You are on page 1of 158

T. C.

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

FEN VE GENEL LİSE ÖĞRENCİLERİNİN CİNSİYET VE SOSYOMETRİK


STATÜLERİNE GÖRE ÖZNEL İYİ OLUŞ DÜZEYLERİ, GENEL SAĞLIK
ÖRÜNTÜLERİ VE PSİKOLOJİK BELİRTİ TÜRLERİ

İlkay Gurbet SAFÖZ GÜVEN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA, 2008
T. C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

FEN VE GENEL LİSE ÖĞRENCİLERİNİN CİNSİYET VE SOSYOMETRİK


STATÜLERİNE GÖRE ÖZNEL İYİ OLUŞ DÜZEYLERİ, GENEL SAĞLIK
ÖRÜNTÜLERİ VE PSİKOLOJİK BELİRTİ TÜRLERİ

İlkay Gurbet SAFÖZ GÜVEN

Danışman: Prof. Dr. S.Sonay GÜÇRAY

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ADANA, 2008
Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne;
Bu çalışma, jürimiz tarafından Eğitim Bilimler Anabilim Dalı’nda YÜKSEK LİSANS
TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Başkan: Prof. Dr. S. Sonay GÜÇRAY


( Danışman)

Üye: Doç. Dr. Songül TÜMKAYA

Üye: Yard. Doç. Dr. Fulya CENKSEVEN

ONAY
Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim elemanlarına ait olduklarını onaylarım.
……/……/ 2008

Prof. Dr. Nihat KÜÇÜKSAVAŞ


Enstitü Müdürü

Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve
fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı,5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu’ndaki hükümlere tabidir.
Oğlum Gökberk’ e…
i

ÖZET

FEN VE GENEL LİSE ÖĞRENCİLERİNİN CİNSİYET VE SOSYOMETRİK


STATÜLERİNE GÖRE ÖZNEL İYİ OLUŞ DÜZEYLERİ, GENEL SAĞLIK
ÖRÜNTÜLERİ VE PSİKOLOJİK BELİRTİ TÜRLERİ

İlkay Gurbet SAFÖZ GÜVEN

Yüksek Lisans Tezi, Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı


Danışman: Prof. Dr. S. Sonay GÜÇRAY
Eylül 2008, 142 sayfa

Bu araştırmanın amacı, fen lisesi ve genel liseye devam eden ergenlerin öznel iyi
oluş düzeyleri, genel sağlık örüntüleri ve psikolojik belirti türlerini cinsiyet ve
sosyometrik statü değişkenleri açısından incelemektir.

Araştırmanın örneklemini, fen ve genel liselerin 9, 10 ve 11. sınıflarına devam


eden 544 ergen oluşturmaktadır. Çalışmada, ergenlerin psikolojik belirtilerini ve genel
sağlık örüntülerini incelemek amacı ile “Kısa Semptom Envanteri” ve “Genel Sağlık
Anketi- 12”; öznel iyi oluş düzeylerini incelemek amacı ile “Öznel İyi Oluş Ölçeği
(Lise Formu)” kullanılmıştır. Ayrıca araştırmaya katılan ergenlerin sosyometrik
statülerini belirlemek için “Sosyometrik Statü Ölçeği” uygulanmıştır. İstatistiksel
çözümlemelerde 2X2 çok yönü varyans analizi, bağımsız gruplar t- testi ve
Mann- Whitney U testi kullanılmıştır.

Araştırma sonucunda; psikolojik belirtiler açısından kız ve erkek ergenler


arasında farklılıklar olduğu ortaya çıkmıştır. Kız ergenlerin “Kısa Semptom Envanteri”
nin “Anksiyete”, “Depresyon”, “Olumsuz Benlik”, “Somatizasyon” ve “Hostilite” alt
ölçeklerinden aldıkları puanların ve stres düzeylerinin erkek ergenlerinkinden daha
yüksek olduğu gözlenmiştir. Fen lisesi öğrencilerinin genel lise öğrencilerine göre
psikolojik belirtiler açısından daha iyi durumda oldukları ve genel lise öğrencilerinin
daha çok psikolojik problemler ifade ettikleri saptanmıştır. Genel liseye devam eden
ergenlerin “Depresyon”, “Somatizasyon” alt ölçek puanları ve belirtilerden rahatsız
olma düzeyleri fen lisesine devam eden ergenlerden daha yüksektir. Ayrıca, fen lisesi
ii

öğrencileri genel sağlık örüntülerinin genel lise öğrencileri genel sağlık örüntülerinden
daha iyi olduğu gözlenmiştir. Araştırmada incelenen öznel iyi oluş değişkeni cinsiyet
açısından farklılık göstermiş ve erkek ergenlerin öznel iyi oluşları kız ergenlerden daha
yüksek bulunmuştur. Ayrıca sosyometrik statü açısından, akranları tarafından kabul
gören ergenlerin öznel iyi oluşlarının, akranları tarafından reddedilen ergenlere göre
daha yüksek olduğu belirlenmiştir.

Anahtar Sözcükler: Ergenlik, Öznel İyi Oluş, Psikolojik Belirtiler, Genel Sağlık
Örüntüleri, Sosyometrik Statü
iii

ABSTRACT

SUBJECTIVE WELL- BEING LEVELS, GENERAL HEALTH PATTERNS


AND PATTERNS OF PSYCHOLOGICAL SYMPTOMS OF STUDENTS AT
HIGH SCHOOLS OF SCIENCES AND GENERAL HIGH SCHOOLS ON THE
BASIS OF THEIR SEXUAL AND SOCIOMETRIC STATUS.

İlkay Gurbet SAFÖZ GÜVEN

Master Thesis, Department of Educational Sciences


Supervisor: Prof. Dr. S. Sonay GÜÇRAY
September 2008, 142 pages

The purpose of this study is to investigate subjective well- being levels, general
health patterns and patterns of psychological symptoms of adolescents attending high
schools of sciences and unclassified general high schools on the basis of sexual and
sociometric variations.

The study was conducted among 544 adolescents attending ninth, tenth and
eleventh grades of high schools of sciences and general high schools. In the study,
“Brief Symptom Inventory” and “General Health Questionnaire- 12” were employed to
analyse psychological symptoms and general health patterns of adolescents and
“Subjective Well- Being Scale (High School Version)” was used to determine levels of
subjective well- being. In order to determine the sociometric status of the adolescents
involved in the research, “Sociometric Status Scale” was employed. Two- Way Anova
Test, Independent Samples t- Test and Mann- Whitney U Test were used for statistical
analyses.

The research revealed that there are differences between female and male
adolescents in terms of psychological symptoms. The points that girls scored on the
subscales of The Brief Symptom Inventory, that is “Anxiety,” “Depression,” “Negative
Self- Conception” “Somatisation” and “Hostility” and stress levels were observed to be
higher than those of the boys. Furthermore, it was realised that students at high schools
of sciences are better than those at general high schools in terms of their psychological
iv

conditions with the latter group reporting more psychological problems. The points of
the general high school adolescents on the subscales of “Depression” and
“Somatisation” and their levels of experiencing these symptoms are higher than those of
adolescents of high schools of sciences. Moreover, general health patterns of students of
high schools of sciences are better than those of general high school students. The
variation of subjective well- being level tested in the study revealed a difference
between sexes with male adolescents proving to be better in subjective well- being than
girls. Last but not least, the well- being levels of adolescents accepted by their peers
were observed to be higher than those rejected by their peers.

Keywords: Adolescence, Subjective Well-Being, Psychological Symptoms, General


Health Patterns, Sociometric Status
v

ÖNSÖZ

Bu çalışmada, fen lisesi ve genel liseye devam eden ergenlerin genel sağlık
örüntüleri, psikolojik belirti türleri ve öznel iyi oluş düzeyleri arasında farklılık olup
olmadığı cinsiyet ve sosyometrik statü değişkenleri açısından incelenmiştir.

Araştırma sürecinin planlanması ve uygulanması aşamalarında birçok kişinin


katkıları olmuştur. Öncelikle, çalışma sürecinde titiz çalışmaları ile beni yönlendiren ve
bana akademik açıdan birçok katkıda bulunan ve ondan çok şey öğrendiğim
Danışmanım Prof. Dr. S. Sonay GÜÇRAY’ a çok teşekkürlerimi sunuyorum. Bu
çalışmaya katkılarından dolayı Doç. Dr. Songül TÜMKAYA ve Yard. Doç. Dr. Fulya
CENKSEVEN’e teşekkür ederim. Araştırmanın istatistiksel analizleri konusunda bana
yardım eden Yard. Doç. Dr. Ahmet DOĞANAY’a teşekkür ederim. Ayrıca araştırmaya
katılan tüm ergenlere ve bu çalışmayı destekleyen Ç. Ü. Araştırma Fonu’na
(EF2006YL63) teşekkür ederim.

Eşim İsmail’ e, yaşama adım attığı ilk andan itibaren bu çalışmanın içinde ve
hep yanımda olan Oğlum Gökberk Erdem’e, her zaman bana sevgi, yardım ve
desteklerini sunan Anneme ve Babama sonsuz teşekkürlerimi ve sevgilerimi
sunuyorum. Çalışmamı Oğlum Gökberk Erdem’e armağan ediyorum.

İlkay Gurbet SAFÖZ GÜVEN


Eylül, 2008
vi

İÇİNDEKİLER

Sayfa No
ÖZET…………………………………………………………………………………….i
ABSTRACT…………………………………………………………………………....iii
ÖNSÖZ………………………………………………………………………………….v
TABLOLAR LİSTESİ…………………………………………………………............x
EKLER LİSTESİ……………………………………………………………………..xiv

BÖLÜM I

GİRİŞ

1.1. Problem……………………………………………………………………………...1
1.2. Araştırmanın Amacı…………………………………………………………...........6
1.3. Araştırmanın Önem ve Gerekçesi……………………………………………….......6
1.4. Sınırlılıklar…………………………………………………………………………..8
1.5. Sayıltılar……………………………………………………………………………..9
1.6. Tanımlar……………………………………………………………………………..9

BÖLÜM II

KURAMSAL AÇIKLAMALAR VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1. Kuramsal Açıklamalar………………………………………………………..........11


2.1.1. Ergenlik………………………………………………………………..........11
2.1.1.1. Ergenlikle İlgili Kuramsal Açıklamalar……………………………13
2.1.1.2. Ergenlik Dönemi Psikolojik Problemleri……………………..........18
2.1.2. Ruh Sağlığı…………………………………………………………….........22
2.1.2.1. Ruhsal Sağlıkla İlgili Kuramsal Açıklamalar………………………27
2.1.3. Öznel İyi Oluş…………………………………………………………. …...30
2.1.3.1. Öznel İyi Oluşu Etkileyen Değişkenler……………………….........32
2.1.3.2. Öznel İyi Oluşla İlgili Kuramsal Açıklamalar……………………...33
2.2. İlgili Araştırmalar………………………………………………………………….36
2.2.1. Psikolojik Belirtiler- Genel Sağlık Örüntüleri ile İlgili Yurt Dışında
Yapılan araştırmalar…………………………………………………………37
vii

2.2.2. Psikolojik Belirtiler- Genel Sağlık Örüntüleri ile İlgili Yurt İçinde
Yapılan Araştırmalar………………………………………………………...41
2.2.3. Öznel İyi Oluşla İlgili Yurt Dışında Yapılan Araştırmalar…………………44
2.2.4. Öznel İyi Oluşla İlgili Yurt İçinde Yapılan Araştırmalar……………..........49

BÖLÜM III

YÖNTEM

3.1. Araştırmanın Modeli……………………………………………………………….54

3.2. Evren ve Örneklem………………………………………………………………...54


3.3. Veri Toplama Araçları……………………………………………………………..57
3.3.1. Kısa Semptom Envanteri……………………………………………………57
3.3.2. Genel Sağlık Anketi…………………………………………………………59
3.3.3. Öznel iyi Oluş Ölçeği (Lise Formu)………………………………………...61
3.3.4. Sosyometrik Statü Ölçeği…………………………………………………...62
3.4. Veri Toplama İşlemi……………………………………………………………….63
3.5. Verilerin İstatistiksel Analizi…………………………………………………........63

BÖLÜM IV

BULGULAR

4.1. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Kız ve Erkek Ergenlerin Psikolojik
Belirtilerine ve Genel Sağlık Örüntülerine İlişkin Bulgular……………………...65
4.1.1. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Anksiyete Alt Ölçeği Puanlarına
İlişkin Bulgular……………………………………………………………...65
4.1.2. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçeği Puanlarına
İlişkin Bulgular……………………………………………………………...66
4.1.3. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Olumsuz Benlik Alt Ölçeği Puanlarına
İlişkin Bulgular…………………………………………………………........68
4.1.4. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Somatizasyon Alt Ölçeği Puanlarına
İlişkin Bulgular……………………………………………………………...70
4.1.5. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Hostilite Alt Ölçeği Puanlarına
İlişkin Bulgular……………………………………………...........................71
viii

4.1.6. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi Puanlarına


İlişkin Bulgular…………………………………….......................................73
4.1.7. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Belirti Toplamı İndeksi Puanlarına
İlişkin Bulgular…………………………………….......................................74
4.1.8. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Semptom Rahatsızlık İndeksi Puanlarına
İlişkin Bulgular…………………………………….......................................76
4.1.9. Ergenlerin Genel Sağlık Anketi Puanlarına İlişkin Bulgular………….........77
4.2. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Sosyometrik Statüleri Farklı Ergenlerin
Psikolojik Belirtilerine ve Genel Sağlık Örüntülerine İlişkin Bulgular .………….79
4.2.1. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Anksiyete Alt Ölçeği Puanlarına
İlişkin Bulgular……………………………………………...........................79
4.2.2. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçeği Puanlarına
İlişkin Bulgular……………………………………………………………...80
4.2.3. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Olumsuz Benlik Alt Ölçeği Puanlarına
İlişkin Bulgular……………………………………………………..……….82
4.2.4. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Somatizasyon Alt Ölçeği Puanlarına
İlişkin Bulgular………………………………………………………………83
4.2.5. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Hostilite Alt Ölçeği Puanlarına
İlişkin Bulgular……………………………………………………...…........85
4.2.6. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi Puanlarına
İlişkin Bulgular……………………………………………………………...86
4.2.7. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Belirti Toplamı İndeksi Puanlarına
İlişkin Bulgular………………………………………………………….......88
4.2.8. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Semptom Rahatsızlık İndeksi Puanlarına
İlişkin Bulgular……………………………………………………………...89
4.2.9. Ergenlerin Genel Sağlık Anketi Puanlarına İlişkin Bulgular……………….91
4.3. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Kız ve Erkek Ergenlerin Öznel İyi Oluş
Ölçeği Puanlarına İlişkin Bulgular………………………………………………...92
4.4.Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Sosyometrik Statüleri Farklı Ergenlerin
Öznel İyi Oluş Ölçeği Puanlarına İlişkin Bulgular………………………………...93
4.5.İncelenen Yaş Grubunda Ortalama Değerlerin Üzerinde Psikolojik Problemlere
Sahip Ergenlere İlişkin Bulgular……………………………………………….......95
ix

BÖLÜM V

TARTIŞMA VE YORUM

5.1. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Kız ve Erkek Ergenlerin Psikolojik
Belirtilerine ve Genel Sağlık Örüntülerine İlişkin Tartışma ve Yorum………......97
5.2. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Sosyometrik Statüleri Farklı Ergenlerin
Psikolojik Belirtilerine ve Genel Sağlık Örüntülerine İlişkin Tartışma ve
Yorum………………………………………………………………………….....101
5.3. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Kız ve Erkek Ergenlerin Öznel İyi
Oluş Düzeylerine İlişkin Tartışma ve Yorum………………………………….....103
5.4. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Sosyometrik Statüleri Farklı Ergenlerin
Öznel İyi Oluş Düzeylerine İlişkin Tartışma ve Yorum……………………….....104
5.5. İncelenen Yaş Grubunda Ortalama Değerlerin Üzerinde Problemlere Sahip
Ergenlerin Psikolojik Belirti Türü ve Genel Sağlık Örüntülerine İlişkin Tartışma
ve Yorum………………………………………………………………………....105

BÖLÜM VI

SONUÇ VE ÖNERİLER

6.1. Sonuçlar…………………………………………………………………………..107
6.2. Öneriler……………………………………………………………………….......108

KAYNAKÇA………………………………………………………………………....111
EKLER…………………………………………………………………………….....126
ÖZGEÇMİŞ……………………………………………………………………….....139
x

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa No
Tablo. 1: Örneklemde Yer Alan Okulların Cinsiyete Göre Dağılımı………………….55
Tablo. 2: Fen Lisesine ve Genel Liseye Devam Eden Ergenlerin Cinsiyete Göre
Dağılımı……………………………………………………………………..56
Tablo. 3: Örneklemde Yer Alan Okulların Sınıf Düzeylerine Göre Dağılımı……...…56
Tablo. 4: Ergenlerin Cinsiyet, Sosyometrik Statü ve Devam Edilen Okul Türü
Açısından Özellikleri……………………………………………………......57
Tablo. 5: Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Anksiyete Alt Ölçek Puanlarının
Cinsiyete Göre Mann-Whitney U Testi Sonucu…………………………….65
Tablo. 6: Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Anksiyete Alt Ölçek Puanlarının
Devam Edilen Okul Türüne Göre t- Testi Sonuçları……………………......66
Tablo. 7: Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçek Puanlarının
Cinsiyete Göre Mann-Whitney U Testi Sonucu……………………….........67
Tablo. 8: Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçek Puanlarının
Devam Edilen Okul Türüne Göre t- Testi Sonuçları……………...………...68
Tablo. 9: Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Olumsuz Benlik Alt Ölçek Puanlarının
Cinsiyete Göre Mann-Whitney U Testi Sonucu……………………….........69
Tablo. 10: Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Olumsuz Benlik Alt Ölçek Puanlarının
Devam Edilen Okul Türüne Göre t- Testi Sonuçları…………………........69
Tablo. 11: Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Somatizasyon Alt Ölçek Puanlarının
Cinsiyete Göre Mann-Whitney U Testi Sonucu…………………………...70
Tablo. 12: Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Somatizasyon Alt Ölçek Puanlarının
Devam Edilen Okul Türüne Göre t- Testi Sonuçları………………………71
Tablo. 13: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Kısa Semptom
Envanteri Hostilite Alt Ölçek Puanlarının Betimsel İstatistikleri………….72
Tablo. 14: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Kısa Semptom
Envanteri Hostilite Alt Ölçek Puanlarının ANOVA Sonuçları………........72
Tablo. 15: Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi
Puanlarının Cinsiyete Göre Mann-Whitney U Testi Sonucu………………73
Tablo. 16: Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi Alt
Ölçek Puanlarının Devam Edilen Okul Türüne Göre t- Testi Sonuçları…...74
xi

Tablo. 17: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Kısa Semptom
Envanteri Belirti Toplamı İndeksi Puanlarının Betimsel İstatistikleri……..75
Tablo. 18: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Kısa Semptom
Envanteri Belirti Toplamı İndeksi Puanlarının ANOVA Sonuçları……….75
Tablo. 19: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Kısa Semptom
Envanteri Semptom Rahatsızlık İndeksi Puanlarının Betimsel
İstatistikleri………………………...............................................................76
Tablo. 20: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Kısa Semptom
Envanteri Semptom Rahatsızlık İndeksi Puanlarının ANOVA
Sonuçları………………………………………..………………………….77
Tablo. 21: Ergenlerin Genel Sağlık Anketi Puanlarının Cinsiyete Göre t-Testi
Sonuçları…………………………………………………………………...78
Tablo. 22: Ergenlerin Genel Sağlık Anketi Puanlarının Devam Edilen Okul Türüne
Göre Mann-Whitney U Testi Sonucu……………………………………...78
Tablo. 23: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Anksiyete Alt Ölçek Puanlarının Betimsel
İstatistikleri……………………………………………...………………….79
Tablo. 24: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Anksiyete Alt Ölçek Puanlarının ANOVA
Sonuçları……………………………………………………………………80
Tablo. 25: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçek Puanlarının Betimsel
İstatistikleri…………………………………………………………………81
Tablo. 26: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçek Puanlarının ANOVA
Sonuçları……………………………………………………………………81
Tablo. 27: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Olumsuz Benlik Alt Ölçek Puanlarının Betimsel
İstatistikleri…………………………………………………………………82
Tablo. 28: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Olumsuz Benlik Alt Ölçek Puanlarının ANOVA
Sonuçları………………………………………………………………........83
xii

Tablo. 29: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Somatizasyon Alt Ölçek Puanlarının Betimsel
İstatistikleri…………………………………………………..…………….84
Tablo. 30: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Somatizasyon Alt Ölçek Puanlarının ANOVA
Sonuçları……………………………………………………………………84
Tablo. 31: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Hostilite Alt Ölçek Puanlarının Betimsel
İstatistikleri…………………………………………………………………85
Tablo. 32: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Hostilite Alt Ölçek Puanlarının ANOVA
Sonuçları………………………………………………………….………...86
Tablo. 33: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi Puanlarının Betimsel
İstatistikleri…………………………………………………………………87
Tablo. 34: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi Puanlarının ANOVA
Sonuçları……………………………………………………….…………...87
Tablo. 35: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Belirti Toplamı İndeksi Puanlarının Betimsel
İstatistikleri……………………………………………………….……...…88
Tablo. 36: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Belirti Toplamı İndeksi Puanlarının ANOVA
Sonuçları…………………………………….……………………………....89
Tablo. 37: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Semptom Rahatsızlık İndeksi Puanlarının Betimsel
İstatistikleri…………………………………………………………………90
Tablo. 38: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Semptom Rahatsızlık İndeksi Puanlarının ANOVA
Sonuçları…………………………………………….……………………...90
Tablo. 39: Ergenlerin Genel Sağlık Anketi Puanlarının Sosyometrik Statülerine Göre
t-Testi Sonuçları……….…………………………………………………...91
Tablo. 40: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Öznel İyi Oluş
Ölçeği Puanlarının Betimsel İstatistikleri……….………………………….92
xiii

Tablo. 41: Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Öznel İyi Oluş
Ölçeği Puanlarının ANOVA Sonuçları…………………………………….93
Tablo. 42: Ergenlerin Öznel İyi Oluş Ölçeği Puanlarının Sosyometrik Statülerine Göre
Mann-Whitney U Testi Sonucu…………………………………….………94
Tablo. 43: Ergenlerin Öznel İyi Oluş Ölçeği Puanlarının Devam Edilen Okul Türüne
Göre t- Testi Sonuçları……………………………………………………..94
Tablo. 44: İncelenen Yaş Grubunda Ortalama Değerlerin Üzerinde Psikolojik
Problemlere Sahip Ergenlerin Betimsel İstatistikleri, Frekans Dağılımları
ve Yüzdelik Oranları……………………………………………………….95
xiv

EKLER LİSTESİ

Sayfa No
EK 1. Kısa Semptom Envanteri…………………………………………………........126
EK 2. Öznel İyi Oluş Ölçeği………………………………………………………….131
EK 3. Genel Sağlık Anketi……………………………………………………………135
EK 4. Sosyometrik Statü Ölçeği……………….……………………………………..137
EK 5. Açıklama……………………………………………………………………….138
1

BÖLÜM I

GİRİŞ

1.1.Problem

İnsan, yaşamı boyunca farklı gelişim dönemlerinden geçmekte ve her dönemde


farklı özellikler göstermektedir. Ergenlik dönemi, insan yaşamında bir geçiş dönemi
olması itibarı ile dikkat çeken ve üzerinde çalışılan bir alan olmuştur. Ergen, bu
dönemde hem toplumsal olarak kendini ispat etme çabası içinde hem de mesleki ve
kişisel hedeflerine ulaşmak için uğraş göstermektedir. Ergenliğin getirdiği farklı
alanlardaki hızlı değişimler ve bunlara uyum sağlama davranışları, ergeni farklı problem
alanları ile karşı karşıya bırakmaktadır (Kim, 2003).

Ergenlik döneminin çalkantılı ve sorunlu olduğu düşüncesinden hareket eden


kuramların yanı sıra bazı kuramlar bu dönemin sorunlu bir dönem olmadığını
belirtmiştir. Hall ve Sullivan ergenliği “ fırtınalar ve stres dönemi” olarak nitelendirmiş,
Psikoanalitik görüş ergenliği “ karmaşa” dönemi olarak tanımlamıştır. Buna karşın
Bandura ve Spranger ergenliğin bunalımlı bir dönem olduğu fikrine karşı çıkmışlardır.
Fakat ergenlik dönemi, çocukluk dönemi ile kıyaslandığında bu dönemde uyum ve
davranış problemlerinde artış gözlendiği araştırıcıların çoğu tarafından kabul
görmektedir. Ergenlerle yapılan çalışmalarda psikopatolojik belirtiler ve özellikle
depresyonun görülme sıklığının oldukça yüksek olduğu gözlenmiştir (Eskin, 2000,
2001; Bilal, 2005; Dopheide, 2006; Eskin, Ertekin, Harlak ve Dereboy, baskıda).

Ergenlik döneminde biyolojik, psikolojik ve sosyal alanlarda belirgin gelişimsel


değişiklikler yaşanmaktadır (Cicchetti ve Rogosch, 2002). Biyolojik olarak ergen,
vücudunda meydana gelen değişikliklere uyum sağlamak için çaba harcarken biyolojik
değişimle bağlantılı olarak ortaya çıkan cinsel dürtülerle baş etmek durumundadır.
Ergen, bu çağda dönemsel olgunlaşmayla ilişkili olarak ortaya çıkan bilişsel yetiler ve
cinsel uyanışla birlikte yeni psikolojik tepkiler ve davranışlar sergilemektedir (Erikson,
1968). Her gelişim döneminde bireyden başarması beklenen görevler vardır. Bu
gelişimsel ödevlerin başarılı bir şekilde tamamlanması bireyin kişilik oluşumunda
etkilidir. Gelişimsel görevlerle ilişkili olarak bebeklik döneminden getirilen temel
2

güven- güvensizlik, girişim- suçluluk gibi gelişim özellikleri ergen gelişiminde önem
kazanmaktadır. Çocukluk evrelerinin gelişimsel görevlerinin yerine getirilememesi bir
sonraki evreye geçişte ergeni zorlayarak kendini aşmak için daha çok uğraşmasına
neden olmaktadır. Bu olumsuz öğeler, ergenin girdiği uğraşlardan yenilgi ile ayrılması
veya öyle yaşaması tehlikesini arttırmaktadır. İster gerçek ister kurgusal olsun üst üste
gelen yenilgiler, art arda yaşanan düş kırıklıkları, olumsuz öğelerin kişilikte derin izler
bırakmasına neden olarak genci kimlik bocalamasına doğru iteler (Dereboy, 1993).
Ergenlik döneminde diğer bir önemli nokta da sosyal olarak ergenden beklentilerin
artması ve bu beklentiler doğrultusunda ergenin sorumluluklar üstlenmesidir.

Ergenliğin ilk yıllarında umut ve suçluluk, güven ve güvensizlik duyguları


içinde şaşkın ve tutarsız davranışlar gösteren ergen, ergenliğin sonlarına doğru tutarlı ve
belirgin davranış örüntüleri geliştirir. Ergenin öz kimliğine ulaşma başarısı, ergenlik
döneminde sağlıklı gelişimin göstergelerinden biridir. Kimlik duygusunun kararlılık
göstermesi beklenen ergenin sevme, düşünme, iletişim kurma ve yaratma, kendini
kontrol etme yetilerini geliştirebilmesi ve diğerlerine şefkat duyabilmesi için sağlıklı
ilişki örüntülerine sahip olmasını gerekmektedir (Greenspan ve Breslau- Lewis, 1999).
Ergenlik döneminde öz kimliğine ulaşma çabasında başarısız olan genç, yetişkin
yaşamında diğerleriyle yakınlaşmaktan korkma, yalnız kalma isteği, kişilerarası
ilişkilerde yakın dostluklar kuramama, duygusal yalıtım gibi davranışlar
gösterebilmektedir. Ergenin kendisi ve yaşadığı çevre hakkında olumlu duygulara sahip
olması, kendi kendini beğenme, diğerleri tarafından kabul görme, istenme düşüncesi ve
yaşadığı dünyanın problemleriyle başa çıkma gücüne sahip olma davranışları
göstermesi onun gelecekte uyumlu ve sağlıklı bir birey olacağının habercisidir. Bu
bağlamda, ergenin olumlu bir benlik geliştirebilmesi için diğerleri tarafından kabul
görmesi ve bazı alanlarda başarı göstermesi gerekmektedir. Kendi yolunu bulma
çabasındaki ergene koşulsuz sevgi ve anlayış içinde bağımsız davranma fırsatı verilerek
kendi kendine karar verme ve özgüven duyguları geliştirilmelidir.

Büyüme ve cinsel gelişmenin getirdiği farklılıklara alışma ve yeni duruma


uygun davranışlar ve tutumları öğrenme sırasında ortaya çıkan gerginlikler, ergenlik
dönemindeki bazı bireyleri ruhsal bakımdan hassas yapmaktadır (Kulaksızoğlu, 2004).
Bu dönemde ergenin, zayıf ya da şişman olmak, yeterince uyuyamamak gibi sağlığı ile
kaygıları, özgüven eksikliği, kendini yetersiz görmek gibi kişiliği ile kaygıları, cinsel
3

sorunlarını ve başka özel sorunlarını anne- baba ile konuşamamak, çocuk yerine
konulmak gibi aile ve evle ilgili kaygıları, yanlış anlaşılmak, yeni insanlarla tanışma
korkusu duymak gibi toplum içindeki durumuyla ilgili kaygıları, karşı cinsten arkadaşı
olmamak, daha güzel veya yakışıklı olmak gibi kız- erkek arkadaşlığı ile ilgili kaygıları,
ölüm korkusu, doğru ve yanlış olanı bilmemek gibi din ve ahlak konularındaki
kaygıları, dikkatini toplayamamak, kendini söz ve yazı ile anlatamamak gibi okulla
ilgili kaygıları, para kazanmak, yeteneklerini tanımak gibi meslek seçimi ile ilgili
kaygıları oluşabilmektedir (Yörükoğlu, 2004).

Gökler (2003) 18 yaşın altındaki çocuk ve ergenlerin %12 ile %22’sinin ruh
sağlığı hizmetlerine gereksinim duyduğunu ve yaklaşık 7. 5 milyon çocuk ve ergenin bir
veya daha fazla psikolojik bozukluk gösterdiğine işaret etmektedir. Bu sonuç, ergenler
için psikolojik desteğin önemini gösterirken psikolojik bozuklukların tedavisinin yanı
sıra çocuk ve ergenler için koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi ve
ergenlerin iyi oluşlarını korumanın önemini vurgulamaktadır. Akademik başarı, sosyal
etkinliklerde bulunma, benlik algısının yüksek olması, okula ilişkin olumlu tutumların
ergenler için davranış sistemi içinde koruyucu faktörler olduğu belirtilmektedir (Jessor,
Turbin, Costa, Dong, Zhong ve Wang, 2003). Magyary (2002), ruh sağlığı için,
hastalıkların en aza indirgeme çabasının yanı sıra olumlu niteliklerin arttırılmasını dile
getirmiştir. Ergenler, gelişim döneminin getirdiği bazı özellikler ve çevresel faktörlerin
etkileşimi ile risk altına girmektedir. Problem davranışlar, kısa süreli olarak ergenin
kendini iyi hissetmesini sağlamasına rağmen genel olarak bakıldığında onun hem
fiziksel hem de ruh sağlığını, iyilik halini ve gelişimini tehlikeye atan davranışlardır
(Siyez, 2007). Ergenlik döneminde intihar, ölüm nedenleri arasında dikkat çekicidir.
Ayrıca ergen hamilelikleri, madde kullanımı, şiddet, saldırganlık gibi sorunlar ergenleri
tehdit etmektedir. Ülkemizde intihar üzerine yapılan çalışmalarda intihar girişiminde
kızların erkeklere göre daha yüksek oranda girişimde bulunurken intiharı gerçekleştirme
oranında erkeklerin kızlara göre daha fazla risk altında olduğu görülmektedir (Eskin,
2000, 2001; Sayıl ve Devrimci- Özgüven, 2002).

Ergenlere yönelik psikolojik destek çalışmaları ile ergenlerin psikolojik


sağlamlıkları arttırılarak esneklik kazanmalarına olanak verilmesi ve güçlü yanlarının
ortaya çıkarılması çok önemlidir. Shore (1998) güçlü tarafların geliştirilmesinin zayıf
tarafları onarmaktan daha önemli olduğuna dikkat çekmektedir.
4

Araştırmada ele alınan öznel iyi oluş düzeyi, Keyes, Shmotkin ve Ryff (2002),
Hayes ve Joseph (2003) ve Chico- Libran (2006) tarafından yapılan çalışmalarda
nevrotizm ile yakın olarak ilişkilendirilmiştir. Psikoloji alanında yapılan araştırmaların
birçoğu, sorun bulma ve sorunu düzeltme eğiliminde olmuş ve bireyin güçlü yönlerini
araştırmak ve geliştirmek üzerine fazla çalışılmamıştır. Oysa pozitif psikoloji alanın
gelişmesine duyulan ihtiyaçla birlikte bireyin olumsuz duygularla mücadele etmesi ve
iyilik halini arttırması amaçlanmaktadır (Wellner ve Adox, 2000).

İlgili alanyazın incelendiğinde, psikolojik belirtilerle ilgili olarak bazı


demografik faktörler, aile ve akademik başarı arasındaki ilişkilerin araştırıldığı
görülmektedir. Araştırmalar kızlar arasında depresyon (Takakura ve Sakihara, 2000;
Coelho, Martins ve Barros, 2002; Riuttala, 2006; Clark, Haines, Head, Klineberg,
Arephin, Viner, Taylor, Booy, Bhui ve Stansfeld, 2007; Hankin, Mermelstein ve
Roesch, 2007), anksiyete (Essau, Conradt ve Petermann, 2000; Puskar, Sereika ve
Haller, 2003; Letcher, 2005; Palapattu, Kingery ve Ginsburg, 2006), somatizasyon
(Baldwin, Harris ve Chambliss, 1997; Aarq, Haugland, Hetland, Torsheim, Samdal ve
Wold, 2001; Kirkcaldy, Siefen ve Furnham, 2003) gibi psikolojik belirtilerin daha
yaygın olduğunu ortaya koymuştur. Çekici (2003) çalışmasında ise kızların toplam
problem puanlarının erkeklerden daha yüksek olduğunu gözlemiştir. Ayrıca
araştırmalar, akademik başarı ile depresyon arasında (Coelho ve diğerleri, 2002;
Undheim ve Sund, 2005) ilişki olduğunu göstermektedir.

Öznel iyi oluş ile ilgili alanyazına bakıldığında bazı demografik özellikler, din,
benlik saygısı ile arasındaki ilişkiler ve yaşlılar üzerinde sıklıkla çalışıldığı
görülmektedir. Öznel iyi oluş ile cinsiyet (Katja, Paivi, Marja- Terttu ve Pekka, 2002;
Konu, Lintonen ve Rimpela, 2002; Atienza, Balaguer ve Garcia- Merita, 2003;
Ben- Zur, 2003; Tong ve Song, 2004; Hofer, Kartner, Chasiotis, Busch ve Kiessling,
2007; Quinn ve Duckworth, 2007), din (Iecovich, 2002; Ardelt, 2003; Krause, 2003) ve
benlik saygısı (Cuellar, Bastida ve Braccio, 2004; Morina ve von Collani, 2006)
arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Ülkemizde öznel iyi oluş ile ilgili çalışmalar oldukça
sınırlıdır ve çoğunlukla yaşam doyumu ve iyi olma kavramları altında ele alınmıştır.
Köker (1991), Yetim (1991), Nalbant (1993), Çetinkaya (2004) ve Gündoğar,
Sallan- Gül, Uskun, Demirci ve Keçeci (2007) yaşam doyumu kavramını yaptıkları
çalışmalarında ele alırken Kalafat (1996) mutluluk kavramını ele almıştır. Sarı (2003)
5

ve Doğan (2004) iyilik hali kavramını araştırmışlardır. Öznel iyi oluş ile ilgili
araştırmalar ise Cenkseven (2004), Tuzgöl- Dost (2004), İlhan (2005) ve
Özen (2005)’ in çalışmalarında ele alınmıştır. Bu çalışmalar içinde ergenlerin öznel iyi
oluşları ile ilgili çok az araştırma mevcuttur.

Sunulan bu çalışmada ergen dünyasındaki problemler araştırılırken öznel iyi oluş


değişkenin göstergelerinden birinin nevrotizm olduğu düşüncesinden hareketle
psikolojik belirtiler ve genel sağlık örüntüleri yanında ergenlerin öznel iyi oluş
düzeyleri de incelenmiştir. Yapılan çalışmalar (Keyes ve diğerleri, 2002; Hayes ve
Joseph, 2003; Cenkseven, 2004 ve Chico- Libran, 2006) nevrotizmin öznel iyi oluş
üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. Yapılan çalışmalar sonucunda, nevrotizm ve
öznel iyi oluş arasında negatif bir ilişki olduğu görülmüştür. Nevrotizm puanları yüksek
ise öznel iyi oluş düşmektedir. Yine bireylerin öznel iyi oluşları üzerinde onların sosyal
ilişkilerinin önemi (Falkman, 1973; Campbell, Converse ve Rodgers, 1976; Mitchell,
1976; Anderson, 1977; Akt. Yetim, 2001; Requena, 1995; Diener ve Seligman, 2002)
dikkat çekici olduğundan ve psikolojik belirtilerle ilişkili bir değişken olduğu ortaya
konulduğu için (Ollendick, Borden ve Greene, 1992; Fronen ve Nurmi, 2001;
Zettergren, Bergman ve Wangby, 2006) sosyometrik statü değişkeninin etkisi
araştırmada ele alınmıştır.

Ayrıca Ülkemizde ergenlerin mesleki yönelimleri ve tercihleri ÖSS gibi kritik


sınavlar sonucunda belirlendiği için ergenlerin eğitim aldıkları okulların niteliklerinin
önemi göz önünde tutularak okul türü de bu çalışmada incelenmiştir. Şöyle ki, gencin
okuduğu lisenin eğitim programı ve öğretmenleri onun ÖSS sınavında göstereceği
başarıyı çarpıcı bir şekilde etkilemektedir. Ülkemizdeki eğitim sisteminde fen liseleri
hem eğitim programı hem de öğretmenleri açısından ÖSS sistemi sonuçlarında en
başarılı okullar olarak yer almaktadır. Genel liseler ise ÖSS sisteminde en başarısız
liseler arasındadır (Öğrenci Seçme ve Yerleştirme merkezi [ÖSYM] 2005, 2007, 2008).
Gençlerin gelecekleri açısından önemli bir dönüm noktası olması itibarı ile ÖSS süreci
onları psikolojik olarak yoğun bir baskı altına alabilmektedir. Yukarıda belirtilen
bilgiler ışığında bu çalışmada, fen lisesi ve genel liselere devam eden ergenlerin
psikolojik belirti türleri, genel sağlık örüntüleri ve öznel iyi oluş düzeyleri cinsiyet ve
sosyometrik statü değişkenleri açısından ele alınmaktadır.
6

1.2. Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın genel amacı, fen lisesi ve genel liseye devam eden ergenlerin
genel sağlık örüntüleri, psikolojik belirti türleri ve öznel iyi oluş düzeylerinin cinsiyet
ve sosyometrik statü değişkenleri açısından farklılık gösterip göstermediğini
belirlemektir.

Bu genel amaç çerçevesinde aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır:

1. Fen ve genel lise öğrencilerinin psikolojik belirti türleri ile genel sağlık
örüntüleri cinsiyete göre faklılaşmakta mıdır?

2. Fen ve genel lise öğrencilerinin psikolojik belirti türleri ile genel sağlık
örüntüleri sosyometrik statülerine göre farklılaşmakta mıdır?

3. Fen ve genel lise öğrencilerinin öznel iyi oluş düzeyleri cinsiyete göre
değişmekte midir?

4. Fen ve genel lise öğrencilerinin öznel iyi oluş düzeyleri sosyometrik


statülerine göre değişmekte midir?
5. İncelenen yaş grubunda psikolojik belirti türü ve genel sağlık örüntüleri
açısından ortalama değerlerin üzerinde problemlere sahip öğrencilerin oranı nedir?

1.3. Araştırmanın Önem ve Gerekçesi

Bir insanın yaşamı, gelişim dönemlerinden ve ilgili gelişim ödevlerinden


oluşmaktadır. Her gelişim döneminin sağlıklı bir şekilde atlatılması kişinin yaşamına
sağlıklı ve uyumlu bir şekilde devam edebilmesine olanak sağlamaktadır. Ergenlik
dönemi, bu gelişim dönemlerinden en karmaşık olanı ve en yoğun yaşanılan dönem
olması ile dikkat çekmektedir.

Lise yıllarına denk gelen ergenlik dönemi, akademik yönden başarıların


beklendiği, sınavların baskısının fazla olduğu ve bir mesleğe yönelme zorunluluğunun
olduğu gelecek ve işsizlik kaygısının artarak geleceğe yön verme çabalarının
yoğunlaştığı bir dönemdir. Akademik başarı ve okula ilişkin olumlu tutumların
7

psikolojik problemler açısından koruyucu bir fonksiyonu olduğu ortaya konmuş olduğu
için ( Jessor ve diğerleri, 2003; Siyez, 2007) okul türünün bu araştırma için incelenmesi
gereken anlamlı bir değişken olduğu düşünülmektedir.

Son üç yılın istatistikleri göstermektedir ki fen liseleri, ülkemizde akademik


yönden en başarılı liselerdir (ÖSYM, 2005, 2007, 2008) ve fen liselerinin amacı “ bilim
adamı” yetiştirmektir (Sönmez, 1998). Fen liselerinin ders programı diğer liselere
oranla daha yoğundur ve bu liselerde okuyan ergenlerden hem ailelerin hem de
öğretmenlerin ayrıca devletin ve toplumun beklentileri çok yüksektir. Fen liselerinde
okuyan ergenler, akademik başarı açısından akranlarına göre daha fazla başarı
göstermekte (ÖSYM, 2005, 2007, 2008) ve bu ergenlerin okullarına ilişkin daha olumlu
tutum sergiledikleri gözlenmektedir.

Ayrıca fen liselerine devam eden ergenler akademik başarı konusunda kendi
aralarında birbirlerine baskı yapabilmektedirler. Öğrenciler arasında gözlenebilen
akademik rekabet, onları akademik başarı konusunda birbirleri ile yarış haline
getirebilmektedir. Fen lisesi öğrencileri kendi başarılarının ötesinde, arkadaşlarının
başarılarını da yakından takip ederek birbirleri ile mücadele edebilen, hırslı ve rekabetçi
özellikler gösterebilen, paylaşmayı sevmeyen öğrencilerdir.

Aynı zamanda fen liselerinde okuyan ergenler ailelerinden uzakta, yatılı olarak
kaldıkları için aile desteğinden mahrum, kendi güçlükleri ile kendileri mücadele etmek
zorunda kalabilmektedir ve bu noktada sosyal destek azlığı bir risk faktörü olmaktadır.

Yine, bu okullarda akademik ders programının yoğunluğu nedeni ile ergenlerin


kendilerini ifade edebilecekleri sosyal, kültürel ve spor faaliyetleri pek
yapılamamaktadır. Bu da ergenlerin üzerinde ayrıca baskıya neden olabilmektedir. Bu
nedenlerden dolayı fen liselerinde okuyan ergenler, psikolojik açıdan güçlükler
yaşayabilmektedir. Şöyle ki; kaldıkları pansiyona ve okul eşyalarına sıklıkla zarar verip
kullanılamaz hale getirme, arkadaş ilişkilerinde zayıf, sosyal olarak izole olma, kendini
üstün görme, arkadaşlarına ve hayvanlara zarar verme, yeme bozuklukları gibi
problemler görülebilmektedir.
8

Genel liselere devam eden öğrenciler, akademik açıdan başarısızlık duygusunu


yoğun olarak yaşamaktadırlar. Genel lisedeki ders programlarının fen liselerinin ders
programına göre akademik açıdan daha zayıf olduğu düşünüldüğünde (Sönmez, 1998)
üniversite sınavında başarısız olup bir yüksek öğretim programına yerleşememe
endişesi genel liselerde okuyan ergenlerin işsizlik ve gelecek kaygılarını arttırarak
umutsuzluğa ve olumsuz bakış açısı geliştirmelerine neden olabilmektedir.

Ruh sağlığı ve problem davranışlar açısından okul türü değişkeni hem koruyucu
faktörler hem de risk faktörleri içermektedir. Fen lisesi öğrencilerinin akademik başarı,
okula ilişkin olumlu tutumlar, yüksek benlik saygısı açısından bu koruyucu faktörlere
sahip oldukları düşünülürken (Karaduman, 1997; Özdel, Bostancı, Özdel ve
Oğuzhanoğlu, 2002) genel lise öğrencilerinde okula karşı olumlu tutumlarda, akademik
başarıda eksiklikler olabilmektedir. Buna karşın fen lisesi öğrencilerinin içinde
bulundukları rekabetçi koşullar, beklenti yüksekliği ve sosyal destek konusundaki
yetersizlikleri psikolojik belirtiler açısından tetikleyici faktörler olabilir.

