You are on page 1of 351

MAKALELERLE

MARDİN
II
EKONOMİ-NÜFUS
KENTSEL YAPI

1
Mardin Tarihi İhtisas Kütüphanesi Yayın No: 8
Makalelerle Mardin
Proje Koordinatörü: İbrahim Özcoşar
Kapak Tasarım: İmak Ofset
İç Tasarım: Serap Gökçeoğlu - Sultan Esin
Basım Adedi:1000
Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul -2006
ISBN:-------------
Bu kitabın telif hakları Mardin Tarihi İhtisas Kütüphanesi
Projesine aittir.

Bu kitap Avrupa Birliği’nin mali desteğiyle basılmıştır. Bu


belgenin içeriğinden
“Mardin Valiliği İl Özel İdaresi” sorumlu olup, hiçbir durumda
Avrupa Birliği’nin pozisyonunu yansıttığı şeklinde yorumlanamaz.
This book has been published with the financial assistance of the
European Union. The contents of this document are the sole
responsibility of “Mardin Valiliği İl Özel İdaresi” and can under
no circumstances be regarded as reflecting the position of the
EuropeanUnion

2
MAKALELERLE

MARDİN
II
EKONOMİ-NÜFUS
KENTSEL YAPI

Hazırlayan
İbrahim ÖZCOŞAR

İstanbul–2006

3
ÖNSÖZ
Mardin’in farklı yönlerini, akademisyen ve araştırmacıların
bakış açısıyla tanıtmak, bilinmeyen yönlerini gün ışığına çıkarmak,
yıllardır zihnimizi meşgul eden bir projeydi. Böyle bir çalışma için
kendi alanlarında uzman 100’e yakın akademisyen ve araştırmacının
bir araya getirilmesi, çok zor ve uzun vadeli bir iş gibi görünmekteydi.
Mayıs 2006’da düzenlediğimiz “I.Uluslararası Mardin Tarihi
Sempozyumu” bize bu projeyi uygulayabileceğimizi gösterdi. Bu
çalışma sırasında çok farklı alanlarda birbirinden değerli akademisyen
ve araştırmacıların Mardin’in farklı yönlerini araştırdıklarını veya
araştırmaya hazır olduklarını gördük. Bu çalışmaların bir arada
toplanması teklifimizi kabul eden akademisyen ve araştırmacıların,
Mardin ile ilgili farklı alanlarda yaptıkları bilimsel çalışmalarını bu
dört kitapta bir araya getirdik. Bu arada Mardin’in iki önemli ilçesi
Midyat ve Nusaybin’de Haziran 2003 ve Mayıs 2004 tarihlerinde
yapılmış sempozyumlarda sunulmuş bildirilerin, aradan geçen süreye
rağmen, basılamadığı anlaşıldı. Bu bildiriler de, Midyat ve Nusaybin
sempozyumlarını düzenleyen Prof. Dr. Kenan Ziya Taş ve Prof. Dr.
Ahmet Kankal’ın izinleri ve yardımlarıyla kitap içinde ilgili bölümlere
yerleştirildi. İzin ve yardımları dolayısıyla hocalarıma teşekkür
ederim.
Çalışma 10 aylık yorucu bir emeğin ürünü olarak ortaya çıktı.
Bu süreye, akademisyen ve araştırmacıların çalışmaları için
harcadıkları süre dahil değildir. Bu çalışmada; yardımlarını ve değerli
görüşlerini esirgemeyen değerli akademisyen Dr. Hüseyin Haşimi
Güneş ile özellikle makalelerin toplanması ve dizgi aşamalarında
fedakârca çalışan Sultan Esin ve Serap Gökçeoğlu’na teşekkür ederim.
Dr. İbrahim ÖZCOŞAR

4
İÇİNDEKİLER

Sayfa
EKONOMİ-NÜFUS .......................................................... 1
Mardin Sanayinin Tarihi Gelişimi ................................................7
Abdurrauf AYDIN
Geç Ortaçağ Avrupası’ndaki Endüstriyel Potansiyel İle
Mardin ve Çevresi Odaklı Türk-İslam Endüstriyel
Potansiyelinin Değerlendirilmesi..................................................15
Pınar ÜLGEN
Cumhuriyetten Günümüze Mardin İli’nin Nüfus
Özellikleri .....................................................................................30
Gülpınar AKBULUT
Güneydoğu Anadolu’nun Kalkınma Sorunu ve Çözüm
Önerileri ................................................................................ 57
İbrahim ARSLAN-Abdulkadir ŞENKAL-Engin ÖNER
Kalkınmada Öncelikli Yöreler Arasında Mardin ....................... 83
Abdurrauf AYDIN
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Ekonomik Yapısı .................. 89
Hüseyin Haşimi GÜNEŞ
Mardin İli’nin Ekonomik Gelişmesinde Tarıma Dayalı
Sanayi Sektörlerinin Rolü (1990–2000 Dönemi) .........................104
Murat PIÇAK
19. Yüzyılda Mardin ve Çevresinde Nüfus Hareketliliği
ve Sebepleri ........................................................................... 138
İbrahim ÖZCOŞAR
Mardin’in Cumhuriyet Dönemi Demografik Gelişimi ............... 147
Mehmed Zeydin YILDIZ
KENTSEL YAPI................................................................ 185
Mardin’deki 12.-13. Yüzyıl Artuklu Yapılarında
Geometrik ve Bitkisel Bezemeler: Antik ve
İslami Üsluplar Arasında ........................................................ 186
Deniz BEYAZİT
Mardin Şehrinin Situasyonu ve Yer Seçiminde Etkili
Olan Coğrafi Faktörler............................................................ 205
Handan ARSLAN-Sabri KARADOĞAN
Mardin Şehir Dokusu ve Mimari Yapı ..................................... 233
Sevcan YILDIZ

5
Geleneksel Mardin Evlerinde Malzeme-Strüktür-
Süsleme İlişkisi Üzerine Bir Çalışma ...................................... 246
İclal ALUÇLU-Aysel YILMAZ-Mine BARAN
Geleneksel Mardin Evlerinde Ekolojik İzler ............................. 272
Güliz KÜÇÜKÖZDEMİR-Semra TOKAY
Mardin Evlerinin Genel Yapım Teknolojisi ve Yapı
Malzemesi ............................................................................. 282
Bedri ACABEY
Savur Geleneksel Kent Dokusunda Bir Konak Örneği .............. 286
Fatma Meral HALİFEOĞLU
Mardin’in Çeşmelerinden Üç Örnek ........................................ 297
İrfan YILDIZ-Erkan KOÇ
Kızıltepe (Koçhisar) Ulu Camii ve Onarımları.......................... 307
Ali KILICI
Illumination Of the Historical Building Of Mardin ......................324
Süleyman ADAK
19. Yüzyılda Mardin’in Mahalleleri......................................... 358
İbrahim ÖZCOŞAR

6
MARDİN SANAYİNİN TARİHİ GELİŞİMİ
1
Abdürrauf AYDIN∗

Mardin’in ekonomik yapısı içerisindeki sanayisinin geçmişe


dayanan uzunca bir geçmişi bulunmaktadır. Esasen şehrin
ekonomisine ilişkin ilk bilgiler İslam uygarlıkları dönemine
netleşmeye başlar. Halife Ömer döneminde İyaz b. Ganm. tarafından
fethedilen (640)2 şehrin sanayisine ilişkin olarak Ergani Bakır
ocaklarından çıkarılan madenin o dönemin sanayi şehri olan Mardin,
Diyarbakır ve Siirt’teki bakır atölyelerine gönderildiği3 kaynaklardan
anlaşılmaktadır. Selçuklular döneminde (1084) dokuma sanayisi bir
hayli gelişmiş olan Mardin’de kaliteli pamuk üretilerek, bu pamuktan
üretilen dokumaların iç ve dış ticarette pazar buldukları
bilinmektedir.4 Tarımsal üretimde de o dönemde iyi bir konumda olan

1 Okutman Abdürrauf AYDIN Dicle Üniversitesi Mardin


Meslek
Yüksekokulu
2 Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, cilt , s.44, Türkiye
Tarih ve
Kültür Envanteri Mardin, Mardin Valiliği s.10
3 BAKIR Abdulhalik, Prof.Dr. Madencilik ve Maden Sanatı,s.250,
2002, Ankara.
4 TABAKOĞLU, Ahmet, Türk İktisat Tarihi, Dergâh Yayınları,
4. baskı, İstanbul s.120, SEVİNÇ, N, Osmanlı Sosyal Ekonomik

7
Makalelerle Mardin

verilen vergiler arasında yıllık 3000 kıta sof, 1000 kıta murabba ve
1000 kıta adiye ödemek zorunda olduğu anlaşılmaktadır.5 İbn Batuta
da Mardin, Muş, Musul ve Bağdat, brokar (Altın yada gümüş
işlemeli, çiçekler yapraklar ve diğer süslerle bezenmiş ipek kumaş)↓
ve pamuklu kumaşlarının her yerde tanındığını ve meşhur olduklarını
belirtir.
Başta Artuklu (1108-1406) olmak üzere beylikler döneminde
de sof (yün yapağı)⇓ ve pamuklu dokumaları ile Mardin bir önceki
durumunu korumuştur. Özellikle, Kalat ül-İmra Köyü’nde dokunan
sof çok ünlüydü. 14. yüzyılın ikinci yarısında sofun ticari önemi
azaldığından, Kalat ül-İmra Köyü halkı bu kumaşı dokumaktan

5 BAKIR Abdulhalik, Prof.Dr, Ortaçağ İslam Dünyasında Tekstil


S.Giyim
Kuşam ve Moda s.144, 2005, Ankara.
↓ Eskiden “brokar” terimi çözgüsü ve atkısı tümüyle altın yada
gümüş olan bir kumaşı belirtiyordu. İslam ülkelerinde dokunan
brokarlar en iyileriydi ve Ortaçağ Batı dünyasını büyük ölçüde
etkiledi. Daha sonra İran ve Türkiye bu dokumaları başarıyla
sürdürdü. Brokar terimi, altın yada gümüş motifleri
belirginleştirmek için saf ipek karıştırılarak dokunan kumaşlar
için de kullanılmaya başlandı. Sonra metal ipliklerle bezenmiş
bütün saf ipekli kumaşlara da brokar adı verildi. 15. yy. dan
sonra Osmanlılarda atkı tellerinin tümü altın olan kumaş
çeşitlerinden başka, motifleri altın yada gümüşten işlenmiş değişik
kumaşlar dokunmaya başlandı.Seraser, zerbafte, diba, altın kıta
kumaşı, pare altınlı kumaş gibi adlarla anılan bu kumaşlar uzun
yıllar önemini korudu. Aşırı ölçüde altın ve gümüş tüketimi
yüzünden zaman zaman yasaklanmasına ve çeşitli kısıtlamalar
getirilmesine rağmen, brokarlar halkın gösterdiği aşırı ilgi nedeniyle
telli hatai, sevai, selimiye gibi çeşitli adlar altında yakın zamana
kadar üretildi.(Büyük Larousse,s.1938-
1939 )

Sof: Yün iplikle dokunan Kumaş. Osmanlılar döneminde


genellikle Ankara, Erzincan ve Üsküp’te dokunuyordu. Daha çok
varlıklı kesimlerde ilgi gören softan dış giyim eşyası yapıldığı gibi
inceliği nedeniyle astarlık olarak da yararlanılıyordu.1791 tarihli bir
fermandan, sofun ferace yapımında da kullanıldığı ancak inceliği
nedeniyle vücut hatlarını belli ettiğinden, softan ferace yapımının

8
Ekonomi-Nüfus

vazgeçerek “börg” (Kadife, çuha ve hayvan postundan yapılan, başlık,


külah gibi baş giyeceklerine verilen genel ad)işlemeye başladı.
1471 yılında Akkoyunlu Hükümdarı (1453-1478) Uzun
Hasan’ı ziyarete gelen bu arada Mardin’e de uğrayan Venedik Elçisi
Josaphat Barbaro, şehirdeki ipek dokumacılığından ve ayrıca
madenden küçük kulplu bardakların da yapıldığını ifade eder. 16.
yüzyıl tapu defterlerinden elde edinilen bilgilere göre, şehirde
darphane, tabakhane(debbağhane), başhane, mumhane, buzhane,
dokuma tezgahları gibi işyerlerinin olduğu bunların içinde de dokuma
sanayine bağlı olarak, iş hacmi en geniş olarak boyahanelerin yer
aldığı görülür.6
Mardin ve Karadere Köyü’nde birer boyahane, Mardin’de
darphane, debbağhane, mumhane, buzhane, bozahane, susamyağı
imalathanesi ve dokuma tezgahları vardı. Bunlar içinde en yoğun iş
hacmi olanlar boyahanelerdi. Mardin’deki boyahanenin yıllık geliri
1518’de 85.000, 1526’da 60.000, 1540’da Karadere Köyü’ndeki
boyahane ile birlikte 113.000 akçeydi. Boyahanenin iş gücünün böyle
yüksek olması, yerel dokuma sanayinin çok gelişmiş olması ile
ilgilidir. Debbağhanenin aynı tarihlerdeki geliri ise 8.000, 6.000 ve
13.000 akçe olarak görülmektedir. Mardin’deki darphanenin
1526’daki geliri 50.000 akçeydi. Meyhanenin 1540’daki geliri ise
52.000 akçeyi buluyordu.1540’da kentte bir de silahhane vardı.7
Ekonomik çöküntünün başladığı daha sonraki yüzyıllarda
Osmanlı İmparatorluğu, bir gerileyişin içine girmiştir.Bu çöküşün
bütün alanlarda etkisi ortaya çıkmaya başlar.18. yüzyılda, artık ihraç
edilen sanayi malı olmayan Osmanlı Anadolu’sunda, ancak bazı ham
ve yarı mamul maddeler ile dokumaların dış ticarette yer aldığı
görülür. Bu sıralarda Mardin’de, ülkenin genel ekonomisinde yerini
almakla beraber dokumacılık, cam üretimi gibi bazı iş kolları devam
etmektedir.18. yüzyılın ortalarında Mardin’e gelen Niebuhr, şehirde
yünün öneminden ve iyi bir cam üretiminin varlığından söz eder. 19.
yüzyıl başlarında bir başka gezgin Dupré az sayıda nüfus ve zengin

6ALİOĞLU Füsun E, Geleneksel Mardin Şehir Dokusu ve Evleri,


İ.Ü.Fen
Bil.Ens. Eylül, 1988
7 “Mardin” maddesi, Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, 1982,
İstanbul

9
Makalelerle Mardin

için yapılan dış alımın yeterli olduğunu, buna karşılık özellikle


pamuğa dayalı dış satımın bir hayli önemli olduğunu belirtir.8
Mardin, ağırlıklı olarak dokuma sanayisinin yanında 19
yüzyılda meslek grupları açısından zengin bir yapı sergilemektedir.
Bu meslek gruplarından bazıları şunlardır: Bezzazan(Bezci-Kumaşçı),
gönciyan(derici) haffafan (ayakkabıcı), sipahiyan, helvacıyan,
dekkak, kasaban, tütünciyan, katırcı, abacıyan, basmacı,, terziyan,
çulfacıyan(çulha), lüleciyan, mutafan-muytaban, pine-duzen(dikici-
eskici),attaran,kevkebciyan(ayakkabı çivicisi), mimaran, çirkçiyan-
çeyrekçiyan(muhtemelen sakatatçı), kazancıyan, kılıççıyan,
serracan(eyerci), iplikçiyan, neccar (marangoz) ve çubukçu, boğça
gezduran (bohçacı), hamamcı ve berber ve hekim,
palancıyan,kahveciyan, debbağan, kazzazan (ipekçi), nalband, baş
bakkalan, demirci ve çilingir, etmekçi-ekmekçi, keçeciyan, dingciyan
(değirmenci), kürekçiyan, kavvaf (ayakkabıcı). Abdulgani Efendi bu
mesleklere eklenebilecek birçok meslek sayar. Dava vekili, dellal,
düğmeci (veya dökümcü), hancı, kuyumcu, nasırcı, saatçi, tenekeci,
testi yapanlar gibi. Bu mesleklerin bazılarının kendilerine ait çarşıları
bulunmaktaydı. Kazancılar, saraçlar, atarlar, neccarlar, yemeniciler
çarşıları Mardin’de Ulu Cami çevresinde yer alan çarşılardı. 9
Cuinet, 19. yüzyıl sonlarında Mardin Sancağı’nın başlıca sanayi
dallarının dokumacılık, deri işleme, çorap yapımı ve sabunculuk
olduğunu belirtmektedir. Ayrıca 1890 başlarında toplam 280.000
çubuk lülesi, 22.000 kıyye işlenmiş manda derisi ve 80.000 çift
kundura üretildiğini, Yörenin bu dönemdeki toplam 2.200 kıyyeyi
bulan sabun üretiminin 600 kıyyesi dışarı satıldığını ve kırmızı iplik
(6.000 kıyye), beyaz iplik (8.000 kıyye), şal (10.000 top), mendil
(10.000 adet), kırmızı bez (80.000 top), beyaz bez (16.000 top) ve
ipekli kumaş (20.000 top) üretilmekte olduğunu ifade etmektedir.
1869-1905 yılları Diyarbakır Vilayet Salnamelerine10 göre
Mardin sancağının işlenmiş sanayi malları sıralanmakta olup bunların

8 ALİOĞLU, a.g.e.
9 ÖZCOŞAR İbrahim, 19. yüzyılda Mardin Süryanileri, E.Ü
Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Nisan 2006, s.201
10 DİYARBAKIR SALNAMELERİ, Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi
Yayınları, Mardin Sancağı Bölümü, 1999

10
Ekonomi-Nüfus

başlıcaları şunlardır: kılkıytan, işlenmiş camus derisi, işlenmiş demir,


işlenmiş gümüş, iplik, demir tel, sabun, keçe, döşeme, İşlenmiş boyalı
deri, kundura, şal, keçe, külah, ipekli kumaş.
1.Dünya Savaşı öncesi sayıları 3.000’e ulaşan dokuma
tezgahlarının ürünleri kaliteli olarak bilinmektedir. Bu tezgahlar
Midyat ve Hasankeyf’te yoğunlaşmışlardır. Cumhuriyet’in ilk
yıllarında “Milli Sanayi” kurmayı hedefleyen “Teşvik’i Sanayi
Kanunu” sayesinde teşviklerden yararlananlar 3 un fabrikası ve 1
elektrik santrali kurmuştur. 11 Mardin İlinde 1927 yılı sanayi
sayımında göre 881 sanayi işletmesi bulunmaktadır. 1968’de
kalkınmada birinci derecede öncelikli iller arasına alınan Mardin’de
1970’lere kadar ilin altyapı hizmetlerinin yetersizliği sebebiyle sanayi
yeterince gelişememiştir. 1980 yılı sanayi ve işyeri sayımında 885
sanayi kuruluşu bulunmakta olup, 1927 sanayi ve işyeri sonuçları ile
karşılaştırıldığında gelişme olmadığı ve benzer olduğu
anlaşılmaktadır. GAP yatırımları kapsamında Küçük Sanayi Sitesi
(1984) Organize Sanayi bölgesi(1992), Serbest Bölge(1994) faaliyete
girmiştir. 1999 yılında yapılan GAP İlleri Sanayi Envanterine göre12
Mardin GAP kapsamına giren iller arasında yapılan genel
değerlendirmede l999 yılı itibariyle 224 adet olan imalat firmalarının
faaliyet alanlarının sırası ile motorlu taşıt onarımı, gıda ürünleri,
makine techizat hariç diğer imalat sanayi, tekstil ve mobilya hariç
ağaç ürünleri olduğu ve tesbit edilmiştir.
Bununla birlikte istenen düzeyde olmasa da sanayinin
gelişmesine başlangıçta İl Özel İdaresi, Kalkınma Bankası ve Kamu
İktisadi Kuruluşlarının önderliğinde kurulan sanayi tesisleri öncülük
etmişlerdir. Bu tesislerden en önemlileri: Mardin Çimento Fabrikası,
KİDAŞ İplik Fabrikası, Güneydoğu Anadolu Fosfat İşletmeleri, Yem
Fabrikası, Boru ve Kireç Fabrikasıdır.

11 MORTAN Kenan, Prof Dr, AROLAT Osman S., “Tarihte


Mardin Ekonomisi” ya da Zamana Dokunmak” Taşın Belleği
Mardin, YKB yayını, 2005, İstanbul
12 GAP İLLERİ SANAYİ ENVANTERİ, TMMOB yayını
No.223, Eylül,
1999, Ankara

11
Makalelerle Mardin

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Mardin sanayisine ilişkin ilk bilgilerin alındığı İslam Uygarlığı
Döneminden itibaren (640) Sanayisi hep ileri düzeyde olmuştur.
Ortaçağ’dan itibaren de Urfa, Musul, Şam ve Halep gibi ticaret
merkezleri ile rekabet edebilir düzeydedir.17. yy’dan itibaren Osmanlı
Devleti’nde başlayan Gerileme ve Çöküş Dönemi Mardin ekonomisini
dolayısıyla sanayisini de etkilemiştir. Buna rağmen 19.yy sonlarına
kadar birçok sanayi ürününü imal edip ihraç da etmiştir.1.Dünya
Savaşı öncesi sayıları 3.000’e ulaşan dokuma tezgahlarının ürünleri
kaliteli olarak bilinmektedir. Bu tezgahlar Midyat ve Hasankeyf’te
yoğunlaşmışlardır.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında “Milli Sanayii” kurmayı
hedefleyen “Teşvik’i Sanayi Kanunu” sayesinde teşviklerden
yararlananların sayısı az da olsa 3 un fabrikası ve 1 elektrik santrali
kurulmuştur. Bu kanun sayesinde 1929 dünya ekonomik krizi sonrası
gümrük tarifesi ve kontenjan getirilerek kapanmak üzere olan
tezgahları korumuştur. 1968’de kalkınmada birinci derecede öncelikli
iller arasına alınan Mardin’de 1970’lere kadar ilin altyapı
hizmetlerinin yetersizliği sebebiyle sanayi hedeflenen seviyeye
ulaşamamıştır. 1980 yılı sanayi ve işyeri sayımında 885 sanayi
kuruluşu bulunmakta olup, 1927 sanayi ve işyeri sonuçları ile
karşılaştırıldığında gelişme olmadığı ve benzer olduğu anlaşılmaktadır
GAP yatırımları kapsamında Küçük Sanayi Sitesi (1984) Organize
Sanayi bölgesi (1992), Serbest Bölge(1994) faaliyete girmiştir GAP’ i
enerji üretimi dışındaki hiçbir hedefine ulaşamamıştır Enerjide %74,
Ulaşım ve Haberleşmede %38, İmalatta %40, Sulamada %13,
Tarımda %21, Turizmde %27, Kamu Hizmetlerinde %87, Genel
gerçekleşme oranında ise %52 civarındadır. (TMMOB GAP VE
SANAYİ KONGRESİ 2005 23- 24 Eylül 2005, Diyarbakır)
Bilindiği gibi İktisadi açıdan ülkeler arasında olduğu gibi
ülkenin bölgeleri arasında da gelişmişliğin temel ölçülerinden en
önemlisi sanayileşmedir. Bu bölgelerde altyapı yatırımlarının yetersiz
oluşu, büyük merkezlere uzak oluşu, pazarlama imkânlarındaki
güçlükler, ulaşım imkanlarının elverişli olmayışı ve dışsal
ekonomilerin yetersizliği gibi çeşitli sebepler söz konusu bölgenin
gelişmesini engellemektedir. GAP projesinde, GAP; kapsamındaki
illerde enerji ve sulama yatırımları Proje’nin odağı olmakla birlikte,

12
Ekonomi-Nüfus

bölgenin tarım, sanayi, eğitim, sağlık ve turizm gibi alanlarda


gelişmesinin sağlanması ulaşılması gereken hedefler arasına
alınmıştır. Bu Kapsamda tarıma dayalı ve yörede bulunan
hammaddeleri işlemeye yönelik sanayi dallarına ağırlık vererek imalat
sanayinin geliştirilmesine çalışılmasında yarar görülmektedir.

13
Makalelerle Mardin

KAYNAKÇA:
ALİOĞLU Füsun E, Geleneksel Mardin Şehir Dokusu ve
Evleri, İ.Ü.Fen Bil.Ens. Eylül, 1988
BAKIR Abdulhalik, Prof.Dr. Madencilik ve Maden Sanatı,
2002, Ankara.
BAKIR Abdulhalik, Prof. Dr, Ortaçağ İslam Dünyasında
Tekstil S.Giyim Kuşam ve Moda, 2005, Ankara
DİYARBAKIR SALNAMELERİ, Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi Yayınları, Mardin Sancağı Bölümü, 1999
GAP İLLERİ SANAYİ ENVANTERİ, TMMOB yayını
No.223, Eylül, 1999, Ankara
“Mardin” maddesi, Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık,
1982, İstanbul
MORTAN Kenan, Prof Dr, AROLAT Osman S., “Tarihte
Mardin Ekonomisi” ya da Zamana Dokunmak” Taşın Belleği
Mardin, YKB yayını, 2005, İstanbul
SEVİNÇ, N, Osmanlı Sosyal Ekonomik Düzeni, Akademik
Kitaplar serisi N0. 38, İst
TABAKOĞLU, Ahmet, Türk İktisat Tarihi, Dergah
Yayınları, 4. baskı, İstanbul
Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi
Türkiye Tarih ve Kültür Envanteri Mardin, Mardin Valiliği
ÖZCOŞAR İbrahim, 19. yüzyılda Mardin Süryanileri, E.Ü
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Nisan 2006

14
GEÇ ORTAÇAĞ AVRUPASI’NDAKİ ENDÜSTRİYEL POTANSİYEL
İLE MARDİN VE ÇEVRESİ ODAKLI TÜRK-İSLAM ENDÜSTRİYEL
POTANSİYELİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Pınar

ÖZET
Farklı kültür yapılarını bünyesinde bulunduran son derece
özgün bir yerleşme merkezi olan Mardin şehri, Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde bulunmaktadır. Mardin şehri, Ortaçağ kenti özelliklerini
içerisinde bulunduran önemli şehirlerden biridir. Bu özellikler, bir
şehrin ön plana çıkması açısından önemlidir. Çünkü günümüze ait
endüstri ve teknoloji başta olmak üzere pek çok yeniliğin temeli bu
dönemde atılmıştır. Geç Ortaçağ, sadece Doğu için değil, Batı için de
önem taşımaktadır ve bu dönem, Avrupa’da endüstriyel hayatın
gelişmeye başladığı dönemlerdir. Bu dönemde, Ortaçağ insanı
yeteneğini keşfetmeye başlamıştır. Böylece maden, dokuma, mekanik
ve diğer endüstri alanlarında önemli yenilikler yapılmıştır. İlk endüstri
devriminin temelinin de bu dönemde atıldığı söylenebilir. Elbette ki,
bütün bunlar tek başına gerçekleşmemiştir. Bunların gerçekleşmesini
sağlayan etkileşim faktörü, tarih boyunca önemini korumuştur.

1Uzman Pınar ÜLGEN Fırat Üni. Sosyal Bilm.Enst.Ortaçağ Tarih


Bilimi

15
Makalelerle Mardin

Özellikle Doğu-Batı etkileşiminin odak noktasını oluşturan Anadolu


bunun en güzel örneğidir. Mardin, Anadolu’nun tarihteki önemli
şehirlerinden birisidir. Mardin, şehri, Doğu-Batı arasındaki endüstri ve
ticaret akışını da sağlayan önemli merkezlerden biridir. Bu çalışmada,
Mardin şehrinin endüstriyel yapısı hakkında bir değerlendirme
yapılmıştır. Aynı zamanda, geç ortaçağlarda Mardin ve çevresindeki
ve Avrupa’daki endüstriyel potansiyelin gelişim süreçleri ve
birbirlerinden nasıl etkilendikleri anlatılmış ve bunun hakkında bir
değerlendirilme yapılmıştır.
ABSTRACT
Mardin city that was the original center and contains the
different culture structures, is in Southeast Anatolia region. Mardin
city is the important cities that contain the Medieval city features.
These features are important, because a city appears with these
features and the basis of the innovations of today like those in the
technology and industry, appear in the middle ages. The Late middle
ages are important not only for the East but also the West. These
periods are the periods that the industrial life start to develop in
Europe. In this period, the mediavel people start to discover their
abilities. So, the important innovations were done in the mine, textile,
mechanic and other industry fields. And also, it can be said that the
first industry revolution laid a foundation. Of course, all of these
didn’t happen alone. The interaction factor that provided all of these
saved the importance during the history. Espicially, the Anatolia that
is the focus point of the East- West interaction, is the best sample.
Mardin is the important cities of Anatolia in the history. Because
Mardin city is one of the centers that provided the industry and trade
flow between the East-West. In this study, a evaluation about the
industral structure of Mardin was done. And also, in the late middle
ages, the development processes of the industrial potential in Mardin
and its surroundings and Europe, and how they were effected from
each others were told and a evalution was done about this industrial
potential of Mardin- its surroundings and Europe.

16
Ekonomi-Nüfus

GİRİŞ
Mardin şehri, Güneydoğu Anadolu bölgesinde Dicle ve Fırat
havzalarında yer alan ve Anadolu’nun sınır yerleşmelerinden biridir.
Batıda Şanlıurfa, kuzeyde Diyarbakır ve Batman, kuzeydoğuda Siirt,
doğuda Şırnak illeri, güneyde ise Suriye ile çevrelenmiştir. Doğudan
batıya uzanan ve kuzeydeki Diyarbakır havzası ile güneyde Suriye’nin
kuzeydoğusundaki düzlükleri birbirinden ayıran 1450 m.
yüksekliğindeki Mardin- Midyat eşiğinin üzerinde önünde yer alan
Mezopotamya ( El-Cezire) ovasına hakim bir kesimde kurulmuştur2.
I. yüzyıldan itibaren Roma, M.S. 395’de Doğu Roma ( Bizans)
imparatorlukları bölgeyi ele geçirmek istemişlerdir. Mardin şehri,
224-642 mücadelelerine sahne olmuş ve Sasaniler ile Bizanslılar
arasında el değiştirmiştir. Hz. Ömer döneminde 640 yılında Iyaz b.
Ganm tarafından fethedilmiştir.. Mardin şehri, 750-751 yıllarında Beni
Rebab kabilesi başkanı Burayka IX. yüzyılın ikinci yarısında Handan
b. Hamdun; X. yüzyılın sonlarında Mervanilerden Ebu Abdullah el-
Hüseyin b. Dutsak tarafından ele geçirilmiştir. Ancak Hamdaniler ve
Mervaniler Bağdat’taki Abbasi halifelerine tabi olmak şartıyla bölgeyi
ellerinde tutmuşlardır3.
XI. yüzyıla gelindiğinde 1071 Malazgirt zaferi döneminde
Selçuklu hanedanının idaresindeki Türkler bu toprakları da
almışlardır. 1098’de Selçuklulara tabi olmak şartıyla, bu topraklarda
Artuklular, iki Türk krallığı kurmuşlardır. Büyük Selçuklulardan sonra
Eyyübiler Anadolu Selçukluları, İlhanlılar, Mısır- Suriye, Türk-
Memlük imparatorluğu, Timurlular, Karakoyunlular, Akkoyunlular,
Safeviler, Mardin bölgesine hakim olmuşlardır. Sonradan da buralarda
yaşayan mahalli devletler egemen olmuşlardır4.

2 Komisyon, “ Mardin”, Büyük Larousse Sözlük ve Anssiklopedisi,


c. XV, Milliyet yay., İstanbul, 1986, s. 342.
3 Yalçın Memlük, Elmas Erdoğan, Zuhal Dilaver; “Mardin Kenti
Peyzaj Potansiyelinin Saptanması ve Değerlendirilmesi”, 2000’li
Yıllarda Çevre ve Peyzaj Mimarlığı Sempozyumu ( 24-26
Mayıs), Ankara Üniversitesi Basımevi yay. , Ankara, 2000, s. 215.
4 Komisyon, “Mardin”, Ana Britanica Ansiklopedisi, c. XV,
Ana yay.,
İstanbul, 2004, s. 7796.

17
Makalelerle Mardin

Yukarıda Mardin’in tarihsel gelişimini özetlemeye çalıştık.


Çünkü özellikle geç ortaçağlarda Mardin’e egemen olan devletler
buradaki endüstriyel hayatı da etkilemişlerdir.
YAKINDOĞU’DAKİ ENDÜSTRİYEL POTANSİYEL
Eskiçağda olduğu gibi Ortaçağda da Yakındoğu ülkeleri
özellikle bakır madeni yönünden gayet zenginlerdi. Müslümanların
Hz. Ömer döneminde aşağı-yukarı Mezopotamya’yı ( Bugünkü Güney
ve Kuzey Irakla Güneydoğu Anadolu toprakları) fethetmeleri
sonucunda Ergani bakır ocakları da ele geçirilmiştir. Burası ortaçağ
boyunca civar bölgelerdeki önemli endüstri şehirleri olan Musul,
Amid, Mardin ve Siirt’teki bakır atölyelerinin ihtiyaçlarını da
karşılamaktaydı5.
Mardin şehrindeki bakır ocaklarının zenginliğini kanıtlayan
önemli bir faktör de, şehirdeki darphanelerin varlığıdır. Bilindiği gibi
endüstri alanında işletmeler genellikle hammaddelerin bulunduğu
yerlerde kurulmaktadırlar. Dolayısıyla burada da darphaneler
kurularak para basımına önem verilmiştir. Ortaçağda özellikle de son
dönemlerde buraya hakim olan devletler çeşitli adlar altında paralar
yani bakır sikkeler bastırmışlardır6.
Para basımının en güzel örneğini Artuklular döneminde
Hüsamettin Timurtaş’ın 1147 senesinde bizzat Maden’e gidip bakır
üretimini incelemiş ve oradan satın aldığı bakırdan ilk defa Artuklu
sikkelerini bastırmış olduğuna dair bilgiler oluşturmaktadır7.
Mardin şehri, yukarıda da bahsettiğimiz gibi verimli bir ova
olan Mezopotamya ovasındadır. Ancak bu bölgede odunun eksik
oluşu maden endüstrisini önemli ölçüde etkilemiştir. Çünkü
teknolojinin Yakındoğu’da zayıf olmasından dolayı, madenlerin
işletilmesinde yakıt olarak kullanılan odun ve odun kömürü tüketimi
ormanların önemli kısmının yok olmasına neden olmuştur. Bu durum
da, bölgenin bakır madeni haricinde diğer madenlerde ithalat
yapmasını gerektiriyordu. Bu dönemde metalürji ülkeleri olan

5 Abdulhalik Bakır, Ortaçağ islam Dünyasında Madencilik ve


Maden
Sanayi, Bizim Büro yay., Ankara, 2002, s. 441.
6 Aynı eser, s.250.
7 Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul,
1993, s.212.

18
Ekonomi-Nüfus

Kafkasya, Urallar, Altay, Hindistan, Kuzey Afrika ve Avrupa’dan


buralara gemiler yada kervanlar vasıtasıyla takviyeler yapılmaktaydı.
Bahsetmiş olduğumuz bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere,
Mardin şehrinin de burada yer alıyor olmasından dolayı yararlanmış
olması kuvvetli bir ihtimaldir. Çünkü XI. yüzyıla kadar önemli bir
ilerleme kaydeden Doğu, bu yüzyıldan itibaren Batı’dan fazlasıyla
yararlanmıştır. Bu durumda Avrupa’nın XV. Yüzyılın sonuna kadar
tükenmeden üretim yapmasının sebebini de anlamış bulunmaktayız.
Tabii ki, bu durum bir zayıflık belirtisi değildir. Tarih boyunca,
uygarlıklar ülkeler birbirlerine hep muhtaç olmuşlardır. Bir tür zik zak
şeklinde bazen muhtaç olan bazen de muhtaç olunan konumunda
bulunmuşlardır.
Mardin şehrinin ününü artıran en önemli endüstri, dokuma
endüstrisi olmuştur. Dokuma endüstrisinde Mardin ve çevresinin
geçmişten gelen bir üretim potansiyeli olduğunu söylemek mümkün.
Bu bölge Asurlular döneminden beri dokuma endüstrisiyle ön plana
çıkmıştır. Geçmiş bilgilere göre Asurlular pamuk tohumunu Irak’a
getirerek bu bitkinin tarımı ile uğraşmışlar ve ondan kumaş
üretmişlerdir. Ortaçağda da bölgede üretilen pamuklar bir yandan
çevredeki dokuma atölyelerini beslerken diğer yandan Bağdat’a ihraç
edilerek orada renkli ipekle birlikte bir çeşit dokumaya
dönüştürülmüştür8.
Pamuğun yanı sıra bu bölgede keten de yetiştirilmiştir. Bunlar
Kuzey Afrika oradan Tunus, Fas, oradan da İspanya‘ya ve doğal
olarak da Avrupa’ya ulaşmıştır. Mardin şehrindeki pamuklu kumaşlar
Avrupa’ya kadar ulaşırken; Doğu’da da yünlü kumaşlarıyla ün
salmıştı Mardin şehri9.
Mardin şehrindeki dokumanın endüstrideki payını birkaç
örnekle de kanıtlamak mümkündür. Örneğin; Abbasiler döneminde,
halife el- Memun döneminde devlet hazinesine ödenen nakdi ve ayni
vergi miktarlarından anlaşıldığı gibi, yine İbn Haldun tarafından

8
Mourice Lombard, İlk Zafer Yıllarında İslam, ( Çev. Nezih Uzel ),
Pınar yay., İstanbul, 1983, s. 42-43.
9 Mourice Lombard, İlk Zafer Yıllarında İslam, s. 248-249;
Abdulhalik Bakır, Ortaçağ İslam Dünyasında Dokuma Sanayi,
Bizim Büro yay., Ankara, 2002, s. 142.

19
Makalelerle Mardin

nakledilen vergi listesinde 20 elbisenin devlet hazinesine teslim


edildiğini öğreniyoruz. Aynı şekilde, İlhanlılara verilen vergiler
arasında Mardin’in her yıl 3ooo kıta sof, 1000 kıta murabba ve 1000
kıta adiye ödemek zorunda olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. XV.
yüzyıla gelindiğinde de Anadolu’nun kumaş üretiminde ilerleme
kaydeden önemli şehri olarak Mardin’in yerini koruduğunu
görüyoruz. Osman Turan’ın bu yüzyılda Uzun Hasan’a giden ve
Mardin’e uğrayan Barbaro adlı bir elçinin verdiği bilgilere göre, bu
şehrin çok iyi mesken olduğu kalede 300 hane yaşadığını, ayrıca
burada ipek kumaşlar dokunduğunu ifade etmektedir10.
Yukarıda belirttiğimiz örnekler, bizim Mardin şehrindeki
endüstriyel potansiyel içerisinde dokumanın önemli bir payı olduğu
şeklindeki ifademizi doğrulamaktadır.
Mardin şehri, sadece dokuma endüstrisiyle değil, aynı zamanda
Yakındoğu için çok önemli sayılan cam endüstrisinin hammaddesini
içerisinde bulunduran zengin toprak ve kum yönünden de büyük bir
potansiyele sahipti. Mardin’de cam endüstrisi, hammaddesinin de
burada olmasından dolayı büyük bir gelişme göstermiştir. Batı’ya da
Haçlı seferleri vasıtasıyla götürülmüştür11.Yani diğer endüstri
sahalarında olduğu gibi burada da Doğu-Batı etkileşiminin olduğunu
söyleyebiliriz.
AVRUPA’DAKİ ENDÜSTRİYEL POTANSİYEL
Avrupa hem fiziki hem de sahip olduğu toplumsal ve ekonomik
bir takım özellikleriyle önemli bir kıtadır. Batı Roma
imparatorluğunun çöküşünden itibaren gerçekleşen kavimler göçüyle
önemli oranda göç alarak her kesimden insanın bir araya geldiği bir
olmuştur. Böylece her kültürden farklı bilgi ve beceriler sahip
insanların bir araya gelmesi ekonomik hayata bir hareketlilik

10 İbn Haldun, Mukaddime, Bağdat, ( Trz), s. 266-267. Bkz.


Abdulhalik
Bakır, Ortaçağ İslam dünyasında Dokuma Sanayi, s. 119.
11 Abdulhalik bakır, Ortaçağ İslam Dünyasında Taş ve toprak
Ma’mulleri Sanayi, Bizim Büro yay., Ankara, 2001, s.149 ve 217. ;
Eliyahu Ashtor, “ Yakındoğu Alkali Külleri ve Avrupa
Endüstrileri”, Ortaçağ tarih ve Medeniyetine dair Çeviriler, (
Çev. Abdulhalik Bakır- Pınar Koçoğlu
(Ülgen) ), Ankara, 2004, s. 602-614.
4

20
Ekonomi-Nüfus

kazandırmıştır. Aşama aşama gerçekleşen bu gelişme geç ortaçağlarda


önemli bir seviyeye ulaşmıştır.
Avrupa ise o dönem itibariyle zengin bir endüstriyel potansiyele
sahipti. Özellikle de haçlı seferleri sonrası Yakındoğu ile etkileşimin
fazlalaşmasıyla endüstri alanında büyük bir ilerleme sağlanmıştır.
Avrupa’nın endüstriyel potansiyeli hakkında da önemli endüstri
dallarından olan maden ve dokuma endüstrileri başta olmak üzere
diğer endüstri alanlarını da içine alarak şunları söyleyebiliriz:
Avrupa öncelikle maden endüstrisi alanında demir madeniyle
ön sıralarda bulunmaktaydı. İngiltere’nin güney doğusunda bulunan
Dean ormanı12 ve İspanya’nın Şaltiş şehri önemli bir demir üretim
merkeziydi. Buralarda fazlaca at nallarının üretilmesi de bu madenin
zenginliğine kanıt olabilir. O dönemlerde Avrupa’nın demir madeni
zenginliğine karşın Yakındoğu’da ise özellikle bakır madeni ön
plandaydı. Zaten bu durumun en güzel kanıtı olarak, Avrupa’da demir
madeni haricinde diğer madenlerden yapılan eserlerin İtalyan kentleri
başta olmak üzere pek çok kenti süslemesini gösterirsek yanlış
olmaz13.
Avrupa’daki dokuma endüstrisine gelince burayı iki kısma
ayırmak mümkündür: Doğu ve Batı Avrupa.
Doğu Avrupa’da özellikle Bizans, ipek üretiminde ilk sırada yer
alıyordu. İpek üretimi sonraki dönemlerde imparatorluk atölyelerinde
dokunmaya başlanmış; hatta erguvani ipek kumaş, sadece imparatorun
kullanımı için üretilmiştir14.
Batı Avrupa’da ise İngiltere, yün üretiminde ilk sırada
gelmekteydi. İmalat ve sanayi denilince İngiltere’de yün üretimi akla
geliyorsa, aynı şekilde İspanya’da da dokuma ve konfeksiyon sanayi
akla gelmekteydi. Burada şunu tekrar hatırlatmak gerekmektedir ki;
pamuk ve keten üretimleri Yakındoğu’dan İspanya’ya oradan da diğer

12Jean Gimpel, Ortaçağda Endüstri Devrimi, ( Çev. , Tübitak yay.,


Ankara,1996, s. 33.
13 S. Muhammed İmamüddin, Endülüs Siyasi Tarihi, (Çev. Yusuf
Yazar ), Ankara, 1990, s. 183; Daha ayrıntılı bilgi için bkz.
Komisyon, Endülüs’ten İspanya’ya, Ankara, 1996, s. 1-120.
14 Michel Kaplan, Bizans’ın Altınları, ( Çev. Ihsan Batur ),
YKY yay.,İstanbul, 2001, s. 74.

21
Makalelerle Mardin

Avrupa ülkelerine yayılmıştır. Gırnata şehri de “Granadin” türündeki


kumaşlarıyla, XII. ve XIII. yüzyıllarda Avrupa’dan ihraç edilen
ürünler arasında ön sırada yer almaktaydı15.
İtaya ve Flander ise Avrupa’da dokuma endüstrisine damgasını
vurmuş iki önemli ülkedir. Buralar, XII. yüzyıl boyunca dokumacılar
ve çırpıcılar ülkesi haline gelmişlerdir16.
Avrupa ile Mardin’i merkez alarak vermiş olduğumuz
bölgelerdeki endüstriyel potansiyel hakkında bir diğer benzer endüstri
de cam endüstrisidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi camın
hammaddesi Mardin’de bulunmaktaydı. Cam imalatında kullanılan
bazı bitkilerin külleri Avrupa’ya da ihraç olunmaktaydı. Sonradan
Avrupalı cam imalatçıları da daha az akışkanlık veren kendi
ormanlarından ve çayır bitkilerinden küller kullanmışlardır. IX.
yüzyıla kadar Yakın doğudan giden özellikle de Suriye küllerini
kullanmışlardır. XI. yüzyılda ise Venedik’te cam fabrikaları
kurulmaya başlanmıştır. XI. yüzyılda sağlamlaşan Venedik cam
endüstrisinde 4. Haçlı seferinin ( 1204) büyük etkisi olmuştur. Çünkü
buralardan götürülen usta işçilerin de katkılarıyla Avrupa’da artık cam
eşyalar yapılmaya başlanmıştır17.
Yine Batılı kaynaklarda belirtildiğine göre, kristal ve diğer
adıyla Irak camı ve bundan yapılmış eşyalar İspanyollar tarafından
yaygın olarak kullanılmaktaydı. Bu da bize Haçlı seferleri öncesinde
İspanya’nın Araplar tarafından fethi ve sonradan Hıristiyanlar
tarafından ele geçirilmesiyle Doğu’nun endüstrilerinin büyük bir
kısmının İspanya’da üretilmeye başlandığını ve buradan Avrupa’nın

15 Henri Pirene, Ortaçağ Avrupası’nın Sosyal ve Ekonomik Tarihi,


( Çev. Uygur Kocabaşoğlu), Alan yay., İstanbul, 1983, s. 123;
Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları II, Medeniyet tarihi,
TDY yay., Ankara, 1997, s.
93; Abdulhalik Bakır, “ Ortaçağ İslam dünyasında Dokuma
Sanayi”,
Belleten, c. LXIV, S. 241, s. 792.
16 Henri Pirene, Ortaçağ Avrupası’nın Ekonomik ve Sosyal
Tarihi, s. 35; Henri Pirene, Ortaçağ kentleri ve Ticaretin
Canlanması, ( Çev. Şsdan Karadeniz ), İletişim Yay., İstanbul, 2000,
s. 35, 77-78.
17 Jacques Le Goff, Ortaçağ batı Uygarlığı, ( Çev. Hanife- uğuır
Güven ), Dokuz Eylül yay., İzmir, 1999, s. 169; Eliyahu Ashtor, “
Yakındoğu Alkali Külleri ve Avrupa Endüstrileri”, Ortaçağ tarih
ve Medeniyetine dair Çeviriler, s. 602-614.

22
Ekonomi-Nüfus

diğer ülkelerine nakledildiğini göstermektedir. Hatta Avrupa’daki


boyalı cam üretiminde de Doğu etkisi vardır. Benzer şekilde büyük bir
ihtimalle burada da haçlı seferleriyle Avrupa’ya götürülen kırık cam
parçalarının etkisi olmuştur18.
Bunların yanı sıra Avrupa’daki seramik endüstrisinin
Mardin’de de yaygın olduğu söylenebilir. Çünkü geç ortaçağlarda bu
endüstrinin Avrupa’daki gelişimi yine XII. yüzyıldan itibaren
İspanya’da atölyelerin ortaya çıkmasıyla yayılmaya başlamıştır. Bu
da, bazı endüstrilerin her iki bölgede de aynı zamanlarda ortaya
çıktığını ancak asıl gelişmenin dönemine göre değişen teknolojinin
daha fazla geliştiği bölgede bir endüstri sahası haline geldiğinin
göstergesidir diyebiliriz.
GENEL DEĞERLENDİRME
Hem Mardin ve çevresindeki hem de Avrupa’daki endüstriyel
potansiyeli ana hatlarıyla şöyle ifade edebiliriz: Maden
endüstrisindeki potansiyelde Avrupa’da demir madeni ilk sırada yer
alırken, Mardin ve çevresinde ise bakır madeni ilk sırada yer
almaktadır. Dokuma endüstrisi alanında ise, Mardin merkezli
endüstriyel potansiyel ile Avrupa’daki endüstriyel potansiyelin
dağılımını bir piramitte düzenlersek şöyle bir sonuç ortaya
çıkmaktadır: Mardin’de, piramidin yoğun olduğu alt kısmında pamuk,
bunun üstünde yünlü dokumalar en üstte de ipekli dokumalar yer
almaktadır. Avrupa’da ise piramidin yoğun olduğu alt kısımda yünlü
dokumalar, bunun üstünde pamuk ve ketenli dokumalar en üst
kısmında ise gerek pahalı olmasından gerekse de talep azlığından
dolayı ipekli dokumalar yer almaktadır. Bunların yanı sıra, Yakındoğu
odun ikmali bakımından Avrupa’dan geri durumda bulunmaktaydı.
Çünkü ormanlık alanlar azdı ve dolayısıyla da odun çok pahalıya mal
oluyordu. Neredeyse altın fiyatına denk geliyordu. Bu durumda tahta,
gemi ve inşaat endüstrisi alanlarında Avrupa’nın Yakındoğu’ya göre
daha avantajlı olduğu söylenebilir. Kağıt endüstrisine gelince, kağıt
yapımı Çin, Yakındoğu ve oradan da Avrupa’ya geçmiştir; ancak
bahsetmiş olduğumuz kağıt, gemi, inşaat ve tahta gibi endüstri

18 Komisyon, The Legacy of the Middle Ages, ( Ed. C. G.


Crump- E. F. Jacop ), Clarendon yay., Londra, 1927, s. 142-
143; Eliyahu Ashtor,
“Yakındoğu Alkali külleri ve Avrupa Endüstrileri”, s. 602-614;
Mourice
Lombard, İlk Zafer Yıllarında İslam, s.174.

23
Makalelerle Mardin

alanlarında Mardin şehrinde göze çarpan herhangi bir faaliyet


görülmemektedir.
Geç ortaçağlarda, Mardin şehri ve çevresinde belli bir
endüstriyel potansiyele sahip olduğunu söyleyebileceğimiz iki
endüstri sahası vardır; bunlar, maden ve dokuma endüstrileridir.
Yapmış olduğumuz bu değerlendirme sonucunda böyle bir kanıya
ulaşmaktayız.
Yukarıda Avrupa’nın ve Mardin merkezli bölgenin endüstriyel
potansiyelini, ana hatlarıyla anlatmaya çalıştık. Tabii ki, görünürde bu
iki bölge birbirinden çok farklıdır. Gerçekte bunun böyle olmadığı
bilinen bir gerçektir. Çünkü endüstri, ticaret… vb. alanlar mutlaka
birbirleriyle ve diğer şehir ve ülkelerle ilişkilidir.
Burada Mardin şehrinin ticaretteki önemli alanlardan biri
olduğu sonucuna varabiliriz. XI. yüzyıla kadar Yahudiler, Doğu
mallarını Batıya taşımışlardır. Merkezleri Doğu’da satış alanları ise
Batı’da olmuştur. Bunların merkezleri Batı’da: Rhine, Meuse, Saone,
Rhone ve Languedoc’tur.
XI. yüzyılda büyük Yahudi ticareti ikinci plana geçmiş ve
Batı’da İtalyan ticaret evleri ve bankaları kurulmuş; Doğu’da ise
Ermeni tüccarlar gelişme göstermiştir. Bilindiği üzere bu dönemde
gerçekleşen haçlı seferlerinin, Doğu’daki hammaddelerin çoğunun
Batı’ya geçmesinde ve orada işlenerek daha kaliteli olarak ticari
hayatta yerlerini almalarında çok büyük bir etkisi olmuştur.
Bu dönemlerde manastırlar bu tür ilişkilerde önemli merkezler
olarak kabul edilmekteydi. Manastırlar aynı zamanda yolcular için
otel, içki ve şarap deposu iken sayısız Kopt, Süryani ve Arap
kaynaklarından edinilen bilgilere göre, bölgedeki ticari ilişkilerde de
önemli merkezlerdi ve ticari ilişkiler de bir Hıristiyan merkezinden bir
diğerine geçmiştir. Bu rada kutsal yerlerin ziyareti ve hac bölgelerine
uzanan yolları da bunlara eklemek gerekir.
Bu bilgiler ışığında, hem endüstriyel potansiyelin hem de ticari
ilişkilerin en iyi geliştiği ortamların, topluluklar arası güven
duygusunun olduğu ve azınlık duygusunun olmadığı ortamlar olduğu
sonucuna varabiliriz. Yani kara yollarının sınırladığı doğrultuda
Mardin’in de bu ticaret ağı içerisinde yer aldığını düşünürsek; Mardin
ve çevresindeki endüstrilerin yoğunluğunu ve Mardin’in burada bir

24
Ekonomi-Nüfus

geçiş özelliği taşıdığını daha rahat anlayabiliriz. Bu yol ağını o


döneme göre dörde ayırabiliriz: Kuzey doğu alanı: Mezopotamya, İran
ve Orta Asya’ya oradan da Türk ülkelerine, Kuzey Çin’e veya Kuzey
batı Hindistan’a bağlayan yollar. Güneydoğu alanı: bir taraftan
Mezopotamya’yı ve Basra Körfezini diğer taraftan Mısır ve
Kızıldeniz’i Hint okyanusuna, Hint’in batı sahillerine Malabar, Güney
Çin hatta Madagastar’a kadar bağlayan yollar. Güneybatı alanı: Sahra
ve Kuzey Afrika yollarıydı. Kuzey batı alanı: Mezopotamya ve
Ermenistan’da Hazar ülkeleri ve Rus nehirleri bölgesine buradan da
Batlık ülkeleri ve Orta Avrupa’ya ya da Akdeniz limanları ve İtalyan
sahil şehirleri ve Languedoc kıyıları veya İspanya ve İberya
yarımadasının kuzey krallıkları ve oradan Pirene’lerin aşılarak
ulaşıldığı Franklar ülkesi ya da İspanya’da Atlantik okyanusunun
üzerinden İngiltere’ye varan yolların yayıldığı alanlardır. Görüldüğü
gibi bahsettiğimiz bu dört yol güzergahının hepsinde de Mardin şehri
ve çevresinin yer aldığı Mezopotamya ovası bulunmaktadır. Aynı
zamanda yukarıda bahsedilen Avrupa şehirleri, XI. yüzyıla kadar
Yahudilerin Batı’daki satış merkezleridir. Bu durumda Mardin
şehriyle ilgili daha önce yapmış olduğumuz geçiş alanı olduğuna dair
fikrin doğruluğu kanıtlanmış olmaktadır. Yine büyük bir ihtimalle
Doğu’daki bazı hammaddelerin bu yollar ve Mardin şehri ve
güzergahının da içinde bulunduğu çerçevede Avrupa’ya ulaştırılmış
olması kuvvetli bir ihtimaldir. Ticaret de, bir bölgenin endüstriyel
potansiyelinin tamamlayıcısıdır. Bu durumda geç ortaçağlarda gerek
haçlı seferleri gerekse de ticari ilişkiler ve Mardin’de kısa bir sürelik
de olsa Artuk oğullarının hakimiyeti yani Türklerin Batı’yla olan
ilişkilerinin bu dönemde Mardin’e yansımış olması sebebiyle de
Mardin ile Avrupa arasında bir alışverişin olduğunu söyleyebiliriz. Bu
alışverişler elbetteki endüstrilerle ilgilidir. Bu sayede hem
Mardin’deki hem de Avrupa’daki endüstriyel potansiyelde değişimler
olmuştur.

25
Makalelerle Mardin

SONUÇ
Geç ortaçağlarda, Mardin’in de içinde bulunduğu
Yakındoğu’nun gelişim ve duraklama evreleri açısından da yapmış
olduğumuz bu değerlendirmeden şu sonuçlar çıkmaktadır: VIII ve XI.
yüzyıllarda Yakındoğu hem endüstri hem de ticaret açısından bazen
güçlü bazen zayıf bir görünüm sergilemektedir. Buradaki güç, bu
sınırların kendi tarihinden kaynaklanmaktadır. Yakındoğu’nun
ekonomik üstünlüğünün temeli, her şeyden önce eski uygarlıklara
dayanıyordu. Yakındoğu, kendisine miras kalmış bu teknikleri
korumuş ve geliştirmiştir. Bunun yanı sıra sahip olduğu ticaret ağları
da, talepleri karşılayacak bir ekonomik düzen sağlıyordu. Yakın
doğu’nun ekonomik yönden hassasiyeti odun, maden ve su gibi kendi
özel kaynaklarında bulunmayan unsurlar yüzünden oldukça ileride idi.
Sulanan alanlar fazla değildi. Bu nedenle de, Yakındoğu’nun
ekonomik gücü, büyük ölçüde sulama sistemlerinin ayakta kalmasına,
ticaret yollarının güvenliğine, altın akışına ve şehirlerin gelişmelerine
bağlı kalıyordu. Bu yüzden tarihin bir döneminde güç kaynağı olarak
kullanılan unsurlar, şartların değiştiği bir başka dönemde zayıflık
kaynağı olabilir. Yani, XII. yüzyılda bütün Doğu’da Türklerin ve
Yakındoğu’da özellikle Suriye’de ise haçlıların egemen olduğu
çağlarda, Yakındoğu’da bir yorgunluk gözlenmektedir. Aynı
durgunluk döneminin dolayısıyla Mardin ve çevresinde de yaşanmış
olması kuvvetli bir ihtimaldir. Bunun en önemli sebebi olarak da
teknolojinin batıda göstermiş olduğu büyük atılımdır. Bunun yanı sıra,
Doğu’da da Moğolların saldırıları ve bunun sonucunda buralardaki
önemli endüstrilerin yok olduğu gösterilebilir. Böylece bu yıllarda
gerçekleşen haçlı seferleriyle pek çok alandaki bilgilerin Avrupa’ya
aktarımı gerçekleşmiştir. Daha önce bahsetmiş olduğumuz gibi,
Avrupa’da endüstriyel gelişimin başlayış tarihi de, Yakındoğu’nun
zayıflamaya başladığı dönemler olacaktır. Burada benzerlik ve
farklılıklar olarak ayrım yapmak doğru olmayacaktır. Çünkü her iki
bölgede de aynı gelişimler yaşanmıştır; ama zamanları farklıdır. Bu
da benzerlik veya farklılık değil de, sadece birinin diğerine göre
kaynaklarını daha iyi kullanıp geliştirmesi olarak adlandırmak daha
doğru olacaktır.
Sonuç olarak, Batı, Yakındoğu’nun iyi çalıştığı zamanlarda
harekete geçirdiği büyük kaynaklarını daha geniş çapta devreye
sokmuş ve Doğu kaynaklarından çok daha geniş, yeni ve canlı duran

26
Ekonomi-Nüfus

su, odun ve maden ocaklarını en iyi şekilde geliştirmeye başlamıştır.


Ama bu durum hiçbir zaman burada anlatmaya çalıştığımız Doğu- batı
etkileşimi gibi uygarlıklar arasında bilgi aktarımının bittiği anlamına
gelmemektedir. Bu dönemler sadece birer geçiştir. Güçlünün zayıf
olduğu, zayıfın da güçlü olduğu dönemlerdir. Bu geçmişte de
değişmemiştir ve gelecekte de değişmeyecek gibi görünmektedir.
Yani Doğu’da Mardin’i merkez alarak Batı ile yapmış olduğumuz
kıyaslama sonucundaki değerlendirme, Doğu- Batı etkileşiminin
insanlık tarihi boyunca devam edeceğini göstermektedir. Gerçek
anlamda, tarihte gelişim, bir tür etkileşim değil midir?

27
Makalelerle Mardin

KAYNAKLAR

ASHTOR, Eliyahu; “ Yakındoğu Alkali Külleri ve Avrupa
Endüstrileri”, Ortaçağ tarih ve Medeniyetine Dair Çeviriler,
( Çev. Abdulhalik Bakır- Pınar Koçoğlu (Ülgen) ), Ankara,
2004.
BAKIR, Abdulhalik; “ Ortaçağ İslam dünyasında Dokuma
Sanayi”, Belleten, c. LXIV, S. 241.
BAKIR, Abdulhalik; Ortaçağ islam Dünyasında Madencilik
ve Maden Sanayi, Bizim Büro yay., Ankara, 2002.
BAKIR, Abdulhalik; Ortaçağ İslam Dünyasında Taş ve
toprak Ma’mulleri Sanayi, Bizim Büro yay., Ankara, 2001.
BAKIR, Abdulhalik; Ortaçağ İslam Dünyasında Dokuma
Sanayi, Bizim Büro yay., Ankara, 2002.
GIMPEL, Jean; Ortaçağda Endüstri Devrimi, ( Çev. , Tübitak
yay., Ankara, 1996.
GOFF, Jacques Le; Ortaçağ batı Uygarlığı, ( Çev. Hanife-
uğuır Güven ), Dokuz Eylül yay., İzmir, 1999.
İbn Haldun, Mukaddime, Bağdat, ( Trz).
KAPLAN, Michel; Bizans’ın Altınları, ( Çev. Ihsan Batur ),
YKY yay., İstanbul, 2001.
Komisyon, The Legacy of the Middle Ages, ( Ed. C. G.
Crump- E. F. Jacop ), Clarendon yay., Londra, 1927.
Komisyon, “Mardin”, Ana Britanica Ansiklopedisi, c. XV,
Ana yay., İstanbul, 2004.
Komisyon, “ Mardin”, Büyük Larousse Sözlük ve
Ansiklopedisi, c. XV, Milliyet yay., İstanbul, 1986.
Komisyon, Endülüs’ten İspanya’ya, Ankara, 1996.
LOMBARD, Mourice; İlk Zafer Yıllarında İslam, ( Çev.
Nezih Uzel ), Pınar yay., İstanbul, 1983.

28
Ekonomi-Nüfus

MEMLÜK,Yalçın; ERDOĞAN, Elmas; DİLAVER, Zuhal;


“Mardin Kenti Peyzaj Potansiyelinin Saptanması ve
Değerlendirilmesi”, 2000’li Yıllarda Çevre ve Peyzaj
Mimarlığı Sempozyumu ( 24-26 Mayıs), Ankara Üniversitesi
Basımevi yay. , Ankara, 2000.
ÖZDEMİR, Mehmet; Endülüs Müslümanları II, Medeniyet
tarihi, TDY yay., Ankara, 1997.
PIRENNE, Henri; Ortaçağ Avrupası’nın Sosyal ve Ekonomik
Tarihi, ( Çev. Uygur Kocabaşoğlu), Alan yay., İstanbul, 1983.
PIRENNE, Henri; Ortaçağ kentleri ve Ticaretin Canlanması,
( Çev. Şadan Karadeniz ), İletişim Yay., İstanbul, 2000.
S. Muhammed İmamüddin, Endülüs Siyasi Tarihi, (Çev.
Yusuf Yazar ), Ankara, 1990.
• TURAN, Osman; Doğu Anadolu Türk Devletleri
Tarihi, İstanbul.

29
CUMHURİYETTEN GÜNÜMÜZE MARDİN İLİ’NİN NÜFUS
ÖZELLİKLERİ
Gülpınar AKBULUT∗
Özet:
Bu çalışmada, Cumhuriyetten günümüze Mardin ilinin nüfus
özellikleri belirlenmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Dicle
Bölümü’nde yer alan Mardin, hem bulunduğu coğrafî konum hem de
tarihi geçmişi ile Türkiye’nin en önemli illerinden biridir. Doğal ve
beşerî faktörlerin etkilediği şehir ve kır nüfusunun gelişimi,
Türkiye’nin genel nüfus gelişimiyle benzerlikler göstermekle birlikte,
bazı bakımlardan ayrılmaktadır. Bulunduğu coğrafyanın koşulları,
Mardin ilinin kır nüfusunu güçlendirmiştir. Tarihsel dokusunu
koruyan Mardin’in şehirsel büyümesi ise yavaş olmuştur.
Cumhuriyetten bugüne kadar yaşanan bazı toplumsal olaylar
Türkiye’nin diğer illerinde olduğu gibi, Mardin nüfusunun gelişimin
de etkilemiştir. Bunlarla birlikte, Mardin sosyal, kültürel ve siyasal
nedenlerle dışarıya göç verirken, aynı zamanda Batman ve Şırnak gibi
komşu illerden göç almıştır. 1980 sonrasında doğal nüfus artışı ve

∗ Yrd. Doç. Dr. Gülpınar AKBULUT İnönü Üniversitesi Eğitim


FakültesiÖğretim Üyesi.gakbulut@inonu.edu.tr

30
Makalelerle Mardin

göçler nedeniyle Mardin ilinin nüfus artışı Türkiye ortalamasının


üzerinde değerler göstermiştir. Günümüzde yüzölçümü 8806 km2 olan
Mardin’in il nüfusu 755098 ve nüfus yoğunluğu da 80 km 2/kişi’dir.
Anahtar Kelimeler: Mardin, Nüfus, Göç, Toplumsal Değişme.
1. Giriş
Bu çalışmanın ana amacı, Mardin ilinin nüfus özelliklerini
belirlemek, sorunlarını ele almak ve Türkiye nüfusu içindeki yerini
tespit etmektir. Belirli bir alanda, belirli bir nüfus sayımı gününde
orada bulunan toplam insan sayısı olarak tanımlanan nüfusun analizi,1
insan topluluklarının dağılışlarının, hareketlerinin, sosyal ve ekonomik
durumlarının ortaya konulabilmesi açısından önem taşır.2 Ancak
ülkemizde, Cumhuriyet öncesinde sağlıklı nüfus sayımlarının
yapılmadığı bilinmektedir. Bu bakımdan Mardin ili ile ilgili nüfus
bilgilerinin yanıltıcı olabileceği dikkate alınmalıdır.3 Cumhuriyetin
kurulmasından sonra ise sağlıklı nüfus sayımları yapılmış ve
günümüze kadar nüfus sayımlarından elde edilen veriler, bugün hem
ülkemizin hem de Mardin ilinin demografik özelliklerinin
belirlenmesine olanak sağlamıştır.4 Ayrıca, bu çalışmada yeni veri
oluşturulması açısından Mardin İl Sağlık Müdürlüğü nüfus
verilerinden faydalanılmıştır.

1 Doğanay, H., 1994, Türkiye Beşerî Coğrafyası, Gazi Büro


Kitapevi, Ankara, s. 141.
2 Tanoğlu, A., 1966, Nüfus ve Yerleşme, İstanbul Üniversitesi
Yayınları No:1183, Edebiyat Fakültesi Coğrafya Enstitüsü Neşriyatı,
No:45, İstanbul, s. 31.
3 Cumhuriyet öncesi nüfus sayımları gerçeği yansıtmasa da
açıklayıcı ilk bilgileri sağlamaları açısından önem taşımaktadır. Bu
dikkate alındığında Mardin nüfusunun 16. yüzyılda 27000 ve 19.
yüzyılın sonunda 25000 kişi olduğu görülür. Nüfus değişiminde
göçler, afetler ve salgın hastalıkların rolü önemlidir (Aliağaoğlu, E. F.,
2003, Mardin Şehir Dokusu ve Evler, Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul, s. 31).
4 Cumhuriyetimizin kurulmasından sonra, ülkemizde ilk sağlıklı
nüfus sayımları 1927 yılında yapılmıştır. 1935-1990 yılları arasında
her 5 yılda tekrarlanan nüfus sayımları, 1990 sonrasında 10
yılda bir yapılmaya başlamıştır. En son nüfus sayımı 2000 yılında
gerçekleştirilmiştir.
Ekonomi-Nüfus

Tarihi süreçte dini ve etnik özellikleriyle çeşitli insan


topluluklarının bir araya geldiği Mardin ili, Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nin Dicle Bölümü’nde yer alır. Batısında Şanlıurfa, kuzeyinde
Diyarbakır ve Batman, kuzeydoğusunda ve doğusunda Siirt, yine
doğusunda Şırnak illeriyle çevrili olan Mardin, güneyinde Suriye ile
sınırdır5 Yaklaşık yüzölçümü 8806 km2 olan ilin 2000 yılı nüfusu
705098’dir. DİE verilerine göre son 73 yılda % 384.8 oranında bir
artış gözlenen Mardin ilinde nüfus yoğunluğu 80 km²/kişi’dir. Yüzey
şekilleri, iklim, Dicle nehrinin varlığı, topraklarının verimliliği, ulaşım
ve yerleşmelerin tarihi geçmişi nüfusun dağılışı üzerinde etkilidir.
2. Mardin İlinin Nüfus Özellikleri
2.1. 1927-2000 Yılları Arasında Nüfus Gelişimi
Mardin ilinin 1927-2000 dönemindeki nüfus artışı düzenli
değildir. Mardin’de 1927-1940 döneminde nüfus artmış, 1940-1945
döneminde nüfus azalmış, 1945 yılından 1985 yılına kadar yeniden
artma eğilimine girmiş ve 1985-1990 yılında nüfus yeniden azalmış ve
bu tarihten sonra da tekrar artmıştır. İlde en düşük yıllık nüfus artış
hızı ‰ –14.8 ile 1940-1945 döneminde, en yüksek yıllık nüfus artış
hızı ‰ 29.1 ile 1955-1960 döneminde gerçekleşmiştir. Sonuçta, il
nüfusunun son 73 yıllık değişiminde % 384.8’lık bir artış olmuş ve bu
değer Türkiye ortalamasının (% 497.8) gerisinde kalmıştır. Bu
değişimde doğumlar, ölümler, sosyo-ekonomik yapı, göçler ve idarî
yapıdaki değişiklikler belirleyici olmuştur. İlk nüfus sayımının
yapıldığı 1927 yılında Mardin nüfusu 183317 iken, son sayımının
yapıldığı 2000 yılında nüfusu 705098’dir (Tablo 1; Şekil 1).

5 Süryaniler tarafından kuruluşu Sümerlere dayandırılan Mardin; Huri,


Asur, Med, Babil, Pers, İslam devletleri, Artukoğulları ve Osmanlılar
gibi birçok uygarlığın egemenliğinde kalmış, ticareti gelişen ve özerk
kırsal toplulukların hakim olduğu bir ildir. Hristiyanlık, İslamiyet
ve yerel dinlerin birleşme noktasını oluşturan Mardin, bu özelliği ile
geleneksel dokusunu korumuş ve Cumhuriyet döneminde de kırsal
nüfusun hakim olduğu bir il durumundadır.

32
Makalelerle Mardin

Tablo 1: Mardin İl Nüfusunun Gelişimi (1927–2000).


Mardin’in Türkiye’nin
Toplam yıllıknüfus yıllık nüfus
artış hızı artış hızı
Yıllar nüfus (%o) (%o) 1927=100
1927 183217 - - 100
1935 229921 28.31 21.Eki 306.6
1940 252505 18.74 19.59 279.2
1945 234457 -14.83 Eki.59 300.7
1950 269490 27.85 21.73 261.6
1955 305520 25.Eki 27.75 230.7
1960 353411 29.Ara 28.53 199.5
1965 397880 23.70 24.63 177.2
1970 453092 25.99 25.19 155.6
1975 519687 27.43 25.Oca 135.6
1980 564967 16.71 20.65 124.8
1985 652069 28.68 24.88 108.1
1990 557727 25.87 21.17 126.4
2000 705098 23.44 18.30 384.8

Kaynak: Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Genel Nüfus


Kişi
800000

700000
Nüfus Miktarı
600000

500000

400000

300000

200000

100000

0
1927 1935 1940 1945 1950 1955 1960 1965 1970 1975 1980 1985 1990 2000
Yıllar

33
Ekonomi-Nüfus

Sayımı İstatistikleri.
Şekil 1. Mardin İlinin 1927–2000 Yılları Arasındaki Nüfus
Değişimi.
1927–1940 yılları arasındaki Mardin nüfus yapısının başlıca
özellikleri, ülkemizin değişen sosyal, siyasal ve ekonomik koşullarına
bağlı olarak ortaya çıkmıştır. I. Dünya Savaşı ve Ulusal Kurtuluş
Savaşı esnasında doğumların az, ölümlerin fazla oluşuyla ilgili olarak
ana-baba olma çağındaki nüfusun eksikliğine, bu yıllardaki savaşların
olağan üstü hali eklenince, ülkemiz büyük nüfus kayıpları yaşamıştır.6
Savaş koşulları Mardin ili nüfusunu olumsuz yönde etkilemiştir.
Ancak, Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında Türkiye’de güven ve huzur
ortamının tekrar sağlanmasıyla ilin nüfus artışında olumlu gelişmeler
olmuştur. Özellikle nüfus artışına yönelik politikalar geliştirilmiş ve
uygulanmıştır. Mardin ilinde 1927–1935 yılları arasında nüfusta ‰
28.31 oranında artış olmuş ve bu oran ‰ 21.10 olan Türkiye
ortalamasının üstünde gerçekleşmiştir. Mardin ili nüfusu 1927–1935
döneminde 183317’den 229921’e yükselmiştir. Nüfusun olumlu
yöndeki gelişimi 1940 yılında da devam etmiştir.
Türkiye, II. Dünya Savaşı nedeniyle 1940- 1945 döneminde
ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda durağan bir dönem yaşamıştır.
Fiilen savaşa girmemesine rağmen, erkek nüfusun bir kısmının silah
altına alınması, Türkiye’nin nüfus artış hızında gerilemeye neden
olmuştur. Bu dönemde ülkemizin yıllık nüfus artışı ‰ 10.6 iken,
Mardin nüfusu ‰ -14.83 oranında azalmıştır. Mardin ili nüfusu 1945
yılında 234450 kişiye gerilemiştir.
1950’li yıllar Türkiye için demografik bakımdan önemli
değişimlerin yaşandığı yıllardır. Bir taraftan ülkemizin tek partili
yönetimden çok partili yönetime geçmesi, karayolu, liman,
hidroelektrik santralleri gibi önemli alt yapı hizmetlerinin inşasına
başlaması ve sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması gibi faaliyetlerle
birlikte, siyasal, sosyal ve ekonomik bakımdan önemli dönüşümler
yaşamıştır.7 Bu dönüşümler, Mardin’in nüfus artışını olumlu yönde

6 Özgür, M., 2001, Türkiye Coğrafyası, Hilmi Usta Matbaacılık,


Ankara, s.117.
7 Tandoğan, A., 1998, Demografik Temel Kavramlar ve Türkiye
Nüfusu, Lega Yayınları, Trabzon, s. 25.

34
Makalelerle Mardin

etkilemiştir. Diğer taraftan Türkiye’de 1950’li yıllar kırsal kesimden


kentsel kesime yönelik iç göçün ve bunun bir sonucu olarak çarpık
kentleşmenin hız kazanmaya başladığı yıllardır. Ülkemizde yaşanan
bu süreçlerden etkilenen şehirlerden biri de Mardin’dir. Geleneksel
dokunun hızla bozulduğu şehirde güney, doğu ve batı doğrultusunda
özellikle kır nüfusunun oluşturduğu düzensiz yerleşmeler ortaya
çıkmıştır.8 Mardin, göçler ve doğal nüfus artışı ile birlikte Cumhuriyet
döneminin en yüksek nüfus artışını 1960 yılında ‰ 29.12 ile
gerçekleştirmiştir.
Ülkemizin genelinde olduğu gibi 1970-1980’li yıllar, güven
ortamının bozulduğu dönemler olarak hatırlanır. İç huzursuzluklar
şehirlere göçün hızlanmasına neden olmuştur. Sanayileşme ve büyük
şehirlerde artan istihdam hacmi iş sahası oluşturamayan9 Mardin gibi
illerde nüfus artışını olumsuz yönde etkilemiştir. Tandoğan
bildirdiğine göre 1975–1980 yıllarında Mardin % 50–74 oranında göç
veren illerin içinde yer almıştır. Doğumlar ve ölümlerde azalmalar
görülmüştür. Mardin bu yıllarda bir taraftan göç verirken, diğer
taraftan yakın çevreden göç almıştır.10 Bu nedenle nüfus artış hızında
azalış görülürken, nüfus miktarında artış olmaktadır. İlde 1970’de
453092 kişi olan nüfus, 1975’te 519687’ye yükselmiştir. 1980 yılında
nüfus artış hızında azalış olduğu halde nüfus miktarında artış
görülmüştür. Bu mutlak nüfusun sürekli büyümesi ile ilgili bir
durumdur. Nitekim 1980’de ‰ 16.71 oranında azalış gösteren Mardin
nüfusu yine de 564967’ye yükselmiştir.
1990 yılında Mardin nüfusunu sadece doğal nüfus artışı değil,
ilin değişen idarî sınırları da etkilemiştir. Bu yıl itibariyle Cizre, Silopi
ve İdil ilçeleri Mardin’den ayrılarak, Şırnak iline bağlanmıştır. Mardin
il nüfusu gerçekte artmaya devam ederken, idarî bölünme sonucu il
nüfus miktarında azalma görülmüştür. Yine 1990 yılında doğal nüfus
artış hızı ‰ 23.44 olan ilin nüfusu 705098’e ulaşmıştır. Mardin’de bu
hızlı nüfus artışının nedeni 1990 yılından sonra PKK terör örgütünün

8 Aliağaoğlu, a.g.e., s. 31.


9 Bulut, İ., 2003, Yozgat İlinin Coğrafyası, Atatürk Üniversitesi
Yayınları
No: 101, Araştırma Serisi No: 72, Erzurum, s. 86.
10 Tandoğan, 1998, a.g.e., s. 79-81.

35
Ekonomi-Nüfus

faaliyet gösterdiği Şırnak, Siirt, Diyarbakır ve Batman illerinden


sürekli göç almış olmasından kaynaklanmaktadır.
Şehir ve kır alanlarının belirlenmesinde, nüfus sayısı önemli bir
kriterler oluşturur. Nitekim idare alanında Köy Kanunu 20000’den
fazla nüfuslu yerleri şehir kabul eder.11 Mardin’in şehir ve kır
nüfusunun 1927–2000 yılları arasındaki değişimi dar bir çerçevede
incelendiğinde, şehir nüfusunun 1945 yılı dışında sürekli artış
gösterdiği bildirilebilir. Benzer durum kır kesiminde de görülür. Kır
nüfusunda, 1927- 1935 yıllarında belirgin bir artış gerçekleşmiş,
1940–1945 yıllarında nüfus azalmış ve bu tarihten 1985 yılına kadar
da yükselmiştir. Ancak 1985 yılından sonra kır nüfusu tekrar
azalmaya başlamıştır (Tablo 2; Şekil 2).

Tablo 2: Mardin İli Şehir ve Kır Nüfusunun Gelişimi (1927-


2000).

11 Darkot, B., 1967, “Şehir Ayırımında Nüfus Sayısı ve


Fonksiyon
Kriterleri”, İstanbul Üniversitesi, Coğrafya Enstitüsü Dergisi, Cilt: 8,
Sayı:16, s.1-5; Özçağlar, A., 1997, “1995 Yılında Türkiye’deki
Belediye Örgütlü Yerleşmelerin Coğrafî Dağılışı”, Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Araştırmaları Dergisi,
Sayı:6, s.246.

36
Makalelerle Mardin

Kaynak: Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Genel Nüfus


Sayımı İstatistikleri.
Mardin ilinde 1927–2000 yılları arasındaki kır ve şehir nüfusu
değişimi geniş çerçevede incelendiğinde dikkat çekici sonuçlara
ulaşılabilir. Nüfus, şehirlerin ticaret, sanayi ve hizmet gibi fonksiyonel
alanlarda büyümesi için dinamik bir yapı oluşturur. Mardin ilinde
1927–1950 yılları arasında şehir nüfusunda önemli bir değişim
gözlenmemiştir. Bu durum Mardin ilinin bu yıllarda şehirleşme
sürecinin gerisinde kaldığını gösterir. Nüfusun sayısal değerlerine

37
Ekonomi-Nüfus

bakıldığında, 1927–1950 yılları arasında kır nüfusunun şehir nüfusu


karşısında bir üstünlük gösterdiği görülür. Kır nüfusunun bu yıllar
içindeki gelişimi incelendiğinde ise 1927–1935 yılları arasında nüfus
artışı, 1935-1940 yılında durağan bir dönem ve 1945 yılında nüfusta
azalışı dikkat çeker. Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası erkek nüfusun geri
dönmesi, tarım arazilerini işletecek nüfusa duyulan ihtiyaç
Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfus artışına neden olmuştur. Bu
dönemde kır nüfusu güçlüdür.12 Ancak II. Dünya Savaşı ile tekrar
ortaya çıkan belirsizlik ve evlenme çağındaki erkek nüfusun askere
alınmasıyla hem kır nüfusu hem de şehir nüfusu azalmıştır. Bu durum
Mardin’in gelişimini de aynı biçimde etkilemiştir.

Kişi
45 00 00

40 00 00
Şehir Nüfusu
35 00 00 Kır Nüfusu

30 00 00

25 00 00

20 00 00

15 00 00

10 00 00

5 0000

0
192 7 1935 194 0 194 5 1950 1955 1960 1965 1970 197 5 198 0 1 985 1990 2 000

Yıllar

Şekil 2: Araştırma Sahasında Kırsal ve Şehirsel Nüfusun


Gelişimi.
Türkiye’de 1950’lerde belirginleşmeye başlayan kırdan şehre
göç, kırsal alanlarda alt yapı yetersizliği, toprak ve gelir dağılımındaki
dengesizlikler, tarımda makineleşmenin yaygınlaşmaya başlaması ile
meydana gelen iş gücü fazlası gibi itici etmenlerin yanında az da olsa

12
Akbulut, G, 2004, Divriği İlçesi’nin Coğrafyası, Atatürk Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Erzurum, s. 142.

38
Makalelerle Mardin

şehirlerin nispi istihdam imkânları gibi çekici etkisi ve sanayileşme ile


birlikte kaçınılmaz bir eğilim olarak günümüze kadar devam
etmiştir.13 Mardin ilinde kır ve şehir nüfusunun gelişimi bu dönemde
ülkemizden farklı bir durum arz eder. Mardin göç veren bir il
olmasına rağmen, hem kır hem de şehir nüfusunda sürekli artış
gösteren bir il konumundadır. Mardin ilinde, 1985–1990 yılları
arasında kırsal kesimden 100000 kişinin nüfus hareketliliğinin bir
parçası gibi görünmesinin nedeni, daha önce belirtildiği üzere il idare
sınırlarındaki değişikliğin bir sonucudur.
Mardin ilinde 1990 yılından sonra ilk kez şehir nüfusu kır
nüfusunun önüne geçmiştir. Nitekim 1990’da 249032 olan şehir
nüfusu 2000 yılında 391249’a yükselmiştir. Şehir nüfusunun artışında
doğum ve ölümlerle gerçekleşen doğal artışın yanında, kırsal
kesimden ve komşu illerden gelen nüfus da etkili olmuştur. Özellikle
Siirt ve Şırnak gibi iller ile Mardin ilinin kırsal kesiminde yaşanan
terör olaylarının etkisiyle buralardaki nüfus, Mardin şehir merkezine
göç etmek zorunda kalmıştır. Şehirsel fonksiyonların gelişimi, kırsal
kesimde ekonomik gelir getiren kaynakların ortadan kalkması ve
sosyal hayat içerisinde, özellikle eğitim ve sağlık açısından daha iyi
hayat standartlarını yakalama ihtiyacı bu dengenin ortaya çıkmasını
sağlamıştır.
4. Nüfus Özellikleri
4.1. Yaş ve Cinsiyet Yapısı
Sınırlandırılmış bir bölge, yöre veya siyasî ünitenin nüfus
yapısını belirleyebilmenin en önemli aracı, o nüfus kitlesinin yaş ve
cinsiyet yapısına göre sergilediği dağılımdır. Üretici olan ya da
olmayan nüfusun belirlenmesi, eğitim ve sağlık gibi ekonomik
kaynaklarla ilişkili sosyal planlamaların yapılabilmesi için nüfusun bu
özelliklerin tespiti gereklidir.14 Bu nedenle yaş yapısı
değerlendirilirken 2000 yılı DİE verileri yerine, Mardin İl Sağlık
Müdürlüğü’nün tespit etmiş olduğu 2005 yılı verilerinden
faydalanılmıştır.

13 Tandoğan, 1998, a.g.e., s. 74


14 Arınç, K., 2001, Tatvan Şehri (Kuruluşu, Gelişmesi ve
Fonksiyonları),Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Yayınları No:
99, Erzurum, s.105.

