Professional Documents
Culture Documents
izihniyetiktisadizihniyetiktisadizihni
yetiktisadizihniyetiktisadizihniyetikti
sadizihniyetiktisadizihniyetiktisadizi
1920-1939 ve 1939-1950 YILLARI
ARASINDA TÜRKİYE’DE İKTİSADİ
hniyetiktisadizihniyetiktisadizihniyet
ZİHNİYET
iktisadizihniyetiktisadizihniyetiktisad
izihniyetiktisadizihniyetiktisadizihni
-2010-
yetiktisadizihniyetiktisadizihniyetikti
TUNCER BÜYÜKKİBAR
Tarih Bö lü mü A.B.D.
sadizihniyetiktisadizihniyetiktisadizi
Doktora Ö ğ rencisi
hniyetiktisadizihniyetiktisadizihniyet
iktisadizihniyetiktisadizihniyetiktisad
izihniyetiktisadizihniyetiktisadizihni
yetiktisadizihniyetiktisadizihniyetikti
sadizihniyetiktisadizihniyetiktisadizi
hniyetiktisadizihniyetiktisadizihniyet
iktisadizihniyetiktisadizihniyetiktisad
izihniyetiktisadizihniyetiktisadizihni
2
GİRİŞ
Bu perspektifle Türkiye Cumhuriyetinin 1920 yılından 1939 yılına kadar geçen süre
içerisindeki iktisadi zihniyetini ortaya koymaya çalıştığımız bu makalede, Kurtuluş Savaşı
sürecinden 1929 yılına kadar geçen süreci ve 1930’dan 1939’a kadar geçen süreci 1 bu
dönemin iktisadi zihniyeti bağlamında aktarmaya çalışacağız. Bununla birlikte 1939 ve 1950
yılları arasındaki iktisadi zihniyeti dönemin konjonktürüne ve 1920-1939 yılları arası iktisadi
zihniyet ile mukayese ederek inceleyeceğiz.
1
1930 yılı dünyada ve kısmen ülkemizde ciddi ekonomik sıkıntıların yaşandığı bir süreçtir. Büyük Depresyon
(Great Depression) olarak bilinen bu dönemde Türkiye krize karşı çeşitli tedbirler alarak iktisadi zihniyette bir
geçiş dönemine girmiştir.
3
Madde: 6 - Ulusal ve iktisadi gelişmemize olanak sağlamak ve işlerin çağdaş bir yönetim
düzeniyle yürütülmesinde başarıya ulaşabilmek için her devlet gibi bizim de gelişme
koşullarını sağlamakta bağımsız ve tam özgür olmamız, yaşam ve varlığımızın temelidir. Bu
nedenle parasal gelişmemize engel olacak sınırlamalara (kapitülasyonlara) karşıyız.
Saptanacak (dış) borçlarımızın ödenme koşulları bu ilkelere aykırı olmayacaktır.
2
Zafer Toprak, Türkiye’de Ekonomi ve Toplum(1908-1950), Milli İktisat-Milli Burjuvazi, Tarih Vakfı Yayınları,
İstanbul, 1995
3
John Stuart Mill, Principles of Political Economy, London, Longmans Green, 1917, ss.801
4
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, İlk Meclis Zabıtleri, Yeni Gün Haber Ajansı Yayınları, İstanbul, 1990, ss.65
4
1. Meclisin İlk Bakanlar Kurulu ve Hükümet Programında iktisat politikası açık bir
şekilde ortaya konularak meclis zabıt ceridelerinde şu şekilde özetlenmiştir;5
Mali Politikada dahi amacımız, ulusal savaşımızda ülkenin iktisadi durumunu, halkın gönenç
(refah) ve mutluluğuna uygun, düşmanlarımızın kötü niyet ve saldırılarına karşı dayanıklı
kılmaktır. Dostluğunu eylemli olarak kanıtlayacak devletlerin ekonomik çıkarlarını, ülkemizin
temel yararı ile bağdaştırarak, kabulden yanayız.
