusundadır.
Anabilim Dalı’nı bitirdikten
el-Kâşî, aritmetik ve geometri Kadızâde-i Rûmî’nin bilinen en değerli çalışması Tuh- (1985) sonra, 1988 ‘de
kurallarına göre yapılan işlemlerle fe el-Re’îs fî Şerh Eşkâl el-Te’sîs (Temel Teoremler Üzeri- “Kemâlüddîn el-Fârâsî’nin
bir derecelik yayın sinüsünü ne) adını taşımaktadır. Şemseddin Muhammed ibn Eş- İbn el-Heysem’in Kitâb el-
çıkarmayı başardı. Bu zamana ref es-Semerkandî’nin (?-1291) Eukleides’in Usûl el- Menâzır Adlı Optik Kitabına
kadar pek çok bilgin bu problemi Hendese’sindeki (Geometrinin Öğeleri) temel önermeler ile Yazdığı Açıklamanın Yakan
çözmeye çalıştığı halde, hiçbiri üçgenler hakkındaki bilgileri özetleyen Eşkâl el-Te’sîs ad- Kürelerdeki Kırılmaya
hakkıyla çözemedi. Her biri bunu lı eserine yapılmış bir şerhtir. 1412 yılında Semerkand’da Ait Bölümü’nün Çevirisi
çıkarmak için bazı yöntemlere
ve Kritiği” başlıklı tezle
tamamlanmış ve Uluğ Bey’e sunulmuştur. Daha çok Şerhu
yüksek lisans ve 1994’te da
başvurmuş, hatta bazıları mesela Eşkâl el-Te’sîs adıyla tanınmaktadır. Kadızâde-i Rûmî teo- “Işığın Niteliği ve Görme
Almagest’in (El-Mecisti) yazarı rik geometri açısından en önemli çalışması olan bu şerhin- Kuramı Adlı Bir Optik
Ptolemaios (Batlamyus) kirişi de birçok noktada Semerkandî’den farklı bir yaklaşım ser- Eseri Üzerine Araştırma”
belli olan bir yayın üçte birinin gilemiş ve açıklamalarında Nasîrüddîn-i Tüsî’nin Tahrîr el- başlıklı teziyle de doktora
kirişini belirlemek için geometrik Usûl fî İlm el-Hendese’si ile Esîrüddin el-Ebherî’nin Islâh el- programını tamamladı.
bir yöntem bulunmadığını Öklîdis’inden faydalanmıştır. Şerhu Eşkâl el-Tesîs’inin Os- Bilimsel çalışma alanları,
söylemiştir. Yalnız, Giyâşeddîn bilim tarihi ve bilim
manlı matematik tarihi açısından en önemli özelliği, uzun
felsefesi olan yazarın
Cemşid el-Kâşî’nin anlatımındaki yıllar medreselerde orta seviyeli bir geometri ders kitabı ola- bu konularda birçok
aşırı vecizlik ve yaptığı işlemlerin rak okutulmasıdır. Eserin dünya kütüphanelerinde 200’ü aş- çalışması bulunmaktadır.
anlaşılması çok güç olduğundan, kın yazma nüshası bulunmaktadır. Eser üzerine pek çok ma- Halen DTCF, Felsefe
aramızdaki dostluk dolayısıyla tematikçi tarafından inceleme ve araştırma yazılmış ve bun- Bölümü, Bilim Tarihi
onun risalesinden yararlanmanın lar Osmanlı geometri eğitiminde kullanılmıştır. Kitap 1794 Anabilim Dalı’nda profesör
daha yaygın olması için, ele yılında açıklamalı olarak Türkçeye çevrilmiştir. Şerh Eşkâl olarak çalışmalarını
aldığı konuların izahını, örtülü el-Te’sîs, 1851 ve 1857 yıllarında İstanbul’da basılmıştır. Ki- sürdürmektedir.
bıraktığı muğlak yerlerin tabın dikkat çeken yönlerinden birisi de Eukleides’in paralel-
açıklamasını görev bildim. İşte ler postulası olarak bilinen beşinci postulasına ilişkin İslam
bunun için uygun bir biçimde ve dünyasında yapılmış çalışmaların eleştiri ve değerlendirme-
arkadaşlara konunun anlatılması sini içermesidir.
kolay olsun diye, bir derecelik
yayın sinüsünün hesaplanması
yolunu izah etmeyi, mesele
iyice anlaşılıncaya kadar konuyu
uzatmayı uygun buldum. Bundan
sonra, yazarın metnini de aynen
aldım. İşaret ettiği konulardan
izahsız kalanlarını da açıkladım.
Kaynaklar
Adıvar, A., Osmanlı Türklerinde Bilim, Remzi Kitabevi, 1982. Osmanlı Astronomi Literatürü Tarihi, Cilt 1, IRCICA, 1997.
Fazlıoğlu, İ., “Kadızâde-i Rûmî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İhsanoğlu, E., Şeşen, R., İzgi, C.,, Osmanlı Matematik
Cilt 24, 2001. Literatürü Tarihi, Cilt 1, IRCICA, 1999.
Fazlıoğlu, İ., “Osmanlı Felsefe-Bilim Dünyasının Arkaplanı İzgi, C., Osmanlı Medreselerinde İlim, Cilt 1, İz, 1997.
Olarak Semerkand Matematik Astronomi Okulu”, Sayılı, A., Uluğ Bey ve Semerkand’daki İlim Faaliyeti Hakkında
Dîvân İlmî Araştırmalar Dergisi, Sayı: 1, 2003. Gıyâsüddîn-i Kâşî’nin Mektubu, T.T.K., 1985.
İhsanoğlu, E., Şeşen, R., İzgi, C., Akpınar, C., Fazlıoğlu, İ., Topdemir, H. G. ve Unat, Y., Bilim Tarihi, Pegem, 2008.

89
Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu

Flora

Endemik Salvia’lar
(Adaçayları)
Salvia’lar ya da yaygın olarak
bilinen adıyla adaçayları
herkesin bildiği, hemen
hemen her yerde kolayca
bulunan, genel olarak çay
olarak tüketilen, ekonomik ve
tıbbi değeri olan bitkilerdir.
Adaçayları, ballıbabagiller
(Labiatae) ailesinin içinde yer
alır. Tedavi edici özelliği
eski devirlerden bu yana
bilinir ve bu yönde kullanılır.
Bilimsel adı da Latincede
“tedavi edici” ya da “kurtarıcı”
anlamına gelen “Salveo”
kelimesinden kaynaklanır.

Adaçayları ülkemizde, özellikle Akdeniz kesici, antiseptik (boğaz ve burun hastalıkla- antifungal özellikler yüksek olarak bulundu.
bölgesinde yaygın olarak bulunur. Ülkemiz- rında), terlemeyi azaltıcı, yatıştırıcı olarak ay- Bu özelliklerin yüksek olması, adaçaylarının
de 90’dan fazla türü yaşar. Bunların da yarısı rıca geleneksel olarak kuvvet verici ve uyarıcı bazı mikroplara ve mantarlara karşı etken
endemiktir, yani diğer bir deyişle dünyada etkilerinden dolayı da tüketilir. madde içerdiği anlamına gelir. Ayrıca adaçay-
yalnızca ülkemizde bulunur. Adaçayları tek ya Adaçaylarını, özellikle endemik adaçayla- larının bu özellikleri sayesinde hazır gıda üre-
da çok yıllık otsu ya da çalımsı özellikte olan rını son zamanlarda önemli yapan şey, biyo- timinin daha sağlıklı olmasını sağlayabileceği
bitkilerdir. Bilinen özellikleri arasında kokulu kimyasal özelliklerinin yavaş yavaş araştırma ve insanları serbest radikallerin neden olduğu
olmaları ve çok sayıda uçucu yağ içermeleri projeleriyle ortaya konması. Bu projelerden hastalıklardan koruyabileceği de ortaya ko-
sayılabilir. Uçucu yağ, yaprak üzerindeki salgı biri de TÜBİTAK desteğiyle Prof. Dr. Mansur yuldu. Adaçaylarının kullanımının herhangi
tüylerinde bulunur. Harmandar (Muğla Üniversitesi) yürütücülü- bir olumsuz duruma yol açmaması için, ada-
Adaçayları elma çalbası, boz şalba, elma ğünde 2009 yılında tamamlandı. Projede, Gü- çaylarının toplandığı bölgelerin endüstriyel
çalısı, kırçayı, Anadolu adaçayı olarak da bili- neybatı Anadolu’ya endemik olan dört ada- alanlara ve yapılara (karayolu vb.) yakın olma-
nir. Adaçaylarından su buharı yoluyla elde edi- çayı türünün antioksidan özellikleri ve uçucu ması gerekir. Bunun yanı sıra mutlaka uzman-
len uçucu yağa elma yağı veya acı elma yağı bileşenleri belirlendi. Buna göre bu endemik ların bilgisi ve önerisi doğrultusunda hareket
denir. Adaçayları soğuk algınlığına karşı, ağrı adaçaylarında antioksidan, antimikrobiyal ve etmek gerekir.

90
Bilim ve Teknik Ocak 2011
bulent.gozcelioglu@tubitak.gov.tr

Adaçayları terpenler, flavonoidler, tanenler, antosiyanozitler, sapo-


nozitler, ozlar, steroller, karotenler ve kumarin tipi biyokimyasal bile-
şikler içerir. Terpenler bitkilerde uçucu yağları oluşturan temel etken
maddelerdir. Bu nedenle gıdalarda tatlandırıcı olarak, parfümeride
ve aromaterapide kullanılırlar. Flavonoidler bitkilere renk veren aynı
zamanda antioksidan özellikleri olan, yani vücuda zarar veren öğeleri
etkisiz hale getiren bitkisel maddelerdir. Tanenler insan vücudunda
bazı mineralleri, örneğin demiri ve kalsiyumu bağlayarak bu mineral-
lerin emilimini azaltan maddelerdir. Boya ve gıda endüstrisinde kulla-
nılırlar. Ayrıca damarları ve mukozayı (sindirim ve solunum sistemi or-
ganlarının iç kısmındaki tabaka) büzücü etkilerinden ötürü bademcik,
farenjit ve bazı deri hastalıkları ilaçlarının içinde de bulunurlar.

Fotoğraf: Doç. Dr. Kazım Çapacı


Kaynaklar
Harmandar, M., ve ark., Güneybatı Anadolu’da Endemik Olarak Yayılış Gösteren Salvia Türlerinin Antioksidan
Aktiviteli Bileşiklerinin Araştırılması, TÜBİTAK Proje No: 106T095., 2009.
http://www.herbs2000.com

91
Türkiye Doğası
Fauna

Baykuş Efsanesi…
Balık Baykuşu

92
Bilim ve Teknik Ocak 2011

Türkiye doğası bilinen zengin


tür çeşitliliğinin yanı sıra
zaman zaman sürprizler yapan
ilginç bir ekosisteme de sahip.
Soyu tükendi sanılan bazı
türler uzun bir aradan sonra Balık baykuşları genel olarak kızı-
yeniden görülebiliyor. lımsı kahverengi ile sarımsı kahverengi
Örneğin ülkemizde soyu arasında değişen renklerde olur. Sırt
kısımlarında siyah, koyu kahverengi
tükendi sanılan sırtlanın
kesikli çizgiler vardır. Karın kısımlarıysa
(Hyaena hyaena) 2004 yılında
sarımsı beyazdır, sırt kısmındaki gibi
Hatay’da yeninden görülmesi, ancak orada olduğundan çok daha
benzer biçimde balık ince, koyu renkli çizgiler bulunur. Göz-
baykuşunun uzun bir aradan leri belirgin biçimde parlak sarıdır. Boy-
sonra tekrar görülmesi... ları 55 cm kadar, kanat açıklığı da 150
cm kadar olabilen bir baykuş türüdür.
Balık baykuşları 40-50 yıl öncesine Kafa kısmı düz, kulakları büyüktür.
kadar Ortadoğu’da (İsrail, Irak, Ürdün, Alçak alanlardaki, ağaç sınırındaki
Lübnan) yaşıyordu. Ancak günümüzde nehir ve göl kıyılarında yaşarlar. Kaya-
o bölgede soylarının tükendiği kabul lıklardaki oyuklarda, kurumuş ağaç-
ediliyor. Ancak Asya’nın güneyinde larda ya da yırtıcı kuşların eski yuva-
Hindistan, Sri Lanka ve Pakistan’da larında bulunurlar. Genelde geceleri
yaşamlarını sürdürüyorlar. Balık bayku- aktiftirler, bulutlu havalarda gündüz
şunun ülkemizdeki ilk kayıtları 1800’lü de uçabilirler. Tatlısu yengeçleri, balık-
yılların sonunda verilmiş. Sonra 1991 lar, kurbağalar, kemiriciler, sürüngenler
yılında Adana’da tesadüfen balık olta- başlıca besinlerini oluşturur.
sına yakalandı, oltadan kurtarılarak sa- Balık baykuşlarının ülkemizde ya-
lıverildi. Daha sonra 2004’te Antalya’da şamlarını nasıl devam ettirdikleri hak-
Osman Yöntem, 2009’da Soner Bekir kında kesin bilgi yok. Ancak sayılarının
ve Murat Çuhadaroğlu tarafından fo- azlığı, yaşadıkları yerlerin insan ve tu-
toğraflanarak yaşadığı belgelendi. rizm baskısı altında olması, akarsuların
2010 yılında Doğa Derneği balık bay- kirlenmesi gibi etkenler yaşam koşulla-
kuşunun popülasyonunun belirlen- rının bozulduğunun göstergesi.
mesi için Akdeniz bölgesinde geniş
bir alanda çalışma yaparak üç birey
belirledi. Son durum bu şekilde, ancak
tahminler daha fazla balık baykuşunun
yaşadığı yönünde.

Fotoğraf: Murat Çuhadaroğlu

Kaynaklar
http://www.trakus.org/kods_bird/uye/?fsx=2fsdl17@d&tur=Bal%FDk%20bayku%
Mlíkovský, J., “Brown Fish Owl (Bubo zeylonensis) in Europe: past distribution and taxonomic status”,
Buteo, Cilt 13, s. 61-65, 2003.