39
Ekonomi-Nüfus

Mardin ilinin 2005 yılı nüfusu 603614’dür. Bu nüfusun dar


aralıklı yaş piramidine bakıldığında, bağımlı nüfus oranı belirlenebilir.
Nitekim Mardin ili nüfusunun önemli bir kısmını yetişkin ve çocuk,
en azını ise yaşlı nüfus oluşturur (Tablo 3; Şekil 3). Özgür’ün
bildirdiği, üç ana yaş grubu içinde birinci gruba giren Mardin’in yaş
grupları içindeki dağılımı Kars, Erzurum, Hatay, Bingöl, Diyarbakır,
Kahramanmaraş ve Adıyaman illeriyle benzerlik gösterir.15 Mardin
ilinde yaşlı nüfusun oranı azdır. Bu nüfusun toplam nüfus içindeki
oranının az olması sosyo-ekonomik yapıdaki olumsuz gelişmeler ve
kısa ömür süresi ile ilgilidir. Öte taraftan 15 yaş altı ve üretim
çağındaki nüfusun fazlalığı dikkat çekicidir. Bu durum doğurganlık
oranının yüksek olması ile ilgilidir. Nitekim, ilin bağımlılık oranı %
76.3’dür. Bu değer Türkiye ortalamasının (% 56.1) üzerindedir.
Tandoğan’ın da bildirdiği gibi, yüksek orandaki bağımlı nüfus,
tüketim masraflarını genişletmekte, yatırım imkânlarını daraltmakta,
yerel ve bölgesel ölçekte kalkınmada istenilen güce ulaşmayı
engellemektedir.16 Araştırma sahasında sosyo-ekonomik, kültürel
sorunlar yaşanmakta ve bu sorunlar nüfus yapısını olumsuz
etkilemektedir. Özellikle doğurganlık oranının yüksek olduğu kırsal
kesimde nüfus dinamik bir yapı oluştursa da niteliksiz bir nüfusun
gelişimi söz konusudur.

15 Özgür, üç ana yaş grubu sınıflandırması yapmıştır. Birinci


gruba giren illerde 15 yaşın altındakilerin oranının %40’ı aştığı,
buna karşılık 15-64 yaşlar arasındakilerin % 55’in, 65 ve üzeri yaş
kuşağının %4 kaldığı gözlenir. İkinci gruba giren illerde %30-40’unu
genç nüfus, %55-60’ını yetişkin nüfus ve % 4-8’ini yaşlı nüfus
oluşturmaktadır. Üçüncü gruba giren illerde ise
%30’unu genç nüfus, %60’ını yetişkin nüfus ve % 5’ini yaşlı nüfus
oluşturur
(Özgür, M., 2001, a.g.e., s. 138-139).
16 Tandoğan, 1998, a.g.e., s.120.

40
Makalelerle Mardin

Tablo 3: Mardin İlinin Geniş Aralıklı Yaş Gruplarına Göre


Dağılımı (2005).
Yaş grubu Erkek % Kadın % Toplam %

0-14 123834 40.8 119279 39.7 243113 40.2


15-64 167933 55.3 169268 56.4 337201 55.9
65+ 11727 03.Eyl 11573 03.Eyl 23300 03.Eyl
TOPLAM 303494 100 300120 100 603614 100

Kaynak: Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Genel Nüfus


Sayımı İstatistikleri.

M ARDİN
Yaş Grubu

65+ Erkek Ka

15-64

0-14

200 100 0 100 200

(Bin Kişi)
Şekil 3: Mardin İlinin Cinsiyet ve Yaş Piramidi.
Mardin ilinin dar aralıklı nüfusunun yaş ve cinsiyet özellikleri
nüfus hakkında daha ayrıntılı yorumların yapılması açısından
önemlidir. Mardin İl Sağlık Müdürlüğü verileri dikkate alınarak
hazırlanan nüfus piramidine bakıldığında, geri kalmış ülkelerin yaş
piramidine benzer bir özellik gösterdiği görülür. Doğurganlık oranının
yüksek ve çocuk sayısının fazla olduğu Mardin ili nüfus piramidinin
taban kısmı geniştir. Kadın ve erkek nüfusun en fazla toplandığı dilim
5-9 yaş aralığıdır. Diğer taraftan 0-4 yaş grubuna bakıldığında, 5-9 yaş
aralığının altında kaldığı ve piramidin daraldığı görülür. Bu durumun
başlıca nedenlerini, 0-4 yaş aralığında görülen ölüm olaylarının
fazlalığı, artan ekonomik kaygılar ve sosyal gelişmelere bağlı olarak
doğum oranının düşmesi oluşturur (Tablo 4; Şekil 4).

41
Ekonomi-Nüfus

Mardin ili nüfus piramidinde yaş aralıkları düzenli bir


azalış göstermekte, kadın ve erkek nüfus arasında farklılık
bulunmamaktadır. Bu durum ilin dışarıdan göç alması ve doğal
nüfus artışıyla ilgilidir. Yine nüfus piramidinden hareketle yaşlı
nüfusun özellikleriyle ilgili farklı sonuçlara ulaşılabilir.
Öncelikle yaşa bağlı gerçekleşen ölüm oranlarında bir düzen
oluştuğu görülür. İkinci olarak 65-69 ve 80-84 yaş aralıklarında yaşlı
nüfus içinde kadın nüfusun sayısının erkek nüfustan fazla olduğu
görülür. Ancak, 65 üzeri yaşlı nüfus içindeki dağılım dikkate
alındığında, erkek nüfus kadın nüfustan fazladır. Bu durum
Türkiye’nin nüfus özellikleriyle tezatlık oluşturur. Araştırma
sahasında göç olayının etkili olması, doğan bebeklerde erkek
bebek oranının kız bebek oranına göre daha yüksek olması ve bu
dağılımın ilerideki yaş gruplarını etkilemesi yaşlı nüfus içinde
erkek nüfusun fazla olmasını sağlamıştır.

42
Makalelerle Mardin

Tablo 4: Mardin İlinin Dar Aralıklı Yaş Gruplarına Göre


Dağılımı (2005).
Yaş grubu Erkek % Kadın % Toplam %
0-4 38459 50.7 37379 49.3 75838 12.Haz
05.Eyl 43557 50.7 42345 49.3 85902 14.Şub
Eki.14 41818 51.3 39555 48.7 81373 13.May
15 - 19 34814 49.9 34847 51.1 69661 11.May
20 - 24 28661 49.1 29608 51.9 58269 09.Haz
25 - 29 23437 48.6 24786 51.4 48223 8.0
30 - 34 20280 50.2 20093 49.8 40373 06.Tem
35 - 39 16700 50.3 16451 49.7 33151 05.May
40 - 44 13495 51.5 12682 49.5 26177 04.Mar
45 - 49 10114 51.1 9672 49.9 19786 03.Mar
50 - 54 8307 49.4 8495 51.6 16802 02.Ağu
55 - 59 6530 48.4 6941 51.6 13471 02.Şub
60 - 64 5595 49.5 5693 50.5 11288 01.Eyl
65 - 69 4617 48.8 4845 51.2 9462 01.Haz
70 - 74 3754 52.3 3418 47.7 7172 01.Şub
75 - 79 2064 50.7 2004 49.3 4068 0.7
80 - 84 849 49.0 882 51.0 1731 0.3
85 + 443 51.0 424 49.0 867 0.1

Toplam 303494 50 300120 50 603614 100

Kaynak: Mardin İl Sağlık Müdürlüğü Verileri.

Mar din

Yaş Gr ubu

85 +
80 - 84
75 - 79
70 - 74
65 - 69
60 - 64
55 - 59
50 - 54
45 - 49
40 - 44
35 - 39
30 - 34
25 - 29
20 - 24
15 - 19
10 - 14
5- 9
0- 4

40 30 20 10 0 10 20 3
Erkek Kadın
( B in K işi)

43
Ekonomi-Nüfus

Şekil 4: Mardin İlinin Cinsiyet ve Yaş Piramidi.


Nüfusun yaş yapısının yorumlanmasında kullanılan
göstergelerinden biri olan medyan yaş, Mardin ilinde 2000 yılı DİE
nüfus sayım sonuçlarına göre, erkek nüfusta 16.9, kadın nüfusta
17.5’dir. Aynı kaynağın verileri dikkate alındığında, 1935 yılında
Mardin ilinde erkek nüfus 14.9 ve kadın nüfus 20.2’dir. Genel bir
değerlendirme yapıldığında, 1935-2000 yılları arasında erkek nüfusun
medyan yaşında yükselmeler olurken, kadın nüfusun medyan yaşında
azalmalar olmuştur. Bu durumun temel nedeni nüfus yapısını
değiştiren göçlerdir. Mardin ilinin medyan yaşı, Türkiye ortalamasının
(erkek: 24.4, kadın: 25.3) altında kalmıştır. Mardin ilinde dikkati
çeken diğer bir durum da kadın ve erkek nüfusun ortalama yaşam
sürelerinin birbirine yakın olmasıdır. Sosyal yaşamda kadının daha
fazla rol alması, sağlık koşullarındaki yetersizlik ve doğurganlık
oranının yüksek olması kadınların ortalama yaşam sürelerinin
azalmasına neden olmuştur.
Toplumun değişen sosyal ve ekonomik olaylarını
açıklayabilmek için dikkate alınacak diğer bir gösterge ise cinsiyet
oranıdır. Araştırma sahasının cinsiyet oranının 1927-2000 yılları
arasındaki değişimi dikkate alındığında, 1927 ile 1940 yılları arasında
erkek nüfusun kadın nüfustan fazla olduğu dikkat çeker. Bu durum
Türkiye’nin cinsiyet oranlarıyla karşılaştırıldığında tezatlık arz eder.
Öyle ki I. Dünya Savaşı ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda erkek nüfus
oranında bir azalma söz konusudur. Erkek çocuk doğumunun yüksek
olması cinsiyet oranlarının dağılımını etkilemiştir. Ayrıca, Mardin
ilinin sınır bir şehir olması ve bu dönemlerdeki askeri nüfusun varlığı
cinsiyet oranlarını belirlemiştir. Nitekim, 1927 yılında cinsiyet oranı
98’dir. Yani her 100 erkeğe düşen kadın sayısı 98’dir. Kadın nüfusun
azlığı 1935 yılında 95.9 ve 1940 yılında 99.6 oranında gerçekleşmiştir.
II. Dünya Savaşı’nda erkeklerin askere alınmasıyla birlikte cinsiyet
oranı kadın nüfusun lehine değişmiştir. 1960 yılında nüfus
hareketlerinin etkili olduğu Mardin’de kadın nüfus, erkek nüfustan
fazladır. Cinsiyet oranlarıyla ilgili en büyük fark ise 1975 yılında
oluşmuştur. Her 100 erkeğe düşen kadın sayısı 107’ye yükselmiştir.
2000 yılı DİE verilerine göre cinsiyet oranı 105’dir (Tablo 5; Şekil 5).

44
Makalelerle Mardin

Tablo 5: Mardin İli Nüfusunun Cinsiyet Oranı (1927-2000).


Toplan Cinsiyet
Yıllar Erkek Kadın Nüfus Oranı
1927 90805 92512 183317 Ağu.15
1935 112599 117322 229921 95.97
1940 126002 126503 252505 99.60
1945 118071 116386 234457 101.45
1950 136603 132887 269490 102.80
1955 156000 149520 305520 104.33
1960 181646 171765 353411 105.75
1965 205313 192567 397880 106.62
1970 230638 222454 453092 103.68
1975 269675 250012 519687 107.86
1980 288385 276582 564967 104.27
1985 332812 319257 652069 104.25
1990 282459 275268 557727 102.61
2000 362167 342931 705098 105.61

Kaynak: Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Genel Nüfus


Sayımı İstatistikleri.

110 Kişi

Cinsiyet Oranları
105

100

95

90
1927 1935 1940 1945 1950 1955 1960 1965 1970 1975 1980 1985 1990 2000
Yıllar

Şekil 5: Mardin İlinin Cinsiyet Oranları.

45
Ekonomi-Nüfus

4.2. Doğumlar ve Ölümler


Nüfusun değişiminde rol oynayan doğum, ölüm ve göçlerin
karşılıklı birbirilerini etkilemeleriyle nüfusta artış ve azalışlar
meydana gelir.17 Bu hayati değişkenler aynı zamanda nüfusun yaş ve
bağımlılık durumlarını etkiler.18 Özellikle toplam doğurganlık hızı,
çok sayıda demografik ve sosyo-ekonomik etmenin etkisini yansıtan
bir göstergedir. Doğurgan çağdaki kadının sosyal statüsü, eğitim
düzeyi, çocuğa bakışı ve beklentileri yanında, gelir düzeyi, evlenme
yaşı, örf, adet, inanışlar, aile planlaması ve doğum kontrolü
yöntemlerine erişebilme, tıbbî teknoloji düzeyi, çocuğun ekonomik
maliyeti, erkek çocuk tercihi, hane halkının sosyal statüsü gibi birçok
değişkenin doğurganlık hızlarına etki ettiği bilinmektedir19
İlde, Mardin İl Sağlık Müdürlüğü verilerine göre, 2005 yılında,
15-49 yaş aralığında bulunan toplam kadın sayısı (148139) içinde,
gerçekleşen canlı doğum sayısı 6569’dur. Mardin ilinin genel
doğurganlık hızı ‰ 44.34’dür. İl nüfusu dikkate alındığında ise, kaba
doğum hızının ‰ 10.88 olduğu görülür. Kaba doğum hızı Türkiye
ortalamasının (2004 yılında ‰ 20) gerisinde kalır.20 Bunun temel
nedenleri 15-49 yaş aralığında yer alan doğurgan kadın nüfusun
toplam nüfus içindeki payının az olması ve ekonomik koşulların
iyileşmesi sonucunda ortaya çıkan sosyo-kültürel değişikliklerdir.
Mardin İl Sağlık Müdürlüğü verilerine göre, 2005 yılında 526
kişi ölmüştür. Kaba ölüm hızı aynı yılda ‰ 0.87 olup, her iki değerde
Türkiye ortalamasının (‰ 6.5) altındadır.21 Sağlık koşullarının
iyileştirilmesi ve gelir durumundaki düzelmeler, ulaşım, yaşam

17 Tümertekin, E. ve Özgüç, N., 2002, Beşeri Coğrafya (İnsan-


Kültür- Mekân), Çantay Kitabevi, İstanbul, s.246.
18 Ertürk, M., Yazıcı, H. ve Başıbüyük, A., 2000, “İskilip
İlçesi’nin
Demografik Özellikleri” Doğu Coğrafya Dergisi, Sayı: 4, Erzurum, s.
250.
19 Özgür, E.M., 2004, “Türkiye’de Toplam Doğurganlık Hızının
Mekansal
Dağılışı” Coğrafî Bilimler Dergisi, Sayı: 2, s.6.
20 Gündüz, M., Kutlar, A., Gündüz, F. ve Esgin, A., 2004, Nüfus
Sorunu,
Anı Yayıncılık, Ankara, s. 70.
21 Özkalp, E., 2001, Sosyolojiye Giriş, Anadolu Üniversitesi
Yayınları, Eskişehir, s. 280.

46
Makalelerle Mardin

alanları gibi çevre koşullarının düzeltilmesi ölüm oranının düşük


olmasındaki önemli etkenleri oluşturmaktadır. Mardin ilinde
ölümlerin yaş dağılımı incelendiğinde, en çok dikkat çeken durum ise
0-4 yaş aralığı ile 65 yaş üzerinde meydana gelen ölümlerdir. Nitekim,
2005 yılında Mardin İl Sağlık Müdürlüğü verilerine göre 0 yaş
grubunda 47, 1- 4 yaş aralığında 31 olmak üzere ölenlerin toplam
sayısı 78’e ulaşmaktadır. Bu yaş aralığında ölümlerin fazla olmasının
nedeni, hamilelik öncesi ve sonrasında annenin ortamı ile ilgilidir.
Annenin yetersiz beslenmesi, eğitimsizliği, sağlık güvencesinin
olmamasına bağlı olarak bebek ve annenin gerekli kontrollerini
yaptıramaması ve hizmet sektörünün gelişmemiş olması doğum
sonrası bebek ölümlerini hızlandırmaktadır. Yine 65 yaş ve üzeri
ölenlerin toplam sayısı 325’dir. Ortalama yaşam süresi, ekonomik
yaşamdaki güçlükler ve sosyal sorunlar bu yaş grubundaki ölümlerin
başlıca nedenlerini oluşturur. En az gerçekleşen ölüm olayları ise 10-
14 yaş aralığı olup, 2005 yılında 7 ölüm olayı gerçekleşmiştir. Doğum
ve ölüm hızlarındaki değerler dikkate alındığında araştırma sahasının
doğal nüfus artış hızı ‰ 10.01’dir. Türkiye ortalamasının (‰ 18.28)
altında kalan bu değer, Mardin ilinde göç olaylarının etkisinin sorun
oluşturacak bir düzeyde olduğunun göstergesidir.
4.3 Göçler
Bir nüfus hareketi olan göç, insanların, devamlı yaşama
bölgelerini kişisel olarak, aileler yada gruplar halinde terk edip, geçici
veya sürekli olarak yaşamak amacıyla bir başka yere gitmesi
hareketidir.22 Bu hareket, hem nüfus dağılışını etkileyip, demografik
yapıyı değiştiren çok önemli bir coğrafî olgu, hem de nüfusun sosyo-
ekonomik özelliklerini yansıtan temel parametrelerden biri olarak
görülür.23 Ülkemizde göçler iç ve dış göçler olmak üzere iki grupta
değerlendirilebilir. Özellikle iç göçler tarımda modernleşmenin

22 Doğanay, 1994, a.g.e., s. 165; Mutluer, M., 2003, Uluslararası


Göçler ve Türkiye (Kuramsal ve Ampirik Bir
Alan Araştırması Denizli- Tavas),Çantay Yayınları, İstanbul, s.9.
23 Yazıcı, H., 1997, Orta Sakarya Vadisi’nin Coğrafî Etüdü,
Atatürk Üniversitesi Yayınları No: 839, Kazım Karabekir Eğitim
Fakültesi Yayınları No: 19, Araştırma Serisi No: 19, Erzurum, s.63.

47
Ekonomi-Nüfus

görüldüğü 1950’li yıllardan itibaren önemli ölçüde artış göstermiştir.24


Nitekim, 1960’lı yıllarda hızlanan kırdan kente göç ve dolayısıyla
kentleşme olgusu, önemli bir demografik olay olarak karşımıza
çıkmaktadır. Önceleri kırdan şehirlere göç, kalkınma için bir
potansiyel, itici bir güç olarak kabul edilmiştir.25 İnsanların gelişmiş
yerlere olan hareketliliği26 nüfusun niteliksel yapısının değişmesinde
bir etken olarak düşünülmüştür. Sonrasında ise bu göç şehirlerde
sosyo-ekonomik ve kültürel bozulmalara neden olan bir dizi toplumsal
sorun oluşturmuştur.
Ülkemiz 1975 sonrasında hızla sanayileşme sürecine girmiştir.
İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirlere yönelik nüfus
hareketliliklerinde de bir artış olmuştur. Örneğin; İzmir nüfusunda,
Mardin ili doğumlu nüfusun değişimine bakıldığında sürekli bir artış
dikkati çeker. Nitekim, 1980’de İzmir nüfusu içinde Mardin doğumlu
olanların oranı % 2.8 iken, bu oran 1985’te % 3.3’e ve 1990’da %
3.8’e yükselmiştir.27 Mardin, sürekli göç veren bir il konumundadır.
Nitekim, Mardin ilinin 1975-1980 yılında net göç miktarı 28829 kişi
ve net göç verme oranı da ‰ 55.4’dür. İlin 1980 yılında net göç
miktarı ise 17458 kişi olup, net göç verme oranı ‰ 30.9’dur. 1990
yılında net göç miktarı 34750 kişi olan Mardin ilinde net göç verme
oranı ‰ 61.0’dır.28 Özellikle 1990 yılında net göç miktarı ve
oranındaki hızlı yükselişe dikkat edildiğinde, ülkemizde 1990 yılından
itibaren artan huzursuzluk ve siyasal boşluğa bağlı olarak nüfus
hareketlerinin yeniden şekillendiği görülür. Bu dönemde özellikle
kırsal kesimde halkın güvenliğini sağlamak amacıyla yaylacılık
faaliyetlerine izin verilmemiştir. Alternatif geçim kaynağı
oluşturamayan kır nüfusu köylerden Mardin şehir merkezine, komşu

24 Emiroğlu, M., 1981, “Türkiye’de Son Sayımlar ve Kentleşme


Olayının
Boyutları”, Coğrafya Araştırmaları Dergisi, Sayı:10, s. 57; Işık, Ş.,
1999,
“İzmir’e Yönelik Göçlerin Coğrafî Boyutları” Türk Coğrafya Dergisi,
Sayı:
34, s. 385.
25 Tandoğan, A., 1998, a.g.e., s. 74.
26 Yalçın, C., 2004, Göç Sosyolojisi, Anı Yayıncılık, Ankara, s. 11-14.
27 Işık, Ş., 1999, “İzmir’e Yönelik Göçlerin Coğrafî Boyutları”
Türk
Coğrafya Dergisi, Sayı: 34, s. 391.
28 Tandoğan, 1998, a.g.e., s. 80-89.

48
Makalelerle Mardin

illere, İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlere göç etmiştir. Böylelikle


hem kır hem de şehir nüfusunun niteliksel özellikleri bozulmaya
başlamış ve nüfus yapısı değişmiştir.
Günümüzde, Mardin ilinde göç olayının başlıca nedeni
işsizliktir. DİE verilerine göre, Türkiye ortalamasının (% 8.9) altında
kalan ildeki işsizlik oranı (%13) cinsiyetlere göre farklılık gösterir.
Erkeklerin işsizlik oranı kadınlardan daha fazladır. Erkeklerin
Türkiye’de % 9.9’u, Mardin’de % 17.8’i; kadınların Türkiye’de %
7.2’si, Mardin’de % 5.3’ü işsizdir. Yine işsizlik oranı ilçe
merkezlerinde il merkezinden ve köylerden daha yüksektir. İlçe
merkezlerindeki işsizlik oranı % 42 iken, il merkezinde % 17.9 ve
köylerde %0.8’dir. İl merkezi ve ilçelerin merkezindeki kadınların
işsizlik oranı, erkeklerin işsizlik oranından daha yüksek iken, köylerde
erkeklerin işsizlik oranı kadınlardan daha yüksektir. Bu da
göstermektedir ki kırsal kesimde kadının iş gücü artmaktadır.
Mardin ilinin nüfus yapısına bakıldığında kadın ve erkek
oranlarında büyük farklılıkların olmadığı görülür. Bu da ilin hem göç
alan hem de göç veren bir alanda bulunduğunu gösterir. Mardin;
Şırnak ve Batman gibi komşu illerden göç almaktadır. Özellikle 1990
yılından sonra PKK terör örgütünün faaliyetleri kırsal kesimde
geçimlerini sağlayamayan insanların zorunlu göç etmesine neden
olmuştur. Ancak nüfusta görülen bu hareketlilik Mardin ilinin
demografik yapısını fazla etkilememektedir. Nitekim, 2000 yılı DİE
verilerine göre Mardin ilinde doğanların oranı % 92 iken, başka bir
ilde veya yurt dışında doğanların oranı % 8’dir. Dış göçlerde ilk sırayı
Suriye almaktadır. Mardin ilinin Suriye ile sınır oluşturması bunun
temel nedenidir. Batı Avrupa ülkelerine göç ise 1965 sonrasında
artmıştır. Avrupa ülkeleri içinde ilk sırayı 350 kişi ile Almanya
almaktadır. Mardin’in dış göç verdiği diğer ülkeler sırasıyla, Lübnan
(73 kişi), Bulgaristan (59 kişi), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (30
kişi), Irak (20 kişi), Hollanda (20 kişi), Romanya (17 kişi), Suudi
Arabistan (12 kişi)’dır. Başka bir ilde doğanlara bakıldığında, ilk
sırayı 10142 kişi ile Şırnak almakta, bunu 4896 kişiyle Batman, 3955
kişiyle Diyarbakır, 2546 kişiyle Şanlıurfa, 2117 kişiyle İstanbul, 1354
kişiyle İzmir ve 1216 kişiyle Siirt illeri takip etmektedir. Nitekim,
2000 yılında 56003 kişi yurt dışında veya başka bir ilde doğmuş
gözükürken, aynı yıl 649095 kişi Mardin doğumludur.

49
Ekonomi-Nüfus

Günümüzde Mardin ili nüfus artışı dikkate alındığında, dışarıya


göç veren önemli iller arasındaki yerini koruduğu görülür. Son otuz
yıl içinde büyük sanayi şehirlerini besleyen Mardin ilinde göç
olaylarının başlıca nedenlerini ekonomi, sosyal yapıdaki değişimler ve
siyasî gelişmeler oluşturmaktadır. Özellikle ilin artan nüfusunun
ihtiyaçlarına yönelik istihdam alanları oluşturma konusundaki
yetersizliği, kırsal kesimde makineleşme süreciyle birlikte değişen
yapının sonucunda insana olan ihtiyacın azalması ve miras yoluyla
parçalanan arazilerin kullanımına yönelik yaşanan sorunlar göçlerde
belirleyici etkenleri oluşturur.
4.4. Eğitim Durumu
Mardin ilinde nüfus-eğitim ilişkisinin değerlendirilmesi,
nüfusun niteliksel gelişimini belirlemek açısından yararlı olacaktır.
Cumhuriyetten günümüze kadar okuma yazma oranlarında sürekli bir
artış söz konusudur. Ülkemizde 2000 yılında okuma yazma bilen
erkek nüfus % 93.9 iken kadın nüfusun oranı % 80.6’dır. Mardin
ilinde ise 1935 yılında erkeklerin % 9.6’sı kadınların % 1.1’i okuma
yazma bilirken, bu oran 2000 yılında erkeklerde % 84.9’a kadınlarda
% 56.8’e yükselmiştir. Bu değerler Türkiye ortalamasının altında
kalmakta ve kadınların okuma oranının erkeklerin okuma oranından
düşük olduğu görülmektedir. Şehir ve kır ayırımında okuma yazma
bilmeyen kadınların kırsal kesimdeki oranlarının daha fazla olduğu
gözlenmektedir. Mardin ilinde 2000 yılında erkeklerin % 45.9’u
kadınların % 40’ı ilkokul mezunudur. Bu seviyede erkek ve kadın
arasında belirgin bir farklılık bulunmamaktadır. Ancak, ortaöğretim ve
yükseköğretimde erkek nüfus, kadın nüfusu toplumsal bir sorun
oluşturacak şekilde geçmektedir. DİE verilerine göre 2000 yılında
erkek nüfusun % 17.2’si, kadınların % 6.3’ü lise mezunudur. Yine
erkek nüfusun % 7.8’i ve kadın nüfusun % 2.9’u yükseköğretim
mezunudur. Kırsal kesimdeki kız çocuklarının, erken yaşta
evlendirilmeleri, yanlış dini bilgilendirmeler ve yöresel anlayışlar
nedeniyle ilköğretim sonra eğitim sürecinden mahkûm
bırakılmaktadır. Bu durum Mardin ilinin geleneksel yapısında
değişimin yavaş olduğunun bir göstergesidir. Yerel eğitim
standartlarının geliştirilmesine yönelik planlamaların eksikliği ve
kırsal kesimde insana duyulan ihtiyaç eğitimi olumsuz yönde
etkilemektedir.

50
Makalelerle Mardin

4.5. Aile Büyüklüğü


Ülkemizdeki aile büyüklüğünü, yaygın olarak görülen
geleneksel bileşik aile yapısı ile sosyal, kültürel ve ekonomik
gelişmeler etkilemektedir.29 2000 yılı DİE verilerine göre, Türkiye
genelinde ortalama hane halkı büyüklüğü 4.5 ve Mardin’de 5.3’tür.
Hanehalkı büyüklüğü yerleşim yerlerine göre farklılık göstermektedir.
İl merkezlerinde hane halkı büyüklüğü Türkiye’de 4, Mardin’de
4.5’tir. İlçe merkezlerinde Türkiye’de 4.6, Mardin’de 5.3 iken;
köylerde ortalama hane halkı büyüklüğü Türkiye’de 5.2, Mardin’de
ise 6’dır. Verilere dikkat edildiğinde, şehirde çekirdek aile tipinin ve
kırsal kesimde bileşik aile tipinin yaygınlık gösterdiği ifade edilebilir.
Mardin de eğitim seviyesi ve gelir durumu çocuk sayısını belirleyen
ön koşullardır. Tarımsal potansiyelin yüksek olduğu kırsal kesimde
işgücüne duyulan ihtiyaç ve toplum içinde nüfusun fazlalığına bağlı
olarak saygınlık kazanma gibi etmenler çocuk sayısını belirlemektedir.
4.5. Nüfus ve Çevre İlişkisi
Nüfus ve çevre ilişkisini belirleyen başlıca göstergeler özel
konum, yükselti, rölyef, iklim, bitki örtüsü, toprak dağılışı, ulaşım ve
sanayidir. Bu bağlamda Suriye’ye sınırı olan Mardin ilinin Nusaybin
ve Midyat ilçelerinde sınır ticareti yapıldığı için nüfus yoğunluğu
fazladır. Yine Mardin ilçe merkezinde, merkezine yakın kesimlerde ve
Şanlıurfa’ya doğru nüfus yoğunluğu dikkat çeker. Bununla birlikte
Batman ve Şırnak illerine sınır teşkil eden ilçelerde ise yüzey şekilleri,
beşerî ve ekonomik yapının olumsuz etkisiyle nüfus miktarının
azaldığı görülür.
Mardin ilinin 2000 yılındaki nüfusu 705098, 1990-2000
dönemindeki yılık nüfus artış hızı ‰ 23.34’dür. DIE’nin 2000 yılı
verileri dikkate alındığında, Mardin’e bağlı 9 ilçeden Kızıltepe ilçesi
183475 nüfusu ile en fazla nüfusa, Ömerli ilçesi ise 14584 nüfusu ile
en az nüfusa sahip olan ilçelerdir. İlin yıllık nüfus artış hızı en yüksek
olan ilçesi ‰ 50.3 ile Midyat iken, en az nüfus artışı olan ilçesi ‰ -
39.9 ile Ömerli’dir (Tablo 6:Şekil 6).

29 Ertürk ve diğ., 2000, a.g.m., s.


264.

51
Ekonomi-Nüfus

Tablo 6: Mardin İl Nüfusunun Matematiksel Nüfus Yoğunluğu


(2000).
Yıllık 2000MNY
Yüzölçümü Toplam Nüfus (Kişi/km2)
İlçeler (km2)) nüfus Artışı
Merkez İlçe 969 108340 17.24 112
Dargeçit 539 27611 -4.02 51
Derik 1323 55278 18.67 42
Kızıltepe 1416 183475 33.86 130
Mazıdağı 855 27434 -9.85 32
Midyat 1054 128085 50.25 122
Nusaybin 1169 103863 21.Haz 89
Ömerli 401 14584 -39.92 36
Savur 1032 34402 Şub.56 33
Yeşilli 48 22026 41.38 459
İl Toplamı 8806 705098 23.34 80

Kaynak: Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Genel Nüfus


Sayımı İstatistikleri.

Harita 2: Mardin İlinin Nüfus Dağılış Haritası.


Nüfus yoğunluğu olarak ifade edilen kilometrekareye düşen kişi
sayısı, il genelinde 80 ve il merkezinde 112 iken, ilçelere göre 32-459
kişi arasında değişmektedir. Nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu
ilçeler Merkez (112 km²/kişi), Kızıltepe (130 km²/kişi), Yeşilli (459
km²/kişi) ve Midyat (122 km²/kişi) iken, en düşük olduğu ilçeler

52
Makalelerle Mardin

Mazıdağı (32 km²/kişi), Savur (33 km²/kişi) ve Ömerli’dir (36


km²/kişi). İlin, yüzölçümü bakımından (48 km²) en küçük ilçesi olan
Yeşilli, diğer taraftan nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu ilçe
konumundadır. Kızıltepe ilçesinde nüfus yoğunluğunun yüksek
olmasının başlıca nedenleri yüzölçümü büyüklüğü bakımından ilin en
büyük ilçesi olması ve Suriye ile sınır teşkil etmesidir. Ömerli
ilçesinin nüfus yoğunluğunun düşük olması Mardin ilçe merkezi ve
Yeşilli ilçesine yönelik göçlerle ilgilidir.
5. Sonuç ve Öneriler
Cumhuriyetten günümüze kadar Mardin ili nüfus yapısını
Türkiye’nin toplumsal sorunlarının yanısıra, bulunduğu coğrafyadaki
siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel değişimler belirlemiştir. Nitekim,
1927’de 183217 olan il nüfusu, 2000 yılında 705098 kişiye ulaşmıştır.
1927-2000 yılları arasında hem kır nüfusu hem de şehir nüfusunda
değişimler gözlenmiştir. 1927 yılında toplam nüfusun %
77.8’i kırda, %22.7’si şehirde yaşarken, 2000 yılında toplam nüfusun
% 44.5’i kırda, % 55.5’i şehirde yaşamaktadır. Mardin’de 1990 yılına
kadar kır nüfusunun şehir nüfusundan fazla olduğu gözlenmiştir. Bu
durum ilin aile büyüklüğünü, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısını
belirlemiştir. Yine doğal nüfus artışının ‰ 10.01 olduğu Mardin’de,
bu değer Türkiye ortalamasının altındadır. 15-49 yaş aralığında yer
alan doğurgan kadın nüfusun göç etmesi, 0-4 ve 65 yaş üstünde
meydana gelen ölümler doğal nüfus artışını etkiler.
Mardin, günümüzde göç veren bir ildir. Kırsal kesimde nüfusun
azalması ildeki göç olayının da en önemli delilini oluşturur. Bu durum
ayrıca Mardin nüfus gelişimi ile sosyo-ekonomik gelişimin aynı
paralellikte büyümediğini de gösterir. Nüfusu istihdam edebilecek
düzeyde gelişmeler sağlanmadıkça göçün engellenmesi mümkün
değildir. Mardin’de bağımlı nüfus oranı yüksektir. Bu nedenle sosyal
ve ekonomik gelişmeyi sağlayacak yatırımlar yapılmalıdır. Özel
sektörün gelişmesi desteklenmeli ve kır nüfusunun gücü korunmalıdır.
Mardin ili, sağlıklı bir nüfus modeli oluşturmak istiyorsa eğitim
düzeyinde cinsiyetler arasında görülen farklılığı ortadan kaldırmalı ve
özellikle kırsal kesimde eğitimi güçlendirmelidir. Kırsal kesimde
geleneksel yapı ve yanlış inanışlardan kaynaklanan yaklaşımlarla kız
çocukları okula gönderilmemektedir. Bu kesimlerde okuma oranını
arttırmak için eğitim programları düzenlenmelidir. Ayrıca kırsal

53
Ekonomi-Nüfus

kesimde alt yapı olmaması, okulların yetersizliği ve öğretmen


eksikliği eğitimi olumsuz yönde etkilemektedir. Yapılan yatılı bölge
okulları kısmen çözüm oluştursa da yeterli değildir. Köy okullarının
tekrar açılmasıyla hem çocukların hem de ailelerin eğitim düzeyinde
değişimler söz konusu olacaktır. Kısaca yerel eğitim standartları
Mardin halkının desteği ile güçlendirilmelidir. Sonuç olarak, tarihi
geçmişiyle bulunduğu coğrafyada önemli bir şehir olan Mardin’in
nüfusu sürekli gelişme göstermektedir. Hızla büyüyen il nüfusunun
niteliksel özellikler kazanması için sosyo-ekonomik yönden
desteklenmesi zorunludur.

54
Makalelerle Mardin

KAYNAKÇA
Akbulut, G., 2004, Divriği İlçesinin Coğrafyası, Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi,
Erzurum.
Aliağaoğlu, E. Füsun, 2003, Mardin Şehir Dokusu ve Evler,
Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul.
Arınç, K., 2001, Tatvan Şehri (Kuruluşu, Gelişmesi ve
Fonksiyonları), Atatürk Üniversitesi Yayınları No: 925, Fen-Edebiyat
Fakültesi Yayınları No:99, Araştırma Serisi No: 75, Erzurum.
Bulut, İ., 2003, Yozgat İlinin Coğrafyası, Atatürk Üniversitesi
Yayınları No: 101, Araştırma Serisi No: 72, Erzurum.
Darkot, B., 1967, “Şehir Ayırımında Nüfus Sayısı ve Fonksiyon
Kriterleri”, İstanbul Üniversitesi, Coğrafya Enstitüsü Dergisi, Cilt: 8,
Sayı :16, s.1-5.
DİE, 2000, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı Sonuçları.
Doğanay, H., 1994, Türkiye Beşerî Coğrafyası, Gazi Büro
Kitapevi, Ankara.
Emiroğlu, M., 1981, “Türkiye’de Son Sayımlar ve Kentleşme
Olayının Boyutları”, Coğrafya Araştırmaları Dergisi, Sayı: 10, s.43-
73.
Ertürk, M., Yazıcı, H. ve Başıbüyük, A., 2000, “İskilip
İlçesi’nin Demografik Özellikleri” Doğu Coğrafya Dergisi, Sayı: 4, s.
237-272.
Gündüz, M., Kutlar, A., Gündüz, F. ve Esgin, A., 2004, Nüfus
Sorunu, Anı Yayıncılık, Ankara.
Işık, Ş., 1999, “İzmir’e Yönelik Göçlerin Coğrafî Boyutları”
Türk Coğrafya Dergisi, Sayı: 34, s. 383-405.
Mutluer, M., 2003, Uluslar arası Göçler ve Türkiye
(Kuramsal ve Ampirik Bir Alan Araştırması Denizli- Tavas),
Çantay Yayınları, İstanbul.
Özçağlar, A., 1997, “1995 Yılında Türkiye’deki Belediye
Örgütlü Yerleşmelerin Coğrafî Dağılışı”, Ankara Üniversitesi, Dil ve

55
Ekonomi-Nüfus

Tarih-Coğrafya Fakültesi Coğrafya Araştırmaları Dergisi, Sayı:6, s.


243-272.
Özkalp, E., 2001, Sosyolojiye Giriş, Anadolu Üniversitesi
Yayınları, Eskişehir.
Özgür, M., 2001, Türkiye Coğrafyası, Hilmi Usta Matbaacılık,
Ankara.
Özgür, E.M., 2004, “Türkiye’de Toplam Doğurganlık Hızının
Mekansal Dağılışı” Coğrafî Bilimler Dergisi, Sayı: 2, s.1-12.
Tanoğlu, A., 1966, Nüfus ve Yerleşme, İstanbul Üniversitesi
Yayınları No:1183, Edebiyat Fakültesi Coğrafya Enstitüsü Neşriyatı,
No:45, İstanbul.
Tandoğan, A., 1998, Demografik Temel Kavramlar ve
Türkiye Nüfusu, Lega Yayınları, Trabzon.
Tümertekin, E. ve Özgüç, N., 2002, Beşeri Coğrafya (İnsan-
Kültür-Mekân), Çantay Kitabevi, İstanbul.
Yalçın, C., 2004, Göç Sosyolojisi, Anı Yayıncılık, Ankara.
Yazıcı, H., 1997, Orta Sakarya Vadisi’nin Coğrafî Etüdü,
Atatürk Üniversitesi Yayınları No: 839, Kazım Karabekir Eğitim
Fakültesi Yayınları No: 19, Araştırma Serisi No: 19, Erzurum.

56
Ekonomi-Nüfus

GÜNEYDOĞU ANADOLUNUN KALKINMA


SORUNU ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

İbrahim ARSLAN ∗
Abdulkadir ŞENKAL**
Engin ÖNER***

ÖZET
Türkiye’de bölgelerarası kalkınmışlık farkı sorunu günümüzde sorun
teşkil etmekte olup, az gelişmiş bölgelere yönelik kalkındırma
faaliyetleri ve politikaları sürdürülmektedir. Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde kişi başına düşen gelir düzeyi ,göç oranı, alt yapı tesisleri,
sermaye birikimi, işşizlik, yetersiz altyapı, tarımsal üretimde düşük
verimlilik, yetersiz sağlık ve eğitim sorunları da bulunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Güneydoğu Anadolu Bölgesi, bölgesel kalkınma,
Türkiye ekonomisi

1. Giriş
Bölgesel kalkınma, sanayileşmenin belli bölgelerde toplanması
sonucu ortaya çıkan eşitsizliği ortadan kaldırmak amacıyla, geri kalmış
bölgelerin sanayileştirilerek gelişmiş bölgeler düzeyine ulaşması ve
ülke içinde adil bir refah dağılımının sağlanmasıdır. Bölgesel kalkınma
bir anlamda bölge itibariyle fakirlik kısır çemberinin kırılmasıdır ki;
bu bölge için gelişme potansiyelinin harekete geçirilmesi, ayrıca bölge
dışı birikimlerin, sermaye, bilgi, teşebbüs kabiliyeti gibi bölgeye ithali
ve bunların itici birer güç şeklinde bölgeye çekilmesidir.
Bölgesel kalkınmanın ülke ekonomisine sağladığı yararlar göz
önüne alınırsa, bunun gerçekleşmesi için etkin bir bölgesel kalkınma
politikasının belirlenmesi ve uygulanması gereklidir.

* Yrd.Doç. Dr., Gaziantep Üniversitesi, arslan@gantep.edu.tr


**Yrd.Doç. Dr. Kocaeli Üniversitesi
***Yrd.Doç. Dr. Yüzüncü yıl Üniversitesi

57
Makalelerle Mardin

2- Bölgesel Kalkınma Nedir


İkinci dünya savaşından sonra hızlı büyüme isteği ve ihtiyacı ile
birlikte artan sanayileşme yarışı uluslar arası iş bölümünün daha da
artmasına neden olmuştur. Uluslar arası düzeyde gelişmiş ve
gelişmekte olan ekonomiler biçiminde oluşan bu farklılıklar her
ülkede görülmüştür. Ancak gelişmiş ülkelerde bölgeler arasında
görülen farklılaşma, gelişmekte olan ülkelere göre daha az olarak
görülmüştür.(www.ekodiyalog.com)
Türkiye’de bölgelerarası gelişmişlik ve dengesizlik konuları
yıllardır kamuoyunu meşgul etmekte olup, geri kalmış bölgelere
yönelik kalkındırma çabaları ve politikaları sürdürülmektedir.
Ekonomik büyüme ve kalkınma kavramların anlamları yakın
olmakla birlikte, farklı kavramlardır. Azgelişmiş veya gelişmekte
olan ülkelerin üretim kapasitelerinde sağladıkları artışlara iktisadi
kalkınma, gelişmiş ülkelerin üretim kapasitelerinde sağladıkları
artışlara ise iktisadi büyüme (Unay, 2000;477).

58
Ekonomi-Nüfus

3-Türkiye’de Bölgeler arası Dengesizliklerin


Gelişim Süreci
Ekonomik kalkınma, genel olarak, bir ülkenin milli
gelir düzeyindeki sürekli artışa paralel olarak ekonomik,
sosyal ve toplumsal yapısında değişimleri içeren bir süreç
olarak nitelendirilmektedir (Büyükdeniz, 1990:331).
Türkiye ekonomisi yapısal dönüşüm ve uluslararası
piyasalara entegre olma bakımından büyük ilerlemeler
kaydetmiştir. Ancak; bölgelerarası farklılıklar, özellikle
planlı dönemde geliştirilen pek çok politika ve uygulamalara
rağmen, önemini korumaktadır. Ekonomik büyüme
bölgelerarası farklılıkların giderilmesinde beklenen olumlu
etkiyi yaratamamıştır. Türkiye’de; gelirin yanı sıra nüfus
yapısı, teknik ve sosyal altyapı, girişimcilik atmosferi, insan
kaynakları, eğitim düzeyi, çevre kalitesi, istihdam, kadının
rolü vb. konularda da bölgeler arasında dengesizlikler
bulunmaktadır.
GAP'ın nihai hedefi sürdürülebilir ekonomik
büyüme, herkes için yeterli gelir, eğitim, sağlık ve kültürel
faaliyetler gibi sosyal hizmetlere ulaşılabilirliği artırmak,
doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı, temiz bir çevre,
herkes için barınak ve bütün insanların karar alma sürecine
katılması için gerekli ön koşulları oluşturmak ve böylece
Bölge’de sürdürülebilir ve iç dinamizmi ile gelişen bir
toplum yaratmaktadır. GAP'ta sürdürülebilir insani kalkınma
yaklaşımı uluslararası kuruluşların GAP'a olan ilgisini
çekmeye başlamıştır.(Dpt 1997-5-6)
Güneydoğu Anadolu‘nun kalkınmasında ön
koşullardan biri uygun ve yeterli altyapı yatırımlarının
yapılmasıdır. Ancak altyapı sektörlerinde genellikle ulusal
politika eksikliği, yetki ve denetim dağınıklığı ile
koordinasyon yetersizliği gözlenmekte ve böylece
yatırımların maliyeti artmaktadır.

59
Makalelerle Mardin

4. Bölgesel Ekonomik Sorunların ele alınması


Güneydoğu Anadolu Bölgesinde düşük gelir düzeyi dışında; göç,
yüksek oranlı işşizlik, yetersiz altyapı, tarımsal üretimde düşük
verimlilik, yetersiz sağlık ve eğitim sorunları bulunmaktadır. Bölgede
sınır ticaret, bölge ekonomisine canlılık getirilmesi, bölge insanına daha
ucuza mal sağlanması özellikle de üretime ülkede coğrafik ya da farklı
nedenlerle mümkün olmayan ürünlerin normal ithalata kıyasla daha ucuz
bir biçimde sınır ülkelerinden kolaylıkla getirilebilmesi ve darboğazların
aşılabilmesi (Orhan, 2000; 32),
Küreselleşmenin sonucunda meydana gelen kentleşme bölgenin
en önemli sorunlarından birini oluşturmaktadır. Terör ve diğer sosyo-
ekonomik nedenler nüfusun hızla merkezlerde toplanmasına yol açmıştır.
Son yıllarda kentlere göç sonucunda, altyapı yetersizliği, elektrik ve su
dağıtımlarında kesintilere yol açmakta; sınai yatırımlar olumsuz
etkilenmektedir.
Bölge imalat sanayi genelde bölgesel pazara dönük, nispeten daha küçük
kapasiteye sahip tesisler görünümünde olup; mevcut sanayilerin
karşılaştığı sorunların başında teknolojik gerilik, işletme sermayesi
yetersizliği, pazara uzaklık, nitelikli
işgücü azlığı gelmektedir.Türkiye2de bölgesel bazda GSYİH’dan
aldığı pay sürekli düşmekte, tarım sektörünün katma değeri giderek
azalmaktadır. (Güllülü/ Gerni, 1995;14-17).
Bölge insanının sadece zaruri ihtiyaçlarını karşılamaya yeten ve /
veya yetmeyen gelirleriyle sanayinin kurulması ve bu ürünlere pazar
oluşturulması mümkün değildir.Güneydoğu Anadolu’da, önlem
alınmazsa, bölgesel fakirleşme sürecinin giderek tehlikeli sosyal, kültürel
ve siyasal boyutlar taşıması kaçınılmazdır.
bölgesel farklılıkların giderilmesi için aşılması gereken temel
sorunlar
• Hızlı göçün önlenmesi
• Yüksek işsizlik oranının düşürülmesi
• Gelir düşüklüğü ortadan kaldırılması
• Sermaye yetersizliğinin giderilmesi
• Kırsal yerleşimin dağınıklığı ve kırsal altyapının yetersiz olması
• Bölgelerin doğal ve kültürel değerlerinin tanıtılmasındaki
yetersizlikler
• Kentleşme düzeyinin düşük olması şeklinde
sıralanabilir.(Poroy,2004;6)

60
. 5. Bölgesel Sorunlarına İlişkin Çözüm Önerileri
Uluslararası gelişme farklılıklarında olduğu gibi, ulus içerisindeki
bölgelerin
doğal ve toplumsal kaynaklarının mekan üzerindeki yayılımındaki
farklılıklar,
bölgesel farklılaşma olgusunu ortaya çıkarmaktadır. Ulusal sınırlar
içerisinde dengeli bir gelişmenin sağlanması olgusu bölgesel sorunların
artmasıyla birlikte, ülke ekonomisi açısından yüksek gelişme hızı kadar
önem taşımaktadır.(DPT,2000;42)
Bölgesel gelişmişlik farklılıklarının giderilmesi için alternatif
bölgesel gelişme stratejileri, öncelikle onları planlayan, organize eden ve
kaynak aktarıp yönlendiren güç olması nedeniyle kamunun alanına
girmekle birlikte başarının büyüklüğü ve sürdürülebilirliği kamu dışı piyasa
güçlerinin de bu sürece aktif katılımı sayesinde olabilmektedir. Bölgesel
politikalarda 1990 sonrası değişimler olmuş, geleneksel strateji bölgesel
büyüme ve gelişme iken yarının stratejisi bölgesel teknolojik yenilik;
geleneksel üretim faktörü sermaye, emek ve doğal kaynaklar iken yarının
stratejisinde, bilgi ve üretimine yönelik kaynaklar (nitelikli insan gücü, Ar-
Ge, teknik ve sosyal altyapı vb.) merkeze alınmıştır (DPT, 2000: 22).
Bölgenin kalkınması için yerel örgütler güçlendirilmelidir.
Teşviklerin proje ve kredilendirilmesinde yerel idari ve mesleki örgütlere
yetki ve sorumluluk verilmeli; yerel kalkınma politikalarının hedefi çiftçiler
ile küçük ve orta büyüklükteki imalat işletmeleri olmalıdır.
Türkiye’de genellikle geri kalmış yörelere yönelik olarak; kırsal
altyapının iyileştirilmesi, hayvancılığın geliştirilmesi, sulama, ormancılık,
bitkisel ve hayvansal ürünlerin artırılması ve el sanatları konularını
kapsayan kırsal kalkınma projelerine önem verilmektedir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin doğal ve beşeri kaynakları dikkate
alınınca, yapılması gereken; hayvan üreticilerinin modern hayvancılıkla
tanıştırılması, ekili alanların tamamen yem ve yemle ilgili bitkilere
yönlendirilmesi ve yüksek verimli hayvan barınak – ekipman donanımı
için hayvan üreticilerine mali ve teknik desteğin sağlanmasıdır.
Bölgenin gelir düzeyinin yükseltilmesini temin için, tarımsal üretimin ve
hayvancılığın nicelik ve nitelik açılardan artırılması, sulu tarıma ağırlık
verilerek yeni sulama alanlarının açılması, kırsal kesimde el ve ev
sanatlarının yaygınlaştırılması ve teşviki, ücret ve vergi politikalarında
gelişmiş yöre ve yabancı sermaye yatırımlarının bölgeye gelmesini
sağlayıcı düzenlemeler yapılması gereklidir.
Bölgesel dengesizliği önlemede yapılacak işlerden biri de, verilecek
teşviklerin yatırımları bu bölgelere çekecek boyutta olması ve yeni
yatırımların getirilebilmesidir. Bu noktada, firmaların ve işletmelerin
yörelerde yatırım yapmaları halinde ekonomik altyapıdan dolayı ortaya
çıkabilecek olan ilave maliyetlerin karşılanması önem kazanmaktadır.

61
Makalelerle Mardin

6. Bölgenin Sorunlarına ilişkin Çözüm Önerileri


Bölgedeki sanayi potansiyelini harekete geçirebilmek için,
sınır ticaretine gereken önem verilmelidir. Sınır ticaretinin teşvik
edilmesi ve desteklenmesinin meydana getireceği olumlu etkiler
oldukça kısa bir süre içinde kendini göstermektedir. Kıyaslama
yapmak gerekirse, örneğin sanayi sektörüne yapılacak yatırımın
sonuçları genel olarak beş-on yıl içinde, hayvancılık ve tarım
sektörüne yapılan yatırımların sonuçları birkaç yılda ancak
alınabilirken, sınır ticaretinin ekonomi ve sosyal hayata yönelik
etkilerini birkaç gün içinde görmek mümkün olabilmektedir. Sınır
ticaretinin ekonomik ve sosyal hayata yönelik dört temel etkisi
olduğu görülmektedir. Bunlar; sınır ticaretinin bölgelerarası
gelişmişlik farkını kapatma ve istihdama olan etkisi, sınır ticaretinin
bölgesel dış ticaret potansiyelini artırıcı etkisi ve sınır ticaretinin
girişimcilik bilinci oluşmasına etkisi olarak ifade edilebilir. Başka
bir ifade ile, sınır ticaretinden sağlanabilen en önemli amaç, sınır
bölgelerinde ihtiyaç duyulan maddelerin hem daha kolay temin
edilmesi, hem de sınır bölgelerinde karşılıklı güven ortamının daha
da artmasına katkıda bulunmasıdır.Sınır ticareti ile ilgili olarak,
Habur sınır kapısının, yolcu giriş – çıkışı ve transit ulaşıma açılması
sağlanmalıdır. Ham petrol ve fuel – oil ithalatına izin verilmelidir.
Petrol ürünlerinin il dışına, çevre illere çıkarılmasına olanak
tanınmalıdır.
Serbest bölge uygulaması Dünyada 1960’lı yıllardan beri
varolmakla birlikte, ülkemizde kuramsal düzeyde düşünce olmaktan
çıkıp uygulamaya 1980’li yılların sonunda konulmuştur. Dünyanın
hemen her ülkesinde belirli bir türü olan serbest bölgeleri ‘ticaret,
üretim, tüketim ve finansal’ açıdan sınıflandırmak mümkündür.
Serbest bölgeler kırsal alanlara kurulduğunda, kentlere olan işgücü
göçü azaltılarak kırsal alanların ekonomik yapısının gelişmesine
yardımcı olabilmelerine imkan sağlanmalıdır. Yerel firmaları
desteklemek amacıyla, yatırımcılar için çeşitli ayrıcalıklar
sağlanmalıdır.(www.mardin.gov.tr)

62
Ekonomi-Nüfus

7. Sonuç
Bölgelerarası farklılıkların ölçülmesi, gelişme yeteneğinin
belirlenmesi, farklılıkların giderilmesi, makro ekonomik büyüme ve
gelişme politikalarının mekanda yayılımının sağlanması için gerekli
politikaların ele alınması büyük önem taşımaktadır.
Bu yüzden ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal yönleri ile
bir bütün teşkil eden sürdürülebilir kalkınma, ekonomik büyüme
hamlesi için, bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltacak biçimde ele
alınmalıdır. Bu amaçla Güneydoğu Anadolu Bölgesinin, kalkınmasını
hızlandırmak üzere, hizmet ticareti, sınır ticareti, istihdam alanlarının
yaratılması gibi konularında nelerin yapılacağı ve öncelikler kapsamlı
olarak çalışılmalıdır.
Özellikle geri kalmış bölgelerimizdeki yüksek nüfus artış
hızlarının ve gelişmiş illerimize doğru oluşan büyük göçlerin yarattığı
sosyal ve ekonomik sorunları kısa sürelerde çözüme bağlamak olanağı
bulunmayabilir ancak buna uygun politikaların üretilmesi
kaçınılmazdır.
Genel anlamda, bölgenin ekonomik yapısını ne durumda
olduğunu anlamak için mevcut gelişme durumunu ne olduğunu tespit
edilmesi ve buna her kuruma kendine düşen görevi yerine getirerek
kalkınma sürecini başarıya götürülebilir.

63
Makalelerle Mardin

KAYNAKÇA
AŞIK, D. (1988), “Kalkınmada Öncelikli Yörelere İlişkin Yatırım ve
Teşvik Politika ve Uygulamaları,” GAP 1. Urfa-Harran
Kalkınma Sempozyumu, T. Zirai Donatım Kurumu,
No:49, ss.569-573.
AYATA, S. (1999), “Bir Yerel Sanayi Odağı Olarak Gaziantep’te
Girişimcilik, Sanayi Kültürü ve Dış Ekonomik Dünya İle
İlişkiler,” Ekonomide Durum, 6. Kitap, Güz-1999, ss. 85-
113.
BALKIR, C. (1988), “GAP Alanı Sanayisinin Dışa Açılması,” GAP
1. Urfa-Harran Kalkınma Sempozyumu, T. Zirai Donatım
Kurumu, No:49, ss.565-576.

BOZKURT, N. (1998), “Globalleşme ve Devlet,” İktisat Dergisi,


Sayı:382, Eylül’98, s.47-57.
BÜYÜKDENİZ, Adnan, (1990), Sosyal Bilimler Ansiklopedisi,
Risale Yayınları, İstanbul.
ÇAKAR, G.E. ; G. Elmas, (1999a), GAP İlleri Sanayi Envanteri,
TMMOB, MMO, Yayın No: 223, Ankara.
DİE (1997), GAP İl İ24. Erkan, H. (1988), “Entegre Bölgesel
Gelişme Yaklaşımı İçinde Urfa-Harran Yöresi İçin
Kalkınma Stratejisi,” GAP 1. Urfa-Harran Kalkınma
Sempozyumu, T. Zirai Donatım Kurumu, No:49, ss.203-
220.
DİE, Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, Mardin, Ankara, 2000
DİE, Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, Mardin, Ankara, 2001
DİE, İl ve Bölgelere Göre Temel Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, ,
Mart 2004b
DİE, Nüfus ve Kalkınma Göstergeleri, www.die.gov.tr, Mart 2004a
DPT, Mardin İli Gelişmişlik Performansı, www.dpt.gov.tr, Mart 2004
DPT, Recent Developments in Regional Problems and Policies ın
Turkey, General Directorate of Regional Development and
Structural Adjustment, Ankara, September 1997
DPT (2000), VIII. BYKP, Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu
Raporu, Ankara.
DPT, Temel Ekonomik Göstergeler, Mart 2001

64
Ekonomi-Nüfus

ERCAN, F. (1999a), “Bölgesel Kalkınma Sorununa Bütünsel


Yaklaşım,” GAP ve Sanayi Kongresi:Bildiriler Kitabı,
TMMOB, MMO, Yayın No: 231, Ankara, ss.109-121.
ERKAN, H. (1987), Sosyo-Ekonomik Bölgesel Gelişme-Teorik ve
Uygulamalı Bir Yaklaşım, D.E.Ü. Yayını, İzmir
Gelirler Genel Müdürlüğü, Vergi İstatistikleri, (Maliye Bakanlığı),
www.gelirler.gov.tr , Mart 2004
HANOĞLU, Halit(2004),”Sınır ticaret Merkezleri”, Gümrük
Dünyası Dergisi,sayı:40
HM, İstatistikler, Yatırım Teşvik Verileri, www.treasury.gov.tr,
Ocak 2001
Mardin Milli Eğitim Müdürlüğü, 2002
Mardin Tarım İl Müdürlüğü, Proje İstatistik Şube Müdürlüğü, Mart
2004
Mardin Valiliği, Sınır Ticareti Bürosu Raporu, Nisan 2001
Muhasebat Genel Müdürlüğü, İllere göre Gelir ve Giderler, (Maliye
Bakanlığı), www.muhasebat.gov.tr , Mart 2004
ORHAN, Osman Z.(2000). Sınır ticaretinin Türkiye Ekonomisine
Etkileri, İstanbul Ticaret Odası Yayın No:2000-27
POROY, H.(2004). Bölgesel Gelişme Stratejileri Çerçevesinde
Yeşilırmak Havza Gelişim projesi, Türkiye İktisat
Kongresi
SEYİDOĞLU, H. (1996), Uluslararası İktisat, Teori, Politika ve
Uygulama, Geliştirilmiş II.Baskı, İstanbul
TOMANBAY, Mehmet(2001). Dış Ticaret Rejimi ve İhracatın
Finansmanı, 3.Baskı, Hatiboğlu Yayınevi, Ankara
UNAY, C.(2000). Genel İktisat, İkinci Baskı, Ekin Yayınları, Bursa
www.mardin.gov.tr
www.mardin.net
www. tuik.gov.tr
www.dpt.gov.tr
www.tcmb.gov.tr
www.ekodiyalog.com
www.sağlık.gov.tr
www.hazine.gov.tr
www.die.gov.tr

65
KALKINMADA ÖNCELİKLİ YÖRELER ARASINDA MARDİN

Abdürrauf AYDIN*1

I Kalkınmada Öncelikli Yöre Kavramı ve Tarihçesi


20.yüzyılın ortaya çıkmasına tanık olduğu iktisadi teorilerden
biride
“Ekonomik Kalkınma Teorisi”dir. 1950’li yıllarda İkinci
Dünya Savaşı’nın Avrupa ülkelerinde yaptığı büyük yıkımı onarmak
amacıyla başlatılan ABD Yardım Programı (Marshall Programı)
çok geçmeden dünyanın geri kalmış bölgelerinde de dikkate
alınmasına neden olmuştur. Bu şekilde gündeme gelen “az
gelişmişlik sorunu” iktisatçıların birden bire gözde konularından biri
olmuş ve emprik çalışmaya sahne olmuştur. Bu dönem
literatürünü KAPİTAL BİRİKİMİ, SANAYİLEŞME
PLANLAMA ana konularında etrafında toplamak mümkündür.2
Türkiye ekonomisi cumhuriyetin kuruluşundan bu yana
değişik devrelerden geçmiş bu devrelerden biri de “ Planlı Kalkınma
Dönemi”

1 Abdürrauf AYDIN Dicle Üniversitesi Mardin Meslek Yüksekokulu


2 SAVAŞ Vural Fuat, Prof. Dr. İktisatın Tarihi, 3.baskı, Siyasal
Kitapevi, 1999, s.836, Ankara.

66
Makalelerle Mardin

dir.3 Planlı dönemlerin temel hedef ve amaçları; Milli gelirin


artırılması, sanayileşme, ek istihdam imkanlarının oluşturulması,
gelir dağılımının eşitsizliğinin giderilmesi ve bölgesel gelişmişlik
farklarının en aza indirilmesi olmuştur.
Günümüze kadar bölge gelişmesi ve planlaması, bölgeler
arası gelişmişlik farklarının azaltılması ve dengenin sağlanması
şeklinde ele alınmıştır. Bu amaçla kalkınmada öncelikli yöre tanımı
getirilerek, özel teşvik tedbirleri uygulaması, sosyal ve teknik altyapı
hizmetlerinin yeterli düzeyde ve yaygın bir şekilde sağlanması, kırsal
kalkınma projeleri ile bölgelerin öncelikli sorunlarını çözücü proje
hazırlığı ve uygulamaları gibi çeşitli çalışmalar yapılmış, sosyal ve
teknik altyapı hizmetleri teşvik edilmiştir.
Planlı dönemlerden itibaren bölgeler arasındaki gelir
farklılıklarının olumsuz sonuçları hükümetler tarafından fark edilmiş ve
bu konuda önlem alma gereği hissedilmiştir. Bölgelerarasındaki
gelir farklılıklarını gidermek amacıyla 1960’lı yılların sonundan
bu yana Kalkınmada Öncelikli Yöreler (KÖY) politikası
uygulanmaktadır. 1968 yılında 22 il ile başlatılan ve bugün 50 ili
kapsayan bu politikada, KÖY kapsamında yer alan illerde yapılacak
yatırımlar için çeşitli teşvikler uygulanmaktadır.
(KARACA, 2004) Kalkınmada Öncelikli Yöreler, ülkemizde göreli
olarak daha az gelişmişlik seviyesi gösteren yörelerden oluşmakta ve
Bakanlar Kurulu’nca il bazında tespit edilerek Resmi Gazete’de ilan
edilmektedir. Mardin ili l968 yılından itibaren Kalkınmada Öncelikli
iller arasındadır.
II Mevcut Durum ve Değerlendirme
Gelişmiş birçok ülkede olduğu gibi, ülkemizin de bazı
yöreleri ekonomik ve sosyal bakımdan diğer yörelere göre nisbi olarak
geri kalmış durumdadır. Söz konusu yöreler, Devlet Planlama
Teşkilatı’nca belirli zaman aralıklarında yapılan, il ve ilçelerin
ekonomik ve sosyal gelişmişlik seviyelerini ortaya koyan çalışmalardan
da yararlanılarak Bakanlar Kurulu tarafından il bazında tespit
edilmektedir. Kalkınmada Öncelikli Yörelerin

3 SAVAŞ Vural, Prof.Dr. Türkiye Ekonomisi(Makro Analiz) Bursa


İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Yayını, No.2, 1971 İstanbul.

67
Ekonomi-Nüfus

ekonomik ve sosyal yönden kalkınmasını sağlayarak zaman


içerisinde bölgeler arası dengesizlikleri gidermek amacıyla
yapılan planlama çalışmalarının ve alınan tedbirlerin, yörede
sağlanan olumlu gelişmelere rağmen genelde arzu edilen
hedeflere ulaşmada yetersiz kaldığı görülmektedir.
Mardin ili, DPT tarafından yapılan, “İllerin sosyo
ekonomik gelişmişlik sıralaması” nda (2003) 81 il arasında 72. sırada,
“1996-
2003 sosyo ekonomik gelişmişlik sıralamalarının karşılaştırılması”nda
ise 1996 yılında 66. sırada iken 2003 yılında 67. sıraya(- 1) düşmüştür.4
Mevcut idari yapı temelinde 81 ilin kapsandığı araştırmada;
sosyal
(demografik, istihdam, eğitim, sağlık, altyapı, diğer refah) ve
ekonomik
(imalat, inşaat, tarım, mali) alanlardan seçilen 58 değişken
içermektedir. Araştırmada birbiriyle bağımlı olan değişkenlerin
kullanılmasına imkan veren gelişmiş bir istatistik tekniği olan
temel bileşenler analizi uygulanmıştır. Aynı araştırmanın
“Gelişmişlik Endeksine Göre Kademeli İl Grupları” adını taşıyan
başka bölümünde, iller için elde edilen sosyo- ekonomik gelişmişlik
sıralaması ve endeks değerleri baz alınarak, iller farklı gelişmişlik
kademelerine göre 5 ayrı gruba ayrılmıştır. Mardin ili son grup olan
5. gurup içerisinde olup, bu grupta yer alan l5 il arasında 7. sıradadır.
Gruptaki tüm iller kalkınmada öncelikli iller
kapsamındadır. Gruptaki illerde toplam istihdamın yüzde 69,3’ü
tarım sektöründe çalışırken, sanayi sektörü istihdamı, ancak yüzde 3,9
düzeyindedir. Temel ekonomik faaliyetlerin tarım ve bu sektör
içinde de büyük ölçüde hayvancılıkta yoğunlaşmış olmasına
rağmen, tarımsal üretim değeri ülke tarımsal üretim değerinin yüzde
9,8’i düzeyinde kalmaktadır. Grup, tarımsal üretimin gelişmişlik
grupları arasında dağılımı itibariyle en son sırada bulunmaktadır.
Benzer şekilde, kırsal nüfus başına düşen tarımsal üretim değerinde
de, tüm gruplar içinde en düşük değere sahiptir. Bu iller grubunda,
tarımsal verimlilik düşük olduğu gibi, tarım sektöründe önemli

4 DPT, İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik


Sıralaması
Araştırması, Yayın no. 2671, Mayıs 2003, s.55-56

68
Makalelerle Mardin

bir gizli işsizlik sorunu da bulunmaktadır. Grubu oluşturan illerde,


temel ekonomik faaliyetlerden sanayi ve hizmetler sektörlerinin
gelişmediği görülmektedir. Faaliyette bulunan orta ve büyük ölçekli
imalat sanayii işyeri sayısı, sadece 94 olmakla beraber, söz konusu
tesislerin büyük bir kısmı kamu sektörüne aittir. Fert başına düşen
imalat sanayii katma değeri ise, Türkiye genelinde 100 kabul
edildiğinde, grup içinde 5 seviyesinde kaldığı görülmektedir.
Grubun GSYİH içerisindeki payı yüzde 3,9 ile oldukça düşük
bir seviyede bulunmaktadır. Ülke genelinde fert başına düşen
GSYİH 100 kabul edildiğinde, bu rakam grubu oluşturan illerde
38’dir. Bu gruptaki iller, ülke ortalama gelir seviyesinin yarısının
altında gelire sahiptirler. Gelir seviyesinin düşüklüğü ile sınai ve
ticari faaliyetlerin yeterince gelişmemiş olması, mali sektörleri de
etkilemiştir. Tasarruf ve beraberinde yatırım eğiliminin düşük olması
nedenleriyle, krediler ve mevduat hacmi çok düşük düzeyde
kalmıştır. Grup, toplam banka mevduatının yüzde
0,8’ine, toplam banka kredilerinin ise yüzde 1,2’sine sahip
bulunmaktadır. Fert başına düşen değerler itibariyle; genel bütçe
gelirleri, gelir ve kurumlar vergisi tahsilatı ve belediye giderleri
değerlerinde ülke genel seviyesi 100 olarak kabul edildiğinde, grubu
oluşturan illerde bu rakamlar sırasıyla 10, 12 ve 37 düzeyinde olduğu
görülmektedir.
Sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyini yansıtan değişkenler
genel olarak incelendiğinde, içerisinde Mardin ilinin de bulunduğu
beşinci derecede gelişmiş iller grubunun kademeli il grupları
(Mardin l5 il arasında 7. sırada) arasında en düşük
değerlere sahip olduğu görülmektedir. Nitekim, gelişmişlik düzeyi
göreli olarak düşük düzeyde bulunan bu gruptan diğer gruplara
yoğun bir göç yaşanmaktadır. Göç olgusu, grubun durgunluğuna ve
gerilemesine de neden olmaktadır.
III Sonuç ve Öneriler
Kalkınmada Öncelikli Yöreler politikası, genellikle bir
sanayi teşvik politikası olarak yürütülmüştür. Bu politika
çerçevesinde Gaziantep, Bilecik, Kahramanmaraş, Denizli, Çorum,
Malatya gibi illerde başarılı sonuçlar alınmıştır. Mardin ilinde ise
bu kapsamda İstenen hedeflere ulaşılamamıştır.

69
Ekonomi-Nüfus

Sanayi hamlesi gerçekleştiren illerde de, bunun sadece


teşvikler nedeniyle gerçekleştiği söylenemez. Bu illerdeki sanayiler,
teşviklerin yanında pazar büyüklüğü, işlenecek hammadde varlığı,
daha iyi ulaşım olanaklarının verdiği imkanlar ve yerel kurumsal
altyapının varlığı nedeniyle kurulmuş ve gelişmiştir. Örneğin
1998’de Malatya’daki 119 sanayi işletmesinden sadece 32’si,
Karaman’daki 126 işletmeden sadece
14’ü ve Çorum’daki 183 işletmeden sadece 63’ü teşvik belgelidir.
Geri kalmış yörelerde tarımda gelişme sağlanmadan, ya da
sanayi gelişmesiyle eşzamanlı olarak tarımı geliştirmeden,
sanayide hamle yapmak imkansızdır. Son 10-15yılda sanayi
hamlesi yapan illerin tarımlarının da görece gelişmiş olması bir
tesadüf değildir. Geri kalmış yöreleri kalkındırmak için, tarımın
öncelikli olarak ele alınması ve bu sektörde yeni bir yapılanmaya
gidilmesi gerekmektedir. Ayrıca, geri kalmış yöreler sadece gelir
arttırıcı önlemler bağlamında ele alınmamalı, kırsal kesimde refahın
bir unsuru olan kamu hizmetlerinin
de etkinleştirilmesi üzerinde durulmalıdır. Kalkınmada Öncelikli
Yöre sayısının giderek artması, bu yörelere verilen desteklerin yeterli
düzeyde verilmemesine yol açmıştır.
Kalkınmada Öncelikli Yöre sayısının fazlalığı, sınırlı
kaynaklarla bu yörelere verilen hizmetlerde gerek sayı, gerek kalite
ve süre olarak istenilen seviyeye ulaşılmasında büyük bir engel
olmuştur. Kalkınmada Öncelikli Yöre sayısının daha az tutulması, bu
yörelere daha etkin destek verilmesini sağlayacaktır.

70
Makalelerle Mardin

KAYNAKLAR
DPT, VI. Beş Yıllık Planı Öncesinde Gelişmeler, Yayın
No.2190
DPT, VIII. BYKP, Bölgesel Gelişme Özel İhtisas
Komisyonu
Raporu, 2000, Ankara
DPT, İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik
Sıralaması Araştırması, Yayın no. 2671, Mayıs 2003 Ankara.
GÖÇER Kenan, ÇIRACI Hale, “Türkiye’de Kentlerin Sosyal
ve Ekonomik Göstergeleri Arasındaki İlişki” İTÜ Dergisi,
Mimarlık, Planlama, Tasarım, Cilt 2, sayı 1
KARACA Orhan, “Türkiye’de Bölgelerarası Gelir:
Farklılıkları
Yakınsama Varmı?” Türkiye Ekonomi Kurumu, Tartışma Metni,
Nisan
2004, İstanbul.
SAVAŞ Vural Fuat, Prof. Dr. İktisatın Tarihi, 3.baskı,
Siyasal
Kitapevi, 1999, s.836, Ankara.
SAVAŞ Vural, Prof. Dr. Türkiye Ekonomisi(Makro
Analiz) Bursa İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yayını, No.2,
1971
İstanbul.
ŞAHİN Hüseyin, Türkiye Ekonomisi, Ezgi Kitabevi 5.
baskı,
1998, İstanbul.
TÜSİAD, 2006 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi,
İstikrardan
Sürdürürlebilir Büyümeye, Aralık 2005 İstanbul.
TÜSİAD, DPT, Türkiye’de Bölgesel Gelişme Politikaları,
Sektör
Bölge Yığınlaşmaları, Eylül 2005, İstanbul.
TÜLAY Burçak, Türkiye de İller Bölgeler İtibariyle
Gelir, Gelir, Nüfus, Banka Sayısı, Toplam Krediler ve Toplam
Mevduat, Türkiye Bankalar Birliği, Bankacılar Dergisi, sayı 38.
TOBB, Ekonomide Durum Tespiti ve Beklenti Raporu,
Eylül
2005, Ankara.

71
GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ’NİN EKONOMİK YAPISI
Hüseyin Haşimi GÜNEŞ*1
1. Türkiye’de Bölgesel Dengesizlikler
Türkiye’nin coğrafi bölgeleri itibariyle ekonomik gelişmişlik
düzeyleri arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu çerçevede
Marmara ve Ege bölgeleri nispeten yüksek ekonomik gelişmişlik
düzeylerine sahipken, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgeleri düşük
gelişmişlik düzeyindedirler. Bölgelerarası gelişmişlik farklılıkların
temelinde altyapı yetersizliği, sermaye (beşeri ve fiziksel sermaye)
birikimi yetersizliği, kalkınma olgusunu olumsuz etkileyen sosyo-
kültürel yapıların varlığı2 gibi etkenler bulunmaktadır. Türkiye’de
coğrafi bölgeler arasındaki ekonomik dengesizlik, yıllarca sürekli
artan bir eğilim göstermiştir. Yatırımların genellikle gelişmiş
bölgelerde yoğunlaşması, bu bölgelere yönelik göç hareketlerine yol
açmış; böylece bölgelerarası ekonomik eşitsizlik giderek artmıştır.
Ancak geri kalmış bölgelerde homojen bir yapı söz konusu değildir;
Gaziantep örneğinde olduğu gibi, bazı iller bulundukları bölgenin
temel karakterinden farklı durumlar arz edebilmektedir.3

1Dr Hüseyin Haşimi GÜNEŞ Dicle Üniversitesi Mardin Meslek


Yüksekokulu
2Gülen Elmas, “AB Üyeliği Çerçevesinde Türkiye’de Azgelişmiş
Bölgelere İlişkin Durum Analizi”, 2. GAP ve Sanayi Kongresi
Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 29-30 Eylül 2001, s. 80.
3Melih Pınarcıoğlu ve Oğuz Işık, Yeni
Kalkınmacılık: Bölgesel
Kalkınmada Arayışlar, Ankara: GAP-GİDEM, Yayın Nu: 4, 2004, s.
68.

72
Makalelerle Mardin

2. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Ekonomisinde


GAP’ın Önemi
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ait ekonomik göstergeleri
incelemeden önce, bölgenin kalkınmasında bir dönüm noktası olarak
kabul edilen Güneydoğu Anadolu Projesi’ne değinmeliyiz. Türkiye’de
planlı döneme geçişle birlikte, bölgesel gelişmeye ve bölgelerarası
dengesizliklerin giderilmesine özel bir önem verilmeye başlanmıştır.
Bu çerçevede temel araç olan bölgesel kalkınma planlarının yanı sıra;
yatırım teşvikleri, Kalkınmada Öncellikli Yöre politikaları, sanayi
altyapı yatırımları gibi çalışmalar yapılmıştır. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi bu çalışmalardan önemli bir pay almış ve GAP belirlenen bu
çerçeve neticesinde uygulanmaya konulmuş en önemli projedir.4
Bölgenin kalkınmasını hızlandırmak amacıyla başlatılan GAP,5
Cumhuriyet tarihimizin en büyük ve entegre projeler paketi olma
özelliği yanında; Türk insanının baştan sona programlayıp
uygulamaya koyduğu bir bölgesel kalkınma projesidir.6 Entegre
niteliğiyle Proje, sadece barajlar hidro-elektrik santralleri, sulama
tesisleri gibi fiziksel yatırımlarla sınırlı kalmayıp; bunların yanında
birbiriyle eşgüdüm içinde tarımsal gelişme, sanayi ve kentsel altyapı,
haberleşme, eğitim, sağlık, kültür, turizm ve diğer sosyal hizmetler
gibi sosyo-ekonomik sektörlerin geliştirilmesine yönelik yatırım ve
etkinlikleri de içermektedir.7 GAP Projesi’yle birlikte bölgedeki
ekonomik yapıda ve sosyal yaşamda önemli değişimler ve gelişmeler
yaşanmıştır. Bu gelişmeleri 1990, 1995 ve 2000 yıllarına ait sosyo-
ekonomik göstergeleri karşılaştırarak görmek mümkündür.

4Emine Akın, Bir Bölgesel Kalkınma Yönetimi Örnek Olayı: GAP


Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Ankara, GAP-GİDEM, 1999, s. 80.
5Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP Durum Raporu 1992,
Ankara,
1993, s. 2.
6Nazmi Demir, “Güneydoğu Projesiyle İlgili Üretim
Politikalarımız”, GAP’ta Tarım, Tarıma Dayalı Endüstriler ve
Finansmanı Sempozyumu Bildiriler El Kitabı, Şanlıurfa: 4-5 Ekim
1989, s. 81.
7Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP Durum Raporu 1992,
Ankara,

73
Ekonomi-Nüfus
3. Temel Ekonomik Göstergeler
3.1. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH)
GSYH’nın bölgedeki büyüklüğü ve gelişimi incelendiğinde,
1987 yılı fiyatlarıyla, 1990 yılında 4.514 milyar TL olan toplam bölge
hasılası, 1995’de 5.064 milyar TL’ye yükselmiş ve 2000 yılında 6.068
milyar TL’ye ulaşmıştır. 1990-2000 döneminde Türkiye bazında
gerçekleşen büyümeye benzer bir eğilim bölgede de gerçekleşmesine
rağmen, az da olsa göreceli bir gerileme olmuştur. Bölgedeki GSYH
değişim oranları 1990-1995 döneminde % 12,1 iken, 1995-2000
döneminde % 19,8’e yükselmiştir; aynı dönemlerde Türkiye genelinde
ise % 17,1’den % 21,3’e yükselmiştir.8 1990-1995 döneminde
bölgedeki GSYH’daki artış oranları Türkiye ortalamasının çok altında
olmasına rağmen, 1995-2000 döneminde gerçekleşen nispi iyileşmeyi,
bir açıdan Güneydoğu Anadolu Projesi’nin bölge ekonomisine
katkısıyla açıklayabiliriz.

Tablo 1
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla Göstergeleri, (1987 Fiyatlarıyla)

Yıllar Güneydoğu Türkiye Bölge/Türkiye


Anadolu
Bölgesi
(milyar (milyar (%)
TL) TL)
1990 4.514 83.578 5,4
1995 5.064 97.888 5,2
2000 6.068 118.789 5,1

Kaynak: Fikret Cengiz, “Sanayileşme ve Sürdürülebilir Sanayi


Politikaları”, 3. GAP ve Sanayi Kongresi Bildiriler Kitabı,
Diyarbakır, TMMOB, 18–19 Ekim 2003 s. 46.

8Fikret Cengiz, “Sanayileşme ve Sürdürülebilir Sanayi Politikaları”, 3.


GAP
ve Sanayi Kongresi Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 18-19
Ekim
2003, s. 46.

74
Makalelerle Mardin

Bölgede 1990–2000 yılları arasında gerçekleşen kişi başına


GSYH’da, ekonomik yapıdaki gelişmelere paralel bir değişimin
gerçekleşmemesi, bölgedeki yüksek nüfus artış hızıyla açıklanabilir.

Tablo 2
Kişi Başına Gayrisafi Yurtiçi Hasıla, (1987 Fiyatlarıyla, TL)

Kaynak: Abidin Öncel, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin


Gelişmişlik Düzeyine Eğitim Kalkınma İlişkisi Düzeyinde Bir Bakış
ve Mardin İli’nin Konumu” 11. Bölge Bilim/Bölge Planlama
Kongresi, Trabzon: KTÜ, 21-23 Ekim 2004, s. 291-298.

75
Ekonomi-Nüfus

3.2. Bölgesel Ekonomik Yapı


Ekonomik yapı, GSYH’nın sektörel bileşimi,9 olarak
tanımlanmaktadır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin 1990-2000
dönemine ait ekonomik yapısındaki göstergeler Türkiye
ortalamalarıyla karşılaştırıldığında, bölge ekonomisinde tarım ve
hizmet sektörlerinin belirgin olarak yüksek olduğu görülmektedir.
Dönem içinde tarımsal üretimin ekonomik yapı içindeki payı %
26,6’dan % 24,6’ya, sanayi sektörlerinin payı % 21,1’den % 17,9’a
düşerken; hizmet sektörlerinin payı % 52,3’den % 57,5’e yükselmiştir.
Yapısal değişmenin bir ölçüsü olarak, sektörlerin son yıl
ağırlıklarından başlangıç yılı ağırlıkları çıkarılarak bulunan
değerlerde, bölgede tarım ve sanayi aleyhine ve hizmetler lehine
yüksek oranlarda değişim olduğu görülmektedir. Ancak Türkiye
genelinde hizmet sektörleri lehine gerçekleşen yapısal değişim,
bölgeye oranla daha yüksek düzeydedir.
Tablo
3
Ekonomik Yapı ve Değişim (%)

Yapısal
1990 2000 Değişme (%)
Bölge Türkiye Bölge Türkiye Bölge Türkiye
Tarım 26,6 17,1 24,6 14,1 -2 -3
Sanayi 21,1 27,1 17,9 24,2 -3,2 -2,9
Hizmetler 52,3 55,8 57,5 61,8 5,2 6
GSYH 100 100 100 100

Kaynak: Fikret Cengiz, “Sanayileşme ve Sürdürülebilir Sanayi


Politikaları”, 3. GAP ve Sanayi Kongresi Bildiriler El Kitabı,
Diyarbakır, TMMOB, 18-19 Ekim 2003 s. **.
Bölgenin tarımsal üretimindeki bütün ağırlık bitkisel üretim ve
hayvancılığa (1990: % 25,9; 2000: % 24,4) aittir, ormancılık ve

9Gazi Özhan ve Meral Özhan, “Sanayileşme Perspektifi Açısından


GAP’ın Türkiye Ekonomisine Katkısı”, 3. GAP ve Sanayi Kongresi
Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır, TMMOB, 18-19 Ekim 2003, s. 80.

76
Makalelerle Mardin

balıkçılık sektörlerinin payı sıfıra yakın düzeydedir.10 Dönem içinde


sanayi sektöründeki % 3,2’lik gerilemeye rağmen, imalat sanayi
açısından gelişme eğilimi söz konusudur. Hizmet sektörlerinde
gerçekleşen göreli yükselme, kamu hizmetlerinde gerçekleşen
olağanüstü artış (1990: % 6,9; 2000: % 16,8) sayesinde
gerçekleşmiştir. Kamu hizmetleri karşılanırken yaratılan maaş, ücret
ve diğer bölgesel kamu hizmetleri harcamaları Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde önemli bir gelir türü haline gelmiştir; öyle ki bazı
yörelerin ekonomisindeki canlılık kamu görevlilerinin maaş ve ücret
ödemelerine ve onların harcama düzeylerine bağımlı hale gelmiştir.11
Tablo
4
İmalat Sanayinin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’daki Yeri (%)

1990 1995 2000


Güneydoğu
Anadolu
Bölgesi 9,1 8,8 10,5
Türkiye 22 22,6 23,8

Kaynak: Fikret Cengiz, “Sanayileşme ve Sürdürülebilir Sanayi


Politikaları”, 3. GAP ve Sanayi Kongresi Bildiriler Kitabı,
Diyarbakır, TMMOB, 18-19 Ekim 2003 s. 46.

4. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Ekonomisinin


Türkiye İçindeki Yeri
1990-2000 döneminde, bölgedeki ekonomik büyüklüğün
Türkiye içindeki boyutu tarım, sanayi ve hizmetler şeklinde üç ana
sektör bazında incelediğinde bölgenin Türkiye ekonomisi içindeki en
büyük payının tarım sektöründe olduğu görülür. Dönem içinde,

10Gazi Özhan ve Meral Özhan, “Sanayileşme Perspektifi Açısından


GAP’ın Türkiye Ekonomisine Katkısı”, 3. GAP ve Sanayi Kongresi
Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 18-19 Ekim 2003. s. 80.
11Naim Deniz, “Gelir Dağılımı Adaletsizliği ve Sosyal Refah”, 2.
GAP ve
Sanayi Kongresi Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır, TMMOB, 29-30
Eylül
2001, s. 279.

