Professional Documents
Culture Documents
BORÇLAR HUKUKU
*Edimin Şartları:
1-Kanuna, ahlaka ve adaba aykırı olmamalı
2-İmkansız olmamalı
3-Belli olmalı, belirlenebilir olmalı.edim başlanğıçta belli edilmiş olabileceği gibi sonradan da
belli edilebilmesi mümkündür.bu yetki sözleşme ile taraflara ve bir üçüncü kişiye tanınmış
olabilir..Taraflardan birine bu hak tanınmış ise bu kişi hakkaniyete uygun biçimde belirlemek
zorundadır.Hakkaniyete aykırı ise karşı taraf bununla bağlı olmaz.Bu durumda edim hakim tarafından
belirlenir.Bu husus üçüncü kişiler tarafından belirlenen edimlerde de geçerlidir.
EDİMİN TÜRLERİ:
1) Müsbet – Menfi Edim:
a) Müsbet Edim: Vermeye veya yapmaya ilişkin olan edimdir. (Hizmet sözleşmesi v.s)
b) Menfi Edim: Yapmamaya ilişkin bir edimdir. (Rekabet yasağı sözleşmesi v.s)
2) Şahsi (kişisel) – Maddi Edim:
a) Şahsi Edim; bizzat borçlunun bedeni veya fikri gücüyle yerine getirilebilen edimdir. Ör. İş görme
edimi.Bizzat bir ressamın resmimizi yapması gibi
b) Maddi Edim; Borçlunun mal varlığıyla yerine getirilebilen edimdir.Satıcının satılan şeyi alıcıya
verme edimi gibi . (malvarlığı = mamelek)
Şahsi edim borçlunun ölümü halinde mirasçılarına geçmez, ancak maddi edim ölüm
halinde mirasçılara geçer.
3) Ani – Dönemli - Sürekli Edim:
a) Ani Edim (bir defalık edim): Borçlanılan edimin bir defada, bir tek fiille yerine getirilmesidir. Ör.
bir şeyin teslimi, bir miktar paranın ödenmesi.
b) Dönemli (devri) Edim: Borçlanılan edimin, belirli aralıklarla, düzenli veya düzensiz olarak
tekrarlanmasıdır. Ör. belirli zamanlarda ödenen sigorta primleri.
c) Sürekli Edim: Kesintisiz bir fiil ya da davranışla yerine getirilebilen edimdir. Ör. İşçinin edimi,
kiralayanın edimi.
4) Bölünebilen – Bölünemeyen Edim:
a) Bölünebilen edim: Edimin konusunu teşkil eden şeyin, niteliğinde bir değişiklik veya değerinde
esaslı bir azalma olmaksızın parçalara ayrılabilmesidir. Ör. Sayı, tartı, ölçü ile miktarı belirlenebilen,
2
biri diğeri yerine konulabilen misli şeyler bölünebilir edimlerdir.Satım sözleşmesinde alıcının satış
bedelini ödemesi edimi gibi
b) Bölünemeyen edim: Bölündüğü zaman niteliğinde bir değişme, değerinde esaslı bir azalma
meydana gelen edimlerdir. Ör. canlı hayvan teslimi, iş görme edimi.
BORÇ VE SORUMLULUK
Sorumluluk; alacaklının alacağını alabilmek için borçluya ait mal varlığına devlet kuvveti
yardımıyla (cebr-i icra yoluyla) başvurabilmesi ve borçlunun bunlara katlanmak zorunda
olmasıdır. Sorumluluğun türleri:
1- Şahıs ile Sorumluluk:
Bu sorumlulukta borçlunun şahsına el uzatma söz konusudur. Günümüzde bu sorumluluk
uygulanmamaktadır.
2- Mal varlığı ile Sorumluluk:
Modern hukuk düzenlerinde kabul edilmiştir. Kendi arasında ikiye ayrılır.
a) Sınırsız (şahsi) Sorumluluk: Kural olarak borçlunun borcundan dolayı haczedilebilen bütün
mallarıyla sınırsız sorumlu olması esası kabul edilmiştir.
b) Sınırlı Sorumluluk: Hukuk düzeni bazı hallerde sorumluluğu sınırlamıştır. Kendi arasında ikiye
ayrılır:
aa) Belli mallarla sınırlı sorumluluk: Ör. Devlet miras bırakanın borçlarından dolayı yalnızca
tereke malları ile sorumludur. Aynı şekilde donatan bazı hallerde üçüncü kişilerin alacaklarından
dolayı yalnızca gemi ve navlun ile sınırlı olarak sorumludur.
bb) Belli miktarlarla sınırlı sorumluluk: Borçlu borcundan dolayı bütün mallarıyla sorumlu olmakla
birlikte, bu sorumluluk belli miktar ile sınırlandırılmıştır. Ör. Kefilin sorumlu olacağı belli miktar
kefalet sözleşmesinde gösterilmelidir. Bu geçerlilik şartıdır.
ifade etmiş olmuyor sadece satıcıyı icaba davet etmiş oluyoruz .Diğer bir deyimle son sözümüzü
söylemeyi saklı tutuyoruz.
İcap kural olarak icapçıyı bağlar. İcabın icapçıyı bağlama süresi, icabın süreli ve süresiz
olmasına göre değişir.
Süreli icaplarda (icapçının kabul için bir süre belirlediği icap) icapçı, kabul haberi bu süre bitmeden
önce kendisine ulaşmazsa artık icabıyla bağlı olmaz.
Süresiz icaplarda, icap hazırlar arasında yapılmışsa karşı tarafça derhal kabul edilmezse icapçı
bağlı olmaktan kurtulur. Telefon ile veya temsilci vasıtasıyla yapılan işlemler de hazırlar arasında
sayılır.
Hazır olmayanlar arasında (telgraf veya mektupla yapılan icaplarda) yapılan süresiz
icaplarda ise icapçı, normal bir kabul haberinin kendisine ulaşıncaya kadar icabıyla bağlıdır.
Gecikmiş kabul haberi yeni bir icap sayılır. Ancak geciken kabul haberi vaktinde
gönderilmişse icapçı bununla bağlı kalmak istemediğini kabulcüye derhal bildirmezse sözleşme
kurulmuş sayılır.
SÖZLEŞMELERİN ŞEKLİ
Şekil; iradenin belirli bir biçimde veya belirli araçlarla açıklanmasıdır. Şekil, sözleşmeye
kesinlik, açıklık, ispat kolaylığı ve güvenlik sağlar, tarafları düşünmeğe sevk eder ve sözleşmenin
yorumunu kolaylaştırır. Şeklin Türleri:
1- Kaynaklarına Göre Şekil:
a) Kanuni şekil: Bizzat kanun tarafından öngörülen şekildir.
b) İradi şekil: Kanunun şekle tabi kılmadığı bir sözleşmeyi bizzat tarafların bizzat kendi istek ve irade
leri ile şekle tabi kılmalarıdır..
2- Amaçlarına Göre Şekil:
a) Geçerlilik (sıhhat) şekli: Bir sözleşmenin geçerli bir surette meydana gelebilmesi için uyulması
gereken şekildir. Borçlar Kanunu’nda kural şekil serbestisidir. Kanunda herhangi bir şekle tabi
tutulmamış işlemin meydana gelebilmesi için belli bir şekle uymaya gerek yoktur.
b) İspat şekli: Bir sözleşmenin varlığının kanıtlanması için öngörülen şekildir. Yapıldığı andaki
değeri 40 milyon TL ve daha fazla olan işlemler yazılı delille ispat edilebilir.
Kanuni Geçerlilik Şeklinin Türleri:
1) Sözlü şekil: İrade açıklamasının mutlaka sözle yapılması gereken şekildir. Ör. Evlenme akdi,
sözlü vasiyetname.
2) Yazılı şekil: Tarafların el yazısı ile veya başka bir aletle bir senet düzenleyerek altını
imzalamalarıdır. Alacağın temliki, bağışlama vaadi, kefalet sözleşmesi, rekabet yasağı sözleşmesi,
gayrımenkul tellallığı ve kaydı hayatla irad gibi işlemler Borçlar Kanunu’nda yazılı şekle tabi
tutulmuştur.
Kanun bir sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasını belirtmişse, o sözleşmeye ilişkin
değişikliklerin de yazılı şekilde yapılması gerekir. Fakat söz konusu değişiklik, sözleşmeye aykırı
olmayan, tamamlayıcı ve ikinci derecedeki noktalara ilişkinse, yazılı şekle uyma zorunluluğu ortadan
kalkar.
Yazılı şeklin iki unsuru vardır: Metin ve imza. Metnin borç altına giren kimse tarafından
imzalanması yeterlidir. Yazılı şekilde metin el yazılı ile veya daktilo vs. ile de yazılabilir. Ancak el
yazısı ile vasiyetnamede vasiyetçi mutlaka kendi el yazısı ile yazmalıdır.
Borç altına giren kişi tarafından imzalanmış olmak şartıyla mektup ve telgraflar da senet
sayılır.
İmzada kural imzanın bizzat borçlu tarafından kendi el yazısı ile atılmasıdır.Öyleyse bir
mümessil temsil olunanın namına ancak kendi imzasını atabilir. Örf ve adetin izin verdiği ve özellikle
çok miktarda tedavüle çıkarılan kıymetli evrakın ise bir aletle imzalanması mümkündür.