93
Türkiye Doğası
Jeomorfoloji

Magmanın Yeryüzüne Püskürmesi Sonucunda Oluşan


Jeomorfolojik Yapıların En Güzeli

Bazalt Sütunları
Anadolu’nun jeomorfolojik özellikleri, yerbilimciler için açık hava laboratuvarı
özelliği taşır. Bu yapının doğaseverler, doğa fotoğrafçıları ve gözlemciler
için görsel değeri çok fazladır. Anadolu’nun jeomorfolojik yapısının
oluşmasında volkanizma önemlidir. Volkanizma sonucunda kaldera, krater,
bazalt sütunu gibi çok sayıda değişik biçimli yer şekilleri oluşmuştur.
Bunların içinde bazalt sütunları değişik yapılarıyla dikkat çeker.

Magma yeraltından yeryüzüne çıkarken sıvı, katı ya da gaz halin- değişebilen çokgen yapılar da görülür. Sütunların genişliği ise lavın
de maddeler de dışarıya çıkar. Magmanın akışkan haline lav denir. soğuma hızına bağlıdır. Soğuma yavaşsa bazalt sütunları büyük, hız-
Magma sıvı halde yeryüzüne çıktıktan sonra soğuma süreci başlar. lıysa küçük (1 cm çapında) olur. Bazaltlar genellikle gri ya da siyah ve
Soğuma sonucunda lavın içeriğine göre farklı tip volkanik kayaçlar yoğunlu fazla olan kayaçlardır. Bileşimlerinde magnezyum ve demirli
oluşur. Bunlardan biri de bazalttır. Soğuma sürecinde lavlar topoğ- maddeler vardır. Bu yüzden de küçük bir parça bazalt bile aynı bü-
rafik yapıya göre uygun yerlerde birikerek lav göllerini oluşturur. Lav yüklükte başka birçok kayaçtan daha ağırdır.
göllerinde biriken magma bir süre sonra alttan ve üstten soğumaya Yalnızca karada değil deniz ve okyanus tabanındaki volkanizma
başlar. Bu soğuma sırasında lavlar büzüşür ve hacimleri % 5-10 kadar sonucunda da bazaltlar oluşur. Dünya yüzeyinde en çok rastlanan
küçülür. Büzüşme sırasında aynı zamanda ilk çatlaklar oluşur. Bunlar kayaç tipi bazaltlardır. Ayrıca Ay’da ve Mars’ta da bulunurlar. Bazaltlar
bazalt sütunlarının oluşmasının da başlangıcıdır. Bu sütunların biçi- aynı zamanda doğal taş özelliğindedirler ve madenciliği de yapılır.
mini soğumanın alttan üste ya da üstten alta doğru olması belirler. Aşınma ve iklim şartlarından çok az etkilendikleri için mimari yapılar-
Biçimlerin oluşumunda suların da etkisi vardır. Soğuma tabandan da, zemin ve cephe kaplamalarında, şehir içi yollarda, kaldırımlarda
başlamışsa sütunlar dik düzende olur. Lavların içine çatlaklardan su ve bahçe düzenlemesinde kullanılır.
girerse soğuma daha hızlı olur. Bunun sonucunda da çeşitli yönlerde Ülkemizdeki en güzel bazalt sütunları Boyabat’da (Sinop) ve Kızıl-
ve eğimlerde düzensiz bazalt sütunları oluşur. Ancak her soğumada cahamam’dadır (Ankara). Boyabat bazalt sütunları 4-6 köşelidir, yük-
bazalt sütunları oluşmaz. Bazalt sütunlarına çok sık rastlanmaz. Bu- seklikleri de 30-40 m civarındadır. Kızılcahamam’daki bazalt sütunla-
nun için bazı basınç ve sıcaklık koşullarının uygun olması gerekir. Ba- rının alt kısımları düzenli, üst kısımları düzensizdir. Düzenli sütunlar
zalt sütunları genellikle altıgendir. Ancak sayıları üçten on ikiye kadar 4-6 köşelidir, genişlikleri 10-30 cm kadardır.

94
Bilim ve Teknik Ocak 2011

Bazaltlar erimiş lavların soğuyup katılaşmasıyla oluşan volkanik kayaç türlerinden biridir.

Fotoğraf: Turgut Tarhan


Kaynaklar
http://www.turkjeopark.org/ (Soğuksu Milli Parkı Jeositleri)
http://maps.thefullwiki.org/Basalt
http://geology.com/rocks/basalt.shtml

95
Türkiye Doğası
Doğa Tarihi
Dünyanın

Anadolu’da
en hızlı koşan memelisi
bir zamanlar
Anadolu’da yaşıyordu...

Ç ita

Anadolu’nun doğa tarihi sayfalarını çevirmeye


büyük kedilerle başladık ve devam ediyoruz.
Sıra çitalarda. Çitalar karadaki en hızlı memeli türü olarak bilinir.
Hızları 103 km/saat kadar olabilir. Bu da saniyede 29 metre
yol alabildikleri anlamına gelir. Çok hızlı koşabilen
avlarını, özellikle ceylanları ancak bu hızla yakalayabilirler.
Fakat bu hızı 250-300 metreden fazla koruyamazlar.
Bilim ve Teknik Ocak 2011

Çitalar, 19. yüzyılın sonuna kadar Anadolu’da (Güneydoğu Ana- Dünyadaki çita popülasyonununsa 7000’den fazla olduğu tahmin
dolu) yaşadılar. Anadolu ve Ortadoğu’da zoolojik araştırmalar ya- ediliyor. Bu rakam 1970’lerde 15.000 idi. Son 40 yıl içinde yarı yarıya
pan İngiliz araştırmacı Charles Danford (1879), Birecik’in güneyin- azalması, çok hızlı bir yok oluş süreci içinde olduklarının da göster-
de bir şeyhin kendisine canlı çita hediye ettiğini belirtir. Çitaların gesi. Asya’da yok olmasının en büyük nedeni olarak, eskiden aristok-
soyu Anadolu’da tükenmesine karşın günümüzde dünyanın çeşitli ratların avlanırken çitaları yardımcı olarak kullanması (çitaların bu
yerlerinde yaşamlarını devam ettiriyorlar. Genel olarak Afrika’nın amaçla eğitilmesi) gösteriliyor. Herhangi bir bilimsel kayıt olmama-
çeşitli bölgelerinde (Nijer, Kenya, Namibya, vb) ve İran’da bulunu- sına karşın Anadolu’da yok olması da aynı nedenden kaynaklanıyor
yorlar. Çitaların 5 alt türü var. Bunlardan ülkemize en yakın olanı olabilir. Çünkü 15., 16. ve 17 yüzyıllara ait, padişahların av sahnele-
Asya çitası olarak bilinen Acinonyx jubatus venaticus alt türü. Sade- rini gösteren minyatürlerde tutsak çitalar var. Bunlara ek olarak doğ-
ce İran’ın Horasan bölgesinde yaşayan Asya çitasının 60-100 birey rudan besinleri olan hayvanların, örneğin ceylanların ve karacaların
kadar kaldığı ve soylarının ciddi olarak tehlikede olduğu biliniyor. da sayısının azalması yok olmalarının diğer nedenleri arasında.

Çizim : Ayşe İnan Alican


Kaynaklar
Demirsoy, A., Türkiye Omurgalıları, Memeliler, Çevre Bakanlığı, 1996.
http://www.iucnredlist.org/apps/redlist/details/219/0

97
Sağlık Doç. Dr. Ferda Şenel

Hipotermi
V ücudumuzdaki tepkimelerin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için
belirli bir sıcaklığa ihtiyaç vardır. Bu tepkimeler için gerekli olan sı-
caklığa vücut sıcaklığı denir. Vücut sıcaklığı, sağlıklı insanlarda ortalama
Her türlü önleme rağmen, termoregülator merkez sıcaklık kaybına
karşı vücudun sıcaklığını korumakta yetersiz kalınca vücut sıcaklığı düş-
meye başlar ve hipotermi meydana gelir. Bir insan vücut sıcaklığı 35°C
olarak 36,8±0,4 derecedir. Dış ortam belirli düzeyde etkili olsa da, beynin nin altına düştüğünde hipotermiye girmiş kabul edilir. Termoregülator
hipotalamus bölgesinde bulunan termoregülatuvar merkez vücut sıcak- merkezin işlevini yapamamasının sebebi çoğunlukla, vücuttaki sıcaklık
lığının dar bir aralıkta tutulmasını sağlar. Dış ortamdaki 40-50 derecelik sı- kaybının sıcaklık üretiminden daha fazla olmasıdır. Buna yol açan birçok
caklık değişikliklerine rağmen, vücudun iç sıcaklığı sabit kalır. Ancak, gü- etken olsa da en belirgini soğuğa maruz kalmaktır. Genellikle kış ayların-
nün değişik saatlerinde ve kadınların yumurtlama dönemlerinde vücut da olsa da, yazın dahi hipotermi riski vardır. Islak ve rüzgârlı ortamlarda
sıcaklığında yarım derecelik artışlar olur. hızlı sıcaklık kaybına bağlı olarak hipotermiye girilebilir. Hipoterminin ilk
Vücut sıcaklığının belirli bir değerin üzerine çıkmasına hipertermi, belirtisi üşümektir. Hareket etmemize rağmen üşüyorsak, yazı yazmak gi-
düşmesine de hipotermi denir. Her iki durum da hayati tehlikelere yol bi ince işler yapmakta zorlanıyorsak ve hareketlerimizde hafif de olsa ya-
açar. Vücut sıcaklığı 40 derecenin üzerine çıkınca protein yapısında de- vaşlama hissediyorsak hipotermi riski başlamıştır. Grup halinde yapılan
ğişimler ve kimyasal tepkimelerde bozulmalar başlar. Sıcaklığın düşme- dağ yürüyüşlerinde kişinin grubun arkasında kalması, hipotermi için er-
si durumunda da kimyasal tepkimeler yavaşlar ve hayati organların ça- ken uyarı olarak kabul edilebilir. Hipotermi derinleştikçe beyinsel işlevler
lışması aksar. Kış aylarında, soğuk havaya uzun süre maruz kalma duru- de yavaşlar. Soğuk havaya rağmen kişinin üşüdüğünün farkında olma-
munda görülen hipotermi, tedavi edilmediğinde ölüme yol açabilir. ması, örneğin paltosunun önünü kapatmaması gibi davranışlar, beyinsel
Vücut içerisindeki tepkimelerin ürettiği sıcaklık, bir yandan da sürek- işlevlerin de artık etkilenmeye başladığını gösterir. Titremenin durması,
li olarak kaybedilir. Vücut ısısı dört temel mekanizmayla kaybedilir. Vücut şiddetli hipotermiye girmenin ilk belirtisidir. Kaslar sertleşir ve kişi artık
sıcaklığı ışıma (radyasyon) yoluyla bir tür elektromanyetik dalga şeklinde yürüyemez hale gelir. Solunum ve nabız o kadar zayıflar ki, şiddetli hipo-
dış ortama verilir. Gün içerisinde vücut sıcaklığının yarıdan fazlası bu me- termiye girmiş bir insanın yaşayıp yaşamadığını anlamak oldukça zorlaşır.
kanizmayla kaybedilir. Sıcaklık kaybının bir diğer yolu da iletim (kondük- Hipoterminin ilk tedavisi, vücut tam olarak etkilenmeden bu olayın
siyon) mekanizmasıdır. Vücudun daha soğuk bir maddeye doğrudan te- farkına varmaktır. Vücut sıcaklığımızın düşeceğini anladığımız anda, sı-
ması sonucunda sıcaklığın moleküler seviyede taşınmasına iletim yoluy- caklık kaybını azaltan bir dizi önlem almamız gerekir. Islak kıyafetlerin çı-
la sıcaklık kaybı denir. Vücut sıcaklığının yaklaşık % 15’i iletim yoluyla kay- kartılması, daha kalın kıyafetlerin giyilmesi, vücudun açıkta olan ve so-
bedilir. Örneğin soğuk beton veya metal gibi yüzeylerle temas durumun- ğuğa maruz kalan bölgelerinin kapatılması alınacak ilk önlemlerdir. Kas
da vücut sıcaklığı iletim yoluyla o yüzeye aktarılır. Suyun içerisinde de sı- hareketlerini artıran hafif egzersizler yapılması ve sıcak içecekler içilmesi
caklık iletimi hızlı olur. Makul kabul edilebilecek bir sıcaklık düzeyinde ol- diğer önlemler arasındadır. Daha ileri hipotermi durumlarında, elektrikli
sa bile, uzun süre vücut sıcaklığının altındaki suyla temas sonucunda hi- battaniye veya sıcak su içeren torbalarla kişinin vücut sıcaklığı yükseltile-
potermiye girilebilir. Bu nedenle dalgıçlar, su içerisinde vücut sıcaklıkları- bilir. Şiddetli donma durumunda kalp atımı zayıflar ve neredeyse duyul-
nı korumak için özel kıyafetler giymek zorundadır. Vücudun, havayla ve maz hale gelir. Kalbin tam olarak durduğunu anlamadan kalp masajı ve-
su gibi akışkanlarla teması da sıcaklık kaybına yol açar. Hareket halinde ya elektroşok uygulamak oldukça sakıncalıdır. Bu nedenle, kalbin çalışıp
olan moleküller, vücuda temas ettiği anda sıcaklığı üzerine çeker ve da- çalışmadığını kesin olarak anlamak için kalbin belirli bir süre boyunca dik-
ha sonra hızlı bir şekilde vücuttan ayrılarak yerini soğuk moleküllere bıra- katlice dinlenmesi gerekir. Bu tür durumlarda kişinin en yakın sağlık mer-
kır. Taşınım (konveksiyon) olarak adlandırılan bu mekanizmayla, akışkan kezine kısa sürede ulaştırılması hayati önem taşır.
moleküller sürekli olarak vücuttan sıcaklık alıp götürür. Taşınım yoluyla
sıcaklık kaybetmemizi engelleyen en önemli unsur giysilerimizdir. Nefes
alıp verme ve terlemeyle de önemli ölçüde sıcaklık kaybedilir. Günlük ha-
yatta sıcaklık kaybının yaklaşık üçte biri solunum ve terlemeyle olur. Sı-
cak havalarda vücut sıcaklığının düzenlenmesini sağlayan en önemli me-
kanizma da budur.
Termoregülator merkez, vücudun dış ve iç bölgelerinden gelen sin-
yallere göre vücut sıcaklığını düzenler. Sıcaklık kaybı artıp vücut soğu-
maya başladığında, sıcaklığı yükseltmek için bazı mekanizmalar devre-
ye girer. Etkili mekanizmalardan biri cilt damarlarındaki büzülmedir (va-
zokonstrüksiyon). Dış yüzeydeki damarlar büzülünce, sıcak kan iç organ-
lara ve beyne yönlendirilerek vücut sıcaklığı korunur. Titremek ve kasla-
rımızın istemli olarak hareket ettirilmesi de sıcaklık kaybını önlemeye ya-
rayan mekanizmalardır. Vücut sıcaklığını artırmak için bazı kimyasal me-
kanizmalar da devreye girer. Örneğin tiroid hormonları, vücut sıcaklığı-
nı yükseltmekte etkili olan moleküllerdir. Bu hormonlar bazı enzimleri te-
tikleyerek, vücudun enerji kaynağı olan ATP’nin parçalanmasını, böylece
enerji açığa çıkmasını sağlar.

