You are on page 1of 19

iktisadizihniyetiktisadizihniyetiktisad

izihniyetiktisadizihniyetiktisadizihni
yetiktisadizihniyetiktisadizihniyetikti
sadizihniyetiktisadizihniyetiktisadizi
1920-1939 ve 1939-1950 YILLARI
ARASINDA TÜRKİYE’DE İKTİSADİ
hniyetiktisadizihniyetiktisadizihniyet
ZİHNİYET
iktisadizihniyetiktisadizihniyetiktisad
izihniyetiktisadizihniyetiktisadizihni
-2010-

yetiktisadizihniyetiktisadizihniyetikti
TUNCER BÜYÜKKİBAR
Tarih Bö lü mü A.B.D.

sadizihniyetiktisadizihniyetiktisadizi
Doktora Ö ğ rencisi

hniyetiktisadizihniyetiktisadizihniyet
iktisadizihniyetiktisadizihniyetiktisad
izihniyetiktisadizihniyetiktisadizihni
yetiktisadizihniyetiktisadizihniyetikti
sadizihniyetiktisadizihniyetiktisadizi
hniyetiktisadizihniyetiktisadizihniyet
iktisadizihniyetiktisadizihniyetiktisad
izihniyetiktisadizihniyetiktisadizihni
2

1920-1939 ve 1939-1950 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE’DE İKTİSADİ ZİHNİYET

GİRİŞ

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecinde yaşanan iktisadi sıkıntılar ve problemler,


çöküş sürecinin oluşmasında ve hızlanmasında rol oynayan faktörlerden birisidir. Ülkenin
içinde bulunduğu iktisadi sorunlar sadece çöküş sürecini etkilememiş, yeni kurulan Türkiye
Cumhuriyeti’nin de gelişim sürecini ve iktisadi durumunu doğrudan etkilemiştir. Sanayisi,
ziraati, turizmi ve iktisadi kalkınması olmayan bir imparatorluktan geriye ciddi iktisadi
zorluklar yaşayan bir toplumsal yapı kalmıştır. Ayrıca toplum savaşın ağır yükü altında
ezilmiş ve ekonomik olarak çok zayıf bir duruma gerilemiştir.

Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş sürecinde ülkenin bağımsızlığı için


mücadele ederken bu mücadelenin ayakta kalabilmesi için iktisadi önlemler alarak cephedeki
orduyu ayakta tutmaya çalışmıştır. Savaş sonrası ise iktisadi başarılara imza atmadan savaş
meydanlarda kazanılan zaferlerin yeterli olamayacağı düşüncesiyle bu alanda ciddi açılımlar
yapmıştır. Genç Cumhuriyetin iktisadi zihniyeti bu şartlar altında şekillenmiş ve ulusal veya
uluslararası konjonktüre göre değişiklikler göstermiştir.

Türkiye’nin ikinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında içinde bulunduğu siyasi ve


durum bu dönemin iktisadi zihniyetini şekillendiren en önemli faktördür. 2. Dünya Savaşı
1939’dan 1945 yılına kadar ki süreci şekillendirmiştir. 1945 sonrası ise Türkiye’nin dışa
bağımlı bir ekonomik yapıya tedrici olarak geçişinin gerçekleştiği dönemdir.

Bu perspektifle Türkiye Cumhuriyetinin 1920 yılından 1939 yılına kadar geçen süre
içerisindeki iktisadi zihniyetini ortaya koymaya çalıştığımız bu makalede, Kurtuluş Savaşı
sürecinden 1929 yılına kadar geçen süreci ve 1930’dan 1939’a kadar geçen süreci 1 bu
dönemin iktisadi zihniyeti bağlamında aktarmaya çalışacağız. Bununla birlikte 1939 ve 1950
yılları arasındaki iktisadi zihniyeti dönemin konjonktürüne ve 1920-1939 yılları arası iktisadi
zihniyet ile mukayese ederek inceleyeceğiz.

1
1930 yılı dünyada ve kısmen ülkemizde ciddi ekonomik sıkıntıların yaşandığı bir süreçtir. Büyük Depresyon
(Great Depression) olarak bilinen bu dönemde Türkiye krize karşı çeşitli tedbirler alarak iktisadi zihniyette bir
geçiş dönemine girmiştir.
3

1. 1920-1939 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE’NİN İKTİSADİ ZİHNİYETİ

1.1. 1920-1923 Kurtuluş Savaşı Döneminde İktisadi Zihniyet

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış sürecinde ülkenin içinde bulunduğu ekonomik


sıkıntılar ve halkın refah seviyesinin çok düşük olması, yeni kurulacak olan Türkiye
Cumhuriyetinin iktisadi açıdan büyük bir sınavla karşılaşacağının en önemli ipucu olarak
görülmekteydi.2 Bu durum devletin öncelikle mali sistemi düzenlemesi gerektiğini ve mevcut
iktisadi konjonktürün gereklerine göre uygun bir iktisadi politika belirlemesinin şart olduğunu
ortaya koymuştur. J.Stuart Mill’in3 deyişiyle devletin ilk işlevi mali fonksiyonu yani
finansmanıdır. Maliye’nin çekirdek devlet olmasının nedeni, devletin ilk fonksiyonu olan malî
işlevi üstlenmiş olmasıdır. Bu bağlamda Osmanlı İmpratorluğu’nun çöküşünü hazırlayan
nedenlerin başında; kapitülasyonlar, dolayısıyla devletin mali işlevinde zaafa uğraması gelir.

Osmanlı İmparatorluğunun yıkılış süreci sonrası yeni ve bağımsız bir Türkiye’nin


kurulması için topyekün başlatılan Kurtuluş Savaşı mücadelesi özellikle ekonomik alanda
büyük bir mücadele örneği olarak görülebilir. Bu anlamda 1920’li yılların başında ülkenin
iktisadi planlamaları ekseri “Savaş Ekonomisi” eksenli icra edilmiştir. 1920 ve 1923 yılları
arasında icra edilen iktisat politikası savaş giderlerinin karşılanmasını temel almıştır. Bu
süreçte Anadolu insanının savaşın giderlerinin %90’ının karşılaması yeni kurulan bir ülkenin
iktisadi açıdan ikinci bir dışa bağımlılığa muhtaç kalmamasına imkan sağlamıştır. Bu durum
açıkça göstermektedir ki savaş ekonomisi büyük ölçüde “Milli Gelir” ile sağlanmıştır.

