You are on page 1of 45

DÜNYA KLASÝKLERÝ DÝZÝSÝ: 75

KIR ATLI
Kýr Atlý'nýn hazýrlanmasýnda, MEB Alman Klasikleri dizisinde yayýnlanan birinci baskýsý tem
mýþ ve çeviri dili günümüz Türkçesine uyarlanmýþtýr
Yayýna hazýrlayan : Egemen Berköz
Dizgi : Yeni Gün Haber Ajansý Basýn ve Yayýncýlýk A.Þ.
Baský : Çaðdaþ Matbaacýlýk Yayýncýlýk Ltd. Þti.
Kasým 1999
THEODOR STORM
KIR ATLI
(DER SCHIMMELREITER)
Çeviren:
Ahmet Temir
Cumhuriyetimizin 75. yýlý
coþkusuyla...
Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aþama, insan varlýðýnýn en somut anlatýmý olan sanat
arýnýn benimsenmesidir. Sanat dallarý içinde edebiyat, bu anlatýmýn düþünce öðeleri en zeng
nun içindir ki bir ulusun, diðer uluslarýn edebiyatlarýný kendi dilinde, daha doðrusu kendi
düþüncesinde yinelemesi; zekâ ve anlama gücünü o yapýtlar oranýnda artýrmasý, canlandýrmasý
atmasý demektir. Ýþte çeviri etkinliðini, biz, bu bakýmdan önemli ve uygarlýk davamýz için
ymaktayýz. Zekâsýnýn her yüzünü bu türlü yapýtlarýn her türlüsüne döndürebilmiþ uluslarda d
n yazý ve onun mimarisi demek olan edebiyatýn, bütün kitlenin ruhuna kadar iþleyen ve sine
n bir etkisi vardýr. Bu etkinin birey ve toplum üzerinde ayný olmasý, zamanda ve mekânda bü
sýnýrlarý delip aþacak bir saðlamlýk ve yaygýnlýðý gösterir. Hangi ulusun kitaplýðý bu yön
uygarlýk dünyasýnda daha yüksek bir düþünce düzeyinde demektir. Bu bakýmdan çeviri etkinli
li ve dikkatli bir biçimde yönetmek, onun geniþlemesine, ilerlemesine hizmet etmektir.
Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemeyen Türk aydýnlarýna þükran duyuyorum. Onlarýn çabala
beþ yýl içinde, hiç deðilse, devlet eliyle yüz ciltlik, özel giriþimlerin çabasý ve yine d
ardýmýyla, onun dört beþ katý büyük olmak üzere zengin bir çeviri kitaplýðýmýz olacaktýr. Ö
bu emeklerden elde edeceði büyük yararý düþünüp de þimdiden çeviri etkinliðine yakýn ilgi
amak, hiçbir Türk okurunun elinde deðildir. 23 Haziran 1941.
Milli Eðitim Bakaný
Hasan Âli Yücel
SUNUÞ
Cumhuriyet'le baþlayan Türk Aydýnlanma Devrimi'nde, dünya klasiklerinin Hasan Âli Yücel önc
limize çevrilmesinin, kuþkusuz önemli payý vardýr.
Cumhuriyet gazetesi olarak, Cumhuriyetimizin 75. yýlýnda, bu etkinliði yineleyerek, Türk
okuruna bir "Aydýnlanma Kitaplýðý'' kazandýrmak istedik.
Bu çerçevede, 1940'lý yýllardan baþlayarak Milli Eðitim Bakanlýðý'nca yayýnlanan dünya
i okurlarýmýza sunmaya baþladýk.
Büyük ilgi gören bu etkinliði Milli Eðitim Bakanlýðý'nca yayýnlanmamýþ -ancak Aydýnlanma De
lmasaydý yayýnlanacaðýna kesinlikle inandýðýmýz- dünya klasiklerini de katarak sürdürüyoruz
Cumhuriyet
ÖNSÖZ
14 Eylül 1817'de Husum'da doðan ve 4 Temmuz 1888'de Hademarschen'de ölen Theodor Storm
'un Alman halkýný ve yurdunu betimleyen Alman þairleri arasýnda seçkin bir yeri vardýr.
