Professional Documents
Culture Documents
Türk ekonomisinin 1980'li yıllardan sonra dışa açılması işletme yöneticilerini gelişmiş
teknolojileri uygulama sorunundan öte yeni yönetim anlayış ve politikalarını uygulayarak
uluslararası rekabette başarılı olma zorunluluğuyla karşı karşıya bırakmıştır.
İnsan doğası biraz da uzun yıllar içinde gelişerek olgunlaşan toplumsal kültürün
ürünüdür. Kültürün bireylerin kişilik yapıları üzerindeki etkisi pek çok araştırmacıya konu
olmuştur. Örneğin Mc. Clelland, toplum bireylerini "başarıya yönelten kültürler ve
yöneltmeyen kültürler" şeklinde bir sınıflama yaparak, gelişmiş ülkelerin kalkınmasında
kültürel faktörleri ön plana çıkarmıştır.
1. Yalın davranış biçimlerine göre yönetici kişiliği, (Tip-A, Tip-B, içe dönük,
dışa dönük, saldırgan, sakin)
2. Duygusal istikrarlılık düzeyine göre yönetici kişiliği (alıngan, sert,
nevrotik, psikotik)
3. Görev anlayışı ve ilişki eğilimlerine göre yönetici kişiliği, (Demokratik-
Otokratik; göreve-insana yönelik; bürokrat-liberal yönetici kişilik) (1).
Türk yöneticilerinin kişilik yapıları konusunda, kapsamlı ve çok yönlü bir araştırma
yapılmamıştır. Bu konuda yazılan makale ve ondan bilimsel çalışmalar daha çok gözlem
tekniği ile elde edilen verilere dayanır. Bu konudaki en büyük yetersizlik temelde "kişilik"
olgusunun birkaç faktörle açıklanamayacak kadar karmaşık, çok boyutlu ve değişken bir
niteliğe sahip olmasıdır. Öte yandan kişilik değerlemelerini kültürel koşullanma, önyargı
ve beklentilerden bütünüyle bağımsız bir biçimde ele almak oldukça zordur. Burada, Türk
yöneticilerinin kişilik özellikleri ele alınırken yabancı bilim adamları ve Türk bilim
adamlarının görüşlerine başvurulacaktır. Bu konudaki görüşlerin birbirini teyit etmesi
veya çatışması kişiliğimize ilişkin görüşlerin açıklığa kavuşması konusunda yeni yollar
açabilir.
Özellikle ABD'den çeşitli alanlardan bilim adamları Türkiye'de bulundukları belli süreler
içinde Türk Kamu Yöneticilerini gözleme firsatı bulmuşlar ve bu gözlemlerini değişik dergi
ve kitaplarda yayınlamışlardır. Bunların başında da 1961-65 yılları arasında Ankara'daki
Milletlerarası Kalkınma Örgütünde (AID) Kamu Yönetimi Danışmanı olarak görev yapan
ve bu sürenin önemli bir kısmını Devlet Personel Dairesinde geçiren Dr. Richard
Podol'dur. Diğer bilim adamları ise ve Mathews, Burling, Caldwell, Smith, Stevens ve
Cohri dur.
1 - R. Podol'un Görüşleri.
Podol, Türk yöneticisini tanımak için, onun yetiştiği ortamı tanımak larla gerektiğini ileri
sürmüş ve Türk toplumunu geçmiş-gelecek mücadelesi içinde kıvranan birçok fertleriyle
yeni ve eski arasında bölünmüş bir etken toplum olarak tanımlamıştır(2) .
Podol'un bu konudaki görüşleri aşağıdaki gibidir: "Türkiye'de Batıcılık, yönetici sınıf içinde
Atatürk Devrine kadar egemenliğini kuramamıştır. Bugünün modern düşünüşlü Türkleri
ancak bir ya da iki kuşaktan beri Batıcıdırlar." 1950 tecrübesinin de gösterdiği gibi "geriye
dönüş" tehlikesi hala mevcuttur. Türk toplumu geçmişte, dinde, siyasette, ailede özet
olarak her alanda otokratik bir toplum hayatı sürdürmüştür. Türklerin savaşçı ve çiftçi bir
millet olduklarını unutmamak gerekir.
Bu bulgular, kişiliğin oluşmasına katkı sağlayan aile faktörü hakkında bazı ipuçları verici
niteliktedir. Eğer bu yorum o yıllardaki gerçek resmi yansıtıyorsa, Türk kamu
yöneticilerindeki otoriter ve merkeziyetçi kişilik yapısının, sınırlı toplumsal alanda yer alan
seçkinler tabakasının anlayış ve değerlerinin kişiliğe yansıması sonucu geliştiği
söylenebilir. Nitekım N.Roos, C.H. Dodd'un yaptığı araştırmaya dayanarak, çağdaş Türk
yöneticilerinin yaklaşık yarısının babalarınınn İmparatorluktan Cumhuriyete geçiş
sırasında devlet hizmetinde bulunduklarını bugünkü yöneticiler elitinin yaklaşık olarak 1/3
ünün imparatorluk döneminde hizmet ettiklerini vurgulamıştır(6) .
Burling 1963-64 yılları arasında Orta Doğu Teknik Lİniversitesinde ziyaretçi öğretim üyesi
olarak bulunmuştur. "Patterns of Change" isimli makalesinde Amerikan AİD kurulunda
yer alan diğer bilim adamlarıyla bürokraside yer alan bireylerin kültürel ve sosyal
değerlerinin değiştirilmesi konusunu tartışmıştır.
Yazar, değişimin acı veren ve fedekarlık isteyen bir olay olduğunu savunur. Türkiye'de
bulunduğu bir yıl içinde, Türklerin çeşitli kültürel özelliklerini öğrendiğini fakat bunları
anlamlı sosyo-ekonomik bir bütün haline getirmekte güçlük çektiğini söyler. Türkiye'de
stratejik açıdan bireylerin tutumlarını değiştirmek yerine kuramsal değişmeye gitmenin
daha doğru olacağını belirtir. Ancak, kurumsal ve tutumsal değişmenin karşılıklı ilişki
içinde olduğunu, sözkonusu karşılıklı bağımlılığın sonuçta tutumsal değişikliği yaratacağını
ileri sürer.