Görmeyenlerin imzaları usulen onaylanmadıkça (Noter tarafından) veya imza ettikleri zaman
işlemin metnine vakıf bulundukları ispatlanmadıkça onları bağlamaz.
İmza atamayan kişiler ya usulen onaylanmış ve el ile yapılmış bir işaret koyabilirler (parmak
basma, mühür) ya da resmi bir belge kullanabilirler.
İmza metnin sonuna konulmalıdır.
3) Resmi şekil: Hukuki işlemin yetkili resmi bir makam önünde yapılmasıdır. Genel yetkili resmi
makam noterlerdir. Diğerleri ise tapu memurları ve sulh hakimidir. Bu makamların düzenledikleri
senetlere resmi senet denir. Resmi senetlerin içeriğinin, aksi ispatlanıncaya kadar doğru olduğu
yolunda bir karine vardır. Noterlerce re’sen düzenlenen senetler, sahtelikleri ispatlanıncaya kadar
kesin delil olarak kabul edilirler.
Resmi şekle tabi işlemlere ör. mal rejimi sözleşmesi, resmi vasiyetname, miras sözleşmesi,
gayrımenkuller üzerindeki ayni haklarla ilgili işlemler, gayrımenkul satımı, gayrımenkul satış
vaadi, ölünceye kadar bakma sözleşmesi.ipotekli borç senedi
4) Tescil: Kanun bir hukuki işlemin geçerliliğini bazen belli bir sicile tescil edilmesine bağlı
tutmuştur. Ör. mülkiyeti muhafaza sözleşmesi, ancak menkul malı alan kişinin yerleşim yerindeki
noter tarafından tasdik ve özel siciline kaydedilmişse geçerlidir.
5) İlan: Kanun bazı hukuki işlemlerin ilanını öngörmüş ve buna birtakım sonuçlar bağlamıştır. Ör. bir
malvarlığı veya işletmeyi devralan kimse, bunun alacaklılara ihbarı veya gazetelerle ilanından itibaren
onlara karşı malvarlığının veya işletmenin borçlarından dolayı sorumlu olur.
Şekle Uymamanın Sonuçları: Kanunen veya tarafların kararlaştırdıkları geçerlilik şekline uygun
olmayan işlem batıldır. Hakim re’sen bu durumu dikkate alır. İlgisi olan üçüncü kişiler ve taraflar bu
6
durumu ileri sürebilirler. Fakat şekle aykırılığın ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılması niteliği
taşımamalıdır. Taraflar kendi rızaları ile sözleşmeden doğan edimlerini yerine getirmişlerse veya
butlanı ileri süren taraf, şekil noksanına kendi hileli davranışı ile kasden sebep olmuşsa bu hallerde
şekle aykırılık sebebiyle işlemin batıl olduğunu ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması niteliği taşır.
Hukuki işleme taraf olmayan üçüncü kişiler, muvazaa iddialarını (söz konusu işlem adi veya
resmi bir senede bağlanmış olsa bile) tanıkla ispatlayabilirler.
Muvazaa ve İnançlı işlemler: İnançlı işlemlerde (teminat için mülkiyetin naklinde veya tahsil için
alacağın temlikinde) hak, karşı tarafa devredilmekte ancak, taraflar arasında yapılan bir inanç
anlaşması ile, hakkı devralan kimsenin bu hakkını nasıl kullanacağı ve hangi koşullarla iade edeceği
tespit edilir.
Muvazaalı işlemlerden farklı olarak, inançlı işlemler, tarafların gerçek niyetlerine uygun olan
ve bu nedenle geçerli hukuki sonuçlar doğuran işlemlerdir.
İkraha maruz kalarak sözleşme yapan kişi, sözleşmeyi iptal etmiş olsa bile, uğradığı menfi
zararın tazminini karşı taraftan isteyebilir. İkrah ile yapılmış sözleşmeye icazet verilmiş olması,
tazminat talebinden vazgeçme sonucunu doğurmaz.
İRADE SAKATLIĞI HALLERİNİN SONUÇLARI: Bu hallerin yaptırımı tek taraflı
bağlamazlıktır. Yani bu hallere uğrayan kişi sözleşmeye bağlı değilken karşı taraf sözleşmeyle
bağlıdır. Bu hallere maruz kalan kişi hata veya hileyi öğrendiği, ikrahın ise etkisinin ortadan kalktığı
andan itibaren 1 yıl içinde (hak düşürücü süre) sözleşmeyi iptal edebilir. İptal etmezse sözleşmeye
icazet (onay) vermiş sayılır.
Gabinin Hükümleri: Gabinle sakatlanan sözleşmenin hükümleri aynı irade bozukluğu hallerinde
olduğu gibi askıdadır. Gabine maruz kalan kişi sözleşmenin yapılmasından itibaren 1 yıl içerisinde
(hak düşürücü süre) sözleşmeyi iptal edebilir. Hakim sürenin geçip geçmediğini kendiliğinden dikkate
almak zorundadır
Gabin halinde hile veya ikrahta olduğu gibi zarara uğrayan kişi karşı taraftan tazminat
isteyebilir.
1) Yokluk: Bir işlemin meydana gelebilmesi için bulunması gerekli olan kurucu unsurlardan birinin
veya bir kaçının bulunmaması durumunda o işlem yoklukla sakattır.
2) Batıl hukuki işlemler (mutlak butlan): Belli bir sakatlık sebebiyle baştan itibaren geçersiz olan
işlemlerdir.
İşlemi yapan kişi tam ehliyetsizse, geçerlilik şartı olarak şekil aranan hallerde şekle
uyulmamışsa, işlem muvazaalı ise, işlemin konusu hukuka, ahlaka, kişilik haklarına aykırı ise ve
işlemin konusu başlangıçta objektif olarak imkansızsa söz konusu işlem mutlak butlanla sakat olur.
Batıl olan bir işlem baştan itibaren geçersizdir. Butlanı taraflar ve yararı olan 3. kişiler ileri
sürebileceği gibi hakim de re’sen bu durumu dikkate alır. Batıl olan bir işlem, belli bir sürenin
geçmesiyle veya butlan sebebinin ortadan kalkmasıyla veya edimlerin yerine getirilmesiyle geçerli
hale gelmez.
Batıl işlemde edimler ifa edilmişse taraflar verdiklerini geri isteyebilirler. Fakat hukuka veya
ahlaka aykırı bir amaç elde etmek için verilen şey geri istenemez.
Batıl bir işlemde kusurlu olan taraf kusursuz olan tarafın menfi zararını ödemekle yükümlüdür.
Tahvil (Dönüştürme): Özellikle şekil şartlarına uyulmadığı için geçersiz olan bir işlem, benzer
sonuçlar doğuran diğer bir işlemin geçerlilik şartlarına sahipse ve tarafların yaptıkları işlemin batıl
olduğunu bilselerdi onun yerine diğer işlemi yapmak isteyebilecekleri kabul edilebiliyorsa geçerli olan
işlem, batıl olan işlemin yerini alır. Ör. noter huzurunda yapılan gayrı menkul satım sözleşmesinin
gayrı menkul satım vaadi sözleşmesine dönüşmesi.
3) İptal edilebilen (nisbi butlan) hukuki işlemler: Kendiliğinden geçersiz olmayıp belli bir sakatlık
sebebiyle iptal hakkına sahip olan kişi tarafından iptal edilebilen işlemlerdir. İptal hakkı bozucu
yenilik doğuran bir haktır.
İptal edilebilen bir işlem, iptal edilebilme süresi içinde askıdadır. İptal hakkına sahip olan kişi
işlemi iptal ederse, işlem yapıldığı andan itibaren geçersiz olur. Fakat bu kişi, işlemi süresi içinde iptal
etmez veya işleme icazet verirse, işlem baştan itibaren ve kesin olarak geçerli hale gelir.
Hata, hile, ikrah ve gabin durumlarında bu hallere maruz kalan kimse sözleşmeyi iptal
edebilir.
TEMSİL
Bir hukuki işlemin bir kimsenin nam ve hesabına bir başkası tarafından yapılmasıdır. Temsil
ilişkisinde 3 kişi vardır.
Temsil olunan
Temsilci 3. Kişi
- Temsil olunan: İşlem kendi nam ve hesabına yapılan kişi,
- Temsilci: İşlemi 3. kişiyle yapan kişi,
- 3. kişi: Temsilciyle işlem yapan kişidir.
Temsilin Türleri:
1) Vasıtalı (Dolaylı) Temsil: Bu temsil türünde kendisine yetki verilen temsilci işlemi başkası
hesabına fakat kendi adına yapar. Dolayısıyla bu işlemden doğan hak ve borçlar temsilciye ait olur.
Temsilci bunları daha sonra alacağın temliki ve borcun nakli işlemlerini yaparak temsil olunana
devreder.
2) Vasıtasız (Dolaysız) Temsil: Bu temsilde yetkili temsilcinin yaptığı işlemin hükümleri işlemin
yapıldığı andan itibaren temsil olunana ait olur. Çünkü temsilci bu işlemi temsil olunan nam ve
hesabına yapar. Temsilci bu işlemden hak kazanmadığı gibi borç altına da girmez. Vasıtasız temsilin
şartları:
a) Temsil yetkisinin bulunması: Temsil yetkisi ya kanundan (kanuni temsil) ya da temsil olunanın
iradesinden (iradi temsil) doğar.
b) Temsil olunan nam ve hesabına hareket etme: Temsilci işlemi yaparken temsilci sıfatıyla hareket
ettiğini 3. kişiye kural olarak bildirmelidir. Fakat 3. kişi kendisiyle işlem yapan kişinin temsilci
olduğunu hal ve durumundan anlayabiliyorsa veya işlemin temsilci yahut temsil olunandan birisiyle
yapılması 3. kişi için önemli değilse bu durumda yine vasıtasız temsil söz konusudur.
