You are on page 1of 10

Osmangazi Tıp Dergisi 2007; 29(3):162-170

Tıp Tarihi

CUMHURİYETİN İLK ONBEŞ YILINDA SAĞLIK HİZMETLERİ


(1923-1938)

HEALTH SERVICES DURING THE PERIOD OF FIRST 15-YEAR OF


TURKISH REPUBLIC (1923-1938)
1
Mustafa Yahya Metintaş, 2Ömür Elçioğlu

ÖZET
Türkiye’nin yabancı işgalinden kurtularak, bağımsız bir Türk devletinin kurulması, yeni bir devletin
kurulmasının ötesinde, ulusçuluk ve halkçılık prensipleri çerçevesinde toplum ve devlet yaşamında daha önce
bilinmeyen bir anlayışı da içermektedir. Bu anlayış, devletin toplumun hizmeti için var olduğu prensibi olup,
bu anlayış 1923’ten itibaren kurulan Cumhuriyet hükümetlerinin izledikleri politikaların temelini
oluşturmuştur. “Ulusa hizmet” prensibinin açık bir şekilde uygulanmaya çalışıldığı ve böylece izlenebildiği
alanlardan biri ve belki en önemlisi sağlık hizmetleri olmuştur. Osmanlı Devletinde sağlık işleri “Dahiliye
Nazırlığı” na bağlı “Sıhhiye Umum Müdürlüğü” tarafından yönetiliyordu. 23 Nisan 1920’den on gün sonra
çıkarılan yasa ile “Sıhhıye ve Muaveneti İçtimaiye Vekilliği” kuruldu. Böylece yetki ilk kez bir bakanlık
düzeyine çıkarıldı. Cumhuriyet kurulduktan sonra sağlık hizmetleri hızlı bir planlama sürecine girmiş, geniş
bir örgütlenme ile halk sağlığı hizmetleri, tanı ve tedavi hizmetleri olarak gelişmeye başlamıştır. Bir sayısal
örnek olarak 1923’te 554 olan hekim sayısı 1940’da 2378’e ulaşmıştır. Cumhuriyetin ilk 15 yılında sağlık
alanında yapılanlar uluslararası ölçekte bir sağlık devriminin gerçekleştirilmesidir. Bu yazıda sağlık
hizmetleri için söz konusu 15 yıllık dönemdeki değişim nicel verilerle açıklanmaya çalışılmıştır.

Anahtar kelimeler: Türkiye Cumhuriyeti, sağlık, halk sağlığı

SUMMARY
The establishment of indepenedent Turkish Republic via rescuing aliens occupation have achieved a
new mind including nationalism and populism in all respect of social life. This new mind was that being a
state means to serve its people and this vision occured in the political programs of all governments from
1923. The one and maybe the most important field for the process of this new mind, serve to nation, was
relating to the health services. During Otoman Impire, a general directory of health depends on ministery for
internal affairs was responsible of health services. After establishment of the first Turkish Parliement in 1920,
the ministry of Health was settled by a related law with number 3. After the establishment of Turkish
Republic, health services became to improve in a rapid progress with planning and carrying out as the
services of public health, diagnose, scanning, and therapeutic implications. As an example, there were 554
medical doctors in 1923, in 1940 this number reached to 2378. The accomplishment during the first 15-year
period was a real revoluation on the health of Turkish people. This article is subject to the changes on health
services during the period mentioned above through quantitative data.

Key words: Türkish Republic, health, public health


__________________________________________________________________________________________
1 2
Yazışma Adresi: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Tıp Fakültesi Tıp
Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı, Eskişehir
Telefon: 05.355.632.856 Faks: 0 222 239 47 14 e-posta: metintas@ogu.edu.tr
Geliş Tarihi :30.07.2007
Kabul Ediliş Tarihi :07.08.2007