1920-1923 yılları arasında 1. Meclisin iktisadi zihniyetini anlayabilmek için bu


dönemde mecliste yapılan görüşmelere bakılması gerekmektedir. Bu anlamda İlk Mecliste
Ulusal Ant olarak bilinen görüşme metinlerinde iktisadi politikanın şekli şu şekilde
belirtilmiştir; 4

Madde: 6 - Ulusal ve iktisadi gelişmemize olanak sağlamak ve işlerin çağdaş bir yönetim
düzeniyle yürütülmesinde başarıya ulaşabilmek için her devlet gibi bizim de gelişme
koşullarını sağlamakta bağımsız ve tam özgür olmamız, yaşam ve varlığımızın temelidir. Bu
nedenle parasal gelişmemize engel olacak sınırlamalara (kapitülasyonlara) karşıyız.
Saptanacak (dış) borçlarımızın ödenme koşulları bu ilkelere aykırı olmayacaktır.
2
Zafer Toprak, Türkiye’de Ekonomi ve Toplum(1908-1950), Milli İktisat-Milli Burjuvazi, Tarih Vakfı Yayınları,
İstanbul, 1995
3
John Stuart Mill, Principles of Political Economy, London, Longmans Green, 1917, ss.801
4
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, İlk Meclis Zabıtleri, Yeni Gün Haber Ajansı Yayınları, İstanbul, 1990, ss.65
4

1. Meclisin İlk Bakanlar Kurulu ve Hükümet Programında iktisat politikası açık bir
şekilde ortaya konularak meclis zabıt ceridelerinde şu şekilde özetlenmiştir;5

Mali Politikada dahi amacımız, ulusal savaşımızda ülkenin iktisadi durumunu, halkın gönenç
(refah) ve mutluluğuna uygun, düşmanlarımızın kötü niyet ve saldırılarına karşı dayanıklı
kılmaktır. Dostluğunu eylemli olarak kanıtlayacak devletlerin ekonomik çıkarlarını, ülkemizin
temel yararı ile bağdaştırarak, kabulden yanayız.

Bu dönem içerisinde hem savaşın giderlerinin karşılanması için iktisat politikaları


hazırlanmakta hem de yeni kurulacak devletin gelecekteki iktisadi zihniyetinin ilk temelleri
atılmaktadır. Yukarıda belirtilen ifadeler ve iktisat anlayışı sistemli bir iktisat politikası
değildir. Atatürk’ün iktisadi alanda somut olarak faaliyete geçişi 1923 yılında gerçekleştirilen
1. İzmir İktisat kongresi ile şekillenmiştir.

1.2. 1923-1929 Yılları Arasında Türkiye’nin İktisadi Zihniyeti

1923-1929 yılları arasında ülkemizin iktisat zihniyetinin şekillenmesinde ve sonraki


yıllarda da çok önemli etkileri olan ilk iktisat politikasının temeli 1. İzmir İktisat Kongresinde
şekillenmiştir. Burada alınan kararlardan sonra Türkiye’nin 1923-1929 yılları arasındaki
politikaları için “Liberal Dönem” ifadesi kullanılmaktadır.6 Ancak bu iktisat yaklaşımına
çeşitli eleştiriler getirilmekte ve bu dönemde Türkiye’nin izlediği iktisat politikasının
liberalizm olmadığı öne sürülmektedir. İktisatçı Prof. Ö.L.Sarç eserlerinde bu dönemin,
Liberal dönem olduğunu reddetmektedir: Gerekçe olarak da Sarç “1931’e kadarki politikaya
«liberal» denilmekte ise de bu terim yerinde değildir. Gerçekten bu dönemde hükümet
‘bırakınız yapsınlar’ ilkesine göre hareket etmemiş tersine ekonomiye katkılarda bulunarak
birçok koruyucu tedbirler uygulamış, ayrıca demiryolları yapımını ele almış tekeller kurarak
türlü alanları özel girişimlere kapatmıştır” demektedir.7 Bunun yerine Sarç, iki dönemli bir
ayrıma başvurmakta ve İlk Dönem İktisat Politikası (1923-1931) ve Devletçilik Dönemi
(1931-1938) olarak ayırmaktadır.

Her ne kadar 1923 yılından sonra Türkiye’nin zengin bir elit kesim oluşturma çabaları
“bırakınız yapsınlar” anlayışı veya liberalizm ile özdeşleştirilmeye çalışılsa da, bu dönemde
5
A.g.e., Geçici İcra Encümeni, İlk Bakanlar Kurulu ve Hükümet Programı, ss.32
6
Güneri Akalın, Atatürk Dönemi Maliye Politikaları, Maliye Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2008, ss.3
7
Ord. Prof. Ö.C.Sarç, “Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi ve İktisat Politikaları”, (Çağdaş Düşüncenin
Işığında Atatürk), İstanbul, N.F.Eczacıbaşı Vakfı, 1983,ss.337-378.
5

rasyonel bir liberal iktisadi zihniyetin varlığını kabul etmek zor görülmektedir. Zira bu
dönemde demokratik açıdan çok partili bir hayatın var olmaması bunun önündeki en önemli
somut engel olarak düşünülebilir.

Bu dönemde iktisat zihniyetini şekillendiren iki temel akımdan bahsedilebilir. Birincisi


Ziya Gökalp’ın öncülük ettiği Milli İktisat Tezi8 ve Cavit Bey’in öncülük ettiği Liberal tezdir.9
Mustafa Kemal’in İzmir İktisat Kongresinde (1923) en yakınında Ziya Gökalp’ı bulundurması
birinci tezin daha etkili olduğunun ilk sinyallerini vermiştir. Milli İktisat Tezi bir anlamda
Devletçilik İlkesi olarak bildiğimiz iktisat zihniyeti olarak algılanabilir. 10 İzmir İktisat
Kongresi’nce benimsenen Milli İktisat Modeli = (Gümrükler: himayecilik + Milli Şirketler:
Milli Sanayi + Milli Bankalar: İtibar-ı Milli Bankası vb. + Milli Burjuvazi ) bir tür “devletin
güdümündeki piyasa ekonomisi” olarak açıklanabilir.11

Milli İktisat Modelinin12 hayata geçirildiği İzmir İktisat Kongresi bu dönemin temel
iktisat politikalarının çekirdeğini oluşturmaktadır. Bu toplantıda Mustafa Kemal’in
konuşmaları ise bu politikanın serencamesi olarak görülebilir. Mustafa Kemal toplantıda yeni
iktisadi zihniyeti şu şekilde belirlemiş ve özetlemiştir; 13 İthalattan çok ihracat yapmalıyız.
Oysa ihraç mallarımız ancak kıyılarımıza kadar gidiyor ve oradan bu mallar, yabancı
ülkelere gönderilirken, yabancıların ellerine geçiyor. Kazancımızın önemli bir bölümü bizden
çıkıyor. Bu bakımdan ihracat kaynakları tüccarlarımızın elinde bulunmalıdır. ...Esnafa ve
büyük sanayi kuruluşlarına muhtaç oldukları kredileri kolayca verebilecek bir banka
oluşturmak ve kredilerin normal şartlar altında ucuzlatılmasına çalışmak da lazımdır. Kesin
zorunluluk olmadıkça piyasalara karışılmaz. Bununla beraber de hiçbir piyasa başıboş
değildir. Her ülke gibi hükümetimizin dış borçlar almaya ihtiyacı vardır. Ancak alına yabancı
borçlar başıboş kullanılmamalıdır. Borç yükü arttırarak mali bağımsızlığımızı tehlikeye
sokmaya kesinlikle karşıyız. Biz, ülkenin kalkınmasını, refahını sağlayacak, gelir
kaynaklarımızı arttıracak faydalı borçlanmalara taraftarız. Milli prensiplerimize uyan
yabancı sermayeyi memnuniyetle kabul ederiz. Yabancı sermayeye karşı değiliz. Ülkemiz