77
Ekonomi-Nüfus

bölgedeki tarımsal üretimin Türkiye tarımsal üretimi içindeki payı %


7,7’den % 8,8’e yükselmiştir; buna karşılık sanayi üretiminin Türkiye
sanayi üretimine oranı % 4,2’den % 3,8’e, hizmetler sektörünün oranı
% 4,9’dan % 4,7’ye düşmüştür. Devletin tarım sektörüne yüksek
düzeyde öncelik vermesi üretim artışını sağlamıştır; ancak yatırım
teşvikleri, Kalkınmada Öncelikli Yöre politikaları, altyapı
yatırımlarına rağmen, sanayi sektöründe GAP Master Planı’nda
hedeflenen gelişmeler gerçekleştirilememiştir.12
Tablo 5
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Ekonomisinin Türkiye’deki Yeri (%)
Bölge / Türkiye
1990 Yılı 2000 Yılı

Tarım 7,7 8,8


Sanayi 4,2 3,8
Hizmetler 4,9 4,7
GSYİH 5,4 5,1

Kaynak: Gazi Özhan ve Meral Özhan, “Sanayileşme


Perspektifi Açısından GAP’ın Türkiye Ekonomisine Katkısı”, 3. GAP
ve Sanayi Kongresi Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 18-
19 Ekim 2003, s. 79.
Bölgedeki ekonomik büyüklüğün Türkiye içindeki boyutu alt
sektörler itibariyle incelendiğinde, tarımın alt sektörü olan çiftçilik ve
hayvancılıkta bölgenin Türkiye toplam üretimindeki payı 1990 yılında
% 8,1 iken, 2000 yılında % 9,3’e yükselmiştir. Sanayi sektörünün alt
dalı olan madencilik ve taş ocakçılığı sektöründe bölgenin Türkiye
toplam üretimindeki payı 1990 yılında % 23,1 düzeyinde iken, 2000
yılında % 19,5 düşmesine rağmen, bölge Türkiye genelinde önemli bir
paya sahiptir.13 Ekonomik yapının en belirleyici unsuru ve itici gücü

12DPT, GAP Master Planı, 2.Baskı, Ankara, Haziran 1990, s. 55.


13Gazi Özhan ve Meral Özhan, “Sanayileşme Perspektifi Açısından
GAP’ın Türkiye Ekonomisine Katkısı”, 3. GAP ve Sanayi Kongresi
Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 18-19 Ekim 2003, s. 79.

78
Makalelerle Mardin

imalat sanayidir.14 Bölgedeki imalat sanayinin Türkiye imalat sanayi


içindeki payı 1990 yılında % 2,2 iken, 2000 yılında % 2,3’e
yükselmesine rağmen, sektördeki büyüme hızı Türkiye ortalamasının
altındadır.15 Bölgedeki geri kalmışlığın ve yoksulluğun temel nedeni,
sanayileşme düzeyinin yetersizliği ve göreli olarak düşük büyüme
hızına16 bağlanmaktadır. Hizmet sektöründe en büyük pay 1990
yılında % 7,1 iken, 2000 yılında % 8,2’ye yükselen devlet
hizmetlerine aittir.17 Bu olgu dönem içinde bölgesel savunma ve
devlet hizmetlerinin önemli boyutlarda artmış olduğunu istatistiksel
olarak göstermektedir.

4.1. Sektörel Büyüme Hızları


1990-2000 döneminde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki
yapısal değişmeyle birlikte gerçekleşen sektörel büyüme hızları
incelendiğinde tarımda % 3,9, sanayide % 2,8 hizmetlerde % 3,3
oranında değişim gerçekleşirken; Türkiye genelinde ise tarımda % 1,6
sanayide % 4,5 ve hizmetlerde % 3,7 oranında sektörel büyüme hızı
gerçekleşmiştir. Bölgenin tarımsal üretiminde Türkiye ortalamasının
üzerinde büyüme hızı gerçekleşirken, sanayi ve hizmet sektörlerinde Türkiye
ortalamalarının altında kalınmıştır.

14Sadettin Paksoy, “KOBİ’lerin Ülkemiz Ekonomisine Katkıları


ve GAP Bölgesi’nde KOBİ’lere Sağlanan Teşvikler”, 2. GAP ve
Sanayi Kongresi Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 29-30
Eylül 2001, s. 117
15Gazi Özhan ve Meral Özhan, “Sanayileşme Perspektifi Açısından
GAP’ın Türkiye Ekonomisine Katkısı”, 3. GAP ve Sanayi Kongresi
Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 18-19 Ekim 2003, s. 79.
16Mustafa Paksoy, “GAP Kapsamındaki İllerde Sosyo-Ekonomik
Göstergeler ve Türkiye Karşılaştırması”, 2. GAP ve Sanayi
Kongresi Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 29-30 Eylül
2001, s. 252.
17Gazi Özhan ve Meral Özhan, “Sanayileşme Perspektifi Açısından
GAP’ın Türkiye Ekonomisine Katkısı”, 3. GAP ve Sanayi Kongresi
Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 18-19 Ekim 2003, s. 79.

79
Ekonomi-Nüfus

Tablo 6
Yıllık Ortalama Sektörel Büyüme Hızları (1990-2000), (%)

Güneydoğu Türkiye
Anadolu
Bölgesi
Tarım 3,9 1,6
Sanayi 2,8 4,5
Hizmetler 3,3 3,7

Kaynak: Gazi Özhan ve Meral Özhan, “Sanayileşme


Perspektifi Açısından GAP’ın Türkiye Ekonomisine Katkısı”, 3. GAP
ve Sanayi Kongresi Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 18-
19 Ekim 2003, s. 81.
Bölgede alt sektörler düzeyinde en yüksek büyüme hızı % 8,3
oranıyla elektrik ve % 6,1 oranıyla ulaştırma sektörlerinde
gerçekleşmiştir.18 Gelecek yıllarda tarımsal üretimde elde edilecek
sermaye birikiminin, diğer sektörleri daha çok desteklemesi
beklenmektedir. 1990-2000 döneminde bölge illeri bazında ekonomik
yapıdaki en yüksek büyüme hızı Şanlıurfa ve Şırnak illerinde
gerçekleşirken; Batman ve Kilis illerinde ise en düşük düzeyde
gerçekleşmiştir.19
Kişi Başına Gelir
1990-2000 döneminde, Güneydoğu Anadolu Bölgesi kişi başına
gelir indeksi bakımından yedi bölge içinde sondan ikinci sıradadır.
Bölgeye yoksulluk açısından yakın olan Karadeniz ve Doğu Anadolu
bölgelerinin sıraları değişmemekle birlikte, indeks değerleri
azımsanmayacak derecede yükselmiştir. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nin indeks değeri tam tersine % 59’dan % 52’ye gerilemiştir.

18Gazi Özhan ve Meral Özhan, “Sanayileşme Perspektifi Açısından


GAP’ın Türkiye Ekonomisine Katkısı”, 3. GAP ve Sanayi Kongresi
Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 18-19 Ekim 2003, s. 81.
19Mustafa Paksoy, “GAP Kapsamındaki İllerde Sosyo-Ekonomik
Göstergeler ve Türkiye Karşılaştırması”, 2. GAP ve Sanayi
Kongresi Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 29-30 Eylül
2001, s. 243.

80
Makalelerle Mardin

Güneydoğu Anadolu Bölgesi bu hızla kalkındığı sürece, Türkiye’nin


en yoksul bölgesi olmaya adaydır. Bu veriler GAP Projesi, yatırım
teşvikleri, altyapı çalışmaları, Kalkınmada Öncelikli Yöre
politikalarının bölgenin kalkınmasında yetersiz kaldığını
göstermektedir.
Tablo 7
Sosyo-Ekonomik Kalkınma İndeksi ve Kişi Başına Gelir

Kişi Başına Gelir


1990 2000
Kalkınma
İndeksi 1996 $ İndeks $ İndeks
Türkiye 2656 100 2941 100
1 Marmara 1,69 4133 156 4270 145
2 Ege 0,5 3123 118 3403 116
3 İç Anadolu 0,46 2496 94 2909 99
4 Akdeniz 0,06 2558 96 2761 94
5 Karadeniz -0,54 1786 67 2225 76
Güneydoğu
6 Anadolu -1,03 1569 59 1532 52
Doğu
7 Anadolu -1,13 1130 43 1343 46

Kaynak: Kaynak: Gazi Özhan ve Meral Özhan, “Sanayileşme


Perspektifi Açısından GAP’ın Türkiye Ekonomisine Katkısı”, 3. GAP
ve Sanayi Kongresi Bildiriler Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 18-19
Ekim 2003, s. ?.
1990-2000 yılları arasında, Türkiye genelinde kişi başına gelir
düzeyleri yılda ortalama % 1’lik büyüme hızıyla 2.655 $’dan 2.941
$’a yükselirken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde % -0,2’lik büyüme
hızıyla 1.569 $’dan 1.532 $’a gerilemiştir. Dönem içinde, bölgedeki
kişi başına gelir düzeyleri Türkiye ortalamalarıyla karşılaştırıldığında,
yılda ortalama % 0,63’lük bir azalma ile % 59,1’den % 52,1’e
gerilemiştir.

81
Ekonomi-Nüfus

Tablo 8
Tablo: Yıllara Göre Kişi Başına Gelir Düzeyleri ($)

Bölge /
Bölge Türkiye Türkiye
1990 1.569 2.655 59,1
1991 1.580 2.603 60,7
1992 1.597 2.682 59,5
1993 1.707 2.981 67,3
1994 1.281 2.173 59
1995 1.498 2.747 54,5
1996 1.580 2.894 54,6
1997 1.619 2.979 54,3
1998 1.686 3.176 53,1
1999 1.493 2.910 51,3
2000 1.532 2.941 52,1

Kaynak: Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP’ta Son


Durum, Ankara, Mayıs 2005 s.18.

4.2. Kamu Yatırım Harcamaları


Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin 1990-2000 yılları arasında
kamu yatırım harcamalarından aldığı paylar incelendiğinde, bölgenin
Türkiye toplam yatırım harcamalarından yıllık ortalama % 3,28’lik
pay aldığı görülmektedir. Bu oranı, Türkiye toplam nüfusunun %
9,75’lik kısmını barındıran bölge için yetersiz olarak
değerlendirmeden önce, iki noktayı açıklamalıyız. Birincisi, aynı
dönemde bölgenin Türkiye genel bütçesine yıllık ortalama katkısı %
1,30 düzeyindedir;20 yani bölge bütçeye sağlamış olduğu katkının 2,54
katı yatırım harcaması payı almıştır. İkinci olarak, GAP Projesi

20Abidin Öncel, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Gelişmişlik


Düzeyine Eğitim Kalkınma İlişkisi Düzeyinde Bir Bakış ve Mardin
İli’nin Konumu, 11. Bölge Bilim/Bölge Planlama Kongresi, Trabzon:
KTÜ, 21-23 Ekim 2004, s.
291-298.

82
Makalelerle Mardin

harcamalarını da dikkate alındığında, bölgenin kamu yatırımlarından


aldığı pay yıllık % 10’u bile geçmektedir. Bu veriler devletin bölgeye
verdiği önemin göstergesidir.
Tablo 9
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Kamu Yatırım Harcamaları
Payları, (%)

199 199 199 199 199 199 199 199 199 199 200
0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 0
Bölge 5,22 3,37 2,92 2,15 2,12 3,67 3,79 3,29 3,15 2,91 3,35
Türkiy
e 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100 100

Kaynak: Abidin Öncel, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin


Gelişmişlik Düzeyine Eğitim Kalkınma İlişkisi Düzeyinde Bir Bakış
ve Mardin İli’nin Konumu”, 11. Bölge Bilim/Bölge Planlama
Kongresi, Trabzon: 21-23 Ekim 2004, K.T.Ü., s. 291-298.
Dönem içinde gerçekleşen kamusal yatırım harcamalarının
bölgedeki illere dağılımı incelediğinde Atatürk Barajı nedeniyle
yatırımlardan % 36’lık pay alan Şanlıurfa ilk sıradayken, onu takiben
Diyarbakır, Gaziantep, Adıyaman, Şırnak, Batman, Mardin, Kilis ve
Siirt illeri sıralanmaktadır.21 Kamusal yatırımların sektörel
dağılımında GAP Projesi yatırımları ilk sıradayken, onu takiben tarım,
eğitim, sağlık ve ulaştırma sektörleri gelmektedir.22 Türkiye’de 1990-
2000 yılları arasındaki kamu yatırım tahsislerinin ortalama olarak %
7,3’ü GAP Projesi’ne ayrılmıştır.

21Mustafa Paksoy, “GAP Kapsamındaki İllerde Sosyo-Ekonomik


Göstergeler ve Türkiye Karşılaştırması”, 2. GAP ve Sanayi
Kongresi Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 29-30 Eylül
2001, s. 244.
22Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP’ta Son Durum,
Anakara, 2001, s.10.

83
Ekonomi-Nüfus

Tablo 10
GAP’a Yapılan Kamu Yatırım Tahsislerinin Karşılaştırmalı
Gelişimi (2005 Fiyatlarıyla), (milyar TL.)

GAP’ın
Türkiye GAP’a Türkiye
Yatırım Yatırım İçindeki
Yıllar Tahsisi Artış (%) Tahsisi Artış (%) Payı
1990 8.096.812 -6.3 657.842 -1.6 8,1
1991 7.586.379 03.May 647.700 -10.9 8,5
1992 7.854.199 -4.6 576.716 -1.5 7,3
1993 7.488.466 -21.6 567.911 -22.2 7,6
1994 5.870.933 -28.0 442.000 -30.8 7,5
1995 4.227.556 27.Oca 305.862 21.Nis 7,2
1996 5.375.971 07.Eyl 371.335 20.Şub 6,9
1997 5.802.429 45.2 446.283 25.Haz 7,7
1998 8.427.492 -8.9 560.380 -19.6 6,6
1999 7.680.218 16.Nis 450.654 41.9 5,9
2000 8.939.816 -1.2 639.454 -32.0 7,1

Kaynak: Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP’ta Son


Durum, Ankara, 2001, s.10.

4.2.1. İstihdam Durumu


1990-2000 döneminde, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
toplam nüfustaki istihdam oranları % 34.88’den % 31,88’e düşerken;
Türkiye genelinde ise % 41,15’ten % 30,35’e düşmüştür. İstihdam
oranındaki düşüşü, bir açıdan, yaşanan ekonomik krizlerle
açıklayabiliriz.

84
Makalelerle Mardin

Tablo 11
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ve Türkiye’de İstihdam Durumu
(bin)

Güneydoğu
Anadolu Bölgesi Türkiye İstihdam
Toplam İstihdam Toplam İstihdam Bölge/Türkiye
Nüfus (bin) Nüfus (bin) (%)
1990 5.157 1.799 56.473 23.241 7,74
2000 6.608 2.107 67.803 20.579 10,23

Kaynak: Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP Bölge


Kalkınma Planı, Yönetici Özeti, C. 1, Ankara, 2000, s. 54

Bölgede çalışan nüfus açısından en önemli sorun, mevsimlik


işsizliktir. Mevsimlik işsizlik, ekonominin bazı sektörlerinde işgücü
talebinin yılın belli mevsimlerine yığılması nedeniyle, işgücü talebinin
düşük olduğu veya hiç olmadığı mevsimlerde ortaya çıkan işsizlik
türüdür.23 Mevsimlik istihdam, bölgede, özellikle Şanlıurfa İli’nde
yüksek oranlardadır. Bölgede mevsimlik çalışanların oranı % 16
düzeydeyken, Şanlıurfa’da bu oran % 30’lara kadar çıkmaktadır; bu
oranlar Türkiye ortalamasının çok üzerindedir.24

23Ersan Bocutoglu, Metin Berber ve Kenan Çelik. İktisada Giriş, 2.


Baskı, Trabzon, 2000, s. 217.
24Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı,, Dünyada Türkiye’de ve
GAP’ta
Tarım, Ankara, Mayıs 2005, s. 6.

85
Ekonomi-Nüfus

Tablo 12
İktisadi Faaliyet Kollarında 12 ve Üstü Yaştaki Faal Nüfusun
Sektörel Dağılımı (%)

1990 2000
Bölge Türkiye Bölge Türkiye
Tarım 67,29 53,66 59,5 34,9
Sanayi 6,11 12,46 7,53 17,7
Hizmet
+ Diğer 26,6 33,38 32,97 47,4
Toplam 100 100 100 100

Kaynak: Fikret Cengiz, “Sanayileşme ve Sürdürülebilir Sanayi


Politikaları”, 3. GAP ve Sanayi Kongresi Bildiriler El Kitabı,
Diyarbakır: TMMOB, 18-19 Ekim 2003, s. 47.
1990–2000 döneminde, bölgede çalışan nüfusun iktisadi
faaliyet kollarına dağılımı incelendiğinde, tarımsal istihdam oranları
düşme eğiliminde olmasına rağmen, Türkiye ortalamasının çok
üzerindedir; sanayi ve hizmet sektörlerinde istihdam edilenlerin
oranlarında ise yükselme eğilimi söz konusudur. Bölgedeki istihdam
oranlarında alt sektörler itibariyle en yüksek artış, inşaat ve ticaret
sektörlerinde gerçekleşmiştir. 25

25Fikret Cengiz, “Sanayileşme ve Sürdürülebilir Sanayi Politikaları”,


3. GAP
ve Sanayi Kongresi El Bildiriler Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 18-19
Ekim
2003, s. 47.

86
MARDİN İLİ’NİN EKONOMİK GELİŞMESİNDE TARIMA DAYALI
SANAYİ SEKTÖRLERİNİN ROLÜ (1990-2000 DÖNEMİ)

Murat PIÇAK*1

ÖZET
Tarıma dayalı sanayiler hammaddesini tarımdan alan, bu
tarımsal hammaddelere değişik hazırlama, işleme, muhafaza ve
ambalajlama teknikleri uygulayarak bu şekilde daha üstün nitelikte
ürünler üreterek katma değer yaratan, işlenmiş ürün ihracı ile ülkeye
döviz kazandıran, üretimini büyük ölçüde ülke kaynakları ile sürdürüp
döviz tasarrufu sağlayan, emek yoğun endüstrilerden oluşması
nedeniyle istihdama katkısı yüksek olan imalat sanayi alt sektörleridir.
Mardin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kapsamında
yüzölçümü 8.891 km², yüksekliği ise 1.082 metredir. Mardin;
Dargeçit, Derik, Kızıltepe, Mazıdağı, Midyat, Nusaybin Ömerli Savur
ve Yeşilli ilçelerini kapsamaktadır. Mardin’in iklimi üzerinde
kuzeydeki yüksek dağlar etkili olmaktadır, kış döneminde oluşan
yüksek basınç alanı kış aylarının soğuk geçmesine yol açmaktadır. Bir
yanda güneydeki çöl ikliminin etkisi altında olması diğer yandan
kuzeyindeki yüksek dağların serin hava kütlelerinin bölgeye girişini

1Okt Murat PIÇAK Dicle Üniversitesi

87
Makalelerle Mardin

engellemesi nedeniyle Mardin’in kuzeyinde yazlar çok sıcak geçerken


karasal iklimin tipik özellikleri görülür. Ancak Derik, Nusaybin ve
Savur ilçelerinde pamuk fındık ve zeytin gibi ürünlerin yetişmesi
yörede mikro iklim özelliklerinin hüküm sürdüğünü göstermektedir.
Mardin’in nüfusu 1990 yılında 558.275 kişi iken, 2000 yılında
705.098’e yükselmiştir; Mardin’in bölge toplam nüfusunun içindeki
payı 1990 yılında % 10,8 iken, bu oran 2000 yılında % 10,7’ye
gerilemiştir. 1990–2000 döneminde yerleşim yerlerine göre yapılan
göçte Mardin 38.147 kişilik göç alırken 80.229 kişi ilden başka yerlere
göç etmiştir. Mardin’de kırdan kente ve dağlık bölgelerden ovalara
doğru hızlı ve yoğun şekilde göç edilmiştir. Mardin’de 2000 yılında %
80,55 olan erkek okur-yazarlık oranı % 81,83 olan bölge
ortalamasının altındadır, % 52,65 olan kadın okur-yazarlık oranı %
55,60 olan bölge ortalamasının altındadır, % 66,18 olan ortalama
okur-yazarlık oranı % 85,60 olan bölge ortalamasının altındadır;
Mardin’de % 27,9 olan erkek-kadın okur-yazarlık oranı farkı % 26,23
bölge ortalamasının üzerindedir. Bu göstergeler ildeki eğitim
düzeyinin bölge ortalamasının altında olduğunu göstermektedir.
Mardin ilinde 1997 yılında toplam 53 adet tarıma dayalı sanayi
işletmesi bulunmaktadır. Bunun % 53’ü gıda, içki ve tütün sanayileri,
% 39’u dokuma ve hazır giyim sanayileri, % 6’sı orman ürünleri
sanayileri, % 2’si deri ve mamulleri sanayilerinden oluşmaktadır;
kağıt ve mamulleri sanayi dalında faal durumda işletme
bulunmamaktadır. Mardin ilindeki tarıma dayalı sanayi işletmelerinde
1999 yılında toplam 1.137 kişi istihdam edilmiştir. Bunların % 57’si
gıda, içki ve tütün sanayilerinde, % 42’si dokuma ve hazır giyim
sanayilerinde, % 1’i orman ürünleri sanayilerinde istihdam edilmiştir;
deri ve mamulleri sanayileri ve kağıt ve mamulleri sanayilerinde
istihdam söz konusu değildir. Mardin’deki tarıma dayalı sanayi
işletmelerinde istihdam edilenlerin Güneydoğu Anadolu Bölgesi
içindeki payı gıda, içki ve tütün sanayilerinde % 7,23, dokuma ve
hazır giyim sanayilerinde % 1,63, orman ürünleri sanayilerinde %
4,08, toplamdaki payı ise % 2,9’dur. Mardin’deki 10 ve daha fazla kişi
çalıştıran tarıma dayalı sanayi işletmelerinde 1997 yılına ait girdi-çıktı
ve yaratılan katma değerler incelediğinde toplam 4.591.139 milyar
TL’lik girdi kullanılarak, 8.057.857 milyar TL’lik çıktı elde edilmiş ve
3.446.718 milyar TL’lik katma değer yaratılmıştır. Mardin’deki tarıma
dayalı sanayi işletmelerinde girdi-çıktı ve yaratılan katma değerlerin

88
Ekonomi-Nüfus

Güneydoğu Anadolu Bölgesi içindeki payı toplam girdilerde % 0,98,


toplam çıktılarda % 0,77, toplam katma değerde % 0,22’dir.
1.GİRİŞ
Bu çalışmada Güneydoğu Anadolu Bölgesi kapsamındaki
Mardin İli’nin sosyo-ekonomik yapısı, tarımsal potansiyeli, GAP
kapsamındaki sulamalar sonucunda meydana gelen değişim ve bunun
paralelinde tarıma dayalı sanayilerin durumu değerlendirilerek,
gelişmeleri için bazı çözüm önerileri getirilecektir.
Mardin İli’ndeki tarıma dayalı sanayi işletmelerinin işyeri
sayısı, istihdam durumu ve girdi-çıktı katma değer göstergeleri göz
önünde tutularak, Güneydoğu Anadolu Bölgesi içindeki konumu
ortaya konmaya çalışılacaktır.
Araşmada Devlet İstatistik Enstitüsü, Başbakanlık GAP Bölge
Kalkınma İdaresi, GAP-GİDEM, bölgedeki Sanayi ve Ticaret
odalarının verilerinden ve daha önce bu konuda yapılan çalışmalardan
faydalanılmıştır.
2. TARIMA DAYALI SANAYİ SEKTÖRLERİNİN KAPSAMI
VE ÖZELLİKLERİ VE GELİŞİMİ

Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yoğunlaştığı son yıllarda,


ülkemiz birtakım yapısal değişiklikler geçirmektedir. Türkiye zaman
zaman darboğazlara girse bile hızlı bir kalkınma ve yenilenme
sürecinden geçmektedir. Ancak bu durum birtakım problemleri de
beraberinde getirmiştir. Bu sorunların başında bazı bölgelerin diğer
bölgelere oranla daha hızlı gelişmesi yani bölgelerarası gelişmişlik
farklılıkları problemi gelmektedir.
Bölgelerarası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesinde ve
kırsal kesimin kalkınmasında tarıma dayalı sanayiler önemli rol bir
oynamaktadır. Bunun yanında tarıma dayalı sanayiler gelişme
sürecinde, tarım dışı sanayilerinde gelişmesine de öncülük etmektedir.

89
Makalelerle Mardin

Bu bakımdan tarıma dayalı sanayiler bölgesel gelişme için stratejik


öneme haiz sektörler olarak benimsenmelidir.2
Tarıma dayalı sanayiler hammaddesini tarımdan alan, bu
tarımsal hammaddelere değişik hazırlama, işleme, muhafaza ve
ambalajlama teknikleri uygulayarak bu şekilde daha üstün nitelikte
ürünler üreterek katma değer yaratan, işlenmiş ürün ihracı ile ülkeye
döviz kazandıran, üretimini büyük ölçüde ülke kaynakları ile sürdürüp
döviz tasarrufu sağlayan, emek yoğun endüstrilerden oluşması
nedeniyle istihdama katkısı yüksek olan imalat sanayi alt
sektörleridir.3 Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılan
sınıflandırmaya göre tarıma dayalı sanayi olarak kabul edilen
sektörler;4
• Gıda, içki ve tütün mamulleri sanayileri,
• Dokuma ve hazır giyim sanayileri,
• Orman ürünleri sanayileri,
• Deri ve mamulleri sanayileri,
• Kağıt ve mamulleri sanayilerinden oluşmaktadır.
Tarıma Dayalı Sanayinin Başlıca Özellikleri ve Kalkınmaya
Katkı Biçimleri5
1- Tarıma dayalı sanayilerin kullandıkları başlıca hammaddeler
bitkisel ve hayvansal tarım ürünleridir.
2- Tarıma dayalı sanayiler hammaddeleri işleyerek tüketici
kullanımına daha uygun hale getirirler.

2Haydar Tuncer, “GAP’ta Tarıma Dayalı Sanayi Politikaları”


GAP’ta Tarım, Tarıma Dayalı Endüstriler ve Finansmanı
Sempozyumu, Şanlıurfa, 4-5 Ekim 1989, s. 1.
3Osman Karkacier, “GAP ve Tarıma Dayalı Sanayi” 2. GAP ve
sanayi
Kongresi, Diyarbakır: 29-30 Eylül 2001, s. 188.
4Devlet İstatistik Enstitüsü, İmalat Sanayi İstatistikleri, Ankara,
1992-1999.
5Bülent Gülbuçuk, “Türkiye’de Tarıma Dayalı Sanayi Yapının
Değişimi ve Kırsal Alana Yansımaları.” Küreselleşme ve Avrupa
Birliği ile Bütünleşme Sürecinde Türk Tarım Politikaları
Sempozyumu, Gaziantep: 26-28
Haziran 2003, s. 56.

90
Ekonomi-Nüfus

3- Tarıma dayalı sanayiler üretimde verimliliği ve sürekliliği


sağlamak üzere tarımda yetiştirilen ürünlerin sanayiye uygun biçimde
üretilmesini sağlarlar.
4- Tarıma dayalı sanayiler tarım ürünlerinin işlenmeden önceki
duruma göre daha uygun pazarlama koşullarına kavuşmasını sağlarlar.
5- Tarıma dayalı sanayi ile tarımsal ürünlerin katma değeri
artmış olur.
6- Tarımsal ürünlerdeki arz ve fiyat belirsizlikleri tarıma dayalı
sanayiler ile bir ölçüde elimine edilmiş olur.
7- Tarıma dayalı sanayiler ürünlerin ihracat olanakları ile
kapasitelerini artırır.
8- Tarıma dayalı sanayiler üreticilerin örgütlenmesine katkı
sağlayarak, tarım kesiminin sosyo-ekonomik durumunun
iyileşmesinde faydalı olur.
9- Tarıma dayalı sanayiler özellikle işyeri sayısı, istihdam
hacmi ve katma değer yartma gücü ve döviz kazandırma faktörleriyle
ülkenin sosyo-ekonomik yapısında önemli işlevler üstlenmektedirler.
İstihdama yüksek oranlardaki etkileri genellikle emek yoğun üretim
yöntemlerinin kullanılmasından kaynaklanmaktadır.
10- Tarıma dayalı sanayiler ülke sathına yayıldığı taktirde,
bölgelerarası gelişmişlik farkının azaltılmasında önemli bir rol oynar.
12- Tarıma dayalı sanayiler özellikle gıda maddeleri ithaline
gidebilecek dövizlerden tasarruf sağladığından dış ticaret dengesinin
kurulmasında büyük katkılar sağlamaktadır. Hammaddesinin çok
büyük bir bölümünü yurtiçi kaynaklardan temin eden tarıma dayalı
sanayiler dış ülkelere bağımlılığı en az sektörlerdir.
Tarım–Sanayi İlişkileri
Gelişme sürecinde tarım ya da sanayiye öncelik verilmesi
hususu uzun süre üzerinde tartışılmış bir konudur. Ekonomik gelişme
elbette ki sanayinin gelişmesiyle kendisini gösterecektir. Değişik
gelişme modellerinin buluştuğu ortak nokta da budur. Ancak bu
durum tarımın ihmal edilmesi anlamını taşımaz. Tarım ve sanayi rakip
olarak değil, birbirlerini tamamlayıcı, destekleyici sektörler olarak ele
alınmalıdır. Gelişme sürecinde tarım ve sanayi sektörleri arasında bir

91
Makalelerle Mardin

paralellik sağlanamaz ise, yalnız başına hiçbir sektör, en azından


dünya piyasalarındaki konjonktür karşısında bir anlam ifade edemez.
Çünkü tarım bir yandan sanayi ürünleri için talep meydana getirirken,
diğer taraftan da sanayiye hammadde arz etmektedir. Böylece sanayi
ürünleri bir taraftan tarım sektöründe girdi olarak kullanılırken, diğer
taraftan da tarım sektöründen girdi sağlamaktadır.6
Kalkınma ve gelişme bir bütündür. Bir ekonomide tarım, sanayi
ve hizmetler arasında yakın ilişkiler vardır. Ekonomik anlamda
gelişme, ancak bu üç sektörün birbiriyle uyumuyla gerçekleşebilir.
Dolayısıyla, tarım ve sanayi sektörleri birbirinin tamamlayıcısı aynı
zamanda destekleyicisi durumundadır.7
Her ülkede değişik oranlarda olmak üzere sanayi sektörünün
önemli bir bölümü hammaddesini tarım sektöründen sağlamaktadır.
Bu açıdan bakıldığında, tarım sektörü bir yandan tarıma dayalı
sanayilere hammadde sağlarken diğer taraftan diğer sektörlerde
üretilen mal ve hizmetlere talep oluşturarak ekonomiye katkıda
bulunmaktadır. Dolayısıyla tarım ve sanayi sektörleri birbirini
etkileyen sektörlerdir. Sektörlerin etkileşim derecesi ise bu
sektörlerdeki gelişmelere paralel olarak artmakta ve çeşitlenmektedir.
Tarım-sanayi entegrasyonu ile sermaye birikimi, gelir dağılımı,
yerleşim düzeni, istihdam, çevrenin korunması, yoksulluğun
azaltılması ve tarımın sürdürülebilirliği açısından önemli gelişmeler
sağlanabilmektir.8
Türkiye’de Tarıma Dayalı Sanayiler Gelişimi
Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Tarıma Dayalı Sanayiler
1927 yılında yapılan Tarım Sayımı Türkiye’deki tarımsal
potansiyelin boyutunu ortaya çıkaran ilk girişimdir. 1927 Tarım
Sayımı’na göre Türkiye’deki çiftçi ailesi sayısı yaklaşık olarak 1.750
bin olup, başka bir ifadeyle Türkiye toplam nüfusunun yaklaşık olarak
% 67,7 tarımsal üretici durumundadır. Tarım Sayımı’na göre 1927
yılında 2,4 milyon ton tahıl, 1 milyon ton baklagil ve 163 bin ton
endüstri bitkisi üretilmiştir. Bu yıllarda Türkiye önemli miktardaki

6Haydar Tuncer, a.g.m., s. 3.


7Nurettin Yıldırak, Kırsal Kalkınma, Ankara: Ankara Üniversitesi
Fen
Bilimleri Enstitüsü, Ders Notları,1991 s. 34-37
8Bülent Gülbuçuk, a.g.e., s. 56.

92
Ekonomi-Nüfus

temel gıda maddelerini ithal etmek zorundaydı. Başta un olmak üzere,


gıda maddeleri ithalatı toplam ithalatın % 15-25’ini oluşturmaktaydı.9
Cumhuriyet kurulduktan sonra Türkiye’de tarımın
geliştirilmesi, çiftçinin emeğinin değerlendirilmesi ve yaşam
düzeyinin yükseltilmesi yolunda yoğun çabalar harcanmıştır. Tarımda
verimlilik örnek devlet çiftlikleri kurma, örnek köyler oluşturma,
tarımsal kooperatifçilik ve tarımsal eğitim yollarıyla artırılmaya
çalışılmıştır.10
Türkiye’de modern anlamda ilk tarıma dayalı sanayilerin 1926
yılında iki şeker fabrikasının Uşak ve Alpullu’da kurulmasıyla
başladığı söylenebilir.1960 yılına daha çok kamu öncülüğünde devam
eden gıda sanayileri 1970’li yıllardan sonra pazar ekonomisine geçiş
ile birlikte hızlı bir değişim sürecine girmiştir.11
1980’den sonra kamuya ait tarıma dayalı sanayiler
özelleştirilmeye başlanmış ve kamunun sanayideki rolü azaltılarak
rekabetçi piyasa yapısının artırılması amaçlanmıştır. Tütün ve içki
sanayinde Tekel, dokumada Sümerbank, gıda sanayinde Et ve Balık
Kurumu ve Süt Endüstrisi Kurumu özelleştirme alanlarının başında
yer almıştır.12
Cumhuriyetin temelinin atıldığı yıllarda devlet tarafından
kurulan bu sanayiler, Türkiye’de sanayileşme faaliyetinin öncüleri
olarak faaliyette bulunmuşlardır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında özellikle
gıda sanayiye ilişkin gelişmeleri özetlersek.13

9
Ramazan Ercan, “Tarımsal Sanayi ve Tarım Sanayi Entegrasyonu”
Cumhuriyetimizin 100. Yılına Tarımın Hedefleri Sempozyumu, Ankara:
30 Nisan-01 Mayıs 2001, TZYMB, s. 94-110.
10
Naime Ata Koçtürk “Türkiye’nin Kalkınmasında Tarım ve Sanayi”
İstanbul, Akşam Kitap Kulübü Serisi No: 50 1967 s. 30-38
11
Ramazan Ercan, “Tarımsal Sanayi ve Tarım Sanayi Entegrasyonu”
Cumhuriyetimizin 100. Yılına Tarımın Hedefleri Sempozyumu, Ankara:
30 Nisan-01 Mayıs 2001, TZYMB, s. 94-110.
12
Adnan Tekşen, Türkiye’de Tarıma Dayalı Sanayilerde Gerçekleştirilen
Özelleştirmelerin Sosyo-Ekonomik Etkileri, Ankara, Türk İşbirliği ve
Kalkınma İdaresi, 2004, s.2.
13
Bülent Gülbuçuk, “Türkiye’de Tarıma Dayalı Sanayi Yapının Değişimi ve
Kırsal Alana Yansımaları.” Küreselleşme ve Avrupa Birliği ile Bütünleşme

93
Makalelerle Mardin

Mezbaha ve Süt Ürünleri Sanayi


Türkiye’de et üretimi 1952 yılında kurulan Et ve Balık Kurumu
ile bir sanayi dalı olmuştur. 1927 yılında 104 olan mezbaha sayısı
1972 yılında 753’e çıkarken, et kombinasyonları sayısı 8’e ulaşmıştır.
Süt ve Süt Ürünleri Sanayi
Süt ve süt ürünleri 1950’lere kadar ülke genelinde sanayi
anlamında gelişme gösterememiştir. 1930’lu yıllarda Atatürk Orman
Çiftliği’nin kuruluşu ile süt işletmeleri faaliyete geçmiştir. Bu
alandaki üretim özellikle planlı dönemin başlangıcı ile artış
göstermiştir. 1962 yılında 15 bin ton/yıl süt ve ürünleri sanayi
kapasitesi 1972 yılında 200 bin ton/yıl’a ulaşmıştır.
Un ve Unlu Ürünler Sanayi
1965 yılına kadar değirmencilik boyutuyla ön planda olan un ve
unlu ürünler sanayi, bu yıldan itibaren giderek fabrikasyon sistemine
dönüşmüş ve teknoloji olanaklarından da hızla yararlanarak önemli
gelişmeler göstermiştir. 1963 yılında yaklaşık 5,3 milyon ton olan un
üretimi 1972 yılında 5,7 milyon tona çıkarken, aynı dönemde ekmek
üretimi 1 milyon tondan 2,6 milyon tona ve makarna üretimi 37 bin
tondan 120 bin tona yükselmiştir.
Sebze ve Meyve İşleme Sanayi
Cumhuriyet’in ilk döneminde ilk konserve fabrikası 1926
yılında Marmara Konserve Fabrikası A.Ş. adıyla kurulmuştur. Meyve
suyu ve konsantreleri sanayinin modern anlamda kuruluşu 1960’lı
yıllarda gerçekleştirilebilmiştir. İhtisaslaşmış modern konsantre salça
sanayilerinin kuruluşu 1965’lerde başlamıştır.
Meyve-sebze işleme sanayilerinde önemli gelişme, planlı
dönemde uygulanan teşvik önlemleri ile başlamıştır. 1940 yılında 8
adet olan konserve fabrikası, 1950’de 54’e, 1960’da 95’e yükselmiştir.
1970’li yıllarda önemli teknolojik yenileme ve kapasite değişmeleri
gerçekleştirilmiş, bazı eski fabrikaların devreden çıktığı ve bazı yeni
modern fabrikaların devreye girdiği görülmüştür. Bunlar sonucunda,

Sürecinde Türk Tarım Politikaları Sempozyumu, Gaziantep: 26-28


Haziran 2003, s. 58-59.

94
Ekonomi-Nüfus

1963 yılında 12,6 bin ton olan meyve-sebze konserve üretimi 27,1
tona yükselmiştir.
Şeker ve Şekerli Ürünler Sanayi
Türkiye’de ilk şeker fabrikası 1926 yılında Nuri Şeker adında
bir çiftçi tarafından işletmeye açılmıştır. 1927 yılında 2 adet olan
şeker fabrikası sayısı 1972 yılında 17’ye yükselirken, aynı dönemde
şeker üretimi de 60 bin tondan 747 bin tona yükselmiştir. Diğer
yandan şeker ürünleri üretiminde de aynı dönemde önemli gelişmeler
olmuş ve 1927 yılında 7,5 bin ton olan şekerleme üretimi 1972 yılında
104 bin tona yükselmiştir.
Bitkisel Yağlar Sanayi
Türkiye’de zeytinyağı sanayinin temelleri 1933 yılında
atılmıştır. Ayçiçeği yağı üretimi 1948 yılından sonra gelişme
göstermiş ve 1958 yılından sonra da bitkisel yağ sanayinde kapasite ve
verim bakımından sektörde önemli gelişmeler olmuştur. Nitekim 1963
yılında 592 olan zeytinyağı fabrikası 1972’de 672’ye yükselirken,
aynı dönemde ayçiçeği fabrikası da 129’dan 134’e yükselmiştir. 1963
yılında toplam 225,3 bin ton olan zeytinyağı, pamukyağı, soya-
mısırözü yağı margarin ayçiçeği ve kolza ispir üretimi, 1972’de
toplam 514,4 bin tona yükselmiştir.
Dokuma Endüstrisi
Bu sanayi dalında kurulan ve modernize edilen başlıca
fabrikalarımız şunlardır: İstanbul Bakırköy Bez Fabrikası, Konya
Ereğlisi Bez Fabrikası, Malatya Bez ve İplik Fabrikası, Nazilli Basma
Fabrikası, Bursa Merinos Kumaş Fabrikası, Kastamonu Taşköprü
Kendir Fabrikası. Böylece dokuma sanayi alanında yılda 103 m²,
pamuklu dokuma ve 2.735.000 m. Pamuk ipliği üretimi
hedeflenmiştir.14
Kağıt ve Mamulleri Endüstrisi
BBYS Planı döneminde İzmit’te ilk kağıt fabrikasının temeli
atılmış ve 1936’da işletmeye açılmıştır. Aynı yıl İzmir’de selüloz

14
Okan Yaşar, Sanayi Coğrafyası Asçısından Bir Araştırma: Türkiye’de
Tarıma Dayalı Sanayiler, İstanbul, Çantay Kitapevi, 2002, s. 39.

95
Makalelerle Mardin

fabrikasının temeli atılmıştır. İzmit’te ikinci kağıt ve kaolin fabrikası


ikinci Dünya Savaşı sırasında tamamlanmıştır.15
Türkiye’de Tarıma Dayalı Sanayilerdeki Gelişimin Kırsal
Alana Yansılaması
Tarıma dayalı sanayiler Türkiye ekonomisinin temel
taşlarındandır. Gelişmiş ülkeler bugünkü gelişmişlik düzeylerine
tarıma dayalı sanayide başlattıkları atılımla ulaşmışlardır. Tarım
toplumundan sanayi toplumuna geçişte en önemli sektör tarıma dayalı
sanayiler olmuştur. Tarıma dayalı sanayiler tarım ürünlerini en iyi
biçimde değerlendirerek ve üreticinin ürününe yeni pazarlar yaratarak
gelirini artırmakta ve katma değer sağlamaktadır. Bunun yanında
önemli bir istihdam olanağı sağlamakta ve tüketicinin nitelikli ürün
kullanabilmesini sağlamaktadır. Bu biçimde tarıma dayalı sanayiler
tarımsal üretimin ekonomi içindeki katkı payını artırarak ülkeye
kaynak sağlamaktadır.16
Ülkemizde imalat sanayi içinde tarıma dayalı sanayiler oldukça
önemli bir yer almaktadır.17 Türkiye’de tarım ve tarıma dayalı
sanayilerin büyümesi ve gelişmesi çok küçük bir noktadan başlamış
ve yıldan yıla önemli değişmeler göstermiştir. Sanayinin gelişmesinde
tarım sektörünün sürekli destekleyici rolünün bulunması, bu iki
kesimin birlikte geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Tarım ile tarıma
girdi sağlayan ve tarımsal ürünleri değerlendiren kesimler arasında
sağlanacak etkili bir işbirliğinin ulusal ekonomilere önemli katkılar
sağlayacağı kabul edilmektedir. Tarım sektörünün aleyhine hem
yapısal hem de piyasa koşullarında güçlükler bulunması tarım-sanayi
entegrasyonunu gerekli kılmaktadır.18
Gelişme sürecinde ülkemizde tarım, sanayiye sağladığı
girdilerle önemini daima korumuştur. 1980 yılında sanayide kullanılan
toplam girdi içerisinde zirai girdilerin payı % 48 iken, bu oran

15
Okan Yaşar, a.g.e., s. 39.
16
Anonim, Zirai ve İktisadi Rapor, 1997–1998.” Türkiye Ziraat Odaları
Birliği, Ankara, TZOB, 1999, s. 51.
17
Haydar Tuncer, a.g.m., s. 4.
18
Nizamettin Ataoğlu Turan, “Tarım-Sanayi Entegrasyonunda
Kooperatiflerin Rolü ve Önemi” 4. Tarım Ekonomisi Kongresi, Tekirdağ,
6-8 Eylül 2000 s. 13

96
Ekonomi-Nüfus

1990’da % 27’ye 2000’de ise %19’a gerilemiştir.19 Toplam girdi


içerisinde zirai girdilerin aldığı pay yıllar itibariyle gerileme
göstermesine rağmen, bu oranın gelişmiş ülkelere göre oldukça
yüksek olması dikkat çekicidir. İleri derecede sanayileşmiş ülkelerde
bu oran çok düşük yüzdelerle ifade edilmektedir. Mesela ABD ve
İngiltere’de % 1’ler civarındadır. Türkiye’de bu oranın yüksek olması
halen sanayinin tarım sektörüne bağlılığının bir göstergesi olarak
kabul edilmektedir.20
Türkiye’de tarım sektörünün ürettiği ara malların % 28,6’sı
tekrar tarım sektöründe, % 70,1’i imalat sanayinde, % 0,1’i
madencilikte, % 1,2’si hizmet sektöründe kullanılmaktadır. Toplam
zirai ara malların % 70,8’ini bitkisel üretim, % 20,7’sini hayvancılık,
% 6,1’ini ormancılık, % 0,4’ünü su ürünleri sağlamaktadır. Diğer
taraftan tarım sektörünün kullandığı girdilerin % 43,7’si tarım
sektörünün kendisinden, % 31,9’u imalat sanayinden, % 24,4’ü hizmet
sektörlerinden sağlanmaktadır. 21
Görüldüğü gibi Türkiye’deki tarım sektörü ile ekonominin diğer
kesimleri arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu durum aynı zamanda, tarım
ve sanayi sektörlerinin rakip değil, birbirini tamamlayıcı ve
destekleyici sektörler olduğunun bir göstergesidir.
Tarıma dayalı sanayiler işyeri sayısı, istihdam, katma değer ve
ihracat açısından Türkiye’nin en önemli sektörlerindendir. Ülkemizde
tarıma dayalı sanayiler, imalat sanayi içerisinde en çok gelişme
gösteren sektörlerdir. Bu sektörler işyeri sayısı, istihdam ve katma
değer olmak üzere üç önemli gösterge itibariyle incelediğinde
Türkiye’nin gerek sosyal gerekse ekonomik dokusunda önemli bir
yere sahip olduğu görülmektedir.
Türkiye’de 10 ve daha fazla kişi çalıştıran tarıma dayalı sanayi
işletmelerinin sayısı 5.159 adet iken, 2000 yılında 5.828’e
yükselmiştir. Bu işletmelerin % 31,92’si gıda, içki ve tütün sanayi %
49,71’i dokuma ve hazır giyim sanayi, % 7,53’ü orman ürünleri

19
Haydar Tuncer, a.g.m., s. 3.
20
Haydar Tuncer, a.g.m., s. 4.
21
Devlet İstatistik Enstitüsü, Endüstriler Arası İşlemler Tablosu,
Ankara,1979, s.14-16.

97
Makalelerle Mardin

sanayi, % 4,68’i deri ve mamulleri sanayi, % 6,16’ı kâğıt ve


mamulleri sanayi işletmelerinden oluşturmaktadır.
Türkiye’de 10 ve daha fazla kişi çalıştıran tarıma dayalı sanayi
işletmelerinin istihdam durumları incelendiğinde 1990 yılında 554.276
kişi istihdam edilirken, 2000 yılında 598.077’e yükselmiştir. Bunların
% 31,03’ü gıda, içki ve tütün sanayilerinde, % 56,18’i dokuma ve
hazır giyim sanayilerinde, % 4,14’ü orman ürünleri sanayilerinde, %
2,62’si deri ve mamulleri sanayilerinde, % 6,03’ü kağıt ve mamulleri
sanayileri işletmelerinde istihdam edilmişlerdir.
Türkiye’de 10 ve daha fazla kişi çalıştıran tarıma dayalı sanayi
işletmelerinde yaratılan katma değerler incelendiğinde 1990 yılında
9.737.129 milyar TL’lik katma değer yaratılırken, 2000 yılında
11.229.820 milyar TL’ye yükselmiştir. Yaratılan katma değerin %
47,1’i gıda, içki ve tütün sanayilerinde, % 39,9’u dokuma ve hazır
giyim sanayilerinde, % 3,4’ü orman ürünleri sanayilerinde, % 2,5’i
deri ve mamulleri sanayilerinde, % 7,2’si kağıt ve mamulleri sanayi
işletmelerinde oluşmuştur.
Tarıma dayalı sanayiler dış ticaret açısından incelendiğinde
toplam ihracattaki payı yıllara göre değişmekle birlikte % 40-50
oranında pay almaktadır. Türkiye’deki tarıma dayalı sanayi ürünleri
ihracatı içinde gıda, içki ve tütün sanayilerinin payı % 64,1’dir.
Görüldüğü gibi, gıda-içki ve tütün sanayi, gerek meydana getirilen
katma değer ve gerekse dış ticaret bakımından tarıma dayalı sanayi
sektörleri içinde önemli paya sahiptir.22
Hammaddesinin çok büyük bir bölümünü yurtiçi kaynaklardan
temin eden tarıma dayalı sanayiler dış ülkelere bağımlılığı en az
sektörlerden birisi olup aynı zamanda önemli ölçüde istihdam ve
katma değer sağlayan bir sektör olarak kendi dışında kalan diğer
sektörlerin gelişmesine de direkt ve dolaylı olarak etki yapmaktadır.23

22
Haydar Tuncer, a.g.m., s. 7.
23
Işık Ocaklı, GAP’ta Tarımsal Üretim ve Tarıma Datalı Sanayi
Potansiyeli, Ankara, TMMOB, 1996, s.1.

98
Ekonomi-Nüfus

3. MARDİN’İN GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ’NDEKİ


SOSYO-EKONOMİK KONUMU
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Mardin’in Coğrafi
Konumu
Güneydoğu Anadolu Bölgesi bölgelerimiz içinde 75.358
km²’lik yüzölçümüyle en küçüğüdür. Türkiye yüzölçümüne oranı %
9,7’dir.24 Bölge; Hatay ve Kahramanmaraş’ın doğusu, Güneydoğu
Toroslar’ın güney etekleri ile güneyde Suriye, kısmen de Irak sınırları
arasında kalmaktadır. Karacadağ ve Mardin dağları bölgeyi batıda
Orta Fırat, doğuda Dicle olmak üzere iki bölüme ayırmaktadır.25
Bölge Gaziantep, Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Adıyaman, Batman,
Siirt, Kilis ve Şırnak illerini kapsamaktadır. Mardin’in yüzölçümü
8.891 km², yüksekliği ise 1.082 metredir. Mardin; Dargeçit, Derik,
Kızıltepe, Mazıdağı, Midyat, Nusaybin Ömerli Savur ve Yeşilli
ilçelerini kapsamaktadır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Mardin’in İklim Yapısı
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kara/akdeniz iklim türü
hâkimdir; doğusu kara ikliminin, batısı ise daha çok akdeniz ikliminin
etkisindedir.26 Yıllık yağış miktarı kuzeyden güneye doğru
azalmaktadır. Toros Dağları dış eteklerinde ve yüksek yerlerde yıllık
ortalama yağış 1200-1300 mm. iken, alçak bölgelerde 300 mm.ye
kadar düşmektedir Bölgede ortalama buharlaşma 1500-2500 mm.
arasında, yıllık ortalama sıcaklık 12º-18º arasında değişmektedir. Nem
oranı yaz ve kış ayları arasında büyük farklılık göstermektedir; yıllık
ortalama nem oranı % 42’den (Şırnak) % 65’e (Savur) kadar
değişmektedir. Yaz ayları ile sınırlı olmayan uzun ve kurak bir dönem

24
Cemil Cangir ve Duygu Boyraz, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Arazi
Varlığı ve Tarım Topraklarının Konumu ve Yörede Çevre Düzeni Planı ve
Toprak Amenajmanı Projelerinin Önemi”, 3. GAP ve Sanayi Kongresi
Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 18-19 Ekim 2003, s. 404.
25
Besim Darkot, “Türkiye’nin Coğrafi Bölgeleri Hakkında”, Türk Coğrafya
Dergisi, C. 16, Sayı: 62, Şubat-Mart 1979, s. 22.
26
Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP Pazarlama ve Ürün Deseni
Çalışmaları, C. 2, Ankara, Ağustos 2002, s. 95.

99
Makalelerle Mardin

vardır, hatta çok nadir de olsa bu süre 10 aya kadar çıkmaktadır.


Bölgede en sıcak ay ağustos, en soğuk ay ocak ayıdır.27
Mardin’in iklimi üzerinde kuzeydeki yüksek dağlar etkili
olmaktadır, kış döneminde oluşan yüksek basınç alanı kış aylarının
soğuk geçmesine yol açmaktadır. Bir yanda güneydeki çöl ikliminin
etkisi altında olması diğer yandan kuzeyindeki yüksek dağların serin
hava kütlelerinin bölgeye girişini engellemesi nedeniyle Mardin’in
kuzeyinde yazlar çok sıcak geçerken karasal iklimin tipik özellikleri
görülür. Ancak Derik, Nusaybin ve Savur ilçelerinde pamuk fındık ve
zeytin gibi ürünlerin yetişmesi yörede mikro iklim özelliklerinin
hüküm sürdüğünü göstermektedir.
Meteorolojik verilere göre Mardin’de yağışlar en fazla mart
ayında düşmektedir; en yüksek sıcaklık ortalama 42,5 ºC ile temmuz
ayında, en düşük sıcaklığın ortalama -2,6 ºC ile şubat ayında olduğu
tespit edilmiştir. En yüksek nem oranı % 76,1 ile ocak ayında
ölçülmüştür. Mardin’de yıllık ortalama güneşlenme süresi 3000
saatten fazla olup 3250 saate yaklaşan alanlar bulunmaktadır; yıl
boyunca günde 8-9 saat güneşlenme süresi devam etmektedir.
Fotosentez için gerekli olan (en az +5 ºC) sıcaklık Mardin’de 294-332
gün arasında değişmektedir; bu durum yılda 2–3 ürün almayı mümkün
kılmaktadır.28
Mardin’in Demografik Özellikleri
Mardin’in ekonomik yapısını incelemeden önce, temel
demografik göstergelerini inceleyeceğiz. Söz konusu verilerin
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki ortalamalarla karşılaştırılması
Mardin’in sosyal yapısıyla ilgili önemli ipuçları verecektir.
Nüfus Durumu
Nüfusun ekonomik açıdan önemi istihdamın kaynağı olduğu
gibi, aynı zamanda işsizliğin de kaynağı olabilmesidir. Mardin’in
nüfusu 1990 yılında 558.275 kişi iken, 2000 yılında 705.098’e

27
Ahmet Yıldırım, “Bölgenin Meteorolojik ve Klimatolojik Özellikleri”,
Bilim ve Teknik Dergisi, C. 73, Sayı: 292, Kasım-Aralık 1992, s. 53-54.
28
Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP Pazarlama ve Ürün Deseni
Çalışmaları, C. 2, Ankara, Ağustos 2002, s. 96.

100
Ekonomi-Nüfus

yükselmiştir; Mardin’in bölge toplam nüfusunun içindeki payı 1990


yılında % 10,8 iken, bu oran 2000 yılında % 10,7’ye gerilemiştir.

Tablo–1: Mardin İli’nin Kentsel ve Kırsal Nüfus Durumu


(1990–2000)

1990 2000
Nüfus İl ve İlçe Bucak-Köy Nüfus İl ve İlçe Bucak-Köy
Merkezleri Merkezleri
(%) (%) (%) (%)
Adıyaman 510.827 43,48 56,52 623,811 54,53 45,67
Diyarbakır 1.096.447 54,31 45,69 1.362.708 60 40
Gaziantep 1.010.396 73,06 26,94 1.285.249 78,52 21,48
Mardin 558,275 44,61 55,39 705,098 55,49 44,51
Siirt 243,435 45,28 54,72 263,876 88,22 41,78
Şanlıurfa 1.001.455 55,88 44,92 1.443.422 58,34 41,66
Batman 344,121 56,57 43,43 456,734 66,6 33,4
Şırnak 262,006 47,81 52,19 353,197 59,83 40,17
Kilis 130,198 66,99 33,01 114,724 65,36 34,64
Bölge 5.157.160 55,72 44,28 6.608.619 62,69 37,31
Türkiye 56.473.035 59,6 40,4 67.803.927 64,9 35,1

Kaynak: Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP’ta Son


Durum. Ankara, Mayıs 2005, s.10.
*1990 Genel Nüfus Sayımının kesin sonuçları, 2000 Genel
Nüfus Sayımı günündeki idari bölünüşe göre yeniden düzenlenmiştir.
Mardin’de 1990-2000 döneminde kentsel nüfus % 4,41
oranında artarken, kırsal nüfus % 0,14 oranında artmış; genel nüfus
artış hızı ise % 2,33 oranında gerçekleşmiştir.

101
Makalelerle Mardin

Tablo–2: Mardin’in Ortalama Yıllık Nüfus Artış Durumu


(%; 1990–2000)

Toplam Kentsel Kırsal


Diyarbakır 2,17 3,17 0,84
Gaziantep 2,4 3,12 0,14
Mardin 2,33 4,51 0,14
Siirt 0,79 3,31 -1,9
Şanlıurfa 3,65 4,23 2,9
Batman 2,83 4,46 0,2
Şırnak 2,98 5,22 0,36
Kilis -1,26 -1,51 -0,78
Bölge 2,47 3,86 0,7
Türkiye 1,82 2,68 0,42

Kaynak: Abidin Öncel, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin


Gelişmişlik Düzeyine Eğitim Kalkınma İlişkisi Düzeyinde Bir Bakış
ve Mardin İli’nin Konumu, www.sakarya.edu.tr.
*1990 Genel Nüfus Sayımının kesin sonuçları, 2000 Genel
Nüfus Sayımı günündeki idari bölünüşe göre yeniden düzenlenmiştir.
Kentsel nüfustaki yüksek artış hızı, sadece altyapı sorunlarını
artırmakla kalmamış; aynı zamanda giderek artan oranlarda istihdam
sorununu da beraberinde getirmiştir.29
Mardin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin toplam nüfusunun %
11’ni barındırmaktadır, ilde % 55,49 olan kentleşme oranı % 62,69
olan bölge ortalamasından düşüktür. Mardin’de km²’ye 88,07 kişi olan
nüfus yoğunluğu ortalama 88 olan bölge ortalamasının üzerindedir.
Mardin’de 7,72 kişi olan ortalama hane halkı büyüklüğü 6,55 olan
bölge ortalamasının üzerindedir. Mardin’de 4,98 olan ortalama
doğurganlık hızı, 4,86 olan bölge ortalamasının üzerindedir.

29
Türkan Kejanlı, “Diyarbakır’da Kentleşme Hareketleri ve Buna bağlı
Sorunlar”, 2. GAP Sanayi Kongresi Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır:
TMMOB, 29–30 Ekim 2001, s. 338.

102
Ekonomi-Nüfus

Mardin’de % 7,11 olan bebek ölüm hızı, % 4,86 olan bölge


ortalamasının üzerindedir.
Tablo–3: Mardin’in Temel Demografik Göstergeler (2000
Yılı)
İllerin Kentleşme Nüfus Ortalama Doğurganlık Bebek
Nüfus Oranları Hane Hızı Ölüm
İçindeki Hızı
Payları (%) Yoğunluğu Halkı (Çocuk (%)
(%) Büyüklüğü Sayısı)

İLLER (Kişi/Km2 (Kişi)


)
Adıyaman 9 54,33 88,7 6,26 3,66 4,91
Diyarbakır 21 60 90,5 6,76 4,51 5,5
Gaziantep 19 78,52 188,48 5,23 3,83 4,84
Mardin 11 55,49 80,07 7,72 4,98 7,11
Siirt 4 58,22 48,18 7,48 6,05 5,86
Şanlıurfa 22 59,83 76,92 6,93 4,83 3,74
Batman 7 66,6 98,03 7,6 5,27 6,89
Şırnak 5 65,36 49,38 8,25 7,06 6,76
Kilis 2 62,36 80,34 5,05 3,54 4,62
Bölge 100 62,69 88 6,55 4,86 6
Türkiye 64,9 88 4,5 2,53 3,53

Kaynak: Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP’ta Son


Durum. Ankara, Mayıs 2005, s.11.
Göç Durumu
Kent, köy gibi bir birimden diğerine yerleşmek amacıyla
yapılan nüfus hareketlerine göç denir.30 Yatırımların gelişmiş
bölgelerde yoğunlaşması bölgeler arasında ekonomik dengesizlik
oluşturmakta; bu durum gelişmiş il ya da bölgelere doğru göç hareketi
meydana getirmektedir.31 Güneydoğu Anadolu Bölgesi sosyo-

30
Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP’ta Son Durum. Ankara, Mayıs
2005, s.10
31
Melih Pınarcıoğlu ve Oğuz Işık, Yeni Kalkınmacılık: Bölgesel
Kalkınmada Arayışlar, Ankara: GAP-GİDEM, Yayın Nu: 4, 2004, s. 81.

103
Makalelerle Mardin

ekonomik problemlerden dolayı oldukça yüksek oranlarda göç


hareketine sahne olmuştur.
Bölgedeki şehirlerin son yirmi yılda hızlı ve yoğun şekilde bir
göç alması, işsizlik sorununu ve yoksulluğun etkilerini artırmıştır.
Köyden kente göç edenler çoğunlukla düşük ücret/gelir karşılığı,
marjinal alanlarda, kayıt dışı ya da mevsimlik işlerde çalışmakta;
çocuklar da hane geçimine katkıda bulunmaları amacıyla
çalıştırılmaktadır.32
1990–2000 döneminde yerleşim yerlerine göre yapılan göçte
Mardin 38.147 kişilik göç alırken 80.229 kişi ilden başka yerlere göç
etmiştir. Mardin’de kırdan kente ve dağlık bölgelerden ovalara doğru
hızlı ve yoğun şekilde göç edilmiştir.
Tablo–4: Mardin’in Yerleşim Yerlerine Göre Aldığı ve
Verdiği Göç, (1990–1995)

İller Aldığı Verdiği


Göç Göç
Adıyaman 31.446 72.191
Batman 29.185 47.217
Diyarbakır 109.499 157.562
Gaziantep 96.971 93.472
Kilis 8.585 12.627
Mardin 38.147 80.229
Siirt 23.641 40.702
Şanlıurfa 66.354 115.667
Şırnak 34.788 28.837
Bölge 438.616 648.504
Toplamı

Kaynak: Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP’ta Son


Durum. Ankara, Mayıs 2005, s.15.
*1990 Genel Nüfus Sayımının kesin sonuçları, 2000 Genel
Nüfus Sayımı günündeki idari bölünüşe göre yeniden düzenlenmiştir.

32
Melih Pınarcıoğlu ve Oğuz Işık, a.g.e., s. 84.

104
Ekonomi-Nüfus

**Yerleşim yerlerine toplam göre göç miktarı, şehirden şehire,


köyden şehire, şehirden köye, köyden köye yapılan göçlerin
toplamıdır.
Bir ülke içinde bölge, kent, kasaba ve köy gibi bir yerleşim
yerinden diğerine yerleşmek amacıyla gerçekleşen nüfus hareketlerine
“iç göç” denir. Kentleşme hareketleri de iç göçlerden sayılır. Uzun
süre kalmak, çalışmak ya da yerleşmek amacıyla, ülke sınırlarını aşan
nüfus hareketlerine ise “dış göç” adı denir. Net göç, bir yerleşim
yerinin aldığı göçle verdiği göç arasındaki farktır; aldığı göç
verdiğinden fazla ise net göç pozitif, aldığı göç verdiğinden az ise net
göç negatiftir.33
1990-2000 döneminde Mardin’in aldığı net göç sayısı 26,083
kişi iken, verdiği net göç 68,165 kişidir; ildeki net göç binde -67,6’dır.
Dönem içinde yurt dışından 744 kişilik göç almıştır.

33
Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP’ta Son Durum. Ankara, Mayıs
2005, s.15.

105
Makalelerle Mardin

Tablo–5: Mardin’in Aldığı ve Verdiği Net Göç (1995–2000)


Yurt İçi
Yurt
Dışından
Aldığı
Göç
İller
Aldığı Verdiği Net Net
Göç Göç Göç Göç
Hızı
(Binde)
Adıyaman 17.624 58.369 -40.745 -70,2 396
Batman 20.133 38.165 -18.032 -45,2 232
Diyarbakır 62.996 111.060 -48.064 -40 863
Gaziantep 68.550 65.051 3.499 3,1 2.166
Kilis 7.157 11.199 -4.042 -38,9 105
Mardin 26.083 68.165 -42.082 -67,6 744
Siirt 17.932 34.994 -17.062 -75,1 113
Şanlıurfa 38.320 87.632 -49.312 -38,9 803
Şırnak 28.457 22.507 5.950 21,8 445
Bölge 287.252 497.142 - -43,8 5.867
Toplamı 210.890

Kaynak: Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP’ta Son


Durum. Ankara, Mayıs 2005, s.16.
*1990 Genel Nüfus Sayımının kesin sonuçları, 2000 Genel
Nüfus Sayımı günündeki idari bölünüşe göre yeniden düzenlenmiştir.
Eğitim Durumu
Mardin’de 2000 yılında % 80,55 olan erkek okur-yazarlık oranı
% 81,83 olan bölge ortalamasının altındadır, % 52,65 olan kadın okur-
yazarlık oranı % 55,60 olan bölge ortalamasının altındadır, % 66,18
olan ortalama okur-yazarlık oranı % 85,60 olan bölge ortalamasının
altındadır; Mardin’de % 27,9 olan erkek-kadın okur-yazarlık oranı
farkı % 26,23 bölge ortalamasının üzerindedir. Bu göstergeler ildeki
eğitim düzeyinin bölge ortalamasının altında olduğunu
göstermektedir.

106
Ekonomi-Nüfus

Tablo–6: Mardin’nde Cinsiyete Göre Okur-Yazarlık


Oranları (%, 2000)

İller Erkek Kadın Toplam Erkek-


Kadın
Oran
Farkı
Adıyaman 87,33 67,45 80,6 19,88
Diyarbakır 78,96 49,59 64,17 29,37
Gaziantep 88,24 70,1 79,21 18,14
Mardin 80,55 52,65 66,18 27,9
Siirt 77,17 40,86 59,3 36,31
Şanlıurfa 84,29 59,36 71,71 24,93
Batman 79,77 45,12 62,8 34,65
Şırnak 65,8 23,92 46,25 41,88
Bölge 81,83 55,6 68,79 26,23
Türkiye 92,4 78,71 85,6 13,69

Kaynak: Abidin Öncel, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin


Gelişmişlik Düzeyine Eğitim Kalkınma İlişkisi Düzeyinde Bir Bakış
ve Mardin İli’nin Konumu, www.sakarya.edu.tr.
* Kilis ili Gaziantep içinde değerlendirilmiştir.
Eğitim düzeyinin bir göstergesi olan okul ve öğretmen başına
düşen öğrenci sayıları incelediğinde, Mardin’in okul başına düşen
öğrenci sayıları bakımından bölge ortalamalarının üzerinde olduğu,
ancak öğretmen başına düşen öğrenci sayıları bakımından bölge
ortalamalarının altında kaldığı görülmektedir. Bu durum okullarda
öğretmen sayısındaki yetersizliği göstermektedir.

107
Makalelerle Mardin

Tablo–7: Mardin İli’nin Okul Ve Öğretmen Başına Düşen


Öğrenci Sayıları, (2001-2002)

Okul Öncesi İlköğretim Ortaöğretim Mesleki ve Teknik


Ortaöğretim

Okul Öğretmen Okul Öğretmen Okul Öğretmen Okul Öğretmen


Başına Başına Başına Başına Başına Başına Başına Başına
25,9 25,46 159,14 27,59 674,5 28,5 145,07 10,36

39,07 17,14 307,85 40,59 835,77 26,16 113,37 6,76

32,84 19,28 490,19 38,12 640,27 24,9 241,78 14,04

22,24 17,38 261,62 37,01 961,27 35,48 141,65 14,48

46,2 16,32 211,77 35,32 487,13 24,06 176,13 12,47

27,3 15,56 193,95 41 606,93 29,29 114 8,31

31,31 20,49 335,95 37,76 805,27 31,86 119,56 8,75

28,08 14,04 356,9 51,96 520,4 41,3 190,78 17,89

16,86 13,88 194,1 23,68 639,25 21,67 137,1 10,31

108
Ekonomi-Nüfus

31,25 18,19 264,74 37,7 698,31 27,52 157,21 10,98

26,59 17,66 295,14 27,55 564,77 20,53 241,37 12,5

Kaynak: Abidin Öncel, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin


Gelişmişlik Düzeyine Eğitim Kalkınma İlişkisi Düzeyinde Bir Bakış
ve Mardin İli’nin Konumu, www.sakarya.edu.tr.
Mardin İli’nin belirgin demografik özelliklerini özetlersek;
• Doğurganlık oranı, buna bağlı olarak nüfus artış hızı
ve göç oranı yüksek düzeydedir.
• Kentleşme oranı düşüktür.
• Okur-yazarlık oranı düşüktür.
Mardin’in Ekonomik Yapısı
Devlet İstatistiktik Enstitüsü tarafından açıklanan 2001 yılı
GSYİH rakamlarına göre Mardin’in GSYİH’sı 703.4 milyon $ olup
toplam gelir içinde aldığı pay % 0,5’tir.34 Kişi başına düşen gelir ise
1.313 $’dır. Bu gelir seviyesi ili, 5084 sayılı teşvik kapsamına
almaktadır. 35
Ekonomik aktivitede ağırlığın tarım, ulaştırma-haberleşme ve
devlet hizmetleri arasında paylaşıldığı görülmektedir. Bu üç faaliyet
kolunun toplam katma değer içindeki payı 2001 yılı cari fiyatlarıyla %
75 civarındadır. Sanayi ve ticaretin toplamdan aldığı pay % 17 ile
sınırlı kalmakla birlikte ilin potansiyelini yansıtmaktan oldukça
uzaktır.36
Mardin sanayisinin büyük bir kısmını tekstil ve gıda
sektörlerinde faaliyet gösteren işletmeler oluşturmaktadır. Toplam
sayıları 65 civarında olan aktif sanayi tesisleri bu iki sektörde faaliyet

34
Devlet İstatistik Enstitüsü, GAP İl İstatistikleri-1996-2001, Ankara, 2002
35
Sadettin Paksoy, “KOBİ’lerin Ülkemiz Ekonomisine Katkıları ve GAP
Bölgesi’nde KOBİ’lere Sağlanan Teşvikler”, 2. GAP ve Sanayi Kongresi
Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB, 29-30 Eylül 2001, s. 117
36
Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, 2002 Yılı Faaliyet Raporu, Ankara,
Mayıs 2003, s. 30.

109
Makalelerle Mardin

gösterenler % 63 oranında paya sahiptir. Bu iki sektörü kimya


sektöründe faaliyet gösteren işletmeler izlemektedir. Mardin Irak’a
uygulanan BM Ambargosu’ndan en şiddetli zarar gören illerin
arasındadır. Bu soruna ek olarak Suriye ile ticari ilişkilerin yakın
geçmişe kadar oldukça zayıf olması ve Türkiye’deki genel makro
ekonomik sıkıntılarda şehrin sanayisini olumsuz yönde etkilemiştir.
Bu tür sorunların bir sonucu olarak ildeki sanayi tesisleri
yatırımlarının bir kısmı tamamlanamamış bir kısmı da tamamlansa
bile işletme döneminde yaşanan sermaye ve pazar sıkıntıları nedeniyle
atıl kalmışlardır.37
Mardin’in Dış Ticaretteki Durumu
Mardin’den 2004 yılı sonu itibariyle 70 milyon $ tutarında
ihracat yapılmış olup, bu oran bir önceki yıla göre % 84,52 oranında
bir artışa tekabül etmektedir.38
Mardin başta Bağdat ve Şam olmak üzere Orta Doğu
ülkelerinin ticari merkezlerine olan yakınlığı ile dikkat çekmektedir.
Mardin’e en yakın sınır kapısı olan Habur şehre 203 km uzaklıktadır.
Diğer taraftan; Mardin-Kızıltepe yolunda 1995 yılında kurulmuş olan
Mardin Serbest Bölgesi ve Suriye ile sınır ticareti ilin dış ticaret
potansiyelini ana unsurlar arasında yer almaktadır. Mardin Serbest
Bölgesi’nde 2000 yılında 34 firma faal durumdadır.39
Tablo–7: Mardin Serbest Bölgesi’nde Ticaret Hacmi
(milyon $)

1998 1999 2000


Yılı Yılı Yılı
13,7 5,3 5,5

37
GAP-GİDEM ve ABİGEM, Güneydoğu Anadolu Bölgesi Yatırım
Rehberi - 2, Ankara, 2005, s. 62-73.
38
GAP-GİDEM ve ABİGEM, Güneydoğu Anadolu Bölgesi Yatırım
Rehberi - 2, Ankara, 2005, s. 62-73.
39
Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP Bölgesel Ulaşım ve Altyapı
Geliştirme Çalışması -2, Ankara, Temmuz 2001, s. 9.

110
Ekonomi-Nüfus

Kaynak: Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, 2000 Yılı Faaliyet


Raporu, Ankara, 2001, s. 35.
Mardin’de Tarımsal Üretim ve Sulama Durumu
2002 yılında Mardin’in toplam tarım alanı 387 bin hektar
civarındadır. İlin tarımsal hâsılası 2002 yılı rakamları ile 294,4 trilyon
TL civarında gerçekleşmiştir. 2002 itibariyle sulu tarım yapılan alan
65.258 hektar olup, Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma
Planı’na göre 2010 yılında sulanacak brüt alan 178.700 hektara
ulaşacaktır.
Tablo–8: Mardin’de Tarım Alanları ve Kullanım Durumu
(Hektar)

Ekilen 318.104

Nadas 40.158

Sebze 7.877

Meyve 20.519

Toplam Tarım Alanı 386.654

Kaynak: GAP-GİDEM ve ABİGEM, Güneydoğu Anadolu


Bölgesi Yatırım Rehberi - 2, Ankara, 2005, s. 62-73.

111
Makalelerle Mardin

Mardin ilinde hayvancılıkta önemli bir yere ve potansiyele


sahiptir.
Tablo–9: Mardin’de Hayvancılık Potansiyeli (2000)

Büyükbaş 72.866 Adet

Küçükbaş 461.633 Adet

Arı Kovanı 10.001 Adet

Kümes Hayvanı 441.309 Adet

Canlı Hayvan Ticareti 75.931 milyar TL

Hayvansal Ürün Üretimi 585.653 Ton

Hasıla 86.315 milyar TL

Kaynak: GAP-GİDEM ve ABİGEM, Güneydoğu Anadolu


Bölgesi Yatırım Rehberi - 2, Ankara, 2005, s. 62-73.

4. MARDİN’DEKİ TARIMA DAYALI SANAYİ


İŞLETMELERİNİN DURUMU
Mardin ilinde 1997 yılında toplam 53 adet tarıma dayalı sanayi
işletmesi bulunmaktadır. Bunun % 53’ü gıda, içki ve tütün sanayileri,
% 39’u dokuma ve hazır giyim sanayileri, % 6’sı orman ürünleri
sanayileri, % 2’si deri ve mamulleri sanayilerinden oluşmaktadır;
kağıt ve mamulleri sanayi dalında faal durumda işletme
bulunmamaktadır. Mardin’deki tarıma dayalı sanayi işletmelerinin
imalat sanayi içindeki payı % 67’dir. Mardin’deki tarıma dayalı sanayi
işletmelerinin Güneydoğu Anadolu Bölgesi içindeki payı gıda, içki ve
tütün sanayilerinde % 3,87, dokuma ve hazır giyim sanayilerinde %
4,45, orman ürünleri sanayilerinde % 2,97, deri ve mamulleri
sanayilerinde % 0,63’tür. Yani Mardin’deki tarıma dayalı sanayi
işletmelerinin Güneydoğu Anadolu Bölgesi içindeki payı % 3,57’dir.

112
Ekonomi-Nüfus

Tablo–10: Mardin’deki Tarıma Dayalı Sanayileri


İşletmeleri Sayısının Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Durumu
(Adet, 1999)
Gıda, İçki Orman ve Kâğıt
DeriDokum Ürünleri Mamulleri
sanayi Sanayi Sanayi Sanayi
İller ve Tütün
Sanayi
Adıyaman 27 34 4 - 2
Diyarbakır 50 47 3 - 2
Gaziantep 518 449 216 154 14
Mardin 28 21 3 1 -
Siirt 9 1 1 - -
Şanlıurfa 49 96 1 - -
Batman 14 14 1 1 -
Şırnak 3 1 - - -
Kilis 37 8 2 1 -
Bölge 735 671 231 18 18
Toplamı

Kaynak: Osman Karkacier, “GAP ve Tarıma Dayalı Sanayi” 2.


GAP ve sanayi Kongresi, Diyarbakır: 29-30 Eylül 2001, s. 195.
Mardin ilindeki tarıma dayalı sanayi işletmelerinde 1999 yılında
toplam 1.137 kişi istihdam edilmiştir. Bunların % 57’si gıda, içki ve
tütün sanayilerinde, % 42’si dokuma ve hazır giyim sanayilerinde, %
1’i orman ürünleri sanayilerinde istihdam edilmiştir; deri ve mamulleri
sanayileri ve kağıt ve mamulleri sanayilerinde istihdam söz konusu
değildir. Mardin’deki tarıma dayalı sanayi işletmelerinde istihdam
edilenlerin Güneydoğu Anadolu Bölgesi içindeki payı gıda, içki ve
tütün sanayilerinde % 7,23, dokuma ve hazır giyim sanayilerinde %
1,63, orman ürünleri sanayilerinde % 4,08, toplamdaki payı ise %
2,9’dur.

113
Makalelerle Mardin

Tablo–11: Mardin’deki Tarıma Dayalı Sanayilerdeki


İstihdam Hacminin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Durumu
(Adet Kişi, 1997)
Gıda, Dokuma Orman Deri ve Kâğıt
İçki ve ve
İller Ürünleri Mamulleri Sanayi
Tütün Giyim
Sanayi sanayi Sanayi Sanayi

Adıyaman 339 2.879 15 - -


Diyarbakır 2.260 2.624 32 - 10
Gaziantep 3.905 19.509 99 64 244
Mardin 646 483 8 - -
Siirt - 30 22 - -
Şanlıurfa 1.164 3.624 20 - -
Batman 290 277 - - -
Şırnak 27 - - - -
Kilis 300 200 - 50 -
Bölge 8.931 29.626 196 114 254
Toplamı

Kaynak Bahri Karlı, GAP Alanındaki Tarıma Dayalı Sanayi


İşletmelerinin Gelişimi Sorunları ve Çözüm Yolları, Şanlıurfa:
TEAE, 2002, s. 16.
Mardin’deki 10 ve daha fazla kişi çalıştıran tarıma dayalı sanayi
işletmelerinde 1997 yılına ait girdi-çıktı ve yaratılan katma değerler
incelediğinde toplam 4.591.139 milyar TL’lik girdi kullanılarak,
8.057.857 milyar TL’lik çıktı elde edilmiş ve 3.446.718 milyar TL’lik
katma değer yaratılmıştır. Mardin’deki tarıma dayalı sanayi
işletmelerinde girdi-çıktı ve yaratılan katma değerlerin Güneydoğu
Anadolu Bölgesi içindeki payı toplam girdilerde % 0,98, toplam
çıktılarda % 0,77, toplam katma değerde % 0,22’dir.

114
Ekonomi-Nüfus

Tablo–12: Mardin’deki Tarıma Dayalı Sanayilerdeki Girdi-


Çıktı ve Yaratılan Katma Değer İlişkilerinin İstihdam Hacminin
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Durumu (Milyar TL, 1997)

Gıda, İçki Dokuma Orman Deri ve Kağıt


ve Tütün Ürünleri Mamulleri
İller ve Giyim Sanayi
Sanayi Sanayi Sanayi
sanayi
Girdi 2.358.899 14.484.187 - - -
Çıktı 1.599.976 18.030.018 - - -

Katma -828.923 3.545.831 - - -


Değer
Girdi 3.437.221 3.679.459 - - -

Çıktı 7.043.212 4.030.514 - - -

Katma 3.605.991 351.055 - - -


Değer
Girdi 26.621.561 74.612.782 835.190 - 2.051.224
Çıktı 37.827.195 105.965.118 898.948 - 2.467.172

Katma 11.205.634 31.352.336 63.758 - 415.948


Değer
Girdi 1.306.898 - - - -
Çıktı 1.418.729 - - - -

Katma 11.831 - - - -
Değer
Girdi - - - - -
Çıktı - - - - -

Katma - - - - -
Değer
Girdi 1.559.616 1.081.109 - - -

115
Makalelerle Mardin

Çıktı 2.375.618 1.173.880 - - -

Katma 816.002 92.771 - - -


Değer
Girdi - - - - -
Çıktı - - - - -

Katma - - - - -
Değer
Girdi - - - - -
Çıktı - - - - -

Katma - - - - -
Değer
Girdi 289.336 - - - -
Çıktı 657.371 - - - -

Katma 368.035 - - - -
Değer
Girdi 35.573.531 94.257.537 835.190 - 2.051.224
Çıktı 50.922.101 129.199.530 898.948 - 2.467.172

Katma 15.348.570 34.941.993 63.758 - 415.948


Değer

Kaynak: Osman Karkacier, “GAP ve Tarıma Dayalı Sanayi” 2.


GAP ve sanayi Kongresi, Diyarbakır: 29-30 Eylül 2001, s. 198.
*10 ve daha fazla kişi çalıştıran işyerlerine göre düzenlenmiştir.

5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Türkiye’de tarıma dayalı sanayiler sanayileşmenin dinamizmini
oluşturmaktadır. Aynı şeklide Güneydoğu Anadolu Bölgesi

116
Ekonomi-Nüfus

kapsamındaki Mardin’de GAP Projesi ile birlikte tarım besleyen


sektör konumuna gelirken tarıma dayalı sanayiler sürükleyen sektör
rolünü üstlenmiştir. Böylece hem tarım hem de sanayi kesimleri
birlikte gelişmeye başlamış, bölgede üretimi artmaya başlayan
ürünlerin işlenmesi ile daha uzun süreli ve daha uzak pazarlara arz
artışı, işlenmiş ürün ihracı ile dış ticaretten daha fazla kazanç, bölge
kaynakları kullanıldığı için döviz tasarrufu ve gerek bölgenin gerekse
Mardin’in önemli sorunlarından olan istihdama önemli katkı
sağlanmaya başlanmıştır.
Bu kalkınmanın hızlanması için tarımsal gelişme ve tarıma
dayalı sanayilerde gelişme hedef ve stratejileri birlikte ele alınmalı,
bölge ve Mardin için stratejik öneme sahip tarıma dayalı sanayi
işletmeleri ve tarım ürünleri belirlenerek gelişmeleri doğal seyrine
bırakılmadan her iki sektörde de optimum faydayı sağlayacak
önlemler alınmalıdır.
Nitekim, GAP kapsamındaki sulamaların başlamasıyla bölgede
planlanan ürün deseninin dışında bir tablo oluşurken, bazı sanayi
kollarında hedefler aşılmış ve bazılarının da gelişmediği gözlenmiştir.
Burada amaç toprak verimliliğinin korunması, suyun ve diğer
kaynakların ekonomik biçimde kullanımı ve sürekliliğinin sağlanarak
projeden beklenen ekonomik faydanın elde edilmesidir. Bu noktada
önemli olan Türkiye’nin diğer bölgelerinde yaşanan problemler
yaşanmadan bölgedeki toprak ve su kaynakları elden çıkmadan bölge
çiftçilerinin eğitilmeleri, ülkede ve bölgede eksikliği duyulan
ürünlerin üretilmesini ve sanayinin gelişmesini sağlayacak şekilde
yönlendirici ve özendirici politikalar izlenmeli ve sözleşmeli tarımın
yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Tarım-sanayi entegrasyonuna
gidilerek her iki kesimde de hızlı gelişim sağlanmalıdır.