162
Devlet – Toplum İlişkisinde Yeni Anlayış

Kurtuluş Savaşıyla Türkiye’nin yabancı işgalinden kurtularak, bağımsız


bir Türk devletinin kurulması tarihte yeni bir dönemin açılmasını sağlamıştır. Bu
yeni dönem, yeni bir devletin kurulmasının ötesinde, ulusçuluk ve halkçılık
prensipleri çerçevesinde toplum ve devlet yaşamında daha önce bilinmeyen, II.
Meşrutiyet döneminde kısmen tartışılmaya başlanan yepyeni bir anlayışı da
içermektedir. Bu anlayış, “devletin toplumun hizmeti için var olduğu”. Bu anlayış,
1923’ten itibaren kurulan Cumhuriyet hükümetlerinin izledikleri politikaların
temelini oluşturmuştur. Artık reaya yoktur, Cumhuriyetin eşit yurttaşları vardır;
yurttaşların hakları vardır ve bu haklar ancak ulusa hizmet prensibiyle işler hale
gelebilir.
“Ulusa hizmet” prensibinin açık bir şekilde uygulanmaya çalışıldığı ve
böylece izlenebildiği alanlardan biri ve belki de en önemlisi sağlık hizmetleri
olmuştur. Cumhuriyetin ilk 15 yılı yakından incelendiğinde, başta Atatürk olmak
üzere Cumhuriyetin kurucu kadrosunun, sağlık hizmetleri alanındaki çağdaş
anlayış ve hizmetlerin yakalanmasıyla modern devletin unsurlarından birinin daha
elde edileceği düşüncesini taşıdıkları rahatça görülür. Nihayet yurttaşların en
temel haklarından biri “temel yaşam ve sağlık” hakkıdır.

Cumhuriyet Öncesi Dönem Sağlık Hizmetleri

Yirminci yüzyıla girildiğinde Osmanlı Devletinde sağlıkla ilgili bir


bakanlık yoktu. Sağlık işleri “Dahiliye Nazırlığı”na bağlı “Sıhhiye Umum
Müdürlüğü” tarafından yönetiliyordu (1). Yani sağlık hizmetleri bir genel
müdürlük düzeyinde götürülüyordu. Ekonomik sorunlar içindeki devlet sağlık
hizmetlerine yeterince ödenek ayıramıyor, dolayısıyla bilimsel gelişmelerin sağlık
alanına getirdiği yeniliklerden yararlanılamıyordu. Anadolu nüfusunu oluşturan
yaklaşık 13 milyon kişinin 2 milyonu dış göç, 2 milyonu ise iç göçe uğramıştı. Bu
yapılanma içinde halk, pek çok hastalıkla uğraşmak zorundaydı; tifo, tifüs, kolera,
trahom, verem, sıtma, çiçek, frengi gibi salgın hastalıklar Anadolu’da yaygındı.
Öyle ki Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’daki toplam 13 milyon nüfusun yarıya
yakını hastaydı. Hatta bazı bölgelerde yaşayan nüfusun % 80’ine yakınının çeşitli
hastalıklardan yakındığına dair tespitler yapılmıştı. O yıllarda o kadar ilginç
gözlemler olmuştur ki, sıtma nedeniyle kimi bölgelerde köylülerin hasat bile
yapamayacak kadar bitkin düştükleri kayıtlara girmiştir (1).
Sağlık koşullarının iyileştirilmesine, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında
başlandı. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin açılışından on gün sonra, 3
Mayıs 1920 gün ve 3 sayılı Kanunla “Sıhhıye ve Muaveneti İçtimaiye Vekaleti”
kuruldu (1929 yılında bu isim “Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti” adını aldı).
Böylece Osmanlı Devleti döneminde bir genel müdürlük ile yönetilen sağlık
işleri, ilk kez bir bakanlık düzeyine çıkarılmış oluyordu (2). Söz edilen bu göreve,
o dönemdeki uygulanma gereği Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Dr.
Adnan Adıvar seçildi. Milli Mücadele döneminde Bakanlık iki katlı bir eski

163
Ankara evinde faaliyete başladı. Bir bakan ve iki bakan yardımcısı toplam
personeli oluşturdu. Üç kişilik bu bakanlık kadrosu ağırlıklı olarak Milli
Mücadele’nin askeri sıhhi hizmetlerini koordine ettiler, ama bir yandan da
önderlikle birlikte geleceğin programını oluşturdular (Resim 1).