"Kýr Atlý", Storm'un en son ve en trajik yapýtýdýr. Storm, birçok araþtýrma gerektiren bu k
a 1886'da ilgilenmeye baþlamýþ, yapýtýný 1887-88 arasýnda, yaþlý ve hasta bir durumdayken y
yapýtýnýn, bütün yapýtlarýnda olduðu gibi açýk, canlý, coþkulu, gerek olaylarýn akýþý, gere
atým bakýmlarýndan pürüzsüz olmasýný istemiþtir. Yapýtýný bitirdiðinde ustalýklý kiþi ve do
rdu için çalýþýp çabalayan bir insanýn çok etkili yaþamýný anlatmýþ bulunuyordu. Yaþamýnda
anya'nýn Schleswig kýyýlarýnda bulunarak set (Deich), ada (Hallig), denizden kazanýlmýþ çu
razi (Marcsh, Kog), deniz basmasýna karþý oluþturulan yapay tepe ya da yüksek arazi (Werft
e, Geest), suyun yükselmesi sýrasýnda ortaya çýkan deniz (Schlick) gibi doða olgularýný gör
arýný orada geçirerek her gün "Mavi Hans"ýn gözlerine bakmýþ olan herkes, bu yapýtýn her s
izin tuzlu kokusunu duyacak, serin rüzgârý duyumsayacak ve Fries ülkesinin geleneklerini
gözünün önünde bulacaktýr.
Storm'un þiir ve öykülerini okuyan kiþi, denizle tanýþýr ve betimlemelerinden deniz konusun
k þey öðrenir. Öykülerinin birçoðundan, uzakta ya da yakýnda bulunan denizin sesi gelir ya
olmazsa bir söz, denizin ölümsüz varlýðýný ve kýyýda yaþayan insanlarýn yaþamýndaki sürekli
Storm'un özellikle beþ öyküsünde, deniz önemli yer alýr: "Eine Halligfahrt" (Bir Ada Gezisi
871) adlý öyküde, bir öðle zamaný su üzerinde yapýlan dingin bir öðle gezintisini anlatýr.
a yatýþtýrýcý, bütünleyici ve birleþtirici bir düþünüþün simgesi olarak ortaya çýkar ve öyk
uyar. "Pysche" (Ruh, 1875) adlý öyküsünde, olayýn çýkýþ noktasýný küçük bir kýyý fýrtýnasý
insanlara neþe ve mutluluk veren, ama ayný zamanda da ilgisiz ve duygusuz kalan bir öðe
olarak betimlenir; deniz, koruyucu önlem almadan kendisini rasgele býrakan insaný, hiç
dinlemeden derinlere de sürükleyebilir. "Carsten Curator" (1877) adlý öyküsünün sonunda, zo
ve acýmasýzca kötü bir yaþama son veren bir sel olayý anlatýlmaktadýr. Deniz, doða gücünü
olarak ortaya çýkar ve kendisine egemen olamayan bir kimseyi, son bir giriþime sürükleye
rek yok eder. "Hans und Heinz Kirch"te (1881-82) deniz, geniþ ve biçimsiz bir düzlüktür ve
babayla oðulun yeniden birbirine kavuþamayacak biçimde ayrýlmalarýna neden olur. Deniz, a
ncak "Der Schimmelreiter"de (Kýr Atlý, 1877-88) olgu olarak, kiþiler ve olaylarýn ilk ve
son düðüm noktasý durumuna sokulmuþtur. Bu yüzden yapýta, gerçekten bir deniz öyküsü deneb
Ama, Storm'un bu öyküyü ancak denizi betimleme amacýyla ve sel olayý dolayýsýyla yazdýðýný
Burada görünüm betimlemeleri asýl amacý oluþturmaz. Onun için asýl olan insandýr ki, bunla
doða betimlemeleriyle ustalýkla baðdaþtýrabilmesi, onun büyük sanat gücünü ortaya koymakta
doðanýn birbiriyle kaynaþmasý, ayný zamanda derinden duyulan ve yýkým anlarýnda sýnav geçi
sevgisi ve yurda baðlýlýðýn da bir anlatýmýdýr. Çünkü denizden, kýyýdan ve ülkesinden ayrý
. Denizin yer aldýðý öykülerinde, özellikle bu yapýtta, bu birlik, gerçekçi ve canlý olarak
urada deniz, Friesli insanlarýn yaþamýný belirleyen ve onlarla birlikte kaynaþan bir varlý
olarak ortaya çýkmaktadýr. Storm burada insaný, bu görünüm ve doðanýn içinde ve onunla sav
a göstermektedir. Örneðin, Hauke Haien þöyle der: "Bu, öyle sorumlu bir memurluktur ki, gö
imiz, toplumu Tanrý'nýn denizine karþý korumaktýr." Bunlar güzel renkli doða betimlemeleri
, denizin bütün varlýðýný yansýtan gerçekçi tablolardýr: Bir yandan insanýn mutluluk ve neþ
e bunun için dinginliðe kavuþtuðu güzellik, öte yandan karþýsýna bir sürü engel biçiminde ç
orumak için doðaya karþý savaþýma ve yapýt yaratmaya zorlayan; tembellik ettiði zaman da yo
n bir sertlik vardýr.
