Professional Documents
Culture Documents
Amip-öğrenemez
Volvoks-öğrenemez
Önü, arkası, yanları olmayan sadece üstü ve altı olan, dört farklı hücre tipiyle
temsil edilen birkaç bin hücreden oluşmuş, çok hücrelilere geçişin bilinen en ilkel
atası. Placozoa alemi (bazılarına göre, takım, bazılarına göre sadece familya). Tek
bir türü biliniyor: Trichoplax adhaerens
Merkezi sinir sistemi (özellikle beyin) nasıl bir gelişim süreci ile
ortaya çıktı? Tat ve koku verici moleküllerle en çok karşı karşıya gelen
ön kısım ve özellikle yutak bölgesinin üst kısmında bulunan ektodermik
kökenli almaçlar, gittikçe sayılarını artırarak ve bir araya toplanarak, bir
anlamda yoğunlaşarak, her biri birkaç sinir hücresinden oluşmuş, birkaç
gangliyona dönüşmüştür. Bu gangliyonlar arasında eşgüdümü sağlayan
sinir uzantıları da evrimleşince, ilk beyin oluşumu ortaya çıkmış oldu.
Bugünkü gelişmiş beyinlerdeki kokuyu, tadı, görmeyi, sesi, vs algılayan
merkezler bir zamanların ilkin gangliyonları olarak işlev görüyorlardı.
Planaryanın birkaç gangliyondan, birkaç on nörondan oluşan beyni, kural
olarak 100 milyar nöron bulunduran insan beyni ile benzer şekilde çalışır.
Ancak, bu, bir türe ait her bireyin kalıtsal yetenekleri bakımından
aynı kalıptan çıktığı anlamına da gelmez. Çünkü bundan yaklaşık 1.5
milyar yıl önce ortaya çıkan mayoz bölünme (ondan önce canlıların
çoğalması bir çeşit mitoz bölünme ile sağlanıyordu), aynı anadan
babadan bile olsa, oluşan yavruların olağanüstü çeşitlenmesine neden
olmuştur. Daha önceki bölünmelerde yavrular özellikleri bakımından
hemen hemen neredeyse anasının bire bir benzeri olurken, Kambriyen
Patlaması olarak bilinen bu evrimsel devrim nedeniyle, aynı türe hatta
aynı ana babaya ait yavrular bile birbirlerinden farklı olan özelliklerle
dünyaya ayak basmaya başlamışlardır. Sadece mayoz bölünme
mekanizmasıyla üreyen bir insanda bir ana ve babadan ancak 70 küsur
trilyon yavru meydana gelirse kalıtsal özellikleri bakımından onların
içinde sadece ikisi birbirine benzeyebilir.
14
Mayoz bölünme bireyler arasında çok yüksek kalıtsal çeşitlenmeye neden oluyor. Bu
nedenle hiçbir birey bir diğerine benzemiyor. Bir ana-babadan bu yolla 70 trilyon çeşit
çocuk olabilir.
15
Bunun yorumu için fazla bir şey söylemeye gerek yoktur. Bir
çocuğun ana karnında kalıtsal yapısının izin verdiği en uygun şekilde
gelişebilmesi için, beslenmenin etkili olması kaçınılmazdır. Yeterince
protein, mineral, vitamin ve diğer besleyici maddeler alınmadığı
durumlarda ve özellikle kirlenmiş hava ortamlarında embriyonik
gelişmesini tamamlayan bir ceninin, diğer yapıları gibi, merkezi sinir
16
Sinapslaşma oranı bir bireyin düşünme alt yapısını oluşturan önemli bir oluşumdur.
Beyindeki bilgi yollarının belirli bir yaşa kadar (bu kişiden kişiye biraz da
olsa değişebilir) işleyebilecek şekilde kalması (biz buna kabaca 0 -7 yaş
diyelim), o yaşa kadar kullanılmadığı takdirde geriye dönüşü olmayan bir
şekilde kapanması, bir binadaki koridorlar ve çarpma kapılar gibidir. Eğer bir
binada bu koridorlar ve kapılar, binanın yapımı biter bitmez kullanılıyorsa,
bilgi yolları açık kalır ve her kullanıldığında biraz daha rahat çalışır.