10
Temsilci 3. kişiyle işlem yaparken temsil olunanın değil bizzat kendi iradesini açıklar.
Haberci ise kendi iradesini değil bir tarafın iradesini diğer tarafa ileten kişidir.
Temsilcinin temyiz kudretine sahip olması şart ve yeterlidir. Aksi halde açıkladığı irade hiçbir
hüküm doğurmaz. Reşit olmasına gerek yoktur. Çünkü işlemden doğan hak ve borçlar kendisine ait
olmaz.
Temsil, temsilcinin temsil olunanın nam ve hesabına hukuki işlemler yapmaya yetkili olup
olmamasına göre, yetkili temsil ve yetkisiz temsil olarak ikiye ayrılabilir:
A) YETKİLİ TEMSİL: Temsil yetkisi verme ulaşması gerekli tek taraflı bir hukuki işlemdir. İşlemin
meydana gelebilmesi için temsilcinin bu yetkiyi kabul ettiğini bildirmesine ihtiyaç yoktur. Bu durum
temsili vekaletten ayırır. Vekalet bir sözleşmedir. Oysa temsil yetkisi verme tek taraflı bir işlemdir.
Vekalet sözleşmesinde çoğu zaman temsil yetkisi de bulunmaktadır. Fakat, bütün vekalet
sözleşmelerinde mutlaka temsil yetkisinin bulunmasına gerek yoktur. Ayrıca temsil yetkisi vekalet
sözleşmesinden başka hizmet veya şirket sözleşmelerinde de söz konusu olabilir. Temsil yetkisi
verme kural olarak şekle bağlı değildir. Temsilcinin yapacağı hukuki işlem bir şekle tabi olsa bile,
buna ilişkinin temsil yetkisinin şekle tabi olmadan verilebileceği doktrinde kabul edildiği halde
uygulamada temsilciden yetkisini gösteren bir belge aranmaktadır. Temsilcinin temsil yetkisini
ispatlamasına yarayan bu belgeye yetki belgesi (selahiyetname) denir.
a) Temsil Yetkisinin Kapsamı
Temsil yetkisi süre, kişi ve konu bakımından sınırlandırılabilir.
Temsil yetkisi temsil olunana ait her türlü işlemin yapılması için verilmişse buna genel temsil
yetkisi denir. Fakat, dava açma, sulh olma, tahkim, kambiyo taahhüdünde bulunma, bağışlama ve
gayrı menkulü devretme veya ayni bir hakla sınırlama işlemlerinin yapılabilmesi temsilciye için
mutlaka özel bir temsil yetkisi verilmiş olmalıdır.
Temsilci kural olarak, kendi kendisiyle sözleşme yapamaz. Fakat buna yetkili kılınmışsa veya
sözleşmenin niteliği bir çıkar çatışmasına yol açmıyorsa temsilci, kendi kendisiyle sözleşme yapabilir.
Bu kurallar çifte temsil hakkında da uygulanır.
Temsilci hileye, hataya, ikraha maruz kalarak sözleşme yapmışsa sözleşmeyi iptal hakkı
temsil olunana aittir.
Temsil olunan temsilciye verdiği yetkiyi istediği zaman sınırlayabilir. Fakat temsil yetkisini
verdiğini 3. kişilere bildirmişse bu yetkiyi sınırlandırdığını da aynı şekilde bildirmelidir. Bildirmezse
bu sınırlamayı iyi niyetli 3. kişilere karşı ileri süremez.
b) Temsil yetkisinin sona ermesi ve sonuçları:
Belli bir süre için verilmişse sürenin dolması ile, belli bir işlem için verilmişse o işlemin
yapılması ile, temsilcinin ya da temsil olunanın ölümü, gaipliklerine karar verilmesi, fiil
ehliyetlerini kaybetmeleri veya iflas etmeleri ile kural olarak temsil yetkisi sona erer.Ancak bu
hüküm emredici bir hüküm olmadığından aksinin kararlaştırılması mümkündür.örneğin temsil olunan
ölse bile temsilin devam edeceği hususunda sözleşme konan şart geçerlidir. Temsilcinin istifa etmesi
de bu yetkiyi sona erdirir.
Temsil olunan temsilciyi her zaman azledebilir (temsil yetkisini geri alabilir). Temsil
olunanın, kanunun kendisine tanıdığı bu haktan önceden feragat etmesi geçersizdir.
Temsilci yetkisinin sona erdiğini bilmiyorsa bunu öğrenene kadar iyi niyetli 3. kişilerle
yaptığı işlemler temsil olunanı ya da mirasçılarını bağlar.Fakat üçüncü şahıslar yetkinin sona ermiş
olduğunu biliyorlarsa yani iyi niyetli değilseler yapılan hukuki muamele temsil olunanı veya
haleflerini bağlamaz .
Temsil yetkisi daha önce ilan edilmişse geri alındığı da aynı şekilde ilan edilmelidir. Aksi
takdirde yetkinin geri alındığı iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez.
Temsil yetkisi mümessil veya temsil olunanın ölümü gaipliği fiil ehliyetini kaybetmesi veya
iflası dolayısıyla sona ermişse üçüncü şahısların iyi niyetli olup olmadıklarının bir önemi yoktur.Zira
onlar iyi niyetli olsalar bile mümessil ile yaptıkları hukuki muamele temsil olunanı veya haleflerini
bağlamaz.
B) YETKİSİZ TEMSİL
Bir kimsenin gerekli yetkiye sahip olmaksızın veya yetkisini aşarak bir başkasının nam ve
hesabına işlemler yapmasıdır.
Yetkisiz temsilcinin yaptığı işlem temsil olunanı bağlamaz. Bağlayabilmesi için temsil
olunanın o işleme icazet vermesi gerekir. İşlem icazet verilinceye kadar tek taraflı bağlamazlık
11
yaptırımına tabidir. Üçüncü kişi, temsil olunandan uygun bir süre içinde icazet verip vermeyeceğini
bildirmesini isteme hakkına sahiptir. Temsil olunan, bu süre içinde icazet vermeyeceğini belirtir veya
süreyi sessiz geçirirse, işlem üçüncü kişi açısından da bağlayıcılık değerini kaybeder.
Yetkisiz temsilcinin yaptığı işlemle temsilci de bağlı değildir. İcazet verilmezse iyi niyetli 3.
kişi yetkisiz temsilciden menfi zararının tazminini isteyebilir. Eğer yetkisiz temsilci kusurlu ise daha
fazla tazminata da hükmedilebilir.
Yarışan illiyet; birden çok sebeplerden her birinin zararlı sonucu aynı zamanda birbirinden
bağımsız olarak tek başına meydana getirmeye elverişli olduğu hallerde söz konusu olur.
Seçimlik illiyet; zararlı sonucu, birden çok sebepten yalnız biri fiilen meydana getirmiş
olmakla beraber somut olayda bu sebebin hangisi olduğu bilinemediği durumda ortaya çıkar. Bu
durumda kural olarak sorumluluk söz konusu olmaz. Fakat sebeplerin birlik manzarası oluşturması
durumunda fiile katılanlar zarar görene karşı sorumlu olurlar.
Önüne geçen illiyet veya farazi illiyet; gerçekleşen türden zararı meydana getirmeye elverişli
birden çok sebep bulunmakla birlikte bunlardan yalnız biri zararlı sonucu meydana getirmiştir. Fakat
şayet bu sebep, sonucu meydana getirmemiş olsaydı, diğer sebep aynı zararı kesin olarak meydana
getirmiş olacaktı.
İlliyet bağını kesen sebepler; mücbir sebep, zarar görenin ağır kusuru ve 3. kişinin ağır
kusurudur.
HAKSIZ FİİLİN HÜKÜMLERİ
Haksız fiilden doğan edim tazminattır. Tazminat ikiye ayrılır:
a) Maddi Tazminat
- Aynen tazmin: Ör. kırılan camın yerine yenisinin takılması.
- Nakden tazmin: Malvarlığında uğranılan eksilmenin para ile giderilmesidir.
b) Manevi tazminat: Hakim kararında bir miktar paraya hükmedebileceği gibi kararın
yayımlanmasına da karar verebilir.
Tazminatın miktarını ve şeklini bizzat hakim belirler. Zararı ve failin kusurunu ispat etmek
davacıya düşer. Hakim mağdurun zarara razı olduğu veya zararın doğmasında kusurunun
bulunduğu hallerde tazminat miktarını indirebileceği gibi kaldırabilir. Tazminatın miktarı tayin
edilirken kusurun ağırlık derecesi ve failin ekonomik durumu da dikkate alınır.
Haksız fiillerden sorumlu olabilmek için temyiz kudretinin varlığı şart ve yeterlidir. Temyiz
kudretinden geçici yoksunluk durumunda kişi verdiği zarardan kural olarak sorumludur. Fakat bu
duruma kendi kusuruyla düşmediğini ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.
Maddi ve manevi tazminat davaları, zarar görenin zararı ve failini öğrendiği tarihten itibaren 1
yıl, zarar verici fiil veya olayın gerçekleşmesinden itibaren 10 yıl geçtikten sonra zamanaşımına uğrar.