8
Milli iktisat Tezi, Frederic List’in önderliğindeki Alman Tarihci okulu’nun, korumacılık modeli idi.
9
Foster-Hobart, Report on Financial Conditions of Turkey, Parliamantery Papers, London, 1862, ss. 475-519.
10
Ziya Gökalp, “İktisadi İnkılâp için Nasıl Çalışmalıyız?”, Makaleler VII, (Küçük Mecmua Yazıları Haz:
A.Çay) Ankara, Kültür Bakanlığı, 1982,ss.166-169.
11
Akalın, a.g.e., ss.6
12
Zafer Toprak, Türkiye’de Milli İktisat, 1908-1918, Ankara, Yurt Yayınları, 1982.
13
Ali Özgüven, Türkiye İktisat Kongresi, Journal Of Istanbul Kültür University, 2002/2, pp.111-112
6

geniştir. Çok sermaye ihtiyacımız var. Ayrıca yabancı sermayeye her zaman güvence vermeye
hazırız. Hem biz hem de onlar yararlansın.

Mustafa Kemal’in sözlerinden çıkacak sonuç şöyle özetlenebilir: “Misak-ı Milli” nin devamı
olarak bağımsız “milli bir ekonominin” kurulacağı ve ‘mali istiklal’in de bunun odağı olacağıdır. Artık
kurulacak yeni devlet; milli ve bağımsız bir iktisadi temel üzerine inşa edilecektir. Elbette ki bu yeni
bağımsız devletin kuruluşuna; kendisinin ilk işlevi olan malî fonksiyonundan başlanacaktır: Örneğin
gümrüklerde ve vergilerde serbest olacağız. Gazi’nin bu görüşlerine Kongre’de konuşan İktisat Vekili
Mahmut Esat (Bozkurt) fikirlerini de eklediğimizde; hükümetin iktisadi ve mali politikası konusunda
açıklığa kavuşmak mümkündür:14 “Biz iktisat mesleklerinden hiçbirisine mensup değiliz...Buna ben
(Yeni Türkiye İktisat Mektebi) diyorum... Yeni Türkiye muhtelit bir iktisat sistemi takip etmelidir.
İktisadi teşebbüs kısmen devlet ve kısmen teşebbüs-ü şahsi tarafından deruhte edilmelidir. Meselâ
büyük kredi müessesatını sanayi teşebbüsatını ilah Devlet idare edecektir. Çünkü memleketimizin
iktisadi vaziyeti bunu ilzâm etmektedir. Hülasa bazı hususatta iktisadiyatımız devletleştirme usulünü
takip edecek, bazı hususatta iktisadi teşebbüslerini şahsi teşebbüslere terk edecektir. İktisat
siyasetimizde ve meselâ gümrüklerde mutlaka himayeci olmalıyız... Türk hakimiyeti milliyesi ancak ve
ancak Türkiye hakimiyet-i iktisadiyesine isnadla payidar olabilir”.
İzmir İktisat Kongresi’nin ekonomik ve mali olmayan kararlarını bir yana bırakırsak; gerçekten
yeni ve devlet güdümündeki karma bir Türkiye Milli Ekonomi Modeli arayışına işaret etmektedir.
15
İzmir İktisat Kongresi bu ekonomik kararlarına ek olarak, Z.Gökalp’ın fikir babalığını yaptığı ve
Kongre başkanı General Kazım Karabekir’in önerdiği “Misak-ı İktisadi” kabul edilmiştir. 16 Ancak
bunun “Alman İktisadi yaklaşımlarına benzediği” iddia edilmektedir. Yukarıdaki malî kararlara
bakıldığında yeni devletimiz için bir maliye politikası programı çıkartmak mümkündür. Ancak bunu
tamamlayan ikinci bir belge niteliğinde olan ve Gazi’nin TBMM’nin dördüncü toplanma yılı açış
konuşmasının birlikte değerlendirilmesi daha yerinde olur.

2. 1930-1939 YILLARI ARASINDA TÜRKİYE’NİN İKTİSAT ZİHNİYETİ

1930-1939 döneminde iktisat politikaları bakımından iki belirleyici özellik vardır:


Korumacılık ve devletçilik.17 1908 sonrasında İttihatçıların ve 1923 İzmir İktisat

14
Mahmut Esat Bozkurt, “Türkiye İktisat Kongresi Konuşması”, Türkiye İktisat Kongresi, (Ed.A.G.Ökçün),
Ankara, SBF, 1968.,ss.,257-261.
15
Z.Gökalp “İktisadi Mucize”, op.cit,ss. 163-165.
16
Türkiye İktisat Kongresi, “Misak-ı İktisadi”,op. cit, ss.,387-389.
17
Korkut Boratav, “İktisat Tarihi (1908-1980)”, Yakınçağ Türkiye Tarihi, (Der: S.Akşin), Milliyet Yayınları,
İstanbul, 2001, ss.87
7