Resim 1: Ankara Hacı Bayram Semtinde 1923 yılında açılan Türkiye Cumhuriyeti Sağlık
Vekaleti Binası (İlk Sağlık Bakanlığı Binası) (Sağlık Hizmetlerinde 50.Yıl, Sağlık ve
Sosyal Yardım Bakanlığı Yayınları, Ankara. 1973; s: 39).

Mustafa Kemal, 1 Mart 1922 tarihinde, TBMM’yi açarken yaptığı


konuşmada o dönemde oluşan yeni sağlık anlayışını şöyle dile getirmiştir: Kişi ve
toplum sağlığına yönelik yakın hedefleri; “milletin sağlığının korunması ve daha
sağlıklı hale getirilmesi, ölüm oranının düşürülmesi, nüfus artışının sağlanması,
salgın hastalıkları etkisiz kılarak toplum sağlığının iyileştirilmesi, böylelikle ulus
bireylerinin dinç ve çalışmaya yetenekli duruma getirilmesi amacımızdır (3).
Mustafa Kemal’in bu konuşması, Cumhuriyet yönetiminin ilk on beş yılı içinde
sağlık alanında yapılacak devrimci atılımların habercisi olmuştur.

Erken Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetleri

1923 yılına kadar Kurtuluş Savaşının olağanüstü koşulları içinde ve daha


çok askeri alanda yürütülen sağlık hizmetleri, Cumhuriyet kurulduktan sonra hızlı
bir planlama sürecine girmiş ve gelişmeye başlamış, yeni bir anlayış ve güçle
merkez ve taşra örgütü şekillenme sürecine girmiştir. 1923’te devletin sağlık
teşkilatı özet bir çerçevede şöyle idi: Merkez ve Taşra Teşkilatı. Ankara
Merkez’de üç daire vardır: Sağlık Dairesi, Sicil Dairesi ve Muhasebe ve Evrak
Kalemi. Taşrada ise sağlık müdürlükleri vardı. Bunlar, hükümet ve belediyenin
karantina tabiplikleri ile sıhhiye memurlarından ibaretti.
1925 yılında Sağlık Bakanlığı’na atanan ve sonraki dönemin sağlık
hizmetlerine damgasını vuran Dr. Refik Saydam tarafından, kendi el yazısı ile
1925 yılında hazırlanan Cumhuriyetin sağlıkla ilgili ilk çalışma programında; üç
ana başlıkta toplanabilecek hedeflerle sağlık sorunlarına ilişkin çözümler
üretilmesi planlanmıştır:
1. İdari ve hukuki çalışma (mevzuat); Planlama yapmak, devlet sağlık
örgütünü esnek ve yaygın hale getirmek, sağlıkla ilgili yasaları yapmak