Tazminat davası, ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı süresi öngördüğü suç oluşturan bir
fiilden doğuyorsa, tazminat davasına da söz konusu süre uygulanır.
KUSURSUZ SORUMLULUK
Hukuk sistemimizde haksız fiilden dolayı kural olarak kusur sorumluluğu esası
benimsenmiştir. Kusursuz sorumluluk istisnadır.
A) ÖZEL KANUNLARDA DÜZENLENEN KUSURSUZ SORUMLULUK HALLERİ:
1) Motorlu taşıt aracı işletenlerin sorumluluğu: Karayolları Trafik Kanunu’na göre, bir motorlu
aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebep
olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından
kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi doğan
zarardan müteselsil olarak sorumlu olurlar.
İşletilme halinde olmayan sebep olduğu trafik kazasından dolayı işletenin sorumlu
tutulabilmesi için, zarar görenin, kazanın oluşumunda işleten veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu
kişilere ilişkin bir kusurun varlığı veya araçtaki bozukluğun kazaya sebep olduğunu kanıtlaması
gerekir.
Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin,
zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve herhalde kazadan itibaren 10 yıl
geçmekle zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve kanun bu fiil için daha
uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de uygulanır.
2) Çevreyi kirletenlerin sorumluluğu: Çevre Kanunu’nda düzenlenmiştir.
2) Taşınmaz malikinin sorumluluğu: Bir taşınmaz malikinin mülkiyet hakkını bu hakkın yasal
kısıtlamalarına aykırı kullanması sonucunda zarar gören veya zarar tehlikesi ile karşılaşan kimse,
durumun eski hale getirilmesini, tehlikenin ve uğradığı zararın giderilmesini dava edebilir.
Hakim, yerel adete uygun ve kaçınılmaz taşkınlıklardan doğan zararların uygun bir bedelle
denkleştirilmesine karar verebilir.
Medeni Kanun’da ayrıca, tapu sicilinin ve kişisel hal sicillerinin hukuka aykırı tutulmasından
doğan zararlardan devletin kusursuz olarak sorumlu olması esası benimsenmiştir.
fazlası oranındaki miktar kendisine ödenir. Lüks giderler eşyadan sökülüp alınabiliyorsa her iki
sebepsiz zenginleşen de bu giderleri ayırıp alabilir.
Sebepsiz zenginleşmede fakirleşen taraf verdiğini geri istemeye hakkı olduğunu öğrendiği
tarihten itibaren 1 yıl ve her halde bu hakkın doğduğu tarihten itibaren 10 yıl içinde. 1 ve 10 yıllık
süreler zamanaşımı süreleridir. Zamanaşımına uğramış olan bir borcun ödenmesi, ahlaki bir görevin
yerine getirilmesi ve hukuka veya ahlaka aykırı bir amaç için ödemede bulunulması durumlarında
sebepsiz zenginleşme davası açılamaz.
Sebepsiz zenginleşme davası, ayni dava değil kişisel nitelikte bir dava olduğu için yalnız
borçlu ve mirasçıları aleyhine açılabilir. İstihkak davası sebepsiz zenginleşme davasını engel olur.
Para misli şey olduğundan misli şeylerin sebepsiz zenginleşenin aynı türden diğer şeyleri ile karışarak
onun mülkiyetine geçmesi sebepsiz zenginleşme davasına imkan verir.
Haksız fiilden doğan dava hakkı ile sebepsiz zenginleşmeden doğan dava hakkı yarışır.
Davacı, bu davalardan birini seçerek onu açabilir (davaların yarışması ilkesi).
BORÇLARIN İFASI
İfa borç ilişkisini sona erdiren ve borçlunun borcunu sözleşmeye uygun olarak yerine
getirmesini (usulüne uygun ifa) ifade eden bir kavramdır.
Borcun konusu ne ise ifa da kural olarak o konuya ilişkin olmalıdır. Fakat ifa yerine edim
olarak borcun konusu olan şeyden başka bir şey alacaklıya önerilir ve alacaklı tarafından da kabul
edilirse ifa gerçekleşmiş sayılır. Buna ifa yerine geçen edim denir.
İfa amacıyla yapılan edimde ise; alacaklıya borcun konusu olan şeyden başka bir şey teklif
edilmekte alacaklının da kabulüyle söz konusu şey paraya çevrilmekte ve borç çevrilen miktar
uyarınca sona ermektedir.
Borcun bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde alacaklının bir menfaati bulunmadıkça
borçlu borcunu bizzat ifa etmek zorunda değildir.
Şayet borcun tamamı muaccel olmuşsa (vadesi gelmişse) ve herhangi bir uyuşmazlık da
bulunmuyorsa bu durumda alacaklı kısmi ifayı kabul etmek zorunda değildir. Bu kuralın aksi
sözleşme ile kararlaştırılabilir. Sözleşmede belirtilmemiş olsa bile hakkaniyet gereğince de kısmi ifa
söz konusu olabilir.
SEÇİMLİK BORÇ – SEÇİMLİK YETKİ: Birden çok edimi içermekle beraber, borçlunun
bunlar arasından seçeceği bir tek edimi yerine getirmekle yükümlü olduğu borca seçimlik borç denir.
Seçim hakkı kural olarak borçluya aittir. Bu hak, tek taraflı, varması gerekli irade beyanıyla kullanılan
değiştirici yenilik doğuran bir haktır.
Seçimlik yetkide ise, sözleşmenin yapıldığı anda kesin olarak belirlenmiş ve borçlanılmış bir
tek asli edim vardır. Fakat borçlu, tarafların anlaşmalarına veya alacaklının sonradan verdiği yetkiye
göre, asıl edim yerine başka bir edimi (yedek veya ikame edim) yerine getirebilir. Seçimlik yetki,
kanundan veya taraf iradelerinden doğabilir. Kanundan doğan seçimlik yetkiye ör. aynen ödeme kaydı
bulunmayan yabancı para borcunun borçlusu, vadede borcunu yabancı para ile ifa edebileceği gibi, o
paranın TL karşılığı üzerinden de borcunu ifa edebilir.
İFA YERİ: İfa yeri taraflarca serbestçe belirlenebilir. Taraflar ifa yerini belirlememişlerse
Borçlar Kanunu’nun ifa yerine ilişkin tamamlayıcı hükümleri uygulanır. Buna göre para borçları ifa
zamanında alacaklının ikametgahının bulunduğu yerde ifa edilir. Para borçları nakit olarak ve
memleket parası ile ödenir.alacaklının bankadaki hesabına yatarılması veya çek ile ödenmesi ancak
alacaklının kabulu ile olur.posta havalesi ile gönderilmişse ikametgatta ödemeli olarak
gönderilmelidir.Bu borçlara götürülecek borç denir. Fakat kıymetli evrakta ise borcun ifa yeri
borçlunun ikametgahının bulunduğu yerdir. Para borçları kural olarak TL ile yerine getirilir.
Yabancı para üzerinden borçlanılmışsa ve sözleşmede aynen ödeme kaydı yoksa, borçlu borcunu
yabancı para ile ifa edebileceği gibi ifa zamanındaki kur üzerinden TL ile de ifa edebilir (seçimlik
yetki).
Belli bir şeyin teslimi borcu ise (parça borcu) o şeyin sözleşme yapılırken bulunduğu yerde
ifa edilir. Parça borcu; ferdiyle belirlenen şeylere ilişkin borçtur. Örneğin motor numarası belirtilmiş
15
ferrari marka araba veya fırtına adlı at gibi .Ancak bu hükmün uygulanabilmesi için tarafların bu şeyin
sözleşme yapılırken başka bir yerde olduğunu bilmeleri lazımdır.
Cins borçları ise doğdukları anda borçlunun ikametgahının bulunduğu yerde ifa edilirler.
Bu borçlara da aranacak borçlar denir. Cins borcu; türüyle veya sayı, tartı veya ölçü ile
benzerlerinden ayırt edilebilen şeylere ilişkin borçtur (Üzüm ,kömür.prinç gibi) . Cins borçları (nevi-
tür-çeşit borçları) o türden şeylerin yeryüzünde bulunduğu sürece ortadan kalkmaz.
İFA ZAMANI: Borcun ifa edilmesi gereken ana denir. Kural olarak her borç doğduğu anda
muaccel olur yani ifası istenebilir. Taraflar borcun ifasını bir süreye bağlayabilirler. Bu tür borçlara
müeccel borç (süreye bağlanmış borç) denir. Müeccel borç vadesi geldiğinde muaccel olur.
Vade olarak bir ayın başı, ortası veya sonu belirlenmişse bundan ayın 1., 15. ve sonuncu günü
anlaşılır. Vade pazar veya kanunen tatil olan bir güne rastlarsa kendiliğinden bugünü izleyen ve tatil
olmayan ilk güne geçer. Borç vadede iş saatleri içinde ifa edilmelidir.Bu sebepledir ki alacaklı iş
saatleri dışındaki ifayı kabul etmek zorunda değildir. Aksi kararlaştırılmamışsa borçlu borcunu
vadeden önceden ifa edebilir. Fakat bu sebeple indirim talep edemez.
B) BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ: İfası halen mümkün olan muaccel bir borcun borçlu tarafından
zamanında yerine getirilmemesidir. Şartları:
1) Borcun muaccel olması
2) İhtar: Borçlunun temerrüdü için alacaklının borçluya kural olarak bir ihtarda bulunması gerekir.