Her ne kadar 1923 yılından sonra Türkiye’nin zengin bir elit kesim oluşturma çabaları
“bırakınız yapsınlar” anlayışı veya liberalizm ile özdeşleştirilmeye çalışılsa da, bu dönemde
5
A.g.e., Geçici İcra Encümeni, İlk Bakanlar Kurulu ve Hükümet Programı, ss.32
6
Güneri Akalın, Atatürk Dönemi Maliye Politikaları, Maliye Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2008, ss.3
7
Ord. Prof. Ö.C.Sarç, “Atatürk Döneminde Türkiye Ekonomisi ve İktisat Politikaları”, (Çağdaş Düşüncenin
Işığında Atatürk), İstanbul, N.F.Eczacıbaşı Vakfı, 1983,ss.337-378.
5
rasyonel bir liberal iktisadi zihniyetin varlığını kabul etmek zor görülmektedir. Zira bu
dönemde demokratik açıdan çok partili bir hayatın var olmaması bunun önündeki en önemli
somut engel olarak düşünülebilir.
Milli İktisat Modelinin12 hayata geçirildiği İzmir İktisat Kongresi bu dönemin temel
iktisat politikalarının çekirdeğini oluşturmaktadır. Bu toplantıda Mustafa Kemal’in
konuşmaları ise bu politikanın serencamesi olarak görülebilir. Mustafa Kemal toplantıda yeni
iktisadi zihniyeti şu şekilde belirlemiş ve özetlemiştir; 13 İthalattan çok ihracat yapmalıyız.
Oysa ihraç mallarımız ancak kıyılarımıza kadar gidiyor ve oradan bu mallar, yabancı
ülkelere gönderilirken, yabancıların ellerine geçiyor. Kazancımızın önemli bir bölümü bizden
çıkıyor. Bu bakımdan ihracat kaynakları tüccarlarımızın elinde bulunmalıdır. ...Esnafa ve
büyük sanayi kuruluşlarına muhtaç oldukları kredileri kolayca verebilecek bir banka
oluşturmak ve kredilerin normal şartlar altında ucuzlatılmasına çalışmak da lazımdır. Kesin
zorunluluk olmadıkça piyasalara karışılmaz. Bununla beraber de hiçbir piyasa başıboş
değildir. Her ülke gibi hükümetimizin dış borçlar almaya ihtiyacı vardır. Ancak alına yabancı
borçlar başıboş kullanılmamalıdır. Borç yükü arttırarak mali bağımsızlığımızı tehlikeye
sokmaya kesinlikle karşıyız. Biz, ülkenin kalkınmasını, refahını sağlayacak, gelir
kaynaklarımızı arttıracak faydalı borçlanmalara taraftarız. Milli prensiplerimize uyan
yabancı sermayeyi memnuniyetle kabul ederiz. Yabancı sermayeye karşı değiliz. Ülkemiz
8
Milli iktisat Tezi, Frederic List’in önderliğindeki Alman Tarihci okulu’nun, korumacılık modeli idi.
9
Foster-Hobart, Report on Financial Conditions of Turkey, Parliamantery Papers, London, 1862, ss. 475-519.
10
Ziya Gökalp, “İktisadi İnkılâp için Nasıl Çalışmalıyız?”, Makaleler VII, (Küçük Mecmua Yazıları Haz:
A.Çay) Ankara, Kültür Bakanlığı, 1982,ss.166-169.
11
Akalın, a.g.e., ss.6
12
Zafer Toprak, Türkiye’de Milli İktisat, 1908-1918, Ankara, Yurt Yayınları, 1982.
13
Ali Özgüven, Türkiye İktisat Kongresi, Journal Of Istanbul Kültür University, 2002/2, pp.111-112
6
geniştir. Çok sermaye ihtiyacımız var. Ayrıca yabancı sermayeye her zaman güvence vermeye
hazırız. Hem biz hem de onlar yararlansın.
