Professional Documents
Culture Documents
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI
VİŞNE KORKMAZ
İSTANBUL (2008)
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI
ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI
VİŞNE KORKMAZ
İSTANBUL (2008)
i
ii
ÖZET
Bu çalışma, böyle bir analiz için disiplinler arası bir incelemenin (uluslararası ilişkiler
kuramları, bölgesel kimlik anlatıları ve bölgesel güvenlik uygulamaları) gerektiği
varsayımından yola çıkarak, kuram-anlatı ve uygulama arasındaki ilişkiyi bölgesel güvenlik-
kimlik ilişkisinin açıklanmasında temel çıkış noktası olarak almaktadır. Ayrıca, bu çalışma
kuram-anlatı ve uygulama arasındaki ilişkinin ve her bir “özerk” alanda meydana gelen
değişimlerin, bölgesel kimlik ve güvenlik kurgularını dönüştürdüğünü göstererek, kimlik ve
güvenliğin değişken kurgulanmış doğasına işaret etmeyi amaçlamaktadır. Bu “hayal edilerek”
algılanan bölge ve güvenlik nedeniyle, bölgesel kimlik; toplumsal krizleri (19.yüzyılda iddia
edildiği gibi) ya da güvenlik iklemini (günümüzün Doğu ve Güneydoğu Asya’sındaki güvenlik
mekanizmalarının amaçladığı biçimiyle) aşmaktan ziyade, bölgesel aktörler için, reel politik ve
entelektüel alanda aynı anda veya ayrı zamanlarda ortaya çıkan normatif bir söylem aracı
olmuştur.
iii
ABSTRACT
This PhD Thesis aims to analyse regional security mechanisms and structures in the Asia from
the perspective of security-identity connection.
This study presupposed that security-identity relations especially on the regional scenes can be
understood by adopting an inter-disciplinary vision that relates general theories of international
relations and security studies to regional identity narrations and security practices on spatial
basis. It aims to highlight that the changes within the authonomus area of narration, theory and
practice as well as in the complex of their relation lead to changes in the construction of
regional security understandings and regional identity perceptions. Therefore, this study
underlines the fact that both regional security and identity are the constructed entities and that
is why they pave the way for normative discourses used by regional actors.
iv
ÖNSÖZ
Bu çalışmayı yaparken bana katkıda bulunan, destekleyen ve fikirlerini paylaşan başta tez
danışmanım, sayın Prof. Dr. Büşra Ersanlı olmak üzere, Prof. Dr. Günay Özdoğan, Prof. Dr.
Gencer Özcan, Prof. Dr. Selçuk Esenbel ve Doç. Dr. Ayşegül Sever’e çok teşekkür ederim.
Yine, Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, beni bu çalışmamın her esnasında destekledi.
Kendisine teşekkür borçluyum. Aradığım bazı kaynakları bulmamda katkılarından dolayı, sayın
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Hacısalihoğlu ve sayın Engin Urcan’a tesekkür etmeliyim. Ayrıca,
Engin Urcan, bu çalışmanın bilgisayar ortamında düzenlenmesi esnasında da teknik desteğini
benden esirgemedi. Bu çalışma esnasında bana katkıda bulunan herkese de, bu isimleri
zikrederken bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
v
İÇİNDEKİLER
vi
II-C- Asya’da Bölgesel Kimlik Kurgusu: İki Farklı Anlatı .................................................. 137
i)- Modern Hindistan Düşüncesinde Asya Kurgusu: .................................................... 137
a)-Kültürel Asya Birliği Söylemi: .................................................................... 137
b)-Büyük Hindistan Düşüncesi:........................................................................ 155
c)-Pan-İslamist Söylem: ................................................................................... 160
d- Asya Federalizmi Düşüncesi: ....................................................................... 168
ii)- Modern Japon Düşüncesinde Asya Kurgusu: ......................................................... 176
a)-Meiji Dönemi Asya Kurgusu: ...................................................................... 177
b)- I. Dünya Savaşı ve İki Savaş Arası Dönem Asya Kurgusu: ....................... 198
1)- I. Dünya Savaşı ve Asya Kurgusu: ................................................. 198
2)- İki Savaş Arası Dönem ve Asya Kurgusu:...................................... 203
c- 1930 Sonrası Dönem Asya Kurgusu: ........................................................... 209
II-D- Sonuç: .......................................................................................................................... 222
III-UYGULAMA: Bölgesel Güvenlik - Asya’da Güvenlik ve Kimlik
Kurguları Arasında İşbirliği...................................................................................................... 226
III-A- GİRİŞ: ........................................................................................................................ 227
III-B- Asya’da Bölgesel Güvenlik ........................................................................................ 228
i)- Bölgesel Güvenlik ve Mekanizmaları...................................................................... 228
a)- Bölge, Bölgesellik, Bölgeselleşme .............................................................. 228
b)- Bölgesel Güvenlik Mekanizmaları ............................................................. 235
ii)- Asya’da Bölgeselleşme ve Bölgesellik: Güvenlik – Kimlik İlişkisinde Devamlılık
Sorunu ........................................................................................................................... 252
III-C- Asya’da Bölgesel Güvenlik ve Kimlik Yapıları: Rakip (Güvenlik) Toplulukları ..... 275
i-ASEAN Topluluğu: ARF- ASEAN Bölgesel Forumu............................................... 279
ii-Doğu Asya Topluluğu: EAS/EAC: ........................................................................... 287
iii-Pasifik Topluluğu: APEC ........................................................................................ 295
III-D: SONUÇ: ..................................................................................................................... 300
SONUÇ ..................................................................................................................................... 304
KAYNAKÇA ........................................................................................................................... 321
Basın Haberleri: ........................................................................................................................ 352
Resmi Belgeler: ........................................................................................................................ 353
TABLOLAR ............................................................................................................................. 355
vii
TABLO LİSTESİ:
Tablo 1 .................................................................................................................................... 355
Tablo 2 ............................................................................................................................. 240-241
Tablo 3 .................................................................................................................................... 356
FİGÜR LİSTESİ:
Figür 1..................................................................................................................................... 357
viii
KISALTMALAR:
CSCAP: Council of Security and Cooperation for Asia-Pacific (Asya-Pasific Güvenlik ve İşbirliği Konseyi)
PAFTAD: Pacific Trade and Development Conference (Pasifik Ticaret ve Kalkınma Konferansı)
ix
x
GİRİŞ
Bu çalışmanın temel amacı, Soğuk Savaş sonrası Asya’da1 artan bölgesel (güvenlik)
incelemektir. Bu tezin temel varsayımı; bölgesel kimlik kurgusunun (bölgesel bir biz
kimlik anlatısını değiştirdiği (Tezin üçüncü bölümü) öne sürülmektedir. Kısaca, bu çalışma,
güvenlik ve kimlik kurguları arasındaki işbirliğinin, güvenlik uygulamaları için bölgesel düzeyi
Tezin ilk bölümünde (Kuram) ele alınacağı gibi güvenlik ve kimlik kavramları muğlak
aphorik (zıddı olmadan düşünülemez) hale getirirken, kimlik kavramını da bir şemsiye-kavram
(hem özcü hem de konstraktivist kimlik anlayışlarını içinde bulunduran) haline sokar. Her iki
ilişki içerisinde kimlik, doğal bir ortaklığı da sonradan kabul edilmiş ve yaratılmış bir
1
Tezin daha sonraki bölümlerinde (özellikle III. Bölümde) açacağımız üzere Asya bölgesi, güvenlik yapılanmaları
bakımından Soğuk Savaş döneminde üç (Kuzeydoğu Asya- Güneydoğu Asya ve Güney Asya) , Soğuk Savaş
sonrası dönemde ise Kuzeydoğu ve Güneydoğu Asya arasındaki ilişkilerin yoğunlaşmasıyla iki alt bölgesel
gruptan (Doğu Asya- Güney Asya) oluşur. Barry Buzan- Ole Waever, “Part II, Asia” Region and Powers, The
Structure of International Security, Cambridge University Press, Cambridge, 2003, ss, 93-176. Ancak tezimizin
temel dayanağı şudur: güvenlik yapıları ve kimliğe ilişkin adlandırmalar kurgusaldır ve sosyolojik bakış açısına
göre yoruma açıktır. Kurguya yaptığımız bu vurgu nedeniyle, kurguyu meydana getiren süreç, Tezin II. Bölümünü
oluşturan “tarihsel anlatı” (historical narration) süreci önem kazanmaktadır. Bu sürecin yarattığı gerçek ya da
hayal edilmiş (imagined) süreklilik dolayısıyla bu farklı alt bölgesel gruplaşmalara rağmen, incelediğimiz coğrafi
alan için Asya tanımlaması kullanılacaktır.
1
benzerliği de anlatsa, biz’i ifade eder. Güvenlik de düzensizliğe karşı “bizim eylem alanımızı”,
arasındaki işbirliği, her iki kavramın açıklayıcılık kazanmasından öte iki işleve sahiptir:
(scale making).
Fakat, bölgesel düzlem olarak ele alınan Asya’da güvenlik ve kimlik kurguları
19.yy sonu- 20.yy başı ortaya çıkan yarı-ideolojik, yarı-entellektüel anlatının güçlenerek devam
düşünce bütünlüğünü”2 anlatmaktadır. Ancak Michéle Barrett’in de altını çizdiği gibi, ideoloji
“çıkarlara hizmet eden gizemleştirme”3 anlamını da her zaman üzerinde taşıyan bir kavramdır.
anlamını da ifade eder. Her iki anlamıyla da ele alındığında, Asya’da bölgesel işbirliği,
ideolojik bir devamlılığa işaret etmiyor, yani kimlik ve güvenlik hatlarını kullanarak geçmişe
taşınamıyor, günümüzün uygulama alanıyla sınırlı kalıyordu. Elbette bölgesel işbirliği için
böyle bir devamlılığa gerek de yoktur. Ancak bu kopuşu ifade etmemiz anlatının (narration)
yerini, fonksiyonelist, norm inşa edici bir uygulama (practice) alanı olarak bölgesel işbirliği
18.yüzyıldan itibaren Asya’da bölgesel kimlik ve güvenlik kurgusu/kurguları hem resmi (bölge
2
David Mclellan, Ideoloji, Barış Yıldırım, (çev.), Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2005, ss, 5-6.
3
M. Barrett, Marx’dan Foucault’ya İdeoloji, Selma Koçak (çev.), Doruk Yayınları, Ankara, 2004, s, 7.
4
ASEAN: Southeast Asian Nations Association (Güneydoğu Asya Ulusları Topluluğu), APEC: Asia-Pacific
Economic Cooperation (Asya-Pasifik iktisadi İşbirliği), EAS: East Asian Summit (Doğu Asya Zirvesi).
5
ARF: Asean Regional Forum (Asean Bölgesel Forumu)
2
içi/ bölge dışı) politikalar hem de entellektüel çabalar doğrultusunda, yani farklı zeminlerde
farklı biçimlerde oluşturulmaya devam etmektedir. 18.yüzyıldan bu yana geçen süreç uzun bir
dönemi ve pek çok tarihsel dönüşümü işaret etmektedir: eski Hint ve Çin hegemon
sistemlerinin çözülmesi, Westphalian devlet sisteminin evrensel bir ilke haline gelmesi,
Asya’da hızlı endistrüleşmenin ve ticaret serbestliğinin birer norm olarak kabul edilmesi ya da
başta liberalizm ve milliyetçilik olmak üzere pek çok ideolojik akımın etkisi olmuştur. Ayrıca
ideolojik değer yüklü kavramlar ve temel kültürel çelişkiler (başta Şark-Garp, Doğu-Batı
Asya’da bölgesel (alternatif) kimlik kurgularıyla ilişkili sonuca ulaşmak, hakim anlatıyı tespit
etmek açısından önemlidir. Ulus devletin yaratılması (Hindistan, Çin ve Günedoğu Asya
devletleri), çok etnili devletin yaratılması (Hindistan, Malezya, Endonezya), modern bir
devletin yaratılması (Japonya), çok-etnili modern bir imparatorluğun yaratılması (Japonya) vb.
siyasi projeler bu anlatıların desteklediği farklı ve çoğu zaman rekabet içerisinde projelerdi.
Ancak her bir projenin gerektirdiği güvenlik anlayışı (stratejik güvenlik, siyasi bağımsızlığın
korunması, toprak bütünlüğünün korunması vb.) belirli bir (ulusal, yerel, ya da evrensel) kimlik
güçlendiriyordu.
kimlik kurgusunu) incelemek, bölgesel bir ‘biz duygusunun’ çoğulcu bir zeminde, farklı siyasi
güvenlik kurgunu değerlendirebilmek için hakim anlatıya değil, hakim uygulamaya (bölgesel
(tarihi/coğrafi) anlatıyı ve bölgesel uygulamayı ayrı ayrı ele alan disiplinlerarası bir yaklaşım
benimsenecektir.
ortasından itibaren dillendirilen sosyolojik yaklaşım,6 uygulama alanı (bölgesel güvenlik) ile
kimlik kurgusu (bölgesel kimlik) arasında yakın bir ilişki olduğunu ortaya koyuyordu. Buna
kurgulayarak ben ve öteki ile ilgili algılamalarını etkiliyordu.7 Ronald L. Jepperson, Alexander
Wendt ve Peter J. Katzenstein’a göre bu ilkeler, her şeyden önce, “belirli bir kimliğe sahip
öznenin uygun davranışıyla ilgili kolektif beklentiyi” (bölgenin –Asya’nın- hayal edilebilmesi)
yansıtmaktaydı.8
Ancak Asya bölgesel güvenlik alanı- hayal edildiğinde dahi- farklı uluslararası ilişkiler
güvenlik rejimi, güvenlik topluluğu vb.) barındırır. Bu çoğulculuk nedeniyle de, uygulama
alanını tek bir kuramsal çerçeveden açıklamak zordur ve Katzenstein ile Sil’e göre eklektik bir
6
Örneğin bkz. John W. Meyer-George W. Thomas- Francisco O. Ramirez- John Boli, Institutional structure:
Constituting State, Society, and the Individual, Sage Publications, London, 1987; J.W. Meyer, “The Changing
Cultural Content of the Nation State: A World Society Perspective” New Approaches to the State in the Social
Sciences, Cornell University Press, Ithaca, 1996.
7
Ronald L. Jepperson- Alexander Wendt- Peter J. Katzenstein, “Norms, Identity and Culture in National
Security”, The Culture of National Security: Norms and Identity in World Politics, P. J. Katzenstein (der.),
Colombia University Press, New York, 1996, ss, 33-78.
8
Paul Kowert- Jeffery Largo, “Norms, Identity and Their Limits: A Theoretical Reprise” The Culture of National
Security..., s, 452.
4
yaklaşım zorunludur.9 Fakat Katzenstein tarafından önerilen ve çalışmalarında ortaya konan
alan içinde yapılacak eklektik bir analizin yerine, bu tez çalışması uluslararası ilişkiler/güvenlik
çalışmaktadır.
Figür: 1. Kuram
Uluslararası
ilişkiler- Tarih-
Güvenlik
Çalışmaları
Anlatı Uygulama
Üsteki figürde ifade edildiği gibi bu yaklaşım temel bir zorluk da taşımaktadır. Üç alan
(kuram, anlatı ve uygulama) arasındaki ilişki eşit hatlar üzerinden sağlanmamaktadır. Buna
göre kuram ve uygulama arasındaki açıklayıcılık bağı karşılıklı olarak güçlüdür: Bu yüzden i)-
uygulama, kuramın açıklayıcılığının sınandığı temel alan olarak görülür, ii)- kuramlar
anlatı arasındaki bağ güçlü değildir. Elbette özellikle alan çalışmaları söz konusu olduğunda
kuram anlatıyı, anlatının dinamiklerini (tarihsel, coğrafi, ilişkiye dayanan, mistik vb.)
kullanarak açıklayıcılık kazanabilir ancak anlatı kuramın sınandığı bir alan değildir. Adeta
9
P.J. Katzenstein- Rudra Sil, “Rethinking Asian Security: A case for Analytical Eclecticism” Rethinking Security
in East Asia, Identity, Power and Efficiency, J.J. Suh- P.J. Katzenstein- Allen Carlson (der.), Stanford University,
California, 2004, ss, 1-34.
10
Age.,s,17, P.J. Katzenstein- Takashi Shiraishi (der), Beyond Japon, The Dynamics of East Asian Regionalism,
Cornell University Press, 2006.
5
kendi başına, dinleyici ve yaratıcılarıyla sınırlı bir hayatı vardır, kuramla bağı zayıf olduğu için
Güçlü olmamakla beraber anlatı ve uygulama arasındaki ilişki iki yönlüdür. Uygulama
alanı anlatıya açıklayıcılık kazandırabileceği gibi, yeni anlatıların, yeni olasılıkların ortaya
çıkmasına zemin oluşturabilir. Ancak bu iki yönli hat, anlatı ve uygulamanın gerçekliklerinin
sınandığı hatlar olmadıkları için birbirlerinden bağımsızdırlar da. Özellikle Asya’da anlatı ve
önünü de açmaktadır.
bölgesel kimlik ve güvenlik kurgusunun bir anormalite, bir istisna, bir sapaklık olarak
11
Amitav Acharya, “Do Norms and Identity Matter? Community and Power in Southeast Asia’s Regional Order”
The Pacific Review, No 18-1, 2005, ss, 115-116.
12
Bu çeşit bir kuram-uygulama analizi Asyadaki bölgesel güvenlik ve kimlik yapılarını, Avrupa ve Kuzey
Atlantik alanı ile karşılaştıracak ve Asya’nın “normal olmayan bir biçimde” güvenlik değil, “tehlike” kavramına
odaklı olduğunu iddia edecektir. Amitav Acharya, , “International Relations and Area Studies: Towards a New
Synthesis” State Security and International Stuies, No 2, 2006, Institute of Defence and Strategic Studies, s, 7. Bu
anormalite nedeniyle, Asya’da bölgesel güvenlik Asya’nın kendi dinamiklerinin değiştiremeyeceği realist bir
anlayışa dayanır.12 Bu anlayışı yansıtan bir örnek için bkz, M. Leifer, “The ASEAN Regional Forum” Adelphi
Paper, No 302, IISS, 1996, ss, 53-54.
13
Anlatı ve uygulama arasındaki ilişkiye yoğunlaşan çalışmalar genelde sosyolojik ve kültürel hattan beslenirler.
Coğrafya, tarih, antropoloji gibi alanlarda uzmanlaşarak bölge çalışmasına yönelenler ( ki Amerika, Kanada ve
Avustralya’da yürütülen Asya bölgesiyle ilgili geleneksel alan çalışmaları, bu uzmanlık alanlarından gelen
araştırmacıları kapsamaktadır) kimliğin öznelliği konusunda son derece hassastırlar. Amitav Acharya,
“International Relations and Area Studies:..., ss,4-5; Hans D. Evers (der.), Sociology of South East Asia, Oxford
University Press, Kuala Lumpur, 2001. Bu hassaslık bu çalışmaları ya bölgeyi bütün olarak ele almaktan ziyade
tek tek ülkeler üzerine yoğunlaşmaya yani uluslararası ilişkiler ve güvenlik kuramlarından uzak durmaya, ya da
bölgeyi bir istisna olarak (örneğin Asya değerlerinin yuvası olarak) incelemeye itecektir.
6
Kısaca, bölgesel güvenlik ve kimlik kurgusu arasındaki ilişki incelenirken kuram-anlatı
analizle Asya’da bölgesel güvenlik kurgusunun farklı güvenlik mekanizmalarıyla yan yana
giden ve bölgesel kimlik kurgusundan faydalanan normsal bir niteliğe sahip olduğunu, bu
niteliğin, kimi zaman uygulamanın kendisinde (soft balancing- yumuşak dengeleme) kimi
zaman söylemin kendisinde ( regional community- bölgesel topluluk fikri) görüldüğü daha açık
bir biçimde vurgulanabilecektir. 2)- Bu analizle Asya’da kimlik ve güvenlik kurgusu ve iki
kurgu arasındaki ilişki bir istisna olmaktan ziyade uluslararası sistemin bir yansıması ve
önemli faydası değişimin ve Asya örneğinde görüleceği gibi kopuşun -süreksizliğin- takip
gelişen ve içeriden, entelektüel alandan bu siyasal projelere uygulama alanı açmak için ortaya
alanı olmuş Asya’da / Asya alt bölgelerinde 1990 sonrası güvenlik mekanizmalarının bir
parçası olarak doğan bölgesel kimlik modeli birbirlerinin devamı değilerdir. Ancak, söylem
içerisinde, tıpkı bölgesel haritalar gibi, sanki bir devamlılığın ürünüymüşler gibi
Bu beklenti sadece bölgesel kimlik anlatılarının eylem alanına taşınmasını ifade etmez.
meydana gelen değişimle bölgesel güvenliğin, bu sefer toplumsal değil –güvensizlik ve tehditle
bağlantılı- güvenlik sorunlarının aşılması için uygulama alanı, siyasal eylem alanı olarak ortaya
Aslında güvenlik siyaset bilimi ve siyasal kuramların konusu olarak ortaya çıkmıştır;
çünkü güvenlik, siyasetin nihai amacı olması dolayısıyla,14 en önemli kollektif siyasal
eylem” düşüncelerinin uyumuna atıfta bulunur. Ancak Kuram bölümünde görüleceği üzere
Tezin ilk bölümünde 1970’lerden itibaren ortaya çıkan bu alternatif bakış üzerinde
14
Hannah Arendt bu durumu şu şekilde özetler: Siyasetin en önemli amacı...güvenliğin sağlanmasıdır; güvenlik
özgürlüğü olanaklı kılar ve özgürlük de siyasal alanın dışında oluşan tüm eylemlerin özünü teşkil eder. Arendt’e
göre özgürlüğün; “önceden var olmayan olguların/bilginin/yorumun hayata geçmesi” olduğunu hatırlarsak
güvenlik beklentisinin kendisi, başlı başına bir norm olduğu gibi, siyasal süreç içerisinde yeni normların, yeni
beklentilerin ortaya çıkmasının da bir ön-koşuludur. H. Arendth “What is Freedom” aktaran, Michael Dillon,
Politics of Security Towards a Political Philosophy of Continental Thought, Routledge, New York, 1996, ss, 29-
30. Bu yeni beklentiler de, mevcut normlar gibi, aktörlerin nitelikleri ve davranış biçimleriyle – yani aktörlerin
kimlikleriyle- ilgili beklentileri kapsamaktadır. Paul Kowert- Jeffery Largo, Agm. ss, 452-453.
15
Anthony Burke, “Aporias of Security” Alternatives, No, 27, 2002, s, 1. Hatta Burke, güvenliğin beklentinin çok
ötesinde bir hâyal (dream) olduğunu ima eder.
8
uygulama alanını inşaa eden bir kavram olarak uluslararası ilişkiler kuramlarının ve güvenlik
derece önemli bir noktadır. Kuramsal çerçeve içerisinde “olası”, “yeni”, “eski” ve “süregelen”
güvenlik kurgusunun nasıl hem farklı güvenlik mekanizmalarını hem de normatif söylemi bir
düzeyi kurgular hale gelmese bölgeyi uluslararası ilişkiler ve güvenlik uygulamaları açısından
uygulamaları bünyesinde nasıl kurgulandığına ışık tutmak için tezin ilk bölümünde, ayrıca
inceleme, iki yeni kavram arasındaki, yani yerel güvenlik (vernecular security) ve çoğul
ilişkisinde anlatının yerini belirlemek, anlatının öğeleri olarak ikinci bölümde incelenecek
güvenlik ve çoğul güvenlik anlayışları, aynı anlatıdan farklı kimliklendiricilere dayanan farklı
yanında, bu projelerle kısmen ilişkili, bu projeleri kısmen destekleyen bir bölge projesinin
Dolayısıyla, Asya’da bölgesel güvenlik kurgusu, (ASEAN, ARF, APEC, EAS,) gibi
9
siyasal projelerden sadece birisidir. Tıpkı diğer siyasal projeler (örneğin ulus devletler) gibi
kurdukları bağdan alırlar. Anlatılar, formel ve legal bilgilere ya da tarihi ve coğrafi öğelere
dayanabilirler. Her halükarda anlatı, kimliği ve bu arada onunla bağlantılı süreçleri- örneğin
ilişkiye, belirli bir ilişkiler ağına (networks), belirli tarihi ve coğrafi sınırlara bağlanması
anlamına gelir. Tezin ikinci bölümü, bu, bölgesel kimliğin anlamlandırılma sürecine yani
anlatıya odaklanacaktır. Bu çalışmada anlatının konusu, 19.yy sonu- 20.yy başında Hindistan
Asya/Asyalılık kurgusu belirli öğeler üzerinde durarak aktarılacaktır- ki bunlar, zaman, mekan
ve ilişkidir. Bu öğeler, Asyalı kimlik kurgusunun yaratıcıları olan dönemin Hintli ve Japon
aydınları ve siyasal elitinin düşüncelerini şekillendiren temel unsurlar olarak ele alınmıştır. Bu
dönem Asya’da, siyasal elit, entellektüeller ve ideologlar; eski siyasal yapıların çözüldüğü, yeni
yapıların oluştuğu kolonyal bir ilişki ağı içerisinde hareket ettikleri için, anlatı ister istemez bir
Asya anlatısı, ilk bakışta, parçalı, iki ayrı anlatı görünümündeydi. Hindistan siyasal
düzeni içerisinde şekillenen Asya anlatısı Hindistan siyasal düşüncesinin odaklandığı asıl alan
olan kültürel alandan besleniyor, siyasallaşması ise anti-kolonyalist ve evrenselci retorik ile
çıkan ve kendi kolonyalist politikalarının uygulama alanını belirleyen bir anlatıydı. Ancak bu
parçalı görüntüye rağmen 19.yy sonundan İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği döneme kadar
geçen süreç belli bir Asyalı kimliğin, Asyalı topluluk kimliğinin kurgulanmasıyla
sonuçlanmıştır.
içerisinde resmi ve yarı resmi politikalar çerçevesinde, evrensel sistem ve bölge fikri ortaya
10
çıkacak şekilde dönüştürülmesiyle gerçekleşmiştir. Tezin anlatıyla ilgili bölümünde bu
dönüşümün nasıl gerçekleştiği üzerinde durulurken aynı zamanda evrensel sistem ve bölge
fikirleri doğrultusunda bölgede ortaya çıkan Asya kimlik kurgusunun, nasıl Batı’nın sahip
olduğu Asya kurgusundan ayrıldığı üzerinde durulacaktır. Bu ayrım önemlidir, çünkü böylece
kimliğin güvenlik kurgusunu etkileyebileceği ideolojik hattın dışında, yerel aktörlere daha fazla
hareket serbestliği tanıyan bir hat açılmıştır. İlginç olan bu hattın, II. Dünya Savaşı sonrası
bölgesel kimlik anlatısının Batılı stratejilerle de içiçe geçmesinin bir sonucu olarak- bölgesel
anlamlandırdığı evrensel sistem ve bölge düşüncesi, bölgesel güvenlik kurgusunu sadece bir
dayatma olarak görmeyi güçleştirecektir. Bu açıdan uygulama (bölgesel güvenlik fikrinin nasıl
kazanmaktadır.
Tezin üçüncü bölümü bu nedenle uygulama başlığı adı altında Asya’da bölgesel
(örneğin Doğu Asya kimliği, Asya-Pasifik kimliği, Asean kimliği...) izin verip vermediğidir.
(hükümet-devlet dışı ilişkiler) birbirini etkileyen iki ayrı süreç olarak görülmemektedirler. Asya
11
uygulamalarının temel alanı olarak, bölgesel güvenlik mekanizmalarının ortaya çıktığı Doğu
bölgesel aktörler kullanılarak üretildiği bir uygulama alanı görünümündedir. Ama daha da
önemlisi bu beklentileri şekillendirmesi bakımından özel bir önemi haiz olan farklı güvenlik
fikrinin, bölgesel güvenlik uygulamaları çerçevesinde nasıl ele alındığı –üç örnek
gelinen nokta şudur: bölgesel güvenlik, bölgesel kimliğin göstergesi olduğu gibi kimlik
nasıl gerçekleştiği, ii)- bölgesel güvenliğin yerel aktörler için nasıl bir uygulama düzlemi (a
scale of practice) haline geldiği uluslararası ilişkiler kuramları, bölgesel anlatılar ve güvenlik
12
-I- KURAM
13
I-A- Giriş:
Bölgesel güvenlik kurgusu, hangi bölge söz konusu olursa olsun, uluslararası geçerli
bağımsız olarak okunamaz. İkinci bölümde görüleceği üzere, Asya’da bölgesel kimlik
kurgusunun, uluslararası sistemin bölge aracılığıyla/ bölgesel aracılarla parçası olma fikri
üzerine oturtulduğu için yukarıda sözü edilen bağlantı daha da güçlüdür. Bu sebeple, ilk bölüm,
dönüştüren ve hatta yeni güvenlik kurgularının ortaya çıkmasını hızlandıran bir kavram olarak
hem uluslararası ilişkiler hem de güvenlik çalışmaları bünyesinde ele alınmıştır. Aşağıdaki
çalışmaları bünyesinde nasıl meşru bir açıklayıcı/ anlamladırıcı haline geldiği incelenecektir.
Bu amaçla ilk bölüm iki alt başlık çerçevesinde planlanmıştır. İlk kısımda i)-
aktörün rolü çerçevesinde- ana amacını koruyarak (yumuşak bir güvenlik tanımlamasına
değişime paralel olarak bu kurguyu nasıl başka aktörleri ve farklı dinamikleri kapsayacak
14
güvenlik, bireyin/siyasal aktörün sadece bireysel/evrensel kimliğini değil, siyasal eylem ve
söylemle ürettiği (yani uygulamalar içerisinde ürettiği) farklı düzeyleri –örneğin bölgesel
topluluk düzeyini- ve yerel kimlikleri –örneğin bölgesel kimlikleri- kapsayıcı hale gelmiştir.
ikinci kısmında uluslararası ilişkilerde kimlik kurgusunun ne şekilde güvenlik kurgusu ile
olduğunu söyleyip;18 bu kavramı bağlantılı diğer kavramlardan (örneğin strateji, ulusal çıkar
vb...) ayırarak, daha açık, net hale getirmeye çalışmaktır. Diğer bir yönelim ise güvenlik
kavramının bir kurgu olduğunu belirterek, bu kurgunun nasıl ortaya çıktığını incelemektir.
Birinci yönelim kavrama bir tanım vermeye çalışır, yani tanımın kendisi (güvenlik nedir?
16
Oedipus’un Vedası’ndan , aktaran Michael Dillon, Politics of Security Towards a Political Philosophy of
Continental Thought, Routledge, New York, 1996, s,193.
17
Barry Buzan, People, States and Fear, An Agenda For International Security Studies in the Post Cold War Era,
Lynne Rienner Publishers, Boulder, (Second Edition), 1991, s,3.
18
Age., ss, 3-12. Buzan güvenlik kavramını gelişmemiş (underdeveloped) sıfatıyla tanımlar, çünkü bu kavram
üzerinde uluslararası ilişkiler ve diğer sosyal bilimler disiplinleri tarafından yeterince çalışılmamıştır. Yapılan az
sayıdaki çalışmanın odak noktası ise, Buzan’a göre, güvenlik kavramından ziyade, belirli aktörlerin siyasal
çıkarlarıdır.
15
sorusu) önemlidir. İkinci yönelim ise kavramın tanımlanması gerekliliğinden yola çıkar, bu
yönelime göre tanımdan ziyade bu gereklilik duygusu (güvenliğe neden ihtiyacımız var?
Dillon’ın çalışması iyi bir başlangıç noktası oluşturmaktadır. Dillon bize, güvenlik kavramının
farklı söylemler içinde kullanıldığını (devlet güvenliği, ulusal güvenlik, siyasal güvenlik,
küresel güvenlik, bölgesel güvenlik, toprak güvenliği, iktisadi güvenlik, bireysel güvenlik,
medeniyet algılamasının üretimi olan tehdit, korku ve düzen bilgisi ile bu bilginin
ile noktalar ve böylece güvenliğe neden ihtiyacımız olduğu sorusuna da cevap verir. Gerçi
cevabı konunun doğasına uygun olarak biraz karışıktır. Ona göre, öncelikle güvenliğin bir
kavram olarak kurgulanışının bir nevi trajedi olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü, güvenlik
kurgusunun yaratıldığı alan özgür bireyin siyasal eylemi yerine getirdiği ve kendi özgürlüğünü
Dolayısıyla Oedipus Rex, başlı başına güvenlik kurgusuyla ilgili bir metindir: Oedipus
(özgür siyasal aktör) eylemleriyle, Theb’i yani siyasal düzeni hem tehdit eder, hem de
güvenliğini sağlar. Theb’den sürülmüş Oedipus’un kaderi, bir kimliğinin olmaması, geçmişini,
adını bilmemesi ve nihayetinde siyasal düzenin temel yasasını (oikos’u) çiğnemesidir. Theb’i
kurtardığı anda aslında siyasal düzeni tehdit etmiştir. Theb’in güvenliğinin yani siyasal düzenin
19
Helga Haftendorn, “The Security Puzzle: Theory Building and Discipline Building in International Security”
International Studies Quarterly, No 35, 1991, s, 3.
16
tekrar sağlanabilmesi/kurgulanabilmesi, Oedipus’un gönüllü sürgünlüğüne, kavuştuğu kimliğin
veda eder:
trajedisi bu dileğin arkasında yatar. Oedipus, güvenlik adına zorunlu olarak diğeri olmayı
seçerken, çocuklarına miras olarak kendisini diğeri olmaya sürükleyen “yaşam için mücadele”
arzusunu (siyasal eylemciliğini) bırakır. Kısacası güvenliğe neden ihtiyacımız olduğu, niçin
iyi bir yaşam isteriz. Ancak, siyaset alanı içerisinde bunu gerçekleştirme yolumuz, güvenliği bir
olasılık (meaning possibilities) zihnimizde canlanacaktır: Güvenlik ideali (daha iyi bir hayat)
ve buna bağlı olarak (ama diyalektik bir ilişkinin parçası olmadan) güvensizliğin üretimi
20
M. Dillon, Age., s,193.
21
Age., s, 16.
17
Bu iki genel kategori- güvenlik kurgusunun tarihi ve ulusal-uluslararası yani modern
kırk yıldan uzun bir sürenin arkada bırakılmasına rağmen, “güvenlik bir ideal olarak bizim
felaketimizi mi” üretiyor sorusuna cevap arayan Oedipus Rex düşünüldüğünde, hâlâ güvenliğin
Güvenlik, dilde ve yazında, hem bir durumu (situation) hem de bir süreci (process)
işaret eder.
Kısa bir etimolojik inceleme22, durum ve süreç olarak güvenliğin, kendi kurgusunu
Asphales sabitliği, tam hareketsizliği anlatır. Felsefi açıdan “şeylerin orijinal doğasıdır”. Zaten
“Aspharios” yani dünyayı tutan ve konumunu sabitleyen güçtür.23 Latince’ye tercüme edilirken
Asphales, “sabit olanın bilgisini” ifade eden hakikat ve emin olma hali (certitudo) olarak
karşılığını bulmuştur. Kısaca ideal olanı temsil eder. Ancak bilinen kimliğiyle Poseidon, -
22
Etimolojik incelemeye dayanan bakış, kavramların tartışmalı doğasını anlamak, unutulmuş anlamlarını
hatırlamak, günümüzdeki yaygın kullanışlarının sınırlılığını değerlendirmek için bir gerekliliktir. James Der
Derian, “The Value of Security: Hobbes, Marx, Nietzsche, and Baudrillard” On Security, Ronnie D. Lipshutz
(ed.), Columbia University Press, New York, 1995, s, 26. Daha önemlisi bu bakış, ileride güvenlik kavramının
modern kurgusu içerisinde iktidar merkezlerinin çokluğu, güvenliğin çoklu anlamları ve sembolleştirilmiş muğlak
kimlikler arasındaki bağı kurmakta yardımcı olacaktır.
23
Walter Otto, The Homeric Gods. The Spiritual Significance of Greek Religion, Octagon Books, 1954, aktaran
M. Dillion, Age., s, 124.
18
okyanuslar ve yerküre üzerindeki gücüyle- sabit olandan çok uzak, “yerkürenin sarsıcısı ve
artık hareketi anlatan fiil halini (Yunanca sphallo; Latince fallo) alır; yıkmak, düşmek,
bağlantılıdır, yani güvenlik bir ideal olduğu kadar bir fikrin, bir ideanın, bir mücadele (
aynen korunmuş olmakla beraber, genel kullanım içerisinde mücadele süreci/fikri göz ardı
edilmiş, bu konuda sessiz kalınmıştır. Latin dünyasına geçerken güvenliğin süreç olarak
anlamı, -ki daha sonra siyasetin aracı olarak, siyasa (policy) olarak karşımıza çıkacaktır-
öznenin iç mücadele alanına (vicdan ve bilinç alanına) indirgenmiştir. Güvenlik kavramı ise,
sadece ideal durumu sine curo (curio)* anlatmak için kullanılmaya başlanmıştır. Ancak,
Securitas-securus, sine curo (curio) sadece acıdan, beladan, çileden uzak olma hali olarak
olma durumu, muafiyet olarak görülüyordu.24 Bu nedenle artık güvenlik, düzen fikriyle at başı
giden, olumsuzlamaya açık, bir özgürlük alanıydı; “muğlak” bir özgürlük alanı.
Olumsuzlamaya açıktı, çünkü seküler bir mantıkla ideali, tanrısal düzen fikrinden siyasal alana
indirgiyordu. Nitekim Kalvin, güvenliğin emin olma (certinity) halini ifade eden bu biçimini
adeta bir günah olarak yargılayacaktı. Emin olma, bireyin insani ve siyasi eylemleri sonucu
yaşadığı öznel tecrübeydi. Oysa, Kalvin’e göre, güvenlik, eğer kullanılacaksa, insani olanı aşan
tanrısal kurtuluşun (düzenin) bir adlandırması olmalıydı. Dolayısıyla güvenlik sadece bir
idealdir, düzenin ifadesidir. Bireyin tecrübesiyle yaşayabildiği bir olgu değildir: Şöyle yazar:
*
Sine – olmaksızın; curo/curio- bela, acı, ankisite, endişe, korku. Bu noktada Batı menşeili security kavramı ile
Rusça besopasnost (bes- olmaksızın, opasnost- tehlike, korku) kavramının benzeştiğini söylemeliyiz. Her iki
kavramın sonradan elde ettiği farklılık, Batı siyaset mekezlerinde ve Rusya’da gerçekleşen kendini anlamlandırma
süreci (resentiment process) sonucu ortaya çıkmıştır.
24
M. Dillion, Age., s,125.
19
“İnancın tam ve emin (securam) olması gerektiğini söylediğimiz zaman, aslında ne inancın
tamlığı ne de tüm kuşku ve endişelerden muaf olduğu securitatem konusunda hayal kuracak
değiliz, aslında inançlı bir yürek kendi inançsızlığıyla (diffidentia) sınanmakta”.25 Güvenlik –
bu olumsuzlama çerçevesinde- bir hâyaldir, daha ötesi bireyin siyasal özgürlüğü sonucu ulaştığı
en büyük düşmanıdır”.26
lanetlenen, birey olarak siyasal gücümüzden emin olma halimiz güçlenirken, muğlaklık
güvenliğin tanımı haline geldi. Barry Buzan; People, States and Fear adlı kitabında yeterli
derecede araştırmanın konusu olmamış bir kavram olarak gördüğü güvenliği tanımlamaya
kalktığında, muğlaklık fikrini kullandı ve Gallie’den ilham alarak, güvenliğin “özü itibarıyla
yüklüydüler ki herhangi bir somut kanıt ya da varılan oydaşma uyarınca belli bir tanım
üzerinde anlaşarak, kavramın anlamının, standart tek bir kullanımına ulaşmak mümkün
girişecek her öznenin, kendi tanımını geliştirmeden önce kavramın tartışmalı doğasının
bilgisine sahip olduğunu ve kendi tanımını ancak bu tartışmaların bir parçası olarak
25
Aktaran Age, s,126.
26
Oxford İngilizce Sözlüğü güvenliğin bu olumsuzlaşan biçimiyle ilgili pek çok örneğe sahiptir; “onlar... günah
dolu güvenliğin içinde boğuldular” (1575), “güvenliğe erişmiş günahkârı şaşkınlık ve terörle vuran Yansıma
budur” (1729), “yedi kat güvenliğe hapseden ama yine de [düşeceğin] kenarda seni tutan bu hayali ölümsüzlüktür”
(1876). Aktaran James Der Derian, Agm. s, 28.
27
B. Buzan, People, States and Fear,..., s, 7. D. Baldwin, “The Concept of Security” Review of International
Studies, no 23, 1997, s, 10. Gallie’nin orijinal tanımlaması için bkz: W.B. Gallie, “Essentially Contested
Concepts” Proceedings of the Aristotelian Society, N.S. 56, 1956.
28
D. Baldwin, Agm., ss, 10-11.
20
hiçbir ampirik kanıtla bitirilemeyeceğini, çünkü kavramların kurgulanışının “ideolojik” –yani
kurgulanması da tıpkı diğer değer yüklü kavramlar; özgürlük, eşitlik, iktidar vb. gibi her şeyden
çok öznenin bilinç ve vicdanında meydana gelen bir iç mücadelenin parçasıydı. Bu noktada
güvenlik artık başlı başına “kurguyu” hayata geçirme özgürlüğünü ifade etmekteydi.
muğlaklık alanı olarak görmesi, muğlaklığı güvenliğin tanımı haline getirmiyordu. Üstelik
Buzan, toplumsal düzenin parçası olan tüm kavramların “özü itibarıyla tartışmalı olacağı”
gerçeğini yadsımaktaydı.30 Bu bakışı eleştiren McSweeney’e göre güvenlik sadece değer yüklü
bir kavram değildi, ahlâksal açıdan da değer yükü taşıyan bir kavramdı. Dolayısıyla güvenliğin,
mutlaka, her iki anlamını da içeren, yani düzen ve mücadele fikrini bir arada kullanan
Güvenliğin yumuşak tanımı için ilk bakılan alan, güvenlik kurgusunun yaratıldığı alan
olan siyasetti. Muğlaklığın içini doldurmasa bile dış çizgilerini çizen “güvenlik çalışmaları” da-
örneğin bu konuda akla gelen ilk iki örnek olan Walt’ın The Renaissance of Security Studies’i
ile Nye-Jr and Lynn-Jones’un International Security Studies’i-31 güvenliğin siyasal bir proje
politik ideali yani düzeni, b)- bu ve alternatif düzenleri/idealleri savunma ve koruma araçlarını
29
B. Buzan, Age., s, 7.
30
B. McSweeney, Security, Identity and Interests, A Sociology of International Relations, Cambridge University
Press, 1999, s, 84.
31
Stephen M. Walt, “The Renaissance of Security Studies” International Studies Quarterly, no, 35, 1991; Joseph
S. Nye Jr.- Sean M. Lynn-Jones “International Security Studies: A Report of A Conference on the State of the
Field” International Security, 12, 1988.
21
güvenliğin öznesi* ile rekabet ve mücadelenin konusu olan güvenlik ve tehdit araçlarının
doğasını belirliyordu.
sözcüğü, XVI-XVII. yüzyılda ortaya çıkan ve batı siyasal düşüncesini şekillendiren iki gelişme
endüstriyel-kültürel gelişme yoluyla medeniyeti kurgulayacak yeni bir toplum ortaya çıkmıştı.
Güvenliğin ana öznesi ve nesnesi; siyasal aktör olarak ortaya çıkan, doğal isteklerinden
*
Bu özne, aynı zamanda, güvenlik politikalarından etkilenen nesnedir (referent object).
**
Aporia Derrida’nın kullandığı bir kavramdır. Burke, Derrida’nın aporia kavramını kullanarak bir kavramı dilde
sembolleştirdiğimiz zaman ironik olarak onun kavramsal zıddını ürettiğimizi söyler. Yani güvenlik, g-ü-v-e-n-l-i-k
olarak harf ve seslerle ifade edildiği anda var olmayan bir durumu anlatır. Bu durum ontolojik olarak anlam
kazanabilmek için tehdit, tehlike ve güvensizlik olgularına muhtaçtır. Yani güvenliğin ne olduğu sorusuna cevap
verebilmek için önce tehdit nedir sorusuna cevap vermek gerekir. Böylece ses ve sembol olarak var olmayan
“tehdit” öncelikle yaratılmış olur.
Aporia kelime olarak Apophasis’den gelir. Jacques Derrida Post-Scriptum’da Apophasis’i “sessiz ses” (voix
blanche) olarak kullanır. Apophasis yunanca “yadsıma” ya da “olumsuzlama” anlamına gelir. Ancak bunlardan öte
bir şeydir, olumsuzlamanın ya da yadsımanın varlığın doğasına içkin olduğu hali anlatır. Bu nedenle
olumsuzlamanın ötesinde varlığa işaret etmesine rağmen, varlığın yadsınmasına/olumsuzlanmasına zemin hazırlar.
J. Derrida, Sauf le Nom (Post-Scriptum), Editions Galilée, 1993, türkçe çevrimi için bkz. İsim Hariç (Post-
Scriptum), Didem Eryar (çev.), Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2008.
32
Anthony Burke, “Aporias of Security” Alternatives, 27, 2002, s, 7.
33
Derrida’dan aktaran James Der Derian, Agm.s, 25.
34
Michel Foucault, “Governmentality” aktaran A. Burke, Agm, ss, 7-10.
22
sıyrılmış birey ve devletti. Ama bu dönemde asıl önemli olan, güvenlik arzusunun ve tehdidin
(insanlığın doğal durumu- state of nature)35 büyüklüğü karşısında toplumsal düzeyde bir
ayrımın meydana gelmiş olmasıydı. Bu ayrım ileride kimlik ve güvenlik arasındaki ilişkinin
başlangıç noktası olarak algılanacaktı. Artık; tutku, sorumsuzluk (çocuklar, aptallar ve deliler),
suç (suçlular) ve barbarlığın (batı ekonomik sistemi dışında, batıda ve doğuda üretim yapan
toplumsal ilkenin sembolleştiği özel bir değer haline gelen güvenlik; yani bir kimlikle beraber
ifade edilen güvenlik, hakim ekonomik ilkenin yayılması sonucunda, zamanla evrensel bir
ilkenin yani liberalizmin sağladığı özgürlük (serbest ticaret ve serbest dolaşım) altında, toplum
ve birey arasındaki temel güvenlik ikilemini (özgürlüğe karşı güvenlik ikilemini) ortadan
kaldırabilir, güvenliğin yumuşak anlamı liberal değerlerde tanımlanabilirdi.37 Tabi eğer Marks
Musevi-Batılı kimliğin) ilk kez güvenlik ikileminin bir parçası haline getirilmesiydi. Buna
göre, evrensel sayılan güvenlik aslında bu kültürlerin bir üretimiydi. Bu yüzden, Marksist
35
[İnsanlığın doğal] durumunda, insan doğasında üç temel kavga nedeni buluyoruz: Birincisi rekabet, ikincisi
güvensizlik; üçüncüsü de şan ve şeref. Birincisi, insanları, kazanç için; ikincisi, güvenlik için, üçüncüsü ise, şöhret
için mücadele etmeye iter...Dolayısıyla, herkesin herkese düşman olduğu ...böyle bir ortamda, çalışmaya yer
yoktur,...toprağın işlenmesine de yer yoktur, ne denizcilik ne de deniz yoluyla ithal edilebilecek malların
kullanılması, ne rahat yapılar; ne fazla güç gerektiren şeyleri ...taşımak için gereken şeyler, ne yeryüzü hakkında
bilgi, ne zaman hesabı, ne sanat, ne yazı, ne de toplum vardır.
Thomas Hobbes, Leviathan, Semih Lim (çev.), YKY Yayınları, İstanbul, 2001, s, 94.
36
D. Baldwin, Agm. ss, 18-19.
37
A. Burke, Agm. ss, 12-13.
38
J. Der Darian, Agm., ss, 31-32.
23
bakış, alternatif bir evrensel değer kurgularken alternatif bir güvenlik kavramlaştırması da ön
görüyordu. Zaten kimliği, siyasal ve tarihsel sürecin bir parçası yaptığı için, güvenliğe de
siyasal-tarihsel bir süreç sonucunda (sınıfsal dayanışma sonucunda) ulaşılacak olması şaşırtıcı
değildi. Totoloji yapmayı göze alarak iddia edebiliriz ki; güvenliğin yumuşak anlamı Marksist
bakış içerisinde tam da şuydu: gelecekteki “insanlığın doğal durumu”. Marksist yorum
içerisinde, bu nedenle, güvenlik sadece hâyal edilen bir ideal değildi, başlı başına hâyali-
Başa dönersek, babalarımızınkinden daha iyi bir hayata ulaşma hayali (yani güvenlik);
bir söylem, bizim kim olduğumuzu, nerede durduğumuzu gösteren siyasal bir araçtı.
Marksist eleştirilerden sonra, siyaset içerisinde gelinen bu nokta, yani güvenliğin bir tür
(siyasal düzen ideali ile mücadele araçları arasındaki uyuma dayanan güvenlik tanımını) siyasal
projenin içinden giderek keşfetme olasılığını azalttı: siyasal kurgu içerisinde güvenlik,
güvenliğe yeni bir alandan, kendisi de siyasal bir proje olan, uluslararası ilişkiler alanından
kurgusunu anlatmak için uygun olduğu görülmektedir. Aporia, kavramın kendi gerçekliğinden
39
Agm. s,38. Der Darian güvenliğin simulasyona dönüşmesini anlatmak için hiper-gerçeklik terimini kullanır.
Hiper-gerçeklik olması gereken gibidir ama gerçek değildir, gerçeği aşan, gerçeğinin tarihi kökenlerini ve
orijinalliğini unutturan bir etkiye sahiptir. Savaş oyunlarında ya da savaşın haberlerde izlediğimiz biçime
dönüşmesinde görebileceğimiz şiddetin katlanılır hale gelmesi, bir yerlerde hâlâ gerçekken, bizim onu gerçek
olandan farklı bir gerçeklik olarak algılamamız hiper-gerçeklik kavramına örnek olarak verilebilir. Toplumsal
gerçekliğin simulasyona dönüşmesi fikri ise Vasquez’e aittir. John A. Vasquez, “The Post-Positivist Debate:
Reconstructing Scientific Enquiry and International Relations Theory After Enlightenment Fall” International
Relations Theory, K. Booth- S.Smith (der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1996, s,224. Güvenliği ve
savaşı hipergerçeklik olarak gören postmodern anlayışın en önemli temsilcisi Jean Bauildrillard’ır; bkz. “The
Reality Gulf” Guardian, 11 January 1991, ayrıca Terry Terriff, Stuard Croft, Lucy James, Patrick Morgan,
Security Studies Today, 2001, Polity Press, Cambridge ss, 106-107.
24
çok, anlam açısından zıddı ile tanımlandığı durumlar için kullanılır. Kavramın kendisi
uluslararası ilişkilerde nispeten yeni bir kavramdır. İlk kez 1943 yıllında Walter Lippman
tarafından US Foreign Policy: Shield of the Republic adlı kitapta; ulusal güvenlik, ulus ve
devlet kavramlarıyla özdeş olarak kullanılmıştır.43 Güvenliği uluslararası ilişkiler içinde başlı
başına bir söylem haline getiren temel kırılma noktası ise çok daha yenidir: “güvenlik ikilemi”
kavramının 1950’lerde John Herz tarafından geliştirilmesi. Herz, kendilerini müdafaa etmek
için güvenlik araçlarının peşinde koşan devletlerin, gerçek niyetlerine bakılmaksızın diğer
devletler için bir tehlike kaynağı ve tehdit haline geleceğini yazacaktı.44 Herz’in “güvenlik
ikilemi”, uluslararası ilişkiler için önemliydi zira savaşın sebebini belirli devletlerin kimliğinde
40
Bkz. Sayfa 20 dipnot **.
41
Uluslararası ilişkiler çalışmaları genel olarak üç geleneği takip ederek gelişmiştir: Amerika’da daha güçlü olan
ilk gelenek, siyaset kuramı ve toplum biliminden yola çıkarak açıklanabilirliği artırmaya çalışır. İngiliz
akademisinde etkili olan, tarihi bilgiyi kullanan ve modern tarihçilik olarak adlandırılan ikinci geleneğin haricinde
kıta Avrupa’sında güçlü olan üçüncü gelenek uluslararası hukukun incelenmesini çıkış noktası olarak kabul eder.
uluslararası ilişkiler disiplininin gelişimi- bu üç geleneğin etkisi altında olduğu kadar- üç büyük tartışma
çerçevesinde de gerçekleşmiştir. İlk tartışma, İdealistlerle Realistler arasında 1930’larda dünya politikasının
doğası üzerinde yaşanmıştır. İkinci tartışma 1960’larda tarihi incelemeler (Bull’un İngiliz Okulu) karşısında
uluslararası ilişkilerde bilimsel yöntem geliştirme peşindeki Davranışçılar arasında vuku bulmuştur. Üçüncü
tartışma ise tek bir tartışma değil, üç ayrı cephede meydana gelen çatışmaların bir özeti niteliğindedir. İlk cephede,
Yetmişlerin sonu, Seksenlerin başında ortaya çıkan neo-realizm/neo-liberalizm çatışması vardır. İkinci cephe üç
paradigmanın (realizm, liberal-çoğulculuk ve yapısalcılık) birbirlerini sorgulamasına dayanır. Son cephe ise
uluslararası ilişkilerde analitik yapının doğası üzerine süren pozitivistler ile pozitivizm sonrası bakış arasındaki
tartışmalara dayanır. Age. ss, 10-18.
42
Örneğin bkz: Thucydides, History of Peloponnesian War, Harmondsworth, Penguin Book, 1980; E.H.Carr The
Twenty Years Crisis 1919-1939, London-Macmillan, 1964.; Kal Holsti, Peaceand War: Armed Conflicts and
International Order 1648-1989, Cambridge, Cambridge University Press, 1991.
43
Pınar Bilgin, Ken Booth, Richard Wyn Jones, “Security Studies: The Next Stage” Naçao&Defensa, Inverno
1998, 84-2, s, 133.
44
B. Buzan, People, States and Fear..., s,4.
25
uluslararası sistemin yapısında arıyordu.45 Daha sonra Herz’in izinde giden pek çok Realist ve
anarşik bir ortamda kendi belirledikleri amaç ve çıkarları izlemeleri gerçeği üzerinden
olabilirdi.47 Çünkü güç, egemen aktörler arasında eşit dağılmamıştı ve her aktör kendi
egemenliğini kullanarak tanımladığı ulusal çıkarı gerçekleştirmek için sahip olduğu güçle
mücadeleye katılmaktaydı. Kısaca uluslararası bekâ mücadelesinde esas amaç gücün artırımı
anlamına (tehdidin sağladığı tam güvenlik ortamına- mücadele araçlarıyla güvenlik ideali
45
John Glenn- Darry Howlett, “Neorealism” Neorealism versus Strategic Culture, John Gleen, Darryl Howlett,
Stuart Poore (der.), Ashgate Publishers, Aldershot, 2004, s, 22.
46
Keneth Waltz, Theory of International Politics, Addison-Wesley Publishing Company, Reading-London, 1979,
J.J. Mearsheirmer, “The False Promise of International Institutions” International Security, winter, no:19/3, 1994-
1995, J.J. Mearsheirmer, The Tragedy of Great Power Politics, University of Chicago, New York, London, 2001,
B. Buzan, Age.
47
Terry Terriff, Stuard Croft, Lucy James, Patrick Morgan, Age., s,38.
48
K. Waltz, Age, s,126.
49
B. Buzan, People, States and Fear..., s,8.
26
Gerçi William Borden, Paul Nitze, Albert Wohlstetter, Herman Kahn, Colin Gray50 ve
Mao Tse-tung gibi Savaş Stratejistleri’ne (war strategist) göre nükleer silahlar ve girilen
Stratejistlere göre savaş hâlâ uluslararası politikanın kaçınılmaz niteliği ve politikanın farklı
(nükleer silahlar da dahil) araçlarla bir devamıydı.52 Aslında böylelikle, stratejinin alanı daralıp
ilişkilerin bir alanı olmaktan çok siyaset kuramının bir alanı haline gelmişti:
çalışmaların konusu olmuştu.54 Daha sonra stratejik kültür çalışmalarına55 öncülük teşkil
edecek bu ilk stratejik çalışmalarda kimlik, güvenlik kavramının yeniden tanımlanmasında bir
50
Daniel Deudney’in orijinal tanımlaması sadece ABD’ye yoğunlaştığı için Mao Tse-tung yeralmiyor. Bkz. D.
Deudney, “Political Fission: State Structure, Civil Society, and Nuclear Security Politics in the United States” On
Security..., s,88. Ancak Mao’yu da bir stratejist olarak değerlendirmek mümkündür. Çünkü, herşeyden önce
buradaki stratejist sözcüğü önemlidir: Buzan People, States and Fear’ında güvenlik çalışmaları ve stratejik
çalışmlar arasında bir farklılaşmaya giderek, stratejik çalışmaların özünü “güvenlik problematiğinin askeri alanıyla
(milatary sector) ilgilenmek” olarak açıklar. B. Buzan, Age.,ss, 270-291. Bu noktada bir neo-realist olarak Buzan
hakim stratejileri belirleyen iki unsurun altını çizer: Anarşik sistem ve teknoloji. Ancak teknolojiye biçilen paye
sadece “siyasal aktörlerin güç kullanma araçlarını belirleyen temel değişken olmasıdır.” Richard Wyn Jones,
Security, Strategy and Critical Theory, Lynne Rienner Publishers, London, 1999, s, 129.
51
Colin S. Gray, “How Has War Changed Since the End of the Cold War” Parameters, spring 2005, ss, 14-26.
52
Bu konuda en temel eser olarak bkz, Carl von Clausewitz, Savaş Üzerine, Şiar Yalçın (çev.), May Yayınları,
İstanbul, 1975, s, 64.
53
Gerald Segal, “New Directions in Strategic Studies: A Chatham House Debate” Royal Institute of International
Affairs Discussion Papers, No:17, London, Royal Institute of International Affairs, 1989, s, 2; R.W. Jones, Age.
s,130.
54
John Gleen, Darryl Howlett, Stuart Poore, “Introduction” Neorealism versus Strategic..., s, 4.
55
Alastair Ian Johnston kimliğin ulusal stratejilerin çözümlenmesinde bir araç olarak görüldüğü stratejik kültür
çalışmalarını üç dalga içerisinde özetler: İlk dalga 1970’lerin sonunda yapılan ABD-Sovyetler Birliği ilişkilerinin
kültürel bakışla çözümlenmesi çalışmalarıdır; ikinci dalga 1980’lerde ortaya çıkar ve kültürün uluslararası
siyasetin aktörleri için kendilerini tanımlama aracı haline gelmesi fikrine odaklanan çalışmaları kapsar; üçüncü
dalga ise örgütsel ve toplumsal kültürlerin etkileriyle ilişkili olarak daha eklektik tartışmalara yer veren 1980
sonrası çalışmalardır, A. I. Johston, “Thinking About Strategic Culture”, International Security, 1995, vol 19/4, ss,
32-64; John Gleen, Darryl Howlett, Stuart Poore, “Introduction” Neorealism versus Strategic..., ss, 3-16.
27
rol üstlenmiyordu. Sadece kuvvet/şiddet araçlarının kullanılmasının bir parçasıydı ve tehdit-
1940’ların sonunda ve 1960’larda ortaya çıkan iki farklı realist ekol ise, (sırasıyla
Caydırıcı Devletçilik, Deterrence Statism ve Nükleer Tek Dünyacılık, Nuclear One Wordism) 58
nükleer güç (tehdit) ve güvenlik (tedbir) arasında gerçek, güvenliği pekiştirici bir bağlantı
kurmuştu. Caydırıcılığı ana eksen olarak alan Bernard Brodie, Robert Jervis, Keneth Waltz gibi
değiştirmediğini kabul ediyorlardı, ancak onlara göre tehdidin korkunçluğu (Mutual Assured
Destruction, karşılıklı olarak devletlerin yok edilebilirliği, yani Hobbes’un çizdiği insanlığın
doğal durumuna geri dönüş) güvenliği de sağlıyordu; Waltz şöyle yazıyordu: “Nükleer silahlara
sahip devletler arasında büyük ölçekli bir savaş olma olasılığı sıfıra yakındır.” 60
altında, “tehditlerden” ziyade, “güvenlikte” olmayı ifade eden, sabit bir hat üzerinden
56
Mao Tse-tung “Talk with American Correspondent Anna Louise Strong, 1968” aktaran R.W. Jones, Age. s, 137.
57
Mao Tse-tung “The Chinese People Cannot be Cowed by the Atom Bomb, 1977” aktaran R.W. Jones, Age. s,
137.
58
Daniel Deudney, “Political Fission: State Structure, Civil Society, and Nuclear Security Politics in the United
States” On Security..., ss,88-89.
59
B. Brodie (der.) The Absolute Weapon, New York, Brace, 1946; R. Jervis, The Meaning of the Nuclear
Revolution: Statecraft and the Prospects of Armageddon, Cornell University Press, Ithaca, 1989, K. Waltz, Age.
60
K. Waltz, “Nuclear Myth and Political Realities” American Political Science Review, Vol 84-3, 1990, s, 740.
28
Savaş dönemi güvenlik kavramını ve onun kimlikle el altından kurduğu ilişkiyi anlamamızı
kolaylaştırmaktadır.61 Fierke’ye göre Soğuk Savaş süresince devam eden nükleer yarış,
tek rasyonel seçenekti. Güvenlik, ancak ve ancak, hiyerarşik güç dengesinin hakim olduğu-
yani bir süper güç ve ona bağlı ikincil güçlerden oluşan- bir nükleer ailenin/kutbun parçası
olarak sağlanabilirdi. Bu analojide her aile; özel bir kültürel, siyasal, hatta tarihsel kimliği ifade
ediyordu.62 Bu kimlik, mevcut aktörlerin gücü (nükleer gücü) kullanma biçimini etkiliyordu.63
Fakat, amaç yani “nükleer aileyi bir arada tutma isteği”64 güvenlik söyleminin ve
Bu yüzden; Soğuk Savaş boyunca uluslararası ilişkilerin hakim ekolu Realist ve Neo-
realist anlayış için, güvenlik; 1)- “güvence altında olmayı” ifade ediyordu: Nükleer silahlanma
ve nükleer güce dayalı caydırıcılığın büyük güçler arasında yaşanacak olası bir nükleer savaşı
gösteriyordu. Kısaca, tehdit ve caydırıcılığın nükleer niteliği, güç kullanımı ile tehdit arasında
doğrudan bir ilişki kurulmasına neden oluyordu.65 2)- Güvenlik, aktörlerin sistemdeki
61
Karin M. Fierke, Changing Games, Changing Strategies, Critical Investigations in Security, Manchester
University Press & St. Martin Press, New York, 1998.
62
Karin M. Fierke, Phillippe Moreau-Defarges’in sözlerini kimlik –güvenlik bağlantısının kurulduğu “aile”
söylemi için örnek olarak aktarır:
ABD ve Avrupa berbar yaşlanmış bir çiftir...1940’larda tutku fırtınalarıyla
bağlanan [bu çiftin] evlilikleri, XX.yüzyılın sonuna geldiğimizde kırk yılı
doldurdu. Boşanmaları da mümkün değil, çünkü böyle bir boşanma Birleşik
Devletler için süper-güç rolünden vazgeçilmesi, Avrupa için ise 1945 sonrasında
ne yaşandıysa bunların muhasebesinin yeniden yapılması anlamına gelir.
K. M. Fierke, “Changing Worlds of Security” Critical Security Studies, Concepts and Cases, Keith Krause-
Michael C. Williams (der.), University of Minnesota Press, Minneapolis, 1997, s, 228.
63
J. S. Lantis, “Strategic Culture and National Security Policy” International Studies Association, 2002, ayrıca
bakınız K. M. Fierke, “Changing Worlds of Security” Critical Security Studies..., ss, 230-234.
64
K. M. Fierke, “Changing Worlds of Security...”, s,231.
65
Bu konu zaman zaman tartışmaya neden olmaktaydı. Çünkü Soğuk Savaş dönemi Asya ve Afrika’da yaşanan
çatışmalar sistemin, ya da caydırıcılık stratejisinin savaş riskinden muaf olmadığını göstermişti. Buna rağmen
güvenlik tehdidin büyüklüğü yüzünden, sınırlı savaşlardan ziyade caydırıcılığın sınırları dahilinde esnek mukabele
ve topyekûn savaş stratejileri çerçevesinde incelendi.
29
konumlarının istikrarını ifade ediyordu. Herkes olması gereken yerdeydi. Öyleyse şöyle
olasılıklarını belirli bir sisteme (önceden söz edilen tehdit-tedbir eksenine, nükleer dengenin
doğrultu dışında bir ittifak yapılanması mümkün değildi. Bu yüzden “iki kutuplu sistemin
olduğu maddi/ militer-askeri kapasiteye- nükleer güce- bağlandığı bir çağdan bahsediyoruz. Bu
dönemde uluslararası ilişkiler bünyesinde güvenlik kavramı ile kimlik kavramı arasında bir
ilişki kuruldu ( ki George Kennan’ın The Long Telegram’ı düşünülürse68, bu ilişki Soğuk
Savaşın başından itibaren vardı) ama, güvenlik-kimlik ilişkisi bu ana eksen dışına taşınmadı.
nedeniyle güvenlik çalışmalarının “altın çağı” olarak bilinmektedir.69 İzleyen dönemde yani
güçlendi. Bu iki dönemin genelde bir arada ele alınmasının sebebi de, kimliği güvenliğin
kurgulanmasında arka plana iten şu ortaklıktı: Soğuk Savaş döneminin bu ilk yirmi yılında
kurgulayıcılarının zihninde 1)- güvenlik muğlak bir kavram değildi: net bir biçimde askeri güç
66
K. Waltz, The Theory of.... , K. M. Fierke, “Meaning, Method and Practice;: Assesing the Changing Security
Agenda” The New Agenda for International Relations, S. Lawson (der.), Blackwell Publishers, Oxford, 2002, s,
128.
67
K. Waltz, The Theory of... ss, 176-183.
68
Sovyetler Birliği’de diplomatic görevde bulunan George Kennan, The Sources of Soviet Conduct başlığı altında
Foreign Affairs dergisinde yayınlamış olduğu makalesi, (Temmuz 1947). Kennan’a gore Sovyetler Birliği Rus
tarım toplumundan kaynaklanan derin bir güvensizlik hissinden muzdaripti, bu nedenle Sovyetler Birliği’nden
capitalist dünya ile barış içinde birarada yaşaması beklenemezdi. Tam metin için bkz.
http://www.gwu.edu/~nsarchiv/coldwar/documents/episode-1/kennan.htm
69
Stephen M. Walt, “The Renaissance of Security Studies” International Studies Quarterly, no 35, 1991; J. S Nye
Jr.- S.M. Lynne-Jones, “International Security Studies: A Report of A Conference on the State of the Field”
International Security, no:12/4, 1988.
30
sistemin temel niteliğini -anarşiyi- değiştirmiyordu. 2)- güvenliğin tanımlanması, Anglo-
güvenliğin ana sorunu bu nedenle, Atlantik Ötesi İttifak’ın ve Batılı aktörlerin nükleer ve askeri
“Güvenlik çalışmalarının” altın çağı, daha sonra da üzerinde duracağımız gibi hiçbir şey
uluslararası bir aktör olarak ortaya çıktığı andan itibaren sahiplenmiş/hakim olmuş olduğu bir
güvenlik anlayışıydı elbette açıklayıcılığa kavuşan. Çünkü devlet, R.B.J. Walker’ın da belirttiği
gibi, “dünyanın, küresel dünyanın, yerkürenin, insanlığın olamadığı [kadar] siyasal bir
kategoriydi.” Doğal olarak güvenliğin yeni bir tanımı -bir gün- tarihsel sürecin bizi getirdiği
yerde tekrar düşünülebilirdi, ama içinde bulunulan bu anda, güvenlik ve siyasal topluluğun bu
Bu bağ ki atalarımızın yaşadığından daha iyi bir hayat yaşayabilmek için toplumsal
sözleşmenin sonucunda ortaya çıkmıştı uluslararası güvenliğin kendi kendini yadsıyan aporik
70
(Neo) liberal uluslararası ilişkiler yaklaşımları, karşılıklı bağımlılık ve rejim kuramlarının etkisiyle 1980’lerin
ortasında tutarlı kuramsal bir görüş olarak değer kazandı. Çıkış noktaları Uluslararası kurum ve rejimlerin devletin
yüz yüze kaldığı güvensizlik ortamını nasıl etkilediğini saptamaktı. Robert O. Keohane- Lisa L. Martin, “The
Promise of Institutionalist Theory” International Security, 20-1, Summer, 1995. Ancak neo-liberaller de realistler
gibi anarşik uluslararası ortamda hareket eden devletlerin güvenlik endişesi içerisinde olduklarını, kendi güç ve
çıkarları doğrultusunda hareket ettiklerini ve yalnızca kendi imkan ve yeteneklerine güvenebildiklerini kabul
etmekteydiler. Terry Terriff, Stuard Croft, Lucy James, Patrick Morgan, Age., s,48.
71
R.B.J. Walker, “Security, Sovereignty and the Challenge of the World Politics” Alternatives no:15, 1990, s,5.
72
K.M. Fierke, “Meaning, Method and Practice;: Assesing.... s,128. [vurgu bana ait].
31
Uzun yıllar boyunca askeri yapılanmamızın ana amacı savaş kazanma
arzumuz olarak ilan edildi. [Nükleer silahlardan sonra] artık
amacımız sadece savaştan kaçınmak olmalı.73
ulusal/uluslararası politika arasındaki iç-dış sınır ortadan kalkmıştı. Bu durumu en açık şekilde
ifşa edenler yine realist düşünceden gelen, John Herz ve Kenneth Boulding gibi Nükleer Tek
Dünyacılar’dı.74 Bu düşünürlerin fark ettiği şuydu: nükleer yıkım gücü, devletin temel
politikada devlet-merkezli yapıyı tehdit ediyordu. Bu tehdidin sonucu ya felâket ya da bir çeşit
hakkında süren tartışma: “Barut nedir ki? Değersiz bir şey. Elektrik nedir ki? Anlamsız [bir
olgu]. Ama atom bombası, işte o, Mahşerin ikinci atlısıdır”76, temel güvenlik ikilemini
güçlendiren bir etki yarattı. Özgür birey ve düzen arasında - başlangıçta Oideipus’un trajedisine
yapılan atıfla gösterilmeye çalışıldığı gibi- devlet aracılığıyla kurulan ilişki, sadece devletin
Oysa şimdi aynı zaman diliminde nükleer silahlarla beraber devlet, şiddet araçlarının
çoktan yitirmiş, kendisi ve vatandaşları vurulabilir hale gelmişti. Böylece temel güvenlik
ikilemi (özgür politik bireyin özgürlüğünden vazgeçerek güvenliği seçmesi), Hobbes’un ortaya
73
Bernard Brodie’nin sözlerini aktaran, S. Poore, “Strategic Culture”, Neorealism versus..., s, 46.
74
John Herz, International Politics in the Atomic Era, Colombia University, New York, 1959, K. Boulding,
Conflict and Defense. A General Theory, Harper & Row, New York, 1962.
75
H. Morgenthau’dan etkilenen İlk Nükleer Tek Dünyacılar bir çeşit dünya devletini öngörüyorlardı. Zamanla bu
öngörü yerini ordular, liderler ve devletler üzerinde sınırlama oluşturacak katı bir kontrol rejimi öngörüsüne
bıraktı. D. Deudney, Agm. s,90. Bu nedenle de Nükleer Tek Dünyacılığın etkilerini; barış çalışmaları, barış
hareketleri, ve genel olarak Eleştirel Okul gibi çok çeşitli siyasal-sosyal hareket ve düşüncelerde görmek
mümkündür.
76
Winston Churchil’in sözlerini aktaran R.W. Jones, Age. s,134.
32
koyduğu ilk güvenlik ikilemiyle (egemen devletin mümkün olduğunca şiddet araçlarına sahip
başlayış; güvenlik ile bekâ arasındaki ilişkiyi güçlendirmekle kalmadı, Soğuk Savaş döneminin
sadece bir algılama, bir yanılsama hatta bir yadsıma (aporia) olduğunu gösterdi. Bu sefer
güvenliğe yeni bir anlam bulma arayışından çok, güvenlik kavramına yönelik yeni bir yumuşak
güçlendirildiği, özü itibariyle siyasal olan bir sürece işaret eder. Doğal olarak, söz konusu olan
güvenliğin kurgulanma sürecidir ancak bu süreç sakin değildir. Kurgu, her şeyden çok, “rakip
77
D. Deudney, Agm. s,100.
78
B. Buzan, People, States and Fear..., ss, 12-14.
79
Ronnie D. Lipschutz “On Security” On Security..., s, 15.
80
Visne Korkmaz, “How the Understanding of Security Changes over Space and Time: The Role of Identity in
International Relations” Prostranctvo i Vremya vı Mirovoy Politike i Mejdunarodnıh Otnosheniyah, Materialı 4-go
Konverta RAMİ, Moskva, 2007, ss, 29-32.
81
Ronnie D. Lipschutz “On Security” On Security..., s, 8.
33
Kimlik, güvenliğin kurgulanmasına katılan bu rakip kavramlardan sadece biriydi. Ancak
uluslararası ilişkiler için bir o kadar da önemli bir kavramdı, çünkü Nükleer Caydırıcılıkla
beraber güvenliğin yeniden bekâyla özdeşleşmesi, uluslararası ilişkiler disiplini için pek çok
soruyu beraberinde getirmişti. Devletin güç kullanma tekelini yitirmesiyle beraber, hangi
değerlerin bekâsı sağlanmalı sorusu, ilk akla gelendi. Ken Booth’un söylediği gibi, “Her zaman
Clausewitz haklı olmuyordu, [kimliği inceleyen] Freud [bu sorularla karşılaşıldığında] kimi
Nitekim Arnold Wolfers, daha 1952’de güvenlik kavramını, değerleri işin içine katarak
tanımlamıştı:
“kavramlar arasında yaşanan bu mücadeleye”, değerlerle beraber, bir üst olgu olarak kimlik
aslında çoktan katılmıştı ama güvenlik yeniden kurgulanırken 1980’lerden itibaren giderek
Güvenliğin öznesi kimdir? 2)- Güvenliğin koşulu/koşulları nelerdir-ki bu soru tehdit nedir
savunduğu gibi devlet, ister neo-realistlerin savunduğu gibi uluslararası sistem, isterse de
eleştirel okulun savunduğu gibi birey olsun- ulusal ve uluslararası politikaya anlamını veren
82
K. Booth, “Security and Emancipation” Review of International Studies, No 17, 1991, s, 316.
83
A. Wolfers, “National Security as a Ambigious Symbol”, Political Science Quarterly, 1952, aktaran B. Buzan,
People, States and Fear..., s, 17.
84
Ronnie D. Lipschutz , Agm. s, 1.
34
“kimliklendiricinin” (identifier) bir özelliği, bir niteliği haline geliyordu. Ancak, güvenliğin tek
sağlayıcısı/kurgulayıcısı ve ana etkileneni haline gelen kimliklendirici için güvenlik sadece var
olan kendi değerlerinin korunması adına değil yeni değerlerin benimsenmesi adına da
kurgulanıyordu. Nitekim Wolfers, yine 1952 gibi erken bir tarihte, güvenlik eyleminin asıl
Wolfers, bu yüzden, güvenlik kavramının herhangi bir belirleyici, içeriğine yönelik bir
getirilmesine karşı çıkıyordu, çünkü bu biçimiyle güvenlik hiçbir şey ifade etmemekteydi.86
Değerler ve kimlik; güvenlik kavramını açıklığa kavuşturmanın bir aracı olduğu kadar,
Ancak Wolfers’ın çıkış noktası da çelişkilerden muaf değildir. Her şeyden önce,
Wolfers’ın söyleminde güvenlik (güvence altında olmak) başlı başına bir değer, kimliğin bir
parçası haline gelmekteydi ki, bu kimlikle ilişkili tanımlamalar yapılmasını daha da zora
mutlaklaştırılmış bir kimlik kavramına ulaşılıyordu. Oysa David Chambel şöyle yazacaktır:
Tabi, Chambel hemen ekler, “bu yeniden yazımın [amacı, kimliğin] anlamlarında [meydana
gelen] değişimleri yansıtmak değildir, daha çok ...değişimin konusu olan kısımlarını kalıcı hale
85
A. Wolfers “National Security as an Ambiguous Symbol” Political Science Quarterly, 1952, aktaran D.
Baldwin, Agm., ss, 9-13.
86
Agm., s,23.
87
Örneğin Der Derian’ın anılan çalışması başarılı bir şekilde Batı toplumsal ve siyasal sistemi içerisinde
güvenliğin anlamının, kimliklendiricinin ürettiği değere göre nasıl değiştiğini göstermekteydi. J. Der Derian, Agm.
ss, 26-45.
88
D. Chambel, Writing Security, United States Foreign Policy and Politics of Identity, Manchester University
Press, Manchaster, 1992, aktaran B. McSweeney, Age., s, 120.
35
getirmek içindir.” Ki, yine Der Derian’ın aynı çalışması göstermiştir; güvenlik neyle
konusu olan kısımlar, bir çeşit ayniliğin (sameness), sonuçta ulusal/ülkesel sınırlar içerisinde
sürecin dışında bırakılma korkusuyla beslenir. Sonuçta ulaşılan; hem siyaset bilimi hem de
ulusal/uluslararası, iç-dış sınırdır. Üstelik, başta Hedley Bull olmak üzere İngiliz Okulu’nun89
düşünceleri takip edilecek olursa, yani II. Dünya Savaşı sonrası Avrupa toplumsal-siyasal
modelinin uluslararası düzlemde yayıldığı fikri kabul edilecek olursa,90 ulaşılan tek bir
kapsayıcıydı. Kimlik ulusal/uluslararası sınır üzerinden aidiyeti ifade ediyordu. Güvenlik ise bu
hem kimliklendiricinin bir işlevi hem de bir özelliği olarak ortaya çıkıyordu. Ancak tehditlerin
değişen yapısı (nükleer caydırıcılığın vurulabilirliği ifade etmesi) sadece güvenliğin yumuşak
güvenlik kurgusunun yeniden inşaa edilmesi bir gereklilik olarak ortaya çıktı. Uluslararası
ilişkilerde güvenlik çalışmaları bu yeniden inşaanın, yeni kurgulamanın yapıldığı alan olacaktı.
89
Roy E. Jones 1981’de Review of International Studies’de kaleme aldığı makalesinde ilk kez İngiliz Okulu
tanımını, London School of Economics and Political Science bünyesinde bulunan ve 1950’lerde yazdıklarıyla
“uluslararası toplum” kavramının gelişmesini sağlayan akademisyenleri (C.A.W. Manning, Martin Wight, H. Bull,
F. S. Northedge, Michael Donelan, Alan James, R.J. Vincent, James Mayall) anlatmak için kullanmıştır. Zaman
zaman realist okulun bir parçası olarak görülen bu grubun genel eğilimi, uluslararası toplumun yani bütünün onu
oluşturan parçalardan yani egemen devletlerden daha büyük olduğuydu. Bu nedenle, İngiliz Okuluna göre
devletlerin davranışları; uluslararası toplumu oluşturan kurumlara, değerlere, kurallara, normlara değinilmeden
açıklanamazdı. Graham Evans- Jeffrey Newham, “English School of International Relations” Dictionary of
International Relations, Penguin Reference, 1998, s, 148.
90
H. Bull, The Anarchical Society: A study of Order in World Politics, London, Macmillan Press, 1977.
36
iii-Güvenliğin Kurgulayıcıları: “Güvenlik Çalışmaları”91
Güvenlik çalışmalarının yapısını kavramak için en basit yöntem, Soğuk Savaş dönemi
ve sonrası güvenlik çalışmalarını birbirinden ayırmaktır. Bunu yapmak nispeten daha kolaydır
çünkü Soğuk Savaş dönemi güvenliğin ana dayanağı; tehdit-tedbir ekseni, nükleer silahlanma
sistem varsayımı ile uyumlu, üç temel nitelik göze çarpar: 1)- devlet merkezli bakış açısı
91
“Güvenlik çalışmaları”, askeri stratejilerden ve doktrinlerden farklı olarak Soğuk Savaş’ın bir parçası olarak
doğmuştu. K.M. Fierke, Agm., s,128; Steven E. Miller, “International Security at Twenty-five: From One World to
Another” International Security, vol.26-1, summer 2001, s, 26; Pınar Bilgin, Security Studies: Theory/Practice”
Cambridge Review of International Affairs, Vol 12-2, Spring-Summer 1999, s, 34. “Güvenlik çalışmaları” uzun
bir liste oluşturmaktadır ama burada yeri gelmişken bazı temel metinlerin sayılması gerekmektedir: A. Wolfers,
Agm; R. Ullman “Redefining Security” International Security, 8-1, 1983; J.S. Nye Jr.- S. Lynn-Jones, Agm.;
Jessica T. Methews, “Redefining Security” Foreign Affairs, 68-2, 1989; L. Freedman, The Evolution of Nuclear
Strategy, London, Macmillan, 1981; S. Walt, Agm.; Helga Haftendorn, Agm., Michael Clarke (der.), New
Perspectives of Security, London, Brasseys, 1993,; D. A. Baldwin, Agm.; K. Booth (der.), New Thinking about
Strategy and International Security, London, Harper-Colins, 1991; Keith Krause- Michael C. Williams (der.) Age,
Ronnie D. Lipschutz, Age. II. Dünya Savaşı öncesinde stratejik ve askeri konularla esas olarak askeri, ya da askeri
ve diplomatik tarih konusunda uzmanlaşmış çok kısıtlı bir akademik çevre ilgileniyordu. S. Walt, Agm., s, 213.
Oysa 1945 yılından itibaren gelişim hızına bakıldığında- ki buna ilgili akademik kadroların genişletilmesini, sivil
akademisyenlerin konuya olan ilgisinin büyüklüğü ile yayın olanaklarının artırılmasına harcanan maddi
kaynakların büyüklüğünü de ekleyebiliriz- güvenlik çalışmalarının uluslararası ilişkilerin en prestijli alt-disiplini
olarak adlandırıldığı görülmektedir. B. McSweeney, Age., s,25. Ancak atfedilen bu prestije rağmen, güvenlik
çalışmalarını tutarlı bir bütün içerisinde değerlendirmek zordur. H. Bull “Strategic Studies and Its Critics” World
Politics, vol. 20-4, July 1968, ss, 593-605.
Bu nedenle güvenlik çalışmaları ancak belirli bir dönemlendirme yapılarak açıklanabilir: Gwyn Prins, “güvenlik
çalışmalarını” dört aşamada (injection, compression, ignition, power/ yükleme, baskı, ateşleme ve güç) bilgiyi
işleyen ve kavramlaştıran bir makineye benzetmektedir. G. Prins, “The Four Stroke Cycle in Security Studies”
International Affairs, 74-4, 1998, s, 782. K. Booth, daha kesin bir dönemlendirmeye gitmiştir: Güvenlik
çalışmalarının erken dönemi (1945-1955), güvenlik çalışmalarının yükselişi (1956-1985), güvenlik çalışmalarının
geç dönemi (1985-1991) ve 1991 sonrası -Soğuk Savaş sonrası- güvenlik çalışmaları. K. Booth, “Strategy”
Contemporary International Relations: A Guide to Theory, A.J.R Groom-Margot Light (der.), London, Pinter
Press, 1994, ss, 109-127. McSweeney de dört dönemden oluşan tarihi bir süreç ortaya koyar: İlk dönem 1919-1950
arasında vuku bulan ve Herz, Wright, Brodie ve Wolfers gibi düşünürlerin beslediği Siyaset Kuramı dönemi;
ikinci dönem E.H. Carr’ın yazılarıyla başlayıp Buzan’ın düşünceleriyle sona eren Siyaset Bilimi dönemi. Ki bu
dönem, Walt’in andığı, hem güvenliğin altın çağını hem de kısmen rönesansını (1970’lerin ortasında başlar)
kapsamaktadır. Üçüncü dönem 1980’lerde başlayan Eleştirel Ekonomi-politik dönemidir. Bu dönem ortak
güvenlik (common security) kavramının, klasik güvenlik ikileminin şiddetini azaltmak için önerilişine sahne olur.
Michael Gorbachev, 1982’de hazırladığı “Ortak Güvenlik: Silahsızlanma Programı” ile Olaf Palme, barışın doğası
üzerine yazan Johan Galtung ve istikrarlı barış kavramını kullanan K. Boulding dönemin güvenlik çalışmalarına
yön veren isimlerdir. P. Bilgin, Regional Security in the Middle East, A Critical Perspective, Routledge-Curzon,
London, 2005, ss, 20-22.1990’larda başlayan dördüncü dönem ise eleştirel okul, feminist kuram, post-modernizm,
ve Konstraktivizmin etkisi altında şekillenen yeni post-pozitivist güvenlik yazınıdır. B. McSweeney, Age.,ss, 25-
44.
37
(güvenliğin öznesi de nesnesi de devlettir.); 2)- güvenliğin “askeri güvenlik” olarak
basitleştirmeden geçerek kavranabilir hale getirilmiştir.92 Kısaca Soğuk Savaş dönemi güvenlik
çalışmaları;
Morgenthau’yu etkileyen İngiliz Okulu, Soğuk Savaş dönemi ortaya çıkan güvenlik anlayışının
kimlikle olan ilişkisini yadsıyordu.94 Ancak, kimlik ve güvenlik arasındaki ilişkinin, gücü
kullanma biçimine indirgenmesi, kimliği bağımsız bir etkenden çok, siyasal aktörün
(devletlerin) stratejik eylem ve düşünceleri için bir tür reçete, ya da bu reçetenin tartışıldığı bir
Soğuk Savaş sonrası güvenlik çalışmaları ise; daha sonra Kosova, Kongo, Irak,
Afganistan, vb. örneklerde görüleceği üzere güç kullanımının uluslararası ilişkilerin bir pratiği
haline gelmesiyle beraber, güvenliğin kuramsal yönü ile pratiği arasındaki ilişkiye yoğunlaştı.96
Doğal olarak, güvenlik pratiğinin kendisinin ele alınması, “kimin güvenliği” ve “hangi tehdide
karşı” sorularının sorulmasına neden oluyordu: Bu nedenle Soğuk Savaş sonrası güvenlik
yazını; 1)- devletler arasında ve devletin içinde artan ekonomik eşitsizliğin, 2)- Afrika,
92
Pınar Bilgin, “Security Studies: Theory/Practice...”, s, 34.
93
S. M. Walt, Agm., s,212.
94
T. Dunne, “The Social Construction of International Society” European Journal of International Relations,
no.3.,1995, ss, 367-389.
95
J.S. Lantis, Agm., s,94.
96
P. Bilgin, “Individual and Societal Dimensions of Security” International Studies Review, 5, 2003, s, 207.
38
yükselen yabancı ve göçmen düşmanlığının 4)- terörizmin yeni bir tehdit olarak
stratejilerinin bir parçası haline gelmesinin etkisi altında gelişti. Bu nedenle Soğuk Savaş
sonrası güvenliğin yeniden kurgulanması, güvenlik algılamasından ziyade, devlet kadar devlet
dışı aktörlerin (bireyler, toplumsal gruplar, ve küresel toplum...) karşı karşıya kaldığı tehditlerin
sonrası “güvenlik çalışmalarının” asıl anlatmaya çalıştığı, güvenliğin güç kullanma pratiğinden
bağımsız, ama onunla yan yana giden farklı bir güvenlik pratiğine yol açabileceği; yani
söyleme dayalı “yumuşak” bir yönünün olduğuydu. Bu yeni güvenlik çalışmalarına göre,
ulaşılan Richard H. Ullman’ın altını çizdiği gibi, bir tür “şartlar ve maliyetler” bilgisiydi;
gerçekleştirilecek siyasal eylemden önce güvenliğin ne olduğuyla ilgili kuramsal bir bilgi
gerekliydi. Bu soruya cevap vermek için de güvenlik çalışmalarının kendisini mercek altına
almak lazımdı:
97
Agm., s, 207; Steve Smith, “The Contested Concept of Security” The Concept of Security Before and After
September 11, Institute of Defence and Strategic Studies, Singapore, May 2002.
98
J. A. Ticker, “Re-visioning Security” International Relations Theory Today, K. Booth- S. Smith (der.), Oxford,
London-New York, 1995, ss, 175-197.
99
D.A. Baldwin, Agm., s,8.
39
“Güvenlik çalışmalarının” temel felsefesi, kuramı ve metodolojisi; Soğuk Savaş dönemi
Amerikan siyaset yapım süreci ve bunun için gerekli akademik kadroların ortaya çıkışına
amacı yine bir Amerikan disiplini olarak doğan kuramsal açıdan fakir uluslararası ilişkilere
çalışmaları” hem kendi başına bir akademik çalışma alanı haline geldi hem de güvenlik kavramı
olarak yapılıyor ve güvenliğin; askeri kuvvet kullanma biçim ve durumundan daha kapsamlı,
daha derin, daha karmaşık bir olgu olduğunun altı çiziliyordu. Fakat 1950’lerin sonunda –henüz
Walt’ın dediği gibi güvenlik çalışmalarının altın çağına girerken-, yani askeri yön son derece
üzerinden kimlikle nispeten bir bağ kuruyordu oysa, stratejinin yerine güvenlik kavramının
kullanılmasıyla, 1950’lerden itibaren güvenliğin kimlikle daha doğrusu kültürel kimlikle olan
bağı kesiliyordu. Ama bu sefer de, güvenlik çalışmaları aracılığıyla devletin, uluslararası
doğal/evrensel bir kavram olarak kurgulanması üzerinden sağlanıyordu. Sırf bu nedenle bile,
güvenlik çalışmaları, akademik bir alt disiplin olarak ayrı bir başlık altında incelenmeyi hak
Kısa bir “güvenlik çalışmaları” tarihçesi yapmak gerekirse dört dönemden bahsedebilir:
100
Joseph S. Nye, Jr- S. M. Lynn-Jones, Agm., s, 14. B. McSweeney, Age., s, 25; S. Smith, “The Self Image of a
Discipline: A Genealogy of International Relations Theory” International Relations Theory...Güvenlik, ABD’de
“Ulusal Güvenlik Çalışmaları” adı altında incelendi. İngiltere de ise aynı alana “strateji çalışmaları” deniyordu.
Zaten Buzan’ın getirdiği kesin ayrıma (1988-1991) kadar, özellikle de nükleer yarışın devam ettiği dönemde
strateji ve güvenlik çalışmaları arasında özel bir fark görülmemiştir. Aynı dönemde Sovyet Rusya kendi milletler
sorunundan kaçınmak için, ulusal güvenlik yerine, güvenlik çalışmalarında “devlet güvenliği” kavramını tercih
etmekteydi. P. Bilgin-K. Booth- R.W. Jones, Agm., s,134.
101
B. McSweeney, Age., s, 45.
40
i- “Güvenlik çalışmalarının” akademik bir disiplin haline tam olarak gelmediği (1919-
1950) 102 yıllarda güvenlik kavramı; uluslararası hukukun, örgütlerin, demokrasi, silahsızlanma
gibi ilkelerle şekillenen uluslararası toplum kuramlarının etkisi altındaydı.103 Ancak 1940’ların
sonuna doğru gelen iki şok dalgası ve bunların takipçisi olan iki ardıl şok bu dönemin güvenlik
Aydınlanmasına duyulan güveni parçalamasıydı. İkinci şok buna paralel olarak ortaya çıkan
güvenin parçalanmasıydı. Bu iki şok dalgasının ardından iki şok daha geldi: 1)- Japonya ile
olan savaşı Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombaları bitirdi ve 2)- Savaş bittiğinde
Sovyetler Birliği artık Batı’nın “ideolojik düşmanıydı”. Bu dönemin sonunda – Atlantik’in her
iki yakasında- güvenlik kurgusuyla ilgili iki temel yazın ortaya çıktı: Martin Wright’ın Power
ii- Bu iki eserle girilen 1950 senesinden 1970’lere güvenlik çalışmaları uluslararası
ilişkilerin realist ekolünün etkisi altında akademik bir disiplin haline geldi.106 Güvenlik
102
1919 yılını başlangıç olarak alıyoruz çünkü ilk kez 1919 yılında David Davis, güvenlik konusunda dünyadaki
ilk üniversite kürsüsünü kurdu, K. Booth, “Realities of Security: Editor’s Introduction” International Relations,
Vol 18-1, 2004, s, 5.
103
Age. s,31.
104
G. Prins, Agm., ss, 782-784.
105
Martin Wright, “Power Politics” Looking Forward Pamphlet, No 8, London, 1946; H. Morgenthau, Age.
106
Bu konuda otobiyografik bir yaklaşım için bkz, K. Booth, “Security and Self Reflection of A Fallen Realist”
Critical Security Studies..., ss, 92-93. İlginç bir biçimde Walt’un güvenlik çalışmalarının altın çağı olarak gördüğü
bu ikinci dönem ilginç bir biçimde akademiye çok büyük bir katkıda bulunmadan sona erdi, çünkü Chicago
Üniversitesi ve MIT çevresinde toplanan doktora öğrencileri hükümette aktif görev almayı tercih ettiler. S. Walt,
Agm, s, 216.
41
değerlendirilmesi, kuramsal ve ampirik iddiaların şeffaf bir
dökümünün yapılması.107
verilecek askeri mukabelenin analiziydi. Devletin güvenliği, bireyin fiziki bekâsının garantisi
olarak görülüyordu.108 Bekâ retoriğine uygun olarak dönemin güvenlik çalışmaları, Nye ve
çıkışı.109
açıklayıcı gücünü koruyordu ama ABD, Güneydoğu Asya’da yenilmiş, Breeton Wood
sistemini lav etmiş, nükleer silahların sağladığı terör dengesi (balance of terror) altında
Üçüncü dönem üç yeni gelişmeye sahne oldu: 1)- Marksist öğretiden gelen ve ekonomi
çalışmalar yapmaları; 2)- nükleer füze gönderme sistemlerinde yeni teknolojilerin icat
edilmesiyle beraber; Ken Booth, Michael Clarke, Barrie Parkins gibi isimlerden oluşan,
güçlendirilmesini tehlikeli olarak tanımlamaları;110 3)- Roma Klübünün 1972 yılında yaptığı
toplantı sonucunda sanayileşmiş toplumun gereksinimi olan stratejik doğal kaynakların gittikçe
azalıyor olmasına dikkat çekilmesi ve Ortadoğu’da yaşanan 1973 Savaşının etkisiyle çevreyle
107
S. Walt, Agm, s, 222.
108
Bu anlayışın akademik yansımalarını incelemek ilginçtir: Örneğin bugünün IISS’i (Uluslararası Güvenlik
Çalışmaları Enstitüsü) yeni kurulmuştu ve 1953’te, daha sonra güvenlik çalışmalarının en prestişli yayınlarından
biri olacak, bir dergi yayınlamaya başlamıştı: Derginin adı Survival (Bekâ) idi. H. Haftendorn, Agm., s, 8.
109
Joseph S. Nye, Jr- S. M. Lynn-Jones, Agm., ss, 6-7.
110
G. Prins, Agm., ss, 788-789; S. Walt, Agm, s,217.
42
kurgulanışında kısmi bir “genişleme” yaşanmasına neden oldu.111 Dönemin mottosu bekâdan
anlayışına dayalı Alternatif Güvenlik, Barış Çalışmaları114 ve Üçüncü Dünyacı Güvenlik115 gibi
Üçüncü dönem güvenlik çalışmaları bakımından 1980’leri, Buzan bir mihenk noktası
olarak değerlendirmekteydi.117 Çünkü 1980 sonrası yapılan güvenlik çalışmaları, temel bir
tedbir” ekseni ortadan kalktığına göre, güvenlik nasıl sağlanacaktı, daha da önemlisi güvenlik
111
Agm., s,787.
112
Bir önceki dönemde olduğu gibi bu motto da “güvenlik çalışmaları” bünyesine taşındı ve sonrasında güvenlik
çalışmaları alanında en önemli forumlardan biri olacak olan International Security (Uluslararası Güvenlik) dergisi
yayınlanmaya başladı. H. Haftendorn, Agm., s, 9.
113
Alternatif güvenlik okulu temelde Avrupa ve Amerika’daki nükleer silahların yayılmasına karşı mücadele eden;
Nükleer Silahsızlanma Kampanyası (CND); Avrupa için Nükleer Silahsızlanma (END) gibi sosyal hareketleri
kapsamaktaydı. P. Bilgin-K. Booth- R.W. Jones, Agm., s,137.
114
Barış Çalışmaları, iki Dünya Savaşı arasında vuku bulan idealist eğilimlerden, 1950’lerde İngiliz Okulu’na
uzanan entelektüel mirasın bir değerlendirmesiydi. K. Boulding, J. Galtung, Lars Dencik, A. Gunter Frank gibi
araştırmacıları bünyesinde barındırmaktadır. Bu isimler önemlidir çünkü güvenlik çalışmalarındaki alternatif
yönelimleri etkileyen Barış Çalışmaları, 1970’lerde meydana gelen siyasi radikalleşmeyle birlikte başlar. Bu
noktada Galtung’un getirdiği İskandinav Yaklaşımı önem kazanır. Oslo Barış Çalışmaları Enstitüsü ve bu
enstitünün dergisi Journal of Peace Studies bünyesinde hayata geçirilen bu yaklaşıma göre “insanlık empati ve
dayanışma eğilimi içindedir, devlet geçici bir oluşumdur, tüm bu nedenlerle de [barış] çalışmalarının odaklandığı
özne olamaz.” Ayrıntı için bkz. Terry Terriff, Stuard Croft, Lucy James, Patrick Morgan, Age., ss, 65-81.
115
P. Bilgin, Regional Security in the Middle East..., s,20.
116
S. Walt, Agm., s, 219.
117
B. Buzan, People, States...., ss, 3-4.
43
iv- 1990 ve izleyen dönemde, yani güvenlik çalışmalarının dördüncü döneminde bu
soruya verilen yanıtlar güvenlik gündemiyle ilgili tartışmanın, öncelikle iki farklı yöne doğru
a)- Jessica Tuchman Mathews, Richard Ullman, Theodore Moran, Lester Brown,
Myron Weiner ve Marc Levy gibi isimler güvenlik gündeminin “genişlemesi” gerektiği
tehdidi, devlete yönelik, devlet sınırlarının ötesinden kaynaklanan askeri tehdit olarak
haklarına, sosyal ve ekonomik yapıya yönelik tehditleri içine alacak şekilde genişlemeliydi.119
Galtung’a göre barış sadece fiziki varlığa yönelik doğrudan şiddetin yokluğu olarak
tüm engellerin kalkması anlamına geliyordu. Öyleyse negatif barış, silahlı çatışmanın var
olmadığı durumlar için kullanılabilecekken; pozitif barış ancak sosyal adalet, ekonomik eşitlik
ve ekolojik denge ile birlikte anlam kazanabilirdi.121 Galtung, bu bakışıyla daha 1980’lerde
118
K. Krause, “Theorizing Security, State Formation and the Third World” in the Post Cold War World” Review of
International Studies, no: 24, 1998, ss, 126-127.
119
Örneğin bkz J.T.Mathews, Agm., ss, 162-177; P. Mirsche, “Ecological Security and the Need of
Reconceptualize Security” Alternatives, 14-4. 1989, ss, 389-427; M. Levy, “Is the Envirenment a National security
Issue?” International Security, no:20, 1995, ss,35-62, G. Rosher, “Refugee Movements and International Security”
Adelphi Papers, 268, International Institute of Strategic Studies, London. 1992; Lester Brown, “Redefining
National Security” State of the World 1986, L. Brown (der.), Norton, New York, 1986; Phil Williams
“Transnational Crime Organizations and International Security” Survival, No 36-1, Spring 1994; Myron Weiner,
“Security, Stability and International Migration” International Security, No 17-3, Winter 1992-1993; victor D.
Cha, “Globalization and the Study of International Security”, Journal of Peace Research, Vol 37, No 3, May
2000, ss, 391-403.
120
Johan Galtung “A Structural Theory of Imperialism” Journal of Peace Research, No 8, 1971, ss, 81-117.
121
P. Bilgin-K. Booth- R.W. Jones, Agm., s,143; Terry Terriff, Stuard Croft, Lucy James, Patrick Morgan, Age., s,
70.
44
kimliği güvenliğin tanımlanmasının bir parçası haline getirmişti: çünkü ona göre pozitif bir
kaçırmıyordu.123
122
Ole Waever, “Securitization and Desecuritization” On Security.., s, 48. Bu konuda proflaksis-ön güvenlik /
koruyucu güvenlik düşüncesi için bkz. Büşra Ersanlı “Tarihçilik, Geçicilik ve Güvenlik” Muhafazakar Düşünce,
2-7, 2006, s, 62.
123
J. Galtung, Bir Başka Açıdan İnsan Hakları, Metis Yayınları, Müge Sözen (çev.),İstanbul, 1999, özellikle, “Bir
Haklar Yelpazesine Doğru- Bir Diyalog”, ss,168-170.
124
Örneğin bkz: D. Deudney “The Case against Linking Environment Degradation and National Security”
Millennium, No 19-3, 1990, ss, 461-476; S. Walt, Agm., s, 213; R. J.Walker, “The Subject of Security” Critical
Security Studies.., s, 76.
125
O. Waever, “Securitization and Desecuritization” On Security..., s, 42.
126
Bizim bu çalışmamızda derinleşme olarak adlediğimiz süreç pek çok kaynakta genişleme olarak geçmektedir;
Pinar Bilgin, Regional Security..., ss, 25-39; P. Bilgin-K. Booth- R.W. Jones, Agm., ss, 141-151; B. McSweeney,
Age, ss, 45-67. Mcsweeney’e göre her ne kadar 1990 sonrası başlayan bir tartışmaysa da, güvenlik gündeminin
derinleşmesi, uluslararası ilişkiler disiplini içinde 1950’lerden itibaren gelişen beş ayrı kavram üzerinden
gerçekleşmiştir: i)- güvenlik topluluğu (security community); ii)- güvenlik rejimi (security regime); iii)-
entegrasyon kuramı (neofunctionalist integration); iv- ortaklaşa güvenlik (common security); v- uluslararası
güvenlik (intenational security). Age., ss, 45-52. Bu kavramlardan ilk dördünün bölgesel güvenlik düzenlerinin
açıklamasında kullanılması tesadüf olmamalı.
45
devletin yerine güvenliğin yeni öznesi olarak; bireyi, toplumu, cemaat ya da etnik grubu,
uygulamalarının gerçekleştiği alanlardır ve her bir alanda güvenlik kavramı bu alana özel risk
Buzan’ın çözümlemesinde her ne kadar devlet güvenliğin tek öznesi olmasa da ana
de, hem uluslararası sistemin temel niteliğini (olgun olmayan ya da olgun anarşiyi),131 hem de
127
Örneğin bkz O. Waever- B. Buzan- M. Kelstrup- L. Lemaitre , Identity, Migration and the New Security
Agenda in Europe, London, Pinter, 1993; M. Ayoob, The Third World Security Predicament: State Making,
Regional Conflict and International System, Boulder Co, Lynne Reiner.1995; B. Posen, “The Security Dilemma in
Ethnic Conflict” Survival, no:35/1,1993; E. Adler- M. Barnett, Security Communities, Cambridge, Cambridge
University Press, 1998; K. Booth, “Security and Emancipation...”; R. Falk, Yırtıcı Küreselleşme, Bir Eleştiri, Ali
Çaksu (çev.), 2. Basım, İstanbul, Küre Yayınları, 2002.
128
B. Buzan, People, States and Fear..., s,26.
129
Age., s, 123.
130
Age., s, 90.
131
Age., s,175. Buzan olgun olmayan anarşiyi (immature anarchy) siyasal parçalanmayı engelleyebilecek her
hangi bir uluslararası toplum oluşturma yetisinden yoksun görür. Buzan “uluslararası toplum” derken İngiliz
Okuluna atıfta bulunmaktadır: Bull ve Watson’a göre uluslararası toplum:
“karşılıklı davranışlarının [eylemleri için] elzem haline geleceği sistemi aralarında oluşturamamış bir grup
devletin, davranışlarını ve birbirleriyle ilişkilerini düzenleyecek ortak kural ve kurumlar, diyalog [mekanızmaları]
üzerinde anlaşmaya varmalarına ve bu anlaşmada çıkarlarını görmelerine [bağlıdır.]” Age. s, 166.
46
bölgesel güvenliğin temel dinamiğini (güvenlik bütünlülüğü –security complex- ya da güvenlik
devletler olmadan, ulusal ya da başka tür bir güvenlik anlayışına ulaşmak mümkün değildir,”133
çalışmamız açısından bizim için önemli olan kimliklendirici olarak devletin, güvenliğin ana
göz ardı edemediği bir noktadır. Öyleyse güvenlik çalışmalarının güvenlik kavramını yeniden
devlet/ uluslararası toplum merkezli anlayışa dokunulmamasına rağmen; 1990 sonrası güvenlik
alanında yapılan çalışmalarla, bu aktörlerin güvenliğe ait tüm bilgileri hayal edilmiş ve
Bu önemli gelişme ilk anda fark edilemedi çünkü 1990 ve izleyen senelerde güvenlik
dönem güvenlik çalışmalarına yöneltilmiş en önemli eleştiri, 1989’daki dönüşümü yani Soğuk
Savaşın bitişini tahmin edememiş olmalarıyla alakâlıydı. Hugh Gusterson’a göre söz konusu
132
Age., ss, 186-229. Güvenlik Bütünlülüğü (security complex); temel güvenlik endişeleri yüzünden ulusal
güvenlikleri birbirlerinden bağımsız düşünülemeyecek, belirli coğrafi bir alanda birbirine yakın konuşlanmış
devletler grubunu ifade eder. Age., s, 190. Güvenlik topluluğu (security community) ise Robert Jervis’in andığı
güvenlik rejimleridir. Belirli coğrafi yakınlığa sahip devletlerin kendi eylemleri ve diğerinin eylemlerini algılama
biçimleriyle aralarındaki anlaşmazlıkları barışçıl biçimde çözme konusunda işbirliğine gitmelerini anlatır. Bir
adım ötesi tüm iç/dış sınırları ortadan kaldıran bütünleşmedir. Age., s, 218. Ayrıca bkz, E. Adler-M. Barnett, “A
Framework for the Study of Security Communities” Security Communities, E. Adler-M. Barnett (der.), Cambridge
University Press, Cambridge, 1998, ss, 29-65.
133
B. Buzan, States, People and Fear..., s, 106.
134
Örneğin bkz, K. Krause- M. Williams, “From Strategy to Security: Foundations of Critical Security Studies”
Critical Security Studies.., ss,33-61..; N. J. Wheeler “Guardian Angel or Global Gangster: The Ethical Claims of
International Society Revisited” Political Studies, No 44-1, ss; 123-136; A. Tickner, Agm.
47
yanılgı basit bir hatadan kaynaklanmamaktaydı; bu çalışmalar tarafından özel olarak Soğuk
Savaşın bitebileceği ihtimali göz ardı edilmişti.135 Soğuk Savaş ve dayandığı güvenlik
ikileminin hep doğal bir olgu olarak görülmesinden kaynaklanan bir görmezden gelme
durumuydu yaşanan. Güvenlik çalışmaları, kurgu olanı doğal olarak görmek istiyordu çünkü
derinleşmesi ve genişlemesine paralel olarak giden, ancak bu ikisi kadar yaygın biçimde
meydana geldi.
olgusu dikkate alınarak yapılmıştı. Ancak bu tartışmalarda kimlik eleştirel bir araç olarak
nitelikler çerçevesinde ele alıp,136 güvenlik tartışmalarına eklemleyen ise ancak bu üçüncü
açılım olmuştu.
karşıt iki kavram olarak almamaktaydı. Küresel bir olgu olarak modernlik her zaman bir tür
tarihsel-coğrafi kimliklerle ilişkiliydiler. Dolayısıyla, teorik olarak farklı, pek çok modernlik,
bir tür çoklu modernlik biçimleri vardı. Bu farklı biçimler arasında ilişki her zaman belli bir
135
H. Gusterson, “Missing the End of the Cold War in International Security” Cultures of Insecurity, States,
Communities, and the Production of Danger, Jutta Weldes- Mark Laffey- H. Gusterson- Raymond Duvall (der.),
University of Minnesota Press, London, ss, 319-345.
136
Bkz, ss, 46-47.
137
B. Knauft, Critically Modern: Alternatives, Alterities, Antropologies, Bloomington, Indiana University Press,.
2002.
