You are on page 1of 182

T.C.

ATILIM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS TEZİ

ERMENİ TERÖR ÖRGÜTÜ: ASALA

Zeynep KARAŞ

TEZ DANIŞMANI

DOÇ.DR. İDRİS BAL

ANKARA, 2007
(Fotokopi ile çoğaltılabilir)
ii
iii

ÖZET

Bu çalışmada, esas olarak günümüz bakış açısı ve bilgileriyle kanlı


terörist örgüt ASALA incelenmektedir. ASALA, Ermeni teröründen ve
meselesinden ayrı tutulamayacağı için, genel olarak Ermeni terörü ve sözde
Ermeni soykırımı iddiaları da gözden geçirilmektedir.
Çalışmanın hazırlanması için, kapsamlı literatür taraması, sonuç
çıkarma ve yorumlar yapma temel metodoloji olarak benimsenmiştir.
Bu çerçevede, ilk olarak, tarihi bir perspektifle Ermeni sorunu, sözde
Ermeni soykırımı iddiaları ve Ermeni terörü göz önüne alınmıştır. Daha
sonra, ana konu olan ASALA, örgütün amaçları, örgütsel yapısı, diğer
örgütlerle ve ülkelerle bağlantıları ve terörist faaliyetleri açısından
incelenmektedir. Bir sonraki bölüm, ASALA’nın Ermeni meselesine katkısını
sorgulamakta ve çalışma, Türkiye’nin ASALA’ya yönelik politikalarının analizi
ile son bulmaktadır.

ABSTRACT

In this work, primarily the bloody terrorist organization ASALA is


studied with today’s perspective and available knowledge. Since the ASALA
cannot be kept separated from Armenian terrorism and problem, the
Armenian terrorism and so-called Armenian massacre allegations are also
overviewed, in general.
For the preparation of the work, comprehensive scan of current
literature sources, making deductions and comments were adopted as the
main methodology.
In this framework, first of all the Armenian problem, massacre
allegations and Armenian terrorism are considered from a historical point of
view. Then, the main topic the ASALA is examined in terms of their
objectives, organizational structure, their contacts with other
organizations/countries and terrorist activities. Next section questions the
ASALA’s contributions to the Armenian problem. The work is finalized with
the analysis of Turkey’s politics regarding ASALA.
iv

ÖNSÖZ

ASALA, Türkiye Cumhuriyeti yakın tarihindeki yerini şiddet, cinayet,


katliam benzeri kelimelerin tanımladığı olaylarla almış bir Ermeni terör
örgütüdür. ASALA, etkin olduğu 1975-1985 döneminde, 4T olarak bilinen
planın hedeflerine ulaşmak için Türkiye’ye yönelik olarak yurtiçi ve
yurtdışında şiddet içeren birçok eylem gerçekleştirmiştir. 4T planı, Ermeni
soykırım iddialarının dünyaya "tanıtılması”nı, Türkiye tarafından
"tanınması"nı, Türkiye'den "tazminat" ve "Batı Ermenistan" olarak
adlandırılan "toprak" parçasının alınmasını hedeflemekte ve genel Ermeni
terörünün motiflerini oluşturmaktadır.

Bu tez çalışmasında, Ermeni terörü ile özdeşleşmiş olan ASALA,


farklı yönleriyle incelenmeye çalışılmıştır. ASALA’yı daha iyi analiz
edebilmek amacıyla, Ermeni meselesi ve Ermeni terörü de tarihsel süreci
içerisinde analiz edilmiştir.

Bu tez çalışmasının gerçekleştirilmesi sırasında yardımlarını


esirgemeyen ve yönlendirmeleri ile önemli katkılar sağlayan Tez
Danışmanım Doç. Dr. Sayın İdris Bal’a, anlayışlarından ve manevi
desteklerinden dolayı da aileme sonsuz teşekkür ederim.
v

İÇİNDEKİLER

ÖZET ………………………………………………………………………… iii


ABSTRACT ………………………………………………………………… iii
ÖNSÖZ ……………………………………………………………………… iv
İÇİNDEKİLER ……………………………………………………………… v
TABLO LİSTESİ …………………………………………………………… ix

BÖLÜM I: GİRİŞ …………………………………………………………… 1

BÖLÜM II: ERMENİ MESELESİ ve ERMENİ TERÖRÜ ………………. 8


2.1. Giriş …………………………………………………………………….. 8
2.2. Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı………………………………….... 8
2.3. Ermeni Meselesinde Etkili Olan Faktörler…………………………… 12
2.3.1. Ermeni Kilisesi ………………………………………………………. 13
2.3.2. Din Faktörü …………………………………………………………. 15
2.3.3. Misyoner Faaliyetleri ………………………………………………. 16
2.3.4. Propaganda Faaliyetleri …………………………………………… 19
2.3.5. Çıkar Devletlerinin İzlediği Politikalar …………………………….. 20
2.3.5.1. Rusya'nın Politikası ……………………….……………………… 20
2.3.5.2. İngiltere'nin Politikası……………………………………………… 21
2.3.5.3. Fransa'nın Politikası ……………………….……………………... 24
2.3.5.4. ABD’nin Politikası...................................................................... 24
2.3.6. Ermeni Tehciri.............................................................................. 26
2.4. Ermeni Terör Hareketlerinin Gelişimi ……………………………….. 28
2.4.1. Ermeni Cemiyetleri ve Örgütleri …………………………………… 28
2.4.2. Ermenilerin Sosyal ve Kültürel Bilinçlenme Dönemi ……………. 31
2.5. Ermeni Terör Örgütleri………………………………………………… 32
2.5.1. JCAG …………………………………………………………………. 33
2.5.2. ASALA-MR ………………………………………………………….. 34
vi

2.5.3. ARA …………………………………………………………………... 35


2.5.4. NAR ………………………………………………………………….. 35
2.6. Ermeni Terör Örgütlerinin Karakteristik Özellikleri…………………. 35
2.7. Ermeni Terör Olayları…………………………………………………. 38
2.8. Sonuç.............................................................................................. 40

BÖLÜM III: ASALA TERÖR ÖRGÜTÜ………………………………….. 42


3.1. Giriş …………………………………………………………………….. 42
3.2. ASALA'nın Kuruluşu ………………………………………………….. 42
3.3. ASALA’nın Amaçları ve Hedefleri……………………………………. 44
3.4. ASALA’nın Örgüt Yapısı …...…………………………………………. 45
3.4.1. ASALA'ya Bağlı Hücreler……………………………………………. 47
3.4.2. ASALA'ya Bağlı Paravan Örgütler................................................ 48
3.5. ASALA’nın Özellikleri …………………………………………………. 49
3.6. ASALA’nın Faaliyetleri ………………………………………………... 53
3.7. ASALA'nın İlişkileri ve İşbirlikleri …………………………………….. 57
3.7.1 ASALA- Rusya İlişkisi ……………………………………………….. 57
3.7.2. ASALA-Filistin İlişkisi ……………………………………………….. 60
3.7.3. ASALA-İran İlişkisi …………………………………………………... 61
3.7.4. ASALA-Suriye İlişkisi.................................................................... 62
3.7.5. ASALA-Fransa İlişkisi................................................................... 62
3.7.6. ASALA-ABD ve Avrupa Ülkeleri İlişkisi......................................... 64
3.7.7. ASALA-Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi İlişkisi ……………….. 65
vii

3.7.8. ASALA-PKK İşbirliği..................................................................... 68


3.7.8.1. ASALA-PKK İşbirliğinin Başlaması........................................... 68
3.7.8.2. ASALA'nın PKK ile Ortak Kamplarından Türkiye'ye İlk
Saldırılar …………………………………………………………………….. 72
3.7.8.3. Avrupa'da ASALA-PKK İşbirliği................................................. 75
3.7.9. Avrupa'da ASALA-Bölücü Marksist Örgütlerin İşbirliği................. 76
3.8. ASALA’nın Finansal Kaynakları………………………………........... 77
3.9. ASALA'nın Diğer Terör Örgütlerine Üstünlükleri.............................. 78
3.10. Ermeni Terörünün Avantaj ve Dezavantajları................................ 80
3.11. ASALA'nın Sonu……………………………………………………… 81
3.12. Sonuç…………………………………………………………….......... 84

BÖLÜM IV: ASALA’NIN ERMENİ MESELESİNE ETKİLERİ................ 86


4.1. Giriş ……………………………………………………………………... 86
4.2. ASALA ile Başlatılan Kamuoyu Yaratma Faaliyetleri...................... 86
4.3. ASALA’nın Ermeni Bilincine ve Milliyetçiliğine Katkıları.................. 89
4.4. Ermenilerin Terörizm Dışındaki Türkiye Aleyhtarı Faaliyetleri........ 90
4.4.1. Kamuoyunu Etkilemeye Yönelik Faaliyetler................................. 91
4.4.2. Siyasi Faaliyetler.......................................................................... 93
4.5. Türkiye Ermenilerinin ASALA’ya ve Soykırım İddialarına Tepkileri 97
4.6. Sonuç……………………………………………………………............ 102

BÖLÜM V: TÜRKİYE’NİN ASALA’YA YÖNELİK POLİTİKALARI....... 104


5.1. Giriş ……………………………………………………………………... 104
5.2. ASALA Terörü ve Ermeni İddialarına Karşı T.C. Devleti
Politikalarının Analizi.............................................................................. 104
5.3. ASALA’nın Etkisini Kaybetmesi....................................................... 107
5.3.1. ASALA'ya Türkiye'nin Gizli Eylemler Yaptığı İddiaları.................. 108
5.4. ASALA Terörüne Türk Kamuoyunun Tepkileri................................ 114
5.5. Sonuç……………………………………………………………............ 117
viii

BÖLÜM VI: SONUÇ………………………………………………………… 118

EKLER……………………………………………………………………..... 123
EK-1: İnal BATU ile Yapılan Röportaj..................................................... 123
EK-2: Doç.Dr. Hasan OKTAY ile Yapılan Röportaj................................ 128
EK-3: Ermeni Sorununun Tarihsel Gelişimi ve Ermeni Terör
Örgütlerinin Eylemleri ………………………………………………………. 139
EK-4: Ermeni Terörüne Verilen Kayıplarımız…………………………..... 149
EK-5: Basın Yayın Organlarında Ermeni İddiaları.................................. 158

KAYNAKÇA........................................................................................... 169
ix

TABLO LİSTESİ

Tablo 3.6.1. ASALA Tarafından Gerçekleştirilen Eylemler.................... 54


Tablo 3.6.2. Ermeni Terörüne Verilen Kayıplarımız.............................. 55
Tablo 3.6.3. Eylem Sayılarının Ülkelere Göre Dağılımı......................... 56
Tablo EK5.1. Yayımlanan Haber/Yorumların Ülkelere Göre Dağılımı
(1999)..................................................................................................... 159
Tablo EK5.2. Yayımlanan Haber/Yorumların Ülkelere Göre Dağılımı
(2000) .................................................................................................... 160
Tablo EK5.3. Yayımlanan Haber/Yorumların Ülkelere Göre Dağılımı
(2001) .................................................................................................... 161
Tablo EK5.4. Yayımlanan Haber/Yorumların Ülkelere Göre Dağılımı
(2002) .................................................................................................... 162
Tablo EK5.5. Yayımlanan Haber/Yorumların Ülkelere Göre Dağılımı
(2003) .................................................................................................... 163
Tablo EK5.6. 1999-2003 Yıllan Arasında Yayımlanan Toplam Haber
Yorum, Program ve Röportajların Ülkelere Göre Dağılımı.................... 164
1

BÖLÜM I

GİRİŞ

Osmanlı Devletini asırlar boyunca hükümdar kılan ve onu çağdaş


devletler arasında seçkin bir konuma getiren en önemli husus; Türk ve
Müslüman olmayan ırk ve topluluklara, onların örf, adet ve inançlarına baskı
yapmadan, asimilasyona başvurmadan adil bir şekilde bu toplulukları idare
etmesinden kaynaklanmaktadır.

Türk İslam devlet geleneğinin en önemli unsurlarından biri olan adalet


ve hoşgörü sayesinde, Osmanlı Devleti tarihte hiçbir devlete nasip
olmayacak bir şekilde, halkını barış, refah ve adalet içerisinde yaşatmıştır.

Tarih boyunca Osmanlı dönemleri incelendiğinde, her dönemde


Osmanlının adil ve hoşgörülü idaresini görmek mümkündür. Türk devlet
geleneği öteden beri hep dürüst ve adil bir doğrultuda olmuştur.

Türkler hakimiyetleri altındaki topluluk ve azınlıkları farklı görmemiş,


insancıl, dürüst ve adaletli davranmış, koruyucu olmuş ve hiçbir zaman
sömürgecilik politikasına başvurmamıştır.

Türklerin farklı dinlere ve diğer milliyetlere gösterdiği binlerce yıllık


anlayış, tartışmaya mahal bırakmayan bir tarih gerçeğidir. Osmanlı, bu
müsamahayı adeta sistemleştirmiştir. Aksi durumda, bugün pek çok ülkenin
din ve dil coğrafyası şüphesiz bambaşka bir görünümde olurdu.

Türk var olduğu dönem boyunca, bulunduğu her yerde kurtarıcı, adalet
dağıtıcı, medeniyet kurucu ve hürriyet getirici bir misyon üstlenmiştir.

Öte yandan, Ermeniler, tarih boyunca başka devletlerin egemenliği


altında yaşamışlar ve bağlı oldukları devletlerin hizmetinde bulunmuşlardır.

Erivan, Gökçegöl, Nahcıvan, Rumiye gölü kuzeyi ve Mako bölgesine,


yukarı memleket anlamına gelen Armenia, bu yörelerde yaşayan halka ise
Ermeni denildiği çeşitli kaynaklarda ifade edilmektedir.
2

Ermenilerin, tarih boyunca, Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part,


Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hakimiyeti altında yaşadıkları bilinmektedir.
Ermeni derebeyliklerinin bir çoğu, bölgeye hakim olan ve Ermenileri kendi
yanlarına alarak çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen devletler
tarafından kurdurulmuştur.

Ermeni’lerin kökenleri ile ilgili olarak kesin bilgiler bulunmamaktadır.


Bir kısım Ermeni tarihçiler, M.Ö. 6. yüzyılda kuzey Suriye ve Kilikya
bölgesinde yaşayan Hititlerden olduklarını, diğer bir grup Ermeni tarihçiler ise
Nuh'un oğullarından Hayk'a dayandıklarını iddia etmektedir. Bunun yanında,
Ermenistan olarak adlandırılan coğrafyada yerleşen ve bugün Ermeni diye
bilinen toplumun, söz konusu bölgenin kesin olarak neresinde yaşadıkları,
sayıları bilinmemektedir.

Ermeni tarihçileri dahi, kökenleri hakkında bir fikir birliğinden uzak


görüntü sergilemektedirler. Tarihleri boyunca bir millet ve bağımsız bir devlet
olamayan bu toplumun, herhangi bir bölgeye "vatanımızdır" demeleri ancak
sübjektif bir görüşün ürünü olabilir.

Selçuklu Türkleri, Ermenileri Bizans'ın zulmünden kurtarmış, Fatih


döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti en üst seviyede
tanınmıştır. Ermeni Patrikliği Ermeni cemaatinin dini ve sosyal faaliyetlerini
özgürce sürdürebilmeleri için kurulmuştur. Ayrıca, Ermeniler dini vecibelerini
tam bir özgürlük içinde yerine getirmişler ve kendi din adamlarını da yine
kendilerinin tayin etmelerine Osmanlı yönetimi izin vermiştir.

Anadolu’nun Türk idaresine girmesinden sonra Ermeniler, kendi


dillerini de tam bir serbestlikle konuşmaya devam etmişler, Osmanlı idaresi,
diğer cemaatlere uyguladığı politikayı onlara da uygulayarak Ermenice’yi ve
Ermeni adlarının kullanılmasını serbest bırakmıştır.

Türk matbaasının kurulmasından 160 yıl kadar önce Venedik’te


matbaacılık eğitimi görmüş olan Sivaslı Apkar adındaki bir papaza 1567’de
3

İstanbul’da bir Ermeni matbaası açması için izin verilmiştir1. Daha sonra,
ayrıca, İzmir (1759), Van (1859), Muş (1869), Sivas (1871) gibi şehirlerde de
yeni Ermeni matbaaları faaliyete geçmiş ve 1908 yılına gelindiğinde bütün
ülkede Ermeni matbaası sayısı 38 olmuştur. 1910 yılında İstanbul’da
Ermenice 5 gazete ve 7 dergi çıkarılmaktaydı. Tüm bunlar ve aşağıda
belirtilecek hususlar, Ermeni’lere tanınan özgürlüğün ve hoşgörünün
sınırlarının ne kadar geniş olduğunu göstermektedir.

Osmanlı yönetiminde Ermeniler, elde ettikleri özgürlük ve bazı


imtiyazlar sayesinde çok rahat bir yaşam sürmüşlerdir. Askerlikten ve kısmen
de vergiden muaf tutulan Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarım ile idari
mekanizmalarda önemli görevlere yükselme fırsatını da elde etmişlerdir.
Devletin değişik kademelerinde görev yapma imkanı bulan Ermeniler,
Osmanlı devletince kendilerine tanınan bu hoşgörüye karşılık verdikleri
hizmetten dolayı "millet-i sadıka" olarak adlandırılmışlardır.2 19. yüzyılın
sonlarına kadar Osmanlıların bir Ermeni meselesi olmadığı gibi, Ermeni
halkının da yönetimle çözüm bulamadıkları bir sorun ortaya çıkmamıştır.

Siyasi tarih terminolojisinde yer almış olan 'Şark Meselesi' tabiri,


Osmanlı Devleti'nin Batılı devletler tarafından parçalanmaya çalışılmasını
ifade etmektedir:

Şark Meselesi'nin içinde bulunduğumuz yüzyılın siyasi tarih


anlayışı içinde en geniş muhtevalı bir tarifinde: ‘Avrupa büyük
devletlerinin, Osmanlı İmparatorluğu'nu iktisadi ve siyasi nüfuzu
altına almak veya sebepler ihdas ederek parçalamak ve Osmanlı
idaresinde yaşayan muhtelif milletlerin istiklallerini temin etmek
istemelerinden doğan tarihi meselelerin..’ tamamıdır
denilmektedir. Osmanlı Devleti'nin siyasi çöküşünün hızlandığı bir
dönemde, Batı'nın Osmanlı Devleti üzerindeki hesapları bakı-
mından suni olarak ortaya çıkarılan Ermeni meselesi, bilinmelidir
ki, Avrupa'nın ekonomik, fikri, siyasi, dini ve kültürel
menfaatlerinden kaynaklanmıştır.3

1
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/kronoloji/index.html
2
Recep Karacakaya, Ermenilere Yönelik Ermeni Suikastleri, İstanbul, 47 Numara
Yayıncılık, 2006, s.11.
3
Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara, Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü,1995, s.18.
4

Tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de Ermeni toplumu üzerinden


hem siyasi hem de ekonomik çıkar sağlamaya çalışan ülkeler bulunmaktadır.
Bazı ülkelerde Türkleri ve Türkiye'yi sözde soykırımla suçlayan anıtlar
dikilmekte, bazı ülkelerde sözde soykırımı tanımaya yönelik kararlar
parlamento gündemlerine getirilmekte, hatta kimi ülke parlamentolarında
kabul dahi edilmektedir.
Ermeni sorununun ve terörünün tarihsel gelişiminin irdelenmesi
sonucu ortaya çıkan bulgular analiz edildiğinde; Ermeni sorununun
Osmanlı'nın politikalarından ve yaptıklarında değil, 1789 Fransız İhtilali
süreciyle ortaya çıkan milliyetçilik akımlarının Osmanlı İmparatorluğu'nda
yansımaları ile başlamıştır. Bu durum, Osmanlı yönetimindeki azınlıkların
bağımsızlık istemelerine ve bunun için mücadele etmelerine neden olmuştur.
Sanayileşmiş Batılı ülkeler, sömürgecilik yarışına girmişler, gelecek
dönem içinde önem arz edecek kaynakların elde edilmesi ve paylaşımı için
Osmanlı İmparatorluğunu kendilerine hedef seçmişler ve bu amaca paralel
olarak da Osmanlı himayesindeki Hıristiyan toplulukları Osmanlı'yı parçalama
emelleri için maşa olarak kullanmışlardır. Söz konusu güçler, bu amaç
doğrultusunda doğu illerinde kurulacak "Büyük Ermenistan" literatürdeki
tanımıyla “Integral Armenia" sözünü Ermenilere vermişlerdir. Günümüzde de
varlığını sürdüren Ermeni taleplerinin temelini dönemin büyük devletlerinin bu
vaadi oluşturmaktadır.4
Büyük Ermenistan hayaliyle Ermenilerin 1870 itibariyle geniş çaplı
isyanlar çıkarması nedeniyle, Birinci Dünya Savaşı sırasında zorunlu göçe
(tehcire) tabi tutulmuşlardır. Tehcir sırasında yaşanan kayıpların tüm dünya
kamuoyuna bilinçli olarak yanlış aksettirilmesi ve bunun intikamının
alınacağının sıklıkla gündeme getirilmesi, örgütlü Ermeni terörünün
oluşumunun hazırlayıcısı olmuştur. Burada yapılmak istenen; bir Ermeni
bilincinin ve sahip olamadıkları ortak millet şuurunun yaratılmaya

4
Salim Çöhçe, Büyük Ermenistan'ı Kurma Projesi,
http://www.ottomanfiles.com/turkce/makaleler/makale24.html
5

çalışılmasıdır. Tüm dünya kamuoyunda mazlum millet rolünü oynayan


Ermeniler bu sayede diasporada birlik halinde durmuşlar ve güçlü konumda
oldukları ülkelerde Türk düşmanlığı yaparak uluslararası düzeyde Türkiye
aleyhine kamuoyu oluşturmuşlardır.
1960'lı yıllardan sonra Ermeni’ler terörü bir yöntem olarak
benimsemişler ve belirledikleri Türk hedeflere yönelik saldırılara
başlamışlardır. Bunlardan 1974-1985 döneminde sahneye çıkan ASALA terör
örgütü Ermenilerin davasını savunduğunu iddia ederek ortaya çıkmış,
Türkiye'ye yönelik şiddet ve terör eylemlerine başvurmuş ve Türkiye'yi
sosyal, kültürel ve siyasal anlamda oldukça büyük zorluklara sürüklemiştir.
Yukarıda özetle bahsedilen Ermeni meselesi ve Ermeni terörü ile ilgili
detaylı bilgiler ve analizler bu çalışmanın 2. bölümünde sunulmuştur.
Belirtilen dönemde başta ASALA olmak üzere Ermeni terör örgütleri
Türkiye aleyhine çalışan diğer terör örgütleri ile işbirliğine başlamış ve
bunlardan PKK ile sıkı işbirliği yapmıştır. ASALA'nın öncelikli hedefi, ilk
aşamada 1915 yılında yaşanan tehcirinin intikamını almak, daha sonra da
Türkiye'nin doğusundaki bazı illeri kapsayacak bir Ermeni devleti kurarak
Büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmekti. PKK'nın amacı ise bağımsız bir
Kürt devletinin kurulmasıydı. Kuruluşları ve amaçları farklı gibi gözükse de bu
iki terör örgütü birbirinin devamı niteliğindedir ve böl-parçala-yönet
stratejisiyle Türkiye'yi zayıflatmak isteyen devletler tarafından bu iki örgütün
desteklendiği değerlendirilmektedir.
Bir bütün olarak bakıldığında ASALA’nın veya genel olarak Ermeni
terörünün amacı; tarihi gerçekleri tamamıyla göz ardı ederek, sözde Ermeni
soykırımı iddialarını ve Ermenilerin taleplerini dünya kamuoyuna duyurmak
ve nihai olarak ta, "Büyük Ermenistan" rüyasını gerçekleştirmektir. Büyük
Ermenistan rüyasını gerçekleştirebilmek için, Ermenilerin zorunlu olarak göç
ettirilmesini soykırım şeklinde istismar eden "4T Planı" Ermeniler ve
destekçileri tarafından uygulamaya koyulmuştur. Bu plan, Ermeni iddialarının
dünyaya "tanıtılması”nı, Türkiye tarafından "tanınması"nı, Türkiye'den
6

"tazminat" alınmasını ve nihayet "Batı Ermenistan" olarak adlandırılan


"toprak" parçasının Türkiye'den koparılmasını amaçlamaktadır.
Bu çalışmanın ana konusunu oluşturan ASALA terör örgütü;
kuruluşundan başlanarak tarihte son bulmasına kadar, hedefleri, bağlantıları,
ilişkileri ve eylemleri gibi farklı yönleriyle 3. bölümde ele alınmıştır.
ASALA terörü ve Ermeni meselesine birlikte bakıldığında, ASALA’nın
yaptığı eylemlerle sözde Ermeni soykırımının gündemde kalmasına neden
olması ve Ermeniler arasındaki bilincin ve milliyetçilik duygularının canlı
tutulması ve şiddetlendirilmesi açılarından, Ermeni meselesinde önemli bir
role sahip olduğu görülmektedir. Önemli bir husus olduğu değerlendirilen
ASALA’nın Ermeni meselesindeki bu tür etkilerine 4. bölümde yer
verilmiştir.
Ülkemizde ASALA’nın etkisizleştirilmesine yönelik çalışmaların ancak
1980'den sonra başlamıştır. 1980 ortalarında Ermeni terörünün etkisiz hale
geldiği, getirildiği görülmektedir. ASALA’nın etkisizleşmesi noktasında iki
farklı görüş bulunmaktadır: (1) ASALA’nın dünya kamuoyundaki desteğini
kaybetmesi ve örgüt içindeki farklı görüşler nedeniyle bölünmeler. (2)
Türkiye’nin yapmış olduğu gizli operasyonlar. ASALA dönemi sona ermesine
rağmen, Ermenilerin “sözde soykırım iddiaları” sürekli bir şekilde devam
etmiştir. Bunun bir yansıması olarak, son dönemde İsviçre’de, Kanada’da,
Fransa’da ve son olarak da ABD’de “sözde Ermeni soykırımı” ile ilgili çeşitli
düzeylerde kararlar alınmıştır. ASALA bağlantılı silahlı Ermeni terör eylemleri
günümüzde etkisiz hale getirilmiş olmakla birlikte, Ermeni’lerin faaliyetleri
uluslararası düzeyde siyasi bir boyut kazanmış ve ülkelerin aldıkları bu tür
kararlar Türkiye’yi baskıya ve kıskaca almaya başlamıştır. Bu aşamada,
ASALA’ya yönelik Türkiye’nin izlediği politikalar, yaptıkları ve yapması
gerekenler önem kazanmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’nin ASALA’ya yönelik
izlediği politikalarla ilgili bu hususlara 5. bölümde yer verilmiştir.
7

Ermeni terör örgütü ASALA üzerine hazırlanan bu çalışma ile


günümüzde halen önemli bir gündem oluşturan Ermeni meselesinin ve sözde
Ermeni soykırımı iddialarının tetikleyicisi görevini yapmış olan ve Türkiye
tarihinin bir dönemine damgasını vuran ASALA’nın; örgütsel yapısı,
özellikleri, bağlantıları, eylemleri ve Ermeni meselesine katkıları göz önüne
alınarak incelenmesi esas olarak amaçlanmıştır

ASALA’nın farklı açılardan incelenmesi bakımından ve ayrıca sadece


kanlı eylem yapan ve intikam peşinde koşan bir örgütten ziyade hem dünya
kamuoyunda hem de Ermeniler arasında Ermeni iddialarının canlı tutulması
aşamasında ASALA’nın oynadığı rolün gösterilmesi açısından, bu çalışmanın
önem arz ettiği düşünülmektedir.
Çalışmanın gerçekleştirilmesi aşamasında temel olarak, literatürden
elde edilen bilgilerin güncel gelişmeler ve bakış açılarıyla harmanlaması,
analiz edilmesi ve yorumlanması yöntem olarak benimsenmiştir. Ayrıca,
farklı bir bakış açısı getirilmesi amacıyla da Milletvekili Emekli Büyükelçi
Sayın İnal BATU ve ayrıca Doç. Dr. Sayın Hasan OKTAY ile ASALA ve
Ermeni meselesi üzerine röportajlar yapılmıştır (EK-1 ve EK-2).
ASALA ile ilgili olarak, ASALA’nın nasıl ortaya çıktığının ve terör
eylemlerini yapanlar gibi ASALA ile ilgili diğer birçok hususun net olarak
bilinememesi nedenleriyle somut bilgilere ve belgelere dayalı bir inceleme
yapılması mümkün olamamış, bu nedenle birçok noktada çıkarımlar
yapılması gerekmiştir.
8

BÖLÜM II

ERMENİ MESELESİ ve ERMENİ TERÖRÜ

2.1. Giriş

ASALA terörünün sonraki bölümlerde daha iyi analiz edilebilmesine uygun


bir altyapı hazırlayabilmek için Ermeni meselesinin ve Ermeni terörünün
okuyucuya anlatılması bu bölümde amaçlanmıştır.

Ermeni meselesi ve Ermeni terörü varlık nedenlerini birbirlerinden


almaktadırlar. Ermeni terörü, Ermeni meselesinin sürdürülebilmesi ve canlı
tutulması için hayat bulmuş, Ermeni meselesi de terör ile gündemde kalmayı
başarmıştır. Bu nedenle bu iki kavramı beraberce incelemek konunun
anlaşılması açısından yararlı olacaktır.

Ermeni meselesinin tarih sahnesine çıkışı 1877-1878 olarak işaretlenmiş


olmakla birlikte, bu bölümde Ermenilerin ilk rahatsızlıkların başladığı 19.
yüzyılın başlarından günümüze kadar olan dönemde Ermeni meselesi ele
alınarak; Ermeni meselesinin ortaya çıkış süreci, sebepleri ve etkili olan
faktörler, Ermeni hareketlerinin gelişimi, Ermeni terör örgütleri, terörün
gelişim süreci ve gösterdiği özellikler ele alınacak ve Ermeni meselesinin
genel bir değerlendirmesi yapılacaktır

2.2. Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı

Osmanlı Devleti’nin tarihte var olduğu 650 yıl boyunca Müslüman olan ve
olmayan tüm halkını ayırt etmeksizin adalet içerisinde yönettiği bütün dünya
ilim çevrelerince kabul edilmektedir.
9

19. yüzyılda ekonomik ve sanayi reformlarını tamamlayan Avrupa


devletleri ve Rusya, oluşturdukları endüstriyel yaşamın ham maddelerini
karşılamak için yeni bir işgal ve sömürge hareketini başlatmışlardı. Asya'da,
Afrika'da çeşitli ülkeleri işgal eden bu Avrupalı emperyalist sömürgeci
devletler, 19. yüzyılla birlikte gözlerini Osmanlı ülkesine çevirmişler, Osmanlı
Türkiye'sini parçalamak ve kendilerine sömürge bölgesi yaratmak için asırlar
boyu Türklerle sulh ve refah içinde yaşayan Müslüman olmayan kesimlerden,
özellikle Ermenilerden yararlanmaya çalışmışlardır.
Sadık millet olarak adlandırılan Ermenilerin, “emperyalist güçlerin
tahriklerine kapılarak Türkiye aleyhinde hareket etmeye başlamalarının” ve
“Türkiye aleyhtarı faaliyetleri, diğer gayrimüslim halklara göre kanlı bir
mücadele şekline dönüştürmesinin” nedenlerini şu önemli gelişmelerde
aramak daha yol gösterici olacaktır: 1

1) Fransız ihtilali özellikle başkalarının yönetiminde olan halkların


akıllarına hürriyet ve eşitlik fikrini sokmuş ve milliyetçi akımları
doğurmuştur. Osmanlı Devleti'nin karşılaştığı sorunları çözümlemekte
gösterdiği başarısızlıklar, yaptığı reformların beklentileri karşılamaması, bu
büyük devleti adım adım yıkılmaya doğru götürdüğü görülmeye başlanmış
ve bu durumu değerlendirmek isteyen, Osmanlı Devleti'ni parçalamak ve
nüfuz bölgelerine almak için bu devletin idaresi altında yaşayan
gayrimüslim halkları bazen gizlice, bazen de açıkça isyana teşvik etmeye
kalkışmışlardır. Rusya, İngiltere, ihtilalin merkezi Fransa başta olmak
üzere, sömürgeleri olan Hollanda, Portekiz ve İspanya gibi devletlerin
hakimiyetleri altında yaşayan toplumlara ve milletlere değil de, Osmanlı
idaresinde yaşayan halklar arasında bu ayrılıkçı milliyetçilik hareketlerinin
propagandasının yapılması üzerinde özellikle düşünülmesi gereken bir
husustur.
Türk devletinin ve insanın güvenini ve dostluğunu kazanan Ermeniler,
Fransız ihtilalinden sonra başlayan milliyetçilik hareketlerinden az da olsa

1
Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk Ermeni İlişkileri, Genişletilmiş 2.bs.,Ankara, 2005.
10

etkilenmişlerdir. Osmanlı Devleti'ni parçalamak isteyen Avrupa devletlerinin


kışkırtmaları ile bazı Ermeni aydınları Türkiye aleyhtarı bir tutum içine
girmiştir.

2) Kendileri gibi Osmanlı yönetiminde kalıp da yüzyıllar boyu ticari


rekabet ettikleri Rumların, Rusya ile Avrupa devletlerinin Türkiye'ye
baskıları sonucu 1820'lerin sonlarında Yunanistan Devleti’ni kurmaları,
Ermenilere hem hırs kazandırmış ve hem de bir emsal teşkil etmiştir. Bu
paralelde Ermeniler de Avrupa’nın büyük devletlerine, özellikle Rusya,
İngiltere ve Fransa'ya bağımsızlıklarını elde etmede yardımcı olmaları için
müracaat etmeye başlamışlardır. Açtığı misyoner okulları kanalıyla
Amerika'nın da devreye girmesiyle Ermeniler, kendilerine yeterli sayıda
destekçi bulmuştur.

3) Osmanlı Devleti'nin vatandaşları arasında ayrım yapmaması,


özellikle gayrimüslim halkların dini kültürel ve ekonomik konularda istedikleri
gibi hareket etmelerine izin vermesi, 1839 Tanzimat, 1856 Islahat
Fermanları ile vatandaşları arasında hukuken de tam bir eşitlik sağlaması,
dış kuvvetlerin gayrimüslimler lehine müdahale etmesine ortam
hazırlamıştır. Bununla yetinmeyen Osmanlı Devleti, 29 Mart 1863'te bu
halkın eğitim, kültür, din ve cemaat işlerini kendilerine bırakılması
hususunda tanıdığı hakları içeren "Ermeni Milleti Nizamnamesi"ni
yayımlamıştır. Osmanlı Devleti, tanıdığı bu özgürlük ve haklara herhangi bir
sınırlama getirmediğinden, Ermenilere ve diğer gayrimüslimlere yardım
etmek isteyenler rahatlıkla istediklerini yapabilmişlerdir.
Osmanlı Devleti'nin büyük bir hoşgörü ve insancıl düşüncelerle
kurulmasına izin verdiği Ermeni Patrikliğinin, Avrupa Kiliselerinin kışkırtmaları
sonucu Ermeni halkını yanlış yönlendirmesi ile Ermeniler, Osmanlı aleyhtarı
faaliyetlere başlamıştır.
11

4) 1839'lardan itibaren ABD ile Avrupa devletlerinin açtığı misyoner


okullarının ve bu okullarda okuyan Ermeni öğrencilerinin sayısının çokluğu;
bu okullardan yetişen Ermeni gençleri, kendilerine öğretildiği gibi,
bağımsızlık mücadelesi yapan Ermenilerin potansiyel destekçileri haline
getirmiştir. Ayrıca Ermeni zenginleri, hem Türkiye'de hem de Avrupa
ülkelerinde, özellikle de Fransa ve İtalya'da özel okullar açarak, Ermeni
halkının önderliğini yapabilecek şahsiyetler yetiştirmeye ortam
hazırlamışlardı.
Avrupa Devletleri ile Amerikan yetkililerinin Osmanlı Türkiye’sinde
açtıkları misyoner okullarında Ermeni gençlerini okutmaları ve onlara
Türkiye aleyhtarı fikirler aşılamaları Ermenileri bağımsızlık için arayışa
yöneltmiştir.
5) Bütün yabancı gözlemcilerin de hemfikir olduğu gibi, Osmanlı
Devleti'nin gayrimüslimlere, özellikle Ermenilere, dini ve milli konularda
tanıdığı özgürlüklere bir sınır ve kontrol getirmemesi yabancılar tarafından
rahatlıkla istismar edilmesini sağlamıştır.
Fatih Sultan Mehmet'in emri ile kurulan Ermeni Patrikliği, maalesef
Ermenileri bir araya getirmede başarılı olamamış, bunun üzerine Devlet
Katolikler ve Protestanlar için de ayrı ayrı kiliseler kurmak mecburiyetinde
kalmıştır. Serbest bir ortam yakalayan Ermeni Kiliseleri ve din adamları
bilhassa 19. yüzyılın başından itibaren yabancı kiliselerin yardım ve
teşvikleri ile Türkiye ve Türkler aleyhinde faaliyette bulunmaya başlamışlar
ve Türkiye aleyhtarı eleman yetiştiren birer okul haline dönüşmüştür.
6) Başta Ruslar olmak üzere, İngilizler ile Fransızlar emperyalist emel-
leri doğrultusunda Ermenileri bir maşa gibi kullanmışlar, Amerikan
misyonerleri de bunlara destek çıkmışlardır. Ayrıca, Balkan halklarından
Sırplar ve Bulgarların komitecilik hareketleri ile bağımsızlık mücadelesi
yapmaları Ermenileri de etkilemiştir.2

2
Hasan Kundakçı, Emperyalizmin Kullandığı Ermeniler, Ankara, Türkiye Gaziler Vakfı
Yayınları No:4, 2001, s.23.
12

Balkan Hıristiyanlarını, Osmanlı hakimiyetinden kurtarma misyonunu


yüklendiğini iddia eden Rusya 1877-1878 savaşında Osmanlı Devleti'ni
yenince, Bulgaristan'ın yanı sıra Ermenilerin bağımsızlığı konusunda da
taleplerde bulunmaya başlamıştır. Rusya, daha önce kendi kontrolünde
oluşturduğu Ermenistan topraklarına Doğu Anadolu'yu da katarak, güneye
inme siyasetinde kendisine bir yasal devlet oluşturmak istiyordu. Öte
yandan, İngiltere, Rusya'nın daha da güneye inerek Hindistan sömürgesini
tehdit etmesini istemediğinden, bölgede kendi hakimiyetinde bir Ermeni
devleti kurmayı veya Doğu Anadolu'da ıslahat yaptırarak kendi nüfuzunda
bir Ermeni bölgesinin oluşması yönünde isteklerde bulunmaya başlamıştı.

Bu sayılan 6 ana faktör Ermenilerin, Türkler ve Türkiye aleyhinde


harekete geçmelerine sebep olmuştur. Ermenilerin, daha medeni yöntemler
seçme şansları varken, Türkiye'yi yıkmak isteyen emperyalist devletlerle
işbirliğine girmeleri son derece üzücü ve düşündürücüdür.

2.3. Ermeni Meselesinde Etkili Olan Faktörler

Ermeniler, 19. yüzyılın başlarından itibaren İngiltere, Rusya gibi


devletlerin kışkırtmalarıyla ayrılıkçı hareketlere girişmişlerdir. Esasında
sosyo-ekonomik sebeplere dayanmayan Ermeni meselesi, bu devletlerin
Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki emellerine ulaşmaları için ortaya atılmış ve
desteklenmiştir. Fransız İhtilali'nden sonra milliyetçilik olaylarının artmasıyla
birlikte bunu Osmanlı'ya karşı koz olarak uygulamak isteyen Rusya ve
İngiltere Osmanlı bünyesindeki Ermenileri kışkırtarak teşkilatlandırmışlar ve
ülke içinde çeşitli isyanlar çıkmasına sebep olmuşlardır.3 Bağımsız Ermeni
Devleti'nin kurulmasının benimsenmesi ve Ermeni meselesinin ortaya

3
İsmet Binark, Asılsız Ermeni İddiaları ve Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim,
Ankara, ATO Yayını, 1995, s.27-32.
13

çıkışı 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonrası Ayastefanos


4
Antlaşmasıyla başlamaktadır.

Bu olayları hazırlayan sebepler arasında Ermeni kilisesi, din faktörü,


misyoner faaliyetleri ve propaganda faaliyetleri, Rusya, İngiltere, Fransa
ve Amerika'nın Osmanlı Devleti'ne ve Ermenilere karşı takip ettikleri siyaset
çok etkili olmuştur. Ayrıca, Ermeni tehcirinin Ermeni meselesinin ortaya ilk
çıkışında bir rolü bulunmamakla birlikte, daha sonraları çok sıkça kullanılan
önemli bir dayanak noktası olmuştur. Bu unsurlar sırasıyla incelenecek
olursa;

2.3.1. Ermeni Kilisesi

Ermenilere siyasi bağımsızlık sağlanabilmesi amacıyla Türkiye


toprakları üzerinde eskiden beri birçok teşebbüslerde bulunulmuştur.
Türkiye'yi hedef alan ve karanlık güçlerin tahrikleri ile yapılan bu hareketlerin
başında Ermeni toplumu üzerinde dini nüfuz sahibi olan Ermeni kilisesi
görülmektedir.
Kiliseye mensup bazı şahısların aşağıdaki ifadeleri incelendiğinde, söz
konusu şahısların bu yolda oynadıkları rolün önemi ve ağırlığı kendiliğinden
ortaya çıkmaktadır:

Ermeni tarihçi Hrand Pasdermadjian (Pastırmacıyan), Kilise için:


"Ermeni Kilisesi, Ermeni milletinin kilise tarafından can verilen
ruhunun yeniden dünyaya gelmek için yaşadığı vücuttur." 5
tespitini yapmıştır.

4
Münir Süreyya, Ermeni Meselesinin Siyasi Tarihçesi (1877-1914), Ankara, Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü,Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No:53, 2001, s.7.
5
Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2006, s.49.
14

Bir başka Ermeni tarihçisi Dickran Boyaciyan da:


“Ne kadar şümullü olursa olsun, Ermeni kilisesini aynı derecede
ele almayan herhangi bir Ermeni tarihi, Ermenilerin gerçek hayatını
ortaya koymayı başaramaz Ermeni kilisesi ile Ermeni milleti o derece iç
6
içedir ki, birisi olmadan diğerini düşünmek mümkün değildir.”
demektedir.

Ermeni Patriği M. Ormanyan'a göre Ermeni kilisesi:


"Kayıp ülkenin (Ermenistan) görünen ruhu" dur.

Yine bir Ermeni tarihçisi olan Louise Nalbandian, bu konuda şunları


ifade eder:
“Bu nasyonalist çabada en büyük rol bazı müstesna liderler ve
belli başlı manastırları vasıtasıyla hem; dini, hem entelektüel bir kuvvet
olarak çalışan, Ermeni Kilisesi tarafından oynanmıştır.” 7

Bir Osmanlı vatandaşı olan Ermeni Piskoposu Gevand Turyan, Ermeni


Kilisesi ve ruhanilerinin, Ermeni meselesi ve Ermeni komitelerinin Anadolu’da
masum Türk halkına yaptığı mezalimde oynadıkları rolü şu satırlarla
açıklamaktadır:

Dini cemaatler, uzun zamandan beri, Ermeni İhtilal Partileri'nin ihtilal


ocakları olmuş ve en şeytani programlar buralarda hazırlanmıştır. Dini
merkezler, silah depoları ve komplo ocakları olmuştur... Dini liderler, söz
ve yazı ile kendilerine güvenmiş olan halkı isyana teşvik ediyorlardı.
Artık vaazlarda yüce sözler ve İncil’in doktrini zikredilmiyordu. Sadakat
ve doğruluk yerine isyan, insanlık yerine kin ve intikam; ahlak yerine
alçaklık ve rezillik vaaz ediliyordu... Dini liderler, komiteler, tarafından
organize edilmiş bayramlara, toplantılara, törenlere başkanlık
8
ediyorlardı.

6
Gürün, Ermeni.... s.50.
7
Binark, Asılsız....s.27.
8
Binark, Asılsız....s.28.
15

Ermeni Kilisesi'nin, mevcudiyetini koruyabilmesi için bir kuvvete, bir


devlete ihtiyacı olmuştur. Ermeni devleti fikrini doğuran, Ermeni milleti değil,
Ermeni Kilisesi'dir. Ermeni Kilisesi'nin önemi ve rolü, izah edildiği gibi, esasen
bütün Ermeni tarihçiler tarafından da kabul edilen bir husustur.
Türkiye toprakları üzerinde, Ermenilere siyasi bağımsızlık temini için
eskiden beri birçok teşebbüslerde bulunulmuş, fakat bu teşebbüsler her
defasında başarısızlık ve hüsranla neticelenmiştir. Hemen daima
Türkiye'yi hedef tutan ve karanlık güçlerin tahrikleri ile yapılan bu
teşebbüslerin başında her zaman, Ermeni toplumu üzerinde dini, nüfuz
sahibi olan kato-gigosları, patrikleri ve papazları görüyoruz. Toplumları
boş bir hayal peşinde koşturan bu şahısların, bu yolda oynadıkları rol
çok ağırdır. Dini görevleri yanında kendisini milli bir otorite ile de
mücehhez kılan Ermeni Gregoryen (Apostolik) Kilisesi, tarihi süreci
içinde Ermeni toplumunun hayatında pay sahibi olduğunu ileri sürerek,
aktif bir rol oynamış ve oynamaktadır.
Günümüzde de, Ermeni Kilisesi'nin eski ve atıl bir anlayışla,
Anadolu’nun yarısını Ermenistan olarak tasavvura devam ettiği, hatta
Türkiye'ye komşu olan İran'dan, Gürcistan'dan ve Azerbaycan'dan da,
haritalar üzerinde toprak talebinde bulunduğu, Ermenistan düşüncesinin
çok geniş olduğu görülmektedir. 9

Ermeni Kilisesi, Türkiye’ye yönelik hareketlerin yanı sıra, Ermeni


Milliyetçiliği fikrinin de filizlendiği yer olmuştur.10 Ermeni milliyetçiliğinin
uyanmasında kiliseye en büyük yardımı başta Rusya olmak üzere büyük
güçler sağlamışlardır.

2.3.2. Din Faktörü

Bilindiği üzere İslam'da insan hakları kavramının ilahiliği temel


prensiptir. Türkler de, bu dini, Allah'ın buyruklarına itaatkâr ve O'nun
yarattıklarına şefkatli ve merhametli olmak, adaletle davranmak şeklinde
anlamışlardır.
Türklerle Hıristiyan milletlerin ilişkilerinde din faktörü daima ön plana
çıkmış ve önemli bir rol oynamıştır. Avrupa'nın Osmanlı İmparatorluğu'na

9
Binark, Asılsız....s.28.
10
Agah Oktay Güner, Ermeni Soykırım Yalanında Tetikçiye Suçlama. Azmettiriciye
“Rica” Politikası, Ankara, Oku-Yorum Yayınları, 2006, s.48.
16

karşı, Osmanlı’nın güçlü olduğu döneminde çekingen olmakla birlikte, daima


düşmanca davranışının nedeni din faktörü olarak görülmektedir. 11

Müslüman olmaları sebebiyle, Türklere karşı işlenen bu din faktörü


Osmanlı İmparatorluğu'nda bir Ermeni meselesinin ortaya çıkmasında en
büyük rolü üstlenmiştir. Rus tahakkümü altında inleyen Polonya
Hıristiyanlarının ve 1828 Türkmençay Antlaşması ile Doğu Ermenistan'ı
alan Rusya'nın, 1829'da yapılan Edirne Antlaşması ile Rusya'ya göç eden 40
bin Ermeni’nin, muhtar bir Ermenistan kurma isteğini geri çevirmesi ve
Ermenilerin Çarlık Rusya'sında çoğu defa en tabii haklarına karşı dahi baskı
ve zulümler görmesine ses çıkarmayan ve bunların akıbeti ile ilgilenmek
gereği duymayan Avrupa devletlerinin, Türkiye'deki gayrimüslimlere olan bu
insani bağlılığının başka bir izah tarzı yoktur.

