You are on page 1of 67

TİCARİ İŞLETME HUKUKU

DAĞLAR EKŞİ

TİCARET HUKUKUNU DÜZENLEYEN SİSTEMLER

Ticaret hukuku; üretim, değişim ve tüketime yönelik ticari faaliyetleri


düzenleyen hukuk dalıdır. Ticaret hukukunu düzenleyen sistemler aşağıdaki
şekildedir:

a) Subjektif Sistem: Ticaret hukukunu; ticari faaliyetlerle uğraşan kişilere


(tacirlere) uygulanan kurallar bütünü olarak tanımlayan sistemdir. 1897 tarihli
Alman Ticaret Kanunu söz konusu sistemi kabul etmiştir.

b) Objektif Sistem: Bu sistem, Fransız İhtilali’nden sonra çıkarılan 1807


tarihli Fransız Ticaret Kanunu ile benimsenmiştir. Ticaret hukukunu “ticari
işlemlerin hukuku” olarak tanımlamaktadır. Ticari olduğu kabul edilen işlemleri
yapan herkese uygulanacak hükümler bütünü olduğu kabul edilmektedir.

c) Karma Sistem: Hem taciri hem de ticari iş ve işlemleri esas almaktadır.


Her iki yönde de hükümlere yer veren sistemdir.

d) Modern Sistem: 20. yüzyılda ortaya çıkan sistemdir. Gelişmiş


ekonomilerde ticari faaliyetler büyük ticari işletmeler eliyle yürütüldüğü için ticaret
hukuku, “ticari işletmelerin hukuku olmalıdır” esasını kabul etmektedir. 29 Haziran
1956’da kabul edilip 1 Ocak 1957’de yürürlüğe giren 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanunu modern sistem esas alınarak hazırlanmıştır.

TİCARET HUKUKUNUN UYGULAMA ALANI

Ticaret Hukuku aslında en genel anlamıyla medeni hukukun ve dolayısıyla


borçlar hukukunun ele aldığı konuların bir kısmını ele almaktır. Kanun koyucu
böylece, genel kuralların yeterli olmadığını gördüğü bu tür durumlar için özel
kurallar koymaktadır.

O hâlde, bir hukuki ilişki ticari bir nitelik taşıyorsa o ilişkiden doğan hukuki
ihtilafın çözümü için, varsa öncelikle ticaret hukuku kuralları uygulanacaktır. Ticaret
hukukunun özel kuralı yoksa, bu halde, ilişkinin ya da hukuki durumun niteliğine
göre, medeni hukukun ya da borçlar hukukunun genel kuralları uygulanacaktır.

1
TİCARET HUKUKUNUN KAPSAMI

Ticaret Hukuku ticari hayatın ortaya çıkardığı hukuki problemlere çözüm


oluşturmak üzere başlıca şu konu başlıkları altında çeşitli hukuki düzenlemeler
yapmaktadır:

A) TİCARİ İŞLETME HUKUKU

Kanun koyucu ticaret hukukunun temel kavramlarını ele alırken ticari işletme
kavramını temel kavram olarak kabul etmektedir. Bu kavramı öncelikle
tanımlamakta ve diğer kavramları bu kavrama atıf yaparak tanımlamaktadır. Aynı
şekilde kanun koyucu ticari hayatı ve ilişkileri düzenlerken, bu ilişkiler yumağının
merkezine ticari işletme kavramını yerleştirmektedir.

B) ŞİRKETLER HUKUKU

Ticaret şirketlerinin kuruluşu, sermaye yapısı, yönetilmesi ve denetlenmesi,


sona ermesi ve ortaklarının hak ve sorumlulukları gibi konular şirketler hukuku
tarafından ele alınmaktadır.

C) KIYMETLİ EVRAK HUKUKU

Ticaret hayatının özel ihtiyaçları nedeniyle adi senet dışında bazı (nitelikli)
senet türlerine ihtiyaç duyulmuştur. Ticari ihtiyaçları karşılayan ve çek, bono, hisse
senedi gibi isimlerle anılan bu senet türlerine genel olarak ticari senetler
denmektedir. Ticaret Hukuku, kıymetli evrak adı verilen bu ticari senetleri özel
olarak ve ayrıntılı biçimde düzenlemektedir.

D) DENİZ TİCARETİ HUKUKU

Deniz yolu ile yapılan yolcu ve eşya taşıma faaliyeti ve deniz aşırı satış
sözleşmeleri, bu yolculuğun kendisine özgü riskleri ve bu ticaretin genellikle
uluslararası ticaret şeklinde ortaya çıkması nedeniyle özel kurallarla düzenlenmiştir.

E) SİGORTA HUKUKU

Sigorta hukuku; mal ve can sigortaları, mali sorumluluk sigortası, hayat


sigortası, emeklilik sigortası gibi adlarla anılan çeşitli sigorta sözleşmesi türlerini ve
bu sözleşmeleri yapan sigorta şirketlerinin yapısal özelliklerini ele almaktadır. Deniz
sigortaları da bu kapsamda ele alınmaktadır.

2
TİCARET HUKUKUNUN KAYNAKLARI

A) Genel Olarak Hukukun Kaynakları

Ticaret hukukunun kaynakları aslında temel olarak hukukun kaynakları ile aynı
anlama gelir.

Mahkemeler, önlerine getirilen bir hukuki ihtilafta uygulayacakları kuralları


kendileri bulup doğru şekilde uygulamakla görevlidir. Uygulayacağı kuralı
bulamamış olmak gibi bir gerekçeyle karar vermekten kaçınma hakları yoktur. O
halde hukuk kuralları, kaynakları itibariyle basamaklı (kademeli) biçimde sıralanmalı
ve üst basamakta kural bulunmadığı takdirde bir alt basamağa inilerek kural
bulunmalıdır. Medeni Kanun’un 1. maddesi, “Kanunda uygulanabilir bir hüküm
yoksa, hakim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı
nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim karar verirken bilimsel
görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” hükmünü getirmiştir.

1. Kanunlar

Hukukun birinci ve asli kaynağı kanunlardır.Hakim önce mevzuat denilen ve


Resmi Gazete’de yayınlanmak suretiyle Devlet tarafından yürürlüğe konulan yazılı
kurallara bakarak sonuca ulaşacaktır. Bu yazılı kuralların başında, ilkesel hükümler
koyan ve mevzuat sisteminin zirvesinde yer alan Anayasa gelmektedir. Uluslararası
anlaşmalar ve kanunlar ikinci sırada gelir. Kanunları açıklamak üzere yürürlüğe
konulan, tüzük ve yönetmelik gibi idari hukuk metinleri üçüncü sırada uygulanacak
mevzuat türüdür ve mahkemelerce, ancak kanunlara aykırı olmamak şartıyla
uygulanabilir.

2.Örf ve Âdet Hukuku

Hakim uygulayacak yazılı bir kural bulamadığı takdirde örf ve âdet hukukunu
yardıma çağıracaktır. Özellikle özel hukuk alanındaki kanunlar da esasen, toplum
tarafından benimsenmiş ve uzun süre uygulanmış örf ve adet kurallarının sonradan
kanun koyucu tarafından yazıya dökülmesi ile ortaya çıkarlar.

3. İçtihat

Örf ve âdet hukukunun dahi yeterli olmaması durumunda, ihtilafı çözecek olan
hakimin görevi, boşluğu doldurmak üzere kendisini kanun koyucu yerine koyarak
içtihat yapmak ve buna göre sonuca ulaşmaktır. Hakim dilerse başka benzer

3
davalarda daha önce verilmiş emsal kararları taklit eder yani önceki içtihada uyar.
Eğer o içtihadı adil bulmuyorsa, gerekirse bilimsel görüşlerden de yararlanarak farklı
bir içtihatta da bulunabilir.

B) Ticaret Hukukunun Kaynakları

1. Türk Ticaret Kanunu ve Diğer Özel Kanunlar

Ticaret Hukukunun yürürlükteki temel yazılı kaynağı 1956’da kabul edilip


1.1.1957’de yürürlüğe giren 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’dur. Türk Ticaret
Kanunu 1475 maddelik hacmiyle ülkemizin en uzun ve geniş muhtevalı kanunudur.
Türk Ticaret Kanunu Medeni Kanun’un ayrılmaz bir parçasıdır. Türk Ticaret
Kanunu’nun kabulünden sonra ortaya çıkan bazı ticari ihtiyaçlar için bazı özel
kanunlar çıkarılmıştır. 1971 yılında Ticari İşletme Rehni Kanunu adıyla özel bir
kanun kabul edilmiştir. 1994’te Rekabetin Korunması Hakkında Kanun kabul
edilerek, Rekabet Kurulu adıyla denetleyici bir kurul kurulmuş ve böylece Türk
Ticaret Kanunu’ndaki haksız rekabet kurallarına ilaveler yapılmıştır.

2. Diğer Kanunlarda Yer Alan Ticari Hükümler

Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu ile diğer bazı kanunlarda da ticari hayatta
ortaya çıkan ihtilafların çözümünde başvurulacak hukuk kuralları yer almaktadır. Bu
durumda bu kurallar da ticaret hukukunun kaynaklarından sayılmalıdır.

3. Diğer Yazılı Kaynaklar

Ticaret Sicili Tüzüğü, Gemi sicili Nizamnamesi vb.

4. Ticari Nitelik Taşıyan Örf ve Adet Kuralları

Yukarıda hukukun kaynaklarını genel olarak sıralarken de belirttiğimiz üzere,


yazılı hukuk kuralı bulunmayan hallerde hakim, varsa örf ve âdet kurallarından
yararlanmak zorundadır. Örf ve âdet kuralları yazılı olmadığından, varlığı yada
yokluğu, hakimin bu konuda yapacağı bir araştırmayla ortaya çıkarılacaktır. Örf ve
âdet kuralları bazen ülke genelinde bazen de belli bir bölgede uygulanan kurallar
şeklinde ortaya çıkar. Genel kural ve özel kural birbiriyle çatışırsa, özel olan tercih
edilir. Örf ve âdet kuralları bazen de bölgeden bölgeye ya da ticaret türüne göre
değişiklik gösterebilir. Bu halde şayet hukuki ihtilafın tarafları farklı bölgelerde ise
ve farklı örf ve âdet kurallarının uygulanması gerektiğini ileri sürüyorlarsa, kanunda

4
ya da sözleşmede aksine bir hüküm olmadıkça borcun ifa edileceği yerdeki örf ve
âdet kuralı tercih edilerek sonuca ulaşılır.

5. Bağlayıcı Olmayan Yazılı Kaynaklar

Birincisi örnek mahkeme kararlarını içeren ve emsal içtihatları bulmak üzere


kullanılabilecek olan, dergi gibi yayınlardır. İkincisi de ticaret hukukunun belli bir
alanında derinlemesine inceleme içeren monografik kitap çalışmaları ile ticaret
hukuku alanının tümü üzerinde ayrıntılı bilgi içeren, kanun şerhi ya da ders kitabı
gibi toplu eserlerden oluşan bilimsel çalışmalardır.

TİCARİ İŞLETME KAVRAMI VE İLGİLİ KAVRAMLAR

I. TİCARİ İŞLETME KAVRAMI

A. GENEL OLARAK TİCARİ İŞLETME

Türk Ticaret Kanunu “işletme”yi iki gruba ayırtmaktadır. Birincisi “ticari


işletme”, ikincisi de diğer işletme türleridir. İkinci grupta, bir kısım kamusal
işletmeler ve özellikle esnaf işletmeleri önemli yer tutar.

B. TİCARİ İŞLETMENİN UNSURLARI

1. Türk Ticaret Kanunu’nun Tanımına Göre Unsurlar

Türk Ticaret Kanunu ticari işletme kavramını temel kavram olarak kabul etmiş
olmasına rağmen unsurlarını gösteren isabetli bir tanımı yapmamıştır. Sadece ticari
işletme türlerini belirtmekle yetinmiştir. Buna göre “Ticarethane veya fabrika yahut
ticari şekilde işletilen diğer müesseseler ticari işletme sayılır”. Tanımdaki üç tür
işletmenin açıklaması da yetersizdir.

TTK m. 12’de ise, hangi tür işlerle uğraşan müesseselerin, ticarethane


sayılacağı gösterilmiştir. TTK’nın 12/I. maddesinde 12 bent halinde gösterilen işleri
görmek üzere kurulan müesseseler, ticarethane sayılır. Bunlar aşağıdaki şekildedir:

1) Menkul malların satılmak, kiraya verilmek üzere tedariki ve bunların


aynen veya başka bir şekle sokularak satılması yahut kiraya verilmesi (ör: Leasing
veya araba kiralama).

2) Kıymetli evrakın tedariki ve satılması (ör: Aracı kurum)

3) Her çeşit imâl ve inşâ

4) Madencilik

5
5) Matbaacılık, gazetecilik, kitapçılık...

6) Tiyatro, sinema, otel, özel okul, hastane ve açık satış yerlerinin işletilmesi

7) Umumi mağaza ve benzeri depo ve ambarların işletilmesi

Umumi Mağaza: Depolanan mal karşılığında kıymetli evrak niteliğinde


makbuz senedi veya varant (rehin senedi) çıkararak, bu malı depolayan kişiye, malı,
depolandığı yerden hiç çıkarmadan sadece bu senetleri devretme yoluyla satma,
rehnetme olanağını verir.

8) Borsa ve kambiyo işleri, sarraflık, bankacılık

9) Sosyal sigortalar hariç olmak üzere sigortacılık

10) Kara, deniz ve havada, nehir ve göllerde yolcu ve eşya taşımak

11) Su, gaz, elektrik dağıtımı; telefon ve radyo ile haberleşme ve yayın

12) Acentelik, tellâllık, komisyonculuk vesair bütün aracılık işleri

Günümüzde, TTK m. 12 ve 13’te yer alan bu hükümlerin pratik bir öenmi


kalmamıştır. İşletme, ister TTK m. 12, ister TTK m. 13’te gösterilen alanlarda
çalışsın, önemli olan yürütülen faaliyetin kapsamının esnaf düzeyini aşıp
aşmadığıdır.

2. Ticaret Sicili Tüzüğü’nün Tanımına Göre Unsurlar

TTK.11’de sayılan “işletmeler” in hangi unsurları taşıması halinde ticari


işletme olarak kabul edilebileceğinin belirlenmesi zorunludur. Bu amaçla doktrinde
ve Yargıtay kararlarında Ticaret Sicili Tüzüğünün 14/II’de belirtilen; “bir gelir
sağlamayı hedef tutmayan veya devamlı olmayan faaliyetlerle Türk Ticaret
Kanununun 17. maddesinde tarif edilen esnaf faaliyeti sınırlarını aşmayan faaliyetler
ticari işletme sayılmaz.” hükmü esas alınmaktadır.

a. Bağımsızlık

Bir işletme başka işletmelerden bağımsız değilse bir ticari işletmeden değil,
ancak “ticari işletmenin şubesi”nden bahsedilebilir. Ticari işletme şubeleriyle birlikte
bir bütündür. Bu “bütün” başka işletmelerden bağımsızdır. Bir kişinin birden çok
ticari işletmesi bulunabilir. Bu halde her işletme için bir bağımsızlıktan söz edilebilir.
Zira bağımsızlık ile kastedilen, başka işletmelerden ayrı bir işletme mantığı
çerçevesinde, müşteri tutundurabilme ve karar alabilme ihtiyacının bulunmasıdır.

6
b. Gelir Sağlamayı Hedef Tutma

Bir iktisadi işletmeyi kurup işleten kişi ya da kişiler bu organizasyondan bir


gelir sağlamak amacı gütmüyorsa ticari işletmeden bahsedilemez. Zira “ticari”
olmak, “iktisadi” olmaktan farklı olarak, gelir elde etmeyi hedeflemeyi gerektirir.
Örneğin yoksullara yemek dağıtmak üzere aş evi kuran kişi, para ile yürütülen bir
faaliyet yaptığına göre ortada “iktisadi” bir işletme vardır. Ancak bu işletme gelir
elde etmeye yönelik olarak kullanılmadığından, “ticari” işletme sayılamaz.

c. Devamlılık

Bir iktisadi organizasyon süreklilik taşımıyorsa ticari işletme sayılmaz. Arızi


faaliyet olarak da anılan, bir ya da birkaç defalık, geçici ticari faaliyetler, özellikle
aracılık faaliyetleri, ticari işletme sayılmaz. Bu unsur yönünden önemli olan,
işletmenin, müşteri beklentilerine hizmet edecek biçimde az çok düzenli şekilde ve
genellikle periyodik olarak açık kalmasıdır.

d. Esnaf Faaliyeti Çapını Aşma

TTK.17 hükmü ile “İster gezici olsunlar, ister bir dükkanda veya bir sokağın
muayyen yerlerinde sabit bulunsunlar, iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden
ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya
yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri tacir değildirler.” İfadesi
öngörülmüştür. Fakat esnaf faaliyeti sınırını belirleyebilmek için Vergi Usul
Kanunu’nun 177. maddesindeki gelir rakamına işaret edilmektedir. Böylece, net bir
rakamsal limit belirlenmiş olup, diğer bazı şartlarla birlikte bu limitin üzerinde gelir
elde etme şartını da yerine getiren işletmeler, esnaf faaliyeti çapını aşmış
sayılmaktadır.

II. TİCARİ İŞLETMENİN MUHTEVASI

A. İŞLETMENİN MADDİ UNSURLARI

1. Amacının gerçekleştirilebilmesi için, işletmeye tahsis edilmiş olan maddi


unsurların başında, nakit sermaye olarak tahsis edilmiş olan para gelir.

2. Maddi unsurların ikincisi sabit yatırım malvarlığı ya da sabit varlıklar denilen


maddi varlık unsurlarıdır. Bunlar işletmeye ait olan gayrimenkullerle uzun süre
işletmelerde kalan ve genellikle amortismana tâbi tutulan menkul değerlerdir. Bu

7
menkul değerlerin mülkiyet hakkı işletmeyi işleten kişiye ait olabileceği gibi, kira ya
da başka şekilde geçici süre için kullanılmak üzere tedarik edilmiş de olabilir.

3. İşletmeye dahil maddi unsurların üçüncüsü, döner yatırım varlığı ya da döner


varlıklar denilen, hammadde, yarı mamul ya da mamul madde ve sarf malzemesi
türünden diğer malzemelerdir.

B. İŞLETMENİN GAYRIMADDİ UNSURLARI

1. Bu işletme unsurlarının başında, kiracılık hakkı gelir. İşletmede kullanılan bazı


menkuller kiralama yoluyla işletmeye getirilmiş olabileceği gibi, işletmenin
kullandığı mekânlar ya da gayrimenkul kiralanması yöntemiyle elde edilmiş olabilir.

2. İkinci bir gayrımaddi varlık unsuru, işletmeye tahsis edilmiş fikri ve sınai
haklardır. İşletmenin kullandığı isim, işletmeyi işletenin kullandığı isim, tescilli ya da
tescilsiz logo ve diğer markalar , üretim ve pazarlama yöntemine ilişkin buluşlar,
üretilen ürünlerin dış görünüşüne ilişkin özgün endüstriyel tasarımlar, görsel ve
işitsel bilim ve sanat eserleri gibi soyut varlıklar üzerindeki telif ve yayın hakları da
işletme unsurları olabilir.

3. Üçüncüsü işletmenin yürüyen bir organizasyon olmasından kaynaklanan ve “can


değeri” olan peştemaliyedir. Bir işletmenin “hazır müşteri çevresi”nin değeri o
işletmenin konusuna, eskiliğine, rakiplerinin durumuna ve itibarına göre değişir. Bazı
hallerde bu değer, işletmedeki diğer maddi ve gayri maddi unsurlardan daha yüksek
dahi olabilir.

C. İŞLETMENİN ALACAKLARI

İşletmenin nakit para alacakları ve diğer alacak hakları da işletme malvarlığına


dahildir.

D. TİCARİ İŞLETMENİN ŞUBESİ

1. Benzer Kavramlarla Karşılaştırılması

Bir ticari işletmeyi işleten kişi, tek bir mekânda faaliyet göstermekle
yetinmiyor olabilir. Farklı mekan ihtiyacı sadece üretim veya depolama amacına
dayalı ise bir şube sisteminden bahsedilemez. Buna karşılık müşterilere ulaşmak
üzere birden çok mekânda mal ya da hizmet sunulmak isteniyorsa iki yöntem
kullanılabilir. Birincisi, bağımsız yardımcılardan yararlanmaktır. Örneğin bir sigorta
şirketi, müşterilerine sigorta poliçesi satmak üzere şube açamaz. Acenteler tayin eder

8
ve kendisini temsil etme yetkisi verir. Böylece ürününü pazarlamak için başka
işletmecilerin yürüteceği aracılık faaliyetinden yararlanır. Ancak bu aracılar ya da
yardımcıların hiçbiri, hukuki anlamıyla bir “şube” işletmemektedir. Ne acentenin ve
komisyoncunun ne de bayiinin işletmesi üreticinin işletmesinin şubesi durumundadır.
Bunlar bağımsız işletmelerdir.