Bu araştırma sonucunda elde edilecek bulguların ilgili konuda yol göstereceği ve


ergenlerin psikolojik olarak daha sağlıklı olabilmesi için ilgili kurumlara (Milli Eğitim
Bakanlığı, fen liseleri, aileler...) koruyucu psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri
bağlamında ışık tutacağı düşünülmektedir.

1.4. Sınırlılıklar

1. Araştırma bulguları, Adana ve Mersin merkez ilçelerindeki fen liselerine ve


genel liselere devam eden ergenlere genellenebilir. Araştırma, 2006- 2007
eğitim- öğretim yılında Adana ve Mersin merkez ilçelerinde bulunan Adana Fen Lisesi,
Adana Ahmet Kurttepeli Lisesi, Mersin Fen Lisesi ve Mersin Dumlupınar Lisesi
okullarının 9, 10 ve 11. sınıflarına devam eden öğrenciler (ergenler) ile sınırlıdır.

2. Araştırmanın bağımlı değişkeni olan psikolojik belirti türleri, genel sağlık


örüntüleri ve öznel iyi olma , “ Kısa Semptom Envanteri”, “ Genel Sağlık Anketi”,
“ Öznel İyi Oluş Ölçeği” nin ölçtüğü niteliklerle sınırlıdır.
9

3. Araştırmanın bağımsız değişkeni sosyometrik statü, “ Sosyometrik Statü


Ölçeği”nin ölçtüğü niteliklerle sınırlıdır.

1.5. Sayıltılar

Bu araştırmada aşağıdaki sayıltılardan hareket edilmiştir:

1. Araştırmada kullanılan veri toplama araçları, ölçülmek üzere hazırlandığı


özellikleri ölçebilme gücüne sahiptir.

2. Katılımcılar (örneklemdeki kişiler) “ Kısa Semptom Envanteri”, “ Genel


Sağlık Anketi”, “ Öznel İyi Oluş Ölçeği” ve “ Sosyometrik Statü Ölçeği”ni içtenlikle
yanıtlamışlardır.

1.6. Tanımlar

Ergenlik: Ergenlik biyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik geçiş


dönemlerinden oluşan, çocukların yetişkin rolleri için hazırlandığı, çocukluğun
olgunlaşmamışlığından yetişkinliğin olgunluğuna doğru bir hareket, hızlı büyüme ve
gelişmenin olduğu ve geleceğe hazırlık yapılan 10 yaşlarında başlayıp 20’ li yaşların
başlarında sona eren bir zaman dilimidir (Steinberg, 2002; s: 3- 4).

Ruh Sağlığı: İstatistiksel tanım: Çoğunluğa uyan ve çan eğrisinin iki aşırı
ucunda kalmayan kişi normaldir.
Klinik Tanım: Klinik açıdan normali tanımlayabilmek için değişik ölçütler
içeren görüşler vardır. Bunlar:
a- Çevreye uyum yapabilme,
b- Bireyde aşırı bunaltının (anxiety ) ya da psikiyatrik belirtinin olmaması,
c- Psikanalistler normalin ölçütü olarak id, ego ve süperego arasındaki dengeyi
ele almışlardır (Öztürk, 2001; s: 107- 108).

Fen Lisesi: Yüksek öğretim programına ve nitelikli bir meslek eğitimine


hazırlayan, bilimsel gerçeklere, problemlere ve yöntemlere ait temel bilgilerin
öğretildiği, yabancı dil, fen bilimleri, sosyal bilimler, Türkçe, matematik, sanat ve spor
alanlarında akademik derslerin yanı sıra matematik ve fen derslerinin ağırlıklı olarak
10

okutulduğu, eğitim süresinin 1 yıl hazırlık olmak üzere 4 yıl olduğu (Milli Eğitim
Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’ nun 09.08.2002 tarih ve 294 sayılı kararı ile
liselerdeki hazırlık sınıfları kaldırılarak eğitim süresi 4 yıla çıkarılmıştır.) ve sınavla
öğrenci alan liselerdir (Sönmez, 1998; s: 17).

Genel Lise: Üniversite düzeyinde kazanılacak mesleklere ilişkin dersleri


kolayca öğrenebilmek ve izleyebilmek için nitelikli bir meslek eğitimine hazırlayan,
yabancı dil, fen bilimleri, sosyal bilimler, Türkçe, matematik, sanat ve spor alanlarında
akademik derslerin okutulduğu, eğitim süresinin 3 yıl (Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve
Terbiye Kurulu’ nun 09.08.2002 tarih ve 294 sayılı kararı ile liseler 4 yıla çıkarılmıştır.)
olduğu liselerdir (Sönmez, 1998; s: 15).

Öğrenci: Bu araştırmada öğrenci, Adana Fen Lisesi, Adana Ahmet Kurttepeli


Lisesi, Mersin Fen Lisesi ve Mersin Dumlupınar Lisesi okullarının 9, 10 ve 11.
sınıflarına devam eden ergenler olarak tanımlanmıştır.
11

BÖLÜM II

KURAMSAL AÇIKLAMALAR VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1. Kuramsal Açıklamalar

Bu bölümde ergenlik, ruh sağlığı, ergenlik dönemi psikolojik problemleri ve


öznel iyi oluş ile ilgili kuramsal açıklamalar yer almaktadır.

2.1. 1. Ergenlik

Ergenlik, birçok kuramcı tarafından ele alınmış ve tanımı yapılmış bir


kavramdır. Şöyle ki; Lane ve Beauchamp (1959) ergenliği sosyal yönden yeniden
doğuş; Havighurst ve Taba (1959) yetişkinliğe özgü bir seri önemli gelişim görevlerini
başarma çağı; Yörükoğlu (1981) kişinin bağımsızlık savaşını verdiği çağ; Geçtan (1978)
zorlanmalı yaşam dönemlerinden ilki olarak nitelemektedir (Akt. Kılıçcı, 2006).

Hall (1904), ergenliği “ yeniden doğuş, stres ve fırtına” olarak tanımlarken


Rousseau (1762) şiddetli bir rüzgara benzettiği ergenliği “ tutku, karmaşa ve değişim”
olarak nitelendirmiştir (Akt. Steinberg, 2002). Aristoteles, bireyi doğumundan itibaren
yedi evreye bölerek her evrede sosyal ve zihinsel değişim geçirdiğini söylemiştir.
Aristoteles gençlerin sabırsız, tutkulu olduğunu ve her şeyi abartılı biçimde uçlarda
yaşadığını belirtmiştir (Akt. Çelen, 2007). Geçtan (1989), ergenliği geçici bir rol
kararsızlığı dönemi olarak ele almıştır. Ayrıca, Freud (1925, 1953) ikinci oedipal
dönem, eşcinsel tutkular, heteroseksüel bağlılıklar; Gessel (1936) olumsuzluk, içe
dönüklük ve isyankarlık; Krob (1944, 1951) ve Remplein (1956) ego deneyimleri ve
yeni benlik kavramı oluşmasının izlediği ikinci olumsuzluk dönemi; Inhelder ve Piaget
(1958) somut düşünceden soyut düşünceye geçiş olarak nitelendirmişlerdir (Akt. Onur,
1985). Piaget (1947) ergenliği “ belirleyici bir dönüm noktası” olarak görmekte,
“ bireyin kendisine dayatılan her değeri reddettiği en azından yeniden gözden geçirdiği,
kişisel görüş açısını ve yaşamdaki özel yerini belirlediği bir dönem” olarak
algılamaktadır. Ergenlik, Erikson (1950) tarafından bireyin eğilim ve yeteneklerinin
değerlendirmesini ve bunların nasıl kullanılacağına karar vermesini içeren, rol ve benlik
karmaşasını alt ederek, kişisel benlik duygusunu geliştirdiği bir dönem olarak
12

belirlenmiştir. Bu noktada ergen, nereden geldiği, kim olduğu ve ne olacağı


doğrultusundaki soruları yanıtlayabilmelidir (Akt. Çelen, 2007).

Birey, ergenlik dönemine çocuk olarak girerken dönemi erişkin olarak


tamamlamaktadır (Büyükgebiz, 2006). Ergenliğin çocukluk ile yetişkinlik arasında bir
geçiş dönemi olduğu üzerinde bütün kuramlar birleşmekte ancak sosyal öğrenme
kuramcıları Bandura (1964) ve Holligworth (1928) insan gelişiminin evrelere
ayrılamayacak devamlı bir süreç olduğu ve ergenlik döneminin bazı bireyler için geçiş
dönemi olma özelliği göstermişse buna neden olarak gelişim özelliklerini değil
toplumsal koşullara dikkat çekmişlerdir. Ancak Lewin’ in ergen için kullandığı
“ eşikteki yetişkin” kavramı diğer kuramlar tarafından da destek görmüştür (Akt. Onur,
1985).

Ergenlik çağında bireyden, cinsel rolünü kabullenme ve bu role uygun davranış


örüntüleri geliştirebilme, duygusal bağımsızlığını kazanma ve kendisiyle ilgili önemli
kararları kendi başına verebilme, akran dünyası içinde kabul görme ve arkadaşlık,
işbirliği, liderlik yeteneklerini geliştirebilme, çatışan değerleri uzlaştırma ve kendi
yaşına özgü bir yaşam felsefesi geliştirebilme, meslek seçimi için gerekli ön hazırlıkları
yapma ve uygun olan mesleği seçebilme ve öz kimliğine ulaşma ve bunu
kabullenebilme gibi gelişimsel görevleri başarması beklenmektedir ve aslında bütün bu
gelişimsel görevler, ergenin öz kimliğine ulaşması amacına hizmet etmektedir (Kılıçcı,
2006). Yine bu dönemde ergen, bilinçdışındaki anne- baba kavramlarında değişiklik
yaparak ve toplumun onayladığı değerlere uygun varsayımlar geliştirmektedir (Geçtan,
1989).

Birey, ergenlik döneminde biyolojik değişim, entelektüel gelişim, psikolojik


gelişim ve sosyal gelişim ve bütünleşme alanlarında değişim süreçlerine girmektedir.
Ergenlik döneminde birey, hızlı fiziksel büyümeye kendisi henüz alışmamışken cinsel
gelişimin başlaması ve yaşadığı psikososyal değişimler nedeni ile kendisi ve çevresi ile
iletişimde sorunlar yaşayabilir (Büyükgebiz, 2006).

Ergenliğin ilk yıllarında görülen “ aileler için kaygı verici ama ergenler için
normal sayılabilecek” mastürbasyon, tırnak yeme, övünme, kabadayılık, dikkatsizlik,
ukalalık v.b. (Lane, Beauchamp, 1959; Akt. Kılıçcı, 2006) davranışlar, ergenin benlik
13

yapısının bir zorlanma karşısında olduğunu göstermektedir. Ergen dalgalanan duygular,


değişken düşünce ve eylemler içinde kolay anlaşılabilecek bir kişi değildir. Bocalamalı
fırtınalı bir dönemde olan ergen, zaman zaman kendini yalnız, kimsesiz ve güvensiz
hissedebilir ve bu ergende bazı ruhsal bozukluklar (örneğin, psikozlar, nevrotik
durumlar, kişilik bozuklukları) görülebilir (Öztürk, 2001).

2.1.1. 1.Ergenlikle İlgili Kuramsal Açıklamalar

J. J. Rousseau ve Romantik Natüralizm

Rousseau, genetik ile bağlantılı olarak insanın farklılaşmasından bahseden bir


düşünürdür. Aristoteles gibi insan yaşamındaki değişimi evrelerle açıklamıştır. Her
evre, gelişim sürecinin bazı işlevler ve özelliklerin kazanılması ile açıklanan niteliksel
biçim değişimini anlatır. 0- 5, 5- 12, 12- 15 ve 15- 20 yaş evreleri olarak gruplama
yapan Rousseau, her evre değişiminde çocuğun metamorfoz yaşadığını belirtir. Ergenlik
öncesini temsil eden 12- 15 yaş evresini, akıl yürütme ve ben bilincini kapsayan
rasyonel işlevlerin uyandığı dönem olarak tanımlamaktadır. Gencin sahip olduğu fazla
enerji ve gücün onu meraklı olmaya yönlendirdiğini vurgular. Kendini keşfeden gencin
dünyadaki gerçeği yakalama arzusu vardır. Bu dönemde sosyal bilinç ve duygusallık
henüz gelişmemiştir. 15- 20 yaş evresinde duyguların gelişimi ile bencilliğin yerini
benlik saygısı alır ve birey yetişkin özelliğini kazanır. Kendi ilgilerinin yanı sıra
başkalarının ilgileri ve gereksinimleri de önem kazanmıştır. Diğer bir özellik ise, bu
evrede cinsellik dürtüsünün ortaya çıkmasıdır. Rousseau, son evreyi “ ikinci doğum”
olarak nitelendirmiştir. Rousseau’ya göre insan yaşamında “ varlığın doğumu” ve
“ yaşamın doğumu” olmak üzere iki doğum vardır (Crain, 1992; Muuss, 1996).

Biyolojik Kuramlar

Erinliğin hormonal ve fiziksel değişimlerinden hareket eden biyososyal görüşü


benimseyen kuramlardır. En önemli biyosoyal kuramcı olan G. S. Hall, psikolojiye
ergenlik dönemini kazandıran bilim adamıdır. Özünü yineleme kuramı olarak
tanımlanan kuramında Hall, C. Darwin’ den etkilenmiştir. Bireyin gelişimini insan
türlerinin gelişimi ile ilişkilendirerek çocukluk ve ergenlik dönemlerini açıklamıştır
(Steinberg, 2002).
14

Hall, E. Haeckel’ in Darwin’ in insanların daha aşağı düzeydeki canlıların evrim


geçirmesi sonucu oluştuğu kuramından hareketle bu düşünceyi doğum öncesi gelişmeye
uygulayan görüşünden etkilenerek Darwin’in kuramını doğum sonrası gelişmeye
uygulamıştır. Hall’a göre, çocukluğun değişik evreleri, insan evriminin değişik
evrelerine eşdeğer gözükmektedir. Hall, ergenlik dönemini insanlığın vahşilik ve
uygarlık arası evresinin bir özümsenmesi olarak düşünmektedir. Bu evrede, hala ilkel
olan insan yavaş yavaş kültürünün temellerini anlamaya başlamaktadır. Ergenlik,
Hall’a göre, insan evrimindeki ilkellikten uygarlığa geçişi simgelemektedir
(Kulaksızoğlu, 2004). Erinliğin hormonal değişimlerinin hem ergen hem de ergenin
çevresindekiler için karışıklığa yol açtığına inanan Hall, ergenliği bir fırtına ve stres
dönemi olarak tanımlamıştır (Steinberg, 2002).

Organizmik Kuramlar

S. Freud (1938), E. Erikson (1968) ve J. Piaget (Inhelder ve Piaget, 1958)


ergenlik çalışmaları ile organizmik kuramlar içinde etkili çalışmalardır. Biyolojik
faktörlerin bağlamsal faktörlerle nasıl biçimlendiğine açıklık getirmişlerdir.

Freud, gelişimi psikoseksüel çatışmalarla ele almıştır. Ergenliği bir karmaşa


dönemi olarak gören Freud’ a göre, erinliğin hormonal değişimleri cinsel dürtüde artışa
neden olur ve ergeni geçici olarak psişik bir kriz dönemine iter. Ergenin karşı karşıya
kaldığı çatışmalarda, bu değişimlerin yanı sıra çocukluk dönemindeki aile içi
deneyimlerin önemine de dikkat çekilmiştir (Steinberg, 2002). S. Freud’ un takipçileri
olan A. Freud ve P. Blos ergenlik dönemi ile ilgili görüşleri olan diğer psikolanalitik
kuramcılardandır. A. Freud, çocukluk döneminin önemini kabul etmekle beraber
erinliğin de bazı ayarlamalara yön verdiğine inanır. Ergen, çocukluk döneminden daha
farklı ve daha kapsamlı sorunlar ve ikilemler yaşar. Genç, iç ve dış baskılar arasında
kaldığında veya özgürlük ve baskı çatışması yaşadığında kendini cinsel çatışmalardan
korumak veya kaçınmak için felsefi tartışmalara yönelir. Bu şekilde kaygı ve suçluluk
duygusundan kaçış, ergeni id ve süperego çatışmasından kurtarır. A. Freud ergenin
özdeşleşme savunma mekanizması kullanarak cinsellik dürtülerine çözüm bulmaya
çalıştığını söyler. Ona göre tüm bu karışıklıklar, gelişim sürecinde kaçınılmazdır ve A.
Freud, ergenlik dönemini normalliğin anormalliği olarak tanımlar. Psikoanalitik
yaklaşım öğrencilerinden olan Blos’a göre ergenlik döneminde birey; ikinci
15

bireyselleşme süreci, çocukluk travmalarının üstesinden gelme, ego sürekliliği ve cinsel


kimlik aşamalarından geçer (Kroger, 2000).

İçsel ve biyolojik gelişimlerin, bireyin gelişim evrelerini yönlendirdiğine inanan


Erikson, bireyin yaşadığı çatışmaların psikoseksüel değil, psikososyal olduğunu
vurgulamıştır. Freud, id gelişimini ön planda tutarken Erikson ego gelişimine dikkat
çekmiştir (Steinberg, 2002). Erikson’ a göre, insan hayatı evrelerden oluşmaktadır ve
ergenlik, yetişkinlikteki üç çeşit çekirdeksel çatışmaya bir hazırlık dönemidir. Gencin
cinsel kimliğini tanımlama çabaları, yetişkinlikteki “ Mahremiyete Karşılık Tecrit
Olma” korkusunun temelini oluştururken; gencin toplum içindeki yerini bulma çabaları,
onu yetişkinlikteki “ Durgunluğa Karşılık Üretkenlik” çatışmasına hazırlamaktadır. Son
olarak da mevcut ideolojiler arasında kendi değer yargılarını oluşturmaya çalışması
genci yetişkinlikteki “ Ümitsizlik ve Çaresizliğe Karşı Katılım ve Bütünlük”
çatışmasına hazırlamaktadır (Kulaksızoğlu, 2004). Erikson’a göre ergenliğin en önemli
sorunu kimlik bunalımını başarı ile çözmek ve kim olduğu sorusuna yanıt bulmaktır
(Dereboy, 1993).

Piaget, düşüncenin ya da bilişin doğasındaki değişiklikler ile gelişimi


açıklamıştır. Bireyin bilişsel gelişim evrelerinden geçtiğini ve her evrede düşünce
biçimlerinin niteliksel farklılığına dikkat çekmiştir. Birey, ergenlik döneminde somut
düşünceden soyut düşünceye geçer. Piaget’e göre, ergenlik bireyin varsayımsal
kavramlarla düşünme yeteneğine sahip olduğu, mantıksal yeteneklerin geliştiği bir
dönemdir (Steinberg, 2002).

Öğrenme Kuramları

Davranışın içinde geliştiği ortamı (bağlamı) vurgulayan öğrenme kuramları,


bireyin deneyimlerini vurgular ve öğrenme kapasitesinin biyolojik olarak var olduğunu
kabul eder. Öğrenme kuramcıları iki başlık altında ele alınmaktadır. Davranışçılar
olarak adlandırılan ilk grup, ergen davranışı üzerinde ana etki olarak pekiştireç ve ceza
süreçlerini vurgular. Bu görüşü savunan B. F. Skinner (1953) edimsel koşullanma
kuramını geliştirmiştir. Edimsel koşullanmada davranışın tekrarlanması için pekiştireç;
davranışın bir daha olma olasılığının düşmesi için de ceza kavramları vardır. Bu
yaklaşıma göre ergen davranışı, bireyin karşılaştığı çeşitli pekiştireç ve cezaların
ürününden oluşmaktadır (Akt. Steinberg, 2002).
16

McCandless (1970) sosyal öğrenme kuramını ergenlik dönemine uyarlamıştır.


McCandless, insan davranışını cinsellik, saldırganlık, merak, kaygı gibi dürtülerin
harekete geçirdiğini belirtmiştir. Birey, deneme yanılma sonucu hangi davranışın hangi
dürtüyü doyuma ulaştırdığını öğrenir. Ergenin cinsellik ve bağımlılık dürtüleri, ergeni
rahatsız etmektedir. Yoğun olarak yaşanan cinsellik dürtüsü yaşanılan kültürün baskısı
sonucu uygun çıkış yolu bulmakta zorlanır. Yine aynı şekilde yetişkinlere ve otoriteye
bağımlı olma kültür tarafından istenirken aynı zamanda ergenden bağımsız olması talep
edilmektedir. Yaşanılan bu ikilem, genci kaygı ve strese sürüklemektedir.
McCandless’e göre, ergenlik dönemindeki huzursuzluk, ergenin dürtülerini doyuma
ulaştıracak davranışlarının toplum ve kültürel değerler tarafından engellenmesinden
kaynaklanır (Akt. Adams, 1980).

Ergenliği açıklamaya çalışan başka bir öğrenme kuramcısı da A. Bandura’dır.


McCandles’den farklı olarak Bandura ergenliğin bunalımlı bir dönem olduğu fikrine
karşı çıkmaktadır. Çalışmalarına dayanarak düzenli, istikrarlı ve sevecen ailelerden
gelen ergenlerin bu dönemi rahat geçirdiklerini belirtmiştir. Bandura’ya göre bu
ergenler, iyi bir biçimde sosyalleşmekte ve geleneklere uygun davranışları
pekiştirilmektedir. Ona göre, ergenlikte bunalım geçirenler yeterince sosyalleşmemiş
olanlardır. Saldırganlık gösteren gençler, hatalı öğrenmelerin ve alışkanlıkların
kurbanıdır. Ailesi ona uygun eğitim vermemiştir. Bandura bu düşüncesine kanıt olarak
bir çalışmasında saldırgan gençlerin kavga ve gürültünün yaşam biçiminin bir parçası
haline geldiği düzensiz ve sorunlu ailelerden geldiğini göstermektedir (Akt.
Kulaksızoğlu, 2004). Ergenliğe toplumsal öğrenme yaklaşımınları, ergenlerin
anne- babalarının uyguladığı çocuk yetiştirme yöntemleri ve akranların etkisi veya
baskısından nasıl etkilendiklerini açıklamada etkili olmuştur (Steinberg, 2002).

Sosyolojik Kuramlar

Biyososyal, organizmik ve öğrenme kuramlarında bireyin içinde (within the


individual) veya bireyin özel çevresi içindeki (within the individual’s spesific
environment) gelişimini ve davranışlarını biçimlendiren güçler üzerinde durulmuştur.
Sosyolojik kuramlar ise ergenlerin toplum içinde nasıl büyüdükleri ile ilgilenerek
biyolojik yapı ya da dünyadaki değişimleri vurgulamak yerine tüm ergen ve ergen
gruplarının yaş, toplumsal cinsiyet, etnik köken, sosyal sınıf gibi demografik etkenlerle
ilişkisine dikkat çeker. Sosyolojik kuramların ergenliğe bakışında, özellikle kuşaklar
17

arası çatışmaya vurgu yapılarak sanayileşmiş toplumlarda ergenlikten yetişkinliğe geçiş


sürecindeki zorluklar ele alınmıştır. Sosyolojik kuramlarda tartışılan noktalardan biri,
gençlerin marjinal olmalarıyla ilgili olarak yetişkinler ve ergenler arasındaki kuşak
çatışmasına dayanan güç farklarıdır. K. Lewin (1951) ve E. Friedenberg (1959) bu
konuda öne çıkan düşünürlerdir. Ergenlerin toplumda anlamlı roller almalarının
engellendiği ve bu engellenmeden kaynaklanan rahatsızlığı vurgulamışlardır
(Akt. Steinberg, 2002). Lewin’ e göre davranış, bireyin çevresi ile etkileşiminin bir
sonucudur. Yaş, zeka, cinsiyet, özel yetenekler gibi kişisel faktörlerin yanı sıra aile,
arkadaşlar, yaşanılan çevre gibi çevresel faktörler de davranışlara etki eder. Tüm
faktörler yaşam alanını oluşturur (Kulaksızoğlu, 2004). Yaşam alanındaki çevresel
faktörler incelendiğinde, bireysel alanda belirsizlikle mücadele eden ergenin
yetişkinlerin baskısı karşısında ezildiğini gözlemek mümkündür. Bu baskılar,
ergenlerde geri çekilme, isyan, içe veya dışa dönük duygusal patlamalar şeklinde
davranışlara neden olur. Yaşam alanındaki hızlı değişimler yaşayan ve hangi gruba ait
olduğunu bilemeyen genç, bu geçiş sürecinde hangi davranışın onu belirli bir davranışa
götüreceğini ve davranışların sonuçlarını bilemez (Muuss, 1996).

Ergenliğin sosyolojik kuramlarda dikket çektiği diğer konu, kuşaklar arasındaki


farklılıklardır. K. Mannheim (1952) ve J. Coleman (1961), ergenler ve yetişkinlerin
farklı koşullar altında büyüdüklerini ve bu nedenle farklı tutum, değer ve inanç
düzeyleri geliştirdiklerini belirtirler (Akt. Steinberg, 2002).

Tarihsel ve Antropolojik Yaklaşımlar

G. Elder (1980), J. Kett (1977) ve T. Hine (1999) tarafından dile getirilen


tarihsel bakış açısında, ergenliğin tarihsel dönemler içerisinde değişeceği vurgulanır.
Ergenliğin stresli olması, ergenlik döneminin gelişim görevleri veya kuşaklar arası
ilişkiler konusunda genellemeler yapılması olanaksızdır. Tarihsel yaklaşıma göre bu
konular, içinde yaşanılan dönemin toplumsal, siyasal ve ekonomik güçlerine göre
değişir. Örneğin, “ kimlik bunalımı” nı, sanayileşme ve okullaşma süresinin uzaması
nedeni ile ortaya çıkan toplumsal bir olay olarak açıklarlar. Bazı kuramcılar ise bu bakış
açısını uç noktaya taşıyarak ergenliğin tümüyle toplumsal bir buluş olduğunu ileri
sürerler. Bu yaklaşımda, yaş evreleri arasında çizilen sınır siyasal, toplumsal ve
ekonomik koşulların bir yansıması olarak görülür. İnsanoğlunun ilk zamanlardan beri
erinliğin bir gelişim özelliği olduğunu ve zorunlu eğitim yaşının yükselmesine kadar
18

ergenlerin özel ve farklı bir bir grup olarak görülmediğine dikkat çekmektedirler.
Böylece, biyolojik bir gelişim özelliği olmaktan çok toplumsal koşulların ergenin
doğasını belirlediğini ileri sürerler (Akt. Steinberg, 2002).

R. Benedict (1934) ve M. Mead (1928) ergenlik üzerine çalışan önemli


antropologlardır. Bu düşünürler, ergenlik döenminde yaşanan bunalım ve stresin
evrensel bir sorun olmadığını belirtirler. Benedict, tipik olarak daha az değişen
sanayileşmiş olan sürekli toplumlarda, ergenlikten yetişkinliğe geçişin yavaş ve
sorunsuz olduğuna dikkat çekmiştir. Buna karşın, tipik olarak hızlı toplumsal değişim
yaşayan sanayileşmiş süreksiz toplumlarda ise ergenlikten yetişkinliğe geçişin zor ve
sarsıcı olduğunu belirtmiştir (Akt. Steinberg, 2002).

2.1.1.2. Ergenlik Dönemi Psikolojik Problemleri

Ergenlik döneminde gençlerin büyük bir çoğunluğu ciddi bir psikolojik ve


davranış sorunu yaşamasalar da önemli bir azınlık hem kendi yaşamları hem de
çevresindeki diğer bireylerin yaşamlarını etkileyebilecek sorunlar yaşamaktadırlar.
Ergenlik dönemindeki sorunlu davranışları ele alırken; deneme amacı ile yapılan
davranışlarla kalıcı davranış örüntülerini, kökeni ergenlikte olan veya kökeni gelişimin
daha önceki dönemlerine dayanan sorunları ve geçici davranışlar ile yetişkinliğe uzanan
davranışların ayırt edilmesi çok önemlidir. Ergenlikte yaşanan ciddi problemlerden hiç
biri bu döneme özgü normatif değişikliklerin doğrudan bir sonucu değildir (Steinberg,
2002). Ergenlik döneminde karşılaşılabilen psikolojik ve davranış problemlerinden
aşağıda kısaca bahsedilmiştir.

Ergenlik Dönemi Depresyonu

Depresyon, duygu durumunda çöküntü; keder, ümitsizlik, cesaretin kırılması


gibi hisleri ifade etmektedir (Arkonaç, 1999; s:150). Çocukluk döneminde daha az
görülmesine karşın ergenlikte depresyonun görülme sıklığı artmaktadır. Depresyonun
çocukluk döneminde görülme sıklığı %3 iken ergenlik döneminde bu oran %14’e
çıkmaktadır (Lewinsohn, Rohde ve Seeley; 1998). Öy (1995) tarafından erkek ergenlere
göre kız ergenlerin daha çok depresyona eğilimli olduğu, sosyo- ekonomik seviyesi ile
depresyon arasında yakın ilişki olduğu, aile içinde yaşanan problemler, olumsuz yaşam
deneyimleri, düşük benlik saygısı ve okul başarısızlığı değişkenlerinin depresyon ile
19

ilişkisi tespit edilmiştir. İştahsızlık veya aşırı yeme, uykusuzluk veya aşırı uyku, enerji
azlığı ve yorgunluk, düşük benlik saygısı, dikkatini toplamada ve karar vermede güçlük,
umutsuzlık hissi belirtilerinden en az ikisinin bulunması, depresif ruh durumu ya da
sinirlilik hali günün büyük bir bölümünde en az son bir yıldır devam etmesi, bireyin orta
düzeyde depresif bozukluğu tanısı almasına neden olur. Belirtiler, klinik açıdan önemli
düzeyde strese neden olurken okul ve diğer işlev alanlarında bozukluk olarak kendini
gösterir (Köroğlu, 2007).

Ergenlik Döneminde İntihar

İntihar kısaca “ psikoanalitik açıdan özkıyım veya özkıyım girişimi” olarak


tanımlanabilir (Arkonaç, 1999; s: 551). Diğer yaşam dönemlerine göre ergenlik yılları
intiharın en fazla görüldüğü dönemdir. Leenaars ve Lester (1990) Amerikalı ve
Kanadalı ergenler üzerinde yaptıkları karşılaştırmalı bir çalışmada, ergen intiharlarının
özellikle 15- 19 yaş arasındaki erkek ergenlerde önemli bir problem olduğunu
belirtmektedirler (Akt. Durak- Batıgün, 1999). Yapılan epidemiyolojik bir çalışmada,
Türkiye’ nin intihar oranı düşük olan ülkelerden biri olduğu belirtilmektedir ( Güleç ve
Küey, 1989; Akt. Durak Batıgün, 1999). Ancak intihardan ölümlerin %45 gibi büyük
bir kısmının 15- 24 yaş grubundaki gençler arasında olması sorunun ciddiyetine dikkat
çekmektedir (Sayıl, 2000). Eskin (2000) ruhsal belirtilerle intihar davranışı arasındaki
ilişkiyi incelediği çalışmasında gençlerin % 60,5’ inin ciddi psikolojik problemlerinin
olduğunu tespit etmiştir. Wagner (1997) 1974- 1995 yılları arasında intiharla ilgili
yapılan araştırmaları inceleyerek yaptığı çalışmasında intihar risk faktörü olarak şu
sonuçlara ulaşmıştır: Aile ve çocuk arasındaki iletişimin zayıf olması, aileden birinin
ölümü ya da ayrılma, birinci derecedeki akrabalarında birinde bir psikopatoloji
bulunması, problem çözme becerilerinin zayıflığı, şamaroğlan (scapegoating) durumuna
konma, aile- çocuk arasındaki bağlanma (attachment) zayıflığı, işlevsel olmayan evlilik,
fiziksel ve cinsel örselenme geçmişinin bulunması intihar davranışları için risk faktörü
oluşturmaktadır (Akt. Durak Batıgün, 1999).

Ergenler, üzüntü verici olaylarla ilk kez karşılaştığında onların yaratttığı


duygusal kırıklığın fazla olması ve daha önce üstesinden geldikleri duygular olmadığı
için nasıl davranacaklarını bilemezler. Ergenlerde intihar riskini artıran en önemli etken,
ölümün sıkıntılardan kurtulmanın tek yolu olarak görülmesidir. Çocukluktaki
depresyonların daha sonraki intihar girişimleri için önemli bir belirleyici olduğu ve
20

çocukluk depresyonlarının erişkinlikteki depresyon için bir işaret olduğu kabul


edilmektedir (Kulaksızoğlu, 2004). Eskin (2001)’in çalışmasında depresyon intiharı
düşünme sebepleri arasında gösterilmiştir.

Ergenlikte Davranım Bozukluğu

Davranım bozukluğu, başkalarının temel haklarına saldırıldığı ya da yaşa uygun


başlıca toplumsal değerlerin ya da kuralların hiçe sayıldığı, yineleyici bir biçimde ve
sürekli olarak görülen bir davranış örüntüsüdür. Davranım bozukluğu DSM- IV’ de
dört ana grupta ele alınmaktadır (Köroğlu, 2007).

1. İnsanlara ve hayvanlara fiziksel zarar verme veya fiziksel zarar tehdidi,


2. Eşyaların kaybı veya tahrip edilmesi,
3. Dolandırıcılık ve hırsızlık,
4. Kuralların ciddi biçimde ihlal edilmesi.

Davranım bozukluğu tanısı almak için, bu davranışlardan üçünün veya daha


fazlasının son oniki ay boyunca bulunması ve son altı ay boyunca en az bir davranışın
bulunması ve on yaşından önce hiç bir belirti göstermemesi gerekmektedir. Davranım
bozukluğu ile asi tavırlar göstermeyi birbirinden ayırmak önemlidir. Yavaş (1996), 17
yaşın altında davranım bozukluğu tanısı olan 101 çocuk ve ergen üzerinde yaptığı
araştırmasında asi davranışları olan gençlerle ilgilenildiğinde bu davranışlarda azalma
ve daha uyumlu olduklarını gözlerken davranım bozukluğu tanısı alan ergenlerin
olumsuz ve sosyal yönden bozuk davranışlarının yetişkinin gösterdiği olumlu
yaklaşımlar sonucunda da azalmadığını tesbit etmiştir.

Karşıt Olma veya Karşı Gelme Bozukluğu

Karşıt olma- karşı gelme bozukluğu, en az altı ay süreyle büyüklere yönelik


yineleyici, olumsuz karşı gelme, itaatsizlik ve düşmanca davranış örüntüleridir. Sık sık
hiddetlenme, büyükleri ile tartışmaya girme, isteyerek başkalarını kızdıran şeyler
yapma, büyüklerin isteklerine ve kurallarına uymayarak karşı gelme, kendi yaptığı
davranışlar için başkalarını suçlama, alıngan, kızgın, gücenik, kinci ve intikam duygusu
taşıyan bireylerdir (Köroğlu, 2007).
21

Ergenlikte Antisosyal Davranış ve Şiddet

Araştırmalar, hem şiddet içeren suçların (saldırı, tecavüz, gasp ve cinayet) hem
mala yönelik suçların (soygun, hırsızlık, kundaklama) ergenlik öncesi ve ergenlik
dönemi arasında artış gösterdiğini, lise yıllarında doruk noktasına eriştiğini ve genç
yetişkinlik döneminde inişe geçtiğini göstermektedir. Yaşam boyu suç işleyenlerle
ergenlik dönemine bağlı olarak suç işleyenlerin ayırımının yapılması çok önemlidir.
Stresli ailelerden gelen, çocukluklarında saldırgan davranışlarda bulunan, standart zeka
ve başarı testlerinden düşük puan alan ergenlerde suç oranı daha fazladır. Ayrıca bu
ergenler, hiperaktivite tanısı almışlardır. Bazı ergenlerde ise antisosyal davranışlar
ergenlikle başlar ve ergenliğin son bulması ile sona erer. Yaşam boyu suç işleyenler için
ise tedavi programlarının kanıtlanmış başarısından dolayı erken müdahale ve aile
eğitimi önemlidir (Steinberg, 2002).

Ergenlikte Öfke Patlamaları

Ergenlikte görülen ruhsal kriz durumlarından biridir. Öfkenin yoğunluğu ve


ergenin öfkelenmenin sonucunda yaptığı saldırganlığın ve tahribatın derecesi bireyden
bireye, öfkeyi doğuran nedenlere bağlı olarak değişir. Bu tür öfke patlamaları veya
nöbetleri psikotik bir kriz değildir, ancak çok yoğun öfkeler sonucu ergen etrafını kırıp
geçiriyorsa ağır bir ruhsal bozukluğun ilk belirtilerini gösteriyor olabilir. Öfke nöbetleri
sırasında muhakeme, oto kontrol ve gerçeği değerlendirme bozulmaktadır
(Kulaksızoğlu, 2004).

Ergenlikte Yeme Bozuklukları

Anoraksia nevroza ve bulimia nervoza genellikle ergenlik döneminde ortaya


çıkan yeme bozukluklarıdır. DSM- IV, anoraksia nevrozayı yoğun şişmanlık korkusu,
beden biçimi ölçüsündeki algı bozukluğunun eşlik ettiği yaş ve boya uygun olarak en az
kabul gören beden ağırlığını reddetme, şeklinde tanımlar. Blumia nervoza ise aşırı
yemek yeme, ama yediklerini çıkarma alışkanlığının olduğu bozukluktur. Her iki yeme
bozukluğu kız ergenlerde erkeklere göre daha fazla görülür (Köroğlu, 2007).
22

Ergenlikte Madde Kullanımı

Uyuşturucu maddeler veya narkotikler, farmokolojik özellikleri nedeni ile


merkezi sinir sisteminde uyuşukluk oluşturan çok kuvvetli ağrı kesici olup kişide
psikolojik ve fiziksel bağımlılık yaratan maddelerdir (Sabuncuoğlu, 1995).
DSM- IV’ de madde yanlış kullanımı ve madde bağımlılığı için çocuk ve gençlerde şu
noktalar dikkate alınmaktadır: Madde kullanım sıklığı, tipik kullanımın niteliği, aynı
anda kullanılan maddelerin çeşitleri, maddenin kullanıldığı sosyal bağlam, maddeyi
yanlış kullananın duygusal durumu (Köroğlu, 2007). Ergenlerde madde kullanımı ile
ilgili olarak psikolojik, aile ile bağlantılı etmenler, toplumsal ve bağlamsal etmenler
olmak üzere dört temel risk etmeni bulunmaktadır. Öfke, içtepisellik ve dikkatsizlik
gibi kişilik özeliklerine sahip ergenler psikolojik risk altında bulunmaktadır. Uzak,
düşmanca ve çatışmalı aile ilişkileri olan ergenlerin birbirine karşı sıcak ve yakın olan
ailelere göre maddeyi kötüye kullanma riski daha fazladır. Madde kullanmaya hoşgörü
ile yaklaşan arkadaşlara sahip olma sosyal olarak ergenler için risk olmaktadır. İlaca
kolay ulaşabilme, ilacı kullanma olanağı fazla olan, madde kullanımına hoşgörü ile
bakan ve kullanımı özendirilen ortamlarda bulunan ergenlerin madde kullanma ve
maddeyi kötüye kullanma oranları yükselmektedir (Steinberg, 2002).

Histerik Nevroz

Histerik nevrozun konversiyon türünde (conversion hysteria) duyu ve devinim


organlarında işlevsel bozukluklar görülmektedir. Kişi, hiçbir organik bozukluğu
olmadığı halde birden bacaklarının tutmadığından, ellerini kollarını oynatamadığından
yakınır. Konversiyon histerisinin bir türü de saraya benzer kasılmalarla kendini gösterir.
Dr. Mualla Öztürk (1976) histeri belirtileri gösteren çocukların ve ailelerin
incelenmesinden; bu çocukların çoğunun duyarlı, çekingen, anne- baba, büyüklerin
buyruklarına uysalca uyan, duygu ve düşüncelerini dışa vuramayan, aile içinde özel bir
yeri ve sorumluluğu olan çocuklar olduğu sonucuna varmıştır (Akt. Yörükoğlu, 2004).

2.1. 2. Ruh Sağlığı

Ruh sağlığı kavramı, yaşanılan çağa, topluma ve bireyin gelişim dönemlerine


göre değişebildiği için “ ruh sağlığı nedir?” sorusunu yanıtlayabilmek zor bir durumdur.
Farklı psikoloji okullarının insanın doğası hakkında ileri sürdükleri farklı sayıltılar
23

vardır ve bunların her biri insanın sağlıklı ve sağlıksız gelişiminde kilit noktalarını
oluşturmaktadır. Freud’ a göre ruh sağlığı “ Sevmek” ve “ Çalışmak”’ tır (Kılıçcı,
2006). Karl Menninger, ruh sağlığını insanın kendisine ve dünyaya olumlu bakışı ve
karşılıklı olumlu etkileşim ile uyum sağlamak olarak tanımlamıştır. Moreno’ ya göre,
“ insan dış çevrede yaşayabiliyor, yaratıcı ve verimli bir yaşam sürdürebiliyor ve
bunlara uyum sağlayabiliyorsa” ruhsal olarak sağlıklıdır. Jones ve Boehm, ruh sağlığını
sosyal ve kişisel olarak doyum sağlayan bir sosyal faaliyet durumu ve düzeyi olarak
tanımlamıştır. Ericson’ a göre, kişinin egosu (ego özdeşleşmesi- ego identity) ruhsal
yapı için olumlu bir yatırımdır. Bireyin kendi cinsiyeti ile karşı cinsiyete bakış açısında,
kendisine bakış açısında, samimi ve özverici yaklaşımlarında ego özdeşleşmesi sağlıklı
ortamlar oluşturur (Kozacıoğlu ve Gördürür, 1995). Yörükoğlu (2004) ruh sağlığını,
“ kişinin kendi kendisiyle ve çevresi ile dinamik bir denge ve uyum içinde olmasıdır”
şeklinde tanımlamaktadır. Selçikoğlu (1963) “ Ruh sağlığı, aklın ilkelerini izleyerek
haz ilkesine göre yaşamaktan uzaklaşıp gerçeklik ilkesine göre yaşama yolu ile mutlu
olmak ve mutlu etmektir” diye tanımlamıştır (Akt. Bakırcıoğlu, 2007). Ayrıca, ruh
hekimleri gençliğin ruhsal durumunu benliğin güçsüzlüğü ve yetersizliği olarak
yorumlamaktadır (Josselyn, 1954; Akt. Yörükoğlu, 2004).

Ruh sağlığı kavramının çağa, topluma ve gelişim dönemlerine göre


değişkenliğini dikkate alan Bakırcıoğlu ruh sağlığını “ kişinin var olan gücünü verimli
biçimde kullanması ve çevresine etkin uyum sağlaması durumudur” şeklinde
tanımlamıştır. Kişinin bunu başarabilmesi için kendine karşı olumlu ve sağlıklı bir
tutum geliştirmesinin yanı sıra kendini benimsemesi ve saygın bir kişi olarak görmesi
gerekmektedir. Bireyin gücünü verimli bir şekilde kullanması da önemlidir
(Bakırcıoğlu, 2007). Kişinin kendini benimsemesi, kendi olanaklarını kullanarak
gerçekleştirebileceği başarılara ulaşmaya çalışması ve kendisi ile mutlu yaşamayı
öğrenmesi anlamını taşımaktadır (Kozacıoğlu ve Gördürür, 1995).

Günümüzde ruhsal sağlık konusu içinde normallik kavramı önemli bir yer
tutmaktadır ve psikolojide normallik kavramı son yirmi yıl içinde ciddi bir biçimde ele
alınmaya başlamıştır. Bunun nedenleri arasında yakın zamanlara kadar araştırıcıların
dikkatlerinin daha çok ruhsal hastalık (normaldışı davranışlar) üzerinde yoğunlaşması
görülebilir. Bu nedenle ruh sağlığı kavramı geçmişte ruhsal hastalıkların karşıt
anlamında ele alınarak önemli sayılabilecek nitelikte normaldışı davranışların
24

görülmemesi normallik olarak kabul edilmiştir. Fakat koruyucu ruh sağlığı


programlarının geliştirilmesi kimde neyin korunması gerektiği sorusuna dikkat
çekmiştir. Ayrıca kimin ne kadar hasta olduğunun yanı sıra kimin daha sağlıklı
olduğunun da saptanması önem kazanmaya başlamıştır (Geçtan, 1989).

Offer ve Sabsin (1974) normallik kavramını dört yönden ele alarak


açıklamışlardır (Akt. Geçtan, 1989):

1. Bir görüşe göre normallik “ sağlıklılık” anlamındadır. Yani durumları,


hastalık veya sağlık olarak ele alan geleneksel yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre tüm
insanların davranışları bir skala üzerine yansıtıldığında normallik büyük bir kısmı
oluştururken normal dışı ise küçük bir kısmı oluşturur. Yine bu yaklaşıma göre, sağlıklı
insan fazla bir acısı, sakatlığı veya rahatsızlığı olmayan normal dışı belirtiler
göstermeyen kişi demektir.

2. İkinci görüşe göre; normallik diye bir şey yoktur. Eğer normallik,
organizmanın tüm kişilik bölümlerinin birbiriyle denge durumunda ve uyumlu bir birlik
içerisinde işlevlerini gerçekleştirmesi ise böyle bir durumun gerçekleşmesi sadece bir
ütopyadır.

