Professional Documents
Culture Documents
BİRİNCİ BÖLÜM
AŞIRET VE SIYASET
AŞİRET VE SİYASET...............................................................................................10
1.1.1) MAL.................................................................................................................10
1.1.2) MALBAT.........................................................................................................11
1.1.3) KABILE...........................................................................................................11
1
3.4.5) Karahanlı Aşireti..............................................................................................33
3.4.6) Şeyhanlı Aşireti................................................................................................33
3.5) Aşiretlerin Yerel Güç Olmasında Etkin Olan Faktörler......................................34
3.5.1) Yönetim Boşluğu .............................................................................................34
3.5.2) Hamidiye Alayları............................................................................................36
3.5.3) Koruculuk Sistemi............................................................................................39
3.5.4) Çok Partili Hayata Geçiş..................................................................................41
3.1) 1950-1961 Yılları Arasında Mecliste Görev Yapan Urfa Milletvekilleri...........43
3.1.1) Hacı Ömer Cevheri...........................................................................................45
3.1.2) Mehmet Celal Öncel.........................................................................................46
3.1.3) Abdurrahman Odabaşı......................................................................................46
3.1.4) Hasan Oral........................................................................................................47
3.1.5) Ömer Yüksel.....................................................................................................47
3.1.6) M. Yaşar Alhas.................................................................................................47
3.1.7) Osman Ağan.....................................................................................................47
3.2)1961-1983 Yılları Arasındaki Urfa Milletvekilleri..............................................48
3.2.1) Kemal Badıllı...................................................................................................49
3.2.2) Bekir Sami Karahanlı......................................................................................50
3.2.3) Celal Öncel.......................................................................................................50
3.2.4) Necmettin Cevheri............................................................................................50
3.2.5) Bahri Karakeçili...............................................................................................51
3.2.6) Vehbi Melik .....................................................................................................51
3.2.7) Abdülkadir Öncel.............................................................................................51
3.2.8) Mehmet Celal Bucak........................................................................................52
3.2.9) Celal Paydaş.....................................................................................................52
3.3) 1983-2003 Yılları Arasında Urfa Milletvekilleri................................................52
3.3.1) Eyüp Cenap Gülpınar.......................................................................................55
3.3.2) Seyit Eyyüpoğlu...............................................................................................56
3.3.3) Sedat Edip Bucak.............................................................................................56
3.3.4) Mehmet Fevzi Şıhanlıoğlu...............................................................................56
3.3.5) Ferit Aydın Mirkelam.......................................................................................57
3.3.6) Zülfükar İzol.....................................................................................................57
2
3.3.7) Mehmet Yalçınkaya.........................................................................................57
3.3.8) Ahmet Karvar...................................................................................................58
3.3.9) Turan Tüysüz....................................................................................................58
3.3.10) Sabahattin Cevheri.........................................................................................58
3.3.11) Vedat Melik....................................................................................................59
3.3.12) Muzaffer Çakmaklı.........................................................................................59
3.4) 1950-2003 Yılları Arasında Milletvekillerinin Çeşitli Yönlerden Analizi.........60
3.4.1) Yaş Profilleri....................................................................................................60
3.4.2) Meslek ve Eğitim Durumları............................................................................61
3.4.3) Urfa Parlamenterinin Genel Performans ve Portföyleri...................................63
3.4.3.1) 1950-1961 Dönemi........................................................................................63
3.4.3.2) 1961-1983 Dönemi........................................................................................65
3.4.3.3) 1983-2003 Dönemi........................................................................................67
SONUÇ.......................................................................................................................89
KAYNAKÇA.............................................................................................................93
EKLER.....................................................................................................................103
3
GİRİŞ
Tarih, “hem bir realiteyi, yani yaşanan tarihi, hem de bu realite üzerindeki
inceleme ve düşünceyi yani bilgiyle dolu olan tarihi ifade etmekte; bu iki tarih
arasında dalgalanan ilim de tarih ilmi olmaktadır.”1 Genelde tarih yapanın iktidar
sahibi, yazanın ise tarihçi olduğu düşünülürse, bu döngü içerisinde yazan yapana
sadık kalmazsa, tarih adına gelecek kuşaklara kuşkulu bir senaryo bırakılacaktır. Bu
yüzden tarih yazıcılığı yapılırken, birtakım hususlara dikkat etmek gereklidir. Tüm
bunların yanında tarihin faydalı bir disiplin olabilmesi için diğer disiplinlere hem
saygı göstermeli hem de onlardan yararlanma yoluna gitmelidir. Bu disiplinlerin
başında da sosyoloji gelmektedir.
Tarih ile sosyoloji birbirlerinden çok farklı bilimler değillerdir. Söz konusu iki
bilim, yöntem farklılıklarıyla birlikte sosyal bilimler içerisinde birbirine en fazla
yaklaşabilecek, en yakın düşünsel içeriklere sahip olan ilimlerdendir. İkisi de aynı
konu ve sorunlar üzerinde kafa yormaktadırlar. Sosyoloji, sosyal gerçekliği
araştırırken, tarih ise tarihsel gerçekliğin peşindedir. Fakat unutmamak gerekir ki
tarihsel gerçeklik, toplumsal gerçekliğin dışında bir gerçeklik olarak değil; ancak
toplumsal gerçekliğin bir kesimi olarak varlık kazanabilir. Tarihle sosyoloji arasında
bu derece önemli ilişkiyi tarihçiler, genelden özele tarih içerisinde Sosyal Tarih
olarak ifade etmişlerdir.
1
Semih Yalçın, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kaynaklar I, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2004, s. 11.
4
Sosyal tarih, belli bir toplumda yaşayan insanların, medeniyetlerini, örf ve
âdetlerini, inanç sistemlerini, sosyal ahlâk yapılarını araştıran bir bilim dalı olduğuna
göre değerlendirdiği terimler de tarih ve sosyolojiyle iç içe olmak zorundadır. Bu
terimlerin başında da aşiret sistemi ve bunun siyasete olan etkisi gelmektedir. Bir
sosyolojik vakıa olan aşiretler, geçmişten günümüze incelenen konular arasında yer
almaktadır.
Aşiret sistemi, genel itibariyle sosyal tarihin önemli konularından olmasının
altında yatan sebeplerin başında bu sistemin uzun bir geçmişe sahip olması ve
günümüzde hâlen varlığını devam ettirmesi bağlıdır.
Aslına bakılırsa aşiret sisteminin oluşturmuş olduğu ekonomik, sosyal, siyasi
ve dini yapı, Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında oluşmuş konveksiyonel bir
sürecin grup ürünü olarak ortaya çıkmıştı. İlk başlarda bir gasp olarak bu gruba karşı
durulmuştu; fakat XVII. yüzyılın mali ve idarî sıkıntıları arasında merkezî hükümet,
mahalli işlerin özellikle de taşra şehirlerinin, yönetimini bir mülk sahibi sınıfını
andırmaya başlayan ayana gittikçe artan ölçüde devretmeyi uygun buldu.2
Anadolu’da derebeyler özerk irsi beylikler üzerinde hüküm süren tabi beyler hâline
geldiler.3 III. Selim’in saltanatı sırasında derebeyler güçlerinin zirvesine eriştiler ve
hatta sultanın reform programını bazılarını desteklemek, bazılarını da ona karşı
durmak suretiyle, saray ve başkent işlerinde önemli bir rol oynamaya başladılar.4
İsmail Cem, bu düzenin oluşmasında etkili olan öğeleri5 “geleneksel sosyal
düzeni değiştiren beyler ve ağalar çeşitli toplum katlarından türemişlerdi. Ancak
hepsinin ortak yanları vardı. Genellikle, ya servetlerini toprağa yönelterek mülkiyetin
sağladığı kuvvet sayesinde bir takım askerî ve idarî yetkileri ellerine almışlar; ya da
askerî ve idarî yetkilerine dayanarak toprak edinmişlerdi. Servet ve irili ufaklı toprak
parçaları şeklinde beliren bu yeni gücün meydana çıkış nedeni ise, toprak mülkiyeti
düzeninde değişim olmuştu. Tefecilik ve benzeri yollardan biriken servet toprak
mülkiyetine dönüşebilince derebeyliğin ilk koşulu karşılanmış;” şeklinde
değerlendirerek kitabının diğer kısımlarında Doğu’da oluşan bu feodal düzenin tüm
ayrıntılarına değinmiştir.
2
Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Çev: Metin Kıratlı), TTK, Ankara, 2007, s. 441.
3
Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s. 441.
4
Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s. 441.
5
İsmail Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Cem Yayınevi, İstanbul, 1986, s. 203.
5
Feodalitenin oluşturmuş olduğu kaostan yararlanan önce ayanlar daha sonra
bölgenin ileri gelenleri kendi akrabalarından gelenleri bir araya toparlayarak aşiret
denen kavramının içinin doldurulmasına çalışmışlardır. Fakat aşiretin sadece feodal
düzenden oluştuğunu söylemek biraz hayali olabilir. Çünkü aşiretler sosyolojik bir
boyutta araştırıldığında dinsel, ekonomik ve biraz da baba erkil toplumun oluşturmuş
olduğu düzendir. Bu yüzden aşiret düzeninin siyasette yer alması ise bölgedeki
devletlerin ve aşiretlerin kendi aralarındaki mücadeleden bir adım öne geçmek
istemesinden doğduğu gerçeği vardır.
Türkiye’nin yapısal sorunları içerisinde Doğu bölgesinde merkez çevreye
hapsolmuş durumda, bunun yanında tarım ekonomisinden Sanayi İnkılâbı’na geçiş
süreci geciktiği için bir takım yerel güçler hem iktidarda hem de bölge nezdinde
etkisini gösterebilmektedir. Tüm bunların ötesinde bu güce temel dayanak sağlayan
ve buna göz yuman temel etkenin bölgedeki devletlerin yerel güçleri yanlarına
çekmek için aşiretlere verilen vesayete karşılık özerlik haklarıdır.
Özellikle Osmanlı Devleti’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin İran
nüfuzuna girmemesi için iç politikadaki manevrası bu çıkarın basamaklarını
oluşturur. Osmanlı’nın Doğu’ya tanıdığı ayrıcalık ve Doğu’nun Osmanlı’ya şartlı
bağlanması, Çaldıran Seferi sonrasına, 1515 yılını izleyen döneme rastlamaktadır.6
Beyazıd Dönemi’nde Osmanlı idaresinin siyasetini Doğu politikası üzerine
yoğunlaştırmışken İdris-i Bitlisî gibi bir şahsiyetten istifade etme yoluna gitmesi ve
Bitlisi’nin mensup olduğu Suran Aşireti’nden yararlanması ve bundan sonra Yavuz
Sultan Selim’in de İdris-i Bitlisî’nin ailesine devlet kademesinde yer vermesi
aşiretlerin ne kadar önemli olduğu gösterir. Yavuz Sultan Selim bunları iyi bir yüzle
karşılayarak ve onları İranilik ve Şiiliğe karşı kuvvet bulundurmak için bir takım
derebeyliklerine geniş imtiyazlar verdi.7
Yine Yavuz’dan sonra bölgenin Şia yanlısı devletlerin eline geçmemesi için
Osmanlı devlet adamlarının aşiretlere yurtluk, ocaklık adı altında malikâneler
verildiği görülmüştür. Bu malikâneler sayesinde aşiretler büyümeye başladılar. İşte
Osmanlı Devleti’nin yapmış olduğu bu manevralar feodalitenin yanında istemeyerek
de olsa yer almasına neden olmuştur. Aslında Doğu ve Güneydoğu iyice irdelendiği
6
Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, s. 491.
7
M. Şerif Fırat, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, M.E.B, Anlara, 1961, s. 75.
6
zaman kendi kaderine bırakıldığı gerçeğiyle karşılaşmak aldatıcı olmasa gerek. Kürt
aşiretleriyle Osmanlılar arasındaki münasebet işte böyle karşılıklı ilişki içerisinde
devam etmiştir. Ağalar, Osmanlı nüfuz ve himayesini tanımışlar, askerleriyle padişah
yanında savaşa katılmışlar; Osmanlı idaresi de onların içişlerine pek karışmamıştır.8
Merkez çevre ilişkisi, beraberinde merkez idaresinin taşradaki otoritesinin
azalmasına neden olduğu gibi feodalite ve derebeyliğin yükselişinin fotoğrafı hâline
de gelmiştir. Rüstem Erkan’ın deyimiyle Tanzimat’tan önce feodal düzen II. Mahmut
Dönemi’nde ayanlara verilen haklar sonucu imzalanan Sened-i İttifak’la resmiyet
kazanmıştır. Tanzimat Dönemi’nde merkezî otoritenin sağlanması amacıyla bazı
adımların atıldığını görülür. Bölgede isyan çıkaran ve merkezî otoriteyi dinlemeyen
aşiretleri mecburi göçe tabii tutarak en azından feodalitenin etkisi önlenmeye
çalışıldığı bilinmektedir.
Zaten bu yönde merkezî otorite anlamında kanunnameler de çıkarılmıştır. II.
Abdülhamid Dönemi’nde milliyetçilik akımının da etkisiyle ve Ruslar tarafından da
kışkırtılan Ermenileri kontrol altına almak, aşiretler arası balansı ayarlamak ve
Kürtler’i milli devlete bağlılıklarını sağlamak amacıyla Hamidiye Alayları
kurulmuştur. İlk başlarda görevini layıkıyla yerine getiren bu jandarma gücü daha
sonra aşiretlere hizmet ve ağaların gücüne güç katmaya başlamıştır. Osmanlı’nın
Birinci Cihan Harbi’ne girerken diğer bölgelerde olduğu gibi Doğu’da merkezî
otorite yerlerde geziniyordu.
Doğu’nun bu tarihsel özellikleri (aşiret, ağa, bey) ve merkezle arasındaki
sözsüz antlaşması, Cumhuriyet’ten sonra da önemini ve etkisini korumuştur.9
Türkiye Cumhuriyeti, bütün kurumlarıyla etkisini Batı’da gösterirken; Doğu’da ise
devletin şahsiyeti eskiden olduğu gibi buralarda geçmiyordu. Yani bir nevi bu
bölgelerde “bizim aşiret, sizin aşiret” kavramı kendisini lümpenleşme şeklinde
gösteriyordu. Türkiye’de sanayileşmeyle birlikte köyden kentte göç olgusu sonucu
oluşan yeni konjonktürde yalnızlık, barınma ihtiyacı ve diğer sosyal sebeplerin
ortaya çıkması beraberinde aşiret üyelerinin şehirlerde kenetlenmesini ortaya çıkardı.
Bu birliktelik yeni bir oluşumun yani şehirli aşiret’in varlığın habercisiydi. Öyle ki
siyasi partilerin bir topluluk olarak aşiretleri görmezden gelmesi mümkün değildi. Bu
8
C. Aladağ, Milli Mesele ve Doğu’da Feodalite-Aşiret, Özgürlük Yolu Yayınları, İstanbul, 1976, s.
143.
9
Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, s. 492.
7
sebeple 1945’den başlamak üzere çok partili hayata geçiş sürecinde Demokrat
Partisi, Doğu ve Güneydoğu’daki oyları alabilmek için bu aşiretleri desteklemek
zorunda kaldı.
İlk defa siyasetçiler, aşiretlerin ayaklarına giderek onların oylarına talip
olduklarını bu oy karşılığında devlet bürokrasisinde veya seçmen aday listelerinde
kendilerine yer vereceklerini ifade ettiler. Oluşan bu ikili dönüşüm sayesinde
aşiretler var olan güçlerine bir de siyaset yelpazesini ekleyerek siyasileşmiş aşiret
tanımını oluşturdular. Bu döngü, 1954 ve 1957 milletvekili genel seçimlerinde
Cumhuriyet Halk Partisi’nin(CHP) katılımıyla daha da kökleşti. 27 mayıs darbesi
sonrası Milli Birl Komitesi özellikle doğu halkın geri kalmasından DP ile iş birliği
yapan köy ağları ile aşiret reislerini sorumlu tuttu ve yüzlerce feodal lider Sivas’a
sürüldü. 27 Mayıs Darbesi’nden sonra aşiret liderlerinin yardımıyla Ekrem Alican
başkanlığında kurulan Yeni Türkiye Partisi(YTP) feodal yapı için bir dönüm
noktasıdır. Bu dönüm noktasını ortaya çıkaran, YTP’nin kurulduktan sonra katıldığı
1961 milletvekili genel seçimlerinde Doğu ve Güneydoğu’daki oyların büyük
kısmını alması doğuruyordu.
1965 ve 1969 genel seçimlerinde DP’nin mirasını alan Adalet Partisi, bu mirası
Doğu’da sürdürebilmek için aşiretlere ve ağalara sarılmak zorunda kaldı. Nitekim de
bu konuda başarılı olduğu gibi güçsüz olan aşiretlerin siyaset sayesinde güçlendikleri
hususu dikkat çekmiştir. Artık bölgede aşiretsiz siyaset yapılamaz hâle gelmişti. Her
ne kadar 1973 ve 1977 milletvekili genel seçimlerinde Necmettin Erbakan’ın Milli
Selamet Partisi(MSP) ve Bülent Ecevit’in CHP’si aday listelerinde aşiret üyelerine
yer vermek istemese de mevcut konjonktürde aşiretsiz siyasetin başarılı olamayacağı
bölgede aldıkları oy oranlarıyla görüldü. Bu seçimlerde Adalet Partisi(AP), yine
aşiret ağalarının sayesinde bölgede birinci parti olmaya devam etti.
12 Eylül Darbesi’nden sonra demokrasiye geçiş sürecinde Turgut Özal’ın
Anavatan Partisi(ANAP), bölgede aşiretsiz siyaset yapmasına rağmen birinci parti
olmayı başarmıştı. Fakat bu daha çok askerî rejime olan tepki oylarıydı. Bunun
yanında aşiret üyelerinin birçoğu da hapisteydi. 1987 milletvekili genel seçimlerinde
Süleyman Demirel’in Doğru Yol Partisi(DYP) ve ANAP, aşiret liderlerine
dayanmalarına rağmen bölgede istedikleri oranda oy alamadılar. Çünkü bu sefer
8
ortaya çıkan terör örgütü aşiret üyelerine yeterince şans tanımadı. Bunun yerine
kimlik üzerinden siyaset eden milletvekilleri halkın teveccühünü kazandı.
1991 ve 1997 milletvekili genel seçimlerinde aşiret liderleri yerine bu sefer
eğitimli çocuklarının siyasete soyunduğunu görüldü. Zira artık aşiretler de
çağdaşlaşmadan nasibini alıyordu. Aşiretler modernleşirken, bölgedeki
hegemonyalarından hiçbir şey kaybetmediklerini ifade etmek gerekir. Çünkü 1999 ve
2002 milletvekili genel seçimlerinde aşiret liderlerini seçmen aday listelerinde, il
meclis aday listelerinde görmek mümkündür. Ayrıca aşiretler için ideolojinin
partinin önemli olmadığı bu seçimlerde adayların parti değiştirdiği, sola hitap eden
bir partide siyaset yapan aşiret ağalarının sağcı zihniyetine sahip bir partiye
geçmesinde hiçbir sakınca olmadığını gösteriyordu. Aslında bu onların 1957 genel
seçimleri öncesi Siverek Milletvekili Hasan Oral’ın söylediği “Siverek’te kilise olsa
zangoççu ben olurum”10 anlayışlarının ürünüdür.
10
Aktaran Gazeteci Naci İpek, Şanlıurfa.
9
I. BÖLÜM
AŞİRET VE SİYASET
1.1.1) Mal
Aşireti oluşturan Mal, Farsça veya Kürtçe’de kullanıldığı ve aşiretin meydana
gelmesinde en küçük yapı taşı olan aile anlamına geldiği ifade edilir. Ziya Gökalp ise
bu kavramın Türk sosyolojisindeki yerini Akev olarak değerlendirir.12 Aile
11
Cevdet Türkay, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve
Cemaatler, İşaret Yayınları, İstanbul, 2001, s. 17.
12
Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1992, s. 18.
10
kastedilirken bunun anne, baba, çocuklar, dede ve amcaları kapsayan geniş bir
çerçevede olmasına dikkat edilmesi gerekir. Lale Yalçın-Heckmann,
Hakkâri’deki aşiret ve akrabalık ilişkileri üzerine yapmış olduğu alan
araştırmasında mal terimini antropoloji literatüründeki klan
teriminin yerine kullanmıştır.13 Malı, sülale anlamında da kullananlar
vardır.14
1.1.2) Malbat
Aşiret kavramında önemli olan ikinci kavram Malbat veya Kol’dur. Malbat:
Her biri beş göbek olan birden fazla malın birleşmesinden meydana gelen topluluğa
denir. Bir Mal’ın, Malbat düzeyine yükselmesi için ortalama 100 yılın geçmesi
gerekir. Zira her bir göbek aşiretlerin hesabı ile 20 yıla tekabül eder.15 Bu kavramın
sosyolojik olarak Türkçede kullanımı ise Orhan Türkdoğan’ın Güneydoğu Kimliği
adlı eserinde Kol olarak yerini almaktadır.16
1.1.3) Kabile
Aşiret kavramı çerçevesinde kolların birleşmesiyle kabile meydana
gelmektedir. Kabile, tanım itibariyle Malbat’ların birleşmesiyle daha geniş bir
topluluk ismine verilir. Örneğin, Şanlıurfa yöresinde yaşayan Düğer Aşireti birçok
kabilenin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Bu aşiret, Sergevri, Lebentçiler, Billiyle,
Habiye ve Karayiler gibi kabilelerin birleşmesi sonucu Düğer Aşireti ismini almıştır.