İhtar şekle tabi olmayan borçluyu gecikmiş olarak da olsa ifaya davet etme anlamı taşıyan varması
gerekli bir irade beyanıdır. Fakat tacirler arasında yapılacak ihtarların noter vasıtasıyla veya iadeli
taahhütlü mektupla veya telgrafla yapılması şarttır.
16
Müteselsil borçlulukta her borçlu alacaklıya karşı edimin tamamından sorumludur. Alacaklı,
edimin tamamını borçlulardan herhangi birinden istediği takdirde, bu borçlu, kendisinin borcun sadece
kendi payına düşen kısmından sorumlu olduğuna ilişkin taksim def’ini ileri süremez.
Müteselsil borçlulukta alacaklı, edimin tamamını veya bir kısmını borçlulardan herhangi
birinden talep edebilir. Bu borçlulukta, alacaklının tatmini oranında diğer borçlular da borçtan
kurtulurlar.
Müteselsil borçluluk ya kanundan doğar ya da borçluların iradesinden doğar. Kanundan doğan
müteselsil borçluluğa kanuni teselsül denir. Ör. birden çok kişinin aynı zarardan aynı sebepten veya
değişik sebeplerden dolayı sorumlu olmaları, adi ortaklık, miras ortaklığı, birden çok kimsenin ariyet
alması, vedia kabul etmeleri, birden çok müvekkilin bir kişiyi vekil tayin etmeleri, kambiyon
senetlerinde hamile karşı müracaat borçlularının sorumluluğu.
Müteselsil borçluluk, borçluların alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olmayı
yüklenmelerinden doğmuşsa buna da iradi (akdi) teselsül denir. Borçlular arasında bu tür teselsülün
olabilmesi için mutlaka iradelerinin varlığı gerekir. Diğer bir ifade ile Borçlar Kanunumuz teselsül
karinesini kabul etmemiştir. Kısmi borç karinesini benimsemiştir. Fakat Ticaret Kanunu teselsül
karinesini kabul etmiştir.
Müteselsil borçluluğun hükümleri: Alacaklı borcun tamamını veya bir kısmını dilediği borçludan
isteyebilir. Alacaklının borçlulardan birine karşı açtığı davayı kaybetmesi durumunda diğerlerine karşı
dava açmasına engel bir durum söz konusu değildir. Müteselsil borçlulardan birinin acze düşmesi
diğer borçluları borçtan kurtarmaz.
Alacaklının müteselsil borçlulardan birine temerrüt ihtarında bulunması diğerlerini etkilemez.
Müteselsil borçlulardan biri kendi fiili ile diğer borçluların durumunu ağırlaştıramaz. Bunun tek
istisnası, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi durumunda diğerlerine de karşı
da zamanaşımının kesilmesinde görülür.
Müteselsil borçluların her birinin borcun sebebinden veya konusundan doğan ortak def’ileri
alacaklıya karşı ileri sürme yükümlülükleri vardır. Kendi payından fazla ödemede bulunan bir borçlu,
alacaklıya karşı bu def’ileri ileri sürmemişse diğer borçlulara rücu etme hakkını kaybeder. Kişisel
def’ileri ise ileri sürüp sürmemekte serbesttirler.
Müteselsil borçlulardan biri kendi payından fazla ödemede bulunduğu miktar için alacaklının
haklarına halef olur ve diğer müteselsil borçlulara rücu edebilir. İç ilişkide müteselsil borçluluk söz
konusu olmaz. Borçlular kendi aralarında borcun bölüşülmesi konusunda bir anlaşma yapmamışlarsa
eşit olarak yükümlendikleri kabul edilir.
ALACAĞIN TEMLİKİ
Bir alacağın alacaklı tarafından başka bir kimseye devredilmesi demektir. Alacağın temliki,
tediye (ödeme), tahsil ve teminat amaçlarıyla yapılabilir. Alacağın temliki hakim görüş uyarınca
soyuttur (mücerrettir).
A) Alacağın temlikinin türleri:
1) Kanuni temlik: Bir alacağın kanundan dolayı bir alacaklıdan başka bir kimseye geçmesidir. Ör.
miras bırakanın ölümüyle sahip olduğu alacakların kanundan dolayı mirasçılarına geçmesi,
müvekkilin vekile karşı vekalet ilişkisinden doğan borçlarını ifa edince, vekilin kendi adına fakat
müvekkili hesabına üçüncü kişiden kazandığı alacak hakkının müvekkile geçmesi.
2) Kazai temlik: Bir alacağın hakim kararıyla bir başka kişiye geçmesidir. Ör. hakimin paylı veya
elbirliği halindeki malvarlığı ilişkilerinin giderilmesi ve taksimine ilişkin kararı.
3) İradi temlik (rızai temlik): Alacağın, devredenle devralan arasında yapılan bir anlaşmayla temlik
edilmesidir. Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olan temlik türü budur.
B) Alacağın temlikinin şartları:
1) Bir alacağın bulunması: Kural olarak bütün alacaklar temlik edilebilir. Bu bağlamda mevcut bir
alacak temlik edilebileceği gibi ileride kazanılacak bir alacak ve şarta bağlı bir alacak da temlik
edilebilir. Haczedilmiş alacaklar da temlik edilebilir fakat böyle bir temlik, haciz alacaklısının
haklarını ihlal ettiği oranda geçersiz olur.
Bazı alacakların temlik edilemeyecekleri kanunda belirtilmiştir. Ör. bakım alacaklısının hakkı,
vergi alacağı. Alacağın devredilemeyeceği alacaklı ile borçlu arasındaki sözleşme ile de
kararlaştırılabileceği gibi alacağın niteliği de temlike engel olabilir. Ör. nafaka alacağı. Bunlar
dışındaki bütün hallerde borçlunun rızası aranmaksızın alacak devredilebilir.
18
2) Temlik eden ile alacağı devralanın yazılı bir sözleşme yapmış olması: Burada ki yazılılık bir
geçerlilik şeklidir. Alacağın temliki şekle tabi ise de temlik vaadi bir şekle tabi değildir.
3) Temlik edenin tasarruf yetkisine sahip bulunması: Alacağın temliki bir tasarruf işlemi olduğu
için bunu devredenin o alacak üzerinde tasarruf yetkisinin olması gerekir.
C) Alacağın temlikinin sonuçları: Alacağın temlikinin en önemli sonucu, borç ilişkisinin alacaklı
tarafının değişmesidir. Alacak ile birlikte ona bağlı olan yan haklar (faiz, rehin, kefalet) de devralana
geçer.
Alacağını temlik eden, alacak senedi ile birlikte alacağı ispata yarayan diğer belgeleri
devralana teslim etmek ve ayrıca alacak hakkının ileri sürülmesini için gerekli olan bilgileri de ona
vermekle mükelleftir.
Alacağın temliki ivazlı (karşılıklı) ise, temlik eden temlik zamanında alacağın varlığını garanti
etmiş sayılır. Fakat kanuni temliklerde temlik eden bundan sorumlu değildir. Temlik ivazsız ise
(karşılıksızsa) alacaklı ayrıca garanti etmedikçe alacağın varlığından sorumlu değildir. Temlik ister
ivazlı ister ivazsız olsun alacağı devreden ayrıca taahhüt etmedikçe borçlunun ödeme gücünden
sorumlu değildir.
Alacağın temlik edilmiş olduğu borçluya, temlik eden veya alacağı devralan tarafından
bildirilebilir. Alacağın temlikinden borçlu haberdar edilmemişse eski alacaklıya iyi niyetle borcunu ifa
ederse borcundan kurtulur. Alacağın kime ait olduğu tartışmalı ise, borçlu, borcunu mahkemeye veya
hakimin göstereceği yere tevdi ederek borcundan kurtulabilir.
Borçlu temliki öğrendiği anda temlik edene karşı sahip olduğu alacağa bağlı olan def’i ve
itirazları temlik alana karşı da ileri sürebilir. Ör. ödemezlik def’i, zamanaşımı def’i.
BORCUN NAKLİ
Bir borç ilişkisinde borçlunun yerini yeni bir borçlunun alması demektir.
Borcun naklinde önce borçlu ile borcu yüklenmeyi taahhüt eden kimse arasında bir borçtan
kurtarma taahhüdü (vaadi) sözleşmesi yapılır. Buna borcun iç nakli denir. Borçlu, kendisinin taahhüt
edene karşı olan borcunu yerine getirmiş olması şartıyla, taahhüt edenden vaadini yerine getirmesini
isteyebilir.
Gerçek ve teknik anlamda borcun nakli ise borcu devralan kimse ile alacaklı arasında yapılan
bir sözleşme ile ortaya çıkar. Buna da borcun dış nakli denir. Söz konusu sözleşmeye ilişkin icap ve
kabul açık (sarih) olabileceği gibi örtülü (zımni) de olabilir. Bu sözleşme herhangi bir şekle tabi
değildir.
Kural olarak bütün borçlar nakledilebilir. Nakledilecek borç, muaccel olabileceği gibi,
müeccel veya şarta bağlı bir borç da olabilir.
Borcun naklinin sonuçları: Borcun nakli ile borç ilişkisinin borçlu tarafı değişir. Alacaklı artık eski
borçludan talepte bulunamaz.