98
Bilim ve Teknik Ocak 2011

mfsenel@yahoo.com.tr

Hipoterminin Yararları
Hipotermi, genel olarak insana zarar veren bir olgu ola- Kateterdeki sıvı, balonların içerisinde de dolaşarak temas
rak algılansa da, bazı durumlarda hayat kurtarıcı olmakta- yüzey alanını artırır. Kan, damar içerisinden geçerken ka-
dır. Koroner baypas gibi açık kalp ameliyatlarında hasta ge- teterlere ve balonlara temas ederek soğumaya başlar. Vü-
çici bir süreyle kalp-akciğer makinesine bağlanır. Hastanın cut ısısı her saat 1,5 derece düşürülürken bir yandan iç vü-
pompaya bağlanması olarak adlandırılan bu işlemde, vü- cut sıcaklığı ölçülür. Hedeflenen hipotermi düzeyine ulaşı-
cuttaki kan tamamen dışarıya alınarak suni bir pompa yar- lana kadar kateterdeki soğuk su akımı devam eder. Gerek-
dımıyla vücuda geri gönderilir. Beyin, kandaki oksijen dü- li ilk tedaviler uygulanıp 24 saat hipotermide tutulan hasta
zeylerindeki düşüşe son derece duyarlı bir organdır. Kanın daha sonra kademeli olarak ısıtılarak normal vücut sıcaklı-
vücut dışındaki bir cihaza aktarılması sırasında, beyne gi- ğına kavuşturulur.
den oksijen miktarında değişiklikler olabilmektedir. Oksi- Organ nakli ameliyatlarında da hipotermiden yararla-
jen düzeyindeki değişikliklere bağlı olarak beyinde oluşa- nılır. Kadavra nakillerde, beyin ölümü gerçekleşen kişinin
bilecek hücre hasarını engellemek amacıyla vücut sıcaklığı nakledilecek organı çıkartılmadan önce, büyük damarlar
düşürülür. Vücut sıcaklığındaki her 1 derecelik düşüş, bey- yoluyla organa soğutulmuş serum verilir ve sıcak kan dı-
nin oksijen ihtiyacını % 10 civarında azaltır. Ameliyat sıra- şarıya boşaltılır. Yaklaşık 4 derecedeki soğuk serumla yı-
sında oluşturulan hipotermi sayesinde beyin, daha az oksi- kanan organ iyice soğutulduktan sonra çıkartılarak nakil
jene maruz kalsa dahi kendini koruyabilir. için hazırlanır. Canlıdan yapılan nakillerdeyse, organ çıkar-
tıldıktan sonra içerisine derhal soğuk sıvı pompalanır. Or-
gan, nakil işlemine kadar da 4 derecedeki özel sıvıların içe-
risinde korunur. Bu işlemler, organın vücut dışında uzun
bir süre için canlı kalmasını sağlar. Normal koşullarda kan
akımı olmadığında böbrekler sadece 45 dakika canlı kala-
bilir. İçerisinden soğuk serum geçirilmiş böbreklerse 24 sa-
atten fazla canlılığını koruyabilir. Bu sayede organın işlevi-
ne önemli zararlar vermeden, başka insanlara nakledilecek
süre kazanılmış olur.

Hipotermi Düzeyleri

Vücut sıcaklığı Belirtiler ve bulgular

37°C - 36°C Üşüme, hafif titreme, ellerde uyuşukluk


hissi, fiziksel performansta hafif bir
düşüş. Ellerle karmaşık işler yapılamaz.

35°C - 34°C Kişi hipotermiye girmiştir. Titreme


Hipotermi, kafa çarpmasına veya ani kalp durmasına artar, kasları kullanma yeteneği azalır.
Hareketler yorucu ve yavaştır. Eller
bağlı beyin hasarının önlenmesinde veya tedavi edilme- hissizleşir, parmaklar kullanılamaz.
sinde de oldukça faydalıdır. Kalp krizi veya başka sebep- Düşünce hızı azalır. Kafa karışıklığı ve
lere bağlı ani kalp durması sık görülen bir durumdur. Hız- algılama güçlüğü başlar.
lı ve uygun müdahaleyle bu kişilerin yaklaşık % 15’inin kal- 33°C Şiddetli titreme. Büyük kaslar
bi tekrar çalıştırılabilir. Hayata tekrar döndürülen kişilerin tembelleşir, hareketler kontrol
edilemez, eller düzenli kullanılamaz.
% 60’ı hastanede ölmektedir. Sağ kalan kişilerinse yakla- Düşünme yeteneği azalır, konuşma
şık dörtte üçünde beyin hasarı oluşmaktadır. Ani kalp dur- yavaşlar, dil sürçer, hafıza zayıflar,
kişi durgunlaşır .
masına bağlı beyin hasarını önlemek için hipotermi olduk-
ça uygun bir tedavi seçeneğidir. Aniden kalbi duran kişinin 32°C - 31°C Titreme durur. Cilt rengi değişir. Kaslarda
sertleşme vardır, kas hareketleri durur,
vücut ısısının 12-24 saat süresince 32-34 dereceye getiril- kişi ayakta duramaz ve yürüyemez.
mesi beyin hasarı riskini önemli ölçüde azaltır. Nabız ve solunum azalmaya başlar. Kafa
karışıklığı, mantıksız davranışlar, hafıza
Aniden kalbi duran kişide hipotermi elde etmek için ilk kaybı ve şuur bulanıklığı görülür.
olarak ana damarlarına kateterler yerleştirilir. Kateterin içe-
risinde sıvıların rahatlıkla dolaşabileceği kanallar ve balon- 30°C Bilinç kapanır. Kalp ritmi düzensiz,
solunum son derece zayıftır.
lar vardır. Vücuda yerleştirilen kateterin içerisine soğuk su
pompalanır. Kateterin bir kanalından giren soğuk su diğer 29°C - 28°C Baygınlık, kalp ve solunum yetmezliği.
Ölüm.
kanalından geri çıkar. Böylece vücuda sıvı verilmemiş olur.

99
Gökyüzü Alp Akoğlu

Parçalı
Güneş
Tutulması
4
% 80
Ocak’ta parçalı Güneş tutulması meyda-
na gelecek. Bu tutulma ülkemizden de iz-
lenebilecek ve Güneş’in büyük bir bölümü
Ay tarafından örtülecek. Elbette bu tutulma- % 60
dan bir tam tutulmanın görkemini bekleme-
mek gerek. Çünkü parçalı tutulmalarda, Güneş
hangi oranda tutulursa tutulsun hava aydınlık % 40
olur ve Güneş’in küçük bir bölümü de görün-
se ona doğrudan bakamayız. Çünkü gözlerimiz % 20
Güneş’e herhangi bir zaman baktığımızda gö-
%0
receği kadar hasar görebilir.
Beklentileri baştan düşük tuttuk, ama
doğru yöntemlerle gözlenirse parçalı Gü-
neş tutulması da ilginç sayılabilecek gök
olaylarından biridir. 4 Ocak’taki tutulma
Dünya’nın hiçbir yerinden tam tutulma ola-
rak gözlenemeyecek. Çünkü Güneş’in tam
gölgesi Dünya’ya düşmeyecek. Ancak tu-
tulmanın en yüksek oranda gerçekleşece-
ği bölgede, yani Kuzey Avrupa’da Güneş’in

NASA
% 80’inden fazlası örtülecek. Haritadan da
anlaşılacağı üzere bu bölgeden uzaklaştık-
ça Güneş’in örtülme oranı azalacak. Hari- kartona açılmış küçük bir delikten Güneş’in Parçalı tutulmayı izlemek için düzenek yap-
tada % 0 olarak işaretlenmiş çizginin altın- görüntüsünü düzgün, beyaz bir yüzeye manız şart değil aslında. Örneğin ağaçların
daysa tutulma hiç görülemeyecek. düşürmek en iyi yöntem. Böylece Güneş’e yaprakları arasından geçerek yere düşen güneş
Tutulmanın Türkiye’de gözlenebilece- doğrudan bakmamış olur, ayrıca Güneş’i ışınlarına baktığınızda yerde çok sayıda Güneş
ği en iyi yer ülkenin kuzeybatısı. Burada, gökyüzünde gördüğümüzden çok daha görüntüsü görebilirsiniz. Kış mevsiminin orta-
Güneş’in yaklaşık % 72’si örtülecek. Ülkemi- büyük bir görüntüsünü elde etmiş oluruz. sında olduğumuzdan yapraklı ağaç bulmak zor
zin güneydoğusundaysa bu oran % 60 civa- olabilir. Ancak yine de iğne yapraklı ya da yap-
rında olacak. Olaya havanın kararması açı- raklarını dökmüş de olsalar sık dallı ağaçlar bu
sından bakacak olursak bu farklılık anlaşılır işlevi yerine getirebilir.
bile olmayacaktır. Ülkemizde bazı merkezlerde Güneş tutul-
Peki bu tutulmayı nasıl gözleyebiliriz? masının zamanları şu şekilde hesaplanıyor:
Güneş gözlemleri, genellikle Güneş’in ışını- Merkez Başl. Orta Bitiş Oran*
mını çok büyük oranda soğuran ya da yan- Adana 09:14 10:46 12:22 % 65
sıtan özel filtrelerle yapılır. Bu amaçla üre- Ankara 09:13 10:44 12:19 % 69
Antalya 09:06 10:36 12:13 % 66
tilmiş filtreler, Güneş’in görünür ışınımının Bursa 09:07 10:36 12:12 % 70
yanı sıra gözümüzün algılayamadığı ama Diyarbakır 09:25 10:58 12:32 % 63
zararlı olan morötesi ve kızılötesi ışınımı Erzurum 09:29 11:02 12:35 % 65
da engeller. Bunların yanı sıra, Güneş’e ra- Gaziantep 09:18 10:51 12:26 % 64
hatça bakmamızı sağlasalar da, koyu renk- İstanbul 09:08 10:37 12:12 % 71
Alp Akoğlu

İzmir 09:02 10:31 12:06 % 68


li saydamlar, disketler ya da benzeri malze-
Kayseri 09:16 10:48 12:24 % 67
meler genellikle zararlı ışınımı geçirir. Konya 09:10 10:41 12:17 % 67
Güneş gözlemleri yapmanın en güvenli 4 Ocak’taki tutulma sırasında ülkemizden Güneş’in en fazla % Samsun 07:20 10:52 10:27 % 70
72’sinin örtüldüğü görülebilecek. Bu sırada Güneş yukarıdaki Van 09:32 11:05 12:37 % 62
ve en iyi yolu Güneş’e doğrudan değil, gö- fotoğraftaki gibi görünecek. Bu fotoğraf 2006’daki tam Güneş
rüntüsünü bir yere düşürerek bakmak. Bir tutulması öncesinde, parçalı tutulma evresinde çekildi. * En büyük tutulma oranları tutulma ortasında gerçekleşir

100
Bilim ve Teknik Ocak 2011
alp.akoglu@tubitak.gov.tr

03 Ocak
Yer Güneş’e
en yakın konumunda
(147 milyon km)
04 Ocak
Dörtlük göktaşı
yağmuru,
parçalı Güneş
tutulması
08 Ocak
Venüs en büyük
uzanımda (47°),
Merkür en büyük
uzanımda (23°)
10 Ocak
Jüpiter Ay’ın 7°
güneyinde (akşam)
30 Ocak
Venüs Ay’ın 3°
1 Ocak 22.00 kuzeyinde (sabah)
15 Ocak 21.00
31 Ocak 20.00

Ocak’ta Gezegenler ve Ay

Merkür, ay boyunca sabahları doğuda


Güneş doğmadan gözlenebilecek. Gezegen
9 Ocak’ta en büyük yükselimine ulaşacak
ve bu sırada Güneş’ten 23 derece kadar
uzaklaşmış olacak. Gezegen ay boyunca
sabah gökyüzünde olsa da ayın ortalarından
sonra ufkun üzerinde iyice alçalacak.
Venüs de Merkür gibi doğu ufku
üzerinde, ancak konumu çok daha iyi.
Gezegenin Güneş’e açısal uzaklığı yaklaşık
45 derece olduğundan hava aydınlanmaya
başlayana kadar neredeyse iki saat boyunca
gökyüzünde rahatlıkla görülebilecek.
Bir süredir akşam gökyüzünde bulunan
Mars artık Güneş’e çok yakın konumda
olduğundan önümüzdeki birkaç ay boyunca 10 Ocak akşamı güneybatı ufku 30 Ocak sabahı doğu ufku
gözlenemeyecek.
Jüpiter hava karardığında güneydoğuda Satürn ayın başında gece yarısı civarı, Ay 4 Ocak’ta yeniay, 12 Ocak’ta ilkdördün,
bulunuyor ve yaklaşık gece yarısına kadar ilerleyen günlerdeyse giderek daha 16 Ocak’ta dolunay, 26 Ocak’ta sondördün
gözlenebiliyor. Gezegen gün geçtikçe daha erken doğacak ve gündoğumuna kadar hallerinden geçecek.
erken batacak. gözlenebilecek.

