You are on page 1of 5

Sosyalistler safları ayırıyor

Ömer Laçiner: Söyleyecek sözü olmayanların yumurta atmaya başladı. Artık bu partiler miadını
doldurdu, gericileşiyor... Metin Çulhaoğlu: Bir papağana demokrasi demeyi öğretirseniz ondan her
şey olur ama Marksist olmaz.

Kendi tarihi aynı zamanda bir bölünmeler tarihi olan sosyalist sol hiçbir dönem eylemde ve söylemde
bu denli keskin bir kamplaşma yaşamadı. Ergenekon ve son olarak referandum bir süredir devam
eden ayrışmayı netleştirdi. İthamlar ağır. ‘Hayırcılar’ askerin yanında saf tutmakla, ‘evetçiler’ iktidar
yandaşlığıyla suçlanıyor. Radikal, bu kamplaşmanın ana aktörlerine bölünmenin nedenini, birbirlerine
yönelik ithamlara yanıtlarını sordu.

Laçiner: Geleneksel sol hareketler gerici yapılara dönüşüyor

Referandum sonrasında ayrışmayı en net ifade eden Birikim dergisi oldu. Eylül sayısında yayın
yönetmeni Ömer Laçiner, sosyalist sol parti ve yapıların artık miadını doldurduğunu, bu cenahla
yollarını tamamen ayırdıklarını ilan etti. Laçiner hem bu ayrılık manifestosunun nedenini anlattı hem
de eleştirilere yanıt verdi:

Solun ‘kutsal aile’sinden ayrıldığınızı ilan ettiniz. Bu denli açık bir ilana neden gerek duydunuz?

Sosyalizmin bildik tanım tasarım ve pratiklerinde çok ciddi sorunlarımız var. Bunun bunalımını
yaşıyoruz. Bir benzetmeyle anlatmaya çalışayım: Bir vücutta ard arda arazlar ortaya çıkıyor;
terleme,çıbanlar, solunum rahatsızlığı,baş dönmesi vs. Bunları ayrı ayrı, tek tek tedaviye çalışıyoruz,
olmuyor, yenileri çıkıyor ve bu arada da bünye zayıflıyor durmadan. Bu durumda; ya, ne yapalım
böyle devam edeceğiz dersiniz ki geleneksel solun tutumu bu; ya da bu yüzeye vuran arazlar hayati
organlarımızda veya genetiğimizde bir bozulmanın, sapmanın sonuçları olmasın diye sorup
bunuaraştırmaya asıl sebebi tespite yönelirsiniz ki bizim de tutumumuz budur. Temeldeki fark, ayrılık
böyle özetlenebilir.

Marx’ı anlamadılar

Yani ortada sadece pratik değil Marksizmin kavranışından dolayı bir ayrım var diyorsunuz?

Sosyalizm bir insani tercihtir. İdealdir. Kaynağı ve ekseni eşitlik olan bir arayıştır. Yoksulluk, ezilen ve
aşağılananlar vs. vicdanı titretir bu durum. Marx bu durumun kaynağının mülkiyet tarzında yani
hukuk ve devlette değil bizzat üretim tarzında olduğuna işaret ederek yepyeni bir ufuk açtı. Oysa
geleneksel sosyalizm buradaki üretim tarzı dönüşümü vurgusunun yerine yine mülkiyet tarzı
değişimini koyarak bu ufku kararttı, kapattı. İşçiye yönelik politikanın özü, ücret filan değildir.
Onlardan esirgenen insani gelişimin olanaklarını yeniden kazanmalarıdır. Biz bütün bunları göz önüne
alarak işçi sınıfına odaklı olmayan ama onun gerçek kurtuluş imkânlarını da asla ihmal etmeyip
vurgulayan bir sosyalizm önerdiğimizde; geleneksel kafa sahipleri işçi sınıfını boş veriyorsunuz diye
yaygara ediyorlar. Duyan da bunların fabrikalarda ömür tükettiğini sanır. Oysa yıllardır,
yaptıkları.yapabildikleri ortada. Ne oldu? Kaç işçiyi örgütleyebilmişler ki?

Tartışmalarda hakaretler dikkat çekici. Belki daha önce de yaşanıyordu ama bu kez kol kırılıp yen
içinde kalmıyor.

Birikim’in adı ‘sosyalist kültür dergisi’ olarak şaka diye konulmadı. Sosyalizm bir kültürdür. Dilin,
iddian, yaşam biçimin buna göre şekillenir. Yaratıcılığa işaret eder. Bu yaratıcılığın, emek harcamanın,
öğrenmenin, anlamanın her daim yeniden üretilmesi gerekir. Ama bakın bizi eleştirenlerin üslubuna,
yaklaşımına. Sol içi tartışma kültürü yerlerde sürünüyor. Dergide bir eleştiri yazısı yazıyorsunuz, buna
cevap “sifonu çekmeyi unuttuk” oluyor. Ne düzeysizliktir bu? Yazdığın şeye, söylediğin söze yanıt
veremeyecek düzeydeler. İddia taşımıyorlar ki, söyleyecek sözleri olsun.