3.Üçüncü görüş, normalliği “ ortalama” ile eş anlamda ele alır. Davranışların


normallik oranlarını ölçmek amacı ile matematik ilkesindeki gibi değerlendirme çan
eğrisine göre yapılarak; orta derecede uyum yapabilen ve çoğunluğu oluşturan grup
normal sayılırken, eğrinin iki ucundakiler olağandışı durumlar olarak ele alınmaktadır.

4. Dördüncü yaklaşımda, normallik bir süreçtir ve normal davranış birbiri ile


etkileşim durumunda olan sistemlerin ortak bir ürünüdür. İnsanı genel sistemler kuramı
çerçevesinde ele alan bu yaklaşıma göre, canlı bir sistemin biyolojik, psikolojik ve
sosyolojik değişkenlerin katkısıyla ve zamanın sürekliliği içerisinde işlevlerini
sürdürebilmesi normalliktir.

Ruhsal sağlık konusu içerisinde, normallik kavramının dışında psikolojik


olgunluk, uyum ve zorlanmalarla baş edebilmek kavramları da yer almaktadır.
Günümüzde ruh sağlığı bağlamında uyum ve zorlanmalarla baş etme yöntemleri ile
25

ilgilenen davranış bilimcilerin sayısı oldukça artmış ve bazı araştırıcılar konuya belli
tanımlar getirmeye çalışmışlardır. Örneğin, Hamburg ve Adams (1967) uyumu,
“zorlanmalarla karşılaşıldığında gerekli bilgileri toplama ve bunlardan yararlanma”
olarak tanımlarken; Heath (1965) “ davranışları bir yandan benlik yapısının
bütünlüğünü koruyacak diğer yandan çevresel koşullarla başedebilecek bir biçimde
düzenlemek” olarak tanımlamıştır (Akt. Geçtan, 1989).

Freud, zorlanmalarla baş edebilmeyi şu şekilde açıklamaktadır: Ağır bir


zorlanma yaşamakta olan insan başlıca iki sorunla karşılaşır; yeni duruma uyum
sağlamak için gerekli çabayı göstermek ve psikolojik dağılmaya karşı kendini korumak.
Birinci grup güçlükler, çabaya yönelik davranışlarla; ikinci gruptakiler ise, savunmaya
yönelik davranışlarla çözümlenmeye çalışılır. Birinci grup, ağlama ve sürekli
konuşmalarda olduğu gibi psikolojik onarım mekanizmalarıdır. İkinci grup, canımızı
sıkan bir durumu yadsımaya çalışma ya da davranışımızı haklı gösterecek bir neden
bulma gibi insanı psikolojik zedelenmeye veya değerini yitirmeye karşı koruyan ego
savunma mekanizmalarıdır (Geçtan, 2006).

Ruh sağlığının ilişkili olduğu diğer bir kavram psikolojik olgunluk kavramıdır.
Geçtan (1989) psikolojik olgunlaşmayı, ulaşılmış bir durum olmaktan ziyade yaşamla
gelen bir süreç olarak ele almaktadır. Günümüzde her yaşam dönemine özgü bir
olgunlaşma düzeyinin olduğu görüşü geçerlidir. Bebeklik, çocukluk, ergenlik,
yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinden her birine özgü psikolojik olgunlaşmanın varlığı
söz konusudur. “ Olaylara etkin bir biçimde katılabilme” olarak da tanımlanan
psikolojik olgunluk her gelişim döneminde organizmanın yeniden örgütlenmesi ile
kazanılmaktadır (Bakırcıoğlu, 2007). Geçtan (1989) bir kişinin ulaştığı olgunlaşma
düzeyinin ancak zorlanmalar karşısında gösterdiği tepkilerle anlaşılabileceğine işaret
ederek psikolojik olgunluğu başarısızlık veya herhangi bir zorlanma karşısında
toparlanabilme gücü olarak görürken Kılıçcı (2006) psikolojik olgunluk kavramını
yaşamda karşılaşılan sorunlardan kaçmayarak bu sorunların boyutlarını doğru
değerlendirebilmek olarak ele almıştır. Fromm’a göre (1974) olgun ve üretken bireyin
kimlik duygusu, benliğini kendisine yön verecek tüm güçleri yine kendi elinde
bulunduran bir varlık olarak algılamasından kaynaklanmaktadır. Psikolojik olgunluk
kavramını Health (1961), kişiliğin iyi örgütlenmesi, çevreden gelen rahatsız edici
uyaranlara direnebilmesi, duygu ve düşüncelerin diğer insanlarla ilgili olması ve benlik
26

imgesinin tutarlı olması olarak açıklamıştır. Barron (1963) ise psikolojik olgunluk
kavramını sağlam egoya sahip olma, anksiyete ile baş edebilme, tutarlı bir gelişim
gösterme ve yaşamına değer verme olarak açıklamaktadır (Akt; Geçtan, 1989).

İnsanın gizil güçlerini gerçekleştirme süreçlerini işletebilmesi olgunlaşmanın en


önemli ölçütüdür. Birey, kendine sunulan çevre olanaklarının elverişli olması ve
çevresindeki kişilerden alabildiği güven ve destek oranında gizil güçlerini kullanarak
yaşam sorunlarının üstesinden gelebilme yeterliği kazanabilir. Psikolojik olgunluğun
gözlenebilen diğer bir ölçütü kişinin gerçekleri algılayarak belli amaçlarının olması,
enerjisini belli bir amaca ulaşma doğrultusunda planlayabilmesi ve uygulayabilmesidir.
Psikolojik olgunlukta önemli olan diğer bir nokta da kişinin diğer insanlarla derin
ilişkiler kurabilme yeteneğidir. Bu nitelik diğer insanları sevme ve kabullenme
dolayısıyla kendini kabul ile ortaya çıkmaktadır. Diğer insanlarla olduğu kadar
toplumun temel kurumlarından soyutlanmadan ve ters düşmeden yaşayabilme;
demokratik ve ahlaki karakter yapısına sahip olma; bağımsız olma, neyin doğru neyin
yanlış olduğuna kendi kendine karar verebilme, kendi sorumluluğunu taşıyabilme, kendi
kendine yeterli olma psikolojik olgunluk için önemli diğer ölçütlerdir (Kılıçcı, 2006).

Psikolojik olgunluğun yukarıda belirtilen tüm özellikleri güçlü bir Ego’ nun
ortaya koyabileceği bir uyum biçimini göstermektedir. Yaşantıları düzenleme, yeni
durumlarla ilişkisini görebilme doğuştan getirilen zihin gücünün yanı sıra yaşantıların
zenginliğine de bağlıdır. (Kılıçcı, 2006). Psikolojik olgunluğa ulaşmış kişi benliğini
bütünlemiştir; değerleri, zihinsel işlevleri, diğer kişilerle kurduğu ilişkiler ve kendini
algılayışı, kendine yönelik düşünceleri genellikle dengelidir (Heath, 1968, Akt.
Cansever, 1981).

Ruhsal sağlık konusunu ele alırken parelelinde ruhsal hastalık konusunu kısaca
irdelediğimizde; ruhsal hastalık; “ insanın duygu, düşünce ve davranışlarında olağandışı
sapmaların, aykırılıkların bulunmasıdır” şeklinde tanımlanabilir. Ruh sağlığı bozulan
kişi duygu, düşünce ve davranışlarında tutarsızlık, aşırılık, uygunsuzluk ve yetersizlik
özellikleri gösterirler. Kişinin hasta sayılabilmesi için bu özelliklerin sürekli ya da
yineleyici olması; bireyin verimli çalışmasını bozması ve kişiler arası ilişkilerini
bozması özelliklerini de göstermelidir (Öztürk, 2001).
27

Ruhsal hastalık belirtileri rahatsız edici, acı verici, kişiyi ve çevresini mutsuz
eden türden belirtilerdir. Nevrozlar bu türden hastalıklardır. En ağır ruhsal hastalıklar
olan psikozlarda ise kişi, hem kendisiyle hem de çevresiyle çatışma içindedir. Şizofreni
gibi bazı psikiyatrik bozuklukların başlaması, ilk gençlik yıllarına rastlamaktadır. Belirli
psikotik hastalıkların dışında kalan ve ergenlikte rastlanan nevrotik bozukluklardan
depresyon, davranım bozuklukları, yeme bozuklukları, öfke patlamaları ve
saldırganlıklar ile intiharlar v.b. ergenlik döneminde görülebilmektedir (Kulaksızoğlu,
2004).

Ruh sağlığını tanımlamada kullanılan farklı betimleyici ölçütler ışığında ruh


sağlığı, “ kişinin kendisiyle ve çevresiyle ilgili gereksinimleri karşılayabilmesi için onun
kendi iç güçlerinin çevre olanaklarını kullanılabilecek olgunluğa erişme süreci” olarak
tanımlanabilir (Kılıçcı, 2006).

2.1.2.1. Ruhsal Sağlıkla İlgili Kuramsal Açıklamalar

Ruh sağlığı ile ilgili bazı kuramcıların görüşlerine kısaca göz attığımızda; Freud,
psikoseksüel gelişim dönemlerinde makul doyum düzeyine ulaşma, id, ego, süperego
arasında denge kurma, nedeni belli olmayan ya da çok uzun süren kaygı ve
zorlanmaların olmama, sevme ve çalışma yeteneğine sahip olma özelliklerinin ruh
sağlığının oluşumunda önemine dikkat çekmiştir (Kılıçcı, 2006).

Adler (1907- 1937) psikolojik sağlıkta toplumsal ilgiyi vurgulamıştır. Adler’ e


göre insan davranışları güç, üstünlük ve başatlık içgüdüsü ile şekillenmektedir. Bu
içgüdünün engellenmesi, bireyde yetersizlik ve aşağılık duygusuna neden olmaktadır.
Bu yetersizlik ve aşağılık duygusu ile üstünlük çabalarının dengelenebilmesi ve toplum
tarafından onaylanan yaşam biçimi geliştirebilmek ruh sağlığı için önemli
göstergelerdir. Çevresindeki insanlara sevgi ve yakınlık gösteren toplumsal ilgiye sahip
olan, kendisi ve diğer insanların amaçlarını ve çıkarlarını görebilen, kendisiyle ilgili
gerçeklerle yüzleşmekten korkmayan kişiler psikolojik olarak sağlıklı bireylerdir.

Diğer bir kuramcı Jung’ a göre, bireyleşme süreci yaşam boyu devam eder ve bu
süreç bireyin “ bütün insan” olmasında önemli bir rol oynar. Bütün insan olmak,
kişiliğin tüm yönleri ile uzlaşmaya varmaktır. Jung’a göre yaşam, aşamalardan oluşur
28

ve her birey bu aşamaların gerektirdiği görevleri gerçekleştirmelidir. Bireyleşme


sonucunda, bireyin bütün insan olması ve içinde bulunduğu yaşam aşamasının
gerektirdiği görevleri gerçekleştirebilmesi kişinin sağlık göstergesidir (Fordham, 1966).

Horney’ e göre, kendine güvenlik sağlama ya da kaygıdan korunma amacı ile


insanlara yönelme (sevgi), insanlara karşı olma (saldırganlık), insanlardan kopma
(bağımsızlık) gibi ihtiyaçlar, nörotik ihtiyaçlardır. Birey, bu nörotik ihtiyaçlara saplanıp
kalmadan kaygı ve güvensizlik yaratan etkenleri çözümleyebilmelidir. Kişilik
bütünlüğüne ulaşma esnekliği ve idealize benlik imgesi, ruh sağlığı için vazgeçilmezdir
(Bakırcıoğlu, 2007).

Sullivan ise kuramında insanlar arası ilişkilere dikkat çekerek Kişilerarası


İlişkiler Kuramı’nı oluşturmuştur ve davranış problemlerinin temelinde insan ilişkileri
olduğunu vurgulamıştır (Yanbastı, 1990). Sullivan’ a göre, bireyin kendisi ve diğer
insanlar hakkında doğru ve yeterli personifikasyonlar geliştirerek kişiler arasında iyi
ilişkiler kurabilmesi sağlılık işareti; kişiler arasında iyi ilişkileri engelleyici olması ve
kişiyi gerçeklerden koparması nedeni ile yoğun kaygı yaşaması ya da gerçekle
yüzleşmemek için kişinin devamlı kaygı yaratan durumdan uzak durması veya iç
dünyasında bu durumu algılamasını engelleyici savunmalar geliştirmesi de sağlıksızlık
göstergesidir (Rappoport, 1972; Lindzey, 1973; Akt. Kılıçcı, 2006).

Erikson, ego işlevlerinin önemini vurgulayarak dış dünyadan gelen bilgileri bir
düzene sokabilen, algılanan durumları değerlendirebilen, bilinç düzeyinde
çağrıştırılacak anıları seçebilen, uyum sağlayıcı davranışları yönetebilen ve geleceğe
yönelik tasarılar yapabilen üretken ve yaratıcı bir yapıya sahip egoyu sağlıklı bir kişilik
olarak nitelemiştir. Böyle bir benliğe sahip kişi istediğini yapabilmekte, istediği gibi
olabilmektedir ve bu bağlamda egonun kendini iyi hissetmesini sağlamaktadır. Kişi
benlik kimliğini sorunlarla baş etmesini sağlayan yaşam deneyimleri ile kazanmıştır.
Birey, bu kimliği her sağlıklı toplumsal- ruhsal gelişim döneminde kazanmış olduğu
temel güven, bağımsızlık, girişim, çalışma ve yapıcılık, kimlik, yakınlaşma duygularını,
üretkenliğin gelişimini ve benlik bütünlüğünün oluşumunu gerçekleştirerek elde
etmiştir. Erikson’ un şemasında, istekler” ve “ olması gerekenler” iki zıt kutup
oluşturmaktadır. Bir yanda aşırı ve yıkıcı istekler, diğer yanda ana- babanın ve
toplumun benliğe mal edilen kısıtlamaları egoyo sıkıştırır. Erikson’ un tanımladığı
29

süperego, id kadar bireyi yıkıcı bir şekilde cezalandırmaktadır. Eğer, ego iyi çalışırsa
birey gereksiz enerji harcamaz, acı çekmez veya nevrotik aksaklıklar göstermez.
Erikson’a göre; insan yaşamı temel güven- güvensizlik, özerklik- utanç ve kararsızlık,
girişim- suçluluk duygusu, beceri- aşağılık duygusu, ego kimliği- rol karmaşası, yakın
ilişkiler- soyutlanma (yalnızlık), üretkenlik- kısırlık, ego bütünleşimi- umutsuzluk
nitelikleri olmak üzere sekiz gelişim döneminden oluşmaktadır. Dönemler içinde,
sağlıklı nitelikler sayı ve derece olarak sağlıksız olanlardan fazla olması ruh sağlığına
bir işarettir (Rappoport, 1972; Akt. Geçtan, 1989).

Fromm kuramında insanın varoluşunu özgürlük ile eş değer olarak ele almıştır.
İnsanın özgür olabilmesi, davranışlarını içgüdülerinin egemenliğinde kurtarmasına
bağlıdır. Fromm’a göre, benliğin bireyselleşmesi kişilik bütünlüğü ile eş değerdir.
Benliğin bireyselleşmesi için asal bağlardan kurtularak özgürleşmesi gerektiği ve bu
özgürlüğün getirdiği çaresizlik ve yalnızlık duygularından kurtulması için de kendi
bireyselliğini kaybetmeden diğer insanlarla dayanışma, paylaşma ve sevgi bağları ile
bütünleşmesi sağlık göstergesidir. İnsanın beş gereksinimi vardır. Bunlar: İlgi,
sorumluluk, saygı, anlayış ve ilişki gereksinimi; aşkınlık gereksinimi (yaratıcı olma);
köklülük gereksinimi (dostluk duyguları geliştirme); kimlik gereksinimi; değer yargıları
gereksinimi. Fromm’a göre alıcı, sömürücü, istifçi, pazarlamacı, biyofil (yaşama aşık
olma) ve nekrofil (ölümü çekici bulma) yönelim biçimleri ise sağlıksız gelişim işaretidir
( Fromm, 1947).

Rogers, psikolojik olarak sağlıklı insanı, tam işlev yapan insan (fully functioning
person) olarak tanımlamaktadır. Tam işlev yapan insan, kendini gerçekleştirmiş değil,
kendini gerçekleştirmekte olan kişidir (Rogers, 1961, 1980; Akt. Cenkseven, 2004).
Benliğini kabul edebilme; benliğin içten ve dıştan gelen uyarıcılara (yaşantı) açık
olması; benliğin yaşantılara uygun biçimde simgeleştirilmesi; benlik ile yaşantı
uyuşmazlığı olan durumları fark etmesi; bireyin tüm yaşantılarını benlik ile tutarlı hale
getirebilmesi sağlıklı benlik nitelikleridir (Kılıçcı, 2006). Kendini gerçekleştirme
psikolojik sağlık halinin en üst göstegesidir (Schultz ve Schultz, 1987).

Maslow’ a göre, gizil güçlerini gerçekleştirmek amacı ile 14 niteliği benimseyen


kişi, ruh sağlığı açısından tam bir psikolojik sağlığa sahip demektir. Gerçekçi olma,
kendini, başkalarını ve doğayı kabul etme, problemlerin çözümüne dönük olma,
30

otonomi sahibi olma, derinliğine duygulanma, insanlara karşı empati, sempati, acıma
duygularını geliştirme, kişiler arası derin ilişkiler kurma, demokratik karakter yapısına
sahip olma, amacı araçtan ayırma, filozofik gülmece duygusu geliştirme, yaratıcı olma,
özel ve yalnız yaşamdan zevk alma, günlük yaşamında yenilikler bulabilme ve içinden
geldiği gibi davranma niteliklerine sahip olan kişiler kendini gerçekleştirmiş sağlıklı
kişilerdir. Bu niteliklere sahip olma derecesi ile ruh sağlığına sahip oluş derecesi
paraleldir (Lindzey, 1973, Patterson, 1973; Akt. Kılıçcı, 2006).

Başka bir kuramda Allport, benlik kapsamının genişliği, başkaları ile yakın ve
sıcak ilişkiler kurma, kendine güvenme, gerçekçi olma, içgörülü ve hoşgörülü olma ile
bir yaşam felsefesine sahip olma özelliklerini ruh sağlığı ölçütleri olarak ele almıştır.
(Allport, 1961; Akt. Kılıçcı, 2006).

2.1. 3. Öznel İyi Oluş

Mutluluk, felsefecilerin tarih boyunca uğraş alanlarından biri olagelmiştir ve


mutlu yaşam ve erdem konularında her bir felsefi okul çeşitli ölçütler ortaya
koymuşlardır.

Bütün Yunan filozofları gibi Aristoteles için de tüm çabaların en yüksek ereği
mutluluktur (eudaimonia). Her varlık, kendi özünün kendine özgü etkinliğinin gelişmesi
ile mutlu olabilir. Bu mutluluk ise insanın kendi etkinliği ile elde ettiği mutluluktur ve
kişinin “ iyi” yi gerçekleştirmesidir (Gökberk, 1985). Aristoteles hayatının önemli bir
bölümünü “ iyi yaşam” ın ne olduğunu bulmak amacı ile geçirmiştir ve gerçek
mutluluğun güç ve başkalarının beğenisini kazanmak değil kendini iyi bir hayat
yaşamaya adanmaktan geçtiğine ve bunun da bilgelikle sağlanacağına işaret etmiştir.
Aristoteles’in ahlak (ethic) anlayışına göre insanoğlu için iyi ve güzel olarak hedeflenen
şey yaşamını sürdürebilecek imkanlar içeren bir hayat değil, insani isteklerin
karşılanabileceği mutlu bir var oluştur ve mutlu bir yaşam için erdem gereklidir
(Yıldız, 2002). Aristoteles’e göre insan mutluluğa erdem ile ulaşır. Bunun için ise
insanın mutluluğa uyarlı olması, bedensel ve ruhsal açıdan yetkin veya etkili olması
gerekir (Timuçin, 1992). İnsanın özü, akıldır ve insan akıl etkinliği ile mutlu olabilir. Bu
bağlamda, insanı mutluluğa eriştiren erdem, insanın aklını kullanabileceği bir nitelikte
31

olmalıdır. Erdem, insanın doğal özünün yapısında gelişir ve insanı hazza ulaştırır
(Gökberk, 1985).
Felsefe mutluluk konusu ile ilgili iken psikoloji alanında mutluluk konusu pek
ilgi çekmemiş ve olumsuz duygular, problemler ve mutsuzluk üzerine araştırmalar
yoğunluk kazanmıştır. Ne var ki psikolojide acı ve ruh hastalığı alanındaki bilgilerin,
kişisel güçler ve erdemlerle ilgili çok daha fazla bilgiyle desteklenmesine ihtiyacının
ortaya çıkması ile beraber 1970’li yıllardan itibaren “ mutluluğun mutsuzluğun tersi”
olduğu anlayışı eleştirilerek olumlu duyguyu anlamak, güç- erdem ve Aristoteles’in
“ iyi yaşam” dediği şeyi bulmak için başlanan psikoloji hareketi hız kazanmıştır.
Mutluluğun kalıcı olarak yükseltilemeyeceği kuramı, mutluluk konusunda yapılan
bilimsel araştırmalar ile çürütülmüştür. İnsanların mutluluğa ulaşma çabaları ile ilişkili
olarak psikolojide yaşam doyumu, iyilik hali, yaşam kalitesi, psikolojik iyi oluş, öznel
iyi oluş kavramları ile ilgili çalışmalar önem kazanmaya başlamıştır (Seligman, 2002).

Bireyin yaşam doyumuna ve olumlu- olumsuz duygularına dair genel bir


değerlendirme olarak tanımlanan öznel iyi oluş (Diener, 1984) insanların kendi
yaşamlarını nasıl değerlendirdikleri, yaşam doyumu, evlilik doyumu, depresyon ve
anksiyetenin yokluğu ile olumlu ruh hali ve duygular gibi değişkenleri içeren psikoloji
alanıdır (Diener, Suh ve Oishi, 1997).

Öznel iyi olma alanında ilk doktora çalışmasını yapan Wilson (1967) tezinde;
1- “Mutlu kişiler genç, sağlıklı, iyi eğitim görmüş, ekonomik bakımdan iyi durumda,
dışa dönük, optimistik, tasasız, dindar, evli, ılımlı arzulara sahip, her iki cinsiyetten,
zeki kişilerdir” 2.Yunan filozoflarından günümüze dek mutluluk konusunda çok az
kuramsal gelişmenin olduğu sonuçlarına ulaşmıştır (Akt. Yetim, 2001).

Günümüzde iyi oluşla ilgili yapılan araştırmalar incelendiği zaman, iyi oluş
kavramının yanında öznel iyi oluş, psikolojik iyi oluş, yaşam doyumu, yaşam kalitesi,
iyilik hali (wellness), olumlu duygulanım gibi çeşitli kavramlarla birlikte kullanıldığı
gözlenmektedir. Bu kavramlar aynı anlamda olmamakla beraber birbirleri ile ilişkili
kavramlardır. Örneğin, iyilik hali kavramı, ideal düzeyde sağlıklı olmaya ve iyilik
haline yönelmiş, beden ve akıl ruh sağlığının bütünleştiği, bireysel olarak amaç dolu
tavrı ve daha dolu yaşam geçirme hedefi olan, sosyal, kişisel, çevresel olarak tüm
alanlarda işlevsel olan bir yaşam yolu anlamındadır (Myers, Sweneey ve Witmer,
32

2003). Öznel iyi oluş kavramı ise bireyin yaşamına ilişkin öznel yargı ve duygularına
vurgu yapmaktadır. Diener (1984)’e göre öznel iyi oluş, bireyin değerlendirmelerini
içerdiği için öznel olmasının yanı sıra bireyin kendine ve yaşamına ilişkin olumlu
ölçümleri kapsayan yaşamının tüm yönlerinin genel bir değerlendirmesidir.

2.1.3.1. Öznel İyi Oluşu Etkileyen Değişkenler

Günümüze kadar öznel iyi oluşla ilgili yapılan araştırmalarda, mutluluğa etkisi
olan birçok etmenden bahsedilmiştir. Aşağıda bu değişkenlerden bir kısmına yer
verilmiştir.

Cinsiyet: Wilson (1967) yaptığı doktora çalışmasında mutluluk üzerinde


cinsiyetler arasında bir fark olmadığını belirtmiştir (Akt. Yetim, 2001). Öznel iyi oluş
üzerinde yapılan son çalışmalarda ise cinsiyet değişkeni ele alınmış ve kadınların
depresyon puanlarının erkeklerin depresyon puanlarından daha yüksek olduğu
görülmüştür. Ayrıca kadınların hoş ve hoş olmayan duyguları erkeklere göre daha
yoğun yaşadıkları araştırmalar sonucunda gözlenmiştir (Diener, Sandvik ve Larsen,
1985; Fujita, Diener ve Sandvik, 1991). Fakat duygusal yaşantıların sıklığı açısından bir
farklılık bulunmamıştır (Fujita ve diğerleri, 1991). Ancak 93 araştırmanın cinsiyet
farklılığı konusunda yapılan meta analizi çalışmasında, kadınların daha yüksek doyum
ve mutluluk puanları aldığı sonucuna ulaşılmıştır (Wood, Rhoodes ve Whelan, 1989 ).

Yaş: Wilson (1967) çalışmasında genç insanların daha mutlu olduklarını


belirtmesine rağmen yapılan sonraki çalışmalarda yaş değişkeninin öznel iyi oluş
üzerinde önemli bir etkisinin olmadığı bulunmuştur (Akt. Diener, 1984). Stock, Okun,
Haring ve Witter (1983), yaptıkları meta- analiz çalışmasında yaş ile öznel iyi olma
arasındaki korelasyonun sıfıra yakın olduğu ve bu sonucun ilişkiye giren diğer
değişkenlerin kontrol altına alınıp alınmamasına göre değişmediğini kanıtlamıştır (Akt.
Yetim, 2001). Yaş değişkenini ele alırken en önemli nokta farklı yaşam evrelerinde
öznel iyi olma puanının değişip değişmeyeceğidir. Örneğin, yetişkenlerin duygu
durumları daha az değişkenlik gösterirken ergenler duygu fırtanaları yaşayabilmektedir.
Myers ve Diener (1993; Akt. Yetim, 2001) bireylerin dile getirdikleri iyi olma tepkileri,
depresyon oranı, intihar ve boşanma olayları açısından orta yaşın bunalımlı yıllarında
anlamlı düzeyde değişme göstermediğini bulmuşlardır. Öznel iyi olma ve mutluluk
33

düzeyinde yaş etmeninin etkisi olmamasına rağmen yaşanan duyguların yaşla beraber
değiştiği belirlenmiştir. Hoş duygunun yaşla beraber azalma eğiliminde olduğu
görülürken yaşam doyumunda azalma veya olumsuz duyguda yükselme gözlenmemiştir
(Diener ve Suh, 1998; Akt. Yetim, 2001).

Sosyal İlişki: Sosyal psikologlar, bireyin sevme ve sevilme ihtiyacının


karşılanması, takdir görebilmesi gibi gereksinimlerinin giderilmesi için ilişki kurmaya
ihtiyacı olduğunu dile getirmektedirler. Diener ve Seligman (2002) yaptıkları bir
araştırmada mutlu kişilerin en önemli mutluluk kaynaklarının arkadaşlarına ve ailelerine
bağlılık ve onlarla geçirdikleri zaman olduğunu ortaya koymuşlardır. Diener “ hiçbir
şey başkalarıyla ilişkiler, yakın insani bağlar ve sosyal destek kadar mutlu etmez” der.

2.1.3.2. Öznel İyi Oluşla İlgili Kuramsal Açıklamalar

İlk kez Wilson (1960) tarafından bahsedilen Erek (Telic) Kuramına göre
mutluluk, gereksinimlerin karşılanması ve amaçlara erişildiği zaman elde edilmektedir.
İhtiyaçların doyurulması mutluluğa, doyurulmaması ise mutsuzluğa neden olur;
düşüncesi erek kuramının hareket noktasıdır (Akt. Yetim, 2001). Ereksel kuramlar
temelde, amaçlara ve ihtiyaçlara ulaşıldığı zaman öznel iyi oluşun ortaya çıktığı
varsaymaktadır. Bireyi amaca yöneltmede, gereksinimlerin önemli olduğu düşünülür
(Diener, 1984).

Ereksel kuramda ulaşılan amaç mutluluk kaynağı olarak varsayılırken öznel iyi
oluş kuramlarından Etkinlik (Activity) kuramında, amacın kendisi değil amaca
ulaşılırken yapılan etkinliklerin mutluluğa neden olduğu varsayılmaktadır. Aristoteles
ilk etkinlik kuramcılarındandır ve erdemli etkinliklerin mutluluğa neden olduğu ve
başarılı etkinliklerin mutluluğa yol açtığını savunmuştur (Diener, 1984). Aristoteles’e
göre bir etkinlikten zevk almak etkinliğin sonucu değildir, etkinliğin kendisinden ayırt
edilemeyecek bir şeydir (Seligman, 2002). Etkinlik ile öznel iyi oluş arasındaki ilişki
akış (flow) kuramı ile açıklanmaktadır. Bu kurama göre etkinlikler bireyin becerisi ile
orantılı olmalıdır, böylece birey etkinlik süresi boyunca haz yaşayabilir. Etkinliğin
kolay olması bireyi sıkarken zor olması kaygılandırabilir. Bireyin becerisi ile etkinliğin
zorluğu birbirine yakın olduğunda ise haz elde edilmektedir (Csikszentmihalyi, 1975;
Akt. Diener, 1984).
34

Aşağıdan Yukarı (Bottom- Up) ve Yukarıdan Aşağı (Top- Down) kuramlarında


ise mutluluk şöyle açıklanmaktadır: Aşağıdan yukarı görüşün felsefesinde akıl, deneyim
ve duyularla şekillenen dış dünyanın “ objektif” yansımalarında oluşan bir tabula
rasadır. Objektif yaşam koşulları kişinin toplam mutluluğunun temel yordayıcısıdır.
Aşağıdan yukarı görüşte mutluluk, yaşam doyumunun birçok özel anına sahip olmakla
ortaya çıkar. Bireyin yaşama olumlu yönde bakması için genel ve bütünsel bir eğilim
taşıdığı düşünülür. Aşağıdan yukarı görüşte öznel iyi olma, bireyin küresel bir
özelliğidir ve tutumlar mutluluğun odak noktası olarak görülür (Diener, 1984).

Yukarıdan aşağı yaklaşım ise, Kant’ın felesefi görüşüne göre temellenmiştir. Bu


felsefi görüşte akıl, gelen duyuları basit bir şekilde kabul etmez, bilgileri filtreden
geçirir ve kendi inanç ve tutumları ile uygun olan algıyı seçer. Yukarıdan aşağı görüşte
birey anlık haz ve acılarını değerlendirerek kendini mutlu ya da mutsuz olarak görür
(Kozma ve Stones, 1980). Bu yaklaşımda kişiliğin genel görünümü olaylara verilen
tepkiyi etkilemektedir. Brief, Butcher, George ve Link (1993)’ne göre, öznel iyi oluş
araştırmalarında kişiliğe verilen önem aşağıdan yukarı ve yukarıdan aşağı kuramları
arasındaki farkı oluşturmaktadır. Aşağıdan yukarı görüşe göre, iyi oluş bir etki
anlamında iken yukarıdan aşağı yaklaşımda iyi oluş bir sebep olarak görülmektedir.
Brief ve diğerleri (1993) bu iki yaklaşımın bütünleşebileceğini söyleyerek hem kişilik
boyutlarının hem de yaşam koşullarının öznel iyi oluşu etkilediğini savunmaktadır.

Öznel iyi oluşu açıklamaya çalışan Yargı Kuramlarına göre, bireyin öznel iyi
oluş düzeyi, bir takım standartlarla gerçek koşullar arasında yaptığı karşılaştırmaların
sonucu ile ilişkilidir. Eğer, gerçek durum bireyin belirlemiş olduğu ölçütün üzerinde ise
mutluluk oluşacaktır (Diener, 1984). Çok Yönlü Uyuşmazlık kuramını geliştiren
Michalos (1985; Akt. Tuzgöl- Dost, 2005)’e göre bireyin mutluluğu çeşitli ölçütlere
göre yapılan karşılaştırmalara bağlıdır. Bireyler kendilerini istekler, ihtiyaçlar, amaçlar,
geçmiş koşullar, diğerlerinin durumu gibi farklı standartlarla kıyaslamaktadır. Bireyin
içinde bulunduğu andaki koşulları ile bu standartlar arasında fark yüksek olursa doyum
düşük; fark düşük ise doyum yüksek olmaktadır.

Sosyal karşılaştırma yaklaşımı, çok yönlü uyuşmazlık kuramı içinde üzerinde


önemle durulan bir yaklaşımdır. Birey, kendini diğer bireylerle karşılaştırarak doyum ve
mutluluğunu değerlendirmektedir. Kendini diğerlerinden daha iyi görür ise mutluluk ve
35

doyumu artmaktadır. Eğer kendini diğerlerinden daha kötü olarak değerlendiriyorsa


birey mutsuz olmaktadır (Diener, Suh, Lucas ve Smith, 1999).
Parducci (1968) insan yargısı ile ilgili ranj- sıklık modelini geliştirmiştir. Bir
labaratuvar modeli olan bu kuram, yargılanan olaylara ilişkin, yaşantıya dayalı, kesin ve
dakik bir standart ortaya koymuştur. En çok mutluluk yaşayan bireylerin, olayları daha
çok negatif uca yığan kişiler olduğu varsayılmaktadır. Ranj- sıklık modelinde
karşılaştırma ölçütünün olaylar ranjının orta noktasına yakın olduğunu ortaya
koymuştur. Bu noktanın üzerindeki olaylar kişiyi mutlu etmektedir. Olaylar olumlu
olarak dağılıyorsa yani pozitif uca yığılmış ise kişi mutsuz olmaktadır (Akt. Yetim,
2001). Her kuram, yargılama yaparken farklı ölçütler kullansa da kuramların ortak
özelliği yargılamada bulunmasıdır. Yargı kuramlarında dikkat çeken temel nokta
karşılaştırmaların hangi alanlarda yapılacağı düşüncesidir. Karşılaştırmaların belirgin
alanlarda (gelir, aile) veya yaşamın genel değerlendirmesi olarak yapılmasına dairdir
(Diener, 1984).

Haz ve Acı Kuramına göre, amaçlara ulaşmak ve ihtiyaçların giderilmesi


mutluluğa neden olmaktadır. Bu noktada acı ve haz arasında bir bağ sözkonusudur.
Bireyin yaşamındaki gereksinimler amaçlara ulaştıktan sonra bireye daha fazla haz
sağlayacağı varsayımı bu yaklaşımın hareket noktasıdır. (Diener, 1984). Acı ve haz
birbiri ile bağlantılıdır ve haz acıyı takip etmektedir. Fizyolojik ihtiyaçların kendini
sürekli yenilediği göz önünde tutulduğunda bireyin ihtiyaçlarının karşılanmasının
bireyde doyum ve mutluluğa neden olmadığı düşünülür (Diener, 1984). Yine Diener
(1984) haz yaşayan bireylerin daha fazla olumsuz duygu ifade ettiklerini ortaya
çıkarmıştır.

İnsanların mutlu olmaya eğilimini açıklamaya çalışan birçok kuram, bağ


modelleri adı altında öznel iyi olmayı bilişsel ilkeler ışığında ele almıştır. Kişinin
kendisini ilgilendiren olaylara olan yüklemlemelerini temel alan bilişsel yaklaşımda iyi
olaylar iç bilişsel ögelere yüklenmişse mutluluk artacaktır (Schwarz ve Clore, 1983).
Diğer bir görüş ise bellek üzerine yapılan araştırmalara dayanmaktadır. Bellek üzerine
yapılan çalışmalar, mutlu kişilerin birbiri ile olumlu ilişkilere dayanan zengin bir
bilişsel ağa sahip olduğunu göstermektedir. Mutsuz kişilerde ise birbiri ile olumsuz
ilişkilere bağlı, sınırlı ve yalıtılmış ağ olduğu ortaya çıkmıştır ( Bower, 1981; Akt.
Yetim, 2001). Diğer bir yaklaşım ise duygu yüklü koşullanmayı vurgu yapan görüştür.
36

Kısa süreli öznel iyi olmada duygusal koşullanmalara bağlı ani tepkiler önemli rol
oynarken uzun süreli mutlulukta bu etki önemini kaybetmektedir ( Zajonc, 1980).
Öznel iyi oluş ile ilişkili kavramlardan iyilik hali, optimal düzeyde sağlıklı
olmaya yönelme, beden, akıl ve ruhun bütünleştiği, bireysel amaçlara sahip olma, daha
anlamlı yaşam geçirme hedefi olan, sosyal, kişisel ve ekolojik olarak tüm alanlarda
işlevsel olan bir yaşam sürdürmek anlamındadır (Myers, 2001).

İyilik Hali Çemberi modeli, iyilik hali ile ilgili olan modellerdendir. İyilik haline
ve önlemeye ilişkin bu bütüncül model ilk olarak Witmer ve Sweeney (1991,1992)
tarafından geliştirilmiştir. Model geliştirilirken Adlerian bakış açısına dayandırılmış
olsa da Maslow ve diğer sağlıklı insan özellikleri ile ilgilenen kuramcıların görüşlerine
de yer verilmiştir (Akt. Myers, 2001). İyilik Hali Çemberi Modeli, yaşam boyu iyilik
halinin sürmesi ve risk olabilecek etmenlerin önlenmesi ile ilgilidir ve sağlıklı insanın
özelliklerinden oluşmaktadır. Çemberin spiritüel yaşam (yaşamı anlamlandırma yolları),
çalışma ve serbest zaman, arkadaşlık, sevgi ve kendini düzenleme olmak üzere beş ana
boyutu vardır. Kendini düzenleme boyutu bireyin değiştirebileceği oniki alt boyuttan
oluşmaktadır. Model bu boyutlardan başka, bireyin iyilik halini yönetim biçimi, toplum,
aile, din, eğitim, medya, iş dünyası ve endüstriyel ve kültürel özelliklerlerle genel dünya
olayları veya doğal olaylar gibi çok genel ve bireyin kontrol edemeyeceği özelliklerin
etkilediğini göstermektedir (Korkut, 2004). Modele göre her bir öge birbiri ile etkileşim
halinde olduğu için herhangi birinde yapılacak bir değişiklik diğerlerine de
yansımaktadır. Kendini düzenleme boyutunun oniki alt boyutu olan değerli olma
duygusu, kontrol duygusu, gerçekçi inançlar, duygusal farkındalık ve başa çıkma, mizah
duygusu, problem çözme ve yaratıcılık, beslenme, fiziksel alıştırma yapma, kendine
bakma, stres yönetimi, cinsel kimlik ve kültürel kimlik önleme çalışmalarında bireye
kazandırılması ve öğretilmesi önerilen becerileri içermektedir ( Korkut, 2004).

2.2. İlgili Araştırmalar

Bu bölümde araştırma konusu ile ilgili yapılmış yurt içi ve yurt dışı çalışmalar
iki başlık çerçevesinde özetlenmiştir.
37

2.2.1. Psikolojik Belirtiler– Genel Sağlık Örüntüleri ile İlgili Yurt Dışında Yapılan
Araştırmalar

Baldwin ve diğerleri (1997), araştırmalarında 119 (54 kız, 65 erkek) ergen


üzerinde özellikle ırk ve cinsiyete göre stres ve hastalık arasındaki ilişkiyi
incelemişlerdir. Algılanan Stres Ölçeği (Perceived Stress Scale), Durumluk- Sürekli
Anksiyete Envanteri (State- Trait Anxiety Inventory) ve Hastalık Ciddiyeti
Derecelendirme Ölçeği (Seriousness of Illness Rating Scale) ölçme araçlarının
kullanıldığı araştırma sonucunda, ifade edilen stres ve anksiyete düzeyleri ırk ve
cinsiyet açısından anlamlı fark göstermemiştir. Ama Afrika kökenli Amerikalı ergenler
akranları olan Avrupa kökenli Amerikalı ergenlerden daha az fiziksel belirti
belirtmişlerdir. Ayrıca, kız ergenler erkek ergenlerden anlamlı düzeyde daha fazla
fiziksel belirti ifade etmişlerdir. Genel olarak sonuçlara bakıldığında yaşam
olaylarından kaynaklanan stres ve anksiyete, belirtilen semptomoloji ile pozitif yönde
ilişkilidir.

McCauley- Ohannessian, Lerner, Lerner ve von Eye (1999)’ın 75 ergen üzerinde


yaptıkları boylamsal bir çalışmada elde ettikleri bulgular, 6. ve 7. sınıflardaki erkek
ergenlerin kız ergenlere göre anlamlı ve daha yüksek kendine yeterlik
(self- competence) gösterdiği yönde çıkmıştır. 7. sınıfta erkekler kızlardan daha az
depresyon ve anksiyete belirtileri gösterirken 6. sınıfta göstermemektedirler. Araştırma
sonuçları, ergenliğin ilk yıllarında cinsiyet farklılığının depresyon ve anksiyetede
kısmen sorumlu olduğu hipotezini desteklemektedir.

Moses (1999), 337 öğrenci üzerinde şiddete maruz kalma ile depresyon ve
hostilite belirtileri ile maruz kalmada demografik farklılıklar arasındaki ilişkiyi
araştırmıştır. Elde edilen bulgular, erkeklerin kızlardan daha fazla şiddete maruz
kaldıklarını göstermiştir. Şiddete maruz kalma, her iki cinsiyet için hostilitenin
yordayıcısı olurken, sadece kızlar için depresyonun yordayıcısı olmuştur.

Turner (1999), 570 ergen üzerinde yaptığı araştırmasında sağlık problemlerinin


büyük ölçüde psikolojik ve davranışsal faktörlere bağlı olduğunu belirtmiştir. Akran
desteğinin ergenlerin sağlığına olan etkisine dikkat çekerek benlik saygısı, kendine
yeterlik ve kontrol odağı üzerinde önemini vurgulamıştır.
38

Essau ve diğerleri (2000), yaşları 12- 17 arasında değişen 1035 ergen üzerinde
yaptıkları çalışmalarında şu sonuçları elde etmişlerdir: %18, 6 ile anksiyete bozukları
sıklıkla görülmektedir. Anksiyete bozuklukları türleri ele alındığında, fobi yaygın olarak
görülürken post- travmatik stres bozukluğu ve obsesif- kompulsif bozukluk daha az
rastlanmaktadır (%2’ nin altında). Panik bozukluk ve genelleştirilmiş anksiyete
bozukluğu %1’in altında oranla en az görülen bozukluklardır. Anksiyete bozukluğu
kızlarda erkeklerden daha fazla olarak saptanmış ve bunun yaşla beraber arttığı
gözlenmiştir.

Masi, Favilla, Millepiedi, Mucci, Rundell ve Engel (2000) klinik ve normal


örneklem gruplarında 162 İtalyan çocuk ve ergen üzerinde, yaş, cinsiyet ve psikolojik
durum değişkenlerini ele alan bir araştırma yapmışlardır. Araştırma sonucunda,
örneklemin %69, 2’sinde somatik şikayetler gözlenirken, %50, 6 ile baş ağrısının en sık
gözlenen belirti olduğu saptanmıştır. Yaşları daha küçük çocuklarda karın ile ilgili
şikayetler ergenlere göre daha fazla olarak görülmüştür. Somatik şikayetlerde
cinsiyetler arasında bir farklılık saptanmamıştır.

Takakura ve Sakihara (2000) çalışmalarında, depresif belirtiler ve psikososyal


faktörler ilişkisi üzerinde cinsiyet değişkenini araştırmışlardır. Japonya’da liseye devam
eden 2660 öğrenci örneklem grubunu oluşturmaktadır. Araştırma sonucunda, kız
öğrencilerin daha fazla depresif belirti gösterdikleri ve stresden yakındıkları tespit
edilmiştir. Ayrıca, depresif belirtiler ile stres arasında olumlu yönde ilişki olduğu
gözlenirken depresif belirtilerle özgüven, içsel kontrol, sosyal destek ve sağlık
uygulamaları arasında olumsuz yönde ilişki olduğu gözlenmiştir.

Aarq ve diğerleri (2001), Norveç genelinde 6, 8 ve 10. sınıflara devam eden (11,
13 ve 15 yaşlarında) ergenler üzerinde yaptıkları çalışmalarında şu sonuçlara
ulaşmışlardır: 15 yaşındaki kız ergenler arasında erkek ergenlerden daha fazla
psikolojik ve somatik şikayetler görülmüştür. Bu gruptakilerin %18’i daha az günlük
psikolojik şikayet belirtirken %14’ü daha az günlük somatik şikayet ifade etmişlerdir.
Ayrıca, kızların belirti toplam puanları erkeklerin belirti toplam puanlarından anlamlı
farklılık göstermiştir. Yine kız ergenlerde, yaşla beraber somatik şikayetler artış
görülmektedir.
39

Polce- Lynch, Myers, Kliewer ve Kilmartin (2001) 93 erkek ve 116 kız ergen
üzerinde yaptıkları çalışmalarında kız ergenlerin erkeklerden daha düşük benlik saygısı
gösterdiğini ve kızların daha yüksek negatif benlik imajına sahip olduklarını saptamıştır.