Nihai olarak kabileler de birleşerek aşireti meydana getirmiştir. Tabi bu
sınıflandırmalar bölgedeki izlenimler sonucu elde edilmiştir. Aşiretler hakkında
araştırma yapan birçok araştırmacı farklı sınıflandırmalar da yapmışlardır. Bunlardan
13
Lale Yalçın Heckmann, Kürtlerde Aşiret ve Akrabalık İlişkileri, (Çev: Gülhen Erkaya), İletişim
Yayınları, İstanbul, 2006, s. 134.
14
Ferhat Tekin, Hakkâri Örneğinde Aşiret, Cemaat ve Akrabalık Örüntülerinin
Modernleşme ve Kırsal Çözülme Sürecindeki Siyasal ve Toplumsal Sonuçları, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya, 2005, s. 7.
15
http://baybul.com/ansiklopedik-bilgiler/75199-asiret.html, 23.03.2008.
16
Orhan Türkdoğan, Güneydoğu Kimliği (Aşiret-Kültür ve İnsan), Alfa Yayınları, İstanbul, 1998, s.
19.
11
Ahmet Özer, aşireti oluşturan öğeleri şöyle değerlendirir.17 “Birçok ailenin bir araya,
gelmesi Zom’u oluşturur. Birkaç Zom’un bir araya gelmesi Oba’yı oluşturur. Oba
Zom’a göre daha güçlü bir birliktir. Obalar kabileyi, kabileler de aşireti oluşturur.”
Ziya Gökalp ise bu yapıyı Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik
Tetkikler adlı kitabında, aşiretleri oluşturan unsurları, özellikle de
aşiretin ağırlık noktasını klan olarak belirler.18 Semiyede (klan) ise,
semiyevi aşiret, ağırlık noktası batında (soy ya da kuşak) ise Batıni
Aşiret, ağırlık noktası amarede (konfederasyon) ise amarevi aşiret,
ağırlık noktası kabilede ise, kabilevi aşiret olur, eğer ağırlık noktası
şa’b’da ise il (aşiret mahiyetinde değil, küçük bir millet
tabiatındadır) ortaya çıkar. Arap ve Kürt aşiretleri kabilevi tipe
girerken, Türk illeri son tip kapsamındadır.
Haluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası adlı eserinde aşiret
yapılanmasına farklı bir bakış açısı getirmektedir. Aşiret
yapılanmasını tamamen “Türk devlet-boy teşkilat yapısı ile
alakalıdır” diyerek konuyu Türkler’de devlet teşkilatında Doğu-Batı
yapılanmasına ve Oğuz Han oğullarının 24 boya bölünmesine
benzetir. Bu benzetmeyi Hakkâri bölgesinde yerleşmiş olan Ertuşi19
ve Pinyaniş20 Aşiretleri’ndeki örgütlenmeye ve Kürtler’in tarihinin
aydınlatılmasında ana kaynak olarak değerlendirilen Şerefhan’ın21
eserinde kendisinin de üye olduğu Rojeki Aşireti’nin 24 alt birimden
oluşmasına dayandırır.22
17
Ahmet Özer, Doğu’da Aşiret Düzeni ve Brukanlar, Elips Kitap, İstanbul, 2003, s. 8.
18
Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Sosyal Yayınlar, İstanbul, 1993, s. 15.
19
Aşiretin Van bölgesinde, Irak’ta Hakkâri merkezine bağlı Geçitli, Çukurca, Çağlayan, Uzundere,
Elmacık, Işık, Kaval köylerinde çoğunlukta yaşamaktadırlar. Ertuşi Aşireti’nin, 1987 yılındaki
sayımlarına göre 19500 kişilik bir mensubiyeti vardır. Van merkezde oturan Tayyar Ertuş ile
Başkale’de oturan Mahmut Ağa söz sahibidir. Yarı göçebe şeklinde yaşamlarını sürdürmektedirler.
20
Piyaniş Aşireti, Bitlis’ten Hakkâri bölgesine gelmişlerdir. Hakkâri’ye bağlı Başaltı,
Büyükçiftlikköy, Dilektaşı, Armutdüzü, Kavuşak, Akocak, Ortaç, Narlıköy, Kurudere, Kayalık,
Cevizli gibi köylerde yaşarlar. Irak’ta bulunan Zibar Aşireti’yle akrabalıkları bulunmaktadır. Yine
1987 sayımına göre 16000 kişilik bir topluğa sahiptirler. Oramar, Diri, Dostki, Geravi ve Şerefhan
gibi aşiretleriyle düşmanlıkları bulunmaktadır. Ahmet Zeydan, aşiretin ileri gelenlerindendir.
21
Şerefhan veya Şerafettin Han XVI. yüzyılda yaşamış Bitlisli, Şerefname adlı eseri yazan ve bunu
dönemin padişahına sunan kişidir. Eser Farsça olup özellikle Orhan Türkdoğan Şerafettin Han’ı Kürt
aşiretlerinin anlaşılmasında sosyolojik bir karakter olarak değerlendirir. Şerafettin Han, 1604’de
Bitlis’te vefat etti. Eser şimdi Oxford Üniversitesinde bulunmaktadır. Şerefname, daha sonra Celal
Kabadayı tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.
22
A. Haluk Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı, Ankara, 1996, s. 247-249.
12
Aşiretleri oluşturan öğeleri değerlendirirken bu tartışmaya Ağa,
Şeyh Devlet adlı eserin yazarı Martin van Bruinessen de katılmıştır.
Bruinessen, aşireti bir ya da iki soydan oluşan aşiret bölümleri için
de kullanır.23 Martin van Bruinessen, aşireti oluşturan öğeyi
değerlendirirken kavram kargaşasına maruz kalmıştır. Çünkü sülale,
malbat adı verilen birkaç ailenin birleşmesinden meydana
gelmektedir. Yine Bruinessen, diğer eserinde aşireti, hane, alt
sülale, sülale, klan ve aşiret olarak ayırmıştır.24
Irak’ta yaşayan Kürtler hakkında sosyolojik bir araştırma yapan
Edmund R. Leach’e göre aşiret, her biri bir klan olan Taifa’dan
oluşur, Taifa da kendi içinde Tira denilen alt bölümlere ayrılır.
Leach’e göre aşireti oluşturan öğeler, Taifa ve Tira terimleri genel
antropolojik sınıflandırmada kabile, klan ve soy terimlerine denk
düşerler.25 Her yazarın kendisine göre aşireti oluşturan temel
öğeleri somut hâle getirilirse:
23
Martin van Bruinessen, Kürdistan Üzerine Yazılar, (Çev: Nevzat Kıraç, Selda Somuncuoğlu, Leyla
Keskiner, Halil Turanser), İletişim Yayınları, İstanbul, 1992, s. 211.
24
Martin van Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, (Çev: Banu Yalkut), İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s.
82-83.
25
Edmund R. Leach, Rewanduz Kürtleri; Toplumsal ve İktisadi Örgütlenme, (Çev: Sinan Birwan,
Hişyar Özsoy, Serap Rûken Şengül), Aram Yayınları, İstanbul, 2001, s. 34.
13
1.2) Aşiret Nedir?
Aşireti oluşturan öğeleri değerlendirdikten sonra aşiretin ne
olduğu konusunu belirtmek aşiretin anlaşılmasına yardımcı
olacaktır. Genelde yapılan tanımlarda aşiretin ortak paydalarının ön
plana çıktığı görülür. Aşiretin, İslam Ansiklopedi’sindeki anlamına
bakılacak olursa aşiret, Arapça bir kelime olup kabile karşılığı
kullanıldığı gibi kabilenin altında daha küçük bir topluluk olarak
belirtilmektedir.
Selahattin Çetiner, aşireti tanımlarken, aynı soydan gelen ailelerin ve
kabilelerin bir reisin başkanlığında ve ortak bir sosyal düzen içinde, aynı bölgede
toplu olarak yaşamlarını sürdürmelerine dikkat çekmektedir. Aşiret deyince sadece
Doğu’da yer alan Kürt aşiretleri akla gelmemelidir. Türkler’de de Kayı, Özbek,
Kıpçak, Abdal, Tahtacı vesaire isimler altında birçok aşiretler olmuştur. Aşiretler
oba, mezra, dam, zom, ağıl, çadır, çiftlik diye isimlendirdikleri köy altı mekânlarda
ya da köy ve şehirlerde yaşarlar ve tayfa, aile, kabile, küçük aşiretler gibi
toplulukların birleşmesinden de oluşur.26 Aşiretin anlamı konusunda İsmail Beşikçi:27
“Aşiret daha ziyade evlenme yoluyla ile meydana getirilen akrabalıkların yani
hısımlıkların bütünüdür. Aşiret, kabilelerin birleşmesinden meydan gelir” diyerek
aşiretin tanımlanmasında akrabalık ile kabileye değinmiştir.
Lale Yalçın ise önce aşireti oluşturan ana öğeleri açıkladıktan sonra aşirete
şöyle yaklaşmaktadır; aşiret, sistemindeki hiyerarşinin bir sonraki basamağı,
Kürtçede eşiret denilen aşiretlerdir. Sülalelere ve aşiretin bölümlerine mensup olan
insanların toplamına aşiret28 adını vermiştir. Lale Yalçın, aşiret tanımında yanlışa
düştüğü bir nokta sülale kelimesinin bölgede sahip olduğu anlamını idrak
edememesidir. Çünkü sülalenin anlamı bir nevi aşirettir. Bölgedeki edinilen
26
Selahattin Çetiner, Sorunlarıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Gerçeği, TSK Mehmetçik Yayını,
Ankara, 2003, s. 99.
27
İsmail Beşikçi, Doğu’da Değişim ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Alikan Aşireti), Doğan Kitapevi,
Ankara, 1969, s. 68-69.
28
Heckmann, Kürtlerde Aşiret ve Akrabalık İlişkileri, s. 135.
14
izlenimlere göre sülale şehirli halkın aşiret için kullandığı eş anlamlı sözcüklerinden
biridir.
Aşireti sadece bir topluluk ya da bir soyun yürümesi şeklinde
değerlendirmeyenler vardır. Böyle ifadelerde aşireti, yörük, konargöçer gibi bir
takım kavramlarıyla içinin doldurulmasına çalışılmıştır. Yani aşireti, Osmanlı
Devleti kuruluşundan itibaren Türk nüfusuna dayanan ve yavaş yavaş devam eden
göçler ve Anadolu’daki Türk devlet ya da beyliklerinin fethi ile artan Türkmen
nüfusa dayandırılır. Bu göçebe nüfus Osmanlı Devleti tarafından konar-göçer, yörük,
Türkmen, aşiret şeklinde isimlendirilmiştir.
Aslında bu yakıştırma Yusuf Halaçoğlu’nda da görülmektedir. Halaçoğlu,
aşireti, Arapça bir kelime olup kabilenin karşılığı olarak kullanıldığı gibi kabilenin
altında daha küçük bir topluluk olarak tanımlamaktadır. Türkçe’de ise yaygın olarak
göçebe unsurlar için kullanılmış olan bu kelime, özellikle Osmanlılar döneminde
boyun altında, cemaatin üstünde bir topluluğa ad olmuştur. Osmanlı kanunname ve
belgelerinde genel olarak konar-göçer veya yörük olarak kaydedilen teşekküller,
yukarıdan aşağıya bir sıraya göre, boy (kabile, taife), aşiret, cemaat, oymak, mahalle,
oba(aile) şeklinde bölümlere ayrılmıştır. Boyun idarî işlerinin boy beyi (Arap
kabilelerinde şeyh) tarafından yürütülmesine karşılık aşiretlerde bu görev aşiret beyi
ya da kethüda tarafından yerine getirilir. Bazı durumlarda boy beyinin yetkisi
dâhilinde olan aşiret beyinin tespiti genellikle irsi bir hüviyet göstermektedir”
şeklinde değerlendirerek aşiretin tanımlanmasında mahalli öğeleri de başvurarak
aşireti daha geniş bir konsepte koymuştur.
Osmanlı yönetimi aşiretlere kuşkuyla baktığı için merkezde ve vilayetlerde
görev yapan devlet yetkilileri aşireti tanımlarken “cehâlet içinde yüzen ve vahşi,
uygarlaşmamış davranışlara sahip” insanlardan oluştuğunu düşündükleri aşiretler için
aşağılayıcı tanımlamalar kullanmakta hemfikirdiler.29
Orhan Türkdoğan, aşireti genel ifadeyle30 “kabile ve aşiret kavramları, henüz
sosyolojik anlamda açıklığa kavuşmuş değildir. Ona göre aşiret, kabilelerin
birleşmesinden meydana gelmektedir. Aşireti meydana getiren etken, daha ziyade
evlenme yoluyla sağlanan akrabalık olgusudur. Aşiretin büyüklüğünü belirleyen
29
Alişan Akpınar-Eugene L. Rogan, Aşiret Devlet, Osmanlı Devleti’nde Aşiret Mektebi, Aramtoplum
Yayınları, İstanbul, 2001, s. 15.
30
Orhan Türkdoğan, Doğu Anadolu’nun Sosyal Yapısı, Timaş Yayınları, İstanbul, 1987, s. 19.
15
kabile sayısıdır. Kabile reislerinin üzerinde de bir aşiret reisi(ulu kişi) vardır. Büyük
ve ulu bir ata olarak bilinen bu kişi, aşiret teşkilatının en üst kısmında yer almaktadır.
Bu ulu kişi, gerektiğinde başka aşiretleri de nüfuz sahası içine katabilir. Aşiretler
konfederasyonu bu şekilde teşekkül etmiş olur. Aşiretin idaresinden, diğer aşiretlere
karşı soy-sopun devamının sağlanması ve üstünlüğünün korunmasından bu ulu kişi
(reis) sorumludur. Genelde evlenmeler de aşiret içinde meydana gelir. Bu nedenle,
aşiret aynı zamanda bir idarî ve siyasi birliktir” şeklinde değerlendirerek aşireti
konfederasyon mahiyetinde düşünmüştür.
Aşiret üzerinde tam olarak konsensüs sağlanamadığından tanımları artırmak ve
farklı tanımları kullanmak mümkündür. Bunlardan Ahmet Özer, aşireti, “çeşitli kan
bağları ile birbirine bağlı, belli bir alan üzerine kendilerine has bir yaşama tarzı ile
hayvancılık yaparak yaşayan göçebe insan topluluğudur. Ancak daha sonra bazı
aşiretlerin kısmen yerleşik hayata geçmesi, yukarıdaki tanımlama içine yarı göçebe
ve tarıma bağlı toplulukları da katmamızı gerektiriyor”31 şeklinde belirtmektedir.
Kamus-i Türkî’de ise aşiret; bir asıldan çıkmış, birlikte yasayan
ve birlikte konup göçen topluluk veya oymak biçiminde
tanımlanmıştır.32 Thomas Bois’e göre Kürt aşireti, üyelerinin dış saldırılara
karşı korunması, eski töre ve yaşam tarzının devam ettirilmesi amacıyla oluşmuş bir
topluluk veya topluluklar bütünüdür33 diyerek aşirete, genel bir ifadede bir korunma
amacına yönelik topluluk olarak bakar. T. Bois’in aşiretteki tanımında dikkat çektiği
bir diğer özellik aşiretlerin göçebe ve dağlarda yaşayan kimseler olduğunu iddia
etmesidir. Bois’in bu iddiası aşiret temelinde en azından aşiretin tanımlanmasında
ortak paydaya yöneliktir.
Doğu Ergil’in 1994 yılında TOBB için yaptığı Doğu Sorunu adlı
araştırmasında aşireti34 “Aşiret bir güç kaynağıdır. Aşiret, bireye fiziksel güvenlik
yanında arazi ve mera gibi alansal güvenlik sunar. Ama aşiret dayanışmacı olduğu
kadar bölüşümcü değildir. Eşitlikçi ve kaynak dağıtıcı, yani bir sosyal adalet aracı
değildir. Eldekini (sürüler ve diğer hayvanlar ile sahip olunan araziyi) korur. Üretim
31
Özer, Doğu’da Aşiret Düzeni ve Brukanlar, s. 7.
32
Şemseddin Sami, Kâmus-i Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1996, s. 939.
33
Thomas Bois, Kürt Milliyetçiliği, (Çev: Kamuran Fıratlı), Doz Yayınları, İstanbul, 1997, s. 135.
34
Doğu Ergil, Doğu Sorunu, Teşhisler ve Tesbitler, Özel Araştırma Raporu, Stratejik Araştırmalar
Dizisi I, TOBB Genel Yayını, Ankara, 1995. s. 110.
16
için işbirliğine ve işbölümünü düzenlemez. Kısaca aşiret, koruyucu bir şemsiyedir.
Mensuplarını dışarıdan gelecek tehlike ve tehditlere karşı korur” diye ifade
etmektedir. Doğu Ergil, burada aşiretin koruyuculuğu, aşiret mensuplarının sosyal
statü bakımından aşireti olmayan insanlara göre üst mertebede yer aldığını ve bunun
aşiretin oluşmasına yardımcı olduğu ve yaşamını devam ettirdiği gerçeğini ortaya
koymaktadır.
Hekimoğlu Süleyman Özcan, aşireti, aynı soydan gelen insan topluluğu,
(akrabalar) yakın ve uzak akrabaların tümü, baba tarafından olan aile bireyleri ve
bunları oluşturan nüfusun tamamına aşiret demiştir.35 Burhan Kocadağ’a göre ise
aşiret, kan bağını içeren ve uzun bir zaman sürecinde çoğalan bir hanenin genişleyip
yayılmasıyla meydana gelir.36 Son zamanlarda aşiretin belirtilmesinde onun bir
ideoloji olduğu hakkında bir takım fikirlerin de öne plana çıktığı görülür. Bu fikrin
ortaya çıkmasındaki esas nokta aşiret bir bütün olarak değerlendirildiğinde haklı
veya haksız oldukları tartışılabilir. Kürdoloji hakkında araştırmalarıyla tanınan
Bruinessen’e göre aşiret, gerçek ya da gerçek olduğu varsayılan ortak bir ataya
dayanan ve akrabalık temelinde örgütlenmiş, genellikle toprak bütünlüğü de olan
(dolayısıyla ekonomik) kendine özgü bir içyapıya sahip sosyo-politik bir birimdir 37
şeklinde tanımlamıştır. Aşiretler, feodal rejimlerin yönetim biçimi etkenidir.38
Sonuç olarak toparlamak gerekirse aşiret, aynı soydan gelen kişilerin en az iki
yüz yıl bu soyun sürmesi koşuluyla kendi içerisinde hiyerarşisi, örf adet ve kuraları
lideri olan akrabalık ilişkilerin geliştiği, göçebe ya da yarı göçebe yaşam tarzına
sahip, erkek erkin güçlü olduğu ve birlikte yaşama amacı güden sosyal, siyasi,
ekonomi bir topluluk adına verilmektedir.
39
Bülent Daver, Siyaset Bilimine Giriş, Siyasal Kitabevi, Ankara,1993, s. 3.
40
Ali Öztekin, Siyaset Bilimine Giriş, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2001, s. 14.
41
Mehmet Aydın, Farabi’nin Siyasi Düşüncesinde Saadet Kavramı, Ankara Üniversitesi Dergisi, C.
XXI, Ankara, 1976, s. 305.
42
Ahmet Mumcu, Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl, Birey ve Toplum Yayınları, Ankara, 1985, s.
236.
18
toplumu oluşturan birimler arasındaki ilişkileri son aşamada meşru zora dayanarak
düzenleyen eylemler bütünü biçiminde tanımlayabiliriz.43
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nın yapmış olduğu anket
yoklamasında siyaset nedir soruna ordu mensuplarından verdiği cevap anlamlı olsa
gerek: 44
SORU: Efendim siyaset nedir?
CEVAP: Şimdi siyaset deyince her şey meydanda, ortada. Yani siyaset demek
yalan söylemek, palavra atmak, söylediğini yapmamak. Bu açıklamalardan da
anlaşıldığı gibi Türkiye’de siyaseti, bir güvesizlik alanı olarak tanımlanmaktadır.
Siyasete Mustafa Erdoğan’ın yaklaşımı, siyaset sadece ampirik bir zorunluluk
değil, aynı zamanda amaçlı bir etkinliktir. Bu yönüyle siyaset, insanın kendini
gerçekleştirmesiyle ilgili bir etkinliktir ve benzer amaçlı etkinliklerle aynı düzlem
içinde yer alır.45 Siyaset, bir otorite olarak da değerlendirilir. Siyaset, otorite ile ilgili
kurumların ve bu kurumların oluşmasında ve işlenmesinde rol oynayan davranışların
bilimidir.46 Davut Dursun’un siyasetle ilgili tanımı biraz daha ilgi çekici görülüyor.