Yazara göre, son dönem Osmanlı tutum ve değerleri bugün (1955) modern yönetim
uygulamalarında da hala etkisini göstermektedir. "Türk yöneticileri güçlü ve zayıf
yönlerini tarihten miras almışlardır. Türkler Batılılarla ilişkilerinde Batılı, kendi
aralarında yine Türk kalmışlardır. Türkler savaşan, çiftçilik yapan ve hükmeden
bir ulustur. Köklü otoriter geleneklere sahiptirler. Yaygın bir güvensizlik hissi
içindedirler. Türkiye'deki devletçilik uygulaması geleneksel otoriter sosyal
yapının korunması sonucunu doğurmaktadır. Din ve Cumhuriyetçilik gibi
bütünleştirici öğelerin kaybı, eğitilmiş sınıflarda zevk ve fırsat düşkünlüğü
eğilimlerini yaratmıştır. Türkler otoriter tutumlara alışmışlardır. Üstün
tahakküm etmesi ve buna karşın astın boyun eğmesi çok yaygın görülen bir
durumdur(8) ".
Cohn, Dr. Öztürk'ten yaptığı alıntılarla, çocuk büyütme uygulamalarında Türk ailesinin
aşırı koruyucu olduğunu, çocuğun ihtiyaçlarına çok az önem verildiğini ve birtakım şeyleri
yapma konusunda ailenin çocuğuna fırsat vermediğini belirtir. Sonunda çocuğun bağımlı,
çekingen, teşebbüs gücünden yoksun yetiştiğini iddia eder.
"Türkler İslamı sadece bir din olarak değil, bunun yanısıra sosyal, ekonomik ve
politik faaliyetlerini de içeren bir yaşam biçimi olarak görürler. Yaşama yönelik
bu bakış açısı değişen olaylara uyumu güçleştirir ve bu nedenle bilim, teknoloji,
ekonomik faaliyet ve sosyal bilimlerde olumsuz etkilere sahiptir.
6 - D. Lerner'in Görüşleri
Lerner, yönetici ayırımı gözetmeksizin Türkleri üç kişilik yapısı içinde sınıflar: Modernler,
Gelenekçiler ve Geçiş aşamasında olanlar.
"Bunlardan geçiş aşamasında olanlar hem sayıca çok, hem de değişik özelliklere
sahiptirler. Kısmen modernleşmemiş fakat modernleşme yolunda olan
kişilerdir."
Matthews 1954 yılında, Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencileriyle Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsünün seminerlerine katılan yöneticiler üzerinde bir araştırma yaparak o yıllardaki
yöneticilerin belli konulardaki görüşlerini almıştır.
Bu araştırmadan Türk yöneticisinin kişilik özelliği ile ilgili olarak, şu sonuçlar çıkarılabilir:
"Türk yöneticileri bireylerden çok devlete güvenirler. Hareket ve davranışlarında ahlaki bir
rehberin gerekliliğine inanırlar ve bu rehber İslam dinidir. Ancak son yıllarda dini işlere,
karşı yeni bir cereyan belirmektedir. Genç yöneticiler mesleklerini eleştirmelerine karşın
sosyal çevrelerinden memnundurlar(11).
"Bizim ilk niteliğimiz plan ve düzene, planlı ve düzenli olarak iş görmeye alışkın
olmamamızdır. Görev, ödev, disiplin ve itaat bilinci yerleşmemiştir. Bizde sosyal
düzensizlik ve çözüntü kültürü eğemendir. Bireysel ve ayrılıkçıyızdır. Aynı
niteliğimizden dolayı başkalarına danışmayı küçüklük sayarız. Kuruluşlarımızda
merkezi bir örgüt biçiminin egemen olmasında her şeyi biz biliriz ruh halinin
etkisi vardır. Bilimsel düşünüş ve yöntemleri henüz benimsememiş olmamız,
karar ve davranışlarımızda alışkanlık ve göreneğe çok yer verme eğiliminde
olmamızı doğurmaktadır.
Görev ve kişisel ilişkileri ayırmada güçlük çekeriz. Aşırı kazanç ve hızlı zengin
olma hırsı içindeyiz(14). Bizde işbirliği yapma, amaçlara beraberce çalışmayla
ulaşma bir hedef etrafında birleşme bilinci, iş disiplini yerleşmiş değildir.
Oldukça bireyci olmak ve "azıcık aşım dertsiz başım" atasözüne fazlaca
bağlanmışızdır. Değişme ve gelişme yerine tutuculuğa yönelmişizdir.
Demokrasiyi, disiplinsizlik, düzensizlik ve hatta anarşi olarak benimseyenlerimiz
az değildir. Her türlü yetki ve disipline karşı gelmeyi çok defa duygularımızı ve
küçüklük kompleksimizi tatmin amacıyla kullanırız. Haberleşme bilinci diye bir
şey gelişmemiştir. Çoğu zaman anlaşmazlık geçimsizlik, verimsiz karar ve
faaliyetlerimizin bozuk bir haberleşmenin sonucu olduğunun farkına varmayız.
Sözlü ve yazılı anlatım yeteneği üstün olanlarımızın ve iyi bir dinleyici olmanın
yararlarına inanmış bulunanların sayısı azdır(15). İnsanlar arası ilişkilerin
bazılarında aşırı ölçüde duyarlılık gösterirken, alışveriş hile ve aldatmacalar
karşısında akıl almaz derecede kayıtsızlık içindeyiz(16) .
Türk yöneticilerinin kişilik yapılarına ilişkin bîlgiler Dilber'in Türk Özel Kesim
Endüstrisinde Yönetsel Davranış isimli yapıtından derlenmiştir.
Örneğin, 1923 öncesinde tüm özel kesim endüstrisi azınlıkların elindeydi. Bu nedenle 23
öncesi özel kesim yöneticilerinin kişiliklerini azınlık psikolojisi çerçevesinde ele alıp
incelemek gerekir.