Doğası gereği Ermeni Kilisesi de bu din faktöründen çok rahat bir


şekilde istifade etmiştir. Müstakil veya en azından otonom bir Ermenistan
vaadi ile kandırılan Ermeni Kilisesi, Kilise’nin nüfuzunun ve otoritesinin daha
da gelişmesine imkan verecek böyle bir olanağın sağlanması için, Osmanlı
İmparatorluğu üzerinde oynanan oyunlara rahatlıkla alet olmuştur. 12

2.3.3. Misyoner Faaliyetleri

Dünyanın birçok ülkesinde faaliyetlerini çok geniş bir çerçevede


sürdürmekte olan misyoner teşkilatının kuruluşu oldukça eski tarihlere
dayanmaktadır.
Günümüzde Hıristiyanlık dünyasında büyük öneme ve yadsınamaz bir
etkiye sahip olan Papalık, 1662 yılında Vatikan'da Misyon Bakanlığı’nı

11
Gürün, Ermeni.... s.55.
12
Binark, Asılsız.... s.29-30.
17

kurmuştur. Ülkemiz dünden bugüne açık bir şekilde misyoner faaliyetlerine


sahne olmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, misyoner faaliyetlerinin
başlıca iki sahaya yoğunlaştığını görüyoruz: 13

1) Misyoner teşkilatları, imparatorluğun çeşitli bölgelerinde yaşayan


Ermeni, Bulgar gibi Hıristiyan unsurların çocuklarını, açtıkları okullarda
okutmuşlar ve onlara milliyetçilik duyguları aşılayarak, Osmanlı Devleti'ne
karşı isyanlara teşvik etmişlerdir. Bir taraftan ülke içindeki çeşitli unsurların
arasına bölücülük tohumları ekerken, öte yandan Batı kamuoyunu,
Türkiye'nin aleyhine kışkırtmış, kendi tahrikleriyle kopan isyanları, yapılan
mezalimleri Türkler Hıristiyan ahaliyi kesiyor! şeklinde propaganda ederek,
Batı dünyasını aleyhimize harekete geçirmeye çalışmışlardır.

2) Türk çocuklarının kültür değerlerinden, tarih şuurundan uzak ve


dinsiz olarak yetişmeleri nedeniyle ortaya çıkacak maneviyat buhranına çare
olarak Hıristiyanlığın takdim edilmesi misyonerlerin bir diğer faaliyetlerini
teşkil etmektedir. Misyonerler bu amaç doğrultusunda ülkemizde açtıkları
okullarda eğitim gören Türk çocuklarının milli ve manevi değerlerden uzak bir
şekilde yetiştirmeye gayret göstermişlerdir.

Protestanlık propagandası yapan misyonerlerin başarıya ulaşması


durumunda, Ermenilere dini kanallardan ulaşmaya çalışan İngiltere, Türkiye
üzerinde himaye hakkı elde edebilecekti. Osmanlı İmparatorluğu'na gelen
Protestan misyonerleri Müslümanların ve Musevilerin inançlarını
değiştiremeyeceklerini anlamışlar ve bütün enerjilerini diğer Hıristiyan
mezheplerinden taraftar cezp etmeye yöneltmişlerdi. Gayretlerine hedef olan
Ermenilerin dini, kültür ve sağlık konularına eğilmişler, bu toplumu kendi
kiliselerine çekebilmek için ihtişamlı tapınaklar, okullar ve hastaneler

13
Binark, Asılsız.... S 30-32.
18

açmışlardır. Misyonerlerin Ermeni komitelerine maaş da bağladıkları


kaydedilmektedir.

Misyonerler, çalışmalarının zorluğu ve kutsallığı derecesinde


ödüllendirileceklerini bildikleri için, Osmanlı İmparatorluğu idarecilerini
canavar, Müslüman azınlıkları ezilen göstermişlerdir. Batı kamuoyunun
merhamet hislerini uydurma hikayelerle kabartarak Batı'dan önce maddi
yardımı, daha sonra ise diplomatik desteği elde ettiler. Bu arada, Batılılar
misyonerlerin ifadelerini tereddütsüz kabullendiği için kiliselerin himayesi
altında Türk düşmanlığı doğmuştu.

Babıali, Ermeniler arasında zararlı propaganda yapan misyonerleri


Türkiye’den ihraç etmeye kalkınca, Büyük Güçlerin protestosu ile karşılaşmış
ve sonuçta bu misyonerlik faaliyetlerine engel olamamıştır.

Ermeni cemaati üzerindeki propaganda okullarının dışına da taşmış,


psikolojik etkileme yöntemiyle konsoloslar çalışmalar yapıyorlardı. Diplomatik
bagajla aranmaksızın Türkiye'ye gizlice sokulan ayrılıkçı fikirlerin vurgulandığı
çeşitli gazete, dergi, kitap, kartpostal, harita ve sokak ilanları yurt içinde
konsoloslar aracılığıyla dağıtılmaktaydı.

1896 yılında Amerika'dan 7, İngiltere'den 4 ayrı Kiliseye bağlı


misyonerler Osmanlı İmparatorluğu’na dağılmıştı. Sadece Amerikalı olarak
176 misyoner ve bunların yanında 869 mahalli yardımcı çalışmaktaydı. Bir
misyon bulunan belli başlı Anadolu şehirleri de şunlardı: Bursa, İzmir,
Merzifon, Kayseri, Sivas, Trabzon, Erzurum, Harput, Bitlis. Van, Mardin,
Antep, Maraş, Adana, Hacin, Ankara, Yozgat, Amasya, Tokat, Arapkir,
Malatya, Palu, Diyarbakır, Urfa, Birecik, Elbistan, Tarsus.
19

Kaynaklarda, özetle:
"Türkiye’ye gelen ilk Protestan misyonerlerin 'British and Foreign
Bible Society’ ye mensup olduklarını ve bu teşkilatın 1804’te
kurulmasından sonra, İzmir’den Anadolu içlerine misyonerler
gönderilmeye başlandığını...." 14
ifade edilmektedir

Amerikalı misyonerler 1819 itibariyle Osmanlı topraklarına gelmeye


başlamışlar ve 1832 yılında İstanbul merkezi kurulmuştur. Misyonerler asıl
faaliyetlerini Doğu Kilisesi üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Misyoner faaliyetleri,
Ermenistan isyanlarının zemininin hazırlanmasında görüldüğü gibi çok önemli
bir rol oynamıştır. Osmanlı topraklarına hümanist nedenlerle geldiği iddia
edilen misyonerler, dini faaliyetlerin yansıra kendi devletlerinin politikaları
doğrultusunda siyasi, sosyal, askeri faaliyetlere de iştirak etmişlerdir. 15

2.3.4. Propaganda Faaliyetleri

Ermeni meselesinin bugünkü boyutuna gelmesinde propaganda


faaliyetlerinin önemli bir yeri bulunmaktadır. Ermenilerin Türk Devleti’ni,
milletini peşinen mahkum edip, kanına ve canına kastediş sebebinin, Rus,
İngiliz, Fransız ve Amerikan menfaatlerine hizmet eden propaganda
faaliyetlerinden kaynaklandığını söylemek hatalı olmayacaktır.

Buna karşılık, konu ile olarak A. Powell’ın


Vahşet olayları çok büyük ölçüde mübalağa edilmiştir. Son dönemlere
ait vahşet olaylarının bir kısmı ise hiç vuku bulmamıştır. Amerikan
Yardım Teşkilatının mahalli (İstanbul) basın temsilcilerinden biri,
dostlarına açıkça, Amerika'ya sadece Türk aleyhtarı haberler
gönderebildiğini, çünkü para getirenin bu olduğunu söylemiştir. 16

14
Gürün, Ermeni.... s.61.
15
Tuğrul Özcan, II. Abdülhamid Döneminde Orta ve Doğu Karadeniz'de Meydana Gelen
Ermeni Olayları, İstanbul,Özbay Yayıncılık, 2007, s. 25.
16
Binark, Asılsız.... s.32
20

D. Johnson'un da kitabında;
Bu topyekun katliam hikayelerinin çıkarılmasının, nihai hesaplaşmadan,
Türkiye'nin zararına olarak, İngiliz Hükümeti politikasının
istikametlendirilmesi sarih hedefi ile olduğunu tekrarda tereddüt
etmiyoruz. Bu sebeple yıllarca sıkı ittifak bağlarımız bulunan
milyonlarca kendi tabamızla aynı dinden olan bir milletin, tamamen
uydurma değilse, büyük ölçüde ve utanmadan mübalağa edilmiş
delillere istinaden, insanlığa karşı korkunç suçlar işlemiş olmakla nasıl
suçlandırıldığını, namuslu bir şekilde göstermeye çalışmaktan dolayı
17
özür dilemeye ihtiyaç yoktur.
şeklindeki ifadeleri yer almaktadır
Ermeni meselesi tarihi gerçeklerden ziyade yanlı yayınlarla ve üretilen
belgelerle yapılan propagandalarla gündemde tutulmaya çalışılmıştır. Bu tür
propaganda faaliyetlerinin birçok örneği farklı ülkelerde, farklı şekillerde
karşımıza çıkmaktadır.

2.3.5. Çıkar Devletlerinin İzlediği Politikalar

Ermeni meselesinin ortaya çıkışını hazırlayan sebeplerin başında


Rusya, İngiltere, Fransa ve Amerika'nın Osmanlı Devleti'ne ve Ermenilere
karşı takip ettikleri siyaset gelmektedir. Bu devletlerin uyguladıkları
politikalar ile ilgili bilgilendirme yapmak yol gösterici olacaktır.

2.3.5.1. Rusya'nın Politikası

Kendisini güçlü bir devlet konumuna getirmek isteyen Rusya, Çar


I. Petro (1682-1725) zamanında Boğazlara hakim olmak istemiş, Balkan
ülkelerini ele geçirmek veya kendi yönetimi altına almak isteyen Rusya, bu
amaç ile Balkan ülkelerinde konsolosluklar kurarak onları Osmanlı Devleti'ne
karşı teşkilatlandırmış, böylece Slav-Ortodoks birliğinin ve halkının hamisi
rolünü elde etmişti. Fransa ve Rusya, bu politikasını tatbik için 1806'daki

17
Binark, Asılsız.... s.32
21

Sırp, 1827'deki Yunan ve 1875-1876'daki Bosna-Hersek ile Bulgar ve Sırp


isyanlarının çıkarılmasını sağlamış ve bunların yayılmasını körüklemiştir.18

Rusya'nın bu siyaseti zaman zaman İngiltere ve Fransa'nın menfaatleri


ile çatıştığı için her zaman başarılı olmamış; bunun üzerine Rusya, Osmanlı
Devleti'ne karşı harekete geçmeden evvel, elde edilecek getiriyi diğer
devletlerle bölüşme siyasetini uygulamaya koymuştur.

Akdeniz ve Orta Doğu'da söz sahibi olmayı Anadolu topraklarını


parçalamakla gerçekleştireceğine inanan Rusya, bu amaçla Ermenilerin
yoğun olduğu Erzurum-İskenderun hattını ele geçirmeye teşebbüs etmiştir.
Böylece Rusya'nın, Osmanlı Devleti'ndeki Ermeni kiliseleriyle teması ve
Ermeni terör unsurlarını desteklemesi başlamıştır.

Rusya, 1828 Türkmençay Antlaşması'yla Doğu Ermenistan kendisine


verilip, İran Ermenileri de bu birliğe katılınca, elde ettiği bu yeni güçle
Osmanlı Devleti'ne saldırmıştır. 1829 Edirne Antlaşması'yla Rusya'ya göç
eden 40.000 Ermeni, muhtar bir Ermenistan kurmak isteyince, Osmanlı
topraklarında bu isteklerini gerçekleştirmeleri için hamilik vazifesini yüklenen
Rusya, bu defa Ermeni isteğini geri çevirmiştir. 19

2.3.5.2. İngiltere'nin Politikası

Rusya'nın İngiliz çıkarlarını tehdit eder vaziyette güneye inmek


istemesi ve güçlü bir Karadeniz devleti olması, İngiltere'nin Osmanlı
Devleti'ne ve daha sonra Ermenilere ilgi duymasının önemli bir nedenidir.20

18
Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi I, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,Osmanlı
Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No:15,1998, s. XV.
19
Cemal Anadol, Tarih Boyunca Türk-Ermeni Meselesi, İstanbul, Bilge Karınca, 2007,
s.390.
20
Rıdvan Tümenoğlu, Osmanlı Devletinde Ermeni Sorunu ve Avrupa Devletlerinin
Ermeni Politikaları, 18 Nisan 2006, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=456
22

İngiltere, Rusya'nın kendi çıkarlarını tehdit edecek şekilde gelişmesine


mani olmak için Osmanlı Devleti'ni Rusya'ya karşı desteklemesi, 1783
yılından 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşına kadar sürmüştür.

Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın isyanına karşı 1838’de


imzalanan ve siyasi/ekonomik açıdan handikapları olan "İngiliz Ticaret
Antlaşması" ile İngiliz açık pazarı haline gelen Osmanlı Devleti, Rumlarla
Ermenilerin bu fırsattan istifade ederek güçlenmelerine ortam hazırlamıştır. 21

1870'li yıllarda değişen Avrupa'nın siyasi yapısı, İngiltere'yi de


değiştirmiş ve İngilizler 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan
Ayastefanos ve Berlin antlaşmalarından sonra, Osmanlı Devleti'nin toprak
bütünlüğünü savunmaktan vazgeçerek, onu parçalama ve bu topraklar
üzerinde kendisine bağlı devletler kurma politikasını benimsemiştir.22

İngiltere'nin Osmanlılarla ilgili siyasetinin değişmesindeki önemli diğer


bir neden de, Ermeni meselesinin Avrupa'da, 1880 yılından başlamak üzere,
ön plana çıkmaya başlamasıdır.

Rusya'nın, Osmanlı Devleti'ne karşı tecavüzkar hareketlerine tek


başına direnemeyeceğini ve kendi çıkarlarını gözetemeyeceğini gören
İngiltere, Ermeni meselesini fiilen kabul etmiş, bu yolda ilk adımı da hemen
atmış ve Osmanlı hükümetini tehdit ederek, Rusya'ya karşı üs olarak
kullanmak üzere Kıbrıs'ı almıştır. Bunun yanında, Doğu Anadolu'daki
eyaletlerde yaşayan Hıristiyanların lehine ıslahat yapılması konusunda
Osmanlı Devleti'nden taviz de koparan İngiltere, böylece Ermeni meselesini
adeta İngiliz meselesi haline dönüştürmüştür.

21
Nazım Paşa, Ermeni ... s. XVI-XVII
22
Nazif Öztürk, Azınlık Vakıfları, Ankara, Altınküre Yayınları, 2003, s.107
23

Ermenilerin Osmanlı Devleti'nden ayrılmak ve bağımsız bir devlet


kurmak gibi bir niyetleri Osmanlı-Rus Savaşı'ndan önce bulunmadığı halde,
Ruslar, Ayastefanos Antlaşması'na Ermeni meselesini de dahil etmişlerdir.
İngiltere'de, Ermenilere sormaya gerek görmeden Kıbrıs Antlaşması'na
Ermeni meselesini ilave etmiş, İngiltere, bağımsız bir Ermenistan'ı, bunun
Rusya'yı zor durumda bırakacağını ve Osmanlı Devleti'nin de ilerlemesine
mani olacağını düşünerek desteklemiştir.23

Ayrıca, “1915-1916 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermenilerin


Durumu" ile ilgili bir kitap (Mavi Kitap; yazarı Lord Bryce, derleyicisi Arnold
Toynbee), 1916 yılında İngiliz Hükümeti tarafından yayınlanmıştır. Bu kitapta
Osmanlı topraklarında yaşayan 1.800.000 Ermeni’nin üçte birinin göç
esnasında öldüğü belirtilmektedir. Asılsız temeller üzerine kurulan kitabın
içeriği ve dayanak noktalarıyla ilgili halen tartışmalar devam etmektedir.24

İngiltere parlamentosunun da onayına sahip bu kitabın savaş


propagandası için yayınlandığı Toynbee tarafından daha sonra itiraf
edilmiştir. Prof. Dr. Hikmet Özdemir, "Arnold Toynbee'nin Ermeni Sorununa
Bakışı" adlı kitabında, Toynbee'nin 23 Haziran 1916'da Oxford
Üniversitesi'nden Prof. Margloioth'a yazdığı mektubu yayımlayarak; Mavi
Kitap'ın "Daha doğarken ne kadar çürük olduğunun bizzat yazarı tarafından
itirafı" olduğunu dile getirmiştir Toynbee'nin yazdığı mektup şöyledir:
Sayın Profesör Margoliouth; 1915'te Ermenilerin gördüğü muameleyle
ilgili belgelerden oluşan kapsamlı bir derleme için yazdığım giriş yazısını
ilişikte gönderiyorum. Vakit ayırıp göz atarsanız ve gerçekler hakkında
göze batan hatalı bir ifade veya yanlış, noktalar varsa afişe etmenizi rica
ediyorum. Benim konu hakkındaki bilgimin büyük bölümü pek sağlam
değil ve ikinci ağızdan edinilmiş bilgilerden oluşuyor. Bu ricayla sizi
rahatsız etmekte tereddüt ettim, ancak belgeler 'Devlet Mavi Kitap'ı olarak
yayınlanacak, onun için de yayınlanırken tarihsel doğruluk taşındığından
emin olmamız çok önemli.25

23
Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara, Devlet Arşivleri Genel Müd., 1995
24
Bilal N. Şimşir, Ermeni Meselesi 1774-2005, Ankara, Bilgi Yayınevi, 2006.
25
Hikmet Özdemir, Arnold Toynbee'nin Ermeni Sorununa Bakışı, Türkiye Bilimler
Akademisi, 27 Ocak 2005, s.59.
24

2.3.5.3. Fransa'nın Politikası

Kanuni Sultan Süleyman'ın Fransa'ya 1535’te tanıdığı kapitülasyon


ayrıcalığı ile başlayan ticari ve siyasi münasebetler, 1740 kapitülasyonları ile
genişletilerek devam etmiştir. Öte yandan, Fransa, 1683 İkinci Viyana
Kuşatması sırasında, Avusturya'ya yardım ederek, pozisyonunu açıkça
ortaya koymuştur. Daha sonra Napoleon Bonapart'ın ilk mağlubiyetini aldığı
Mısır Seferi, bunun devamı olmuştur. Ancak, Rusya ile savaşları sırasında
Osmanlı Devleti'yle dost görünmeye çalışan Fransa, 1807 tarihinde Rusya ile
anlaşınca, yeniden dostluğa yakışmayan bir tavır içine girmiştir.26
Osmanlı Devleti'ndeki Katoliklerin koruyuculuğunu da üzerine almış
olan Fransa, Kırım Savaşı'na sebep olan Kutsal Yerler Meselesi'nde önemli
bir rol oynamıştır.
Almanya'ya karşı mağlubiyetini hazmedemeyen Fransa, 1878 Berlin
Kongresi'nde Almanya ile ihtilafa düşen Rusya ile yakınlaşmaya başlamış,
İngiltere ile de görüş ayrılıklarını çözümledikten sonra bu üç devlet, Osmanlı
Devleti'nin parçalanmasına yönelik ortak gayret sarf etmeye başlamışlardır.
Bu bölme ve parçalama planlarında Fransa'nın rolü bir hayli aktif olmuştur.
1830'dan 1921 yılına kadar, Orta Doğu ve Akdeniz'deki dengeyi,
Ermeni meselesinde olduğu gibi, sun'i bir şekilde ortaya atarak muhafazaya
çalışan Fransa, bu arada Anadolu'nun işgaliyle, bu topraklarda kendi siyasi
nüfuzunu da artırmaya çalışmıştır.27

2.3.5.4. ABD’nin Politikası

ABD'nin Ermenilere ilgi duyması, karakteristik olarak dağınık bir halde


yaşayan Ermeniler için yeni bir ufuk açmış ve Ermenilerin Yeni Dünya’yla
daha sıkı irtibata geçmesini sağlamıştır. Amerikan-Ermeni yakınlaşmasının

26
Nazım Paşa, Ermeni ... s. XVIII-XIX
27
Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri III (1920-1922). Ankara, T.C.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No:66,
2004.
25

tabii bir sonucu olarak da, 19. yüzyıldan itibaren Anadolu'dan ABD'ye toplu
Ermeni göçleri başlamıştır. Bu göçler, 19. ve 20. yüzyıl boyunca devam
etmiş böylece ABD'de özellikle Türk-Amerikan ilişkilerinde ortaya çıkan siyasi
bunalımlara sebep olan hatırı sayılır bir Emeni topluluğu oluşmuştur. 28

ABD, ekonomik çıkarlarını ön planda tutarak Ermeni sorununa


yaklaşmıştır. 1780'lerden itibaren Anadolu ve Ortadoğu topraklarının
kaynak zenginliği ve pazar niteliği, ABD’ye cazip gelmiştir. Birleşik
Devletlerde çok uluslu bir yapı olduğundan, birleştirici unsur olarak
"Hıristiyanlık" olgusu düşünülmüştür.

1820'den itibaren ABD, misyonerleriyle girdiği Osmanlı ülkesine,


önceleri İngiliz Büyükelçiliklerinin vasıtasıyla daha sonra 1830'da Osmanlı
Devletiyle yapmış olduğu antlaşmayla ticari faaliyetleriyle girmiştir.

Washington ile İstanbul arasında yapılan 7 Mayıs 1830 ‘da yapılan


antlaşmayla, kapitülasyon hakları ABD'ye de verilmiştir. Antlaşmanın
3. maddesiyle belirlenen husus ile Amerikan tüccarları Türkiye'de simsarlar
kullanma hakkına sahip olmuş ve bu simsarların her milletten olması koşulu
ile de ABD tarafından Türkiye Ermenileri işin içerisine dahil edilmiştir. Kendi
ticari planı olarak ABD, Anadolu'da kıyı kesimlerde Rumlardan, iç kesimlerde
de Ermenilerden faydalanmıştır. Bunun tabii sonucu olarak da, Anadolu'da
zengin bir Ermeni burjuvazisi ortaya çıkmıştır. Bu grubu, yine Amerikalı
misyonerlerin yapmış oldukları etkin çalışmalar neticesinde eğitimli bir
Ermeni kitlesi eklenince, söz konusu yapılanma artık hasta adam olarak 19.
yüzyılda çeşitli siyasi bunalımlar yaşayan Osmanlı İmparatorluğu için önemli
sorunları da beraberinde getirmiştir.

Amerikalı misyonerler, 1840'larda sadece Suriye'de yıllık 6.000.000


sayfanın üzerinde kutsal kitap basımı ve dağıtımı gerçekleştirmiştir. 1893
yılına kadar Türkiye'de 624 okul, 436 ibadethane açmışlardır. Bu tarihte

Şenol Kantarcı, Sedat Laçiner ve diğerleri, Ermeni Sorunu El Kitabı. Ankara,


28

Ankara Ün. Basımevi, 2003, s.13-16.


26

Türkiye'de 1317 misyoner görev yapmaktaydı. 1893 yılına kadar Türkiye'de 3


milyon İncil, yaklaşık 4 milyon da değişik kitap dağıtılmıştı

2.3.6. Ermeni Tehciri

Osmanlı Devleti’ni aralarında paylaşmayı düşünen Rusya, Fransa ve


İngiltere gibi ülkelerin kışkırtmalarıyla Ermeniler harekete geçmiş, komiteler
ve dernekler kurarak bağımsız bir Ermenistan oluşturma çabasıyla,
savunmasız masum birçok Türk’ü öldürmüşlerdir.29 Öyle ki, Kars, Van, İzmit,
Erzurum, Bitlis ve diğer Osmanlı vilayetlerinde akıl almaz gaddarlıkla
gerçekleştirilen katliamlar,30,31 işgalci Rus komutanları bile tiksindiren
boyutlara erişmiştir.

I. Dünya Savaşı sebebiyle Kafkas cephesinde bulunan Osmanlı


ordularına Ermeniler ihanet etmiş, Van, Kars ve Erzurum gibi Osmanlı
şehirlerinin Rusların eline geçmesine yardımcı olmuşlardır.

Osmanlı Devleti bir tedbir olarak, savaş boyunca, önce savaş sahasına
yakın yerlerdeki Ermenilerden başlayarak mecburi iskan uygulamıştır. Daha
sonra, Ermeni çetelerinin katliamlara devam etmeleri ve Osmanlı Devleti
aleyhine yabancı devletlere bilgi aktarmaları sebebiyle, Katolik ve Protestan
mezhebinde olanlar ile yetimler, kimsesiz kadınlar ve hastalar hariç olmak
üzere, bu nakil diğer bütün Ermenileri kapsayacak şekilde genişletilmiştir.32

29
Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri I (1914-1919). Ankara, Arşivleri Genel
Müdürlüğü,Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No:49, 2001, s. 254.
30
Daha Fazla Bilgi İçin Bkz: S. Kemal Ermetin, Bitmeyen Soykırım, İstanbul, Töre Yayın
Grubu, 2003.
31
Daha Fazla Bilgi İçin Bkz: Muhittin Özdirim, Ermeni Meselesi, Silahlı Kuvvetler Dergisi,
Sayı 384, Nisan 2005.
32
Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, İstanbul, Babıali Kültür Yayıncılık, 2007, s.111-113.
27

27 Mayıs 1915 tarihli yer değiştirme kanunu33 ve bu kanuna dayalı


olarak çıkarılan emirler çerçevesinde; Erzurum, Van ve Bitlis vilayetlerinden
çıkarılan Ermeniler, Musul'un güney kısmı, Zor ve Urfa sancağına; Adana,
Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermeniler ise Suriye'nin doğu kısmı ile
Halep'in doğu ve güneydoğusuna nakledilmişlerdir.34

Tehcir sırasında, ağır iklim şartları, salgın hastalıklar,35 araç/gıda/ilaç


yetersizlikleri ve asayişin sağlanamaması gibi nedenlerden36 dolayı Ermeniler
kayıplar vermişlerdir.

Dönemin belgelerine göre tehcire tabi tutulan Ermenilerin sayısı


yaklaşık 500 bin civarında olup, bunlardan bir kısmı 1918’dan sonra eski
yerlerine geri dönmüş, ayrıca önemli sayıda Ermeni nüfusu da Osmanlı
toprakları dışındaki diğer ülkelere göç etmiştir. Bu bilgiler ve Osmanlı
topraklarında yaşayan Ermenilerin sayısının 1914 sayımına göre 1.294.831
olduğu göz önüne alındığında tehcir sırasında 1.5-2 milyon civarında
Ermeni’nin öldüğü iddiaları geçersiz kalmaktadır. 37

Zorunlu nedenlerden dolayı Ermenilere yönelik olarak gerçekleştirilen


bu tehcir olayında Ermenilerin verdiği kayıplar, Osmanlı’nın planlı bir
soykırımı olarak nitelendirilmiş, hatta Yahudi soykırımı ile eşdeğer tutulmuş
ve Türkiye aleyhinde sürekli kullanılan bir argüman haline dönüştürülmüştür.
Ermeni meselesi tehcirden daha önce ortaya çıkmış bir problem olmasına
rağmen, bu mesele tehcirle birebir ilişkilendirilmek istenilmektedir.

33
Osmanlı'nın Son Dönemlerinde Ermeniler. Ankara, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın
Kurulu Yayınları, Yayın No:94, Editör: Türkkaya Ataöv, 2002, s.111.
34
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/tehcir/index.html
35
Hikmet Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler. 1914-1918, Ankara, Türk Tarih Kurumu,
2005, s.244.
36
Ömer Lütem, Ermeni Meselesi, 2001, http://genelkultur.ansiklopedisi.net/Ermeni-
meselesi/8403/
37
Hikmet Özdemir ve diğerleri, Sürgün ve Göç, Ankara, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI. Dizisi-Sayı:101, 2005, s.181 ve 11.
28

2.4. Ermeni Terör Hareketlerinin Gelişimi

Bu kısımda, Osmanlı ile birlikte huzur içinde yaşamakta olan


Ermenilerin, Osmanlı’ya ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik
başlattığı terör olaylarının gelişimiyle ilgili olarak bilgilendirme yapılacaktır.

2.4.1. Ermeni Cemiyetleri ve Örgütleri

Ermeni hareketi, başlangıcından bu yana yöntem olarak şiddeti


benimsemiştir. II. Abdülhamid'e yapılan saldırı Ermeni terörünün bir
başlangıcı sayılabilir. Bunu, Ermenilerin I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı
ordularını arkadan vurmaları ve savunmasız halka katliam uygulamaları takip
etmiştir. Ermeni zulmünün tanıkları ve belgeleri açık bir şekilde arşivlerde
mevcuttur.
Ermeni milli hareketlerinin oluşması ve sistematik hale dönüşmesi 1860
yılına kadar uzanmaktadır. 1860 yılında Kilikya'da "Hayırseverler Cemiyeti",
"Fedakarlar Cemiyeti", 1870-80 arasında Van'da "Araratlı, Kara Haç,
İttihat ve Halas Cemiyetleri", Muş'ta "Mektep Sevenler, Şarklı ve Kilikya"
adlı 4 cemiyet kurulmuştur.38 Etnik yapıda görünmemesine ve daha çok
yardım amaçlı cemiyetler olarak kurulmalarına rağmen bu cemiyetler
Ermeniler arasında etnik bilincin uyanmasına zemin hazırlamışlardır.
Van'daki “Kara Haç” cemiyetinin kurucusu Mıgırdıç Portakalyan isimli bir
39
Ermeni öğretmendir. Portakalyan, Van'da açtığı okulunda birçok militan
yetiştirmiş, olaylara karıştığı Osmanlı hükümeti tarafından belirlenince
Van'dan uzaklaştırılmıştır. Portakalyan daha sonra, Fransa'ya yerleşerek
burada 'Armenia' gazetesini çıkarmıştır. “Kan dökmeden hürriyetin elde
edilemeyeceği” propagandasını gazetesinde yapmaya başlamış, bunun
üzerine adı geçen gazetenin yurda sokulması yasaklanmıştır.

38
Parlak, Ermeniler....s.33.
39
Şenol Kantarcı ve diğerleri, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Araştırmaları Bildirileri,
II. Cilt, Ankara, ASAM-EREN Yayınları, 2003, s.102.
29

1880 yılında 4 büyük cemiyet "Ermenilerin Mütthetit (Birleşik)


Cemiyeti" adı altında birleşmişlerdir. Bu yıllarda Erzurum'da "Silahlılar
Cemiyeti" ve "Milliyetçi Kadınlar Cemiyeti" kurulmuştur. Bu derneklerin
amacı; çeşitli yerlerde ayaklanmalar çıkarmak, gençleri silahlandırmak,
Ermeniler lehine Osmanlı idaresinde değişikler yapmaktı.
Osmanlı İmparatorluğu, emperyalist devletlerin gözünde yıkılması
gereken bir devlet idi. Bu büyük imparatorluğun mirasından her devlet
kendisine daha fazla pay alabilmek için çeşitli yöntemlere başvuruyorlardı.
Bu sebeple, Ermeni milliyetçiliğinin uyanmasında kiliseye büyük yardımlar
sağlamışlar ve çeşitli nedenlerle Ermenileri desteklemişlerdir.
Ermeniler 1880'li yıllarda gizli örgütlenmelerini tamamlamış, 1890'lı
yıllarda ise bu örgütlerin arkasındaki devletler tarafından Ermeni isyanları
birbiri ardına çıkmaya başlamıştır. Sason Bölgesi'nde (Muş-Diyarbakır
yöreleri) çıkarılan olaylarla Müslüman ahaliye karşı yapılan katliamlar bunlara
örnek gösterilebilir. Bunlar dışında 1895'te İstanbul'da Ermenilerce
karışıklıklar çıkarılmış ve 1896 yılında Osmanlı Bankası baskınıyla "Ermeni
Terörü" kendini göstermiştir. Bu dönemdeki olaylara daha yakından
bakılacak olursa aşağıdaki gelişmelerle karşılaşıldığı görülecektir.
Taşnak ve Hınçak örgütleri bu yeni terör döneminde aktif bir rol
üstlenmiş, terör tim ve grupları oluşturmuş ve yeni örgütlenme çabalarına
psikolojik destek vermişlerdir. 1877 yılında İsviçre'de Hınçak Teşkilatı
kurulmuş, bunu 1890 yılında Tiflis'te Taşnaksutyun Örgütünün kurulması
izlemiştir.40
Hınçak Örgütü, Rusya'dan Avrupa üniversitelerine okumaya giden
zengin ailelere mensup yedi Ermeni genci tarafından kurulmuştur. Marksist
ideolojiye sahip bu örgütün amacı Doğu Anadolu'yu Ermeni yurdu yapmak,
daha sonra İran'dan Azerbaycan ve Rus illerine kadar uzanan Kafkas
topraklarını ele geçirerek büyük bir Ermenistan Devleti kurmaktı.

Erdal İlter, Türkiye’de Sosyalist Ermenilerin Silahlanma Faaliyetleri ve Milli


40

Mücadelede Ermeniler (1890-1923), Ankara,Turhan Yayınevi, 2005, s.12-13.


30

Bu örgüt 15 Temmuz 1890'da Kumkapı Olaylarını, Ağustos 1894'te


Sason İsyanını, 30 Eylül 1895'te Bab-ı Ali Yürüyüşünü, 24 Ekim 1895'te
Zeytun İsyanını başlatmış ve yürütmüştür.41,42 Bu örgüt 1980'lere
gelindiğinde Lübnan'da Hfant Samuel liderliğinde Eçmiyazin Katogikos
Kilisesinin militan papazlarıyla işbirliği yaparak, Ermeni davasının takibini,
düşmanlığın doğrudan Türkiye'ye yönelmesini ve her türlü siyasi girişimin bu
örgütten beklenilmesini sağlamak amacına yönelmiştir. Katliamları da
KGB'nin sekiz Ermeni asıllı ajanı planlayıp organize etmişlerdir. Örgütün
daha militan kolu ise Rusya'nın yöneteceği Musul, İskenderun, Trabzon,
Baku dörtgeninde bir Ermenistan kurulmasını amaçlamıştır.
Taşnak Komitesi Hınçakların faaliyetlerinden memnun olmayan ve
onlarla fikir ayrılığına düşen bir kısım Ermeni tarafından 1890 yılında
kurulmuştur. Bu komite daha sonra kurulacak olan Taşnaksutyun'un
(Ermeni İhtilal Komiteleri Birliği) çekirdeğini oluşturmuştur.
Taşnaksutyun'un gayesi isyan vasıtalarıyla Osmanlı topraklarındaki
Ermeniler için siyasi ve iktisadi hürriyet elde etmek şeklinde ifade edilse de
asıl amaçları bağımsızlıktır. Örgütün ilk çalışmaları Ermenileri silahlandırmak,
gerilla eğitimi vererek teröristleri eğitmek olmuştur. Günümüze kadar
faaliyetlerini sürdüren Taşnaklar Lübnan'da örgütlenmiş olup temel hedefleri,
Türk topraklarında bir Ermeni devleti kurmaktır.
Ramgavar Partisi 1921’de savaş sonrası koşullarda Mısır’da kurulmuş
bir diğer Ermeni terör örgütüdür. Örgüt Sovyet Ermenistan’ında yaşayan
Ermenilerin koşullarının düzeltilmesini istemektedir. Ramgavarlar, merkezi
Massachusetts olmak üzere "Ermeni Demokratik Liberal Parti" adı altında
örgütlenmişlerdir.43
Ermeni terörünün yeni bir boyut kazanması 1905'de Yıldız Hamidiye
Camii önünde II. Abdülhamid hedef seçilerek yapılan başarısız suikastle

41
Nazım Paşa, Ermeni ... s. 61, 146, 191.
42
İsmet Binark, Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim ve Soykırımının Arşiv
Belgeleri, Ankara, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Yayın No:92, 2001, s.12.
43
Gaston Gaillard ve diğerleri. Farklı Yönleriyle Ermeni Sorunu, İstanbul, Nergiz Yayınları,
2005,s.228-229.
31

başlamıştır ve bundan sonra Türk devlet adamları ve ileri gelenlerine karşı


suikast girişimleri, Ermeni terörünün etkili bir vasıtası haline gelmiştir.

1920'lerde, Batı Avrupa'da sürgünde yaşayan birçok eski Osmanlı


yetkilisine suikast düzenleyen "Nemesis" (Eski Yunan adalet ve intikam
tanrıçası) adlı Taşnak alt örgütü bugünkü Ermeni terörizminin ilk öncüsüdür.
Bu örgüt ASALA'ya kadar uzanan vahşet yolunun kilometre taşlarının
ilklerinden biridir.

6-13 Şubat 1919'da Erivan'da toplanan "Batı Ermenileri II. Kongresi”'nde


Talat, Cemal, Said Halim Paşalar ile Dr. Nazım, Bahattin Şakir, Cemal Azmi
Beyler gibi idareciler gıyabında halk mahkemesinde idamlarına karar
verilmiş, bulundukları yerde vurulmaları için militan timler görevlendirilmiştir.
İsviçre merkezli, Paris ve İstanbul'da şubeleri bulunan bir Ermeni komitesinin
Yunanlılarla işbirliği yaparak Türk ileri gelenlerine suikastlar tertip etmek
(İttihatçılar, bazı mülki ve askeri erkan ile Mustafa Kemal Paşa'ya) üzere
teşkilatlandığı Türk istihbaratı tarafından 15 Haziran 1921'de belirlenmiştir.

2.4.2. Ermenilerin Sosyal ve Kültürel Bilinçlenme Dönemi

Bu terör olaylarından sonra 1965'e kadar, bazı önemsiz hareketler


dışında çeşitli siyasi nedenlerin de etkisiyle Türkiye'ye karşı saldırgan Ermeni
hareketlerin bir tırmanma içinde olduğunu görmekteyiz. 1960'lı yıllara
gelindiğinde sözde "Ermeni Soykırımı" yeniden gündeme getirilmiş, bir
yandan Ermeni terör çeteleri oluşturularak bunlara hedefler gösterilmiş, diğer
yandan medya yoluyla yoğun propaganda ile dünya kamuoyu Yahudi
Soykırımı'na benzer bir Ermeni katliamının gerçekleştiğine inandırılmaya
çalışılmıştır.

1965'de ise başta Fransa, ABD, Yunanistan ve Lübnan olmak üzere


birçok batılı ülkede, sözde Ermeni soykırımının 50. yıldönümü (24 Nisan
32

1965), bilinçli organizasyon, çok yönlü ortaya çıkan çalışmalarla Türkiye


aleyhine yıkıcı bir propaganda kampanyası yaratmıştır. Ermenilerin,
iddialarını kitle iletişim araçları ve basın yoluyla dünya kamuoyuna
duyurmak için giriştikleri bu tür propaganda faaliyetleri 1973 yılına kadar
devam etmiştir. Ancak bu propagandanın getirdiği "doyumsuzluk" ve
perde arkasındaki "bazı devletlerin desteği", Ermeniler içindeki bazı unsurları
şiddet eğilimi aşamasına getirmiştir. Bu noktada, bu dönem sonrası ortaya
çıkan Ermeni terör örgütlerini incelemek faydalı olacaktır.

2.5. Ermeni Terör Örgütleri

Ermeni terörü kurulan örgütler vasıtasıyla amacına ulaşmayı hedef


edinmiştir. Örneğin, Bolşevik ihtilalinden sonra Taşnaklar bugünkü "Sovyet
Ermenistan Cumhuriyeti" bölgesinde iktidarı ele geçirerek "Ermeni
Cumhuriyetini" kurmuşlar ve siyasi girişimlere başlamışlardır. Ancak bu
siyasi dönem, Taşnaklar'ın terör faaliyetlerini bitirmesi sonucunu
doğurmamış, hatta 1972 yılında Taşnaklar tarafından kurulan JCAG (Ermeni
Soykırımı İçin Ermeni Adalet Komandoları), Türkiye'nin dış temsilciliklerine
yönelik terör eylemlerine başlamıştır. Benzer şekilde Marksist Hınçak Örgütü
de 1973 -1985 yeni Ermeni terör döneminin baş aktörü olan ASALA'nın
kuruluşunu teşvik etmiş, desteklemiştir. 44 Bahsedilenlere ek olarak, ASALA-
MR (ASALA - İhtilalci Hareketi), ARA, NAR, NUPA, AHHRMG, VEDO
(Fransız kökenli), GEGE (Beyrut kökenli), Ermeni Yeraltı Ordusu, Yeni
Ermeni Uyanışı isimli örgütlerde Ermeni terörünün diğer temsilcileri
olmuşlardır. Bu çalışmanın ana konusu ASALA sonraki bölümde geniş
olarak inceleneceğinden aşağıda, ilk olarak JCAG, ASALA-MR, ARA ve NAR
terör örgütleriyle ilgili olarak bilgiler verilecektir.

44
Komiteler ve Terör Örgütleri, http://www.kultur.gov.tr
33

2.5.1 JCAG

JCAG (Justice Commandos Against Armenian Genocide - Ermeni


Soykırımı İçin Ermeni Adalet Komandoları), ASALA ve Hınçak Partisi'ne rakip
olarak Taşnak Partisi ve bunun ABD uzantısı Ermeni Devrimci Federasyonu
tarafından 1975 yılında Beyrut'ta kurulmuştur. Kurucuları Nemesis üyeleri
olup, Taşnak’tırlar ve üyelerinin çoğunluğu ırkçıdır. Örgüt Taşnak Partisi'nin
Askeri Kanadı olarak faaliyet göstermiş olup, ilk defa 22 Ekim 1975 tarihinde
Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil'in öldürülmesi olayı ile adını dünya
kamuoyuna duyurmuştur. Örgütün amacı, bağımsız Büyük Ermenistan
Devleti'ni kurmaktı. 45

ASALA ile JCAG’ı ayıran en önemli hususlardan biri, JCAG'nin


Marksist olmamasıdır. ASALA, Sovyetler Birliği ve o günlerde Sovyetlerin
denetimindeki ülkeleri arkasına alırken, JCAG, Sevr Antlaşması'na imza
koymuş bulunan Batılı ülkelere mesajlar göndermekte ve Lozan'da ortadan
kaldırılan Sevr'in canlandırılmasına yönelik destek aramaktadır. JCAG daha
çok batı oryantasyonlu bir örgüttür.

JCAG’ın kurulması ve teröre başvurması ASALA’nın terör yoluyla


sağladığı başarıya bir tür cevap sayılabilir. ASALA terör eylemleriyle sesini
duyurdukça, Taşnaklar Ermeniler arasındaki etkilerini kaybetme korkusuna
kapılarak bir nevi rekabet sonucunda terörü bir yol olarak seçmişlerdir. Bu
nedenle de ASALA tarafından taklitçilik ile suçlanmışlardır.46

45
İdris Bal, Mustafa Çufalı, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara, Lalezar
Kitabevi,2006,s. 695-696.
46
Şenol Kantarcı, Sedat Laçiner ve diğerleri, Ermeni Sorunu El Kitabı, Ankara, Ankara Ün.
Basımevi, 2003, s.111.
34

2.5.2. ASALA-MR

ASALA-MR (ASALA Revolutionary Movement -İhtilalci Hareketi) Monte


Melkonian (Melkonyan) tarafından 1983 yılında kurulmuştur. Melkonyan ilk
olarak Fransa Hükümeti ile bozulan ilişkilerini düzeltmeyi amaçlamıştır.
ASALA Türkiye'ye askeri ve ekonomik yardımda bulunan tüm ülkeleri düşman
kabul etmekteydi.47

ASALA-MR'nin başlıca 2 stratejisi bulunmaktadır: Bunlardan birincisi


dünya Ermenilerini seferber etmek; diğeri ise diğer etnik terör örgütleri ve
özellikle ayrılıkçı Kürt örgütleri ile Türkiye'ye karşı ittifak yapmaktır.

ASALA-MR; "Artık kalemim silahımdır romantik fikrini yüksek sesle terk


etmenin zamanı gelmiştir. Kalem kalemdir, silah ise silahtır. Diasporada
gereğinden fazla entelektüel vardır. Bizim ihtiyacımız olan dövüşçüler,
askerler ve fedailerdir." sözü ile terörü amaç edindiğini açıkça ortaya
koymuştur.

ASALA-MR, stratejik açıdan uzun vadeli halk savaşımını benimsemiş,


savaşı mümkün olduğu halde Türk solcuları, Kürtler, Kıbrıslılar ve diğerleri
gibi ilerici güçlerle gerçekleştirmeyi hedeflemiştir.48

Eylemlerini Türkiye'de yapacağı düşünülürken ASALA-MR, Kuzey


Amerika ve Batı Avrupa kanadını tamamen kontrolü altına almış, bu
bölgedeki militanları kendi tarafına çekmeyi başarmıştır. Melkonyan, 1993'te
Dağlık Karabağ'da Azerilerle çarpışırken öldürülmüş ve Ermenistan
Cumhurbaşkanı onu milli kahraman ilan etmiştir. Örgüt 1985'ten sonra
etkinliğini büyük ölçüde kaybetmiştir. 49

47
Bal, Dünden...s.695.
48
Aydoğan Vatandaş, ASALA Operasyonları. Aslında Ne Oldu, İstanbul, Alfa Yayınları,
2005, s. 335.
49
http://www.melkonian.org/Whois.htm
35

2.5.3. ARA

ARA (Armenian Revolutionary Army - Ermeni İhtilalci


Ordusu/Komandoları) örgütü, Fransa'da kurulmuş olup ilk defa 14 Temmuz
tarihinde Brüksel Büyükelçiliğimiz İdari Ataşesi Dursun Aksoy'un öldürülmesi
olayını ASALA ve JCAG ile birlikte üstlenerek adını duyurmuştur.50

ARA'nın ırkçılığı savunduğu, ASALA'nın metotlarına ve fikirlerine


tamamen karşı olduğu, Taşnak Partisi-Ermeni Soykırım Adalet Komandoları
ve ASALA haricindeki Ermeni Terör örgüt ve kuruluşları tarafından da
desteklendiği, teorik ve pratik olarak JCAG'nin paralelinde hareket ettiği
bilinmektedir.51

2.5.4. NAR

NAR (New Armenian Resistance -Yeni Ermeni Direnişi) isimli örgüt


adını ilk defa 14 Mayıs 1977’deki Paris’teki bombalama eylemiyle duyurmuş
ve 1980’e kadar 7 saldırının sorumluluğunu üstelenmiştir. 52, 53

2.6. Ermeni Terör Örgütlerinin Karakteristik Özellikleri

Ermeni terör örgütlerinin kendisine özgü dikkat çekici özellikleri


bulunmaktadır. Ermeni terörünün anlaşılması açısından bu hususların
incelenmesi dikkat çekici görülmektedir. 54, 55, 56

50
Bal, Dünden...s.696.
51
Komiteler ve Terör Örgütleri, ARA, http://www.kultur.gov.tr
52
Sedat Laçiner, Türkler ve Ermeniler. Bir Uluslararası İlişkiler Çalışması, Ankara, USAK
Yayınları, 2005, s.324.
53
http://www.tkb.org/Incident.jsp?incID=1965
54
Kantarcı, Ermeni....s.111-112.
36

Ermeni terör örgütlerinin "olağanüstü etkinliği, örgütlülüğü ve boyutları"


dikkat çekici bir özelliktir. Bu örgüt New York, Los Angeles, Santa Barbara,
Madrid, Sidney, Paris gibi şehirlerde büyük bir gizlilik içinde operasyonlarını
yürütebilmiştir. Bir İsviçre otelinde bir bomba şans eseri patlayıncaya kadar
ASALA'nın birkaç yıl hiçbir elemanının kimliği tespit edilememiştir. Örgütün
karargahının Beyrut'ta olduğu sanılmakta ama yeri tam olarak
bilinmemektedir. Örgütün yayın organı Armenia’nın adresi bulunmamaktadır.
Beyrut'taki otellere resmi bir dağıtıcı olmadan verilmektedir. Aniden ortaya
çıkmasına rağmen Ermeni terörizmi profesyonel bir şekilde desteklendiği ve
teşvik edildiğine dair tüm belirtileri göstermektedir.