Sel yýkýmý, kýyýdaki insanlar için maddenin en korkunç haykýrýþý, insanlara ve onun oluþtur
a saldýrýsý, denizin düþmanca bir davranýþýdýr. Deniz, her zaman martýlarla çevrilmiþ olara
parlayarak tatlý tatlý kýpýrdanmaz; tersine, kimileyin, bir cehennem aðzý gibi açýlabilir
sladýðý her þeyi yok etmek için kudurmuþçasýna köpürerek, þaha kalkarak koþabilir de.
Fries kýyýsýnda toprak alçaktýr ve önünde birçok ada vardýr; su buralara durmadan çarpar ve
her þeyi kemirir. Ama orada oturan insan yaþamak ister, oysa yaþamak için zemin ve tem
el gerekir. Bu yüzden orada insanýn karþýsýna, denizden olabildiðince çok yer kazanmak, den
n yýkýcý eylemlerini durdurmak ve elden gelirse suyu geriye itmek, böylece yeni toprakla
r kazanarak insanlarýn iþleyebilecekleri bir duruma getirmek gibi, bitmek bilmez görev
ler dikilmektedir. Schleswig ülkesinden geçenler, eskiden deniz altýnda olup da zorlu ça
lýþmalar, incelemeler ve hesaplar sonucunda kazanýlmýþ olan ve üzerinde hayvanlarýn otladýð
ar görürler. Buradaki köylüler, ülkenin içinde tarlasýný iþleyen halka göre bambaþka bir du
maktadýrlar. O da doðal olaylara, yaðmur, güneþ, soðuk ve sýcaða baðýmlýdýr; o da fýrtýna,
erle hesaplaþmak zorundadýr; ama kuzey kýyýlarýnda doða daha serttir ve birdenbire ayaklan
rak, insanlarýn uzun yýllar boyunca oluþturduðu yapýtlarý suyla parçalayýp yok edebilir.
Ama insanýn aklý vardýr; yorulmak bilmez; deneyim ve araþtýrma sonucunda ilkel düþmana karþ
ma yollarý bulur ve böylece sürekli devinen kýyýyý durdurmaya çalýþýr. Oranýn insanlarý, ço
dan beri doða güçlerinin hiç hesaba sýðmayan ani saldýrýlarýndan korunmak için birtakým önl
ardýr. Ýnsan eliyle insan aklý, burada yalnýzca sel olayýnýn özelliklerini hesaplayarak yen
opraklar kazanmakla kalmamýþ; setlerle bu yeni topraðý korumanýn yolunu da bulmuþtur. Set y
pýmý konusundaki haberler, VI. yüzyýla dek izlenebilir; setler önce, deniz kabardýðý zaman
mak ve sel altýnda kalan yerleri yeniden kazanmak için yapýlmýþtýr. Sonra insanlar saldýrýy
ek yeni topraklar kazanmaya çalýþmýþlardýr. O zamandan beri Schleswig'de, denizden binlerce
hektar toprak kazanýlmýþtýr.
Ýnsan kuþaklarý, yüzyýllardan beri bu savunma ve çabanýn geliþmesi için alýn teri dökmüþler
r düzensiz; setler basýk ve kusurluydu. Hükümet sýk sýk savaþa giriþtiði için, iþi tasarýml
emiyordu. Seddi birkaç köyün ortak olarak yapmasý sýrasýndaysa, kanlý olaylar oluyordu. Ama
amanla kamu yararý için yapýlan setlerle ilgili olarak ortaya çýkan gereksinmeler, soruml
uluk ve katýlým konusunda, görenekleþen kimi kurallarýn kabul edilmesini saðladý. Baþ Set B
in buyruðunda, ona karþý sorumlu olan ve köyün seçtiði Set Beyi, bölgesindeki setlerin onar
rekli iþlerin yapýlmasý gibi sorunlarý çözümlemekle yükümlüydü. Özellikle ilkyazda, belirli
gerisindeki topraklarý su baskýnýna karþý koruyup koruyamayacaðý incelenirdi. Setlerin koru
sý için düzenli aralýklarla yinelenen iþler ve halkýn bunlara katýlma biçimi belirli kurall
e saptanmýþtý. Yavaþ yavaþ, bir bölgedeki set iþleri, oranýn halký için ortak görev durumun
iderlerin bölüþülmesinde de belirli kararlara göre davranýlmýþtýr. Böylece, her þeyi düzenl
hukuku oluþmuþtur. Bugünse, setle ilgili bütün kararnameler, bir "set yasasý" olarak toplan
ulunmaktadýr.