Kongresi’nden sonra hükümetin modern bir kapitalist ekonominin oluşması için öngördükleri
ana mekanizma, devletin bireyleri zenginleştirecek ortamı ve desteği sağlaması, böylece
oluşacak yeni burjuvazinin yabancı sermaye ile işbirliği ve ortaklık ilişkileri içine girerek
gelişmeyi ve sanayileşmeyi gerçekleştirmesi idi. Bir burjuva devriminin ve milli nitelikte bir
kapitalist gelişimin vazgeçilmez unsuru olan sanayileşmenin bu modelle gerçekleşemeyeceği,
1920’li yılların sonuna gelindiğinde açıkça gerisinde kalmaktaydı. Açık kapı-serbest ticaret
modelinin, 1929’u izleyen yıllarda azgelişmiş ülkeleri metropol ülkelerdeki, buhranın
kuyruğuna takarak kronik bir durgunluğa sürüklemesi, bu nedenlerle kaçınılmaz oluyordu.18
1930 ve 1931 yılları, iç ekonomiye dönük müdahale önlemlerinin alınmadığı, ancak dış
ticaret ve kambiyo rejimlerinin denetlendiği yıllardır.19 Yaratılan olumlu koruma koşullarını
insafsızca sömüren yeni yetme sanayicilerin, bu yıllarda yaygın bir hoşnutsuzluk yarattığı
anlaşılmaktadır. Öte yandan, büyük buhranın etkisiyle tarım ürünlerinin fiyatlarında meydana
gelen büyük düşmeler çiftçi nüfusun hayat koşullarında çok ciddi sarsıntılar yarattı. Buğday
fiyatı 1929’dan 1932’ye %68 düştü.20 Köylünün bankalara, tefecilere ve devlete borçları ise
önceki dönemin yüksek fiyat koşullarında belirlenmişti.
1930 yılında Serbest Fırka muhalefetinin halk yığınlarınca yaygın bir kabul görmesi,
başta Mustafa Kemal olmak üzere siyasi liderleri iktisadi alanda yeni atılımların ve bir model
değişikliğinin zorunluluğuna ikna etti. 1932 yılında bir dizi devletçi ve devletleştirici kanunla
bu model değişikliği uygulamaya konuldu. İş Bankası grubuna yakın çevreler, doğrudan
doğruya Mustafa Kemal’i ikna ederek (ve Başvekil İsmet Paşa’nın karşı çıkmasına rağmen)
İktisat vekili Mustafa Şeref’in istifasını ve İş Bankası genel müdürü Celal Bey’in iktisat
vekilliğine getirilmesini sağladılar. Yeni iktisat vekili, iş çevrelerini teskin edecek
uygulamalara derhal başladı ve 1932 kanunlarının sivri köşeleri törpülendi.
Yıllık milli gelir büyüme hızlarının 1930-1939 ortalaması ise % 6,8’dir. 21 Dünya
ekonomisinin büyük buhran içinde bulunduğu ve kapitalist ülkelerde reel gelirlerde çok
önemli düşmelerin meydana geldiği bir dönemde ortalama % 7’ye yaklaşan bir büyüme
temposunun önemli bir başarı olduğu söylenmelidir.22 Bu dönemde bazı dış krediler alınmış
olmakla birlikte, dışa bağımlılığın önemli bir göstergesi olan dış ticaret açığı 1930-1939

18
A.g.e., ss.89
19
TC. Dış İşleri Bakanlığı, Türkiye’nin Dış Politikasında 50 yıl, Cumhuriyetin İlk On yılı ve Balkan Paktı (1923-
1934), Ankara, Dış İşleri Bakanlığı, 1973,ss. 144.
20
Boratav, a.g.e., 90
21
Ekrem Pakdemirli, Ekonomimizin 1923’den 1990’a Sayısal Görünümü, İstanbul, Milliyet, 1991, ss.16-17
22
DPT, Türkiye’de Nüfus Yapısında Gelişmeler, Ankara, 1986, s. 13.
8

yıllarında ortadan kalkmıştır. Dönem boyunca, 1938 hariç, her yıl dış ticaret fazla vermiştir.
Dış ticaret dengesinin, esas olarak ithalatın yaklaşık yarı yarıya kısılması ile sağlandığı
gözlenmektedir.23

2.1. 1923’ten 1939’a İktisat Zihniyetindeki Değişim


Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte başlayan süreçte iktisadi değişimler Âşar vergisinin
kaldırılması, sağlam para (para arzının artırılmaması), denk bütçe, birbirini izleyen ama bir bütün
oluşturan mali reformların gerçekleştirilmesiyle başlamıştır. Bu arada dikkat edilmesi gereken husus;
mali devrimlere paralel olarak Lozan’ da adli kapitülasyonların kaldırılması karşılığı yürürlüğe
sokulan; Medeni ve Borçlar Kanunlarıyla başlayan hukuk devrimleri ile yasal alt yapının da
değişmesidir. Böylece uygarlığın ilk kurumu olan özel mülkiyet rejimi, artık toprak hukukumuzu da
kapsayacak şekilde genişletilmiş oluyordu. Sadece Âşar kalkmıyor, aynı zamanda köylü “mirî
arazinin” maliki durumuna geliyor ve yasal olarak modern bir tarım işletmesi kurabilme olanağına
kavuşuyordu. Aynı zamanda makro düzeyde mülkiyet rejimi, modern bir piyasa ekonomisinin
kurulması için uygun hale getirilmiş oluyordu. 24
1923-1929 ve 1930-1939 yılları arasındaki iktisadi zihniyetteki değişimin temelinde bu
dönemin çok önemli iki isminin etkileri öncelikli olarak yer almaktadır. Bu isimler İsmet İnönü ve
Celal Bayar’dır. İnönü’ye göre Cumhuriyet’in karşılaştığı en önemli sorun25, vergi sisteminin
oturtulması ve devletin finansmanın gerçekleştirilmesi olmuştur. Osmanlı’nın başaramadığı
denk bütçe siyasetini; Cumhuriyet Yönetimi, başarabilmiştir. Nitekim İnönü’nün mali
bağımsızlık adına giriştiği bu denk bütçe politikası veya yeterli gelir elde etme çabası, halk
arasında kendisine “vergici” adının takılmasına yol açmıştır. 26 İleride C.Başkanı İnönü ile
Başvekil C.Bayar arasında ihtilafı yaratan konu da; İnönü’nün yerleştirdiği denk bütçe ve
muhafazakâr maliye politikasını, kendisine göre Başvekil Bayar’ın kalkınmanın finansmanı
için esnetmeye ve/veya kalkınmak için kullanmaya çalışmasıdır.27 İnönü, Lozan’ı ve Lord
Curzon’un malî tehditlerini hiçbir zaman unutmamıştır.
İktisadi zihniyet değişim sürecinde içte ve dışta birçok gelişmenin bu değişimde
katalizör görevi gördüğü bir gerçekliktir. Ancak bu değişim süreci içerisinde açıkça görülen
bir gerçeklik vardır ki o da Mustafa Kemal’in öncülük ettiği İzmir İktisat Kongresinin kuruluş
süreci içerisinde önemli bir iktisadi atılım hareketi olduğu bunun 1929 krizi ile revize
23
T. Bulutay, Y. Tezel, N. Yıldırım, Türkiye Milli Geliri (1923-1948), Ankara, SBF,1974, s.120/A
24
Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, İstanbul, Mavi Yelken, 2005, ss.447-448
25
İsmet İnönü, Hatıralar 2. Kitap, Ankara, Bilgi, 1987.
26
Feridun Ergin, Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi, İstanbul, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, 1977, ss.43
27
İnönü, a.g.e., ss.259
9

edilmesinde çeşitli sıkıntılar ve tartışmalar yaşandığıdır. Bu dönemde iktisadi alanda başlayan