Coelho ve diğerleri (2002), 775 ergen üzerinde yaptıkları çalışmada Beck


Depresyon Envanteri ve sosyodemografik bir anket uygulamışlardır. DSM- IV
kriterlerine göre 83 ergen klinik görüşmeye alınmıştır. Araştırma sonucunda kızlar daha
fazla depresif belirti ifade etmişlerdir. Düşük akademik başarı, uyku düzensizliği ve
alkol tüketimi her iki cinsiyette depresif belirtilerle ilişki göstermiştir. Kızlarda yüksek
oranda sigara tüketimi depresif belirtilerle anlamlı ilişki gösterirken erkeklerde ailesel
faktörler depresyon ile ilişki göstermemiştir. Ama kız ergenlerde annenin eğitim stili
olduğu kadar fazla kardeş sayısı, ayrı anne- baba faktöreleri depresyonda etkilidir.

Furnham, Badmin ve Sneade (2002), 235 ergen üzerinde yaptıkları


araştırmalarında sadece kızların benlik saygısı ile negatif benlik imajı arasında ilişki
saptarken kızların benlik saygısı erkeklerden daha düşük olarak bulunmuştur.
Erkeklerin benlik saygısı ile beden memnuniyetsizliği arasında ilişkili bulunmamıştır.

Yarcheski, Mahon ve Yarcheski (2002), 148 ergenden oluşan (81 kız, 67 erkek;
7. ve 8. sınıf öğrencileri) örneklem grubuna “ Durumluk- Sürekli Öfke İfadesi
Envanteri” (State-Trait Anger Expression Inventory) ve üç tane sağlık değişkeni (şu
anki sağlık durumu (current health status), klinik sağlık (clinical health), hedomanistik
sağlık (eudaimonistic health)) ile ilgili ölçümleri uygulamıştır. Araştırma sonucunda,
öfkenin ifadesinde ve öfke yaşantılarında kız ve erkek ergenler arasında anlamlı bir
farklılık gözlenmemiştir.

Calais, Andrade ve Lipp (2003) cinsiyet ve okul yılı ile stres belirtileri
arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. 150 kız ve 145 erkek ergene “ Lipp Stres Envanteri”
(The Lipp Stres Inventory) uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, cinsiyet ile stres
düzeyi arasında yüksek korelasyon bulunmuştur ve kızlar erkeklere göre daha fazla
semptom belirtmişlerdir.
40

Puskar ve diğerleri (2003) çalışmalarında kırsal bölgede yaşayan 466 ergenin


anksiyete ve depresyon semptomlarını ile somatik şikayetlerini araştırmışlardır.
Araştırma sonucunda anksiyete semptomlarının fiziksel şikayetler ve depresyon ile
yüksek korelasyona sahip olduğu saptanmıştır. Kızlar, toplam anksiyete ve anksiyete
bozukluğu türlerinde daha yüksek puanlara sahiptir.

Letcher (2005) 1595 ergen üzerinde yaptığı bir çalışmasında ergenlik yıllarının
başlangıcı ve daha fazla alınganlık gösterme faktörlerinin kızlarda yüksek anksiyeteye
neden olduğunu belirtmektedir. Mizaç (temperament), cinsiyet, aile ve akran ilişkileri,
sosyal yetenekler, yaşam olayları ve önceki sorunlu davranışlar anksiyeteyi etkileyen
faktörlerdir. Bu faktörler arasında, önceki duygusal ve davranışsal problemler ve
aile- çocuk ilişkisindeki güçlükler anksiyeteyi en yüksek oranda etkileyen etmenlerdir.
Kızlarda yüksek anksiyeteyi gösteren en belirgin etken ailedir. Düşük anksiyeteli kızlar
ile kıyaslandığında yüksek düzeyde anksiyeteye sahip kızların aileleri ile daha çok
problem yaşadıkları gözlenirken erkeklerde gözlenmemektedir. Ayrıca kızlardaki
agresyon ve hiperaktivite problemlerinin açıklanmasında düşük- yüksek anksiyete
belirleyici olmaktadır.

Wilson, Pritchard ve Revalee (2005) çalışmalarında ergenlerin fiziksel ve


psikolojik sağlık belirtilerinde cinsiyet farklılığı ve başa çıkma stratejilerini
araştırmışlardır. Araştırmaya 546 ergen katılmıştır. Araştırma sonucunda fiziksel ve
psikolojik sağlık belirtileri (öfke, depresyon, gerilim (tension), olumsuz ruh hali) ve
başa çıkma stratejilerinde cinsiyet farklılığı bulunmuştur.

Palapattu ve diğerleri (2006) yaşları 14 ve 19 (ort. 15,77; 57 kız) arasında


değişen 114 Afrika kökenli Amerikalı ergen üzerinde yaptıkları çalışmalarında,
anksiyete semptomları masküliniti negatif ilişki gösterirken; feminiti ile anksiyete
semptomları pozitif ilişki göstermiştir.

Clark ve diğerleri (2007) psikolojik stres ve depresif belirtilerde risk


faktörelerini araştırmışlardır. Yapılan ilk çalışma ve iki yıl sonraki ikinci çalışmada
1615 ergen araştırmaya katılmıştır. İkinci çalışma sonucunda erkeklerin %10.1 ve
kızların %12.9’u psikolojik stres belirtirken erkeklerin %20’si kızların %33’ü depresif
belirtileri ifade etmişlerdir. İlk çalışmada belirtilen uyuşturucu kullanma, diğer riskli
41

sağlık davranışları (sigara, alkol veya uyuşturucu) ile ilişkili ve ikinci çalışmadaki
psikolojik stres ve depresif belirtilerin yordayıcısı olmuştur. Sigara kullanımı tek başına;
uzun süreli hastalık, aşırı kilo/ obezite ve aktivite düzeyi ikinci çalışmada psikolojik
sağlık ile ilişki göstermemiştir. İkinci çalışmadaki zayıf psikolojik sağlık riski, ilk
çalışmadaki psikolojik sağlık ile kuvvetli olarak ilişkilidir.

Başka bir çalışmada Hankin ve diğerleri (2007), ergen depresyonunda cinsiyet


farklılığını araştırmışlardır. 13- 18 yaş arası toplam 538 ergen ilk çalışmadan 6 ve 12 ay
sonra tekrar incelenmiştir. Üç çalışmada da ergenlerin depresif belirtileri, alkol
kullanmaları ve stres faktörleri araştırılmıştır. Araştırma sonucunda, kızlar erkeklerden
daha fazla depresif belirtiler ve stres belirtmişlerdir.

Sweeting, West ve Der (2007), 2196 ergen üzerinde (15 yaş) yaptıkları
çalışmalarında, benlik saygısı, beden imajı (kilo ile bağlantılı), sigara kullanımı ve
fiziksel aktivite faktörlerinin ölçümleri arasında ilişkiyi araştırmışlardır. Bu faktörler,
kız egenlerde depresif ruh hali belirtisinin hemen hepsinden sorumludur ve aynı
zamanda aşırı baş dönmesi ve baş ağrısı belirtilerinin de tetikleyicileridir. Benlik saygısı
ve beden imajı sağlık ile daha fazla ilişki göstermektedir ve bu iki faktörün uyumu
kızlarda, hem psikosomatik belirtilerde hem de depresif ruh halinin aşırılığında dikkat
çekici bir şekilde düşüşe neden olmaktadır. Potansiyel psikososyal ve davranışsal
faktörlerin uyum oranı, istatiksel olarak kız ergenlerin depresif ruh halini özellikle
psikosomatik şikayetlerindeki aşırılığı açıklamaktadır.

2. 2. 2. Psikolojik Belirtiler– Genel Sağlık Örüntüleri ile İlgili Yurt İçinde Yapılan
Araştırmalar

Keskin (1995), 250 lise öğrencisi ve 60 öğretmen üzerinde lise öğrencilerinde


görülen ruhsal belirtiler ve öğretmenlerin bunları seçebilmelerini araştırmıştır. Ruhsal
sorunları belirlemek için SCL- 90- R ve öğretmenlere uygulanan soru kağıdı ile veriler
toplanmıştır. Bu araştırma sonuçlarına göre, öğrencilerin genel belirti düzeyinde (GSI)
ve SCL- 90- R’nin kişiler arası duyarlılık, uyku ve yeme bozukluğu, obsesif- kompulsif
belirtiler, öfke ve düşmanlık, paranoid düşünceler, depresyon ve aksiyete alt gruplarında
yardıma ihtiyaçları olduğu belirlenmiştir. Öğrencilerin yardım gereksinimlerinin
okudukları döneme göre farklılık gösterdiği saptanmıştır. Kız öğrencilerin genel belirti
42

düzeyinde, kişilerarası duyarlılık ve anksiyete alt gruplarında yardım ihtiyacının erkek


öğrencilere oranla daha fazla olduğu bulunmuştur. Araştırma kapsamına alınan
öğretmenlerin öğrencilerde görülebilecek ruhsal belirtileri seçebilme ve ele alma
yaklaşımlarına ilişkin bilgi puanlarına bakıldığında %60’nın ortalama bilgi puanının
üzerinde puan aldıkları saptanmıştır. Öğretmenlerin aldıkları bilgi puan ortalamalarına
yaşın, cinsiyetin ve mezun oldukları okulların istatistiksel yönden etkili olduğu
belirlenmiştir.

Eskin (2000) tarafından yapılan bir araştırmada, ergenler arasındaki ruhsal


sorunlar ve bu sorunların intihar düşüncesi ve girişimleriyle olası ilişkileri incelenmiştir.
Ruhsal sorunlar oniki maddelik Genel Sağlık Anketi (GSA) kullanılarak ölçülmüştür.
İntihar düşüncesi hali hazırdaki ve geçtiğimiz son oniki ay içerisindeki düşünceler ve
intihar girişimi geçtiğimiz son oniki ay içerisindeki girişimler olarak ölçülmüştür.
Araştırmaya 422 erkek 537 kız olmak üzere toplam 959 lise öğrencisi katılmıştır. İntihar
ederek kendini öldürmeyi düşünen ve öldürmek için girişimde bulunan öğrencilerin
GSA puanlarının, intiharı düşünmeyen ve girişimde bulunmayanlardan daha yüksek
olduğu bulunmuş ve yapılan analizler sonucunda, endişeler yüzünden uykusuzluk
çekmenin intihar düşüncelerini ve girişimlerini yordayan ortak bir sorun olduğu
saptanmıştır.

Başka bir çalışmada Kerimova (2000), lise öğrencilerinde görülen psikolojik


belirtileri bazı değişkenler açısından incelemiştir. Araştırmaya 737 kişi katılmış ve
örneklem grubuna, “ Kısa Semptom Envanteri” ile değişkenlere yönelik araştırmacı
tarafından geliştirilen “ Kişisel Bilgi Formu” uygulanmıştır. Araştırma sonucunda elde
edilen bulgular; lise öğrencilerinin genel stres düzeyleri ve belirti toplamlarının
sınıflarına, cinsiyetlerine, okullarının bulunduğu semtin gelir düzeyine, yakın arkadaş
sayılarına, fiziksel sağlıklarını algılamalarına, aile üyeleri arasında ciddi fiziksel ya da
psikolojik sorunlarına, spor yapma sıklıklarına göre anlamlı farklılık göstermiştir. Kız
ergenlerin genel stres düzeyi ve belirti toplamları erkeklerinden daha yüksek olduğu
görülmüştür.

Eskin (2001) İstanbul ve Stockholm (İsveç) arasında karşılaştırmalı olarak


ergenlikte yalnızlık, baş etme yöntemleri ve yalnızlığın intiharla ilişkisini araştırmıştır.
İstanbul’da 959 ergen üzerinde yapılan çalışmada ergenlerin %65’nin kendilerini yalnız
43

hissettiği, bu grubun %25,7’sinin intiharı düşündüğü ve % 4,6’sının intihar girişiminde


bulunduğu görülmüştür. Araştırmaya katılan denekler depresyonu, intiharı düşünme
nedenleri arasında göstermişlerdir. Stockholm’daki araştırma 966 ergen üzerinde
yapılmış ve %23,3’ünün intiharı düşünürken %2,7’sinin intihar girişiminde bulunduğu
görülmüştür.

Çakır (2002) yaptığı bir çalışmada üniversite öğrencilerinde uyuma yönelik başa
çıkma davranışlarının psikolojik belirtiler açısından değişkenliğini araştırmıştır.
Araştırmada, 627 üniversite öğrencisine Özbay ve Şahin (1997) tarafından geliştirilen
Stresle Başa Çıkma Tutumları Envanteri ve Belirti Tarama Listesi (SCL- 90- R)
uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, cinsiyet değişkeni depresyon, psikolojik belirtiler
ve başa çıkma tutumları üzerinde anlamlı farklılık göstermiştir.

Soylu (2002) tarafından yapılan bir araştırmada, üniversite sınavına hazırlanan,


lise 3. sınıf ve dershanelere devam eden öğrencilerin, ailelerinden algıladıkları sosyal
destek düzeylerine, cinsiyete, sosyo- ekonomik düzeye, anne- baba eğitimine ve sınava
giriş sayısına göre psikolojik belirtilerinin farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir.
Araştırmanın örneklemini, 230 kız, 258 erkek olmak üzere toplam 488 ergen
oluşturmuştur. Araştırmada veri toplamak amacıyla, “ Algılanan Sosyal Destek Ölçeği
(ASDÖ)”, “ Kısa Semptom Envanter (KSE)” ve “ Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır.
Sonuçta, aileden algılanan sosyal destek düzeyi ve cinsiyete göre kızların algıladıkları
sosyal destek düzeylerinin daha düşük olduğu ve kız ergenlerde anksiyete ve depresyon
belirtilerinin daha fazla olduğu gözlenmiştir.

Özbay (2003) yaptığı çalışmada, lise öğrencilerinin psikopatolojik özellikleri ile


kişisel, sosyal ve genel uyum düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. Araştırmanın
örneklemini 140’ı kız, 150’si erkek olmak üzere toplam 290 lise öğrencisi
oluşturmaktadır. Katılımcılara Semptom Tarama Listesi (SCL-90-R) ve Hacettepe
Kişilik Envanteri (HKE) uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, cinsiyet değişkeni ile
psikopatolojik semptomlardan “somatizasyon”, “obsesif-kompulsif davranış”, “kişiler
arası duyarlık”, “anksiyete”, “öfke-düşmanlık”, “fobik anksiyete”, “ paranoid düşünce”
ve “psikotizm”e sahip olup olmama arasında önemli bir ilişki gözlenmemiştir. Sadece
cinsiyet ve “depresyon”a sahip olup olmama durumu arasındaki ilişki p<.05 düzeyinde
önemli bulunmuştur. Öğrencilerin cinsiyet değişkeni ile kişisel, sosyal ve genel uyum
44

durumu arasında anlamlı düzeyinde bir ilişki olmadığı bulunmuştur. Okul türü
değişkeni ile psikopatolojik semptomlardan “kişiler arası duyarlık”, “depresyon”,
“anksiyete”, “öfke-düşmanlık”, “paranaoid düşünce” ve “psikotizm”e sahip olup
olmama durumu arasında önemli bir ilişki yoktur. Ancak okul türü değişkeni ile
psikopatolojik semptomlardan “somatizasyon”, “fobik anksiyete” ve “obsesif-kompulsif
davranış”a sahip olup olmama durumları arasındaki ilişki anlamlı olduğu görülmüştür.

Eskin ve diğerleri (baskıda), çalışmalarında lise öğrencisi ergenlerde


depresyonun yaygınlığı ve ilişkili olduğu etmenleri, 805 kişiden oluşan bir örneklem
grubu üzerinde araştırmışlardır. Öğrencilere akademik başarı, dini inancı sorgulayan bir
anket ve depresyon, sosyal destek, sorun çözme, atılganlık, özbildirim ölçekleri
uygulanmıştır. Öğrencilerin %17,5’inde depresyon belirtileri görüldüğü ve
çoğunluğunun kızlardan oluştuğu tespit edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda düşük
özsaygının hem kızlarda hem de erkeklerde depresyonun yordayıcısı olduğu
gözlenmiştir. Özsaygının dışarıda bırakıldığı diğer bir analizde ise, düşük not
ortalaması, zayıf aile ve arkadaş desteği ile yetersiz sorun çözme becerileri erkeklerin
depresyonu ile ilişki gösterirken; kızların depresyonu ile düşük baba eğitim düzeyi,
zayıf aile ve arkadaş desteği ile yetersiz problem çözme becerileri arasında ilişki
saptanmıştır.

Yurt dışında yapılan çalışmaları incelediğimizde ırk, ergenlik psikopatolojisi,


toplumsal cinsiyet gibi ergenlerin gelişimlerini farklı açılardan ele alan araştırmaların
yoğunlukta olduğu görülmektedir. Ülkemizde ergenlik çalışmaları çok az sayıda olmasa
da geniş örneklem grupları üzerinde yürütülen ve Türk ergenlerini anlamaya ve
tanımaya yönelik çalışmalar sınırlıdır. Cinsiyet değişkenini temel değişken olarak ele
alırsak psikolojik belirtiler üzerinde akran ilişkilerinin önemini görme açısından sunulan
bu çalışmanın katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

2. 2. 3. Öznel İyi Oluşla İlgili Yurt Dışında Yapılan Araştırmalar

Costa ve McCrae’nin, nevrotizm ve kişilerarası yakınlığın (interpersonal


warmth) öznel iyi oluşun esas belirleyicileri olduğu fakat girişkenliğin (gregariousness)
olmadığı görüşünü test etmek amacı ile McLennan, Gotts ve Omodei (1988) bir
araştırma yapmışlardır. Araştırmanın örneklem grubu 144 kişiden oluşmaktadır.
45

Araştırma sonucunda, öznel iyi oluşunun yüksek yordayıcısı olarak kişiler arası
yakınlıktan sonra genel duygusal incinebilirliğin (general emotional vulnerability)
geldiği görülmüştür. Girişkenlik (gregariousness) ise öznel iyi oluşun anlamlı bir
yordayıcısı olarak görülmemiştir. Araştırma sonucu, erişilebilir sosyal destek miktarının
genel olarak inanılandan daha az öznel iyi oluşa katkısı olduğunu göstermiştir.

Feist, Bodner, Jacobs, Miles ve Tan (1995) öznel iyi oluş ve cinsiyet arasındaki
ilişkiyi gösteren 93 araştırmanın meta analizini yapmışlardır. Sonuçta, kızların mutluluk
ve yaşam doyum düzeylerinin erkeklere göre daha yüksek olduğunu görmüşlerdir.

Lu ve Shih (1997) mutluluğun kaynaklarını belirlemeye yönelik yaptıkları nitel


araştırmada 54 Tayvanlı ile yarı yapılandırılmış bir görüşme yapmışlardır. Örneklem,
18- 60 yaş arasından seçilmiştir. Örnekleme katılanların 34’ü kadın, 20’si erkektir. Elde
edilen veriler iki soruya dayanmaktadır. Bunlar “ Mutluluk nedir?” ve “ Ne tür şeyler
sizi mutlu eder?” dir. Verilen yanıtlar mutluluğun 180 kaynağı olduğunu göstermiştir.
Daha sonra bu kaynaklar dokuz temel kategori altında toplanmıştır. Bunlar sırasıyla:
Saygı ihtiyacının tatmini, kişiler arası ilişkilerde uyum, maddi ihtiyaçların tatmini, işte
başarı, hayatla barışık olma (being at ease with life), başkalarına rağmen zevk alma
(taking pleasure at others’expense), öz denetim hissi (sense of self-control) ve kendini
gerçekleştirme (self- actualization), memnuniyet ve pozitif etki ile sağlıktır.

Başka bir araştırmada Compton (2000), öznel iyi olmanın yordayıcıları olarak
anlamlılık ölçümleri, benlik saygısı, olumlu sosyal ilişkiler, iç kontrol odağı, iyimserlik
özelliklerini incelemiştir. Örneklem grubundaki 347 üniversite öğrencisinin öznel iyi
olma düzeyleri mutluluk, yaşam doyumu ve duygu dengesi açılarından ölçülmüştür.
Araştırma sonucunda, öznel iyi olma ile kişilik değişkenleri arasında anlamlılığın güçlü
etkisi gözlenmiştir.

Taylor, Chatters, Hardison ve Riley (2001) yaptıkları bir çalışmada, Afrikalı


Amerikalılar arasında öznel iyi oluş düzeyi üzerinde (yaşam doyumu, mutluluk)
sosyo- demografik etki ve aile, arkadaşlık, kan ve kanuni bağın olmadığı sosyal olarak
bir araya gelen aile (fictive kin), kilise ve komşuluk ilişkileri değişkenlerinin etkilerini
araştırmışlardır. 18 ve üzeri yaşta 2107 kişi örneklem grubunu oluşturmaktadır.
Araştırma sonucunda, sosyo- demografik (yaş, gelir, bölge, sağlık, medeni durum,
46

kentte oturma) ve sosyal ilişkiler ile sosyal ağ faktörleri (öznel aile yakınlığı- subjective
family closeness, aile desteği, arkadaş sayısı, kan ve kanuni bağın olmadığı sosyal
olarak bir arya gelen ailenin varlığı (fictive kin), kiliseye devam ve komşularla görüşme
sıklığı) arasında öznel iyi oluş düzeyi ile anlamlı ilişkili bulunmuştur.

Katja ve diğerleri (2002), 245 Fin öğrenci üzerinde öznel iyi oluş üzerinde okul
doyumu ve sağlıklı davranışı yaş, cinsiyet, sağlık ve kilo değişkenlerinin etkisini
araştırmışlardır. Sonuç olarak, okul doyumu ile sağlıklı davranışın cinsiyete göre
farklılaşmadığı görülmüştür.

Konu ve diğerleri (2002) tarafından yapılan bir araştırmada, okul çocuklarının


genel öznel iyi oluşlarında arkadaşlık faktörlerini araştırmışlardır. 1998 (n= 39.886 ) ve
1999 (n= 47.455) yıllarında Finlandiya’nın farklı bölgelerinden 458 ortaokuldan 8 ve 9.
sınıflarından “ Okul Sağlığı Destek Anketi (School Health Promotion Survey)” ile
bilgiler toplanmıştır. Bağımlı değişken, 13 maddelik “Beck Depresyon Anketi”nden
modifiye edilmiş “Genel Öznel İyi Oluş Göstergesi (General Subjective Well- Being
Indicator)” dir. Bağımsız değişkenler sınıf, sosyo- ekonomik statü, sosyal kohezyon,
boş zaman ve sağlıklı davranışlar, okul şartları, sosyal ilişkiler, sağlık durumu ve
kendinden hoşnutluk araçları (means for self- fulfillment) değişkenleridir. Bu çalışma
sonucunda elde edilen veriler, kendinden hoşnutluk araçları (means for self- fulfillment)
ve okul içindeki sosyal ilişkiler ile okul dışı kategorilerinin genel öznel iyi oluş ile
arasında güçlü korelasyonu göstermiştir. Erkekler ile kızlar arasında genel öznel iyi oluş
farklılığı gözlenmiştir. Öznel iyi oluş puanı erkekler için ortalam puan 4, 9 iken kızların
4, 3’tür. Sonuç olarak, öğrencilerin genel öznel iyi oluşlarında okulun genel yapısının
ana etken olduğu belirlenmiştir.

Postmes ve Branscambe (2002), 114 (18- 60 yaş arası, ortalama 30) Afrikalı
Amerikalı üzerinde yaptıkları çalışmalarında yapılan analizler sonucunda, grup içinde
reddedilme ile yaşam doyumu arasında anlamlı ilişki saptamışlardır. Daha önceki
araştırma bulguları grup içinde reddedilmenin, kimlik gelişimi üzerinde negatif etkisi
olduğu ve kimliğin iyi oluş üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak grup
içinde reddedilme, iyi oluşu olumsuz etkilemektedir.
47

Atienza ve diğerleri (2003), “Yaşam Doyum Ölçeği (Satisfaction with Life


Scale)”nin analiz çalışmasında 2080 (1023 erkek, 1057 kız) ergen üzerinde
çalışmışlardır. Araştırma sonucunda, erkek ergenlerin kız ergenlerden daha yüksek
yaşam doyum puanı aldıkları gözlenmiştir.

Ben-Zur (2003) 97 üniversite öğrencisi ve 185 ergen üzerinde kişisel ve ailesel


faktörlerle öznel iyi oluş arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. Yapılan analizler sonucunda,
mastery ve optimistizm olumsuz duygulanım ile negatif ilişki gösterirken, olumlu
duygulanımla pozitif ilişki göstermiştir. Olumlu ve olumsuz duygulanım ile cinsiyet
hariç diğer demografik değişkenler arasında bir ilişki bulgulanmamıştır ve kızların
olumsuz duygulanımı erkeklerinkinden daha yüksektir.

Hayes ve Joseph (2003), çalışmalarında, “NEO Beş Faktör Envanteri”, “Oxford


Mutluluk Envanteri”, “Depresyon- Mutluluk Ölçeği” ve “Yaşam Doyumu Ölçeği”
ölçme araçlarını 111 üniversite öğrencisine uygulamıştır. Yapılan analizler sonucunda,
Oxford Mutluluk Envanteri’nin nevrotizm ve dışadönüklük puanlarını daha yüksek
düzeyde yordadığı görülürken Yaşam Doyumu Ölçeği’nin nevrotizm ve temkinlilik
puanlarını yüksek düzeyde yordadığı gözlenmiştir.

Tong ve Song (2004) tarafından yapılan bir çalışmada, bir Çin üniversitesi’nde
okuyan düşük sosyo- ekonomik düzeyindeki öğrencilerin öznel iyi oluş ve öz- yetkinlik
(self- efficacy) arasındaki ilişkisi araştırılmıştır. 102 düşük sosyo- ekonomik statüdeki
öğrenci ile 164 düzenli geliri olan öğrencilere “ Genel Öz- Yetkinlik (General
Self- Efficacy)” ve “ İyi Oluş İndeksi (Index of Well- Being)” ve “ Genel Duyuş İndeksi
(Index of General Affect)” uygulanmıştır. Araştırma sonucunda; cinsiyetler arasında
önemli bir fark bulunmazken düşük sosyo- ekonomik statüdeki öğrencilerin, genel
öz- yetkinlik (general self- efficacy) ve öznel iyi oluşta akranlarından önemli oranda
düşük puan aldığı gözlenmiştir. Öznel iyi oluş düzeyleri yüksek olan kişiler, güçlü
öz- yetkinlik göstermişlerdir. Genel öz- yetkinlikleri düşük olan öğrencilerin genel
duyuş, yaşam doyumu ve iyi oluşla önemli oranda pozitif korelasyona sahip olduğu
bulunmuştur. Araştırma sonuçları, sosyo- ekonomik düzeyin genel olarak öz- yetkinlik
ve öznel iyi oluş düzeyinde önemli bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir.
48

Schimmelmann, Paulus, Schacht, Tilgner, Schulte, Markwort ve Lambert


(2005), antipsikotiklerle tedavi olan 20 ergenden oluşan bir örneklem grubu üzerinde
öznel stresle ilişkili olan antipsikotiklerin yan etkileri ve bunun da öznel iyi oluş
üzerindeki etkisi değerlendirilmiştir. İlk çalışmadan iki hafta ve altı hafta sonra tekrar
uygulamaları yapılmıştır. Araştırma sonuçları, fiziksel ve nörolojik yan etkilerle ilişkili
stres ve negatif öznel iyi oluş arasında bir ilişki göstermiştir.
Riuttala (2006) 1144 ergen üzerinde yaptığı araştırmasında cinsiyet değişkeni ile
beraber meslek (vocational) ve genel lise (high school) öğrencilerinin öznel iyi oluş
düzeyleri, yaşam olaylarının anlamlılığı (meaningfull life events) ve öğrencilerin
amaçlarına verdikleri değeri incelemiştir. Sonuçlar, öznel iyi oluş üzerinde yaşam
olaylarının anlamlılığı ve kişisel amaçlarına verdikleri değer üzerinde cinsiyet ve eğitim
farklılıklarını göstermiştir. Kız ergenler, kariyer amaçlarına ulaşmaya erkeklere göre
daha fazla önem vermekte, daha çok efor sarfetmekte ve kendilerini daha stresli
hissetmektedirler. Yine kızlarda daha fazla bitkinlik, depresif ruh hali ve düşük benlik
saygısı görülmektedir. Genel lise (high school) öğrencileri meslek (vocational)
öğrencilerine göre kariyer amaçlarına ulaşmada daha çok stres hissetmektedirler. Genel
lise (high school) öğencileri daha fazla bitkin ama yaşamlarından daha fazla doyum
almaktadırlar.

Zettergren ve diğerleri (2006) 10- 13 yaşları arasında 445 kız ergenin çocuklukta
reddedilmiş, popüler ve ortalama olarak kümelenen sosyometrik statülerinin genç ve
orta yetişkinlikteki uyumunu boylamsal bir çalışma ile araştırmışlardır. Çalışma
sonuçları, gençlikte reddedilmiş grupta yer alan kızların suç risklerinin (özellikle alkol)
arttğını, orta yaşta popüler grupta yer alan kızların ortalama grupta yer alan kızlara göre
daha başarılı meslek kariyerine sahip olduğunu göstermiştir. Ama sosyal ilişkiler ve
öznel iyi oluş gibi orta yetişkinlikteki birçok uyum alanında çocuklukta yapılan
sosyometrik gruplar arasında anlamlı farklılıklar bulunmamıştır.

Möller- Leimkühler, Heller ve Paulus (2007), 1004 erkek ergen (18 yaş)
örneklem grubu üzerinde öznel iyi oluş ve erkek depresyonu arasındaki ilişkiyi
araştırmışlardır. Örneklem grubuna “ İyi Oluş İndeksi (The WHO- 5 Well- Being
Index)” ve “ Gotland Erkek Depresyonu Ölçeği (The Gotland Scale of Male
Depression)” ölçme araçları uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, ölçekleri cevaplayan
49

ergenlerden erkek depresyonu riski altında gözüken ergenlerin %22’ sinin genel iyi oluş
düzeylerinde azalma gözlenmiştir.

Quinn ve Duckworth (2007), prospektif ve boylamsal çalışmalarında, 257


öğrenci üzerinde öznel iyi oluş ve okul başarısı arasındaki ilişkinin nedenselliğini
araştırmışlardır. Çalışmada, cinsiyet, etnik köken, yaş, aile gelir düzeyi ve IQ
değişkenleri kullanılmıştır. Araştırma sonucunda elde edilen bulgular, öznel iyi oluş ile
cinsiyet, IQ ve ailenin gelir düzeyi arasında bir ilişki bulunmamıştır. Akademik
performans ise öznel iyi oluşun yordayıcısı olarak görülmüştür.

2. 2. 4. Öznel İyi Oluşla İlgili Yurt İçinde Yapılan Araştırmalar

Köker (1991), 17- 21 yaş grubunda bulunan normal, sorunlu ve nörotik belirti
gösteren ergenlerin yaşam doyumu düzeylerini saptamak ve üç grubun yaşam
doyumunda yaş ve cinsiyet değişkenlerine göre farklılık olup olmadığını belirlemek
amacı ile Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde üç bölümün değişik
sınıflarına devam eden 500 öğrenci ile Anakara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri
Ergen Bölümüne başvuran 17- 21 yaş grubundaki nörotik belirti gösteren 56 deneğe
“Yaşam Doyumu Ölçeği” ve “Rotter Cümle Tamamlama Testi” uygulamıştır. Araştırma
sonucunda; yaşam doyumu ile yaş arasında, cinsiyet ve üç gruba göre farklılaşma
olmadığı görülmüştür. Normal denek grubunun diğer grupta bulunanlara göre yaşamdan
daha fazla doyum aldıkları belirlenmiştir. Normal ve sorunlu gruplardaki kızların
doyum düzeyi normal ve sorunlu gruplardaki erkeklerin doyum düzeyinden daha
yüksek bulunmuştur. Nörotik belirti gösteren erkeklerin yaşam doyumu aynı gruptaki
kızların yaşam doyumundan daha yüksektir. Cinsiyet açısından yapılan
karşılaştırmalarda, normal gruptaki kızların nörotik ve sorunlu gruplardaki kızlara göre
yaşam doyumu düzeyinin daha yüksek; nörotik belirti gösteren erkek deneklerin ise
normal ve sorunlu gruplardaki erkeklere göre yaşam düzeylerinin daha yüksek olduğu
belirlenmiştir.

Yetim (1991) çalışmasında, yaşam doyumunu günlük yaşam içerisindeki


aktivitelere göre incelemiştir. Çalışma gruplarından biri üniversite öğrencilerinden (120
kişi), diğeri ise üniversite mezunu meslek sahibi kişilerden oluşmaktadır (60 kişi).
Öğrenci örnekleminden elde edilen bulgular; planlılık, tutarlılık, kişisel kontrol, haz
50

kapasitesi ve kendine güven gibi kişi özelliklerinin; sosyal onay ve sosyal katılım gibi
çevre özelliklerinin; projenin diğer projeleri engelleme derecesi ve bütün projelerden
ortaya çıkan uyum değeri gibi sistem özelliklerinin yaşam doyumunu belirlemede etkili
olduğu bulunmuştur. Araştırmada yetişkin yaşam doyumunun öğrenci yaşam
doyumundan farklı olduğu görülmüştür. Yetişkin bireyler için projenin çevreye
duyurulması (bilinirlik) ve projenin bireyin yaşam stiline uygunluğu, projeye zaman
ayrılmasını ve bireysel bağlanmayı sağlamak suretiyle yaşamdan alınan doyuma etkide
bulunmaktadır. Ayrıca, genel mekanlarda sürdürülen projelerin sayısı, stres ve objektif
engeller bireyin yaşam doyumunu açıklayan önemli değişkenler olarak görülmüştür.

Nalbant (1993) araştırmasında 15- 22 yaşları arasındaki ıslahevindeki, gözetim


altında bulunan ve suç işlememiş toplam 215 gencin benlik saygısı ve yaşam doyumu
düzeylerini karşılaştırmıştır. Araştırmada, gençlerin demografik özelliklerini belirlemek
amacı ile bir sosyo- demografik bilgi alma formu, benlik saygıları ve yaşam doyumu
düzeyleri hakkında bilgi almak için “ Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği” ve “ Yaşam
Doyumu Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırma sonucunda; ıslahevindeki, gözetim altındaki
ve suç işlememiş gençlerin benlik saygısı düzeylerinin birbirinden farklı olmadığı, fakat
ıslahevindeki gençlerde depresyonun yaygın olduğu, kişilerarası ilişkilerinde tehdit
hissettikleri ve psişik izolasyonun fazla olduğu belirlenmiştir. Gözetim altındaki
gençlerde ise anne- baba ilgisinin diğer gençlere göre daha az olduğu görülmüştür.
Ayrıca suç işlemiş gençlerin, özellikle gözetim altındaki gençlerin yaşam doyumunun
suç işlememiş gençlere göre daha düşük olduğu görülmüştür.

Kalafat (1996) depresyon ve mutluluk ile otomatik düşünceler ve olumsuz


olaylar arasındaki ilişkiyi belirlemeye çalıştığı çalışmasını 350 üniversite öğrencisi
üzerinde yapmıştır. Araştırma sonucunda, depresyon ve mutluluk düzeyinin cinsiyete
göre farklılaşmadığı belirlenmiştir. Mutluluğun en güçlü yordayıcısının olumlu
otomatik düşünceler olduğu belirlenmiştir. Ayrıca mutluluk düzeyi arttıkça depresif
duygulanım azalmaktadır.

Sarı (2003), araştırmasında 506 üniversite öğrencisi üzerinde çalışmıştır.


Araştırma sonucunda elde edilen bulgular, “ İyilik Hali Envanteri” nin alt ölçeklerinden
iç tutarlılık, sevgi ve çevresel duyarlılık erkek öğrenciler lehine, sosyal ilgi ve empati
ölçeğinde ise kız öğrencilerin lehine anlamlı farklılıklar olduğu görülmüştür. Elde
51

edilen veriler aynı zamanda duygusal ilişki içinde olan öğrencilerin sevgi alt ölçeğinden
olmayanlara göre daha yüksek puan aldıklarını göstermiştir. Duygusal ilişki içinde
olmayan öğrenciler ise fiziksel iyilik hali alt ölçeğinde, olanlara göre daha yüksek puan
almışlardır. Araştırma sonuçları kalınan yer değişkeninin iyilik hali üzerinde etkili
olmadığını göstermektedir. Bunun yanı sıra bulgular akademik not ortalaması 90 ile 100
arasında olan öğrencilerin başarma oryantasyonu alt ölçeğinde, akademik ortalaması 50
ile 70 arasında ve 50’den düşük olanlara göre daha yüksek puan aldıklarını işaret
etmektedir.

Cenkseven (2004) tarafından yapılan bir araştırmada üniversite öğrencilerinin


öznel ve psikolojik iyi olmalarının dışa dönüklük, nevrotizm, kontrol odağı, öğrenilmiş
güçlülük, sosyal ilişkilerine, boş zaman etkinliklerine ve akademik durumlarına ilişkin
hoşnutluk düzeylerini cinsiyet, sosyo- ekonomik statü ve algılanan sağlık durumu
tarafından ne oranda yordandığını belirlemek amaçlanmıştır. 17- 28 yaşları arasında yer
alan 205 kız, 295 erkek olmak üzere toplam 500 üniversite öğrencisine “ Psikolojik İyi
Olma Ölçekleri”, “ Olumlu- Olumsuz Duygu Ölçeği”, “ Yaşam Doyum Ölçekleri”,
“Eysenck Kişilik Envanteri”, “Rotter İç- Dış Kontrol Odağı Ölçeği”, “ Rosenbaum
Öğrenilmiş Güçlülük Envanteri” ve “ Kişisel Bilgi Formu” uygulanmıştır. Aşamalı
regresyon analizi sonucunda, arkadaşlarla ilişkilerden algılanan hoşnutluğun öznel iyi
olmanın anlamlı yordayıcısı olmadığı görülmüştür. Ancak, diğer değişkenlerin
tamamının toplam varyansın %63.9’ unu açıkladığı belirlenmiştir. Ayrıca, algılanan
sağlık durumu sosyo- ekonomik statü ve akademik başarıdan algılanan hoşnutluğun
psikolojik iyi olmanın anlamlı yordayıcıları olmadığı bulunmuştur. Ancak diğer
değişkenlerin tamamı toplam varyansın %59’ unu açıklamaktadır.

Başka bir çalışmada Doğan (2004), üniversite öğrencilerinin iyilik hali


düzeylerini ve ilgili değişkenleri incelemiştir. Ayrıca aynı adı geçen araştırmada
Witmer, Sweeney ve Myers (1993) tarafından geliştirilen “ The Wellness Evaluation of
Lifestyle” isimli ölçme aracının Türkçe uyarlaması yapılmıştır. Araştırmanın
örneklemini 623 kız 313 erkek toplam 936 üniversite öğrencisine “ İyilik Hali Ölçeği”,
“ Algılanan Sosyal Destek Ölçeği” ve “ Kişisel Bilgi Formu” uygulanmıştır. Araştırma
sonuçları cinsiyet değişkeni ile iyilik halinin Serbest Zaman boyutu arasında anlamlı
fark olduğunu göstermiştir. Bulgular, fiziksel egzersiz yapma sıklığı, alkol kullanma
52

sıklığı, dindarlık düzeyi değişkenleri ile iyilik halinin maneviyat ve Serbest Zaman
boyutları arasında anlamlı fark olduğunu göstermiştir.

Başka bir çalışmada Tuzgöl- Dost (2004) tarafından üniversite öğrencilerinin


öznel iyi oluş düzeyleri araştırılmıştır. Araştırmanın örneklemini 700 üniversite
öğrencisi oluşturmaktadır. Öğrencilere araştırmacı tarafından geliştirilen “ Öznel İyi
Oluş Ölçeği” ve “ Rotter’in İç- Dış Kontrol Ölçeği” ve “ Kişisel Bilgi Formu”
uygulanmıştır. Araştırmada elde edilen bulgular, öğrencilerin öznel iyi oluş düzeylerinin
cinsiyet ve fiziksel sağlık durumuna bağlı olarak anlamlı bir farklılık göstermediğini
ortaya koymuştur.

İlhan (2005) çalışmasında 454 üniversite öğrencisi üzerinde mizah tarzlarının


öznel iyi oluş üzerindeki rolünü araştırmıştır. “ Beş Faktör Kişilik Envanteri”, “ Mizah
Tarzları Ölçeği”, “ Yaşam Doyumu Ölçeği” ve “ Genelleştirilmiş Öz- Yeterlik Ölçeği”
kullanılan çalışmada şu sonuçlara ulaşılmıştır: Mizah tarzları iyi oluşu çok düşük
düzeyde açıklamıştır. Buna karşın öznel iyi oluş üzerinde en fazla etkiyi kişilik
özellikleri (dışadönüklük ve duygusal tutarsızlık) ve öz- yeterlik yapmaktadır.

Özen (2005) yaptığı araştırmada ergenlerin öznel iyi oluş düzeylerini bazı
değişkenlere göre incelemiştir. Araştırmanın örneklemini 393 öğrenci oluşturmaktadır.
Öğrencilere, Tuzgöl- Dost (2004) tarafından üniversite öğrencileri için geliştirilen
“ Öznel İyi Oluş Ölçeği” nin araştırmacı tarafından geliştirilen lise formu ve “ Kişisel
Bilgi Formu” uygulanmıştır. Araştırmada elde edilen bulgular, ergenlerin öznel iyi oluş
düzeyleri üzerinde cinsiyet, sınıf düzeyi, anne- babanın öğrenim durumu
değişkenlerinin anlamlı bir etkisini göstermemektedir. Ergenlerin öznel iyi oluş
düzeyleri algılanan akademik başarı ve algılanan ekonomik duruma bağlı olarak anlamlı
bir farklılık göstermektedir.

Duyguları fark etmeye ve ifade etmeye yönelik bir psiko- eğitim programının
uygulandığı Kuzucu (2006) tarafından yapılan deneysel çalışmada, 34 üniversite
öğrencisine “ Duygusal Farkındalık Düzeyi Ölçeği”, “ Duyguları İfade Ölçeği”,
“ Pozitif Negatif Duygu Ölçeği”, “ Psikolojik iyi Oluş Ölçeği” uygulanmıştır. Araştırma
sonucunda deney grubu lehine tüm ölçümlerde farklılık gözlenmiştir.
53

Gündoğar ve diğerleri (2007), 373 üniversite öğrencisinin yaşam doyumunu


araştırdıkları çalışmalarında ilgi alanlarına uymayan bir eğitime devam ediyor olmanın
öğrencilerin yaşam doyumlarını olumsuz etkilediğini gözlemişlerdir.

Diğer bir çalışmada Oral (2007), ilköğretim beşinci sınıfa devam eden 528
öğrenci üzerinde yaptığı araştırmasında, en fazla seçilen öğrencilerin hiç seçilmeyen
öğrencilere göre daha kolay arkadaş edindikleri ve arkadaşlarıyla ilişkilerinin olumlu
yönde olduğu ve kendilerine yönelik olumlu özellikler atfettiklerini bulmuştur.

Öznel iyi oluş, yurt dışı araştırmalarında dikkat çekici bir konu olarak sıklıkla
çalışılan bir alandır. Özellikle öznel iyi oluş ile cinsiyet, ırk, din, sigara, alkol,
uyuşturucu kullanımı araştırılırken yaşlılar üzerinde çok çalışılmıştır. Ayrıca kültürler
arası karşılaştırmalar ile geniş popülasyon grupları üzerinde araştırmalar yapılmıştır.
Ülkemizde ise ilgili araştırmalar oldukça sınırlıdır. Genellikle yaşam doyumu, iyilik hali
kavramları altında araştırmalar yapılmıştır. Öznel iyi oluş kavramı son yıllarda
Ülkemizde çalışılmaya başlanmış olmasına rağmen ergenlerin öznel iyi oluşları
üzerinde ise yapılan çalışma ise sadece bir tanedir (Özen 2005). Öznel iyi oluş üzerinde
ve ergen dünyasında akran ilişkilerinin önemi göz önünde tutulduğunda bu çalışmada
ele alınan sosyometrik statü değişkeninin ilgili alanyazına katkıda bulunucağı
düşünülmektedir.
54

BÖLÜM III

YÖNTEM

Bu bölümde araştırmanın modeli, evren ve örneklemi, veri toplama araçları,


verilerin toplanması ve elde edilen verilerin istatiksel analizine ilişkin bilgiler yer
almaktadır.

3.1. Araştırmanın Modeli

Bu çalışma, fen lisesi ve genel liseye devam eden ergenlerin genel sağlık
örüntüleri, psikolojik belirtileri ve öznel iyi oluşlarının cinsiyet, devam edilen okul türü
ve sosyometrik statüye göre farklılaşıp farklılaşmadığını ortaya koymayı amaçlayan
betimsel bir araştırmadır. Araştırma, karşılaştırma türü ilişkisel tarama modeli nicel bir
araştırmadır. Araştırmanın bağımlı değişkenleri psikolojik belirti türleri, genel sağlık
örüntüleri ve öznel iyi oluş düzeyidir. Bağımsız değişkenleri ise cinsiyet, devam edilen
okul türü ve sosyometrik statüdür. Karşılaştırma türü ilişkisel tarama modelinde en az
iki değişken vardır. Sınanmak istenen bağımsız değişkene göre gruplar oluşturulur ve
bağımlı değişkene göre aralarında fark olup olmadığına bakılır (Karasar, 2005). Belirli
bir soru listesine çok sayıda kişinin verdiği tepkileri ölçme olanağı sağlayan nicel
araştırmalar, sayısal veriler üzerinden hipotezleri inceleyen, verilerin karşılaştırılmasını
ve istatistiksel analizlerin yapılmasını kolaylaştıran araştırmalardır (Suter, 2005, s.41).