Alışkanlıklarımız ve her gün yaptığımız işlerde beynimizi fazla kullanmadan
ve zorlanmadan yapmamız, oluşturulan yolun güzergâhı ile ilgilidir. Günlük
yaşamda biz bunun için “pratik kazanmış” terimini kullanırız. Eğer
kullanılmaz ise, zamanla kapılar tutukluk yapmaya başlar ve sonuçta bir
daha açılmaz. Böyle bir kişi beyin kapasitesi yüksek olsa dahi, ancak belirli
koridorları kullandığı için zamanla tek boyutlu insana dönüşür. Ana kapıdan
girer, sadece çalışma odasına kadar giden yolu öğrenebilir. Diğer koridorlar
artık kapanmıştır.
eğitimi almış bir kişi, düşünme ve araştırma gereğini duymaz; çünkü daha
önce öğretilmiş yol, onun için enerji kullanmadan, kestirmeden gideceği yol
olmuştur. Tekdüze yaşayan ve beynini zorlatmak gereğini duymayan
insanlar için özünde kullanışlı bir stratejidir. Ancak yeni durumlar karşısında
çözüm bulmada yetersiz kalırlar. Eğer eğitim alması gereken yaşlarda
merak ve neden-sonuç ilişkisiyle zorlatılan bir beyin olsaydı, karşılaştığı yeni
durumları, hala işler tuttuğu bilgi yolları ile çok daha fazla merkeze (beyin
çekirdeğine) danışarak yorumlayabilecekti; yani doğruyu bulma şansını
yükseltecekti. Ayrıca peptit sentezleme mekanizmasını istim üzerinde
tuttuğu için öğrenme yeteneği yüksek kalacaktı; öğrendiklerini de belleğinde
daha etkili bir şekilde tutabilecekti. “Benim aklım bu karışık işlere ermez”
demeyecekti.
İnsanda 32.000 kadar genin olduğu saptandı. Fakat bunların bir kısmı
bazı düzenlemeler için, bir kısmı geçmişin bir kalıntısı olarak korunur, bir
kısmı da uygun uyarı bulunmadığı için sadece bir ham bilgi olarak bir tarafta
saklanır ve yaklaşık 6.000 kadarı da insanı insan yapan özelliklerin ortaya
çıkması için aktif olarak kullanılır. Bu sonuncu pakette bulunan genlerin de
bir kısmı ancak uygun uyarılarla işler hale getirilebilir. İşte bu sonuncu
gruptaki genlerin yapısının ve uyarılma biçiminin bilinmesi, yeteneklerin
geliştirilmesi açısından son derece önemlidir. Bunun için elimizde
hayvanlara dayalı birçok deney ve gözlem vardır. Örneğin cennetkuşlarının
erkekleri, bir ağacın başına çıkıp iki ay süreyle ötmedikleri durumlarda,
çevredeki dişilerin yumurta yapma hormonları salgılanmaz. Bir maymun
kolonisinde, kuvvetli (lider) erkek ortadan kalkmadığı sürece, genç
maymunların testisleri kırmızılaşmaz ve erkeklik duyuları gelişmez; hatta
eşcinsel ilişkilere eğilimleri artar. Yani birçok genin işlerlik kazanması,
görsel, duyusal ya da eğitsel yollardan sağlanabilir.
Paradisaea
34
Bir önceki başlıkta değinildiği gibi, genç bir erkek maymuna, güçlü ve lider
konumundaki bir erkek tarafından dişi muamelesi yapıldığında, bu erkeğin
eşcinsel davranışlar göstermeye başladığı görülür. Birçok canlı grubunda,
güçlü erkek modeli yanında, zayıf (ya da gelişmekte olan genç) erkeklerin
dişi davranışlarına kaydığı birçok deneyle sabittir. Bu nedenle çok güçlü
baba modellerinin bulunduğu aile tiplerinde, karşı cinsin davranışlarına
eğilimli erkek çocukların ortaya çıkma olasılığı artar. Bu tip gelişimler bir tür
zorlamayla ortaya çıktığı için, uygun bir gözlemci tarafından zamanında
farkına varılabilir ve gerekli önlemler alınabilir.