Siyaset, toplumun tümünü ilgilendiren ilişkileri son aşamada meşru zora dayanarak
düzenleyen eylemler bütünüdür.47 Siyasete, yönetici sınıfın egemenliğini devem
ettirmek için kullandığı araç48 olarak da bakılmaktadır. Fakat bu tanımda genelde
yerel ve genel siyasilerin dilindeki anlayışının ürünü sergilenmektedir.
Aynı aşirette olduğu gibi siyasetle ilgili tanımları çoğaltmak mümkündür.
Siyasetin günümüzde çok defa kullanılması terimi ilgi çekici hâle getirmektedir.
Bunun yanında bu açıklamaların belirli güçlükleri de bünyesinde barındırdığı
unutulmamalıdır. Siyaset ve siyasal olgu üzerinde kapsamlı, herkesin anlaşabileceği
bir tanımın yapılmasında karşılaşılan güçlükler göz önünde tutularak birçok düşünür
ve siyasal bilimcinin tanımlamalarındaki ortak öğeleri belirlemek kavramda
43
Esat Çam, Siyaset Bilimine Giriş, Der Yayınları, İstanbul, 1995, s. 21-25.
44
Suavi Aydın, Amacımız Devletin Bekası, Demokratikleşme Sürecinde Devlet ve Yurttaşlar, TESEV
Yayınları, İstanbul, 2005, s. 94.
45
Mustafa Erdoğan, Liberal Toplum Liberal Siyasal, Siyasal Kitapevi, Ankara, 1993, s. 3.
46
Ahmet Taner Kışlalı, Siyaset Bilimi, İmge Kitabevi, Ankara, 1994, s. 16.
47
Davut Dursun, Siyaset Bilimi, Beta Basım Dağıtım, İstanbul, 2002, s. 33.
48
Meral Sağır-Serkan Akıllı, Siyaset Sosyolojisi Yazıları, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2004, s. 58.
19
belirginlik sağlanabilir.49 Siyaset konusunda çeşitli tecrübeleri olan İlter Turan
siyasete, toplumu yönetme sanatı olarak bakmaktadır.50
Siyaset, hükümet etme sanatı, kamusal hayat olarak, uzlaşma ve uyum ve
gücün ve kaynakların dağıtımı olarak da tanımlanabilir. 51 Profesör Münci Kapani'ye
göre ise siyaset, toplumda yaşayan insanlar arasında bir çatışma, mücadele ve
kavgadır. İnsanlar yaradılışları, sosyal ve ekonomik durumları bakımından değişik
fikirlere ve değişik çıkarlara sahiptirler. Aralarındaki düşünce, çıkar ve psikolojik
eğilim farklılıklarından doğan çatışma politikanın temelini oluşturur. Çatışmanın
hedefi, iktidarın ele geçirilmesi ve onun sağladığı nimetlerin paylaşılmasıdır. Siyaset,
bir devletin politik, ekonomik, askerî ve hukuki özelliklerinin aynı çatı altında
toplandığı yer olup; bunların nizam içinde yürütülmesinde aktif rolü üstlenmek
anlamına gelmektedir. Ayrıca bunların birbiri arasındaki geçişleri sağlayan siyaset,
bir anlamda bağlayıcı anlamına gelmektedir.
Siyaseti bir diktatör olarak girdi biçiminde de belirtilir. Siyaset, insanların
huzuru ve mutluluğudur. Bu, çok yuvarlak ve genel bir yaklaşım gibi görünse de,
dünyanın neresinde olursanız olun bu evrensel gerçekliği dışlayarak siyaset
yaparsanız, sizin adınız “diktatör”den başka bir şey olmaz.
Siyaseti, genel bir çerçevede ifade edilirse, siyaset, toplumun yararını güden,
ezber bozan düşüncelere saygılı olan ve içerdiği kavrama uygun iktidarı ele almak
amacıyla söz sanatlarının ustaca kullanılması bunun yanında bir arada bir toplum
olarak yaşayabilmemiz için ileri sürülen fikirlerin girişilen eylemlerin toplamıdır.
49
Çam, Siyaset Bilimine Giriş, s. 23.
50
İlter Turan, Siyasal Sistem ve Siyasal Davranış, Der Yayınları, İstanbul, 1986, s. 7.
51
Mümtaz’er Türköne, Siyaset, Lotus Kitabevi, Ankara, 2003, s. 7.
20
II. BÖLÜM
2.1) Feodalite
Feodalite sözcüğünün kökü olan Latince feodalis sıfatının izinin Orta Çağa
kadar uzanmasına karşılık, feodalite kelimesinin kendisi en çok XVII. yüzyıla kadar
geriye gidebilmektedir.52
Feodalite, küçük toprak parçaları üzerinde, çoğu aynı soydan
gelen senyörler arasındaki kişisel bağlılıklarla birlikte hem siyasi
iktidarın hem de ekonomik varlılığını oluşturduğu düzene denir. 53
52
Marc Bloch, Feodal Toplum, (Çev: Mehmet Ali Kılıçbay), Savaş Yayınları, Ankara, 1983, s. 3.
53
Maurice Duverger, Siyaset Sosyolojisi, Varlık Yayınları, (Çev: Şirin Tekeli), İstanbul, 1995, s. 291.
21
Feodalite, her ne kadar dilimize derebeylik deyimiyle
çevrilmekteyse de derebeylikle ilgisi bulunmayan tarihsel gelişme
içerisinde köleci toplumun yerine geçip daha sonra anamalcı
toplum tarafından ortadan kaldırılan bir toplumsal ekonomik sınıflı
toplumsal yapıdır.54 Feodal düzende beyler, hem büyük toprak
sahibi, hem yönetici, hem yargıç, hem polis hem de askerdir.55
54
Orhan Hançerlioğlu, Toplum Bilim Sözlüğü, Remiz Kitapevi, İstanbul, 1986, s. 144.
55
Duverger, Siyaset Sosyolojisi, s. 292.
56
Bloch, Feodal Toplum, s. 86.
57
Bloch, Feodal Toplum, s. 202-203.
58
Bloch, Feodal Toplum, s. 235.
22
oturur ve bir takım askerî gruplarla işbirliği yaparak şövalye unvanını aldılar. Geniş
toprakları işleyecek bir mekanizma olan köylülerin yarı köle biçiminde toprak
üzerinde çalıştırılarak feodalizmin ikinci ayağı oluştu.
Feodal düzenin üçüncü ayağı ise nüfusun artması ve ticaret işiyle uğraşan bir
grup olan burjuvazinin oluşmasıyla tamamlandı. Bu burjuvazi kesim, genelde
ticaretle ilgilenen, vergi veren, üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulunduran,
geçimlerini el emeği ile sağlamayan ve iktidarların karar mekanizmalarını etkileme
gücüne sahip olan sermayedarları içine alan sosyo-ekonomik sınıf olarak da
değerlendirilebilir.
59
Sina Akşin, “Osmanlı ve Türk Toplumundaki Sınıf Yapısı Üzerine Bir Deneme”, Toplum ve Bilim,
S. 2, İstanbul, 1977, s. 34.
60
Mehmet Doğan, Tarih ve Toplum, Rehber Yayıncılık, Ankara, 1989, s. 184-185.
61
Duverger, Siyaset Sosyolojisi, s. 292.
23
devlet mülkiyeti altındaki toprakların yine birer devlet memuru olan ve maaşlarını
tımarların gelirlerinden bizzat alan sipahilerin gözetiminde, kullanım hakkına sahip
köylüler tarafından işletilmesidir.62
62
Ahmet Tabakçıoğlu, “Klasik Dönemde Osmanlı Ekonomisi”, edi: Hasan Celal Güzel, Salim Koca,
Kemal Çiçek, Türkler, C. X, Yeni Türkiye Araştırma ve Yayın Merkezi, Ankara, 2001, s. 657.
63
Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Demografik ve Sosyal Özellikleri, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul, 2003, s. 24.
64
Yusuf Akçura, XVIII ve XIX asırlarda Osmanlı Devletinin Dağılma Devri, TTK, Ankara, 1998, s.
34.
65
Metin Kunt, “Siyasal Tarih”, Yayın Yönetmeni: Sina Akşin, Osmanlı Devleti(1600-1908), Cem
Yayınevi, İstanbul, 1997, s. 20.
66
Murat Özyüksel, Feodalite ve Osmanlı Toplumu, Uludağ Üniversitesi Basımevi, Bursa, 1993, s.
140.
24
Tüm bu veriler ele alındığında yukarıda belirtilen durumlar Doğu ve
Güneydoğu Bölgesi’ndeki yerel güçlerin nasıl güçlendiğini ortaya koymaktadır.
Yusuf Akçura, bu durumu67 “Ağa, Bey ve Paşalar ahaliyi soymaktan ve ezmekten
çekinmiyorlardı. Kendi aralarında da niza ve kavga eksik olmuyor, bu mütemadi
kavgalar yüzünden birçok ahali ölüyor. Kasaba ve karyeler, tarla bağ ve bahçeler
tahrip ediliyordu. Avrupa müverrihlerinin dediği gibi bu devrede Osmanlı Devleti bir
başsızlık(anarşi) içinde yüzüyordu” şeklinde özetlemiştir.
Hamidiye Alayları, aşiretleri ve ağaları durduracağına daha fazla yerel güç elde
etmelerine neden olmuştur. I. Dünya Harbi’ne girilirken Doğu’da artık devlet
otoritesinden bahsetmek mümkün değildi.
67
Akçura, XVIII ve XIX asırlarda Osmanlı Devletinin Dağılma Devri, s. 37.
68
Sait Aşgın, Cumhuriyet Döneminde Doğu Anadolu’ya Yapılan Kamu Harcamaları(1946-1960),
AAM, Ankara, 2004, s. 9.
69
Bayram Kodaman “Hamidiye Hafif Süvari Alayları”, Tarih Dergisi, C. XXXII, İstanbul, 1979, s.
427-428.
25
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde ilkel ve bitme noktasına gelmiş bir tarım
hâkimdi. Sanayi yok denecek kadar azdı. Toprağa yerleşik olanların sayısı savaş
öncesi ile kıyaslandığında fazla değildi. Toprak, daha çok belirli ellerde toplanmış,
topraksız ve az topraklı köylüler çoğunluktaydı. Çevre illerle ve dış dünya ile
ilişkiler, düzenli bir yol ağının bulunmaması yüzünden yok denecek kadar azdır.
Yine ulaşım yetersizliğinden kaynaklanan kapalı bir ekonomi egemen olup, hayvan
ve hayvan ürünleri ticareti söz konusudur.70 Bu nedenlerden dolayı devlet Doğu ile
bağlantısı zayıflamış bölgenin ileri gelen aşiretleri, ağaları, bölgede önemli rol
oynamıştır.
Milli Mücadele’ye girilirken aşiretlerin vatan savunmasında oynadığı rol
takdire şayandır. Bilhassa Urfa yöresindeki aşiretlerin birlik ve beraberliği büyük
mazhara layıktır. Urfa bölgesinde o dönem müftülük yapan Hasan Açıkalın
hatıralarında Urfa’nın asayişinin aşiretler tarafından sağlandığını ifade etmektedir.71
Fakat bu süreçten sonra yeni kurulan Cumhuriyet’e rağmen feodalite düzeni devem
etmekteydi.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Anadolu’nun bu feodal yapısında egemenlik,
tamamen şeyh, ağa ve beylerin elindeydi. Halk, ekonomik açıdan oldukça zor bir
durumdaydı. Öyle ki bu durum sonradan filmlere bile konu olmuştu. Özellikle
Züğürt Ağa, Tatar Ramazan filmleri Türkiye’nin Cumhuriyet Dönemi’nden sonraki
yıllara ait Doğu’daki gerçekliği tüm çıplaklığıyla yansıtmaktaydı.
Cumhuriyet Dönemi’nde meydana gelen en önemli isyan şüphesiz Şeyh Said
İsyanı’dır.72 1925 yılında meydana gelen Şeyh Said Ayaklanması’nın dışında, 1924
ile 1938 yılları arasında birçok Kürt kaynaklı isyan hareketleri de meydana gelmiştir.
(Sason Ayaklanması 1925, Birinci ve İkinci Ağrı Ayaklanması 1926-1927, Koçuşağı
Ayaklanması 1926, Mutki Ayaklanması 1927, Bicar Tenkil Hareketi 1927, Asi Resul
Ayaklanması 1929, Tendürek Ayaklanması 1929, Savur Tenkil Hareketi 1930,
Zeylan Ayaklanması 1930, Üçüncü Ağrı Ayaklanması 1930, Pülümür Ayaklanması
1930, Dersim Ayaklanması 1937-1938).73 Bu isyanların büyük bir bölümünün ağa ve
aşiret liderlerinin, isyanları hem askerî hem de ekonomik yönden desteklemeleri bu
70
Naci Kutluay, 21. Yüzyıla Girerken Kürtler, Peri Yayınları, İstanbul, 2002, s. 259.
71
Urfa Müftüsü Hasan Açıkalın, Urfa Kurtuluş Mücadelesi Hatıratı, Şurkav Yayınları, Ankara, 2001,
s. 71.
72
Refik Turan-Mustafa Safran-Muhammed Şahin-Semih Yalçın, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi,
Siyasal Kitabevi, Ankara, 1994, s. 258.
26
düzenin yıkılması gerektiği düşüncesini Mustafa Kemal’de oluşturmuştu. Hükümet,
bu amaçla ilk etapta sıkıyönetim ve askerî hareketin daha devam ettiği isyan
bölgesindeki silahların toplanması ve bu bölgede toplumda bulundukları konum
açısından asayişi bozabilme potansiyeline sahip bey, ağa, şeyh, aşiret reisi gibi
önderlerin isim listeleri istenmiş, arkasından da bunlardan birçoğunun aileleriyle
veya tek başlarına Batı bölgelerine naklettirerek sürgüne göndermiştir.74
M. Kemal, isyan bastırıldıktan sonraki TBMM’in III. açılış toplantısındaki
konuşmasında bilhassa feodal düzenin ana yapısını oluşturan toprak sisteminde
reform yaparak köylülere toprak dağıtılacağını ifade etmiş, M. Kemal sözlerinin satır
aralarında özetle şunlara değinmiştir: “Zîraatta geçen sene istihsal senesi, bazı
mıntıkalarda tabi tesirattan ziyade zarar oldu. Bununla beraber vaziyet evvelki
senelerin darlığına nispetle, umumiyetle normale yaklaşmıştır denilebilir. Zîrai
enstitülerin bir an evvel vücuda getirilmesine ehemmiyet veriyoruz. Bu sene zirai
kooperatif teşkilatına başlanmış olması bilhassa memnuniyetimizi mucip oluyor. Bu
kooperatifleri memleketin her tarafına teşmil etmeği ziyade iltizam ediyoruz. Kezalik
çiftçiye arazi vermekle hükümetin mütemadiyen takip edilmesi gereken lazım gelen
bir keyfiyettir. Çalışan Türk köylüsüne işleyebileceği kadar toprak temin etmek
memleketin istihsalatını zenginleştirecek başlıca çarelerdir”75 diyerek aşiret ve
köylülere mesaj vermişti. Toprağın köylüye kazandırılması feodal düzenin yok
edilmesine yönelik kıymeti harbiyedir. 1932 yılında kanun teklifi haline getirilen ve
27 Mayıs 1934 tarihinde yasalaşan İskân Kanunu, gerek gerekçesi gerekse
uygulanması açısından son derece önemli bir belgedir.76
1934’deki İskân Kanunun amacına uygun harekete edilerek Meclis’teki
görüşmeler sırasında şu görüşlere yer verilmiştir:77 “Sağlık şartları uygunsuz olan
yerlerden elverişli yerlere kaldırılarak nüfus kütleleri arasında ölümlerin azalmasıyla
ve topraksız halkın toprak edinmesiyle inkişaflandırmaya (geliştirmeye) ihtiyaç
73
Semih Yalçın-Ali Güler, Atatürk, Hayatı, Düşünceleri ve Kişiliği, C. II, Berikan Elektronik Basım
Yayın, Ankara, 2000, s. 132-133.
74
Mehmet Bayrak, Kürtler ve Ulusal-Demokratik Mücadeleleri, Özge Yayıncılık, Ankara, 1993, s.
462.
75
Kazım Öztürk, Atatürk’ün TBMM Açık ve Gizli Oturumlarındaki Konuşmaları, C. III, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1992, s. 1070.
76
Fatih Öznur, Vaat Edilmiş Toprakların Hikayesi, Atatürk’ün Kürtleri, Karakutu Yayınları, İstanbul,
2009, s. 98-99.
77
TBMM Zabıt Ceridesi, C. XXIII, Dönem IV, TBMM Matbaası, Ankara, 1934, s. 3-4.
27
vardır. Yörüklerin ve aşiretlerin seyyar halden meskûn hâle getirilmeleriyle zirai ve
sınaî üretimi artırmaya ve meskûn hayatta ihtiyacı tekemmül eden kütleler arasında
revaçlandırıp kıymetlendirilmiş olacaktır. Dâhili iskân safahatı cümlesinden olarak
göçebe, yörük ve aşiretlerin iskân şartları belirlenmiş, aşiretlerin hükmi şahsiyetleri
ve şimdiye kadar muhtelif şekil ve namlar altında hak sahibi olan aşiret teşkilatı
lağvedilerek hükümete salahiyet verilmesi istenmiştir.”
1934 yılında çıkarılan 2510 sayılı İskân Kanunu ile Doğu bölgesi ağa, aşiret
liderlerine gözdağı verilmiştir. Aşiretleri dağıtma kanunu olan 2510 sayılı İskân
Kanunu görüşmeleri yapılırken söz alan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya konuşmasında
2510 sayılı kanunu savunarak:78 “Bu kanunun ismi her ne olursa olsun kanunun
ihtiva ettiği (içine aldığı) ve istihdaf ettiği (hedeflediği) gaye bir umran-ı dahilîdir
(bayındırlaşmak, medenilik). Memleketin içinin istimarıdır ve vahdetinin (birlik)
teminidir. Bu evvelemirde (ilk önce) nüfus ile alâkadardır, ikincisi muhaceretle
alâkadardır. Üçüncüsü dâhildeki seyyar aşiretlerle alâkadardır. Dördüncüsü de,
demin lâyihada mevzuu bahs olan topraksız ve başkalarının toprağında çalışan
topraksızlarla alâkadardır” diye belirterek asıl amaçlarının feodal düzenin temsilcisi
olan aşiret düzenini yıkmaya yönelik olduğunu belirtmiştir.
Yapılan tüm bu faaliyetler aşiretlerin sadece bir kısmını dağıtılabilmiştir. Zira
iskân ve sürgünler, aşiret reislerini sürmekle onları idaresiz bırakmış; ancak bu
uygulama aşiretleri zaman zaman güçsüz düşürmekle birlikte sosyo-ekonomik
yapıdan ve yapılan uygulamaların başarıya ulaşamamasından ötürü aşiretçiliği daha
da güçlendirmiştir. Aşiret reislerinin sürülmesiyle meydana gelen otorite boşluğu ise
idare tarafından doldurulamamıştı.
Dolayısıyla sürgünler aşiretleri ilk etapta güçsüz düşürmesine rağmen, reislere
ve reislik kurumuna ise aşiret mensuplarının gözünde itibar kazandırmaya yaramıştır.
Ancak yine de bu olaylara maruz kalan aşiretler bir süre politik güçlerini büyük
oranda yitirdiği söylenebilir.79
Cumhuriyet’in ilk döneminde oluşan bu konsensüsün oluşturmuş olduğu yapı
ile merkezi hükümet arasındaki mücadeleyi ve bu mücadelenin halka yansımasını
Diyarbakır’a vali olarak atanan Cemal Bardakçı, şöyle aktarmıştır: 80
78
TBMM Zabıt Ceridesi, s. 140.
79
Özer, Doğu’da Aşiret Düzeni ve Brukanlar, s. 35.
80
Cemal Bardakçı, Toprak Davasında Siyasi Partiler, Yayınevi Yok, İstanbul, 1946, s. 12-14.
28
— Köylüye aşiret mensuplarına. Bunca zulme, cefaya niçin katlandınız. Neden
hükümetin himayesine sığınmadınız dediğimiz zaman hemen şu cevabı alıyordum.
Çok partili hayata geçişle birlikte Demokrat Parti’nin bölgenin oyunu almak
için aşiretlerle işbirliğine gitmesi ve bu aşiretlerin parlamenter olarak Meclis’e
girmesi feodalitenin güçlenmesine neden olmuştur. Bu dönütü isteyen hem siyasiler
hem de bölgenin gücünü elinde tutan aşiretler, ağalar şeyhlerdir. Aslında birçok kez
81
Hâkimiyeti Milliye, S. 3468, 02.07.1930, s. 1.
82
Milliyet, S. 3162, 27.11.1934, s. 4.
83
Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, İmge Yayınevi, Ankara, 1953, s. 195.
29
bu yapı sallantıya da uğratılmış olsa da arz talep ilişkisi içerisinde yapının
bozulmamasını lehine kullanan taraflar bulunmaktadır. Feodalite, maalesef bugün
dâhi Doğu’da varlığını tüm olanaklarıyla devam ettirmektedir.