"1950'de başlayan Demokrat Parti dönemi yeni bir girişimci akımına yol açmış
ve girişimci kitlesinde çok türlü bir görünüm meydana gelmiştir. Bu yeni
girişimciler orta katmanlardan kendi çabalarıyla yükselebilmiş toplum
psikolojisini daha iyi bilen kişilerdir. Tutumlarıyla, davranışlarıyla, iş olanakları
sağlamalarıyla, topluma yabancılaşma eğilimini yavaşlattılar, hatta
durdurdular(19)''.
"Son yirmi yıl boyunca girişimciler hükümetin sağladığı bir dizi koruyucu
önlemden yararlanma fırsatını buldular. Hızlı enflasyonun hüküm sürdüğü bu
dönemde girişimciler yüksek kârları zorluk çekmeden elde edebildiler.
Üretimdeki artış talep artışının ardında kaldığından güçlü rekabet ortamı
doğamadı. Bu koşulların doğal sonucu olarak da girişimcilerin başarısı,
sürekliliği, büyümesi için girişimcilik yeteneği yeterli göründü, profesyonel
yöneticilik arka plana itildi.... aile şirketlerinde üst düzeydeki yönetim
pozisyonları aile bireylerine, yakın akraba, eş, dosta ayrıldı(21).
"Bu dönemde girişimciler ekonomik kalkınma amaçlarına ters düşen veya çok
küçük katkılarda bulunan yatırımlara giriştikleri, yurt dışına para kaçırdıkları,
gösteriş hevesiyle lüks tüketim yatırımlarını yeğledikleri görüşleriyle
eleştirilmiştir. Yine girişimcilere vergi kaçakçılığı, kâr getirecek her türlü
yöntemi kanunsuz bile olsa benimseme, iş aktöresinden yoksunluk, dürüst
defter tutmama, topluma karşı sorumluluk duymama gibi suçlamalar
yöneltilmiştir. Girişimcilerin bu sorumsuz tutumları toplumda özel kesime karşı
genel bir güvensizlik yaratmış, özellikle sol eğilimlerin güçlendiği son yıllarda
üniversite,işçi, basın kesimlerinden gelen bu tür eleştiriler yoğunlaşmış, doruğa
erişmiştir(22)".
1950-75 dönemi için profesyonel yöneticilerin kişilik tutum ve davranışlarına ilişkin veriler
ise, hemen hemen yok gibidir. Ancak uslamlama ile çıkarabileceği gibi, girişimciye bağlılık
temel davranış ögesi olarak gösterilebilir. Bu dönemde, Mc Clelland'ın Türk yöneticilerinde
yaptığı âraştırmanın sonuçları da bilgi verici niteliktedir.
Dilber, daha önce Cohn'ın Dr. Öztürk'ten yaptığı alıntılarda ifade edilen görüşlerin bir
başka benzerini O.Öztrak'tan aktararak "sünnet olayının" dahi bireysel bağımsızlığı ve
girişimciliği engelleyici etkileri olduğunu belirtmektedir. Bu açıdan Öztürk ile Öztrak'ın
görüşleri birbirine çok benzerdir. Askerlik ve devlet organlarındaki yürütücülerin
sergiledikleri otoriter yaklaşımlar sonucu yetkici tutumlar benimsenmekte ve bu durum,
yığınlarda edilgenlik ve bağımlılığın yaygınlaşmasına yol açmaktadır(24). Öte yandan din
ve gelenekçilik kaderci kişilik yapısının gelişmesine yol açmaktadır. Ancak Türk
toplumunda görülen kaderciliğin salt İslamın alın yazısı öğretisinden kaynaklanmadığının
altı çizilmelidir. Türklerin "kaderciliği", "Tanrı böyle istiyor" türünden çok
"uğraşmanın ne yararı var" türüne yakındır ve yüzyıllar boyunca günlük yaşamda
karşılaştıkları aşılmaz güçlüklere gösterilen doğal bir tepkidir(25).
"İş yönelimli yöneticilerin oranı % 13,8 dir. Bu kişiler demokratik parti rejimi
sırasında iş hayatına atılmışlardır. Bu kişiler sadece kendi başarıları için
çalışırlar. Yapıcı değildirler. Ülkenin kaynaklarını israf ettikleri için eleştırilirler.
Bu kişiler merkezi yönetime inanırlar. Çok az yetki göçerirler. Bu gruba giren
kişi iyi bir dövüşçüdür. Fakat kendisi için dövüşür. İşçilerle ilişkilerinde insancıl
görünmek ister ve yonetimde paternalistik yaklaşımı uygular. İşletmesinde
üretkenliğiyle değil, otorite ve kararlılığıyla tanınmak ister. Başarılı bir
işletmeciyi sıkı çalışan ve dürüst bir kimse olarak tanımlar. Başarısını ailevi
geçmişine ve kendisine atfeder".
Çiftçi (1983) ve Sencer (1982) ise daha çok kamu yöneticilerinin kişiliklerine ilişkin
gözlemlerde bulunmuşlardır.
Çiftçi, TÜSİAD'ın 1983 yılında yayınladığı Kamu Bürokrasisi isimli rapora atıfta bulunarak,
kamu yönetiminin gerek alt ve gerek üst düzeylerinin yetersiz ve yeteneksiz kişilerle dolu
olduğunu bildirmektedir.
"Ataerkil Osmanlı aile tipi ve bunun toplum bilincindeki görüntüleri nedeni ile
kamu yönetimi tarihten gelen eski ve yozlaşmış geleneklerden kurtulamamıştır.
Bürokratik yapı ekonomik ve sosyal yapıdaki gelişmelere paralel bir dönüşüm
geçirememiştir. Geleneksel ataerkil kalıplara ait özellikler ve görüntüler
günümüze kadar bürokrasiye egemen olmaya devam etmiştir ".
"Kamu bürokrasisinde bir şey istenildiğinde yerine getirmeyen, mevzuatçı, işini
savsaklayan, emek ve zamanını israf eden, yiyici bir tip hakimdir. TÜSİAD
raporuna göre Türk bürokrasisi merkezci, otoriter, verimlilikten uzak
kırtasiyecilik ve buna bağlı olarak yiyiciliğin yaygın olduğu yeteneksiz ve
yetersiz kişiilerin büyük sayılarda çalıştığı, gereksiz yere yüksek ücret aldığı bir
sistemdir(30)''.