117
Makalelerle Mardin

KAYNAKÇA:
– Tuncer, Haydar. “GAP’ta Tarıma Dayalı Sanayi Politikaları”
GAP’ta Tarım, Tarıma Dayalı Endüstriler ve Finansmanı
Sempozyumu, Şanlıurfa, 4-5 Ekim 1989
– Karkacier, Osman “GAP ve Tarıma Dayalı Sanayi” 2. GAP
ve sanayi Kongresi, Diyarbakır: 29-30 Eylül 2001
– Devlet İstatistik Enstitüsü, İmalat Sanayi İstatistikleri,
Ankara, 1992-1999.
– Gülbuçuk, Bülent. “Türkiye’de Tarıma Dayalı Sanayi Yapının
Değişimi ve Kırsal Alana Yansımaları.” Küreselleşme ve Avrupa
Birliği ile Bütünleşme Sürecinde Türk Tarım Politikaları
Sempozyumu, Gaziantep: 26-28 Haziran 2003
– Yıldırak, Nurettin. Kırsal Kalkınma, Ankara: Ankara
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ders Notları,1991
– Ercan, Ramazan “Tarımsal Sanayi ve Tarım Sanayi
Entegrasyonu” Cumhuriyetimizin 100. Yılına Tarımın Hedefleri
Sempozyumu, Ankara: 30 Nisan-01 Mayıs 2001, TZYMB
– Koçtürk, Naime Ata. “Türkiye’nin Kalkınmasında Tarım
ve Sanayi” İstanbul, Akşam Kitap Kulübü Serisi No: 50, 1967
– Tekşen, Adnan Türkiye’de Tarıma Dayalı Sanayilerde
Gerçekleştirilen Özelleştirmelerin Sosyo Ekonomik Etkileri, Ankara,
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi, 2004
– Yaşar, Okan. Sanayi Coğrafyası Asçısından Bir Araştırma:
Türkiye’de Tarıma Dayalı Sanayiler, İstanbul, Çantay Kitapevi,
2002
– Anonim, Zirai ve İktisadi Rapor, 1997–1998.” Türkiye
Ziraat Odaları Birliği, Ankara, TZOB, 1999
– Nizamettin Ataoğlu Turan, “Tarım-Sanayi Entegrasyonunda
Kooperatiflerin Rolü ve Önemi” 4. Tarım Ekonomisi Kongresi,
Tekirdağ, 6-8 Eylül 2000
– Ocaklı, Işık GAP’ta Tarımsal Üretim ve Tarıma Datalı
Sanayi Potansiyeli, Ankara, TMMOB, 1996

118
Ekonomi-Nüfus

– Cangir Cemil ve Duygu Boyraz, “Güneydoğu Anadolu


Bölgesi’nin Arazi Varlığı ve Tarım Topraklarının Konumu ve Yörede
Çevre Düzeni Planı ve Toprak Amenajmanı Projelerinin Önemi”, 3.
GAP ve Sanayi Kongresi Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB,
18-19 Ekim 2003
– Darkot, Besim. “Türkiye’nin Coğrafi Bölgeleri Hakkında”,
Türk Coğrafya Dergisi, C. 16, Sayı: 62, Şubat-Mart 1979
– Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP Pazarlama ve Ürün
Deseni Çalışmaları, C. 2, Ankara, Ağustos 2002
– Yıldırım, Ahmet “Bölgenin Meteorolojik ve Klimatolojik
Özellikleri”, Bilim ve Teknik Dergisi, C. 73, Sayı: 292, Kasım-
Aralık 1992
– Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP Pazarlama ve Ürün
Deseni Çalışmaları, C. 2, Ankara, Ağustos 2002
– Kejanlı, Türkan “Diyarbakır’da Kentleşme Hareketleri ve
Buna bağlı Sorunlar”, 2. GAP Sanayi Kongresi Bildiriler El Kitabı,
Diyarbakır: TMMOB, 29–30 Ekim 2001
– Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP’ta Son Durum.
Ankara, Mayıs 2005
– Pınarcıoğlu Melih ve Oğuz Işık, Yeni Kalkınmacılık:
Bölgesel Kalkınmada Arayışlar, Ankara: GAP-GİDEM, Yayın Nu:
4, 2004
– Devlet İstatistik Enstitüsü, GAP İl İstatistikleri-1996-2001,
Ankara, 2002
– Paksoy, Sadettin. “KOBİ’lerin Ülkemiz Ekonomisine
Katkıları ve GAP Bölgesi’nde KOBİ’lere Sağlanan Teşvikler”, 2.
GAP ve Sanayi Kongresi Bildiriler El Kitabı, Diyarbakır: TMMOB,
29-30 Eylül 2001
– Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, 2002 Yılı Faaliyet
Raporu, Ankara, Mayıs 2003
– GAP-GİDEM ve ABİGEM, Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Yatırım Rehberi - 2, Ankara, 2005

119
Makalelerle Mardin

– Başbakanlık GAP-BKİ Başkanlığı, GAP Bölgesel Ulaşım ve


Altyapı Geliştirme Çalışması -2, Ankara, Temmuz 2001
– Karlı, Bahri. GAP Alanındaki Tarıma Dayalı Sanayi
İşletmelerinin Gelişimi Sorunları ve Çözüm Yolları, Şanlıurfa:
TEAE, 2002

120
19. YÜZYILDA MARDİN VE ÇEVRESİNDE NÜFUS HAREKETLİLİĞİ
VE SEBEPLERİ

İbrahim ÖZCOŞAR*1

Nüfus araştırmalarında dikkat edilmesi gereken önemli bir


husus da, nüfus hareketliliğidir. Şehirler nüfus hareketliliği açısından
değerlendirildiğinde, koşulları gereği nüfus çeken veya nüfusu iten
şeklinde sınıflandırılabilirler2. Nüfus hareketliliği bağlamında 19.
yüzyıl Mardin’i değerlendirildiğinde, Mardin’in iticiliği ön plana
çıkmaktadır. Bu iticilikte başta bölgede yaşanan karışıklar olmak
üzere salgın hastalıklar ve kıtlık gibi sebepler etkili olmuştur.
19. yüzyılın ilk yarısında, Mardin ve çevresinden Suriye-Irak
bölgelerine uzanan bölgede, geleneksel yapıları ve yaşamlarını
sürdürmeye çalışan Babani Soran, Botan Kürt emirlikleri, Hakkâri,
Bitlis gibi Kürt beylikleri bulunmaktadır. Kendilerini bağımsız
hisseden bu beyliklerin tasfiyesi ile Kavalalı İsyanı, Şammar ve Aneze
gibi göçmen aşiretlerin yarattığı düzensizliğin giderilmesi ve
aşiretlerin iskân edilmeye çalışılması, Tanzimatla hedeflenen yeni

1
Dr. İbrahim ÖZCOŞAR Dicle Üniversitesi Mardin Sağlık Meslek
Yüksekokulu
2
Suraiya Faroqhi; Osmanlı’da Kent ve Kentliler, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul 2000, s. 338.

121
Makalelerle Mardin

düzenlemelerin bölgede kabul ettirilmesi çabalarıyla iç içe girer.


Aşiret ve beylikler arası anlaşma ve savaşlarda, Osmanlı Devleti’nin
taraf olarak, aşiretleri birbirlerine karşı kullanma siyaseti ile eski
sistemin yönetici sınıfını oluşturan eşraf ve ulemanın Tanzimat’a
direnişi, şiddet dolu bir sürecin yaşanmasına neden olur. Bölgede bu
karışık durum 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar sürer3.
Bu süre zarfında, Mardin ve çevresinde ciddi bir nüfus
hareketliliği yaşanmıştır. Normal şartlarda kalabalık bir asker veya
eşkıya çetesine karşı korunmak için kent merkezleri tercih edilmesine
rağmen4 bu karışıklıklar sırasında Mardin için aynı şeyi söylemek
mümkün değildir. Bu karışıklıklar veya taraflar arasındaki kavgalar
sadece Mardin’in çevresinde gelişmemiş çoğu kez Mardin şehir olarak
bu karışıklıkların ve kavgaların merkezi olmuştur. Bu karışıklıkların
Mardin’i, mevcut nüfusunu göçe zorlayan bir şehir haline getirdiğine
şahit olmaktayız. Örneğin; 1824’te meydana gelen Daşilerle
Mişkinliler arasındaki kavgalar ve Mardin hâkimi Halil Ağa’nın
baskıları sebebiyle bir kısım ahali yerlerini terk etmek zorunda
kalmıştı5.
Tanzimat’ın hemen ardından bölgede meydana gelen Bedirhan
Bey İsyanı, 19. yüzyılın ilk yarısında Mardin ve çevresinde önemli bir
hareketliliğe sebep olmuştur. Bu olayda, önceki karışıklıklardan farklı
olarak gayrimüslimlerde taraf olmuştur. Doğal olarak Bedirhan Bey
isyanı, önceki karışıklıklardan daha yoğun bir şekilde,
gayrimüslimlerin hareketliliğine sebep olmuştur. Öyle ki; Bedirhan
Bey İsyanı sonrasında, cizye toplamak için kolları sıvayan Osmanlı
Devleti, resmi kayıtların ifadesiyle “re’âyâ-yı mersûmenin ekserisi
garîbü’d-diyâr olub gitmiş oldukları”6 ndan, Mardin’de düzenli bir
cizye tahriri dahi yapamaz.

3
Suavi Aydın; Kudret Emiroğlu; Oktay Özel ve Diğerleri; Mardin Cemaat
Aşiret Devlet, Toplumsal ve Ekonomik Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul 2001,
s. 197.
4
Faroqhi ; a.g.e., s. 335.
5
Abdulgani Efendi (Abdulgani Fahri Bulduk);Mardin Tarihi, Yayına
Hazırlayan: Burhan Zengin, Ankara 1999, s.212.
6
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Maliye Nezareti Defterleri, Varidat
Muhasebesi Defterleri, Cizye Defterleri Katalogu (ML. VRD. CMH), 375.

122
Ekonomi-Nüfus

19. yüzyılın ikinci yarısında tüm Mardin’de asayişin sağlanması


için ciddi bir çalışma başlatılır. Bu dönem, 19. yüzyılın ilk yarısıyla
kıyaslanmayacak bir düzene sahip olmasına rağmen, karışıklıklar
tamamen sona ermiş değildir. 1860 yılında Mardin civarında Milli ve
Kiki Aşiretlerinin ahali üzerindeki baskısı halen devam etmektedir7.
Ancak 19. yüzyılın ilk yarısıyla karşılaştırıldığında, Osmanlı Devleti
bölgede hâkimiyeti daha fazla sağlamış görünmektedir. Sık sık
Diyarbakır’dan gelen askeri birliklerle bölgede düzen sağlanmaya
çalışılmıştır. Osmanlı’nın bölgede düzeni sağlamaya yönelik bu
girişimleri belirli dönemlerde huzuru sağlasa da8, aşiretlerin bölgedeki
etkinliklerinin tamamen yok olduğunu söylemek mümkün değildir.
1880 Martında İngiltere sefareti tarafından, bölgede halen Kürt
aşiretlerinin yaptığı sirkat ve gasp olaylarından şikâyet ediliyordu9.
1886’da Mardin çevresindeki karışıklıklardan bu kez Mardin’deki
Hıristiyan cemaatlerin reisleri şikâyetçi oluyordu10. Osmanlı Devleti
bir yandan bu olayları bölgeye askeri kuvvet sevk ederek düzeltmeye
çalışırken, diğer yandan aralarında sorun olan aşiretleri de barıştırarak
bölgede huzuru sağlamaya çalışıyordu11.
Bölgenin kendine has bu şartları yanında, Kırım Savaşı ve 93
Harbi gibi bazı genel olaylar ülkenin her tarafında olduğu gibi Mardin
ve çevresinde de etkili olmuştur. Avrupalı Devletlerin yardımlarıyla
kazanılan Kırım Savaşının ardından, bölgede asayiş sağlanmış ve
buna bağlı olarak da nüfus artmıştır. 93 Harbi ise tam tersine bir tesir
yapmış ve bölgede düzen yeniden bozulmuştur12.
Mardin ve çevresinde nüfus hareketliliğinin önemli
sebeplerinden biri de salgın hastalıklar, özellikle veba ve kolera

7
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Sedaret Umum Vilayet Evrakı., Dosya No:
445, Gömlek No:9.
8
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Sadaret Mektubî Kalemi Belgeleri
(MKT.UM.), Dosya No: 438, Gömlek No:25.
9
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Hususi Maruzat (Y. A. HUS.) , Dosya
No: 164, Gömlek No:2.
10
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Dahiliye Mektubî Kalemi (DH.MKT.), Dosya
No: 1349, Gömlek No:71.
11
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Umumi (Y.PRK.UM), Dosya No:38,
Gömlek No:64.
12
Ali Emiri; Osmanlı Vilayât-ı Şarkiyyesi, Sadeleştirenler: Abdulkadir
Yuvalı, Ahmet Hallaçoğlu, Kayseri 1992, s.22.

123
Makalelerle Mardin

salgınlarıdır. Aslında Osmanlı sınırlarında pek çok veba salgının çıkış


noktası Mardin’in dâhil olduğu Suriye-Irak bölgesinin kuzeyidir13. 18.
yüzyılda 1705 ve 1798 tarihlerinde iki kez görülen veba14 19. yüzyılın
hemen başında 1800’de bölgede etkili olmuştur. Daha sonra 1815,
1816, 1822, 1827, 1831 ve 1848’de bölgede veba salgınları
yaşanmıştır15.
19. yüzyılda rastladığımız ilk kolera salgını ise Bedirhan Bey
isyanının hemen ardından meydana gelmiştir. 1848 yılında meydana
gelen bu salgın resmi kayıtların ifadesiyle bölgede birçok kişinin
“firar” etmesine sebep olmuştur16. 1865 yılında görülen kolera
Mardin’i kasıp kavurmuş ve 975 kişinin ölümüne yol açmıştır17.
1868’de Mardin ve Cizre bölgesinde bir başka kolera salgını
yaşanıyor ve hükümet tarafından tabip gönderiliyordu18. Bölgede
187119 ve 187920 yıllarında da kolera salgını yaşanmıştır. 1890
Ağustosunda ise 4. Ordu müşirliğinden makam-ı seraskeri’ye
gönderilen bir yazıda ise yine Mardin ve Cizre’de görülen küçük çapta
bir kolera salgınından bahsedilmektedir. Bu salgınlar üzerine bölgeye
karantina usulünü şer’i sebeplere dayandırarak halka kabul ettirmeye
çalışan emirler (fermanlar) gönderilmiştir21.
Bölgede zaman zaman yaşanan kıtlıklar da göç için önemli bir
sebep olmuştur. 19. yüzyılın ilk yıllarında 1804’te bölgede “Kımıl” adı
verilen bir çeşit çekirge sebebiyle kıtlık yaşandığına şahit
olmaktayız22. 1871 yılında kolera salgını sırasında, buğdayın kilesinin
240 kuruşa satıldığı iddia edilen büyük bir kıtlık yaşanmıştır23.1879–

13
Daniel Panzac; Osmanlı İmparatorluğu’nda Veba, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul 1999, s. 44.
14
Abdulgani Efendi; a.g.e., s. 192-199.
15
Abdulgani Efendi; a.g.e., s. 211-217; Yılmazçelik; a.g.e.,s.110.
16
B.O.A., ML.VRD.CMH 375.
17
Hanna Dolabani, Tarihte Mardin, Itr-el Nardin fi Tarihi Merdin, İstanbul
1972, s. 97.
18
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mühime Kalemi Evrakı (MKT. MHM.) ,
Dosya No:346, Gömlek No:83.
19
Dolabani, Tarihte Mardin …, İstanbul 1972, s. 97.
20
Ali Emiri; a.g.e., s. 26-27.
21
Mardin Şer’iye Sicili 253, 13 Cemziyelevvel 1254.
22
Abdulgani Efendi; a.g.e., s. 200.
23
Dolabani;,s. 97.

124
Ekonomi-Nüfus

1880 tarihlerindeki kıtlık nedeniyle insanlar Midyat ve Cizre’den


Diyarbakır’a kaçmışlardır24. 1887 yılının başlarında Nusaybin’de bir
Yahudi hahamın Londra Cemaat-i İsrailiye’ye gönderdiği bir telgrafta
birçok kişinin kıtlıktan öldüğü belirtiliyordu. Resmi yetkililer
tarafından inkâr edilen bu olay, Yahudi hahamın abarttığı kadar
olmasa da bölgede bir kıtlık yaşandığının göstergesi olarak kabul
edilebilir25.
Yukarıda saydığımız sebepler Mardin ve çevresinde yaşayan
her toplum için göç sebepleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu genel
sebepler ile birlikte, Hıristiyanlara ve daha özelde Süryanilere has bazı
sebepler de sayılabilir. Bunların başında dinî sebepler gelmektedir.
Genelde Osmanlı coğrafyasında gayrimüslimlerin nüfus hareketleri,
Müslüman komşularıyla olan kötü ilişkileriyle veya daha açık bir
ifadeyle Müslümanlar tarafından baskıya maruz kalmalarıyla
açıklanmıştır. Bu genel eğilim, beraber yaşayan tüm toplumlar
arasında sorun olabileceği gerçeğinden yola çıkılarak tamamen
reddedilemeyeceği gibi, çoğu kez gerçeklerle desteklenmediğini ve
abartıldığını da kabul etmek gerekecektir. Çoğu kez taraflı ve kasıtlı
bu bakış açısı Hıristiyan cemaatlerin kendi aralarındaki sorunların da
nüfus hareketliliğinde önemli bir sebep olduğu gerçeğinin göz ardı
edilmesine sebep olmuştur. Özellikle misyoner faaliyetlerin etkisiyle,
eski dini toplulukların çözülmesi ve yeni kiliselerin çoğalmasıyla
birlikte toplumsal ve ekonomik değişimin neden olduğu alt üst oluşa
dinî bir kargaşa da eklenmiş ve bu dinî kargaşa nüfus hareketliliğinin
önemli sebeplerinden biri olmuştur26. Bu durum Süryani Kadimler ile
Süryani Katolikler arasında yaşanan kavgalarda net bir şekilde
gözlenebilmektedir.
Saydığımız bu sebepler Mardin ve çevresinde, diğer dinî ve
etnik topluluklarla birlikte, Süryani nüfusunda da bir hareketlilik
yaşanmış olma ihtimalini ortaya koymakla birlikte, bu hareketlilik
sonucu meydana gelen göçler ve bunların nüfus üzerindeki etkileri
hakkında bilgi verebilecek kaynaklara sahip değiliz. Bölgede yaşanan
dönemsel kargaşalarda, bölgedeki daha güvenli şehirlere yapılan
göçler, kargaşa sona erdikten sonra geri dönülmesiyle sonuçlanıyordu.

24
Aydın, Emiroğlu, Özel ve Diğerleri; a.g.e., s.263.
25
B.O.A., DH.MKT. , Dosya No:1143, Gömlek No:51.
26
Karpat; a.g.e., s.279.

125
Makalelerle Mardin

Nitekim; Mardin’de Bedirhan Bey isyanının ve kolera salgının hemen


ardından yapılan 1848 tarihli bir cizye tahriri27 ile bu tahrirden sadece
üç yıl sonra (1851–1852) yapılan bir başka cizye tahriri28 arasındaki
fark bu görüşü desteklemektedir.
Süryanilerin Mardin’den Osmanlı’nın başka şehirlerine yönelik
göçlerinin çoğunlukla kalıcı olmamasının başlıca sebebi; Süryanilerin
Mardin’deki diğer gruplar kadar geniş hareket alanına sahip
olmamalarıdır. Örneğin; Ermenilerin Osmanlı sınırları içinde hemen
her yerde sahip oldukları kilise örgütlenmesi, onlara daha geniş bir
alanda göç etmeleri gibi bir avantaj sağlarken, Süryaniler için aynı
avantaj söz konusu değildir. Kiliseye olan bağlılıklarıyla birlikte,
Süryani Kilisesinin Osmanlı sınırlarında az sayılabilecek yerde
örgütlenmiş olması ve Mardin’in Süryani Kadim patriklik merkezi
olması Süryanileri Mardin’e bağlayan önemli bir unsur olmuştur.
Ancak Süryanilerin, İstanbul’a yönelik göçlerini bu değerlendirmenin
dışında tutmak gerekecektir. İstanbul’un kozmopolit yapısı
Süryanilerin rahat hareket etmesini sağlayacak bir ortam sunmuş
olmalıdır. Buna rağmen; 19. yüzyılın ortalarında İstanbul’a yönelik
yaşanan Süryani göçü, zaman içinde Ermenilerden bağımsız bir millet
olmak, başkentte aracısız temsil edilebilmek ve teşkilatlı bir yapı
kazanmak için önemli bir fırsat olarak görülmüştür.
Süryanilerin göç hareketleri içinde dikkate değer bir husus da;
Amerika’ya yapılan göçlerdir. 19. yüzyılın sonlarında Süryanilerin
Amerika’ya göç ettikleri görülmektedir. Amerika’ya özellikle
Suriye’de bulunan Süryaniler göç etmişlerdir. 1304 tarihinde Paris
Sefiri tarafından Suriye’de bulunan birkaç Süryani’nin tezkire
almadan vapurlarla Amerika’ya göçleri İstanbul’a bildiriliyordu29.
Daha sonra bunların sebebinin araştırılması ve tedbir alınması
isteniyordu30. Başta Osmanlının ekonomik, toplumsal ve kültürel
ortamındaki genel değişim olmak üzere, artık kentlerinde iş
bulamayan geleneksel zanaatkârlar ve meslek erbabı gibi halkın bazı

27
B.O.A., ML.VRD.CMH 375.
28
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Maliye Nezareti Defterleri, Varidat
Muhasebesi Defterleri, Cizye Defterleri Katalogu (ML. VRD. CMH)1316.
29
B.O.A., DH.MKT., Dosya No: 1419, Gömlek No:72.
30
B.O.A., DH.MKT., Dosya No: 1433, Gömlek No:18.

126
Ekonomi-Nüfus

kesimlerini etkileyen belirli nedenler31 sebebiyle Amerika kıtasına göç


eden bazı Süryani gençleri, Amerika’da dokumacılıkla uğraşmış biraz
para kazandıktan sonra geri dönmüşlerdir32. 1898 yılında “memâlik-i
ecnebiye de bulunup memâlik-i şahâneye avdet idecek" Süryanilere
pasaport ve vize işlemlerinde kolaylık gösterilmesi “tebaa-i
sadıka”dan olmaları dolayısıyla Ermeniler için alınan kararın bunlara
tatbik edilmemesi isteniyordu33.
Aralık 1908’de Meclis-i Vükelâ’da Süryani Kadim vekilinin
istidası üzerine görüşülen konu yurtdışına çıkan Süryanilerin
durumunun ortaya konması açısından ilginçtir. Buna göre;
Mamuratilaziz, Diyarbekir ve Bitlis vilayetlerinde daha önce firar
etmiş olan Süryaniler geri dönmektedirler. Ancak perişan halleri
sebebiyle yardıma ihtiyaçları vardır. Bu sebeple Süryani patrik vekili
tarafından “bir mikdâr akçe itası” istenmektedir34.

31
Karpat; a.g.e., s.279.
32
Oswald Parry, H., Six Months In A Syrian Monastery, Horace Cox,
London 1895..,s.42-47.
33
B.O.A., MKT.MHM., Dosya No: 544, Gömlek No:7.
34
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Meclis-i Vükela Mazbataları (MV.), Dosya
No: 123, Gömlek No:26.

127
Makalelerle Mardin

KAYNAKÇA
Başbakanlık Osmanlı Arşivi
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Dahiliye Mektubî Kalemi
(DH.MKT.), Dosya No: 1349, Gömlek No:71; Dosya No: 1433,
Gömlek No:18; Dosya No: 1419, Gömlek No:72; Dosya No:1143,
Gömlek No:51.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Maliye Nezareti Defterleri,
Varidat Muhasebesi Defterleri, Cizye Defterleri Katalogu (ML. VRD.
CMH), 375
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Maliye Nezareti Defterleri,
Varidat Muhasebesi Defterleri, Cizye Defterleri Katalogu (ML. VRD.
CMH)1316
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mühime Kalemi Evrakı (MKT.
MHM.) , Dosya No:346, Gömlek No:83.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Sadaret Mektubî Kalemi Belgeleri
(MKT.UM.), Dosya No: 438, Gömlek No:25.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Sedaret Umum Vilayet Evrakı.,
Dosya No: 445, Gömlek No:9
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Hususi Maruzat (Y. A.
HUS.) , Dosya No: 164, Gömlek No:2.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Yıldız Umumi (Y.PRK.UM),
Dosya No:38, Gömlek No:64.

128
Ekonomi-Nüfus

Kitaplar ve Makaleler
Abdulgani Efendi (Abdulgani Fahri Bulduk); Mardin Tarihi,
Yayına Hazırlayan: Burhan Zengin, Ankara 1999.
Aydın, Suavi; Kudret Emiroğlu; Oktay Özel ve Diğerleri;
Mardin Cemaat Aşiret Devlet, Toplumsal ve Ekonomik Tarih Vakfı
Yayınları, İstanbul 2001.
Dolabani, Hanna;Tarihte Mardin, Itr-el Nardin fi Tarihi Merdin,
İstanbul 1972.
Emiri, Ali; Osmanlı Vilayât-ı Şarkiyyesi, (Sadeleştirenler:
Abdulkadir Yuvalı, Ahmet Hallaçoğlu), Kayseri 1992.
Faroqhi, Suraiya; Osmanlı’da Kent ve Kentliler, Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, İstanbul 2000.
Göyünç, Nejat; XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara 1991.
Panzac, Daniel; Osmanlı İmparatorluğu’nda Veba, Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, İstanbul 1999
Yılmazçelik, İbrahim; XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1995.

129
MARDİN’İN CUMHURİYET DÖNEMİ DEMOGRAFİK GELİŞİMİ

Mehmet Zeydin YILDIZ*

Özet:
Mardin, Anadolu’dan Mezopotamya’ya geçişte bir köprü olarak
sadece farklı coğrafyaların kavşağında yer almakla kalmamış, aynı
zamanda tarih boyunca çeşitli kültürlerin de önemli buluşma
noktalarından birini teşkil etmiştir. Mardin, bu özelliğinin doğal bir
sonucu olarak, yönetiminde bulunduğu egemen yapıya göre farklı
sosyo-ekonomik gelişme evreleri kaydetmiştir. Bu çalışmada
amacımız, esas olarak Mardin’in Cumhuriyet dönemi demografik
gelişimini ortaya koyarak bölgenin tarihsel ve toplumsal gelişimi ile
ilgili perspektiflere katkı sağlamaktır.
Giriş
Yerleşmelerin mevcut mekânsal sistem içerisindeki yerleri ve
hangi düzeyde bulunduğu, süreç içerisinde uğradığı değişimlerin
toplamı olarak karşımıza çıkar. Değişimlerin en fazla yaşandığı kent
merkezleri, bu bağlamda geçmişin bir aynası olarak

*
Yrd. Doç. Dr. Mehmed Zeydin YILDIZ Yüzüncü Yıl Üniversitesi,
Coğrafya Bölümü, Van, zeydin@hotmail.com

130
Makalelerle Mardin

değerlendirilebilir. Haliyle siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişmeler


ve bunların bir sonucu olarak belirginleşen demografik yapı, tüm bu
süreçlerin izini taşır. Böyle bir kent olan Mardin geçmişin ruhunu
taşıyan ve dünyanın önemli eski yerleşim birimlerinden biridir.
Medeniyetlerin kavşak noktası bir mekânda konumlanmış olmasından
dolayı bir kültür mozaiği olan müstesna kentlerdendir.
Mardin, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Suriye sınırında
bulunan 8806 km² yüzölçümüne sahip bir ildir ve Şırnak, Siirt,
Batman, Diyarbakır ve Şanlıurfa illeri ile çevrelenmiştir. Mardin İli,
tarihi Tur Abdin bölgesinin en önemli kesimini teşkil etmekte ve eski
gücü azalsa da, dinsel merkez olma işlevini sürdürmeye devam
etmektedir.
“Mardin” adının etimolojisine ilişkin çeşitli açıklamalar
bulunmaktadır. Kimileri bunun Ermenice “Mardi”den geldiğini
söylerken, kimileri de Süryanice “Merdo/Merdi (Kale)” den geldiğini
iddia etmişlerdir. Eski Yunan kaynakları bölgeye “Marde”, Romalılar
“Maride” adını verirken; Bizanslılar “Mardia” ve Araplar da
“Maridin” olarak adlandırmışlardır.1
Bu çalışmada, ilin idari gelişiminin yanı sıra, Cumhuriyet
dönemi nüfus gelişimi ve bunu etkileyen faktörler ile günümüz
Mardin’inin demografik özellikleri açıklanmaya çalışılacaktır.
1. Mardin’in İdari Gelişimine Genel Bir Bakış
Mardin, Mezopotamya’nın Anadolu ile kesiştiği bir bölgede
önemli ticaret yolları üzerinde yer almıştır. Tarih öncesinden beri
çeşitli kültürel, siyasal ve ekonomik ilişkilerin geçiş ve konaklama
alanı olmasından dolayı bölgede ağırlığını hep korumuştur. Mardin;
Hasankeyf, Midyat, Nusaybin ve Cizre’nin çevrelediği tarihi Tur
Abdin (İbadet Edenler Yurdu) bölgesinin de batıdaki kenarını
oluşturmaktadır. En az 7000 yıldan beri insan yerleşmelerinin
bulunduğu Mardin yöresi, başta Babil, Huri- Mitanni, Asur, Medler,

1
ERDOĞAN, E.-DİLAVER, Z., 2000, “Kültürlerin Birleştiği Kent: Mardin”,
GAP Bölgesinde Kültür Varlıklarının Korunması, Yaşatılması ve Tanıtılması
Sempozyumu (01-05 Haziran 1998 – Ş.Urfa), GAP Bölge Kalkınma İdaresi
Bşk. Yayını, Ankara, s. 269; AYDIN, S. ve Diğ., 2001, Mardin: Aşiret-
Cemaat- Devlet, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayını,
İstanbul, s. 8.

131
Ekonomi-Nüfus

Persler, Selevkoslar, Sasaniler, Bizanslılar, Mervaniler, Artuklular ve


Osmanlılar olmak üzere birçok devletin idaresi altında kalmış ve bu
devletlerin yönetim şeklinden ve yapısından, diğer yerleşmeler gibi,
derinden etkilenmiştir. Mardin’in gerek süreç içinde sıklıkla değişen
yönetimlerin boyunduruğuna girmesi, gerekse idari sınırlarda sürekli
olarak meydana gelen darlaşma ve genişlemeler, yörenin ticari ve
kültürel yapısı üzerinde önemli etkiler bırakmış, nüfus yapısı üzerinde
de büyük değişimler meydana getirmiştir.
M.Ö. 11. yüzyılda Asur Devleti’nin önemli merkezlerinden
olan Mardin ya da 2. binyıla ait yazıtlarda “Kaşyari” adıyla bilinen
Tur Abdin Bölgesi; Şuda, Taidu ve Amasaki eyaletleri arasında
bölünmüştü. Yine M.Ö. 9. yüzyıl Asur eyalet sisteminde bölge,
Çağçağ Havzası’nın oluşturduğu “Naşibina”, Mardin – Kızıltepe
yöresinin oluşturduğu “Rakmat” ve Tur Abdin’in Midyat – İdil
kesiminin oluşturduğu “Katmuhi/Kadmuhu” adıyla bilinmektedir.2
M.Ö. 500’lü yıllarda bölgeye egemen olan ve Satraplık adı verilen
eyalet sistemiyle ülkeyi yöneten Persler, Mardin ve çevresini Suriye –
Finike – Filistin Satraplığı’na bağlamışlardır.3 Mardin’in bazen
Mezopotamya, bazen de Anadolu’daki bölgesel sistemler içerisinde
oluşturulan ve zaman zaman otonom bir karakter kazanan yönetim
anlayışı sonraki dönemlerde de (örneğin Makedonyalılar, Selevkoslar,
Romalılar, Bizanslılar gibi) devam etmiştir. 5. yüzyılda Sasani idari
taksimatında Mardin, Tur Abdin ve Res-ül Ayn Yöresi ile beraber
“Arbayestan” eyaletini oluşturması4 buna örnek verilebilir.
7. yüzyılda bölgenin Arap-İslam orduları tarafından fethinden
sonra Sasaniler dönemindeki idari yapılanma bu kez “Diyar-i Rabia”
adıyla sürmüştür. Bölgenin İslam ordularınca ele geçirilmesinden,
Osmanlı idaresine geçtiği 16. yüzyıla kadar geçen süre içerisinde
Mardin ve çevresi başta Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler, İlhanlılar,
Akkoyunlular, Karakoyunlular ve Safeviler olmak üzere bölgeye
egemen olan güçler arasında sürekli el değiştirmiştir. Mardin ve
çevresinin bu değişimler sonucu zaman zaman çok büyük tahribatlara
uğramışsa da, yönetim yapısında çok fazla değişikliğe gidilmemiştir.

2
AYDIN, S. ve Diğ., 2001, age, s. 40-73.
3
ALİOĞLU, E.F., 2003, Mardin: Şehir Dokusu ve Evler, Türkiye Ekonomik
ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayını, İstanbul, s. 13.
4
AYDIN, S. ve Diğ., 2001, age, s. 62.

132
Makalelerle Mardin

Kanımızca, bu durumun belirgin nedenleri; bölgenin hem ticari, hem


de askeri bakımdan önemli bir lokasyonda bulunması, çoklu etnik ve
dinsel yapısı ve son olarak doğu Hıristiyanlığının en önemli temsilcisi
sayılan Süryanilerin ağırlıklı olarak Mardin ve çevresinde yaşamakta
oluşudur.
Bölgenin 1515 yılında Osmanlı idaresine geçmesinden sonra,
Mardin 1518’de oluşturulan Diyarbekir Beylerbeyiliği’nin 12
livasından birini teşkil etmiştir. 1526’da Diyarbekir Vilayeti’ne bağlı
Savur, Berriyecik ve Mardin kazalarından (sonradan bu yapıya
Nisibin ve Tur (Hasankeyf) nahiyeleri de dahil edilmiştir) müteşekkil
Mardin Sancağı oluşturulmuş, süreç içerisinde kaza sayısında sürekli
artma ve azalmalar meydana gelmiştir.5 Örneğin, Nusaybin bazen
Mardin’e bağlı kaza, bazen nahiye, bazen de müstakil sancak
görünümünde olup, Mardin’in kendisi de zaman zaman sancak
merkezi, kaza, hatta bazı yıllarda nahiye olarak da
zikredilebilmektedir (Harita 1). Bundan başka, Mardin Tanzimat’ın
ilanına kadar sürekli Diyarbekir, Bağdad ve Musul vilayetleri arasında
el değiştirmiştir. Örneğin; 1515–1647: Diyarbekir, 1647–1667:
Bağdad, 1667–1711: Diyarbekir, 1711–1747: Bağdad, 1747–1751:
Diyarbekir, 1751–1835: Bağdad, 1835–1839: Diyarbekir, 1839–1840:
Musul, 1842: Diyarbekir gibi.6 Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi,
bölgenin geçiş kuşağında olması faktörünün yanında, yerel güçlerin
hiç bitmeyen mücadeleleri de bunda büyük ölçüde rol oynamıştır.

5
GÖYÜNÇ, N., 1991, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Türk Tarih Kurumu
yayını, Ankara, s. 35-44.
6
AYDIN, S. ve Diğ., 2001, age, s. 164-165.

133
Ekonomi-Nüfus

Harita 1. 16. Yüzyılda Mardin (AYDIN, 2001’den)

1845 yılında Mardin’in tekrar sancak merkezi olarak


Diyarbekir’e bağlı bulunduğunu7, 1856 tarihli salnamede “Eyalet-i
Kürdistan’a bağlı 12 kazalı bir liva merkezi”8, 1867’deki Islahat ile
birlikte Diyarbekir Vilayeti’ne bağlı bir sancak9 olduğunu
görmekteyiz. 1869 tarihli Diyarbekir Vilayeti Salnamesi’ne göre,
Mardin Livası, Mardin, Midyat ve Cizre kazalarından oluşmakta idi.
1870’te Nusaybin, 1875’te Şırnak kazaları oluşturulmuş ve 1874’te
Hasankeyf Midyat’a, 1891’de Silopi Cizre’ye, 1894’te Kerburan
(Dargeçit) Midyat’a, 1898’de İdil Cizre’ye ve 1900’de Kızıltepe
Mardin’e bağlı nahiye merkezi haline getirilmişlerdir10 (Harita 2).
1908 yılı başlarında Diyarbekir Vilayeti’ne bağlı bir sancak olan
Mardin’in 4 kazası bulunmakta idi.11

7
GÖYÜNÇ, N., 1991, age, s. 47.
8
BAYKARA, T., 2000, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş I, Türk
Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara, s. 113, 244.
9
BAYKARA, T., 2000, age, s. 123.
10
AYDIN, S. ve Diğ., 2001, age, s. 217.
11
BAYKARA, T., 2000, age, s. 125.

134
Makalelerle Mardin

Cumhuriyet’in ilânı ile beraber Mardin vilayet haline getirilmiş


ve bu vilayet merkez kaza ile birlikte Cizre, Derik, Gercüş, Midyat,
Nusaybin, Savur ve Resülayn ile birlikte 8 kazadan oluşmuştur.
1931’de Kızıltepe ilçe haline getirilmiş, ancak Resülayn İlçesi
Ceylanpınar adıyla Urfa’ya bağlanmıştır. Bu tarihte, İdil ve Silopi
Cizre’ye, Dargeçit Midyat’a, Hasankeyf Gercüş’e ve Mazıdağı
Derik’e bağlı nahiye merkezi durumundadırlar. 1937’de Mazıdağı ve
İdil nahiyeleri ilçe haline getirilmiş ve böylece Mardin’in ilçe sayısı
10’a yükselmiştir. 1953’te Savur’a bağlı Maserti Nahiyesi Ömerli
adıyla, 1960’ta da Cizre’ye bağlı olan Silopi Nahiyesi ilçe merkezi
haline getirilmiş ve ilçe sayısı 12’ye yükselmiştir (Harita 3). 1990’da
idari yapıda önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Bu tarihte
merkeze bağlı Yeşilli Beldesi ile Midyat’a bağlı Dargeçit Bucağı ilçe
haline getirilmiş; buna karşılık, Gercüş İlçesi Hasankeyf ile beraber
yeni oluşturulan Batman İli’ne, Cizre, Silopi ve İdil ilçeleri ise
Şırnak’a bağlanmıştır. Böylelikle, Mardin’de ilçe sayısı tekrar 10’a
düşmüş ve o tarihten beri herhangi bir değişiklik meydana gelmemiştir
(Harita 4).

135
Ekonomi-Nüfus

Harita 2. 1890’da Mardin Sancağı (CUINET, 1891’den


değiştirilerek)

136
Makalelerle Mardin

Harita 3. 1970’lerde Mardin İli


Kuşkusuz, yukarıda aktarılan idari sınırlarda meydana gelen
değişimler ilin nüfus yapısını değiştirdiği gibi, yönetim araçlarıyla sıkı
bağlantısından ötürü ekonomik yapıda da değişimler meydana
gelmiştir. 1890’larda 20740 km² yüzölçümüne sahip olan Mardin,
1967’de 12734 km² ve günümüzde de 8806 km² ye düşmüştür.12

Harita 4. Günümüzde Mardin ili ve İlçeleri


2. Mardin İlinin Demografik Gelişimi
Yerleşmelerin lokasyon koşulları, sahip oldukları zenginlikler,
bunlardan yararlanma şekilleri, ekonomik, sosyo-kültürel yapı ve
bunun gibi gerek doğrudan yerleşmelerin kendilerinden kaynaklanan,
gerekse ülkenin genel koşulları; nüfus yapısı, hareketliliği ve
demografik değişim üzerinde önemli ölçüde etkili olur. Mardin de
tarihi boyunca siyasal bakımdan çok kez sınır teşkil etmesi, bunun
yanında aynı nedenlerle idari yapısında meydana gelen değişimler,
barındırdığı nüfusu destabilize etmiştir. Ayrıca, kültürel çeşitliliğe
sahip olması nüfusun hareketliliğinde zaman zaman önemli roller
oynamıştır. Bunların dışında, Osmanlı Devleti zamanında olduğu gibi,

12
AYDIN, S. ve Diğ., 2001, age, s. 219.

137
Ekonomi-Nüfus

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ülkede meydana gelen siyasal


ve ekonomik gelişmeler diğer yerleşmelere benzer şekilde Mardin’i de
derinden etkilemiştir. Bu nedenle, Mardin’in Cumhuriyet dönemi
nüfus gelişiminin ülke koşulları göz önünde bulundurularak
değerlendirilmesi gerekir.
Nüfusta meydana gelen değişimler iki şekilde olur: Birincisi,
doğumlar ve ölümlerle ortaya çıkan nüfus artış ve azalışları, ikincisi
ise, göçler yoluyla meydana gelen nüfus değişimleri. Bu değişimler,
mevcut yerleşmelerin nüfuslarının artmasına yol açtığı gibi, yeni yeni
yerleşim merkezlerinin ortaya çıkmasına yol açabilir. Bu bağlamda,
Türkiye’de genelde nüfusun gelişimi, özelde ise kentleşme olgusu
açısından 1923–50, 1950–80 ve 1980 sonrası olmak üzere farklı üç
dönem ayırt edilebilir.
1923–50 dönemi, Türkiye’nin savaştan yeni çıktığı, dolayısıyla
hem insan, hem de ekonomik kaynakların önemli ölçüde tüketildiği,
yönetim yapısının değiştiği ve siyasal reformların yol açtığı çeşitli
problemlerle uğraşıldığı bir evreye denk gelir. I. Dünya Savaşı ve
ardından Kurtuluş Savaşı ile erkek nüfusta meydana gelen büyük
kayıplar, 1930’lardan sonra savaş ihtimalinin tekrar gündeme
gelmesinin yarattığı psikolojik etkilerin yanında, üretim faaliyetlerinin
olmaması, tarım ağırlıklı ekonomik yapı, ulaşım ve iletişim
olanaklarının gelişmemiş olması ve son olarak da II. Dünya Savaşı’nın
buhranlı koşulları hem doğurganlık oranlarını etkilemiş, hem de ülke
içi nüfus hareketliliğini ya da göçleri sınırlamıştır. Nitekim 1927–35
devresinde % 2.1 olan yıllık nüfus artış hızının 1940–45 devresinde
%1.1’e düşmüş olması, 1945–50 devresinde tekrar %2.2 ve 1950–55
devresinde % 2.8’e yükselmiş olması13 yukarıdaki gerekçeleri
doğrulamaktadır. Bunun yanında, yeni ulus-devletin modernleşme
projeleri çerçevesinde çağdaş ve batılı kentler oluşturma anlayışı
çerçevesinde14 belli başlı kentlerin ön plana çıkması, ancak sermaye
yetersizliğinden dolayı esas sanayi faaliyetlerine geçilememesi hem
nüfus hareketliliğini azaltmış, hem de kentleşme hızının oldukça
düşük düzeylerde seyretmesine neden olmuştur.

13
KOMİSYON, 1995, Türkiye Nüfusu 1923–1994 Demografi Yapısı ve
Gelişimi, DİE Yayını, Ankara, s. 44.
14
ŞENGÜL, H.T., 2001, Kentsel Çelişki ve Siyaset, WALD Yayını, İstanbul,
s. 72.

138
Makalelerle Mardin

1950–80 devresinin belirgin özelliği, çok partili yaşama


geçilmesi ve gelişen demokrasi anlayışının insanların daha rahat
hareket etmesini kolaylaştırmış olmasıdır. Türkiye tarihinde bir
dönüm noktası olarak algılanabilecek bu dönemde sermayenin el
değiştirmesi, ithal ikameci de olsa sanayi faaliyetlerinin başlaması15
(demir-çelik sanayileri gibi) toplumsal mobiliteye neden olmuştur.
İstihdam olanaklarındaki bu gelişmelerin yanında, ulaşım ve iletişim
kolaylıklarının topluma yayılmaya başlaması da söz konusu
hareketliliği arttırmıştır. Daha önceleri kademeli bir şekilde meydana
gelen göçler, il içi nüfus değişimleri olarak belirginlik kazanırken,
ulaşım araçlarını gelişmesi ile doğrudan göç hareketlerinin ortaya
çıkması iller arası göçleri daha önemli hale getirmiştir. Tarımda
makineleşmenin başlaması ve toprak mülkiyet sistemindeki çözülme
ve değişimlerin tarım nüfusunun işsiz kalmış olmasına yol açmış
olmasının katkılarını da unutmamak gerekir. Sıraladığımız
değişimlerin demografik yansımalarını istatistik verileriyle de görmek
mümkündür. Örneğin, 1927–35 devresinde kentli nüfusun artış oranı
% 17.5, 1940-45’te %15.1, 1945-50’de % 22.4 ve 1950–55 devresinde
de % 55.6’dır.16 Yine 1927’de toplam kentsel nüfus içerisinde nüfusu
10.000–50.000 arasında olan yerleşmelerin oranı %53 ve nüfusu
50.000’nin üzerinde olan yerleşmelerin oranı da % 47 iken; 1950’de
bu oranlar sırasıyla % 46 ve % 54, 1960’ta % 38 ve % 62 ve 1980’de
de % 26 ve % 74 olarak gerçekleşmiştir.17 Bu da özellikle büyük
kentlere göçün giderek yoğunluk kazandığını göstermektedir.
1980 sonrası dönemin önemli özelliği, neoliberal politikaların
benimsenmesi ve bunun farklı alanlardaki yansımalarıdır. 12 Eylül
darbesinin hemen öncesinde başlayan bu süreç, her ne kadar 80’lerin
sonuna kadar pek bir uygulama alanı bulamamışsa da, 90 sonrası
politikaların temelini oluşturmuştur. Bir yandan küreselleşme ve ulus
aşırı şirketlerin tüm dünyadaki pazar arayışları ve küresel finans
hareketleri, öte yandan gelişen bölgesel entegrasyonlar ve işbirlikleri
Türkiye’yi de bu ağa dahil etmiştir. Dolayısıyla, ekonomi üzerinde

15
ATAAY, F., 2004, “Türkiye’de Kentsel ve Bölgesel Gelişme Dinamikleri
(1923-2000)”, Küreselleşme Kıskacında Kent ve Politika içinde, Detay
Yayıncılık, İstanbul, s. 15.
16
ÖZER, İ., 2004, Kentleşme Kentlileşme ve Kentsel Değişme, Ekin
Kitabevi, Bursa, s. 66.
17
KELEŞ, R., 2004, Kentleşme Politikası, İmge Kitabevi, Ankara, s. 61.

139
Ekonomi-Nüfus

devlet tekelinin azalmaya başlaması, özelleştirmeler, AB’ye adaylık


süreci ve yapısal reformlar sermayenin dolaşımını özgürleştirdiği gibi,
yatırımlar bağlamında da ülkenin gelişmesini sağlamıştır. Bunun
sonucu olarak büyük kentlerin nüfuslanma süreçleri hızlanmış ve
özellikle birkaç büyük kent yoğun göçlerle diğerlerinin aleyhine
olmak üzere sürekli büyümüşlerdir. Ekonomik nedenlerden
kaynaklanan bu nüfus hareketlerinin yanında, yine bu dönemde
ülkenin doğu ve güneydoğusundaki şiddet/terör de birçok insanın yer
değiştirmesine yol açmış ve bu bölgelerdeki yerleşmelerin büyüme
eğilimlerini altüst etmiştir.
Yukarıda özetlenen koşullar ve dönemsel özellikler ışığında
Mardin İli’nin nüfus gelişimini değerlendirmek, hem ülke koşullarında
kaynaklanan dışsal dinamikleri algılamayı, hem de yöreye özgü
koşullardan kaynaklanan içsel dinamikleri anlamayı ve bunların il
nüfusu üzerindeki etkilerini, dolayısıyla benzerlik ve farklılıkları daha
açık görmemizi kolaylaştıracaktır.
2.1. 1923–50 Dönemi
Mardin’in Cumhuriyet dönemi nüfusuna geçmeden önce,
geçmişteki nüfus yapısına da kısaca göz atmakta yarar vardır. Osmanlı
dönemi nüfus sayımlarının zaman zaman idari sınırlardan
kaynaklanan değişiklikler ve sayım metodu gibi nedenlerle ciddi
çelişkiler içerebildiğini, kadın nüfusun son dönemler hariç
sayılmadığını, ancak yine de önemli bir karşılaştırma ölçütü olduğunu
da belirtmeliyiz. Tahrir defterlerine göre, 1518’de Mardin
Sancağı’nda (tahrir defterlerindeki hane sayısı 5 ile çarpılarak
ortalama nüfus tahmin edilmeye çalışılmıştır) 46997 (% 57’si
Müslüman), 1540’ta 79893 (% 72’si Müslüman) kişinin yaşadığı
tahmin edilmektedir.18 1770’li yıllarda bölgeye gelen Niebuhr, Mardin
kent merkezinde 2000’i Müslüman, 10’u Yahudi ve geriside
Hıristiyan olmak üzere 3000 civarında ev sayar.19 1871 Diyarbekir
Vilayet Salnamesi’ne göre, Mardin Sancağı’nda 60844’ü Müslüman
(% 82) olmak üzere 73967 erkek nüfus yaşamaktaydı ve sancak
içerisinde nüfusun en yoğun bulunduğu merkez Midyat Kazası idi.20

18
GÖYÜNÇ, N., 1991, age, s. 81-88.
19
ALİOĞLU, E.F., 2003, age, s. 31.
20
KOMİSYON, 1980, Yurt Ansiklopedisi “Mardin” maddesi, Anadolu
Yayıncılık, İstanbul, s. 5769.

140
Makalelerle Mardin

1881/1882–1893 Osmanlı Nüfus Sayımı’na göre, Mardin Sancağı’nda


77157’si Müslüman (% 81) olmak üzere 95220 kişi yaşamaktadır.21
Vital CUINET, 1890’ların başında Mardin Sancağı’nda 122522’si
Müslüman (% 63) olmak üzere 193022 kişinin22, 1901 tarihli
Diyarbekir Vilayet Salnamesi 308770 kişinin23 ve 1914 tarihli
Osmanlı Nüfus Sayımı da sancak dahilinde 163515’i Müslüman (%
76) olmak üzere 214646 kişinin yaşadığına24 ilişkin bilgi mevcuttur.
Nüfus verileri arasında büyük farkların olmasında, bağlı kaza ve
nahiye sayısının sürekli değişmesinin önemli rol oynadığını
söyleyebiliriz. Nüfusla ilgili rakamlar incelendiğinde, Müslüman
olmayan nüfusun genellikle %20 ve üzerinde oranlara sahip olduğunu
görürüz. Mardin İli’ndeki gayrimüslim nüfusun en büyük kısmını
Süryaniler oluşturmaktadır. Mardin ve Midyat kazalarında yoğunlaşan
Süryanilerin haricinde, daha az miktarda Ermeni Gregoryen ve Yezidi
nüfus da bulunmaktadır.

21
KARPAT, K.H., 2003, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul, s. 174-175.
22
CUINET, V., 1891, La Turquie d’Asie, C: II, Paris, s. 496-497.
23
KOMİSYON, 1980, age, s. 5769.
24
KARPAT, K.H., 2003, age, s. 214-215.

141
Ekonomi-Nüfus

Tablo 1. Mardin İli’nin Nüfus Gelişimi (1927–2000)

Yıl Toplam Oranı (%) Toplam Kır Oranı Toplam Yıllık


Kent Nüfusları (%) Nüfus Nüfus
Nüfusları Artış
Hızı
(%)

1927 47487 25.9 135984 74.1 183471 -

1935 46983 20.5 182983 79.5 229921 3.2

1940 53600 21.3 198905 78.7 252505 1.9

1945 45977 19.7 188480 80.3 234457 -1.4

1950 49945 18.6 219545 81.4 269490 2.9

1955 62346 20.5 243174 79.5 305520 2.6

1960 73907 21.0 279504 79.0 353411 3.1

1965 90093 22.7 307787 77.3 397880 2.5

1970 119852 26.5 333240 73.5 453092 2.7

1975 155876 30.0 363811 70.0 519687 2.9

1980 192004 34.0 372963 66.0 564967 1.7

1985 244000 37.5 408069 62.5 652069 3.0

1990 249032 44.7 308695 55.3 557727 -2.9

2000 391249 55.5 313849 44.5 705098 2.6

Kaynak: DİE Verileri (1927–2000)


Şekil 1. Mardin İli’nde Yıllık Nüfus Artış Hızları (1927–2000)

142
Makalelerle Mardin

%
4,0

3,0

2,0

1,0

0,0

-1,0

-2,0

-3,0

-4,0

Tablo 2. 1927-50 Döneminde Mardin İli’nin Nüfusu

143
Ekonomi-Nüfus

1927
İlçe Adı Kent Köy Toplam
Mardin M. 22249 25238 47487
Cizre 5348 21682 27030
Derik 2657 12407 15064
Gercüş 1859 19465 21324
İdil - - -
Kızıltepe - - -
Mazıdağı - - -
Midyat 3918 28310 32228
Nusaybin 2851 9422 12273
Savur 2352 25234 27586
1935
İlçe Adı Kent Köy Toplam
Mardin M. 22517 20232 42749
Cizre 5485 23478 28963
Derik 3045 17145 20190
Gercüş 2798 24519 27317
İdil - - -
Kızıltepe 944 14653 15597
Mazıdağı
- - -
Midyat 7519 38628 46147
Nusaybin 1931 14635 16566
Savur 2744 29648 32392

144
Makalelerle Mardin

1940
İlçe Adı Kent Köy Toplam
Mardin M. 23740 17861 41131
Cizre 5575 15588 21163
Derik 3271 11769 15040
Gercüş 2400 26740 29140
İdil 1657 11916 13573
Kızıltepe 1658 18305 19963
Mazıdağı 1287 12366 13653
Midyat 9475 37179 46654
Nusaybin 2074 14229 16303
Savur 2933 32952 35885

1945
İlçe Adı Kent Köy Toplam
Mardin M. 18522 20069 38591
Cizre 4419 12856 17275
Derik 3586 12714 16300
Gercüş 2328 23077 25045
İdil 1344 10295 12269
Kızıltepe 1484 17561 19045
Mazıdağı 1520 11909 13429
Midyat 7660 31296 38956
Nusaybin 2311 13820 16131
Savur 2803 34253 37056

145
Ekonomi-Nüfus

1950
İlçe Adı Kent Köy Toplam
Mardin M. 19354 23241 42595
Cizre 5425 14163 19588
Derik 3844 15357 19201
Gercüş 2430 26662 29092
İdil 1081 11763 12844
Kızıltepe 2439 21895 24334
Mazıdağı 1488 11974 13462
Midyat 8106 38948 47054
Nusaybin 2647 17786 20433
Savur 3131 37754 40885

Kaynak: DİE Verileri (1927-1950).


Mardin İli’nin 1927’deki nüfusu 183471 kişidir. Mardin
nüfusunun 13 yıl öncesine göre %14.5 gerilemesinin nedenlerinden
birisi, I. Dünya Savaşı ve ardından Kurtuluş Savaşı’nın toplumsal –
demografik etkileridir. Diğer bir önemli neden de, özellikle
gayrimüslim nüfusun I. Dünya Savaşı sonrası yoğun bir şekilde göç
etmiş olmalarıyla ilgilidir. Her ne kadar, Cumhuriyet kurulduktan
sonra 1928 yılında göç etmek zorunda kalanlara geri dönme hakkı
verilmişse de Süryanilere bu hak tanınmamış ve Doğu – Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nden göç eden on binlerce Süryani bir daha
topraklarına dönememişlerdir.25 Tablo 5’te de görülebileceği gibi,
1914 tarihinde Mardin’in Müslüman nüfusu 163515 kişi olup, 1927
nüfus sayımında 163094’e gerilemiş, dolayısıyla Müslüman nüfusta
bir artma meydana gelmemişse de en azından aynı kalabilmiştir. Buna
karşılık, gayrimüslim nüfus 49131’den % 141 azalarak 20377’e
düşmüştür. Gerek I. Dünya Savaşı esnasında, gerekse savaş sonrası
yaşanan çeşitli bölgesel-siyasal gelişmeler Müslüman olmayan
nüfusun göçüne neden olmuştur. Bu gelişmelerle ilintili olarak,

25
BİLGE, Y., 2001, Geçmişten Günümüze Süryaniler, Zvi-geyik Yayınları,
İstanbul, s. 20.

146
Makalelerle Mardin

aslında ilk Süryani göçünün 1895’lerde başladığını ve 1930’lara kadar


sürdüğünü söyleyebiliriz.26
Tablo 3. Mardin Vilayeti’nde Dinler ve Dillerin Dağılımı
(1927)
İlçe Adı Dinler Diller

Müslüman Gayrimü Türkçe Kürtçe Arapça Diğer


slim

Mardin M. 41175 6312 5820 15640 25698 329

Cizre 21762 5274 3087 18797 1556 577

Derik 14949 115 254 14694 72 44

Gercüş 20966 358 109 17447 3549 219

Midyat 25358 6870 834 15078 11223 5293

Nusaybin 11212 1061 1024 9604 1109 536

Savur 27203 383 387 18749 8443 7

Resülayn 469 4 349 32 84 8

TOPLAM 163094 20377 11864 110041 51734 7012

Kaynak: İstatistik Umum Müdürlüğü, 1929, Umumi Nüfus


Tahriri, Ankara, sf. 221–222;243–244.
1927 nüfus sayımı verilerinde dikkat çekici bir nokta da, ilin
ikinci büyük dinsel grubunu oluşturan Süryaniler ile ilgili bilgilerin –
sonraki sayımlarda da- yer almamış olmasıdır. Sayımın dinler başlığı
altında 9521 kişi “Sair Dinler” ve 1660 kişi de “Dinsiz veya Dini
Meçhul” olarak kaydedilmiştir. Bu iki başlık altında kaydedilen
nüfusun tüm Türkiye’deki toplamı 20196, Mardin İli’ndeki toplamı
ise 11181’dir ve geri kalan nüfus da Diyarbakır, Siirt ve Hakkâri’de
toplanmıştır. Bu nedenle sözü edilen nüfusun Kadim Süryaniler,

26
AKYÜZ, H.G. ve AKTAŞ, Ş., 2004, Bakisyan (Alagöz) Küyü’nün
Tarihçesi, Mardin, s. 94.

147
Ekonomi-Nüfus

Nasturiler, Keldaniler ve Yezidiler olduğu kuvvetle muhtemeldir. Her


ne kadar bunları birbirinde ayırmak zor olsa da, büyük kısmının Doğu
Hıristiyanları olduğu söylenebilir. Diller ile ilgili verilerden de bu
ayrımı yapmak mümkün görünmemektedir. Çünkü sadece Kadim
Süryaniler günlük yaşamlarında kendi dillerini yoğun olarak
kullanmakta, Yezidiler Kürtçe konuşmakta, Nasturiler ile Keldaniler
ise ibadet dili olarak Süryanice kullanmalarına rağmen, günlük
yaşamlarında hem Süryanice, hem de Kürtçe konuşmaktadırlar.27
Tablo 4. Mardin Vilayeti’nde Meslekler (1927)
İlçe Adı Zirai Sinai Ticari Serbest Memur Hakim Ordu PTT Muhtelif TOPLAM

Mardin 7682 1711 1296 210 407 28 2756 89 408 14587


M.
Cizre 5123 166 284 81 76 - 495 3 142 6370

Derik 2357 84 154 31 34 1 153 2 15 2834

Gercüş 3898 556 100 115 34 - 26 - 160 4889

Midyat 4263 444 244 112 77 4 535 6 191 5877

Nusaybin 5578 61 159 43 84 - 854 1 18 6801

Savur 6533 147 446 65 90 3 235 - 503 8022

Resülayn 73 6 6 3 26 1 275 7 2 399

TOPLAM 35507 3175 2689 660 828 37 5329 108 1439 49779

Kaynak: İstatistik Umum Müdürlüğü, 1929, sf. 199–200.


1927 nüfus sayımının meslekler ile ilgili verileri incelendiğinde,
tarımın egemen ekonomik faaliyet olduğu ve Mardin merkez hariç,
hiçbir ilçede kentsel yapının gelişmediği görülür. Mardin kentinin
yüzyıllardır idari merkez işlevine sahip olmasından dolayı, tarım dışı
ekonomik fonksiyonlarının geliştiği söylenebilir. Zaten 1965 yılına
kadar, kentbilimcilerin ileri sürdüğü asgari 10000 nüfus kriterinin
Mardin merkez hariç hiçbir ilçede gerçekleşmediğini görüyoruz. Bu
durumun aynı devrede Türkiye’deki kentleşme dinamikleri ile
bağlantısını da unutmamak gerekir. 1927 sayımındaki önemli
bulgulardan birisi de, 1210 km² yüzölçümüne rağmen kendisine bağlı
4 köyü bulunan toplam 473 nüfuslu Resülayn İlçesi’dir. Bu nüfusun
da 275’nin ordu mensubu olması ayrıca ilginçtir (Tablo 4).

27
DÜNDAR, F., 2000, Türkiye Nüfus sayımlarında Azınlıklar, Çiviyazıları,
İstanbul, s. 63.

148
Makalelerle Mardin

Dolayısıyla, 1927’de Resulayn İlçesi’nin tümüyle ordu mensubu ve


ilçedeki kamu görevlilerinden oluştuğunu söyleyebiliriz. Aslında
Resulayn Kazası, 1921 tarihinde Suriye’ye bırakılmış, ancak kaza ve
bağlı yerleşim birimleri ikiye ayrılmıştır. Eski kazanın Türkiye
tarafında kalan kesiminde 1927’de aynı adla bir ilçe kurulmuş, daha
sonra ilçe statüsü lağvedilerek Ceylanpınar adıyla Viranşehir’e bağlı
bir köy haline getirilmiş ve 1982’de ilçe tekrar haline getirilmiştir.
Tablo 5. Mardin’de 1914- 65 Döneminde Dinlerin Dağılışı
Sayım Yılı DİNLER

Müslüman Artış Müslüman Artış


Nüfus Oranı (%) Olmayan Oranı
Nüfus (%)

1914 163515 - 51131 -

1927 163094 0.002 20377 -60.1

1935 209658 28.5 20263 -0.5

1945 215935 3.0 18522 -8.6

1955 284668 31.8 20852 12.5

1965 365561 28.4 32319 54.9

Kaynak: DİE 1927-65 GNS Verileri; Karpat, 2003; Dündar,


2000.

149
kişi
400000
Müslüman Nüf us
350000
Müslüman Olmayan
300000 Nüf us

250000

200000

150000

100000

50000

0
1914 1927 1935 1945 1955 1965

Şekil 2. Mardin’de Yıllara Göre Dinler


1935 ve 1940 yıllarında Mardin nüfusu sürekli büyüme
göstermiştir. Ancak, 1940’ta nüfus artış hızı bir önceki döneme göre
düşük seyretmiştir. Bunun nedeni, II. Dünya Savaşı’nın yaklaşmasının
neden olduğu psikolojik etkilerdir. 1927–35 arasında Müslüman
olmayan nüfustaki azalma (Tablo 5), bu kesimin göçünün devam
ettiğini göstermektedir. Nitekim sair dinler başlığı altındaki nüfus
9521’den 8077’ye düşmüştür. Yukarıda sıralanan göç nedenlerine ek
olarak, bu dönemde Süryanilerin Patriklik merkezinin Suriye’ye
taşınmış olmasını; hem bir neden, hem de bir sonuç olarak algılamak
mümkündür. 1940 yılında Cizre’nin kırsal nüfusunun %33.7 oranında
azalması ise, bu ilçeye bağlı köy sayısının 130’dan 86’ya düşmesi ile
alakalıdır.
1940–45 devresinde Mardin İli, % 7.1 oranında nüfus kaybına
uğramıştır. Nüfus kaybının Mardin, Midyat ve Cizre kent merkezleri
ile Midyat, Gercüş ve İdil ilçelerinin kırsal alanlarında gerçekleşmiş
olması önemlidir. Midyat İlçesi nüfusundaki kayıp %16.5’tir ve ildeki
tüm kayıpların yaklaşık % 43’nü teşkil etmektedir. Nüfus
azalmalarının birkaç nedeni bulunmaktadır: Birincisi, II. Dünya
Savaşı’nın neden olduğu psikolojik baskıdır. Türkiye savaşa
girmemesine rağmen genel seferberlik koşullarının neden olduğu
teyakkuz hali, toplum psikolojisini etkilemiş, bu da doğum oranlarını
düşürmüştür. İkinci olarak, Mardin Vilayeti, bir önceki döneme
nazaran 1141 km² küçülmüş ve idari sınırlarda meydana gelen kimi

150
Makalelerle Mardin

değişimler bazı alanların nüfuslarının düşmesinde rol oynamıştır.


Üçüncü ama önemli bir neden de, ilde yaşayan Hıristiyan nüfusla
ilgilidir. 1942’de uygulamaya konan “Varlık Vergisi”, Türkiye’nin
diğer bölgelerinde olduğu gibi, Mardin’de de, başta Süryaniler olmak
üzere Müslüman olmayan nüfusun kitleler halinde göç etmesine yol
açmıştır.28 Süryani din adamı Gabriyel AKYÜZ, Süryaniler arasında
son yüzyıla ilişkin dört önemli göç dalgasının meydana geldiğini ifade
etmektedir: Birincisi, 1895’ten 1930’lu yıllara kadar sürmüş ve daha
çok ABD, Kanada, Brezilya, Arjantin ve Venezüella gibi ülkelere
yönelik olmuştur. İkincisi, 1942’deki koşullardan dolayı daha çok
Suriye, İsrail, Irak ve Ürdün gibi ülkelere; üçüncüsü de 1965’lerde
İstanbul’a, son olarak da 1975’lerden başlayarak günümüze kadar
süren ve Avrupa ülkelerine yönelik olarak gerçekleşmiştir.29 Yine
1950 yılında İdil merkez ilçe nüfusunun düşmesi, devam eden Süryani
göçü dolayısıyladır.
2.2. 1950–80 Dönemi
50’li yıllar Türkiye siyasal tarihi açısında önemli bir döneme
denk düşmektedir. Zira çok partili siyasal sisteme geçilmiş, tarımda
makineleşme başlamış ve ilk ağır sanayi faaliyetlerine yine bu
dönemde geçilmiştir. Radyo gibi kitle iletişim araçlarının daha geniş
kitleler tarafından kullanılması ve ulaşım olanaklarının nispeten
gelişmesi, özellikle büyük kentlerdeki işgücü ihtiyacını karşılamak
üzere insanların yerlerinden olmasına yol açmıştır. 1960’lı yıllardan
itibaren Avrupa’ya işçi akımının baş göstermesi, sözü edilen
hareketliliğin bir devamı olarak kabul edilebilir. 1950 ve 1955
yıllarında Mardin nüfusundaki artış yıllık % 2.5’in üzerinde olmuştur
(1945–50: % 2.9, 1950–55: % 2.5, 1955–60: %3.1). Bu artış oranlarını
kent ve kır açısından değerlendirdiğimizde, 1950–55 devresinde
kentsel nüfustaki % 24.8 artışa karşılık, kırsal nüfustaki artış % 10.7;
1955–60 devresinde ise, kentsel nüfusta % 18.5 ve kırsal nüfusta %
14.9 artış meydana gelmiştir. Mardin merkez ilçenin kırsal
alanlarındaki nüfus azalması da, bahsettiğimiz bu yapı ile alakalıdır.
Yukarıda da belirtildiği gibi, tarımda makineleşme ve toprak mülkiyet
sistemindeki problemler, köylülerin topraksız ve işsiz kalmasına yol

28
KESER, E., 2002, Tur Abdin, Türkiye Toplumsal ve Ekonomik Tarih
Vakfı Yayını, İstanbul, s. 19.
29
AKYÜZ, G. ve AKTAŞ, Ş, 2004, age, s. 94.

151
Ekonomi-Nüfus

açmış; bunun sonucu olarak da önce yakındaki idari merkezlere,


ardından daha büyük yerleşim birimlerine doğru kademeli bir göç
hareketi ortaya çıkmıştır.
1950–60 devresinde Ömerli ve Silopi yeni ilçeler olarak ortaya
çıkmışlardır. 1950 ve 1955 yıllarındaki nüfus sayımlarında Midyat
kent merkezi nüfusunun hiç değişmeden 8106 olarak kalması, ilginç
bir husustur ve görünür hiçbir açıklaması da bulunmamaktadır (Tablo
6). 1953’te Savur’a bağlı Maserti Bucağı’nın Ömerli adıyla ve 1960’ta
Cizre’ye bağlı Silopi Nahiyesi’nin ilçe haline getirilmeleri, her iki
ilçenin de kırsal nüfuslarının düşmesine yol açmıştır.
Tablo 6. Mardin İli’nin 1950–80 Dönemindeki Nüfus
Gelişimi
1955 1960 1965
İlçe Adı Kent Köy Toplam Kent Köy Toplam Kent Köy Toplam
Mardin M. 24329 22112 46441 28382 28434 56816 30974 30545 61519
Cizre 5646 19570 25216 6473 9618 16091 8662 10705 19367
Derik 5466 16817 22283 5660 18246 23906 6684 21987 28671
Gercüş 2585 28627 31212 2354 32305 34659 2593 32753 35346
İdil 1176 13137 14313 1694 19265 20959 2109 23067 25176
Kızıltepe 4501 23385 27886 6379 26107 32486 9589 30864 40453
Mazıdağı 1872 13685 15557 1999 15783 17782 2435 16387 18822
Midyat 8106 44752 52858 9621 50560 60181 10391 53853 64244
Nusaybin 3161 19738 22899 5011 26674 29685 7584 28588 36172
Ömerli 2013 14772 16785 1998 15505 17503 2381 15913 18294
Savur 3491 26579 30070 3379 26613 29992 4046 27360 31406
Silopi - - - 957 12394 13351 2645 15765 18410

152
Makalelerle Mardin

1970 1975 1980


İlçe Adı Kent Köy Toplam Kent Köy Toplam Kent Köy Toplam
Mardin M. 33740 33235 66975 36629 37075 73704 39137 38883 78020
Cizre 11137 11447 22584 15557 12549 28106 20003 12630 32633
Derik 11170 25685 36855 13292 26026 39318 15288 27599 42887
Gercüş 3404 36986 40390 4393 37021 41414 4649 37431 42080
İdil 2883 25123 28006 4862 27287 32149 6202 30072 36274
Kızıltepe 16376 36504 52880 21531 39484 61015 30445 43527 73972
Mazıdağı 3058 17398 20456 4842 18337 23179 7938 18962 26900
Midyat 12987 57323 70310 16905 64073 80978 19951 64674 84625
Nusaybin 14994 29186 44180 23684 31950 55634 30981 32580 63561
Ömerli 3074 15447 18521 4738 17551 22289 4499 14505 19004
Savur 4106 27071 31177 4983 29808 34791 6100 30272 36372
Silopi 2923 17835 20578 4460 22650 27110 6811 21828 28639

Kaynak: DİE Verileri (1955–80).


1965–75 arası dönemde Mardin İli’nde yıllık nüfus artış hızları
hep %2.5’in üzerinde seyretmiştir. 1960’lı yıllardan itibaren hem
kırsal kesimden kaynaklanan yoğun göç, hem de merkezlerin idari
fonksiyonlarının gelişmesinden kaynaklanan nedenlerle kent
nüfuslarının yoğun bir şekilde arttığı görülmektedir. 1965 yılında
Midyat ve 1970 yılında da Cizre, Derik, Kızıltepe ve Nusaybin ilçe
merkezleri 10000 nüfus sınırını aşmışlardır. Bunlar içerisinde özellikle
Kızıltepe ve Nusaybin kentleri çok hızlı bir nüfuslanma ve gelişme
sürecine girmişlerdir. Örneğin, Kızıltepe ilçe merkezi nüfusu 1960-65
arasında % 50.3, 1965-70’te %70.7, 1970-75’te %31.4 ve 1975-80’de
% 41.4 oranında artış göstermiş; Nusaybin merkezde de aynı
tarihlerde sırasıyla %51.3, % 97.7, %57.9 ve % 30.8 oranlarında
artışlar gerçekleşmiştir. Bu iki kent, günümüzde de Mardin’in en
büyük ilçeleridir. Gerek Kızıltepe, gerekse Nusaybin’in transit ticaret
yolları üzerinde bulunması, Kızıltepe’nin bu bağlamda önemli bir
konaklama istasyonu durumunda olması ve her iki kentin Suriye
sınırında olması, söz konusu merkezlerin sürekli nüfuslanmasına yol
açmıştır. Kızıltepe’nin tarihi İpek Yolu’nun güney kesimini oluşturan
Gaziantep-Mardin karayolu üzerinde ve yolların kavşağında

153
Ekonomi-Nüfus

bulunması, ulaşım bakımından üstün ve elverişli bir konuma sahip


olması sonucunu doğurmuş ve yerleşmenin ticari bir merkez olarak
öne çıkmasını sağlamıştır. Kızıltepe-Mardin arasında son yıllarda
organize sanayi bölgesi ile küçük ve orta ölçekli bazı sanayi
kuruluşlarının açılması, bu kentin neredeyse Mardin’in iki katı
nüfuslanmasına yol açmıştır. Kızıltepe ve Nusaybin kentlerinin sınırda
olması, yasal transit geçiş ve ticaretin yanı sıra yasadışı sınır
ticaretinin de artmasına ve bu kentlerin cazibe merkezi haline
gelmesine yol açmıştır. Bu nedenlerle beraber, kırsal alanlarda
yaşayan insanların tarım sektöründeki sorunlar nedeniyle kırla
ilişkilerini koparması da, bu kentlerin Mardin içerisinde en fazla göç
alan merkezler olmalarını sağlamıştır. Nitekim 1965–80 yılları
arasında Kızıltepe İlçesi’nde kırsal nüfustaki % 41.0 artışa karşılık
kentsel nüfusta % 217.4 oranında bir artış meydana gelmiştir. Aynı
dönemde Nusaybin İlçesi’nde kentsel nüfusta % 308.5 ve kırsal
nüfusta sadece % 13.9 oranında artış meydana gelmiştir.
1965–80 arasında Mardin’deki nüfus artışları belirli
merkezlerde daha çok yoğunluk kazanmıştır. Yukarıda bahsedilen
merkezler dışında da bazı ilçe merkezlerinde ciddi artışlar meydana
gelmiştir. Ancak, Derik, İdil, Mazıdağı, Ömerli ve Silopi gibi ilçe
merkezlerinin nüfuslarındaki artış, bu ilçelerin idari yapılarından
kaynaklanan ve çoğu askeri birlikler olmak üzere bu ilçelerde hizmet
sektörünün gelişmesinden kaynaklanmaktadır. Sürekli artışların
olduğu il nüfusunda 1975–80 arasında yıllık artış hızının % 1.7’ye
gerilemesi aslında tüm Türkiye’de gözlenebilen bir durumdur. 1940–
45 döneminde olduğu gibi, bu dönemde de Türkiye’nin içerisinde
bulunduğu sosyal ve siyasal kaotik durumun psikolojik etkisiyle hem
göç hareketlerinde hem de doğum oranlarında düşmeler meydana
gelmiştir. Nüfus artış hızlarının en çok gerilediği yerlerin, Türkiye
genelinde olduğu gibi, kentsel mekânlar olması da kentlerin
saydığımız nedenlerden dolayı daha güvensiz ortamlar olması
nedeniyledir.
2.3. 1980 Sonrası Dönem
1980 sonrası dönem, soğuk savaş döneminin bittiği,
küreselleşme olgusunun etkilerinin tüm dünyada derinden hissedildiği
ve kitle iletişim ve ulaşım olanaklarının muazzam derecede yaygınlık
gösterdiği, dolayısıyla insan hareketliliğinin tüm alanlarda olağanüstü

154
Makalelerle Mardin

boyutlara ulaştığı yeni bir süreci başlatmıştır. Türkiye de bu süreci


siyasal, ekonomik ve toplumsal ölçeklerde yaşamaya devam
etmektedir. Bu sürecin belirgin demografik sonuçları, kentleri ve
kentsel ekonomileri öne çıkarmış, kentler farklı ilişkiler ağı üzerinden
birbirine eklemlenmiştir. Bu da kırsal yaşamın geleneksel koşullarını
felç etmiştir. Bütün Türkiye’de 80 sonrası kentleşme hızındaki
büyümeler, bu değişimlerin mekânsal ve demografik göstergeleri
olarak görülmelidir.
Tablo 7. Mardin İli’nin 1980 Sonrası Demografik Gelişimi
1985 1990 2000
İlçe Adı Kent Köy Toplam Kent Köy Toplam Kent Köy Toplam
Mardin M. 44085 47054 91139 53005 30858 83863 65072 43268 108340
Cizre 29496 15236 44372 - - - - - -
Dargeçit - - - 10079 21357 31436 16541 11070 27611
Derik
13975 31036 45011 13201 32782 45983 19806 35472 55278
Gercüş 5491 36870 42361 - - - - - -
İdil 8465 31398 39863 - - - - - -
Kızıltepe 40852 49175 90027 60134 70505 130639 113143 70332 183475
Mazıdağı 8289 20734 29023 5277 20750 30276 11194 16240 27434
Midyat 22169 66869 89038 29569 43360 72929 55669 71416 128085
Nusaybin 45178 37542 82720 49671 35777 85448 74110 29753 103863
Ömerli 6221 14746 20967 7152 11784 18936 7197 7387 14584
Savur 6708 33043 39751 6244 29588 35832 7817 26585 34402
Silopi 13071 24366 37437 - - - - - -
Yeşilli - - - 10451 11934 22385 19700 2326 22026

Kaynak: DİE Verileri (1985–2000).


1980 sonrasında Mardin’de kırsal nüfusun gittikçe artan
oranlarda olmak üzere düştüğünü görmekteyiz. 1980 yılında % 34
olan kentsel nüfus oranı, 2000 yılında %55.5’e yükselmiştir (Tablo 7).
1980–90 yılları arasında idari yapıda herhangi bir değişiklik
olmadığı gibi, köy sayısında da bir değişim meydana gelmemiştir.
Ancak, il içi mevcut yerleşmelerin nüfuslarında büyük değişimler
olmuştur. Köylerden ilçe merkezlerine olan göçlerde büyük artışlar
meydana gelmiş ve köylerin toplam nüfus içerisindeki oranlarında %

155
Ekonomi-Nüfus

10 düşüş kaydedilmiştir. 1980 sonrasında Kızıltepe ve Nusaybin


kentleri hızlı büyümelerini sürdürmüşlerdir. Önceki bölümlerde de
aktarıldığı gibi, bu büyüme esas olarak her iki yerleşmenin
konumundan kaynaklanmakla beraber, aşağıda değinileceği üzere
bölgesel koşullarla da yakından ilgilidir. Kızıltepe kentinin nüfusu
1985–2000 yılları arasındaki 15 yılık süre içerisinde % 176.9 oranında
artarken, kırsal nüfustaki artış sadece % 43 ile sınırlanmıştır. Daha
düşük oranlarda olmak üzere diğer yerleşmelerin de kentsel
nüfuslarında artışlar gerçekleşmiştir. Yine 2000 yılında Ömerli ve
Savur ilçeleri hariç tüm ilçe merkezleri 10000 sınırının üzerinde
nüfuslanmışlardır.
1990 yılında Mardin İli’nin idari yapısında büyük değişiklikler
meydana gelmiştir. Dargeçit Bucağı ile Yeşilli Beldesi ilçe haline
getirilirken, Cizre, Gercüş, İdil ve Silopi ilçeleri Mardin’den ayrılarak
yeni oluşturulan Şırnak ve Batman illerine bağlanmışlardır. Bu
yeniden yapılanma, ilin yüzölçümünü 12607 km² den 8806 km² ye,
ilin köy sayısını da 721’den 522’ye düşürmüş ve böylece toplam
nüfusta 94322 kişilik ya da % 14.4’lük bir azalma (kırsal nüfusta %
35) meydana gelmiştir. Ancak, Mardin İli’nden ayrılan ilçelerin bazı
köyleri Mardin’e bağlı kalmaya devam etmişlerdir. Ayrılan 4 ilçenin
toplam nüfusnun 164393 kişi olması da bunu göstermektedir. İdari
yapıda meydana gelen değişimlerin önemli bir sonucu da, Suriye ve
Irak ile sınırı bulunan ilin komşuluğunun, bu tarihten sonra sadece
Suriye ile devam etmiş olmasıdır.
1990 yılından sonra gerek kırsal alanlardan ilçe merkezlerine,
gerekse il dışına gerçekleşen göçlerde büyük artışlar meydana
gelmiştir. Kırsal ekonominin toplumun yaşamını sürdürecek
koşulların çok gerisinde olması, topraksızlaşma ve mülkiyet
sisteminden kaynaklanan tarım topraklarının giderek küçülmesi,
insanların orta ve büyük kentlere göç ederek buralarda sanayi, hizmet
ve enformel sektörlerde kendilerine yer bulmaya çalışmalarına yol
açmıştır. Büyük kentlerin daha da büyümelerine yol açan bu süreç,
başta kentsel hizmetler ve altyapıda tıkanmalar ile gecekondulaşma
olmak üzere birçok sorunu da beraberinde getirmiştir.
1990 sonrası göçlerin önemli nedenlerinden bir diğeri de, Doğu
ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde baş gösteren terör hareketleridir.
Bölgede meydana gelen şiddet olayları, özellikle kırsal alanların hızlı

156
Makalelerle Mardin

bir şekilde boşalmasına yol açmıştır. Köy boşaltmaları bazen


insanların güvenlik kaygılarından dolayı kendi istekleriyle meydana
gelirken, bazen de aynı nedenlerle devlet tarafından
gerçekleştirilmiştir. Bu şekilde, Mardin İli’nde 10 yıl içerisinde
onlarca köyün ve mezranın boşaltıldığını söylemek mümkündür. 2000
yılı genel nüfus sayımında, içinde birkaç haneden hatta birkaç kişiden
oluşan köy ve mezralar hariç, 126 köyün (ildeki tüm köylerin %
24.1’i) idari statüsü devam etmesine rağmen içinde hiç kimse
yaşamamaktadır. Örneğin Dargeçit İlçesi’nin 37 köyünün 21’i, Ömerli
İlçesi’nin 43 köyünün 26’sı (ilçenin kırsal nüfusunun % 37.3’ü),
Nusaybin İlçesi’nin 67 köyünün 29’u ve Savur İlçesi’nin 36 köyünün
12’si tamamıyla boştur. 30 Haliyle, buralarda yaşayan binlerce insan il
içerisinde ve il dışına doğru göç hareketine katılmak zorunda
kalmıştır.
Bu dönemde Mardin dışına gerçekleşen göç hareketleri
içerisinde Süryanilerden de bahsetmek gerekir. Önceki bölümlerde
bahsedilen sorunların yanı sıra, bölgede son dönemde meydana gelen
olaylar da Süryani nüfusunu iyice azaltmıştır. 1990 sonrası dönemde
25 Süryani köyü göçler nedeniyle, 3 Süryani köyü de güvenlik
nedeniyle boşaltılmıştır.31 Bugün Mardin bölgesinde 2500 civarında
Süryani yaşamakta olup, bunu % 38’i Mardin, Midyat, İdil ve Savur
kent merkezlerinde, % 62’si de kırsal alanlarda yaşamaktadır.32 Oysa
1985 yılında Mardin’de yaşayan Süryani sayısının 15770 kişi olduğu
tahmin edilmektedir.33
2.4. Günümüzde Mardin
Günümüzde 8806 km² lik yüzölçümüyle Mardin İli, 9 ilçe ve
588 köy yerleşmesi ile toplam 705098 nüfusa sahiptir. Ömerli ve
Savur ilçeleri hariç diğer ilçe merkezleri 10000’in üzerinde, Mardin,
Kızıltepe, Midyat ve Nusaybin kentleri de 50000’in üzerinde
nüfuslanmışlardır. Sosyo-ekonomik göstergeler bakımından Türkiye
ortalamalarının altında değerlere sahip olan Mardin, süreç içerisinde

30
DİE, 2002, 2000 GNS Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri: Mardin,
DİE Yayını, Ankara, s. 62-70.
31
BİLGE, Y., 2001, age, s. 21.
32
BİLGE, Y., 2001, age, s. 113.
33
TAŞĞIN, A., 2005, “Son Süryani Göçü”, Süryaniler ve Süryanilik içinde,
Orient Yayınları, Ankara, s. 83.

157
Ekonomi-Nüfus

önemli değişimler de kaydetmiştir. Bu bölümde, özet bir şekilde il


nüfusunun bazı demografik ve ekonomik boyutları irdelenecektir.
Mardin’de aile büyüklükleri Türkiye ortalamalarının
üzerindedir. Tarihsel süreç içerisinde giderek düşmesine rağmen,
günümüzde ortalama aile büyüklüğü 7.2’dir (Tablo 8). Kırsal
bölgelerin aksine, aile büyüklükleri kent merkezlerinde düşme eğilimi
göstermektedir. Özellikle 80 sonrası hız verilen aile planlaması
politikalarının kentsel alanlar üzerinde etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Aile büyüklüklerinin en düşük olduğu yerleşim birimi Mardin kent
merkezidir ve 5.2 gibi düşük bir değer göstermektedir. Bunu Mardin
kentinin yüzyıllardır var olan toplumsal ve ekonomik bakımdan kentli
yapısına bağlayabiliriz. İlçeler arasında da Ömerli İlçesi 5.98 ile en
düşük, Yeşilli İlçesi de 11.4 ile en yüksek değerleri göstermektedir.