Mustafa Kemal’in sözlerinden çıkacak sonuç şöyle özetlenebilir: “Misak-ı Milli” nin devamı
olarak bağımsız “milli bir ekonominin” kurulacağı ve ‘mali istiklal’in de bunun odağı olacağıdır. Artık
kurulacak yeni devlet; milli ve bağımsız bir iktisadi temel üzerine inşa edilecektir. Elbette ki bu yeni
bağımsız devletin kuruluşuna; kendisinin ilk işlevi olan malî fonksiyonundan başlanacaktır: Örneğin
gümrüklerde ve vergilerde serbest olacağız. Gazi’nin bu görüşlerine Kongre’de konuşan İktisat Vekili
Mahmut Esat (Bozkurt) fikirlerini de eklediğimizde; hükümetin iktisadi ve mali politikası konusunda
açıklığa kavuşmak mümkündür:14 “Biz iktisat mesleklerinden hiçbirisine mensup değiliz...Buna ben
(Yeni Türkiye İktisat Mektebi) diyorum... Yeni Türkiye muhtelit bir iktisat sistemi takip etmelidir.
İktisadi teşebbüs kısmen devlet ve kısmen teşebbüs-ü şahsi tarafından deruhte edilmelidir. Meselâ
büyük kredi müessesatını sanayi teşebbüsatını ilah Devlet idare edecektir. Çünkü memleketimizin
iktisadi vaziyeti bunu ilzâm etmektedir. Hülasa bazı hususatta iktisadiyatımız devletleştirme usulünü
takip edecek, bazı hususatta iktisadi teşebbüslerini şahsi teşebbüslere terk edecektir. İktisat
siyasetimizde ve meselâ gümrüklerde mutlaka himayeci olmalıyız... Türk hakimiyeti milliyesi ancak ve
ancak Türkiye hakimiyet-i iktisadiyesine isnadla payidar olabilir”.
İzmir İktisat Kongresi’nin ekonomik ve mali olmayan kararlarını bir yana bırakırsak; gerçekten
yeni ve devlet güdümündeki karma bir Türkiye Milli Ekonomi Modeli arayışına işaret etmektedir.
15
İzmir İktisat Kongresi bu ekonomik kararlarına ek olarak, Z.Gökalp’ın fikir babalığını yaptığı ve
Kongre başkanı General Kazım Karabekir’in önerdiği “Misak-ı İktisadi” kabul edilmiştir. 16 Ancak
bunun “Alman İktisadi yaklaşımlarına benzediği” iddia edilmektedir. Yukarıdaki malî kararlara
bakıldığında yeni devletimiz için bir maliye politikası programı çıkartmak mümkündür. Ancak bunu
tamamlayan ikinci bir belge niteliğinde olan ve Gazi’nin TBMM’nin dördüncü toplanma yılı açış
konuşmasının birlikte değerlendirilmesi daha yerinde olur.
14
Mahmut Esat Bozkurt, “Türkiye İktisat Kongresi Konuşması”, Türkiye İktisat Kongresi, (Ed.A.G.Ökçün),
Ankara, SBF, 1968.,ss.,257-261.
15
Z.Gökalp “İktisadi Mucize”, op.cit,ss. 163-165.
16
Türkiye İktisat Kongresi, “Misak-ı İktisadi”,op. cit, ss.,387-389.