Basını ve diğer medyayı oldukça profesyonel bir biçimde kullanarak,


Ermeni ve Batı toplumunda etkili kurumlarla yapılan işbirliği sonucunda
cinayetler haklı nedenlere dayalı birer öç alma eylemi olarak gösterebilme,
meşruiyet kazanma özelliklerine sahiptirler. Eylemi gerçekleştiren örgüt
mensupları, birer kahraman olarak sunulduğundan özellikle genç Ermenilerin
geniş desteğini alabilmişlerdir. Medyayı yönlendirme konusunda, tek taraflı
bilgilendirme yaptıklarından dolayı başarı sağlamışlar, Ermeni görüşleri ciddi
bir alternatif ile karşılaşmadığından medyada tekel oluşturmuşlardır.

Ermeni terör örgütleri, büyük badirelerden kurtulma ve toparlanma


kabiliyetine de sahiptir. 1982 yılında İsrail, Lübnan'ı işgal ettiğinde ASALA
karargahını bularak imha etmiştir. Fakat bu olay bile, ASALA'nın saldırılarına
devam etmesine engel olamamış ve akabinde ASALA, Ankara Esenboğa
Havaalanı'na öldürücü bir saldırı düzenlemiştir.

Ermeni terör örgütlerinin, kendilerine bazı durumlarda dezavantaj


yaratan, dışa bağımlılıkları bulunmaktadır. Dışa bağımlılık; bir yandan
55
Bal, Dünden...s.675-676.
56
Zafer Özkan, Tarihsel Akışı İçerisinde Terörden Politikaya Ermeni Meselesi, İstanbul,
Kendi Yayını, 2001, s.177-183.
37

güçlerine güç katarken bir yandan da diğer güçlerin çıkarlarına göre


eylemlerinin şekillenme zorunda kalmasına neden olmaktadır.

Ermeni teröristler birkaç değişik isim altında saldırı düzenlemektedir.


Bunların en önemlileri Marksist ASALA ve muhafazakar JCAG'dır. Bunların
arasındaki ilişkiyi ayırt etmek kolay değildir.

Ermeni terör örgütleri dar bir kadro ile kurularak, merkezi yönetim bu
kadro tarafından kontrol altında tutulmaktadır. Merkezi yönetimince planlanan
eylemler, uzmanlaşmış özel timler tarafından uygulamaya konulmakta ve bu
timler gerektiğinde çok değişik örgüt isimleriyle kamuoyuna yansıtılarak
Ermeni terör örgütlerinin sayısının çok olduğu görüntüsü verilemeye
çalışılmaktadır.

Örgütlerin merkezi yönetimlerinin ve organlarının belirlenen belirli bir


fiziki alanda veya aynı coğrafyada bulunması gerekmemekte, çeşitli ülkelerde
olabileceği gibi, bir ülkenin çeşitli yerlerinde de bulunabilmektedirler. Bütün
Ermeni terör örgütlerinde çok sıkı ve disiplinli bir merkez hakimiyeti esas
kabul edilmektedir.

Örgütlerin gerek açıklanan yapıları, gerekse lider kişileri arasındaki


rekabetler ve çatışmalar sık ve çeşitli bölünmelere neden olmaktadır. Bu
durumdan da yararlanılmakta, bir örgüt, birden fazla kişinin liderliğinde,
ayrılınca sanki ayrı terör örgütleri görüntüsü verilmektedir.

Bütün terör örgütlerinde ve faaliyetlerinde görülen diğer bir ortak


özellik, gizliliktir. Ancak, merkezin gücünün gösterilmesi veya eylemin daha
yaygın ve etkin propaganda aracı olarak kullanılması için özellikle alt grup
veya özel tim eylemlerinde gizlilik terk edilmekte, eylemler ilan edilmekte,
eylem gerçekleştikten sonra da kabullenilmektedir.
38

Ermeni terör örgütlerinde, terör, psikolojik harekâtın bir parçası, hatta


bir aşamasıdır. Propaganda amacıyla veya yalnız terör yaratmak, korku ve
sindirme sağlamak için de terör eylemlerine başvurulmaktadır.

Ermeni terör örgütleri daima bir veya birden fazla devletin açık veya
kapalı desteğine sahip olmuşlardır. Bu devletleri hem bir araç olarak hem de
faaliyetlerinde kamufle amacıyla kullanmışlardır.

Türk ve Türkiye düşmanlığı bütün Ermeni terör örgütleri için bir var
olma ve devamlılık nedeni olmuştur. Ayrıca, Ermeni terör örgütlerinin
Türklere yönelik gerçekleştirdikleri suikastler, sözde soykırıma karşı bir
misilleme olarak kabul edilmiş ve bu nedenle Türkleri öldürme hakkına sahip
olduklarını iddia etmişlerdir.

Tarih süreci içerisinde Ermeni terörü üç aşama göstermektedir:

1) Terörle Ermenileri, Ermeni topluluklarını kazanmak veya


kendilerine çekmek, bu suretle Ermeni birliğini sağlamak,
2) Dünya kamuoyuna gücünü ve boyutlarını kabul ettirmek, ilgiyi
sağlamak,
3) Siyasi gelişmelere ve uluslararası çıkar çatışmalarına Türkiye ve
Türklük hakkında kullanılabilecek düşmanlık kaynakları hazırlamaktır.

2.7. Ermeni Terör Olayları

Osmanlı Devleti’nin son döneminde ayrılıkçı ve silahlı Ermeni


milliyetçileri ayaklanmışlar, ancak başarısızlığa uğramışlardır. Başarısızlığı
hazmedemeyen ve tatmin edilmemiş duygular ile hareket eden bu gruplar
intikam amacıyla, tehciri bahane ederek büyük bir operasyon başlatmıştır.
“Nemesis” adı verilen ve Taşnaklar’ın içinde yer alan bu harekat, tehcirin
39

intikamını alacaktır.57 "Nemesis" örgütünün ilk kurbanı, 15 Mart 1921'de


Berlin'de bir caddede yürürken Soghomon Tehlirian adlı bir Ermeni
tarafından vurularak öldürülen eski İçişleri Bakanı Talat Paşa olmuştur. 6
Aralık 1921’de eski Osmanlı Dışişleri Bakanı Sait Halim Paşa Roma'da
Arshavir Shirakian adlı bir Ermeni tarafından katledilmiş, dört ay sonra da
Shirakian, Aram Yerganian adlı bir suç ortağı ile beraber eski Jön Türk
yetkililerinden Bahattin Şakir Bey ve Cemal Azmi Bey’e suikast
düzenlemişlerdir. Bundan birkaç ay sonra Cemal Paşa iki Ermeni tarafından
21 Temmuz 1922'de yaverleri olan Binbaşı Nusret ve Teğmen Süreyya Bey
ile birlikte Tiflis'te öldürülmüştür. Suikastlar maalesef devam etmiştir.

Cumhuriyet devrinde Ermeni komiteciler iki defa Atatürk'e suikast


yapma cüretini göstermişlerdir. Önce, 1925 Nisan ayında Yunanistan'daki
Ermeni komitelerinden Manok Manokyan Selanik'ten hareketle İstanbul'a
gelmiş, diğer iki işbirlikçisi de İskenderun ve Adana yoluyla kendisiyle
Ankara'da buluşmak üzere sözleşmişlerdi. Ancak, Türk güvenlik kuvvetlerinin
yerinde müdahalesi ile Manokyan yakalanmış ve cezası 5 Mayıs 1925'de
infaz edilmiştir. 14 Eylül 1927'de Mercan Altunyan adlı terörist ve yarım
düzine arkadaşı daha Dolmabahçe'de Atatürk'e ulaşamadan Yıldız
Gazinosu'nda Türk güvenlik kuvvetleri tarafından yakalanmışlardır. İngiliz
elçisine göre, suikastı perde arkasından Türkiye'nin batı ile giderek artan
yakın ilişkilerinden kaygılanan Moskova düzenlemiştir.

27 Ocak 1973'de, kişisel intikam alma isteğinin bir sonucu olarak,


ailesini Türkiye'de kaybetmiş olan 78 yaşındaki Ermeni asıllı bir Kaliforniyalı
Geourgen Yanikian, kendilerine iki müstesna tablo hediye etmek
bahanesiyle bir otel odasına çağırdığı Los Angeles Türk Başkonsolosu
Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir'i vurarak öldürmüştür. İşte bu
çifte cinayetin, Ermenistan'ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu (ASALA) ve

57
Sedat Laçiner, Ermeni İddiaları ve Terör,
http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=78
40

Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları (JCAG)’ nın yeni bir terör


dönemini başlatmasına sebep olduğu kabul edilmektedir. Marksist kökenli
olan bu örgütün amacı, Sosyalist Büyük Ermenistan'ı kurmak, Türkiye'nin
sözde Ermeni soykırımını tanımasını sağlamak ve Ermeni sorununu dünya
kamuoyuna duyurmaktı. Ermeni soykırımı iddiaları ve şiddet hareketlerinin
yankıları ile bir Ermenilik bilincini uyandırmaya çalışmışlardır.

1975 Lübnan iç savaşı ve bir ölçüde Türkiye'de oluşan duyarlı ortamın


etkisiyle, Ermeni toplumunda şiddet eğilimi güçlenmiş, özellikle yıkıcı ve
bölücü mihrakların Ermeni yer altı faaliyetlerini tahrik etmeleri sonucunda
şiddet eylemleri başlamış ve 1985'lere kadar maalesef artan bir hızla
devam etmiştir.

2.8. Sonuç

Türklerin hakim olduğu coğrafya içerisinde yüzyıllar boyunca huzur ve


refah içinde yaşamış olan Ermeniler, özellikle Osmanlı Devleti'nde önemli
görevlere getirilmişler ve oldukça zengin bir kesimi oluşturmuşlardır. 1877-
1878 Osmanlı-Rus savaşlarında Osmanlıların yenilmesiyle, 3 Mart 1878
tarihinde Ayastefanos ve 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin Antlaşmaları
imzalanınca Ermenilerin tutumları değişmiştir. Bu anlaşmalardan sonra
Rusya'nın ve bazı Avrupa devletlerinin kışkırtmasıyla Ermeniler süratle
örgütlenerek, bağımsız bir Ermenistan Devleti kurmaya yönelmişlerdir.

Rusya, Kafkasya'da yüzyıllardan beri devam eden ulusal politikası


gereği, Türkiye ile Kafkasya'daki Azerbaycan'ın arasına tampon görevini
yürütecek bir Ermeni Devleti yerleştirerek, bağlantılarını koparmak istemiştir.
Çarlık Rusyası, Osmanlı ile olan çatışmalarının bir parçası olarak,
Balkanlardaki uluslara yönelik politikasını Ermenilere de uygulamıştır. Bu
gelişme 19. yüzyılın ilk yansında Rusya'da yaşayan Ermeni toplumunun
41

merkezi olan Eçmiyazin Kilisesi aracılığıyla yürütülmüştür. Birinci Dünya


Savaşı'nda, Ruslarla işbirliği yapan ve isyan çıkaran Ermeniler 1915 yılında
Tehcir Kanunu ile zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. Ermeniler tehcir sırasında
1.5 milyon Ermeni'nin öldürüldüğünü iddia etmişler ve o günden sonra her yıl
sözde Ermeni soykırımı adı altında Türkiye aleyhinde faaliyetlerde
bulunmuşlardır. Büyük Ermenistan'ı meydana getirme rüyasındaki Ermeniler,
bu bahaneyle Türkiye'den tazminat, soykırımı kabul ve toprak talep
etmektedirler. Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde, Ermenistan Cumhuriyeti
Ermeni Soykırımının uluslararası alanda tanınması için gösterilen çabaların
destekleneceği yer almaktadır.

Ermeni meselesi başlangıcından beri siyasi bir kampanya


çerçevesinde cereyan etmiş, Ermeni sorununa yönelik sahte bir tarih kurmak
için siyasi amaçlarla siyasi belgeler (Taşnak Gazetesinde çıkan makaleler,
İngiliz propaganda ofisinin ürettiği belgeler) oluşturulmuştur. Bunların tarihte
belge olarak kabul edilmesi mümkün değildir ve sözde soykırımın bu tür
temellere oturtulmaya çalışılması Ermenilerin ve destekçilerinin yukarıda
bahsedilen kampanyasının önemli bir parçası olarak değerlendirilmektedir.58

Kendisine özgü karakteristikleri bulunan Ermeni terörü,


II. Abdülhamid'e yapılan başarısız suikast ile başlamış, 1920’lerde çeşitli
kanlı saldırılarla sürmüş ve ASALA’nın etkili olduğu 1974-1985 döneminde en
şiddetli günlerini yaşatmıştır. Bir döneme damgasını vuran terör örgütü
ASALA aşağıda farklı yönleriyle incelenecektir.

58
Justin McCarthy, Ermeni Sorunu Gerçeği Konferansı, Ankara, TBMM Yayınları, 24 Mart
2005, s.23.
42

BÖLÜM III

ASALA TERÖR ÖRGÜTÜ

3.1. Giriş

Ermeni terör örgütlerinin amaçlarının ve bu amaçları gerçekleştirmek


için izledikleri yol ve yöntemlerin tarih süreci içerisinde ve 1973-1985 yeni
Ermeni terörü döneminde incelenmesi sonucunda, tamamının birer isyan ve
terör örgütü olduğu görülmektedir. Bu örgütlerden en önemlisi, Türkiye’ye
karşı birçok kanlı eylemi gerçekleştiren ve Ermeni meselesinin diri
tutulmasında ve Ermeni milliyetçiliğinin hararetlendirilmesinde kilit bir role
sahip olan ASALA’dır.

Bu nedenle, Türkiye tarihinde önemli bir yer kaplayan ASALA terör


örgütünün kuruluşu, amaç ve hedefleri, stratejisi, örgüt yapısı, eylemleri,
diğer örgüt ve ülkelerle ilişkileri ve nasıl etkisiz hale getirildiği bu bölümde
incelenmeye çalışılmıştır.

3.2. ASALA'nın Kuruluşu

"Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu" ASALA (Armenian


Secret Army for the Liberation of Armenia, Ermenice: Hayastani
1
Azatagrut'yan Hay Gaghtni Banak ), Uluslararası Terör Hareketi'nin bir
parçası olduklarını kabul eden, bu mücadelenin de ancak silahlı olarak
gerçekleşeceğini ilan etmiş olan bir kuruluştur. "ASALA", 20 Ocak 1975'te,
Lübnan'da, muhtemelen Bekaa'da kurulmuştur. 2

1
http://tr.wikipedia.org/wiki/ASALA
2
İdris Bal, Mustafa Çufalı, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara, Lalezar
Kitabevi, 2006, s.695.
43

ASALA terör örgütü amaçlarını, işgal altında olduğunu iddia ettikleri


Ermeni topraklarını kurtarmak; birleşik demokratik ve sosyalist bir Ermenistan
kurmak; topraklarına döndüklerinde, Ermeni halkına en azından kendi
kararını belirleme hakkının tanımasını sağlamak ve “sözde katliam”ın tarihi
bir gerçek olarak Türkiye tarafından kabulünü temin ettirerek, Türkiye'yi bu
sebeple tazminat ödemeye mahkum etmek olarak bildirilerinde açıklamıştır.

ASALA sol görüşlü bir örgüttü ve Ermeni sorununa Marksist bir bakış
açısından yaklaşmaktaydı. ASALA'nın kuruluşunu, Lübnan olaylarına
bağlayan, Lübnan'daki Filistin Kurtuluşu örgütlerinin faaliyetleri içerisinde
gören, onlardan esinlenerek ortaya çıktığını savunan görüşler olduğu gibi,
birkaç Ermeni'nin bir araya gelerek kurdukları yeni bir terör örgütü olduğu ve
bu örgütün kısa zamanda dönemin en çarpıcı, en etkin terör olaylarını
meydana getirdiğini iddia edenler de bulunmaktadır. Bütün bunlar,
ASALA'nın kuruluşunu tam olarak açıklamaktan uzaktırlar. ASALA'nın bir
örgüt olarak ortaya çıkması şartları bilinmeden ve doldurmuş olduğu boşluk
yeterince açıklığa kavuşturulmadan mevcut tereddütler daha uzun zaman
devam edecektir.

ASALA kurulduğu dönemde George Habbaş'ın FHKC (Filistin Halk


Kurtuluş Cephesi, 1967’de kurulmuş Marksist nitelikli bir örgüt)’si ve FKÖ
(Filistin Kurtuluş Örgütü)'den geniş ölçüde lojistik destek ve eğitim almıştır.3
Lübnan'daki otorite boşluğu, ASALA'nın yaşama geçmesi açısından
önemlidir. Habbaş'a bağlı Filistinli gerillaların, El-Fetih ve Suriye istihbarat
denetimindeki El-Saika gerillalarıyla birlikte 1970'li yıllarda Kırım'daki
Simferepol Rus Askeri Akademisi'nde eğitildikleri, teorik eğitimlerinin ise KGB
ve Sovyet askeri istihbarat örgütü GRU tarafından FKÖ Moskova temsilcisi
Hikmet Abu Zaid gözetiminde verildiği hatırlanıldığında, ASALA'ya kuruluş

3
http://www.sabah.com.tr/ozel/arafat206/dosya_211.html
44

aşamasında Moskova - Şam üzerinden Habbaş aracılığıyla verilen desteğin


önemi daha iyi anlaşılacaktır. 4, 5

Ermenilere göre, organize Ermeni terörist kampanyası ilk olarak 1975


yılında başlatılmıştır. Arapça çıkan Al-Majallah gazetesinde yer alan bir
röportajda ASALA temsilcilerinden biri, örgütünün giriştiği ilk eylemin, "1975
yılında Dünya Kiliseler Birliği'nin Ermenileri Amerika'ya göç etmeye teşvik
eden Beyrut'taki bir bürosuna yapıldığını" söylemiştir. 1980'de Beyrut'ta
yayınlanan bildiride ASALA'nın "Ermenistan'ı kurtarmak" uğruna giriştiği
devrimci hareketin 5. yılını kutladığı belirtilmektedir.

Bu örgütün ilk terörist kampanyası 22 Ekim 1975'te Viyana'da


Türkiye'nin Avusturya Büyükelçisi Daniş Tunalıgil'in öldürülmesi ile
başlamaktadır. 24 Ekim 1975'te Türkiye'nin Paris Büyükelçisi İsmail Erez ve
makam şoförü Talip Şener öldürülür. Saldırıyı ASALA üstlenir.

3.3. ASALA’nın Amaçları ve Hedefleri

Ermeni örgütlerinin genelinde mevcut olan 1915'te meydana gelen


"Tehcir" olayının "soykırım" olarak algılanması ve bunun intikamının alınması
fikri ASALA'da da bulunmaktadır. Ayrıca, bu sözde "soykırım" iddiasının
uluslararası kamuoyunda kabul görmesi için şiddet ve terör eylemleri ile
konuyu sürekli gündemde tutmayı amaçlamışlardır. 6

ASALA, 1981 yılı sonunda açıkladığı "siyasi programıyla" amaçlarını


ve hedeflerini dünya kamuoyuna yayınlamıştır. Buna göre, ASALA'nın amacı:
"Demokratik, sosyalist ve devrimci bir hükümetin önderliğinde birleşmiş bir
Ermenistan'ın kurulmasıdır." Burada tanımlanan hükümetin neresi olduğu da
4
Ercan Çitlioğlu, Yedekteki Taşeron ASALA, Ankara, Ümit Yayıncılık,1997, s.15.
5
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=331
6
Bal, Dünden,...s.692.
45

açıkça anlaşılmaktadır. Sovyetler Birliği ve sosyalist devletlerden her türlü


yardım istenilmekte ve "Sovyet Ermenistan’ı halkın uzun savaşı için bir üs
olarak" kabul edilmektedir. Siyasi programda düşmanlar, iki grupta
toplanmaktadır. Bunlardan birincisine "yerel gericiler" denilmektedir ki, bunlar
ASALA karşısında yer alan veya yanında bulunmayan Ermenilerdir. Taşnak
da bu grupta yer almaktadır. İkinci düşman grup ise, "uluslararası
emperyalizmin desteklediği Türk emperyalizmi" olarak gösterilmektedir.

ASALA, "Ermeni topraklarının" kurtarılması için temel yolun, devrimci


şiddet eylemlerinden geçtiğini kabul ve ilan etmektedir. Programına göre;
ASALA, üstün sınıfların hegemonyasını reddedenleri destekleyecek ve
uluslararası devrimci hareket içinde koalisyonlar kurup güçlenmesine
çalışılacaktır. Bunun için şiddet ve terör vazgeçilmez yöntemdir.7

3.4. ASALA’nın Örgüt Yapısı

Gizlilik ilkesine çok önem veren terör örgütlerinden biri olan ASALA'nın
kurucu ve lideri, "Agop Agopyan" olarak tanınmasına rağmen, gerçek adını
örgütün üst düzey yöneticilerinin bile tam bilmediği, "Vahram Vahramian",
"Mihran Mihrian", "İran İrmian" gibi takma adlar kullanan; yandaşlarınca
"Mücahit" olarak da çağrılan (yardımcısı Mellonian tarafından bile gerçek adı
bilinmeyen) muhtemelen Lübnan Ermenilerinden olan bir teröristtir. Örgütün
yapısı, geleneksel Ermeni terör örgütleri modeline uygundur. Lübnan Merkez
Komitesi, örgütün üst yönetimini üstlenmiştir. 8 Örgüt, merkez komiteye bağlı
"komuta grupları" biçiminde örgütlenmektedir. Komuta merkezleri ise "siyasi
ve askeri merkezler" olmak üzere iki ana bölüme ayrılmakta, siyasi
merkezlerde çalışanlar "ülke ve bölge sorumluları" olarak
görevlendirilmektedirler.

7
Ali Güler ve Suat Akgül, Sorun Olan Ermeniler, Ankara, Berikan Yayımcılık, 2003, s.361.
8
http://az.wikipedia.org/wiki/ASALA
46

Bölgeler komuta bölümlerine ayrılmakta, her bölümün önderi


bölge sorumlusuna, bölge sorumlusu da piramidin en üst noktasında
bulunan ülke sorumlusuna, ülke sorumlusu ise doğrudan "merkez komite"ye
bağlı çalışmaktadır. Siyasi merkezlerde çalışanların, ASALA'nın örgütsel
yapılanması içinde askeri; merkez ve askeri kanatla doğrudan ilişkisi
bulunmamaktadır. Askeri merkezler de yine komuta gruplarına bölünmüşler
ve doğrudan merkez komiteye bağlı hücreler biçiminde örgütlenmişlerdir.

Hücreler genellikle iki veya dört kişiden oluşmaktadır. Hücreler,


merkez komitenin bilgi ve isteği doğrultusunda bir ülkeye sızmakta; siyasi
merkezlerle, merkez komitenin bilgi ve isteği doğrultusunda ilişki
kurabilmektedirler. Bazen, aynı ülkeye birbirinden habersiz ve aynı eylem
yapmak üzere birden fazla hücre de sevk edilebilmekte; ancak siyasi merkez
eylemler konusunda önceden bilgilendirilmemektedir. Siyasi merkezler,
propaganda çalışmalarında açık ve kapalı olmak üzere iki ayrı yol izlemekte;
açık uygulamalarda siyasi merkez, kanuni sınırları içinde ve genellikle
öğrencileri kullanarak, dergi, broşür, gazeteler yayınlamakta, toplantı,
konferans, seminer ve yürüyüşler düzenlemektedirler. Ayrıca siyasi
merkezler, kendi bulundukları ülkelerde, ideolojik yakınlığı olan örgütlerle
açık veya kapalı ortak bir platform oluşturma; bulundukları ülkede kamuoyu
oluşturmada yararlı olabilecek kişilerle (gazeteciler, yazarlar, sanatçılar,
tarihçiler, öğretim üyeleri, milletvekilleri), meslek kuruluşu temsilcileri,
sendikacılar vb. ile birlik çalışması yapmaktadırlar. Siyasi merkezin bir
başka görevi ise önemli eylem ve çalışmaları yapabilmek için mali
finans kaynakları bulmaktır.

Askeri cenah, merkez komitenin belirlediği eylemleri gerçekleştirmek


için, ya eylemden hemen önce eylemin yapılacağı ülkeye gitmekte ya da
yeterli ve güvenli saklanma ve barınma yerleri varsa, daha önceden o
ülkede eyleme hazır beklemektedirler. Fransa ve Yunanistan bu tür
güvenilir ülkelerin başında gelmektedir. Buralarda örgüte ait daimi hücre
47

evleri bulunmaktadır. Buralarda yapılacak eylemlerde, eylemin önderleri


genellikle örgüt merkezinden gelmektedir. Barınma ve saklanma imkanı
olmayan ülkelerde ise, vurucu timler, eylemi yaparak hemen geri
9
dönmektedirler.

3.4.1. ASALA'ya Bağlı Hücreler

Aşağıda isimleri sıralanan hücreler 1980-1981 döneminde Avrupa'nın


değişik ülkelerinde Türk Dışişleri ve Türk kuruluşları gibi (THY vb.) yerlere
yapılan eylemlerin sorumluluklarını üstlenmişlerdir.10

a) Şehit Refti Balian Komando Grubu,


b) Kara 24 Nisan Komando Timi,
c) Geourgen Yanikian Komando Grubu,
d) Yanikian ve Sasunian Komandoları,
e) Avrupa 21. Komando Grubu,
f) Ermeni Adalet Komitesi,
g) Antranig Paşa Komandoları,
h) Aleks Yenikomeshian Komando Grubu,
i) Shahan Natali İntihar Komando Timi,
j) Şehit Agop Darakcian Komando Timi,
k) Yeghid Keşişian İntihar Komando Timi,
l) 24 Eylül İntihar Komando Timi.

9
Bal, Dünden....s.655.
10
Bal, Dünden....s.656.
48

3.4.2. ASALA'ya Bağlı Paravan Örgütler

ASALA, Ermeni davası ile ilgili olarak ne kadar ciddi olduklarını, dünya
kamuoyu nezdinde sahip olunan desteğin boyutlarını mübalağa etmek ve
terör olaylarını inceleyen güvenlik güçlerinin yanıltmak amacıyla değişik
adlarla "paravan" terör örgütleri kurmuşlardır.

ASALA'nın kurduğu paravan örgütlerin en çok bilinenleri:11

a) 3 Ekim,
b) 9 Haziran,
c) Orly,
d) Ermenistan Gizli Ordusu,
e) Yeni Ermeni Direnişi,
f) Fransa Eylül Örgütü,
g) 15 İsviçre Grubu,
h) Kızıl Ermeni Ordusu,
i) Dünya Cezalandırma Teşkilatı,
j) 28 Mayıs,
k) Ermeni Milli Komitesi,
l) Ermeni Halk İhtilal Harekatı,
m) Kıbrıs Ermenilerini Mücadeleye Çağırıyor,
n) Kıbrıs Ermeni Rum Teşkilatı

Bu örgütler ASALA eylemcilerini sıkıştıran ülkelere gözdağı vermek


görevini de üstlemişlerdi. Örneğin, Orly ve Fransa Eylül örgütleri sadece
Fransa'ya, 9 Haziran örgütü ise İsviçre'ye yönelik eylemler yapmışlardır.

Şenol Kantarcı, Sedat Laçiner ve diğerleri, Ermeni Sorunu El Kitabı, Ankara, Ankara Ün.
11

Basımevi, 2003, s.111.


49

9 Haziran Örgütü’nün de ASALA'nın paravan kollarından biri olduğu,


12 Ekim 1980'de Londra'da kesin olarak ortaya çıkmıştır. İngiliz polis teşkilatı
Scotland Yard, Türk turizm ofisini bombalayan ve ASALA Antranig Paşa
grubunun üstlendiği eylemde kullanılan bombalarla, 10 dakika sonra İsviçre
Leicester Square turizm ofisine yapılan ve 3 Ekim örgütünün üstlendiği
eylemdeki bombaların aynı kişi ya da kişilerce yapıldığını ortaya çıkarmıştır.12

3.5. ASALA’nın Özellikleri

ASALA'nın tutum ve davranışlarına genel olarak bakıldığında tam bir


terörü yansıtmaktadır. Yönetimin bütün kademelerinde, terör ve uygulamada
terör bu örgütün simgesi sayılmaktaydı. Liderler, birbirlerini öldürüyor,
beğenmediklerini tasfiye ediyorlar, öldürtüyorlardı. Bunun dışında, her terör
timi sanki yeni bir Ermeni örgütü gibi dünya kamuoyuna tanıtılmak isteniyor,
bu yolda her türlü propaganda yapılıyordu. Cinayetleri çeşitli, ismi yeni
duyulan örgütler üstleniyordu. 13

1975 yılında kurulan ASALA'nın politik gelişmeleri iki safhada etkin bir
durum almıştır. 1979 yılında Paris Ermeni Konferansı sırasında sağladığı
yeni güçlerle kuvvetlenmiş ve 1983 yılında ikiye bölünmüştür.

ASALA kurucularından Agop Tarakçıyan, bu terör örgütünün ilk


eylemini 16.2.1976 tarihinde Beyrut Türk Büyükelçiliği Başkatibi Oktay Cerit'i
öldürmekle gerçekleştirmiştir. 1979 yılına kadar, Filistinlilerin kendi
aralarındaki çatışmalara karışan lider Agopyan yaralanmıştır.

1979 yılında Paris'te toplanan Ermeni Konferansı sırasında,


Fransa'daki Ermeni teröristlerle irtibat kurulmuş ve örgüte yeni elemanlar

12
Bal, Dünden....s.656.
13
Bal, Dünden...s.692-693.
50

katılmıştır. Bunların içerisinde en ünlüleri Alex Yenikomsiyan ve Monte


Melkiyan'dır. 1981 yılında birçok terör olaylarını bu yeni gruplar
gerçekleştirmiştir. ASALA, bir taraftan İsviçre'yi, diğer taraftan Fransa'yı tehdit
etmeye başlamış, Fransa'daki “Yeni Ermeni Direniş Örgütünün” Kanada'daki
“Azad Hay” ve İngiltere'deki “Gaitzer” gruplarının ASALA'ya katıldıklarını ilan
etmiştir.

Terörün büyük bir etkinlik ve yaygınlıkla devam ettiği bu yıllar içinde


merkez kadrosunda ihtilaflar başlamış ve özellikle ASALA'nın masum
insanlara da yönelmiş terör eylemleri, çeşitli kamuoylarında tepkiler nedeniyle
durumlarını sarsmıştır. İsrail'in Lübnan'ı işgaliyle ASALA yöneticileri,
Filistinlilerle birlikte Lübnan'ı terk etmek zorunda kalmış ve örgüt Temmuz
1983 tarihinde ise ikiye bölünmüştür.

Agop Agopyan Grubu: Yunanistan ve Ortadoğu'ya yerleşmiştir. Türk


ve yabancı, masum kadın ve çocuk ayırımı yapmadan teröre devam etmiş,
Orly katliamı gerçekleştirmiş ve saldırılarını sürdürmüştür.

Bölünmeden sonra, 2. grup Batı Avrupa'da, “ASALA Devrimci


Hareketi” ismini almıştır. Daha ılımlı ve terörde sadece Türk hedefleri esas
alan bir tutum izlemiştir. Bu hareketin liderlerinden biri, Monte Melkonyan
diğeri Ara Toranyan'dır. Toranyan, Paris merkezli Ermeni Ulusal Hareketi adlı
grubun liderliğini yapıyordu. Bu grup, Orly saldırısını tamamen “Faşist bir
saldırı” olarak nitelemiştir.

Melkonyan ise Ermeni mücadelesinin siyasi zeminini oluşturmayı


amaçladığını ve mücadelelerinin “(1) Ermenileri harekete geçirmek
(2) Türkiye'ye karşı harekete geçmiş diğer güçlerle işbirliğinde bulunmak”
şeklinde 2 yönü bulunduğunu ifade etmekteydi. İran doğumlu Melkoyan,
ikinci aşamada “ittifaklar” kurma stratejisini ileri sürmüş, diğer taraftan
Agopyan da faaliyetlerini devam ettirmiştir.
51

İzlediği politikalar gereği ASALA'nın amaçları, üç yönlü bir destek


sağlamaktadır:

(1) Sovyetler - Doğu Bloğu ve Sosyalist ülkeler desteği,


(2) Jeopolitik beklentileri bakımından, Türkiye'yi dış ve iç tehdit ve
terörle yıpratmayı politikalarının esası sayan Yunanistan, Suriye
gibi ülkelerin desteği,
(3) Komünist partilerden, dolaylı olarak Hınçak Ermeni terör
örgütünden ve sempatizanlarından, karşı görüşlere sahip
bulunsalar da Ermeni kiliselerinden sağlanan desteklerdir.

ASALA'nın ilişkileri ise, uyguladıkları stratejiye paralel olarak Türkiye


için tehdit ve terörü doğrudan veya dolaylı şekilde uygulamaya çalışan
Ermeniler dışı terör örgütlerine öncelik verilmek üzere düzenlenmiştir. Bunlar
1975 -1980 dönemi içinde Filistin Kurtuluş Örgütü, Komünist partileri eylem
grupları ve bazı devletlerin gizli örgütleridir.

1980 yılında Nisan ayında Sidon/Lübnan'da yapılan PKK ile ortak


eylem anlaşmasıyla, ASALA ilişkilerini genişletmiştir.14 Bu yolla, aynı
amaçları ve benzer yapı/görüşleri paylaşan ASALA ve PKK arasında görüş
ve eylem birliği kurulmuştur. 1983 yılından sonra başlayan evrede ise ASALA
ilişkileri Monte Melkonyan'ın stratejisine uygun şekilde gelişmiş, Türkiye
içinde terörün uygulanmasına ağırlık verilerek, bu stratejiyi doğrudan veya
dolaylı şekilde eylemleştirecek imkan ve kabiliyette bulunan her örgütle
ilişkiler kurulması esas alınmıştır. Bunların başında yine PKK ve benzeri
kuruluşlar ile TKP ve diğer komünist örgütler gelmektedir.

ASALA’nın en önemli ve resmi yayın organı “HAYASTAN” dır. Ayrıca,


“Hay-Baykar” - “Armenia” - Londra'da yayınlanan “Kaytzer” adlı dergiler de
yayın organlarının başında gelmektedir. ASALA ilk radyo yayınına 1981’de

14
İsmail Özçelik, Ermeni Sorunu ve Gerçekler, Ankara, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, 2005,
s.347.
52

Beyrut'ta başlamış, “Lübnanlı Ermenilerin Sesi” adı altında günde bir saatlik
yayınlar yapmıştır. Bunların dışında ilişkili olduğu ülkelerin haberleşme
araçları ve kamu iletişim sistemleri de ASALA’ya yayın yönünden destek
sağlamıştır.15

ASALA'nın temel stratejisi, dünyadaki ilerici Ermeni hareketlerini bir


noktada (Lübnan'da) toplamak ve bir merkezden yönlendirmektir. Kısaca,
ilerici Ermeniler ASALA çatısı altında birleşecek ve "ASALA Halk Hareketi"ni
başlatacaktır. Bu suretle, Ermenilerin ilerici güçleri, birbirleriyle resmi
işbirliğine girebilecekler ve güçlerini birleştirebileceklerdir.16

ASALA stratejisinin bu bölümünü 1981 yazında, dünyadaki tüm ilerici


Ermenileri Lübnan'da toplantıya çağırmakla uygulamaya çalışmıştır.
Stratejinin ikinci bir aşaması da, bu güç birliğinin sosyalist hükümetlerinde
yardımıyla terörü yayarak, savaş dönemini başlatmasıdır. Ermeni terörü,
Ortadoğu'daki kurtuluş mücadelelerinin bir parçasıdır ve Türkiye'nin
bütünlüğüne yönelmiş her hareketle bütünleşebilir. Bu stratejinin sonucu
olarak yukarıda da belirtildiği üzere ASALA-PKK işbirliği meydana
gelmiştir.17

15
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale4_3.html
16
Bal, Dünden....s.692.
17
Bal, Dünden....s.693.
53

3.6. ASALA’nın Faaliyetleri

ASALA aldığı destek ve işbirliği ile yurtiçi ve yurtdışında birçok kanlı


eylem gerçekleştirmiştir. Her ne kadar verilen rakamlar kaynaklara göre
değişik ise de yetkililere göre 1973-1984 arası Ermeni teröristleri 34 Türk
diplomatını ve yakınını katletmiş ve ateş hatları içinde olmaktan başka
hiçbir suçu olmayan 300 kişiyi yaralamıştır. ASALA tarafından yurtiçinde
gerçekleştirilen eylemlerden bazıları aşağıda sunulmuştur:

29 Mayıs 1977’de İstanbul Yeşilköy Havaalanı'na ve Sirkeci garına


patlayıcı madde atılması (4 ölü ve 31 kişi yaralı, saldırıları "Aşırı Ermeni
Hareketleri Örgütü" üstlenmiştir).

7 Ağustos 1982’de 3 Ermeni teröristin, Ankara Esenboğa Havaalanına


silahlı, bombalı saldırı düzenlemesi ve katliam yapması (Otomatik silahlarla
ve bombalarla orada bulunanlara saldıran teröristler, 3'ü emniyet görevlisi
olan toplam 9 kişiyi öldürdüler ve 72 kişiyi yaraladılar. Levon Ekmekçiyan
isimli terörist yakalanmıştır)

16 Haziran 1983'de Kapalı Çarşı'daki bombalama eylemleri (2 ölü, 21


yaralı), 3 Eylül 1984'de Topkapı Sarayı yakınlarında bir araca yerleştirilmek
istenilen bombanın erken patlaması sonucu, eylem yapmak için İstanbul'a
gelen ASALA militanı iki Lübnanlı Ermeni’nin ölümü.

Bu eylemlerden18 bir kısmı ve teröre verilen kayıplar19 aşağıdaki


tablolarda sunulmuştur (Detaylı bilgiler EK-3 ve EK-4’te verilmiştir).

18
Bal, Dünden...s.695.
19
http://www.forstnet.com.tr , http://www.ermenisorunu.gen.tr
54

Tablo 3.6.1. ASALA Tarafından Gerçekleştirilen Eylemler


Tarih Eylem Yeri

22 Ekim 1975 Viyana


24 Ekim 1975 Paris
16 Şubat 1975 Beyrut
29 Mayıs 1977 İstanbul
9 Haziran 1977 Roma
2 Haziran 1978 Madrid
12 Ekim 1979 Lahey
22 Aralık 1979 Paris
31 Temmuz 1980 Atina
17 Aralık 1980 Sidney
4 Mart 1981 Paris
9 Haziran 1981 Cenevre
24 Eylül 1981 Paris
28 Ocak 1982 Los Angeles
8 Nisan 1982 Ottowa
4 Mayıs 1982 Boston
7 Haziran 1982 Lizbon
7 Ağustos 1982 Ankara Esenboğa Havaalanı
27 Ağustos 1982 Ottowa
9 Eylül 1982 Burgaz
9 Mart 1983 Belgrat
16 Haziran 1983 İstanbul
14 Temmuz 1983 Brüksel
15 Temmuz 1983 Paris
27 Temmuz 1983 Lizbon
30 Nisan 1984 Tahran
21 Haziran 1984 Viyana
55

Tablo 3.6.2. Ermeni Terörüne Verilen Kayıplarımız


ADI-SOYADI Tarih Şehir / Görev
Mehmet BAYDAR 27.01.1973 Santa Barbara / Başkonsolos
Bahadır DEMİR 27.01.1973 Konsolos
Daniş TUNALIGİL 22.10.1975 Viyana/ Büyükelçi
İsmail EREZ 24.10.1975 Paris / Büyükelçi
Talip YENER 24.10.1975 Şoför
Oktar CİRİT 16.02.1976 Beyrut / Başkatip
Taha CARIM 09.06.1977 Vatikan/ Büyükelçi
Necla KUNERALP 02.06.1978 Madrid / Büyükelçi
Beşir BALCIOĞLU 02.06.1978 Emekli Büyükelçi
Ahmet BENLER 12.10.1979 Lahey / Büyükelçi Oğlu
Yılmaz ÇOLPAN 22.12.1979 Paris / Turizm Müşaviri
Galip ÖZMEN 31.07.1980 Atina / İdari Ataşe
Neslihan OZMEN 31.07.1980 Atina / İdari Ataşe Kızı
Şarık ARIYAK 17.12.1980 Sydney / Başkonsolos
Engin SEVER 17.12.1980 Güvenlik Ataşesi
Reşat MORALİ 04.03.1981 Paris / Çalışma Ataşesi
Tecelli ARI 04.03.1981 Din Görevlisi
M. Savaş YERGÜZ 09.06.1981 Cenevre/ Sözleşmeli Sekreter
Cemal ÖZEN 24.09.1981 Paris/ Güvenlik Ataşesi
Kemal ARIKAN 28.01.1982 Los Angeles / Başkonsolos
Kani GUNGOR 08.04.1982 Ottava / Ticaret Müşaviri
Orhan GUNDUZ 04.05.1982 Boston / Fahri Başkonsolos
Erkut AKBAY 07.06.1982 Lizbon / İdari Ataşe
Atilla ALTIKAT 27.08.1982 Ottowa / Askeri Ataşe Albay
Bora SÜELKAN 09.09.1982 Burgaz / İdari Ataşe
Nadide AKBAY 08.01.1983 Lizbon / İdari Ataşe Eşi
Galip BALKAR 09.03.1983 Belgrat / Büyükelçi
Dursun AKSOY 14.07.1983 Brüksel / İdari Ataşe
Cahide MIHÇIOĞLU 27.07.1983 Lizbon / Müsteşar Elçi
Işık YÖNDER 28.04.1984 Tahran / Sözleş.Sek. Elçi
Erdoğan ÖZEN 20.06.1984 Viyana / Çalışma Ataşesi
Enver ERGUN 19.11.1984 Viyana / Uluslararası Memur
Çetin GÖRGÜ 07.10.1991 Atina / Basın Ataşesi
Çağlar YÜCEL 11.12.1993 Bağdat / İdari Ataşe
Haluk SİPAHİOĞLU 04.07.1994 Atina / Müsteşar
56

ASALA ağırlıklı Ermeni terörizminin 1973 ile Mart 1984 dönemi


arasında takip ettiği seyir şöyledir. Coğrafi olarak terörist eylemler 4 değişik
kıtada oluşmuştur: Kuzey Amerika, Asya, Avustralya ve büyük bir
çoğunluğu Batı Avrupa. Toplam sayısı 182 olan eylemlerin ülkelere göre
dağılımı aşağıdaki tabloda verilmiştir. Ancak diğer raporlar göz önüne
alındığında bu sayı çok düşük kalmaktadır.

Tablo 3.6.3. Eylem Sayılarının Ülkelere Göre Dağılımı


Ülke Eylem Ülke Eylem
Sayısı Sayısı
Fransa 37 Kanada 4
İsviçre 25 Yunanistan 4
İtalya 20 Batı Almanya 4
Lübnan 17 Hollanda 2
ABD 15 Portekiz 2
Türkiye 13 Avusturya 1
İspanya 11 Avustralya 1
İran 7 Irak 1
Belçika 6 SSCB 1
İngiltere 5 Bulgaristan 1
Danimarka 4 Yugoslavya 1

Yeni Ermeni terörizminin ana nedenlerinden birini ‘Armenian


National Liberation’ başlıklı etüdünde, Michael M. Gunter şu şekilde
açıklamaktadır: Şurası açıktır ki, günümüzde Ermeni terörizminin
ana nedenlerinden biri, birçok devlet ve kişinin açıkça bu
mücadeleyi desteklemesi ve teröristleri bu eyleme sürükleyen
nedenlerin kabul edilmesi gerektiğini öne sürmesidir. Amerika'nın
Massachusetts eyaletindeki Cambridge kentinde bulunan Zoryan
Çağdaş Ermeni Araştırmaları Enstitüsü yöneticisi ve Armenian
Review gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Gerard J. Libaridyan ise bu
dönemi Türk devletinin ve dünyanın büyük devletlerinin 60 yıl süren
barış çabalarından sonra bile, Ermenilerin duygularını kabul etme
yönündeki isteksizliği yeni bir terörizm döneminin açılmasıyla
sonuçlanmıştır" şeklinde anlatmakta ve meşrulaştırmaya
çalışmaktadır. ASALA lideri Agop Agopyan ise geleneksel Ermeni
partilerinin sürdürdüğü politikanın başarısızlıklarının
anlaşılmasından sonra Ermeni şiddet olaylarının ortaya çıktığını
iddia etmektedir.20

20
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/teror/ortak_ozellikler.html
57

3.7. ASALA'nın İlişkileri ve İşbirlikleri

ASALA’nın ortaya çıkışı, kuruluşu ve eylemleri göz önüne alındığında


birçok ülke ve örgütle ilişkisinin ve işbirliğinin olduğu görülmektedir. Bu
ilişkiler aşağıda ayrı ayrı incelenmektedir.

3.7.1 ASALA- Rusya İlişkisi

1945 Haziran'ında Sovyetler Birliği, Türklerin Mihver devletlerine savaş


açmasından sonra, 1925 tarihli "Dostluk ve Saldırmazlık” Antlaşmasını
bitirerek Türkiye'den toprak talebinde bulunmuş ve Türkiye ile yeni bir
anlaşma imzalamak için iki şart öne sürmüştür: 21

1) Kars ve Ardahan'ın kendilerine verilmesi,


2) Boğazlar'da Sovyetler Birliği'ne üs sağlanması.
Bu isteklerin hemen ardından da Türkiye'ye karşı büyük bir
propaganda ve tahrik kampanyasına girişmişlerdir.

Sovyetler Birliği'ndeki Ermeniler için Kars ve Ardahan'ın ilhakının milli


bir dava olduğu görüşünü yayan Sovyet ajanları, dünyanın her tarafında
"Ermeni Komiteleri" kurmaya başlamışlardır. Türkiye'nin Dışişleri Bakanı olan
Feridun Cemal Erkin'e göre Sovyetler, İstanbul Başkonsolosluğu vasıtasıyla,
Sovyetler Birliği'nin Ermeni kökenli tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını
kabul etmeye hazır olduğunu bildirmiş, fakat Türkiye'nin manevrasıyla bu
çabalar boşa çıkmıştır.

Sovyetler Birliği Türkiye'yi NATO'dan ayırmak için hassas bir politika


izlemeyi tercih etmişti. Sovyetlerin bu amacına ulaşmak için ASALA'yı
vekil/aracı olarak kullandığı birçok Türk tarafından sezilmişti. Prof. Yalçın

21
Bal, Dünden....s.659.
58

şöyle demektedir: "Aynı toprak talepleri bu sefer Sovyetler'ce desteklenen


teröristler tarafından tekrarlanmaktadır... yani bunu açıkça belirten Ermeni
teröristleri, ASALA'yı kastediyorum. 22

Paul Henze, ABD'de yayınlanan "The Fletcher Forum" adlı derginin


Yaz 1985 sayısındaki "Terörizmle Mücadele" adlı makalesinin Ermeni
terörizmi bölümünde şöyle demektedir:
Modern Ermeni terörizmini destekleyenlerin asgari amacı;
1) Türkleri dünya kamuoyunun şiddetli kınamalarına yol açacak
şekilde, Türkiye'de barış içinde yaşayan küçük Ermeni
topluluğundan öç almaya ve başka yerlerde yaşayan
Ermenilere karşı, akılcı olmayan eylemlerde bulunmaya tahrik
etmektir.
2) Türkiye'nin müttefikleriyle (NATO) olan ilişkilerini
gerginleştirmektir. ASALA'nın en belirgin amacı ise;
NATO'nun topraklarından bir parça koparıp Sovyetler Birliği'ne
katmaktır.23

Sovyetler Birliği'nin özellikle yumuşama (“detant”) dönemi diye bilinen


1970'lerde büyük terörist eylemlere girişen ajanları vasıtasıyla bölgede ve
Türkiye'de karışıklık yaratmak için her türlü fırsatı kullandığını söylemek de
mümkündür.

Sovyetlerin, Türk terörist örgütlerine sağladığı destek yanında, Ermeni


terörist örgütlerine de yardım etmesi, Türkiye'ye zor anlar yaşatmıştır. Ermeni
örgütlerinin terörist faaliyetleri, Ermenistan'ın kurtulması için verilen
mücadelenin bir parçası olarak tanıtılmıştır. Ermenilerin Türkiye'ye bir terör
kampanyası başlatmak için 60 yıl beklemelerinin sebebi de belki budur.