48
içsel gerginliği barındırıyordu: çünkü yerel çıkar, arzu ve endişeler; söylem, norm, rejim ve
güvenlik” kavramı da tehdit, tehlike ve güvenlik kavramlarının toplumsal olarak bir mücadele
açıklayabilecek”140 kuramsal bir bilgiye ulaşabilmekti. Ancak daha önemli olan şuydu:, “yerel
güvenlik” söylemi, toplumsal yapılanmayla ( social construct) iç içe geçen iki işleve sahipti: i)-
topluluk inşası (community making); ii)- düzlem belirleyiciliği (scale making).141 Yerel
değerler” yaratılıyordu; hem de bu yaratımın aynı anda farklı düzlemlerde, farklı tehditlere
karşı meydana geldiği vurgulanıyordu. Öyleyse aynı anda geçerli olan ve bireyi değişik
mümkündü.142
belirsizlikler, Bubanth’a göre, toplumsal olarak inşa edilmiş/yapılanmış; belirli bir topluluk
için, belirli bir dönemde geçerli olan (dolayısıyla bu belirliliğinin altını çizen) tehlike, korku ve
Siyasal aktörler küresel, ulusal, yerel-bölgesel düzlemlerde pek çok tehdit ve tehlikeyle karşı
138
N. Bubandt, “Vernecular Security: The Politics of Feeling Safe in Global, National and Local Worlds” Security
Dialogue, 36/3, 2005, s,277.
139
Jutta Weldes- Mark Laffey- H. Gusterson- Raymond Duvall, “Introduction: Constructing Insecurities”,
Cultures of Insecurity..., ss, 1-33.
140
H. Hafterdorn, Agm., s,12.
141
N. Bubandt, Agm. s,277.
142
V. Korkmaz, Agm, ss, 27-29.
49
karşıya kalıyorlardı ama bu tehditler aynı zamanda siyasal aktörü de yaratan kimliğin ve
kültürün ya da kimlik-kültür adı altında ortaya çıkan “anlatıların” (narratives)143 bir ifadesiydi.
Bu anlatılarla güvenlik adı altında ilgilenildiği anda siyasal aktör, kimliği ve kimlikle beraber
kurtarmaktı. Bu nedenle de güvenlik için bir tanıma ihtiyaç duyuluyordu. Ancak ihtiyaç
duyulan, herhangibir tanım değildi. Güvenlik ideali ile mücadele fikri arasında, ideal ile ide
arasında uyumu sağlayabilecek, güvenliğin yumuşak anlamını içinde barındıran bir tanımdı.
Çünkü ancak bu yumuşak anlam, güven altında olma duygusu ile siyasal edimi bir birine
bağlıyordu. Bir önceki bölüm bu arayışın somut bir neticeyle sonuçlanmadığını gösterdi.
Atalarımızdan daha iyi bir hayat yaşamak gibi belirli bir siyasal emeli bütünüyle tatmin edecek,
“mutlak” bir güvenlik anlayışı ve fikri yaratılamadı. Ancak sonuç tam bir başarısızlık da
değildi. Gelinen nokta; bireyi aynı anda etkileyen, belli bir önem sırasına bağlı olmayan, farklı
düzlemlerde ortaya çıkan çoğul güvenlik (plural security) anlayışıydı. Çoğul güvenlik anlayışı,
bireyi etkileyen tüm bu farklı düzlemlerde (yerel, ulusal, bölgesel, küresel) aynı/farklı
kimliklerin, farklı siyasal projeler adına güvenlik ideali ve güvenlik idesinin (mücadele
143
M. Sommers anlatıyı şöyle tanımlamıştı:
“... anlatı haline getirme ve anlatı aracılığıyla sosyal dünyamızı bilir, anlar ve anlamlandırırız. Ve anlatılar yoluyla
toplumsal kimliklerimizi inşa ederiz...çünkü bizimle ilgili olan her şey, kim olduğumuzla, genelde kendi
üretimimiz olmayan anlatıya göre kendimizi nerede konumlandırdığımızla bağlantılıdır.”
M. Sommers, The Narrative Constitution of Identity: A Relational and Network Approach.” Theory and Society
23, 1994, s, 606.
50
Eğer kimlik de tıpkı güvenlik gibi muğlak bir kavram olmasaydı, güvenlik kimlik
ilşkisini, bu paragrafta özetlediğimiz biçimde açıklamak ve kimliği sadece siyasi kuramsal bir
araç olarak ele almak yeterli olurdu. Oysa kimlik kavramı da tıpkı güvenlik kavramı gibi
muzdarip olduğu muğlaklıktan dolayı “özü itibariyle tartışmalı kavramlar” arasında rahatlıkla
kavram birbirinden farklı, hatta birbirine tamamen zıt anlamları içerisinde barındırmaktadır.
Güvenlik kavramında çok net bir biçimde bu zıtlığı tespit etmek mümkündü: Tekrar
söylemek yani tehdit ve tehlikeyi kurgulamak gerekmektedir. Aslında bu kadar bariz bir
biçimde tespit edilemese de kimlik kavramı içinde de benzer bir zıtlığı bulmak söz konusudur.
Frederick Cooper’ın makalesi, iki ayrı biz olgusundan bahseder: tarihin ve doğal koşulların
bahşettiği primordial biz,144 ve modern siyasal süreç içerisinde inşa edilen biz: Doğal biz ve
kurgu biz. Ve tıpkı güvenlik-tehlike arasındaki ilişki gibi bu iki biz olgusu arasında da daima
Çünkü araştırmacı, kavram için bu iki anlamından birini seçtiğinde, seçmiş olduğu tanımın
144
Kimliğin bu primordialist değerlendirmesi için Rogers Brubaker ve Frederick Cooper dört argüman ileri
sürerler:
1)- Tüm insanlar kimliğe sahiptir ya da sahip olmak zorundadır ya da sahip olmanın peşindedir.
2)- Tüm topluluklar kimliğe sahiptir ya da sahip olmak zorundadır ya da sahip olmanın peşindedir.
3)- İnsanlar ve gruplar kimliğe bilincinde olmadan, kazaen sahiptir ve kazaen kimliği keşfederler.
4)-Kimlik homojenliğin ifadesi olduğu için ben ve öteki arasındaki kesin sınırı belirtir. Brubaker-Cooper, “Beyond
Identity” Theory and Society, No. 29, 2000, ss,7-11.
51
Bu noktada, bu çalışma temel bir zorlukla karşı karşıya kalmaktadır. İlk zorluğu yani
kimliğin farklı tanımlamalarının yapıldığını; bugün de kimliği güvenliğin bir parçası haline
yerel güvenlik tartışmalarına değinmemiz yeterlidir. Oysa ikinci zorluğu, yani “algı
muğlaklığını”, aşmak çok kolay değildir: Tezin konusunu hatırlayacak olursak; Asyalılık doğal
bir kimlik midir kurgu bir kimlik midir? sorularına cevap verdikten sonra Asya güvenlik
Bu zorluktan kaçınmamız mümkün değildir; çünkü ele alınan iki kavram da kendi
siyasal güç, siyasal gündem ve ideolojiyle beraber düşünmek ve farklı anlatılar çerçevesinde
değerlendirmek gerekir.
Zaten uluslararası ilişkilerin son yirmi yıllık döneminde, bu iki kavram arasındaki
ilişkiyi, siyasal eylem ve siyasal amacı dikkate alarak, açıklamaya çalışan pek çok çalışma
kaleme alınmıştı. Bu yirmi yıllık dönem, uluslararası ilişkilerin ortodoks öğretilerinin (-neo-
145
R. E. Little, “Ideology and Change”, Change and the Study of International Relations: The Avoid Dimension,
B. Buzan- R.J. Barry-Jones (der.), New York, 1981.
*
Positivizm sonrası (post- positivist) yaklaşım, değişik görüşleri bir arada tutan bir şemsiye görünümündedir; bu
nedenle farklı akımlar positivizm sonrası yaklaşımın altında sayılabilir. Örneğin Steve Smith, positivizm sonrası
beş yaklaşım saymıştır: bilimsel realizm, hermenötik, eleştirel okul, feminist görüş ve post-modernizm. S. Smith,
“Positivism and Beyond” International Theory, Positivism and Beyond, S. Smith- K. Booth- M. Zaleweski (der.),
Cambridge University Press, Cambridge, 1996, ss, 11-38. Tüm bu çeşitliliği bir arada tutan positivizm eleştirisidir.
Positivist yaklaşım güç eşitsizliğini maddi olgulara dayandırır ve verili kabul eder. Oysa positivizm sonrası
yaklaşım tüm eşitsizlikleri toplumsal olarak inşa edilmiş, yaratılmış olarak görür ve sorgulama konusu yapar.
52
haline getiren a)-Kopenhag Okuluna, b)- Eleştirel Okula, c)- Üçüncü Dünyacı öğretiye, ve son
herbiri birbirlerinden önemli farklılıklar barındırırlar, hatta kimi zaman (Eleştirel görüş ve
Üçüncü Dünyacı yaklaşım arasında olduğu gibi) birbirlerine karşı geliştirdikleri eleştiriler
üzerine kurgulanırlar. Ancak, bu farklı görüşlerin ortak yanı Waltzçı realizmin146 eleştirisi
olduğu için; Konstraktivizmle beraber başlayan, ve yukarıdaki ekollerden gelen görüşleri içine
alan kuramsal tartışma, aslında, kimlik kavramını güvenlik kavramının en önemli belirleyicisi
haline getirmiştir. Bu sebeple bu bölümde bu beş okul yan yana ele alınmaktadırlar.
Kratochwil’in bahsettiği tarih, eylem ve kimliğin bir araya geldiği, toplumsal kuramın konusu
yaptığı budur- bu ilişkiyi tarih ve eylem alanına taşıyacak bir “anlatının” oluşturulması
gerekir.148
ve coğrafi sınırlar çizmektir.149 Zaten, ele alacağımız Uluslarararası İlişkilerin beş yönelimi de
146
Kenneth Waltz kuramın açıklayıcılığını ve bilimselliğini kuvvetlendirmek için devlet çıkarını devlet
güvenliğiyle özdeşleştiren bir indirgemecilik üzerine odaklanmıştır. Bu tür bir indirgemecilik Post-Pozitivist
öğretinin en önemli eleştiri kaynağı olmuştur. Örneğin bkz, Richard K. Ashley, “The Poverty of Neorealism”,
Neorealism and Its Critics, Robert O. Keohane (der.), Columbia University Press, New York, 1986, ss, 280-286.
147
F. Kratochwil, “History, Action and Identity: Revisiting the Second Great Debate and Assessing Its Importance
for Social Theory” European Journal of International Relations, Vol, 12-1, 2006, ss, 5-29.
148
Anlatı olmadan bireyin siyasal eyleminin güvenlikle ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Çünkü ancak anlatı
olaylara ve eylemlere onları anlamamızı sağlayan bir perspektif kazandırır. Agm, s, 14. Kratochwil, tezinin
anlaşılması için Sezar’ın basit bir eylemini örnek olarak gösterir: Sezar MÖ. 49’da Roma’da Cumhuriyet
döneminde Cisalpine Gaul bölgesini İtalya’dan ayıran Rubico nehrini geçer. Oysa Roma’nın anlatısı bu basit
kararın Roma Senatosuna karşı savaş anlamına geldiğini, ve Sezar’ın Rubico’yu geçerek Lex Cornelia Majestatis
kuralını çiğnediğini (Oedipus gibi düzeni bozduğunu ve Roma’yı tehdit ederek kurtardığını) bizim anlamamızı
sağlar.
149
M. Sommers, Agm, ss, 607-635.
53
noktada özellikle önemlidir, çünkü tarihi ve coğrafi bilginin kullanılarak, alternatif kimlik
getirildiklerini gösterir.
Kimlik kavramı bilindiği gibi XIX. ve XX. yüzyılda sosyal bilimler açısından
incelenebilir bir kavram olarak kabul edilmişti.151 Oxford’un İngilizce Sözlüğüne göre, “kimlik
bireyin her zaman ve tüm koşullar altında aynı kalan ve kişinin olduğu gibi olduğunu, başka bir
şey olmadığını gösteren yönüdür.”152 Benlik ve kimliği özdeşleştiren bu genel kabule rağmen
kimlik tümüyle açık, kolayca anlaşılabilir bir olgudan çok, değişik anlamları içeren, öznenin
Bu çerçevede, kimliğin kültürü de içine alan en geniş anlamı, birey ile kolektif bütün
hukuk arasında kurduğuna benzer bir ilişkiyi anlatır. Buna göre kimlik, ancak özellikleri
150
Stefano Guzzini- Anna Leander, “Wendt’s Constructivism, A Relentless Quest for Synthesis” Constructivism
and International Relations, Alexander Wendt and His Critics, Stefano Guzzini- Anna Leander (der.), Routledge,
London- New York, 2006, s, 80. Olasılıktan kastedilen toplumsal gerçeklik değildir. Toplumsal gerçeklik haline
dönüşebilecek düşünce ya da bilgidir. Bu düşüncenin, inancın eylem ve davranış haline dönüşmesi Uluslararası
/ulusal politikanın aktörlerinin birbirleriyle girdikleri ilişkide bu düşünceyi güvenlik idealiyle ilişkilendirmelerine
bağlıdır.
151
A. Sartori, “The Resonance of Culture Framing A Problem in Global Concept History” Comparative Study of
Society and History, 2005, s,676.
152
Aktaran Iver B. Neuman, The Uses of Others,The East in European Identity Formation, University of
Minnesota Press, Mineapolis, 1999, s, 216.
153
Age., ss, 217-218; A. Sartori, Agm. ss, 676-685; A. von Busekist, “Uses and Misuses of the Concept of
Identity” Security Dialogue, vol.35/1, 2004, s,81.
54
dolayısıyla algılanabilen bir ilişki biçimi, bir semboldür. A. von Busekist bu özelikleri şu
şekilde özetlemiştir.154
1)- Kimlik dinamiktir, hem kolektif bütüne hem de kendisini meydana getiren parçalara
dayanır; dahası bu bütün ile parçalar arasında süregiden ilişkiyi ifade eder.
2)-Kimlik sosyal (ya da politik) olarak inşa edilir, oluşturulur. Bu noktada görev öncü
kurum veya bireylere düşer ki- biz positivizm sonrası bakış çerçevesinde bu öncülere yeni
elitler diyeceğiz.-
düşünceye dayanır. Her halükarda mutlaka tarihle bir bağ kurmak zorundadır.
4)-Kimlik içinde varolduğu siyasal değerler sistemi ile yakın ilişki içerisindedir: Bu
değerler ulusal veya uluslararası sistemi ifade ediyor olabilir ya da kimlik tarafından kabul veya
reddediliyor olabilir. Sonuçta kimlik alternatif bir kültür önerse de, sistemin bir alt kültürü
olarak onu güçlendirse de sistemle ilişki içinde bulunduğu müddetçe gerçek niteliğini kazanır.
Son yıllarda, sosyal bilimler kimliğin siyasal ve coğrafi yansımaları üzerine oldukça
geniş bir literatür geliştirmiştir. Kimlik üzerine gerçekleşen bu çalışmalar bir yanda sosyo-
çalışmaları kimlik sorununu ele almıştı. 1990’lara gelindiğinde her iki liste de yeni çalışmaların
154
A. von Busekist, Agm., s,82.
55
eklenmesiyle genişlemiş,155 ama hâlâ sosyal bilimler açısından elzem olan sorun
bir uygulama alanına döndüğü sorusuydu bu. İşte bu soru; kültürün doğal bir niteliği mi yaksa
Sosyal bilimlerde kimlik öncelikle (çevre ve birey arasındaki ilişkiye odaklanan) bir
eylem aracı olarak incelenmektedir.157 Eylem alanında kimlik aktörler tarafından kendi günlük
kullanılır. Ayrıca siyasal aktörler; insanların kendilerini, çıkarlarını tanımlamalarını, ortak amaç
ve tanımlamalar çerçevesinde örgütlenmelerini sağlamak, yani kolektif eyleme yön vermek için
de kimliği kullanırlar. Kısaca, eylem alanında kimlik araçsaldır, yani kimlik politikalarından
konuşmamız için kimliğin gerçekten var olup olmadığını tartışmamız gerekmez. Ancak
toplumsal ve siyasi bir süreç olan somutlaştırma süreci (reification) kimliği sadece bir eylem
alanı olarak bırakmaz. Kimliğin gerçekliği, bir analiz nesnesi olarak incelenir. Bu durum yani
kimliğin hem bir eylem hem de bir analiz nesnesi haline gelmesi özcü
155
Örneğin bkz, Zygmunt Bauman “Soil, Blood and Identity” Sociological Review, No 40, 1992, ss, 675-701,
Craig Calhoun (der.), Social Theory and the Politics of Identity, Blackwell, Oxford-Cambridge, 1994. S.N.
Eisenstadt and Bernhard Giesen, “The Construction of Collective Identity” Archieves Européenes de Sociologie,
No 36-1, 1995, ss, 72-102, Anthony Giddens, Modernity and Self Identity: Self and Society in the Late Modern
Age, Polity Press, Cambridge, 1991, Jürgen Habermas, Staatsbürgershaft und Ratioale Identität: Überlegungen
zur Europaïshen Zukunft, Erker, St. Gallen, 1991, David Laitin, Identity in Formation, Cornell University Press,
Ithaca, 1998, Paul Ricoeur, Oneself as Another, University of Chicago Press, Chicago, 1992, Margaret Somers,
“The Narrative Constitution of Identity: A Relational Network Approach” Theory and Society, No 23, 1994, ss,
605-649. Charles Taylor, Multiculturalism and The Politics of Recognition: An Essay”, Princeton University
Press, Priceton, 1992, Charles Tilly, Citizenship, Identity and Social History, Vambridge University Press,
Cambridge, 1996, Alexander Wendt, “Collective Identity Formation and International State” American Political
Science Review, Vol 88, No 2, 1994, ss, 384-396, Harrison White Identity and Control: A Structural Theory of
Social Action, Princeton University Press, Princeton, 1992. Salter, bu çalışmaların dört hat üzerinden açıklama
sağladığını yazacaktı: 1)-Etnografik hat: Daha çok milliyetçilik çalışmaları tarafından kullanılan “grup içi”- “grup-
dışı” yazını; 2)-Psikolojik hat: Ben-merkezcilik ve gruplar arası dinamiklere yoğunlaşmış çalışmalar; 3)-Kıtasal-
felsefi hat-ki bu hat Uluslararası ilişkiler çalışmaları tarafından kullanılmaktadır- Batı siyasal geleneğinde
olgunlaşan Ben ve Öteki algılamasının açıklamasıdır. 4)-Doğu’nun dışlanması tezini izleyen Said’in takipçileri,
Batı ve Doğu kimliğinin nasıl oluştuğu üzerine yoğunlaşan çalışmalar yapmaktadırlar. Mark B. Saalter,
Barbarians &Civilization in International Relations, Pluto Press, London, 2002, s,11.
156
A. Sartori, Agm., ss, 676-692.
157
Y. Lapid, “Culture’s Ship: Returns and Departures in International Relations Theory” The Return of Culture
and Identity in IR Theory, Y. Lapid-F. Kratochwil (der.), Boulder-London, .Lynne Rienner Publishers, 1996, s,9.
56
(essentialist/primordialist) ve konstraktivist yaklaşımlar158 arasında kuramsal bir çatışmayı
başlatır.
özcü yaklaşım kimliğin eylem aracı olarak kullanılması için o kadar gereklidir.159 Kimlik
güvenlik ilişkisinin sorunlu doğası da en çok bu ikilemden doğmaktadır. Güvenliğin bir eylem
alanı olarak kurgulanabilmesi için kimliğin toplumsal yapıya/ulusal veya uluslararası yapıya
içkin/özgün bir hal olduğunun kabul edilmesi gerekir. Ancak bu içkinliğin açıklanabilmesi
bağlıdır.
haline getirme” yaklaşımına uygundur160. Anlatı haline getirme, kimliği ve onunla ilişkili tüm
yan kavramsal süreçleri, bu arada güvenliği, belli bir ilişki biçiminin (örneğin kolonyalizmin),
158
Konstruktivst yaklaşım, kendi içinde, kimlik kavramını ve kimliğin sistemle olan ilişkisini açıklama biçimine
göre farklılıklar taşır: Modern Konstruktivzm (Modernist Constructivism) temelde iki ana gruba ayrılır: Wendt’in
Sistemci Konstruktivzm (Systemic Constructivism) Ekolü ile Karatochwil ve Ruggie’nin Bütünsel Konstructivzm
(Holistic Constructivism) Ekolü: her iki ekol de ulusal ve uluslararası yapı ve ilişki ağlarını, aynı küresel sosyal
düzenin farklı yüzleri olarak değerlendirir. Daha sonra da egemen devletin (toprak üzerinde egemenliğe haiz bir
biçimde) ortaya çıkışını bu yapıyla devlet arasındaki konstruktivst (kurucu/inşaa edici) ilişkiye bağlar. Yani ulusal
ve uluslararası sistemdeki paralel değişimlerin, birlikte, sistem ve bireydeki değişimleri açıklayabileceğini iddia
eder . Price-Reus Smit, “Dangerous Liaisons? Critical International Theory and Constructivsm” European Journal
of International Relations, vol.4/3, 1998, s, 269. Ancak Wendt, bir de, kimliği belli kimlik oluşum süreçlerinden
sonra değişmez kabul eder, bu değişmez kimlik aktörlerin çıkarlarına ve anlam yapılandırmalarına izin verir. A.
Wendt, “Identity and Structural Change in International Politics” The Return of Culture and Identity in IR Theory,
Y. Lapid-F. Kratochwil (der.), Boulder-London, Lynne Rienner Publishers, 1999. Postmodern Konstraktivistler
(Postmodern Constructivists) ise sosyal-tarihsel ilişkilere ve bu ilişkiler içinde dilin, toplumsal güç ve anlamın
nasıl şekillendiğine bakarlar. Price-Reus Smit, “Dangerous Liaisons?...”, s, 269. Aradaki fark aslında kimliği bir
noktadan (tarihsel ya da sistemsel bir dönemeçten) sonra değişmez bir yapı mı yoksa sürekli yeniden yaratılan bir
oluşum olarak mı görüldüğüne kilitlenir. Bu iki uç nokta arasında bir ara kategori olarak Guzzini’nin Sosyolojik
Konstructivzm’i (Sociological Constructivism) yer alır. S. Guzzini, “A Reconstruction of Constructivism in
International Relations”, European Journal of International Relations, 6/2, 2000. Bu yaklaşıma göre, kimlikler
kurumsal gerçeklerin ve alana özel bilgilerin yaratılarıdır.
159
Özcü ve Konstruktivst yaklaşımlar arasındaki fark şu basit formüle indirgenebilir: Konstruktivst yaklaşım
kimliğin kendisini tanımlamaya çalışır (biz buyuz), çünkü kimliğin kendisini ve onu tanımlama sürecini eylemin
bir parçası olarak görür (çünkü biz bu koşullar altında hem kendimiz hem de başkalarınca böyle tanımlandık),
özcü yaklaşım ise eylemin kimlikle bağlantısını kurarak (biz böyle yapıyoruz çünkü biz buyuz), kimliği eylem
aracılığıyla tanımlar (biz bunu yapmak zorundayız çünkü biz buyuz) Brubaker-Cooper, Agm., ss, 4-6; 40-41.
160
M. Sommers , The Narrative Constitution of Identity: Arelational and Network Approach.” Theory and Society
23, 1994, ss, 605-649.
57
belli bir network’ün (örneğin seçkinlerce yürütülen entelektüel, askeri ve siyasal sürecin) ve
belli bir coğrafi-tarihsel kurgu sürecinin (örneğin Asya’nın kurgulanışı) parçası haline getirir.
tanımladığına bağlıdır. Yani Sommers’in “anlatısının” herzaman iki anlatanı vardır: Ben ve
durumsaldır (situational). Yani “anlatı” belli kişiler için, belli bir yerde, belli kişiler tarafından,
belli kişiler karşısında kurgulanır. Ancak bu kurgu içerisinde aktörlerin eylem aracışığıyla
kimlikle kurduğu ilişki serbest bırakılır. Bu sayede farklı uygulamalar (örneğin devlet
projelerinin yanında bölgesel projeler) için uygun bir zemin yaratılmış olur. Kısaca, anlatının
Aslında durum birbiriyle uyuşmayan iki ilişki ağını işaret etmektedir: 1)- İlişkinin
durumluluğu (relational situation); bireyin/toplumun özel bir ilişki ağı içinde kimliğini
kazanmasını ifade eder. Örneğin Asyalı kimliği, takip eden bölümde görüleceği gibi, kolonyal
modernizmin getirdiği devlet olabilme yetisi ve bu yetinin yokluğu arasındaki ayrım içerisinde
değerler paylaşan bir grubun üyesi olarak (ırk, etnisite, dil, din, cinsiyet,v.b...) görerek kimlik
edinmesi. Örneğin, bireyin kendini Hintli, Hindu, Müslüman, Bengali olarak tanımlaması.
Brubaker ve Cooper’ın atladığı; bu iki durum arasında birbirini destekleyen, kimliği niteliksel
olarak dönüştüren, böylelikle siyasal ve realist projeler doğrultusunda hareket eden bir
manevra, bir geçiş hattı olduğudur; bu hat üzerinde örneğin Hintliler Asyalı hale gelmiş; Asya
58
bölgesinin güvenlik kurgusu Hindistan devletinin dış politika ilkelerinden, örneğin
bağlantısızlıktan etkilenmiştir.161
Gerçi konstruktivst bakış kimliğin sürekli olarak dönüştüğünü ve tekrar tekrar inşa
edildiğini kabul ediyordu ama o da bu iki durum arasındaki ilişkiyi gözden kaçırıyordu. Bu
gözden kaçırmanın ana sebebi devlet veya uluslararası sistemi tek ve ana kimliklendirici olarak
öteye gidemiyordu, oysa tezin ikinci bölümünde, anlatının içerisinde daha net görülebileceği
üzere güvenlik kavramı, sadece bir ideal ya da sistemsel bir özellik değil- iki durum arasında
kimi zaman, sadece politikalar aracılığıyla değil, politikaların yanında düşünsel olarak da
üretilmiş bir geçiş hattıdır (Figüre 1). İşte bu geçiş aynı zamanda uluslararası ilişkilerde içersi
ve dışarısı arasındaki ayrımın – bu sınır ortadan kalkmasa da- giderek daha az hissedildiği
anlamına gelir.163
teorileri, son yirmi yıl içerisinde, söylediğimiz gibi post-pozitivist yaklaşımlar tarafından
anormalitenin, aslında kuramın çıkış noktası olacağını söylüyordu.164 Post pozitivizm, kimliği -
her biçimiyle- rasyonel bir hale getiriyordu. Bu sebeple de, kimliği sadece sistemin bir niteliği
161
A. Acharya “Why is There No NATO in Asia? The Normative Origins of Asian Multilateralism” Working
Paper, No: 05-05, July 2005, Weatherhead Center for International Affairs, Harvard University, Cambridge.
162
Maja Zehfuss, “Constructivsm and Identity, A Dangerous Liaison” Constructivism and International
Relations,..., s, 114.
163
R.B.J. Walker, Inside/Outside: International Relations as Political Theory, Cambridge University Press,
Cambridge, 1993.
164
Wendt kendi Konstraktivist anlayışını “sofistik pozitivizm” olarak adlandırıyordu ama Wendt’i ve
Konstraktivist anlayışı bütünüyle ele alırsak onun pozitivizm sonrası yaklaşımlarla beraber, klasik öğretiye
(realizm-liberalizm) karşı ortak bir eleştiri geliştirdiğini söyleyebiliriz. Stefano Guzzini- Anna Leander, “Wendt’s
Constructivism, A Relentless Quest for Synthesis” Constructivism and International Relations ...,ss, 78-81. Bu
noktada Mcsweeney’in sosyolojik yaklaşımı ve bizim altını çizdiğimiz pozitivizm sonrası yaklaşımlar
örtüşmektedir. ; B. McSweeney, Age, ss, 101-125.
59
olarak gören neo-realist ve neo-liberal öğretilerin eleştirisiydi. Pozitivist öğretilerde, aktör ve
sistem arasındaki ilişki tek bir hatta iniyor; kimlik tarih içinde edinilmiş ya da öğrenilmiş bir
getiriyordu: Kimlik kişiliğin açıklanamaz (verili) temeliydi.165 Yani Figür 2’de sadece ince okla
ediliyordu.
Tabi kimliği böylesine sabit bir olgu olarak görmenin yararları da yok değildi.
Subjektifliği bir kenara bırakan ve kimliği sabit bir veri olarak gören bu tür bir inceleme,
eşitliği,166 en azından Waltz’un keşfettiği biçimde, anarşik sistem altında bekâ isteğiyle
Kenneth Waltz167 kimliği uluslararası ilişkiler teorisinin bir parçası haline getirdiyse bu
isteyerek, bilinçli yaptığı bir tercih değildi. Waltz aslında, anarşik bir ortamda birbirine benzer
165
A. Gürbüz, Age., s, 10.
166
C. Geertz, Interpretation of Cultures, Selected Essays, Basic Books, USA, 1973, s,51.
167
Kenneth Waltz (1924-...) uluslararası ilişkilerde Neorealist öğretinin ana figürüdür ve kitabı Theory of
International Politics (1979) Neorealizm’in destekçileri ve eleştirmenleri tarafından hâlâ atıfta bulunulan temel
eser olmaya devam etmektedir. Bu açıdan Waltz, uluslararası ilişkilerin sosyal bilimlerin bir alt disiplini olarak
şekillenmesinde büyük katkıda bulunmuştur. Waltz; tüm eserlerinde, aslında 1954 yılında ilk kez basılan doktora
tezinde (Man, The State and War) ortaya attığı fikirlerden birinin geliştirilmesi üzerine durur: Waltz’a göre,
uluslararası ilişkilerin temel sorusu olan savaşın sebepleri üç farklı analiz düzeyi ve imajın arasındaki ilişki
anlaşılamadan incelenemez: insan doğası, devletlerin iktisadi-siyasi sistemlerinin doğası ve sistemin anarşik
doğası. Ancak Waltz, 1979’da, uluslararası politikanın doğasını bu üç düzey arasındaki ilişkiden ziyade
uluslararası sistemin özerk (anarşik) yapısının belirlediğini söylüyordu. Bu noktada Waltz’a göre Uluslararası
politikanın yapısı iki prensip doğrultusunda incelenebilirdi: İlk prensip devletler arasındaki ilişkiyi tanımlıyordu:
Her devlet kendi yetenekleri doğrultusunda meşru müdafaa ilkesi çerçevesinde örgütleniyordu (self-help
principle). İkinci prensip devletler-arasında yeteneklerin ve gücün eşit dağılmadığını gösteriyordu (distirbution of
the capabilities). Waltz bu ilkeleri gözlemleyerek yapılacak bir inceleme sonucunda uluslararası ilişkilerin bilimsel
bilgisine ulaşılabileceğini, bu nedenle tıpkı fen bilimlerinde olduğu gibi bir Uluslararası ilişkiler kuramından
bahsedilebileceğini iddia ediyordu. Artin Griffiths, “ Kenneth Waltz” Fifty Key Thinkers in International
Relations, Routledge, London- New York, 1999, ss, 46-50.
60
analojisinden168 faydalanan düşünür, zamansız ve kültürler ötesi bir sistem resmediyordu. Bu
sistem içerisinde birbiriyle ilişki kurmak zorunda kalan tüm kültür ve topluluklar zorunlu
olarak birbirlerine rakip oluyor, geliştirdikleri ilişkiden zorunlu olarak fetih, yayılma ve savaş
çıkıyordu.169
yanlış olur. Ona göre sistem, uluslararası yapı yani anarşi, devletlerin kimliğini belirler. Realist
düşünürler. Oysa Waltz; devlet ve yapı, devlet ve devlet arasındaki ilişkinin kendi başına bir
Çünkü kimliğin inşası, iki aşamadan oluşan bir anlam inşa sürecidir. İlk aşamada bireyin kendi
öz benliği (I), bu benliğin niteliği (me) ve bireyin bu benliği yaşayabileceği çevre (home) inşa
edilir.171 İkinci aşama ise ilişkilerin tanımlanma sürecidir, çünkü çevre yalnız başına ilişkileri
ifade etmez. Zaten ilişkinin durumundan kastedilen şey de, yukarıdaki ilk aşamada bahsedilen
168
Birbirlerini kabaca anlama ve aynı dili konuşma yeteneğine sahip beş çok aç insan bir araya gelir. Her birinin
açlığı bir geyiğin bir parçasını yiyerek yatışabileceği için, geyiği yakalayacak bir tuzak oluşturmak konusunda
işbirliği yapmaya karar verirler. Fakat aynı zamanda avcıların her birinin açlığı tek bir tavşanla da yatışabilecektir.
Tavşanı yakalamak için bir işbirliğine girişmelerine gerek yoktur. Tavşanı yakalamak için işbirliğini ilk bozacak
kişi geyiğin kaçmasına neden olacaktır, ama tavşanı da yakalayacaktır. Yani kişinin kısa sürede gerçekleştirmek
zorunda olduğu çıkarı ve diğerine duyduğu güvensizlik işbirliğinin önüne geçer. K. Waltz, Man, the State and
War, A Theoratical Analysis, Colombia University Press, New York, 1959.
169
N. Inayatullah- D. L. Blaney “Knowing Encounters: Beyond Prochialism in International Relations Theory”
The Return of Culture and Identity ..., s,67.
170
K. Waltz, The Theory of..., s, 75.
171
N. Inayatullah- D. L. Blaney, Agm., s,66.
61
sürecine odaklanarak açıkladığı gibi172 ilişkinin durumluluğu tarihsel ve siyasal bir süreci
anlatır, Waltz’un ima ettiği gibi zamansız ve apolitik bir yapı-aktör ilişkisini değil.
Waltz için, kimliğin iki aşamada inşa edildiği bu süreç yani sosyalizasyon süreci,
Egemenlikte eşitlik, yani kendi kimliğini devlet olarak tanıma ve diğer devletlerce de böyle
tanınma uluslararası sistemde bir ideal olarak güvenliğin tek koşuluydu. Kimlik; sistemin
devlet-devlet ilişkisi içinde anlamlıydı. Fakat bir yönden de negatif olan bir ilişki söz
konusuydu. Şöyle ki: kimlik, güvenlik ideali aracılığıyla kategorik bir durumdan (yani
devlet kimliği inşa ediliyordu. Ama bu yolla kurumsal olarak devlet, kendi kimliğini toplumsal
bekâsını birbirinden ayıran Kopenhag Okulu, Waltz’un açtığı yoldan giderek iç ve dış (inside
ve outside) sınırın iki tarafı için iki farklı kimlik kavramı ortaya çıkarmış ve egemenliğin
alanını kısıtlamıştı. Devletin bekâsının sembolü egemenlikse, onlar için toplumun bekâsının
sembolü kimlikti.174 Kimlik-güvenlik ilişkisi içinde iki ayrı düzlemin varolduğunu söylemek
çok önemli bir iddia olmakla birlikte, bu düzlemlerin birbirinden ayrılması; uluslararası
sistemde güvenliğin bir ideal, ulusal sistemde de bir koşul haline gelmesi sonucunu
172
A. Nandy, The Intimate Enemy: Loss and Recovery of Self Under Colonialism, Oxford, Oxford University
Press, 1983.
173
K. Waltz, The Theory of..., s,75.
174
O. Waever- Buzan- Kelstrup- Lemaitre, Age. s, 26.
62
doğuruyordu. Bu nedenle uluslararası ilişkilerde kimliğe olumlu bakışı analiz etmek için
Alexander Wendt,175 Waltz’un ötesine geçmek için Waltz’un başladığı noktaya geri
döner: Rousseau’nun geyik avı analojisini alır ve şu soruyu sorar: Bu beş insanı geyiği avlamak
için bir araya getiren neden nedir?176 Açlık veya güçsüzlük tam bir sebep olamaz, çünkü bu beş
kişi birbirlerini anlamak, birbirlerinin dilini öğrenmek gibi, geyik ya da tavşan avıyla
karşılaştırılamayacak çok zor bir süreci göze almışlardır. Onları bu davranışa zorlayan bu
sistemin-ulusal ya da uluslararası- parçası olursa olsun) ancak bir anlam yapısı olarak
görülebilir. Kimlik, bir anlam biçimi olarak, uluslararası ilişkilerde iç ve dış sınırları kaldırır ve
belirlemesini sağlar.177
Wendt’e göre kimlik, apriori (önsel), ilişkiden- ilk temastan- önce belirlenmiş,
kurgulanmış bir bilgi değildir, aksine ilk temasın –aktörlerin karşılıklı davranışlarının-
kurguladığı bir bilgidir. Güvenlik ve güvensizliğin bilgisi de, aktörlerin çıkarlarının ne olduğu
175
Alexander Wendt (1958,...) uluslararası ilişkiler kuramı çerçevesinde kendi deyimiyle “meta-teorist” olarak
bilinir. Bu çeşit kuramcılığın amacı tıpkı klasik-ortodoks öğretilerde olduğu gibi uluslararası politikanın
açıklayıcılığını artırmaktır. Fakat klasik öğretilerden farklı olarak, uluslararası sistemin yapısı ve dinamikleri
üzerine odaklanmak yerine şu sorulara cevap arar: uluslararası ilişkiler öğrencileri için ontolojik ve epistemolojik
açıdan meşru ve önemli sorular nelerdir, bunlara nasıl cevap verilebilir. Artin Griffiths, “ Alexander Wendt” Fifty
Key Thinkers..., s, 200. Anthony Giddens’ın sosyoloji kuramı ile Roy Bhaskar’ın bilim felsefesi düşüncesinden
etkilenen Wendt, düşüncelerini “yapılanma kuramı” (structuration) çerçevesinde toplar. Bu noktada klasik – ya da
Adler’in adlandıracağı şekilde- ılımlı Konstraktivizmden ayrılsa da bu düşüncenin en önemli savunucularından
biri olarak adlandırılır. Hatta 1999’da yayınladı Social Theory of International Politics (Cambridge University
Press, Cambridge), 1990’larda Uluslarararası İlişkiler için yeni bir Waltz’un Theory of International Relations’ı
gibi görülür. Maja Zehfuss, Agm., s, 93. Yapılanma kuramına göre uluslararası politikanın aktörleri kendilerini
çevreleyen yapıdan bağımsız olarak var olamazlar ama yapı da aktörlerin kendini yeniden üretmesinden bağımsız
olarak düşünülemez.
176
N. Inayatullah- D.L. Blaney, Agm., s, 70.
177
R.L. Jepperson, A.Wendt, P.J. Katzenstein, “Norms, Identity and Culture in International Security”, The
Culture of National Security: Norms and Identity in World Politics, P. Katzenstein (der.), Colombia University
Press, New York. 1996); A.Wendt, “Anarchy Is What States Make of It: The Social Construction of Power
Politics” International Organization, 46., 1992, s, 397.
63
bilgisi de; bu kimlik bilgisiyle beraber gelir.178 Böylece Wendt güvenlik bilgisini, güvenliğin
bireyin ve diğerinin eylemiyle ilişkili olan yanını, sosyal kimliğin bir parçası haline getirir ve
Birbirleriyle ilk defa karşılaşan iki aktör düşünelim -alter ve ego-. Her
ikisi de hayatta kalmak istesin ve bu amacı gerçekleştirecek maddi
imkanlara sahip olsun, ama her ikisinin de güç, zafer ve fethe yönelik
doğal ve tarihi bir dürtüsü bulunmasın, dolayısıyla bu iki aktör
arasında güven ve güvensizliğe yönelik bir geçmiş var olmasın. Bu
şartlar altında aralarındaki ilişkinin olasılığını belirleyecek olan,
kuracakları ilişkinin kendisi yani ne yapacaklarıdır.180
Kısaca iki farklı aktör arasındaki ilişki (örneğin kolonyalizm ya da modernizm; örneğin
ahlâki üstünlük talebi ya da askeri yayılma arzusu); aktörlerin karşılıklı müşterek kimliklerinin
farklılığından (Hintli karşısında İngiliz, Japon karşısında Batılı, Hintli karşısında Japon) daha
çok aktörlerin kimliğini şekillendirir. Bu süreç hem isomorfizmi181 yani kurumsal düzeyde
benzerliği (örneğin millet, devlet, medeniyet olma yetisi ya da tarihsel öykü ortaklığını) hem de
birbiriyle mücadele içinde olan taraflar arasındaki sınırı ifade eder.182 Bu nedenle Wendt için
Ancak, Wendt’in kullandığı tarih anlayışı bir tür çelişkiden doğar. Çünkü Wendt, sosyal
kimliği tanımlarken, adeta zamanın başında meydana gelen, mitolojik bir ilk temastan
178
A.Wendt, “Anarchy Is What States Make of It...”, s, 398.
179
A. Wendt, “Identity and Structural Change ...”, s, 51; Sosyal kimlik de müşterek kimlik de sosyalizasyon
süreçleri içinde oluşur. Simmel’e göre bu temel sosyalizasyon süreçleri, takas, çatışma ve hakimiyettir. Ancak
müşterek kimliğin oluşumunda esas olan “benin” “beni” tanımlamasıyken, sosyal kimliğin oluşumu esnasında
önemli olan “benin” “diğerleriyle” girdiği ilişkide nasıl tanımlandığıdır. Lars E. Cederman-Christopher Daase,
“Endogenising Corporate Identities: The Next Step in Constructivist IR Theory” European Journal of
International Relations, vol.9/1, 2003. Yani sosyal kimlik ilişkiden sonra –ilk temastan sonra- kurgulanır ve aktör
için oynaması beklenen rolü üstlenmesi anlamına gelir. Stefano Guzzini- Anna Leander, “Wendt’s
Constructivism.., s, 86.
180
A.Wendt, “Anarchy Is What States Make of It...”, ss, 404-405.
181
Teo Farrell (1998), “Culture and Military Power” Review of International Studies, British International Studies
Association, 24, s,412.
182
L. E.Cederman-C. Daase, Agm.,s, 11.
183
A. Wendt, “Constructing International Politics” International Security, Vol. 20, No, 1, Summer 1995, s, 77.
64
bahseder.184 Bu ilk temasın somutlanması, kavramsalaştırması çok zor olduğu için, anlatı
Bu açıdan, sadece tarih değil coğrafya da önemlidir. Çünkü Georg Simmel’in haritalar
ve sınırların dönüşümü ile ilgili fikirlerini tüm bölgesel oluşumlar için düşünmek mümkündür,
ilişkilerinin (çatışma, takas, hakimiyet) cereyan ettiği pasif bir alan değildir. Daha çok
zeminidir.188
tamamen sosyal kimliği işaret etmektedir: Psikolojik güvenliği sağlamak için her birey kendi
kendisini onunla özdeşleştirmek ihtiyacı duyar.189 Bloom’a göre belirli ve ortak (çevreyle ilgili)
koşulların altında aktörler ortak kimliğe doğru yönelirler ve aynı koşulların sürmesi halinde
ilişkinin durumluluğu budur, çünkü iç ve dış ayrımını ortadan kaldıran, bu anlamda iç ve dış
184
S.C. Pasic, “Culturing International Relations Theory: A Call For Extension” The Return of Culture ..., s, 87.
185
L. E. Cederman- C. Daase, Agm., s,16.
186
Georg Simmel, “The Field of Sociology” The Sociology of Georg Simmel, Kurt H. Wolf (der), Free Press, New
York, 1955, aktaran L.E. Cederman-C.Daase, Agm., s, 18.
187
Bölgesel haritaların kurgu doğası için bkz. Martin W. Lewis- Kären E. Wigen, The Myth of Continents, A
Critique of Metageography, University of California Press, Berkeley, 1997, ss, 13-14.
188
L.E. Cederman-C.Daase, Agm. s,18.
189
A. Gürbüz, Age., s,53.
65
arasında yaşanan güvenlik ikilemine son veren siyasal bir süreç söz konusudur: Bu süreç
karmaşıklığını tam olarak anlayamadığını iddia eder. Zehfuss’un işaret ettiği gibi Wendt için
Oysa Zehfuss’a göre kimliğin kendisi, farklı söylemler (discourses) arasındaki mücadelenin
yüzden Wendt’in sosyal kimliği (sosyalizasyon süreci içinde ortaya çıkmış kimlik) de,
değişmez- sabit bir kimlik olarak ele alınamaz,194 güvenlik idealiyle beraber kurguya katılan
normatif söylemler arasındaki mücadele, her zaman yeni olasılıkları ve yeni anlatıları işaret
eder.
190
A.Wendt, “Anarchy Is What States Make of It...”, s, 401.
191
A. Wendt, “ Identity and Structural Change..., s,52.
192
M. Zehfuss, Agm., s, 100.
193
Zehfuss’un verdiği örnek, Federal Almanya’nın Soğuk Savaş’ın hemen sonrasında yaşanan sınır ötesi askeri
operasyonlara katılımı nasıl meşrulaştırdığını göstermektedir. Bu noktada özellikle sonra değineceğimiz
Japonya’nın remilitarizasyonu tartışmalarıyla benzerlik taşıyan yeni bir kimliklenme/kimliklendirme, yeni bir
kimlik-güvenlik hikayesinin kurgulanması süreci söz konusudur: Ayrıntı için bkz. Agm., ss, 104-115.
194
Agm., s, 112.
66
Bu gelinen noktada şu iddia edilebilir: uluslararası ilişkilerde kimlik kavramı hem
eşitliği hem de farklılığı anlatmak için kullanılmaktaydı yani uluslararası ilişkilerde aktörlerin
göre güvenlik objektif bir koşul değil, özel toplumsal bir sürecin sonucuydu. Sürecin kendisi
güvenliğin farklı tehdit algılarını kullanan, farklı düzeylerde kurgulandığını iddia ederek, her
195
Kopenhag Okulu dediğimizde bugün B. Buzan’ın, “People, States and Fear”ında geliştirdiği güvenliğe sektörel
yaklaşımla, Ole Waever’in “güvenli hale getirme” (securitization) yaklaşımları anlaşılmaktadır. Adını Hakan
Wilberg başkanlığında kurulan Kopenhag Barış Araştırmaları Enstitüsü’nde (Copenhagen Peace Research Institute
- COPRI) sürdürülen çalışmalardan alır. Ayrıntı için bkz. Olav. F. Knudsen, “Post-Copenhagen Security Studies:
Desecuritizing Securitization, Security Dialogue, Vol. 32-3, 2001, ss, 359-260; Nils Petter Gleditsch, “Peace
Reseaech and International Relations in Scandinavia” Contemporary Security Analysis and Copenhagen Peace
Research, S. Guzzini- Dietrich Jung (der.), Routledge, London, 2004, ss, 15-25. Buzan- Waever-de Wilde, kendi
yaklaşımlarını ayrı bir ekol olarak değil, radikal Konstraktivizm olarak adlandırırlar. B. Buzan, Waever, de Wilde,
Security: A New Framework for Analysis, Boulder Co. Lynne Rienner, 1998, s, 204. Bu konuda ayrıca bakınız; M.
C. Williams , “Words, Images, Enemies: Securitization and International Politics”, International Studies
Quarterly, 47, 2003, s, 512. Kopenhag Okulu’nun yaptığı “güvenlik çalışmaları” şu sorulara odaklanır: a)- Kim,
hangi konuyu, kim için güvenliğin bir konusu haline getiriyor? b)- Niçin? c)-Hangi koşullarda sorun güvenlik
meselesi olarak tanımlanıyor yani “güvenliğin konusu haline getirme” projesi hangi koşullarda başarılı oluyor.
Steve Smith, “The Contested Concept of Security” The Concept of Security Before and After September 11,
Institute of Defence and Strategic Studies, May 2002, s, 3.
196
O. Waever, “Securitization and De-securitization” On Security..., s,55.
67
bir düzey için farklı bir güvenlik tanımlaması gerektiği üzerinde durmuşdu.197 Her bir düzey
konusu haline getirme” süreci aynı hattı izliyor, toplumsal olarak etkili olabilecek iddiaların,
uluslararası sistem ve uluslararası toplum ayrımını sağlamak için kullandığı dikkate alınmadan
Toplum ise sistemde gelişen ilişkinin doğal bir sonucu –diğerini/ötekini hesaba katarak hareket
etmenin- doğal bir sonucu olarak ortaya çıkacaktı. Buzan ortak bir kültür paylaşımından
ahlaki, iktisadi veya siyasal bir niteliğe haiz değildi. Tamamen fonksiyonel bir arzunun, düzen
arzusunun, yani ortak çıkarın bir sonucuydu. Buzan böylece Waltz’un cevap vermekten imtina
Sistem olmadan (yani güvenlik isteği gerektirecek anarşik düzen olmadan) ortak bir
kimliğin (yani toplumun) yaratılması imkansızdı. Waltz gibi Buzan da ilişkinin negatif
197
B. Buzan, Waever, de Wilde, Age., ss, 27-29: Bu çalışma Buzan’ın 1986 getirdiği beş düzey fikrine dayanır:
Buna göre güvenlik, askeri, iktisadi, siyasi, toplumsal ve ekolojik düzeylerde ayrı ayrı kurgulanırlar.
198
O. Waever (1995), “Securitization and De-securitization” On Security..., s,54.
199
B. Buzan, Waever, de Wilde, Age., s,32.
200
B. Buzan- R. Little, International Systems in World History, Oxford University Press, London, 2000.
201
Nandy kimliklenme sürecinin iki aktor arasındaki mitolojik bir ilk temastan ziyade tarihsel bir dönüm
noktasından itibaren nasıl bir diyalog içerisinde gerçekleştiğini Hindistan örneği üzerinden açıklar. A. Nandy,
Age., özellikle II. Bölüm, ss, 64-113.
68
mantığı sistemin kendisinin dayandığı, egemen eşitlikti.202 Egemen eşitlik ilkesi, uluslararası
alanda devlet olmayı (yani Waever-Buzan’ın askeri güvenlik ilkesini) anlatıyordu, ama elbette
ulusal alanda egemen eşitliğin garantisi olarak kimliğin güvenliği sağlanmalıydı. Kopenhag
Okulu politizasyon üzerinde duruyordu, ama çalışmanın bütününe bakınca kimlik “toplumsal
güvenliğin” ifadesi olarak ulusal kültüre indirgeniyordu.203 Kısaca, uluslararası alanda sağlanan
Kopenhag Okulu, toplumsal güvenliği ve kimliği; kültürel bir proje olarak düşünse de
güvenliğin çoğul anlamına değinmesi nedeniyle kendisinden sonra gelen güvenlik çalışmalarını
etkiledi. Çünkü devlet güvenliğinin ve toplumsal güvenliğin birbirinden ayrılması ile yeni
tehdit algıları, örneğin göç ve bölgesel entegrasyon projeleri güvenlik gündeminin konusu
haline geldi. Michael Williams, bu yeni tehdit algılamalarıyla genişleyen güvenlik gündeminin
dost tanımlamaları normatif olmaktan ziyade siyasaldı205 ve temel “güvenlik konusu haline
ve kimlik arasındaki bağın koşulluluğu, Kopenhag Okulu’nun da kabul ettiği bir gerçekti.
202
B. Buzan- R. Little, International Systems ...s, 345.
203
O. Waever , “Securitization and De-securitization” On Security..., s, 66. Waever için, nasıl devlet güvenliğinin
kriteri egemenliğin korunmasıysa, toplumsal güvenliğin amacı da kimliğin korunmasıydı. Bekâ nihai amaçtı ama
devlet ve toplum düzeylerinde farklı değerlerle kriterlerin bekâsı gözetiliyordu. Buzan- Waever and de Wilde,
kimlikleri objektif/incelenebilir hale getirdiklerini iddia ediyorlardı. B. Buzan, Waever, de Wilde, Age. s, 205.
204
O. Waever , “Securitization and De-securitization” On Security..., s,55.
205
M. C. Williams , “Words, Images, Enemies:...” s, 517. Williams için düşman-dost ayrımı kimlik için en temel
ayrım olan öteki-ben ayrımına işaret eder.
206
B. Buzan, Waever, de Wilde, Age. s, 188.
69
Ancak Kopenhag Okulu normatif eylemin alanını sembolik ve retorik sürece indirgeyerek,
dönüşümleri gösteren yönü haline gelir. Ancak dönüşümün yaşanacağı bir ilk temas anından
ziyade sürekli temastan doğan sürekli farklılaşma söz konusuydu. Bu yüzden Kopenhag Okulu
yapan mekanın sınırlı doğasını aşan bir üst süreç, örneğin modernizm algılaması, her zaman
proje olabilir mi sorusuna Waever’in verdiği yanıt Avrupa’dır: “...bir söz edimi olarak güvenlik
bugün Avrupa [bölgesel entegrasyon projesi] için bir araçtır.”209 Waever, bu yanıtı
verebiliyordu çünkü Avrupa siyasasında rol alan elitler ve dinleyiciler, ona göre Avrupa
bölgesel entegrasyon projesi güvenlik idealine ulaşmak için siyasal eylem alanı olarak
207
Age. s, 31.
208
M. C. Williams , “Words, Images, Enemies:..” ss, 524-529.
209
O. Waever , “Securitization and De-securitization” On Security..., s,74; bu konuda ayrıca bkz; O. Waever,
“Insecurity, Security and Asecurity in the Western European Non-War Community” Security Communities,
Emanuel Adler- Michael Barnett (der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1998, ss, 69-118.
210
O. Waever , “Securitization and De-securitization” On Security..., ss, 71-76.
70
Diğer bölgesel güvenlik projeleriyle- bu arada Asya’daki güvenlik projeleriyle-
devlet ve elitleri) hem kimliklenenin (Avrupa halkları, toplumları, bireyi) bir özelliği haline
gelmişti ama bu özellik, Avrupalının; Avrupa tarihini, siyasal gelişimini, coğrafi konımunu
bellirli anlatılar içerisinde kullanarak bugünkü eylem alanında kazandığı bir özellikti. Tarihi ve
bunu becerebilme yetisine dayandırılan bir çeşit kimlikler hiyerarşisi (Batı’yı değilse bile
ilişkiler disiplini içerisindeki eleştirel düşünceden beslenmiştir.213 Bu yönelim iki temel ilkeye
dayanır:
211
Özellikle bkz., B. Buzan, People, states and Fear..., ss, 186-226; B. Buzan- O. Waever, Regions and Powers...,
ss, 40-87.
212
O. Waever, “Insecurity, Security and Asecurity...” s, 95. (vurgu bana ait).
213
Ayrıntı için bkz: R. W. Jones, Age., ss, 9-91.
214
P. Bilgin, “Security Studies, Theory/Practice”, Cambridge Review of International Affairs, Vol XII, No 2,
Spring-Summer 1999, ss, 31-42.
71
dayandığı Newtoncu anlayışı kıyasıya eleştiriler.215 Newton fiziği, özne-nesne; gözlemleyen-
gözlemlenen arasındaki katı ayrıma dayanır. Oysa Eleştirel Okul; gözlemin gözlemlenen olgu
ya da davranış üzerinde etkili olduğu fikrinden yola çıkar. Bu nedenle de hem tüm güvenlik
çalışmalarının sadece belli bir amaç ya da belli bir durum için kurgulandığını düşünür,216 hem
de, bu çalışmaların kendi başlarına farklı normatif değerlerin temsilcisi olduklarını söyler.217
Dolayısıyla, kuramların toplumsal gerçekleri inşa etme gücüne duyduğu inanç nedeniyle
uluslararası reform çabalarını birer iyileştirme ya da ilerleme olarak addedmez.219 Önemli olan,
güvenliğin gerçek amacına yönelik değişimi açıklamak, hatta değişimi sağlamaktır. Robert
Kimi zaman bir şemsiye düşünce ve araştırma alanı olarak görülen Eleştirel Güvenlik
Çalışmaları, gevşekçe örgütlenmiş iki farklı grup etrafında gelişmiştir221: 1)- İlk grup Keith
Krause ve Michael Williams’ın derlediği kitap (Critical Security Studies, 1997) bünyesinde
eleştirilerin çerçevesini Krause ve Williams’ın daha önce kaleme almış olduğu güvenlik
215
R. W. Jones, Age., s, 101.
216
Soğuk Savaş durumuyla ilgili güvenliğin ve tehdidin kurgulanışı için örneğin bkz. Mary Kaldor, The Imaginary
War: Understanding the East-West Conflict, Blackwell, Oxford, 1990.
217
P. Bilgin, “Security Studies,...,” s, 33.
218
K. Krause- M.C. Williams, “Broadening the Agenda of Security: Politics and Methods” Mershon International
Studies Review, vol 40, No 2, October 1996, ss, 242.
219
M. Griffiths, “Radical/Critical Theory” Fifty Key..., s, 107.
220
R. W. Jones, Age., s, 151. K. Booth’un benzer fikirleri için bkz: K. Booth, “Security and Self...” s, 114.
221
S. Smith, “ The Contested Concept of....”, s, 4.
72
gündeminin genişlemesi ve derinleştirilmesiyle ilgili tartışmalar oluşturur.222 2)- İkinci grup,
Galler Ekolü (Welsh School) olarak bilinir. Galler Okulu’nun asıl ilgi alanı, Eleştirel Güvenlik
fakir güneyin ürettiği bütüncül güvenlik anlayışını) içeriyordu.224 Bu nedenle insan özgürlüğü,
Öyleyse Eleştirel Okul için özgürleşme fikri yani güvenlik, “durumluluğunu” ifade eden bir
“hal”dir. Bu hali daha iyi anlayabilmek adına, “[analiz düzeyimizi] devlet düzeyinden...
bölgesel yapılanmalara doğru yukarı ve yerel topluluklara doğru aşağı kaydırmamız, yani “ben
kimim” sorusuna cevap vermek için XIX. yüzyılda hakim olan kimlik kavramından
uzaklaşmamız gerekmektedir.”226
bağlantılıdır.227 Ütopya ve güvenlik arasında kurulan bu bağ nedeniyle eleştirel düşünürler için
222
K. Krause- M.C. Williams, “Broadening the Agenda of ...”, ss, 229-254.
223
K. Booth, “ Realities of Security...”, s, 5.
224
K. Booth, “Security and Emancipation...”, ss, 321-322.
225
P. Bilgin- K. Booth- R.W. Jones, Agm. s, 153.
226
K. Booth- P. Vale, “Critical Security Studies and Regional Insecurity: The Case of Souther Africa”, Critical
Security Studies..., s, 352.
227
Agm., s, 154.
73
kurgulayanların siyaset yapıcılardan çok, “toplumsal hareketler ve entellektüeller”228 olduğunu
Eleştirel Okul, Gramsci’nin organik aydınını, başka bir ad altında (özel aydınlar-
anlayışının” ortaya çıkacağına inanır. İşte tam bu nokta da Eleştirel Okul, Üçüncü Dünyacı
öznesi olarak devlet yerine bireyi koyabilmek adına bölgesel ve yerel toplumsal oluşumların
228
Eleştirel Okulun, entellektüellere duyduğu inanç, “özgürleşme” fikrini de ödünç aldıkları Gramsci’den gelir.
Gramsci aydının toplumsal bir işlevi olduğunu söyler: Geleneksel aydınlar, kendilerini tüm sınıf çatışmalarının
üstünde, otonom düşünürler olarak tanımlar, böylece toplumdaki hakim hegamonik anlayışın üretilmenise katkıda
bulunurlar. Organik aydınlar ise, ait oldukları sınıfın çıkar ve inançlarını örgütler ve dillendirirler. Bu şekilde
karşı-hegomonyanın üretilmesini sağlayarak, topluma hakim söylem ve etkileşim biçimlerini yıkarlar.
Gramsci’den (Selection from the Prison Notebooks; Lawrence and Wishard, London, 1971) aktaran R. W. Jones,
Age., ss, 153-155.
229
P. Bilgin, “Review Essay: Theory/Practice in Critical Approaches to Security: An Opening for Dialogue?”
International Politics, vol. 38, June 2001, s, 278.s
230
M. Foucault, Power/Knowledge: Selected Interviews and Other Writings, 1972-1977, Colin Gordon (der.),
Colin Gordon-Leo Marshal-John Mepham-Kate Soper (çev.), Harvester, Brington, 1980, s, 132.
231
R. W. Jones, Age., s, 160.
232
M. Ayoob, “Defining Security: A Subaltern Realist Perspective” Critical Security Studies..., ss, 126-127.
233
M. Ayoob, “Inequality and Theorising in International Relations: The Case for Subaltern Realism”,
International Studies Association, 2002, ss, 27-48; M. Ayoob, The Third World Security Predicament: State
Making, regional Conflict and International System, Boulder Co, Lynne Reiner, 1995, s, 11.
74
c- Üçüncü Dünyacı Yaklaşım
Aslında Üçüncü Dünyacı Yaklaşım da, pozitivizme dayalı geleneksel güvenlik yazınını
eleştiriyordu. Tarak Barkawi ve Mark Laffey’e göre, hakim güvenlik yazını, büyük devletler
kurgusunu etkilemeyen bir faktör olarak dışarıda bırakılmıştı. Zaman zaman bu kurgunun içine
Caroline Thomas, Mohammed Ayoob, Brian Job, Yezid Sayigh, Edward Azar, Chung
in Moon236 gibi isimler, soğuk savaş dönemi hakim olan güvenlik yazınının Üçüncü Dünya’da
devletlerin karşı karşıya olduğu tehditleri açıklamaktan çok uzak olduğu düşüncesinden yola
çıkıyorlardı çünkü tıpkı Eleştirel Kuram gibi, onlara göre de güvenlik ve tehdit kavramları
belirli bir toplumsallığa içkindi. Daha da önemlisi Üçüncü Dünya’da devletler (örneğin Çin,
234
Üçüncü Dünya tanımlaması Antlantik merkezli coğrafi algılamalara dayanmakla birlikte (bkz. M. W. Lewis-
K.E. Wigen, Age., ss, 3-6.) aslında iktisadi, siyasi ve toplumsal bir kurgudur: Güney’in (Asya-Afrika ve Latin
Amerika) fakir, gelişmemiş, ve zayıf devletlerini anlatmak için kullanılır. Coğrafi sınırları esnek bir tanımlamadır
çünkü daha çok merkezden uzak çevre alanın paylaştığı tarihi bir mirası anlatır: işgal, hakimiyet altına girme ve
koloni haline gelme. Bu tarihi miras nedeniyle, örneğin S. D. Muni’ye göre, “Üçüncü Dünya ülkeleri koloni öncesi
gelişim ve kolonileşmenin getirdiği travma anlaşılarak değerlendirilen” kültürel ve siyasi bir kategoridir. Ayrıntı
için bkz. M. Ayoob, The Third World Security Predicament:..., ss, 12-16.
235
Tarak Barkawi- Mark Laffey, “The Postcolonial Moment in Security Studies” Review of International Studies,
vol. 32, 2006, ss, 333-344.
236
Örneğin bkz., C. Thomas, “Southern Instability, Security and Western Concepts- On An Unhappy Marriage
and the Need for Divorce” The State and Instability in the South, C. Thomas- P. Saravanamuttu (der.), Macmillan,
London, 1989; C. Thomas, “New Directions in Thinking About ecurity in the Third World”, New Thinking about
Strategy and International Security, K. Booth (der.), Harper Collins, 1991; C. Thomas, Global Governance,
Development and Human Security: The Challange of Poverty and Inequality, Pluto Press, London, 2000; M.
Ayyob, “Security in the Third World: The Worm about the Turn?” International Affairs, 60/1, Winter 1983-1984,
ss, 41-51; M. Ayoob, “The Third World in the system of States: Acute Schizophrenia or Growing Pains?”
International Studies Quarterly, 33, 1989, ss, 67-79; M. Ayoob, “The Security Problematic of Third World”
World Politics, 43/2, January 1991; M. Ayoob, The Third World Security Predicament:....; B. L. Job (der.), The
Insecurity Dilemma: National Security of the Third World States, Lynne Reinner, Boulder, 1992; Y. Sayigh,
“Confronting the 1990s: Security in the eveloping Countries” Adelphi Papers, No. 251, 1990; Edward Azar-
Chung in Moon (der.), National Security in the Third World, Aldershot, 1988.
75
Hindistan, Brezilya...) ne kadar güçlü olursa olsun, güvenlik kavramını yeniden kurgularken
Dolayısıyla araştırmacı için, batı güvenlik literatürünün getirisi olan, hedefi ister devlet
güvenliği, ister toplumsal güvenlik, isterse de birey özgürlüğü olsun, “evrensel bir güvenlik
özelliğe dayanmaktadır:
dayanır.238 Westphalia sistemi, batılı devletin ortaya çıkışını açıklar. Yurttaşın sadakat sorunu
(en azından devletin kendi varlığını tehlikeye düşürmeyecek ölçüde) çözülmüştür. Böylece
batılı devletin güvenlik sorununu; dıştan, diğer devletlerden gelebilecek tehditler oluşturur.
2)- Sistemsel güvenlik anlayışıyla bağlantılı ulusal güvenlik kurgusu: Ayoob’a göre,
yurttaş sorununu çözmüş batılı devletin, XVI. yüzyılda yaşanan askeri devrimlerin bir sonucu
olarak güç ve egemenlik anlayışıyla beraber ortaya çıkışı; toprak ve daha fazla güç talebini
beraberinde getirir. Sonuç kaçınılmaz olarak savaştır.239 Savaş, devletin güç kullanımını
237
M. Ayoob, The Third World Security Predicament:...., s, 16; Job’un benzer fikirleri için bkz P. Bilgin, Regional
Security..., s, 40.
238
K. Krause, “Theorizing Security, State Formation and the ‘Third World’ in the Post- Cold War World” Review
of International Studies, vol. 24, 1998, s, 128.
239
Clausewitz’in, Morghentau’nun Realizmin temelini oluşturan benzer görüşlerine bir tarihçi perspektifinden
yapılan katkı için bkz, Charles Tilly, The Formation of Nation States in Western Europe, Princeton, NJ, 1975.
Tilly modern batılı devletin yükselişiyle ilgili olarak, artık sloganlaşmış şu.düşüncesini ifade eder; “devletleri
savaş yaratmıştır. Batı Avrupa’da devletin ortaya çıkmasının en temel sebebi savaşa hazırlık, ve bilfiil
savaşmaktır.” C. Tilly, “War-making and State-making as Organized Crime” Peter Evans, Dietrich Rueschemeyer
ve Theda Skocpol (der.), Bringing The State Back In, Cambridge University Press, Cambridge, 1985, aktaran, K.
Krause, Agm., ss, 130-131.
76
tekelleştirmesini ve yurttaşlarının sadakatini garantilemesini sağlar. Sonuç olarak Batı’da
devletin varlığı kadar güvenliği de, devletler sisteminin etkisinin, yani yaşanan savaşların bir
neticesidir.
3)- Soğuk Savaş dönemi iki kutuplu ittifak paradigmalarına bağlılık: Yukarıdaki
güvenlik kurgusu içerisinde kimlik, artık sadece, dışsal tehditlerin bir parçası halindedir. İki
kutuplu sistemdeki ideolojik tehdit bu yüzden kimlik güvenlik ilişkisinin bir yansımasıdır.
Westphalia sistemine benzer bir düzenleme ortaya çıkmıştır. Kolonyalizm nedeniyle Üçüncü
Dünya’da devlet, post-kolonyal dönemde, XX.yy gibi devlet sisteminin toprak bütünlüğü,
ulusal egemenlik gibi normlarla şekillendiği bir dönemde ortaya çıkmıştır.241 Bu yüzden,
Üçüncü Dünya diye adlandırdığımız alanda- Asya, Afrika ve Latin Amerika’da- kimlik-
güvenlik arasında Avrupa da olduğu gibi devlet ve sistem üzerinden bir bağ kurmak mümkün
değildir.
eleştirileri kimlik-güvenlik ilişkisine geçişte önem taşır, çünkü Ayoob’un Üçüncü Dünya
paradigma içerisinde batılı güvenlik anlayışının realist projeye hizmeti tartışılmaz. Yani,
içeriğinin alternatif olarak kurgulanması değildir. Ayoob çok açık ifade eder: günümüzün
Antlantik-Avrupa alanının güvende olması, bu alanda olgun (devlet olma gereklerini yerine
getirebilen) devletlerin varlığı yüzündendir. Batı toplumsal yaşamı, modern devletin ortaya
çıkması için geçen uzun zamana ve dökülen onca kana şahit olmuştur. Oysa Üçüncü Dünya
240
M. Ayoob, The Third World Security Predicament.., s, 93.
241
Age., s,32.
77
devletlerinin ne zamanı ne de kan dökme lüksü vardır. Denilebilir ki bu alan “modenizmin
kurbanıdır.”242 Bu nedenle Üçüncü Dünya hem devlet içinde süregiden hem de bölgesel
Ayoob’un olumsuz bir yaklaşımla altını çizdiği; evrensel paradigmanın değişik, farklı,
yerel ifadelerinin olduğudur; Batılı, Üçüncü Dünyalı vb. Bu noktada artık, kimliğin doğal bir
nitelik mi yoksa bir siyasal proje mi olduğu çok önemli değildir; kimlik hem tarihsel-coğrafi
perspektifinden dolayı doğal, hem de güvenlik kurgusu ve devlet kurgusu arasındaki evrensel
eleştirilebilir. Ancak bu, Üçüncü Dünyacı çalışmaların önemini azaltmaz. Çünkü bu çalışmalar
şu noktaların altını çizer: i-Güvenlik tarihsel olarak kurgulanır- belli bir tarihsel dönemde var
olduğu iddia edilen belli bir kimlik, güvenlik kurgusunu etkiler- ; ii-bu kurgu güvenlik
mekanizmalarını (devleti ve devlet üstü, bölgesel güvenlik yapılarını) etkiler. Kimlik, güvenlik
olgusuna bağlı siyasal bir proje olarak yeniden üretilir; iii- Batı dışı siyasal alanda kolonizasyon
verili olarak kabul gördüğü güvenlik anlayışının, alternatif kimliklerin varlığını reddetmemiz
için yeterli olmadığını göstermiştir. Çünkü Üçüncü Dünyada kimlik, baştan itibaren, verili olan
242
M. Ayoob, The Third World Security Predicament:...., s, 42; 78-89.
78
d)-Konstraktivistler ve Stratejik Kültür Çalışmaları
hakketmektedir.243 Her ne kadar, her iki yaklaşımın takipçileri bu özdeşliğe karşı çıksa da,244 bu
yaklaşımların her ikisi de önemli bir ortaklığı paylaşmaktadır. Hedefleri; güvenlik rekabeti
üzerine odaklanan güvenlik çalışmalarıyla, yerel faktörler üzerinde duran alan çalışmaları
arasında bağlantı kurmaktır. Her iki yönelimce, bu bağlantı kimliğin güvenliğin toplumsal
olduğunuzu söylediğinizde, kimliğiniz belirli aktörlerin [yani sizin], belirli durumlarda seçtiği
tartışmaları bünyesinde barındırır.246 Ancak, çok kabaca tüm bu farklı yaklaşımları şöyle
uluslararası güvenlik üzerindeki etkisi incelenir. Çünkü normlar toplumsal zeminde özneler
arası paylaşılan, dünyanın ve sürecin doğası, eylemin türü ve eylem olasılıklarıyla ilişkili
243
T. Farrell, “Constructivist Security Studies: Potrait of A Research Program” International Studies Association,
2002, ss, 49-72.
244
Örneğin John Duffield, Konstraktivizmi sosyal bilimler ve uluslararası ilişkiler alanında bir çeşit “metateorik
çerçeve” olarak görmektedir. Stratejik kültür çalışmaları ise Duffield’e göre güvenlik çalışmalarının bir koludur,
ve kültürel etkinin “doğası, sebep ve sonuçlarını” inceler. Bkz. J. Duffield, “Political Culture and State Behaviour:
Why German Confounds Neorealism” International Organization, Vol 53-4, 1999, ss, 765-804; ayrıca Agm. s, 52.
245
Ted Hopf, “The Promise of Constructivism in International Relations Theory” International Security, vol 23-
No 1, 1998, s, 175.
246
Konstraktivist yaklaşımın etrafında farklılaştığı üç tartışma için bkz: C. Reus- Smith, “Imagining Society:
Constructivism and the English School”, British Journal of Politics and International Relations, Vol 4, No 3,
2002, ss, 487-509.
247
Agm., s, 488.
79
inançlardır. Yani sosyalizasyonun araçlarıdır. Ve Wendt’in bahsettiği çoğul kimliklerin248
bir süre sonra sağduyu halini alır, toplumsal süreçte tekrar tekrar yaratılırlar.249
Normlar aktörler için uygun bir rol (örneğin modern devlet ya da medeniyet) ve uygun
belirler. Yine normlar; hangisinin uygun, hangisinin etkili olacağını belirleyerek aktörler için
anlamlı eylemi tanımlar.250 Ancak normların biçimlendirdiği eylemler, roller ve ortam sadece
mevcut sistemi, durumu ve edinilmiş olan niteliği tanımlamakta kullanılmaz. Her şeyden önce
normlar birer düşüncedir ve Konstruktivzm bu anlamda bir tür idea-izm’dir.251 Mevcut olanın
dışında olası olanı, belirli şartlar altında belirli aktörlerle karşı karşıya kalan öznenin hayata
ulusların sahip olduğu tarihi ve coğrafi miras altında şekillenen bu olasılıkların bir listesini
sunar. Stratejik Kültür çalışmaları, şu özelikleri taşır: 1)- Tarihsel mirasdan kaynaklanan belirli
ulusal yönelimleri ön plana çıkararak, evrensel rasyonel iddiaları reddeder. 2)- Stratejik kültür
248
“Nasıl ki her insan; kardeş, oğul, öğretmen, vatandaş olarak farklı kimliklere sahiptir, her devlette çoğul
kimliklere sahip olabilir: Egemen devlet, Özgür Dünya’nın Lideri ya da Emperyal Güç olarak.”
A. Wendt, “Anarchy What States...” s, 398.
249
R.L. Jepperson, A.Wendt, P.J. Katzenstein, “Norms, Identity and Culture..., s,54; J. Checkel, Agm., s, 328.
250
T. Farrell, “Constructivist Security Studies: ...”, s, 50.
251
A. Wendt, “ Identity and Structural Change...” ss, 47-64.
252
Stratejik kültür çalışmaları olarak burada ele alınan çalışmalar Johston’ın daha önce bahsettiğimiz ayrımında
üçüncü dalga olarak nitelendirdiği ve toplumsal kültür ile örgütlenme kültürüne eğilen çalışmalardır: Ayrıntı için
bkz, A. I. Johston, Agm. Stratejik kültür çalışmalarının üçüncü dalga yazarları realist kuram eleştirisinde
birleşirler. J. Duffield- T. Farrell- R. Price- M. Desch, “Isms and Schisms: Culturalism versus Realism in Security
Studies (A Correspondance)” International Security, vol. 24-1, 1999, ss, 156-180. Bu çalışmalara örnek olarak
bkz; Elizabeth Kier, Culture and Military Doctrine: France Between the Wars”, International Security, vol 19-4,
1995, ss, 65-93 ya da “Culture and French Military Doctrine” The Culture of..., ss, 186-215; A. I. Johston,
Cultural Realism: Strategic Culture and Grand Strategy in Chinese History, Princeton University Press, Princeton,
1995; T. Berger, Cultures of Antimiltarism: National Security in Germany and Japan, John Hopkins University
Press, Baltimore, 1998.
80
toplum gibi kolektif yapılarla ilgilenir. Maddi güç unsurlarını yorumlamakta etkili olan kolektif
inanç, düşünce ve davranış kalıpları üzerinde durur. 3)- Stratejik kültür çalışmaları değişimden
ziyade süreklilik arz eden eylem ve söylem örneklerini açıklamaya çalışır. 4)- Stratejik kültür,
Konstraktivizm; farklı devletlerin, uluslararası normlar altında nasıl ortak eylem/ benzer
kendi geliştirdikleri ve nihayetinde kültürel olan normlar altında eylem ve söylem olarak nasıl
tamamlayıcısı değil, en önemli açıklayıcısıdır da. Zira P. Kowert ve J. Legro’nun altını çizdiği
gibi uluslararası politika çıkar ve kimliği etkileyen normlar arasındaki bir mücadele sürecidir
aynı zamanda255 ve hangi normun ne kadar etkili olduğu kültürel çalışmaları olmadan, basitçe,
elbette sınırlı olacaktır. Fakat eylemin biçimi, şiddettin ve çatışma retoriğinin kullanımı
örgütlenmelerinin hem ulusal hem de uluslararası zeminde nasıl sağlandığını anlamak, tahmin
253
S. Poore, “Strategic Culture”, Neorealism versus..., s,50.
254
T. Farrell, “Constructivist Security Studies: ...”, s, 54.
255
Paul Kowert-Jeffrey Legro, “Norms, Identity, and Their Limits”, The Culture of National Security..., s, 486.
256
J. Duffield, Agm. ss, 772-773.
81
etmek ve açıklayıcılığı artırmak için- yani Elizabeth Kier’in çalışmalarında temel aldığı
ettiği açıktır çünkü “kültür” “kolektif anlam yaratma sürecinde” farklı söylem ve normların
nasıl söylem-eylem, fikir-siyasa ilişkisi içinde kurgulanır hale getirildiğini gösterir. Rosen,
sadece ulusal ve uluslararası alan arasındaki etkileşim ve ilişkinin stratejik kültürü ve güvenlik
yaptığı vurgu, Hindistan’ı modern bir devlet, büyük bir güç olarak görme arzusuna yaptığı
vurgu, kültürel alanda gerçekleşen etkileşimin maddi değil düşünsel olduğunu kanıtlamaktadır.
Öyleyse güvenliği yeniden tanımlayan süreç; sadece iç ve dış sınırlar arasında kurulan,
sosyalizasyon süreçlerinin genelini ifade eden, hem toplumu hem de seçkinleri kapsayan bir
ilişki değildir. Daha çok bu ilişkinin toplumsal süreçler içerisinde toplumun siyasal projeleri
güvenlik-kimlikle (ister ulusal ister ulus-üstü isterse de uluslararası kimlik olsun) ilişkili olduğu
257
E. Kier, “Culture and French Military Doctrine ” The Culture of..., ss, 186-215
258
M. Desch, “Culture Clash, Assesing the Importance of Ideas in Security Studies”, International Security, 23-1,
1998, s,156; Wendt’in benzer fikirleri için bkz: A. Wendt, “ Identity and Structural Change...” ss, 54-55.
259
Jutta Weldes, Mark Laffey, Hugh Gusterson, and Raymond Duvall, “Introduction: Constructing Insecurity...”,
s, 16.
260
Stephen P. Rosen , Societies and Military Power: India and Its Armies, Cornell University Press, New York,
1996.
261
M. Desch, Agm., ss,159-160.
82
sürece görünür etkileri olan “hayali bir tasavvurdur “. Ve her tasavvur gibi tarihsel olarak
empoze edilmiş bir sürekliliğe sahiptir. İşte anlatının konusu olan bu sürekliliktir.
I-D- Sonuç:
Uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde- diğer sosyal bilimler alanlarında olduğu gibi-
kuramın temel amaçlarından biri açıklayıcılığı sağlamaktı. Yukarıda ele alınan uluslararası
[Konstraktivizm, Eleştirel Okul, Üçüncü Dünyacı Yaklaşım, Kopenhag Okulu, Stratejik Kültür
Çalışmaları]) ve dört dönem içinde incelenen güvenlik çalışmaları (1950 öncesi dönem, 1950-
1970 arası güvenlik çalışmalarının altın çağı, 1970-1990 arası sorgulama dönemi ve 1990
Kuram, tam bir açıklamanın yerine, güvenlikle ilişkili olarak ancak şunu
söyleyebilmiştir: i)- güvenlik bir hayaldir- kendi kendini tehlike üzerinden yadsır- .ii)- güvenlik
bir idealdir- daha iyi bir hayata kavuşabileceğimiz olası, hayal edilmiş ve eylem sonucu
kavuşulabilecek bir düzene (olası düzene) işaret eder. Dolayısıyla, kimin için
tehdit ve düzen fikriyle kurduğu (Oidipus Rex’de somutlanan) ilişki devam ediyordu. Bu
süreklilik içerisinde değişim ise kimin güvenliği sorusuna verilen farklı yanıtlarda ifadesini
buluyordu.
biri haline gelmişti çünkü bir özne ( bir ben ve bu özneye bağlı olarak bir öteki ) tanımlamak
gerekiyordu. Uygulama alanında bu ben’in düzeni, ötekinin tehlikeyi/tehdidi ifade etmesi çok
83
rastlanan bir özelliktir.262 Batı, Avrupa ya da Atlantik Ötesi güvenlik uygulamaları alanında bu
durum net bir biçimde hissedilir.263 Bu netliğin bir sebebi Soğuk Savaş esnasında Batı’da
(Avrupa ve Atlantik Ötesi alanda) bölgesel güvenlik uygulamalarıyla (NATO, Varşova Paktı,
güvenlik alanı örtüşmesiydi. Bu örtüşme, Batı güvenlik alanını daha açıklanabilir hale getirdiği
gibi farklı bağlamlarda A. Acharya, M. Ayoob gibi araştırmacılar tarafından eleştirildi. Çünkü
uygulamanın aracı ister devlet isterse de bölgesel örgütlenme olsun bir başarı- başarısızlık
bu alandaki uygulamalar üzerinden açıklanması iki önemli sonuç doğurdu. 1)- Batı/ Avrupa/
Kuzey Atlantik alanı aynı zamanda bölgesel bir adlandırma (II. Bölümde görülebileceği gibi
hem bir kıta hem bir medeniyet) olduğu için, bölgesel güvenlik, güvenlik uygulamalarının
izlenebileceği önemli bir çalışma alanı haline geldi. 2)- Kimlik güvenlik ilişkisi bölgesel
262
Jutta Weldes, Mark Laffey, Hugh Gusterson, and Raymond Duvall, “Introduction: Constructing Insecurity” in
Cultures of Insecurity, States, Communities and the Production of Danger Jutta Weldes, Mark Laffey, Hugh
Gusterson, and Raymond Duvall (der.), University of Minnesota Press, Minneapolis-London, 1999, p, 10.
263
Örneğin bkz. S. M. Walt, The Origin of Alliances, Cornell University Press, New York, 1990, O. Weaver,
“Securitization and Desecuritization” On Security.., Pınar Bilgin, Regional Security in the Middle East, A Critical
Perspective , Routledge-Curzon, London, 2005. Michael Pace, ‘The Ugly Ducking of Europe: The Mediterranean
in the Foreign Policy of the European Union’ Journal of European Area Studies, 10/2, 2002. Jef Huysmans, The
Politics of Insecurity, Fear, Migration and the Asylum in the EU, Routledge, London, 2006.
264
Örnek olarak Muthiah Alagappa’nın hazırladığı tablo alınabilir: Bkz Tablo 1., M. Alagappa, “Rethinking
Security”, Asian Security Practice..., s, 56.
84
büyük anlatılardan (ideolojik kültürel ve siyasi anlatılardan) farklı yeni, yerel ve çoğulcu
Elbette bölgesel güvenlik, güvenlik uygulamalarının tek biçimi olmadığı gibi kimlik
şiddet araçlarının etkileri (nükleer gücün yıkıcı etkileri) üzerindeki kontrolüne duyulan inancın
etkisine dikkat çektiler. Bu sayede artık kimlik, kimliklendiricinin varlığını işaret eden,
Neuman’ın deyimiyle “ben”i anlatan bir olgu olmaktan çıkmıştı.266 Kimliklendiriciyi işaret
etmekle beraber, kimlik, daha çok güvenlik düşüncesiyle güvenlik uygulamaları arasındaki
ilişkiyi anlatan bir sembol haline gelmişti. Sembol ise gerçek anlamını, uygulamanın alanını
265
John Lewis Gaddis, “History, Science and the Study of International Relations”, Explaining International
Relations Since 1945, Ngaire Woods (der.), Oxford University Press, Oxford, 1996, pp, 32-48.
266
I. B. Neuman, Age., s, 216.
85
-II-ANLATI
86
II-A- Giriş
Anlatı da- burada bölgesel kimlik; Asyalılık-Asyacılık anlatısı- da elbette bir kurguydu.
Çoğul tarihler ve farklı olasılıklar arasında bölgesel kimliği, “Asyalılığı”, “Asyayı” sembol
olarak merkezine oturtan bir kurgu. Ancak yine güvenlik ve kimlik ilişkisini kurgulayan
çalışmalar (I Bölümde ele alınan konstraktivistler başta olmak üzere güvenlik çalışmalarının
dört yönelimi) bu sembol seçim sürecinin tesadüfi olmadığını göstermektedir. Bu seçim siyasal
kullandığını göstermektedir. İlişkinin niteliği ise anlatı içerisinde ben ve öteki arasındaki
şekilde kullandığı incelenerek açıklanacaktır. Ancak anlatı içerisinde bu öğeler (zaman, mekan
ve ilişki) bağımsız kavramlar olarak ele alınmayacak; bunun yerine düşünsel ve siyasal elitler
tarafından dönüştürüldükleri fikirler (evrensel sistem fikri ve bölge fikri) doğrultusunda takip
edilecektir. Bu sebeple, çalışmanın izleyeceği hat düşünsel üretim hattıdır (Figür 2’deki kırmızı
hat).
Bölgesel düzlemde düşünsel üretim hattı izlenecekse, örnek seçimi bir zorunluluktur.
Bu bölümde, Asya bölgesel kimliğinin evrensel sistem fikri ve bölge fikri kullanılarak nasıl
87
inşaa edildiği, Hint ve Japon siyasal düşüncesi (19.yy sonu- 20.yy başı) incelenerek
açıklanacaktır. Bu amaçla bu bölüm iki kısımda planlanmıştır. İlk kısımda, evrensel sistem fikri
(özellikle Hindistan siyasal düşüncesi içerisinde) ile bölge fikrinin (özellikle Japon siyasal
düşüncesinde medeniyet fikri aracılığıyla) Asya kimlik kurgusu içerisinde ne ifade ettiği
tartışılacaktır. Hem Hindistan’da hem de Japonya’da, bölge fikri Asya’yı, evrensel sistem
düşüncesi bir tür symbiosisi267 (sadece ulusal ya da bölgesel birliği değil, Doğu-Batı uyumunu)
ifade ediyordu ama her iki düşünce tarihi içerisinde farklı hatta rakip bölgesel kimlik kurguları
kurgusunun şekillenmesinde etkili olan Hint ve Japon siyasal düşünce hareketleri -Hindistan ve
vurgulanması, farklı Asya kimlik kurgularının olduğunun altının çizilmesi önemlidir çünkü bu
farklılaşma, Asya kimlik kurgusunun bölgesel düzeyde düşünsel hattan ideolojik hatta
Asya kimlik kurgusunu inceleyebilmek için, kurgunun kendisinden önce; aşağıdan bir
bakışla bu kurguyu oluşturan unsurlara (tarihi öğe, coğrafi öğe ve ilişkinin niteliği) değinmek
kurgulanış hikâyesini anlatmak büyük bir güçlüktür. Çünkü Asya kurgusu (daha sonra
adlandırdığımız biçimiyle Avrupa’daki Asya kurgusundan farklı olarak ortaya çıkmış, öteki
Asya kurgusu) bu bölümün konusu olan, 19.yy sonu–20.yy. başında tamamlanmamış bir kurgu
267
Açıklaması için bkz. sayfa 30, dipnot.
88
olarak kalmıştı.268 Yani, siyasal eylem alanına aktarılışı başarısızlıkla sonuçlanmış bir
Bu başarısızlığın sebeplerinden biri; Asya kurgusunun tek bir siyasal proje altında
ortaya çıkmadığı gerçeğiydi. Bu kurgu, ilk olarak; Anderson’ın tabirini kullanacak olursak Rus
Asya kurgusu, Hindistan’da siyasal bir ideolojiye dönüşmemiş; daha çok “olumlu bir model”
olarak, bir düşünce modeli (Asyacı düşünce) çerçevesinde kalmıştı. Duara’ya göre, kurgunun
“olumsuz bir model” haline dönüşmesi ise 20.yy Japon Asyacılığı/Pan-Asyacılığı içerisinde
olmuştu.271
Japon Asyacılığı olumsuz bir modeldi, çünkü Asya’yı/Doğu Asya’yı kapsayan tüm
engelleyen tarihsel bir yük olarak görülmekteydi.272 Ancak bu olumsuz modeli yani Japon Pan-
268
Bharucha’ya göre bu kurgu bugün bile tamamlanmamıştır. Rustom Bharucha, “Under the Sign of Asia:
Rethinking Creative Unity Beyond the Rebirth of Traditional Arts” Inter-Asia Cultural Studies, 2/1, 2001, s,153.
269
Giri Deshingkar, “The Construction of Asia in India” Asian Studies Review, 23/2, 1999, s,173.
270
Benedict Anderson, Hayali Cemaatler, Milliyetçiliğin Kökleri ve Yayılması, Metis Yayınları, İskender Savaşır
(çev.), İstanbul, Ekim, 1995, s, 108.
271
Prasenjit Duara, “Crossing Between Old and New Nations” IIAS Newsletters, No 32, 2003, ss, 1-3.
272
Sven Saaler, “Pan Asianism in Modern Japanese History, Overcoming the Nation, Creating A Region, Forging
an Empire”, Pan-Asianism in Modern Japanese History, Colonialism, Regionalism and Borders, S. Saaler- J.
Victor Koschmann (der.), Routledge, New York, 2007, s, 1. 1982–1986 ve 2000’lerin başında, Japon ders
kitaplarına yönelik protestoların gösterdiği gibi, Asya kurgusuna yönelik bu olumsuzlama, özellikle 1930 sonrası
bir “pan” hareket haline gelen Japon Asyacılığının militarist yönü ile yakından ilişkiliydi. Ayrıntı için bkz.
Wakamiya Yoshibumi, The Postwar Conservative View of Asia, How the Political Right Has Delayed Japan’s
Coming to Terms with Its History of Aggression in Asia, LTCB International Library Selection, No 8, Tokyo,
1998.
89
olarak değerlendirmek de mümkündür.273 İdeolojinin, J.B.Thomson tarafından “iktidarın
hizmetindeki anlam” olarak tanımlandığı274 ve Asya(lılık) kimlik kurgusunun II. Dünya savaşı
öncesi Japon emperyalizminin bir parçası olarak görüldüğü, Savaş sonrasında da bir nevi tabu
haline getirildiği hatırlanırsa Japon Asyacılığının niçin ideolojiye yakın değerlendirildiği daha
kurgusu, Pan-Asyacılık altında bir ideolojik araç haline dönüştüğünde Çin, Endonezya ve
Bu nedenle Asya kurgusu incelenirken, genelde yapılan kültürel Asyacılık/ militer Pan-
Asyacılık (olumlu ve olumsuz model) ayrımından ziyade iki ayrı emperyal sistem altında, yani
İngiliz emperyal sistemi ve Japon emperyal sistemi altında, gelişen iki ayrı Asya kurgusundan
bahsetmek gerekmektedir.276 Bu iki emperyal sisteme yapılan atıf, Asya kimlik kurgusunun,
273
Eri Hotta, “Rush Behari Bose and His Japanese Supporters, An Insight into Anti Colonial Nationalism and Pan-
Asianism” Interventions, 8/1, 2006, s, 117.
274
Aktaran Jorge Larrain, Ideology and Cultural Identity, Modernity and the Third World Presence, Polity Press,
Cambridge, 1994, s, 14.
275
P. Duara, Sovereignty and Authenticity, Manchuko and the East Asian Modern, Rowman & Littlefield
Publishers, Lanham, 2003, s, 34, özellikle II. ve III. Bölümler, ayrıca aynı yazarın bkz, “The Discourse of
Civilization and Pan Asianism” Journal of World History, 12/1, Spring 2001, ss, 99–130; François Godement, The
New Asian Renaissance, From Colonialism to the Post Cold War, Elisabeth J. Parcell (çev.), Routledge, New
York, 1997, ss, 43–45.
276
Ayrıca, bu kurgulara koşut olarak giden, özellikle Japon Asyacılığı’nın siyasi işlevinden etkilenen ama ulus-
devlete olan vurgusu nedeniyle her iki kurgudan da ayrılan ve Sun Yat-Sen ile özdeşleşen Çin’deki Asya
kurgusundan bahsetmek de mümkündür. Ancak Çin’de Asya kimliğini kullanan hareketler, Çin’deki siyasal
mücadelenin temel eksenini oluşturmadığı gibi, Duara’nın bahsettiği olumlu-olumsuz model ayrımında da yer
almamışlardır.
277
Ethan Mark, “ ‘Asia’s’ Transwar Lineage: Nationalism, Marxism and Greater Asia in an Indonesian
Inflection”, The Journal of Asian Studies, 65/3, August 2006, s, 463.
90
Aslında bu iki Asya kurgusunun birbirinden tamamen bağımsız geliştiğini söylemek de
mümkün değildir. Asya kurgusunun temel yaratıcıları –en azından 1930’lara kadar- resmi
devlet bürokrasisi değil, zaman zaman siyasal aktivist kimliği de taşıyan entelijensiaydı. Ve bu
Kısaca, Asya kurgusu; emperyal sistemlerin içinde yaratıldığı gibi- ki bu sistemler aynı anda
Siyasi açıdan bakıldığında da Asya kurgusu ile ulusal hareketler arasındaki ilişki yakın
görünmekle beraber, Asyacı ve milliyetçi söylem örtüşmemektedir. Örneğin, her ne kadar Asya
hiçbir zaman Hindistan Milliyetçi hareketinin kullandığı bir söylem olmamıştır. Keza Louis
Snyder’a göre Japonya’da da Pan Asyacılık “kitlesel bir destek sağlayamamış ve örgütlü bir
harekete dönüşememiştir.”280
daha çok oturmaktadır. Ama yadsınmaması gerekir ki, bu kurgu aynı zamanda, kitleleri motive
etmek için Asya’da üst ve orta sınıf elitin kullanabileceği alternatif bir kimlik modeli olarak
başında Asya halklarının karşı karşıya kaldığı iki temel krizin atlatılmasına yardımcı olmaktı:
278
İngiltere ve Japonya’nın adını Anderson “imparatorlukların çekirdeğinde ulusun oluştuğu” iki örnek olarak
vermektedir. B. Anderson, Age., s,128.
279
C.P. FitzGerald, “Pan-Asianism”, Asia Handbook, Guy Wint (der.), Penguin Books, Harmontsworth, 1966, s,
414.
280
Louis Snyder, Macro- Nationalisms. A History of Pan Movements, Greenwood Press, Westport, 1984, s,43.
281
E. Mark, Agm., s, 465.
91
Krizlerden ilki modernleşmenin (Batılılaşmanın) getirdiği toplumsal krizlerle, yani
atlatılması, bir nevi toplumsal uzlaşıya ulaşılmasıydı.283 İkinci kriz sömürge döneminden
sömürge sonrası döneme geçişi işaret ediyordu.284 Ve amaçlanan, bu geçişin Asyalı ve Batılı
uluslar arasında mümkün olduğunca barışçıl, bir tür uzlaşma hattı üzerinden yapılmasını
sağlamaktı.
sonucunu çıkarmak, ve bölgesl kimlik kurgusunu sadece siyasal düzlemin dışında entellektüel
bir üretim olarak görmek yanlıştır. Üstelik özelikle 1930 sonrası Japon Pan Asyacılığı sivil ve
askeri bürokrasi arasında etkilidir.285 Ancak, sorun Asya kurgusunun etkisinden ziyade
politikalarına indirgenerek açıklanamaz. Asya kurgusu temelde entelektüel bir üretim olarak,287
ulusal-resmi devlet mekanizmalarından bağımsız hatta onlara muhalif olarak ortaya çıkan, uzun
282
Çünkü 1900’lerin başlarında Lenin’in Asya’lı halklara yaptığı çağrı sadece ulusal devrimleri değil, ulusal
devrimi takip edecek sosyalist (Avrupa ve Asya proleterlerinin biraraya geleceği) bir devrimi ön görüyordu. Bkz.
V.I. Lenin, “Geri Avrupa, İleri Asya” Doğu’da Ulusal Kurtuluş Hareketleri, C. Leitesein (der.), Tektaş Ağaoğlu
(çev.), Ant Yayınları, İstanbul, 1970, ss, 96–98.
283
E. Mark, Agm. s, 464.
284
Kanti Bajpai, “Indian Conceptions of Order and Justice: Nehruvian, Gandhian, Hindutva and Neo-Liberal”,
Order and Justice in International Relations, Rosemary Foot, John Gadis, Andrew Hurell (der.), Oxford
University Press, Oxford, 2003, s, 240.
285
Örneğin Saaler’in verdiği rakamlarla 1936 senesinde, Kokuryukai (Kara Ejder Cemiyeti- Japon Pan
Asyacılığının en önemli örgütlerinden biridir)’nin üyelerinden %17’si İmparatorluk Meclisi’nin üyesi, %30’u
Askeriye’de hzmet eden askeri ve sivil bürokrat, %9’u gazeteci, %7’si işadamıydı, S. Saaler, Age, s, 15.
286
Tessa Morris-Suziki, “Invisible Countries: Japan and Asian Dream” Asian Studies Review, 22/1, March 1998,
s,8.
287
Arif Dirlik, “Culture Against History? The Politics of East Asian Identity” Development and Society, 28/2,
December 1999, s, 187.
92
dönemli (koloni, savaş öncesi, savaş dönemi, savaş sonrası ve koloni sonrasi tarihsel okumalara
Asya kurgusunun resmi-ulusal söyleme muhalif bir zeminde ortaya çıktığı iddiası
önemlidir. Çünkü muhalefet olgusunu, söylemlerle birlikte ele aldığımızda; Asya kimlik
Oysa, A. Nandy’nin de tespit ettiği gibi Batı ya da Batılı olmak Asya ve Asyalılığın
dışında değildir, Batılılık Asyalılığa içkin, Asya ile birlikte kurgulanmıştır. Takeuychi Yoshimi
1948’de şöyle yazacaktır: “Eğer Toyo’yu (Jpn: Doğu Asya/Asya)* anlamaya çalışacaksak,
gibi, ama bu sefer, Şark ve Garp’ın yerini değiştirererek, Asya’nın kendi kurgusu için
yaratılmış bir Batı imgesinden bahseder. Ancak Said’in aktardığı biçimiyle, Batı Şarkiyatçılığı,
Şark’ı son derece pasif olarak kurgular. Eylemin asıl sahibi, Şark’ı yorumlama gücünü elinde
bulunduran; Şark’ı önce bir bilgi toplama, sonra bir hac, en sonunda da iktidarın
288
Cemil Aydın, The Politics of Anti-Westernism in Asia, Visions of World Order in Pan Islamic and Pan Asian
Thought, Colombia University Press, New York, 2007, s, 4.
289
A. Nandy, “A New Cosmopolitanism: Toward a Dialogue of Asian Civilizations” Trajectories: Inter-Asian
Cultural Studies, Chen Kuan-hsing (der.), Routledge, New York, 1998, s, 142.
*
Japon siyasal düşüncesinde Asya kavramı Doğu Asyayı (Çin ve Koreyi) kapsayacak şekilde kullanılmaktadır. En
azından 1900’lerin başına kadar olan gelenek buydu. Dongju Ham, Meiji Discourse on Asia: A Study of Asianism,
PhD Thesis, Chicago University, Department of History, Chicago, Illinois, August 1993, s, 16.
290
Wang Hui- Matthew A. Hale, “The Politics of Imagining Asia: A genealogical Analysis” Inter-Asia Cultural
Studies, 8/1, 2007, s, 2.
93
gerçekleştirileceği coğrafi bir alan haline getiren Şarkiyatçının kendisidir.291 Ancak, Asya’da
dayandığı müddetçe, Batı’yı Asya’nın dışında tutmak, “Şark ve Garp arasındaki engellerin
yıkılmasını engellemek”293 o kadar kolay değildir. Çünkü Batı, kolonyal dönemde, Asya’nın
tabi kılınmasıdır.”294 Öyleyse, Asya kurgusunun yaratılmasında Batı/ Batılı eşit derecede rol
almıştır. Bu tür bir ortaklıktan gerçek anlamda bir Batı karşıtlığı beklenilebilir mi?
memnuniyetle karşılarlar. Onlara göre, böylece yerel kurgular (farklı kimlik kurguları)
birbirleriyle özgürce rekabet edebilirler.295 Örneğin Arif Dirlik, bu sürecin kültürel söylemleri,
bu arada Asyalılığı ; ulusal, bölgesel ve kıtasal söylemlerden, yani geçmişten özgür kıldığını
zaman ve mekândan koptuğu, günlük hayata (bireyin mahallesine, evine, kendi benliğine)
taşındığı anlamına gelir. Öte yandan Asya’da bölgesel kimlik kurgusu bireyi de kapsayan
291
Edward Said, Şarkiyatçılık, Batı’nın Şark Anlayışları, Berna Ülner (çev.), Metis Yayınları, İstanbul, 1995, ss,
121-266 (II ve III. Bölüm).
292
Bu kavram için bkz. Arif Dirlik, “Chinese History and the Question of Orientalism” History and Theory, No
35, December 1996, ss, 96-118.
293
E. Said, Age. s, 275.
294
Age, s, 231.
295
J. F. Lyotard- J.L. Thébaud, Just Gaming, Manchester University Press, Manchaster, 1985, s, 10, ayrıca, J.
Larrain, Age., s, 107.
296
A. Dirlik, “Culture Against History...”, s,183.
94
büyük anlatıların öğeleri, zaman ve mekân, tarih ve coğrafya üzerinden giderek
verili birer gerçek olarak görüldüğü Toynbee’ci tarih anlayışına300 ve bu farklı verili kültürel
kurgunun dayandığı unsurlar –assimilasyona dayanan, doğal olarak evrenselci toplumsal yapı-
297
Sun Ge, “How Does Asia Mean? Part I”, Inter Asia Cultural Studies, vol 1, 2000, ss, 13-47; Sun Ge, “How
Does Asia Mean? Part II”, Inter Asia Cultural Studies, vol 2, 2000, ss, 319-341.
298
Okakura Tenshin, The Ideas of East with Special References to the Art of Japan, Cosimo Classics, 2007, p,1.
299
Dai Ajia Kyokai (Büyük Asya Topluluğu)’nun 1933 tarihli kuruluş belgesinden aktaran Thomas W. Burkman,
“Nitobe Inazo: From World Order to Regional Order” Culture and Identity: Japanese Intellectuals During the
Interwar Years, Thomas Rimer (der), Princeton University Press, Princeton, 1990, s, 211.
300
Ayrıntı için bkz, Arnold Toynbee, The World and the West, Oxford University Press, New York, 1953.
301
Örneğin F.S. C. Northrop şöyle yazacaktı: “ Öyle görülüyor ki Doğu ve Batı’daki bağımsız gelişmelerden yeni
ve daha kapsayıcı bir felsefe doğmakta...Bu yeni felsefe, herhangibir yerin görüş ve değerlerinin, dünyanın farklı
bölgelerinin değer ve görüşlerini kapsayacak şekilde genişlemesini öngörür ki gerçek anlamda kozmopolit ve
uluslararası bir dünya düzeninin kurulmasına hizmet edebilir.” F.S.C. Northrop, “The Meeting of East and West,
The Philosophy of East and West, C. A. Moore, (der), Princeton University Press, Princeton, 1946, s, 234.
95
Bu paradoks nedeniyle Asya, 19.yy–20.yy Japonya ve Hindistan siyasal düşüncesinde
Batı karşıtlığı üzerine değil, ama Batı evrenselliğine alternatif bir evrensel anlayış üzerine
kurgulanır. Emperyalist çağda bu kurgu doğal karşılanabilir, ancak sorun Asya’da emperyalist
çağın artık bir değer olarak görülmediği 19.yüzyılın sonundan itibaren, özellikle de
emperyal(ist) kimlik kuşanan Japon siyasal düşünür ve eylemcileri için başlar.302 Bu noktada
kozmopolit ya da evrensel anlayış, kimlik değiştirir ve daha önce Anderson’ın da değindiği gibi
emperyal sistem içerisinde hazır bekleyen ulusal kimliklerle uyumlu hale gelir.303 İlginç olan
Dick Stegewerns’e göre, ilk başlarda Japon düşüncesi içerisinde bu kurgu inşaa
edilirken Asya; ulusal kimlikle kozmopolit kimlik arasında uyumu sağlayacak geçici bölgesel
bir aşama (transitory regionalist stage) olarak inşa edilmiştir.304 Örneğin 1895 yılında Tokutomi
Soho, kaleme aldığı Romajin to Nihonjin (Romalılar ve Japonlar) adlı makalesinde, Asya’da
Japon yayılmasını, Japon siyasasının (egemen devlet olarak varlığının), ulusal aşamadan
küresel aşamaya geçişinde doğal bir netice olarak değerlendirecektir.305 Fakat 1930’lara
medeniyetle ilgili vurgularının ötesinde coğrafi bir bölge olarak kurgulanması tamamlanmıştır.
302
C. Aydın, Age., s,125.
303
Dick Stegewerns, “The Dilemma of Nationalism and Internationalism in Modern Japan: National Interest,
Asian Brotherhood, International Cooperation or World Citizenship” Nationalism and Internationalism in
Imperial Japan, Autonomy, Asian Brotherhood or World Citizenship, Dick Stegewarns (der.), Routledge-Curzon,
London, 2003, ss, 3-17.
304
Agm., s,11.
305
Alistair Swale, “Tokutomi Soho and the Problem of the Nation State in an Imperialist World” Nationalism and
Internationalism in Imperial Japan, ..., ss, 76-77.
96
...Asya’nın yeniden inşaası ve Asya’ya önderlik edilmesi Emperyal
Japonya’nın üzerine düşen sorumluluktur....Şimdi zaman, Asya’nın
inşasını ve birliğini sağlamak için Japonya’nın; kendi kültürel, siyasi,
iktisadi gücü ve örgütleme becerisi üzerine yoğunlaşması
zamanıdır.306
Öyle ki Japon siyasal düşüncesi içerisinde (ister Nitobe Inazo’nun (1862–1933), Ishii
doğru bir tür “pozitif emperyalizm” olarak görülmüştür.309 Pozitif emperyalizm, en basit haliyle
belli bir hâkimiyet biçiminin onanması (örneğin Japon hakimiyeti), diğer hakimiyet
Doğu-Batı anlatısının parçası olarak doğmayan Asya kurgusu, ancak bölge algılaması ile
birlikte bu anlatının konusu haline gelmiştir. Asya’da siyasal varlığını tanımlayan uluslar için
anlatısının son bölümüdür. Ve Asya’da bölgesel kimlik kurgusu eylem alanıyla değil, düşünsel
alanla ilgilidir:
306
Thomas W. Burkman, Agm., s,211.
307
Ayrıntı için bkz. T. W. Burkman, “Nationalist Actors in the Internationalist Theatre: Nitobe Inazo and Ishii
Kikujiro and the League of Nations” Nationalism and Internationalism in Imperial Japan, ..., ss, 91-113.
308
D. Stegewerns, “The Japanese Civilizational Critics and the National Identity of Their Asian Neighbours, 1918-
1932: The Case of Yoshino Sakuzo” Imperial Japan and National Identities in Asia, 1895-1945, Li Narangoa-
Robert Cribb, Routledge, New York, 2003, ss, 107-128.
309
Alistair Swale, Agm., s,81.
310
Bu konuda Takeuchi Yoshimi’nin görüşleri için bkz. D. Ham, Age., ss,5-7; Richard F. Calichman, Takeuchi
Yoshimi , Displacing West, Cornell East Asia Series, No 120, New York, 2004.
97
gerçeğidir. Ve sadece Batı Avrupa emperyalizmi karşısında ortaya
çıkmış bir tepkidir. 311
Batı emperyalizminin de bir parçası olduğu ilişkinin gidişatına yönelik bu tepki, elbette
i)- Zaman-Mekân-İlişki:
altını çizen ve çoğulculuğu anlatı aracılığıyla açıklanabilir hale getiren sosyolojik yaklaşım ile
Konstraktivizm, kimliğin inşasının bir ilişki çerçevesinde şekilendiğini iddia ediyordu. İlişki,
kurgusunu) başlatacak tarihsel bir dönüm noktasının seçilmesi önemlidir: Kolonizasyon ilişkisi
Elbette, Asya kimlik kurgusu için seçilebilecek pek çok dönüm noktası, Asya’da farklı
pek çok bölgesel kimlik kurgusu vardır. Ancak bu çalışma için önemli olan kurgulardan biri de
Avrupa siyasi tarihi içerinde oluşmuş olan Asya(lı) kurgusudur. Tarihsel dönüm noktasının
311
Suziki Naritaki (1907-1988)’nın görüşlerini aktaran Sun Ge, “How does Asia mean? Part II”..., s, 320.