17
Korkut Boratav, “İktisat Tarihi (1908-1980)”, Yakınçağ Türkiye Tarihi, (Der: S.Akşin), Milliyet Yayınları,
İstanbul, 2001, ss.87
7
Kongresi’nden sonra hükümetin modern bir kapitalist ekonominin oluşması için öngördükleri
ana mekanizma, devletin bireyleri zenginleştirecek ortamı ve desteği sağlaması, böylece
oluşacak yeni burjuvazinin yabancı sermaye ile işbirliği ve ortaklık ilişkileri içine girerek
gelişmeyi ve sanayileşmeyi gerçekleştirmesi idi. Bir burjuva devriminin ve milli nitelikte bir
kapitalist gelişimin vazgeçilmez unsuru olan sanayileşmenin bu modelle gerçekleşemeyeceği,
1920’li yılların sonuna gelindiğinde açıkça gerisinde kalmaktaydı. Açık kapı-serbest ticaret
modelinin, 1929’u izleyen yıllarda azgelişmiş ülkeleri metropol ülkelerdeki, buhranın
kuyruğuna takarak kronik bir durgunluğa sürüklemesi, bu nedenlerle kaçınılmaz oluyordu.18
1930 ve 1931 yılları, iç ekonomiye dönük müdahale önlemlerinin alınmadığı, ancak dış
ticaret ve kambiyo rejimlerinin denetlendiği yıllardır.19 Yaratılan olumlu koruma koşullarını
insafsızca sömüren yeni yetme sanayicilerin, bu yıllarda yaygın bir hoşnutsuzluk yarattığı
anlaşılmaktadır. Öte yandan, büyük buhranın etkisiyle tarım ürünlerinin fiyatlarında meydana
gelen büyük düşmeler çiftçi nüfusun hayat koşullarında çok ciddi sarsıntılar yarattı. Buğday
fiyatı 1929’dan 1932’ye %68 düştü.20 Köylünün bankalara, tefecilere ve devlete borçları ise
önceki dönemin yüksek fiyat koşullarında belirlenmişti.
1930 yılında Serbest Fırka muhalefetinin halk yığınlarınca yaygın bir kabul görmesi,
başta Mustafa Kemal olmak üzere siyasi liderleri iktisadi alanda yeni atılımların ve bir model
değişikliğinin zorunluluğuna ikna etti. 1932 yılında bir dizi devletçi ve devletleştirici kanunla
bu model değişikliği uygulamaya konuldu. İş Bankası grubuna yakın çevreler, doğrudan
doğruya Mustafa Kemal’i ikna ederek (ve Başvekil İsmet Paşa’nın karşı çıkmasına rağmen)
İktisat vekili Mustafa Şeref’in istifasını ve İş Bankası genel müdürü Celal Bey’in iktisat
vekilliğine getirilmesini sağladılar. Yeni iktisat vekili, iş çevrelerini teskin edecek
uygulamalara derhal başladı ve 1932 kanunlarının sivri köşeleri törpülendi.
Yıllık milli gelir büyüme hızlarının 1930-1939 ortalaması ise % 6,8’dir. 21 Dünya
ekonomisinin büyük buhran içinde bulunduğu ve kapitalist ülkelerde reel gelirlerde çok
önemli düşmelerin meydana geldiği bir dönemde ortalama % 7’ye yaklaşan bir büyüme
temposunun önemli bir başarı olduğu söylenmelidir.22 Bu dönemde bazı dış krediler alınmış
olmakla birlikte, dışa bağımlılığın önemli bir göstergesi olan dış ticaret açığı 1930-1939
18
A.g.e., ss.89
19
TC. Dış İşleri Bakanlığı, Türkiye’nin Dış Politikasında 50 yıl, Cumhuriyetin İlk On yılı ve Balkan Paktı (1923-
1934), Ankara, Dış İşleri Bakanlığı, 1973,ss. 144.
20
Boratav, a.g.e., 90
21
Ekrem Pakdemirli, Ekonomimizin 1923’den 1990’a Sayısal Görünümü, İstanbul, Milliyet, 1991, ss.16-17
22
DPT, Türkiye’de Nüfus Yapısında Gelişmeler, Ankara, 1986, s. 13.
8
yıllarında ortadan kalkmıştır. Dönem boyunca, 1938 hariç, her yıl dış ticaret fazla vermiştir.