101
Yayın Dünyası İlay Çelik

sıl şekillendirdiği ve genlerin etkisini gösterme-


Bahri Karaçay sinde çevre şartlarının ve yaşam biçimimizin ne
Bahri Karaçay 1964’te Erzurum’da doğ- kadar önem taşıdığına dair bilgiler veriliyor. Ka-
du. 1985’te dönem birincisi olarak me- raçay gereken yerlerde kullandığı açıklayıcı gör-
zun olduğu Atatürk Üniversitesi Ziraat seller ve temel kavramlara getirdiği açıklama-
Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak ça- larla kitabı geniş bir kitle tarafından anlaşılabi-
lışmaya başladı. Yüksek lisansını tamam- lir kılıyor. Ayrıca insan genetiğinin farklı yönle-
ladıktan sonra Almanya’nın Bonn şehrin- rini sergileyen çok çeşitli tıbbi vaka örnekleri sa-
deki Friederich Wilhelm Üniversitesi’nde yesinde, hem ilgi çekmeyi hem de kavramların
bilimsel çalışmalar yürüttü. Bu dönem- somutlaştırılmasını sağlıyor. Biyolojik yaşamımı-
de akademik yaşamını genetik mühen- zı kodlayan ve (önemli ölçüde) belirleyen genle-
disliği dalında devam ettirmeye karar ver- rimize ve genlerimizle ilgili araştırmalara dair te-
di. 1990’da Milli Eğitim Bakanlığı’nın sı- mel ve güncel bilgiler keyifli bir anlatımla Yaşa-
navında en yüksek puanı alarak bu alan- mın Sırrı DNA’da sizleri bekliyor...
da yüksek lisans ve doktora yapmak üzere
ABD’ye gitti. Nationwide Çocuk Hastanesi
Hematoloji/Onkoloji Bölümü’nde yaptığı
Antik Dünya Ansiklopedisi
tez çalışmaları ile Ohio Eyalet Üniversitesi Mezopotamya, Mısır, Yunanistan ve Roma
Moleküler Genetik Bölümü’nden 1992’de Jane Bingham, Fiona Chandler, Jane Chisholm,
yüksek lisans, 1996’da doktora dereceleri- Gill Harvey, Lisa Miles, Struan Reid ve Sam Taplin
ni aldı. Doktora sonrası çalışmalarına aynı
bölümde başlayıp daha sonra Iowa Üni-
versitesi Pediatri Bölümü’ne geçen Kara-
Yaşamın Sırrı DNA çay halen bu bölümün Çocuk Nöroloji-
Bahri Karaçay si Kürsüsü’nde öğretim üyesi olarak çalışı-

S
TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Kasım 2010 yor. Aynı üniversitenin Gen Tedavi Merke-
zi, Holden Kanser Merkezi ve İnsan Toksi-
on çeyrek yüzyılda genetik koloji Programı üyeliklerini yürüten Bahri
ve moleküler biyoloji alanla- Karaçay’ın nörolojik doğum kusurları ala-
rında ve buna bağlı olarak da nındaki araştırma programları Amerikan
yaşam bilimlerinde kaydedilen çığır açıcı geliş- Ulusal Sağlık Enstitüsü ve Amerikan Ulusal
meler, bu konuları popüler bilimin en gözde ko- Kanser Enstitüsü tarafından destekleniyor.
nuları arasına taşıdı. Genlerle ilgili nelerin keş- Yaşamın Sırrı DNA 2009’dan beri TÜBİTAK
fedildiğine ve bu keşiflerin ne gibi pratik fayda- Bilim ve Teknik Dergisi’nde yayımlanan
lar sağlayabileceğine ilişkin çok fazla şey yazılıp makaleleri ile moleküler yaşam bilimlerin-
çiziliyor. Ancak pek çok alanda olduğu gibi bu deki son gelişmeleri popüler bilim okurla-
konuda da bir bilgi kirliliği yaşanıyor ve insan- rına aktaran Bahri Karaçay’ın ilk kitabı.
lar doğrudan yaşamlarıyla ve sağlıklarıyla ilgi-

.
li birtakım konularda kafa karışıklığı yaşayabili- önemli keşifler kronolojik bir düzende ele alı- Danışman: Dr. Anne Millard
yor. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları’ndan geçti- nıyor. “İnsanlığın Kökeni: Afrika’da Başlayan Yol- Çev. Zeynep Tür
ğimiz Kasım ayında çıkan, genetik bilimini, geli- culuk” başlıklı üçüncü bölümde ilk insanın or- TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları,

I
şimi, uygulamaları, yaşanan ve gelecekte öngö- taya çıkışı ve kökenine ilişkin kuramların yanı Kasım 2010
rülen sonuçlarıyla birlikte anlatan Yaşamın Sırrı sıra modern genetik bilgileri ışığında ırk kav-
DNA adlı kitap kamuoyunun bu konularda en ramının geçerli olup olmadığı tartışmasına yer lk medeniyetler, örgün eğitim-
çok merak ettiği soruların pek çoğuna cevap veriliyor. Takip eden bölümlerde İnsan Genom de her düzeyde tarih kitabında
veriyor. Dergimize düzenli olarak yazdığı ve ge- Projesi’nin tarihçesi, projenin elde edilen ve ön- konu edildiği halde, özellikle il-
nellikle moleküler yaşam bilimlerindeki son ge- görülen sonuçları, hastalık genlerinin keşfi, ge- gilenip araştıranlarımız dışında bu medeniyet-
lişmeleri aktardığı popüler bilim yazılarından ta- netik biliminin doğrudan insan sağlığını ilgilen- lerdeki yaşam biçimleri konusunda pek az şey
nıdığımız Dr. Bahri Karaçay’ın kitabı her zaman- diren konuları, örneğin kanser, ele alınıyor. “Al- biliriz. Oysa bugün nimetlerinden fazlasıyla fay-
ki akıcı ve anlaşılır üslubuyla okurları genlerin ve tın ‘Yumurtlayan’ Koyun” başlıklı yedinci bölüm dalandığımız insan medeniyetinin gelişim çiz-
insan genetiğinin ilginç dünyasında bilgilendiri- genetik mühendisliğinin gelişimini ve sağladığı gisi ve özellikle de geçmişin çeşitli dönemlerin-
ci bir yolculuğa çıkarıyor. imkânları anlatıyor. Sonraki iki bölümde genle- deki durumu, çoğumuzun ilgisini çekebilir. TÜBİ-
Kitabın ilk bölümü 1930’lu yıllarda çeşitli ül- rin bilişsel ve duygusal olgularla ilgisinden bah- TAK Popüler Bilim Kitapları’ndan geçtiğimiz Ka-
kelerde kalıtım ilkelerinden yola çıkarak üstün sediliyor. Kök hücre tedavisi, gen tedavisi ve sım ayında çıkan Antik Dünya Ansiklopedisi adlı
insan ırkı yaratma tasarısı olarak benimsenen genlerin yaşam süresiyle ilişkisi takip eden bö- kitap ilk medeniyetlere ilgi duyan herkesi zengin
Eugenics hareketini anlatıyor. Sonraki bölüm- lümlerde ele alınan konular. Son iki bölümde ise bir görsellik içinde belgesel tadında bir keşif yol-
de kalıtıma ve kalıtım molekülü DNA’ya ilişkin çevre şartlarının uzun vadede genetik yapıyı na- culuğuna davet ediyor. Mezopotamya, Mısır, Yu-

102
Bilim ve Teknik Ocak 2011

nanistan ve Roma medeniyetlerinin anlatıldığı dan Mimar Sinan’ın mimari anlayışını, sahip ol-
kitap hemen her yaştan okura hitap edebilecek Mimar Sinan duğu inanç ve düşünce felsefesinin bu anlayışa
bir genel kültür hazinesi. Ele aldığı medeniyet- Turgut Cansever olan etkilerini, eserlerini incelemek ve karşılaştır-

M
leri, bir tarih kitabındaki gibi olayların kronolo- Klasik Yayınları, Ekim 2010 mak suretiyle ele alıyor. Yazar eserinde teknik bir
jik gelişimi üzerinden değil önemli olaylar ve dö- mimari terminolojisi yerine genel bir anlatım dili-
nemler, günlük yaşam, kültür, din ve felsefe, ta- imari, insan medeniye- ni tercih ediyor. Zaten hedeflediği okur kitlesi mi-
rım, hayvancılık, ticaret, teknoloji gibi yönleriyle tinde sanatın ve bilimin mariyle ilgili kişilerle sınırlı değil, Mimar Sinan’ın
anlatırken, bu medeniyetlere ilişkin araştırmalar- önemli buluşma nok- eserlerini görüp de beğenen ya da onlardan et-
dan da söz ediyor. Konular katı bir kronolojik sıra talarından birini oluşturuyor. Maddi varlığımı- kilenenlerin bu mimariyi anlamaları yönünde en
izlemediği ve farklı konularla ilgili bölümler bir- zın belki de en temel “eşyaları” olan mimari ya- azından bir pencere açabilmeyi umuyor yazar.
birini takip edebildiği için Antik Dünya Ansiklo- pılar, biçimsel tasarımlarıyla estetik değerlendir- Tüm eser boyunca hep İslam felsefesindeki an-
pedisi baştan sona okunabileceği gibi öylesine meye tabi tutulurken pratik ve teknik unsurla- layışın etkilerinden ve yansımalarından bahse-
karıştırılabilecek de bir kitap. Antik dünya Ansik- rıyla da bilimsel kıstaslara tabiler. Mimari denin- den yazar hem giriş bölümlerinde hem de ge-
lopedisi geniş boyutu, kuşe kâğıda baskısı, eski ce ülkemizde genellikle ilk akla gelen, bir kişi is- rekli yerlerde ayrı bloklar içinde verdiği bilgiler-
medeniyetlere ait kalıntıların fotoğrafları, geçmi- midir, ki o da yalnızca Türk tarihinin değil tüm le birtakım kavramlara aşina olmayan okurların
şi canlandıran çizimleri, ilgili coğrafyalara ait gö- dünya medeniyetinin en önemli mimarların- da konuyu anlamasına yardım ediyor. Kitabın
rüntülerle çok zengin bir görsellik içeriyor. Özel- dan Mimar Sinan’dır. Büyük mimar doğal ola- genel okura hitap etmesine yardım edebilecek
likle genç okurlarda okuma ve keşfetme isteği rak pek çok kitaba ve belgesele konu olmuş. Ül- en önemli noktalardan biri de zengin görselleri
uyandıracağını düşündüğümüz kitabı keyifle ve kemizin yetiştirdiği önemli mimarlardan Turgut ve büyük boyutlu, kaliteli baskısı. Mimar Sinan’ın
ilgiyle okumanızı ve okutmanızı diliyoruz... Cansever’in Mimar Sinan’ı ve mimarisini konu eserlerini dönem dönem ele alan yazar tasvirleri
alan Mimar Sinan adlı kitabı, 2005’te yapılan ve anlamlı hale getirecek güçlü görseller kullanmış.
Jane Bingham çocuk ve genç yetişkin kitapları yazarı ve edi- kısa sürede tükenen ilk baskısının ardından Kla- Hem mimariyle ilgili okurlar için önemli bir
törü. Yayımlanan kitaplarından bazıları: Elizabeth I, Ma- sik Yayınları tarafından geçtiğimiz Ekim ayında kaynak hem de geleneksel mimarimizi ve Mimar
rie Antoinette, How People Lived in Ancient Egypt Fiona yapılan ikinci baskıyla okurlara ulaştı. Sinan’ı anlamaya hevesli okurlar için bir kılavuz
Chandler çocuk ve genç yetişkin kitapları yazarı ve çevirme- Turgut Cansever estetik değerini takdir etme- olan bu eserin keyifle okunmasını diliyoruz.
ni. Yayımlanan kitaplarından bazıları: Little Encyclopedia of de kimsenin zorlanmadığı Mimar Sinan eserleri-
the Human Body, Little Book of the Human Body, Ancient
World Jane Chisholm çocuk kitapları yazarı, editörü ve çizeri.
ni Türk-İslam mimari geleneği çerçevesinde, bu Turgut Cansever
geleneğin felsefi temellerini ve Mimar Sinan’ın
1920’de Antalya’da doğdu. 1946’da İs-
Yayımlanan kitaplarından bazıları: The Ancient World, First bu felsefeyi algılayış ve eserlerine yansıtış biçi-
World War, Encyclopedia of Ancient Greece Gill Evans çocuk tanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi
mini de irdeleyerek anlatmayı amaçlamış. Yazar
kitapları yazarı. Antik Mısır’ın konu edildiği romanlar yazı- Yüksek Mimarlık Bölümü’nü bitirdi. 1937’de
eserine İslam’daki varlık felsefesine, bu felsefenin
yor. Yayımlanan kitaplarından bazıları: The Spitting Cob- Maruf Önal ile ilk mimarlık bürosunu kur-
İslam sanatına ve özellikle mimariye yansıması-
ra, The Horned Viper, Egyptian Chronicle, The Sacred Sca- du. 1949’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat
na ilişkin genel bilgiler vererek başlıyor. Aynı za-
rab, The Deathstalker Lisa Miles çocuk kitapları yazarı, edi- Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nde “Türk Sü-
manda bunları Batı kaynaklı felsefe ve yaklaşım-
törü ve çizeri. Yayımlanan kitaplarından bazıları: Flags Stic- tun Başlıkları” isimli teziyle doktorasını ta-
larla karşılaştırıyor. Daha sonra Mimar Sinan’ın te-
ker Book, The World of Ballet, Encyclopedia of Ancient Gre- mamladı. 1950-1951’de İstanbul Devlet Gü-
mel aldığı Osmanlı mimarlık birikimi hakkında
ece Struan Reid çocuk kitapları yazarı, editörü ve çizeri. Ya- zel Sanatlar Akademisi’nde öğretim üyeliği
bilgiler veriyor. Yazar bu giriş bölümlerinin ardın-
yımlanan kitaplarından bazıları: Hands-on History Projects: yaptı. 1957’de İstanbul Belediyesi’nin planla-
Fashion, Castle Life (The Age of Castles), Explorers (Famous ma çalışmalarını yürüttü. 1960’ta “Bugünün
Lives), Encyclopedia of Ancient Greece Sam Taplin çocuk ki- Mimarlık Meseleleri” başlıklı teziyle doçent
tapları yazarı, editörü ve derleyicisi. Yayımlanan kitapların- oldu. 1974-1977 yılları arasında Avrupa Kon-
dan bazıları: Noisy Building Site, Noisy Tractor, First Picture seyi Türk Delegasyonu üyeliğinde bulundu.
Dinosaurs, The Usborne Book of Poems for Little Children 1975-1980 arasında İstanbul Belediyesi’nde,
1980’de Ankara Belediyesi’nde metropol
“Antik Dünya Ansiklopedisi’nde Orta
planlama, yeni yerleşmeler, kent merkezle-
Doğu’nun ilk çiftçilerinden Mezopotamya ile Mı-
ri ve koruma sorunları gibi konularda danış-
sır, Yunanistan ve Roma’daki büyük imparator-
manlık görevleri üstlendi. Ankara’daki Türk
luklara kadar dünyanın ilk medeniyetlerinin bir
Tarih Kurumu Binası ve Bodrum’daki Erte-
kısmının etkileyici öyküsünü bulabilirsiniz.
gün Evi ile 1980’de, Demir Turizm Komplek-
Antik Dünya Ansiklopedisi’ndeki çarpıcı fo-
si ile de 1992’de olmak üzere üç kez Ağa Han
toğraflar, geçmişi canlandıran renkli çizimler , za-
Mimarlık Ödülü’ne layık görülmesinin yanı
man dizinleri, “Kim Kimdir” ve mitolojiden yeni ar-
sıra, çeşitli ulusal ve uluslararası yarışmalar-
keolojik keşiflere ayrıntılı bilgilerin sunulduğu “Bil-
da ödüller aldı. 2005’te Kültür Bakanlığı Kül-
gi Kaynakları” bölümleri, antik dünyadaki yaşa-
tür ve Sanat Büyük Ödülü’ne, 2007’de TBMM
mın canlı bir resmini çıkarıyor. Antik dünyaya gi-
Üstün Hizmet Ödülü’ne, 2008’de Cumhur-
din ve yazının nasıl geliştirildiğini, Julius Caesar’ın
başkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne
niçin öldürüldüğünü, Troia Atı’nın hikâyesini ve
layık görüldü. 2009 yılında vefat etti.
bir kadının nasıl firavun olduğunu keşfedin.”