98
a- Avrupa’nın Asya Kurgusu: Medeniyet Düşüncesi ve Kıta Algılaması
Arnold Toynbee’ye göre, Avrupa’nın Asya kurgusunu eski Yunanistan’a kadar geri
Ege ve Azov Denizine uzanan hatta, Avrupa ve Asya olarak ikiye bölen bu kurgu;
Yunanistan’ın ideal konumunu güçlendirmek gibi bir işleve sahipti. Hippokrates’ten itibaren bu
işlevi yerine getirirken Asya bölgesi fikri, Avrupa ve Asya’nın kültürel karşıtlığı düşüncesinin
etkisi altında gelişti.313 Avrupa siyasal düşüncesinde ortaya çıkan bu Asya kurgusu, daha sonra
daha önceden örnek bir model olarak, yani bir kıta ve bir medeniyet olarak tanımlanan Avrupa
Avrupa siyasal geleneği içerisinde yaratılan Asya kurgusunun iki önemli özelliği vardı:
İlki şuydu; Avrupa ile kıyaslandığında Asya kıtası ve medeniyeti bir bütün teşkil edemediği
için, coğrafi sınırları belirsizdi ve sınırlar diğer kurgulara – örneğin güvenlik kurgusuna, alta
söz edilecek olan öteki Asya kurgusuna, yani Doğu uluslarının kendi sınırlarını belirleme
gücüne- bağlı olarak değişkenlik gösteriyordu. Avrupa’da yaratılan bu Asya kurgusunun ikinci
özelliği ise; Roma İmparatorluğu ile Hristiyanlık içerisinde yaşanan ayrımla başlayan ve
Maxime Rodison’un deyişiyle Haçlı Seferleri sırasında ideolojik bir biçime bürünmüş olan
312
A. Toynbee, A Study of History, Volume 8, Oxford University Press, New York, 1954, ss, 711-712.
313
Thierry Hentch, Hayali Doğu, Batı’nın Akdenizli Doğu’ya Politik Bakışı, Aysel Bora (çev.), Metis Yayınları,
İstanbul, 1996, s, 28.
314
Martin W. Lewis- Karen E. Wingen, Age., ss, 35-38.
315
19.yy Fransız Ansiklopedici’lerinden coğrafyacı Elisée Reclus’un fikirlerini aktaran Age. s,37.
99
Doğu-Batı ayrımını316 (büyük anlatıyı) yansıtıyor olmasıydı. Bu ayrım siyasi, toplumsal ve
iktisadi bir ikili karşıtlık biçiminde Montesquieu’den, Adam Smith’e, Bodin’den Marx’a kadar
şekillendi.317
Elbette Doğu ve Asya kurgularının örtüşmesi bir anda olmamıştı. Asya kurgusunun
coğrafi alanı Doğu kurgusunun kültürel alanını, yani Hindistan’ı, Kore’yi, Çin ve Japonya’yı,
gerekirse, denilebilir ki; Avrupa siyasal tarihi içinde oluşmuş olan Asya kurgusu, Doğu
gösterirken, Avrupa kurgusu (kıtasal alan ve medeniyet olarak Avrupa) aynı kalmıştı.
316
M. Rodison, Europe and the Mystique of Islam, I. B. Tauris, London, 1987, aktaran I. B. Neumann, Age. s, 43.
317
C. De Secondat Montesquieu, The Spirit of Laws, Cambridge Textsin the History of Political Thought, A.
Cohler, B. Miller, H. Stone (der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1989; B. S. Turner, Marx ve
Oryantalizmin Sonu, H. Çağatay Eskinok (çev.), Kaynak Yayınları, İstanbul, 2001, A.Simith- Robert B. Reich-
The Wealth of Nations, Moden Library Publishers, New York, 2000, Jean Bodin, Method for the Easy
Comprehension of History, W.W. Norton & Company, 1969.
318
Ayrıntı için bkz. J.J. Clarke, Oriental Enlightenment, The Encounter Between Asian and Western Thought,
Routledge, London, 1997. Bu genişleme sadece Avrupa’da yaratılan Asya kurgusu için geçerli değildi, aynı
zamanda Rus siyasal düşünce geleneği içinde yaratılan Asya kurgusu için de geçerliydi. Ayrıntı için bkz. Milan
Hauner, What is Asia to Us? Russia’s Asian Heartland Yesterday and Today, Routledge, London, 1990.
319
R.B.J. Walker, Inside/outside:International Relations as Political Theory, Cambridge University Press,
Cambridge, 1993, s,117.
100
Bu yüzden, Avrupa’lı Asya kurgusu, Batı devlet sisteminin yayıldığı kolonyalist çağda
sonucunda, 19.yüzyılın sonu- 20.yüzyılın başında yeni bir –öteki- Asya kurgusu (Asyalı Asya
ziyade, haritalar üzerinden yapılan coğrafi adlandırmalardı. Bu, Avrupa düşüncesinde ortaya
Avrupa siyasal tarihi içerisinde ortaya çıkan medeniyet kurgusuyla yakından ilişkiliydi.
ve farklı olabileceği iddiasını tamamiyle reddetmiyor, sadece medeniyetleri kendi içinde tutarlı
bir bütün haline getiriyordu.323 Ancak kısa sürede, medeniyet kavramı emperyal ilişki
çerçevesinde yorumlanarak, Avrupa yayılmasının hem dayanağı hem de eleştiri kaynağı olarak
320
Büyük coğrafi kavramsalaştırma düşüncesini Martin W. Lewis- Karen E. Wingen’dan ödünç aldım. Lewis ve
Wingen’ın kastetikleri kıta, bölge adları gibi “araç olarak kullanılarak küresel coğrafyanın anlamlandırıldığı ve
anlatının oluşturulduğu derin, ama aynı zamanda da alalade yeryüzü yapılarıdır”, Martin W. Lewis- Karen E.
Wingen, Age., s, 207.
321
Bu üç yapılanma da; Toynbee’nin 1959’da çizdiği dünya haritasında özetlenir Age. s, 150. Bkz. Harita 1.
322
Medeniyet kavramının altı şu değerlerle dolduruluyordu: Hristiyanlık, hukukun üstünlüğü, demokrasi,
Avrupalılık- Avrupaı adetler, pişirilmiş yemek kültürü, yetişkinlik, erkeklik, sınırlandırılmış cinsellik, egemenlik,
yüksek kültür. M. Saalter, Age., s, 23.
323
Age., s,16.
101
Medeniyetler insaoğlunun geliştirmeye muktedir olduğu en uzak ve
yapay oluşumlardır. Medeniyetler birer sondur. Olmuş-olanın olacak-
olanı yenmesidir. Ölüm yaşamı takip eder, ...tıpkı entelektüel çağın ve
[modern], inşa edilmiş, baş döndürücü dünya kentinin... Dorik ve
Gotik yaşamın ruhsallığını takip etmesi gibi. [Medeniyetler]
reddedilemez sonlardır... tekrar ve tekrar geri dönülecek. 324
Cemiyeti Şartı’da (22. Madde) ortaya konduğu şekliyle, Avrupa devletlerinin yekpare bir grup
tanımlaması hâlâ geçerliliğini koruyordu: Asya; geçmişin, tarihin kıtasıydı, Avrupa tarihin
sonuydu. Mısır (yani kolonileştirlmiş- emperyal sistemin içine alınmış, şimdi de manda sistemi
ile koruma altına alınan dünya) ise geçmişten geleceğe bir geçitti.329
Bu noktada, O. Spengler’in medeniyet ile kültür karşıtlığı üzerinden geliştirdiği tezi bir
324
Osward Spengler, The Decline of the West, Oxford University Press, New York, 1991, s, 24.
325
P. Duara, Sovereignty and Authanticity..., s,91.
326
M. Saalter, Age., s,15; 87.
327
Öteki’nin kurgusu da Avrupa kurgusuna bağlı olarak değişmiştir. Ama bu konuda Avrupa’ya yeniden –
kaybetmiş olduğu- yaratıcı enerjiyi verebilmesi için barbarları göreve çağıran Nietzsche, özel olarak dikkati hak
etmektedir. Bkz. F. Nietzsche, Güç İstenci, Bütün Değerleri Değiştiriş Denemesi, Birey Yayıncılık, İstanbul,
2002.
328
Heddley Bull- Adam Watson, “Conclusion”, The Expansion of International Society, Heddley Bull- Adam
Watson (der.), Clarendon Press, Oxford, 1984, s, 426; 19.yüzyılda “medeni” olmak, uluslararası sisteme girmenin
ön şartı olmuştu, Akira Iriye, Cultural Internationalism and World Order, The John Hopkins University Press,
Baltimore, 1997, s, 20.
329
Georg W. F. Hegel, The Philosophy of History, Dover Publications, New York, 1956, s, 115.
102
kurgusuyla birlikte doğan bölgesel Asya kurgusu açısından anlam kazanmaktadır.330
Spengler’in kültürü, siyasi alandan, ruhani ve düşünsel hayata taşıyan ve her bir kültüre kendi
ahlaki iç gelişimi için özerk bir alan veren anlayışı331 Asya kurgusu için, daha doğrusu Asya
kurgusunu hayata geçiren söylemin egemenlik ve otantiklik iddiaları için iki sebepten
önemliydi:
1)- Asya kurgusunu, Avrupa’da ortaya çıkan modelden farklı biçimde kurgulamaya
dolayısıyla Tibet, Moğol, Burma, Tay kültürü ve Kamboçya, Budizme dayalı inanışları
çerçevesinde bir bütün olarak algılanarak Hint toplumsal sisteminin bir parçası yapılıyordu.332
kapsaması da etkiliydi.333
Çin merkezliydi. Bu durum Çin ile yakın kültürel komşuları (Japonya, Kore, Vietnam)
arasındaki ilişkiyi bulanıklaştırıyordu. Genelde, Japonya ada niteliğini yansıtacak şekilde ayrı
tutulurken, Kore ve Vietnam kabaca görmezden geliniyordu. Yani bu atlaslarda Çin, sadece
devlet ya da ulus olarak değil, Avrupa gibi bir kıta adlandırılması olarak alınıyordu.334
330
P. Duara, Sovereignty and Authanticity..., s,93.
331
O. Spengler, Age., ss, 176-185.
332
Martin W. Lewis- Karen E. Wingen, Age., s, 129.
333
Age., s, 159.
334
Age., ss, 132-133.
103
c)- Güneydoğu Asya tanımlaması ise oldukça sorunluydu, çünkü Batı emperyal
deyimiyle jeopolitik bir algılama söz konusuydu ve Güneydoğu Asya bünyesine, savaş alanı
haline gelen/gelecek olan uluslar doldurulmuştu.336 Güneydoğu Asya, bu “aradaki alan” fikrini
yansıtır şekilde, dünya ticareti ve kültürel değişimi açısından çok kritik bir noktada yer almakla
beraber; Çin, Hint, Avrupalı ve İslami siyasal ve kültürel etkilerin pasif bir alıcısı olarak
görülüyordu.337
Kısaca, Avrupa’nın Asya haritaları, alt bölge gruplarını tanımlarken farklı farklı
kriterlere dayanıyorlar; farklı farklı alt bölgeler (yekpare bir Güney Asya’ya karşı bölünmüş,
parça parça bir Güneydoğu Asya) tanımlıyorlardı. Bu nedenle, tüm Asya’yı kapsayacak bir
bölgesel medeniyet ya da dinsel-emperyal bir süper bölge kurgusuna; yani Avrupalı Asya
kurgusundan giderek bir kıta algılamasına ulaşmak mümkün değildi. Sonuçta Avrupa siyasal
düşüncesi içerisinde oluşmuş Asya kurgusu ancak Avrupa kurgusuyla bir anti tez oluşturduğu
rasyonelliğe karşı doğalcılık, geçiciliğe ve asriliğe karşı zamansızlık), yani Batı-Doğu büyük
kılıyordu.
335
Örneğin, Güney Asya’nın parçası kabul edilen Tayland ve Kambotçya, Hintçini’nin - Indochina- yani
Güneydoğu Asya’nın parçası haline getirildi. –Donald K. Emmerson, “Southeast Asia: What’s in a Name”,
Journal of Southeast Asian Studies, 15, ss,1-21; Age, s,171; ayrıca bkz, François Godement, The New Asian
Renaissance, From Colonialism to the Post Cold War, Elisabeth J. Parcell (çev.),Routledge, London, 1997, ss, 29-
35.
336
Donald K. Emmerson, Agm., s,10.
337
Örneğin, bkz, C.P. Fitzgerald, Age.ss, 409-410; Martin W. Lewis- Karen E. Wingen, Age., s, 133.
104
2)- Spengler’in medeniyet ve emperyalizm arasında kurduğu ilişki, mission civilisé’yi
reddedişi, emperyalizme yönelmeyen ama kültürden beslenen yeni bir medeniyet tanımlaması-
kurgusunun evrensellik iddiasına destek olarak kullanılan değerlere benzer değerler; kültürler
benzemeyen hem benzeyen bir şekle sokuyor, bir medeniyet ve kıta haline getiriyordu. Bu
Bu etki nedeniyle, öteki Asya (Asyalı Asya) kurgusu içerisinde de hem Asya’nın
otantikliğini ortaya koyacak şekilde, Asya’yı Batı-Doğu anlatısının konusu yapacak Batılı
338
P. Duara, Sovereignty and Authanticity..., s,95.
339
Age., s,96. Bu konuda özellikle Tanrısal Akıl Cemiyeti’nin (Theosophical Society) çalışmaları çok etkili
olmuştu. Madam Blavatsky (1831–1891) ve Colonel Olcott (1832–1907) tarafından kurulan Cemiyet Hindistan ve
Seylan’daki Buddist ve Hindu Rönesansı’nı etkiledi. Cemiyet’in temel savunusu (philosophia perennis) tüm
olayların ve olguların ilahi tek bir esastan doğduğu ve bu esası ancak aydınlanmış öznel ruhların
anlayabileceğiydi. Bu düşüncenin açıklanması esnasında ise Asya kültürüne ait, yeniden doğuş, karma, maya gibi
kavramlar kullanılyordu. J. J. Clarke, Age., ss, 89-92.
105
yakınlaştırabilecek otantik evrensel değerlere vurgu yapılacaktır. Ancak, daha önce değinildiği
ve aşağıda açıklanacağı gibi Asya kimlik kurgusu özel bir ilişkinin içerisinde, kolonyalizmin
getirecek, yani hem ulusal hem de ulus ötesi egemenlik iddialarını destekleyecek yeni
tasarımlar: evrensel sistem düşüncesi ve bölge fikri ortaya çıkarılmıştır. Bu tasarılar temelde üç
grupta toplanmış çelişki ve karşıtlıklara cevap verecek şekilde hayal edilmişlerdi: a)- Batı-
Asya kurgusunun unsurlarına (evrensel sistem düşüncesi ile bölge algılamasına) değinmek şu
gerçeği de gösterecektir: Asya kimlik kurgusu, sadece, Avrupa siyasal düşünce ve düzeninin
empoze ettiği bir proje olarak görülemez. Zaten Asyalı ulusları temsil eden entelijensianın sırf
etmektedir.341 Ama, Avrupa’da ortaya çıkan ve kolonyal siyasal araçlarla içine taşınan Asya
duydu.
340
A. Nandy, “The Illegitimacy of Nationalism, Rabindranath Tagore and the Politics of Self” Bonfire of Creeds:
The Essentials of Ashis Nandy, Oxford University Press, Oxford, 2004, s,153.
341
Ayrıca, Asyalı entelijensia için Avrupalı Asya kurgusuyla yetinmek de çok mümkün değildi, çünkü bu kurgu,
toplumsal/siyasal gerçeklerle sınandığında istenmeyen sonuçlar ortaya çıkıyordu.. Örneğin Max Müller-ki
Avrupalı, şarkiyatçı Asya kurgusunun yaratıcılarındandır- Hindistan üzerine çalışan öğrencilerine, Hindistana
gitmeyi yasaklamıştı. Kendisinde ve öğrencilerinde yaşayan “Asya sevgisinin” devam etmesinin şartı buydu. A.
Nandy, Intimate Enemy..., s, 17.
342
Bu noktada farklı bir coğrafyada, Rus siyasal düşüncesi içerisinde ortaya çıkan Asya bölgesel kimlik kurgusunu
inşaa eden Rus entelijensiası tamamiyle farklı bir yol izlemiştir. Tabi Rus imparatorluğu Batı ile kolonyal bir
ilişkinin içerisinde değildi ve ulus-devlet tanımlamasını bu ilişki çerçevesinde geliştirmedi. Bu nedenle Asya
kimlik kurgusu, Rus siyasal düşüncesi içerisinde 19.yy sonu 20.yüzyılın başında Avrupa’nın Asya kurgusundan
tamamen ayrılarak Avrasya bölgesel kimliği içerisine yedirilmiştir. Bu konuda bkz. Vişne Korkmaz, Senfonik
Kişilik, Beka-Doğa Rus İdesi ve Rus İdeali , Alev Yayınları, İstanbul, 2006, özellikle, ss, 266-291.
106
b- Öteki Asya Kurgusu (Asya’nın Asyası); İlişki ve Unsurları:
sistemi ile karşılaşıldığı 18 ve 19. yüzyıllardır. Öyle ki “Asya” ismi bile bu bölgedeki ulusal
öğrenilmesi basit bir bilgi değildi, bu durum daha önce bu toplumlar için geçerli olan dünya ve
vatanlarını dünyanın merkezi olarak görüyorlardı. Üstelik bu merkez kutsaldı ve dışında kalan
tüm diğer alanlar, özellikle suların ötesindeki alanlar, kirlenmeyi temsil ediyordu.345
Egemenliklerini ilan ettikleri alan da, sadece Himalayalar’ın güneyini kapsayan bu alan değil,
bu alan üzerinden Kautilya’nın Arthasastra’sında görüleceği gibi tüm Dünya’ydı.346 Çin’de de,
Han Çin’inden (M.Ö. 221–210) kalan bu gelenek, kuzey, güney, doğu ve batı’da uzanan tüm
siyasal bir dengeyi ortaya çıkartmaktaydı: egemenliğin alanı olarak seçilen yerel-otantik coğrafi
alan, ne bir kıta, ne bir bölge; evrenin kendisiydi. Evrensellik ise, bu alana egemen olmaktan
343
Tessa Morris-Suziki, “Invisible Countries:...”, s,5.
344
Pekka Korhonen, “Asia’s Chinese Name” Inter-Asia Cultural Studies, 3/2, August 2002, ss, 258-262.
345
Martin W. Lewis- Karen E. Wingen, Age., s, 69.
346
Ronald Inden, Imagining India, Blackwell Publishers, Oxford, 1990, s, 246.
107
18. yüzyılda Hindistan’da, 19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren de Çin sistemi
içerisinde bu evrensellik algılaması değişecekti: Böylece bu topraklar, hem batılı hem de yerli
entelijensia tarafından kendi başına bir Dünya olmaktan çıkarılarak, Medeni Dünya (Batı
Avrupa) tarafından tanımlanan Şark ve Asya’nın parçası haline geldiler. Avrupa’nın Asya
bölge’nin, Asya’nın parçası haline geliş, zorunlu olarak yeni bir evrensellik arayışını da
beraberinde getirecekti.
Batı ile karşılaşmadan önce kendini tanımlarken, coğrafi bir adlandırmayı yani
“doğuyu” kullanan tek ulus Japonya’ydı. Ama Edo*, bu tanımlamayı kullanırken, kendisini Çin
doğudaki alan). Bu, Çin’in doğu kıyısında yer aldığını, Çin emperyal sistemi içerisinde
bulunduğunu, Çin’le ortak alfabeyi benimsediğini ve Çin sistemindeki evrensel anlayışın bir
tanımlamanın sonucu; Çin ile olan ilişkinin siyasi alandan çıkarılarak coğrafi alana
Japonya’nın yeni bir evrensel anlayış için bakacağı, artık bu önemli kıta olacaktı.
*
Bugünkü Tokyo.
347
Stephen N. Hay, Asian Ideas of East and West, Tagore and His Critics in Japan, China and India, Harvard
University Press, Cambridge, 1970, s,2.
348
Martin W. Lewis- Karen E. Wingen, Age., s, 32.
349
Pekka Korhonen, Agm. s, 265.
108
Öteki Asya kurgusunu şekillendiren evrensellik iddiası ve bölgesel bir düzen arayışı her
hangibir ilişki içersinde değil, doğrudan (Hindistan), ya da dolaylı (Japonya) kolonyal ilişki
her iki ulusun entelijensiası tarafından çok okunmasına rağmen liberal ve sosyalist fikirler
değildi. Evrensel sistem düşüncesini en çok etkileyen emperyal sistem tecrübesiydi-ki açık
Asya ile ilgili yeni algılamaların geliştiği dönem Asya’da Avrupa kolonyalist
gelmişlerdi. Ancak ilk gelen Portekizliler’in amacı ve örgütlü yapısı işgale değil, ticarete
egemenlik altına alınmış toplumların yapılarını bozmakla kaldı ama gerçek anlamda bir
18. yüzyılda gerçekleşen ikinci (ekonomik) sömürgeleştirme ise, ulaşılan topraklarda yeni bir
yerleştirilmesi. Yani bir yanda ticaret kolonileri, diğer yanda inancın kök salması ve kendi
350
Marc Ferro, Sömürgecilik Tarihi, Fetihlerden Bağımsızlık Hareketlerine Kadar, 13-20. Yüzyıl, Muna Cedden
(çev.), İmge Yayınları, İstanbul, 2002, s, 46.
351
Age., s,90.
109
Bu yeni modelin, daha tam emperyal sisteme dönüşmemiş bu yeni dalga
sömürgeciliğin; İngiliz imparatorluğunu “kazayla”, “tam da böyle bir niyet yokken” yaratmış
olması ilginçtir.352 Gerçekten de Doğu Hindistan Şirketi’nin353 görevlisi Robert Clive, Fransa
sürecek olan düzen, yani Hindistan’daki İngiliz Yönetimi (Raj), devlet mekanızmalarından
1750’lerden 1850’lere kadar devam eden bu “erken kolonyal dönemin” en önemli özelliği eski
düzene ait kurumlar ve bu kurumların toplum içindeki destekleriyle Doğu Hindistan Şirketi
Güney Asya toplumunun kendi iç dinamiklerine (örneğin Batı’dan farklı bir merkeziyetçi ve
352
H. Arenth, Totalitarizmin Kaynakları2, Emperyalizm, Seçme Easerler 4, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998,
s,152.
353
1600’de Hindistan, Güneydoğu ve Doğu Asya ile ticaret yapmak için kurulmuş İngiliz Ticaret Şirketi. Zaman
içinde Surat, Madras, Bombay ve Kalküta’da ticari acentalarını kurarak bir ticaret tekeli haline geldi. Baharat
ticaretiyle başladığı faaliyetleri pamuk, ipek ve diğer malların ticaretini de kapsayacak şekilde genişledi. 1708’den
sonra siyasi bir aktör haline gelerek, Hindistan’daki İngiliz yayılmacılığının ve sömürgeciliğinin temel aracı
olduğu gibi, İngiltere’nin Çin siyasasının da temel yürütücülerinden biridir. Şirket’in çay ticaretini finanse etmek
için illegal afyon satışını desteklemesi Çin’in yarı-sömürge durumuna geçeceği Afyon Savaşları’na (1839-1842)
yol açmıştı. 18.yüzyılın sonundan itibaren İngiliz Parlementosu’nca yetkileri kısılmaya çalışılmış, Sipahiler
Ayaklanması’nı takiben Hindistan’daki işlevine son verilmiş ve 1873’de de tamamen varlığı son bulmuştur.
354
1765’de imzalanan anlaşmaya göre Moğol Hükümdarlığı Doğu Hindistan Şirketini (kuruluş 1600), Diwan
yönetimine atamıştı. Yani Şirket resmi olarak Bengal, Bihar ve Orissa’nın vergilerini toplayacaktı. Bu anlaşma iki
sonuç doğurdu: 1)- Moğol imparatorunu İngiliz İmparatorluğu kuruluncaya kadar (1858) meşru bir kurgu olarak
korudu. 2)- Doğu Hindistan Şirketi’nin meşruiyetini sorgulanamaz hale getirdi. David S. Kopf- C. James Bishop,
“The World of India” The World of Asia, Harlan Davidson, Wheeling, Illınois, 1995, s, 103.
355
Örneğin bkz: C.A. Bayly, Indian Society and the Making of British Empire, The New Cambridge History of
India Vol II, Cambridge University Press, Cambridge, 1988, özellikle ss, 45-106; C. A. Bayly, Rulers, Townsmen
and Bazaars: North Indian Society in the Age of British Expansion, 1770-1870, Cambridge University Press,
Cambridge, 1983; Frank Perlin, “State Formations Reconsidered” Modern Asian Studies, 19/3, 1985, ss, 415-480;
David A. Washbrook, “Progress and Problems: South Asian Economic and Social History c.1720-1860” Modern
Asian Studies, 22/1, 1988, ss, 57-96.
356
Ian J. Barrow- Dougles E. Haynes, “The Colonial Transition: South Asia, 1780-1840” Modern Asian Studies,
38/3, 2004, ss, 471-472; Partha Chatterjee, Ulus ve Parçaları, İsmail Çekem (çev.), İletişim Yayınları, İstanbul,
2002, ss, 56-64.
357
Partha Chatterjee, Ulus ve...., s,59.
110
kapitalist toplumsal/siyasal sistem geliştirebilme yeteneğine) odaklanarak, metropolün
Kıtasal yayılmanın aksine denizaşırı yayılma bilinç ve siyasal irade sonucuydu, dolayısıyla her
Hindistan’da bu yönetim araçları, zaten Moğol işgaliyle zarar görmüş olan Hind
sistemini (Indic System)360 tamamen ortadan kaldırdı. Hint-Moğol devletinin resmi dili Farsça
devre dışı bırakıldı ve bürokrasinin resmi dili İngilizce haline geldi. 1857 Sipahiler
Ayaklanması’ndan361 sonra ideolojik olarak daha sağlam hale gelmiş kolonyal devlet-Raj- artık
358
Ian J. Barrow- Dougles E. Haynes, Agm., s, 472.
359
A. P. Thornton, Doctrines of Imperialism, John Willey and Sons Inc., London, 1965, s, 10.
360
Hindi Sisteminin coğrafi sınırları Kautilya tarafından kuzeyde Himalayalar’dan, güneyde denize kadar olan
kısımla doğu batı yönünde binlerce yojanas uzunluğunda bir alanı kapsar şekilde tanımlanmıştı. Çeşitli sebeplerle
(coğrafi, dinsel, yönetimsel) altkıtanın sınırları ötesinde yayılma politikası uygun görünmüyordu. Altkıtanın
ötesinde, özellikle Güneydoğu Asya’ya olan Hint etkisi dolayısıyla siyasal olmanın ötesinde iktisadi ve kültüreldi.
Hindi sistemin yapısı anarşikti ve göreceli güç algısı devletlerarası ilişkileri belirlemekteydi. Bu konudaki iki
klasik, Arthashastra ve Mahabharata realist algılamayı, güç, güvenlik ve ittifak algılamaları üzerinden
aktarmaktadır. M. Alagappa, “International Politics in Asia, the Historical Context”, Asian Security..., ss,74-75.
361
Büyük Hindistan Ayaklanması (Indian Mutiny) ya da Sipahiler Ayaklanması (Sepoy Mutiny) olarak bilinir
(1857-1858). Ayaklanma Doğu Hindistan Şirketi’nin hizmetindeki Hint birliklerinin tüfeklerini yağlamak için
domuz ve inek yağından oluşan, dinsel açıdan kirli malzemeyi reddetmeleriyle başlar. Asiler yakalanıp,
hapsedilince, bu grubu destekleyen birlik liderleri İngiliz komutanlarını öldürerek, Delhi’ye yürürler.
Ayaklanmanın dinsel ve iktisadi sebepleri çok tartışmalıdır, ancak 1857 ayaklanmasından üç önemli sonuç
doğmuştur: 1)- Doğu Hindistan Şirketi’nin dolaylı yönetimine son verilmiş, İngiltere kraliçesi Hindistan
İmparatoriçesi olmuştur. 2)- İngiliz sömürgeciliğinin merkezileştirme politikalarına karşı başlayan ayaklanmayı
esas olarak Hint Müslümanları desteklemişlerdir. Dolayısıyla Raj’ın geleceği bundan sonra Hindularla olan
danışma ve işbirliği mekanızmalarına dayanacaktır. 3)- Yaşanan kanlı savaş modenizm ve barbarlık arasındaki
büyük çatışma olarak Raj’ın ideolojisini besleyecektir. Ayrıntı için bkz. C.A. Bayly, Indian Society and..., ss, 167-
199.
111
İmparatorluk hayatın ya da yönetimin doğal ilkelerini temsil
etmez,...savaş halindeki bir medeniyeti temsil eder ve hiçbir
anormallik, hükümetin başında bulunup da fetheden [İngiliz] ırkın
üstünlüğü dışında ...bir meşruiyeti olmadan,...bu üstünlüğü
açıkça...savunmayı reddeden insanların imparatorluğu yönetmesi
kadar çarpıcı ve tehlikeli olamaz.362
Benzer bir biçimde, Sir Thomas Smith şöyle diyecekti: “Tanrı İngilizler’e barbar
ulusları ehlileştirme ve iyileştirme görevini verdi.”363 Smith’in bu sözleri aslında İrlanda için
söylenmişti, Hindistan için değil; ancak önemi şuradaydı: 18.yüzyılın sonunda “Barbar
bütünüyle ayrıldı. Farklılığın yaratılması; “kadın kültü”,366 “hastalık kültü”,367 “Afgan sınırında
savaşan cesur Müslüman erkeklere karşı, işbirlikçi-kadınsı Hintli” kültü368 üzerinden inşa
362
Thomas R. Metcalf, The Aftermath of Revolt, Princeton University Press, Princeton, 1964, s, 96.
363
Thomas R. Metcalf, Ideologies of the Raj, The New Cambridge History of India, Vol. III, Cambridge University
Press, Cambridge, 1995, s, 2.
364
Thomas R. Metcalf, Ideologies of the Raj,...ss,2-4; Linda Colley, “Britishness and Otherness: An Argument”
Journal of British Studies, 31, 1992, ss, 309-329.
365
Rudyard Kipling, The First Sailor, (1891), aktaran H. Arenth, Totalitarizmin...., s,155.
366
Ayrıntı için bkz. Thomas R. Metcalf, Ideologies of the Raj,...ss, 92-114.
367
Ayrıntı için bkz. Mridulla Ramana, “Perceptions of Sanitation and medicine in Bombay” Colonialism as
Civilizing Mission, Cultural Ideology in British India, Harald Fiscer-Tiné- Michael Mann (der.), Anthem South
Asian Studies, Wimbledon Publishing Company, London, 2004, ss, 205-225; Age., s, 104.
368
Ayrıntı için bkz. Thomas R. Metcalf, Ideologies of the Raj,...ss, 140-148; A. Nandy, The Intimate Enemy...,ss,
16-17.
112
edildi. Elbette bu farklılık günlük hayata yansıyan, kimin kimle seyahat edebileceğini, kimle
konuşabileceğini, dar bir geçitte kimin yol vereceğini açıklayan hiyerarşik bir düzeni ifade
dayanıyordu.370
Farklılığa yapılan bu vurgu, İngiliz emperyal sistemini ünlü Robinson Cruso ve Cuma
örneğinde çizilen çerçevede görmemizi sağlar. Bu örnek, yayınlandığında pek çok Avrupa’lıyı
büyülemişti. Sadece Cuma’ların yaşadağı uzak dünyalara giderek başarı kazanacak ve kendi
yansıtıyordu. Üstelik emperyalizmin erdem olarak görüldüğü bir çağda ortaya çıkmıştı bu rüya.
1611). 371 Fırtına’nın kahramanı, büyücü Prospero gerçek hayattaki siyasal kavgalardan kendini
kurtarmak için bir adaya sığınır. Sihir gücüyle yaratabildiği fırtınalarla hem adaya tamamiyle
hâkim olup etrafındakileri yönetir hem de yalıtılmış konumunu sürdürür. Ta ki bir gün güçlerini
yitirinceye kadar. Prospero, artık koşullarını kendi yarattığı adasını kontrol edememektedir ama
gerçek hayata, sorumluluklarına da geri dönmek istemez. Gerçek hayata- bir gün dönebilirse-
dönüşü tüm sorumluluklardan muaf olacağı yeni bir kimlik altında olacaktır.
başkalaştığını gösteriyordu. A. Nandy’e göre, bu başkalaşım çok doğaldı çünkü emperyal ilişki
369
Charles Allen, “Indians”, Plain Tales From the Raj, Images of British India in the Twentieth Century, C. Allen
(In association with Michael Mason)- (der.), St Martin Press, New York, 1975, ss,192-201.
370
Bu konuda en katı tutumlardan biri için R. Kipling, Kim, Penguin Popular Classics, London, 1992.
371
O. Manoni, La Pschologie de la Colonisation (1950- İngilizcesi; Prospero and Caliban, 1964) aktaran A. P.
Thornton, Age., ss, 192-193.
113
bir konsensus içinde yaratılmıştı. Max Müller’in Aryan kuramını372 geliştirmesinden itibaren
İngiltere’nin iktisadi sisteme hâkim olması ve kültürel alanda Hint toplumuyla İngilizlerin
bütünleşmesine dayanan bu konsensus, aslında İdeal İngiliz İmparatorluğu yurttaşı ile ideal Raj
tebaası arasındaki uzlaşmaydı.373 Bu uzlaşma, modern (İngilizce) eğitim sistemini, iki dilli
milliyetçiliğine yol açtı- ki Hindistan milliyetçiliği de bir anomaliteydi. Çünkü dayandığı orta
sınıf, iktisadi üretim ve kâr ilişkileri içerinde ortaya çıkmamıştı. Bu yeni sınıf, daha çok
ekonomik mekanizmaların Avrupalı güçlere teslim edildiği, Hint kültürel otantikliğinin ise
372
Max Müller (1823–1900) Alman Şarkiyatçı ve dilcidir. Editörlüğünü yaptığı Doğu’nun Kutsal Kitapları (1879–
1904) dil, mitoloji ve din ile ilgili çalışmalarından en önemlisidir. Aryan kuramı da dil ve ırk kuramlarının bir
bileşkesi gibidir. Temelde Sanskritçe ve Avrupa dilleri arasındaki grammer benzerliğine dayanarak, Güney
Kafkasya’dan çıkarak Kuzey Hindistan’ı ve Batı Avrupa’yı kolonileştiren ortak bir ata (Aryan ata) tasarımına
ulaşılır. Ayrıntı için bkz. Thomas R. Metcalf, Ideologies of the Raj,...ss, 82-83.
373
A. Nandy, The Intimate Enemy...,s, 10.
374
P. Chatterjee, Milliyetçi Düşünce ve Sömürge Dünyası, Sami Oğuz (çev.), İletişim, İstanbul, 1996, s,53.
375
Thomas R. Metcalf, Ideologies of the Raj,...ss, 12-13.
376
A. P. Thornton, Age., s, 67.
377
Age.
378
Üstelik Nandy’e göre, bu ortak üretim sadece Hindistan içinde, Hindistan için geçerli değildi. Hindistan’da
üretilen, hiyerarşik koloni kavramları, örneğin aşağı sınıflar söylemi, İngiltere içerisinde sanayi kapitalizminin
gelişimi için kullanıldı: “Kolonyalizmin trajedisi, İngiltere’nin tüm çocuklarının, kadınlarının, ve diğerlerinin
trajedisiydi.” A. Nandy, Intimate Enemy..., s,32.
114
İngilizceleştiği bir işbölümü sonucu oluşmuştu: “Hindistan’da emperyalizme karşı burjuva
idaresine eşit siyasal katılım talep edildiğinde dahi, yani iktisadi haklar dillendirildiğinde dahi,
başvurulan ünlü Naoroji kuramıydı.380 Sonuçta iddia edilen şuydu: İngiltere’yi yaratan; refah
Dönemin entelijensia’sı, yani Bengalli orta sınıf için önemli olan, emperyal sistem ve bu
sistemin dayandığı evrensel değerler üzerinde eşit söz sahibi olmaktı. Bu yaklaşımın mantığı
liberalizmini383 ve Raj’ın temel ideolojisini reddediyordu. Ama diğer yandan da, İngiliz
merkezci bu okumadan uzaklaşmak için, emperyal sistemin ortadan kalkmasını ve Büyük Doğu
379
P. Chatterjee, Milliyetçi Düşünce..., s, 62.
380
Dadabhai Naoroji (1824-1917), Farsi kökenli işadamıdır. 1880’den sonra gelişen milliyetçi ajitasyon
döneminde B.G. Tilak’la beraber en önemli figürlerden biri haline geldi. 1760’da İngiliz Sanayi Devrimi’nin
başlamasını Clive’in Plassey Muharebesi’ni kazanmasına bağlıyordu Naoroji. Kuramı da, iktisadi aktarım kuramı
(economical drain theory), bugünkü anlamıyla moden İngiltere’nin, o günkü anlamıyla emperyal İngiltere’nin
Hindistanla yaptığı ticarette dayandığını iddia ediyordu. D.S. Kopf- C.J. Bischop, Age., s,115.
381
J. Nehru’da bu kuramdan etkilenmişti, bkz, J. Nehru, “The Plunder of Bengal Helps the Industrial Revolution
in England” The Discovery of India, Oxford University Press, Oxford, 1989, ss, 295–297.
382
Age.; Avinash M. Saklani, “Colonialism and Early Nationalist Links Between India and China”, China Report,
35, 1999, s,264.
383
Victoria dönemi İngiltere’sinde farklı pek çok liberal okul vardı ve her bir okul farklı siyasi görüşleri
yansıtıyordu. Temel olarak şu görüşler sayılabilir: a) aristokrat Whigler, b)-Klasik siyasi iktisatçılar, c)-Torry
Peelites takipçileri yani reform yanlıları, d)- radikaller ve e)- Benthamcı yaracılar. Bu farklı görüşlere rağmen,
Liberaller tüm koloni dünyasını etkileyen ortak bir bakış açısına sahiptiler: Toplumsal reformun mümkün olduğu
ve tüm insanlığın paylaşabileceği evrensel değerlerin bulunduğu fikri. Thomas R. Metcalf, Ideologies of the
Raj,...ss, 28-29.
384
Miyazaki İshisada (1901–1998) görüşleri üzerinden çalışmalarını sürdüren Kawakatsu Heita’nın sözlerini
aktaran, Sun Ge, “What Does Asia Mean? Part I”...., s,329.
115
Asya Ortak Refah Alanı* gibi bölgesel algılamalara dayalı fikirlerin gelişmesini beklemek
gerekecekti.
Eşit söz talebi, emperyal sistem bu kadar benimsenirken, ancak kültürel alanın
muhalifleştirilmesiyle sağlandı.385 Bu süreç dini reformizmle yan yana giden bir süreçti ve
emperyal sisteme zarar vermeden, yeni bir evrensellik düşüncesinin üretilmesi için çok uygun
bir zemindi.
zaman ayrımını ortadan kaldırarak sağlamıştı. Daha doğrusu, bu ayrımın Doğu-Batı, modern-
savunarak, Hindistan siyasal düşüncesinde ortaya çıkacak olan Asya kurgusunu etkilemişti.
Aslında dinsel reformcuların üzerinde durduğu, Asya kurgusunu etkileyen anlayış, bir sentez
fikrinden çok; “bir symbiosis*, ortak yaşama fikriydi”. Bu nedenle, Asyalı Asya kurgusu
Doğu-Batı sentezi altında doğan evrensel birlik idealini ilk öneren Raja Rammohon
*
Ayrıntı için bkz s, 226.
385
Partha Chatterjee, Ulus ve...., s,71.
*
Symbiosis: sembiyoz, ortak yaşama; ortak yaşarlık; farklı iki canlının bazı yararlardan ötürü birbirine bağımlı
olarak yaşaması.
386
R. Rammohun Roy (1774–1833), Modern Hindistan’ın babası, Hindistan Rönesası’nın babası, Hindistan
Milliyetçiliğinin peygamberi gibi sıfatlarla adlandırılan Roy, geleneksel Hint kültürünü ileleme adına sorgulayan
ilk reformculardandır. Roy’a göre Hindistan’daki İngiliz idaresi takdir-i İlahi’di ve İngiliz emperyal sistemiyle
olan bu temas Hindistan’ın iyiliği içindi. Kedar Nath Mukherjee, Political Philosophy of Rabindranath Tagore, S.
Chand & Company, New Delhi, 1982, s,34. 1828’de kurucusu olduğu Brahmasamaj (Tanrıya Tapanlar Cemiyeti)
inancı, dinsel toleransa ve dinler arası ortaklığa dayanan bir inanç sistemiydi. Dolayısıyla, S. Tagore’un deyimiyle
116
“Hristiyanların dediğine göre İngilizce’ye çok şey borçluyuz. [Gerçekten de] mekanik sanata
bu araçla giriş yaptık. [Ama] Dünya da, bizim atalarımıza çok şey borçlu. Çünkü ilk bilgi
Roy’un fikirlerini, sentezin bir hanesini Asya haline getirerek sürdüren Keshup389 oldu.
390
“Niçin İsa’yı Doğulu olarak adlandırmıyoruz ki?” diye soruyordu Keshup. Bu adlandırma
bir gereklilikti çünkü Hindistan’ın temsilcisi olduğu Asya’nın, Avrupa’ya bir mesajı vardı:
“İzin verin, Hindistan İngiltere’den pratik doğruluğu öğrensin... İzin verin, İngiltere bize
fabrikalar versin; Ama aynı zamanda izin verin ki İngiltere Hindistan’dan kendini tanrıya
renklerimizi verelim.”391
..Roy kişiliğinde iki önemli kimliği birleştirmişti: Evrensel düşünceye inanan bir aydın olarak Uniteryan
düşünceye, Batı’ya ve Hristiyanlığın erdemlerine inandı; Milliyetçi bir reformist olarak da aynı anda a)-bir Hindu
reformcusu gibi davrandı, b)-İslam inancını savundu, c)-bir Hristiyan olarak temel dinsel metinlere Uniteryan
yorum getirdi. Kısaca Rommohun kendi içinde bir evrenselci düşünürle üç milliyetçi aydını barındırıyordu.
Saumyendranath Tagore, Rammohun Roy, His Role in Indian Renaissance, The Asiatic Society, Calcutta, 1975, ss,
99–100.
387
S. Hay, Age., s,21.
388
Sri Ramakrishna’nın görüşleri için bkz. Partha Chatterjee, Ulus ve...., s,91.
389
Keshabchandra Sen (1838–1884), Kalküta’nın ileri gelen ailelerinden birine mensuptu. Brahmasawaj
hareketinin içinden geldi ve rasyonelliği de eleştiren etkili bir brahman liderine dönüştü.
390
Partha Chatterjee, Ulus ve...., s,79; , S. Hay, Age., s,22.
391
S. Hay, Age., ss, 22-23.
117
Müller’in bakış açısını, yani Batı’da gelişen akademik Şarkiyatçı bakışı yansıtan, bu
evrenselci yaklaşım Avrupa’da ortaya çıkan Asya kurgusuna çok uygundu392; ancak bu bakış,
evrensellik sorununu ortak yaşama fikriyle çözerken, Hindistan entelijensiasının karşısına çok
önemli bir sorun çıkarıyordu: Keshub’un açıklamasına geri dönülürse, bu sorun Hindistan’a
gerçekleşmesi, tarımsal üretimin dönüşmesi ve köylü bilincinin yeni bir bilince yön vermesi
görüşlerinde bulacaktı.394
Makine, büyük ama korkunç bir icat. İnsan tarafından icat edilmiş
makinelerin bir gün gelip tüm medeniyeti boğacağını hayal etmek güç
değil; ...tüm medeniyeti ve herşeyi boğacağı günü hayal etmek güç
değil. 395
Gandhi’nin “yeni ahlâk” arayışı,397 öteki Asya kurgusunu etkilemişti elbette; çünkü
392
Örneğin Müller şöyle yazacaktı: “Batı İnsanı esoterizmini kaybetti ama Doğu İnsanı hala bu yönünü koruyor.
Oysa sade esoterizm içerisinde inanç ve bilimin uyumu gerçekleşebilir.” J.J. Clarke, Age., ss, 133-136; alıntı s,
136.
393
Morandas Karamchand Gandhi (1869-1948), Mahatma (Büyük Ruh) ismiyle de bilinir. İngiliz yönetimine karşı
yürütülen Hindistan ulusal hareketinin lideri ve ülkenin kurucusu olarak bilinir. Hindistan’da yürüttüğü, sosyal ve
siyasal ilerleme için “pasif direniş” politikası ve “şiddet içermeyen protesto” doktriniyle hümanist hinduizmin
temsilcisi olmuştur.
394
David Arnold, Gandhi, Pearson Education Limited, London, 2001, ss, 61-67; Ayrıca bkz. M. Gandhi, “Preface
to Gandhi’s Edition of the English Translation of Leo Tolstoy’s Letter to a Hindoo, (1909)” Gandhi, Hind Sawaraj
and Other Writings, Anthony J. Parel (der.), Cambridge Texts in Modern Politics, Cambridge, 1997, ss,136-138.
395
M. Gandhi, “Gandhi on Machinery” [1931 senesinde yaptığı konuşmadan], Gandhi, Hind Sawaraj and Other...,
s,167.
396
Age, (Gandhi’nin 1934 yılında yaptığı konuşma).
397
118
reddettiğinin Avrupa’ya ait medeniyet olduğunu vurguluyordu: “Hiç şüphesiz Avrupa
savunması399 narondik* bir yönelim değildi. Ne de andığı Asyalı “ahlâki değerler”, Avrupa
zekâsına karşı önerilmiş bir mantıksızlıktı. Gandhi, bir köy ya da cemaat milliyetçisi değildi,
modern siyasi mücadeleyi sürdüren modern bir milliyetçiydi.400 Ancak siyasasını sürdürmek- ki
bu daha çok İngilizlere karşı, İngilizlerin alanını çevrelemek için sürdürdüğü bir propoganda
savaşı biçimindeydi401- için seçtiği alan kültürel alan ve buna bağlı olarak “İngilizlerin de dahil
Sonuçta Gandhi’nin karşı karşıya kaldığı sorun Keshup’unkinden farklı değildi. Çünkü
403
örneğin, Keshup, “Baylar, biz meditasyon ve bilimi, delilik ve felsefeyi birleştireceğiz”
dediğinde; siyasal alanla özel alan birbirinden ayrılıyor; ister evrensellik iddiası, isterse
milliyetçi söylem olsun, siyaset kültürün özel alanına sıkışıyordu. Vivekananda’nın dediği gibi:
“Makinayı icat etmeyi bilmediğimizden değil, atalarımız yüreklerimizi böyle şeylerin peşinde koşarken
köleleşeceğimizi ve ahlâki niteliklerimizi kaybedeceğimizi bildikleri için icat etmedik makineyi. Yeterince
düşünüldükten sonra sadece el ve ayaklarımızla yapabileceğimiz şeyleri yapmaya karar verdik.”
119
“Asya’nın sesi dinin sesidir. Avrupa’nın sesi siyasetin sesidir. Her ikisi de kendi alanlarında
büyükler.”404
anlamda bağımlı olmadığından çok emindi.405 Ama bu söylemi, üstünlük fikrini, siyasal alana
(Bağımsızlık) nedir?
Üstelik Batılı Medeniyete karşı kültürel alanda üretilen üstünlük fikri siyasal alana
eylemsizliğe dönüşüyordu:
120
Bu eylemsizlik bir anlamda da bir gereklilikti; çünkü “[Biz,] Bengallilerin,
Kısaca, kültürel otantikliğin içinde İngilizleri ve İngiltere’yi kapsayacak yeni bir alan
onun temsilcisi olduğu fikrini ileri sürmekle beraber, milliyetçi söylemle rekabet ettiğinden411
Ancak, büyük ölçüde Tagore’un kurguladığı Asya kimliğinin, rekabet ettiği sadece
Asya’da bir başka “ortak yaşama/symbiosis” modeli vardı ve bu model altında ulusal
Modernizm; 18.yüzyılda ortaya çıkmış, 19.ve 20. yüzyılda olgunlaşmış olmasına karşın
hâlâ tartışmalı bir kavramdır. Kabaca; kitlesel siyasal katılım, sanayileşme, kitlesel servet
kimliklerin ortaya çıkışı gibi yönelimler kullanılarak tanımlanabilir.412 Doğu Asya bölgesi söz
409
Partha Chatterjee, Ulus ve ...,s, 106.
410
Bankim’in Bangadarsan’da yazdıklarını aktaran Kedar Nath Mukherjee, Age., s, 39.
411
A. Nandy, Bonfire of Creeds..., s, 153.
412
Ronald Inglehart- Christian Welzel, Modernization, Cultural Change and Democracy: The Human
Development Sequence, Cambridge University Press, Cambridge, 2005; Brian J. McVeigh, Nationalism of Japan,
Managing and Mystifying Identity, Rowman and Littlefield Publishers, Lanham, 2004, s,58.
121
konusu olduğunda, bu yönelimlerin ortaya çıkışı, dolayısıyla modernizmin kendisi,
Avrupa’lı güçlerin Doğu Asya’ya girişleri 16.yüzyılın ilk yarısından başlar. 1896’dan
itibaren Nepal ve Tayland dışındaki tüm Güney ve Güneydoğu Asya, Avrupa koloni
yönetimlerinin bir parçasıdır. Üç yüz yılı kapsayan bu süreç iki temel değişikliğe neden
olmuştur: 1)-Hint sisteminin ardından, Mançurya, Kore, Tayvan ve Japonya’yı kapsayan Çin
sistemi sona ermiştir.413 2)-Bu değişim Doğu Asya’daki siyasi aktörlerin doğasını değiştirmiş
Antik Yunan sisteminin aksine ortak efsanelere, dilde yakınlığa ve ortak geçmişe dayanan Çin
medeniyeti içerisinde doğmuştu. Bu nedenle, Çin sistemi, Çin kültürel sınırlarının dışına
sahipti.416 Fairbank’in altını çizdiği gibi, bu evrensel anlayış, bir tür “meta-değerle” anlam
413
Resmi olarak 1861’de Tianjin Antlaşmasıyla Çin İmparatoru Xianfeng İngiltere’yi Çin ile eşit egemenlikte ve
eşit statüde olarak tanımıştır. Yongjin Zhang, “System, empire and state in Chinese International Relations”
Review of International Studies, 27, 2001, s, 60.
414
M. Alagappa, “International Politics in Asia, the Historical Context”, Asian Security..., s, 81.
415
Yongjin Zhang, Agm.,s, 46.
416
Bu evrensel hakimiyet anlayışı Konfiçyüsçü erdemli yönetim ilkesine bağlıydı. Han Hanedanlığı’ndan sonra
Pax Sinica, Çin İmparatorunu, yeryüzü ve cennet arasında dengeyi ve uyumu sağlamakla görevli Cennetin Oğlu
olarak tasarladı. İmparator Tiaxia (cennetin altindaki alan) üzerindeki yetkisini doğrudan Tanrı’dan almaktaydı.
Dolayısıyla, Çin sistemi başta Çin İmparatoru’nun oturduğu, sonra Çin’in geldiği hiyerarşik bir düzendi. Ayrıntı
için bkz. Benjamin Schwartz, “Perceptions of World Order, Past and Present”, The Chinese World Order:
Traditional China’s Foreign Relations, John K. Fairbank (der.), Harward University Press, Cambridge, 1968, s,
278.
417
J.K. Fairbank, “A Preliminary Framework” The Chinese World Order..., ss, 8-9.
122
ulusların Çin sistemini (medeniyeti) benimseyerek, merkezin bir parçası haline geldikleri
Elbette 1873’e kadar, yani Çin sistemi ortadan kalkıncaya kadar, Hua-Yi düzeni;
merkez (Hua-Çin)- çevre ( Yi- Ryuku Adaları, Taiwan, Vietnam, Kore, Japonya ve Türkistan’ın
bir kısmı) ilişkisinde merkezin değişmezliğinin de güvencesiydi. Ancak, yukarıda değinilen iki
gelişme sonucu Doğu Asya, uluslararası toplumun bir parçası haline geldiğinde,419 Japonya
ortadoks bakışını reddederek, Japonya’yı Hua’nın yeni ve gerçek temsilcisi olarak algılayan
görüş ağırlık kazandı.421 Böylece Japon eliti sadece artık merkezin Çin değil Japonya ve Batı
(daha doğrusu Batılılaşan Japonya) olduğunu ilan etmiyor422 aynı zamanda merkez fikrini
yıllarında duyulan slogan: “İmparatora hürmet et, barbarları kov!”423 hala Çin sistemi’nin
kültürel sınırlarına bağlı olunduğu izlenimini veriyordu ama bu yeni algılama, daha çok,
Komutan Perry Japon limanlarının yabancılara açılmasını talep etmeden (1853–1854) önce
418
Sun Ge, “How Does Asia Mean? Part I”..., s,18.
419
Tabi sadece Doğu Asya uluslararası sistemin bir parçası olmuyordu aynı zamanda ticaret aracılığıyla (ki Çin
sistemi ticaret ve vergi düzenlemelerine dayananan emperyal bir sistemdi- tributary system-) Batılı güçlerde
Asya’daki düzenin bir parçası hatta uygulayıcısı oluyorlardı. Takeshi Hamashita, “The Intra-regional System in
East Asia in Modern Times”, Peter Katzenstein- Takeshi Shiraishi (der.), Network Power, Japan and Asia,Cornell
University Press, Ithaca, 1996, ss,126-127.
420
Tokugawa Shoganlığı ve Meiji Japonyası arasındaki süreklilik için bkz, J.E. Thomas, Modern Japan, A Social
History Since 1868, Long Man, Londo, 1996, s, 17.
421
Sun Ge, “How Does Asia Mean? Part I”..., s,18, Takeshi Hamashita, Agm., ss,128-132.
422
Tetsuo Najita- H. D. Harootunian, “Japan’s Revolt against the West” Modern Japanese...., s, 207.
423
J.E. Thomas, Age., s, 49.
123
Kuril adalarına, Kamçatka, hatta Kuzey Amerika’ya doğru ilerlenmesi ve başkentin Edo’dan
sıyrılmasına uygun yeni bir meta-değer bulmak gerekmekteydi. Çin sistemindeki medeniyet
düşüncesinin bir devamı gibi duran ama Meiji Devrimi’nden (Meiji ishin) sonra bölge fikriyle
vergi reformu, parlementer yönetim anlayışının gelişimi, 1889 Meiji Anayasası, zorunlu
ilköğretimin başlatılması, sanayileşme, “vahşi” bir yatırımcı sınıfının ortaya çıkışı, ulusal
altyapının (tren yolları, haberleşme ağları, vb.) kurulması, ulusal mali sistemin ve finansal
Yukuchi427 1875’de şöyle yazacaktı: “Japonya’da hükümet var ama millet yok.”428
424
Wolf Mendl, Japan’s Asia Policy, Regional Security and Global Interests, Routledge, London, 1995, s,20;
Ryusaku Tusunoda, Wm. Theodore de Bary, Donald Keen (der.), Sources of Japanese Tradition, vol. II, Colombia
University Press, New York, 1964, s, 50; Tessa Moris-Suziki, “Japanese Nationalism from Meiji to 1937”,
Eastern Asia, An Introductory History, Colin Mackerras (der.), Longman, London, 2000, s,154.
425
William J. Millar, “The World of Japan”, The World of Asia..., ss, 176-187.
426
Carol Gluck, Japan’s Modern Myths, Ideology in the Late Meiji Period, Princeton University press, Princeton,
1985, s, 19.
427
Ayrıntı için bkz, ss, 141.
428
Aktaran, Kevin M. Doak, “What is A Nation and Who Belongs? National Narratives and the Ethnic
Imagination in the Twentieth Century Japan” The American Historical Review, 102/2, 1997, s, 286.
124
Elbette, bu devlet modelinin getirmeye çalıştığı bir ulus anlayışı (kokumin)429 da vardı.
Devletin gerekliliği olarak ortaya çıkan, vatandaş yaratmaya yönelik bir ulus anlayışı, yani
barındırdığına değinen pek çok çalışma vardır.431 Hatta modernizmin Japonya’da ne ölçüde
başarılı olup olmadığı da tartışmalıdır.432 Ancak, ana sorun modernizmin gerçek mi yoksa bir
fantezi mi olduğu değildir. Önemli olan; modernizmin, başlı başına bir politika olduğunun
tespit edilmesidir. Bu politika sonucunda, bir yandan modern (Batılı) devlet yaratılırken433,
metaforiktir, gerçek değildir.435 Modern Japonya başlı başına bir sembiyoz, Batı’yla kurulmuş
kadar kendini beğenmiş olan Çin’in başına [Afyon Savaşında] neler geldiği bellidir.”436 Meiji
429
Oyama Ikio, 1923’de yazdığı bir makalede kokumin’i Staatvolk (Alm. Ulus-devlet) olarak çevirmiştir, aktaran
Agm. s,292. Fakat, kokumin’in dışında milliyetçilik ve devleçilik anlayışının kavramsalaştırılmasında kullanılan
diğer önemli adlandırma, kokutai (ulusal varlık, ulusal esas)’dir. Ancak kokutai’nin de kullanımı Meiji
döneminden önceye gitmez ve tıpkı Hozumi Yatsuka’da (1860–1912) şahit olacağımız gibi Japon devletine
doğallık/tarihsizlik kazandırmak için kullanılır. Brian J. McVeigh, Age. s,44.
430
Carol Gluck, Age., s,23; 25.
431
Ayrıntı için bkz; Age., ss, 21-41; Kevin M. Doak, “What is A Nation...”, ss, 288-295.
432
Ayrıntı için bkz, Harry Harootunion, Overcome by Modernity, History, Culture and Community in Interwar
Japan, Priceton University Press, Princeton, 2000, özellikle I. Bölüm, ss, 3–33.
433
Meiji Japonyası, tek bir örneği takip etmemişti. Sanayi ve gemicilik alanında İngiltere modelini, 1871 sonrası
askeri örgütlenme bakımından Prusya modelini, eğitim, adli kurumların oluşturulması ve polis teşkilatı konusunda
Fransız modelini, tarımsal gelişme bakımından Amerikan modelini benimsemişti. Hirakawa Sukehiro, “ Japan’s
Turn to the West”, Modern Japanese Thought, Bob T. Wakabayashi (der.), Cambridge University Press,
Cambridge, 1998, ss, 63-64; Carol Gluck, Age., s,41.
434
Brian J. McVeigh, Age. s,65.
435
Carol Gluck, Age., s,38.
436
D. Ham, Age.,s,72; ayrıca bkz, H. Harootunian, “The Functions of China in Tokugawa Thought” The Chinese
and the Japanese: Essays in Political and Cultural Interactions, A. Iriye (der.), Princeton University Press,
Princeton, 1980, ss, 9-36.
125
dönemi Aydınlanmacıları (1840-1870’ler) için Çin artık olumsuz bir modele dönüşmüştü;
1880’li yıllarda genel bir kabul gördü. Fukuzawa’nın ifadesiyle, “Çin er veya geç yenilecek,
Asyacılarıyla, Batıcıları arasında gerçekte bir fark yoktu.440 Japonya’nın ve Asya’nın geleceği
için aynı çözüm öneriliyordu: “Yeni öğretmenin” -Batı’nın- yolunu izlemek. 1885 yılında
edilişti. Gerçekten de, Japonya, Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra modern uluslararası sisteme
437
“On the General Situation of the Orient” Kinji hyoron,1876, aktaran D. Ham, Age.,s,78.
438
Age., s,85.
439
Miwa Kimitada, “Pan Asianism in Moden Japan; Nationalism, Regionalism and Universalism” Pan-Asianism
in Modern..., s,21.
440
W. Mendl, Age., ss22-23; Meiji Japonya’sında Batıcı isimleri saymak gerekirse; Yoshido Shoin, Niijima Jo
(Joe), Fukuzawa Yukuchi, Matsuki Koan, Mitsukuri Shuhei, Tsuda Umeko . Ayrıntı için bkz. Hirakawa Sukehiro,
Age. ss, 47-64. Asyacı söylemin, bu dönem bir tür Japon oryantalizmi (Toyoshi) olduğu fikri için J. Victor
Koschmann, “Asianism’s Ambivalent Legacy”, Network Power, Japan and Asia, Peter J. Katzenstein- Takashi
Shiraishi (der.), Cornell University Press, Ithaca-London, 1997, ss, 85-86.
441
Tessa Moris-Suziki, “Japanese Nationalism from Meiji to 1937”, Eastern Asia..., s, 154.
126
yani ‘medeni uluslar’ arasına kabul edilen Batılı olmayan yegâne devletti.442 Gerçi, bu kabul
ediliş doğrudan Japonya’nın modernizmi benimsemesinin bir yansıması değildi. Daha çok,
katılmak; diplomasi, güçler dengesi, uluslararası hukuk gibi uluslararası ilişkileri düzenleyen,
demekti.445 Oysa hem Anderson, hem de Shogo Suziki bir tür anormallikten bahsederler:
Suzuki de, 1871–1873 tarihlerinde Avrupa başkentleriyle, ABD’yi gezen ünlü Ivakura
Delegasyonu’nun yaptığı açıklamalara değinir; “Küçük balık büyük balık tarafından yutulur;
442
A. Iriye, Cultural Internationalism..., s,36.
443
Çin’deki tüm yabancıları sınır dışına çıkarmayı hedefleyen köylü ayaklanması.
444
A. Iriye, China and Japan in the Global Setting, Harvard University Press, Cambridge, 1994, s, 17.
445
Martin Wight, “Western Values in ınternational Relations”, Diplomatic Investigations: Essays in the Theory of
International Politics, Herbert Butterfield- Martin Wight (der.), George Allen& Unwin, London, 1996, ss, 96–97.
446
B. Anderson, Age., s, 114.
127
Bunun gibi, Avrupalılar uzak denizlere ulaştıklarından beri Tropik kuşağın güçsüz devletleri
haline geldiği dönemde tolerans, birarada yaşamak, egemenlik hakkına saygı gibi unsurlardan
ziyade basit güç politikasını ve savaşı temel uluslararası mekanizmalar olarak benimsediğinden
Oysa Gong’un tezinin tam aksini savunmak mümkündür. Japon eliti ve entelijensiası
1853’den beri yani Batı ile olan ilişkisi “yarı-medeni ulus”449 statüsü üzerinden kurulduğundan
entelijensiası/elitleri birbirine zıt iki söylemi aynı anda benimsediler. Medeniyetin temsilcisi
olma ve Asya bölgesinde yayılma. Elbette bu iki söylem de aynı politikaya destek vermiştir:
Japon emperyal siyaseti451. Hindistan’dan farklı olarak bu siyaset, özelikle berrak hale geldiği
447
S. Suziki, “Japan’s Socialization into Janus-Faced European International Society” European Journal of
International Relations, 11/1, s, 149.
448
Agm., s, 145; ayrıca bkz.Gerrit W. Gong, The Standard of ‘Civilization’ in International Society, Clarendon
Press, Oxford, 1984, s, 165.
449
Fukuzawa’nın adlandırması, bkz. C. Aydın, Age., s, 29.
450
S. Suziki, Agm., s,139.
451
Japon emperyal yayılımının tarihi kısaca şu şekilde özetlenebilir:
128
Bu husus iki gerçeğin altını çizer: 1)- Japon Emperyal siyaseti milliyetçilikle ilgiliydi,
ama aynı zamanda milliyetçilikten de öte bir şeydi452 çünkü Japon siyasal düşüncesi içerisinde
Asya kurgusu sadece kültürel ve tarihsel bir söylem olmaktan çıkmış, Japonya’nın 1890’dan
itibaren yani geç Meiji döneminden itibaren, iktisadi ve askeri savunmasını kurguladığı,
bölgesel bir alana dönüşmüştü. 2)- Tıpkı Hindistan’da olduğu gibi Japon siyasal düşüncesinde
ortaya çıkan Asya kurgusu Batı ile ‘ortak yaşam’ isteğinin bir yansıması, Batı uluslararası norm
ve kurumlarını benimsemenin otantik bir yoluydu. Bu son noktayı daha iyi açıklayabilmek için,
ironik olarak, Asya’yı terk etmeyi öneren Fukuzawa’nın düşüncelerine bakmak, medeniyet ve
Kore ve Formaso (Tayvan) üzerinde söz hakkı talebi üzerine başlayan 1894-1895 Japon-Çin Savaşı Çin’in
yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Çin, Shimonoseki Anlaşması ile Tayvan, Pescadore Adaları, Machurya’nın (Kuzey
Çin’ni) Kwantung bölgesini Japonya’ya bırakmış; Kore’nin bağımsızlığı tanımış; ve Tokyo ile bir dizi ticaret
anlaşması imzalamıştı. Bu anlaşmalarla Avrupa kolonyal güçlerine tanınan aynı haklar ve kapitülasyonlar
Japonya’ya da tanınıyordu. Doğu Asya’da meydana gelen bu ani güç değişikliği, Avrupa güçleri arasında
huzursuzluğa neden olmuş ve Üçlü Müdahale ile sonuçlanmıştı. Fransa, Almanya ve Rusya; Japonya’yı
Kwantung’u terk etmeye zorladılar. 1898’de Rusya bu bölgeyi kendi koruması altına aldığını açıklayacaktı.
Pekin’le imzalanan Trans-Sibirya demiryollarının kurulmasıyla ilgili anlaşma bölgede artan Çarlık gücünün bir
yansıması olmuştu. Rusya, Boxer Ayaklanması’ndan sadece birkaç yıl önce Port Arthur’un kendisine kiralanması
konusunda Pekin’i ikna etmişti. Aynı dönemde Fransa Güneydoğu Asya’dan Çin’e uzanacak demiryolları için
anlaşmaya varmıştı. Kısaca Çin hem kuzeyden, hem de güneyden çevreleniyordu. Almanya ise Sarı Nehire çıkışı
denetim altına almak için Tsingtao şehrini ele geçirmişti. Bölgede artan rekabetten huzursuz olan ve
Hindistan’daki çıkarlarının zedeleneceğini düşünen İngiltere, Japonya ile 1902 İngiliz-Japon İttifak Anlaşmasını
imzaladı. Böylelikle 1893’den beri süren Japonya’nın yalnızlık politikası da sona ermiş oldu. Ancak bu ittifak
Çarlık Rusya’sını Manchurya konusunda ikna edemedi. Manchurya’nın tamamını ele geçirmek için izlenen
politika ve Kore üzerindeki mücadele 1905 Rus-Japon Savaşı ile sonuçlandı. Rusya’nın savaşta yenilgisi üzerine
Kore, Japonya’nın koruması altına girdi, beş yıl sonra da Japonya tarafından resmen ilhâk edildi. Rus-Japon
Anlaşması’nın resmi arabulucusu Roosevelt’in başkanlığındaki Amerikan delegasyonuydu. Amerika, Manchurya
üzerinde ne tam Japonya’nın ne de Rusya’nın söz sahibi olmasına müsaade etmeyecekti. Bu nedenle Manchurya
meselesi, 1945 Japon yenilgisine kadar hiç kapanmadı.
Japonya I. Dünya Savaşı’na, İngiltere’nin müttefiği olarak girdi ve savaşın bitiminde Almanya’nın Pasifik’te ve
Çin’de sahip olduğu topraklar üzerinde söz sahibi oldu. 1915 yılında Çin’e resmi olarak ünlü “Yirmibir Talep” ile
giden Tokyo yönetiminin aklında, Çin demir ve kömür madenlerinin idaresini ele almak, Manchurya’da kontrolü
sağlamak ve bizzat Çin idaresinin Japon sivil ve asker bürokrasisine açılmasını sağlamak vardı. 1920’lerin
sonunda, bu taleplerin karşılanmamasının, Japonya’nın Washington Konferansı’ndan (1921-1922) sonra
beklentilerine ulaşamamasının da etkisiyle Manchurya’nın geleceğiyle ilgili gerginlik yeniden başladı. Kriz, kısa
sürede Çin ve Japon çifçiler arasındaki rekabetin etkisiyle büyüdü. Yaşanan sarsıtılar Japon Ordusunun bölgeye
müdahalesine yol açtı. 1932 tarihinde Manchurya’da imparatorluk talep eden Manchuko devleti kuruldu. Batı
literatüründe Japonya’nın denetimi altında “kukla bir idare” olarak geçer; Ayrıntı için bkz. W.J. Miller, Age., ss,
188-229; Andrew Gordon, A Modern History of Japan, Oxford University Press, New York, 2003; Mark R.
Peattie, “Introduction”, The Japanese Colonial Empire, 1895-1945, Ramon H. Meyers- Mark R. Peattie (der.),
Princeton University Press, Princeton, 1984, ss, 3-52.
452
P. Duara, Sovereignty..., s, 13.
129
bölge algılamaları arasındaki gerilimin nasıl siyasi bir uyuma dönüştürüldüğüne değinmek
gerekmektedir.
Asya kurgusunu anlamak bakımından son derece önemlidir. Aslında, Fukuzawa’yı Asya
kurgusunun bir ucuna yerleştirerek, onu Asya kimliğini reddeden bir figür olarak düşünmek
genel bir kabuldür.454 Bu kabül Asya kimlik kurgusunun, doğal olarak Batı karşıtlığına, ya da
batı karşıtı milliyetçiliğe dayanması gerektiği varsayımının bir uzantısıdır. Oysa üsteki
bölümde değinildiği gibi Japonya’nın modernizmi; hem Batı hem de Asya ile olan ilişkilerinin
devletinin ortaya çıktığı andan itibaren Asya’nın “ortak bir yaşam” alanı olarak tahayyül
bir tepki biçiminde gelişti, hem de bu reformist düşüncenin izlerini taşıdı. Bu noktada, her iki
453
Fukuzawa Yakuchi, (1835-1901), Japonya Meiji Dönemi en nüfuzlu kişilerinden yazar, eğitimci ve yayıncı.
Japonya’nın güçlenmesi ve bağımsızlığının korunması için Batı kültürünün ve tekniğinin benimsenmesi
gerektiğini savunmuştur. Ayrıca, parlamenter yönetimi, eğitimin yaygınlaştırılmasını, dil reformunu, kadın
haklarını savunan yüzden fazla kitap yazmıştır. Eserlerinden en önemlisi Batıdaki Koşullar (Seiyo cico)’dur.
1868’de Tokyo’da kurduğu yüksek okul Keio Üniversitesine dönüştü ve Japon Aydınlanmasını etkiledi. Ayrıntı
için bkz. Albert Craig, “Civilisation and Enlightenment”, Sources of Japanese…, ss, 32-41.
454
Bu konuda en ünlü savlardan biri Takeuchi Yoshimi’nin 1963 yılında yazdığı makalesidir: “Ajiashugi no
tenbo”, Ajiashugi, Takeuchi Yoshimi (der.), Chikuma Shobo, 1963 aktaran M. Kimitada, Age., s, 25. Bu kabulün
yeni bir örneği için bkz. Urs Matthias Zachmann, “Blowing Up a Double Portrait in Black and White: The
Concept of Asia in the Writings of Fukuzawa Yukichi and Okakura Tenshin” Positions: East Asia Cultures
Critique, 15/2, 2007, ss, 345-368.
130
Japonya’da, medeniyet kavramını (bunmei), çalışmalarında ilk kez kullanan
gelen medeniyet kavramından ayırır. Çin kaynaklı medeniyet anlayışında temel ayrım
merkezden (ka) yakınlık ve uzaklığı belirleyen coğrafi ve topraksal bir ayrımdır.455 Bu yönüyle
Fukuzawa, Japonya’nın Asya ile olan bağlarını olumsuz, kötü bir miras olarak değerlendiren
Fukuzawa, düşünsel olarak Asya’dan uzaklaşmak için, başlıca eserlerinden biri olan
arasındaki ayrımı gelişme düzeyine indirgeyerek açıklar. Buna göre Avrupa medeniyeti
hiyerarşinin en üstünde yer alır; güçlü, olgun ve refah içinde ulusların doğmasına zemin
hazırlar. Asya ve Afrika medeniyetleri ise fakir ve zayıf uluslardan oluşup, medeniyetler
hiyerarşinin alt sıralarında yer alırlar. Aslında Fukuzawa, Burke’ün vahşi, barbar, medeni üçlü
ayrımına benzer bir ayrım getirir ve tarihin aktörleri için bir yolculuk hayal eder: Afrika’dan
Shinto inancını terkederek, Hristiyanlık ve Budizmi ön plana çıkartarak, Avrupa-i giyim tarzını
455
Annette Schad Seifert, “Constructing National Identities, Asia, Japan and Europe in Fukuzawa Yukichi’s
Theory of Civilization” Nationalism and Internationalism..., s, 49.
456
D. Ham, Age., s,22.
457
Annette Schad Seifert, Age., ss, 50-51, C. Aydın, Age. s, 29; A. Craig, Fukuzawa’nın Bunmeiron no
gaiyaku’sundan aktarır; Age., ss, 35-36.
458
Japon Konfiçyüsçüleri, Konfiçyüsçü ahlak anlayışı ve değerleri ile Batı’nın modern teknikleri arasında
sağlanacak uyumu (wakon yosai) ilerlemenin anahtarı olarak görürler. Ayrıntı için bkz. Watanabe Hiroshi, “They
are Almost the Same as the Ancient Three Dynasties: The West as Seen Through Confician eyes in the Nineteenth
Century Japan”, Confucian Traditions in East-Asian Modernity, Tu Wei-Ming (der.), Harward University Press,
Cambridge, 1996, ss, 119–131.
131
inancından kaynaklanan iyimserliği paylaşmaz.459 Japonya’da siyaset ve toplumun her
zerresine nüfus etmiş daha derin bir sorun vardır: “erkeklerle kadınlar arasında, yaşlılarla
gençler, ana-baba ile çocukları, kardeşle kardeş arasında... aileden toplumun tüm diğer
kötümserliğin anlamı “bir ulus olarak kendini aşamamak”, “kendini daha iyi hale
Aydınlanmasının fikri zeminini takip edecek olursak, koyu bir durağanlığa sürüklenmek,
daha kapsayıcı bir hale getirir.461 Bu, Asya kurgusunu geliştirirken, Japon entelijensianın takip
ettiği temel düşünsel prensiplerden biri olacak; ister Batı’dan, ister Shinto inancından
bahsedilsin, mercek altındaki anlayış Batı ve Doğu’yu içine alacak şekilde kapsayıcı, geniş,
459
C. Aydın, Age. ss, 26–27.
460
Annette Schad Seifert, Age., s, 56.
461
Age., s, 30.
462
Li Narongoa, “Universal Values and Pan-Asianism: The Vision of Omotokyo” Pan-Asianism in Modern..., s,
63. Evrensel anlayışı destekleyen sadece, Fukuzawa ya da 1890’ların genç liberallerini temsil eden Tokutomi
Soho, ilk sosyalistlerden Kuwada Kumazo, Kanai En gibi isimler değildi;462 liberal ve sosyalist eğilimlerin
karşısında gelişen kültürel muhafazakârlık anlayışı da, evrensel söylemi reddetmiyordu. Ayrıntı için bkz. Peter
Duus- Irwin Scheiner, “Socialism, Liberalism and Marxism, 1901-31”, Modern Japanese Thought..., ss, 147-167;
Kenneth B. Pyle, “Meiji Conservativism” Modern Japanese Thought..., ss, 98-146.
132
Fukuzawa’nın tarih anlayışı, sosyal-siyasal değişimin Japonya’da da gerçekleştiği (teokratik
imparator ile askeri bürokrasi arasındaki ayrım ve çatışma), yani Japonya’nın da –tıpkı Avrupa
gibi- medeniyet ruhuna sahip olduğu bilgisi üzerine inşa edilir.463 Düşünür, bu yüzden
değişimin bir sonraki adımı olarak tümden coğrafyanın bağlarından kurtulmayı, Asya’dan
emperyalist vurgu hissedilir.466 Fukuzawa, Asya’yı terketmeyi önerirken, aslında Asya’ya geri
dönmeyi önermektedir. Yalnız Asya’yı bir Asya ulusu olarak terkeden, Çin sisteminden
ayrılan, Japonya için önerilen; Asya’ya Avrupa devletlerinin “rakibi” olmayı başarmış olarak
dönmektir. Rekabet bir zorunluluktur, çünkü “Asya kolonyalist güçler arasındaki mücadelenin
savaş alanıdır”.467
Japon-Batı “ortak yaşamının” gerçekleşeceği coğrafi ve bölgesel bir alana dönüşür. Bu bölgesel
alan fikri, sadece kendisinden sonra gelen entelektüel neslin Asya kurgusunu etkilemeyecektir.
463
Annette Schad Seifert, Age., ss, 61-62.
464
W. Yoshibumi, Age., s, 73.
465
Nitekim 1884 Çin-Japon Savaşı sırasında Dışişleri Bakanı olan Matsu Menemitsu (1844-1897)’nun da
söylemleri Fukuzawa’nınkilerine çok benzemektedir, bkz H. Dam, Age., ss, 68-69.
466
M. Kimitada, Age., s, 25.
467
“On the Situation in the East” Choya shinbun, 1884; aktaran H. Dam, Age., s, 90.
133
Daha önemlisi, Asya bölgesi fikri, siyasi ve iktisadi birlik projelerinde tekrarlanacaktır. Asya
bölgesi, bir bölge olarak, Avrupa siyasetinin ve uluslararası toplumun realist yönelimleriyle
ilgili algılar ve korkular ne zaman güçlenirse (örneğin 1885 sonrası, 1920 sonu, 1932 sonrası)
Japonya’nın diğer Asya uluslarıyla (Kore’yle, Çin’le, Hindistan’la ve İslam Dünyası’yla) olan
ilişkilerinin düzenlendiği bir alan olarak Asya kurgusunun temelini teşkil edecektir.
algısının “tanrının lütfu” hissiyatından çok uzak olduğunu belirtmek gerekir. “Medeniyet, bir
tür kızamıktır. Onu iyileştirmenin bir yolu olmadığına göre... akıllı adamın yapabileceği onun
...Dünya’da savaştan daha büyük bir bela yok, ama Batılı uluslar her
an savaşmaktadırlar... Daha da kötüsü uluslararası diplomasi
aldatma sanatıdır...[Avrupa’nın] durumunu mükemmel olarak
adlandırmak zordur... Batılı ulusların bugünkü düzeyini ilkel olarak
adlandırmalıyız. Neyse ki medeniyet ucu açık bir süreç. Batı’nın
bugün ulaştığı düzeyle yetinmemiz mümkün değil.469
gelecek hayali kurulurken, Bugünün Batı’sı karşısında korunma, öz savunma hattının çizileceği
468
Fukuzawa Yakuchi, Datsu-a-ron; 1885, aktaran Sun Ge, “How Does Asia Mean? Part I”...., s,17.
469
Annette Schad Seifert, Age., s, 57; A. Craig, Age., s, 37.
470
Nitekim Asya’nın terkedilmesi gerektiğini söyleyen Fukuzawa’nın kendisi, 1880 sonrası, yani Aydınlanma
sonrası dönemde, Kore’deki bir grup genç bürokrat, asker ve öğrenciyle ile gayri resmi ilişkiler geliştirmeye adeta
kendini adayacaktı. H. Dam, Age., s, 152.
471
Age., s, 158.
134
Batı’da İngiltere
Kuzey’de Rusya...
Centilmenler!
[Uluslararası] anlaşmalar bağlayıcı değildir...
Uluslararası hukuk diye bir şey belki vardır ama
Zamanı geldiğinde,
Gücümüzün zorbalığıyla,
Hazır olmalıyız.
[Çünkü], güçlü zayıfı parçalar.472
Doğal olarak Japon düşüncesinde ortaya çıkan Asya kurgusu “olumsuz” bir hal aldı.
Başta, Fukuzawa gibi Japon Aydınlanmacıları tarafından Asya kurgusu olumsuz nitelendiği
için; daha sonra da Asya kurgusu Japon emperyalizminin ideolojik unsuru olarak algılandığı
için. Ancak, bölge anlayışının öz-savunmanın sığ biçiminden daha derin bir anlam taşıdığını da
şartları içinde bir medeniyet olarak kendi yolunu izlemesine izin verilmesi gerektiğini
savunuyordu. Onlara göre, gerçek evrenselliğe ulaşmanın, bu arada da gerçek anlamda Batı ile
ilişkiye girmenin tek yolu Asya’ya (hem silahlarla hem değerlerle) geri dönmekti.474
bahsediyorlardı. Bu dönüş fikri, Asya’dan ayrılmaya bu ülkeler için hiç bir imkan yokken,
aslında Asya kurgusunun inşaa edildiğini gösteriyordu. Dönülen, ve işlenen Asya kurgusuydu.
472
C. Gluck, Age., s,131.
473
F. G. Notehelfer, “Tokutomi Soho: A Japanese Nationalit View of the West and Asia”, Sources of Japanese…,
ss, 137-138.
474
Örneğin kuga Katsunan’ın fikirleri için bkz. K. B. Pyle, “Meiji Conservativism”..., s, 117.
135
Bölgesel kimlik kurgusunun inşaasıyla ilgili olarak Hindistan ve Japonya örneğini bir
arada değerlendirmek gerekirse, altının çizilmesi gereken ilk husus şudur: Hint ve Japon siyasal
düşüncesi içerisinde ortaya çıkan “öteki Asya kurgusu” kolonyal ilişki çerçevesinde
ucu açık bir süreçti. Dolayısıyla, Takeuchi Yoshimi’nin ifadesiyle “yıkıcı ve yaratıcı” bir
başka bir şeye dönüştüler. Ancak ortaya çıkan sadece emperyal sistem ve ulus devlet değildi,
Kısaca, Asya’da bölgesel kimlik kurgusu düşünsel bir yaratıydı, uzun bir süreç
içerisinde, iki unsura dayanarak şekillenmişti: Evrensel sistem düşüncesi ve bölge fikri. Her iki
düşünce de, bölgesel kimlik kurgusu dışında Japonya ve Hindistan’da ortaya çıkan diğer
projeleri- hem emperyal sistemi hem de ulus devleti- yapısal olarak destekliyordu. Ayrıca,
büyük ölçüde söylem düzeyinde bir kurgu olarak, Avrupa/Batı ile ilişkinin süregiderliğini ifade
ediyordu. Bugün ya da gelecekte uluslararası sistemin eşit üyesi olmak, yeni normları (bu arada
güvenlikle de ilişkili olanlar) Batı’yla birlikte tanımlamak... Kısaca bugün var olan ya da
gelecekte hayata geçecek “ortak yaşam” düşüncesi, Asya’da gelişen bölgesel kimlik
Bu yüzden Asya kimlik kurgusu üç hat arasında gidip gelecekti: Evrensel zemin,
bölgesel zemin, ulusal zemin. Asya kimlik kurgusu, kurgulayıcıları tarafından her üç zeminde
475
Kendini anlamlandırma, L. Greenfeld’en ödünç aldığım bir kavram. Bu kavram, tıpkı kültürel rölativizm gibi
Batı ile olan ilişkide kendini “olumsuz”değerlerle (Batılı olmamak vb.) tanımlamayı içerir. Ancak kültürel
rölativizmden farklı olarak, olumsuzluğu, kendi kimliğini yeni bir temele oturtmak için farklı açılardan tekrar ve
tekrar yorumlar. Yani esas itibariyle yaratıcı bir süreçtir. Bu nedenle de kurgu tanımlamasına son derece uygundur.
L. Greenfeld, Five Roads to Modernity, Harward University Press, New York, 1992, s, 158.
136
de meşruiyet aracı olarak kullanıldı. Farklı projelere meşruiyet sağlamakta kullanıldığı için
milliyetçilik gibi, liberalizm gibi, sosyalizm gibi ideolojik açıdan daha güçlü rakipleri oldu. Bu
sebeple de tam bir ideolojiye dönüşemedi, söylem düzeyinde kaldı. Bir fikir olarak: bölgesel bir
Ancak Asya’da bölgesel kimliğin kurgulanış anlatısı bölgesel zeminde dahi farklı
Hindistan siyasal düşüncesi içerisinde Asya kurgusu, birbiriyle ilişkili fakat aynı
zamanda da birbirinden farklı, birbirine rakip dört proje içerisinde kurgulandı: 1)- Kültürel
Asya Birliği söylemi, 2)- Büyük Hindistan kavramsalaştırması, 3)-Pan-İslamist düşünce, 4)-
Asya Federasyonu fikri. Bu projelerin ortak özelliği evrenselliğe ulaşırken yerel kimliği
çıkmıştı. Şöyle de söylenebilir; bu dört proje bir tür aşkın-yerelliği (translocality) savunduğuna
öncülük ettiği Asya’da kültürel birlik söylemi,477 ilk bakışta üstte değinilen Hindu
476
Rabindranath Tagore (1861–1941), Hint şair ve yazar. Tagore, aslında Raj’ın en önemli ailelerinden birine
mensuptu. Büyükbabası Dwakanath Doğu Hindistan Şirketi’nin sağladığı olanaklar çerçevesinde Kalküta’nın en
zengin ve güçlü adamı haline gelmişti. Dwakanath’ın başarısı altında Hint kurallarının bağlayıcılığını (deniz aşırı
ticaretin yasaklanması gibi) terk ederek İngiliz yaşam tarzını benimsemesi vardı. Bu mesele Tagore ailesini ikiye
bölecek, şairin babası Keshup’un yolunu izleyerek Hinduizmi yeniden canlandırmak için tüm hayatı boyunca
çabalayacaktı. Bu iki etki Tagore’un politik bakışını da etkileyecekti. Bengal’de saygı gören bir şair olmakla
beraber 1913 yılına kadar Hindistan’ın geri kalanında çok tanınmıyordu. 1913 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü
kazandı. İngiltere’de, Amerika’da ve bazı Avrupa ülkelerinde dersler verdikten sonra Bengal’e geri döndü ve
1901’de Santiniketan’da Vişva-Baharati (Evrenin Sesi ya da Evren ve Dünya) adlı okulu kurdu. Bu okul kısa
137
Reformcuları’nın söylemlerine benzer. Amaç bir tür özerk kültürel alan yaratmaktır. Bunun
için de, Avrupanın Asya kurgusunun temeli olan Doğu-Batı farklılığı/ ayrılığı, Doğu ve
Batı’nın kendi içlerindeki homojenlikleriyle ilintili fikirler kullanılır. Yükselen, huzur dolu,
Tagore, düşüncelerini kurguladığı ikili bir ayrıma: Asya medeniyeti ve Batı medeniyeti
zamanda ülkenin en önemli eğitim merkezlerinden biri haline geldi. Tagore’un asıl aklında olan Asya kültürünü
araştıracak bir enstitünün kurulmasıydı. Ancak Cheene Bhavana (Asya Araştırma Enstitüsü), daha çok Çin’den
finansmanını sağlayan ve Profesör Than Yunshan’ın kişisel gayretleriyle ayakta kalabilen bir yapıya dönüşmüştü.
Tagore, Asya ile ilgili fikirlerinin, Çin’de ve Japonya’da “saflık” olarak algılandığını görüyordu. Yine de
oluşturulmasına öncülük ettiği Asya kurgusu “olumlu bir model” olarak sürekli bir referans kaynağı gibi
görülecekti. Ayrıntı için bkz, Nag Kalidas, Discovering of Asia, Institute of Asian African Relations, Calcutta,
1957, ss, 10-11.
477
Tabi Asya’da kültürel birlik söylemini benimseyen tek düşünür Tagore değildi. Asya Aydınlanması fikrini;
Sarvepalli Radhakrishnan gibi filazoflardan Mahatma Gandh, Nehru ve Sarojini Naidu gibi eylem
adamı/düşünürlere kadar pek çok Hintli aydının söylemlerinde bulmak mümkündü. T. A. Keenleyside, Agm. ss,
211-212. Ancak Asya’da kültürel birlik fikrini ideolojik düzeyde olgunlaştıran Tagore olduğu için, esas olarak
onun fikirleri incelenecektir.
478
R. Tagore, “Yüzyılın Günbatımı”, Milliyetçilik, Murat Çiftkaya (çev.), Kaknüs Yayınları, İstanbul, 1999, ss,
91-95.
479
R. Tagore’un cümlelerini aktaran S. Hay, Age., s, 30.
138
emperyalizmdir.480 Asya medeniyeti toplumsal ve ruhsal idealin somutlaşmasıdır. Basit, tarım
Tagore üzerine yapılan çalışmalar, onun siyasal görüşlerini genellikle göz ardı eder,
çünkü Tagore ne Kongre partisinin üyesidir, ne de iktidar mücadelelerinin bir parçası olmuştur.
Buna rağmen Tagore’un siyasi kimliği çok önemlidir çünkü düşünceleri ve yönelttiği
eleştirilerle, şair, Hindistan milliyetçi hareketini derinden etkilemiş,483 milliyetçiliği bir tür
miliyetçilikleri kapsayan (“Bir Bengal ailesi nedir ki; Hintli, Müslüman ve İngiliz olmak
takiben, doğal olarak] özgürlüklerine kavuşamazlar, sadece daha güçlü hale gelirler. İçleri
480
Age. s,64.
481
R. Tagore, Milliyetçilik...., s,39.
482
S. Hay, Age., s, 64.
483
Humayun Kabir’in bu konudaki görüşleri için bkz. A. Nandy, “The Illegitimacy of....”, s, 156; ayrıca bkz, Horst
Krüger, Rabindranath Tagore und Die Revolutionare Befreiungsbewegung in Indien 1905 Bis 1918, Akademia
Verlang, Berlin, 1964, ss, 1-41.
484
K.J. Mukherjee, Age., s, 7.
485
Amartya Sen, “Tagore and His India”, India: A Mosaic, Robert B. Silver-Barbara Epstein (der.), New York
Review of Books, New York, 2000, s, 57.
486
A. Nandy, “The Illegitimacy of....”, s, 159.
139
Bu kurgunun temelini, Tagore’un Budist mistisizme487 dayanan tarih anlayışı
oluşturuyordu. Buna göre tarih, evrensel insanın (kâmil insanın) ortaya çıkacağı ana kadar hiç
durmadan ilerleyecekti.488 Ancak şaire göre; evrensel-kâmil insan, ilahi sürecin ürünü değildi,
toplumsal sürecin bir ürünüydü.489 Bu nedenle tarih, toplumsal istikrarın ve güven arayışının bir
biçimidir. Tabi Tagore toplumsal güvenliği; siyasal kavramlara ve mücadelere bağlamaz. Hatta
ve değişik şekillerde birbirine bağımlı hale gelmiş bir toplumda, yani birlik içerisinde mümkün
olduğu inancıyla491 ilişkilidir. Bu idealize edilmiş birlik kurgusu, Asya birliği modeli, Tagore’a
göre hem bir sosyal gerçekliktir, hem de Doğu-Batı senteziyle nihayete erecek sosyal bir
idealdir.
Doğu-Batı sentezinin bir ideal olarak görülmesine rağmen492, Asya kurgusunun işin
487
Budist anlayışta Budda’nın iki hali vardır: İlk halinde Budda meditasyon yapan, yalnız yogidir. İç
meditasyonuna dalmış ve hayattan sıyrılmıştır. İkinci halinde Budda toplumun bir parçasıdır. İnsanlarla beraber
acı çeker, onların hayatlarının bir parçası olur, yaşadıkları zorlukları hafifletmeye çalışır, diğerlerinin iyiliği için
mesajını yayar. Ayrıca Tagore’u Baul adı verilen dinsel görüş çok etkilemiştir. Bu görüşe göre birliğe (sadhana)
ulaşmak için bireysel/partiküler öznenin tecrübesi bir gerekliliktir.
488
K.J. Mukherjee, Age., s, 25.
489
Age. s, 45.
490
Bu konuda Tagore’un Vatan ve Dünya (Ghare-Baire) romanı incelenmelidir. Bu tür bir inceleme için bkz A.
Nandy, “The Illegitimacy of....”, ss, 160-169.
491
Age., s,169.
492
Tagore’un sözlerini aktaran S. Hay, Age. s, 21
140
Shanghai’da Çinliler’in vergileriyle inşa edilmiş ama hiçbir Çinli’nin
girmesine izin verilmeyen bir park vardı. Birgün, ben [Tagore], orada
gezinirken bir Sikh polisin, Çinli çekçekçileri kovaladığını, onlara
küfrettiğini gördüm... Dayanamayıp polisin üzerine yürüdüm. ‘Eğer,
dedim, İngilizler tarafından Hindistanlılar’a göz kulak olmak için
kiralanmış olsaydım, onlara asla böyle davranmazdım.’ Derken iki
İngiliz geldi ve bana dediler ki; ‘bu polisin işine karışarak ne
yaptığını sanıyorsun? …Burada bir işin yok senin. Sen hiçbir şey
değilsin yalnızca aptal bir Çinli’sin, buradan defol’...Bana bunu
Çin’de diyebilmişlerdi.494
141
Oysa, bu ahenk zamanında, Asya kültürel birliği içerisinde yaşanmıştır: “Burma’dan
Japonya’ya kadar tüm Doğu Asya’nın, Hindistan’la... birleştiği o günleri sizlere hatırlatmakla
ideal birlik, hayal edilmiş Hindistan birliğiyle aynıydı: Asya; Hindistan’ın yolunu izlemiş,
Şaire göre Hindistan medeniyetinin özü, Doğu’nun tarihi misyonunu yerine getirmek,
“çokluk içerisinde birliği” (unity in diversity) sağlamaktı.500 Çokluk içerisinde birlik; İngiliz
alanlarının birbirinden farklılığını vurguladığı için, bir yandan da kast meselesini hatırlattığı
için bir problem olarak görülür.501 Kongre Partisi de dâhil olmak üzere Hindistan’daki devletçi-
milliyetçi yönelimlerin genel eğilimi, tüm farklılıkların (Hinduizmin içindeki farklılıkların da)
ötesinde, bir Hintlilik inşa edebilmek için devleti göreve çağırmaktır.502 Oysa Tagore’a göre bu
problem değil, bir çözümün yansımasıydı. Hindistan, hiç sosyal ve siyasi mücadelelere sahne
arasında, sonra Aryan işgalcilerle Aryan olmayanlar arasında kanlı mücadeleler yaşanmıştı.503
498
Age., s, 18; Bu alıntı, 1924 yılında Tagore’un Pekin’de yaptığı konuşmadan yapılmıştır. Ancak gerçekte Asya
modern öncesi dönemde ilişki olup olmadığı kimi yazarlarca sorgulanmıştır. Bkz, R. Bharuca, Agm., s,156. Ancak
Bharuca’nın da altını çizdiği gibi kanıtlanmış verilerden çok önemli olan, “Asya kardeşliğinin mitleştirlmesi” yani
kurgulanmasıdır.
499
S. Hay, Age., s, 34; “Safran elbiseler içerisinde, dinin uluları (darma) /gitmişlrdi ülkenize [Japonya-
Çin]öğretmek için./ Bugün sizin kapınıza talip (öğrenci) olarak geldik,/ eylemi (karma)öğrenmeye” Age. s,43.
500
K.J. Mukherjee, Age., s, 59. Tagore’un Hint tarihiyle ilgili fikirleri, kendisinin yazdığı iki makalede
bulunmaktadır: “My Interpretation of Indian History” Modern Review, August-September, 1913; “A Vision of
India’s History” Visva Bharati Quarterly, 1923.
501
Sunil Khilnani, The Idea of India, Farar, Straus and Giroux, New York, 1999, s, 169.
502
Age. s,190.
503
Ayrıntı için bkz. Hermann Kulke- Dietmar Rothermund, Hindistan Tarihi, Müfit Günay (çev.), İmge Yayınları,
İstanbul, 2001.
142
Üstelik bu mücadeleler hem ekonomik alanın paylaşımıyla (besleyiciliğe karşı tarım) hem de
iktidarın el değiştirmesiyle ilgiliydi. Tagore bu realist okumadan çok farklı bir sonuç çıkardı.
Her bir mücadele asimasyonla sonuçlanmıştı; her bir mücadele kendi Tanrı’sını getirmiş
(Budda, Vişnu, Şiva), sonuç Hinduizm/Budizm ve Hindistan İdesi (karışık kabileler, karışık
adanmışlar)504 olmuştu.
Hindulaşma ve birlik içinde çokluk) Hindistan’ın Keşfi adlı eserini tamamlar.506 Çoğulculuğu,
504
K.J. Mukherjee, Age., s, 71; Aşağıdaki şiir; Hindistan Haccı (Bharat Tirtha), Age., s, 73; 29.
**
Bu Hindistan’dır.
505
Jwaharlal Nehru (1889-1964), Bağımsız Hindistan’ın ilk başbakanı (1947-1964) ve Bağlantısızlar hareketinin
önderlerinden biri olarak tanınır. 1923-1929 yılları arasında Kongre Partisi’nin genel sekreterliğini yaptı. 1929
Lahor toplantısının ardından gençlik önderi ve Gandhi’nin ardılı olarak benimsenmeye başladı. Ancak Gandhi’nin
hümanist Hinduizminden farklı olarak daha modernist bir tutum benimsedi.
506
J. Nehru, Age., 73.
143
tıpkı Tagore gibi toplumsal zemine indirgerken, Hindistan’da ayrı Hint ve Müslüman
Ona göre bu eski birlik dönemi tarihi, geçmiş, ölü bir dönem değildir. Bugünün toplumsal
yapısı ile geçmişin toplumsal yapısı birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.507 Bu nedenle, ne İngilizler,
doğrultuda toplum, ama Raj (devlet) değil, her iki işlevin gerçekleştiği zemindi, yani “yaratıcı
birliğin” (creative unity) zeminiydi.510 Nehru, bunu, yaratıcı enerji olarak adlandıracaktı.511 Her
ikisinin de kurguladıkları tarihsel alan aynı derecede toplumsaldı, çünkü bu iki düşünüre göre
toplumsal zeminde- Asya kimlik kurgusu içerisinde- rakipler mütefikler haline gelebilirdi:513
“[Savaştan sonra yeni bir medeniyet], Doğu’nun ve Batı’nın en iyi yönlerini temsil eden bir
medeniyet... yükselecek.”514
144
Rakip müttefikler listesi uzundur ve tüm Asya uluslarını doğal olarak içine alır515 ama
zemine asimle olmaya “direnmektedir.”516 Müttefiktir; çünkü “yegâne emniyet, kendi kötü
etmektir.”517
[Bugün eski medeniyete] yeni ve çok güçlü bir rakip geldi- Batı’nın
bania (tüccar) medeniyeti... Fakat Batı aynı zamanda boğaz kesen
acımasız medeniyetin ilacını da getirdi: sosyalist ilke, işbirliği ilkesi
ve toplumun ortak iyiliği için hizmet etme inancı. Bu eski Brahman
hizmet idealinden çok da farklı değil. Hatta tüm sınıf farklılıklarını
aşacak şekilde tüm sınıf ve grupların brahmanlaşmasıdır.518
Aslında, Asya kimlik kurgusuyla, örgütlü zeminin olmadığı, sadece “kültürel birlik
düşüncesiyle”, “evrensel estetik ve hakikat fikrinin” olduğu, bir “ortak güvenlik” çağrısı
yapılmaktadır.519 Bu çağrının karşı karşıya kaldığı iki önemli sorun vardır: 1)- Batı, ortak
güvenlik çağrısının içine nasıl dâhil edilecektir; 2)- Asya’daki diğer güçler- Japonya ve Çin- bu
İlk sorunun çözümü, Batı içerisinde bir ahlâki ayrıma giderek sağlandı: İyi Batı-Kötü
Batı.
515
Hatta 1936 yılına geldiğimizde Asya kurgusu, - Musolini’nin politikalarının da etkisiyle- Afrika’yı içine alacak
biçimde genişlemişti. Afrika aslında Asya’nın “ilkel”, ilkel olduğu kadar da “ruhsal” parçasıydı: “İlk çağlarında/
Yaratıcı memnun değildi kendinden/ Yarattıklarını bozdu yeniden ve yeniden/ tiksintiyle sallarken, sallarken
başını; işte o günlerde,/ kızgın deniz/ ayırdı seni Afrika/ Anne Asya’nın göğsünden.” Afrika şiirini aktaran Linn
Cary Mehta, Poetry and Decolonization: Tagore, Yeats, Senghor, Cesaire and Neruda, 1914–1950, PhD Thesis,
Colombia University, 2004, s,102.
516
J. Nehru, Age., s, 302.
517
R. Tagore, Milliyetçilik..., s, 39.
518
J. Nehru, An Autobiyography, Penguin Books, India, 2004, aktaran S. Hay, Age., s,246
519
R. Tagore, Milliyetçilik...., s, 30.
145
Sovyetler Birliği iyi Batı’nın bir örneğiydi. Çünkü makinanın gücü sömürünün değil
toplumsal refahın bir aracı olarak kullanılıyordu.520 Nehru’dan farklı olarak521, devlet
mekanizmasını reddeden Tagore bile SSCB örneğini benimser görünür. Ona göre Sovyet
kimlik birey ve mutlak hakikat arasında aracı rolünü üstlenir.522 Asya’da sağlanması gereken de
budur. Hatta bu yönden baktığımızda Rusya artık Doğu’dur.523 Benzer bir şekilde dönemin
yapmıştı.524
Bu ahlâki ayrım sadece Batı içerisinde geçerli değildi. Tüm Batılı ulusları da ayıran bir
hat; örneğin büyük İngiliz’i, küçük İngiliz’den ayıran bir hat mevcuttu.525 Büyük İngiliz, tüm
insanlığın dostu, adil, özgürlüklerin savunucusu, dürüst ve güvenilirdi. Batı medeniyetinin tüm
olumlu yönlerinin bir yansımasıydı. Asya kurgusuna dahil olacak olan Batı toplumuydu. Küçük
İngiliz ise Hindistan’daki İngilizler’i değil, bir ulus olarak İngiltere’nin Hindistan’da izlediği
520
K.J. Mukherjee, Age. s, 128.
521
Nehru’ya göre Hindistan kimliği ancak devletin kurumsal ve coğrafi sınırları içerisinde ortaya çıkabilir. S.
Khilnani, Age., s, 167.
522
K.J. Mukherjee, Age. ss, 141–183.
523
S. Hay, Age., s, 173.
524
R. Tagore, Milliyetçilik..., ss, 73-74.
525
R. Tagore, “Choto-o-Boro” (Büyük ve Küçük, 1918) aktaran Age., ss, 331-334.
526
Bu nokta Tagore’dan yıllar sonra A. Nandy tarafından dile getirilmiştir. Nandy, modern Hindistan
düşüncesinde Asyacılık söylemini kullanan nadir yazarlardandır. The Intimate Enemy’de şöyle yazacaktır: “...Bu
ne Doğu ile Batı, ne de Kuzey ile Güney arasında bir tercihtir. Bu seçim- aslında savaş- Hindistan’ın ve Batı’nın
içindeki Apollocular’la Dionesyenciler arasındadır.” s, 74; “Ruhsal Batı’nın kurtarılmasında Asya yardımcı
olacaktır.” A. Nandy, “A New Cosmopolitanism....”, s, 148.
146
Gelin derin bir birliktelik kuralım. Şayet Tanrı bu... birlikteliğin
kaynağının İngiltere olmasını istiyorsa, alçakgönüllülükle bunu
kabule razıyım.527
Elbette, bu evrenselci ideal, bu Asya kimliğinde eriyiş düşüncesi bir tür saflık
bilgisini kullanışlarını bir tür ortaklık olarak algılama eğilimine sahipti. Çünkü Tagore göre öz-
resentiment) birbirini tamamlayan iki süreçti.528 Tagore, Asya kurgusunu (hayal edilmiş tarihi
ve sosyal referanslarıyla beraber) aşkınlığın bir aracı olarak kullanıyordu. Oysa Hintli
kullanma biçimi çok farklıydı. Kipling’in söyleminde de doğal olarak –ve maalesef oluşmuş-
bir kültürel birlik vardı Doğu ile Batı arasında; ama bu birlik, Asyalılık, Batılı’nın hayata kalma
Tagore 1916 yılında Japonya, 1924 yılında da Japonya ve Çin’e düzenlediği gezilerde mesajını
aktarma imkanı bulmuştu: “Gerçek şu ki, Batı’nın yüreğinden kopup taşan dalgalar, Doğu’nun
kıyılarına çarpmakta... Avrupa oyunun ortasında yaralanmış bir çocuk gibi. Kalabalıktan
527
R. Tagore, Milliyetçilik..., s, 76.
528
Bu iki sürecin en açık halini Tagore Gora isimli romanında işlemiştir. Romanın kahramanı Gora, Brahman
kökenleri dolayısıyla Hinduluğu, Brahmanlığı, Hindistan’ı savunurken kendine yabancılaşmanın kurbanı da
olagelmişti. Çünkü gözlemleri geleneğin sadece değerli olmadığını aynı zamanda acı ve mahv da getirdiğini
göstermekteydi. Bu gözlemlerine rağmen Gora, eyleme geçemiyordu çünkü sadece geleneğin mükemmeliğine
inanmıyor aynı zamanda lekesizliğine halal getirmekten de korkuyordu. Sonra bir gün, kendi gerçeğinin yıkımıyla
karşılaştı. Bir İrlandalı olduğu kendisine söylendi. Artık lekesizliğin ağırlığından kurtulmuştu, şimdi hem bir
Hristiyan, bir Budist, Hindu ve Müslümandı. Şimdi tıpkı kendisini büyüten ama doğurmayan Hintli Anandamoyi
gibi tüm Hindistan’dı. R. Tagore, Gora, İbrahim Şener (çev.), İzdüşüm Edebiyat, İstanbul, 2003; özellikle ss, 484–
487.
529
Bu açıdan Kim romanının okunması için bkz, A. Nandy, “The Illegitimacy of...”, ss, 191–198; Asyalılıkla ilgili
vurgu için s, 192.
147
dehşete düşmüş, annesini arayan [bir çocuk gibi]. Ona hayatını veren... annesi, Doğu değil
mi?”530
değildi, ama aşağıdaki bölümde bahsedileceği gibi Meiji dönemi Asyacılık söylemi
anlayış da gelişmişti:
medeniyetin kendine has ayrı bir yolu olduğu fikrini işliyordu. Yani “birlik içerinde çokluk”
kurgularının çoktan parçası olmuştu. Dolayısıyla Japon dinleyici Tagore’un fikirlerine açık
felsefecilerinin ve hatta eylem adamlarının Tagore’un mesajına hiç de büyük bir sempatiyle
530
S. Hay, Age. s, 131.
531
Bkz ss, 187-209.
532
Kuga Katsunan’dan aktaran, Kenneth B. Pyle, “Meiji Conservatism” Modern Japanese Thought..., s,115.
(vurgu bana ait.)
533
S. Hay, Age., ss, 82-123.
148
içeriğinden ziyade Hindistan’ın konumundan kaynaklanmaktaydı: “Tagore, mahvolmuş bir
İngiltere’nin müttefiki olarak giren Japonya’nın Batı ile ittifak geliştirme konusunda bir sorunu
yoktu. Sorun şuydu: Japon entelijensiası Hindistan’a baktığında Raj’ı (modern- Batılı- devleti)
görmüyordu; gördüğü aşkınlığın ve geleneklerin içine hapsolmuş “eski”, “şairane” bir ulustu.
Böyle bir ulus, gerçek anlamda müttefik olarak kabul edilebilir miydi?
Bu algılama, bir yandan da Fukuzawa ile başlayan medeniyet fikri ve coğrafi bölge
kurgusu arasındaki ilişkinin nasıl büyük oranda kabul gördüğünü gözler önüne serer. Asya
bölgesi, kültürel alanda da gözlemlenebilecek, coğrafi bir savunma hattıdır. Bu hattın dışında
evrensel medeniyet algılamasının içinde coğrafi ayrımlara (doğu-batı) yer vermek kabul
edilebilir değildir.535 Çünkü Tagore’un bu söylemi Japonya’nın kendini ve batıyı eşit şekilde
merkeze alan anlayışını bozmakta, ironik biçimde Japonya ve Hindistan’ı Batı ile olan
Ancak, Hindistan siyasal düşüncesinde doğan kültürel Asya birliği söyleminin asıl
T’ai Hsü gibi yeni Konfiçyüsçüler’in Doğu Ahlâkı ve Budizme geri dönüş çağrılarına rağmen
Tagore’un Asya kurgusu Çin entelijensia’sı tarafından reddedilmişti. Zaten Tagore’un 1924
Çin’e yaptığı seyahat, Tagore’un öncülük ettiği Asya kurgusunun Çin’de tamamen olumsuz bir
534
Age., s, 117; 357.
535
Age., s, 123.
149
Öncelikle Çin siyasal düşüncesinde ortaya çıkan Asya kurgusu, ister Sun Yat-Sen’in
merkezine alarak ortaya çıkmıştı.539 Zaten, Çin düşüncesindeki Asya kurgusunun, Japonya’nın
takip etmemesi yönündeki uyarıları aynı yıl Tagore’un Japonya’da Milliyetçilik adlı
536
Sun Yat-Sen (1866–1925); modern Çin’in babası olarak kabul edilen düşün ve siyaset adamı. İmparatorluk
yönetiminin yıkılmasında (1911 Çin Devrimi) önemli rol oynayarak geçici cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmiş
ve 1923–25 arasında ülkeyi fiilen yönetmiştir. Ayrıca 1924 yılında Sovyet Komunistlerinin desteğiyle Çin
Komunist hareketiyle işbirliğine giderek Kuomintang’ı yeniden yapılandırdı. Halkın üç ilkesi (milliyetçilik,
demokrasi ve sosyalist ekonomi) ve beş yuan’a (yasama, yürütme, yargı, denetleme ve eğitim) dayanan doktrini
çerçevesinde modern bir parti yapılanmasının oluşmasını sağladı. Kuomintag 1927 yılında iktidara geldi; Ayrıntı
için bkz. J. Y. Wong (der.), Sun Yatsen: His International Ideas and International Connections, N.S.W. Wild
Poeny, Sdney, 1987.