Her ne kadar bu yapıyı bozmak için bir takım adımlar atılsa da (tarım
reformunun kurulması, sanayileşme gibi) ne yazık ki bu yapı bozulamadı. Hâlen
siyasiler aday belirlerken direk aşiret reislerinin yanına koşmaktadır. Onlar binlerce
kişiyle konuşmaktansa, tüm bu insanların oylarını elinde bulunduran ağa veya aşiret
reisleriyle görüşmenin en azından realite ve pragramatik düşünce boyutunda
partilerine büyük kazanç sağlayacaklarını bilmektedirler.
87
Ahmet Özer, Modernleşme ve Güneydoğu, İmge Yayınevi, Ankara, 1998, s. 129.
88
Müslüm Akalın, Milli Mücadele’de Urfa, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü
Yayınları, Şanlıurfa, 2007, s. 42.
89
Perinçek, Aşiretler Raporu, s. 314.
90
Rışvanlıoğlu, Saklanan Gerçek, Kurmanclar ve Zazaların Kimliği, s. 521.
31
olmuştur.91 Badıllıların, Akkoyunlu Devleti’nin kuruluşunda da bulundukları
belirtilmektedir. Bunun yanında Badıllı Aşireti, Osmanlı kaynaklarında konar göçer
Türkmen taifesi içerisinde gösterilmektedir.92 Aşiretin Külaflı, Hamurkesen,
Ağızhan, Kumrulu, Başören, Pınarbaşı köyleriyle Hilvan ilçesine bağlı Yedikuyu,
Kanatlı, Karapınar köylerinde ağırlıklı olarak yaşamlarını sürdürüyorlar.93
91
Akalın, Milli Mücadele’de Urfa, s. 40-62.
92
Türkay, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve
Cemaatler, s. 54.
93
Perinçek, Aşiretler Raporu, s. 309.
94
Türkay, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve
Cemaatler, s. 93.
95
İsmail Özçelik, Millî Mücadele’de Güney Cephesi Urfa, AAM, Ankara, 1993, s. 117.
96
Perinçek, Aşiretler Raporu, s. 325.
32
3.4.5) Karahanlı Aşireti
Karanlılar, Siverek ilçesine bağlı köyler ile Karahan, Kepit Kuyu, Silan,
Güvercin, Dindar, Hamamviran, Doğan, Konaklı, Sarsap, Hoya, Derdere, Hindiba
köylerinde yoğun halde yaşarlar. Bu aşiret Osmanlı kaynaklarında İçel, Adana,
Maraş sancaklarıyla Antalya ve Siverek sancaklarında iskân edildikleri ifade
edilmektedir.97 Aşiret, 8000 kişilik bir mensubiyete sahiptir.98 Ünlü edebiyatçı
Abdülkadir Karahan da bu aşirettendir.
97
Türkay, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve
Cemaatler, s. 257.
98
Perinçek, Aşiretler Raporu, s. 327.
99
Aksiyon, S. 739, 5.10.2007, s. 34.
100
Perinçek, Aşiretler Raporu, s. 168-171.
33
3.5) Aşiretlerin Yerel Güç Olmasında Etkin Olan Faktörler
101
Cem, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, s. 193.
102
Özcan Mert, “Osmanlı Devlet Tarihinde Ayanlık Dönemi”, Editör: Güler Eren, Osmanlı, C. VI,
Yeni Türkiye Yayınları, 1996, Ankara, s. 179.
34
merkezin siyaset gücü, yani saltanat makamı gittikçe zaafa uğramıştır. Devlette
görülen gevşeme içinde merkeziyetçi yapı giderek zayıfladı ve III. Selim ve II.
Mahmut Dönemi’nde had safhaya ulaştı.103 Osmanlı devlet yönetiminde meydana
gelen bu değişim ve dönüşüm beraberinde merkezden uzak ve sarp yerlerde
otoritesizliği oluşturdu. Devlet nezdinde görülen bu neticeyi Yusuf Akçura, şöyle
değerlendirir.104
Osmanlı Devleti, Yusuf Akçura’nın ifade ettiği gibi her yönden zaafa uğrayan
bir devlet profili çiziyordu. Yukarıdaki izlenimlerden yola çıkılarak bu durumdan
sadece faydalanan ayanlar olmadı; zaten kendi içerisinde bağımsız yaşayan feodal
toplumun temeli olan aşiretler ve ağaların da daha da güçlenmesine zemin hazırladığı
söylenebilir. Bu amaçla II. Mahmut’a karşı merkezî otoritenin güçsüzlüğünden
faydalanan Botan Emiri Bedirhan Bey isyan etmiştir.105 Bunun gibi Abdülhamid
Dönemi’nin ilk dönemki anarşisinden faydalanan Şeyh Ubeydullah, Osmanlı merkez
teşkilatındaki otoritesizliğin bir sonucu olarak isyana kalkışmıştır. İsyanların altında
kesinlikle haksızlık veya bazı vergi gibi angaryalar bulunmamaktadır. İsyan eden
aşiretlerin amacı bağımsızlıklarını kazanmaktı.
Sonuç olarak ifade edilebilir ki, Osmanlı devlet yönetiminde meydana gelen
değişimlerin derebeyliğin oluşumda büyük katkısı olduğu gibi ağaların ve aşiretlerin
de güçlenmesine yol açtığı iddia edilebilir.
103
Metin Kunt, “Siyasal Tarih 1600-1789”, Yay. Yönetmeni: Sina Akşin, Türkiye Tarihi, C. III, Cem
Yayınevi, Ankara, 1997, s. 83-84.
104
Akçura, XVIII ve XIX asırlarda Osmanlı Devletinin Dağılma Devri, s. 5.
105
Süleyman Özcan, Kürt Tarihi, Aşiretler ve İsyanlar, s. 175.
35
3.5.2) Hamidiye Alayları
II. Abdülhamid, 1876 yılında tahta geçmesi akabinde ülkede birlik, beraberlik
ve huzurun tesisi için seleflerinden farklı metotlar denedi. Abdülhamid’in selefleri,
göçerlerin yerleşikliğe geçmesini ve aşiret yapılarının çözülmesini amaçlamışken, II.
Abdülhamid, bu genel yönelime ters düşer gibi görünen önlemlere başvurdu. Aslında
önceleri II. Abdülhamid bölgeden habersiz olduğu için ilk zamanlarda bu aşiretlere
destek veriyordu.106 Fakat daha sonraki gelişmeler II. Abdülhamid’i bu fikrinden
vazgeçirdi. Bu amaçla 1891 yılında İmparatorluğun Doğu eyaletlerini denetlemek
üzere aşiret reislerinin yönetiminde bir aşiret milisi, yani bir tür jandarma kuvveti
oluşturuldu. Bu milislere, sultanın adı verildi: Hamidiye.107
“Hamidiye Alayları ile Kürtleri Rusya karşısında güçlü bir askerî siper, İran’a
karşı saldırı aracı durumuna getirme amacı yanında önemli amaçlarından biri de,
Kürt başıbozuklarının önünü almak, Kürtleri Türk idarî makamlarının sıkı gözetimi
altında durmaya alıştırmaktı. Bununla birlikte, Hıristiyan ulusal azınlıkların, özellikle
de Ermenilerin yükselen özgürlük hareketlerine karşı kullanmak amacıyla kuruldu.”
106
Cevdet Ergül, II. Abdülhamid’in Doğu Politikası ve Hamidiye Alayları, Çağlayan Yayınları,
İstanbul, 1997, s. 35.
107
Bruinessen, Kürdistan Üzerine Yazılar, s. 285.
108
Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, s. 286.
109
M.S Lazarev, Emperyalizm ve Kürt Sorunu, (Çev: Mehmet Demir Özge), Özge Yayınları, Ankara,
2003, s. 151.
36
ifade etmektedir.110 Hamiye Alayları ile ilgili bir çalışma yapan Bayram Kodaman ise
Alayları’nın kuruluşuna yaklaşımı: 111
110
Ahmet Akgündüz, Güneydoğu Meselesi ve Çözüm Yolları, Osmanlı Araştırma Vakfı, İstanbul,
1994, s. 35.
111
Bayram Kodaman, Sultan Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası, TKAE Yayınları, Ankara,
1987, s. 36.
112
Nazmi Eroğlu, “Güneydoğu Sorunu ve Hamidiye Alaylarına Dair Birkaç Belgede Anlatılanlar”,
Köprü Dergisi, S. 98, İstanbul, 2007, s. 68.
113
Osman Aytar, Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna, Medya Güneşi Yayınları, İstanbul,
1992, s. 54.
37
Hamidiye Alayları’nın kurulması iki bölgede gerçekleştirildi. İlki Erzurum
diğeri ise Urfa bölgesidir. Alayların merkezî ise Erzincan oldu. Bu bölgelerde yüz
civarında aşiret alaylarının kurulduğu görülmektedir. Bunların içerisinde en güçlü
aşiret birliği Doğu’da Hasenali Aşireti reisi Mustafa Bey ile Urfa bölgesinde Milli
Aşireti reisi İbrahim Paşa’dır.
İsmail Beşikçi’nin belirttiği gibi 1891 yılında kurulan 36 adet alayın kuruluşu
derebeyliğin geniş çapta kökleşmesine sebep olmuştur.114 Alayların kurulmasının
akabinde özellikle yöneticilerin etkisiyle bu alay komutanlarına çeşitli hediyelerle
bağlılıkları pekiştirildi. Örneğin Ağrı Bölgesi’nde çok önemli bir yere sahip Tutak
arazileri Öztürk ailesine, yine Cizre yöresi İbrahim Paşa’ya armağan edilmiştir.115
114
İsmail Beşikçi, Doğu Anadolu’da Göçebe Kürt Aşiretleri, Yurt Kitap Yayın, Ankara, 1992, s. 127.
115
İsmail Beşikçi, Kürt Toplumu Üzerine(1971’den Önceki Yazılar), Yurt Kitap Yayın, Ankara, 1993,
s. 98.
38
II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra teşkilatın mahiyeti ve adı
değişmiştir. Hamidiye ismi 1910 yılında İttihat ve Terakki Partisi tarafından son
yapılan düzenleme ile Aşiret Hafif Süvari Alayları ismini almış daha sonra çıkarılan
nizamname ile 1910 yılında ortadan kaldırılmıştır.
116
Aksiyon, S. 241, 17.07.1999, s. 14.
117
Mehmet Ali Kışlalı, Güneydoğu, Düşük Yoğunlukta Çatışma, Ümit Yayıncılık, Ankara, 1996, s.
199.
118
Ergil, Politikadan Kimlik Siyasetine Kürt Raporu, s. 362.
39
gerçekleştirilen faaliyetler sonucu, çeşitli dönemlerde Kulp’ta 500’den fazla119
Van’da ise 150’ye yakın kişi korucu yapılmıştır.120
Devlet, koruculuğun yaygınlaşmasını sağlamak için elindeki her türlü olanağı
ve aracı kullandı. Koruculaşan aşiretlerin işlediği suçların görmezlikten gelinmesi,
kan davası olan aşiretlerin korucu olmasının özendirilmesi, korucuların yararlanacağı
maddi teşvik ve avantalar da her geçen gün çoğaldı.121 Koruculuk sisteminin
kurulması Hamidiye Alayları’nın kuruluşu kadar aşiret sistemini
güçlü kılmadıysa da, aşiret kültürünün yaygınlaşmasına katkıda
bulunduğunu söylenebilir.
Koruculuk sisteminin amacı teröre karşı olduysa da korucu olan
aşiretlerin işsiz gençleri zamanla aşiretlerini güçlendirdikleri
görülmüştür.122 Örneğin Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde Bucak
Aşireti, koruculuk sayesinde ve siyasetle ilgilenmeleri sonucu ilçede
büyük güç elde etmişlerdir. Yine Hacı Özbek, Ezdinan Aşireti lideri kendisi
Çatak ve civarındaki en büyük korucubaşlarından biridir. Kardeşi de CHP Van il
başkanlığını yapmıştır. Yani koruculuk aynı zaman da siyasi bir gücü elde
edilmesinde de yardımcı olmuştur. 1990’ların başında korucuların bazı yasa dışı
işlerle ilgilenmeleri ve günümüzde ortaya çıkan faili meçhul cinayetlerle isimlerinin
lanse edilmesi sonucu bugün aşiretlerin güç dayanağı olan koruculuğun
sorgulanmasını ortaya çıkarmıştır.
Özellikle 1988-1989 yıllarında koruculuk sisteminde meydana gelen önemli
orandaki çözülme üzerine, devletin başvurduğu yeni yol ve yöntemler de çok
geçmeden etkisiz kalmaya başladı.123 Sonuç olarak korucuların işledikleri suçlar,
zorunlu göçteki etkileri, boşaltılan köylere yerleşmeleri bir yana bu sistemin en
büyük zararı Hamidiye Alayları’nda olduğu gibi, Doğu ve Güneydoğu’daki
aşiretlerin yapısını güçlendirmesine sebep oldu.
119
Osman Aytar, Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna, Medya Güneşi Yayınları, İstanbul,
1992, s. 181.
120
Aytar, Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna, s. 182.
121
Aytar, Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna, s. 179.
122
Aytar, Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna, s. 180.
123
Aytar, Hamidiye Alaylarından Köy Koruculuğuna, s. 225.
40
3.5.4) Çok Partili Hayata Geçiş
Tek partili dönemde Doğu illerini temsil eden milletvekilleri, genellikle
hükümetin hoşuna giden, merkezle sürtüşmeyen bu bölgedeki feodal beylerden
olurdu ve seçim diye nitelenmesine rağmen tepeden tayin edilirdi.124 Bu yüzden bu
güç odaklarının en azından siyasi anlamda kendi güçlerine dayanarak oluşturmak
istedikleri ortam olanaksızdı.
Geniş halk tabakalarının katılımına ve dolayısı ile halkın gücüne dayanan çok
partili hayata geçiş, her alanda olduğu gibi aşiret sistemini de güçlü kılmıştır. 1940-
50’li yıllarda aşiret liderlerinin aşiret fertleri üzerinde belli bir ağırlıkları olduğu için
şeyhler, ağalar, kendi aşiretlerine kabilelerine bağlı kişileri oy verme konusunda
rahatlıkla yönlendirebiliyorlardı. Bu durumu fark eden siyasi partiler, şeyhler ve
aşiret ağaları ile yakın ilişki içine girip, onları sistemin imkânlarından yararlandırarak
milletvekili adayı, belediye başkanı adayı, yerel parti temsilcisi, parti il, ilçe başkanı
yapmak, ihale vermek, yakınlarını işe alarak, seçimde desteklerini almaya çalıştılar.
Özellikle aşiretleri kullanarak siyasi manada oy toplama yöntemini başarılı bulan
siyasi partiler sonraki seçimlerde de aynı metoda başvurdular. Artık aşiret reislerini
farklı düşüncede siyaset yapan siyasi partilerde görmek mümkün oldu.
1950 genel seçimleriyle beraber tıpkı İttihat ve Terakki’deki gibi bu Kürt
ağaları bu sefer siyasi partilere ayrılıyorlardı.125 1991 milletvekili genel seçimlerine
kadar Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden seçilen milletvekillerinin %90’ının ağa,
bey, şeyh ve aşiret kökenli oldukları düşünülürse, çok partili hayatın aşiret sistemine
verdiği güç daha iyi anlaşılır. Daha önce de değinildiği gibi 1999 milletvekili genel
seçimi sürecinde Urfa’da, destekledikleri siyasal partinin parti binası önünde duran
çok sayıdaki arabanın üzerinde mensubu oldukları aşiretin ismi yazılıydı. Bu, aşiretin
kendi gücünü siyasi alanda pazarlamanın bir biçimi olarak da görülebilir.
Bu ilişki sayesinde, aşiret fertleri hem bürokratik, hem de ekonomik yönden
şeyhlere ve aşiret liderlerine bağımlı kaldılar. Ancak paradoksal bir biçimde, çok
partili hayatla birlikte serbest piyasa koşullarının oluşması, hem teknik alanda
meydana gelen gelişmeler tarımda makineleşme, kitle iletişim araçlarının artması,
124
Aladağ, Milli Mesele ve Doğu’da Feodalite, s. 164.
125
Güneydoğu Sorunu ve Çözüm Arayışları, Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti, İstanbul,
1992, s. 42.
41
hem de göreceli bir biçimde açık toplum olma yönünde gelişen süreç
demokratikleşme açısından düşüncelerin ifade edilebilmesi aşiret sistemini çözme
III. BÖLÜM
DP’nin bölgede birinci parti olmasında dört temel faktörün ön planda olduğunu
ifade etmek daha doğru olacaktır. Bunlardan ilki din faktörüdür. Tarikatların ve
onların dini liderleri olan şeyhlerin Kürtler içerisindeki etkinlikleri öteden beri
mevcuttur. Ancak şeyhlerin dini otorite olmalarının ötesinde siyasi etkinlik
sağlamaları ve Kürt toplum hayatında siyasi önderler hâline gelmeleri daha yakın
zamanlarda olmuştur.127 Bölgede söz sahibi olan şeyhler ve dervişler halk üzerinde
tam denetim sağlayabiliyorlardı. Bu kapsamda Doğu’da iki tarikatın güçlü olduğu
söylenebilir. Bunlardan biri Nakşibendî diğeri Kadiri tarikatıdır. Önceleri bu iki
tarikat dini yayılmada birtakım zorluklarla karşı karşıyaydılar.
126
Rüstem Erkan, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Sosyal Yapısı ve Değişme Eğilimleri, Kalan Basım,
Ankara, 2005, s. 177.
127
Altan Tan, Kürt Sorunu, Ya Tam Kardeşlik Ya Hep Birlikte Ölmek, Timaş Yayınevi, İstanbul, 2009,
s. 54.
128
Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, s. 376.
43
DP’nin bölgede güçlü olmasının bir diğer nedeni liderlerin aşiret reislerine ve
ağalara parlamenterlikte yer vermesidir. 1950’lere kadar Doğu’da feodaliteyi ortadan
kaldırmak için çeşitli yollara başvurulmuştu. 1950’den sonra bölgedeki oyları kontrol
eden aşiret reislerinin önemi artmış, iktidar partileri, destekçisi olan aşiretlere kaynak
akışı sağlamaya başlamıştır.129 Aşiretler, sağlanan destek sayesinde güçlenmeye
başladıkları gibi, oy deposu olarak bu feodalitenin parçası, DP’ye büyük miktarda oy
kazandırmışlardır.
129
Nezahat Altuntaş, Türkiye’de Etnik Kimlik Farklılaşmasında Din-Mezhep Etkisi ve Siyasete
Yansıması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, Hacettepe Üniversitesi,
2002, s. 100.
130
Erkan, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Sosyal Yapısı ve Değişme Eğilimleri, s. 178-179.
131
Müslüm Akalın’la 18.11.2008 Tarihinde Akalın Hukuk Bürosunda Yapılan
Görüşme.
132
Mustafa Sönmez, Doğu Anadolu’nun Hikâyesi, Kürtler: Ekonomik ve Sosyal Tarih, Arkadaş
Yayınevi, İstanbul, 1990, s. 141.
133
Sönmez, Doğu Anadolu’nun Hikâyesi, Kürtler: Ekonomik ve Sosyal Tarih, s. 141.
44
genel seçimlerinde Urfa’dan aşiret liderlerini aday gösteren DP, 6 milletvekili
çıkarırken CHP, buradan herhangi bir vekil çıkaramamıştır. 1954’de 9 milletvekilinin
8’i DP, 1’ini CHP elde etmiştir. 1957 genel seçimlerde ise listeyi beğenmeyen aşiret
reisleri CHP’ye toplu halde geçmişler ve CHP, Urfa’dan 9 milletvekili elde etmiştir.
Aşağıda üç dönemin yıllara göre partilerin aldıkları oy oranları gösterilmiştir.
60
50
DP
40
CHP
30 BAĞIMSIZ
20 TKP
CMP
10
0
1950 1954 1957
Parlemento Dönemleri
134
TBMM Albümü 1920-1991, TBMM Sekreterliği, Ankara, 1994, s. 214.
135
http://www.mehmetfarac.com/belge.asp?select=22, 05.06.2007.
45
Ömer Cevheri, 1940’ların başında Urfa’ya dönmüş önce CHP il başkanlığını
daha sonra 1946 seçimleriyle beraber DP’ye geçmiş ve 1950 genel seçimlerinde IX.
Dönem Milletvekili seçilerek136 aşiretin siyasallaşması denen kavramın oluşmasına
yardımcı olmuştur. Ömer Cevheri, Urfa bölgesinin ileri gelen aşiretlerinden Şeyhanlı
Aşireti’nin reisi durumundadır. Şeyhanlılar, Ömer Cevheri’den sonra her dönem
Meclis’e vekil göndermeyi âdet hâline getirmiştir.
1919 Şanlıurfa doğumlu olan Mehmet Celal Öncel, Urfa’yı parlamentoda IX-
X. Dönem’lerinde temsil etmiştir.137 Celal Öncel, ilk defa DP sıralarından Meclis’e
girmiş, daha sonra DP’nin kapatılması sonrasında kurulan ve aşiretin siyasallaşması
örneği olan Yeni Türkiye Partisinde kendisine yer bulmuştur. Öncel, Urfa’da
milletvekili olduğu dönem Öncel ailesinin reisi durumundaydı. M. Celal Öncel, 1986
yılında vefat etmiştir.138
136
TBMM Arşivi, Ömer Cevheri Kişisel Dosyası.