22
Bal, Dünden....s.659.
23
Bal, Dünden....s.660.
59

Sovyet Rusya'nın bu konu ile ilişkisi gayet açıktır. ASALA'nın yaptığı


taleplere dikkat edildiğinde; KLM, Lufthansa ve Türk Hava Yolları'na karşı
giriştiği üçlü saldırıdan sonra yayınladığı bildiride ASALA şöyle demektedir:
"Emperyalizm ve dünyadaki tüm uşakları ve kurumları kahramanlarımızın
hedefleri olup, yok edileceklerini bilmelidirler. Öldürmeye ve yok etmeye
24
devam edeceğiz, çünkü emperyalizmin anladığı tek dil budur." Bu ise
ASALA'nın Marksist-Leninist terörist bir örgüt olduğunu ve Rusya ile ilişkisinin
bulunduğunu göstermektedir.

Yukarıda nakledilen görüşlere ve bazı bilgilere dayanılarak Sovyetler


Birliği’nin ASALA'yı desteklediğini rahatlıkla iddia etmek mümkündür. Ancak
bu hususta kesin delil elde edilmesi mümkün değildir. Zaten gizli, totaliter bir
hükümet tarafından düzenlenip, yalnızca KGB ve üst Sovyet hiyerarşisi
tarafından bilinen, hiçbir iz bırakmayacak şekilde programlanmış bir ilişkinin
bundan daha iyi belgelenebilmesi de mümkün değildir.

Bu konuda Paul Henze,

Çoğunluğu Lübnanlı Ermenilerin oluşturduğu genç grup, Türkiye'den bir


parça toprak koparıp Sovyetlere katmak gibi büyük bir stratejik gayeyi,
Sovyetlerin veya müttefiklerinin teşviki olmadan üstlenebilir mi? Bu Ermeniler
öldürücü profesyonel yeteneklerini tecrübeli profesyoneller tarafından
eğitilmeden geliştirmiş olabilirler mi? Böyle bir eğitim KGB'nin dışında gönüllü
olarak nereden gelebilir? Gerekli para nereden gelebilir? 25

demektedir.

24
Bal, Dünden....s.660.
25
Bal, Dünden....s.661.
60

3.7.2. ASALA-Filistin İlişkisi

ASALA uzun bir süre boyunca Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile birlikte
çalışmış, ASALA'yı kuran Ermeniler 1975'te El-Fetih kamplarında
eğitilmişlerdir. ASALA, ilerleyen zamanlarda oldukça "ılımlı" olan El-Fetih
kanadından, daha radikal ve Marksist-Leninist eğilimli olan Filistin Halk
Kurtuluş Cephesi (FHKC) ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel
Komutanlığı (FHKC-GK) kanadına kaymıştır.

ASALA'nın lideri olduğu öne sürülen Agop Agopyan, 1980 yılında bir
röportaj sırasında örgütünün FKÖ ile olan ilişkisine dair bir soruya; "Bizim
dünyadaki tüm ihtilalci örgütlerle ilişkimiz vardır"26 cevabını vermiştir. İsrail,
Lübnan'daki terkedilmiş Filistin kamplarında ASALA üyelerinin FKÖ
tarafından eğitildiğine dair emareler elde etmiştir.

Lübnan'ın İsrail tarafından 1982’de işgal edilmesi üzerine, ASALA ve


FKÖ gibi, Lübnan'ı terketmek zorunda kalmış ve örgüt üyeleri, muhtemelen
Suriye, İran, Yunanistan, Libya ve Kıbrıs'a gitmişlerdir. Fakat işgalin
oluşturduğu bu karışıklık bile örgütü etkileyememiştir.
FKÖ'nün İsrail ve ASALA' nın Türk hedeflerine karşı düzenledikleri
saldırılarda paralel terörist operasyonları öngören bir anlaşma imzalanmıştır.
Ancak diğer raporlar bunun aksini göstermektedir. Suriye'deki ASALA
hücresinin Kara Haziran örgütü ile birleştiği ve 1982 yılında FKÖ ile ASALA
arasında görülen soğukluğun da bundan kaynaklandığı söylenmektedir.
FKÖ'nün ASALA'ya zarar vermek üzere girişimde bulunduğu iddiası vardır.
Arafat'ın en yakın adamlarından-biri olan Ebu-Iyad'ın (Salah Khalaf) Fransız
polisine ASALA üyelerinin fotoğraflarıyla birlikte haklarında geniş bilgi verdiği
söylenmiştir. 27

26
Bal, Dünden.....s.661.
27
Bal, Dünden.....s.662.
61

ASALA tarihinde ilk kez 7 Ağustos 1982'de Filistin terör örgütlerinin


destek ve yardımı ile eylem yaparak Ankara Esenboğa hava limanına baskın
düzenlemiştir. Bekleme salonundaki yolcuların üzerine bomba atmışlar ve
otomatik silahlarla taramışlardır. Bilanço maalesef ağırdır: 9 ölü 72 yaralı.28

1982 sonrasında ASALA ile FKÖ ilişkisi kopmuş, ancak Ebu Nidal ve
George Habbaş'ın radikal grupları ile Şam'ın gölgesinde eylemler
sürdürülmüştür.

3.7.3. ASALA-İran İlişkisi

Güney Lübnan İsrail tarafından 1982 yılında işgal edildikten sonra,


Ermeni teröristler 200-250 bin civarında Ermeni’nin yaşadığı İran’ın başkenti
Tahran’a gitmişlerdir. Londra'da yayınlanan Middle East dergisi; "ASALA
militanları Bekaa'da Suriye hesabına, Irak'ın dağlık kesimlerinde ise İran
hesabına çarpıştıklarını" 29 ileri sürmektedir.
Ayrıca İran-Irak savaşı sırasında da ASALA'nın İran'a önemli miktarda
maddi kaynak sağladığı da iddia edilmektedir. Başbakan Turgut Özal'ın İran'ı
ziyaret öncesi Ermeni teröristler Türk diplomatlarına 3 ayrı saldırı (28 Mart
1984) düzenlemiş ve saldırılar ASALA tarafından üstlenmiştir. Bu ziyaret
öncesi katledilen Büyükelçilik görevlisi Işık Yönder'in katilleri Nisan'da İran'da
yakalanmış, hemen idam edilecekleri beklenirken resmi bir açıklama
yapılmamıştır. Ne İran basını ne İran televizyonunda Ermeni saldırısı yer
almazken İran televizyonu; İran ve Türkiye arasındaki ilişkilerin ABD
tarafından baltalanmak istendiğini belirtmiştir.30
İran'ın dini lideri ve devlet başkanı Humeyni'nin Ermeni terör
gruplarına söylediği; "Gasp edilmiş hakların alınabilmesi için İran'ın yapacağı
yardım Müslümanlarla sınırlı değildir. Müslüman olmayan mazlumlara da
28
Ercan Çitlioğlu, Yedekteki Taşeron ASALA, Ankara, Ümit Yayıncılık,1997, s.107.
29
Bal, Dünden....s.662.
30
Bal, Dünden....s.662.
62

31
İran'ın yardım eli uzatılacaktır" sözü doğrultusunda ASALA'ya eğitim
kampı, büro, para ve silah yardımı gibi her türlü desteği vermiştir. ASALA
Batı Azerbaycan'da iki kamp ve Urumiye'de bürolar açmıştır. İran'da yaşayan
yaklaşık 300 bin kişilik Ermeni azınlığa tanınan ‘kendi dillerindeki eğitim,
yayın, dini ve kültürel özgürlüğü kullanma hakları’ maalesef sayıları İran'da
27-28 milyonu varan Türk toplumuna tanımamaktadır.

3.7.4. ASALA-Suriye İlişkisi

Londra'da yayınlanan Ekonomist Dergisi'nin bir yan kuruluşu olan ve


yalnız abonelerine dağıtılan "Foreing Report"da, 19 Ağustos 1982'de
yayınlanan bir yazıda; "ASALA, Ruslar, FKÖ'nün aşırı uçları ve büyük
ihtimalle Suriye arasında çok yakın ilişkiler olduğu yolunda pek çok kanıt su
32
yüzüne çıkmaktadır" denilmektedir. Bu bilgilerin şaşırtıcı bir yönünün
olmadığı, Suriye’nin, Şam yakınlarındaki Hamoriah Kampını ve Lübnan'da,
kendi kontrolündeki Bekaa vadisini ASALA'ya lojistik destek ve eğitim kampı
olarak vermesinden de anlaşılmaktadır.

3.7.5. ASALA-Fransa İlişkisi

ASALA'nın FKÖ ile ilişkileri kopmasına rağmen Ebu Nidal ve George


Habbaş'ın grupları ile Şam'ın gölgesinde eylemlerine devam etmiştir. Sabah
Khalaf'ın, "Orly Baskını"ndan çok önce Fransa'ya verdiği ASALA
militanlarının resimlerini içeren çok değerli bilgiler, Fransa tarafından gereği
gibi değerlendirmemiştir. Örneğin, Nisan 1983'de ASALA'nın altyapısını
yeniden düzenlemek için Fransa'ya gelen ASALA lideri Agop Agopyan'ı
tutuklamak yerine, fotoğrafından tanımalarına rağmen, Fransız polisi

31
Bal, Dünden.....s.663.
32
Çitlioğlu, Yedekteki...s.20.
63

Agopyan’ı tutuklamayı değil, izlemeyi tercih etmiştir. Agopyan'ı izleyerek


ASALA’nın Fransa’daki varlığı konusunda daha fazla bilgi toplamayı
hedeflediği ve bu amacına Orly baskınından hemen sonra 50 ASALA
militanını tutuklayarak ulaştığı anlaşılan Fransız polisi, Agopyan’ın izini bir
süre sonra kaybetmiş veya kaybetmiş gibi gözükmüştür.33

Fransa'nın Ermeni terörüne verdiği destek Orly katliamı duruşması


sırasında ilk kez ve resmen kamuoyuna yansımıştır. Mahkeme başkanı
Saurel'in “Eski İçişleri Bakanı Deferre ve Françeski'nin duruşmada tanık
olarak dinlenmesine Bakanlar Kurulunun gerek görmediğini açıklaması
üzerine sanık avukatlarından Jacges Verges'in Mitterand hükümetinin
ASALA ile işbirliği yaptığını duruşmanın ikinci gününde tekrarlaması ve şu
anda söz konusu eski bakanların burada bulunması gerekirken ilgili yasanın
34
ardına niye gizleniyorlar?" diye sorması önemlidir. Bu gerçeklerin Fransız
adaletinin ve yönetiminin direkt kendi ağızlarından böylesine çelişkilerle
ortaya dökülmesi; terörün (ASALA'nın) Fransa tarafından desteklendiğinin
açık kanıtını oluşturmaktadır. Sonuç olarak Orly katliamına kadar Ermeni
terör örgütlerine Fransa'nın (özellikle de Mitterrand'ın) resmen büyük destek
verdiği ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca, Fransa meclisi genel kurulu, Sosyalist Parti'nin sunduğu sözde


Ermeni soykırımını reddetmenin suç sayılmasını öngören yasa teklifini 19'a
karşı 106 oyla 12 Ekim 2006’da kabul etmiştir. Teklifin yasalaşması için
Senato'nun da onayı gerekmekte olup, yasa teklifinin Senato'ya götürülme
kararı ise hükümetin elinde bulunmaktadır. 35

33
Çitlioğlu, Yedekteki...s.20.
34
Bal, Dünden...s.663
35
http://arsiv.sabah.com.tr/2006/10/12/siy100.html
64

3.7.6. ASALA-ABD ve Avrupa Ülkeleri İlişkisi

Amerika ve Avrupa'da bir çok ülke ASALA'nın terörist eylemlerinden


rahatsız olmakla birlikte, sözde "Ermeni katliamı" kampanyaları açmışlar ve
ASALA'nın eylemlerinin neredeyse bir "hak savunması" olduğu fikrini
uyandıracak bir tavır sergilemişlerdir. Bugün, ABD, Beyrut, Ermenistan,
Paris, Şam, İskenderiye, Sao, Filibe, Venedik ve Marsilya'da gibi birçok yerde
birçok “Ermeni kin ve intikam anıtı" dikilmiş, Ermeni soykırımı iddiaları tekrar
tekrar gündeme getirilmiştir. Osmanlı ve Modern Türkiye üzerine yaptıkları
ciddi araştırmaları ile tanınan iki ünlü tarihçi, Prof. Stanford Shaw ve Prof.
Bernard Lewis, Amerika ve Fransa'da, hükümet destekli karalama
kampanyaları ile karalanmaya çalışılmıştır.

İzlenildiği kadarıyla Türk basınında,

"ABD-Ermeni Terörü" ilişkisi veya "ABD ağzıyla Ermeni


istekleri" konusunda gazetedeki köşesinde 1999'un ilk yazısını yazan
Atilla İlhan olmuştur. İlhan yazısında özetle; "Hak hukuk bahane
sorun Kıbrıs ve petrol... ABD insan haklan ihlalleri ile ilgili soru
karşısında Türkiye'yi suçladıktan sonra; kendinizi yönetmekten
acizsiniz. Bir de Türkiye'deki azınlıkları yönetmeye kalkıyorsunuz. Bu
kötü yönetimi azınlıklar hak etmiyor... ABD Büyükelçiliği 1999 yılını
kutlamak üzere verdiği resepsiyonda Türk gazetecilere, Ermenilere
yaptığınız hareketleri kabul edin. Tazminat verin. Onların insan
haklarını iade edin vb. laflar etmişlerdir... 1699 Karlofça'dan sonra
Türkler ilk defa huruç yaptılar ve Kıbrıs'tan toprak aldılar (Uluslararası
hukuka uygun olarak). Herkes biliyor ki Şeyh Sait İsyanı Musul'a,
Dersim İsyanı Hatay'a, ASALA (o başarısız olunca da PKK) Kıbrıs'a
karşı Türkiye'nin karşısına çıkarılmış hareketlerdir.. Birileri ABD'nin
karşısına çıkıp, Kızılderili katliamlarının ve yaptığınız insan hakları
ihlallerinin hesabını verin demelidir... demiştir. 36

36
Bal, Dünden...s.664-665.
65

3.7.7. ASALA-Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi İlişkisi

Rumlar, 20 Temmuz 1974 sonrası Kıbrıs'ta kaybettikleri prestijlerini


yeniden kazanma umudu ile ASALA ve benzer terör örgütlerine,
kuruluşundan itibaren sahip çıkarak maddi-manevi katkılar da bulunmuştur.
Rumlar Kıbrıs çıkarması ile dünyanın Türkiye'ye tepki göstermesi ve
ambargo uygulamasından istifade ederek Türkiye'yi daha da zor duruma
düşürmeyi amaçlamışlardır.
1979'da Almanya'nın Münih şehrinde ASALA ile George Habbaş'ın
FHKC örgütü arasında yapılan ve Alman karşı istihbarat birimlerinin yakın
takibe aldığı toplantıya, Yunan Gizli Servis elemanları da katılmıştır.
31 Temmuz 1980 günü Atina Büyükelçiliği İdari Ataşesi Galip
Özmen’in öldürülmesi sonrasında ASALA yaptığı açıklamada, "...Bizim
düşmanlarımız Türkiye'deki Faşist rejim, onun milletlerarası ilişkileri ve
NATO'dur" açıklaması yapmış, bu dönemde de 1977 yılında iktidardaki Kıbrıs
Rum Demokratik Partisi yayınladığı bir bildiride "Kıbrıs Elenizmi, Ermeni
Mücadelesini hudutsuz biçimde destekleyecektir" derken, Ermeni Patriği
Kohen, yönetim Başkanı Kipriyanu'yu "Ermeni davasına hizmetten" dolayı
Klikya Haçı Nişanı ile ödüllendirmiştir. 37
1982'de İsrail’in, ASALA ve Filistinli örgütleri sıkıştırılması ile, ASALA
yönünü Atina’ya çevirmiştir. Örgütün Lübnan'da yayınladığı "Armenia" dergisi
(1982, Sayı: 3) "Önce Filistin Kurtuluş Örgütü'ne tam bir diplomatik hak ve
ayrıcalık tanıdığı için Papandreu başkanlığındaki Yunan hükümetini ve
Türkiye'den kaçan siyasi suçlulara kucak açtığı için Yunan halkını över ve
kutsar; gerçek çıkarlarının nereden geldiğini gördükleri için tebrik eder.
Ayrıca, kendisine yönelik gerçek tehdidin sosyalist bloktan değil, Türkiye'den
geldiğini söyleyen Yunanistan'ın bu açıklamalarını son derece olumlu ve
yüreklendirici bulur." 38

37
Bal, Dünden...s.665.
38
Bal, Dünden...s.665.
66

İsrail'in 1982 Haziran'ında Lübnan'ı işgalinden bir hafta önce durumu


öğrenen ASALA'nın aralarında üst düzey yöneticilerin de bulunduğu 950
militanı Beyrut ve Sidon'u terkederek, Atina, Şam ve Kıbrıs Rum Kesimi'ne
yerleşmişlerdi. Örgütü yok olmaktan kurtaran işgal haberini kimin verdiği
bilinmemekle birlikte, artık ASALA liderinin en güvenli mekanı Atina olmuştu.
Artık örgüt ve liderinin Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi'ne tam olarak
yerleştiği, batıda istihbaratla ilgili dergilerde de kesin bir dille ortaya
konmaktadır: Nitekim batılı istihbarat örgütlerine yakınlığı ile bilinen, yalnız
abonelerine gönderilen ve Almanya Frankfurt'ta yayınlanan EIR, Alert Report,
3 Mayıs 1983'te yayınlanan "Alert Report 83/4 Atmenian Terrorists" başlıklı
acil duyurusunda, "Beyrut'u 1982 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü'nün örtüsü
altında terk ettikten sonra, ASALA militanlan, Yunanistan ve Kıbrıs'a
sığındılar" diyerek, örgütün Fransa'da girişebileceği terörist saldırılara dikkati
çekerken Ağustos 1983'te, "Sıcak Sonbahar" başlıklı araştırmasında
"ASALA'nın lideri Agopyan'ın ve örgüt merkezinin, Lefkoşe'deki Kıbns
Rumları'nın egemen olduğu bölge olduğunu" 39 yazıyordu.

Yunanistan'a gelir gelmez birçok paravan örgüt oluşturan ASALA, ya


onların adı ile, ya da doğrudan kendi adını kullanarak Türkiye'yi tehdit
etmiştir. Eylül 1982'de, Atina'da bir açıklama yapan Pan-Helen Ermeni
Cemiyeti, "mücadelemizin hedefi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu
Türkiye'den alarak, Sovyetler Birliği'nin bir parçası olan Ermenistan'a ilhaktır"
diyordu. Sık sık Yunanistan'da Türkiye aleyhtarı gösteriler yapan örgüt Atina
duvarlarına "Türkiye'den hesap sorulacak, 1915 katliamı unutulmayacak"
sloganları yazılı ve ASALA imzalı afişler asmaktan çekinmemekteydi.40

ASALA'nın Atina'ya gelmesinden sonra, Yunanistan ve Güney


Kıbrıs'ta sayıca yüksek Ermeni Örgütleri ile karşılaşılmaktaydı: Bunlar
ASALA, Ermeni Halk Hareketi, Ermeni Davasını Savunma Komitesi, Ermeni

39
Bal, Dünden...s.665.
40
Bal, Dünden...s.666.
67

Gençlik Örgütü, Ermeni Yeni Nesil Gençlik Örgütü, AGBU, Ermeni Katliam
Gösterileri Komitesi, Ermeni İhtilalci Federasyonu, Ermeni Liberal Halk
Partisi, Ermeni Milli Komitesi, Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları, Ermeni
Siyasi Tutukluları Savunma Komitesi, Ermeni Atletler Birliği, Ermeni Kültür
Derneği vb. isimleri taşımaktadır. 41

Bu örgütlerden Taşnak'ın uzantısı olan Ermeni Soykırımı Adalet


Komandoları (JCAG)’ nın da Yunanistan'da ve Kıbrıs Rumları arasında çok
büyük bir ilgi ve desteğe sahip olduğu bilinmekteydi. Makarios döneminde
Kıbrıs Rum Kesimi'ne yerleşen Taşnakların, ASALA'ya alternatif terör örgütü
JCAG'ın birçok militanları Kıbrıs Melkonyan Enstitüsü'nde yetişmişti. 24
Nisan 1988'de örgüt, Atina ve Kıbrıs'ta her yıl geleneksel hale getirdiği
"Ermeni Soykınmını Anma" toplantısı yapmış; Selanik Hürriyet Meydanı'nda,
Atina ve Pire'de yapılan toplantılara sadece Ermeniler değil, Yunan siyasi
partileri yanında, gençlik örgütleri de büyük bir ilgi göstermiştir. 42

Bu iki terör örgütünün destek verdiği Ermenistan ise, "Karabağ"


olaylarından sonra Yunanistan ile ilişkilerine daha fazla önem vermeye
başlamış, Atina'da yayınlanan Elefterotopia gazetesinde üniformalarıyla
birlikte boy gösteren Yunanlı general G.S., kendi ifadesi ile "Türkler'e karşı
savaşarak milli görevini yerine getirmek" için Ermenistan üzerinden
Karabağ'a giderek, Ermeni çetelerinin başında Türkler'e karşı savaşmaya
başlamıştı. 43

41
Bal, Dünden...s.666.
42
Bal, Dünden...s.666.
43
Bal, Dünden...s.667.
68

3.7.8. ASALA-PKK İşbirliği

PKK-ASALA terör örgütü işbirliğinde ortak amaç olarak, Marksist-


Leninist ideoloji doğrultusunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde
devlet kurulması yatmaktadır. İki örgütün hedef aldığı bölgeler göz önüne
alındığında, hedeflerinin örtüştüğü görülmektedir. Bu durumda iki örgütten
birinin diğerine taşeronluk yaptığı fikri güçlenmektedir. 44

3.7.8.1. ASALA-PKK İşbirliğinin Başlaması

ASALA ve PKK, birlikte siyasi ve askeri eğitim gördükleri Bekaa ve Zeli


kamplarında ilişkilerinin temeli ASALA'yı eğiten George Habbaş sayesinde
atılmıştır. İlk ortak toplantı, 1979'da Lübnan'ın Sayda kentinde yapılmıştır.
Nisan 1980’de Sidon/Lübnan’da biraraya gelen bu 2 örgüt, Türkiye ve
Türklere karşı “ortak eylem kararı aldıklarını" açıklamışlardır.45 Bu bildirinin
hemen arkasından, Uluslararası Af Örgütü, Kürt Dayanışma Komitesi,
Ermeni Öğrenci Organizasyonu, Avrupa Ermeni Öğrenci Birliği, Avrupa Kürt
Öğrenci Birliği, Ermeni Basın ve Haber Örgütü, İngiliz Komünist Partisi gibi
Marksist örgütler ortak bir cephe oluşturarak İngiltere'de, "Türkiye'de Kürtlerin
azınlık olduğu ve Türk Hükümetinin onlara baskı yaptığı" iddialarıyla Türkiye
46
aleyhtarı bir kampanya başlatmışlardır. 1975’lerde FKÖ’nün mücadelesini,
bağımsızlık yolunda örnek olarak kullanan ASALA, 1980’lerde PKK ile
“Ermeni-Kürt Federe Devleti” üzerinde anlaşmış ve bunu ortak bir
deklarasyonla açıklamıştır. 47

44
Ali Özoğlu, Şifre Çözüldü. MASONLAR’DAN TÜRKİYE’YE KANLI HEDİYE. ASALA
PKK, İstanbul, Yenigüven Yayıncılık, s.356
45
İsmail Özçelik, Ermeni Sorunu ve Gerçekler, Ankara, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, 2005,
s.347.
46
Bal, Dünden...s.667.
47
Çitlioğlu, Yedekteki...s.19.
69

Terör örgütü PKK, 21-28 Nisan 1980 tarihini "Kızıl Hafta" olarak ilan

etmiş ve 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak anarak

toplantılar yapmaya başlamıştır. Bölücü terörist elebaşı Abdullah Öcalan,

Ermeni Yazarlar Birliği tarafından 'Büyük Ermenistan hayali fikrine olan

katkılarından dolayı’ onur üyeliğine seçilmiştir.

8 Nisan 1980'de Lübnan'ın Sayda (Sidan) kentinde, George Habaş'ın


lideri olduğu FHKC'nin gözetimi ve koruması altında bir kez daha bir araya
gelen, ASALA ve PKK temsilcileri yeni bir deklarasyonla, "Türkiye'ye karşı
ortak eylem kararlarını" bir kez daha teyit etmişler ve toplantıda söz alan
ASALA temsilcisi şu açıklamayı yapmıştır:

Savaşçılarımız, çok yakın bir gelecekte, Kürt Savaşçılar ile yan yana
geleceklerdir. Bu faşist Türk rejimine karşı, en büyük silahımız olacaktır.
Biz Türkiye dışında iken Türk Ermenistanı'nı kurtarmamız mümkün
değildir. Biz Ermenistan'ı Kürt Savaşçı kardeşlerimizle birlikte
kurtaracağız. Çok yakında varlığımızı, işgal edilmiş, Ermenistan'ın en
iç noktalarında göstererek kanıtlayacağız. Bu ASALA'nın atacağı
gelecek adımıdır.
Daha sonra konuşan PKK temsilcisi, örgütlerinin 1975'te
kurulduğunu, 1978'den başlayarak bugünkü adlan -PKK adı- ile
eylem yaptıklarını, ilk ciddi eylemlerini 30 Mart 1980'de Mardin'de 30
Türk askerini öldürerek gerçekleştirdiklerini -ki bu eylemin gerçek
olmadığı, PKK'yı güçlü göstermeye yönelik bir yalan olduğu açıktı- ve
Kürdistan Demokratik Partisi ile aralarında "hiçbir benzerlik olmadığını
ve amaçlarının Türkiye Kürdistanı'nın bağımsızlığı olduğunu açıklar.
PKK ve ASALA'nın Sayda'da imzalayıp, açıkladıkları
deklarasyonun en çarpıcı yanı, bu iki terör örgütü; "Türkiye'nin işgali
altında olduğunu söyledikleri Doğu Anadolu'da kuracakları devletin
adı, yapısı ve sınırları üzerinde mutabakata vardıklarını"
açıklamalarıydı. 48

48
Bal, Dünden...s.668.
70

Bu arada ASALA yöneticilerinin bir başka çabası da Yunan Gizli


Servisi (KYP) aracılığı ile Atina'da PKK'dan daha güçlü bir konumda görünen
Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) temsilcisi Kendal Nizam ile görüşmesiydi.
Ancak, büyük bir ihtimalle, Türkiye'nin tepkisini çekmek istemeyen KDP bu
işbirliğine yanaşmamıştı. Nitekim Nizam, Atina'da Türk gazetecilerine şu
açıklamayı yapmıştır: "Ermenilerle işbirliğini asla düşünmüyoruz. Elçi
öldürüp, cinayet işlemekle hak kazanılmaz. Bizi cinayetlerine ortak etmelerine
izin veremeyiz. Ermenilerle bazı Kürtlerin, Kürtlük adı altında ilişki
kurduklarını haber aldık. Bunlar daima karanlık güçlerin adamıydı.
49
Yunanistan bizi de kullanmak istedi, kabul etmedik, reddettik." Akis
dergisine göre KDP'nin bu iddiaları doğruydu ve ASALA-PKK ilişkisini
Yunanistan ve Suriye sağlamıştı.

8 Nisan 1980 Sayda toplantısında ‘Kürtlerle Ermeniler arasında


fizyonomik benzerlik’ olduğunu belirterek, ‘Kürtleri kan kardeşi’ ilan eden
ASALA, 10 Kasım 1980'de Strasburg Türk Konsolosluğuna, 11 Kasım
1980'de Roma THY bürosuna yapılan saldırılan üstlenirken, PKK'ya bir jest
yaparak saldırıları birlikte gerçekleştirdiklerini açıklamıştı. 24 Eylül 1981'de
ise ‘Kürt ve Türk Halklarına Başvuru’ adlı bir bildiri yayınlayan ASALA,
"PKK'ya her konuda destek vereceğini, aynı etnik kökene sahip(!) Kürtler ve
Ermenilerin, aynı ulustan (Türklerden) gördükleri baskılara ortak eylemlerle
cevap vereceklerini" ifade etmiştir. 24 Eylül 1981 tarihinde ASALA, ‘Kürt ve
Türk Halklarına Başvuru’ adıyla bir bildiri yayınlayarak PKK'ya olan desteğini
bir kez daha deklare etmiştir. 50

49
Bal, Dünden...s.668.
50
Bal, Dünden...s.668.
71

1987 yılında bölücü terör örgütü PKK ile Ermeniler arasında bir
anlaşma yapılmıştır. Söz konusu anlaşmanın hükümleri şunlardır: 51

1. Ermeniler PKK terör örgütü içinde eğitim faaliyetlerinde


bulunacaklardır,
2. PKK terör örgütüne her yıl için adam başına 5.000 ABD doları
ödenecektir,
3. Ermeniler küçük çaplı eylemlere katılacaklardır.

Yapılan bu anlaşmanın akabinde örgüt içerisinde Ermenilerin


sivrilmeleri üzerine, PKK-ASALA ilişkilerinden sorumlu Hermez Somurouyan
adlı şahısla birlikte 18 Nisan 1990 tarihinde yapılan toplantıda şu kararlar
alınmıştır: 52

1. PKK ve ASALA terör örgütleri artık ortak yönetilecektir,


2. Türk güvenlik kuvvetlerine yönelik eylemlerde istihbaratı Ermeniler
yapacaktır,
3. Muhtemel devrimden sonra elde edilen topraklar eşit olarak
bölüşülecektir,
4. Kamp masraflarının % 75'ini Ermeniler karşılayacaktır,
5. Türkiye'deki metropol şehirlerde eylemler yapılacaktır,

1992 Ekim ayından itibaren Kuzey Irak'a üslenen terör örgütü PKK'ya
karşı gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlarda örgütün büyük darbeler
alması ve barınma imkanlarını kaybetmesi üzerine bir kısım örgüt
mensuplarının Iran ve Ermenistan'a geçmeleri ile PKK terör örgütünün
Ermenistan'daki aktif faaliyetleri başlamıştır.

51
Ali Özoğlu, Şifre Çözüldü. MASONLAR’DAN TÜRKİYE’YE KANLI HEDİYE. ASALA
PKK, İstanbul, Yenigüven Yayıncılık, s.358.
52
Özoğlu, Şifre.... s.358.
72

Hem ASALA hem de PKK, Türkiye’yi bölme ve zayıflatma politikasının


maşaları olarak belirli bir dönemde çıkar birliği yapmak suretiyle ortak hareket
etmişler, Türkiye’ye daha fazla zarar vermek ve amaçlarına daha hızlı
erişmek için birbirlerine destek vermişlerdir.

3.7.8.2. ASALA'nın PKK ile Ortak Kamplarından Türkiye'ye İlk


Saldırılar

1982'li yıllarda merkezini Atina’ya taşıyan ASALA, PKK ile birlikte Kuzey
Irak'ta ve Suriye'de eylemlere katılmaktaydı. PKK'nın 1984'de Şemdinli ve
Eruh'ta gerçekleştirdiği ilk kanlı saldırıdan çok önce, Türkiye-Suriye sınırında
PKK tarafından ‘saldırıya yönelik’ kamplar kurulduğu ve bu kamplarda
ASALA militanlarının da bulunduğu Türk istihbaratı tarafından
bilinmekteydi.53

Merkezi Washington'da bulunan "Ermeni Halk Hareketi" örgütünün yayın


organı "Armenian Struggle" (Ermeni Direnişi) dergisi, 31 Mayıs 1983'te
"Dünya kamuoyu ve her yerdeki Ermeni Halkına" başlıklı bildiride, Türkiye'nin
o günlerde düzenlediği bir sınır ötesi harekat kınandıktan sonra, ASALA'nın
PKK ile Türk askerlerine karşı omuz omuza çarpıştıkları şu cümlelerle itiraf
etmiştir:

Faşist Türk saldırısının Kuzey Irak'a başladığı andan şimdiye değin, aralarında
üst düzey bir militanımızın da bulunduğu 22 devrimciyi yitirdik. Kuvvetlerimizin
diğer bölümü Kürt devrimcilerle omuz omuza yaptıkları direnişe devam ederek,
Türk kuvvetlerine kayda değer kayıplar verdirmiş ve güvenilir bölgelere
çekilmişlerdir. Direnişimiz artarak sürdürülecektir. Yaşasın Ermeni, Kürt ve Arap
Halkları arasındaki devrimci dayanışma…
İmza: ASALA-Ermenistan'ın Kurtuluşu için Gizli Ermeni Ordusu.54

53
Bal, Dünden...s.669.
54
Çitlioğlu, Yedekteki ... s. 108.
73

ASALA'nın bu fiili yardımı, belirli bir dönemde bir çizgide sürekli devam
etmiş, ASALA militanları, Türkiye-Suriye, Türkiye-Irak, Türkiye-Ermenistan
sınırlarında, hatta Doğu Anadolu'daki PKK eylemlerinde önemli rol oynamış,
hatta lider kadroda yer aldıkları için kanlı katliamlara imza atarak,
Güneydoğu'da masum Kürt ailelerini acımasızca katletmiş, bu da PKK içinde
tartışmalara sebep olmuştur.

Başta bölücü terörist elebaşı Abdullah Öcalan olmak üzere, PKK'lılar


bu ilişkileri ya çok küçük ya da yok göstermek istemişlerdir. Bunun temel
nedeni Kürt halkının tepkilerinden korkmalarıdır. Nitekim daha 5 Aralık
1981'de Londra Imperial College'da bir kapalı salon toplantısı yapan Kürt
Öğrenci Derneği (AKSA) ile Ermeni Öğrenciler Birliği (UASE)'nin
toplantısında "Ermeni-Kürt Federe Devleti" tartışılırken, UASE üyesi Ermeni
konuşmacı, Kürtlerin soruna gösterecekleri tepkiyi şöyle özetlemiştir:

Biz Van Gölü ve Ağrı Dağı içinde olmayan bir Ermenistan


düşünemeyiz. Aynı şekilde Kürt kardeşlerimiz de içinde Ağrı Dağı ve
Van Gölü olmayan bir Kürdistan düşünemezler. Ancak bir kez ortak
amaçlar altında ve ortak mücadele için birleştiğiniz zaman bunlar fazla
önemli sorunlar olmaktan çıkar. Başarıya ulaştıktan sonra her türlü
gelişme mümkündür. Herhangi bir sınır çizilebilir, hatta zaferden sonra
ortak bir Armeno-Kürdistan dahi doğabilir. Ancak bu gibi
spekülasyonları geleceğe bırakalım. 55

Bu fikirler yıllar sonra bölücü terörist elebaşı Abdullah Öcalan'ın Türk


gazetecilere söylediğinin aynısıdır ve bundan da anlaşılmaktadır ki, Amerikalı
Gazeteci Claire Sterling'in Sayda Konferansı'na dayanarak belirttiği "Doğu
Anadolu'da Ermeni, Güneydoğu Anadolu'da Kürt bölgelerinden oluşacak
56
federe devlet " düşüncesi PKK tarafından hep saklanmaktadır. Ancak
hiçbir zaman inkar da edilmemektedir.

55
Bal, Dünden...s.669.
56
Çitlioğlu, Yedekteki ... s.105.
74

1988'de bölücü terörist elebaşı Abdullah Öcalan, Gazeteci Mehmet Ali


Birand'a;

ASALA ile birkaç görüşme oldu. Sivillere yönelik eylemlerinin zararlı


olduğunu gördük, dolayısıyla da 1982'lerde olmaz dedik, bıraktık. Öyle
fazla bir beraberlik yok. Bir-iki acele toplantı dışında bir ilişki yoktur. İlişki
geliştirebileceğimiz bir örgütlenme değildir, aslında ASALA olayı da çok
abartıldı Türkiye'de" dedikten sonra "Kendisinin karış-karış toprak değil,
devrim meselesi ile uğraştığını, burasının Ermenistan mı, Kürdistan mı,
Türkiye mi olduğunu tartışmanın gerçekçi olmadığını" ileri sürerek,
"kendilerinin halkların eşitlik temelinde özgürce yaşadıkları, dilini,
kültürünü ve ekonomisini geliştirebilecekleri mücadeleye isterlerse
Ermenilerin de katılabileceklerini" söylüyordu 4 Mayıs 1991'de görüştüğü
Gazeteci Rafet Ballı'ya da benzer şeyler söyleyen Öcalan; "Ermeni
sınırları veya Ermeni ülkesi neresidir? Kürdistan neresidir? derseniz, bu
tarihi bir sorundur. Tarihi bir soruna da, çok politik bir cevap vermek biraz
oportünizme düşmek olur. Benim de öyle bir niyetim yok. Fakat Ermeni
halkını severiz. Ermeni halkı gelirse, ziyaret ederlerse, hatta kalmak
isterlerse, onlara elimizden gelen misafirperverliği de sonuna kadar
57
gösteririz

diyerek, Ermeni sorunu ile ilgili düşüncelerini açıklamıştır.

ABD'li Prof. Dr. Michael Gunter ABD'de yapılan bir seminerde Kürt-
Ermeni dayanışması konusunda; "... Aynı topraklar üzerinde hak iddia
etmelerine ve Kürtlerin sözde Ermeni soykırımının gerçek faili oldukları
iddialarından kaynaklanan tarihi düşmanlıklarına rağmen, PKK ile ASALA'nın
Türkiye sınırları içinde terör işbirliğinde bulunması çok ilgi çekicidir" dedikten
sonra, "o yıllarda, her nedense bunlar birçok Türk aydınının gözünden
kaçmıştı" demiştir. 58

57
Bal, Dünden...s.670.
58
Bal, Dünden...s.670.
75

3.7.8.3. Avrupa'da ASALA-PKK İşbirliği

PKK-ASALA işbirliğinin başlangıç tarihi açıklanandan bile çok öncelere


gitmekle birlikte, Ermeni ve Kürt gençler, örgüt sempatizanları arasında
gerekli yakınlaşmanın başlaması ve güçlenmesi için bir süre bu ilişkiler gizli
tutulmuştur. Bundan, geçmişteki benzer işbirliklerinin, özellikle Nubaryan-
Şerif Paşa antlaşmasının, fiyasko ile bitmesinden gerekli dersin alındığı,
olaylara daha profesyonel bir şekilde yaklaşıldığı anlaşılmaktadır. PKK ve
ASALA sempatizanı gençler arasında kurulan dostluk köprüsünde ilk adımı
ASALA yanlıları atmıştır. 59
1970'li yılların sonunda, Paris'teki Türk Konsolosluğunu basan Ermeni
teröristlerin serbest bırakılması için bir bildiri yayınlayan, ASALA'nın yan
kuruluşlarından "Ermeni Siyasi Tutukluları Koruma Komitesi", "Türkiye'den de
beş Türk, beş Kürt siyasi mahkumun serbest bırakılmasını ister." Bu bir
süredir Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde Ermeni, Kürt ve Kıbrıslı Rumların kol-
kola düzenledikleri gösterilerde başlayan dayanışmanın, bildirilerle açıklanan
bir işbirliğine doğru yol aldığını göstermektedir. Ermeni militanların bu jestine
Kürdistan Dayanışma Komitesi ve Kürt Öğrencileri Derneği (AKSA) Londra
şubesinden cevap gelir. Dernek "Türkiye Kürdistan'dan Ellerini Çek" başlıklı
bildirisinde, Diyarbakır'da görülmekte olan PKK'lıların davalarından söz
edilirken "Ermenilerin soykırımına uğratıldıkları ve Ermenilerle Kürtlerin aynı
kaderi paylaştıklarından" söz edilir. 27 Kasım 1981'de ise Avrupa'daki
"Ermeni Öğrenciler Birliği" ile "Kürt Öğrenci Derneği Londra Şubesi" ilk kez
ortak bir bildiri yayınlar. "Ermeni ve Kürt öğrenciler adına" girişi ile başlayan
bildiride, Ermeni ve Kürt halkının ortak düşmanlarına (Türkiye ve dostlarına)
karşı güç birliği yapmaları gerektiği vurgulanır:

Ermeniler ve Kürtler beş yüz yıl süre ile Osmanlı yönetimi altında
benzer sosyoekonomik ve kısıtlayıcı kültürel şartlar altında
yaşamışlar, iki halk arasındaki bütünleşmeden korkan feodal ve
militarist Osmanlılar böl ve yönet taktiği izlemişlerdir. Şu anda Türkiye

59
Bal, Dünden...s.671.
76

ve NATO orduları için, Sovyet Ermenistan'ında yaşayan Ermeni ve


Kürtleri hedef alan radar istasyonu ve nükleer tesislerin yer aldığı
askeri bir üs konumunda olan Batı Ermenistan ve Doğu Kürdistan bu
silahlardan arındırılmalı ve halklarımız son altmış yıldır Sovyet
Ermenistan'ın da olduğu gibi omuz omuza bir arada yaşayacakları
yerlere sahip olmalıdırlar. Yaşasın Ermeni ve Kürt Kurtuluş
Hareketleri!..60

Bildiride sözü edilen Batı Ermenistan ve Doğu Kürdistan, Doğu ve


Güneydoğu Anadolu'dur. Bildirinin altında UASE (Ermeni Öğrenci Birliği) ve
AKSA (Kürt Öğrenci Derneği) kaşeleri olmakla birlikte, Sovyet Dışişleri
Bakanlığı'nca yapılan bir açıklama gibi görmek hiç de yanlış değildir. Ortak
bildiri, sokak gösterisi ve eylemlerle ortaya çıkan, Türk düşmanı faaliyetlere
ASALA da katılır. "Ermenistan Kurtuluşu için Gizli Ermeni Ordusu" (ASALA)
kaşesini kullanarak, politik programını açıklar: "…Türk emperyalizminin işgali
altındaki Ermeni topraklarını kurtarmak için, gereğinde silah kullanmayı da
seçen siyasi bir organizasyon" olduğunu belirten ASALA, programının 5.
maddesinde PKK'ya çiçek uzatır: "…kuruluşumuz, uluslararası devrimci
hareketlerin bir parçasıdır ve biz bu hareketlerle olan işbirliğimizi
yaygınlaştırarak güçlendirmek amacındayız…”61

3.7.9. Avrupa'da ASALA-Bölücü Marksist Örgütlerin İşbirliği

ASALA'nın belirtilen işbirliği çağrısına sadece PKK değil, Avrupa'daki


bir çok Marksist örgüt olumlu cevap vermiştir. Bölücü "DDKD" ve "Roje
Welat” gibi örgütlerin yanı sıra Rusya'nın güdümündeki "Türkiye Komünist
Partisi (TKP)" ve bu partinin Londra kanadının oluşturduğu "Türkiye
Demokratik Haklar Savunma Komitesi (CDDRT)" ile "Kürt Milli Kurtuluş
Örgütü (KNLO)" ortak bir platform oluşturarak "Kürdistan News and
Comment" adlı bir yayın organı çıkararak, sürekli Türkiye aleyhtarı bildiriler

60
Bal, Dünden...s.671.
61
Çitlioğlu, Yedekteki... s.103.
77

yayınlamışlar ve bu bildirilerin çoğu ASALA'nın yayın organı Kaytzer


dergisinde de yer almıştır. 62

3.8. ASALA’nın Finansal Kaynakları

Günümüzde terör örgütlerin varolması için güçlü mali kaynaklara


ihtiyaçları bulunmaktadır. Terör örgütleri illegal yapılanmalar olduğundan
gelir kaynakları da illegal olmakta, uyuşturucu madde ticareti bu tür
kaynaklara örnek teşkil etmektedir. Uyuşturucu maddelerin üretim
bölgelerinden kullanma alanına yaklaştıkça ve ticaret yolu uzadıkça değerleri,
olağanüstü mertebede artmaktadır. Buna bir örnek olarak;

1 kg. eroinin İran'daki fiyatının $ 2.200


1 kg. eroinin Almanya'daki fiyatının $ 13.500
1 kg. eroinin ABD'deki fiyatının $ 158.500

olduğu gösterilebilir63. Genellikle, terör örgütleri her ülkenin şartlarına göre


doğmuş ve etkinlik alanları bir veya birkaç ülkeyi içine almışken, Ermeni terör
örgütlerinin de uluslararası tedhiş ve terör örgütü haline geldiği ve dünyanın
birçok ülkesinde terör eylemlerini gerçekleştirirken aynı zamanda uyuşturucu
madde kaçakçılığının yoğun olduğu ülkelerde eylemlerini arttırdıkları
müşahede edilmektedir.

Bütün terör odakları gibi, uluslararası terörizmin bir parçası olan


ASALA örgütünü de bu gelişmelerin dışında tutulması mümkün değildir.
ASALA'nın, uyuşturucu madde kaçakçılığı ile ilişkisi olduğu hususunda gerek
basın organlarında çıkan haberlere karşı, gerekse 1980 itibariyle çeşitli

62
Bal, Dünden....s.672.
63
Bal, Dünden....s.658.
78

ülkelerde uyuşturucu kaçakçılığı nedeniyle yakalanan kişilerle64 ilgili hiçbir


yalanlamaya başvurmaması, bütün şüphelerin anılan örgüt üzerinde
toplanmasına sebep olmaktadır.

Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Fransa'nın Marsilya kenti


uyuşturucu madde trafiğinin ile bağlantılı olması, Ermeni terör örgütleri ile
uyuşturucu madde trafiği arasındaki bağlantıya bir işarettir.

3.9. ASALA'nın Diğer Terör Örgütlerine Üstünlükleri

ASALA, dünyadaki diğer terör örgütleriyle karşılaştırıldığında aşağıda


sıralanan birçok üstünlüğe sahip bulunmaktadır: 65

a) ASALA, milliyetçi, siyasi ve şehir gerillası açılarından olsun,


uygulamada olsun maalesef fevkalade bir şekilde hedefine ulaşmış bir
terör örgütüdür. Bir Türk diplomatının diliyle "ASALA, çok iyi fizik ve
teorik eğitim verilmiş, hedef seçim ve eylem planlan titizlikle
hazırlanmış, lojistik destek ve güvenli yerleri ustaca sağlanmış,
istihbarat ve eylem açılarından kesinlikle profesyonel destek ve
66
önderliğe sahip bir örgüttür." Aşağıdaki maddelerde sıralananlar da
göz önüne alındığında bu fikre katılmamak mümkün değildir
b) ASALA eylemlerinin büyük bir bölümü, elçilik, konsolosluk baskını gibi
genel, hedef ayırt etmeksizin tarzda değil, seçilmiş kişilerin vurularak
öldürülmesi şeklinde olmuştur.
c) Yugoslavya’daki eylem istisna olmak üzere, bu öldürme olayları
sonrasında olay mahalinde veya sonrasında yakalanan hiçbir ASALA
militanı olmamıştır. Bu ASALA'nın üst düzeyde profesyonel çalıştığının
bir delili olarak görülebilir.
64
Çitlioğlu, Yedekteki ... s.112.
65
Bal, Dünden....s.657.
66
Bal, Dünden....s.657.
79

d) Bir kısmı istihbarat görevlerinde çalışan öldürülen Türk


diplomatlarından bir kısmının istihbarat görevlerinde çalıştığını Türk
meslektaşları tarafından bilinmiyorken bu durumun ASALA'ca
öğrenilmesi (daha doğrusu bir başka istihbarat örgütünce ASALA'ya
bilgi aktarılıp, gereğinin yerine getirilmesinin istenmesi) ve eylem
yapılması dikkat çekicidir ve ASALA’nın ne kadar teşkilatlı çalıştığının
bir göstergesidir.
e) ASALA'nın en dikkate değer yönlerinden birisi de, Amerika'dan
Avustralya'ya, Kanada'dan Portekiz'e kadar dünyanın (özellikle de
Avrupa'nın) hemen her ülkesinde çok kısa aralıklarla, hatta aynı
zamanda eylem yapma imkan ve kabiliyetine sahip olmasıdır. Bu da
örgüt yapısının ne kadar geniş, düzenli ve disiplinli olduğunu
göstermektedir.
f) Gerçekleştirdiği eylem sayısı açısından ASALA dünyada İRA'dan
sonra ikinci sırada yer almaktadır.
g) Bu kadar geniş bir alanda arka arkaya eylemler yapabilen bir örgütün,
profesyoneller yerine heyecanlı amatör gençlerin oluşturduğunu iddia
etmek mümkün değildir.