103
Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir

Tarih Boyunca Geliştirilmiş Evren Modelleri - 1

Yer Merkezli Evren Modeli


ketlerini düzenli olarak kaydetmişlerdir. Özellik- metrik gökyüzü modellemesine “ortak merkez-
le Babillilerin kayıtları çok uzun dönemleri kap- li küreler sistemi” adı verilmiştir. Bu modelle ilk
samaktaydı ve sistemliydi. Bu yüzden gelecek- defa bir gök cisminin belirli bir süre sonra ne-
te ne zaman Güneş ve Ay tutulması olacağını rede bulunacağını matematiksel olarak belirle-
kestirebiliyorlardı. Bu zengin mirası daha son- mek olanaklı olmuştur.
ra Eski Yunanlar devraldı ve İonyalı ünlü bilgin Aslında Eudoksos’un çözümü son derece
Thales de (MÖ 625-545) bu sayede MÖ 28 Ma- ilginçtir. Bir kürenin üzerinde bulunan bir ge-
yıs 585 tarihinde gerçekleşen Güneş tutulması- zegen, bu kürenin eksenlerinden biri üzerin-
nı önceden bildirebildi. de dolanırken, merkezdeki Yer’in çevresinde
Bu başarı, insanların çok eskiden beri be- dairesel yörüngeler çizer. Böylece küreleri ar-
nimsediği, doğada bir düzenlilik olduğu inan- tırmak suretiyle daha karmaşık hareketleri be-
cına dayanmaktadır. Nitekim uzun süre göksel timlemek olanaklı olur ve gezegenlerin gökyü-
cisimlerin görünen hareketleri gözlenmiş, kay- zündeki hareketleriyle bu iç içe geçmiş küre ha-
dedilmiş ve sonuçta doğadaki düzenlilik keşfe- reketleri uylaştırılabilir. Nitekim Eudoksos bu
dilince de bu cisimlerin gelecekteki konumları amaçla ortak merkezli kürelerin sayısını 27’ye
kestirilebilmiştir. Fakat bu uygarlıkların hiçbirin- çıkarmıştır. Böylece ilk defa gökyüzündeki gö-
de evrenin matematiksel hesaplamaya daya- rünümler, matematiksel bir modelle anlamlan-
nan fiziksel modellemesine rastlanmaz. Diğer dırılmış oluyordu. Gerçi ortak merkezli küreler
Miletoslu Thales: Eski Yunan’ın önde gelen bilim ve taraftan göksel cisimlerin gerçekte ne olduğu sistemi çok karmaşıktı ve uygulamada hayli ba-
düşün adamlarından olan Thales, İonya Okulu’nun kurucusu ve uzayda nasıl düzenlenmiş oldukları da me- şarısızdı, ama sonuçta görünümleri anlamlan-
ve Yedi Bilge’den (Sophos) biridir. Aynı zamanda ilk Yunan
matematikçisi olan Thales, geometriyi Yunanlara tanıtan kişidir. rak edilen bir konu olmuştur. Ancak bu uygar- dırmaya yönelik kuramsal bir girişimdi ve yak-
Gölgesinin boyuna eşit olduğu anda, piramidin gölgesini lıklarda daha çok ilk bahsettiğimiz konu, yani laşık da olsa görünüşü kurtarıyordu.
ölçerek yüksekliğini bulmuştur.
gök cisimlerinin hareketlerini gözlemlemek, bu Aslında düzgün bir biçimde devinen yıldız-
İçinde bulunduğumuz evrene salt sağduyu yolla zamanı ve yaşam için vazgeçilmez bir ge- ların konumlarını önceden belirlemek hayli ko-
ile bakıldığında, Yer’in evrenin merkezinde ol- reksinim olan mevsimleri belirlemek gibi pratik laydır, ama gezegenler için aynı şey söylenemez.
duğu izlenimi apaçık bir gerçeklikmiş gibi gö- gereksinimler ön plandaydı. Gökyüzünün nasıl Onların görünürdeki devinimleri hayli şaşırtıcı-
rünmektedir. Doğru olmadığı uzun zaman ön- bir şey olduğu ve göksel cisimlerin mahiyetinin dır, belirli bir doğrultuda giderken bir ara durur,
ce bilim insanları tarafından keşfedilmiş olma- ne olduğu konusu ise daha sonraki dönemle- daha sonra geri döner ve dolanımlarını tamam-
sına karşın, bu izlenimin insanlar tarafından rin sorguladığı konulardı. Bu bağlamda gökyü- ladıklarında sekizi andırır bir eğri çizerler. Bu eğ-
hâlâ benimsenmesinin veya herhangi bir te- zünün ilk geometrik modellemesini yapan Kni- riyi hipopet -atkösteği- olarak adlandırmış olan
reddüde yol açmadan kabul edilmesinin, baş- doslu Eudoksos (?-?, MÖ 400’ler) olmuştur. Eudoksos’a göre, gezegenlerin böyle bir yörün-
ka bir deyişle, bugün de hâlâ Güneş’in doğup Eudoksos, evreni iç içe geçmiş kürelerden gede dolanıyormuş gibi görünmelerini açıkla-
battığından söz etmemizin nedeni ne olabilir? oluşan bir yapı olarak kabul etmiştir. Evren sı- mak için dairesel hareketleri birleştiren geomet-
Aslında cevabı basit: Sağduyumuz, yani dikka- nırlıdır ve merkezinde Yer bulunmaktadır. Gü- rik ve kinematik bir model oluşturmak gerekir.
timizi görünen dünyanın görünen olgularının neş dâhil bütün gezegenler Yer’i çevreleyen kü- Eudoksos’un ortaya koyduğu geometrik ta-
görünen değişimleriyle sınırlandırmış olma- relere çakılıdır ve küre döndükçe gezegenler de banlı Yer merkezli bu ortak küreler sistemi da-
mız. Bu sınırlandırma, insana kendisinin ve üze- dönmektedir. Eudoksos’un tasarladığı bu geo- ha sonra Aristoteles (MÖ 384-322) tarafından
rinde bulunduğu Yer’in her şeyin merkezinde mekanik bir modele dönüştürülmüştür. Astro-
olduğu duygusunu vermektedir. Bundan dola- nomi ile fiziği birbirinden ayırmanın olanaksız
yıdır ki bilimsel açıklamanın sağduyuyla sınırlı olduğunu düşünen Aristoteles’e göre, küre en
olduğu dönemlerde insan Yer’i kendisine baş- mükemmel biçim olduğu için, evren küreseldir
vuru noktası olarak almış ve evrenin merkezi- ve sonludur. Yer evrenin merkezinde bulunur
ne yerleştirmiştir. Yer’i evrenin merkezinde gö- ve bu yüzden, evrenin merkezi aynı zamanda
ren ve bugün Yer Merkezli Evren Modeli olarak Yer’in de merkezidir. Bir tek evren vardır ve bu
betimlenen evren modelinin başlangıcını Eski evren her yeri doldurur, bu nedenle evrenötesi
Mısır, Babil ve Hint uygarlıklarına kadar geri gö- veya evrendışı yoktur. Evren iç içe geçmiş küre-
türmek makul olabilir. Çünkü gökyüzüne duyu- lerden oluşmuştur. En içte yani evrenin merke-
lan ve hem dinsel hem de olgusal bir temelde zinde Yer vardır. Yer’den sonra Ay küresi ve sıra-
Eudoksos’un ifade ettiği atkösteği -hipopet- hareketi, iki farklı
gelişim gösteren ilgi sonucu Mısırlılar, Hintliler eksen etrafında aynı sabit açısal hızda fakat ters yönde dolanan sıyla Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter ve Sa-
ve Babilliler Güneş’in, Ay’ın ve yıldızların hare- iki ortak merkezli kürenin hareketiyle oluşmaktadır. türn küreleri yer alır. En dışta ise Sabit Yıldızlar

104
Bilim ve Teknik Ocak 2011
topdemir@hotmail.com

Küresi bulunur. Bu küre Yetkin Varlık küresidir ve evreni çev- Ay-üstünde bulunan gök cisimleri, taşıyıcı kürelere yapışık
reler. Ancak duyumlarımız bize bu tek evrenin her tarafının oldukları için düzgün dairesel yörüngeler çizerken, her tür
aynı unsurlardan oluşmadığını, Yer’den Ay’a kadar olan kıs- değişimin yer aldığı Ay-altında ise birbirinden farklı iki tür
mının yani Ay-altının başka, Ay’dan Sabit Yıldızlar Küresi’ne hareket vardır: Doğal ve zorunlu. Bir dış kuvvetin uygulan-
kadar olan kısmının yani Ay-üstünün ise başka unsurlardan ması sonucu gerçekleşen harekete zorunlu hareket, kuv-
oluştuğunu gösterir. vet ortadan kalktıktan sonra cismin kendi doğal konumuna
Böylece evreni Ay-altı ve Ay-üstü olmak üzere iki kısma doğru yaptığı harekete de doğal hareket denir.
ayıran Aristoteles’e göre, evrenin Ay-üstü kısmı ve burada Aristoteles’e göre, kuvvete bağlı olarak gerçekleşen zo-
yer alan gök cisimleri eterden oluşmuştur; eterin mükem- runlu hareket de iki türlüdür: Hareketi sağlayan kuvvet ci- Dört Unsur ve Nitelikleri
mel doğası, buraya ezelî ve ebedî bir mükemmellik sağla- sim üzerindeki etkisini cismin hareketinin her anında sür-
maktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak, burada oluş ve dürüyorsa “sürekli zorunlu hareket”, ilk hareketi sağladık-
bozuluş yoktur. Sadece, özsel bir değişime yol açmayan yer tan sonra kesiliyorsa “süreli zorunlu hareket”. Bununla birlik-
değiştirme vardır ve bu hareket türü de sürekli, kendini yi- te Aristoteles, kuvvet olmaksızın hareketin de olamayacağı-
neleyen, döngüsel bir harekettir. Bu nedenle gök çok farklı na inandığından, süreli zorunlu hareketin oluşabilmesi için
özelliklere sahiptir. Temel maddesi olan eter saydamdır. Bu- hareket ettiren kuvvetin, ilk hareketin verilmesinden sonra
nun gibi, gezegenleri taşıyan küreler de saydamdır. Ay da cismin yol aldığı ortama aktarıldığı düşüncesini benimse-
dahil olmak üzere, her gezegen için bir küre vardır. Geze- mek zorunda kalmıştır. Çünkü Aristoteles, bu dünyada kuv-
genler bu kürelere çakılıdır. Küre hareket ettiğinde gezegen vet uygulanmadan gerçekleşen her hangi bir hareket göz-
de hareket etmektedir. Küreleri, hareketsiz ilk hareket ettiri- lemlememiştir. Bu yüzden “eğer hareket ilkesini kendinde
ci hareket ettirmektedir. Bu Tanrıdır. Tanrı bir ilk hareket ver- taşımıyorsa, hareket eden her cisim başka bir şey tarafından
miştir. Bu hareket iç içe olan diğer kürelere de geçmiştir. İlk hareket ettirilmektedir” demektedir. Bundan dolayı da hak-
hareket ettirici aynı zamanda evrenin çevresindedir. lı olarak bütün hareketlerin bir “neden” sonucu ortaya çıktı-
Buna karşılık, Ay-altı evren her türlü değişimin, oluş ve bo- ğı ve bir cismin ancak kendisini hareket ettiren bir şey olur-
zuluşun yer aldığı bir evrendir. Burası, ağırlıklarına göre Yer’in sa hareket edeceği savına ulaşmıştır. Bu durumda, zorunlu
merkezinden yukarıya doğru sıralanan dört temel unsurdan harekette hareketi sağlayan etmen dış bir kuvvet iken, do-
yani topraktan, sudan, havadan ve ateşten oluşmuştur. Bu ğal harekette cismin ağırlığıdır. “Kuvvetsiz (nedensiz) hare-
dört unsurun dizilişini belirleyen de ağırlıklarıdır. Toprak di- ket olmaz” belirlemesi böylece Aristoteles mekaniğinin de-
ğer üçüne oranla daha ağır olduğu için en altta, ateş ise en ğişmez temel ilkesi haline gelmiştir. Zaten gündelik yaşam-
hafif olduğu için en üstte bulunur. Bundan dolayı ağır cisim- da gözlemlenen hareketler de bu ilkeyi desteklemektedir.
ler sürekli olarak merkezde bulunur ve merkeze doğru hare- Örneğin devamlı kuvvet uygulanmadıkça at arabası gitme-
ket ederler. Merkez ağır unsurdan oluşan tüm cisim- mekte, yük kaldırılamamaktadır. Buradan yola çı-
lerin doğal yeridir. Daha hafif olan su ise topra- karak Aristoteles’in genel hareket formülü-
ğın üzerinde yer alır. Buna göre sudan son- nü yazmak olanaklıdır. Aristoteles’e göre,
ra hava, ondan sonra da ateş gelir. Bu sı- fırlatılan bir cismin hızı (V) cisme uygu-
ralanış da unsurların doğal yeridir ve lanan kuvvetle (F) doğru, cismin için-
doğal yer değişmez. Aristoteles’e gö- de bulunduğu ortamın yoğunluğuy-
re bu öğeler aynı zamanda kuru, ıslak, la (R=direnç) ters orantılıdır.
sıcak ve soğuk gibi birbirlerine kar-
şıt dört niteliğin bireşiminden oluş- F
muştur. En temel ve indirgenemeye- Buna göre, V = R ’dir.
cek olan da bunlardır. Varlık biçimleri- Bu genel bir ifadedir ve her iki hareke-
nin mükemmel olması veya olmaması te de uygulanması gerekmektedir.
da Yer’in merkezine olan uzaklıklarına gö-
re değişir. Bir varlık Yer’e ne kadar uzaksa o ka- F W
Vz = Vd =
R R
dar mükemmeldir. Bundan dolayı, merkezde bulu- Bu durumda, , olur.
nan Yer mükemmel olmadığı halde merkeze en uzakta bulu- Doğal harekette kuvvet cismin kendi ağırlığı olduğuna gö-
nan Sabit Yıldızlar Küresi mükemmeldir. Bu mükemmel küre, re, daha ağır olan cisim daha hızlı € hareket etme yeteneği-