3.2. Evren ve Örneklem

Araştırmanın evrenini 2006- 2007 eğitim- öğretim yılında, Adana ve Mersin


illerinde Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı resmi fen lisesi ve genel lise 9, 10 ve 11.
sınıflarına devam eden öğrenciler oluşturmaktadır.

Araştırmada tabakalı amaçsal örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bu yöntem,


ilgilenilen belli alt grupların özelliklerini göstermek, betimlemek ve bunlar arasında
karşılaştırmalara olanak tanımak amacı ile tercih edilmektedir (Büyüköztürk, Kılıç,
Akgün, Karadeniz ve Demirel; 2008). Örneklem seçimi şu aşamalardan geçilerek
yapılmıştır: Fen liseleri illerde bir tane olduğu için Adana Fen Lisesi ve Mersin Fen
Lisesi örnekleme alınmıştır. Genel liseleri belirlemek için, Adana ve Mersin İl Milli
55

Eğitim Müdürlüğü İstatistik şubesinden genel liselerin listesi alınmıştır. Örnekleme


alınan genel liseler seçilirken sosyo- ekonomik, kültürel ve eğitim düzeyleri yüksek ve
okulun ÖSS başarısının genel liseler içinde en başarılı okullar olmasına dikkat
edilmiştir. Bu özellikler göz önünde bulundurularak Adana Ahmet Kurttepeli Lisesi ve
Mersin Dumlupınar Lisesi örnekleme alınmıştır. Örneklem grubu ile bilgiler Tablo 1, 2,
3 ve 4’de verilmiştir. Araştırmada “ Sosyometrik Statü Ölçeği” kullanılacağı için
uygulama yapılacak öğrencilerin birbirlerini tanıması gerektiğinden örnekleme alınan
öğrenciler sınıf bazında seçilmiştir. Ayrıca 9. sınıf öğrencilerinin birbirlerini tanıma
süreci göz önünde tutularak uygulamalar eğitimin 2. döneminde yapılmıştır.
Örneklemde yer alan okulların 9, 10 ve 11. sınıflarına devam eden öğrencilere ilgili
ölçekler uygulanmıştır. Her sınıf düzeyine eşit oranda ulaşılmaya çalışılmıştır. Ölçme
araçları 9. sınıflardan 13 şubeye, 10. sınıflardan 14 şubeye, 11. sınıflardan 11 şubeye
uygulanmıştır. Ayrıca, fen liseleri öğrencileri sayısal alanda eğitim gördükleri için
örneklemde yer alan genel liselerde uygulama yapılacak sınıfların sayısal alan
öğrencileri olmasına özen gösterilmiştir. Bu amaçla genel liselerde uygulama, sayısal
alanda eğitim gören sınıflara yapılmış, sözel ve dil alanlarında eğitim gören sınıflar
örnekleme alınmamıştır. Belirtilen bu özellikler bağlamında örneklem grubunda yer
alan okullara devam eden 948 ergene ilgili ölçekler uygulanmıştır. Öğrencilerin
ölçeklere verdiği yanıtlardaki eksiklik ve hatalar nedeni ile örneklemde yer alan ergen
sayısı 544’e düşmüştür. Araştırmanın örneklemini fen lisesi ve genel liseye devam eden
toplam 544 öğrenci oluşturmaktadır.

Tablo. 1 Örneklemde Yer Alan Okulların Cinsiyete Göre Dağılımı


Cinsiyet Kız Erkek Toplam
Okullar f % f % f %
Adana Fen Lisesi 33 41.25 47 58.75 80 100
Mersin Fen Lisesi 47 30.92 105 69.08 152 100
A.Kurttepeli Lisesi 56 52.83 50 47.17 106 100
Dumlupınar Lisesi 115 55.82 91 44.18 206 100
Toplam 251 46.14 293 53.86 544 100
56

Tablo. 1 incelendiğinde, Adana Fen Lisesine devam eden ergenlerin %41.25’


inin kız, %58.75’ inin erkek, Mersin Fen Lisesine devam eden ergenlerin %30.92’ sinin
kız, %69.08’ inin erkek, A. Kurttepeli Lisesine devam eden ergenlerin %52.83’ ünün
kız, %47.17’ sinin erkek, Dumlupınar Lisesine devam eden ergenlerin %55.82’ sinin
kız, %44.18’ inin erkek ergenlerden oluştuğu görülmektedir.

Tablo. 2 Fen Lisesine ve Genel Liseye Devam Eden Ergenlerin Cinsiyete Göre
Dağılımı
Cinsiyet Kız Erkek Toplam
Okul Türü f % F % f %
Fen Lisesi 80 34.48 152 65.52 232 100
Genel Lise 171 54.80 141 45.20 312 100
Toplam 251 46.14 293 53.86 544 100

Tablo. 2’ ye bakıldığında, fen lisesine devam eden kızların %34.48 ve erkeklerin


%65.52 oranında olduğu gözlenirken genel liseye devam eden ergenlerin %54.80’ inin
kız, %45.20’ sinin erkek olduğu görülmektedir.

Tablo. 3 Örneklemde Yer Alan Okulların Sınıf Düzeylerine Göre Dağılımı


Sınıf Düzeyi 9. Sınıf 10.Sınıf 11. Sınıf Toplam
Okullar f % f % f % f %
Adana Fen Lisesi 36 45 27 33.75 17 21.25 80 100
Mersin Fen Lisesi 73 48.03 66 43.42 13 8.55 152 100
A.Kurttepeli Lisesi 38 35.85 20 18.87 48 45.28 106 100
Dumlupınar Lisesi 73 35.44 64 31.06 69 33.50 206 100
Toplam 220 40.44 177 32.54 147 27.02 544 100

Tablo. 3 incelendiği zaman, %40.44 ile 9. sınıflar, %32.54 ile 10. sınıflar ve
%27.02 ile 11. sınıfların örneklemde yer aldığı görülmektedir.
57

Tablo. 4 Ergenlerin Cinsiyet, Sosyometrik Statü ve Devam Edilen Okul Türü


Açısından Özellikleri
Cinsiyet Sosyometrik Statü Okul Türü
Kız Erkek Akran Kabulü Akran Reddi Fen Lisesi Genel Lisesi
f % f % f % f % f % f %
251 46.1 293 53.9 346 63.6 198 36.4 232 42.6 312 57.4

Tablo. 4’ e bakıldığında, örneklemin %46.1’ inin kız, %53.9’ unun erkek olduğu
görülürken %63.6’ sı akran kabulü, %36.4’ ü akran reddi statüsündedir. Ergenlerin
%42.6’ sı fen lisesine devam ederken %57.4’ ü genel liseye devam etmektedir.

3.3. Veri Toplama Araçları

Bu araştırmada, bağımlı değişkenlerden psikolojik belirtiler ve genel sağlık


örüntülerini belirlemek amacı ile Deragotis (1992) tarafından geliştirilen, Şahin ve
Durak (1994) tarafından uyarlaması, geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan “ Kısa
Semptom Envanteri” ve Goldberg (1972) tarafından geliştirilen Kılıç (1992) tarafından
uyarlaması, geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan “ Genel Sağlık Anketi- 12” ile
veriler toplanmıştır. Araştırmanın diğer bağımlı değişkeni öznel iyi oluş düzeyi için ise
Tuzgöl- Dost (2004) tarafından üniversite öğrencileri üzerinde geliştirilen “ Öznel İyi
Oluş Ölçeği” nin, Özen (2005) tarafından lise formu uyarlaması, geçerlik ve güvenirlik
çalışması yapılan “ Öznel İyi Oluş Ölçeği (Lise Formu)” kullanılmıştır. Çalışmada yer
alan bağımsız değişkenlerden sosyometrik statüyü belirlemek için ise Dökmen (1995)
ve Hatipoğlu- Sümer (1999)’den yararlanılarak “ Sosyometrik Statü Ölçeği”
kullanılmıştır.

3.3.1. Kısa Semptom Envanteri (KSE)

Kısa Semptom Envanteri (Brief Symptom Inventory,) genel bir psikopatoloji


değerlendirmesi yapacak kısa ancak geçerli ve güvenilir olan ölçeklere duyulan ihtiyaç
üzerine Derogotis (1992) tarafından geliştirilmiş Likert tipi kendini değerlendirme türü
bir envanterdir. Kısa Semptom Envanteri, SCL-90-R ile yapılan çalışmalar sonucunda
ortaya çıkan SCL-90-R’ nin kısa formudur. SCL-90-R’ nin dokuz faktörüne dağılmış
olan 90 madde arasından, her faktörde en yüksek yükü almış toplam 53 madde seçilmiş
ve 5- 10 dakikada uygulanabilen, benzer yapıda kısa bir ölçek elde edilmiştir. Normal
58

örneklemlerde olduğu gibi çeşitli psikiyatrik ve medikal hastalarda ortaya çıkabilecek


bazı psikolojik semptomları yakalamak amacı ile geliştirilmiş çok boyutlu bir semptom
tarama ölçeğidir.

KSE, dokuz alt ölçek, ek maddeler ve üç global indeksten oluşmuştur. Alt


ölçekler, sırası ile “Somatizasyon”, “Obsesif-Kompulsif Bozukluk”, “Kişilerarası
Duyarlılık”, “Depresyon”, “Anksiyete Bozukluğu”, “Hostilite”, “Fobik Anksiyete”,
“Paranoid Düşünceler”, “Psikotizm” olarak isimlendirilmiştir. Şahin ve Durak (1994)
tarafından yapılan Türkiye uyarlamasında KSE’nin “Anksiyete”, “Depresyon”,
“Olumsuz Benlik”, “Somatizasyon” ve “Hostilite” olmak üzere beş faktörden oluştuğu
bulunmuştur. Bu alt ölçekteki maddeler aşağıda sıralanmıştır:

“ Anksiyete” 12, 13, 28, 31, 32, 36, 38, 42, 43, 45, 46, 47 ve 49. maddeler.
“ Depresyon” 9, 14, 16, 17, 18, 19, 20, 25, 27, 35, 37 ve 39. maddeler.
“ Olumsuz Benlik” 15, 21, 22, 24, 26, 34, 44, 48, 50, 51, 52 ve 53. maddeler.
“ Somatizasyon” 2, 5, 7, 8, 11, 23, 29, 30 ve 33 maddeler.
“ Hostilite” 1, 3, 4, 6, 10, 40 ve 41. maddeler.

Global Rahatsızlık Belirleyicisi üç ölçek ise, farklı puanlama yöntemleri olan ve


puanlama türüne bağlı olarak “Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi (RCİ)- (Global Severity
Index)”, “Belirti Toplamı İndeksi (BTİ )- (Positive Symptom Total)”, ve “Semptom
Rahatsızlık İndeksi (SRİ)- (Positive Symptom Distress Index)” olarak isimlendirilmiştir.

Maddeler, “ hiç yok” ve “ çok fazla var” ifadelerine karşılık gelen 0- 4 değerleri
arasında derecelendirilmiştir. Her alt ölçek için belirlenen toplam, o alt ölçekteki madde
sayısına bölündüğünde o boyut için bir puan elde edilmektedir. Her bir alt test puanı ve
genel belirti puanının yükselmesi psikolojik belirti düzeyinin yüksek olduğu anlamına
gelmektedir. “Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi (RCİ)” stres düzeyini gösterir. Bu değer
0- 4 arası değişmektedir. Alt ölçeklerin toplamının 53’e bölünmesi sonucu elde edilen
puandır. “Belirti Toplamı İndeksi (BTİ)” 0 olarak işaretlenen maddeler dışındaki pozitif
olan tüm değerlerin bir olarak kabul edilmesi sonucu elde edilen toplam puandır. Bu
puan 0- 53 arası değişmektedir. “Sempton Rahatsızlık İndeksi (SRİ)”alt ölçeklerin
toplamının belirti toplamına bölünmesi ile elde edilir (Savaşır ve Şahin, 1997).
59

Güvenirlik Bulguları

Şahin ve Durak (1994) yapılan çalışmalarda KSE’nin güvenirliği kontrol


edilmiştir. Ölçeğin üç ayrı çalışmada iç tutarlığı toplam puanından elde edilen Cronbach
Alpha iç tutarlılık katsayıları .96 ve .95; alt ölçekler için elde edilen katsayılar ise .55 ile
.86 arasında değişmektedir. Derogatis (1992) Batı’ da yapılan araştırmalarda bu değerin
.71 ve .85 arasında olduğu belirtmiştir (Savaşır ve Şahin, 1997).

Geçerlik Bulguları

KSE’nin 11- 35 yaş grubundaki bireyler üzerinde uyarlama çalışmaları Şahin ve


Durak (1994) tarafından gerçekleştirilmiştir. KSE’nin ölçüt bağıntılı geçerliğine ilişkin
çalışmalarda “Sosyal Karşılaştırma Ölçeği” ile koralasyonu –.14 ve –.34 arasında,
“Boyuneğicilik Ölçeği” ile .16 ve .42 arasında, “Strese Yatkınlık Ölçeği” ile .24 ve .36
arasında, “UCLA-Yalnızlık Ölçeği” ile .13 ve .36 arasında, “Offer Yalnızlık Ölçeği” ile
–.34 ve –.57 arasında, “Beck Depresyon Envanteri” ile ise .34 ve .70 arasında değişen
korelasyonlar göstermiştir.

Yapı geçerliği çalışmasında ise ölçeğin madde geçerliğini belirleyebilmek amacı


ile örneklem, “Strese Yatkınlık Ölçeği” nden alınan puanlara göre “ strese yatkın” ve
“ strese yatkın olmayan” şeklinde uç gruplara ayrılmış ve 53 maddenin yalnızca üç
maddesinin (4, 8, 26) ayırıcılığının istatistik anlamlılık düzeyine ulaşamadığı
görülmüştür. Ölçeğin toplam puanı üzerinden yapılan analiz sonucunda ise ölçeğin bu
iki uç grubu anlamlı düzeyde ayırt edebildiği bulunmuştur (Savaşır ve Şahin, 1997).

3.3.2. Genel Sağlık Anketi (GSA)

1972 yılında Manchester Üniversitesi’nden David Goldberg tarafından


geliştirilen Genel Sağlık Anketi (General Health Questionnaire), toplumda ve psikiyatri
dışı klinik ortamlarda karşılaşılan ruhsal rahatsızlıkları saptamak amacı ile
oluşturulmuş, hastanın kendisinin doldurduğu bir tarama testidir. Kısa, uygulaması
kolay bir test olması ve ruhsal sorunu olduğu halde kişiyi psikiyatri dışı bir kliniğe
başvurmaya sevk edecek türden rahatsızlıkları saptaması amaçlanmıştır.
60

GSA’nın oniki maddelik GSA- 12 formu ve alt ölçeklerinin bulunduğu GSA- 28


formu bulunmaktadır. Kılıç (1992) tarafından da 34 maddelik yeni bir GSA ölçeği
oluşturulmuştur.

1972 yılında Goldberg, Cornell Medical Index’i ( Brodman ve diğerleri, 1949;


Akt. Kılıç, 1992) ve değişik araştırmaları inceleyip klinisyenlerin görüşlerini alarak
ruhsal durumun değişik yönlerini ölçen soruları bir araya getirmiştir. Dört alanla ilgili
maddeler seçilmiştir: Depresyon, anksiyete, objektif olarak gözlenen davranış ve
hipokandriyazis.

Anket, kişinin son zamanlarda belirli bir yakınmasının olup olmadığını araştıran
sorulardan oluşmaktadır. Her bir soru, “ her zamankinden az” ile “ her zamankinden
çok fazla” arasında değişen dört derecelendirmeden oluşmaktadır. Türkçe GSA- 12’nin
psikometrik özellikleri Kılıç (1992) ve Kilic, Rezaki, Rezaki, Kaplan, Özgen, Sagduyu
ve Ozturk (1997) tarafından yapılmıştır ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından
yürütülmekte olan çok merkezli “ Genel Sağlık hizmetlerinde ruhsal sorunlar” adlı
projede kullanılmaktadır. GSA’nın puanlanmasında iki yöntem kullanılmaktadır.
Birincisi, dörtlü ölçeğin 0, 1, 2 ve 3 olarak puanlanmasıdır. Diğer yöntem ise Goldberg
tarafından GSA için geliştirilen 0 ve 1’lerin 0, 2 ve 3’lerin 1 şeklinde puanlanmasıdır.
Sunulan bu çalışmada Goldberg’ in geliştirdiği puanlama yöntemi kullanılmıştır.
Ölçeğin kesme noktası olarak iki kabul edilmektedir. İki ve yukarı puan alanlar, vaka
olarak görülmektedir (Kılıç, 1992).

Güvenirlik Bulguları

GSA- 12 ve GSA- 28 için hesaplanan test- tekrar- test, iki yarım korelasyonları
ve testlerin iç tutarlılıkları ile bu değerlerin diğer değişkenlerle ilişkisine bakılmıştır.
GSA- 12 için iç tutarlılık katsayısı (Cronbach’s Alpha) .78, test- tekrar-test korelasyonu
.84 (p<.001), iki yarım güvenilirliği (Spearman- Brown) .81 bulunmuştur. GSA- 28’in
iç tutarlılık katsayısı .84, iki yarım güvenilirliği .67, test- tekrar- test korelasyonu ise .70
(p<.001) olarak hesaplanmıştır. GSA- 12 ve GSA- 28’in kendi aralarındaki korelasyon
.71 (p< .001 ) bulunmuştur ( Kılıç, 1992).
61

Geçerlik Bulguları

Ölçeğin ölçüt geçerliğine Türkçe’ye Öztürk, Göğüş ve Savaşır (1974) tarafından


çevrilerek geçerlilik ve güvenirlik çalışması yapılan “Şimdiki Durum Muayenesi” ile
bakılmıştır. Deneklerin her iki ölçekten aldıkları puanlar .51 değerinde ilişki
göstermiştir (p<.001). Ölçeğin faktör analizinde GSA-12’nin duyarlılığı .74, özgüllüğü
ise .82 olarak bulunmuştur (Kılıç, 1992).

3.3.3. Öznel İyi Oluş Ölçeği ( Lise Formu)

Öznel iyi Oluş Ölçeği (Lise Formu), kişinin yaşam doyumunu etkileyen alanlara
ilişkin kişisel yargılar ile olumlu ve olumsuz duygu ifadelerinden oluşan 37 maddelik
bir ölçektir. Tuzgöl- Dost (2004) tarafından üniversite öğrencileri üzerinde geliştirilen
Öznel İyi Oluş Ölçeği’nin, Özen (2005) tarafından lise formu geliştirilerek lise
öğrencileri üzerinde geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmıştır.

Ölçek 5’li Likert tipi bir ölçektir. Cevaplama sistemi, her ifade için “ tamamen
uygun”, “ çoğunlukla uygun”, “ kısmen uygun”, “ biraz uygun” ve “ hiç uygun değil”
şeklindedir. Her bir maddenin puanları bir ile beş arasında değişmektedir. Ölçek
maddelerinin 22’si olumlu, 15’i olumsuz ifade şeklindedir. Olumsuz ifadeler 1, 3, 5, 9,
12, 16, 17, 20, 22, 25, 28, 30, 31,33 ve 36. maddelerdir. Olumsuz ifadelerin
puanlanması tersine çevrilerek yapılmaktadır. Ölçekten alınabilecek en yüksek puan
185, en düşük puan ise 37’dir. Ölçekten alınan yüksek puan öznel iyi oluşun yüksek,
düşük puan öznel iyi oluşun düşük olduğunu göstermektedir (Özen, 2005).

Güvenirlik Bulguları

Ölçeğin güvenirliğine biri test- tekrar- test, diğeri iç tutarlılık olmak üzere iki
yolla bakılmıştır. Güvenirlik çalışmaları sonucunda, ölçeğin Cronbach Alpfa güvenirlik
katsayısı .91; test- tekrar- test uygulaması sonucu hesaplanan Pearson momentler
çarpım korelasyon katsayısı .82 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlara göre, ölçeğin
ergenler için güvenilir bir ölçek olduğu düşünülmektedir (Özen, 2005).
62

Geçerlik Bulguları

Ölçeğin yapı geçerliği için faktör analizi yapılmıştır. Özen (2005) ile
Tuzgöl– Dost (2004)ün üniversite öğrencileri için hazırladığı formun faktör yapısı
karşılaştırıldığında uyum katsayısının .85 olduğu görülmüştür. Bu katsayı iki grubun
faktör yapılarının büyük ölçüde benzerlik gösterdiğine işaret etmektedir.

Ölçeğin ölçüt geçerliğine Oskay (1988) tarafından Türkçe’ye uyarlanan


“Reynolds Ergen Depresyon Ölçeği” ile bakılmıştır. Öğrencilerin her iki ölçekten
aldıkları puanlar arasındaki korelasyon Spearman’ın rho katsayısı ile hesaplanmış ve
puanlar arasında –.60 değerinde olumsuz ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<.01)
(Özen, 2005).

3.3.4. Sosyometrik Statü Ölçeği

Sosyometri, arkadaşlık ilişkilerinin ölçülmesi etkinliğine verilen addır.


Sosyometri testinde, birbirlerini tanıyan bir grup insandan belirli bir ölçüte dayanarak
birbirlerine ilişkin tercihlerini sergilemeleri istenir. Bir grup üyesi diğeri ile birlikte
olmayı ya da onunla birlikte bir etkinliği gerçekleştirmek istiyorsa o üyeyi seçmiş
sayılır; eğer istemediğini belirtiyorsa reddetmiş sayılır. Bir bireye ilişkin grup içindeki
seçme ve reddetme örüntüsüne/ dağılımına “ Sosyometrik Statü” adı verilir (Dökmen,
1995).

Testin ilk maddesinde deneklerin hoşlandıkları üç sınıf arkadaşlarının tercihi


sorulur. İkinci maddesinde ise deneklerin en az hoşlandıkları üç sınıf arkadaşları
sorulur. Her bir deneğin sosyometrik puanlarının hesaplanması şu şekildedir: İlk olarak
deneklerden gelen her bir pozitif atama (nomination) birinci tercih +3, ikinci tercih +2
ve üçüncü tercih +1 puan olarak sıralanır. Negatif atamalarda ise ilk tercih -3, ikinci
tercih -2 ve üçüncü tercih -1 puan olarak sıralanır. Toplam pozitif puanlar, toplam
negatif puanlardan çıkartılır ve deneklerin sosyometrik puanlarına ulaşılır. Sıfır üzeri
puan alanlar popüler (akranları tarafından kabul elden- akran kabulü), sıfır altında puan
alanlar ise popüler olmayan (akranları tarafından reddedilen- akran reddi) öğrenciler
olarak kabul edilir (Hatipoğlu- Sümer, 1999).
63

3.4. Veri Toplama İşlemi

Araştırmada kullanılan “ Kısa Semptom Envanteri”, “ Genel Sağlık Anketi- 12”,


“ Öznel iyi Oluş Ölçeği” ve “ Sosyometrik Statü Ölçeği” 2006- 2007 eğitim- öğretim
yılı bahar döneminde (II. dönem) uygulanmıştır. Okullarla ön görüşme yapılarak
araştırmanın amacı hakkında kısa bir bilgi verilmiş ve uygulama için uygun sınıflar ve
saatler tespit edilmiştir. Son olarak araştırmacı, okul psikolojik danışmanları ile birlikte
sınıflara girerek uygulama işlemini yapmıştır. Uygulama öncesinde araştırmacı kısa bir
açıklama yaparak veri toplama araçlarının tümünü aynı anda öğrencilere dağıtmıştır.
Uygulama sırasında, öğrencilerin cevaplamalarını içten ve samimi bir şekilde yapmaları
ve verdikleri cevapların gizliliği üzerine vurgu yapılmıştır. Standart yönerge araştırmacı
tarafından tüm uygulamalarda tekrarlanmış gerekli açıklamalar yapılmıştır.
Uygulamalar bir ders saati içinde tamamlanmıştır.

3. 5. Verilerin İstatistiksel Analizi

Araştırma verileri, bağımlı değişkenler psikolojik belirti türleri, genel sağlık


örüntüleri ve öznel iyi oluş düzeyi, bağımsız değişkenlere bağlı olarak değişimini ortaya
çıkaracak bir desen içinde ele alınmıştır. Öğrenciler, araştırmanın bağımsız değişkenleri
olan cinsiyet, devam edilen okul türü ve sosyometrik statüye göre sınıflandırılmış ve
psikolojik belirtiler, genel sağlık örüntüleri ve öznel iyi oluş yönünden
karşılaştırılmıştır.

Öğrenciler tarafından doldurulan ölçek kitapçıkları incelenmiş, eksik yanıt


verilen ve hatalı kodlamalar yapılan kitapçıklar değerlendirme dışı bırakılmıştır. Ölçme
araçlarından elde edilen verilerin istatistiksel analizleri SPSS 11.5 paket programı
kullanılarak yapılmıştır.

Verilerin analizinde, araştırma soruları gereği ilk olarak 2x2 çok yönlü varyans
analizi kullanılmıştır. Fakat bazı sorularda 2x2 çok yönlü varyans analizi
uygulanamadığı için bağımsız gruplar t- testi ve Mann- Whitney U teknikleri ile analiz
yapılmıştır. Ayrıca yüzdelik ve frekans dağılımları hesaplanmıştır. Bu analizlerin
kullanılmasında gruplar arasındaki varyansların homojenliğini araştırmak için Levene
testi dikkate alınmıştır. Levene testinin F değerinin .05’ den büyük olduğu araştırma
sorularında 2x2 çok yönlü varyans analizi kullanılmıştır. 2x2 çok yönlü varyans
64

analizinin kullanılabilmesi için gerekli olan dağılım normalliği sağlanamayan (Levene’s


testinin F değerinin .05’ den küçük olduğu) sorularda, parametrik bir analiz olan 2x2
ANOVA’nın parametrik olmayan ölçümü olmadığı için parametrik ölçümü olan
bağımsız gruplar t- testi kullanılmıştır. Ayrıca bağımsız gruplar t- testi analizinin
kullanıldığı sorularda varyansın eşit olmadığı durumlarda (Levene’s testinin F değeri
.05’ den küçük olduğu) bağımsız gruplar t- testi’nin parametrik olmayan ölçümü olan
Mann- Whitney U tekniği kullanılmıştır.

Mann- Whitney U testi, iki ilişkisiz örneklemden elde edilen puanların


birbirlerinden anlamlı bir şekilde farklılık gösterip göstermediğini yani grupların
ilgilenilen değişkenler bakımından evrende benzer dağılımlara sahip olup olmadığını
test eder. U testi, puanların normallik varsayımınının karşılanmadığı durumlarda
ilişkisiz t-testinin alternatifi olarak da görülür (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004).
Sunulan bu araştırmada, örneklemde yer alan okul türü değişkenlerinden fen lisesi
öğrencileri akademik başarı, bireysel gelişim, sosyo- ekonomik ve kültürel açılardan
genel lise öğrencilerine göre daha iyi düzeyde oldukları için genel öğrenci profilini
yansıtmamaktadır. Bu nedenle, dağılım normalliği sağlanamadığı durumlarda
Mann- Whitney U testi kullanılmıştır.

Bağımsız değişkenlerle ilgili alt seçenekler arasında yapılacak olan gruplar arası
karşılaştırmalarda yanıltıcı sonuçlara varma olasılığını önlemek amacı ile grup
büyüklüğü bakımından çok küçük sayıda olanlar karşılaştırmalara dahil edilmemiştir.
Şöyle ki, Sosyometrik Statü Ölçeği’nde, içinde bulunduğu grup tarafından seçme ve
reddetme tercihlerinde pozitif veya negatif atama almayan sadece iki öğrenci olmuştur.
Bu iki öğrenci, örneklem grubu içerisinde özelliklerini yansıtacak sayıda olmadığı
gerekçesi ile değerlendirme dışı bırakılmıştır.

Tüm analizlerde anlamlılık düzeyi p<.05 olarak kabul edilmiştir.


65

BÖLÜM IV

BULGULAR

Bu bölümde ergenlerin cinsiyet, sosyometrik statü ve devam ettikleri okul türüne


göre genel sağlık örüntüleri, psikolojik belirti türleri ve öznel iyi oluş düzeylerine ilişkin
elde edilen bulgular alt amaçlara göre sırası ile sunulmuştur.

4.1. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Kız ve Erkek Ergenlerin Psikolojik
Belirti ve Genel Sağlık Örüntülerine İlişkin Bulgular
4.1.1. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Anksiyete Alt Ölçeği Puanlarına İlişkin
Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri anksiyete alt ölçeği puanları analizinde 2x2
çok yönlü varyans analizi uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s testi önem düzeyi
değeri (p)<.05 çıktığı, (F(3- 540)= .034) ve ilgili analiz tekniğinin parametrik olmayan
ölçümü olmadığı için bağımsız gruplar t- testi uygulanarak cinsiyet ve devam edilen
okul türü değişkenleri ayrı ayrı analiz edilmiştir. Fakat ergenlerin cinsiyet değişkenine
göre anksiyete alt ölçeği puanlarının analizinde bağımsız gruplar t- testi tekniği
uygulandığında, t- testi Levene’s önem düzeyi (p) <.05, (F( 542)= .004) bulunmuştur. Bu
nedenle parametrik olmayan ölçünlerden Mann- Whitney U testi kullanılarak ergenlerin
anksiyete alt ölçeği puanları analiz edilmiştir (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004).
Ergenlerin cinsiyet değişkenine göre anksiyete alt ölçek puanlarına ilişkin
Mann- Whitney U testi sonucu Tablo. 5’de verilmiştir.

Tablo. 5 Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Anksiyete Alt Ölçek Puanlarının


Cinsiyete Göre Mann- Whitney U Testi Sonucu
Önem
Cinsiyet Sıra Sıra
n Düzeyi
Psi. Bel. Ortalaması Toplamı U
(p)
Kız 251 307.40 77157.00
Anksiyete 28012.00 .000
Erkek 293 242.60 71083.00

Tablo. 5 incelendiğinde, kız ve erkek ergenler arasında anlamlı bir fark olduğu
görülmektedir (U= 28012. 00; p<.0001). Sıra ortalamaları dikkate alındığında, kız
66

ergenlerin anksiyete puanlarının (307. 40) erkek ergenlere (242. 60) göre daha yüksek
olduğu anlaşılmaktadır.

Ergenlerin devam ettikleri okul türüne göre anksiyete alt ölçeği puanlarının
analizinde bağımsız gruplar t- testinin Levene’ s önem düzeyi (p)>.05 olduğu için
(F(542)= .140) t- testi analizi yapılmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin
anksiyete alt ölçek puanlarının devam ettikleri okul türüne göre t- testi sonuçları
Tablo. 6’ da sunulmıştur.

Tablo. 6 Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Anksiyete Alt Ölçek Puanlarının Devam
Edilen Okul Türüne Göre t- Testi Sonuçları

Okul Türü Önem


n C S sd t Düzeyi
Psi. Bel.
(p)

Fen Lisesi 232 13.43 8.99


542 -1.123 .262
Anksiyete
Genel Lise 312 14.33 9.46

Tablo. 6 incelendiğinde, ergenlerin anksiyete puanları devam ettikleri okul


türüne göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir (t(542)= -1. 123; p>.05). Fen lisesine
devam eden öğrencilerin anksiyete ortalama puanları C = 13. 43 ve genel liseye devam
eden öğrencilerin anksiyete ortalama puanları C = 14. 33’ dür.

4.1.2. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçeği Puanlarına


İlişkin Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri depresyon alt ölçeği puanlarının analizinde


2x2 çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s testi önem
düzeyi değeri (p) <.05 olduğu (F(3- 540)= .003) ve ilgili analiz tekniğinin parametrik
olmayan ölçümü olmadığı için 2x2 çok yönlü varyans analizi uygulanamamaktadır. Bu
nedenle parametrik olmayan ölçümü olan bağımsız gruplar t- testi kullanılarak cinsiyet
ve devam edilen okul türü değişkenleri ayrı ayrı analiz edilmiştir. Fakat ergenlerin
cinsiyet değişkenine göre depresyon alt ölçeği puanlarının analizinde bağımsız gruplar
t- testi tekniği uygulandığında, t- testi Levene’s önem düzeyi (p)<.05 bulunmuştur
67

(F(542)= .001). Bağımsız gruplar t- testi analizinin kullanılabilmesi için Levene’s testinin
önem düzeyi değeri (p) .05’den büyük olması gerekmektedir. Levene’s testinin önem
düzeyi (p)<.05 olduğu için parametrik olmayan ölçümlerden Mann-Whitney U testi
kullanılarak ergenlerin depresyon alt ölçeği puanları analiz edilmiştir (Büyüköztürk,
2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin cinsiyete değişkenine göre depresyon alt ölçek
puanlarına ilişkin Mann-Whitney U Testi sonucu Tablo-.7’de sunulmuştur.

Tablo. 7 Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçek Puanlarının


Cinsiyete Göre Mann-Whitney U Testi Sonucu
Önem
Cinsiyet Sıra Sıra
N Düzeyi
Psi. Bel. Ortalaması Toplamı U
(p)
Kız 251 322.43 80931.00
Depresyon 24238.00 .000
Erkek 293 229.72 67309.00

Kız ve erkek ergenler arasında anlamlı bir fark olduğu Tablo. 7’ de


görülmektedir (U= 24238. 00; p<.0001). Farkın kaynağını belirlemek için sıra
ortalamalarına bakıldığında, kız ergenlerin depresyon puanlarının sıra ortalamalarının
(322.43) erkek ergenlerin sıra ortalamalarından (229.72) daha yüksek olduğu
görülmektedir.

Ergenlerin devam ettikleri okul türüne göre depresyon alt ölçeği puanlarının
analizinde bağımsız gruplar t- testinin Levene’ s önem düzeyi (p)<.05 olduğu için
(F(542)= .040) için t- testi analizi yerine Mann- Whitney U Testi uygulanmıştır
(Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin depresyon alt ölçek puanlarının devam
ettikleri okul türüne göre Mann- Whitney U Testi sonucu Tablo. 8’ de verilmiştir.
68

Tablo. 8 Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçek Puanlarının


Devam Edilen Okul Türüne Göre t- Testi Sonuçları

Okul Türü Önem


n C S sd t Düzeyi
Psi. Bel.
(p)

Fen Lisesi 232 14.90 10.27


542 -2.040 .042
Depresyon
Genel Lise 312 16.81 11.18

Ergenlerin depresyon puanlarının devam edilen okul türüne göre anlamlı bir fark
gösterdiği Tablo. 8’ de gözlenmektedir (t(542)= -2. 040; p<.05). Fen lisesine devam eden
öğrencilerin depresyon ortalama puanları C = 14.90 ve genel liseye devam eden
öğrencilerin depresyon ortalama puanları C = 16.81’ dir.

4.1.3. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Olumsuz Benlik Alt Ölçeği Puanlarına
İlişkin Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri olumsuz benlik alt ölçeği puanlarının


analizinde 2x2 çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s
testi önem düzeyi değeri (p)<.05 olduğu (F(3- 540)= .006) ve ilgili analiz tekniğinin
parametrik olmayan ölçümü olmadığı için parametrik olmayan ölçümü olan bağımsız
gruplar t- testi uygulanarak cinsiyet ve devam edilen okul türü değişkenleri ayrı ayrı
analiz edilmiştir. Fakat ergenlerin cinsiyet değişkenine göre olumsuz benlik alt ölçeği
puanlarının analizinde bağımsız gruplar t- testi tekniği uygulandığında, t- testi Levene’s
önem düzeyi (p)<.05 bulunmuştur (F(542)= .006). Levene testinin önem düzeyi (p)<.05
olduğu için parametrik olmayan ölçümlerden Mann- Whitney U testi kullanılarak
ergenlerin olumsuz benlik alt ölçeği puanları analiz edilmiştir (Büyüköztürk, 2004;
Sheskin, 2004). Ergenlerin cinsiyete değişkenine göre olumsuz benlik alt ölçek
puanlarına ilişkin Mann- Whitney U Testi sonucu Tablo. 9’da verilmiştir.
69

Tablo. 9 Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Olumsuz Benlik Alt Ölçek


Puanlarının Cinsiyete Göre Mann- Whitney U Testi Sonucu

Cinsiyet Sıra Sıra Önem


N
Psi. Bel. Ortalaması Toplamı U Düzeyi
(p)
Kız 251 292.24 73353.00
Olumsuz Benlik 31816.00 .007
Erkek 293 255.59 74887.00

Tablo. 9’ a bakıldığı zaman kız ve erkek ergenler arasında anlamlı bir fark
olduğu anlaşılmaktadır (U= 31816. 00; p<.01). Farkın kaynağını görmek için sıra
ortalamaları dikkate alındığında, kız ergenlerin olumsuz benlik puanlarının erkek
ergenlere göre daha yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Kız ergenlerin olumsuz benlik
puanlarının sıra ortalamaları 292. 24 iken erkek ergenlerin olumsuz benlik puanlarının
sıra ortalamaları 255. 59 olarak bulunmuştur.

Ergenlerin devam ettikleri okul türüne göre olumsuz benlik alt ölçeği
puanlarının analizinde bağımsız gruplar t- testinin Levene’ s önem düzeyi (p)>.05
olduğu (F(542)= .221) için t- testi analizi kullanılmıştır ((Büyüköztürk, 2004; Sheskin,
2004). Ergenlerin olumsuz benlik alt ölçek puanlarının devam ettikleri okul türüne göre
t- testi sonuçları Tablo. 10’ da sunulmuştur.

Tablo. 10 Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Olumsuz Benlik Alt Ölçek Puanlarının
Devam Edilen okul Türüne Göre t- Testi Sonuçları

Okul Türü Önem


n C S sd t Düzeyi
Psi. Bel.
(p)

Fen Lisesi 232 12.51 9.17


Olumsuz 542 .222 .825
Benlik
Genel Lise 312 12.34 8.59

Tablo. 10 incelendiğinde, ergenlerin olumsuz benlik puanları devam ettikleri


okul türüne göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir (t(542)= .222; p>.05). Fen
70

lisesine devam eden öğrencilerin olumszu benlik ortalama puanları C = 12.51 ve genel
liseye devam eden öğrencilerin olumsuz benlik ortalama puanları C = 12.34’ dür.

4.1.4. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Somatizasyon Alt Ölçeği Puanlarına


İlişkin Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri somatizasyon alt ölçeği puanlarının


analizinde 2x2 çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s
testi önem düzeyi değeri (p)<.05 olduğu (F(3- 540)= .004) ve ilgili analiz tekniğinin
parametrik olmayan ölçümü olmadığı için 2x2 çok yönlü varyans analizi
uygulanamamaktadır. Bu nedenle parametrik olmayan ölçümü olan bağımsız gruplar
t- testi uygulanarak cinsiyet ve devam edilen okul türü değişkenleri ayrı ayrı analiz
edilmiştir. Fakat ergenlerin cinsiyet değişkenine göre somatizasyon alt ölçeği
puanlarının analizinde bağımsız gruplar t- testi tekniği uygulandığında, t- testi Levene’s
önem düzeyi (p)<.05 bulunmuştur (F(542)= .000). Bağımsız gruplar t- testi analizinin
kullanılabilmesi için Levene’s testinin önem düzeyi değeri (p) .05’den büyük olması
gerekmektedir. Levene’s testinin önem düzeyi (p)<.05 olduğu için parametrik olmayan
ölçümlerden Mann- Whitney U testi kullanılarak ergenlerin somatizasyon alt ölçeği
puanları analiz edilmiştir (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin cinsiyete
değişkenine göre somatizasyon alt ölçek puanlarına ilişkin Mann- Whitney U Testi
sonucu Tablo. 11’de verilmiştir.

Tablo. 11 Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Somatizasyon Alt Ölçek Puanlarının


Cinsiyete Göre Mann- Whitney U Testi Sonucu

Cinsiyet Sıra Sıra Önem


N
Psi. Bel. Ortalaması Toplamı U Düzeyi
(p)
Kız 251 311.75 78248.00
Somatizasyon 26921.00 .000
Erkek 293 238.88 69992.00

Tablo. 11’e bakıldığı zaman, kız ve erkek ergenler arasında anlamlı bir fark
olduğu göze çarpmaktadır (U= 26921. 00; p<.0001). Sıra ortalamaları dikkate
alındığında, kız ergenlerin somatizasyon puanlarının erkek ergenlere göre daha yüksek
71

olduğu görülmektedir. Kız ergenlerin somatizasyon puanların sıra ortalamaları 311. 75;
erkek ergenlerin sıra ortalamaları 238. 88’ dir.

Ergenlerin devam ettikleri okul türüne göre somatizasyon alt ölçeği puanlarının
analizinde bağımsız gruplar t- testinin Levene’ s önem düzeyi (p)>.05 olduğu
(F(542)= .297) için t- testi analizi kullanılmıştır ( Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004).
Ergenlerin somatizasyon alt ölçek puanlarının devam ettikleri okul türüne göre t- testi
sonuçları Tablo. 12’ de sunulmuştur.

Tablo. 12 Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Somatizasyon Alt Ölçek Puanlarının


Devam Edilen Okul Türüne Göre t- Testi Sonuçları

Okul Türü Önem


n C S sd t Düzeyi
Psi. Bel.
(p)

Fen Lisesi 232 6.37 5.62


542 -1. 169 .243
Somatizasyon
Genel Lise 312 6.94 5.70

Tablo. 12 incelendiğinde, ergenlerin somatizasyon puanları devam ettikleri okul


türüne göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir (t(542)= -1. 169; p>.05). Fen lisesine
devam eden öğrencilerin somatizasyon ortalama puanları C = 6.37 ve genel liseye
devam eden öğrencilerin somatizasyon ortalama puanları C = 6.94’ dür.

4.1.5.Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Hostilite Alt Ölçeği Puanlarına İlişkin


Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri hostilite alt ölçeği puanlarının analizinde


2x2 çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s testi önem
düzeyi değeri (p)>.05 koşulu sağlanabildiği için (F(3- 540)= .421) ilgili analiz tekniği
uygulanmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin hostilite alt ölçek
puanlarına ait betimsel istatistikler Tablo. 13’de, desene ait kenar ve gözenek
ortalamalarının karşılaştırılmasına ilişkin iki faktörlü ANOVA sonuçları Tablo. 14’de
sunulmuştur.
72

Tablo. 13 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Kısa Semptom
Envanteri Hostilite Alt Ölçek Puanlarının Betimsel İstatistikleri
Cinsiyet
Kız Erkek Toplam

Okul n S n S n S
C C C
Türü

Fen Lisesi 80 10.88 5.64 152 9.22 6.29 232 9.79 6.11
Genel Lise 171 10.80 6.19 141 9.54 5.77 312 10.23 6.03
Toplam 251 10.83 6.01 293 9.37 6.04 544 10.04 6.06

Fen lisesine devam eden ergenlerin hostilite ortalama puanı C = 9. 79 ve genel


liseye devam eden ergenlerin hostilite ortalama puanı C = 10. 23’ dür. Kız ergenlerin
hostilite ortalama puanı C = 10. 83 ve erkek ergenlerin hostilite ortalama puanı
C = 9. 37 olduğu Tablo. 13’ de görülmektedir.

Tablo. 14 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Kısa


Semptom Envanteri Hostilite Alt Ölçek Puanlarının ANOVA Sonuçları

Varyansın
Kaynağı KT Sd KO F p
Cinsiyet 267.15 1 267.15 7.32 .007
Okul Türü 1.828 1 1.828 .050 .823
CinsiyetxOkul Türü 5.070 1 5.070 .139 .709
Hata 19687.96 540 36.459
Toplam 74923.00 544

Yapılan varyans analizi sonucunda hostilite puanlarında cinsiyet temel etkisinin


anlamlı olduğu (F(1- 540)= 7. 32; p<.01) fakat okul türüne göre hostilite puanlarında
anlamlı bir farklılaşma olmadığı gözlenmektedir (F(1- 540)= .05; p>.05). Kız ergenlerin
hostilite puanlarının yüksek olduğu görülmektedir (kız ergenlerin hostilite ortalama
puanı C = 10. 83; erkek ergenlerin hostilite ortalama puanı C = 9. 37’ dir). Cinsiyet ve
okul türü ortak etkisi ise anlamlı bulunmamıştır (F(1- 540)= .139; p>.05).
73

4.1.6. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi


Puanlarına İlişkin Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri rahatsızlık ciddiyeti indeksi puanlarının


analizinde 2x2 çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s
testi önem düzeyi değeri (p)<.05 çıktığı (F(3- 540)= .036) ve ilgili analiz tekniğinin
parametrik olmayan ölçümü olmadığı için 2x2 çok yönlü varyans analizi
kullanılamamaktadır. Bu nedenle parametrik olmayan ölçümü olan bağımsız gruplar
t- testi uygulanarak cinsiyet ve devam edilen okul türü değişkenleri ayrı ayrı analiz
edilmiştir. Fakat ergenlerin cinsiyet değişkenine göre rahatsızlık ciddiyeti indeksi
puanlarının analizinde bağımsız gruplar t- testi tekniği uygulandığında, t- testi Levene’s
önem düzeyi (p)<.05 bulunmuştur (F(542)= .004). Bağımsız gruplar t- testi analizinin
kullanılabilmesi için Levene’s testinin önem düzeyi değeri (p) .05’den büyük olması
gerekmektedir. Levene’s testinin önem düzeyi (p)<.05 olduğu için parametrik olmayan
ölçümlerden Mann- Whitney U testi kullanılarak ergenlerin rahatsızlık ciddiyeti indeksi
puanları analiz edilmiştir (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin cinsiyete
değişkenine göre rahatsızlık ciddiyeti indeksi puanlarına ilişkin Mann- Whitney U Testi
sonucu Tablo. 15’ de verilmiştir.