2. Şubenin Nitelikleri

İşletmenin mal ve hizmet pazarlamasında kullanabileceği ikinci yöntem


merkez-şube ilişkileri sistemidir. Bu hâlde ortaya çıkmış olan işletme grubu aslında
merkez-şube ilişkisi ile birbirine bağlı bir işletme ağıdır ve bu ağ bir “bütün” olarak
tek bir işletmeyi ifade eder. Bu yöntemde merkezi işleten kişi ile şubeyi işleten kişi
aynı gerçek ya da tüzel kişidir. Ancak her bir şubenin başında çoğunlukla, sistemin
bütününü işleten gerçek ya da tüzel kişinin bir temsilcisi bulunur. Türk Ticaret
Kanunu şubeyi tanımlamamıştır. Fakat biz özellikleri şöyle sıralayabiliriz:

a) Şube iktisadi yönden dışarıya karşı bağımsız bir bütündür. Ancak şubeyi
yönetenin yönetim ve temsil yetkileri, merkezin verdiği yetkilerle sınırlıdır.

b) Şube, merkezin yürüttüğü faaliyetleri yürütmek üzere kurulur. Bu faaliyetlerin


tümünü yürütüyor olması şart değildir. Önemli olan merkez ile aynı türden müşteri
çevresine açık olmasıdır.

c) Şubede gerçekleştirilen hukuki işlemlerin ve eylemlerin sonuçlarından kural


olarak merkezi işleten kişi ya da kişiler sorumludur.

d) Şubeye tahsis edilmiş ayrı bir sermayenin bulunması ya da bulunmaması


önemli değildir.

e) Şubenin muhasebesinin ayrı defterde tutulması gereklidir fakat bu defterlerin


şubede bulundurulması şart değildir.

f) İşletmenin devri kural olarak şubenin devrini de kapsar.

g) Şubenin yaptığı hukuki işlemlerle ilgili davalar merkezin bulunduğu yerde


açılabileceği gibi şubenin bulunduğu yerde de açılabilir (İflas yoluyla takip ve iflas
davası ise sadece merkezin bulunduğu yerde açılabilir).

h) Şubeler bulundukları yer ticaret siciline tescil ve ilân olunur. Kuruldukları


tarihten itibaren 15 gün içerisinde tescil edilmelidirler.

9
i) Şubeler, kendi merkezlerinin ticaret unvanını, şube olduklarını belirtir bir ekle
kullanırlar.

III. TİCARİ İŞLETMEYİ KONU ALAN HUKUKİ İŞLEMLER

A.TİCARİ İŞLETMENİN DEVRİ

Genel Olarak Devrin Anlamı

Ticari İşletmenin devri ile ilgili özel kurallara tâbi bir devirden bahsedebilmek
için ortada yürümekte olan bir işletme bulunmalıdır. Henüz işletilmeye başlamamış
yani müşteri kabul etmemiş olan bir işletmenin devredilmesi, burada ele aldığımız
anlamda bir devir değildir. Ticari işletmenin devri, yukarıda saydığımız işletme
unsurlarının tümünün ya da önemli kısmının topluca bir başka kişiye devredilmesi
demektir. Bazı unsurlar kapsam dışı bırakılsa dahi devredilen kısımlar işletmenin
aynen ve kaldığı yerden faaliyete devam etmesini sağlayacak ölçüde bütünlük arz
ediyorsa ticari işletmenin devrinden bahsedilebilir. Buna karşılık münferit bazı
unsurların devri halinde ya da işletmenin tasfiyesi amacıyla tüm unsurların parça
parça dağıtılarak satılması halinde ticari işletme devri söz konusu değildir. Aynı
şekilde bir tüzel kişi tarafından işletilen ticari işletmelerde, bir ortağın, işletmeyi
işleten şirketteki payını başkalarına devretmesi de ticari işletmenin devri demek
değildir. Bu ortağın büyük ortak olması da durumu değiştirmez.

1. Devrin Kapsamı

Ticari işletmenin devri halinde işletmeye dahil unsurlardan hangilerinin


devir işleminden hariç tutulduğu sözleşme ile belirlenir. Aksi halde maddi ve
gayrımaddi tüm varlıklar devredilmiş sayılır. Ticari işletmenin devrinden söz
edebilmek için devrin kapsamına BK. 179/I gereğince “aktif ve pasifler” dahil
edilmelidir. Bununla birlikte işletme kendi gayrımenkulünde faaliyet gösteriyorsa,
uygulamada genellikle “devren satılık işyeri” şeklinde ifade edildiği üzere, bu gayri
menkul ile birlikte devirden bahsedilir. Buna karşılık işletme kiralık bir işyerinde
faaliyet gösteriyorsa, devir kural olarak bu gayrımenkuldeki kiracılık hakkını
kapsayacaktır.

Ticari işletmenin devri ilan veya ihbar tarihinden itibaren hüküm ve


sonuçlarını doğuracaktır. İlan veya ihbar yükümlülüğü devralana aittir.

10
2. Devrin Şartları

Ticari işletmenin devri bir sözleşme ile yapılır. Sözleşmenin geçerliliği için
yazılı yapılması şart değildir. Ancak işletme kapsamında, devrinin geçerliliği için
yazılı şeklin zorunlu olduğu bazı unsurlar varsa bunlar için o şart yerine
getirilmelidir. Örneğin tapulu gayrımenkul de devrediliyorsa bu devir tapuda resmi
senetle yapılmalıdır. Devir sonucunda ülkenin tamamı veya ilgili ürün piyasasında
toplam pay %25’i aşıyorsa ya da yıllık ciro 25 Milyon YTL’yi geçerse, devrin
gerçekleşebilmesi için Rekabet Kurumu’ndan izin alınması zorunludur.

3. Devrin Sonuçları

a) Ticari işletmesini devreden kişi, ticareti terk etmiş olur ve buna bağlı
olarak da, tacir sıfatını kaybeder.

b) Ticari işletmenin devri sonucunda, kural olarak, işletmeye daimi şekilde


tahsis edilmiş olunan tüm unsurlar devralana geçer.

c) Devrolunan işletmedeki bazı unsurlar (örneğin makineler) üçüncü bir kişiye ait
ise, iyi niyetli devralan bunlar üzerinde de mülkiyet hakkını kazanır (MK m. 988).

d) Ticari işletmenin devri, işletme içinde yerine göre en önemli unsuru teşkil eden
müşteri çevresinin de, alıcıya geçmesine neden olur. Dolayısıyla taraflar, devir
sözleşmesinde devreden bakımından bir rekabet yasağı öngörmemiş olsalar bile
devreden, devrettiği işletme ile rekabet etmeme borcu altına girer. Bu borcun
kaynağını MK m. 2 hükmü oluşturur.

e) Ticari işletmenin devri (kira sözleşmesinde açıklık olmasa bile) kiracılık hakkını
da devralana geçirir.

f) Devrolunan ticari işletmenin borçları, devrin, alacaklılara ihbarı ve gazetelerle


ilanından itibaren devralana geçer. Devralan sorumluluğu, her bir borç için
öngörülmüş olan zamanaşımı süresince devam eder.

g) BK 179/I hükmüne göre, işletmenin borçlarından dolayı devreden de,


devralanla birlikte iki yıl daha müteselsilen sorumlu olur. Bu hükmün amacı,
işletmenin devri halinde borçların, alacaklıların rızası aranmaksızın devralana
geçmesinin alacaklılara zarar vermesini önlemektir. Devredenin bu sorumluluğu
devrin ilanı veya ihbarından önce doğmuş bulunan borçlar için söz konusudur.
Devralanın, devirden sonra girişeceği işlemler nedeniyle devredenin herhangi bir

11
sorumluluğu yoktur. Devredenin devralanla birlikte sorumlu tutulacağı iki yıllık
sürenin başlangıcı, muaccel borçlar için ihbar veya ilân tarihi, müeccel borçlar
içinse borcun muaccel olduğu tarihtir (BK m. 179/I). İki yıllık üsre hak
düşürücü süre olup, bunun dolmuş olduğu hakim tarafından re’sen dikkate
alınır.

h) Ticari işletmenin devri hâlinde devreden şirket, işletme konusu kalmadığı için
tasfiye haline girmese bile, BK 179/II’ de öngörülen müteselsil sorumluluk ilkesi,
devreden şirketin hukuki varlığını iki yıl daha sürdürmesini gerektirir. Ticari
işletmenin devri sonucunda tacir sıfatını da kaybeden gerçek kişi, ticareti terk
ettiğini İİK 44’e göre, ilan ettiği tarihten itibaren bir yıl daha iflas yoluyla takip
olunabilir; iki yıllık sürenin geri kalan kısmında ise bu kişi aleyhine artık sadece
haciz yoluyla takip yapılabilir. İki yıllık sürenin başlangıcı, muaccel borçlar için
ihbar veya ilân tarihi, müeccel borçlar içinse borcun muaccel olduğu tarihtir (BK
179/I).

ı)Ticari işletmenin devri asıl itibariyle bir satım sözleşmesi olduğundan, ayıba karşı
tekeffül ve zapta karşı tekeffül hükümleri burada da söz konusu olacaktır.

B. TİCARİ İŞLETMENİN REHNİ

1. Ticari İşletmenin Rehninin Genel Olarak Rehin İle Karşılaştırılması

Alacaklı alacağını elde edememe riskine karşı borçludan teminat istediğinde,


borçlunun verebileceği iki tür teminat vardır: Şahsi teminat (kefalet vb) ve ayni
teminat yani rehin. Ayni teminat; eşyanın, eşyayı temsil eden kıymetli evrakın
rehnedilmesi şeklinde kendisini gösterir. Menkul eşya ve kıymetli evrak alacaklıya
teslim edilerek rehin kurulur. Böylece malikin elinden çıkmış olan malda onun
tasarruf yetkisi kısıtlanarak rehnin teminat fonksiyonu sağlanmış olur. Ticari
işletmenin ihtiyaç duyduğu krediyi temin edebilmesi için banka ve benzeri kredi
kurumlarına karşı teminat olarak gösterilebilecek önemli varlıklardan biri,
işletmedeki sabit varlıklardır. Ancak bunların menkul rehni hükümlerine göre
bankaya teslim edilmesi halinde, çok defa işletme, alacağı krediden
yararlanamayabilecektir. Öte yandan bankalar depo işletmeciliği yapmak
istemediğinden, ticari üretim emtiasının rehni yoluyla işlem yapmaya
yaklaşmayacaklardır. Ayrıca işletmeye dahil olan ve yukarıda açıkladığımız
gayrimaddi varlıkların teslimle rehnedilmesi de mümkün değildir. Oysa işletme bir

12
bütün olarak, kendisini oluşturan parçaların toplam değerinden daha değerli bir
varlıktır ve bu varlığın rehin gösterilmesi yoluyla kredi temini mümkün olmalıdır. Bu
ihtiyacı karşılamak üzere, 1971 yılında kabul edilen Ticari İşletme Rehni Kanunu ile
yeni bir rehin türü uygulamaya konulmuştur: Bu rehin menkul niteliğinde olan
işletme varlıklarının tümünü kapsamasına rağmen, teslimle değil tescille kurulur.
Esnaf işletmelerinin rehni de Ticari İşletme Rehni Kanunu’na tâbidir.

2. Ticari İşletme Rehninin Kurulması

Ticari işletme rehni, kredi kurumları ve kredili satış yapan gerçek ve tüzel
kişiliği haiz müesseseler ve kooperatifler ile ticari işletme işletenler arasındaki kredi
sözleşmeleri kapsamında, alacağı teminat altına almak amacıyla yapılır. Rehin için
önce noterde rehnin kapsamına giren unsurların tümünün gösterildiği bir sözleşme
yapılır. Rehin kapsamında bulunması gereken unsurlar ile bulunmaması gereken
unsurlar kanunda sayılmıştır. Örneğin gayrımenkuller zaten ipotek sistemine tâbi
olduğundan rehne dahil değildir. Kiracılık hakkı ve müşteri çevresi de rehne dahil
edilemez. Aynı şekilde hammadde ve diğer stoklar da döner varlıklar grubundan
olduklarından ve kısa sürede elden çıkarılmaları beklendiğinden mahiyetleri gereği
rehnedilmeleri uygun değildir. Buna karşılık menkul işletme tesisatının (sabit
yatırım malvarlığının), ticaret ünvanının ve kullanılmaktaysa işletme adının
rehne dahil edilmesi zorunludur. Bu iki grup dışındaki işletme varlıklarının rehnin
kapsamına alınıp alınmayacağı sözleşme ile belirlenir.

Rehin sözleşmesinin düzenlenmesi, ticari işletme üzerindeki rehin hakkının


doğumu için yeterli olmaz. Rehin hakkı, sözleşmenin, işletmenin kayıtlı bulunduğu
esnaf ve sanatkâr veya ticaret siciline tescil ile doğar. Bu anlamda tescil kurucu
etkiye sahiptir. Ticari işletme rehninin tescili, işletme sahibi tarafından istenebileceği
gibi lehine rehin hakkı kurulmak istenen kişilerce de talep olunabilir.

Tescili talep süresi, sözleşmenin yapıldığı tarihten 10 gündür. Bu süre içinde


tescilin talep olunmaması halinde durumun ne olacağı Kanun’da gösterilmemiştir.
Kanımızca, 10 günlük sürenin dolmasından sonra yapılacak tescil de, geçerli bir
rehin hakkının doğumuna neden olmalıdır.

3. Ticari İşletme Rehninin Hükümleri

a) Rehnin konusunu oluşturan mallar ve haklar rehin veren tarafından işletme


kapsamında kullanılmaya devam edilir. Ancak bunlarda değişiklik yapılması ya da

13
başkalarına devredilmesi rehin alacaklısının iznine bağlıdır. İzinsiz işlemler ya da
kötüniyetli şekilde bu malların telef edilmesi sebebiyle alacaklı alacağını rehinle elde
etmekten kısmen de olsa mahrum kalırsa, alacaklının şikayeti üzerine borçluya hapis
ve para cezaları verilir.

b)Rehinli bir ticari işletmeyi devralan kişinin, sicili incelemiş ve rehni


öğrenmiş olduğu varsayılır. Dolayısıyla bu kişi, borçlunun borcu ödememesi
nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi talebiyle karşılaştığında iyi niyet iddiasında
bulunamaz.

c)Aynı işletme üzerinde birden çok rehin kurulabilir. Bu halde, alacaklıların


satış bedeli üzerindeki hakları tescil sırası önceliğine göre belli olur. Tacir, 3. bir
kişinin borcu için de ticari işletmesi üzerinde rehin tesis edebilir. Ancak, rehin alan
kredili satış yapan bir gerçek veya tüzel kişi ise, tüm ticari işletme üzerinde değil
sadece kredili satılan menkuller üzerinde rehin tesis edilebileceğinden, böyle bir
durumda 3. kişinin borcu için ticari işletme rehni tesis edilemez.

d) TİRK m. 9/II’ye göre, rehinden haberdar olmaksızın ticari işletmenin


rehin bölgesi dışındaki münferit unsurları üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni
hak kazanan iyiniyetli 3. kişilerin kazanımı geçerlidir.

e) Rehne dahil unsurların bir kısmı veya tamamı için tazminat ya da sigorta
tazminatı ödenmesi gerekirse, rehin alan, bu tazminat üzerinde de rehin hakkına
sahip olacaktır.

f) Borcun ödenmesi üzerine rehin sona erer. Ancak rehnin sicilden terkini
(silinmesi) için alacaklının başvurması veya bu doğrultuda mahkeme kararı gerekir.
Eğer alacaklı tespit edilemiyorsa borçlu (rehin veren), icra dairesine borcunu
ödeyerek icra mahkemesinden rehnin terkinine karar verilmesini isteyebilecektir.

g) Rehin tesis edildikten sonra rehin veren ticaret sicilindeki kaydını


terkin ettirirse sicil memuru bunu derhal alacaklıya bildirir. Alacaklı, bu
bildirimin kendisine ulaşmasından itibaren 2 ay içinde rehnin paraya çevrilmesi
yoluyla takibe başvurmazsa rehin hakkı son bulacaktır.

TİRK’ten doğan uyuşmazlıklara tescilin gerçekleştiği sicil çevresindeki


Asliye Ticaret Mahkemeleri bakacaktır.

14
IV. TİCARİ İŞLETME KAVRAMINA BAĞLI KAVRAMLAR

A. TİCARİ İŞLER

1. Ticari İşin Kapsamı

Hangi işlerin ticari iş sayılacağı konusunda ayrı ayrı iki ölçüden yararlanılınır:
Birincisi işin hangi kanunda düzenlendiği, ikincisi de işin ticari işletme ile ilgili olup
olmadığı ölçüsüdür.

a) Birinci olarak; Türk Ticaret Kanununda düzenlenmiş olan bütün işler


ticari işlerdir. Bu işlerin ticari sayılması için ayrıca bir de ticari işletme ile ilgili olması
gerekmez. Örneğin bir öğrencinin, bir emekliden kiraladığı ev için, kira bedeli
karşılığında teminat oluşturmak üzere kiralayana bono vermiş olması halinde, ortada bir
ticari işletme bulunmamasına rağmen bono nedeniyle bir ticari iş vardır. Zira bono bir
kıymetli evrak türü olarak Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir.

b) İkincisi, bir ticari işletmeyi ilgilendiren muamele, fiil ve işler de işin


düzenlendiği kanuna bakılmaksızın ticari iştir. Örneğin bir şirketin işyeri kiralaması
halinde bu kira sözleşmesi, Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olmasına rağmen ticari
iştir. Zira taraflardan en az birinin ticari işletmesi ile ilgili olma ölçüsü gerçekleşmiştir.

c) Taraflardan biri için ticari olan bir iş, sözleşme türünden ise, kanunda
aksine hüküm olmadıkça diğer taraf için de ticari iş sayılır. Örneğin bir memurun ticari
işletmeden yaptığı alışveriş ticari iştir.

d) Öte yandan tacirin borçlarının ticari borç, yani ticari işten doğmuş olan
bir borç sayılması asıldır. Bu varsayımın tüzel kişi tacirler için istisnası yoktur.
Ancak gerçek kişi tacirler,borç doğuran işin (sözleşmenin) ticari işletmesi ile ilgili
olmadığını karşı tarafa bildirmişse ya da bu durum işin özelliklerinden açıkça
anlaşılabiliyorsa, bu borç ticari işletmeyi ilgilendirmediğinden, tacir olan borçlu
taraf için dahi adi borç sayılır (TTK 21/I). Örneğin ticari işletme işleten bir gerçek
kişi, evinin ihtiyacı için markete borçlanıyorsa, bu işin ticari işletme ile ilgili olmadığı
bellidir ve ticari iş sayılmaz.

2. Bir İşin Ticari İş Olmasının Sonuçları

A) Müteselsil Borçluluk ve Müteselsil Kefalet Varsayımının Uygulanması

Borçlar Hukuku alanında geçerli genel kural olarak, bir borcun birden çok
borçlusu varsa, alacaklıya karşı her bir borçlu borcun kendisine düşen kısmından

15
sorumludur, ancak sözleşme ile aksi kararlaştırılabilir. Aynı durum borçlu ile kefili
arasında da söz konusudur. Yani alacaklı önce borçluya başvurup alacağını tahsil
etmeye çalışacak, sonra kalan kısım için kefile başvurabilecektir. Türk Ticaret
Kanunu ticari işlerde güvenliği temin etmek ve alacaklıları korumak amacıyla adi
borç ilişkileri için geçerli bu genel kuralı ticari işlerde değiştirmekte ve tersine
çevirmektedir. Bir iş ticari iş türünden ise ve işten doğan borcun birden çok borçlusu
varsa, aksi sözleşmeyle açıkça kararlaştırılmış olmadıkça bunlar alacaklıya karşı
müteselsilen borçludurlar. Aynı müteselsil sorumluluk kuralı (varsayımı) bu
borçlunun ya da borçluların kefilleri için de geçerlidir. Alacaklı, borçluya
başvurmadan doğrudan kefile başvurabilir. Böylece kanun koyucu borçlu yönünden
ticari iş niteliğini taşıyan yani borçlunun ticari borç altına girmesine sebep olan
işlerde alacaklının alacağına kavuşması için müteselsil sorumluluk avantajından
yararlanmasını sağlamıştır.

B) Uygulanacak Faiz Oranlarının Değişmesi

I. Genel Olarak

Faiz, kapital faizi (anapara faizi) ve temerrüt faizi (gecikme faizi) olmak
üzere ikiye ayrılır.

Kapital faizi, bir para tutarını talep hakkına sahip bulunan alacaklıya, bu
paradan belli bir süre yoksun kalması nedeniyle borcun iade edilmesi gereken tarihe
kadar ödenen karşılığı ifade eder.

Temerrüt faizi ise, para borcunu zamanında ödemeyerek temerrüde düşen


borçlu tarafından ödenmesi gereken faizdir.

II. Ticari İşlerde Faizin Özellikleri

1. Öngörülmemiş Olsa Dahi Faize Hak Kazanılması: Âdi iş niteliğindeki


ödünç sözleşmelerinde, sözleşmede öngörülmemişse, ödünç alanın vadeye kadar
geçen süre için kapital faizi ödemesi söz konusu değildir. “Hiçbir ticari iş veya
hizmet karşılıksız yapılmaz” yolundaki ilkeye bağlı kalınarak, ticari işletmesi gereği
bir iş veya hizmet gören tacirin, sözleşmede öngörülmemiş olsa bile ücret isteme ve
verdiği avanslar, yaptığı masraflar için de ödeme tarihinden itibaren faiz talep etme
hakkının bulunduğu kabul edilmiştir (TTK m. 22).

16
2. Faize Faiz Yürütülmesi (Bileşik Faiz): Faizin, belli devreler sonunda ana
paraya eklenmesi ve bundan sonra ana para ve faizlerden oluşan yeni tutara tekrar
faiz yürütülmesi hâlinde bileşik faiz söz konusu olur. Âdi işlerde bileşik faiz
uygulaması kabul edilmemiştir. Buna karşılık, TTK’da düzenlendiği için ticari iş
sayılan cari hesaplarla, borçlu bakımından ticari iş niteliğinde olan ödünç
sözleşmelerinde, bileşik faiz uygulaması yapılmasına izin verilmiştir. Ayrıca,
TTK’da düzenlendiği için ticari iş sayılan kambiyo senetlerinde de müracaat
hakkının kullanılması dolayısıyla temerrüt faizine faiz yürütülmesi mümkündür.

3. Daha Yüksek Oranda Temerrüt Faizi İstenebilmesi

Gerek âdi gerek ticari işlerde temerrüt faizi, yıllık yüzde 9 üzerinden hesap
edilir. Ancak TC Merkez Bankası’nın önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli
avanslar için uyguladığı faiz oranı yukarıda açıklanan bu orandan fazla ise (ki bu faiz
oranı bugün için yüzde 16’dır), ticari işlerde temerrüt faizi bu oranda da istenebilir.
Bu konu ile ilgili ayrıntılı açıklama aşağıdadır.