yol ayrımları ilerleyen süreç içerisinde siyasi yol ayrımlarıyla sonuçlanmıştır. Sonuç olarak
1923-1929 yılları arasında kısmi devletçi, kısmi liberal bir iktisat politikası izlenmekte ve
bunu Ziya Gökalp’ın deyimiyle “Milli İktisat” olarak adlandırılmaktaydı. Bu politikanın 1929
yılına gelindiğinde konjonktürel açıdan yetmezlerinin olduğunun anlaşılması üzerine yeni
iktisadi tedbirlere ve yapısal değişikliklere gidildi. Bu sürece gelirken Lozan anlaşmasının
mali boyutunun da sürecin üzerinde önemli etkileri olduğu da unutulmaması gereken bir
gerçeklik olarak hatırlanmalıdır.
1930’lardan sonra iktisadi zihniyetin somut izdüşümünü 1933-1937 yılları arasında
gerçekleştirilen ancak 1939 yılında kesintiye uğrayan Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planıdır. Bu
dönemin başlangıcını Celal Bayar şu şekilde ifade etmektedir; 28 “Bu memleketin çocukları
memlekette sanayi vücuda gelsin diye büyük bir külfete katlanırken bunun nimetini ecnebilere
kaptıracak değiliz” Bu düşünce ile Birinci Kalkınma Planı icra edilmiştir.
Gerçekleştirilen yapısal değişiklikler ile yeni dönemde mali zihniyet önemli ölçüde
şekillenme sürecine girdi. 1930’lardan sonra “devletçi” bir iktisat zihniyeti ile devam eden
politikalar, 1939’a gelindiğinde katı devletçi politikalar haline gelmeye başladı. Keynesyen
kuramın tüm dünyada etkili olması devletçiliğin ülkemizde de iktisadi zihniyeti şekillendiren
temel politika olmasına kapı araladığı önemli ölçüde ifade edilebilir.

3. 1939-1950 Yılları Arasında Türkiye’nin İktisadi Zihniyeti

Türkiye’nin kuruluş sürecinde iktisadi zihniyetini şekillendiren Mustafa Kemal Atatürk,


gelişime açık bir iktisat politikasını sürdürmek istemiştir. Bu amaçla 1920’li yılların başındaki
savaş ekonomisinden kalkınma ekonomisine veya milli iktisat politikasına geçişi
gerçekleştirmiştir. 1929 (Büyük Bunalım) krizinde en az zararla ülkeyi düze çıkarmanın
planlarını yapmış ve önemli ölçüde başarılı olmuştur. Salt bir liberal ekonomi yerine devletçi
28
Boratav, a.g.e., ss.49
10

bir iktisadi zihniyeti benimsemiş ve bu zihniyeti sürdürülebilir hale getirmeye çalışmıştır.


Ancak 1938 yılında Atatürk’ün vefatı üzerine yeni yönetimin iktisadi zihniyeti farklı bir
kulvara girmiştir. Bu durumun temelinde 2. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi yatmaktadır.29
İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte bir anda doğu ve batı Avrupa savaşın
ortasında kalmış ve ateş Türkiye sınırlarına kadar gelmiştir. 30 Türkiye’nin 1. Dünya Savaşı
üzerinden çok geçmeden böyle büyük bir savaşın içerisine girmesinin önemli sakıncaları ve
riskleri bulunmaktaydı. Bu durumun farkında olan İsmet İnönü, savaşa girmemek için gerekli
tedbirleri almış ve savaşın yıkıcı tesirinden uzak durmaya çalışmıştır. İşte bu süreç içerisinde
ülkenin iktisat politikası tamamen savaş politikası eksenli yürütülmüştür. Sıkça anlatılan
“kartlı sistem”31 bu dönemde uygulanmıştır.
1939-1950 arasındaki iktisadi zihniyet temel olarak iki bölüme ayrılır. Birincisi 1939-
1945 yılları arası Katı Savaş Ekonomisi, ikincisi 1945-1950 yılları arası liberal-devletçi karma
iktisadi zihniyet bu dönemin temel iktisadi zihniyetleridir.

3.1. 1939-1945 Yılları Arası İktisadi Zihniyet

Türkiye’nin 1939-1945 sonrası iktisadi zihniyeti temel olarak İkinci Dünya Savaşı’nın
etkilerinden korunmak ve savaşa hazırlıklı olmak amacıyla planlanan iktisadi planlara
dayanmaktadır. Bu iktisadi planlamalar bir savaş ekonomisi planlamaları mahiyeti
arzetmektedir.32 Yapılan harcamaların ekseriyeti savunma sanayine ayrılmış ve bu amaçla
ithalat hızla artmıştır.33 Ülkenin sanayi alanında kalkınma süreci bu dönemde önemli ölçüde
yavaşlamış hatta durma noktasına gelmiştir. Öyle ki 2. Beş Yıllık Kalkınma Planı 1939
yılında yeniden icra edilmemiştir.34
Türkiye, İkinci Dünya savaşına girmemesine ve cephelerde fiilen savaşmamasına
rağmen savaş ekonomisinin koşullarını tüm ağırlığıyla yaşamıştır. Özellikle savaş
ekonomisine benzer tedbirler toplumun iktisadi açıdan çökmesine yol açmıştır. Boratav 1939-
1945 yıllarını bu açıdan iktisadi gelişim sürecinde “kesinti” dönemi olarak

29
Zafer Toprak, Türkiye’de Ekonomi ve Toplum (1908-1950) Milli İktisat-Milli Burjuvazi, Tarih Vakfı
Yayınları, Ankara, 1982, ss.132
30
Ayrıntılı bilgi için bkz; Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Dönemi İktisat Tarihi (1923-1950), Yurt Yayınları,
Ankara, 1982
31
Ekmeğin, yağın, şekerin vb. temel ihtiyaçların kartla alınması dönemidir.
32
Ayrıntılı bilgi için bkz. Nurer UĞURLU, İkinci Dünya Savaşı'nda Stalin, Roosevelt ve Churchill'in Türkiye
Üzerine Yazışmaları, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. 2000.
33
Coşkun Can Aktan, Gerçek Liberalizm Nedir?, T Yayınları, İzmir, 1994, s.152
34
Aktan, a.g.e., ss.153
11

nitelendirmektedir.35 İkinci Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte, ülke yönetimi muhtemel


savaş planları üzerinde çalışmakta ve buna uygun ekonomik planlar hazırlamaktaydı. Bu
anlamda dışarıdan alınacak yardımlar da dâhil her tür senaryo üzerinde durulmaktaydı. Ancak
bu dönem içerisinde Kurtuluş Savaşı dönemine benzer bir iktisadi politikanın uygulanmamış
olması gelişime açık bir ekonominin oluşmamasına yol açmıştır. Nitekim Kurtuluş Savaşı
döneminde ülke bir yandan fiilen savaşırken bir yandan da yeni dönemin iktisadi zihniyetinin
temellerini oluşturuyordu. Bu durum 1939-1945 yılları arasındaki iktisadi zihniyetin en
önemli handikapı olarak görülebilir.
Refik Saydam ve Şükrü Saraçoğlu’nun iktidarda olduğu bu dönemde (1939-1945)
iktisadi açıdan alınan tedbirler temel iktisat politikasının seyrini belirlemiştir. Bu kararların ve
politikaların başlıcaları şunlardır;36
 Varlık Vergisi,
 Milli Korunma Kanunun,
 Toprak Mahsulleri Vergisi,
 Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu

Yukarıda belirtilen bu politikalar ve uygulamalar arasında özellikle Toprak Mahsulleri


Vergisi köylü halk üzerinde büyük bir yük olmuştur. Zira ülkede sanayinin gelişmemiş olması
ve mikro ve makro ekonominin tarıma dayalı olması karşısında doğrudan çiftçiden ürünleri
karşılığında alınan bu vergiler yeni dönemde üretimi ve vergi gösterimini büyük ölçüde
bozmuştur.37
Varlık Vergisi olarak hayata geçirilen ve geliri yüksek kesimlerden alınan bu vergiler,
sermaye sahibi azınlıklara büyük bir yük bindirmiş ve kalkınmanın lokomotifi olan kesimlerin
gücü zayıflamıştır. Ayrıca verginin toplanmasında uygulanan eşitsizliklerde ayrı bir sorun
olarak dönemin ekonomisini dolaylı olarak etkilemiştir.38
Sonuç olarak 2. Dünya Savaşı yılları Türkiye’nin iktisadi zihniyetinin şekillendiricisi
olan en önemli dış faktördür. Bununla birlikte ülke içerisinde tarıma dayalı ekonominin ağır
vergilendirmeler sebebiyle kalkınmaya dönüşememesi durumu söz konusudur. Sanayilerin ise
tamamen savunmaya yönelmesi ve vergilendirmenin de bu alanda ağırlaşması gelişmenin

35
Boratav, a.g.e., ss. 53
36
Boratav a.g.e., ss.55
37
Şehnaz Tahir Gürçağlar, The Politics And Poetıcs Of Translatıon In Turkey 1923-1960, yayınlanmamış
doktora tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2001, pp.139
38
Bernard Lewis, The Emergence of Modern Turkey, Oxford University Press, 1961, pp.298
12

önünde en önemli engel olmuştur. Ayrıca savaş sonrasına ait bir sanayi veya tarım
politikasının temellerinin atılmamış olması bu dönemin iktisadi durumunun “kalkınmada
kesinti dönemi” olarak ifade edilmesini gerektirir.

3.2. 1945-1950 Yılları Arası Türkiye’nin İktisadi Zihniyeti

İkinci Dünya Savaşının sona ermesi ile birlikte Türkiye Savaşın ülke ekonomisi üzerinde
alınan tedbirler sebebiyle oluşturduğu yıkımı düzeltebilmek amacıyla yeniden liberal iktisadi
düzenlemelere yönelmiştir. Ayrıca bu dönemin uluslararası konjonktürü ülke iktisadını
önemli ölçüde şekillendirmiştir. Truman Doktirini ve Marshall Yardımlarının Türkiye’yi içine
almasıyla birlikte Türkiye’nin Dünya Ekonomisiyle bağımlı ilişkisi başlamıştır. Ayrıca
Stalin’in Ardahan ve Kars üzerindeki toprak talepleri üzerine ABD’nin dolaylı yardımları
ülkenin dış politikasını şekillendirmiştir. Tüm bu gelişmeler yeni dönemde ülkenin iktisadi
zihniyeni şekillendiren ana unsurlar olmuştur.39 İkinci Dünya Savaşının sonunda Türkiye 250
milyon dolarlık, yani 1946 ithalat hacminin iki mislinden daha fazla bir döviz rezervi ile
girmiştir. 1946 yılında da 100 milyon dolara yakın bir dış ticaret fazlası veren Türkiye, hiçbir
ekonomik rasyonaliteye dayanmayan yoğun bir dış yardım arama çabasına girmiştir. Önce
Truman Doktrini, sonra da Marshall Planı çerçevesi içinde yardım almaya başlayan Türkiye,
dönemin hükümetleri dönemlerinde kesintisiz olarak dış ticaret açığı veren bir iktisadi
zihniyeti sürdürmüşlerdir. Yabancı sermayeye konulan sınırlamalardaki ilk gevşetmeler
Mayıs 1947 ve Mart 1950’de yapılmıştır. Bu çerçevede Yabancı Sermayeyi Teşvik eden
düzenlemeler getirtilmiştir.
1945 yılından sonra başlayan yeni dönemi Boratav şu şekilde özetlemektedir; “1946
yılına salt iktisadi bakımdan da bir dönüm noktası niteliği kazandıran özellik, 16 yıldır
kesintisiz olarak izlenen kapalı, korumacı, dış dengeye dayalı ve içe dönük iktisat
politikalarının adım adım gevşetildiği; ithalatın serbestleştirilerek büyük ölçüde artırıldığı;
dış açıkların kronikleşmeye başladığı; dolayısıyla dış yardım, kredi ve yabancı sermaye
yatırımları ile ayakta duran bir ekonomik yapının yerleşmesi olmuştur.”
Türkiye’nin 1945 sonrası siyasi ve ekonomik alanda gerçekleştirdiği ve gelecek
dönemlerin iktisadi zihniyetini şekillendiren uluslar arası anlaşmaların başında IMF, Dünya
Bankası ve Avrupa İktisadi İşbirliği Örgütü 1947’de 1947 yılında gerçekleştirilen üyelikler
gelmektedir.40 Dış Ticaret Açığı ile bu dönemde gerçekleşen büyüme rakamları aslında

39
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1994, ss.619
40
ATO, Dünden Bugüne Kapitulasyonlar, ATO Yayınları, Ankara, 2004, ss.118
13

gelecekte yaşanacak iktisadi krizlerin temelini oluşturmaktadır. Ayrıca 1945’ten sonra