164
2. Kurumsallaşma: Bakanlık merkezini organize etmek, numune
hastaneleri, sağlık merkezleri, sağlık istasyonları, doğum ve çocuk bakımevleri
açmak, sağlık örgütünü köylere yaymak, Hıfzısıhha okulu ve hıfzısıhha enstitüleri
kurmak.
3. Personel temini: Bakanlık merkez kadrosunun oluşturulması, hekim,
sağlık memuru ve ebe yetiştirmek, sıtma, verem, trahom, frengi ve kuduz gibi
önemli hastalıklarla savaş ekipleri kurmak.
Osmanlı Devleti döneminde sağlık mevzuatıyla ilgili ciddi bir etüd
ve/veya çalışma olmadığı için 1923 – 1938 yılları arasında “Sağlık Mevzuatı”
çalışmaları önemli bir yer tutmaktadır. Bu dönemde, Genç Cumhuriyetin sağlık
sistemi adeta yeniden yapılandırılmış ve örgütlenmiştir. Öyle ki on üç yıl içinde
sağlık sisteminin kuruluş ve örgütlenmesi amacıyla bakanlık tarafından 50 yasa ve
18 tüzük hazırlanmış ve yürürlüğe konulmuştur. Bunların belli başlıları tarih
sırasına göre şunlardır (4):
1. 1926 Tarih ve 831 Sayılı Sular Hakkında Kanun.
2. 926 Tarih ve 826 Sayılı Etibbanın Sıtma Enstitülerinde Staj
Mecburiyeti Hakkındaki Kanun
3. 1926 Tarih ve 927 Sayılı Sıcak ve Soğuk Maden Sularının İstismarı İle
Kaplıcalar Tesisatı Hakkında Kanun.
4. 1926 Tarih ve 1262 Sayılı Türk Kodeksi Hakkında Kanun.
5. 1926 Tarih ve 839 Sayılı Sıtma Mücadelesi Hakkında Kanun.
6. 1927 Tarih ve 984 sayılı Ecza Ticarethaneleri ile Sanat ve Ziraat
İşlerinde Kullanılan Zehirli ve Müessir Kimyevi Maddelerin Satıldığı
Dükkanlara Mahsus Kanun.
7. 1927 Tarih ve 992 Sayılı Seriri ve Gıdai Taharriyat ve Tahlilat Yapılan
ve Mısli Teamüller Aranılan Umuma Mahsus Bakteriyoloji ve Kimya
laboratuarları Kanunu.
8. 1928 Tarih ve 1219 Sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarz-ı
İcrasına Dair Kanun.
9. 1928 Tarih ve 1262 Sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu.
10. 1930 Tarih ve 1593 Sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu.
11. 1933 Tarih ve 2219 Sayılı Hususi Hastaneler Kanunu.
12. 1933 Tarih ve 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi
Hakkında Kanun.
13. 1934 Tarih ve 2821 Sayılı Seyyar Tabiplerin Vazifeleri Hakkında
Talimatname.
14. 1935 Tarih ve 2767 Sayılı Sıtma ve Frengi İlaçları Kanunu.
15. 1936 Tarih ve 3039 Sayılı Çeltik Ekim kanunu.
16. 1936 Tarih ve 3017 Sayılı Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti
Teşkilat ve Memurin Kanunu.

İdari Çalışmalar:

Yukarıda konu edilen yasalar ile Cumhuriyet döneminin sağlık örgütü esas
olarak şekillendirildi. Hekimlik mesleğinin uygulama kuralları düzenlendi ve

165
hekimlerin görev - çalışma koşulları belirlendi. Serbest çalışan hekimlerle diş
hekimlerinin, eczacıların, ebelerin mesleki çalışma kuralları saptandı.
1928 yılında, “Tebabet ve Şuabatı Sanatlarının Tarz-ı İcrasına Dair
Kanun” adı ile çıkarılan ve halen yürürlükte olan “1219 sayılı, sağlık
mesleklerinin nasıl yürütüleceğine dair kanun” Cumhuriyetin en büyük
eserlerinden biri olarak kabul edilebilir. Ayrıca 1930 yılında çıkarılan 1593 sayılı
Umumi Hıfzısıhha Yasası, o dönemin uluslararası alanda en ileri sağlık
yasalarından biriydi. Sovyetler Birliği hariç Yakın Asya, Orta Doğu ve Türkiye’ye
komşu ülkeler dahil bir çok Avrupa ülkesinde benzer bir umumi yasa yoktu. Yasa
o denli toplumsal bir yayılım taşıyordu ki, yasanın bakanlığın görevlerini
belirleyen 18 maddesinden 15’i “koruyucu sağlık hizmetleri” ile ilgiliydi.
Bu dönemde sağlık alanında yapılan bütün çalışmalara ve devletin sağlık
örgütünün yapılanmasını başaran kişi Dr. Refik Saydam’dır (Resim 2).

Resim 2: Dr. Refik Saydam ve Bakanlık Çalışma Masası.

Dr. Refik Saydam tarafından sivil yönetime paralel olarak kurulan sağlık
örgütü, merkezde Sağlık Bakanı ve Bakanlık Örgütü, illerde valiye bağlı ve onun
sağlık işlerinde danışmanı olan sağlık müdürü ile ilçelerde kaymakama bağlı ve
kaymakamın danışmanı olan hükümet tabibinden oluşmaktadır. Cumhuriyet’in ilk
15 yılı içinde nüfusun %90’ından fazlası kırsal kesimde yaşadığı için sağlık
örgütlenmesinin kilit noktasında Sağlık Bakanlığı’ nın kırsal bölgelerdeki
temsilcisi durumunda olan hükümet tabipleri bulunmaktadır.
Hükümet tabibinin pek çok görevi bulunmaktadır. Bu görevler dört ana
başlık çerçevesinde toplanabilir:
1. Koruyucu Hekimlik Görevleri,
2. İyileştirici Hekimlik Görevleri,
3. Adli Hekimlik Görevleri,
4. Sağlık Yöneticiliği Görevleridir.
Nüfusa ve hizmetin azlığına - çokluğuna bakılmaksızın her ilçeye bir
hükümet tabibi atanmıştır. Cumhuriyet yönetimi kırsal kesim sağlık hizmetlerinde
yeni bir dönem başlatmıştır. Hatta bu alan, ilk kez hizmete açılmıştır denebilir.