158
Makalelerle Mardin

Tablo 8. Mardin’de Aile Büyüklükleri

Aile Büyüklükleri (kişi)

Toplam
Hane
Halkı
Sayısı 1 2 3 4 5 6 7 8 8 10+
92440 1748 4568 6238 8356 8918 9881 13607 7412 6586 25126

Kaynak: DİE 2000 GNS Sonuçları


Şekil 3. Mardin’de Aile Büyüklükleri

Aile Büyüklükleri

10+

8
8

7
6

5
4

3
2
1
kişi
0 5000 10000 15000 20000 25000 30000

İl genelindeki aile büyüklükleri içerisinde en büyük grubu %


27.2 ile +10 grubu teşkil etmektedir. İki kişilik ailelerin oranı ise %
5’tir. 2000 yılı içerisinde her 1000 kadına 691 çocuk düşmektedir.
Geçmiş yıllara göre azalmasına rağmen Mardin’de doğurganlık
oranlarının yüksek olduğunu söylemek mümkündür. Toplam
doğurganlık hızının 4.98 olduğu Mardin’de bebek ölüm hızı ‰ 43
(1970’te ‰ 127) ve çocuk ölüm hızı da ‰ 8’dir (1970’te ‰ 47). Evli
nüfusun oranı il merkezinde %55 iken, bu oran ilçe merkezlerinde %
51’dir. Mardin İli’nde boşanma oranları da oldukça düşük
düzeylerdedir.

159
Ekonomi-Nüfus

Mardin’de nüfusun % 51.3’nü erkekler, % 48.7’ni de kadınlar


oluşturmaktadır. İlde 15 ve daha yukarı yaştaki nüfusun toplam nüfus
içerisindeki payı % 55.2’dir (Tablo 9). Dolayısıyla Mardin nüfusunun
büyük kısmının genç ve ekonomik olarak faal olması beklenen kesim
olduğunu söyleyebiliriz. Nüfusun yaş grupları içerisinde en büyük
kısmı % 15.7 ile 5-9 yaş grubu oluşturmaktadır. Nüfusun cinsiyet
oranları açısından 45 yaşı öneli bir sınır teşkil etmektedir. 45 yaşın
altındaki tüm nüfusta erkek, 45 yaş üzeri nüfusta ise, 65-69 yaş grubu
hariç, kadın nüfusun egemenliği dikkat çekicidir. Tabloda da
görüleceği gibi, çocuk yaştaki nüfus fazladır. 15 yaşın altındaki
nüfusun oranı % 44.8 gibi oldukça yüksek bir rakamdır. İl genelinde
erkek nüfusun yarısı 17 yaşından, kadın nüfusun da yarısı 18 yaşından
gençtir.
Tablo 9. Mardin İli’nde Nüfusun Yaş ve Cinsiyet Yapısı
(2000)
Yaş Grubu Kadın Erkek Toplam
0-4 52872 56843 109715
05.Eyl 52893 57551 110444
Eki.14 44993 50425 95418
15-19 40157 40711 80868
20-24 33146 37635 70181
25-29 27832 28141 55973
30-34 19274 20718 39992
35-39 16352 17220 33572
40-44 12034 12271 24305
45-49 10025 9312 19337
50-54 8748 7789 16527
55-59 6512 6278 12790
60-64 6362 5883 12245
65-69 5091 5304 10395
70-74 3426 3055 6481
75-79 1577 1508 3085
80+ 1637 1533 3170
TOPLAM 342931 362167 705098

160
Makalelerle Mardin

Kaynak: DİE 2000 GNS Sonuçları.


Şekil 4. Mardin’in Nüfus Piramidi

Tablo 10. Mardin’de Okuryazarlık ve Eğitim Durumu


(2000)
Okuryaz Okuryazar Nüfus
ar
Olmayan Bir Okul İlkokul ve Ortaok Lise Yüksek Okurya
Nüfus Bitirmeyen ilköğretim ul ve ve Öğretim zar
Dengi Dengi Toplamı

Kadın 120472 76057 60669 7712 11182 2694 158435


Erkek 44285 90457 89519 23942 35924 9327 249186
Toplam 164757 16654 150188 31654 47106 12021 407621

Kaynak: DİE 2000 GNS Sonuçları.


Mardin’de okuryazarlık ve eğitim durumu incelendiğinde, hem
cinsiyetler hem de yerleşmeler arasında önemli farklılıklara rastlanır.
Mardin İli’nde 6 yaşın üzerinde 572478 kişi bulunmaktadır ve
bunların okuma yazma bilme oranı % 71.2’dir. Bu değerlerle Mardin,
Türkiye ortalamalarının altında bir düzeydedir. Okuryazarlık durumu

161
Ekonomi-Nüfus

cinsiyetler arasında önemli farklılıkları ortaya koymaktadır. Okuma


yazma bilmesi gereken erkek nüfusun %85’i okuryazar iken, bu oran
kadınlarda sadece % 56.7’dir. Bu da bölgede özellikle kırsal alanlarda
kız çocuklarının okutulmaması sorununu ortaya koymaktadır.
Okuma yazma bilen nüfus içerisinde kadınların oranı sadece %
38.8’dir. Okuma yazma bilenlerin kentsel alanlarda artmasına karşılık,
kırsal alanlarda iyice düşmektedir. Örneğin, Mardin kent merkezinde
%84 ve Midyat merkezde % %81.1 olan okuryazarlık oranı Dargeçit
ilçe merkezinde %65.4’e gerilemektedir. Mardin’de ilçe merkezleri
toplamında %74 olan okuma yazma bilme oranı, köylerde %65’e
düşmektedir.
Okuryazar nüfus içerisinde bir okul bitirenlerin oranı %59.1’dir.
Bu oran kadınlarda % 52, erkeklerde ise % 64’tür (Tablo 10). Bitirilen
okul içerisinde yüksek okul mezunlarının sayısının 12021 (% 5)
olması da, toplumun eğitim düzeyi ve ekonomik yapı ilişkileri
bakımından üzerinde durulması gereken bir husustur. Yine de
Cumhuriyet dönemi verileriyle incelediğimizde, okuryazar nüfusun
süreç içerisinde ciddi boyutta arttığını söyleyebiliriz. Okuryazar
nüfusun oranı 1935 yılında sadece % 5.4 ve 1950 yılında % 9.4 iken,
süreç içerisinde bu oran 1960 yılında % 14.3, 1970’te %26.5, 1980’de
%35.9 ve 1990’da da % 51 olmuştur. Süreç içerisinde gelişmeler
olmasına rağmen, eğitim ile ilgili göstergeler yeterli bir düzeyde
değildir.

162
Makalelerle Mardin

Tablo 11. Mardin’de Nüfusun Ekonomik Faaliyet Durumu


Faal
Ekonomik Faaliyetler
Nüfus
Yerleşim Yeri Toplamı Tarım Hizmetler Sanayi Belirsiz Toplam

Mardin İlçe M. 32228 244 12590 2052 90 14976

Dargeçit İlçe M. 8161 243 977 297 10 1527

Derik İlçe M. 10809 270 1014 112 14 1410


Kızıltepe İlçe
M. 59005 1322 9186 1632 82 12222
Mazıdağı İlçe
M. 5804 88 831 99 5 1023

Midyat İlçe M. 32360 582 6678 1544 44 8848


Nusaybin İlçe
M. 36816 846 6281 1532 64 8723

Ömerli İlçe M. 3206 137 894 124 5 1160

Savur İlçe M. 5027 151 865 204 12 1232

Yeşilli İlçe M. 9636 306 1451 200 13 1970

Köyler Toplamı 156528 144857 12632 2461 114 160064


İl Toplamı 366390 149046 53399 10257 453 213155

Kaynak: DİE 2000 GNS Sonuçları.

163
Ekonomi-Nüfus

5%

25%

70%

Tarım Hizmetler Sanayi

Şekil 5. Mardin İli’nde Ekonomik Faaliyetler (2000)


Mardin’de çalışma çağında olan ya da “faal nüfus” olarak
nitelendirilen 15–65 yaş grubu 366390 kişidir ve toplam nüfusun %
51.9’nu oluşturmaktadır. Faal nüfusun % 58.1’i istihdam edilen, %
8.7’si işsiz ve geri kalanı da öğrenci, emekli, ev kadını gibi işgücünde
olmayan nüfusu temsil etmektedir. Faal nüfusun işgücüne katılma
oranının en yüksek olduğu yerleşmeler köylerdir. Köylerde faal
nüfusun üzerinde bir istihdamın olması ve kadın istihdamının da en
fazla kırsal alanlarda bulunması, bu yerleşmelerdeki tarımsal
faaliyetlerin aile ekonomisi tarzında gerçekleşmiş olmasından
dolayıdır. Tüm yerleşmeler içerisinde işsizlik oranının en düşük
olduğu yerlerin köyler (% 0.8) olması yanıltıcı bir durumdur.
Köylerdeki tarımsal faaliyetlerin büyük kısmı geçimlik türdedir ve
istihdam kaynaklarının sınırlı olmasından dolayı mecburi bir nitelik
kazanmaktadır. Zaten “gizli işsiz” nüfusun daha çok bu sektörde
toplanması bundan dolayıdır ve kırsaldan kaynaklanan göçün de en
temel nedenidir (Tablo 11).
Ekonomik faaliyetleri sektörel bazda incelediğimizde, kırsal
alanlarda tarımın, kent özelliği kazanmış yerlerde de hizmetlerin ön
plana çıktığını söyleyebiliriz. Hizmet sektörünün en gelişmiş olduğu
merkezler ise, Mardin ve Kızıltepe kentleridir. Hizmetler sektörü
içerisinde de güvenlik gibi toplum hizmetleri birinci, ticaret
faaliyetleri de ikinci sırada gelmektedir. Mardin İli’nde kamu idaresi

164
Makalelerle Mardin

ve savunma alanında 36510 kişi istihdam edilmiştir ve hizmet


sektörünün % 68.4’nü oluşturmaktadır. Toptan ve perakende ticaret
faaliyetlerinin oranı ise sadece % 16.2’dir. Sanayi sektörüne gelince,
ilde sanayi faaliyetlerinin geliştiğini söyleyebilmek mümkün değildir.
Mevcut sanayi faaliyetlerinin büyük kısmı, Mardin-Kızıltepe arasında
toplanmıştır. Sanayi faaliyetlerindeki nüfusun çoğunluğu inşaat
alanında (%55.5) istihdam olmuş, bunların da büyük kısmı mevsimlik
olarak il dışına gidenlerden oluşmuştur. İmalat sanayi alanında çalışan
nüfus ise, bu sektörde % 43.3’lük bir oran teşkil etmektedir ve daha
çok küçük ve orta ölçekli üretim faaliyetlerinden oluşmaktadır.
Sonuç
Mardin, genç nüfusun önemli bir yer tuttuğu, buna karşılık
gerek istihdam olanakları ve gerekse sosyo-ekonomik göstergeler
bakımından geri kalmış bir ildir. Mardin İli’nde merkez ilçe hariç
Kızıltepe, Nusaybin ve Midyat yerleşmeleri 50000’in üzerinde
nüfuslanmış kentlerdir. Bu durumuyla Mardin ilinin “çok merkezli”
bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz. DPT’nin yaptığı bir
araştırmaya göre, gelişmişlik düzeyi açısından Mardin İli, 81 il
içerisinde 72.nci sıradadır. Yine Türkiye’de onbin kişiye doktor sayısı
13 iken, bu değer Mardin’de 3’tür. İlçeler içinde benzer şeyleri
söyleyebiliriz. 872 ilçe içerisinde Nusaybin 529, Kızıltepe 580,
Midyat 665 ve Derik de 834.ncü sırada bulunmaktadır. Sonuç olarak,
akılcıl planlama kararları ve araçları ile, Mardin’in özellikle sahip
olduğu nüfus potansiyelini harekete geçirerek, ilin sosyo-ekonomik
açıdan daha gelişmiş bir düzeye getirilmesi mümkündür.

165
Ekonomi-Nüfus

REFERANSLAR
AKYÜZ, H.G. ve AKTAŞ, Ş., 2004, Bakisyan (Alagöz)
Köyü’nün Tarihçesi, Mardin.
ALİOĞLU, E.F., 2003, Mardin: Şehir Dokusu ve Evler,
Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayını, İstanbul.
ATAAY, F., 2004, “Türkiye’de Kentsel ve Bölgesel Gelişme
Dinamikleri (1923-2000)”, Küreselleşme Kıskacında Kent ve Politika
içinde, Detay Yayıncılık, s. 5-62, İstanbul.
AYDIN, S. ve Diğ., 2001, Mardin: Aşiret- Cemaat- Devlet,
Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayını, İstanbul.
BAYKARA, T., 2000, Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş
I, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara.
BİLGE, Y., 2001, Geçmişten Günümüze Süryaniler, Zvi-geyik
Yayınları, İstanbul.
CUINET, V., 1891, La Turquie d’Asie, C: II, Paris.
DİE Genel Nüfus Sayımı İdari Bölünüş Verileri (1927-2000)
DİE, 1960, 1980 GNS Türkiye Nüfusu, DİE Yayını, Ankara. DİE,
1970, 1970 GNS Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri:
Mardin, DİE Yayını, Ankara.
DİE, 1977, GNS Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri
25.10.1970, DİE Yayını, Ankara.
DİE, 1988, 1980 GNS Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri:
Mardin, DİE Yayını, Ankara.
DİE, 1994, 1990 GNS Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri:
Mardin, DİE Yayını, Ankara.
DİE, 2002, 2000 GNS Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri:
Mardin, DİE Yayını, Ankara.
DPT, 2003, İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik
Sıralaması Araştırması (2003), DPT Yayını, Ankara.
DPT, 2004, İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması
Araştırması (2004), DPT Yayını, Ankara.

166
Makalelerle Mardin

DÜNDAR, F., 2000, Türkiye Nüfus sayımlarında Azınlıklar,


Çiviyazıları, İstanbul.
ERDOĞAN, E.-DİLAVER, Z., 2000, “Kültürlerin Birleştiği
Kent: Mardin”, GAP Bölgesinde Kültür Varlıklarının Korunması,
Yaşatılması ve Tanıtılması Sempozyumu (01-05 Haziran 1998 –
Ş.Urfa), GAP Bölge Kalkınma İdaresi Bşk. Yayını, s. 269-280,
Ankara.
GÖYÜNÇ, N., 1991, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Türk
Tarih Kurumu yayını, Ankara.
İstatistik Umum Müdürlüğü, 1929, Umumi Nüfus Tahriri,
Ankara.
KARPAT, K.H., 2003, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
KELEŞ, R., 2004, Kentleşme Politikası, İmge Kitabevi,
Ankara.
KESER, E., 2002, Tur Abdin, Türkiye Toplumsal ve Ekonomik
Tarih Vakfı Yayını, İstanbul.
KOMİSYON, 1980, Yurt Ansiklopedisi “Mardin” maddesi,
Anadolu Yayıncılık, İstanbul.
KOMİSYON, 1995, Türkiye Nüfusu 1923–1994 Demografi
Yapısı ve Gelişimi, DİE Yayını, Ankara.
ÖZER, İ., 2004, Kentleşme Kentlileşme ve Kentsel Değişme,
Ekin Kitabevi, Bursa.
ŞENGÜL, H.T., 2001, Kentsel Çelişki ve Siyaset, WALD
Yayını, İstanbul.
TAŞĞIN, A., 2005, “Son Süryani Göçü”, Süryaniler ve
Süryanilik içinde, Orient Yayınları, s. 73-92, Ankara.

167
II. BÖLÜM
KENTSEL YAPI

168
MARDİN’DEKİ 12.-13. YÜZYIL ARTUKLU YAPILARINDA
GEOMETRİK VE BİTKİSEL BEZEMELER: ANTİK VE İSLAMİ
ÜSLUPLAR ARASINDA1
Deniz BEYAZIT*

Orta Asya kökenli bir Türk sülalesi olan Artuklular, 11.


yüzyılda Büyük Selçuklular zamanında Kuzey Mezopotamya’nın
çeşitli kentlerinde farklı kollar halinde egemen olmuşlardır.2 Mardin
Artukluları bölgede 11.-15. yüzyıllar arasında etkinlik göstermişlerdir.
Uzun sayılabilecek bu süreçte, çoğunun bezemeleri günümüze
gelebilmiş birçok yapı inşa ettirmişlerdir. Yapıların mimari
süslemelerinde çeşitli değişim ve gelişim evreleri izlenebilir. Bu
evrelerin en önemlilerinden biri 12.-13. yüzyıllarda karşımıza çıkar. O
döneme ait bezemeleri, tümü Mardin’in tarihsel dokusunda yer alan
1
Deniz BEYAZIT Universite De Paris I-Pantheon-Sorbonne Ve Ifea
(Firansiz Anadolu Araştirma Merkezi-Georges Dumezil) Bu Makale, Yazarın
Doktora Teziyle Ilgili Daha Önce Yaptığı çalışmaların uzantısıdır. Bkz.
BEYAZIT, 2004.
2
Artuklu tarihi konusunda birçok çalışma bulunmaktadır. Erken dönem için
bkz. HILLENBRAND, 1990; tüm dönemler için bkz. VÄTH, 1987.

169
Makalelerle Mardin

beş anıtsal yapıda buluyoruz: 12. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen Al-
Asfar Camisi, 1176 tarihli Ulu Cami, 1176-1184/85 tarihli Sitti
Radviye Medresesi, 13. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenen Marufiye
Medresesi ve 13. yüzılın ilk yarısından kalma Şehidiye Medresesi.3

Söz konusu bezemeler; taçkapı, pencere, niş, sütun, sütun


başlığı ve kubbe gibi mimari öğelerin yanı sıra minareler ve
çeşmelerde de yoğun örneklerle karşımıza çıkar. Duvarların kesme taş
örgülü yalın ve düz yüzeyleri ile bezemeli bölümler arasındaki
karşıtlık, süslemeleri daha belirgin hale getirir. Genelde yapı
malzemesi olarak, bölge mimarisinde çok sık rastlanan açık sarı ve
koyu portakal tonlarındaki kireçtaşı kullanılmıştır. Bunun iki istisnası
vardır: Siyah ve beyaz taşların mozaik tekniğinde kullanılmasıyla çok
renklilik etkisinin yaratıldığı Marufiye Medresesi’nin çeşmesi ile
tümüyle tuğla örgülü Sitti Radviye Medresesi’nin kubbesi.
Kireçtaşının bezemeli bölümleri, kesme taş duvar örgüsüne düzenli bir
biçimde dahil edilmiş işlenmiş bloklardan oluştuğundan duvarın bir
parçası haline gelmiştir. Bezemelerin büyük bir bölümü alçak
kabartma ya da yüksek kabartma tekniğinde yapılmıştır. Geri kalan
parçalarda da, taşların yan yüzleri işlenmiştir ve bunlar pencere
şebekeleri ya da lentoları oluşturacak biçimde kaynaştırılmıştır. Bu
çalışmaya dahil edilmeyen yazıtlar dışında, motifler ve
kompozisyonlar geometrik ve bitkiseldir.

Yapılarda kullanılan malzeme üzerinde yapılan ayrıntılı


inceleme, iki farklı mimari bezeme üslubunun bulunduğuna işaret
eder. Bunlardan ilkinde, Antik çağda bilinen motifler ve öğeler
kullanılmıştır.4 Örnek olarak, akanthus yapraklarıyla bezenmiş sütun
başlıkları (Res. 4-5), dendan (Res. 2, 4-5, 11) ve meander (Res. 2, 4-5,
11) dizileri, istiridye kabuğu dolgulu kavsaralar (Res. 1, 4) ile inci
dizisini anımsatan bir örnek (Res. 4, 11) sayılabilir. Bu tür bezemeler
12. yüzyıla ait al-Asfar Camisi, Sitti Radviye Medresesi ve Ulu Cami

3
Yapıların mimari özellikleri için bkz. ALTUN, 1971, s. 29-41, 71-88, res.
22-39, 82-199 ve ALTUN, 1978, s. 21-26, 61-75, 115-121, 143-160 ;
ALTUN, 1971, s. 132-133, 135 ve ALTUN, 1978, s. 283-288’deki
bezemelerle ilgili veriler oldukça yüzeyseldir.
4
“Antik çağ” terimiyle Eski Yunan, Roma, Geç Antik, Erken Hıristiyanlık
ve Bizans dönemlerini kastediyoruz.

170
Kentsel Yapı

gibi yapılarda görülür. Üslup bakımından benzer örneklere Kuzey


Mezopotamya ve Kuzey Suriye’de rastlanır: Bunlar Dara ve
Rusafa’daki Erken Hıristiyanlık dönemi5 ve Tur Abdin’deki birçok
Hıristiyan yapısının6 yanı sıra Harran, Diyarbakır ve Halep’teki aynı
döneme ait İslami yapılardır7. Ayrıca, en geç Erken Hıristiyanlık
döneminden başlayarak yerel bir özellik olarak ortaya çıkan
“kesintisiz silme”lere Sitti Radviye Medresesi’nin kubbesinde (Res.
3), ya da Ulu Cami’nin batı ve doğu cephelerinde de rastlandığını
belirtmemiz gerekir.8

İkinci bezeme türü ise, üsluplaştırılmış bitkisel motifler ya da


yarım palmet gibi İslam sanatına özgü bezemelerle tanımlanır (Res. 4,
6-7, 11-12). Motifler az çok bakışımlı eksenlere göre düzenlenmiş
yoğun kompozisyonlar halinde gelişir. Birimlerin tekrarlanmasına,
yüzey etkisine ve iki boyutluluğa önem verilir. Arabesk olarak
adlandırılan bazı girift bitkisel kompozisyonlar sonsuzluk etkisi
yaratacak biçimde gelişir (Res. 6, 12). Geometrik bezemeler de benzer
özelliklen ortaya koyar (Res. 4-5, 8, 10). Geçmelerle biçimlenmiş
motifler çoğu zaman karmaşık bir görünüm ortaya koyarlar. Bu
5
Dara’daki meanderler için bkz. WIESSNER, 1983, II, res. 124,
Rusafa’daki meanderler için bkz. VAN BERCHEM/STRZYGOWSKI, 1910,
s. 222, res. 138.
6
Çatalçam’daki meanderler için bkz. WIESSNER, 1982, I, res. 23;
Dereiçi’ndeki dendan dizisi için bkz. WIESSNER, 1982, I, res. 34 ve
Acırlı’daki dendan (çift sıra) için bkz. WIESSNER, 1993, III, fig. 120;
Dendan dizileri – tek ve çift sıra halinde – Tur Abdin’de sıkça kullanılmış bir
bezeme öğesidir. Çeşitli örnekler için bkz. BELL/MANGO, 1982: Hah için
bkz. res. 121-122, 140-142, 145; Kefr Zeh için bkz. res. 159-160, 162;
Midyat için bkz. res. 181-183; Deir Saliba için bkz. res. 185, 187; Mar Augen
için bkz. res. 202; Salah için bkz. res. 240, 244-248. Yapıların farklı bezeme
içeren bölümlerinin çoğu zaman kolaylıkla tarihlendirilememesi, örnekler
için sorun oluşturmaktadır. İleride daha kesin tarihler verebileceğimizi umut
ediyoruz.
7
Diyarbakır Ulu Camisi’ndeki dendan dizileri (1163/61) için bkz. MANGO,
1982, res. 16; Harran Ulu Camisi’ndekiler (1174-1183) için bkz. MANGO,
1982, res. 14; Halep Ulu Camisi’nin minaresindekiler (1089-?) için bkz.
ALLEN, 1986, res. 32; Halep’teki aş-Şu’aybiyya Medresesi’ndekiler
(1150/51) için bkz. ALLEN, 1986: res. 4-6.
8
TABBAA, 1993, s. 33-34; MANGO, 1982, s. 127, 129’da, “düz profilli
silme”den söz edilmektedir.

171
Makalelerle Mardin

durum, kompozisyonun sıkışık düzeninden (Res. 4-5, 10-11), temel


motifin sıklıkla tekrarlanmasından (örneğin altıgen (Res. 8)), ya da
farklı motiflerin – yalın ya da karmaşık – kullanılmasından (örneğin
T-biçimli motifler (Res. 10)) kaynaklanır. Bu arada, İslam
mimarlığının ve bezemelerinin en tipik öğelerinden biri olan
mukarnastan da söz etmek gerekir (Res. 3, 7-9). Mardin’de
mukarnasın değişik türlerini ve çeşitlemelerini bulmak mümkündür.
“İslami” olarak nitelendirdiğimiz bu bezeme türü, en çok 13. yüzyılın
ilk yarısında, Marufiye ve Şehidiye medreselerinde gelişme gösterir;
ayrıca Sitti Radviye Medresesi’nin bazı bölümlerinde de görülür.
İslam mimari bezemelerindeki en yakın örneklerini Anadolu
(Selçuklular ve diğer Türk hanedanlar), Suriye, Kuzey Irak ve
Mısır’daki (Zengiler, Eyyubiler ve diğer hanedanlar) çağdaş yapılarda
buluruz.9

Kısacası bezemeleri, “Antik” ve “İslami” olmak üzere iki farklı


grupta toplamak mümkündür. İstatistiksel olarak “Antik” üsluptaki
bezemelerin sayısı “İslami” olanlardan daha azdır (motiflerin yaklaşık
15%’i Antik üsluptadır). 12. yüzyılda, her iki çeşitleme de, işlenmiş
parçalarda bir arada bulunur (Res. 4-5, 11). Kimi zaman Antik
motifler, tıpkı bir metindeki özel sözcükler gibi, İslami bezemelerin
yoğun kompozisyonları ile kaynaşmışlardır (Res. 4-5, 11); bazen ise
münferit örnekler olarak görülürler (Res. 1-2). Devşirme malzeme
kullanımı görülmez.10 12. yüzyılda ortaya çıkan İslami üslup, 13.
yüzyıla gelindiğinde yaygınlaşırlar: 12. yüzyılda görülen başlıklardaki
akanthus yaprakları ya da istiridye kabuğu dolgulu kavsaralar gibi
Antik öğeler, 13. yüzyılda yerlerini mukarnaslara ve girift bitkisel
kompozisyonlara bırakırlar. İstiridye kabukları, 13. yüzyıl
kavsaralarının üst bölümünde küçük birer parça halinde varlıklarını
sürdürür; mukarnas ve diğer İslami motiflerle birlikte, onların bir
parçası haline gelirler (Res. 7-8). Bir üsluptan diğerine bir dönüşüm ya
da gelişim sürecini izleyebileceğimiz bir geçiş motifi yoktur. Ayrıca
kireçtaşını işleme ve yontma tekniğinde de herhangi bir değişiklik
görülmez, muhtemelen yüzyıllardan beri bilinen yöntemler

9
Sayfa sınırlaması nedeniyle, mevcut birçok örnekten söz etmek mümkün
olamamıştır.
10
Al-Asfar Camisi’ndeki küçük niş (Res. 1), belki de devşirme olabilir.
Buna kesin bir cevap vermek şimdilik oldukça güçtür.

172
Kentsel Yapı

uygulanagelmiştir. Birimler halinde işlemeye önem verilmiştir; çoğu


zaman, her birim düzgün bir kesme taş bloğa denk düşer. Değişim ve
gelişimler tüm düzeyler yerine değişik düzeylerde ortaya çıkar ve her
biri kendine özgü özellikler ortaya koyar.

Antik üsluptan İslam süslemesine geçişin nedenleri tüm


boyutlarıyla bilinememektedir. Antik öğelerin süreklilik nedenleri
üzerinde durularak belki bu duruma bir açıklama getirmek mümkün
olabilir. Mardin’deki Artuklu mimari bezemeleri bu olgunun ortaya
çıktığı tek örnekler değildirler. Bölgenin tümündeki değişik sanat
dallarında, sanki Antik çağa öykünme eğilimi varmış gibi
görünmektedir. Nümismatik alanında, hiç kuşkusuz eski modellerden
kopyalanmış olan birçok örnek görülür.11 Öte yandan, kısmen Bizans
üslubunda yapılmış minyatürler de buluyoruz.12 Diyarbakır Ulu
Camisi örneğinde ise, avlunun 1116/17-1124/25’e tarihlenen batı
cephesine Erken Hıristiyan dönemi mimari parçaları
kaynaştırılmışken, 1163/64 tarihli doğu cephede devşirme olarak
kullanılmış ve kısmen kopyalanmışlardır.13 Kimi uzmanlar için
“Klasik Üslubun Sürekliliği”,14 kimileri içinse “Yeniden Canlanma”

11
Bu örnekler, Yunan, Roma ve Bizans, hatta Sasani dönemine ait
sikkelerle karşılaştırabilir. Bkz. LOWICK, 1985, s. 160, 169; BROWN,
1974, s. 353.
12
12.-13. yüzyıl minyatürlerindeki Bizans etkisinden söz eden birçok yazar
bulunmaktadır. Bölgesel örnekler için bkz. NASSAR, 1985.
13
MANGO, 1982, s. 128, res. 15-16. VAN
BERCHEM/STRZYGOWSKI’nin (1910, s. 43-69, 136-163, 207-218, 298-
334, res. 23-25, 57-59, lev. VIII-XVI, XX) ardından, birçok yazar bu yapıya
atıfta bulunmuştur.
14
Birçok yazar bu olgudan söz etmiştir. Söz konusu önerilerden biri için
bkz. HERZFELD, 1943, s. 30-40. Daha ayrıntılı çalışmalar için bkz.,
GRABAR, 1971, s. 371-380. GRABAR, daha çok erken İslam sanatı
üzerinde durmaktadır. Bununla birlikte, geliştirdiği analiz yöntemleri,
Ortaçağ için de yardımcı olacak niteliktedir. TABBAA, 1993, s. 29-41’de,
“süreklilik ve arkaizm”den söz etmiş, “klasik” ya da “antik” terimlerini
kullanmaktan kaçınmıştır. Yazar, İslam sanatının genel gelişmesinden uzakta
kalmış ve “kesintisiz silmeler” gibi kendi özelliklerini oluşturup, ayrı bir yol
takip etmiş olan tümüyle yerel bir yapı geleneğinin varlığına dikkat
çekmektedir.

173
Makalelerle Mardin

söz konusudur15. Mardin yapılarında Antik öğelerin kullanımının


sürdürülmesi, Antik ya da Klasik üslubun o dönemde yeniden
canlandırılmasına yönelik soyutlanmış ve bilinçli bir olgu mudur,16
yoksa Artuklular zamanında 12. yüzyılda ortaya çıkan ve mimari
süslemenin gelişim sürecini etkileyen güçlü bir yerel geleneğin sonucu
olarak mı görülmelidir?

Bu soruya kesin bir yanıt vermek şimdilik pek olanaklı değildir.


Bölgenin bütününde mimari ve sanatsal malzemeden büyük ölçüde
yoksun bulunuşumuz, 8./9.-11./12. yüzyılları kapsayan süreçte mimari
bezemenin gelişim evrelerini kavrayabilmemizi güçleştirmektedir. 11.
yüzyılın sonundan, özellikle de 12. yüzyıldan başlayarak mevcut
malzemenin artmasıyla birlikte bu durum değişir. Aynı zamanda
Suriye’de, Anadolu’da ve özellikle de Mardin çevresindeki bölgelerde
yoğun yapım etkinliği kendini gösterir. Ticaret yolları canlandırılır ve
geliştirilir, çok sayıda kervansaray inşa edilir. 13. yüzyıl başlarında,
oldukça kısa bir süre içinde Anadolu’da 100’ü aşkın kervansarayın
yapıldığı bilinmektedir. Mardin ve diğer Artuklu bölgeleri de bu
yoğun yapım etkinlikleri sürecine katkıda bulunmuşlardır.

Mimari süsleme gelişimindeki diğer önemli olgu ise, uzun bir


sürece yayılan sanat gelenekleriyle birlikte Hıristiyanların bölgedeki
varlığıdır.17 Mardin’de, Nesturiler 755’lerden başlayarak parlak bir
döneme damgalarını vurmuşlardır.18 Hıristiyan inancında günümüze
değin sürdürülen büyük çekişmelere karşın, tüm bölge Süryani
patrikliğinin merkezi olan ve “Sofular Dağı” olarak adlandırılan Tur
Abdin’in egemenliği altına girmiştir.19 Ermeni ve Bizans sınırları da
bölgeye pek uzak değildi.

15
Konuyu kapsamlı bir biçimde ele alan bir çalışma olması dolayısıyla bkz.
ALLEN, 1986. Ayrıca bkz. HILLENBRAND, 1986, s. 123-140; MANGO,
1982, s. 128; ROGERS, 1971, s. 347-361.
16
ALLEN, 1986; HILLENBRAND, 1986, s. 132-135; ROGERS, 1971, s.
349, 354.
17
Tur Abdin mimarisi için bkz. BELL, 1910; BELL/MANGO, 1982;
WIESSNER, 1982-1993; KESER, 2002.
18
MINORSKY, 1991, s. 527.
19
STRECK, 2002, s. 717-722.

174
Kentsel Yapı

Sonuç olarak, Mardin örneğinde mimari bezemelerin,


muhtemelen Tur Abdin’de gelişmiş bir okulla ilişkili güçlü bir yerel
geleneğe bağlı olduğunu düşünüyoruz. 11. yüzyıl sonlarına değin
İslam dünyasının sınır bölgesinde yer alan Mardin’in ve çevresinin
coğrafi konumu, Tur Abdin gibi yerel ve bölgesel bir sanat merkezinin
etkisi olasılığını arttırmaktadır.20 Büyük Selçuklular için savaşan
Türkmenler olan Artuklular,21 Kuzey Mezopotamya’ya egemen
olmadan önce yerleşik bir toplum olarak tanınmıyorlardı.
İncelediğimiz Mardin örneğinde, muhtemelen beraberlerinde güçlü
yapı teknikleri ve mimari bezeme gelenekleri getirmemişler;22 daha
çok mevcut yerel ve bölgesel gelenekleri uyarlamakla yetinmişlerdir.
Genel yapı malzemesi olarak kireçtaşının seçilmesi, bu gerecin
işlenmesiyle ilgili teknik bilgilere vakıf olmayı gerektiriyordu.
Bölgesel üslupta biçimlendirilmiş Antik motiflerin varlığı, bölgeye
özgü tipik bir özellik olan kesintisiz silmelerin varlığı, istatistiksel
açıdan Antik çağ kökenli motiflerin daha az kullanılması, bunların
yoğun İslami bezeme kompozisyonları ile kaynaştırılmış olması ve
son olarak da devşirme malzemenin yokluğu23 gibi olgular, üslupsal
sentez yaratmaya yönelik bilinçli bir seçimden çok bu tür bir
açıklamayı destekler niteliktedir.

20
Bkz. TABBAA, 1993, s. 29.
21
Väth, 1987, s. 23-51.
22
Mardin’deki mimari bezemeler arasında, tuğlalarla örülmüş ve anıtsal bir
yıldız motifiyle bezenmiş Sitti Radviye Medresesi’nin kubbesi (1176-
1184/85), Büyük Selçuklu üslubuyla kesinlikle ilişkilendirilebilecek şimdilik
tek örnektir. Mimaride ise, doğudan gelmiş, yani İran Büyük Selçukluları ile
bağlantı kurulabilecek özelliklerin taşa aktarılmış birçok örneğini
görebiliyoruz. Bunların en önemlisi, mihrap önündeki anıtsal kubbesi İsfahan
Ulu Camisi’ni (11. yüzyıl sonu) hatırlatan Mardin Ulu Camisi’dir (1176).
Bkz. MEINECKE, 1995, s. 467-484. Yazar, Erken Artuklu döneminde
yapılmış üç Ulu Cami (Mardin Ulu Camisi’nin yanı sıra, Silvan [1157] ve
Kızıltepe [1200 civarı] Ulu Camileri) için, Büyük Selçuklu mimarisinin taşa
aktarılma olgusundan söz ediyor. 1176 tarihli Ulu Cami ile 1176-1184/85
tarihli Sitti Radviye Medresesi ayni dönemde yapılmıştır. Sanatsal
bakımından, iki örnek arasında daha özel bir bağlantının olduğunu
düşünebiliriz.
23
GRABAR, 1971, s. 371-380’de, devşirme ve özgün malzeme birbirinden
ayrılmaktadır. Yazara göre Mardin örneği, üç “Klasik sürekliliğin” ikincisine
dahil edilmelidir; ayrıca, bkz., TABBAA, 1993, s. 30.

175
Makalelerle Mardin

Antik repertuarın dışında, ayni dönemde Anadolu, Kuzey Irak,


Suriye, Mısır ve İran gibi çeşitli İslam merkezlerinden yeni tasarım
anlayışları ithal edilmiştir. Tur Abdin’den kaynaklanan yerel etki
varsayımını kanıtlayabilmek için, daha kapsamlı çalışmalar sonucu
ortaya çıkacak güvenilir verilere gerek duyulmaktadır. Mardin ve
çevresindeki Hıristiyan yapılarında gerçekleştirilecek daha kapsamlı
çalışmalar bu konuya ışık tutabilir. Daha kesin olan, Artuklularla
birlikte 12.-13. yüzyıllarda mimari bezeme alanında, motifleriyle ve
kompozisyonlarıyla klasik bir İslam üslubunun gelişmiş olmasıdır. Bu
üslup Mardin’de sonraki yüzyıllarda da etkisini sürdürmüş, hatta
zaman zaman İslam dünyasına ait olmayan sanat ve mimarlık
eserlerinde de uygulanmıştır.24

RESİM 1

24
TUNCER, 1972-73.

176
Kentsel Yapı

RESİM 2

RESİM 3

177
Makalelerle Mardin

RESİM 4

178
Kentsel Yapı

RESİM 5

179
Makalelerle Mardin

RESİM 6

RESİM 7

180
Kentsel Yapı

RESİM 8

RESİM 9

181
Makalelerle Mardin

RESİM 10

RESİM 11

182
Kentsel Yapı

Captions/Levhalar

Fig. 1: Jāmis al-AÐfar, small niche in the northern wall of


minaret’s base.
Res. 1: Al-Asfar Camisi, minare kaydesinin kuzey duvarındaki
küçük niş.

Fig. 2: madrasa Sittī Ražaviyya, western capital of northern


īwān.

Res. 2: Sitti Radviye Medresesi, kuzey eyvanın batı tarafındaki


sütun başlık.

Fig. 3: madrasa Sittī Ražaviyya, southern side of mausoleum’s


tambour.

Res. 3: Sitti Radviye Medresesi, türbenin güney tarafındaki


kubbe geçidi.

Fig. 4: madrasa Sittī Ražaviyya, mi¬rāb-niche of southern


īwān.

Res. 4: Sitti Radviye Medresesi, güney eyvanın mihrab nişi.

Fig. 5: madrasa Sittī Ražaviyya, southern īwān, western


capital of mi¬rāb-niche.

Res. 5: Sitti Radviye Medresesi, güney eyvanı, mihrab nişinin


batıdaki sütun başlığı.

Fig. 6: madrasa al-Masrūfiyya, fountain’s hall, north-western


niche.

Res. 6: Marufiye Medresesi, çeşmeli kısım, kuzey-batıdakı niş.

183
Makalelerle Mardin

Fig. 7: madrasa al-Masrūfiyya, fountain’s hall, hemisphere of


main niche.
Res. 7: Marufiye Medresesi, çeşmeli kısım, esas nişinin kavsarı

Fig. 8: madrasa aš-Šahīdiyya, courtyard, fountain in northern


īwān.

Res. 8: Şehidiye Medresesi, avlu, kuzey eyvandaki çeşme.

Fig. 9: madrasa aš-Šahīdiyya, courtyard, detail of fountain in


northern īwān. (after restoration 2004)

Res. 9: Şehidiye Medresesi, avlu, kuzey eyvandaki çeşmenin


ayrıntılı bir görüntüsü (2004 onarımdan sonra).

Fig. 10: madrasa aš-Šahīdiyya, rest of column in northern wall


of courtyard (before restoration 2004, belongs to īwān’s arch)

Res. 10: Şehidiye Medresesi, avlunun kuzey duvarındaki sütun


kalıntı (2004 onarımdan önce, eyvanın kemerine ait)

Fig. 11: madrasa Sittī Ražaviyya, detail of mi¬rāb-niche of


southern īwān.

Res. 11: Sitti Radviye Medresesi, güney eyvanın mihrab nişinin


ayrıntılı bir görüntüsü.

Fig. 12: madrasa al-Masrūfiyya, fountain’s hall, north-western


niche.

Res. 12: Marufiye Medresesi, çeşmeli kısım, kuzey-batıdakı niş.

184
Kentsel Yapı

Kaynakça:

ALLEN, Terry, A Classical Revival in Islamic Architecture,


Wiesbaden, 1986.

ALTUN, Ara, Mardin‘de Türk Devri Mimarisi, İstanbul, 1971.

ALTUN, Ara, Anadolu‘da Artuklu Devri Türk Mimarisi‘nin


Gelişmesi, İstanbul, 1978.

BEYAZIT, Deniz, ”Architectural Decoration of the Artuqids of


Mardin during the 12th and 13th centuries: between Antique and
Islamic style“, Asiatische Studien/Etudes Asiatiques, LVIII/4, 2004, s.
1013-1030.

BELL, Gertrude, „The churches and monasteries of the Tur


Abdin“, VAN BERCHEM/STRZYGOWSKI, 1910, s. 224-262.

BELL, Gertrude, The Churches and Monasteries of the Tur


‘Abdin, with an introduction and notes by Marlia Mundell Mango,
London, 1982.

BROWN, H.Mitchell, “Some reflections on the figured coinage


of the Artuqids and Zengids”, Near Eastern numismatics,
iconography, epigraphy and history : Studies in honor of G.C.Miles,
KOUYMJIAN, D.K. (ed.), Beirut, 1974, s. 353-358.

GRABAR, Oleg, “Survivances Classiques dans l’art de


l’islam”, Annales Archéologiques Arabes Syriennes, XXI, 1971, s.
371-380.

HERZFELD, Ernst, “Damascus: Studies in Architecture II”,


Ars Islamica, X, 1943, s. 13-70.

HILLENBRAND, Robert, “The Classical Heritage in Islamic


Art: The Case of Medieval Architecture”, Scottish Journal of
Religious Studies, VII, 1986, s. 123-140.

185
Makalelerle Mardin

HILLENBRAND, Carole, A Muslim Principality in Crusader


Times: The Early Artuqid State, İstanbul 1990.

KESER Elif, Tur Abdin. Süryani Ortodoks Dini Mimarisi,


İstanbul 2002.

LOWICK, Nicholas, “The Religious, the Royal and the Popular


in the Figural Coinage of the Jazīra”, The Art of Syria and the Jazīra.
1100-1250, Raby, J. (ed.), London 1985, s. 159-174.

MANGO, Marlia Mundell, “The continuity of the Classical


Tradition in the Art and Architecture of Northern Mesopotamia”, East
of Byzantium: Syria and Armenia in the Formative Period, Dumbarton
Oaks Symposium 1980, Washington, 1982, s. 115-134.

MEINECKE Michael, “The great mosques of Southeastern


Anatolia : a genetic approach”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları
Kongresi, 23-27 Eylül 1991 Atatürk Kültür Merkezi - İstanbul,
Ankara, 1995, II, s. 467-484.

MINORSKY, V., “Mardīn”, Encyclopédie de l’Islam 2, VI,


1991, s. 524-527.

NASSAR, Nahla, “Saljuq or Byzantine: Two related styles of


Jazīran Miniature painting”, The Art of Syria and the Jazīra.1100-
1250, Raby, J. (ed.), London, 1985, s. 85-98.

ROGERS, J.M., “A Renaissance of Classical Antiquity in North


Syria (11th -12th centuries)”, Annales Archéologiques Arabes
Syriennes, XXI, 1971, s. 347-361.

STRECK M et al., “žur ‘Abdīn”, Encyclopédie de l’Islam, X,


Leiden, 2002, s. 717-722.

TABBAA, Yasser, “Survivals and archaisms in the architecture


of northern Syria, ca. 1080-ca. 1150”, Muqarnas, X, 1993, s. 29-41.

186
Kentsel Yapı

TUNCER, Orhan, “Diyarbakır, Mardin ve dolaylarında bazı


Hıristiyan dini yapılarında Türk-islâm mimarî unsurları”, Sanat Tarihi
Yıllığı, V, 1972-73, s. 209-239.

VAN BERCHEM, Max/STRZYGOWSKI, Josef, Amida,


Heidelberg, 1910.

VÄTH, Gerhard, Die Geschichte der artuqidischen


Fürstentümer in Syrien und der Ğazīra’l-Furātīya (496-812/1002-
1409), Berlin, 1987.

WIESSNER, Gernot, Christliche Kultbauten im Tur ‘Abdīn, I-


IV, Wiesbaden, 1982-1993.

187
MARDİN ŞEHRİNİN SİTUASYONU VE YER SEÇİMİNDE
ETKİLİ OLAN COĞRAFİ FAKTÖRLER
1
Handan ARSLAN∗
Sabri KARADOĞAN∗

Özet
Şehirlerin kuruluşu ve gelişmesi birtakım coğrafi ilkelere
bağlıdır. Anadolu’daki tarihi şehirler belli dönemlerin çevresel
kaygılarına göre kurulmuş gelişmiş veya sona ermişlerdir. Kuruluş
amacına uygun olan ve yer seçimi isabetli olan şehir yerleşmeleri
varlıklarını devam ettirip büyük medeniyetlere ev sahipliği yaparken,
yerleşim yerleri doğru seçilmeyen ve gelişen-değişen ihtiyaçlara yanıt
veremeyen şehirsel merkezler zamanla önemini kaybetmeye başlamış
veya yer değiştirmiştir. Mardin Şehri bu gelişim ve değişime güzel bir
örnektir. Güneyinde Mezopotamya düzlüklerine hakim, savunmaya
elverişli bir topografya üzerinde bulunması, Diyarbakır havzasını
Suriye-Arabistan düzlükleri, Akdeniz’i İran-Ortadoğu ve oradan da
Uzakdoğu’ya bağlayan tarihi ipek yolunun kavşak noktasında
bulunmasından dolayı tarih boyunca önemli bir kent merkezi

1
Handan ARSLAN Ondokuz Mayıs Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç
Hastalıklar Anabilim Dalı
∗ Arş. Görv. Sabri KARADOĞAN Afyon Kocatepe Üniversitesi

188
Makalelerle Mardin

olmuştur. Cumhuriyetle birlikte kentlerin gelişiminde geniş hinterland,


ticaret ağı, ulaşım ve sanayi gibi faktörler ön plana çıkınca Mardin
kentinin gelişimi duraklamış ve fonksiyonunu çevredeki yerleşmelere
(Nusaybin, Kızıltepe) yüklemeye başlamıştır. Bu çalışmada Mardin
kentinin kurulmasında ve gelişiminde etkili olan doğal çevre faktörleri
incelenmiş, kentin situasyonu kartografik yöntemlerle belirlenmeye
çalışılmıştır.
Anahtar Sözcükler: Mardin, Kentsel situasyon,
Giriş
Tarihi Mardin kenti Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Dicle
bölümünde yer alır. Toroslar yayının dış kenarlarıyla Türkiye-Suriye
sınırı arasında yer alan ve bütünüyle geniş bir plato görünüşünde olan
Güneydoğu Anadolu Bölgesi hafifçe kıvrımlı ve kısmen faylı bir
jeolojik yapıya sahiptir. Büyük bir kısmında yer şekillerinin sadeliği
dikkati çekmektedir. Bu plato çanaklaşmış havzalarla orta yükseltideki
kubbeleşmiş dağlar ve tepelerden ibaret olup kuzeyden güneye doğru
alçalıcı bir özellik gösterir (Sözer, 1984). Geniş düzlüklerin yer aldığı
bölgede önemli yükseltileri, Mardin-Midyat Eşiği ile kalkan şeklinde
uzanan Karacadağ bazalt konisi oluşturur (Atalay, 2006) (Şekil 1). Bu
yükseltilerden Mardin şehri, bütünüyle kalker bir plato özelliğinde
olan Mardin-Midyat eşiğinin Suriye Arabistan düzlüklerine bakan
kısmında yer alır.
Türkiye’de büyük yerleşme çekirdeklerinin, belirli doğal ortam
koşullarına sahip olduğu alanlarda yoğunlaşma gösterdiği dikkat
çekmektedir. Yerleşmelerin dağılışı üzerinde sırasıyla yer şekilleri,
iklim, su ve toprak gibi doğal özellikler etkili olmaktadır. Doğal
koşulların yanı sıra; yoğun (işlek) ulaşım ağına yakınlık, geniş bir
hinterlanda sahip olmak ve istikrarlı yerel yönetimlerin gelişkin
faaliyetleri gibi beşeri fonksiyonların etkisiyle de yerleşim birimleri
gelişme gösterirler (Özdemir-Karadoğan, 1996).

189
Kentsel Yapı

DicleN.
DIYARBAKIR SIRT
BATMAN
ADIYAMAN KARACADAĞ

Fırat N.
MARDİN-MİDYATEŞİĞİ
SIRNAK

MARDIN

SANLIURFA

GAZIANTEP

KILIS IRAK

0 50 100

kilometre SURİYE

Şekil 1: Mardin’in de yer aldığı Güneydoğu Anadolu


Bölgesinin Sayısal yükselti modeli üzerine yerleştirilmiş bölge
sınırlar ve başlıca coğrafi unsurlarını gösteren lokasyon haritası
Bugün Türkiye’de idari bakımdan il merkezi konumundaki
yerleşmelerden kuruluş yeri isabetli seçilenler hızla büyümüş ve
büyümektedir. Doğal ortamın uygun olmadığı yerlerdekiler ise kamu
sektöründe çalışan nüfusun çoğunlukta oluşu ile dikkat çekmektedir.
Bu merkezler adeta devlet eliyle zoraki ayakta tutulmaya
çalışılmaktadır (Özdemir-Karadoğan, 1996).
Yalçınlar (1967), Türkiye'de kır ve şehir yerleşmelerinin
kuruluş ve gelişmesinde yer şekli, kayaç, yükselti, bakı, bitki örtüsü,
akarsu gibi doğal, ayrıca tarihi ve sosyal şartların da önemli rol
oynadığını örnekler vererek belirtmiştir. Yazara göre Türkiye’de
genellikle yerleşmeler, geniş ovaların kenarında ve doğal limanlarda,
verimli topraklara sahip ovalarda, akarsu ve vadi boylarında, doğal
yollar ve geçitlerin üzerinde kurulmuştur. Verimli topraklara sahip
ovalar, akarsu ve vadiler yer seçiminde birinci derece rol oynamış,
şehirler büyük akarsular ve bunların yaptıkları dirseklerin yakınlarında
dizilmişlerdir. Ovaların doğal yollar ve geçitler yakınında bulunanları
daha fazla nüfus toplayarak gelişmiştir.
Ülkemizin ve bölgenin önemli tarihi kentlerinden olan ve 1923
yılında idari olarak il merkezi olan Mardin’in 1927 nüfus sayımında
20.000 olan nüfusu 1935’ten sonra artmaya başlamış, 1940-1950
döneminde azalmış, 1950’den sonra ise düzenli artmaya başlayarak

190
Makalelerle Mardin

1990 yılında 53.005’e 2000 yılında ise 65.072 ye ulaşmıştır. İdari


olarak ilçesi durumundaki Kızıltepe’nin ise 2000 yılı nüfusu 113.143
dir. Bu oran Kızıltepe’nin bağlı bulunduğu il merkezi nüfusunun
neredeyse iki katıdır. 1990-2000 yılları arasındaki Mardin kent
nüfusunun yıllık artış hızı ‰ 20,51 iken Kızıltepe’de ‰ 63,19 dir. Bu
biri birine çok yakın bu iki yerleşim merkezinin büyüme hızı
açısından önemli bir olgudur. Dolayısıyla Mardin kentinin kentsel
büyümeyi kısıtlayıcı coğrafi özelliklerinden dolayı önemli
fonksiyonları yanı başındaki Kızıltepe’ ye yüklediğinden sözedilebilir.
Bu çalışmada Mardin kentinin başlangıçtan beri yerleşmeyi cazip
kılan veya engelleyen doğal çevre faktörleri açıklanıp kent situasyonu
belirlenmeye çalışılmıştır.
Mardin Kentinin Kuruluş Yeri ve Yakın Çevresinin Doğal
Ortam Özellikleri
Yapısal Özellikler: Tarihi Mardin kenti Güneydoğu Anadolu
bölgesinde “Mardin-Midyat Eşiği” diye adlandırılan ve kuzeyde
Diyarbakır-Siirt Pliyosen havzası ile güneyde Suriye-Arabistan
düzlükleri arasında sıkışmış yüksek kütlenin güneyinde yer alır (Şekil
2). Genellikle güneye devrik antiklinallerden meydana gelen Mardin-
Midyat Eşiğinin üzerinde Mardin kentinin de yer aldığı güney sıraları,
arızalı kütlenin en fazla yükselti kazandığı yerlerdir.

191
Kentsel Yapı

O m e rre l i -i M
l i -- iM
M d yi d a ty

Yeşilli

Mardin

K ı z ı l t el p ep ee OOO
v a sv ss ı

Gülharrin 0 2.5 5

Kızıltepe
kilometres

Şekil 2. Mardin kenti ve yakın çevresinin fiziki haritası

Tüm bölgenin olduğu gibi Mardin çevresinin de genel jeolojik


özelliklerini belirleyen olay, Arap bloku ile Anadolu levhası
çarpışmasıdır. Mardin dağları bu çarpışma zonunun neden olduğu
kırıklı ve kıvrımlı yapıların en güney sırasını oluşturmaktadır
(Türkünal, 1980).
Yılmaz ve Yiğitbaş; (1994) “Güneydoğu Anadolu orojenik
kuşağında farklı ofiyolitik topluluklar ve bunların jeolojik evrimdeki
rolü” adlı araştırmalarında Güneydoğu Anadolu kenar kıvrımlarının
üç önemli deformasyon evresinde geliştiğini belirtmektedirler. Bunlar
Üst Kretase, Eosen, ve Miyosen dönemleridir. Bu deformasyon
dönemlerinin her birinde bölgeye “nappe” yerleşmesi olmuştur.
Miyosen sonunda ve Pliyosen başlarında meydana gelen şiddetli
kıvrılma ve kırılma hareketlerinin etkilerine tüm bölgede olduğu gibi
Mardin çevresinde de rastlamak mümkündür.
Güneydoğu’nun, Arap platformu üzerinde Türkiye’ye doğru
itilme ve kayması sonucu yaşlı tabakalar; “nappe” halinde
yüzeylenmektedir (Ortynsky ve Tromp,1946).

192
Makalelerle Mardin

Orojenik kıvrılma (sıkıştırma) hareketleri esnasında, orojen


eksenine dikey ve normal olan hareketler yanında az çok şiddetli
boyuna kırılmalar da meydana gelmiştir (İLHAN, 1969). En fazla
görülen faylar birbirlerine paralel uzanan (kıvrım eksenlerine paralel)
düşey atımlı faylardır.
Mardin kütlesi kuzeydeki subsidans havzasına nazaran değişik
bir tektonik ünite arz etmektedir. Arap platformunun yükselim
noktalarından birini teşkil eden bu blok üzerinden Paleozoyik ve Alt
Mesozoyik transgresyonları oluşamamıştır. Gerçekten Mardin
antiklinalinin incelenmesiyle bu durum daha iyi anlaşılır. Mardin
antiklinali güneyde ani olarak fay hattı ile ovada sınırlanmıştır. Bu fay
batıya doğru yürüyerek Mesozoik kalkerlerinin parçalanmasına ve
nihayet Derik’te eski Paleozoyik yapıların aflöre olmasına neden olur.
Karacadağ ve İdil-Nusaybin hattındaki çizgisel volkanizma Mardin
antiklinalinin kuzey-güney doğrultusunda (Arabistan platformunun
hareketiyle) kırıklarla parçalandığını göstermektedir.
Mardin antiklinali doğuda Turabdin deformasyonunun devamı
olup 40 km den fazla doğu-batı doğrultusunda uzanan monoklinal bir
yapı kazanmıştır. Antiklinali kuzey kanadı ortalama 5-10° eğimli
olduğu halde güney kanadında eğim derecesi oldukça dik bir görünüm
alır. Çünkü antiklinalin güney kanadı Kızıltepe ovasından bir fayla
sınırlanmaktadır. Antiklinal ekseni batıya doğru yükselti kazanır ve
Derik civarında en yüksek değerine ulaşır. Öyle ki bu fay hattı
Mazıdağı Derik civarında alttaki Paleozoyik yaşlı birimleri açığa
çıkarır. Söz konusu fay hattı biri birine paralel faylardan oluşmaktadır.
Biri Mardin civarındaki Kretase kalkerleri içinden başlayarak Derik’te
Kretase kalkerlerinin blok halinde ikiye ayrılmasıyla kendini gösterir,
diğeri ise bu fayın güneyinde Eosen-Miyosen sınırlarını oluşturan
alanda doğu batı yönünde uzanır. Bu fay devamında batıda birçok
volkanik intrüzyonlar ortaya çıkmıştır (Tolun ve Zernek 1952).
Mardin çevresinde görülen fay hatlarının tamamı kıvrım
sistemlerine uyumlu bir biçimde doğu-batı yönlü uzanış gösterirler.
Dipten gelen dikey hareketlerin rijit kalker tabakalarını yükselim
bölgelerinde kademeleştirdiği görülmektedir. Kıvrımların inceleme
alanı ve yakın çevresinde çok sıkışmış ve fazlaca faylanmış ve hatta
senklinallerin çoğu yatık bir izoklinal şekli almıştır (Altınlı, 1963).
Sıkışma rejimine bağlı olarak çarpılmalar ve kırılmaların oluşturduğu

193
Kentsel Yapı

düşey atımlı normal faylar ve ters faylar sözkonusudur. Tektonizma ve


faylanmanın gelişmesinde Laramiyen ve Valak fazlarının önemli
etkisi vardır
Mardin çevresindeki kıvrım yapıları ve bunlara paralel uzanan
faylar bölgenin tektonik açıdan hareketli olduğunu göstermektedir.
İnceleme alanındaki genç tabakaların da kırılmış olması yörenin çok
genç bir tektonizma etkisinde olduğuna işaret etmektedir.
Tektonik yapı ayrıca Mardin çevresinin vadi kuruluşu ve akarsu
ağı üzerinde de etkili olmuştur. Plato içlerindeki kurak topografyaya
karşılık Mardin dağları antiklinalinin özellikle güneye bakan kuytu
vadilerinde gür su kaynakları söz konusudur. Nitekim faylanmanın
etkisiyle (normal faylanma) Mardin antiklinalinin güneyini
sınırlandıran faylar farklı yaştaki formasyonlar dokunak
oluşturmuşlardır. Bu durum bu yamaçlar boyunca ayrıca gür karstik
fay kaynaklarının oluşumuna neden olmuştur (Gurs ve beyazsu gibi).
Stratigrafik açıdan inceleme alanı, Eo-Kambriyen’ den
başlayarak Pliyosen dahil, bütün devirler boyunca devamlı bir
sedimantasyon havzası olarak gelişmiştir. Kambriyen’ den itibaren
bütün formasyonlar sığ deniz (kıta kenarı, şelf) fasiyesinde
gelişmişlerdir. Bu sedimantasyon süreci özellikle Paleojen’ de
şiddetlenmiş, inceleme alanında geniş bir sahada yüzeylenen Germav,
Gercüş, Hoya (Midyat) Formasyonları da bu sedimantasyon
döneminin etkilerini taşımaktadırlar. Bu formasyonlar mineral
bakımından daha çok kalker ve kalkerin ara katkılı-katışıklı özelliğine
sahiptirler. Bileşim olarak kalker özelliğini en iyi yansıtan
formasyonlar geniş bir bölümde mostra veren Orta ve Üst Eosen-Alt
Oligosen yaşlı “Hoya(Midyat) Formasyonu”dur.
Mardin’in Derik ilçesi çevresinde yüzeylenen eski metamorfik
kütlelerden oluşan bazı formasyonlar dışında bölgenin jeolojik yapısı
incelendiğinde, Tersiyer yaşlı formasyonların yaygın oldukları hemen
göze çarpmaktadır (Şekil 3).

194
Makalelerle Mardin

Şekil 3. Mardin Dolaylarının Jeoloji Haritasıı (Türkünal,


1980’den).

Laramiyen fazı ile sahanın tektonik açıdan kıvrılma ve kırılma


olaylarına maruz kaldığı görülmektedir (Altınlı, 1952). Senoniyen
(Üst Kretase) ve Alt Eosen devrinde Anadolu’nun güneyinin
tamamının deniz altında bulunduğunu belirten Ericson(1939) ve
Arni(1942), Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki ofiyolitik kuşağı
boyunca yer alan tortulların da bunun kanıtı olduğunu belirtmektedir.
Bu dönem çökelleri Üst Kretase-Paleosen yaşlı Germav
formasyonudur.
İnceleme alanında Tersiyer’ait bir diğer birim Gercüş
Formasyonu’dur. Gercüş Formasyonu, altta Germav Formasyonu “üst
üyesi”, üstte de Hoya (Midyat) Formasyonu ile dokanakları
uyumsuzdur.

195
Kentsel Yapı

Gölsel, lagüner, kıyı ve flüviyal ile taşkın ovası ortamında,


regresif olarak gelişmiş olan Gercüş Formasyonu’nun üst kontağı, her
yerde Midyat Grubu’nun birimleri ile diskordandır. Güneydoğu
Anadolu’da Gercüş Formasyonu’nun özellikle şaryaj öneyinde, Şırnak
Grubu’nun Germav Formasyonu üzerine muhtemelen bir aşınma
fazından sonra uyumsuz olarak gelmektedir. Bazen de kısa süreli
kesintilerin ardından, çökelmiş olabilir. Çünkü yer yer Meastirihtiyen
yaşlı Germav Formasyonu üzerine açılı diskordan olarak gelmektedir
(Yılmaz, Duran, 1997).
Gercüş Formasyonu, sahada özgün rengi ve fiziksel özellikleri
ile kolay ayırt edilebilen bir birimdir. Genel olarak kırmızımsı esmer
renkli tabakalardan oluşan bu formasyon, çakıltaşı, kumtaşı, şeyl,
marn, silttaşı ve killi kireçtaşı-kireçtaşı litolojilerinden oluşmaktadır.
Gercüş, kırmızı ve regresif bir formasyondur. Litolojisinin rengi
çökelme döneminde nemli ve sıcak bir iklimin hüküm sürdüğünü
kanıtlamaktadır (Altınlı, 1952). Yeşilli ve diğer sübsedans vadilerde
tarımın yoğun olduğu yerlerde toprak yapısı, bu birime ait kayaçların
ayrışma ürünüdür.
İnceleme alanının yüzeyinde en fazla yayılış gösteren
formasyon Hoya (Midyat) formasyonu’dur. Orta Eosen yaşlı
(Lütesiyen), Hoya (Midyat) Formasyonu, alttaki Gercüş formasyonu
veya doğrudan doğruya üzerine Germav grubu ile konkordanslıdır.
Hoya kalkerleri belli alanlarda Gercüş Formasyonu üzerine hafifçe
diskordanslı gelir. Burada daha ziyade bir Non-Comformite (uyumlu
olmayan) ve bu devirdeki hafif hareketlerden dolayı bir
sedimantasyon değişmesi söz konusudur (Ericson, 1939). Hoya
(Midyat) formasyonu kalkerleri oldukça kalın olup gayet düzenli
tabakalanma ve yer yer karstik yapı göstermektedirler. Midyat
kalkerlerinin denizel fasiyeste olması Orta Eosen’de deniz olan
sahanın bir transgresyona (deniz basması) sahne olduğunu ve arazinin
bugünkü görünümünü Vindobonien Transgresyonunda aldığını teyit
etmektedir (Biricik,1975).
Hoya Formasyonu, Güneydoğu Anadolu’da mostra verdiği
yerlerde, genelde dik yamaçlar oluşturan kireçtaşları ve bunların
diyajenetik değişimleri ile oluşan yaygın dolomitlerden meydana gelir.
Bu dolomitler, zayıf ve iyi hazne kaya özellikleri sunar (Yılmaz,
Duran, 1997). Kireçtaşı, kayaç türü olarak en iyi bu formasyonda

196
Makalelerle Mardin

temsil edilmektedir. Bu formasyonun litolojisi ağırlıklı olarak kireçtaşı


ve dolomitten oluşmaktadır. Kireçtaşları; krem, bej, gri ve beyaz
renkli, orta-kalın tabakalı, yer yer som, iyi gözenekli, sertçe, köşekli
kırılmalı ve yer yer dolomitik özelliklidir. Dolomitler ise; krem ve
grimsi beyaz renkli, sertçe, orta-kalın tabakalı, ince-orta kristalli, yer
yer şeker dokulu, çörtlü ve ara bantlı, ince kalsit damarlı ve iyi
gözeneklidir. Midyat kireçtaşlarının en önemli etkisini yöredeki
mimaride yapı malzemesi olarak görmekteyiz.
Mardin yakın çevresinde Neojen arazisi mostra vermemektedir.
Biricik (1975) bunun nedenini Eosen arazisinin Neojen arazisi üzerine
nap şeklinde üzerlenmiş olmasıyla açıklamaktadır.
Miyosen-Pliyosen’de meydana gelen faylanmalarla iyice
kıvrılan, kırılan Mardin dağları, Üst Pliyosen-Pleistosen döneminde
meydana gelen Valak fazı ile birlikte topyekün yükselerek dış
kuvvetler tarafından aşınmaya ve yontulmaya başlanmıştır
(Altınlı,1963). Bu kıvrımlı yapıların zamanla dirençlerinin kırılması
ile faylanmalar ve sonrasında ise bindirme ve şaryajlar şeklinde farklı
morfolojik yapılar oluşmuştur.
Pleyistosen başlarında meydana gelen yükselmelerle birlikte
flüviyal aşındırma olayı da hızlanmış ve Kızıltepe ovasında bir
piedmont kuşağı oluşmuştur. Daha çok Pliyo-Kuvaterner yaşlı bu
polijenik depolar Mardin kentinin 4 km güneyindeki fay hattından
itibaren başlar. Sözkonusu alüvyal deponun kalınlığı 3-30 metre
arasında değişmekte olup kalker, kil ve kum gibi unsurlardan
oluşmaktadır. Bu piedmont kuşağı yaklaşık olarak 120 km civarında
bir yayılma alanına sahiptir. Piedmont ovası yeraltı suyu bakımından
oldukça zengindir.
Jeomorfolojik Özellikler: Mardin çevresinin bu günkü
topografyasını; şiddetli kıvrım ve şaryaj hareketlerinden sonra toptan
yükselen, karstlaşan, özellikle güney kesimlerinde fluvyal aşınmaya
maruz kalan ve faylanan geniş alanlı bir peneplenin bir parçası olarak
ifade edebiliriz. Genç tektonik hareketlere bağlı olarak yükselen,
güneyi faylanan Mardin antiklinali güney kanadında, bu kesimde
Kalkerli Midyat formasyonunun da incelme göstermesine ve altta
aşınmaya karşı dirençsiz Gercüş formasyonunun ortaya çıkmasına
bağlı olarak aşınım dalgası hızla ilerlemiş, ve üzerinde Mardin

197
Kentsel Yapı

şehrinin de kurulu olduğu şahit tepeler dizisi ortaya çıkmıştır (Şekil


4).

Şekil 4. Mardin kenti kuruluş yeri ve yakın çevresinin yapısal-


jeomorfolojik şematik blok diyagramı.
Suriye düzlüğünden itibaren kuzeye doğru adeta bir duvar gibi
yükselti kazanan Mardin dağları öte yandan karst jeomorfolojisinin
yaygın olduğu bir alandır. Karstlaşma üzerinde etkili olan faktörler;
litoloji, iklim (özellikle bileşiminde Co2 olan yağmur suları) ve taban
suyu seviyesidir (Pekcan, 1999). Mardin çevresindeki plato
yüzeylerinde mostra veren litoloji bileşimi CaCo3 olan kalker yapılı
Midyat formasyonudur. Yağış değerlerinin de bölgenin diğer
yörelerine göre elverişli bir oranda olduğunu belirtmiştik. Dolayısıyla
Mardin çevresinde suyu geçirmeyen kil bantlarının bulunduğu Gercüş
formasyonu seviyesine kadar karstlaşma hüküm sürmektedir. Biricik
(1975) bu seviyenin Çağçağ ve Gurs kaynakları gibi kaynakların
seviyesi olduğunu belirtmektedir. Yazarın ileri sürdüğü gibi Yeşilli
(Rışmıl) depresyonu bir uvala olarak kabul edilirse bu sav doğrudur.
Karstik şekillerden dolin ve polyeler Ömerli- Midyat platosunda
oldukça yaygındır. Bu şekillerin yerleşme ve tarım hayatı açısından
önemli etkileri vardır. Midyat-Sarıköy yerleşmesinin güneyindeki 2
km çapında ve 100 metre derinliğindeki Zivink uvalası karakteristik
özellikler göstermektedir. Uvalanın tabanında oluşmuş terra rossalar
üzerinde tahıl tarımı yapılmaktadır. Bu uvalanın kuzeyinde yine 200
metre çapında aynı şekilde kulanılan bir Uvala daha vardır.
Nusaybin’in Efşik Köyünün Selvik ve ve Şekrin mezraları birer
dolinin yamaçlarında yer alır. Karstik yapının çok sınırlı alanlarda

198
Makalelerle Mardin

özellikle bazı uvalaların tabanlarında yerleşmeye imkan verdiğini bu


durumda elverişli iskan sahalarının Mardin dağlarının yarılmış
depresyon vadilerinde ve dağlık kütlenin geniş tarım arazilerine
komşu güney yamaçlarında yoğunlaştığını söyleyebiliriz. Merdin kent
yerleşmesi kuzeyindeki Yeşilli depresyonu, güneyindeki Kızıltepe
ovası ve gür su kaynaklarının merkezi konumunda yer almaktadır.
Ama kentin kuruluş yeri üzerinde etkisi olan en önemli faktör hiç
şüphe yok ki savunma kaygısı ve buna imkan tanıyan çevresine göre
oldukça yüksek ve görüş alanı geniş olan şahit tepe ile üzerindeki kale
yerleşmesine uygun kalker korniştir. İlk bakışta su ihtiyacının
getireceği güçlükler akla gelebilir ama kalker kornişin kalınlığı ve
masif yapısı uzun süre su ihtiyacını giderecek sarnıçların yapımına
elverişlidir.
Geniş karstik plato üzerinde kıvrımlı yapı morfolojisi iskeletine
bağlı olarak gelişmiş sübsekant depresyonlar, boğazlar, yarma vadiler,
kentin de üzerinde kurulduğu tepe dizilerinde olduğu gibi şahit tepeler
kornişli yamaçlar kuestalar yer alır.
Bitki Örtüsü: Genel anlamda bölge, antropojen step sahasıdır.
Ancak Mardin dağlarının kuytu yamaçlarında, özellikle Yeşilli
vadisinde, Derik ve Mazıdağı çevresinde bölgenin batısında yetişen
vejetasyonun (zeytin, meşe ve maki türleri) görülmesi bu çevrede
korunaklı mikro iklim alanlarının oluştuğunu göstermektedir. Mardin
yakın çevresindeki zengin ve çeşitli tarımsal aktiviteleriyle ünlü
yerleşmeler (Gurs, Yeşilli, Rışmıl, Babilceviz, Kabala, Bülbül) bu
durumu kanıtlamaktadır. Geçmişte yoğun ve tahrib edilmiş bir meşe
vejetasyonun delilleri olan bozulmuş (özellikle Palamut Meşesi-Q.
Brantii), meşe birlikleri Mardin çevresinin aslında vejetasyon
açısından fakir olmadığını göstermektedir.
Toprak Özellikleri: Toprak örtüsü açısından kalkerli dağlık
arazi fakirdir ancak depresyonların tabanındaki terra rossalar ve vadi
tabanlarındaki alüvyonlar (Yeşilli Vadisi) sınırlı da olsa özellikle
bahçe tarımına imkan sunar. Ancak Mardin yakın çevresindeki en
önemli toprak varlığı kentin 4-5 km güneyinden itibaren başlayan
Kızıltepe ovasıdır. Ova toprakları yarı kurak karasal iklim şartlarının
etkili olduğu step vejetasyonu altında oluşmuş Kırmızı Kahverengi
Topraklardır. Bu toprakların en önemli özelliği alkalen reaksiyon
göstermeleri ile alt toprak katında aşırı bazların ve kirecin birikmesi,

199
Kentsel Yapı

dolayısıyla tahıl tarımına uygun olmasıdır (Atalay, 1982). Bu ova


verimli toprak özelliğiyle geçmişte kentin tahıl ihtiyacını karşılamış
olmalıdır.
İklim: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde iklim şartları, yarı
karasal bir ikliminin özelliklerini taşımaktadır. Ancak bu özellikler,
Türkiye’de İç ve Doğu Anadolu’da görülen step iklimine göre
farklılıklar gösterir. Özellikle yağışın yıl içindeki dağılışının bu
bölgelerden çok, Akdeniz iklimi yağış rejimine benzemesi ile dikkat
çeker. “En düşük sıcaklık derecelerinin ve yağışların kış mevsiminde
toplanması, buna karşılık yaz mevsiminin çok sıcak ve kurak geçmesi,
yağış konusundaki bazı yerel farklılaşmalara rağmen, ana çizgileri ile
bölgede Akdeniz tipi bir yağış rejiminin varlığını ortaya koyar (Sözer,
1984).
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde inceleme yapan Ardel’e göre
de, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, iklim bakımından çevre bölgelerden
farklı bir iklim karakteri arz eder. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
Akdeniz İklimi’nin bozulmuş bir tipi vardır ki; buna De Martonne
”Suriye İklimi” olarak tanımlar. Bu iklim tipi Akdeniz ikliminin
kontinental bir şekli olup, bölgede güney ve güneydoğuya doğru
gidildikçe tedrici bir surette çöl iklimine geçer (Ardel, 1961).
Yaz mevsiminde, güneyden gelen tropikal kökenli hava
kütleleri (cT) etki alanını genişletirken, polar kökenli hava kütleleri
(cP,mP) kuzeye çekilerek etki alanını daraltır. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’ni etkisi altına alan bu kontinental tropikal hava kütlesi, Basra
Körfezi’nden kaynaklanmaktadır. Çok kuru ve sıcak olan bu hava
kütlesinin etkili olduğu dönemde, samyeli adını alan ve güneydoğudan
esen rüzgâr da sıcaklığı arttırmaktadır. Bu etkilerle yaz mevsiminde
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin birçok yerinde, hava sıcaklığı 40
ºC’nin üzerine çıkabilmektedir.
Avrupa’nın ortasındaki yüksek basınç alanından kaynaklanan
cP hava kütleleri ise, daha çok kuzey ve kısmen de iç bölgelerimizde
etkili olur. Bu hava kütlesinin getirmiş olduğu serin poyraz
rüzgârlarının etkisi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne ulaşmadan
etkisini yitirir.
Yaz döneminde etkili olan bu genel koşullarda özellikle yaz
mevsimi başı ve sonunda bazı sapmalar meydana gelmektedir. Polar

200
Makalelerle Mardin

hava kütlelerinin kuzey ve kuzeydoğu yönünden, Güneydoğu’ya


doğru hareket etmesiyle cephesel yaz yağışları oluşur ve sıcaklık da
bir miktar azalır. Ancak bu tür yağışlar çoğunlukla bölgenin kuzeyiyle
sınırlı kaldığından, İç ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin güney
kesimlerine ulaşmaz (Gürgen, 2002).
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de yaz ve kış sıcaklıkları
arasında önemli farklar bulunduğu için, karasallık yüksek değerlere
ulaşır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yıllık sıcaklık farkları ve
karasallık derecelerinin yüksek olmasında, Temmuz ayı sıcaklık
ortalamalarının 30 ºC’ nin üzerine çıkması önemli etkendir. Yaz
sıcaklık ortalamalarının çok yüksek değerlere ulaşmasında, Basra
kökenli sıcak ve kuru hava kütlelerinin bölgeyi etkisi altına alması
önemli rol oynamaktadır. Bu durum Mardin için de geçerlidir. Ancak
Orografik koşullar Mardin çevresinde bu farkın azalmasına neden
olmaktadır (Tablo1). Nitekim üzerinde Mardin kentinin de kurulduğu
Antiklinalin güney kanadında, yani güneye bakan yamaçlarında,
güneş ışınlarının geliş açısı ve ortalama sıcaklığı daha yüksek
değerlerde iken, bu durum kuzey yamaçlarda farklılıklar
göstermektedir. Bu farklılık bitki örtüsü ve tarımsal faaliyetlerde
kendini göstermektedir.

201
Kentsel Yapı

Tablo 1: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Aylık Ortalama


Sıcaklık Değerleri( ºC).

202
Makalelerle Mardin

Kaynak: Devlet Meteoroloji İşleri Gen. Müd.


(Parantez içindeki değerler gözlem süresini “Yıl” olarak
göstermektedir).
Tablo 1’den de görüleceği üzere Mardin’de en sıcak ay
Temmuzdur. Bu ayda sıcaklık ortalaması 30 ºC’ ye ulaşmaktadır.
Saha, bölgenin diğer merkezleriyle karşılaştırıldığında ortalamalar
düşük değerler göstermektedir.
Kısa süren ilkbaharın ardından, erken gelen yaz mevsiminin
sıcaklık ortalaması neredeyse ilkbahar ortalamasının iki katına çıkar
(Temmuz 29.9 ºC). Yaz döneminde bütün bölgede olduğu gibi uzun
ve kararlı hava koşulları hakimdir. Yaz mevsiminin uzamasında,
Mayıs aylarında yaz koşullarının yaşanması etkili olmuştur. Bu
dönemde güneşlenme süresi ve şiddeti sonucunda, sıcaklık
ortalamaları çok yüksek, yağış yok denecek kadar az, bağıl nem çok
düşük ve potansiyel buharlaşma çok yüksek olmaktadır.
Mardin çevresi ve bölge genelinde, ilkbahar sonu ve sonbahar
başındaki yüksek sıcaklıklar göz önünde bulundurulursa, çok uzun bir
yaz dönemi yaşanmaktadır. Yine de sıcaklık şartları konusunda
Güneydoğu Anadolu Bölgesi genelinde sıcaklığın en az değişiklik
gösterdiği merkezin Mardin olduğunu söyleyebiliriz.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde. yıllık yağış miktarları ve
yağışın yıl içi dağılışı arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Yer
şekillerinin böyle sade bir yapı gösterdiği bölgede, yağış miktarındaki
bu farklılık önemlidir. Yıllık ortalama yağış, Mardin’de 703.9 mm.
dir. Bu farklılığın nedeni kuşkusuz orografik şartlardır. Mardin
antiklinalinin güney yamaçları özellikle kış ve ilkbahar aylarında
güney sektörlü hava kütlelerine maruz kaldığında çevresine göre daha
fazla yağış almaktadır. En yüksek yağış alan ay olarak Ocak ön plana
çıkarken, yağış miktarı, en yağışlı aydan itibaren sürekli olarak
azalarak, yaz aylarında minimuma inmektedir (Tablo 2).
Dolayısıyla Mardin çevresinde karasal etki gösteren Akdeniz
yağış rejimi görülmektedir.

203
Kentsel Yapı

Tablo 2: Mardin ve Karşılaştırma Amacı ile Seçilmiş


Güneydoğu Anadolu Bölgesi İllerinin Aylık Ortalama Yağışları (mm)

Karasallık ve Basra alçak basıncının bölgeyi etkisi altına alması


nedeniyle, yaz mevsimi aşırı kurak geçmektedir. Bilindiği gibi bu
mevsimde, sıcak tropikal hava kütlesi güneye çekilmiş durumdadır ve
Akdeniz kıyıları boyunca uzanır. Aynı zamanda azami yağış
cephesine karşılık gelen bu cephe, barometrik depresyonların etkisini
gösterir ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de Akdeniz Bölgesi’nde
olduğu gibi, yağışların kış mevsiminde toplanmasına zemin hazırlar
(Sözer,1969).
Kar yağışları konusunda da Mardin’in çevre merkezlere göre
farklı bir durumu söz konusudur. Bölgede özellikle Ocak, Şubat ve
Mart aylarında ortalama kar yağışlı günler sayısının en fazla olduğu
merkez, Mardin’dir. Kar yağışları uzun süre su kaynaklarını besleyici
rolü bakımından önemlidir.

204
Makalelerle Mardin

Tablo 3: Mardin ve Bölgenin Diğer İl Merkezlerinde Kar


Yağışlı Gün Sayıları

Erinç’in yağış etkinliği formülüne göre, Mardin’de Aralık,


Ocak, Şubat ve Mart ayları çok nemli koşullara sahip iken, Haziran,
Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları tam kurak geçmektedir. Bu
durumda önemli bir zıtlık, dolayısıyla suyun yaz aylarında Mardin için
önemi ortaya çıkmaktadır. Öyleyse Mardin için iklim açısından
yaşanan en önemli dezavantaj uzun süren yaz kuraklığıdır.

205
Kentsel Yapı

Tablo 4: Mardin ve Karşılaştırma Amacıyla Seçilmiş


İstasyonların Yağış Etkinlikleri (Erinç Formülüne göre) (Gürgen
2002’den alınmıştır)

Mardin Kentinin Kuruluş Yeri, Kentin Gelişimi ve


Bugünkü Durum
Mardin kenti, gerisinde sübsekant bir depresyonun bulunduğu
ve alttaki marnlı yapının ortaya çıkmasından dolayı hızla aşındırılan
ve boşaltılan bir vadinin önünde arta kalan şahit tepelerden birinin
güney yamaçlarına kurulmuştur. Bu şahit tepenin üzerinde aşınmaya
direnç gösteren masif kalker blok ve oluşturduğu kornişli yapı aynı
zamanda yerleşme çekirdeğini oluşturan kalenin kuruluşuna ve

206
Makalelerle Mardin

savunmasına elverişli jeomorfolojik koşulları da sunmuştur. Kentin


üzerinde kurulduğu şahit tepenin kuzeyindeki sübsekan depresyon

Şekil 5. Mardin kenti kuruluş yeri ve yakın çevresini gösteren 3


boyutlu sayısal arazi modeli
(Rışmıl vadisi) kalker yapının altından çıkan flişli depolar
nedeniyle hem kaynak suları hem de toprak özellikleri açısından farklı
bir ekosistem doğurmuş, vadi yoğun bahçecilik tarımı ve sayfiye
yerleşmeleri özelliği dolayısıyla kentin yer seçimine olumlu katkılar
sunmuştur. Söz konusu vadi dışında kente yakın tarım arazileri, dağlık
kütlenin güney eteklerinde gelişen Pliyo-Kuvaterner dolgu
malzemelerinden oluşmuş verimli Kızıltepe ovasıdır.
Mardin ve yakın çevresinde yerleşmeye ilişkin ilk izler
güneydeki ova tabanı üzerinde bulunmuştur (Girbunas, Gire Herzem
Gire Korriye, Girharrin/Gülharrin, Tell Ermen Girnavaz) Bunlardan
Mardine yakınlığı dolayısıyla da en önemlisi Girharrin/Gülharrin
höyüğüdür. Höyük, Mardin kent merkezinin 11 km güney-
güneydoğusunda, Mardin ile Nusaybin arasındaki karayolunun hemen
batısında yer alan Ortaköy’ün (Girharrin) merkezindedir.
Şekil 5. Mardin kenti kuruluş yeri ve yakın çevresini gösteren 3
boyutlu sayısal arazi modeli
Taban araziden 40 m yükseklikte olan höyük terasları ile
birlikte, 400 x 300 m boyutlarında bir tepedir. Höyük konisi ise 75 x
70 m ölçülerinde ve oval biçimlidir. Rijli Deresi'nin batı yakasındadır.
Höyüğün girişinde bulunduğu Navala Kutte Vadisi, kuzeydoğuya
doğru doğal bir geçit sağlamaktadır. Kral yolu olarak adlandırılan
yolun yakınında yer almaktadır. Tepe, büyük ölçüde çevre köylüler ve
defineciler tarafından tahrip edilmiştir. Höyüğün adının Gir (tepe) ve
Harrin (yol) kelimelerinden türediği ileri sürülmektedir. Asur

207
Kentsel Yapı

vesikalarında adı geçen Huzirina kentinin burası olduğu iddia


edilmektedir. Saptanan M.Ö. 1- 3. binyıl malzemeleri bu dönemlerde
tepede yerleşimlerin varlığına işaret etmektedir (Harmankaya ve diğ.
1998). Öyleyse bu yerleşme yeri ile ilişkili olarak daha kuzeyde sarp
topografya üzerinde ortaya çıkan Mardin kenti bu eski yerleşmenin
devamı olarak bir savunma ihtiyacından dolayı ortaya çıkmış olduğu
düşünülebilir.
Mardin adına tarihte ilk kez IV. yüzyılda Bizanslı tarihçi
Amminianus Marcellinus değinir (Ritter, 1844). Araştırmacılar eski
yazılı kaynaklarda Mardin’in şehir veya koloni olarak adının çok sık
geçmemesinden kentin fazlaca bir öneme sahip olmadığı sonucunu
çıkartmaktadırlar (Alioğlu, 2000). Zira Arap fethine kadar Mardin
askeri bir üs veya gözetleme noktasıdır. Çünkü topografya, su ve
toprak imkanları açısından burası büyük nüfus kitlelerini barındıracak
ve yerleşmeyi cazip kılacak doğal çevre koşullarına sahip değildir.
Anadolu’yu Mezopotamya’ya bağlayan “Kral yolu”nun
(Ramsay,1961) ise şu andaki Mardin kent merkezinin situasyonu için
değil de 11 km güneybatıdaki Girharrin (Ortaköy) yerleşmesi
açısından önemli bir faktör olduğu söylenebilir. Arap fethine kadar
önemsiz bir askeri mevki olduğu anlaşılan kent Arap fethi ile
gelişmeye başlamış, Artuklu döneminde gerçek ve parlak bir kent
halini almıştır.
XI. yüzyılda Artuklular’ın Mardin’i başkent olarak ilan
etmelerinden sonra kentte bir yapılaşma ve reformlaşma görülmüştür.
Artuklu dönemi Mardin’deki imar faaliyetlerinde geleneksel kent
dokusunun oluşmasında önemli rol oynamıştır. Şehir halen bu
dokunun etkisi altındadır. Artuklulardan sonra Akkoyunlular ve
Osmanlılar döneminde de Artukoğulları çağında elde edilen yapılaşma
geleneği sürmüştür (Alioğlu, 2000).
Mardin’de yoğun bir taş işçiliği hemen göze çarpar. Kullanılan
taş Eosen yaşlı Kalker taşıdır. Mardin kentinin tüm mimarisi hemen
hemen bu taştan oluşmuştur. Kervansarayların yoğun olması da
Mardin’ bir gezgin kenti, uğrak yeri olduğunu göstermektedir.
Mardin’ çevresinin bir surla çepeçevre sarıldığı söylenmekte ise
de böyle bir kalıntıya henüz rastlanmamıştır. Ancak şehrin Savur
Kapı, Diyarbakır Kapı gibi taş tahkimat yapıları olması gereken bir
savunma sisteminin varlığını anımsatır. Zirvedeki kale yapısı yaklaşık

208
Makalelerle Mardin

1200 metrede çevresi kalker kornişlerle sınırlı yapısal bir düzlüktür.