Storm, önümüzdeki öyküsünde, bu iþler konusunda yaklaþýk olarak 1750 yýllarýna göre ayrýntý
endisi bir set uzmaný olmadýðýndan ve bu konudaki bilgisi de yetmediðinden, daha önce Schle
wig-Holstein'de imar müdürlüðü yapmýþ olan dostu Christian Eckermann'ýn (1833-1904) bilgisi
urmuþtur.
Set yapýmýnda birçok deneyim ve incelemeye dayanýldýðý halde, suyun yönlendirilmesi her zam
rýlý olmamýþtýr. Seller, ara sýra kýyýlarý yýkmýþ, her þeyi parçalayan sular, þiddetli fýrt
etleri atlamýþ ve yerle bir etmiþtir. Belki de kýyý çizgisi oldukça sabitleþmiþ olduðundan,
rda burada büyük bir sel yýkýmý görülmemekle birlikte, ülke konusundaki eski kayýtlar ve yý
ze setlerin yýkýlmasý ve yerel sel afetleri yüzünden, ülkenin çok çektiðini göstermektedir.
n Heimreich'in XVII. yüzyýldan kalma "Nordfriesische Chronik"inde (Kuzey Fries Kroniði
) 1634 yýlýndaki "yýkýcý tufan"dan uzun uzadýya söz edilmektedir. Storm'un, bu ve baþka bet
elerden haberi olduðu anlaþýlýyor. Ama onun bu yoldaki coþku kaynaðý, yalnýzca yazýnsal bet
er olmamýþ, bu gibi afetleri kendisi de görmüþtür. Örneðin daha 7 yaþýndayken Husum kentini
aþamýþ ve bu çocukluk anýsýný, sonra özellikle "Carsten Curator" adlý öyküsünün sonunda ust
ma, bu olayýn "Kýr Atlý" için de büyük önemi olmuþ ve çocukluðunda birçok masalýný dinledið
Atlý'dan söz ederken, "Sel sýrasýnda, afetten önce geceleri görünür ve hayvanýyla seddin pa
e suya dalar," (Len Wies, 1870) diye anlattýklarý da onun imgelemini güçlendirmiþtir. Þairi
kýzý Gertrud Storm, babasýnýn yaþamýndan söz eden yazýsýnda, onun çocukluk anýlarýný anlat
-4 Þubat gecesi olan o büyük sel yýkýmý, Storm'un çocukluðunda karþýlaþtýðý ilk büyük olayd
um kenti de çok yitik vermiþtir. Halk, mal ve mülklerinin korunmasý için 1791'den beri tümü
yeterli olan önlemleri savsaklamayýp ek yapýmlar ve onarým yapmýþsa da, bunlar yetmemiþtir
eniz, bütün bu önlemleri yýkarak, ancak 23 Aralýk 1717'de görülmüþ olan bir yüksekliðe ulaþ
nin, ancak öðleden sonra saat 3'te gelmesi gerektiði halde, saat 1'de artýk bodrum ve çevr
esiyle 100 ev su altýnda kalmýþ bulunuyordu. Burada oturanlar, mallarýný býrakarak kentin y
ek bölgelerine çýkmak zorunda kalmýþlardýr... Fýrtýnanýn uðultusu, denizin uzaktan duyulan
içinde kalan insanlarýn baðrýþmasý ve bu ürkünç doða olayý, canlý ve düþlemgücü olan çocuðu
býrakmýþtýr. Önce Theodor ile kardeþleri, büyükanneleri Woldsen'in yanýna sýðýnmýþlardýr.
fýrtýna zangýrdayan pencerelere saldýrmaktaydý. Çocuk, batýya bakan büyük pencereden parlak
lü sularýn yükseldiðini görüyor ve çukur vadideki evlerin damlarýna kadar yükselen denizi s
ordu." Storm, bu sel yýkýmýný, "Kýr Atlý"da 1756 yýlýna taþýmakta ve bu afetin betimine, "E
oel'den önceydi," sözleriyle baþlamaktadýr. Bununla, tarihsel gerçeklere uyan bir olayý tem
l olarak almýþ bulunuyor.