Yukarıda ele alınan yabancı ve Türk bilim adamlarının görüşlerinden çıkarılacak sonuç,
yöneticilerimizin bütünüyle olumsuz kişilik yapısına sahip oldukları biçimindedir. Bu
konuda yapılan araştırma ve gözlem sonuçları büyük ölçüde Türk yöneticilerini suçlar
niteliktedir. Onlar yönetici olmakla -veya kafamızdaki yönetici tipini sergilememeleri
nedeniyle- en büyük suçu işlemişlerdir. Bilmiyoruz, bir başka ülkenin yöneticileri bu denli
olumsuz kişilik özellikleriyle tanımlanmışlar mıdır?
Otoriter, haberleşmez, bilgi paylaşmaz, yeteneksiz, yetersiz bencil, vergi kaçıran, yetki
devretmeyen, gelenek ve göreneklerine bağlı bu yönetici tipi, ne yabancılara ne de
ulusuna kendisini beğendirememiştir.
Olumlu kişilik özelliklerinin başlıcaları arasında, halkla ilişkilerde dostça bir yaklaşım
içinde olmaları, yenilikleri çok çabuk kavrayıp uygulayabilmeleri, yeniliklere açık olmaları,
aile bağlarının güçlü olması, saygı ve kıdeme önem vermeleri, gelenek ve törelere sahip
çıkmaları, astlarına babacan kişiler olarak davranmaları sayılabilir.
Olumlu olarak nitelediğimiz bu görüşlere bazı kişiler karşı çıkabilir, ancak unutulmamalıdır
ki, yöneticiler sergiledikleri tutum ve davranışlarla çevrelerindeki kişilerin gereksinimlerini
karşıladıkları ölçüde bu davranışlar pekişmekte ve davranış kalıbı haline gelmektedir. Bu
durumda sorun, yöneticilerin kişiliğini eleştirmekten toplumun kültürünü eleştirme
noktasına geçmektedir.
Türk kültürünün otoriter insan tipi yetiştirmesinde rol oynayan etkenlerle ilgili gözlemler
çoğunlukla bilımsel bir çalışmanın ürünü değildir. Örneğin; sünnet, çocuğun aşırı
koruyucu bir biçimde büyütülmesi, eğitim sistemi, askerlik ve devlet uygulamaları gibi
faktörlerin "otorite-bağımlı" ikilemi içinde sıkışan insan tipleri yetiştirdiği bilimsel anlayışa
ters düşen bir genellemedir. "Önemli olan otoritenin (ve otoriter tavırların) yokluğu
meselesi değildir. İnsanlar her zaman otorite ihtiyacı içindedirler. İnsan ve otorite
birbirinden ayrılamaz. Bu aynı insanı beyninden soyutlamaya benzer. Önemli olan
otoritenin yokluğu değil, kullanılış biçimidir. Otorite insanların karşısına demokratik
tavırlarla çıkarsa insanlar gelişebilir. Tersine baskıcı tavırlarla çıkarsa insanlar gerilemeye
başlar(32).
(1) H.Sencan Yönetici Geriliminde Kişilik Başa Çıkma Süreçleri İlişkisi, Î Ü. İşletme
Fakültesi Doktora Tezi, 1986. Diğer Kişilik Sınıflamaları İçin Bkz. Thomas W. Harrell,
Managers Performance and Personality, South-Western Pub. Col, Cincinnati, 1961.
(2) R.Podol, "Bir Yabancı Gözüyle Yirminci Yüzyıl Ortasında Türk Kamu Yöneticisi",
Amme İdaresi. Bülteni; s.10, Şubat 1967.
(3) R.Podol, "Modern Sevk ve İdarenin Türkiye'deki Anlamı", Amme İdaresi Bülteni,
1962, s.55.
(4) R Podol "Modern Sevk ve İdarenin Gelişmesi", Amme İdaresi Bülteni, 1962, s.3.
(5) "Türk idarecileri Üzerine Bir Araştırma'', Ekim 1965, Amme İdaresi Bülteni Ekim
1965, s.2.
(6) Norslov P. Roos, "Türk Kamu Yönetiminin Değişen Yönleri", Amme İdaresi Bülteni,
Aralık 1967, s.15.
(7) Temples Burling "Pattens of Change" der. S.R. Hopper-R.I.Cevin The Turkish
Administrator a Culturel Survey, Public Administration Division USA.B, Ankara 1967,
s.11.
(8) L.K. Caldwell, "Turkish Administration and the Politics of Expediency", s.23, ed.
J.R.Hopper-R.I. Levin Op. cit., s.23.
(9) Edwin J.Cohn "Sosyal and Cultural Factors Affecting the Emergence and Functioning
of Innovators". s.131, ed. Hopper Levin op. cit., s.131.
(10) Daniel Lerner, "Turkey. From the Past", der. Hopper-Levin op.cit., s.151.
(11) A.T.J. Matthews, Yetişen Türk İdarecileri, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayın No:
1, 1955 Ankara,s.70.
(12) Cemal Mıhçıoğlu, "General Character of the Turkish Civil Service", der. Hopper,
Levin op.cit. s.88.
(13) K. Tosun "Yönetim ve Organizasyon: İlkele" Cilt.1 - Ders Notları, İ.Ü. İşletme
Fakültesi, 1975 İstanbul, s.15.
(15) K.Tosun, "Türkiye'de Yönetim Sorunlarına Giriş", Yönetim Dergisi, s.19, Kasım
1978, s. 3-32.
(16) K Tosun "İşletme ve Kamu Yönetiminde Ahlak ve Zihniyet Sorunu", Yönetim Dergisi,
Yıl:l, sayı:4, s.5-24.
(18) Mustafa Dilber, Türk Özel Kesim Endüstrisinde Yönetsel Davranış, Boğaziçi
Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi, İstanbul, 1981, s.10.
(23) Dilber, op. cit., s.43. Bu konuda ayrıca bkz. M. Dilber Yönetsel ve Örgütsel Etkililiğe
Davranışsal Yaklaşım, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul, 1976, s.142-166.
(25) İbid.
(26) İbid.
(28) İbid.