Fakat bir dizi yönlendirme tarzı daha vardır ki, bunun saptanması, bazı
durumlarda (kişinin kalıtsal eğilimleriyle de yakından ilgili olabilir)
olanaksızdır. Bu da şu ya da bu şekilde gelişim evresinde, saklı kalması
gereken genlerin işlerlik kazanmasını sağlayabilecek; ama en önemlisi beyin
formatlanması sırasında (çoğunlukla 7 yaşına, en geç ergenlik çağına
kadar) erkek ya da dişi davranışını ortaya çıkarması gereken beyin
traktlarının (bilgi ve davranış yollarının) dişilere ya da erkeklere özgü yapıda
gelişmesine neden olabilecek uyarıların [buna davranış biliminde model
(örüntü) denir] kişilik (burada beyin formatlanması) oluşmadan önce
verilmesidir. Bu modellerin ya da simgelerin ne olduğunun saptanması, işte,
vermeye çalıştığımız özel kişilik kazandırma yöntemlerinin, bir anlamda
eğitimin en önemli konusu olmalıdır. Bu uyarıların ya da simgelerin niteliği
konusunda, biyoloji bilgisini de katarak, bugüne kadar toplumda yapılan
gözlemlerin bir kısmını tartışmaya açmak gerekli olabilir:
Yaşamı rezillikler ile örülü, ahlak kavramının “A”sını taşımayan, ses telinin
özelliğinden ya da vücudunun estetiğinden öte hiçbir özelliği olmayan
insanları sanatkâr olarak tanımlayarak, işi gücü bırakıp akşam sabah onların
yaptıklarını renkli basından izlemeyi kültürel faaliyet sanıyor. Takımlardaki
oyuncuların özel yaşantılarını en ince ayrıntısına kadar öğrenip, pazartesi ilk
yaptığı iş, bu sporcuları konuşmak olan kesim sporla ilgilendiğini sanıyor.
Türkiye’de 3G olarak bilinen görüntülü cep telefonu alanların sayısı iki hafta
içinde aynı nüfus büyüklüğüne sahip ve yıllık geliri bizim 12 katımız olan
İngiltere’nin bir yıllık sayısına ulaşıyor. Acından ölen Erzincanlı hemşerim bu
telefonu kullanmakla kendini teknoloji dünyasının yetkili bir üyesi sanıyor.
Özenti, bir toplumun kokuşma derecesini belirtir. Ne yazık ki gençlerimizin
büyük bir kısmı bu girdaba düşmüş durumda.
(deprem de, sel de, rüzgâr da). Tanrıya inanmayla, inanmamayla, kaderle,
kısmetle, günahla, sevapla hiçbir ilgisi yoktur. İnsanlar dünyada henüz
evrimleşmeden, bu kavramlar olmadığı zamanlarda da farklı bölgelerde
benzer doğa olayları görülmüştür. Aslında felaket sizin geleceğinizi,
mucizelere, aptallıklarınızı kadere-kısmete bağlamış olmanızdır. Felaket,
sizin kaderci, kısmetçi bir eğitimle (özellikle 1980 yılından sonra), fırsat
bulduğunda her türlü suçu işleyebilecek, yaptığı hatalardan ders almayacak
gençler yetiştirmenizdir. Bir insan ya da toplum, kendinin neden olduğu suçu
ya da hatayı, üstü kapalı bir biçimde tanrısına çıkarma alışkanlığını
kazanmış ise, o insanın ya da toplumun artık ıslah olması mümkün değildir.