ABD Ulusal Güvenlik danışmanlarından Paul B. Henze, 1985'de


yayınlanan terörizmle ilgili kitabında ASALA ile alakalı olarak: "Ermeniler
deneyimli uzmanların nezareti olmadan bu vurucu kabiliyetlerini bu kadar
geliştirebilirler mi? Bunun için KGB'den başka yer var mı? Bunun Filistin
Kurtuluş Örgütü veya diğer yardımcı örgütleri tarafından verilmesi bir şey
değiştirmez" diyerek dikkatleri açıkça, ASALA'yı organize eden devlet ve
örgüte çekmiştir.67

Yukarıdan bahsedilen hususlar, Türkiye tarafından bilinmez bir durum


değildi, aslında, Türk istihbarat kaynaklarına göre, Viyana, Paris ve Vatikan

67
Bal, Dünden....s.658.
80

Büyükelçilerinin katledilmesinde, KGB yalnız ASALA'ya destek vermekle


kalmamış aynı zamanda eyleme bizzat katılmıştı.

3.10. Ermeni Terörünün Avantaj ve Dezavantajları

Dünyadaki ASALA ve genel olarak Ermeni terör faaliyetleri


incelendiğinde aşağıdaki gibi bir avantaj ve dezavantaj tablosuyla
karşılaşılmaktadır: Burada bizi daha çok ilgilendiren avantajlarla ilgili kısımdır
ve dikkat çekici olarak değerlendirilmektedir. 68

Avantajlar:

a) Yaygındırlar,
b) Kültür düzeyleri yüksek, terör teknikleri gelişmiş, yabancı dillere
vakıftırlar,
c) Yeterli mali kaynaklara sahiptirler,
d) Şartlanmış olup, yaptıklarına körükörüne inanmaktadırlar,
e) Bulundukları ülkelere tam uyum sağlamışlardır,
f) Eylemlerinin cezasız kalıp hatta himaye görmesi kendilerini
şımartmıştır,
g) Güçlü devlet pasaportuna sahiptirler.

Dezavantajlar:

a) ABD ve Yugoslavya gibi devletlerin teröre karşı tutumları,


b) Artan cinayetler karşısında batıda tepki oluşmaya başlaması,
c) Ermeni toplumu içinde ikilikleşme,
d) Terörist örgütlerin fraksiyonlara bölünmesi,
e) Yurt dışındaki Türklerin varlığı,

68
Bal, Dünden...s.676-677.
81

f) Belli odakların ciddi şekilde ve ilmi verilere istinaden Ermeni


iddialarına cevap vermeye başlaması,
g) Türkiye hariç, bulundukları ülkeler tarafından asimile edilmeleri,
h) T.C. vatandaşı Ermenilerinin teröristlere karşı tepkisi.

3.11. ASALA'nın Sonu

Ermeni terörü 1980’lerin ortalarında sona ermiş, daha doğrusu etkisi


azalmıştır. Bazı görüşlere göre bu durum Türkiye’nin başarısıdır. Bununla
birlikte, Ermeni terörünün yavaşlaması ve gerilemesinde iç ve dış olmak
üzere çok sayıda faktörün rol oynadığı söylenebilir.69

ASALA'nın sivil hedeflere yönelttiği acımasız terör eylemleri, özellikle


15 Temmuz 1983'de Paris'te THY'nin Orly Havaalanındaki saldırı ile 28'i Türk
60 kişinin yaralanması ve 8 kişinin hayatını kaybetmesi (ikisi Türk, dördü
Fransız, biri Amerikalı, biri de İsveçli) üzerine batı dünyası (özellikle Fransa)
ve kamuoyunda eleştirilmesine neden olmuştur. 70

Orly katliamı duruşmasından (Creteil Ağır Ceza Mahkemesi) bir gün


önce (18 Şubat 1985) Atina'da yayınlanan Elefterotipia gazetesinde
ASALA'nın bir bildirisi yayınlanmıştır. Bildiride özetle,

ABD ve Fransa hükümetleri, Ermeni örgütlerinin anti emperyalist


ve devrimci karakterini bozmak için faaliyette bulunuyorlar. Özellikle,
Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand'ın bu alandaki
tutumunu dikkatle ve esefle izliyoruz... Ermenilerin vatan olarak
bildikleri toprakların yakınında ve Orta Doğu bölgesinde yaşayan
Ermeniler bulundukları topraklan terk etmemeleri gerekir. Çünkü
Dünya Kiliseler Birliği ve CIA başta olmak üzere çeşitli batılı
kuruluşlar Orta Doğu ve çevresinde yaşayan Ermenileri bölgeden
uzaklaştırmak için yoğun faaliyette bulunmaktadır... Ulusal kurtuluş

69
Kantarcı, Ermeni...s.113.
70
Bal, Dünden...s.672-673.
82

mücadelesinde, eylemciler Sovyet Ermenistan’ını bir üs olarak


kabul ederler.71

denilmektedir. Bildiri sonrasında ASALA'da ve dünyadaki Ermeni cemaatleri


içinde hoşnutsuzluk artmış, ASALA'nın yeni stratejisi (Sosyalist ülkelerle olan
bağlantısını güçlendirme ve işbirliğini arttırma, ezilmekte olan ulusların
gerçek temsilcileriyle ortak eylem birliği içine girme, sadece Türk hedeflere
değil, Türklere hizmet eden ve onlarla işbirliği yapan herkese eylem yapma)
ve Mitterand gibi Ermenileri hep korumuş bir liderin eleştirilmesi örgütte
bölünmelere yol açmıştır.

ASALA, sahip olduğu desteği, yapılan eleştirinin dozu arttıkça


kaybetmeye başlamıştır. Örgütler arası rekabet ve önderlik yarışı sonucunda
vurucu militanların bir bölümü yok olunca, Ermeni terör örgütleri eski güçlerini
yitirmeye başlamışlardır. ASALA'yı örgütleyip, eğiten ve sahneye süren
güçler bu tehlikeleri görerek, örgütteki denetimlerinin azaldığının farkına
varmışlardır. ASALA'nın çöküşünde Türkiye'nin de rolü de bulunmaktadır.
Olaylar şöyle cereyan etmiştir:

1983 yılı, ASALA örgütü açısından ciddi bir bölünme yaşandığı bir yıl
olmuştur. Monte Melkonyan ve Ara Toraryan, ASALA lideri Agopyan ile ters
düşerek "ASALA İhtilalci Hareketi" (ASALA-MR) adlı yeni bir örgüt
kurmuşlardır. Bölünmenin nedeni, sadece Türkiye'yi hedef alan bir politika
izlemek yerine Agopyan'ın ‘Biz Türkiye'ye askeri ve ekonomik yardımda
bulunan tüm diğer ülkeleri de düşmanımız addederiz’ cümlesinde ortaya
koyduğu politikadan kaynaklanmaktadır. Melkonyan bu yeni stratejiyi şöyle
açıklar: "Bize göre iki operasyon biçimi vardır. Birincisi dünyanın her
tarafındaki Ermenilerin seferberliği, ikincisi ise diğer bağımsızlık savaşı veren
gruplarla özellikle Türkiye'deki Kürtlerle ittifak kurmak. Bizim ilk amacımız
Türkiye'ye saldırı düzenlemektir. Ancak kuvvetli Ermeni cemaatlerin

71
Bal, Dünden....s.672.
83

bulunduğu ülkeleri göz ardı edemeyiz." ASALA-MR (Revolutionary


Movement), Agopyan tarafından küçümsenerek alay konusu bile yapılmıştır.
Sonuç itibariyle, iki fraksiyon arasında kanlı çatışmalar yaşanır ve
Melkonyan'ın emri ile ASALA-MR militanları 15 Temmuz 1983'te ASALA'nın
iki önemli lideri Vikan Ayvazyan ve Haçik Hovaryan'ı Lübnan'da Bekaa
Vadisi'nde öldürürler. Agopyan'ın buna cevabı, failleri yakalayarak 16
Ağustos 1983'te asmak şeklinde olmuştur. Bu arada, ASALA-MR
liderlerinden Ara Toranyan, Paris'te arabasına bomba konarak öldürülmek
istenir. Melkonyan bu saldırıdan, Agopyan'ı sorumlu tutar. Ancak
Toronyan'nın arabasını uçurma eyleminin Agopyan yanlılarınca yapılmadığı
bilinmektedir. Bir ara Agopyan'ın İsrail'in Beyrut'a yaptığı bir hava saldırısında
öldürüldüğü haberi basında yer alır. Ancak Türk istihbarat birimleri bu haberin
yayıldığı günlerde, Agopyan'ın Şam'da Habbaş'ın koruması altında
bulunduğunu bilmektedirler. Aradan uzun bir süre geçecek, bu kez
Agopyan'ın Yunanistan'da öldürüldüğü haberi gelecektir. Bu ciddi haberden
sonra bile, onu bir "efsane kahramanı" gibi göstermek isteyen ASALA üyeleri,
onun Ermenistan'da yaşadığını, hatta zaman zaman Kuzey Irak'a giderek
PKK ile ortak eylemlere bile katıldığını iddia etmişlerdir. 72

ASALA’nın sonunun gelmesinde önemli olan etkenlerden birisini de


Türkiye'nin ASALA'ya yönelik gizli eylemler yaptığı iddiaları oluşturmaktadır.
Özellikle Orly katliamı sonrasında Avrupa’daki desteğini kaybeden ve
Türkiye’nin sabrını iyice taşıran ASALA’lı teröristler T.C. Devleti’nin aldığı bir
karar sonrasında bir plan çerçevesinde ortadan kaldırıldığı iddia edilmektedir.
Bu konuyla ilgili detaylar Bölüm 5.3.1’de sunulmaktadır.

72
Bal, Dünden...s.673.
84

3.12. Sonuç

Bu bölümde, Türkiye tarihinde önemli bir yere sahip olan ASALA terör
örgütünün kuruluş aşamasından başlanarak, örgütün amaç ve hedefleri,
stratejisi, örgüt yapısı, tipik özellikleri, eylemleri, diğer örgüt ve ülkelerle
ilişkileri ve nasıl etkisiz hale getirildiği incelenmeye çalışılmıştır.

ASALA'ya ayrılan bu geniş bölümdeki bilgilerden yola çıkılarak yapılan


analizler sonucunda aşağıdaki değerlendirmelerin yapılması mümkündür.
ASALA;

• Türkiye’ye ve Türklere yönelik olarak, 1915 tehcirini soykırım şeklinde


istismar ederek birçok kanlı eylem gerçekleştirmiştir.

• Tüm bu kanlı eylemleri intikam duyguları gibi nedenlere dayandırarak


tepki çekmemeyi ve hatta sözde Ermeni soykırımını gündeme
oturtmayı başarmıştır.

• Terör örgütü üyelerinin hemen hemen hiçbir eylem sırasında veya


sonrasında yakalanmaması dikkat çekicidir ve bu durum örgütün
diğer ülkeler tarafından desteklendiği düşüncesinin bir göstergesi
olarak görülmektedir.

• Diğer terör örgütlerine göre oldukça organize, etkinliği yüksek ve


gizliliğe azami derecede önem veren profesyonel bir örgüttür.

• Bu özelliğini destekçisi ülkelerin ve diğer örgütlerin katkısı ile elde


etmiştir. ASALA’ya katkı sağlayanlar bunu sadece “iyilik” olarak
yapmamışlar, ASALA’ya yardımı kendi emellerini gerçekleştirmede bir
basamak olarak görmüşlerdir.
85

• Kitlesel eylemlerden ziyade, genellikle nokta hedeflere yönelmeyi


tercih etmiştir.

• Sözde Ermeni soykırımı iddialarını kabul ettirmenin dışında


Türkiye'den tazminat ve toprak koparmayı nihai olarak hedeflemiştir.

• Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte 1985 sonrasında etkinliğini


kaybetmiştir. Örgütün bu sona, örgütsel nedenlerden ve/veya
Türkiye’nin gerçekleştirdiği gizli eylemlerden dolayı geldiği görüşleri
temelde hakimdir.

• Sonuç olarak, ASALA’nın Ermeni meselesinin bugünkü durumuna


gelmesinde önemli katkıları olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle, bir
sonraki bölüm önemli görülen bu konunun incelenmesine ayrılmıştır.
86

BÖLÜM IV

ASALA’NIN ERMENİ MESELESİNE ETKİLERİ

4.1. Giriş

ASALA’nın Ermeni meselesindeki etkilerini iki farklı açıdan


değerlendirmek mümkündür. Bunlardan birincisi, ASALA’ nın gerçekleştirdiği
her terör olayı sonrasında sözde Ermeni soykırımı iddialarının dünya
kamuoyu gündeminde kalması, ikincisi ise sözde Ermeni soykırımının
unutturulmaması amacıyla Ermeni bilincinin canlı tutulması ve milliyetçilik
duygularının arttırılmasıdır. Bu görüşler doğrultusunda ASALA’nın Ermeni
meselesine etkileri kapsamlı bir şekilde aşağıda incelenecektir.

4.2. ASALA ile Başlatılan Kamuoyu Yaratma Faaliyetleri

27 Ocak 1973'de Los Angeles'te Geourgen Yanikian isimli yaşlı bir


Ermeni, Türk Başkonsolosu Mehmet Baydar ile Yardımcısı Bahadır Demir'i
öldürmüştür. Bu Ermeni şahsın öldürdüğü kişiler ile hiçbir sorununun
olmaması ve onları sadece Ermeni soykırımından "sorumlu devletin
temsilcileri” olduğu için katletmesi dikkat çekmiş ve basın olayın geçmişiyle
ilgili bilgi vermek amacıyla, asılsız Ermeni iddialarından uzun uzun
bahsetmiştir.1

Yanikian, cinayetten önce bir mektup yazarak “California Courier”


gazetesine göndermiştir. Bu mektubun dikkat çekici kısımları şu şekildedir:

1
Ömer E. Lütem, Güncel Boyutuyla Ermeni Sorunu, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim
Dergisi, Sayı 38, Nisan 2003, http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi38/lutem.htm
87

Sizler bu mektubu okuduğunuz zaman ben yeni bir savaş tarzını tatbike
koymuş olacağım. Önden gidiyorum, bütün Ermeniler peşimden gelsin.
Bunu yapacaklarına eminim. Çağımız gösteriyor ki, artık netice almanın
tek yolu şiddet hareketlerinden geçiyor. Ermenilerin uzun uykularından
uyanmalarının ve kaba Türklerden onların anlayacağı dille konuşarak
haklarını almalarının vakti geldi. Türk hükümeti ile bu dünyada hiçbir
millet münasebet kuramamalı. Türk hükümetinin temsilcisi sıfatıyla
dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan bütün kişiler yok edilmeli. 2

Ermeni milliyetçileri, bu tür bir olay sonrasında soykırım iddialarının


gündemde geniş yer tutmasını örnek alarak, benzer şekilde gündemde
kalmak amacıyla Türk diplomatlarını katletmek üzere aşırı sol eğilimli ASALA
terör örgütünü kurmuş, Taşnaklar da buna paralel olarak Adalet Komandoları
olarak bilinen JCAG isimli örgütü oluşturmuşlardır.

1975 ile 1985 yılları arasında, ASALA ağırlıklı olmak üzere, bu iki
terör örgütü, genellikle Ermenilerin yoğun bulunduğu ülkelerde görev yapan,
4'ü büyükelçi 34 Türk diplomatını katletmiştir. Gündem yaratacak ve
gündemde uzun süre kalacak her bir olay, bu cinayetin neden işlenmiş
olduğunun açıklanması bahanesiyle soykırım iddialarının gündeme
gelmesine vesile olmuş ve Ermenilerin bu gündem oluşturma çabaları birçok
ülkede başarıya ulaşmıştır.

Gündem yaratmadaki başarının ivmesiyle, asılsız soykırım iddiaları


konusunda yayınlanmaya başlayan çok sayıda kitap, makale, belgesel film
ve sergi gibi faaliyetlerin de katkısıyla, batı ülkeleri kamuoyunda Ermenilerin
Türkler tarafından soykırımına uğratılmış olduğu hakkında genel bir kanı
yerleşmiştir. Bu fikir, Ermeni terörizmini izleyen yıllarda bazı ülke
parlamentolarında asılsız Ermeni soykırımını tanıyan kararlar alınmasının
veya bu kararların o ülke gündemine getirilmesinin başlıca nedenini
oluşturduğu düşünülmektedir.

Yukarıda da belirtildiği gibi Ermeniler ASALA terörüyle soykırım tezini


kabul ettirmeye çalışmışlar ve maalesef bunda da başarılı olmuşlardır.

2
http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=1011
88

Batılılar, Ermenilerin teröre başvuracak cesareti göstermelerini, soykırıma


uğramış olmanın kanıtı olarak kabul etmiş ve terörün vahşetine göz
yummuştur.

Batılı ülkelerin teröre taviz veren tavrından cesaret alan Ermeniler; 3

• Soykırım olmadığını söyleyen Dankwart Rustow, Tibor Halasi-Kun,


J.C. Hurewitz, Halil Inalcık, Avigdor Levy, Stanford Shaw, Frank
Tachau, Pierre Oberling, Bernard Lewis, Heath Lowry, Justin
4
McCarthy, Alan Fischer ve Roderick Davison gibi akademisyenleri
baskı, tehditle ve terörle yıldırmışlar ve yıldırma kampanyaları
sonucunda bu isimlerden bir kısmını sessizleştirmişler,
• Agop Kevorkyan isimli bir Ermeni zengini, New York Üniversitesi'ne 30
milyon TL bağışlayarak üniversitenin "Doğu Enstitüsü"nü kapattırmış
ve yerine "Ermeni Dili ve Tarihi Enstitüsü"nün kurulmasını sağlamıştır.
• Yayınevlerinin Ermeni tezleri aleyhine kitaplar çıkarmasını
engellemişler, çıkan kitapları ise toplamışlar,
• Düzenledikleri toplantılarda karşı görüşe imkân vermemişler, 1987'de
soykırım kararı alması için Avrupa Parlamentosu’nun koridorlarında
silahla dolaşarak, milletvekillerinin toplantıya iştirakini önlemişler,
• TARC (Türk-Amerika Barışma Konseyi) üyesi bir Ermeni'ye yapılan
tehditler sonucunda, bu Ermeni’nin ailesini gizli bir adrese kaçırmasına
ve hastalanmasına yol açmışlar,
• Sınırsız para harcayan lobilerle, yönetimleri ve meclisleri etki altına
almışlar ve oylarını siyasi şantaj amacıyla kullanmışlar,
• Satın aldıkları yüzlerce kişiye gerçeği yansıtmayan çarpıtmalarla dolu
kitaplar yazdırmışlardır.

Ermenilerin gerçeği yansıtmayan belgelerine örnek olarak Talat


Paşa’ya ait olduğu iddia edilen telgraflar verilebilir. Bu noktada, uydurma

3
Gündüz Aktan, Beklemenin Yararları, http://lactuel.be/detail.php?id=637
4
http://www.eraren.org/bilgibankasi/tr/index2_1_2.htm
89

olduğu ortaya çıkan ve Talat Paşa’nın “soykırımı emreden” gizli telgrafları ile
ilgili olarak kısa bir bilgi vermek yararlı olacaktır. Aram Andonian adlı bir
Ermeni yazar bu telgrafların örneklerini 1920 yılında yayınlamış ve ayrıca bu
telgraflar Talat Paşa’yı Berlin’de katleden Tehlirian’ı yargılayan mahkemeye
de verilmiştir. Mahkemede bu telgraflardan 5 tanesi söz konusu edilmiş,
ancak delil olarak kabul edilmedikleri gibi, otantik olup olmadıkları ile ilgili
herhangi bir karara da varılamamıştır.5

ASALA terörü ile başlatılan Batı’lı ülkelerde kamuoyu yaratma


çalışmaları başarıya ulaşmış ve ayrıca terör Ermeniler arasında da ortak bir
bilincin oluşmasına, milliyetçilik duygularının kabarmasına neden olmuştur.
Ermeniler istedikleri gündemi yakaladıktan sonra ise de, kamuoylarını
etkilemeye, kendi yanlarına çekmeye çalışmışlardır.

4.3. ASALA’nın Ermeni Bilincine ve Milliyetçiliğine Katkıları

ASALA ağırlıklı Ermeni terörü sadece soykırım iddialarının dünya


gündemine getirilmesini sağlamamış, aynı zamanda Ermeni bilincini canlı
tutabilmek ve Ermeni milliyetçiliğini daha da kamçılamak için de kullanılmıştır.

Önceki bölümde, ASALA terörü ile gündeme getirilen Ermeni


soykırımının, özellikle batı kamuoyunda kabul ettirilmesi için film ve
belgeseller yapılması, seminerler düzenlenmesi gibi diğer faaliyetlerin de
gerçekleştirildiğine işaret edilmiştir. Benzer şekilde, ASALA terörü ile
gündemde tutulan soykırım iddiaları; Ermenileri bir arada tutabilmek ve
onlarda Ermeni bilincini yaşatabilmek amacıyla, 1915 tehcirinin Yahudi
Holokostu ile aynı nitelikleri taşıdığını ileri sürüp "Ermeni soykırımı"
yaratılmasında lokomotif bir güç olarak kullanılmıştır. 6

5
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/yanitlar/yanit7.html
6
Lütem, Güncel... http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi38/lutem.htm
90

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Türklerin Ermenileri soykırıma


uğrattıkları teması bir plan çerçevesinde Ermeni kiliselerinde, okullarında,
siyasi partilerinde, derneklerinde ve düzenlenen çeşitli etkinliklerde sürekli
işlenmeye başlamıştır. Buna örnek olarak 3 - 6 Eylül 1979 tarihleri arasında
Paris’te düzenlenen I. Dünya Ermeni Örgütleri Kongresi gösterilebilir. Terör
örgütü ASALA'nın önemli bir güçle katıldığı ve etkin rol oynadığı bu kongre,
özellikle Fransa'daki Ermeni ihtilalci güçleri üzerinde etkili olmuştur. Bu
kongrenin amacı; askeri güç oluşturulması, diaspora Ermenilerinin bir bütün
olarak Ermeni meselesine sahip çıkmaları, dünyadaki Ermenilerin bir fikir ve
bir bayrak altında toplanması, Ermeni bankası kurulması, siyasi ortamın
değerlendirilerek toprak taleplerine yönelinmesi şeklinde özetlemek
mümkündür.7

Fransız İhtilali’nden sonra milliyetçiliğin bir ideoloji olarak tüm dünyaya


yayılmaya başladığı ve bunun çokuluslu imparatorlukları ve özellikle de
Osmanlı İmparatorluğu’nu olumsuz etkilediği bilinmektedir. Ermeni
milliyetçiliğinin daha da canlanması, Ermeni gençlerinin baba veya
dedelerinin soykırıma uğradığına inanmaları ile başlamıştır. Buradaki amacı,
Türklerden intikam almak ve "Büyük Ermenistan" ın kurulması için çalışmak
olarak özetlemek mümkündür. Dikkatlice incelendiğinde, bir "beyin yıkama"
olarak adlandırılabilecek bu faaliyetin en fazla üçüncü kuşak Ermeniler
üzerinde etkili olduğu ve Türk diplomatların katillerinin de bu kuşak arasından
çıktığı görülmektedir, bu da yapılan çalışmaların ne kadar başarılı olduğunun
bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

4.4. Ermenilerin Terörizm Dışındaki Türkiye Aleyhtarı Faaliyetleri

ASALA terörünün canlandırdığı Ermeni bilincinin ve milliyetçiliğinin


etkisiyle, Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun amaçlarına ulaşabilmek

7
http://www.cumok.org/html/yazidizileri/esanli/ermenilerinsevre.htm
91

için terörizm dışında Türkiye'ye karşı yürüttüğü faaliyetleri iki kategoride


toplamak mümkündür: 1) Kamuoyunu etkilemeye yönelik faaliyetler ve
2) Siyasi faaliyetler. Bunlar incelenecek olunursa;

4.4.1. Kamuoyunu Etkilemeye Yönelik Faaliyetler

4.2.’de de belirtildiği üzere ASALA terörü sayesinde Ermeni soykırım


iddiaları çerçevesinde bir kamuoyu oluşturulmasında başarı sağlanmış ve
soykırım iddiaları birçok ülkenin gündemine getirilmiştir. Bu aşamadan
sonra, Ermeniler dünya kamuoyunu etkileyebilmek, kendi yanlarına
çekebilmek için birçok farklı faaliyetlerde bulunmuşlardır ve halen de
bulunmaktadırlar.

Ermenilerin soykırımına uğramış olduğunu kanıtlamak için, özellikle


son 30 yılda, daha geniş kamuoylarını etkileyebilmek için birçok kitap
yazılmış olup, bunlar genelde bilimsel görünüştedir. Bu konularda, genellikle
Ermeniler neşriyat yaparken son yıllarda Ermeni kökenli olmayanların da
yazmaya başladıkları ve bunlar arasında, çok az sayıda da olsa, bazı Türk
yazarların da bulunduğu görülmektedir. Ermeni ve yabancı yazarlar,
kitaplardan başka, bilimsel dergilerde ve günlük gazetelerde, Ermeni
iddialarına yer veren çok sayıda makale yayınlamışlardır. 8

Özellikle Ermenilerin yoğun olduğu ülkeler ile hedef olarak seçilen bazı
ülkelerde asılsız Ermeni soykırımı hakkında birçok konferans, panel vb
düzenlenmektedir.

Soykırım, edebiyat alanında romanlarda, şiir kitaplarında ve piyeslerde


konu edilmektedir.

8
Lütem, Güncel... http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi38/lutem.htm
92

Genellikle, Nisan aylarında veya soykırımın gündeme getirileceği


dönemlerde, başta ABD, Fransa ve Lübnan olmak üzere birçok ülke
televizyonunda, mevcut olan çok sayıda "belgesel" film gösterilmektedir.
1915 yılına ait görsel malzeme fazla olmadığından bu filmlerde kullanılanların
bir kısmının uydurma olduğu bir kısmının ise gerçeği yansıtmadığı
düşünülmektedir.

Mayrig ve Ararat, konulu filmler arasında özellikle dikkat çekmektedir.


Bunlardan Mayrig (Anne) filmi, 1991 yılında Ermeni asıllı Fransız Yönetmen
Henri Verneuil (Aşot Malakyan) tarafından çekilmiş, Ararat (Ağrı Dağı) filmi
ise Ermeni asıllı Kanadalı Yönetmen Atom Egoyan tarafından üretilerek
2002’de gösterime girmiştir. Mayrig, asılsız soykırıma temas etmekle birlikte,
esasen 1915 sevk ve iskanı sonrasında Fransa'ya göçmüş bir ailenin yaşam
mücadelesini konu etmektedir. Ararat ise anlaşılmaz bir senaryo içinde,
Türklere atfedilen bir takım vahşet sahneleriyle, sadece asılsız soykırımı ele
almaktadır.

Bahsi edilen bilimsel nitelikli olmayan kitaplar, makaleler, romanlar,


şiirler, piyesler, filmler, sergiler ve çeşitli toplantılar son yıllarda oldukça
yoğunluk kazanmıştır. Bunun en önemli sebebi "Ermeni Soykırım
Endüstrisi"nin oluşması olarak gösterilebilir. Ermeni çevrelerinden olan büyük
talebin karşılanması için bu faaliyetlerin üretilmesinin gerekmesi, bu üretimi
mümkün kılacak mali fonların mevcut olması, bu üretimden gelir sağlayan
çok sayıda kişinin bulunması bu endüstrinin çarklarını oluşturmaktadır.

Ermenilerin yaptıkları bağışlar bu faaliyetlerin ana kaynağını


oluşturmaktadır. ASALA ile gündemde tutulan soykırım iddialarının
güçlendirdiği milliyetçilik, Ermeniler arasında geleneksel olarak yaygın olan
bağışları daha da arttırmıştır. Zengin olan Ermeniler için bağışta bulunmak
günümüzde bir milli görev olarak sayılmaktadır.
93

4.4.2. Siyasi Faaliyetler

Amerikalı emekli bölge savcısı ve yazar Samuel A. Weems


Ermenilerin ABD Kongresi üyelerini etkileyebilmek için bir kampanyalarında
14 milyon dolar sarf ettiklerini yazmaktadır.9 Bir diğer kaynak, Ararat filminin
maliyetinin 15 milyon dolardan fazla olduğunu belirtmektedir. Bunlara Ermeni
Soykırım Endüstrisi’nin ürettiği kitaplar, makaleler, romanlar, şiirler, piyesler,
filmler, sergiler ve çeşitli toplantılar da eklendiğinde ve bu tür faaliyetlerin
sadece ABD'de değil Fransa, Kanada, Avustralya ve Lübnan başta olmak
üzere diğer bazı ülkelerde de yapıldığı düşünüldüğünde, harcanan rakamın
yılda en az 100 milyon dolar olacağı sonucuna varılmaktadır. 10

Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun siyasi faaliyetlerinin esas


amacı soykırım iddiasını bazı ülkelerin yerel veya milli meclislerine kabul
ettirmek üzerine inşa edilmiştir.

Ermeniler, yoğun olarak bulundukları ülkelerde oy silahını kullanarak


siyasi nüfuz sahibi olmuşlar ve bunu soykırım iddialarını o ülkelere kabul
ettirmek ve bu ülkelerin Ermenistan'a yardım yapması için kullanmışlardır.
Örneğin, Ermenistan, Rusya ile gayet yakın ilişkiler yürütmesine ve Güney
Kafkaslarda Rus çıkarlarının korunmasına hizmet etmesine rağmen
ABD'den, büyük yardım sağlamış bulunmaktadır.

Ermenilerin bulundukları ülkelerde, Türkiye lehine olabilecek her türlü


gelişmeye karşı çıkmaları bir görev haline dönüşmüştür. Baku-Ceyhan petrol
boru hattının inşa edilmesinin engellenmeye çalışılması ve ABD tarafından
Türkiye'ye tanınmak istenen bazı ticaret kolaylıklarına itiraz edilmesi bu
duruma örnek olarak gösterilebilir.

9
Arkansas Emekli Bölge Savcısı ve Yazar Samuel A. Weems ile Yapılan Röportaj, 23 Mart
2002 Tarihli Aksiyon Dergisinden Alıntı, http://hakantr.blogcu.com/1568028/
10
Lütem, Güncel... http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi38/lutem.htm
94

1982’den günümüze kadar olan dönemde Ermenilerin çeşitli ülkelerin


parlamentolarına taşımakta başarılı oldukları kararlar aşağıda sunulmuştur.
Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin yabancı parlamentolar uygulamaları iki
ayrı nitelikte olabilmektedir: Politik değerlendirme ve beyanlar, yasal
düzenlemeler. Hukuksal açıdan bir bağlayıcılığı olmadığından, Türkiye'nin
yabancı devlet parlamentolarının kararına uymasına gerek bulunmamakla
birlikte, söz konusu kararların Türkiye‘nin imajı açısından yaralayıcı olacağı
göz ardı edilmemelidir.

Parlamentolarda Alınan Kararlar:11

29 Nisan 1982’de Kıbrıs Rum Kesimi Parlamentosu, sözde Ermeni


soykırımını tanıyan bir karar almıştır.

15 Nisan 1995’de Rus Duma'sı 1915 ila 1922 yıllan arasında Ermeni halkını
imha edenleri kınayan ve 24 Nisan'ı soykırım kurbanlarını anma günü olarak
tanıyan bir karar kabul etmiştir.

25 Nisan 1996’da Yunanistan Parlamentosu, aldığı bir kararla, 24 Nisan


tarihini “Türkler tarafından Ermenilere yapılan soykırımı anma günü” olarak
kabul etmiştir.

26 Mart 1998’de Belçika Senatosu, Türkiye’de yaşayan Ermenilerin


1915’teki soykırımı ile ilgili bir kararı kabul etmiş ve Türk Hükümetinin 1915
soykırımını tanımasını istemiştir.

28 Mayıs 1998’de Fransız Ulusal Meclisi, “Fransa 1915 Ermeni soykırımını


resmen tanır” hükmünü içeren bir yasayı kabul etmiştir.

11
Bilal N. Şimşir, Ermeni Meselesi 1774-2005, Ankara, Bilgi Yayınevi, 2006, s.34-39.
95

29 Mart 2000’de İsveç Parlamentosu , sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir


karar almıştır.

11 Mayıs 2000’de Lübnan Parlamentosu , sözde Ermeni soykırımını tanıyan


bir karar almıştır.

16 Haziran 2000’de İtalya’da Roma Şehir Meclisi, aldığı bir kararla İtalyan
Hükümetinden Ermeni halkının “soykırımını” resmen yasayla tanımasını
istemiştir.

8 Kasım 2000’de Fransız Senatosu, sözde soykırım konusunda bir yasa


tasarısını kabul etmiştir.

15 Kasım 2000’de Avrupa Parlamentosu, “Ermeni soykırımı” kararı almıştır.

16 Kasım 2000’de İtalyan Yasama Meclisi, Avrupa Parlamentosunun


kararına atıfta bulunarak aynı doğrultuda bir karar almıştır.

30 Ocak 2001’de Fransız Parlamentosunun kabul ettiği sözde Ermeni


soykırım yasası Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir.

13 Haziran 2002’de Kanada Senatosu sözde soykırım hakkında bir kararı


kabul etmiştir.

30 Ekim 2002’de İngiltere Galler Bölgesi (Wales) Milli Meclisi, Ermeni


soykırımını kınayan bir karar almıştır

23 Eylül 2003’te İsviçre’nin Vaux (Vaud) kantonu sözde Ermeni soykırımını


tanımıştır.
96

16 Aralık 2003’te İsviçre Parlamentosu , Ermeni soykırımı iddiasını tanıyan


bir karar almıştır.

18 Mart 2004’te Arjantin, sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir yasa


çıkarmıştır.

26 Mart 2004’te Uruguay, sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir yasa


çıkarmıştır.

31 Mart 2004’te Arjantin Kongresi, sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir


karar almıştır.

21 Nisan 2004’te Kanada Parlamentosu Temsilciler Meclisi sözde Ermeni


soykırımını tanıyan bir karar almıştır.

30 Kasım 2004’te Slovakya Parlamentosu, sözde Ermeni soykırımını tanıyan


bir karar almıştır.

05 Aralık 2004’te Hollanda Parlamentosu, sözde Ermeni soykırımını tanıyan


bir karar almıştır.

6 Mayıs 2005’te Arjantin Senatosu, Türkiye’yi 1915-1923 yılları arasında


Ermenilere soykırım yapmakla itham eden bir karar almıştır.

12 Ekim 2006’te Fransa Meclisi Genel Kurulu, Sosyalist Parti'nin sunduğu


sözde Ermeni soykırımını reddetmenin suç sayılmasını öngören yasa teklifini
kabul etmiştir.

30 Ocak 2007’de sözde Ermeni soykırım iddialarının, ABD Kongresi’nin alt


kanadında tanınmasını öngören tasarı, Temsilciler Meclisi’ne resmen
sunulmuştur.
97

4.5. Türkiye Ermenilerinin ASALA’ya ve Soykırım İddialarına


Tepkileri

İlk kez 1965 yılında Ermeni tehcirinin 50.yılı nedeniyle ortaya atılan,
ancak dünyada pek yankı uyandırmayan Ermeni soykırımı iddiaları, özellikle
1973’te ASALA terör örgütünün Türk diplomat ve yurtdışı temsilciliklerine
saldırıları nedeniyle, dünya kamuoyunun gündemine ağırlıklı bir biçimde
oturmuş ve ASALA Ermeni meselesindeki yerini almıştır. ASALA ile
gündeme gelen soykırım iddialarının, dünyada gündem oluşturma ve Ermeni
toplumunda yarattığı etkiler önceki bölümde incelenmiştir. Çalışmanın bu
kısmında ise, Türkiye Ermenilerinin bu şekilde gündeme gelen ASALA’ya ve
Ermeni soykırımı iddialarına verdiği tepkiler Ermeni meselesinin farklı bir
yönü olarak irdelenecektir. 12

Türkiye Ermenileri ASALA tarafından gerçekleştirilen terör olaylarına


karşı çıkmışlar ve destek vermemişlerdir. Bazı Türkiye Ermenileri bu
tepkilerini protesto şeklinde ifade etmişlerdir. Örneğin Ermeni asıllı Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı Artin Penik Esenboğa’da gerçekleştirilen katliam
sonrasında ASALA’yı protesto etmek için kendisini üstüne benzin dökerek
yakmıştır. ASALA’yı protesto eden açıklamalar birçok Türkiye Ermeni’sinden
gelmiştir. 13

ASALA örgütünün bilinen terör hareketlerine karşı, Türkiye Ermeni


cemaati adına dönemin Ermeni Patriği Şinork Kalutsyan tarafından
açıklamalar yapılmıştır. Özellikle, ulusal basının bir kesiminde ASALA terörü
ile Türkiye Ermenileri ilişkilendirilmeye çalışılmış, Kalutsyan’ın yurtdışı
gezileri ile ASALA arasında bağlantı kurulmaya başlanmıştır.

Bu yüzden, Eylül 1984’te Patrik Kalutsyan, Amerika ve Kanada’ya


ziyaret yapacağını, Amerika’da Türk-Amerikan derneğini de ziyaret

12
Nurşen Mazıcı, Türkiye Cumhuriyeti’nde Ermeniler, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye
Kongresi Bildirileri-III.Cilt.
13
Sedat Laçiner, Türkler ve Ermeniler. Bir Uluslararası İlişkiler Çalışması, Ankara, USAK
Yayınları, 2005, s.329.
98

edeceğini ve Türkiye’ye yönelik yanlış, haksız ve olumsuz düşünce ve


yorumları düzeltmeye çalışacağını açıklamış ve bu yönde bazı demeçleri
olmuştur.

1961 yılında Türkiye’yi ziyaret eden Katolikos Vazken Birinci ise,


Ermeni kültürünün dünyanın her yerinde benzerlikler göstermesine karşın,
Türkiye Ermenilerinin üstün koşul ve niteliklere sahip olduğunu, kendisinin
devlet makamlarınca da son derece konukseverlik, sevgi ve içtenlikle
karşılandığını söylemiştir. Terörizmin yalnızca Türkiye’nin değil, birçok
devletin sorunu olduğunu belirten Katolikos, Türk Devleti’ne karşı girişilen
aşırı eylemlerin kendilerini de kaygılandırdığını, aşırı eylemlerin hiç kimseye
hiçbir yarar sağlamayacağını, insanlar arasında hiçbir sorunun, aşırı
eylemlerle, terörle ve savaşla çözülmeyeceğin ifade etmiş, eylemlerin son
bulması çağrısını yaparak, ASALA terörünü kınamıştır.

17 Kasım 1984 tarihinde B.B.C. muhabiri Nuri Çolakoğlu’nun yaptığı


bir söyleşide, Patrik Kalutsyan, S.S.C.B. ve A.B.D ziyaretlerinde, dışarıdaki
Ermenilerin büyük bir çoğunluğunun da, ASALA terörünü kınadıklarını, ancak
bulundukları konum itibariyle teröre karşı seslerini yükseltemediklerini
söylemiş ve Kalutsyan’ın ASALA tarafından ölümle tehdit edildiği iddiasını ise
Patrik, yalanlamıştır.

Ayrıca, Patrik Kalutsyan, İngiltere’de Canterbury Başpiskoposu ve tüm


İngiliz Kiliseleri lideri Robert Rancy ile ortak bir bildiri yayınlayarak terörü
lanetlemişlerdir.

19 Kasım 1984’te Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Viyana Bürosu’nda


görevli Türk diplomat Enver Ergun’un ASALA suikastı sonucu yaşamını
yitirmesi üzerine, ABD’de bulunan Patrik Kalutsyan, terörü tekrar kınayan
basın açıklaması yapmıştır. Suçsuz Türk diplomatlarına karşı Ermeni
maskesi adı altında işlenen cinayetlerin, şüphesiz uluslararası terörün bir
kolu olduğu ve bu üzücü olayların, asırlar boyunca yüksek bir saygınlığa
99

sahip olan Ermenilerin ismine, barışsever, çalışkan ve dindar ününe gölge


düşürdüğünü ifade etmiştir.

Ekim 2000’de Avrupa Parlamentosu’nun Dışişleri Komisyonu’nda


kabul edilen raporun ardından, II.Karakin ile II. Papa Jean Paul’ün ortaklaşa
hazırladıkları Mutafyan’ın dahil olmadığı bildiride, “Ermeni soykırımı” ifadesini
kullanmaları üzerine Patrik Mutafyan, geçmişteki acıların Ermenileri bir arada
tutacağı varsayılarak yapılan bu tür girişimlerin aslında Ermenilere zarar
verdiğini belirtmiştir.

Bunun ardından, Patrik II.Mesrob Mutafyan başkanlığında Türkiye


Katolik, Protestan ve Ortodoks Ermenileri temsilcileri, Kumkapı Meryem Ana
Kilisesi’nde Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen Türkiye raporuyla ilgili
olarak 16 Kasım 2000 tarihinde bir toplantı yapmışlar, raporda Türkiye
Ermenileri için kullanılan ifadeleri yadırgadıklarını belirterek, Ermenilerin bu
yönde bir talebi olmadığını, sorunlarını taraf olmayanlarca değil, devletle
diyaloğa girerek çözebileceklerini açıklamışlardır.

Bu ortak açıklama, diasporadaki Ermeni lobisinin tepkisini çekmiş,


ABD Temsilciler Meclisi’nde soykırım tasarısının başarısızlığa uğramasının
nedeni olarak bu açıklama gösterilmiş, Ermeni lobisinin yayın organı
California Courier gazetesi editörü Harut Sassounian, Mutafyan’ı Türk
hükümetine hizmetle suçlamış, Mutafyan’ın açıklamalarının Türk hükümeti
tarafından ABD Temsilciler Meclisi üyelerine gönderildiğini, sonunda tasarı
Temsilciler Meclisi’nden çekilince, Türkiye’nin Mutafyan’a teşekkür ettiğini
söylemiştir.

Temsilciler Meclisi’nde gündeme alınmayışı sonrasında, soykırım


tasarısını Fransız Ulusal Meclisinin tekrar gündeme almasına ve kabul
etmesine de aynı tepkiyi gösteren Mutafyan, Batılıların Ermeni sorununu
kullandıklarını ve bu sorunun Türkiye’yle Ermenistan arasında diyaloğa
dayalı çözülmesi gerektiğini yinelemiştir.
100

Öte yandan, Türk Musevi Cemaati Başkanı Bensiyon Pitto ise, sözde
Ermeni soykırımının Yahudi Holokostu (Nazilerin Yahudi katliamı) ile eşdeğer
tutulmasının Türk Yahudilerini çok rahatsız ettiğini, bunun altı milyonluk
kurbanın ruhuna yapılan bir saygısızlık olduğunu, 1948 Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi soykırım ölçütlerine 1915 Ermeni olaylarının uymadığını
açıklamıştır*.

Soykırım tasarısının ardından Ermenistan’ın Türkiye’den toprak


talebine de benzeri bir biçim ve kararlılıkla tepki gösteren Mutafyan, bunun
birkaç sivri insanın talebi olduğu, Türkiye’nin Ulusal Andına (Misak-ı Milli)
bağlı olduklarını ve Türkiye’nin kimseye verecek toprağı olmadığı yanıtını
vermiştir.

Ermenilerin PKK ile ilişkilendirilmesi Türkiye Ermeni cemaatiyle ilgili bir


başka konu olarak görülmektedir. Sabah gazetesinde, terörist başı Abdullah
Öcalan’ın Ermeni bir din adamıyla çekilmiş fotoğrafının yayınlanması sonrası,
haberin asılsız olduğu, Öcalan’ın yanındaki kişinin bir Ermeni din adamı
olmadığı, Halep’teki bir başka dinden bir görevlinin olduğu Türk Ermenileri
Patriği’nce anılan gazeteye bildirilmişse de, bu tekzip yayınlanmamıştır.
Hrant Dink’in, bu tür haberlerin asılsız olduğu yönündeki açıklamaları
sonrasında ulusal basında bu yönde haberler ancak yer alabilmiştir.

*
Soykırım terimi, 9 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen
“Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”nin ikinci maddesinde
tanımlanmıştır. Bu sözleşmeye göre “soykırım suçu”:

“ulusal, etnik, dini veya ırksal bir grubun, sırf bu grup mensubu olmaları nedeniyle, kısmen
veya tamamen yok edilme kastıyla öldürülmeleri, ciddi bedensel ve ruhsal zarara
uğratılmaları, veya böyle bir grubun fiziki varlığının kısmen veya tamamen yok edeceği
açıkça belli olan yaşama koşullarına tabi tutulmaları, grup içinde doğumları önleyecek
tedbirlerin zorla uygulanması, yahut bir grubun çocuklarının başka bir gruba zorla
nakledilmesi”
olarak tanımlanmaktadır. (http://www.eraren.org/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=20)
101

Patrik Mutafyan da, yasalar önünde bir eşitlik olmakla birlikte, günlük
yaşamda Ermenilerin birtakım sorunlarla karşılaştığını dile getirmiştir.
Örneğin, Ermeni düşmanlığından rant sağlayanların, her taşın altında
azınlıkları gördüklerini, OHAL valilerinden birisinin PKK ile Ermenileri
özdeşleştirdiğini, TRT programlarından birisinin bile aynı iddiayla kamuoyunu
aldattığını ifade etmektedir. Bu olumsuz yakıştırmalar sonucunda
patrikhanemize bile tahkir, tehdit ve küfür dolu mesajlar ulaşmaktadır
demektedir.

Ancak, kendi sorunlarını, kendi gazetelerinde dile getirmek ve gerek


hükümetle, gerekse basınla diyalog kurmak amacıyla çıkarılan AGOS
gazetesi, Ermeni cemaati aleyhine yapılan yayın ve hükümet politikaları
hakkında karşıt bir yayın politikası izlemelerine karşın, bu gazete altı yıldır
hem yayınını sürdürebilmekte, hem de Ermenistan, Avustralya, İngiltere,
Almanya, Fransa, İsviçre, Belçika, Hollanda, İsveç, Avusturya, İtalya,
Yunanistan, ABD’nde, Latin Amerika ve Orta Doğu bölgelerinde yaşayan
Ermenilere ulaşmada bir sınırlamayla karşılaşmamaktadır. Bir istisna olarak,
AGOS yazarı Yervant Özuzun’un Varlık Vergisi’ni eleştiren yazısı dolayısıyla,
Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde gazete aleyhine bir dava açılmış, ancak
dava beraatla sonuçlanmıştır.

Türkiye’deki Ermeni cemaati ile ilgili bu olumlu ortamı ve Türkiye’nin


istikrarını bozmak isteyen bazı çevrelerce, Agos Gazetesi genel yayın
yönetmeni gazeteci Hrant Dink, gazetenin bulunduğu binaya girerken
uğradığı silahlı saldırı sonucu 19 Ocak 2007’de öldürülmüştür15. Saldırıyı
gerçekleştiren katil hemen yakalanmış olmasına rağmen, saldırı ile ilgili tüm
bağlantıların ortaya çıkarılması için kapsamlı soruşturmalar Emniyet
birimlerince sürdürülmektedir.

15
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=210536
102

4.6. Sonuç

Ermeni sorunu; Osmanlı İmparatorluğu döneminde bu devlet toprakları


üzerinde bir Ermeni devleti kurulması olarak özetlenebilecek iken, Osmanlı
İmparatorluğunun yıkılmasından ve Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından
sonra ortadan kalkmış, ancak yaklaşık elli yıl sonra ve bu kez Ermenilere
soykırım yapıldığı iddiası ile tekrar ortaya çıkmıştır.

Soykırım iddiaları, ASALA terör eylemleri ile dünya gündemine


getirilmeye ve sonrasında da gündemde tutulmaya çalışılmıştır. Bazı ülke
parlamentolarının sözde Ermeni soykırımı ile ilgili kararlar alması bunda
başarılı olunduğunu göstermektedir.

Ayrıca, ASALA’nın gündeme oturttuğu soykırım iddiaları, Ermenistan


dışındaki Ermeni toplumunda Ermeni bilincini yaşatabilmek için de bir araç
olarak kullanılmıştır. Ermeni kiliseleri cemaatlerinde, siyasi partiler ve
dernekler ise üyelerinde bir Ermeni bilinci var olması durumunda, kendi
varlıklarını sürdürebileceklerini düşündüklerinden, kendi çıkarları açısından
bu kuruluşların soykırım iddiasından vazgeçmeleri mümkün
görülmemektedir.