Dış ticaret dengesinin, esas olarak ithalatın yaklaşık yarı yarıya kısılması ile sağlandığı
gözlenmektedir.23
Türkiye’nin 1939-1945 sonrası iktisadi zihniyeti temel olarak İkinci Dünya Savaşı’nın
etkilerinden korunmak ve savaşa hazırlıklı olmak amacıyla planlanan iktisadi planlara
dayanmaktadır. Bu iktisadi planlamalar bir savaş ekonomisi planlamaları mahiyeti
arzetmektedir.32 Yapılan harcamaların ekseriyeti savunma sanayine ayrılmış ve bu amaçla
ithalat hızla artmıştır.33 Ülkenin sanayi alanında kalkınma süreci bu dönemde önemli ölçüde
yavaşlamış hatta durma noktasına gelmiştir. Öyle ki 2. Beş Yıllık Kalkınma Planı 1939
yılında yeniden icra edilmemiştir.34
Türkiye, İkinci Dünya savaşına girmemesine ve cephelerde fiilen savaşmamasına
rağmen savaş ekonomisinin koşullarını tüm ağırlığıyla yaşamıştır. Özellikle savaş
ekonomisine benzer tedbirler toplumun iktisadi açıdan çökmesine yol açmıştır. Boratav 1939-
1945 yıllarını bu açıdan iktisadi gelişim sürecinde “kesinti” dönemi olarak
29
Zafer Toprak, Türkiye’de Ekonomi ve Toplum (1908-1950) Milli İktisat-Milli Burjuvazi, Tarih Vakfı
Yayınları, Ankara, 1982, ss.132
30
Ayrıntılı bilgi için bkz; Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Dönemi İktisat Tarihi (1923-1950), Yurt Yayınları,
Ankara, 1982
31
Ekmeğin, yağın, şekerin vb. temel ihtiyaçların kartla alınması dönemidir.
32
Ayrıntılı bilgi için bkz. Nurer UĞURLU, İkinci Dünya Savaşı'nda Stalin, Roosevelt ve Churchill'in Türkiye
Üzerine Yazışmaları, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. 2000.
33
Coşkun Can Aktan, Gerçek Liberalizm Nedir?, T Yayınları, İzmir, 1994, s.152
34
Aktan, a.g.e., ss.153
11
35
Boratav, a.g.e., ss. 53
36
Boratav a.g.e., ss.55
37
Şehnaz Tahir Gürçağlar, The Politics And Poetıcs Of Translatıon In Turkey 1923-1960, yayınlanmamış
doktora tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2001, pp.139
38
Bernard Lewis, The Emergence of Modern Turkey, Oxford University Press, 1961, pp.298
12
önünde en önemli engel olmuştur. Ayrıca savaş sonrasına ait bir sanayi veya tarım
politikasının temellerinin atılmamış olması bu dönemin iktisadi durumunun “kalkınmada
kesinti dönemi” olarak ifade edilmesini gerektirir.
İkinci Dünya Savaşının sona ermesi ile birlikte Türkiye Savaşın ülke ekonomisi üzerinde
alınan tedbirler sebebiyle oluşturduğu yıkımı düzeltebilmek amacıyla yeniden liberal iktisadi
düzenlemelere yönelmiştir. Ayrıca bu dönemin uluslararası konjonktürü ülke iktisadını
önemli ölçüde şekillendirmiştir. Truman Doktirini ve Marshall Yardımlarının Türkiye’yi içine
almasıyla birlikte Türkiye’nin Dünya Ekonomisiyle bağımlı ilişkisi başlamıştır. Ayrıca
Stalin’in Ardahan ve Kars üzerindeki toprak talepleri üzerine ABD’nin dolaylı yardımları
ülkenin dış politikasını şekillendirmiştir. Tüm bu gelişmeler yeni dönemde ülkenin iktisadi
zihniyeni şekillendiren ana unsurlar olmuştur.39 İkinci Dünya Savaşının sonunda Türkiye 250
milyon dolarlık, yani 1946 ithalat hacminin iki mislinden daha fazla bir döviz rezervi ile
girmiştir. 1946 yılında da 100 milyon dolara yakın bir dış ticaret fazlası veren Türkiye, hiçbir
ekonomik rasyonaliteye dayanmayan yoğun bir dış yardım arama çabasına girmiştir. Önce
Truman Doktrini, sonra da Marshall Planı çerçevesi içinde yardım almaya başlayan Türkiye,
dönemin hükümetleri dönemlerinde kesintisiz olarak dış ticaret açığı veren bir iktisadi
zihniyeti sürdürmüşlerdir. Yabancı sermayeye konulan sınırlamalardaki ilk gevşetmeler
Mayıs 1947 ve Mart 1950’de yapılmıştır. Bu çerçevede Yabancı Sermayeyi Teşvik eden
düzenlemeler getirtilmiştir.