Peki sosyalist sol cephede bundan sonraki süreçte neler olur?

Geleneksel yapılar miadını çoktan doldurdu. Şimdi en acı şekilde duvara tosladılar. Hatta kolaylıkla
bildiğimiz, karşı olduğumuz gerici yapılara doğru hızla ilerliyorlar. Bakın anayasa referandumundan
önce yapılan basın açıklamasında Adalet Ağaoğlu’na yumurta attılar. Bu nasıl bir politikadır. Gücünün
yettiğini düşündüğün, arkasında bir güç olmayan insana saldırmak kolay. Referandumda ‘evet’
dediler diye DSİP’in toplantısını bastılar. Burjuvaziye, hükümete hiç mi lafın kalmadı. Bu sadece
gençlerin heyecanı olarak geçiştirilemez.

Birikim Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner

1966’da Kara Harp Okulu´ndan mezun oldu. 1971’de örgüte katıldığı gerekçesiyle ordudan
uzaklaştırıldı, üç yıl hapis yattı. 1975’te Murat Belge ile birlikte Birikim’i yayımlamaya başladı. 12 Eylül
darbesinden sonra yurtdışına çıkarak bir süre Fransa’da yaşadı. 1989’da Türkiye’ye dönerek yeniden
Birikim’in yayın yönetmenliğini üstlendi. Aktüel ve kuramsal konulara dair çok sayıda kitabı
bulunuyor.

Laçiner’in sosyalizmle aşkı zaten tek taraflıydı

Sosyalist solda ayrışma yaşandığı, referandumun bir milat olduğu fikrine katılıyor musunuz? Sosyalist
sol bir çıkmazda mı?

Sosyalist solda bir ‘bölünme’ değil, ayrışma söz konusudur. Bu, kimsenin “canım o kadar da olur” diye
es geçemeyeceği, köklü bir ayrışmadır. Bence referandum milat demek doğru olmaz. Çünkü
bugünden bakıldığında ayrışma ana hatlarıyla 20 yıllık bir geçmişe sahiptir. Thomas Carlyle’ın bir sözü
vardır, “Eğer bir papağana ‘arz’ ve ‘talep’ demesini öğretirseniz karşınızda bir iktisatçı bulursunuz”
der.
‘Demokrasi’ ve ‘sivil toplum’ lafları öğretilen bir papağan ise belki her şey olabilir, ama Marksist
olamaz. Bana göre bugün sosyalist sol, ana tespitleri, temel mücadele hattı açısından ‘çıkmazda’
değildir; ancak toplumsallaşma, siyasal ağırlık kazanma açısından bir eşiğe dayandığı ortadadır.

Referandumda ‘hayırcı’ solcular askerin ardında saf tutmakla, ‘evetçiler’ iktidar yandaşlığıyla
suçlandı. Neden bu denli sert tanımlamalar oldu?

Karşılıklı suçlamalar ve tartışmaların ’sertliği’ nedeniyle tarafların birbirlerine eşit ölçüde haksızlık
ettikleri gibi bir düşüncede değilim. Salim kafayla bakan herkes şunu kabul edecektir: Taraflardan
biri, yaşanan süreci ve AKP’nin çizgisini, ülkeyi demokratikleştirecek, geleneksel bürokrasi
egemenliğini kıracak adımlar olarak tanımlamıştır. Peki, karşı taraf, daha somut söylenirse ÖDP,
EMEP, Halkevleri ve TKP, ‘asker yandaşlığı’ olarak nitelenebilecek ne yapmıştır? Bunu gösteren, ima
eden veya bunun çıkarsanabileceği tek bir örnek gösterilebilir mi? “Evet” veya “yetmez ama evet”
diyenlerin siyasi psikolojisini tahmin edebiliyorum; AKP’nin operasyonuna alet oldukları halde,
muhtemelen kendilerini siyasette özne konumuna gelmiş sayıyorlardır: Nallanan bir at gören
kurbağa, bacağını kaldırıp nalbanda “Beni de nalla” demiş; biraz buna benziyor.

Fare dağa küsmüş

Laçiner sol ailesinden ayrılıyoruz dedi. Bu ilana ne diyorsunuz?