166
Hizmet Çalışmaları:

Sağlık hizmetlerini köylere dek yaymak için “seyyar tabiblik” uygulaması


getirildi. Türkiye’ye özgü bir uygulama ile hekimler at, eşek ya da kağnı ile
köyleri dolaşarak hastalık taraması yaptılar.
Küçüklü büyüklü bütün yerleşim birimlerine hastane hizmeti götürülmesi
çok güçtür. Bu nedenle hastanesi bulunmayan yerlerin sağlık hizmeti ihtiyacını bir
ölçüde karşılayabilmek için “muayene ve tedavi evi” adı altında sağlık hizmeti
ünitelerinin kurulmasına karar verilir. Bu amaçla 1924 yılında 150 ilçe
merkezinde muayene ve tedavi evi kurulması kararı alındı. Muayene ve Tedavi
Evleri, 5 – 10 yataklıdır. Beş yataklı olanlarda hükümet tabipleri, 10 yataklı
olanlarda ise ayrı bir hekim görevlendirilmiştir. Muayene ve tedavi evlerinde
hasta muayenesi ücretsiz olup, yoksul hastaların ilaçları da parasız verilirdi.
Sağlık Bakanlığı tarafından kurulan muayene ve tedavi evlerinin sayısı, 1936’da
180, 1942’de 200’ü bulmuştur. Bu tür sağlık evlerinin gelişmiş bir örneği, ilk defa
Etimesgut’ta 1932’de açılan “İçtimai Hıfzısıhha Numune Dispanseri” idi (5).
1925 yılından itibaren Ankara, Konya, Balıkesir, Adana, Çorum, Malatya,
Erzurum ve Kars’ta doğum ve çocuk bakım evleri açıldı. Bu merkezler,
Cumhuriyet yönetiminin çok önem verdiği nüfus siyasetinde ve doğum öncesi ve
doğum sonrası anne – çocuk sağlığının korunmasında kayda değer hizmetler verdi
(6).
Ülkeye yaygın 150 ilçede, ücretsiz muayene ve tedavi hizmeti ile parasız
ilaç veren dispanserler kuruldu (Resim 3). 1922 yılında 100 olan hastane sayısı,
1932’de 177’ye, 7127 olan yatak sayısı 10646’ya, 22 olan dispanser sayısı 339’a
çıkarıldı. Dispanserlerde 1922’de 189 yatak varken bu sayı 1932’de 1318 oldu.

Resim 3: A. Ayvalık Sağlık Merkezi, B. Diyarbakır Trahom Mücadele Merkezi (Sağlık


Hizmetlerinde 50.Yıl, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayınları, Ankara. 1973).

1924 yılında Ankara, Erzurum, Diyarbakır ve Sivas’ta, 1936’da ise


İstanbul Haydarpaşa’da hekimliğin bütün uzmanlık dallarını içinde toplayan
Numune Hastaneleri kuruldu. Numune Hastaneleri, yatılı-ayakta-poliklinik
mesaisi olarak tedavi eden tam teşekküllü, uzman kadrolu, modern donanımlı
hastanelerdi. Adından da anlaşılabileceği gibi, bu modern nitelikli hastaneler
kanalıyla ülke çapında sağlam bir model yaratılmaya çalışıldı (7).