Yazar, tarihsel gerçekler gibi, görünüm ve yerin de uygun olmasýna önem vermekte ve bunlarý
ndi ayrýntýlý bilgisine dayanarak doðru ve olaylara uygun betimlemektedir. Örneðin, öyküsün
rinde þöyle diyor: "Seddin kapatýlmasýndan sonra yavaþ yavaþ üç yýl geçti, yeni set baþarý
gideri de çok az olmuþtu. Denizden elde edilen topraðýn hemen her yerinde þimdi beyaz yonc
alar çiçek açýyor; ilkyaz yeli korunaklý otlaklarda yürürken insanýn yüzüne bol bol tatlý k
riyordu." Denizden kazanýlan topraðýn zeminine Schlick adý verilir ki, bu önce çamur durumu
dayken yavaþ yavaþ sertleþir, burada zamanla türlü otlar biterek topraðý saðlamlaþtýrýrlar;
min olgunlaþýnca bunun üzerinde beyaz yonca yetiþir ve iþte bundan sonra bu topraða Marsch
enir. Bu olay her yerde görülür. Demek Storm, beyaz yoncadan söz ederken, yalnýzca neþeli b
r betimleme yapmakla kalmýyor, ayný zamanda deniz dibinin Marsch adý verilen bir ova d
urumuna geldiðini de göstermek istiyor. Böylece Storm'un yapýtlarýnda karþýlaþýlan ve yüzey
rsa geliþigüzel bir betimleme gibi görünen birçok nokta, gerçeðe uygundur.
Storm, görünüm betimlemesi bakýmýndan, her zaman olduðu gibi burada da usta bir sanatçýdýr.
daki olaylarýn geçtiði ülke, dingin olmayan bir yerdir. Kýyý durmadan deðiþiyor, insan deni
toprak kazanýyor, setler yapýyor, ama arkasýndan gelen sel insanýn yaptýklarýný yýkýyor ve
yapmak gerekiyor; kürekler hiç dinlenmiyor. Kimileyin küçük, kimileyin de büyük kýsýmlar y
e kimileyin de geniþ toprak parçalarý su altýnda kalmaktadýr. Denizin kapladýðý bu gibi yer
eniden kazanýlamadýðýnda, burasýyla ilgili söylencesel öyküler ortaya çýkmakta ve kuþaktan
tadýr. Örneðin, Storm'un "Eine Halligfahrt" (Ada Gezisi) adlý yapýtýnda sözü edilen kuzey k
Rungholt bunlardan biri olup, burasý ara sýra su üzerinde görünür, su altýndan yansýyan çan
i kayýkla geçenlerin kulaðýna gelirmiþ. Ama yýkýcý seller, insanlarý eski korunma düzeneðin
sikliklerini araþtýrmaya ve yenilerini denemeye itmektedir.
Storm; anlattýðý yaþamý, doðayý ve görünümleri gerçeðe uydurma konusunda titiz davrandýðý g
e Haien'i sunarken de bir dereceye dek tarihsel bir kiþiliði göz önünde bulundurmuþtur. Öyk
e biraz söz edildiði gibi, Fries'te, Tondern Vadisi'nde bulunan Fahretoft'ta 1735-18
11 yýllarý arasýnda Hans Mommsen adýnda köylü bir matematikçi yaþamýþtýr. O, alanýnda kendi
tiþtirmiþ, kitaplardan okuyarak toprak mühendisliði ve gökbilimi öðrenmiþ ve gereçlerini ke
ehimleyerek hazýrlamýþtýr. Bütün yaþamýnda babasý gibi köylü olarak kaldýðý halde, bu bilim
a öðrenci yetiþtirmiþtir. O, bilim ve öðretim iþiyle uðraþarak yalnýz bir yaþam sürmüþ ve z
inden çok saygý görmüþtür. Storm, öyküsünün baþýnda ondan söz ederken, yine toprak ölçmekle
Frieslilerde olduðu gibi iyi hesap bilen Tede Haien'le (Hauke Haien'in babasý) karþýlaþtýra
ak þöyle demektedir: "...sonradan Set Beyi olacak kiþinin babasý da, iþte böyle bir adamdý;
bette daha küçük çapta." Hans Mommsen'in yaþamöyküsünü okursak görürüz ki, Storm onun çocuk
özelliði Hauke Haien'e mal etmiþtir. Bununla birlikte, Hauke Haien'in kiþiliði yine de ke
ndi baþýna bir varlýk olarak kalýr; Storm burada, uygulamalý bilimlerle uðraþan bir adamý,
eniz ve insanlardan kazandýðý sonsuz coþku ve güçle yaþamýnýn yapýtýný ortaya çýkaran, kend
eri bu iþ için yaratýlmýþ duyumsayan ve devrim yapacak bir yapýt býrakmak için çabalayan bi
urumuna getirmiþtir.