III. Faiz Oranları

1) Kapital Faizinde: Gerek âdi gerek ticari işlerde taraflar uygulanacak


kapital faizi oranını belirlemede serbest bırakılmışlardır. Bu serbestinin sınırları,
ahlâk kuralları, ve Borçlar Kanunu’nun gabin (aşırı yararlanma) hakkındaki
hükümleri ile çizilmiştir. Dolayısıyla kararlaştırılan faiz, aşırı derecede yüksek olup,
borçlu tacirin ekonomik varlığını tehlikeye maruz bırakıyorsa hâkim tarafından
indirime tâbi tutulabilir.

Kapital faizi ödenmesinin kanunen gerekli olduğu hâllerde taraflar


sözleşmede uygulanacak faiz oranını göstermemişlerse, gerek âdi gerek ticari işlerde
(kanuni) kapital faizi yıllık yüzde 9 oranında hesaplanır.

2) Temerrüt Faizinde: Para borcunu içeren âdi ve ticari işlerde taraflar,


borçlunun temerrüde düşmesi hâlinde istenecek temerrüt faizi oranını da serbestçe
kararlaştırabilirler. Taraflar, uygulanacak temerrüt faizi oranını ayrıca
belirlememişlerse, temerrüt faizi yıllık yüzde 9 oranından hesaplanır.

Ticari işlerde temerrüt faizinin hesaplanması konusunda ise bir özellik vardır.
3095 sayılı Kanun’un 2/II. maddesine göre, TC Merkez Bankası’nın önceki yılın 31
Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı (bugün için yüzde 16),
yukarıda belirtmiş olduğumuz yüzde 9’dan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile,

17
ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faizi
oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faizi oranından
5 puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur.

3095 sayılı Kanun’un 2/II. maddesinin yazılış biçiminden de anlaşılacağı


üzere, temerrüt faizinin, kısa vadeli avanslar için uygulanan faiz oranı üzerinden
hesaplanması ancak alacaklının bu yönde açık bir talepte bulunması ile gerçekleşir.

Alacaklı ile borçlu arasında yapılan sözleşmede temerrüt faizi konusunda bir
düzenleme yapılmamasına karşılık kapital faizi, yüzde 9 oranı ya da avans faiz
oranından daha yüksek bir oran olarak belirlenmişse, temerrüt faizi, bu kapital faizi
oranı üzerinden hesap edilir.

C) Ticari Hükümlerin Uygulanması

Bir işin ticari olmasının önemli sonuçlarından biri de bu işle ilgili hukuki
ihtilafın çözümünde ticari hükümlerin adi hükümlere nazaran öncelikle uygulanacak
olmasıdır. Türk Ticaret Kanunun 1/II. Maddesine göre, “hakkında ticari bir hüküm
bulunmayan ticari işlerde mahkeme, ticari örf ve adete, bu dahi yoksa umumi
hükümlere göre karar verilir. Ticari işlerde uygulanacak hukuk kuralları, adi işlerde
uygulanacak hukuk kurallarına nazaran farklı bir sıraya göre belirlenmektedir. Bu
sıralamada en önemli husus, yazısız kuralın yazılı kuralın önüne geçiyor olmasıdır.

Genel kuralı hatırlayacak olursak, önce emredici kurallar, sonra sözleşme


hükümleri, ardından kanunlardaki yedek hükümler ve ondan sonra da örf ve adet
kuralları gelmekteydi. Emredici hükümlerden ve sözleşmeden sonra,
uygulanabilecek nitelikte bir ticari kanun hükmü varsa bu hüküm uygulanacaktır.
Yoksa yine bir ticari hüküm türü olarak ticari örf ve âdetler uygulanacaktır. Bu da
yeterli olmazsa, kanunlarda yer alan ve ticari olmayan (genel) hükümlere
başvurulacak ve ancak ondan sonra adi örf ve âdet hükümleri gelecektir.

D) Ticari İşlerde Zamanaşımı

Ticari işlere ilişkin olarak kanunlarda öngörülen zamanaşımı sürelerinde


kural olarak değişiklik yapılamaz. Yani taraflara, aralarındaki sözleşme ile bu
süreleri değiştirme imkânı tanınmamıştır. Fakat, bu kuralın istisnaları vardır:

- Ticari satışlarda ayıba karşı tekeffülden doğan davalar 6 aylık zamanaşımına


tâbi kılınmış olmasına rağmen taraflar aralarındaki sözleşme ile bu süreyi kısaltabilir.

18
- Taraflar alacağın muaccel olacağı tarihi serbestçe kararlaştırabilirler. Hâtta
muacceliyet tarihini daha ileri bir tarihe atarak zamanaşımının işlemesini de
geciktirebilirler.

E) Ticari Yargı

I. Mutlak Ticari Davalar:

Mutlak ticari davalar kendi içerisinde iki ayrı gruba ayrılır:

A) TTK 4/I’de Gösterilen Hususlardan Doğan Davalar

a) TTK’da düzenlenen hususlardan doğan davalar

b) Rehin karşılığında ödünç para verme işi nedeniyle doğan davalar

c) – Bir malvarlığı veya bir işletmenin devralınması ve işletmelerin


birleşmesiyle ilgili davalar

- Hizmet sözleşmesiyle ilgili olarak rekabet yasağından doğan davalar

- Yayım (neşir) sözleşmesi ile ilgili hususlardan doğan davalar

- İtibar mektubu ve itibar emri hakkındaki hususlardan doğan davalar (itibar


mektubu; mektubu düzenleyen kişinin, mektubun hitap ettiği kişiye, mektubu elinde
bulunduran kişinin talep edeceği miktarda para veya benzeri şeyin ona verilmesini
belirtmesidir.)

- Alım ve satım komisyonculuğu nedeniyle doğan davalar

- Ticari mümessil ve diğer ticari vekillere ilişkin olarak doğan davalar

d) Marka ve patent konusundaki uyuşmazlıklardan doğan davalar

e) Ticarete mahsus yerlere ilişkin özel hükümlerde düzenlenen hususlardan


doğan davalar

f) Bankacılık ve ödünç para verme işleri kanunlarında düzenlenen


hususlardan doğan davalar

B) Özel Kanun Hükümleri Gereği Mutlak Ticari Sayılan Davalar

a) Finansal kiralama sözleşmesinden doğan davalar

b) Kooperatifler Kanunu’nda düzenlenen hususlardan doğan davalar

c) İflâs davası

19
d) Ticari İşletme Rehni Kanunu’nda Düzenlenen Hususlardan Doğan Davalar

II. Havale, Vedia ve Telif Hakkından Doğan ve Bir Ticari İşletmeyi


İlgilendiren Davalar

Havale, vedia ve telif hakkından doğan uyuşmazlığın ticari dava sayılabilmesi


için, uyuşmazlığın taraflardan birinin ticari işletmesi ile ilgili olması koşulu
aranmıştır.

Havale: Para, kıymetli evrak ya da diğer misli şeylerin verilmesi ve


kabzolunması (alma, elde tutma) için verilen iki taraflı yetki.

Vedia: Saklatım; saklayıcının, saklatanın kendisine bıraktığı taşınır bir şeyi


kabul etme ve onu güvenli bir yerde koruma borcu altına girdiği sözleşme.

Telif: Fikir ve sanat eserleri üzerinde bu eseri yaratanın sahip olduğu hakların
bütünü.

III. Her İki Taraf İçin Ticari Sayılan Hususlardan Doğan Davalar
(NİSPİ TİCARİ DAVALAR)

Her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olan karz (ödünç; borç alıp verme),
istisna, kira gibi sözleşmelerden doğan davalar ticaridir. Örneğin; bir anonim
şirketin, genel kurul toplantısını yapmak üzere tacirden salon kiralaması ve bu kira
sözleşmesinden bir uyuşmazlık çıkması hâlinde açılacak dava ticari davadır.

TİCARİ DAVALARIN GÖRÜLECEĞİ MAHKEMELER

Değeri, HUMK 8/1,1’de gösterilen miktarı geçmeyen davalar (7,080 TL),


ticari dava niteliğinde olsalar bile kural olarak sulh mahkemesi önünde görülür. Bu
hâllerde sulh mahkemesi davanın, ticari işten doğan bir dava olduğunu dikkate
alarak, uyuşmazlığı ticari hükümlere dayanarak çözümler. Asliye (ticaret)
mahkemesi önünde açılması gereken bir ticari dava, sulh mahkemesinde açılırsa,
mahkemenin bu durumu re’sen dikkate alarak, görevsizlik kararı vermesi gerekir.
Ancak, özel kanun hükümlerinin açıkça ticaret mahkemelerini görevlendirdiği
hallerde, dava niteliğine ve değerine bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi
önünde görülür. Örneğin iflas davaları ticaret mahkemelerinde görülür.
TİRK’in uygulamasından doğan uyuşmazlıklar da ticaret mahkemesinde
görülecektir.

20
Değeri, HUMK 8/I.I’de gösterilen miktarı aşan ticari davalar ise, eğer o yerde
ayrı bir ticaret mahkemesi yoksa asliye hukuk mahkemelerinde; ayrı bir (asliye)
ticaret mahkemesi varsa bu mahkemede görülür.

Değeri, HUMK 8/I.I’de gösterilen miktarı aşan bir ticari dava, o yerde ayrı bir
ticaret mahkemesi bulunmasına rağmen asliye hukuk mahkemesi önünde açılmışsa
ya da ticari sayılmayan ancak değeri, HUMK 8/I.I’de gösterilen miktarı aşan bir dava
ticaret mahkemesinde açılmışsa mahkeme, bu durumu re’sen dikkate alarak dava
dosyasını ilgili mahkemeye gönderemez. Zira, asliye mahkemeleri ile ticaret
mahkemeleri arasında görev ayrılığı değil işbölümü ayrılığı vardır.Asliye ticaret
mahkemesi önünde açılması gereken dava, asliye hukuk mahkemesinde açılmışsa ya
da aksi durum söz konusu ise, davalının itirazı üzerine dosya, ilgili mahkemeye
gönderilir. İşbölümü itirazı mahkemece kabul edilirse dosya 15 gün içinde, ilgili
ticaret ya da asliye hukuk mahkemesine gönderilir.

İşbölümü itirazının reddi ya da kabulü kararı tek başına temyiz edilemez.


Nihai karar ile temyiz edilir. Nihai karar ile temyize giden bir dosyada mahkemenin
verdiği karar doğruysa sadece işbölümü itirazının reddi ya da kabulüne dayanılarak
karar bozulamaz. Ancak başka nedenlerden ötürü karar bozuluyorsa, bu karar
hakkında da karar verilir.

TACİR VE YARDIMCILARI

Türk Ticaret Kanunu “işadamı”, “sanayici”, “müteşebbis” gibi kavramları


kullanmamaktadır. Kanun bunların yerine, ticaretle meşgul olan kişileri iki gruba
ayırmaktadır. Kendi adına ticaret yapan gerçek ve tüzel kişileri, şartları varsa tacir
saymakta ve tacir olmanın aşağıda anlatacağımız sonuçlarına tâbi tutmaktadır. Buna
karşılık kanun koyucu, kendi adına ticaret yapmamakla birlikte başkalarının ticari
işlerine yardımcı olan kişileri de ayrıca ele almaktadır. Tacir yardımcıları denilen bu
grubun temsil yetkisine sahip olup olmamak yönünden sınıflandırılması ve ticari
temsil denilebilecek temsil yetkisinin kapsamının belirlenmesi de önemlidir. Esnaf
tacir değildir.

TACİR SIFATINA SAHİP OLMA ŞARTLARI

A)GERÇEK KİŞİLERİN TACİR SIFATI

Bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten gerçek kişi tacirdir
(TTK.14/I). Bu tanımda yer alan unsurlar yardımıyla çeşitli ihtimalleri inceleyelim:

21
1. Tek Kişi İşletmesi

Kanun koyucu yukarıdaki tanımda öncelikle, bir gerçek kişinin, mülkiyeti de


kendisine ait olan bir ticari işletmeyi, kârı ve zararı kendisine ait olmak üzere
işletmesi hâlini düzenlemektedir. Bu hâlde işleten, işletme faaliyeti boyunca tacir
sıfatına sahip olur ve tacir olmanın lehteki ve aleyhteki sonuçlarına tabi olur. Bir
gerçek kişi, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile, şayet bir ticari işletme kurduğunu
ve açtığını kitle iletişim vasıtasıyla halka duyurmuşsa ya da işletmesini ticaret
siciline kaydettirerek Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan ettirmişse, bu aşamadan itibaren
tacir sıfatına sahip olur. Belirtelim ki bir kişinin tacir sıfatına sahip olabilmesi için
işletmesini ticaret siciline tescil ettirmiş olması şart değildir. Zira Türk Ticaret
Kanunu ticari işletme sıfatında olduğu gibi, tacir sıfatında da, şekli şartlara değil
maddi şartlara göre sonuca ulaşmaktadır. Bununla birlikte tacirin ticaret siciline ve
ticaret ya da sanayi odasına kaydolması bir zorunluluktur. O halde bu kayıtlar,
kurucu değil bildirici etki yapar. Bu kuralın tabii sonucu olarak, işletmesini ticaret
sicilinden sildirdikten sonra da fiilen ticarete devam eden bir kişi, tacir sıfatına sahip
olmaya da devam eder.

2. Birden Çok Kişinin Bir İşletmeyi Birlikte İşletmesi

Bir adi şirketin ortağı olan birden çok kişi, bir ticari işletmeyi ortak sıfatıyla
birlikte işletiyorsa, bunların tümü tacir sıfatına sahip olur. Birden çok kişi, ticari
işletme hacmine ulaşan bir iktisadi işletmeyi birlikte işletiyorlarsa çoğunlukla
aralarında amaçlarına uygun bir tüzel kişilik oluştururlar ve üçüncü kişilere bu tüzel
kişi vasıtasıyla muhatap olurlar. Bu durumda tüzel kişinin ortakları tacir olmaz,
sadece bizzat tüzel kişi tacir olur. Diğer deyişle, şirketleşme bir tüzel kişi
organizasyonuna dönüştüğünde, tacir sıfatı da ortaklara değil şirket tüzel kişisine ait
olur.

3. Aynı İşletmede Birden Çok Bağımsız İşletenin Bulunması

Birden çok işletmecinin, bir çatı altında, farklı reyonlarda ve farklı ilgi
alanlarında sürekli faaliyet gösterdiği birleşmeler, uygulamada özellikle büyük
alışveriş marketlerinde son zamanlarda sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu halde
her bir reyonun bağımsız bir işletme olup olmadığı ve dolayısıyla reyonları
işletenlerin, gerçek kişi iseler ayrı ayrı tacir sıfatına sahip olup olmadıkları önem
taşımaktadır. Kanunda açıklık olmamakla birlikte esnaf faaliyetinin çapını aşıp

22
aşmadığı yönünden yapılacak değerlendirmede, her bir reyon işleticisi ayrı
değerlendirilmelidir.

4. Başkasına Ait İşletmenin İşletilmesi (İşletmenin “Sahibi”nin Değil


“İşleten”in Tacir Olması)

Bazı hallerde bir bütün olarak işletmenin sahibi olan gerçek ya da tüzel kişi
ile bu işletmeyi işleten gerçek ya da tüzel kişi farklı kişiler olabilir. Örneğin bir otelin
sahibi olan bir gerçek kişi, otelinin mülkiyetini kendisinde tutmayı düşünmekle
birlikte bizzat işletmeyi düşünmüyor olabilir. Bu halde oteli içindeki işletme
malzemeleriyle ve diğer maddi ve gayrımaddi unsurlarıyla birlikte belirli ya da
belirsiz bir süre için kiraya verebilecektir. Kira sözleşmesi, kârdan pay almayı da
kapsayacak biçimde yapılabileceği gibi doğrudan sabit kira bedeli içeren adi kira
şeklinde de yapılabilir. Bu durumda işletmeyi kiralık olarak devralan ve işleten
gerçek kişi ya da kişiler, tacir sıfatına sahip olurlar.

5. İşletmenin Başkası Adına İşletilmesi İhtimali

Bir ticari işletme hangi gerçek kişinin adına işletiliyorsa o kişi tacirdir. İşleten
kişinin fiilen işinin başında bulunması gerekmediğinden ve temsil yetkisi verdiği
kişiler vasıtasıyla işletmesi (işletilmesini sağlaması) mümkün olduğundan, işletmeyi
başkasını temsilen işleten kişi değil, adına işletilen, tacir olur. Aynı şekilde temsil
yetkisinin kanundan kaynaklandığı hâllerde de tacir sıfatı temsil edilene aittir.
Örneğin miras yoluyla ya da başka şekilde küçük bir çocuğa intikal eden ve
küçüklüğü nedeniyle bu çocuk tarafından fiilen işletilemeyen işletmeyi, kendisini
temsilen kanuni temsilcisi (velisi ya da vasisi) işletir. Bu hâlde küçüğün kendi
işletmesi üzerinde bir söz hakkı olmamasına rağmen, tacir sıfatı yine de kanuni
temsilcisine değil kendisine aittir. İşletmenin borçları ve hakları temsil olunana aittir.
Küçüğü temsilen işleten kişinin, imzasının bulunduğu hâllerde dahi, işletmenin
faaliyetlerinden doğan borçlar nedeniyle şahsen sorumluluğu yoktur. Bununla
birlikte “suçların ve cezaların şahsiliği ilkesi” nedeniyle, kanuni temsilciler, işletme
faaliyetleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı şahsen sorumlu olurlar.

6. Yasaklıların Ticaret Yapması

Kişisel özellikler ya da sahip oldukları sıfatlar nedeniyle ticaret yapması


yasak olan kişiler, ticari işletme işletmeleri ya da kendi adlarına işlettirmeleri
halinde, tacir sıfatına sahip olurlar. Örneğin Devlet Memurları Kanunu’na göre

23
devlet memurlarının ticaret yapması yasaktır. Bu yasağa rağmen yine de ticaret
yapanlar, tacir olurlar. Aynı şekilde bir ticari işletmenin açılmasının diploma,
ruhsat gibi kamu hukuku nitelikli ön şartlara bağlı olması halinde bu şartları yerine
getirmeden ticari işletme işletenler tacir sıfatına sahip olurlar.

7. İşleten Görüntüsünün Sahte Olması (Tacir Gibi Sorumlu Olanlar)

Bir gerçek kişi, aslında ticari işletme işletmiyor olmasına rağmen, piyasayı ve
kişileri dolandırmak amacıyla sahte bir görüntü oluşturarak, sanki bir ticari işletme
işleten bir şirketin temsilcisi imiş gibi hareket ediyor olabilir. Bu gibi hâllerde,
kanun koyucu bu kişiyi tacir gibi sorumlu tutmakta ancak tacir olmanın lehe
sonuçlarından yararlanmasına izin vermemektedir.

B. TÜZEL KİŞİLERİN TACİR SIFATI

1. Ticaret Şirketlerinin Tacir Sıfatı

Tüzel kişiliğe sahip olan ve TTK.137’de sayılan kollektif, komandit, anonim


ve limited şirketler, başka herhangi bir şart aramaya gerek olmaksızın tacirdirler.
TTK.137 kooperatifleri de şirket saymıştır. Bu hükme rağmen ve bu hükümden
sonraki bir tarihte yürürlüğe girmiş olan Kooperatifler Kanunu’nda kooperatifler
“şirket” olarak adlandırılmamıştır. 2004 yılında kabul edilen Kooperatifler
Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında 5146 sayılı Kanun’un 1. maddesi
ile kooperatifin şirket niteliğinde olduğu vurgulanmıştır.

2. Dernek ve Vakıfların Tacir Sıfatı

Kanun koyucu, derneklerin ve vakıfların; hayır, yardım, spor, kültür gibi ideal
(manevi) amaçlar için kurulabileceği kabul etmiştir. Bu amaçların dışına çıkan ve
özellikle kurucularına, yöneticilerine, üyelerine ya da belli bir gruba iktisadi menfaat
temin etmeye yönelen dernek ve vakıflar, amaçta sapma nedeniyle mahkeme kararı
ile kapatılır.

Buna karşılık dernekler ve vakıflar, ideal amaçlarına ulaşmak için ihtiyaç


duydukları mali kaynağı elde etmek üzere, ticari niteliği olmayan kaynaklardan
yararlanabilecekleri gibi, bu amaçla ticari işletme de işletebilirler. İşte bu son halde
dernekler ve vakıflar da tacir sıfatına sahip olurlar.

Ancak bu kuralın da bir istisnası vardır; kamuya yararlı dernekler ve


vergi muafiyetinden yararlanan (kamuya yararlı) vakıflar, ticari işletme

24
işletseler dahi tacir sıfatına sahip sayılmazlar. Örneğin, Afyonkarahisar Maden
Suyu İşletmesi’ni işleten Kızılay Derneği tacir sıfatını kazanamaz. Ama
Afyonkarahisar Maden Suyu İşletmesi, tüzel kişiliği olmamasına rağmen tacir
sayılacaktır.

3. Kamu Tüzel Kişilerinin Tacir Sıfatı

Türk Ticaret Kanunu’nun 18/II. maddesi; devlet, il özel idaresi ve belediye


gibi kamu tüzel kişilerinin, kamusal mali kaynaklardan kaynak ayırmak suretiyle
oluşturup doğrudan işlettikleri ticari işletmeler nedeniyle tacir sayılamayacağını
belirtmektedir. Bu hükmün sebebi açıktır. Devlet’in işlettiği işletme, görünüşü
itibariyle ticari işletme olsa dahi gerçekte “ticari” değildir. Zira devletin amacı ticaret
yoluyla gelir elde etmek değil kamu hizmeti yapmaktadır. Devlet, kamu hizmetleri
için ihtiyaç duyduğu kaynakları halktan vergi olarak toplar. O halde “Devlet”,
“tacir” değildir.