537
Sun Yat-Sen, Da Yaxiyazhuyi (Greater Asianism), Translation of A Speech Delivered in Kobe, Japan on
November 28, 1924; <<http://se2.isn.ch/serviceengine/FileContent?serviceID=23&fileid=3826C4E0-12ED-
A7D8-9280-BA886F84016D&lng=en >>. Sun Yat Sen’in Asya kurgusu, fonksiyonelist, bölgeci bir tutumu da
yansıtıyordu. Çin Demokratik Devrimi için gereken mali desteği, Güneydoğu ve Doğu Asya’da ticaret ağlarını
oluşturmuş Çin Diasporasından karşılama fikri bu tutumun en önemli nedeniydi. Takeishi Hamashita, Agm., ss,
132-133.
538
Rebeca E. Karl, “Creating Asia: China in the World at the Beginning of the Tewntieth Century” The American
Historical Review, 103/4, 1998, ss, 1096–1098.
539
Hatta, Sun Yat-Sen’in Japonya’nın bir aracı haline geldiği görüşü hâkimdir, ayrıntı için bkz: Albert A. Altman-
Harold Z. Schiffrin, “Sun Yat-Sen and the Japanese: 1914–16” Modern Asian Studies, 1972, s, 389; Yine de
Altman ve Schiffrin bu durumun sadece Sun Yat-Sen için geçerli olmadığını, Çin politikasının bir parçası olan
dönemin tüm eylem adamlarının Japonya’yı dikkate alarak hareket ettiklerini söyleyeceklerdi. Agm., s, 400.
540
Rebeca E. Karl, Agm., s, 1102.
541
Örneğin Sun Yat-Sen’in izinden giden Dai Jitao şöyle yazacaktı:
Çin’i yeniden inşaa etmek için Çin sınır bölgelerini geliştirmek gerekmektedir. Çin
milliyetlerini özgürlüklerine kavuşturmak için tüm Doğu halklarının özgürlüklerine
ulaşması gerekmektedir. Xinyaxia (Yeni Asya Dergisi, 1930), aktaran P. Duara,
“Transnationalism and the Predicament of Sovereignty: China 1900-1945”...,ss,
1040.
150
hoşlanmadığı Doğu-Batı adlandırması da Sun Yat-Sen’in konuşmasında (bu sefer Şark-Garp
olarak) mevcuttu. Tek fark şuydu: Sun Yat-Sen’in zihnindeki ayrım Liang Qichao’nun542
yolunu izliyordu.543 Yani, Asya altında meydana gelecek yeni birliktelik tüm kültürel ve ahlakî
devrimler için girişilen mücadele, savaşım haklıydı ve bu yüzden ortaya çıkacak Asya haritası,
“gücün idaresindeki” (rule of Might) Avrupa haritasının aksine, “erdemin idaresini” (rule of
Right) temsil edecekti. Dolayısıyla, Sun Yat-Sen’in zihnindeki Konfiçyüsçü ilke, Çin emperyal
sisteminin bir tür federasyon olduğunun hatırlatılması, Japonya’ya bu tür bir emperyal sistem
(özgür uluslar federasyonu- yeni Çin Barışı) çağrısında bulunulması sonucunu doğurmuştu.545
Kısaca, Çin entelijensiasının Asya kurgusu, Japonya’nın takip ettiği politikalara uyumlu
biçimde (tehdide karşı savunulması gereken) bir “eylem alanı” olarak ortaya çıkmıştı.546 Bu
yüzden, dönemin muhafazakârları Raj’ın temsil ettiği sentezi reddediyor547, Çin ve Hint
542
Liang Qichao (1873–1929), 20.yy başlarında Çin aydınlarının önderi. Liang, Çin kültürü için önerdiği köklü
yenilikleri savunmak için gelenekten yararlanmak amacıyla Konfiçyüs Klasiklerini yeniden yorumlayan bilgin
Kang Yuwei’nin öğrencisiydi. 1894–95 Japon-Çin savaşından sonraki reform hareketine öncülük etti. Tıpkı Sun
Yat-Sen gibi, 1898–1912 yılları arasında Çin’deki reform karşıtı güçlerden kaçarak Japonya’da sürgünde yaşadı.
Çin’e geri döndüklerinde Sun Yat Sen’in Kuomintang’ına karşı Yuan’ın İlerici Partisi’ni destekledi.
543
Rebeca E. Karl, Agm., s, 1105.
544
Sun Yat Sen şöyle yazmaktaydı: Sun Yat-Sen, Age., ss, 3-4.
Tıpkı Liang Qichao 1899’da yazdığı gibi: “Eğer Filipinli devrimciler başarılı olursa... Doğu Pasifikte iki yeni
[bağımsız] devlet yükselecek: Filipinler ve Japonya.” R. E. Karl, Agm., s, 1107. Bu konuda daha fazla bilgi için
bkz. Mauris Jansen, The Japanese and Sun Yat Sen , Harvard University Press, Cambridge, 1967.
545
S. Hay, Age., s, 223.
546
R. E. Karl, Agm., s, 1103; 1108.
547
Shibiao’nun öyküsü bu reddişi çok güzel özetler: “ Shibiao sokakta polis olarak kullanılan insanlar görür...
Hintliler mi diye sorar? Evet der yaşlı adam. –İngilizler onları polis olarak kullanıyor... ...Shibiao tekrar sorar,
niçin polis şefi Hintli değildir? Yaşlı adam cevap verir: Böyle bir şey duyulmuş şeymi. –Onlar kayıp ülkenin
insanları, köleden farklı değiller...[ öykünün ilerleyen sayfaslarında] Shibiao, caddede ayakta dikili duran yaşlı
151
eylem/düşün adamları arasında kurulacak ilişki için Japonyaya’ya bakıyorlardı. Örneğin Liang
Açıkça Hindistan kültürel Asyacılığı, iki örnek üzerine oturuyor; Çin’deyken Japonya
aydınlarının, Konfiçyüsçü reformcular dışında bu söylemde bulabileceği yeni hiçbir şey yoktu.
Çin Komunistleri için de, muhafazakârları için de Japonya bir rakip-müttefikti; tıpkı Sovyetler
Birliği, Amerika, İngiltere gibi. Hindistan’sa bu listede “olumsuz Asya(lı) model” olarak
duruyordu.551
bir adam fark eder. Adam başına kırmızı bir türban sarmış, çay ısmarlamaktadır. Shibiao adamın ten renginin
sarı olduğunu görür... Nihayetinde adama Hintli misiniz? diye sorar. Hayır, adam, Çinli’dir. – Bilmiyor musun?
Artık İngilizler... Hintli gibi giyinmiş Çinliler’i de istiyorlar... Shibiao her yerde kırmızı türbanlar görür,
...[Çinliler, artık] ilkokulda, İngiliz misyonerlerinin ‘Hintli Okuyuculara’ ibaresiyle getirdikleri kitaplardan
İngilizce öğrenmektedirler.” Agm. s, 1110. Bu olumsuzlamanın bir nedeni afyon ticaretinin Raj aracılığıyla
sağlanması ise diğer bir nedeni de Boxer Ayaklanmasının bastırılması için İngiliz komutası altında Hintlilerden
müteşekkül birliklerin Çin’e gönderilmesiydi. A. M. Saklani, Agm., s,264. Gerçi, Boxer Ayaklanmasının
bastırılmasında Japonya’nın da rolü olmuştu. Fakat Raj’ın politikaları, Çinli aydınlarca tamamen İngiliz
politikalarının, İngiltere’nin Rusya ile Tibet üzerinde olan savaşının bir yansıması olarak görülüyordu. Yani, Hint
örneğinde en çok kınanan kendi ulusal çıkarlarını izlemesi değil, Batı’nın çıkarlarının temsilcisi olmasıydı. A. M.
Saklani, Agm., s,264.
548
Liang Sho-ming (1893-?), 20.yy Çin’de Konfiçyüsçülüğün önemini koruduğunu kanıtlamaya çalışmış Yeni
Konfiçyüsçü filazof.
549
S. Hay, Age., s, 208 (vurgu bana ait.).
550
Ch’ü Ch’iu –pai’den aktaran Age., s, 231.
551
A. M. Saklani, Agm., s, 262. Bu olumsuzlamanın bir nedeni afyon ticaretinin Raj aracılığıyla sağlanması ise
diğer bir nedeni de Boxer Ayaklanmasının bastırılması için İngiliz komutası altında Hintlilerden müteşekkül
birliklerin Çin’e gönderilmesiydi. Gerçi, Boxer Ayaklanmasının bastırılmasında Japonya’nın da rolü olmuştu.
Fakat Raj’ın politikaları, Çinli aydınlarınca tamamen İngiliz politikalarının, İngiltere’nin Rusya ile Tibet üzerinde
olan savaşının bir yansıması olarak görülüyordu. Yani Hint örneğinde, en çok kınanan kendi ulusal çıkarlarını
152
Hindistan entelijensiası bu olumsuzluktan kurtulmak için iki yol izledi. İlk yol
Konferans esnasında, Nehru’nun girişimiyle Hindistan delegasyonu ile Çin delegasyonu ortak
bir bildiri hazırladı. Bu bildiri Asya kültürel birliğinin bir gerçeklik olduğunu söylüyordu:
“Üçbin yıldan daha uzun bir süredir Hindistan ve Çin Halkı derin kültürel bağlarla bağlıdır...
yaşanan başka bir gerçeklik daha vardı: kaderde ortaklık, davada ortaklık.
izlemesi değil, Batı’nın çıkarlarının temsilcisi olması, yani Raj’ın oluşturduğu ortak yaşam alanıydı. Agm., ss, 262-
269.
552
Bu kongreden hemen önce Nehru SSCB’yi ziyaret etmiş, Lenin’in Asya’daki ulusal devrimlerle ilgili
fikirlerinden etkilenmişti. J.N. Dixit, Across Borders, Fifty Years of Indian Foreign Policy, Picus Books, Ashak
Chapra, 1998, s, 9.
553
T. A. Keenleyside, Agm. ss, 212-213; Hint ve Çin kültürünün ortaklıklarına dair Nehru’nun kurgusu için bkz,
“India and China” The Discovery of India..., ss, 192-200.
554
J. Nehru, Age. ss, 199–200. Nitekim, Tagore’un mesajı reddedildikten sonra anti-kolonyalizmi ve modern ulus-
devlet düşüncesini taşıyan yeni hacılardan Çinli akademisyen Tan Yun-Shan 1932, 1935 ve 1937 yıllarında
Hindistan’a gelmiş; Çin-Hindistan Kültür Cemiyeti’ni kurmuştu. 1939 yılında Nehru, 1942 yılında da Chiang Kai-
shek karşılıklı ziyaretlerde bulundular. Chiang Kai-shek’in Çin siyasetinin dışında kalmasından sonra Çin
Komünist partisiyle bu kültürel bağın tekrar kurulması gerekti. Dayanışma zemini yine, anti-kolonyalist mücadele
tecrübesiydi. Nehru’nun Panchasila* Doktrini (1954- Panchsheel Anlaşması) bu dostluk döneminin kuramsal
çerçevesini çizmişti. Buna göre iki ülke arasındaki ilişkiler bir tür “Doğu felsefesine” göre yürütülecekti. Yani,
ilişkilerin temeli beş esasa dayanacaktı: karşılıklı egemenliğe ve toprak bütünlüğüne saygı, iç işlerine karışmama,
eşitlik, karşılıklı yardım ve barış içerisinde birarada yaşamak. Bu dönemde Nehru yönetimindeki Hindistan’ın
temel amacı Çin’i, uluslararası diplomasinin bir parçası haline getirmekti. Tabi bunda yeni başlayan iki kutuplu
Dünya düzeninin etkisi vardı. Çin-Sovyet Paktı imzalandığı için, Çin’i, Doğu ve Güneydoğu Asya’da savunma
anlaşmalarıyla çevrelemeye çalışmak, Hindistan’ın ABD ile yaklaşması anlamına gelecekti- ki Hindistan, ABD ile
Pakistan arasında 1954’de Karşılıklı Savunma Anlaşması imzalandığı için bu konuda gönülsüzdü. Ayrıntı için
bkz. K. Sridharan, The ASEAN Region in India’s Foreign Policy, Dartmount, Aldershot, 1996, s, 25; C. Jaffrelot,
Agm., s, 43, s, 67.
Fakat 1955’e kadar süren iki ülke arasındaki dostluk ve coşku (Hindi-Chini bhai-bhai) dönemi kısa sürmüştür.
Tibet bağımsızlık mücadelesiyle başlayan bir kriz döneminin ardından, sınır sorunu ve 1962 Hindistan-Çin savaşı
gelmişti. İlginç olan, bu kriz döneminde Çin siyasi ve düşün elitinin, Nehru ve Hindistan halkını Raj’ı
153
Bu bakış F.S.C. Northrop’un Asya halkları milliyetçiliği ile ilgili söylediklerini
hatırlatmaktadır:
geliştirilen Asya kurgusunu, kültürcülükle milliyetçilik arasına oturtuyordu. Daha doğrusu bir
kültür olarak görülen aşkın-yerellikle (translocality) milliyetçilik siyasal bir proje çerçevesinde
birleşiyordu. Gandhi, suikastinden sadece dört ay önce şöyle söyleyecekti: “Eğer Hindistan
düşerse, Asya ölür... İzin verelim ki Hindistan Asya’da, Afrika’da ya da Dünya’nın neresinde
Asya’da kültürel birlik söyleminin karşı karşıya kaldığı olumsuzlamadan kurtulmak için
seçilen diğer bir yol ise tarihi yeniden kurgulamaktı.557 Bu yeni tarih anlayışı Asya kimlik
canlandırmakla suçlamalarıydı. Ayrıntı için bkz. Parshotam Mehra, “India’s Border Dispute with China:
Revisiting Nehru’s Approach” International Studies, 42/ 3&4, 2005, 357–365.
* Panchasila Buddizm kökenli bir kavramdır: Beş zorluğa karşı beş erdem anlamına gelir.
555
The Taming of the Nations’dan aktaran Rupert Emerson, Sömürgelerin Uluslaşması, Asya ve Afrika
Halklarının Ortaya Çıkışları, Türkkaya Ataöv (çev.), Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1965, s, 352.
556
Aktaran S. Hay, Age. s, 288.
557
Recovery şiirini aktaran Linn Cary Mehta, Poetry and Decolonization: Tagore, Yeats, Senghor, Cesaire and
Neruda, 1914–1950; PhD Thesis, Colombia University, 2004; ss, 111–113.
Susan Bayly’a göre Büyük Hindistan Düşüncesi, başlı başına bir anlatıdır.558 Çünkü
tarihin “uzun mesafeli hac” ve “kendini adama” alanları bulup, bir tür translocalite (aşkın-
yerellik) yaratmak için yeniden okunmasına dayanır. Aslında Büyük Hindistan fikri 1920’lerde
ortaya çıkmadan önce Hindu reformizmi içersinde bu tür bir tarihsel okuma yapılmıştı. Sister
Nivedita’ın559 çalışmaları bu açıdan çok etkili olmuştu. Nivedita’ya göre Asya’yı bir bütün
haline getiren Hinduizm’di. Hindu estetiği ve ruhaniyatı olmasaydı, Doğu bir köylü
155
ziyade Hintlileşmeden (Indianasing) bahsediliyordu. Fakat Phanindranath Bose’un fikirlerinde
kapsayıcı Hinduluğunu alır; Hinduist estetik ve inanca dayanan Güney ve Güneydoğu Asya’nın
aslında kültürel bir federasyon oluşturduğu fikrini ileri sürer.563 Elbette burada federasyon fikri
Büyük Hindistan düşüncesi içerisinde ortaya çıkan Asya kurgusu, Oryantalist bir proje olmakla
Tıpkı Phan Boi Chau’nun564 kurucusu olduğu Dong-Du (Go-East) hareketi gibi, ya da
Asya’nın Buddist ve Hinduist dünya görüşünün tüm Dünya’yı kurtaracağını ileri sürüyorlardı.
Tek fark, bu kurtuluşun Hindistan’ın kolonileştirdiği Asya’da, tarihin bir aşamasında yaşanmış
olduğunu söylemeleriydi.
561
S. Bayly, Agm., ss, 723-724.
562
Hareket’in Nag’ın dışındaki tüm önderleri de Bengal kökenlidir: Tarihçi R.C. Majumdar (1888–1980), dilci
P.C. Baghci (1898–1956) ve Suniti Kumar Chatterji (1890–1977). Nag da tarihçidir. Hareketin kurumsal zemini
Kalküta’daki Büyük Hindistan Cemiyeti’ydi. Cemiyet’in diğer katılımcıları Nag ve Bagchi’nin Paris’te doktora
çalışmalarını yaparken tanıştıkları Hint bilimci Sylvain Levy ve Jean Przyluski de vardı. Ayrıca Kalküta
Üniversitesi’nden akademisyenler, Tagore’un Visva Bharati Üniversitesinden gelenler- Tagore’un kendisi de-
Cemiyet çalışmalarına katılıyordu. Agm. s, 710; E.S.Craighill Handy, “The Renaissance of East Indian Culture: Its
Significance for the Pacific and the World” Pacific Affairs, 3/+, 1930, s, 364.
563
Kalidas Nag, Greater India, Book Centre, Bombay, 1960, aktaran T. A. Keenleyside, Agm. s, 213.
564
Phan Boi Chau (1867–1940) 20.yy Vietnam milliyetçiliğinin önderlerindendir. 1903 yılında devrimci Reform
Cemiyetini (Duy Tân Hội) kurmuştu. 1905–1908 yılları arasında Japonya’da yaşadı ve Vietnam’ın Fransız
kolonizasyonundan kurtulması için gerekli siyasal taktikleri kaleme aldı. Bu dönem (1904–1909), kısa süreli ama
Vietnam milliyetçi entelejinsiası üzerinde çok etkili olacak olan Dong-Du hareketini kurdu. Bu hareket anti-
kolonyalizmi Batı’nın modernizm sorunu ile birlikte ele alması ve çözümün bölgesel düzeyde sağlanabileceği
yönündek inancı (Japonya’dan beklenen destek) ile çok etkili olmuştu. Ayrıntı için bkz. Sinh Vinh, “Phan Boi
Chau and the Dong-Du Movement” Phan Boi Chau and the Dong-Du Movement, Sinh Vinh (der.), Yale
University Southeast Asia Studies, New Haven, 1998, ss, 3-5.
565
Anagarika Dharmapala’nın (1864–1933) Ceylanlı reformist Budist rahiptir.
156
Büyük Hindistan Hareketi’nin zihnindeki Hindistan tarihinin alanı, Hinduist/Buddist
alanı kapsadığına göre, hemen hemen tüm Doğu ve Güney Asya’yı (Burma, Java, Kamboçya,
Bali, Vietnam, Seylan, Tibet, Orta Asya ve Japonya) kapsıyordu. Ama, Hareket’in Asya(lı)
Ters bir oryantalizm olarak adlandırılmasının sebebi sadece Batılı değerleri (rasyonel
siyasal alan- üstün kültürel alan... vb) kapsayan bir Asya kurgusu getirmesi değildi. Bunun
ötesinde tıpkı Asya kültürel birliği söyleminde olduğu gibi, Asya kurgusu Avrupa ile
Levi’nin de etkisiyle Avrupa’nın tarihsel-coğrafi bir eşitinin yaratılmasıydı. Pasifik, bir tür
Akdeniz; Hindistan, bir tür Akdeniz Medeniyeti, Yunan-Roma mukabiliydi.567 Ancak bu eşitlik
Nag, tıpkı ünlü Fransız tarihçi-coğrafyacısı Vidal de la Blance gibi bir tür “coğrafi
ahlâktan” (geo-moral) bahsediyordu. Buna göre Avrupa-Akdeniz değerlerine eşit bir değerler
zemini Asya’da vardı. Bu değerleri yaymak konusunda Hintliler de, en az Vikingler kadar,
geçmeme yasağı böylece ortadan kalkmış, onun yerine sadece ahlâki-estetik olarak değil,
566
S. Bayly, Agm. s, 712.
567
Agm., s,715.
157
siyasal ve sosyal ilişkiler alanında da rasyonel davranmayı öğütleyen bir evrensellik anlayışı
Önemli olan nokta şuydu: Everenselliğe ulaşma aracı olarak gelişimci, ilerlemeci
tarihsel bakış reddediliyor; onun yerini dağılımcı (diffusionist) bakış alıyordu. Bu bakışa göre
kültür başlı başına bir güçtü.569 Bu güç, amaçlı hareketlere, örneğin rekabate, işgale, fethe izin
vererek dünya tarihinin itici gücü haline geliyordu.570 Bu şekilde kültür, Doğu-Batı; Asya-
Ancak, sembiyoz, Batı ile ortak yaşam, farazi bir zeminde, tarihin yeniden yazımı ile
gerçekleştiği için Büyük Hindistan Hareketi tarafından inşaa edilen Asya kurgusu, belirgin bir
biçimde İngiliz ve İslam düşmanlığının izlerini taşıyordu. Daha doğrusu İngiliz ve Müslüman
dönemlerini aşan; tarihi, coğrafi dinamiklerle (Asya) aşkınlaştıran bir bakış açısı vardı. Bu
bakış açısına göre, bölgedeki tüm milliyetçilikleri kapsayan bir tür kültürel imparatorluktu
devletti.571
fikri sadece Tagore’un Asyacı fikirlerine değil; Japonya ve İhtilaf devletlerince 1940’larda
568
Agm. s,739.
569
Bu görüş, radikal sağ Hinduizmi de etkilemişti. Anılması gereken isimlerden biri Madhav Sadashiv Golwalker
(1903–1970) ve onun savunuculuğunu üstlendiği Hindutva kavramıdır. Golwalker Hint milliyetçiliğinin en önemli
kuruluşlarından biri olan Rashtriya Swayamsevak Sangh’ın (Ulusal Gönüllüler Örgütü; RSS ya da Sangh olarak
bilinir; kuruluş: 1925) Hedgewar’dan sonraki lideridir. RSS ve Golwalker’a göre Hinduizm bir din değil bir yaşam
biçimiydi ve amaç ulus ve halka (Tanrı-Ana Hindistan’a) hizmet etmekti. Hindutva görüşüne göre dünya politikası
medeniyetler arasındaki mücadeleden başka bir şey değildi. Bu nedenle savaş ve şiddet kaçınılmaz hatta işlevseldi.
Bu nedenle askeri ve iktisadi güç de işlevseldi. Ama esas olan kültürel güçtü çünkü özneye gerçek misyonunu
veren kültürdü. Ancak kültürün aracılığıyla özne (medenileştirici-devlet, örneğin Hindistan) evrensel düzene
katılabilir, bir Dünya federasyonu içerisinde yer alabilirdi. Ayrıntı için bkz., Kanti Bajpai, Age., ss, 248-252.
570
S. Bayly, Agm. s, 740.
571
Aktaran A. Nandy, “The Idea of South-Asia: A Personal Note on Post-Bandung Blues” Inter-Asia Cultural
Studies, 6/4, 2005, s, 543.
158
desteklenen Subras Chandra Bose’un572 Pan-Asyacı eylemlerine de aykırı düşüyordu. Gerçi
değildi. Örneğin Lanka Sundram, 1935’de, şöyle yazacaktı: “Hindistan gibi kalabalık ülkelerin
boş alanları”, belli oranda Hint nüfusunu barındıran Java’dan Seylan’a kadarki Asya
1920’lerin sonlarında Hindistan Kongre Partisi liderleri, partinin ideolojik yapısında yer
almamasına karşın Büyük Hindistan söylemini giderek daha çok kullanmaya başlamışlardı.575
bir tür Asya patriotizmine dönüştürdü.577 Nehru, Dış-Hintliler’e; ait oldukları ulusal, yerel,
her nerede yaşıyorsa yaşasın Hintli’ydi, tıpkı Hindistan’a gelen herkesin Hintli olması gibi:
“Hintli bir Hristiyan nereye giderse gitsin bir Hintli gibidir. Hintli bir Müslüman nerede yaşarsa
572
Bkz. S, 230.
573
Aktataran, T. A. Keenleyside, Agm. s, 227.
574
Agm. s,228.
575
Agm. s,214.
576
Nehru’nın Hintlileşme kavramını bir kolonileştirme hareketinden çok, Hindistan’a gelen yabancılar için
kullandığı da bir gerçektir. Bkz. A. Guttmann, Agm., s, 271.
577
J. Nehru, Age., ss, 200-226; S. Bayly, Agm, s, 729.
578
Age. s,62.
159
Böylece Nehru, Hint siyasal düşüncesinde –ister kültürel birlik söylemi isterse Büyük
Hindistan Düşüncesi altında gelişsin- ortaya çıkan Asya kurgusunun karşı karşıya kaldığı temel
problemi, birlik problemini, bu şekilde çözmeye çalışıyordu. Asya’da bölgesel kimlik kurgusu,
bu şekilde hem problemin ve çözümün bir parçası haline geldi. Asya kurgusunun Pan-İslamist
c)-Pan-İslamist Söylem:
radikalleşmenin ve politizasyonun bir yansıması olarak görülebilir. Buna uygun olarak, Asya
bir idealin/olasılığın alanı olarak ortaya çıktı. Yani Asya, geleceğe yönelik (kültürel birlik
söylemi) ve geçmişe yönelik (Büyük Hindistan düşüncesi) tarihin yeniden okunmasını olarak
görülmek yerine, günün siyasal koşulları üzerinden ulaşılabilecek bir alan olarak görüldü. Bu
alan fikri önemlidir. Asya Federasyon fikrini savunan entelijensia gibi Pan-İslamistler de
böylelikle Asya’yı sadece, üstte ele alınan yönelimlerde olduğu gibi değerlerin (kadim doğu
Bundan öte Asya, siyasal mobilizasyonun sağlanacağı halkların alanı haline gelir.
Halklarla ilgili düşünce bir kenara bırakıldığında, Pan İslamizm’i Asya kurgusuyla yan
yana getirmek ilk bakışta zor görünmektedir. Her ne kadar Pan İslamizm bir pan ideoloji579 olsa
579
Hans Kohn pan ideolojileri şöyle tanımlar: Coğrafi olarak farklı devletlere tâbi bulunan, fakat birbirleriyle
ortak ya da aynı kökenden gelen dil, ırk, anane ve coğrafi yakınlık gibi kabul edilmiş başka bir bağla bağlanmış
grupların birliğini ve dayanışmasını desteklemeyi ve cesaretlendirmeyi amaç edinen ideolojidir. Aktaran, Jacob M.
Landau, Pan-Turkism in Turkey, A Study of Irridentism, C. Hurst & Company, London, 1981, s, 176.
160
da, yani evrensel ve yerel söylemi birleştirse de Osmanlı İmparatorluğu’nun (Halifeliğin)
Elbette, Osmanlı vurgusu esas olmakla birlikte tüm hikaye bundan ibaret değildi. Pan-
İslamizm’in bilinen haliyle bir ideoloji biçimine dönmesinden önce, yani 1850’lerle 1870’ler
amaç sadece bir politika aracı olarak kullanılmıştır.584 Ama ikinci amaç, yani Müslüman
580
Ayrıntı için bkz. Jacob M. Landau, Pan-İslam Politikalarıi İdeoloji ve Örgütlenme, Nigar Bulut (çev), Anka
Yayınları, İstanbul, 2001.
581
Age., s, 28; Anthony Reid, “Nineteenth Century Pan-Islam in Indonesia and Malaysia” The Journal of Asian
Studies, 26/2, 1967, s, 268.
582
Kısaca özetlemek gerekirse; 1877–1878 Osmanlı-Rus Savaşı, İmparatorluğun Balkanlar ve Doğu Anadolu’da
önemli ölçüde toprak kaybetmesiyle sonuçlanmıştı. Bu kayıplardan sonra, uluslararası alanda etkinliği artırmak
için Güney Asya Müslüman nüfusunun desteğini alma düşüncesi doğdu. Bir Hint Müslümanı olan Nusret Ali Han,
1880’de Osmanlı yöneticilerini Peyk-i İslam adı altında çıkarttığı dergiye mali destek sağlamak konusunda ikna
etti. Dergi Hint Müslümanlarına sesleniyordu. 1881 Fransa’nın Tunus’u işgali ve 1882 İngiltere’nin Mısırı işgali
sonrasında durum, İstanbul’da kritik ve duygusal bir hal aldı. İlk olarak Pan-İslam kavramının kullanılması da bu
döneme rastlar.
583
C. Aydın, Age. s, 61.
584
J. M. Landau, Pan-İslam Politikaları..., s, 63.
161
Hindistan Müslümanları, 19.yüzyılın son çeyreğinde iki gerçekle karşılaşmışlardı:
idaresi altında iktisadi ve düşünsel olgunluğa erişmiş, sayıca çok bir Hindu cemaatinin ortaya
çıkışı. Dolayısıyla, Müslüman entelijensia şunu fark ediyordu: Raj sona erdiği anda Hindu
cemaat, yönetimi ele alacak siyasal olgunluğa erişecekti. Zaten 1885’de Kongre Partisi
kurulacak, kısa sürede Hindu festivallerini ve Müslüman karşıtı söylemi kullanan B.G.
Tilak’da585 liderini bulacaktı. Hinduluğun politizasyonu ile karşı karşıya kalan Hint
Müslümanları, R.Roy’dan yaklaşık 50 yıl sonra Sayyid Ahmet Khan’la586, birlikte Hint
Pan-İslamizmin temsilcisi, genellikle Tagore ile birlikte ele alınan, Pencap Müslüman
585
Bal Gangadhar Tilak (1856–1920) milliyetçi ve toplumsal reformcu. Hindistan Bağımsızlık Hareketinin
önderlerinden. Propoganda ve ajitasyonu Swaraj’ın araçları haline getirmiş, İngiliz reformlarına karşı başlattığı
savaşla tanınmıştı. Tilak Gopal Krishna Gokhale’nin ılımlı siyasetinin karşısındaydı. İki figür arasındaki siyasal
anlaşmazlık 1907 senesinde Kongre Partisi’nin ılımlılar ve radikaller arasında bölünmesiyle sonuçlandı.
Gandhi’nin tersine, Tilak, terörizmi ve şiddeti siyasal bir yöntem olarak benimsiyordu. Bu yüzden suçlandı ve
1908–1914 arasında hapiste kaldı. Çıktığında Hindistan Bağımsızlık hareketi Gandhi’yle yeni bir döneme girmişti.
586
Sir Seyyid Ahmed Khan Bahadur (1817 – 1898), Sir Seyyid ve ya Baba-i Urdu olarak bilinir. Hintli eğitimci ve
Müslüman İngiliz-Oryent Kolejinin kurucusudur. Bu kurum daha sonra Aligarh Müslüman Üniversitesine
dönüşmüştür. Çalışmaları, daha sonra Müslüman Hint hareketlerine yön verecek yeni bir siyasal-entelektüel
Müslüman neslin gelişmesini sağladı. En önemli savunularından biri, tüm Hint Müslümanları için lingua franca
olarak Hindi yerine Urducayı (Hindistan’ın Moğol yöneticilerinin geliştirdiği dil) önermesiydi. 1867 yılında bu
mevzu üzerine Hindu ve Müslümanlar arasında bir gerginlik dönemi yaşandı. Sonucun Hindi lehine olması
üzerine, Urduca Hint Müslümanları arasında bir sembol haline geldi. 1880’lerin sononda Sir Seyyid Kongre
Partisine karşı İngiliz-Müslüman ittifakını sağlamaya çalışacaktı. Düşünceleri, Kongre’den bağımsız bir
Müslüman partisinin- 1906; Tüm Hindistan Müslümanları Derneği’nin- kurulmasını etkiledi.
587
Ayrıntı için bkz. Sita Ram Goel, Muslim Seperatism, Causes and Consequences, Voice of India, New Delhi,
1995, ss, 67-92.
588
Hindistan’da Müslüman Derneği’nin (1906) kuruluşu Pan-İslamizm’den ziyade Hindistan politikasının kendi
işleyişiyle ilgiliydi. Tıpkı Hindistan milliyetçi hareketinin radikalleşmesi gibi İngiliz Genel Valisi Lord Curzon’un
İngiltere’de Muhafazakâr’ların da desteğiyle Bengal’in Müslüman (Doğu Bengal) ve Hindu (Batı Bengal)
bölgelerine ayrılması (1905), Müslümanlar arasında da ümmetçi bir bilincin gelişmesine sebebiyet verdi. Kongre
Partisi’nin öncülük ettiği protesto hareketlerinin sadece Hindu çıkarlarını temsil ettiğini söyleyen Müslüman
üyeler Kongre’yi terk ederek Tüm Hindistan Müslümanları Derneği’ni kurdular.
589
Sir Muhammad Iqbal (1877–1938), Müslüman şair, filazof ve siyasetçi. Şiirlerini Urduca ve Farsça yazdı.
Şiirlerinde İslami yaşam tarzının ulusun varlığını gerçekleştirebileceği en üst biçim olduğunu savunmuştu.
Müslüman Cemiyeti’nin (Muslim League) önemli üyelerinden biriydi. Gerek Parti çalışmaları esnasında gerekse
Hilafet Hareketi içinde Müslüman dünyasının siyasal önderleriyle beraber çalıştı. Özellikle Muhammed Ali Jinnah
162
Tıpkı Tagore gibi Iqbal de kültürel esasın adlandırılması ve siyasal alana taşınmasıyla
Iqbal’in özne (self) ile ilgili görüşleri sadece teolojik açıklamalar olarak ele alınamaz. Şair’in
(birey/ulus/cemaat/öznel kimlik) ulaşabilir. Özne ise gerçek biçimini ancak çevresiyle kurduğu
Avrupa gibi karşıtlıkları barındırır. Özne tüm bu karşıtlıkların özelliklerini taşır, ama kendisi
Dolayısıyla Iqbal’in kâmil insanı ve İslam toplumu- ki bunları ayrı düşünmek çok
mümkün değildi- Doğu ve Batı sentezini hem felsefi hem de epistomolojik düzeyde temsil
ediyorlardı:
ile olan çalışmalarında, Hint Müslümanları’nın ayrı bir devlet kurması gerektiğni söyleyerek Pakistan’ın
kuruluşuna ilham verdiği kabul edilir. İngiliz / Hint Müslümanları’nın durumuyla ilgili fikirlerini İslam’da Dinsel
Düşüncesinin Yeniden İnşaası (The Reconstruction of Religious Thought in Islam) isimli kitabında topladı. Ayrıca
Mısır, Afganistan, İran ve Türkiye’ye yaptığı seyehatler esnasında İslami toplumlar arasında, milliyetçi
yönelimleri aşacak şekilde birliğin- en azından işbirliğinin kurulması gerektiğini savundu.
590
Lakshimi Biswas, Tagore & Iqbal, A Study in Philosophical Perspective, R.P. Srivastava (der.), Capital
Publishing House, Delhi, 1991, s, 45.
591
Age. s, 94.
592
Age. s, 83.
“Özne (birey) kendi başına bir renge sahip değildir. İlişkiye girdiği nesnenin rengini
alır; tıpkı Ay’ın ışığı, çakıltaşları üzerindeki kıvılcım gibi. Tüm renklerin renksiz
özüdür.”
163
Batılılar hayatlarını pratik akla dayandırırlar,
Doğulular aşkın içindeki gizemi bilirler.
Fakat hakikat aşkın gücünü gerektirir.
Ve aşk ona sağlam temeller kazandıracak gerçekliğe ihtiyaç duyar.
Ne zaman aşk ve feraset biraraya gelirse,
[O zaman] yeni ve daha iyi bir Dünya yaratacaklardır.593
Kültürel birlik fikrini savunanlar, başta Tagore, Asya’ya baktığında Asya kurgusu
altında bir çeşit “olasılık” görüyordu. Büyük Hindistan düşünürlerinden farklı olarak sadece
geçmişte yaşanmış, ya da sadece Hindistan birliği içerisinde gerçekleşmiş bir olasılık değildi
bu. Gelecekte’de yaşanabilecek bir olasılıktı, yeni bir kimlik olasılığı. Çünkü Batı
kolonyalizminin Asya’da yarattığı şartlar bu yeni kimlik için altyapıyı hazırlamıştı. Iqbal de
Asya’ya döndüğünde tıpkı Tagore gibi bir olasılık alanı görmüştü. Ancak bu olasılık yeni bir
kimliği tasvir etmez, eski bir kimliğin yeni şartlar altında, yeni bir coğrafyada, daha doğrusu
yaşanmasıdır.594
gibi; çöken, gerileyen bir kriz içerisindeki Batı’ya yeniden canlanışını verecek olan İslam’dı.
593
S. Hay, Age. s, 298.
594
J. M. Landau, Pan-İslam Politikaları... s, 273.
595
The Mysterious of Selfness’den aktaran S. Hay, Age. s, 290.
164
Tabi bu olasılık da geçmişte tecrübe edilmiş bir gerçeklikti: Zamanında İslam Asya’nın
koruyucusu olmuştu.596
görüyorlardı: Kutsal toprakları korumak, Asya’ya ve İslam’a yönelik yeni saldırıları bertaraf
bakıldığında Savaş sonrası yükselen Pan-İslamizmi halkçı olarak nitelendirmek598 doğru olmaz.
Çünkü halkçı hareketler herşeyden önce gelişme krizine bir yanıt olarak yükselen ve ilerleyen
aşamalarında kentli işçi kitleleri içine katabilen akımlardı.599 Elbette, modernizmin sorunları
Pan-İslamizmi savunan düşünürlerin, örneğin Iqbal’in ilgi alanı içerisindeydi ama, Hint
sorununun bir parçası olarak ele alınıyordu: “[Batı medeniyetinde] insana, kültürün etkisiyle
gelişecek bir kişilik olarak değil, sömürülecek bir eşya gibi bakılır.”600
596
Age.
597
J. M. Landau, Pan-İslam Politikaları... ss, 222–245. Bu dönemin etkili isimleri bazı yayınorganlarının etrafında
toplanmışlardı: Ebu’l-Kelam Azâd (1888–1958) oldukça etkili olan el-Hilâl ve el-Bağdâd gazetelerini çıkarıyordu.
Hindistan Müslümanları’nın en önemli figürlerinden biri olan Muhammed Ali (1878–1931), Alî, Comrade,
Hemderd adlı gazetesinde Pan-İslam politikasını oldukça sert, Hristiyan karşıtı bir söylemle savunuyordu.
Zamîdâr’ın yayıncısı Zafer Alî Khan İstanbul’da da çeşitli temaslarda bulunmuştu. Ancak bu faaliyetler savaş
döneminde sekteye uğradı. Hindistan Savaşa İngiltere’yle beraber girdi. Kongre, Hint temsilcilerinin bu önemli
kararda dışarıda bırakılmasından dehşete düşmüştü ama Savaş bir yandan da reformlar ve özerklik talepleri
açısından büyük bir fırsat olarak görüldü. Hint sanayisi de insan gücü de İmparatorluğu’nun savaş planlarını
sonunakadar destekledi. Buna bağlı olarak Hindu-Müslüman gerginliği de yatıştı. Zaten kısa bir süre içersinde Aga
Khan’ın (1877–1857) liderliğindeki Hindistan Müslüman Birlikleri ingiltere’yi desteklediklerini açıkladılar.
598
Bu şekilde yapılan tanımlama için bkz. J.M. Landau, Pan-İslam Politikaları, s,246.
599
Angus Stewert, “The Social Roots” Populism, Its Meaning and National Characteristics, G. Ionescu-E. Gellner
(der.),Macmillan Company, London, 1969, ss, 180–195.
600
Aktataran, T. A. Keenleyside, Agm. s, 215.
165
Bu doğrultuda, 1919 ve 1922 Hindistan Hilâfet Konferansı’nda da görüldüğü gibi,
Hindistan’da Pan-İslamizm halkçı değil ama kitlesel bir hareketti.601 Hatta Hindu nüfusu bile
içerisinde barındırıyordu.602 Çünkü amaç sadece Batı Asya’yı kapsayan bir Müslüman birliği
kurmak değil, aynı anda bir Hindu-Müslüman birliği yani bir Hint Barışı oluşturabilmekti603:
601
Hilâfet Konferansı, Hilâfet Hareketinin başlangıcı sayılır (1920–1922). Konferans’ta Hindistan Merkezi
Hilâfert Komisyonu ile dini ve bölgesel komiteler kuruldu. Katılımcılar arasında, Ali Kardeşler, Abdu’l Bârî Azâd,
Ensârî gibi Sünni politik liderlerle Şii ve Ahmedî olanlar vardı. 1922 Hilâfet Konferansı Mustafa Kemal’i İslam’ın
kılıcı olarak ilan etmiş ve halifeliğin geleceği ile ilgili olarak söz sahibi olmaya çalışmıştı. C. Aydın, Age., s.137.
Ancak Ankara yönetiminin önce Sultanlığı sonra Halifeliği kaldırması (1924) hareketin etkisini azalttı. J.M.
Landau, Pan-İslam Politikaları, ss, 257–258.
602
Gandhi’nin Hilâfet Hareketi’ne verdiği destek ahlaki bir tercihten ziyade Hindistan iç politikasıyla ilgilidir.
Gandhi, Savaş sonrası dönemde Hindistan siyasal hayatının bir parçası olmuştu. Bu mücadeleye katılırken
kullandığı söylem, Hind Swaraj (Hindistan bağımsızlığı), hareketin kendisinin de gösterdiği şekilde Hindu
geleneklerine dayanan bir söylemdi. Dharma ve karma ile ilgili fikirleri Hint Müslümanlarını Swaraj’ın içine
katma konusunda yetersizdi. 1920 Hilâfet Hareketi’ni Gandhi bu konuda bir şans olarak gördü. D Arnold, Age., ss,
102-103.Pan-İslamizm, bir açıdan gelenek içerisinde Hindu-Müslüman buluşmasının sağlanmasıydı. Elbette
geleneğe yapılan bu vurgu bütün Müslüman reformcuların paylaştığı bir şey değildi. Örneğin Cinnah, aynı
dönemde Halife’yi “tepkisel bir biçimde ortaya çıkmış bir öcü” olarak tarif edecekti. Aijaz Ahmad, Lineages of the
Present, Ideology and Politics in Contemporary South Asia, Verso Publications, London, 2000, s, 12; 101. Zaten,
Kongre’ye yönelmiş modern Müslüman elit bir azınlıktı ve Gandhi’den çok Nehru’yu destekleyeceklerdi.
Gandhi’nin başarısı ise Müslüman gelenekçilerle Kongre’nin sağ kanadı arasında dengeyi sağlayabilmesinden
gelmekteydi. Hilâfet Hareketi de bu dengenin bir sembolüydü.
603
Nirad Chaudhuri, “From ‘The Autobiography of An Unknown Indian: Chapter III, -Enter Nationalism’”,
Modern India, An Interpretive Anthology, Thomas R. Metcalf (der.), The Macmillan Company, London, 1971, s,
230; D. Arnold, Age., s, 218.
604
Iqbal’in 1930 konuşmasından aktaran S. Hay, Age. s,299.
605
Nazrul’un sözlerini aktaran Age., s, 257. Kazi Nazrul Islam (1899-1976), Bengal kökenli Müslüman şair,
müzisyen, devrimci ve felsefeci. Ortodoks inanç ve dinsel baskıya karşı durmuştur. Milliyetçi eylemciliği
deteklediği için Bengaldeş’in milli şairi ya da Asi Şair olarak da adlandırılır.
166
Ancak böyle bir Hindistan Barış’ının gerçekleşemeyeceği 1930-1940’larda anlaşılmıştı.
Hayal kırıklığının sebebi sadece 1926 Kahire, 1931 Kudüs, 1935 Cenova Hilâfet
olmadan607 İqbal’in608; Azad’ın609, Nazrul’un hayali olan evrensel estetik ve ahlak adına İslami
birliği, Hindistan İslam-Hindu birlikteliği çerçevesinde başarısız olduğunda bir yandan Iqbal ilk
önerecekti. Diğer yandan “Sessiz Hindistan Kampanyası”610 sırasında İngiliz yönetimi Cinnah
İşte bu dönem, Hindistan İslam-Hindu birlikteliğine rakip, başka bir Asya siyasal birliği
606
C. Aydın, Age., s,154.
607
Bu konudaki en onemli adım, Nehru liderliğinde ve Kongre Partisi bünyesinde Müslümanlar Arasında Kitlesel
İletişim Kampanyası’nın örgütlenmesi ve desteklenmesiydi. 1930’ların ortasında bu Kampanya Kongre Partisi’ni
yeniden Müslümanların desteklediği ulusal bir yapıya dönüştürmek üzereydi. Ancak Parti’nin sağ kanadı Nehru ile
girdiği mücadele dolayısıyla Kampanya’dan desteğini çekti. Böylece Müslümanlar kendilerini yeniden
yabancılaşmış hissettiler. A. Ahmad, Age., ss, 12-13.
608
Lakshimi Biswas, Age., ss, 258-259.
609
A. Ahmad, Age., s, 95. Abul Kalam M. Ahmed Azad (1888-1958) Müslüman eğitimci ve Hindistan
Bağımsızlık hareketinin siyasal önderlerindendir. Bağımsızlık sonrası ilk Eğitim Bakanı’dır. Hindistan’ın
parçalanmasına karşı çıkışıyla tanınır. Mahatma Gandhi’yle birlikte Hilâfet hareketinin etkili olması için
çalışmışlardır. Ayrıca Gandhi’nin Swaraj ve Swadeshi (iktisadi bağımsızlık) hareketlerinin de destekçisi olmuştur.
Hindu-Müslüman birlikteliğinin en önemli sözcülerindendir.
610
Sessiz Hindistan Hareketi (Bharat Chhodo Andolan ya da Ağustos Hareketi) Hindistan’ın tam bağımsızlığı için
1942 Ağustos’unda yani II. Dünya Savaşı sürerken ve Londra, Hindistan’ın da Savaş’a ingiltere’nin yanında
katıldığını açıkladıktan sonra Gandhi’nin başlatmış olduğu sivil ittiatsızlık eyleminin adıydı. Kongre Partisi,
Gandhi 8 Ağustos’da Pasif Direniş çağrısını yaptıktan hemen sonra bu politikayı desteklediğini açıkladı. Bunu
takip eden süreçte Gandhi ve Nehru dahil olmak üzere Kongre’nin tüm siyasal önderleri tutuklandı. Ayrıntı için
bkz. C. Alllen, “Quit India” Plain Tales...,ss, 202-211.
611
A. Ahmad, Age. s, 15.
167
d- Asya Federalizmi Düşüncesi:
radikalleşmenin ve politizasyonun bir yansıması olarak görülebilir. Nitekim, henüz daha 1924
gibi çok erken bir tarihte Pencap Hindu milliyetçisi ve Arja Samaj Cemiyeti üyesi Lala Rajpat
Rai, ayrı bir Müslüman devlete paralel olarak gelişecek Hindistan, Çin ve Japonya
çıkan radikal atmosferde bu fikir gelişmişti615, yani oldukça güçlü bir biçimde Hindistan
612
“ Is not the East a Unity as Compared with the West; 1916” aktaran S. Hay, Age., s, 404; ayrıca C. Jaffrelot,
“India’s Look East Policy: An Asianist Strategy in Perspective”, India Review, 2/2, 2003, s, 40.
613
Sri Aurobindo Ghose (1872-1950) Hind milliyetçisi, eğitimci, şair, gelişmeci filazof ve yogidir. Hindistan
Bağımsızlık Hareketinin önderlerinden biri olduğı kısa siyasal hayatından sonra teolojik çalışmalara dönmüştür.
Ghose ve genç yoldaşı Jatindranath Banerji 1893 sonrası Bengal’de bir gizli direniş örgütü kurdular. Üyeler Sister
Nivedita ve Okakura’nın düşüncelerinden ilham alıyorlardı. Bu örgüt, Aurobindo’nun kardeşi Baridra Kumar’ın
desteğiyle, Bankimci düşünceye meyletti ve Hindu sembolizmini benimsedi. Örneğin A. Ghose’a göre, Hindistan
sadece bir toprak parçası değildi. Hindistan, yaşayan iyilik, Hindu Ana Tanriça’ydı.”. Peter Heehs, “Religion and
Revolt: Bengal under the Raj” History Today, January 1993, s, 34.
614
Chittaranjan Das (C.R.Das; 1870–1925) Bengal kökenli hukukçu ve Hindistan Bağımsızlık hareketi
önderlerindendir. Asıl ününü 1909 yılında Alipore bombalanması davasında Ghose’u savunarak kazanmıştır.1919-
1922 İşbirliği Yok Hareketi (No Cooperation) içerisinde öncü safhalarda yeralmış, Gandhi’nin takipçisi olarak
kıyafetlerini yakıp Khadi kıyafetlerini giymiştir. Aynı dönem, J. Nehru’nun babası Motiel Nehru’yla beraber
Swaraj Partisini kurmuş ve bu parti radikal düşüncenin temsilcisi olmuştu. Buna rağmen şiddet içermeyen direnişe
inanıyor ve bağımsızlığın anayasal yollarla sağlanması gerektiğini açıklıyordu.
615
1905 sonrası Bengalin parçalanması ve Rusya’ya karşı Japonya’nın zaferi Kalküta’daki tüm grupların
radikaleşmesine sebep oldu. İlginçtir, bu dönem radikaleşmesinde Japonya’nın doğrudan bir katkısı olmamıştır.
Okakura’nın söz vermiş olduğu yardım hiç sağlanamadı. Kalküta’da radikal örgütlenme üzerinde etkili olanlar
İtalyan gizli örgütleri ve Rus anarşistleriydi. Sister Nivedita, örneğin Koropotkin ile yazışmaktaydı. Bu dışarıdan
gelen etkilerin yanı sıra dönemin radikalleri (örneğin Ghose kardeşler, Sister Nivedita, Bipin Chandra Pal,
Pramathanath Mitra, Monoranjan Guha Thakurta, Lala Rajpat Rai...) dinsel inanca büyük bir önem veriyorlardı.
Genelde İngiliz yönetimi, bu dönemki radikaleşmeyi 1870’lerin Hindu Canlanmasına/Reformizmiyle kıyasladı ve
gerici bir hareket olarak değerlendirdi. Bu yüzden 1908 Tilak’ın yargılanması sonrasında Radikaller, Kongre’den
uzaklaşmışlardı. Geri döndüklerinde (1917), Gandhi radikallerin kullandığı sembolizmi, irade ve amacı (tam
bağımsızlık) ılımlıların siyasi programı ile (şiddete dayanmayan direniş ve laiklik) birleştirmeyi başardı. Peter
Heehs, Agm., ss, 30-35.
168
Hindistan ve diğer Asya ulusları arasındaki sevgi ve dostluk, sempati
ve işbirliği... Dünya barışının temellerini atacaktır.616
Ghose daha 1908’de Asyanın Rolü adlı derlemesini çıkardığında, Pan-İslamizm; Asya
kurgusunu siyasal zemine taşımaya yeni başlamıştı. Ancak Ghose, Pan-İslamizmin amaçlanan
Bu doğrultuda bir Asya kurgusunu, daha sonra federalist yapıyı dillendirerek öneren de
sadece Das değildi. Örneğin 1918 yılında Aga Khan, Hindistan’ın merkezini oluşturacağı bir
Gupta, Hindistan’ın birleşik bir Asya’nın lideri olarak hareket etmesi gerektiğini vurguladılar.
getirilen Asya kurgusunun kültürel birlik ve Büyük Hindistan Hareketi düşüncesinin önerdiği
Hindistan’ın temsilcisi olduğu, evrensel hakikatı arayan Asya.619 Tek fark milliyetçiliğin işin
içine girmesiydi:
616
Das’ın 1922 konuşmasından aktaran S. Hay, Age. s, 254.
617
Age., s, 253.
618
T. A. Keenleyside, Agm. s, 217.
619
Nehru’nun Indra Gandhi’ye yazdığı bir mektup şöyle bitiyordu: “Avrupa’da Karanlık Çağlar’ın sonuna
geldiğimizde medeniyetin sonunu gördük, bugün yeni bir medeniyet yavaş yavaş vücuda gelmeye çalışmakta. Oysa
Çin’de yüksek derecede bir kültür ve medeniyet görüyoruz ki bu şekilde bir kesintiye uğramamıştır. Hindistan’da
da durum böyledir. İşte bu [kültür], Hindistan’dan diğer Doğu uluslarına yayılacak. Onu yağmalamaya gelen
barbarlar bile öğrenmek zorunda kalacak.” J. Nehru, Glimpses of World History, Oxford University Press, Delhi,
1989, s, 111.
169
Asya’nın siyahları, kızılları ve sarıları hadi bir araya gelelim.
Birbirimizin istek ve acılarını paylaşalım. Asya’nın kaybetmiş olduğu
sesi-soluğu arayalım. Asya’nın bir sözü olmak zorunda.620
Ancak bu sözün ne olması gerektiği konusunda Gandhi, Nehru, Tagore, Ghose hatta
Das gibi Brahman kökenli üst sınıf Hint enteligensiasıyla, 1905’den itibaren radikalleşmiş orta
sınıf Hint entelilijensiası arasında fikir ayrılığı yaşanıyordu. İlk grup; siyasal varoluşu, modern
Budizmin bir yansıması olarak görebileceğimiz bir tür Asya birlikteliğinde arıyordu. Asya
zemin (topluluk fikri) siyasal zeminden (devlet fikrinden) önce ortaya çıkmış, birey ve çevresi
arasındaki gerçek aracıydı. Öznel olabilen tek alandı. Das’ın çizgisi bile bu anlayışa yakındı.
elbette etkisi vardı.621 Ama Japon entelejensiasının siyasal birlik-devlet algılaması, Asya fikri
de dâhil tüm reaksiyoner kültürel açıklamaların bir şekilde (olumlu ya da olumsuz) merkezine
Öte yandan orta sınıf- artık milliyetçi- Hindistan eliti için siyasal bağımsızlık son derece
siyasal bağımsızlık fikri üzerine oturmalıydı. Nasıl ki Buddizmi Çin’e ve Asya’nın diğer
yayılmalıydı. Bu kesimin önemli yayın organlarından olan Amrita Bazar Patrika 1924’de şöyle
yazacaktı:
620
S. Hay, Age. s, 254.
621
Özellikle bkz. Rash Behari Bose ve Subhas C. Bose’un Japonya ile ilişkisi bkz. s, 230.
622
Tetsuo Najita- H. D. Harootunian, “Japan’s Revolt against the West” Modern Japanese...., ss,209-214.
170
Asya Federasyonu rüyası, Asya’nın en büyük ulusu olan Hindistan’ın
bağımsızlığını kazanmasına ve sorumlu bir hükümetin kurulmasına
bağlıdır... Geçmişte Çin ve Japonya’ya, Buddist rahipleri gönderen
Hindistan’ın bağımsız hükümranıydı. Şimdi de kendi kendini
yönetebilen Hindistan Asya federasyonunun bir gerçek haline
dönüştürecek ve evrensel insani ideale katkıda bulunacaktır.623
1930’larda- yani Japonya’da Pan-Asyacılık, Asya’nın kurtarılması misyonu, bir ideoloji haline
dönüşürken- çok dikkatli bir biçimde ve milliyetçi mücadele çerçevesinde ele alınmaya
başlandı.624
yaşandığı en önemli [savaş] alanıydı.”625 Bu nedenle örneğin Nehru’nun, 1939 Çin’e yaptığı
karşı Çin’e destek vermek için geliştirilmişti.626 Aslında Nehru’nun aklında olan daha çok
623
S. Hay, Age. s, 255.
624
Kongre Partisi, Çin, Türkiye, Mısır, İran, Suriye, Irak, Filistin, Vietnam, Seylan, Burma, Malaya, Endonezya ve
Filipinler’de süren milliyetçi bağımsızlık hareketlerini kutlayan ve destekleyen bir dizi duyuru yayınlamıştır.
Ayrıntı için bkz, T. A. Keenleyside, Agm. s, 217–219.
625
G. Deshingkar, Agm., s, 176.
626
Dorothy Normann, Nehru, The First Sixty Years, Vol.1, Asia Publishing Hause, Bombay, 1965, ss, 634-636.
Nehru, Japonya konusunda eleştirel hatta şüpheci bir bakış açısına sahipti. Örneğin Buddizm karşısında Shinto
inancının evrenselliğini sorguluyor, Japonya’yı kendi içine kapalı görüyordu. J. Nehru, Glimpsis of ..., ss, 271-273.
İlginç olan, Shinto inancının Japonya’da da bu şekilde algılanmasıdır. Hristiyanlık, Hinduizm ve Çin’deki Buddist
anlayış gibi inançlarla ortak değerleri paylaştığı düşünülen Buddizm karşısında Shinto inancı, Japon siyaset
yapıcıları tarafından dinsel bir inaçtan çok folklorik bir öğe olarak yansıtılmıştır. C. Aydın, Age., s,28. Fukuzawa
şöyle yazacaktı: “Shinto Budizmin bir kuklasıdır.” Ayrıntı için ve Japon Modernleşmesinde Shinto İnancı’nın rolü
için bkz. Helen Hardcre, “State Shinto”, Sources of Japanese…, ss, 118-126, Fukuzawa’nın ifadesi için, s, 119.
171
deyimiyle-Dünya Federasyonu’na) benziyordu.627 Ve amaç egemenlik hakkının Hindistan’ın
bir söylemi, çok da ağırlık verilmeyen bir söylemi olarak kalacaktı.630 Bunun tek sebebi
Japonya’nın politikaları ya da Sun-Yat Sen’den sonra Çin siyasal elitleriyle hangi hat üzerinden
özellikle Burma, Seylan ve Malezya’da 1920’lerin sonundan itibaren kendi milliyetçi elitleri
hatırlatan ünlü konuşmasını yaptı. İnsanlığın gelişiminde Asya medeniyetleri merkezi bir rol
oynamışlardı. Türkiye’den Filipinler’e kadar tüm Asya ulusları bu role katkıda bulunmuştu.
Şimdi yeni bir dönem başlıyordu ve yine Asya’ya ihtiyaç duyuluyordu. O yüzden;“...atom
627
Dorothy Normann, Age., s, 635; G. Deshingkar, Agm., s, 176; J. Nehru, The Discovery of..., ss, 539-540.
628
Nehru’nun uluslararası sisteme yaklaşımı oldukça realist ve Westphalia’cı anlayışa uygundu. Yani uluslararası
politikanın temel aktörleri devletlerdi. Devletler ulusal çıkarlarını takip etmek gibi bir hakka sahiptiler. Bunun için
büyük güçlerle anlaşma yapabilir ya da gündemdeki konu üzerinden farklı ittifak ilişkileri içerisine girebilirlerdi.
Yine son çözüm yolu olmasına rağmen şiddete ve askeri güce başvurulabilirdi. Ancak Nehru bu anlayışı
getirirken, devletlerin kendi dış politika kararlarını verme; özgürce seçim özgürlüğünü yani tam otonomiyi
savunmayı bırakmıyordu. Ayrıntı için bkz. Gopal Krishna, “India and International Order: Retreat From Idealism”
The Expansion of.... ss,270-272; Kanti Bajpari, Age., ss, 238-244.
629
1947 yılında ünlü Asya İlişkileri Konferansı düzenlendi. Elbette 1920–1947 arasında dönemin yönelimlerine
uygun olarak (1920 Bakü Doğu Halkları Konferansı ve 1926 Nagazaki- 1927 Shanghai Pan-Asya Konferansları)
Hindistan elitlerince teşvik edilen bir dizi konferans düzenlendi: 1930 Benareler’de Tüm Asya Eğitim Konferansı,
1931 Lahore’da Tüm Asya Kadın Konferansı, 1934 Colombo’da Tüm Asya İşçileri Konferansı. Ama bu
Konferanslar önemli, görünür bir sonuç getirmedi.1947 Konferansı, bu açıdan “Asya topluluk duygusunu”
yansıtmak amacıyla, Hindistan’ın bağımsızlığı henüz yürürlüğe girmemişken toplandı. Konferans’a Arap
ülkelerinden, Tibet, Moğolistan, Çin’den ve tüm Güney ve Güney Doğu Asya ülkelerinden 250 kadar delege
katıldı. Avusturalya ve Yeni Zelanda gözlemci gönderirken, Pakistan Müslüman Derneği’nden ve Japonya’dan
katılım olmadı. Japonya artık “emperyalist” bir güç değildi ama bu sefer de İşgal Yönetimi bu konferansa
Japonya’nın katılmasına izin vermedi.
630
C. Jaffrelot, Agm., s, 36; Örneğin Bağımsız Hindistan Anayasa’sının hazırlanırken Kurucu Meclis’e bilgi veren
Nehru şöyle diyordu: “...Kendimiz için ne yaparsak yapalım, bunu daha geniş bir perspektifte düşünmek
zorundayız. ...Hindistan Anayasa’sı Asya uluslarının bağımsızlığına yön verecektir... Omuzlarımızda 400
milyonluk Hindistan’ın ağırlığı var; Asya’nın büyük kısmına önderlik etmenin ağırlığı var...” Agm. s, 42.
631
T. A. Keenleyside, Agm. s, 221–222; 228. Hatta 1955 Bandung Konferansı esnasında Güneydoğu Asya ülkeleri
Hindistan’dan ziyade Çin’i merkez olarak gördüklerini hissetirmişlerdi. C. Jaffrelot, Agm., s, 43.
172
çağında Asya barışı sağlamak zorundaydı. Haydi, Yeni Asya’yı inşa edelim!”632 Bu çağrı
özellikle 1955 Bandung Konferansı633 ile beraber ele alındığında Tagore’cu bir içerik taşır,
çünkü ana hat Avrupa’nın siyasal sorunlarıyla uğraşılırken kullanılan güç politikasının tüm
Asya’yı tehdit ettiğidir. Bu sefer tehdit eden emperyalizm değil, tehdidin aracı olan nükleer
gücün etkisiydi. Bu yüzden, Bandung’a giden yolda634 Asya kültürel birlik söyleminden farklı
üzerinde uluslararası/bölgesel normlar geliştirebilen bir Asya’ydı.636 Bunu sağlayacak aracı ise
632
G. Deshingkar, Agm., s, 177; D. Norman, Age. Vol. II, ss, 309–315.
633
Bandung Konferansı’na 29 ülkeden delege katılmıştı. Ancak “Bandung Ruhunu” temsil etme açısından öne
çıkan figürler arasınnda Endonezya Başbakanı Sukarno (1945–1965), Mısır Cumhurbaşkanı Nasır (1954–1970),
Vietnam demokratik Cumhuriyeti’nin lideri Ho Chi Minh (1954–1969), Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Zhou
Enlai (1949–1976) vardı. Bandung toplantısı kolonyalizmin her türünü (Batı ya da Sovyet sitili olsun) kınama
kararını aldı. Açıklanan deklerasyonda şu noktaların alyı çiziliyordu: 1)-Asya ve Afrika hükümetleri arasında
teknik ve kültürel işbirliğinin artması; 2)- BM çerçevesinde işleyecek özel bir gelişme fonunun kurulması; 3)-
Ulusların kaderlerini tayin hakkına saygı duyulması; 4)-Nükleer silahların üretim ve kullanımına kısıtlamalar
getirilmesi isteği. M. T. Berger, “After the Third World?...”, s, 12. Asyacı/Pan-Asyacı düşünce çerçevesinde Asya
kimliğini kurgulayan Japon entelijensiasının Bandung Konferansına bakış açılarını ve Bandung’un nasıl “barışçıl
bir Pan-Asyacı hareket” olarak algılandığını görmek için bkz. Kristine Dennehy, “Overcoming Colonialism in
Bandung, 1955”, Pan-asianism in... ss, 221–225.
634
Örneğin 1947 yılında Bankok’da Güneydoğu Asya ülkelerinden (Burma, Tayland, Endonezya ve Vietnam)
gelen temsilciler Güneydoğu Asya’nın bağımsızlığı için birarada çalışma amacıyla Güney Doğu Asya Ligi’ni
kurdular.1954 senesinde Hindistan, Sri Lanka (Seylan), Pakistan, Burma, Endonezya Colombo’da biraraya gelerek
Colombo Uluslarını oluşturdular ve Asya’da sömürge deneyimi geçirmiş uluslar arasında işbirliği imkânlarının
yaratılmasına karar verdiler. Aynı yıl Çin’in katılımıyla Bagor’da yapılan konferansta bu işbirliği alanı Afrika’yı
da kapsayacak şekilde genişledi. SJ. Baskara T. Wardaya, “Global Solidarity Against Unilateralism” Inter-Asia
Cultural Studies, 6/4, 2005, s, 477.
635
G. Deshingkar, Agm., s, 178.
636
Bu bakış 1950’lerin ikinci yarısında Üçüncü Dünyacılık adını aldı. Malley’nin açıklamalarına göre Üçüncü
Dünyacılık bazı özelliklerine göre ayrılabilen özel bir ideolojik yönelimdir. Bunlar: 1)- Üçüncü Dünya’da halkçı
hareketlerin devrimci bir amaca sahip olduğu önkabulü; 2)- Bu amacı gerçekleştirmek için sömürgecilik öncesi
dönemde var olduğu kabul edilen eşitçi yapılarla günün siyasal konjonktürünün yorummlanması; 3)-Uluslararası
siyasal konjonktürde gerekli dönüşümün ulus-devletler aracılığıyla yapılacağı inancı; 4)- Dış politika
yönelimlerinde bu ulus-devletlerin bir ittifak içerisine girerek bölgesel ve uluslararası örgütlerin çatısı altında bu
ittifak ilişkilerine göre hareket etme temennisi (Bağlantısızlık Hareketi). R. Malley, The Call From Algeria: Third
Wordism, Revolution and Turn to Islam California University Press, Berkeley, 1996, aktaran Mark T. Berger,
“After the Third World?, History, Destiny and the Fate of Third Wordism” Third World Quarterly, 25/1, 2004, s,
34. Söylem görüldüğü gibi özünde Doğu-Batı; Asya-Avrupa/Amerika ayrımına değinmemektedir. Ancak bu
söylemin günlük gerçeklik içerisinde yansıması ancak bu ayrımlar içerisinde anlamlı olmaktadır; bkz., Chen
Yingzhen, “What the Third World Means to Me”, Inter-Asia Cultural Studies, 6/4, 2005, ss, 535-540. Asya
sorunlarına Asya’da çözümler üretmek olarak özetlenebilecek bakışa Zhou Enlai’nin verdiği destek için bkz.
Matthew Jones, “A Segregated Asia? Race, The Bandung Conference and Pan-Asianist Fears in American Thoght
and Policy, 1954-1955” Diplomatic History, 29/5, 2005, s, 852.
173
toplumsal sistem değil, artık ulus-devletti.637 Böylece, Nehru büyük güçlerin istikrar sağlayıcısı
olduğu klasik güçler dengesi (balance of power) anlayışını, Asya devletleri ya da bağlantısızlar
başlamıştı.639 1951 yılında ABD- Japonya; ABD – Filipinler ve 1953 yılında ABD- Tayvan
arasında güvenlik anlaşmaları imzalanmıştı. Yine 1951 senesinde Amerikan dış politika
Asya’ya ulaştığını resmen gösteren yeni bir ittifak ilişkisi vücuda geldi: Güneydoğu Asya
637
Örneğin Sukarno şöyle açıklayacaktı: “...birarada yaşayabiliriz, birbirimizle konuşabiliriz, tabi özgün bireysel
kimliklerimizi kaybetmemek şartıyla... Güneşin altında tüm insanlara ve uluslara yer var.” Aktaran Sunil S.
Amrith, “Asian Internationalism: Bandungs Echo in a Colonial Metropolis”, Inter-Asia Cultural Studies, 6/4,
2005, s, 562.
638
K. Bajpai, Age., s, 242.
639
Kore Savaşı (1950–1953), 1948’den beri ayrı olan Güney Kore’de 1950 seçimleri sonrası yaşanan kaosla
berber başladı. Taleplerinin yerine getirilmemesi üzerine Komunist Kuzey Kore, Kore’yi bütünleştirmek için 38.
Paraler’in güneyine ilerledi. Kısa bir süre içerisinde ABD ve SSCB’nin katılımıyla Savaş ideolojik bir boyut
kazandı. Kuzey Kore birlikleri esas olarak Çin Halk Cumhuriyeti’nce; Güney Kore ise Kore’de görevli,
çoğunlukla ABD birliklerinden oluşan BM güçleri tarafından desteklendi. Çin’li gerillaların yıpratma savaşı
sonucu 1953’de mevcut statukoyu temel alan ateşkes anlaşması imzalandı. Ayrıntı için bkz. Henry Kissinger,
Diplomasi, İbrahim H. Kurt (çev.), Türkiye İşbankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1994, ss, 454–473.
640
Avusturalya-Yeni Zelanda- Birleşik Devletler Anlaşması; Avusturalya ile Yeni Zelanda’yı ve Avusturalya ile
ABD’yi ayrı ayrı askeri ittifak çatısı altında birleştirir. Anlaşma yapıldığı dönem Pasifik alanında üç devlet
arasında savunma işbirliğini öngörüyordu.
641
SEATO; Güneydoğu Asya Ortak Savunma Anlaşması ya da Manila Paktı: Birleşik Devletler, İngiltere, Fransa,
Pakistan, Filipinler, Tayland, Avusturalya, Yeni Zelanda Hükümetlerini NATO benzeri bir yapı içerisinde
buluşturmuştu. Güneydoğu Asya’da Komunizmin ilerlemesi ve kazanımlarını engellemek için oluşturulmuştu.
1977 Haziranı’nda lav edildi.
642
Kore Savaşı ertesinde genel hatlarıyla Asya ikiye bölünmüştü. Bir yanda Amerika ile ittifak ya da yakın
işbirliği içerisinde bulunan Japonya, Tayland, Güney Kore, Tayvan Milliyetçi Çin’i, Filipinler, Hintçini’nde
Fransız İdaresi, Malaya’da İngiliz İdaresi, Avusturalya ve Yeni Zelanda vardı. Diğer yanda, Komunist Çin, Kuzey
Kore, Hintçini’ndeki milliyetçi hareketler, Malaya bulunmaktaydı. Bağlantısızlar ise Hindistan, Seylan, Burma,
174
sonunda gösterdiği; Asya dayanışması üzerine inşaa edilen konferansların Nehru’nun
zihnindeki Asya kurgusunu üretmeyeceğiydi.643 Sonuçta Asya kurgusu tamamen bölgesel alanı
Burada Asya kurgusu açısından önemli olan şudur: Artık Asya kurgusu Tagore’un
öngördüğü ve ironik bir biçimde Gandhi’ci anlayışa uygun644 toplumların Asya’sı değildir.
kaynaklanıyordu. Böylelikle daha 1950’lerin başında Nehru’nun öngördüğü gibi Asya siyasal
bir varlık olmaktan çıkmıştı, daha doğrusu hiçbir zaman siyasal bir varlık haline
dönüşemeyeceği kabul edilmişti.645 Ama henüz bölgesel bir işbirliği alanına da dönüşmemişti.
Bu yüzden Hindistan siyasal düşüncesi içerisinde Asya kimlik kurgusu “kültürel varlık” ile
endişelerinin aksine646 bu kimlik kurgusu Batı-karşıtı, Beyaz adam-karşıtı bir biçim almadı.
Bu şekliyle Hindistan siyasal düşüncesi içerisinde ortaya çıkan Asya kimlik kurgusu, bir
yanda ulus-üstü (evrensel) ideallerle ulusal (yerel) idealleri birbirine bağlıyordu. Diğer yanda
ise yukarıda bahsedilen iki krizi yani toplumsal birlik kriziyle, sömürgeden ulusa geçiş krizini
Endonezya, Kambotçya ve Laos’du. Russell Trood, “Security and Political Relations in Asia After World War II”
Eastern Asia..., ss, 438-439.
643
Kinhide Mushakoji, “Bandung plus 50: A call for Tri-Continental Dialogue on Global Hegemony”, Inter-Asia
Cultural Studies, 6/4, 2005, s, 512; T. A. Keenleyside, Agm. s, 225.
644
Genellikle ütopik olarak adlandırılan Gandhi’ci anlayışta ulusal ve uluslararası politikanın temel aktörleri
panchayat denen küçük, yüz-yüze ilişkiye dayanan, kendi kendine yeterliliğe haiz, yerel toplumsal yapılardır.
Gandhi’nin “Decentralization’ından” aktaran K. Bajpati, Age. s,246.
645
T. A. Keenleyside, Agm. s, 225.
646
Matthew Jones, Agm., ss,841-868.
175
yatıştırmaya yardımcı olabilecek düzeyde olgunlaşmış görünmekteydi. Bu yüzden de Duara’nın
açıklamalarını hatırlarsak “olumlu” bir kimlik modeli oluşturmuştu. Ancak bu modelin siyasal
yapısı Raj hatta emperyal İngiliz sistemiydi. Bu sebeple, Raj’dan sonra yani Hindu-Müslüman
ayrılığından sonra, ortaya çıkan üçüncü krizi, Soğuk Savaşla beraber Asyalı yeni ulus-
devletlerin yaşadağı ideolojik krizi atlatmaya yardımcı olamadı. Bu yüzden de Asyacı kimlik
kurgusu bağlamında anımsanan daha çok Japonya’nın “olumsuz modeli”nin anlatısı oldu:
Sun Ge, Takeuchi Yoshimi’nin çalışmasını (Ajiashugi; Gendai Nihon shiso taikei,
1963) yorumlarken Japon siyasal düşüncesi içerisinde, Asya kurgusunun daha doğrusu
Asyalılığın bir çeşit “ruh hali” (mood) olarak görülebileceğini söyler. Öyle ki Japonya’da
moden siyasal düşüncenin gelişimini bu ruh hali çerçevesinde açıklamak mümkündür,647 çünkü
Takeuchi’ye göre Asyacılık tek bir düşünce akımına indirgenemez; daha doğrusu bir düşünce
söylediği iki önemli şey vardır: 1)- Asyacılık, kendi başına bir ideoloji değildir. Ama Japon
sağ söylemleri- etkilemiştir. 2)- Bu söylemlerde Asya’nın önemi sürekli tekrarlanan bir sembol
haline dönüşmüştür.
Asya kimlik kurgusunun, ruh halini anlatan bir sembol olarak algılanması, Asya
kurgusuyla ilgili yapılan bu çalışmada bir tür dönemlendirme yapmaya olanak tanımaktadır.
Çünkü “ruh hali” Japon siyasal ve düşünsel elitinin karşı karşıya kaldığı toplumsal ve siyasal
647
Sun Ge, “How Does Asia Mean?...”, s,29, 31.
648
Takeuchi ,Japon Asyacılığı’nı incelediği kitabı aslında bir Japon siyasal düşüncesinin bir seçkisiydi ve dört
kısımdan oluşuyordu: Prototip, Ruh Hali, Mantık ve Ölüm. İlk bölüm (Prototip) Okakura Tenshin’in Doğu’nun
İdealler (1903) ve Tarui Takuchi’nin Büyük Doğu Federasyonu (1880) makalelerinden oluşur. İkinci ve üçüncü
bölüm Miyazaki Toten, Uchida Ryohei ve Okawa Shumei gibi aktivistlerin yazılarından bir seçmedir. Takeuchi,
bilinçli ve siyasal bir tercihle Büyük Doğu Asya Ortak Refah Alanı projesini kitabının dışında tutar. Son bölüm bir
çeşit değerlendirmedir. Agm., s, 30.
176
krizlerle ilişkildir. Bu krizler de ancak dönemsel bir inceleme içerisinde kavranabilir. Bu
nedenle ilerleyen sayfalarda bölgesel kimlik kurgusuyla ilgili analiz, düşünce hareketleri
bulunularak, yapılacaktır649: 1)- Meiji dönemi; 2)- I. Dünya Savaşı ve İki Savaş Arası dönem
(Taisho Japonyası: 1912–1926) ve 3)-1930 sonrası dönem (II. Dünya Savaşı dönemi).
Japon siyasal düşüncesine; Asyacılık ya da Büyük Asyacılık, yani Asya’da siyasal birlik
ideali, ilk kez bir kavram olarak iki savaş arası dönemde Kodera Kenkichi’nin (1877-1949)
döneminde Asya Kurgusu, daha çok bir bilinç biçimi olarak görülür.652 Bu bilinç biçimi farklı
idealeri (örneğin Asya ile Dayanışma- Ajia rentai; Yükselen Asya- ko-A; ya da Gelişen Asya-
shin-A) ve Asya birliğiyle ilgili değişik söylemleri (örneğin kültürde bir, ırkta bir!- dobun
İlk kurgulayıcılar, dış politika yapım sürecine doğrudan dâhil olmayan653 düşünürler ve
649
Hazama Naoki de benzer bir dönemlendirme içinde (1880–1900; 1900–1928; 1928–1945) Japon Asyacılığını
incelemiştir. Bkz. Kuroki Morifumi, “The Asianism of the Koa-Kai and the Ajiya Kroki; Reconsidering the
Ambiguity of the Asianism” Pan-Asianism in the....ss, 34-35.
650
Ayrıntı için bkz s, 212
651
Sven Saaler, “The Construction of Regionalizm in Modern Japan: Kodera Kenkichi and His ‘Treatise on
Greater Asianism’ (1916)”, Modern Asian Studies, 2007, ss, 1–34.
652
D. Ham, Age., s,14.
653
S. Saaler, “Pan-Asianism in Modern....”, s, 5.
654
Bu örgütlerin en önemlileri arasında şunlar sayılabilir: Yükselen Asya Cemiyeti (Koa-kai; kuruluş: 1880- bir
süre sonra Asya Birliği –Aija Kyokai- adını aldı), Doğu Asya Ortak Kültür Derneği (Toa Dobunkai; kuruluş:
1898), Çin-Japon Ticaret Araştırma Enstitüsü (Nisshin Boeki Kekyujo; kuruluş: 1890), Kara Okyanus Cemiyeti
(Genyosha; kuruluş: 1881), Kara Ejder Cemiyeti ya da Amur Cemiyeti (Kokuryukai; kuruluş: 1901). Bunun
dışında açık bir biçimde Asyacı bir yönelime sahip olmaya ama milliyetçi eleştiriler yoluyla Batı medeniyetini
sorgulayan Siyasal Eğitim Cemiyeti (Seikyosha; kuruluş: 1888 daha sonra Doğu Cemiyeti-Toho Kyokai adını
aldı) de vardı. Ayrıntı için bkz. Kuroki Morifumi, “The Asianism of the Koa-Kai and the Ajiya Kroki;
177
toplumsal ve siyasal değişimlerdi. Meiji entelijensiası, bu değişimleri atlatmaya çalışırken hem
Batı Avrupa’nın emperyal sistemine karşı hem de 1880’lerden sonra sosyalist enternasyonel
olduğunu göstermekle meşgullerdi.655 Gerçi, Hindistan örneğinden farklı olarak farklı diller,
dinler ve ırklar arasında ulusal bütünlük sağlamak gibi bir güçlükle karşı karşıya değildi Japon
mistik çağa geri dönüleceğini söylüyordu. Aynı anda İmparatorluk Yemini (Charter Oath) eski
törelerin kaldırılacağını ve evrensel düzene uygun bir sistemin getirileceğini ilan ediyordu.656
Najita ve Harootunian’a göre Japon devleti bu, bir tür siyasal ve düşünsel kutuplaşmaya
dayandı. Bir yanda özgün bir ulusal kültür talebi, diğer yanda uluslararası siyasete katılacak
araçlarıydı.658 Asya kurgusu bu noktada devreye girdi ve Japonya’nın istisnalığı ile özdeşleşti.
Meiji döneminde Japon istisnalığı herşeyden önce kültürel bir iddiaydı. Bu nedenle
Asya kimlik kurgusu öncelikle bir kültürel birlik talebi olarak ortaya çıktı. Buna göre
Asyalılar659 aynı kültürel mirası paylaşıyorlardı ve bu ortak kültürel miras onların günlük
Reconsidering the Ambiguity of the Asianism” Pan-Asianism in the.... ss, 34-52; C. Aydın, Age., ss, 45-46; 56-57.
Seikyosha hakkında daha fazla bilgi için bkz. K. Pyle, The New Generation in Meiji Japon, Stanford University
Press, Stanford, 1969.
655
E. Mark, Agm., s, 464.
656
Fred G. Notehelfer, “The Meiji Restoration” Sources of Japanese Tradition, 1600–2000, vol II. (1868-2000),
W.M. D. Theodore de Barry- C. Gluck- Arthur E. Tiedemann (der.), Colombia University Press, New York, 2006,
ss, 7-8.
657
Tetsuo Najita- H. D. Harootunian, “Japan’s Revolt against the West” Modern Japanese...., ss, 208-209.
658
Age., s, 213.
659
Meiji dönemi Asya kurgusunda Asya temelde Japonya, Çin ve Kore’den müteşekkildir. J.V. Koschmann,
“Asianism’s Ambivalent Legacy”, Network Power..., s, 85. Tabi bu durumun istisnaları da vardı. Örneğin
178
hayatlarının bir parçasıydı. Ancak kültürel birlik talebi tıpkı Hindistan örneğinde görülen
kültürel birlik söylemi gibi sadece ortaklığa dayanarak tanımlanmıyor; Batı’ya karşı çıkan ya
da Batı’yı tamamlayan bir farklılık iddiasını da beraberinde getiriyordu. Aslında sadece ortaklık
farklılığı yaratmıyor; farklılık da Asya’da ortaklığı getiriyordu. Çünkü Japon entelijensiası, bir
yandan tıpkı Batı Aydınlanmacı fikirlerinde olduğu gibi, medeniyeti evrenselliğin bir aracı
olarak görüyor; diğer yandan evrenselliği uzak, henüz gerçekleşmemiş bir ideal olarak
gösteriyordu.
bağlıydı.660 Kısaca Asya kültürel birliğini geliştirmek/savunmak Meiji aydınları için aynı anda
Asya’da kültürel birlik kurgusunu açıklamak için ilk anılanlar Seikyosha entellektüeleri;
Miyake Setsurei (1860–1945), Shiga Shigetka (1863–1927), Sugiro Jugo (1855–1924) ve Kuga
Deguichi Nao ve Deiguchi Onisaburo tarafından kurulan ve resmi olmayan Shinto geleneğine bağlı Omotokyo
(Ulu Kaynak Mezhebi, kuruluş: 1890) Asya kurgusu içerisine, Moğolistan, Sincan, Tibet, Afganistan, İran, Sibirya
ve Türkiye’yi de katıyordu. Li Narango, “Universal Values and Pan Asianism; The Vision of Omotokyo”, Pan
Asianism in..., s, 60.
660
Örneğin, Seikyosha entelektüellerinden Miyake Setsurei 1891’de yayınladığı Japonlar: Hakikat, İyilik ve
Güzellik (Shin-zen-bi Nihonjin) aktaran C. Aydın, Age., s, 46.
661
Tetsuo Najita- H. D. Harootunian, “Japan’s Revolt against the West” Modern Japanese...., s, 207.
662
Aslında Meiji dönemi muhafazakârları olarak adlandırılabilecek bu isimler Nihon oyobi Nihonjin (Japonya ve
Japonlar; 1888) dergisi çevresinde etkili olmuşlardır. Hirakawa Sukehiro, “Japan’s Turn to West” Modern
Japanese..., s, 90.
179
yerine Japonyanın “ulusal özünün (kokusui hozon)” korunması gerektiğini söylüyorlardı.663
Seikyosha düşünürlerinin temel ilgi alanları Japonya’nın ulusal karekterini tespit etmektir.
dünya tarihi içerisinde bir gerçek ve bir ideal misyon bulabilmektir. Miyake Setsurei, Hakikat,
İyilik ve Güzellik’te (1891), bu misyonların üçayağı olduğu söyler: İlk ayak olan hakikat aslında
dünyanın bilgisine ve özün-bilgisine ulaşmayı ifade eder. Bu bilgi ilerlemenin farklı yollarının
yanlışlarını düzeltmek; beyaz adamı tamamlamak” olarak ortaya koyacaktır.665 Kısaca hakikat
(kendini bilmek, Asyalı olduğunu bilmek666), Batı ile bütünleşmeyi de beraberinde getirecektir.
Güzellik, özü anlatmanın, kendini ifade etmenin biçimidir. Hem gerçek hem de ideal misyonu
içinde barındırır. Okakura’da göreceğimiz gibi hem farklılığı hem olasılığı anlatır. İyilik ise
Japonya’nın kendi olurken ve Batı ile bütünleşirken; gücü adalet lehine kullanabileceğini
söylemiyordu ama; sadece Miyake değil tüm Meiji muhafazakârları kültür, milliyetçilik ve
663
K. Pyle, “Meiji Conservatism” Modern Japanese..., s, 143.
664
D. Ham, Age., s, 102.
665
Age., s, 103.
666
Miyake’ye göre tam anlamıyla Sarı Irktan ve büyük Moğol ırkından gelmek anlamına geliyordu. Age., ss, 103-
104. Coğrafi determinizmi benimseyen Shiga’ya göre ise Asya coğrafyasının bir parçası olmayı anlatıyordu. Age.,
s, 106.
667
Kuga Katsumoro şöyle yazacaktı:
kullandığı bir söylem olmakla ve Asya kurgusunu etkilemekle birlikte, Japonya’nın ideal
görevinin üç amacı terk edilmiş değildi: Asya’yı kurtarmak, Japonya’yı kurtarmak, Batı’yı
kurtarmak.
en önemli isim sanat uzmanı Okukara Tenshin668 olmuştu. Okukara’nın Asya birliği söylemi,
ilk bakışta iki açıdan önemliydi: 1)- Hem 1860-1870’lerdeki Aydınlanmacı hareket, hem de
Asya ile olan kültürel birliğini, Batılılaşma önünde bir engel olarak görüyorlardı.670 Okakura bu
engelin/olumsuzluğun, aslında bir olumluluk olduğunu iddia eden ilk isimlerdendi.671 2)-
özgü niteliğini yitirir. Emin olun bağımsızlığını da yitirir. Age., s, 107; K. Pyle, New
Generations..., s,75; K. Pyle, “Meiji Conservatism”..., s, 111.
668
Okakura Kakuzo (1863–1913) yazarken kendisi için seçtiği isim Okakura Tenshin) Japonya’da sanatın
gelişmesine katkıda bulunmuş akademisyen. Özellikle Çay Kitabı(1906) ile tanınmaktadır. Diğer kitapları:
Doğu’nun İdealleri (1903) ve Japonya’nın Uyanışı’dır (1904). Ayrıca Tokyo Güzel Sanatlar Akademisi ve
Japonya Güzel Sanatlar Enstitüsü’nün kurucularındandır. 1904 yılında Boston Güzel Sanatlar Müzesine davet
edilmiş, 1910 yılında da Müzenin Asya Bölümü başkanı olmuştur. Yaşamı pek çok yönden Tagore’unkini
hatırlatır. Gerçi ailesi Tagore ailesi kadar etkili değildir ama Okakura’da Batı ile temasın sonucunda yeni gelişen
bir kantte Yokohama’da büyümüş, temel olarak İngiliz kültürünü almış ve beraber çalışacağı Ernest Fenollosa ile
Tokyo İmparatorluk Üniversitesi’ndeki eğitimi esnasında tanışmıştı. Yaşamı Asya ve Batı kültürleri arasında bir
bölünme içersinde geçti. Eserlerini İngilizce kaleme aldı, Hindistan, Avrupa ve Amerika’ya düzenlediği geziler
esnasında Doğu ve Japon kültürünün özel konumuyla ilişkili dersler verdi. Buna rağmen (Pan) Asyacılık
Japonya’da resmi bir ideoloji haline gelmeden önce, ülkesinde eserleri kitleler tarafından bilinmiyordu. F.G.
Notehelfer, “On Idealism and Realism in the Thought of Okakura Tenshin” Journal of Japanese Studies, 16/2,
1990, ss, 309-327.
669
Halkçı Sağ yönelim bir nevi halkçı-milliyetçi hareket olarak görülebilir. Çünkü Taisho Demokrasisi döneminde
(1912–1926), bu hareket bürokrasi, siyaset ve kapitalist sınıfı suçlayan, toplumsalcılığı, Japonculuğu ve etnik
milliyetçiliği yücelten bir hal almıştır. K. M. Doak, “What is A Nation...”, s, 283. Genel hatlarıyla bu yönelimi
liberal demokrasi, doğal hak teorisi ve sosyalizmle birlikte ele almak mümkündür. Ulusun, hükümetin ve
imparatorun en nihayetinde tüm halka ait kurumlar olduğunu savunur. Yine de bu yönelimin en öngütlü biçimini
Meiji döneminde bulmak mümkündür: Halkın Hakları ve Özgürlük Hareketi’nin önde gelen üyeleri arasında
Fukuzawa Yukichi (1835–1901), Itagaki Taisuke (1837–1927), Ueki Emori (1857–1892), Oi Kentaro (1843-1922)
ve Nakano Seigo (1886-1919) sayılabilir. Ayrıntı için bkz. Brian J. McVeigh, Age., ss, 148-153.
670
Bu konuda Tarui Tokichi ve Uchimura Kanzo (1861–1930) görüşlerine bakılabilir. C. Aydın, Age., s, 59;
Uchimura için Hirakawa Sukehiro, “Japan’s Turn to the West” Modern Japanese..., ss, 90-91.
671
Elbette Okakura bu konuda yalnız değildi. Özellikle erken Meiji dönemi Muhafazakârları örneğin Nishimura
Shigeki ve Motoda Eifu, Konfiçyüsçü değerlerin, geçmişin erdemlerinin ve güzellik anlayışının toplumsal ve
181
Okakura bu olumluluğun ancak Batı ile ilişki içerisinde anlam kazanacağı üzerinde
duruyordu.672 Yani Okakura, baştan itibaren bir sentez, bir ortak yaşam alanı öneriyordu:
Batı’nın keşfettiği, Doğu’nun tekrar bulduğu çay, ya da çayın gücü bir semboldü
elbette. Şunu işaret ediyordu: Dönülmesi ve canlandırılması gereken kültürel alan öncelikle
Asya’nın ortak kültürüydü. Bunun dışında evrensellik iddiası manasız olduğu gibi, bireysel/
siyasal açıdan ne kadar etkili olduklarını çoktan söylemişlerdi. Ayrıntı için bkz. K. Pyle, “Meiji
Conservativism”..., ss, 106-112. Ancak dönem muhafazakârlarının tüm Asya halklarının ortak bir kültürü
paylaştıklarını kanıtlamak gibi bir amaçları yoktu. D. Ham, Age., s, 27. Amaçları sadece Pyle’ın ifade ettiği gibi:
“İlişkilerini kestikleri kültürel mirasla bağları yeniden tesis etmeye çalışıyorlardı. Modernleşme
adına kurban etmeyecekleri ve tüm dünyanın saygı göstereceği bir şeyi ulusal geleneklerinde
arayarak, Japon geleneğini yeniden makbul hale getirmeye çalışıyorlardı. Bu gelenekte
aradıkları; [Japonya’nın] benzersizliğine işaret eden ve bu şekilde Batılılarla eşit olmalarını
sağlayacak bir şeydi.”
K. Pyle, The New Generation..., s, 55. Hatta Seikyosha yazarlarındaki ortak eğilim, Asya ile paylaştıkları Buddizm
ya da Konfiçyüsçülük yerine, geleneğin yeninden canlandırılması esnasında Shinto inancına dönüp bakmaktı;
çünkü Çin’in Konfiçyüsçü geleneği gibi büyük tarihi bir geçmiş Japon entelijensiasının elinde değildi. Peter Duus-
Irwin Scheiner, “Socialism, Liberalism and Marxism, 1901-1931” Modern Japanese..., ss, 147-148.
672
Bu inancı sembolik bir biçimde Okakura yaşamına da taşımıştı. Örneğin 1886 yılında Avrupa ve Amerika’ya
yaptığı geziler esnasında sürekli geleneksel Japon kıyafetleri olan haori ve hakama giymişti. Meiji
Aydınlanmacılığına tamamen ters bir imaj çiziyordu ilk bakışta. Oysa Okakura’ya göre bu geleneğe dönüş
mümkün olmaktaydı çünkü kendisi aynı zamanda Batı bilgisine sahipti. Oğluna şöyle yazacaktı: “Avrupa’ya
yaptığım ilk gezide çoğunlukla Kimono giydim. Sana da tavsiyem, eğer İngilizce’nin yeterli derecede iyi olduğunu
düşünüyorsan bu şekilde giyinmendir. Fakat çat-pat İngilizce konuşuyordsan, asla Japon kostümü giyme.” F.G.
Notehelfer, “On Idealism and Realism...” s, 327.
673
O. Kakuza, The Book of Tea..., s, 10.
674
O. Kakuza, The Ideal of East... s, 97.
675
Örneğin Okakura şöyle yazacaktı:
182
Elbette Okakura’nın düşünceleri tamamiyle milliyetçi bir içerikten muaf görülemez.
Batı’nın kurbanı olmuş Asya ve kurban eden, vahşi Batı olarak ikiye ayırmıyordu.677 Aynı
zamanda tıpkı Hindistan’da gördüğümüz gibi, Batıyı da ikiye ayırıyordu. Bir yanda dost Batı;
İngiltere ve ABD. Diğer yanda düşman batı; Rusya. Örneğin dönemin etkili dergilerinden
Taiyo’da çıkan bir makale Çin’in parçalanmasında işbirliği yapan Almanya, Fransa ve
Rusya’yı kınıyor; bunun yerine Çin’i korumak için Japonya’nın İngiltere ve Birleşik
Devletler’le ittifak kurmasını istiyordu.678 Bu hâkim bakış, Japonya’ya “aşkın”, Asya’yı tüm
farklılıklarıyla kapsayan679 ama Batı’ya da ulaşan bir rol biçmek isteyen680 Okakura’nın aşkın
milliyetçiliğine de uygundu.
Aşkınlık fikri, Okakura ve Fenolossa’nın Hegelci anlayışta buldukları bir fikirdi. Benzer
şekilde, düşünürler Hegel’de madde ve ruh arasındaki diyalektik ilişkiyi buldular. Tin’in
(idealin) zaferiyle sonuçlanan bir ilişki. Bu noktada Okukara’nın söylediği iki önemli şey vardı;
1)- Doğu ve Batı coğrafi (maddesel) olduğu kadar ve belki de bu yüzden birbirinden ayrı/farklı
“ [Asyalı] geleneğinden kopmuş Hindistan için, kendi milli [idealinin] esası olan
dini yararsızlaşır, sadece yeni ve hatalı olan bir araca tapınma haline gelir.
Manevi/ahlaki medeniyet yerine materyal/maddi medeniyetin sorunlarıyla boğuşan
Çin şu gerçeği görmenin büyük ıstırabı içerisinde kıvranmakta: kadim onur ve etik
Çin’in tüccarlarını güvenilir, köylülerini zengin yapmıştı. [Asyalılığından
uzaklaşmış] Japonya ruhani aynasının kendisine gösterdiği bütünlük ve saflığa
ihanet eder... Öyleyse bugün Asya’nın görevi Asyalı değer ve eylem biçimlerini
korumak ve yeniden canlandırmaktır.” Aktaran D. Ham, Age., s, 32.
676
Bkz dip not 462.
677
Sembolik olarak çiçek toplayıcılığı üzerinden verilen kurban eden ve koruyan ayrımı için bkz. O. Kakuza, The
Book of Tea..., ss, 92-93.
678
Aktaran D. Ham., Age., ss, 60-61.
679
Okakura şöyle yazıyordu: “Eğer Asya bir bütün olursa, Asyalı tüm halklar güçlü bir ağa benzeyecekler...Arap
savaşçılığı, Farsi şiirler, Çin’in ahlaki öğretileri ve Hint düşüncesi hepsi biraraya gelip tek bir perdeden
konuşacak. Kadim Asya Barışı’nı dillendirecekler. İçinde farklı bölgelerin, farklı özelliklerin serpildiği Asya’yı...”
O. Kakuza, The Ideals of East..., s, 3; D. Ham, Age., s, 109.
680
R. Bharucha, Agm., s,153; A. Iriye, Cultural Internationalism..., s,47.
183
idealleri temsil ediyorlardı. Akdeniz ve Baltık Denizi’nin zorlu coğrafyasından militarizme,
korsanlığa, acımasızlığa dayanan Avrupa medeniyeti ortaya çıkmıştı. Karasal Asya’nın ziraat
toplumuna dayanan gerçekliğinden ise barışçıl, işbirlikçi, sakin Asya medeniyeti doğmuştu.681
2)- Doğu, tıpkı Batı gibi, birbirinden farklı idealleri içermekteydi: Hindistan’ın manevi
değerleri, bireysel ahlakı ve Çin’in insani değerleri, komuniter ahlakı, vb. Bu değerler
Ancak Japonya’nın Asya müzesi haline dönüşmesi, Japonya’nın Hegel’in Mısırı olması
demek değildir. Okakura’nın Asya kurgusu, Doğu’da bir çeşit işbölümüne dayanıyordu: Çin’in
temsilcisi oluyordu.685 Yani Asya idealini, Asya ruhunu, Japonya temsil ediyordu. Dolayısıyla
681
F.G. Notehelfer, “On Idealism and Realism...” s, 339.
682
O. Kakuza, The Ideals of East..., s,4.
683
F.G. Notehelfer, “On Idealism and Realism...” s, 332.
*
Adwaita: Sanskritçe “bir ve yegâne”. Adwaitizm’i, Okakura şöyle tanımlar: “Adwaita kelimesi ikilik olmama
anlamına gelir. Büyük Hindistan doktrinine dayanır ve çoklu olan herşeyin aslında bir olduğunu anlatır...Sonuçta
tüm kainat en küçük detayda bile görünür. Ve herşey eşit derecede değerlidir.” O. Kakuza, The Ideals of East..., s,
102.
684
O. Kakuza, The Ideals of East..., s,3.
685
Koto Yoko, “Pan-Asianism and National Reorganization: Japanese Perceptions of China and United States,
1914-1919” Pan Asianism in Modern..., s, 67; F.G. Notehelfer, “On Idealism and Realism...” s, 332.
184
Okukura’nın düşüncelerini de686, eylemlerini de687 milliyetçi olarak değerlendirmek
mümkündür.
Ancak Okakura, düşüncelerini Doğu/Japon sanatı ile Batı sanatını karşılaştırarak, sanat
Batı sanatı maddeseldi, yani maddenin olabilecek en iyi biçimiyle taklidine dayanıyordu. Doğu
Okakura’ya göre ideal ve gerçek her zaman bir olasılıktı.690 Okakura’nın düşüncesindeki
Avrupa da,691 Asya da, Japonya da birer olasılıktı. Önemli olan, yani gerçek özgürlük ise692, bu
686
R. Bharucha, Agm., s,153.
687
B. J. McVeigh, Age., ss, 169-171.
688
P. Duara, Sovereignty and Authenticity..., s, 97.
689
O. Kakuza, The Ideals of East..., s,99; O. Kakuza, The Book of Tea..., s, 77.
690
O. Kakuza, The Book of Tea..., s, 86.
691
Avrupa ile ilgili fikirleri için bkz. K. Pyle, “Meiji Conservativism” Modern Japanese..., s,116; K. Pyle, The
New Generation..., s, 74.
692
Çünkü “Japonya yeniden yapılandı ama henüz özgürlüğüne kavuşamadı.” Kakuza Okakura, The Awaking Of
Japan, Elibron Classics, New York, 2006, s, 180.
693
Okukara, bu noktada Lord Hosokawa’nın hikayesini anlatır. Buna göre Hosokawa çok değerli bir Dharuma
resmine sahiptir. Bir gün resmin bulunduğu bina, samuraylardan birinin dikkatsizliği üzerine alev alır. Samuray,
resmi kurtarmak için cesurca alevlerin içine dalar. Ancak tüm çıkış yolları tıkalıdır. Resimden (olasılık diye
okunabilir) başka bir şey düşünmeyen samuray kılıcını çıkartır ve vücudunda derin bir kesik açar. Resmi yaranın
içine iter. Alevler yatışıp, yangın söndükten sonra yarı yarıya yanmış cesedi içinde hiç zarar görmemiş resmi
bulurlar. Age., s, 82.
694
Kakuza Okakura, The Awaking Of Japan, ss, 95-112.
185
mevcut olan tüm yetki ve hukukun alaşağı edilmesi anlamına gelir.
Batı’nın gemileri sadece medeniyetlerini getirmemişlerdi, aynı
zamanda getirdikleri fetih, manda yönetimi, yasal muhafiyetler, etki
alanları ve şu gerçekti: Şarklı’nın adı dejenere ve köleyle aynı
oluncaya kadar Doğu’dan ayrılmak yok! 695
çoktan ilan etmiş” bir biçimde geliyordu.696 Okakura’nın düşünceleri bu noktada bir ikilem
barındırır: Bir yandan Asya ve Batı medeniyeti arasında pek çok ortak nokta olduğunu, yani
Japonya’nın Batı’dan aldıklarıyla kendi restorasyonunu sağladığını iddia eder.697 Diğer yandan,
Batılılara karşı yapılacak yaklaşan savaşta kılıçlara sarılınılması gerektiğini söyler.698 Çünkü
savaş, Avrupa iktisadi ve sosyal sisteminin bir aracı ve sonucudur. Asya birliğini kaybettiği
için,699 Avrupa’ya direnememiştir. Ama aynı zamanda Asya’nın birliğiyle ilgili –en azından
Böylelikle Okakura’nın önermiş olduğu bölgesel kimlik kurgusunda, Asya bir bütünün organik
parçası olmaktan çıkar, Kore, Mançurya ve Sarı Nehir’de somutlandığı şekliyle müdafa alanı
haline gelir.700
695
Age., ss, 99-100.
696
Age. s, 104.
697
Age., s, 195.
698
F.G. Notehelfer, “On Idealism and Realism...” s, 340.
186
Tıpkı Miyake Setsurei’nin dediği gibi, Asya’da lider olabilmek için medeniyetin
idealizmden realizme yöneliş olarak değerlendirme eğilimi vardır. Oysa Asya kurgusunda,
Okakura; realizm ve idealizmi birleştirmeye çalışır. Aslında Asya’nın bir savunma alanına
dönüşmesi, Japonya’nın, Batı’nın uyguladığı deniz politikası yerine kıtasal/karasal bir politika
izlediğini göstermektedir. Bu politikanın iki sonucu olabilir. Ya Batı, Asya’dan barışı öğrenir
ve gerçek evrensel Asya kurgusuna ulaşılır.702 Ya da Japonya ve Çin aniden, Sarı Tehlike
Bu tehdit, Okukara’nın aslında bir birine rakip iki Asya kurgusunu (Kültürel Bütün
olarak Asya ve Bölge/Savunma Hattı olarak Asya) aynı anda savunduğunu, hatta bunların
rekâbetini her iki kurguyu tamamlamak, tek bir anlatı ortaya çıkartmak için kullandığını
gösterir.
Zaten Meiji dönemi Asya kurgusunun şekillendiği diğer bir söylem birbiri içine geçen
ırk birliği ve siyasi birlik söylemleri olacaktır. Elbette bu söylemlerin hedefleri: Kore, Tayvan
701
D. Ham, Age., s, 203.
702
“Doğu’nun üzerindeki gece... artık kalktı üzerimizden. Ama Dünya hala insanlığın çamuruyla kaplı. Avrupa
bize savaşı öğretti. Acaba bir gün barışın anlamını öğrenebilecek mi?” Age. s, 223.
703
Age., ss, 220-221. Aynı eğilimi 1900’lerde Rus entelijensia’sı arasında da görmek mümkündür.
187
ve en önemlisi Çin’di.704 “Kendimizi ne Japon ne Çinli sayıyoruz, sadece Asya’nın canlanışı
için yollar düşünüyoruz.”705 Sadece sarı ırka değil ortak kader anlayışına dayalı açıklamalar
Elbette bu söylemler kültürel birlik söylemleriyle paralellik gösterir. Ama arada çok
önemli bir farklılık da vardı. Kültürel birlik söylemi Japonya’nın içiyle ve Asyalılığıyla
ilgileniyordu. Asya kurgusu Japon örneği üzerinden, içe dönülerek inşa ediliyordu. Tabi, bu
söylem değerler ve kültür üzerinden yürüdüğü için, Orta Doğu ve Hindistan’a kadar uzanan
geniş bir alana sesleniyordu. Oysa ırk birliği ve siyasal birlik söylemleri, diğer Asya uluslarının
içinde bulunduğu durum ile ilgiliydi. Bu açıdan olaya yaklaştıkları için çok daha doğrudan bir
Batı tehdidi tanımlaması getiriyor ve bu tehdide karşı Asya birliğinin (aslında Doğu Asya
Bu tür Meiji Asyacılığının ilk temsilcileri, aynı zamanda Halkçı Sağ hareketin de
liderlerinden olan Ueki Emori ve Nakae Chomin’in708 Asya İşbirliği (Ajia rentai) görüşüydü.
704
Örneğin Iwakura Tamomi şöyle yazacaktı: “İmparatorluğumuzun Çinle olan ilişkisi şu deyimdeki gibidir:
shinshi (dudaklar ve dişler gibi). [Rusya’nın Çin politikaları nedeniyle] dudaklarını kaybetmiş dişler gibi
kalacağız diye çok endişelndik. Dolayısıyla Çin’le yakınlık ve dostluk geliştirmek için... herşeyi yapmalı,
birbirimizi sanki bir kuşun iki kanadıymışız... gibi desteklemeliyiz.” Aktaran D. Ham, Age., s, 34.
705
Ajia Kyokai’nin başkanı Suehiro Tetcho’nun sözlerini aktaran Kuroki Morifumi, “The Asianism of the Koa-Kai
and the Ajiya Kroki; Reconsidering the Ambiguity of the Asianism” Pan-Asianism in the.... s, 46.
706
Itagaki Taisuke’nin sözlerini aktaran S. Saaler, “Pan-Asianism in Modern Japanese...” Pan-Asianism in the.... s,
11.
707
Örneğin Çin, Kore ve Japonya’dan diplomatların ve entelektüelerin katılımı ile çıkan Koakai Hokoku
dergisinde savunulan fikirler şöyle sıralanabilirdi: 1)- Asya’nın coğrafi olarak bütünlüğü (shinshi hosha), 2)-
kültürel ve ırksal olarak Asya halkları arasında ortak bağların varlığı; 3)- Batı’ya karşı durmak, bağımsızlığa
ulaşmak ve refahı arttırmak için Asya’da işbirliğinin gerekliliği. Age., s, 43.
708
Ayrıntı için bkz. Bob Tadashi Wakabayashi, “Introduction” Modern Japanese, ss, 7-8; 10-11. Ayrıca, Asya’da
işbirliği söylemine, Asya’da siysal birlik söylemine Halkçı Sağ Hareket, Batıcılardan daha yakın duruyordu. Bu
nedenle Asya ile ilgili tartışmalar genelde Halkçı Sağ Hareket’le özdeşleşmiş dergi ve gazetelerde (choya shinbun,
Yubin hochi shinbun, Kinji hyoron gibi) yayınlanmaktaydı. D. Ham, Age., s, 120.
188
Bu görüş Asya uluslararı (Japonya, Çin, Kore) arasındaki farklılıkları önemsizleştiriyor ve
Takeuchi Yoshimi’ye göre gerçek (eşitlikçi) Asyacılığın temsilcisi olan Tarui Tokichi
(1850–1922)710, Asya işbirliği fikrini görünür bir hale sokmak amacıyla Büyük Doğu Birliği
tarafların (Kore ve Japonya’nın) eşit söz sahibi olduğu bir Asya Federal devletiydi. Bu devletin
yansıtacağı sadece ideal bir siyasal yapı değildi. Bunun dışında, bu olası devlet, Asya’nın
Batı’ya karşı yegâne üstünlük alanı olan demografik üstünlüğün712 bir yansıması, “bir tür sarı
kuvvetler birliğinin” yansıması olacaktı. Sadece Oa Azusa (1852–1886) gibi Halkçı Sağ
eğilimden gelenler değil, Fukuzawa Yukichi gibi Batıcılar da bu tür bir kuvvetler birliğini
gerekli görüyorlardı çünkü kültürel Asya birliği düşünürlerinden farklı olarak tehdidi
somut/askeri verilerle tanımlamak gereğini duyuyorlardı. Buna göre Batı tehlikesi, bütüncüldü
709
D. Ham, Age., s,116.
710
Miwa Kimitata, “Pan Asianism in Modern Japan” Pan-Asianism in..., s, 25.
711
Tarui, tıpkı Oi Kentaro ve Miyazaki Toten gibi liberal Asyacı olarak da bilinir. C. Aydın, Age., s,56. Ayrıca
Liberal Parti (Jiyuto)’nin radikal kanadına mensuptur. 1882’de Asyacı fikirleri yaymak için Doğu Toplum Partisi
(Toyo shakaito)’ni kurmuştu. 1882’de tutuklandığında Büyük Doğu Birliği Önerisi’nin el yazmaları kaybolmuş,
ancak 1893’de tekrar basılabilmişti. Basıldıktan sonra da tüm Asyacı çevreleri etkilemişti. S. Saaler, “Pan-
Asianism in Modern Japanese...” Pan-Asianism in the.... s, 5.