yaşanan büyüme Savaş Ekonomisinden çıkılması ile açıklanabilir.
Türkiye’nin 1945 sonrası iktisadi zihniyetini şekillendiren en önemli hususların başında
yeni dönemin ekonomi politikasının temelini oluşturan sabit ve ayarlanabilen kur sistemi
gelmektedir. Türkiye’nin 5016 Sayılı Kanunla 19 Şubat 1947’de IBRD (Dünya Bankası)’ye
ve IMF (International Monetary Fund)’ye üye olması ile birlikte bu dönemde sabit ama
ayarlanabilir kur sistemini benimsenmiştir.41
Dünya Bankası ve IMF’nin kuruluş toplantılarına katılmış olan Türkiye’nin, Bretton
Woods Antlaşması gereği kendi ulusal parasının değerini ayarlaması durumu söz konusu
olmuştur. Böylece TL, ilk defa devalüe edilmiştir. “7 Eylül 1946 Kararları” ile TL’nin %36
oranında devalüe edilmesiyle 1 $, 1,27 TL’den 2,80 TL’ye çıkmıştır. Bu devalüasyonla değeri
artan diğer para birimlerinden Sterlin 5,29 TL’den 11,30 TL’ye; İsviçre Frangı 23 Kuruştan
67 Kuruşa çıkmıştır. “7 Eylül 1946 Kararları” şu sonuçları doğurmuştur:42
 İthal mallarının maliyetleri yükselmiştir.
 Ödemeler Bilançosu 1946’dan itibaren önemli açıklar vermeye başlamıştır.
 Fiyatların yükselmesiyle enflasyon körüklenmiştir.
Türkiye bu yeni dönemle birlikte iktisadi krizleri ulusal boyutta yaşamaya başlamıştır.
Ayrıca dış ticaret açığı ile büyüme sürecine giren Türkiye, bu durumun sıkıntıları ile
karşılaşmaya başlamıştır. Yukarıda belirtildiği gibi Türk Lirası 7 Eylül 1946 kararlarıyla
birlikte yabancı ülkelerin paraları karşısında değer kaybetmiş ve makro ekonomi açısından
büyük bir sorun ile karşılaşmıştır. Bu durum üretilen ve dışarı ihraç edilen mamullerinin
değerlerinin düşmesine ve ihraç gelirlerinin de bu durumun bir sonucu olarak azalmasına yol
açmıştır.
Sonuç olarak 1945-1950 yılları arasında iktisadi zihniyetin belirleyici unsuru dış
borçlanmaya bağlı olarak gelişen ve büyüyen bir ekonomi politiğin benimsenmesidir. IMF ve
Dünya Bankası’nın belirlediği çizgide makro ekonomik politikaların benimsenmesi ve bu
çerçevede iktisadi politikaların ayarlanması durumu bu dönemde başlayan bir gelenektir.
Ayrıca iktisadi zihniyetin ortaya çıkardığı temel sorun, Türk Lirası’nın değerinin
düşürülmesidir. Tüm bu veriler ve bilgiler ışığında 1945-1950 yılları arasında Mustafa Kemal
Atatürk’ün belirttiği “iktisadi zaferler” ve Celal Bayar’ın üzerinde durduğu “Milli Sanayi”
politikaları hayata geçirilememiştir.
41
Gülten Kazgan, Ekonomide Dışa Açık Büyüme, Altın Kitaplar Yayınevi, 2. Basım, İstanbul, 1988, ss.261-263.
42
Şevki Çobanoğlu, Türkiye’de Ekonomi Politikaları ve İşsizlik Meselesi, Uhud Yayınları, 2. Baskı, İstanbul,
1992, ss.32.
14

4. 1920-1923 / 1924-1929 / 1930-1939 ve 1939-1945 / 1946-1950 Yıllar Arası İktisadi


Zihniyetin Mukayesesi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 1950 yılına kadar gelinen süreçte uygulanan
iktisat politikaları ve buna paralel olarak iktisadi zihniyet hakkında genel bir mukayese
yapılması bu sürecin ne şekilde geliştiğini ve değişim gösterdiğini ortaya koymamız açısından
önem arzetmektedir. Bu anlamda 1920-1939 ve 1940-1950 yılları olarak belirlediğimiz ayrımı
derinleştererek dönemsel açıdan inceleyebiliriz.
1920 ve 1939 yılları arasında ki iktisadi zihniyeti tek bir parça halinde ifade etmek konu
genelinde bir sapmaya yol açacaktır. Bu sebeple bu ondokuz yıllık süreci de belirli bir tasnife
tabi tutmak gerekmektedir. Bu dönemde ilk olarak 1920-1923 yılları arasında ülkenin iktisadi
zihniyeti değerlendirilebilir. 1920-1923 yılları arasında Ankara’da kurulan Milli Meclis
15

ülkenin yönetiminde etkili olan temel organdır. Tüm politikalarda olduğu gibi iktisat
politikaları da meclis tarafından onaylanmaktadır. Bu dönemde ülke bir kurtuluş mücadelesi
vermekte olduğundan tüm politikalar bu eksende yürütülmektedir. Özellikle savaşın olmazsa
olmazı olan parasal ihtiyaçlar ve ekonomik gereksinimler savaş eksenli şekillenmektedir.
Savaş ekonomisi olarak önceki bölümlerde nitelendirilen bu dönem, Tekalif-i Milliye
Emirleri’nin uygulandığı ve halktan savaş için kaynak yaratıldığı bir dönemdir. Bu
perspektifle bakıldığında dönemin iktisadi zihniyetinin makro ve mikro anlamda savaş
merkezli olduğu görülmektedir. Bu durumun doğal bir sonucu olarak ülkenin modern
anlamda bir vergilendirme sistemine geçmiş olması veya kur sistemini icra etmesi şartlar
içerisinde mümkün görünmemektedir.
Tasnife bağlı olarak değerlendirilmesi gereken ikinci dönem ise 1923-1929 yılları
arasıdır. Belki de Cumhuriyet tarihinin en parlak ve gelişmeci dönemi bu dönemdir. Genç ve
heyecanlı olan bir Cumhuriyet’in iktisadi alanda önünde temiz bir yol bulunmaktadır.
Özellikle Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi’ni gerçekleştirmesiyle beraber Milli bir iktisadi
zihniyetin oluştuğu gözlemlenmektedir. Bu politikada temel yaklaşım iktisadi gelişmenin
“milli” olmasıdır. Yabancı sermayeyi reddetmeyen ancak onu kontrol altında tutabilen bir
yaklaşım olan Milli İktisat Politikası, aynı zamanda İthalat ve İhracat dengesini, gelir
dağılımındaki adaleti ve diğer iktisadi konuları en uygun şekilde ayarlamaya çalışmıştır.
1930-1939 yıllarında ise 1929 Büyük Depresyonun etkileri ve sonuçları sebebiyle
Devletçi bir iktisadi zihniyet yaklaşımı sürdürülmüşür. Bu dönemde Sanayi kalkınma
hamleleri atılmış ve ön çalışmaları yapılmıştır. 1940-1945 yıllarında ise İkinci Dünya
Savaşı’nın etkileri görülmüş ve ülke tamamen savaş politikasına göre şekillenmiştir. İktisadi
zihniyet açısından kapalı bir dönem olan 1940-1945 yıllar arası sanayi ve tarım alanında
önemli bir durgunluk sürecidir. Katı bir devletçilik zihniyetinin hakim olduğu bu dönem
ülkenin iktisadi açıdan gelişmediği ve durağanlaştığı bir dönemdir. 1945 ve 1950 yılları arası
ise ülkenin dışa baımlı bir iktisadi zihniyete geçişin olduğu dönemdir. IMF ve Dünya
Bankasına üye olan Türkiye bir yandan da ABD’den aldığı yardımlarla bağıl bir ekonomi
haline gelmeye başlamıştır. Ayrıca dış borç arama adetinin başladığı bu dönemde dış ticaret
açığı eksi yönde işlemeye başlamıştır. Gelişmenin dış ticaret açığı ile paralellik arzetmesi
İzmir İktisat Kongresinde belirtilen çekincelerden birisi olarak görülebilir. Nitekim Atatürt
temel iktisadi yaklaşımında ihracatın ithalattan önde olmasını tasvip etmiştir.
Sonuç olarak bu dönemleri belirli bir tasnif altında değerlendirdikten sonra aşağıda
belirtilen şemada mukayesesini ortaya koyabiliriz;
16