4. Kamu Kaynaklı İktisadi Kurumların Ticari Sıfatı

Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerinin, sadece kendi kaynakları ile


birleştirerek, özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek
üzere teşekkül veya müesseseler kurması halinde bu “teşekkül ve müesseseler dahi
tacir sayılırlar”. Örneğin; Oyak ve Halk Ekmek.

5. Donatma İştiraki ve Tacir Sıfatı

Donatma iştiraki birden çok kişinin müşterek mülkiyet esaslarına göre sahip
oldukları bir gemiyi, aralarındaki anlaşmaya göre deniz taşımacılığı faaliyetinde
kullanarak işletmeleri biçiminde ortaya çıkan ortaklıktır. Donatma iştirakinin tüzel
kişiliği yoktur fakat tacirlere ilişkin TTK 19 hükmü donatma iştiraki hakkında da
uygulanır. Müşterek donatanların da tacir sıfatı olmadığı için donatanların değil
donatma iştirakinin iflâsı istenebilir.

III. TACİR YARDIMCILARI (TİCARİ TEMSİL KURALLARI)

A) Genel Olarak

Yukarıda da tespit ettiğimiz üzere tacir ile onun ticari işletmesi, birbirinden
farklı iki kavramdır. Aynı şekilde tacir ile onun yardımcıları da farklı kişilerdir.
Tacirin yardımcıları çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Burada bizim için önemli
olan birinci sınıflandırma ölçütü, yardımcının taciri temsil etme yetkisinin olup

25
olmadığıdır. Temsil yetkisi olmayan tacir yardımcıları ile tacir arasındaki ilişki
ticaret hukuku açısından önem taşımaz. Bu tür yardımcılık durumu genellikle işçi ile
işveren arasındaki bir hizmet ilişkisi olarak ya da akrabalık ve arkadaşlıktan doğan
bir hatır ilişkisi olarak ortaya çıkar ve borçlar hukuku ile iş hukuku tarafından ele
alınır. Buna karşılık, bir taciri, geçici yetkiyle temsil eden kişiler de tacirin
yardımcılarıdır. Bunların tacirle ilişkilerine ve temsile ilişkin fiillerine uygulanacak
kurallar ticaret hukukunun ilgi alanına girer. Zira burada borçlar hukukunun konusu
olan adi temsilden farklı olarak, ticari bir temsil ilişkisi vardır. Tacir yardımcıları ile
ilgili ikinci sınıflandırma ölçütü; bir tacire yardımcılık yapan kişi ile tacir arasındaki
bağın sıkı bir bağ olup olmadığıdır.

Temsil yetkisine sahip olan bazı tacir yardımcıları, aynı zamanda tacirin işçisi
olarak çalışırlar. Bağlı yardımcılar denilen bu kişiler işletmecilik risklerinin
dışındadırlar. Buna karşılık bazı tacir yardımcıları, bu yardımı, kendi işletmelerinin
ve faaliyetlerinin bir parçası olarak yaparlar. Bu halde bağımsız yardımcılardan
bahsedilir.

B. Tacire Bağlı Çalışan Tacir Yardımcıları

1. Bağlı Yardımcıların Ortak Özellikleri

Ticari mümessil, ticari vekil ve seyyar tüccar memuru tacire bağlı olarak
çalışan tacir yardımcılarındandır.

İş hacmi büyüdüğünde ve özellikle şube açtığında, tacirin bütün işlere bizzat


yetişmesi ve isabetli karar alıp derhal gereğini yapması mümkün olmayabilecektir.
Bu halde tacirin işletmesinde istihdam ettiği yardımcılarına yetki vermesi ya da
bazen sadece bu amaçla özel yardımcı istihdam etmesi gerekecektir. İhtiyacına göre
iki tür yardımcıdan birini tercih edebilir: Olağan ve olağanüstü bütün işlerde temsil
yetkisine sahip olan ticari mümessil ve sadece olağan işlerde yetkili temsilci olarak
ticari vekil (ya da sadece işletme dışında temsil yetkisi olan ve bir tür ticari vekil olan
seyyar tüccar memuru). Öte yandan yabancı ülkelerdeki işletmelerin Türkiye’deki
şubelerinin başında ticari mümessil bulunması zorunludur. Her üç tür temsilcinin
ortak bir özelliği de rekabet yasağıdır. Temsil yetkisi nedeniyle az ya da çok işletme
sırlarını da öğrenmiş olan ticari mümessil, ticari vekil ve seyyar tüccar memuru,
temsil yetkisi devam ettiği sürece tacir ile rekabet edemez.

26
I. Ticari Mümessil

a) Niteliği

İşletmenin işlerini idare etmek ve işletmeyle ilgili hukuki işlemleri ticaret


unvanına vekâleten ibaresini ekleyerek müessese sahibi yerine imza atmak suretiyle
yapmaya yetkili kılınan kişiye ticari mümessil adı verilir. Bunu yaparken, vekil
sıfatını yani temsilci olduğunu da belirtecektir.

b)Atanması

Bir ticari mümessil atanması hâlinde, bu durumun ticaret siciline tescili


zorunludur. Ancak bu tescilin esnaf işletmesi için kurucu etki yapmasına karşılık
ticari işletme için tescil bildirici etki yapar. Ticari mümessil tescili sırasında
noterden tasdikli imza örneği de sicile verilir. Üçüncü kişileri sicil bilgileri
yardımıyla, temsilcinin temsil yetkisinin niteliği ile kimliği ve imzası konusundaki
tereddütlerini giderebilirler. Ticari mümessili tacir bizzat atar. Ancak tacirin ayırt
etme gücünden yoksun olduğu hâllerde velisi de ticari mümessil atayabilir.

Ticari mümessil atamak kural olarak zorunlu değildir. Ancak, merkezi


Türkiye’de olmayan işletmelerin ticari mümessil ataması zorunludur.

Tacir tüzel kişi ise ticari mümessili duruma göre yetkili olan organ ya da kişi
atar. Kollektif şirketlerde ortakların oybirliğiyle, komandit şirketlerde komandite
ortağın ya da ortakların kararıyla atanır. Anonim şirketlerde bu yetki yönetim
kurulundadır. Limited şirketlerde ticari mümessil kural olarak ortaklar genel kurulu
kararıyla atanır. Dernek ve vakıflarda yetkili karar organları ticari mümessil tayin
edebilecektir. Gerçek kişiler ticari mümessil olarak atanabilir. Devlet memurlarının
ticari mümessil olarak atanması mümkün değildir. Tüzel kişilerin de ticari mümessil
olarak atanabilip atanamayacağı tartışmalı olmakla birlikte, doktrinde çoğunluk
atanamaması gerektiği görüşündedir.

c)Yetkileri

Ticari mümessilin temsil yetkisi oldukça geniştir. İşletmenin konusuna


dahil olan, olağan ve olağanüstü bütün işleri kapsar. Ticari mümessil, esasen
olağanüstü işlemlerden olmasına rağmen, ayrıca bir yetkilendirmeye ihtiyacı
olmadan kambiyo senetleri imzalayabilir, borç alıp verebilir, personel alıp
çıkarabilir, taciri davada temsil edebilir, ticari vekil atayabilir, gayrımenkul

27
satın alabilir. Buna karşılık özel yetki verilmedikçe, işletmeyi devredemez,
rehnedemez, gayrımenkul satamaz, ipotek edemez, tacirin iflasını isteyemez,
kendi yerine geçecek başka bir kişiyi ticari mümessil olarak atayamaz.

d)Yetkisinin Sınırları

Kanundaki iki istisna dışında, ticari mümessilin yetkisi sicile tescil


yoluyla sınırlandırılamaz. Özellikle miktar ve konu yönünden sınırlandırma
mümkün değildir. Böyle bir sınırlandırma iyi niyetli kişilere karşı bir anlam
ifade etmez. Zaten sicil memuru da bu tür bir tescil talebini reddetmek zorundadır.
Ticari mümessile tanınmış olan geniş temsil yetkisinin sicile tescille
sınırlandırılmamasının sebebi, işletme faaliyetleri nedeniyle tacir yerine temsilcisiyle
muhatap olan kişilerin, bu kişinin ticari mümessil olduğunu anladığı hâllerde, ayrıca
hangi işlerde yetkili olduğu yolunda bir araştırma yapmak zorunda bırakılmamasıdır.
Kanun koyucu tacire bu ölçüde risk yüklemenin yanlış olacağını görerek, ticari
mümessilin temsil yetkisinin, sicile tescil suretiyle iki biçimde sınırlanabileceğini
kabul etmiştir. Biricisi, yetkiyi şubenin işlerine tahsis etmektir. Tacir, ticari
mümessili bir şubenin işlerinde görevlendirilmiş ve bunu ticaret siciline
usulünce tescil ettirmişse, temsilcinin temsil etme yetkisi kalkmış olur. Yetki dışı
işlemler ise taciri bağlamaz.İkincisi birlikte temsil (çift imza) şartı
getirilmesidir. Buna göre, birden çok ticari mümessilin birlikte karar alması ve
temsil yetkisini birlikte kullanarak birlikte işlem yapması zorunluluğu
getirilebilir. Böylece bir temsilcinin bilerek ya da istemeyerek tacire zarar
verecek bir işi yapmaya kalkışması halinde, diğerinin onu önlemesi sağlanmış
olmaktadır.

e)Yetkisinin Sona Ermesi

• Ticari mümessilin temsil yetkisi karşılıklı iyi niyet ve güvene


dayandığından, azil veya istifa ile sona erebilir. Hem tacir temsilcinin temsil yetkisini
kaldırabilir hem de temsilci temsilcilikten vazgeçebilir. Azil hakkından önceden
ferâgat mümkün değildir.

• Ticari mümessilin ölümü temsil yetkisini tabiatıyla sona erdirir. Ancak


tacirin ölümü yetkiyi sona erdiremez. Zira işletmenin devamlılığı esastır ve
yetki ticari işletmenin işleri için verildiğine göre temsil yetkisi sürer. Sadece azil
yetkisi kendiliğinden mirasçılara geçmiş olur.

28
• Tacirin iflâsı halinde malları üzerinde tasarruf yetkisi kalkacağından
kendi atadığı ticari mümessilin yetkisi de kendiliğinden sona erer

• Ticari işletmenin devri ticari mümessilin yetkisini sona erdirir.


Durumun tescili zorunludur. Temsil yetkisinin herhangi bir biçimde ve herhangi
bir nedenle sona erdirilmesi isteniyorsa bu durum ticaret siciline tescil
edilmelidir. Yetkinin tescilden önce fiilen sona erdirilmiş olduğu iddiası iyi
niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Diğer ifadeyle atanmanın tescilinin
bildirici olduğu hallerde (ticari işletme için atanmada) dahi, yetkinin
kaldırılmasının tescili kurucu etki yapar.

II. Ticari Vekil

a) Atanması

Tacir işlerini yürütürken geniş yetkili yardımcılarla birlikte ya da geniş yetkili


yardımcı yerine, dar yetkili (sadece olağan işlerde yetkili) temsilci istihdam etmekle
yetinebilir. Bu tür temsilcilere ticari vekil denir. Ticari vekilin yetkisinin ve
sınırlarının sicile tescili söz konusu olmaz. Bu nedenle, sicile tescil edilmiş olan
temsilcilerin ticari vekil değil ticari mümessil olduğu sonucuna varılmalıdır. Sadece
gerçek kişiler ticari vekil olarak atanabilir. Ticari vekil olarak atanacak kişinin tam
ehliyetli olması gerekmez, ayırt etme gücüne sahip olması yeterlidir.

b)Yetkisinin Sınırları

Tacir, ticari vekillerin temsil yetkisini dilediği gibi belirler; daraltabilir,


genişletebilir. İşletmenin belirli alanlarına tahsis edebileceği gibi işletme geneli için
de yetkilendirebilir. Kendisine özel yetki verilmemişse, ticari vekil ödünç
veremez, kambiyo senedi imzalayamaz ve davada taciri temsil edemez. Ticari
vekilin temsil yetkisi de aynen ticari mümessilin yetkisi gibi her biçimde sona
erdirilebilir. Ancak burada sicile tescil söz konusu değildir. Gerekli durumlarda
uygun vasıtalarla ilân yapılmalıdır.

III. Seyyar Tüccar Memuru

İşletmenin dışında, özellikle sipariş alma, mal teslimi ve bedel tahsili gibi
hizmetleri ifa etmek üzere atanan ve sürekli temsil yetkisine sahip olan tacir
yardımcılarına seyyar tüccar memuru denir. Esasen bir tür ticari vekil olan seyyar
tüccar memurlarının, işletmenin içinde taciri temsil yetkileri yoktur. Zira tacir adına

29
müşterinin ayağına gitmek üzere (seyyar olarak) görevlendirilmişlerdir. Fiili
yetkilendirmeyle atanırlar. Sicile tescil söz konusu değildir. Yetkilerini belirten ve
uygulamada sirküler denilen bir belge ile birlikte görevlendirilmeleri, problemleri
çözmeye yardımcı olur.

Seyyar tüccar memurları, işletmenin olağan işlemlerini yapmaya yetkilidirler.


Bu kapsamda mal teslim etmeye, teslim ettikleri malların bedelini tahsil etmeye ya
da vadesini uzatmaya ve makbuz vermeye yetkilidirler.

C. BAĞIMSIZ ÇALIŞAN TACİR YARDIMCILARI

Genel Olarak

Bağımsız tacir yardımcıları aslında kendi işletmesini işletmekle birlikte, bu


kişilerin yaptığı işletmecilik faaliyetini, niteliği gereği, başka bir tacire yardımcı
olmaktadır. Bu yardım, malın satışına ya da hizmetin pazarlanmasına aracılık
(acentelik ve komisyonculuk) şeklinde olabileceği gibi sadece müşteri veya ürün-
hizmet bulma (tellallık) şeklinde de olabilir. Bağımsız tacir yardımcıları ile tacir
arasında kurulan ilişki, alelâde alıcılarla ya da aracılarla kurulan ilişkiden farklıdır.
Şöyle ki; bağımsız tacir yardımcıları gibi taciri temsil etme yetkisi kullanmaktadırlar.
Bu temsil ticari işletme faaliyetleri ile ilgili olduğundan ticari temsil kapsamında ele
alınır ve ticaret hukukunun konularından birini oluşturur.

I. Acente

a) Acentenin Nitelikleri

Acente, acentelik sözleşmesi denilen bir sözleşme çerçevesinde, bir ticari


işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmek veya taciri temsilen sözleşme
yapmak üzere tacirle sürekli bir temsil ilişkisi kuran ve aracılık faaliyetini belli bir
coğrafi bölge kapsamında meslek olarak icra eden kişidir. Hem gerçek hem de tüzel
kişilerin acente olarak tayin edilmesi mümkündür. Türk Ticaret Kanunu acenteyi,
aracılığının boyutuna göre, yetkileri dar olan aracı acente ve sözleşme yapan
geniş yetkili acente olmak üzere iki türe ayırmıştır. Aracı acente tacirin ürettiği
veya pazarladığı ürünün ya da sunduğu hizmetin ulaştırılacağı müşterileri bulur ve
bunları tacire yönlendirir. Tacirle müşterisi arasındaki ilişki doğrudan doğruya bu
ikisi arasında kurulur ve bunlar tarafından yürütülür. Buna karşılık sözleşme yapan
acente, doğrudan temsil hükümleri çerçevesinde, taciri temsilen, tacir adına ve

30
dolayısıyla onun hesabına müşteri ile sözleşmeyi yapar ve gerekirse ifa aşamasında
da taciri temsil eder.

b) Acentenin Özellikleri

1. Acente bağımsız bir işletmecidir. Kendi işletmecilik anlayışına göre işini


kendisi sevk ve idare eder. İşletmesi ticari işletme çapına ulaşırsa kendisi de tacir
sıfatına sahip olmuş olur. Acente tüzel kişi de olabilir.

2. Acente ile tacir arasındaki ilişki sürekli bir ilişkidir. Zaten acente de
aracılık faaliyetini, meslek edinmek suretiyle ifade eder. Ancak süreklilikten kasıt bu
ilişkinin ömür boyu sürmesi anlamında değildir. Başlangıçta bir sona erme süresi
belirlenmiş olabileceği gibi, kurulmuş olan ilişki sonradan karşılıklı anlaşmayla ya da
şartları yerine geldiğinde tek taraflı irade beyanıyla (fesihle) sona erdirilebilir.

3. Olağan durumda acente inhisari (tekel) yetkiye sahiptir. Belli bir coğrafi
alanda rakipsiz olarak tek başına faaliyet göstermesi beklenir. Bununla birlikte
sözleşme ile aksi kararlaştırılabilir.

4. Aynı şekilde acentenin sadece bir tacirin mal ve hizmetlerini pazarlaması


beklenmekle birlikte, bu hususun da aksi sözleşme ile kararlaştırılabilir.

5. Acentelik ilişkisinin kurulması için bir çerçeve sözleşme yapılması


zorunludur. Sözleşmenin geçerliliği herhangi bir yazılı şekil şartına bağlı değildir.
Bununla birlikte acenteye sözleşme yapma yetkisi verilecekse, bu amaçla özel ve
yazılı bir iznin verilmesi ve izin belgesinin acente tarafından ticaret siciline tescil ve
ilan ettirilmesi zorunludur.

Acente, yetkisi olmamasına rağmen ya da yetki sınırlarını aşarak üçüncü


kişilerle sözleşme yapmışsa iki farklı ihtimal söz konusu olabilir: Tacir durumu
öğrenir öğrenmez bu sözleşmeye icazet vermediğini üçüncü kişiye derhal
bildirmişse, bu halde sözleşmeden tacir sorumlu olmaz. Sadece acente şahsen
sorumlu olur.Buna karşılık tacir sözleşmeye onay vermediğini karşı tarafa derhal
bildirmezse, işleme onay vermiş sayılır.

c) Acentenin Hakları

1. Acente sözleşmede aksi kararlaştırılmış değilse inhisar hakkına sahiptir.


Tacirin aynı bölgede başka kişiye de acentelik yetkisi vermesine engel olabilir.

31
2. Acentenin kendi işletmecilik faaliyeti kapsamında yaptığı personel gideri
ve benzeri olağan masrafları tacirden isteme hakkı yoktur. Buna karşılık acentenin,
tacirin işlerinin daha iyi yürütülmesini sağlamak üzere yaptığı olağan dışı masrafları
tacirden isteme hakkı vardır.

3. Acente aracılık faaliyeti nedeniyle ücrete hak kazanır. Ücret ya parça


başına komisyon ya da sürekli ve sabit ücret şeklinde belirlenmiş olabileceği gibi iki
ücret türünün karması da olabilir. Sözleşme yapan acentenin yaptığı sözleşme tacir
tarafından ve tacire bağlı bir sebeple yerine getirilememiş olsa dahi acente yine de
ücrete hak kazanmış olur.

Acente tacirden olan ücret alacağını elde etmek üzere, tacire ait olup da
acentenin elinde bulunan para, mal ve diğer haklar üzerinde hapis hakkı kullanabilir.

d) Acentenin Yetkileri

Acente aracılık ettiği veya taciri temsilen imzaladığı sözleşmelerle ilgili


olarak tacirin haklarını korumak üzere, karşı tarafa, her tür ihbar, ihtar ve protesto
gibi beyanları iletebilir ve gönderilenleri kabul edebilir. Ayrıca acente gördüğü
işlerle ilgili olarak taciri temsilen dava açabilir, aynı şekilde kendisine karşı acente
sıfatıyla dava açılabilir. (Ancak verilen karar acente hakkında değil tacir hakkında
hüküm ifade edecektir). Aksi hâlde acentenin aracılığının anlamı kalmaz.

e) Acentenin Borçları

1. Sözleşme ile açıkça izin verilmiş değilse, acente kendi inhisari alanı
içinde tacir ile aynı ticari sektörde faaliyet gösteren başka tacirlerin acenteliğini
yapamayacağı gibi bu tür bir faaliyeti kendisi adına da yapamaz.

2. Acente, müvekkili tacirin hak ve menfaatlerini korumak zorundadır.


Kendisine gönderilen malları tehlikelerden korumalı, bu amaçla gerekli hukuki ve
fiili tedbirleri almalıdır.

3. Acente kendi bölgesi içinde gelişen ve taciri ilgilendiren her türlü ticari
gelişmeyi ve kendi aracılık faaliyetleri ile bunların sonuçlarını tacire bildirmelidir.

4. Acente, ücret, pazarlama teknikleri ve benzeri hususlarda tacirin


talimatlarına uygun hareket etmeli, kendisine inisiyatif bırakılmış olan hâllerde
basiretli bir tacir gibi karar vermelidir.

32
Acenteliğin Son Bulması:

- Belirli süreli acentelik sözleşmesi, sözleşmede yazılı sürenin sona ermesi ile
ortadan kalkar.

- Belirsiz süreli acentelik sözleşmesinde, taraflardan her biri, 3 ay önceden


feshi ihbarda bulunarak sözleşmeyi sona erdirebilir.

-Taraflardan her biri, hem belirli hem de belirsiz süreli acentelik


sözleşmesini, haklı bir sebebin ortaya çıkması hâlinde, herhangi bir ihbarda
bulunmaksızın sona erdirebilirler.

- Taraflardan birinin ölümü, kısıtlanması, iflâsı gibi sebepler de acentelik


sözleşmesini sona erdirir.

Acentelik sözleşmesini haklı sebeple sona erdiren taraf, diğer taraf kusurlu ise
tazminat talebinde bulunabilir. Aynı şekilde; belirsiz süreli acentelik sözleşmesini
sona erdiren taraf 3 aylık feshi ihbar süresine uymazsa tazminat ödemek zorunda
kalabilir. Son olarak, acente; temsil ettiği tacirin müşteri çevresini genişletmede
üstlendiği rol nedeniyle tazminat talebinde bulunabilecektir.