Hauke Haien, kendi deðerini bilen ve yaþamýnýn yapýtýný bu deðer üzerine kuran sert bir ins
e beriye sürüklenmez, kendisi karar verir ve adýmýný atar, davranmadan önce uzun süre hazýr
e duraksar, ama adýmýný saðlam atar ve amacýna doðru yürür. Zor anlarda da, büyük ve ortak
rmek üzere insanlarý kendisinin üstün etkisiyle sürükler ve onlara sözünü dinletir; bu sýra
sele ve dedikoduya da aldýrmaz. Hauke Haien, yaratýcý ve savaþýmcý; aðýr ve zor anlarda da
ir yöneticidir.
Storm, özellikle yaþamýnýn sonlarýna doðru yazdýðý yapýtlarýnda düþlemsel duygularla, kiþil
rla, gerçek görünümleri ve topraða baðlý canlý insanlarý karþýlaþtýrmaya çalýþmýþtýr. Onun,
kardeþlerle halk masal ve destanlarýný toplamaya koyulmasý bir raslantý deðildir. Storm'un
halka, tarihe, yurda ve gerçekliðe yönelen sanatýndan, öyküleri için gerçeðe uygun bir teme
ya çalýþtýðý görülebilir. Yapýtlarýndaki kahramanlardan birçoðunun yazgýsýnda ve karþýlaþtý
ulusundan birer parça vardýr.
Yurt sevgisi, halkýna karþý saygý, Almanya'nýn ve Alman halkýnýn görünümüne, iþ ve özyapýsý
arihle birleþtiren bir coþku ve bunlarý yalýn olarak sözle betimleme yeteneði; iþte bunlar
rm'un yapýtlarýný tüm canlýlýðýyla yaþatan güçlerdir. "Kýr Atlý"da da bunlarla sýk sýk karþ
Fritz Böhme / Ahmet Temir

NOT: Storm bu yapýtýnda yerli Alman aðzýndan birçok deyiþ kullanmýþ ve kitabýna bu gibi söz
açýklamasýný da eklemiþtir. Türkiyemizin sýnýrlarýndan büyük bir bölümünü deniz oluþturmak
denizden toprak kazanmak gibi bir sorun, ülkemiz için yabancý olsa gerektir. Bu yüzden,
yazýnsal Alman dilinde bile raslanmayan kimi söz ve deyiþleri içine alan bu yapýtýn çevril
i sýrasýnda, yer yer, elden geldiðince açýklamalý çeviri yoluna gidilmiþ ve önemli sözler i
me'nin yayýmýna dayanýlarak kimi açýklamalar eklenmiþtir (Krþ.: Theodor Storm, Der Schimmel
ter. Verlag von Velhagen und Klasing, Bielefeld und Leipzig 1943. Deutsche Ausga
ben, Band 207, besorgt von Fritz Böhme, XVI+128 s.)
KIR ATLI
Þimdi anlatmak istediklerimi, bundan aþaðý yukarý yarým yüzyýl önce büyükannemin annesi yaþ
eddersen'in (1) evinde, onun arkalýklý iskemlesinin yanýnda oturarak okuduðum, mavi bir
kapakla ciltlenmiþ olan bir dergiden öðrenmiþtim; bu dergi, "Leifziger"in mi, yoksa "Pap
pes Hamburger Lesefrüchten"in mi (Pappe'nin Hamburglu Okuma Ürünleri) bir sayýsýydý, þimdi
anýmsayamýyorum. O zaman seksen yaþýný geçmiþ olan yaþlý kadýnýn yumuþak elinin, ara sýra
rinden okþayarak kaydýðýný bugün bile ürpererek duyumsar gibi oluyorum. Kendisi ve o zamanl
ktan gömüldü, söz ettiðim dergileri de uzun süre boþuna aradým, bu yüzden olaylarýn doðrulu
amayacaðým gibi, bunlarý kuþkuyla karþýlayacak olan kimseleri de destekleyemem; yalnýzca þu
rýna güvence verebilirim ki, bu anýlar, o zamandan beri herhangi bir dýþ olayla yeniden ca
nlandýrýlmadýðý halde, hiçbir zaman belleðimden silinmedi.