aynı zamanda Tanrı yani ilk hareket ettiricidir. ne sahip demektir. Zorunlu harekette ise hızı belirleyen kuv-
Böylece Aristoteles’in kavrayışına göre evrendeki her vettir.
öğenin doğal bir yerinin olduğunu ve yerinden oynatılan Aristoteles ile birlikte fiziksel bir temele oturtulmuş olan
cismin de tekrar doğal yerine dönmek için bir eğilim taşıdı- bu Yer Merkezli Evren Modeli, gezegen hareketlerini betim-
ğını varsaydığını anlıyoruz. Başka bir deyişle, yerinden oyna- leyebilmek için geometriye dayanan ilkeler benimsemiştir.
tılan ve görülebilen bir cismin niteliğinde ağırlık taşıyan un- Buna göre:
sur neyse, cisim o unsurun belirlediği doğal yere doğru gide- l Gezegenlerin hareket ederken izledikleri yol bir daire-
cektir. Örneğin taşta ağır basan unsur toprak olduğundan, dir.
taş daima Yer’e doğru gidecektir. Yapıları farklı olan bu iki l Gezegenler dairesel yörüngeler üzerinde sabit hızlar-
evrende, doğal olarak farklı fizik kanunları geçerli olacaktır. la dolanır.

105
Bilim Tarihinden
Ancak Yer’in merkezde olduğu ve gök ci- Ptolemaios bütün zamanların en önem-
simlerinin de onun çevresinde düzgün bir şe- li astronomi çalışması olan ünlü 13 bölümlük
kilde dolandığı kabul edildiğinde, kuramın ba- Matematik Koleksiyonu’nda ya da daha çok ta-
zı gözlemleri, örneğin Ay’ın ve Güneş’in Yer’e nındığı adıyla Almagest’te geniş ölçüde mate-
yaklaşıp uzaklaşmalarını, bazen hızlı bazen ya- matiğe dayalı olan anlatımını, Aristoteles fizi-
vaş hareket etmelerini açıklaması olanaksızdı. ği ile ilişkilendirerek, göksel cisimlerin döngü-
Bunun için Ptolemaios Yer’i daire olan yörün- sel hareketlerini ve bu hareketlerin düzensizli-
genin merkezinden bir miktar kaydırmıştır. Kla- ğini çözmeye çalışmıştır. Ptolemaios, öncelik-
sik astronomide bu düzenek dışmerkezli düze- le Yer’in durağan olduğu ya da olması gerek- Dışmerkezli Düzenek
Dışmerkezli düzeneğe göre, ge- Çembermerkezli Düzenek
nek (eksantrik) olarak adlandırılır. Gezegenle- tiği savını kanıtlamakla işe başlamış, ardından zegenler dairesel yörüngelerde Çember merkezli düzenekte
rin gökyüzünde ilmek atmalarını, yani durma- Yer’in evrenin merkezinde olduğunu ve sabit dolanmaktadır, ancak daire ise gezegen asıl yörüngesi olan
merkezine olan uzaklığa bağlı büyük daire üzerinde değil, bu
larını ve geriye dönmelerini açıklamak için de yıldızların da bir küre gibi birlikte hareket etti- olarak değil, merkezden belirli dairenin çemberini merkez alan
çember merkezli düzenek (episikl) adı verilen ğini geometrik olarak göstermeye çalışmıştır. bir miktar kaydırılmış olan Yer’e küçük bir daire üzerindedir,
olan uzaklığa bağlı olarak hare- böylece ilmek atma sorunu da
başka bir düzenek daha kabul etmiştir. Bu iki il- Buna göre, evren küreseldir ve Yer bu evrenin ket ederler. Böylece yakınlaşma çözümlenmiştir.
keye bağlı kalarak gök cisimlerinin hareketleri- merkezinde hareketsiz olarak durmaktadır. Şa- ve uzaklaşma sorunu geomet-
rik olarak çözümlenmiştir.
ni açıklamak olanaklı gözükmekle birlikte, bir- yet günlük veya yıllık görünümler Yer’in hare-
çok mantıksal problemin de bunun berabe- ketleri sonucunda meydana gelseydi, her şey mak Hıristiyanlığa dil uzatmakla eşdeğer sayıl-
rinde geldiği kısa süre içinde anlaşılmıştır. Yö- uzaya saçılır ve Yer parçalanırdı. Ay, Merkür, Ve- mıştır. Böylece Orta Çağ skolastik görüşü ger-
rüngelerinin daire olması, gezegenlerin mer- nüs, Güneş, Mars, Jüpiter, Satürn ve sabit yıl- çek kimliğine kavuşmuştur.
kezde bulunan Yer’e her zaman eşit uzaklık- dızlar Yer’in çevresinde, düzgün hızlarla, daire- Aristoteles’in evren tasarımında olduğu gi-
ta dolanmasını gerektirir. Ancak gözlemler bu sel hareketler yaparlar. Sabit yıldızlar küresi, ev- bi, Orta Çağ Hıristiyanlarının evren tasarımında
ön kabulü doğrulamamıştır; gezegenler ba- renin sonudur. Ptolemaios’un bu Yer Merkezli da evrenin merkezinde bulunan Yer, küre biçi-
zen Yer’e yakınlaşıyormuş bazen de uzaklaşı- Evren Modeli, önce İslam dünyasındaki çalış- mindedir. Gerçi Hıristiyanlığın ilk dönemlerin-
yormuş, bu yakınlaşmaya ve uzaklaşmaya bağ- maların esin kaynağı olmuş, ardından da Or- de bazı Kilise Babaları, Kutsal Kitap’tan esinle-
lı olarak da, bazen hızlı bazen de yavaş hareket ta Çağ Batı dünyasındaki astronomi çalışmala- nerek Yer’in düz olduğuna ilişkin birtakım gö-
ediyormuş gibi bir izlenim oluşmaktadır. Bu ku- rının odağını oluşturmuştur. Ancak her iki dö- rüşler ortaya atmıştı, fakat Aristoteles’in bir
ram ve gözlem uyumsuzluğu ilk ciddi sıkıntıdır nemde de sistemin özüne bağlı kalınarak ay- otorite olarak görüldüğü son dönemlerde bu
ve sıkıntı giderilinceye kadar Yer Merkezli Evren rıntıda farklılaşma yoluna gidilmiştir. Buna kar- görüş ciddiye alınmamıştı; çünkü Aristoteles’in
Modeli’nin gelişimi son derece yavaş olmuştur. şılık Orta Çağ Hıristiyan dünyasında özellikle Yer’in küreselliğine ilişkin kanıtlamaları çok
Başlangıçta bu sorunu çözmek için ortak mer- Aziz Thomas Aquinas’ın (1225-1274) çalışmala- güçlü ve akla yatkındı.
kezli kürelerin sayısının artırılması yoluna gidil- rıyla birlikte Aristoteles’in Yer’e ve evrene ilişkin Sonuçta Hıristiyanlığın adeta resmi evren
miş, bunun sonucunda küre sayısı 43’e çıkmış- betimlemeleri Orta Çağ astronomisinin belke- görüşü haline gelmiş olan bu Yer Merkezli Ev-
tır. Ancak bu kadar çok küre ile gezegen hare- miğini oluşturacak hale getirilmiştir. ren Modeli, yine bir Hıristiyan din adamı olan
ketlerini betimlemek yine de doyurucu olma- Bilindiği gibi, Aristoteles’in düşünceleri Ki- Mikolaj Kopernik’in Güneş merkezli evren mo-
dığından, hep yeni bir anlayışın geliştirilmesine lise tarafından önce yasaklanmış, daha son- delini ileri sürdüğü 1543 yılına kadar tek açıkla-
gereksinim duyulmuştur. Bu sıkıntıları gidere- ra incelenmeye başlanmış ve Hıristiyanlık öğ- yıcı varsayım olarak kalmıştır.
bilmek için zaman içerisinde iki farklı geomet- retisiyle uzlaştırma çabasına girişilmiştir. Tho-
rik düzenek geliştirmek durumunda kalınmış- mas Aquinas, bu düşüncelere dayanarak
Kaynaklar
tır. Bu düzeneklere dayanarak uzun yıllar ege- Aristoteles’in ve Ptolemaios’un evren anlayı- Abetti, G., The History of Astronomy,
Sidgwick and Jacksoni, 1954.
men olan Yer Merkezli Evren Modeli’ni gelişti- şı ile Hristiyanlığın evren anlayışını bağdaştır- Aristoteles, Fizik, Çev. Saffet Babür,Yapı ve Kredi, 1997.
ren ise klasik astronominin en önemli temsilci- mış ve böylece bir anlamda Yer Merkezli Ev- Aristoteles, Gökyüzü Üzerine, Çev. Saffet Babür, Dost, 1997.
Aristoteles, Oluş ve Bozuluş Üzerine,
si Ptolemaios (Batlamyus, MS 150’ler) olmuştur. ren Modeli’ni Hıristiyanların kolayca onaylaya- Çev. Celal Gürbüz, Ara, 1990.
Bynum, W. F., Dictionary of The History of Science,
bilecekleri bir kuram haline dönüştürmüştür. Princeton University, 1984.
Bernal, J. D., Modern Çağ Öncesi Fizik, Çev. Deniz Yurtören,
Thomas’a göre Yer evrenin merkezindedir; çün- TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 1995.
kü Tanrı’nın yaratma eyleminin amacı olan in- Cohen, I. Bernard, The Birty of a New Physics,
W.W. Norton &Company, 1992.
san Yer’de yaşamaktadır. Ancak Thomas Aqu- Crombie, A. C., Augustine to Galileo the History of Science
A.D. 400-1650, Melbourne: William Heinemann, 1957.
inas bu noktadan daha ileri gitmemiş ve Aris- Cushing, James T., Fizikte Felsefi Kavramlar I,
Çev. B. Özgür Sarıoğlu, Sabancı Üniversitesi, 2003.
toteles-Ptolemaios modelini, evreni anlamakta Dreyer, J. L. E., History of the Plenatary System from
işe yarar bir varsayım olarak değerlendirmekle Thales to Kepler, Dover, 1953.
Grant, E., Orta Çağda Fizik Bilimleri,
yetinmiştir. Bununla birlikte, kendisinden sonra Çev. Aykut Göker, Verso, 1986.
Middleton, William Edgar Knowles, The Scientific Revolution,
gelen Hıristiyan düşünürler ve bilginler, onun Schenkman Pub. Co., 1963.
bir varsayım olarak nitelediği bu modeli mutlak Ross, W. D., Aristoteles, Ed. Ahmet Arslan,
Ege Üniversitesi, 1993.
doğru olarak kabul etmiş ve Aquinas’ın düşün- Tekeli, S. vd., Bilim Tarihine Giriş, Nobel, 2010.
Topdemir, H. G. ve Unat, Y., Bilim Tarihi, Pegem, 2008.
cesi giderek katı, değişmez bir inanç konumu- Topdemir, H. G., “Aristoteles’in Doğa Felsefesinin
Orta Çağ’daki Yansımaları”, Felsefe Tartışmaları, Sayı 37,
na yükselmiştir. Bu andan sonra da Aristoteles’e s. 57-78, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, 2006.
ve Ptolemaios’a yönelik en küçük bir eleştiri bi- Topdemir, Hüseyin Gazi, “Aristoteles’in Doğa-Fizik- Felsefesi”,
Felsefe Dünyası, Sayı 39, s. 3-19, 2004.
Çember merkezli düzeneğe göre gezegen hareketlerinin düzenlenişi le hoş görülmemiş ve bu düşünürlere dil uzat- Unat, Yavuz, Astronomi Tarihi, Nobel, 2001.

106
Bilim ve Teknik Ocak 2011

Bilim ve Teknik’le Kırk Yıl Alp Akoğlu

Ocak 1971
Bilim ve Teknik dergisinin 38. sayısında Aerotren başlıklı yazı kapak konusu olarak seçilmiş.
Bu konuyla bilikte dergide modern ulaştırmayla ilgili birçok yazı yer alıyor.
Bu yazıların başlıkları şöyle: Ulaştırmada Yenilikler, Yarının Ulaşım Sistemleri, Manyetik
Trenler, Alman Demiryollarının Bir Buluşu, Atom Enerjisiyle İşleyen İlk Yük Gemisi,
Kendi Kendine Okyanusa Açılan Gemi

Bilim ve Teknik’in Ocak 1971 sayısında bu konuyla ilgili “Gittikçe Genişleyen bir Salgın:
Gürültü” ve “Gürültü: Çağımızın Belası” başlıklı iki yazı bulunuyor.
Bu sayımızda bunlardan “Gürültü: Çağımızın Belası” başlıklı yazıdan alıntılar yaptık.