167
Sağlık Bakanlığı 1923 yılında tüm ülkede 554 hekim, 60 eczacı, 560 sağlık
memuru ve 136 ebe ile hizmete başlamıştır. Hekim başına düşen nüfus 1923
yılında 30.000 dolayındadır. Bu sayı Cumhuriyet yönetiminin nasıl yetersiz bir
personel kadrosu ile hizmete başladığını göstermesi açısından son derece
önemlidir. 1935 yılında hekim sayısı 1625’e, ebe sayısı 400, sağlık memuru sayısı
1365’e ulaşmış, başlangıçta hiç kaydı olmayan 202 hemşire kayda girmiştir.
Gelişme süreci o kadar hızlıdır ki, dışarıdan getirilenler dahil 1940 yılında hekim
sayısı 2378 (1923’e göre 17 yılda 4 misli)’e, hemşire sayısı 405’e ulaşmıştır (8).

Eğitim Çalışmaları:

Doktor sayısını arttırmak amacıyla tıp eğitimini özendirici kararlar alındı.


Gelir düzeyi düşük başarılı öğrencilerin de tıp eğitimi almasını özendirecek
tedbirler uygulamaya konuldu, ücretsiz öğrenci pansiyonları, burs olanakları
sağlandı. İstanbul’da Leyli (yatılı) Türk Talebe Yurdu açıldı. Buradan yetişen
doktorlar, Sıhhiye Vekaleti’nin gösterdiği yerlerde hükümet tabibi olarak mecburi
hizmetlerini yaptılar. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin olanakları ayrıcalıklı
desteklerle arttırıldı. Hekimlere zorunlu hizmet yükümlülüğü getirilerek ülkenin
ücra köşelerinde yaşayan vatandaşların da tıp bilimindeki gelişmelerden
yararlanması sağlandı. Anadolu’da hizmet yapan hekimlerin maaşları yükseltildi.
O yıllarda koruyucu sağlık hizmetlerinde çalışan bir hekim, zorunlu hizmet
yaparken, Başbakan’dan daha fazla ücret alıyordu (9).
Tarihimizde modern anlamda ilk tıp okulu, II. Mahmut zamanında 14 Mart
1827’de İstanbul’da açılan Tıphane-i Amire’dir. Bu okul Cumhuriyet ilan edildiği
sırada Darülfünun’a bağlı olarak faaliyet gösteriyordu. 1933 üniversite reformu ile
Darülfünun’un kapatılması ve onun yerine İstanbul Üniversitesinin kurulması ile
ülkemiz modern anlamda ilk yüksek öğretim kurumunu ve ona bağlı olarak
faaliyet gösteren ilk tıp fakültesini kazanmış oldu. Almanya'dan Ülkemize gelen
seçkin hocaların katkısı ile yeniden yapılandırılan İstanbul Tıp Fakültesi’nden
yılda 150 – 250 hekim mezun oluyordu.
İstanbul Tıp Fakültesi'ne girmek isteyen öğrencilerin sayısı artınca, yeni
bir Tıp Fakültesi'nin kurulması kaçınılmaz olmuştu. Bu konuda 1937'de çıkarılan
bir kanun bu meselenin çözümlenmesinde başlangıç oluşturdu. İkinci Tıp
Fakültesi'nin açılması görüşüne inanan ve bunu Türk Tıp Encümeni'nde
(kongresinde) 1927'de savunan dönemin Başbakanı İsmet İnönü, o tarihte
fakülteler ilgili Bakanlık işbirliğiyle eğitim yaptığından, konuyu Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanı olan Dr. Refik Saydam'la görüşerek Refik Saydam Hıfzısıhha
Enstitüsü karşısındaki şimdiki Morfoloji, İbni Sina ve Yüksek İhtisas
Hastanelerinin bulunduğu yerde tıp fakültesinin kurulması için kanunun
hazırlanmasını istedi. Böylece 9.6.1937 tarih ve 3228 sayı ile Ankara'da ikinci tıp
fakültesinin açılmasına ait kanun çıkartıldı (10). Ancak II. Dünya Savaşı'nın
patlak vermesi, bu konudaki girişimlerin savaşın sonuna kadar ertelenmesine
neden oldu.
Ankara’da, sağlık sorunlarının bilimsel incelemesini yaparak, hastalıklarla
savaşımda yöntem belirleyecek, aşı ve serum araştırması yapıp üretecek, Merkez