***
Yüzyýlýmýzýn otuzuncu yýlýnýn Ekim ayýnda bir gün öðleden sonra -öyküyü anlatan böyle baþlý
kuzey Fries setleri üzerinden gidiyordum. Solumda, bir saatten uzun süredir, artýk he
r türlü hayvandan boþaltýldýðý için ýssýzlaþan, denizden kazanýlmýþ alan (marsch) (2) uzan
Denizi'nin kaygýlandýrýcý bir yakýnlýða dek gelen sýð sularý (vattenmeer) (3) bulunuyordu.
den adalarýn (hallig, insel) (4) görünmesi gerektiði halde, öfkeli bir gürültüyle durmadan
re saldýran ve ara sýra benim ve atýmýn üzerine kirli köpükler sýçratan sarý kurþuni dalgal
ir þey görmüyordum; onun arkasýnda, yerle göðü birbirinden ayýrmaya engel olan ýssýz bir al
vardý; çünkü, þu anda yükselmiþ olan yarým ay bile, sýk sýk akan bulutlarýn altýnda kalýyo
ibi soðuktu, donmuþ olan ellerimle dizginleri zor tutuyordum. Fýrtýnanýn karaya sürdüðü, sü
kuzgun ve martýlara da kýzmýyordum. Gece karanlýðý basmýþtý; atýmýn ayaklarýný da açýk ola
çevrede hiç kimse yoktu. Kanatlarýyla bana ya da sadýk kýsraðýma dokunan kuþlarýn baðýrmas
yun gürültüsünden baþka bir þey iþitmiyordum. Ara sýra güvenli bir konakta bulunmayý istedi
am.
Fýrtýna üç günden beri sürüyordu; ben de, çok sevdiðim akrabalarýmdan birinin kuzey "harden
ulunan çiftliðinde gereðinden çok kalmýþtým. Ama artýk bugün dayanamamýþ, þu anda bile bend
ik uzaklýkta bulunan kentte görülecek iþlerim olduðu için, amcamýn oðluyla sevgili karýsýný
erine ve kendi elleriyle yetiþtirdikleri Prinette ve Grand Richard elmalarýndan sunm
a isteklerine aldýrmadan, öðleden sonra güneye doðru atla yola çýkmýþtým. Amcamýn oðlu, evi
ele bir denize ulaþ da oradan geri döner misin dönmez misin, görürsün; odan hazýr duruyor!"
ye arkamdan seslenmiþti.
Gerçekten, kapkara bir bulut tabakasý çevremi kararttýðýnda ve ýslýk çalan rüzgâr, kýsraðým
inden yuvarlayacak gibi güçlenince, aklýmdan, "Aptallýk etme! Geri dön ve dostlarýnýn yaný
sýcak odada otur," düþüncesi geçmedi deðil. Ama sonra, dönüþ yolunun gideceðim yoldan daha
nu düþündüm ve pardösümün yakasýný kulaklarýmýn üzerine çekerek týrýsla ilerlemeyi sürdürdü
Þimdi, seddin üzerinden bana doðru bir þey geliyordu; ses iþitmiyordum, ama bir ara ay çýkt
ir karaltý görür gibi oldum ve biraz sonra bana doðru yaklaþýnca, bunun, uzun bacaklý bir k
üzerinde oturduðunu gördüm; omuzlarýnýn üzerinden koyu renkte bir pardösü dalgalanýyordu,
gibi geçerken de solgun yüzünde yanan iki göz, bana doðru baktý.
Bu kimdi? Ne istiyordu? Þimdi anlýyordum; ayak seslerini ve atýn soluðunu duymamýþtým; oysa
la binici tam yanýmdan geçmiþlerdi. Bunlarý düþünerek yolculuðumu sürdürüyordum ki, ayný ka
gelerek yeniden yanýmdan geçti, uçan pardösüsü bana dokunur gibi oldu; karaltý þimdi de, de
gibi sessizce fýrlamýþtý yanýmdan. Sonra onun benden gittikçe uzaklaþtýðýný ve gölgesinin,
an, sanki suya daldýðýný gördüm.
Biraz duraksayarak peþinden gittim. Oraya vardýðýmda, aþaðýda, setle çevrilen toprakta (kog
ve tam seddin yanýnda, suyun büyük bir "wehle"de parladýðýný gördüm; dalgalarýn karada açt
bu ad verilir; sonra bunlar, genellikle küçük ama derin birer havuz gibi öylece kalýrlar.