Gürültü: man bu gürleyici, patlayıcı zıplama ve hoplama- hasta yapar, kavga ve tecavüzkâr hareketlere ve

Çağımızın Belası ve Zevki larımın bir işe yaradığını anlarım.“


Salgın hastalıkların ünlü araştırmacısı Dr.
düşüncesiz eylemlere sebep olur” diyor. Ani gü-
rültüler dramatik vücut hareketlerine sebep olur:
“Adım Boom’dur. Uygarlığın gürültüsü tara- Robert Koch, “insanlar gürültü ile de tıpkı kole- “Adrenalin hormonu kana hücum eder, tıpkı ger-
fından çok hoşlandığım bir geziye gönderildim. ra ve veba ile savaştıkları gibi savaşmak zorun- ginlik ve korku anlarında olduğu gibi kalp ça-
Bu gürültü oyunumu oynamak üzere sayısız in- da kalacaklardır” demişti. buk atmaya başlar, kafa iki tarafa sallanır, deri
sanın kulaklarında kendime bir sağanak bulu- O gün geldi. renksizleşir, yemek borusu, mide ve bağırsakla-
rum. Kulak kıkırdağı beni bir huni gibi yakalar. Almanya’da yapılan bir araştırma her iki ki- ra kramp gelir. Bütün bu semptomlar sinirli, nö-
Onun dolambaçlı yolları beni kulak zarına kadar şiden birinin gündüz, her dört kişiden birinin de rotik veya hafif psikolojik sorunları olan insanla-
hiçbir engele çarptırmadan yöneltir, çoğun bal- geceleyin gürültüden müteessir olduğunu gös- rı ıstırap verici gürültü altında sonunda normal
mumu gibi yapışkan bir maddeye bulanmış kü- termiştir; altı kişiden biri de artık ne gündüz ne hareket ve davranışlardan uzaklaşmaya zorlar.
çücük kıllar bana orada biraz direnç gösterirler. de gece aradığı sükûneti bulamamaktadır. Fa- Gürültü ile Mücadele adındaki derginin gö-
Fakat tam rahat ve sükûna, beyin dolanları için- kat bunlardan çoğu gürültünün evlerimizi, iş ve rüşüne göre, bir yabancı işçinin, çevredekiler ka-
de yuva kurduğum zaman kavuşurum ve o za- dinlenme yerlerimizi ne kadar kötü bir şekilde et- dar gürültü yapmadığı taktirde tam iş yapması-
kilediğinin farkında değildir. na imkan yoktur.
Gürültü tufanı herkesin gurur duyduğu bir Amerikalıların dev otomobil yapımcıları, oto-
şeyin sonucudur. Teknik çağımızın rahmetleri- mobil kapılarının kapanırken dolgun ve kuvvet-
nin ekskavatör, greyder gibi dev yol yapma ma- li ses çıkarmalarını sağlamak için her yıl binlerce
kinelerinin gürültüleri, buhar çekiçlerinin güm- dolar harcamaktadırlar.
bürtüleri, sonsuz otomobil kuyruklarının bit- Hemen hemen hiç ses çıkarmayan elektrik-
mez tükenmez uğultuları, uçakların dayanılma- li süpürgeler yapmak kabildir, fakat ev kadınları
sı güç uğultuları her gün insanların kulaklarını bunları verimsiz diye satın almayacaklar ve gü-
doldurmakta, sinirlerini bozmakta ve hayattan rültüsü çok olanları tercih edeceklerdir. Babacan
bezmelerine sebep olmaktadır. İnsanları özellik- aile babalarıysa otomobillerinin gürültüyle du-
le şehirlerde en fazla taciz eden trafik gürültüle- rup kalkmasını pek severler.
ri olmaktadır. Gürültü ile ilgili bir incelemesinde Öte yandan yeni gürültülü modern müzikten
uzman D. Otto Guthof 1968 yılı başlarında şöy- hoşlananlarla endüstri ise gürültüden zevk al-
le diyordu: maktadır. Biri için gürültülü olan şey diğeri için
“Trafik gürültüsü trafik noktalarında insa- tatlı bir nağmedir.
na zarar verecek sınırı aşmıştır. Özellikle insan- Motosikletlerinin egzoslarını patlatarak cad-
ların ertesi gün rahatça işlerinde çalışabilmeleri delerden son hızla giden gençler için bundan da-
için muhtaç oldukları gece sükûneti nüfusun bü- ha zevkli bir müzik olamaz.
yük bir kısmı için sağlanması imkânsız bir hal al- Tavlada düşeş geldiği zaman hasmının taş-
mıştır.” larını adeta kıracakmış gibi vurarak ses çıkartan
Bu konuda Amerikan Sağlık Servisi danış- oyuncu kadar mutlu bir insan zor bulunur. Ama
manlarından Dr. Samuel Rosen, “gürültü insanı bir de ötekine sorun.

107
Matemanya Muammer Abalı

Sıfır Sıfır: Elde Var Bir

Kelime oyunu yaptığımı sanmayın. Hayatta böyle şeyler oluyor. Örneğin bir futbol karşılaşmasında
taraflar gol atmayı başaramazlarsa, maç sıfır sıfır bitiyor ve her iki takım da bir puan alıyor.
Tam başlıktaki gibi. Dilimize sıfır olarak girmiş olan sayının adı Arapçadan geliyor: Şifr. Şifre demek.
Aslında İngilizcedeki “zero” sözcüğünün kökeni de Arapça şifr sözcüğüne çıkıyor.

S ıfır, sayı sistemimizin hayli yeni bir üyesi. Yokluğu bir sayı ile gös-
termek, bir düşünce olgunluğu gerektiriyor demek ki. Ama asıl
sorun, sıfırı basamaklı sayı sisteminin içine yerleştirebilmek. Örne-
lanılmasını yasakladığını da söylüyor. Ticaret erbabı, kolaylıktan vaz-
geçmek yerine çifte kayıt tutuyor: Bir kendisi için, bir de Papalık için.

ğin 105 yazmak istiyorsunuz. Nasıl yazacaksınız peki? Yani sıfırı kul- Bu hikâye ilginçliklerle doludur. Ama bu sayıda asıl anlatmak iste-
lanmazsanız. diğim bu değil. Sizlere matematik tarihinde kayda geçmiş bir noktayı
anlatacağım. İnsanların nasıl olup da sıfıra dokunup geri döndüğünü,
Bir yolu Romalıların yaptığını yapmak olabilir: 100 için bir işaret uy- günümüzde kullandığımız ondalık sayı sisteminin etrafında binlerce
durursunuz, mesela C, yanına 5 için uydurduğunuz işareti koyarsınız. yıl dolaşıp bir türlü sıfırın şifresini kıramadığını bilesiniz diye.
Sağına koyunca azalt, soluna koyunca artır kuralını da eklediniz mi, ol-
du bitti! Bilinen kayıtlar, yazının Sümerler tarafından icat edildiğini söylü-
yor. Bu aşağı yukarı günümüzden 6000 yıl kadar öncesine rastlar. Sü-
CV olur 105, CX olur 110. Evet yazılabilir de, böyle bir sayı sistemiy- mer sayı sistemi, belki bilirsiniz, taban olarak 60 kullanır. Günümüzde
le öyle ileri filan gidemezsiniz. Bilim kapasiteniz körelir: Nitekim Ro- 60 hâlâ bazı alanlarda üstünlüğünü koruyor. Saat sistemimiz örneğin.
malıların bilime katkısı sıfır sayılabilecek seviyededir. Resimde Sümerlerin Umma şehrinin toprak mülkiyet kayıtları var. Ora-
dan anlıyoruz ki, Sümerlerde iki tane rakam var: 1 yerine
Düşünün, Roma İmparatorluğu yıkılalı neredeyse 800 yıl olmuş.
Bugünkü İtalya’nın sahil şehirlerinde ticaret gelişmiş, alacak ve borç
kayıtları tutuluyor, çapmalar, bölmeler yapılıyor. Bütün bu işleri Roma
rakamlarıyla yapıyorsunuz. Katolik dünyasının merkezi olan Papalık
bütün bu ticaretten vergi topluyor. Düzgün kayıt yapılması lazım. Pa-
palığın denetleyicileri var. Bunlar özel olarak eğitilmiş vergiciler, Roma ve 10 yerine
sayı sisteminden başka bir şey de bildikleri yok.

Basamaklı sayı sistemini ve bu sistemde sıfırı bugün kullandığımız


anlamda kullanan İslam dünyası, bütün ticari kayıtları Hint-Arap siste-
mi diye bildiğimiz bugünkü sayı sistemiyle yapıyor. İşleri çok daha hız-
lı, çok daha verimli yürüyor. Altmışa kadar sayıları şöyle yazıyorlar:

Matematik tarihi bize Avrupa’nın sıfırı ve on tabanlı basamaklı sayı


sistemini 1204 yılında Fibonacci adlı Pisa’lı bir muhasebecinin yazdığı
“Liber Abacci” adlı kitaptan sonra öğrendiğini söylüyor. Fibonacci ba-
basının yanında, Akdeniz’in karşı kıyısında, Kuzey Afrika’da, İtalya’ya
gönderilecek tuzun yükleme kayıtlarını tutarken Araplardan öğren-
miş bu sayı sistemini.

İşin ilginç tarafı, bu sayı sisteminin getirdiği olağanüstü kolaylık


nedeniyle, ticaret dünyasında yaygın olarak kullanılmaya başlanma-
sı Papalığı rahatsız ediyor. Çünkü elinde bu sayı sistemini bilen ve bu
sistemle tutulmuş kayıtları inceleyebilecek, yetişmiş insanı yok. Mate-
matik tarihi bize Papalığın bir dönem, Hint-Arap sayı sisteminin kul-

108
Bilim ve Teknik Ocak 2011

Gördüğünüz gibi, biraz Roma sayı sistemini andırıyor. Bakın orada 10 için ayrı bir sembol var. Biz olsak, ya-
Muhtemelen Romalılar bu Sümer sayı sisteminin biraz tay çizginin yanına 0 koyar işi bitirirdik. Ama onların 0
geliştirilmişini kullanıyordu. Biz burada, kolaylık olsun di- kavramı, basamak değeri içeriğiyle, yok. 4359 yazmak is-
ye 1 yerine işaretini, 10 yerine de < işaretini kullanalım. terseniz şöyle oluyor:

Bakın bakalım acaba şimdi Sümerler 60 sayısını (ki sa-


yı sistemlerinin tabanıdır) nasıl yazacak?
Hemen diyeceksiniz ki, 1 tane 60’ın birinci üssü (söy-
lemeyi unutmuş olmayayım, Sümerler basamaklı sistem
kullanıyor), +0 tane 60’ın 0’ıncı üssü olarak yazacaklar.
Doğru. Ama bakın bakalım listeye, 0 var mı?
Sümerlerinkinden biraz daha iyi, ama ezberde tut-
Sorun da burada zaten: yazdık, yanına başka bir işa- mak zorunda olduğunuz sembollerin sayısı çok fazla.
ret koymazsak, bu sembolü 1= 600 veya 60=601 veya Gerçi Çinliler bugün de yazmak için 2500 civarında sem-
3600=602 ve hatta 216000=603 vb. anlamına gelebilir. bol kullanıyormuş. Sağlam hafıza ister!
Sümerler de öyle yapıyorlar zaten. İçeriğe bakarak han-
gisi olduğunu siz çıkarıyorsunuz. Örneğin sayısı Sıfırı ilk kullananlar Hintliler.
63 de olabilir, 3603 de olabilir hatta 216.003 de olabilir.
Bunu ancak içerikten çıkaracaksınız. İlk ile diğer 3 Basamaklı sistemde “bu basamakta hiç var” anla-
arasındaki boşluktan, yazdığımız sayının 4 olmadığını çı- mına gelecek şekilde kullanmışlar. Bugünkü sayı sis-
karabiliyoruz. Ama arada bir sıfır var mı yok mu, sayının temimizde, örneğin 4059 sayısını biz soldan sağa doğ-
sonunda bir sıfır var mı yok mu belli değil. ru sayarak çözüyoruz. En sağda, 10’un sıfırıncı üssün-
den (birler basamağı) 9 tane var (9x100); soldan ikin-
Sıfırsızlık zor iş! ci basamakta 10’un 1. üssünden (10’lar basamağı) 5 ta-
ne var (5x101); soldan üçüncü basamakta 10’un 2. üs-
Dikkat ederseniz Sümerler basamaklı sayı sistemini sünden (yüzler basamağı) 0 (hiç) tane var (0x102) ve sol-
oluşturmuş. Sıfırın yerine boşluk bırakıyorlar. Anlıyoruz dan dördüncü basamakta 10’un 3. üssünden (binler ba-
ki “orada” yokluk olduğunu biliyorlar. Ama ne yazık ki in- samağımız) 4 tane var (4x103). Sağdan sola yazıyoruz:
sanlık sıfırı bulup olması gerektiği yere yazamıyor. Bin- 4x103+0x102+5x101+9x100= 4059
lerce yıl bu sorun öylece çözümsüz duruyor. MS 6. yüz-

0
yıla kadar.

Çinlilerin sayı sistemi basamaklı ve 10 tabanlı.


Ama gene sıfır yok:

Bizim işlerimiz çok kolay. Hepi topu 10 tane sembol


ezberliyoruz; yazdığımız hiçbir karışıklığa mahal verme-
yecek kadar kesin.

Günümüz matematiğine ne kadar sevgi duysak azdır.

Sevgiyle kalın.