Diğer yandan, "Ermeni Soykırımı Endüstrisi" için çalışan Ermeni ve


Ermeni olmayan çok sayıdaki kişi de soykırım iddialarından kazanç
sağlamaktadır. Ayrıca, Ermeniler Türkiye aleyhinde bazı sonuçlar (tazminat
ve toprak talebi gibi) doğurabileceği ümidiyle de soykırım iddialarına önem
vermektedirler.

ASALA ile hız kazanan Ermeni soykırım iddialarına, Türkiye’de


yaşayan Ermeni cemaati tepki vermiş ve bu iddiaların gerçeği yansıtmadığı
çeşitli vesilelerle yurtiçi ve yurtdışında farklı platformlarda dile getirilmiştir.

Yukarıda saydığımız nedenlerle Ermenilerin, gelecekte de asılsız


soykırımın bazı ülkeler ve başlıca uluslararası kuruluşlar tarafından
103

tanınması için faaliyetlerini sürdürecekleri ve yine aynı amaçla propaganda


faaliyetlerine (kitaplar, makaleler, konferanslar, romanlar, şiirler, piyesler,
filmler vb) devam edecekleri düşünülmektedir.

Batılı ülke parlamentolarında alınan sözde soykırım ile ilgili kararların


Türkiye açısından hukuki bir bağlayıcılığı olmasa da, Türkiye ve Türklerin çok
büyük bir suç olan soykırım ile itham edilmesi ciddi bir imaj bozulmasına da
yol açmaktadır. Küreselleşen günümüz dünyasında, ticaretten turizme kadar
geniş bir alanda etkilerini hissettirdiği için, sahip olunan imaja önem
vermemek mümkün değildir.

Bu noktada, ASALA’nın tüm bu eylemlerine ve eylemler sonrası ortaya


çıkan fiili durumlara karşı Türkiye’nin nasıl bir politika izlediği önem
kazanmaktadır. Türkiye’nin ASALA’ya yönelik izlediği politikalarla ilgili detaylı
bir analiz Bölüm V’ de sunulmaktadır.
104

BÖLÜM V

TÜRKİYE’NİN ASALA’YA YÖNELİK POLİTİKALARI

5.1. Giriş

ASALA imzalı kanlı terör eylemleri 1974-1985 dönemine damgası


vurmuş ve tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yankı bulmuştur.
ASALA’nın 10 yılı aşkın bir dönemde etkili olması Türkiye’nin nasıl bir
politika izlediğini ve bağlantılı olarak da izlemesi gerektiğini akla
getirmektedir.

Aşağıda ilk olarak bu konuda yapılanlar ile yapılması gerekenler birlikte


ele alınmakta, daha sonra Ermeni terör olaylarının sona erdirilmesinde
Türkiye’nin izlediği politika incelenmekte ve son olarak Ermeni terör olayları
karşısında Türk kamuoyunun tepkileri analiz edilmektedir.

5.2. ASALA Terörü ve Ermeni İddialarına Karşı T.C. Devleti


Politikalarının Analizi

Bilindiği üzere, Ermeni soykırımı iddiaları ve ASALA terörü ülkemizin


gündemini uzun süreden beri meşgul etmekte ve zaman zaman sıkıntılı
dönemler yaşanmasına sebep olmaktadır.

ASALA’nın etkin olduğu dönemde, birçok vatandaşımız hayatını


kaybetmiş, bu eylemlerin gerçekleştirildiği sıralarda gündeme gelen ve halen
sıcak tutulmakta olan Ermeni soykırımı iddialarına karşı Türkiye köşeye
sıkıştırılmaya çalışılmıştır. Bugün birçok ülkenin parlamentolarında sözde
Ermeni soykırımın tanınması yönünde veya Ermeni soykırımının inkarını suç
sayan kararlar alınmaktadır. Ayrıca, bazı devletler ise bu tür kararların
105

çıkarılmasını bir koz olarak kullanarak, Türkiye üzerinde baskı kurmakta ve


Türkiye üzerinden çıkarlarını daha kolay bir şekilde sağlamayı
hedeflemektedir.

Yukarıda bahsedilen tüm noktalarda, Türkiye’nin izlemesi gereken


politikaların önemi ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, T.C. Devleti’nin, ASALA
terörü ve ASALA ile gündeme gelen sözde Ermeni soykırımı iddialarına karşı
geçmiş dönemlerde ve mevcut durumda yapması gerektiği düşünülen
hareketlerin ve aksiyonların bu aşamada değerlendirilmesinin fayda
1
sağlayacağı düşünülmektedir.

• T.C. Devleti, 1974-1985 yılları arasında ASALA terörüne hedef


olan dış temsilci ve diplomatlarına karşı girişilen saldırılar
karşısında, resmi kınama açıklamaları yapmak yerine daha aktif bir
tutum içinde bulunmalıydı. Yapılan katliamların dünya kamuoyuna
çarpıcı bir şekilde anlatılması, eylemlerin gerçekleştiği ülkelere
eldeki tüm kozlar kullanılarak faillerin bulunmasına ve
cezalandırılmasına yönelik baskı uygulanması gibi.

• Osmanlı arşivlerinin büyük bölümünün açılması 1985 itibariyle


gerçekleşmiştir. 1985'de arşivlerin açılmasından sonra gerçek
belgeler objektif bir biçimde araştırılmış ve bu sayede dünyaya
olayın doğrusu geç de olsa anlatılabilmiştir. 1985'de ASALA
terörünün sonlanmaya başladığı göz önüne alındığında, en
azından 1975'den itibaren arşivler açılabilirdi.2

• "Ermeni Soykırımı" iddiaları art niyetli olsun veya olmasın ortaya


atıldığı yıllardan itibaren Türkiye tarafından cevaplandırılmalıydı.

1
İdris Bal, Mustafa Çufalı, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri, Ankara, Lalezar
Kitabevi,2006, s.677-678.
2
Hüseyin Çelik,Türkiye’nin Ermeni Sorunu. Yüzleşme-Çözüm. BDS Yayınları, s.123.
106

• Türk araştırmacıları gecikmiş olmakla birlikte konuyu ele alan


yayınlarda bulunmuşlardır. Bu kez de bilimsel yayınlar "savunma"
ağırlıklı olmamalıydı.

• Asılsız "Soykırım" iddialarına cevap verirken, bilimsel yayınlarda


"tehcir" sırasında ölen veya öldürülen Ermenilerin durumlarına da
değinilmeliydi.

• Türkiye'de konu ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalar maalesef "Orly


davası" (1983-85) sonrasında yavaşlamıştır. ASALA ile canlılık
bulan soykırım iddialarının günümüzde de siyasi arenada devam
ettiği göz önüne alındığında, bilimsel tabanlı çalışmaların artarak
devam etmesi gerekmektedir. Türkiye "konuyu tarihçiler tartışsın"
tezini savunduğuna göre konuya emek veren tarihçilerin
çalışmaları kolaylaştırılmalı, teşvik edilmeli maddi her türlü destek
sağlanmalıdır.

• T.C. Devleti'nin yöneticileri takip ettikleri “çekingen, pasif ve


bekle/gör" dış politika anlayışını terk etmeli, Türk'ün ve Türkiye'nin
menfaatleri konusunda pasif kalmaya rıza göstermemelidir.
Türkiye proaktif bir politika izlemelidir.

• Ermenilerin 4T planı gerçekleştirmek istedikleri göz önüne


alındığında, bu amaç doğrultusunda atılacak adımlar mutlaka
engellemelidir.
107

5.3. ASALA’nın Etkisini Kaybetmesi

ASALA, günümüzde hem resmi olarak hem de fiilen mevcut olmayan


bir terör örgütüdür. ASALA 1985 itibariyle etkisini çok net olmayan
nedenlerden dolayı yitirmiştir.

ASALA’nın ortadan kalkması ile ilgili 2 farklı görüş bulunmaktadır.


Bunlardan birincisi, ASALA’nın eylemlerindeki hedefleri Türklerin dışına
genişleterek diğer ülke vatandaşlarını da katletmesi örgüte olan dış desteğin
azalmasına, hatta tepkilere neden olmuş, ayrıca örgüt içerisindeki görüş
ayrılıkları örgütte bölünmelere yol açmış ve böylelikle ASALA terörünün sonu
gelmiştir.

Diğer bir görüş ise Türkiye’nin izlediği politika ile ilgili olabilecek
Türkiye'nin ASALA'ya yönelik olarak gizli eylemler3 gerçekleştirdiği
iddialarıdır. Bu iddiaların resmi olarak dillendirilmesi ve delillendirilmesi
mümkün olmadığından, burada somut ifadeler kullanılması olanaklar
dahilinde değildir. 1982 itibariyle yurtdışında Ermeni teröristlere yönelik
birçok sıralı eylemin gerçekleştirilmesi ve faillerinin tespit edilememesi bu
görüşü destekler nitelikte görülmektedir.

Ayrıca, yukarıda bahsedilen her 2 etkenin birlikte işlemesi ve birinin


diğerini tetiklemesi sonucu ASALA’nın sonunun geldiğini de düşünmek çok
yanıltıcı olmayacaktır. Uluslararası destekten yoksun kalan ASALA’ya
yönelik olarak gerçekleştirilen eylemlerin daha sonuç verici olduğu
düşünülmektedir.

1982 itibariyle ASALA’ya yönelik olarak gerçekleşen söz konusu etkili


eylemlerle ilgili detaylar aşağıda sunulmuştur.

3
Aydoğan Vatandaş, ASALA Operasyonları. Aslında Ne Oldu, İstanbul, Alfa Yayınları,
2005, s.207.
108

5.3.1. ASALA'ya Türkiye'nin Gizli Eylemler Yaptığı İddiaları

Esenboğa Havaalanına Ermeni teröristlerce düzenlenen 7 Ağustos


1982'deki kanlı baskından üç hafta sonra, 27 Ağustos 1982'de Türkiye'nin
Kanada Askeri Ataşesi Kıdemli Hava Kurmay Albay Atilla Altıkat, JCAG
militanlarınca hunharca katledilince, Günaydın gazetesi ilk defa "vurucu Türk
4
timlerinin Ermeni teröristlere karşı eylem emri aldıklarını" açıklar (Ağustos
1982). Daha da önemlisi Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren önemli
gelişmelerin işaretini veren şu açıklamayı yapar: "…Türk Hükümeti, Türkiye
Cumhuriyeti'ne açılmış bir savaş olarak gördüğü bu cinayetleri sona erdirmek
için gerekli bütün önlemleri almakta kararlıdır. Bu bağlamda, gücümüzü
gerekli gördüğümüz yerlerde ve gereken zamanlarda kullanmamız doğal
5 6
karşılanmalıdır…" “Bunca kanın hesabı tarihe miras bırakılmayacak”
Evren'in bu demeçlerini resmi ağızlardan yapılan Ermeni terör örgütlerine
yönelik "Türk diplomatlarını katleden teröristlerin, bundan böyle dünyanın
hiçbir ülkesinde güven içinde olamayacakları" 7 açıklamaları izler.

Bu açıklamaları izleyen günlerde Paris bir dizi bombalama eylemleri ile


sarsılır. Bir hafta içinde Ermenilere ait üç yer bombalanır. Paris'in
merkezinde, Champs Elysees civarındaki St. John Ermeni kilisesine konulan
dördüncü bomba patlamasından yalnızca dört dakika önce, bomba imha
ekiplerince zararsız hale getirilir. Marsilya'da, 1915 Ermeni katliamı anısına
yaptırılan ve açılışını, Marsilya Belediye Başkanı'nın yaptığı anıt, töreninin
üzerinden 10 saat bile geçmeden havaya uçurulur. ASALA'dan ayrılarak
Monte Melkonyan ile birlikte ASALA-RM'yi kuran Ara Toranyan'ın arabası
bombalanır, Toranyan şans eseri yaralı olarak kurtulur. Bu gelişmeleri,

4
Bal, Dünden...s.674.
5
Ercan Çitlioğlu, Yedekteki Taşeron ASALA, Ankara, Ümit Yayıncılık,1997, s.89.
6
Vatandaş, ASALA ... s. 9.
7
Bal, Dünden...s.673.
109

Belçika, Yunanistan ve İsviçre'de bazı ASALA militanlarının kendi


aralarındaki iç çatışmalarda vurularak öldürüldükleri haberleri izler.

Avrupa ülkelerinde anlatılan olaylar yaşanırken, yine Günaydın


gazetesinde; "beş kişilik bir vurucu timin Türkiye'den Lübnan'a gönderildiği"
haberi yayınlanır. Bu haberin arkasından, Ermeni terör örgütü arasındaki iç
çatışma her nedense Lübnan'a sıçrar ve çok sayıda ASALA militanının bu
çatışmalarda öldüğü haberi yabancı basında yer alır. Ancak Türkiye hiçbir
zaman ASALA'ya karşı mücadeleyi resmen üstlenmez. Hatta 27 Temmuz
1983'de BBC Televizyonu News Night (Gece Haberleri) programına konuk
olan devrin Dışişleri Bakanı İlter Türkmen, "Türk gizli servisinin, Batı Avrupa
ülkelerine gönderdiği timlerle teröristleri tesirsiz kılmak için eylem yaptığı
doğru mu?" sorusuna "Hayır, biz resmi terörü reddediyoruz ve bu tür eyleme
8
başvurmuş değiliz" cevabını verir. Ancak bu açıklamanın üzerinden çok
uzun bir zaman geçmeden, daha önce yaralı kurtulan Ara Toranyan'ın
(ASALA-RM) yine bir iç çatışmada öldürüldüğü basında yer alır. Olayların
gelişimine göre gizli bir el Ermeni terörüne bulaşmış, militanları izlemekte ve
teker teker yok etmektedir. ASALA militanları artık hiçbir ülkede güven içinde
değillerdir. Son olarak ASALA lideri Agopyan da Atina'da bir trende
öldürülmüştür (28 Nisan 1988). Atina'da trende bulunan cesedin ardından
artık Agopyan'ın adı da hiçbir eylemde duyulmamıştır. 9

Günümüz Türkiye'sinde ASALA'ya yönelik operasyonların başarı


derecesi yaygın bir biçimde tartışılmaktadır. Hatta, bu eylemlerin
gerçekleştiricilerinin ‘Susurluk Kazası’ sonrasında ‘çete’ olduğu iddia edilen
Abdullah Çatlı ve arkadaşları olduğu yaygın bir kanaat haline gelmiştir.

ASALA’ya yönelik düzenlenen operasyonlarla ilgili olarak Can Dündar


tarafından 3 Kasım 1999 yılında yazılan “Çatlı değil MİT çökertti” başlıklı,

8
Bal, Dünden...s.674.
9
Bal, Dünden...s.674.
110

bazı kısımları aşağıda sunulan köşe yazısı yukarıda da değinilen bazı


noktalara ışık tutar niteliktedir:10

Oral Çelik, TBMM Susurluk Komisyonu'nda verdiği ifadede;


"ASALA'yı biz ortadan kaldırdık. Çatlı liderimizdi. 4 kişiydik. 5'inci ben vardım'
diyen, hangi makamsa gelsin, desin ki, 'Ben de vardım". demiştir. Bu meydan
okuma karşısında, ASALA operasyonunun "gerçek mimarları" isyan etmiş,
yeminlerine sadık kalarak yıllardır suskun kalanlar, ilk kez bazı dosyaların
kapağını açma ihtiyacı duymuşlardır.

ASALA, kanlı eylemlerini yoğunlaştırıp, 15 Temmuz 1983'de Orly


katliamıyla Türk vatandaşlarının yanı sıra diğer ülke vatandaşlarını da
katledince kendi ölüm fermanını da imzalamış ve hem kendi içinde bölünme
yaşayarak, hem de üzerindeki Avrupalı koruma kalkanının kaldırılmasıyla yok
olma sürecine girmiştir.

Bu süreç yaşanırken T.C. devletinin katkısının ne olduğu hep tartışma


konusu yapılmıştır. Kamuoyu açısından bakıldığında, ASALA ile mücadelede
sadece Abdullah Çatlı ve arkadaşlarının görev aldığı izlenimi hakim
bulunmaktadır. Devletin bu arada neler yaptığı işin daha az bilinen bir
boyutunu oluşturmaktadır.

Bazı kaynaklara göre, devletin zirvesinde bu konu ilk kez 12 Eylül


1980 öncesi bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısında gündeme getirilmiştir. Bazı
devlet yetkilileri, hızla tırmanan ASALA terörü karşısında öfkeyle "Biz de
onları öldürelim" deyince, bu öneriye dönemin MİT Müsteşarı Korg. Hamza
Gürgüç karşı çıkmıştır.

Hamza Gürgüç, MİT'in yurtdışında silah kullanmasının mümkün


olmadığını, böyle bir eğitimi de bulunmadığını belirtip "Böyle bir şey devlet

10
http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=477#this
111

olmaya yakışmaz. Üstelik diplomatlarımıza yapılan suikastları da artırabilir”


demiş ve "Öldür emrini verecek makamlar, bu makam ne olursa olsun günün
birinde açıklanacaklardır" uyarısında bulunmuştur.

Ancak 12 Eylül'den sonra ASALA kaynaklı saldırılar artarak devam


edince devlet bir şeyler yapmaya karar vermiş ve korkunç bir ASALA eylemi
sayesinde beklediği fırsatı yakalamıştır. Kanlı Esenboğa katliamında sağ
olarak ele geçirilen Levon Ekmekçiyan, Devlet Başkanı Kenan Evren'in
damadı ve Köşk'ün güvenlik danışmanı olan istihbaratçı Erkan Gürvit
tarafından sorgulanmış, Ekmekçiyan, hayatı karşılığı bazı isimler ve adresler
vermeye ikna edilmiştir.

Bu dönemde, Korg. Hamza Gürgüç'ten farklı bakış açısına sahip MİT


Kontrespiyonaj Dairesinden emekli olmuş olan Hiram Abas Ankara'ya gelmiş
ve ASALA'nın temizlenmesi amacıyla yurtdışında eylemler düzenlenmesi için
yapılacak operasyonlarda gönüllü olmuştur.

Yapılan planlamaya göre, operasyonları Köşk finanse edecek, ancak


Hiram Abas Köşk'ün kadrosunda görünmeyecekti. Dış temsilciler lojistik
konusunda destek olacaktı. Hiram Abas'ın ekibi 5 kişiden oluşmaktaydı.
Bazıları asker kökenli olan ekibin üyeleri iyi lisan biliyor ve çok iyi silah
kullanıyorlardı. Hazır olduklarında kendilerine “yakalandıkları takdirde
birbirleriyle ve devletle herhangi bir ilişkiyi asla kabul etmeyeceklerine” dair
bir belge imzalatıldı. İşlerin ters gitme olasılığına karşılık olarak, tim
mensuplarının sol koltuk altlarına bir ameliyatla 3 küçük siyanür içeren hap
yerleştirildi. Kriz anında ameliyatlı yer, tırnakla açılacak ve haplar alınıp
intihar edilecekti. Yemin böyleydi.

Ekmekçiyan tarafından Erkan Gürvit’e isimleri verilen şahıslar,


Lübnan'da yaşamaktaydı. O dönemde, İsrail, Lübnan'ı işgal etmiş ve FKÖ
gerillalarıyla birlikte ASALA militanlarının üslerine de baskınlar düzenlemişti.
112

Ayrıca, MOSSAD, bir jest yaparak MİT'i bu baskınlara davet etmişti. 5 kişilik
tim vakit kaybetmeksizin Bekaa'ya geçmiş, bazı belgelere ulaşmış ve
Ekmekçiyan tarafından isimleri verilen kişiler, belirli adreslere çekilerek imha
edilmişti.

ORLY baskınının ardından başta Fransa olmak üzere tüm Avrupa


ülkeleri ASALA’yı korumacı tavrını terk edince, Avrupa Türk istihbaratçılar
için rahat operasyon yapılabilir bir alan haline dönüşmüştü.

Avrupa'ya geçen timler, Paris ve Atina'da çok önemli faaliyetlere imza


atmışlardır. Bunlardan bazıları; Hiram Abas'ın St. Jeanne de Chantal Ermeni
kilisesinin avlusuna bırakıp patlamaya 15 dakika kala bizzat ihbar ettiği
bombalar, Paris'te Pont de L'alama köprüsünün sahanlığında çapraz ateşe
tutularak öldürülen ASALA militanı, timin bir hatası sonucu Pire-Atina seferini
yapan banliyö treninin bir vagonunda, kovaladıkları hedefle teke tek kalan ve
kanlı bir boğuşa giren "Yakup Cemil" kod adlı tim üyesi...

Can Dündar’ın yukarıda verdiği bilgilere ek olarak, Ercan Çitlioğlu’nun


ASALA’ya yönelik olarak gerçekleştirilen operasyonlarla ve konuyla ilgili
olarak T.C. Devleti’nin izlediği politikalarla ilgili verdiği bilgiler ve
değerlendirmeler de oldukça önem arz etmektedir:

ASALA’nın ortadan kaldırılma sürecinde, devletin ciddi rolü olmuştur.


Elbette bu tür operasyonlar hiçbir şekilde kamuoyuyla paylaşılacak
operasyonlar değildir. Ama mesela Iraklı Türkmenler bu operasyonlarda
yer almışlardır.
Çünkü onlar bir başka ülkenin yurttaşları, Türkmen kardeşlerimiz Irak
vatandaşı. Dolayısıyla onların bir eylemde aktif rol almaları ve
yakalanmaları halinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bu işin içinde devlet olarak
olduğunu kanıtlayacak hiçbir şey yoktur. Türkmen kardeşlerimiz bu
operasyonlarda kullanılmışlardır ve görevlerinde başarılı da olmuşlardır.11

11
Vatandaş, ASALA... s.220.
113

Özetle, bu operasyonların ardından ASALA etkinliğini geniş ölçüde


yitirmiş, bir takım söylentiler dışında bu operasyonlarla Türk Gizli Servisi
arasında doğrudan bir ilişkinin kanıtları ortaya konamamıştır. Yalnızca bu
durum bile önemli bir başarı göstergesidir.

ASALA’nın eylemlerine karşılık olarak T.C. Devleti’nin izlediği politikalar


ve aldığı önlemlerle ilgili bir soruya karşılık olarak E. Çitlioğlu Londra
Büyükelçiliği’nde Basın Müşaviri olarak görev yaptığı sırada Türkiye’nin
Londra Turizm Ofisine 1979’da yapılan bombalı saldırı sonrasında basına
açıklama yaparken karşılaştığı bir olayı şu şekilde aktarmaktadır.

Ben BBC ve ITN gibi televizyonların kameralarıyla orada karşı karşıya


kaldım. BBC muhabirinin bana sorduğu ilk soru şuydu: “1915’te
Osmanlılar tarafından veya Türkler tarafından Ermenilere uygulanan
soykırım konusunda ne düşünüyorsunuz?”

Ben Ermeni soykırımı konusunu ilk defa bombalanmış ve paramparça


olmuş Türk turizm ofisinin önünde bir İngiliz televizyon muhabirinin
ağzından duydum. Düşününüz ki; ben bir devlet görevlisiyim, Londra
gibi önemli bir merkezde basın müşaviriyim ve elçiliğin sözcülüğünü ifa
ediyorum. Ermeni soykırımı konusunda en ufak bir bilgim yok, bu
göreve gidene kadar da böyle bir eğitimden geçirilip, 'böyle bir iddia,
böyle sorun vardır Türkiye'nin karşısında, dolayısıyla sizin de buna karşı
aksi yönde tezler ileri sürüp karşı bir tez oluşturmanız gerekir’ tarzında
hiç kimseden bir tek kelime dahi duymadan atandım Londra'ya.

Bu sadece benim başıma gelen ya da benim yaşadığım bir olay değildir.


O dönemde yurtdışına tayin olan hem Dışişleri Bakanlığı mensupları
hem Başbakanlık ve diğer Bakanlık mensupları bu konuda en ufak bir
eğitimden geçmeden gitmişlerdi. Yani bunu şunu açıklamak için
söylüyorum. 1978 yılına gelinceye kadar Türkiye'nin bu konuda antitez
üretmeye yönelik bir politikası yoktu.

Zamanla ASALA terör eylemleri tırmanmaya başladı. Onun üzerine


devlet bir çalışma yapma, belgelere girip, arşivlere girip antitezler
oluşturma veya antitez demeyelim de gerçekleri gün ışığına çıkarma
tarzında bir yöntemi izlemeye karar verdi. Bu olayların başlangıcından
herhalde bir 50-60 yıl sonra yaptı bunu ve bu maalesef Ermenilere
kendi tezlerinin dünya kamuoyunda yerleşmesi ve yaygınlaşması için
çok büyük bir zaman kazandırdı. Bizim olayı geriden takip etmemizin
temel nedenlerinden bir tanesi budur.
114

Burada hemen şunu da eklemek istiyorum, bu olaydan veya olaylardan


sonra acaba bize Ankara'dan 'bu konuda şunları söyleyebilirsiniz veya
şu kaynaklara başvurabilirsiniz’ tarzında bir talimat geldi mi diye merak
ederseniz, hayır gelmedi. Ben bana sorulan bu soruyu
yanıtlayamamanın acısını içinde hissettiğim için kişisel imkânlarımla bu
konuyu araştırmayı tercih ettim. Ve 20-25 yıldır da hâlâ bu konuyu
araştırmaya ediyorum.

Ama arzu ederdim ki böyle bir olaydan sonra bu konuyu araştırma


ihtiyacı hissetmeyeyim de devlet beni bu göreve gerekli tüm donanıma
sahip kılarak göndermiş olsaydı. Çok kıymetli zaman yitirmemiş
olurduk. 12

5.4. ASALA Terörüne Türk Kamuoyunun Tepkileri

1973 yılından itibaren yabancı ülkelerde görev yapan Türk


diplomatlarına yönelik silahlı, bombalı saldırılar düzenlenmiş ve 34
vatandaşımızı katleden Ermeni teröristlerin büyük çoğunluğu da
yakalanamamıştır. Yakalananlar ise çok az bir cezaya çarptırılarak serbest
bırakılmışlardır. Tüm bu cinayetler ve cinayetlerin faillerinin cezasız kalması
Türk kamuoyunda tepkilere neden olmuş ve zaman zaman infiallere neden
olmuştur.

Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır


Demir’in 1973 yılında öldürülmesi sonrasında, Hükümet terör olayları
zincirinin ilk halkası olan bu olayı şiddetle kınamış ve ABD’ye protesto notası
vermiştir. Türk basınında ise farklı yorumlar yer almıştır: İsmail Cem “olayı
talihsiz bir oyun olarak değerlendiriyor”, Burhan Felek “Cumhurbaşkanını
dahi korumaktan aciz ABD’nin Türk hariciyecileri nasıl koruyabileceğini
sorguluyor” ve Abdi İpekçi ise “Türk basını kendi kendini denetledi. ABD’
deki Ermeni oyunlarından bahsetmedi. Halbuki yıllardır bir senaryo

12
Vatandaş, ASALA... s.213-215.
115

oynanıyor. Buna rağmen kin ve intikam dolu yayınlar sürdürülüyor. Neticede


iki masum öldürüldü” diyordu.13

22 Ekim 1975 tarihinde Viyana Büyükelçisi Daniş Tunalıgil’in


öldürülmesi sonrasında, olay Türkiye’de şaşkınlıkla karşılanmış ve dönemin
Başbakanı tarafından “gereği yapılacaktır”, ana muhalefet partisi lideri
tarafından ise “tedhişçiler iğrenç hareketleriyle kendi amaçlarına zarar
vermiştir” şeklinde açıklamalarda bulunulmuş14, basın ise katillerin kimliğini
sorgulamakla meşgul olmuştur. Tepkilere bakıldığında bir Ermeni terör
silsilesi ile karşı karşıya olduğumuzu kimse idrak edememiştir.

24 Ekim 1975 günü Paris Büyükelçimiz İsmail Erez ile şoförü Talip
Yener öldürülmüş ve sonrasında Hükümet tarafından yukarıdakine benzer
açıklamalar yapılmıştır. Bununla birlikte, basının sesini daha fazla
yükseltmeye başladığı, olayı sorgulamaya başladığı görülmektedir. Bu
arada, Türk halkının belirli bir kesiminde şiddetle karışık tepkiler oluşmaya
başlamıştır. Bir Ermeni vatandaşımızın evinin Elazığ’da kundaklanması, bazı
batılı ülkelerin protesto edilmesi ve Hükümetin gerekli tedbirleri alması için
sert bir şekilde uyarılması bu tepkilere örnek olarak gösterilebilir.

16 Şubat 1976’da Beyrut’ta Başkatip Oktar Cirit’in ve 9 Haziran 1977’de


Vatikan Büyükelçisi Taha Carım’ın öldürülmesi sonrasında hükümet benzer
tavrını sürdürmüş ve rutin açıklamalarını yapmıştır. Öte yandan, yazılı basın
Hükümete nazaran daha keskin bir tonla olayları kınarken, daha çok terör
olaylarının nedenlerini araştırmakla meşgul olmuştur.

Genel olarak bakıldığında, Hükümet tarafından Ermeni terörü karşısında


pasif olarak nitelendirilebilecek tavrın 1980’lere kadar belirli bir çizgide
sürdürüldüğü, daha sonra ise Bölüm 5.3.1.’de anlatıldığı üzere aktif bir
13
Şenol Kantarcı ve diğerleri, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Araştırmaları Bildirileri,
II. Cilt, Ankara, ASAM-EREN Yayınları, 2003, s.102.
14
Kantarcı, Ermeni....s.422.
116

politika izlenerek Ermeni terörü ile mücadele edilmeye başlandığı


görülmektedir.

Ermeni terörünün ülkemizdeki yaralayıcı etkilerine karşılık olarak diğer


ülkelerde de Türkiye’nin aleyhine olan sonuçları olmuştur. Bunlardan en
önemlisi, daha önce de belirtildiği gibi, Ermeni meselesinin diğer ülkeler
nezdinde gündeme gelmesi ve gündemde tutulmasıdır.

Ülkemiz gündemini uzun süre meşgul eden Ermeni meselesinin Ermeni


terörü sayesinde nasıl diğer ülkelerin gündeminde tutulduğunu göstermek
açısından, uluslararası basın yayın organlarında Ermeni meselesi ve iddiaları
ile ilgili yer alan olumlu/olumsuz yayınlara ilişkin Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü tarafından derlenen istatistiki bilgiler EK-5’de sunulmuştur.
Sözkonusu bilgiler ve istatistikler T.C. Devleti’nin konuyla ilgili politikasının
bilimsel kaynaklı veriler ile değerlendirilmesine de olanak sağlayacağı
düşünülmektedir.
117

5.5. Sonuç

Bu bölümde, Türkiye’nin ASALA’ya yönelik politikaları, negatif ve pozitif


yönleriyle birlikte, genelde eleştirisel bir yaklaşımla incelenmiştir.

Genel olarak bir değerlendirme yapıldığında, T.C. Devleti’nin ASALA


terörüyle ilgili olarak, terörün zirvede olduğu dönemde ve sonrasında gerekli
politikaları oluşturmayarak pasif kaldığı, bu pasiflik nedeniyle Ermeni
iddialarının dünya kamuoyunda yoğunluk kazandığı ve Ermeni meselesinin
bugünkü durumuna gelmesinde rol oynadığı düşünülmektedir. Bu durum,
bahse konu istatistiklerde Ermeni meselesi ile ilgili olarak Türkiye aleyhinde
yazılan yazıların çoğunluğu teşkil etmesinden ve çeşitli ülke
parlamentolarında sözde soykırım ile ilgili kararların artan bir şekilde
alınmasından da anlaşılabilmektedir.

1982 yılı sonrasında ASALA’ya yönelik olarak gerçekleştirilen eylemlerin


ve sonuç olarak ASALA’ nın sonunun gelmesinin T.C. Devlet’inin söz konusu
dönemde izlediği politika ile bağlantısı olduğunu iddia eden kuvvetli görüşler
de bulunmaktadır. ASALA’ya yönelik olarak gerçekleştirilen bu tür eylemlerin
resmi bir politikanın ürünü olduğunu söylemek mümkün olamayacağından,
bu konuyla ilgili detaylı bilgilere erişmek de mümkün olamamaktadır.

Yukarıda yapılan tenkitler doğrultusunda, Türkiye’nin Ermeni iddiaları ve


genel olarak Ermeni meselesi ile ilgili olarak daha aktif bir politika izlemesinin
ve bilimsel tabanlı çalışmalara önem vermesinin çözüm açısından sonuç
üretici olacağı düşünülmektedir.
118

BÖLÜM VI

SONUÇ

Bu çalışmada Ermeni meselesi ile çok yakın bağlantısı bulunan


ASALA terör örgütü çeşitli yönleriyle incelenmeye çalışılmıştır. ASALA terör
örgütü ile ilgili bu çalışma hazırlanırken, konunun bütünlüğünün bozulmaması
ve ASALA’ nın yadsınamaz katkıları nedeniyle Ermeni meselesi ve terörü de
dünü ve bugünüyle belirli bir çerçevede analiz edilmiştir.

Yapılan çalışma ile belirli bir dönem boyunca insanlık dışı eylemlerde
bulunan ASALA terör örgütü, güncel bir bakış açısı ve günümüzde mevcut
olan bilgiler/gelişmeler aracılığıyla analiz edilmeye çalışılmış, ASALA’nın
Ermeni meselesine etkileri araştırılmış ve Türkiye’nin ASALA’ya yönelik
politikaları irdelenmiştir.

İlgili bölümlerde detaylarıyla belirtildiği üzere, Ermeni meselesinin ilk


ortaya çıkışı 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sonrası Ayastefanos
Antlaşmasıyla başlamış ve günümüze kadar zaman zaman şiddetlenen ve
ülkemize sıkıntılı dönemler yaşatan bir seyir izlemiştir.

Büyük Ermenistan olarak tabir edilen rüyayı gerçekleştirebilmek için,


Ermenilerin 1915 yılında zorunlu olarak göç ettirilmesini soykırım olarak iddia
eden Ermeniler ve çıkarcı destekçileri bu durumu istismar ederek; sözde
soykırım iddialarının dünyaya tanıtılmasını, sözde soykırımın Türkiye
tarafından tanınmasını, daha sonra Türkiye'den tazminat alınmasını ve nihai
aşamada Batı Ermenistan olarak adlandırılan toprak parçasının Türkiye'den
koparılmasını amaçlamaktadırlar.
119

“İstismar” kelimesi Ermeni meselesinin arkasında yatan gerçekleri


çarpıcı bir şekilde yansıtmak amacıyla bilinçli bir şekilde yukarıdaki ifadede
kullanılmıştır. Ermeniler bir yandan soykırım yapıldığını sürekli olarak iddia
etmekte, bir yandan da hem söylemleri hem de eylemleri ile Türkiye’den
toprak alınmasını hedeflediklerini göstermektedirler. Soykırıma uğradığını
iddia eden bir toplumun, nihai aşamada toprak talebinde bulunması bu
iddianın ciddiyetsizliğinin ve tutarsızlığının bir göstergesi olarak
değerlendirilmektedir.

Ermeni meselesine çözüm bulmayı kendisine görev edinen ve suikast


türü kalleşçe yapılan silahlı eylem metoduna başvuran ASALA terör örgütü
1974-1985 döneminde tarih sayfalarındaki yerini almıştır. Ermeni topraklarını
kurtarmayı, Ermenistan’ı kurmayı ve “sözde katliam”ın tarihi bir gerçek olarak
Türkiye tarafından kabulünü sağlayarak, Türkiye'yi tazminat ödemeye
mahkum ettirmeyi hedeflediklerini açıkça ilan etmişlerdir.

Gerçekleştirdiği eylem sayısı açısından dünyada İRA'dan sonra


ikinci sırada yer alan ASALA, 21 ülkenin 38 kentinde, 39'u silahlı, 70'i
bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110 terör olayı
gerçekleştirmişlerdir. Bu saldırılar sırasında 34 diplomatımız maalesef
hayatını kaybetmiştir.

ASALA’nın faaliyetleri yakından incelendiğinde, gerek hedef seçimi,


gerek eylem sayısı, gerek eylemlerin gerçekleştirilme biçimleri ve çapları ve
gerekse eylem sırasında ve sonrasında istisnai durumlar dışında teröristlerin
ele geçirilememeleri açılarından bir genel değerlendirme yapıldığında;
ASALA’nın profesyonel destek ve yönlendirmeye sahip bir örgüt olduğu
sonucuna varılmaktadır. Bu tür bir destek ve önderlikten yoksun bir
yapılanmanın belirtilen faaliyetleri tasvir edilmeye çalışılan biçiminde
gerçekleştirmesinin mantık sınırlarını zorlayacağı açıktır ve mümkün
olamayacağı düşünülmektedir.
120

Ermeni meselesi açısından değerlendirildiğinde, ASALA’nın önemli bir


etkiye sahip olduğu söylenebilir. ASALA’nın yaptığı eylemler vasıtasıyla,
sözde Ermeni iddiaları sürekli gündemde tutulmuş ve özellikle Batı kamuoyu
etkilenmiştir. Ayrıca, ASALA’nın yaptığı bu kanlı eylemlerin sözde Ermeni
soykırımının intikamının alınması için yapıldığı fikri Ermeniler arasında,
Ermeni bilincinin ve milliyetçiliğinin canlı tutulmasına ve Ermenilerin sözde
Ermeni soykırımı tezine sıkı sıkıya tutunmalarına neden olduğu söylenebilir.

Yukarıda ifade edilmeye çalışılan görüşler, genel hatlarıyla Ermeni


meselesinin için de geçerlidir. Direkt olarak konuyla ilgili olmayan ülkelerin,
tarihi gerçekleri bilmeden, derinlemesine incelemeden, Ermeni meselesine
dahil olması ve bir taraf gibi davranması; ön planda öne sürülen sözde
Ermeni soykırımının kabul ettirilmesine yönelik bir çabadan ziyade arka
planda sürekli sıcak tutulan gizli emellerin bir uzantısıdır.

Yukarıda bahsedilen gizli emeller ile kastedilen birçok farklı husus


bulunmaktadır:

İlk olarak, güçlü bir Türkiye bahse konu ülkeler tarafından stratejik
önemi yüksek Ortadoğu’da çıkarları engellenir korkusuyla istenmemektedir.
Bu nedenle, Türkiye kaynakları farklı da olsa terör belası ve taviz verilmesini
içeren çeşitli iddialar ile sürekli uğraştırılmakta, güç ve istikrar kazanması
engellenmektedir. Türkiye, dönem dönem ASALA, PKK, sol orijinli ve dini
radikal örgütlerin saldırıları ve eylemleri ile karşı karşıya kalmakta, Ermeni,
Kürt ve Kıbrıs meseleleriyle kuşatma altına alınmaktadır.

İkinci değinilecek husus ise, Ermeni meselesi gibi konularla Türkiye’nin


sürekli köşeye sıkıştırılarak, söz konusu ülkelerin Türkiye üzerindeki
çıkarlarının daha kolay elde edilmesi ve/veya Türkiye aracılığıyla
gerçekleştirilecek, Türkiye’nin ayak dirediği faaliyetlerin daha rahat
gerçekleştirilmesidir. Özet olarak, bu baskıların anılan ülkelerce hafifletilmesi
121

karşılığında, Türkiye yapmak istemediği bir faaliyete, kabul etmek istemediği


bir icraata mecbur bırakılmaktadır.

Son olarak, bahse konu ülkelerin Ermenilerin savlarına ve el altından


ASALA’ya destek vererek/göz yumarak, Ermenilerin arzuladıkları bölgede bir
devlet olarak ortaya çıkmalarına katkı sağlamaları durumunda, stratejik bir
bölgede bulunacak Ermenileri daha sonra çıkarları doğrultusunda “borçlusun
baskısını yaparak” rahatlıkla kullanmak istemeleri, bu ülkelerin diğer bir gizli
emeli olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu noktada ASALA ve Ermeni sorunu ile ilgili olarak günümüze kadar


siyasi iradeler tarafından izlenen politikalarla ilgili bazı eleştiriler yapmanın
yararlı olacağı düşünülmektedir.

Genel olarak bakıldığında, Türkiye’nin çeşitli konularda kendini


yeterince ifade edemediği veya zamanında gerekli aksiyonları yapmadığı
veya yapmakta yavaş kaldığı görülmektedir. Bunlara örnek olarak Ermeni
meselesiyle ilgili gerçeklerin belgeleriyle dünya kamuoyuna anlatılamaması,
geç kalınması, ASALA terörüne karşı verilmesi gereken ivedi reaksiyonun
ancak 1980’lerden sonra, birçok kayıp ve karışıklık sonrası, verilmesi
gösterilebilir. ASALA terörünün bütün şiddeti ile sürdüğü dönemde
Türkiye’nin tamamıyla haklı bir durumda dahi kendisini ifade edemediği,
dünya kamuoyunu kendi yanına çekemediği, aksine kanlı eylemleri yapan
ASALA’nın Ermeni soykırımı iddialarının daha çok dillendirildiği bir
kamuoyunu oluşturduğu gözlemlenmektedir. Ayrıca, Türkiye, Ermeni
meselesinin gündeme geldiği dönemlerde ancak reaksiyon göstermeye
çalışmış, kısaca günü kurtarma politikası izlemiştir. Bu da kalıcı bir çözümün
yollarını tıkamış veya uzatmıştır. Türkiye haklı olduğu bir meselede dahi
sürekli kendini savunan durumuna düşmektedir.
122

Eleştirilecek diğer bir nokta ise, yukarıdaki hususlarla iç içe geçmekle


birlikte, Türkiye’nin kendisini ifade edeceği bilimsel tabanlı altyapıyı ve bu
doğrultuda kendi yanında yer alacak dünya kamuoyunu oluşturamamasıdır.

Yukarıdaki eleştiriler bulunduğumuz konum ve bilgi birikimiyle


yapılmıştır. Bununla birlikte, şunu da kabul etmek gerekir ki, görünenler her
zaman gerçekleri yansıtmayabilmekte, bu da yanlış değerlendirmelere sebep
olabilmektedir. Bu durum, muhalefet partilerinin iktidar olduklarında
savundukları değerlere/fikirlere aksi istikamette icraat yapmaları ile
özdeşleştirilebilir. Bu nedenle, yukarıda yapılan eleştiri konularının siyasi
yönetimler tarafından bilinmemesine imkan bulunmadığından, siyasi düzeyde
çözüm üretimine engel olabilecek farklı dengelerin olabileceği ihtimali de göz
ardı edilmemelidir.

Sonuç olarak, ülkemizin gittikçe köşeye sıkıştırıldığı bu dönemde,


Türkiye’nin “bekle ve gör” politikasını terk ederek proaktif bir rol
üstlenmesinin, olası iddialara ve baskılara karşı gerekli altyapıyı oluşturarak
hazırlıklı olmasının, kendisini savunma durumunda bulmadan bilimsel bazlı
çalışmaları yapmasının ve çalışma sonuçlarını etkin bir şekilde kullanmasının
yararlı olacağı düşünülmektedir.
123

EKLER

EK-1

İnal BATU ile Yapılan Röportaj

16.04.2007 tarihinde Hatay Milletvekili Emekli Büyükelçi Sn. İnal


BATU ile “Ermeni meselesi ve ASALA” üzerine T.B.M.M ‘deki ofisinde
yapılan röportaj metni aşağıda sunulmuştur.

Z.K.: Ermeni Sorununun bu kadar gündemde tutulması ve ASALA


cinayetleri hakkında düşüncelerinizi sorarak röportajımıza başlamak
istiyorum, görüşleriniz nelerdir, aktarabilir misiniz?
İ.B: Ermeni sorunu bizim devekuşu gibi yıllarca başımızı kuma sokup,
uzaktan izlediğimiz bir sorundur. Sorunun kökeninde Osmanlı’nın uyguladığı
tehcir vardır. Bunun da öncesinde Ermenilerin döktüğü Türk ve Müslüman
kanları var. Malum Osmanlı amansız bir savaş içerisinde sınır güvenliğini
sağlamak için devlete isyan etmiş olan Ermenilere tehcir etmeye karar veriyor
ve neticesinde kanlı hesaplaşmalar oluyor. Her iki taraftan da çok insan
ölüyor. Soykırımla ilgisi yok. Soykırımın tanımı, Birleşmiş Milletlerin 1975
sözleşmesinde açıkça yer almaktadır. Bu tanıma göre yapılan soykırım
değildir. Niye mesele bugünlere kadar gelmiştir? Ermeniler de aynı Yahudiler
gibi dünyanın her tarafına yayılmış iyi örgütlü cemaatlerdir. Asimile
olmamaları için her azınlık gibi birbirlerini çok tutuyorlar. Çok zengin
oluyorlar, çok beceri sahibi insanlar, iyi okumuşlar. Bir tek ortak davaları var,
o da soykırım iddiaları. Ben bir diplomat olarak 1961 yılında Dışişleri
Bakanlığına girdim. 1972 yılı sonunda ilk ASALA cinayeti işlendiğinde
hayretler içerisinde kalmıştım. Herhalde bir kindar bir meczubun işi demiştim.
Ciddiye almamıştım. Amerika’da Afrika’da bulundum. Birçok Ermeni
arkadaşım vardı. Bir anımı anlatayım. Afrika’da parasız kalmıştım. Kimden
ödünç para alayım diye düşünürken, bir Ermeni tüccar sahip çıktı. Sonra
124

maaşım gelince ödedim. Yani Ermenilerle gayet dostça ilişkiler


içerisindeydim, onlarla Türkçe konuşurduk ve bu Türkçe konuşan insanlarla
dostça konuşurduk.
İşin özü davalarını yaşatmak için, toplanmış zengin, etkili Ermeni
cemaatleri vardır ve bunları kısmen oy hesapları ve kısmen de davaya
inandıkları için destekleyen politikacılar vardır, sonuçta iş çığ gibi
büyümüştür. Ve o politikacılar meseleleri kendi parlamentolarına getirip
soykırım yoktur demek suçtur denen bir yasayı geçirtiyorlar
parlamentolarında. Avrupa Birliğine hazırlık çalışması var bu çerçeve
içerisinde. Bütün Avrupa’da suç haline getirme hazırlıkları var. İş büyüyor.
Hem yayın yoluyla hem propaganda yoluyla kitleleri etkilemekte bizim çok
önümüzdeler ve çok daha başarılı olmuşlardır. Davaları budur. Ama yavaş
yavaş Türkiye de işin önemini ve vahametini anlıyor, ben buna 3T diyorum;
davayı “Tanıtma, Tazminat ve Toprak”. ASALA terörü ile Ermeniler birinci
aşama olan “Tanıtma” aşamasını geçtiler. Şimdi “Tazminat” konusunda yol
aldılar. Amerikan mahkemelerinde “Toprak” konusunda da mutlaka
hazırlıkları vardır, toprak talebinde bulunmak açısından. Ermenistan
Cumhuriyeti kuruldu, diasporadan gelen sadakalarla yaşıyorlar. Ermenistan
da neredeyse bir düşman ülke gibi sınırlarımızın ötesinde, her türlü uzlaşma
önerilerini reddediyorlar. Bu arada, Türkiye önemli gelişmeler kaydetti, Türk
diasporası güçlenmeye başladı ama maddi kaynaklar açısından ise
yetersizdir. Bu arada belirtmek gerekir ki, Washington ve Newyork Türk
diasporaları kavgalıdır.

Z.K.:ASALA ile ilgili görüşlerinizi paylaşır mısınız?