Tablo. 15 Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi


Puanlarının Cinsiyete Göre Mann- Whitney U Testi Sonucu
Önem
Sıra Sıra
Cinsiyet n Düzeyi
Ortalaması Toplamı U
Psi. Bel. (p)
Rahatsızlık Kız 251 310.77 78003.00
Ciddiyeti 27166.00 .000
İndeksi Erkek 293 239.72 70237.00

Tablo. 15 incelendiğinde, kız ve erkek ergenler arasında anlamlı bir fark olduğu
görülmektedir (U= 27166. 00; p<.0001). Farkın kaynağını belirlemek amacı ile sıra
ortalamaları dikkate alındığında, kız ergenlerin rahatsızlık ciddiyeti indeksi puanlarının
(310. 77) erkek ergenlerin rahatsızlık ciddiyeti indeksi puanlarından ( 239. 72) yüksek
olduğu anlaşılmaktadır.
74

Ergenlerin devam ettikleri okul türüne göre rahatsızlık ciddiyeti indeksi


puanlarının analizinde bağımsız gruplar t- testinin Levene’ s önem düzeyi (p)>.05
olduğu (F(542)= .293) için t- testi analizi kullanılmıştır ( Büyüköztürk, 2004; Sheskin,
2004). Ergenlerin rahatsızlık ciddiyeti indeksi puanlarının devam ettikleri okul türüne
göre t- testi sonuçları Tablo. 16’ da sunulmuştur.

Tablo. 16 Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi


Puanlarının Devam Edilen Okul Türüne Göre t- Testi Sonuçları

Okul Türü Önem


n C S sd t Düzeyi
Psi. Bel.
(p)

Fen Lisesi 232 1.07 .671


Rahatsızlık 542 -1. 161 .246
Ciddiyeti
İndeksi Genel Lise 312 1.14 .695

Tablo. 16 incelendiğinde, ergenlerin rahatsızlık ciddiyeti indeksi puanları devam


ettikleri okul türüne göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir (t(542)= -1. 161; p>.05).
Fen lisesine devam eden öğrencilerin rahatsızlık ciddiyeti indeksi ortalama puanları
C = 1.07 ve genel liseye devam eden öğrencilerin rahatsızlık ciddiyeti indeksi ortalama
puanları C = 1.14’ dür.

4.1.7. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Belirti Toplamı İndeksi Puanlarına


İlişkin Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri belirti toplamı indeksi puanlarının


analizinde 2x2 çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s
testi önem düzeyi değeri (p)>.05 koşulu sağlanabildiği için (F(3- 540)= .623) ilgili analiz
tekniği uygulanmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin belirti toplamı
indeksi puanlarına ait betimsel istatistikler Tablo. 17’ de, desene ait kenar ve gözenek
ortalamalarının karşılaştırılmasına ilişkin iki faktörlü ANOVA sonuçları Tablo. 18’ de
verilmiştir.
75

Tablo. 17 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Kısa Semptom
Envanteri Belirti Toplamı İndeksi Puanlarının Betimsel İstatistikleri
Cinsiyet Kız Erkek Toplam

Okul n C S n C S n C S
Türü
Fen Lisesi 80 32.25 10.82 152 27.53 11.69 232 29.15 11.60

Genel Lise 171 31.95 11.07 141 26.24 11.50 312 29.37 11.60

Toplam 251 32.05 10.97 293 26.91 11.60 544 29.28 11.59

Fen lisesine devam eden ergenlerin belirti toplamı indeksi ortalama puanı
C =29. 15 ve genel liseye devam eden ergenlerin belirti toplamı indeksi ortalama puanı
C =29. 37’dir. Kız ergenlerin belirti toplamı indeksi ortalama puanı C = 32. 05 iken
erkek ergenlerin belirti toplamı indeksi ortalama puanı C = 26. 91’ dir.

Tablo. 18 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Kısa


Semptom Envanteri Belirti Toplamı İndeksi Puanlarının ANOVA Sonuçları

Varyansın
Kaynağı KT Sd KO F p

Cinsiyet 3396.16 1 3396.16 26.45 .000

Okul Türü 77.533 1 77.533 .604 .437


CinsiyetxOkul 30.841 1 30.841 .240 .624
Türü
Hata 69311.86 540 128.355
Toplam 539543.00 544

Yapılan varyans analizi sonucunda belirti toplamı indeksi puanlarında cinsiyete


göre anlamlı farklılık olduğu (F(1- 540)=26.45; p<.0001) fakat okul türüne göre belirti
toplamı indeksi puanlarında anlamlı bir farklılaşma olmadığı gözlenmektedir
(F(1- 540)= .604; p>.05). Kız ergenlerin belirti toplamı indeksi puanlarının yüksek olduğu
görülmektedir (kız ergenlerin belirti toplamı indeksi ortalama puanı C = 32. 05; erkek
ergenlerin belirti toplamı indeksi ortalama puanı C = 26. 91’ dir). Cinsiyet ve okul türü
ortak etkisi ise anlamlı bulunmamıştır (F(1- 540)= .240; p>.05).
76

4.1.8. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Semptom Rahatsızlık İndeksi


Puanlarına İlişkin Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri semptom rahatsızlık indeksi puanlarının


analizinde 2x2 çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s
testi önem düzeyi değeri (p)>.05 koşulu sağlanabildiği için (F(3- 540)= .363) ilgili analiz
tekniği uygulanmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin semptom
rahatsızlık indeksi puanlarına ait betimsel istatistikler Tablo. 19’ da, desene ait kenar ve
gözenek ortalamalarının karşılaştırılmasına ilişkin iki faktörlü ANOVA sonuçları
Tablo. 20’ de sunulmuştur.

Tablo. 19 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Kısa Semptom
Envanteri Semptom Rahatsızlık İndeksi Puanlarının Betimsel İstatistikleri
Cinsiyet Kız Erkek Toplam

Okul n C S n C S n C S
Türü
Fen Lisesi 80 1.91 .631 152 1.79 .589 232 1.83 .605

Genel Lise 171 2.01 .628 141 1.84 .580 312 1.93 .612

Toplam 251 1.98 .629 293 1.81 .584 544 1.89 .611

Fen lisesine devam eden ergenlerin semptom rahatsızlık indeksi ortalama puanı
C =1. 83 ve genel liseye devam eden ergenlerin semptom rahatsızlık indeksi ortalama
puanı C =1. 93’ dür. Kız ergenlerin semptom rahatsızlık indeksi ortalama puanı
C = 1. 98 ve erkek ergenlerin semptom rahatsızlık indeksi ortalama puanı C = 1. 81’
dir.
77

Tablo. 20 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Kısa


Semptom Envanteri Semptom Rahatsızlık İndeksi Puanlarının ANOVA
Sonuçları

Varyansın
Kaynağı KT Sd KO F p
Cinsiyet 2.898 1 2.898 7.89 .005

Okul Türü .741 1 .741 2.02 .156


CinsiyetxOkul .077 1 .077 .208 .648
Türü
Hata 198.251 540 .367
Toplam 2156.52 544

Yapılan varyans analizi sonucunda semptom rahatsızlık indeksi puanlarında


cinsiyet temel etkisinin anlamlı olduğu (F(1- 540)= 7. 89; p<.01) fakat, okul türüne göre
semptom rahatsızlık indeksi puanlarında anlamlı bir farklılaşma olmadığı
gözlenmektedir (F(1- 540)= 2.02; p>.05). Kız ergenlerin semptom rahatsızlık puanlarının
yüksek olduğu görülmektedir (kız ergenlerin semptom rahatsızlık indeksi ortalama
puanı C = 1. 98; erkek ergenlerin semptom rahatsızlık indeksi ortalama puanı
C = 1. 81’ dir). Cinsiyet ve okul türü ortak etkisi ise anlamlı bulunmamıştır
(F(1- 540)= .208; p>.01).

4.1.9. Ergenlerin Genel Sağlık Anketi Puanlarına İlişkin Bulgular

Ergenlerin Genel Sağlık Anketi puanlarının analizinde 2x2 çok yönlü varyans
analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s testi önem düzeyi değeri
(p)<.05 olduğu (F(3- 540)= .000) ve ilgili analiz tekniğinin parametrik olmayan ölçümü
olmadığı için parametrik olmayan ölçümü olan bağımsız gruplar t- testi uygulanarak
cinsiyet ve devam edilen okul türü değişkenleri ayrı ayrı analiz edilmiştir. Ergenlerin
cinsiyet değişkenine göre Genel Sağlık Anketi puanlarının analizinde bağımsız gruplar
t- testi kullanılmış ve t- testi Levene’ s önem düzeyi (p)>.05 (F(542)= .095) olduğu için
bağımsız gruplar t- testi analizi uygulanmıştır ( Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004).
Ergenlerin cinsiyete değişkenine göre Genel Sağlık Anketi puanlarına ilişkin t- testi
sonuçları Tablo. 21’ de verilmiştir.
78

Tablo. 21 Ergenlerin Genel Sağlık Anketi Puanlarının Cinsiyete Göre t- Testi Sonuçları

Cinsiyet Önem
n C S sd t Düzeyi
Gen. Sağ.Örün.
(p)

Kız 251 2.41 2.87


Genel Sağlık 542 -1.291 .197
Anketi
Erkek 293 2.75 3.15

Ergenlerin Genel Sağlık Anketi puanlarının cinsiyete göre anlamlı bir farklılık
göstermediği Tablo. 21’ de görülmektedir (t(542)=-1. 291; p>.05). Kız ergenlerin Genel
Sağlık Anketi ortalama puanları C = 2. 41 ve erkek ergenlerin Genel Sağlık Anketi
ortalama puanları C = 2. 75’ dir.

Ergenlerin devam ettikleri okul türü değişkenine göre Genel Sağlık Anketi
puanlarının analizinde bağımsız gruplar t-testi Levene’s önem düzeyi (p)<.05 olduğu
için (F(542)=.000) parametrik olmayan ölçümlerden Mann- Whitney U Testi kullanılarak
analiz yapılmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin devam edilen okul
türüne göre Genel Sağlık Anketi puanlarına ilişkin Mann- Whitney U Testi sonucu
Tablo. 22’ de verilmiştir.

Tablo. 22 Ergenlerin Genel Sağlık Anketi Puanlarının Devam Edilen Okul Türüne Göre
Mann- Whitney U Testi Sonucu

Okul Türü Sıra Sıra Önem


N
Gen. Sağ.Örün. Ortalaması Toplamı U Düzeyi
(p)
Fen Lisesi 232 308.07 71472.00
Genel Sağlık 27940.00 .000
Anketi Genel Lise 312 246.05 76768.00

Tablo. 22’ de fen lisesine devam eden ergenler ve genel liseye devam eden
ergenler arasında anlamlı bir farkın bulunduğu göze çarpmaktadır (U= 27940.00;
p<.0001). Farkın kaynağını tespit etmek için sıra ortalamalarına bakıldığında, fen
lisesine devam eden ergenlerin Genel Sağlık Anketi puanlarının genel liseye devam
79

eden ergenlere göre daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Fen lisesine devam eden
ergenlerin sıra ortalamaları 308.07 ve genel liseye devam eden ergenlerin sıra
ortalamaları 246.05’ dir.

4.2. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Sosyometrik Statüleri Farklı
Ergenlerin Psikolojik Belirti ve Genel Sağlık Örüntülerine İlişkin Bulgular
4.2.1. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Anksiyete Alt Ölçeği Puanlarına İlişkin
Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri anksiyete alt ölçek puanlarının analizinde


2x2 çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s testi önem
düzeyi değeri (p)>.05 koşulu sağlanabildiği için (F(3- 540)= .515) ilgili analiz tekniği
uygulanmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin anksiyete alt ölçek
puanlarına ait betimsel istatistikler Tablo. 23’ de, desene ait kenar ve gözenek
ortalamalarının karşılaştırılmasına ilişkin iki faktörlü ANOVA sonuçları Tablo. 24’ de
verilmiştir.

Tablo. 23 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Anksiyete Alt Ölçek Puanlarının Betimsel İstatistikleri
Sos.Statü Akran Kabulü Akran Reddi Toplam

Okul n C S n C S n C S
Türü
Fen Lisesi 140 13.20 8.74 92 13.78 9.40 232 13.43 8.99

Genel Lise 206 13.57 9.33 106 15.80 9.59 312 14.33 9.46

Toplam 346 13.42 9.08 198 14.86 9.54 544 13.94 9.27

Tablo. 23’ ü incelediğimizde, fen lisesine devam eden ergenlerin anksiyete


ortalama puanı C = 13. 43 ve genel liseye devam eden ergenlerin anksiyete ortalama
puanı C = 14. 33’ dür. Akranları tarafından kabul gören ergenlerin anksiyete ortalama
puanı C = 13. 42 olarak bulunurken akranları tarafından reddedilen ergenlerin anksiyete
ortalama puanının C = 14. 86 olduğu görülmüştür.
80

Tablo. 24 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Anksiyete Alt Ölçek Puanlarının ANOVA Sonuçları

Varyansın
Kaynağı KT Sd KO F p

Sosyometrik 243.904 1 2432.904 2.85 .092


Statü
Okul Türü 177.871 1 177.871 2.07 .150

Sosyometrik
Statü X 83.431 1 83.431 .975 .324
Okul Türü
Hata 46213.149 540 85.580
Toplam 152528.00 544

Yapılan varyans analizi sonucunda sosyometrik statü (F(1- 540)= 2.85; p>.05) ve
okul türüne (F(1- 540)= 2.07; p>.05) göre anksiyete puanlarında anlamlı bir farklılaşma
olmadığı görülmektedir. Bu bulgu, anksiyete puanlarının okul türü ve sosyometrik statü
değişkenlerine göre değişim göstermediğine işaret etmektedir. Sosyometrik statü ve
okul türü ortak etkisi de anlamlı bulunmamıştır (F(1- 540)= .975; p>.05) . Şöyle ki, fen
lisesi veya genel liseye devam eden ergenlerin anksiyete ortalama puanlarının
sosyometrik statüye; akranları tarafından kabul gören veya reddedilen ergenlerin
anksiyete puanlarının ise devam edilen okul türüne göre farklılık göstermediği
görülmektedir.

4.2.2. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçeği Puanlarına


İlişkin Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri depresyon puanlarının analizinde 2x2 çok


yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s testi önem düzeyi
değeri (p)>.05 koşulu sağlanabildiği için (F(3- 540)= .227) ilgili analiz tekniği
uygulanmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin depresyon alt ölçek
puanlarına ait betimsel istatistikler Tablo. 25’ de, desene ait kenar ve gözenek
ortalamalarının karşılaştırılmasına ilişkin iki faktörlü ANOVA sonuçları Tablo. 26’ da
sunulmuştur.
81

Tablo. 25 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçek Puanlarının Betimsel İstatistikleri
Sos.Statü Akran Kabulü Akran Reddi Toplam

Okul n C S n C S N C S
Türü
Fen Lisesi 140 15.20 9.83 92 14.45 10.95 232 14.90 10.27

Genel Lise 206 15.64 10.94 106 19.09 11.36 312 16.81 11.18

Toplam 346 15.46 10.49 198 16.93 11.38 544 16.00 10.84

Tablo. 25’ e bakıldığında, fen lisesine devam eden ergenlerin depresyon


ortalama puanı C = 14. 90 ve genel liseye devam eden ergenlerin depresyon ortalama
puanı C = 16. 81’ dir. Akranları tarafından kabul gören ergenlerin depresyon ortalama
puanı C = 15. 46 olarak bulunurken akranları tarafından reddedilen ergenlerin
depresyon ortalama puanının C = 16. 93 olduğu görülmüştür.

Tablo. 26 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Depresyon Alt Ölçek Puanlarının ANOVA Sonuçları

Varyansın
Kaynağı KT sd KO F p

Sosyometrik 226.567 1 226.567 1.95 .162


Statü
Okul Türü 800.026 1 800.026 6.91 .009

Sosyometrik
StatüxOkul 544.087 1 544.087 4.70 .031
Türü
Hata 62471.414 540 115.688
Toplam 203117.00 544

Yapılan varyans analizi sonucunda depresyon puanlarında okul türüne göre


anlamlı farklılık olduğu (F(1- 540)= 6. 91; p<.01) fakat sosyometrik statüye göre
depresyon puanlarında anlamlı bir farklılaşma olmadığı (F(1- 540)= 1.95; p>.05)
görülmektedir. Genel liseye devam eden öğrencilerin depresyon puanlarının yüksek
olduğu görülmektedir. Fen lisesine devam eden öğrencilerin depresyon ortalama puanı
C =14. 90 iken genel liseye devam eden öğrencilerin depresyon ortalama puanı
82

C =16. 81’ dir. Sosyometrik statü ve okul türü ortak etkisi de öğrencilerin depresyon
puanlarında anlamlı farklılaşmaya neden olmaktadır (F(1- 540)= 4. 70; p<.05). Gruplar
arasında ortaya çıkan farkın kaynağını test edebilmek için gözenekler arası çoklu
karşılaştırmalar yapılmıştır (Büyüköztürk, 2004, s.60). Bu karşılaştırmalardan elde
edilen Scheffe sonuçlarına göre; akranları tarafından kabul edilen fen lisesi öğrencileri
( C = 15.20) ile akranları tarafından reddedilen genel lise öğrencileri ( C =19.09)
arasında akranları tarafından reddedilen genel lise öğrencileri depresyon belirtilerinin
daha yüksek olduğu gözlenmiştir (p<.05). Akranları tarafından reddedilen fen lisesi
öğrencileri ( C =14.45) ve genel lise öğrencileri ( C =19.09) arasında ise akranları
tarafından reddedilen genel lise öğrencileri depresyon belirtileri daha fazladır (p<.05).

4.2.3. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Olumsuz Benlik Alt Ölçeği Puanlarına
İlişkin Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri olumsuz benlik puanlarının analizinde 2x2


çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s testi önem
düzeyi değeri (p)>.05 koşulu sağlanabildiği için (F(3- 540)=.164) ilgili analiz tekniği
uygulanmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin olumsuz benlik alt ölçek
puanlarına ait betimsel istatistikler Tablo. 27’ de, desene ait kenar ve gözenek
ortalamalarının karşılaştırılmasına ilişkin iki faktörlü ANOVA sonuçları Tablo. 28’ de
verilmiştir.

Tablo. 27 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Olumsuz Benlik Alt Ölçek Puanlarının Betimsel İstatistikleri
Sos.Statü Akran Kabulü Akran Reddi Toplam
Okul
n C S n C S n C S
Türü
Fen Lisesi 140 11.91 8.60 92 13.42 9.94 232 12.51 9.17

Genel Lise 206 11.87 8.50 106 13.24 8.72 312 12.34 8.59

Toplam 346 11.89 8.53 198 13.32 9.29 544 12.41 8.83

Fen lisesine devam eden ergenlerin olumsuz benlik ortalama puanının


C =12. 51 ve genel liseye devam eden ergenlerin olumsuz benlik ortalama puanının
83

C =12. 34 olduğu Tablo. 27’ de görülmektedir. Akranları tarafından kabul gören


ergenlerin olumsuz benlik ortalama puanı C =11. 89 olarak bulunurken akranları
tarafından reddedilen ergenlerin olumsuz benlik ortalama puanının C =13. 32 olduğu
görülmüştür.

Tablo. 28 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Olumsuz Benlik Alt Ölçek Puanlarının ANOVA Sonuçları

Varyansın
Kaynağı KT sd KO F p
Sosyometrik 256.122 1 256.122 3.28 .071
Statü
Okul Türü 1.421 1 1.421 .018 .893

Sosyometrik
StatüxOkul .633 1 .633 .008 .928
Türü
Hata 42133.027 540 78.024
Toplam 126248.00 544

Yapılan varyans analizi sonucunda sosyometrik statü (F(1- 540)= 3.28; p>.05) ve
okul türüne (F(1- 540)= .018; p>.05) göre olumsuz benlik puanlarında anlamlı bir
farklılaşma olmadığı görülmektedir. Bu bulgu, olumsuz benlik puanlarının okul türü ve
sosyometrik statü değişkenlerine göre değişim göstermediğine işaret etmektedir.
Sosyometrik statü ve okul türü ortak etkisi de anlamlı bulunmamıştır (F(1- 540)= .008;
p>.05). Şöyle ki, fen lisesi veya genel liseye devam eden ergenlerin olumsuz benlik
ortalama puanlarının sosyometrik statüye; akranları tarafından kabul gören veya
reddedilen ergenlerin olumsuz benlik puanlarının ise devam edilen okul türüne göre
farklılık göstermediği görülmektedir.

4.2.4. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Somatizasyon Alt Ölçeği Puanlarına


İlişkin Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri somatizasyon puanlarının analizinde 2x2


çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s testi önem
düzeyi değeri (p)>.05 koşulu sağlanabildiği için (F(3- 540)=.148) ilgili analiz tekniği
84

uygulanmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin somatizasyon alt ölçek


puanlarına ait betimsel istatistikler Tablo. 29’ da, desene ait kenar ve gözenek
ortalamalarının karşılaştırılmasına ilişkin iki faktörlü ANOVA sonuçları Tablo. 30’ da
sunulmuştur.

Tablo. 29 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Somatizasyon Alt Ölçek Puanlarının Betimsel İstatistikleri
Sos.Statü Akran Kabulü Akran Reddi Toplam

Okul n C S n C S n C S
Türü
Fen Lisesi 140 6.77 6.06 92 5.76 4.85 232 6.37 5.62

Genel Lise 206 6.54 5.61 106 7.72 5.83 312 6.94 5.70

Toplam 346 6.63 5.79 198 6.81 5.47 544 6.70 5.67

Tablo. 29 incelendiği zaman, fen lisesine devam eden ergenlerin somatizasyon


ortalama puanı C = 6.37 ve genel liseye devam eden ergenlerin somatizasyon ortalama
puanı C = 6.94’ dür. Akranları tarafından kabul gören ergenlerin somatizasyon ortalama
puanı C =6.63 olarak bulunurken akranları tarafından reddedilen ergenlerin
somatizasyon ortalama puanının C = 6.81 olduğu görülmüştür.

Tablo. 30 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Somatizasyon Alt Ölçek Puanlarının ANOVA Sonuçları

Varyansın
Kaynağı KT sd KO F p
Sosyometrik .918 1 .918 .029 .866
Statü
Okul Türü 93.495 1 93.495 2.92 .088

Sosyometrik
StatüxOkul 148.928 1 148.928 4.65 .031
Türü
Hata 17289.59 540 32.018
Toplam 41911.00 544
85

Yapılan varyans analizi sonucunda sosyometrik statü (F(1- 540)= .029; p>.05) ve
okul türüne (F(1-540)= 2.92; p>.05) göre somatizasyon puanlarında anlamlı bir
farklılaşma olmadığı görülmektedir. Bu bulgu, somatizasyon puanlarının okul türü ve
sosyometrik statü değişkenlerine göre değişim göstermediğine işaret etmektedir.
Sosyometrik statü ve okul türü ortak etkisi ise somatizasyon puanlarında anlamlı
farklılaşmayı göstermektedir (F(1- 540)= 4.65; p<.05). Gruplar arasında ortaya çıkan
farkın kaynağını test edebilmek için gözenekler arası çoklu karşılaştırmalar yapılmıştır
(Büyüköztürk, 2004, s.60). Bu karşılaştırmalardan elde edilen Scheffe sonuçlarına
bakıldığında; akranları tarafından reddedilen fen lisesi öğrencileri ( C =5.76) ile genel
lise öğrencileri ( C =7.72) arasında akranları tarafından reddedilen genel lisesi
öğrencileri depresyon belirtilerinin daha fazla olduğu görülmüştür (p<.05).

4.2.5. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Hostilite Alt Ölçeği Puanlarına İlişkin
Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri hostilite puanlarının analizinde 2x2 çok


yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s testi önem düzeyi
değeri (p)>.05 koşulu sağlanabildiği için (F(3- 540)= .878) ilgili analiz tekniği
uygulanmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin hostilite alt ölçek
puanlarına ait betimsel istatistikler Tablo. 31’ de, desene ait kenar ve gözenek
ortalamalarının karşılaştırılmasına ilişkin iki faktörlü ANOVA sonuçları Tablo. 32’ de
verilmiştir.

Tablo. 31 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Hostilite Alt Ölçek Puanlarının Betimsel İstatistikleri
Sos. Statü Akran Kabulü Akran Reddi Toplam
Okul n S n S n S
C C C
Türü
Fen Lisesi 140 9.76 6.09 92 9.84 6.18 232 9.79 6.11

Genel Lise 206 9.71 5.89 106 11.25 6.19 312 10.23 6.03

Toplam 346 9.73 5.96 198 10.60 6.21 544 10.04 6.06
86

Tablo. 31’ de, fen lisesine devam eden ergenlerin hostilite ortalama puanı
C = 9. 79 ve genel liseye devam eden ergenlerin hostilite ortalama puanı C = 10. 23’
dür. Akranları tarafından kabul gören ergenlerin hostilite ortalama puanı C = 9. 73
olarak bulunurken akranları tarafından reddedilen ergenlerin hostilite ortalama puanının
C = 10. 60 olduğu görülmüştür.

Tablo. 32 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Hostilite Alt Ölçek Puanlarının ANOVA Sonuçları

Varyansın
Kaynağı KT sd KO F p)
Sosyometrik 80.717 1 80.717 2.23 .136
Statü
Okul Türü 56.942 1 56.942 1.55 .213
Sosyometrik
StatüxOkul 65.774 1 65.774 1.79 .181
Türü
Hata 19789.316 540 36.647
Toplam 74923.00 544

Yapılan varyans analizi sonucunda sosyometrik statü (F(1- 540)=2.23; p>.05) ve


okul türüne (F(1- 540)= 1.55; p>.05) göre hostilite puanlarında anlamlı bir farklılaşma
olmadığı görülmektedir. Bu bulgu, hostilite puanlarının okul türü ve sosyometrik statü
değişkenlerine göre değişim göstermediğine işaret etmektedir. Sosyometrik statü ve
okul türü ortak etkisi de anlamlı bulunmamıştır (F(1- 540)= 1.79; p>.05). Şöyle ki, fen
lisesi veya genel liseye devam eden ergenlerin hostilite ortalama puanlarının
sosyometrik statüye; akranları tarafından kabul gören veya reddedilen ergenlerin
hostilite puanlarının ise devam edilen okul türüne göre farklılık göstermediği
görülmektedir.

4.2.6. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi


Puanlarına İlişkin Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri rahatsızlık ciddiyeti indeksi puanlarının


analizinde 2x2 çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s
testi önem düzeyi değeri (p)>.05 koşulu sağlanabildiği için (F(3- 540)= .715) ilgili analiz
87

tekniği uygulanmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin rahatsızlık


ciddiyeti indeksi puanlarına ait betimsel istatistikler Tablo. 33’ de, desene ait kenar ve
gözenek ortalamalarının karşılaştırılmasına ilişkin iki faktörlü ANOVA sonuçları
Tablo. 34’ de sunulmuştur.

Tablo. 33 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi Puanlarının Betimsel İstatistikleri
Sos.Statü Akran Kabülü Akran Reddi Toplam
Okul n S n S n S
C C C
Türü
Fen Lisesi 140 1.07 .653 92 1.08 .702 232 1.07 .671

Genel Lise 206 1.08 .684 106 1.26 .704 312 1.14 .695

Toplam 346 1.07 .671 198 1.18 .707 544 1.11 .685

Tablo. 33’ e bakıldığında, fen lisesine devam eden ergenlerin rahatsızlık


ciddiyeti indeksi ortalama puanının C = 1. 07 ve genel liseye devam eden ergenlerin
rahatsızlık ciddiyeti indeksi ortalama puanının C = 1. 14 olduğu görülmektedir.
Akranları tarafından kabul gören ergenlerin rahatsızlık ciddiyeti indeksi ortalama puanı
C = 1. 07 olarak bulunurken akranları tarafından reddedilen ergenlerin rahatsızlık
ciddiyeti indeksi ortalama puanının C = 1. 18 olduğu görülmüştür.

Tablo. 34 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi Puanlarının ANOVA Sonuçları

Varyansın
Kaynağı KT sd KO F p
Sosyometrik 1.143 1 1.143 2.44 .118
Statü
Okul Türü 1.183 1 1.183 2.53 .112

Sosyometrik
StatüxOkul .962 1 .962 2.05 .152
Türü
Hata 252.491 540 .468
Toplam 932.294 544
88

Yapılan varyans analizi sonucunda sosyometrik statü (F(1- 540)= 2.44; p>.05) ve
okul türüne (F(1- 540)=2.53; p>.05) göre rahatsızlık ciddiyeti puanlarında anlamlı bir
farklılaşma olmadığı görülmektedir. Bu bulgu, rahatsızlık ciddiyeti indeksi puanlarının
okul türü ve sosyometrik statü değişkenlerine göre değişim göstermediğine işaret
etmektedir. Sosyometrik statü ve okul türü ortak etkisi de anlamlı bulunmamıştır
(F(1- 540)= 2.05; p>.05). Şöyle ki, fen lisesi veya genel liseye devam eden ergenlerin
rahatsızlık ciddiyeti indeksi ortalama puanlarının sosyometrik statüye; akranları
tarafından kabul gören veya reddedilen ergenlerin rahatsızlık ciddiyeti indeksi
puanlarının ise devam edilen okul türüne göre farklılık göstermediği görülmektedir.

4.2.7. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Belirti Toplamı İndeksi Puanlarına


İlişkin Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri belirti toplamı indeksi puanlarının


analizinde 2x2 çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s
testi önem düzeyi değeri (p)>.05 koşulu sağlanabildiği için (F(3- 540)= .967) ilgili analiz
tekniği uygulanmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin belirti toplamı
indeksi puanlarına ait betimsel istatistikler Tablo. 35’ de, desene ait kenar ve gözenek
ortalamalarının karşılaştırılmasına ilişkin iki faktörlü ANOVA sonuçları Tablo. 36’ da
verilmiştir.

Tablo. 35 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Belirti Toplamı İndeksi Puanlarının Betimsel İstatistikleri
Sos.Statü Akran Kabülü Akran Reddi Toplam
Okul n S n S n S
C C C
Türü
Fen Lisesi 140 29.25 11.51 92 29.02 11.79 232 29.15 11.60

Genel Lise 206 28.56 11.68 106 30.95 11.34 346 29.37 11.60

Toplam 346 28.84 11.60 198 30.05 11.56 544 29.28 11.59

Tablo. 35’ de, fen lisesine devam eden ergenlerin belirti toplamı indeksi
ortalama puanının C = 29. 15 ve genel liseye devam eden ergenlerin belirti toplamı
indeksi ortalama puanının C = 29. 37 olduğu görülmektedir. Akranları tarafından kabul
89

gören ergenlerin belirti toplamı indeksi ortalama puanı C = 28. 84 olarak bulunurken
akranları tarafından reddedilen ergenlerin belirti toplamı indeksi ortalama puanının
C = 30. 05 olduğu görülmüştür.

Tablo. 36 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Belirti Toplamı İndeksi Puanlarının ANOVA Sonuçları

Varyansın
Kaynağı KT sd KO F p
Sosyometrik 143.989 1 143.989 1.07 .301
Statü
Okul Türü 48.300 1 48.300 .359 .549
Sosyometrik
StatüxOkul 211.402 1 211.402 1.57 .210
Türü
Hata 72597.519 540 134.440
Toplam 539543.000 544

Yapılan varyans analizi sonucunda sosyometrik statü (F(1- 540)=1.07; p>.05) ve


okul türüne (F(1- 540)=.359; p>.05) göre belirti toplamı puanlarında anlamlı bir
farklılaşma olmadığı görülmektedir. Bu bulgu, belirti toplamı indeksi puanlarının okul
türü ve sosyometrik statü değişkenlerine göre değişim göstermediğine işaret etmektedir.
Sosyometrik statü ve okul türü ortak etkisi de anlamlı bulunmamıştır (F(1- 540)= 1.57;
p>.05) Şöyle ki, fen lisesi veya genel liseye devam eden ergenlerin belirti toplamı
indeksi ortalama puanlarının sosyometrik statüye; akranları tarafından kabul gören veya
reddedilen ergenlerin belirti toplamı indeksi puanlarının ise devam edilen okul türüne
göre farklılık göstermediği görülmektedir.

4.2.8. Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri Semptom Rahatsızlık İndeksi


Puanlarına İlişkin Bulgular

Ergenlerin Kısa Semptom Envanteri semptom rahatsızlık indeksi puanlarının


analizinde 2x2 çok yönlü varyans analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s
testi önem düzeyi değeri (p)>.05 koşulu sağlanabildiği için (F(3- 540)= .747) ilgili analiz
tekniği uygulanmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin semptom
rahatsızlık indeksi puanlarına ait betimsel istatistikler Tablo. 37’ de, desene ait kenar ve
90

gözenek ortalamalarının karşılaştırılmasına ilişkin iki faktörlü ANOVA sonuçları


Tablo. 38’ de verilmiştir.

Tablo. 37 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre


Kısa Semptom Envanteri Semptom Rahatsızlık İndeksi Puanlarının Betimsel
İstatistikleri
Sos.Statü Akran Kabülü Akran Reddi Toplam
Okul n S n S n S
C C C
Türü
Fen Lisesi 140 1.82 .576 92 1.85 .650 232 1.83 .605

Genel Lise 206 1.87 .611 106 2.05 .600 312 1.93 .612

Toplam 346 1.85 .597 198 1.96 .631 544 1.89 .611

Fen lisesine devam eden ergenlerin semptom rahatsızlık indeksi ortalama


puanının C = 1. 83 ve genel liseye devam eden ergenlerin semptom rahatsızlık indeksi
ortalama puanının C = 1. 93 olduğu Tablo- 37’ de görülmektedir. Akranları tarafından
kabul gören ergenlerin semptom rahatsızlık indeksi ortalama puanı C = 1. 85 olarak
bulunurken akranları tarafından reddedilen ergenlerin semptom rahatsızlık indeksi
ortalama puanının C = 1. 96 olduğu görülmüştür.

Tablo. 38 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Sosyometrik Statülerine Göre Kısa
Semptom Envanteri Semptom Rahatsızlık İndeksi Puanlarının ANOVA Sonuçları

Varyansın
Kaynağı KT sd KO F p
Sosyometrik 1.355 1 1.355 3.67 .056
Statü
Okul Türü 2.142 1 2.142 5.80 .016

Sosyometrik
StatüxOkul .729 1 .729 1.97 .160
Türü
Hata 199.182 540 .369
Toplam 2156.523 544
91

Yapılan varyans analizi sonucunda semptom rahatsızlık indeksi puanlarında okul


türüne göre anlamlı farklılık olduğu (F(1- 540) = 5. 80; p<.05) fakat sosyometrik statüye
göre semptom rahatsızlık indeksi puanlarında anlamlı bir farklılaşma olmadığı
görülmektedir (F(1- 540)= 3.67; p>.05) . Genel liseye devam eden öğrencilerin semptom
rahatsızlık indeksi puanlarının yüksek olduğu görülmektedir (genel liseye devam eden
öğrencilerin semptom rahatsızlık indeksi ortalama puanı C = 1. 93; fen lisesine devam
eden öğrencilerin semptom rahatsızlık indeksi ortalama puanı C =1. 83’ dür).
Sosyometrik statü ve okul türü ortak etkisi ise anlamlı bulunmamıştır (F(1- 540)= 1.97;
p>.05).

4.2.9. Ergenlerin Genel Sağlık Anketi Puanlarına İlişkin Bulgular

Ergenlerin Genel Sağlık Anketi puanlarının analizinde 2x2 çok yönlü varyans
analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s testi önem düzeyi değeri (p)<.05
çıktığı (F(3- 540)= .000) ve ilgili analiz tekniğinin parametrik olmayan ölçümü olmadığı
için 2x2 çok yönlü varyans analizi kullanılamamaktadır. Bu nedenle parametrik
olmayan ölçümü olan bağımsız gruplar t- testi uygulanarak devam edilen okul türü ve
sosyometrik statü değişkenleri ayrı ayrı analiz edilmiştir. Ergenlerin sosyometrik statü
değişkenine göre Genel Sağlık Anketi puanlarının analizinde bağımsız gruplar t- testi
kullanılmış ve t- testi Levene’s önem düzeyi (p)>.05 (F(542)= .136) olarak bulunduğu
için bağımsız gruplar t- testi analizi uygulanmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004).
Ergenlerin sosyometrik statüye göre Genel Sağlık Anketi puanlarına ilişkin t- testi
sonuçları Tablo. 39’da verilmiştir.

Tablo. 39 Ergenlerin Genel Sağlık Anketi Puanlarının Sosyometrik Statülerine Göre t-


Testi Sonuçları
Önem
Sos. Statü
n C S sd t Düzeyi
Gen. Sağ. Örün.
(p)

Akran Kabulü 346 2.45 2.93


Genel Sağlık 542 -1.413 .158
Anketi
Akran Reddi 198 2.83 3.19
92

Tablo. 39 incelendiğinde, ergenlerin Genel Sağlık Anketi puanları sosyometrik


statüye göre anlamlı bir fark göstermemektedir (t( 542)= -1. 413; p>.05). Akranları
tarafından kabul gören ergenlerin Genel Sağlık anketi ortalama puanı C = 2. 45 ve
akranları tarafından reddedilen ergenlerin Genel Sağlık anketi ortalama puanı
C =2. 83’ dür.

4.3. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Kız ve Erkek Ergenlerin Öznel İyi
Oluş Ölçeği Puanlarına İlişkin Bulgular

Ergenlerin Öznel İyi Oluş Ölçeği puanlarının analizinde 2x2 çok yönlü varyans
analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s testi önem düzeyi değeri
(p)>.05 koşulu sağlanabildiği için (F(3- 540)= .177) ilgili analiz tekniği uygulanmıştır
(Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin öznel iyi oluş puanlarına ait betimsel
istatistikler Tablo. 40’ da, desene ait kenar ve gözenek ortalamalarının
karşılaştırılmasına ilişkin iki faktörlü ANOVA sonuçları Tablo. 41’ de verilmiştir.

Tablo. 40 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Öznel İyi Oluş
Ölçeği Puanlarının Betimsel İstatistikleri
Cinsiyet Kız Erkek Toplam
Okul n S n S n S
C C C
Türü
Fen Lisesi 80 130.48 24.55 152 135.06 23.14 232 133.48 23.68

Genel Lise 171 129.01 21.74 141 135.15 21.63 312 131.79 21.87

Toplam 251 129.48 22.63 293 135.10 22.39 544 132.51 22.6

Fen lisesine devam eden ergenlerin öznel iyi oluş ortalama puanı C = 133. 48 ve
genel liseye devam eden ergenlerin öznel iyi oluş ortalama puanının C = 131. 79 olduğu
Tablo. 40’ da görülmektedir. Kız ergenlerin öznel iyi oluş ortalama puanı C = 129. 48
olarak bulunurken erkek ergenlerin öznel iyi oluş ortalama puanının C = 135. 10 olduğu
görülmüştür.
93

Tablo. 41 Ergenlerin Devam Edilen Okul Türü ve Cinsiyete Göre Öznel İyi Oluş
Ölçeği Puanlarının ANOVA Sonuçları

Varyansın
Kaynağı KT Sd KO F p

Cinsiyet 3586.89 1 3586.89 7.05 .008

Okul 59.453 1 59.453 .117 .732


Türü
Cinsiyet
xOkul 76.024 1 76.024 .150 .699
Türü
Hata 274462.84 540 508.265
Toplam 9831576.0 544

Yapılan varyans analizi sonucunda öznel iyi oluş puanlarında cinsiyet temel
etkisinin anlamlı olduğu (F(1- 540)= 7. 05; p<.01) fakat okul türüne göre öznel iyi oluş
puanlarında anlamlı bir farklılaşma olmadığı görülmektedir (F(1- 540)= .117; p>.05).
Erkek ergenlerin öznel iyi oluş puanlarının yüksek olduğu görülmektedir (erkek
ergenlerin öznel iyi oluş ortalama puanı C = 135. 10; kız ergenlerin öznel iyi oluş
ortalama puanı C = 129. 48’ dir). Cinsiyet ve okul türü ortak etkisi ise anlamlı
bulunmamıştır (F(1- 540)= .150; p>.05).

4.4. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Sosyometrik Statüleri Farklı
Ergenlerin Öznel İyi Oluş Ölçeği Puanlarına İlişkin Bulgular

Ergenlerin Öznel İyi Oluş Ölçeği puanlarının analizinde 2x2 çok yönlü varyans
analizinin uygulanabilmesi için gerekli olan Levene’s testi önem düzeyi değeri
(p)<.05 çıktığı (F(3- 540)= .035) ve ilgili analiz tekniğinin parametrik olmayan ölçümü
olmadığı için 2x2 çok yönlü varyans analizi kullanılamamaktadır. Bu nedenle
parametrik olmayan ölçümü olan bağımsız gruplar t- testi uygulanarak sosyometrik
statü ve devam edilen okul türü değişkenleri ayrı ayrı analiz edilmiştir. Fakat ergenlerin
sosyometrik statü değişkenine göre öznel iyi oluş puanlarının analizinde bağımsız
gruplar t- testi tekniği uygulandığında, t- testi Levene’s önem düzeyi (p)<.05
bulunmuştur (F(542)= .006). Bağımsız gruplar t- testi analizinin kullanılabilmesi için
Levene’s testinin önem düzeyi değerinin (p) .05’den büyük olması gerekmektedir.
Levene’s testinin önem düzeyi (p)< .05 olduğu için parametrik olmayan ölçümlerden
94

Mann- Whitney U testi kullanılarak ergenlerin öznel iyi oluş puanları analiz edilmiştir
(Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004).Ergenlerin sosyometrik statüye göre öznel iyi oluş
puanlarına ilişkin Mann- Whitney U Testi sonucu Tablo. 42’ de verilmiştir.

Tablo. 42 Ergenlerin Öznel İyi Oluş Ölçeği Puanlarının Sosyometrik Statülerine Göre
Mann- Whitney U Testi Sonucu
Önem
Sos. Statü Sıra Sıra
n Düzeyi
Öznel İyi Oluş Ortalaması Toplamı U
(p)
Akran Kabulü 346 283.62 98131.50
Öznel İyi Oluş 30407.50 .029
Akran Reddi 198 253.07 50108.50

Tablo. 42 incelendiğinde, akranları tarafından kabul gören veya reddedilen


ergenlerin öznel iyi oluş puanları arasında anlamlı bir fark olduğu anlaşılmaktadır
(U= 30407. 50; p<.05). Farkın kaynağına bakıldığında, akranları tarafından kabul gören
ergenlerin öznel iyi oluş puanlarının sıra ortalamaları (283. 62) iken akranları tarafından
reddedilen ergenlerin sıra ortalamaları (253. 07)’ dir. Fark, akranları tarafından kabul
gören ergenlerin lehinedir.

Ergenlerin devam ettikleri okul türüne göre öznel iyi oluş puanlarının analizinde
bağımsız gruplar t- testinin Levene’s önem düzeyi (p)>.05 (F(542)= .191) olduğu için
t- testi analizi kullanılmıştır (Büyüköztürk, 2004; Sheskin, 2004). Ergenlerin öznel iyi
oluş puanlarının devam ettikleri okul türüne göre t- testi sonuçları Tablo. 43’ de
sunulmuştur.

Tablo. 43 Ergenlerin Öznel İyi Oluş Ölçeği Puanlarının Devam Edilen okul Türüne
Göre t- Testi Sonuçları

Okul Türü Önem


n C S sd t Düzeyi
Öznel İyi Oluş
(p)

Fen Lisesi 232 133.48 23.68


Öznel iyi 542 .863 .389
Oluş
Genel Lise 312 131.79 21.87
95

Ergenlerin öznel iyi oluş puanlarının devamedilen okul türüne göre anlamlı bir
farklılık göstermediği Tablo. 43’ de görülmektedir (t(542)= .863; p>.05). Fen lisesine
devam eden öğrencilerin öznel iyi oluş ortalama puanları C = 133.48 ve genel liseye
devam eden öğrencilerin öznel iyi oluş ortalama puanları C = 131.79’ dur

4.5. İncelenen Yaş Grubunda Ortalama Değerlerin Üzerinde Psikolojik


Problemlere Sahip Ergenlere İlişkin Bulgular

Burada Kısa Semptom Envanteri ile Genel Sağlık Anketi’nden alınan puanlara
göre ortalama değerlerin altında ve üstünde yer alan bireylerin betimsel istatistikleri,
frekans dağılımları ve yüzdelik oranları sunulmuştur.