168
Hıfzısıhha Müessesesi kuruldu. Diğer aşı üreten kuruluşların nitelik ve üretim
yetenekleri yükseltildi. Tıp fakültesinde okuyan öğrencileri ücretsiz yatırmak ve
yedirmek için 1924’te 200 kişilik Tıp Talebe Yurdu açıldı. Anadolu’nun çeşitli
yörelerinde sağlık memuru ve ebe yetiştiren okullar açıldı, İzmir’de 100 yataklı
özürlüler okulu hizmete sokuldu. Sağlık Bakanlığı eğitim amacıyla ilgili değişik
kitap, dergi vb yayınlarda bulunduğu gibi, aynı amaçla çeşitli eğitim ve geliştirme
kursları da açmıştır.
Tıp Fakültelerinden mezun olan hekimlerle, devlet, özel idare, belediye,
askeri kurum ve kuruluşlarda çalışan hekimlere 1927 yılında 3 ay süre ile sıtma
kursu zorunluluğu getirilmiştir. 1928 yılında Adana Sıtma Enstitüsü’nün açılması
ile buarad hekimlere düzenli kurslar başlatılmıştır (11).
1936 yılında Ankara’da Merkez Hıfzısıhha Müessesine bağlı olarak
çalışan “Halk Sağlığı Okulu” açıldı. Bu okul uzun süre her düzeyde sağlık
personeli yetiştirdi ve halk sağlığı alanında uzmanlık eğitimi verdi.

Temel Hastalıkları Hedef Alan Halk Sağlığı Hizmetleri:

Cumhuriyet yönetiminin sağlık alanındaki en önemli hizmetlerinden biri


de Anadolu’yu kasıp kavuran sıtma, trahom, frengi gibi salgın hastalıklara karşı
yürütülen mücadeledir. Cumhuriyetin ilk yıllarında sıtmalı oranı bazı bölgelerde
%70’leri buluyordu. 1924 yılında Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam başkanlığında
toplanan bir komisyonca Sıtma ile mücadele kararı alındı ve bu karar 2 Eylül
1925’te Ankara’da toplanan 1. Milli Türk Tıp Kongresi’nin gündemine de
yansıdı. 1925 yılında başlatılan sıtma mücadelesiyle, 1931’e dek iki milyon
hastaya ulaşıldı. Adana’da uzman hekim yetiştirecek bir Sıtma Enstitüsü, yurdun
değişik bölgelerinde 11 Sıtma dispanseri açıldı. Türkiye’nin sıtma savaşı, tarihin
bilinen en büyük sağlık savaşımlarından biridir. Bu savaşta tam 17 milyon insan
kontrolden geçirildi, 5 milyonu tedavi edildi. Tedavi için 70 ton kinin ilacı parasız
dağıtıldı. 350 km2’ lik bataklık kurutuldu, bunun için 1000 km uzunluğunda kanal
açıldı (12). Kararlılıkla yürütülen mücadele sonrasında 1940 yılına kadar sıtmalı
oranı %11’e düşürüldü (6).
Ondokuzuncu yüzyıldan itibaren Avrupa üzerinden İstanbul’a ulaşan,
zaman içinde Anadolu’ya yayılan ve ayrıca Rus limanları ile ilişkili Karadeniz
kıyılarında da görülen frengi, Cumhuriyet öncesi dönemde civa buharı gibi
bilimsel olmayan yöntemlerle halk tarafından tedavi edilmeye çalışılmıştı. 1925’te
çıkarılan Frengi Talimatnamesi ile tedavi metotlarında modernleşme ve
standartlaşma sağlandı. İlk olarak Ankara ve İzmir’de olmak üzere, 1927 yılında
“Deri ve Tenasül Hastalıkları Tedavi Evi” adıyla birer dispanser açıldı (7).
Özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesini kasıp kavuran trahom ile
mücadeleye 1925 yılında körler memleketi olarak tanınan Adıyaman ve
Malatya’da birer trahom hastanesi açılmasıyla başlandı. 1923 yılında üç milyon
trahomlu hasta vardı. Bu yıllarda bazı illerde nüfusun % 70’i trahomdan
yakınıyordu ve trahomdan körlük oranı % 3.5 idi. Bu nedenle mücadele
kapsamında hastane ve dispanserlerin arttırılmasına karar verildi. Urfa, Maraş ve
Siverek’te kalıcı; Gaziantep, Kilis ve Besni’de gezici Trahom hastaneleri kuruldu