(30) O.Çiftçi, "Kamu Bürokrasisi Üzerine", Amme İdaresi Dergisi, c.16, s.4. 1983,
s.16-35
KIasik yönetim anlayışında, otorite, sıkı bir disiplin ve insan tabiatı ile ilgili belirli
düşünceler üzerinde kurulmuştur. Bu düşünceler aşağıdaki gibidir. Vasat bir insan
tembeldir ve elinden geldiği kadar işten kaçar. İnsan işi sevmez, kurallar içinde hareket
etmekten hoşlanmaz. Yönetilmeyi tercih ederek sorumluluktan kaçınır.
"Bu düşüncelere göre hareket eden yönetici işyerinde sıkı bir disiplin uygulaması içine
girer. Örgütünü amaçlara ulaştırabilmek için personelini yeterli çabayı göstermeye zorlar,
denetler ve ceza ile korkutur(33)". Yöneticiliğin Tanrı vergisi olduğuna inanır.
Suistimallere ve zaaflara karşı yöneticilerin manevi kişilik özelliklerine sahip olması
gerektiğini vurgular. İşbölümünden yanadır. Bütün örgüt bir "otorite merkezi" tarafından
denetlenir ve bir üstün 10'dan fazla astı sıkı denetlemesi uygun görülmez".
Neoklasik yönetim anlayışında otoriteyi kullanan kişi insanlara yönelik daha olumlu
görüşlere sahiptir. Örneğin kesin ve sert cezai yaptırımlar insanları örgüt amaçlarına
yöneltmede yetersizdir. Klasik teoride denetim ve itaat etme hakkı nezaretçide iken
burada, işgören bireyin vicdanındadır. Otorite, iş gördürmek için ceza yerine özendirme
araçlarını kullanır.
Modern yönetim anlayışında, otoritenin kullanılış biçimine ilişkin görüşler daha önce
ortaya atılan klasik ve neoklasik yönetim kuramlarının ortasını bulmakta, diğer bir deyişle
sentezini yapmaktadır. Modern yönetim anlayışında, otorite kabul edilmekle beraber
otoritenin varlığı için amirin kendisini astlara benimsetmesinin de şart olduğu öne
sürülmüştür. Otorite, ona muhatap olanlar tarafından kabul edildiği takdirde mevcuttur.
Maddi çıkarları karşılayarak insanları çalışmaya teşvik etmenin yanlış bir yol olduğu kabul
edilemez. Ancak eksik bir yoldur. Maddi amiller yanında sosyal ve psikolojik amillerin de
büyük bir önemi olduğuna inanmak gerekir.
Günümüz işletmelerinde bireyler, belli bir grupla temas halinde bulunmakta grubu
benimsemeye ve grup içindeki törelere uymaya zorlanmaktadır. Bu nedenle modern
yönetim anlayışında grubu benimsemeye dayanan yetke ile meşruiyete (töreye) dayanan
yetke görüşleri hakimdir. Modern yönetimde, yetke sistemi, aşırı sıkılıkla aşırı başıboşluk
arasında düzenleyici bır fonksiyonu ifa eder. Modern görüş, hiyerarşik yetke ihtiyacının
lüzumunu ortaya koymuş bulunmaktadır. Yönetici bir iş gördürebilmek için bu tür yetkeye
ve bunun sonucu olarak da nefse saygı ve statüye ihtiyaç duymaktadır(35).
Gerek kamu gerekse özel kesim yöneticilerinin yönetim biçimlerine ilişkin bilgiler
derlenirken bu konuda yaptığımız araştırmaya temel oluşturması için sadece otokratik ve
demokratik yönetim biçımlerine ilişkin görüşler ele alınacaktır.
Kamu yöneticilerinin otoratik yönetim tarzlarıyla ilgili olarak Ergun, "birarada uzun
süreden beri bulunan gruplarda yöneticilerin grup ve eylemlerini kolaylaştıran önerilerde
bulunan bir önder olmaktan çok hükmedici olduklarını" söylemektedir. Uzun süreyi
birlikte geçiren gruplarda yönetici, astlarının gözünde hükmedici, ama yaratıcı olmayan
bir rol kazanmaktadır. Yaşlı yöneticiler daha hükmedici bir davranış göstermektedir. Buna
karşılık üyelik davranışı skorları daha düşüktür(41).
Tutum'a göre ise, bürokrasideki tahakkümün nedeni siyasal iktidarın iradesini bürokrasiye
zorla kabul ettirmesidir(43). Gencay'da aynı görüştedir ve siyasal iktidarla bürokrasi
arasındaki bu çatışmanın 1950 yılında başladığını bildirir(44).
Yukarıdaki görüşlerden farklı bir bakış açısı Adal tarafından verilmiştir. Adal'a göre, karar
alma sürecinin merkezde toplanması merkeziyet prensibinin varlığının kesin kanıtı
değildir. Hukuken varsayılan merkezden yönetim fiiliyette yerinden yönetime dönüşmekte
hatta taşradaki kuruluşlarda yetki merkezciliği bile infisah etmiş hale düşmektedir. Türk
idaresi merkeziyetçi değildir. Bu biçim insanımızın psikolojik özelliğinden gelir. Bizim
ülkemizın insanı lider değil mürşit aramaktadır(45).
Kamu yöneticilerimizin yönetim anlayış ve uygulamalarına ilişkin daha genış bilgi için II.
Türkiye Sevk ve İdarecilik Kongresi Tebliğlerine bakılabilir(46).
"Örgütleme işlevi içinde ele alınmış olan özel sektör yöneticilerinin "denetim alanı" 8
kişidir. Ancak bu sayının güvenilirlik derecesi yüksek değildir. Öte yandan üst yöneticiler
sürekli olarak alt aşamadaki işgörenlerle yetki aşamalarını gözönüne almadan dolaysız
ilişkilere girmekte komutlarının yerine getirilip getirilmediğini yakından
gözetlemektedirler. "Yetki göçerme" derecesi düşüktür. Kararların çoğu üst aşamadaki
küçük bir yönetici kümesi tarafından verilmekte ve kesin komutlar biçiminde alt
aşamadakilere iletilmektedir. Bunun nedeni yürütücülerin daha fazla sorumluluk
yüklenmek istememelerinden,girişimcilerin yetki göçermeye arzulu olmamalarından veya
her iki nedenin bileşiminden doğmuş olabilir. Ancak 1966'dan 1978 yılına kadar geçen 12
yıllık süre içinde yetki göçerme puanlarında büyük bir artış olmuştur. İşletmelerin büyük
çoğunluğunda "kurmay hizmetler" yaygınlaşmış durumdadır. Bunların başlıcaları hukuki
danışmanlık, planlama, örgütleme, araştırma ve geliştirme bölümleridir.