Tablo. 44 İncelenen Yaş Grubunda Ortalama Değerlerin Üzerinde Psikolojik


Problemlere Sahip Ergenlerin Betimsel İstatistikleri, Frekans Dağılımları ve Yüzdelik
Oranları
Psi.Bel.Düz.Ort.n Psi.Bel.Düz.Ort.n
Psi.Bel.Düz.Ort.n ın Üstünde Psi.Bel.Düz.Ort.n ın Altında
Değişkenler n C S ın Üstünde Olanların ın Altında Olanların
Olanların Sayısı Yüzdelik Olanların Sayısı Yüzdelik
Oranı(%) Oranı(%)
Ank. 544 13.94 9.27 241 44.30 303 55.70
Dep. 544 16.00 10.84 241 44.30 303 55.70
Som. 544 6.70 5.67 216 39.71 328 60.29
Olms.Ben. 544 12.41 8.83 249 45.77 295 54.23
Hostilite 544 10.04 6.06 265 48.71 279 51.29
RCİ 544 1.11 .685 270 49.63 274 50.37
BTİ 544 29.28 11.59 298 54.78 246 45.22
SRİ 544 1.89 .611 239 43.93 305 56.07
GSA 544 2.59 3.03 267 49.08 277 50.92

RCİ: Rahatsızlık Ciddiyeti İndeksi


BTİ: Belirti Toplamı İndeksi
SRİ: Semptom Rahatsızlık İndeksi
GSA: Genel Sağlık Anketi
96

Tablo. 44’ e bakıldığı zaman, çalışmada incelenen yaş grubundaki ergenlerin


gösterdikleri psikolojik belirtilerin yüzdelik oranları ve frekans dağılımları dikkat
çekmektedir. Ergenlerin %44.30’ u anksiyete ve depresyon belirtileri, %39.71’ i
somatizasyon belirtileri, %45.77’ si olumsuz benlik belirtileri, % 48.71’ i hostilite
belirtileri ile ortalamanın üstünde değerler göstermişlerdir. Ayrıca, genel stres düzeyini
gösteren davranışlarla belirlenen RCİ’de ortalamanın üstünde yer alan bireylerin sayısı
270’dir (%49.63). Rahatsızlığa yol açabilecek toplam belirti sayısını gösteren BTİ’ de
bireylerin %54.78’ i ortalamının üstünde yer almışlardır (298 kişi). Belirtilerden
rahatsız olma davranışları ile belirlenen SRİ’de ortalamanın üstünde yer alan bireylerin
sayısı 239 ve yüzdelik oranı %43.93’ dür. Yaşamdan genel memnuniyeti yansıtan Genel
Sağlık Anketi’nde ergenlerin %49.08’ i, memnuniyetsizliklerini ve psikolojik belirtileri
ifade etmişlerdir.
97

BÖLÜM V

TARTIŞMA VE YORUM

Bu çalışmada, amaç bölümünde belirtildiği üzere fen lisesine ve genel liseye


devam eden kız ve erkek ergenlerin psikolojik belirtileri, genel sağlık örüntüleri ve
öznel iyi oluş düzeyleri ile akranları tarafından kabul görme veya reddedilme ve devam
edilen okul türü arasındaki farklılıkları ortaya koymak hedeflenmiştir.

5.1. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Kız ve Erkek Ergenlerin Psikolojik
Belirti ve Genel Sağlık Örüntülerine İlişkin Tartışma ve Yorum

Bu çalışmada, cinsiyetlere göre ergenlerin anksiyete belirtileri arasında farklılık


gözlenirken devam edilen okul türüne göre anlamlı farklılık bulunmamıştır. Kız
ergenlerde anksiyete ile ilgili belirtilerin erkek ergenlerden daha yüksek olduğu
görülmüştür. Bu sonuç, alanyazında yer alan bazı araştırma sonuçlarını
desteklemektedir (Keskin, 1995; McCauley- Ohannessian ve diğerleri, 1999; Essau ve
diğerleri, 2000; Soylu, 2002; Gültekin- Hatunoğlu, 2003; Puskar ve diğerleri, 2003;
Letcher, 2005; Palapattu ve diğerleri, 2006). Alanyazındaki bazı araştırmalar ise bu
çalışmada elde edilen sonucu desteklememektedir (Baldwin ve diğerleri, 1997; Özbay,
2003).

Depresyon belirtilerinde cinsiyetin ve devam edilen okul türünün anlamlı olduğu


görülmüştür. Kız ergenlerde depresyon belirtileri erkek ergenlerden daha yüksek
bulunmuştur. Bu sonuç, önceki araştırma bulguları ile paralellik göstermektedir.
McCauley- Ohannessian ve diğerleri (1999), Takakura ve Sakihara (2000), Coelho ve
diğerleri (2002), Soylu (2002), Özbay (2003), Riuttala (2006), Clark ve diğerleri (2007),
Hankin ve diğerleri (2007) çalışmalarında kızların depresyon belirtilerini erkeklerden
daha yüksek bulmuşlardır. Ancak Masten ve diğerleri (2003) tarafından yapılan
araştırmada cinsiyetler arasında bir farklılık bulunmamıştır. Ayrıca, genel liseye devam
eden öğrencilerin depresyon ile ilgili belirtileri fen lisesine devam eden öğrencilere göre
daha yüksek çıkmıştır. Bu sonuç, Özbay (2003)’ın çalışmasını desteklememektedir.
98

Olumsuz benlik belirtilerinin cinsiyete göre farklılık gösterdiği çalışma


sonucunda ortaya çıkmıştır. Kız ergenlerin olumsuz benlik ile ilgili belirtilerinin
erkeklerden daha yüksek olduğu görülmüştür. Bu sonuç önceki araştırmaların bulguları
ile parelellik göstermektedir. Polce- Lynch ve diğerleri (2001), Furnham ve diğerleri
(2002), Çetinkaya (2004), Riuttala (2006) ve Sweeting ve diğerleri (2007)
çalışmalarında kızların kendilerini, bedenlerini daha olumsuz değerlendirdiklerini ve
benlik saygılarının daha düşük olduğunu bulmuşlardır. Devam edilen okul türü
değişkeni ise ergenlerin olumsuz benlik belirtilerinde anlamlı farklılık
göstermemektedir.

Somatizasyon türündeki psikolojik belirtiler açısından da kız ve erkekler


arasında farklılaşma olduğu gözlenmiştir. Kız ergenlerin somatizasyon belirtileri
erkeklerden daha yüksek olarak saptanmıştır. Elde edilen bu sonuç, alanyazındaki
Baldwin ve diğerleri (1997), Aarq ve diğerleri (2001), Kirkcaldy ve diğerleri (2003)
çalışmalarının sonuçları ile desteklenmektedir. Buna karşın Masi ve diğerleri (2000) ve
Özbay (2003) yaptıkları çalışmalarda cinsiyetler arasında somatik şikayetlerde bir
farklılık bulamamışlardır. Somatizasyon belirtileri, ergenlerin devam ettikleri okul
türüne göre farklılık göstermemiştir.

Ergenlerin hostilite belirtilerinde cinsiyetler açısından anlamlı bir farklılık


olduğu gözlenmiştir. Kız ergenlerin hostilite belirtileri erkeklerinkinden daha yüksek
çıkmıştır. Bu bulgu bir kısım araştırma sonuçlarını desteklememektedir. Yarcheski ve
diğerleri (2002) ve Özbay (2003) cinsiyetler arasında anlamlı bir farklılık
bulamamışlardır. Hostilite türündeki psikolojik belirtiler, ergenlerin devam ettikleri okul
türüne ve cinsiyet ve okul türü ortak etkisine göre anlamlı farklılık göstermemiştir.

Araştırma sonucunda, ergenlerin genel stres düzeyleri, rahatsızlığa yol


açabilecek belirti sayısı ve bu belirtilerden rahatsız olma cinsiyete göre farklılık
gösterirken devam edilen okul türüne göre anlamlı farklılık görülmemiştir. Kız
ergenlerin genel stres düzeyleri ve belirti toplamları ile belirtilerden rahatsız olma
oranının erkek ergenlerinkinden daha yüksek olduğu görülmüştür. Bu bulgu, yurt içi ve
yurt dışında yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlarla parelellik göstermektedir
(Keskin, 1995; Williams ve Hunt, 1997; Kerimova, 2000; Aarq ve diğerleri, 2001;
Calais ve diğerleri, 2003; Clark ve diğerleri, 2007; Hankin ve diğerleri, 2007).
99

Alanyazındaki bazı çalışmalarda ise ergenlerin genel stres düzeylerinin ve belirti


toplamlarının cinsiyete göre farklılık göstermediği saptanmıştır (Baldwin ve diğerleri,
1997; Gültekin- Hatunoğlu, 2003).

Araştırmada elde edilen bulgular çalışmaya katılan öğrencilerin psikolojik belirti


türlerinde kız ergenlerin erkek ergenlere göre daha yüksek belirti gösterdiklerini ortaya
çıkarmıştır. Psikolojik problemler açısından cinsiyetin koruyucu faktör olduğu Siyez
(2007) tarafından ifade edilmiştir. Kız ergenlerin daha fazla belirti göstermeleri sosyal,
biyolojik ve kültürel açılardan ele alınabilir. Ergenlikte birey psikolojik, biyolojik ve
sosyal alanlarda meydana gelen değişim ve gelişimlerin yarattığı yeni sorunlarla ve
sıkıntılarla uğraşmak zorundadır. Güçlü cinsiyet farklılıklarının erinlikte ortaya çıkması
biyolojik bir açıklamayı gerektirirken psikolojik belirtilerin cinsiyet farklılığına
yüklendiği çok az çalışma vardır (Rutter ve Garmezy, 1983; Akt. Steinberg, 2002).
Nedeni bilinmese de kızlarda genetik etkilerin daha fazla depresyona neden olduğu
düşünülmektedir (Jacobson ve Rowe, 1999). Ayrıca biyolojik açıdan ele alındığında,
kadınlarda iç salgı bezleri ve hormonal yapının etkisi ile kadınların depresyon,
anksiyete, stres gibi durumlara yatkınlığı sözkonusudur ( Köknel, 2005).

Ayrıca erinlik dönemindeki toplumsal ilişki değişiklikleri, kızları erkeklerden


daha çok etkileyerek strese neden olabilir. Ergen, sosyal rollerle bağlantılı olarak
kız- erkek ilişkisi ve bu rollerle ilgili olarak kendi görünüşüne yoğunlaşabilir. Bu
bağlamda akranlar arası popülerlik kız ergenlerde kaygıya neden olabilir. Özellikle
kızlarda erken ergenlik gelişiminin olması kızların stres yaşamasına neden olabilir.
Ayrıca karşılaşılan stres türleri ve stresle başa çıkma stratejileri, kızlar ve erkekler
arasında farklılık gösterebilir. Kızlar, erkeklere göre stresli olaylarla daha çok karşı
karşıya kalmaktadır. Araştırmalar, kızların stresle başa çıkmada çaresizlik, sosyal destek
arama, kendini suçlama ve hayal etme yollarını daha çok kullandıklarını ortaya
koymuştur ( Oral, 1994; Kahraman, 1995, Dumont ve Provost, 1999; Seiffge- Krenke
ve Klessinger, 2000; Tolan, Gorman- Smith, Henry, Chung ve Hunt, 2002). Kızların
kişilerarası ilişkilerde daha duyarlı olduğunu düşünüldüğünde bu faktör, kızları daha
fazla anksiyete, depresyon, stres gibi problemlerle yüz yüze bırakabilir. Yine Türk
toplumunda erkek ergenler daha özgür oldukları için kendi ihtiyaç ve arzularına göre
yaşayabilme davranışları göstermektedirler. Böylece, erkekler bireysel olarak
kendilerini ifade etme yeteneklerini geliştirebilirken kızlar aileye ve toplum
100

geleneklerine bağımlı olarak yetiştirilmektedir. Bu yetiştirilme sürecinde kız ergenler,


kendi kimliklerini geliştirmede, birey olarak bağımsız hareket edebilme becerisi
kazanmada, kendi istek ve beklentilerine uygun yaşam alanları oluşturabilme, gelecek
ve meslekle ilgili kaygılar taşıma gibi durumlarda erkek ergenlere göre daha fazla
zorluklarla karşılaşabilmektedir. Bu yetiştirilme süreci, kız ve erkeklerin benlik
saygıları üzerinde farklılığa neden olurken kız ergenlerin aleyhine bir sonuç ortaya
çıkabilmektedir. Alanyazındaki araştırmalar incelendiğinde, kızların benlik saygılarının
erkeklerinkinden daha düşük olduğu göze çarpmaktadır (Polce- Lynch ve diğerleri,
2001; Furnham ve diğerleri, 2002). Turner (1999); Erol, Toprak ve Yazıcı (2002); Eskin
ve diğerleri (baskıda) kız ergenlerin benlik saygısını erkek ergenlerin benlik saygısından
düşük olarak tespit etmişler ve belirti göstermede düşük benlik saygısını yordayıcı
olarak gözlemişlerdir. Bu bağlamda yüksek benlik saygısının psikolojik problemler
açısından önemli olduğu düşünülmektedir. Erkeklerin kızlardan daha yüksek benlik
saygısına sahip olduğu göz önünde tutulduğunda, kızların psikolojik belirtileri daha
fazla göstermesinin nedenini anlayabiliriz.

Anne- baba tutumu, ailenin disiplin anlayışı, aile ilgisizliği gibi etkenler
ergenlerin belirti türlerinde etkili olabilir. Şöyle ki, kızlar üzerinde baskıcı aile veya
ilgisiz aile tutumları, anne- baba arasındaki çatışma kızların öfke ve düşmanca belirtiler
göstermelerine neden olabilir. Kızlar erkeklerden farklı olarak öfkelerini dış dünyaya
değil kendilerine yönlendirebilmektedir. Bununla ilişkili olarak, son yıllarda kızlar
arasında sorumsuzca girilen cinsel ilişki, uyuşturucu kullanma ve intihar artan
problemler olarak görülebilmektedir. Ayrıca kızlar arasında daha fazla gözlenen
hostilite belirtlerinde, değişen toplumsal roller ve hızla gelişen teknoloji etkili olabilir.

Ergenlerin Genel Sağlık Anketi puanlarında cinsiyet farklılığı bulunmazken


devam edilen okul türüne göre anlamlı bir farklılık olduğu gözlenmiştir. Fen lisesine
devam eden öğrencilerin genel sağlık örüntüleri genel liseye devam eden öğrencilere
göre yüksek çıkmıştır. Fen lisesi öğrencilerinin genel lise öğrencilerine göre psikolojik
belirtiler açısından daha iyi durumda oldukları, genel lise öğrencilerinin ise daha çok
psikolojik problemler ifade ettikleri gözlenmiştir. Ülkemizde her yıl 1. 5 milyon
civarında ergenin girdiği ama sadece 250 bininin üniversiteye yerleştiği ÖSS sınavı ile
ergenlerin geleceklerine yön vermeleri beklenmektedir. Türkiye genelinde ÖSS’de
başarılı olan ve üniversiteye yerleşme oranı en yüksek olan liseler fen liseleri olurken
101

genel liseler en başarısız liseler arasında yer almaktadır. ÖSS’de başarısız olma
düşüncesi, işsizlik ve gelecek kaygısı faktörleri ile birleştiğinde bu etkenler, genel liseye
devam eden ergenlerin kendilerini daha umutsuz, depresif veya stresli hissetmelerine
neden olabilir.

Ayrıca, ekonomik stres ve yoksulluk yaşayan anne- babaların ergenlere karşı


daha az ilgili, daha az sevecen, daha kaba ve disiplin açısından daha az tutarlı
olduklarını yapılan araştırmalar göstermektedir ( McLoyd, 1990). Ekonomik stresin
yaşandığı aile ortamı ergenleri birçok sorun açısından tehdit edebilmektedir. Kaba,
ilgisiz ve tutarsız ebeveyn tutumları ergeni, birçok psikolojik ve davranış sorunu ile
karşı karşıya koyabilir. Sürekli tekrarlanan ve çözümlenemeyen evlilik çatışmalarına
maruz kalan ergenler daha depresif olabilmektedir ( Cummings, Ballard, El- Sheikh ve
Lake, 1991). Yoksulluk içinde büyümek ergenleri, şiddete maruz kalma ( Sheidow,
Gorman- Smith, Tolan ve Henry, 2001), okula yabancılaşma ( Felner, Brand, DuBois,
Adan, Mulhall ve Evans, 1995) ve yüksek düzeyde strese maruz kalma (Masten,
Miliotis, Graham- Bermann, Ramirez ve Neman, 1993; Felner ve diğerleri, 1995) gibi
farklı şekillerde daha fazla etkilemektedir. Ülkemizdeki genel lise öğrencileri fen lisesi
öğrencilerine göre daha fazla ekonomik sıkıntı ve yoksulluk yaşayan ailelerden
gelebilmektedir. Bu faktör genel lise öğrencilerinin daha fazla psikolojik belirti
göstermelerine neden olabilir.

5.2. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Sosyometrik Statüleri Farklı
Ergenlerin Psikolojik Belirti ve Genel Sağlık Örüntülerine İlişkin Tartışma ve
Yorum

Sunulan bu çalışmada, ergenlerin anksiyete, depresyon, olumsuz benlik,


somatizasyon, hostilite belirti türleri ve genel stres düzeyleri, rahatsızlığa yol açabilecek
belirti sayısı ve bu belirtilerden rahatsız olma ile genel sağlık örüntülerinde sosyometrik
statü değişkenine göre anlamlı bir farklılık ortaya çıkmamıştır. Bu bulgu, ergen
psikopatolojisinde etkili olan başka değişkenleri işaret etmektedir. Akranları içinde
popüler, mutlu, başarılı olan ve ekonomik sıkıntı yaşamayan ergenler arasında intihar
gözlenebilmektedir. Bu noktada, ergen için akranları kadar önemli olan diğer bir etkenin
aile olabileceğini düşünebiliriz. Aile iletişimi, anne- baba tutumu, anne- babanın
ilgisizliği gibi etkenler ergenin iç dünyasında problemler yaşamasına neden olabilir.
102

Ergenlerin devam ettikleri okul türü ile sosyometrik statü ve okul türü ortak
etkisine göre depresyon belirtileri arasında farklılık gözlenmiştir. Genel liseye devam
eden ergenlerde depresyonla ilgili belirtilerin fen lisesine devam eden ergenlerden daha
yüksek olduğu görülmüştür. Akranları tarafından kabul gören fen lisesi öğrencileri ile
akranları tarafından reddedilen genel lise öğrencileri arasında, akranları tarafından
reddedilen genel lise öğrencilerinin depresyon belirti düzeylerinin daha fazla olduğu;
akranları tarafından reddedilen fen lisesi öğrencileri ile genel lise öğrencileri arasında
ise, akranları tarafından reddedilen genel lise öğrencilerinin depresyon belirtilerinin
daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Özbay (2003)’ın çalışmasında ise okullar arasında bir
fark görülmemiştir.

Ergenlerin somatizasyon belirtilerinin devam edilen okul türü ve sosyometrik


statü değişkenlerine göre farklılaşmadığı gözlenirken okul ve sosyometrik statü
etkileşimine göre ergenlerin somatizasyon belirti düzeylerinin farklılaştığı
belirlenmiştir. Akranları tarafından reddedilen fen lisesi öğrencileri ile genel lise
öğrencileri arasında, akranları tarafından reddedilen genel lise öğrencilerinin
somatizasyon belirti düzeylerinin daha fazla olduğu belirlenmiştir.

Semptom rahatsızlık indeksi, bireylerin belirtilerden rahatsız olma düzeylerini


göstermektedir. Sunulan bu araştırmada, genel liseye devam eden ergenlerin fen lisesine
devam eden ergenlere göre belirtilerden daha fazla rahatsız oldukları gözlenmiştir.

Sonuçları irdelediğimizde, genel liseye devam eden öğrencilerin depresyon ve


semptom rahatsızlık indeksi puanlarının yüksek olmasını şöyle açıklayabiliriz:
Sosyologların Y kuşağı (Yeniyetme) dediği liselerde okuyan ergenler, günümüzde
teknolojinin getirdiği sorunlar (sanal arkadaşlık), madde kullanımı, şiddet, gelecek
endişesi gibi problemlerle karşı karşıya kalabilmektedirler. Depresyon ve yalnızlık
arasındaki ilişki göz önünde tutulduğunda; yapılan çalışmalarda akranları tarafından
reddedilen çocukların diğer çocuklara göre daha fazla yalnız oldukları gözlenmiştir
(Asher ve Wheeler, 1985; Cassidy ve Asher, 1992; Tarhan, 1996). Yaşar (1999)
araştırmasında ise lise öğrencilerinin kendilerini daha yalnız hissettiklerini ortaya
çıkarmıştır.
103

5.3. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Kız ve Erkek Ergenlerin Öznel İyi
Oluş Düzeylerine İlişkin Tartışma ve Yorum

Çalışma sonucunda ergenlerin öznel iyi oluşlarının devam edilen okul türüne
göre farklılık göstermediği bulunurken cinsiyete göre farklılık gözlenmiştir. Erkek
ergenlerin öznel iyi oluş düzeylerinin kız ergenlerin öznel iyi oluş düzeylerinden daha
yüksek olduğu görülmüştür. İlgili alanyazın incelendiğinde, Konu ve diğerleri (2002),
Atienza ve diğerleri (2003), Ben- Zur (2003), Riuttala (2006) çalışmalarında erkeklerin
iyi oluş düzeylerini daha yüksek bulurken; Köker (1991), Feist ve diğerleri (1995)
kızların iyi oluşlarını daha yüksek olduğunu tespit etmişlerdir. Katja ve diğerleri (2002),
Cenkseven (2004), Tong ve Song (2004), Tuzgöl- Dost (2004), Özen (2005), Hofer ve
diğerleri (2007), Quinn ve Duckworth (2007) ise cinsiyetler arasında bir fark
bulamamışlardır. Çalışma sonucunda, devam edilen okul türü ve cinsiyet ortak etkisinin
ise öznel iyi oluş üzerinde farklılığa yol açmadığı görülmüştür.

Lent (2004), Deeneve (1999)’ in demografik değişkenlerin mutluluk veya yaşam


memnuniyetinde %3 ya da daha az değişimi açıkladığını, bu değişiklik miktarının
önemli olsa da demogafik değişkenlerin mutluluğu tek başına çok az ayırabileceğini
savunduğunu aktarmıştır (Akt. Özen, 2005). Alanyazına bakıldığında, cinsiyetle ilgili
araştırmalarda sonuçların bazen kadınlar bazen erkekler lehine olduğu görülmektedir.
Katja ve diğerleri (2002), Ben- Zur (2003) ve Doğan (2004) cinsiyetin öznel iyi oluş
üzerinde daha az öneme sahip olduğunu dile getirmişlerdir. Cinsiyet üzerinde yaşanılan
kültürün etkisi göz önüne alınırsa farklı kültürlere ait araştırmaların farklı sonuçlar
vermesi beklenebilir.

Bu çalışmada ise, erkeklerin öznel iyi oluş düzeylerinin yüksek olmasını şöyle
açıklayabiliriz: Sivil hak ve özgürlüklerin öznel iyi olma açısından olumlu etkileri
vardır. Sunulan bu hak ve özgürlükler yolu ile birey, kendi yaşamını kendisinin
yönlendirdiğini ve dünyayı kontrol edebildiği algısını pekiştirmektedir (Yetim, 2001).
Türk toplumunda erkek cinsiyetine tanınan özgürlüklerin daha geniş olduğu ve
erkeklere verilen değerin daha fazla olduğu göz önüne alınırsa erkeklerin kendilerini ve
yaşamlarını pozitif olarak değerlendirmesininin mantığını görebiliriz. Ryff (1989)’ın
kuramında kendi kendine karar verme ve bağımsızlık, sosyal baskılara karşı durabilme,
104

kişisel standartlarını geliştirme, olumlu benlik geliştirebilme, yeterlik ve hakimiyet


duygusuna sahip olma, kişisel ihtiyaçları için uygun durumlar oluşturma psikolojik iyi
olmanın ölçütleri olarak gösterilmiştir. Bu bağlamda sayılan bu özelliklerin
toplumumuzda erkeklere daha fazla sunulduğu göz önünde tutulursa erkeklerin öznel iyi
oluşlarının yüksek çıkmasının kökenini anlayabiliriz.

5.4. Fen Lisesi ve Genel Liseye Devam Eden Sosyometrik Statüleri Farklı
Ergenlerin Öznel İyi Oluş Düzeylerine İlişkin Tartışma ve Yorum

Çalışma sonucunda akranları tarafından kabul gören ergenlerin öznel iyi


oluşlarının akranları tarafından reddedilen ergenlere göre farklılık gösterdiği
saptanmıştır. Ollendick ve diğerleri (1992), Fronen ve Nurmi (2001), Postmes ve
Branscambe (2002) ve Oral (2007) araştırmalarında akranları arasında kabul
gören- popüler olanların daha iyi psikolojik uyum gösterdiklerini, optimist olduklarını
ve kendilerine yönelik olumlu özellikler belirttiklerini gözlemişlerdir. Buna karşılık
Zettergren ve diğerleri (2006) sosyometrik gruplar arasında bir ilişki gözlememiştir.
Ergenlerin devam ettikleri okul türüne göre öznel iyi oluşlarında farklılık görülmemiştir.

Konu ile ilgili araştırmalar, sosyal ilişkilerin öznel iyi oluşa etkisinin pozitif
olduğunu göstermiştir. Diener ve Seligman (2002), mutlu kişilerin arkadaşlarına ve
ailelerine bağlılık ve onlarla geçirdikleri zamanın en önemli mutluluk kaynakları
olduğunu ortaya koymuştur. Yapılan birçok çalışma arkadaşlardan alınan doyum ile
öznel iyi olma arasında olumlu ilişkileri göstermiştir (Falkman, 1973; Campbell,
Converse ve Rodgers, 1976; Mitchell, 1976; Anderson, 1977; Akt. Yetim, 2001).

Ayrıca, arkadaşlık ağının büyüklüğü ile mutluluk arasında ilişki olduğu


Requena, (1995) tarafından ifade edilmiştir. Bu bağlamda, akranları tarafından kabul
gören ergenlerin öznel iyi oluş düzeylerinin daha yüksek olduğu bulgusu; ergenlerin
başarılı bir uyum sağlayabilmeleri için akran ilişkilerinin kritik önemine dikkat
çekmektedir (Buhrmester ve Furman, 1987; Berndt ve Perry, 1990, Akt. Pendley,
Kasmen, Miller, Donze, Swenson ve Reeves 2002). Yakın arkadaşa sahip olma, iyi oluş
ve kişilerarası ilişkilerde yetenekli olma ile ilişkilidir ve arkadaşlık pozitif uyum
gösterme ve davranış problemlerinde etkilidir (Berndt ve Keefe, 1995). Akran kabülü
veya reddi, ergenlerin sosyal ve akademik uyumunda etkilidir (Wentzel, 1994). Aynı
105

zamanda yakın arkadaşa sahip olma ve akran kabulü, yetişkinlikteki uyumun


yordayıcısı olmaktadır (Bagwell, Newcomb ve Bukowski, 1998). Akranları tarafından
reddedilme ruh sağlığı ile yakından ilişkilidir ve depresyon, davranış sorunları ve
akademik zorluklar yaşamaya neden olabilmektedir (DeRosier, Kupersmidt ve
Patterson, 1994; Wentzel, 2003).

5.5. İncelenen Yaş Grubunda Ortalama Değerlerin Üzerinde Problemlere Sahip


Ergenlerin Psikolojik Belirti Türü ve Genel Sağlık Örüntülerine İlişkin Tartışma
ve Yorum

Sunulan bu çalışmada, ergenler arasında psikolojik belirtilerin yaygın olduğu


gözlenmiştir. Ergenlerin anksiyete, depresyon, somatizasyon, olumsuz benlik ve
hostilite belirtileri gösterme oranlarının oldukça yüksek olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca,
ergenler arasında genel stres düzeyinin yüksek olduğu bulunurken ergenlerin
rahatsızlığa yol açabilecek toplam belirti sayısı ve bu belirtilerden rahatsız olma
oranlarının çok fazla olduğu görülmüştür. Bu bulgu alanyazındaki bazı çalışmalarla
paralellik göstermektedir. Walker ve Townsend (1998) ABD’de ülke çapında yaptıkları
araştırmalarında gençler arasında psikolojik bozuklukların ve uyumsuz davranışların
yaygın olarak görüldüğünü bulmuşlardır (Akt. Korkut, 2004). Masi ve diğerleri (2000),
somatik şikayetlerin ergenler arasında sıklıkla gözlenen bir psikolojik belirti olduğunu
ortaya çıkarmıştır. Başka bir çalışmada ise ergenler arasında anksiyete bozukluklarının
yaygın olduğu saptanmıştır (Essau ve diğerleri, 2000). Ülkemizde Eskin (2000) ve
Eskin ve diğerleri (baskıda) ergenler arasında depresyonun yaygın olduğunu
gözlemişlerdir. Yine Eskin (2001) çalışmasında, ergenler arasında yalnızlık ve
depresyonla ilintili intihar düşüncesinin yaygın olduğunu bulmuş ve depresyonu
intiharın en önemli yordayıcısı olarak tespit etmiştir. Başka bir çalışmada ise Bilal
(2005), lise öğrencileri arasında majör depresyona oldukça sık rastlanıldığını
gözlemiştir.

Araştırmada elde edilen bulgular çalışmaya katılan ergenlerin cinsiyet, devam


edilen okul türü ve sosyometrik statü değişkenlerine göre psikolojik belirtilerin
yaygınlığını ortaya koymuştur. Ülkemiz sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel olarak
hızlı değişimler yaşayan bir toplumdur. Bununla ilişkili olarak bireyler, kendileri ve
gelecekleri hakkında olumsuz düşünmeye daha fazla eğilim gösterebilmektedir.
106

Ergenlik gibi hassas bir dönemdeki bireyler, bu süreksizlikden daha fazla etkilenerek
kendilerine ve geleceklerine ilişkin negatif düşünce ve davranış içinde psikolojik açıdan
daha zayıf duruma düşebilir.

Günümüzde liselerde okuyan ergenler, anne- babalarının çalışmaları sonucunda


daha özgür olmakta; teknolojinin gelişmesi ile bağlantılı olarak sosyal yaşamdan
koparak mahalle- semt arkadaşlıkları yerine sanal arkadaşlıklar kurmaktadır. Cinsellik,
uyuşturucu, sigara ve alkol ile daha erken tanışmakta, internet arkadaşlıkları ile gerçek
sosyal yaşamdan kopuş yaşamaktadırlar. Daha önceki yıllarda anne- baba, öğretmen ve
arkadaşlarla uyumsuzluk yaşama, kavga gibi problemlerin yerini günümüzde
uyuşturucu, kızlarda erken gebelik, erkeklerde feminen davranışlar görülmesi gibi
sorunlar almaktadır (Saymaz, 2004). Sunulan bu çalışmada elde edilen bulgular,
ergenler arasında psikolojik belirtilerin yaygın olarak görüldüğünü ortaya koymuştur.
107

BÖLÜM VI

SONUÇ VE ÖNERİLER

Bu bölümde araştırma sonuçlarının genel bir değerlendirmesi yapılmış ve bu


değerlendirmeler sonucunda uygulamaya ve ileride yapılacak araştırmalara yönelik
öneriler sunulmuştur.

6. 1. Sonuçlar

Bu çalışmada fen lisesi ve genel liseye devam eden ergenlerin cinsiyet ve


sosyometrik statülerine göre psikolojik belirtileri, genel sağlık örüntüleri ve öznel iyi
oluşlarının farklılaşıp farklılaşmadığının incelenmesi sonucunda elde edilen bulgular
şöyle özetlenebilir:

Psikolojik belirtiler açısından kız ve erkek ergenler arasında farklılıklar olduğu


ve kız ergenlerin anksiyete, depresyon, olumsuz benlik, somatizasyon, hostilite, genel
stres düzeyleri, rahatsızlığa yol açabilecek belirti sayısı ve bu belirtilerden rahatsız olma
açısından erkek ergenlere göre daha fazla psikolojik belirtilere sahip olduğu
görülmüştür.

Ergenlerin devam ettikleri okul türüne göre psikolojik belirti türlerinin


incelenmesi sonucu elde edilen bulgular, genel liseye devam eden öğrencilerin
depresyon ve psikolojik belirtilerden rahatsız olma açısından fen lisesine devam eden
öğrencilere göre daha yüksek belirtiler gösterdiklerini ortaya çıkarmıştır.

Ergenlerin fen lisesi veya genel liseye devam etmelerine göre genel sağlık
örüntülerinde anlamlı farklılıklar gözlenmiş ve bulgular, fen lisesine devam eden
öğrencilerin genel sağlık örüntülerinin daha olumlu olduğunu göstermiştir.

Öznel iyi olma açısından da kız ve erkek ergenler arasında farklılık gözlenmiş ve
erkek ergenlerin kendilerine ve yaşamlarına dair daha olumlu duygular taşıdıkları
bulunmuştur.
108

Ergenlerin sosyometrik statüye göre öznel iyi olmalarının incelenmesi


sonucunda ise akranları tarafından kabul gören ergenlerin daha yüksek düzeyde öznel
iyi oluşa sahip oldukları belirlenmiştir. Araştırmada elde edilen bulgular öznel iyi
olmada sosyal ilişkilerin önemini destekler niteliktedir (Taylor ve diğerleri, 2001;
Diener ve Seligman, 2002). Ayrıca ergenlerin ÖSS sınavı gibi geleceklerine yön veren
bir dönüm noktasında, devam ettikleri okul türünün önemine de dikkat çekmektedir.

6. 2. Öneriler

Aşağıda araştırmada elde edilen bulgular ışığında uygulamalara ve bu konuda


yapılacak araştırmalara yönelik önerilere yer verilmiştir.

Uygulamalar açısından;

1-Kız ergenlerde psikolojik belirtilerin yüksek olarak gözlendiği bu araştırma


sonucunda, orta öğretimde görev yapan psikolojik danışmanlar kız ergenlerin toplumsal
cinsiyet rollerini daha sağlıklı ve gerçekçi olarak benimsemesi için grup
rehberliği- grupla psikolojik danışma uygulamaları yapabilir.

2-Stresle başa çıkma becerileri kazanması için kız öğrencilere yönelik grup
rehberliği- grupla psikolojik danışma uygulamaları yapılabilir.

3-Kız ergenlerin stresi kendilerine/ içlerine döndürerek yaşadıkları (sorunu


sürekli düşünme, çaresiz hissetme gibi) göz önünde tutulduğunda, bu konuda becerileri
grup rehberliği- grupla psikolojik danışma uygulamaları ile geliştirilebilir.

4-Kızların kişiler arası ilişkilerde daha duyarlı olduğu düşüncesinden yola


çıkarak kız ergenlerin sosyal becerilerini arttıracak grup rehberliği- grupla psikolojik
danışma uygulamaları yapılabilir.

5-Genel liselerin eğitim sistemi içindeki konumunun iyileştirilmesi amacı ile


öğretmenlerin daha etkili olabilmesi için çalışma süreçleri boyunca çeşitli eğitim
çalışmalarına alınabilir.
109

6-Genel liseler kendi gelişimlerini takip ederek eksik yönleri üzerinde çalışmalar
yapabilir.
7-Ergenlerin ruh sağlığı ve psikolojik gelişimi için popüler olma olumlu etkilere
sahip olduğundan dolayı ergenlerin sosyal becerilerini geliştirecek çalışmalar orta
öğretim kurumlarında yapılabilir.

8-Öznel iyi olma üzerinde olumlu duyguların önemi bağlamında ergenlere


duyguları fark etme ve ifade etme psiko- eğitim programı uygulanabilir.

9-Önleyici ve koruyucu ruh sağlığı hizmetleri bağlamında ailelere eğitici


çalışmalar ve psikolojik destek verilerek ergenlerin öznel iyi oluşları ve psikolojik
belirtileri üzerinde aile etkisi güçlendirilebilir.

Gelecekte yapılacak çalışmalar açısından;

1-Sunulan bu çalışmada ergenler arasında psikolojik belirtilerin yaygın olduğu


gözlenmiştir. Bu bulgu ile ilişkili olarak ergenlerin sosyodemografik özellikleri
araştırılabilir.

2-Bu araştırmada ergenlerin akademik yetkinlikleri ile psikolojik belirtileri ve


öznel iyi oluşları arasındaki ilişki ele alınmamıştır. Gelecekte bu konuda yapılacak
çalışmalarda akademik yetkinliğin de incelenmesi uygun olabilir.

3-Yine bu çalışmada incelenmeyen sosyal yetkinlik değişkeninin ergenlerin


psikolojik belirtileri ve öznel iyi oluşları üzerindeki etkisi araştırılabilir.

4-Sunulan araştırmada ele alınmayan ergenlerin yalnızlık düzeyleri ile ilişkili


olarak psikolojik belirtileri ve öznel iyi oluşları gelecekte yapılacak çalışmalarda
incelenebilir.

5- Ülkemizde öznel iyi oluş üzerine yapılan çalışmaların çok yeni olması nedeni
ile ergenler üzerinde uygulanabilecek ölçek sayısı çok sınırlıdır. Ergenlerin için öznel
iyi oluş düzeylerini belirleyebileceğimiz ölçeklerin uyarlanması veya geliştirilmesi
çalışmaları yapılabilir.
110

6- Bu çalışma ergenler ile sınırlandırılmıştır. Değişik yaş grupları ve farklı


eğitim düzeyindeki bireylerin öznel iyi oluşları üzerinde çalışılabilir.

7- Mutluluk ve öznel iyi oluş üzerine eğitim programları geliştirilebilir ve bu


programlarla deneysel çalışmalar yapılabilir.
111

KAYNAKÇA

Aarq, L. E., Haugland, S., Hetland, J. ,Torsheim, T., Samdal, O. & Wold, B. (2001),
“Psychological and somatic complaints among adolescents”, Tidsskr Nor
Laegeforen, 121(25): 2923- 2927.
Adams, J. F. (1980), Understanding Adolescence: Current Developments in Adolescent
Psychology (Çev. A. Dönmez, 1995), Ankara: İmge Kitabevi.
Adler, A. (1907- 1937), Superiority and Social Interest, (Çev. B. Çorakçı, 1996),
(3. Basım), İstanbul: Say Dağıtım Ltd. Şti.
Ardelt, M. (2003), “Effects of religion and purpose in life on elders’ subjective
well- being and attitudes toward death”, Journal of Religious Gerontology,
14(4): 55- 77.
Arkonaç, O. (1999), Açıklamalı Psikiyatri Sözlüğü, İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri Ltd
Şti.
Asher, S. R. & Wheeler, V. A. (1985), “Children’s loneliness: A comparison of rejected
and neglected peer status”, Journal of Consulting and Clinical Psychology,
53(4): 500- 505.
Atienza, F. L., Balaguer, I. & Garcia- Merita, M. L. (2003), “Satisfaction with Life
Scale: Analysis of factorial invarience across sexes”, Personality and Individual
Differences, 35(6):1255- 1260.
Bagwell, C. L., Newcomb, A. F. & Bukowski, W. M. (1998), “Preadolescent friendship
and peer rejection as predictors of adult adjustment”, Child Development,
69(1): 140- 153.
Bakırcıoğlu, R. (2007), Çocuk Ruh Sağlığı ve Uyum Bozuklukları, (Geliştirilmiş
2. Baskı), Ankara: Anı Yayıncılık.
Baldwin, D. R., Harris, S. M. & Chambliss, L. N. (1997), “Stress and illness in
adolescence: Issues of race and gender”, Adolescence, 32(128): 839- 853.
Ben- Zur, H. (2003), “Happy adolescents: The link between subjective well- being,
internal resources and parental factors”, Journal of Youth and Adolescence,
32(2): 67- 79.
Berndt, T. J. & Keefe, K. (1995), “Friends’ influence on adolescents’ adjustment to
school”, Child Development, 66(5): 1312- 1329.
112

Bilal, F. (2005), Ergenlerde Çevresel Risk Etmenleri ve Psikopatoloji, Yüksek Lisans


Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Aydın.
Brief, A. P., Butcher, A. H., George, J. M. & Link, K. E. (1993), “Integrating bottom up
and top down theories of subjective well- being: The case of health”, Journal of
Personality and Social Psychology, 64(4): 646- 653.
Buhrmester, D. & Furman, W. (1987), “The development of companionship and
intimacy”, Child Development, 58(4): 1101- 1113.
Büyükgebiz, A. (2006), Köprüden Geçerken Ergenlik Dönemi ve Sorunları, (1. Basım),
İstanbul: Optimist Yayın Dağıtım.
Büyüköztürk, Ş. (2004), Sosyal Bilimler İçin Veri Analizi El Kitabı (İstatistik, Araştırma
Deseni, SPSS Uygulamaları ve Yorum), (4. Baskı), Ankara: Pegema Yayıncılık.
Büyüköztürk, Ş., Kılıç, E., Akgün, Ö. E., Karadeniz, Ş. ve Demirel, F. (2008), Bilimsel
Araştırma Yöntemleri, (1. Baskı), Ankara: Pegem Akademi Yayıncılık.
Calais, S. L., Andrade, L. M. B. & Lipp, M. E. N. (2003), “Gender and schooling
differences in stress symptoms in young adults”, Psicologia, 16(2): 257- 263.
Cansever, G. (1981), İçimdeki Ben, (2. Basım), İstanbul: Der Yayınları.
Cassidy, J. D. & Asher, S. R. (1992), “Loneliness and peer relations in young children”,
Child Development, 63(2): 350- 365.
Cenkseven, F. (2004), Üniversite Öğrencilerinde Öznel ve Psikolojik İyi Olmanın
Yordayıcılarının İncelenmesi, Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Adana.
Chico- Libran, E. (2006), “Personality dimensions and subjective well- being”, The
Spanish Journal of Psychology, 9(1): 38- 44.
Cicchetti, D. & Rogosch, F. A. (2002), “A developmental psychopathology perspective
on adolescence”, Journal of Consulting and Clinical Psychology, 70(1): 6- 20.
Clark, C., Haines, M. M., Head, J., Klineberg, E., Arephin, M., Viner, R. ,Taylor, S. J.,
C. Booy, R., Bhui, K. & Stansfeld, S. A. (2007), “Psychological symptoms and
physical health and health behaviours in adolescents: A prospective 2- year
study in East London”, Addiction, 102(1): 126- 135.
Coelho, R., Martins, A. & Barros, H. (2002), “Clinical profiles relating gender and
depressive symptoms among adolescents ascertained by the Beck Depression
Inventory II”, European Psychiatry, 17(4): 222- 226.
113

Compton, W. C. (2000), “Meaningfulness as a mediator of subjective well- being”,


Psychological Reports, 87(1): 156- 160.
Crain, W. C. (1992), Theories of Development: Consepts and Applications, (3 rd. Ed.),
New Jersey: Prentice Hall.
Cuellar, I., Bastida, E. & Braccio, S. M. (2004), “Residency in The United States,
subjective well- being, and depression in an older Mexican origin sample”,
Journal of Aging and Health, 16(4): 447- 466.
Cummings, E., M., Ballard, M., El- Sheikh, M. & Lake, M. (1991), “Resolution and
Children’ s responses to interadult anger”, Developmental Psychology,
27(3): 462- 470.
Çakır, O. (2002), Üniversite Öğrencilerinde Uyuma Yönelik Başa Çıkma Davranışları
Depresyon ve Psikolojik Belirtiler, Yüksek Lisans Tezi, Karadeniz Teknik
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon.
Çekici, F. (2003), İlköğretim 5., 6. ve 7. Sınıflarda Görülen Duygusal ve Davranışsal
Sorunların Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi (Adana İli Merkez Örneği),
Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
Çelen, H. N. (2007), Ergenlik ve Genç Yetişkinlik, (1. Basım), İstanbul: Papatya
Yayıncılık Eğitim.
Çetinkaya, H. (2004), Beden İmgesi, Beden Organlarından Memnuniyet, Benlik
Saygısı, Yaşam Doyumu ve Soyal Karşılaştırma Düzeyinin Demografik
Değişkenlere Göre Farklılaşması, Yüksek Lisans Tezi, Mersin Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin.
Dereboy, İ. F. (1993), Kimlik Bocalaması: Anlamak, tanımak, ele almak, Malatya:
Özmert Ofset.
DeRosier, M. E., Kupersmidt, J. B. & Patterson , C. J. (1994), “Children’s academic and
behavioral adjustment as a function of the chronicity and proximity of peer
rejection”, Child Development, 65(6): 1799- 1813.
Diener, E. (1984), “Subjective well- being”, Psychological Bulletin, 95(3): 542- 575.
Diener, E., Sandvik, E. & Larsen, R. J. (1985), “Age and sex effects for emotional
intensity”, Developmental Psychology, 21(3): 542- 546.
Diener, E., Suh, E. & Oishi, S. (1997), “Recent findings on subjective well- being”,
Indian Journal of Clinical Psychology, 24(1): 25- 41.
Diener, E., Suh, E. M., Lucas, R. E. & Smith, H. L. (1999), “Subjective well- being:
Three decades of progress”, Psychological Bulletin, 125(2): 276- 302.
114