Acentelik sözleşmesinden doğan talepler 5 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

II. Komisyoncu

a) Komisyoncunun Özellikleri

Komisyoncu, ücret karşılığında kendi nâmına ve müvekkili tacir hesabına


kıymetli evrak ve menkul eşya alım satımına ve diğer sözleşme türlerine aracılık
etmeyi üstlenen kimsedir.

Komisyoncu ile tacir arasındaki ilişki bir sözleşmeye dayanmalıdır. Bu


sözleşme bir şekle tâbi değildir.

Komisyoncu da aynen acente gibi bağımsız çalışan bir tacir yardımcısıdır ve


kendi işletmesinin sahibidir. Bu işletmeyi, riskleri ve kârı kendisine ait olmak üzere
kendisi sevk ve idare eder. Başka bir tacirin ürünlerinin ya da hizmetlerinin
pazarlanmasında aracılık yapar. Ancak bu aracılık, niteliği itibariyle acenteninkinden
farklıdır.

Komisyoncu, aracılık ve yardımcılık faaliyetinde üçüncü kişilere karşı kendi


nâmına hareket ettiğinden, taciri, dolaylı temsil yöntemi ile temsil eder.

33
Böylece,üçüncü kişilerle yaptığı sözleşmede görünüşte sözleşmenin tarafı
durumunda olan komisyoncu, sözleşmeden doğan bütün hak ve yükümlülüklerin de
doğrudan doğruya tarafı durumundadır.

Ancak, tacir ile arasındaki dolaylı temsil anlaşması gereğince, bir yandan,
sözleşme dolayısıyla üstlendiği borçları kendi müvekkili olan tacire aktarmak
hakkına sahip olduğu gibi, diğer taraftan, elde ettiği menfaatleri de yine müvekkiline
aktarmak zorundadır.

Örneğin meyve ve sebze hallerinde komisyonculuk yapan kişiler, üreticiden


teslim aldıkları ürünleri, kendileri adına ve üreticiler hesabına, kârı ve riski üreticiye
ait olmak üzere manava satarlar.Ürünle ilgili bir problem ortaya çıktığında manav
üreticiyi aramaz. Doğrudan komisyoncuyla muhatap olur. Komisyoncu da bu
problemden kaynaklanan sonuçları kendi müvekkili durumunda olan üreticiye
yansıtır. Böylece ürünün satımıyla ilgili her aşamada, komisyoncu, üretici ve alıcı
taraflar arasında bir temsilci olarak görev ifa eder. Ancak kimin ürününü sattığı
manavı ilgilendirmediği gibi, ürünleri kime sattığı da üreticiyi ilgilendirmez.

Komisyoncunun, herhangi bir tacirle sürekli ilişki içinde olması gerekli


değildir. Çok sayıda kişi için aracılık faaliyetini aynı anda yürütebilir. Aynı şekilde
bir tacir de aynı anda ve aynı yerde, komisyoncu olarak birden çok kişinin
yardımınıdan yararlanabilir. Bu yönden de komisyoncu acenteden farklıdır.

b) Komisyoncunun Hakları

1. Komisyoncu, acenteden farklı olarak sözleşmenin kurulması için müvekkili


tacir hesabına yaptığı olağan ya da olağan dışı bütün masrafları ondan istemek
hakkına sahiptir. Örneğin teslim aldığı malın depo ve nakliye ücretlerini isteyebilir.

2. Komisyoncu ancak tamamladığı işler için komisyon alır. Bununla birlikte


işin tamamlanmasına müvekkili tacir engel olmuşsa, komisyoncu bu hâlde dahi
ücrete hak kazanır.

3. Komisyoncu ücret alacağını elde edebilmek amacıyla, tacire ait olup da


kendisinin elinde bulunan mallar üzerinde hapis hakkı kullanabilir.

4. Komisyoncu, sözleşme yaptığı 3. kişinin borçlarını yerine getireceği


hususunda müvekkili tacire taahhütte bulunabilir. Bu komisyoncuya inançlı
komisyoncu adı verilir ve dükrüar ücreti adı verilen ek bir ücrete hak kazanır.

34
c) Komisyoncunun Borçları

1. Komisyoncu kendi işinin sahibidir. Bununla birlikte müvekkili tacirin işe


ilişkin olarak verdiği talimatları dikkatli şekilde yerine getirmelidir.

2. Komisyoncu malın fiyatı hususunda müvekkilinin verdiği talimata


uymalıdır. Müvekkilinin belirttiği asgari fiyattan daha aşağı fiyatla mal satarsa
aradaki farkı tazmin etmek zorunda kalır.

3. Komisyoncu belirlenen asgari fiyattan daha yüksek fiyatla satış


yaparsa, bu fark kendisine değil müvekkiline ait olur.

4. Komisyoncu, mahalli örfe veya müvekkilinin açık talimatına aykırı olarak


veresiye mal satamaz.

5. Aksi kararlaştırılmış değilse komisyoncu kendi kendisiyle sözleşme


yapabilir. Yani, örneğin müvekkilinin satmak üzere kendisine gönderdiği malı
başkasına satmak yerine kendisi alabilir.

Komisyonculuk sözleşmesinden doğan talepler 5 yıl geçmekle zamanaşımına


uğrar.

d) Çeşitli Komisyonculuk Görünümleri

ı) Taşıma İşleri Komisyoncusu

Taşıma işleri komisyoncusu, ücret karşılığında kendi adına ve müvekkili


hesabına eşya taşıtmayı meslek olarak benimsemiş gerçek ya da tüzel kişidir. Taşıma
işleri komisyoncusu, malının taşınması işinde tacire yardımcı olur. Bu yardımcılık
yine bir aracılık faaliyeti şeklindedir. Komisyoncu taşınacak malı teslim alır,
taşıyıcıyı bulur, onunla kendi adına ve eşya sahibi hesabına bir taşıma sözleşmesi
yapar. Yaptığı bu sözleşmenin hak ve yükümlülükleri ,taşıyıcı ile kendisi arasında
doğar. Ayrıca taşıtmayı üstlendiği malın, amaca uygun olarak, sağlam ve zamanında
yerine ulaştırılmasından da kendi müvekkili durumunda olan eşya sahibine karşı
sorumlu olur.

Görüldüğü üzere, taşıma işleri komisyoncusunun temel özelliği, eşya taşıtmak


isteyen kişilerin, nakliye piyasasında ihtiyaç duyduğu, güvenilir ve uzman taşıyıcıları
bulmasına yardımcı olmasıdır.

35
Taşıma sırasında meydana gelen zararlardan, eşya sahibine karşı komisyoncu,
komisyoncuya karşı da taşıyıcı sorumludur. Taşıma komisyonculuğu
sözleşmesinden doğan talep hakları kural olarak 1 yıl, kast ya da ağır kusurun
varlığı hâlinde 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.

ıı) Emlak Komisyoncusu

Uygulamada emlak komisyoncusu olarak adlandırılan gerçek ya da tüzel


kişiler emlak ile ilgili olarak iki tür işleme aracılık yapmaktadırlar: Emlak alım-
satımına aracılık ve emlak kiralanmasına aracılık.

Alım-satıma aracılık faaliyetleri yönünden komisyoncular aşağıda ele


alacağımız aracı türü olan tellalın pozisyonundadır. Zira bu işlemde, sadece,
birbirlerini bulabilecekleri bir ortak piyasaya sahip olmayan alıcı ve satıcı tarafları
birbirleriyle buluşturmakla yetinir.

Buna karşılık emlak kiralanmasına aracılık faaliyetlerinde durum


kısmen farklıdır. Bu faaliyette de emlakçılar çoğunlukla yine tellallık yaparak
kiracı ve kiralayan tarafları bir araya getirmekle birlikte, bazı hâllerde
kiralayanın hesabına ve kendileri adına kira sözleşmesi de yapabilmektedirler.
İşte emlak komisyoncuları sadece bu faaliyetleri sırasında komisyonculuk
yapmış olurlar.

ııı) Menkul Kıymet Komisyoncusu

Organize olmuş menkul kıymetler piyasasında işlem gören menkul


kıymetlerin alım-satımına aracılık yapan gerçek ya da tüzel kişiler de
komisyoncudur.

ıv) Gümrük Komisyoncusu

Gümrük komisyoncuları ihraç veya ithal işlemi konusu olan ve gümrüğe tâbi
bulunan ticari eşyanın gümrüklenmesi işlerinde alıcıya ya da satıcıya yardımcı olan
kişilerdir.

36
III. Ticaret İşleri Tellalı

a)Genel Olarak

Tellal kelime anlamı itibariyle, birbirlerini bulma ve birbirlerine güvenme


konusunda yeterli imkâna sahip olmayan kişileri buluşturan ve onlara karşılıklı
olarak “delil” olan kişi anlamındadır.

Örneğin kiralık ev arayan kişi ile evini kiraya vermek isteyenin birbirlerini
kolaylıkla bulmaları mümkün olmayabilir. Bu durumda her ikisinin buluşma noktası,
uygulamada emlak komisyoncusu denilen ancak aslında tellallık yapan kişilerin iş
yeridir.

Ticaret alanında tellal da benzer anlamda bir buluşturma işi yapmaktadır.


Gerçekten tacirler zaman zaman kendi piyasaları dışındaki piyasalarda da sözleşme
yapmak zorunda kalabilirler. Örneğin bir kumaş imalatçısı, imalatta ilk defa
kullanacağı bir boya hammaddesini bulmak üzere boya piyasasına girmek zorunda
kaldığında, tanımadığı bir sektörde, kimin ne ölçüde güvenilir olduğu ve sair
hususlardaki tereddütlerini giderecek bir aracıya ihtiyaç duyacaktır. İşte bu aracı,
tellaldır.

b) Ticaret İşleri Tellalının Özellikleri

1. Ticaret işleri tellalı, taraflara herhangi bir biçimde bağımlı olmaksızın


çalışan ve tarafların birbirini bulmasını sağlamayı ve böylece ticari sözleşmelerin
yapılmasına aracılık etmeyi meslek edinmiş olan gerçek veya tüzel kişidir.

2. Tellalın buluşturduğu tacirlerle arasındaki ilişki geçicidir. Aynı anda birden


çok tacire aracılık yapabilir. Bu yönden tellal da acenteden farklıdır ve
komisyoncuya benzer.

3. Tellal sadece tarafları buluşturmakla, yani birbirlerini bulmalarını


sağlamakla yetinebileceği gibi, taraflara yardımcı olarak sözleşme müzakerelerine de
katkıda bulunabilir. Hâtta duruma göre sözleşmenin ifa aşamasında da bazı görevler
üstlenebilir.

4. Tellallık sözleşmesi geçerlilik için herhangi bir yazılı şekil şartına tâbi
değildir.

37
5. Bununla birlikte istisnai bir kural olarak, gayrımenkulün satışına
aracılık (tellallık) sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı yapılmış olması
şarttır.

c) Ticaret İşleri Tellalının Hakları

1. Ticaret işleri tellalı bu faaliyeti ücret karşılığında yapar. Ücretsiz olacağı


kararlaştırılmış olmadıkça, sözleşmede bir ücret kararlaştırılmasa dahi tellal ücrete
hak kazanır. Ücret genellikle işin bedeline oranlı olarak (komisyon biçiminde)
belirlenir.

2. Tellalın ücrete hak kazanması için, kural olarak, sözleşmenin kendisi


aracılığıyla kurulmuş olması gerekir. Bununla birlikte sözleşme müzakerelerinin
başarısızlıkla sonuçlanması halinde dahi ücret alınacağı kararlaştırılmış olabilir.

3. Tellal ücretini kural olarak iki taraftan ve eşit oranda alır. Ancak aksine
anlaşma ya da ticari teamül bulunabilir.

4. Aksi kararlaştırılmış değilse tellal aracılık faaliyetleri sırasında yapmış


olduğu masrafları isteyemez.

d) Ticaret İşleri Tellalının Yükümlülükleri

1. Tellal bir tarafın talebi üzerine ve onun ihtiyaç duyduğu mal ya da hizmeti
bulmak üzere bir piyasa araştırması yapar ve sözleşmenin karşı tarafını oluşturması
muhtemel kişileri bulur. Ancak tellal, bulduğu muhatap ile kendi müşterisi
arasında kural olarak tarafsızdır. Bir tarafın menfaatini diğer tarafınkine üstün
tutamaz.

2. Tellal, tarafları birbirine tanıtmak ve itimadı sağlayıcı bilgileri de vermekle


yükümlüdür. Bunun sonucu olarak tellal, kendisi vasıtasıyla sözleşen taraflara,
bordro denilen ve sözleşmenin konusu ve şartları hakkında bilgileri içeren bir
belgeyi düzenleyip vermek zorundadır. Böylece sözleşme, bir bağımsız şahidin de
yardımı ve aracılığıyla yazılı hale getirilmiş olur.

3. Tellal, bordro düzenleme zorunda olduğu her aracılık işlemini, bu amaçla


tutacağı özel ve ayrı bir ticari defter durumunda olan yevmiye defterine günü
gününe kaydetmelidir. Bu defter taraflar arasındaki ihtilaflarda mahkemeye bir
delil olarak sunulacağına göre tasdikli olması ve genel usule uygun tutulması
zorunludur.

38
4. Özellikle satım sözleşmesinde, alıcı taraf, sözleşme yapmak zorunda
kalmış olabilir. Bu durumda genellikle numune üzerine satım yapılır. İşte tellal
vasıtasıyla yapılan satım sözleşmelerinde numune tellal tarafından ambalajlanıp
imzalanır ve numuneden bir örnek de tellalda kalır. Böylece tellal sadece tarafların
kimliğine ve imzasına delil olmakla kalmaz, aynı zamanda sözleşmenin
konusunu oluşturan malın kalitesine de delil olur.

Tacir tellalı azledebilir. Azil hakkından önceden ferâgat geçersizdir. Tellalın


istifa etmesi de mümkündür ve taraflardan birinin ölümü, kısıtlanması ya da iflası bu
ilişkiyi sona erdirir. Tellalık sözleşmesinden doğan talepler 5 yıl geçmekle
zamanaşımına uğrar (BK 126/IV). Buna karşılık, ticaret işleri tellallığından doğan
ücret talep hakkı, 1 yıllık zamanaşımı süresine tâbidir.

TACİR SIFATINI SONA ERDİREN HÂLLER

1. Gerçek kişi tacirlerin tacir sıfatı ticaret terk etmeleri ile sona erer. Ticareti
terk eden tacir 15 gün içinde, durumu kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirir ve mal
beyanında bulunur. Memur, durumu Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ve diğer gerekli
yerlerde ilân eder. Bu ilân tarihinden itibaren 1 yıl içinde, ticareti terk eden tacir
hakkında iflâs yoluyla takip yapılabilir.

2. Tüzel kişi tacirlerde tüzel kişiliğin son bulması ile tacir sıfatı sona erer.

3. Dernek ve vakıf işletmecilikten vazgeçerse, ilân tarihinden itibaren 1 yıl


süre ile iflâs yolu ile takip edilebilirler. Donatma iştiraki de tasfiye sona erene kadar
devam eder.

TACİR OLMANIN SONUÇLARI

I.TACİR OLMANIN SONUÇLARININ GENEL DEĞERLENDİRMESİ

Kanun koyucu taciri alelâde kişilerden farklı bir hukuki statüye


yerleştirmiştir. Böylece, kişiler arasındaki ilişkilerin en önemlileri olarak görülen
ekonomik ilişkilerin merkezinde bulanan kişiler, bu faaliyetleri nedeniyle özel
kurallara tabi tutulmaktadırlar. Tacirler hakkında uygulanacak kuralların bir kısmı
tacirin lehine olup tacir olmanın avantajı durumundadır. Buna karşılı kuralların çoğu
tacire ilave hukuki yükümlülükler getirmektedir (Gerçekte tacir olmadıkları halde
kötü niyetli olarak tacir görüntüsü ardına saklanan ve üçüncü kişileri

39
yanıltmaya çalışan kişiler tacir gibi sorumlu olduklarından sadece bu olumsuz
sonuçlara tabidirler).

II. TACİRLER HAKKINDA DOĞRUDAN UYGULANACAK ÖZEL


KURALLAR

A. TACİRİN BASİRETLİ BİR İŞADAMI GİBİ DAVRANMA


YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Basiret, tedbirli ve dikkatli davranabilme ve ileriyi görebilme yeteneğidir.


Kanun koyucu tacirlerin basiretli bir işadamı gibi davranmalarını emretmektedir.
Basiretli davranış yükümlülüğüne uymamanın müeyyidesi de açıktır. Tacirler
basiretsizliklerini bir mazeret olarak ileri süremezler. Basiretsiz davranmış
olmalarının sonuçlarına katlanmak zorundadırlar.

Tacir, sadece ticari işletmesi ile ilgili faaliyetlerinin tümünde basiretli


davranmak zorundadır.

B. TACİR HAKKINDA TİCARİ HÜKÜMLERİN ÖNCELİKLE


UYGULANMASI

Tacirin ticari işletmesi nedeniyle taraf olduğu bir hukuki ilişkiden doğan
ihtilafta hakim ticari örf ve adet hukuku kurallarını uyguladığında, tacirin bu yazısız
kuralları bilmediğini ileri sürme hakkı yoktur, bildiği varsayılacaktır.

C. TACİRİN ÜCRET VE CEZAİ ŞARTLARINDAN İNDİRİM


İSTEME HAKKINDAN MAHRUM OLMASI

Kanunda sayılmış belli başlı durumlarda (TTK 24) borçlu tacir, sözleşme ile
kararlaştırılmış olan bir ücretin veya cezai şartın, fahiş (aşırı) olduğu gerekçesiyle
indirilmesini isteyemez. Bu ihtimaller şunlardır:

Borçlunun faiz borcunu veya ardı ardına taksit borcunu ya da bağışladığı


parayı ödemekte geciktiği hâllerde bu borçlara ancak icraya veya mahkemeye
başvuru tarihinden itibaren temerrüt faizi işletilebilir. Bu kuralın aksi yani faizin
daha önceki bir tarihten başlayacağı sözleşmeyle kararlaştırılabilir. Ancak bu tür bir
sözleşme hükmü fahiş olduğu gerekçesiyle mahkemece indirime tâbi tutulabilir. İşte
kanun koyucu, sıradan kişilere verdiği bu indirim talebi hakkını tacirlere
vermemektedir.

40
İkinci olarak bir sözleşmede tarafların, borçlarını zamanında, gereği gibi ya
da hiç yerine getirmemesi hâlinde borçlu tarafın diğerine ödeyeceği türden bir miktar
ceza kararlaştırılabilir. Kararlaştırılan bu cezai şart fahiş ise indirime tâbi tutulur.
Kanun koyucu, bu hâlde de, sıradan kişilere verdiği, indirim talep etme hakkını,
tacirlere vermemiştir. Ancak bu durum tacirin ekonomik açıdan mahvına sebep
olacak kadar fahiş ise tacir bu durumda ücretin ve cezanın indirilmesini isteyebilir.

D. TACİRİN TİCARİ DEFTERLER TUTMA ZORUNLULUĞU

E. TACİRİN İFLASA TÂBİ OLMASI

Kural olarak sadece tacirler iflasa tabidir. Tacirin gerçek ya da tüzel kişi
olması sonucu değiştirmez. Tacirin sadece ticari borçlarından dolayı değil, her
tür borçlarından dolayı da iflası istenebilir. Bu durumda özellikle gerçek kişi
tacirlerin, adi borçlarından dolayı iflas etmesi mümkündür.

Kanun koyucu özel bazı hükümlerle, tacir olmayan kişilerin de iflas yoluyla
takibini kabul etmiştir. Kendilerine tacir görüntüsü vermiş oldukları için tacir gibi
sorumlu olanlar iflasa tâbidir. Kollektif şirket ortakları ve komandit şirketin
komandite ve komanditer ortakları şirketin borçları nedeniyle iflasa tâbidir. Bir
bankanın iflasına kanuna aykırı karar ya da işlemleriyle neden olan yönetim kurulu
ve kredi komisyonu başkan ve üylerinin, genel müdür ve yardımcılarının ve
imzalarıyla şirketi ilzam edebilen kişilerin iflası da, BDDK kararına dayanılarak ve
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun talebiyle mümkün olabilecektir. Bu kişiler,
sadece verdikleri zararla sınırlı olarak iflasa tâbidirler. Sermaye Piyasası Kurulu’nun
talebiyle şirketin tedrici tasfiyeye girmesine ya da iflasına kanuna aykırı karar ve
işlemleriyle neden olan yönetim kurulu başkan ve üyelerinin (eski ya da hâlen
görevde olan), genel müdür ve yardımcılarının, imzalarıyla şirketi ilzam eden
kişilerin ve şirket esas sermayesinin en az %10’una sahip olan ortakların iflası
istenebilecektir. Ayrıca ticareti terk etmiş olan tacirler de bir yıl süreyle iflasa
tabidir.

F. TACİRİN TİCARET UNVANI SEÇME VE KULLANMA


ZORUNLULUĞU

41
G. TACİRİN İŞLETMESİNİ TİCARET SİCİLİNE KAYDETTİRME
ZORUNLULUĞU

Bir gerçek ya da tüzel kişinin tacir sıfatını kazanması için maddi şartların
yerine gelmiş olması yeterli olup, sicile tescil bu yönden bir kurucu unsur değildir.
Ancak tacirler, ticari işletmelerini sicile kaydettirmek zorundadırlar. Aksi halde para
cezası ve hak mahrumiyeti gibi çeşitli müeyyidelerle karşılaşırlar (TTK 35,40).

H. TACİRİN TİCARET VEYA SANAYİ ODASINA KAYDOLMA


ZORUNLULUĞU

I. TACİRİN FATURA DÜZENLEME ZORUNLULUĞU

Fatura, bedel karşılığı bir iş görmeyi ya da mal satmayı meslek edinmiş olan
kişinin bu faaliyetleri nedeniyle düzenleyip karşı tarafa verdiği belgedir.

Faturanın iki boyutu vardır. Ticari ilişkilerden doğan hukuki ihtilaflarda bir
tür makbuz görevi yaparak ispat edici rol oynar. Ayrıca vergi mükelleflerinin vergiye
tâbi ticari işlemlerinin tespitini ve sağlıklı şekilde vergilendirilmesini sağlar.