Borcu teminat altına alan bir rehin varsa ve bu rehin 3. kişi tarafından verilmiş bulunuyorsa
borcun nakli ile rehin sona erer. Rehnin devam edebilmesi için 3. kişinin borcun nakline rıza
göstermesi gerekir. Kefalette de durum aynıdır.
Borcu devralan kimse eski borçlunun şahsına bağlı olan def’iler (ör. takas def’i) dışındaki
diğer def’ileri alacaklıya karşı ileri sürebilir. Ör. zamanaşımı def’i veya ödemezlik def’i.
Gerçekleşmesi hem taraflardan birinin hem de belli bir 3. kişinin iradesine bağlı olan şarta ise karma
şart denir.
Şart konusu olay geleceğe ilişkin ve şüpheli bir olay olmalıdır. Şart hukuka ve ahlaka aykırı
olmamalı aynı zamanda imkansız da bulunmamalıdır.
Kural olarak bütün işlemler şarta bağlanabilir. Evlenme, tanıma, nesebin reddi, mirasın reddi
ve tescil talebi gibi işlemler ise şarta bağlanamaz.
Geciktirici şartta şart gerçekleşinceye kadar işlemin hükümleri askıdadır. Bu devrede alacaklı
alacağını talep edemeyeceği gibi, takas da edemez. Fakat şarta bağlı alacak başkasına temlik edilebilir
ve alacaklının ölümü halinde mirasçılarına geçer. Aynı zamanda şarta bağlı alacak, rehin veya
kefaletle teminata bağlanabileceği gibi, haciz veya iflas yoluyla takibe de konu olabilir. Şart
gerçekleşince işlemin sonuçları doğar.
Borçlu şart gerçekleşinceye kadar edimin gereği gibi ifasını önleyecek davranışlardan
kaçınmalıdır. Alacaklı hakkı tehlikeye düştüğü takdirde sanki alacağı şarta bağlı değilmişçesine
gerekli önlemlerin alınmasını isteyebilir.
Şartın gerçekleşmesine taraflardan birinin dürüstlük kurallarına aykırı davranması mani
olmuşsa bu durumda şart kanunen gerçekleşmiş sayılır (hükmi gerçekleşme).
Aksi kararlaştırılmadıkça geciktirici ve bozucu şartın etkileri geçmişe etkili değildir.
PEY AKÇESİ: Taraflar arasında bir sözleşmenin yapılmış olduğunun teyidi amacıyla
taraflardan birinin diğerine verdiği bir miktar para veya menkul bir maldır.
Kanuna göre aksine bir yerel adet veya sözleşme olmadıkça yoksa pey akçesi alan onu
alacağına mahsup etmeyerek ona sahip olabilir. Fakat ülkemizde pey akçesi alan tarafın onu
alacağından mahsup edeceği (düşeceği) kabul edilir.
PİŞMANLIK AKÇESİ: Sözleşmenin yapıldığı sırada bir tarafın diğerine verdiği ve onu alan
kişiye bırakmak suretiyle, veren tarafa, dilediği zaman sözleşmeden serbestçe dönme hakkı sağlayan
bir miktar paradır. Pişmanlık akçesi cayma tazminatı, zamanı rücu diye de bilinir.
Pişmanlık akçesini veren taraf sözleşmeden dönerse verdiğini karşı tarafa bırakır. Pişmanlık
akçesini alan taraf sözleşmeden dönerse aldığının iki katını verir.
CEZAİ ŞART: Borcun hiç ya da gereği ifa edilmemesi durumunda borçlu tarafından
alacaklıya ödenmesi önceden kararlaştırılan edimdir. Cezai şart borçluyu, ifaya zorlayıcı bir baskı
aracı olduğu gibi alacağın teminatını da oluşturur. Cezai şartın unsurları şunlardır:
a) Geçerli bir asıl borcun bulunması: Asıl borcun hangi borç kaynağından doğduğu önemli
değildir. Eksik borçlardan zamanaşımına uğramış borçla, ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi borcu
cezai şarta bağlanabilir.
b) Cezai şart asıl borcun yanında ondan bağımsız ayrı bir edim yüklenimidir: Cezai şart olarak
kararlaştırılan edim mali bir değer taşıyan bağımsız bir edimdir.
c) Cezai şarttan doğan borç asıl borcun yanında fer’i bir borç niteliğindedir.
Cezai şartın üç türü vardır:
1) Seçimlik cezai şart: Cezai şart; borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumunda ödenmek
üzere konulmuş ise aksi kararlaştırılmamış olduğu takdirde alacaklı ya borcun ifasını veya cezai şartın
ödenmesini isteyebilir.
2) İfaya eklenen cezai şart: Cezai şart; borcun zamanında ve belirlenen yerde ifa edilmemesi halinde
ödenmek üzere konulmuş ise aksi kararlaştırılmamış olduğu takdirde alacaklı hem borcun aynen
ifasını hem de cezai şartın ödenmesini birlikte talep edebilir. Fakat alacaklı bu hakkından feragat etmiş
veya bir çekince ileri sürmeksizin yalnızca ifayı kabul etmişse, cezai şartı talep etmekten vazgeçmiş
kabul edilir.
3) Dönme cezai şartı: Alacaklı bu cezai şartta sadece cezai şartı talep edebilir. Borçlu cezai şartın
sözleşmeden dönme için kararlaştırılmış olduğunu ispat ederek ve de cezai şartı ödeyerek sözleşmeden
dönebilir.
Cezai şartın hükümleri: Cezai şartın talep edilebilmesi için öncelikle asıl borcun muaccel olması
(vadesinin gelmiş olması) gerekir. Ayrıca asıl borcun hiç veya gereği gibi veya zamanında veya
belirlenen yerde ifa edilememiş olması gerekir. Fakat borcun hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesi
borçluya yükletilemeyen sebeplerden meydana gelmişse cezai şart ödenmesi gerekmez.
20
Cezai şartın miktarını taraflar diledikleri gibi belirleyebilirler. Fakat hakim aşırı (fahiş)
gördüğü cezai şartı indirmekle yükümlüdür. Bu kural tacirler arasında prensip olarak geçerli değildir.
Cezai şartın şartları gerçekleşince alacaklı, hiçbir zarara uğramamış olsa bile bu cezai şartın
ödenmesini isteyebilir.
Alacaklı cezai şart miktarından daha fazla bir zarara uğrarsa, uğradığı bu zararı borçlunun
kusurunu ispat ederek talep edebilir.
1) İFA: Usulüne uygun olarak yapılan ifa borç ilişkisine son verir.
2) İBRA (BORÇTAN KURTARMA SÖZLEŞMESİ): İbra Borçlar Kanunu’nda düzenlenmemiştir.
Alacaklı ile borçlu arasında yapılan bir sözleşme ile (ibra sözleşmesi) borç sona ermiş olur.
Borcu doğuran sözleşme bir şekle bağlı ise Yargıtay’a göre ibra sözleşmesi de aynı şekle
uygun olarak yapılmalıdır. İbra bir tasarruf işlemi olduğundan, ibranın geçerliliği, alacaklının alacak
üzerinde tasarruf yetkisinin bulanmasına bağlıdır. İbra ile asıl borç ve ona bağlı fer’i borçlar sona erer.
Fer’i bir borç ibra edilmişse asıl borç sona ermez.
3) TECDİT (YENİLEME): Yeni bir borç kurmak suretiyle eski borcun ortadan kaldırılmasıdır.
Şartları şunlardır:
a) Eski borcun ortadan kaldırılması: Söz konusu borç hukuki işlemden doğan bir borç olabileceği
gibi, haksız fiil veya sebepsiz zenginleşmeden doğan bir borç da olabilir. Fakat yenilenecek olan borç
geçerli bir borç olmalıdır.
21
Zamanaşımına uğramış borçlarla ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi için yüklenilmiş olan
borcun yenilenebileceği kabul edilmekte, fakat, kumar ve bahisten doğan borçların ise
yenilenemeyeceği benimsenmektedir.
b) Geçerli bir yeni borç meydana getirilmesi
c) Yeni doğan borcun eski borçtan farklı olması: Bu farklılık edimde ortaya çıkabileceği gibi
(objektif yenileme), taraflardan birinin değişmesi biçiminde de ortaya çıkabilir (sübjektif yenileme).
d) Tarafların yenileme için açıkça anlaşmaları gerekir: Yenileme örtülü (zımni) şekilde yapılamaz.
Mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunmak, yeni bir alacak senedi vermek, kefalet senedi
vermek aksine anlaşma yoksa yenileme sayılmaz. Ayrıca, bir alacağın cari hesaba kaydedilmesiyle
borç yenilenmiş sayılmaz. Borç, ancak, hesap kesilip, ortaya çıkan bakiye karşı tarafça kabul edilince
yenilenmiş olur. Fakat hesap kalemlerinden biri için verilmiş olan teminat sona ermeyerek bakiye için
devam eder.
İpotekli borç senedinin veya irat senedinin düzenlenmesiyle birlikte dayanağı olan borç ilişkisi
ise kural olarak yenileme yoluyla sona erer.
Yenileme sözleşmesi ile eski borç ve ona bağlı fer’i borçlar da sona erer. Onun yerine yeni
borç geçer ve zamanaşımı yeniden işlemeye başlar.
6) TAKAS: Karşılıklı olarak hem alacaklı hem borçlu olanların birbirlerinden olan alacaklarının en
azının miktarı uyarınca sona ermesidir. Takas, kolaylık ve basitlik sağlar.