İ.B.: Terörde, silahlı propaganda denilen bir kavram vardır. Türkiye’de de
12 Eylül döneminde Silahlı Propaganda Birliği diye bir terör örgütü vardı,
örneğin. Yani silah yoluyla davalarını tanıtmak. ASALA bununla baskı yaptı
ama garip bir tesadüf değildir. ASALA’nın faaliyetleri, Kıbrıs Harekatıyla
başlar. Eş zamanlıdır. Kıbrıs’ta ben diplomattım, çok yakından tanık oldum.
ASALA’yı Kıbrıs Rum kesiminin nasıl desteklediğini bizzat gördüm. Onlara
125

nasıl lojistik destek verdiklerini gördüm. Pasaport verdiklerini, aynı Öcalan’a


verdikleri gibi. Öcalan nasıl Rum pasaportuyla yakalandı, ASALA katilleri de
Rum pasaportuyla yakalandı. Mesela Kıbrıs’a geliyorlardı, dinleniyorlardı,
Rum pasaportu alıp cinayet işliyorlardı. Ermenilerin öldürdüğü ilk diplomat
çok yakın arkadaşımdı. Diplomatın ölümü Ermenilere ilham kaynağı oldu.
Bunun ASALA ile falan ilgisi yoktu. O bir meczup ihtiyardı. Ancak, Ermenileri
dost sayan aynı benim gibi bir diplomatımızı öldürmüşlerdir. Hunharca
öldürdüler. Onun yarattığı tepkiler ASALA’ya ilham kaynağı oluyor. Biz bir
örgüt kuralım diyorlar. Kıbrıs ve Yunanistan onlara destek oluyor. ASALA,
Türkiye’nin kendi mücadelesiyle ortadan kalkıyor ve yerini PKK’ya bırakıyor.
Aynı model yani. Aynı Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye’nin düşmanı. Bu sefer
PKK’yı desteklemeye başlıyorlar. Sırf Rumlar ASALA’yı yarattı demiyorum.
ASALA cinayetinin yarattığı geniş tepkiler onlara ilham kaynağı olmuştur.
Tanıtma dedim ya, onu silahlı propaganda ile yapmaya başladılar. Bu da bir
tanıtma yöntemidir. Şiddet ve kan dökerek bu insanları kendi davasıyla bir
ilgisi olup olmadığına bakmadan bilmem neredeki bir Türk Büyükelçiliği’ne
katliam yapmışlardır. Halbuki ne alakası var onların soykırımla. Silahlı bir
propaganda örgütüdür ASALA.

Z.K.: ASALA’nın CIA ve KGB tarafından kurulup desteklendiği


konusunda görüşleriniz nelerdir?
İ.B.: Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan doğrudan doğruya ASALA’ya destek
vermişlerdir. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur teorisine göre.
Yaralılara bile kendi elleri ile bakmışlar iyileştirmişlerdir. Aynı sonraki yıllarda
PKK’ya yaptıkları gibi. Büyük gizli servislere geldiğimizde süper devletler
dünyadaki her gücü kontrol altında tutmak isterler, bir kere bu bir prensiptir.
Süper devletler, bir ölçüde İngilizler, Fransızlar dünyanın neresinde olursa
olsun güçleri ellerinde bulundurmak isterler. İşlerine geldiği ölçüde de
desteklerler. Bir kart’tır bu, nasıl PKK kartını kullanıyor birçok devlet, hepsi de
kullandı hala kullanıyor. Kime karşı Türkiye’ye karşı ve İran’a karşı Amerika
kullanmaktadır. PKK, o apayrı bir konu. Onu ayrı konuşmak gerek. Süper
126

güçler mutlaka, etkili gücü, bu siyasi güç olabilir, siyasi parti olabilir, sivil
toplum kuruluşu olabilir, terör örgütü olabilir, hepsinin içine girip kontrol etmek
isterler. KGB’nin ve CIA’nın ASALA’ ya yaptığı budur. Ben şunu demek
istemiyorum. CIA ve KGB Türk Diplomatlarını öldürülmesi için talimat verdiler
demiyorum. Bu konuda bilgim yok. Ama mutlaka bu konunun içine
girmişlerdir.

Z.K.: ASALA’nın Ermeni sorunundaki yeri nedir?


İ.B.: ASALA 3T planının bir aşamasıdır. Gerek kendi içlerindeki bölünmeler
gerek antipatik olmaları ve ayrıca davaya zarar verdiklerini düşünerek silahlı
propagandaya son vermişlerdir. Ama ne yapmaya başladıklarını her gün
görüyoruz, parlamentolara teklifler vererek, kararlar çıkartarak kitaplar
yazarak, ana amacı tekrar ediyorum: Ermeni toplumlarına kişilik kazandırmak
ve bir kimlik bunalımından kurtarmaktır. Ermenilerin hedefi asimile olmadan
bu dava etrafında toplanmaktır.

Z.K.: ASALA’nın PKK içerisinde faaliyetlerine devam ettiği yönünde


görüşler var, sizin bu konu hakkındaki düşünceleriniz ve eklemek
istedikleriniz nelerdir?
İ.B.: ASALA diye bir örgüt artık şu an yok, ancak esas olarak, zamanında
ASALA’yı destekleyenler şimdi PKK’ yı destekliyordur. PKK’ya Ermenilerin
sempati duyduklarını düşünüyorum.

Z.K.: Deneyimli ve başarılı bir diplomat olarak katledilen diplomatlarımız


için neler hissettiniz, gerekli ilgiyi ve tepkiyi milletçe gösterebildiğimiz
hususunda düşünceleriniz nelerdir?
İ.B.: Her cinayetten sonra yüreğimiz yanmıştır. Hepsi çok kıymetli
arkadaşlarımızdı. Senede bir defa anılırlar o kadar. Tabii ki yeterli değil. Son
olarak, şunu da ifade edeyim, Kıbrıs’ta diplomat iken bana karşı ciddi bir
suikast girişiminde bulundukları bilgisini aldım.
127

Z.K.: Ermeni sorunu ile ilgili olarak herkesin bu konuyla ilgilendiğini,


ama asıl ilgilenmesi gerekenlerin tarihçiler olduğu ve belgelerin
kullanılması gerektiği yönünde görüşler bulunmaktadır. Siyasetçilerin
bir adım geride durmaları gerektiği yönünde görüşler vardır. Siz bu
konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
İ.B.: Hayır, hayır, sadece bilimsel savaş değil, siyası savaştır. Çünkü
siyasetçiler var bizim karşımızda. Fransa’da bizim canımızı acıtan kim?
Fransız Siyasetçileri. Avrupa Birliği, Almanya’da kim? Siyasetçiler. Arjantin ve
Amerika’da kim? Yine siyasetçiler. Bilakis siyasetçiler daha da faal olmalılar.
Tam tersine siyasetçiler öne geçmeli. Bilimsel bir komite kurulmalı.
Ermeniler bilimsel komiteyi zaten reddetmişlerdir.

Z.K.: Verdiğiniz değerli bilgiler ve yoğunluğunuz içerisinde zaman


ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
İ.B.: Ben teşekkür ederim.
128

EK-2

Doç.Dr. Hasan OKTAY ile Yapılan Röportaj

09.04.2007 tarihinde Doç. Dr. Sn. Hasan OKTAY ile “Ermeni meselesi
ve ASALA” üzerine Ankara’da yapılan röportaj metni aşağıda sunulmuştur.

Z:K : Kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?


H:O : Doç.Dr. Hasan OKTAY, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesiyim ve bir dönem ASAM (Avrasya
Stratejik Araştırmalar Merkezi)’ da Ermeni Masası Başkanlığı yaptım.

Z.K: Asıl konumuz ASALA’ya geçmeden evvel, Ermeni meselesi


hakkında bilgi verebilir misiniz?
H.O: Türkiye’ de ve dünyada Ermeni meselesi denilince maalesef sözde
soykırım tartışmaları gündeme getiriliyor. Türk ve Ermeni kelimeleri bir araya
geldiğinde akla güzel şeyler gelmeli, 1000 yıla gölge düşmemeli idi akla
soykırım değil de, başka şeyler gelmeli idi. 1000 yıl bir kenara itilip son 10
yılda, 20 yılda yaşananlar yüzyıllara damgasını vurmamalıydı. Son 10 yılda
20 yılda yaşananlar o kadar acıdır ki iki toplum da, bu iki isim etrafında güzel
şeyleri hatırlamak istememektedirler.

Z.K: 1915’ de ne oldu? Ermeni tehciri hakkında bilgi verebilir misiniz?


H.O.: Ermeniler Anadolu’da güven telkin eden bir topluluktu, ne oldu da
"sadıka-i millet" tehcir edildi. 1915’te Osmanlı Devleti, ne oldu da sadık millet
dediği Ermenileri göç ettirdi. Ermenilerle, Ermeniler adına siyaset yapanları
ayrı tutmak gerekir. Bunu anlamak için öncelikle Ermeni toplumu kendi
içersinde ikiye ayırmak gerekir. Birincisi Ermeni komitecileri, ikincisi de
Ermeni topluluğudur. Ermeni meselesi aslında kilise etrafında Ermeni
cemaati örgütlenmesidir. Ermeni örgüt ve komitecilerinin, kilise cemaati ve
Ermenilerin yapısını bozma gayretidir. 19. yy’ın başlarındaki Fransız ihtilali ile
129

birlikte "Romantik Milliyetçilik Akımı" ayrılıkçı harekete dönüştü, zamanla


taraftar bulmaya başladılar. Ermeni terörü denilince, Ermenilerin Ermenileri
öldürmesi akla gelmektedir, gelmelidir. İlk Ermeni örgütlenmesi Ermeni
cemaatine karşı yapıldı, önce bunu tespit etmek gerekir, bunu tespit
etmezsek süreci iyi anlayamayız. Ermeniler üzerindeki otoritenin yok edilmesi
için ilk olarak Ermeni din adamları, avukatlar, doktorlar, tüccarlar hedef
alındı.1 Sonrasında ise çeteceliler ve komiteciler, Ermenilere yaptıkları işleri
de mal ettiler, Avrupa devletleri ise bunu iyice kışkırttı, böylece içişlerimiz de
karıştırılmış oldu. Bu yapılanlarla, Reform, Özerklik ve nihai olarak Bağımsız
Devlet hedeflenmekteydi.
Bunun üzerine Osmanlı İmparatorluğu toprak bütünlüğünü korumak
haklılığı içerisinde Ermenileri tehcire tabi tutmuş ve bu noktada Ermeni bilinci
ve Ermeni kültürü ciddi bir kesintiye uğramıştır. Ermeni insanında Osmanlı
Devletine karşı bir kırılma meydana geldi. Ermenilerin göç ettirildikleri
yerlerde Osmanlı’nın kontrolünün olmaması nedeniyle, Ermenilere Avrupa
Devletleri ve Rusya kucak açmış, nüfus kaygıları nedeniyle Ermeniler,
Fransa, İtalya ve ABD gibi ülkelere götürülmüşlerdir. Bu durum topraklara
özlem duygusunu geliştirdi, bu duygu istismara açık bir duyguydu ve
Osmanlı’dan genç Türkiye Cumhuriyetine geçiş sürecinde kullanılmak
istenmiştir. Avrupa devletleri, bu konuyu kaşımışlar ve kontrolsüz güç haline
dönüştürmüşlerdir. Sürekli olarak Ermeni bilinci canlı tutulmaya çalışılmış, bu
da Ermeni toplumu içersinde yeni bir bilinç inşasını doğurmuş, gerekli
psikolojik ve eylem altyapısı oluşturulmuştur.

Z.K.: Sanırım ASALA ile olan bağlantı da bu noktada ortaya çıkmaktadır.


H.O.: Evet, ASALA ile bağlantı bu noktadan itibaren kendisini göstermektedir.
Kimlik ve psikolojik kırılma, Ermeniyi kontrolsüz bir güç haline
dönüştürmüştür. Bu da uluslararası güç odaklarının müdahale edebileceği
bir atmosferdi. 1917-1945 yılları arasında baktığımızda, Ermenilerin bir

1
Daha Fazla Bilgi İçin Bkz. Recep Karacakaya, Ermenilere Yönelik Ermeni Suikastleri,
İstanbul, 47 Numara Yayıncılık, 2006.
130

örgütlenmeye doğru gittiği gözlemlenmektedir. Aslında kin ve nefret


duygularının birinci kuşak Ermenilerde olmadığı hatta Türkiye’ye tekrar
dönmek isteklerinin olduğu, 2.kuşaklar da bu isteğin daha azaldığı, 3. kuşak
Ermenilerde ise bunun artık intikam ve kine dönüştüğünü söyleyebiliriz.
1923’ te devlet sürecine giren Türkler ile eskiden problemleri olan
topluluklar hesaplaşmaya girmişlerdir. Geçmişi Türkiye unuttu, ancak
Ermenilere Ermenilerden çok diğer devletler unutturmadı, günümüze kadar
gelen ve halende sürecek olan asıl hesaplaşma Ermeni toplumu ve Türkiye
üzerinden çıkar sağlamaya çalışan gizli güçler tarafından
gerçekleştirilmektedir.

Z.K : ASALA terör örgütünden bahsedebilir misiniz? Sonuçta başarılı


olmuşlar ve dünyanın dikkatini çekmişlerdir. Başarılarının aslında
kendilerine ait olmadığı, ASALA'nın CIA ve KGB tarafından
desteklendiği görüşlerine katılıyor musunuz?
H.O.: ASALA'nın yaptığı eylemler nitelik ve malzeme açısından
incelendiğinde muhakkak uluslararası güç desteklidir. KGB’nin Ermeniler
üzerinden komünizm propagandası yapmayı, CIA’nın ise Ermeniler
üzerinden SSCB’ye karşı casusluk faaliyetleri yürütmeyi hedeflediklerini
düşünürsek, Ermenilerin neden desteklendiklerini de anlayabiliriz. 2 ülke
arasındaki çekişme de ASALA’yı doğurmuştur. ASALA, 20 Ocak 1975'te,
Lübnan'da, Bekaa'da kurulmuştur. 1960’lardan itibaren ASALA gündeme
getirildi. 1972 yılında Türk büyükelçimizin öldürülmesi ile faaliyetlerine
başladıkları görülmektedir.
ASALA’nın eylemlerine bakıldığında tek başına eylem
yapamayacaklarını görmekteyiz. ASALA örgütü kurulup eylemler
yapıldığında dahi, Ermeni milleti tarafından bilinmiyorlardı. Örgüt üyeleri
Bekaa’da eğitilmişlerdir. 40 eylem bittikten ve eğitimler tamamlandıktan
sonra uluslararası güçler sahneden çekilmiştir ve Ermeniler’e teslim edilmiştir
Neden Ermeni tehcirinden 50-60 yıl sonra ASALA ile Ermeni terörü
başlamıştır? Neden bu kadar sene aradan geçtikten sonra bu tür kanlı
131

eylemler yapılmıştır? Bu noktada, ASALA terörünün Kıbrıs harekatından


sonra başlamasını ise dikkat çekici buluyorum. Türkiye’nin Kıbrıs’ı alması
istenmiyordu. Uluslararası güçlerin bu durumu göz ardı etmeyeceği
düşüncesindeyim. Kıbrıs alındıktan sonra eylemlerin daha çok arttığı
görülmektedir. Ermeniler kışkırtılmıştır. 1915’lerde meydana gelen olay
neden 1974’ de ortaya çıktı? düşündürücüdür.
1980’lerden sonra dünya 2 kutuplu düzenden çıkmış 1990’lara doğru
Rusya havlu atmıştır. Bu yeni dönemde ABD güç kazanmıştır. ASALA’ ya
artık ihtiyaç kalmamış ve ASALA Ermenilere teslime edilmiştir.
Uluslararası güçlerin ne yapacağını önceden kestirmek, bilmek
mümkün değildir, bunu bilemediğimiz için de birçok olay aniden meydana
gelmektedir. Örneğin en son Malatya’da meydana gelen olay. Bu tür bir
eylem 3 çocuğun tek başına yapabileceği bir eylem değil.
Terör safhasının bitirilerek, ikinci safhaya geçildiği düşüncesindeyim.
Yeni açılımlar peşindeler, dünya parlamentolarında karar alma aşamasına
geldiler. Dünyada terör denilince artık herkes aynı şeyi anlıyor ve terör artık
kabul görmüyor. Yeni açılımda Ermeni soykırımını dünya parlamentolarında
kabul ettirmek ve Türkiye’yi mahkemelerde mahkum ettirmek istiyorlar.
Bunun süreceğini inanıyorum ve birilerinin bunu organize ettiğini
düşünüyorum.

Z.K.: Psikolojik olarak Türkiye’yi sarsıp soykırım yaptık dedirtip final


sahnesini mi oynamak istiyorlar?
H.O.: Evet mümkündür. Önümüzdeki dönemde karşılaşacağımız senaryolar
bunlar, amaç kurtuluş savaşı ruhumuzu bölüp parçalamak.
Ayrıca, bu sıralarda, bazı büyükelçilerimiz tarafından öne sürülen
Türkiye’de kendi kendimizi mahkemeye vermek gibi bir eğilim var. Kendi
kendimizi mahkemeye vererek haklılığımızı savunmamalıyız. Ermeniler bir
şey iddia ediyorsa, ispatlamak istiyorsa kendileri mahkemeye gitmelidir.
Türkiye’nin Lahey Adalet Divanına gitmesinden bahsediyorum, bunu yaparak
peşinen bazı şeyleri kabul etmiş gibi oluyoruz. Böyle bir problemimiz var.
132

Z.K.: ASALA terörünün Türkiye-Ermeni ilişkilerine etksi naslı olmuştur ?


H.O.: ASALA vasıtası ile bizler Ermeni sorununu öğrendik. Ancak şunu da
unutmamak gerekir ki ASALA varken Ermeni devleti diye bir devlet yoktu.
Ermeni devleti 1992 yılında kurulmuştur. Dolayısı ile ASALA üzerinden bir
devlet politikası güdülmesi çok yanlış bir tutum olur. Terör örgütünün bu
kadar kompleks bir eylem yapma şansı yoktur. Bu örgüt organize edilmiş ve
örgüt üzerinden hesaplaşmalar yapılmıştır. Verecekleri mesajlarıda
vermişlerdir. Daha sonra ise örgütü delil karartmak için Ermenilere teslim
etmişlerdir.

Z.K.: ASALA terör örgütünün kurulmasında ve eylemlerinde, birinci


etken olarak veya destekleyicileri arasında kimi veya kimleri
görüyorsunuz?
H.O.: Yarı yarıya KGB ve CIA, etkinlikleri ise zaman zaman değişir. Aslında
organik bir örgüt yoktur. KGB ve CIA eylem yapmış , ASALA üstlenmiştir.

Z.K.: ASALA eylemlerini yurtiçinde değil de yurtdışında ve


diplomatlarımıza yönelik yapmıştır, sizce bunun nedeni nedir?
H.O.: İlk neden uluslararası dikkatleri üzerlerine çekmekti, Türkiye’deki
Ermeniler zaten bu işe karışmamışlardır ki! Türkiye’de Esenboğa’da
olmuştur, onun da faili yakalanmıştır, hızlı bir şekilde de idam edilmiştir, konu
konuyu açıyor ama, idam edilmese örgütün bütün bağlantıları ortaya
çıkabilirdi. Hatta bu çocuk itirafçı olacaktı. Çözümleme maalesef yapılamadı.
Türkiye’de tek eylem denediler, onun dışında ise Türkiye’de farklı isimler
altındaki örgütlerde Ermenilerin olduğunu görmekteyiz. Orhan Bakıryan
TİKKO örgütünü kuran isimdir. Bunu da ek bilgi olarak vermek isterim, TİKKO
daha çok etnik kökene dayalı bir örgüt olduğu için Ermenilerin de yoğun bir
şekilde olduğu söyleniyor.
ASALA eylemlerine karşı Türkiye’deki Ermeniler’in ciddi tepki verdikleri
bilinir,Taksim meydanında Ermeni bir vatandaşmız tepkisini kendini yakarak
göstermiş ve ölmüştür, Türkiye ‘de Ermeniler kendilerine destek ve ortam
133

bulamamışlardır, aksine tepki almışlardır. Burada ayrım iyi yapılmalıdır,


Ermeniler ayrı ASALA ayrıdır.

Z.K.: Peki Türkiye herhangi bir yaptırım uygulamış mıdır?


H.O.: Ermenistan bağımsızlığını ilan edince, ilk tanıyan devlet Türkiye
olmuştur. Tanıdık, ancak diplomatik bağ kurulmadı. Ermenistan kurulur
kurulmaz Azerbaycan ile Karabağ sorunu yaşadı ve savaş oldu. Ermenistan
Karabağ’ı aldığı gibi yedi tane yerleşim merkezini ele geçirdi, ardından Hocalı
Katliamı oldu. Bu gelişmelerin ardından Türkiye Ermenistan sınır kapılarını
kapattı, işgali gerekçe göstererek ve şart koyarak. Bu sıralarda Oskanyan ile
Azerbaycan Dışişleri Bakanı yaklaşık yirminci görüşmelerini yapıyorlar,
benim tahminime göre şöyle bir sonuç çıkabilir. Ermenistan işgal ettiği
yerlerden çekildikten sonra hemen sınır kapılarını açarsak sorunların yüzde
altmışı çözülür kanaatindeyim.
Şunu da belirtmek isterim, burada gözden kaçırılmaması gereken bir
husus ise; Mayıs ayında seçimler olacak, Karabağ konusunda Ermeni halkı
kendi iç dünyasındaki gerçekleri hazmedemiyor, yük olduğunu düşünüyorlar.
Türkiye bunu kullanmalıdır. Ermeniler sınır kapılarının açılması yönünde
büyük çaba sarfediyorlar. Türkiye Karabağ iktidarını sona erdirilip normal bir
iktidarın gelmesi yönünde çalışmalar yapmalıdır. Sınır kapılarının kapalı
tutulmasını faydası bir yaptırım gücü oluşturmaktır. Bir bilgi olarak söyleyim,
Azerbaycanın Ermeniler ile yıllık ticareti 150 milyon dolardır, neredeyse
Türkiye’ni iki katıdır.

Z.K: Ermeni sorununun Parlamentolarda kabulü nereye doğru gidişin


işareti, bunu nasıl yorumluyor sunuz?
H.O.: Tekrar ifade ediyorum. Ermeni sorunu Ermeniler ile değil, Ermeniler
üzerinden çıkarları olanlarındır. Strateji belirleyip bu yolda adım adım
ilerliyorlar, böyle bir açılım var, bizim yapmamız gereken bu açılımları
sekteye uğratmak ve karşılık vermemizdir. Parlamentolar nezdinde bu
konuyu kabul eden devletler ile bizim birebir dayatmamız gerekmektedir.
134

Uruguay’dan başlayarak niçin kabul ettiniz ? gerekçeleriniz nelerdir ?


şeklinde ve dahası geri çekmeleri yönünde Türkiye ne yapılması gerekse onu
yapmalıdır. Neticede parlamentoda alınan bir karardır, değiştirilebilinir.
Ayrıca, hangi parlamento bu kararı çıkarırsa çıkarsın biz bunu
tanımıyoruz, karar alan devletleri de şimdiden ikaz ediyoruz şeklinde
deklarasyon yayınlanmalıdır. Yine, Ermeniler ile önümüzdeki dönemde
atılacak yeni adımlarda onlardan önce haberler yapmamız gerekecektir.

Z.K.: Ne gibi haberler?


H.O.: Ben Ermeniler’i üç’e ayırıyorum. Birincisi, Diaspora Ermenileri, ikincisi
Ermenistan Ermenileri, üçüncüsü Türkiye Ermenileri. En yakın
gördüğümüzden başlayarak ilişkileri çok sağlam tutmalıyız ve bunu bütün
dünyaya göstermeliyiz. Yani dünya ülkeleri halen Türkiye’de Ermenilerin çok
zor şartlarda yaşadıklarını hatta Türkiye’de hiç bir Ermeninin yaşamadığını
düşünmektedirler. Bu düşünceler yok edilmelidir. Bunun içinde Türkiye
Ermenilerini çok daha cesur hale getirmek gerekmektedir. Diaspora
Ermenilerinin lehte görüş bildirmeleri için onların da önünü açmamız
gereklidir. Ermenistan ile ise, paket program koyup onu açıklamak sureti ile
ilişkilerimizi düzenlemeliyiz.

Z.K.: Türkiye Dışişleri ve sivil toplum örgütlerinin ASALA’ya bakış


açıları ve önerileri ne yöndedir?
H.O.: Dışişlerimizin bu konuya daha çok duygusal yaklaştıkları
düşüncesindeyim. Neticede 40 tane çok kıymetli mesai arkadaşlarını
kaybetmişlerdir. Daha çok duygusal ve tepkisel yaklaşım sergilemişlerdir.
Dışişleri bu konuda biraz soğuk ve geri duruyor, benim tesbitim bu şekildedir.
Konu ötelene ötelene bugünlere gelindi. 22 Şubat’ta Ermeni Patriği ile bir
görüşme yaptım onun ifadesi şu: ”Türkiye’de cesur kararlar alabilen siyasi ve
bürokratlara ihtiyacımız var”. Rahmetli Alparslan Türkeş vefatından önce
Petrosyan ile görüşme yapmıştır, bu görüşmeler ilişkileri bir noktaya
getirmiştir, vefatıya birlikte ve Petrosyan devrilince görüşmeler bitmiştir.
135

Türkiye ile Ermeniler arasında aslında çözülemeyecek hiç bir problem yoktur.
1915’deki olaylar her iki taraf içinde acıdır. Haklılığımızı haksızlığa
dönüştürmeden uluslararası platformlarda çözüm yollları aranmalıdır. Tarihi
belgelerle iyi duyguları harekete geçirerek atılımcı hareketler yapılmalıdır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda Hırıstiyan, Ermeni, Yahudi, Müslüman bir arada
yaşardı. Avrupa 16.y.y’da kendi varlığını ortaya koyunca Osmanlı
İmparatoluğunu parçalama yoluna gitti. Fatura da Ermeniler’e çıktı.
Ermeniler aslında bunun farkıdalar. Aynı metod şimdi Türkler ile Kürtler
arasında uygulanmaktadır.

Z.K.: Tehcirin 100. yılında eylemlerin olabileceği yönünde görüşler


bulunmaktadır? Katılıyor musunuz?
H.O.: Muhtemel olabilir, çabalar sarfediyorlar. Türkiye’de bu gayretsizliğini
devam ettirirse neticede Allah çalışana verir. Maalesef Türkiye kurumlar
arasında bile bir konsorsiyum oluşturma da dahi bir birliktelik sağlayamamış,
çatlak sesler çıkmaktadır. Bu konuda ciddi çalışmalar yapılmıyor. Günü
gününe takip yapılmıyor. Bunu yapamazsak 2015 yılında Ermeniler ve
Ermeniler üzerinde hesaplar yapanların kazanım şansları yüksek olacaktır.
Benim önerim 100. yılda Ermenilere çağrı yapılıp Türkiye’de
yaşayabilirsiniz, gelebilirsiniz mesajı vermek şeklinde olur du. Bu iyi bir açılım
olabilir, dolayısı ile Ermeniler’in iddialarının bir çoğu da bertaraf edilmiş olur.
Ayrıca, Ermeniler ile siyasi ilişkilerimizi Türkiye’nin kontrolünde ciddi manada
çözmeye çalışırdım.

Z.K.: Ermenilerin gelmelerinde bir sakınca yok mu sizce?


H.O.: Bunda bir sakınca olacağını zannetmiyorum. Biz kucaklayan millet
olmalıyız. Aşmak durumundayız bazı şeyleri. Türkiye’de zaten 100.000
Ermeni yaşıyor. Ben olayı duygusal zeminde değerlendiriyorum. Bu
travmatik vakayı bir şekilde normal bir şekle dönüştürmeliyiz. 2015 yılında
Türkiye açılım yaparak iddiaları bertaraf etmeli ve dünyaya 1915’ de soykırım
yapmadık ama bu bizimde acımızdır demeli ve tatlıya bağlamalıdır.
136

Z.K.: Taviz tavizleri getirmez mi?


H.O.: Bu taviz değil, anayasal bütünlüğümüzü devlet bütünlüğümüzü
tanıyacaksın ve vatandaş olarak yaşayacaksın, kanunlar önünde eşit.

Z.K.: Musul Hatay sorununa dönüştürülmesin?


H.O.: Biz sürekli 1873’den 1923’e kadar toprak kaybettik, bu nedenle bizde
sürekli korkular oluştu. Bundan bir kere kurtulmamız gerekir. Bir devlet 100.
yılını idrak ettiği zaman Türkiye artık bölgede bölgesel bir güç olacaktır,
olmakta zorundadır. aksi taktirde yaşama şansımız kalmaz.

Z.K.: BOP kapsamında, bildiğiniz gibi Irak’la başlayıp İran Suriye ve


Türkiye’ye doğru giden bir süreçten bahsediliyor. Topraklarımızı
açtığımız zaman bu süreci hızlandırıyor olmaz mıyız?
H.O.: Biz İmparatorluklar kurmuş bir devletiz. Her milletten insan yüzyıllar
önce barındırmışız, şimdi neden korkalım ki!

Z.K.: Siyasetçilerden ziyade tarihçilerin bir araya gelerek bu konuyu


incelemesine ve daha çok sivil toplum örgütlerinin bu konuyu
araştırarak bir sonuca ulaştırmak düşüncesindeler. Sizin
düşünceleriniz nelerdir?
H.O.: Türkler ile Ermeniler temas halinde olmalı, 3. taraflar arada olmamalı,
iki taraf direkt olarak görüşmeli. İki tarafın bir arada yapacağı algılama ve
irdeleme tahlil ve sonucu getirecektir. Önemli bir adımdır. Devlet tezi
olmaktan çıkarılmalıdır. Daha çok tarihi ve psikolojik bir olaydır. Benim bir
tezim var, Türkiye’de bu konuyla ilgilenen birçok kurum var, bu konu
siyasetten arındırılmalı ve bu konu devletin kurumları aradan çekilerek,
bağımsız bağlantısız sivil toplum örgütlerine bırakılmalıdır. Temas
noktalarını değiştirmemiz ve güçlendirmemiz gerekiyor. Bu olayın tarihsel
boyutlarının yanı sıra, psikolojik tarafları da mevcut. Ermenileri bu travmadan
kurtarmak için aynı platformda, 3. tarafların olmadığı bir ortamda bir araya
137

gelmemiz gerekiyor. Çözümün kaynağının da biz olduğunu düşünüyorum.


Ermenistan’da günlük yaşama bakıldığında Türkiye’dekinden bir fark yok,
1000 yıllık ortak bir geçmiş var, halen Türkçe konuşuyorlar, Türk TV
kanallarını izliyorlar, bir fırsat olsa da bir araya gelsek der gibi bir halleri var.

Z.K.: ASALA’nın PKK örgütü ile bağlantısı olduğu dile getirilmekte, sizin
düşünceleriniz nelerdir? Daha somut bir ilişki içerisinde olma ihtimali
bulunuyor mu?
H.O.: Muhtemeldir. PKK’nın da uluslararası güçler, devletler tarafından
desteklendiği düşünüldüğü zaman bu olasılık güçlüdür. ASALA 'nın ve PKK’
nın sahipleri aynıdır, amaç birliği kısa sürelidir, uzun dönemde birliktelik
olabileceği ihtimali ise zayıftır. Tarihi gelişmeler incelendiğinde Hamidiye
alaylarını bilen Ermeniler ile Kürtler’in birlikte olamayacağını düşünmekteyim.
Önemli bir konuya değinmek istiyorum. 1913-14’ lü yıllarda Kürt-Ermeni birliği
oluşturuldu, 1915 tehciri ile örgüt atıl kaldı ve Lübnan ‘a taşındı. Haugen
örgütünün şimdiler de faaliyette oldukları hakkında çeşitli görüşler yer
almakta, bunun ise daha ciddi bir tehlike olduğunu düşünüyorum

Z.K.: ASALA ve PKK’nın birbirinin devamı yönünde olduğu görüşler


bulunmaktadır, biri bitince diğerinin başlayacağı görüşlerine katılıyor
musunuz?
H.O.: Ben Doğuda görev yapıyorum, gördüğüm PKK bitmek üzeredir. Türkiye
artık yetmişlerin Türkiyesi değil! Bu da ekonomi ile ilgilidir. Şu an olmamız
gereken yerde değiliz.

Z.K.: Benzer şekilde, ASALA’nın PKK’nın içinde devam ettiği yönündeki


düşüncelere katılıyor musunuz?
H.O.: Kanaatim, devam ettiği yönünde değildir. Kendilerini lağvedip PKK
içerisinde olacaklarını sanmıyorum. Ancak PKK içerisinde Ermeni kökenli
teröristlerin olduğu söylenmektedir. Bunun yanında Türkiye’deki sol örgütlerin
içinde Ermeni kökenli kişilerin de olduğunu adliyeye intikal etmiş bilgilerden
138

dolayı biliyoruz. Bunun nedenini bilmiyoruz. ASALA ile bu örgütlerin organik


bağları üzerine masaya yatırılmış bir çalışma da yoktur.

Z.K.: T.C. Devleti ASALA’nın bu eylemleri karşısında ne tür bir önlem


almıştır? Düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
H.O.: Türkiye’de kamuoyu tepki verince eylemlere tepki doğdu ve ASALA’ya
karşı ciddi eylemler yapıldı, eylemlerin kimler tarafından yapıldığı konusunda
ise çeşitli spekülasyonlar vardır.

Z.K.: Ne yapmalıyız? Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?


H.O.: Türkiye’de ciddi etki yapan eylemlere imza atan ASALA’nın arkasında
kimlerin olduğunu bilmiyoruz, çünkü eylemleri yapanları hiçbirisi
yakalanamamıştır. Uluslararası güçlerin oyunu olduğu ve ASALA üzerindeki
çıkarlarının son bulmasıyla Ermenilere teslim edildiği, Ermeniler tarafından
duygusal olarak sahiplendiğini, Ermeniler adına eylem yapmaya başlayınca
kendilerini ele verdiklerini ve daha sonra çorap söküğü gibi sonlarının
geldiğini söyleyebiliriz.
Şu anda resmen ve fiilen ASALA diye bir örgüt yoktur. Açılımlar
yapmalıyız. Ermeni sorunu Ermeniler ile başlayan, Ermeniler ile ilgili bir sorun
değildir. Oyuncak olmaktan kurtulmalıyız, Milli bilinci ve ekonomik gelişmeyi
sağlayıp uluslararası platformda varız diyebilmeliyiz. Biz şu an onların
belirlediği problemlerle boğuşuyoruz, ASALA bunlardan en önemlisi ve
kanlısı idi. Olayları kendi tarzımızda çözmeliyiz.
Kıyamete kadar varlığımızı hür ve bağımsız sürdüreceğiz. Bu inançla
Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi yaşatmalıyız.

Z.K.: İnancımız sonsuzdur, verdiğiniz değerli bilgiler için çok teşekkür ederim.
H.O.: Ben teşekkür ederim.
139

EK-3

Ermeni Sorununun Tarihsel Gelişimi ve

Ermeni Terör Örgütlerinin Eylemleri 1, 2, 3

Ermeni topraklarının İmparator II. Basileios tarafından


Bizans topraklarına katılması üzerine 40 bin Ermeni
1022
Anadolu'ya sürgün edildi.

Ermeni hanedanları Bizans İmparatoru IX. Konstantin


1046 tarafından katledilerek yok edildi.

Sultan Tuğrul Bey döneminde Selçuklulara bağlanan


1054 Ermenilere özerklik verildi.

Ermeniler Haçlılarla işbirliği yaptılar.


1098
Fatih Sultan Mehmed, Bursa'daki Ermeni Piskoposu
Hovakim'i (Ovakim) İstanbul'a getirterek kendisine
1461
Patrik unvanını verdi ve Ermenilere birçok haklar tanıdı.

Türk matbaasının kurulmasından 160 yıl kadar önce


Venedik'te matbaacılık eğitimi görmüş olan Sivaslı
1567 Apkar adındaki bir papaza İstanbul'da bir Ermeni
matbaası açması için izin verildi.

İlk resmi Ermeni Okulu, Amira Miricanyan ve Şnork


1790 Mıgırdıç tarafından Kumkapı Fıçıcı Sokak'ta kuruldu.

Artin Bezciyan adlı Ermeni, Kumkapı'da Bezciyan


1823 Okulu'nu kurdu.

Patrik Karabet, Ermenice gramer okutan Kumkapı


1824 Okulu'nu Patrikhane'nin himayesine aldı.

(22 Ekim) Ermeni Maarif Komisyonu kuruldu.


1853

1
http://www.atukad.org.tr/kronoloji.asp
2
http://www.gozlemci.net/?id=2338-gecmisten-gunumuze-Ermeni-sorunu-1
3
Recep Karacakaya, Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi (1878-1923). İstanbul,
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No:52, 2001.
140

1876 Kurulan Mecliste Ermeni milletvekilleri de katıldı.


(7 Aralık) Ermeni Milli Meclisi, Ermeni halkının askere
1877 yazılarak savaşa katılma kararını aldı.

(13 Nisan) İstanbul Ermeni Patriği Nerses, İngiltere


Dışişleri Bakanı Salisbury'ye gönderdiği muhtırada,
Türklerle beraber yaşayamayacaklarını bildirdi.

(13 Temmuz) Berlin Anlaşması imzalandı. Bu


anlaşmaya, Osmanlı Ermenileriyle ilgili 61. madde
eklendi.
1878
(3 Ağustos) İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury,
İstanbul Büyükelçisi Layard'a gönderdiği talimatta,
Osmanlı Hükümeti'nin Doğu'da reformlara başlaması
gerektiğini bildirdi.

(20 Haziran) Erzurum İsyanı

(Temmuz) Kumkapı Nümayişi


1890
Birinci Sason İsyanı

Merzifon, Kayseri, Yozgat isyanları


1892 - 1893
(30 Eylül) Babıali olayı

1895 Kasım ayında, Ermenilerin Maraş'ta isyan teşebbüsü

30 Ekim İstanbul'da Ermeni eylemi

(1 Haziran) I. Van isyanı


1896
(26 Ağustos) Osmanlı Bankası Olayı

Ermeni dilcilerden H. Acaryan, "Ermeni Dili'ne Türk


1902 Dili'nin Tesiri ve Ermenilerin Türkçe'den Aldıkları
Sözler" adında bir eser yazdı.
İkinci Sason isyanı
1904
141

(21 Temmuz) Yıldız Camii'nde, Osmanlı Padişahı II.


1905 Abdülhamid'e suikast teşebbüsü.

Ermenilerin Jamanak adlı gazetesi yayın hayatına


başladı.

1908 İkinci Meclis açıldı ve Ermeni komitecilerden bazıları


Millet Meclisi'ne girdi.

(14 Nisan) Adana'da Ermeni isyanı


1909
(15 Nisan) II. Van İsyanı

(24 Nisan) Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyette bulunan


Ermeni komiteleri kapatıldı. Bu komitelerin
idarecilerinden 2345 kişi tutuklandı.
1915
(3 Mayıs) Ermeniler Van'da büyük bir katliama giriştiler.

(27 Mayıs) Yer Değiştirme (Tehcir) Kanunu çıkarıldı.

(1 Şubat) Ermeni komitacı Arşak, Bayburt'ta katliam


yaptı.

(25 Nisan) Ermeni komiteciler, Kars'ın doğusundaki


Subatan köyünde 750 Müslüman'ı katletti.
1918
(1 Mayıs) Ermeni komitacılar, Kars'ta, aralarında
çocukların da bulunduğu 60 Müslüman'ı katletti.

(20 Kasım) Osmanlı bürokrasisinde üst düzeyde görev


yapan Bogos Nubar Paşa ve Şerif Paşa, Ermeni-Kürt
1919
bağımsızlık belgesini imzaladılar.

(12 Ocak) 450 kişilik Ermeni süvari birliği, Antep'in


Arapdar köyünde Müslümanlara işkence yaptı.

(2 Aralık) Gümrü Anlaşması imzalandı.


1920
142

(15 Mart) Talat Paşa, Berlin'de Ermeniler tarafından


katledildi.

(6 Aralık) Sait Halim Paşa'yı Ermeniler Roma'da katletti

(16 Mart) Moskova Anlaşması imzalandı.


1921
(18 Mart) Ermeni Misak Torlakyan, Azerbaycan İçişleri
Bakanı Cevanşir Han'ı, Tepebaşı'ndaki Pera Palas
Oteli önünde öldürdü.

(13 Ekim) Kars Anlaşması imzalandı.

(22 Temmuz) Cemal Paşa, Tiflis'te Ermeniler tarafından


katledildi.
1922

Ermeni asıllı Münib Boya, Van milletvekili olarak


meclise girdi.
1923
(24 Temmuz) Lozan Anlaşması imzalandı.

Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı romanı,


1934 ABD'de İngilizce yayımlandı.

(15 Aralık) Pangaltı Ermeni Kilisesi'nde toplanan bir


grup Ermeni, Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün"
1935 adlı eserini "Türk milleti hakkında iftiralarla dolu olduğu"
gerekçesiyle yaktı.

Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserinin


1936 Fransa'da yayımlanması, Türk basınının tepkisini çekti.

Cevat Rıfat Atilhan, "Musa Dağı" adında kitap yazarak,


Franz Werfel'in eserinin gerçekleri yansıtmadığını
bildirdi.
1937
Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserinin filme
alınmasının engellenmesi, ABD Dışişleri Bakanlığı
nezdinde gündeme geldi.

Ermeni asıllı Berç Türker Keresteci, Afyonkarahisar


1943
milletvekili oldu.
143

Mıgırdıç Şellefyan, 27 Ekim seçimlerinde, Demokrat


1957 Parti listesinden İstanbul milletvekili seçildi.

(24 Aralık) Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kipriyanu Birleşmiş


Milletler Güvenlik Konseyi'nde "Ermeni Meselesini"
1964
ortaya atarak Türkiye aleyhine karar çıkarmaya çalıştı.

(24 Nisan) Brezilya'nın Sao Paulo kentinde, Ermeniler


1965 tarafından Türkiye aleyhine gösteri düzenlendi.

(24 Nisan) Londra'da, Türk Elçiliği önünde Ermeniler


1969 tarafından gösteri yürüyüşü tertip edildi.

(27 Ocak) Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu


Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir, Mıgırdıç
1973
Yanıkyan adlı Ermeni tarafından katledildi.

(20 Ocak) ASALA (Gizli Ermeni Kurtuluş Ordusu)


örgütü kuruldu.

(22 Ekim) Viyana'da, Büyükelçi Daniş Tunalıgil


katledildi.
1975
(24 Ekim) Paris'te, Büyükelçi İsmail Erez ile polis Talip
Yener katledildi.

(16 Şubat) Beyrut Büyükelçiliği Birinci Katibi Oktay Cerit


katledildi.

(28 Mayıs) Zürih Çalışma Ataşeliği Bürosu bombalandı.


1976 Saldırının faili olduğu anlaşılan Noubar Soufoyan adlı
bir Ermeni yakalandı, yargılandı ve suçu sabit görülerek
15 ay hapis cezasına çarptırıldı.

(29 Mayıs) İstanbul Yeşilköy Havaalanı'na ve Sirkeci


garına patlayıcı madde atıldı, saldırıda 4 kişi öldü ve 31
kişi yaralandı. Saldırıları "Aşırı Ermeni Hareketleri
Örgütü" üstlendi.
1977
(9 Haziran) Vatikan Büyükelçisi Taha Carım katledildi.
144

(3 Ocak) Brüksel Büyükelçiliği'ne patlayıcı madde atıldı.


Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.

(3 Ocak) Londra'daki Türk bankasına patlayıcı madde


atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.

(2 Haziran) Madrid'de, Büyükelçi Zeki Kunaralp'ın eşi


Necla Kunaralp ve emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu
katledildi.

1978 (8 Temmuz) Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşeliği ve


Türkiye Turizm Bürosuna patlayıcı maddeler atıldı.
Saldırıyı "Ermeni Soykırım Adalet Komandoları"
üstlendi.

(6 Aralık) Cenevre Başkonsolosluğu'na patlayıcı madde


atıldı. Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.

(17 Aralık) THY Cenevre Bürosuna patlayıcı madde


atıldı. Saldırıyı ASALA üstlendi.

(15 Nisan) Yunan Hükümeti, Atina'nın Nea Simirna


meydanında "'Ermeni İntikam Anıtı"nın dikilmesine izin
verdi.

(22 Ağustos) Cenevre Başkonsolosluğu'nda Konsolos


Yardımcısı Niyazi Adalı'ya karşı suikast düzenlendi.
Saldırıda 3 kişi yaralandı. Saldırıyı ASALA üstlendi.

(27 Ağustos) THY Frankfurt Bürosuna patlayıcı madde


atıldı. Saldırıyı ASALA üstlendi.

1979 (4 Ekim) THY Kopenhag Bürosuna patlayıcı madde


atıldı. Saldırıyı ASALA üstlendi.

(12 Ekim) Lahey'de, Amsterdam Büyükelçisi Özdemir


Benler'in oğlu Ahmet Benler katledildi.

(22 Aralık) Paris'te Turizm Müşaviri Yılmaz Çolpan


katledildi.
145

(10 Ocak) ASALA, THY Tahran Bürosuna bombalı


saldırıda bulundu.

(6 Şubat) Büyükelçi Doğan Türkmen, Bern'de saldırı


sonucu yaralandı.

(10 Mart) Ermeni teröristler THY’nin Roma Bürosunu


bombaladılar. Saldırıda 2 İtalyan hayatını kaybetti, 14
İtalyan da yaralandı.

(8 Nisan) ASALA, Sayda toplantısında, Kürtlerle


Ermeniler arasında benzerlik olduğunu iddia ederek
Kürtleri kan kardeşi olarak ilan etti.

(17 Nisan) Vatikan Büyükelçisi Vecdi Türel silahlı


saldırıya uğradı. Koruma görevlisi Tahsin Güvenç
yaralandı.

1980 (19 Nisan) ASALA, Marsilya Türk Konsolosluğu'na


roketatarlı saldırı düzenledi.

(31 Temmuz) Atina İdari Ataşemiz Galip Özmen ve kızı


Neslihan Özmen acımasızca katledildi.

(5 Ağustos) Lyon'da, Ermeniler tarafından


konsolosluğun basılması sonucu Kadir Atılgan,
Ramazan Sefer, Kavas Bozdağ ve Hüseyin Toprak adlı
vatandaşlar yaralandı.

(26 Eylül) Paris'te, Basın Ataşemiz Selçuk Bakkalbaşı


silahlı saldırıya uğradı ve ağır yaralandı.

(10 Kasım) ASALA örgütü, Strasburg Türk


Konsolosluğu'na bir saldırı düzenledi.

(17 Aralık) Sidney Başkonsolosu Şarık Arıkyan ile


koruma polisi Engin Sever katledildi.
(13 Ocak) Paris Büyükelçiliği Maliye Müşaviri Ahmet
Erbeyli'nin arabasına bomba konuldu; Erbeyli ölümden
döndü.

1981 (4 Mart) Paris'te Çalışma Müşaviri Reşat Moralı ile din


görevlisi Tecelli Arı şehit edildi.

(3 Nisan) Kopenhag'da, Çalışma Müşaviri Cavit Demir,


evine giderken Ermeni teröristlerce kurşunlandı ve ağır
146

şekilde yaralandı.

(9 Haziran) Cenevre'de, sözleşmeli sekreter olarak


görev yapan Mehmet S. Yergüz katledildi. Olayı ASALA
üstlendi.

(24 Eylül) Paris Başkonsolosluğu'nu basan Ermeniler,


güvenlik görevlisi Cemal Özen'i acımasızca katlettiler.

(3 Ekim) Roma Büyükelçiliği 2. Katibi Gökberk


Ergenekon, Ermeni teröristlerin silahlı saldırısına uğradı
ve ağır yaralanarak saldırıdan kurtuldu.

(27 Kasım) Avrupa'da bulunan "Ermeni Öğrenciler


Birliği" ile "'Kürt Öğrenci Derneği", Londra'da ortak
bildiri yayınladılar.
(28 Ocak) Los Angeles'da, Başkonsolos Kemal Arıkan,
Harry Sasunyan ve Kirkor Saliba tarafından katledildi.

(8 Nisan) Ottowa Büyükelçiliği Ticari Müşaviri


Kemalettin Kani Güngör silahlı saldırı sonucu yaralandı.

(5 Mayıs) ABD'nin Boston Bölgesi Fahri Konsolosu


Okan Gündüz katledildi.

(7 Haziran) Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut


Akbay katledildi. Bu arada, Ottowa Büyükelçiliği Askeri
Ataşesi Atilla Altıkat, Bulgaristan Burgaz
Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora Süelkan ve Lizbon
Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Yurtsev Mıhçıoğlu'nun eşi
Cahide Mıhçıoğlu da silahlı saldırıya uğradılar.
1982
Türkiye'nin Kanada Büyükelçiliği görevinde bulunan
Coşkun Kırca da, silahlı saldırıya uğradı.