712
D. Ham, Age., s,116, C. Aydın, Age., s, 56.
189
Asya’da bütüncül Batı tehlikesini ele alan diğer bir hareket Koakai/Ajiya Koakai
de temsilciliğini yapıyordu. Cemiyet üyeleri, Asya ulus ve toplumlarının bir çeşit çöküş
almıştı. Bu yüzden Batı’nın askeri gücüne direnebilecek Asya birliğini gerçekleştirmeden önce
savunma hattı olarak görülmesinden ziyade, Cemiyet’in görüşlerinde Asya’nın iktisadi, siyasi
ve kültürel açıdan yeniden yapılanması üzerinde duruluyordu. Cemiyetin ilk başkan yardımcısı
arasında dostluğu geliştirmek, ve her bir ulusu diğerinin içinde bulunduğu durumdan haberdar
Bu siyasa, Cemiyet üyeleri tarafından Batı emperyalizminin karşıtı olarak görülse de,715
siyasanın amaçları, sınırlı ve ılımlı politikalara dönüşmek zorunda kaldı. Çin ile savaşa giden
yolda dostluk ve işbirliğinden bahsedilmesi; Meiji Japonya’sında da, Çinli üyeler arasında da
samimiyetle karşılanmıyordu. Keza, Kimitada’nın belirtiği gibi Kore sorunu, Asya İşbirliği ya
da Asya Canlanışı’nı öneren fikirler dğrultusunda değil, Batı tarzı anlaşmalar yoluyla
çözülmüştü.716 Bu sorunların yanında daha ciddi bir sorun da vardı. Koakai’nin getirdiği Asya
713
Koakai Cemiyetinin kurulduğu ve faaliyet gösterdiği dönem Japonya’nın Asya politikalara bakımından kritik
bir dönemdir.1874 yılında Meiji Hükümeti Ryukyu Adalarının güvenliğini sağlamak ve onların Japon topraklarına
dahil olduğunu göstermek için Tayvan’a birliklerini yollamıştı. 1875’de Ganghwa Adası krizi meydana geldi.
Japonya, krizin sonunda Kore ile kapitülasyonları hatırlatan bir anlaşma imzaladı. Japonya’ya Ada üzerinde yasal
ve mali muhafiyet tanındı. Tüm bu gelişmeler Çin ve Japonya’yı 1894’de sonuçlanacağı üzere savaşın eşiğine
getirmişti. 1884 Aralık ayında Kore’deki meşru hükümete karşı Kim Ok-kyun liderliğinde bir ayaklanma başladı.
Kim’i Japonya yanlıları destekliyordu. Ayaklanma ancak Çin’in askeri müdahalesi sonrasında bastırılabilmişti.
714
D. Ham, Age., ss, 123-124.
715
K. Morifumi, “The Asianism of the Koa-kai and the Aija Kyokai” Pan-Asianism...,s, 48.
716
Miwa Kimitata, “Pan Asianism in Modern Japan” Pan-Asianism in..., s, 25.
190
kurgusu iki farklı bölgeseleşme nosyonuna, buna bağlı olarak iki farklı milliyetçilik anlayışına
sahipti. Watanabe’ye göre, Asya’nın canlanışı ve Asya’da işbirliği hiyerarşik bir vizyon
onun liderliğinde vücuda gelecekti. Buna karşın, örneğin Azuma Heiji gibi iktidara daha uzak
olan Cemiyet üyeleri, Asya’da hiyerarşik değil eşitliğe dayalı bir bölgesel yapılanma ön
görüyorlardı.717 Tüm bu nedenlerle, Koakai/ Ajia Koakai, tıpkı 1884’de Shanghai’da kurulan
Doğu Okulu (Toyo gakkan) gibi kültürel faaliyetlerle sınırlı kaldı, siyasal alana geçemedi.
1890’larda Asya Canlanışı fikirlerini benimseyen yeni bir kuşak ortaya çıktı.
eylemcilerden olmalarıydı. Özelikle “çin eylemcisi” olarak bilinen718 Miyazaki Toten (1871–
1922) örneğin, kendisini Çin devriminin gerçekleşmesine adamıştı. Sun-Yat Sen’le yaptığı
görüşmeler sonrasında eğer bir gün Çin düşerse, tüm Doğu Asya’nın düşeceğini yazacaktı.719
Miyazaki’nin önemi Asya kurgusu içerisine devrimci değişimi eklemesidir. Zaten Asya kimlik
kurgusu, Meiji dönemi entelijensiası için büyük oranda “tamamlanmamış” bir kurguydu.
olarak bu kurgu ortaya çıkacaktı.720 Ama, Asyacı söylemi benimseyen entelijensia aynı
717
K. Morifumi, “The Asianism of the Koa-kai and the Aija Kyokai” Pan-Asianism...,s, 50. Bu ilk ayrım
Japonya’da Asyacı hareketin incelenmesi esnasında tekrar tekrar gündeme gelmiştir. Örneğin bu hiyeraşik-eşitlikçi
karşıtlığı içerisinde Hatsue Ryuhei, Asyacı düşünceyi Toyoma Mitsuru, Uchida Ryohei bir tarafta Miyazaki Toten,
Kayono Chochi diğer yanda kalacak şekilde inceleyecektir. H. Ryuhei, “Pan-Asianism in International Relations”
Pan-Asianism in... s, 229.
718
Miyazaki Toten’in otobiyografisi Eto Shinkichi ve Mauris Jansen’in çevirisi ile yayınlanmıştı: My Thirty-three
Years Dream: The Autobiyografi of Miyazaki Toten, Princeton University Press, Princeton, 1982, aktaran,
Hirakawa Sukehiro, “Japan’s Turn to the West” Modern Japanese..., s, 90.
719
D. Ham, Age., s, 130.
720
S. Saaler, “Pan-Asianism in Modern Japanese...” Pan-Asianism in the.... s, 8. Miyazaki’nin tutumu Asyacı
düşünceyi benimseyen aydınlar arasında gerçekten özeldi. Miyazaki Asya Federasyonu’nun gerçekleşmesi için
Kore ve Tayvan’ın tamamen bağımsız (Japon idaresinden de bağımsız) olması gerektiğini savunuyor ve Japon
kolonyalizmini bütünüyle reddediyordu.
191
zamanda, bu tamamlanmamış kurgunun bilgisine sahip olduklarını düşünüyorlardı. Sadece
muhafazakâr bir yönelim değildi söz konusu olan, Japon ulusal çıkarlarıyla sınırları çizilen
Asya Canlanışı fikrini benimseyen Kanoe Atsumoro (1863–1904) gibi üçüncü kuşak
sarı ırk ile beyaz ırk arasında bir mücadele alanı olarak görüyordu.723 1898 Üçlü Müdahale
sonrası Konoe “Beyaz Tehlike”yi dillendirecek ve Çin’in savunulması amacıyla bir çeşit Asya
Ama, Kanoe’nin savunmacı Asya doktrininde, Çin’i koruyalim fikri (Shina hozen); Batı
ile işbirliğini gündeme getiren yeni bir anlayışa bürünmüştü. Kanoe’nin düşüncelerinde önemli
olan husus şudur: Japon yayılmacılığı Batı ile temasın bir neticesidir. Dolayısıyla “Çin’i
anlamına gelmiyordu. Yani Asya’yı artık Batı olmadan düşünmek mümkün değildi. Çin’in
korunması, daha çok, Çin sorununun; geniş, tüm Asya’nın uluslararası konjonktürünü gözeten
bir çerçevede çözülmesi anlamına geliyordu. Bu noktada Batı ile daha doğrusu dost Batı
(İngiltere ve ABD) ile ittifak, çözümün en önemli parçasıydı. Bu açıdan bakıldığında, Asya
721
Örneğin 1898’de basılan Taiyo dergisi Çin’in toprak bütünlüğünün korunması için üç sebep saymıştı: 1)-
Çin’in parçalanması Japonya’nın güvenliğini tehlikeye düşürecektir; 2)-Çin’de Japonya’nın etki alanı kurması
zorlaşacaktır, 3)- Çin’de Batılıların etkinliğinin artması Asya’da barışı tehlikeye sokacaktır. Age., s, 131.
722
Zaten, Prens Konoe Atsumaro’nun liderliğinde kurulan Doğu Asya Ortak Kültür Cemiyeti (Toa Dobun-kai;
1898) Koakai/Ajia Koakai’den farklı biçimde Çin’in iç işlerine müdahil olmaya adaydı. Bu Cemiyet 1945 yılına
kadar Japonya’da Asya söylemini kullanan en büyük aktivist gruptu. Ve açık bir biçimde Japon yayılmacılığını
yansıtıyordu. Çünkü Boxer Ayaklanması sırasında yayınladığı altı ilkeden son ikisi şu hedeflerden oluşmaktaydı.
“[Eğer Çin’in dağılması engellenemezse] 1)- Kore işgal edilmeliydi; 2)-Çin etki alanlarına bölünürken
Japonya’da pay almalıydı.” Daha sonra Konoe, bu iki hedefi gerçekleştirmek üzere 1900’de Ulusal İttifak
Derneği’ni (Kokumin Domei-kai) kurdu. K. Morifumi, “The Asianism of the Koa-kai and the Aija Kyokai” Pan-
Asianism...,ss, 50-51. Konoe Atsumaro hakkında daha fazla bilgi için bkz M. Jansen, “Konoe Atsumaro” The
Chinese and Japanese: Essays in Political and Cultural Interactions, A. Iriye (der.), Princeton University Press,
Princeton, 1980, ss, 107-123.
723
S. Saaler, “Pan-Asianism in Modern Japanese...” Pan-Asianism in the.... s, 10.
724
Toyo wa toyo no toyo nari (Doğu Doğuluların Doğusudur!), 1898. S. Saaler, “The Construction of Regionalism
in…”, s, 13.
192
kurgusunun ve Asyacı söylemin Batı-karşıtlığını içermediği görülebilir. İçerdiği “bir kısım
Batı” karşıtlığıdır. Örneğin, Kokumin Domei-kai’nin kullandığı Batı karşıtı söylem açık bir
Meiji entelijensiasının Asya kurgusunu oluştururken fikirlerini ifade ettiği üçüncü bir
söylem biçimi milliyetçi söylemle yakın ilişki içindeki Asya’da yayılma ve ilerleme
söylemiydi. Bu söylem, aslında 1880’lerden sonra yani Kore ve Çin’e yönelik ilk askeri
harekâtlarla birlikte başlamıştı.726 Ancak bu söylem asıl etkisini 1905 Japon-Rus savaşının
ertesinde duyurmuştu.
1904-1905 Savaşı, tüm Dünya’da Asyalı, sarı ırkın; beyaz, Batılı, modern bir
imparatorluk karşısındaki ilk zaferi olarak yorumlandı; büyük şaşkınlık ve Japonya’ya karşı bir
hayranlık oluşmasına neden oldu.727 1905 sonrası, Mısır’dan, Hindistan’a kadar Asya’da
entelijensia, Batı medeniyeti eleştirilerine; Batı’nın nihayetinde yenileceğine dair Spencer vari
bir ton kattı.728 Bu güven duygusu Japonya’da da mevcuttu. Sadece 1905 Zaferi değil, 1902
“büyük bir güç” olmaya aday olduğunu gösteriyordu.729 Ayrıca bu savaşla birlikte Japon
entelijensiasının zihnindeki Asya kurgusu, sadece Doğu Asya’yı değil, tüm Doğu’yu
kapsayacak şekilde genişlemiş, İslam Dünyası ile İslam siyasası doğrultusunda (kaikyo seisaku)
725
D. Ham, Age., ss, 131-136.
726
Tabi Japonya’nın Asya’da yayılmasıyla ilgili söylem sadece askeri nitelik taşımıyordu. Olayın ticari, iktisadi ve
göçmenlikle ilişki yönleri de tartışılıyordu. Örneğin 1891 yılında Şark Cemiyeti(Toho kyokai) , 1893 yılında da
Kolonizasyon Cemiyeti (Shokumin kyokai) kurulmuştu. Age., s, 173; K. Pyle, The New Generation..., ss, 156-160.
Bu konuda Tokutomi Soho’nun Büyük Japonya’nın Yayılması Lehine Fikirler (Dai Nihon bocho ron, 1894)
anılmalıdır. “Irkımızı Dünya’nın değişik köşelerine göndermek zorundayız. Oraya yerleşmeli, ticaret yapmalı, ve
bizim etkimizi yaymalılar.” A. Swale, “Tokutomi Soho and The nation State” Nationalism and..., s,77.
727
C. Aydın, Age., ss, 71-78;
728
Ayrıntı için bkz. Gesa Westermann, “Japa’s Victory in the Russo-Japanese War” Rethinking Russo-Japanese
War: Conntenial Perspectives, Rotem Kowner (der.), University of Hawai’s Press, Honolulu, 2006; Imperial
Japan and National Identities in Asia, 1895-1945, N. Li- R. Cribb (der.), Routledge, london, 2003.
729
W.G. Beasley, Japanese Imperialism, 1894-1945, Oxford University Press, Oxford, 1987, ss, 69-85.
193
ilişkiye girinmişti.730 Tüm bu eforya Batı’nın/Avrupa’nın, Doğu’nun “karşıt ötekisi” haline
geldiğini ifade eder gözüküyordu.731 Ancak Kore’yi Tokyo’nun koruması haline getiren Japon
zaferi, İngiliz Barışı’nın Doğu Asya’daki etkisini gözle görülür biçimde artırmıştı. Keza,
Kaneko Kentaro ile 1905 yılında yaptığı görüşme sırasında Japonya’nın Asya’da Monroe
Doktrini’ni732 ilan etmesi gerektiğini söyleyen kişi de Roosevelt’den başkası değildi.733 1918
Üstelik Asya’da yayılma ve ilerleme söylemleri bir çeşit “medeniyet emperyalizmi” ile
meşruiyet zeminin çoktan hazırladıkları bir söylemdi bu: Japonya Doğu’nun İngiltere ve
Amerika’sı olmalıydı.
730
Selçuk Esenbel, “Japan and Islam Policy During the 1930’s” Turning Points in Japanese History, Bert Edström
(der.), Routledge, Manchaster, 2002, s, 180; S. Esenbel, “Japan’s Global Claim to Asia and the World of Islam”,
American Historical Review, 109/4, 2004, s, 1168; Japonya’nın zaferiyle ilgili olarak, Osmanlı imparatorluğu’nda
popüler bakışla resmi bakış arasındaki fark için bkz. Selim Deringil, “Ottoman-Japanese Relations in the Late
Nineteenth Century” The Rising Sun and Turkish Crescent, New Perspectives on the History of Japanese and
Turkish Relations, S. Esenbel- Inaba Chiharu (der.), Boğaziçi University Press, İstanbul, 2003, s,46.
731
Sun Ge, “How Does Asia Mean? Part I”..., s, 27.
732
Amerikan Başkanı Monroe’nun 1823 Aralığı’nda Kongre’ye yaptığı konuşma esnasında ilan ettiği Doktrin’in
esas amacı Batı Küre’de Avrupa’nın ilerlemesini engellemekti: “Amerikan kıtaları özgürlük ve bağımsızlık
koşullarını kendileri yaratabilirler. Bu yüzden Avrupa’lı güçlerin gelecekteki kolonizasyon politikalarının
hedefleri olarak görülemezler.” I. Dünya Savaşı sırasında Tokutomi Soho, Asya’nın kaderinin Asyalılar
tarafından belirlenmesi gerektiğini söyleyerek Asya Monroe Doktrini kavramını kullanacaktı. A. Swale,
“Tokutomi Soho and the Nation State” Nationalism..., s,82; S. Saaler, “Pan-Asianism in Modern Japanese...” Pan-
Asianism in the.... s, 7, bkz, s,203.
733
Miwa Kimitata, “Pan Asianism in Modern Japan” Pan-Asianism in..., s, 26.
734
Durum şöyle ifade edilebilirdi: “Japonlara karşı olan memnuniyetsizliğini göstermeyen tek bir Koreli çocuk
bulmak gerçekten zordu. Öte yandan bu güçlü duyguyu Japonlar adeta emiyorlar, Korelilere karşı
[yansıtıyorlardı.]” J.E.Thomas, Age., s, 134.
735
Aktaran D. Ham, Age., s, 197.
194
[Kore’ye]müdahale etme hakkına sahibiz ve müdahale etmeliyiz.
[Çünkü] açlıktan ölüyorlar, haydutlar tarafından yağmalanıyorlar.
Sağduyumuz bize şöyle söylüyor: Mahvın eşiğindeler.736
uluslararası politikanın ve bölgesel sorunların çözümünün en etkili yollu olduğu inancını ifade
eder hale geldiler.737 Zaten 1900’ler, Asya entelijensiasının emperyalizm kuramını, uluslararası
politikayı açıklamak ve bu alana katılmak için kullanmasına şahit oluyordu.738 Keza Tokutomi
Soho, daha 1890’ların sonunda sanayiye dayali ticaretle militarizmin birbirini beslediğini,
Japonya’nın da izlemesi gereken yolun askeri güç ve iktisadi yayılım olduğunu yazmıştı.739
Elbette savaş ve müdahale fikri, Asya İşbirliği ya da Asya Canlanışı düşüncelerini benimseyen
savaş/müdahale, 1890 öncesi bir tür işbirliği biçimi olarak gösteriliyordu.740 Oysa 1905 sonrası,
açıkça, Asya’da savaş ve Asyalı komşulara müdahale, kısaca Japonya’nın Asya’da ilerleyişi,
bölgede güçler dengesinin bir aracı olarak görülüyordu. Böylece Asya kurgusu içerisinde,
Doğu; Japonya’yı da içine alacak şekilde ahlaki bir sorumluluk alanı olmaktan çıkarak, ulusal
736
Aktaran Age., s, 209.
737
Bkz. Sandra Wilson, “The Discourse of National Greatness in Japan, 1890–1919”, Japanese Studies, 25/1,
2005, ss, 40–42.
738
A. Iriye, “Japan’s Drive to Great Power Status”, The Cambridge History of Japan, Vol 5. M. Jansen (der.),
Cambridge University Press, Cambridge, 1989.
739
A. Swale, “Tokutomi Soho and the Nation State” Nationalism..., s,77. Aslında Tokutomi Soho, militarizm ve
sanayileşmeyi birbirinden ayıran bir gelenekten gelir. Bu konuda, Japon Batılılaşmasını destekleyen düşünceleri
çok önemlidir. Ancak 1890 sonrası Asyacı düşüncelerin etkisi altına girmiştir. Önceki fikirleri için bkz. K. Pyle,
“Meiji Conservatism” Modern Japanese..., ss,103-104, 113, 117.
740
D. Ham, Age., s, 147.
741
Bu sürecin Kore örneği üzerinden nasıl işlediğini görmek için bkz. So Cheap’in 1919’da yazdığı görüşlerini
aktaran Vladimir Tikhonov, “The 1890’s Korean Reformers’ View of Japan- A Menancing Model ?” International
Journal of Asian Studies, 2/1, 2005, s, 68.
195
Bu vizyonun öne çıkan savunucuları Toyama Mitsuru (1855–1944)’nun ruhani başkanı
Cemiyetleriydi.743 Hem Toyoma hem Uchida, Japonya’nın Asya’da bir hegemon haline
oluşturdukları Asya kurgusu, kıtasal yayılmanın bir ön koşuluydu: “Doğu Asya’daki mevcut
742
Kara Okyanus Cemiyeti (Genyosha); Meiji, Taisho ve Showa Japonya’sında faaliyet göstermiş ultra-milliyetçi,
gizli bir cemiyettir. Koyosha adıyla eski bir samuray olan Hiraoka Kotaro (1851–1906) tarafından kurulmuştu.
Ruhani lider olan Toyoma Mitsuru da samuray kökenliydi. Erken meiji döneminde Cemiyet’in amacı eski feodal
düzenin kurulması ve samuray sınıfına eski itibarlarının geri verilmesiydi. Ancak 1877 Satsuma Ayaklanması
bastırıldıktan sonra Cemiyet Halkçı Sağ harekete kaydı ve siyasal mücadelenin parçası oldu. 1881 yılında Japonya
ile Kore arasındaki Genkainada Boğazı’nın ele geçirilmesi sonra, adını değiştirerek Asya’da Japonya’nın askeri
yayılmasını ve Asya kıtasının ele geçirilmesini desteklemeye başladı. Bu amaç doğrultusunda Cemiyet üyeleri,
Çin, Kore ve Rusya’da faaliyet gösteren gizli devrimci cemiyetlerle, devrimcilerle ve pan-islamistlerle bağlantı
kurmuşlardı. 1898 Çin-Japonya ve 1905 Rusya-Japonya Savaşları esnasında Japon askeri kuvvetleri bu
bağlantılardan askeri amaçla yararlanmışlardı. Toyoma’nın yakın müttefiki Tsoyoshi Inukai (1855–1932),
Anayasacı liberal eğilimleriyle tanınıyordu ve hükümet üyesiydi. Bu ittifak sonucu Cemiyet, Tokyo’da Sun Yat-
Sen’den Phan Boi Chau’ya kadar Asya’nın devrimci-milliyetçi kadrolarıyla ilişki içine girmişti. Eri Hotta, Agm., s,
119. Cemiyet, özelikle Kore’nin iç işlerine müdahil olmuş, (Tonghak Hareketi) 1910 sonrası Kore’de Marxizm’in
önüne geçmek için Dai Nippon Seianto (Büyük Japon Verimlilik Partisi)’nun kurulmasını sağlamış ve Amerikan
İşgal Yönetimi tarafından yasaklanıncaya kadar Japonya’nın Asya politikalarını etkileyen en önemli faktörlerden
biri olarak kalmıştı. Ayrıntı için bkz. E.H. Norman, “The Genyosha: A Study in the Origins of Japanese
Imperialism” Pacific Affairs, 17, 1944, ss, 261-284., M. Jansen, “The Rise of Revolutionary Nationalism”,
Sources of Japanese…, ss, 261-266.
743
Kara Ejder ya da Amur Cemiyeti (Kokuryukai, 1901) paramiliter, ultra-milliyetçi, sağ kanat bir örgüttür.
Genyosha’da Toyoma’nın takipçilerinden olan Uchida Ryohei tarafından kurulmuştur. Amacı Amur Nehri’nin
güneyinden ve Doğu Asya’dan Rus kuvvetlerinin çekilmesini sağlamaktı. Üyeleri arasında üst düzey02 askeri
bürokratlar, Kabine üyeleri ve bölgede (Manchuria, Kore ve Çin) faaliyet gösteren gizli kuvvetler vardı. Genyosha
gibi Çin, Kore, Orta Asya ve Rusya’daki devrimci, Buddist ve Pan-islamist kadroları –özellkle mali açıdan-
desteklediler. Japon askeri kuvvetleri, Kore ve Sibirya’daki faaliyetler esnasında Cemiyet’in mevcut bağlantılarını
kullanmışlar, Cemiyet üyelerini tercüman olarak kullanmışlardı. Özellikle Rus kuvvetlerine karşı Manchurya
gerillalarını örgütlediği mücadele ile tanınır. 1920–1930 döneminde Kokuryuaki daha ılımlı bir örgüt haline geldi
ve Japonya’da liberal ve solcu fikirlerin yayılmasını önlemeyi görev edindi. Bu nedenle tarım toplumunun
değerlerini sanayi toplumu değerlerine karşı savunmayı ilke edindi. 1930’larda Türkiye, Fas, Ethopya, Birleşik
Devletler’in de dahil olduğu pek çok yerde üyeleri ve temsilcileri vardı. Bu varlık II. Dünya Savaşı sırasında
Amerikan propogandasının bir parçası olarak kullanıldı. Kokuyukai 1946 yılında Amerikan İşgal yönetimince
yasaklandı. Ayrıntı için bkz. Agm., M. Jansen, “The Rise of Revolutionary Nationalism”, Sources of Japanese…,
ss, 261-266.
744
Uchida Ryohei’nin sözlerini aktaran D. Ham, Age., ss, 190-191.
196
Eğer, Japon yayılmacılığı Asya’yı sadece kıtasal bir alan haline getirmişse, 1905-1914
arası dönem, nasıl oluyordu da Japonya’nın başını çektiği “Asya’nın Uyanışı”745 olarak
görülüyordu. Bunun temel sebebi Japonya’nın Asya kurgusu altında sağladığı ve Asya’daki
uluslara (aynı anda Batı’ya da) seslenen bir modeldi. Buna göre, Japonya’nın örneğini sunduğu
Asya modeli a)- Batı medeniyetinin yani modernizm için “kısa bir yol” sunuyordu.746 Bu
bakımdan da 19.yy Rus Halkçılığını (Narodniçestva) hatırlatıyordu747; b)Ve yine tıpkı Rus
Halkçılığında olduğu gibi “bu kısa yol”, Japonya’nın özgünlüğüne bağlanıyordu. Ancak bu
itibaren Japonya’nın ulusal model olarak vaad ettiği ideal, ulusal alanla sınırlı kalmıyordu. c)
Vaad edilen ideal, yani uluslararası alanda eşitlik, ancak bölgede –dar anlamıyla Doğu
Asya’da; geniş anlamıyla tüm kolonileşmiş Asya halklarıyla birlikte- gerçekleşecek siyasal güç
745
P. Duara, “The Discourse of Civilisation and Pan-Asianism” ..., ss, 99-130.
746
C. Aydın, Age., s,81.
747
A. Walicki, Rus Düşünce Tarihi (1760–1900), Aydınlanmadan Marksizme, A. Şener (çev.),V Yayınları,
Ankara, 1987, ss, 217–219; 224.
748
Bu son hedef, Pan-İslamizmin hedefleriyle kesişiyordu. Bu nedenle 1905 Zaferi’nin yarattığı ortamda Tokyo’da
Asyacı ve Pan-İslamcı görüşler arasında yeni yakınlaşmalar meydana geldi. Asyacı çevrelerce ağırlanan en önemli
aktivist, Abdurreşid İbrahim (1857-1944)’di. ( İbrahim hakkında ayrıntı için bkz., Mahmut Tahir, “Abdurrasid
Ibrahim, 1857-1944”, Central Asian Survey, 7, 1988, ss, 135-140; S. Esenbel-Nadir Özbek- İsmail Türkoğlu-
François Georgeon ve Ahmed Ucar, “Özel Dosya: Abdurreşid İbrahim I-II” Toplumsa Tarih, 4-5, Temmuz 1994,
Ağustos 1995; Sakamoto Tsutomo, “The First Japanese Hadji Yamaoko Kotaro and Abdurreşid İbrahim” The
Rising Sun..., ss,105-121; Ertuğru Özalp, “Abdurrêşîd İbrahim’in Hal Tercümesi”, Âlem-i İslâm ve Japonya’da
İslâmiyetin Yayılması, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003, ss,21-33.) İbrahim Tokyo’da Mısırlı milliyetçi Ahmad
Fadzli Beg (1874-?) ve Hindistanlı Müslüman Mouvli Barakatullah (1856-1927) işbirliği içindeydi. Birlikte İslam
Kardeşliği adlı etkili gazeteyi çıkardılar. Toyama Mitsuru, Uchida Ryohei gibi Asyacılarla beraber 1909 senesinde
Ajia Gai Kei (Asya Savunma Birliği’ni) kurdular. Abdurreşîd İbrâhîm, “Asya Gı-kay Cemiyeti”, Âlem-i İslâm ve
Japonya’da ..., ss, 614-619. Bu Birlik hem Genyosha ve Kokuryukai ile hem de Toa Dobunkai ile organik bağlara
sahipti. Birlik’in amacı, Çin, Hint Müslümanları arasında, Osmanlı topraklarında, İran ve Afganistan’da “Asya’nın
Asyalılara ait olduğu” bilincini geliştirmekti. S. Esenbel, “Japan’s Global Claim to Asia and the World of Islam”,
American Historical Review, 109/4, 2004, C. Aydın, Age.,83-89. Benzer bir politika Çin ekseninde Goto Shinpei
(1857-1929) savunulacaktı. C. Aydın, Age., s, 90. Tüm bu işbirliği çabaları, Asyacı söylemle anti-emperyalist
mücadeleyi birleştirmiş, Asyacı söylemin genel yönelimine uygun olarak Doğu’nun ve Bat’nın en iyi yönlerinin
sentezini gerçekleştirmek istiyorlardı.
197
Asya Kurgusunu etkileyecek güç dengesindeki değişim, beklendiği gibi savaşla geldi:
girmişti. Savaş Avrupalılar arasında bir savaştı. Ama ittifak ilişkileri ve İmparatorlukların
coğrafyası nedeniyle yaşandığı alanlardan biri de Asya idi. İşte bu yüzden Savaş süresince
Japon entelijensiasını etkileyen iki olgu vardı ki Asyacı söylemin canlanmasına neden oldu: 1)-
Spencer’ın duyuracağı gibi, Avrupa medeniyetinin “çöküşünü” temsil ediyordu. Yani Asyalı
sefer “Asyalı halklara özgürlük” talebini açıkça dillendiren bir tonda inşa edilmesine neden
olacaktı. Ortaya çıkan kurgu ilginç bir biçimde, hem milliyetçi hem bölgeci olmayı
derecede- Asya kurgusunun özelliği olan evrensellik bir kenara bırakılmadan- Batı karşıtı749 ve
ruhuna geri dönüş” çağrısı ve Asya’nın uyanışı ile fikirleri birbirine paraleldi. Okawa, Asya ve
749
Christopher A. Szpilman, “The Dream of One Asia: Okawa Shumei and Japanese Pan-Asianism”, The
Japanese Empire in East Asia and Its ost War Legacy, H. Fuess (der.), German Institute of Japanese Studies,
Munich, 1998, s, 62.
750
Okawa Shumei’nin sözlerini aktaran Yukiko Sumi Barnett, “India in Asia: Okawa Shumei’s Pan-Asian
Thought and His Idea of India in Early Twentieth Century Japan” Journal of the Oxford University History
Society, 1, 2004, s, 9.
751
Okawa Shumei; Japon milliyetçi, Asyacı düşünür ve İslam uzmanıdır. Verdic literatür ve Hindistan üzerine
eğitimini tamamladıktan sonra tesadüf sonucu okuduğu Sir Henr Cotton’un Yeni Hindistan ve Geçiş Döneminde
198
Avrupa arasındaki ilişkiyi –kimlik krizini yansıtan- bir efendi köle ilişkisi olarak görüyor752, bu
ileri sürüyordu. Asya kendi devrimi (rönesans) kendi yapmalıydı. Bunun için de Asya
toplumları geleneksel toplumsal yapılarını modern devlet içerisinde (tıpkı Gandhi, tıpkı Lenin
Aslında Okawa’nın önemi, Asya kurgusunun, bölgesel bir kimlik kurgusu olduğuna
işaret etmesinden kaynaklanıyordu. Asya “eylem” ile hayata geçirilen bir “bilgi” biçimiydi. Bu
Hindistan (1886), adlı eserini okuduktan sora anti-emperyalist düşüncelerin etkisi altına girmiş ve kozmopolit
düşünceyi terk etmişti. Pan-Asyacılığının dayanak noktası olarak Hindistan’ı seçmesi Okakura ile beraber,
Okawa’yı farklı bir noktaya koyar. Okawa, Tokyo İmparatorluk Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsünde ders verirken,
Asya’nın temel inanç sistemlerinin incelenmesinin Japon ruhunun anlaşılması için bir gereklilik olduğunu fark
etmişti. Konfiçyüsçü anlayış ile Buddizm’de bulduğu din ve mükemmel etik davraniş arasındaki ilişkiydi.
Okawa’ya göre bu ilişkiyi en iyi biçimde samuray sınıfı temsil ediyordu. Okawa Japonya için yeniden yapılanma
çağrısı yapıyordu. I. Dünya Savaşı’nın sonuna doğru bu çağrı etrafında kurulan, Okawa’nın da üyesi olduğu, pek
çok gizli/açık cemiyet vardı.
Bunlardan en önemlileri Mitsukawa Kametaro’nun (1888–1936), kurduğu Rosokai (Eski ve Yeninin Birliği,
1918)’ydi. Bu örgüt üyeleri bakımından, eklektik bir yapı sunuyordu bu yüzden Mitsukawa ve Okawa 1920
yılında Yuzonsha (Geride Kalanlar) Cemiyetini kurdular. Bu Cemiyet’in ideolojik lideri Kita İkki (1883-
1937)’ydi. Her iki cemiyet de “faşist” olarak nitelendirilmelerine rağmen Pan-Asyacı ve reformcu yönelime
sahiptiler. Ayrıntı için bkz. C.W.A. Szpilman, “Between Pan-Asianism and Nationalism: Mitsukawa Kametaro
and His Campaign to Reform Japan and Liberate Asia” Pan-asianism..., ss, 86-90.
Ancak 1930’lara gelindiğinde bu yönelimler artık terör ve şiddet eylemlerine başvuruyorlardı. Okawa II. Dünya
savaşı’na giden yolda aynı anda hem Sovyetler Birliği’ne hem de Birleşik Krallık ve Birleşik Devletler’e savaş
açılması için yapılan planlamaya bizzat katıldı. Manchuria Demiryolu Projesi’nde üst düzeyde görev aldı. Tüm bu
sebeplerle Savaş sonrası, Tokyo Savaş Suçluları mahkemesinde yargılandı. Akıl sağlığı bozuk olduğu için Askeri
Hastaneye yatırıldı. Hastane’de kaldığı yıllar boyunca Kuran’ın Japonca çevirisini tamamlamıştır. Ayrıntı için bkz.
Tetsuo Najita- H.D. Harootunian, “Japan’s Revolt Against West” Modern Japanese..., ss, 226-231; Christopher A.
Szpilman, “The Dream of One Asia: Okawa Shumei and Japanese Pan-Asianism”, The Japanese Empire..., ss, 49-
63; C. Aydın, Age., ss, 112-114; Agm, ss, 1-23.
752
Efendi kölelik sadece maddi sömürüyü anlatmaz. Okawa Hegelyan bir bakış açısına sahiptir. Asya-Avrupa
ilişkisinde efendi-kölelik epistemolojik bir eşitsizlik durumudur. Efendi “köle’nin” kimliğini belrleme hakkını
kendinde görür; köle bu kimlik üzerinden kendisini öğrenir. Yani Asya’nın ne olduğuyla ilişkin epistemolojik bilgi
ile aslında ne olduğu arasında fark vardır: “Avrupalıların eski zamanlardan beri bilegeldiği Doğu, Doğuluların
bildiği Doğu değildir.” Y. S. Barnett, Agm., s, 15.
753
Agm., s, 10; 12
754
Tetsuo Najita- H.D. Harootunian, “Japan’s Revolt Against West” Modern Japanese..., ss, 227-228. Okawa,
Okakura, Tagore ve Ghose’un düşüncelerinin bir harmanını yapıyor gibidir (üzerindeki Hint düşüncesinin etkisi
için bkz.Y. S. Barnett, Agm., s, 4.) örneğin toplumsallığa büyük bir önem verir ama modern devletin aracılığını
asla yadsımaz. Daha doğrusu Platoncu ve Hegelci bir bakış açısıyla, tin’in yardımıyla modernliğin hastane ve
hapishanelerinden kurtulup, ideal devlete ulaşılabileceğini iddia eder. Tetsuo Najita- H.D. Harootunian, “Japan’s
Revolt Against West” Modern Japanese..., s, 229.
199
yüzden Asyalılık sadece Batı’nın Asya’daki hâkimiyetine son vermek değildi.755 Önemli olan
Asya kurgusunu, Asya kimliğini tanımladığını bilerek oluşturabilecek güce Asya toplumlarının
ulaşmasıydı. Bu bir gereklilikti, çünkü doğru olan buydu. Bu açıdan Okawa’ya göre Asya
birliği bir politikadan çok, bir gerçekten çok, bu birliğin yaratılabilme özgürlüğüydü.756
Ancak, modernizmi Asya kimlik kurgusuyla aşma çabası, kimliğin nasıl tanımlanacağı
sorusunu havada bırakıyordu. Bu kimliği tanımlamak için dönemin aydınlarından Okawa, doğu
dinlerinden; Tokutami Soho ise sarı ırk kardeşliğinden ve karşılıklı alışverişe dayalı Doğu
755
Okawa, Asyalılarla Batılıların mutlaka karşı karşıya geleceğini düşünüyordu. Yazar, bu bakımdan, Rus mistik
Vladimir Solovyev’in “İyiliğin Kanıtları”(Opravdanie Dobra) adlı kitabından çok etkilenmişti. C. Aydın, Age., s,
153. Kitabın eylem fikri, iyiliğin kanıtının olmaması, modernizmi dinsel yollarla aşmak gibi temaları Okawa’ya
sesleniyordu elbette. Ama bundan öte Solovyev, beyaz ırk (Avrupa) ve sarı ırk (Moğol-Çin) arasına aşılmaz
niteliksel bir farklılık koyuyordu: Beyaz Irk savaş korkusu altında gelişmeye mahkum olmuştu; sarı rk ise
kendinden ve dünyadan memnundu. Düzendi bu. Ve her iki dünya en nihayetinde bir dünyalar savaşında
karşılaşacaklardı: “ ..Günümüzde sarı ırk Batı kültürünün teknolojik atılımını benimsedi. [Ama ne için?] Kendi
ruhsal kültürünün Avrupa’nın savunduğu ilkelerden daha üstün olduğunu kanıtlamak için. [Bu yüzden] Moğal
Asyalılarla Avrupa arasında gelecekte yaşanacak askeri çatışma son savaş olacak. Bu bir dünya savaşı olacak,
insanlığın kaderini hangi tarafın kazandığı belirleyecek.” Anton Simons, “In the Name of Spirits- A Reading of
Solov’ëv’s Justification of the Good” Studies in the East European Thought, 51, 1999, s,192.
756
“...Bazılarının düşündüğü gibi Japonya’nın tüm Dünya’yı işgal etmesinin peşinde değiliz. Asya birliği peşinde
de koşmuyoruz. Bu şekilde davranmak Batılı ulusların hatalarını tekrarlamak anlamına gelir...” Okawa
Shumei’den aktaran C. Aydın, Age., s, 119.
757
Dönem aydınları, aynı yıllarda Rusya’da ortaya çıkan Pan Moğolculuğa büyük sempati duyuyorlardı. S. Saaler,
“The Construction of Regionalism in...”, s, 27. Pan- Moğolculuk ya da İskitçilik hem bölgesel bir özerklikten
bahsediyor hem de Avrupa’yı izlediği politikaların bu özerklik alanına ulaşmaması konusunda uyarıyordu. Eğer bu
alana Batılılar yaklaşacak olursa Sarı Tehlike gerçeğe dönecekti. Andrei Blok’un ünlü şiiri Skifi (İskitler, 1918), ve
konu ile ilişkili olarak bkz; G. Nivat, “Du Panmongolisme au MouvementEurasian, Histoire D’un Théme
Littéraire” Cahiers du Monde Russe & Sovitique, 7/3, 1966, ss, 460–478.
758
Meiji Japonya’sının başta gelen uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk uzmanıdır. Uzun yıllarını Amerika
ve Avrupa’da geçirdikten sonra Rus-Japon Savaşı esnasında geri dönmüş, sonra’da Manchurya’daki yeni Japon
sanayi atılımında görev almıştı. 1908 senesinde, İmparatorluk Meclisi’nin alt kanadına seçildi. 1926’da
Nagazaki’de düzenlenecek olan Pan-Asyacı Konferans’ın organizasyonunda yer aldı (bkz. S, 219) . 1930 sonrası
yüksek siyasetten çekildi.
759
Kodera’nın tezi de bildik Asyacı temaları; Çin-Japon kardeşli, Moğol ırkından gelenlerin birliği, ‘ırk birliği,
kültür birliği’, ‘ortak yazı, ortak ülke’ (dobun doshu), sarı ırk ittifakı (oshoku Jinshu), Asya’da Beyaz Tehlike’nin
önlenmesi, Japonya’nın liderliğinde Batı’nın teknolojik gücünün Asya’ya getirilmesi, Japonya’nın liderliği altında
200
Her ne kadar Kodera; ‘Asya kimliğinin ‘doğal bir olgu’ olduğunu ileri
sürse de… Asya kimliğini Asyacılığın temeli yapmaya yönelik
[entelektüel] çabası, aslında kimliğin kurgulandığına işaret ediyordu.
Kimliğin kurgulanması için çeşitli unsurlar hali hazırda mevcuttu
elbette, fakat bunlar daha önceden bu çeşit bir kimliği inşa etmek için
bir araya getirilmemişti.760
Süreç, siyasi bir inşa süreci olduğu için; tüm ırk, kültür, din birliği söylemlerinin
ötesinde Asya’da bölgesel bir birlik üzerinde duruluyordu. Bu birlik Çin-Japon birliği üzerinde
inşa edilmişti ve kardeşliğin yanında coğrafya’nın dayattığı bir tür karşılıklı bağımlılığın
işlerine karışma hakkına sahiptir.”763 Tıpkı Okawa’da olduğu gibi, Kodera’ya göre de; Asya
meşrulaştıran kimlik, Avrupa’lı devletlerin birliği ne kadar doğalsa ancak o kadar doğaldı.
Sorun Avrupa ve Asya birliğinin doğallığı değil, niteliksel farklılığıydı: “...Büyük Asyacılık…
Elbette, barışseverlik, pasiflik, savunmada kalmak, tüm bunlar da kimlik gibi söylemsel
düzeyde inşa edimiş niteliklerdi. Ve Japonya hem Asya’daki komşularıyla hem de ittifak
ilişkisi içinde bulunduğu Batı ile bu bölgede ortak bir zemin yakalamak durumunda olduğu
büyük Asya medeniyeti kurulması, içeriyordu. Ayrıntı için bkz. S. Saaler, “The Construction of Regionalism in...”,
ss, 9-34.
760
Agm., ss, 13-14.
761
1918 yılında Japonya savunma olitikasını evize ederek, savaş sonrası Çin’den iktisadi yarar sağlamasnı en üst
düzeye çıkaracak bir politika belirledi. Japon elitleri de Savaş sonrasında ekonomik bir savaşın başlayacağını
düşünüyorlardı. Koto Yoko, “Pan Asianism and National Reorganization, Japanese Perceptions of China and the
United States, 1914-1919” Pan Asiaism…, s, 77.
762
S. Saaler, “The Construction of Regionalism in...”, , s, 16.
763
Agm., s, 17.
764
C. Aydın, Age., s, 121.
201
için, Asya kurgusunun bölgesel tonu giderek güçleniyordu. Tabi, I. Dünya Savaşı ve 1900’lerin
başından itibaren yaşanan olaylar Asya’da konjonktürün değişmesine neden olmuştu. Rusya
artık dengelenmesi gereken Batı’yı temsil etmiyordu. Ayrıca Asya söylemini kullanan Japon
entelijensiası’nın Bolşevik Devrimi’ne bakışı genelde olumlu olmuştu. 1917 Devrimi Japon
aydını tarafından Asya’nın uyanışının bir evresi olarak değerlendirilmişti.765 Öte yandan
“düşman” Batı’yı dengelemek için müttefik olunan “dost” Batı, Amerika’yla da 1918 sonrası
Çin üzerinden iktisadi bir savaşa girilmek üzereydi.766 Örneğin Mitsukawa Kametaro,
gelişmiş kapitalist anlayışı ile Doğu Asya’ya çöküyor. Amerika’nın Asya’daki iktisadi faaliyeti
Asya’ya farklı bir saldırıdan başka bir şey değildir.”768 Japon entelijensiası ve bürokrasisinin
765
C. Aydın, Age., s, 147. Bu konuda Yamagata Aritomo’nun (1838-1922), “Japon Rus İttifakı; 1915” dikkate
değer bir örnektir, bkz, Koto Yoko, “Pan Asianism and National Reorganization, Japanese Perceptions of China
and the United States, 1914-1919” Pan Asiaism…, ss, 76-77.
766
Koto Yoko, “Pan Asianism and National Reorganization, Japanese Perceptions of China and the United States,
1914-1919” Pan Asiaism…, s, 77. Savaş sona erdikten sonra Çin’in Shantung eyaletinin Japonya’ya verileceği
sözü Amerikan Senatosunda Cumhuriyetçi kanadın tepkisini çekmişti. Koto Yoko’nun aktrdıkları bu bakımdan
ilginçtir. Örneğin bir senatör şöyle bir konuşma yapmıştı: “ [Shantung’u Japonya’ya verip] Japonya’nın müttefiki
olmaktansa Amerika Japonya’ya savaş açmalı…Eğer savaş kaçınılmazsa gelecekte savaşmaktansa, bugün
savaşalım.”, Age., s, 80. Ayrıca bkz. Mark R. Peattie, “Forecasting a Pacific War, 1912-1933: The Idea of a
Conditional Japanese Victory” The Ambivalence of Nationalism, Moder Japan Between East and West, j. White-
M. Umegaki- T. Havens (der.), University Press of America, New York, 1990, ss, 115-132.
767
Washington Konferansı sonucunda Japonya Almanya’dan elde ettiği Shantung Eyaleti’nden ve Sibirya’dan
çekilmeye davet ediliyordu. Ayrıca 1915 sonrası Çin’de kazandığı kimi haklardan da vazgeçmesi bekleniyordu. D.
Ham, Age., s, 223.
768
C.W.A. Szpilman, “Between Pan-Asianism and Nationalism: Mitsukawa Kametaro and His Campaign to
Reform Japan and Liberate Asia” Pan-asianism..., s,94. Bu algılama 1930’lrda devam etti v Savaş sırasında en üst
noktasına ulaştı Ayrıntı için bkz. F. G. Notehelfer, “Tokutomi Soho: A Japanese Nationalit View of the West and
Asia”, Sources of Japanese…, s, 136.
769
B.J. McVeigh, Age., s,105.
202
İlginç olan Asya’nın, Japonya için hem milliyetçiliğini ifade edebildiği, hem de
enternasyonel ideallerin dillendirilebildiği bir alan haline dönüşmesiydi. Asya kimlik kurgusu,
İki Savaş Arası Dönem; Woodrow Wilson’un “ulusların kendi kaderlerini tayin
da Batılılar’la da Asya bölgesinde ortak bir zemin yaratmasının giderek güçleştiğini fark
edecekti.770 Bu zorluk karşısında, İki Savaş Arası Dönem’de Asya kimlik kurgusu, alan
Japonya Savaş bittiğinde hem kazanım elde etmiş, hem de hayal kırıklığına uğramıştı.
Savaş; Japonya için, daha önce bahsedildiği gibi toprak kazanımı ile sonuçlanmıştı ama
Savaş’ın gerçekten yaşandığı alan Avrupa olduğu için Japonya silahlanma konusunda verilen
yarışın uzağında kalmıştı. Savaş sonunda askeri açıdan güvensizlik yaşamakta771, silahsızlanma
ile ilgili, Milletler Cemiyeti bünyesinde gerçekleşen her türlü girişime kuşku ile
yaklaşmaktaydı.772 Bundan da önemlisi mevcut ulusal güç, ulusal güvenliğin sağlanması için
770
D. Stegewerns, “The Japanese Civilization Critics...”, Imperial Japan... ss, 107-128. Ateşkes sırasında, Japonya
gittikçe, “iyi”, “mantıklı emperyalizmden”, kaba kuvvete dayalı, saldırgan emperyalizme geçiyormuş gibi
algılanıyordu. Sibirya’ya müdahale dışında, bu algılamyı tetikleyen olay Çin’e yapılan “Yirmi Bir Talep”
müdahalesi (1915) ve Çinli öğrencilerin Japonya’yı protesto etmek için başlattıkları 4 Mayıs Hareketidir. Benzer
biçimde Japon karşıtı, milliyetçi bir hareket de Kore’de ortaya çıkmıştı (1 Mart Hareketi). Age., s, 110.
771
Thomas W. Burkman, “Nitobe Inazo: From World Order to Regional Order”, Culture and Identity..., s, 193.
772
Thomas W. Burkman, “Nationalist Actors in the Internationalist Theatre, Nitobe Inazo and Ishii Kikujiro and
the League of Nations” Nationalism and Internationalism..., s, 89.
773
C.W.A. Szpilman, “Between Pan-Asianism and Nationalism: Mitsukawa Kametaro and His Campaign to
Reform Japan and Liberate Asia” Pan-asianism..., s,94.
203
ödüllendirilmişti. Bu statüye sahip olan tek Asya ülkesi olarak Japon bürokrasisi ve
entelijensiası, Japonya’nın konumunu hem “büyük güç” hem de “Asya ve Doğu Asya’nın
temsilcisi” olarak tanımlıyorlardı.774 Bu; Japonya küresel siyasete girerken, Doğu Asya’nın
Japonya’nın teklifi olan “ırksal eşitlik prensibi” kabul edilmemişti. 1924 yılında ABD,
Asya söz konusu olduğu müddetçe, Milletler Cemiyeti büyük bir umut
vaadetmiyor... Uzak Asyalı halklar bu yüzden çok daha parlak
günlerin geleceğini sanmasınlar. [Bize vaad edilen sadece şu;]bu yol
boyunca ilerlemek, sahip olduğumuz kaynakları en iyi şekilde
kullanmak, [ama...]bir birlerini ne kadar yerlerse yesinler, Batılı
Büyük Güçlerin hâkim olduğu alana geçmemek.777 Bu yüzden;
...burada Pasifik’te Pasifik alanını ilgilendiren uluslararası sorunları
çözebilecek, Çin ve Japonya’nın koşullarını gerçekçi bir açıdan
değerlendirebilecek bir yapının kurulması gerekiyor.778
aranmıyordu. Tersine, bölgesel kimlik kurgusu altında gerçekleşmesi istenen yeni bölgesel
oluşum uluslararası normların bir yansıması, bir uygulamasıydı. Örneğin, İshii Kikujiro, 1925
774
Thomas W. Burkman, “Nationalist Actors in the Internationalist Theatre, Nitobe Inazo and Ishii Kikujiro and
the League of Nations” Nationalism and Internationalism..., s, 89.
775
Thomas W. Burkman, “Nitobe Inazo: From World Order ....”, s, 193. Bu konuda Japonya’nın Milletler
Cemiyeti Sekretarya’sında görevlendirdiği iki çok etkili diplomatın; Nitobe Inazo (1862-1933) ve Ishii Kikujiro
(1866-1945)’nun fikirleri için bkz. Thomas W. Burkman, “Nationalist Actors in the Internationalist Theatre,
Nitobe Inazo and Ishii Kikujiro and the League of Nations” Nationalism and Internationalism..., ss, 90-95.
776
Bu yasanın etkileri, Sarı Tehlike, Beyaz Tehlike söylemlerine katkısı için bkz. Hirobe Izumi, Japanese Pride,
American Prejudice: Modifying the Exclusion Clause of the 1924 Immigration Act, Stanford University Press,
Stanford, 2001; M. R. Peattie, Age., s,116.
777
Thomas W. Burkman, “Nitobe Inazo: From World Order ....”, s, 197.
778
Takayanagi Kenzo’nun sözlerini aktaran, age., s, 205.
204
yılında imzalanan Locarno Pakt’ının bir örneğinin de Asya’da gerçekleştirilmesini
Amerika) karşı sürdürdüğü siyasadan öğrenildiğini ve doğru, uluslararası normlara uygun bir
hatta zaman zaman Tayvan ve Kore’nin “kendi kaderlerini tayin hakkının olduğunu dahi
savunan” Yoshino Sakuzo (1878-1933)781, Milletler Cemiyeti altında birbirinden ayrılan dört-
olacaktı.783 Sugimori klasik bir Asya kurgucusu değildi. Taisho demokrasisinde medeniyet
yüceltmeye çalışmıyordu. Daha ziyade, Sugimori’ye göre, Batı’ya karşı Asya’nın kendi
779
Thomas W. Burkman, “Nationalist Actors in the Internationalist Theatre, Nitobe Inazo and Ishii Kikujiro and
the League of Nations” Nationalism and Internationalism..., s, 96. Benzeri bir öneri 1933 yılında Tokyo
Üniversitesi’nden Takagi Yasaka ve Yokota Kisaburo tarafından dillendirilecekti. Thomas W. Burkman, “Nitobe
Inazo: From World Order ....”, s, 209.
780
Thomas W. Burkman, “Nitobe Inazo: From World Order ....”, s, 206.
781
D. Stegewerns, “The Japanese Civilization Critics...”, Imperial Japan... s, 112; 115.
782
D. Stegewerns, “Yoshino Sakuzo, The Isolated Figurhead of Taisho Generation”, Nationalism and
Internationalism..., s, 121.
783
Sugimori’ye göre üç otonom bölgesel varlıktan söz etmek mümkündü: Tüm Güney ve Kuzey Amerika’yı
kapsayan Büyük Amerika, tüm Avrupa ve Afrika’yı içine alan Büyük Avrupa ve Güney Asya’nın kimi ulusları ile
Çin, Japonya, ve Sibirya’yı içine alan Büyük Asya. Sovyetler Birliği, Avrupa’nın parçası haline gelirken, bu
kurguda Orta Doğu, Hindistan ve Avusturalya’dan hiç bahsedilmemektedir. Ayrıntı için bkz. D.
Stegewerns,”Forgotten Leaders of Interwar Debate on Regional Integration, Introducing Sugimori Kojiro”, Pan-
Asianism..., ss,106-107.
784
B.J. McVeigh, Age., s, 188.
785
D. Stegewerns,”Forgotten Leaders of Interwar Debate on Regional Integration, Introducing Sugimori Kojiro”,
Pan-Asianism..., s, 109.
205
Asya’nın bir alan ve bölge olarak özerkleştirilmesi, her şeyden önce Japonya’nın Çin
1927), 1897 savaşından itibaren Çin ve Japonya arasındaki “kader ortaklığından” söz
ediyordu.788 Öte yandan, daha önce bahsedildiği gibi 1924 yılında devrimci kanattan Sun Yat
Sen’in Kobe de yaptığı ünlü kouşma (Büyük Asyacılık) tamamiyle Japonya’ya yapılan bir
seslenişti: “Japonya gücün hâkimiyetindeki Batı medeniyetinin şahini mi olacak yoksa Şark’ın
dayanıklılığını yansıtan kalesi mi?”789 Sun Yat Sen’in Asya kimliğini kullanış biçimi;
Japonya’nın ulusal kurtuluş mücadelelerine destek vermesi beklentisini yansıtıyor, bölgesel bir
oluşumdan çok Asya kimliğini, “ulus devletin iç birliğini” sağlayıcı bir unsur haline
getiriyordu.790 Okawa gibi Asyacıların yazılarında görülen, Batılı uluslara “ortak kurban olma”
durumuydu bahsedilen791
786
1927 yılında Japonya’nın dış yatırımının %85’i Çin’deydi. 1915 yılındaki ünlü Yirmi Bir Talep Müdahalesi’yle
Japonya Güney Manchuria ve İç Moğolistan’da ekonomik hakklar elde etmişlerdi. Japonya’ya kiralanan topraklar
Kwantung hükümeti ile Güney Manchuria Demiryolu Şirketi tarafından idare ediliyordu. Bu dönem
Manchuria’daki Japon nüfusu 190.000 kadardı ve demiryolu boyunca yerleştirilmişlerdi. Bu alan Japonya’nın
desteklediği Savaş lordu Zhang Zuolin tarafından korunuyordu. “Nationalism, Imperialism, Federalism, and the
Example of Manchukuo: A Response to Anthony Pagden” Symposium: Imperial Trauma,Part 3; Common
Knowledge, 12/1, 2006, ss, 52-53.
787
1920 sonrası Japon elitlerinin kullandığı Asya kurgusu çoğunlukla Doğu Asya ile sınırlı görülse de, örneğin
Okawa Shumei’nin 1920 sonrası kullandığı Asya kurgusu tüm Çin dışı Asya’yı (Hindistan, Tayland, Afganistan,
İran, Mısır, Mezapotamya-Irak-, Suudi Arabistan, Tibet, Siyam ve Türkiye’yi) kapsıyordu. C. Aydın, Age., s, 150.
788
Bu kader ortaklığı ifadesini bir tür federal yapıda, Büyük Doğu Asya Devleti’nde bulmaktaydı. C.S. Goto-Jones,
“Transcending Boundaries: Nishida Kitaro, Kang Yu-Wei, and the Politics of Unity” Modern Asian Studies, 39/4,
2005, s, 801; 807. Kang’ın zihnindeki devlet, Spencer vari bir ilerleme (otokrasiden demokrasiye) sonucu ortaya
çıkmış gönüllü bir müttefiklikti.
789
Sun Yat-Sen, Age. s, 6.
790
Wang Hui- Mathew A. Hale, Agm., s,12. Sun Yat Sen ile dönemin Japon entelijensiasının duruma bakışının
taban tabana zıt olduğunu göstermek için Sugimori Kojiro’nun şu sözlerini aktarmak yeterlidir: “...Ulusal
toprağını [Japonya’ya] yitiren Çin, dünya devletinin [ ulus üstü bu devletin] müjdecisi olmak onurunda telafi
bulmalı.” Aktaran D. Stegewerns, “The Japanese Civilization Critics...”, Imperial Japan... ss, 122-123.
791
P. Duara, “Nationalism, Imperialism, ...”, ss,49–50.
206
Ancak, Japon entelijensiası Çin reformist ve devrimcilerinden farklı bir kurban
algılamasına sahipti. Mitsukawa da, Kita Ikki (1883–1937) de uluslararası adalet ve bölgesel
Asya kurgusunu birbirine bağlamışlardı. Buna göre, Çin, Rusya, İngiltere ve Amerika, tüm bu
toprağa sahip olmak makine çağına uygun değildi”792. Oysa Japonya, azıcık toprağa ve azıcık
doğal zenginliğe sahipti.793 Bu nedenle, kurban Japonya,794 doğal olarak devrimci olacak ve
fark nedeniyle İki Savaş Arası Dönem’de gerçekleştirilen Pan-Asyacı Konferanslar başarılı
792
Sugimori’nin sözlerini aktaran D. Stegewerns,”Forgotten Leaders of Interwar Debate on Regional Integration,
Introducing Sugimori Kojiro”, Pan-Asianism..., s, 111.
793
C.W.A. Szpilman, “Between Pan-Asianism and Nationalism: Mitsukawa Kametaro and His Campaign to
Reform Japan and Liberate Asia” Pan-asianism..., s,94.
794
Kurban olma duygusu, 1930’larda, dünya ekonomilerinde iktisadi krizin hissedilmeye başladığı yıllarda daha
da artmıştı. Japon hızlı sanayileşmesinin gerektirdiği ihracat talebi olmadığı gibi, Amerika başta olmak üzere
Batılı aktörlerin yaptıkları dış yatırım da düşmüştü. Miriam Farley’in ifade ettiği gibi, Japonya sanayileşmek için
yanlış yüzyılı seçmişti. Aktaran Bruce Cumings, “Japan and Northeast Asia into the Twenty First Century”
Network Power…, s, 148.
795
Kita Ikki, her ne kadar Bolşevik Devrimini soğuk karşılamışsa da sosyalist fikirleden oldukça etkilenmişti.
Ancak, Kita devrimi tarihsel bir sürecin son halkası olarak değerlendirmiyordu. Devrim ancak “belirli
coğrafyalarda” ortaya çıkabilecek bir özel durumdu. Japonya’nın devrimciliği ve sosyalizmi de sanayi ve bilimsel
gelişmenin yaratacağı işçi sınıfına bağlı olmayacak, Asya’nın uyanışını temsil edecekti. Kita, Japonya’da Savaş
sonrası yayılan kurtuluşçu akımlara ve canlanan Buddist çalışmalara (bkz. Jackie Stone, “A Vast and Grave Task:
Interwar Buddist Studies as an Expession of Japan Envisioned Global Role”Culture and Identity..., ss, 217-233)
atıfta bulunarak Japonya’yı Asya kültürel canlanışının üzerinden Dünya tarihi içerisinde farklı bir yere
oturtuyordu. Nasıl ki Yunanlıların Pers ordusunu yenmesi Batı’nın zaferi olmuşsa, gelecek Japon zaferi de tüm
Doğu'nun zaferi olacakti. Tetsuo Najita- H.D. Harootunian, “Japan’s Revolt Against West” Modern Japanese...,
ss, 214-218. Kita’nın kaleme aldığı, Japonya’nın Yeniden İnşaası için Tasarı (Nihon Kaizo Hoan Taiko; 1916-
1918) 1930’ların başında kendilrini Showa Restorasyonuna adayan sağ kanat aktivistlerin kutsal kitabı
olacaktı.Ayrıntı için bkz. Paul La Blotier, “Ikki Kita” The Dictionary of Geopolitics, John O’Loughlin (der.),
Greenwood Press, Wesport, 1994, ss, 122-123 ve “Pan-Asianism (Kyodoshugi)” The Dictionary of..., s, 191.
796
İlk Konferans 1926 yılında Nagasaki’de Japon Pan-Asya Birliği (Zen Ajia Kyokai) önderliğinde ve Pekin
merkezli Asya Halkları Derneği (Ajia Minzoku Dai Domei)’nin yardımlarıyla gerçekleştirilmişti. Konferans,
Kore, Çin, Hindistan, Afganistan, Filipinler, İran ve Türkiye’den 100’ün üzerinde bir delege katılımı bekliyordu.
Oysa bunun sadece 1/3’lük bir kısmı Nagasaki’ye gelmişti. Gelenlerin çoğu Japonya’daki Asyacı çevrelerle ilişki
halindeki siyasal sürgünlerdi. Örneğin Bose bu toplantıyı Asya Enternasyoneli kurmak yolunda bir adım olarak
görecekti. (E. Hotta, Agm., s,121). Japon hükümeti özellikle Hindistan’daki İngiliz yönetiminin siyasal suçlu
saydığı kişilerin Nagasaki’ye gelmesinden hoşnut olmadığını hissettirdi ve toplantının ufak çaplı kalması için
gerekli siyasal baskıyı uyguladı. 1927 yılında II. Pan-Asya Konferansı Shanghai’da düzenlendi. Afganistan’da
207
modellerini fazlasıyla desteklemediğini göstermişti. Ancak tüm bu siyasal destek eksikliğine
Buna göre kültür, dil, medeniyet, ırk benzerliğiyle ilgili tüm söylemler somut bir politikayı
bürokrasisi ve entelijensiası tarafından Japon devletinin bölgesel bir modele dönüşmesi olarak
yorumlanıyordu. Bu yüzden, 1930’larda aniden –o ana kadar Asya kurgusuna bağlı olan-
Asyacı söylem resmi bir ideoloji haline geldi ve yeni Japon emperyalizminin temelini
oluşturdu.
bağımlı entitenin askeri denetimi tam olarak sağlansa da, bu entitenin bağımsız bir ulus-devlet
tanımlanan “yeni emperyalizm” baştan itibaren coğrafi açıdan dağılmış, ama coğrafi/kültürel
kimlikle tanımlı bir bölgesel blok oluşumuna meyilliydi. 1930 sonrası Japon Asya kurgusu bu
planlanan üçüncü toplantı gerçekleşmedi çünkü konferansların sonucu, hem Japon hükümetinin desteği hem de
Asya’dan katılım konusunda hayal kırıcıydı. Konferanslarda verilen mesaj dönemin ruhuna uygundu: Milletler
Cemiyeti’nin küresel gündeminin savaş sonrası Asya için yeterli olmayacağı, Batı kolonyalizminin son bulması
gerektiği, ırk eşitliğinin uluslararası norm olarak benimsenmesinin önemi, Asya kültürel değerlenin
canlandırılmasının sağlayacağı faydalar vb... Çin’den delegasyon katılımı olduğu için Japon Monroe Doktrini
açıkça dillendirilemedi. Onun yerine yumuşatılmış bir Asya’da para birliğine dayanan Ekonomik Birlik önerisi
yapıldı. Ayrıntı için bkz. C. Aydın, Age., ss, 154-160.
797
P. Duara, “Nationalism, Imperialism, ...”, s, 48.
798
K. M. Doak, “The Concept of Ethnic Nationality and Its role in Pan Asianism in Imperial Japan” Pan-
Asianism..., s, 174.
799
Agm., s, 56.
208
c- 1930 Sonrası Dönem Asya Kurgusu:
1920’lerde hem Çin’de hem Japonya’da Asyacı söylemin parçası olmuş Konfiçyüsçü fikirler
öneriyordu. Buna göre, bu devletlerin kurduğu ittifakın dayandığı doğu felsefesi – ki bu felsefe
gerçekleştirecekti. 1933’de kurulan ve sözcüsü Masaru Nakayama olan Büyük Asya Birliği
800
Ayrıntı için bkz. P. Duara, Sovereinty...., ss, 41-86. Manchurya’ya yapılan müdahalenin niteliği tartışmalı bir
konudur. Bir kısım araştırmacıya göre Manchurya müdahalesini Japon askeri eliti sivil hükümetten bağımsız
olarak planlamış ve Japonya 1937 Çin, 1941 Pasifik Savaşı’na sürüklenmiştir. Diğer bir yoruma göreyse
Manchukuo tamamiyle devlet ve toplumun birlikte, ulusal çıkarı tanımladığı ve bu çıkarın meşruluğu için dinsel-
kültürel sembollerin kullanıldığı modern bir proje olarak doğmuştur. Age., s, 249-250; P. Duara, “Nationalism,
Imperialism, ...”, s, 54. Ulusal çıkarın tanımlanmasında askeri bürokrasinin yeri için bkz. J. E. Thomas, Age., ss,
99-123, özellikle s, 110. İç Asya’da 1933 ayaklanmalarını takip eden süreçte kurgulanmaya çalışılan Şarki Türk
İslam Cumhuriyeti bu açıdan Manchukuo ile karşılaştırılamaz. Devrik Osmanlı prensi Abdül Kerim Efendi’nin
Tokyo’ya gelmesi ve tac giyeceğine yönelik söylentiler, ancak, Çin ve Manchuria’da yaşayan Müslümanlara
yönelik Altay kardeşliği söyleminin bir devamı olarak görülebilir. Tabi, 1920’lerde hakim olan Asya kurgusunun
etkisiyle, Japonya’nın güvenliğinin kendi sınırlarının dışında başladığı inancı hâlâ güçlüdür. Bkz. Selçuk Esenbel,
“Japan and Islam Policy ...”, S. Esenbel, “Japan’s Global Claim to ...”.
801
Çin ve Manchukuo’daki Konfiçyüsçü Cemiyetler için bkz. P. Duara, Sovereinty...., ss, 111-122.
802
Yasuoka’nın kuruculuğunu üstlendiği Kokui-kai (Ulusal Dayanak Cemiyeti) ve Kinkei Gakuin (Altın Sülün
Akademisi) bu fikirlerin tartışıldığı bir platforma dönmüştü. Konoe Fumimaro (1891-1945), Okabe Nagakage
(1884-1970), Satoimi Kishio (1897-1974), Japon Dış İşleri Bakanlığı bünyesinde 1933’de kurulan Nichi-Man
Bunka Kyokai (Japon-Manchuria Kültürel İşbirliği Cemiyeti)’nin en önemli üyesi General Tojo Hideki
Manchurya ile başlayan ve Ishiwara’nın dillendirdiği Doğu Asya Birliği (Tao renmei) sona erecek bir Konfiçyüsçü
devletler ligi düşünüyorlardı. Roger H. Brown, “Visions of a Virtuous Manifest Destiny, Yusuoka Masahiro and
Japan’s Kingly Way” Pan-Asianism..., ss,134-142.
803
D. Ham, Age., s, 227; P. Duara, “Nationalism, Imperialism, ...”, s, 59.
804
Bu dernek, Prens Konoe’nin de aralarında bulunduğu pek çok üst düzey askeri sivil bürokratı barındırıyordu.
Derneğin çıkartığı aylık gazate (Büyük Asyacılık), Japonya’da sürgünde bulunan ya da Japonya’nın Asya
politikalarına bizzat dâhil olmuş pek çok aktivistin örneğin Hindistan Milliyetçisi Rash Behari Bose’un yazılarına
209
Bu exoteric806 Asya kimliği, Tetsujiro Inoue gibi Japoncuların milliyetçilik anlayışına
“Kyoto Felsefe Okulu” diye bilinen entelektüel gruplaşma809 ve yine gayri resmi bir entelektüel
yer veriyordu. Bu yazılardan da anlaşıldığı kadarıyla Derneğin Asya’sı Orta Asya’yı, Müslüman Batı Asya’yı ve
Güney Doğu Asya’yı kapsıyordu. C. Aydın, Age., ss, 177-178.
805
Thomas W. Burkman, “Nitobe Inazo: From World Order ....”, s,211.
806
Victor Koschmann, Japon Asyacılığı’nı incellediği çalışmasında ( “Asianism’s Ambivalent Legacy”, Network
Power…) Asyacılığı exoteric (sıradan) ve esoteric (bellirli gruplara yönelik) iki farklı ideolojik söylem içerisinde
incelemişti. Buna göre exoteric söylem geleneksel sembolleri kullanarak Asya kurgusunu inşaa ediyordu. Amaç,
dinleyiciyi, yani halkı bu inşaa edilmiş ortak Asyalılık duygusu içerisine çekmekti. Exoteric söylem bu nedenle
İmparatorun mutlak iradesini bir sembol haline getiriyordu. Esoteric söylem ise karar vericilere (siyasi-askeri elite)
yönelikti. Amaç bellirli bir politikanın, stratejinin izlenmesini sağlamaktı. Doğal olarak İmparatorun otoritesi
elitlerin gücü ve anayasal ilkelerle sınırlanıyordu. Agm., ss, 88-103. Bu konuda ayrıntılara aşağıda değinilecektir.
807
Birliğin ismi Sun Yat Sen’in Kobe konuşmasından alınmıştı; J. Victor Koschmann, “Asianism’s Ambivalent
Legacy”, Network Power... ss,89–90.
808
Roger H. Brown, “Visions of a Virtuous Manifest Destiny, Yusuoka Masahiro and Japan’s Kingly Way” Pan-
Asianism..., s, 143; Nishida Kitaro’nun tanımlaması için bkz. “Kyoto School” Stanford Encylopedia of Philisophy,
http://plato.stanford.edu/entries/kyoto-school/, 27 February 2006, s, 22. Örneğin bkz. Kosaka Masaaki- Nishitani
Keiji- Koyoma Iwao-Suziki Naritaka “ The World Historical Standpoint and Japan” Chūōkōronsha, Tokyo, 1943
(J. W. Heisig, -hazırlayan-1994), s, 40.
809
Kyoto Okulu, Kyoto Üniversitesi’nde Batı felsefesi (özellikle Heidegger ve Nietzsche’nin anlayışıyla) ile
Klasik Doğu Asya öğretilerinin (Zen/ Mahayana Buddizmin) ahlaki normlarını birleştirmeye çalışan felsefi
hareketin adı olmuştu. Hareket düşüncelerini 1913-1928 yılları arasında Felsefe Bölüm Başkanı da olan Nishida
Kitaro (1870-1945)’nun ortaya attığı ontolojik sorunsallar üzerine geliştirmiştir. Nishida, ilginç bir biçimde
kendini Japon/Asya felsefi alanından çok Batı felsefe geleneğine (Hommer, Rousseau, Kant vb.) dayandırır. C.S.
Goto-Jones, Agm. s, 796. Nishida, İyilik Üzerine Çalışmalar’da, 1911, tarihsel gerçeklik karşısında bigi ve
yorumun felsefi üstünlüğünü savunmaktaydı. Ayrıca basho (mahal, yer) mantığı, evrensel değerin kendini
gerçekleştirebileceği ontolojik bir alanın olduğu inancını yansıtır. Buna göre varlığın alanı tez ve anti-tezin
oluşturduğu senteze dayanmaz, tez ve anti tez arasındaki ilişkiye, süregiden kabul ve red sürecine dayanır. Bu
hareketin Asya kurgusu açısından önemi, varlığın alanı (space) ile ontolojisini birbiriyle ilişkilendirip, Doğu ve
Batı’yı metafiziksel zeminde birbirinden ayırmasındadır: “Öyleyse Doğu ve Batı’nın kültürel biçimlerini
birbirlerinden nasıl ayırt edeceğiz...? Bence bunu şu şekilde yapmamız mümkündür: Batı kültürünün alanı varlığın
gerçeklik alanıdır; Doğu kültürününalanı ise Yokluğun alanıdır.” Aktaran “Kyoto School” Stanford Encylopedia of
Philisophy, http://plato.stanford.edu/entries/kyoto-school/, 27 February 2006, s, 10. Bu düşünce hareketinin diğer
temsilcileri arasında, Hajime Tanabe (1885–1962), Keiji Nishitani (1900–1990), Masao Abe, Tosaka Jun (1900-
1945), Shizuteru Ueda, Miki Kiyoshi (1897-1945) yer alır. Ayrıntı için bkz, Frederick Franck (der.),The Buddha
Eye: An Anthology of the Kyoto School, Crossroad Publishing, New York, 1982; Masao Abe "Nishida's
Philosophy of 'Place'," International Philosophical Quarterly 28.4.1988, ss, .355–371. Ôhashi, Ryôsuke (der), Die
210
Miki Kiyoshi (1897–1945)’nin Showa Araştırma Derneği ve bu Derneğe bağlı Kültürel
Sorunları Araştırma Grubu altında kaleme aldığı ve “alan” fikrini kullandığı çalışmaları Kyoto
gerçekliklernin birbirinden ayrı olduğunu iddia ediyordu.812 Miki, aslında, Kyoto Okulu’nun
savunularını Asya Toplululuğu fikri çerçevesinde adeta özetliyordu. Buna göre “alan bilincine
koruyarak aşkın hale gelebileceklerini (yani tarihin ilerlemesinin getirdiği sorunları örneğin
Philosophie der Kyôto-Schule, Karl Alber, Freiburg, 1990, James W. Heisig and John C. Marajdo, (der.), The
Rude Awakenings: Zen, the Kyoto School, and the Question of Nationalism University of Hawaii Press, Hawaii,
1994.
810
1933 yılında kurulmuş olan Dernek, Askeri bürokrasi içerisinde etkiliydi. Ancak Araki Sadao başkanlığındaki
ultra-milliyetçi ve Çin’e müdahale yanlısı, Krallığın Yolu /Kodoha Fraksiyonu’nun karşısında Kontrol/Toseiha
Fraksiyonu’nu destekliyorlardı. J. Victor Koschmann, “Asianism’s Ambivalent Legacy”, Network Power... s,
90.Bu Fraksiyon General Kazushige Ugaki tarafından savunulmaktaydı. Ordu içersindeki ılımlı kanatça
desteklenmekteydi. Manchurya müdahalesi sonrası, 1936, 26 Şubat Krizine kadar, yani Kodoho’nun elimine
edilmesine kadar iki fraksiyon arasındaki mücadele devam etti. 1938’den itibaren Showa Kenkyukai’nin siyasal
zeminde etkisinin arttığı görülür. Dönemin Başbakanı Prens Konoe’yi etkileyen ve 1930’ların sonunda
Japonya’nın Asya politikasını çizen Yeni Düzen ve Ortak Yaşam Alanı kavramları Miki Kiyoshi ve Royama
Masamichi gibi bu grubun sözcüleri tarafından dillendirilecektir. Paul La Blotier, “Greater East-Asian Co-
Prosperity Sphere” The Dictionary of..., ss, 103-104.
811
Tetsuo Najita- H.D. Harootunian, “Japan’s Revolt Against West” Modern Japanese..., s, 235; Miki Kiyoshi
hakkında yakın tarihli bir çalışma için bkz C.S. Goto-Jones, “The Left Hand of Darkness: Forging a Political Left
in Interwar Japan” The Left in Japanese Politics: Essays in Honour of J.A.A. Stockwin, Rikki Kersten- David
Williams (der.), Routledge, London, 2004.
812
1938 sonrası gerçekleştirdiği bu çalışmalarda Miki’ye göre Batı kültürü bir toplum (Gesellschaft) kültürüydü;
Asya kültürü ise bir topluluk (Gemeischaft) kültürü. Bu yüzden Batı kültüründe bilgi eylem ve düşünce arasındaki
yegane aracıydı. Oysa Asya’nın topluluk kültürü, eylemci bir farkındalığa dayanıyordu. Bu farkındalığın özü,
Miki’nin Asya hümanizmi (Toyoteki hyumanisumu) dediği bir tür ortak-yaşam, işbirliği ve karşılıklı dayanışma
alanıydı. Bu farkındalığın üretilmesi için savaş tetikleyici bir unsurdu. Nitekim 1937 Japonya’nın Çin’e
müdahalesine Miki’nin yaklaşımı olumlu olmuştu. Ayrıntı için bkz. Harry Harootunian, Overcoming Modernity...,
ss, 358-378; John Namjun Kim, “The Temporality of Empire: The Imperial Cosmopolitanism of Miki Kiyashi and
Tanabe Hajime” Pan-Asianism..., ss, 151-160. Savaş, gerçek bir durumu anlattığı gibi Kyoto Okulu’ndan Watsuji
Tetsuro’nun değindiği gibi Batı ve Asya arasında sürüp giden Kultur Kampf’ı da anlatıyordu. Tetsuo Najita- H.D.
Harootunian, “Japan’s Revolt Against West” Modern Japanese..., s, 242.
813
Harry Harootunian, Overcoming Modernity..., s, 396.
814
Age. ss, 378-389.
211
Tüm bu fikirler, Japon faşizminin bir yansıması gibiydi.816 Ancak öte yandan da örneğin Miki
şöyle yazıyordu:
Alan fikrinin, ırkdan (jinshu) bağımsız siyasal bir kavram olarak kurgulanan etnisite
(minzoku) ile beraber düşünülmesi820, Japon modelini Alman modelinden ayıran temel
815
Age., s, 395; Miki’nin fikirlerinde Kyoto Okulu’nun Kant’ı nasıl yorumladığını görmek mümkündür. Kant’ın
insan doğasının yansımalarında ifadesini bulan ve eylemle sınırlanan “dünya devleti”, “barış federasyonu”; bu
sınırlarıyla adeta bölgesel toplulukları işaret etmekteydi.
816
Minamoto Ryoen, “The Symposium on "Overcoming Modernity”” The Rude Awakenings: ...,s, 204; Xiaofei
Tu, “The Fascist Next Door? Nishitani Keiji and the Chūōkōron Discussions in Perspective”
http://www.japanesestudies.org.uk/discussionpapers/2006/Tu.html. Bu sağ yönelimle birlikte 1930’larda gelişen
Asya kurgusu anti-komunist bir içerik de taşımaya başladı. S. Esenbel, “Japan’s Global Claim to....”.
817
Miki’nin sözlerini aktaran John Namjun Kim, “The Temporality of Empire: The Imperial Cosmopolitanism of
Miki Kiyashi and Tanabe Hajime” Pan-Asianism..., s, 157. (vurgu bana ait). Bu noktada tıpkı Hintli düşünürler
gibi Miki de Japon ulusal varlığını asimilasyona ve diğer Asya kültürlerine (bu arada Batı kültürüne de) açıklığına
bağlamıştır. Şöyle yazar; “Kadim Japon kültürü Çin, Hint ve Batı kültürlerinden pek çok unsuru asimilasyon yolu
ile içine alarak, ...bu unsurların yan yana yaşamasına olanak vererek ... gelişmiştir.” J. Victor Koschmann,
“Asianism’s Ambivalent Legacy”, Network Power... s, 92.
818
K. M. Doak, “The Concept of Ethnic Nationality and Its role in Pan Asianism in Imperial Japan” Pan-
Asianism..., s, 174.
819
J. Victor Koschmann, “Asianism’s Ambivalent Legacy”, Network Power... s, 94.
820
Age., ss, 95-96.
212
özellikti.821 Ancak, alan fikri çerçevesinde siyasal bilinç ve siyasal eylemin bir arada
düşünülmesi de, Asya kimlik kurgusu bakımından paradoksal bir durumdur. Ironik bir biçimde,
eylemin alanının kısıtlandığı dönemlerde, örneğin II. Dünya Savaşı sonrası dönemde, Asya
kurgusunun bilinç ile ilgili kısmı öne çıkmıştır. Sun Ge, bu bilinç vurgusuna değinerek Asya
Yani, 1945 sonrası; volk, kultur gibi kavramlara değinerek Asya kimlik kurgusunu
incelemek için çok daha uygun bir ortamdır. Oysa 1930-1945 arası Asya kimlik kurgusunda
böyle bir bilince gerek yoktur. Dönemin entelijensiası, Savaş sonrası kuşak gibi Doğu-Batı
bugünün siyasi projesidir. Hatta Nishida’nın tezlerine (mappo fikri) dönülecek olursa bilinç ve
821
K. M. Doak, “The Concept of Ethnic Nationality and Its role in Pan Asianism in Imperial Japan” Pan-
Asianism..., s, 180.
822
Aktaran Tetsuo Najita- H.D. Harootunian, “Japan’s Revolt Against West” Modern Japanese..., s, 270.
823
Bu konuda bkz. Yukio Mishima örneği. Mariko Asano Tamanoi, “Pan Asianism in the Diary of Morisaku
Minato (1924-1945) and the Suicide of Mishima Yukio (1925-1970)” Mariko Asano Tamanoi (der.), Crossed
Histories: Manchuria in the Age of Empire, University of Hawai Press, Honolulu, 2005, ss, 184-206; ayrıca bkz.
Kawabata Yasunari’nin Nobel Edebiyat Ödülü konuşmasından aktaran Tetsuo Najita- H.D. Harootunian, “Japan’s
Revolt Against West” Modern Japanese..., s, 272.
824
C.S. Goto-Jones, Agm., ss, 806-807.
213
ve Yunan kültürlerinin Batı’da Rönesans altında canlanışı gibi,
tamamıyla yeni ve modern bir kültürün yaratılması olmalıdır.825
Doğu’nun [Japonya’nın] kaderinin bağlı olduğu bir bölgesel topluluk
olduğunu söylüyorsak bunun anlamı, Doğu kültürünün sabit bölgesel
bir düzeyde ortaya çıkmış olduğu değildir. Bunun anlamı şudur:
[böyle bir bölgesel topluluk] her şeyden önce siyasaldır; kader
olduğuna dair bir duygu ve algılama ile yaratılmıştır. Bu kader
algılaması ise, bilinç alanına siyasal hareket ile taşınmıştır.826
Asya kurgusunun bu yeni biçimi- bölgesel yapı ve kültür projesi-; kimliği/ulusal kimliği
kurgu haline getiren827 farklı bölgesel projeler içerisinde gündeme geliyordu. Bu projeler
ayrılmasıydı söz konusu olan.828 Exoterik Asyacı söylemler, (örneğin Büyük Asya Birliği,
krallığın/imparatorluğun yolu) Japon kamuoyuna yönelik, çok-etnili bir ulus ve çok-uluslu bir
imparatorluk kurgusu sunarken; esoterik Asyacı söylemler (örneğin Kyoto Okulu, Showa
hedefliyordu.829 Bu ayrım; projelerin ve Asya kurgusunun dayandığı iki söylemin birbiri ile
hâlâ çatışma halinde olduğunu göstermekteydi: “Asya bölgesi hiyerarşik olarak Japonya’nın en
üstte yer aldığı etnik yapılar çerçevesinde mi kurgulanmıştı830 yoksa Doğu Asya topluluğuna
825
Miki’nin sözlerini aktaran J. Victor Koschmann, “Asianism’s Ambivalent Legacy”, Network Power... s, 91.
(vurgu bana ait)
826
Royama Masamichi (1895-1980)’nin sözlerini aktaran J. V. Koschman, “Constructing Destiny; Royama
Masamichi and Asian Regionalism in Wartime Japan” Pan-Asianism..., s, 189.
827
Age. s, 93.
828
Age., s, 94.
829
C. Aydın, Age., s, 183.
830
Örneğin bkz., Kosaka Masaaki- Nishitani Keiji- Koyoma Iwao-Suziki Naritaka “ The World Historical
Standpoint and Japan” Chūōkōronsha, Tokyo, 1943 (J. W. Heisig, -hazırlayan-1994), s, 27.
831
K. M. Doak, “The Concept of Ethnic Nationality and Its role in Pan Asianism in Imperial Japan” Pan-
Asianism..., s, 178.
214
Miwa Kimitada’nın832 ve Koschman’ın yaptığı bu ayrım ve ona bağlı olarak Doak’ın
sorduğu sorular önemli olmakla beraber, şu gerçeğin altının çizilmesini de sağlamaktadır; ister
esoterik ister exoterik olsun, ister Japon etnisitesi isterse ortak Doğu Asya kimliği öne
geliştirilen tüm projelerde Asya kurgusu bölgesel bir modelin içerisinde çizilmektedir.833
Bu bölgesel modelin ortaya çıkışını, Kyoto Çevresi bir ölüm-kalım meselesi olarak
değerlendiriyordu. Çünkü bu somutluk; siyasaya, ahlaki yanını veren şeydi. Bu bakış açısı
savaşa nasıl yeni ve etik bir vurgu kazandırıldığını gösterir: “ Barışseverlik nasıl her zaman
yaralamaz.”835
Buna göre nasıl ki Napoleon Savaşları, ancién rejimlere karşı ulus devletlerin varlığını
ortaya çıkartan, tarihin pozitif bir unsuruysa, 1937 ile başlayan Pasifik Savaşı da “bölgesel
832
Miwa Kimitada, “Japanese Policies and the oncept of Regional Order in Asia, 1938-1940” The Ambivalence of
Nationalism..., Aktaran, J. Victor Koschmann, “Asianism’s Ambivalent Legacy”, Network Power... s, 98.
833
Tabi bölgesel model olarak odak noktası Asya kurgusu olsa da Pasifik ile ilişkili kurgu da dikkate değerdir. İlk
olarak 1933 yılında Pasifik Locarno Paktı önerisi (Japonya, Çin, SSCB, ABD, Büyük Britanya ve Fransa’yı
kapsayan) ile gündeme gelen bu kurgu, Kamikawa Hikomatsu tarafından olgunlaştırılmıştır. Hikomatsu’ya göre
ırksal bir savaşı tetikleyebilecek Asya kurgusu/Asya bölgesel modeli yerine Milletler Cemiyeti’ni örnek olarak
alan bir Uzak Asya Milletler Cemiyeti (Kyokuto Renmei) geliştirilmelidir. Bu yapı, Japonya’nın yanında,
Manchukuo, Çin, Siyam, Sibirya ve Filipinleri de içerecekti. Aslında Pasifik kurgusunun da çıkış noktası 1937’de
Çin ile Savaşa sebep olan dönemin Pan-Asyacı eylemlerinden farksız bir biçimde Pan-bölge kavramsalaştırmasına
dayanıyordu. Ayrıntı için bkz. John O’Loughlin, “Panregions” The Dictionary of. ss, 192-193. Örneğin Matsuoka
Yosuke 1946’da şöyle diyecekti: “Batı Yarım Küreyi Amerika yönetiyor, Büyük Britanya kendine bağlı olan
ulusları, Sovyet Rusya komşu devletleri ve Rusyayı, Japonya da Uzak Doğu’yu vb. Daha sonra bu bölgesel
cemiyetler zaman zaman bir araya gelip, görüş alış verişinde bulunabilir.” Thomas W. Burkman, “Nitobe Inazo:
From World Order...”Culture and Identity...,ss, 213-214.
834
Tkutomi Soho, Osaka mainichi shinbun, February 25, 1933, aktaran F. G. , “Tokutomi Soho: A Japanese
Nationalit View of the West and Asia”, Sources of Japanese…, s, 135.
835
Konoe Fumimora’dan aktaran Peter Duss, “Empire and War”, Sources of Japanese…, ss, 291-292.
215
işbirliği alanlarının var olma mücadelesinden başka bir şey değildir”.836 Bu nedenle de
mücadele, sürmekte olan savaş, öz bilinç ile yakından ilişkilidir. Kyoto Çevresi’nin kasttetiği
bilinç, bilinen biçimiyle kimlikle ilişkili değildi; daha doğrusu gelenekler içerisinde yaratılmış
en somut ifadesini Royama Masamichi’nin Doğu Asya Topluluğu (Tao kyodotai) fikri841 ile
836
Kosaka Masaaki- Nishitani Keiji- Koyoma Iwao-Suziki Naritaka, Agm. s, 37.
837
Doğu Asya’da Yeni Düzen (Toa Shinchitsujo) ilk kez 1938 yılında Başbakan Prens Konoe Fumimaro
(Atsumaro’nun oğlu) tarafından dillendirilmişti. Yeni Düzen kavramı başta Japonya, Çin ve Manchuria arasında
iktisadi, kültürel ve siyasal işbirliğini anlatan bir proje görünümündeydi.
“Şu bilinen bir gerçek ki uluslararası anlaşmalar, örneğin Milletler Cemiyeti Şartı,
dayandıkları mantıksız ilkeler nedeniyle çoktan saygınlığını yitirdiler. Kültür, doğal
kaynaklar, göç… ve ticareti de kapsayan [yeni uluslararası] gerçeklere uygun yeni
bir barış sistemini kurgulamak gerekiyor.” (aktaran Thomas W. Burkman, “Nitobe
Inazo: From World Order...”Culture and Identity...,s, 214.)
Bu proje, 1933’de Kamikawa Hikomatsu ile birlikte Uzak Doğu Milletler Cemiyetini önermiş olan Royama
Masamichi ( ayrıntı için bkz. Miki Kimitada, “Japanese Policies and Concepts for Regional Order in Asia, 1938-
1940” The Ambivalence of Nationalism…, s, 149) tarafından geliştirilmişti. Royama’ya göre, Yeni Düzen bölgesel
bloklara dayanan yeni uluslararası örgütlenmeyi anlatıyordu. Royama, bu yeni örgütlenme biçiminin “Versailles
düzeni” dediği milliyetçiliğin yerini almasını umuyordu.
838
J. V. Koschman, “Constructing Destiny; Royama Masamichi and Asian Regionalism in Wartime Japan” Pan-
Asianism..., s, 189. Nishida’nın 1943 tarihinde dillendirdiği benzer görüşler için bkz. C.S. Goto-Jones, Agm., s,
805. Milliyetçiliği ve ulus-devlet fikrini aşmak (chokoku), her şeyden önce Çin milliyetçiliği ile baş etmek
anlamına geliyordu. Royama Masamichi’nin bu konudaki görüşleri için bkz. Kabayashi Hiroharu, “Royama
Masamichi’s Perception of International Order from the 1920s to 1930s and the Concept of the East Asian
Community” Nationalism and Internationalism..., s, 156, Takashi Shiraishi, “Japan and Southeast Asia”, Network
Power..., ss, 172-175.
839
Elbette bu düşünce silsilesi militarist bir anlayışta nihayetleniyordu. Buna göre savaş, fiziksel mücadelenin
ötesine, mutlak bir alana taşınıyor; barış ve savaş zamanlarının ötesine götürülüyordu. Savaş, sonuç olarak
bölgesel işbirliği alanlarının yaratıldığı yaratıcı ve barışçıl bir süreç olarak resmediliyordu. Kosaka Masaaki-
Nishitani Keiji- Koyoma Iwao-Suziki Naritaka, Agm. ss, 38-39; 41-44.
840
Thomas W. Burkman, “Nitobe Inazo: From World Order...”Culture and Identity...,s, 214.
841
Showa Araştırma Derneği altında çalışırken, Royama, Doğu Asya Topluluğu’nun inşaası fikrini 1938 ve 1939
yıllarında kaleme aldığı üç makalede geliştirdi: “Doğu Asya Topluluğu Kuramı”, “Ulusal Topluluğun İnşaası” ve
“Yeni Dünya Düzeni Umutları”. Royama’nın kuramında Doğu Asya Topluluğu’nu Japonya, Manchuria ve Çin
oluşturmaktaydı. Düşünür, ayrıca, bu topluluğun inşaası için beş önşart sayıyordu: Bu şartlar için bkz. Kabayashi
216
bunu takip eden Dışişleri Bakanı Matsuoka Yosuke’nin Doğu Asya Ortak Refah Alanı842
önerisinde buldu.
konstraktivist teorilerde olduğu gibi, Royama’nın düşüncelerindeki topluluk inşaası da, aynı
[Bu topluluk yeni bir yapı (taisei) içerisinde siyasal bir bölge
olmalıdır. [Amaçladığımız topluluk] bölgesel bir topluluktur ve
siyasal yapı olarak tabiyatiylen bir çeşit Lig/Cemiyyet oluşturacaktır”
; “ geleceğin dünyası bölgesel toplulukların dünyası olacak... ve bu
topluluklar arasında bir güçler dengesi olacaktır.”844
Hiroharu, “Royama Masamichi’s Perception of International Order from the 1920s to 1930s and the Concept of
the East Asian Community” Nationalism and Internationalism..., s, 157.
842
Ortak refah alanı fikri (kyoeiken) düşünsel olarak Kyoto Okulu’ndan Nishida Kyokei’ye dayanır. Ancak
düşünürün fikirlerinin ne şekilde askeri elitlerce yeniden yazıldığı/değiştirildiği hâlâ spekülasyon konusudur. C.S.
Goto-Jones, Agm., s, 802. Japon Bahriye Nazırlığı’nın 1942 yılında tamamladığı rapora göre Ortak Refah alanı beş
ayrı kategoride ilişkiyi kullanarak kurgulanmıştı: 1)- “önder ülke” Japonya; 2)-Bağımsız devletler (Çin/Nanking
Cumhuriyeti, Manchukuo, Thayland); 3)- Bağımsız ama Koruma altındaki (proectorate) devletler (Burma,
Filipinler, Cava); 4)- Doğrudan yönetilen yerler; 5)- Ortak Rafah Alanı’nın dışındaki güçlerin egemenliğindeki
koloniler (Fransız HindiÇini, Portekiz idaresindeki Timor vb.). J. Victor Koschmann, “Asianism’s Ambivalent
Legacy”, Network Power…, s, 102. Yine 1942 yılında Topyekün Savaş Araştırma Enstitüsü’nün kaleme aldığı
plana göre; Hint Okyanusu, Orta Asya ve Pasifik’i kapsayan alanda devletler, uluslar ve doğal kaynakların
dağılımı, bir birliği ortaya çıkaracak tabiyattadır. Buna göre Doğu Asya’nın çekirdeğini Japonya, Kuzey Çin,
Mançurya ve Rusya’nın Pasifik kıyıları oluştururken, Sibirya, Çin, Hintçini, Avusturalya ve Hindistan’ın
bağımsızlıklarını kazanmaları ve Büyük Refah Alanı’nı (Greater East Asia Co-prosperity Sphere- Dai Tao Kyoei
Ken) oluşturmaları beklenir. Peter Duss, “Empire and War”, Sources of Japanese…, ss, 312-314. 1943 yılında,
Tajo Hideki hükümetinin desteğiyle, Tokyo’da düzenlenen Büyük Doğu Asya Konferansı’nda Doğu Asya Ortak
Refah Alanı’nı temsil eden hükümetler şunlardı: Japonya, Çin, Manchuria, Filipinler, Burma ve Tayland. C.
Aydın, Age., s, 185. Ancak Takaishi Shiraishi’ye göre Büyük Doğu Asya Ortak refah Alanı, baştan itibaren hayali
bir vizyondu ( a phantom vision), çünkü Manchuko ve Doğu Asya Ortak Refah Alanı (Manchuria, Kore, Çin,
Japonya) projelerinin Çin milliyetçi ve anti-kolonyalist hareketi nedeniyle başarısızlığa uğraması üzerine
tasarlanmıştı. Takashi Shiraishi, “Japan and Southeast Asia”, Network Power..., s, 174.
843
J. V. Koschman, “Constructing Destiny; Royama Masamichi and Asian Regionalism in Wartime Japan” Pan-
Asianism..., s, 190.
844
Age., s, 190.
217
Kültürel boyutuyla kimlik, topluluk ve bölgesel düzeyin inşaasından sonra ancak
devreye giriyordu. Kyoto Okulu’nun düşüncesinin: “sadece ırklar tarihi yapmaz, tarih ırkları
Üstelik bu dönem Japonya’nın Asya politikasını eleştirenler sadece Çin’deki milliyetçi güçler
845
Kosaka Masaaki- Nishitani Keiji- Koyoma Iwao-Suziki Naritaka, Agm. s, 44.
846
J. V. Koschman, “Constructing Destiny; Royama Masamichi and Asian Regionalism in Wartime Japan” Pan-
Asianism..., s, 194. (vurgu bana ait)
847
Akira Iriye’ye göre ne Kuomintang ne de Çin Komunist Partisi Japon Pan-Asyacılığına bir yakınlık göstermişti.
Sun Yat-Sen’den sonra geleneksel değerleri ön plana çıkaran Chiang Kaishek bile, Japon-Çin kardeşliğini, Asyacı
söylemden ayrı düşünüyordu. Hatta Chiang Kaishek’e göre Japon Asya kurgusu, “militarist elitin yanlış
ideolojisinden” başka bir şey değildi. Ayrıntı için bkz. W. Yoshibumi, Age., ss, 82-86. Bu olumsuz bakış
nedeniyle Asya birliği söylemini kullanan Kang gibi düşünürler Çin’i 1920’lerde terk etmişlerdi. C.S. Goto-Jones,
Agm., ss, 815-816. .Japon bürokrasisi ve elitleri, Çin’de Japonya’ya yönelik bu olumsuz tutumun farkındaydılar.
Bu tutumu yumuşatmak için benimsenen genel söylem, 1897 Savaşının bir hata olduğu iddiasına dayanıyordu. Bu
söyleme göre, Çin ve Japonya’nın kaderleri birbirine bağlıydı ve Beyaz Adamın Asya’da daha fazla ilerlemesi
Çin-Japon birliğiyle durdurulmalıydı. C.S. Goto-Jones, Agm. s, 801.
848
Bu bakışı engelleyebilmek için Okawa Shumei Kongre’ye yazdığı bir mektupta, Japonya’nın Asya politikasının
gerçek amacının Asya’nın sömürge yönetimlerinden özgürleştirilmesi olduğunu söylemişti. Ancak o dönem
Japonya’da bulunan ve 1929’da Kobe’de Kongre Partisi’nin bir şubesini kuran Ananda Mohan Sahay ve Raja
Mahendra Pratdap Japon militarizmine son drece kuşku ile yaklaşıyorlardı. Japonya’nın Asya bölgesine,
milliyetçiliği reddederek dönmesi, Hindistan’ın bağımsızlığını düşleyen Hint milliyetçi hareketini oldukça
olumsuz etkilemişti. Bu noktada Rash Behari Bose ve Subhas Chandra Bose’un faaliyetleri bir istisna
görünümündedir. 1942 yılında Pan-Asyacılığın en somut projelerinden biri olarak, Rash Behari Bose
başkanlığında Hindistan Ulusal Ordusu (HUO) Japonya’nın desteği ile kurulmuştu. Gerçi Aydın’a göre, bu destek
Japonya’da planlı bir devlet politikasından çok idealist bir çevrenin verdiği destekti. Ordu, Singapore’a gönderilip
esir edilen İngiliz Birlikleri’ndeki Hintli askerlerden oluşuyordu. Amacı Burma-Hindistan sınırında çarpışan Japon
Ordusu’na yardım etmekti. Ancak kısa sürede Japon ve Hint tarafları arasında anlaşmazlıklar baş gösterdi. Bunun
üzerine Hint milliyetçi hareketi ile bağlantısı çok kısıtlı olan, siyasal hayatının büyük kısmını Japonya’da geçiren
Rash Behari Bose’un yerine, II. Dünya Savaşı’nda Berlin ve Tokyo’yu desteklemek gerektiğini düşünen,
Kongre’nin önde gelenlerinden Subhas Chandra Bose (1897-1945) getirildi. Subhas Hindistan’ın bir an önce
bağımsızlığına ulaşması gerektiğini ve Gandhici pasif direnişin bu süreci yavaşlattığını düşünüyordu. Bu nedenle
Kongre başkanlığından istifa ederek 1939 yılında “Tüm Hindistan için İlerleme Partisi’ni” kurmuştu. 1942 yılında
Japonya’ya ulaşan Subhas sürgünde Özgür Hindistan Hükümeti’ni kurdu. Ayrıntı için bkz. Hari Hara Das, Subhas
218
özdeşleştirerek, “yanlış” bir milliyetçilik tanımına gitmek sadece Asyacıların başvurduğu bir
yol değildi. 1920’lerden itibaren bölgesel kimlik tanımlaması geliştiren hareketlerin genel bir
yönelimiydi.849 1930’ların sonunda Kyoto Okulu ve Royama gibi takipçilerinin yaptıkları ise,
Asya kurgusu içerisinde baştan itibaren yapılan iyi Batı-kötü Batı ayrımını Asya içerisine
taşımaktı. Bu hem Asya kurgusu içerisinde Asya’nın Avrupa bölgesel yapılanmasıyla artık eşit
olarak görüldüğünü göstermekteydi, hem de yöneltilen eleştirinin artık Batı emperyalizmi ile
birlikte tüm uluslararası sisteme ve evrensel anlayışa döndüğünü işaret etmekteydi. Bu Asya
kurgusunun normatif yanıydı ve bir tür eşitlik talebini içeriyordu: Bölge olabilme hakkı.
Chandra Bose and the Indian National Movement, Sterling Publishers, New Delhi, 1983. Bu hükümet 1943
yılında yapılack olan Büyük Doğu Asya Konferansı’na katılacak ve Milletler Cemiyeti amaçlarının
gerçekleşmediğini, bunun yerine Asya’da Yeni Düzenin alması gerektiğini dillendirecekti. HUO’ya her zaman
Japon emperyalizminin bir aracı olarak bakılmasına rağmen Hint milliyetçiliğine yapılan vurgu hiçbir zaman
ortadan kalkmamıştı. Bu nedenle HUO görevlilerinin yargılanması ve Tokyo Savaş Suçları Mahkemesin’de Hintli
yargıç Radbinod Pal’ın Nanking Katliamı sorumlularıyla ilgili çekimser oy kullanması, Asyacı söylem ve Asya
kurgusu ile beraber ele alınmıştır. Bkz. C. Aydın, Age., ss,187-188; A. Sen, Age., ss, 90-91. Bose’la benzer bir
tutum geliştiren Endonezya’nın milliyetçi şairi Sanusi Pane’nin görüşleri için bkz. E. Mark, Agm., ss, 479-484.
849
1920’lerin Klasik Rus Avrasyacı hareketi ve Trubetskoy’un görüşleri bu açıdan tipiktir. Bkz. N. S. Trubetzkoy,
“On True and False Nationalism” The Legacy of Genghis Khan and Other Essays on Russia’s Identity, A.
Liberman (der ve hazırlayan), Michigan Slavic Publications, Ann Arbor, 1991, ss, 74-75.
850
J. V. Koschman, “Constructing Destiny; Royama Masamichi and Asian Regionalism in Wartime Japan” Pan-
Asianism..., s, 193. (vurgu bana ait)
219
[Asya’daki]…arzularını görmezden gelmeyecek- ki zaten bu yüzden adı yeni düzen.”851 Ancak,
bu ifadelerin anlatmaya çalıştığı bir yandan da şuydu: Bahsedilen yeni bir emperyalizmdi ve bu
emperyalizm bölgesel kimlik kurgusunu bir araç ve düşünsel zemin olarak kullanıyordu. Asya
kurgusu, Meiji döneminden itibaren en nihayetinde bölgesel bir içerik kazanıncaya kadar
dönüşmekle beraber Batı ve Doğu için kurtuluşçu, normatif, evrenselci içeriğini ve uluslararası
kullandığı Asya kurgusu, emperyalist kimlik kurgusuna dönüşecek ve her emperyalist proje gibi
sadece jeopolitik değil aynı zamanda ahlaki bir kurguya işaret edecekti.852 Örneğin Kyoto
ulus-devletin, Batı tarzı milliyetçiliğin, Batı tarzı evrenselciliğin, Batı tarzı uluslararası
olarak görülüyordu.854 Ama ne var ki Pasifik Savaşı Ağustos 1945’de Japonya’nın yenilgisiyle
sonuçlandı. Yenilgi, Asyacılık söylemi için, Okawa’nın deyimiyle, bir felaketti. Savaş
851
Kabayashi Hiroharu, “Royama Masamichi’s Perception of International Order from the 1920s to 1930s and the
Concept of the East Asian Community” Nationalism and Internationalism..., s, 160.
852
C.S. Goto-Jones, Agm. ss, 793-816. Hatta, Jones’a göre, bu kurgu ile işaret edilen anti-emperyalist yayılmacı
bir kimlikti, s, 794. Jones, Japon emperyalizminin var olduğunu yadsımamasına rağmen, s, 795; aşkınlığın nasıl
politik bir proje haline geldiğine odaklanır.
853
J. Victor Koschmann, “Asianism’s Ambivalent Legacy”, Network Power…, s, 101. (vurgu orijinal).
854
Anomie kavramının bu bağlamda nasıl kullanıldığı ile ilgili olarak bkz. H. Harootunian, Overcome by
Modernity: History, Culture and Community in Interwar Japan, Priceton University Press, Princeton, 2000, s, xxi.
220
bittiğinde, Asya’da bölgesel düzen henüz hayata geçirilmemişti. Ama daha önemlisi, 1945
öncesi Asya’da modernizmi aşmak için ne çeşit bir emperyalist kurgu geliştirilmişse, o kurgu
düşüncesi içerisinde gelişmiş bölgesel kimlik kurgusu, Asya halklarının uğraşmak durumunda
olduğu ikinci krizi, Batı ile uzlaşma içerisinde kolonyalizmden kolonyalizm sonrasına geçiş
Savaş sonrası Japonya’da etkili olan görüş, bu yüzden, yeniden başlayan ve yeniden
taleplerinden vaz geçilmesi 1956’da başbakan olacak Ishibashi Tanzan’ın dillendirdiği, “Küçük
bakımından ikincil öneme sahiptir. Çünkü Japon siyasal düşüncesi içerisinde ve zamanla,
Asya/Asyalı kimlik kurgusunun kendisi ( bölgesel biz duygusu), işlevinden daha önemli hale
geldi. Bunun en önemli nedeni, Avrupa’lı Asya kurgusunun karşısında geliştirilen tarihsel
unsur, evrensel sistem fikri ve aşkınlığın, somut coğrafi ifadesinin geliştirilebilmesiydi. Basit
bir bölge fikri değildi yaratılan. Bölgenin bir öz-müdafa alanı olarak kullanılmasıydı.
855
Zaten, Asyacılık, bir terim olarak 1945 sonrası Japonya’da yasaklanmıştı. Hatsuse Ryuhei, “Pan-Asianism in
International Relations...” Pan-Asianism..., s, 230.
856
Oguma Eiji, “The Postwar Intellectuals’ View of Asia” Pan-Asianism..., s, 206.
857
W. Yoshibumi, Age., ss,87-98; Tanzan’ın Büyük Japonya Fantezisi (Dai Nihonshugi no genso) için bkz. Arthur
E. Tiedemann, “The High ide of Prewar Liberalism”, Sources of Japanese…, ss, 181-189. Tanzan şöyle yazıyordu:
221
II-D- Sonuç:
Bu bölümde; bölgesel kimlik kurgusunun Asya’da, 19.yy sonu- 20.yy başında hangi
“anlatının” içerisinde, nasıl ortaya çıktığını incelemektedir. Anlatı, kimliğin belirli kavramsal
sınırlar içerisinde üretildiğini kabul ettiğinden, Asya kimlik kurgusu iki hat üzerinden analiz
edilmeye çalışılmıştır.
İlk hat, bölgesel kimlik kurgusunun unsurlarıydı. Hindistan ve Japon siyasal düşüncesi
içerisinde kurgulanan Asya kimliği bir arada ele alındığında, bu unsurları şu şekilde sıralamak
mümkündür: Tarihsel unsur, ulus-devleti aşan evrensel birlik idealini ifade ediyordu. Ancak, bu
evrensel birlik ideali, evrensel olduğu kadar, iki açıdan yereldi de. Bir yandan evrensellik,
andığımız düşünürlerin ve akımların hepsi bu tür bir öznelliği doğrudan ya da dolaylı biçimde
kullanacaklardı). Nihayetinde üretilen aşkın bir yerellik, ya da aşkın bir milliyetçilikti. Diğer
devleti/toplumsal sistemi ile Japon ulus-devleti/ emperyal sistemi arasındaki rekâbetin yarattığı
alan sadece Asya kimlik kurgusu açısından “hayalkırıklığının” ifadesi değildi.858 Bunun
ötesinde, yerelliğin, Asya kurgusunu zorunlu olarak çoğulcu hale getirdiğini de gösteriyordu.
Asya kurgusunun diğer unsuru, coğrafi unsurdu. Bu unsur iki açıdan önemliydi: İlki,
Avrupa’nın Asya kurgusundan Asya’nın özgürleşmesi ile ilgiliydi. Daha önce belirtildiği gibi
Avrupa’nın Asya kurgusu Şarkiyatçılığın bilgisine dayanarak Asya için belirsiz sınırlar
çiziyordu. Belirsiz sınırlar, uluslararası toplumun sınırlarının Asya’yı kapsadığı bir dönemde
858
Bu bağlamda hayalkırıklığının ne şekilde kullanıldığını görmek için bkz. He Zhaotian-Wang Chaohau,
“Chinese Revolution and the Discourse of Asia” Inter-Asia Cultural Studies, 8/3, 2007, s, 474.