Türk Ticaret Kanunu ayrıca, faturayı alan kimsenin, aldığı tarihten


itibaren sekiz gün içinde faturanın içeriğine itiraz etmemiş olması halinde
(sessiz kalmak suretiyle) bu muhtevayı aynen kabul etmiş sayılacağını
düzenlemektedir.

J. TACİRİN TEYİT MEKTUBU VERME ZORUNLULUĞU

Teyit mektubu; sözlü olarak, telefonla veya telgrafla yapılan sözleşmelerin


veya beyanların içeriğini doğrulamak amacıyla yazılan mektuptur.

Yaptığı sözleşmenin veya kendisine ulaşan bir beyanın muhtevasını


onaylamak ve kesinleştirmek üzere gönderilmiş olan bir teyit mektubunu alan
kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde bu mektup içeriğine itirazda
bulunmamışsa bu muhtevanın sözleşmeye uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.

Uygulamada fatura, bazen, faturada yer alması gerekmeyen ya da yer alması


olağan olmayan hususları da içermekte ve gönderilen belge muhtevası yönünden
teyit mektubu fonksiyonu ifa etmek üzere gönderilmektedir.

42
K. TACİRİN ÜCRET VE FAİZ İSTEME HAKKI

Tacirlerin, ticari işletmenin faaliyet konusu kapsamında olarak yaptıkları


herhangi bir faaliyeti gelir elde etmek amacıyla yaptıkları varsayılır. Bu varsayımın
sonucu olarak tacirler, yaptıkları işler nedeniyle, arada bir sözleşme olmasa ya da
sözleşmede açıkça bir ücret kararlaştırılmış olmasa dahi ücret almaya hak kazanırlar.
Sözleşmede işin ücretsiz olacağı açıkça kararlaştırılmış ise ücret istenemeyeceği
tabiidir.

III. İKİ TARAFIN TACİR OLDUĞU İLİŞKİLERDE UYGULANACAK


ÖZEL KURALLAR

A)TACİRLER ARASINDAKİ İHTAR VE İHBARLARDA


KANUNDAKİ ÖZEL ŞEKİLLERE UYMA ZORUNLULUĞU

Kanun koyucu, bazı beyanların muhataba ulaşıp ulaşamadığının ispatına özel


bir önem vermiş ve bunlar için özel tebligat yöntemleri öngörmüştür. Buna göre; bir
tacirin diğer bir tacire göndermesi gereken haberlerin (ihbarların) ve
hatırlatmaların (ihtarların) amacı, karşı tarafı temerrüde düşürmek, sözleşmeyi
feshetmek ya da sözleşmeden rücu etmek ise; haberin, noter vasıtasıyla,
taahhütlü mektupla ya da telgrafla ulaştırılması zorunludur.

B) HAPİS HAKKINI KULLANMA

Hapis hakkı, kanunda öngörülen koşulların gerçekleşmesi hâlinde alacaklıya,


zilyetliği altında bulunan borçluya ait menkul mallar ile kıymetli evrakı iade
etmeyerek, bunları alacağının teminatı olarak alıkoyma ve paraya çevirme yetkisini
veren bir ayni haktır. Örneğin, taşımacılık ve ardiyecilik işiyle uğraşan bir tacir,
fabrika işleten bir başka tacirle önce sınai ürünlerin taşınması hususunda anlaşma
yapmış daha sonra da aynı tacirin fabrikasında kullanılacak hammaddenin bir süre
saklanması için ikinci bir sözleşme daha yapmıştır. Taşıma işinin tamamlanarak
malın teslim olunmasına rağmen taşıma ücreti ödemezse, taşımacılık ve ardiyecilikle
uğraşan tacir, deposunda bulunan hammaddeler üzerinde hapis hakkını kullanabilir,
malları iadeden kaçınabilir.

C) SATIŞ VE TRAMPALARDA ÖZEL HÜKÜMLERE TÂBİ OLMAK

D) TİCARİ DEFTERLER ARACILIĞIYLA İSPAT

43
Esnaflar Hakkında da Uygulanacak TTK Hükümleri

Tacirin yaptığı iş dolayısıyla ücret, yaptığı masrafları ve verdiği avanslar için


faiz isteme hakkından esnaflar da yararlanabilecektir. İşletme adının kullanılması ve
tescil ettirilmesi de esnaflar açısından söz konusudur. Ticari İşletme Rehni
Kanunu’nun kapsamına, esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı işletmeler de
girmektedir.

TİCARET SİCİLİ

Devlet tarafından tutulan çok sayıda sicil vardır. Ancak bunlardan bazıları
ekonomik hayatımızı da ilgilendirdiğinden fonksiyonları oldukça önemlidir. Örneğin
tapu sicili gayrımenkuller üzerindeki mülkiyet hakkını ve diğer ayni hakları gösteren
bir sicildir.

Ticaret sicili de ticari hayatta kurulan ilişkilerde hukuk güvenliği amacıyla


ihtiyaç duyulan bilgilerin tek kaynağı olması nedeniyle önemli bir sicildir. Ticaret
sicili ticari hayatın bilgi merkezi durumundadır.

Sicile kaydedilen bilgilerin bir çoğu ilgililere duyurulmak amacıyla ayrıca


Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde de ilân edilir ve böylece bilginin aleniyeti
(açıklığı-yaygınlığı) arttırılmış olur.

Ticaret sicili, sanayiciler dahil tacirlere ve fabrikacılık dahil ticari işletmelere


ilişkin bütün bilgileri içerir. Esnaf için ayrı sicil kaydı tutulmaktadır.

Ticaret sicili aleni (herkese açık) bir sicildir. İlgili olduğunu ispat etmek
zorunda olmaksızın, herkes, sicil memuruna başvurarak herhangi bir sicil belgesini
ve eki olan dosya ve yazıları incelemek hakkına sahiptir. Dileyenler, harcını ödemek
şartıyla bilgilerin bir kaydını ve belgelerin bir örneğini (tasdikname) alma hakkına
sahiptir. Tescilin aleniyetinin bir yönü de tescil edilen bilgilerin aynı zamanda
Ticaret Sicili Gazetesi ile ilan edilmesidir.

Her ilçe ve illerdeki merkez ilçeler için bir ticaret sicili tutulur. Ancak ticaret
odası bulunmayan ya da bulunsa dahi kadrosu sicil memuru istihdam edecek ölçüde
geniş hacimli olmayan yerlerde sicil tutulmaz. Bunların sicili en yakın il veya ilçe
merkezindeki sicil memuru tarafından tutulur.

44
SİCİLE TESCİL İŞLEMİ

Ticaret siciline yapılan işlemlerin tümü için genel bir isim olarak “tescil”
kavramı kullanılmakla birlikte, sicilde aslında üç tür işlem yapılır. Bu işlemler; yeni
bir bilginin yazılması (tescil), mevcut bilgide değişiklik yapılması (tadil) ve bilginin
silinmesi (terkin) olmak üzere üç ayrı şekilde ortaya çıkarlar.

Ticaret sicili memurunun bir hususu sicile tescil etmesi için kural olarak o
konunun ilgilisinin tescil talebinde bulunması gerekir. Ancak ilgililerin tescil
ettirmeyi ihmal ettiği bir hususun varlığını tespit eden memur tescili re’sen de
yapabilir.

Sicil memuru başvuru üzerine tescil talebini inceler ve uygun görüyorsa tescil
eder. Belge ya da bilgi eksiklikleri görmüşse tamamlanmasını ister. Tescili uygun
görmemesi hâlinde ise talebi reddeder. Bu halde ilgililer, 8 gün içerisinde, o yerdeki
ticari davalara bakan asliye hukuk mahkemesine başvurarak ret işleminin
denetlenmesini ve tescilin gerekirse yargı kararı ile yapılmasını sağlayabilirler.
Asliye Ticaret Mahkemesi de talebi reddederse, bu kararın tebliğinden itibaren 15
gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.

Bazı hâllerde ilgililer geçici tescili talep ederler. Özellikle bir hususun ihtilaflı
olması ve yargı kararı ile netleşecek olması durumunda, ilgililer, karara kadar tescil
zorunluluğunu yerine getirmek üzere, “geçici tescil” talep ederler. Bu hâlde,
sonradan, karara göre, gerekirse tescilin kalıcı hâle gelmesi sağlanır. Geçici kayıt
yaptıran kişi 3 ay içinde sicil memurunun red kararına karşı mahkemeye başvurmaz
veya ilgililer aralarında anlaşamazlarsa, geçici kayıt re’sen silinir.

Özel kanun hükümleriyle daha kısa ya da daha uzun süreler öngörülmüş


değilse, tescili gereken husus ortaya çıktıktan itibaren onbeş gün içinde ilgililerin
tescil için başvurmaları gereklidir. Ancak gecikme hak kaybına neden olmaz, sadece
ilgililerin hukuki ve cezai müeyyidelerle karşılaşması sonucunu doğurur.

Sicil memurunun inceleme yetkisi şekli ve maddi şartlara uygunluk yönünden


olmak üzere iki yönlüdür.

Şekli incelemede memur öncelikle kendisinin yetkili olup olmadığını, tescil


talep edenin yetkili olup olmadığını ve son olarak ibraz edilen belgelerin yeterli ve
doğru olup olmadığını inceler.

45
Maddi unsurların incelenmesinde sicil memuru, tescili talep edilen hususun
tescilinin gerekliliğini, emredici hükümlere uygunluğunu, kamu düzenine
uygunluğunu ve gerçeğe uygunluğunu denetler.

TESCİLİN FONKSİYONLARI

Bir bilginin sicile tescili öncelikle bu bilgiye dayanarak hukuki bir yarar elde
etmek isteyen kişiler için zorunlu ve gereklidir.

Ayrıca sicildeki bilgi, bilgiye ihtiyaç duyan ve sicil kayıtlarına ulaşarak


bilgiyi edinmiş olan kişiler için de anlam ifade eder.

Ticaret siciline tescil edilen hususlar çoğunlukla zaten var olan bir hakkın ya
da durumun bildirilmesi niteliğindedir. Buna ihbari (bildirici-gösterici) etki
denmektedir. Örneğin bir ticari işletme, sicile tescil edilmeden önce de vardır.
Tescil,sadece, zaten var olan bu durumu gösteren bir etki yapar.

Bununla birlikte kanunda açıkça gösterilmiş olan bazı hâllerde tescil kurucu
etki yapar. Örneğin şirketlerin kuruluşundaki tescil kurucudur.

Hukuk düzeni, ancak karşı tarafın bildirmesi ile öğrenilebilecek türden bir
bilgiyi bilmemeyi, iyi niyetli olmak şartıyla, bazen, haklı bir mazeret sebebi olarak
kabul etmiştir.

Buna karşılık hukuk düzeni, bilginin araştırılarak bulunması mümkün olan


hâllerde ve bilginin alenileştirme yöntemleriyle bildirildiği hallerde, bilmemeyi,
haklı bir sebep olarak değil, aksine hak kaybına sebep olan bir durum olarak kabul
etmektedir. İşte ticaret sicili kayıtları ve Ticaret Sicili Gazetesi ile ilân bu tür bir etki
yapmaktadır.

Ticaret siciline tescil edilmesi gereken ve tescil edilmiş olan bir husus,
üçüncü kişiler hakkında da hüküm ifade etmeye başlar. Üçüncü kişiler bu hususları
bilmediklerini artık ileri süremezler. Buna sicilin müsbet (ispat edici) fonksiyonu
denir.

Sicilin bir de menfi fonksiyonu vardır. Buna göre sicile tescil edilmesi
gerekirken henüz tescil edilmemiş bir hususun üçüncü kişilerce “bilindiği
varsayılamaz”. Bununla birlikte üçüncü kişilerin bu hususu “bildikleri” ispat edildiği
takdirde iyi niyetli olmadıkları sonucuna varılacağından, sicile tescil edilmemiş
olduğu yolundaki iddiaları dikkate alınmaz.

46
Son olarak, ticaret sicilindeki kayıtlar tapu sicilindeki kayıtlar ile aynı
derecede güçlü bir etki yapmazlar. Tapu siciline güven ilkesi nedeniyle, sicil
kaydına dayanarak iyi niyetle bir ayni hakkı elde eden kişilerin bu hakkı
korunur. Buna karşılık ticaret sicili böyle bir etki yapmaz. Örneğin ticaret
sicilinde A adına kayıtlı bulunan ancak gerçekte B’ye ait olan bir ticari işletmeyi
A’dan devralan kişi bu hakkını B’ye karşı ileri süremez. Bu kuralın istisnası Ticari
İşletme Rehni Kanunu ile getirilmiştir. Ticaret veya esnaf ve sanatkâr
sicilindeki kayda dayanarak rehin hakkı kazanan kişilerin bu kazanımları
korunur (TİRK m. 5/IV).

TİCARET UNVANI

TTK’nun 20.maddesine göre, tacirler, kanun hükümlerine uygun olarak bir


ticaret unvanı seçmeye ve bunu ticari işlerini yaparken kullanmaya mecburdurlar.
Kanun, tacirlerin ticari işlerini yaparken bir ticaret unvanı kullanmalarını zorunlu
tutmuştur. Yani tacirler, ticari işletmeleri ile ilgili olarak yapacakları her hukuki
işlemi, bu unvan ile yapmak zorundadırlar. Örneğin, yaptıkları sözleşmeleri,
düzenledikleri senetleri, bankalarda açtıkları hesapları hep bu unvan ile imzalamaları
gerekmektedir. Ticaret unvanı, işletme adından farklıdır. İşletme adı, işletmeyi
belirtir. İşletme adına bakarak genellikle bu işletmeyi kimin işlettiği tespit edilemez.
Ticaret unvanı, taciri belirten bir ad olması nedeniyle büyük bir öneme sahiptir.
Sadece tacirlerin ticaret unvanı kullanması mümkündür,yani tacir olmayanlar
ticaret unvanı kullanamazlar. Bir tacirin ticaret unvanını başka bir tacirin haksız
yere kullanması haksız rekabet teşkil eder.

Ticaret unvanının belirlenmesinde 3 farklı sistem uygulanmaktadır:

a)Gerçeklik Sistemi: Bu sisteme göre tacirin ticaret ünvanının gerçek


duruma uygun olması gerekir.

b) Serbesti Sistemi: Bu sisteme göre ticaret ünvanının gerçek duruma uygun


olması zorunlu değildir.

c) Karma Sistem: Bu sisteme göre, ticaret unvanı seçilirken, yani


başlangıçta, gerçeklik sistemi uygulanır. Fakat, sonradan gerçek durumda farklılık
meydana gelirse, ticaret unvanının değiştirilmesine gerek yoktur ve tacir aynı ticaret
ünvanını kullanmaya devam edebilir.

47
Ticaret Unvanının Şekli

Ticaret unvanları, çekirdek kısmı ve ekler olmak üzere iki kısımdan oluşur.
Çekirdek kısmı, ticaret unvanında bulunması zorunlu olan unsurları ifade eder ve her
tacir türü için birbirinden farklıdır. Ek kısmı ise bazı hâller hariç, kullanılması
zorunlu olmayan unsurlardan oluşmaktadır. Ticaret unvanının çekirdek kısmının
nasıl oluşturulacağı, gerçek kişiler ve tüzel kişiler için ayrı ayrı belirlenmiştir.

A) Gerçek Kişilerin Ticaret Unvanı

Gerçek kişi tacirlerin, ticaret unvanının çekirdeğini, kendi ad ve


soyadları oluşturur. Buna istedikleri ekleri yapabilirler. Tacirin ticaret unvanında
yer alan ad ve soyadı kısaltarak yazılamaz.

Tek başına ticaret yapan gerçek kişiler, ticaret unvanlarına bir şirketin
varlığı zannını uyandıracak ekler yapamazlar. Ticaret unvanında ismi yer alan
kişinin sonradan ismi mahkeme kararıyla değiştirilse bile ticaret unvanındaki isim
değiştirilmeyebilir.

Tacirin ölümü halinde, mirasçıların ticaret unvanını değiştirmeden ticarete


devam etmeleri mümkündür.

B) Adi Şirketin Ticaret Unvanı

Adi şirket ortakları da, ortaklığın tüzel kişiliği olmadığından bizzat kendileri
tacir olurlar. Bu nedenle her birinin ayrı ayrı ticaret unvanları olması gerekmektedir.
Ortaklığın temsili hükümlerine göre, eğer birkaç ortak birlikte işlem yapmak zorunda
iseler, bunların her birinin ticaret unvanlarının ayrı ayrı yazılması gerekmektedir.
Ancak genellikle adi şirketin ticaret unvanının, ortaklardan birinin adı ve
soyadı ile adi şirket olduğunu gösteren bir ibarenin eklenmesi suretiyle de
kullanılabileceği kabul edilmektedir. Yani “Mustafa Öztürk ve Ortakları”
şeklinde bir ticaret unvanı da geçerli bir ticaret unvanıdır.

C) Kollektif ve Komandit Şirketlerin Ticaret Unvanları

Kollektif şirketin ticaret unvanında, bütün ortakların ad ve soyadları, en


azından bir ortağın ad ve soyadı ile şirket türünü gösteren bir ibare yer almak
zorundadır. Kollektif şirketlere sadece gerçek kişiler ortak olabilirler. Kanun
ortakların bir tanesinin adı ve soyadının ticaret unvanında bulunmasını yeterli

48
görmüş olmakla birlikte, ortakların tamamının ad ve soyadının yazılmasını da imkân
dahiline almıştır.

Komandit şirketlerde iki tip ortak bulunmaktadır; komandite ortak şirket


borçları nedeniyle sınırsız sorumlu olan ve şirket işlerini idare eden ortaklardır.
Komanditer ortaklar ise şirkete sadece sermaye koyan ve şirket idaresine karışmayan
pasif ortaklardır ki bunların şirket borçlarından sorumluluğu ödemedikleri sermaye
borçlarıyla sınırlıdır. Bu nedenle adi ve sermayesi paylara bölünmüş olan komandit
şirketlerin, ticaret unvanlarında, komandite ortaklardan en az birinin adı ve soyadının
bulunması zorunludur. TTK 44/II’ye göre komanditer ortakların ad ve soyadları
ticaret unvanına yazılamaz. Ancak yazılacak olursa, TTK 259’a göre ticaret
unvanı geçersiz olmaz ama ismi ticaret unvanında yer alan komanditer ortak
komandite ortak gibi sorumlu olur.

TTK 49’a göre şirkete yeni ortak alınması hâlinde, ticaret unvanının
değiştirilmesi zorunlu değildir. Ayrıca ticaret unvanında adı bulunan ortaklardan
birisinin şirketten ayrılması hâlinde, ayrılan ortağın yazılı onayı ile yine ticaret
unvanı değiştirilmeyebilir. Aynı şekilde ticaret unvanında adı bulunan ortağın ölmesi
hâlinde, mirasçılar şirkete ortak olurlarsa ya da ortak olmasalar bile yazılı onay
verirlerse ticaret unvanı yine değiştirilmeyebilir.

Ticaret unvanında bulunan gerçek kişilerin ad ve soyadları kısaltılarak


yazılamaz. Eğer Türkiye’nin herhangi bir yerinde aynı ticaret unvanı daha önce
tescil edilmiş ise sonrakine ayırt edici eklerin yapılması zorunludur.

D) Limited ve Anonim Şirketlerin Ticaret Unvanı

Limited ve anonim şirketlerin ticaret unvanlarında, işletme konusunu ve


şirket türünü gösteren ibareyi göstermeleri zorunlu ve yeterlidir (ör: İnşaat Anonim
Şirketi). Ancak bu durumda, aynı konuya sahip pek çok anonim ve limited şirket söz
konusu olacağından bunların birbirinden ayırt edilmelerini sağlayıcı ekler yapılması
zorunludur (ör: Mega İnşaat Anonim Şirketi). Bunların ticaret unvanlarında
gerçek kişilerin ad ve soyadları bulunması halinde, şirket türünü gösteren
ibarenin kısaltılmadan açık bir şekilde yazılması gerekir. Burada amaç, üçüncü
kişilerin dikkatlerini şirket türüne çekerek, unvanda adı ve soyadı bulunan kişinin
şahsen sorumlu olduğu şeklinde bir kanaat oluşmasını önlemektir.

49
TTK’nun 544. maddesine göre limited şirketlerde, şirket tarafından
düzenlenen mektup ve belgelerde şirketin unvanı ile birlikte esas sermaye
miktarının da gösterilmesi zorunludur.

Şirketin ticaret unvanında yer alan konu, aynı zamanda şirketin hukuki
işlem ehliyetinin de sınırlarını gösterir. Yani şirketin sadece ticaret unvanında
gösterilen konu ile ilgili alanlarda hukuki işlem yapma ehliyeti vardır. Bu alan
dışında yapacağı işlemler ehliyet yönünden sakatlanacaktır.

Eğer aynı ticaret unvanı Türkiye’nin her hangi bir yerinde daha evvel tescil
edilmiş ise sonrakine ayırt edici eklerin yapılması zorunludur.

E) Diğer Tüzel Kişi Tacirler

Amacına ulaşmak için, ticari işletme işleten dernekler de tacir olurlar,


bunların ticaret unvanları tüzüklerinde gösterilen adlarıdır. Kamu işletmelerinden
tüzel kişiliğe sahip olarak kurularak tacir olanların ticaret unvanı kuruluş
kanunlarında veya ana sözleşmelerinde gösterilen adlarıdır. Tüzel kişiliğe sahip
olmayan kamu işletmeleri ise, bu işletmeye sahip olan kamu kurumunun adı ve
işletmenin adından oluşan bir ticaret unvanı kullanırlar. Örneğin “Ankara Belediyesi
Ekmek Fırını” gibi. Kamuya yararlı dernekler ise derneğin adı ve işletmenin adından
oluşan bir ticaret unvanı kullanırlar. Örneğin “Kızılay Afyonkarahisar Maden Suyu
İşletmesi” gibi.