Uzunluğu yaklaşık 800 metredir. Kimi yerleri bir duvar ile
örülmüştür. Kale daralan yerinde bir tek çıkışı olan müstahkem bir
yerdir. Kale içinde harap halde birçok yapılar mevcuttur. Kalenin X.
yüzyılda Hamdaniler tarafından yapıldığı sanılmaktadır
(Alioğlu,2000).
Yerleşmenin sivil dokusu ilk kez 5. yüzyılda kale dışına taşmış
kompleks kentsel yapı elemanları ise M.S. 1000- 1100’ lerde kale
eteğinde oluşmaya başlamıştır.
1500’lerden 1890’ a kadar olan dönem kentsel anlamda
mahallelerin ve ilk yerleşme fonksiyonlarının oluştuğu dönemdir. Bu
döneme ait 8 mahalle söz konusudur.
1890’dan sonra kentin daha çok batı tarafında gelişme olmuş,
Amerikalılar kolej ve eğitim tesisilerini bu kesime kurmuşlardır.
Yerleşmeler batı yönüne doğru gelişme eğilimi göstermişlerse de bu
alansal gelişme sınırlı kalmıştır (Şekil 6).
Cumhuriyetle birlikte Mardin’il merkezi olmasından sonra
çeşitli resmi binalar kurulmuş, daha çok doğu yönünde topografyanın
uygun şartlar sunduğu alanlarda yer seçilmiştir. Dolayısıyla kent
doğuya doğru gelişme göstermiş, resmi binaların çevresinde konutlar
yoğunlaşma göstermiştir (Savurkapı Mahallesi).
1950-1970 yılları arasında kentsel büyüme devam etmiş,
istasyon civarında eğitim ve askeri tesisler kurulmuştur. Aynı şekilde
eğitim kurumları eski yerleşmenin doğusunda da kurulmaya devam
etmiştir (Kız Sanat Okulu, İmam Hatip Lisesi, Ticaret Lisesi ve Sağlık
Okulu).
1970-1980 arası dönemde ovada istasyon civarında gelişmeler
olmuştur. 1970 yılında İstasyon Mahallesi ve Küçük Sanayi Sitesi
kurulmuştur. Kente artan göçün etkisiyle doğuda Enver Ensar
mahallesi kurulmuştur.

209
Kentsel Yapı

Şekil 6. Mardin kentinin gelişim dönemleri

1980-1990 arası dönemde eski yerleşmenin güneybatı


bölümünde gelişmeler olmuş, Saraçoğlu ve Cumhuriyet mahalleleri
kurulmuştur. Bu mahallelerin oluşmasında Anıtlar Yüksek Kurulunun
aldığı kararla kent merkezinin sit alanı ilan edilmesi ve bu alanda
konut yapımına ruhsat verilmemesi etkili olmuştur.
1990’dan sonra kent, Diyarbakır yolu yönünde gelişmeye
başlamıştır. Kentsel alanın bu yöne doğru gelişmesi artık topografik
sınırların zorlandığını göstermektedir. Nitekim doğuda eğim oldukça
fazla, güneyde tarım alanları ve kent merkezine uzaklık gibi
dezavantajlar vardır. Bu yönüne doğru olan gelişmede, Diyarbakır
kentiyle olan yoğun ilişkilerin de payı vardır.
Eski Mardin Yerleşmesinin kuruluş yerinin doğal çevre
özellikleri değerlendirildiğinde, en avantajlı unsurun, tarihi dönemler

210
Makalelerle Mardin

için savunmaya elverişli topografya, çevresine hakim görüş ufku ve


çevreyi kontrol unsurları oluşturur. Ama bu durumda da eski kale
yerleşmesinin kurulduğu yapısal düzlük büyük bir nüfusu
barındırabilecek bir genişlikte değildir. Üstelik su ihtiyacı ve kavurucu
yaz sıcakları düşünüldüğünde burasının uzun süreli ve geniş kitleye
yönelik bir yerleşme dolması düşünülemez. Dolayısıyla zamanla
yerleşme ihtiyacı daha aşağılarda yamaçlarda karşılanmaya başlanmış
buna yönelik olarak topografik koşullar adeta zorlanmış, sonuçta yeni
kentsel fonksiyonlar topografyanın daha düz, eğimin ve ulaşımın
kolay olduğu alanlara yönelmiştir. Mardin kentsel alanı bu zorlukları
yaşarken, eski kente yakın kırsal bir yerleşme olan Kızıltepe
yerleşmesi, sahip olduğu topografik ve diğer coğrafi avantajlardan
dolayı hızla gelişmeye bağlamış ve idari anlamda bağlı bulunduğu
Mardin kent nüfusuna oranla nüfusunu ikiye katlamıştır.
Sonuç:
İlk bakışta Mardin’in yerleşme alanı olarak elverişsiz bir yerde
kurulduğu düşünülebilir. Ama geçmiş dönemlerin şartlarına
bakıldığında;
-Batı ve doğusunda antiklinali yararak Kızıltepe ovasına
taşıdığı alüvyonları biriktiren ve oldukça verimli tarım topraklarının
oluşumuna neden olan konsekant vadiler,
-Bu akarsu vadilerindeki verimli meyve bahçeleri,
-Savunma kalelerinin yapımına elverişli kornişli yapı,
- Kornişli yapının, güneyden gelen yağış kütlelerini depolayıcı
sarnıçların yapımına uygun litolojik şartlarda olması,
-Aynı litolojik yapının konut yapımına uygunluğu,
-En önemlisi de hem görsel hem de bakı ve görüş ufku
açısından Mezopotamya düzlüklerine hakim bir konumda olması,
Mardin kentinin kuruluş yerinin günün ihtiyaçlarına göre oldukça
elverişli olduğunu göstermektedir.
Ayrıca Mardin çevresi ilk bakışta fark edilmeyen korunaklı bir
morfolojik çevreye sahiptir. Belki de bu özellik bile zaman zaman
gizlenmek ya da korunmak, inzivaya çekilme ihtiyacı hisseden
manastır çevresinin ihtiyacına yönelik olarak yorumlanabilir. Ancak

211
Kentsel Yapı

bugün için Mardin kentinin kuruluş yeri modern anlamda kentleşme


hareketlerine cevap verebilecek doğal koşulardan uzak, özellikle
jeomorfolojik avantajlara sahip değildir. Bu nedenle ancak bir kültür
miras değeri ve açık hava müzesi gibi kültürel fonksiyonlara yönelik
planlanması ve düşünülmesi gereken Mardin kenti, ister istemez
gelişim fonksiyonlarını daha elverişli konuma sahip yakın
çevresindeki yerleşme ünitelerine özellikle de Kızıltepe yerleşmesine
bırakmıştır.

212
Makalelerle Mardin

Kaynaklar

ALİOĞLU, E.F., 2000, Mardin Şehir Dokusu ve Evler, Türkiye


Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayını, İSTANBUL
ALTINLI, E., 1966, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Jeolojisi
(ikinci Kısım), MTA Dergisi No: 67, ANKARA
ALTINLI, İ. E., 1963, 1/500 000 Ölçekli Türkiye Jeoloji
Haritası Cizre Paftası ve İzahatnamesi: MTA Enst. Yayınları,
ANKARA
ALTINLI, İ. E., 1963, 1/500 000 Ölçekli Türkiye Jeoloji
Haritası Diyarbakır Paftası ve İzahatnamesi: MTA Enst. Yayınları,
ANKARA
ALTINLI, İ. E.,1952, Siirt Güneydoğusunun Jeolojik
İncelenmesi, MTA Rapor No: 1977 ANKARA
ARDEL, A., 1961, “Güneydoğu Anadolu’da Coğrafi
Müşahedeler”, Türk Coğrafya Derg. S.21, s:140-148, ANKARA ARNİ,
P., 1939a, Petrol Rezervlerine Taalluk Eden Bazı
Neticelerle Siirt Havalisi Jeolojisine Bir Yardım, MTA yayın No:
1284, ANKARA
ARNİ, P., 1939b, Cizre ile Siirt Arasında Jeolojik Araştırmalar,
MTA Yayın No: 18, ANKARA
ARNi, P., 1940, Siirt Batısında Başur Çayı Mıntıkasında Bitlis
Dağları Güney Silisilelerinin Jeolojik Müşahedeleri, MTA Mecmuası,
No: 4/21
ARNİ, P., 1941, Şarki Anadolu ve Mücavir Mıntıkalarının
Tektonik Ana Hatları, MTA Yayını, seri - B, No: 4
ATALAY, İ., 1982, Toprak Coğrafyası, Ege Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Fakültesi yayınları No: 8
ATALAY, İ-MORTAN, K., 2006, Türkiye Bölgesel
Coğrafyası, İnkılap Kitapevi yay.(Genişletilmiş 3.Baskı), ANKARA
BİRİCİK,A.S.,1975,Mardin ve Mücavir Mıntıkasının Strüktür
ve Jeomorfolojisi, Türk Coğrafya Dergisi, s.26,İstanbul

213
Kentsel Yapı

BLANCKEN, H. M., 1944, Syrien, Arabien und Mesopotamien


Handb. d.Reg.Geol. v.4 H. 17.
BLUMENTHAL, M., 1946, Die neue geologische Karte der
Türkei und einige ihrer stratigraphisch-tektonischen Grund-
züge.Ecl.Geol. helv.Vol.39. No.2
DOLAPÖNÜ, H., 1972, Tarihte Mardin, İstanbul.
ERİCSON, D. B., 1939, Diyarbakır - Siirt Mıntıkasının
jeolojisi Hakkında Rapor, MTA Yayın No: 875, ANKARA
GÖYÜNÇ, N., 1991, 16. yy Mardin Sancağı, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, XIV. Dizi, ANKARA
GÜRGEN, G., 2002, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin İklimi,
Syf. 8, Dicle Ünv. Ziya Gökalp Eğt. Fak. Yay. No: 12,
DİYARBAKIR
HARMANKAYA, S. - O. TANINDI - M. ÖZBAŞARAN,
TAY, 1998, Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-3: Kalkolitik, Ege
Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-019-3,
İSTANBUL
İLHAN, E., 1969,Türkiye Tektoniğinin Jeomorfolojisi ile
İlişkisi, Jeomorfoloji Dergisi, No: 1 ANKARA
MINORSKY, V., 1965, “Mardin” İslam Ansiklopedisi, Cilt:
VII, İSTANBUL
NOYAN S., 2005, Yıldızlara Yakın Şehir Mardin, ANKARA
ORTYNSKY, I. - TROMP, S. W., 1946, Siirt - Pervari -
Beytüşebap - Şırnak ve Cizre Arasındaki Sahalarda Jeolojik İstikşaf
Gezisi, MTA Yayını No: 1755, ANKARA
ÖZDEMİR, M. A- KARADOĞAN, S., 1996, Türkiye’de il
merkezlerinin coğrafi mekanla ilişkileri, Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 2, ELAZIĞ
PEKCAN, N., (1999), Karst jeomorfolojisi, Filiz Kitabevi,
İstanbul.
REMSAY, W.M., 1961, Anadolunun Tarihi Coğrafyası,
İstanbul

214
Makalelerle Mardin

RITTER, C., 1884, Die Erkunde Von Asien, BERLİN


SÖZER, A. N., 1969, Beşeri ve İktisadi Coğrafya açısından Bir
Bölge Araştırması DİYARBAKIR HAVZASI, syf. 19, Diyarbakır
Turizm Derneği Yay.No: 19, ANKARA
SÖZER, A.N,.1984, “Güneydoğu Anadolu’nun Doğal Çevre
Şartlarına Coğrafi Bir Bakış”, Ege Coğ. Derg. Sayı:2, sf:8-30, İZMİR
TOLUN, N., TERNEK, Z., 1952, Mardin Bölgesinin Jeolojisi,
Türkiye Jeoloji Kurumu Bülteni, Cilt:III, Sayı:2, ANKARA
TÜRKÜNAL, S., 1980, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun
Jeolojisi, Jeoloji Mühendisleri Odası Yayını, No: 08, ANKARA
YALÇINLAR,İ., 1976, Türkiye'de Bazı Şehirlerin Kuruluş ve
Gelişmelerinde Jeomorfolojik Temeller; Türk Coğrafya Dergisi, Sayı:
17, s.53-66., İSTANBUL
YILDIRIM, A., 2004, Hasankeyf – Gercüş ve Yakın
Çevresinin Fiziki Coğrafyası (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, ANKARA
YILMAZ, E., DURAN, O., (1997) Güneydoğu Anadolu
Bölgesi Otokton ve Allokton Birimler Stratigrafi Adlama Sözlüğü,
syf. 292., ANKARA
YILMAZ, Y. ve YİĞİTBAŞ, E., 1990, Güneydoğu
Anadolu’nun Farklı Ofiyolitik - Metamorfik Birlikleri ve Bunların
jeolojik Evrimdeki Rolü, Türkiye Petrol jeologları Derneği, 8. Petrol
Kongresi, ANKARA
YÜCEL, T., 1987, Türkiye Coğrafyası, Türk Kültürünü
Araştırma Enst. Yay. ANKARA

215
MARDİN ŞEHİR DOKUSU VE MİMARİ YAPI
1
Sevcan YILDIZ∗

Mimarlık ne yaparsak yapalım kendisinden kaçınamadığımız


sanattır. Yaşamımızın her anında, uyurken ya da uyanıkken, yapıların
içinde, yapıların çevresinde, yapılarla tanımlı mekânlarda ya da insan
becerisinin şekillendirdiği peyzajların içindeyiz. Resim, heykel, çizim
ya da diğer görsel sanatlardan istersek kaçınabiliriz ama mimarlık
istesek de istemesek de bizi sürekli olarak etkiler, davranışlarımızı
şekillendirir, ruhsal durumumuzu belirler. Mimarlık yalnızca bir
barınak ya da koruyucu şemsiye değil, aynı zamanda insan
etkinliğinin ve özleminin fiziksel kaydı, bize bırakılmış kültürel
kalıttır (Roth, 2002).
Serttir bu şehrin dokusu. Mezopotamya’da yürek ister tarihin
yükünü taşımak. Yedi bin yılı yüreğinin tam orta yerinde taşır Mardin.
Kolay mı onlarca değişik uygarlığı, dini, kültürü, mezhebi
barındırmak.
Haşmetle yıllara meydan okumak kolay mı...

1
Arş. Gör. Sevcan YILDIZ Akdeniz Üniversitesi Turizm Otelcilik
Yüksekokulu

216
Makalelerle Mardin

Taşın sertliği Mardin’in yüzüne vurur...


Mardin hala ayakta.
Mardin hala tarihe meydan okumakta...
(http://www.turkishtime.org/19/68_tr.asp, 29.11.2005).
Mardin’i ve çevresini incelerken insanı en çok; mekân, mekânın
var edilmesi, şehirde kullanılan malzemenin insana, doğaya ve iklime
uygunluğu çekiyor. Kent tam bir taş yapı simgesidir. Şehre biraz daha
yakından baktığımızda; eğimli araziye uygun taş evler yapılanmasını
görüyoruz. Tüm evler bir taraçaya (Teras) sahip. Yapılarda kullanılan
kireçtaşı bölgedeki madenlerden çıkıyor. Bu taşa Midyat, Ömerli,
Viranşehir ve hatta Antakya’ya kadar rastlamak mümkündür. Ocaktan
çıktığında ahşap testeresiyle kesilecek kadar yumuşak olan taş,
Süryani taş ustalarının ellerinde şekillenir ve hava aldıkça sertleşir.
Kentte ‘Kara Marduk’ kuralları geçerli. Bunlar yazılı olmayan ama
yüzyıllardır geçerli olan yaşam kuralları; kimse kimsenin güneşini
kesemez, kimse kimsenin suyunu kirletemez, kimse kimsenin havasını
kesemez, kimse ateşiyle başka bir yapıyı yakamaz. ‘Marduk’ Sümerce
bir kelime. ‘Mar’ kara sabanın ucundaki, toprağı yaran ve iz bırakan
parçaya verilen isim. ‘Duk’ ise adam demek. Marduk; iz bırakan adam
anlamında. Mardin’de arabaların geçebildiği tek cadde cumhuriyettin
ilk yıllarında açılmış. Kentin ara sokakları yatay ve dikey konumlu
merdivenler ve dar geçitlerden oluşur. Geleneksel Mardin evleri U ya
da L planlı geniş avlulu 2–3 katlı yapılardır. Evlerin dış cephe, kapı ve
pencerelerinde adeta bir dantel gibi dokunmuş taş oymacılığının en
güzel motiflerinin zamana karşı direnişine tanık olursunuz
(http://www.evrensel.net/01/05/24/kultur.html, 29.11.2005). Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde konut mimarisini en iyi
yansıtan yerlerin başında Diyarbakır, Urfa ve Mardin gelmektedir. Bu
yerleşim yerlerinde bazı yerel üslupsal farklar yanında belirgin ortak
özelliklere de rastlanılmaktadır. Bu bölgedeki geleneksel evler,
coğrafi farklılıklar (iklim, jeolojik yapı, malzeme) dışında, aile yapısı
dini yapı, ekonomi yapı ve kültürel etkileşimle oluşmuştur. Dışa
kapalı, içe dönük avlulu plan düzeni, yığma yapım tekniği, taş
malzeme, düz dam… ortak mimari özelliklerdir ( Dalkılıç ve Aksulu,
2004: 315).

217
Kentsel Yapı

Geleneksel Mardin evleri, dar sokakları ile adeta bir açık hava
müzesi durumundadır. Mardin, Venedik’ten sonra mimari dokusu
bozulmamış ikinci şehir konumunda bulunuyor. Kent, Mardin Kalesi,
tarihi evleri, kiliseleri, camileri ve medreseleri ile turizm açısından bir
cazibe merkezidir (http://www.ntvmsnbc.com/news/326105.asp,
29.11.2005).

GELENEKSEL EV TASARIMINI YÖNLENDİREN


ETKENLER
ž Mardin’in kuzey-güney doğrultusunda sahip olduğu
alanın kısıtlılığı, şehir dokusunda tıpkı üzerinde yer aldığı yamaç gibi
doğu-batı doğrultusunu ve arazi eğimini kullanan biçimlenmeye neden
olması,
ž Bölgenin egemen yapım malzemesi ve tekniği, gerek
anıtsal yapılarda gerekse evlerde taş ve teknolojisi yapım geleneğinin
temelini oluşturmuştur. Bölgede çok sayıda ocağı olan sarı kalker taşı
yapı üretimine egemen olmuş, zorunlu kullanımların dışında ahşaba
yer verilmiştir. Taşın, süslemeden taşıyıcılığa her yapı elemanını
belirlemesi,
ž Ataerkil aile yapısı, en yaşlı erkeğin bir çeşit yönetici,
baş, reis olduğu bu aile, anne, baba, babanın ebeveyni, evlenmemiş
kız ve erkek çocuklar, evlenmiş erkek çocuklar ve bunarın eş ve
çocuklarından oluşan kalabalık bir grubu içermesi,
ž İçinde bulunduğu bölgenin iklim ve topografyası, kentin
topografik yapısı, konutun kütlesel biçimlenmesinde mevsimlik
kullanımı ön plan çıkarmazken, eğimli arazide tek yöne doğru (güney)
yönelme zorunluluğu getirmiştir. Kentin sınırlı bir alanda gelişmek
zorunda kalışı, yatayda yayılma yerine, düşeyde katları kullanan bir
tasarı anlayışının tercih edilmesine neden olmuştur. Harem-Selamlıklı
ev düzeni, yüksek taş duvarlarla sokaktan ayrılmış avlu ve teraslar,
büyük merkezli mutfaklar genel plan özelliklerini yansıtmaktadır.
Belli mekanların tekrar edilmesiyle evin büyütüldüğü görülmektedir.
Evlerin, kapalı ve yarı açık mekanları kare ya da kareye yakın bir
modül veya tekrarından oluşmaktadır. Yapılar güneye yönlendiğinden
cepheler de bu yönde önem kazanır. Planlamayı yönlendiren yaşam
birimi, eyvan ve revak gibi ana mekanlar, tek başlarına ya da

218
Makalelerle Mardin

birlikteliklerinin bezemeli ya da bezemesiz zengin örnekleri ile güney


cephesinde toplanmıştır. Hiçbir yapı birinci kattan itibaren
birbirlerinin önünü kesmediği gibi pencereler de birbirini görmez
(Alioğlu, 2000).
Mardin’e bağlı birkaç yerleşim yeri daha geleneksel konut
yoğunluğu ile dikkati çekmektedir. Bunlar içerisinde Midyat, Savur,
Derik ve Estel sayılabilir. Bu yerleşim yerlerindeki geleneksel
konutlar, Güneydoğu Anadolu Bölgesi geleneksel konut mimarisinin
genel özelliklerini yansımaktadır. Savur ilçesi geleneksel konut
dokusunun yoğun olduğu bir yerleşim yeridir. Özgün özelliklerini
büyük orana korumaktadır. Derik ilçesine ise az sayıda geleneksel
nitelikli konut vardır. Bugün hem geleneksel dokusu hem de sosyal
yapısı özgünlüğünü yitirmiş, tamamen değişmiştir. Estel, konum
olarak Midyat’a çok yakındır. En büyük farlılık, Midyat’ta özgün ev
sahipleri Süryani iken Esteldekilerin Müslüman kökenli olmasıdır.
Midyat ise birbirinden değişik kültürleri ve inançları kentsel
dokusunda barındıran ve yaşatan bir merkez olarak, ayrıcalıklı yerini
bugün de korumakta ve bölgenin diğer kasaba ölçeğindeki yerleşim
yerlerine göre daha yoğun bir ilgi görmektedir. Geleneksel dokuyu
oluşturan kültürel çeşitlilik ile sosyal ve mimari düzen bugün de
devam etmektedir. Geleneksel Midyat evinin oluşumunda, aile yapısı,
kullanıcıların ekonomik durumu, dini yapı, coğrafi yapı ve kültürel
etkileşim etkili olmuştur(Dalkılıç v Aksulu, 2004:317).
Mardin Evleri
Mardin, Güneydoğu Anadolu'nun değişik bir yapılaşma
gösteren ilginç yerleşmelerindendir. Kent, Mazı Dağları'nın (Masius)
güney yamaçlarında, doğudan batıya 2.500 m uzunluğunda, 500 m
genişliğinde bir alana kurulmuştur. Kaleden ve karşıdan bakıldığında,
Mardin evleri bir-biri üstüne yığılmış gibidir. Doğal konumdan doğan
bu üst üstelik ve sıkışık yapılaşma, kente özgün bir görünüm
kazandırmaktadır. Çevrenin ağaçlıklı görünümüyle kale eteğinden
başlayarak ovaya doğru teraslar biçiminde inene ak evler, ilginç bir
çelişki yaratmaktadır. Ortaçağ mimarisinin günümüzde de sürdüren bu
yapılaşma "Kuzey Suriye mimarisine sıkı sıkıya bağlı olan Şanlıurfa
ve kuzey etkileriyle karışık Diyarbakır'ın şehircilik strüktüründen
(yapısından) tamamıyla farklı olarak, bir kapalı bölge karakteri
göstermektedir (Anonim, 1982:5824).

219
Kentsel Yapı

Mardin, Anadolu ev mimarisinde, Orta Anadolu’nun Niğde,


Kayseri şehirlerde daha yaygın olarak da Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde örneklenen, “Kuzey Suriye ile benzeşen” diye tanımlanan
taş mimarinin görüldüğü önemli şehirlerden biridir. Gerçekten de
bölgede çok sayıda ocağı olan sarı kalker taşı, yapı üretimine egemen
olmuş, ahşaba, kapı, pencere, asma kat gibi zorunlu kullanımları
dışında yer verilmemiştir. Böylece taş, süslemeden, taşıyıcı sisteme
kadar her yapı elemanını belirlemiştir. Bu mimarinin
biçimlenmesindeki etkenlerden bir diğeri bölgenin iklimidir. Ayrıca
mimaride önemli bir yere sahip eyvan, revak gibi yarı açık mekanlar,
özellikle batı güneşine karşı gölgede kalabilecek biçimde
yönlendirilmiştir (Alioğlu, 2000:92).
Tarihsel geleneğin günümüze dek sürdürülmesinin bir sonucu
olarak özgün mimari karaktere sahip bir yapılaşmayla birlikte anılan
Mardin’in, kentle özdeşleşen kagir evleri, gerek plansal özellikleri
gerekse malzeme ve bezemeleriyle Anadolu konut mimarisinde
ayrıcalıklı bir konuma sahiptir (Özükan, 2003).
Mardin Evlerinde Kullanılan Malzeme
Mardin, Güneydoğu Anadolu’nun değişik bir yapılaşma
gösteren yerleşmelerindendir. Kent, Mazı Dağları’nın (Masius) güney
eteklerinde doğudan batıya 2.500 m uzunluğunda, 500 m. genişliğinde
bir alanda kurulmuştur. Kaleden ve karşıdan bakıldığında, Mardin
evleri birbiri üstüne yığılmış gibidir. Doğal konumdan doğan bu üst
üste yapılaşma, kente özgün bir görünüm kazandırmakta ve ağaçlıklı
görünümüyle kale eteğinden başlayarak ovaya basamak biçiminde
inen ak evler, ilginç bir çelişki yaratmaktadır.
Ortaçağ mimarisini günümüzde sürdüren bu yapılaşma “Kuzey
Suriye mimarisine sınır olan Urfa ve Kuzey etkileriyle karışık
Diyarbakır’ın şehircilik strüktüründen (yapısında farklı olarak, bir
kapalı bölge karakteri göstermektedir”.
Mardin evlerinde kullanılan malzeme taştır. Ancak kullanılan
bu taş normal taştan farklı olarak adlandırılan açık renkli sarımsı
yapıdadır. Bu taşların en büyük özelliği kesilebilmesinden dolayı rahat
bir şekilde işlenebilir özellikte olması zengin süsleme elde edilmesini
sağlamıştır. Kolay işlenen ve ocaktan çıkartılan bir süre sonra
sertleşen bu kireçli oluşum Mardin yapılarının her devrinde aynı

220
Makalelerle Mardin

rahatlıkla halen kullanılmaktadır. Bu evlerde herhangi bir sıva


malzemesi kullanılmaz. Belirli zamanda taşların temizlenmesi
amacıyla, taş kırıntıları kum haline getirilerek ve bu kum ile duvar
temizlenir. Duvarların örülme işleminde ise kireç ile karıştırılan bu
kumdan harç elde edilir. Bu harç ile duvar örülür. Mardin’de ahşap
malzemenin kullanılmamış olması ağzından değil, Mardinlilerin taşçı
geleneğine sıkı sıkıya bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. O kadar
yerleşmiştir ki bugün bile beton yapılar yadırganmaktadır
(www.mardin.matrix planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Mardin Evlerinin Mimari Plan Açısından İncelenmesi
Mardin evleri kalenin eteklerinden ovaya doğru birbiri üzerine
yükselen teraslar halinde, tepenin güney yamacına yerleşmişlerdir.
Yeri volkanik bir bölgedir. Tarihsel geleneği günümüzde sürdüren
yapılaşma özgün bir mimari gelişmiştir. Mardin’deki tüm yapıların ön
avlu cepheye bakmaktadır. Mezopotamya ovasına açılan kapılar
tepenin eğimi üzerinde kuruldukları için en az iki katlıdır. Hiçbir evin
gölgesi birbirinin üzerine düşmemektedir.
Güneş ışınlarının aksine düzenlenen daracık sokaklar iklim
şartlarına göre yazın kavuruculuğunda gölgede kalıp insanları sıcaktan
korur. Bu evlerde kullanılan taşlar sıcak ve soğukta daha da sertleşir.
Taşların özelliklerinden dolayı yazları serin kışları sıcak olur. Kat
tavanının meydana getirilişinde çapraz tonozlar kullanılır. Tavanlar iki
veya dört tonozlu şekilde olur. Daha önce en az iki katlı olduğunu
söylemiştik, alt kattan üst kata genellikle günümüzde kullanılmamakla
beraber; ahır, alt kiler vb. amaçlarla kullanılmıştır. Giriş kapısından alt
katın avlusuna girilir. Alt kattan üst taştan yapılan bir merdiven ile
çıkılır
Eski Mardin evleri harem ve selamlık denilen iki bölümden
oluşur. Erkeğin konuklarını ağırladığı oda vardır. Taş işçiliği
açısından bu oda genelde evin özen gösterilmiş odasıdır. Bu bölümde
kahve ocağı vardır. Ayrıca ev sakinlerinin ikamet ettikleri yer vardır.
Büyük evler genelde olup L tipi olanlar da vardır. Harem bölümünün
odalarında işlevsel bir ayrım gözetilmemiştir odalarda yemek yenilip,
yatılıp ve oturulabilir durumdadır.
Günümüzde odalardan biri konuk odası düzenlenmiştir. Odalar
avluya bakan revaklı yanlarında sıralanmıştır. Yazları kesme taş döşeli

221
Kentsel Yapı

eyvanda oturulur, geceleri yatılır. İklim nedeniyle kapı ve pencereler


küçük tutulmuştur. Mardin evlerinde mimariye uygun olarak
trabzanlar taşından yapılmaktadır (www.mardin.matrix
planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Evlerin Dış Cephe ve Süslemeleri
Mimari dehanın doruk noktasına ulaşan, bir oya gibi geometrik
şekiller ve bitki desenleri ile işlenmiş ve bu şekilde adeta taşın dili
meydana getirilmiştir. Bu durum ön yüzlerine oymalı taş sütunlar
kemerli revaklarla devinimli bir görünüm kazandırılmıştır. Sanatkarca
işlenmiş taş süslemelerin başlıca motifleri, burma, lale, üzüm
salkımları ve karanfildir. Mardin evlerinin dış cephesini, sütunlar, kapı
ve pencereler ve bunların üzerinde bulunan başlıca süslemelerin
anlamlarını ve pencereler ve bunların üzerinde bulunan başlıca
süslemelerin anlamlarını inceleyeceğiz (www.mardin.matrix
planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Sütunlar
Sütunlar iki şekilde yapılmaktadır. Birincisinde sütun ayvanda
bir taşıyıcı olarak ve üzerinde çeşitli süslemeler yapılır. Yükselen
sütunlar 50-60 cm yüksekliğe kadar kare prizmalar üzerinde yükselir.
Sütunun kemer ile birleşen yerlerindeki kısım değişik çiçek figürleri
ile süslenmiştir. Diğer bir sütun şeklinde duvar ile birleşik olan
ayvanlarda yapılan sütunlar ile aynı figürleri taşımaktadırlar. Bu
sütunlar evlerin köşelerinde ve odaların ayrılan kısımlarında bulunur.
Ayvanlar sütunlara nazaran daha sadedir (www.mardin.matrix
planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Kapı ve Pencereler
Mardin evleri kapı ve pencerelerinin etrafında oya gibi işlenen
ve büyük bir ihtişam ile yapılan süslemelerle insanların duyguları
ortaya çıkarılmıştır. Yeri geldiğinde pekmezini yaptığı üzüm
salkımları yeri geldiğinde etrafını süsleyen karanfil ve laleleri ile şanı
belli beyaz güvercini taşa işlemiştir (www.mardin.matrix
planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Kapılar
Kapılar içerisinde dışkapı sade ve yalın bir şekilde genelde üst
tarafı kemer şeklindedir. Bütün kapılarının açıldığı iç sefa üç tarafı

222
Makalelerle Mardin

yan yan üç değişik motifle çevrili girişi bulunmaktadır. Odaların giriş


kapıları daha süslü iç içe zengin motifler taşır. Evlerin klasik şekli
olan kemerli kapıların üst tarafında çerçeve motifleri ve kapı kenar
motifleri arasında yuvarlak bir çerçeve içerisinde karanfil ve farklı
motifleri içeren armalar bulunur yada bu armalar içerisinde Hz.
Süleyman mührü bulunur (www.mardin.matrix planet.net/evler.htm,
16.03.2002).
Pencereler
Mardin evlerindeki pencereler temel olarak iki şekilde yapılır.
Birincisinde dikdörtgen ve üstü üçgen şeklinde alınlık içerisinde
kemerli şekilde yapılmaktadır. İkincisinde ise dikdörtgen pencereler
üstlerinde kuşluk denilen küçük ve çevresi çeşitli motifler ile süslü
yumuşak hatlara sahip bir alınlık oluşmaktadır. Pencereler iklim
şartlarından dolayı küçük tutulmuştur. Pencerelere alınlık ve
süslemeler ile bir ağırlık kazandırılmıştır. Mardin evlerinde
pencerelerin en büyük özelliği pencerenin geometrik şekli ile süsleme
arasında geometrik zıtlıktan oluşan bir uyum vardır. Mardin evlerinin
özelliklerinden bir tanesi de her cephede farklı pencereler ve süsleme
yer almaktadır. Yumuşak hatlara sahip pencerelerde cephe keskin
süslemelerle süslenmiştir.
Ayrıca tavan yüksekliğinden itibaren cephede hareketlilik
oluşturan süslemeler yapılmaktadır. Dışa caddeye bakan ön
cephelerinde “cumba” adı verilen çıkıntıları hem pencere görevi, hem
namaz vakitlerini belirlemede kullanılmıştır (www.mardin.matrix
planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Mardin Evlerinin İç Dekorasyon Açısından İncelenmesi
Mardin evlerini haremlik ve selamlı olduğunu daha önceki
bölümle de belirtmiştir. Erkeği misafir ağırladığı odanın önünde tek
basamak bulunur. Taş işçiliği açısından bu oda evin en özenli odasıdır.
Harem bölümünün odalarında işlevsel bir ayrım yoktur, daha sadedir
(www.mardin.matrix planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Kapı ve Pencere Doğramaları
Kapı ve pencereler taş figürleri arasında nerede ise
kaybolmuştur. Ancak dış kapılar yapıda iz bırakmıştır. Çok ağır bir
şekilde yapılmış olup metal aksamlar ile ahşap bir arada kullanılmış.

223
Kentsel Yapı

Kapılarda antik bir yapı vardır. Ahşap olarak gürgen ve meşe


kullanılmıştır (www.mardin.matrix planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Mardin Evlerindeki Taş Dilinin Diğer Mimarideki
Yansımaları
Mardin evlerindeki sabır timsali işlemeler coğrafyasında
Hıristiyan, Müslüman, Yezidi gibi çeşitli inanışlara mensup insanların
ortak dilini oluşturmuşlardır. Dini mabetlerde ise farklı anlamları
taşıyan işlemeler yer almıştır (www.mardin.matrix
planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Cami ve Medreselerdeki Yansımalar
Taşın dili yeri geldiğinde bir caminin kapısına, yeri geldiğinde
bir pencereye yeri geldiğinde bir medresenin kapısına hayat vermiştir
(www.mardin.matrix planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Manastır ve Kiliselerdeki Yansımalar
Mimari süslemeler Hıristiyan aleminde de duyguların
anlatıldığı sabr-ı sanat olmuştur.
Mor gabriel manastırı girişinin sağ ve sol köşelerinde aslan
figürleri görülmektedir. Bu aslan figürünün Hıristiyan aleminde
mitolojik bir Rivayete göre Mor Gabriel Manastırı 7. yy’da çeşitli
nedenlerden dolayı boşaltılmıştır. Manastırın insansız kaldığı zaman
diliminde tanrı tarafından gönderilen ve manastırı koruması için
gönderilmiştir. Daha sonra insanlar manastıra geri döndüğünde
aslanların ortadan kaybolduğu söylenir. Mardin’deki farklı kültürlerin
duyguları bir can kulesinde ya da bir kilisenin duvarlarında kendini
gösterir (www.mardin.matrix planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Mezarlıktaki Yansımalar
Mardinli taş ile o kadar bütünleşmiştir ki taşın diliyle
sevinçlerini, hüzünlerini anlatmışlar hayatındaki son duraklarına
gömüldükleri mezarlarına bile hayattaki duygularını işlemişlerdir.
Mardin’de fark gözetilmeksizin herkesin duygularını taşa işlediğini
gösteren bir Hıristiyan mezarı görülmektedir. Mezardaki figürler
evlerdeki figürleri taşır. Hz. Süleyman mührü ve armalar gibi şekiller
evlerin kapıları üzerindeki figürleri taşımaktadır (www.mardin.matrix
planet.net/evler.htm, 16.03.2002).

224
Makalelerle Mardin

Mardin ve Midyat Evleri Arasındaki Farklar


Midyat’taki evlerde, dış ve iç cephe süslemeleri daha fazladır.
Mardin evlerindeki gibi figürleride barındırır. Midyat’taki evlerin
başka bir özelliği de, mimari yapılar Hıristiyan Süryani hayatın izleri
vardır. Bunun en canlı örneği Mardin merkezdeki evlerin hepsi
güneye bakacak şekilde inşaa edilmiş olup güney (kıble) cephesinde
mihrabı andıran bir niş olduğunu belirtmiştir. Ancak Midyat’ta evler
güneyin dışında başka yönlere de bakmaktadır. Evlerdeki mihrap şekli
Hıristiyanların kıble cephesinde bulunmaktadır. Midyat evlerinde
ayrıca küçükte olsa taş konsollar ile bir balkon oluşturulmuştur
(www.mardin.matrix planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Mardin Evlerinde Kullanılan Temel Mobilyalar ve
Özellikleri
Mardin evlerinde kullanılan mobilyalar üçlü kanepe ve tekli
koltuklardan oluşmaktadır. Bunlar ceviz ağacından yapılmaktadır
(www.mardin.matrix planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Kanepe ve Koltukların Şekli
Kanepe ve koltukların en büyük özelliği arkalık kısımlarının
yapılmış olmasıdır. Mobilyalar yapım şekli arkalıklarının yapım
şekline göre değişir. Mobilyaların üzerine dikkat ettiğimizde evlerin
süslemeleri ile figürleri taşımaktadır. Mobilyalar üzerinde en çok
günümüze kalan figürler başta güvercin, lale ve çeşitli bitki
figürleridir(www.mardin.matrix planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Uygulanan Üst Yüzey İşlemleri
Ceviz ağacından yapılan mobilyalar çatıldıktan sonra perdah
işlemi yapılır. Daha sonra zamk sürülür, pudra taşı denilen taşın
tozları mobilyaya sürülmektedir. Hazırlanan özel bir karışım
uygulanarak kurumaya bırakılıyor. Yüzeye uygulanan vernik
Dumbılaka (bir çeşit çam reçinesi) adı verilen bir reçine ispirto
içerisinde eritilerek vernik hazırlanır. Eğer mobilyaya renk
oluşturacaksa karışımın içine toz boya eklenerek istenilen renk elde
edilir (www.mardin.matrix planet.net/evler.htm, 16.03.2002).

225
Kentsel Yapı

Mobilyada Kullanılan Yapıştırıcılar


Yapıştırıcı olarak yine çamdan elde edilen reçineler
kullanılmıştır. Yapıştırıcı olarak kullanılan reçine içerisine süzülmüş
odun külü ile karıştırılarak macun hazırlanıyor (www.mardin.matrix
planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Sit Alanı Olarak Belirlenmiş Evlerimiz:
• Diyarbakır Düzce Kapı Mahallesinde 18 ev
• Çabuk Mahallesinde 2 ev
• Şar mahallesinde 37 ev
• Mederece mahallesinde 18 ev
• Gül mahallesinde 53 ev
• Eminettin mahallesinde 5 ev
• Şehidiye mahallesinde 46 ev
• Savur kapı mahallesinde 24 ev
• Teker mahallesinde 21 ev
• Ulucami mahallesinde 25 ev
• Yeni kapı mahallesinde 6 ev
• Latifiye mahallesinde 14 ev
• Necmettin mahallesinde 11 ev
Sit Alanı Olarak Belirlenmiş Resmi Binalarımız
• Meslek lisesi
• PTT Binası (Medrese Mahallesi)
• 3-Halı sanayi okulu
• Hükümet konağı
• Jandarma komutanlığı
• Gazipaşa ilköğretim okulu
• Ticaret lisesi

226
Makalelerle Mardin

• Halk eğitim merkezi (Necmettin Mahallesi)


• Gençlik ve kültür merkezi (D.bakır kapı mahallesi)
• İl jandarma alay komutanlığı askeri gazinosu
• İl jandarma alay komutanlığı askeri koğuşu”
(www.mardin.matrix planet.net/evler.htm, 16.03.2002).
Deyrulzafaran Manastırı mimarisiyle bölgedeki diğer
manastırlaraörnekteşkilediyor.Deyrulzafaran’dan sonra mimari açıdan
ikinci önemli manastır ise Mardin’in Midyat ilçesinde bulunan Deyrul
Umar. Morgabriel Manastırı adıyla da bilinen Deyrul Umar M.S.
493’te kurulmuş (http://www.ntvmsnbc.com/news/326105.asp,
29.11.2005).

227
Kentsel Yapı

KAYNAKLAR
Alioğlu, F., Mardin Şehir Dokusu ve Evler, Türkiye
Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Yayını, İstanbul, 2000.
Anonim, Yurt Ansiklopedisi, Anadolu Yayıncılık, 8. Cilt,
İstanbul, 1982.
Roth, L. M., Mimarlığın Öyküsü, Kabalcı Yayınevi, İstanbul,
2002.
Özükan, B., Türkiye’nin Doğusu, Boyut Yayın Grubu,
İstanbul, 2003.
Dalkılıç N. ve Aksulu I., “Midyat Geleneksel Kent Dokusu ve
Evleri Üzerine Bir İnceleme”, Gazi Üniversitesi 2004:317
http://www.ntvmsnbc.com/news/326105.asp
http://www.evrensel.net/01/05/24/kultur.html
http://www.turkishtime.org/19/68_tr.asp
www.mardin.matrix planet.net/evler.htm

228
GELENEKSEL MARDİN EVLERİNDE
MALZEME – STRÜKTÜR - SÜSLEME İLİŞKİSİ
ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA
1
İclal ALUÇLU ∗
Aysel YILMAZ
∗∗
Mine BARAN

ÖZET
İnsanlar, içinde bulundukları çeşitli, eylem ve etkinliklere
ilişkin gereksinimlerini karşılayabilmek amacıyla mekanlar
oluşturmuşlardır. Çok eski çağlardan günümüze dek kendine daha
rahat bir yaşama imkanı sağlamak için devamlı değişebilen ve zaman
içinde daha gelişmiş evler üretmişlerdir.
Çevrede bulunan malzeme, iklim koşulları, yaşama biçimleri,
üretilen evlerin şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. İnsanların

1
*Yrd. Doç. Dr. İclal ALUÇLU Dicle Üniversitesi Mühendisklik Mimarlık
Fakültesi Mimarlık bölümü
**Aysel YILMAZ Dicle Üniversitesi
***Yrd. Doç.Dr Mine BARAN Dicle Üniversitesi Mühendisklik Mimarlık
Fakültesi Mimarlık bölümü

229
Makalelerle Mardin

ürettikleri evlerin özellikleri, (malzeme, fonksiyon, biçim, vs.) söz


konusu uygarlığın kültürünü de yansıtmıştır.
Türkiye genelindeki geleneksel evlerde ve örneklem olarak
seçilmiş geleneksel Mardin evlerinde de çeşitli uygarlığın kültürünü
yansıtan bir takım özelliklere rastlanmıştır.
Çalışmaya, geleneksel Mardin evlerinde yapının strüktür
malzemesi ile süsleme malzemesi arasında bir ilişkinin olduğu
varsayımı ile başlanmıştır. Öncelikle malzeme, strüktür, süsleme
kavramları araştırılmış, sonra aralarındaki ilişki açığa çıkarılmıştır.
Şüphesiz ki bu kavramların birbiriyle olan ilişkileri çoğunlukla
çevrede bol bulunan malzemeden kaynaklanmaktadır. Örneğin, Güney
Doğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde ahşap malzemenin az
ve taş malzemenin çok olması bu bölgelerdeki konutların ve
süslemelerinin taştan yapılmasını gerektirmiştir. Karadeniz ve
Marmara bölgesinde ormanlık alanın bol olması o bölgelerdeki
konutlarda kullanılan malzemenin de ahşap olmasına, ayrıca Ege ve
Akdeniz bölgelerinde kısmen taş ve çoğunlukla ahşabın bulunması,
konutlarda ve süslemede ahşap ve taşın birlikte kullanımına neden
olmuştur.
Geleneksel Mardin evlerinin üretiminde kullanılan malzeme,
aynı zamanda yapının strüktürünü de oluşturmuştur. Buna bağlı olarak
da yapılardaki süslemenin, aynı malzemeden faydalanılarak yapılmış
olduğu gözlenmektedir.
Mardin evlerinde yapının strüktüründe kullanılan malzemenin,
yapının süslemesini de etkilediği gözlenmiştir.
Çalışmada Geleneksel Mardin evlerinde;
— Kullanılan malzemelerin neler olduğu,
— Özelliklerinin nasıl olduğu,
— Yapının strüktüründe hangi malzemelerin kullanıldığı,
— Yapının süslemesinde hangi malzemelerin nasıl kullanıldığı
incelenmiş, bunlarla ilgili çeşitli fotoğraf ve çizimler verilmiştir.

230
Kentsel Yapı

THE RELATION OF MATERIAL-STRUCTURE-


ORNAMENT IN THE TRADITIONAL MARDİN HOUSES
ABSTRACT
The humanbeing is produced houses which varies continuously
and developed in the meantime in order to provide a comfortable life
from the prehistoric ages to the present.
The material found in the environment, the climatic conditions
and the life are taken big roles in the forms of the produced houses.
The features of the houses (such as material, function and form)
reflect the culture of the mentioned civilization.
In the traditional Turkish house and as an example in the houses
of Mardin same features which reflect the cultures are watched over.
The study is begun with a hypothesis which accepts a relation
between the structure and the ornament in the traditional Mardin
houses. Initially, the concept of material, structure ornament are
investigated then the relationship between them.
The stone material used in the production of the traditional
Mardin houses is also formed the structure of it. Moreover, it is
watched out that the ornaments used in the houses are made from
stone material. The aim of this study is to investigate the relation
between structure and ornament used in the process of the traditional
Mardin houses and to transfer the results to the next generations.
This study contains following investigations in the traditional
Mardin houses;
Which materials are used?
Their features,
The materials used in the structure,
How materials are used in the structure of the houses,
Finally, various photos and the measured drawings related to
the traditional Mardin houses are given in detail.

231
Makalelerle Mardin

1.MALZEME-STRÜKTÜR-SÜSLEME KAVRAMLARININ
TANIMLANMASI
1.1.Malzeme Kavramı
Farsça; ma ve lezime kelimelerinin birleştirilmesiyle, ma-
lezime'den "malzeme"nin eş anlamı "gereç"tir.
Genelde malzeme, yeni bir oluşum meydana getirmek için
kullanılan nesnedir. Yapıyı oluştururken kullanılan bütün malzemeler
de "yapı malzemesi" olarak adlandırılabilir.
Yapı malzemesi de doğal çevreye bağlı olarak, insanların içinde
yaşadıkları konutu üretirken, göz önünde bulundurdukları diğer
etkenler gibi yönlendirici bir etken olmuştur.
Yapı eylemi, doğadaki malzemenin olduğu gibi kullanılmasıyla
başlamıştır. İlk insanlar önce ağaç dalları, taş ve çamur gibi
malzemeleri kullanmışlardır. Sonraları malzeme, ilkel çağdan
günümüze gelinceye kadar gelişim süreci içinde, değişik biçimlere
girmiştir.
Doğadan elde edilen malzeme, çoğunlukla yapıda doğadaki
biçimi ile kullanılmaz. Çeşitli işlemlerden geçirilen doğal kaynaklar,
gereç ve giderek birbirine göre daha çok bitirilmiş "yapı ürünlerine"
dönüştürülür. Böylece, daha faydalı ürünler elde edilerek, kullanım
alanını genişletme imkanı sağlanmaktadır.
1.2.Strüktür Kavramı
İnsanın, kendi gereksinimini giderebilmek, Örneğin;
barınabilmek için kendisine ev, karnını doyurmasına yardımcı olacak
kap kacakları üretmesi için de yakınında bulduğu malzemeyi,
biçimlendirmesi gerekmiştir.
Biçim, meydana getirilmeden önce insanın kafasında oluşmuş
bir tasarı şeklinde bulunur. Buna göre biçimi,<malzemeyi salt bir
malzeme olmaktan kurtarıp ayağa kaldıran düzen...> olarak
tanımlamak mümkündür. Ancak böyle bir düzen, ayakta durabilmek
için bir iskelete gereksinim duymaktadır.<İşte bu iskelete yani biçimi
ayakta tutacak sisteme, strüktür...> denir.
Canlılar, korunma içgüdüleri ile doğal çevrenin yaşama
koşullarına uyabilmek için kendilerini, yapı eylemine zorlamaktadır.

232
Kentsel Yapı

Birçok hayvan, özellikle arı, kuş, karıncalar oldukça gelişmiş bir


yapım sürecine dayanan ve ilginç olan yuvalarını insanlardan önce
yapmışlardır. İlk insanların, böyle bir eyleme girişmediklerini, bunun
yerine doğada hazır buldukları barınakları kullandıkları
görülmektedir. Yapının üretilmesini etkileyen eylem, mimarinin
oluşmasına neden olmuştur.
1.3.Süsleme Kavramı
Süsleme,<yapının asal öğelerini, işlevlerinin gereği olmayan
hatta bazen onlarla bir ölçüde karşıtlaşabilen iki ve üç boyutlu
biçimler, düzenler ve renklerle...>bezemektir.
Birçok tarihi üslupta, yapıyı süsleme isteğinin, işlev, yapım,
hatta strüktür gerekliliğinden daha güçlü olduğu gözlenmektedir.
Tarih boyunca, en çok kullanılan süsleme uygulaması, yapının
sonradan süslenmesidir. Duvarların bittikten sonra başka
malzemelerle kaplanması, boyanması, mermer ve renkli taşın
kullanılması, freskler, oymalar, renkli camlar mimariye kimlik
kazandırmıştır.
Değişik süsleme tekniklerinin kullanılması, çevrede bulunan
malzeme olanaklarına olduğu kadar, kültürün etkisine de bağlıdır.
Örneğin, Türkler, Anadolu'da Bizans çağındaki mozaik tekniklerini
kullanmamışlar, onun yerine İslam devletlerinin ortaya çıkardıkları
alçı süslemelerini daha çok benimsemişlerdir.
Ayrıca, bunun yanında, taşın işlenmesi ile meydana getirilen
süsleme, bölgesel geleneklere ve malzeme olanaklarına bağlı
kalmıştır.
2. GELENEKSEL MARDİN EVLERİNDE MALZEME-
STRÜKTÜR-SÜSLEME İLİŞKİSİ
2.1.Geleneksel Mardin Evlerinde Malzeme
Mardin şehri, asırlar boyunca ileri bir mimari ve yapı bilgisine
sahip olmuştur. Mardin'de mimari gelişimin varlığını duyuran
yapıların başında evler gelmektedir. Bölgede bulunan malzeme, iklim
koşulları v.s. gibi etmenler geleneksel Mardin evlerinde değişik
mimari karakterler ortaya koymuştur (Resim–1).

233
Makalelerle Mardin

Resim-1: Mardin Kent Dokusundan Genel Görünüm


(www.mardinim.com.)
Geleneksel Mardin evinin asıl yapı malzemesi taştır. Yakın
çevrede ocaklarının bol bulunduğu kalker taşı ana malzemeyi
oluşturur. Taş, yapılarda dört biçimde kullanılmıştır. Bunlardan biri
taşın, kesme taş olarak örgüye girmesidir. Avluya ve terasa bakan
bütün cepheler, tonoz başlangıç seviyesine kadar iç mekan duvarları,
bazen de doğu, batı ve kuzey cepheleri kesme taş görünümündedir.
Bir diğer taş çeşidi, kabaca yontularak örgüye sokulanıdır. Taş bu
biçimi ile zemin kat avlu duvarı Mardin ovasına bakmayan cephelerde
kullanılmıştır. Bir diğer taş çeşidi olan moloz taş, çok önemli olmayan
duvar yapımlarında, sandık duvar yapımında iç örgüde ve tonoz ya da
kubbe örgüsünde tercih edilen bir taş türüdür. Taşın dördüncü hali ise
bezeme amacı ile iç ve dış mekanlarda kullanılmasıdır. Her durumda
da yakın çevrede ocaklarını oldukça bol bulunduğu sarı kalker taşı ana
malzemeyi oluşturur (Resim-2).

234
Kentsel Yapı

Resim-2: Taş malzeme görünümü


Ancak, yapıma giren ile bezeme olarak kullanılan taşlar, renk
ve doku olarak birbirinden farklıdır. Strüktürel kullanımda açık sarı ve
sert kalker, bezeme amaçlı kullanımda ise ocaktan çıktığında yumuşak
olup işlenmesi kolay olan, fakat sonradan sertleşen koyu sarı kalker
taşı tercih edilmiştir.
Mardin evlerinde sarı kalker taşından başka yine çevrede
bulunan toprak, kerpiç, tuğla-kiremit, mermer, metal, kavak-ceviz
ağaçları, alçı, renkli cam gibi malzemeler de kullanılmıştır(Resim-
3,4).

235
Makalelerle Mardin

Resim-3,4: Taş malzemenin cephede kullanımı


Toprak: Geleneksel Mardin evleri genellikle düz damlıdır.
Kapalı, yarı açık ve açık bütün mekanların döşemeleri taştır. Ancak
avlularda toprak, taş ya da her iki malzemeyle yapılmış döşeme
örneklerine rastlanılır. Son yüzyılda yalıtım işlevi olan bir cins şap
geliştirilerek iç mekanlarda uygulanmıştır. Üst katların taş döşemeleri,
bir alt katın tonoz çeşitlerini içeren tavanı üzerindedir. Tavanlar
manastır tonozu, beşik tonoz, aynalı tonoz biçimindedir. Örnekleri az
olmakla birlikte kubbeye de rastlanmaktadır. Moloz taş ve harç ile
yapılan tonozlar ahşap ve çamur kalıplar aracılığı ile inşa edilmiştir.
Ahşap kalıp tonozu taşıyan kemerler ile oluşturulmuştur. Bu kalıpların
arasının çamur ile tonozun çeşidine göre biçimlendirilmesi ile tavan
kalıbı yapılır. Daha sonra moloz taş ve harçtan tonoz örülür(Resim-
5,6).

236
Kentsel Yapı

Resim–5,6: Tavan Döşeme Görünümleri


Tuğla-Kiremit: Çoğunlukla çatılarda yarım daire kesitli
kiremitler uygulanmıştır. Kiremitlerin bir ters, bir düz biçimde iç içe
geçirilmesi ile meydana getirdikleri şekiller, hem yapıyı yağmur
sularından arındırmakta, hem de yapıya daha güzel bir görünüm
kazandırmaktadır(Resim–7,8).

237
Makalelerle Mardin

Resim–7,8: Tuğlanın döşemede kullanımı


Taş silmeler içerdikleri biçimlere uygun boyutlardaki taşların
oyulması, traşlanması ile elde edilmiştir (Şekil1,2 ).
Bazen bir çıkıntı yüzey bazen de rölyef olarak yapılmış,bazen
de 0.030-0.20 m. Arası konsol taş parçalardan oluşmuştur. Mardin
evinde az sayıda örnekte Diyarbakır ev mimarisindeki demir bezemeli
korkuluklara benzer biçimlenmeler görülür. Bulundukları kattaki taş
silmesinin bir parçası gibi tasarlanmış olan çörtenlerin, yağmur ya da
kar nedeni ile damda biriken suyu akıtmaktan öte başka işlevleri
vardır

238
Kentsel Yapı

Şekil–1,2,3: Örnek Silme Detayları


Metal: Mardin evlerinde pencere parmaklıkları, balkon
şeklindeki kısımların korkulukları, merdiven korkulukları, yöresel
mimariyi tamamlayan öğelerdendir (Resim–9,10 ).

239
Makalelerle Mardin

Resim–9,10: Pencere ve kapılarda metal süsleme


Kavak ve Ceviz: Mardin evlerinde taş dışındaki malzeme
sınırlı kullanılmıştır. Bunlardan biri olan ahşap pencere kapakları,
kapılar, dolap kapakları ve kilerlerde asma katların yapım
malzemesidir(Resim–11,12,13).

240
Kentsel Yapı

Resim–11,12,13: Ahşap malzemenin geleneksel Mardin


mimarisinde kullanımı
Alçı: Evlerin odalarında, tepe penceresi vitraylarında geç
dönemlerde tavanlarda yapılan basit süslemelerde kullanılmıştır
(Resim-14).

241
Makalelerle Mardin

Resim-14: Alçının Mardin Evleri’nde Kullanımı

Renkli Camlar: Mardin evlerinde bazı tepe pencerelerinin


renkli camlarla yapılmış olması evleri daha görkemli kılmıştır(Resim-
15).

Resim–15: Mardin Evlerinde Tepe Pencerelerinde Cam


Malzeme Kullanımı
2.2.Geleneksel Mardin Evlerinde Malzeme - Strüktür
İlişkisi

242
Kentsel Yapı

Strüktür, yapım yöntemleri ve malzeme ile bağımlıdır. Örneğin;


çelik ile yapılan bir strüktürü kerpiç ile yineleme olanağı yoktur.
Strüktürün seçimi, çevrede bulunan malzemeye göre değişiklik
göstermektedir. Ormanlık alanı bol olan bir bölgede strüktür
malzemesi çoğunlukla ahşaptır. Eğer çevrede bol miktarda taş
bulunuyorsa, orada kullanılan strüktür malzemesi de taş seçilmektedir.
Mardin'de, yerleşik ahali; yüzyıllar boyu oturacakları evleri
yaparken; dayanıklılık, iklim koşullarını ve mimari estetiği dikkate
alarak, inşaa etmişlerdir. Mardin yöresinde bulunan kalker taşının,
taşıyıcı gücünün çok iyi olması, yapılarda strüktür malzemesi olarak
kullanılmasına neden olmuştur. Yapıların, strüktür sistemlerini
oluşturan duvar, kolon, kemer, v.s. gibi elemanlar açık sarı kalker taşı
denilen sert taş kullanılarak yapılmıştır (Resim–16,17).

Resim-16,17: Taşın Strüktür Malzemesi olarak kullanımı


Yapılarda, geniş açıklıkları taş malzeme ile geçmek oldukça
güçtür. Yapılardaki yükü taşıtmak amacı ile yapılmış kolonlar
arasındaki kemerler, hem yapının ayakta durmasını sağlamakta hem
de yapının çok fazla olan yükünü azaltmaktadır(Resim–18,19).

243
Makalelerle Mardin

Resim–18,19: Geleneksel Mardin Evleri’nde Kemer ve Revak


Geçişleri

244
Kentsel Yapı

2.3.Geleneksel Mardin Evlerinde Malzeme - Süsleme


İlişkisi
Anadolu'yu Mezopotamya'ya bağlayan Mardin yöresi; tarihsel
gelişim içerisinde, onlarca uygarlığa ve onlarca değişik din, etnik grup
ve mezheplere ev sahipliği yapmış ve birbirinden farklı bu kültürler,
sevgi ve hoşgörüyü bir potada harmanlayarak ve farklılıklarını
koruyarak, yüzlerce, binlerce yıl bir arada ve dayanışma içerisinde
yaşamışlardır.
Anadolu' da, Selçuklular, Orta ve Batı bölgelerde yerleşme çabası
içindeyken yarı bağımsız beylikler de mimari eser vermeye
başlamışlardır(Resim–20,21).

Resim–20,21: Geleneksel Mardin Evlerinden genel Görünümler

245
Makalelerle Mardin

Selçukluların, Orta ve Batı bölgelere yerleşmeye çalıştıkları


sırada, Artuklular ise Güneydoğu Anadolu bölgesine yerleşmişlerdir.
Yörede bolca buldukları malzemeyi kullanarak kendilerine
yaşayacakları yapılar üretmişlerdir. Daha sonra ürettikleri yapıları
süslemişlerdir. Bunun için de yine yöredeki sarı kalker taşı
kullanmışlardır.
Yapılarda iki tür süslemeye rastlanmaktadır.
1-Yapı üretilirken kendiliğinden ortaya çıkan süsleme:
Gerek malzemenin görünümü, gerekse yapıyı meydana getiren
elemanlar, yapının kendiliğinden süslü görünmesine olanak
sağlamaktadır. (Kolonlar, cumbalar, tonozlar, kemerler v.s. )
2-Yapı üretildikten sonra, başka malzemeler yardımı ile
meydana getirilen süsleme:
Yapıya daha güzel bir görünüş sağlamak amacı ile yapının
üretiminde kullanılan malzemeden başka, daha değişik malzemeler de
kullanarak yapıyı süslemek mümkündür.
Malzemelerin işlenebilme özelliği, kendine özgü süslemeler
meydana getirmektedir. Toprağın, ahşabın ve taşın işlenebilme
özelliği birbirinden farklıdır. Buna bağlı olarak, bu malzemeleri
kullanarak yapılan süslemeler de farklılık göstermektedir.
Mardin yapılarının süslemelerinde Subarrular, Asurlular,
Romalılar, Sasaniler v.s gibi birçok uygarlığın etkisine rastlamak
mümkündür. Bu uygarlıklardan biri olan Artuklu yapılarının mimarisi
taş mimari, süslemesi de taş süsleme olarak bilinmektedir. Mardin'de
eski devirlerden günümüze dek kalan böyle birçok yapı
bulunmaktadır. Bu yapıların, asırlar boyunca yaşamalarının sebebini
malzemenin özelliklerinde aramak gerekir(Resim-22).

246
Kentsel Yapı

Resim-22: Taş Malzemenin Cephede Kullanımı


Mardin'in yapı malzemesi olan kalker taşının işlenebilme
özelliği, yörede kendine özgü bir mimari oluşturmuştur. Mardin evleri
üretilirken, gerek malzemenin kendi görünümü gerekse yapıyı
meydana getiren elemanlar, yapının kendiliğinden süslü görünmesine
olanak sağlamaktadır. Mardin'deki yapılar üretildikten sonra, başka
malzemeler kullanarak da süslenebilmektedirler.

Mardin evlerinde görülen süslemeleri iki sınıfa ayırmak


mümkündür.
A)Malzemeye göre süslemeler
B)Şekillerine göre süslemeler
A)Malzemeye göre süslemeler;
1-Taş malzemeye desen verilerek yapılan süslemeler
-Dilimli pencereler (kemerler,v.b.)
-Dilimli damla pencereler(dairesel, yıldız,v.b.)
2-Ahşap süslemeler (pervazlar, tavan kirişlerindeki sandıklama,
koltuk silmesi)
3-Alçı süslemeler ( alçı içlikler, dolaplar, yüzeylerde, v.b.)

247
Makalelerle Mardin

4-Metal süslemeler (parmaklıklar, korkuluklar, kapı tokmakları,


tutacaklar, menteşe, kapı kilidi, bağlayıcı demir parçalar, toplar,
çiviler )
5-Boya süsleme (tepe pencereleri)
B)Şekillerine göre süslemeler;
1-Bitkisel süslemeler (vazodan çıkan çiçekler, vazosuzlar)
2-Geometrik süslemeler (dairesel, ay, yıldız, güneş, palmetler)
3-Yazı süslemeler (yazıtlar, tarihler)
4-Arşivolt süslemeler (kapı, pencere v.b. aynalarda, silmelerde)
dir.
2.4.Geleneksel Mardin Evlerinde Malzemenin Strüktür
ve Süsleme İle İlişkisi
Üzerinde yaşanılan toprak parçasının özellikleri, orada
kurulmuş olan uygarlığı önemli ölçüde etkiler. Özelliklerin sayıca
fazla olması, o toprak üzerinde kurulmuş uygarlıkların, biçimlerini,
kavramlarını, düzeylerini ve sonuçlarını da etkiler.
Anadolu'nun doğal koşulları, yapının biçimini etkilediği gibi
uygulamalarını da doğrudan etkilemiştir. Değişik iklim etkisi altında
bulunan Anadolu'da, tek bir mevsim içinde farklı doğal değişimler
olabilmektedir. Bu değişimler sonucunda, yapılarda kullanılan araç ve
malzemeler de biçimlenme göstermektedir (Şekil-4).

248
Kentsel Yapı

Şekil-4: Anadolu'nun yapı geleneklerinin bölgelere göre


dağılımı
Gerek doğal koşullar, gerekse yaşama biçimi, yapılarda
kullanılan araç ve malzemeyi etkilediği gibi yapıların süslemesini de
etkilemektedir.
Süslemede kullanılan malzeme, genellikle süslemeye kendi
adını vermektedir; taş malzeme ile yapılan süsleme taş süsleme, ahşap
malzemeden yapılan süsleme ahşap süsleme, alçı malzeme ile yapılan
süsleme alçı süsleme v.b. adını almaktadır.
Mardin evlerinde görülen süslemelerin büyük çoğunluğu taş
malzemeden yaralanılarak yapılmıştır. Bununla birlikte diğer evlerde
süslemelere de (toprak süsleme, ahşap süsleme, alçı süsleme, metal
süsleme, boya süsleme, özel sıva ile yapılmış süsleme ) azda olsa
rastlanabilir(Resim–23,24).

249
Makalelerle Mardin

Resim–23,24: Taş süsleme örnekleri


Mardin evlerinde taş süslemenin çoğunlukta olmasının nedeni,
çevrede bol miktarda bulunmasından ileri gelmektedir. Kalker taşının
işlenebilme özelliği ile meydana getirilen süsleme, kendine ait bir
karakter ortaya çıkarmıştır.
Kalker taşın kolay işlenmesi süslemeyi farklı şekillenmeye
yöneltmiştir.
Bu evlerde görülen süslemeyi;
— Taş malzemeye desen verilerek yapılan süsleme,
— Taş malzemeyi boyayarak yapılan süsleme olarak iki
bölüme ayırmak mümkündür.
1-Taş malzemeye şekil verilerek yapılan süsleme: Evlerde en
çok görülen süsleme bu tür süslemelerdir. Kemer, kubbe, v.s gibi
sistemler, taşı işleyerek meydana getirilmişlerdir. Kapı ve pencerelerin
üzerindeki kemerlerin dilimli, düz olması yapıya süsleme etkisi
vermektedir(Resim–25,26).

250
Kentsel Yapı

Resim–25,26: Taş Malzemede Şekil Verilerek Yapılan Süsleme


Örneği
Evlerin giriş kapısının üzerinde, dairesel, yıldız v.s gibi
şekillerde giriş hölünü havalandırma amacı ile yapılan pencereler
bulunur. Çeşitli biçimlerde yapıldıklarından dolayı yapıya süs etkisi
de verirler.

251
Makalelerle Mardin

2-Taş malzemeyi boyayarak yapılan süsleme: Evlerin


süslemesinde kullanılan taşının üzerine çeşitli işlemler yapılmaktadır.
Bunlardan biri de taşın üzerini boyayarak meydana getirilen
süslemedir. Özel bir beyaz boya ile oluşturulan süsleme, özellikle
pencere ve kapı kemerlerini, sütunları daha görkemli bir hale
getirmiştir (Resim–27,28).

Resim–27,28: Taş Malzemede Şekil Verilerek Yapılan Süsleme


Örneği
3. SONUÇ VE ÖNERİLER
Yapıların üretilmesi gibi yeni bir oluşum meydana getirmek
için yararlanılan nesneye malzeme denilmektedir.

252
Kentsel Yapı

Değişik iklim etkisi altında bulunan Anadolu'daki evlerin


üretiminde kullanılan malzemeler farklı farklıdır. Bu farklı
malzemeler, yöresel bir mimari karakter ortaya çıkarmaktadır.
Güney Doğu Anadolu bölgesinde, taşın bol bulunması, yöredeki
yapıların üretiminde taş malzemenin kullanılmasına neden olmuştur.
Dayanıklı, sağlam bir yapıya sahip olan taş, bu özelliğinden dolayı
yapılarda strüktür malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Geleneksel Mardin evlerinin üretiminde yaralanılan malzeme,
yapının strüktürünü oluşturmuş ve buna bağlı olarak yapılardaki
süslemede yine aynı malzeme kullanılmıştır.
Bu çalışma ile geleneksel Mardin evlerinde, yapının strüktür
malzemesi ile süsleme malzemesi arasında bir ilişkinin olduğu ortaya
çıkarılmış ve gelecek kuşaklara aktarılmaya çalışılmıştır.
Çalışma yapılırken gözlem ve araştırmalar sonucunda ortaya
bazı öneriler çıkmaktadır.
1-Giderek eskimeler, yıpranmalarla yok olmaya yüz tutmuş
geleneksel Mardin evleri üzerine yapılmış olan bu çalışmaya benzer
çalışmalar, Türkiye'deki diğer bölgelerde bulunan eski evler üzerinde
de yapılırsa, gelecek kuşaklara aktarılacak bir araştırma modeli
oluşturabilir
2-Tarihi değerlerin niteliğini bozan ilaveleri kaldırmak ve
yeniden özgün haline uygun tasarlanması gerekir.
3-Üzeri sıva ile kapatılmış kabartmaları tekrar eski duruma
getirmek gerekir.

253
Makalelerle Mardin

KAYNAKLAR
1- Arseven, C.E., (?)”,Türk Sanatı Tarihi”Milli Eğitim
Yayını, İstanbul.
2- Erginbaş,D.,( 1953), “Diyarbakır Evleri”,
Yayınlanmamış Doktora Tezi,İ.T.Ü, İstanbul.
3- Kuban,D.,( 1990), “Mimarlık Kavramları”,
Geliştirilmiş 3.Baskı.Yem Yayın, İstanbul.
4- Küçükerman, Ö.,(1990), “Kendi Mekanının Arayışı
İçinde Türk Evi”,Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu.
5- Oral (Aluçlu), İ., (1993), “Eski Diyarbakır
Evlerinde Malzeme-Strüktür-Süsleme İlişkisi Üzerine Bir
Araştırma”, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, D.Ü.,Diyarbakır.
6- Sözen, M.( 1971), “Diyarbakır'da Türk Mimarisi”
, Diyarbakır'ı Tanıtma ve Turizm Derneği Yayını 21,1.Baskı, İstanbul.
7- Tolga, P., (1982),”Türk Mimarisinde Süsleme
Sanatı”, Cem Yayınları, İstanbul.
8- Alioğlu,F. E., ( 2000), “Mardin şehir Dokusu ve
Evler” , Tarih Vakfı Yayını, Ekim İstanbul.
9- Yılmaz, A., Mardin Kentine Ait Kişisel Fotoğraf
Arşivi

254
GELENEKSEL MARDİN EVLERİNDE EKOLOJİK İZLER
1
Güliz KÜÇÜKÖZDEMİR ∗

Semra TOKAY ∗

ÖZET
Bugün dünya mimarlığı, ilkim verilerini dikkate alan ekolojinin
ve sürdürülebilir kaynak kullanımının öneminin farkında olan
tasarımcılar tarafından belirlenmektedir. Bu anlayış teknoloji ve
malzeme bilimindeki yeniliklerle güçlenmekte ve doğayı merkeze
alarak, çağdaş bir görününüm kazanmaktadır. Aslında çevre bilinçli,
sürdürülebilir mimari, kazanılan deneyimlerle geleneksel kurgudan
referanslar alarak gelişmektedir.
Mardin de eğimli güney eteklerinde doğu-batı doğrultusunda ve
Mezopotamya’ya yönelerek gelişen kent dokusu ve mimari
biçimlenişiyle iklimin önemini vurgulayan kentlerden biridir. Bu
biçimleniş güneş etkisini de dikkate alarak iç-içe ve oldukça sıkışık bir
yapılaşmayı beraberinde getirmiştir. Geleneksel Mardin dokusu bu

1
Güliz KÜÇÜKÖZDEMİR Maltepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yıldız
Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültes
*Yrd. Doç.Dr. Semra TOKAY Maltepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi
Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültes

255
Makalelerle Mardin

yoğun oluşumun içerisinde, kendine has yapısıyla ve hepsi birbirine


saygılı konumlanmış yapılarıyla günümüz mimarlığına önemli
ipuçlarını aktarmıştır.
Bu çalışma, geçmişte geleceğin izlerini sürmeyi ve bölgenin
çevresel koşullarına göre; Geleneksel Mardin Evlerinin tasarımında ve
biçimlenişinde etkili olan kararları, bu kararların mimari dokuya olan
etkisini, günümüz sürdürülebilir mimari örneklerine olacak katkıları
açısından incelemeyi amaçlamaktadır.

GİRİŞ
“tarif etmekte, lisan kısa, kalem kırıktır” 2
Ekoloji, insan ve diğer canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle
olan ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır.(4) Yakın gelecekte tükenecek
olan sınırlı doğal kaynaklarının geri dönüşümü felsefesi ve bunun,
öncelikle “yaşam tarzı” olarak benimsenmesi görüşü, günümüzde
ekolojinin önemini daha da belirginleştirmiştir.
İnsanların yaşamlarını sürdürebilecekleri yapma çevrelerin
oluşumunu sağlayan mimarlığın bu yaklaşımdaki rolü büyüktür. Bu
anlamda günümüz bilim dünyasında mimarlık-ekoloji ilişkisi,
üzerinde çok durulan ve sürekli geliştirilen bir alan olmuştur. Sürekli
geliştirilmesi ve yeni özelliklerin eklenmesi ile beraber ekolojik
mimarlığın tasarım kriterleri özellikle,
o Doğal kaynak kullanımının minimum zarar görmesi,
o Topografya ile uyum,
o İklimle Uyum,
o Yönlenme,
o Tasarımda esneklik,
o Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı,
o Geri dönüşümlü malzeme kullanımı,
o Disiplinlerarası çalışma

2
Evliya Çelebi

256
Kentsel Yapı

başlıkları üzerinden değerlendirilmektedir.


Ancak, sürekli gelişen ve sorgulanan ekoloji-mimarlık ilişkisi
aslında yeni bir anlayış değildir. Geleneksel mimari biçimleniş, bu
ilkelerin adını koymadan da olsa, bu kriterlere göre oluşmuştur
denilebilir. Özellikle de bu çalışma kapsamında incelenen Mardin
Evleri günümüz ekoloji-mimarlık araştırmaları için önemli bir
laboratuar oluşturmaktadır.

Resim:1:Mardin’den Mezopotamya (6)


1. İKLİM
Geleneksel Mardin mimarisi, iklim verilerini doğrultusunda
biçimlenmiş bir dokudur. Gerek kentsel gelişim ve gerekse bina
ölçeğindeki biçimleniş ilkeleri; buradaki yaşamla iç içe oluşmuş,
kullanıcı konforu ve yaşam kalitesi, günümüz ekolojik mimari
örnekleri gibi bilinçli bir şekilde geliştirilmiştir denilebilir.
Mardin kent dokusu, Mazı dağlarının Mezopotamya ovasına
bakan güney yamacında, iklimin de etkisi ile yoğun bir şekilde
gelişmiştir. Kent dokusunda ulaşım ağını, sıcak yaz günlerinin zor
şartlarından korunmak amacı ile dar-gölgeli sokaklar ve kobaltılar
oluşmuştur.
Mardin evleri mimari tasarımın kurgulanışında iklim, belirleyici
unsurlardan biridir. İklim, bina özelinde irdelendiğinde gerek
malzeme seçimi ve kullanımında, gerekse kesit oluşumlarında etkili
olmuştur.

257
Makalelerle Mardin

Kalın taş duvarlar ve küçük pencereler, sıcak iklimin rahatsız


edici etkisini, iç mekanda daha az hissettirmektedir. Ayrıca, tepe
pencereleri, yüksekliği fazla olan mekanlarda sıcak-soğuk hava
sirkülasyonunu sağlamaktadır.
Mardin evlerinin bir diğer özelliği de kapalı mekanlar arasında
yer alarak bu mekanlara dağılımı sağlayan eyvan kullanımının,
özellikle yaz aylarında güneşe karşın gölgeli mekanlar yaratmasıdır.
Açık ve yarı açık alanlarda kullanılan su öğesi ortamdaki nem oranını
yükselterek, kullanıcı konforunu arttırmaktadır.
Böylece yapı iklim koşullarına göre kullanıcı konforu için en
uygun koşulları sağlamakta ve yapıya sonradan ilave edilecek başka
ekipmanlara gerek kalmamaktadır. Mardin evlerindeki bu yapılanma
ekolojik mimarlık kriterlerinden biri olan mimarinin iklimle uyumlu
düşünülmesi ile örtüşmektedir.

258
Kentsel Yapı

Resim:2–3: Mardin den avlu örnekleri (G.Küçüközdemir arşivi)

2. TOPOĞRAFYA

Resim:4: Mardin yerleşimi(6)


Mardin’de Suriçi alanının sınırlı olması nedeniyle, eğimli
arazideki yapılaşma, topografyanın kullanımını zorunlu kılmıştır.
Evler, bazen toprağı düzelterek bazen de onu doğal zeminiyle kabul
ederek, kendiliğinden var olan mağara gibi mekanları da tasarıma
katarak kademelenmelerle araziye yerleşmiştir. Önceleri avlular ve
bunlara açılan kapalı mekanlar topografyaya uyarak yerleşirken;
mekan gereksinimi olduğunda 2. ve 3. katlar, birbirinin manzarasını
kesmeyecek şekilde eğimli doku içinde yerlerini almıştır.
Geleneksel Mardin evleri bu yoğun dokuda, çevresini düz,
eğimli ya da merdivenli sokakların belirlediği organik parsellerde,
topografya ile uyum içinde yapılanmışlardır.

3. MALZEME – DOĞAL KAYNAK KULLANIMI


Kentin mimarisinde kullanılan temel malzeme yakın çevrede
bulunan taş ocaklarından çıkarılan ve kolay işlenebilme özelliğine
sahip kalker taşıdır. Ancak, strüktürde kullanılan ile süslemede
kullanılan taşlar birbirinden farklıdır. Strüktürel amaçlı kullanılan
kalker açık sarı ve sert olmasına karşın, süsleme için ocaktan

259
Makalelerle Mardin

çıktığında yumuşak olup işlemesi kolay olan, fakat sonradan sertleşen


koyu sarı kalker taşı tercih edilmiştir.(1) Bu taşların diğer bir özelliği
de temizlenme işleminin yüzeyin taranarak gerçekleştirilmesidir.
Ayrıca taraklama sonrasında ortaya çıkan parçacıklar daha sonra
taşların birleştirilmesini sağlayan harçlarda kullanılmaktadır.

Resim:5–6: Mardin den bezeme örnekleri (G.Küçüközdemir


arşivi)

260
Kentsel Yapı

Kapalı ve açık bütün mekanların döşemeleri de taştır. Ancak


avlularda toprak, taş ya da her malzeme ile yapılmış döşeme
örneklerine rastlanır.(1)
Ekolojik tasarımın en önemli adımlarından biri olan doğal
kaynak kullanımını en iyi şekilde yansıtan Mardin evleri biçimlenişi,
malzeme kullanımıyla güney yamaçlarında topografyaya paralel
olarak gelişen bir heykel gibidir.
Burada yapı malzemesi olarak ekolojik tasarım kriterlerinde
olduğu gibi geri dönüşümü olan, zaten doğanın bir parçası olduğu için
de atığı çevreye zarar vermeyen, yeniden kullanılabilen ve yakın
çevredeki ocaklardan çıkarıldığı için daha fazla enerji ve maliyet
gerektirmeyen; doğal taş tercih edilmiştir.

4. SÜRDÜRÜLEBİLİR PLANLAMA ANLAYIŞI


Geleneksel Mardin evlerinde yaşam ve yaşamın devamı, bir
diğer neslin gelişi mimariyi etkilemiştir. Ailenin gelişmesi ile yeni bir
ev ihtiyacı doğmamış, bu gereksinim avlu etrafındaki evin büyümesi,
yeni odalar ilave edilmesi ile karşılanmıştır.
Bu özelliği sayesinde bu binaların ömrü malzemenin de
olanakları sayesinde uzamış, sürdürülebilir planlama anlayışı
sayesinde evler ailenin değişimine uyum sağlayarak nesiller boyu
kullanılmıştır ve hala da kullanılmaktadır.

261
Makalelerle Mardin

Resim:7: Yatayda ve düşeyde konut gelişimi (1)

5. SONUÇ
Bugün dünyada karşı karşıya kaldığımız; tükenmez sandığımız
enerji kaynaklarının tükenmeye yüz tutması, hava kirliliğinin günden
güne artması, yeşil alanların azalması, giderek yok olması ve bunun
gibi sorunlar gösteriyor ki insanoğlunun bir parçası olduğu ekosistem
zarar görmektedir. Ve bu durum başta insanlar olmak üzere tüm
canlıları etkilemektedir.
Artık yaklaşmakta olan bu tehlikeler insanları daha iyiyi
araştırmaya yönlendirmiştir. Bu anlamda mimarlar; ekoloji-mimarlık
ilişkisini sorgulamaya ve sonraki nesiller için yaşanılabilir bir dünya
bırakmak için üzerlerine düşeni yapmaya çalışmaktadırlar.
Ancak bu çalışma kapsamında “Mardin Evleri” üzerinden
örneklendiği gibi ekolojik tasarım kriterlerinin kavram olarak
yaşantımıza girmesi çok yeni olsada, doğru bakıldığında, geleneksel
mimarinin biçimlenişinde bu kriterlerin izlerini ve hatta kendini
yakalamak mümkündür.
Her alanda olduğu gibi mimarlıkta da “dün” insanlık için
önemlidir. Teknolojinin insan hayatına egemen olması ile unutulan
pek çok şey “dünün yaşanmışlığı, tecrübeleri ve oluşumları” arasında
gizli kalmıştır. Günümüz mimarlığı şekillenirken, dünün izlerini

262
Kentsel Yapı

sürmeli, oradan referansla ve teknolojinin yardımı ile gelecek nesiller


için de yaşanılabilir ve sürdürülebilir yarınlar bırakmayı
amaçlamalıdır.

263
Makalelerle Mardin

KAYNAKLAR
1. Alioğlu, F., “Mardin Şehir Dokusu ve Evler”, Tarih
Vakfı, İstanbul, 2000.
2. Oral, G.K., “İklimle Dengeli Tasarım: Mardin,
Antakya Örnekleri”, Tasarım Dergisi, sayı:157, Tasarım Yayın
Grubu, İstanbul, 2005.
3. Eruzun, C., M.Sözen, “Mardin Evleri”, Anadolu'da Ev
ve İnsan, Emlak Bankası Yayınları, 1996.
4. Kışlalıoğlu, M., F. Berkes., “Ekoloji ve Çevre
Bilimleri”, Remzi Kitabevi, 2. Basım, İstanbul, 1994.
5. Tönük, S., “Bina Tasarımında Ekoloji”, Y.T.Ü.Basım-
Yayın Merkezi Matbaası, İstanbul, 2001.
6. www.mardin.gov.tr
7. www.mardinbelediyesi.com

264
MARDİN EVLERİNİN GENEL YAPIM TEKNOLOJİSİ ve YAPI
MALZEMESİ
1
Bedri ACABEY∗

Mardin kentinin jeolojik haritasına bakıldığı vakit, kent


merkezindeki yerleşim alanlarının kalkerden oluşan büyükçe bir
zemin kütlesinin üzerinde yer aldığı görülmektedir. Bu zemin kütlesi
hem Mardin evlerinin inşasında kullanılan ana malzemeyi oluşturmuş
hem de sağlamlığı neticesinde ( zeminin taşıma gücünün fazlalığından
dolayı) bu malzemenin ağırlığının temel açısından büyük bir sorun
oluşturmadan kullanılabilmesine de imkan sağlamıştır.