Takasın, kanuni takas (bizzat kanunun taraflardan birine tanıdığı ve diğer tarafın rızasının
bulunmasına gerek olmaksızın sonuç doğuran takas) ve akdi takas (tarafların anlaşmalarıyla ortaya
çıkan takas) olmak üzere iki türü vardır. Borçlar Kanunu’nda düzenlenen kanuni takastır.
Takas – Mahsup: Mahsup, bir alacak miktarından belli olgular sebebiyle indirme yapma anlamına
gelir. Mahsupta alacaktan indirilecek olan miktar bir karşı alacak değildir. Takasta ise, karşılıklı iki
alacak bulunmaktadır.
Takasın şartları şunlardır:
22
a) Borçların karşılıklı olması (mütekabiliyet): Takas edilecek borçlar karşılıklı olmalıdır. Takasta
karşılıklılık ilkesinin tek istisnası, alacağın temlikinde, borçlunun temliki öğrendiği zaman henüz
muaccel olmamış bir alacağı mevcut olup da bu alacağın temlik edilen alacaktan daha sonra muaccel
olmaması şartıyla temlik edilen alacakla takası mümkündür.
b) Borçların benzer olması (mümaseliyet): Takas edilecek borçlar birbirine benzer olmalıdır.
Miktarlarının eşit olması gerekmez.
c) Borçların muaccel olması (vadelerinin gelmiş olması): Vadesi gelmemiş borçlar (müeccel
borçlar) kural olarak takas edilemez. Fakat borçlunun iflası durumunda alacaklılar vadesi gelmemiş
olsa bile alacaklarını müflisin kendilerinden olan alacağı ile takas edebilirler.
d) Takas beyanında bulunulmuş olması: Takas beyanı tek taraflı şekle tabi olmayan karşı tarafa
varmasıyla sonuçlarını doğuran bir işlemdir. Borçlulardan biri, bu hakkından önceden feragat edebilir.
Borçların takas edilebilmesi için kural olarak borçlulardan birinin bu beyanda bulunması yeterlidir.
Fakat kanun şu alacakların takasında karşı tarafın onayını aramaktadır:
- Tevdi edilmiş veya haksız olarak alınmış veya hile ile alıkonulmuş bulunan bir şeyin geri
verilmesine veya bedeline ilişkin alacaklar,
- Nafaka ve iş ücreti gibi borçlunun ve ailesinin geçimi için mutlak biçimde zorunlu olup özel niteliği
gereği fiilen alacaklının eline verilmesi gereken alacaklar,
- Devlet, vilayet ve köyler lehine olarak kamu hukukundan doğan alacaklar.
Takasın Hükümleri: Takas, karşılıklı olan borçları en az olanının miktarı oranında sona erdirir.
Karşılıklı borçlar değer itibariyle birbirlerine eşit iseler takas sonunda her ikisi de son bulur. Takasın
hükümleri takas beyanının karşı tarafa varmasıyla meydana gelir ve daha sonra ortadan kaldırılamaz.
Takasın hükümleri geçmişe etkilidir. Yani takas edilen borçlar takas açıklamasının yapıldığı
andan itibaren değil takas edilebilmelerinin mümkün olduğu andan itibaren sona ermiş sayılırlar.
7) ZAMANAŞIMI (MÜRURUZAMAN)
Kanun tarafından belirlenmiş şartlar altında ve belli süre içinde alacaklının hareketsiz kalması
sonucu alacağın ifasını isteme yetkisinin sona ermesidir. Buna ıskatı müruruzaman (düşürücü
zamanaşımı) denir.
Zamanaşımı–Hak düşürücü süre: Zamanaşımı alacak hakkını zayıflatırken, hak düşürücü süre hakkı
ortadan kaldırır. Hak düşürücü süre niteliği itibariyle bir itirazdır, hakim re’sen dikkate alır.
Zamanaşımı ise bir def’idir, hakim re’sen dikkate alamaz. Zamanaşımı süresinin işlemesinin durması
veya kesilmesi mümkün olduğu halde, hak düşürücü sürenin işlemesi durmaz ve kesilmez.
Zamanaşımı sadece alacak haklarında söz konusu olurken; hak düşürücü süre, borç ilişkileriyle
benzeri ilişkilerde, yenilik doğuran haklarda etkili olur.
Bir borcun veya bir alacağın zamanaşımına uğraması için gerekli şartlar şunlardır:
a) Borcun muaccel olması: Kural olarak bütün borçlar zamanaşımına uğrarlar. Fakat gayrı menkul
rehni ile güvence altına alınan borçlarla, aciz vesikasına bağlanmış olan borçlar zamanaşımına
uğramazlar. Menkul rehniyle güvenceye bağlanmış olan borçlar ise zamanaşımına uğrarlar.
b) Kanunun belirlediği sürenin geçmiş olması: Kanun bütün borçlar için tek bir süre belirlememiş
çeşitli zamanaşımı süreleri öngörmüştür. Kanunda ayrıca özel bir süre belirtilmedikçe her borç on
yıllık zamanaşımına tabidir. Buna genel zamanaşımı süresi denir. Kanunun beş yıllık zamanaşımına
tabi tuttuğu bazı alacaklara ör. kira, sermaye faizleri, işçilerin ücret alacağı, vekalet, komisyon,
acentelik, ticari tellallık sözleşmesinden doğan davalar. Karz sözleşmesinden doğan alacak hakları ise
altı aylık zamanaşımına tabidir.
Zamanaşımı süreleri kural olarak alacağın muaccel olduğu andan itibaren işlemeye başlar.
Fakat, alacağın muacceliyeti bir ihbara bağlanmışsa, zamanaşımının başlangıç anı, bu ihbarın yapıldığı
değil, yapılabileceği andır. Süreler hesaplanırken o sürenin işlemeye başladığı gün hesaba katılmaz.
Son gün bir tatil gününe rastlarsa, süre, bugünü izleyen ilk iş gününe kadar uzar.
c) Zamanaşımının durmamış olması: Kanunda sayılan sebeplerden birinin varlığı durumunda
zamanaşımı süresinin işlemeye başlamaması veya başlamışsa bu sebep ortadan kalkıncaya kadar
durarak devam etmesine zamanaşımının durması (tatili) denir. Sebep ortadan kalktığı andan itibaren
kalan süre durduğu yerden itibaren tekrar işlemeye başlar. Zamanaşımını durduran sebepler
şunlardır:
- Velayetin devamı süresince çocukların ana babalarından olan alacakları için,
23
- Vesayetin devamı süresince vesayet altında bulunanların vasi ve vesayet dairelerinden (sulh ve asliye
hakimlerinden) olan alacakları için,
- Evliliğin devamı boyunca karı kocadan birinin diğerinden olan alacağı için,
- Hizmet akdinin devamınca işçilerin işverenden olan alacakları için,
- Borçlu alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu süre içinde,
- Alacağın bir Türk mahkemesinde ileri sürülmesi mümkün olmadığı sürece zamanaşımı işlemez veya
işlemeye başlamışsa durur.
d) Zamanaşımının kesilmemiş olması: Kanunda sayılan sebeplerden birinin gerçekleşmesi
durumunda sürenin o ana kadar işlemiş olan kısmının ortadan kalkması ve sürenin baştan itibaren
yeniden işlemeye başlamasına zamanaşımının kesilmesi denir. Zamanaşımını kesen sebepler
şunlardır:
- Borçlu borcu ikrar ettiği (kabul ettiği), özellikle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin veya
kefil verdiği takdirde,
- Alacaklı mahkemede dava açmışsa veya hakeme müracaat etmişse veya icra takibinde bulunmuşsa
veya iflas masasına başvurmuşsa, zamanaşımı kesilmiş olur.
Zamanaşımı müteselsil borçlulardan birine karşı kesilmiş olursa diğerlerine karşı da kesilmiş
olur. Asıl borçluya karşı zamanaşımı kesilmiş olursa kefile karşı da kesilmiş olur. Fakat kefile karşı
kesilen zamanaşımı asıl borçluya karşı kesilmiş olmaz.
Zamanaşımının kesilmesi durumunda o andan itibaren işlemeye başlayacak yeni süre kural
olarak eskisinin aynıdır. Fakat borç bir senetle ikrar olunmuş veya bir hükümle ispatlanmışsa yeni süre
daima 10 yıldır.
Zamanaşımının hükümleri: Zamanaşımına uğrayan borç/alacak ortadan kalkmış olmaz sadece
alacaklının talep ve dava hakkını sona erdirir. Borçlu alacaklının ifa talebine karşı zamanaşımı def’i’ni
ileri sürebilir. Zamanaşımına uğramış borç eksik borçtur. Borçlu dilerse ödeyebilir. Borçlunun
zamanaşımından önceden feragat etmesi batıldır.
Asıl alacağın zamanaşımına uğraması halinde ona bağlı fer'i haklar da (ör. faiz, cezai şart)
zamanaşımına uğramış olur. Fer’i borç zamanaşımına uğramışsa asıl borç zamanaşımına uğramaz.
A) SATIM SÖZLEŞMESİ
Satım sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir.Yani satım sözleşmesinde satıcı
ve alıcı hem borçlu hemde alacaklıdırlar. Gerçekten satıcı satılan şeyin mülkiyet ve zilyetliğini alıcıya
devretmek bakımından borçlu semeni alıcıdan istemek bakamından alacakladır.Aynı şekilde alıcıda
semeni satıcıya ödemek bakımından borclu fakat satılan şeyin mülkiyet ve zilyetliğinin kendisine
verilmesini satıcıdan istemek bakımından alacaklıdır.