Bütün bunlar doğru yapılmış olsa dahi yaratıcı ve çağdaş bir kuşak
yetiştirebilmek için öncelikle eğitimdeki mantığın kavranması gerekiyor:
Eğitimde şu cümleyi kullanamayız: “Bunun nedenini biz insanlar
bilemeyiz”. Bir çocuk evrende ilk olarak her şeyin bir nedeni olduğunu, o
nedenin bugün çözülememiş olsak bile yarın mutlaka çözüleceğine; hatta
bunu kendisinin yapması gerektiğine inandırılması gerekir. Bu nedenle
sorulan her soruya şu ya da bu şekilde özellikle, matematik, fizik, kimya
ve biyoloji bilimlerinin ilkeleri ile uyuşacak açıklamalar (özünde doğru
olsun ya da olmasın) getirilmelidir. Bir gün bunu insanoğulları ya da
bizim geleneksel anlatımımız ile Avrupalılar ya da Amerikalılar bulur gibi,
hem kendi öz güvenimizi yitirecek hem de araştırma ruhundan soğutacak
ifadeleri hiç kullanmamız gerekir. Hatta merak ettiği şimdilik çözümsüz bir
konu varsa, bunu sen bulacaksın gibi bir yönlendirme ya da
görevlendirme ile bu çocuğu en az bir konuda merak sahibi yapabiliriz.
Merak duygusu aşılanmayan bir çocuğun yaratıcı olması rastlantılara
kalır. Dogmanın pençesine düşürülen çocuğun yaratıcı olması,
yeniliklere açık olması ve bir düşünceyi değişik yönleriyle
yorumlayabilmesi ise hayaldir.
Yukarıdaki resim bize çok açık bir görüntü veriyor. İnsanı diğer
canlılardan farklı kılan iki özelliğine beyinde ayrılan hacim diğer
45
Dünyada başka bir liderin bugüne kadar taşımadığı bir sıfatı taşıyan
Soğuk kış gecesinde ateş yakmayı öğret, belki büyüdüğünde bir gece sevgilisine
ateş yakar ve belki binlerce yıldızın altında birbirlerine sarılırlar, bunu öğretmemiş
diğer sevgililerin aksine...
52
Şartlar çok zor olsa da yalan söylememesi gerektiğini öğret ona. Kazandığı elli
milyonun piyangodan çıkan beş yüz milyardan çok daha keyifli olduğunu öğret. Alın
terine saygıyı öğret ona.
Aşk acısı çekmenin hiç âşık olmamaktan daha güzel bir duygu olduğunu öğret.
Kendi doğruları üzerinden kimsenin onu yargılamasına izin vermemesi gerektiğini
öğret, başkalarını da kendi doğruları üzerinden yargılamamayı... Bunun başkalarını
dinlememek olduğunu değil, söylenenleri kendi eleğinden geçirmesi gerektiğini öğret.
Kendi fikirlerine inanmanın güzelliklerini anlat. Hayatı sorgulamayı öğret ona...
Bilginin en büyük güç olduğunu öğret. Yapabilirse bunu en büyük fiyata satmasını,
ama kalbini ve ruhunu kendisine saklaması gerektiğini öğret. Haklı olduğu konuda
sonuna kadar diretmesini öğret ve haklıyken dik durmasını.
Sevdiğinde ise 'seni seviyorum' diyebilmeyi öğret ona. Bir kot pantolon ve tişörtle
üniversiteyi bitirmeyi öğret ona. Temiz kokmasını...
İşlerin hiçbir zaman bitmediğini söyle ona, en yoğun zamanda bile kendine vakit
ayırması gerektiğini öğret... Ama en çok da kendini sevmesini öğret... Kendini
sevmezse kimsenin onu sevmeyeceğini... Kendine çiçek almazsa kimseden çiçek
beklememesi gerektiğini... Kendine özenli yemekler yapıp sofralar kurmazsa
kimsenin onun için yemek hazırlamayacağını... Hayatta her şeyden çok kendisinin
önemli olduğunu öğret ona...
53
Sunuş Yazısı
Sevgili Kardeşlerim
Ahtapotun sekiz kolu vardır, birini kesseniz öbürsü size sarılır. Onu bir
defada yok etmenin tek yolu, iki gözün arasındaki gangliyona zıpkını
saplamaktır (hiçbir ahtapotun ölümünü onaylamıyorum, bu bir örnektir).
Eğitimdeki çıkmazın odak noktasını öğrenmek istiyorsanız, bu yazıyı
okumaya çalışın.
Saygılarımla