F) Donatma İştirakinin Ticaret Unvanı

Donatma iştirakinin ticaret unvanı iki şekilde olabilir. Birincisi, donatma


iştiraki ortaklarından en az birisinin adı ve soyadı ile donatma iştiraki olduğunu
gösteren ibareden oluşur. Örneğin “Mustafa Öztürk Donatma İştiraki” gibi. İkincisi
ise, donatma iştiraki olarak işletilen geminin adı ve donatma iştiraki olduğunu
gösterir bir ibareden oluşur. Örneğin “Mavi Yıldız Donatma İştiraki” gibi. Donatma
iştirakinin ticaret unvanında bulunan soyadları ve gemi adı kısaltılarak yazılamaz.

EKLER

Yukarıda belirtmiş olduğumuz zorunlu unsurlar dışında, tacir ticaret unvanına


istediği ekleri yapabilir. Ancak bazı eklerin kullanılması Bakanlar Kurulu’nun iznine
tâbidir. TTK’nun 48. maddesine göre Türk, Türkiye, Cumhuriyet ve Milli gibi

50
kelimelerin bir ticaret unvanında kullanılması Bakanlar Kurulu’nun iznine
tâbidir.

Kullanılacak eklerin, tacirin kimliği ve işletmenin büyüklüğü ve önemi ya da


mali durumu hakkında üçüncü kişilerde yanlış bir kanaat oluşturmasını sağlayacak
şekilde olmaması gerekir. Kullanılacak olan eklerin, kamu düzenine ve gerçeğe
uygun olması gerekir. Şubeler bakımından ek kullanılması zorunludur. Şubeler,
merkezin ticaret unvanını, şube olduğunu belirtir bir ekle kullanacaktır. Merkezi yurt
dışında bulunan bir işletmenin Türkiye’deki şubesi, merkezin ticaret unvanını,
merkezin bulunduğu yeri de belirterek kullanmak zorundadır.

Eklerin yanlış, yanıltıcı veya diğer ticaret unvanlarıyla karışıklık yaratıcı


olmaması gerekir. Tek başına ticaret yapan bir kişinin, sanki ortakları varmış gibi
ekler kullanması, aslında doktor olmayan bir kişinin doktor unvanını kullanması gibi
durumlarda, ticaret unvanında kullanılan bu ekler aldatıcıdır.

Ticaret Unvanı Üzerindeki Hak ve Korunması

TTK 52’ye göre “usulen tescil ve ilan edilmiş olan ticaret unvanını kullanmak
hakkı, münhasıran sahibine aittir”. Yani bu ticaret unvanını tacirden başkası
kullanmayacaktır. Eğer haksız yere bu ticaret unvanını kullananlar olursa, tacir bu
kullanımı yasaklama hakkına sahip olacaktır. Ticaret unvanı kanuna aykırı olarak
başkası tarafından kullanılan kimse, bunun men’ini ve haksız kullanılan ticaret
unvanı tescil edilmişse, kanuna uygun şekilde değiştirilmesini veya silinmesini ve
zarar görmüş ise, kusurun varlığı hâlinde tazminini isteyebilir.

Gerçek kişi tacirin tescil ettirdiği ticaret unvanının aynısını, aynı sicil
dairesinde tescil ettirmek isteyen sonraki tacirler, kendi ticaret unvanlarını
öncekinden açıkça ayırt etmeye yarayacak ekleri yapmak zorundadırlar. Böylece ilk
tescil yaptıran gerçek kişi tacirin ticaret unvanı, tescil edildiği ticaret sicil
dairesi içinde, ticaret unvanına ilişkin hükümler çerçevesinde korunacaktır.
Ancak tescil edildiği sicil bölgesi dışında, aynı korumanın sağlanması, ticaret unvanı
hükümlerine göre değil, haksız rekabet hükümleri çerçevesinde mümkün
olabilecektir.

Tüzel kişiye ait ve tescilli bir ticaret unvanının sadece sicil bölgesi içinde
değil Türkiye’nin her yerinde ticaret unvanına ilişkin hükümler çerçevesinde
koruma imkânı bulmaktadır.

51
Ticaret Unvanının Devredilmesi

TTK 51’e göre ticaret unvanı işletmeden ayrı olarak başkasına


devredilemez. Ticaret unvanını işletmeden ayrı olarak devredenler ve devralarak
kullananlar hakkında TTK 53’e göre cezai hükümler uygulanır. Bir işletmeyi
devralan kişi, aksi sözleşmede belirtilmediği sürece ticaret unvanını da devralmış
sayılır. Devralan, devraldığı bu ticaret unvanını, değişiklik yapmadan aynen
kullanma hakkına sahiptir.

İŞLETME ADI

TTK 55’te “işletme adı” düzenlenmiştir. Ticaret unvanından farklı olarak,


işletme sahibini hedef tutmaksızın doğrudan doğruya işletmeyi tanıtmak ve benzer
işletmelerden ayırt etmek için kullanılan adlara “işletme adı” denir. İşletme adı
kullanılması zorunlu değildir.Ancak kullanılması halinde, tescili zorunludur.
İşletme adını esnaflar da kullanabilir, oysa ticaret unvanı sadece tacirlere
özgüdür. Uğrak Süpermarket, Altın Makas Kuaförü birer işletme adı örneğidir.

Tacir istediği bir işletme adını seçip kullanmakta serbesttir. Bununla birlikte
seçilen işletme adının aldatıcı,yanıltıcı veya başkalarının işletme adı ile karışıklık
yaratıcı olmaması ve kamu düzenine aykırı olmaması gerekir.

Ticaret unvanının aksine işletme adı, işletmeden ayrı olarak


devredilebilir. Tacir, işletmesini kendinde tutarak, sadece işletme adını başka birine
devredebileceği gibi işletme adının kullanımı için lisans da verebilir. Hatta işletmeyi
başkasına, işletme adını ise daha başka birine devredebilir. Ancak aksi
kararlaştırılmış olmadıkça, işletmenin devri işletme adının da devrini gerektirir.

İşletme adını seçip tescil ettiren tacir, bunun üzerinde tekel hakkına
sahip olur. Ancak bu hak, gerçek kişi ve tüzel kişi tacirler bakımından hiçbir
ayrım olmaksızın tescil edildiği ticaret bölgesi ile sınırlıdır.

Tescil edildiği sicil bölgesi içinde, haksız yere başka kişilerin bu ticaret
unvanını kullanması, tescil ettiren kişi tarafından önlenebilir, tescil yaptırılmışsa
terkin veya değişiklik yaptırılabilir, bu nedenle herhangi bir zarar varsa zararın
tazmini de, ancak kusur varsa talep edilebilir.

52
HAKSIZ REKABET

Haksız rekabete ilişkin genel kural, Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin
düzenlemeleri arasında yer alan 48. maddesindedir. Buna göre, yanlış ilanlar veya iyi
niyet kurallarına aykırı diğer hareketler nedeniyle müşterileri azalan ya da azalacak
olan kişiler, bir dava ile bu fiillerin sona erdirilmesini ve zararın tazminini
isteyebilirler. Bu hüküm haksız rekabetle ilgili bir ayrıntı içermemektedir. Bu
yönüyle ticaret hukuku alanının ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır.

Bu nedenle TTK 56 ve devamında ticari işlerde haksız rekabet hâlinde


uygulanmak üzere ayrıntılı hükümler konulmuştur. TTK 56, haksız rekabeti, iktisadi
rekabetin her türlü kötüye kullanılması olarak tanımlamış ve 57. madde de bunların
sık görülebilecek bazı örneklerini saymıştır. Ticari faaliyetlerde haksız rekabet
halinde TTK’daki ayrıntılı hükümler ve RKHK hükümleri uygulanacağından,
Borçlar Kanunu’nun 48. maddesi, esnafa ve ticari işletme dışı işletmecilik
faaliyetlerine münhasır kalmış olmakta ve hemen hemen hiç uygulama alanı
bulamamaktadır.

HAKSIZ REKABETİN UNSURLARI

Haksız rekabetten bahsedilebilmesi için her şeyden önce bir iktisadi faaliyet
bulunmalı ve bu faaliyetten doğan davranışlar hukuka aykırı bir rekabet biçiminde
ortaya çıkmış olmalıdır.

Borçlar hukukunun öngördüğü anlamda klasik haksız fiil sorumluluğu için


zarar tehlikesi yeterli değildir. Maddi ya da manevi bir zararın ortaya çıkmış olması
şarttır. Oysa haksız rekabetin dava konusu edilebilmesi için mutlaka fiilen bir zarara
neden olmuş olması gerekmez. Özellikle önlemeye yönelik taleplerin ileri
sürülebilmesi için zarar tehlikesinin ortaya çıkmış olması dahi yeterlidir.

HAKSIZ REKABET HÂLLERİ

Kanunda sayılmış olan haksız rekabet hâlleri şunlardır (TTK 57):

1. Bir ticari işletmeyi, ürünlerini, hizmetlerini ya da sahibini yalan beyanlarla


ya da beyan doğru olsa dahi incitici bir üslup kullanarak kötülemek bir haksız
rekabettir.

2. Başkalarının ve özellikle rakiplerin iş ahlâkı ya da mali gücü hakkında


gerçeğe aykırı bilgi vermek, müşterileri yanıltacağından haksız rekabettir.

53
3. Bir kişinin kendi şahsi durumu, işi veya hizmet ve ürünleri hakkında
gerçeğe aykırı (abartılı) bilgi vermesi de müşterileri yanıltacağından haksız
rekabettir.

4. Sahte ödül, diploma, unvan ya da şöhretler kullanarak bunlardan itibar


kazanmaya çalışmak da yine çoğunlukla ilan ve reklamlarda kendisini gösteren bir
haksız rekabet halidir.

5. Rakiplerinin hukuka uygun bir şekilde kullanmakta olduğu ticari isim,


amblem ve işaretleri, hizmet yöntemlerini ve diğer tanıtma vasıtalarını taklit ederek
kendi malları ya da hizmetleri ile bunlar arasında bir benzerlik meydana getirmek ve
böylece müşterilerin yanılmasına sebep olmak da yine sık görülen ve çoğunlukla
ambalajlar ve reklamlar vasıtasıyla yapılan bir haksız rekabettir.

6. Özellikle rakiplerinin yanında çalışan kişilere çeşitli menfaatler temin


ederek, onların görevlerini yerine getirmemelerini teşvik etmek, rakibin iç düzenini
bozmak sonucunu doğuracağından, bir haksız rekabettir.

7. Yine bir rakibin çalışanlarını kandırarak onun sırlarını öğrenmek veya


sırların açıklanmasını sağlamak da iç düzeni bozan bir haksız rekabet halidir.

8. Başkalarının imalat ve ticaret sırlarından haksız yere yararlanmak ya da


bunları yaymak da bir haksız rekabettir.

9. Çalıştırdığı kimseler hakkında, iyi niyetli kişilerin yanılmasına sebep


olacak biçimde gerçeğe aykırı iyi hâl kağıdı ve benzeri bilgiler vermek de rakipleri
yanıltıcı bir davranıştır ve haksız rekabettir.

10. Rakipler hakkında geçerli olan ve kanunlarla ya da örf ve adetle


belirlenmiş bulunan iş hayatı kurallarına uymamak da bir haksız rekabettir.

HAKSIZ REKABETİN SONUÇLARI

Haksız rekabet hâllerinde çeşitli davalar açılarak farklı müeyyideler


uygulanabilir:

1.Tazminat Davası

Haksız fiilden zarar gören kişiler zararın karşılanması için tazminat davası
açabilir. Ancak zarar nedeniyle sorumluluk için, diğer rekabet davalarından farklı
olarak, borçlar hukukunun haksız fiillere ilişkin klasik sorumluluk kuralları

54
uygulanır. Buna göre davacı, davalının “kusur”lu “eylem”inin bir “zarar” a “sebep”
olduğunu ispat etmelidir.

Zarar maddi ya da manevi zarar olabilir. Örneğin davacının müşteri


kaybetmesi bir maddi zarardır. Buna karşılık davacının itibar kaybetmesi (utanç içine
düşmüş olması gibi) bir manevi zarardır.

2. Tespit Davası

Hâlen devam etmekte olan bir haksız rekabete karşı zarar görenin açabileceği
çeşitli davalardan biri de bu davadır. Haksız rekabetin var olduğunu tespit etmek
amacıyla tespit davası açılabilir. Alınacak karar, haksız rekabete ilişkin olarak ileride
açılacak diğer bir davada delil olarak kullanılabilir.

3. Men Davası

Yine haksız rekabet devam ederken ya da tekrarlanma ihtimali varken, haksız


rekabet failinin bundan men edilmesi ya da rekabet oluşturan eylemlerin
durdurulması amacıyla men davası açılabilir.

4. Düzeltme (Eski Hale İade) Davası

Bu davada aslında bir men davası olmakla birlikte, amaç, haksız rekabetten
önceki duruma dönülmesini sağlamaktır. Örneğin davacının lokantası ile benzer isim
seçen davalının lokantasındaki tabelanın kaldırılması.

5. Ceza Davaları

Yukarıda sayılan ve hukuk mahkemelerinde görülecek olan davalardan birini


açma hakkına sahip olan kişilerin şikayeti üzerine, Cumhuriyet Savcılarınca, haksız
rekabette bulunan kişi ya da kişiler aleyhine ayrıca ceza davası açılır.

Bu dava sonucunda suçlu görülenler aleyhine hapis ve adli para cezaları


verilebilir. Ayrıca failin suç işleme kastıyla hareket etmiş olması gereklidir.

HAKSIZ REKABET DAVASINDA TARAFLAR

1. Haksız Rekabet Davasında Davacılar

Haksız rekabet davalarını öncelikle rakipler açabilir. Zira haksız fiil doğrudan
doğruya kendilerine yönelmemiş olsa dahi rakipler, piyasanın bir üyesi olmaları
nedeniyle, hukuka aykırı davranışlardan etkilenebileceklerdir.

55
Ayrıca bu davaları iktisadi menfaatleri zarar görmüş olan müşteriler de
açabilirler.

Müşterilerin kurduğu, gönüllü katılımlı sivil toplum örgütleri de özellikle


Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında hak aramak üzere, tazminat
davası dışındaki davaları açabilirler.

Ticaret odaları gibi mesleki birilikler, üyelik zorunlu olmakla birlikte yine de
piyasayı düzenleyici sivil toplumsal örgütler sayılırlar. Bu nedenle, üyelerinin dava
açabileceği durumlarda, bunlar da tazminat davası dışındaki haksız rekabet
davalarını açabilirler.

2. Haksız Rekabet Davasında Davalılar

Haksız rekabet fiilinin faili, dört tür davanın davalısı olabilir. Bu kişi
öncelikle rekabette bulunan kişi yani “rakip”tir. Ancak rakip dışındaki kişiler ve
özellikle işletmede çalışanlar da haksız rekabet davalarının davalısı olabilirler.

İşçiler tarafından gerçekleştirilmiş olan haksız rekabet nedeniyle, bunların


işverenlerine karşı da dava açılabilir. Ancak tazminat davalarında davalı işveren,
her türlü tedbiri almış olduğunu ya da tedbir alsa dahi bu fiilin
gerçekleşeceğini, yani kusursuzluğunu ispat ederek, sorumluluktan kurtulabilir.
Fakat, işveren; tespit, men ve eski hâle iade davalarında kurtuluş beyyinesinden
yararlanamaz.

Haksız rekabetin basın yoluyla işlenmesinde basın organının sahibi veya ilan
veren dava edilebilir. Ayrıca bu gibi hâllerde yazı işleri müdür, ilân servisi şefi,
yayımcı ve matbaacı aleyhine de dava açılabilir.

Haksız Rekabette Zamanaşımı

Haksız rekabet davalarının, dava açmaya hakkı olan tarafın bu hakkının


doğumunu öğrendiği andan itibaren 1 ve her hâlde bunların doğumundan itibaren 3
yıl içinde açılması gereklidir. Ceza zamanaşımı hükümleri saklıdır. Haksız rekabet
suçları, takibi şikayete bağlı suçlardandır.

TİCARİ DEFTERLER

Defter tutmak, tacirin işletmesinin gidişatını takip edebilmesi bakımından bir


zorunluluktur. Gerçekten tacirin bir kayıt sistemi olmadan işletmesinin kârda veya
zararda olduğunu anlaması mümkün değildir. Öte yandan defterler sadece tacirin

56
kendisi için değil aynı zamanda alacaklılar ve varsa ortaklar açısından da yararlıdır.
Defterler devlet için de büyük öneme sahiptir. Devlet ancak defterlere bakarak
kimden ne kadar vergi alacağını doğru bir şeklide tespit edebilir. Tüm bu nedenlerle
TTK 66’ya göre “her tacir, ticari işletmesinin iktisadi ve mali durumunu, borç ve
alacak münasebetlerini ve her iş yılı içinde elde edilen neticeleri tespit etmek
maksadıyla…” defter tutmaya mecburdur.

Defter Tutma Yükümlülüğü

TTK 66 hükmü, tacirlerin, defter tutmalarının zorunlu olduğunu belirttikten


sonra, hangi defterlerin tutulması gerektiğini de belirlemiştir. Kanun bazı defterleri
ismen sayarak bunların tutulmasının zorunlu olduğunu belirtmiş, ancak bunlar
dışında ismen belirtilmemiş olmakla birlikte işletmenin mahiyet ve öneminin
gerektirdiği bütün defterleri tutmayı da zorunlu kılmıştır. Bu durumda tacirler,
hem kanunda ismen belirtilmiş olan defterleri hem de işletmelerinin bünyesinin
gerektirdiği diğer defterleri tutmak zorundadırlar. Esnaflar ticari defter
tutmakla yükümlü değildirler.

Kanunda ismen belirtilmemiş olup da tutulması zorunlu olan defterlerin neler


olduğunun tespitinde bazı zorluklarla karşılaşmak mümkündür. Tacir işletmesinin
bünyesinin gerektirdiği defterleri tutmaz ise sadece ismen sayılı defterleri tutmuş
olması, onun defterlerini kanuna uygun olarak tuttuğunun kabulü için yeterli
olmayacaktır. Yani tacir, defterlerini eksik, dolayısıyla kanuna aykırı olarak tutmuş
olacaktır. Bu nedenle tacirin ismen sayılmış defterler dışında işletmesinin bünyesi
gereği olarak hangi defterleri de tutmak zorunda olduğunu mahkeme kanalıyla tespit
ettirmesi en garantili yol olacaktır.

Kanunun 66. maddesinde hangi tacirlerin hangi defterleri tutmalarının


zorunlu olduğu defterler ismen belirtilmek suretiyle tespit edilmiştir. Buna göre;

- Tacir tüzel kişi ise yevmiye defteri, defter-i kebir, envanter defteri ve karar
defteri,

- Kamu işletmesi niteliğinde tacirler, ticari işletme işleten dernekler ve diğer


tüzel kişiliği olmayan ticari teşekküller karar defteri hariç yukarıda yazılı olan
defterleri,

-Tacir gerçek kişi ise karar defteri hariç diğer defterleri ya da işletmesinin
bünyesine göre sadece işletme defteri tutar.

57
Tacir bu defterleri yardımcıları aracılığı ile tutmakta olsa bile bunlara
geçirilmiş kayıtlar tacirin kendisi tarafından tutulmuş sayılır. Bu nedenle ticari
defterlerin kısmen veya tamamen mevcut olmamasından yahut kanuna uygun surette
tutulmamasından veyahut saklanması mecburi olan defter ve kağıtların gereği gibi
saklanmamasından doğan mesuliyet doğrudan tacire, tacir gerçek kişi değilse
işletmenin yetkililerine aittir.

Defterlerin kanuna uygun ve tam olarak tutulmamasından dolayı hem tacir ve


yöneticiler hem de bunları fiilen tutmakla görevlendirilmiş kişiler para cezası ile
cezalandırılırlar.

Defterlerin Saklanması

Tacir, ticari defterlerini ve bunların dayandığı diğer belgeleri on yıl


süreyle saklamak zorundadırlar. Bu süre defterler için en son kayıt tarihinden
diğer belgeler için üzerinde yazılı olan tarihten itibaren işletmeye başlar. Saklama
yükümlülüğü tacire aittir, işletmenin el değiştirmesi hâlinde işletmeyi devralanlar
defterleri saklamak zorundadırlar. Tacirin ölümü hâlinde mirasçılar ticari defterleri
saklama yükümlülüğü altına girerler. Tacir ticareti terk ederse, kendisi yine defterleri
saklamak zorundadır.

Eğer bu süre içinde meydana gelecek olan bir yangın, su baskını veya yer
sarsıntısı gibi bir afet sebebiyle, defterler zayi olacak olursa, tacir durumu öğrendiği
andan itibaren 15 gün içinde ticari işletmesinin bulunduğu yerdeki ticari işlere
bakmaya yetkili mahkemeye başvurarak bir zayi belgesi almak zorundadır. Aksi
halde defterlerin ibrazı veya teslimi mümkün olamayacağından, tacir aleyhine
açılacak davalarda defterlerini kullanamayacak ve davaları kaybetmesi söz konusu
olabilecektir. Mahkemeler tacirin elinde olmayan ve gerekli özeni göstermesine
karşın meydana gelen hırsızlık gibi diğer olaylarda da zayi belgesi
verebilmektedirler.

Tasdik ve Beyan Yükümlülüğü

Tacir tutmak zorunda olduğu ve ismen belirtilmiş olan tüm defterleri notere
tasdik ettirmek zorundadır. Tüzel kişi tacirler, yevmiye defteri, defter-i kebir,
envanter defteri ve karar defterini notere onaylatmak zorundadırlar. Gerçek kişi
tacirler ise bu defterleri, karar defteri hariç olmak üzere notere onaylatmak
zorundadırlar. Yukarıda belirttiğimiz gibi, gerçek kişi tacirlerin işletmesinin mahiyet

58
ve önemine göre, sadece işletme defteri tutmaları da mümkündür, bu durumda
işletme defterini notere onaylatmaları gerekir. Tutulması zorunlu olup da ismen
belirtilmemiş olan defterler ile ihtiyari defterler onaya tâbi değildir, bunların
ticaret siciline beyan edilmesi yeterlidir.