1945 yılından sonra başlayan yeni dönemi Boratav şu şekilde özetlemektedir; “1946
yılına salt iktisadi bakımdan da bir dönüm noktası niteliği kazandıran özellik, 16 yıldır
kesintisiz olarak izlenen kapalı, korumacı, dış dengeye dayalı ve içe dönük iktisat
politikalarının adım adım gevşetildiği; ithalatın serbestleştirilerek büyük ölçüde artırıldığı;
dış açıkların kronikleşmeye başladığı; dolayısıyla dış yardım, kredi ve yabancı sermaye
yatırımları ile ayakta duran bir ekonomik yapının yerleşmesi olmuştur.”
Türkiye’nin 1945 sonrası siyasi ve ekonomik alanda gerçekleştirdiği ve gelecek
dönemlerin iktisadi zihniyetini şekillendiren uluslar arası anlaşmaların başında IMF, Dünya
Bankası ve Avrupa İktisadi İşbirliği Örgütü 1947’de 1947 yılında gerçekleştirilen üyelikler
gelmektedir.40 Dış Ticaret Açığı ile bu dönemde gerçekleşen büyüme rakamları aslında
39
Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayınları, 1994, ss.619
40
ATO, Dünden Bugüne Kapitulasyonlar, ATO Yayınları, Ankara, 2004, ss.118
13
ülkenin yönetiminde etkili olan temel organdır. Tüm politikalarda olduğu gibi iktisat
politikaları da meclis tarafından onaylanmaktadır. Bu dönemde ülke bir kurtuluş mücadelesi
vermekte olduğundan tüm politikalar bu eksende yürütülmektedir. Özellikle savaşın olmazsa
olmazı olan parasal ihtiyaçlar ve ekonomik gereksinimler savaş eksenli şekillenmektedir.
Savaş ekonomisi olarak önceki bölümlerde nitelendirilen bu dönem, Tekalif-i Milliye
Emirleri’nin uygulandığı ve halktan savaş için kaynak yaratıldığı bir dönemdir. Bu
perspektifle bakıldığında dönemin iktisadi zihniyetinin makro ve mikro anlamda savaş
merkezli olduğu görülmektedir. Bu durumun doğal bir sonucu olarak ülkenin modern
anlamda bir vergilendirme sistemine geçmiş olması veya kur sistemini icra etmesi şartlar
içerisinde mümkün görünmemektedir.
Tasnife bağlı olarak değerlendirilmesi gereken ikinci dönem ise 1923-1929 yılları
arasıdır. Belki de Cumhuriyet tarihinin en parlak ve gelişmeci dönemi bu dönemdir. Genç ve
heyecanlı olan bir Cumhuriyet’in iktisadi alanda önünde temiz bir yol bulunmaktadır.
Özellikle Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresi’ni gerçekleştirmesiyle beraber Milli bir iktisadi
zihniyetin oluştuğu gözlemlenmektedir. Bu politikada temel yaklaşım iktisadi gelişmenin
“milli” olmasıdır. Yabancı sermayeyi reddetmeyen ancak onu kontrol altında tutabilen bir
yaklaşım olan Milli İktisat Politikası, aynı zamanda İthalat ve İhracat dengesini, gelir
dağılımındaki adaleti ve diğer iktisadi konuları en uygun şekilde ayarlamaya çalışmıştır.