137
TBMM Arşivi, Celal Öncel Kişisel Dosyası.
138
TBMM Albümü, s. 214.
139
TBMM Arşivi, Abdurrahman Odabaşı Kişisel Dosyası.
140
Seçim Aşiretleri Böldü, Hizmet Gazetesi, S. 1490, 30.01.2009, s. 1.
46
3.1.4) Hasan Oral
XI. Dönem Şanlıurfa Milletvekili olan Ömer Yüksel merkeze bağlı Suruç
ilçesindeki Yüksel Aşireti’nin reisi konumundadır.143 1922 Suruç doğumlu olan Ö.
Yüksel, 1987 yılında vefat etmiştir.144 Akrabası olan Vahdettin Yüksel, bir dönem
Suruç Belediye Başkanlığı görevini yürütmüştür.
Şanlıurfa’nın Siverek ilçesine bağlı Barazi aşiretinin lideri olan Yaşar Alhas
XI. Dönem DP Milletvekili olarak Meclis’e girmiştir.145 Hukukçuluğun yanı sıra
aşiret liderliğini de beraberinde yürüten Alhas, 1957 genel seçimlerinde siyasette
aktif görev almıştır.146
1905 Şanlıurfa doğumlu olan Ağan, hem büyük toprak sahibi olması hem de
Şanlıurfa Ticaret Odası Başkanı olması sebebiyle aday listesine alınarak 1954 genel
141
TBMM Albümü, s. 170.
142
TBMM Arşivi, Hasan Oral Kişisel Dosyası.
143
TBMM Arşivi, Ömer Yüksel Kişisel Dosyası.
144
TBMM Albümü, s. 277.
145
TBMM Arşivi, M. Yaşar Alhas Kişisel Dosyası.
146
TBMM Arşivi, M. Yaşar Alhas Kişisel Dosyası.
47
seçimlerinde CHP’den milletvekili seçilmiştir.147 Bir dönem de CHP’nin il
başkanlığını yürüten Osman Ağan, 1985 yılında vefat etmiştir.148
147
TBMM Arşivi, Osman Ağan Kişisel Dosyası.
148
TBMM Albümü, s. 169.
149
Erkan, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Sosyal Yapısı ve Değişme Eğilimleri, s. 181.
48
2’si CHP, 1’ini de YTP alırken Behice Boran ise bağımsız olarak milletvekili
seçilmiştir. 1969’daki genel seçimlerde 6 milletvekilinin 4’ü AP, 2’si ise CHP’nin
olmuştur. 1973 genel seçimlerinde tablo yine AP’den yanaydı. AP, bu seçimde 3,
CHP 2, Necmettin Erbakan’ın partisi MSP ise 1 milletvekili çıkarmıştır. 1977’deki
mevcut konjonktürden yararlanan CHP Urfa’dan 3, AP 3 ve MSP 1 milletvekiline
sahip olmuştur. Aşağıdaki tabloda ise dönem dönem partilerin Urfa’da aldıkları oy
oranları gösterilmektedir.
45
AP
40
CHP
35
CKMP
30
YTP
25
BAĞIMSIZ
20
TİP
15
DP
10
MSP
5
MHP
0
1961 1965 1969 1973 1977
Parlamento Dönemleri
3.2.1) Kemal Badıllı
XII. Dönem Şanlıurfa YTP Milletvekili olan Kemal Badıllı, 1923 Şanlıurfa
doğumludur.150 Badıllı, Urfa’da Kürtleşmiş Türk aşiretinin reisi olarak dikkat çekerek
YTP’nin kuruluş aşamasında önemli rol oynamıştır.151 Badıllı, aşiret reisliğinin yanı
sıra hukukçu kişiliğiyle de ön plandadır. Kemal Badıllı, milletvekili olduktan sonra
kısa bir süre sonra istifa etmiştir. Badıllı, 1975 yılında vefat etmiştir. Kemal Badıllı,
ilk Kürtçe lügat hazırlayan kişi olarak da tanınmaktadır.152
150
TBMM Albümü, s. 318.
151
TBMM Arşivi, Kemal Badıllı Kişisel Dosyası.
152
Kemal Badıllı, Türkçe İzahlı Kürtçe Grameri(Kürmançça Lehçesi), Med Yayıncılık, İstanbul,
1992.
49
3.2.2) Bekir Sami Karahanlı
153
TBMM Arşivi, B. Sami Karahanlı.
154
TBMM Arşivi, Celal Öncel Kişisel Dosyası.
155
TBMM Arşivi, Celal Öncel Kişisel Dosyası.
156
TBMM Arşivi, Necmettin Cevher Kişisel Dosyası.
157
Özer, Modernleşme ve Güneydoğu, s. 314.
50
Demirel’in siyasi çekişmesinde Demirel’in yanında bulunarak Sayın Bilgiç’in
diskalifiye edilmesinde önemli rol oynamıştır.
Şanlıurfa bölgesinde yine önemli bir güç olan Melik Aşiretinin lideri
durumundaki Vehbi Melik, XIV. Dönem CHP Milletvekili olarak meclise
girmiştir.160 Melik, daha sonra yine CHP’den milletvekili olacak Vedat Melik’in
babasıdır. 1925 Şanlıurfa doğumlu olan V. Melik, 1973 yılında vefat etmiştir.161
158
Özer, Modernleşme ve Güneydoğu, s. 315.
159
TBMM Arşivi, Bahri Karakeçili Kişisel Dosyası.
160
TBMM Arşivi, Vehbi Melik Kişisel Dosyası.
161
TBMM Albümü, s. 371.
162
14 Ekim 1973 Milletvekili Seçim Sonuçları, DİE, Ankara, 1973, s. 28-63.
163
TBMM Arşivi, Abdülkadir Öncel Kişisel Dosyası.
51
3.2.8) Mehmet Celal Bucak
XV. Dönem Adalet Partisi Şanlıurfa Milletvekili olan Celal Bucak,164 1936
Siverek doğumludur.165 Celal Bucak, Cudi Paşa,166 Hasan Oral’ın başlatmış olduğu
siyasetle ilgilenme fikrine AP’den gelen teklifi değerlendirerek milletvekili olma
girişiminde bulunmuştur.167 Bucak Aşireti, Urfa’nın Siverek ilçesinde ağırlıkta
yaşamaktadırlar. 2009 yılında Siverek Belediye Başkanı Ali Murat Bucak aynı
aşirete mensup kişidir. Celal Bucak, ölene kadar Bucak Aşireti’nin liderliğini
yapmıştır.168
164
14 Ekim 1973 Milletvekili Seçim Sonuçları, s. 28-63.
165
TBMM Albümü, s. 399.
166
Cudi Paşa, Urfa’nın kurtuluşunda önemli rol oynamış Siverek Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin
başkanıdır.
167
TBMM Arşivi, Mehmet Celal Bucak Kişisel Dosyası.
168
Özer, Modernleşme ve Güneydoğu, s. 315.
169
TBMM Arşivi, Celal Paydaş Kişisel Dosyası.
52
izin verilmişti. 1983 milletvekili genel seçimlerinde Anavatan Partisi Türkiye
genelinde %45,1’lik oyla birinci parti olmuştu.170 Anavatan Partisi, aynı başarıyı
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da da göstermeyi başarmıştı. Bu başarıyı sadece
listelerinde gösterdiği aşiret reislerine bağlamak yanlış olur. Çünkü bölgedeki
insanların askerî rejimden, korku siyasetinden ve jandarma devletinden bıkması,
Anavatan Partisine oy olarak döndüğünü hesaplamak daha doğru olur. Bu seçimde
ANAP, Şanlıurfa’dan 2 milletvekili çıkarırken, asker partisi Milliyetçi Demokrasi
Partisi de 2 milletvekili sahibi olmuştur.
170
Erkan, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Sosyal Yapısı ve Değişme Eğilimleri, s. 183.
53
kadar büyük oy kazandırmamış.171 RP, Güneydoğu kentlerinde listelerine hem aşiret
liderlerini hem de cemaat eksenli hareket eden kişileri koymuştur. Aynı şekilde DYP
bu şehirlerde önceki seçimlerdeki adaylarını göstererek aşiret oylarına olan güvenini
gösterdi. Tüm bunların ötesinde kimlik siyasetinin yansıması olarak kurulan Halkın
Demokrasi Partisi(HADEP) ise Urfa genelinde dördüncü parti olurken diğer
şehirlerde birinci sırayı almıştır. Bu seçimden sonra bölgede aşiretlerin Urfa dışında
etkisinin sınırlı olduğu bir gerçeği de ön plana çıkarmıştır. RP, Şanlıurfa’dan 4, DYP
3, ANAP 2 milletvekiline sahip oldu.
40
35
30
25
20
15
10
5
0
1983 1987 1991 1995 1999 2002
Parlamento Dönemleri
172
Hekimoğlu, Kürt Tarihi Aşiretler ve İsyanlar, s. 80.
173
Aksiyon, S. 664, 27.08.2007, s. 14.
174
TBMM Arşivi, Cenap Gülpınar Kişisel Dosyası.
55
3.3.2) Seyit Eyyüpoğlu
Bucak aşiretinin Cudi Paşa, Hasan Oral, Mehmet Celal Bucak’tan sonra siyaset
sahnesine sürdüğü son isim Sedat Bucak’tır. 1987’den beri DYP’den milletvekili
olan Siverekli Sedat Bucak, Bucak Aşireti’nin reisidir.177 1960 Siverek doğumlu olan
Sedat Bucak XIX, XX, XXI. Dönem Milletvekilliği yapmıştır.178 Şanlıurfa’da aşiret
denince akla gelen ilk isim olması yönüyle de önem taşımaktadır. Sedat Bucak’ın
Susurluk Olayı’yla bağlantısına basında sıkça değinilir.
Şıhanlı Aşireti’nin 1991 yılındaki iki adayından biri olan Fevzi Şıhanlıoğlu,
1987’den beri DYP’den milletvekilliği yapmaktadır.179 Viranşehir bölgesinde
siyasetçilerin diliyle paket oylara sahip olan Şıhanlıoğlu, Meclis’te çıkan kavga
175
TBMM Albümü, s. 522.
176
Olay Gazetesi, S. 637, 24.07.2007, s. 2.
177
Özer, Modernleşme ve Güneydoğu, s. 314-315.
178
TBMM Albümü, s. 522.
179
Özer, Modernleşme ve Güneydoğu, s. 315.
56
sonucu MHP milletvekilleri ile yumruklaşan DYP Milletvekili Fevzi Şıhanlıoğlu,
kalp krizi geçirmiş ve 2001 yılında hayatını kaybetmiştir.180 Şıhanlıoğlu, XIX, XX.
Dönem parlamenter olmuştur.181
Urfa’nın ünlü bir ailesi olan Mirkelamlar, Birecik bölgesinde sahip oldukları
servet sayesinde tanınmaktadırlar.182 XIX. Dönem Şanlıurfa DYP Milletvekili olarak
Meclis’e girmiştir.183 Ünlü sanatçı Mirkelam’ın amcası olan F. Mirkelam son yıllarda
eğitim ve turizm alanında ön plana çıkan bir siyasetçidir. Aydın Mirkelam, aynı
zamanda Birecikli bir toprak ağasıdır.
1959 yılında Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde doğan İzol 1991 milletvekili genel
seçimlerinde Refah Partisi’nden Şanlıurfa Milletvekili seçilmiştir.184 AKP Şanlıurfa
siyasetçisi olan Zülfükar İzol, yüz binlerce mensubu olan İzol aşiretinin reisidir.185
XX. Dönem RP’den Milletvekili seçilerek siyasete giren İzol, sırasıyla Fazilet Partisi
ve Saadet Partisi’nde siyaset yapmıştır.186
180
TBMM Arşivi, Fevzi Şıhanlıoğlu Kişisel Dosyası.
181
TBMM Albümü, s. 522.
182
Özer, Modernleşme ve Güneydoğu, s. 315.
183
TBMM Arşivi, Ferit Aydın Mirkelam Kişisel Dosyası.
184
TBMM Arşivi, Zülfükar İzol Kişisel Dosyası.
185
Murat Menteş, “Meclis’te Bir Aşiret Reisi”, Star Gazetesi, S. 2322, 09.04.2006, s. 24.
186
TBMM Arşivi, Zülfükar İzol Kişisel Dosyası.
187
TBMM Arşivi, Mehmet Yalçınkaya Kişisel Dosyası.
57
bağımsız girmişti ve mensubu olduğu “Bin-i Muhammed” Aşireti’nin desteğiyle 22
bin oy almıştı. Bu da aşiret faktörünün önemini göstermektedir.
188
TBMM Arşivi, Ahmet Karvar Kişisel Dosyası.
189
Aksiyon, S. 580, 30.08.2004, s. 17.
190
TBMM Arşivi, Turan Tüysüz Kişisel Dosyası.
191
TBMM Arşivi, Turan Tüysüz Kişisel Dosyası.
192
TBMM Arşivi, Sabahattin Cevheri Kişisel Dosyası.
58
Aslında Cevheri’nin bağımsız seçilmesi, kendisinden sonra 2007 milletvekili
genel seçimlerine bağımsız aday olarak girecek Seyit Eyyüpoğlu’nun yolunu
açmıştır, yani bir nevi “Bağımsız da girsek biz kazanırız” mesajını siyasilere
gönderdi. Bu da seçim yarışında aşiretlerin ne kadar önemli olduğunu
göstermektedir.
Melik Aşireti’nin ileri gelen Vedat Melik, aşiretinin meclisteki son üyesidir.
2002 milletvekili seçimlerinde CHP saflarından meclise girmiştir.193 Vedat Melik,
Şanlıurfa içinde saygı duyulan bir siyasetçi olmasının sebebi dürüst ve kişilikli bir
siyaset yaptığı profilinden anlaşılmaktadır. Melik, 2002 seçim sonucunda her ne
kadar CHP Şanlıurfa’dan 3 milletvekili çıkarmış olsa da, 2007 genel seçimlerinde
kendisi aday olmamıştır. Zira 2007 milletvekili genel seçimlerinde CHP
Şanlıurfa’dan Milletvekili çıkaramamıştır.
193
TBMM Arşivi, Vedat Melik Kişisel Dosyası.
194
TBMM Arşivi, Muzaffer Çakmaklı Kişisel Dosyası.
59
3.4) 1950-2003 Yılları Arasında Milletvekillerinin Çeşitli Yönlerden Analizi
49,5 47,66
50 47,25 46,77
45,5 43,4 46 46,54
45 42,5
41 41,25 40,5 40,14
40 37,71
35
30
25
Yaş Ortalamaları 20
15
10
5
0
9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22.
Parlamento Dönemleri
Yukarıdaki grafikte de görüldüğü gibi genelde 40-45 yaş ortalaması arasında
olan parlamenterlerin on dört parlamento dönemini kapsayan süreçte Urfa
milletvekili olarak yasama ve yürütme sürecinde hayati roller üstlenmiş
parlamenterlerin yaş ortalaması 44,046’dır. TBMM çatısı altında Urfa Milletvekili
olarak görev yapan en genci 31 yaşında olan Turan Tüysüz, en yaşlısı ise 62 yaşında
vekil seçilen Saim Önhan’dır. 1950 milletvekili genel seçimlerinde Urfa Milletvekili
seçilen siyasilerinin yaş ortalaması diğer yıllarla karşılaştırıldığında yaşlarının daha
küçük olduğu görülmektedir. 1954 milletvekili genel seçimiyle birlikte
milletvekillerinin yaş ortalamasının artmıştır. En yaşlı parlamenterin bulunduğu
dönem ise XIX. Dönem yani 1991’deki genel seçimlerinde alındı. Bu dönemde
vekillerin yaş ortalaması 49,5’dur.
60
3.4.2) Meslek ve Eğitim Durumları
61
1950-2003 Yılları Arasında Parlamenterlerin Meslek Grupları
4
Huku
Eğiti
3
Müh
Tıp
2
Çifçi
Sana
1
0
9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22
Parlamento Dönemleri
Yukarıdaki tablodaki en ilginç nokta çiftçilik mesleğinde olanların yıllara göre
dalgalanma gösterdiğidir. Örneğin XIX ve XX. Dönem çiftçilikle uğraşanların
siyasete ilgisi yüksekken, IX ve XXII. Dönemde ise bu ilgi taban yapmıştır. Siyasetin
içinde olan en istikrarlı meslek erbabı hukuk olmuştur. Herhalde bir gelenek olsa
gerek hukukçuların büyük bir bölümü siyasete girme gereği hissediyorlar. Bu
tablodan çıkarılan bir diğer nokta doktor mesleğine mensup insanların siyasete bakış
açısı en azından tabloya göre olumsuz olarak değerlendirilebilir. Çünkü 1950-2003
yıları arasında Urfa’yı mecliste temsil eden doktorların sayısı 4’dür.
62
1950-2003 Yılları Arasındaki Milletve kille rinin Eğitim Durumları
9
8
7 İlköğretim
6 Lise
5 Üniversite
4
3
2
1
0
9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22
Parlame nto Dönemleri
198
TBMM Zabıt Ceridesi, C. XIII, B. 102, TBMM Matbaası, Ankara, 1971, s. 518-519.
65
hemen hemen hiç mahsul almamaktadır. Onun içindir ki, Urfa ili halkının yaşlısı,
genci batı illerimizde pamuk tarlalarında çalışmak üzere göç etmekte ve çok kez
beraberinde götürdüğü birkaç kuruşu da oralarda harcayıp borçlu olarak köylerine
dönmekte oldukları da gerçek bir vakıadır. Bunun içindir ki, Urfa iline bir iplik
fabrikasının kurulması ve bin işçinin sıra dışı olarak dış ülkelerde çalışmak üzere
gitmesi için bir karar almışlardı. Zaten, bundan böyle gelecek bütün hükümetler bu
adaletsizliği gidermek için az gelişmiş bölgelere ve illere birtakım öncelik hakları
vermek mecburiyetindedirler. Urfa için çok hayatî olan bu iki husus Sayın Erim
Hükümeti tarafından gerçekleştirilirse, yine yukarıda ifade ettiğim espri içerisinde
hem hakkaniyete riayet edilmiş olacak, hem de vatanseverlik vasfını taşıyacaktır ve
elbette ki, bu yapıcı ve olumlu iki hayırlı işin sevabında Sayın Erim Hükümetinin
payı çok olacaktır. Bu hususta Sayın Erim Hükümetine güvenimiz sonsuzdur.”
Karakeçili, başka bir gündem maddesi görüşülürken söz alarak Urfa’daki
kuraklığın pek vahim bir hal aldığını belirterek meseleyi meclisle paylaşmıştır. Bahri
Karakeçili konuşmasında:199
“Muhterem milletvekilleri, Urfa’daki vatandaşlarımızın sıkıntısı tahmin
edilenin üstündedir. Tam mânasıyle Sina çölüne dönmüştür. Kuyulardaki sular
çekilmiş, otlar yeşermemiş, ekin denilen bir nesneye rastlanmıyor. Temel ekonomi
tarıma dayandığı için esnafı, tüccarı çalışamaz haldedir.” diyerek Urfa’daki
kuraklığının boyutunu dile getirmiştir. Bahri Karakeçili’nin bir toprak ağası ve aşiret
reisi olduğunu unutmamak gerekir. Zira o da kuraklıktan ciddi bir şekilde
etkilenmiştir. Karakeçili, Urfa’da halkın büyük tepkisini çeken yol su elektrik genel
müdürlüğünün (YSE)’nin kaldırması üzerine halkın şikâyetlerini belirtirken: 200 “YSE
Bölge Müdürlüğünün kaldırılması üzerine vatandaşlardan gelen mektubu okumak
istiyorum. Yazıklar olsun. Bizi temsil etmek üzere bulunduğunuz mevkilerden ses
çıkarmayanlara yazıklar olsun. Şanlıurfa’daki köylüsüne yol, su, elektrik getiren
18’inci bölgenin dağılmasına ses çıkarmayanlara yazıklar olsun diyor vatandaş.”
gereğinin yapılmasını istemektedir.
Bu dönemin bir diğer başarılı milletvekili ise Celal Paydaş’tır. Celal Paydaş
meclise verdiği önergelerden de anlaşılacağı üzere genelde Urfa’daki eğitim
199
TBMM Zabıt Ceridesi, C. XXXVII, B. 107, TBMM Matbaası, Ankara, 1971, s. 240.
200
TBMM Zabıt Ceridesi, C. VII, B. 5, TBMM Matbaası, Ankara, 1971, s. 54.