222
Asya halklarının/uluslarının/devletlerinin Batı ile ilişkilerinin pasif bir hat üzerinden, Batı’nın
örneğinde dolaylı bir biçimde ortaya çıkan, ama özellikle Japon siyasal düşüncesi içerisinde
olgunlaşan bölge/bölgesel alt sistem fikri işte bu pasif hattı tersine çevirmeyi amaçlamaktaydı.
beraber ele alması, “öz savunmanın” Asya kimlik kurgusu içerisinde siyasal ve askeri güce
bağlı olarak yeniden kurgulandığı inancına sebep olmuştu. Oysa, hem Hindistan hem de Japon
siyasal düşüncesinde bölge kurgusunun evrensel birlik idealinin bir yansıması, hayata
geçirilmesinin bir yolu olarak görülmesi; Asya kurgusu bağlamında öz savunmanın daha geniş
kimliklere dayalı hareketlerin genel iddiası olan ve gerek Hindistan gerekse Japon siyasal
olasılık fikriyle ilgilidir. Olasılık, evrensel iddia ile yerel iddiaların, evrensel değerle yerel
Gerçek değil; geleceğe, geçmişe ya da eylemin olduğu ana yönelik bir kurguydu. Öz savunma
bu anlamda Asya kimlik kurgusu üzerinden, eylem ve söylem alanının güvenliğini ifade
ediyordu. Kültürel değerlere atıfta bulunularak korunan eylem ve söylem alanı ne kadar
muhafazakâr bir alan gibi görünse de, bu açıdan bakıldığında Asya kimlik kurgusunu modern
siyasal yaşamın merkezine oturtur. İlginç olan, bu algılamanın Arenth tarafından dillendirilen
Coğrafi unsurun önem kazandığı ikinci nokta, bu siyasal olasılık alanıyla ilgilidir.
Kurgunun, evrensel-yerel uyumunun olasılığını ifade ediyor olması; Asya bölgesinin, Asya
kimlik kurgusu üzerinden Avrupa bölge kurgusuna eşit/benzer bir konuma getirildiğini gösterir.
223
Ancak, bu benzerlik, hâlâ bir olasılıktır, günün gerçekliği değildir. Hindistan’da ortaya çıkan
kısa dönemli Asya Federasyonu ya da Asya İşbirliği fikri de, Japonya’nın çözüm yolu olarak
gördüğü savaş eylemi de olasılığı gerçekliğe taşımakta başarılı olamamıştır. Bu yüzden Asya
evrensel modellere hâlâ açık olduğu için, Asya kimlik kurgusu önem taşımaktadır.
bağlamda, söz konusu olan kolonyalist dönemde Batı ile kurulan ilişkiydi. Ancak kolonyalizm,
içerisinde olsun (Raj örneği), isterse de Avrupa modernizminin dayattığı siyasal modeller
biçimde, Batı ile ortak bir yaşam alanı oluşturacak biçimde kurgulanmıştı. Batı, Asya kimlik
kurgusu içerisinde hem rakip, hem de müttefikti. Rakipti; çünkü sahip olduğu Asya
olacaktı.
Bu çalışmada, bölgesel kimlik kurgusunun incelendiği ikinci hat; yani farklı anlatıların
varlığı bu noktada önem kazanmaktadır. İlginç olan husus şudur: geliştirilen Asya
okunabilir hale gelmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde yaşanan bu tekrar okumadır. Ancak bu
sefer, anlatının ana ekseni, güvenliğin yeni kurgu ve algılamalarının sağladığı olanaklardır.
225
-III-UYGULAMA
Bölgesel Güvenlik
226
III-A- GİRİŞ:
alanında çok taraflı işbirliğinin geliştiği Doğu ve Güneydoğu Asya bölgesine odaklanılacaktır.
Soğuk Savaş dönemi- stratejilere bağlı ve uluslararası güvenlik dinamiklerinin bir yansıması
olarak ortaya çıkan- “Asya” bölgesel kimlik kurgusunun alanı da zaten Doğu ve Güneydoğu
Asya’dır. Asya’da bölgesel güvenlik mekanizmalarının ve bölgesel kimliğin bir çeşit işbirliği
Savaş’ın ardından gelen dönemde, bu işbirliğini sağlayan koşulların geleceği (Asya’da ABD
koşullarının dayattığı farklı bir bölgesel kimliğin, bu sefer açıkça güvenlik uygulamalarına
kadar farklılaşan bölgesel kimlik alternatifleri vardı), bu alternatiflere bağlı çoğulcu bir olasılık
hattı biçimine büründü. Bu yüzden de, yani –gerçek değil- olası bölgesel kimlik ihtimallerinden
bahsedildiği için, bölgesel kimlik ile bölgesel güvenlik uygulamalarının arasındaki ilişki
“olgunlaşmış, sınırları belirlenmiş” bir ilişki değildi. Ama, bu sınırsızlık, bölgesel güvenlik
uygulamalarının adeta bölgesel kimliğin belirleyicisi haline geldiği eşitsiz bir ilişkinin
güvenlik topluluğu beklentisine özel bir yer ayrılacaktır, çünkü, güvenlik topluluğu modelleri,
bölgesel kimlik ve nitelendirmelerini, hem bölgeyi hayal eder, hem de güvenliği yeniden
tanımlarken kullanmaktadırlar.
bölge kavramının açık ve kapsayıcı bir tanımlaması yoktur.859 Genelde sahip olması gereken
birbirleriyle çok uyumlu olmayan üç başlık altında toplanabilir.860 a)- İlk nitelik- çoğunlukla
jeopolitik yazın tarafından dillendirilen- coğrafi sürekliliği işaret eder. b)- İkinci nitelik,
şekilde birbirleriyle etkileşime girdiklerini gösterir, ve bölgenin “bir davranış kuşağı” olarak
859
B. Buzan, “The Asia-Pacific: What Sort of Region in What Sort of World?” Asia-Pacific in the New World
Order, Anthony McGrew- Christopher Brook (der.), Routledge, London, 1998, s, 68.
860
Bkz. Age., ss, 68-74; P. Katzenstein, A World of Regions, Asia and Europe in American Imperıum, Cornell
University Press, Ithaca, 2005, ss, 6-13; Fawcett, “Exploring Regional Domains: A Comparative History of
Regionalism” International Affairs, 3, 2004, s, 432.
861
Örneğin bkz. Asya-Pasifik bölgesinin bu şekilde incelendiği, James Sperling- Yogendra Malik- David Lousher
(der.), Zones of Amity, Zones of Enmity, The Prospects for Economic and Military Security in Asia, Brill, Leiden,
1998.
228
Davranış kalıpları, farklı yöntemler kullanılarak incelenebilir. İlk yöntem bölgesel
ve teknolojinin paylaşımı odak noktası olarak alınarak, bölgesel etkileşim biçimi iktisadi olarak
düşünce hayatı ve ideolojiler temelinde paylaşılan ortak idealler, aile bağları ve dinsel
yönelimini ele almaktır. Etkileşim işbirliği zemininde mi, rekabet zemininde mi, yoksa çatışma
zemininde mi inşa edilmektedir.866 Bu soruya verilecek yanıt çoğu zaman bölgesel güvenlik
yöneliktir, yoksa amaç yumuşak ya da sert nitelikli güçler dengesini867 korumak mıdır?
862
B. Buzan, “The Asia-Pacific: What Sort…”, s, 70.
863
Bu bakışa bir örnek olarak bkz. Robert D. Kaplan, The Ends of the Earth: From Togo to Turkmenistan, From
Iran to Cambodia, A Journey to the Frontiers of Anarchy, Vintage Press, New York, 1996.
864
Örneğin bkz. P. Katzenstein- T. Shiraishi, Beyond Japan…, P. Katzenstein- T. Shiraishi, Network Powers…
865
Örneğin bkz. Abbas Ibrahim, “Religions’ Potential Contribution to Harmonious Regional Relations in South
and Southeast Asia. A Maldivian Perspective”, Religion, Politics and Society in South and Southeast Asia, N.N.
Vohra- J.N. Dixit (der.), Konark Publishers, New Delhi, 1998, ss, 20-24, John Kao, “The Worldwide Web of
Chinese Bussiness”, Harvard Bussiness Review, 71, 1993, s, 24.
866
Age., ss, 70-71.
867
Güçler dengesi geleneksel bir güvenlik mekanizmasıdır. Ortadoks uluslararası ilişkiler ve güvenlik kuramları
güçler dengesini ittifak yapılanmalarında ve askeri iyileştirme çabalarında ararlar. Oysa T.V. Paul- J. Wirtz ve
Michel Fortmann yaptıkları son çalışmada ( T.V. Paul- J. Wirtz ve Michel Fortmann (der.), Balance of Power,
Theory and Practice in the 21st Century, Stanford University Press, California, 2004) güçler dengesi kavramının
genişletilebileceğini göstermektedirler. Buna göre yumuşak ve sert nitelikli güçler dengesi birbirinden
ayrılmalıdır. Sert nitelikli güçler dengesi, devletler-arası rekabettin şidetli olduğunun, bu rekabetin hayati çıkarlar
doğrultusunda algılandığının bir göstergesidir. Sert nitelikli güçler dengesini güvenlik mekanizması olarak
benimseyen devletler, rakip devletlerin geliştirdiği siyasi, iktisadi ve askeri gücü karşılayabilmek için resmi ittifak
ya da karşı ittifak ilişkileri içerisine girerler. Yumuşak nitelikli güçler dengesi izlendiğinde ise resmi ittifakların
kurulması yoluna gidilmez. Devletler, güçlenen devlet ya da hissedilen tehdit karşısında diğer devletlerle ortak bir
güvenlik anlayışı geliştirmeye çalışırlar. Bu nedenle yumuşak nitelikli güçler dengesi, genellikle ifadesini,
uluslararası kurumlar düzeyinde ya da bölgesel düzeyde değişken (ad hoc) işbirliği mekanizmaları çerçevesinde
229
Davranış kalıplarının incelenmesi esnasında baş vurulabilecek yönelimlerden bir diğeri
için sıkça bakılan iki husus şunlardır: i)-bölgesel uygulamaların hayata geçirilmesi resmi
kurumsal bir çerçeve içerisinde mi oluyordur, ii)- bölgesel uygulamlar (eğer kurumsal çerçeve
olgunlaşmışsa, kurumlar) tüm bölge ülkelerini kapsamakta mıdır, yani üyelik açık ve kapsayıcı
mıdır?
Bu noktaya kadar ele alınan nitelikler (coğrafi nitelik ve davranış kalıplarında ortaklık)
yine de bölge tanımlaması için yeterli görünmemektedir. Çünkü; 1)- Coğrafi sürekliliğin anlamı
ne değildir. Coğrafi süreklilik algılaması, her zaman Avrasya’da olduğu gibi, topraksal
süreklilik anlamına gelmez. Akdeniz ve Karadeniz adlandırmalarında görüldüğü gibi bir deniz
deniz yolu sisteminin etrafındaki gruplaşmayı da ifade edebilir. Keza, NATO ve Asya-Pasifik
adlandırılmalarında görüldüğü gibi okyanus çevresindeki geniş, farklı kıtaları kapsayan bir
nitelendirmeyi de anlatabilir. Kısaca coğrafi süreklilik, bölgenin en somut niteliği gibi görünse
açısından incelenmesi şu soruya yanıt verememektedir. Pek çok örnekte farklı biçim ve
yönelimler, dolayısyla farklı bölgesel uygulamalar yan yana ortaya çıkmaktadır. 3)-Etkileşimin
yoğunluğu, kurumsallaşma ve üyelik, tüm bu neitelikler, bölge dışı ama bölgeyi etkileyecek
kadar güçlü aktörlerin ya da hegemon gücün konumuyla ilgili bir şey söylememektedir.
Tüm bu sbeplerle bölgenin tanımlanması için üçüncü bir niteliğe de başvurulmuştur: c)-
“hayal edilmiş olmak”.868 Buna göre bölgeler, öyle oldukları düşünüldüğü ve algılandığı
bulur. Ayrıntı için bkz. T. V. Paul, “Introduction: The Enduring Axioms of Balance of Power Theory and Their
Contemporary Relavence”, Balance of Power,…, ss, 1-22, özellikle bkz s, 13.
868
Emanuel Adler, “Imagined Security Communities: Cognitive Regions in International Relations”, Millennium,
26/2, 1997, ss, 249-277.
230
müddetçe vardırlar869: “[Bölgesel] alan doğal bir oluşum değildir. İnşaa edilmiş –kimi zaman
E. Adler, bu inşaa ve icat süreci sonucunda ortaya çıkan bölge için iki adlandırma
Adler, bu iki adlandırmayı eş anlamlı olarak kullansa da, iki tanımlama birbirlerinden
kimlik ve kader kurgusunun bir sonucudur ve bir tür içeriden-dışarıya doğru kendini
anlamlandırma sürecidir:
kimlik kurguları çerçevesinde belirli coğrafi semboller kullanılarak inşaa edilmesine, hayal
869
Paul Reuber- Günter Wolkerdorfer (der.), Politishe Geographie: Handungsotientierte Ansatze und Critical
Geopolitics, Selbstverlag des Geographishen Instituts de Universitat Heiderberg, Heiderberg, 2001, John Agnew,
“The Territorial Trap: The Geographical Assumptions of International Relations Theory”, Review of International
Political Economy, 1/1, 1994, s, 54, W.R. Thompson, “ The Regional Subsystem: A Conceptual Explication and a
Propositional Inventory” International Studies Quarterly, 17/1, 1973, ss,89-117, P. Katzenstein, A World of
Regions,...ss, 9-13,
870
John G. Ruggie, “What Makes the World Hangs Together? Neo Utilitarianism and the Social Constructivist
Challange”, Exploration and Contestation in the Study of World Politics, P.J. Katzenstein- R. O. Keohane-
Stephen D. Krasner (der.), MIT Press, Cambridge, 1999, s, 235.
871
Emanuel Adler, “Imagined Security Communities…”, ss, 253-254.
872
Agm., s,253.
873
Agm., s, 254, ayrıca bkz. J.A. Agnew-J.S. Duncan, (der.), The Power of Place:Bringing Together Geographical
and Sociological Imaginations, Unwin Hyman, Boston, 1989, Peter Hamilton, “Editor’s Foreword”, The Symbolic
Construction of Community, Anthony P. Cohen (der.), Tavistock, New York, 1985, s, 9.
231
geliştirdiği ortak bölge algılamasını yansıttığı gibi, bölge dışı aktörlerin bölgeyle ilişkili
edilmesi, hızlanan bölgesellik ve bölgeselleşme eğilimleri yüzünden giderek bir arada ele
olarak kullanılır.875 Bölgesellik bir siyasanın ya da bir projenin ifadesidir ve normatif bir
ortak kimliği ifade eder.876 Yukarıda bölgenin tanımlanması için kullanılan niteliklerin çizdiği
değerlendirme ile ölçülebilir: i- bölgesel aktörler arasındaki karşılıklı bağımlılığın derecesi, ii-
bölgesel aktörler arasındaki fonksiyonel işbirliğinin derecesi, iii- bölgesel aktörlerin paylaştığı
Bölgeselleşme ise, tıpkı küreselleşme gibi, bir süreci anlatmaktadır. Bu süreç, genelde,
Yeni Bölgesellik (New Regionalism) başlığı altında incelenir. Bu analizler, 1980 sonrası
874
Bu durum, özellikle bölgenin hayal edilme sürecinin eşit olmayan, asymetrik bir diyalog içerisinde
gerçekleştiği bölge kurguları için geçerlidir. Ortadoğu ve Akdeniz kurguları örnek olarak verilebilir. Bkz.P. Bilgin,
Regional Security in the..., E. Adler- B. Crawford- F. Bicci (der.), The Convergence of...
875
Samuel S. Kim, “Regionalism and Regionalization in East Asia” Journal of East Asian Studies, 4, 2004, s, 40.
876
Andrew Hurrell, “Explaining the Resurgence of Regionalism in World Politics” Review of International
Studies, 21, 1995, ss, 549-569.
877
Louise Fawcett, “Exploring Regional Domains: ...”, s, 435.
232
yoğunlaşırlar.878 Bu nedenle, bölgeselleşme devletlerin yönlendirdiği bir süreçten çok devlet
dışı aktörlerin ve serbest piyasa koşullarının yönlendirdiği bir entegrasyon süreci olarak
algılanır.
Ancak bu iki kavramı tamamiyle birbirinden ayrı düşünmek de mümkün değildir, çünkü
yansıtmamaktadır, aynı zamanda küresel sistemin işlerlik kazandığı bir uygulama alanı olarak
ortaya çıkmaktadır:
Böylelikle, bölge olma niteliği (coğrafi süreklilik, ortak davranış kalıpları ve hayal
bağlanmıştı. Bölgesel uygulama hem bölgesel aktörler arasındaki ulusal, uluslararası ve ulus-
kapsamaktaydı.
878
örneğin bkz: Bjorn Hettne(der.), Globalism and New Regionalism, St. Martin Press, New York, 1999; Bjorn
Hettne- Frederick Soderbaum, “Theorising the Rise of Regioness”, New Political Economy, 5, 2000, s, 33, Louise
Fewcett- Andrew Hurell (der.), Regionalism in World Politics: Regional Organization and International Order,
Oxford University Press, 1995. Jens Uwe Wunderlich, Regionalism, Globalisation and International Order,
Ashgate Publishers, Aldershot, 2008, ss, 29-52.
879
S.S. Kim, Agm., s, 40.
880
P. Katzenstein, A World of Regions, Asia ..., ss, 24-30.
881
Age., s, 22.
233
Bu durum iki önemli sonuç doğuruyordu: 1)- coğrafi süreklilik ve ortak davranış
kurgulanmış niteliği önem kazandığı için, bölgenin yeniden, farklı biçimde hayal edilebilme
kurgusu bölgesel uygulamaları etkiliyordu. Bu durumda bölgesel kolektif kimlik, aynı zamanda
geliyordu.882
Bölgesel uygulama bölge’de hakim davranış kalıbına uygun bir biçimde stratejik,
kültürel ya da iktisadi olabilirdi. Hangi yönelim ağır basarsa basın, bölgesel güvenlik
bölgesel güvenlik kurgusu) inceleme alanına giriyordu. Bunun temelde iki nedeni vardı: 1)- I.
hemen tüm etkileşim alanlarını güvenliğin konusu haline getirmiştir. 2)- Soğuk Savaş
döneminde bölge kurgusu, uluslararası güvenlik ile ilişkilendirilerek inşaa edilmişti.883 Soğuk
Savaş sona erdiğinde bütüncül ideolojik tehdit ortadan kalkmıştı ama bölge kurgusuyla
882
A. Acharya, Constructing A Security…., s,29.
883
Bölgesel ekonomik ve sosyal komisyonlar Birleşmiş Miletlerin bünyesinde yer almaktaydı. Ayrıca BM
Şartı’nın 33. ve 52. Maddesi’nde, bölgesel yapılanmaların çatışma çözümünde katkı sağlayarak uluslararası barış
ve güvenliğe katkıda bulunacağının altı çiziliyordu. Gerçi Güvenlik Konseyi’nin yapısı bölgesel dinamikler
düşünülerek tasarlanmamıştı ama Soğuk Savaş’ın doğası (NATO ve Varşova Paktı’nda ifadesini bulan Avrupa
odaklı Doğu Batı bölünmesi) bölgesel yapılanmaları güvenliğin aracı (security provider) haline getirmişti. Ayrıntı
için bkz. Louise Fawcett, “Exploring Regional Domains: ...”, ss, 436-438. Hatta Katzenstein, daha ileri giderek
Soğuk Savaş döneminde, bölgesel yapılanmanın uluslararası güvenliğin bir aracı olarak tanımlanmasının arkasında
ABD’nin tercihlerinin yattığını söyler. P. Katzenstein, A World of Regions, Asia ..., s, 43, 58.
884
Bu konuda sembolik önemdeki açıklamaları BM Genel Sekreteri Boutros Boutros-Ghali yapmıştı: Bkz. B. B.
Ghali, An Agenda for Democratization, United Nations, New York, 1996, ve B. B. Ghali, Agenda for Peace,
234
şöyle yazacaktı: “Soğuk savaşın sona ermesinden bu yana devletler toplululuğu yeni bir
bölgesellik oluşturmak için mücadele veriyor. Bu sefer amaç ‘etki alanları yaratmak’ değil; iyi
1)- Güvenlik Rejimleri (Security Regimes): güvenlik rejimleri şu şekilde tanımlanır: “iki
United Nations, New York, 1992, özellikle 7. Bölüm. Ayrıca bkz, B. Buzan- O. Waever, Region and Powers…., s,
18.
885
B. B. Ghali, An Agenda for Democratization,ss, 33. [vurgu bana ait].
886
Güvenlik işbirliği, uluslararası sistemde üç biçimde görünürlük kazanır: 1)- Kolektif Güvenlik (collective
security): Çoktaraflı güvenlik işbirliğinin en kapsamlı ve geleneksel biçimidir. Kolektif güvenlik resmi bir
anlaşmanın imzalanması ile hayata geçirilir. Amaç, imzacı devletler arasından çıkan ‘saldırganın’, yine bu
devletlerin ortak kararı ile cezalandırılması, ve bu yolla olası saldırganlığın caydırılmasıdır. 2)- Ortaklaşa
Savunma (Collective Defense), algılanan ortak tehdide karşı savunmayı ve caydırıcılığı sağlamak amacıyla
oluşturulmuş, kurumsallaşmış güvenlik yapılanmalarıdır.Kolektif güvenlik anlayışından farklı olarak, hangi ortak
tehdide karşı savunmanın yapılacağı, tehdit saldırı biçimini almadan belirlenir. Ayrıca ister iki taraflı isterse çok
taraflı olsun Ortaklaşa Savunma yapılanmalarında tehdid, güvenlik yapılanmasının dışında kalmakta ya da
dışarıdan gelmektedir. Tehditin dışsallığı, güvenlik yapılanmasının bir barış kuşağı olarak algılanması sonucunu
doğurur. Bu yüzden de ortak savunma amacıyla ortaya çıkan güvenlik işbirliği yapılarında ortak kimlik kurgusu
nispeten net bir biçimde inşa edilmiştir. 3)- İşbirliğine Yönelik Güvenlik (cooperative Security), bir grup devlet
arasında şeffaflığı arttırıp, mevcut ve olası gerginlikleri azaltmak için oluşturulan güven arttırıcı önlemleri ve
diyalog mekanizmalarını kapsar. İşbirliğine Yönelik Güvenliğin şekillendiği temel diyalog olduğu için, bu
yönelimi tercih eden devletler kurumsal, resmi ve yükümlülük doğurabilecek yapılanmalardan kaçınırlar. Bu üç
yönelimin karşılaştırılması için bkz. A. Acharya, “Regional Institutions and Security in the Asia Pacific:
Evolution, Adoptation, and Prospect for Transformation” Reassessing Security Cooperation in the Asia-Pacific, A.
Acharya- E. Goh (der.), MIT Press, Cambridge, 2006, ss, 20-25.
887
B. Buzan, People, States and..., s, 218.
235
olarak doğarlar,888 çünkü “savaşın var olmama hali” kısa dönemli bir kar-zarar hesaplamasına
dayanır. Devletler savaştan kaçınırlar çünkü ya iktisadi, siyasi veya askeri düzeyde çok
güçle ilişkili rejimlerde görüldüğü gibi caydırıcılık çok belirgindir.889 Güvenlik rejimleri,
güvenlik rejimlerinde bir düzey belirleyicisi işlevi görmektedir. Bölgesel güvenlik, güvenlik
rejimleri çerçevesinde görünürlük kazanıyorsa, güvenlik kimlik ilişkisinde etkili olan bölgesel
kimlikten ziyade, devletlerin kimlikleriydi (güçlü devlet- zayıf devlet vb.)890. Bölgesel
güvenliğin kendine has bir özerkliğinin olduğu; Buzan ve Waever’in geliştirdiği Bölgesel
gözlemlenebilecek güvenlik dinamikleri belli bir sürekliliğe sahiptir...Bu kendi kendine var
olma hali [küresel düzlemde ortaya çıkan güvenlik paradigmalarından] tam anlamıyla
kopukluğu ifade etmemektedir ama bölgeler diğer uluslararası aktörler etkilemese bile, var
2)- Bölgesel Güvenlik Kompleksi (Regional Security Complex); bir devletler grubu
ifade eder. Her bir ülkenin tanımladığı güvenlik sorunu ve bu sorunu çözmek için benimsediği
güvenlik alanında “rekabetin birbirine bağımlılığını” 893 anlatır. Standart bir bölgesel güvenlik
888
Ayrıntı için bkz. Robert Jervis, “Security Regimes”, International Organizations, 36/2, 1982, ss, 360-362.
889
A. Acharya, Constructing A Security…., s,20.
890
B. Buzan- O. Waever, Region and Powers…., ss, 22-26.
891
Age., s, 47.
892
Age., s, 44.
893
B. Buzan, “A Framework for Regional Security Analysis” South Asian Insecurity and the Great Powers, Barry
Buzan- Gowher Rizvi (der.), Croom Helm, London, 1986, ss, 3-33.
236
kompleksi; bölgesel rekabet, güçler dengesi, ittifak ilişkileri biçiminde görünürlük kazanır. Bu
ilişkiler bölgesel düzeyde olmasına rağmen, bölge dışı aktörlerin müdahalesine son derece
güvenlik toplulukları arasında bir orta noktaya koyar.894 Rekabetin düzenlenmesi ve ittifak
ilişkisinde olduğu gibi güçlü bir bölgesel kimliğin ortaya çıkması beklenir. Oysa Acharya’ya
göre sosyalizasyon, norm yaratımı ve ortak bölgesel kimlik kurgusu üzerinden işleyen güvenlik
komplekslerinin anti-tezidir.”895
arkadaşlarının geliştirdiği bir kavramdı.896 Bu kavram, Deutsch’dan bu yana iki çeşit bir
değerlendirme içinde ele alınmıştır. Bunlardan ilki Deusch’un da dahil olduğu, topluluk inşaası
Atlantik alanında, gelişmiş ülkeler arasında güvenlik işbirliğinin nasıl geliştiğini açıklarken,
fonksiyonalist bir tutum belirliyor ve artan etkileşim/iletişim (örneğin ticaret, göç, kültür ve
eğitim alanında sürekli ve artan bir etkileşim vb.) üzerinde duruyordu. Diğer yaklaşım ise,
1990’ların sonunda ortaya çıkan ve güvenlik topluluğu fikrinin sosyalizasyon süreci, norm ve
894
B. Buzan, People, States and..., s, 218.
895
A. Acharya, Constructing A Security…., s,19.
896
K. W. Deutsch- Sdney A. Burrel- Robert A. Kann, Political Community and the North Atlantic Area:
International Organisations in the Light of Historical Experience, Princeton University Press, Princeton, 1957.
237
kimlik inşaası ile beraber ele alan konstraktivist bakış açısıydı.897 Her iki yaklaşım da bazı
2)- Güvenlik toplululuğunu oluşturan devletler ortak bir kimliği, bir biz duygusunu
sağlamaya”olanak veriyordu.899
Her iki yaklaşım da topluluğun ortak bir kimlik duygusu üzerine dayanacağını ve bu
ediyordu. Yani her iki yaklaşım da güvenlik ve kimlik arasında çok sıkı bir ilişki kurguluyordu.
Ancak bu noktada çok temel bir farklılaşma da vardı: Deutsch’a göre topluluk duygusu:
897
Bu yaklaşımın temsilcisi olan en önemli çalışma, E. Adler- M. Barnett (der.), Security Communities… Ayrıca
bkz. A. Acharya, Constructing A Security…., ss, 22-30.
898
K. W. Deutsch- Sdney A. Burrel- Robert A. Kann, Political Community.., s, 5, E. Adler- M. Barnett, “A
Framework for the Study of Security Communities”, Security Communities…, s, 31, 34.
899
Age., s,5, E. Adler- M. Barnett, “Security Communities in Theoratical Perspective”, Security Communities…, s,
7, E. Adler- M. Barnett, “A Framework for the Study of Security Communities”, Security Communities…, s, 31.
900
K. W. Deutsch- Sdney A. Burrel- Robert A. Kann, Political Community.., s, 36.
238
arasındaki, ülkeden ülkeye, kuşaktan kuşağa yayılan normatif
beklentileri ve... algılamaları kapsar.901
tür yakınlığın, bir tür komşuluğun var olması gerektiğini ima ediyordu. Oysa, Adler ve Barnett
için sosyal öğrenme, yeniden tanımlama ve yorumlama süreçleri aynı zamanda topluluk-
süreçlerdir. Yani Adler ve Barnett’in çizdiği çerçevede kimlik ve güvenlik arasındaki ilişki,
İlginç olan, Asya bu mekanizmalar açısından değerlendirildiğinde hep bir istisna olarak
901
E. Adler- M. Barnett, “A Framework for the Study of Security Communities”, Security Communities…, ss, 43-
44.
902
Emanuel Adler, “Imagined Security Communities:...”, 261.
903
E. Adler- M. Barnett, “A Framework for the Study of Security Communities”, Security Communities…, s, 54.
239
Tablo 2.
Bölgesel
Asya’da Bölgesel Güvenlik Mekanizmaları
Güvenlik Bölgesel Tip
Mekanizmaları
Tam bir güvenlik rejimi örneği bulmak mümkün değildir.(2)
(10)
b)- Doğu Asya Zirvesi/Topluluğu (EAS/EAC) : Bölgesel
Büyük Güçleri (Çin- Japonya) İçeren Bölgesel Güvenlik
Kompleksi.
(11)
c)- ASEM : Büyük Güçlerin ve Bölgesel Güçlerin (AB-Doğu
Asya) içinde bulunduğu Bölgesel Güvenlik Kompleksi.
(12)
d)- APEC : Süperkompleks
geçmiş AB ve
olarak hayata
NATO
240
Tablo 2’nin Notları:
(1) A. Acharya‐ Alastair Iain Johnston, “Comparing Regional Institutions: An Introduction” Crafting Cooperation, Regional
International Institutions in Comparative Perspective, A. Acharya‐A.I. Johnston (der) Cambridge University Press, Cambridge,
2007, s, 20.
(2) Bu değerlendirmenin tek bir istisnası olduğu düşünülebilir: Şangay İşbirliği Örgütü. Şangay Beşlisi (ÇHC, RF, Kazakistan,
Kırgizistan, Tacikistan), 1996 yılında Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki sınır sorununu, çatışmadan uzak durarak
çözmek için başlatılan güven artırıcı önlemlerin bir devamı olarak imzalanan Sınır Bölgeleri Derinleşmiş Askeri Güven
Anlaşması ve takip eden Sınır Bölgelerinde Askeri Kuvvetlerin İndirimi Anlaşması (1997) ile kurulmuştu. 2001 tarihinde
Özbekistan’ın da katılımı ile önce Şanghai Altılısı, sonra Shanghai İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) (2002) ismini aldı. Şangay İşbirliği
Örgütü, tıpkı AGİK‐AGİT modelinde olduğu gibi üç alanda (siyasi‐askeri, ekonomik, kültürel) işbirliği esasına dayanmaktaydı,(
bkz. “Shesterka Vıhodit Blikom” Kommersant http://www.kommersant.ru/doc.aspx?DocsID=670100, 27.04.2006, Sergei
Blakov, “Shanghai Cooperation Organization Eyes Economic, Security Cooperation” Eurasia Daily Monitor,
http://www.jamestown.org/edm/article.php?article_id=2370411, 31.10.2005) . Ve bölgesel güvenlik, özellikle siyasi‐askeri
işbirliğinin içerisinde yani dar anlamıyla ele alınan bir amaçtı. Bölgesel güvenlik işbirliğinin, ŞİÖ içerisinde en görünür olduğu
mesele terrörizm ve ayrılıkçı hareketlerle (ki bu iki tehdit birbiryle ilişkili olarak algılanıyordu) mücadeleydi. Yani, güvenlik
rejimi özellikle terror, ayrılıkçılık ve köktendincilik tehditlerini dengeleyebilmek amacıyla oluşturulmuştu. 2002 yılında bu
doğrultuda Bölgesel Terörle Mücadele Merkezi kurulmuştu. Bkz. C. Peng Chung, “The Shanghai Cooperation Organization:
China’s Changing Influence in Central Asia”, China’s Quarterly, 2004, ss, 991‐994. Güvenlik rejiminin bir yansıması olarak
ŞİÖ’ne üye devletler özellikle Rusya ve Çin, yukarıda anılan tehditler söz konusu olduğunda güvenlik rejiminin ötesinde, ulusal
uzun erimli çıkarlarını koruyacak iki taraflı anlaşmalardan doğan haklarını ve tek taraflı müdahale edebileceklerine yönelik
söylemlerini saklı tutmaktadırlar. Örneğin Bkz. V. Korkmaz, “ The New Power Calculations and ‘Structured’ Relations in the
Fluctuating Security Environment of Eurasia” Contentious Issues of Security and the Future of Turkey, Nursin A. Guney (der.),
Ashgate, Aldershot, 2007, ss,108‐114.
(3) ASEAN-ISIS ASEAN tarafındından tanınan bir grup sivil toplum kuruluşunun ( Endonezya Stratejik ve Uluslararası
Çalışmalar Merkezi (CSIS), Malezya Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (ISIS), Filipinler Stratejik ve İktisadi
Gelişme Çalışmaları Mekezi (ISDS), Singapore Uluslararası İlişkiler Enstitüsi (SIIA) ve Tayland Güvenlik ve Uluslararası
Çalışmalar Merkezi (ISIS) ), 1988 yılında oluşturduğu topluluktur. ASEAN’ın genişlemesi sonrasında şu kurumlar da ASEAN-
ISIS bünyesine katılmıştır: Brunei Darussalam Politika ve Stratejik Çalışmalar Enstitüsü (BDIPSS), Kambotçya Barış ve
İşbirliği Enstitüsü (CICP), Vietnam Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IIR), Laos Halkın Demokratik Cumhuriyeti Dış İlişkiler
Enstitüsü (IFA). ASEAN ISIS’ın amacı siyaset yapım sürecini etkileyecek şekilde akademisyenler, dış politika ve uluslararası
ilişkiler uzmanları arasında işbirliği ve koordinasyonun artırılmasıdır, bölgesel barış ve istikrarın bu şekilde güçlendirilmesini
sağlamaktır. Asean bürokratları (ASEAN senion Officials) ve ASEAN-ISIS kurumları başkanları arasında resmi bir toplantı
düzenlemesi bulunmaktadır. ASEAN-ISIS’ın etkinliğiyle ilgili bkz. Alexandre C. Chandra, “Indonesia's non-state actors in
ASEAN: a new regionalism agenda for Southeast Asia?” Contemporary Southeast Asia, 26/1, 2004, ss, 155-175.
(4) Asya-Pasifik bölgesi devletlerinden (Avusturalya, Kanada, Endonezya, Japonya, Güney Kore, Malezya, Filipinler,
Singapore, Tayland ve ABD) 24’e yakın stratejik araştırma merkezinin 1992’de kurduğu Asya Pasifik Güvenlik İşbirliği
Konseyi’nin amacı diyalog, danışma ve işbirliği yoluyla güven artırıcı ve bölge istikrar ve güvenliğini koruyucu süreçleri
desteklemektir. Bkz. Kuala Lumpur Declaration(1993), http://www.cscap.org/kl.htm. 2000’e kadar geçen sure zarfında Yeni
Zelanda, Rusya, Kuzey Kore, Moğolistan, Çin Halk Cumhuriyeti, Vietnam, once Batı Avrupa Konsorsiyum’u/sonar AB, ve
Hindistan, Konsey’e tam üye olmuşlardır. Konsey, ŞİÖ’den farklı olarak “iktisadi gelişme” ile ilgili olguları, değişimleri ve
önerileri bölgesel güvenlik çerçevesinde ele almaktadır. Yani güvenlik, ASEAN devletlerinin anlayışına uygun bir biçimde
daha geniş bir zeminde tanımlanmaktadır. Konsey’in etkinliği için bkz. Sheldon W. Simon, “Evaluating Track II, Approaches
to Security Diplomacy in the Asia Pacific: The CSCAP Experience” NBR Report, 2001, ss, 1-19. Bu arada tıpkı ASEAN-ISIS
gibi hükümetler-arası güvenlik diyaloğu ile (ASEAN Bölgesel Forum’u aracılığı ile) güçlü bağları vardır. Bu nedenle Taylor ve
Ball, Konsey’in içinde bulunduğu ilişkiler ağını yarı-sivil/yarı resmi diplomasi olarak (Track One and A Half)
değerlendirmektedir. Bkz. Desmond Ball- Brendon Taylor, “Regional Security Cooperation” Strategy and Security in the Asia-
Pacific, Allen-Unwin Academic, St. Leonards, 2006, ss, 272-274, bu tanımlama için s, 273, ayrıca Konsey’in etkinliği için bkz.
Sheldon W. Simon, “Evaluating Track II, Approaches to Security Diplomacy in the Asia Pacific: The CSCAP Experience”
NBR Report, 2001, ss, 1-19.
(5) ASEAN‐ISIS ve Konsey’in hükümetler‐arası güvenlik diyaloğu ile (ASEAN Bölgesel Forum’u aracılığı ile) güçlü bağları vardır.
Bu nedenle Taylor ve Ball, Konsey’in içinde bulunduğu ilişkiler ağını, yarı‐sivil/yarı resmi diplomasi olarak (Track One and A
Half) değerlendirmektedir. Bkz. Desmond Ball‐ Brendon Taylor, “Regional Security Cooperation” Strategy and Security in the
Asia‐Pacific, Allen‐Unwin Academic, St. Leonards, 2006, ss, 272‐274, bu tanımlama için s, 273. Konsey’in iki taraflı stratejik
ilişkilerin devamı olarak algılandığı bir örnek için bkz. Japonya Avusturalya ilişkileri, Amit Gupta, “Avustralia and Strategic
Stability in Asia” Strategic Stability in Asia, Amit Gupta (ed.), Ashgate, Aldershot, 2008, s, 153.
(6) Buzan ve Waever, çalışmalarında dört farklı bölgesel güvenlik kompleksi biçimi belirtirler: Standart Bölgesel Güvenlik
Kompleksi (bölgesel güçlerin güç kutuplarını belirlediği) örneğin Orta Doğu, Merkez Odaklı Bölgesel Güvenlik Kompleksi ( Üç
biçimde ifadesini bulur; i‐ Süper güç merkezinin insiyatifiyle oluşan güvenlik kompleksini: örneğin Kuzey Amerika; ii‐ Bölgesel
büyük bir gücün insiyatifiyle oluşan güvenlik kompleksi: örneğin Bağımsız Devletler Topluluğu; ve iii‐ Kurumsal bir
yapılanmanın altında ortaya çıkan güvenlik kompleksi: örneğin Avrupa Birliği veya NATO), Bölgesel Büyük Güçlerin
Kutuplaşmayı Belirlediği Bölgesel Güvenlik Kompleksi, ve Sistemdeki bütün büyük güçlerin mevcut agendaları doğrultusunda
bölgelerarası ve bölgeler‐ötesi alanda ortaya çıkan Süperkompleks. B. Buzan‐ O. Waever, Region and Powers…., ss, 40‐64.
241
(7) Age., s, 62.
(8)Buzan ve Waever’ın incelemesi sadece alansal farklılaşma üzerinde durmaktadır: Buna gore yazarlar üç ayrı bölgesel
güvenlik kompleksi tespit etmişlerdir:
a) Sri Lanka, Nepal, Bengaldeş, Maldivler ve Buthan’ı kapsayan, büyük ölçüde Hindistan‐Pakistan’ın birbirlerine karşı
geliştirdikleri politikaların güvenlik konusu haline gelmesiyle şekillenen Güney Asya Bölgesel Kompleksi. Bu Kompleks, a)‐
Burma/Myanmar ile Güneydoğu Asya’dan, Nepal ile Kuzeydoğu Asya’dan, ve Afganistan ile Ortadoğu’dan ayrılır. b)‐ Güvenlik
kompleksini oluşturan temel dinamikler bölgenin kendi dinamiklerinden (Hindistan‐Pakistan çatışması, ve etnik, dinsel
çatışmalara karşı rejim/devlet güvenliği) kaynaklanmaktadır. Bkz. Age., 101‐127; Hindistan‐Çin rekabetini de (bkz. Shesker
Gupta, India Redefines Its Role, Adelphi Paper, 293, IISS, London, 1995, ss, 3‐6, 34‐43) Hindistan’da hakim olan “büyük güç
söylemini” de (‐ki bu söylem çerçevesinde Pakistan değil ABD rakip güç olarak tanımlanmaktadır.; bkz Himaadep Muppidi,
“Postcoloniality and Production of International Insecurity: The Persistent Puzzle of US‐Indian Relations, Cultures of
Insecurity…, ss, 119‐146.) bu bölge‐içi dinamikler doğrultusunda anlamlandırmak mümkündür.
b) Kuzey ve Güney Kore, Tayvan, Japonya ve Çin’i kapsayan, Nepal ile Güney Asya’dan, Moğolistan ile Avrasya/Orta Asya/BDT
güvenlik kompleksinden ayrılan Kuzeydoğu Asya Güvenlik Kompleksi. Bu kompleks hem İki Kore, İki Çin, Japonya ve Çin,
Japonya ve Kore arasındaki, bölgeye ait güvensizlik dinamiklerinden beslenir bkz. Mark Harrison, “The Politics of Inalinability:
China’s Claim for Taiwan”, La Trobe Forum, December, 2001, ss, 3‐5, Roger Cliff, “Taiwan: In the Dragon Shadow” Asian
Security Practice…, ss, 288‐314, David Kang, “North Korea: Deterence Through Danger” Age., ss, 234‐263; Chung‐in‐Moon,
“South Korea: Recasting Security Paradigms” Age.,, ss, 264‐287; hem de bölge dışı politikalarla (Soğuk Savaş dönemi ideolojik
çatışma ile) şekillenmişti. Bkz. William A. Odom‐ Andy Yan‐ Perry Wood, “The Strategic Equlibrium in North East Asia: Stable
or Transitory?”, Trial After Triumph, East Asia After the Cold War, William A. Odom‐ Andy Yan‐ Perry Wood (der.), Hudson
Institute, New York, 1992, ss,1‐7.
c) Endonezya, Malezya, Tayland, Brunei, Filipinler, Singapore, Vitnam, Kambotçya, Laos, Burma, yani ASEAN devletlerini
kapsayan Güneydoğu Asya Güvenlik Kompleksi, tıpkı Kuzeydoğu Asya’da olduğu gibi hem bölge için rejim güvenliğiyle ilgili
bölge devletlerinin sahip olduğu güvenlik endişeleri tarafından hem de bölge dışı aktörlerin müdahaleleri tarafından
şekilendirilmiştir. Bkz. Yuen Foong Khong, “ASEAN and Southeast Asian Security Complex” Regional Orders, Building Security
in A New World, David A. Lake‐ Patrick M. Morgan (der.), Penn state University Press, University Park, 1997, ss, 332‐335
Ancak 1990 sonrası dönemde Asya Güvenlik Komplekslerinin dönüşüm yaşadığı düşünülmektedir. B. Buzan‐ O. Waever,
Region and Powers…., ss, 172‐182, M. Leifer, The Asean Regional Forum, Adelphi Papers, IISS, London, 1996, s, 26, 46. Güney
Asya Güvenlik Kompleksini meydana getiren güvenlik dinamikleri, değişen koşullara (Hindistan’ın güçlenmesi, ABD/NATO’nun
Afganistan’a müdahale etmesi, ve Çin’in özellikle enerji güvenliği söylemi üzerinden denizyollarının güvenliği stratejisini
benimsemesi ve bölgede etkisinin artması, ayrıntı için bkz. Bruce Vaugh, “Indian Geopolitics, the United States and Evolving
Correlates of Power in Asia” Geopolitics, 9/2, 2004, s, 448) rağmen, hala temel niteliklerini korumaktadırlar. B. Buzan‐ O.
Waever, Region and Powers…., s, 144. Oysa Kuzeydoğu ve Güneydoğu Asya Güvenlik Kompleksleri, bölgesel düzeyde
hissedilen belirsizlikler nedeniyle (Çin bölgesel/uluslararası sistemle ilgili revizyonist taleplerde bulunacak mı?, Japonya ulusal
güvenlik stratejisini değiştirecek mi, ABD bölgeden tamamen çekilecek mi? Asya’da stratejik belirsizliklerin yarattığı stratejik
güvensizlik için bkz.Yuen Foong Khong, “Coping with Strategic Uncertainity: The Role of Institutions and Soft Balancing in
Southeast Asia’s Post Cold War Strategy” Rethinking Security in East Asia, Identity, Power and Efficiency, J.J. Suh‐ P.J.
Katzenstein‐ Allen Carlson (der.), Stanford University Press, California, 2004, ss, 172‐208.) birbirine yaklaşmış, Buzan ve
Waever’in tanımlamasıyla Doğu Asya Güvenlik Kompleksi’ni oluşturmuştur.
(9) Bkz. Ss,263‐266.
(10) Bkz. Ss, 302.
(11) ASEM: Asia‐Europe Summit Meetings (Asya‐Avrupa Zirve Toplantıları)
(12) Bkz. ss, 310‐314.
(13) Bkz. ss, 295.
Tablo 2’ye bakıldığında üç husus dikkati çekmektedir:
yaptığı ideal örnek Batı’nın bölgesel güvenlik alanları olan AB ve NATO’dur. Batı’nın
güvenlik alanları büyük oranda kurumsallaşmış olduğu için, AB ve NATO ile karşılaştırılan
242
tüm bölgesel güvenlik alanları- bu arada Asya- çoğul mekanizmaların etkinlik alanı olarak
görülür.
2)- Asya güvenlik alanı, çoğul mekanizmaların uygulama alanı olarak ele alındığında
dahi, bu mekanizmaların yarattığı beklentiler arasında derin bir farklılık ve uyuşmazlık ortaya
çıkar:
a)- Daha önce belirtildiği gibi, güvenlik rejimleri kısa dönemde güven artırıcı
önlemlerle inşaa edilmiş barış alanlarını işaret ederler. 11 Eylül sonrası ABD’nin benimsediği
terörle mücadele söylem ve uygulamalarının alanı olarak Asya’nın ortaya çıkmış olması904; iki
taraflı ve çok taraflı (örneğin ABD ile ASEAN devletleri arasında905, ABD ile Hindistan
904
11 Eylül sonrası George W. Bush’un yaptığı konuşma ile başlayan ve 2002-2006 Amerikan Güvenlik Stratejisi
belgesinde de ortaya konan “Teröre karşı Savaş” politikasının bazı özellikleri Asya bölgesi devletlerinin güvenlik
algılamalarını etkiliyordu. Bkz. The National Security Strategy of the United States of America, Washington DC.,
White House, 2002; The National Security Strategy of the United States of America, White House, Washington
DC., 2006. Bu stratejiye göre Amerika savaştaydı, ve savaş düşman, Amerikan topraklarına ulaşmadan
bitirilmeliydi. Ancak düşmanını belirlemek üzere kullandığı söylemin (şer ideolojisi, sapkın davranış, haydut
devletler, şer ekseni bkz. National Strategy for Combating Terrorism, White House, Washington DC., 2003)
sınırları son derece belirsizdi. Sadece Kuzey Kore, Pakistan ve Afganistan değil, önemli oranda Müslüman nüfusa
sahip Güneydoğu Asya ülkeleri, başta Endonezya ve Malezya sonra Filipinler ve Tayland, Terörle Savaş
stratejesinin olası alanları olarak ortaya çıktılar. Bkz. Marika Vicziany, David Wright-Neville- Pete Lentini, “What
has changed and What hasn’t changed, since 9/11” Regional Security in the Asia Pacific 9/11 and After, Marika
Vicziany, David Wright-Neville- Pete Lentini (der.), Edward Elgar, Cheltenhaum, 2004, ss, 12-29, David Wright-
Neville, “US Counter Terrorism in the Southeast Asia: Problems on the Horizon”, Regional Security in the Asia
Pacific 9/11..., ss, 51-66. Ayrıca, Bali’de gerçekleşen (12 Kasım 2002) ve Hindistan Parlementosu’na karşı
düzenlenen saldırılar (13 Aralık 2001), küresel terörizmin (Dördüncü Dalga Terörizm’de –Fourth Wave of
Terrorism- denen kürsel terörizm tanımı için bkz. David C. Rapoport, “The Fourth Wave: September 11 in the
History of Terrorism” Current History, December, 200 , ss,419-424.) sadece Batılı hedeflere yönelmediğini de
gösterdi. Sonuçta yalnızca Amerkan güvenlik stratejisinin yakından takip edildiği Güneydoğu Asya ülkelerinde
değil, hem Hindistan hem Çin Halk Cumhuriyeti karar alma süreçlerinde küresel terörizm bir güvenlik konusu
haline geldi. Bkz. Ralf Emmers- Leonard C. Sebastian, “ Terrorism and Transnational Crime in Southeast Asian
International Relations” International Relations in Southeast Asia, Donald E. Waetherbee (der.), Rowman and
Littlefield, Lanham, ss, 156-185. Sridbar K. Khatri, “Understanding Responding to Terrorism in South Asia”,
Studying Non-Traditional Security in Asia, Trends and Issues, Ralf Emmers, Mely Caballero-Anthony, A.
Acharya (der.),Marshall Cavedish Academic, Singapore, 2006, Michael D. Swaine, “China: Exploiting a Strategic
Openning” , Strategic Asia 2004-05: Confronting Terrorism in the Pursuit of Power , Ashley J. Tellis- Michael
Wills (der.), The National Bureau of Asian Research (NBR), Seattle, 2004, ss, 67-102, Kumar Ramakrishna- See
S. Tang, “Is Southeast Asia a Terrorist Heaven?” After Bali: The Threat of Terrorism in Southeast Asia, Kumar
Ramakrishna-See Seng Tan (der.), World Scientific Publishing Company, 2004, ss, 1-38, M. Viczianzy, “ Islamic
Terrorism in Xinjiang” Regional Security in the Asia Pacific 9/11..., ss, 149-169.
905
Yuen F. Khong- Helen E. Nesadurai, “Hanging Together, Institutional Design and Cooperation in Southeast
Asia: AFTA and the ARF”, Crafting Cooperation..., ss, 70-78, David Wright- Neville, “US Counter Terrorism in
the Southeast Asia: Problems on the Horizon”, Regional Security in the Asia Pacific 9/11..., s, 61, 65. The Asean-
US Joint Declaration to Combat Terrorism, www.aseansec.org/7424.htm., The Strait Times (Singopore), 30 July
2002, www.web3.asia1.com.sg (Strait Times Interactive).
243
arasında906, Hindistan ve Çin arasında907, Şanghay İşbirliği Örgütü908, APEC909 ya da ASEAN
Bölgesel Forumu bünyesinde910 vb.) güvenlik rejimleri için uygun bir zemin hazırlamıştı.
Bölgesel güvenlik rejimi, çok taraflı ve iki taraflı mekanizmalar arasında bölünmüş bir görüntü
amacıyla başvurulan bir güvenlik diyaloğu biçimindeydi. Ancak diyalog, uzun erimde ittifak
anlamına gelmiyordu:
silahlanmayı göz ardı etmez.912 Ama gerçek bir çatışmadan ziyade kısa ve orta erimde
906
Bruce Vaugh, “Indian Geopolitics, the United States and Evolving Correlates of Power in Asia” Geopolitics,
9/2, 2004.
907
S.D. Muni, “September 11: The Asian Giants Get Closer” Regional Security in the Asia Pacific 9/11..., ss, 83-
96.
908
“Ob Itogakh Vneocherednogo Soveshhaniya Ministrov Inostrannıh del Gasudarstv-Uchastnikov Shankhaiskoi
Organizatsii Sotrudnichestva” Ministerstvo Innostrannıh Del Rossiiskoi Federatsii Department Informatsii i
Pechati, Belge No: 16-07-01-2002, Moskva, 7 Ocak 2002, ayrıca bkz. “Foreign Ministry Spokesman's Press
Conference on January 8, 2002”, http://dk.china-embassy.org/eng/News/t105512.htm.
909
Counter Terrorism Task Force Meeting, Phuket- Thailand 20 August 2003,
http://www.apec.org/apec/documents_reports/counter_terrorism_task_force/2003.html.
910
Ralf Emmers- Leonard C. Sebastian, “Terrorism and Transnational Crime in Southeast Asian International
Relations” International Relations...,ss, 165-184, Joint Communigué, Special ASEAN Ministrial Meeting on
Terrorism, 20-21 May 2002, Kuala Lumpur, www.aseansec.org/sammter.htm.
911
ÇHC’nin Hindistan Büyükelçisi Hua Junduo’nun 8 Şubat 2002 tarihinde Yeni Delhi’de düzenlediği basın
toplantısından. Bkz. BBC Monitoring, 9 February 2002, www.monitor.bbc.co.uk. (vurgu bana ait).
912
Gerçekten de, güvenlik diyaloğu mekanizmasının işlemesine rağmen, 11 Eylül sonrası savunma harcamalarına
bakıldığında hem Kuzeydoğu Asya ülkelerinin hem de Güneydoğu Asya ülkelerinin harcamalarında önemli
oranda artış dikkati çekmektedir.
Kuzeydoğu Asya’da 2001’den 2006 senesine kadar geçen sürede savunma harcamaları %19 artmıştır. Bkz. SIPRI
(Stockholm International Peace and Research Institute), SIPRI Yearbooks, 1989-2006: Armaments, Disarmament
and International Security, Oxford University Press, Oxford, 2007 ( Bu dipnotta 8. Bölümdeki World Military
Expenditure rakamlar kullanılmıştır). ÇHC’nin aynı dönemde –savunma harcamaları yaklaşık %57 artarken-
askeri modernizasyonunu hızlandırmıştır. Bkz. Dennis Woodward- Santo Darmusumatro, “PLA Strategic Doctrine
244
asimetrik913 ve yumuşak914 nitelikli dengeleme mekanizmalarının işleyeceği beklentisi
hakimdir.
and Capabilities” Regional Security in Asia After 9/11…, ss, 192-206. Bu yüzden sadece savunma harcamaları
değil, askeri kuvvetlerin modernizasyonu planları da dikkate alınmalıdır. Örneğin Japonya, askeri harcamalarında
%3’lük bir kısıtlamaya gitmeyi planlamaktadır (2004-2009) ama bu tasarrufun amacı balistik füzelere karşı
savunma teknolojilerini güçlendirmek ve ulusal topraklarının ötesine müdahale edebileceği, uzmanlaşmış, küçük
ve hızlı askeri birimleri oluşturabilmektir. “Japan Signals Key Military Shift” 10 December 2004, BBC
Monitoring, www.bbc.co.uk/1/hi/world/asia-pacific/4084249.stm. Ayrıca Aralık 2004’de Japon hükümetinin
kabul ettiği Ulusal Savunma Programı Çerçeve Belgesi (-ki bu belge Japonya’ya yönelik ulusal tehditler arasında
terörizmden sonar Çin ve Kuzey Kore’yi saymaktaydı) Japon ulusal savunma kuvvetlerinin normal
(konvansiyonel) kuvvetlere benzeyecek şekilde güçlendirilmesini ve genişletilmesini öneriyordu. “Where Japan is
Heading” Asian Times, 26.10.2005, www.atimes.com/atimes/Japan/GJ26Dh03.html. 2004 düzenlemesi Japon
savunma ve ulusal güvenlik gelenekleri açısından bir dönüm noktası niteliğindedir. Tüm değişim eğilimine
rağmen ABD ile savunma ve güvenlik ittifakının taşıdığı önem devam etmektedir. Bkz. Yuri Kase, “Japan”,
Neorealism vs…, ss,129-141.
Güney ve Kuzey Kore ile Tayvan’la ilgili analiz için bkz.Robert Hartfiel- Brian L. Job, “Raising the Risk of War:
Defence Spending Trends and Competitive Arms Process in East Asia” The Pacific Review, 20/1, March 2007, ss,
4-5, ve SIPRI, Age. Ancak, bölgedeki silahlanma düşünüldüğünde en önemli gelişme Kuzey Kore’nin 4 Temmuz
2006 tarihinde çoklu balistik füze denemesinde bulunmasıdır. Bu denemelerden sonra hem ABD Pasifik’teki savaş
gemilerinin sayısını arttırmıştı hem de Japonya, ABD’nin geliştireceği Pasifik odaklı füze savunma sistemine
katılma kararı almıştı. Bkz, “New US-Japan Plan to Realign Military Defenses”, 30.11.2005, Washington Post,
www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2005/10/29/AR2005102901207.html, “US to Deploy Patriot
Missiles in Japon to Counter North Korea”, 26.06.2006, Washington Post, www.washingtonpost.com/wp-
dyn/content/article/2006/06/26/AR2006062601256.html, “Japan, US Sign Defense Pact” BBC Monitoring, 17
December 2004, http://news.bbc.co.uk/2/hi/asia-pacific/4104301.stm.
Güney Asya’da, 2000-2005 döneminde Hindistan ve Pakistan’ın savunma harcamaları artmakla birlikte, hem
askeri modernizasyon hem savunma harcamaları göz önüne alındığında (nükleer enerjiye harcanan oran dahil)
Hindistan ve Pakistan arasında Hindistan lehine bozulan büyük bir fark vardır. Bkz. Rodney W. Jones,
`Conventional Military Imbalance and Strategic Stability in South Asia`SASSU Research Paper, March 2005, ss,
22-25. Bu asimetriyi artıracak bir biçimde Hindistan, Pakistan’dan gelebilecek füze tehdidine karşı füze savunma
sistemi oluşturmayı düşünmektedir. Animesh Raul, “India: Missile Defense Dreams” ISN Security Watch, New
Delhi, 27.03.2008, “India 'Star Wars' Plan Risks New Arms Race” Guardian, 14.12.2007,
http://www.guardian.co.uk/world/2007/dec/14/india.pakistan.
Güneydoğu Asya ülkelerinin savunma harcamaları (Vietnam devletleri dışında) %19 artmıştır. Robert Hartfiel-
Brian L. Job, Agm., ss, 5-6.
913
Asimetrik dengeleme (Asymmetric balancing) ulus devletlerin, ulus-ötesi tehditlerden (uluslararası suçlar,
yasadışı göç, terörizm vb.) kaynaklanan tehlikeleri ve riskleri bertaraf etmek için koordinasyon mekanizmaları
geliştirerek sürdürdükleri çabaları kapsar. T. V. Paul, “Introduction: The Enduring Axioms of Balance of Power
Theory and Their Contemporary Relavence”, Balance of Power,…, s, 3.
914
Açıklaması için bkz, s, 240.
245
i- Doğu Asya’da ÇHC’ni bölgesel büyük güç olarak ele alan görüş:
Doğu Asya’da ÇHC’nin artan ekonomik ve askeri gücünün yaratacağı etki üzerine pek
Buna göre ÇHC, ikili bir strateji izleyerek hem nükleer gücünü hem de konvansiyonel
gücünü artıracak,916 ve Doğu Asya’da karasal alan üzerinde etkinlik sahibi olacaktı. Rusya ve
Japonya’nın marjinal güçler olarak kalmasıyla, ÇHC, ABD’nin Pasifik’e hakim olmasını
915
Örnek olarak bkz. David Shambaugh, “Sino-American Strategic Relations: From Partners to Competitors”
Survival, 42/1, 2000, ss, 97-115, Robert S. Ross, “Bipolarity and Balancing in East Asia”, Balance of Power,.., ss,
267-304. “Çin’in yükselişinin” bölgedeki güçler dengesini bozacağını ve Asya’nın geleceğinin II. Dünya savaşı
öncesi Avrupa’ya benzeyeceğini iddia eden örnekler için bkz. Robert Kagan, “White China Knows That We
Don’t: The Case for a New Strategy of Containment” Weekly Standard, 20 January 1997, Paul Wolfowitz,
“Bridging Centuries: Fin de Siecle All over Again” The National Interest, 1999, ss, 5-41, Aaron L. Friedberg,
“Will Europe’s Past Be Asia’s Future” Survival, 42/3, 2000, ss, 147-159, Denny Roy, “Hegemon on the Horizon?
China’s Threat to East Asian Security” International Security, 19/1, 1994. Bu ihtimal Amerikan karar alıcıları
üzerinde etkili olmuştu. Bkz. The USA Department of Defense, Quedrennial Defense Review, Washington DC.
September 2001, s, 4, The USA Department of Defense, Quedrennial Defense Review, Washington DC.
September 2006, ss, 29-30.
916
J. N. Mak, “The Asia-Pacific Security Order” Asia-Pasific in the New World..., s, 105.
917
ABD’nin deniz gücü Soğuk Savaş döneminde uygulamış olduğu, Doğu Asya’da üsler elde etme politikasının
(hub- and-spoke policy) bir uzantısı gibi görünmekle beraber bununla sınırlı değildir. Çünkü 2003 tarihinden
itibaren ABD, Pasifik’teki Amerikan güçlerini yeniden düzenleme yoluna gitmişti. Buna göre sadece Japonya ve
Güney Kore’deki Askeri varlığı azalmamış (Okinawa’dan Guam’a çekilmiş), aynı zamanda Güneydoğu Asya’da
bulunan Clark Hava Üssü ile Subic Körfezi Donanma İstasyonu’nu (Filipinler) da kapatılmıştı. Gerçi Singapore,
Malezya ve Endonezya, ABD’ne Filipinler’deki kaybını karşılayacak şekilde “ stratejik yerleşim imkanı”
sunmuşlardı. Ve 1995’de Filipinler Çin ile karşı karşıya kaldığı krizin ardından ABD’ni ülkeye geri çağırmıştı.
Fakat asıl önemli olan gelişme şuydu: Asya’daki ABD gücünün azaltılmasını takip eden süreçte, eşit olmasa da
“maliyetin paylaşılmasına” dayanan yeni bir ittifak sistemi ortaya çıkmıştı. Bu sistemde, ittifakın temeli hala Doğu
Asya güvenliği olmakla beraber alanı genişliyordu. Örneğin Japon donanması, Hint Okyanusu’nda 2001’den
itibaren ABD’nin Afganistan’daki operasyonuna lojistik destek sağlıyordu. 2003 düzenlemeleriyle de Japon
Savunma Kuvvetleri ABD’nin Irak operasyonuna destek verebiliyordu. Bkz. Peter J. Katzenstein- Nobuo
Okawara, “Japan and Asian-Pacific Security”, Rethinking Security…, s, 129. Güney Kore de ABD’ne Afganistan
ve Irak Operasyonu sırasında önemli ölçüde lojistik destek sağlamış, ayrıca Irak Operasyonu’na askeri kuvvet
desteği de vermiştir. (Kuzey Irak da Zaytun Bölüğü bkz. Official Website of Zaytun Division in English
http://www.army.mil.kr:7081/zaytun2/english/index.jsp) Yine, ABD, Al-Qaeda’yla bağlantılı olarak gördüğü Abu
Sayyaf örgütüyle mücade etmesi için Filipin kuvvetlerine özel eğitim ve teknik yardım vermeye başlamıştı. New
York Tımes, 24 January 2002.
918
Robert R. Ross, Age., ss, 267-287, Robert A. Scalapino, “Asia-Pacific Security- The Current Balance of
Power” Australian Journal of International Affairs, 58/3, 2004, s,372. Clinton döneminden itibaren bu dengeleme
stratejisi “yumuşak-çevreleme” olarak anılıyordu. Bush yönetimi ise, bu politikayı “çevreleme ve uluslararası
sistemin parçası haline getirme” (congagement: containment-engagement) olarak adlandırdı. A. I. Johston,
“Beijing’s Security Behaviour in Asia-Pacific: Is China A Dissatisfied Power?”, Rethinking Security…, s, 75.
246
Bu değerlendirmeler, bazı ortak temalara dayanıyordu: Çin henüz uluslararası toplumun
bir parçası değildi, ya da yeni parçası olmuştu; Çin uluslararası iletişimin beynelmilel ilkelerini
ÇHC’nin askeri ve iktisadi gücünün ABD’nin Doğu Asya’da sahip olduğu gücü
dengeleyebilme ihtimalinin gerçekten olup olmadığı sorusu- örneğin Kang ve Ross ABD’nin
ÇHC’yi merkezine oturtan güçler dengesi söyleminin, aslında “dış politika yapımında
tanımlarken haklı görünmekle birlikte, bu çalışmada önemli olan bölgesel güvenlik kompleksi
analizinin işaret ettiği beklentidir. “Çin tehdidinin” odak noktası haline getirildiği güçler
dengesi varsayımının ihtiva ettiği beklenti; Doğu Asya’nın hâlâ çözümlenmemiş üç sorunu
(Güney Çin Denizi Sorunu922, Tayvan Sorunu923 ve Kore Yarımadası Sorunu924) çerçevesinde
919
A. I. Johston, “Beijing’s Security Behaviour in Asia-Pacific: Is China A Dissatisfied Power?”, Rethinking
Security.., 37.
920
Örneğin bkz. David C. Kang, “US Alliances and the Security Dilemma in the Asia-Pacific” Reassesing
Security…, ss, 71-80, Robert R. Ross, Age., ss, 291-292.
921
A. I. Johston, “Beijing’s Security Behaviour in Asia-Pacific: Is China A Dissatisfied Power?”, Rethinking
Security.., s, 76; A. I. Johnston “Is China a Status Quo Power?” International Security, 27/4,Spring 2003, ss, 5-56
922
Güney Çin Denizi Sorunu, Güney Çin Denizi’nde bulunan egemenliği tartışmalı adacıkların sebep olduğu iki
ve çok taraflı anlaşmazlıkları kapsar. Öncelikle Güney Çin Denizi’ndeki tüm adacıklar üzerinde hem Çin hem de
Tayvan egemenlik hakkı ileri sürmektedirler. Bu iki ülkenin dışında Paracel adaları (Nansha) ve yaklaşık 190
adacığı kapsayan Spratly adaları (Xisha) üzerinde Vietnam, Spratly adalarının bir kısmı üzerinde de Malezya,
Filipinler, Brunei egemenlik hakkı talep etmektedir. ÇHC, 1995’de Filipinler tarafından egemenlik iddiasında
bulunulan Spratly adacıklarına (Mischief Reef)) el koydu. 1996’da, Güney Çin Denizi’ndeki adalar üzerinde
egemenlik hakkı talebini yineledi, ve bu anlaşmazlığın çözümünde güç kullanma seçeneğini saklı tuttuğunu ilan
etti. Bu güce başvurma söylemi nedeniyle, bu anlaşmazlığın diğer tarafları ABD ile kurdukları ittifak ilişkisinin
dışında deniz yollarının güvenliğini sağlayacak bağımsız ulusal kuvvetlerinin oluşturulmasını 1990’ların ilk
yarısında elzem olarak görmüşlerdir. Ayrıntı için bkz, Eric Hyer, “The South China Sea Disputes: Implications of
China's Earlier Territorial Settlements” Pacific Affairs, 68/1, 1995, ss, 34-55, Robert Catley- Makmur Keliat,
Spratlys: The Dispute in the South China Sea, Ashgate, Aldershot, 1996.
247
ii- ASEAN bölgesini odak noktası olarak alan güçler dengesi görüşü:
ASEAN’ı güçler dengesi kavramının merkezine oturtan ilk görüş Michael Leifer’in
çalışmasıydı.926 Y.F. Khong’a göre ise Güneydoğu Asya güvenlik dinamiklerini, “tehdidin
923
Tayvan’ın ulusal kimlik sorunu Milliyetçi Çin’in lideri Çhiang Kai-shek’in 1949 senesinde Tayvan’a
kaçmasıyla başlıyor. Milliyetçi hükümet kendisini Çin Cumhuriyeti olarak adlandırarak, hem anakarayı hem de
Tayvan’ı kapsayan tüm Çin’in temsilcisi olarak ilan etmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti, “tek Çin” politikası
çerçevesinde 1950 senesinde Tayvan’ı işgale hazırlandı, fakat ABD’nin müdahalesi sonucunda işgalden vaz
geçmek zorunda kaldı. Bu noktadan itibaren iki rakip Çin hükümeti de tüm Çin’in yasal temsilcisi olduğunu iddia
etmeyi sürdürdü. Bkz. Ralph Clough, “Taiwan under Nationalist Rule, 1949-1982” Cambridge History of China
vol 15, Roderick MacFarquhar- John K. Fairbank (der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1991, ss, 819-
825. ABD’nin Tayvan Boğazı’nın iki yakası arasında stratejik dengenin sağlanması amacıyla Tayvan’a yaptığı
askeri-iktisadi-teknolojik yardım (Taiwan Relations Act) rekabete dayalı bu statükonun garantisiydi. Hâlâ ÇHC’i,
Tayvan’ın “Tek Çin-İki Sistem” prensibini kabul etmesini talep etmektedir. 1990’ların başlarında Chen Shui-bian
liderliğinde Tayvan milliyetçi hareketi tam bağımsızlığı talep ederken (İki Devlet Kuramı), özellikle 11 Eylül
sonrası ABD’nin Tayvan’ın bağımsızlığını desteklemeyeceği ile ilgili eğilimi belirginleştikçe, daha ılımlı bir
tutum takınmıştır. Bu istikrarsız ve ABD tutumuna bağlı Tayvan-Çin askeri/siyasi ilşkilerine tezat oluşturacak
biçimde, Pekin ve Tay-Pei arasında iktisadi ve ticari ilişkiler yoğunlaşmıştır. R.A. Scalpino, Agm., s, 372., Cheng
Bifan “Interaction Between Political and Economic Factors Between Mainland China and Taiwan” Regional
Security in the Asia-Pacific..., s, 207, 209; Chen Jie, “Relations Between DPP Government in Taiwan and the
United States” Regional Security in the Asia-Pacific..., ss, 220.
924924
Kore Savaşı’ndan sonra Kore Yarımadası’nda “dost rejimlerin” güçlenmesi sorunu, 1994 sonrasında Kuzey
Kore’nin uranium zenginleştirme çabasına girmesiyle farklı bir boyut kazandı. 1970’lerde Güney Kore’nin nükleer
güçle ilgili planlarına karşılık vermek için üzerinde çalışılan Kuzey Kore Nükleer Programı, Kim Il Sung’un
ölümünden sonra Kuzey Kore’nin bozulan iktisadi durumuna ve izole konuma dikkat çekilmesini sağlayacak bir
pazarlık kozu olarak tekrar kullanılmaya başlandı. B.N. Garret- B.S. Glaser, “Looking Across the Yalu: Chinese
Assessments of North Korea” Asian Survey, XXXV/6, 1995, s, 529. Kuzey Kore’nin Nükleer Programının önüne
geçmek üzere 2003 senesinde başlatılan Altı-TaraflıGörüşmeler (Six Part Talks) bir sonuç üretemeden 2005
Şubatı’nda Kuzey Kore nükleer silah geliştirdiğini açıkladı. Kuzey Kore’nin geliştirmiş olduğu nükleer
kapasitenin ne kadar tehditkar olduğu sorgulanmaktadır. Bkz. Dong Sun Lee, “A Nuclear North Korea and the
Stability of East Asia”Australian Journal of International Affairs, 61/4, 2007, ss, 437-442. Genel beklenti, Kuzey
Kore’den kaynaklanacak bir nükleer saldırı değil, bölge ülkelerinin (Japonya, Tayvan ve Güney Kore) nükleer güç
seçeneğine yönelmesidir. “North Kore Nuke Test Fans Fear of East Asian Nuclear Arm Race” Associated Press, 8
October 2006. http://www.iht.com/articles/ap/2006/10/08/asia/AS_GEN_Asia_Nuclear_Dominos.php. Diğer bir
alternatif, bölge ülkelerinin Amerikan füze savunma sistemine katılmalarıdır. Japonya’nın 2003 düzenlemelerini
takiben anayasal düzenlemelerle kolektif savunma seçeneğinin önünü açmaya çalışması, ABD-Japonya iki taraflı
güvenlik ortaklığının bu yönde derinleştiğini göstermektedir. Daniel A. Pinkston-Sakurai Kazutaka, “Japan
Debates Preparing for Future Preemtive Strikes against North Korea” The Korean Journal of Defense Analysis,
18/4, 2006, ss, 95-121. Hem bu olasılık, hem de ABD’nin Kuzey Kore’ye karşı gerekirse “önleyici müdahaleye”
başvuracağı yolundaki söylemi (bkz. Jungsup Kim, “The Security Dilemma: Nuclear and Missile Crisis on the
Korean Peninsula”, The Korean Journal of Defense Analysis, 18/3, 2006, ss, 89-106 ) ÇHC’ni rahatsız etmekle
birlikte, nükleer silahların karıştığı olası bir krizin maliyetinin yüksekliği, tarafları, varolan çözümsüzlüğü kabul
etmeye itmektedir.
925
Gerald Segal, “Asianism and Asian Security”, National Interest, 42/8, 1995, ss,63-65, A. I. Johston, “Beijing’s
Security Behaviour in Asia-Pacific: Is China A Dissatisfied Power?”, Rethinking Security.., s, 62. Nicholas D.
Kristof, “The Rise of China”, Foreign Affairs, 72/5, 1993, ss, 59-74, Denny Roy, “Hegemon on the Horizon?
China’s Threat to East Asian Security” International Security, 19/1, ss, 149-168.
926
M. Leifer, Age., Leifer ASEAN’I tanımlarken sadece güçler dengesini değil, topluluk kavramını da ilk kullanan
akademisyenler arasındaydı, fakat Leifer’ın kullandığı biçimde topluluk, güvenlik topluluğu değil, “diplomasi
topluluğuydu.” M. Leifer, ASEAN and the Security of Southeast Asia, Routledge, London, 1989.
248
dengelenmesi” (balance of threat) olmadan açıklamak çok zordu.927 Çünkü bölge devletleri ne
ABD’ye karşı ne de ÇHC’ne karşı bir ittifak ilişkisi içerisine giriyorlardı.928 Ancak, Khong’un
görüşüyle Leifer’ın görüşü arasında göründüğü kadar büyük bir fark yoktur. Leifer, ASEAN
bölgesiyle ilşkili olarak güçler dengesi tanımlamasını kullanırken kastetiği 19.yy Avrupası’nda
görünen ve sadece aktörlerin sahip oldukları maddi kapasiteye dayanan klasik güçler dengesi
biçimi değildi. Leifer’a göre, güçler dengesi, ayrıca, bölgeye tek bir gücün hakim olmasını
engellemek için kullanılan bir politikaydı.929 Yani güçler dengesi, Doğu Asya’da var olan
bir aracıydı.931 Her ne kadar, Leifer, Asya’da bölgesel örgütlerin, güçler dengesi üzerinden
sağlıklı bir bölgesel düzen yaratmak için uygun araçlar olduğunu düşünmese de932 ASEAN’ı
(ve doğal olarak ASEAN Bölgesel Forumu’nu) bölgesel güçler dengesinin odağına yerleştiren
görüş, bölgesel yapılanmaların bu tür bir güçler dengesinin aracı olmasını beklerler. İşte
ancak böyle bir güçler dengesi içerisinde “zayıf ve çok güçlü olmayan devletler dengelemenin
927
Y.F. Khong, “Making Bricks without Straw in the Asia-Pacific” The Pacific Review, 10/2, 1997, s, 296.
928
D.C. Kang, Age., s, 74. Evely Goh, Great Powers and Southeast Asian Regional Security Strategies: Omni-
Enmeshment, Balancing and Hierarchical Order Working Paper, IDSS, Singapore, July 2005. David Kang’ın tezi
oldukça ilginçtir. Kang’a gore Doğu Asya bölgesi devletleri tarihsel geleneklerinin de etkisiyle anarşiye değil
hiyerarşiye yakın bir çizgi benimsiyorlardı. Bu nedenle dengeleme yerine güçlü devletin peşi sıra gitmeyi
(bandwagoning) tercih ediyorlardı. D.Kang, “Getting Asia Wrong: The Need for New Analytrhical Framework”,
International Security, 27/4, 2003, ss,57-85. Ancak-özellikle bazı Amerikalı akademisyenler, Doğu Asya ve
Güneydoğu Asya’yı etkileyen Çin’in artan gücünün dengeleme mekanizmalarının önünü açacağını
düşünüyorlardı: Bkz. John Mearsheimer, “China’s Upeaceful Rise” Current History, 105/690, April 2006, ss, 160-
162; Francis Fukuyama, “Re-Envisonial Asia” Foreign Affairs, 84/1, January-February 2005, s, 85.
929
Jürgen Haacke, “Michael leifer and the Balance of Power”, The Pacific Review, 18/1, March 2005, s, 45.
Benzer bir ayrım için bkz. Ralf Emmers, Cooperative Security and the Balance of Power in ASEAN and ARF,
Routledge, London\ 2003/
930
Y. F. Khong, “Coping with Strategic Uncertainity…”, ss, 172-208. Bu belirsizlikler öncelikle; i-ABD’nin
bölgedeki askeri varlığının geleceği ve niteliği, ii- Japon-ABD güvenlik ortaklığının geleceği, iii- ÇHC2nin askeri
ve iktisadi gücünü bölgede nasıl kullanacağıyla ilişkiliydi.
931
Örneğin bkz.M. Leifer, Singapore’s Foreign Policy: Coping with Vulnerability, Routledge, London, 2000, s,
99, J. Haacke, Agm., s, 51.
932
M. Leifer, The Asean Regional Forum…, s, 57; Y.F. Khong, “The Elusiveness of Regional Order: Leifer, The
English school and Southeast Asia”, The Pasific Review, 18/1, 2005, s, 26.
249
bir parçası olabilir ya da davranışları ile güçler dengesini değiştirebilirler.”933 Julie Gilson
Asya devletleri büyük güçlerin bir kısmını dışlayarak diğerlerinin yanında olmak yerine
bölgesel stratejinin parçası olan tüm büyük güçleri [bölgesellik aracılığıyla] bir arada tutmaya
çalıştılar.”935
Khong ve Goh’a göre “bu tür bir dengeleme, gücün bölgesel düzeyde yeniden
dağılmasından ziyade bölgesel bir düzen kurmayı amaçlar.”937 Bölgesel düzen beklentisi,
genelde, bölgesel güvenlik topluluğu fikriyle beraber ele alınır, böylece anlamsal olarak
933
Evely Goh, Agm.
934
Julie Gilson, “Strategic Regionalism in East Asia” Review of International Studies, 33, 2007, ss, 145-163.
935
Evely Goh, Agm.
936
Agm. (vurgu bana ait.) Ayrıca bkz. Hugh De Santis, “The Dragon and Tigers: China and Asian Regionalism”
World Policy Journal, Summer 2005, s, 29.
937
Y.F. Khong, “The Elusiveness of Regional Order:…” ss, 32-38, Evely Goh, Agm.
938
Y.F. Khong, “The Elusiveness of Regional Order:…” s, 39.
939
Arnfinn Jorgensen Dahl’ın 1975’de tamamladığı ve 1982’de basılan doktora tezi ilk kez ASEAN’ın Deutsch’un
anlayışına uygun bir güvenlik topluluğuna örnek oluşturduğunu iddia ediyordu. Dahl’ın ardından, kendisi de Asya
Değerleri söyleminin önemli bir temsilcisi olan Noordin Sopie ASEAN’ı “neredeyse bir güvenlik toplumu” (a
quasi security community) olarak tanımladı. B.Buzan, Sheldon Simon ve A. Acharya da bu tanımlamayı
kullanarak Güneydoğu Asya’da bölgesel güvenliği incelediler. Bkz. A. Acharya, Constructing…, B. Buzan- G.
Segal, “Rethinking East Asia Security” World Security: Challenges for New Century,Michael T. Klare- Yogesh
Chandrani (der.), St Martin Press, New York, 1998, N. Sopiee, “ASEAN and Regional Security Community”
Regional Security in the Third World: Case Studies fromSoutheast Asia and the Middle East, Croon Helm,
London, 1986, Sorpong Peou, “Realism and Constructivism in Southeast Asian Security Studies Today: A Review
Essay” The Pasific Review, 15/1, 2002, s,123.
250
ASEAN güvenlik topluluğu, ASEAN bünyesinde siyasal işbirliği ile
güvenlik işbirliğini daha üst noktalara taşıyarak bölge ülkelerinin
birbirleriyle barış içerisinde daha adil ve demokratik bir dünyada
yaşamasını sağlayacaktır.940
Bu beklentinin özü, bir yandan Asya’da bölgesel bir (güvenlik) düzenin kurulması
ihtimalini içeriyordu, diğer yandan da bu düzenin topluluklar yani ortak bir kimlik inşaası
güvenlik kompleksleri ve güvenlik topluluğu) Asya bölgesi için üç farklı ve hatta bir biriyle
taban tabana zıt beklentiyi ( asimetrik dengeleme, çatışma ve rekabete dayalı dengeleme ve
aynı aktörler üzerinden (ABD, Çin, Japonya, Güneydoğu Asya ülkeleri) aktarılması, yan yana
varolabilmesi, aynı anda farklı güvenlik paradigmaları üzerinden ifade edilmesi Asya
çıkaracak açıklıkta kurulmadığını göstermektedir. Yine de hiç bir şey yok değildir:
Önemli olan ASEAN bünyesinde ortaya çıkan güvenlik topluluğu beklentisinin taklit
olup olmadığı değildir. Önemli olan böyle bir taklite, yani bölgesel güvenlik uygulamalarının
940
Declaration of ASEAN Concord II (Bali Concord).
941
Donald K. Emmerson, “Security, Community and Democracy in Southeast Asia: Analyzing ASEAN” Japanese
Journal of Political Science, 6/2, 2005, s,167, (vurgu bana ait).
251
Pasifik Topluluğu, ve Avro-Asya Topluluğu) varlığı ve genel bir Asya güvenlik topluluğunun
yokluğudur.
kimliğin birarada ele alındığı “özel” uygulama alanları olacaktı. Ancak bu alanlara değinmeden
Soğuk Savaş döneminin üretimleri olduğu için, bu düzen-tehdit ekseni kimlikle iki kutuplu
ürünleriydiler, ve bölgesel düzlemde ortaya çıksalar dahi bölgesel bir nitelik taşımıyorlardı. Bu
bakış içerisinde I. Bölüm’de belirtildiği gibi yerel anlatılara yani II.Bölüm’ün konusu olan
meydana gelen değişim, bu değişime paralel olarak uluslararası sistemle ilgili algılamaların
değişmesi, Soğuk Savaş’ın sona ermesi, yeni güvenlik tanımlamalarının (güvenlik kavramının
açıklanmasında yerel anlatılara da yer verilmesi sonucunu doğurdu. Ancak Asya’da güvenlik
uygulamaları söz konusu olduğunda yerel anlatılara geri dönüş önemli bir sorunu da
252
II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan Asya bölgeselleşmesi/bölgeselliği, II. Bölüm’de
sözü edilen ve farklı siyasal projeler içerisinde hayata geçirilmeye çalışılmış olan bölgesel
1)- Asya devletleri, Japonya haricinde geç sanayileşmiş, geç modernleşmiş ve yaklaşık
iki yüz yıl boyunca koloni halinde kalmışlardı. Bu durum, ulusal bürokrasileri, devlet üzeri
yapılar ve devlet ötesi anlatılar konusunda son derece hassaslaştırmıştı. Üstelik Buzan’ın ifade
ettiği gibi bölgeye büyük güçlerin müdahalesi son derece güçlüydü. Bu yüzden iktisadi işbirliği
mekanizmaları dışında, yerel güvenlik tanımlamalarını kullanan, çok taraflı siyasi işbirliği
Bu sebepler yüzünden, Soğuk Savaş dönemi Asya’da var olmayı sürdürebilmiş yegane
çok uluslu bölgesel işbirliği mekanizması olan ve iktisadi alandan ziyade siyasal alanda
yaratılmış olan ASEAN942 (Güney Doğu Asya Ulusları Topluluğu)943, Asya devletlerinin
mümkündü:
942
Y.F. Khong, “The Elusiveness of Regional Order:...”, s, 28.
943
Güneydoğu Asya’da ilk bölgeselleşme çabası ASA’ydı (Güneydoğu Asya Topluluğu-1961). Fakat bu çaba,
Filipinler’in Malezya Federasyonu’na katılan Kuzey Borneo (Sabah) üzerinde hak talep etmesiyle engellendi.
ASA’yı MAPHILINDO (Endonezya, Malezya, Filipinler Federasyonu) fikri izledi.Ancak yeni bağımsızlığını
kazanan Malezya’yı tanımak istemeyen Endonezya gerilimin tırmandırılmasına dayanan bir politikayı
benimseyince (Konfrontasi) bu Federasyon fikri de gerçekleşmedi. 1961’den 1967’de ASEAN Bankok’da
kuruluncaya kadar (Endonezya, Malezya, Tayland, Singapore ve Filipinler- hemen sonra Brunei de katıldı) kadar
geçen 6 yıl bölgede savaşa kadar gidecek anlaşmazlıklara sahne oldu: Singapore-Malezya, Singapore-Endonezya,
ve Endonezya-Malezya arasındaki krizler askeri gerilimin savaşa yol açması halinde henüz ulusal devletlerini
kurmuş bölgesel aktörler için yüksek maliyetli olacaktı. Bu nedenle ASEAN, bölge ülkelerince “ileride
Konfrontasi biçimindeki çatışmalardan kaçınabilmeleri için oluşturuldu.” A. Acharya, Constructing A Security...,
s, 49.
253
diğerleri tarafından reddedilmesi anlamına gelen ulusal varlığın
tanınmaması.944
anlayışına uygun biçimde “rejim güvenliğiyle” ilişkiliydi ve çıkış noktası siyasi olmakla
Anlaşması ( TAC: Treaty of Amity and Cooperation) ile belirlenmişti: a)- çatışmaların barışçıl
çözümü kuralının tüm imzacılar tarafından kabulü, b)- üye devletlerinin iç işlerine müdahale
etmeme kuralı, c)- tüm imzacı devletlerin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına saygı ve d)-
sorunların halledilmesi esnasında kendi çıkarına ve diğer imzacı devletin aleyhine üçüncü
normlar da vardı: karar alma mekanizmalarının resmi oylama, veto hakkı vb. yerine danışma ve
konsensusa dayanması. TAC ilkeleri ve bu ilkelerin hayata geçme biçimi, “ASEAN yolu”
(ASEAN Way) denilen ve “kurumsallaşmamış”, “liderler arası ilişkiye dayalı” bir bölgeselliği
işaret ediyordu.947
Yew’in söyleyeceği gibi “bölgenin az ve orta dereceli güce sahip devletleri için büyük güçlerle
944
Y.F. Khong- H.E.S. Nesadurai, Age., s, 40.
945
Noordin Sophiee, “ASEAN and Regional Security” Regional Security in the Third World, M. Ayoob (der.),
Croom Helm, London, 1986, s, 229.
946
Bkz. .Declaration of ASEAN Concord, Indonesia, 24.02.1976, http://www.aseansec.org/1217.htm.
947
Bkz. Noordin Sopiee, “ASEAN Towards 2020: Strategic Goals and Critical Pathways” ASEAN Towards 2020.
Strategic Goals and Future Directions , Stephen Leong (der.), ISIS, Kuala Lumpur, 1998.
254
ilişki kurarken başvurdukları bir pazarlık aracıydı.”948 Çünkü, bir Malezya deyişinde dendiği
gibi iki fil savaşırken arada kalan karıncalar ezilir.949 Bu kural yansımasını, Malezya’nın kendi
etnik sorunlarına (Çin karşıtı ayaklanmalara) müdahalenin önünü kesmek için ortaya attığı
ZOPFAN (Barış, Özgürlük ve Tarafsızlık Bölgesi – Zone of Peace, Freedom and Neutrality,
içi boş bir kavram olarak değerlendirilebilir.952 Oysa, 1970’ler hem İngiliz Uluslar
ASEAN bölgesi devletlerinin, bölge dışı aktörlerle olan ilişkilerini etkileyen bir faktör
olmaktan çok, birbirlerine verdikleri bir söz gibiydi: Bölgesel kimliğin uluslararası
dinamiklerden bağımsız, otonom bir yönü olacaktı ve bölgesel güvenlik, bu yön kullanılarak
948
18 Mart 1978 tarihli açıklamasını aktaran A. Acharya, Constructing A Security..., s, 52.
949
Malezya devlet başkanı Hussein Onn’un ASEAN Bali Zirvesinde yaptığı açıklamadan (7 Şubat 1976) aktaran
Age.
950
Kuala Lumpur (1971) Deklarasyonu için bkz. ASEAN Document Series, 1967-1988, ASEAN Secretariat,
Jakarta, 1988. http://www.aseansec.org/1215.htm.
951
Singapore, Malezya, Birleşik Krallık, Avusturalya, Yeni Zelanda
952
Bu konuda ASEAN ülkeleri (özellikle büyük güçlerin bölgenin tarafsızlığını korumasını savunan Malezya ile
büyük güçlerin bölge ülkelerinin iç işlerine müdahale etmesini önlemeye çalışan Endonezya) arasında görüş
ayrılıkları vardı. Bkz. M. Leifer, ASEAN and the Security of Southeast Asia, Routledge, London, 1989, s, 59.
255
içinde...[devletlerimizin] toplumsal, iktisadi ve siyasi temellerini
güçlendirmemiz yeterlidir.953
Bu tür bir bölgesel güvenlik çerçevesi, 19.yy-20.yy Asya kimlik anlatısından farklı bir
değildi. Bu yüzden, ASEAN bölgesel kimliği anlatısı için, bölgesel kimlikle ilişkili çok seçici
bir okuma yapılmaktaydı. Bu okuma bir yandan, “Bandung ruhu” ve J. Nehru’nun kolektif
savunma anlaşmalarına karşı çıkışını ele alıyordu.955 J.Nehru, kolektif savunma paktlarının
bölge dışı aktörlerin bölge devletlerinin iç işlerine müdahalesinin bir aracı olduğunu
diyaloğunun ve bağlayıcı olmayan ASEAN yolu) uluslararası barışı sağlamakta etkili olacağına
953
Dönemin Singapore devlet başkanı Rajaratnam’ın 6 Ağustos 1968’de yaptığı açıklamayı aktaran, Thakur
Phanit, Regional Integration Attempt in Southeast Asia: A Study of ASEAN’s Problem and Progress, PhD.
Dissertation, Pennsylvania State University, 1980, ss, 32-33. Ayrıca bkz. A. Acharya, Constructing A Security..., s,
53.
954
M. Leifer, The ASEAN Regional Forum…, s16.
955
A. Acharya “Why Is There No NATO in Asia? The Normative Origins of Asian Multilateralism”
Weatherhead Working Papers, Harvard University, Cambridge, July 2005, ss, 12-40.
956
Michael O. Billington, Britain's Cold War against FDR's Grand Design: The East Asian Theater, 1943-63,
04.07.1999,http://64.233.183.104/search?q=cache:wK230_X6pX4J:wlym.com/articles/billington_britainscoldwar.
doc.
256
liderlerinin yani Sukharno, Nehru ve Emanuel Palaez’in (Filipin Senatörü) SEATO’yu
reddederken, bölgesel kimlik söylemini kullanmış olmalarıydı. “SEATO Asyalı bir yapı
değildi”.958
Bölgesel kimlik- bölgesel güvenlik uyumu için Asya’nın yerel değerlerine yeniden
bakıldı. Örneğin Malezya dışişleri bakanı Muhamad Ghazali Shafie, Asya’daki “köy
toplulukları ruhunun (kampung spirit)” bölge ülkelerini bir araya getirdiğini söyleyecekti.
Asean yolunun “ortak kültürel değerlerle” “bir arada yaşama, birlikte yeme, birlikte içme,
Subiandro’ya göre Güneydoğu Asya bölgesi Java köy toplumlarının düzenleyici ilkesi,
“musyawarah bir çeşit yumuşak diplomasi biçimidir ve büyük güçler ile kolonicilerin barut
957
V.S. Mani, “An Indian Perspective on the Evolution of International Law” Asian Yearbook of International
Law, 2000, vol. 9, Brill, Leiden, 2004, s, 66. Bu anlayışla ASEAN yolu arasında kurulşan bağlantı için A. Acharya
Why Is There No NATO in Asia? The Normative Origins...
958
Bkz. Speeches of Jawaharlal Nehru,1953-1957, Government of India, New Delhi, 1957, s, 20.
959
A. Acharya, Constructing A Security..., s, 64.
960
E. D. Solidum, “The Role of Certain Sectors in Shaping and Articulating the ASEAN way” ASEAN: Identity,
Development and Culture, University of Philippines Law Centre, 1981’den aktaran A. Acharya, “Culture,
Security, Multilateralism: The ASEAN way and Regional Order” Contemporary Security Strategies, 19/1, 1998, s,
1, bu ethosun liderler tarafındanda Kabul edildiği görülmektedir, bkz. Anh Tuan Hoang, “ASEAN Dispute
Management: Implications for Vietnam and Expanded ASEAN” Contemporary Southeast Asia, 18/1, June 1996,
s, 67.
961
A. Acharya, Constructing A Security..., s, 68.
962
Age., [vurgu bana ait].
257
Her ne kadar ortak kültüre yapılan vurgu ve bölgesel kimlik-güvenlik uyumunun
kökenlerinin bölgedeki farklı köy geleneklerinde aranması, bir Güneydoğu Asya bölgesi
tanımlıyorsa da, bu bölge algılaması bölgesel bir savunma hattı oluşturabilecek olgunluğa
devletlerin devletsiliğini güçlendirecek bir mekanizma olarak düşünülmesiyse, diğer bir nedeni
ABD’lerinin Asya’ya farklı bir bölgesel güvenlik anlayışı ve bölgesel kimlik anlatısı
dayatmasıdır.
2)- ABD’lerinin güvenlik ve tehdit tanımlaması, yani Asya’da komunizm karşıtı bir
özellikleri şunlardı:
güvenlik, ulusal güvenlik, rejim güvenliği vb.)- bölge ülkelerinin (örneğin Japonya, Güney
Kore ve Filipinler) ABD ile imzalamış oldukları iki taraflı savunma anlaşmalarıydı. NATO ile
ortak savunma yükümlülüğü bakımından oldukça zayıf hükümler (IV. Madde) içeriyordu.
Üstelik, bölgesel bir güvenlik oluşumuna dönüşecek kapsayıcılığa sahip değildi. Japonya,
Güney Kore ve Tayvan SEATO’nun dışında tutulmuştu. SEATO’nun zayıf bir kurumsal
çerçeveye sahip olmasının en önemli nedeni ABD’nin Asya’da güvenliği iki taraflı anlaşmalar
963
Leifer’ın bu yöndeki fikirleriyle ilgili tartışma için bkz. A. Acharya, “Do Norms and Identity Matter?
Community and Power in Southeast Asia’s Regional Order” The Pacific Review, 18/1, March 2005, s, 101.
964
P. Katzenstein, A World of Regions, Asia..., s, 43.
965
SEATO (1955) ortak savunma (collective defense) amaçlı bir uluslararası örgüttür ve 8 Eylül 1954 tarihli
Güneydoğu Asya Ortak Savunma Anlaşması (Manila Paktı) ile hayata geçmiştir. Üyeleri, Avusturalya, Yeni
Zelanda, Fransa, Pakistan, Filipinler, Tayland, Birleşik Krallık ve ABD’ydi. Temel amacı Güneydoğu Asya’daki
Komunist ilerlemeyi durdurmaktı, ve Fransa’nın Hintçini’nden çekilmesinin doğal sonucudu, ama üye yapısına
bakıldığında da anlaşılabileceği gibi örgütün yapılaması Asya dinamiklerinden uzaktı. Genel olarak etkin bir örgüt
olamadaı. Nihayetinde 1977 senesinde ortadan kalktı. Jens Uwe Wunderlich, Age., s, 72.
258
ve tek taraflı müdahaleler yoluyla sağlama kararlılığıydı. C.Hemmer ve P.J. Katzenstein
Kısaca, coğrafyanın bir anlamı yok gibi duruyordu. Okyanus’un birbirinden ayırdığı, iki
ayrı kıta ortak bölgesel bir kimlikle tanımlanmak istendiği anda, bir bölge (Kuzey Atlantik)
haline gelebiliyor, bölgesel güvenlik hem tüm bölgeyi hem de tek tek bölgesel aktörleri
Stratejiler çerçevesinde anlam kazandıkça bölge, örneğin Asya, John Foster Dull’un deyimiyle
ortak bölgesel kimlik kurgusunun değil, “kader ortaklığının” yani güvenlik işbirliğinin (security
cooperation) temellendiği bir alan haline geliyordu.967 ABD’nin başı çektiği “kader ortaklığı”
ii)- Bölgesel işbirliğinin amacı –en azından 1969 Guam Doktrini’ne969 kadar- sadece
966
Christopher Hemmer- P. J. Katzenstein, “Why is There No NATO in Asia? Collective Identity, Regionalism,
and the Origins of Multilateralism” International Organization, 56/3, 2002, s, 575.
967
Agm., s, 597.
968
A. Acharya, Constructing a Security Community in Southeast Asia, ASEAN and the Problem of the Regional
Order, Routledge, London, 2001, ss, 61-62, Mohamad Ghazali Shaife, Malaysia, International Relations, Creative
Enterprise, Kuala Lumpur, 1982, ss, 161-162.
969
Nixon Doktrini olarak bilinen Guam Doktrini 1969 yılında ABD başkanı Nixon tarafından açıklanmıştı.
Doktrini takip eden süreçte Amerika Vietnam’dan kuvvetlerini çekti ve Çin’le resmi ilişkilerini başlattı (1972).
Doktrin, kısaca üç noktanın altını çiziyordu: 1)- ABD anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini sürdürecekti, 2)-
Eğer müttefik ya da ABD çıkarları için yaşamsal önemde atfedilen bir ulus nükleer bir güç tarafından tehdit
edilirse, bu ulus ABD tarafından müdafaa edilecekti, 3)- Bunun dışındaki tehditlerde tehdit altındaki ulus kendi
müdafaasını üstlenmelidir. Nixon’ın konuşmasının tam metni için bkz. President Nixon's Speech on
"Vietnamization," November 3, 1969, http://vietnam.vassar.edu/doc14.html.
259
dayanan, Japonya merkezli iktisadi bir bölgeselleşme desteklenmiştir. Hindistan’dan
Çin’in içine alınmaması kararının uygulandığı), Japonya’nın ise bölgesel model oluşturduğu
ilişkiyi tanımladı: uçan kazlar teorisi (ganko keitai).974 Bu teoride bölgesel liderlik konumu
Japonya’ya verilmekle beraber, asıl liderlik her zaman ABD’ye aitti. Sonuç olarak, Soğuk
970
Ayrıntı için bkz, Michael Schaller, The United States and China in the Twenty-First Century, Oxford
University Press, Oxford, 2002, ss,140-163.
971
M. Schaller, Altered States, The United States and Japan Since the Occupation, Oxford University Press,
Oxford, 1997, s, 23. Dan Acherson 1949-1950’de sık sık Büyük Hilal Stratejisi’ne atıfta bulunmuştu. Ayrıntı için
bkz. M. Schaller, The American Occupation of Japan, The Origins of the Cold War in Asia,Oxford University
Press, Oxford, 1987, ss, 162-233.
972
Bruce Cumings, “Japan and Northeast Asia into the Twenty First Century”, Network Power..., s, 152.
973
Age., s, 148.
974
Age., s, 149, ayrıca bkz. Ming Wan, The Political Economy of East Asia, Striving for Wealth and Power, CQ
Press, Washington, 2007, ss, 151-153. Bu teoriye gore üretim zinciri, sanayi ve teknolojinin gelişmiş bir
ekonomiden daha az gelişmiş bir ekonomiye ithal edilmesiyle başlar. Zaman içerisinde, bu az gelişmiş ülke
homojen bir sanayileşmeyi başarır ve sermaye birikimi sağlar. En son aşamada bu ülke, kendisinden daha az
gelişmiş bölge ülkelerine sanayi ve teknoloji ithalatına başlar. Böylece tıpkı V şeklinde uçan yaban kazları gibi,
geri kalanlar (Asya’nın diğer gelişmekte olan ekonomileri), gelişmiş ülkelerle ilişki kuran (burada Batı ile ilişki
kuran) ilk ülkeyi (lider kaz Japonya’yı) takip ederek sanayileşirler. Uçan kaz teorisi dışında bölgesel düzeyde
iktisadi etkileşimi ve hızlı ekonomik gelişmeyi açıklayan diğer teori Üretim Zincirleri Teorisidir (Product Cycles
Theory). Raymond Vernon’un 1960’da geliştirdiği bu kurama göre, önemli olan sanayi sektörleri değil, üretimin
maaliyetidir. Yeni teknoloji gelişmiş ülkeden (Amerika/Batı), daha az gelişmiş ülkeye ithal edilir. Gelişmekte olan
ülke teknolojiyi taklit eder, üretim maaliyeti daha düşük olduğunda teknolojiyi geliştiren ilk ülke ürünü ithal etmek
zorunda kalır. Ayrıntı için bkz. Michael Bernard – John Ravenhill, “ Beyond Product Cycles and Flying Geese:
Regionalisation, Hierarchy and the Industrialisation of East Asia”, World Politics, 47/ 2, 1995, ss, 171-209. Bu
kuram, Japonya merkezli uçan kaz teorisinden farklı olarak iktisadi etkileşimin merkezinin, niçin, önce Asya’da
Yeni Sanayileşmiş Devletler (Newly Industralised States : NIS ya da Four Tigers- Asya Kaplanları) olarak geçen
Tayland, Singapore, Hong Kong ve Güney Kore’ye, sonar da Çin’e kaydığını açıklamak için kullanılmıştır. M.
Wan, Age., s, 152.
260
Savaş yıllarında, bölge (Asya ve Avrupa) kendi bloğu içerisinde hegemon gücün çevreleme
stratejisinin bir parçasıydı. Bu nedenle Asya’da bölgesel ilişkiler ABD üzerinden yürütülen bir
paylaşılması” anlamına geliyordu.976 Özellikle Vietnam Savaşı sırasında büyük ölçüde Japonya
ve etkisi çok olmamakla beraber Güney Kore, ABD’nin yükünü azalmak adına –askeri
yardımın dışında- Güneydoğu Asya’ya yönelik bir dizi programı başlattılar. Bunlardan en
tarafından karşılanmıştı. Ayrıca Fukuda978, Amerikan siyaset yapıcıların onayını alarak, -II.
975
Bruce Cumings, “Japan and Northeast Asia into the Twenty First Century”, Network Power..., s, 152.
976
T. Shiraishi, “Japan and Southeast” Network Power..., s, 180.
977
Pekka Korhonen, Japan and Asia-Pacific Integration: Pacific Romances, 1968- 1996, Routledge, London,
1998, s, 45.
978
Takeo Fukuda (1905-1995), 1976-1978 yılları arasında 67. Japonya Başbakanlığı’nı da yapan siyaset adamı.
261
Dünya Savaşı dönemi Yoshida Doktrini’nden sonra ilk kez- Güneydoğu Asya’ya yönelik Japon
yaptığı konuşma980, S. Sudo’ya göre herşeyden önce sembolik önemdeydi. Manila, Asya’daki
Amerikan gücünü temsil ediyordu ve Japonya’nın Asya’da “iktisadi” olarak Amerika’nın yerini
paylaşılmasının bir başka aşaması olduğu bir gerçekti, üstelik Batı Pasifik ülkeleri Güneydoğu
Asya ile birlikte ele alınarak Asya bölgesi Pasifik’i kapsayacak şekilde genişletiliyordu. İlginç
olan ise bu politika için benimsenen çerçevenin Tagore vari Asyacı bir söylem doğrultusunda
çizilmesiydi. Fukuda’nın kalb kalbe diye tarif ettiği politika ancak tarihsel Asya tecrübesi
içerisinde anlaşılabilirdi.
979
P. Korhonen, Age., s, 83.
980
Manila, Fukuda’nın Güneydoğu Asya turunun son durağıydı. Buradan önce Fukuda, Ağustos 1977’de Kuala
Lumpur’da tüm ASEAN üyesi ülkelerle buluşmuştu. Ancak, Japon karar alıcılar Asya vizyonuna Yeni Zelanda ve
Avusturalya’yı da dahil ederek, Batı Pasifik’i de Asya’nın parçası yapmışlardı. Bu noktada amaç, Asya
devletlerinin oldukça hasas olduğu Büyük Doğu Asya Refah Alanı projesinin yani Yoshida Doktrininin alanının
zihinlerde tekrar canlanmasını engellemekti. Fukuda’nın Güneydoğu Asya’yı, Asya’da bölgesel işbirliği için
referans noktası olarak almasının Soğuk Savaş ile ilgili nedenleri olduğu kadar, doğrudan Japonya’nın ulusal
güvenliğini de etkileyen nedenleri vardı: 1)- Çin-Japon ilişkilerinde normalleşme dönemine girilmesi, 2)- Tayland
ve Endonezya başta olmak üzere Güneydoğu Asya ülkeleriyle iktisadi ilişkilerin kötüleşmesi, 3)- Güneydoğu
Asya’nın enerji güvenliği açısından önem kazanması 4)- Vietnam ülkelerinde komunist rejimlerin iktidara
gelmesi. Susumu Yamakage, “Japan’s National Security and Asia-Pacific Regional Institutions in the Post-Cold
War Era”, Network Power..., s,284. Bu konuşmada, Fukuda, üç farklı bakış açısını yansıtmıştı. İlk bakış açısı
Japonya’nın konumuyla ilgiliydi. Buna göre Japonya “büyük bir güçtü”. Ancak, diğer büyük güçlerin izlediği yolu
izleyerek askeri bir güç olmayı seçmeyecekti, yapabileceği halde nükleer güç geliştirmeyecekti. Japonya
“teknolojik ve iktisadi güç bakımından büyük bir güç olarak kalacaktı.” Bu nedenle, bu “istisnai” durum
nedeniyle, Japonya’nın ulusal güvenliği uluslararası işbirliğine dayanmak zorundaydı. Doktrindeki ikinci husus,
Japonya’nın Güneydoğu Asya ülkeleri ile eşit statüde olmasıydı. Japonya, bu eşitliği, büyük bir güç olmasına
rağmen kabul ediyordu. Bu ilişki, “kalb kalbe” bir ilişki olarak tanımlanıyordu. Üçüncü olarak, Fukuda Vietnam
devletleri ile ASEAN devletlerinin barış içersinde birarada yaşamalarına katkıda bulunacağını- ki bunun ilk adımı
Vietnam ile ilişkilerin normalizasyonu idi- ilan ediyordu. Michael Green, Japan's Reluctant Realism: Foreign
Policy Challenges in an Era of Uncertain Power, Palgrave, London, 2003, s, 170.
981
Sueo Sudo, The Fukuda Doctrine and ASEAN: New Dimensions in Japanese Foreign Policy, Institute of
Southeast Asian Studies, Singapore, 1992, s, 155.
982
Aktaran, P. Korhonen, Age., s, 84.
262
Fukuda, tıpkı kültürel Asyacılık söyleminde olduğu gibi ya da Doğu-Batı ayrımını
kullanan tüm Japon Asyacı söylemindeki (Okakura, Shumei, Kyoto Okulu vb.) gibi Doğu ve
Batı arasında aşılması gereken kültürel bir ayrım koyuyordu. Zengin Avro-Amerikan dünyası
ruhsal açıdan fakirdi. Fakir Asya dünyası ise kültürel ve tarihsel açıdan bambaşka bir olgunluğa
erişmişti. Japonya hem dolaylı bir biçimde bu olgunluğu temsil ediyordu, hem de Doğu-Batı
çerçevede “stratejik melezlik”984 olarak tanımladığı vizyondu bu. Ancak bu sefer, II. Dünya
Savaşı dönemi söylemlerinden farklı olarak stratejik melezlik alanı olan bölge, bölgesel
politikasının hem kendisi (ABD stratejisi) hem de bölgesel aktörlerin bu politikayı nasıl
açıklanmasında önemli bir araçtı ama, Soğuk Savaş döneminde (güvenlik çalışmalarının ortaya
koyduğu gibi güvenliğin tam güvensizliğe- dehşet dengesine- bağlı olarak açıklandığı bu
dönemde) artık bölge aktörlerinin hareket imkanları çok geniş değildi, Soğuk Savaş’ın bölgesel
yansımalarına bağlıydı.
Örneğin 1970’lerin ortasında détente dönemi Asya’da, özellikle ASEAN ülkeleri odaklı,
bölgeselleşmenin arkasındaki itici gücü yok etmiş, hem MCEDSEA hem de ASPAC 1970’lerin
983
Askeri açıdan “normal” bir ülke olmaktan vaz geçme ahlaki bir tercih gibi görünse de hem Amerikan savunma
şemsiyesi dolayısıyla Japonya’nın askeri kuvvetlerin geliştirilmesine ihtiyacı yoktu, hem de bu süreç ulusal
düzeyde hiç tartışma olmadan cereyan etmiş değildi. Keza ABD, Okinawa’da nükleer silah tuttuğu, ve nükleer
gücün transferinde Japon kuvvetlerinden faydalandığı için daha sonra Japon başbakanlarından Eisaku Sato’nun
iddia ettiği gibi, nükleer güç olmama ilkesi “manasızdı”. K. Pyle, Japan Rising, Public Affairs, 2007, ss, 251-252.
Dolayısıyla Japonya’nın yumuşak gücü farklı bir alanda aranmalıydı: Teknolojik güç kavramında. Saya S.