Çeşitli Defterler

a)Yevmiye Defteri

Yevmiye defteri (günlük defter), kayda geçirilmesi gereken işlemleri


belgelerden çıkararak, tarih sırasıyla ve madde halinde tertipli olarak yazmaya
mahsus defterdir. Kayda geçirilmesi gereken işlemler, tacirin ticari işletmesi
dolayısıyla, malvarlığında meydana gelen ve mal, para veya senet verilmesi gibi
kıymet hareketlerini gerektiren işlemlerdir. Her işlemin alacaklı ve borçlu hesaba
geçirilmesi gerekir, yani kanun çift kayıt sitemini benimsemiştir. Deftere geçirilecek
kaydın, haklı sebep olmasızın, on günden fazla geciktirilmemesi gerekir. Yevmiye
defterinin yeni senenin en geç Ocak ayı sonuna kadar notere ibraz edilip, son kaydın
altına noterce (görülmüştür) sözü yazılarak mühür ve imza ile tasdik ettirilmesi
şarttır. Yevmiye defteri hem açılış hem de kapanış tasdikine tâbidir.

b) Defter-i Kebir

Defter-i kebir (büyük defter) yevmiye defterine geçirilmiş olan işlemleri,


buradan alarak sistemli bir surette, hesaplara dağıtan ve tasnifli olarak bu hesaplarda
toplayan defterdir. Yevmiye defterine sadece yapılış sırasına göre kaydedilen
hesaplar, defter-i kebire hesap çeşidine göre yazılacaktır. Böylece, aynı çeşitten olan
hesaplar bir arada toplanmış olacaktır. Her kaydın içermesi gereken bilgiler
Kanun’un 71. maddesinde sayılmıştır. Defter-i kebir de, kullanılmadan önce
notere tasdik ettirilir. Ancak yevmiye defterinin aksine defter-i kebirin, her yıl
Ocak ayının sonnuna kadar notere ibraz edilip tasdik olunmasına gerek yoktur.
Defter-i kebir kayıtlarının dayanağını teşkil eden yevmiye defterinin kapanış
tasdikinin yaptırılmış olması yeterlidir.

c) Envanter ve Bilanço

Envanter defterine, işletmenin açılış tarihinde ve müteakiben her iş yılı


sonunda çıkarılan envanterler ve bilançolar kaydolunur. Envanter ve bilançonun
yapıldığı güne “bilanço günü” denir. İş yılı, altı aydan az, on iki aydan çok olamaz.
Kanunda aksine hüküm olmadıkça, iş yılı sonunda çıkarılacak envanter ve

59
bilançoların, gelecek iş yılının ilk üç ayı içinde tamamlanmış olması gerekir.
Envanter defteri hem açılış hem de kapanış tasdikine tâbidir.

Envanter çıkarmak; saymak,ölçmek,tartmak ve değerlendirmek suretiyle,


bilanço günündeki mevcutları, alacakları ve borçları kesin bir şekilde ve sistemli
olarak tespit etmektir.

Bilanço,envanterde gösterilen kıymetlerin tasnifli ve karşılıklı olarak


değerleri itibariyle düzenlenmiş özetidir.

İlgililerin, işletmenin iktisadi ve mali durumu hakkında mümkün olduğu


kadar doğru bir fikir edinebilmeleri için, envanter ve bilançoların ticari esaslar
gereğince eksiksiz, açık ve kolay anlaşılır bir şekilde düzenlenmesi gereklidir.

d) İşletme Defteri

İşletmesinin mahiyet ve önemi bakımından yevmiye defteri, defter-i kebir ve


envanter defteri tutması gerekmeyecek kadar faaliyetleri dar kapsamlı olan tacirler
sadece işletme defteri tutabilirler. Vergi Usul Kanunu’na göre tacirler birinci sınıf ve
ikinci sınıf tacirler olarak ikiye ayrılmaktadır. Tüzel kişi tacirler her zaman için
birinci sınıf tacir statüsündedir. Gerçek kişi tacirler bakımından ise durum ikiye
ayrılmaktadır: 1. sınıf tacirler kanunda gösterilen 3 defteri de tutmakla yükümlüyken,
2. sınıf tacirler sadece işletme defteri tutarlar. İşletme defterinin kullanılmadan
önce notere tasdik ettirilmesi yeterlidir.

İşletme defterinin sol tarafına masraf, sağ tarafına hasılat yazılır. Bu


kayıtların içermesi gereken en az bilginin neler olduğu kanunda belirtilmiştir.

e) Karar Defteri

Tüzel kişi tacirler tarafından tutulan karar defterine gerek genel kurul veya
ortaklar kurulu, gerek varsa idare meclisi tarafından müzakere neticesinde alınan
kararlarla, toplantıda hazır bulunan üyelerin adları ve soyadları ve toplantı günü ile
beyan edilen oy ve müzakerelerin tam bir surette bilinmesi için gerekli diğer hususlar
geçirilir ve bu kararların altı şirket namına imza koymaya yetkili olanlar tarafından
imza edilir.

f) Diğer Defterler

İmalat defteri, damga vergisi kayıtları defteri, nakliyat vergisi defteri, yabancı
nakliyat kurumlarının hasılat defteri, ambar defteri, anonim şirketlerde pay defteri,

60
tahvil çıkarılmışsa genel tahvil sahipleri defteri, limited şirketlerde pay sahipleri
defteri gibi defterlerdir.

Ticari Defterlerin Teslim ve İbrazı

Tacirin ticari defterleri herkes tarafından incelenemez. Kanun, ticari


defterlerin hangi hâllerde mahkeme tarafından istenerek incelenebileceğini
düzenlemiştir. Ticari defterlerin tamamının incelenebileceği hâllerde, ticari
defterlerin tesliminden; kısmen incelenebileceği hâllerde ise, ticari defterlerin
ibrazından söz edilmektedir. TTK 79’a göre, “Ticari defterlerle, saklanması
mecburi olan diğer kağıtların teslimi; miras, şirket ve iflas işlerinde istenebilir.
Teslim halinde defter, hesap ve kağıtların her tarafı gerek mahkeme ve gerek ilgililer
tarafından incelenebilir”.

Defterlerin ibrazını gerektiren hâllerde, defterlerin yalnız ihtilaflı konularla


ilgili kısımlarının incelenmesi gerekmektedir. Ancak defterin hangi kısımlarının ilgili
olduğu konusunda ihtilaf çıkacak olursa,defterlerin her tarafının incelenmesi
gerekecektir.

Ticari Defterlerin Delil Olarak Kullanılması

1. Tacir Aleyhine Kendi Defterlerinin Delil Olması

Ticari defterlerin davalarda delil olarak kullanılması mümkündür. Bunun için


kural olarak, davanın ticari dava olması gerekmez. Gerçekten tacir olmayan bir kişi
dahi, tacire karşı açtığı bir davada davasını tacirin defterlerine dayandırabilir. Bu
durumda yani, defterlerin tacirin kendisi aleyhine delil olarak kullanılabilmesi için,
herhangi bir koşul aranmaz.

Bir kişi açtığı davada tacirin defterlerine dayanırsa ve tacirin defterleri


kendisinin aleyhine olarak davacının iddialarını teyit ediyorsa, davacı davasını
kazanır. Tacirin defterlerinin kendisi aleyhine delil olarak kullanılabilmesi için,
defterlerin kanuna uygun bir şekilde tutulmuş olması da gerekmez. Defterler
kanuna aykırı olarak tutulmuş dahi olsa, sahibi aleyhine delil olarak kullanılabilir.

Defterler kanuna aykırı olarak tutulmuş ise, bu defterlerde yer alan ve tacir
lehine olan kayıtlar dikkate alınmaz. Bir defterdeki tacir lehine olan kayıtların,

61
aleyhe olan kayıtlarla birlikte ele alınabilmesi için, defterlerin kanuna uygun olarak
tutulmuş olması gerekir.

Bir davada taraflardan birisi, iddialarını diğer tarafın ticari defterleri ile
kanıtlayacağını ve defterlerin içeriğini kabul edeceğini ileri sürmüş ise diğer tarafın
defterlerini ibraz etmesi gerekir. Eğer diğer taraf defterlerini ibraz etmekten
kaçınırsa, mahkeme, iddiasını diğer tarafın defterlerine dayandıran tarafa,
iddiasının sıhhati hakkında bir yemin verir. Taraf yemin ederek iddiasını
kanıtlamış sayılır. Burada yemin kesin delildir.

Karşı taraf defterlerini ibraz ederse, hakim bu durumda kayıtlara bakacaktır.


Eğer kayıtlar iddia sahibini doğruluyorsa, hakim bu kayıtlara dayanarak iddia
sahibinin davasını kabul eder. Defterler incelendiğinde kayıtlar, iddia sahibini
doğrulayıcı değil ise, mahkeme defterlerin kanuna uygun olarak tutulup
tutulmadığını inceleyecektir. Defterler kanuna uygun olarak tutulmamışsa, defter
sahibinin lehine olan kayıtlar, iddia sahibinin davasını kaybetmesine yol açmaz.

Bir örnekle durumu somutlaştıralım. A, tacir B aleyhine açtığı alacak


davasında B’nin defterlerini kabul ettiğini beyan etmiştir.B defterlerini ibraz
etmekten kaçınırsa, hakim A’ya iddiasının doğruluğu konusunda yemin teklif eder, A
yemin ederek davasını kazanır. B defterlerini ibraz ederse ve defter kayıtlarında A
alacaklı görünüyorsa, A davasını kazanır. Defter kayıtlarında A alacaklı
görünmüyorsa, hakim defterlerin kanuna uygun olarak tutulup tutulmadığını inceler.
Kanuna uygun olarak tutulmuş ise, A iddiasını başka delillerle ispatlayabilir.

2. Defterlerin Sahibi Lehine Delil Olması

Bir kişinin kendi düzenlediği belgelerin, kendisi lehine delil olması kural
olarak mümkün değildir. Bu kuralın bir istisnasını ticari defterler oluşturmaktadır.
Defterlerin sahibi lehine delil olabilmesinin şartları aşağıdaki şekildedir.

i) Davanın her iki tarafının da ticari defter tutmakla yükümlü kişilerden


oluşması gerekir. Taraflardan birisinin ticari defter tutma yükümlülüğü yok ise,
diğer tarafın defterlerinin delil olarak kullanılma imkânı bulunmamaktadır. Aksi
hâlde, tacirlerin tacir olmayanlara karşı açacakları davalarda, defterlerine keyfi
olarak yazacakları kayıtlarla, dava kazanmaları gibi hakkaniyete aykırı bir durum
ortaya çıkardı.

62
ii) Dava konusu uyuşmazlığın, her iki taraf için de defterlere
kaydedilmesi gereken hususlardan olması gerekir. Eğer dava konusu olan
uyuşmazlığın, taraflardan biri için defterlere yazılması gerekmeyen bir husus olması
hâlinde, yine defterlerin karşılıklı olarak ibrazı bir sonuç doğurmayacaktır.

iii) Kanıt olarak gösterilen defterlerin kanuna uygun olarak tutulmuş


olması gerekir. Bu gibi davalarda sadece ticari defterlerin delil olarak kullanılması
söz konusu olduğundan, her şeyden önce defterlerin, ticari defter niteliğine sahip
olması gerekir. Kanunda tutulması zorunlu olan defterlerin, tamamının tutulmuş
olması gerekir. Bunların birbirlerini doğrulaması gerekir. Bu defterlerin tamamının
tutulmuş olması ve kanuna uygun olarak tutulmuş olması yeterli değildir, ayrıca
defterlerin onayının ve beyanının zamanında yapılmış olması gerekir.

iv) Karşı taraf ileri sürülen ve tacirin kendi defter kayıtları ile doğrulanan
iddiaların aksini, kendi defterleri ile veya diğer geçerli kanıtlarla çürütememiş olması
gerekir. Her iki tarafın defterleri kanuna uygun olarak tutulmuş ve defterlerdeki
kayıtlar iddia sahibinin iddiaları ile aynı doğrultuda ise, iddiasını defterleri ile
kanıtlamak isteyen tarafın iddiaları kanıtlanmış sayılır. Eğer her iki tarafın
defterleri, kanuna uygun olarak tutulduğu hâlde, birbirini doğrulamıyorsa,
defterler delil olarak kullanılamaz.

v) Eğer karşı taraf defterlerini ibraz etmez ise ya da etse bile kanuna uygun
tutulmadığı tespit edilirse, hakim iddia sahibine tamamlayıcı yemin verir. İddia
sahibinin defterlerinin kendisi lehine delil olabilmesi için, defterindeki kayıtların
doğru olduğuna ve karşı tarafta alacağı bir hakkın bulunduğuna dair yemin etmiş
olması gerekir. İddia sahibi yemin etmekle, kendi defterleri kendi lehine kesin olarak
delil teşkil eder.

CARİ HESAP

İki kimsenin para, mal, hizmet ve diğer hususlardan dolayı birbirlerindeki


alacaklarını ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem
zimmet (borç) ve matlup (alacak) şekline çevirerek hesabın kesilmesinden çıkacak
bakiyeyi isteyebileceklerine dair bulunan sözleşmeye cari hesap sözleşmesi denir.

Cari hesap sözleşmesi, birbiriyle sürekli bir ilişki içinde olan kişiler arasında
imzalanacaktır. Bu kişilerin tacir olması da gerekmemektedir. Ancak kanunun

63
ifadesinde yer alan para, mal,hizmet ve diğer hususlar konusunda sürekli olarak
birbirinden alacaklı olan kişilerin, genel olarak tacirler olacağını varsayabiliriz.

Burada sözü edilen cari hesap, borçlu cari hesabıdır. Gerçekten tarafların
zaman zaman alacaklı, zaman zaman da borçlu durumuna geçebildikleri cari hesaba,
“borçlu cari hesabı” denir. Taraflardan birinin sürekli olarak alacaklı, diğer tarafında
sürekli olarak borçlu olduğu cari hesaplara ise “alacaklı cari hesabı” denir.
Bankalarda açılan cari hesaplar, alacaklı cari hesabıdır.

Cari hesap sözleşmesi, yazılı şekle bağlı bir sözleşmedir, taraflar arasında
yazılı sözleşme olmadıkça, cari hesap sözleşmesi geçerli olmaz. Burada sözü edilen
yazılı sözleşme, adi yazılı sözleşmedir.

Cari hesap sözleşmesi, TTK’da düzenlendiği için TTK’nun 3. maddesine göre


ticari iştir.

Cari hesap bir hesaplaşma yönetimidir. Taraflar karşılıklı olarak borçlarını


nakit ödemeden kurtulurlar, hesaben ödemiş olurlar, bu itibarla cari hesap bir ödeme
aracıdır.

Cari Hesabın İşleyişi

Cari hesap sözleşmesi taraflar arasında borç ve alacak doğuran bir asıl borç
ilişkisine bağlı olarak kurulur. Böylece taraflar aralarındaki belirli bir sözleşmeden
doğacak, alacak ve borçların cari hesaba geçirilmesini kararlaştırmış olurlar. Kural
olarak, sözleşme yapıldıktan sonra doğan alacaklar, cari hesaba geçirilebilir. Ancak
taraflar aralarında anlaşarak, sözleşme yapılmadan önceki alacakları da cari hesaba
geçirilebilirler.

Cari hesaba geçirilecek alacakların, aynı türden alacaklar olması


gerekir. Çünkü cari hesapta alacaklar birbiriyle takas edilmekte olduğundan sadece
aynı türden alacaklar takas edilebilir, bu yüzden sadece aynı türden alacaklar cari
hesaba geçirilebilir.

Kambiyo senetleri, tahsil edilmesi hâlinde geçerli olmak üzere, cari hesaba
geçirilebilir. Eğer senet vadesinde ödenmez ise sahibine iade edilir ve cari hesaptan
çıkarılır.

64
Takası kabil olmayan alacaklarla, belirli bir amaca sarf edilmek veya
ayrıca emre amâde tutulmak üzere teslim olunan para ve mallardan doğan
alacaklar, cari hesaba geçirilemez.

Cari hesaba geçirilen alacaklar, her hesap devresi sonunda bir bakiye
çıkarılmak suretiyle yenilenir. Yenileme (tecdit), bir borcun, tarafların anlaşması
suretiyle sona erdirilerek, onun yerine yeni bir borç geçirilmesi anlamına gelir. Hesap
devresi sonunda, tek tek kalemlerde yazılı bulunan alacaklar sona ermekte, onun
yerine bakiye üzerinde yeni bir alacak doğmaktadır. Böylece tek tek alacaklar sona
erer ve yeni bir alacak doğmuş olur.

Bakiye çıkarma işlemi, zimmet ve matlup hesaplarında bulunan kayıtların


birbiriyle takas edilmesi suretiyle yapılmaktadır. Takas, aynı nev’iden karşılıklı ve
muaccel iki alacağın, büyük olanından küçük olanının çıkarılması suretiyle küçük
olan alacağın sona erdirilmesi anlamına gelmektedir.

Cari hesabın sona ermesinde de bakiye çıkarılır. Cari hesabın işlediği


sürece hesap dönemlerinde yapılan bakiye çıkarma işlemine “hesabın
kapatılması”, cari hesap sonunda yapılan bakiye çıkarma işlemine “hesabın
kesilmesi” denir.

Cari hesabı, her iki taraf tutabileceği gibi taraflardan yalnız birisi de tutabilir.
Hesabın kapatılmasından sonra, cari hesabı tutan taraf, ilgili döneme ait hesap özetini
karşı tarafa bildirir. Karşı taraf, bakiyeyi aldığı tarihten itibaren bir ay içinde
noter marifetiyle veya taahhütlü mektupla veya telgrafla itirazda bulunmazsa,
bakiyeyi kabul etmiş sayılır.

Hesap dönemlerinin ne kadar bir süreyi kapsayacağına taraflar karar verirler.


Ancak bu süre kararlaştırılmamışsa, her takvim yılı sonunda hesabın kapatılması
gerekir (Hesap dönemi 1 yıldan fazla olamaz, bankacılık uygulamasında hesap
dönemleri 3 aydır). Hesaba faiz işletiliyorsa, hesap dönemi üç aydan daha kısa
sürelerde olamaz. Çünkü cari hesapta, üç aydan daha kısa sürelerle faize faiz
işletmek mümkün değildir.

Cari Hesabın Hükümleri

1. Bir alacağın cari hesaba geçirilmiş olması, o alacakla ilgili sözleşmeye


ilişkin tarafların, sahip oldukları dava ve müdafaa haklarını düşürmez. Böyle bir dava

65
sonucunda, sözleşme veya işlem iptal edilirse, buna dayanan alacak, cari hesaptan
çıkarılır.

2. Çıkarılıp kesinleşen bakiye, bir sonraki döneme ait bir kalem olarak hesaba
geçirilir. Dönem sonunda çıkarılan bakiye, taraflar bakımından hukuken talep
edilebilir bir alacak ve borç oluşturmaz. Bakiye, ancak hesap kesildikten sonra,
hukuken talep edilebilir bir alacak haline gelir.

3. Cari hesaba kaydedilmiş bir alacak bakımından borçlunun temerrüdü söz


konusu olmaz ve zamanaşımı işlemeye başlamaz. Bu tür alacaklar alacağın temliki
suretiyle üçüncü kişiye devredilemeyecekleri gibi bunlar üzerinde rehin tesis
edilmesi de mümkün değildir.

4. Cari hesap taraflarından birinin şahsi alacaklısı, borçlunun cari hesaptaki


bakiye alacağına haciz koyabilir. Bu durumda hesap kapatılarak bakiye çıkarılır.Bu
durumda, borcundan dolayı haciz tebliğ edilen taraf on beş gün içinde haczi
kaldırtmazsa diğer taraf sözleşmeyi feshedebilir, etmezse haczettiren kimsenin
durumu, cari hesaba yeni kalemler geçirilmek suretiyle ağırlaştırılamaz.

5. Cari hesaba kaydedilen her alacağa kaydedildiği tarihten itibaren faiz


işletilebilir. Tespit edilen bakiyeye tespit edildiği tarihten başlayarak faiz
işletilebilir ki buna da bileşik faiz adı verilir.

Cari Hesabın Sona Ermesi

Cari hesap, belirli süreli olarak yapılabileceği gibi belirsiz süreli olarak da
yapılabilir. Eğer cari hesap belirli süreli olarak yapılmışsa, bu sürenin sona ermesi ile
cari hesap da sona erer. Belirsiz süreli olarak yapılmış ise, taraflar feshi ihbarda
bulunmak suretiyle, cari hesabı sona erdirebilirler. Burada fesih, cari hesabın
kapatılması dönemi sonunda geçerli olur.

Bakiye alacağı haczedilen taraf, 15 gün içinde haczi kaldırtmazsa diğer taraf
cari hesabı feshetme hakkına sahiptir. Taraflardan birinin iflas etmesi halinde de, cari
hesap sözleşmesi sona erer.

Belirli süreli olarak yapılan bir cari hesap sözleşmesinin taraflarından biri
ölür veya kısıtlanırsa, her iki taraf ve halefleri 10 gün önce haber vermek şartıyla,
cari hesap sözleşmesini feshedebilir.

66
Zamanaşımı

Cari hesaptan doğacak davalarla ilgili zamanaşımı TTK 99’da düzenlenmiştir.


Buna göre; “cari hesabın tasfiyesine, kabul edilen veya hükmen tayin olunan
bakiyeye veya faiz bakiyelerine, hesap hata ve zuhullerine, cari hesaptan hariç
addolunmak lazım gelen veya haksız olarak cari hesaba geçirilmiş olan kalemlere
veya mükerrer kayıtlara ilişkin bulunan davalar, beş yıl geçmekle müruruzamana
uğrarlar”.

67

You might also like