Örgütleme işlevinde sorunlara yol açan temel çevresel koşul, yöneticilerin yetkecilik ve
astları hakkındaki tutumlarıdır. Astlarının öz denetim ve bağımsız düşünebilme
yeteneklerine sahip olmadığına inanan, onları kararsız girişimcilikten yoksun bireyler
olarak gören ;yöneticiler,yetki göçermenin örgütlerinin işlevselliğini aksatacağı
kanısındadırlar. Ayrıca yetki göçermenin bir "zaaf işareti" olarak yorumlanabileceği
kuşkusunun da yaygın olduğu görülmektedir(48).
Özel sektörde uygulanan yönetim biçimleriyle ilgili olarak yapılan diğer araştırmalardan
öz olarak aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir.
Buraya kadar elde ettiğimiz araştırma sonuçları belirli endüstri kesimleri ve belirli
kademeler dışında yöneticilerimizin otoriter yönetim biçimini uyguladıklarını ortaya
koymaktadır.
Daha çok gelenekçi çevrenin insanlarından meydana gelmiş bir toplum içinde çalışmak
zorunda olan örgütler modern bir örgüt düzenine göre kurulsalar da bu düzende görev
alacak işgörenlerin gelenekçi olması halinde örgüt kısa bir süre sonra modern bir düzen
kalıbı içinde gelenekçi bir kimlik kazanacaktır(61). Buna göre yöneticilerimizin modern
yönetim tekniklerinin uygulama çabalarında seçici ve toplumun kültürel beklentilerine
uygun bir arayış içinde oldukları söylenebilir.
Özel sektör yöneticilerini iki grup içinde ele almak gerekir: Müteşebbisler ve profesyonel
yöneticiler. Müteşebbisler firmaların politika ve kararlarında büyük söz sahibidirler.
Uygulanan yönetim biçimi, profesyonel yöneticilerden çok, müteşebbislerin yönetim
anlayışlarının sonucudur. Öte yandan müteşebbislerle politik organlar arasındaki yakın
ilişki toplumsal ve kültürel beklentilerin yönetim anlayışına yansımasına neden
olmaktadır.
Profesyonel yöneticiler, işletmelerin daha çok alt düzey yönetim uygulamalarında söz
sahibidirler ve yönetim biçimleri çoğu kez girişimcilerin empoze ettiği tarza uygundur.
Türk yönetim yazınını incelediğimizde, 1970 II. Türkiye Sevk ve İdarecilik Kongresi, 1977
Yönetim Psikolojisi I. Ulusal Sempozyumu ve 1989 III. İşletmecilik Kongresi'nde aradan
geçen 20 yılı aşkın süreye karşın hep aynı "otoriter yönetim biçimi" sorununu dile
getirildiği görülür. Öyle görülmektedir ki, bu yönetim anlayışı daha uzun süre zihinleri
meşgul edecek bir konudur. Ancak 20 yıl gibi uzun bir sürede hiçbir değişikliğin (olumlu
veya olumsuz) olmadığı söylenemez. Bu konuda yetkeci-demokratik yönetim anlayış ve
uygulamalarını ölçecek ve her 5 ya da 10 yılda bir ölçümleri tekrarlayarak gelişmeleri
izleyecek çalışmalara ihtiyaç vardır.
Bu konudaki başlıca sorun, standart bir ölçek geliştirmek iş yaşamının değişik kesim ve
düzeylerinde ölçümler yaparak bu ölçümleri tekrarlamaktır. Bugüne kadar değişik ölçüm
araçlarının kullanılması, demokratik yönetim anlayışı yolunda gerçekleştirilen ilerlemeleri
saptamaya olanak vermemekte, araştırmalar hep aynı otoriter anlayışı vurgulayarak
sonuçlanmaktadır. Geliştirilecek veya uygulanacak ölçek konusunda yönetim bilimcilerin
işbirliği yapması gerekmektedir. Bu konuda Likert'in sistemler yaklaşımı, Blake ve
Mouton'un yönetim biçimleri ölçeği, kullanılabilir veya tamamen yeni bir kriter ölçek
olarak geliştirilebilir.
(33) Erol Eren, "Klasik ve Neoklasik Yönetim Teorilerinin Yetke Anlayışı Yönünden
İncelenmesi", İ.Ü. İşletme Fakültesi Dergisi, c.3, s.2 Kasım 1974, s.141.
(35) Erol Eren "Modern Yönetim Teorisinin Yetke Anlayışı Yönünden İncelenmesi" İ.Ü.
İşletme Fakül'tesi Dergisi, c.4, s.2 Kasım 1975 s.145-161.
(36) Ü.Köksal "İktisadi Devlet Teşekkülleri Yüksek Kademe Yöneticileri", Amme İdaresi
Dergisi, c.1, s.1, Haziran 1968.
(37) Turgay Ergun, "Yönetici Davranışı", Yönetim Psikolojisi Sempozyumu, op. cit., s.
85-99.
(38) Sacid Adalı, "Bürokratik Davranış ve Kültürel Faktörler ", Yönetim Psikolojisi, op.
cit., s.297.
(43) Ç. Tutum, "Türk İdaresinde Politik Nitelikte Yüksek Kademe Yöneticilik Mevkileri
İhdas edilmeli mi?", Amme İdaresi Dergisi, c.1, s. 3-4, Aralık 1968, s.168.
(46) Örneğin bkz. .N. ak Kamu Hizmetlerinin Geliştirilmesinde Modern Sevk İdarenin
Rolü, M.A. Oksal, Sanayimizde Modern Sevk ve İdare Sorunlarından Metod Üzerine Bir
Konuşma, II. Sevk ve İdarecilik Kongresi, Türk Sevk ve İdare Derneği, İstanbul,
1970, s.88.