Shiraishi’ye göre, Japonya teknolojiyi - nükleer teknolojinin yıkımına uğramış olmasına karşın- Avrupa’daki
karamsarlıktan çok uzak bir iyimserlik içerisinde kullanıyordu. Teknoloji, yıkım aracı olduğu kadar, yıkımdan
sonraki gün kullanılacak aracın da kendisiydi. S.S. Shiraishi, “Japan’s Soft Power: Doreamon Goes Overseas”
Network Power..., s,258. Yani teknoloji yaratıcıydı. Bu sayede atom bombasından sonra, Japonya “emperyalist bir
devlet” olmanın ağırlığından kurtularak Batı ile (ABD ile) bütünleşebilmişti. Koichi Iwabuchi, Recentering
Globalization, Popular Culture and Japanese Transnationalism, Duke University Press, Durham, 2002, s, 57.
984
Age., s, 53.
263
ortasında faaliyetlerine son vermişlerdi. Fakat détente Asya’da uzun sürmedi. Uluslararası
düzeyde yeni Soğuk Savaş dönemine girilmesiyle birlikte, ÇHC- SSCB arasındaki gerilim arttı.
Paralel biçimde Asya’da Vietnam ve Kambotçya arasında sorunlar başladı; Vietnam ÇHC’ne,
merkezli ortaya çıkmasının önüne geçti. Zaten, 1970’lerin sonunda, bu sürecin bir uzantısı
olarak Japonya, Pasifik Topluluğu kavramını ortaya atacaktı. Pasifik Topluluğu, Masayoshi
Ohira’nın986 başbakanlığı döneminde dillendirilen Pasifik Çağı (Taiheiyo Jidai) söyleminin bir
kendisini Soğuk Savaş içerisinde yeniden tanımlamasıyla da yakından ilgiliydi. Ohira ilk kez
Yardım ve Kalkınma Örgütü)987 geri dönüş gibi dursa da, Japonya’nın kendini Asyalı bir ulus
(Ajia no ici in) olmaktan çok Batılı bir ulus olarak tanımlaması (nishigawa no ichi in) sürecinin
çağrısı” ile beraber düşünüldüğünde, Pasifik Havzası “Batı” ile güvenlik ittifakının ve
maaliyetlerin tanımlandığı yeni alan olmuştu.989 Japonya’nın Batı ittifakının bir parçası haline
985
Bölgesel güvenliğe en büyük tehdid Tayland ve Singapore için Vietnam iken, Endonezya ve Malezya için
ÇHC’ydi. Y.F. Khong- H.E.S. Nesadurai, Age., ss, 42-44.
986
Masayoshi Ohira (1910-1980) 1978-1980 dönemlerinde Japonya’nın başbakanlığı görevlerinde bulunmuş
Japon siyaset adamı. 1978 senesinde Liberal Demokrat Parti’nin başkanlığına seçilen Ohira Takeo Fukuda’nınn
ardından başbakanlığa atanmıştır. Japonya’da bu pozisyona getirilen ikinci Hristiyan’dır.
987
PAFTAD, Pasifik Ticaret ve Kalkınma Konferansları, iktisadi konferanslar olup, Asya-Pasifik ülkeleri arasında
bölge içi ticaret ve kalkınma konusunun tartışıldığı ve gevşek bir işbirliği mekanizmasının kurulmaya çalışıldığı
platformlardır.
988
P. Korhonen, Age., s, 125.
989
S. Yamakage, “Japan’s National Security and Asia-Pacific Regional Institutions...”, s, 285.
264
geldiği bu dönemde990, belki de bu yüzden Pasifik Topluluğuyla ilgili çağrıya Güneydoğu Asya
gelmişti.992
Pasifik Topluluğu fikri, kendi başına önemli olmakla beraber, Japonya’nın manevra
alanı içinde bölgesel kimliğin, bölgesel ve ulusal güvenlikle bağlantılı olarak ne kadar hızlı
kimliği de Asya’nın kapitalist devletleri için tekrar tekrar dönülen bir kavramsal alandı. Bu
alan, bölgeyi tanımlamaktan, sınırlarını belirtmekten ziyade; genelde Batı, özelde ABD ile
Asya bölgeselliğinin bölgesel Asya kimliğini stratejik algılamaların dışına taşıdığı çok az alan
“Asya değerleri” tartışması, 1970’lerde Japonya’nın –aniden- iktisadi bir güç olarak
ortaya çıkışını açıklamak için, kalkınma, modernizm ve kültür arasında farklı ilişki
990
Dönemin başbakanlarından Yasuhiro Nakasone, 1982 G7 Versailles Zirvesi sonrası yayınlanan Williamsburg
Deklarasyonu’nda (1983) ilk kez Amerika dışında da Batı dünyasının güvenlik garantisini kazanmıştı. François
Godemant, Age., ss, 181-182.
991
S. Yamakage, “Japan and ASEAN: Are They Realy Becoming Closer?”, Aspects of ASEAN, Werner Pfenning-
Mark B. M. Suh, (der.), Weltforum-Verlag, London, 1984, ss, 91-92, Örneğin Malezya Başbakanı Mahathir,
Pasifik Entegrasyonu’nun Kuzey-Atlantik bölgesine üstünlük sağlamanın bir yolu olduğunu iddia edecekti. P.
Korhonen, Age., s, 129.
992
P. Korhonen, Age., ss, 126-127. Gerçi Amerika için Pasifik Topluluğu fikri, öncelik açısından, her zaman ikili
savunma anlaşmalarından sonra gelmiştir.
265
modellerinin olabileceğinin öne sürülmesi ile başlamıştı.993 Asya değerleri söylemi hem Anglo-
sakson akademik dünya da hem de bölge içerisinde 1980-1990’larda- 1997 Asya Finans
Krizine kadar- “bir anlatı halini almıştı”.994 Bu anlatı hem bir olumlamayı hem de bir tür
Olumlama, “yakınlık” duygusuyla ilişkiliydi: T.N. Harper’a göre bu tür bir yakınlığı
değerlendirmek daha doğruydu, çünkü: “[Miras] tartışmalı bir alandı, bir çok olasılığı
993
Mark T. Berger, The Battle for Asia, From Decolonization to Globalization, Routledge, London, 2004, s, 175,
Tu Wei Ming, “Multiple Modernities; A Preliminary Inquiry into the Implications of East asian Modernity”,
Culture Matters, How Values Shape Human Progress, Lawrance I. Harrison- Samuel P. Huntington (der.), Basics
Books, New York, 2000.
994
T.N. Harper, “Historiographical Review, Asian Values and Southeast Asian Histories”, The Historical Journal,
40/2, 1997, s, 507. Örneğin, Batı akademisinde William Lockwood, Edwin O. Reischauer, John K. Fairbank ve
Albert Kraig, bölgesel düzeyde Singapore başbakanı Lee Kuan Yew, Malezya başbakanı Mahathir bin Mohamad,
daha ılımlı kanattan, Koreli insane hakları savunucusu Kim Dae Jung, Filipin devlet başkanı Juan Ramos,
akademisyen ve sivil toplum üyesi entellektüellerden Nordin Sopiee, Tommy Koh ve Kishore Mahbubani şu
görüşü savunuyorlardı: öncelikle Japonya’ya-ama aynı zamanda tüm Doğu ve Güneydoğu Asya’ya da içkin-
belirli özellikler dolayısıyla, bu ülkeler farklı bir modernism ve kapitalist kalkınma modeli geliştirebilmişti. Bkz.
Gerd Langguth, “Asian Values Revisited”, Asia-Europe Journal, 1, 2003, s, 32.
Bu özellikler bölgede Konfiçyüsçü ahlak anlayışının iktisadi alana taşınması olarak görülüyordu. Buna gore, 1)-
Pazar ekonomisine hükümetin müdahalesi gerekli ve arzu edilen bir gelişmedir. İktisadi sistemde görünmez el
diye birşey yoktur. Hükümet, toplumun iyiliğinden ve düzenin devamlılığından sorumludur. 2)- Yasal sistemler
medeni davranışlar için tek başlarına yeterli değillerdir. Organik dayanışma ve ritüeller toplumsal davranış için
gerekliliktir. 3)- Aile sadece toplumun çekirdeği değil, toplumsal değerlerin de aktarıcısıdır. 4)- Sistemin dinamiği
ail eve devlet arasındaki yakın ilişkiden doğar. Devlet ailenin daha büyük bir halinden başka bir şey değildir.
Devletin istikrarı da ailenin istikrarına bağlıdır.5)- Toplumsal ilerleme toplumun kendi üyelerini yetiştirmesine
bağlıdır. Tu Wei Ming, Age., ss, 262-263. Fareed Zakaria, “Culture is Destiny A Conversation with Lee Kuan
Yew” Foreign Affairs, 73/2, 1994, ss, 109-126. T. Koh, yazdığı son makalelerden birinde Asya değerleriyle ilgili
“tarif” yapmış araştırmaların iyi nitelikli bir özetini yapar. Bkz. Tommy T.B. Koh, “Asian Values Reconsidered”
Asia-Pacific Review, 7/1, 2000, ss, 131-136. Ayrıca bkz. Michio Morishima, Why Has Japan Succeeded? Western
Technology and the Japanese Ethos, Cambridge University Press, Cambridge, 1989, M. Noordin Sopiee (ISIS-
Malezya başkanı), “The Development of An East Asian Conciousness” Living with Dragons: Australia Confronts
Its Asian Destiny, Allen and Unwin, Sdney, 1995, Kishore Mahbubani, “The Pasific Way”, Foreign Affairs, 74/1,
January-February 1995, ss, 100-111, T. Koh, “10 Values Which Undergird East Asian Strength and Success”,
International Herald Tribune, 11-12 December 1993, s, 6.
995
T.N. Harper, Agm., s, 512.
266
Her ne kadar “Asya değerleri” alanında toplumun hatırladıkları ve devlet projeleri iç içe
geçmişse de996, yakınlık duygusu (kurumsal ya da resmi zeminde ortaya çıkmayan bir bölgesel
biz duygusu) toplumsal alanla daha ilişkiliydi: “Biz Japonlar, Hong Kong ya da Bankok da
çevrede dolaşırken iktisadi kalkınmamızı sağlayan aynı yaşam enerjisini görüyoruz.”997 Koh,
bu enerjiyi tanımlamak için bir liste sunuyordu: “çalışkanlık, öğrenme isteği, dürüstlük, öz
güven, disiplin, görev aşkı, toplumsal düzene verilen önem, uyum ve otoritenin yüceltilmesi,
danışma ve sorumluluk duygusu”.998 Ancak, olumlama, olumlu bir nitelikler listesi sunmanın
ötesinde belirgin bir tüketim biçiminin ve orta sınıf alışkanlıkların paylaşılmasıyla ilgiliydi.999
Tüketim üzerinde yükselen Asyalılık fikri, Savaş öncesi Asya anlatısının ulaşmak
istediği, Batı ile bölge’nin “sentezini” ve bölgenin kendi içindeki “biraradalığını”, mal
996
Michael D. Barr, Cultural Politics and Asian Values: The Tepid War, Routledge, London, 2002, Mark R.
Thomson, “Pasific Asia after ‘Asian Values’: Authoritarianism, Democracy, and ‘Good Governance’” Third
World Quarterly, 25/6, 2004, ss, 1079-1095. Baogang He, “East Asian Ideas of Regionalism: A Normative
Critique”, Australian Journal of International Affairs, ss, 120-122.
997
Koichi Iwabuchi, “Nostalgia for a (Different) Asian Modernity: Media Consumption of Asia in Japan”
Positions, 10/3, 2002.
998
T. Koh, Agm, s,133, “Asian Values”, Economist, 331/7865, 28.05.1994, ss, 13-14.
999
Nissim Kodosh Otmazgin, “Cultural Commodities and Regionalization in East Asia” Contemporary Southeast
Asia, 27/3, 2005, ss, 499-523.
1000
K. Iwabuchi, Recentring Globalization…, s, 68. Ayrıca bkz. Yoichi Funabashi, “Asianisation of Asia” Foreign
Affairs, 72/5, 1993, ss, 75-85. Ancak Orta sınıf ve elit düzeyinden halka doğru inildikçe, “Asyalı biz duygusu”
etkisini yitiriyor gibidir. Asiabarometre’nin yaptığı araştırma neticesinde Japonya’da halkın sadece %25’inin,
Çin’de ise % 5’nin kendini Asyalı olarak tanımladığını göstermektedir. Bu rakam daha küçük ve Japon-Çin dış
yatırımını bekleyen ülkelerde daha yüksek seyretmektedir. Takashi Inoguchi, Akihiko Tanaka, Shigeto Sonoda
and Timur Dadabaev (der), Human Beliefs and Values in Striding Asia
East Asia in Focus Country profiles Thematic Analyses and Source book based on the Asia Barometer
Survey of 2004, Tokyo, 2006, aktaran Gregory W. Noble, “Japanese and American Perspectives on East Asian
Regionalism” International Relations of the Asia-Pacific, 8/2, 2008, ss, 258-259. Dolayısıyla bölgesel kimlik
kurgusu, bilinçten ziyade, iktisadi ya da güvenlikle ilgili uygulama alanı ile ilişkilidir.
267
üzerinden sağlıyordu,1001 ama bu durum Asya’nın kendisini bir tür nesne, bir tür şey haline
sağlanmıştı. Bu olumsuzlamanın konusu açık bir biçimde Asya kaplanlarının, Japon modelini
Batı’da özellikle popüler yazın, yükselen Asya iktisadi gücünü ABD ve Batı’ya yönelik bir
tehdit olarak algılıyordu. 1003 Çizilen “sarı tehlike” imajı (Japonya ve Çin)1004, tehditti çünkü
1001
Age., s,71.
Ve sonra’da Japonya bölgede imaj ittifakları kuruyor, Japonya’da üretilen obje kısa sürede Doğu Asya ulusal
kimlikleri ve sembolleriyle bezeniyordu. Saya S. Shiraishi, “Japan’s Soft Power”…,s, 263.
1002
Nitekim, Iwabuchi, Asyalılığın bu biçimini “küresel yerelliğin bir türü” olarak görecekti. K. Iwabuchi,
Recentring Globalization…, s, 93.
1003
Mark T. Berger, “The New Asian Renaissance and Its Discontents” International Politics, 40, 2003, s, 198.
1004
Tipik örnekler için bkz. George Friedman- Meredith Lebard, Coming War with Japan, St. Martin Press, New
York 1992, Tom Clancy, The Bear and the Dragon,Jack Ryn Novels, Berkeley, 2001.
1005
Samuel P. Huntington, “Clash of Civilisations”, Foreign Affairs, 72/3, 1993, s,43.
1006
Mohamad Mahathir - Ishihara Shintaro, The Voice of Asia, Two Leaders Discuss the Coming Century, Frank
Baldwin (çev.), Kodasha International, Tokyo, 1995, s, 80. Bu kitabın orjinali Japonca olarak, çok daha saldırgan
bir başlık ile yayınlanmıştı: NO to ieru Ajia (Asya Hayır! Diyebilir), Kobunsha, Tokyo, 1994.
268
Batı’nın bu durumu, Batı ile sınırlı kalmıyordu çünkü Batı, Asya’yı çoktan
değiştirmişti.
Her ne kadar Asyalı değerler tartışması Asya’da devletin kültürel temsil alanına
“liberalizm tarihini yeniden yazma isteklerinin bir sonucu olsa da”1009 tek sesli bir tartışma
değildi. Daha doğrusu Asya değerleri savunucuları her zaman aynı siyasal ideali
paylaşmıyorlardı.1010 Ancak, Asya değerleri söyleminin dayandığı ortak bazı temalar vardı
Kitabın iki yazarı da Asya değerlerinin sözcüsü haline geldiler. 1999’dan bu yana Tokyo belediye başkanı olan
Ishihara’nın (1932-) kitabı, daha 1991 yılında İngilizce basılmıştı: The Japan that Can Say No: Why Japan Will be
First Among Eguals, Simon&Schunster, New York, 1991. Ishihara, bu çalışmasında, tüm Amerikan karşıtı
ifadelerine rağmen tıpkı Soğuk Savaş dönemi Asya bölgeselleşmesi gibi, Japonya’yı Asya kalkınmasının modeli
haline getiriyordu. Mark T. Berger, “The New Asian Renaissance and Its Discontents...”, s, 200. 1981-2003
tarihleri arasında Malezya devlet başkanlığı görevini üstlenen Mahathir ise siyasal kariyeri içerisinde popular
milliyetçi söylemleri rahatlıkla kullanabiliyordu. Mahathir’in, Malezya için çizdiği ulusal birlik vizyonu, yerel
etnisitelerin üstünde bir kimlik belirlenmesi amacını taşıdığı için Mahathir, bölgesel kimlik söylemini hem Doğu
Asyalılık hem de Asyalılık biçiminde 1980’lerin başından itibaren kullanıyordu. Bkz. R.S. Milne- Diane K.
Mauzy, Malaysian Politics Under Mahathir, Routledge, London, 1999, ss, 80-102. Bu birlik vizyonu, indirgemeci
bir ırkçılığa dayanıyor olmasına rağmen, Mahathir’in Asya ve Üçüncü Dünya’nın sesi olarak tanınmasını
sağlamıştı. Bkz. Loong Wong, “Cultural Claims on the New World Order: Malasia as a Voice for the Third
World?”, House of Glass: Culture, Modernity and the State in the Southeast Asia, Yao Souchou (der), ISIS,
Singapore, 2001. Çünkü, ulusal birliğin gerektirdiği iktisadi altyapının güçlendirilmesi için Japonya kaynaklı dış
yatırıma ve Çin pazarının sağlayacağı olanaklara bakılıyordu (Vizyon 2020 için bkz, Mohamad Mahathir -
Ishihara Shintaro, Age., ss, 18-20, R.S. Milne- Diane K. Mauzy, Age., ss, 167-168)
1007
Mohamad Mahathir - Ishihara Shintaro, Age., s, 96.
1008
Zhang Xiaobo- Song Qiang- Qiao Bian, (der.), China Can Say No: The Political and Emotional Choice in the
Post-Cold War Era (Zhongguo keyishou bu- Lengzhouhou shidai de zengzhi yu ginggan jueze), Beijing, 1996,
(Çin’de yayınlandığında best seller olan bu kitap hakkında bilgi için bkz. Quan Hin, “Why Did China Say No:
Interview with Song Qiang,” National History, (ingilizce versiyonu için bkz Danwei Journal, 21.04.2008
http://www.danwei.org/nationalism/godfathers_of_todays_angry_you.php.)
1009
Y. Souchou, “Introduction”, House of Glass: Culture..., ss,17-18. Örneğin Song Qiang şöyle yazacaktı:
“Liberal entelektüelleri tanırım, gayet iyi insanlardır. Ülkelerinin iyiliği için çalışıp, politika üretirler. Tek
sorunları şudur, Batılıların kendileri gibi olduğunu zannederler.” Quan Hin, Agm.
1010
Örneğin Malezya Başbakanı Ibrahim Anwar, “Asya Rönesansı” fikrinin en güçlü savunucularından biri
olmasına rağmen Mahathir’le mücadeleye girmişti. Mahathir, iktisadi güvenlikle Batı karşıtlığını birbirine iyice
bağlarken, Asya Finans Krizi günlerinde Anwar, Asya değerlerinin otoriterlikten ziyade demokrasi ve
sorumluluğun gerçekleşmesi olduğunu iddia edecekti. Bu açıdan, Singapore siyasal arenasında Lee Kuan Yew’a
cevap veren Kim Dae Yung gibi, Anwar da“demokrasinin Asyalılaşmasından” bahsedecekti. (Bkz. K. Dae Jung,
269
(Batı çöküyor, Asya yükseliyordu, Batı Asya’yı reddediyordu, Batı Asya’da insan haklarını
bölgeselliğinin birbirinden ayrılması, tıpkı yüzyılın başındaki gibi, Asya elitlerini siyasal ve
toplumsal düzenlenlerini anlamlandırabilecekleri yeni bir alan bulmaya itti. Sonunda bulunan
alan (yani Asyalı değerler, yükselen Asya çöken Batı) birbiri üzerine binen realist ve etik
katmanlardan oluşuyordu.
Ahlaki bir yaklaşım söz konusuydu çünkü tıpkı bölgesel kimlik anlatısının oluşumu
içerisinde görüldüğü gibi, bölgesel adın kullanıldığı farklı sentezlere atıf yapılıyordu:
a)- Ulusal sentez: Asyalı değerler tartışmasının yapıldığı ülkeler ya çok etnili çok dinli
(Tayvan, Japonya). Ulusal birlik, hem bu farklı grupların üstüne çıkan kültürel bir imaj
“A Response to Lee Kuan Yew, Is Culture Destiny: The Myth of Asia’s Anti Democratic Values” Foreign Affairs,
November-December 1994, “Konfiçyüsçülük, Buddizm ve Tonghak inancı içinde demokrasiden daha köklü bir
fikir yoktur. Açıktır ki Asya’da da Batı’da ki gibi demokrasi filazofları vardır.”, s, 191.)
1011
G. Langguth, Agm., ss, 31-36.
270
yaratmaya, hem de Çin diasporasının gücünü dengelemeye bağlıydı. Sonuçta tüm, kapitalist
b)- Bölgesel sentez: Asya bölgesi ulusları arasındaki ortaklık sadece ırksal ve kültürel
bir ortaklık değildi (- gerçi bu ırksal-kültürel vurgu hep vardı: “Japonya Asyalı kan taşıyan
ortaklık, çoğu zaman Asya’yı kaplayan, kapsayıcı, iktisadi bir ağ biçiminde (a bussiness
1012
Lee Kuan Yew ve Goh Chok Tong’un (Singapore) bu yöndeki fikirleri için bkz. David Brown, The State and
Ethnic Politics in Southeast Asia, Routledge, London, 1997, özellikle s, 94. Endonezya’da Suharto iktidarı
sırasında ortaya çıkan “birlik içinde çokluk” (Panca Sila) fikri için bkz. Age., ss, 126-127, Mahathir’in politikaları
için bkz. Mark R. Thompson, “The Survival of ‘Asian Values’ as ‘Zivilisationskritik’”, Theory and Society, 29,
2000, ss, 664-671.
1013
Ishihara’dan aktaran Mark T. Berger, “The New Asian Renaissance and Its Discontents...”, s, 209.
1014
Mohamad Mahathir - Ishihara Shintaro, Age., s, 15.
1015
Mark T. Berger, “The New Asian Renaissance and Its Discontents...”, s, 214.
1016
Kishore Mahbubani, “The Pasific Way”, Foreign Affairs, 74/1, January-February 1995, s, 110.
1017
P.J. Katzenstein, A World of…, s,67.
271
Tabi bu ortaklık her zaman, Ishihara’nın yazdığı gibi (Japonlar, Koreliler, Çinliler,
“Suharto rejimi altında Endonezya Dünya’nın arzu ettiği kadar özgür olmayabilir ama en
azından istikrar ve düzen kalkınmayı olanaklı kılıyor.”1020 Bölgede düzen ve istikrar önemliydi
çünkü bölge devletlerinin “değişen güvenlik koşullarına” uyum sağlamalarına yetecek güçleri
c)- Doğu-Batı sentezi: Asya değerleriyle ilgili tartışmaların amacı kültürel bir özerklik
alanı yaratmak olsa da, bu kültürel alanın göstergesi “kapitalist sistem içerisinde başarı” olduğu
sürece, özerklik, uluslararası sisteme katılmanın özgün bir biçimi olmaktan öteye gitmiyordu.
1018
Mohamad Mahathir - Ishihara Shintaro, Age., ss,133-159.
1019
P.J. Katzenstein, “ Introduction: Asian Regionalism in Comparative Perspective” Network…, s, 23.
1020
Alan Chong, “Singaporean Foreign Policy and the Asian Values Debate, 1992-2000: Reflections on An
Experiment in Soft Power”, The Pacific Review, 17/1, March 2004, s, 121.
1021
Fareed Zakaria, Agm., s, 112.
272
ilkelerini izleyen bizlerin istediği tek şey, birarada var olmayı ve ortak
refahı desteklemek.1022
açıkladılar.1023 1996’da Malezya başbakanı ve Mahathir’in rakibi Ibrahim Anwar, daha idealist
bir söylemle (Asya rönesansı1024) , Asya değerlerinin (farklı bir küresel düzenin), Doğu-Batı
Bu senteze Batı inanmadığı için, sentez Batı için de, Batı’ya rağmen, Batı’ya karşı
korunmalıydı. Anwar’ın ifadeleri Tagore ve Okakura gibi bir önceki yüzyılın idealist söylemi
homojenleşmenin Asya değerleri altında gerçekleşecek sentezden ne kadar farklı olacağı çok
açık değildi: Çünkü Asya rönesansı sentezi de; kültürel, etnik ve dinsel çoğulculuk dışında
1022
Mohamad Mahathir - Ishihara Shintaro, Age., s, 72. [vurgu bana ait.]
1023
G. Yeo, “A New Greater East Asia Co-Prosperity Sphere”, Living with Dragons: Australia Confronts Its Asian
Destiny, G. Sheridan (der.), Allen and Unwin, Sdney; J. Naisbitt, Megatrends Asia:The Eight Asian Megatrends
That Are Changing the World, Nicholas Brealy, London, 1995, M.T. Berger, “APEC and Its Enemies: The Failure
of The New Regionalism in the Asia Pacific” Third World Quarterly, 20/5, 1999, s, 1017.
1024
I. Anwar, The Asian Renaissance, Times Book International, Singapore, 1996.
1025
R.S. Milne- D.K. Mauzy, Age., s, 145, Mark T. Berger, “The New Asian Renaissance and Its Discontents...”,
s, 210.
1026
Aktaran, R.S. Milne- D.K. Mauzy, Age., ss, 145-146.
1027
Age., ss, 146-147.
273
Sonuç olarak Japonya’nın Asya’ya “iktisadi bir modeli temsil ederek”1028 dönmesini
komünizm ve Japon tüketim toplumu modeli yan yana uyum içerisinde var olmaya devam
etmişlerdi.”1029 Hem ASEAN modeli bölgesellik, hem ABD stratejileri doğrultusunda dayatılan
ve kabul gören bölgeselleşme, yüzyıl önceki bölgesel kimlik kurgusundan farklı bir anlatı
oluşturmuştu. Bu devamlılık sorunu önemliydi, çünkü iki ayrı bölgesel kimlik anlatısı
esnasında kullanılan tüm oryantalist okumalara rağmen- kendi başına bir savunma alanı haline
gelmemişti. Yani, 1945 öncesi Asya kimlik kurgusu oluşturulurken öne çıkarılan; farklı
vurgulamalardan uzaktı. 1945 sonrası bölgesel Asya kimlik kurgusu; iktisadi, siyasi ve stratejik
açıdan uluslararası güvenliğin bölgesel alanına bağlı olarak, -bölgesel güvenlik uygulamalarına
Bu noktada, devamlılık sorunu, 1945 öncesi ortaya çıkan farklı anlatıların yarattığı
(Hint ve Japon entellektüel dünyasında ve siyasal hayatında ortaya çıkan farklı Asya
kurgularının yol açtığı) çoğulculuk sorununu artırıyor gibiydi. Çünkü, Soğuk Savaş sonrası
Hindistan siyasal düşüncesi içerisinde ortaya çıkan ve bir “fikir” olarak kalan Asya kimlik
1028
W.S. Borden, Pasific Alliance…, s, 10, 1995’de dönemin Japonya başbakanı Nakasone Yasuhiro’nun bu
yöndeki açıklamaları için bkz. “Japan and the War: The Japan That Cannot Say Sorry”, The Economist, 2.08.1995,
s,21.
1029
T. Shiraishi, “Japan and Southeast” Network Power..., s, 176.
274
kurgusu, Japon siyasal /stratejik düşüncesinde ortaya çıkan ve uygulama alanında başarısız olan
Asya kimlik kurgusu, II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan ve uygulama alanında (iktisadi alan
ve güvenlik alanı) ortaya çıkan Asya kimlik kurgusu. Özellikle, bölgesel güvenlik
uzanan bir düzlemde) canlandırdığı bir dönemde, bölgesel güvenlik bu üç anlatıyı da aşan bir
şekilde, bu üç anlatının da işaret ettiği ilke doğrultusunda şekillendi: Uygulama alanı olarak
Asya’da bölgesel güvenlik düzeni uluslararası sisteme, bölgesel ve ulusal aktörlerin uyum
sağlamasının ve katılmasının bir yoluydu. Ancak, Soğuk Savaş sonrası dönemde Asya’da
uluslararası sisteme katılımın farklı biçimleri (farklı bölgesel güvenlik düzeni modelleri) ortaya
çıktı. Bu modeller, tüm bölgeye ya da bölge ötesi alana seslenmekle beraber, yukarıda
değinilen üç farklı Asya topluluğu fikrini yani kapsayıcı Asya kimlik kurgusunu kullanmadılar.
Bunun yerine ortaya koydukları modele dayanan ve Asya bölgesini yeniden tanımlayan kimlik
Son yirmi yıllık dönem içerisinde bölgesel aktörlerin uluslararası sisteme katılımını ve
1)- Soğuk Savaş’ın sona erişi: Aslında Soğuk Savaş Asya’ya, Avrupa’da olduğu gibi
bölünme getirmemişti. Bu yüzden Soğuk Savaş’ın iki kutuplu (ÇHC’yi de dahil ettiğimizde üç-
kutuplu düzeni) sona erdiğinde Asya’da güvenlik düzenini etkileyecek büyük değişimlerin
olması beklenmiyordu. Fakat, 1989’u takip eden dönemde Asya’da bölgesel aktörler büyük bir
gelişmenin nedenlerinden biri bölgesel aktörlerin hızla cevap vermesi gereken ulus üstü
sorunların (örneğin 1997’de tüm bölgeyi etkileyen Endonezya orman yangınları, Kambotçya’da
1030
Vinod K. Aggarwal- Min Gyo Koo, “The Evolution of Regionalism in East Asia” Journal of East Asian
Studies, s, 366.
275
1997 darbesi, 1992’den itibaren süregiden Myanmar/Burma krizi, 1991-1999 Doğu Timur
sorunu, uluslararası insan ve uyuşturucu kaçakçılığı, 2002 SARS hastalığı salgını vb.) ortaya
çıkmasıydı. Diğer nedeni ise, yine aynı nitelikli sorunlara bağlı olarak ulusal ve uluslararası
parçası haline getirmeleriydi. Bu iki ihtimal ve bölgeyi etkileyen krizler, bölge aktörlerini kendi
2)- 1997 Asya Finansal Krizi (AFK): Bir önceki bölümde ele alındığı gibi Asya’da
iktisadi kalkınma, ister rejim güvenliği ister ABD çevreleme stratejileri çerçevesinde ele alınsın
iktisadi kalkınmanın başarılmasına dayanıyordu. İktisadi kalkınmanın desteği ise başta ABD ve
Japonya olmak üzere bölge dışı aktörlerin bölgeye yönelttiği dış yatırımdan
kaynaklanmaktaydı. 1997 yılında bir dizi kriz halinde Güneydoğu Asya’yı etkileyen mali
çalkantılar ise,1031 bölgede iktisadi kalkınmanın sanıldığının aksine son derece savunmasız
olduğunu göstermişti. Üstelik, Asya değerleri ve ulusal birlik vizyonuna karşı inancın da
sarsılmasıyla krizin etkilediği ülkelerde (örneğin Endonezya ve Malezya’da Çinli azınlık ile
ülkelerde hükümet krizleri birbirini izledi.1033 Fakat, sadece iktisadi alanla kalmayıp, doğrudan
ulusal güvenliği etkileyen Asya Finans Krizine cevap verecek ortak bölgesel mekanizmaların
1031
Asya Finans Krizi, 1997, 2 Haziranı’nda Tayland’ın sabit döviz kurundan, dalgali döviz kuruna geçmesi ile
başladı. 11 Temmuz Filipinler, sonra da tüm Güneydoğu Asya dalgalı kura geçiş yaptı. Spekülasyonlara Hong
Kong dayanabildi, ama bu yüzden Güney Kore sıcak paradan bir süre mahrum kaldı. Bu kısa süre zarfında,
beklenmeyen bir biçimde sabit kura göre kâr planı yapan yabancı yatırımcı, yatırımlarını bölgeden geri çekti.
Özelikle 1990-1996 seneleri arasında IMF ve ABD arzusu ile iktisadi liberaleşmenin hız kazanması Asya
ekonomilerinde yabancı yatırımın payını arttırmıştı. Bu nedenle, kriz beklenenden ağır sonuçlar verdi. Ve tüm
bölgeye bankaların iflası ile başlayan, iş yerlerinin kapanması ile sonuçlanan bir kriz dalgası yayıldı. Krizden en
zararlı çıkan ülke, ulusal parası %80 değer yitiren Endonezya idi. Bkz. Yongwook Ryu, The Asian Financial
Crisis and ASEAN’s Concept of Security, S. Rjatratnam School of International Studies, Singapore, 2008, ss, 1-6.
1032
Zakaria H. Ahmad- Baladas Ghoshal, “The Political Future of ASEAN after
1033
Yoseph Y. S. Cheng, “Broadening the Concept of Security in East and Southeast Asia: The Impact of the
Asian Financial Crisis and the September 11 Incident” Journal of Contemporary China, 15/46, 2006, ss, 91-95.
276
olmadığı da kısa sürede anlaşılmıştı. Gerçi Japonya ve Çin bölge ülkelerine yönelik mali
yardım politikalarına hemen başlamışlardı ama krize cevap verilirken etkilenen ülkeler kendi
yollarını izlediler: Tayland ve Endonezya IMF’e başvurdu, Malezya kendi içine kapandı, diğer
ülkeler ise bölgesel yardımlara yöneldiler. Kısacası, sorun bölgesel bir alanda ortaya çıkmışken
(yatırımcılar yatırımlarını ulusal iktisadi durumu göre değil, bölgesel krizi dikkate alarak geri
yanında, Asya Finans Krizi’nin en önemli sonucu bu nedenle, eskiden beri “kapsamlı güvenlik”
geçirilemeyeceğinin anlaşılmasıydı.1034
3)- 11 Eylül 2001 saldırılarının etkisi, daha önce belirtildiği üzere, Asya’da bölgesel
olmuştu. Genel izlenim, ABD’nin “terörle savaş” stratejisine Japonya, ÇHC, Hindistan ve
10341034
AFK’nın tetiklediği bölgeselleşme, Serbest Ticaret Bölgeleri (FTA) fikrinin hızla canlanmasına yol açtı.
En önemli proje, bu açıdan, AFTA (ASEAN Serbest Ticaret Bölgesi) projesi idi. 1992 senesinde ASEAN
Singapore Zirvesinde planlanan projenin o günkü amacı ÇHC’ne kayan yabancı yatırımı tekrar ASEAN içine
çekebilmek, uluslararası finans pazarında ortaya çıkan, NAFTA ve AB oluşumllarıyla mücadele edebilmekti.
Fakat 1997’ye kadar AFTA, ASEAN’ın “iç işlerine müdale etmeme” ilkesi yüzünden güdük kaldı. AFK sonrası
dönemde ASEAN liderleri yavaş yavaş bu konumlarından geri çekilmeye başladılar. Örneğin Anwar, ASEAN ve
AFTA için “yapıcı müdahale” (constructive intervention) fikrini önerdi, Newsweek, 21 July 1997. Filipinler ve
Tayland dışişleri bakanları’nın önerisi ise, “esnek müdahale” (flexible engagement) idi. Jürgen Haacke, “The
Concept of Flexible Engagement and the Practice of Enhanced Interaction” Pacific Review, 12/4, 1999, ss, 586-
587. Bu anlayışı yansıtacak çeşitli mekanizmalar (ASEAN İzleme Süreci, ASEAN İzleme ve Kordinasyon Birimi
vb.) hayata geçirildi. Ayrıca, ASEAN’ın dayandığı güvenlik kurgusunun AFK sonrası bölgesel sorunların sosyal
etkilerine (işsizlik, artan suç oranı, okulların kapanması, etnik ve dinsel çatışmalar vb.) karşı hassaslaştığı
görünmektedir. ASEAN Sekreteryası Sosyal Güvenlik Merkezlerine yönelik bir ASEAN insiyatifini 1998’de
başlatacaktı. Ancak, AFTA’nın en önemli yönü, ASEAN Ekonomik Topluluğu (AEC) fikrini gündeme
taşımasıydı. 2002’de başlatılan ve 2020’de tamamlanması beklenen ASEAN Ekonomik Topluluğu AGİT sürecinin
üç ayaklı yapısından (iktisadi Topluluk, Kültürel Topluluk ve Güvenlik Topluluğu) esinlenilmiş bir modele
dayanıyordu. Bu yüzden AEC’in temel hedefi ortak pazarın Güneydoğu Asya’da ve ikili ya da ASEAN üzerinden
kurulan Serbest Ticaret Bölgesi Anlaşmalarıyla tüm Asya’da oluşturulmasıydı. Bkz. Bali Concord II(Declaration
of ASEAN Concord II), 4 Kasım, 2002, http://www.aseansec.org/15159.htm.
Diğer önemli proje ASEAN-ÇHC Serbest Ticaret Bögesi projesiydi (ACFTA). 2010’da tamamlanması beklenen
ACFTA, Chiang Mai Insiyatifi’ne (CMI- Mayıs 2000) dayanıyordu. Bölgesel para politikalarının karşılıklı olarak
ASEAN +3 (ASEAN üyeleri ve Japonya, ÇHC, Güney Kore) forumunda görüşülmesini içeriyordu. CMI’nın
önemi şuradan kaynaklanmaktaydı: ASEAN+3 ülkelerinin döviz rezervleri 2.1 tirilyon $’dı. (2005 rakamını
aktaran Shaun Narine, “Economic Security and Regional Cooperation in the Asia Pacific: Evaluating the
Economics-Security Nexus” Reassesing Security..., s, 199.) Yani gelecekte AFK benzeri krizler kısa sürede, bölge
dışı aktörlerin müdahalesine gerek kalmadan çözülebilecektir. ACFTA’nin ayrıntıları için bkz. S.D. Muni, China’s
Strategic Engagement with the New ASEAN, IDSS, No 2, Singapore, 2002, ss, 95-133.
277
Güney Kore başta olmak üzere Asya’dan destek verildiği olsa da, aslında ABD stratejilerine
yönelik tepkiler farklı düzeylerde, farklı biçimlerde olmuştur. Özellikle Güneydoğu Asya
belirli zorluklarla karşılaşmışlardır; daha doğrusu bu ülkelerde ABD yanlısı ve karşıtı söylem iç
politika mücadelesinin bir aracı haline gelmiştir. Aynı karasızlık, bu ülkelerde İslam ile ilgili
söylemi kullanırken de görünmektedir. Kimi zaman 11 Eylül- İslami terörizm söylemi, İslami
motifleri kullanan ve iktidar mücadelesinin içinde yer alan grupları bastırmak için kullanılırken
kullanılmaktadır.1035
meseleler (dini-kültürel konular) 11 Eylül sonrası Asya ülkeleri için birer güvenlik konusu
haline gelmişti. Fakat bu yeni durum, bu ülkeler için en önemli güvenlik konusu olan ve
aktarmaktadır:
ele alınmıştı. Güven artırıcı önlemlerin yer almadığı Asya bölgeselliğinde bu yüzden de
topluluk fikri ön plana çıkarak, bölgesel kimlik ve güvenlik kurgusunun çerçevesini oluşturdu.
1035
Yoseph Y.S. Cheng, Agm., s, 95-101.
1036
M. R. Thompson, “Pasific Asia after Asian Values: Authoritanism, Democracy and Good Governance” Third
World Quarterly, 25/6, 2004, s, 1086.
278
i-ASEAN Topluluğu: ARF- ASEAN Bölgesel Forumu
“Bölgesel sorunlara bölgesel çözümler” söylemi özellikle Kambotçya krizi sırasında işe
yarar sonuçlar vermişti. Gerçi ASEAN’ın belirlediği politika1037 sorunun çözümünden çok,
bölgenin sınırlarını çizmekte etkili olmuştu.1038 Çünkü ASEAN, bölgesel güvenliği Burma ve
tüm Vietnam devletlerini kapsayacak şekilde, yani altı ASEAN ülkesini değil tüm Güneydoğu
çekilmesini sağlayan 1991 Paris Barış Anlaşmasını takip eden dönemde ASEAN, diğer
bünyesine kattı.
sorunlar, Sabah ve Spratly Adaları sorunu vb.) yanına yenilerini eklese de (Tayland-Vietnam,
ediyordu. Çünkü;
Ve 1999’u takip eden süreçte “ASEAN yolu”1040 denilen ve TAC içerisinde ifade edilen
1037
Bu kriz esnasında ASEAN’ın benimsedği bir dizi siyasal hedef vardı: Bunlar, 1)- Vietnam’ın desteklediği
Phnom Penh hükümetini tanımamak, 2)- Vietnam’ın uluslararası system içerisinde izole olduğundan emin olmak,
3)- Vietnam kuvvetlerinin koşulsuz bir biçimde Kambotçya’dan çekilmesini sağlamak, 4)- tarafsız Kambotçya’nın
geleceğini garanti edebilmek, 5)- tüm bu hedefleri bölge dışı bir gücün bölgeye müdahale etmesinden önce
gerçekleştirmek. Bkz. M. Alagappa, “Regionalism and the Quest for Security: ASEAN and the Cambodia
Conflict” Journal of International Affairs, Winter, 1993.
1038
A. Acharya, Constructing…, ss, 86-89.
1039
A. Acharya, “Collective Identity and Conflict Management in Southeast Asia” Security Communities…, s, 210.
1040
ASEAN Yolu, daha önceden belirtildiği gibi esas olarak iki hususu işaret eder: “yumuşak bölgeselcilik” (soft
regionalism) ve esnek oydaşma (flexible consensus). İlk husus, ASEAN devletleri arasındaki ilişkinin nasıl
279
“ASEAN yolu’nun” işlevleri konusunda farklı fikirler vardır. ASEAN yolu en basit
ifadesiyle bir çeşit “savaştan kaçınma” mekanizması1041 idi. Üstelik sadece devlet elitleri
katında, bilgi alışverişi ve kişisel temasa dayanan bir “savaştan kaçınma hali” değildi anlatılan.
Aynı zamanda popüler düzeyde kullanılan bir manipülasyon aracıydı. D. Emmerson, 2005
yılında Malezya ve Endonezya arasında birdenbire alevlenen Doğu Ambalat Kayacıkları krizi
yapılan atıftı: “ASEAN üyeleri olarak uzun yıllardır bu tür sorunları işbirliği içersinde kuvvete
Ancak ASEAN yolunun tek başına “caydırıcılığı” sağladığıyla ilgili genel ve haklı bir
1996 Tayvan-Çin krizinde de 1995 Mischief Adası Çin-Filipinler krizinde de, ASEAN’ın hiç
bir etkisi olmamış1044, bu krizlerin ardından ASEAN devletleri başta Singapore, Tayvan ve
kurulacağını (yasal ve hukuki, bağlayıcı mekanizma ve kurumsallaşmadan kaçınma), ikinci husus karar alma
süreçlerinin niteliğini (enformal, bireysel, yüz yüze ilişki) belirtir. A. Acharya, “Realism, Institutionalism and the
Asian Economic Crisis”, Contemporary Southeast Asia, 21/1, 1999, ss, 1-29.
1041
A. Acharya, “Collective Identity and Conflict…, s,214.
1042
Endonezya başkanlık açıklamasından aktaran Donald K. Emmerson, “Security, Community, and Democracy
in…”, s,175.
1043
Örneğin bkz. R. Emmers, “The Influence of Balance of Power Factor within the ASEAN Regional Forum”,
Contemporary Southeast Asia, 23/2, 2001, ss, 275-291; R. Lim, “The ASEAN Regional Forum: Building on the
Sand”, Contemporary Southeast Asia, 20/2, 1998, ss, 115-136; M. Leifer, The ASEAN Regional Forum….
1044
Tsuyoshi Kawasaki, “Neither Scepticism nor Romanticism: The ASEAN Regional Forum as A Solution for
the Asia Pacific Assurance Game” The Pacific Review, 19/4, 2006, s, 225, bu konuda aksi bir görüş için bkz
Anindya Batabyal, “ASEAN’s Quest for Security: A Theoratical Explanation, ” International Studies, 41/4, 2004,
s, 361. Batabyal’a göre, ASEAN’ın ilk başlardaki sessizliği, topluluğun Güney Çin Denizi sorunu hakkında ortak
bir tavır almasını engellememiş, ÇHC, bu sorunun ARF’de ele alınması konusunda ikna edilmiştir. Ayrıntı için
bkz. “Declaration on the South China Sea” Manila, 22 July 2002, www.asean.org/1196.htm.
1045
Y.F. Khong, “Coping with…”, ss, 194-195.
280
etkisizlik yüzünden 1994’de kurulan ASEAN Bölgesel Forumu da1046 tıpkı ASEAN’ın
görüldüğü gibi pasif, “düzen sürdürücü” bir mekanizma, yani “ABD’yi içerde, ÇHC ve
olabildiğini gösteren bir oluşum olarak görüldü. ARF, bu noktada “tam anlamıyla başarılı
olamamış- güvenlik ittifakı- oluşturamamış realist bir proje olarak düşünülüyordu.1049 Tam
olarak başarılı olamamıştı çünkü ASEAN ve ARF içerisinde “Petersberg görevleri tipi”1050
1046
ARF (ASEAN Bölgesel Forumu), Asya-Pasifik bölgesinde kurulmuş olan, resmi ve çok taraflı bir güvenlik
forumudur. ARF, 1994 ASEAN Bakanlar Toplantısı ile aynı anda yapılan bir toplantıda, ASEAN üyeleri ve ABD,
Japonya, Kanada, AB, Güney Kore, Avusturalya, Yeni Zelanda, Rusya, ÇHC, Vietnam, Laos ve Papua Yeni
Gine’nin katılımı ile kuruldu. Bugün ayrıca, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore, Moğolistan, Sri Lanka, Bengaldesh
ve Doğu Timur (2002’de BM’ce egemenliği tanınan ismi ile Timur-Leste) ARF’ye üyedirler. ARF, üyelik
bakımından ASEAN+ APEC olmasına rağmen, ÇHC’nin çekincesiyle, APEC üyesi Tayvan üyeliğe davet
edilmemiştir. Beijing bu tercihiyle ekonomik güvenliğin dışında toprak egemenliği ve rejim güvenliğiyle ilgili,
sadece güvenlik platformlarında tartışabileceği bir güvenlik anlayışı olduğunu göstermiştir. Tabi “tartışma
platformlarının da” sınırları vardır. Örneğin, ÇHC’ne Tayvan Boğazları sorununun hiç bir zaman ARF’de
gündeme alınmayacağı garantisi verilmiştir. ARF, 1995 Kavram Belgesi’ne göre, üç aşamalı bir süreci getiriyordu.
A- Güven inşaası, B- Çatışmayı engelleyici diplomasi, C- Çatışma çözümü. Bkz. The ASEAN Regional Forum:
Concept Paper, http://www.aseansec.org/3635.htm.
1047
Y.F. Khong, “Making Bricks without Straw in the Asia-Pacific” The Pacific Review, 10/2, 1997, s, 290.
1048
M. Leifer, “The Truth about the Balance of Power” The Evolving Pacific Power Structure, Derek DaCunha
(der.), Institute of Southeast Asia Studies, Singapore, 1996, s, 51.
1049
Nicholas Khoo, “Constructing Southeast Asian Security: The Pitfalls of Imagining a Security Community and
the Temptations of Ortodoxy” Cambridge Review of International Affairs,17/1, 2004, ss,139-141.
1050
Petersberg görevleri, Batı Avrupa Birliği’nin (BAB) 1992 Bonn toplantısı sırasında alınmış ve Avrupa
Birliği’nin Güvenlik ve Savunma Politikasının bir parçası haline gelen askeri görevleri kapsar. İnsani müdahale,
barış ve barışı koruma operasyonlarının BAB, ve günümüzde Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası
çerçevesinde AB’ince yürütülmesini, üye devletlerin bu operasyonları destekleyecek hazır kuvvet
bulundurmalarını karara bağlayan görevler, AB Ortak Güvenlik ve Savunma politikasının temeli olarak görülür.
ASEAN içerisinde özellikle Malezya, bölgedeki insani krizlere örneğin Doğu Timur krizi biçimli krizlere
müdahale edebilecek bir ASEAN/ARF kuvveti oluşturulmasını öneriyordu. ASEAN/ARF şemsiyesi dışında
bölgede iki taraflı (Avusturalya-Doğu Timur)- üç taraflı (Tayland ve Filipinler-Aceh) arabuluculuk faaliyetleri
gerçekleşmiştir.
1051
Sheldon W. Simon, “Whither Security Regionalism? ASEAN and the ARF in the Face of New Security
Challanges” Reassessing..., s,117.
1052
İsmail Kassım’ın görüşünü aktaran A. Acharya, Constructing a Security..., s, 150.
281
ortaklığından kaynaklanan çıkar ortaklığına ihtiyaç vardır...Bugün
için [bölgede]böyle bir ortaklığın ortaya çıkması güç.1053
11 Eyül sonrası- Terörizme Karşı Ortak Eylem Planı’nın kabul edildiği 2001 Kasım
ASEAN toplantısı sonrası- terörizm “ortak tehdit” olarak belirmiş gibiydi. Nitekim 2002
Güneydoğu Asya Anti Terör Paktı, bölgesel bir inisyatif niteliğindeydi. Ancak, her ne kadar
terörle mücadele söylemi 2007 senesine kadar bölgesel işbirliğinin en önemli ayaklarından
birini oluştursa da, bölge devletleri “kendi içişlerine müdahale olarak” görülebilecek alanlarda
Deklarasyonu1055 ile 2006 ISG (Inter-Sessional Suport Group of ARF- ARF Oturumlar-Arası
Destek Grubu) Raporu1056 ASEAN bölgesi içerisinde “güvenlik konusu haline getirme”
Bu nokta önemlidir, çünkü Ole Waever, Avrupa’nın bir bölge olma ötesinde bir
güvenlik topluluğu haline gelişini açıklarken, AB içi meselelerin nasıl güvenlik konusu haline
yaşanmadığı bir süreç de değildir Waever’a göre. Sadece tehlike/tehdit/öteki i)- AB’nin siyasal
ve bölgesel projesinin ötesine (Avrupa’nın geçmişine, İki Dünya Savaşına vb...), bugün ve
gelecek için olasılığın alanına, ve/veya ii)- AB’nin siyasal ve bölgesel projesinin dışına
1053
Malezya Genelkurmay Başkanı General Hashim Mohammad Ali’nin açıklamasını aktaran Age., s, 151.
1054
Örneğin 2003 Davoa (Filipinler) bombalaması sonrasında Filipin Hükümeti, Moro İslami Hareketi’ne destek
verdiği gerekçesiyle Endonezya milliyetçilerini suçlamıştı. Sheldon W. Simon, “Whither Security Regionalism?
ASEAN and the ARF in the Face of New Security Challanges” Reassessing..., ss, 126-127.
1055
Kuala Lumpur Declaration on the East Asia Summit, Kuala Lumpur, 14 December 2005,
www.aseansec.org/18098.htm.
1056
www.aseanregionalforum.org/PublicLibrary/ARFChairmansStatementsandReports/tabid/66/Default.aspx.
1057
Ole Waever, “Securitization and Desecuritization” On Security..,
282
(Avrupa sınırlarının dışına, Orta Doğu’ya, Kuzey Afrika’ya vb...), bugün ve gelecek için
ötekinin alanına, taşınmıştı. Öte yandan ASEAN ülkeleri için tehdit/tehlike/öteki ne bir
ötekinin alanına taşınmıştı. ASEAN yoluna dayanan ARF için Avusturalya Dışişleri Bakanı
Gareth Evans’ın söylediği gibi: “[ASEAN-ARF] güvenliği ötekilere karşı değil, ötekilerle
ilişkili değildi, daha doğrusu değişen güvenlik anlayışına paralel yeni bir tehdit algılaması ve
İlginç bir biçimde, bu sorunların ne olduğu ARF belgelerinde net bir biçimde
belirtilmemişti. Net olan, ARF’nin hangi normlar üzerine oturduğuydu: ASEAN normları. Bu
yüzden ARF, ilk başta önerildiği gibi Asya Bölgesel Forumu olarak adlandırılmadı. Coğrafi
1058
M. Leifer, “The ASEAN Peace Process: A Category Mistake” Pacific Review, 12/1, 1999, s, 35. Bu algılama,
kendini, Myanmar/Burma ve Kambotçya’nın ASEAN’na üyelikleri sırasında izlenen yolun farklılaşmasında bir
kere daha gösterir. Burma’nın ASEAN’a üyeliği başlangıçtan itibaren sorunluydu. Burma’da iktidara gelen askeri
junta yönetiminin insan hakları ihlalleri uluslararası arenada Burma’nın kınanmasına ve yaptırım çağrılarına neden
olmuştu. AB, ASEAN’ın “diyalog ortağı” olduğu için bu kınama-ki ASEAN bu durumu iç işlerine müdahale
addediyordu- ASEAN ülkelerini özellikle zor durumda bırakıyordu. Keza ABD de Burma’ya karşı 1997’de
yaptırım kararı almıştı. Bu atmosferde ASEAN 1997 Mayıs’ında Burma’yı tam üyeliğe davet etti. Daveti yaparken
temel prensip, iç işlerine müdahalenin önüne geçmekti. Aynı dönemde Kambotçya’da bir darbe gerçekleşti ve
rejim/hükümet değişikliği için kuvvet kullanıldı. ASEAN için Singapore Dışişleri Bakanı Jayakumar’ın da
belirteceği gibi bu, önemli bir güvenlik sorunuydu. Bu nedenle, Kambotçya’da rejimin güvenliği sağlanıncaya
kadar (1999), Kambotçya tam üyeliğe davet edilmedi. Bu ikinci durumda, yani rejimin güvenliğinin tekrar tesis
edilmesi için, ASEAN’ın müdahil olmasıyla ilgili çeşitli fikirler de gelişmişti. Aslında bu açılımlar ASEAN’ın
içişlerine karışmama prensibine aykırı görünüyordu. Bu nedenle çok dikkatli bir biçimde kavramsalaştırılmışlardı:
Ibrahim Anwar, “yapıcı müdahale”, Tayland Dışişleri Bakanı S. Pitsuan, “esnek müdahale”, ve nihayetinde 1998
Manila toplantısında –ÇHC’nin de itirazlarıyla- çok da anlamlı olmayan “yoğunlaşmış ilişki”(enhanced
interaction) kavramları ortayya atılmış, ama üzerinde herhangibir anlaşmaya varılmamıştı. A. Acharya, “How
Ideas Spread: Whose Norms Matter? Norm Localization and Institutional Change in Asian Regionalism”
International Organization, 58, 2004, ss, 260-264.
1059
A. Acharya, Constructing a Security..., s, 173.
1060
Malezya Dışişleri Bakanı Abdullah Badawi’nin sözlerini aktaran, Age.,
283
etmiyordu. Bölgesel kimliğin, bir alt bölge-üst bölge ifadesinden çok normatif bir süreç
ASEAN ülkeleri 2003 senesinde (Bali Accord II) ASEAN’ı bir güvenlik topluluğuna
dönüştürme kararı almışlardı (Vizyon 2020). Akıllarda olan, 2020’ye kadar AFTA’nın da
ve her anlamda “hayal edilmiş bir bölge” söz konusuydu. Ancak, “hayal edilmiş”, “algılanarak
yaratılmış bölge”, bir “sonuçtan ziyade” ASEAN/ARF’nin yürüttüğü, dahil olduğu, en önemli
nesnesi haline geldiği bir “süreci” ifade ediyordu.1061 Bu sürecin ifadesi “süregiden barış
ortamıydı”, ve bölgesel barış, Kishore Mahbubani’nin ifadesiyle “verili olarak kabul edilmesine
Bu başarının kendisi güvenlikle ilgili olarak alternatif bir uygulama alanı oluşturmasa
bile alternatif bir güvenlik söylemine yol açıyordu. Güvenlik topluluğu ve bölge inşaası bu
Jones ve Smith’in üzerinde durduğu söylemin iki ayağı vardı: a-Tüm bölgeyi
kapsayıcılık ve b- TAC. Bu iki ayak, en olgun biçimiyle ARF içerisinde ifade edildiği için,
ASEAN’ın kendisinin bir güvenlik topluluğuna dönüşmesinden daha çok akılda olan ARF’nin
1061
A. Acharya, Constructing a Security..., s,201.
1062
“ASEAN’s Two Wake Up Calls” Strait Times, 22 July 1997, s,2.
1063
David Martin Jones- L.R. Michael Smith, “The Changing Security Agenda in Southeast Asia: Globalization,
New Terror, and the Delusion of Regionalism” Studies in Conflict and Terrorism, 24, 2001, s, 167.
284
Pasifik), söz edilen coğrafi bir bölge değil, bir “etkiler bölgesiydi”. Bölgesel güvenliği
etkileyebilecek tüm aktörlerin (AB ve ABD’den Bengaldeş’e kadar), bölgesel güvenliğin hangi
katılmasını sağlamak amaçtı, ama diğer bir amaç da bu katılımın TAC normlarının kabulüyle
sağlanmasıydı.
Kısaca ASEAN topluluğu tüm stratejik etkilerin dengede tutulmasına dayalı bir bölgesel
düzen projesiydi.1064 Bu noktada da, II. Dünya Savaşı sonrası, büyük güçlerin stratejilerine
bağlı olarak oluşmuş olan bölgel kimlik anlatısının, içeriden tekrar yaratılmasıydı. Hatta,
stratejik anlatının (çevreleme-dengeleme) bir parçası olarak ortaya çıkan ve Batı güvenlik
Asya devletlerinin güvenlik endişelerini yansıtan bölgesel güvenlik anlayışının bir pota
ARF, bölgede devam etmekte olan sorunlara bir çözüm getirmekten hala uzak olmakla
birlikte-çünkü henüz üç ayaklı yapıdan sadece güven artırıcı tedbirler işliyordu- “güvenlik
rejimi, bölgesel güvenlik kompleksleri) niçin daha zor bir süreci, bir birlerini öğrenme (social
bölge üzerinden, bölgeyi bölgesel kimlik için bir savunma hattına dönüştürerek, ulaşma
1064
E. Goh, Great Powers and Southeast Asia...,
1065
Tsuyoshi Kawasaki, Agm., s, 227.
285
kurumsalcılığın (liberal institutionalism) ve sosyolojik bakış açısının (norm ve kimlik yapım
şu ifadeye yer verilecekti: “ASEAN güvenlik topluluğu, ASEAN güvenlik ve siyasi işbirliği
mekanizmalarını daha üst bir seviyeye taşımayı amaçlamaktadır: Böylece bölge devletleri
birbirleriyle barış içerisinde yaşayabilirler ve Dünya, daha adil, demokratik ve uyumlu bir hale
gelebilir.”1067
Bu nedenle, II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan ya da empoze edilen yeni anlatıların
inşaası”, “bölgesel kimlik inşaası” gibi normatif bir söylem aracılığıyla genişlemeye ihtiyacı
vardı.1068 ASEAN/ARF “gerçek bir bölgesel güvenlik mekanizması olamasa da (yani güvenlik
topluluğuna dönüşmesi uzak görünse de)”, güvenlik topluluğu söyleminin kapsayıcı bir
diyalog mekanizması) aynı anda bölgenin tanımlanmasına dayanmaktadır. ASEAN adı siyasal
süreci belirginleştirmek için kullanılsa bile, sınırları çizilen Asya’nın üç alt bölgesini de
etkileyecek (Kuzeydoğu, Güneydoğu, Güney Asya) iki olası gelişme çerçevesinde – ABD ve
ya ÇHC’nin güvenlik politikalarını bölgede tek başına uygulamaları-1069 geniş bir Doğu Asya
bölgesidir.
1066
Normatif söylemin (kurumsallaşma ve norm inşası süreçleri) meşrulaştırma aracı olarak işlevine dikkat çeken
ve Konstraktivizmi bu açıdan eleştiren makalesi için bkz. J. Legro, “Which Norms Matter? Revisiting the ‘Failure’
of Internationalism” International Organization, 51/1, 1997, ss, 31-63, özellikle s, 33.
1067
Bali Concord II(Declaration of ASEAN Concord II), 4 Kasım, 2002, http://www.aseansec.org/15159.htm.
[vurgu bana ait].
1068
A. Acharya’nın kitaplarında anlattığı süreç aslında tam da bu süreçtir, çünkü ASEAN bölgesel kimliğinin
oluşumu (bölgesel biz duygusu) kültürel ortaklığın ötesinde ve kültürel birlik ideallerinden bağımsız siyasal bir
süreç içerisinde yorumlanmış ve açıklanmıştır. Bkz, A. Acharya, Constructing a Security..., s,201. Acharya, bu
noktada siyaset yapımına katıldığı için eleştirilir, örneğin bkz. Nicholas Khoo, “Constructing Southeast Asian
Security:…”, s, 143.
1069
Tsuyoshi Kawasaki, Agm., ss, 229-233.
286
Uygulama alanı içerisindeki bu tutarsızlık nedeniyle (ASEAN normları, Doğu Asya ve
Asya-Pasifik bölgeselliği) ASEAN/ARF bölgesel kimlik ve güvenlik arasında dengeli bir ilişki
Doğu Asya Bölgeselleşmesinin dayandığı, 1990’larda ortaya çıkmış, farklı bir çok
inisyatif vardı. Daha 1990’ların başında, Malezya devlet başkanı Mahathir, iki ayrı öneriyle
gelmişti: Doğu Asya Ekonomik Grubu (EAEG: East Asia Economic Group) ve Doğu Asya
Ekonomik Birliği (EAEC:East Asia Economic Caucasus). ASEAN’ın 10 üyesi ile ÇHC,
Japonya ve Güney Kore’nin biraraya gelerek başlatacakları bir Doğu Asya bölgeselleşmesini
içeren Mahathir’in önerileri, daha kapsayıcı bölgesel iktisadi bir grişim olan APEC’in rakibi
olarak görüldü. ABD’yi (Avusturalya ve Yeni Zelanda ile beraber) içine almayan bir oluşum
olarak hem Washington hem de Tokyo tarafından reddedildi.1071 Mahathir’in önerileri açık
değildi ve kurumsal bir zeminden yoksundu. Buna rağmen, iktisadi rasyonel bir temele
ÇHC’inin yabancı yatırımı büyük oranda kendisine çektiği bir iktisadi ortamda, ÇHC’ni
dışlamadan ASEAN ülkeleri ile Japonya ve Güney Kore’ye gidecek yabancı yatırımı
1070
EAS (Doğu Asya Zirvesi) 1999 senesinde ASEAN Doğu Asya entegrasyonu sağlama söylemi ile Doğu Asya
İşbirliği Ortak Bildirisini yayınladı. (bkz. www.aseansec.org/2051.htm). Zaten 1998’de ASEAN +3 forumu Doğu
Asya Vizyon grubunu kurmuştu. 2001 senesinde Doğu Asya Çalışma Grubu kuruldu. 2002 senesinde Çalışma
Grubu’nun hazırladığı nihai rapor ( bkz. http://www.aseansec.org/viewpdf.asp?file=/pdf/easg.pdf) , “Doğu Asya
Zirvesi’nin” toplanmasını talep ediyordu. Doğu Asya’da iki farklı işbirliği yapısı ortaya çıkması söz konusuydu.
Bunun önüne geçebilmek için EAC (Doğu Asya Topluluğu da denilen) ASEAN+3 (ASEAN + ÇHC, Japonya,
Güney Kore) ve ASEAN +6 (ASEAN+3 ile TAC’ı imzalayan Yeni Zelanda, Yeni Gine ve Hindistan)
gruplaşmaları bir araya getirildi. Sonuçta 2005 senesinde Kuala Lumpur Deklarasyonu ile (Kuala Lumpur
Declaration on the East Asia Summit, Kuala Lumpur, 14.12.2005, www.aseansec.org/18098.htm) EAS (Doğu
Asya Zirvesi) oluşturuldu. (Üyeleri, ÇHC, Hindistan, Endonezya, Japonya, Filipinler, Vietnam, Tayland,
Myanmar/Burma, Güney Kore, Malezya, Avusturalya, Kambotya, Laos, Singapore,Yeni Zelanda, Brunei).
1071
Bkz. R. Higgott- Richard Stubbs, “Competing Conceptions of Economic regionalism: APEC versus EAEC in
the Asia Pacific” Review of International Political economy, 2/3, 1995.
1072
Koro Bessho, Identities and Security in East Asia,Adelphi Paper 325, Oxford university press, New York,
1999, s, 68.
287
yok değildi: NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi) ve CER (Closer Economic
gösterdiği tepkinin, “...bu öneri Pasifik’in ortasına, Pasifik’i ikiye bölen bir çizgi
çizmektedir”1073 nedeni, Mahathir’in bu öneriyi getirirken Pasifik Topluluğu fikrine rakip bir
kolonizasyon” (Yeni/Yeniden Doğu Asya Ortak Refah Alanı) bir kültürel ve ırksal ortaklık
reddetmek kolaydı ama bu öneri Japonya’da –Japon hükümetinin öneriyi reddetmesine rağmen-
belli bir ölçüde destek bulmuştu.1078 Bu Japon “Yeni-Asyacı” çevre, daha çok işadamlarından
oluşuyordu: örneğin Fuji Xerox’un lideri Kabayashi Yotara daha 1990’ların başında
1073
James Baker III’ün açıklamasını aktaran, Jian Yang “East Asian Community: Surmounting the History Issue”,
New Zealand International Review, November-December, 2007, s, 10.
1074
Baogang He, Agm., s,112.
1075
M. Mahathir- T. Ishihara, Age., s, 45.
1076
Age., s, 31; 49.
1077
Paul Keating, Engagement: Australia Faces the Asia-Pacific, Pan Macmillan Australia Pty Limited, Sdney,
2000, s, 89.
1078
Koro Bessho, Age., s,69.
1079
Baogang He, Agm., s,114.
288
Tüm bu desteğe rağmen Japon siyasetçileri bölge tanımlamasıyla- ırksal tanımlamaları
yan yana kullanan tüm grişimler konusunda hassastı. Ayrıca, Tokyo ulusal güvenlik konusunda
yakın işbirliği halinde bulunduğu ABD’nin dışlanmasına son derece soğuk yaklaşıyorlardı.
Japonya’nın desteklediği bölgesel işbirliği biçimi ancak, Güneydoğu Asya, Japonya ve Çin’in
içinde bulunduğu, ama Yeni Zelanda ve Avusturalya’yı da dışlamayan “açık bir bölgeselleşme”
(open regionalism) olabilirdi. 1080 Bu nedenle Ishihara gibi sağ politikacılar dışında Mahathir’in
önerileri Japon karar alıcıları tarafından desteklenmedi. Aksine Mahathir’in önerisi Japonya’nın
Kore’nin Mahathir’in teklifine nasıl baktığını aktaran B. He, Pasifik Topluluğuyla ilgili ısrarı,
EAEC’nin reddedilme sebeplerinin başında görür.1082 Pasifik Topluluğu, sadece açık bir
bölgeselliği yansıtmıyordu. Güney Kore’li karar alıcıların gözünde tıpkı Japon meslektaşlarında
olduğu gibi, 1945 sonrası ABD’nin bölgede kurduğu stratejik bölgeselliğin de yansımasıydı:
ÇHC’nin desteklediği bir Pasifik Topluluğu fikri yoktu fakat Beijing’in de Mahathir’in
teklifine yaklaşımı aynı ikircikli konumu yansıtıyordu. Beijing hiç bir zaman kabul etmemekle
beraber, Malezya’nın teklifine başta sıcak bakmıştı.1084 Fakat, bu sıcaklık somut bir adıma
dönüşmedi, çünkü 1990’ların başında ÇHC henüz APEC üyesi olmadığı gibi Asya ülkeleriyle
1080
Aktaran Takashi Terada, “Forming an East Asian Community: A site for Japan-China Power Struggles”
Japanese Studies, 26/1, 2006, s,5.
1081
Tadahiro Yoshida, East-Asian regionalism and Japan, IDE APEC Study Center, 03/04, Jetro, 2004, s, 5.
1082
Baogang He, Agm., ss, 117-118.
1083
Agm., s,117.
1084
Ee Kim Chew, “S-E Asia Gets Eat Asia’s vote of Confidence” Straits Times, 17 December 1997, s,1.
289
gireceği iktisadi ilişkilerin geleceği de belirsizdi. Nitekim, kimi araştırmacılar1085 Çin’in
imparatorluk gelenekleri yüzünden (hiyerarşi ve vergilendirmeye dayalı ikili ilişkiler ağı) Doğu
Asya bölgeselliğinin bir parçası olamayacağını iddia edeceklerdi: “Çin’in büyük güç
Tüm bu çekinceli tutuma rağmen EAEG/EAEC önerisi önemliydi. Çünkü Mahathir ilk
parçası yapmıştı. Bu arada Doğu Asya Bölgeselliği de hayal edilebilir hale gelmişti. O döneme
kadar Doğu Asya, Kuzeydoğu Asya’yı anlatırken (Japon, ÇHC, Güney ve Kuzey Kore,
Tayvan, Hong Kong)1087, Mahathir’in önerisi sonrası iktisadi yatırım ağlarının kapladığı tüm
bölgeyi yani Kuzeydoğu ve Güneydoğu Asya’yı beraber anlatmaya başlamıştı.1088 Gerçi, Doğu
algılaması çok fazla değişmeyecekti. Bunun bir nedeni, ASEAN’ın Mahathir’in önerilerinden
sonra gelecek öneriler ve süreçte normsal yapının belirlenmesinde yine öncülük etmesiydi.
Diğer ve daha belirleyici olan sebepse, Soğuk Savaş sonrası Asya’da bölgesel kimliğin bölgesel
güvenlik uygulamalarının bir neticesi, bir yan ürünü olarak gelişmesiydi. Gerçi, Japon
Asyacılığı’nın Savaş öncesi dönemki uygulamaları da bundan çok farklı değildi. Ama Savaş
öncesi Asya kimlik kurgusu içerisinde toplumsal krizlerin aşılması ve Asya-Batılılar arasındaki
entellektüel düzeyde aynı anda ortaya çıkıyordu. Oysa, Soğuk Savaş ve sonrasında bölgesel
1085
Örneğin bkz, Gilbert Rozman, “Northeast Asia Regionalism, A Clash of Civilizations, or Strategic
Quandrangle” Asia-Pacific Review, 5/1, 1998, ss, 105-124; John Ingleson, “The Post-colonial Construction of
Asia: Regionalism in Historical Perspective, Regionalism, Subregionalism, and APEC, John Ingleson (der.),
Monash Asia Institute, Melbourne, 1997, ss, 20-36.
1086
Gilbert Rozman, “Northeast Asia Regionalism, A Clash of…”, s, 114.
1087
Takashi Terada, “Constructing an ‘East Asian’ Concept and Growing Regional Identity: From EAEC to
ASEAN+3,” The Pacific Review, 2003, 16/2, s, 256
1088
Tadahiro Yoshida, Age.,s, 5.
290
içerisinde) bir alanda ortaya çıkıyor, strateji ve güvenlik bu nedenle toplumsal alana değmeyen
bir kimlik kurgusuna müsade ediyordu: Önce bölgenin güvenlik sorunları, sonra bu sorunlar
üzerinden bölgenin kimlik algılaması (bölgesel güvenlik topluluğu modeli) geliyordu. Nitekim,
Doğu Asya bölgesel kimliği, 1997 Asya Finans Krizi sonrası, bu krizin etkilediği alanda sanki
Asya Finans Krizi, daha önceden belirtildiği gibi Asya ülkelerinin ekonomilerinin
bölgesel çalkantılara karşı ne kadar hasas ve savunmasız olduğunu göstermişti. Ama bunun
ötesinde APEC ve ASEAN krizin kontrolünde etkisiz kalmışlardı. Bu etkinsizlik, kısa sürede
bölge ülkelerinin sistemin finans kurumlarını (IMF başta olmak üzere Dünya Bankası ve
ticaretin serbestleşmesini savunan diğer yapıları) suçlamasına neden oldu: “Ne Dünya
1089
Bankası’na güvenebiliriz ne de IMF’e...Ancak bölgesel işbirliğine güvenebiliriz.” Bu
retoriğin temsilcisi, “Singapore Okulu” diye adlandırılan bir grup araştırmacıydı. Bu Okuldan
Finans Krizi’ni takip eden aylarda ASEAN Japonya, Güney Kore ve ÇHC’nin bölgeye
yaptığı mali yardımı bir işbirliği çerçevesine dönüştürmeye karar verdi. 1998 Hanoi ASEAN
önemli insiyatifi –daha önce belirtildiği gibi- kur politikalarını bölgesel düzeyde koordine eden
1089
Tayland Başbakanı Supachai Panitchpakdi’nin sözlerini aktaran D.M. Jones- M. R. Smith, “Constructing
Communities: The Curious Case of East Asian Regionalism” Review of International Studies, 33, 2007, s, 171.
1090
Chong G. Kwa-See seng Tan, “The Keystone of World order” Washington Quarterly, 23, 2001, ss, 95-96.
1091
Bkz. Hanoi Declaration, 6th ASEAN Summit,16 December 1998.
291
Chiang Mai İnsiyatifi’ydi. Bu insiyatifle beraber Doğu Asya’nın bir gün AET (Avrupa
Ortak para birimi ve ortak pazar tasarısının yani EAC’in iki ayağı vardı:
üretim/ticaret modelleriyle uyumlu hale getirmek. Bu arada da giderek-ve askeri açıdan da-
güçlenen Beijing ile bulunan güvenlik problemlerini çözebilecek yeni mekanizmalar yaratmak:
“İktisadi bir ifade kullanılmış olabilir fakat [Doğu Asya Topluluğu] arkasındaki esas fikir siyasi
ve sosyal, [ÇHC] ile birliğin, bir aradalığın ve ortak kader ve gelecek beklentisinin [altını
çizmek].”1093 Elbette, bu iki taraflı bir süreçti ve Beijing de kendini bölgeselleşme aracılığıyla
Japonya’nın Asya Para Fonu önerisi bunun ilk aşaması olarak görüldü. Japon başbakanı
Junichiro Koizumi 2002’de, Doğu Asya’nın “birlikte hareket eden ve birlikte ilerleyen bir
topluluğa” dönüşmesi gerektiğini açıklayacaktı: “geçmişlerimiz farklı ve ayrı olabilir ama ...
bölgesel ve fonksiyonel bağlara işaret etmesi önemliydi, çünkü II. Dünya Savaşı öncesi
Japonya’nın “başarısız” olan Asya politikası hâlâ bölgeselliğin önünde bir engel
1092
Hindistan Başbakanı Monmohan Sigh’nin bu konudaki çağrısı için bkz. “East Asia Summit would Ultimately
Lead to Creation of East Asia Community” Daily India, 19.04.2006, www.dailyindia.com/show/103864.php. ÇHC
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Yi de, iktisadi diyalog ve koordinasyonun bir gün siyasal ve güvenlik alanında
da yakın işbirliği ve birarada hareket etme karalılığını getireceğini söyleyecekti. Wang Yi, “asian regional
cooperation in the Globalization Process”, World Affairs, 10, 2004, s, 57; Benzeri açıklamalar için bkz, Chu
Shulong, “The ASEAN plus Three Process and East Asian security Cooperation” Reassesing...., ss,171-176.
1093
ASEAN’ın en öneli karar alıcılarından Ghazali Shafie’nin sözlerini aktaran, Alice D. Ba, “Who’s Socializing
Whom? Complex Engagement in Sino-ASEAN” The Pacific Review, 19/2, June 2006, s, 166. Ayrıca Singapore
Başbakanı Loong’un benzer açıklaması için bkz. David Camroux, “Asia…whose Asia? A Return to the Future of
a Sino-Indic Asian Community” The Pacific Review, 20/4, 2007, s, 560.
1094
Rosemary Foot, “Modes of Regional Conflict Management: Comparing Security Cooperation in the Korean
Peninsula, China-taiwan, and South China Sea” Reassessing..., s,110.
1095
Aktaran Ignatus Low, “Wanted: An E. Asian Community” Strait Times, 16 January 2002.
292
oluşturuyordu.1096 Ayrıca, iktisadi beklentiler bölgede farklı olmakla beraber,1097
Bu noktada EAC’in iki ayağı- yani ÇHC ve Japonya- arasında Doğu Asya bölgeselliğini
başlatmak için bir yarış başladı. 2002’de Japonya EAC’in kurulmasını önerdi, 2003’de EAS
Çalışma Grubu Japonya’da toplandı, 2005’de Malezya’da EAS kuruldu ve ASEAN dışı ilk
EAS toplantısı ÇHC’de yapıldı. Daha önemlisi her iki ülke de güvenlik belgelerine1098 “Doğu
Asya Topluluğunun” “rakip proje” altında kurulması ihtimalini bir güvenlik “riski” olarak
aldılar.
EAS/EAC, yani Doğu Asya Topluluğunun inşa sürecinde ilginç olan topluluk inşaası
fikriyle (-ki bu sefer topluluk hayal edilmiş bile olsa bir tür tecrübe ortaklığına dayanıyordu-)
dengeleme mekanizmalarının bir arada ele alınmasıydı. Hatta Doğu Asya Topluluğunun,
1096
Kamuoyu yoklamalarına gore (2002) ÇHC’de nüfusun %53.5’i Japonya denilince aklına Japonya’nın
Mançurya’yı işgal etmesinin geldiğini ifade etmişti. Japonya da ise durum daha ağır bir güvensizliğe işaret
ediyordu: 2001 yılında sadece nüfusun %47.5’u Çin’i “dost bir ülke olarak” düşünmekteydi. Aktaran, Jian Yang,
Agm., s, 11. Keza, Japonya’nın “normal bir devlet” olma yolundaki politikaları da hoş karşılanmıyordu. Örneğin
Malaca Boğazları’ndan petrol geçişinin güvenliği için koruma gücü göndermesi tepkiye neden olmuştu. Çin’in bu
yöndeki talepleri ise Güneydoğu Asya’da daha sıcak karşılanıyordu. Bkz. D. Camroux, Agm., s, 561.
1097
Örneğin Singapore ve Hong Kong’un siyasal eliti bölgeselleşmeyi ticaretin serbestleşmesi olarak ele
alıyorlardı. Oysa Malezya gibi ülkeler için bölgeselleşme teknolojik yardımın artması ve bölgesel işbirliği
mekanizmaları sonunda bir “Asya kalesinin” ortaya çıkmasıydı. Bkz. John Ravenhill, “A Three Bloc world? New
East Asian Regionalism” International Politics of the Asia pacific, 2, 2002, s, 178.
1098
2004 Japonya Kavram Belgesi (Concept Paper), bölge inşasını (EAS/EAC) ulusal bir proje olarak ele alıyordu.
Japonya’nın EAS/EAC’a liderlik etme isteğine karşı Beijing 2005’de yayınladığı belgede (Modality Paper) EAS’e
Güneydoğu Asya ülkelerinin öncülük etmesi gerektiğini söyleyecekti. Takashi Terada, “Forming an East Asian
Community:…”, ss, 8-9.
1099
Dengeleme mekanizmaları hem Doğu Asya Topluluğu’nun oluşmasını sağlıyordu, hem de Topluluğun ortak
bir bölgesel kimlik geliştirmesini zorlaştırıyordu: ABD ve Japonya EAS içerisinde Hindistan’ın, ÇHC’nin
dengeleyicisi olmasını planlamışlardı. Washington’un Asya bölgeselliği içerisine stratejik çevreleme
mekanizmalarını soktuğu bu vizyonun özel bir ismi de vardı: conengagement (çevreleme ve yatıştırma/
containment&engagement). Lloyd Richardson, “Now Play the India Card” Policy Review, October 2002, bkz
www.policyreview.org. Japonya’nın öncülüğünde Singapore ve Endonezya, Hindistan’ın EAS üyeliğini
desteklediler. Malezya ve Güney Kore, ÇHC’nin yanında yer aldı. Tayland tarafsız kaldı. Rajaram Panda, “India
and East Asian Community Concept” Japanese Studies, 26/1, 2006, s,33, Hiroshi Matsubara, “ Asia/Asian
Community Remains Distant Goal” Asahi Shimbun (İngilizce)- www.asahi.com/english, 8 March 2006.
293
genişletilmemiş, Asya bölgeselliğinin üç devleti de dışarıda bırakılmıştı. ÇHC’nin kaygıları
EAS/EAC’in dışında bırakırken ve ASEAN’ı EAS/EAC’in itici gücü haline getirirken anlaşmış
güvenlik) içinden çıkan bölgesel kimliği açıklarken farklı söylemleri kullanmayı tercih
etmişlerdir.
Tokyo’ya göre, EAC “yerel, geleneksel ve modern kültürlerin, yükselen kent kültürüyle
buluşmalarını ifade eden yumuşak nitelikli bir bölgesel kimlikti.”1103 Beijing’e göre Bandung
ruhuna geri dönüş. Batılı araştırmacıların, Beijing Konsensusu adını verdikleri bu bakış1104
eşitlikçi bir kalkınma modelinin ve Dünya politikasında söz sahibi olma isteğinin yeniden
ifadesiydi. Yeni Delhi ise, istikrarsızlık kaynağı olarak gördüğü Pakistan’ın dışarıda bırakıldığı
EAC/EAS’i hem bir “istikrar kuşağı” olarak görüyor,1105 hem de Asya Topluluğu’nun
tutarlılığa sahip değildi. Hatta, “kültürel yakınlık söylemlerne rağmen” daha çok güvenlik-
1100
D. Camroux, Agm., s, 562.
1101
Rajaram Panda, Agm., s, 35.
1102
2005 Kuala Lumpur ve 2006 Cebu Zirvesi’nden ASEAN’ın merkezine oturduğu bir iktisadi birlik kurma
kararı çıkmış görünmektedir. Hindistan Başbakanı Manmohan Singh, Pan-Asya Serbest Ticaret Bölgesi ve Asya
Değerli Kağıtlar Pazarı kurulmasını önerecekti. Bu önerinin gerçekleşmesi ASEAN-Hindistan (görüşülüyor),
ASEAN-Japonya (2020’de tamamlanacak), ASEAN-ÇHC (2010’da tamamlanacak) Serbest Ticaret Bölgelerinin
birleştirilmesi ile mümkün olacaktı. Bkz. M. Singh, “Prime Minister’s Address at the 39th Annual General Meeting
of the Asian Development Bank”, Hyderabad, 5 May 2006, www.pib.nic.in.
1103
Council on East Asian Community, The State of the Concept of (an) East Asian Community and Japan’s
Strategic Response Thereto , Tokyo, August, 2005, s, 7, [vurgu bana ait].
1104
Joshua Ramo, The Beijing Consensus, Foreign Policy Center, London, 2004; Barry Desker, New Security
Dimensions in the Asia-Pacific, S. Rajaratnam School of International Studies, Singapore, 2007.
1105
Rajaram Panda, Agm., ss, 34-35.
1106
Nagesh Kumar, “A Vision of An Asian economic Community” Towards An Asian Economic Community:
Vision of A New Asia, Nagesh Kumar (der.), ISEAS, New Delhi, 2005, Lee Kuan Yew, “India in an Asian
Renaissance” The Strait Times, 21.11.2005, D. Camroux, Agm., s, 563.
294
güvensizlik paradigmalarının çizdiği bölgesel bir alan konumundaydı. Üstelik bu alanın
“Bandung ruhuna mı” yoksa “istikrara mı” işaret ettiği, ya da her ikisinin bir çeşit karması olup
olmadığı çok belirgin değildi. Öyle ki 2006 ASEM toplantısı esnasında Mahathir, bölgesel
güvenlik işbirliğini çok aşan ve Savaş öncesi Asya kimlik kurgusunu hatırlatan açıklamalarıyla
Bu kafa karışıklığı nedeniyle Cebu Zirvesi’ni takip eden süreçte ASEAN kimliğinin
AFTA kanalıyla EAS/EAC içerisine yasıması bir beklenti haline gelmişti. Böylece,
topluluk kimliği bir nevi örtü işlevini görüyordu. Bu durum da ASEAN/ARF güvenlik
Pasifik Topluluğu fikri, daha önce değinildiği gibi 1960’ların sonunda Asya’da değişen
güvenlik koşulları ve ABD stratejisinin bir yansıması olarak ortaya çıkmıştı. Japonya’nın başını
1107
APEC (Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Teşkilatı) 21 Pasifik ülke ekonomisinin (Avusturalya, Brunei, Kanada,
Endonezya, Japonya, Güney Kore, Malezya, Yeni Zelanda, Filipinler, Singapore, Tayland, ABD, Tayvan-Çin
Cumhuriyeti-, ÇHC, Hong Kong-ÇHC-, Meksika, Papua Yeni Gine, Şili, Peru, Rusya, Vietnam) üye olduğu
bölgesel ekonomik işbirliği, ticaret ve yatırım konularının tartışıldığı bir forum niteliğindedir. 1989’da
Avusturalya Başbakanı Bob Hawke tarafından önerisi ile kurulmuş olan APEC’in temel amacı koordinasyon
içerisinde bölgede ticaretin serbestleşmesini sağlamaktır. APEC kuruluncaya kadar, Pasifik Topluluğu farklı
yapılar altında kurumsallaştı: Pacific Basin Economic Council (PBEC- 1967- Pasifik Havzası Ekonomi Konseyi),
Pacific Trade and Development Conference (PAFTAD- 1968- Pasifik Ticaret ve Kalkınma Konferansı), Pacific
Economic Cooperation Council (PECC-1980-Pasifik Ekonomik İşbirliği Konseyi).
295
Avusturalya’nın ( ve tabiki Yeni Zelanda’nın) Asya ve Batı arasında “bölünmüş” (torn)
kimliğine atıf yapan pek çok çalışma vardır.1108 Aslında Avusturalya 1940’lara kadar “beyaz”
bir ulus olduğundan son derece emin Anglo-Sakson bir nüfustan oluşuyordu. ABD’nin iktisadi
bir güç olarak ortaya çıktığı dönemde Canberra’nın beklentisi, “Pasifik Çağı” değil, “Amerikan
Çağı” idi.1109 Bölünmüş kimlikten ziyade ABD’nin güvenliği sağladığı (ANZUS Paktı-
SEATO), Birleşik Krallık’ın iktisadi sisteme yön verdiği, yani “Batılılık” altında tamamlanan
iki yönlü bir kimlik algılaması (dual identity) vardı.1110 Avusturalya’nın tarihi değil de coğrafi
“hegemon” konumunu resmen terk etmesi ve AET’ye katılmaya karar vermesi ile
gerçekleşmişti (1973).
Siyasal olarak “Pasifik topluluğu ” fikri üzerinden Batı ile stratejik nedenlerle zayıflıyan
bağlar tekrar kurulmaya çalışılsa da, Japonya ve Avusturalya arasındaki iktisadi ilişkiler ve
artan etkileşim (Asyalı diasporanın her iki ülkede de artması) bir çeşit “Asyalılaşmayı” ifade
ediyordu.1112 Bu nedenle, “Pasifik Topluluğu” modeli iki coğrafi alanı birbirine (Asya:
Japonya, Güney Kore, ASEAN ülkeleri- Pasifik: Avusturalya, Yeni Zelanda ve ABD)
bağlamayı amaçladı.1113
1108
Örneğin bkz. R. Higgott- K. Nossal, “The International Politics of Liminality: Relocating Australia in the
Asia-Pacific” Australian Journal of Political Science, 32/2, 1997,ss, 169-185; R. Davison, “Between Europe and
Asia: Australia’s Options in the World Economy of the 1990s” Melbourne Journal Politics,20, 1991, ss, 40-67.
Ama bu konudaki en ünlü örneklerden biri bölünmüş ulusları sıralayan Huntington’un tezidir. S.P. Huntington,
“The Clash of Civilizations” Foreign Affairs,72/3, 1993, Avusturalya ile ilgili olarak bkz. s, 45; dipnot 8.
1109
Roger Bell, “Anticipating the Pacific Century? Australian Responses to Realignments in the Asia-Pacific”,
The Rise of East Asia, Critical Visions of the Pacific Century, M.T. Berger- Douglas A. Boer (der.), Routledge,
Bristol, 1997, ss, 194-195.
1110
Age., ss, 195-196.
1111
Philomena Murray, “Problems of Symmetry and Summitry in the EU-Australian Relationship” Europe and
Asia-Pacific, Culture, Identity and Representations of Region, Stephanie Lawson (der.), Routledge-Curzon,
London, 2003, s,69.
1112
Tsutomu Kikuchi, “East Asian Regionalism: A Look at the ‘ASEAN Plus Three’Framework,” Japan Review
of International Affairs, (2002), 16/1, s, 123; Roger Bell, Age., ss, 213-214.
1113
T. Yoshida, Age., s, 2.
296
Bu bağlantı, fonksiyonel, etkileşime dayalı alanın ötesinde bölgesel güvenlikle ve
kimlikle ilgili “hayal edilmiş alanda” yaratıldığı için Asya-Pasifik/Pasifik Topluluğu farklı
algılamaların konusu olageldi. PAFTAD ve PBEC ilk oluştuklarında ibre, kesinlikle Pasifik’ten
yanaydı (Japonya her iki grubada üye olan tek asyalı ülkeydi) ve çok taraflı işbirliğinin amacı
Asya güvenliğinde Batı’nın yerinin belirlenmesiydi. ABD’nin çevreleme stratejisi ile beraber
gündeme gelen Asya’nın kapitalist uluslarının kalkınması, ancak gelişmiş ülkelerin katkısıyla
yansıtıyordu.1114 1970’lerde –daha önce belirtildiği gibi- Fukuda Doktrini ile beraber ASEAN
ve Asya Pasifik Topluluğu’nun içerisine Asya katılmaya başlamıştı, ama “Pasifik Çağı”
söyleminin Asyacı bir içerik taşıması için Soğuk Savaş’ın sona ermesini beklemek gerekecekti.
Zaten 1980’lerin sonu 1990’ların başı, Japonya ile ABD’nin ticaretin serbestleşmesi konusunda
anlaşmazlık yaşadıkları bir dönemdi. Bu dönemde iki farklı Pasifik Topluluğu fikri ortaya çıktı.
Japonya, ABD ile arasındaki ticari anlaşmazlıklar yüzünden APEC içerisinde inisyatifi
yitirince1115 Washington serbest ticarete dayanan ve AB’ye bu alanda rakip olabilecek bir
sisteme” vurgu yapan bir evrenselliğe sahipti.1118 İkinci topluluk düşüncesi, Asya Değerleri
1114
Age., s, 3.
1115
Peter Drysdale, “Beyond East Asia’s Economic Crisis,” Japan’s Asian Policy..., s, 68.
1116
K. Bessho, Age., s, 66.
1117
Aktaran M.T. Berger, “APEC and Its Enemies:…”, ss, 1013-1030.
1118
M. T. Berger, “A New East-West Synthesis? APEC and Compeding Narratives of Regional Integration in the
Post-Cold War Asia Pacific” Alternatives, 23/1, 1998; Mark Borthwick (ABD’nin PECC temsilcisi), yazdığı rapor
: The Pacific Century: The Emergence of Modern Pacific Asia (Westview Press, Boulder, 1992), de bu
evrenselliğin Japonya-ABD stratejik ittifakında vücut bulduğunu yazacaktı. M.T. Berger, “APEC and Its
Enemies…”, ss, 1016-1017.
297
savunucularından geldi. Bu grup içerisinde Amerika’nın işaret ettiği Pasifik Topluluğu fikrine
yakın olan Yoichi Funabashi gibi isimler olduğu gibi1119, bu sentezin bir çeşit anti-
Amerikanizm’i barındırması gerektiğini düşünen Mahathir gibi isimler de vardı. Elbette, bu iki
Pasifik Topluluğu fikri arasında söylemsel farklar vardı, ancak A. Dirlik’in belirttiği gibi her iki
eklenmesi ile daha belirgin hale gelmişti. 1997 Clinton politikalarının (Asya Finans Krizi
sonrası APEC’e dönüş) bir neticesi olarak ama özellikle 2001 (11 Eylül) sonrası ABD
Ama bu ihtimalin doğması da çok zor olmamıştı çünkü hem Pasifik Topluluğu düşüncesinin
ortaya çıkışı bölgesel stratejilerle yakından bağlantılıydı, hem de bölge ülkeleri geleneksel
güvenliğin özüydü. APEC, “kalkınmanın” eşitsiz koşulları karşısında Pasifik Havzası devletleri
1119
Y. Funabashi, Asia Pacific Fusion: Japan’s Role in APEC, Institute for International Economics, Washington
DC, 1995.
1120
A. Dirlik, “The Asia-Pacific Idea: Reality and Representation in the Invention of A Regional Structure”,
Journal of World History, 3/1, 1992, s, 74.
1121
Condolezza Rice, “Our Asia Strategy” Walt Street Journal, 24 October 2003. [vurgu bana ait].
1122
John Ravenhill, “Mission Creep or Mission Impossible? APEC and Security” Reasssesssing..., s, 138.
298
İlginç olan, “güven artırıcı önlemlerin” devletler arası ilişkilerin bir boyutu olarak değil,
“yeni güvenlik konularını” kapsayıcı (insani güvenlik, çevre güvenliği, terörizmle mücadele
vb.) biçimde ortaya çıkmasıydı.1123 APEC’in klasik söyleminin (kalkınmakta olan ülkelerin
istikrar ve güvenliğinin korunması) yerini yeni bir söylem “terörizme karşı iş birliği”
almıştı.1124 Tabi beklenti, terörizm ile mücadelenin konvansiyonel yolları değildi. ABD, daha
çok, iktisadi liberal sistem altında birleşmiş Pasifik Topluluğu vizyonu ile terörle mücadeleyi
Gerçekten de 2001’i takip eden dönemde, bölgesel işbirliği yeni yapılar kazanmıştı:
APEC Terörizmle Mücadele Görev Kuvveti (2003), APEC Star İnsiyatifi (2002), APEC
Terörizmle Mücadele Hareket Planı (2002), enerji güvenliği ile ilgili olarak CAIRNS İnsiyatifi
(2004). Üstelik, 2003 Kuzey Kore Nükleer Denemesi üzerine, Kuzey Kore’yi kınayan APEC
1123
Lawrance T. Woods, “Regional Cooperation: The Transnational Dimension” Asia-Pacific in New World…, ss,
275-285. 2003 APEC Bankok Deklasyonu’nda ARF tarzı bir dönüşüm ön görülüyor, bu dönüşümün amacı yeni
güvenlik konularının (insani güvenlik, arz-talep güvenliği, kıyı güvenliği, çevre güvenliği, enerji güvenliği) ele
alınmasına olanak sağlayacak yapıların ortaya çıkmasıydı. Bangkok Declaration on Partnership for
Future,Bangkok, 21.10.2001, www.apecssn.org/data/file/1(10).pdf.
1124
B. Desker, Age., s,21. “APEC Anti-Terrorism Statement in Full” BBC News, 18.10.2001.
1125
Ian Taylor, “APEC, Globalization, and 9/11: The Debate on What Constitutes Asian Regionalism” Critical
Asian Studies, 36/3, 2004, s, 472.
1126
ABD Dışişleri Bakanlığı, “Senior APEC Official Links Security, Economics”, 8.10.2002,
usinfo.state.gov/topical/econ/mlc/02100802. [ vurgu bana ait].
1127
“Japan Lobbies APEC Members for Draft on North Korea” Japan Today, 15.10.2003.
299
değil, APEC’i; ve güvenliğin geleneksel olmayan biçimleriyle ilgilenecek Asya işbirliği alanı
III-D: SONUÇ:
ilişkili stratejiler) uygulandığı bir “saha” (spatial area) görünümündeydi. Ancak, bu alan sadece
algılandığı”, hem de “hayal edildiği” bir alandı. Bu açıdan, coğrafi ve tarihsel ortaklıklar,
farklılıklar ne kadar tartışılırsa tartışılsın, Asya –tüm alt bölgesel nitelendirmeleriyle- Adler’in
üzerinden (rejim güvenliği- komunist tehdit) hayal edildiği için, bölgesel kimlik anlatısı sadece
Savaş öncesi anlatıdan farklılaşmıyor aynı zamanda tehditlerin bölgesel yansıması üzerinden
inşa ediliyordu. Bu nedenle her ne kadar ABD’nin inisyatifinde ortaya çıkan bölgeselleşme
modeli gizli ve açık (1970’ler) bir biçimde ASEAN bölgeselleşmesini desteklese de, tehdidin
hakim modelleri içerisinde tehdidin dengelenmesi her zaman mümkün olamıyordu. Bu yüzden,
Asya bölgeselliği iki kutup arasında, ASEAN ve Japonya arasında, 1980’lerin sonundan
mekanizmalarının işlediği kompleks bir yapıydı. Bu nedenlede , NATO gibi, bölgesel güvenlik
1128
John Ravenhill, “Mission Creep...”, s,154, David B. Bobrow, “The US and ASEM: Why the Hegemon did not
Bark”, The Pacific Review, 12/1, 1999, ss, 103-128, Julie Gilson, “Making Uncommon Cause: Forging Identities
on the Margins of ASEM” Europe and the Asia Pacific..., s, 59.
300
uygulamalarına bağlı tek bir kimlik modeli (Asya, Pasifik vb.) ortaya çıkmadığı gibi, bölgesel
kimlik inşası alanında en başarılı olan ASEAN’ın tercihi (enformallik ve konsensus) bölgesel
güvenliğin yerelliğini artıran bir etki yarattı. Sonuçta, güvenlik mekanizmaları farklı
beklentileri doğuracak şekilde yan yana Asya’da güvenlik bölgesini tanımladılar. Merkezinde
ise “dönüşmekte olan/dönüşmeke olma ihtimali beliren” ASEAN normlarının durduğu iç içe
geçmiş mekanizmalar ve bölgeselleşme fikirleri. İlginç olan bu içiçe geçen modelde bölge,
bölgesel kimlik çok farklı bir biçimle tanımlanmış da olsa, tıpkı Savaş öncesi dönemin bölgesel
kimlik anlatılarında olduğu gibi uluslararası sistemle bütünleşmek için bölgesel aktörlerin
kullandığı bir araçtı. Ancak, bu araç artık Savaş öncesi dönem Hindistan ve Japon Asyalılık
tartışmalarında görüldüğü gibi bir savunma hattı olarak tanımlanmıyordu. Henüz tam olarak
hayata geçmemiş dahi olsa- dengeleme ve caydırıcılık mekanizmaları bölge, bölge dışı ve
bölge ötesi sınırlarını bulanıklaştırırken hayata geçmesi de zor görünen- bir topluluklar alanı
2)- Bölgesel topluluk fikri, ilk bakışta, iş gücü, ekonomik yapı, siyasal tercihler hatta
yemek ya da müzik zevkiyle ilgiliydi. Tüm bölgeyi bütünleştiren bir çeşit tüketim biçimini
(ama ideolojisini değil) temsil ediyordu. Ancak, Asya’da Soğuk Savaş dönemi güvenlik
yüzünden değil, farklı özeliklerinden dolayı- sistem altında ortak bir kimlik inşa edildiği
(Deutsch) ya da ortak bir kimlik hayal edildiği (Adler-Barnet) için- barış ve güvenlik üreteceği
düşüncesine dayanır. Sonuçta ortaya çıkan ürün de “bölgesel düzen” olarak görülür. Üstelik bu
301
düzenin “savunmanın” ötesinde kurgulandığı varsayıldığı için, eyleme, yaratıma, yeni
işbirliğinin (örneğin NATO, ASEM) daha çok dillendirilmesi, ve bölgesel kimliğin bir
savunma alanı olarak görülmemesi, savunmanın anlamının ortadan kalkması demek değildir.
açıdan- korunması anlamına geliyordu. Tüm bölgeyi kapsayan, (ister ulusal ister toplumsal
modelin üzerinde yükselsin) evrenselci söyleme yer veren bölgesel bir kimlik anlatısı olmadığı
Ancak, bu alt bölgelerin sınırları ARF ve EAS’in üyeleri düşünüldüğünde çok kesin de değildi,
hatta gerçekten bir alt bölgenin temsilcisi olup olmadıkları bile belli değildi. Örneğin coğrafi
açıdan ARF, ASEAN topluluğundan çok Pasifik topluluğuna yakındı. Siyasal açıdan ise bu
durumun tamamen tersi söz konusuydu. Dolayısıyla, Asya bölgeselliği farklı bir rekabet
üzerine kuruluydu. Birbiri üzerine binen bölgesel topluluk modelleri, bölgesel güvenliğin
güvenlik mekanizmalarını aşmıyordu. Tam tersi; güvenlik rejimlerini, güvenlik konusu haline
getirilen sorunları, yumuşak nitelikli dengeleme politikalarını hatta sert nitelikli dengeleme
diyaloğunu mümkün kılıyordu. Kapsayıcı bir Asya bölgesel kimliği, bu nedenle ASEAN-EAC-
APEC’den- yani uygulamanın yarattığı farklı bölgesel kimliklerden- bağımsız olarak hayal dahi
edilemiyordu.
302
303
SONUÇ
denendiği, güçlendirilmeye çalışıldığı bir alan olarak ortaya çıkmaktadır. Bölgesel aktörlerin ve
bölgesel güvenliğe kimi zamansa bölgesel kimliğin özerk alanına dayanmaktadır. Çoğu
zamansa bu söylemler, II. Dünya Savaşı sonrası kimlik ve stratejilerin içiçe geçmesinin bir
neticesi olarak güvenlik ve kimlik arasında Asya bölgesel düzleminde ortaya çıktığı varsayılan
Bu, ASEAN liderlerinin de, Asya Değerleri taraftarlarının da, bölgede kapitalist
kalkınmayı savunan Japon karar vericilerinin de sık sık başvurdukları bir söylemdir. Elbette
etkilenme, ticaret ve üretim mekanizmaları arasında işbölümü) desteklediği bir söylemdir söz
konusu olan. Bu söylem –bu tez çalışmasının üçüncü bölümünde incelendiği üzere- iki önemli
sonuç doğurmaktadır: i)- Asya siyasal eylem için bir düzlem (bölgesel düzlem) olarak ortaya
çıkmaktadır, ve ii)- bu düzlem üzerinde a)- farklı güvenlik mekanizmaları, b)- farklı güvenlik
toplulukları projeleri ve c)- bölgesel kimliğin farklı okumaları yan yana var olmaktadırlar.
edilmiş alanın farklı projeler arasında rekabet alanı haline dönmesi aynı anda
gerçekleşmektedir. İstikrar ve barış altında bu rekabetin sürüp gitmesi- yani farklı bir
göstergesidir.
304
Dengeleme mekanizmalarının (güçler dengesi- etkiler dengesi- farklı kimlik ve güvenlik
kurguları arasında denge) bölgesel işbirliği adı altında ele alınması ve normatif söylemin bir
parçası haline getirilmesi Asya bölgeselliğini açıklamak için kimlik ve güvenlik kurgularından
yola çıkmayı bir gereklilik haline getirmiştir. Ancak, her iki kavram da anlam ve uygulama
alanında muğlaklık taşırlar (I. Bölüm). Bu nedenle güvenlik ve kimliği birbiriyle ilişkili iki
kavram olarak ele alıp, bu ilişkinin bölgesel düzeyde kimlik ve güvenlik kurgularını nasıl
böyle bir analiz, sadece güvenlik uygulamalarının alanıyla sınırlı kalsaydı hem yukarıda sözü
arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlamakla beraber, kapsamını uygulama alanını aşacak şekilde
anlamak için uluslararası ilişkiler kuramları, bölgesel kimlik anlatıları ve bölgesel güvenlik
305
Kimlik Kurgusu bölümüdür. Bölgesel düzeyde güvenliğin kimlik ile olan ilişkisine değinmeden
evvel, genel güvenlik anlayışını ele almak gerekmektedir. Bu gereklilik iki sebepten
algılamalarından bağımsız okunamaz, 2)- güvenlik muğlak bir kavram olduğu için, bu
etimolojik olarak sine curio (tehlikesizlik)’yu yani güven altında olmayı-düzen fikrini ifade
eder. Siyasal eylem ve düzen arasında kurulan ilişki nedeniyle güvenlik siyaset kuramlarının
konusu olagelmiştir. Ancak, siyaset kuramı düzen ve eylem arasında birbiriyle çelişen, birbirini
olumsuzlayan bir ilişki yaratır. Bu çalışmada güvenliğin aphorik doğası olarak adlandırdığımız
bu ilişki nedeniyle, güvenliğin yumuşak anlamına (sine curioya) ulaşmak ancak uluslararası
ilişkiler kuramları içerisinde mümkün olur. Bu hayal edilmiş güvenlik duygusu nedeniyle,
kavramlar, örneğin kimlik, bölgesel ya da ulusal, güvenliğin alanından uzakta (bir olumsuzlama
ve olumlama alanı içerisinde) ortaya çıkıyor, stratejilerin ve ideolojilerin uygulama alanının bir
parçası oluyordu (Her toplum/ulus/devlet nükleer bir ailenin üyesiydi, bu ailenin düzenine
güvenlik algılamasının bir tür yanılsama olduğu, düzen ve siyasal eylem arasındaki uyumun
güvenlik çalışmaları (bu çalışmada özellikle beş ekolün fikirlerine yer verilmiştir: Kopenhag
çalışırken kuramsal tartışmaya katılan yegane kavram değildi ama pek çok kavram arasından
sıyrıldı. Bu öne çıkışın iki temel nedeni vardı: 1)- kimlik de muğlak, kapsayıcı bir kavram
olarak güvenlik alanı için farklı uygulama düzeylerini işaret edebiliyordu, 2)- Alexander Wendt
ve takipçisi olan konstraktivist düşünürler ben ve ötekinin bir ilişki içerisinde karşılıklı
kategorik olarak tanımlandığı iki hat arasındaki geçişe oturtuyorlardı. Yani güvenlik, sadece
kimliğin (benin/bizin) güvenliğini ifade etmiyor, aynı zamanda kimliğin bir güvenlik alanı
kullandığı anlatılar güvenlik alanının hayal edilmesinde kullanıldı. Yerel güvenlik (vernacular
anlatılarının yan yana var olabileceğini söylüyordu. Bölgesel düzlem; güvenlik ve kimlik
uygulamalarının alanı olarak böylece bireysel ve ulusal düzeyden ayrıldı, güvenlik işbirliğinin/
ortaya çıkması anlamına gelen süreç için tipik örnek- Waever’a göre- AB örneğiydi.
Waever, AB’yi açıklarken bölgesel aktörün yerel güvenlik içerisinde ortaya çıkmasını,
bölgenin hikayesinin “politik eylemin yerel hattını” destekleyecek bir biçimde ortaya çıkmasına
bağlamıştı. Kısaca bölgesel kimlik anlatılarının uyumlu bir bütün ve paralel olarak kurumsal-
temsili bir yapı ortaya koyacak şekilde meydana çıkması, ideolojik bir sürekliliğe dayanması
önemliydi. Avrupa’nın anlatısının çok farklı olduğu bir gerçektir, ancak Waever’in vardığı
taşıdığı önem, bu tez çalışması içerisinde bölgesel kimlik anlatısını incelemeyi gerekli kılmış,
307
ve bu tezin ikinci bölümü (Anlatı: Bölgesel Kimlik Kurgusu: Asya(lı) Kimliğinin Yaratılışı)
19.yüzyılın sonu- 20.yy başında büyük ölçüde siyasal düşünce içerisinde kurgulanan bölgesel
Bu tez çalışmasının II. Bölümünde anlatı, kimliğin belirli kavramsal sınırlar içerisinde
üretildiğini kabul ettiğinden, Asya kimlik kurgusu iki hat üzerinden ve iki örnek (Japonya ve
düşüncesi içerisinde kurgulanan Asya kimliği bir arada ele alındığında, bu unsurları şu şekilde
sıralamak mümkündür:
a)- Tarihsel unsur, ulus-devleti aşan evrensel birlik idealini ifade ediyordu. Ancak, bu
evrensel birlik ideali, evrensel olduğu kadar, iki açıdan yereldi de. 1)- Bir yandan evrensellik,
atıf yapılarak temsil edilir hale geliyordu. Tagore’dan Nehru’ya, Okakura’dan Kyoto
Filazofları’na kadar II. Bölümde anılan düşünürlerin ve akımların hepsi bu tür bir öznelliği
doğrudan ya da dolaylı biçimde kullanacaklar, Asya bölgesel kimliğini, Asyalılığı bir çeşit
aşkın yerellik (transandantel locality) biçimi haline getireceklerdi. Nihayetinde üretilen “aşkın
yerellik”, aşkın bir “bölgesel milliyetçilikti” de. 2)- Diğer yandan yerellik, evrensellik
ulus-devleti/ emperyal sistemi arasındaki rekâbetin yarattığı alan Asya kimlik kurgusunun, tüm
bölgeyi kapsayıcı bir biçimde, ortaya çıkmasını engellemişti. Ama daha önemlisi, bu durum
308
b)- Asya kurgusunun diğer unsuru coğrafi unsurdu, ve kimi zaman “kıtasal alan”, kimi
zaman “blok” fikrine kayan “bölge” düşüncesini ifade ediyordu. Bölge fikri Asyalılık kurgusu
içerisinde çok önemli bir unsurdu çünkü evrensel sistemde kendini ifade eden yerel unsurun
kendine ait özerk bir alanı olduğunu gösteriyordu. Bu da aslında, Asya’nın, o güne kadar
özgürleşme bir yönüyle zamanın, konjonktürün bir sonucuydu. II. Bölümde belirtildiği gibi
Asya kurgusu Batı’nın Asya’daki politikalarından bağımsız bir biçimde ortaya çıkmamıştı,
kendi içindeki sorunlar ortaya çıktıkça, kısaca kolonyal imparatorluklar çözüldükçe Asya’lı
geliştiği/yaslandığı/var olduğu alanı ifade ediyordu. Kısaca, İki Dünya Savaşı Arası Japon
Asyacılığı gibi bölgeselliğin kurumsal yanıyla ilgilenen dönemler de dahil olmak üzere
belirleme çabasıydı.