66
problemlerine değinmiştir. Paydaş, XVI. Dönem 43. celsesinde Şanlıurfa’daki eğitim
sorunlarına şöyle değinmiştir:201
“Bugünkü eğitimle ilgili yasalar sebebiyle az gelişmiş yörelere öğretmen
göndermek imkânından yoksun bulunmaktayız. Az gelişmiş yörelerde, Doğuda ve
Güneydoğudaki okullarda, liselerde öğretmen yok mesabesindedir. Çoğu okullarda
300-400 öğrenciye bir öğretmen düşmekte, bazı okullarda olan öğretmenler de kendi
branşlarının dışındaki derslere girmek zorunda kalmaktadırlar. Yaptığımız
araştırmalarda, bu bölgelerdeki okulların çoğu öğretmen yokluğu nedeniyle
kapalıdır. Kapalı olmayan okulların ise derslerinin %90’ı boş geçmektedir. Özellikle
Siverek, Viranşehir gibi geri kalmış birçok yerde liseler kapalı vaziyettedir. Bu hazin
tablo bu seneye mahsus değildir ve tarih boyunca hep böyle olmuştur.” Paydaş,
eğitim yanında Doğu’nun kalkındırılması için alınması gereken tedbirler üzerinde
birçok önerge vermiştir.202
Bu periyodun parlamenterlerinden Ahmet Melik, Tarım Bakanlığı bütçesi
görüşülürken kuraklıktan etkilenen Urfa çiftçilerine yardım edilmesi hususunu
Meclis’e taşımıştır.203 XVI. Dönem Milletvekili Celal Öncel ise Meclis’e verdiği
önergede Şeyh Said İsyanı sırasında Urfa’dan mecburi iskâna tabi tutulan kişilerin
memleketlerine geri dönmeleri için istek de bulunmuştur.204
201
TBMM Zabıt Ceridesi, C. XXIII, B. 43, TBMM Matbaası, Ankara, 1977 s. 532.
202
TBMM Zabıt Ceridesi, C. VIII, B. 38, TBMM Matbaası, Ankara, 1977 s. 585.
203
TBMM Zabıt Ceridesi, C. III, B. 111, TBMM Matbaası, Ankara, 1977 s. 274.
204
TBMM Zabıt Ceridesi, C. VI, B. 114, TBMM Matbaası, Ankara, 1964, s. 396.
67
sorunlar genelde yol yapımı, su, elektrik, GAP, sağlık, yatırım, okul gibi bir şehir
için olmazsa olmazlarıdır.
Şanlıurfa için çok önemli olan sulama problemi sık sık milletvekilleri
tarafından gündeme taşınmıştır. Bunlar İzol verdiği önergede205 “1-Şanlıurfa Merkez
içme suyu Projesi ne zaman bitirilecektir? 2-Suruç içme suyu Projesi hangi
aşamadadır ve ne zaman bitirilecektir? Suruç halkı susuzluktan ne zaman
kurtulacaktır açıklar mısınız? 3-Baziki Sulama Projesi hangi aşamadadır, ne zaman
bitirilecektir?” diye hükümete sorarken aynı probleme Vedat Melik de değinmiştir.206
205
TBMM Zabıt Ceridesi, C. V, B. 29, TBMM Matbaası, Ankara, 2002, s. 361-362.
206
TBMM Zabıt Ceridesi, C. III, B. 27, TBMM Matbaası, Ankara, 1999, s. 680-681.
207
TBMM Zabıt Ceridesi, C. XXXXVIII, B. 84, TBMM Matbaası, Ankara, 2002, s. 185.
208
TBMM Zabıt Ceridesi, C. XIV, B. 77, TBMM Matbaası, Ankara, 2002, s. 21.
68
tek bir gün yoktur. 2001 yılında TEDAŞ Müessese Müdürlüğü kayıtlarına göre,
kayıtlara girecek boyutta 2293 arıza meydana gelmiş ve arızaların meydana geldiği
yerleşim birimlerine 4238 saat elektrik verilememiştir. Yine, son yıllarda kış
aylarında, bütün il genelinde, yani, 11 ilçe merkezî ve 2000’den fazla köyde bazen
günlerce süren elektrik kesintileri olmaktadır. Elektrikli ev aleti bozulmamış hiçbir
aile yoktur.” diye serzenişte bulunmuştur. Bu problemin çözülmemesi üzerine Urfa
milletvekilleri Meclis’e toplu önerge vermişlerdir.209
Urfa’nın diğer problemlerinden sağlık, eğitim, GAP, işsizlik, çiftçinin
destekleme ödenekleri gibi sorunlarına parlamenterlerin yaklaşımı genelde meselenin
çözümü için büyük uğraş verdiğini zabıt ceridelerinden anlaşılmaktadır.
IV. BÖLÜM
AŞİRETİN SİYASALLAŞMASI
209
TBMM Zabıt Ceridesi, C. XV, B. 85, TBMM Matbaası, Ankara, 2002, s. 243.
69
4.1)1950-2003 Yılları Arasında Mecliste Urfa’yı Temsil Eden Milletvekillerinin
Siyasete Girme Sebepleri ve Etkileri
Erkan’ın da ifade gibi aşiret, yani feodalizmin kalesi, bugünün gayri resmi
birer despotik derebeyleri olan reisleri sayesinde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Fakat
çağdaşlaşmayla beraber geleneksel aşiret liderlerin meşruiyetinin erozyona uğramaya
başlaması, devletin ekonomik hayat ve sosyal alandaki nüfuzunun bölgede artması ve
kırsal kesimi pazar piyasası ile bütünleştiren kapitalist ilişkilerin gelişmesi, çıkar
ilişkilerinin biçimini değiştirmiştir.
Daha önceleri aşiret liderleri oya karşılık kendi maddi imkânlarını köylüye
sunuyor iken, şimdi ağalar ve geleneksel liderler siyasal partiler aracılığı ile köylere
yol, su, elektrik gibi alt yapı hizmetleri götürmekte ve bu hizmetlerin karşılığı olarak
köylüden oy istemektedirler.212
211
Faruk Balıkçı, “Aşiret Reisleri ve Şeyhler Meclise”, Hürriyet, S. 19660, 26.09.2002, s. 16.
212
Uluç, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Toplumsal ve Siyasal Yapısı: Mardin Örneğinde Siyasal
Katılım, s. 50.
71
Kabile toplumlarında var olan kendi kendini eğitebilme, düzen kurma ve kendi
kendini yönetilme olgusu merkezi bir siyasal yönetimin var olması durumunda da bu
merkezi siyasal yönetimin de çok zayıf ve gevşek bir yapıda olmasına yol
açmaktadır. Gerçekten de kabile toplumlarının siyasal işlevler ifa eden reisleri
olduğunu ve reislerin fonksiyonlarının sadece kendi kabilelerini yönetmek değil, aynı
zamanda bazen rekabet ya da husumet ilişkileri güttükleri diğer kabilelerle de siyasal
uzlaşmaya varmak, antlaşmalar yapmak, kabileler arasındaki güç dengesini de ince
bir diplomasiyle hesaplamak olduğu biliniyor.213
Siyasi bir birlik olan aşiretler aynı zamanda bir kültür toplumsallaşması
yönüyle önem taşımaktadır. Bu kültürün lideri olan aşiret reisi, aşiretin mülkünün
manevi sahibi, aşiretin de babası sayılır. Bu nedenle aşiretin çıkarlarını korumak,
prestijini sürekli yüksek tutmak, onun görevleri arasındadır. Bu çıkarlar şunlardır.
Aşiretin diğer aşiretler arasında önemli olan yerini korumak hatta daha üst düzeylere
çıkarmak. Aşiretin veya mensuplarının devlet ile olan ilişkilerinde, aracılık yapmak.
Bürokrasi ile kurulacak kontak yoluyla, aşireti devlet katında temsil etmek ve olup
bitecek işlerini halletmek.214
Kimi zaman sırf itibar kazanmak amacıyla aşiretlerin birbirleriyle ittifak ederek
diğer aşiretlere karşı üstünlük kurdukları da görülmektedir. Parlamento seçimleri kan
bağı ile meydana gelmiş olan aşiretin gücünün en belirgin göstergesidir. 216 Örneğin
213
Nur Vergin, Siyasetin Sosyolojisi, Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 33.
214
Özer, Doğu’da Aşiret Düzeni ve Brukanlar, s. 101.
215
Özer, Doğu’da Aşiret Düzeni ve Brukanlar, s. 102.
216
Özer, Doğu’da Aşiret Düzeni ve Brukanlar, s. 312.
72
Bin-i Muhammed aşiret reisi eski Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Yalçınkaya, XX.
Dönem seçimlerine bağımsız aday olarak girmiş, topladığı 22 bin oyla siyasilere
mesaj göndermişti. Nitekim bu mesajı iyi okuyan DYP, Yalçınkaya’yı XXI. Dönem
Milletvekili listesine dâhil etmiştir.
Tüm bunların ötesinde siyasette milletvekili seçilen aşiret ağalarının bazı kan
davalarını çözerek büyük saygınlık sağladıkları da bilinmektedir. Çünkü kan davası,
aşiret yapısında kolektiflik sorumluluk ve kabile üyelerinin sıkı bir denetim altında
bulundurulmaları, her bir kabilenin kendi insanları üzerinde asayiş sağlama çabası
gütmesini zorunlu kılmaktadır.217 Örneğin Şanlıurfa’da Demir, Felhan, Çakmak
aileleri arasındaki kan davasını Şanlıurfa CHP Milletvekili Vedat Melik’in araya
girerek kan davasını bitirmesi, Melik Aşireti’nin saygınlığının artmasına neden
olmuştur.
Siyasete giren aşiret reisine sosyal statü kazandıran ve aşiretin itibarını artıran
bir diğer neden aşiret ağalarının siyaset yoluyla yol, sulama sistemleri, su boruları,
elektrik, okul gibi herkesin istediği ama kolay elde edilemeyen bir takım hizmetlerin
diğer köylere değil de kendi taraftarlarının köylerine ulaşmasını sağlayabilmesidir.218
Yine ciddi bir sıkıntısı olan bir köylü kendi milletvekiline gidip yardım isteyebilir.
Sonuç olarak siyaset yoluyla aşiretler hem kendi güçlerini artırıyor, hem de
aşiretlerinin sosyal statülerini yükselterek diğer aşiretler arasında daha itibarlı, daha
güçlü bir konuma getiriyorlardı.
4.1.3) Hizmet
217
Vergin, Siyasetin Sosyolojisi, s. 32-33.
218
Bruinessen, Ağa, Şeyh ve Devlet, s. 297.
73
2006 yılında Şanlıurfa milletvekili Zülfükar İzol’a sorduğu sorunun cevabına
bakılırsa hizmet anlayışı gelenekselleşmiştir:219
219
Murat Menteş, “Meclis’te Bir Aşiret Reisi”, Star Gazetesi, S. 2322, 09.04.2006, s. 24.
220
TBMM Zabıt Ceridesi, C. XI, B. 64, TBMM Matbaası, Ankara, 1999, s. 503-505.
221
14.010.2008 Tarihinde TBMM’de Seyit Eyyüpoğlu’yla Yapılan Görüşme.
74
Seyit Eyyüpoğlu: Kesinlik hayır. Bir kere ben milletvekili olurken aşiretimden
hiç bahsetmedim. Bunun yanında aşiretçilik ve aşiret Urfa’da artık itibar edilmeyen
birer sosyal öğelerdir Anavatan döneminde Şanlıurfa için yaptığım hizmeti tüm
Urfalılar bilir. Bağımsız bir aday olarak seçilmiş olabilirim. Fakat bağımsız
seçilmem yaptığım hizmetlerden ve halkın bana olan teveccühünden kaynaklanıyor.
Bunun yanında halk sizden hizmet bekler. Köylü yolunu, elektriğini suyunu
getirmenizi bekler. Siz bunları yerine getiremezseniz bir dahaki seçimde bu
kişilerden oy alamazsınız. Ben şahsım olarak özellikle halkla iç içe halkın yanında
olmaya gayret ettim. Halkın ayağına bizatihi gittim. Onların sıkıntılarına, dertlerine
derman olmaya çalıştım. Halk bunları bizden bekler. Biz de halka bunlara cevap
vermek zorundayız. Zaten Meclis’te olmamızın gereği budur.
Genel bir ifade olan hizmet kavramı işte böyle milletvekillerinin siyasete
girerken kullandıkları genel tekrar bir vecize olmuştur. Bu söz, Şanlıurfa için
konuşmak gerekirse yöre vekillerinin siyasi arenaya koşarken kendisine oy veren
kimselere verdikleri sözün teminatı olmuştur.
222
Tekin, Hakkâri Örneğinde Aşiret, Cemaat ve Akrabalık Örüntülerinin
Modernleşme ve Kırsal Çözülme Sürecindeki Siyasal ve Toplumsal Sonuçları, s. 82.
223
Bruinessen, Ağa, Şeyh ve Devlet, s. 298.
75
kurulan Türk Devleti’nin devlet içersinde gayri resmi böyle bir
yapılanmaya tahammülü olamazdı. Nitekim bu dönemde yapılan
bazı gelişmeler sayesinde aşiret unsuru büyük ölçüde yıkılmaya yüz
tutmuştur. Bahattin Akşit’in belirttiği gibi bu dönemde224 “aşiret,
cemaat, tebaa kimliklerinin yerine, aile ve vatandaş kimlikleri
geçirilmeye çabalanmıştır.”
Cumhuriyet rejimi, 1930’lu yıllardan başlayarak bölgede
merkezîleşme politikalarını daha da arttırdı. Bu yeni rejim
merkeziyetçi ve milliyetçi toplumsal bütünleşme projesine direnç
gösteren Kürt aşiretlerinin direncini kırmak ve çözülmelerini
başlatmak için zorunlu bir İskân Kanunu çıkardı.225 Bu kanunla bazi
önemli aşiretlerin güçlerini yitirdiği anlaşıyor. Örneğin Şeyhanlı
Aşireti lideri Ömer Cevheri’nin Adana’ya iskân edilmesi gibi.
1945’lere kadar devlet aşiret düzenini yıkmak için epey yol
aldığı söylenebilir. Fakat II. Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’de
başlayan sanayi hamleleriyle birlikte köy ağaları ve aşiret reisleri
şehre giderek, oradaki lütuflardan yararlanma yoluna gitti. Aşiret
liderlerinin şehirdeki yaşayış tarzına ve sosyal öğelere alışma
dönemi kısa sürmekle beraber aşiret üyelerinin de şehre göçmesi
aşiret ağalarının yeni hegemonyasının başlamasına neden oldu.
Aslında bu çok basit bir mantıktır. Örneğin 2009 Mart yerel
seçimlerinde Erzurum’dan İstanbul’a Malbat’ıyla göçmüş Emin
Atmaca adlı şahıs, İstanbul’a yerleştikten sonra çevresindeki göç
odaklarının da etkisiyle siyasete soyunmuş ve CHP’nin meşhur
“Çarşaf Açılımı” denilen girişimde başrol oynamış daha sonra
CHP’ye geçtikten sonra Eyüp Belediye Başkan Aday Adayı
olmuştur.226
224
Bahattin Akşit, “İç Göçlerin Nesnel ve Toplumsal Tarihi Üzerine Gözlemler: Köy Tarafından Bir
Bakış”, Türkiye’de İç Göç, Hazırlayan: Ahmet İçyudu ve diğerleri, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul,
1997, s. 32.
225
Tekin, Hakkâri Örneğinde Aşiret, Cemaat ve Akrabalık Örüntülerinin
Modernleşme ve Kırsal Çözülme Sürecindeki Siyasal ve Toplumsal Sonuçları, s. 84.
226
Nuray Mert, “CHP’nin Çarşaf Açılımı”, Radikal, S. 4437, 11.12.2008, s. 14.
76
Bunun gibi döngüler daha 1950’lerin başında Şanlıurfa’da
yaşanmaya başlamıştı. Bizi burada asıl ilgilendiren siyasetçilerin
neden bu göç gruplarına ihtiyaç duyduğudur. Çok partili hayata
geçişle birlikte siyaset kulvarında yeni bir anlayış hâkim olmuştu.
Bu anlayışa göre Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde siyasetçiler
burada diğer partilerin önüne geçmek için bölgede güç unsuru olan
ağa, şeyh ve aşiret liderlerini yanlarına çekmeye başladılar. İlk bu
atağı yapan Demokrat Parti olmuştur. 1950 milletvekili genel
seçimlerinde siyasi partiler, Şanlıurfa bölgesinde Ömer Cevheri,
Hasan Oral, Abdurrahman Odabaşı’nı listelerinde ilk sıralara
yerleştirerek bölgede büyük oranda oy almayı sağladılar.
Siyasetçiler, bu bölgelere geldikleri zaman ilk başlarda aşiret
reisinin evine gitmeye başladılar. Çok tabii bir durum olan bu
anlayış yararcı esaslardan doğmuştur. Siyasiler halkın ayağına
gitmektense halkın seçme gücünü elinde bulunduran aşiret
reisleriyle irtibata geçmek daha doğru ve faydacı sonuç
vermektedir.
Menderes yönetimi de bu anlayışla 1950, 1954 ve 1957
milletvekili genel seçimlerinde aşiret ağalarının ayağına giderek
hem onların güçlerinden yararlanmış hem de diğer partilerin bir
adım önüne geçmişlerdir. Bu durum Yeşilçam’ın filmlerine dahi
yansımıştır. Ünlü Şener Şen’in Züğürt Ağa filminde, siyasetçiler
seçim zamanı Şener Şen’i ziyaret etmekte ve köydeki oylara talip
olduklarını ifade etmektedir.
Aşiret düzenini yıkmaya çalışan statükocu CHP, 1957 genel
seçimleriyle beraber o da aşiret modasına uymak zorunda kaldı.
Önce Siverek bölgesinde Hasan Ağan daha sonraki seçimlerde
Bahri Karakeçili’yle beraber bu düzenin savunucusu olmaya
başladılar. Yani kendi söndürdükleri ateşi yeninden alevlendirdiler.
Devlet bürokrasisi, aşiretlilerin kendileri ile olan yakın
ilişkilerinden memnun olduğu gibi bu ilişkiyi devam ettirdiler.
77
Günümüze kadar devam eden bu ilişki en son 2002 genel
seçimlerinde görülmüştür. AKP ve CHP yöneticileri aşiret lideriyle
görüşerek milletvekili listesini hazırlamışlardır. 2002’de yapılan
milletvekili genel seçimlerinde partilerin milletvekili listelerine
bakılacak olursa bu ilişkinin boyutunu kolay bir şekilde görülecektir.
227
Uluç, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Toplumsal ve Siyasal Yapısı: Mardin Örneğinde Siyasal
Katılım, s. 206.
78
Siyasi partilerin aşiretlerle ne kadar yakın ilişki içinde
olduklarını bölgeden seçilen milletvekillerinin geldikleri sosyal
tabaka ve sınıftan anlamak mümkündür. Nitekim 1991 milletvekili
genel seçimlerine kadar Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden seçilen
milletvekillerinin % 90’ı ağa, bey veya şeyhtir ya da aşiret
kökenlidir.228
1999 milletvekili genel seçimlerinde, Urfa’da parti
yandaşlarının arabalarının ön camına büyük puntolar biçiminde
mensubu oldukları aşireti yazmış olmaları ve bu şekilde siyasal
partilere güçlerini göstermeleri, parti sisteminin aşiret temelli
yapıya yeni bir işlerlik kazandırdığı yönündeki iddiamızı destekler
mahiyette bir kanıt olabilir.229 Bölgesel sosyolojik veriler üzerine
araştırma yapan Rüstem Erkan’ın siyasetin aşireti nasıl
güçlendirdiği üzerine yaptığı tespit çok ilginçtir.230
DP, 1950 genel seçimlerinden itibaren Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
CHP’ye karşı büyük bir üstünlüğe sahip oldu, özellikle 1950 ve 1954 genel
seçimlerinde bölgede tek parti konumuna geldi. 1950 genel seçimlerinde Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’ndeki 32 milletvekilinin 28’ini; 1954 milletvekili genel
seçimlerinde 35 milletvekilinin tamamını; 1957 milletvekili genel seçimlerinde ise
bölgedeki 41 milletvekilinin 24’ünü DP kazanmıştır.
DP’nin Türkiye’nin diğer bölgelerine göre Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
daha yüksek oy almasının anlaşılabilir sosyal ve politik nedenleri var. Kısaca, tek
parti döneminin uygulamalarından Güneydoğu Anadolu Bölgesi, diğer bölgelere
göre daha olumsuz etkilendi denilebilir. 27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nden sonra
Güneydoğu Anadolu’da farklı bir siyasal yapının ortaya çıktığı görülüyor. Bu
seçimlerin en ilginç sonucu, Ekrem Alican liderliğinde bazı aşiret beylerinin
desteğiyle kurulan Yeni Türkiye Partisi’nin (YTP) yüksek oy almasıdır.
228
Özer, Doğu’da Aşiret Düzeni ve Brukanlar, s. 314.
229
Uluç, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Toplumsal ve Siyasal Yapısı: Mardin Örneğinde Siyasal
Katılım, s. 206.
230
24.01.2009 Tarihinde Rüstem Erkan’la Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanlığı’nda
Yapılan Görüşme.
79
YTP, 1961 seçimlerinde Türkiye genelinde yüzde 13,7 oranında oy alırken
Güneydoğu Anadolu’da yüzde 40, Doğu Anadolu Bölgesi’nde ise yüzde 30,2
oranında oy aldı. YTP, 1965 seçimlerinde ülke genelinde yüzde 3,7 oranında oy
alırken, Kürt nüfusunun yoğun olduğu illerde yüzde 58’in üzerinde oy almıştır.