1930-1939 yıllarında ise 1929 Büyük Depresyonun etkileri ve sonuçları sebebiyle
Devletçi bir iktisadi zihniyet yaklaşımı sürdürülmüşür. Bu dönemde Sanayi kalkınma
hamleleri atılmış ve ön çalışmaları yapılmıştır. 1940-1945 yıllarında ise İkinci Dünya
Savaşı’nın etkileri görülmüş ve ülke tamamen savaş politikasına göre şekillenmiştir. İktisadi
zihniyet açısından kapalı bir dönem olan 1940-1945 yıllar arası sanayi ve tarım alanında
önemli bir durgunluk sürecidir. Katı bir devletçilik zihniyetinin hakim olduğu bu dönem
ülkenin iktisadi açıdan gelişmediği ve durağanlaştığı bir dönemdir. 1945 ve 1950 yılları arası
ise ülkenin dışa baımlı bir iktisadi zihniyete geçişin olduğu dönemdir. IMF ve Dünya
Bankasına üye olan Türkiye bir yandan da ABD’den aldığı yardımlarla bağıl bir ekonomi
haline gelmeye başlamıştır. Ayrıca dış borç arama adetinin başladığı bu dönemde dış ticaret
açığı eksi yönde işlemeye başlamıştır. Gelişmenin dış ticaret açığı ile paralellik arzetmesi
İzmir İktisat Kongresinde belirtilen çekincelerden birisi olarak görülebilir. Nitekim Atatürt
temel iktisadi yaklaşımında ihracatın ithalattan önde olmasını tasvip etmiştir.
Sonuç olarak bu dönemleri belirli bir tasnif altında değerlendirdikten sonra aşağıda
belirtilen şemada mukayesesini ortaya koyabiliriz;
16
SONUÇ
Türkiye’nin iktisadi açıdan 1939’a kadar dışa bağımlı olmayan bir ekonomisi bulunmaktadır.
Bu durumun temelinde Atatürk’ün Ziya Gökalp’ın fikrilerinden faydalanarak hayata geçirdiği Milli
İktisat Modeli yatmaktadır. Ancak bu model Türkiye’nin 2. Dünya Savaşından sonra içinde bulunduğu
uluslar arası konjonktürün istediği şartlara uygun olmaması sebebiyle rafa kaldırılmış ve günümüze
kadar yeniden hayata geçirilememiştir. Yeni dönemde ise Türkiye dış borçlanma ile iktisadi büyüme
yaşarken, her büyüme dönemi beraberinde iktisadi krizleri ve devalüasyonları getirmiştir. Bu durumun
temel nedeni iktisadi büyümenin cari açığı da büyütmesidir.
Türkiye’nin bugün yaşadığı iktisadi sıkıntıların anlaşılabilmesi için 1920-1950 yılları arasıdanki
iktisadi zihniyetin mukayeseli incelenmesi şarttır. Bu incelemelerde iktisadi zihniyet farklılıklarının ne
derece etkili ve önemli olduğunu görmekteyiz. Ayrıca dış faktörlerin de bu anlamda zihniyeti
şekillendirdiği göz ardı edilmemelidir.
KAYNAKLAR
Ali Özgüven, Türkiye İktisat Kongresi, Journal Of Istanbul Kültür University, 2002/2
Atatürk, Nutuk, İstanbul, Mavi Yelken, 2005
ATO, Dünden Bugüne Kapitulasyonlar, ATO Yayınları, Ankara, 2004
Bernard Lewis, The Emergence of Modern Turkey, Oxford University Press, 1961
Coşkun Can Aktan, Gerçek Liberalizm Nedir?, T Yayınları, İzmir, 1994
Dış İşleri Bakanlığı, Türkiye’nin Dış Politikasında 50 yıl, Cumhuriyetin İlk On yılı ve Balkan
Paktı (1923-1934), Ankara, Dış İşleri Bakanlığı, 1973
DPT, Türkiye’de Nüfus Yapısında Gelişmeler, DPT Yayınları, Ankara, 1986
18
Ziya Gökalp, “İktisadi İnkılâp için Nasıl Çalışmalıyız?”, Makaleler VII, (Küçük Mecmua
Yazıları Haz: A.Çay) Ankara, Kültür Bakanlığı, 1982