Mardin evlerinde ana malzeme olarak kalker taşının


kullanılmasında ki en önemli etkenler, kalkerin evlerin inşa edildiği
tarihlerde kullanılan aletlerle kesilebilir ve işlenebilir bir sertliğe sahip
olması, malzemenin bolluğu, nakliye maliyetinin az olması ve
mukavemeti nedeniyle kalker taşının bu bölgede yaygın olarak
kullanılmasına neden olmuştur.

1
Bedri ACABEY Dicle Üniversitesi Mardin Meslek Yüksekokulu

265
Makalelerle Mardin

Mardin Taşı yapının değişik kısımların da sertliğine ve rengine


bağlı olarak değişik amaçlarda kullanılmıştır. Kalkerden elde edilen
taşlar kalker tabakasının yaşına, bünyesinde barındırdığı diğer mineral
ve elementlere bağlı olarak farklı sertliklerde ve farklı renk ve
tonlarda taş elde edilmesini sağlamıştır. Farklı sertliklerde ki taşın elde
edilmesi ile yapının her kısmında taşın kullanılabilmesini ve taşın
yapıdaki her alanda görev almasını sağlamıştır. Çok sert olan ve
gözenekleri az olup nemden ciddi manada etkilenmeyecek taşlar
rengine fazla önem verilmeden genelde temel v.b elemanlarda, orta
yumuşaklıktaki sarı kalker ise genelde dış etkenlere maruz kalınan dış
cephelerdeki kolon ve duvarlarda, daha az sertlikteki taşlar ise rahat
işlenebildiği için genelde dekoratif amaçlı bezeme ve süslerde
kullanılmıştır.

Mardin’de ki taş yapılara bakıldığında yapının nerdeyse


pürüzsüz ve sıvasız yüzeyi ile yapının sarı ile kırmızıya çalan rengi bu
yapıların ne derece özenle ve büyük emeklerle yapıldığının kanıtıdır.
Mardin taşı genelde göze hitap edecek mekanlarda düzgün yüzlü
kesme taş olarak kullanılmıştır. Kesme taş genelde binanın dışından
rahatlıkla görülen dış yüzeylerde ve misafirlerin kabul edildiği iç
mekanlarda kullanılmıştır. Kalker taşı bloklar halinde kesildikten
sonra uzunluğu ortalama 30 ile 50 cm arasında değişen ancak genelde
yüksekliği 22 ile 23cm ve eni kullanıldığı yere bağlı olarak 20 ile 40
cm arasında değişen kalınlıktaki bloklar halinde kullanılmışlardır. Bu
taşlar kesildikten sonra kullanılacakları duvara bağlı olarak duvar
taşıyıcı ise yan yüzleri ve dışa bakan yüzleri tıraşlanarak, duvar bölme
amaçlı kullanılacaksa iki yüzeyde tıraşlanarak kullanılırlar.

Taşıyıcı duvarlarda dış yüzeye bakan taşların ön yüzü


tıraşlanarak kullanılmıştır ancak taşlar arasında kalan boşluk ise moloz
taşların örülmesiyle oluşturulmuştur. Taşıyıcı duvarlar zemin de
kalınlıkları 80 cm ile 200 cm arasında bir kalınlıkla inşa edilmişlerdir.
Kalınlığı fazla tutulmasındaki amaç ileriki yıllarda aile nüfusunda
meydana gelebilecek artışlardan dolayı üste kat çıkabilme imkanı
sağlanabilmesi için duvar kalınlıkları fazla tutulmuştur. Nitekim
Mardin’deki evler incelendiğinde çoğunun bir seferde
tamamlanmamış olduğu zamanla ihtiyaca binaen üstüne kat eklenerek
inşa edildikleri görülmüştür.

266
Kentsel Yapı

Bölme duvarlar ise iki yüzü birden tıraşlanarak iki farklı yaşam
alanı oluşturmak için kullanılmış taşıyıcı özelliği olmayan kalınlığı 25
ile 40 cm arasında değişen duvarlardır.

Mardin taşı ayrıca kaba yonu taş olarak ta genelde bina dışından
görünmeyen alanlarda, avlu gibi veya diğer parseldeki bina ile sınırı
oluşturmak için bölme duvarlar olarak veya hayvanların barındırıldığı
ahır vb. bazı iç mekanlarda taşıyıcı duvar olarak kullanılmıştır.

Mardin’deki taş yapıların yapım tekniğine bakıldığında


genellikle yığma yapı sistemi ile inşa edilmiş oldukları görülmüştür.
Ancak bununla beraber sütun ve kemerlerden oluşan bir iskelet
sistemi ile de bu yapıların bazı kısımları inşa edilmiştir. Sütunlar
genelde geniş mekana ihtiyaç duyulan ahır vb. mekanlar ile daha
sonraları bölünebilecek mekanlarda kullanılmış olup ayrıca hem
dekoratif hem taşıyıcı olarak son katlarda avluya açılan kısımlarda
daire kesitli sütunlar şeklinde kullanılmışlardır.

Mardin taşının genel karakteristik yapısı ele alındığında Mardin


taşı betona benzer şekilde gevrek yapısından dolayı çekmeye karşı
mukavemetsiz ancak basınca karşı mukavemetli bir malzeme
olduğundan dolayı taş nadir olarak çekmeye çalıştırılmıştır. Taşın
basınç mukavemetinin fazla olmasından dolayı taş genelde basınca
çalıştırılmıştır. Taşın genel olarak basınca maruz bırakıldığı kısımlar:
Kolonlar(sütunlar),kemerler, duvarlar olarak görülürken. Çekmeye
çalıştırılan kısımlar ise konsollar ve kapı üstü lentolar da
rastlanmaktadır. Çekmeye maruz kalan taşlar mesnetten mesnede tek
parça blok halinde ve uzunluğu 100–120 cm i aşmayacak mesafelerde
kullanılmışlardır. Lento olarak kullanılan taşlar duvarın iç yüzü ile dış
yüzü arasında tek parça blok halinde kullanıldığı görülmüştür.

Konsollarda ise kullanılan taşlar tek parça blok halinde ve


konsolun başlangıcından bitimine doğru kısalan parçalar halinde üst
üste bloklar yerleştirilerek momentin maksimum olduğu noktada 100
cm den fazla kalınlık elde edilerek basamak halinde ve her parçayı bir
miktar kısaltarak konsolun ucunda en uzun bloğu yerleştirerek
konsolun oluşturulduğu, ayrıca konsolların da son kata denk
getirilerek üzerlerine en fazla bir taşıyıcı duvar bindirildiği
görülmüştür.

267
Makalelerle Mardin

Bu tarz yapılarda yük aktarımı günümüzde kullanılan taşıyıcı


sistemden pekte farklı olmayan döşemeden kolona, kolondan kolona
ve sonuçta kolondan temele ve en son olarak zemine aktarma
mantığının aynısı Mardin evlerinde de kullanılmıştır. Mardin’de
yapılan taş yapılarda zemini taşla kaplanmış döşeme altındaki dolgu
malzemesiyle tonoza, tonoz aldığı yükü taşıyıcı duvar veya sütunlara,
sütunlar bir alttaki ve kesiti daha büyük olan sütun veya duvarlara,
sütun veya duvarlardan temel taşlarına ve en son olarak sağlam
zemine aktarılır. Taşıyıcı duvar veya sütunlar incelendiğinde bir
üstteki elemanın kesitinin ortalama yüzde elli kesiti büyütülmüş bir
alttaki elemana binerek yük aktarımı sağlanmıştır.

Mardin’deki taş yapıların yapımı oldukça zahmetli ve külfetli


bir yapı tarzıdır. Kullanılan malzeme, yapım tekniği ve işlemeleri ile
her yönden büyük bir insan emeğinden söz etmek gerekmektedir.
örneğin tonozlar inşa edilirken bunlar için ahşap ve çamurdan oluşan
kalıplar kullanılmıştır. Aynı zamanda döşeme yükünü azaltmak, ısı ve
ses izolasyonunu sağlamak için döşemede kullanılan toprak
dolgusunun arasına kerpiçten bu iş için özel olarak imal edilmiş
kulpsuz içi boş kaplar (küpler) kullanılmıştır.

Mardin’deki taş yapılarında dikkati çeken diğer husus


yapılardaki temiz su ve pis su tertibatı yapıların genelinde bir veya
birden fazla kuyu bulunmaktadır. Bu kuyular ya yeraltı suyu ile
besleniyor ya da yağmur sularının biriktirilmesinde depo görevi
görüyorlar. Ancak genelde tüm evlerde yağmur suyunu depolayan
kuyular mevcuttur.

Pis su tertibatında ise pis su yapılardan topraktan yapılmış kısa


boruların birbirine eklenmesiyle ya da kanallarla yapılardan
uzaklaştırılmıştır.

268
SAVUR GELENEKSEL KENT DOKUSUNDA BİR KONAK ÖRNEĞİ
1
Fatma Meral HALİFEOĞLU∗

ÖZET
Savur kent dokusu, karşılıklı iki tepenin çevresindeki yerleşim
alanından oluşmaktadır. Topografyaya göre biçimlenmiş sokaklar,
çarşı, meydan, sosyal ve kamu yapıları, konaklar ve evler geleneksel
yerleşim düzeninin özgün değerlerini sunmaktadır. Bölgenin coğrafik
özellikleri ile aşiret sistemine dayanan toplumsal yaşam, Kentin
biçimlenmesindeki en önemli iki etmendir. Günümüzde de varlığını
hissettiren bu etmenler, kentsel ve kültürel sürekliliğin ana
dayanağıdır. Geleneksel kent dokusunu oluşturan konaklar ve evler
topografya, malzeme, yapım tekniği, kültürel değerler, Türk – İslam
aile yapısı, endüstri öncesi şehrin nitelikleri gibi genel etkenlerin
belirleyiciliğinde oluşmuştur. Köklü bir geçmişi olan bugünkü nüfus,
günümüzde de varlığını devam ettirerek, bölgenin özgün niteliğini
tanımlar durumdadır. Bu süreklilik geleneksel yaşam biçiminin
korunması ve sürdürülebilirliğini beraberinde getirmiştir. İlçede
geleneksel yaşam tarzını sürdürmek, gelenek ve görenekleri yaşatmak,

1
Dr. Fatma Meral HALİFEOĞLU Dicle Üniversitesi Mühendislik Mimarlık
Fakültesi Mimarlık bölümü.

269
Makalelerle Mardin

aile büyükleri tarafından belirlenmiş toplumsal kurallara uygun


yaşama, aile geçmişine ait özel ve dekoratif eşyaları mümkün
olduğunca koruma çabaları geçmişe duyulan saygının göstergeleridir.
Bu bakımdan büyük ölçüde korunmuş özgün mimarisi ve sürdürülen
sosyal yaşamıyla birlikte Savur, birçok geleneksel kent dokusundan
ayrılmaktadır. Geleneksel yaşam biçiminin, topografyanın,
malzemenin ve savunma gayretinin şekillendirdiği ve kentteki ilk
yapılaşma hareketini başlatan Abdullatif Özbek Konağı diğer konak
ve evler gibi kentsel dokuyu biçimlendiren ve yaşatan önemli bir yere
sahiptir.

1.SAVUR GELENEKSEL KENT DOKUSUNUN


ÖZELLİKLERİ
Mardin iline bağlı bir ilçe olan Savur, il merkezine 47 km
uzaklıktadır. Ticaret yolları ve geçitlerin buluştuğu Midyat platosunun
kuzeybatı ucundadır. Tarihte bilinen en eski uygarlık merkezlerini
barındıran Mezopotamya Bölgesi’nin kuzeyinde, çok önemli
kültürlerin, dinlerin, dillerin kesiştiği ve birbirini etkilediği bir
coğrafyada kurulmuştur. Savur geleneksel kent dokusu, karşılıklı iki
tepenin yamaçlarındaki yerleşim alanlarından oluşmaktadır. Kalesi,
topografyaya göre biçimlenmiş sokakları, çarşısı, sosyal ve kamu
yapıları, konakları ve evleri geleneksel yerleşim düzeninin özgün
değerlerini yansıtmaktadır. Kuzeydeki tepenin üstünü kuşatan, ancak
günümüze sadece kalıntıları ulaşan Savur Kalesi’nin sardığı alanın, ilk
yerleşim bölgesi olduğu düşünülmektedir. Geleneksel kent dokusunun
en belirgin özelliği, organik düzendeki sokaklardır. Topografyanın
etkisinin büyük olduğu sokaklarda, önceden düzenlenmiş bir
biçimlendirme yoktur. Yerleşime bağlı olarak doğu–batı, kuzey–
güney ve ara yönlerde gelişen sokaklar, her iki tepenin yamaçlarına
dik, paralel, kıvrımlı olarak ilerlemekte, yer yer bazı düz alanlarda
birleşmektedir. Yamacın alt yönünde birbirine paralel iki caddenin yer
yer bağlandığı dik sokaklar Mardin’de olduğu gibi
basamaklandırılmıştır. Bazıları da eğimin fazlalığından adeta
merdivene dönüşmüştür. Geleneksel yaşamın ağır bastığı kentte, at ve
eşeklerle taşımacılık günümüzde de devam etmektedir. Savur
merkezde dini mimari örneği olarak iki cami ve bir türbe
bulunmaktadır. Bunlardan Eski Cami, bölgede uzun süre yaşayan

270
Kentsel Yapı

Süryanilere ait bir kilise iken, Artuklular döneminde camiye


çevrilmiştir (Yıldız, 2003).

Resim.1-2. Savur’dan görüntüler


Önceden planlanmayan ve topografyanın da etkisiyle organik
bir dokuda gelişen kentin ana elemanları geleneksel evleri ve
konaklarıdır. Evlerin üzerinde yer aldığı parseller de aynı organikliğin
önemli belirleyicileridir. Merkezi ve yüksek kesimlerde beylerin ve
zengin ailelerin konakları, tepe eteklerinde ve kenar sokaklarda ise
daha sade ve küçük konutlar yer almaktadır. Savur’daki beylere ait
konaklar ile bazı zengin ailelere ait evler, feodal düzendeki geniş aile
bireylerini ve çalışanlarını barındıracak şekilde düzenlenmiştir. Küçük
bir saray niteliğinde olan konakların bir kısmı üç, bir kısmı da dört
katlıdır. Evlerin zemin katında avlu, bahçe, revak, ahır, depo, kiler,
kuyu gibi servis birimleri, üst katlarda ise odalar, eyvan, balkon,
banyo, mutfak, tuvalet, teras gibi servis ve yaşama mekanları yer
almaktadır.

2. SAVUR GELENEKSEL KENT DOKUSUNDA


ABDULLATİF ÖZBEK KONAĞI’NIN YERİ
Kentin ileri gelen ailelerinin ifadesine göre, yaklaşık iki yüz yıl
kadar önce Bağdat’tan gelen ve bu bölgede yerleşik düzene geçen
aşiretlerin önde gelenlerinin, kalenin hemen altında yaptırdıkları
konak (Abdullatif Özbek Konağı) ilçenin ilk yapılarındandır. Daha

271
Makalelerle Mardin

sonra bunun karşısındaki tepede üç bölümden oluşan (harem –


selamlık ve hizmetlilerin bölümü) Hacı Abdullah Bey Konağı inşa
edilmiştir. Her ikisi de dört katlı olan bu konaklar, korunaklı bir yapı
olarak sırtlarını tepelere dayamaktadır. Kendilerine bağlı aşiret üyeleri
ve yakın akrabaları da konakların çevresinde, güç gösterisi yapacak
şekilde, evler ve konaklar yaptırmışlardır. İlçede bu konaklardan sonra
çok sayıda konak ve ev yapılmıştır.
2.1. Konağın Mekan Düzeni Açısından İncelenmesi
Savur’un kuzeyinde, Kalenin yamaçlarında, Gazi Mahallesi
Reyhan Sokakta yer almaktadır. İkinci katın güneyinde yer alan oda
kapısı üzerindeki kitabede 1234 / 1819 tarihi bulunmaktadır. Köşk
oda giriş kapısı üzerindeki yazıtta ise Emir Abdullah Bey’in adı ve
1257 / 1841 tarihi yazılıdır. Bütün bunlardan hareketle yapının 1234 /
1819 yılında inşa edildiği ve 1257 /1841 yılında Emir Abdullah Bey
tarafından yapıya ekleme yapıldığını söylemek mümkündür (Yıldız,
2003). Konağın bugünkü varislerinin söylediğine göre ise, yapı 260
yıllıktır. Bu düşünceye göre ise evin alt katları yazıtlardaki tarihten
önce yapılmış olmalıdır.

272
Kentsel Yapı

Resim3-4. Konağın yoldan görünüşleri


Konağın güney ve batı kanadında aynı ailenin varisleri
otururken, kuzey ve doğu kanadı kiraya verilmiştir. Varislerden iki
kardeş ailece sürekli ikamet etmekte, bir kardeş Kent dışındaki birçok
Savurlu gibi sadece yaz aylarını geçirmektedir.
Tepe yamacındaki konak, eğimli araziye doğu–batı
doğrultusunda yerleşmiştir. Doğusunda ve güneyinde yapının servis
bölümlerini oluşturan birkaç yapı yer almaktadır. Doğudan girilen
kapı, ahırların dış holünü oluşturduğu bir alana açılmaktadır.
Kuzeyde çapraz tonozlarla örtülü ortadaki ayakla dört bölüme ayrılan
ahır ile çevresindeki dikdörtgen boyutlu, beşik tonozlu üç ahır
bulunmaktadır. Mazgal pencereleriyle avluya bakan ahır giriş
kapısının kuzeyindeki merdivenle üst kata çıkılabilmektedir. Konağın
bugünkü sahiplerinin oturduğu üst kısımdaki yaşama birimlerine,
kuzeydeki avludan ve güneydeki ahırın içindeki merdivenden
çıkılmaktadır.

273
Makalelerle Mardin

Şekil 1. Abdullatif Özbek Konağına ait planlar


Kuzeydeki kapı, ahır girişi olup, dar, dikdörtgen avluya
açılmaktadır. Doğudaki iki açıklıklı revağın güneyinde ahır,
doğusunda oda yer almaktadır. Doğudaki merdivenle üst kattaki
eyvana çıkılmaktadır. Kuzey duvarında bir ocak bulunan oda ile
çapraz tonozlarla örtülü ahır, revağa açılan pencerelerden ışık
almaktadır.

274
Kentsel Yapı

Resim 5–6. Konağın üst katında yer alan eyvan ile kapatılmış
köşk oda pencereleri
Ana yaşama birimlerinin yer aldığı ikinci katın terasına
avludaki merdivenle ulaşılmaktadır. Terasa yakın dönemde kapatılmış
eyvan ile bir oda bakmaktadır. İkiye bölünmüş üst katı birbirine
bağlayan aralık, güneydeki sepetkulplu, sarkıtlarla bezeli kemerli
eyvana açılmaktadır. Aralığın ve eyvanın her iki yönünde birer oda
bulunmaktadır. Eyvanda güneydeki iki çapraz tonozla geçilmiş odanın
giriş kapısı üzerinde yazıt yer almaktadır. Kuzeydeki oda ise beşik
tonozludur. Eyvanın doğusunda bir hela ile duvar içine yerleştirilmiş
dama çıkış merdiveni bulunmaktadır. Güneydeki büyük terasın
kuzeyinde beş basamakla inilen alt köşk oda ile onun üzerinde sekiz
basamakla çıkılan asıl köşk oda yer almaktadır. Konakların en özel
mekanlarından biri olan köşk odadan bu konakta iki adet yer
almaktadır. Ancak cephe ve iç süslemesiyle en özellikli olan üst
kattaki oda ise de, günümüze köşk odanın zenginliğini yansıtan ahşap,
işlemeli tavanını kaybederek ulaşmıştır. Dolap ve yüklükleri korunan
odanın tavanı bugün betonarmedir. Konak sahiplerinin söylediğine

275
Makalelerle Mardin

göre köşk oda tavanı Hacı Abdullah Bey Konağının tavanıyla aynı
zengin özellikte olup, diğer konağa aynısı yapılmıştır. Zengin
süslemeli ve renkli bitkisel süslemelerle bezemeli ahşap kirişlemeli alt
kat oda özgünlüğünü korumaktadır. Girişin batısındaki gusülhane
köşesi aynı zengin ahşap işçiliğin sergilendiği parmaklıklarla
sınırlandırılmıştır. Odayı üç yönden çeviren mukarnas süslemeli alçı
raflar ile karşılıklı köşede yer alan lambalıklar odanın dekoratif
elemanları olarak günümüze ulaşmışlardır. Pencere kanatları ile dolap
kapakları ve yüklük düzeni korunan oda, üç yöndeki pencerelerin yanı
sıra tepe pencerelerinden ışık almaktadır.

Resim 7–8. Üst kat iç mekan görüntüleri

276
Kentsel Yapı

Şekil2. Konaktan bir kesit


Konağın kirada olan bölümü köşk odanın kuzey ve batısındaki
kısımdan oluşmaktadır. Zemin katı önündeki avlu ile ortadaki kapıyla
girilen ahırlardan oluşmaktadır. Ahır giriş kapısının hemen kuzeyinde
üst kat balkonuna çıkışı sağlayan merdiven yer almaktadır Ortada tek
bir ayakla dörde bölünmüş çapraz tonozlarla örtülü büyük ahırın
kuzeyinde dörtgen beşik tonozlu diğer ahıra geçilmektedir. Kapının
karşısından girilen diğer ahırda beşik tonozlu iki bölümden
oluşmaktadır. Ahırlar güneye bakan mazgal pencerelerinden ışık
almaktadır.

Resim 9.Terasta yer alan tahtlar

277
Makalelerle Mardin

Yaşama birimlerinin yer aldığı birinci kata ortadaki ahırın


içinden başlayan, ancak günümüzde kapatılarak dışarıdan açılan
merdivenle ulaşılmaktadır. Üst katın yapılan değişikliklerle özgünlüğü
kısmen bozulmuştur. Betonarme olarak büyütülen teras ile ona açılan
eyvan birleştirilmiştir. Eyvanın her iki yönünde yer alan odalar ise,
ortadaki kemerle bölünerek iki çapraz tonozla örtülü, dışa ikişer terasa
birer bakan pencerelerden ışık almaktadırlar. Kuzeydeki oda yapım
değerlerini korurken, güneydeki oda, yapılan eklenti bölümler ile
amacının dışında kullanılmaktadır. Odadan güneydeki balkona
geçilmektedir. Büyük bir deponun açıldığı balkonda bir hela
bulunmaktadır. Eyvanın arkasındaki depo iki çapraz tonozla örtülü
olup, kuzey
ve doğudaki mazgal pencerelerinden ışık almaktadır. Eyvandan
ve kuzeydeki sokaktan doğrudan çıkılan merdivenlerle bu bölümün
ikinci kat eyvanına çıkılmaktadır. Önündeki terasa bakan yüzü
kapatılmış olan eyvanın batısında bir oda yer almaktadır. Özgün
detaylarını koruyan ve modernize edilerek kullanılan oda, terasa ve
güneye bakan iki pencereden ışık almaktadır. Kuzeyinde ocak yer
alan eyvanın doğu duvarı içinde bulunan merdiven dama çıkmaktadır.
2.2. Yapım Tekniği ve Malzeme
Abdullatif Özbek Konağı gibi Savur geleneksel evlerinde,
Mardin evlerinde olduğu gibi (Alioğlu,2000) yığma yapım ile iskelet
yapım sistem birlikte kullanılmıştır. Modüler yapım düzenine uyan
geleneksel evlerin parsel alt kotu ile giriş katlarında yer alan ahırlar,
ambar, depo vb servis birimlerinin önemli bir bölümü kayalık zeminin
oyulmasıyla oluşturulmuştur. Konağın tüm bölümlerindeki servis
birimleri bu düzene uymaktadır.
Konağın ana yapım malzemesi bölgedeki taş ocaklarından
çıkarılarak işlenen sarı kalker taşıdır. Duvarlar, üst örtüler, döşemeler
taşın hakimiyetinde oluşmuştur. Ahşap, diğer evlerde de olduğu gibi
konağın kapı, pencere kanatlarında, üst katlardaki odaların – özellikle
köşk odaların- üst örtülerinde, dolap kapakları ile zaradiye olarak
adlandırılan eyvanın, bazen de iç mekanların tonoz boşluğunda yer
alan asma katlarda kullanılmıştır. Odalardaki yaşmaklı ocaklarda,
özellikli nişlerin süslemesinde, duvarlarda günlük malzemelerin ve
lambaların konması için oluşturulan köşeliklerde alçı kullanılmıştır.
Konakta avlu sıkıştırılmış toprak olup, eyvanlar taş döşemelidir.

278
Kentsel Yapı

Kapalı mekan olan odalar yöresel adıyla ınkara kils2 olarak bilinen
harçla kaplıdır. Ancak yakın zamanda konağın birçok mekanında
betonarme kullanılarak, özgün yapım detaylarının bir bölümü
bozulmuştur.

3.SONUÇ
Savur, özgün mimarisini koruyan bir kenttir. Bu durumun
oluşmasında, ilçenin anayol üzerinde yer almaması, yöre halkının
anılarla dolu geleneksel evlerde ve konaklarda, dekoratif ve kişisel
eşyalarla birlikte geçmişini koruyarak yaşamaya devam etmesi,
tarlasını, bağını, bahçesini terk etmemesi ve büyük kentlere göç
edenlerin yılın belli dönemlerini Savur’da geçirmesi ile sağlanmıştır.
Bu durum kültürel sürekliliği de beraberinde getirmiştir. Evlerin
bugünkü sahipleri ve kullanıcıları, ilk sahiplerinin kuşaklar
sonrasındaki mirasçılardır. Bu bakımdan evlerle kullanıcılar
arasındaki bağ çok güçlüdür. Bütün bunlar, Savur geleneksel kent
dokusunun ve sosyal yaşantısının korunmasında önemli birer
faktördür.
Kent mimarisinde ve sosyal dokusunda önemli yeri bulunan
Abdullatif Özbek Konağı, Hacı Abdullah Bey Konağı, Hamdullah
Bey Konağı gibi yapıların özgün yapım düzeninde ve yaşantısında
korunması, geleneksel kent dokusunun korunmasını da beraberinde
getirecektir. Abdullatif Özbek Konağı’nda bozulan ve değiştirilen bazı
mekanların aslına uygun tamamlanması ve yaşatılması, kentsel ve
kültürel süreklilik için önem taşımaktadır. Bu konak gibi diğer
geleneksel konak ve evlerin özgün değerlerini kaybetmeden
iyileştirilmeleri ve yöreye düzenlenecek gezi turlarıyla tanıtılarak
kültür turizmine açılmaları, Savur’un tanıtımı ve korunması için
gereklidir.

2
Beyaz toprak, beyaz taş tozu, su, süt ve yumurta akıyla yapılan ve özellikle
üst katlara uygulanan beyaz döşeme

279
MARDİN’İN ÇEŞMELERİNDEN ÜÇ ÖRNEK
İrfan YILDIZ*
Erkan KOÇ*

Mardin’de ilk yerleşme M.Ö 4500’lü yıllarda başlamış olup


daha sonraları Saburiler, Sümerler, Akadlar, Babilliler, Mitanililer,
Asurlular, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Artuklular,
Selçuklular ve Osmanlılar ilde hüküm sürmüşlerdir.1
Mardin ili arkeolojik, mimari, etnoğrafik ve görsel değerleri ile
insanı büyüleyen Güneydoğu Anadolu’nun açık hava müzesi
konumundaki tarihi bir yerleşim yeridir. İlde çok sayıda dini, askeri,
sivil mimari eserleri bulunmaktadır.
Çeşme; genel su sağlama sisteminden gelen suyun kamunun
kullanımına sunulduğu yapıdır. Çeşmeler, pratik bir kullanım amacına
hizmet edebileceği gibi, sadece estetik bir nitelik de taşıyabilir.
Çeşmeler bulundukları konuma göre çeşitli biçimlerde tasarlanmıştır.
Çeşme mimarisinin ilkel bir strüktürü vardır; ancak mimarlık tarihi

* Uzman İrfan YILDIZ Doktora Öğrencisi Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal


Bilimler Enstitüsü
**Erkan KOÇ Sanat Tarihçi Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü
1
Abdülgani Efendi, Mardin Tarihi (Çev. Burhan Zengin), Ankara, 1996, 6vd.

280
Makalelerle Mardin

açısından önemi cephe tasarımındaki zenginliğidir. Yapıldığı dönemin


üslubu içinde belirli yontusal değerler taşır. Herhangi bir çeşme
cephesinde kullanılan öğeler, çeşmenin bulunduğun konum ve fiziksel
biçimlenişi ile ilişkili olarak çeşme üslubunu belirler.
Çeşme mimarisi konumuna göre iki ana grupta ele alınabilir: 1-
İç mekanda yer alan çeşmeler, 2- Dış mekanda yer alan çeşmeler. İç
mekanda bulunan çeşmeler konutlarda su ihtiyacı, temizlik ve abdest
almak için yapılan çeşmelerdir. Dış mekanda bulunan çeşmeler ise
çok çeşitlilik göstermektedir. Bağımsız olarak ya da sebil, türbe, cami,
sıbyan mektebi veya giriş kapılarıyla birlikte tasarlanmış olabilirler.
Bağımsız olarak tasarlanmış çeşmeler bir geniş meydanın odak
noktasında ya da bir avlu içindedir. Ayrıca çeşme tasarımı içinde
muslukta akan suyun toplanıp aktığı bir tekne(kurna) ve iki yanında
bekleme sekileri bulunabilir2.
Su içme ve temizlik amacıyla yapılan çeşmeler, Anadolu Türk
mimarlığında su ile ilgili yapılar arasında önemli bir grubu oluşturur.
Özellikle kent içi su şebekesi yapımını hızlandıran Osmanlı Devleti
XI. yüzyıldan sonra çok sayıda çeşme yaptırmıştır. Ana kaynaktan
künkler aracılığıyla saraylara, konaklara ve halka ait konutlara özel su
dağıtımı sağlanmış ayrıca hemen hemen her sokakta bir ya da birkaç
tane olmak üzere yüzlerce çeşme, “hayır” yapıtı olarak halkın
kullanımına açılmıştır. Güneydoğu Anadolu’da Osmanlı öncesinden
günümüze kalan çeşme örnekleri sınırlıdır.3
Mahalleler arasında bulunan meydan çeşmeleri bağımsız birer
yapı olup büyük hacimli dikdörtgen planlı ve içten beşik tonoz dıştan
düz dam örtülüdür. Bu bildiri kapsamında Mardin merkezde bulunan
birçok çeşmenin ortak özelliklerini bünyesinde barındıran Cevheriye
Çeşmesi, Savurkapı Çeşmesi ve Yakuti (Yahudi) Çeşmesi
tanıtılacaktır. Mardin’deki bu çeşmeler il merkezinde bulunmakta
olup, Mardin merkezde bulunan diğer çeşme yapıları içinde farklı bir
önem arz etmektedirler. Bu çeşmeler Sanat Tarihi alanında önemli bir
yere sahip olup Anadolu’nun çeşitli yerlerinde benzer örnekleri
bulunmaktadır.

2
Ödekan, a.g.m., 397.
3
A. Ödekan “Çeşme” Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, C. I, İstanbul, 1997,
396-97.

281
Kentsel Yapı

Bu eserler gerek tipolojik, gerekse mimari elemanları ve


süsleme özellikleri açısından ele alınarak değerlendirilecek ve
yapıldıkları devrin özellikleri ortaya konmaya çalışılacaktır.
CEVHERİYE ÇEŞMESİ
Yapı, Ulu Camii Mahallesi’nde Arzu 110. Sokakta
bulunmaktadır. Çeşmenin üzerinde tarihini verebilecek bir kitabe
yoktur. Mimari özellikleri, inşa formu, kullanılan malzeme ve süsleme
özelikleri itibariyle bölgede XIII. – XIV. yüzyılda inşa edilen diğer
mimari eserlerle benzerlik göstermektedir. Buradan hareketle yapıyı
XIII. – XIV. yüzyıla tarihlendirebiliriz.
Yapı doğu-batı doğrultusunda uzanan dikdörtgen bir kütleden
ibarettir. Çeşme dıştan 3.60 x 1.80 m ebadında dikdörtgen bir plana
sahiptir (Çizim 1). Kuzeye bakan ön cephesi 0.27 m eninde sivri bir
kemerle hareketlendirilmiştir. Bu kemer mukarnaslarla bezenmiştir
(Resim 1). Ortada 1.85 x1.23 m ebadında bir nişi mevcuttur. Nişin
güney duvarının ortasında yerden 0.39 m yükseklikte su borusu
bulunmaktadır. Bu su borusu ahşaptan yapılmış olup silmelerle
hareketlendirilmiştir. Çeşmeye gelen su, su hazinesinde toplanıp
musluktan yalağa akmaktadır. Nişin içine 1.60 x 0.40 m ebadında
kuzey - güney doğrultusunda uzanan dikdörtgen formlu bir yalak
yerleştirilmiştir. Musluktan akan su bu yalağın içine dökülmektedir
(Resim 2). Yalak 0.24 m derinlikte olup betondan yapılmıştır.
Çeşme kırma taş malzemeden yapılmış olup sadedir. Yapıdaki
tek süsleyici unsur sivri kemerdeki mukarnas bezemelerdir.
Eser günümüzde sağlamdır ve kullanılmaktadır. Mahalle
sakinleri çeşmenin suyundan faydalanmaktadırlar.
YAKUTİYE (YAHUDİ) ÇEŞMESİ
Çeşme, Yenikapı Mahallesi’nde Manastır 132. Sokakta
bulunmaktadır. Yapının üzerinde tarihini verebilecek bir kitabe
yoktur. Mimari özellikleri, inşa formu, kullanılan malzeme ve süsleme
özeliklerinden hareketle yapıyı XVI. – XIX. yüzyıla
tarihlendirebiliriz. Çeşme kaynaklarda Yakutiye çeşmesi olarak
geçmesine rağmen halk arasında Yahudi Çeşmesi olarak
adlandırılmaktadır.

282
Makalelerle Mardin

Çeşme, kuzey - güney doğrultusunda uzanan bir kütleden


ibarettir. Yapı dıştan 4.74 x 3.55 m ebadında olup dikdörtgen bir plana
sahiptir. Doğu-batı yönünde geniş sivri bir kemerle örtülüdür (Çizim
2). Batı cephesi 0.21 m eninde sivri bir kemerle hareketlendirilmiştir.
Sivri kemer sade olup üzerinde herhangi bir süsleme unsuru
bulunmamaktadır (Resim 3). Cephenin ortasında 2.87 x 2.41 m
ebadında bir nişi mevcuttur. Nişin güney duvarının ortasında yerden
0.20 m yükseklikte su borusu bulunmaktadır. Nişin içine 0.20 m
derinliğinde, 2.63 x 0.80 m ebadında doğu - batı doğrultusunda
uzanan dikdörtgen formlu bir yalak yerleştirilmiştir. Musluktan akan
su bu yalağın içine akmaktadır. Su birinci yalaktan, 0.46 x 0.16 m
ölçülerindeki bir kanal vasıtasıyla daha küçük boyutlu ikinci bir
yalağa akmaktadır. Bu yalak 0.80 x 0.46 m ebatlarındadır.
Çeşmenin kuzeybatı köşesinde beyaz taştan yapılmış 0.70 x
0.81m ölçülerinde dikdörtgen formlu bir kurna bulunmaktadır. Bu
kurnanın ortasında 0.23 m derinliğinde bir oyuk açılmıştır. Bu oyuğun
içine hayvanların içmeleri için su doldurulmaktadır (Resim 4).
Çeşme kesme taş malzemeden yapılmış ve sadedir. Eser
günümüzde sağlam olup kullanılmaktadır.
SAVURKAPI (BABUSSOR) ÇEŞMESİ
Yapı, Savurkapı Mahallesi’nde Cumhuriyet Caddesi’nde
bulunmaktadır. Yapının üzerinde üç satırlı bir kitabe mevcuttur.
Yapının kitabesi fazla tahrip olduğunda bazı kısımları
okunamamaktadır. Yalnız kitabenin birinci satırının sonunda 610 H
(1212 M) tarihi açıkça okunabilmektedir. Kitabenin formu, yazı
tekniği, yazı üslubu XIII - XIV. yüzyıla işaret etmektedir. Gerek
kitabenin formu, yazı tekniği, yazı üslubu ve gerekse yapının mimari
özellikleri, inşa formu, kullanılan malzeme ve süsleme özeliklerinden
hareketle yapının XIII - XIV. yüzyılda inşa edildiğini söyleyebiliriz.
Çeşme, Savur merkezde Cumhuriyet Caddesi’nin batısında
caddeye yaklaşık olarak 10 m. mesafede bulunmaktadır. Çeşmenin
doğusunda yol geçmektedir. Çeşmeye on basamaklı bir merdivenle
çıkılmaktadır. Yanındaki evin kuzey duvarına bitişik olan yapı, dıştan
5.62 x 2.66 m ölçülerinde olup kuzey – güney doğrultusundan uzanan
dikdörtgen bir plandan ibarettir. Doğu-batı yönünde geniş sivri bir
kemerle örtülüdür (Çizim 3).

283
Kentsel Yapı

Yapı sivri kemerli eyvanlı çeşmeler grubuna girmektedir.


Yapının doğu cephesi 0.32 m. eninde sivri bir kemerle
hareketlendirilmiştir. Sivri kemer sade olup üzerinde herhangi bir
süsleme unsuru bulunmamaktadır (Resim 4). Cephenin ortasında 2.90 x
1. 77 m ebadında bir niş mevcuttur. Nişin güney duvarının ortasında
yerden 0.50 m yükseklikte çeşme bölümü bulunmaktadır. Çeşme
bölümünün süslemelerle hareketlendirildiği göze çarpmaktadır (Resim
5). Çeşme kısmı dışa 0.15 m. taşıntı yapan dikdörtgen formu bir
çerçeveyle hareketlendirilmiştir. Çerçevenin etrafı kalın bir silmeyle
çevrelenmiştir. Borularda akan suyun toplandığı su hazinesi üç dilimli
kemerli bir açıklıkla dışa açılmaktadır. Üç dilimli kemerin etrafı üzüm
salkımı ve asma yaprağı süslemeleriyle bezenmiştir. Su hazinesinde
toplanan su iki boru vasıtasıyla dışa akmaktadır. Bu boruların
yerleştirildiği kısımlar dışa taşıntılı dikdörtgen formlu birer kütleden
ibarettir. Su borularının ortasında dışa kabartmalı iki kulplu testi
yanlarında ise tek kulplu testi süslemeleri bulunmaktadır (Resim 6).
Nişin içine 0.32 m. derinliğinde, 1.30 x 0.80 m ebadında kuzey
- güney doğrultusunda uzanan dikdörtgen formlu bir yalak
yerleştirilmiştir. Musluktan akan su bu yalağın içine akmaktadır.
Yerden 0.35 m yükseklikte olan yalağın ön kısmının iki köşesi birer
topuz süslemesiyle hareketlendirilmiştir (Resim 6).
Çeşmenin üst kısmında kabartma tekniğinde cel-i sülüs hatla taş
malzemeye Arapça yazılan üç satırlık kitabe yer almaktadır. Kitabenin
etrafı dört yönde mukarnas süslemeli bir bordürle çevrelenmiştir.
Kitabenin üstünde kemer alınlığında iki tane ebatları farklı eşkenar
dörtgen bulunmaktadır (Resim 7). Bu eşkenar dörtgenlerin içerisinde
ma’kili yazı süslemeleri mevcuttur.
Düzgün kesme taş malzemeden inşa edilen yapı günümüzde
sağlamdır ve kullanılmaktadır.
SONUÇ:
Çeşme; genel su sağlama sisteminden gelen suyun kamunun
kullanımına sunulduğu yapıdır. Çeşmeler, pratik bir kullanım amacına
hizmet edebileceği gibi, sadece estetik bir nitelik de taşıyabilir.
Mardin’deki mimari eserlerde karşımıza çıkan çeşmelerin Anadolu’da
fazla örnekleri bulunmaktadır.

284
Makalelerle Mardin

Mardin merkezdeki çeşmeler genellikle bağımsız bir şekilde


inşa edilmiş olup mahalleler arasında yer almaktadır. Bu çeşmeler
mahalle sakinlerinin su ihtiyacını karşıladığı gibi yoldan gelip
geçenlere de hizmet etmektedirler. Mardin merkezde yer alan
çeşmeler, sivri kemerli bir niş içerisinde yer alan tek cepheli yalın
yapılardır. Bu yapılarda işlevsellik ön planda tutulduğundan
süslemeye fazla yer verilmemiştir.
Bu çalışmada Mardin merkezde çok sayıda bulunan
çeşmelerden üç tanesi ele alınmıştır. Bunlar; Cevheriye Çeşmesi (
XIII. – XIV. yüzyıl), Yakutiye Çeşmesi (XVI. – XIX. yüzyıl) ve
Savurkapı Çeşmesi(XIII - XIV. yüzyıl ) dır. Bu üç çeşme de bağımsız
mahalle çeşmesi olup inşa edildiği dönemin özelliklerini
yansıtmaktadırlar. Mardin’deki bu çeşmeler form itibariyle Bitlis4 ve
Diyarbakır5 çeşmeleriyle benzerlik göstermektedirler. Yapılarda en
çok taş malzeme kullanılmıştır. Taşın çok kullanılmasının sebebi
bölgede bol miktarda bulunmasından kaynaklanmaktadır. Düzgün
kesme taş ve kabayonu taş birlikte kullanılmıştır. Çeşmeler genellikle
sivri kemerli eyvanlı bir form arz etmektedirler. Mardin’deki
çeşmelerde diğer yapılara göre daha az süslemeye yer verilmiştir..
Süslemeler genellikle taş malzeme üzerine işlenmiştir. Bu makalede
ele aldığımız çeşmelerden, Cevheriye ve Savurkapı çeşmelerinde
süsleme unsuruna rastlanmakta olup, Cevheriye Çeşmesi’nde
mukarnas süsleme Savurkapı Çeşmesi’nde ise mukarnas, yazı, eşkenar
dörtgen, testi, asma yaprağı, üzüm salkımı süslemeleri bulunmaktadır.
Mardin’deki çeşmeler bölgesel ve yöresel özellikler
göstermektedir. Yapılarda kullanılan sivri kemer yörese, dilimli kemer
Zengi sanatının etkisi olup bölgesel özellikleri yansıtmaktadır.

4
Şahabettin ÖZTÜRK, Bitlis Su Mimarisi, Bitlis 2004, 251-53.
5
Metin SÖZEN, Diyarbakır’da Türk Mimarisi, İstanbul,1971, 280; Yılmaz
ÖNGE, Türk Mimarisinde Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinde Su Yapıları,
Ankara, 1997, 101.

285
Kentsel Yapı

KAYNAKÇA:
Abdülgani Efendi, Mardin Tarihi (Çev. Burhan Zengin),
Ankara, 1996.
ALTUN, Ara, Mardin Türk Devri Mimarisi, İstanbul, 1971.
ANONİM, “Mardin”, Ana Britanicca Ansiklopedisi XVIII.,
İstanbul, 1987, 134.
ANONİM, Mardin, İstanbul, 1998, 292.
AYDIN, Süavi – Emiroğlu, Kudret –Özel, Oktay – Ünsal,
Süha, Mardin Aşiret
Cemaat – Devlet, İstanbul, 2000.
BARIŞTA H. Örcün, İstanbul Çeşmeleri, Ortaköy Damat
İbrahim Bey Çeşmesi,
Ankara,1993.
BİLDİRİCİ, Mehmet, Tarihi Su Yapıları, Ankara, 1994.
DENKTAŞ, Mustafa, Kayseri’deki Tarihi Su Yapıları, Kayseri,
2002.
--------------------------, Karaman Çeşmeleri, Kayseri, 2000.
GABRİEL, Albert, “Mardin ve Diyarbakır Vilayetlerinde İcra
Olunmuş Bir
Arkeologya Seyahati Hakkında Rapor”, Türk Etnografya
DergisiI, İstanbul, 1933.
KÜRKÇÜOĞLU, A. Cihat, Şanlıurfa Su Mimarisi, Ankara,
1993.
HASOL, Doğan, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İstanbul,
1999.
HONİGMANN, Ernest, Bizans Devletinin Doğu Sınırı (Çev:
Fikret Işıltan),
İstanbul, 1970.
ÖNGE, Yılmaz, Türk Mimarisinde Selçuklu ve Osmanlı
Dönemlerinde Su Yapıları,

286
Makalelerle Mardin

Ankara, 1997.
ÖDEKAN, Abdullah “Çeşme” Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi,
C. I, İstanbul, 1997,
396-97.
ÖZTÜRK, Şahabettin, Van Gölü Havzası Ortaçağ ve Sonrası
Su Mimarisi, (YYÜ. Sos. Bil.
Enst. Yayınlanmamış Doktora Tezi), Van, 2002.
-------------------------, Bitlis Su Mimarisi, Bitlis, 2004.
SÖZEN, Metin - TANYELİ, Uğur, Sanat Kavram ve Terimleri
Sözlüğü, İstanbul, 1994
UMAR, Bilge, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, İstanbul, 1993.
YILDIZ İrfan, “Savur’daki Mimari Eserler” (YYÜ. Sos. Bil.
Enst. Yayınlanmamış Yüksek
Lisas Tezi), Van, 2003, 70.
YILDIZ, İrfan ;Koç Erkan,” Savur’daki Yunak (Çamaşırhane)
Yapıları, IX. Ortaçağ ve Türk
Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Araştırmaları
Sempozyumu, Erzurum, 2006, 473-83.

287
Kentsel Yapı

ÇİZİM VE FOTOĞRAFLAR

+163
+156 +155
+147

+124
+118 +118

MUKARNASDETAYI +94

+71 +71
+61

+37
+27

+13

+-0.00 +-0.00

-14 -14
-20 -17
-23

-52 -52 -52

-76 -76

A - A KESI TI

01 5 1M

ÇÝZÝM:01CEVHERYEÇEÞMESÝPLANI (İ.YILDIZ-E.KOÇ 2005)

Çizim:1 Cevheriye Çeşmesi Planı, Görünüşü, Kesiti

Resim: 1- Cevheriye Çeşmesi Genel Görünüşü

288
Makalelerle Mardin

Çizim:2 – Yakutiye (Yahudi) Çeşmesi Planı, Görünüşü, Kesiti

Resim: 3- Yakutiye (Yahudi) Çeşmesi Genel Görünüşü

289
KIZILTEPE (KOÇHİSAR) ULU CAMİİ ve ONARIMLARI

Ali KILICI
TARİHÇE
Bir Artuklu eseri olan Kızıltepe (Koçhisar) Ulu Camii, pek çok
yönüyle Anadolu'daki cami mimarisinin köşe taşlarından biridir.
Harabe halinde günümüze gelen eserin onarılmış olması çok önemli
bir olaydır. Bu yapının durumunu uzun süredir yakından takip eden
birisi olarak tarihçesini ve bundan sonraki yapılacak onarımı
hakkındaki görüşlerimi kısa bir şekilde anlatmak gereğini duydum.
Caminin bulunduğu Kızıltepe’nin tarihi için kitaplara
baktığımızda fazla bir bilgi göremiyoruz. Bu konuda 1896 yılında
basılan Kâmûs’l-A’lâm’ın Koçhisar maddesinde “Diyarbekir’ın
Mardin kazasında nahiye merkezi bir köy olup vaktiyle büyücek bir
kasaba olduğu etrafındaki viranelerden anlaşılıyor. Bunlardan garb
mimarisi tarzında yapılmış bir camii şerif harabesi dahi meşhurdur.”
denilmektedir.1

Ali Kılcı, Arkeolog –Sanat Tarihi Uzmanı- Vakıflar Genel Müdürlüğü /


ANKARA
1
Şemseddin Sami, Kâmûs’l-A’lâm, Cilt 5, Ankara 1996 (Tıpkıbasım),
s.3716.

290
Makalelerle Mardin

İslam Ansiklopedisinde kısaca burasının tanıtımı yapılmıştır.


”Orta çağda Artuk-oğulları devrinde burası ticaret merkezi
olduğundan, büyük bir refah ve ümrana kavuşmuştu. Halâ mevcut
olan heybetli harabeleri, bilhassa iki cami bakiyesi bu hususta gayet
beliğane (açıkca) şehadette bulunmaktadır. Eski şehrin kapladığı
sahada Koçhisar adında yarı yıkık bir köy vardır.”2
Tarihi kaynaklar incelendiğinde Türklerin Anadolu’ya
geldikleri zaman genellikle yeni bir yerleşim yeri kurmak yerine eski
yerleşim yerlerini tercih ettiklerini görüyoruz.3 Yöredeki Diyarbakır,
Mardin ve Hasankeyf bu durumun birer örneğidir. Ancak bu eski
şehirlerin aksine, (burada Dunaysır isimli eski bir köyün varlığı
bilinmekle beraber) Koçhisar ilk defa Artuklular tarafından kurulmuş,
tarihi bir şehirdir. Kızıltepe çok yakın konumda, adeta yüz yüze
olması sebebiyle tarih boyu Mardinle birlikte değerlendirilmiş, ona
tabi olmuştur.
Artuklularla başlayan Kızıltepe’nin yerindeki eski Koçhisar
şehrinin tarihi konusunda Osman Turan’ın Doğu Anadolu Türk
Devletleri Tarihi isimli eserinde çeşitli bilgiler bulunmaktadır.
Burasının uluslararası bir pazaryeri olarak çok kısa zamanda gelişip
büyüdüğünü, halkın çoğunluğunu Türkler teşkil ettiğinden Türkçe
konuşulmakla birlikte burası ticari bir merkez olduğundan Arapça’nın
da konuşulan bir dil olmaya devam ettiğini yazmıştır. 4
XIII. yüzyıl birinci yarısında Koçhisar’a gelen Yakut Hamevi,
meşhur Dunaysır şehrinin diğer adının Koç-hisar olduğunu, küçük
yaşta oradan geçtiği zaman büyük bir köy iken, otuz senede emsalsiz
bir şehir haline geldiğini, geniş çarşıları bulunduğunu yazmaktadır.5
Koçhisar’a 1145 yılında gelen İbni Cübeyr’in gördüğü bildirilen hamam
zamanla yıkılmıştır.6

2
M.Streck, “Düneysir.Dunaysır “Maddesi, İslam Ansiklopedisi, C.3,
İstanbul, 1945, s.664.
3
Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, İstanbul,1981,
s.190.
4
Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, İstanbul,1973. s.133.
5
O.Turan, age, s.208. Bu hamam Mardin’deki Şeyh Zarrar Camii vakfına aittir.
6
Mardin ve Diyarbakır üzerine eserleri olan Abdülgani Efendi (Abdülgani
Fahri Bulduk), Mardin Tarihi, (1935 yılında tamamlanan Osmanlıca el

291
Kentsel Yapı

Kızıltepe’nin imar edilmesi konusunda katkısı olduğu bilinen


Artuklu devlet adamlarının ilki 1154-1176 yıllarında hükümdar olan
Necmeddin Alpi’dir. Mardin’de yaptırdığı Ulu Camiden başka Koç-
hisar’da cami, medrese, kervansaray, hamam ve çarşılar yaptırmış,
onun imar hareketleri ile burası ticaret ve kültür merkezi haline
gelmiştir. 7 Ancak bu yapıların özellikleri hakkında daha fazla bilgimiz
yoktur.
Koç-hisar’daki Ulu Caminin yapımını Necmeddin Alpi’nin
torunu Yavlak Arslan (580/1184-597/1201) başlatmıştır. Cami
yapımının tamamlanması kardeşi Ebulfeth Artukarslan’a ( 597/1201-
637/ 1239 ) nasip olmuştur. Artuk Aslan 601 Muharrem / Eylül 1204’de
tamamlattığı bu camiden başka 1205’de Mardin Hatuniye (Sitti
Radviyye ) Medresesini ve Harzem Taceddin Mesud Medresesini
yaptırmıştır. Bunlara vakfettiği bir takım irat kaynakları arasında
Marhasa Kilisesi emlakinin haracı da vardı.8
Kızıltepe Ulu Camiinin devasa ölçülerde (63.40x16.35m.)
büyük bir yapı olması Koçhisar şehrinin XIII. yüzyıl başlarındaki
nüfusu hakkında bir fikir vermesi bakımında önemlidir. Çünkü şehirde
bundan önce birisini Necmeddin Alpi’nin yaptırdığını bildiğimiz
başka camiler de bulunmaktadır.
Buradaki ilim ve kültür hareketleri hakkında bazı bilgiler
mevcuttur. Koç-hisar’da XII. Yüzyılda yetişen İl-almış oğlu Durmuş
oğlu Ömer bin Hızır 610/ 1213’de biyografik mahiyette kendi şehrinin
tarihini (Dunaysır Tarihi) yazmıştır. XIII. Yüzyıl Arap tarihçisi İbn’ul-
Adîm İshak bin Kınık Ebu Yusuf el-Türkî Koç-hisar’a yerleşmiş,
Şehabiye Medresesinde 1189 yılında fıkıh dersleri okutmuştur. İl-
almış oğlu Durmuş’dan birçok bilgileri bize nakletmiştir. Şehabiye
Medresesinde yetişenler arasında Kadı Ebubekir Muhallebi, Kadı
‘İmran el-Mâkisi, Kadı Muhammed bin Yahya’nın isimleri
sayılmıştır. Koç-hisarlı olduğu anlaşılan Mubeşşir, cebir, hendese ve
heyet (astronomi ) ilimlerinde meşhur idi. Kitaplarını Nizamiye
Medresesine ve Ribat Hatun el-Selçukiye Medresesine vakfetti. 1198
yılında Koç-hisar’da vefat etmiştir. Koçhisarlı İmadeddin Muhammed

yazması eseri Burhan Zengin yayına hazırlamıştır.), Ankara, 1999, s.61 dip
not 160 ve s. 231.
7
O.Turan, age,s. 213.
8
O.Turan, age,s. 218.

292
Makalelerle Mardin

(doğumu 1208) “Makalât el-mürşide fi derc el-edviyye” ve “fî diryak


el-Fârukî” adlı eczacılık ve tıbba dair eserleri ile tanınmıştır. Şam ve
Kahire Bimaristanlarında hizmet görmüştür. İl-almış ailesinden Ömer
bin Durmuş el-Türkî 1198’de Koçhisar’da doğmuş, tarih, hikmet ve
tıbta meşhur olmuş, “Hılyet el-Sırrıyyin” isimli eseri meşhurdur.9
Artuklular tek merkezli bir devlet olmayıp, Harput, Hasankeyf,
Diyarbakır ve Mardin gibi çeşitli kolları olmuştur. Bunlardan en uzun
ömürlüsü Kızıltepe’ye de hakim olan Mardin Artukluları’dır.10 Timur
Mardin’i almak için 1401 yılında Koçhisar’da ordugahını kurmuştur.
Mardin’i alamayınca şehrin dışını ve çevresini tahrip edip giderken
alınmasını Timur kendine tabi olan Akkoyunlu Kara Osman’a
bırakmıştır. Bu mücadelelere daha fazla dayanamayan son Artuklu
hükümdarı Şehabeddin Ahmed 1409 yılında Mardin’i Akkoyunluların
rakibi Karakoyunlulara teslim etmesi ile son Artuklu devleti de
yıkılmış oldu.11 Koçhisar şehrinin müreffeh dönemi Artuklu
hanedanının yıkılmasıyla sona ermiştir.
Bu olaylarla adının sonunda bir hisar kelimesi olmasına rağmen
küçücük bir kalesi olan Koçhisar’ın parlak günler de sona ermiş, şehir
küçüle küçüle bir.köy haline gelmiştir.
Kızıltepe Ulu Camiinin Artuklu hakimiyetinden sonraki
durumu hakkında, sınırlı da olsa bazı bilgilerimiz vardır. Bu yörede
Akkoyunlu Karakoyunlu hükümdarlarının hayli çekişmeli
mücadeleleri olmuş, bunlardan birisinde Akkoyunlu hükümdarı (sahip
kıran ) Hasan Padişah’ın önünden kaçan bir kısım düşmanların
Koçhisar Camisine sığındığı yazılmıştır.12 Bu olay, Ulu Caminin o
zaman da çok muhkem bir yapı olduğunu göstermesi bakımından
önemli bir bilgidir.
Yöre vakıfları hakkında yapılan bir çalışmada Koçhisar köyünde
bulunan Melik Mansur Mescidi Vakfı ele alınmış, çeşitli bilgiler
verilmiştir. Artuklulardan Melik Mansur Necmeddin Gazi II tarafından
yaptırıldığı kabul edilmiş, 693-712/1294-1312 yılları arasına

9
O.Turan, age,s.221.
10
O.Turan, age,s.133.
11
O.Turan, age,s.199.
12
Ebu Bekr-i Tihrani, Kitab-ı Diyarbekiriyye, (Yayınlayan Mürsel Öztürk),
Ankara, 2001,s.105.

293
Kentsel Yapı

tarihlenmiştir. Osmanlı Arşivindeki 1523 tarihinde yazılmış tahrir


defterinde bu vakfın gelirleri bir köyün hububat gelirlerinin yarısı ve
gayrimenkul kiralarından sağlanmakta olup, büyük bir kısmı personel
maaşlarına ve levazımat harcamalarına sarf olunmakta, küçük bir kısmı
da ziyade olarak kaldığı,. 1564 yılında yazılan tahrirde vakfın gelir
kaynaklarının çoğaldığı, XVI.. yüzyılın son çeyreğinde görevli sayısının
üçe düştüğü, buna rağmen giderlerin aynı kaldığı tespit edilmiştir. 13
Bilindiği gibi Kızıltepe Ulu Camisinin yapımına Yavlak Arslan
tarafından başlanmış, 1204 yılında ölümünden sonra tahta çıkan kardeşi
Artuk Arslan tarafından tamamlanmıştır. Caminin 1204 tarihli
kitabesinde isminin başında sadece “ebu’l-feth” lakabı olan Artuk
Arslan’ın 1211 tarihli Kızıltepe Harzem Köyündeki Medresenin
kitabesinde “ el-melik’ül-mansur nâsır’ed-dünya ve’-dîn” sıfatları
bulunmaktadır.
Kızıltepe Harzem Köyündeki 608/1211 tarihli Medrese
Kitabesi14

Bu kitabeye dayanarak Kızıltepe Ulu Camisinin daha sonra Melik


Mansur Mescidi olarak anıldığını kabul edebiliriz. Esasen Artuk Arslan
tarafından bu cami için düzenlen vakfiyenin metni elimize geçmemiştir.15
Kızıltepe Ulu Camii tapuda Artuk Oğullarından Melik Mansur Vakfı
adına kayıtlıdır. Diyarbakır Vakıflar Bölge Müdürlüğünde bulunan
Mardin Vilayeti Türkçe’ye çevrilmiş siyakat defterinde “Koçhisar
kasabasında camii şerif ve mektep vakfı” şeklinde bir kayıt vardır.16

13
Alpay Bizbirlik, 16. Yüzyıl Ortalarında Diyarbakır Beylerbeyliği’nde
Vakıflar,Ankara , 2001, s.217.
14
J. Savuaget, “Inscriptions Arabes”, Albert Gabriel, Voyages.Archaeologies
Dans Orientale Tuqiue, Paris, 1940, No. 22
15
Artuk Arslan’ın Mardin Hatuniye Medresesi duvarındaki vakfiye özeti
kitabe günümüze kadar gelmiştir. Bkz. J. Sauvaget, “Inscriptions Arabes”.,
A. Gabriel,age,kitabe no.12; O.Turan, age, s. 218.
16
Kaydın aslı VGMA.423 Esas, 135 sıra.

294
Makalelerle Mardin

Bazı batılı seyyahların burası hakkında bilgiler vermiştir.17


Osmanlı devri sonları ve Cumhuriyetin başlarında Diyarbakır’da
yaşayan bir araştırmacı, Kızıltepe Ulu Camiinin aslında iki minareli,
medresesi ile gayet geniş bir yapı iken, medresesinin tamamen yok
olduğunu, cami de harap halde yalnız duvarları, tavanın üçte ikisinin
durduğunu, batı taraftaki minaresinin kaldığını, seferberlik zamanında
Almanlar ve bazı vicdansız ahali tarafından taşlarının çalındığını, Tel
Ermen köyündeki Ermenilerin de bir kısım taşları, yaptıkları kilisede
kullandıklarını itimat edilir kişilerden dinlediğini söylemektedir.18
Kızıltepe’de bulunan Ulu Cami dışındaki diğer tarihi yapılar
konusuna da kısaca değinelim. Ulu caminin kuzey batısında biraz
uzağında yer alan, bazı araştırmacıların Ulu Caminin minaresi sandıkları
yalnız minare bir olup Albert Gabriel tarafından bu esere ait bazı bilgiler
verilmiştir.19 Camisi olmayan kare prizma gövdeli minare 1947 de
yıkılmıştır.
Şehrin kuzeydoğusunda Artulu devrinde yapıldığı sanılan kagir bir
Köprü vardır.20
Kızıltepe’de Şeyh Selim21 ve Anonim Türbe isimlerinde iki türbe
bulunmaktadır.22
Kızıltepe Ulu Camii şimdiye kadar başta Albert Gabriel olmak
üzere çeşitli araştırmacılar tarafından üzerinde durulmuş ve tanıtılmış
önemli bir yapıdır.23 Ulu Camide onarıma başlandığı sıralarda hazırlanan

17
Ara Altun, Artuklu Devri Türk Mimarisi, Ankara 1971, s.79, dip not 67,68.
18
Abdülgani Efendi, Mardin Tarihi, (yayına hazırlayan Burhan Zengin.)
Ankara,1999, s.60. Mardin ve Diyarbakır tarihleri hakkında eserleri olan
Abdülgani Efendi (Abdülgani Fahri Bulduk), Osmanlıca olarak yazdığı 1935
yılında tamamladığı bu eseri önceden basılmamıştır.)
19
Albert Gabriel, Voyages.Archaeologies Dans Orientale Tuqiue, Paris 1935,
Lev.XXXIII.
20
A.Gabriel, age, s. 52.
21
A.Gabriel,age, s. 51. Lev.XXXIII.,4,
22
A.Gabriel, age, s. 51. Lev.XXXIII.,3.
23
A.Gabriel age, s, 46 vd. ile kitabın sonunda eserlerin kitabelerini J.
Sauvaget, - Inscriptions Arabes..., no: 18- ayrı bir bölüm olarak
hazırlamıştır.; Ernst Diez-Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul.1955, s.62;
İbrahim Artuk, “Dunaysır'da Artukoğullarının Ulu Camii”, Belleten, X / 37,
Ankara 1946, s.166 vd. (Bu makale A.Gabriel’in kitabına dayanılarak hazırlanmış,

295
Kentsel Yapı

Ara Altun’un hazırladığı, kıymeti yöre mimarisi ile ilgilenenlerce takdir


edilen eser yapı hakkında doyurucu bilgiler veren geniş kapsamlı bir
çalışmadır. Ara Altun, Artuklu coğrafyasında tespit ettiği bütün Artuklu
eserleri ile birlikte Kızıltepe Ulu Camiine çalışmasında yer vermiştir.
Araştırmacının camiyi incelediği zamanlarda, yapının planı ortaya
çıkarılmıştı. Cami hakkında “İskân sahası dışında kaldığı zamanlar ahır
olarak kullanılmış, çok tahribe uğramış, taşlarının kaplama kısımları
sökülerek çevre inşaatlarında kullanılmıştır. Son yıllarda Vakıflar Genel
Müdürlüğü'nün ihale ettiği onarımlar henüz bitmemiş olmakla birlikte,
aşağıda da değinileceği gibi yapının tartışma konusu edilebilecek
yanlarını ortadan kaldırır mahiyette görünmektedir. Onarımın tamamen
bitirilmesinden sonra başarısı üzerine söz edilebilmekle birlikte, 1971 de
çekilen fotoğraflar bu konuda bazı fikirler verebilecek durumdadır.
Yapının yeniden ele alınmasında en büyük yarar ise, şüphesiz avlu ve
minareler durumunun kısmen açıklığa kavuşmasıdır.” şeklinde
değerlendirmiştir.24 Yazar ayrıca ” Artuklu Ulu Camilerinin son klasik
örneği ve homojen bir yapı olduğu üzerinde birleşilen Dunaysır Ulu
Camii plan ve formu ile Anadolu Türk Mimarisinin (basamak
yapılarındandır). Artuklu mimarisinin şaheseri olarak nitelendirilebilen
yapının Anadolu Türk Mimarisi tarihi içindeki yeri tam olarak
tartışılmış değildir.” tespitlerini yapmıştır.25
TANITIM
Artuklu mimarisinin en güzel ve olgun temsilcilerinden biri olan
Kızıltepe Ulu Camisinin özelliklerini kısa bir şekilde hatırlatalım. Güneyde,
enine dikdörtgen planlı bir alanı kaplayan asıl caminin
kuzeyinde onun yaklaşık iki buçuk misli genişliğinde avlusu
bulunmaktadır. Caminin duvarlarında açık renkli kesme taş, üst
örtülerinde tuğla kullanılmıştır. Caminin üstü saçla kaplıdır.
Kuzeydeki dikdörtgen bir avlunun güneyinde yer alan asıl cami
mekânı, enine dikdörtgen planlı, mihrap önü kubbeli bir yapıdır. Çok
kalın duvarları olan, 63,40 x 16,35 m.lik bir alanı kaplayan ana mekân

dip not 12’de sözü edilen minareyi camiye ait olduğunu sanmıştır.) başlıca
yayınlardır.
24
A.Altun, age, s.79.
25
A.Altun, age,s. 80

296
Makalelerle Mardin

oldukça simetrik bir düzene sahiptir. Yapının duvarları doğu, batı ve


güney cephelerinde yüksek destek payandaları ile takviye edilmiştir.
Avlunun üç tarafının kenarlarında medrese odalarına ait olan temel
izleri, yapılan temizleme kazıları sırasında meydana çıkarılmış ve
üzerleri betonlanarak korunmuştur. Avluyu üç yandan çeviren medrese
yapısının iki katlı olduğunu caminin kuzey duvarının doğu ve batı
köşelerinde medresenin üst katından cami ana mekânına geçit veren
birer açıklık ve duvar çıkıntıları göstermektedir.26
Avlunun beş girişi vardır. Bu kapılardan ikisi avlunun cami ana
mekânına birleştiği yerlerde idi. Bunlardan doğudakinin bir taç kapı
şeklinde olduğu günümüze de ulaşan izlerden anlaşılmaktadır. Kapının
kenarlarında dolaşan silmenin süslemesinin geç antik geleneklere
bağlı olması dikkati çekici bir özelliktir. Batıda da bir taç kapı olduğu
yapıya bitişik bir niş ve yanındaki bezemeli silmelerden
anlaşılmaktadır. Avlunun yan taraflarının ortalarında da birer sade kapı
vardır. Kuzey cephenin ortalarındaki avlu kapısı da sade bir giriş
şeklindedir.
Büyük bir alanı kaplayan avluda, cami önünde yeni taş döşeme
yapılmış, orta kısımlarda bahçe haline getirilmiştir. Diğer kısımlarda iri
taşlarla kaplanmış günümüze gelen orijinal döşeme görülmektedir.
Avlu girişleri arasında kalan medrese mekanlarından doğudakiler
oldukça yüksek dondurulmuş olarak durmaktadır. Diğer iki cephenin
sadece dış duvarları caminin avlu duvarı olması bakımından
yükseltilmiş iç kısımları batıda biraz yüksekçe, kuzeyde toprak
seviyesinde tutulmuştur. Kuzey tarafta kapıları, nişleri ile odaların temel
izlerini seçmek mümkündür.
Avluyu çeviren mekanların dış duvarlarının payandalarla
desteklendiği mevcut izlerden anlaşılmaktadır. Kuzey duvarında köşeli,
yan duvarlardaki payandalar yuvarlaktır. Kuzey duvarının yan
duvarlarla birleştiği köşelerdeki iki minare sebebiyle payanda
yapılmamış olmalıdır.
Avludaki doğu ve batı mekanları bir birinin aynı gibidir. Bu
kanatlarda ikişer dikdörtgen mekan ve ikişer giriş bölümü vardır.

26
A. Gab iel, age., Fig.37, Lev.XXXII.

297
Kentsel Yapı

Köşelerde de kare birer mekan olup bunlar minare veya kuzey


mekanlarıyla ilgili olmalıdır.
Avlunun iki köşesindeki minarelerden kuzey doğu köşedekinin
4x4m.lik alanı kaplayan kaidesi ortada durmaktadır. Kuzey
batıdakinin varlığı da kesinleşmiştir.
Anıtsal ölçülerdeki caminin ana yapısı, kuzey cephesi genel
hatlarıyla sade olmakla birlikte yer yer uygulanmış olan zengin taş
işçiliği ve cephe düzenlenişi etkileyici yönleridir. Geniş cephe yedi
adet oldukça yüksek kapı açıklığı ve iki adet mihrap nişi ile
hareketlendirilmiştir. Ortadaki yüksek taç kapı zengin taş işçiliği, iki
renkli ve dilimli kemeriyle dikkat çekmektedir.
Taç kapıda içte, kaval silmeleri olan dikdörtgen bir giriş açıklığı
olup onun üstünde çok çeşitli formlara sahip zengin bir kemer sistemi
görülmektedir. Yan taraflardaki diğer kapılarla birlikte taç kapının
yüksek sivri kemer alınlıkları onarımda boş olarak bırakılmıştır.
Bunların içlerinin ne ile doldurulmuş olduğu bilinmemektedir.
Taç kapının iki yanındaki mihrap nişlerinden batıdaki oldukça
süslü, doğudaki ise sade görünümlüdür.
Cephedeki kapı ve mihrabiyelerin çevresini zeminden
başlayarak yuvarlak geçmeler dolanmaktadır. Cephede ayrıca bütün
kemerlerin üstünden uzanan bir silme bu açıklıkları sınırlamaktadır.
Caminin doğu ve batı cepheleri sade ve hareketsiz görünüşe
sahiptir. İkişer yüksek payanda ve aralarında küçük pencereler vardır.
Bir kale görünümü veren bu düzen güneyde duvarında aynen devam
eder. Güney cephe boyunca sıralanan dokuz adet payandanın aralarında
birer üst seviyede küçük pencere açıklığı vardır. Mihrabın iki yanında
birer niş içinde yer alan zemin seviyesindeki iki pencerenin kapı
olduğunu ileri süren Ara Altun yapının güney cephesinde 1967 yılında
gördüğü bir sıra dükkana ait olması muhtemel birtakım izlerin sonradan
kaybolduğunu, artık kazılarla belli olabilecek duruma geldiğini
söylemektedir.27 İnşaat devam ederken çekilen resimlerden bir tanesi
bu konuyu aydınlatacak gibidir. Binanın damından çekilen resimde
duvara dikey olarak yan yana dizilmiş sekiz adet ince duvar önü açık
bir dükkan sırasını andırmaktadır.

27
A.Altun, age, s.82.

298
Makalelerle Mardin

Caminin içi mihrap ve kubbe geçişleri dışında tamamen sadedir.


Kesme taşla yapılmış duvarlar ve payelere oturtulmuş enine uzanan üç
beşik tonozun örttüğü, üç sahnlı bir plan düzeni vardır. Bu üç sahnın
ikisi ortada tuğla örgülü ve tromplu yüksek, bir mihrap önü kubbesi ile
kesilmiştir.
Ana mekânın içinde bütün dikkatleri kubbeli bölümünün güney
cephesini tamamen kaplayan yüksek mihrap toplamaktadır. Dıştan üç
kademe halinde içe doğru inen geometrik motiflerle süslü geniş
silmelerle kuşatılan mihrabın merkezi oldukça enteresandır. Mukarnas
başlıklı yuvarlak sütuncelere oturan dilimli geniş bir kemerin içinde
yarım daire mihrap nişi yer alır. Nişin istiridye şeklinde kavsarası olup
yanları ve gerisi yazı, geometrik ve bitkisel süslemelerle tamamen
doldurulmuştur. Caminin bilinen yapım kitabesi mihrap nişi üstündeki
dilimli kemer üstüne işlenmiştir.28
Kitabenin Arapçası:

Kitabenin Türkçesi:
Bismillâhirrahmânirrahîm.Hazâ mâ netavva’a bi-itmâm-ı
i’mârete mâ enşee ehûhu‘ul-melik’üs-sa’id Hüsâm’ed-din Yavlak
Arslan rahimeh Allah’il-abd’il-fakîr ilâ rahmete Allahü teâlâ ebû’l-
feth Artuk Arslan bin Albî ibni Timurtâş ibni Îl-gâzî bin Artuk
tekabbele Allahü minh ve zâlike fî’el-muharrem senete ehadi ve sitte
miete.(601 Muharrem/ Eylül 1204 )
Bu kitabede Yavlak Arslan’ın başlattığı yapıyı kardeşi
Ebulfeth Artuk Arslan'ın tamamlattığı yazılıdır.
Mihrap nişinin içinde ve çevresindeki bulunan,
günümüze oldukça aşınmış olarak gelen diğer kitabeler Kur'an ayet
ve hadis metinleri yazılmıştır. Kitabeler, mihrap nişinin içinde
sütuncelerin üst kısımlarında, dekoratif çerçevelerin kenar ve alt
kısımlarında yer alırlar.

28
J. Sauvaget, “Inscriptions Arabes”., A. Gabriel,age, s.302,kitabe no.18.

299
Kentsel Yapı

Ana mekân kuzey cephesinde, ortadaki taç kapının kemer


alınlığı boşluğu yerinde 1930’lardaki fotoğrafta görülen fakat
mahiyeti bilinmeyen bir kitabe daha varmış.29
CAMİDE YAPILAN ONARIMLAR
Asırlar boyu harabe halinde kalan Kızıltepe Ulu Camiinin bu
şekilde kalmasına gönlü razı olmayan iyi insanların yaptığı çalışmalar
sonuç vermiş ve ilk olarak 1965 yılında onarım programına alınmış
hazırlanan onarım fişinde” Caminin önümüzdeki yıllarda yapılacak
takviye ve restorasyonuna esas olmak üzere rölövesi çizdirilecek, iç
kısmına çökerek yıkılan molozlar temizlettirilecek yıkılmaya yüz
tutmuş bulunan kısımlar takviyeye alınacaktır.”denilerek camideki
enkazın kaldırılması yoluna gidilmiştir.30
Burada konuya girerken Kızıltepe Ulu Camiinin onarımında
emeği geçen en önemli kişi olarak Prof. Dr. Orhan Cezmi Tuncer’in
ismini saymak gerekir.31 Vakıflar Genel Müdürlüğü için 1966 yılında
dışarıdan yapının rölövesini çizen Orhan Bey daha sonra teşkilatın
personeli olmuştur. Restorasyon projesini 1971 yılında çizerek
onarıma yön vermiştir. Caminin onarımı konusunda bulduğumuz ilk
önemli belge Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulunun
15.5.1971 gün ve 5822 sayılı kararıdır. Kararda; Ulu caminin
enkazının kaldırılması, beden duvarları kaplaması altındaki moloz
duvarın tahkimi, bozuk kaplamaların, mevcut örneklerine göre
tamamlanması, çatlak tonozların askıya alınarak şakülünden kaçmış
ayakların mümkün olduğu kadar kendi malzemesi ile yapılması ve
tonozların imitasyon tuğla ile aslına uygun olarak tamiri, tonoz üzengi
hizalarına demir gergi konulması ve geçen yıldan kalan işlere devam
edilmesine karar verilmiştir.
İkinci olarak Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek
Kurulu 11.5.1979 tarih ve A-1664 sayılı onarım projesi hakkındaki
karar alınmıştır. Burada caminin onarım projesinin genellikle uygun
olduğuna, ancak mihrap önündeki kubbesinin, kurşun temini güç ve
pahalı bir malzeme olduğundan yerine başka bir malzeme ile

29
A.Altun, age,.s.84.
30
VGMA, 47.03.01/01 numaralı dosya.
31
Şimdiye kadar Prof. Dr. Orhan Cezmi Tuncer bu yapı hakkında herhangi
bir çalışma yapmamıştır.

300
Makalelerle Mardin

kaplanması gerektiğine ve esas giriş kapısının, ileride yanılmalara


neden olmaması açısından yeni olduğu anlaşılacak şekilde daha sade
olarak yapılmasına karar verilmiştir.
Caminin restorasyonu 1981 yılı sonuna kadar büyük ölçüde
tamamlanmıştır. Daha sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü teknik
elamanlarınca hazırlanan raporda özetle “Ulu Caminin ibadet
edilebilir duruma getirildiğinden müftülükçe ibadete açılabileceği
ifade edilmiştir. Buna karşılık Müftülük caminin iç döşemelerinin
eksik, mihrabın yarısından fazlasının olduğu gibi bırakıldığı,
duvarların bir kısmının hiç yapılmadığı belirtilerek ibadete açılması
sakıncalı olacağı bildirilmiştir. Raporun devamında ise istenen
imalatların yapılması mihrabın taşlarının değiştirilmesinin çok değerli
mihrabı tahrip etmek olacağı, eserin orijinal beden duvarlarının
sökülüp yenilenmesi ise caminin temelden yıkılıp yeni cami yapılması
demek olacaktır.” denilerek kabul edilmemiş, ama iş biraz daha
uzamıştır.32
Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulunun
13.1.1984 gün ve 118 sayılı kararı ile mihrabın çürüyen taşlarının
tezyinat bakımından aslına uygun olarak onarılmasına izin verilmiştir.
Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1972 yılında başlanılan
restorasyon çalışmaları arada bir kesintiye uğrayarak yürütülmüş ve
1986 yılında tamamlanmıştır. Böylece yüzlerce yıl harabe halinde
kalan Kızıltepe veya eski adlarıyla Dunaysır- Koçhisar Ulu Camiinin
restorasyonu tamamlanarak 12.12.1986 tarihinde ibadete açılmıştır.
Bir abide için gerçekten çok önemli bir olaydır.
Aradan geçen 20 yıllık sürede cami onarıma muhtaç hale
gelmesi ile Vakıflar Genel Müdürlüğünce 2005 yılında yeniden
onarımı yapılmıştır. Bunun için Diyarbakır Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulunun 16.06.2004 gün ve 3454 sayılı kararı
ile Vakıflar Genel Müdürlüğü uzmanları denetiminde cami avlusunda
yapılacak kazı çalışmalarından sonra hazırlanacak rölöve projeleri ile
tekniğine uygun restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanması
istenmiştir.

32
Mimar İdris Köprülü ve Restoratör Toygar Taymaz’ın yazdığı 16.4.1882
tarihli rapor.

301
Kentsel Yapı

BUNDAN SONRA YAPILACAK İŞLER


Eski resimlerde yerleşim yeri dışında kalan caminin çevresi
tamamen boş olduğu görülmektedir. Zamanla Kızıltepe büyümeye
başlayınca caminin etrafı da işgal edilerek evler yapılmaya
başlanmıştır. Bunların bir kısmı mülk haline de gelmiştir. Camiyi bir
ur gibi saran evlerin yıkılarak etrafının açılması amacıyla çalışmalar
yapılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğüne Y. Mimar O.Cezmi
Tuncer’in hazırladığı 31.10 1973 tarihli raporunda caminin
kuzeyindeki medrese ve minare kaideleri üzerine oturan evlerin
durumu 1/500 ölçekli bir plana işlemiştir. Tapuda 4500m2 olarak
kayıtlı olan cami arsasının aslında daha geniş olması gerektiği; yapı ve
avlusunun oturduğu alanın ölçülerine göre az olduğu bildirilmiştir.
Daha sonra binanın etrafının açılması amacıyla işgal edilen
veya usulsüz olarak mülk edinilen taşınmazların istimlak edilmesi için
harekete geçilmiştir. Bu konuda Diyarbakır Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulunun 7.12.1990 gün ve 632 sayılı kararı ile
“a) Tescilinin uygun olduğuna,
b)Ekli krokide kırmızı ile işaretlenen sahanın caminin koruma
alanı olarak belirlenmesine,
c) Bu sahanın kamulaştırılarak buradaki yapıların yıkılmasına, d)
Bir çevre düzenlemesi yapılacaksa projesinin kurula
iletilmesi.” istenmiştir.
Bu karara dayanılarak Vakıflar Genel Müdürlüğünce cami
çevresindeki geniş bir alanın istimlakine başlanılmıştır. Bu suretle
etrafı açılarak Kızıltepe Ulu Camisi eski haline gelecektir. Ayrıca
caminin güneyinde bulunması muhtemel kalıntılar kamulaştırmadan
sonra araştırılması gerekli bir husustur.
Bu konuda atılması gerekli bir adım daha vardır. O da cami
avlusunun restorasyonudur. Cami ana mekanında yapılan restorasyon
konusunda şimdiye kadar çok önemli bir itiraz olduğunu tespit edemedik.
Ancak cami için bir restitüsyon projesi hazırlanması gerekmektedir.
Burada caminin avlu ile bağlantısı, kuzey cephedeki bütün kapı
açıklıklarının üstündeki yüksek kemer alınlıklarının içleri onarımda
boş olarak bırakılmıştır. Bunların içleri şimdiki gibi tamamen boş

302
Makalelerle Mardin

olabileceği, taş örgü ile sade veya bezemeli olarak doldurulmuş


olabileceği düşünülmelidir. Ara Altun ortadaki taç kapı alınlığında iken
bulunamayan bir kitabeden bahsetmektedir.33
Bunun yanında kuzeydeki dondurulmuş olan avlu kısmının ilk
şeklinin nasıl olması gerektiği konuya ilgi duyanların kafasında önemli bir
soru olarak kalmıştır. Buradaki medrese kısmı ve köşelerdeki minareler
için restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanması gerekmektedir.
Koruma kurulu kararı alınarak avlunun medrese şeklinde minareleriyle
birlikte canlandırılması caminin restorasyonundan sonra önemli ikinci etap
olacaktır. Ancak bu mümkün olmadığında en azından minarelerden birinin
yapılması Ulu Camiye yenilik getirecektir.
Bu durumdan hareketle, Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurulunun 16.06.2004 gün ve 3454 sayılı kararı ile Vakıflar
Genel Müdürlüğü uzmanları denetiminde cami avlusunda yapılacak
kazı çalışmalarından sonra hazırlanacak rölöve projeleri ile tekniğine
uygun restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanması istenmiştir.
Buna göre caminin avlu kısmının restitüsyon ve restorasyon projeleri
nasıl olacağını düşünmek gerekmektedir.
AVLU KISMININ ASIL ŞEKLİ
Avluyu üç yandan medrese odaları çevirmektedir. Medrese
yapısının iki katlı olduğunu caminin kuzey duvarının doğu köşesinde
medresenin üst katından cami ana mekânına geçit veren bir açıklık ve
bunun iki yanından uzandığı belli olan duvar çıkıntıları göstermektedir.
Gabriel kesit ve cephe çizimlerinde avluyu iki katlı olarak
göstermiştir.34 Duvar çıkıntıları onarım sırasında kuzey cephenin doğu
ve batı köşelerinde taç kapı için kuzeye doğru devam ettiğini
gösterecek şekilde, yanlarında ise ensiz birer payanda gibi
dondurulmuştur.35
Artuklu medrese mimarisinde çok sayıda iki katlı medreselerin
varlığı bilinmektedir. Diyarbakır Mesudiye Medresesi 1193-1222
yılları arasında yapımı sürmüş, iki katlı, açık avlulu bir yapıdır.

33
A.Altun,age,s.81, 84.
34
A. Gabriel age.,Fig.37, Lev.XXXII.
35
Avluyu çeviren veya sadece taç kapının iç tarafını teşkil eden duvarın da
köşeler gibi kuzeye doğru devam ettiğini gösterecek şekilde bir tamamlama
yapılabilirdi.