1969 milletvekili genel seçimlerinde ise, YTP’nin ülke genelinde oyları yüzde
2’lere düşmüş olmasına rağmen, Kürt nüfusun yoğun olduğu illerde oyların yüzde
53’ünü aldı. Bu sonuç, 1950-1960 yılları arasında DP iktidarı döneminde Güneydoğu
Anadolu’da egemen olan dinsel ve aşiret yapısının büyük oranda desteklendiğini ve
bunun da 1960 sonrasında bir siyasal hareketi destekleyecek düzeye geldiği
görülüyor. Başka bir deyişle bu yıllarda bölgede Kürt etnik kimliğinden öte, aşiret ve
toprak ağalığının siyasette etkili olduğu görülmüştür.
1950 ile başlayan süreç aşiretin siyasallaşması ve siyasilerin aşiretleri
barındırması DP ile başladı ve günümüze kadar devam etmiştir. Bölgede, bu süreçten
her iki tarafın yani aşiretle siyasetin birbirini tamamladığı ve birbirinden yararlanma
yoluna gittikleri gözlemlenebilir.
Şanlıurfa bölgesinde yaşayan halkın büyük bir bölümü bir aşirete mensuptur.
Halkın aşirete bağlılığının çeşitli nedenleri vardır. Bunlar halkın toplu halde yaşamak
isteği, toprağa bağlı ekonomik yapısı, yalnızlaşma korkusu ve barınma ihtiyacından
dolayı bölgedeki insanlar aşirete olan bağlılıkları devam etmektedir. Genel olarak
yukarıda belirtilen hususlar bireyin siyasal katılımını da belirlemektedir. Bu yüzden
aşiret siyaset ilişkisine yöredeki halkın bakış açısı ile aşiret liderlerinin bakış açısıyla
paralellik gösterdiği öne sürülebilir. Ahmet Taner Kışlalı, bölgedeki analizleri
sonucu elde ettiği verilere dayanarak, halkın oy verirken bazı hususlara dikkat
ettiğini öne sürmektedir. Bunları güvenlik isteği, saygınlık isteği, duygusal bağlılık,
dinsel ve siyasal inançlar olarak belirlemektedir.231 Aşağıda belirtilen anketin sonucu
Kışlalı’nın fikirleriyle aynı doğrultuda olduğunu ortaya koymaktadır.
231
Ahmet Taner Kışlalı, Siyasal Sistemler, Siyasal Çatışma ve Uzlaşma, İmge Kitabevi, Ankara, 1991,
s. 190.
80
Partilere Oy Verirken Neye Dikkat Edersiniz? Kiş %
i
Aşiretimin Önceliği 20 20
Ekonomi Politikaları 37 37
Dinsel Konulara 22 22
Demokrasi Alanındaki Açılımları 15 15
Milli Duygulara Hitap Edecek Partiye 6 6
Toplam 100 100
Yüz yüze 100 kişiyle yapılan anket sonucunda halkın özellikle aşiretlerini ve
ekonomik politikaları ön plana çıkardıkları görülmüştür. Zira halkının bu yaklaşımı
aşiret siyaset ilişkisinin bölgede ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu
tespitlerde 100 kişinin 20’si aşiretleri hangi partiye oy verirse o partiye oy vereceğini
ifade ederken, 37’si ekonomik politikalara, 22’si dinsel ağırlıklı partiye oy
vereceğini, 15’i demokratik açılımlara oy vereceğini, 6’sı ise milli duygulara hitap
edecek partiye oy vereceğini ifade etmiştir. Bunun yanında değerlendirilmesi
gereken bir diğer nokta aşiretin önceliğini ön plana çıkaran kişilerin 3’ünün
üniversite, 4’ünün lise, 13’ünün ise ortaokul ve ilkokul mezunu olmasıdır. Burada
aşiretin yok olmasını istemeyen kişilerin çoğunluğunun lise ve ortaokul mezunun
olması ilginçtir.
82
resimlerini koymalarını ve mitingde başbakan konuşma yapmasına rağmen her
aşiretin kendi liderinin isimlerini slogan şeklinde ifade etmesi anlamlı olsa gerek.
Sadece seçim zamanlarında dışarıdan Urfa’ya gelecek yabancı biri bile aşiretlerin
bölgedeki ağırlığını kolayca görebilir.
İşte bu kültür toplum yapısını elinde bulunduran ve sosyal vakıa olarak göz
önünde olan aşiret liderlerinin siyasete bakış açısı genelde onların aldıkları gücü
doğru adreste kullanmalarına bağlıdır. Tarafımızca yapılan görüşmelerde aşiret
liderleri olan milletvekillerinin aşiret siyaset ilişkisini kabul etmediği
gözlemlenmiştir. Bunlardan Seyit Eyyüpoğlu ve Vedat Melik, böyle bir döngü ve
çevre merkez ilişkisini kesinlikle reddetmektedirler. 1991’den beri aktif siyasetin
içinde olan Vedat Melik aşiret siyaset ilişkisine şöyle değerlendirmiştir.234
232
Orhan Türkdoğan, Türk Toplumunda Zazalar ve Kürtler, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008, s. 574.
233
Ergil, Politikadan Kimlik Siyasetine Kürt Raporu, s. 133.
234
07.04.2009 Tarihinde Vedat Melik’le Gapgaz’da Yapılan Görüşme.
83
Efendim aşiret siyaset ilişkisini sizin lideri ve ileri geleni olduğunuz Melik
aşireti olarak değerlendirecek olursanız hangi noktalara değinmek istersiniz?
Çok eskiden Urfa’nın deyimiyle kimsesi olmayan birinin toprağı arkası güçlü
olan kişi tarafından alınmak istenmişti. Bu zavallı kişi de valiyle arası iyi olan benim
amcaoğluyla görüşmeye gider. Valiye durumu anlatılır. Valinin verdiği cevap sen
bana hangi aşiretten olduklarını söyle ben onların aşiret liderlerine nasihatte
bulunurum. Asıl benim burada beklediğim hak ve adalet varsa jandarma çavuşunu
gönderirim ve sorunu adliyeye intikal ettiririm. Yani benim demek istediğim devlet
bu yapının bozulmasını istemiyor. Ama diyeceksiniz aşiretler siyasette etkin değil
mi? Bence bunlar kapalı kapılar ardında ve il yönetimine değil de merkez üzerinde
baskı kurarak bir şekilde kendilerine siyasi arenada yer bulmayı başarıyorlar.
Böylece etkili mi değil mi siz karar verin.
84
Öncelikle az önce de belirttiğim gibi aşiret siyaset artık yan yana durmayan
kelimeler. Eskiden belki aşiretler siyasette etkin olmuş olabilir. Fakat şimdi aşiretin
siyasette yerinin olmadığı kanısındayım. Şimdi halk sizden hizmet bekler. Köylü
yolunu, elektriğini suyunu getirmenizi bekler. Siz bunları yerine getiremezseniz bir
dahaki seçimde bu kişilerden oy alamazsınız. Ben şahsım olarak özellikle halkla iç
içe halkın yanında olmaya gayret ettim. Halkın ayağına bizatihi gittim. Onların
sıkıntılarına, dertlerine derman olmaya çalıştım. Halk bunları bizden bekler. Biz de
halka bunlara cevap vermek zorundayız. Zaten mecliste olmamızın gereği budur.
235
Murat Menteş, “Meclis’te Bir Aşiret Reisi”, Star Gazetesi, S. 2322, 09.04.2006, s. 24.
85
Şanlıurfa’da milletvekili seçilebilmek için en az 25 bin oya ihtiyaç var. Ben her
dönem birinci sıradan milletvekili seçiliyorum. Milletvekili seçilmemde aşiret
reisliğim değil, seçmene iyi hizmet vermenin etkisi bulunuyor. Çalışma biçimiyle
örnek kişi olmalı. En önemli temel özellik budur. Bu özellikler sizi aşirette ön plana
çıkarıyor, yükseltiyor.
Aşiret siyaset ilişkisini ilk defa arkamda şu kadar oy var diyen 1957 genel
seçimlerinde milletvekili olan Hasan Oral’dır. Hasan Oral aday listelerinde yer
kapmak için arkamda şu kadar oy var bana şu aday sırasını bana vereceksiniz
demiştir.236
237
21.02.2009’da Naci İpek’le Özlem Kitapevinde Yapılan Mülakat.
16.02.2009 Tarihinde Gül San’la Şanlıurfa Belediyesi Kütüphanesinde Yapılan
238
Görüşme.
87
kadar oyu var. Şu seçimlerde şu partiden eğer şu aşiret aday
gösterirse sıralamaya girer söylemleri sonucu aşiret siyaset
geleneği oluşmuştur. Belki Gül San’ın da değindiği gibi gerçekten
yukarıdaki halk söylemleri şehir efsanesi kimliğini meydana
getirdiği savunulabilir. Çünkü seçim dönemlerinde partilerin
milletvekili sıralaması oluşturulurken, aslında halk kendi
sıralamasını kafasında oluşturmuştur ve genelde de bu sıralamayı
dillendirdikleri için partilerin milletvekili sıralaması da bu yönde
oluşur. Bu vaziyeti demokrasiyle açıklamak zordur. Zira bu
değerlendirmeyi yapanlar aşiret üyeleri oldukları için aday olacak
kişilerinde kendi aşiretlerinden olması pek tabidir.
Gazeteci, düşünür, avukat Müslüm Akalın’ın tespiti ise,239 aşiret siyaset
ilişkisine yaklaşımı daha çok aşiretlerin normlaştığını köyden kentte olan göçün bu
normlaşma sonucunda aşiretlerin şehirde olan geleneklere entegre olarak siyasete
soyundukları şeklindeydi. Müslüm Akalın, siyasilere bu konuda Sezar’ın hakkı
Sezar’a misali hak vermek istiyor. Çünkü binlerin ayağına gitmektense bu binleri
ayakta tutan unsur olan aşiret liderlerine listelerinde yer vererek binlerce oyu bir
anda kendi partilere taşıması daha pragmatik olarak değerlendiriyor. Şanlıurfa
basınının bir diğer duayeni olan Sabri Dişli ise tarafımızca yapılan mülakatta aşiret-
siyaset eksenine sosyolojik bir boyutta cevap veriyor. Dişli’ye göre bu ilişki daha çok
birlik beraberliğin ve gruplaşmanın doğanın bir gereği olarak bütünleşmeye,
bütünleşmeden de siyaset arenasına sürüklenen bir yol olarak bakıyor. Bu yolda elde
edilen kazanımları siyaset kulvarında kullanılması bu ilişkiyi doğurdu söylemi
önemlidir.
Avrupa Birliği Sürecinde Şanlıurfa adlı derneğin başkanı ve bir
gazetede köşeyazarı olan Kadir İkbal olaya daha çok bu beraberliğin
neden çıktığı konusundaki telkinleri önemlidir. İkbal’e göre aşiretler,
kapitalizmden payına düşeni alamadığı için güçlü olduklarını bu
güçlerini önce mahalle muhtarlığı sonra il meclis üyeliklerinde en
Görüşme.
88
sonda aşiret liderlerini milletvekili seçtirerek aşiretlerinin sosyal
statü olarak diğer aşiretlerin önüne geçtiğini ifade etti.
Genel olarak basının aşirete olan ilgisini değerlendirecek olursak, basın
aşiretlerin siyasette yer almasını istememektedir. Fakat bu mekanizmayı durduracak
bir gücün olmadığını bir nevi ellerinin mahkûm olduğunu söylediler. Çünkü hangi
partiye oy verirlerse versinler aday listelerinde her partinin sıralamada illaki aşiret
liderlerine yer verdiklerini, aslında aşiretlerin bu bölgenin yani Ortadoğu’nun ortak
kaderi olduğu konusunda basın camiası hemfikirlerdir.
SONUÇ
Osmanlı Devleti’nin aşiretten devlete geçtiği düşünülürse, Osmanlı’nın Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’yu kendi topraklarına kattıktan sonra bu bölgeyi kendi
içerisinde serbest yani özerk hâlde bırakmasıyla başlayan süreç, Osmanlı Devleti’nin
duraklamaya başladığı dönemde bölgede yer alan aşiretlerin güçlenmesine ve
bağımsız hareket etmeleriyle sonuçlanmıştır. Her ne kadar III. Selim ve II. Mahmut
dönemlerinde merkezî otoriteyi sağlamak için aşiretlerin üzerlerine gidildiyse de II.
Abdülhamid Devri’nde padişaha bağlılığı ve bölgedeki asayişi sağlamak için kurulan
Hamidiye Alayları sayesinde aşiretler, canlanmaya başladı. Bu dönemde bazı
89
aşiretlerin devlet kademesinde önemli görevlere geldiği gibi paşalık unvanları da
aldıkları bilinir.
Osmanlı Devleti yıkılıp yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan
böyle bir mirası devralmaya tahammülü yoktu. Nitekim Cumhuriyet rejimi bölgedeki
aşiret düzenini ortadan kaldırmak için bir dizi önlemler almıştır. Aşiretleri bölmekten
tutun da zaruri göç, toprak reformu gibi uygulamalar aşiretlere karşı atılan bazı
adımlardandır. Bu süreç 1945 yılına kadar devam etmiştir. Zira bu döneme kadar
gerçekten aşiret olgusunun içi boşalmaya başlamıştı. Fakat çok partili hayata geçişle
beraber aşiret liderlerinin siyasete soyunması ve aşiretlerin kendi yurtlarına dönmesi
için kanun çıkartılması yani itibarlarının geri verilmesi aşiret düzeninin hortlamasına
neden olmuştur. Bu dönemde artık aşiretler şehirleştiği gibi köydeki muhtarlıklarla
yetinmemiş, aşiret liderleri şehirdeki meclis üyeliklerinden tutun da encümen, il
başkanlığı ve milletvekilliğine aday olmuşturlar.
Siyasetçiler arkalarında sağlam bir oy potansiyeli taşıyan aşiret ağalarını
görmezden gelmesi mümkün değildi. Nitekim 1950 milletvekili genel seçimlerinde
Şeyhanlı Aşiret lideri Hacı Ömer Cevheri’nin DP taraflarından siyasete girmesiyle
aşiret siyaset ilişkisi başlamış oldu.
Bilhassa toprak ağalarını da yanına alan DP iktidarı bir anlamda Kemalistlerin
Kürt feodallerine yönelik sürdürdüğü politikalara son verdi. Bölgelerinde etkin
olduklarından orta ve batı Anadolu’ya sürgüne yollanan Kürt feodalleri için zaten
1945 sonrasında belirli yumuşamalar başlamıştı. 1947’de daha önceki ayaklanmalar
sırasında sürgün edilen Kürt feodalleri için bir kararname çıkarıldı. Bu kararname ile
hem geri dönebiliyor, hem de topraklarının önemli kısmına yeniden sahip
olabiliyorlardı. Bu kararname işbirliğinin tescili oldu. Bunu DP’nin 1950’de
çıkardığı özel af izledi. Bu özel af yasasıyla 1925 ve sonrasında Suriye'ye kaçanlar
için geri dönüş başladı.
Bu gelişmelerden sonraki dönemde yani 1954 ve 1957 milletvekili genel
seçimlerinde aşiretlerin hem aday listelerinde hem de yapılan il meclis seçiminde ön
planda oldukları aşikârdır. 27 Mayıs Darbesi sonucunda oluşan yeni anayasanın
vermiş olduğu rahatlıktan yararlanan aşiretler ilk parti düzeyinde güçlerinin zirvesine
ulaştılar. Ekrem Alican öncülüğünde ve aşiret liderleri ile ağaların desteği sonucunda
kurulan Yeni Türkiye Partisi(YTP) demokrasi açısından incelenmesi gereken bir
90
süreç olarak lanse edilebilir. YTP, sosyolog ve siyasetçilerin deyimiyle aşiretlerin
siyasallaşması ve dernekleşmesinin örneğini oluşturmuştur. Nitekim 1961’deki seçim
sonucunda YTP’nin Doğu ve Güneydoğu’daki oyların % 40’ını alırken, 1965 genel
seçimlerinde ise Türkiye genelinde % 3,2 oy almıştır, oy potansiyeli olan Doğu’da
ise yüzde % 35’lere varan dilimlere uzanmıştır. Aynı seçimlerde Demokrat Parti’nin
yerine kurulan Adalet Partisi listelerinde gösterdiği aşiret reisleri sayesinde bazı
yerlerde birinci, bazı yerlerde ise ikinciliği elde etmiştir.
Aşiret siyaset döngüsünün örneklerini oluşturan genel seçimler, aşiretlerin
güçlenmesine neden olduğu gibi bölgede daha önce başlayan feodal düzenin
kökleşmesini de katkıda bulunmuştur. Aslında bir vakıa problemi olarak öne çıkan
feodalitenin, sosyal ve siyasi ilişkiler bakımından bölgede hiçbir zaman ortadan
kalkmadığını görülür. Zira 1970’lerde başlayan işçi hareketlerine en büyük tepkinin
aşiret ağalarından gelmesi bu ilişki boyutunun basamaklarını oluşturur.
Demokrasiden bahsederken demokrasinin yalnızca Batı bölgelerinde
uygulandığını düşünmek yanlış olmasa gerek. Çünkü Doğu bölgelerinde aşiret
liderlerinin bir takım yerlerde açık oy kullanan yandaşlarına hangi partiye oy
vereceğini belirtmesi ya da işaret etmesi, yani seçmenin özgür iradesinin nüfuzlu
beyler tarafından belirlenmesi kişileri Doğu’da demokrasinin olmadığı söylemeye
itiyor.
1977 milletvekili genel seçimlerinde aşiretlerin karşısında olan CHP, aşiret
liderlerini Doğu bölgelerinde aday göstererek bölgede önemli bir güç elde etmiştir.
Ayrıca Bülent Ecevit’in arkasına aldığı rüzgârı da unutmamak gerekir. 12 Eylül
Darbesi’yle aşiretler büyük yara almıştır.
1983 milletvekili genel seçimlerinde çok fazla etkili olamamalarına rağmen,
1987 genel seçimlerinde aşiretler yine siyasette aktif rol oynamıştır. Zira bu dönemde
parlamenter seçilen milletvekillerinin büyük çoğunluğu aşiret reisleridir.
1991 milletvekili genel seçimlerinde artık aşiretlerin yerini kimlik siyaseti
yapan siyasetçiler almıştır. Fakat aşiretler bu durumdan hiç mutlu değildiler. Çünkü
kendilerine güç sağlayan siyaset ellerinden alınmıştı. Nüfuzlu beyler tabloyu eskisine
çevirmek ve kimlik siyasetinin önüne geçmek için koruculuktan tutun da her türlü
devlet otoritesinin yanında yer alarak eski vaziyetlerini sağlamaya çalışmışlardır. Bu
dönemden sonra en ilginç olanı aşiretlerin siyasette kartelleşmesidir. Artık aşiretlerin
91
izni olmadan partilerde yer almak güçleşmişti. Parti il başkanlıkları, encümenler,
milletvekilleri ya aşiret liderlerinden ya da aşiret üyelerinden seçiliyordu.
1999 milletvekili genel seçimlerinde aşiretlere dayanmayan siyasetin etkin
olamayacağı artık açığa çıkmıştı. Zira bu seçimlerde Türkiye genelinde birinci parti
olan Demokratik Sol Parti(DSP) Doğu ve Güneydoğu’da aşiret liderlerine yer
vermediği için bu bölgede sadece iki milletvekili çıkarabilmiştir. Şanlıurfa’da 518
bin seçmen olmasına rağmen DSP sadece 19000 oy almıştır. Milliyetçi Hareket
Partisi ise Şanlıurfa’da Hacı Musa Aşireti’nin lideri Muzaffer Çakmaklı’yı aday
gösterdiği için 35000 oy almış ve Muzaffer Çakmaklı milletvekili seçilmiştir. Zira
Şanlıurfa’da, milliyetçi oylarının az olduğu düşünülürse aşiretlerin önemi ortaya
çıkar. Yine bu seçimlerde aşiret reislerini listelerinde gösteren ANAP, DYP, FP,
Şanlıurfa’daki oyların % 63’ünü almıştır.
2002 milletvekili genel seçimleri ise aşiretlerin güçlerinin zirveye ulaştığı
dönem olarak değerlendirilebilir. Bu seçimlerde her bölgede birinci parti olan Adalet
ve Kalkınma Partisi, Doğu ve Güneydoğu’da aşiretlerin sayesinde oyların % 23’ünü
almıştır. AKP bu bölgeden 7 milletvekili çıkarmıştır.
2002 milletvekili genel seçimlerinde bazı aşiret reislerin siyasetten ayrıldığı
görülmektedir. Örneğin Bucak Aşireti’nin lideri Sedat Bucak, Hacı Musa Aşireti’nin
lideri Muzaffer Çakmaklı, Mehmet Yalçınkaya 2002 milletvekili genel seçimlerinde
parlamenter seçilememişlerdir. 2002 milletvekili genel seçimleri tarihsel açıdan
incelenecek olursa bazı aşiretlerin siyasete girdiği ve bu ilişkiden yararlandığı
görülmektedir.
Tüm bunların yanında bu ilişki bağlamında aşiretlerin yerel seçimlerde
etkisinin sınırlı olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekir. Zira bunda şehirde
yaşayan yerli halkın büyük çoğunlukta olduğu realitesi yaygındır.
Yine çıkarılması gereken en önemli sonuçlardan biri kişilerin bir takım
ayrıcalık elde etmek için aşiretlere tabii olduklarını ya da soyadlarını değiştirerek
pastadan pay almaya çalıştıkları neticesidir.