1920-1923 1924-1929 1930-1939 1940-1945 1946-1950

Savaş Milli İktisat Savaş


Liberal
Ekonomisi Modeli Devletçi Ekonomisi
Ekonomi
İktisat & & Politika &
Tekalif-i Liberal Katı Devletçi
Politikalar Milliye Ekonomi Politika
Emirleri
ı

SONUÇ

1923-1938 ve 1939-1950 yılları arasında Türkiye’nin iktisadi zihniyeti dönemsel ve


konjonktürel değişkenliklere sahiptir. Bu değişkenliklerin temelinde kurulma aşamasında olan bir
ülkenin bağımsızlığa kavuşmak için varını yoğunu ortaya koyması gibi zor bir durum söz konusudur.
Ayrıca halkın ekonomik açıdan bitik durumda olmasının ortaya çıkardığı sonuçlar iktisadi açıdan
ülkenin gelişmesi önünde en önemli engellerin başında gelmektedir. Yukarıda belirtilen iki dönemin
iktisadi zihniyetleri temel olarak Savaş Ekonomisi, Milli İktisat Politikası, Devletçilik ve Liberal
Ekonomi gibi çeşitli iktisadi zihniyetlerden oluşmaktadır. Her dönemin kendine göre bir iktisadi
zihniyeti ve para politikası bulunmaktadır.
17

Türkiye’nin iktisadi açıdan 1939’a kadar dışa bağımlı olmayan bir ekonomisi bulunmaktadır.
Bu durumun temelinde Atatürk’ün Ziya Gökalp’ın fikrilerinden faydalanarak hayata geçirdiği Milli
İktisat Modeli yatmaktadır. Ancak bu model Türkiye’nin 2. Dünya Savaşından sonra içinde bulunduğu
uluslar arası konjonktürün istediği şartlara uygun olmaması sebebiyle rafa kaldırılmış ve günümüze
kadar yeniden hayata geçirilememiştir. Yeni dönemde ise Türkiye dış borçlanma ile iktisadi büyüme
yaşarken, her büyüme dönemi beraberinde iktisadi krizleri ve devalüasyonları getirmiştir. Bu durumun
temel nedeni iktisadi büyümenin cari açığı da büyütmesidir.
Türkiye’nin bugün yaşadığı iktisadi sıkıntıların anlaşılabilmesi için 1920-1950 yılları arasıdanki
iktisadi zihniyetin mukayeseli incelenmesi şarttır. Bu incelemelerde iktisadi zihniyet farklılıklarının ne
derece etkili ve önemli olduğunu görmekteyiz. Ayrıca dış faktörlerin de bu anlamda zihniyeti
şekillendirdiği göz ardı edilmemelidir.

KAYNAKLAR
Ali Özgüven, Türkiye İktisat Kongresi, Journal Of Istanbul Kültür University, 2002/2
Atatürk, Nutuk, İstanbul, Mavi Yelken, 2005
ATO, Dünden Bugüne Kapitulasyonlar, ATO Yayınları, Ankara, 2004
Bernard Lewis, The Emergence of Modern Turkey, Oxford University Press, 1961
Coşkun Can Aktan, Gerçek Liberalizm Nedir?, T Yayınları, İzmir, 1994
Dış İşleri Bakanlığı, Türkiye’nin Dış Politikasında 50 yıl, Cumhuriyetin İlk On yılı ve Balkan
Paktı (1923-1934), Ankara, Dış İşleri Bakanlığı, 1973
DPT, Türkiye’de Nüfus Yapısında Gelişmeler, DPT Yayınları, Ankara, 1986
18

Ekrem Pakdemirli, Ekonomimizin 1923’den 1990’a Sayısal Görünümü, İstanbul, Milliyet,


1991
Foster-Hobart, Report on Financial Conditions of Turkey, Parliamantery Papers, London,
1862
Feridun Ergin, Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi, İstanbul, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı,
1977
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1994
Güneri Akalın, Atatürk Dönemi Maliye Politikaları, Maliye Bakanlığı Yayınları, Ankara,
2008
Gülten Kazgan, Ekonomide Dışa Açık Büyüme, Altın Kitaplar Yayınevi, 2. Basım, İstanbul,
1988
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, İlk Meclis Zabıtleri, Yeni Gün Haber Ajansı Yayınları, İstanbul,
1990
İsmet İnönü, Hatıralar 2. Kitap, Ankara, Bilgi, 1987.
John Stuart Mill, Principles of Political Economy, London, Longmans Green, 1917
Korkut Boratav, “İktisat Tarihi (1908-1980)”, Yakınçağ Türkiye Tarihi, (Der: S.Akşin),
Milliyet Yayınları, İstanbul, 2001
Mahmut Esat Bozkurt, “Türkiye İktisat Kongresi Konuşması”, Türkiye İktisat Kongresi,
(Ed.A.G.Ökçün), Ankara, SBF, 1968
Nurer UĞURLU, İkinci Dünya Savaşı'nda Stalin, Roosevelt ve Churchill'in Türkiye Üzerine
Yazışmaları, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. İstanbul, 2000.

Ord. Prof. Ö.C.Sarç, “Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi ve İktisat Politikaları”,


(Çağdaş Düşüncenin Işığında Atatürk), İstanbul, N.F.Eczacıbaşı Vakfı, 1983
Şehnaz Tahir Gürçağlar, The Politics And Poetıcs Of Translatıon In Turkey 1923-1960,
yayınlanmamış doktora tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2001
Şevki Çobanoğlu, Türkiye’de Ekonomi Politikaları ve İşsizlik Meselesi, Uhud Yayınları, 2.
Baskı, İstanbul, 1992
Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Dönemi İktisat Tarihi (1923-1950), Yurt Yayınları, Ankara,
1982
Zafer Toprak, Türkiye’de Milli İktisat, 1908-1918, Ankara, Yurt Yayınları, 1982.
T. Bulutay, Y. Tezel, N. Yıldırım, Türkiye Milli Geliri (1923-1948), Ankara, SBF,1974
Zafer Toprak, Türkiye’de Ekonomi ve Toplum(1908-1950), Milli İktisat-Milli Burjuvazi, Tarih
Vakfı Yayınları, İstanbul, 1995
19

Ziya Gökalp, “İktisadi İnkılâp için Nasıl Çalışmalıyız?”, Makaleler VII, (Küçük Mecmua
Yazıları Haz: A.Çay) Ankara, Kültür Bakanlığı, 1982

You might also like