(7 Ağustos) 3 Ermeni terörist, Ankara Esenboğa


Havaalanına silahlı, bombalı saldırı düzenlediler ve
katliam yaptılar. Otomatik silahlarla ve bombalarla
orada bulunanlara saldıran teröristler, 3'ü emniyet
görevlisi olan toplam 9 kişiyi öldürdüler ve 78 kişiyi
yaraladılar. Levon Ekmekçiyan isimli terörist yakalandı

(10 Ağustos) Artin Penik adlı Ermeni, Esenboğa


katliamından duyduğu üzüntüyü dile getirerek, kendini
yakmak suretiyle Ermeni terörünü lanetledi.
147

(29 Ocak) Levon Ekmekçiyan, 1982 yılı Esenboğa


baskını nedeniyle Ankara'da idam edildi.

Harut Levonyan ve Rafi Elbekyan adlı iki Ermeni militan


tarafından Türkiye'nin Yugoslavya Büyükelçisi'ne
düzenlenen suikast sırasında, yoldan geçen bir
Belgrad'lı öldü.

(15 Temmuz) ASALA mensubu teröristler, Paris Orly


1983
Havalimanı THY Bürosuna bombalı saldırı düzenledi.
Olayda, 4'ü Fransız, 2'si Türk, 1'i ABD'li ve 1'i İsveç'li
olmak üzere toplam 8 kişi hayatını kaybetti. 60 kişi de
yaralandı.

(27 Temmuz) Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği'ni basan


5 Ermeni ölü olarak ele geçirildi.

(12 Mart) Ottowa Büyükelçiliği, silahlı, bombalı 3


Ermeni terörist tarafından basıldı. Kanada'lı koruma
1985 görevlilerinden biri vurulup öldürüldü. Büyükelçi Coşkun
Kırca yaralı olarak kurtuldu.

(21 Ocak) Ermeniler, Hacılar kentine bombalı saldırı


düzenledi. Saldırıda 3 Sovyet askeri ile 2 Azeri öldü.
Ermeniler ayrıca, Azerbaycan'ın Sesi gazetesi muhabiri
Savatin Askerova'yı katletti.

(13 Nisan) Karabağ'da, Ermeniler ile Azeriler arasında


çatışmalar çıktı. Azeri köyleri Ermeniler tarafından top
ateşine tutuldu.

(23 Nisan) Suşa kasabasına bağlı Azeri köyleri, Ermeni


köylerinden açılan top ve makineli tüfek ateşine maruz
1991 kaldı. Olayda 3 Azeri öldü, 3 ev yıkıldı, 3 ev de
oturulamaz hale geldi.

(26 Nisan) Karabağ bölgesinde 4 Azeri güvenlik


görevlisi öldürüldü. Olayı "Karabağ Savaşçıları" adlı
Ermeni örgütü üstlendi.

(23 Eylül) Ermenistan bağımsızlığını ilan etti. (26


Aralık) Sovyetler Birliği dağıldı. 23 Eylül'de
bağımsızlığını ilan eden Ermenistan fiilen ve hukuken
bağımsız oldu.
148

Levon Ter-Petrosyan, ikinci defa Ermenistan Devlet


1996 Başkanı seçildi.

(20 Mart) Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert


Koçaryan, Ermenistan Başbakanı oldu.

(20 Aralık) Ermeniler, Surp Agop Hastanesi'nin 160.


yıldönümünü yılbaşı şöleniyle birlikte kutladılar.
1997
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 1997 Sedat Simavi
Ödülü'nü gazetecilik dalında Garbis Özatay'a verdi.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Jamanak


gazetesinin 90. kuruluş yıldönümü vesilesiyle,
gazetenin editörü Ara Koçunyan'ı Cumhurbaşkanlığı
köşkünde kabul etti.

(Şubat) Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter-


Petrosyan istifa etti. Böylece Robert Koçaryan'a liderlik
yolu açıldı. Petrosyan, Karabağ'da barış istediği için
aşırı milliyetçilerin tepkisini çekmişti.

(Şubat) Petrosyan'ın istifasını değerlendiren


Azerbaycan Halk Cephesi Başkanı Elçibey, Koçaryan'ın
geçmişte Rusları arkasına alarak Karabağ'da
Azerbaycan'a karşı ayaklandığını bildirdi.
1998
(30 Mart) Koçaryan, Ermenistan Devlet Başkanlığı'na
seçildi.

(Temmuz) Bölücü örgüt PKK'nın elebaşı Abdullah


Öcalan, Ermenistan yönetiminden, örgüte özel köy
tahsis edilmesini istedi.

(5 Haziran) Türkiye ve Ermenistan Karadeniz


Ekonomik İşbirliği (KEİ) örgütü şartını diğer 9 ülke ile
birlikte imzaladılar.4

(14 Ekim) Mesrob Mutafyan, Türkiye Ermenileri 84.


Patriği seçildi.

4
İdris Bal, 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara, AGAM Yayınları, 2006, s.441.
149

EK- 4
Ermeni Terörüne Verilen Kayıplarımız

1973-1984 yılları arasında Ermeni terörüne verilen kayıplarımız ile ilgili


bilgiler aşağıda sunulmuştur. 1

MEHMET BAYDAR, 27 Ocak 1973, Los Angeles / ABD

Türk vatandaşlarına yönelik Ermeni saldırıları, 1973


yılında başladı. Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu
Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 78
yaşındaki Amerikan uyruklu Ermeni Geourgen (Karakın)
Yanikian tarafından şehit edildi.

Elinde bulunan Abdülhamit'e ait bir tabloyu Türkiye’


ye armağan etmek istediğini bildirerek, Baydar ve Demir'i
Santa Barbara'daki Baltimore Oteli’ne davet eden Yanikian,
iki diplomatı otelde silahla üzerlerine ateş açarak öldürdü.
Cinayetten sonra tutuklanan ve müebbet hapis cezasına
çarptırılan Yanikian, 31 Aralık 1984 tarihinde af ile serbest
bırakıldı. Yaniki”an, serbest kaldıktan kısa bir süre sonra
öldü.

Türk diplomatlara karşı ilk saldın olarak nitelenen bu


olay, daha sonra bir cinayetler zincirini başlattı ve örgütlü
Ermeni terörüne örnek oluşturdu

1
http://www.belgenet.com/arsiv/Ermeniteror.html
150

BAHADIR DEMİR, 27 Ocak 1973, Los Angeles / ABD

Türk vatandaşlarına yönelik Ermeni saldırıları, 1973


yılında başladı. Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu
Mehmet BAYDAR ve Konsolos Bahadır DEMİR, 78
yaşındaki Amerikan uyruklu Ermeni Geourgen (Karakın)
Yanikian tarafından şehit edildi

DANİŞ TUNALIGİL, 2 Ekim 1975, Viyana / Avusturya

Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Danış TUNALIGİL,


Büyükelçiliği basan 3 terörist tarafından şehit edildi. 20
Şubat 1975'de Beyrut'taki THY bürosu bombalandı. Olayı,
Gizli Ermeni Ordusu Esir Yanikiyan Gurubu üstlendi. Olay
yerine bırakılan mektupta, "Ermenilerin haklı davasında
emperyalistlere karşı mücadele edileceği, eylemlerin
Türkiye, İran ve ABD'yi hedef alacağı, bu bombalama
eyleminin de bir başlangıç olduğu" bildirildi. 22 Ekim 1975
tarihinde, otomatik silahlı 3 kişi, Türkiye'nin Viyana
Büyükelçiliği'ne girerek kapıdakileri etkisiz hale getirdikten
sonra Büyükelçi'nin makam odasına girdiler. Burada Daniş
Tunalıgil'e Türkçe, "Siz Sefir misiniz?" diye soran ve "Evet"
yanıtını alan saldırganlar, Tunalıgil'i otomatik silahlarla
taradılar. Tunalıgil, olay yerinde can verdi. 3 terörist, hızla
binadan çıkarak, bir otomobille uzaklaştılar.
151

TALİP YENER, 24 Ekim 1975, Paris / Fransa

Türkiye'nin Paris Büyükelçisi İsmail EREZ ve makam


şoförü Talip YENER, büyükelçilik yakınlarında katledildi.
Büyükelçi Erez'in makam aracı, yerel saatle 13.30
sıralarında Büyükelçilik yakınındaki Seine Nehri üzerindeki
Bir Hakeim Köprüsü'nde pusuya düşürüldü. İsmail Erez ve
makam şoförü Talip Yener, otomatik silahlarla taranarak
öldürüldü. Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları"
adlı örgüt üstlendi.

OKTAR CİRİT, 16 Şubat 1976, Beyrut / Lübnan

Türkiye'nin Beyrut Büyükelçiliği Başkatibi Oktar


CİRİT, bir salonda otururken, Ermeni terörizminin kurbanı
oldu. Saldırıyı ASALA üstlendi. ASALA ilk kez bu cinayetle
adını ortaya attı.

TAHA CARIM, 9 Haziran 1977, Roma / İtalya

Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Taha CARIM, büyükelçilik


ikametgahının önünde iki teröristin açtığı ateş sonucu öldü. Saldırıyı bu kez
"Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi.

NECLA KUNERALP, 2 Haziran 1978, Madrid / İspanya

Türkiye'nin Madrid Büyükelçisi Zeki KUNERALP'in makam aracına 3


terörist tarafından ateş açıldı. Arabada bulunan büyükelçinin eşi Necla
152

KUNERALP ile emekli büyükelçi Beşir BALCIOĞLU, hayatlarını kaybettiler.


Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi. Bu
olayda, ilk kez bir yabancı da Ermeni teröristlerin Türklere yönelik saldırısı
sırasında öldü. Makam Şoförü İspanyol Antonio TORRES, teröristlerin
kurşunlarına hedef oldu.

BEŞİR BALCIOĞLU, 2 Haziran 1978, Madrid / İspanya

Türkiye'nin Madrid Büyükelçisi Zeki KUNERALP'in makam aracına 3


terörist tarafından ateş açıldı. Arabada bulunan büyükelçinin eşi Necla
KUNERALP ile emekli büyükelçi Beşir BALCIOĞLU, hayatlarını kaybettiler.
Saldırıyı "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" adlı örgüt üstlendi.

AHMET BENLER, 12 Ekim 1979, Lahey / Hollanda

Hollanda'daki Türkiye Büyükelçisi Özdemir BENLER'in oğlu


Ahmet BENLER, silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Olayı bu
kez hem "Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları" hem de
ASALA ayrı ayrı üstlendi.
153

YILMAZ ÇOLPAN, 22 Aralık 1979, Paris / Fransa

Türkiye'nin Paris Turizm Müşaviri Yılmaz ÇOLPAN, bir


teröristin saldırısı sonucu katledildi. Bu olay, Ermeni
terörizminin Paris'teki ikinci saldırısı oldu. Olaydan sonra
haber ajanslarına telefon eden bir kişi, Roma, Madrid ve
Paris'teki eylemlerden "Ermeni Soykırımı Komandoları" adlı
örgütün sorumlu olduğunu bildirerek, "Türk Hükümeti
Ermenilere hak tanımadığı için Avrupa'daki Türk
diplomatlarını öldürüyoruz" dedi.

REŞAT MORALİ, 4 Mart 1981, Paris / Fransa

Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Reşat


MORALİ ile din görevlisi Tecelli ARI, Çalışma Ataşeliği'nden
çıkıp arabaya binecekleri sırada 2 teröristin saldırısına
uğradılar. Morali saldın sırasında hayatını kaybederken, din
görevlisi Arı, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede öldü.
Saldırıyı ASALA üstlendi. Bu olay ile Ermeni terörizminin,
Paris'teki oldu. Türkiye, Türk diplomatlarını etkin bir şekilde
korumadığı için Fransa’ya nota verdi.

TECELLİ ARI, 4 Mart 1981, Paris / Fransa

Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi Reşat MORALİ ile din


görevlisi Tecelli ARI, Çalışma Ataşeliği'nden çıkıp arabaya binecekleri sırada
2 teröristin saldırısına uğradılar. Morali saldırı sırasında hayatını
kaybederken, din görevlisi Arı, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede öldü.
Saldırıyı ASALA üstlendi. Türkiye, Türk diplomatlarını etkin bir şekilde
korumadığı için Fransa’ya nota verdi.
154

M.SAVAŞ YERGUZ, 9 Haziran 1981, Cenevre / İsviçre

Türkiye'nin Cenevre Başkonsolosluğu Sözleşmeli Sekreteri Mehmet


Savaş YERGÜZ, evine gitmek üzere konsolosluktan ayrıldıktan hemen sonra
uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Saldırıyı ASALA üstlendi. Olaydan
sonra yakalanan Lübnan uyruklu Ermeni terörist Mardiros Camgozyan, 15 yıl
ağır hapis cezasına çarptırıldı.

CEMAL ÖZEN, 24 Eylül 1981, Paris / Fransa

Türkiye'nin Paris Başkonsolosluğu ile Kültür Ataşeliği'nin bulunduğu


binayı işgal eden 4 Ermeni terörist, 56 Türk görevli ve vatandaşı rehin aldı.
Teröristler, kendilerine müdahale etmek isteyen güvenlik görevlisi Cemal
ÖZEN'i öldürdüler, Başkonsolos Kaya İNAL'ı yaraladılar. Ermeni teröristler,
Türkiye'de siyasi tutuklu 12 kişinin salınarak Paris'e getirilmesini istediler.
İsteklerinin kabul edilmeyeceğini anlayan teröristler 15 saat sonra polise
teslim oldular. Türkiye, Fransa'yı bir kez daha uyanırken, Fransa da saldırıyı
kınadı. Olayı ASALA üstlendi. Saldırıyı gerçekleştiren 4 Ermeni terörist,
Vasken Sakosesliyan, Kevork Abraham Gözüyan, Aram Avedis Basmaciyan
ve Agop Abraham Turfanyan, 31 Ocak 1984'de Fransa'da 7'şer yıl hapis
cezasına çarptırıldılar. Mahkemenin sonucu Türkiye'de büyük tepkiyle
karşılandı.

1981 yılında ayrıca;

- 2 Nisan'da Türkiye'nin Kopenhag Çalışma Ataşesi Cavit Demir,


oturduğu apartmanın asansöründe uğradığı silahlı saldırıdan yaralı
olarak kurtuldu.

- 25 Ekim'de Türkiye'nin Roma Büyükelçiliği İkinci Katibi Gökberk


Ergenekon, yolda yürürken saldırıya uğradı. Ergenekon, olaydan hafif
yaralarla kurtuldu.
155

KEMAL ARIKAN, 28 Ocak 1982, Los Angeles / ABD

Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal ARIKAN öldürüldü.


Ankan'ın katili Taşnak militanı Hampig Sasunyan, müebbet hapis cezasına
çarptırıldı.

ORHAN GÜNDÜZ, 4 Mayıs 1982, Boston / ABD

Türkiye'nin Boston Fahri Konsolosu Orhan GÜNDÜZ, uğradığı silahlı


saldırıda öldü.

ERKUT AKBAY, 7 Haziran 1982, Lizbon Portekiz

Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut AKBAY


otomobilinde uğradığı silahlı saldırıda öldü. Otomobilde bulunan eşi Nadide
AKBAY, yaralı olarak kaldırıldığı hastanede bir süre sonra yaşamını yitirdi.

ATİLLA ALTIKAT, 27 Ağustos 1982, Ottowa / Kanada

Türkiye'nin Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Atilla ALTIKAT, silahlı


saldırı sonucu öldü.
156

CAHİDE MIHÇIOGLU, 27 Temmuz 1983, Lizbon / Portekiz

Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği, 5 Ermeni terörist


tarafından basıldı ve bina içindekiler rehin alındı. Baskın
sırasında büyükelçilik Müsteşarı Yurtsev MIHÇIOĞLU'nun
eşi Cahide MIHÇIOGLU hayatını kaybetti. Portekiz polisi,
düzenlediği operasyonla rehineleri kurtardı, 5 teröristi de
öldürdü. Saldırıyı, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt
üstlendi. Örgüt, teröristlerin öldürülmesi nedeniyle Portekiz
Başbakanı Mario Soarez'i ölümle tehdit etti.

1983 yılında ayrıca;


- 16 Haziran'da İstanbul Kapalıçarşı'da bir terörist tarafından halkın
üzerine ateş açıldı. Olayda 2 kişi öldü, 21 kişi de yaralandı. Saldırgan, olay
yerinde öldürüldü. Olayı bir Ermeni teröristin yaptığı anlaşıldı.

- 15 Temmuz'da THY'nin Paris Orly havalimanındaki bürosu önünde bomba


patladı. Olayda, 2'si Türk, 4'ü Fransız, 1'i Amerikalı, 1'i de İsveçli olmak üzere
8 kişi öldü, 28'i Türk, 63 kişi de yaralandı. Bu olay tarihe "Orly Katliamı”
olarak geçti.

ERDOĞAN ÖZEN, 20 Haziran 1984, Viyana / Avusturya

Türkiye'nin Viyana Büyükelçiliği Çalışma Ataşesi


Erdoğan ÖZEN, otomobiline yerleştirilen bombanın
patlaması sonucu öldü. Olayı, "Ermeni Devrimci Ordusu"
adlı örgüt üstlendi.
157

EVNER ERGUN, 19 Kasım 1984, Viyana / Avusturya

Türkiye'nin BM Temsilciliğinde görevli Enver ERGUN


aracına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldü. Bu
olayı da, "Ermeni Devrimci Ordusu" adlı örgüt üstlendi.

1984 yılında ayrıca;

- 27 Martta Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği Ticaret Müşavir


Yardımcısı Işıl ÜNEL'in otomobiline bomba yerleştirmeye çalışan bir terörist,
bombanın elinde patlaması sonucu öldü.

- 28 Martta yine Tahran'da Büyükelçilik Başkatibi Hasan Servet


ÖKTEM ve Büyükelçilik Ataşe Yardımcısı İsmail PAMUKÇU, evlerinin
önünde uğradıkları silahlı saldırıda yaralandılar.
158

EK- 5
Basın Yayın Organlarında Ermeni İddiaları

T.C. Devleti’nin ASALA’ya yönelik politikasının farklı bir açıdan


değerlendirilebilmesi amacıyla, uluslararası basın yayın organlarında ASALA
ile şiddetlenen Ermeni meselesi ve iddiaları ile ilgili yer alan olumlu/olumsuz
haberlere ilişkin bilgileri/istatistikler bu kısımda incelenmektedir.

ASALA ile gündeme taşınan Ermeni iddialarının son yıllarda yabancı


basın yayın organlarında nasıl yer aldığının istatistiki bir değerlendirilmesi
yapıldığında, ilk dikkati çeken husus bu iddiaların en fazla, Türkiye'ye karşı
geleneksel politikaları yakından bilinen Yunanistan, Rusya, Ermenistan ile
Ermeni lobilerinin etkin olduğu Fransa'nın basın yayın organlarında yer
alması olmuştur. Ermeni iddiaları Ortadoğu ülkelerinde ise en fazla Lübnan
basını tarafından gündeme getirilmiş ve olumsuz bir yaklaşım dikkati
çekmiştir, Türkiye'yi destekleyen tek medya Azerbaycan medyası olmuş ve
iddiaları bilimsel açıdan çürüten birçok yorum göze çarpmıştır.

Sözde Ermeni soykırımının yıl dönümü olarak kutlanan 24 Nisan


tarihleri yabancı basın yayın organlarında çok geniş yer bulmuş ve Ermeni
iddiaları bu vesileyle birçok televizyon programına, yorum ve röportaja konu
olmuştur. Özellikle Fransa, Belçika, İtalya gibi ülkelerde yayımlanan
televizyon programlarında Ermeni kaynaklarından alındığı bilinen uydurma
katliam görüntüleri kamuoyunun belleğine kazınmış ve gerçek dışı bir
karalama kampanyası yürütülmüştür.

24 Nisan tarihinde Ermeni diasporasının etkinliklerine ve kutlamalarına


geniş yer veren görsel ve yazılı medya organları Ermeni derneklerinin
temsilcilerinin görüşlerine de sık sık itibar etmişler, buna karşılık
Türkiye'nin görüşleri hemen hemen hiç yer bulmamıştır.
159

Ermeni iddialarının adeta sözcülüğünü yapan Rusya basını olumsuz


yaklaşımına karşın birkaç kez Türkiye Büyükelçiliğinin tekzip yazılarını
yayımlayarak bu konuda bir istisna oluşturmuştur. Ermeni iddialarına en fazla
yer veren basın olarak dikkati çeken Fransız basını ise sadece Ermeni asılı
Fransız politikacıların, Ermeni asıllı tarihçilerin ve Ermeni temsilcilerinin görüş
ve propagandalarına yer vererek Sözde Ermeni soykırımını reddeden
Bernard Lewis, Stanford Shaw, J. Mc Carthy gibi tarafsız tarihçileri ve bilim
adamlarını görmezden gelmiştir.

Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğüne ulaşan yabancı basın yayın


organlarında yer alan haber/yorum/programlara ilişkin 1999-2003 dönemine
ait istatistiki bilgiler aşağıdaki tablolarda sunulmuştur. 1

Tablo EK5.1. Yayımlanan Haber/Yorumların Ülkelere Göre Dağılımı (1999)


Ülke Haber/yorum Olumlu Olumsuz Yansız
Sayısı
Fransa 70 - 65 5
Rusya 16 - 15 1
Yunanistan 18 - 14 4
İtalya 17 - 15 2
ABD 11 5 6
Avusturya 6 - 4 2
Ermenistan 12 - 12 -
K.Rum Kesimi 14 - 10 4
Belçika 7 - 4 3
İran 7 - 2 5
Japonya 3 - 2 1
Suudi Arabistan 4 1 1 2
İngiltere 9 - 7 2
Almanya 6 - 3
Toplam 200 1 159 40

1
Yusuf Seki, Dış Basında Ermeni Meselesi (1999-2003), Ankara, Başbakanlık Basın-Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğü, 2004, s.182-191.
160

Tablo EK5.1'den de anlaşılacağı gibi Ermeni meselesi 1999 yılında en


fazla Fransa basını tarafından gündeme getirilmiştir. Ermeni iddialarını
destekleyen tutumlarıyla bilinen İtalya, Rusya, Yunanistan ve Kıbrıs Rum
Kesimi basını Fransa'yı izleyen ülkeler olmuş ve Ermeni iddialarına geniş yer
vermişlerdir. Alman ve Amerikan basınının Ermeni iddialarına çok az yer
vermesi de dikkati çeken bir başka husus olmuştur. Ermeni iddiaları en fazla
sözde Ermeni soykırımının yıldönümü olarak kutlanan 24 Nisan tarihinde
gündeme gelmiş ve hemen hemen bütün Batı ülkeleri basın organları
kutlamalara ve iddialara yer vermişlerdir.

Tablo EK5.2. Yayımlanan Haber/Yorumların Ülkelere Göre Dağılımı (2000)


Ülke Haber/Yorum Olumlu Olumsuz Yansız
sayısı
Fransa 57 - 35 22

Rusya 51 - 26 25
Yunanistan 17 - 12 5
İtalya 30 - 18 12
ABD 85 7 16 62
Avusturya 22 - 7 15
Ermenistan 41 - 26 15
K.Rum Kesimi 18 - 14 4
Belçika 27 - 12 15
İran 20 - 6 14
Azerbaycan 54 25 - 29
Suudi Arabistan 6 1 1 4
İngiltere 15 - 5 10
Almanya 18 - 7 11
Ürdün 3 - 2 1
Lübnan 16 - 9 7
İsviçre 19 - 5 14
Toplam 499 33 201 265
161

Ermeni iddialarının yabancı basın organlarında en fazla yer bulduğu


yıl 2000 yılı olmuştur. Özellikle 2000 yılında başlayan sözde soykırımın çeşitli
ülkelerin parlamentoları tarafından kabul edilmesi konusunda çok sayıda
haber ve yorum yayımlanmıştır. ABD’de sözde soykırım karar tasarısını Bill
Clinton'un geri çevirmesi ABD basınında geniş yer bulmuştur. Özellikle
Fransa, Yunanistan ve İtalya basın organlarında yer alan yorumların ise tümü
olumsuz ve yanlı olarak değerlendirilmiştir. Lübnan basınında yer alan
yorumların tümünün olumsuz olması ve Ermeni iddialarına diğer Orta Doğu
ve Arap ülkelerine nazaran daha fazla yer vermesi de dikkati çekici olmuştur.

Tablo EK5.3. Yayımlanan Haber/Yorumların Ülkelere Göre Dağılımı (2001)


Ülke Haber/Yorum Olumlu Olumsuz Yansız
Sayısı
Fransa 54 - 42 12
Rusya 57 - 45 12
Yunanistan 23 - 18 5
İtalya 14 - 9 5
ABD 29 - 14 15
Avusturya 20 - 5 15
Ermenistan 26 - 15 11
K.Rum Kesimi 11 - 9 2
Belçika 14 - 7 7
Iran 23 8 15
Azerbaycan 67 42 - 25
Suudi Arabistan 4 2 2
İngiltere 26 - 21 5
Almanya 8 - 3 5
Ürdün 3 - 2 1
Lübnan 10 - 4 6
İsviçre 26 - 11 15
Katar 1 - - 1
Japonya 13 - 5 S
Toplam 429 42 220 167
162

2001 yılı asılsız Ermeni iddialarının tanınması kampanyasının devam


ettiği bir yıl olmuş ve Fransa parlamentosunun Ocak ayında sözde soykırımı
bir yasayla kabul etmesiyle akıllarda kalmıştır. Fransa Ulusal Meclisinin ve
Senatosunun "Fransa 1915 Ermeni soykırımını tanır” şeklindeki tek maddelik
yasa teklifini kabulüne Tablo EK5.3'te de görüldüğü gibi başta Fransız basını
olmak, üzere Rusya, İngiltere, Yunanistan ve Ermenistan basın organları
geniş yer vermişlerdir. Azerbaycan basını yine Türkiye'ye destek veren tek
basın olmuş ve bazı yazarlar dönemin Cumhurbaşkanı Haydar Aliev'i
Türkiye'ye daha fazla destek vermeye çağırmışlar, hatta Azerbaycan'ın
Fransa Büyükelçisini yasaya tepki olarak geri çekmesini istemişlerdir. 2001
yılında yaşanan bir başka gelişme de İsviçre Ulusal Parlamentosu’nun
sözde Ermeni soykırımını tanıyan bir önergeyi geri çevirmesi olmuştur.
İsviçre basını önergeye geniş yer vermiş ve Türkiye'nin Bern Büyükelçiliği’nin
görüşlerini de yansıtmıştır.

Tablo EK5.4. Yayımlanan Haber Yorumların Ülkelere Göre Dağılımı (2002)


Ülke Haber/Yorum Olumlu Olumsuz Yansız
sayısı
Fransa 32 - 25 7
Rusya 16 - 12 4
Yunanistan 6 - 6 -
İtalya 5 - 3 2
ABD 7 - 4 3
Azerbaycan 26 12 - 14
Avusturya 4 - 2 2
Ermenistan 47 - 32 15
Lübnan 10 - 7 3
Belçika 12 - 7 5
İsviçre 8 - 2 6
Toplam 173 12 100 61

Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye'ye ilişkin kararı, sözde Ermeni


soykırımını konu alan Ararat adlı filmin gösterime girmesi ve Ermeni asıllı
163

sinemacı Verneuir’ün ölümü 2002 yılında yabancı basın yayın organları


tarafından ele alman konular olmuştur. Bunu yanı sıra sözde soykırımın
yıldönümü olarak kutlanan 24 Nisan tarihinde yaşanan gelişmeler de özellikle
Avrupa basınında geniş yer bulmuştur. Tablo EK5.4'deki istatistiklerden de
anlaşılacağı gibi Ermeni iddialarını konu alan haber yorumlarda önceki yıllara
oranla bir düşüş olduğu da dikkati çekmiştir.

Tablo EK5.5.Yayımlanan Haber/Yorumların Ülkelere Göre Dağılımı (2003)


Ülke Haber/Yorum Olumlu Olumsuz Yansız
Sayısı
Fransa 27 - 14 13
Rusya 21 - 9 12
Yunanistan 21 - 12 9
İtalya 13 - 9 4
ABD 30 - 6 24
Avusturya 3 - - 3
Ermenistan 40 - 26 14
K. Rum Kesimi 8 - 5 3
Belçika 4 - 2 2
Azerbaycan 12 8 - 4
Almanya 7 - 4 3
Lübnan 9 - 4 5
İsviçre 23 - 7 16
Toplam 218 8 98 112

Sözde Ermeni soykırımının tanınmasına ilişkin bir karar tasarısının


ABD'de yeniden gündeme gelmesi ve İsviçre Parlamentosunun 16 Aralık
2003 tarihinde sözde soykırımı tanıması, 2003 yılında yaşanan en önemli
gelişmeler olmuştur. Aynı anda hem Temsilciler Meclisine hem de Senatoya
sunulan Ermeni karar tasarısı özellikle ABD yazılı basınında geniş yer
bulmuştur. 2003 yılında yaşanan bir başka gelişme de İsviçre'nin Vaud
(Vaux) Kantonu'nun sözde soykırımı tanıması olmuştur. Türkiye'nin bu karara
tepki olarak İsviçre Dışişleri Bakanının Türkiye ziyaretini askıya almasına
164

İsviçre yazılı basını geniş yer vermiş ve Türk yetkililerin tepkisini


okuyucularına duyurmuştur. Fransız basını önceki yıllarda olduğu gibi Ermeni
iddialarına yine geniş yer vermiş ve sözde soykırımın yıldönümü olan 24
Nisan tarihinde başkent Paris'te dikilen Ermeni anıtını konu alan yorumlara
yer vermiştir.

Tablo EK5.6. 1999-2003 Yılları Arasında Yayımlanan Toplam Haber Yorum,


Program ve Röportajların Ülkelere Göre Dağılımı
Ülke Haber/Yorum Olumlu Olumsuz Yansız
sayısı
1. Fransa 240 - 181 59
2. Rusya 161 - 107 54
3. Yunanistan 85 - 62 23
4. İtalya 79 - 54 25
5. ABD 169 7 45 117
6. Avusturya 58 - 21 37
7. Ermenistan 168 . 111 57
8. K.Rum Kesimi 51 - 38 13
9. Belçika 64 - 32 32
10. Iran 50 - 16 34
11. Azerbaycan 147 87 - 60
12, Suudi Arabistan 14 2 4 8
13. İngiltere 50 - 33 17
14. Almanya 39 - 17 22
15. Ürdün 6 - 4 2
16. Lübnan 45 - 24 21
17. İsviçre 76 - 25 51
18. Katar 1 - - 1
19. Japonya 16 - 7 9
Toplam 1519 96 781 642
165

1999-2003 yılları arasında yabancı basın yayın organlarında Ermeni


iddialarını konu alan çok sayıda yorum ve haberin yayımlandığı Tablo
EK5.6'da görülmektedir. Yine tablodan da anlaşılacağı gibi Fransa, soykırım
iddialarına en fazla yer veren ülke olmuştur. Fransız basınında yayımlanan
ve yansız olarak değerlendirilen yazıların tümünün haber nitelikli olduğunu da
vurgulamakta yarar görülmektedir. Dolayısıyla Fransız basını, son beş yılda.
Ermeni iddialarım en fazla gündeme getiren basın olmuştur. Rusya basını da,
değerlendirme yapılan 5 yıl boyunca aynı çizgisini sürdürmüş ve menfi bir
yaklaşım sergilemiştir. ABD basını soykırım iddialarına, ağırlıklı olarak sözde
Ermeni soykırımı tanıyan karar tasarılarının ABD Kongresine geldiği
dönemlerde yer vermiş ve yazılı basında daha çok haber nitelikli yazılar
yayımlanmıştır. Ermeni iddiaları konusunda en fazla yansız habere Amerikan
basınının yer verdiği dikkati çekmektedir. Öte yandan, Azerbaycan basını
dışında Ermeni iddiaları konusunda Türkiye açısından olumlu
değerlendirilebilecek yorumların ABD yazılı basınında yer aldığı da dikkati
çeken bir başka husus olmuştur. İsviçre basını, İsviçre Parlamentosu’nun
sözde soykırımı tanıyan bir önergenin reddedildiği ve Vaud Kantonu'nun
benzer bir önergeyi kabul ettiği dönemlerde soykırım iddialarına yer vermiş
ancak, diğer zamanlarda Ermeni iddialarını fazla gündeme getirmemiştir.
İtalya basını ise Rusya ve Yunanistan basınının ardından menfi yaklaşımıyla
dikkati çekmiş ve yayımlanan yorumlarda Ermeni kaynaklı iddialar sık sık
gündeme getirilmiştir. Azerbaycan basını doğal olarak soykırım iddialarının
karşısında yer alırken, Ermeni basını da iddiaları yayma gayreti içerisinde
olmuştur. Arap ülkeleri içerisinde Ermeni iddialarına en fazla yer veren ise
Lübnan basını olmuştur.

Ermeni iddialarının son yıllarda giderek yayılmasında ve kabul


görmesinde medyanın rolünün yadsınamayacağı düşünülmektedir. Aşırı
görüşlü Diaspora Ermenileri Türkiye Cumhuriyeti'nin sadece savunmaya
dönük çalışmalarını kat kat aşan maddi ve örgütsel çabalarla, kitap, bülten,
toplantı ve lobi faaliyetleriyle konuyu Batı kamuoyunun gündemine taşımışlar
166

ve özellikle son yıllarda basın aracılığıyla da büyük aşama kaydetmişlerdir.


Avrupa'da normal, sıradan bir şahıs Ermeni iddialarını okuduğu gazete ve
izlediği TV kanallarından aldığı bilgilerle yanlış da olsa öğrenmiştir. Basın
yayın organlarında yer alan yorumlar, görüntüler ve sözde tanıkların
açıklamaları Ermeni propagandasının da etkisiyle başta Avrupa ülkelerinde
olmak üzere geniş bir kamuoyu oluşturmuştur. Yabancı basın yayın
organlarının bu iddialara olan ilgisinin bir tesadüf veya sadece önyargıya
bağlanamayacak kadar ciddi olduğu anlaşılmakladır.

1999-2003 yıları arasında yapılan araştırma ve incelemelerin


sonucunda yabancı basının üzerinde durduğu iddialar ve bu iddiaların arka
planında yer alan amaçları şöyle özetlenebilir: 2

1. Yahudi halkına Naziler tarafından uygulanan ‘Holokost' ile


Ermenilere Osmanlı Devleti tarafından uygulanan ‘Tehcir’ arasında paralellik
kuran ve her ikisini de aynı kategoride değerlendiren yorumlara sıklıkla
rastlanmıştır. Böylece kamuoyunda ‘Ermeni Tehciri’ ile ‘Holokost’un aynı
amaçla, aynı yöntemle uygulamaya konulduğu izlenimi verilmiştir.
2. Ermeni Tehciri sırasında hayatını kaybedenlerin sayısı sürekli
değişiklik göstermiş, bazı yayınlarda hayatını kaybedenlerin sayısının 2
milyonu aştığı ifade edilmiş, tarihi belge ve bilgiden yoksun bu iddia 300
binlerden başlayarak milyonlar mertebesine ulaşmıştır.
3. Yayınlardaki tüm iddiaların tamamen Ermeni kaynaklı olduğu
açıkça anlaşılmıştır.
4. Yaklaşık 100 yıl önce cereyan eden bir tarihi olayın neden bu kadar
yıl sonra gündeme getirildiği ve neden bu kadar zaman beklendiği sorusuna
tatmin edici bir yanıt verebilen çıkmamıştır.

2
Yusuf Seki, Dış Basında Ermeni Meselesi (1999-2003), Ankara, Başbakanlık Basın-Yayın
Enformasyon Genel Müdürlüğü, 2004, s. 194-195.
167

5. Yayımlanan yorumların büyük bir bölümünde tarihçilerin görüşlerine


yer verilmemiş, adeta yeniden yazılan uydurma tarih giderek gerçekmiş gibi
algılanmaya başlanmıştır.
6. Sık sık Osmanlı arşivlerinin yabancılara açık olmadığı iddiası
gündeme getirilmiştir.
7. Sözde soykırımın mutlaka bir gün Türkiye tarafından kabul
edileceği tez ve iddiası oldukça sık bir şekilde dile getirilmiştir.
8. Sözde Ermeni soykırımı sırasında Kürtlerin Ermenilere yardımcı
oldukları yönündeki iddialar dikkati çekmiştir.

2003 yılından günümüze kadar yukarıda isimleri zikredilen ülkeler


çeşitli vesilelerle sözde Ermeni soykırımı iddialarını sözde Ermeni
soykırımın yıldönümü kabul edilen 24 Nisan tarihine yaklaşıldığı
dönemlerde gündeme getirmiş, bu konu özellikle ABD ve Fransa’da sıkça
işlenmiştir.
21 Nisan 2004 tarihinde, Kanada Avam Kamarası sözde Ermeni
soykırımını tanıyan önergeyi kabul etmiştir. Önerge, Avam Kamarası'ndaki
(meclis) oylamada, Kanada Dışişleri Bakanı Bill Graham'ın Kanada'nın NATO
müttefiki Türkiye'nin tepkisine yol açacağı gerekçesiyle yaptığı tüm itirazlara
3
rağmen, 68'e karşı 1 oyla kabul edilmiştir. 2004 yılında ayrıca; Uruguay
(26 Mart 2004), Arjantin (31 Mart 2004) ve Slovakya Parlamentosu (30
Kasım 2004) sözde Ermeni soykırımını tanıyan kararlar almışlardır. Hollanda
Parlamentosu da, Hollanda Hükümetinden sözde Ermeni soykırımını
tanımasını isteyen bağlayıcı olmayan bir karar almıştır.4
Güncel bir gelişme olarak, Fransa Meclisi genel kurulu, Sosyalist
Parti'nin sunduğu sözde Ermeni soykırımını reddetmenin suç sayılmasını
öngören yasa teklifini 19'a karşı 106 oyla 12 Ekim 2006’da kabul etmiştir.

3
http://www.turkishembassy.com/TI/B/Condemn.htm
4
Bilal N. Şimşir, Ermeni Meselesi 1774-2005, Ankara, Bilgi Yayınevi, 2006, s.411-415.
168

Teklifin yasalaşması için Senato'nun da onayı gerekmekte olup, yasa


teklifinin Senato'ya götürülme kararı ise hükümetin elinde bulunmaktadır.5
İlk olarak 3 Aralık 1984 yılında ABD Kongresi’ne sunulan Ermeni
tasarıları ve/veya Ermeni sorunu görüşmeleri, çeşitli zaman aralıklarında,
dünyadaki çeşitli siyasi gelişmeler çerçevesinde zaman zaman sekteye
uğramış veya uykuya yatırılmış olsa da konu, 1984 yılından itibaren düzenli
olarak ABD Kongresi’nde yeniden işlenmeye başlamıştır. 30 Ocak 2007
tarihinde sözde Ermeni soykırım iddialarının, ABD Kongresi’nin alt kanadında
tanınmasını öngören tasarı, Temsilciler Meclisi’ne resmen sunulmuştur.
Sunulan tasarı, 435 üyeli Temsilciler Meclisinde halen 140’dan fazla üyenin
destek imzasını taşımaktadır.

5
http://www.devletim.com/gundem.asp?konu=71
169

KAYNAKÇA

KİTAPLAR

Anadol, Cemal. Tarih Boyunca Türk-Ermeni Meselesi. İstanbul. Bilge


Karınca, 2007.

Azerbaycan Belgelerinde Ermeni Sorunu (1918-1920). Ankara,T.C.


Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,Osmanlı Arşivi Daire
Başkanlığı, Yayın No:28, 2001.

Bal, İdris ve Mustafa Çufalı, Dünden Bugüne Türk Ermeni İlişkileri.


Ankara, Lalezar Kitabevi, 2006.

Bal, İdris. 21. Yüzyılda Türk Dış Politikası, Ankara, AGAM Yayınları,
2006.

Binark, İsmet. Asılsız Ermeni İddiaları ve Ermenilerin Türklere


Yaptıkları Mezalim. Ankara, ATO Yayını, 1995.

Binark, İsmet. Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim ve


Soykırımının Arşiv Belgeleri. Ankara, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın
Kurulu Yayınları, Yayın No:92, 2001.

Çelik, Hüseyin. Türkiye’nin Ermeni Sorunu. Yüzleşme-Çözüm. BDS


Yayınları.

Çitlioğlu, Ercan. Yedekteki Taşeron ASALA. Ankara, Ümit


Yayıncılık,1997.

Demir, Neşide Kerem. Bir Şehid Anısına Tarihin Söyledikleri :


Türkiye’nin Ermeni Meselesi. 3. Baskı. Ankara,1982.

Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri I (1914-1919). Ankara,


T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire
Başkanlığı, Yayın No:49, 2001.

Ermetin, S. Kemal. Bitmeyen Soykırım. İstanbul, Töre Yayın Grubu,


2003.

Gaillard, Gaston ve diğerleri. Farklı Yönleriyle Ermeni Sorunu. İstanbul,


Nergiz Yayınları, 2005.

Güler, Ali ve Suat Akgül. Sorun Olan Ermeniler. Ankara, Berikan


Yayıncılık, 2003.
170

Güner, Agah Oktay. Ermeni Soykırım Yalanında Tetikçiye Suçlama.


Azmettiriciye “Rica” Politikası. Ankara, Oku-Yorum Yayınları, 2006.

Gürün, Kamuran. Ermeni Dosyası. İstanbul, Remzi Kitabevi, 2006.

Halaçoğlu, Yusuf. Ermeni Tehciri. İstanbul, Babıali Kültür Yayıncılık,


2007.

İlter, Erdal. Türkiye’de Sosyalist Ermenilerin Silahlanma Faaliyetleri ve


Milli Mücadelede Ermeniler (1890-1923). Ankara,Turhan Yayınevi, 2005.

Kantarcı, Şenol ve diğerleri. Ermeni Sorunu El Kitabı. Ankara, Ankara


Üniv. Basımevi, 2003.

Kantarcı, Şenol ve diğerleri. Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye


Araştırmaları Bildirileri II. Cilt. Ankara, ASAM-EREN Yayınları, 2003.

Karacakaya, Recep. Ermenilere Yönelik Ermeni Suikastleri. İstanbul,


47 Numara Yayıncılık, 2006.

Karacakaya, Recep. Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi (1878-


1923). İstanbul, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü,Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No:52, 2001.

Kundakçı, Hasan. Emperyalizmin Kullandığı Ermeniler. Ankara,


Türkiye Gaziler Vakfı Yayınları No:4, 2001

Laçiner, Sedat. Türkler ve Ermeniler. Bir Uluslararası İlişkiler


Çalışması. Ankara, USAK Yayınları, 2005.

Nazım Paşa, Hüseyin. Ermeni Olayları Tarihi I. T.C. Başbakanlık


Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın
No:15,1998

Nazım Paşa, Hüseyin. Ermeni Olayları Tarihi II. Ankara, T.C.


Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,Osmanlı Arşivi Daire
Başkanlığı, Yayın No:15,1998.

Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri III (1920-1922). Ankara,


T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,Osmanlı Arşivi Daire
Başkanlığı, Yayın No:66, 2004.

Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara, Devlet Arşivleri


Genel Müdürlüğü,1995.
171

Osmanlı'nın Son Dönemlerinde Ermeniler. Ankara, TBMM Kültür,


Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, Yayın No:94, Editör: Türkkaya Ataöv,
2002.

Özcan, Tuğrul. II. Abdülhamid Döneminde Orta ve Doğu Karadeniz'de


Meydana Gelen Ermeni Olayları. İstanbul,Özbay Yayıncılık, 2007.

Özçelik, İsmail. Ermeni Sorunu ve Gerçekler. Ankara, Gündüz Eğitim


ve Yayıncılık, 2005.

Hikmet Özdemir ve diğerleri. Sürgün ve Göç. Ankara, Atatürk Kültür


Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI. Dizisi-
Sayı:101, 2005.

Özdemir, Hikmet. Arnold Toynbee'nin Ermeni Sorununa Bakışı.


Türkiye Bilimler Akademisi, 2005.

Özdemir, Hikmet. Salgın Hastalıklardan Ölümler. 1914-1918. Ankara,


Türk Tarih Kurumu, 2005.

Özkan, Zafer. Tarihsel Akışı İçerisinde Terörden Politikaya Ermeni


Meselesi. İstanbul, Kendi Yayını, 2001.

Özoğlu, Ali. Şifre Çözüldü. MASONLAR’DAN TÜRKİYE’YE KANLI


HEDİYE. ASALA. PKK. İstanbul, Yenigüven Yayıncılık, 2005.

Öztürk, Nazif. Azınlık Vakıfları. Ankara, Altınküre Yayınları, 2003.

Saray, Mehmet. Ermenistan ve Türk Ermeni İlişkileri, Genişletilmiş 2.


baskı, Ankara,2005.

Seki, Yusuf. Dış Basında Ermeni Meselesi (1999-2003). Ankara,


Başbakanlık Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, 2004.

Süreyya Bey, Münir. Ermeni Meselesinin Siyasi Tarihçesi (1877-1914).


Ankara, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü,Osmanlı
Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın No:53, 2001.

Şimşir, Bilal N. Ermeni Meselesi 1774-2005. Ankara, Bilgi Yayınevi,


2006.

Vatandaş, Aydoğan. ASALA Operasyonları. Aslında Ne Oldu. İstanbul,


Alfa Yayınları, 2005.
172

MAKALELER

Mazıcı, Nurşen. “Türkiye Cumhuriyeti’nde Ermeniler”, Ermeni


Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri-III.Cilt.

McCarthy, Justin. “Ermeni Sorunu Gerçeği Konferansı”, Ankara,


TBMM Yayınları, 24 Mart 2005.

Özdirim, Muhittin. “Ermeni Meselesi”. Silahlı Kuvvetler Dergisi, Sayı


384, Nisan 2005.

İNTERNET SİTELERİ

Aktan, Gündüz. “Beklemenin Yararları”. 2 Kasım 2006.


http://lactuel.be/detail.php?id=637

Çöhçe, Salim, “Büyük Ermenistan'ı Kurma Projesi”,


http://www.ottomanfiles.com/turkce/makaleler/makale24.html

http://arsiv.sabah.com.tr/2006/10/12/siy100.html

http://az.wikipedia.org/wiki/ASALA

http://tr.wikipedia.org/wiki/ASALA

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=331

http://www.atukad.org.tr/kronoloji.asp

http://www.belgenet.com/arsiv/Ermeniteror.html

http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=1011

http://www.cumok.org/html/yazidizileri/esanli/ermenilerinsevre.htm

http://www.devletim.com/gundem.asp?konu=71

http://www.eraren.org/bilgibankasi/tr/index2_1_2.htm

http://www.ermenisorunu.gen.tr

http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/kronoloji/index.html
173

http://www.forstnet.com.tr

http://www.gozlemci.net/?id=2338-gecmisten-gunumuze-Ermeni-
sorunu-1

http://www.kultur.gov.tr

http://www.melkonian.org/Whois.htm

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=210536

http://www.sabah.com.tr/ozel/arafat206/dosya_211.html

http://www.tkb.org/Incident.jsp?incID=1965

http://www.turkishembassy.com/TI/B/Condemn.htm

Laçiner, Sedat. “Ermeni İddiaları ve Terör”. 4 Eylül 2005.


http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=78

Lütem, Ömer E. “Ermeni Meselesi”. 20 Nisan 2001,


http://genelkultur.ansiklopedisi.net/Ermeni-meselesi/8403/

Lütem, Ömer E. “Güncel Boyutuyla Ermeni Sorunu”. Bilim ve Aklın


Aydınlığında Eğitim Dergisi, Sayı 38. Nisan 2003.
http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi38/lutem.htm

Tümenoğlu, Rıdvan.” Osmanlı Devletinde Ermeni Sorunu ve Avrupa


Devletlerinin Ermeni Politikaları” 18 Nisan 2006,
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=456

RÖPORTAJLAR

Batu, İnal. “Ermeni Meselesi ve ASALA”. Ankara, 16 Nisan 2007.

Oktay, Hasan. “Ermeni Meselesi ve ASALA”. Ankara, 9 Nisan 2007.

You might also like