(50)İbid., s.89.
(51) İbid.
(52) M.C. Aldemir, "Yönetim Biçimleri, Örgüt Yapısı ve Başarımı Arasındaki İlişkiler ",
Amme İdaresi Dergisi, c.16, 1983, s.121-130.
(53) M C. Atdemir R. Barbeto "Yönetim Biçimleri ile Örgüt Yapısı Arasındaki İlişkiler:
Biglot Çok Değişken Analizinin Örgüt Araştırmalarına Uygulanması", Türkiye'de İşletme
Biliminin Öncülerine Armağan, İ.İ.E., Yayını, No:l2, 1985, İstanbul, s.477.
(56) H.S Güven "Örgütlerde Yönetim Biçimi: Likert Modeli Uygulaması", Orta Doğu
Amme İdaresi Dergısi, 7.4.1974, s. 105-131.
A - ARAŞTIRMANIN AMACI
C - ARAŞTIRMANIN METODOLOJİSİ
1 - Örnek Kütlenin Seçimi
Maliyet, ulaşım olanakları ve örgütlü bir topluluk olması nedeniyle araştırma, Metal
Sanayii Marmara Bölgesi yöneticileri üzerinde yapılmıştır.
Biyografik özellikler bölümünde, iş ünvanı, çalıştığı departman, yaş, kıdem, eğitim düzeyi
ve uzmanlık alanına ilişkin sorular sorulmuştur.
1 - Liderlik
3 - Kontrol
• Astlara işleri iyi bir şekilde yaptırmanın en iyi yöntemi, onları sık sık
kontrol etmektır (Otokratik).
• Üstler astlarını işlerini yaparken değil, işlerin sonucuna göre kontrol
etmelidir (Demokratik).
4 - Katılım
• İşle ilgili bir hususta astların beni değil, benim onları etkilemem önemlidir
(Otokratik).
• Amaç ve hedeflerin grup olarak saptanması bireysel olarak
belirlenmesinden daha avantajlıdır (Demokratik).
Sözkonusu ifadeler 5 dereceli Likert ölçeği ile derecelendirilmiştir. Ölçekte 1 puan modern
tutumu, 5 puan otokratik tutumu gösterecek şekilde değerlemeye alınmıştır. (Haire,
Ghiselli ve Porter'de tersi düşünülmüştür). Toplam yönetim puanı 22'den yüksek olanlar
otokratik 18'den düşük olanlar ise demokratik yönetim biçimini uyguluyor varsayılmıştır.
18 ile 22 puan arasında yer alan kişiler esnek yöneticiler olarak nitelendirilmiştir.
F-ölçeğinin temeli, yukarıdaki değerlerin bir araya gelmesi halinde bir sendrom
oluşturacağı ve bu yapıdaki bir kişinin anti demokratik kişilik potansiyeline sahip olacağı
anlayış ve düşüncesidir. Yukarıda verilen boyutlara giren madde numaraları sırasıyla şu
şekildedir. a( 1,2,3,4), b (1,5,6,7,8,9,10), c (11,12,13, 14, 15), d (17,18,3), e
(5,19,20,22), f (23,20,24,29), g (25,26,2), h (27,18,24,28), ı (13,16,28).
Ölçek -3 ile +3 arasında değişen puan sistemiyle işaretlenmekte, 4'e puan değeri
verilmemekte, nihai değerlendirme aşamasında +3'ten -3'e doğru her bir puan
7,6,5,3,2,1, puanlarıyla ağırlıklandırılmakta ve testen elde edilen toplam puanını 130'dan
büyük olması halinde testi alan birey otoriter eğilimli kişi olarak nitelendirilmektedir.
Araştırmada, anket formunun birinci bölümünde yer alan biyografık özelliklerin yüzdesel
dağılım tabloları verilmiştir. Bu bölümde ayrıca kişilik ve yönetim puanlarına göre
yöneticilerin yüzdesel dağılımları ele alınmıştır.
Yönetim puanları hesaplanırken, dört boyutun herbiriyle ilgili iki maddenin puanları
toplanmış ve ikiye bölünerek o boyuttaki eğilim ortaya çıkarılmıştır. Ancak
araştırmamızda ölçek değerleri, yüksek puanlar otoriter tutumu gösterecek şekilde
belirlenmiştir. Haire, Ghiselli ve Porter'de ise yüksek puanlar, demokratik tutumu
göstermektedir. Karşılaştırma yapma imkanı vermesi açısından elde ettiğimiz sonuçlar
5.00 ölçek değerinden çıkarılmış ve yorumlar buna göre yapılmıştır. Standart puanların
hesaplama yöntemi için sözü edilen yapıta bakılmalıdır.
Çoklu regrasyon analizi, bağımlı değişkenin (kişilik ve yönetim puanı) birden fazla
bağımsız değişkenle olan ilişkisini ölçmektedir. Çoklu regrasyon analizinde bilgisayar,
çoklu determinasyon katsayısı, çoklu korelasyon katsayısı, çoklu tahminin standart hatası
ve F testi sonuçlarını vermektedir.
F testi, çoklu determinasyon katsayısının sıfır olma olasılığını ölçer. 0,5 veya daha az
olasılık, regrasyon eşitliğinin bağımlı değişkeni tahmin etme gücümüzü arttırmadığı
şeklindeki hipotezimizi reddeder.
Cramer V, iki değişken arasındaki ilişkinin yükseklik derecesini belirleyen bir değerdir.
Alabileceği maksimun değer 1'dir.
Gamma, iki değişkendeki verilerin tesadüfi yöntemle seçilmesi halinde birbirine benzeyen
ve benzemeyen sıralarda gelme olasılığını ölçer. Bütün veriler çaprazlama bir niteliğe
sahipse +1 değere sahiptir. Eğer veriler kontenjans tablosunda belirli bölümlerde
yığılmışsa değere sahiptir.
Somer's D, regrasyon katsayısı gibi yorumlanır. 1'den büyük bir değer pozitif ilişki
olduğunu gösterir. 0'a yakın bir değer negatif ilişki olduğunu, 1 ise karşılıklı bağımlılığı
gösterır.