Birinci tespit, bence Birikim çevresi hiçbir dönemde sosyalist solun sorunu olmamış, ama sosyalist sol
bu çevrenin hep sorunu olmuştur. Ortada tek taraflı bir ‘aşk’vardır; Birikim dergisi, hep belirli bir
hareketin ‘beyni’ olmak istemiş, aradığı itibarı bulamayınca da küsmüş hatta öfke saçmıştır. Oysa
kendi tarihinin hiçbir döneminde öyle Birikim’i isteyen doktorlar, mühendisler olmamıştır. Taliplinin
bu tek taraflı aşktan bir sonuç çıkmayacağını sonunda anladığını ve kendince “ne haliniz varsa görün”
noktasına geldiğini düşünüyorum. Hani dağ dağa küsmüş de… Son on yılda Birikim, ‘ekonomi
politikten’, nesnelliklerden, zorunluluklardan, özetle işin ‘determinizm’ yanından arınmış bir
‘Marksizm’ yorumunu zorlamıştır. Bu, ciddi bir sorundur; Birikim sol ailesinden bu temelde ayrılmışsa
iyi etmiştir.

Sol yazarlara karşı yumurta atanlar faşistlikle suçlandı.

Bir kere, öyle olur olmaz her şeye ‘faşist’ etiketi takılmasına karşıyım. Yumurta atma gibi olayları
gereksiz, yakışıksız bulanlar olabilir. Keşke tarihte faşizmin her saldırısı yumurta atmanın ötesine
geçmemiş olsaydı. Elbette, daha yerinde olan bu kişilerin düşünceleri neyse bunları çürütmektir.
Gelgelelim, meselenin bir de öbür yanı var: Eğer bir taraf, siz neyi savunursanız savunun
‘Ergenekonculuk’, ‘darbecilik’ ‘stigmatizasyonuna’ başvuruyorsa, bu “ben tartışmayacağım,
damgalayacağım” deklarasyonudur. Dikkat edilirse “stigmatizasyon” dedim: Bir kesimi aşağılayıcı ve
lanetleyici biçimde etiketlemek demektir. ‘AKP yandaşlığı’, doğru yanlış, siyasal bir eleştiridir ve
delilleri vardır; ‘faşistlik’, ‘darbecilik’ vb ise karinesi de olmadığından düpedüz stigmatizasyondur. Hak
etmişler demiyorum ama stigmatizasyondan vazgeçseniz iyi olur diyorum.
Araştırmacı-yazar Metin Çulhaoğlu

1970’te ODTÜ Ekonomi-İstatistik Bölümü’nden mezun oldu. ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü’nde
yöneticilik yaptı. TİP’te görev aldı. 1983–1986 arasında cezaevinde kaldı. 1986’da Gelenek
kollektifinin kuruluşunda yer aldı. Bu hareket daha sonra partileşerek Sosyalist Türkiye Partisi’ni
kurdu. 1993’te partiden ayrıldı ve Sosyalist Politika dergisini çıkarmaya başladı. Sırasıyla BSP ve
ÖDP’nin kuruluşlarında bulundu. 2001’de Sosyalist Politika grubuyla ÖDP’den ayrılıp TKP’ye katıldı.

Bölünmenin aktörleri kimler?

Birikim çevresi, Ufuk Uras’ın öncülük ettiği EDP, yarılmayı ‘hayırlı’ bulanlardan. Onlara göre,
Kemalizm’in etkisindeki sol duvara tosladı. Bu süreç sol için bir ‘arınma’ dönemi gibi.

DSİP, Roni Marguiles, Nabi Yağcı gibi isimler hem AKP’ye ılımlı bakıyor hem de geleneksel sola
eleştirileri daha sert. Onlara göre, geleneksel yapılar milliyetçiliğe kayıyor.

ÖDP’nin "gericilik vurgusunun ön planda olduğu ve bölünmeyi de bu eksende gördüğü" eleştirisi


yapılıyor. Atılacak bazı adımların zor da olsa CHP’yi sosyalistlerle birleştirebileceğini düşünüyor.

Halkevleri eylemleriyle ön planda. Yumurta olaylarında adı en çok anılan kesim. AKP’ye destek
verdiklerini düşündükleri aydınlara karşı tutumları keskin.

TKP'nin "ulusalcı blokun baş aktörü olduğu ve Kürt siyasetine mesafeli durduğu", Ergenekon
operasyonu dönemindeki eylemleri nedeniyle de milliyetçilik suçlamaları yapılıyor.

EMEP, 68’in geleneğini en fazla taşıyan parti. Kürt siyasetine desteği büyük. 28 Şubat’a tutumu,
türbana bakışı İslamcı hareketlerin sempatisini toplamıştı.

Sungur Savran’ın partisi Devrimci İşçi Partisi (DİP), Ezilenlerin Sosyalist Platformu (ESP) ve birçok sol
dergi çevresi referandumda boykot cephesinde yer aldı.

You might also like