303
Kentsel Yapı

Medresenin güney duvarı Ulu Cami avlusunun kuzey duvarını da


teşkil etmektedir. Ayrıca Mesudiye Medresesinin güney duvarında
yapıya girişin tam karşısında bulunan dilimli kemerli mihrap,
Kızıltepe Ulu Camii mihrabı ile benzerlik göstermektedir. Mihrabın
yanındaki pencerenin üstünde 1223/4 yılında Halepli Üstad Cafer bin
Mahmud’un çizimi üzerine Mes’ud tarafından yapıldığı yazılı
olduğuna göre iki yapı arasında bir ilişki kurmak gerekmektedir.36
Buna göre Halepli Üstad Cafer bin Mahmud’un Kızıltepe Ulu Camisi
mihrabını ve çoğu yönüyle mihrabın tekrarı olan taç kapısının çizimini
yaptığını düşünebiliriz.
Mardin’de 1202 tarihinde Artukarslan veya oğlu Necmeddin
Gazi tarafından yaptırıldığı tartışmalı; ilk şekli oldukça değişmiş olan
80 odalı Şehidiye Medresesi de iki katlıdır. Günümüzde Şehidiye
Camisi avlusunun iki tarafında yer alan medrese kalıntısında iki katlı
kısım ortadaki bir koridorun iki tarafında odalar sıralanmaktadır.
Medresenin batı tarafı sonradan yıkıldığında yakın zamanlarda
şimdiki tek katlı şekli ile yapılmıştır.37 Avlunun kuzeyinde ortada
abidevi bir sebil bulunmaktadır. Bu iki yapı Artuklu mimarisinde iki
katlı medreseler olduğunu göstermektedir.
Avludaki beş girişten ikisi avlunun cami ana mekânına birleştiği
yerlerdedir. Bunlardan doğudaki büyük bir taç kapı şeklinde olduğu
günümüze de ulaşan izlerden anlaşılmaktadır. Kapının iki yanında yere
paralel olarak uzanan kalın bir silmeden içerden dışa dolanan avlu
tarafındaki silmenin üstünde bir duvar izi yoktur. Cami tarafındaki
bezemeli silme yanındaki diğer silmelerle birlikte avlu tarafından yere
paralel olarak gelip dışa döndükten sonra biraz yukarı doğru çıkarak
bitmektedir. Bu silmenin süslemesinin geç antik geleneklere bağlı
olması dikkati çekici bir özelliktir. Bu silmenin diğer silmelerle birlikte
yukarı doğru çıkarak taç kapının üstünü sınırlandırdığı açıktır. Batıda
da bir taç kapı olduğu yapıya bitişik bir niş ve yanındaki bezemeli
silmelerden anlaşılmaktadır. Bu izlere göre taç kapı cami
yüksekliğinde olmalıdır.
Kuzeydeki kapılara göre yan tarafların ortalarında yer alan
kapıların daha sade olduğu kazı sonrasında ortaya çıkan kalıntılarda

36
A.Altun,age,s.132.
37
A.Bulduk, age,s.59.; A.Altun, age,s.154.

304
Makalelerle Mardin

görülmektedir. Kuzey cephenin ortalarındaki avlu kapısı da bulunan


izlerine göre sade bir giriş şeklinde olduğu anlaşılmaktadır.
Avlu girişleri arasında kalan mekanlardan doğu ve batıdakilerin
planları o zaman ortaya çıkmış ve çizilen planlara işlenmiştir.
Kuzeydeki mekanların da kazı sırasında belli olduğunu bir resimde
görmekteyiz. Ancak bu durum çizilen planlara işlenmemiştir. Halen
kuzey tarafta kapının iki yanında yaklaşık kare planlı dörder adet mekan
olduğunu mevcut temel izlerinden görmek mümkündür.
Avlunun kenarlardaki kapalı mekanların önünde avluyu üç
yönden çeviren birer revak olmalı idi. İki katlı medrese odaların
kullanılabilmesi için önlerinde birer sıra revak dolaşması
gerekmektedir. Bilhassa kuzey tarafta bulunan izler bir revak sırasının
var olması gerektiğini desteklemektedir.
Avluyu çeviren mekanların dış duvarlarının payandalarla
desteklendiği mevcut izlerden anlaşılmaktadır. Kuzey duvarında köşeli,
yan duvarlardaki payandalar yuvarlaktır. Kuzey duvarının yan
duvarlarla birleştiği köşelerdeki iki minare sebebiyle payandaya gerek
kalmamıştır.
Doğu ve batı mekanları bir birinin aynı gibidir. Bu kanatlarda
ikişer dikdörtgen mekan ve ikişer giriş bölümü vardır. Köşelerde de
kare birer mekan olup bunlar minare veya kuzey mekanlarıyla ilgili
olmalıdır.
Caminin avlu köşelerinde minare olduğu bazı eski kaynaklardan
bilinmesi üzerine camide yapılan araştırmalar sırasında minare temelleri
bulunmuştur. Avlunun iki köşesinde yer alan minarelerden kuzey doğu
köşedekinin 4x4m.lik alanı kaplayan kaidesi ortada durmaktadır.
Kuzey batı köşedeki minarenin varlığı da kesinleşmiştir. Bu iki
minareden başka caminin iki köşesinde de birer minare olduğuna dair
rivayetlerin delilini bilmiyoruz.38
Minarelerin kare planlı kaideleri bunların gövdelerinin de
günümüze gelmeyen Kızıltepe’deki minare, günümüze gelen Silvan
Ebu Muzaffereddin Minaresi ve Diyarbakır Ulu Cami minaresi gibi

38
A.Altun,age,s.80, Bu konuda diğer bir kaynak: Ara Altun, “Mardin Ulu
Camii ve Çifte Minareler Üzerine Birkaç Not”, Vakıflar Dergisi X, Ankara,
,s.197.

305
Kentsel Yapı

olmasĀ mümkündür. Yine aynı biçimdeki bazı seyyahların Ulu


Cami minaresine benzediğini söyledikleri Halep Ulu (Ümeyye)
Camiinin yüksek minaresi gibi olabileceğini düşündürmektedir.39
Yapıda avlunun ana mekâna birleştiği yerlerinde de birer
minare ile dört minareli olduğu şeklindeki iddiaların ispatlanmasına
yarayacak delillere sahip olmadığımız gibi böyle bir biçimlenişin
olması mümkün görülmemektedir.
Avlunun iki köşesinde bulunan birer minare medresenin iki katlı
olduğunu destekler mahiyettedir. Bu şekilde tahayyül edilerek, iki katlı
yüksek bir avlunun üç yandan çevirdiği büyük bir cami kütlesinin
avlu köşelerinde Silvan ve Diyarbakır’daki kare gövdeli yüksek
minareli olması, dümdüz bir alanda insanlar üzerindeki etkisi çok
fazla olmalıdır.
SONUÇ
Anıtsal ölçülerde, yer yer uygulanmış olan zengin taş işçiliği ve
cephe düzenlenişi Kızıltepe Ulu Camiinin etkileyici yönleridir.
Günümüze ulaşmayan avluyu çeviren iki katlı medrese ve iki köşedeki
kare prizma gövdeli birer minareyi de buna eklersek; Koçhisar kalesi
hariç hiçbir yükseltisi olmayan bir ovada Ulu Cami kale gibi bir yapı
olmalıydı.

39
Ulu Camide Halep’li üstad Cafer bin Mahmud’un çizimi uygulanmış
olması ihtimali, minarenin yapımında Halep Ulu Camisinin örnek alınmış
olabileceğini düşündürür. Bak.dip not.28.

306
ILLUMINATION OF THE HISTORICAL BUILDING OF MARDIN
1
Süleyman ADAK∗

ABSTRACT

In this paper, it has been studied on the illumination historical


building of Mardin. In general, the historical buildings of Mardin are
involved guest room, living room, hole, and kitchen. In these
buildings are used traditional armature. To illuminate these buildings
are important.The light of these armatures are selected according to
the color of walls and these colors are contain yellow and its tones. In
this study, illumination of the historical building should given
importance for nostalgic sense feelings to be able to relax.
Keyword: Historical building, IIllumination, Armature,
Nostalgia

1
Yrd. Doç.Dr. Süleyman ADAK Dicle Üniversitesi Mardin Meslek
Yüksekokulu

307
Makalelerle Mardin

TARİHİ MARDİN EVLERİNİN AYDINLATILMASI


ÖZET
Bu makalede tarihi Mardin evlerinin aydınlatılması üzerinde
çalışılmıştır. Genel olarak tarihi Mardin evleri, misafir odası, oturma
odası, hol ve mutfaktan oluşur. Bu evlerde geleneksel armatür
türlerinin kullanılması gerekir. Bu binaların aydınlatılması çok
önemlidir. Seçilen armatürlerin ışık rengi, duvar rengine göre
seçilmeli, bu renk sarı ile sarının tonlarını şeklindedir. Bu çalışmada,
tarihi binalarda yapılan aydınlatmanın, nostalji duyguları ile rahatlama
sağlamalıdır..
Anahtar kelimeler: Tarihi binalar, Aydınlatma, Armatür,
Nostalji
1. GİRİŞ
Tarihi M.Ö. 4500 yıllarına dayanan kentte Hititler, Medler, Persler,
Romalılar, Araplar, Türkmenler, Artuklular ve daha nice medeniyet
yaşamış. Her medeniyete ilişkin, örf ve adetleri yansıtan eserlere
rastlanır. Mardin evleri, 4 metre yüksekliğe varan duvarlarla
çevrelenir ve dar sokaklarla birbirinden ayrılır. Gerek planları, gerekse
motifleri ile dünyadaki konut mimarisinde ayrıcalıklı bir yere
sahiptirler. Tarihi Mardin evleri, şehre açık hava müzesi özelliğini
kazandırmaktadır. Mimarinin en özgün örnekleri olarak kabul edilen,
bulunduğu topografya ve iklim koşulları ile uyum sağlayan evler
Mezopotamya Ovası'nın ucunda yer almaktadır. Dik bir yamaç
üzerinde düz damlı taş binalar kemer, revak ve taş süslemeleriyle
dikkat çekerken, taş oyma sanatının ince detaylarına içermektedir.
Tarihi binaların dış cephelerinde bulunan kitabeler, hat işlemeciliğinin
göze çarpan özelliklerini yansıtmaktadır.
Tüm mimari doku açık renkli kalker taşlarıyla oluşmuş olup
beyaz, sarı ve kırmızı tonlarda ki bu taşlar yer, yer dönüşümlü
kullanılarak renkli görünümlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Metrelerce kalınlıkta olan tarihi taş evler yazın çok serin kışında sıcak
ortamlar oluşturma özelliğine sahiptirler. Tahta üzerine demir
kaplamalı sokak kapılarında büyük anahtarlı kilitler halkalı ve stilize
horoz figürü taşıyan demir dövme kapı tokmakları geçmişten
günümüze gelen asırlık eserlerdir. Dünyanın kaç şehrinde
Sümerlerden Urartular'a, Roma'dan Bizans'a, Selçuklular’dan

308
Kentsel Yapı

Osmanlı'ya onlarca uygarlık iz bırakmış, birbirinden farklı pek çok dil


ve din hoşgörü içinde bir arada yaşamıştır? Mardin’li, daracık
sokaklarından her biri hala ya bir camiye, ya bir kiliseye, medreseye,
manastıra çıkan Mardin size bunu nasıl başardığını hiç konuşmadan
anlatır. Kültür mezar taşlarına dahi yansımış.
2. TARİHİ EVLER ve MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Dünyada kaç şehir, 2500 yıllık bir şehircilik anlayışını kendine
özgü taşı ve mimarisiyle günümüze taşır? Cevap yine Mardin'dir...
Aslında halkın terörün t'sini unutup turizmin t'sine alışması yeni değil;
son yıllarda tek tük de olsa içten içe şehirde bir restorasyon faaliyeti
başladı. Mardin’li artık büyük büyük babalardan kalma evinin ve
‘‘dünya kültür mirasına aday’’ bir kent olarak UNESCO listesinde yer
alması için bir caba içinde. Bu tarihi evleri günümüz teknolojisi ile
aslına sadık kalarak aydınlatmak gerekmektedir.

Şekil 1 Tarihi Mardin evinin dış görünüşü


1970'te SİT alanı ilan edilen Mardin'de 363 ev, 12 kilise, 27
cami, 7 medrese, 7 çarşı, 7 han 1979'da koruma altına alınmıştı.
Ancak, her biri tipik Mardin mimarisine sahip olan evlerin çoğunun

309
Makalelerle Mardin

üstüne çıkılan betonarme katlar, avlulara yapılan çirkin eklemelerle


kentin silüeti de bu yıllardan sonra bozuldu.

Şekil 2 Mardin’in Perspektif görünüşü


İsviçre Hükümeti'nin hibe ettiği 350 bin dolarla ve BM
Kalkınma Programı, İTÜ, GAP İdaresi ve Mardin’lilerin işbirliğiyle
gerçekleştirilen Mardin Kentsel Katılımcı Rehabilitasyon Projesi
(MERDİNAR), Mardin evlerini aslına uygun rehabilite etmenin ilk
somut adımlarını oluşturdu. Günışığı yapı içine alındığında yalnız
görmeyi değil, mekânın ve mekânı sınırlayan yapı elemanlarının
algılanmasını da sağlar. İnsan üzerinde çeşitli uyarılar yapar.

Şekil 3 Mezar taşları üzerindeki işlemecilik

310
Kentsel Yapı

Mimar yapılarında yaratmak istediği duyguyu, günışığını uygun


kullanarak daha da etkili duruma getirebilir. UNESCO’nun ‘Dünya
Kültür Mirası Listesi’ne adaylığını koyan şehrin büyülü atmosferi
çarpık yapılaşma nedeniyle yok olmak üzere. Taş işçiliğinin en nadide
örnekleri arasında sayılan Mardin evleri, beton binalar arasında nefes
alıp vermekte zorlanıyor.
Tabii ki Mardin’i eşsiz yapan sadece taş evleri ve abbaraları
değil... Çan ve ezan sesinin birbirine karıştığı o dar sokaklar camii ve
kiliseleriyle de ünlü. 12. yüzyıl başlarında Artuklular zamanında inşa
edilen ve şehrin her yerinden görünebilen en eski camii Ulu Cami,
1835’de yapılan daracık bir kapıdan girilen avlusuyla Zinciriye
Medresesi, Mar Mihail Kilisesi, kültür kardeşliğinin anıtları adeta.
Diğer bir ismi “Kartal Yuvası” olan şehri birçok istila sırasında
koruyan Mardin Kalesi... Süryanilerin kutsal mekanı, kente üç
kilometre uzaklıkta Yukarı Mezopotamya’ya bakan yamaçlarda yer
alan, günümüzün Türkiye ve dünya turizmi açısından en değerli yapısı
meşhur Deyrülzafaran Manastırı..
Sit alanı olusu itibariyle Mardin'in dünyada apayrı bir yere
sahip olduğunu bilen ve bu uğurda çok değerli çalışmalar yapan bilim
adamlarının hazırladığı konuya ilişkin raporlar dikkat çekicidir.
Korunması gerekli tas kültür varlıkları olarak tescil kayıtlarının
devamı sağlanmıştır. Mimarlık bir mekân yaratma sanatı ve günışığı
da onun bir öğesi olduğundan mimarlar günışığını kullanmayı çok iyi
bilmelidirler.

311
Makalelerle Mardin

Şekil 4 Oturma odasının gün ışığı ile aydınlatılması


Bu projenin bir ayağı olarak çıkarılan bina envanteri sayesinde,
1979'ta tescil edilmiş binalardan çoğunun ‘‘kurtarılabilir’’ olduğu
ortaya çıktı. 197 evin rölevesi çıkarıldı. 252 ev ve anıtsal yapılar
aslına döndürülebilirdi. Yani Mardin'in gerçek silüeti kolayca
ulaşılabilir bir yerdeydi. Şehir halkı uzun yıllar süren unutulmuşluktan,
terörün yanı sıra, göç ve ilgisizliğin verdiği yorgunluktan kurtulmaya
çalışmaktadır.

312
Kentsel Yapı

Şekil 5 Mardin’de bulunan evin ön görünüşü


Cumhuriyet döneminde İstanbul’a ve yurtdışına göç veren
kentin o ünlü evleri ise ayakta kalabilmek için mücadele ediyor.
Savaşlar, kavgalar Mardin’in yazın serin kışın sıcak tutan, taştan oyma
evlerini yıkamamış. Evlerin mimari dokusu sekiz yüzyıl önce
Artuklular zamanında şekillenmeye başladığından beri, iki yanı
yüksek duvarlarla çevrili, dar ve baharat kokan sokaklar da aslını
kaybetmemek için direnmiş. Sokaklar “abbara” denilen tünellerle
birbirine bağlanır Mardin’de; abbaralar kavuran güneşten bir an olsun
kaçabileceğiniz serin ve kuytu yerlerdir. Mardin mimarisinin eşsiz
kaçamakları yani.

313
Makalelerle Mardin

Şekil 6 Tarihi evlerde holün görünüşü

Dünya Bankası kredisi ve dünya kültür mirası adaylığı


sokaklardaki heyecanı diri tutuyor. Çünkü yamaçtan ovaya ‘‘fakir ama
mağrur’’ bir bakış atan Mardin'e, siz de ova tarafından bakarsanız,
artık sadece eşsiz mimarinin arasından sırıtan betonarme çirkinlikleri
değil, restore edildiği için parlayan gerçek Mardin evlerini de görmek
mümkündür.
Şehirde bulunan Ulu Cami'nin minaresi bir Ermeni, bir Süryani,
bir Müslüman usta tarafından yapılmıştır. Tepesindeki Artuklular'ın
kesme dilimli kubbesini hemen altında çanlarda kullanılan sekizgen
var, onun altında güneşe tapanların, Şemsiler'in (güneşe tapanlar)
güneş arması, onun altında Süryaniler'in de kullanmış olduğu yağmur
damlası işareti, onun altında Artuklular'ın kufi yazısı bulunmaktadır.
Tabii ki Mardin’i eşsiz yapan sadece taş evleri ve abbaraları değil...
Çan ve ezan sesinin birbirine karıştığı o dar sokaklar camii ve
kiliseleriyle de ünlü. 12. yüzyıl başlarında Artuklular zamanında inşa
edilen ve şehrin her yerinden görünebilen en eski camii Ulu Cami,

314
Kentsel Yapı

1835’de yapılan daracık bir kapıdan girilen avlusuyla Zinciriye


Medresesi, Mar Mihail Kilisesi, kültür kardeşliğinin anıtları adeta.
Diğer bir ismi “Kartal Yuvası” olan şehri birçok istila sırasında
koruyan Mardin Kalesi... Süryanilerin kutsal mekanı, kente üç
kilometre uzaklıkta Yukarı Mezopotamya’ya bakan yamaçlarda yer
alan, günümüzün Türkiye ve dünya turizmi açısından en değerli yapısı
meşhur Deyrülzafaran Manastırı...

Şekil 7 Mardin’de Cumbala evi


Kentte tarihi dokunun korunmasına duyulan inanç gün be gün
artmakta, turizmin kurtarıcı sektör olarak görülmeye başlanmıştır.
Birçok ev sahibi evlerini pansiyona veya butik otele dönüştürmeye
karar vermişlerdir.

315
Makalelerle Mardin

Şekil 8 Tarihi binaların giriş kapıları


Çöplük olarak kullanılan Yenikapı Hamamı, kısmen ahır olan
Mor Eftam Kilisesi, eski hükümet konağı gibi terkedilmiş kamu
binaları, meşhur dar sokakları onarılabilse, şehir turizm için dünyanın
sıklet merkezi olabilir. Mardin bitkileriyle donanmasına kadar
sokaklar eski ruhuna kavuşacak. O ruh ki, Müslüman, Süryani,
Yakubi, Keldani, Nesturi, Yezidi, Yahudi, bir dolu farklı etnik kökeni,
ezan ve çan sesini yüzyıllarca bir arada yaşatmış. Bugün de
sokaklarında hepsine rastlamak mümkündür. Hepsi birbirinin
kültüründen etkilenmiş, ama birbirini engellememiş.

316
Kentsel Yapı

TARİHİ EVLER ve AYDINLATILMASI


Aydınlatma çevrenin ve cisimlerin görünmesi için yapılan bir
ışık uygulamasıdır. İç mekan aydınlatma sistemlerinin tasarımında
mekanda gerçekleştirilen eylemlere bağlı olarak hangi renklerin
seçiminin uygun olacağı ve bu renklerin aydınlatma sistemine etkileri
incelenmiştir. Ancak uygulamanın amaca hizmet etmesi için
aydınlatmanın doğru uygulanması gerekir. Evin ortasına bir lamba
bağlamak ile aydınlatma yapılmış olunamaz. Aydınlatma tekniğinin
genel kuralları her yerde olduğu gibi, kuşkusuz, tarihi evlerin
aydınlatmasında da geçerlidir. Aydınlatma, belli bir aydınlık düzeyi
elde etmek için değil, iyi görme koşullarının sağlanması için yapılır.
İyi görme koşullarının sağlanması ise aydınlığın niceliğinden çok
niteliğine ve aydınlık düzeninin özelliklerine bağlıdır. Çevremizdeki
nesneleri görebilmemiz ışığın sayesinde olabilmektedir. Renk ise
algılarla ilgili bir kavramdır. Nesneler üzerlerine gelen renkleri farklı
oranlarda yansıtarak farklı renklerde görünürler. Renklerin insan
psikolojisi üzerinde etkileri olduğu açıktır. Bu nedenle tarihi evlerin
aydınlatılmasında uygun renklerin seçimi oldukça önemlidir. Aynı
zamanda seçilen renklerin ilişkin yansıtma katsayıları nedeniyle
aydınlatmanın verimliliği üzerinde etkileri mevcuttur.
Tarihi evlerin aydınlatılmasında daha çok estetik etkiler, konfor
ve huzur verici ortamlar oluşturulması amaçlanmaktadır. Nakış
motifleri ile entegre edilmiş bölgesel aydınlatma, daha az monoton,
daha huzur verici ve estetik çözümler getirir. Tarihi evlerde yapılacak
aydınlatmada ortam ve mimari özelliklerin dikkate alınması gerekir.
Evlerin mimari, yapımsal özellikleri incelenmeli, ortamın aydınlık
düzeyi ihtiyacı belirlenmeli ve bu ihtiyaçlara göre armatürler
seçilmelidir. Aydınlığın niceliği, sayısal değer olarak gerekli aydınlık
düzeyinin saptanmasıdır. Bu saptamada: Yapılan işin özelliği; çalışma
süresi, hızı; çevre koşulları; çalışan kişilerin özelliği gibi etkenler
önem taşır. Farklı renk özellikli ışık kaynaklarıyla sıcak ve huzurlu bir
atmosfer yaratılabileceği gibi, uyarıcı, çalışmaya teşvik edici etkiler de
oluşturulabilir.

317
Makalelerle Mardin

Tablo 1 Konutlar, oteller, restoranlarda aydınlık seviyesi


Aydınlatılacak Gerekli Aydınlık
Kısım Seviyesi
Yatak Odaları 50 Lüks
(Genel)

Yatakbaşı 200 Lüks


Banyolar (Genel)
100 Lüks
Banyolar (Ayna
Önü) 500 Lüks
Oturma odaları
(Genel) 100 Lüks
Oturma odaları
(Okuma) 500 Lüks
Merdivenler 100 Lüks
Mutfaklar (Genel) 300 Lüks
Mutfaklar (Tezgah
üstü) 500 Lüks

Seçilen ışık kaynağı, ortam renklerine uygun olmalıdır. Farklı


renk özellikli ışık kaynaklarıyla sıcak ve huzurlu bir atmosfer
yaratılabileceği gibi, uyarıcı, çalışmaya teşvik edici bir nitelik taşıması
gerekir. Yatak odalarında genel aydınlatmanın yanı sıra yatak
başucunda ve tuvalet masası yanında bölgesel aydınlatmalar
yapılmalıdır.

Şekil 9 Yatak odalarında kullanılabilir armatür

318
Kentsel Yapı

Aydınlatma üstünde renklerin büyük bir etkisi bulunmaktadır.


Renkler, kırmızı sarı ve maviden oluşan ana renk ve bu r0enklerin
bileşkesi ile elde edilen ara renklerden oluşmaktadır. Yine psikolojik
algı özelliklerine göre de sıcak ve soğuk olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır. Sıcak renkler güneş ışığının prizmadan geçirildiğinde
ortaya çıkan, renk grubu içinde kırmızıya doğru giden renklerdir.
Bunlar kırmızı, turuncu, kırmızımsı sarılardır. Soğuk Renkler ise renk
skalasında maviye doğru giden, maviye yaklaşan renklerdir. Bunlar
ise maviler, yeşiller, yeşilimsidirler. Mekanların ne amaçla
kullanıldıkları, rengi, ortam ve mimari özellikleri, uygulanacak
aydınlatma şekline etki etmektedir. Psikolojik olarak rahatsızlık veren
renklerin seçiminden elden geldiğince sakınmak gerekir. Tarihi
binaların aydınlatılmasında sıcak renklere ağırlık verilmelidir. Yapılan
aydınlatmanın sonucunda, gözü yormaması, ruhsal rahatsızlıkların
oluşmaması gerek0ir. Genel aydınlatmada en çok istenen, gün ışığına
yakın ışık rengine yaklaşabilmek ve gün ışığından da mümkün
olduğunca yararlanarak sağlanır.

Şekil 10 Yatak odalarında kullanılmak üzere tasarlanmış


armatür

319
Makalelerle Mardin

Seçilen ışık kaynağı, o mekandaki ortam renklerine uygun


olmalıdır.Tablo 2’de çeşitli malzemelere ilişkin yansıtma katsayıları
verilmiştir.Tablo 2 Renklere bağlı ışık yansıtma katsayıları
MALZEMENİN YANSITMA
CİNSİ KATSAYISI
Beyaz yağlı boya 0.7--0.85
Sarı duvar 0.5—0.7
kaplaması
Yeşil veya mavi 0.15—0.45
duvar kaplaması
Saf alüminyum 0.85—0.90
Sarı tuğla 0.35—0.40
Kırmızı tuğla 0.15—0.25
Beyaz emaye 0.65—0.75

Burada, ışığın rengi(tayf yapısı), doğrultusu, elde edilen


aydınlıkta oluşan gölgelerin yumuşaklığı, sertliği veya saydamlığı,
karalığı gibi özellikler rol oynar. Mimarisinde girintili-çıkıntı bulunan
odaların algılanmasında aydınlığın azlığı çokluğu değil, ışığın
doğrultusu önemlidir. Renkli bir nesnenin doğru algılanmasında ise,
ışık kaynağının tayf özelliği önem taşır. Bu durumda da aydınlığı
arttırmakla doğru algılama söz konusu olamaz. Kısaca şu söylenebilir;
lamba sayısını arttırmakla aydınlık artar, fakat bu, aydınlatmanın
doğru yapıldığı anlamını taşımaz. Yani, aydınlık düzeyi ne kadar
arttırılırsa arttırılsın, eğer aydınlığın niteliği açısından uygun koşullar
getirilmezse iyi görme koşullarının oluşturulması olanaksızdır. Göz,
değişik aydınlık düzeylerine uyum sağlar, ama aydınlığın niteliği
açısından uygun olmayan koşullarda doğru görme yeteneğine sahip
değildir. Gözde kamaşma oluşur.

320
Kentsel Yapı

Şekil 11 Çocuk odalarında kulaçlanılabilir armatür


İç mekanlarda renklerin yapıcı etkilerini görebilmek için
yansıtma faktörleri doğrultusunda renkler ölçülü olarak kullanılmalıdır.
Yansıtma faktörü, yüzey üzerine düşen ışığın yansıma oranını
belirtilmektedir. Tablo 2’de renklerin yansıtma faktörleri katsayıları
gösterilmiştir. Aydınlatma sistemi planlamasıyla, yüksek yansıtmalı
malzeme ve renk kullanılan odalar, hem daha verimli aydınlatılır, hem
de düşük yansımalı odalardan daha sıcak ve büyük görünür. Bir
hacimde yapılan eylemlerle ilgili çalışma düzleminde uygun görme
koşullarının sağlanması yanında, mekanı sınırlayan iç yüzeylerin,
aydınlatma aygıtlarının ( kimi zaman lambaların) ve mobilyaların
yüzey özellikleri, buna bağlı olarak görünürlükleri (ışıklılıkları) ve
yüzeylerin birbirleri ile ilgili ışıklılık ve renk karşıtlıkları ile de
ilgilidir. Çünkü, insanlar bulundukları ortamlarda ne tür eylemlerde
olursa olsunlar değişik bakış açılarına göre bu yüzeyler görme alanları
içine girecektir. İç mekandaki yüzeylerin açık ya da koyu olması yani,
üzerine gelen ışığı az ya da çok yansıtması (yansımanın niceliği);
yüzeylerin parlak-donuk gibi doku özellikleri yani, yansımanın
düzgün ya da yayınık olması (yansımanın niteliği); yüzeylerde renk
kullanılması, yani yansımada seçicilik olması, yüzeylerin görme alanı
içinde birbirini etkileme durumları görsel konfor oluşumunda olduğu
kadar iç mimari biçimleniş yönünden de çok önemlidir. Dolayısıyla bu

321
Makalelerle Mardin

açıdan uygun koşullar oluşturulmadığı zaman başarılı iç mimari


düzenler getirilemez denilebilir. Örneğin, ayna gibi parlak yüzeylerin
ışığı yansıtmasıyla ilgili fizik özellikler iyi bilinmediği zaman iç
mimaride yanlış kullanımlar olabilir. Oysa, doğrultulu yansıma yapan
bu tür parlak (renkli ya da renksiz) yüzeylerin kendilerinin
aydınlatılamadığının, görünürlüklerinin ise, yansıttıkları yüzeylerle
ilgili olduğunun ve bunun bakış doğrultusuna göre de değiştiğinin
bilinmesi, bu tür yüzeylerin kullanılmasında mimaride yararlanılacak
durumlar getirir.
Donuk yüzeyler ise, üzerine gelen ışığı yayınık olarak
yansıttıkları için, her doğrultudan kolaylıkla algılanabilirler. Bu tür
yüzeylerin açık ya da koyu olması yüzeye gelen ışığın az ya da çok
yansımasını sağlar. Dolayısıyla, aynı ışık altında aydınlatıldıkları
zaman yansıtma çarpanları değişik olan bu yüzeylerin
görünürlülükleri (ışıklılıkları) de ayrı olur. Bu nedenle hacimde kimi
yüzeyler daha çok, kimi yüzeyler daha az ışıklı olarak algılanır. Fazla
renk kullanımı, tıpkı az renk kullanımında olduğu gibi dengesizlik
yaratmaktadır. En uyumlu görüntüler, renklerin tamamlayıcıları ile
birlikte kullanılmasıyla elde edilmektedir.
belirlenir. Donuk (kireç badana gibi) ve parlak (ayna gibi)
yüzeylerin yanında karışık yansıma yapan yüzeyler de (ipeğimsi ve
cilalı yüzeyler gibi) söz konusudur. Bu yüzeylerin ışığı yansıtma
biçimleri de değişik olur. İç mimaride görsel konfor yönünden, görme
alanı içindeki yüzeyler arasında, ışıklılık karşıtlıklarının uygun sınırlar
içinde tutulması gerekir.
Döşeme, mobilya ve benzeri gibi iç yüzeylerde renk kullanımı
da söz konusu olduğuna göre, bu konunun hem aydınlatma tekniği,
hem de iç mimari biçimleniş yönünden önemini vurgulamak gerekir.
Aydınlatılan evlerin yüzey özellikleri, hem görünürlüğün sağlanması,
bir başka deyişle, yeterli aydınlık düzeylerinin elde edilmesi hem de
yüzey renklerinin algılanması yönünden önem taşımaktadır. Yukarıda
iç yüzeyler için açıklanan donuk ve parlak yüzeylerle ilgili bilgiler
kuşkusuz dış yüzeyler için de geçerlidir. Sınırlı ortamlar olan yapı içi
aydınlatmasında iç yüzeylerden yansıyan ışıkların birbirlerini
etkilemesi söz konusudur. Sınırsız ortamlarda yer alan kent
öğelerinden yansıyan ışıkların birbirlerini etkilemeleri ise kimi
koşullar için geçerlidir.

322
Kentsel Yapı

Şekil 12 Oturma odalarında kullanılabilen fanlı armatür


Bilindiği gibi renk, yalnızca bir takım kimyasal boyaların ya da
yüzeylerin belli özellikleri değildir, insanda renk algılamasını doğuran
ışıksal uyartıların da olması gerekir. Işık olmazsa renk görme
olanaksızdır. Çünkü insan çevresindeki bütün nesneler ışıkla
algılanabildiği gibi renkler de ancak ışık olduğu zaman algılanabilir.
Bu nedenle, iç mimaride aydınlatma için kullandığımız armatürlerin
verdiği ışığın tayf özellikleri çok önemlidir. Birbirinden ayrı
lambaların tayf yapıları da farklı olduğu için, bu lambaların
aydınlattıkları renkli yüzeyler, farklı renklermiş gibi algılanır.
Renk görmede çevre etkeni de önemlidir, çünkü aynı görme
alanı içinde birbirinin aynı olan iki renk, değişik renkli çevre içinde
ayrı renklermiş gibi algılanır. Çevre etkisi kalktığı zaman bu durum da
ortadan kalkar. Hacimde renkli yüzeyler birbirine yansıdıkları zaman,
yüzeylerin ve aydınlatan ışığın tayfına göre renklerde değişmeler olur.
Bu olay, kimi zaman mimaride oldukça kötü görünüşler oluşturabilir.
Bu nedenle, iç mimari biçimlenişte renk etkeninin üzerinde önemle
durulması ve bunun aydınlatma ile birlikte düşünülmesi gerekir.
Aydınlatmada, armatürden gelen ışığın geliş yönü ve yayıldığı alan
doğru şekilde belirlenmelidir.

323
Makalelerle Mardin

Şekil 13 Masa üzerinde kullanılmak üzere üretilmiş armatür


Mekana uygun armatürün seçimine özen gösterilmelidir.
Armatür seçimi, ihtiyaca göre belirlenmelidir. Aydınlatma armatürleri
öncelikle amaç değil, araçtırlar. Aydınlatma belirlenen hedefleri
sağlamalıdır.
Lambalar, çağdaş aydınlatma tekniğinin gelişmesine koşut
olarak ortaya çıkan ve her geçen gün çeşitleri artan bir özellik
sergilemektedir. Lambalarla ilgili tarihsel gelişim sürecine kısaca göz
attığımızda şu aşamaları görürüz: 1878 yılından önce aydınlatmada
yağ, mum, gaz gibi maddeler kullanılmış; 1842 yılında ise, ilk kez
Paris’ te elektrik ark lambası ile kimi yapı ve yollar aydınlatılmıştır;
1907 yılında tungsten telli akkor lambalar üretilmeye başlanmıştır;
1935’ te yüksek basınçlı cıvalı lambaların üretilmesi, daha çok yol ve
fabrika aydınlatmalarında kullanılması önemli bir aşama olmuştur.
1939 yılında ise, flüoresan lambaların ortaya çıkmasıyla aydınlatmada
bir dönüm noktası gerçekleşmiştir, çünkü özellikle bir çok yapıda
akkor lambalar yerine flüoresan lambalar kullanılmaya başlanmıştır;
1959 yılında akkor halojen lambalar ilk kez piyasaya çıkmış, daha

324
Kentsel Yapı

sonraki yıllarda yüksek basınçlı sodyum lambalar yol, fabrika, dış


aydınlatma konularında kullanıma sunulmuştur.
Bugün değişik amaçlara hizmet eden türlü güç, biçim, boyut,
ışık verimi, tayf yapısı, ömrü, kullanım özellikleri olan lambalar
üretilmektedir. Son teknolojik gelişmelerin ürünü olan lambaların,
eskilere göre ömrü, ışık verimi, ışık tayfı gibi yönlerden üstünlükleri
vardır. Aydınlatmada yapıların işlevlerine ve konuların özelliklerine
göre lamba seçimi çok önemlidir.
Aydınlık gereksinimi çizelgelerinde verilen değerler belli
çalışmalar sonunda elde edilmiş, uzun deneyimlere dayalı değerlerdir.
Bunlara uyulmadığında, çok kısa sürede, ya da zaman içinde ortaya
çıkacak türlü kayıplar ve zararlar söz konusudur. Böyle olunca da bir
aydınlatma düzeninin, kullanma süresinin yarısından sonra gerekli
aydınlığı sağlayamaması savunulamaz. Son yıllarda bu düşünce
giderek ağırlık kazanmaya başlamış ve sağlanan aydınlığın, kullanma
süresi sonuna kadar gerekli aydınlık düzeyi altına inmemesi gereği
yeni yönetmeliklerde yer almaya başlamıştır.

Şekil 14 Kapı önünü aydınlatma kullanılan armatür


Bir yapının ya da hacmin mimari biçimlenişinde bir başka
önemli etken, aydınlatma düzeni ve bu düzen içinde yer alan
aydınlatma aygıtlarıdır. Aydınlatma aygıtları yapının işlevine ve iç
mimari oluşuma göre; hacim boşluğunda, hacmin iç yüzeylerinde ya
da yapı strüktürü içinde (gömülü) yer alır. Bu nedenle, günümüzdeki

325
Makalelerle Mardin

teknolojik gelişmelere koşut olarak büyük aşamalarla gelişen ve


çeşitleri artan lambalar ve bunlara uygun aydınlatma aygıtları, boyut,
biçimleniş ve sayısal olarak, mimaride aldıkları yerler açısından
mimarinin vazgeçilmez öğeleridir.
Kimi zaman aydınlatma aygıtları iç yüzeylerin bir parçası
gibidir, kendileri görünmezler, aydınlattıkları yüzeyler ise iç mimariyi
önemli ölçüde etkilerken aynı zamanda ikincil ışık kaynakları olarak
gerekli aydınlık düzeyinin sağlanmasında rol oynarlar. Örneğin, bu
amaçla oluşturulmuş kırık ya da eğimli yüzeylerden dolaylı
aydınlatma sağlanan tavan yüzeyleri gibi.
Aydınlatma aygıtlarının hacim boşluğunda (tavandan sarkan,
duvarlara tespit edilen, döşeme ya da mobilya üzerlerinde duran vb.
durumlarda olmaları) yer almaları, mimar tefrişle birlikte
düşünülmeleri gereğini açıkça ortaya koymaktadır.
İç mimaride önemli bir öğe olan asma tavanların değişik
işlevleri yanında, aydınlatma sistemlerinin çözümünde ağırlığı fazladır.
Çünkü, aydınlatma aygıtlarının tek, tek ya da bantlar biçiminde asma
tavanda yer alması veya asma tavanın tümünün ışıklı tavan olarak
biçimlenişi, aydınlatma tekniği yönünden uygun çözümlerin rahatlıkla
getirilebilmesini sağladığı gibi, iç mimari görünüş yönünden de
yararlar sağlar. Tarihi evler genel olarak, büyüke bir salon, oturma
odası, hol ve mutfaktan oluşur. Bu bölümlerde uygulanacak
aydınlatmalar söyle belirlenir:
.1 Salon Aydınlatması
Salon aydınlatılmasında yarı endirekt aydınlatma uygulanması
durumunda, nostalji duygular daha da canlanır. Nesneler hiç
aydınlatılmadan, çevre ve belli yüzeyler aydınlatılarak, ya da nesnede
belli görüntüler elde edilerek en iyi görme koşulları sağlanır. Tavan
mutlaka mat beyaz olmalı, parlak nesnelerde yüksek ışıklılık
karşıtlıklarının oluşması önlenmelidir.

326
Kentsel Yapı

Şekil 15 Salon aydınlatılmasında kullanılabilecek avize türü


Bunun için en önde gelen çözüm, ışıklıkların (aydınlatma
armatürlerinin) tavanı da yeterince aydınlatması ve kendi
ışıklılıklarının da çok fazla olmamasıdır. Bunun aksi olan, tavana
gömülü ve tavan yüzeyini aydınlatmayan düzenlerden kesinlikle
kaçınmalıdır. Rahatsız edici ışıklılık karşıtlıkları ile ilgili olarak, masa
yüzeylerinin mat ve orta koyulukta olması ve üzerlerinde parlak
aletlerin bulunmaması da önem taşır.

327
Makalelerle Mardin

Şekil 16 Salon aydınlatılmasında kullanılan avize


3.2 Oturma Odalarının Aydınlatılması
Burada çeşitli etkinlikler söz konusu olduğundan bölgesel
aydınlatmalardan yararlanılabilir. Masa üstlerinde okuma köşelerinde
direkt aydınlatmalar yapılabilir. Işık akısı oturma odalarında eşit
yoğunlukta ve üniforma biçimde bir dağılım tasarlanmalıdır. Bölgesel
aydınlatmalar uygulamak, monotonluktan uzak, kullanış, işlev ve
mimari karakteristikle uyumlu bir aydınlatma yapılmasını
sağlamaktadır. Sıcak renkli tavana asılı armatürler bu mekanlar için
uygun olmaktadır. Ayrıca gözü yormayacak aydınlık düzeyi; renksel
geri verimleri iyi, sıcak ışık renkleri kullanılarak yarı direkt
aydınlatma yoluyla sağlanmalıdır. TV seyrederken ortamda bir miktar
aydınlık düzeyi, dimmerlenebilir armatürlerle kullanılarak
sağlanmalıdır.
Günün büyük bir bölümünün gectigi oturma odaları dinlenme,
TV seyretme, okuma, bilgisayar calışma, sohbet etme gibi farklı
amaçları birarada toplamaktır. Bütün bu amaçlara cevap verebilecek
aydınlatma sistemleri oluşturulmalıdır. Işık şiddetleri değiştirilebilen

328
Kentsel Yapı

armatürler kısmi bir çözüm saglayabilir. Oturma odalarında lokal


aydınlatmalara gidilmelidir. Resim tabloları ile aksesuarların,
vitrinlerin aydınlatılması neticesinde rahat ve hoş bir atmasfer
oluşturulabilir. Ortak kullanılan mekanlarda, açıktan koyuya doğru
değişen renklere yer vermek, mutlu, sıcak ve davet edici bir atmosfer
yaratmaktadır. Bunun için, doğal, meyve renklerini andıran renklere
ağırlık verilmelidir.

Şekil 17 Salon aydınlatılmasında kullanılabilecek armatür


Abajur, aplik ve endirekt sarkıt türü armatürler bu mekanlar için
idealdir. Armatürlerin objelere göre konumlandırılması gerekir.
Okuma köşelerinde abajur tipi armatürler kullanılabilir. Bu bölüm
lokal aydınlatma ile desteklenerek, orada daha yüksek bir aydınlık
seviyesi sağlanabilir. TV seyrederken bilgisayar calışırken ortamda
limit miktarda aydınlık düzeyi sağlanmalıdır. Yapılacak aydınlatma
mutlak surette gözde kamaşma oluşturmayacak, insanda yorgunluk
hissi doğurmayacak ve rahatlatıcı bir özellik taşıması gerekir.

329
Makalelerle Mardin

3.3 Hol Aydınlatılması


Burada ışık kaynaklarını koridor boyunca dizilmelidir. Yarı
şeffaf aplikler koridor boyunca kullanılabilir. Duvar aydınlatması için
yönlendirilmeli armatürler ya da tablo aplikler kullanılmalıdır.
Koridorla odalar arasında çok büyük aydınlık seviyesi farkı
olmamasına dikkat edilmelidir.

Şekil 18 Hol aydınlatılmasında kullanılabilecek armatür


Birbirine geçiş yapılan alanların arasında maksimum 3 kat
aydınlatma düzeyine müsaade edilmelidir. Hol aydınlatılmasında yarı
direkt aydınlatma türü kullanılabilir. Koridorlarda, ışık kaynaklarını
koridor boyunca dizilmelidir.

330
Kentsel Yapı

Şekil 19 Hol aydınlatılmasında kullanılabilen armatür


Yarı şeffaf aplikler aydınlatma için koridor boyunca
kullanılabilir. Geniş açılı armatürler kullanılmalıdır.

331
Makalelerle Mardin

Şekil 20 Hol aydınlatılmasında kullanılabilecek armatür

3.4 Mutfak Aydınlatılması


Mutfakta evin diğer bölümlerine göre daha yüksek aydınlık
seviyesi sağlamalıdır. Tezgah üstünde lokal aydınlatma sağlanarak,
çalışmalarda rahatlık sağlanır.

332
Kentsel Yapı

Şekil 21 Mutfak aydınlatılmasında kullanılan armatür


Yarı endirekt aydınlatma, sarkıt veya sıvı üstü camlı tipte
armatürlerle ve sıcak renkli ışık veren lambalar kullanılarak
sağlanabilir. Yörede çok çeşitli yemek türünün bulunması ve bunların
pişirim süresinin fazla olması nedeni ile bayanların büyük bir zamanı
mutfakta geçer. Mutfakta tezgah üzerinde direkt aydınlatmanın
yanında diğer kısımlarda yarı direkt aydınlatma kullanılabilir.

333
Makalelerle Mardin

Şekil 22 Mutfak aydınlatılmasında kullanılabilecek armatür


Tarihi evlerde yapılacak doğru ve isabetli bir aydınlatma
sonucunda:
• Göz sağlığı korunur,
• Öğrenimde yoğunlaşma ve başarı artar,
• Görme duyusunun yeteneği artar,
• Dekorasyon anlam ve değer kazanır,
• Kazalara karşı güvenlik sağlanır,
• Çalışma verimi artar.
Tarihi evlerde pencerelerin işlevleri, iç mekanda çalışan
insanların dış dünya ile, yani nicelik ve nitelik bakımından saatten
saate, günden güne ve mevsimden mevsime durmadan değişen
yaşayan doğa ve dış görüntüler ile ilişkisini sağlamaktır. Gün ışığının
yapı içindeki dağılımını denetleme olanağı çok sınırlıdır ve aşırı
mimari zorlamalara neden olur. Değişimi mevsimliktir, armatörün
sağladığı ışığının dağılımı ise kesinlikle denetlenebilir. Gün ışığı
aydınlatma hesaplarında destekleyici bir unsur olarak tasarlanmalıdır.

334
Kentsel Yapı

3. SONUÇ ve ÖNERİLER
Tarihi mirasın, ya da bu günün, ilerisi için tarihi miras
oluşturacak nesnelerinin korunmasında ve en iyi görme koşulları
sağlanarak sergilenebilmesinde aydınlatmanın büyük bir yeri vardır.
Aydınlatma hesaplarında, tarihi yapıtların biçimlenişi ve özellikleri
büyük önem taşır. Bu binaların aslına uygun olarak aydınlatılması
büyük önem arz etmektedir. Tarihi evlerin günümüz teknolojileri ile
aydınlatılmasının incelendiği bu çalışmanın sonucu olarak, şunlar
söylenebilir:
• Aydınlatılması amaçlanan alanlara standartlarca belirtilen
miktarlarda ışık akısı göndermesi aydınlatmanın kalite ve verimliliği
bakımından önemlidir. Kullanılmayan alanların aydınlatılmasının
yada kullanılan alanlarda gereğinden fazla ışık akısı gönderilerek
aydınlatma oluşturulması ışık kirliliğinin oluşmasına neden olur.
• Tarihi evlerde yapılacak aydınlatma düzeyinin yeterli
oluşmaması emniyet ve konfor açısından bir eksiklik oluşturduğu gibi,
yanlış yönlendirilmiş bir aydınlatma da gözde kamaşmaya sebep olur.
Aydınlığın niceliği, sayısal değer olarak gerekli aydınlık düzeyinin
saptanmasıdır. Bu saptamada: Yapılan işin özelliği; çalışma süresi,
hızı; çevre koşulları; çalışan kişilerin özelliği gibi etkenler önem taşır.
• Mardin'in en genci 120 yıllık olan evleri bir, bir restore
edilmesi sonucunda kentin eski tarihi silüeti gün ışığına çıkacaktır.
Mardin gelip geçici bir moda değil, gerçek bir turizm kenti olmalıdır.
Tarihi evlerin şu anda işleyen birkaç iyi örneği takip edilerek inanç ve
kültür turlarının ortasında bir durak, mesela bir butik otel, pansiyon ya
da restoran olarak restore edilip yerli ve yabancı turizme açılmalıdırlar.
• Çalışma düzlemine ışık veren kaynakların düzenlenmesinde
ışık kaynakları insanların en fazla bakmak zorunda olduğu yöne doğru
yönlendirilmelidir. Foto metrik değerleri bilinen armatürlerin sayısı ve
tipi bu hesaplara göre saptanmalıdır. Aydınlatma tesisatının sağladığı
aydınlık, bir çok etkenlere bağlı olarak zamanla azalır. Periyodik
bakımlar ile (temizlik, boyama, lamba yenileme vb.), bu azalmanın bir
bölümü giderilebilirse de, aydınlık düzeyindeki düşüş, öteki etkenlere
bağlı olarak sürüp gider. Tesisatların belirli periyodik sürelerde
bakımlarının yapılması veya yenilenmesi yoluna gidilmelidir.

335
Makalelerle Mardin

• Aydınlatma, günışığının olmadığı, yetersiz kaldığı gibi çeşitli


durumlarda tüm sınırlı ve sınırsız ortamlarda öncelikli olarak iyi
görme koşullarının sağlanması için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır.
Aydınlatma tekniğine dayalı olarak elde edilebilen iyi görme koşulları,
aydınlatma konusunun özelliklerine göre de mimari ve sanatsal açıdan,
bir anlamda estetik yönden başarılı görüntüler sunmalıdır. Bu nedenle
yapılan aydınlatma tasarımlarında mesleki formasyonlara dayalı
uzmanların rol alması kaçınılmazdır.
• Mimari tasarımın ağırlık taşıdığı türlü işlevleri olan tarihi
binaların iç ve dış aydınlatmalarında, belli sanatsal ve mimari değeri
olan kentsel öğelerin aydınlatılmasında özellikle uzman mimar ve
teknik personelin etkin rol almaları sağlanmalıdır. Mühendisler ile
teknik elemanların tüm tesisat projelerinde etkin olmaları doğru ve
yerinde bir yaklaşımdır.
• Renk algılamasının önemli olduğu iç mekanlarda, doğru
seçilmiş, ışıklarla aydınlatma yapılmalıdır. Renklerin doğru
algılanması, renksel dağılımların çok az olması, yani görünen
nesnelerin armatürlerin verdiği renge çok yakın olması gerekir. Yine
mekanların renk seçiminde renk yansıtma faktörü ve iklim göz önünde
tutularak armatür secimi yapılmalıdır.
• Soğuk ülkelerde, sıcak renkler, sıcak ülkelerde ise soğuk ve
serinletici renklere yer ağırlık verilmelidir. Gün ışığı her zaman yoktur
ve bu ışıkla kısa süreli aydınlatma düzeni kurmak çok zordur. Lamba
ışığı ile her tür aydınlatmayı sağlamak mümkündür. İnsanın görme
organı, yani gözden, beyindeki görme merkezine kadar giden tüm
sistem, milyonlarca yıldan beri günışığına göre şekillenmiştir. Lamba
ışığı altında yaşama ve çalışma son 50 oldukça önem kazanmıştır.
Günışığı kapalı havada başka, güneşli havada başka nitelik gösterir.
Gün ışığı yapılacak aydınlatmayı destekler nitelikte olmalıdır.
Aydınlatma tekniğinde günışığının armatür ışığını destekler bir
biçimde kullanılması çokça uygulanan bir yöntemdir.
• İyi aydınlatılmış bir şehir, yaşayanlarda türlü yönlerden
mutluluk ve sahiplenme duygusunun gelişmesini sağlar. Günümüzde
Şehirlerin veya şehrin değişik bölgelerinin kimliklerini ortaya
çıkarmak, güzelliklerini sergilemek, belleklerde yer etmesini sağlar.
Teknik ve estetik yönden ele alınıp, çevre ile uyumlu, görsel ve
işlevsel açıdan başarılı aydınlatmalar gerçekleştirildiğinde kentte

336
Kentsel Yapı

yaşanabilir ortamlar oluşur. Şehri ziyaret eden yerli ve yabancı


turistler için de pek çok yönden olumlu etkiler sağlar. Şehrin ve
ülkenin turizm gelirleri artar.
• Aydınlatma projesi hazırlanırken yapının mimari özellikleri
ile birlikte işlevsel ve yapısal özelliklerinin incelenmesi, değişik
işlevli hacimler için iç mimari ve tefriş gözetilerek aydınlığın
niteliğinin belirlenmesi ve bunlara dayalı aydınlatma çözümlerini
getiren düzenlerin oluşturulması ve gerekli aydınlık düzeyi
hesaplarının yapılması gelmektedir. Tüm bu incelemeler sonunda
gerekli lambalar, aydınlatma elemanları, bunların türü, gücü,
konumları, sayıları, tefrişle ilişkileri,uygulama ile ilgili teknik bilgiler,
gerektiğinde hazırlanan özel detaylar projede yer alır. Sonraki
aşamada elde edilen verilere göre hazırlanan proje doğrultusunda
elektrik tesisatı projesi hazırlanması gelir. Aydınlatma düzeni
oluşturulurken aydınlatma çözümünü etkileyen durumlar varsa,
mimari açıdan değişiklikler yapılması söz konusu olabilir.
• Yapı içi aydınlatmasından farklı olarak tek, tek aydınlatmalar
yerine şehrin ya da belli bir bölge için olaya bütün olarak bakılması
şehrin estetik görüntüsünü etkiler. Bunun için de öncelikli tarihi
evlerin toplu olarak bulundukları bölge için kapsamlı bir biçimde
aydınlatma master planlarının yapılması, uygulamaların bu plan
doğrultusunda olması yerinde olur.
• Şehirdeki mimarisi güçlü evlerin güzelliklerin geceleri de
sergilenmesi gerekir. Şehrin değerlerin ortaya çıkartılması için yapılan
kent güzelleştirme amaçlı aydınlatma genelde mimari, sanatsal ve
estetik değerler taşıması nedeniyle bu alanda da mimarlara ve yetişmiş
uzmanlara büyük görev düşmektedir.
• Tarihi evlerin günümüz teknolojisi ile dikkati çekecek şekilde
estetik aydınlatılması ile şehre gelecek yerli ve yabancı turist
sayısında önemli artışlar olacaktır. Bu durum il ve ülkü ekonomisinin
canlanmasına sebep olacaktır.
• Tarihi binaların restorasyonunda sonucunda, mimari uygunluk
ve sanatsal yönden de gerekli görselliğe önem verilmelidir. Bu
nedenle de özellikle mimari tasarımda etkin ve yetkin kişiler olan
mimarların aydınlatma tasarımı konusunda da gerekli bilgi ve beceriye
sahip olmalar, yetersiz kaldıkları durumlarda ise bu konuda uzman

337
Makalelerle Mardin

olan kişilerle birlikte çalışmaları, buna dayalı olarak kapsamlı bir


aydınlatma projesi yapılması yerinde olur. Bu alanda uzman olan
kişilerin mimarlık formasyonuna sahip ya da bu alanda yeterli bilgi
edinmiş olmaları önem taşımaktadır. Kuşkusuz, aydınlatma tesisatı,
gerekli donatılar ve kullanım sistemleri gibi teknik konuların
çözümünde de elektrik mühendisleri rol oynamaktadır. Mimari
tasarım yönünden çok önem taşımayan kimi teknik ağırlıklı yapılarda
aydınlatma düzenlerinin bu konuda belli birikime sahip elektrik
mühendisleri tarafından yapılması ise mesleki formasyonları gereğidir.
• Günümüzde yaygın olan bilgisayar programlarının bu amaçla
kullanılması kimi koşullarda gerekli ve yararlı olabilir. Ama bu daha
çok belli hesaplar yönünden ağırlık taşımaktadır. Bilim ve
teknolojideki gelişmelere paralel olarak bu yararlanmanın giderek
daha da artacağı açıktır. Mimari aydınlatma çoğu kez mimari
tasarımda olduğu gibi, çözümleyiciliği ve yaratıcılığı önemli ve etkin
olan belli birikim ve yeteneklere dayalı bir tasarım konusudur. Bu
nedenle mimarlara çok görev düşmektedir. Şehir yaşantısının hava
karardıktan sonra da rahatlıkla sürdürülmesi, şehir kimliğinin ortaya
çıkartılması, güzelliğinin sergilenmesi ve şehrin türlü yönlerden çekici
kılınması gibi amaçlarla aydınlatmaya büyük önem vermek gerekir.
• Kuşkusuz teknik ağırlıklı olan bu tür aydınlatmalarda
kullanılan aydınlatma elemanlarının (direkler, armatürler, kablolar…)
şehir görüntüsü, çevre uyumu gibi estetik yönlerinin de göz ardı
edilmemesi gerekir. Son yıllarda aydınlatma konusunda belli adımlar
atılmış olsa bile, küreselleşme süreci yaşanan, uluslararası ilişkilerin
arttığı, Avrupa Birliği üyeliğinin gündemde olduğu günümüz
koşullarında tarihi evlerin aydınlatılması pek çok konuda olduğu gibi
aydınlatma konusuna da bilimsel ve teknik bir biçimde yaklaşmak
gerekir.

338
Kentsel Yapı

KAYNAKLAR
1. Armutçu, E., “Mardin Geleceğinin Hayalini Kuruyor”,
06.04.2003, Hürriyet.
2. Bayram, M.,Elektrik Tesislerinde Güvenlik, Beta Yayınları,
İstanbul, 1995.
3. Çüncü, G.. Günışığı Kullanımı Açısından Le Corbusier,
Alvar Aalto Ve Tadao Ando Arasındaki Benzerlikler Ve Farklılıklar.
Yüksek Lisans Tezi. Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü, 1995.
4. Guide on the Limitation of the Effects of Obstrusive Light
From Outdoor Lighting Installations, CIE TC 5, 12/2000.
5. Hürer, A.,Elektrik Tesisat Bilgisi. Çilt II, MEB, ,İstanbul,
1990.
6. PHILIPS LIGHTING: Lighting Manual, Netherlands:
Philips Lighting, 1993.
7. http://www.floor.com.tr/lamp83.htm
8. http://www.lamps-lighting.com
9. http://www.lamp83.com.tr
10. Özbudak,Y.B., Gümüş, B. Ve Çetin, D.F.(2003), “İç
Mekan Aydınlatılmasında Renk Ve Aydınlatma Sistem İlişkisi”, EMO,
Ulusal Aydınlatma Sempozyumu, Diyarbakır.
11. Özdeniz., B.,M., (1992), Mimarlıkta Işık ve Ses
Denetimi, Erhan ofset Matbaacılık, Trabzon.
12. Özkaya, M.,Aydınlatma Teknigi,Birsen Yayınevi,
İstanbul, 1998.
13. http://www.yfu.com/booklets/booklet-08.doc.
14. Anonim, Aydınlatma Rehberi, Lumina, Lumina
aydınlatma A., Ş.
15. http://www.floor.com.tr/lamp83.htm
16. http://www.filliboya.com.tr/indexx.html.

339
Makalelerle Mardin

17. Sirel, S.,(1993), Yapı Fizigi Konuları, vefa bayırı sok.


No:38, Gayrettepe/ İstanbul.
18. Şerefhanoğlu S., M., “Aydınlatma Görsel Konfor İç
Mimarlık İlişkisi”, Arredamento Mimarlık 2001 / 05, İstanbul.
19. Şerefhanoğlu S., M., “İstanbul Aydınlatma Master
Planı”, Kaynak Elektrik, Ekim 2000, İstanbul.
20. Şerefhanoğlu S., M., “Kentsel Tasarımda
Aydınlatmanın Rolü”, Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu,
MSÜ İstanbul, 23-24 Mayıs 1991.
21. Sözen, Ş.M.,(2002), Aydınlatma Tasarımında
Mimarın ve Elektrik Mühendisinin Rolü, Y.T.Ü.,Mimarlık Fakültesi,
Yapı Fizigi Bilim Dalı, İstanbul.

340
19. YÜZYILDA MARDİN’İN MAHALLELERİ

İbrahim ÖZCOŞAR*

Osmanlı fethinin hemen ardından yapılan tahrirlerde Mardin’in


9 mahalleye sahip olduğu anlaşılmaktadır1. Bu mahalleler; zirvede ele
geçirilmesinin zorluğundan değişik kaynaklarda bahsedilen,
uzaklardan çok kolayca fark edilen oldukça etkileyici bir kalenin
yamaçlarında yer almaktadır. Bu mahalleler, dönemin yerel
kaynaklarında ve halk arasında “beden” olarak isimlendirilen bir sur
ile çepeçevre kuşatılmıştı2. 19. yüzyıla geldiğimizde eski ihtişamını
kaybetmeye başlayan kaleden ve surlardan yüzyılın sonlarından
itibaren artık sadece kalıntılar olarak bahsetmek gerekecektir. “Mardin
Kasabasının ittisalinde bulunan kale-i cesime âsâr-ı atîke burc ve
bârûları ve ebniye-i saire olup harab olmuştur.3”

1
Dr. İbrahim ÖZCOŞAR Dicle Üniversitesi Mardin Sağlık Yüksekokulu Nejat
Göyünç; XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara 1991., s. 97.
2
Suavi Aydın; Kudret Emiroğlu; Oktay Özel ve Diğerleri; Mardin Cemaat
Aşiret Devlet, Toplumsal ve Ekonomik Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul 2001,
s. 122.
3
Salnâme-i Diyarbekir Def’a 6 H. 1291/M.1874-1875, C. II, s. 114.

341
Makalelerle Mardin

Osmanlı fethinden sonraki ilk tahrirde adı geçen 9 mahalle


şunlardır: Babu’l-Cedid Mahallesi, Zarraka Mahallesi, Kıssis
Mahallesi, Babu’l-Hammara Mahallesi, Göllasiyan Mahallesi,
Şemsiyye Mahallesi, Zeytun Mahallesi, Kamil ve Bimaristan
Mahallesi, Yahudiyan Mahallesi. 16. yüzyılın ortalarında ise; bunlarla
birlikte Sündik (Sevindik) isimli bir mahalle daha kayıtlarda yer
almaktadır4. 17. yüzyılın başlarında şer’iye sicillerinde bu mahallelerle
birlikte Babu’s-Savur Mahallesi de geçmektedir5.
19. yüzyıl’ın başlarına gelindiğinde Mardin’de mahalle sayısı
13’e çıkmaktadır: Emineddin Mahallesi, Babu’l-Cedid Mahallesi,
Tekye Mahallesi, Cami-i Kebir Mahallesi, Şeyh Çabuk Mahallesi,
Şeyh Şeyhullah Mahallesi, Şehidiye Mahallesi, Göllasiyan Mahallesi,
Latifiye Mahallesi, Medrese Mahallesi, Meşkin Mahallesi, Necmeddin
Mahallesi6. 19. yüzyılın sonlarına ait salnamelerde de Mardin’de
mahalle sayısı, isimleri yazılmadan, 13 olarak gösterilmektedir7.
Ancak şer’iye sicillerinde 15 mahallenin adı geçmektedir.
Hem Mardin’in mahallelerinde komşuluk ilişkileri hem de
Mardin’de mahalle ve komşuluk ilişkilerinin diğer Osmanlı
şehirleriyle benzerlik ve farklarını değerlendirmek için öncelikle
mahalleler ve sakinleri hakkında kısaca bilgi vermek gerekecektir.
Böylece bir yandan Mardin şehir merkezinde Süryanilerin yerleşim
alanları ortaya çıkarken, diğer yandan 19. yüzyıl Mardin’ine ait teorik
bir kroki çizilmiş olacaktır.
Babu’l-Cedid Mahallesi: Mahalle sur kapılarından birine atfen
“Babu’l-Cedid” olarak isimlendirilmiştir8. 16. yüzyılda hem Ulu Cami
hem de şehrin en büyük çarşısını içinde barındıran, en geniş
mahalleydi9. Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde sınırları daralmış, şehrin
güneyinde gittikçe küçülmüştür. Sınırlarının bir kısmı “Cami-i Kebir

4
Göyünç; a.g.e., s. 99-101.
5
Ramazan Günay; 259 Numaralı Hicri 1006-1008 (Miladi 1598-1600) Tarihli
Mardin Şeriyye Sicilinin Transkripsiyon ve Değerlendirmesi, Yüksek Lisans
Tezi, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002, s. 307.
6
Abdulgani Efendi (Abdulgani Fahri Bulduk); Mardin Tarihi, Yayına
Hazırlayan: Burhan Zengin, Ankara 1999, s. 220.
7
Diyarbakır Salnamesi Def’a 7, H. 1292/M. 1875, C.II, s. 196.
8
Göyünç; a.g.e., s.97.
9
Aydın, Emiroğlu, Özel ve Diğerleri, a.g.e. s. 124.

342
Kentsel Yapı

Mahallesi” ve “Baş Mahallesi”, bir kısmı “Şehidiye Mahallesi” ve


“Tekye Mahallesi” olmuştur.
Göyünç’ün, 16. yüzyılda Müslümanların çoğunluğu teşkil
ettiğini söylediği mahallede 19. yüzyılda da Müslümanların
çoğunlukta olduğu şer’iye sicillerinden anlaşılmaktadır. Ayrıca 19.
yüzyılda Mardin’de nüfusları önemli ölçüde azalmış olan Yahudilerin
de önemli bir kısmı burada oturuyor olmalıydı. İncelediğimiz şer’iyye
sicillerinde sadece 5 kez isimlerine rastladığımız Yahudilerden 4’ü
Babu’l-Cedid Mahallesi sakinlerindendir. Günümüzde bile bu
mahallede, Yahudi çeşmesi diye adlandırılan bir çeşmenin varlığı,
mahallenin Yahudi sakinlerine işaret etmektedir.
Mahallenin Hıristiyan sakinlerine gelince; Mahalle’de
Hıristiyanlara ait hiçbir dini yapının izine rastlanmaması, Hıristiyan
nüfusun çok fazla olmadığını göstermektedir. Ancak; şer’iye
sicillerinde bu mahallede oturan gayrimüslim isimlerine
rastlamaktayız. Buna göre; mahallenin Hıristiyan sakinleri Ermeni,
Keldanî ve Süryani Kadimlerden oluşmaktadır. Süryani Kadimlerin
mahalledeki varlıklarıyla ilgili bir bilgiye de Süryani Patrikliğine ait
vakıf kayıtlarında rastlamaktayız. Buna göre; 19. yüzyılda Mahalle’de
Kırklar Kilisesine vakfedilmiş bir ev, Mar Mihail ve Mart Şmuni
Manastırlarına vakf edilmiş 2 dükkan bulunmaktadır10.
Babu’s-Savur Mahallesi: Mardin surlarının doğu kapısı olarak
bilinen Babu’s-savur’un11 mahalle adı olarak anılması 16. yüzyılın
sonu 17. yüzyılın başlarıdır. Osmanlı kayıtlarında 16. yüzyılın
başlarında yer almayan12 bu mahalle aynı yüzyılın sonlarındaki
mahkeme kayıtlarında zikredilmektedir13. Mahalle büyük ihtimalle
17. yüzyıldan sonra Şemsiyye adıyla anılan hemen yanı başındaki
mahalleyi de içine alarak genişlemiştir.
Mahallede yer alan cami ve mescidler (Melik Mahmud Camisi,
Şeyh Zebun Camisi, Arap Mescidi, Şeyh Şaaran Mescidi), medrese
(Savurkapı Medresesi), zaviyeler (Hamza-i Kebir Zaviyesi, Hamza-i

10
Kırklar Kilisesi Arşivi, 19 Haziran 1329 Tarihli Vakıf Defteri, s.4-5.
11
Göyünç; a.g.e., s.101; Ara Altun, Mardin’de Türk Devri Mimarisi,
İstanbul 1971, s. 17.
12
Göyünç; a.g.e., s. 101.
13
Günay; a.g.t., s. 308.

343
Makalelerle Mardin

Sagir Zaviyesi)14, Müslümanların ağırlıkta olduğunu göstermektedir.


İncelediğimiz şer’iye sicillerinde de Müslüman nüfusun en çok sakin
olduğu mahalle olarak Babu’s-savur görülmektedir. Bununla birlikte
mahallenin gayrimüslim sakinleri de bulunmaktadır. Yine şer’iye
sicillerine göre; mahallenin gayrimüslim sakinleri Süryani Kadimler
ve Ermenilerdir.
1857 yılında mahallede Süryani Kadimlere ait küçük bir kilise
inşa edilmesi15 bu dönemde mahallede Süryani nüfusunun zaman
içinde artmış olmasıyla açıklanabilir. Bir başka açıdan da; mahallenin
eski sakinleri olan ve 17. yüzyıldaki gelişmelerle Süryani kilisesine
tabi olmak zorunda kalan Şemsilerin Süryaniliği gerçek anlamda
kabulleri sonucu burada bulunan cemaat için kilise inşa etmek
zorunluluğu ortaya çıktığı değerlendirmesi yapılabilir.
Baş Mahallesi: 16. yüzyıl ve 17. yüzyılda ismine rastlanmayan
mahalle, 18. yüzyılda çoğunluğunu Hıristiyanların oluşturduğu bir
mahalle olarak karşımıza çıkmaktadır16. Mardin’e ait çalışmalarda
adına rastlayamadığımız mahalle, 19. yüzyıl mahkeme kayıtlarında
sıklıkla yer almaktadır. Mahkeme kayıtlarında Sekevork (Sekurek)
Kilisesinin bu mahallede bulunduğu belirtilmektedir17. Adı geçen
kilise büyük ihtimalle Surp Kevork Ermeni Kilisesi’dir. Bu bilgiye
dayanarak mahallenin Kasis Mahallesinin güneyinde Babu’l-Cedid
mahallesinin hemen kuzeyinde yer aldığı tahminini yapabiliriz.
Mahalle’de Hıristiyanlar çoğunluğu oluşturmakla beraber, az sayıda
Müslüman’a da rastlanabilmekteydi18.
Cami-i Kebir Mahallesi: 16 ve 17. yüzyıl kayıtlarında ismine
rastlanmayan mahalle, 19. yüzyılda hem şehrin en büyük camisini
hem de çarşısını içinde barındırmaktaydı. Bu sebeple mahalle, şehir
hayatında iktisadî yönüyle ön plandadır. Günün önemli bir kısmını bu
sebeple kalabalık yaşayan mahallenin, hane yerleşimi açısından
kalabalık olduğunu söylemek mümkün değildir.

14
Altun; a.g.e., s. 100-110.
15
Akyüz; Mardin İli’nin Merkez …, s. 103.
16
Mardin Şer’iye Sicili. 202, 7 Şaban 1118.
17
Mardin Şer’iye Sicili., 234, 21 Rebiülevvel 1289.
18
Mardin Şer’iye Sicili. 201, 14 Şevval 1270

344
Kentsel Yapı

16. yüzyılda Babu’l-Cedid içinde yer alan mahalle, o


dönemlerde Müslüman nüfusun ağırlıkta olduğu bir kesimdi19. 19.
yüzyılda da mahalle sakinlerinin önemli bir kısmını Müslümanlar
oluştururken; Ermeni Katolikler, Protestanlar, Süryani Kadim ve
Süryani Katolikler de mahalle sakinleri arasındaydı. 1885 yılında
Ermeni Katoliklerin mahallede bir kilise inşa etme talebinde
bulunmaları, mahallenin en kalabalık Hıristiyan nüfusunu
oluşturduklarını düşündürmektedir20.
Yine 19. yüzyılın sonlarında sayıları bayağı azalmış olan
Yahudilerden bir ailenin de Cami-i Kebir mahallesinde oturduklarına
rastlamaktayız21.
Emineddin Mahallesi: 16. yüzyılın sonlarında Bimaristan diye
adlandırılan mahalledir. 16. yüzyılın sonları 17. yüzyılın başlarında
mahallede Müslümanlar çoğunluğu teşkil etmekteydi22. Mahallede
Müslümanlara ait Kıseyri Camii bulunurken, Hıristiyanlara ait bir
yapıya rastlanmamaktadır. Bu durum mahalle sakinlerinin Müslüman
ağırlıklı olduğunu bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
19. yüzyılda da Mahalle’de Müslüman nüfus ağırlıktayken,
Müslümanlarla birlikte Süryani Kadimler ve Ermeni Katolikler
mahalle sakinleri arasındaydı.
Göllasiyan Mahallesi: Şehrin kuzeydoğusunda bulunan
mahallede 16. yüzyılda Hıristiyanlar çoğunluktadır23. 19. yüzyıla
gelindiğinde mahalledeki Müslüman nüfusun arttığını kabul etmekle
birlikte; Hıristiyan Müslüman ağırlığının hangi taraftan yana olduğunu
söylemek pek de mümkün değildir.
19. yüzyılın sonlarında mahallede Müslümanlar, Süryani
Kadimler, Süryani Katolikler, Protestanlar ve Ermeniler birlikte
yaşamaktadır. 1914’te Mahalle’de Süryani Kadimlere ait Mar Petrus

19
Göyünç; a.g.e., s.97.
20
B.O.A. İ.DH., Dosya No: 949, Gömlek No:75124 ve B.O.A. 2 Nolu Kilise
Defteri, s. 194, 22 Recep 1302 tarihli belge.
21
M.Ş.S. 220, 2 Rabiülahir 1317.
22
Günay; a.g.t., s. 308.
23
Göyünç; a.g.e., s.100.

345
Makalelerle Mardin

Kilisesinin inşa edilmesi24, mahallenin Süryani Kadim sakinlerinin


fazla olduğuna dair bir gösterge olarak kabul edilebilir.
Kıssis Mahallesi: 16. yüzyılda mahallenin ¾’ünü Hıristiyanlar
oluşturmaktaydı. Göyünç; Kıssis ismini Arapça “Kıs” (papaz ve keşiş)
kelimesine dayandırılabileceğini söyler25. 16. yüzyılda daha geniş bir
sınıra sahip olan mahalle 19. yüzyılda, Şeyh Şara ve Kasis mahallesi
olarak ikiye bölünmüştür.
19. yüzyılda da mahallenin tamamına yakınını Hıristiyanlar
oluşturmaktadır. Sayıları çok az da olsa Müslüman sakinlere de
rastlanmaktadır26. İncelediğimiz şer’iyye sicillerine göre; mahallenin
sakinlerini Süryani Kadim, Ermeni, Keldanî ve Katolikler
oluşturmaktadır.
19. yüzyılda Süryani Kadim-Süryani Katolik çatışmaları
sırasında mahalle sık sık gündeme gelmiştir. Anlaşılan o ki; bu
çatışmanın Mardin’deki en önemli alanı Kıssis Mahallesi’dir. Süryani
Katolikler ilk kez burada metropolitlerine ait bir evi, kilise olarak
kullanmaya başlamışlar daha sonra bu evi kiliseye çevirmişlerdir.
Nihayet yüzyılın sonunda bu kilisenin yanına bir de patriklik
merkezini eklemişlerdir.
Ayrıca, önceleri Nasturîlere ait iken sonradan Keldanîlere geçen
Mor Hürmüz Kilisesi’nin burada bulunması27, mahallede önemli bir
Keldanî nüfusunun varlığına işaret etmektedir. Süryani Katoliklerin
patriklik merkezi ve Meryem Ana Kilisesi’nin hemen önünde İtalyan
Kapusenleri tarafından 1884 yılında inşa edilen “Patriye Kilisesi”28
Mahallenin, Mardin’in Katolik merkezi olduğunu göstermektedir.
Latifiye Mahallesi: Kasis ve Şeyh Şara Mahallelerinin
karşısında, ana caddenin alt tarafında bulunan mahalle, 16. yüzyılda
Sevindik (Sündük) olarak isimlendirilmektedir. 19. yüzyılda da bu
isimlendirme kısmen devam etmekle birlikte29 daha çok Latifiye ismi
kullanılmaktadır.

24
Akyüz; Mardin İli’nin Merkez …, s. 75.
25
Göyünç; a.g.e., s.100.
26
M.Ş.S. 243, 5 Şevval 1273; M.Ş.S. 234, 3 Rebiülahir 1289.
27
Akyüz;, Mardin İli’nin Merkez …, s. 114.
28
Akyüz; Mardin İli’nin Merkez …, s. 102.
29
M.Ş.S. 235, 9 Şaban 1275.

346
Kentsel Yapı

Mahallede Müslüman ve Hıristiyanlar birlikte yaşamaktadırlar.


Ancak 19. yüzyılda çoğunluğu kimlerin oluşturduğu hakkında belgeler
bilgi sunmamaktadır. Mahallenin Hıristiyan sakinleri; Süryani Yakubî,
Keldanî, Ermeni, Süryani Katolik ve Protestanlardan oluşmaktadır.
1904 yılında mahallede Süryani Protestanlara ait bir kilise inşa
edilmiş olması30, Süryani Protestan nüfusun varlığını göstermektedir.
Medrese Mahallesi: Zinciriye Medresesini ve çevresini içine
alan küçük bir mahalledir. 16. ve 17. yüzyıl kayıtlarında adı
geçmemektedir31. 19. yüzyıl kayıtlarında Müslümanların yoğunlukta
olduğu mahallede, az sayıda Hıristiyan nüfus da bulunmaktadır.
Belgelerden, mahallede yaşayan Hıristiyanların Süryani Kadim ve
Katolik olduğu anlaşılmaktadır .
Meşkin Mahallesi: 16. yüzyılda Babu’l-Hammara isimli
mahallenin önemli bir kısmı daha sonra Meşkin veya Meşkinân
Mahallesi32 olarak adlandırılmıştır. 16. yüzyılda mahalle sakinlerini
büyük bir çoğunluğunu Hıristiyanlar oluşturmaktaydı. 19. yüzyılda
durum pek fazla değişmemiştir. Mahallede 4. yüzyılda inşa edildiği ve
Süryanilerin kendilerine ait olduğunu söyledikleri Hammara
Manastırının izlerine rastlanmamaktadır. Bu mahallede surların hemen
dışında 18. yüzyılın sonlarına kadar ayakta kaldığı söylenen Mar
Gevergis Manastırı’ndan bahsedilmektedir. Mahallede günümüze
kadar gelen en önemli Hıristiyan yapısı Süryani Katolikler tarafından
1884’te inşa edilen Mar Efrem Manastırı’dır33. Bunlar mahallenin
Ermeni ve Süryani Katolik sakinlerine işaret ederken, şer’iye
sicillerinden mahallede Protestanların da olduğu anlaşılmaktadır.
Ayrıca 19.yüzyılda mahallede; Kırklar Kilisesine vakf edilmiş bir
dükkân bulunmaktadır34.
19. yüzyılda Amerikan Misyonuna ait büyük bir yapının da bu
mahallede açılması hem Hıristiyan hem de Hıristiyanlar içinde
Protestanların mahalledeki varlığını göstermesi açısından önemlidir.

30
Akyüz; Mardin İli’nin Merkez …, s. 102.
31
Göyünç; a.g.e., s. 100 vd. ; Günay; a.g.t., s. 309.
32
M.Ş.S. 243, 11 Cemaziyelevvel 1273.
33
Akyüz; Mardin İli’nin Merkez …, s. 90.
34
Kırklar Kilisesi Arşivi, 29 Haziran 1329 Tarihli Vakıf Defteri, s. 3.

347
Makalelerle Mardin

Necmeddin Mahallesi: 16. yüzyıldaki Zarraka Mahallesi


sonraki yüzyıllarda, Necmeddin Mahallesi olarak isimlendirilmiştir.
Göyünç; 16. yüzyıl boyunca mahallede Hıristiyan ve Müslümanların
birlikte yaşadığından, Hıristiyan ve Müslümanlar arasındaki nüfus
artışının yüzyıl boyunca Hıristiyanlar lehine olduğundan
bahsetmektedir.
19. yüzyıla geldiğimizde; mahallenin nüfus oranı hakkında
bilgiye sahip olmasak da, şer’iye sicilleri Müslüman, Süryani Kadim35
ve Protestan mahalle sakinlerine dair bilgi sunmaktadırlar .
Şehidiye Mahallesi: Şehidiye Medresesi’nin çevresini
kapsayan mahallede, Müslümanlar yoğunluktadır. Ancak
Müslümanlarla birlikte Süryani, Kadim, Ermeni ve Süryani Katolikler
de mahalle sakinleri arasındadır. Mahallede Mart Şemun Kilisesine
vakfedilmiş 3 hane, bir dükkan ve bir arazinin olması36, Mart Şemun
kilisesinin mahallenin hemen güneyinde surların biraz dışında
olmasıyla açıklanabileceği gibi mahallenin Süryani Kadim sakinlerine
dair de önemli bir işaret olarak kabul edilebilir.
Şeyh Çabuk Mahallesi: Hıristiyanların yoğun yaşadığı Şeyh
Şara ve Meşkin mahalleleri ile komşu olan mahalle, adını Şeyh Çabuk
Camisi’nden almaktadır. Mahallede Müslüman ve Hıristiyanlar
karışık yaşamakla birlikte, oranları hakkında bilgi sahibi değiliz.
Mahallenin Hıristiyan sakinleri Süryani Kadimler, Ermeniler ve
Keldanîlerdir . Mahalle’de Kırklar kilisesine vakfedilmiş bir dükkan
ve bir ev bulunmaktadır37.
Şeyh Şara Mahallesi: Mardin’de Hıristiyan nüfusun özellikle
de Süryani nüfusun en yoğun olduğu mahallelerden biridir. Mahallede
Süryani Kadimler başta olmak üzere, Süryani Katolikler, Ermeniler,
Keldanîler ve Protestanlarla az sayıda da Müslüman nüfus
bulunmaktadır .
Mahalle Süryani Kadimlere ait Mardin merkezin en önemli dinî
yapısını Kırklar Kilisesini içinde barındırmaktadır. Aynı zamanda
Patriklerin Mardin’de bulunduklarında kaldıkları mekân olan bu
kilise, Süryani Kadimler için neredeyse cemaatin toplandığı bir meclis

35
M.Ş.S. 220, 11 Safer 1316.
36
Kırklar Kilisesi Arşivi, 29 Haziran 1329 Tarihli Vakıf Defteri s. 5-6.
37
Kırklar Kilisesi Arşivi, 29 Haziran 1329 Tarihli Vakıf Defteri, s. 3-4.

348
Kentsel Yapı

özelliği göstermekteydi38. Ayrıca mahallede Süryani Kiliselerine ait


bol miktarda vakıf da bulunmaktaydı.39
Mahallede, Kırklar kilisesinin hemen yanında, 1894 yılında
Ermeni Katoliklere ait yeni bir kilise inşa edilmesi40 mahallede önemli
ölçüde Ermeni nüfusun varlığına işaret etmektedir.
Tekye Mahallesi: Müslümanların çoğunlukta olduğu
mahallede Süryani Kadim, Süryani Katolik ve Keldanî sakinlere de
rastlanmaktadır . Mahalle de Mart Şemun Kilisesine vakfedilmiş üç
dükkan bulunmaktadır41.

38 Oswald H Parry., Six Months In A Syrian Monastery, Horace Cox,


London
1895.s. 60 vd.
39 Kırklar Kilisesi Arşivi , 29 Haziran 1329 Tarihli Vakıf Defteri 3-4.
40 Akyüz; Mardin İli’nin Merkez …, s. 96.
41 Kırklar Kilisesi Arşivi , 29 Haziran 1329 Tarihli Vakıf Defteri, s.5.

349
Makalelerle Mardin

KAYNAKÇA
Arşiv Belgeleri
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İ.DH., Dosya No: 949, Gömlek
No:75124
B.O.A. 2 Nolu Kilise Defteri.
Kırklar Kilisesi Arşivi, 19 Haziran 1329 Tarihli Vakıf Defteri,
s.4-5.
Mardin Şer’iye Sicilleri
Mardin Şer’iye Sicili 202 (H.1228-1252/M.1813-1837)
Mardin Şer’iye Sicili 220 (H.1315-1317/M.1897-1900)
Mardin Şer’iye Sicili 234 (H.1288-1289/M.1871-1873)
Mardin Şer’iye Sicili 243 (H.1273-1274/M.1856-1858)
Mardin Şer’iye Sicili 235 (H.1274-1275/M.1858-1859)
Salnameler
Diyarbakır Salnâmeleri, 1286-1323 (1869-1905), C.1-5, Yayın
Yönetmeni: Ömer Tellioğlu, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi
Yayınları, Yayın No.14, İstanbul 1999.
Kitaplar ve Makaleler
Abdulgani Efendi (Abdulgani Fahri Bulduk); Mardin Tarihi,
Yayına Hazırlayan: Burhan Zengin, Ankara 1999.
Akyüz, Gabriel; Mardin İli’nin Merkez ve Civar Köylerinde ve
İlçelerinde Bulunan Kiliselerin ve Manastırların Tarihi, Resim
Matbaacılık, İstanbul 1998.
Altun, Ara, Mardin’de Türk Devri Mimarisi, İstanbul 1971.
Aydın, Suavi; Kudret Emiroğlu; Oktay Özel ve Diğerleri;
Mardin Cemaat Aşiret Devlet, Toplumsal ve Ekonomik Tarih Vakfı
Yayınları, İstanbul 2001.
Göyünç, Nejat; XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Türk Tarih
Kurumu Basımevi, Ankara 1991.

350
Kentsel Yapı

Günay, Ramazan; 259 Numaralı Hicri 1006–1008 (Miladi


1598–1600) Tarihli Mardin Şeriyye Sicilinin Transkripsiyon ve
Değerlendirmesi, Yüksek Lisans Tezi, Dicle Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, 2002.
Parry, Oswald H., Six Months In A Syrian Monastery, Horace
Cox, London 1895.

351

You might also like