Bu çaba, hem Batı menşeili haritalara karşı alternatif bir bakış geliştiriyordu, hem de bu
“alternatif bakış” nedeniyle yaratıcılarının gözünde ahlaki/normatif bir özellik taşıyordu. Bu tez
çalışmasının II. Bölümünde belirtildiği gibi, etik/normatif yan tarihi ve coğrafi unsurların
karşılaştığı alan olacaktı. Böylece, artık, Asya kimlik kurgusu, ancak, evrensel/uluslararası
yıllar önce Batı’nın ticaret ve güvenlik politikaları aracılığıyla sağlanmıştı. Fakat Avrupa’nın
Asya kurgusu Şarkiyatçılığın bilgisine dayandığı için Asya için belirsiz sınırlar çiziyordu.
Belirsiz sınırlar, uluslararası toplumun sınırlarının Asya’yı kapsadığı bir dönemde Asya
309
halklarının/uluslarının/devletlerinin Batı ile ilişkilerinin pasif bir hat üzerinden, Batı’nın
örneğinde dolaylı bir biçimde ortaya çıkan, ama özellikle Japon siyasal düşüncesi içerisinde
olgunlaşan bölge/bölgesel sistem fikri işte bu pasif hattı tersine çevirmeyi amaçlamaktaydı. Bu,
aynı zamanda şu manaya da geliyordu: bölgesel alan yerel aktörler için bir savunma alanıydı.
belirlenebilecekti.
II. Bölümün takip ettiği ikinci hat, tam bu noktadan başlamış, ve Asya kimlik
nasıl farklı projeler, farklı olgular halinde ele aldıklarını göstermeyi amaçlamıştır. Ancak
ayrılan iki farklı kurgu olarak görülemez. Hindistan’da da, Japonya’da da farklı dönemlerde
farklı siyasal akımların kurguladığı farklı Asya/Asyalı kimlikleri söz konusudur. Özetlemek
gerekirse, Hindistan siyasal düşüncesi içerisinde i)- kültürel birlik ideali Hindistan, Çin,
Japonya ve Müttefik Batı arasında kurgulanacak idealist, evrenselci bir Dünya Düzeninin aracı
haline getirir Asyalılığı; ii)- Büyük Hindistan Düşüncesi Raj öncesi Hint Dünyasına (Güney ve
Güneydoğu Asya) atıfta bulunarak, Dünya Düzenini Hint Düzenine çevirir; iii)- Pan-İslamizm
Hindistan siyasal düşüncesi içerisinde evrensel sistem ve bölge fikrini kullanarak kurgulanan
Asya/Asyalı kimliği toplumsal birlikten ulusal birliğe kadar farklılaşan ayrı amaçları
yönelim de Asyalılığı, Batı/Avrupa/İngiltere ile karşı karşıya kalan Asya toplumları için
kültürün güvenlik konusu haline geldiği alandı, zaten Hintistan’da kurgulanan Asyalılık,
Batı’yı da kapsamasına karşı yerel kalabilen kültürün savunulmasıydı. Dolayısıyla bölgesel öz-
savunma hattı, bölgesel kültürün (burada tüm çoğulculuğa karşı homojen bir alan
vurgulanması demekti.
Bölgesel kültüre yapılan vurgu Japonya’da Meiji dönemi Asyacılığın kullandığı bir
söylemdi, ama Meiji reformasyonu sonrası “muhalif” kanatta yükselen Asyacı düşünce dahi
savunma hattının kültürle sınırlanmasına karşıydı. Japonya modern, askeri gücü haiz, iktisadi
Rusya, Fransa, vb.) karşı karşıya kalabileceği noktalarda (Manchuria, Kore, Çin vb.) savunma
Asya’da çoktan ortaya çıkan anti-kolonyalist söylemden kaçınmanın bir yolu da bölgesel birlik
( iktisadi birlik, ırksal birlik, kültürel birlik vb.) fikirlerinin savunulmasıydı. Asya’da Batılı bir
devlet kurmayı tasarlarken ( örneğin Fukuzawa), Asya’yı Batı’nın da temsil edildiği bir bütün
savunulması için Japon siyasal, iktisadi, askeri idaresi altına sokmayı tasarlarken (örneğin
Konoe Atsumoro) Japon asyacılarının aklında olan uluslararası/evrensel sistem içerisinde Batılı
aktörlerle eşit olabilmekti. Ancak İki Savaş Arası Dönem ve 1930’ların ilk yılları uluslararası
projesine “bölgesel birlik söylemleriyle” müdahil olmasıydı (Büyük Asya Ortak Refah Alanı).
Ortak Refah Alanı hem Doğu hem de Güneydoğu Asya’yı kapsıyor, Hindistan ve Çin’deki
anti-kolonyalist söylemle bütünleşmeye çalışıyordu. Ama siyasal bir proje olarak hedefleri
belirgin olmakla beraber, sınırları hep muğlak kaldı çünkü Japonya’daki bölgesel kimliğin
siyasal proje ile bütünleştiği ve ideolojik bir niteliğe büründüğü 1937 sonrası dönemde bu tür
bir Asyalılık, toplumsal ve ulusal güvenlik endişeleriyle Asya’da da, Batı’da da reddedildi.
Sonuç olarak, 20.yüzyılda Asyalı bölgesel kimlik anlatısı ne somut bir sonuç getirmişti
ne de savunma hattını- ki önce II. Dünya Savaşında Japonya’nın yaşadığı yenilgi, sonra Soğuk
Savaş içerisinde başka bölgesel kimliklerin empoze edilmesi yüzünden- bölgesel aktörlerin
kullanabileceği, kabul edilebilir ideolojik bir alana taşıyabilmişti. Bu yüzden de Asya (Güney,
Doğu ve Güneydoğu Asya) Soğuk Savaş döneminde uluslararası güvenlik paradigmalarının –ki
şu iki unsuru kapsıyordu: i-yeni devletlerin kalkınma stratejileri, ii- büyük güçlerin etki
alanlarıyla ilişkili stratejileri, uygulandığı bir “coğrafi alan” (spatial area) görünümündeydi.
Bölgesel kimlik, bir önceki dönem ortaya çıkan Asyalılık’dan sıyrılmış, bu “alan” fikri üzerine
iktisadi, siyasi, askeri çevrelemenin parçası olan bir alan fikriydi bu. Sonuç, özellikle
1970’lerin sonuna kadar bölgenin kapitalist ve sosyalist devletlerinin ayrı ayrı değerlendirildiği
bir algılamaydı. Bu algılamaya göre bölgesel kimlik, büyük güçlerin (ABD ve SSCB,
Bu sonuç şu şekilde bir düşünceye yol açıyordu: II. Dünya Savaşı sonrası Bölgesel
kimlik anlatısı Batı’nın yaşadığı krize (Soğuk Savaş) uygun olarak dönüşmüştü. Bu dönüşüme
uygun bir konjonktür de vardı. Böylece, bölgesel kimlik anlatısı yerel aktörlerin, Asyalıların
312
yarattığı savunma hattı/alanı, sistemle bütünleşme alanı olmaktan uzaklaşmış, sistemin
göründüğünün aksine, 1980’lerden itibaren istikrarsız ya da pasif bir alan olarak algılanamaz;
çünkü 1)- 1945 sonrası tüm çatışma ve kuvvet kullanma nedenleri, benzer güvenlik endişeleri,
Soğuk Savaş dengelemeleri dışında bölgesel bir çatışma (Vietnam-Kambotçya sorunu hariç)
yaşanmamıştır. 2)- İktisadi alandan başlayarak farklı (resmi, yarı-resmi, gayri-resmi) işbirliği
devlet politikalarının uygulandığı “pasif” bir alan olarak görünemez. Bunun dışında Asya,
Dünya Savaşı’nın sonucuyla ilgili algılamalar ne kadar farklı olursa olsun, Asya –tüm alt
bölgesel nitelendirmeleriyle- hayal edilebilir olduğu andan itibaren, sistemdeki diğer bölgesel
alanları ve aktörleri taklit edebilecek hale de gelmişti. Ancak, şimdi bu hayal edilen ve taklit
edilen bölgesellik (Asya İşbirliği), bir önceki yüzyılda ortaya çıktığı zamanki gibi bir işleve
sahip değildi. Çünkü artık, Asyalılık aracılığıyla çözülmek istenilen sorun; evrensel
değildi. Uluslararası toplum, Batı’nın sınırlarını (düzen fikrini, kurumlarını, ideolojilerini vb.)
Asya’yı da kapsayacak şekilde genişletmiş, Soğuk Savaş dönemi kutuplaşmanın tarafı değil
alanı olmak, Asya’da bu genişlemeyi belirgin hale getirmişti. Asya bölgeselliği, bu nedenle,
uluslararası sistemin sorunlarıyla ilgilenmenin bir aracı olarak ortaya çıktı. Ve I. Bölüm-Kuram
313
kısmında belirtildiği gibi, güvenlik çalışmaları aracılığıyla 1980’lerden itibaren neredeyse
bölgeselliği entelektüel üretim alanıda (bölgesel kimlik anlatısı alanında) değil, güvenlik
bölgesel kimlik anlatılarının sahip olduğu normatif söylemi realist projelerle (etki alanları,
alanların kazanılması vb.) birleştirdi. 3)- Bu dönüşüme rağmen, güvenlik-kimlik ilişkisi Asya
yerel aktörler için uluslarası sisteme katılmanın en önemli aracıydı ancak bu sefer uluslararası
sistem içerisinde bölge kendi özerkliğinin savunulduğu bir hat, bir savunma hattı değildi. Daha
çok yerel aktörlerin sistemden etkilenme ve sistemi etkileme olasılıklarını güvenlik projeleri
üzerinden canlandırdıkları bir alandı. Bu sebeple III. Bölüm (Uygulama: Bölgesel Güvenlik
kimlik kurgusunun bir arada ele alınmasını, güvenliğin ve bölgeselliğin aynı anda
modeller olarak ortaya çıkan farklı güvenlik topluluğu projeleri incelenmiştir. Bu tez
314
Devamlılık sorunu iki farklı zeminde varlığını gösterir: a)- Bölgesel kimlik anlatıları
a)- Anlatıda Kopuş: Soğuk Savaş’ın başlangıcına kadar, II. Bölüm’ün konusu olan iki
farklı bölgesel kimlik anlatısı (basitleştirirsek toplumların Asyası, Japonya’nın Asyası) ortaya
çıkmıştı. Soğuk Savaş süresince ise bölgesellik Asya devletlerinin ve ABD’nin güvenlik
algılamaları ve uygulamaları üzerinden (rejim güvenliği- komunist tehdit) hayal edildiği için,
bölgesel kimlik anlatısı Savaş öncesi ortaya çıkan bu iki anlatıdan da farklılaşıyordu
(devamlılık sorunu). Soğuk Savaş dönemi Asya anlatısı (basitleştirirsek ASEAN’ın Asyası,
ediliyordu.
dayanan ortak bir ötekileştirme (19.-20. yüzyılın kötü Batısı), ve bölgesel kimliğin bu ortak
nedenle, Asya güvenliği üzerinden kurgulanan bölgesel kimlik evrensel algılamalara daha
kapalı, yerel düzeyde ortaya çıkan etki alanları fikrine, dengeleme, çevreleme ve ittifak
b)- Haritalarda Kopuş: Bu yüzden, yerel düzeyde ortaya çıkan dengelleme, çevreleme
ve ittifak ilişkileri 19.yy-20.yy başında ortaya çıkan Asya bölgesel haritasından (Hindistan-
kalkınma) uzaklaşarak, kendi içine kapalı, kendi güvenlik dinamiklerine dayanan bir alt sistem
315
haline geliyordu. Bu duruma uygun olarak, bir önceki dönemden farklı olarak EAC/EAS
dışında Hindistan’ın bölgesel güvenlik mekanizmalarının uzağında kaldığı görülür. Zaten, III.
Bölüm’ün konusu olan alan Asya bölgeselliğinin haritası Güney Asya’dan ziyade Güneydoğu
(ASEAN ülkeleri) ve Kuzeydoğu Asya’nın (ÇHC, Japonya, Güney Kore, Kuzey Kore)
arasında, ii- ASEAN ve Japonya arasında, iii-1980’lerin sonundan itibaren ABD ve Japonya
arasında, iii- ABD ve ASEAN arasında farklı dengeleme mekanizmalarının işlediği kompleks
bir yapıydı. Bu nedenlede , NATO gibi, bölgesel güvenlik uygulamalarına bağlı tek bir kimlik
modeli (Asya, Pasifik vb.) ortaya çıkmadığı gibi, bölgesel kimlik inşası alanında en başarılı
olan ASEAN’ın tercihi (enformallik ve konsensus) bölgesel güvenliğin yerelliğini artıran bir
etki yarattı. Sonuçta, güvenlik mekanizmaları farklı beklentileri doğuracak şekilde yan yana
Bölgesel güvenlik uygulamaları olarak ortaya çıkan güvenlik mekanizmaları sadece kısa
dönemli (bölgesel güvenlik rejimleri) ve uzun dönemli (bölgesel güvenlik topluluğu) işbirliği
doğuruyordu. Dolayısıyla, Asya bölgeselliği bugün için bir istikrar alanı olarak tanımlanmasına
rağmen (Asyalı değerler söylemi) olası Asya bölgesel kimliğinin nereye doğru evrileceği çok
316
İlginç olan şuydu; bu içiçe geçen çoğulcu Asya bölgeselliği modelinde, bölgesel kimlik
çok farklı bir biçimle tanımlanmış (işbirliğinin alanı, çatışmanın alanı, dengelemenin alanı,
Asya değerlerinin alanı vb.) da olsa, tıpkı Savaş öncesi dönemin bölgesel kimlik anlatılarında
olduğu gibi uluslarası sistemle bütünleşmek için bölgesel aktörlerin kullandığı araç haline
gelmişti.
Yani, evrensel sistem düşüncesiyle bölge arasında yine, yeniden bir bağ kuruluyordu.
Daha önce de belirtildiği gibi, güvenlik kavramı, genişledikçe, derinleştikçe, yerelleştikçe yani
uluslararası, ulus-üstü ve ulus-altı yapılar aracılığıyla siyaset alanına daha çok müdahil
oldukça, bölgesel aktörlerin bölgesel kimlik kurgusunu bölgesel güvenlik uygulamalarına bağlı
kanalıyla bölgesel aktörlerini- ki bölge sadece Asyalı ulusları değil ABD, Rusya ve AB’yi de
Buna uygun olarak da, uluslararası sistem ile ilişki kurulurken kullanılan araç (bölge),
Asya’da, hem işbirliği ve yumuşak nitelikli bir çatışma (işbirliği üzerinden yaşanacak
çatışmanın) olasılığının alanıydı hem de henüz hayata geçmemiş bir topluluklar alanı olarak
ve bölge ötesi arasındaki sınırları bulanıklaştırdığı hatırlanırsa tüm olasılıkların aynı kuvvetle
uygulaması devamlılık ve çoğulculuk sorununun bir devamı olarak ortaya çıkan şu sorunun bir
yansıması haline geldi: Güvenlik toplulukları projeleri arasında farklılaşma sorunu: Sonuç,
317
Bölgesel topluluk fikri, ilk bakışta, tüm bölgeyi bütünleştiren bir çeşit üretim ve tüketim
biçimini temsil ediyordu. Ancak, Asya’da Soğuk Savaş dönemi ve Savaş sonrası güvenlik
ortak bir kimlik inşa edilmesine (Deutsch) ya da ortak bir kimlik hayal edilmesine (Adler-
Barnet) dayanan- topluluk yapısının barış ve güvenlik üreteceği düşüncesine dayanır. Güvenlik
topluluğu, bölgesel düzlemde ortaya çıkacağı için (ortak kimliğin coğrafi ve tarihi etkileri
dolayısıyla), her topluluk bir tür “bölgesel düzeni” temsil eder. Ancak “güvenliğin” yeni
kurgulandığı varsayılır. Bu nedenle, hala, kimlik gibi normatif söyleme daha uygun bir alandan
ziyade güvenlik uygulamaları alanında kurgulanan bölgesellik, Asya kimlik anlatısı içerisinde
ortaya çıkan normatif yönünü korur. Öyle ki güvenlik topluluklarının; eyleme, yaratıma, yeni
EAS/EAC ve APEC varlıklarını, aynı anda hem ASEAN’ın, EAS’in ve APEC’in içindeki
(örneğin ASEAN içinde Vietnam ve Endonezya arasındaki; EAS içinde Hindistan ve ÇHC
borçludurlar. İster sistemdeki dengelemeyi yansıtsınlar ister ise bu topluluklar kendileri yeni
denge modelleri getirsinler, dengeleme sadece kimlik ve etki gücü üzerinden değil, reel güç
faktörleri (askeri güç, iktisadi güç ve siyasi istikrar) üzerinden oluşturulur. Doğu ve Güneydoğu
Asya’da süren toprak egemenliği, siyasal egemenlik ve rejim güvenliğiyle ilişkili sorunlar, ve
318
bu sorunları çevreleme ve dondurma stratejileri bölgesel (güvenlik) topluluğu projelerinin –
tıpkı bölgesel güvenlik rejimleri yada bölgesel güvenlik komplekslerini somutlaştıran ittifak
Kısaca, Asya’da hem realist güç söylemi hem de normatif kimlik kurgusu söylemi
güvenliği), kimlik kurgusunun iki biçimini ( Asya bölgesel kimlik kurgusu- iyi/güçlü devlet)
sentezi içerisinde nasıl bir işbirliği yapılmıştır) konusunda belirsizliği artırmaktadır. Belirsizlik
Her bir topluluk projesi, modeli ya da dengeleme mekanizması, bu nedenle, sanki hep
A. Wendt’in- Tezin ilk bölümünde bahsedilen- mistik sıfır noktasına- aktörlerin ilk karşı
karşıya geldikleri tanışma noktasına geri dönüştür. Her bir proje içerisinde aktörler, “bölgesel
ilişkili dili öğrenmek durumundadırlar. Bu, aynı zamanda farklı Asya kurgularının (Bölge dışı
Asya kurgusunun ve Bölgenin Asya kurgusunun) karşılaştığı bir süreçtir. Dolayısıyla Asya’da
biri olduğu bir anlamlandırma süreci sonucunda inşa edilmemiştir. 19.yy-20.yy bölgesel Asya
toplumsal barışın, ulusal yükselişin, ulusların büyük güç olma hakkının vb. farklı ve çatışan
güvenliğin en güçlü göstergelerinden biri haline getirecekti. Aksine, II. Dünya Savaşı sonrası
ve Soğuk Savaş sonrası dönemde farklı güvenlik uygulamaları, Asya bölgesel kimliğini,
adlandırmalarıyla tanımlanan bir projeler alanı haline dönüştürdü. Böyle bir alan kurgusunun
savunmayla ilişkisi yoktu, siyasal eylem alanı açmakla ilgisi vardı. Asya bölgeselliği bu eylem
alanında yeniden, tıpkı bir önceki yüzyılda olduğu gibi, icat (re-inovation) ediliyordu.
içerisinde sınanan birer fikir haline geldiler, ii)- kimlik-güvenlik ilişkisi güvenlik ve kimliğin
sıkı sıkıya bağlandığı yapılar, kurumlar, hareketler içerisinde ifade edilmedi, olasılık alanı
(olası yapılar, olası kurumlar, olası hareketler) biçiminde ifadesini buldu. Her nekadar bu tür bir
algılamalarının ulusal/ devlet merkezli güvenlik algılamalarını aşmasını engelliyorsa da, a)- bu
işbirliği ve b)- 19.yy-20.yy başında Asyalı bölgesel kimliğin –hem evrensel sistem hem de
arada Batı’nın kendi içindeki güvenlik sorunlarına (iktisadi güvenlik, terörizme karşı mücadele
320
KAYNAKÇA
324
L. Brown, “Redefining National Security” State of the World 1986, L. Brown (der.), Norton,
New York, 1986.
R. H. Brown, “Visions of a Virtuous Manifest Destiny, Yusuoka Masahiro and Japan’s Kingly
Way” Pan-Asianism in the Japanese History, Colonialism, Regionalism and Borders,
S. Saaler- J. Victor Koschmann (der.), Routledge, New York, 2007.
R. Brubaker ve Frederick Cooper “Beyond Identity” Theory and Society, No. 29, 2000.
D. Brown, The State and Ethnic Politics in Southeast Asia, Routledge, London, 1997.
N. Bubandt, “Vernecular Security: The Politics of Feeling Safe in Global, National and Local
Worlds” Security Dialogue, 36/3, 2005.
R. Bharucha, “Under the Sign of Asia: Rethinking Creative Unity Beyond the Rebirth of
Traditional Arts” Inter-Asia Cultural Studies, 2/1, 2001.
H. Bull, The Anarchical Society: A study of Order in World Politics, London, Macmillan Press,
1977.
H. Bull “Strategic Studies and Its Critics” World Politics, vol. 20-4, July 1968.
H. Bull- Adam Watson, “Conclusion”, The Expansion of International Society, Heddley Bull-
Adam Watson (der.), Clarendon Press, Oxford, 1984.
A. Burke, “Aporias of Security” Alternatives, No, 27, 2002.
T. W. Burkman, “Nitobe Inazo: From World Order to Regional Order” Culture and Identity:
Japanese Intellectuals During the Interwar Years, Thomas Rimer (der), Princeton
University Press, Princeton, 1990.
T. W. Burkman, “Nationalist Actors in the Internationalist Theatre: Nitobe Inazo and Ishii
Kikujiro and the League of Nations” Nationalism and Internationalism in Imperial
Japan, Autonomy, Asian Brotherhood or World Citizenship, Dick Stegewarns (der.),
Routledge-Curzon, London, 2003.
A. von Busekist, “Uses and Misuses of the Concept of Identity” Security Dialogue, vol.35/1,
2004.
B. Buzan, “A Framework for Regional Security Analysis” South Asian Insecurity and the Great
Powers, Barry Buzan- Gowher Rizvi (der.), Croom Helm, London, 1986.
B. Buzan, People, States and Fear, An Agenda For International Security Studies in the Post
Cold War Era, Lynne Rienner Publishers, Boulder, (Second Edition), 1991.
B. Buzan- G. Segal, “Rethinking East Asia Security” World Security: Challenges for New
Century,Michael T. Klare- Yogesh Chandrani (der.), St Martin Press, New York,
1998.
B. Buzan, Waever, de Wilde, Security: A New Framework for Analysis, Boulder Co. Lynne
Rienner, 1998.
B. Buzan, “The Asia-Pacific: What Sort of Region in What Sort of World?” Asia-Pacific in the
New World Order, Anthony McGrew- Christopher Brook (der.), Routledge, London,
1998.
B. Buzan- R. Little, International Systems in World History, Oxford University Press, London,
2000.
325
B. Buzan- Ole Waever, Region and Powers, The Structure of International Security, Cambridge
University Press, Cambridge, 2003.
C. Calhoun (der.), Social Theory and the Politics of Identity, Blackwell, Oxford-Cambridge,
1994.
R. F. Calichman, Takeuchi Yoshimi , Displacing West, Cornell East Asia Series, No 120, New
York, 2004.
D. Camroux, “Asia…whose Asia? A Return to the Future of a Sino-Indic Asian Community”
The Pacific Review, 20/4, 2007.
E.H.Carr The Twenty Years Crisis 1919-1939, London-Macmillan, 1964.
R. Catley- Makmur Keliat, Spratlys: The Dispute in the South China Sea, Ashgate, Aldershot,
1996.
L. E. Cederman-Christopher Daase, “Endogenising Corporate Identities: The Next Step in
Constructivist IR Theory” European Journal of International Relations, vol.9/1, 2003.
V. D. Cha, “Globalization and the Study of International Security”, Journal of Peace Research,
Vol 37, No 3, May 2000.
P. Chatterjee, Milliyetçi Düşünce ve Sömürge Dünyası, Sami Oğuz (çev.), İletişim, İstanbul,
1996.
P. Chatterjee, Ulus ve Parçaları, İsmail Çekem (çev.), İletişim Yayınları, İstanbul, 2002.
A. C. Chandra, “Indonesia's non-state actors in ASEAN: a new regionalism agenda for
Southeast Asia?” Contemporary Southeast Asia, 26/1, 2004.
N. Chaudhuri, “From ‘The Autobiography of An Unknown Indian: Chapter III, -Enter
Nationalism’”, Modern India, An Interpretive Anthology, Thomas R. Metcalf (der.),
The Macmillan Company, London, 1971.
Z.-Wang Chaohau, “Chinese Revolution and the Discourse of Asia” Inter-Asia Cultural
Studies, 8/3, 2007.
Y. Y. S. Cheng, “Broadening the Concept of Security in East and Southeast Asia: The Impact
of the Asian Financial Crisis and the September 11 Incident” Journal of Contemporary
China, 15/46, 2006.
K. Chew, “S-E Asia Gets Eat Asia’s vote of Confidence” Straits Times, 17 December 1997.
A. Chong, “Singaporean Foreign Policy and the Asian Values Debate, 1992-2000: Reflections
on An Experiment in Soft Power”, The Pacific Review, 17/1, March 2004.
C. Peng Chung, “The Shanghai Cooperation Organization: China’s Changing Influence in
Central Asia”, China’s Quarterly, 2004Amitav Acharya, “Do Norms and Identity
Matter? Community and Power in Southeast Asia’s Regional Order” The Pacific
Review, No 18-1, 2005.
T. Clancy, The Bear and the Dragon,Jack Ryn Novels, Berkeley, 2001.
M. Clarke (der.), New Perspectives of Security, London, Brasseys, 1993
J.J. Clarke, Oriental Enlightenment, The Encounter Between Asian and Western Thought,
Routledge, London, 1997.
C.von Clausewitz, Savaş Üzerine, Şiar Yalçın (çev.), May Yayınları, İstanbul, 1975.
326
R. Clough, “Taiwan under Nationalist Rule, 1949-1982” Cambridge History of China vol 15,
Roderick MacFarquhar- John K. Fairbank (der.), Cambridge University Press,
Cambridge, 1991.
L. Colley, “Britishness and Otherness: An Argument” Journal of British Studies, 31, 1992.
A. Craig, “Civilisation and Enlightenment”, Sources of Japanese Tradition, 1600–2000, vol II.
(1868-2000), W.M. D. Theodore de Barry- C. Gluck- Arthur E. Tiedemann (der.),
Colombia University Press, New York, 2006.
B. Cumings, “Japan and Northeast Asia into the Twenty First Century” Network Powers, Japan
and Asia,Cornell University Press, Ithaca, 1996.
H. Hara Das, Subhas Chandra Bose and the Indian National Movement, Sterling Publishers,
New Delhi, 1983.
R. Davison, “Between Europe and Asia: Australia’s Options in the World Economy of the
1990s” Melbourne Journal Politics,20, 1991.
K. Dennehy, “Overcoming Colonialism in Bandung, 1955”, Pan-asianism in...
J. Der Derian, “The Value of Security: Hobbes, Marx, Nietzsche, and Baudrillard” On Security,
Ronnie D. Lipshutz (ed.), Columbia University Press, New York, 1995.
S .Deringil, “Ottoman-Japanese Relations in the Late Nineteenth Century” The Rising Sun and
Turkish Crescent, New Perspectives on the History of Japanese and Turkish Relations,
S. Esenbel- Inaba Chiharu (der.), Boğaziçi University Press, İstanbul, 2003.
J. Derrida, Sauf le Nom (Post-Scriptum), Editions Galilée, 1993, türkçe çevrimi için bkz. İsim
Hariç (Post-Scriptum), Didem Eryar (çev.), Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2008.
G. Deshingkar, “The Construction of Asia in India” Asian Studies Review, 23/2, 1999.
M. Dillon, Politics of Security Towards a Political Philosophy of Continental Thought,
Routledge, New York, 1996.
D. Deudney “The Case against Linking Environment Degradation and National Security”
Millennium, No 19-3, 1990.
D. Deudney, “Political Fission: State Structure, Civil Society, and Nuclear Security Politics in
the United States” On Security, Ronnie D. Lipshutz (ed.), Columbia University Press,
New York, 1995.
M. Desch, “Culture Clash, Assesing the Importance of Ideas in Security Studies”, International
Security, 23-1, 1998.
K. W. Deutsch- Sdney A. Burrel- Robert A. Kann, Political Community and the North Atlantic
Area: International Organisations in the Light of Historical Experience, Princeton
University Press, Princeton, 1957.
A. Dirlik, “The Asia-Pacific Idea: Reality and Representation in the Invention of A Regional
Structure”, Journal of World History, 3/1, 1992.
A. Dirlik, “Chinese History and the Question of Orientalism” History and Theory, No 35,
December 1996.
A. Dirlik, “Culture Against History? The Politics of East Asian Identity” Development and
Society, 28/2, December 1999.
327
K. M. Doak, “What is A Nation and Who Belongs? National Narratives and the Ethnic
Imagination in the Twentieth Century Japan” The American Historical Review, 102/2,
1997.
K. M. Doak, “The Concept of Ethnic Nationality and Its role in Pan Asianism in Imperial
Japan” Pan-Asianism in the Japanese History, Colonialism, Regionalism and Borders,
S. Saaler- J. Victor Koschmann (der.), Routledge, New York, 2007.
P. Drysdale, “Beyond East Asia’s Economic Crisis,” Japan’s Asia Policy, Regional Security
and Global Interests, Routledge, London, 1995.
P. Duara, “The Discourse of Civilization and Pan Asianism” Journal of World History, 12/1,
Spring 2001.
P. Duara, “Crossing Between Old and New Nations” IIAS Newsletters, No 32, 2003.
P. Duara, Sovereignty and Authenticity, Manchuko and the East Asian Modern, Rowman &
Littlefield Publishers, Lanham, 2003.
P. Duara, “Nationalism, Imperialism, Federalism, and the Example of Manchukuo: A Response
to Anthony Pagden” Symposium: Imperial Trauma,Part 3; Common Knowledge, 12/1,
2006.
J. Duffield, “Political Culture and State Behaviour: Why German Confounds Neorealism”
International Organization, Vol 53-4, 1999.
J. Duffield- T. Farrell- R. Price- M. Desch, “Isms and Schisms: Culturalism versus Realism in
Security Studies (A Correspondance)” International Security, vol. 24-1, 1999.
T. Dunne, “The Social Construction of International Society” European Journal of International
Relations, no.3.,1995.
P. Duus- Irwin Scheiner, “Socialism, Liberalism and Marxism, 1901-31”, Modern Japanese
Thought, Bob T. Wakabayashi (der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1998.
P. Duss, “Empire and War”, Sources of Japanese Tradition, 1600–2000, vol II. (1868-2000),
W.M. D. Theodore de Barry- C. Gluck- Arthur E. Tiedemann (der.), Colombia
University Press, New York, 2006.
R. Emerson, Sömürgelerin Uluslaşması, Asya ve Afrika Halklarının Ortaya Çıkışları, Türkkaya
Ataöv (çev.), Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1965.
R. Emmers, “The Influence of Balance of Power Factor within the ASEAN Regional Forum”,
Contemporary Southeast Asia, 23/2, 2001.
R. Emmers, Cooperative Security and the Balance of Power in ASEAN and ARF, Routledge,
London 2003.
R. Emmers- Leonard C. Sebastian, “ Terrorism and Transnational Crime in Southeast Asian
International Relations” International Relations in Southeast Asia, Donald E.
Waetherbee (der.), Rowman and Littlefield, Lanham, 2004.
D.K. Emmerson, “Southeast Asia: What’s in a Name”, Journal of Southeast Asian Studies, 15.
D. K. Emmerson, “Security, Community and Democracy in Southeast Asia: Analyzing
ASEAN” Japanese Journal of Political Science, 6/2, 2005.
O. Eiji, “The Postwar Intellectuals’ View of Asia” Pan-Asianism in the Japanese History,
Colonialism, Regionalism and Borders, S. Saaler- J. Victor Koschmann (der.),
Routledge, New York, 2007.
328
S.N. Eisenstadt and Bernhard Giesen, “The Construction of Collective Identity” Archieves
Européenes de Sociologie, No 36-1, 1995.
G. Evans- Jeffrey Newham, “English School of International Relations” Dictionary of
International Relations, Penguin Reference, 1998.
B. Ersanlı “Tarihçilik, Geçicilik ve Güvenlik” Muhafazakar Düşünce, 2-7, 2006, s, 62.
S. Esenbel-Nadir Özbek- İsmail Türkoğlu- François Georgeon ve Ahmed Ucar, “Özel Dosya:
Abdurreşid İbrahim I-II” Toplumsa Tarih, 4-5, Temmuz 1994, Ağustos 1995.
S. Esenbel, “Japan and Islam Policy During the 1930’s” Turning Points in Japanese History,
Bert Edström (der.), Routledge, Manchaster, 2002.
S. Esenbel, “Japan’s Global Claim to Asia and the World of Islam”, American Historical
Review, 109/4, 2004.
H.D. Evers (der.), Sociology of South East Asia, Oxford University Press, Kuala Lumpur,
2001.
J.K. Fairbank, “A Preliminary Framework” The Chinese World Order: Traditional China’s
Foreign Relations, John K. Fairbank (der.), Harward University Press, Cambridge,
1968.
R. Falk, Yırtıcı Küreselleşme, Bir Eleştiri, Ali Çaksu (çev.), 2. Basım, İstanbul, Küre Yayınları,
2002.
T. Farrell, “Culture and Military Power” Review of International Studies, British International
Studies Association, 24, 1998.
T. Farrell, “Constructivist Security Studies: Potrait of A Research Program” International
Studies Association, 2002.
L.Fawcett, “Exploring Regional Domains: A Comparative History of Regionalism”
International Affairs, 3, 2004.
K. M. Fierke, “Changing Worlds of Security” Critical Security Studies, Concepts and Cases,
Keith Krause-Michael C. Williams (der.), University of Minnesota Press, Minneapolis,
1997.
K. M. Fierke, Changing Games, Changing Strategies, Critical Investigations in Security,
Manchester University Press & St. Martin Press, New York, 1998.
K. M. Fierke, “Meaning, Method and Practice;: Assesing the Changing Security Agenda” The
New Agenda for International Relations, S. Lawson (der.), Blackwell Publishers,
Oxford, 2002.
C.P. FitzGerald, “Pan-Asianism”, Asia Handbook, Guy Wint (der.), Penguin Books,
Harmontsworth, 1966.
M. Ferro, Sömürgecilik Tarihi, Fetihlerden Bağımsızlık Hareketlerine Kadar, 13-20. Yüzyıl,
Muna Cedden (çev.), İmge Yayınları, İstanbul, 2002.
L. Fewcett- Andrew Hurell (der.), Regionalism in World Politics: Regional Organization and
International Order, Oxford University Press, 1995.
Frederick Franck (der.),The Buddha Eye: An Anthology of the Kyoto School, Crossroad
Publishing, New York, 1982.
L. Freedman, The Evolution of Nuclear Strategy, London, Macmillan, 1981.
329
A. L. Friedberg, “Will Europe’s Past Be Asia’s Future” Survival, 42/3, 2000.
G. Friedman- Meredith Lebard, Coming War with Japan, St. Martin Press, New York 1992.
R. Foot, “Modes of Regional Conflict Management: Comparing Security Cooperation in the
Korean Peninsula, China-Taiwan, and South China Sea” Reassessing Security
Cooperation in the Asia-Pacific, A. Acharya- E. Goh (der.), MIT Press, Cambridge,
2006.
M. Foucault, Power/Knowledge: Selected Interviews and Other Writings, 1972-1977, Colin
Gordon (der.), Colin Gordon-Leo Marshal-John Mepham-Kate Soper (çev.),
Harvester, Brington, 1980.
Y. Funabashi, Asia Pacific Fusion: Japan’s Role in APEC, Institute for International
Economics, Washington DC, 1995.
F. Fukuyama, “Re-Envisonial Asia” Foreign Affairs, 84/1, January-February 2005.
J. Lewis Gaddis, “History, Science and the Study of International Relations”, Explaining
International Relations Since 1945, Ngaire Woods (der.), Oxford University Press,
Oxford, 1996.
W.B. Gallie, “Essentially Contested Concepts” Proceedings of the Aristotelian Society, N.S.
56, 1956.
Johan Galtung “A Structural Theory of Imperialism” Journal of Peace Research, No 8, 1971.
J. Galtung, Bir Başka Açıdan İnsan Hakları, Metis Yayınları, Müge Sözen (çev.),İstanbul,
1999.
M. Gandhi, “What is True Civilisation” Gandhi, Hind Sawaraj and Other Writings, Anthony J.
Parel (der.), Cambridge Texts in Modern Politics, Cambridge, 1997.
M. Gandhi, “The Birth of Khadi”, An Autobiography or the Story of My experiments with
Truth, Mhadev Desai (çev.), Penguin Books, London, 1982.
M. Gandhi, “Constructive Programme: Its Meaning and Place” Gandhi, Hind Sawaraj and
Other Writings, Anthony J. Parel (der.), Cambridge Texts in Modern Politics,
Cambridge, 1997.
M. Gandhi, “Gandhi on Machinery” [1931 senesinde yaptığı konuşmadan], Gandhi, Hind
Sawaraj and Other Writings, Anthony J. Parel (der.), Cambridge Texts in Modern
Politics, Cambridge, 1997.
M. Gandhi, “Preface to Gandhi’s Edition of the English Translation of Leo Tolstoy’s Letter to a
Hindoo, (1909)” Gandhi, Hind Sawaraj and Other Writings, Anthony J. Parel (der.),
Cambridge Texts in Modern Politics, Cambridge, 1997.
M. Gandhi, “What is Swaraj” Gandhi, Hind Sawaraj and Other Hind Sawaraj and Other
Writings, Anthony J. Parel (der.), Cambridge Texts in Modern Politics, Cambridge,
1997.
M. Gandhi, “What was India lost” Gandhi, Hind Sawaraj and Other Hind Sawaraj and Other
Writings, Anthony J. Parel (der.), Cambridge Texts in Modern Politics, Cambridge,
1997.
B.N. Garret- B.S. Glaser, “Looking Across the Yalu: Chinese Assessments of North Korea”
Asian Survey, 35/6, 1995.
B. B. Ghali, An Agenda for Democratization, United Nations, New York, 1996.
330
B. B. Ghali, Agenda for Peace, United Nations, New York, 1992.
A. Giddens, Modernity and Self Identity: Self and Society in the Late Modern Age, Polity
Press, Cambridge, 1991.
J. Gilson, “Strategic Regionalism in East M. Leifer, Singapore’s Foreign Policy: Coping with
Vulnerability, Routledge, London, 2000.
J. Gilson, “Making Uncommon Cause: Forging Identities on the Margins of ASEM” Europe
and Asia-Pacific, Culture, Identity and Representations of Region, Stephanie Lawson
(der.), Routledge-Curzon, London, 2003.
S. Ge, “How Does Asia Mean? Part I”, Inter Asia Cultural Studies, vol 1, 2000.
S. Ge, “How Does Asia Mean? Part II”, Inter Asia Cultural Studies, vol 2, 2000.
C. Geertz, Interpretation of Cultures, Selected Essays, Basic Books, USA, 1973.
N. Petter Gleditsch, “Peace Reseaech and International Relations in Scandinavia”
Contemporary Security Analysis and Copenhagen Peace Research, S. Guzzini-
Dietrich Jung (der.), Routledge, London, 2004.
J. Gleen, Darryl Howlett, Stuart Poore, “Introduction” Neorealism versus Strategic Culture,
John Gleen, Darryl Howlett, Stuart Poore (der.), Ashgate Publishers, Aldershot, 2004.
J. Glenn- Darry Howlett, “Neorealism” Neorealism versus Strategic Culture, John Gleen,
Darryl Howlett, Stuart Poore (der.), Ashgate Publishers, Aldershot, 2004.
C. Gluck, Japan’s Modern Myths, Ideology in the Late Meiji Period, Princeton University
press, Princeton, 1985.
F. Godement, The New Asian Renaissance, From Colonialism to the Post Cold War, Elisabeth
J. Parcell (çev.), Routledge, New York, 1997
S. Ram Goel, Muslim Seperatism, Causes and Consequences, Voice of India, New Delhi, 1995.
E. Goh, Great Powers and Southeast Asian Regional Security Strategies: Omni-Enmeshment,
Balancing and Hierarchical Order Working Paper, IDSS, Singapore, July 2005.
C.S. Goto-Jones, “Transcending Boundaries: Nishida Kitaro, Kang Yu-Wei, and the Politics of
Unity” Modern Asian Studies, 39/4, 2005.
C. S. Gray, “How Has War Changed Since the End of the Cold War” Parameters, spring 2005.
M. Green, Japan's Reluctant Realism: Foreign Policy Challenges in an Era of Uncertain Power,
Palgrave, London, 2003.
L. Greenfeld, Five Roads to Modernity, Harward University Press, New York, 1992.
A. Griffiths, “ Alexander Wendt” Fifty Key Thinkers in International Relations, Routledge,
London- New York, 1999.
A. Griffiths, “ Kenneth Waltz” Fifty Key Thinkers in International Relations, Routledge,
London- New York, 1999.
H. Gusterson, “Missing the End of the Cold War in International Security” Cultures of
Insecurity, States, Communities, and the Production of Danger, Jutta Weldes- Mark
Laffey- H. Gusterson- Raymond Duvall (der.), University of Minnesota Press,
London.
331
A. Guttman, “Compromise and Contradiction in Jawaharlal Nehru’s Multicultural Nation-
State: Constructing National History in the Discovery of India” Clio, 32/3, 2003.
S. Guzzini, “A Reconstruction of Constructivism in International Relations”, European Journal
of International Relations, 6/2, 2000.
S. Guzzini- Anna Leander, “Wendt’s Constructivism, A Relentless Quest for Synthesis”
Constructivism and International Relations, Alexander Wendt and His Critics, Stefano
Guzzini- Anna Leander (der.), Routledge, London- New York, 2006.
J. Haacke, “The Concept of Flexible Engagement and the Practice of Enhanced Interaction”
Pacific Review, 12/4, 1999.
J. Haacke, “Michael Leifer and the Balance of Power”, The Pacific Review, 18/1, March 2005.
J. Habermas, Staatsbürgershaft und Ratioale Identität: Überlegungen zur Europaïshen Zukunft,
Erker, St. Gallen, 1991.
H. Haftendorn, “The Security Puzzle: Theory Building and Discipline Building in International
Security” International Studies Quarterly, No 35, 1991.
D. Ham, Meiji Discourse on Asia: A Study of Asianism, PhD Thesis, Chicago University,
Department of History, Chicago, Illinois, August 1993.
T. Hamashita, “The Intra-regional System in East Asia in Modern Times”, Peter Katzenstein-
Takeshi Shiraishi (der.), Network Power, Japan and Asia,Cornell University Press,
Ithaca, 1996.
P. Hamilton, “Editor’s Foreword”, The Symbolic Construction of Community, Anthony P.
Cohen (der.), Tavistock, New York, 1985.
E.S.Craighill Handy, “The Renaissance of East Indian Culture: Its Significance for the Pacific
and the World” Pacific Affairs, 3/4, 1930.
H. Hardcre, “State Shinto”, Sources of Japanese Tradition, 1600–2000, vol II. (1868-2000),
W.M. D. Theodore de Barry- C. Gluck- Arthur E. Tiedemann (der.), Colombia
University Press, New York, 2006.
H. Harootunian, “The Functions of China in Tokugawa Thought” The Chinese and the
Japanese: Essays in Political and Cultural Interactions, A. Iriye (der.), Princeton
University Press, Princeton, 1980.
H. Harootunion, Overcome by Modernity, History, Culture and Community in Interwar Japan,
Priceton University Press, Princeton, 2000.
T.N. Harper, “Historiographical Review, Asian Values and Southeast Asian Histories”, The
Historical Journal, 40/2, 1997.
R. Hartfiel- Brian L. Job, “Raising the Risk of War: Defence Spending Trends and Competitive
Arms Process in East Asia” The Pacific Review, 20/1, March 2007.
M. Hauner, What is Asia to Us? Russia’s Asian Heartland Yesterday and Today, Routledge,
London, 1990.
S. N. Hay, Asian Ideas of East and West, Tagore and His Critics in Japan, China and India,
Harvard University Press, Cambridge, 1970.
B. He, “East Asian Ideas of Regionalism: A Normative Critique”, Australian Journal of
International Affairs,2004.
332
P. Heehs, “Religion and Revolt: Bengal under the Raj” History Today, January 1993.
G. W. F. Hegel, The Philosophy of History, Dover Publications, New York, 1956.
J. W. Heisig and John C. Marajdo, (der.), The Rude Awakenings: Zen, the Kyoto School, and
the Question of Nationalism University of Hawaii Press, Hawaii, 1994.
John Herz, International Politics in the Atomic Era, Colombia University, New York, 1959.
C. Hemmer- P. J. Katzenstein, “Why is There No NATO in Asia? Collective Identity,
Regionalism, and the Origins of Multilateralism” International Organization, 56/3,
2002.
T. Hentch, Hayali Doğu, Batı’nın Akdenizli Doğu’ya Politik Bakışı, Aysel Bora (çev.), Metis
Yayınları, İstanbul, 1996.
B. Hettne(der.), Globalism and New Regionalism, St. Martin Press, New York, 1999.
B. Hettne- Frederick Soderbaum, “Theorising the Rise of Regioness”, New Political Economy,
5, 2000.
R. Higgott- Richard Stubbs, “Competing Conceptions of Economic regionalism: APEC versus
EAEC in the Asia Pacific” Review of International Political economy, 2/3, 1995.
R. Higgott- K. Nossal, “The International Politics of Liminality: Relocating Australia in the
Asia-Pacific” Australian Journal of Political Science, 32/2, 1997.
K. Hiroharu, “Royama Masamichi’s Perception of International Order from the 1920s to 1930s
and the Concept of the East Asian Community” and Internationalism in Imperial
Japan, Autonomy, Asian Brotherhood or World Citizenship, Dick Stegewarns (der.),
Routledge-Curzon, London, 2003.
W. Hiroshi, “They are Almost the Same as the Ancient Three Dynasties: The West as Seen
Through Confician eyes in the Nineteenth Century Japan”, Confucian Traditions in
East-Asian Modernity, Tu Wei-Ming (der.), Harward University Press, Cambridge,
1996.
A. Tuan Hoang, “ASEAN Dispute Management: Implications for Vietnam and Expanded
ASEAN” Contemporary Southeast Asia, 18/1, June 1996.
T. Hobbes, Leviathan, Semih Lim (çev.), YKY Yayınları, İstanbul, 2001.
K. Holsti, Peaceand War: Armed Conflicts and International Order 1648-1989, Cambridge,
Cambridge University Press, 1991.
T. Hopf, “The Promise of Constructivism in International Relations Theory” International
Security, vol 23- No 1, 1998.
E. Hotta, “Rush Behari Bose and His Japanese Supporters, An Insight into Anti Colonial
Nationalism and Pan-Asianism” Interventions, 8/1, 2006.
Q. Hin, “Why Did China Say No: Interview with Song Qiang,” National History, Danwei
Journal, 21.04.2008
http://www.danwei.org/nationalism/godfathers_of_todays_angry_you.php
W. Hui- Matthew A. Hale, “The Politics of Imagining Asia: A genealogical Analysis” Inter-
Asia Cultural Studies, 8/1, 2007.
S. P. Huntington, “Clash of Civilisations”, Foreign Affairs, 72/3, 1993.
333
A. Hurrell, “Explaining the Resurgence of Regionalism in World Politics” Review of
International Studies, 21, 1995.
J. Huysmans, The Politics of Insecurity, Fear, Migration and the Asylum in the EU, Routledge,
London, 2006.
E. Hyer, “The South China Sea Disputes: Implications of China's Earlier Territorial
Settlements” Pacific Affairs, 68/1, 1995.
A. Ibrahim, “Religions’ Potential Contribution to Harmonious Regional Relations in South and
Southeast Asia. A Maldivian Perspective”, Religion, Politics and Society in South and
Southeast Asia, N.N. Vohra- J.N. Dixit (der.), Konark Publishers, New Delhi, 1998.
N. Inayatullah- D. L. Blaney “Knowing Encounters: Beyond Prochialism in International
Relations Theory” The Return of Culture and Identity in IR Theory, Y. Lapid-F.
Kratochwil (der.), Boulder-London, Lynne Rienner Publishers, 1996.
J. Ingleson, “The Post-colonial Construction of Asia: Regionalism in Historical Perspective,
Regionalism, Subregionalism, and APEC, John Ingleson (der.), Monash Asia Institute,
Melbourne, 1997.
R. Inden, Imagining India, Blackwell Publishers, Oxford, 1990.
R. Inglehart- Christian Welzel, Modernization, Cultural Change and Democracy: The Human
Development Sequence, Cambridge University Press, Cambridge, 2005.
A. Iriye, “Japan’s Drive to Great Power Status”, The Cambridge History of Japan, Vol 5. M.
Jansen (der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1989.
A. Iriye, China and Japan in the Global Setting, Harvard University Press, Cambridge, 1994.
A. Iriye, Cultural Internationalism and World Order, The John Hopkins University Press,
Baltimore, 1997.
K. Iwabuchi, Recentering Globalization, Popular Culture and Japanese Transnationalism, Duke
University Press, Durham, 2002.
K. Iwabuchi, “Nostalgia for a (Different) Asian Modernity: Media Consumption of Asia in
Japan” Positions, 10/3, 2002.
H. Izumi, Japanese Pride, American Prejudice: Modifying the Exclusion Clause of the 1924
Immigration Act, Stanford University Press, Stanford, 2001.
C. Jaffrelot, “India’s Look East Policy: An Asianist Strategy in Perspective”, India Review,
2/2, 2003.
M. Jansen, The Japanese and Sun Yat Sen , Harvard University Press, Cambridge, 1967.
M. Jansen, “Konoe Atsumaro” The Chinese and Japanese: Essays in Political and Cultural
Interactions, A. Iriye (der.), Princeton University Press, Princeton, 1980.
M. Jansen, “The Rise of Revolutionary Nationalism”, Sources of Japanese Tradition, 1600–
2000, vol II. (1868-2000), W.M. D. Theodore de Barry- C. Gluck- Arthur E.
Tiedemann (der.), Colombia University Press, New York, 2006.
R. L. Jepperson- Alexander Wendt- Peter J. Katzenstein, “Norms, Identity and Culture in
National Security”, The Culture of National Security: Norms and Identity in World
Politics, P. J. Katzenstein (der.), Colombia University Press, New York, 1996.
R. Jervis, “Security Regimes”, International Organizations, 36/2, 1982.
334
C. Jie, “Relations Between DPP Government in Taiwan and the United States” Regional
Security in the Asia-Pacific, 9/11 and After, Marika Vicziany, David Wright-Neville-
Pete Lentini (der.), Edward Elgar, Cheltenhaum, 2004.
B. L. Job (der.), The Insecurity Dilemma: National Security of the Third World States, Lynne
Reinner, Boulder, 1992.
A. I. Johston, “Thinking About Strategic Culture”, International Security, 1995, vol 19/4.
A. I. Johston, Cultural Realism: Strategic Culture and Grand Strategy in Chinese History,
Princeton University Press, Princeton, 1995.
A. I. Johston, “Beijing’s Security Behaviour in Asia-Pacific: Is China A Dissatisfied Power?”,
Rethinking Security in East Asia, Identity, Power and Efficiency, J.J. Suh- P.J.
Katzenstein- Allen Carlson (der.), Stanford University, California, 2004.
A. I. Johnston “Is China a Status Quo Power?” International Security, 27/4,Spring 2003.
M. Jones, “A Segregated Asia? Race, The Bandung Conference and Pan-Asianist Fears in
American Thoght and Policy, 1954-1955” Diplomatic History, 29/5, 2005.
D. Martin Jones- L.R. Michael Smith, “The Changing Security Agenda in Southeast Asia:
Globalization, New Terror, and the Delusion of Regionalism” Studies in Conflict and
Terrorism, 24, 2001.
D.M. Jones- M. R. Smith, “Constructing Communities: The Curious Case of East Asian
Regionalism” Review of International Studies, 33, 2007.
C.S. Goto-Jones, “The Left Hand of Darkness: Forging a Political Left in Interwar Japan” The
Left in Japanese Politics: Essays in Honour of J.A.A. Stockwin, Rikki Kersten- David
Williams (der.), Routledge, London, 2004.
R. Wyn Jones, Security, Strategy and Critical Theory, Lynne Rienner Publishers, London,
1999.
R. W. Jones, `Conventional Military Imbalance and Strategic Stability in South Asia`SASSU
Research Paper, March 2005.
K. Dae Jung, “A Response to Lee Kuan Yew, Is Culture Destiny: The Myth of Asia’s Anti
Democratic Values” Foreign Affairs, November-December 1994.
R. Kagan, “White China Knows That We Don’t: The Case for a New Strategy of Containment”
Weekly Standard, 20 January 1997.
D. Kang, “North Korea: Deterence Through Danger” Asian Security Practice, Material and
Ideational Influences, Muthiah Alagappa (der.), Stanford University Press,
California,1998.
M. Kaldor, The Imaginary War: Understanding the East-West Conflict, Blackwell, Oxford,
1990.
N. Kalidas, Discovering of Asia, Institute of Asian African Relations, Calcutta, 1957.
D.Kang, “Getting Asia Wrong: The Need for New Analytrhical Framework”, International
Security, 27/4, 2003.
D. C. Kang, “US Alliances and the Security Dilemma in the Asia-Pacific” Reassessing Security
Cooperation in the Asia-Pacific, A. Acharya- E. Goh (der.), MIT Press, Cambridge,
Daniel A. Pinkston-Sakurai Kazutaka, “Japan Debates Preparing for Future Preemtive
Strikes against North Korea” The Korean Journal of Defense Analysis, 18/4, 2006.
335
J. Kao, “The Worldwide Web of Chinese Bussiness”, Harvard Bussiness Review, 71, 1993.
R. D. Kaplan, The Ends of the Earth: From Togo to Turkmenistan, From Iran to Cambodia, A
Journey to the Frontiers of Anarchy, Vintage Press, New York, 1996.
R. E. Karl, “Creating Asia: China in the World at the Beginning of the Tewntieth Century” The
American Historical Review, 103/4, 1998.
Y. Kase, “Japan”, Neorealism versus Strategic Culture, John Gleen, Darryl Howlett, Stuart
Poore (der.), Ashgate Publishers, Aldershot, 2004.
P. Katzenstein, A World of Regions, Asia and Europe in American Imperıum, Cornell
University Press, Ithaca, 2005.
P.J. Katzenstein, “ Introduction: Asian Regionalism in Comparative Perspective” Network
Power, Japan and Asia, Peter J. Katzenstein- Takashi Shiraishi (der.), Cornell
University Press, Ithaca-London, 1997.
P.J.. Katzenstein- Rudra Sil, “Rethinking Asian Security: A case for Analytical Eclecticism”
Rethinking Security in East Asia, Identity, Power and Efficiency, J.J. Suh- P.J.
Katzenstein- Allen Carlson (der.), Stanford University, California, 2004.
P. J. Katzenstein- Nobuo Okawara, “Japan and Asian-Pacific Security”, Rethinking Security in
East Asia, Identity, Power and Efficiency, J.J. Suh- P.J. Katzenstein- Allen Carlson
(der.), Stanford University, California, 2004.
P.J. Katzenstein- Takashi Shiraishi (der), Beyond Japon, The Dynamics of East Asian
Regionalism, Cornell University Press, 2006.
T. Kawasaki, “Neither Scepticism nor Romanticism: The ASEAN Regional Forum as A
Solution for the Asia Pacific Assurance Game” The Pacific Review, 19/4, 2006.
P. Keating, Engagement: Australia Faces the Asia-Pacific, Pan Macmillan Australia Pty
Limited, Sdney, 2000.
G. Kennan, The Sources of Soviet Conduct
http://www.gwu.edu/~nsarchiv/coldwar/documents/episode-1/kennan.htm .
R. O. Keohane- Lisa L. Martin, “The Promise of Institutionalist Theory” International Security,
20-1, Summer, 1995.
S. K. Khatri, “Understanding Responding to Terrorism in South Asia”, Studying Non-
Traditional Security in Asia, Trends and Issues, Ralf Emmers, Mely Caballero-
Anthony, A. Acharya (der.),Marshall Cavedish Academic, Singapore, 2006.
S. Khilnani, The Idea of India, Farar, Straus and Giroux, New York, 1999.
N. Khoo, “Constructing Southeast Asian Security: The Pitfalls of Imagining a Security
Community and the Temptations of Ortodoxy” Cambridge Review of International
Affairs,17/1, 2004.
Y.F. Khong, “Making Bricks without Straw in the Asia-Pacific” The Pacific Review, 10/2,
1997.
Y. Foong Khong, “ASEAN and Southeast Asian Security Complex” Regional Orders, Building
Security in A New World, David A. Lake- Patrick M. Morgan (der.), Penn state
University Press, University Park, 1997.
Y. F. Khong- Helen E. Nesadurai, “Hanging Together, Institutional Design and Cooperation in
Southeast Asia: AFTA and the ARF”, Crafting Cooperation, Regional International
336
Institutions in Comparative Perspective, A. Acharya-A.I. Johnston (der) Cambridge
University Press, Cambridge, 2007.
Y. Foong Khong, “Coping with Strategic Uncertainity: The Role of Institutions and Soft
Balancing in Southeast Asia’s Post Cold War Strategy” Rethinking Security in East
Asia, Identity, Power and Efficiency, J.J. Suh- P.J. Katzenstein- Allen Carlson (der.),
Stanford University Press, California, 2004.
Y.F. Khong, “TheElusiveness of Regional Order: Leifer, The English school and Southeast
Asia”, The Pasific Review, 18/1, 2005.
E. Kier, Culture and Military Doctrine: France Between the Wars”, International Security, vol
19-4, 1995.
J. Namjun Kim, “The Temporality of Empire: The Imperial Cosmopolitanism of Miki Kiyashi
and Tanabe Hajime” Pan-Asianism Pan-Asianism in the Japanese History,
Colonialism, Regionalism and Borders, S. Saaler- J. Victor Koschmann (der.),
Routledge, New York, 2007.
S. S. Kim, “Regionalism and Regionalization in East Asia” Journal of East Asian Studies, 4,
2004.
S. Kim, “The Security Dilemma: Nuclear and Missile Crisis on the Korean Peninsula”, The
Korean Journal of Defense Analysis, 18/3, 2006.
M. Kimitada, “Pan Asianism in Moden Japan; Nationalism, Regionalism and Universalism”
Pan-Asianism in Modern Japanese History, Colonialism, Regionalism and Borders, S.
Saaler- J. Victor Koschmann (der.), Routledge, New York, 2007.
R. Kipling, Kim, Penguin Popular Classics, London, 1992.
T. Kikuchi, “East Asian Regionalism: A Look at the ‘ASEAN Plus Three’Framework,” Japan
Review of International Affairs, (2002), 16/1.
H. Kissinger, Diplomasi, İbrahim H. Kurt (çev.), Türkiye İşbankası Kültür Yayınları, İstanbul,
1994.
G. Krishna, “India and International Order: Retreat From Idealism” The Expansion of
International Society, Heddley Bull- Adam Watson (der.), Clarendon Press, Oxford,
1984.
T. Koh, “10 Values Which Undergird East Asian Strenght and Success”, International Herald
Tribune, 11-12 December 1993.
T. T.B. Koh, “Asian Values Reconsidered” Asia-Pacific Review, 7/1, 2000.
D. S. Kopf- C. James Bishop, “The World of India” The World of Asia, Harlan Davidson,
Wheeling, Illınois, 1995.
P. Korhonen, Japan and Asia-Pacific Integration: Pacific Romances, 1968- 1996, Routledge,
London, 1998.
P. Korhonen, “Asia’s Chinese Name” Inter-Asia Cultural Studies, 3/2, August 2002.
V. Korkmaz, Senfonik Kişilik, Beka-Doğa Rus İdesi ve Rus İdeali , Alev Yayınları, İstanbul,
2006.
V. Korkmaz, “How the Understanding of Security Changes over Space and Time: The Role of
Identity in International Relations” Prostranctvo i Vremya vı Mirovoy Politike i
Mejdunarodnıh Otnosheniyah, Materialı 4-go Konverta RAMİ, Moskva, 2007.
337
V. Korkmaz, “ The New Power Calculations and ‘Structured’ Relations in the Fluctuating
Security Environment of Eurasia” Contentious Issues of Security and the Future of
Turkey, Nursin A. Guney (der.), Ashgate, Aldershot, 2007.
J. Victor Koschmann, “Asianism’s Ambivalent Legacy”, Network Power, Japan and Asia,
Peter J. Katzenstein- Takashi Shiraishi (der.), Cornell University Press, Ithaca-
London, 1997.
J. V. Koschman, “Constructing Destiny; Royama Masamichi and Asian Regionalism in
Wartime Japan” Pan-Asianism in the Japanese History, Colonialism, Regionalism and
Borders, S. Saaler- J. Victor Koschmann (der.), Routledge, New York, 2007.
P. Kowert- Jeffery Largo, “Norms, Identity and Their Limits: A Theoretical Reprise” The
Culture of National Security..., s, 452.
B. Knauft, Critically Modern: Alternatives, Alterities, Antropologies, Bloomington, Indiana
University Press,. 2002.
O.. F. Knudsen, “Post-Copenhagen Security Studies: Desecuritizing Securitization, Security
Dialogue, Vol. 32-3, 2001.
F. Kratochwil, “History, Action and Identity: Revisiting the Second Great Debate and
Assessing Its Importance for Social Theory” European Journal of International
Relations, Vol, 12-1, 2006.
K. Krause- M.C. Williams, “Broadening the Agenda of Security: Politics and Methods”
Mershon International Studies Review, vol 40, No 2, October 1996.
K. Krause- M. Williams, “From Strategy to Security: Foundations of Critical Security Studies”
Concepts and Cases, Keith Krause-Michael C. Williams (der.), University of
Minnesota Press, Minneapolis, 1997.
K. Krause, “Theorizing Security, State Formation and the Third World” in the Post Cold War
World” Review of International Studies, no: 24, 1998.
H. Kulke- Dietmar Rothermund, Hindistan Tarihi, Müfit Günay (çev.), İmge Yayınları,
İstanbul, 2001.
N. D. Kristof, “The Rise of China”, Foreign Affairs, 72/5, 1993.
H. Krüger, Rabindranath Tagore und Die Revolutionare Befreiungsbewegung in Indien 1905
Bis 1918, Akademia Verlang, Berlin, 1964.
C. G. Kwa-See seng Tan, “The Keystone of World order” Washington Quarterly, 23, 2001.
“Kyoto School” Stanford Encylopedia of Philisophy, http://plato.stanford.edu/entries/kyoto-
school/, 27 February 2006.
D. Laitin, Identity in Formation, Cornell University Press, Ithaca, 1998, Paul Ricoeur, Oneself
as Another, University of Chicago Press, Chicago, 1992.
J. M. Landau, Pan-Turkism in Turkey, A Study of Irridentism, C. Hurst & Company, London,
1981.
J. M. Landau, Pan-İslam Politikalarıi İdeoloji ve Örgütlenme, Nigar Bulut (çev), Anka
Yayınları, İstanbul, 2001.
G. Langguth, “Asian Values Revisited”, Asia-Europe Journal, 1, 2003.
338
J. S. Lantis, “Strategic Culture and National Security Policy” International Studies Association,
2002.
Y. Lapid, “Culture’s Ship: Returns and Departures in International Relations Theory” The
Return of Culture and Identity in IR Theory, Y. Lapid-F. Kratochwil (der.), Boulder-
London, Lynne Rienner Publishers, 1996.
J. Larrain, Ideology and Cultural Identity, Modernity and the Third World Presence, Polity
Press, Cambridge, 1994.
D. Sun Lee, “A Nuclear North Korea and the Stability of East Asia”Australian Journal of
International Affairs, 61/4, 2007.
J. Legro, “Which Norms Matter? Revisiting the ‘Failure’ of Internationalism” International
Organization, 51/1, 1997.
M. Leifer, “The Truth about the Balance of Power” The Evolving Pacific Power Structure,
Derek DaCunha (der.), Institute of Southeast Asia Studies, Singapore, 1996.
M. Leifer, “The ASEAN Regional Forum” Adelphi Paper, No 302, IISS, 1996.
M. Leifer, “The ASEAN Peace Process: A Category Mistake” Pacific Review, 12/1, 1999.A.
Acharya, “Culture, Security, Multilateralism: The ASEAN way and Regional Order”
Contemporary Security Strategies, 19/1, 1998.
V.I. Lenin, “Geri Avrupa, İleri Asya” Doğu’da Ulusal Kurtuluş Hareketleri, C. Leitesein (der.),
Tektaş Ağaoğlu (çev.), Ant Yayınları, İstanbul, 1970.
M. Levy, “Is the Envirenment a National security Issue?” International Security, no:20, 1995.
M. W. Lewis- Kären E. Wigen, The Myth of Continents, A Critique of Metageography,
University of California Press, Berkeley, 1997.
R. Lim, “The ASEAN Regional Forum: Building on the Sand”, Contemporary Southeast Asia,
20/2, 1998.
R. D. Lipschutz “On Security” On Security, Ronnie D. Lipshutz (ed.), Columbia University
Press, New York, 1995.
R. E. Little, “Ideology and Change”, Change and the Study of International Relations: The
Avoid Dimension, B. Buzan- R.J. Barry-Jones (der.), New York, 1981.
D. A. Low, Britain and Indian Nationalism, The Imprint of Ambiguity 1929-1942, Cambridge
University Press, Cambridge, 1997.
J. O’Loughlin, “Panregions” The Dictionary of Geopolitics, John O’Loughlin (der.),
Greenwood Press, Wesport, 1994.
I. Low, “Wanted: An E. Asian Community” Strait Times, 16 January 2002.
J. F. Lyotard- J.L. Thébaud, Just Gaming, Manchester University Press, Manchaster, 1985.
M. Mahathir - Ishihara Shintaro, The Voice of Asia, Two Leaders Discuss the Coming Century,
Frank Baldwin (çev.), Kodasha International, Tokyo, 1995.
K. Mahbubani, “The Pasific Way”, Foreign Affairs, 74/1, January-February 1995.
J. N. Mak, “The Asia-Pacific Security Order” Asia-Pasific in the New World, Anthony
McGrew- Christopher Brook (der.), Routledge, London, 1998.
339
V.S. Mani, “An Indian Perspective on the Evolution of International Law” Asian Yearbook of
International Law, 2000, vol. 9, Brill, Leiden, 2004
E. Mark, “ ‘Asia’s’ Transwar Lineage: Nationalism, Marxism and Greater Asia in an
Indonesian Inflection”, The Journal of Asian Studies, 65/3, August 2006.
K. Masaaki- Nishitani Keiji- Koyoma Iwao-Suziki Naritaka “ The World Historical Standpoint
and Japan” Chūōkōronsha, Tokyo, 1943 (J. W. Heisig, -hazırlayan-1994).
B. McSweeney, Security, Identity and Interests, A Sociology of International Relations,
Cambridge University Press, 1999.
B. J. McVeigh, Nationalism of Japan, Managing and Mystifying Identity, Rowman and
Littlefield Publishers, Lanham, 2004.
J.J. Mearsheirmer, “The False Promise of International Institutions” International Security,
winter, no:19/3, 1994-1995.
J.J. Mearsheirmer, The Tragedy of Great Power Politics, University of Chicago, New York,
London, 2001.
J. Mearsheimer, “China’s Upeaceful Rise” Current History, 105/690, April 2006.
P. Mehra, “India’s Border Dispute with China: Revisiting Nehru’s Approach” International
Studies, 42/ 3&4, 2005.
J. T. Methews, “Redefining Security” Foreign Affairs, 68-2, 1989.
J. W. Meyer-George W. Thomas- Francisco O. Ramirez- John Boli, Institutional structure:
Constituting State, Society, and the Individual, Sage Publications, London, 1987.
J.W. Meyer, “The Changing Cultural Content of the Nation State: A World Society
Perspective” New Approaches to the State in the Social Sciences, Cornell University
Press, Ithaca, 1996.
W.J. Millar, “The World of Japan”, The World of Asia Harlan Davidson, Wheeling, Illınois,
1995.
S.E. Miller, “International Security at Twenty-five: From One World to Another” International
Security, vol.26-1, summer 2001.
J P. Mirsche, “Ecological Security and the Need of Reconceptualize Security” Alternatives, 14-
4. 1989.
L.Cary Mehta, Poetry and Decolonization: Tagore, Yeats, Senghor, Cesaire and Neruda, 1914–
1950, PhD Thesis, Colombia University, 2004.
W. Mendl, Japan’s Asia Policy, Regional Security and Global Interests, Routledge, London,
1995.
T. R. Metcalf, The Aftermath of Revolt, Princeton University Press, Princeton, 1964.
T. R. Metcalf, Ideologies of the Raj, The New Cambridge History of India, Vol. III, Cambridge
University Press, Cambridge, 1995.
M. T. Berger, “The New Asian Renaissance and Its Discontents” International Politics, 40,
2003.
R.S. Milne- Diane K. Mauzy, Malaysian Politics Under Mahathir, Routledge, London, 1999.
340
T. Wei Ming, “Multiple Modernities; A Preliminary Inquiry into the Implications of East asian
Modernity”, Culture Matters, How Values Shape Human Progress, Lawrance I.
Harrison- Samuel P. Huntington (der.), Basics Books, New York, 2000.
C. De Secondat Montesquieu, The Spirit of Laws, Cambridge Textsin the History of Political
Thought, A. Cohler, B. Miller, H. Stone (der.), Cambridge University Press,
Cambridge, 1989.
K. Morifumi, “The Asianism of the Koa-Kai and the Ajiya Kroki; Reconsidering the
Ambiguity of the Asianism” Pan-Asianism in Modern Japanese History, Colonialism,
Regionalism and Borders, S. Saaler- J. Victor Koschmann (der.), Routledge, New
York,
M. Morishima, Why Has Japan Succeeded? Western Technology and the Japanese Ethos,
Cambridge University Press, Cambridge, 1989.
C.-Moon, “South Korea: Recasting Security Paradigms” Asian Security Practice, Material and
Ideational Influences, Muthiah Alagappa (der.), Stanford University Press,
California,1998.
S.D. Muni, China’s Strategic Engagement with the New ASEAN, IDSS, No 2, Singapore,
2002.
S.D. Muni, “September 11: The Asian Giants Get Closer” Regional Security in the Asia Pacific
9/11 and After, Marika Vicziany, David Wright-Neville- Pete Lentini (der.), Edward
Elgar, Cheltenhaum, 2004.
H. Muppidi, “Postcoloniality and Production of International Insecurity: The Persistent Puzzle
of US-Indian Relations, Cultures of Insecurity, States, Communities and the
Production of Danger Jutta Weldes, Mark Laffey, Hugh Gusterson, and Raymond
Duvall (der.), University of Minnesota Press, Minneapolis-London, 1999.
P. Murray, “Problems of Symmetry and Summitry in the EU-Australian Relationship” Europe
and Asia-Pacific, Culture, Identity and Representations of Region, Stephanie Lawson
(der.), Routledge-Curzon, London, 2003.
K. Mushakoji, “Bandung plus 50: A call for Tri-Continental Dialogue on Global Hegemony”,
Inter-Asia Cultural Studies, 6/4, 2005.
K. Nag, Greater India, Book Centre, Bombay, 1960.
T. Najita- H. D. Harootunian, “Japan’s Revolt against the West” Modern Japanese Thought,
Bob T. Wakabayashi (der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1998.
F. G. Natherdan “Tokutomi Soho: A Japanese Nationalit View of the West and Asia”, Sources
of Japanese Tradition, 1600–2000, vol II. (1868-2000), W.M. D. Theodore de Barry-
C. Gluck- Arthur E. Tiedemann (der.), Colombia University Press, New York, 2006.
G. Nivat, “Du Panmongolisme au MouvementEurasian, Histoire D’un Théme Littéraire”
Cahiers du Monde Russe & Sovitique, 7/3, 1966.
D. Normann, Nehru, The First Sixty Years, Vol.1, Asia Publishing Hause, Bombay, 1965.
E.H. Norman, “The Genyosha: A Study in the Origins of Japanese Imperialism” Pacific
Affairs, 17, 1944.
K. Nath Mukherjee, Political Philosophy of Rabindranath Tagore, S. Chand & Company, New
Delhi, 1982.
341
A. Nandy, The Intimate Enemy: Loss and Recovery of Self Under Colonialism, Oxford,
Oxford University Press, 1983.
A. Nandy, “A New Cosmopolitanism: Toward a Dialogue of Asian Civilizations” Trajectories:
Inter-Asian Cultural Studies, Chen Kuan-hsing (der.), Routledge, New York, 1998.
A. Nandy, “The Illegitimacy of Nationalism, Rabindranath Tagore and the Politics of Self”
Bonfire of Creeds: The Essentials of Ashis Nandy, Oxford University Press, Oxford,
2004.
A.Nandy, “The Idea of South-Asia: A Personal Note on Post-Bandung Blues” Inter-Asia
Cultural Studies, 6/4, 2005.
L. Narango, “Universal Values and Pan Asianism; The Vision of Omotokyo”, Pan Asianism in
the Japanese History, Colonialism, Regionalism and Borders, S. Saaler- J. Victor
Koschmann (der.), Routledge, New York, 2007.
J. Nehru, “The Plunder of Bengal Helps the Industrial Revolution in England” The Discovery
of India, Oxford University Press, Oxford, 1989.
J. Nehru, An Autobiyography, Penguin Books, India, 2004.
J. Nehru, Glimpses of World History, Oxford University Press, Delhi, 1989.
I. B. Neuman, The Uses of Others,The East in European Identity Formation, University of
Minnesota Press, Mineapolis, 1999.
F. Nietzsche, Güç İstenci, Bütün Değerleri Değiştiriş Denemesi, Birey Yayıncılık, İstanbul,
2002.
G. W. Noble, “Japanese and American Perspectives on East Asian Regionalism” International
Relations of the Asia-Pacific, 8/2, 2008.
M. Noordin ,“The Development of An East Asian Conciousness” Living with Dragons:
Australia Confronts Its Asian Destiny, Allen and Unwin, Sdney, 1995.
D. Normann, Nehru, The First Sixty Years, Vol.1, Asia Publishing Hause, Bombay, 1965.
F.S.C. Northrop, “The Meeting of East and West, The Philosophy of East and West, C. A.
Moore, (der), Princeton University Press, Princeton, 1946.
F.G. Notehelfer, “On Idealism and Realism in the Thought of Okakura Tenshin” Journal of
Japanese Studies, 16/2, 1990.
F. G. Notehelfer, “Tokutomi Soho: A Japanese Nationalit View of the West and Asia”, Sources
of Japanese Tradition, 1600–2000, vol II. (1868-2000), W.M. D. Theodore de Barry-
C. Gluck- Arthur E. Tiedemann (der.), Colombia University Press, New York, 2006.
F. G. Notehelfer, “The Meiji Restoration” Sources of Japanese Tradition, 1600–2000, vol II.
(1868-2000), W.M. D. Theodore de Barry- C. Gluck- Arthur E. Tiedemann (der.),
Colombia University Press, New York, 2006.
J.S. Nye Jr.- Sean M. Lynn-Jones “International Security Studies: A Report of A Conference on
the State of the Field” International Security, 12, 1988.
W.A. Odom- Andy Yan- Perry Wood, “The Strategic Equlibrium in North East Asia: Stable or
Transitory?”, Trial After Triumph, East Asia After the Cold War, William A. Odom-
Andy Yan- Perry Wood (der.), Hudson Institute, New York, 1992.
R. Ôhashi (der), Die Philosophie der Kyôto-Schule, Karl Alber, Freiburg, 1990.
342
K. Okakura, The Awaking Of Japan, Elibron Classics, New York, 2006.
N.Kodosh Otmazgin, “Cultural Commodities and Regionalization in East Asia” Contemporary
Southeast Asia, 27/3, 2005.
E. Özalp, “Abdurrêşîd İbrahim’in Hal Tercümesi”, Âlem-i İslâm ve Japonya’da İslâmiyetin
Yayılması, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003.
M. Pace, ‘The Ugly Ducking of Europe: The Mediterranean in the Foreign Policy of the
European Union’ Journal of European Area Studies, 10/2, 2002.
S.C. Pasic, “Culturing International Relations Theory: A Call For Extension” The Return of
Culture and Identity in IR Theory, Y. Lapid-F. Kratochwil (der.), Boulder-London,
Lynne Rienner Publishers, 1996.
T.V. Paul- J. Wirtz ve Michel Fortmann (der.), Balance of Power, Theory and Practice in the
21st Century, Stanford University Press, California, 2004.
M. R. Peattie, “Introduction”, The Japanese Colonial Empire, 1895-1945, Ramon H. Meyers-
Mark R. Peattie (der.), Princeton University Press, Princeton, 1984.
M. R. Peattie, “Forecasting a Pacific War, 1912-1933: The Idea of a Conditional Japanese
Victory” The Ambivalence of Nationalism, Moder Japan Between East and West, J.
White-M. Umegaki- T. Havens (der.), University Press of America, New York, 1990.
S. Peou, “Realism and Constructivism in Southeast Asian Security Studies Today: A Review
Essay” The Pasific Review, 15/1, 2002.
F. Perlin, “State Formations Reconsidered” Modern Asian Studies, 19/3, 198.
T. Phanit, Regional Integration Attempt in Southeast Asia: A Study of ASEAN’s Problem and
Progress, PhD. Dissertation, Pennsylvania State University, 1980
G. Prins, “The Four Stroke Cycle in Security Studies” International Affairs, 74-4, 1998.
S. Poore, “Strategic Culture”, Neorealism versus Strategic Culture, John Gleen, Darryl
Howlett, Stuart Poore (der.), Ashgate Publishers, Aldershot, 2004.
B. Posen, “The Security Dilemma in Ethnic Conflict” Survival, no:35/1,1993
K. Pyle, The New Generation in Meiji Japon, Stanford University Press, Stanford, 1969.
Kenneth B. Pyle, “Meiji Conservativism” Modern Japanese Thought, Bob T. Wakabayashi
(der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1998.
K. Ramakrishna- See S. Tang, “Is Southeast Asia a Terrorist Heaven?” After Bali: The Threat
of Terrorism in Southeast Asia, Kumar Ramakrishna-See Seng Tan (der.), World
Scientific Publishing Company, 2004,
M. Ramana, “Perceptions of Sanitation and medicine in Bombay” Colonialism as Civilizing
Mission, Cultural Ideology in British India, Harald Fiscer-Tiné- Michael Mann (der.),
Anthem South Asian Studies, Wimbledon Publishing Company, London, 2004.
D. C. Rapoport, “The Fourth Wave: September 11 in the History of Terrorism” Current
History, December, 200.
A. Raul, “India: Missile Defense Dreams” ISN Security Watch, New Delhi, 27.03.2008,
J. Ravenhill, “A Three Bloc world? New East Asian Regionalism” International Politics of the
Asia Pacific, 2, 2002.
343
J. Ravenhill, “Mission Creep or Mission Impossible? APEC and Security” Reassessing
Security Cooperation in the Asia-Pacific, A. Acharya- E. Goh (der.), MIT Press,
Cambridge, 2006.
A. Reid, “Nineteenth Century Pan-Islam in Indonesia and Malaysia” The Journal of Asian
Studies, 26/2, 1967.
P. Reuber- Günter Wolkerdorfer (der.), Politishe Geographie: Handungsotientierte Ansatze und
Critical Geopolitics, Selbstverlag des Geographishen Instituts de Universitat
Heiderberg, Heiderberg, 2001.
C. Rice, “Our Asia Strategy” Walt Street Journal, 24 October 2003.
G. Rosher, “Refugee Movements and International Security” Adelphi Papers, 268, International
Institute of Strategic Studies, London. 1992.
R. S. Ross, “Bipolarity and Balancing in East Asia”, Balance of Power,.., .
S. P. Rosen , Societies and Military Power: India and Its Armies, Cornell University Press,
New York, 1996.
D. Roy, “Hegemon on the Horizon? China’s Threat to East Asian Security” International
Security, 19/1, 1994.
G. Rozman, “Northeast Asia Regionalism, A Clash of Civilizations, or Strategic Quandrangle”
Asia-Pacific Review, 5/1, 1998.
J. G. Ruggie, “What Makes the World Hangs Together? Neo Utilitarianism and the Social
Constructivist Challange”, Exploration and Contestation in the Study of World
Politics, P.J. Katzenstein- R. O. Keohane- Stephen D. Krasner (der.), MIT Press,
Cambridge, 1999.
M. Ryoen, “The Symposium on "Overcoming Modernity” The Rude Awakenings: Zen, the
Kyoto School, and the Question of Nationalism University of Hawaii Press, Hawaii,
1994.
Y. Ryu, The Asian Financial Crisis and ASEAN’s Concept of Security, S. Rjatratnam School
of International Studies, Singapore, 2008.
H. Ryuhei, “Pan-Asianism in International Relations” Pan-Asianism in the Japanese History,
Colonialism, Regionalism and Borders, S. Saaler- J. Victor Koschmann (der.),
Routledge, New York, 2007.
S. Saaler, “Pan Asianism in Modern Japanese History, Overcoming the Nation, Creating A
Region, Forging an Empire”, Pan-Asianism in Modern Japanese History, Colonialism,
Regionalism and Borders, S. Saaler- J. Victor Koschmann (der.), Routledge, New
York, 2007.
S. Saaler, “The Construction of Regionalizm in Modern Japan: Kodera Kenkichi and His
‘Treatise on Greater Asianism’ (1916)”, Modern Asian Studies, 2007.
M. B. Saalter, Barbarians &Civilization in International Relations, Pluto Press, London, 2002.
A. M. Saklani, “Colonialism and Early Nationalist Links Between India and China”, China
Report, 35, 1999.
H. De Santis, “The Dragon and Tigers: China and Asian Regionalism” World Policy Journal,
Summer 2005.
344
E. Said, Şarkiyatçılık, Batı’nın Şark Anlayışları, Berna Ülner (çev.), Metis Yayınları, İstanbul,
1995.
A. Sartori, “The Resonance of Culture Framing A Problem in Global Concept History”
Comparative Study of Society and History, 2005.
Y. Sayigh, “Confronting the 1990s: Security in the eveloping Countries” Adelphi Papers, No.
251, 1990.
R. A. Scalapino, “Asia-Pacific Security- The Current Balance of Power” Australian Journal of
International Affairs, 58/3, 2004.
M. Schaller, The American Occupation of Japan, The Origins of the Cold War in Asia,Oxford
University Press, Oxford, 1987.
M. Schaller, Altered States, The United States and Japan Since the Occupation, Oxford
University Press, Oxford, 1997.
M. Schaller, The United States and China in the Twenty-First Century, Oxford University
Press, Oxford, 2002.
B. Schwartz, “Perceptions of World Order, Past and Present”, The Chinese World Order:
Traditional China’s Foreign Relations, John K. Fairbank (der.), Harward University
Press, Cambridge, 1968.
G. Segal, “New Directions in Strategic Studies: A Chatham House Debate” Royal Institute of
International Affairs Discussion Papers, No:17, London, Royal Institute of
International Affairs, 1989.
G. Segal, “Asianism and Asian Security”, National Interest, 42/8, 1995.
A. Sen, “Tagore and His India”, India: A Mosaic, Robert B. Silver-Barbara Epstein (der.), New
York, 2002.
A. Schad Seifert, “Constructing National Identities, Asia, Japan and Europe in Fukuzawa
Yukichi’s Theory of Civilization” Nationalism and Internationalism and in Imperial
Japan, Autonomy, Asian Brotherhood or World Citizenship, Dick Stegewarns (der.),
Routledge-Curzon, London, 2003.
M. Ghazali Shaife, Malaysia, International Relations, Creative Enterprise, Kuala Lumpur,
1982.
D. Shambaugh, “Sino-American Strategic Relations: From Partners to Competitors” Survival,
42/1, 2000.
T. Shiraishi, “Japan and Southeast Asia”, Network Power, , Japan and Asia,Cornell University
Press, Ithaca, 1996.
C. Shulong, “The ASEAN plus Three Process and East Asian security Cooperation”
Reassessing Security Cooperation in the Asia-Pacific, A. Acharya- E. Goh (der.), MIT
Press, Cambridge, 2006.
S. W. Simon, “Evaluating Track II, Approaches to Security Diplomacy in the Asia Pacific: The
CSCAP Experience” NBR Report, 2001
S. W. Simon, “Whither Security Regionalism? ASEAN and the ARF in the Face of New
Security Challanges” Reassessing Security Cooperation in the Asia-Pacific, A.
Acharya- E. Goh (der.), MIT Press, Cambridge, 2006.
345
A. Simons, “In the Name of Spirits- A Reading of Solov’ëv’s Justification of the Good”
Studies in the East European Thought, 51, 1999.
M. Sommers, The Narrative Constitution of Identity: A Relational and Network Approach.”
Theory and Society 23, 1994.
A.Simith- Robert B. Reich- The Wealth of Nations, Moden Library Publishers, New York,
2000.
C. Price-Reus Smith, “Dangerous Liaisons? Critical International Theory and Constructivsm”
European Journal of International Relations, vol.4/3, 1998.
C. Reus- Smith, “Imagining Society: Constructivism and the English School”, British Journal
of Politics and International Relations, Vol 4, No 3, 2002, ss, 487-509.
S. Smith, “The Self Image of a Discipline: A Genealogy of International Relations Theory”
International Relations Theory, K. Booth- S.Smith (der.), Cambridge University Press,
Cambridge, 1996.
S. Smith, “Positivism and Beyond” International Theory, Positivism and Beyond, S. Smith- K.
Booth- M. Zaleweski (der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1996.
S. Smith, “The Contested Concept of Security” The Concept of Security Before and After
September 11, Institute of Defence and Strategic Studies, Singapore, May 2002.
L. Snyder, Macro- Nationalisms. A History of Pan Movements, Greenwood Press, Westport,
1984.
N. Sopiee, “ASEAN and Regional Security Community” Regional Security in the Third World:
Case Studies fromSoutheast Asia and the Middle East, M. Ayoob (der.), Croon Helm,
London, 1986.
Y. Souchou, “Introduction”, House of Glass: Culture Modernity and the State in the Southeast
Asia, Yao Souchou (der), ISIS, Singapore, 2001.
Speeches of Jawaharlal Nehru,1953-1957, Government of India, New Delhi, 1957.
O. Spengler, The Decline of the West, Oxford University Press, New York, 1991.
J. Sperling- Yogendra Malik- David Lousher (der.), Zones of Amity, Zones of Enmity, The
Prospects for Economic and Military Security in Asia, Brill, Leiden, 1998.
SIPRI Yearbooks, 1989-2006: Armaments, Disarmament and International Security, Oxford
University Press, Oxford, 2007.
K. Sridharan, The ASEAN Region in India’s Foreign Policy, Dartmount, Aldershot, 1996.
D. Stegewerns, “The Dilemma of nationalism and Internationalism in Modern Japan: National
Interest, Asian Brotherhood, International Cooperation or World Citizenship”
Nationalism and Internationalism in Imperial Japan, Autonomy, Asian Brotherhood or
World Citizenship, Dick Stegewarns (der.), Routledge-Curzon, London, 2003.
D. Stegewerns, “The Japanese Civilizational Critics and the National Identity of Their Asian
Neighbours, 1918-1932: The Case of Yoshino Sakuzo” Imperial Japan and National
Identities in Asia, 1895-1945, Li Narangoa- Robert Cribb, Routledge, New York,
2003.
D. Stegewerns, “Yoshino Sakuzo, The Isolated Figurhead of Taisho Generation”, Nationalism
and Internationalism in Imperial Japan, Autonomy, Asian Brotherhood or World
Citizenship, Dick Stegewarns (der.), Routledge-Curzon, London, 2003.
346
D. Stegewerns,”Forgotten Leaders of Interwar Debate on Regional Integration, Introducing
Sugimori Kojiro”, Pan-Asianism in the Japanese History, Colonialism, Regionalism
and Borders, S. Saaler- J. Victor Koschmann (der.), Routledge, New York, 2007.
A. Stewert, “The Social Roots” Populism, Its Meaning and National Characteristics, G.
Ionescu-E. Gellner (der.),Macmillan Company, London, 1969.
S. Sudo, The Fukuda Doctrine and ASEAN: New Dimensions in Japanese Foreign Policy,
Institute of Southeast Asian Studies, Singapore, 1992.
H. Sukehiro, “Japan’s Turn to the West”, Modern Japanese Thought, Bob T. Wakabayashi
(der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1998.
S. Suziki, “Japan’s Socialization into Janus-Faced European International Society” European
Journal of International Relations, 11/1, 2006.
T. Morris-Suziki, “Invisible Countries: Japan and Asian Dream” Asian Studies Review, 22/1,
March 1998.
T. Moris-Suziki, “Japanese Nationalism from Meiji to 1937”, Eastern Asia, An Introductory
History, Colin Mackerras (der.), Longman, London, 2000.
A. Swale, “Tokutomi Soho and the Problem of the Nation State in an Imperialist World”
Nationalism and Internationalism in Imperial Japan, Autonomy, Asian Brotherhood or
World Citizenship, Dick Stegewarns (der.), Routledge-Curzon, London, 2003.
M. D. Swaine, “China: Exploiting a Strategic Openning” , Strategic Asia 2004-05: Confronting
Terrorism in the Pursuit of Power , Ashley J. Tellis- Michael Wills (der.), The
National Bureau of Asian Research (NBR), Seattle, 2004.
C. A. Szpilman, “The Dream of One Asia: Okawa Shumei and Japanese Pan-Asianism”, The
Japanese Empire in East Asia and Its ost War Legacy, H. Fuess (der.), German
Institute of Japanese Studies, Munich, 1998.
C.W.A. Szpilman, “Between Pan-Asianism and Nationalism: Mitsukawa Kametaro and His
Campaign to Reform Japan and Liberate Asia” Pan-Asianism in the Japanese History,
Colonialism, Regionalism and Borders, S. Saaler- J. Victor Koschmann (der.),
Routledge, New York, 2007.
R. Tagore, “Yüzyılın Günbatımı”, Milliyetçilik, Murat Çiftkaya (çev.), Kaknüs Yayınları,
İstanbul, 1999.
S. Tagore, Rammohun Roy, His Role in Indian Renaissance, The Asiatic Society, Calcutta,
1975.
R. Tagore, Gora, İbrahim Şener (çev.), İzdüşüm Edebiyat, İstanbul, 2003.
M. Tahir, “Abdurrasid Ibrahim, 1857-1944”, Central Asian Survey, 7, 1988.
M. Asano Tamanoi, “Pan Asianism in the Diary of Morisaku Minato (1924-1945) and the
Suicide of Mishima Yukio (1925-1970)” Mariko Asano Tamanoi (der.), Crossed
Histories: Manchuria in the Age of Empire, University of Hawai Press, Honolulu,
2005.
C. Taylor, Multiculturalism and The Politics of Recognition: An Essay, Princeton University
Press, Priceton, 1992.
O. Tenshin, The Book of Tea (Cha no hon), 1906, Stone Bridge Classics, California, 2006 .
347
O. Tenshin, The Ideas of East with Special References to the Art of Japan, Cosimo Classics,
2007.
T. Terada, “Constructing an ‘East Asian’ Concept and Growing Regional Identity: From EAEC
to ASEAN+3,” The Pacific Review, 2003, 16/2.
T. Terada, “Forming an East Asian Community: A site for Japan-China Power Struggles”
Japanese Studies, 26/1, 2006.
I. Taylor, “APEC, Globalization, and 9/11: The Debate on What Constitutes Asian
Regionalism” Critical Asian Studies, 36/3, 2004.
T. Terriff, Stuard Croft, Lucy James, Patrick Morgan, Security Studies Today, Polity Press,
Cambridge, 2001.
C. Thomas, “Southern Instability, Security and Western Concepts- On An Unhappy Marriage
and the Need for Divorce” The State and Instability in the South, C. Thomas- P.
Saravanamuttu (der.), Macmillan, London, 1989.
C. Thomas, “New Directions in Thinking About ecurity in the Third World”, New Thinking
about Strategy and International Security, K. Booth (der.), Harper Collins, 1991.
C. Thomas, Global Governance, Development and Human Security: The Challange of Poverty
and Inequality, Pluto Press, London, 2000.
J.E. Thomas, Modern Japan, A Social History Since 1868, Long Man, Londo, 1996.
M. R. Thompson, “The Survival of ‘Asian Values’ as ‘Zivilisationskritik’”, Theory and
Society, 29, 2000.
M. R. Thomson, “Pasific Asia after ‘Asian Values’: Authoritarianism, Democracy, and ‘Good
Governance’” Third World Quarterly, 25/6, 2004.
W.R. Thompson, “ The Regional Subsystem: A Conceptual Explication and a Propositional
Inventory” International Studies Quarterly, 17/1, 1973.
A. P. Thornton, Doctrines of Imperialism, John Willey and Sons Inc., London, 1965.
Thucydides, History of Peloponnesian War, Harmondsworth, Penguin Book, 1980.
A. E. Tiedemann, “The High idea of Prewar Liberalism”, Sources of Japanese Tradition, 1600–
2000, vol II. (1868-2000), W.M. D. Theodore de Barry- C. Gluck- Arthur E.
Tiedemann (der.), Colombia University Press, New York, 2006.
C. Tilly, Citizenship, Identity and Social History, Vambridge University Press, Cambridge,
1996.
J. A. Ticker, “Re-visioning Security” International Relations Theory Today, K. Booth- S. Smith
(der.), Oxford, London-New York, 1995..
V. Tikhonov, “The 1890’s Korean Reformers’ View of Japan- A Menancing Model ?”
International Journal of Asian Studies, 2/1, 2005.
A. Toynbee, The World and the West, Oxford University Press, New York, 1953.
A. Toynbee, A Study of History, Volume 8, Oxford University Press, New York, 1954.
R. Trood, “Security and Political Relations in Asia After World War II” Eastern Asia Eastern
Asia, An Introductory History, Colin Mackerras (der.), Longman, London, 2000.
348
N. S. Trubetzkoy, “On True and False Nationalism” The Legacy of Genghis Khan and Other
Essays on Russia’s Identity, A. Liberman (der ve hazırlayan), Michigan Slavic
Publications, Ann Arbor, 1991.
S. Tsutomo, “The First Japanese Hadji Yamaoko Kotaro and Abdurreşid İbrahim” The Rising
Sun and Turkish Crescent, New Perspectives on the History of Japanese and Turkish
Relations, S. Esenbel- Inaba Chiharu (der.), Boğaziçi University Press, İstanbul, 2003.
X. Tu, “The Fascist Next Door? Nishitani Keiji and the Chūōkōron Discussions in Perspective”
http://www.japanesestudies.org.uk/discussionpapers/2006/Tu.html.
B. S. Turner, Marx ve Oryantalizmin Sonu, H. Çağatay Eskinok (çev.), Kaynak Yayınları,
İstanbul, 2001.
R. Tusunoda, Wm. Theodore de Bary, Donald Keen (der.), Sources of Japanese Tradition, vol.
II, Colombia University Press, New York, 1964.
R. Ullman “Redefining Security” International Security, 8-1, 1983.
J. A. Vasquez, “The Post-Positivist Debate: Reconstructing Scientific Enquiry and International
Relations Theory After Enlightenment Fall” International Relations Theory, K. Booth-
S.Smith (der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1996.
B. Vaugh, “Indian Geopolitics, the United States and Evolving Correlates of Power in Asia”
Geopolitics, 9/2, 2004.
M. Vicziany, David Wright-Neville- Pete Lentini, “What has changed and What hasn’t
changed, since 9/11” Regional Security in the Asia Pacific 9/11 and After, Marika
Vicziany, David Wright-Neville- Pete Lentini (der.), Edward Elgar, Cheltenhaum,
2004.
M. Viczianzy, “ Islamic Terrorism in Xinjiang” Regional Security in the Asia Pacific 9/11 and
After, Marika Vicziany, David Wright-Neville- Pete Lentini (der.), Edward Elgar,
Cheltenhaum, 2004.
S. Vinh, “Phan Boi Chau and the Dong-Du Movement” Phan Boi Chau and the Dong-Du
Movement, Sinh Vinh (der.), Yale University Southeast Asia Studies, New Haven,
1998.
O. Waever- B. Buzan- M. Kelstrup- L. Lemaitre , Identity, Migration and the New Security
Agenda in Europe, London, Pinter, 1993.
Ole Waever, “Securitization and Desecuritization” On Security, Ronnie D. Lipshutz (ed.),
Columbia University Press, New York, 1995.
O. Waever, “Insecurity, Security and Asecurity in the Western European Non-War
Community” Security Communities, Emanuel Adler- Michael Barnett (der.),
Cambridge University Press, Cambridge, 1998.
B. Tadashi Wakabayashi, “Introduction” Modern Japanese Thought, Bob T. Wakabayashi
(der.), Cambridge University Press, Cambridge, 1998.
A. Walicki, Rus Düşünce Tarihi (1760–1900), Aydınlanmadan Marksizme, A. Şener (çev.),V
Yayınları, Ankara, 1987.
R.B.J. Walker, “Security, Sovereignty and the Challenge of the World Politics” Alternatives
no:15, 1990.
349
R.B.J. Walker, Inside/Outside: International Relations as Political Theory, Cambridge
University Press, Cambridge, 1993.
R. B. J.Walker, “The Subject of Security” Concepts and Cases, Keith Krause-Michael C.
Williams (der.), University of Minnesota Press, Minneapolis, 1997.
S. M. Walt, The Origin of Alliances, Cornell University Press, New York, 1990.
Stephen M. Walt, “The Renaissance of Security Studies” International Studies Quarterly, no,
35, 1991.
K. Waltz, Man, the State and War, A Theoratical Analysis, Colombia University Press, New
York, 1959.
K. Waltz, Theory of International Politics, Addison-Wesley Publishing Company, Reading-
London, 1979.
K. Waltz, “Nuclear Myth and Political Realities” American Political Science Review, Vol 84-3,
1990.
M. Wan, The Political Economy of East Asia, Striving for Wealth and Power, CQ Press,
Washington, 2007.
D. A. Washbrook, “Progress and Problems: South Asian Economic and Social History c.1720-
1860” Modern Asian Studies, 22/1, 1988.
J. Weldes- Mark Laffey- H. Gusterson- Raymond Duvall, “Introduction: Constructing
Insecurities”, Cultures of Insecurity, States, Communities and the Production of
Danger, Jutta Weldes, Mark Laffey, Hugh Gusterson, and Raymond Duvall (der.),
University of Minnesota Press, Minneapolis-London, 1999.
M. Weiner, “Security, Stability and International Migration” International Security, No 17-3,
Winter 1992-1993.
J. Weldes, Mark Laffey, Hugh Gusterson, and Raymond Duvall, “Introduction: Constructing
Insecurity” in Cultures of Insecurity, States, Communities and the Production of
Danger Jutta Weldes, Mark Laffey, Hugh Gusterson, and Raymond Duvall (der.),
University of Minnesota Press, Minneapolis-London, 1999.
A.Wendt, “Anarchy Is What States Make of It: The Social Construction of Power Politics”
International Organization, 46., 1992.
A. Wendt, “Collective Identity Formation and International State” American Political Science
Review, Vol 88, No 2, 1994.
A. Wendt, “Constructing International Politics” International Security, Vol. 20, No, 1, Summer
1995.
A. Wendt, “Identity and Structural Change in International Politics” The Return of Culture and
Identity in IR Theory, Y. Lapid-F. Kratochwil (der.), Boulder-London, Lynne Rienner
Publishers, 1999.
G. Westermann, “Japa’s Victory in the Russo-Japanese War” Rethinking Russo-Japanese War:
Conntenial Perspectives, Rotem Kowner (der.), University of Hawai’s Press,
Honolulu, 2006.
N. J. Wheeler “Guardian Angel or Global Gangster: The Ethical Claims of International
Society Revisited” Political Studies, No 44-1.
350
H. White, Identity and Control: A Structural Theory of Social Action, Princeton University
Press, Princeton, 1992.
M. C. Williams , “Words, Images, Enemies: Securitization and International Politics”,
International Studies Quarterly, 47, 2003.
P. Williams “Transnational Crime Organizations and International Security” Survival, No 36-1,
Spring 1994.
S. Wilson, “The Discourse of National Greatness in Japan, 1890–1919”, Japanese Studies,
25/1, 2005.
M. Wight, “Western Values in ınternational Relations”, Diplomatic Investigations: Essays in
the Theory of International Politics, Herbert Butterfield- Martin Wight (der.), George
Allen& Unwin, London, 1996.
D. Wright- Neville, “US Counter Terrorism in the Southeast Asia: Problems on the Horizon”,
Regional Security in the Asia Pacific 9/11 and After, Marika Vicziany, David Wright-
Neville- Pete Lentini (der.), Edward Elgar, Cheltenhaum, 2004.
P. Wolfowitz, “Bridging Centuries: Fin de Siecle All over Again” The National Interest, 1999.
L. T. Woods, “Regional Cooperation: The Transnational Dimension” Asia-Pacific in the New
World Order, Anthony McGrew- Christopher Brook (der.), Routledge, London, 1998.
D. Woodward- Santo Darmusumatro, “PLA Strategic Doctrine and Capabilities” Regional
Security in the Asia Pacific 9/11 and After, Marika Vicziany, David Wright-Neville-
Pete Lentini (der.), Edward Elgar, Cheltenhaum, 2004.
J. Y. Wong (der.), Sun Yatsen: His International Ideas and International Connections, N.S.W.
Wild Poeny, Sdney, 1987.
L. Wong, “Cultural Claims on the New World Order: Malasia as a Voice for the Third
World?”, House of Glass: Culture, Modernity and the State in the Southeast Asia, Yao
Souchou (der), ISIS, Singapore, 2001.
M. Wright, “Power Politics” Looking Forward Pamphlet, No 8, London, 1946.
J. Uwe Wunderlich, Regionalism, Globalisation and International Order, Ashgate Publishers,
Aldershot, 2008.
S. Yamakage, “Japan and ASEAN: Are They Realy Becoming Closer?”, Aspects of ASEAN,
Werner Pfenning-Mark B. M. Suh, (der.), Weltforum-Verlag, London, 1984
J. Yang “East Asian Community: Surmounting the History Issue”, New Zealand International
Review, November-December, 2007.
S. Yat-Sen, Da Yaxiyazhuyi (Greater Asianism), Translation of A Speech Delivered in Kobe,
Japan on November 28, 1924;
<<http://se2.isn.ch/serviceengine/FileContent?serviceID=23&fileid=3826C4E0-
12ED-A7D8-9280-BA886F84016D&lng=en >>.
W. Yi, “Asian regional cooperation in the Globalization Process”, World Affairs, 10, 2004.
C. Yingzhen, “What the Third World Means to Me”, Inter-Asia Cultural Studies, 6/4, 2005.
K. Yoko, “Pan-Asianism and National Reorganization: Japanese Perceptions of China and
United States, 1914-1919” Pan-Asianism in the Japanese History, Colonialism,
Regionalism and Borders, S. Saaler- J. Victor Koschmann (der.), Routledge, New
York, 2007.
351
W. Yoshibumi, The Postwar Conservative View of Asia, How the Political Right Has Delayed
Japan’s Coming to Terms with Its History of Aggression in Asia, LTCB International
Library Selection, No 8, Tokyo, 1998.
T. Yoshida, East-Asian regionalism and Japan, IDE APEC Study Center, 03/04, Jetro, 2004.
U. Matthias Zachmann, “Blowing Up a Double Portrait in Black and White: The Concept of
Asia in the Writings of Fukuzawa Yukichi and Okakura Tenshin” Positions: East Asia
Cultures Critique, 15/2, 2007.
F. Zakaria, “Culture is Destiny A Conversation with Lee Kuan Yew” Foreign Affairs, 73/2,
1994.
M. Zehfuss, “Constructivsm and Identity, A Dangerous Liaison” Constructivism and
International Relations, Alexander Wendt and His Critics, Stefano Guzzini- Anna
Leander (der.), Routledge, London- New York, 2006.
Y. Zhang, “System, Empire and State in Chinese International Relations” Review of
International Studies, 27, 2001.
Basın Haberleri:
352
“US to Deploy Patriot Missiles in Japon to Counter North Korea”, 26.06.2006, Washington
Post, www.washingtonpost.com/wp-
dyn/content/article/2006/06/26/AR2006062601256.html,
“Where Japan is Heading” Asian Times, 26.10.2005,
www.atimes.com/atimes/Japan/GJ26Dh03.html.
Resmi Belgeler:
ABD Dışişleri Bakanlığı, “Senior APEC Official Links Security, Economics”, 8.10.2002,
usinfo.state.gov/topical/econ/mlc/02100802.
The ASEAN Regional Forum: Concept Paper, http://www.aseansec.org/3635.htm.
The Asean-US Joint Declaration to Combat Terrorism, www.aseansec.org/7424.htm.,
Bali Concord II(Declaration of ASEAN Concord II), 4 Kasım, 2002,
http://www.aseansec.org/15159.htm.
Bangkok Declaration on Partnership for Future,Bangkok, 21.10.2001,
www.apecssn.org/data/file/1(10).pdf.
Counter Terrorism Task Force Meeting, Phuket- Thailand 20 August 2003,
http://www.apec.org/apec/documents_reports/counter_terrorism_task_force/2003.html
Council on East Asian Community, The State of the Concept of (an) East Asian Community
and Japan’s Strategic Response Thereto , Tokyo, August, 2005.
Declaration of ASEAN Concord, Indonesia, 24.02.1976, http://www.aseansec.org/1217.htm.
“Declaration on the South China Sea” Manila, 22 July 2002, www.asean.org/1196.htm.
“Foreign Ministry Spokesman's Press Conference on January 8, 2002”, http://dk.china-
embassy.org/eng/News/t105512.htm.
Hanoi Declaration, 6th ASEAN Summit, 16 December 1998.
Joint Communigué, Special ASEAN Ministrial Meeting on Terrorism, 20-21 May 2002, Kuala
Lumpur, www.aseansec.org/sammter.htm.
Kuala Lumpur Declaration(1993), http://www.cscap.org/kl.htm.
Kuala Lumpur Declaration on the East Asia Summit, Kuala Lumpur, 14 December 2005,
www.aseansec.org/18098.htm.
www.aseanregionalforum.org/PublicLibrary/ARFChairmansStatementsandReports/tab
id/66/Default.aspx.
National Strategy for Combating Terrorism, White House, Washington DC., 2003.
Noordin Sopiee, “ASEAN Towards 2020: Strategic Goals and Critical Pathways” ASEAN
Towards 2020. Strategic Goals and Future Directions , ASEAN Document Series,
1967-1988, ASEAN Secretariat, Jakarta, 1988. http://www.aseansec.org/1215.htm.
“Ob Itogakh Vneocherednogo Soveshhaniya Ministrov Inostrannıh del Gasudarstv-
Uchastnikov Shankhaiskoi Organizatsii Sotrudnichestva” Ministerstvo Innostrannıh
Del Rossiiskoi Federatsii Department Informatsii i Pechati,” Belge No: 16-07-01-
2002, Moskva, 7 Ocak 2002.
353
Official Website of Zaytun Division in English
http://www.army.mil.kr:7081/zaytun2/english/index.jsp.
President Nixon's Speech on "Vietnamization," November 3, 1969,
http://vietnam.vassar.edu/doc14.html.
M. Singh, “Prime Minister’s Address at the 39th Annual General Meeting of the Asian
Development Bank”, Hyderabad, 5 May 2006, www.pib.nic.in.
The National Security Strategy of the United States of America, Washington DC, White House,
2002.
The National Security Strategy of the United States of America, White House, Washington DC,
2006.
The USA Department of Defense, Quedrennial Defense Review, Washington DC. September
2001.
The USA Department of Defense, Quedrennial Defense Review, Washington DC. September
2006.
354
TABLOLAR
TABLO 1.
Kaynak: M. Alagappa, “Rethinking Security”, Asian Security Practice..., s, 56.
355
TABLO 3:
356
Figür 2:
Asyalılık
(pozitif)
ilişkinin
(Negatif) durumluluğu
ilişkinin farklılık
durumlul
ğ
Kolonyal/ Kolonyal/B
Batılı güç atılı güç
karşısında karşısında
ilişkinin k ik
Asya
Güvenliği
Güvenlik:
Uluslar
-arası Asya
sistemin Güvenliği
bir Yerel
özelliği güvenlik
olarak
güvensiz
lik/güven
lik
357