109
Zekâ Oyunları Emrehan Halıcı

Beş Harfli Kod Ajanlar Madeni Paralar


Alfabemizin 29 harfini kullanarak Ajan A, yeni ajan olan B’ye Bir ülkedeki madeni para birimlerinden
beş harften oluşan ve sesli harflerin yan yana bir kart ve bir zarf verir. en fazla iki adedini kullanarak 1’den
olmadığı kodlar üreteceksiniz. 50’ye kadar bütün para miktarları elde
Bu işlem en fazla kaç farklı biçimde - “Bu elektronik kartı gizli servisimizin edilebilmektedir. Bu ülkedeki madeni para
gerçekleştirilebilir? merkez bölümüne giriş için kullanacaksın. birimlerinin toplamı en az kaç olabilir?
Zarfta ise kayıt numaran bulunuyor.
Üretilebilecek kod örnekleri: Ezberle ve derhal yok et.” Aynı soru 1’den 8’e kadar olan para miktarları
ABABA, ZARİF, ZZZZZ - “Elektronik kartı okuyucu yuvasına için sorulsaydı cevap 8 olacaktı (1+3+4=8)
yerleştirdikten sonra, sistem senden kayıt
numaranı tuşlamanı isteyecek. (1=1), (2=1+1), (3=3), (4=4), (5=1+4),
Tuşladığın numara asıl numarandan küçükse (6=3+3), (7=3+4), (8=4+4)
Üç Daire sistem sana “UYARI” mesajı verecek ve
Birbirlerine teğet olan üç dairenin merkezleri kapı açılmayacak. Tuşladığın numara asıl
aynı doğru üzerindedir. PR doğrusu 12 birim numarandan büyükse kapı gene açılmayacak
olduğuna göre mavi renkli alanı hesaplayınız. ancak bu sefer “HATA” mesajı alacaksın. Maksimum Çarpım
Bu mesaj çok tehlikelidir. Çünkü iki kez HATA 1’den 9’a kadar olan 9 rakam birer kez
mesajı almak, sistemin karta el koymasına ve kullanılarak ABC, DEF ve GHJ sayıları
alarmın çalışmasına neden olur.” oluşturulmuştur.

Ajan B kayıt numarasını unutmuştur, ancak Bu üç sayı yazıyla yazılıp alfabetik sıraya
1’den 66’ya kadar bir tam sayı olduğunu konduklarında (ABC) ilk sırada, (GHJ)
P R
hatırlamaktadır. Bunun üzerine en fazla X son sırada yer almaktadır.
denemede merkez bölümüne gireceği
bir plan yapar. X en az kaç olabilir? Aynı özellik sayıların tersleri için de geçerlidir.
(Yani, yazıyla yazılıp alfabetik sıraya
konduklarında (CBA) ilk sırada,
(JHG) ise son sırada yer almaktadır.)
On bin Sayı
100x100’lük bir satranç tahtasına sol üst Yukarıdaki koşulları sağlayan ve çarpımları
kareden başlayıp sağ alt karede bitmek üzere maksimum olan üç sayı nedir?
Dört Çubuk 1’den 10.000’e kadar olan sayıları sırayla
Uzunlukları farklı tam sayılardan yazıyorsunuz. Tahta üzerinde rastgele bir sayı
oluşan dört çubuğunuz var. seçip not ediyorsunuz ve hem bu sayıyı
Bunlardan üçünü kullanarak bir üçgen hem de bu sayıyla aynı sırada ve kolonda Farklı Tablo
oluşturuyorsunuz. Çubuklardan birini olan diğer bütün sayıları siliyorsunuz. 3x3’lük bir tabloya öyle dokuz pozitif
dördüncüyle değiştirip yeni bir üçgen Rastgele sayı seçme, not etme ve tam sayı yerleştiriniz ki;
oluşturduğunuzda bu iki üçgenin benzer silme işlemlerine tahta tamamen silininceye
üçgenler olduğunu fark ediyorsunuz. kadar devam ediyorsunuz. A B C

Dört çubuğun toplam uzunluğu Bu işlemler sırasında not ettiğiniz sayıların


D E F
en az kaç olabilir? toplamı nedir? G H J
1 2 ... 100

101 102 ... 200


. Sayıların büyüklük sıraları şekildeki harflerin
... ... ... ...
alfabetik sıralarına uysun
Merdiven 9901 9902 ... 10000
(yani A < B < C.... < H < J olsun).
Her adımda birer, ikişer ya da üçer basamak . Her komşu (yatay ve düşey) iki karedeki
çıkabilen bir kişi 10 basamaklı bir merdiveni Soru 3x3’lük bir tahta için sorulsaydı sayılardan biri çift, diğeri tek sayı olsun.
kaç farklı biçimde çıkabilir? cevap 15 olurdu. . Aynı sırada veya aynı kolondaki sayılardan
en fazla ikisinin rakam sayıları aynı olsun.
Soru 4 basamaklı bir merdiven için sorulsaydı Bu durum için bir örnek: . Tablodaki tüm sayıların rakamları dikkate
cevap 7 olacaktı. 4+3+8=15 alındığında on rakamın her biri en az iki,
(1-1-1-1), (1-1-2), (1-2-1), (2-1-1), 1 2 3 1 2 3 1 2 3 1 2 3 en çok üç kez kullanılmış olsun.
(2-2), (1-3), (3-1) 4 5 6 4 5 6 4 5 6 4 5 6 . Tablodaki dokuz sayının karelerinin
7 8 9 7 8 9 7 8 9 7 8 9 toplamı en az olsun.

110
Bilim ve Teknik Ocak 2011

Üçgenler ve Kare
Yanda her biri farklı büyüklükte 7 ikizkenar
dik üçgen görülmektedir.
Bu üçgenleri bir araya getirerek
bir kare elde ediniz.

Geçen Sayının Çözümleri Sandal


13 dakikada ve 16 farklı biçimde geçiş yapılabilir:
Dengeli Sayı 1) CD+D+DE+D+AB+E+DE
4240125 adet dengeli sayı vardır. 2) CD+D+DE+E+AB+D+DE
(2 rakamlı 45 adet, 4 rakamlı 2160 adet, 3) CE+E+DE+E+AB+D+DE
6 rakamlı 64800 adet, 8 rakamlı 907200 adet, 4) CE+E+DE+D+AB+E+DE
10 rakamlı 3265920 adet.) 5) DE+E+CE+E+AB+D+DE
6) DE+E+CE+D+AB+E+DE
Sayı Oluşturma 7) DE+E+AB+D+DE+D+CD
365 farklı biçimde yapılabilir. 8) DE+E+AB+D+DE+E+CE
9) DE+E+AB+D+CD+D+DE
Su Taşıma 10) DE+E+AB+D+CE+E+DE
6 litre. 11) DE+D+CD+D+AB+E+DE
İlk turda 30 litre su alıp 3 kilometre ilerler ve 12) DE+D+CD+E+AB+D+DE
18 litre suyu buraya bırakıp geri dönersiniz. 13) DE+D+AB+E+DE+E+CE
İkinci turda 3. kilometreye geldiğinizde suyunuzu 14) DE+D+AB+E+DE+D+CD
30 litreye tamamlar ve 8. kilometreye 10 litre su 15) DE+D+AB+E+CE+E+DE
bırakarak geri dönersiniz. Tekrar 3. kilometreye 16) DE+D+AB+E+CD+D+DE
ulaştığınızda suyunuz bitmiş olacağı için buradan
6 litre su daha alır ve kampa dönersiniz. Desen
Üçüncü ve son turunuzda 3. kilometredeki kalan 578 farklı desen oluşturulabilir.
6 litre suyu ve 8. kilometreye bıraktığınız Tabloyu köşeler, ortadaki 3x3 karelik alan
10 litre suyu da alır ve kampınıza ulaşırsınız. ve kalan kısım olarak ayırırsak;
Kampa ulaştığınızda 6 litre suyunuz kalmış olur. 3 köşenin karalı olduğu desen sayısı: 1
2 köşenin karalı olduğu desen sayısı: 32
Soru İşareti 1 köşenin karalı olduğu desen sayısı: 210
D Hiçbir köşenin karalı olmadığı durumlarda;
Ortadaki 3x3 karelik alanda
3 karenin karalandığı desen sayısı: 22
2 karenin karalandığı desen sayısı: 108
Evet - Hayır 1 karenin karalandığı desen sayısı: 150
5 0 karenin karalandığı desen sayısı: 55
A, B ve C’nin tablodaki puanları Toplam desen sayısı: 578
alabilmesi için üç seçenek var.
İki Sayı
1 2 3
1 H H E Sayılardan büyük olanı en fazla 66 olabilir.
2 H H H Diğer sayı ise 24’tür.
3 H E E
4 E E E
5 E E E Dört Harfli Kod
6 H H 358800 farklı kod üretilebilir.
7 E E E
8 E H E P (29-4+1, 4)
9 E E E
10 H H H
Komşuların Ortalaması
Her üç seçenekte de D’nin alacağı puan 5’tir. 36899863

111
TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisine
Gönderilen Yazı ve Görsellerin
Sahip Olması Gereken Özellikler
1. TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi popüler bilim ya- Alp, S., Hitit Güneşi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2002.
zıları yayımlayan bir dergidir. Bu nedenle dergimizde
yayımlanan yazılar genel okuyucu tarafından anlaşıla- Şeker, A., Tokuç, G., Vitrinel, A., Öktem, S. ve Cömert, S.,
“Menenjitli Vakalarda Beyin Omurilik Sıvısındaki Enzimatik
bilecek düzeyde, net, yalın ve teknik olmayan bir Türk- Değişimler”, Çocuk Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, s. 56-62, 1 Mart 2008.
çe ile yazılmış olmalıdır. Yazılar, başlık, sunuş, ana me-
tin, alt başlıklar, çerçeve metinleri ve görsel malzeme- Soylu, U. ve Göçer, M., “Göller Bölgesi Sulak Alanlar Du-
rum Değerlendirmesi,” Göller Bölgesi Çalıştayı, 8–10 Aralık
lerden oluşmaktadır.
1995.
Başlık: Konuyu en iyi ifade edebilecek nitelikte, kı-
sa ve ilgi çekici olmalıdır. http://www.news.wisc.edu/16250
Sunuş: Yazının sunuşu başlığın hemen altında yer
alır ve konunun önemini, yazının ilginç yanlarını oku- Anahtar kavramlar: Konuyla ilgili en çok beş adet
yucuda merak uyandıracak biçimde anlatan birkaç kı- kısa açıklamalı anahtar kavram verilmelidir.
sa cümleden oluşur. Bu kısım sayfa düzeninde farklı Görsel malzemeler: Yazıda ele alınan düşünceyi
bir yazı karakteriyle, ana metinden ayrı biçimde baş- destekleyici ve açıklayıcı fotoğraf, çizim, grafik gibi su-
lığın altında yer alacaktır. nuşu zenginleştirici öğelerdir. Görsel malzemeler ya-
Ana metin: Ele alınan konunun, savunulan düşün- yın tekniğine uygun kalitede, yeterli büyüklük ve çö-
cenin ve ilgili olayların örneklerle açıklandığı bölüm- zünürlükte (baskı boyutunda en az 300 dpi) olmalı-
dür. Yazılar yapılan bir araştırmayı tanıtmaya yönelik dır. Açıklama gerektiren görsellerin alt ve iç yazıları ve
olabilir. Ancak bu gibi durumlarda dahi dergimizin bir görselin kaynağı yazı metninin altında mutlaka veril-
popüler bilim yayın organı olduğu göz önüne alına- melidir. Yazarın temin ettiği görsel malzemelerin telif
rak, yazının önemli bir kısmının konuyu çok genel hat- hakkı sorumluluğu yazara aittir. Yazar gerekli izinleri
ları, temel bilgileri ve kısa bir gelişim tarihçesiyle oku- almakla yükümlüdür.
ra tanıtması gerekmektedir. Burada teknik terimlerin
ve temel kavramların net bir şekilde açıklanması bek- 2. Yazı .txt ya da .doc formatında, elektronik ortam-
lenmektedir. Yazının geri kalan kısmında araştırmaya da bteknik@tubitak.gov.tr adresine iletilmelidir. Seçi-
özel hususlardan ve araştırmanın genel katkısından len görsel malzemelerin nerede kullanılması istendi-
bahsedilmeli, önemi ve yaygın etkisi vurgulanmalı- ği metinde işaretlenmiş olmalıdır. Görsel malzemeler
dır. Varsa, konu hakkındaki başlıca görüş farklılıklarına metnin içinde değil, ayrıca gönderilmelidir.
işaret edilmeli, ancak ayrıntılı tartışma ve yargılardan 3. Bilim ve Teknik dergisine ilk defa yazı gönderecek
kaçınılmalıdır. Çok ender durumlar dışında yazıda for- kişilerin yazılarını eğitim durumlarını ve yazdıkları konu-
mül bulunmamalıdır. daki yetkinliklerini gösteren 40-60 kelimelik bir özgeç-
Alt başlıklar: Ana metinde işlenecek konuyla ilgili mişi fotoğraflarıyla birlikte göndermeleri gerekmektedir.
farklı görüşlerin ve durumların anlatıldığı paragraflar 4. Dergi yönetiminden onayı alınmış özel durumlar
alt başlıklarla ayrılabilir. dışında, bir yazı 1800 kelimeyi geçmemelidir.
Çerçeve metinler: - 5. Yukarıdaki koşulları yerine getirdiği takdirde öne-
yu destekleyici, konuya yeni açılımlar getiren, kimi za- rilen yazılar, Yayın Kurulu, Konu Editörleri ve Bilimsel
man uzmanlar dışındaki okuyucuların anlayamayaca- Danışmanlar tarafından değerlendirilir. Yayımlanması-
ğı nitelikteki teknik kavramları açıklayan, kimi zaman na karar verilen yazılar redaksiyon sürecine alınır ve ya-
uzman görüşlerinin yer aldığı kısa metinlerdir. Çerçe- zarın onayıyla yazı yayımlanma aşamasına getirilir.
ve metinler yazarın kendisi tarafından hazırlanabile- 6. Yazının; bilimsel, etik ve hukuki sorumluluğu ya-
ceği gibi, konunun uzmanına da yazdırılabilir. zarlarına aittir.
Kaynaklar: Yazının başvuru kaynakları mutlaka lis- 7. Yukarıdaki koşullar kabul edilerek dergimize gön-
te halinde yazının sonunda verilmelidir. Kaynaklar derilen ve yayımlanan yazıların her türlü yayın hakkı,
aşağıdaki örnek biçimlere uygun şekilde yazılmalıdır: TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisine aittir.

Not: Dergimiz için yazı hazırlamak isteyenler için daha geniş bilgi içeren “Popüler Bilim Yazarları İçin El Kitabı” http://biltek.tubitak.gov.tr/bdergi/popülerbilimyazarligi.pdf adresindedir.

You might also like