Unsurları
1) Satılan Şey : Satım sözleşmesinin konusu sadece maddi şeylerden ibaret değildir.Maddi
şeyler kadar maddi olmayan şeylerde satılabilir.Bu itibarladır ki mameleki değer taşıyan
24
1) Menkul Satımı
2) Gayrimenkul Satımı (Resmi Şekilde yapılması gerekmektedir.
3) Numune üzerine Satım
4) Tecrübe ve muayene şartıyla satım
5) Mülkiyeti muhafaza şartıyla satım
6) Taksitle satım
7) Arttırma ile satım
Satıcının Borçları
4)Zapta Karşı Tekeffül Borcu:Satılan şeyin üzerinde üçüncü şahısların ayni veya
kuvvetlendirilmiş şahsi bir hakkı bulunmadığını garanti etmesi şayet bir üçüncü şahıs üstün
hakkına dayanarak satılan şeyi alıcının elinden alacak olursa yada alıcının mülkiyet hakkını tam
anlamıyla kullanmasını önleyecek biçimde bir hak iddia ederse bunun sonuçlarından sorumlu
olmasıdır.
Alıcının Borçları
B) TRAMPA SÖZLEŞMESİ :Trampa bir malın başka bir mal ile değiştirilmesidir.Trampada semen
yokdur.Sözleşmeye konu olan malların az çok eşit değerde olması gerekmektedir.Şayet mübadele
25
edilen şeyler arasında değer farkı mevcut ise fazla değerde olanı alan taraf diğer tarafa bir miktar para
ödemek zorunda kalırki böyle bir durumda yapılan hukuki muamele trampa sözleşmesi değil fakat
bileşik sözleşme niteliği gösterir.
Türleri
a)Elden Bağışlama
b)Bağışlama tahahhüdü:Bağışlama tahahüdünün kapsamına menkuller gayrimenkuller ile onlar
üzerindeki ayni haklar girer.Bağışlama tahahhüdü yazılı şekilde yapılmak zorundadır.Eğer
bağışlama konusu olan şey bir gayrimenkul veya gayrimenkuller üzerindeki bir ayni hak ise
bağışlama taahhüdünün resmi şekilde tapu memuru önünde yapılması gerekmektidir.
A)KİRA SÖZLEŞMESİ : Kullandırma gayesini güden sözleşmelerin başında gelir .Bununla bir
kimse bir ücret karşılığında birşeyin kullanılmasını veya ondan yararlanılmasını belli bir süre için
başka bir kimseye bırakmayı taahhüt eder.İvazlı kullandırma sözleşmelerindendir.İki tarafa borç
yükleyen sözleşmelerdendir.
Türleri
a)Adi Kira:Kiracıya kiralanan şeyi sadece kullanma hakkını veren kira türüdür.Sözleşmenin konusu
menkul olsun gayrimenkul olsun mutlaka maddi bir şeydir.Örneğin araba,gelinlik ,radyo kiralaması
gibi
b)Hasılat Kirası :Kiracıya kiralanan şeyi kullanma hakkının yanında onun semerelerini de toplama
hakkı verir.Hasılat kirasının konusu sadece hasılat getiren şeyler ve haklar olabilir.Örneğin bir çiftliğin
bir portakal bahçesinin bir sinamanın kiralanması bu tür kiraya örnek teşkil eder.Semere vermeyen
şeylerin kirası kural olarak adi kira semere veren şeylerin kirası ise hasılat kirasına konu olur.Kira
sözleşmesi ister hasılat ister adi kira olsun herhangi bir şekle tabi değildir.
Hükümleri
a)Kiralayanın Borçları :Kiralanan şeyi sözleşmenin gayesine uygun bir şekilde kullanmaya elverişli
bir halde kiracıya teslim etmek ve kira süresince onu bu halde bulundurmaktadır.Şayet kiralanan şey
sözleşmenin gayesine uygun surette kullanma mümkün olmayacak veya önemli derecede azalacak bir
halde teslim olunursa kiracı sözleşmeyi feshe veya kira bedelinden uygun bir miktar indirim
yapılmasını isteme hakkına sahiptir.
b)Kiracının Borçları: En önemli borçu kira bedelini ödemektir.Kira bedelini taraflar serbestçe tespit
edebilir.Kiracının bir diğer borcu ise kiralanan şeyi özenle kullanmak ve apartman kiralarında bina
dahilinde oturanlara karşı komşuluk gereklerine uymaktır.Son olarakda kira sözleşmesinin sonunda
kiralanan şeyi geri vermekle kiracı sorumludur.Kiracı kiralanan şeyi hangi şekilde almışsa o şekilde de
iade etmekle de sorumludur.
Sona Ermesi
b)Feshi Bildirme: Kira sözleşmesinin belirsiz bir süre için yapılmış olması halinde gerek kiracı
gerekse kiralayan tek taraflı bir irade açıklaması ile sözleşmeyi sona erdirebilmesidir.
c)Fesih:Feshi bildirme süresi belli olmayan kira sözleşmesinin sona erdirilmesi yolu olduğu halde
fesih ister belirsiz süreli olsun ister belirli süreli olsun sözleşmenin hükümlerinin taraflarca hiç veya
gereği gibi yerine getirilmemesi veya gecikmesiyle yerine getirilmesi halinde söz konusu olan bir sona
erme halidir.Her iki tarafta bu yola başvurabilmektedir.
d) Önemli Sebeplerden Dolayı Feshi Bildirme:Sadece belli süreli gayrimenkul kiraları için
uygulanabilir.Belli bir süre için yapılmış olan gayrimenkul kirasında kira ilişkisinin devamını
çekilmez hale getiren sebepler ortaya çıktığı takdirde taraflardan biri diğerine tam bir tazminat vermek
ve kanuni sürelere uymak şartı ile sözleşmenin feshini bildirebilir.
B) ARİYET SÖZLEŞMESİ :Ariyet öyle bir sözleşmedir ki onunla ariyet veren bir şeyin bedava
kullanılmasını ariyet alana bırakmak ve alan dahi o şeyi kullandıktan sonra geri vermekle mükellef
olur.Ariyet kullandırmamacını güden sözleşmedir.Ariyet veren kullandırma karşılığı herhangi bir
bedel karşılık beklememektedir.Ariyet sözleşmesine konu olan şeylerin tüketilebilen eşya olmaması
gerekmektedir.Zira ariyet alan ariyet aldığı şeyi belli bir süre sonra ariyet verene geri vermek
zorundadır.Tüketilebilen şeyler ancak karz sözleşmesine konu olabilirler.Menkuller ve gayrimenkuller
ariyet sözleşmesine konu olabilirler.Ariyet alan eşyayı bizzat kullanmakla sorumludur.Başkasına
kullandırmak için ariyet verinin izninin alınması gerekmektedir.Ariyet alan olağan masrafları
ödemekle sorumludur.Herhangi bir şekle tabi değildir.
Adi Karz :Kural olarak ivazsızdır.Yani taraflar faiz kararlaştırmamışlar iseler karz alanın faiz
vermesi gerekmez.
Ticari Karz : Ticari karzda ise durum böyle değildir.Faiz şart edilmemiş olsa bile faiz
verilmek lazımdır.Ticari karz daima ivazlıdır.
Karz Verenin Borçları : Karz konusu olan para veya misli şeyi karşı tarafa verme borcudur.Karz
verenin teslim borcunun karşısında karz alanın şeyin kendisine teslimini isteme hakkı vardır.ancak bu
hak karz verenin temerrüdünden itibaren 6 ay geçmekle zamanaşımına uğrar.Görüldüğü gibi
zamanaşımı borcun muaccel olduğu tarihten değil temerrüt tarihinden itibaren işlemeye başlar.Bu
durum karz sözleşmesine özgü istisnai bir durumdur.
Karz Alanın Borçları:
A) HİZMET SÖZLEŞMESİ :Hizmet sözleşmesi işgörme gayesini güden diğer bir anlatımla insan
emeği olan sözleşmelerdir.Bununla bir kimse belirli veya belirsiz bir süre için hizmet görmeyi diğer
tarafta buna karşılık ücret ödemeyi tahahüt eder.Hizmet bedeni ve fikri olabilir.
B) İSTİSNA SÖZLEŞMESİ : Konusu insan emeği olan sözleşmelerdir.Bununla bir kimse diğer
tarafın ödemeyi tahahüt ettiği bir ücret karşılığında bir şey imal etmeyi tahaahüt eder.Sözleşme
27
herhangi bir şekle tabi değildir.Sözlede yapılabilir.Bir terzinin elbise dikmesi,bir tiyatro topluluğunun
piyesi temsil etmesi ,bir mimarın plan çizmesi istisna sözleşmesine konu olabilir.İstisna sözleşmesi
daima ivazlıdır.
D)HAVELE: Havalenin konusunu para,kıymetli evrak ve misli şeyler teşkil eder.Havale herşeyden
evvel bir ödeme vasıtasıdır.havaleye tahsil maksadı ile de başvurulabilir.
a) Adi Vedia :
b) Usulsüz Tevdi :
c) Ardiye Mukavelesi
d) Otelciye Tevdi
Asli Şartlar
a) Geçerli bir asli borcun bulunması
28
b) Kefilin Ehliyeti