Diener, E. & Seligman, M. E. P. (2002), “Very happy people”, Psychological Science,


13(1): 81- 84.
Doğan, T. (2004), Üniversite Öğrencilerinin İyilik Halinin İncelenmesi, Doktora Tezi,
Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Dopheide, J. A. (2006), “Recognizing and treating depression in children and
adolescents”, American Journal of Health- System Pharmacy, 63(3): 233- 243.
Dökmen, Ü. (1995), Sosyometri ve Psikodrama, (2. Baskı), İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Dumont, M. & Provost, M., A. ( 1999), “Resilience in adolescents: Protective role of
social support, coping strategies, self- esteem, and social activities on experience
of stress and depression”, Journal of Youth and Adolescence, 28(3): 343- 363.
Durak- Batıgün, A. (1999), “Duygudurum bozuklukları, şizofreni ve alkol/ madde
bağımlılığında intihar”, Türk Psikoloji Yazıları, 2(4): 43- 72.
Erikson, E. H. (1968), Identity Youth and Crisis, (First Edition), New York:
W.W.Norton.
Erol, A., Toprak, G. ve Yazıcı, F. (2002), “Üniversite öğrencisi kadınlarda yeme
bozukluğu ve genel psikolojik belirtileri yordayan etkenler”, Türk Psikiyatri
Dergisi, 3(1): 48- 57.
Eskin, M. (2000), “Ergen ruh sağlığı sorunları ve intihar davranışıyla ilişkileri”, Klinik
Psikiyatri Dergisi, 3(4):228- 234.
Eskin, M. (2001), “Ergenlikte yalnızlık, baş etme yöntemleri ve yalnızlığın intihar
davranışı ile ilişkisi”, Klinik Psikiyatri Dergisi, 4(1): 5- 11.
Eskin, M., Ertekin, K., Harlak, H. ve Dereboy Ç. (baskıda), “Lise öğrencisi ergenlerde
depresyonun yaygınlığı ve ilişkili olduğu etmenler”, Türk Psikiyatri Dergisi.
Essau, C. A., Conradt, J. & Petermann F. (2000), “Frequency, comorbidity, and
psychosocial impairment of anxiety disorders in German adolescents”, Journal
of Anxiety Disorders, 14(3): 263- 279.
Feist, G. J., Bodner, T. E., Jacobs, J. F., Miles, M. & Tan, V. (1995), “Integrating
top-down and bottom-up structural models of subjective well- being: A
longitudinal investigation”, Journal of Personality and Social Psychology,
68(1): 138- 150.
Felner, R.,D., Brand, S., DuBois, D., Adan, A., Mulhall, P. & Evans, E. (1995),
“Socioeconomic disadvantage, proximal environmental experiences, and
socio- emotional and academic adjustment in early adolescence: Investigation of
a mediated effects model”, Child Development, 66(3): 774- 792.
115

Fordham, F. (1966), An Introduction to Jung’ s Psychology, (Çev. A. Yalçıner, 2001),


(5. Baskı), İstanbul: Say Yayınları.
Fromm, E. (1947), Man for Himself, (Çev. N. Arat, 1996) (5. Basım), İstanbul: Say
Dağıtım Ltd. Şti.
Fronen, S. & Nurmi, J. E. (2001), “Sociometric status of young adults: Behavioural
correlates and cognitive- motivational antecedents and consequences”,
International Journal of Behavioral Development, 25(3): 203- 213.
Fujita, F., Diener, E. & Sandvik, E. (1991), “Gender differences in negative affect and
well- being: The case for emotional intensity”, Journal of Personality and Social
Psychology, 61(3): 427- 434.
Furnham, A., Badmin, N. & Sneade, I. (2002), “Body image dissatisfaction: Gender
differences in eating attitudes, self- esteem and reasons for exercise”, The
Journal of Psychology, 136(6): 581- 596.
Geçtan, E. (1989), Çağdaş Yaşam ve Normaldışı Davranışlar, (7. Basım), İstanbul:
Remzi Kitabevi.
Geçtan, E. (2006), Psikanaliz ve Sonrası, (12. Basım), İstanbul: Metis Yayınları.
Gökberk, M. (1985), Felsefe Tarihi, (5. Basım), İstanbul: Remzi Kitabevi A. Ş.
Yayınları.
Gökler, I. (2003), “Çocukluk döneminde psikolojik sorunları önleme”, Türk Psikoloji
Bülteni, 9(30- 31): 114- 119.
Greenspan, S. I. & Breslau- Lewis, N. (1999), Building Healty Minds, (Çev. İ. Ersevim,
2006), (1. Basım), İstanbul: Özgür Yayınları.
Gültekin- Hatunoğlu, H. K. A. (2003), Farklı Ahlaki Gelişim Düzeylerinde Bulunan
Üniversite Öğrencilerinin Kendilerinin ve Toplumun Ahlak Düzeyini
Değerlendirmeleri ve Psikolojik Belirti Düzeylerinin Karşılaştırılması, Doktora
Tezi, Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum.
Gündoğar, D., Sallan- Gül, S., Uskun, E., Demirci, S. ve Keçeci, D. (2007),
“Üniversite öğrencilerinde yaşam doyumunu yordayan etkenlerin incelenmesi”,
Klinik Psikiyatri Dergisi, 10(1): 14- 27.
Hankin, B. L., Mermelstein, L. & Roesch, L. (2007), “Sex differences in adolescent
depression: Stress exposure and reactivity models”, Child Developmental,
78(1): 279- 295.
116

Hatipoğlu- Sümer, Z. (1999), The Effect of Social Skills Training on Perceived


Dimensions of Social Skills and Sociometric Status of Primary School Students,
Doktora Tezi, The Middle East Technical University, The Graduate School of
Social Sciences, Ankara.
Hayes, N. & Joseph, S. (2003 ), “Big 5 correlates of three measures of subjective
well- being”, Personality and Individual Differences, 34(4): 723- 727.
Hofer, J., Kartner, J., Chasiotis, A., Busch, H. & Kiessling, F. (2007), “Socio- cultural
aspects of identity formation: The relationship between commitment and
well- being in student samples from Cameroon and Germany”, Identity,
7(4): 265- 288.
Iecovich, E. (2002), “Religiousness and subjective well- being among Jewish female
residents of old age homes in Israel”, Journal of Religious Gerontology,
13(1): 31- 46.
İlhan, T. (2005), Öznel İyi Oluşa Dayalı Mizah Tarzları Modeli, Yüksek Lisans, Gazi
Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Jacobson, K. & Rowe, D. (1999), “Genetic and environmental influences on the
relationships between family connectedness, shool connectedness and adolescent
depressed mood: Sex differences”, Developmental Psychology, 35(4): 926- 939.
Jessor, R., Turbin, M., Costa, F. M., Dong, Q., Zhang, H. & Wang, C. (2003),
“Adolescent problem behavior in China and United States: A cross- national
study of psychosocial protective factors”, Journal of Research on Adolescence,
13(3): 329- 342.
Kahraman, S. ( 1995), Cinsiyetleri, Yalnızlık, Başarı ve Sınıf Düzeyleri farklı Yatılı
Olan ve Olmayan Meslek Lisesi Öğrencilerinin Stresle Başaçıkma Stratejileri,
Yüksek Lisans tezi, Hacettepe Üniversitesi, Soyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Kalafat, S. (1996), Depresyon ve Mutlulukta Otomatik Düşüncelerin Rolü, Yüksek
Lisans Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun.
Karaduman, B. D. (1997), Ankara Fen Lisesi Öğrencilerinin Kendini Kabul
Düzeylerinin Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi,
Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Karasar, N. (2005), Bilimsel Araştırma Yöntemi, (14. Baskı), Ankara: Nobel Yayın
Dağıtım.
117

Katja, R., Paivi, A. K., Marja- Terttu, T. & Pekka, L. (2002), “Relationships among
adolescent subjective well- being, health behavior and school satisfaction”,
Journal of Shool Health, 72(6): 243- 249.
Kerimova, M. (2000), Lise Öğrencilerinde Görülen Psikolojik Belirtilerin Bazı
Değişkenlere Göre İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Keskin, P. (1995), Lise Öğrencilerinde Görülen Ruhsal Belirtiler ve Öğretmenlerin
Ruhsal Sorunları Seçebilmeleri, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Keyes, C. L. M., Shmotkin, D. & Ryff, C. D. (2002), “Optimizing well- being: The
empirical encounter of two traditions”, Journal of Personality and Social
Psychology, 82(6):1007- 1022.
Kılıç, C. (1992 ), Genel Sağlık Anketi: Güvenilirlik ve Geçerlilik Çalışması, Uzmanlık
Tezi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri A. B. D., Ankara.
Kılıçcı, Y. (2006), Okulda Ruh Sağlığı, (5. Baskı), Ankara: Anı Yayıncılık.
Kilic, C., Rezaki, M., Rezaki, B., Kaplan, I., Ozgen, G. , Sagduyu, A. & Ozturk, M. O.
(1997), “General Health Questionnaire (GHQ- 12 & GHQ- 28): Psychometric
properties and factor stucture of the scales in a Turkish care sample”, Social
Psychiatry and Psychiatric Epidemiology, 32(6): 327- 331.
Kim, Y. H. (2003), “Correlation of mental health problems with psychological
constructs in adolescence: Final results from a 2- year study”, International
Journal of Nursing Studies, 40(2): 115- 124.
Kirkcaldy, B., Siefen, G. & Furnham, A. (2003), “Gender, anxiety- depressivity and
self- image among adolescents”, European Psychiatry, 18(2): 50- 58 .
Konu, A. I., Lintonen, T. P. & Rimpela, M. K. (2002), “Factors associated with
schoolchildren’s general subjective well- being”, Health Education Research,
17(2): 155- 165.
Korkut, F. (2004), Okul Temelli Önleyici Rehberlik ve Psikolojik Danışma, (1. Basım),
Ankara: Anı Yayıncılık.
Kozacıoğlu, G. ve Gördürür, H. E. (1995), Bireyden Topluma Ruh Sağlığı, (1. Baskı),
İstanbul: Alfa Basım Yayım Dağıtım.
118

Kozma, A. & Stones, M. J. (1980), “The measurement of happiness: Development of


the Memorial University of Newfoundland Scale of Happiness ( MUNSH )”,
Journal of Gerontology, 35(6): 906- 912.
Köker, S. (1991), Normal ve Sorunlu Ergenlerin Yaşam Doyumu Düzeyinin
Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara.
Köknel, Ö. (2005), Depresyon Ruhsal Çöküntü, (6. Basım), İstanbul: Altın Kitaplar.
Köroğlu, E. (2007), Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, DSM- IV- R,
Cilt 1, (4. Baskı), Ankara: HYB Basım Yayın.
Krause, N. (2003), “Religious meaning and subjective well- being in late life”, The
Journals of Gerontology, 58(3):160- 170.
Kroger, J. (2000), Identity Development Adolescence Through Adulthood, London: Sage
Publication.
Kulaksızoğlu, A. (2004), Ergenlik Psikolojisi, (6. Basım), İstanbul:Remzi Kitabevi.
Kuzucu, Y. (2006), Duyguları Fark Etmeye ve İfade Etmeye Yönelik Bir Psiko- Eğitim
Programının, Üniversite Öğrencilerinin Duygusal Farkındalık Düzeylerine,
Duyguları İfade Etme Eğilimlerine, Psikolojik ve Öznel İyi Oluşlarına Etkisi,
Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Letcher, P. (2005), “Anxiety afflicts adolescent girls more than boys”, The University of
Melbourne, UniNews, 14(21):14- 28.
Lewinsohn, P. M., Rohde, P. & Seeley, J. R. (1998), “Major depressive disorder in
older adolescents: Prevalence, risk factors and clinical implications”, Clinical
Psychology Review, 18(7): 765- 794.
Lu, L. & Shih, J. B. (1997), “Sources of happiness: A qualitative approach”, Journal of
Social Psychology, 137(2):181- 188.
Magyary, D. (2002), “Positive mental health: A turn of the century perspective”, Issues
in Mental Health Nursing, 23(4): 3331- 3350.
Masi, G., Favilla, L., Millepiedi, S., Mucci, M., Rundell, J. R. & Engel, C. C. (2000),
“Somatic symptoms in children and adolescents referred for emotional and
behavioral disorders”, Psychiatry, 63(2): 140- 159.
Masten, A., S., Miliotis, D., Graham- Bermann, S., A., Ramirez, M. & Neemann, J.
(1993), “Children in homeless families: Risks to mental health and
development”, Journal of Consulting and Clinical Psychology, 61 (2): 335- 343.
119

Masten, W. G., Caldwell- Colbert, A. T., Williams, W., Jerome, W. W., Mosby, L.,
Barrios, Y., & Helton, J. (2003), “Gender differences in depressive symptoms
among Mexican adolescents”, Anales de Psicologia, 19(1): 91- 95.
McCauley- Ohannessian, C., Lerner, R. M., Lerner, J. V. & von Eye, A. (1999), “Does
self- competence predict gender differences in adolescent depression and
anxiety?” Journal of Adolescence, 22(3): 397- 411.
McLennan, J., Gotts, G. H. & Omodei, M. M. (1988), “Personality and relationship
dispositions as determinants of subjective well- being”, Human Relations,
41(8): 593- 602.
McLoyd, V. (1990), “The impact of economic hardship on black families and children:
Psychological distress, parenting, and socioemotional development”, Child
Development, 61 (2): 311- 346.
Morina, N. & von Collani, G. V. (2006), “Impact of war- related traumatic events on
self- evaluation and subjective well- being”, Traumatology, 12(2): 130- 138.
Moses, A. (1999), “Exposure to violence, depression and hostility in a sample of iner
city high school youth”, Journal of Adolescence, 22(1): 21- 32.
Möller- Leimkühler, A. M., Heller, J. & Paulus, N. C. (2007), “Subjective well- being
and “ male depression” in male adolescents”, Journal of Affective Disorders,
98(1-2): 65- 72.
Muuss, R. E. H. (1996), Theories of Adolescence, New York: The McGraw Hill
Company.
Myers, J. E. (2001), Well Workbook, Los Angelas: Mind Garden Publisher.
Myers, J. E., Sweneey, T. J. & Witmer, J. M. (2003), Manuel for the Wellness
Evaluation of Lifestyle, (Çev. F. Korkut, 2004) (1. Baskı), Ankara: Anı
Yayıncılık.
Nalbant, A. (1993), 15- 22 Yaşları Arasında Bulunan Islahevindeki, Gözetim Altındaki
ve Suç İşlememiş Gençlerin Benlik Saygısı ve Yaşam Doyumu Düzeylerinin
Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sağlık Bilimleri
Enstitüsü, Ankara.
Quinn, P. D. & Duckworth, A. L. (2007, May), “Happiness and Academic
Achievement: Evidence for Reciprocal Causality”, Poster session presented at
the annual meeting of the American Psychological Society, Washington, D. C.
120

Ollendick, T. H., Weist, M. D., Borden, M. C. & Greene, R. W. (1992), “Socimetric


status and academic, behavioral and psychological adjustment: A five- year
longitudinal study”, Journal of Consulting and Clinical Psychology,
60(1): 80- 87.
Onur, B. (1985), Ergenlik Psikolojisi, (Genişletilmiş 2. Baskı), Ankara: Hacettepe Taş
Kitapçılık Ltd. Şti.
Oral, A. (1994), Sources of Stress and Coping Strategies During Adolescence, Yüksek
Lisans Tezi, The Middle East Technical University, The Graduate School of
Social Sciences, Ankara.
Oral, V. (2007), İlköğretim 5. Sınıf Öğrencilerinin Arkadaşlarına İlişkin Düşüncelerinin
Sosyometrik Statü ve Akademik Başarı Açısından İncelenmesi, Yüksek Lisans
Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana.
ÖSYM (Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi) (2005), Ortaöğretim Kurumlarına
Göre 2005 Öğrenci Seçme Sınavı Sonuçları, Ankara: ÖSYM Yayınları.
ÖSYM (Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi) (2007), Ortaöğretim Kurumlarına
Göre 2006 Öğrenci Seçme Sınavı Sonuçları, Ankara: ÖSYM Yayınları.
ÖSYM (Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi) (2008), Ortaöğretim Kurumlarına
Göre 2007 Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi Sonuçları, Ankara: ÖSYM
Yayınları.
Öy, B. (1995), “Çocuk ve ergenlerde depresyon epidemiyolojisi ve risk etkenleri”,
Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 2(1): 40- 45.
Özbay, D. (2003), Lise Öğrencilerinin Psikopatolojik Özellikleri ile Kişisel, Sosyal ve
Genel Uyum Düzeyleri Arasındaki İlişki, Yüksek Lisans Tezi, Niğde
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Niğde.
Özdel, L., Bostancı, M., Özdel, O. ve Oğuzhanoğlu, N. K. (2002), “Üniversite
öğrencilerinde depresif belirtiler ve sosyodemografik özelliklerle ilişkisi”,
Anadolu Psikiyatri Dergisi, 3(3): 155- 161.
Özen, Ö. (2005), Ergenlerin Öznel İyi Oluş Düzeyleri, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Öztürk, M. O. (2001), Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, (Yenilenmiş 8. Basım), Ankara:
Nobel Tıp Kitabevleri.
121

Palapattu, A. G., Kingery, J. N. & Ginsburg, G. S. (2006), “Gender role orientation and
anxiety symptoms among African American adolescents”, Journal of Abnormal
Child Psychology, 34(3): 441- 449.
Pendley, J. S., Kasmen, L. J., Miller, D. L., Donze, J., Swenson, C. & Reeves, G.
(2002), “Peer and family support in children and adolescents with type 1
diabetes”, Journal of Pediatric Psychology, 27(5): 429- 438.
Polce- Lynch, M., Myers, B. J., Kliewer, W. & Kilmartin, C. (2001), “Adolescent
self- esteem and gender: Exploring relations to sexual harrassment, body image,
media influence and emotional expression”, Journal of Youth and Adolescence,
30(2): 225- 244.
Postmes, T. & Branscambe, N. R. (2002), “Influence of long- term racial environmental
composition on subjective well- being in African Americans”, Journal of
Personality and Social Psychology, 83(3): 735- 751.
Puskar, K. R., Sereika, S. M. & Haller, L. L (2003), “Anxiety, somatic complaints and
depressive symptoms in rural adolescents”, Journal of Child and Adolescent
Psychiatric Nursing, 16(3): 102- 111.
Requena, F. (1995), “Friendship and subjective well- being in Spain: A cross- national
comparison with the United States”, Social Indicators Research,
35(3): 271- 288.
Riuttala, E. M. L. (2006), Nuorten Henkilökohtaisten Tavoitteiden Profiilit Ja
Subjektiivinen Hyvinvointi, Psykologian Pro Gradu (Thesis), Helsingin
Yliopisto, Kayttaytymistieteellinen Tiedekunta, Psykologian Laitos, Helsinki,
Finland.
Ryff, C. D. (1989), “Happiness is everthing or is it? Explorations on the meaning of
psychogical well- being”, Journal of Personality and Social Psychology,
57(6): 1069- 1081.
Sabuncuoğlu, C. (1995), Uyuşturucu Bağımlılığı, MEB Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı,
Ankara: MEB yayınları.
Sarı, T. (2003), Wellness and Its Correlates Among University Students: Relationship
Status, Gender, Place of Residence and GPA, Yüksek Lisans Tezi, The Middle
East Technical University, The Graduate School of Social Sciences, Ankara.
Savaşır, I. ve Şahin, N. H. (1997 ), Bilişsel Davranışçı Terapilerde Değerlendirme: Sık
Kullanılan Ölçekler, No: 9, Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.
122

Sayıl, I. (2000), “İntihar Davranışı, Kriz ve Krize Müdahale”, I. Sayıl ve Ark. (Ed.),
No:6, 165- 197, Ankara: Ankara Üniversitesi Psikiyatrik Kriz Uygulama ve
Araştırma Merkezi Yayınları.
Sayıl, I., & Devrimci- Özgüven, H. (2002), “Suicide and suicide attempts in Ankara in
1998: Results of the WHO/EURO multicentre study of suicidal behaviour”,
Crisis, 23(1): 11- 16.
Saymaz, İ. (2004). Liseli olmak zor zenaat (1), Radikal Gazetesi,
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=115854 [06.05.2008].
Schimmelmann, B. G., Paulus, S., Schacht, M., Tilgner, C., Schulte- Markwort, M. &
Lambert, M. (2005), “Subjective distress related to side effects and subjective
well- being in first admitted adolescents with early- onset psychosis treated with
atypical antipsychotics”, Journal of Child and Adolescent Psychopharmacology,
15(2): 249-258.
Schultz, D. P. ve Schultz, S. E. (1987), A History of Modern Psychology, (Çev. Y.
Aslay, 2007), Orjinal 8. baskısından çeviri, (1. Basım), İstanbul: Kaknüs
Yayınları.
Schwarz, N. & Clore, G. L. ( 1983), “Mood, misattribution, and judgements of
well- being: Informative and directive functions of affective states”, Journal of
Personality and Social Psychology, 45(3): 513- 523.
Seiffge- Krenke, I. & Klessinger, N. (2000), “Long- term effects of avoidant coping on
adolescents’ depressive symptoms”, Journal of Youth and Adolescence,
29(6): 617- 630.
Seligman, M. E. P. (2002), Authentic Happiness, (Çev. S. Kunt- Akbaş, 2007),
(1. Basım), Ankara: HYB Basım Yayın.
Sheidow, A., J., Gorman- Smith, D., Tolan, P., H. & Henry, D., B.(2001), “Family and
community characteristics: Risk factors for violence exposure in inner- city
youth”, Journal of Community Psychology, 29 (3): 345- 360.
Sheskin, D. J. (2004), Handbook of Parametric and Nonparametric Statistical
Procedures, (Third Edition), Boca Raton: Chapman and Hall/ CRC.
Shore, M. F. (1998), “The making, unmaking and remaking of primary prevention”,
Journal of Mental Health, 7(5): 471- 477.
Siyez, D. M. (2007), “Lise öğrencilerinde problem davranışların görülme sıklığı: İzmir
örneklemi”, Türk PDR Dergisi, 3(28): 15- 31.
123

Soylu, Ö. (2002), Üniversite Sınavına Hazırlanan Öğrencilerin Ailelerinden Sosyal


Destek Algılayıp Algılamama Durumlarına Göre Psikolojik Belirtiler Yönünden
İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Adana.
Sönmez, A. (1998), İlköğretim Öğrencileri İçin İlköğretim Sonrası Eğitim Seçenekleri,
Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı.
Steinberg, L. (2002), Adolescence, Sixth Edition, New York: McGraw Hill Companies
Inc.
Suter, W. N. (2005), Introduction to Educational Research: A Critical Thinking
Approach, London: Sage Publication Inc.
Sweeting, H. N., West, P. B. & Der, G. J. (2007), “Explanations for female excess
psychosomatic symptoms in adolescence: Evidence from a school- based cohort
in the West of Scotland”, BMC Public Health, 7: 298.
Şahin, N. ve Durak, A. (1994), “Kısa Semptom Envanteri (Brief Symptom
Inventory- BSI): Türk gençleri için uyarlaması”, Türk Psikoloji Dergisi,
9(31): 44- 56.
Takakura, M. & Sakihara, S. (2000), “Gender differences in the association between
psychosocial factors and depressive symptoms in Japanese junior high school
students”, Journal of Epidemiology, 10(6): 383- 391.
Tarhan, N. (1996), The Relationships of Sociometric Status, Sex, Academic
Achievement, School Type and Grade level With Loneliness Leels of Secondery
School Students, Yüksek Lisans Tezi, The Middle East Technical University, The
Graduate School of Social Sciences, Ankara.
Taylor, R. J., Chatters, L. M., Hardison, C. B,. & Riley, A. (2001), “Informal social
support networks and subjective well- being among African Americans”,
Journal of Black Psychology, 27(4): 439- 463.
Timuçin, A. (1992), Düşünce Tarihi, İstanbul: BDS Yayınları.
Tolan, P., H., Gorman- Smith, D., Henry, D., Chung, K. & Hunt, M. (2002), “The
relation of patterns of coping of inner- city youth to psychopathology
symptoms”, Journal of research on Adolescence, 12 (4): 423- 449.
Tong, Y. & Song, S. (2004 ), “A study on general self- efficacy and subjective
well- being of low SES collage students in a Chinese university”, College
Student Journal, 38(4):637.
124

Turner, G. (1999), “Peer support and young people’s health”, Journal of Adolescence,
22(4): 567- 572.
Tuzgöl- Dost, M. (2004), Üniversite Öğrencilerinin Öznel İyi Oluş Düzeyleri, Doktora
Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Tuzgöl- Dost, M. (2005), “Ruh sağlığı ve öznel iyi oluş”, Eğitim Araştırmaları,
20: 223- 231.
Undheim, A. M. & Sund, A. M. (2005), “School factors and the emergence of
depressive symptoms among young Norwegian adolescents”, European
Child & Adolescent Psychiatry, 14(8): 446- 453.
Wellner, A. S. & Adox, D. (2000), “Happy days”, Psychology Today, 32(3): 32- 37.
Wentzel, K. R. (1994), “Family functioning and academic achievement in middle
school a social-emotional perpective”, The Journal of Early Adolescence,
14(2): 268- 291.
Wentzel, K. R. ( 2003), “Sociometric status and adjustment in middle school: A
longitudinal study”, Journal of Early Adolescence, 23 (1): 5- 28.
Williams, R. & Hunt, K. (1997), “Psychological distress among British South Asians:
The contribution of stressful situations and subcultural differences in the West of
Scotland Twenty- 07 study”, Psychology Medicine, 27(5): 1173- 1181.
Wilson, G. S., Pritchard, M. E. & Revalee, B (2005), “Individual differences in
adolescent health symptoms: The effects of gender and coping”, Journal of
Adolescence, 28(3): 369- 379.
Wood, W. ,Rhodes, N. & Whelan, M. (1989), “Sex differences in positive well- being:
A consideration of emotional style and marital status”, Psychological Bulletin,
106(2): 249- 264.
Yanbastı, G. (1990), Kişilik Kuramları, No: 53, İzmir: Ege Üniversitesi Basımevi.
Yarcheski, A., Mahon, N. E. & Yarcheski, T. J. (2002), “Anger in early adolescent boys
and girls with health manifestations”, Nursing Research, 51(4): 229- 236.
Yaşar, K. (1999), Lise Öğrencilerinin Kendini Değerlendirme Düzeylerinin ve yalnızlık
Sorunlarının Karşılaştırılması Üzerine Bir İnceleme, Yüksek Lisans tezi, Dokuz
Eylül Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü, İzmir.
Yavaş, İ. (1996), “Davranım bozukluğı tanısı olan çocuk ve ergenlerin demografik
özellikleri”, Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 3(2): 81- 87.
125

Yetim, Ü. (1991), Kişisel Projelerin Organizasyonu ve Örüntüsü Açısından Yaşam


Doyumu, Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir.
Yetim, Ü. (2001), Toplumdan Bireye Mutluluk Resimleri, (1. Basım), İstanbul: Bağlam
Yayınları.
Yıldız, B. (2002), Aristoteles Etiğinde Mutluluk ve Erdem, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum.
Yörükoğlu, A. (2004 ), Gençlik Çağı Ruh Sağlığı ve Ruhsal Sorunlar, (12. Basım),
İstanbul: Özgür Yayınları.
Zajonc, R. B. ( 1980), “Feeling and thinking: Preferences need no inferences”,
American Psychologist, 35(2): 151- 175.
Zettergren, P., Bergman, L. R. & Wangby, M. (2006), “Girls’ stable peer status and
their adulthood adjustment: A longitudinal study from age 10 to age 43”,
International Journal of Behavioral Development, 30(4): 315- 325.
126

EKLER

EK 1. KISA SEMPTOM ENVANTERİ

Aşağıda, insanların bazen yaşadıkları belirtilerin ve yakınmaların bir listesi


verilmiştir. Listedeki her maddeyi lütfen dikkatle okuyunuz. Daha sonra, o belirtinin
SİZDE BUGÜN DAHİL, SON BİR HAFTADIR NE KADAR VAR OLDUĞUNU
yandaki bölmede uygun olan yere işaretleyiniz. Her belirti için sadece bir yeri
işaretlemeye ve hiçbir maddeyi atlamamaya özen gösteriniz. Yanıtlarınızı kurşun
kalemle işaretleyiniz. Eğer fikir değiştirirseniz ilk yanıtınızı siliniz.

Yanıtlarınızı aşağıdaki ölçeğe göre değerlendiriniz:


Bu belirtiler son bir haftadır sizde ne kadar var?

0. Hiç yok 3. Epey var


1. Biraz var 4. Çok fazla var
2. Orta derecede var

Bu belirtiler son bir


haftadır sizde ne kadar
var?

Çok
Hiç fazla

1. İçinizdeki sinirlilik ve titreme hali 0 1 2 3 4

2. Baygınlık, baş dönmesi 0 1 2 3 4

3. Bir başka kişinin sizin düşüncelerinizi kontrol edeceği 0 1 2 3 4


fikri

4. Başınıza gelen sıkıntılardan dolayı başkalarının suçlu 0 1 2 3 4


olduğu duygusu

5. Olayları hatırlamada güçlük 0 1 2 3 4


127

Çok
Hiç fazla

6. Çok kolayca kızıp öfkelenme 0 1 2 3 4

7. Göğüs (kalp) bölgesinde ağrılar 0 1 2 3 4

8. Meydanlık (açık) yerlerden korkma duygusu 0 1 2 3 4

9. Yaşamınıza son verme düşünceleri 0 1 2 3 4

10. İnsanların çoğuna güvenilmeyeceği hissi 0 1 2 3 4

11. İştahta bozukluklar 0 1 2 3 4

12. Hiçbir nedeni olmayan ani korkular 0 1 2 3 4

13. Kontrol edemediğiniz duygu patlamaları 0 1 2 3 4

14. Başka insanlarla beraberken bile yalnızlık hissetmek 0 1 2 3 4

15. İşleri bitirme konusunda kendini engellenmiş 0 1 2 3 4


hissetmek

16. Yalnızlık hissetmek 0 1 2 3 4

17. Hüzünlü, kederli hissetmek 0 1 2 3 4

18. Hiçbir şeye ilgi duymamak 0 1 2 3 4

19. Ağlamaklı hissetmek 0 1 2 3 4

20. Kolayca incinebilme, kırılmak 0 1 2 3 4

21. İnsanların sizi sevmediğine, kötü davrandığına 0 1 2 3 4


inanmak
128

Çok
Hiç fazla

22. Kendini diğerlerinden daha aşağı görme 0 1 2 3 4

23. Mide bozukluğu, bulantı 0 1 2 3 4

24. Diğerlerinin sizi gözlediği ya da hakkınızda 0 1 2 3 4


konuştuğu duygusu

25. Uykuya dalmada güçlük 0 1 2 3 4

26. Yaptığınız şeyler tekrar tekrar doğru mu diye 0 1 2 3 4


kontrol etmek

27. Karar vermede güçlükler 0 1 2 3 4

28. Otobüs, tren, metro gibi umumi vasıtalarla 0 1 2 3 4


seyahatlerden korkmak

29. Nefes darlığı, nefessiz kalmak 0 1 2 3 4

30. Sıcak-soğuk basmaları 0 1 2 3 4

31. Sizi korkuttuğu için bazı eşya, yer yada 0 1 2 3 4


etkinliklerden uzak kalmaya çalışmak

32. Kafanızın “bomboş” kalması 0 1 2 3 4

33. Bedeninizin bazı bölgelerinde uyuşmalar, 0 1 2 3 4


karıncalanmalar

34. Günahlarınız için cezalandırılmanız gerektiği 0 1 2 3 4

35. Gelecekle ilgili umutsuzluk duyguları 0 1 2 3 4

36. Konsantrasyonda (dikkati bir şey üzerinde toplama) 0 1 2 3 4


güçlük/zorlanmak
129

Çok
Hiç fazla

37. Bedeninizin bazı bölgelerinde zayıflık, güçsüzlük 0 1 2 3 4


hissi

38. Kendini gergin ve tedirgin hissetmek 0 1 2 3 4

39. Ölme ve ölüm üzerine düşünceler 0 1 2 3 4

40. Birini dövme, ona zarar verme, yaralama isteği 0 1 2 3 4

41. Bir şeyleri kırma, dökme isteği 0 1 2 3 4

42. Diğerlerinin yanındayken yanlış bir şeyler 0 1 2 3 4


yapmamaya çalışmak

43. Kalabalıklarda rahatsızlık duymak 0 1 2 3 4

44. Bir başka insana hiç yakınlılık duymamak 0 1 2 3 4

45. Dehşet ve panik nöbetleri 0 1 2 3 4

46. Sık sık tartışmaya girmek 0 1 2 3 4

47. Yalnız bırakıldığında/kalındığında sinirli hissetmek 0 1 2 3 4

48. Başarılarınız için diğerlerinden yeterince takdir 0 1 2 3 4


görmemek

49. Yerinde duramayacak kadar kendini tedirgin 0 1 2 3 4


hissetmek

50. Kendini değersiz görmek 0 1 2 3 4

51. Eğer izin verirseniz insanların sizi sömüreceği 0 1 2 3 4


duygusu
130

Çok
Hiç fazla

52. Suçluluk duyguları 0 1 2 3 4

53. Aklınızda bir bozukluk olduğu fikri 0 1 2 3 4


131

EK 2. ÖZNEL İYİ OLUŞ ÖLÇEĞİ

AÇIKLAMA: Bu ölçekte, kişiliğinizin ve yaşamınızın çeşitli yönlerine ilişkin


ifadeler bulunmaktadır. Bu ifadeleri tek tek okuyarak size ne derece uygun olduğuna
karar veriniz. Lütfen, tüm ifadelere boş bırakmadan cevap veriniz.

Yanıtlarınızı aşağıdaki ölçeğe göre değerlendiriniz:

1. Hiç uygun değil 4. Çoğunlukla uygun


2. Biraz uygun 5. Tamamen uygun
3. Orta derecede uygun

Yardımlarınızdan dolayı teşekkür ederim.

1. Yaşamımda zevk alarak yaptığım etkinlik 1 2 3 4 5


sayısı azdır.

2. Genel olarak kendimi neşeli hissediyorum. 1 2 3 4 5

3. Geriye dönüp baktığımda isteklerimin 1 2 3 4 5


çoğunu elde edemediğimi görüyorum.

4. Kişilik özelliklerimden genel olarak 1 2 3 4 5


memnunum.

5. İstediğim nitelikte ve sayıda arkadaşım 1 2 3 4 5


olmamasına üzülüyorum.

6. Günlük yaşamımdaki sorumluluklarımı 1 2 3 4 5


başarıyla yerine getiririm.

7. Ulaşmak istediğim ideallerim var. 1 2 3 4 5

8. İlgi ve yeteneklerime uygun etkinliklerin 1 2 3 4 5


yaşamımdaki yeri istediğim ölçüdedir.

9. Küçük sorunları bile büyütürüm. 1 2 3 4 5


132

1. Hiç uygun değil 4. Çoğunlukla uygun


2. Biraz uygun 5. Tamamen uygun
3. Orta derecede uygun

10. Kendimi genel olarak canlı ve enerjik 1 2 3 4 5


hissederim.

11. Yakın gelecekte yaşamımda güzel 1 2 3 4 5


gelişmeler olacağına inanıyorum.

12. Kişiler arası ilişkilerde sıklıkla hayal kırıklığı 1 2 3 4 5


yaşıyorum.

13. Yaşamıma beni ona bağlayacak anlamlar 1 2 3 4 5


katmakta zorlanıyorum.

14. Umutlarımın gerçekleşeceğine inanıyorum. 1 2 3 4 5

15. Ailemle olan ilişkilerden memnunum. 1 2 3 4 5

16. Genelde hüzünlü ve düşünceliyim. 1 2 3 4 5

17. Kendimi yalnız hissederim. 1 2 3 4 5

18. Amaçlarıma ulaşmak için yeterince kararlı 1 2 3 4 5


davranabilirim.

19. Genel olarak kendimi huzurlu hissediyorum. 1 2 3 4 5

20. Çevremdeki insanların yaşamlarına 1 2 3 4 5


imreniyorum.

21. Amaçlarıma ulaşmak için yeterince kararlı 1 2 3 4 5


davranabilirim.
133

1. Hiç uygun değil 4. Çoğunlukla uygun


2. Biraz uygun 5. Tamamen uygun
3. Orta derecede uygun

22. Yaşamımı genel olarak monoton ve sıkıcı 1 2 3 4 5


buluyorum.

23. Sosyal ilişkilerimdeki girişkenlik yanımdan 1 2 3 4 5


hoşnudum.

24. İç dünyamın zaman geçtikçe zenginleştiğini 1 2 3 4 5


hissediyorum.

25. Tanıdığım insanların çoğundan daha fazla 1 2 3 4 5


sıkıntım var.

26. Yaşamın zorlukları ile baş etme gücüme 1 2 3 4 5


inanıyorum.

27. Sevilen ve güvenilen biri olduğumu 1 2 3 4 5


hissediyorum.

28. Geçmişte yaptığım hatalardan dolayı 1 2 3 4 5


yoğun suçluluk duygusu yaşıyorum.

29. Serbest zamanlarımda zevkle vakit 1 2 3 4 5


geçirecek bir uğraşı bulurum.

30. Yaşamım başarısızlıklarla dolu. 1 2 3 4 5

31. Güçlükler karşısında çabuk pes ederim. 1 2 3 4 5

32. Çevremde ihtiyaç duyduğumda destek 1 2 3 4 5


alabileceğim insanlar var.

33. Sıklıkla ümitsiz ve çökkün hissediyorum. 1 2 3 4 5

34. Okumak ve çalışmak benim için zevkli 1 2 3 4 5


uğraşlardır.

35. İsteklerime ve değerlerime uygun bir hayat 1 2 3 4 5


sürüyorum.
134

1. Hiç uygun değil 4. Çoğunlukla uygun


2. Biraz uygun 5. Tamamen uygun
3. Orta derecede uygun

36. Ailemle olan ilişkilerimde sorunlar 1 2 3 4 5


yaşıyorum.

37. Yaşama iyimser bir açıyla bakabilme 1 2 3 4 5


yönümden memnunum.
135

EK. 3 GENEL SAĞLIK ANKETİ

LÜTFEN BU AÇIKLAMAYI DİKKATLE OKUYUNUZ:

Son birkaç hafta içinde herhangi bir şikayetinizin olup olmadığını, genel olarak
sağlığınızın nasıl olduğunu öğrenmek istiyoruz. Lütfen, soruların tamamını size en
uygun cevabın üstüne ( x ) işareti koyarak cevaplayınız.

Teşekkür ederiz.

SON ZAMANLARDA

Endişeleriniz nedeni ile hayır, hiç her zamanki her çok sık
uykusuzluk çekiyor musunuz? çekmiyorum kadar zamankinden
sık

Kendinizi sürekli zor hayır, his- her zamanki her çok sık
altında hissediyor musunuz? setmiyorum kadar zamankinden
sık

Yaptığınız işe dikkatinizi her her zamanki her her zaman-


verebiliyor musunuz? zamankinden kadar zamankinden kinden çok
iyi kötü kötü

Çevrenizde yararlı bir rol her her zamanki her her zaman-
oynadığınızı düşünüyor zamankinden kadar zamankinden kinden çok
musunuz? çok az daha az

Sorunlarınızla başa her her zamanki her her zaman-


çıkabilmek için kendinizi zamankinden kadar zamankinden kinden çok
yeterli görüyor musunuz? çok az daha az

Karar vermekte güçlük hayır, hiç her zamanki her çok sık
çekiyor musunuz? çekmiyorum kadar zamankinden
sık
136

Karşılaştığınız güçlüklerin hayır, hiç her zamanki her çok sık


üstesinden gelemediğinizi hissetmiyorum kadar zamankinden
hissediyor musunuz? sık

Değişik yönlerden her her zamanki her her zaman-


baktığınızda kendinizi zamankinden kadar zamankinden kinden
mutlu hissediyor musunuz? çok az çok az

Günlük işlerinizden zevk her her zamanki her her zaman-


alabiliyor musunuz? zamankinden kadar zamankinden kinden
çok az çok az

Kendinizi mutsuz ve çökkün hayır, hiç her zamanki her çok sık
hissediyor musunuz? hissetmiyorum kadar zamankinden
çok

Kendinize güveninizde hiç yok her zamanki her çok fazla


azalma var mı? kadar zamankinden
çok

Kendinizi değersiz biri hayır, hiç her zamanki her çok sık
olarak görüyor musunuz? görmüyorum kadar zamankinden
sık
137

EK 4. SOSYOMETRİK STATÜ ÖLÇEĞİ

Öğrencinin Adı- Soyadı: Tarih:


Cinsiyeti: ( ) K ( )E
Okulu:
Sınıfı:

SEVGİLİ GENÇLER

Bu testteki sorular gençlerin kişilik gelişimi ile ilgili bir çalışmada kullanılmak
üzere hazırlanmıştır. Sorulara cevap verirken sınıf içinde en çok ve en az birlikte zaman
geçirmek istediğiniz kişileri düşünün. Test kağıdına yazdığınız isimler gizli tutulacaktır.

Yardımlarınız için teşekkürler.

I. Bu sınıfta birlikte zaman geçirmeyi en çok istediğiniz üç kişinin ismini


aşağıdaki 1, 2 ve 3 rakamlarının karşısındaki boş yerlere lütfen yazınız.
1.----------------------------------------------------
2.----------------------------------------------------
3.----------------------------------------------------

II. Bu sınıfta birlikte zaman geçirmeyi en az istediğiniz üç kişinin ismini


aşağıdaki 1, 2 ve 3 rakamlarının karşısındaki boş yerlere lütfen yazınız.
1.-----------------------------------------------------
2.-----------------------------------------------------
3.-----------------------------------------------------
138

EK 5. AÇIKLAMA

Merhaba Gençler,

Ben İlkay Gurbet SAFÖZ GÜVEN. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde


yüksek lisans öğrencisiyim. Gençlerin kişilik gelişimi konusunda bir tez çalışması
yapmaktayım. Lise yılları akademik yönden başarıların beklendiği, sınav baskısının
fazla olduğu ve bir mesleğe yönelme zorunluğunun olduğu yıllardır. Ergenlik
döneminin kendine has bocalamaları ile lise yıllarındaki beklentilerin fazla olması, siz
gençlerin yaşamında bazı güçlüklerle karşılaşmasına neden olarak farklı sorunlara yol
açabilmektedir.

Araştırma sonucunun bu güçlükleri ortaya çıkararak siz gençlerin daha sağlıklı


adımlarla geleceklerine hazırlanmaları konusunda katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Bu
amaçla, sizlere doldurmanız için bir kitapçık vereceğim. Soru listelerini yanıtlamanız
bir ders saatinizi alacaktır. Sizin sorulara vereceğiniz dürüst ve samimi cevaplarınız
araştırmanın sonucunu doğrudan etkileyecektir. Vereceğiniz yanıtlar sadece araştırma
amacı ile kullanılacak ve gizli kalacaktır. Yapılan bu çalışmanın okulunuzla, yönetici ve
öğretmenlerinizle bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu bir tez çalışmasıdır ve elde edilen
bilgiler sadece araştırma amacı ile kullanılacaktır. Bu nedenle maddeleri cevaplarken
lütfen, olması gerektiğini düşündüğünüz şekilde değil gerçekte size ait olan, sizin
davranışlarınıza uygun olduğunu düşündüğünüz cevapları işaretleyiniz. Lütfen
maddeleri atlamayınız. Her bir maddeyi cevaplandırınız. Araştırma sonucunda elde
edeceğimiz verileri, istediğiniz takdirde sizlerle paylaşacağız.

Yardımlarınız için teşekkür ederim.


139

ÖZGEÇMİŞ

KİŞİSEL BİLGİLER

Adı- Soyadı: İlkay Gurbet SAFÖZ GÜVEN


Doğum Tarihi: 25/12/1974
Doğum Yeri: Gölbaşı
İş Adresi: Mersin Fen Lisesi
Gündoğdu Mah. Çiftçiler Cad.
57103 Sokak No:7
MERSİN
Telefon: 0- 505- 3148792
e- mail: igsafozguven@gmail.com

ÖĞRENİM DURUMU

Yüksek Lisans : (2008- 2004) Çukurova Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,


Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı, Adana
Lisans : (1995-1991) Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi
Eğitim Bilimleri Bölümü Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik
Ana Bilim Dalı, İzmir
Lise : (1991-1988) Gölbaşı Lisesi, Adıyaman
Ortaokul : (1988-1985) Gölbaşı Ortaokulu, Adıyaman
İlkokul : (1985-1980) Gazi İlkokulu, Gölbaşı, Adıyaman

İŞ DENEYİMİ

Aralık 2004- Mersin Fen Lisesi


Psikolojik Danışman

Temmuz- Aralık 2004 Adana Tahsilli İlköğretim Okulu


Psikolojik Danışman
140

2001-2004 Tekirdağ Çerkezköy N. Narin İlköğretim Okulu


Psikolojik Danışman

1998-2001 Giresun Cumhuriyet İlköğretim Okulu


Psikolojik Danışman

1995-1998 Bayburt Rehberlik ve Araştırma Merkezi


Psikolojik Danışman

You might also like