169
(6). 1920 yılında muayene edilen trahomlu olgu sayısı 2950 iken, bu sayı 1940’da
120700’e ulaşmıştır, yeni vaka oranı muayene edilenler içinde % 69.9’dan %
20.2’ye düşmüştür (6).
1924’te Heybeliada’da bir verem sanatoryumu, Ankara, Bursa ve
İstanbul’da verem dispanserleri açıldı. 1930’da özellikle Doğu Karadeniz’de
yaygın olan ölümcül Ankilostom parazitine karşı mücadele başlatıldı, üç yıl içinde
43.865 hasta tedavi edildi (8).
Kuduz, Anadolu’da hiçbir tanı, takip ve tedavi kurumu olmadığı için
önemli bir sorundu. O yıllarda sadece İstanbul’da “Darülkelp Tedavihanesi”
adıyla bir köpek takip ve ıslah evi vardı. Bu nedenle Anadolu’da bir çok ölüme
neden olan Kuduz’u önlemek için, Sivas, Diyarbakır ve Erzurum’da Kuduz tedavi
müesseseleri açıldı. Çok önemli bir gelişme olarak yerli kuduz aşısı üretimi
başarıldı (8).
Ülkemizde ilk sağlık kongresi, 2 Eylül 1925’te Ankara’da toplanan I. Milli
Türk Tıp Kongresi’dir. Yukarıda değinilen halk sağlığı ile ilgili çalışmaların
stratejileri bu kongrede belirlenmiştir.
Cumhuriyetin ilk 15 yılında sağlık alanında yapılanlar incelendiğinde,
kuşkusuz uluslararası ölçekte bir sağlık devriminin gerçekleştirildiği görülecektir.
Toplum sağlığını hedef alan, her kesime ulaşan, parasız, eşit, nitelikli bir sağlık
sistemi o zaman kurulmuştur. Sağlık hizmetlerinde bugün girilen yol dikkate
alındığında aradaki anlayış ve kavram farklılığı rahatça ortaya çıkmaktadır.

KAYNAKLAR

1. Aydoğan M. Türkiye Üzerine Notlar 1923 – 2005. İzmir: Umay Yayınları,2005.


2. Aslan Y. TBMM Hükümeti Kuruluşu, Evreleri, Yetki ve Sorumluluğu (23 nisan 1920 –
30 Ekim 1923). Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2001; s: 60 – 65.
3. “Atatürk’ün 1 Mart 1922 Tarihli Meclisi Açış Konuşması”. Atatürk’ün Söylev ve
Demeçleri I – III, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara: TTK Basımevi, 1997; s:
236 – 260.
4. Eren N, Tanrıtanır N. Cumhuriyet ve Sağlık. Ankara: Türk Tabipleri Birliği Yayınları,
1998; s: 10.
5. Aydın E. Türkiye’de Sağlık Teşkilatlanması Tarihi. Ankara: Naturel Yayınları, 2002; s:
39.
6. Sağlık Hizmetlerinde 50 Yıl. Ankara: Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayınları,
1973.
7. Özden N. “Dr. Refik Saydam’ın Türk Sağlık Politikaları Üzerindeki Etkisi (1923 – 1937).
38. Uluslararası Tıp Tarihi Kongresi Bildiri Kitabı. Ankara, 2005; s: 1504-05.
8. Cumhuriyet ve Sağlık. Ankara: Türk Tabipleri Birliği Yayınları, 1998.
9. Saltık A. Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetleri’nin Tarihçesi. Bilim ve Ütopya Dergisi
1998; 44: 17 -19.
10. Sağlık Hareketleri (1923 – 1963) 40. Yıl. Ankara: Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı
Yayınları, 1964; s: 53.
11. Erdem A. Türkiye’de Sıtma Savaşı. Ankara: Türk Tabipleri Birliği Yayınları, 1938; s: 30.
12. Türk Tıbbının Kahramanları. İstanbul: Organon, 1999; s: 55.

170
171

You might also like