Sonuç olarak aşiret siyaset ilişkisine bakıldığında bu ilişkinin aslında
Osmanlı’dan beri var olduğu günümüze kadar da devam ettiği bir realitedir.
Feodalitenin öncülüğünde kurulan bu düzen, bugün tüm yönleriyle olmasa bile
varlığını hâlen devam ettirmektedir. Aslında bu sistemin korunmasında sosyal
92
faktörlerin, devlet faktörünün ve aşiretin en önemli unsuru olan insanların etkili
olduğu apaçıktır.
KAYNAKÇA
A) ARŞİV
94
Sedat Bucak Kişisel Dosyası.
Seyit Eyyüpoğlu Kişisel Dosyası.
Turan Tüysüz Kişisel Dosyası.
Vedat Melik Kişisel Dosyası.
Zülfükar İzol Kişisel Dosyası.
B) KİTAPLAR
95
Bardakçı, Cemal, Toprak Davasında Siyasi Partiler, Yayınevi Yok,
İstanbul, 1946.
Bayrak, Mehmet, Kürtler ve Ulusal-Demokratik Mücadeleleri, Özge
Yayıncılık, Ankara, 1993.
Beşikçi, İsmail, Doğu’da Değişim ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Alikan
Aşireti), Doğan Kitapevi, Ankara, 1969.
Beşikçi, İsmail, Doğu Anadolu’da Göçebe Kürt Aşiretleri, Yurt Kitap
Yayın, Ankara, 1992.
Beşikçi, İsmail, Kürt Toplumu Üzerine(1971’den Önceki Yazılar), Yurt
Kitap Yayın, Ankara, 1993.
Bois, Thomas, Kürt Milliyetçiliği, (Çev: Kamuran Fıratlı), Doz
Yayınları, İstanbul, 1997.
Bloch, Marc, Feodal Toplum, (Çev: Mehmet Ali Kılıçbay), Savaş
Yayınları, Ankara, 1983.
Bruinessen, Martin van, Kürdistan Üzerine Yazılar, (Çev: Nevzat Kıraç,
Selda Somuncuoğlu, Leyla Keskiner, Halil Turanser), İletişim Yayınları,
İstanbul, 1992.
Bruinessen, Martin van, Ağa, Şeyh, Devlet, (Çev: Banu Yalkut), İletişim
Yayınları, İstanbul, 2003.
Çam, Esat, Siyaset Bilimine Giriş, Der Yayınları, İstanbul, 1995.
Çay, A. Haluk, Her Yönüyle Kürt Dosyası, Turan Kültür Vakfı, Ankara,
1996.
Celil, Celile, Kürt Ayaklanması, Avesta Yayınları, İstanbul, 2001.
Cem, İsmail, Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, Cem Yayınevi,
İstanbul, 1986.
Çetiner, Selahattin, Sorunlarıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu Gerçeği,
TSK Mehmetçik Yayını, Ankara, 2003.
96
Daver, Bülent, Siyaset Bilimine Giriş, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1993.
Doğan, Mehmet, Tarih ve Toplum, Rehber Yayıncılık, Ankara, 1989.
Dursun, Davut, Siyaset Bilimi, Beta Basım Dağıtım, İstanbul, 2002.
Duverger, Maurice, Siyaset Sosyolojisi, Varlık Yayınları, (Çev. Şirin
Tekeli), İstanbul, 1995.
Erdoğan, Mustafa, Liberal Toplum Liberal Siyasal, Siyasal Kitabevi,
Ankara, 1993.
Ergil, Doğu, Doğu Sorunu, Teşhisler ve Tesbitler, Özel Araştırma
Raporu, Stratejik Araştırmalar Dizisi I, TOBB Genel Yayını, Ankara,
1995.
Ergil, Doğu, Politikadan Kimlik Siyasetine Kürt Raporu, Timaş
Yayınları, İstanbul, 2009.
Ergül, Cevdet, II. Abdülhamid’in Doğu Politikası ve Hamidiye Alayları,
Çağlayan Yayınları, İstanbul, 1997.
Erkan, Rüstem, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Sosyal Yapısı ve
Değişme Eğilimleri, Kalan Basım, Ankara, 2005.
Fırat, M. Şerif, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, M.E.B, Anlara, 1961.
Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti, Güneydoğu Sorunu ve
Çözüm Arayışları, Yayınevi Yok, İstanbul, 1992.
Hançerlioğlu, Orhan, Toplum Bilim Sözlüğü, Remiz Kitapevi, İstanbul,
1986.
Heckmann, Lale Yalçın, Kürtlerde Aşiret ve Akrabalık İlişkileri, (Çev:
Gülhen Erkaya), İletişim Yayınları, İstanbul, 2006.
İlhan, Suat, 8’inci Kolordu Bölgesindeki İsyanlar, Harp Akademileri
Basımevi, İstanbul, 1971.
Karpat, Kemal, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), Demografik ve Sosyal
Özellikleri, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2003.
97
Kışlalı, Ahmet Taner, Siyaset Bilimi, İmge Kitabevi, Ankara, 1994.
Kışlalı, Ahmet Taner, Siyasal Sistemler, Siyasal Çatışma ve Uzlaşma,
İmge Kitabevi, Ankara, 1991.
Kışlalı, Mehmet Ali, Güneydoğu, Düşük Yoğunlukta Çatışma, Ümit
Yayıncılık, Ankara, 1996.
Kocadağ, Burhan, Doğu’da Aşiretler, Kürtler, Aleviler, Can Yayınları,
İstanbul, 1997.
Kutluay, Naci, 21. Yüzyıla Girerken Kürtler, Peri Yayınları, İstanbul,
2002.
Kodaman, Bayram, Sultan Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası,
TKAE Yayınları, Ankara, 1987.
Lazarev, M.S, Emperyalizm ve Kürt Sorunu, (Çev: Mehmet Demir
Özge), Özge Yayınları, Ankara, 2003.
Leach, Edmund R., Rewanduz Kürtleri; Toplumsal ve İktisadi
Örgütlenme, (Çev: Sinan Birwan, Hişyar Özsoy, Serap Ruken Şengül),
Aram Yayınları, İstanbul, 2001.
Lewis, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Çev: Metin Kıratlı),
TTK, Ankara, 2007.
Mumcu, Ahmet, Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl, Birey ve Toplum
Yayınları, Ankara, 1985.
Özcan, Hekimoğlu Süleyman, Kürt Tarihi, Aşiretler ve İsyanlar, Akis
Kitap, İstanbul, 2007.
Özçelik, İsmail, Milli Mücadele’de Güney Cephesi Urfa, AAM, Ankara,
1993.
Özer, Ahmet, Modernleşme ve Güneydoğu, İmge Yayınevi, Ankara,
1998.
98
Özer, Ahmet, Doğu’da Aşiret Düzeni ve Brukanlar, Elips Kitap,
İstanbul, 2003.
Öznur, Fatih, Vaat Edilmiş Toprakların Hikâyesi, Atatürk’ün Kürtleri,
Karakutu Yayınları, İstanbul, 2009.
Öztekin, Ali, Siyaset Bilimine Giriş, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2001.
Öztürk, Kazım, Atatürk’ün TBMM Açık ve Gizli Oturumlarındaki
Konuşmaları, C. III, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1992.
Özyüksel, Murat, Feodalite ve Osmanlı Toplumu, Uludağ Üniversitesi
Basımevi, Bursa, 1993.
Perinçek, Doğu, Aşiretler Raporu, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998.
Rışvanlıoğlu, Mahmut, Saklanan Gerçek, Kurmanclar ve Zazaların
Kimliği, Tanmak Kitabevi, Ankara, 1994.
Sağır, Meral, Akıllı, Serkan, Siyaset Sosyolojisi Yazıları, Siyasal
Kitabevi, Ankara, 2004.
Sami, Şemseddin, Kamus-i Türkî, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1996.
Sönmez, Mustafa, Doğu Anadolu’nun Hikâyesi, Kürtler: Ekonomik ve
Sosyal Tarih, Arkadaş Yayınevi, İstanbul, 1990.
Suavi, Aydın, Amacımız Devletin Bekası, Demokratikleşme Sürecinde
Devlet ve Yurttaşlar, TESEV Yayınları, İstanbul, 2005.
Tan, Altan, Kürt Sorunu, Ya Tam Kardeşlik Ya Hep Birlikte Ölmek,
Timaş Yayınevi, İstanbul, 2009.
Taşdelen, Musa, Göçerlerin Şehirleşmesi(Beritan Aşireti Örneği), Turan
Yayıncılık, İstanbul, 1997.
Timur, Taner, Türk Devrimi ve Sonrası, İmge Yayınevi, Ankara, 1953.
Turan, Refik, Safran, Mustafa, Şahin, Muhammed ve Yalçın, Semih,
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1994.
99
Turan, İlter, Siyasal Sistem ve Siyasal Davranış, Der Yayınları, İstanbul,
1986.
Türkay, Cevdet, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı
İmparatorluğu’nda Oymak Aşiret ve Cemaatler, İşaret Yayınları,
İstanbul, 2001.
Türkdoğan, Orhan, Doğu Anadolu’nun Sosyal Yapısı, Timaş Yayınevi
Ankara, 1987.
Türkdoğan, Orhan, Güneydoğu Kimliği (Aşiret-Kültür ve İnsan), Alfa
Yayınları, İstanbul, 1998.
Türkdoğan, Orhan, Türk Toplumunda Zazalar ve Kürtler, Timaş
Yayınları, İstanbul, 2008.
Türköne, Mümtaz’er, Siyaset, Lotus Kitabevi, Ankara, 2003.
TBMM Albümü 1920-1991, TBMM Sekreterliği, Ankara, 1994.
Vergin, Nur, Siyasetin Sosyolojisi, Bağlam Yayıncılık, İstanbul, 2003.
Yalçın, Semih ve Güler, Ali, Atatürk, Hayatı, Düşünceleri ve Kişiliği, C.
II, Berikan Elektronik Basım Yayın, Ankara, 2000.
Yalçın, Semih, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kaynaklar I, Siyasal
Kitabevi, Ankara, 2004.
Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Sosyal
Yayınları, İstanbul, 1992.
14 Ekim 1973 Milletvekili Seçim Sonuçları, DİE, Ankara, 1973.
C) MAKALELER
100
Akşit, Bahattin, “İç Göçlerin Nesnel ve Toplumsal Tarihi Üzerine
Gözlemler: Köy Tarafından Bir Bakış”, Türkiye’de İç Göç, Haz: Ahmet
İçyudu ve diğerleri, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1997, ss. 22-37.
Aydın, Mehmet, “Farabi’nin Siyasi Düşüncesinde Saadet Kavramı”,
Ankara Üniversitesi Dergisi, C. XXI, Ankara, 1976, ss. 304-315.
Eroğlu, Nazmi, “Güneydoğu Sorunu ve Hamidiye Alaylarına Dair
Birkaç Belgede Anlatılanlar”, Köprü Dergisi, S. 98, İstanbul, 2007, ss.
68-86.
Kodaman, Bayram, “Hamidiye Hafif Süvari Alayları”, Tarih Dergisi,
XXXII, 1979, ss. 427-434.
Kunt, Metin “Siyasal Tarih”, Yayın Yönetmeni: Sina Akşin, Osmanlı
Devleti(1600-1908), Cem Yayınevi, İstanbul, 1997, ss. 20-36.
Mert, Özcan, “Osmanlı Devlet Tarihinde Ayanlık Dönemi”, edi: Güler
Eren, Osmanlı, C. VI, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1996, ss. 179-
196.
Tabakçıoğlu, Ahmet, “Klasik Dönemde Osmanlı Ekonomisi”, edi: Hasan
Celal Güzel, Salim Koca, Kemal Çiçek, Türkler, C. X, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara, 2001, ss. 653-694.
D) GAZETELER
Bugün
Gap Gündemi
Hakimiyeti Milliye
Hizmet Gazetesi
Hürriyet
Milliyet
101
Olay Gazetesi
Ortadoğu
Radikal
Sabah
Star
E) YAYINLANMAMIŞ TEZLER
102
EKLER
EK-1 SEYİT EYYÜPOĞLU İLE YAPILAN GÖRÜŞME
Sayın vekilim milletvekili olmanızda aşiretinizin katkısı olmuş olabilir mi?
Seyit Eyyüpoğlu: Kesinlik hayır. Bir kere ben milletvekili olurken aşiretimden
hiç bahsetmedim. Bunun yanında aşiretçilik ve aşiret Urfa’da artık itibar edilmeyen
birer sosyal öğelerdir Anavatan döneminde Şanlıurfa için yaptığım hizmeti tüm
Urfalılar bilir. Bağımsız bir aday olarak seçilmiş olabilirim. Fakat bağımsız
seçilmem yaptığım hizmetlerden ve halkın bana olan teveccühünden kaynaklanıyor.
103
Öncelikle az önce de belirttiğim gibi aşiret siyaset artık yan yana durmayan
kelimeler. Eskiden belki aşiretler siyasette etkin olmuş olabilir. Fakat şimdi aşiretin
siyasette yerinin olmadığını kanısındayım. Şimdi halk sizden hizmet bekler. Köylü
yolunu, elektriğini suyunu getirmenizi bekler. Siz bunları yerine getiremezseniz bir
dahaki seçimde bu kişilerden oy alamazsınız. Ben şahsım olarak özellikle halkla iç
içe halkın yanında olmaya gayret ettim. Halkın ayağına bizatihi gittim. Onların
sıkıntılarına, dertlerine derman olmaya çalıştım. Halk bunları bizden bekler. Biz de
halka bunlara cevap vermek zorundayız. Zaten mecliste olmamızın gereği budur.
Efendim aşiret siyaset ilişkisini sizin lideri ve ileri geleni olduğunuz Melik
aşireti olarak değerlendirecek olursanız hangi noktalara değinmek istersiniz?
104
cinayetleridir. Çünkü az önce değindiğim sosyal unsurlar sayesinde aşiretler
kenetleniyor. Devlet yönetimi derken: size bir örnek aktaracağım. Çok eskiden
kimsesi olmayan birinin toprağı arkası güçlü olan kişi tarafından alınmak istenmişti.
Bu zavallı kişi de valiyle arası iyi olan benim amcaoğluyla görüşmeye gider. Valiye
durumu anlatılır. Valinin verdiği cevap sen bana hangi aşiretten olduklarını söyle ben
onların aşiret liderlerine nasihatte bulunurum. Asıl benim burada beklediğim hak ve
adalet varsa jandarma çavuşunu gönderirim ve sorunu adliyeye intikal ettiririm. Yani
benim demek istediğim devlet bu yapının bozulmasını istemiyor. Ama diyeceksiniz
aşiretler siyasette etkin değil mi? Bence bunlar kapalı kapılar ardında ve il
yönetimine değil de merkez üzerinde baskı kurarak bir şekilde kendilerine siyasi
arenada yer bulmayı başarıyorlar. Böylece etkili mi değil mi siz karar verin.
106
aşiret üyesi milletvekili olduğu zaman işe alacağı ilk önce kendi aşiretinden
olacaktır. Bu nedenlerden ötürü insanlar kendilerini aşiretin eteğinden tutmaktadırlar.
107
Aşiret, az önce de dediğim gibi bir karmaşık olarak karşımıza çıkar. Bu yüzden
aşireti ayakta tutan asıl unsur olarak insanların bir arada yaşamak istemesi, ekonomik
problemler ve geçmişten günümüze aktarılan kültürel özellikler.
Aşiret-Siyaset ilişkisine bir basın mensubu olarak nasıl bakıyorsunuz?
Aslında bu soruyu sormasınız çok güzel oldu. Çünkü ben aşiret siyaset
ilişkisini ta başından beri karşı çıkmışımdır. Aşiretlerin siyasette olan
ilişkisine olan yaklaşımı ise daha çok yararcı hedeflerden yola çıkan
şehirli halkın söylemleri sonucunda aşiretler siyasete girdiğini
belirtti. Yani şu aşiretin şu kadar oyu var. Şu seçimlerde şu partiden
eğer şu aşiret aday gösterirse sıralamaya girer söylemleri sonucu
aşiret siyaset geleneği oluşmuştur.
Yine bunun yanında milletvekillerinin arkalarında bulunan güç
unsurunu siyasette de kullandığını çok kez şahit olmuşumdur. Bu
ilişkinin tezlere konu olması gerekirdi. Sizin bunu hazırlamanız çok
güzel oldu. Tebrik ederim
108
de bakıyorum ki demokrasiyle ilgisi olmayan bu aşiret denen gruplar siyasete
yeltenmiş. Aslında aşiret güzel bir sosyal olgudur. Bunun reisleri de eskiden çok
kibar, eli açık insanlardı. Fakat şimdi bakıyorum. Aşiret reisi eski kavramında
durmuyor. Siyasete, ticarete hatta mafyalaşmaya kadar varan cümlelerde yer
alıyorlar. Aşiret liderlerinin siyasette yer alması ahlak açısından
açıklanamayacak bir sosyal vakıa olarak değerlendirmek gerekir.
Aşiret reisleri siyasete girerek var olan güçlerine güç katmışlardır,
bunun yanında siyasi pastadan ekonomik boyutta nem aldılar. Ama
aşiretler için söyleyeceğin en önemli cümle şu olsa gerek: Aşiretler
siyasette kartelleştiler, Urfa içerisinde arkası olmayan fakat eğitim
açısından hiçbir kusuru olmayan kişinin siyasi partilerde milletvekili
olarak görev yapamazlar. Meclis aday listelerini kimseye artık
bırakmıyorlar. Ben bu ilişkinin bozulması için elimden gelenini
yapıyorum. Gazetemdeki köşemde de bunu sıkça dile getiriyorum.
109
Efendim siz uzun bir süre baro başkanlığı yaptınız. Bunun yanında
bölgeyi en azından sosyo-kültürel açıdan da iyi tanımaktasınız. Sanayileşmeyle
beraber Urfa’da ne değişti. Bunu özellikle aşiretler açısından değerlendirmenizi
istiyorum.
Aşiretler açısından değerlendirecek olursak çok şey değişti diyemeyiz. Zira
köyden kentte göçler sonucu halk köydeki geleneklerini şehre taşıdı. Özellikle de
aşiret düzenlerini. Eskiden köylü şehre sadece işi dolayısıyla gelirdi. Fakat çok partili
hayatla beraber köylü toplumu yavaş yavaş şehri ele geçirmeye başladı. Bu bir nevi
şehirde oluşturulan kast sistemine benzer. Tüm bunların ötesinde aşiret reislerinin
formlaştığını belirtmek gerekir.
Yani bir nevi sanayileşmenin aşiretlere artısı oldu diyorsunuz. O zaman
bu bağlamda aşiretler neden siyasete girme gereği hissetti?
Evet artısı oldu. İşte bu döngü yani köyden kentte göçler sonucu aşiret
mensubu insanlar kentte gördükleri yalnızlaşma, ekonomik sebepler sonucu şehirde
de birbirlerine sıkı sıkıya bağladılar. Aşiret liderleri de şehirde oluşturdukları göç
unsurunu siyasete girerek daha da güçlendirmek istediler. Aşiretler için siyasete
girmek bir şeref, bir sosyal statü açısından da çok önemlidir.
Müslüm Bey, tüm bu söylediklerinizi aşiret siyaset ilişkisi açısından
değerlendirebilir misiniz? Niçin böyle bir yapı belirdi?
Tabii ki bu ilişkinin çift taraflı bir menfaat ilişkisi olduğunu unutmayalım. Bir
taraftan büyük bir oy deposuna sahip olan aşiretler, diğer taraftan bunları ele
geçirmek isteyen siyasetçiler. Gerisini siz düşünün. Ama bu yapının oluşmasını
bence halkın kendisi istedi. Gidin sorun Urfalının birine önce adını soyadını sonra
aşiretini belirtir.
Sizce bu yapı ne zaman bozulur?
Avrupa’daki feodaliteye batkımız zaman uzun bir süre varlığı devam
ettirmiştir. Ancak sanayi inkılâbıyla ortadan kalkmıştır. Bizde de esaslı bir sanayi
inkılâbıyla ortadan kalkacağını düşünüyorum. Buna ek olarak eğitim diyorum.
EK-8 ANKET-1
110
Partilere Oy Verirken Neye Dikkat Edersiniz?
Aşiretimin Önceliği
Ekonomi Politikaları
Dinsel Konulardaki Hassasiyeti
Demokrasi Alanındaki Açılımları
Milli Duygulara Hitap Edecek Partiye
ANKET-2
Eğitim durumunuz
İlkokul mezunu
Ortaokul mezunu
Lise mezunu
Üniversite mezunu
ANKET-3
1)Bir Aşiretin üyesi misiniz?
2)Üyesi iseniz siyasal tercihlerinizde aşiret ne
kadar önemlidir?
Evet, Çok önemlidir
Hayır, Kendi Tercihimi Kendim
Belirlerim.
Ek-9: Özgeçmiş
111
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Özgeçmiş
Medeni BEKAR
Durumu:
Öğrenim Durumu
Becerileri:
İş Deneyimi:
112
önerebileceğim YRD. DOÇ. DR. METİN AKİS, KİLİS ÜNİVERSİTESİ
şahıslar: DOÇ. NECMİ UYANIK, SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
E-Posta: onlyruler@hotmail.com
113