D - BULGULAR VE DEĞERLENDİRME
a.Yaş
Yaş Grubu Toplam (T) Üst Yönetim (Ü) Alt Yönetim (A)
Araştırmaya katılan yöneticilerin büyük bir kısmı 30-50 yaş grubu içine girmektedir.
Verilerin çok yaşlı ve çok genç kişilerden toplanmaması sonuçların güvenilirliğini arttırıcı
bir özelliğe sahiptir.
b. Eğitim Düzeyi
Eğitim T Ü A
Tepe yöneticilerin 0.86 sı yüksek öğrenim mezunudur. Bu oran alt kademe yöneticilerde
0.40 civarındadır. Öte yandan alt kademe yöneticilerinin yaklaşık 0.20 si ilkokul mezunu
gözükmektedir. İki grubun eğitim özgeçmişleri açısından önemli bir farklılık gösterdiği
söylenebilir.
c. Çalışma süresi
T Ü A
Üst yönetimde yer alan yöneticiler, alt yönetim düzeyinde yer alan yöneticilere göre
nisbeten daha deneyimli gözükmektedir. Bu durum özellikle 5 ile 20 yıl arasındaki çalışma
süreleri için geçerlidir. Öte yandan yöneticilerin 0.75 inin 10 yıldan fazla iş deneyimi
bulunmaktadır.
d. Uzmanlık Alanı
Örnek kütlede yer alan yöneticilerin yaklaşık 0.60 nın uzmalık alanı mühendislik
konularıdır. İktisat, işletme alanlarında çalışan yöneticilerin oranı ise 0.31 dir. İşletme ve
iktisatçılar oransal olarak daha çok üst yönetim düzeylerinde görülmektedir. Alt yönetim
düzeyinde 0.20 lik bir kesim değişik uzmanlık alanlarında çalışmaktadır.
e. Kişilik Puanları
Toplam Üst Yönetim Alt Yönetim
* Yüksek ortalama değerleri, otokratik tutumlara yakınlığı gösterir. (Puanlar 5.00 ölçek
değerine göre yorumlanmalıdır.)
Ülkeler/Yönetim Biçimleri 1. 2. 3. 4.
Bu bölümde yaş, çalışma süresi ve eğitim bağımsız değişkenler olarak kabul edilmiş bu
bağımsız değişkenlerin yönetim uygulamaları üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Sonuçlar
aşağıdaki gibidir.
Bu bölümde yaş, çalışma süresi, eğitim düzeyi ve uzmanlık alanı bağımsız değişken,
otoriter veya demokratik kişilik yapıları ise bağımlı değışken olarak incelenmiştir. Elde
edilen bulgıılar aşağıdaki gibidir.
S.D 2 2 2
Boş veri 0 0 0
Semer's D .455 (X indep) .63 (X indep) .28(Xindep) .209 (Y indep) .32 (Y indep) .059 (Y
indep) .286 (Symm) .424 (5ymm) .097 (Symm)
Tablo Değeri
S.D. = 2 S.D. = 2
sonuçları 0.05 güven aralığına göre değerlediğimizde Hı hipotezini kabul ederek, kişilik
puanlarıyla yönetim biçimleri puanları arasında ilişki olduğu sonucuna varırız.
İki değişken arasındaki ilişkinin ne ölçüde güçlü olduğunu belirleyen Cramer V katsayısı,
üst yöneticiler için.21 alt yönetim düzeyindeki kişiler için ise .08 dir. Buna göre söz
konusu ilişkinin üst yönetim grubundaki kişeler için geçerli olduğu, fakat bu ilişkinin yine
de çok fazla belirleyicilik niteliği taşımadığı söylenebilir. Aynı sonuç Somers's D
katsayılarının yorumu içın de geçerlidir.
SONUÇ
Araştırma bulguları, örnek kitleye giren yöneticilerin yetkeci veya demokratik kişilik
geliştirmelerinde esas olarak eğitim değişkeninin etkili olduğunu göstermiştir. Bunu daha
sonra çalışma süresi ve yaş faktörleri izlemektedir. Yöneticilerde görülen otoriter kişilik
yansımalarını açıklamada sözkonusu dört faktör (yaş, çalışma süresi, eğitim düzeyi ve
uzmanlık alanı) sadece 0.18 lık bır paya sahip gözükmektedir. Bu durumu içsel faktörlerin
etkisi olarak yorumlayabiliriz. İçsel faktörler, bireyin kendi geleceğini yönlendirmede söz
sahibi olduğu ya da bireysel gelişimiyle ilgili olan faktörlerdir. Bunun dışında dışsal
faktörler çevre koşulları, kültür, bireye yönelik beklentiler ve kontrol altına alınamayan
diğer etkenlerdir. Örnek kütleye giren yöneticilerin otoriter kişilik yapılarını açıklamada
dışsal faktörlerin payı 0.80 ler civarındadır.
Biyografik özelliklerin (yaş, çalışma süresi, eğitim) uygulanan yönetim biçimine etkisi
0.02 olarak belirlenmiştir, Bu faktörlerden sadece eğitim -ki kişiliğin oluşumunda da
oldukça etkili olduğu görülmüştü- oransal olarak daha belirgin bir etkiye sahiptir. Ancak
yine de, yönetim biçimlerini açıklamada bağımsız değişken olarak üç değil belki onlarca
değişkene ihtiyaç vardır. Bu bağlamda, tepe yöneticilerindeki eğitim düzeyi yüksekliğinin
onların daha az otokratik yönetim uygulamaları içinde olmaları sonucunu doğurduğunu
söyleyebiliriz.
Kişilik yapılarıyla yönetim biçimleri arasındaki ilişkilerin testinde, böyle bir ilişki olduğu
kabul edilmekle birlikte bu ilişkinin derecesi zayıf çıkmıştır. Diğer bir deyişle otoriter
yönetim uygulamalarında kişiliğin etkisi 0.20 civarındadır ve bu etki üst yönetimde daha
güçlü alt yönetimde ise daha zayıftır. Alt yönetim düzeyindeki bireylerde görülen katı
yönetim uygulamalarını kişilik faktörünün dışındaki etkenlerle açıklamak gerekmektedir.