Su, koruyucu sedde karþýn, göze batacak derecede devingendi; bu su, atlý yüzünden bulanmýþ
zdý; burada onun hiçbir izine raslamadým. Ama, þimdi sevinçle selamladýðým baþka bir þey gö
rak parçasýndan bana doðru birçok daðýnýk ýþýk demeti uzanýyordu; sanýrým bunlar daðýnýk bi
tepeciklerin (werfte) (7) üzerinde bulunan þu uzun Fries evlerinden geliyordu; tam
önümde, iç seddin orta yüksekliðinde ayný türden büyük bir ev duruyordu. Güneyde, ev kapýs
ncerelerin ýþýkla parladýðýný gördüm; bunun arkasýnda adamlar vardý ve fýrtýna olmasýna kar
bi oldum. Atým, seddin üzerinden beni evin kapýsýna götüren yola kendiliðinden indi. Bunun
otel olduðunu anladým; çünkü pencerelerin önünde "rick", yani iki kazýðýn üzerine çakýlmýþ
inde, burada dinlenecek hayvan ve atlarýn baðlanmasý için büyük demir halkalar vardý.
Kýsraðýmý bunlardan birine baðladým; sonra da, koridora girerken karþýma çýkan hizmetçiye,
olmasýný söyledim. Ona, "Burada bir toplantý mý var?" diye sordum; çünkü þimdi, odanýn kap
ak insan sesleri ve bardak gürültüleri duyuluyordu.
Hizmetçi, aþaðý Alman aðzýyla (8), "Evet öyle bir þey var," dedi; (daha sonra öðrendiðime g
s aðzýyla yan yana, yüzyýldan beridir burada konuþulmaktaymýþ) ve "Set Beyi, yetkili kimsel
ve baþka ilgililer toplantý yapýyorlar; su yükselmesiyle ilgili durumu görüþüyorlar," diye
i.
Ýçeri girdiðim zaman, pencerelerin altýnda uzanan bir masanýn çevresinde oturmuþ bir düzine
gördüm, masanýn üzerinde bir punç kâsesi vardý ve toplantýya, çok gösteriþli bir adamýn ba
u.
Ben selam verdim ve yanlarýna oturmak için izin istedim. Sevinerek kabul ettiler. Göst
eriþli adama:
"Burada nöbet tutuyorsunuz sanýrým, dýþarda hava kötü, setler zor durumda kalacak!" deyince
yanýtladý:
"Evet öyle, ama burada doðudaki tehlikeyi artýk atlattýðýmýza inanýyoruz; ancak öte yanda d
oradaki seddin büyük bir bölümü eski yöntemle yapýlmýþtý, bizim asýl seddimizse geçen yüzyý
emin dýþarda epey donduk. Ayný þeyle karþýlaþmýþsýnýzdýr; ama daha birkaç saat burada dayan
aber verecek uyanýk adamlarýmýz var."
Garsona bir þey ýsmarlamaya gerek kalmadan, önüme buharý tüten bir bardak sürülmüþtü.
Az sonra öðrendiðime göre, bana yakýnlýk gösteren adam Set Beyi'ymiþ, biz onunla konuþmaya
ben de ona, set üzerindeki þaþýrtýcý karþýlaþmadan söz etmeye baþladým. Adam dikkat kesild
nuþmalarýn da birdenbire durduðunun ayrýmýna vardým. Ýçlerinden biri, "Kýr Atlý!" diye baðý
korkulu bir kýpýrdanma sardý.
Set Beyi ayaða kalkmýþtý; masanýn üzerinden konuþarak, "Korkmaya gerek yok; bu, yalnýzca bi
ilgili deðil; 17 yýlýnda da öte yandakileri ilgilendirmiþti; yine de her olasýlýðý göz önü
unlar," dedi.
Sonra üzerime bir karabasan çöktü: "Baðýþlayýn, bu Kýr Atlý da nedir?" dedim.
Sobanýn arkasýnda, biraz eðilmiþ durumda, yýpranmýþ kara bir pardösü giymiþ, kýsa boylu ve
m oturuyordu. Bir omzu biraz yüksekçe gibiydi. Ötekilerin konuþmasýna hiç katýlmýyordu, ama
ek kýr saçlarýna karþýlýk hâlâ koyu kirpiklerle çevrilmiþ olan gözleri, onun burada uyumak
riyordu.
Set Beyi ona doðru elini uzattý ve sesini yükselterek, "Bunu size, en iyi, bizim öðretmeni
miz anlatabilir; evimdeki yaþlý kâhya kadýn Antje Vollmers gibi tam olarak beceremese de
, kendine göre yapar," dedi.
Soba arkasýnda oturan öðretmenin biraz alýngan bir sesle, "Þaka ediyorsunuz Set Beyi; apta
l cadalozu benimle bir mi tutuyorsunuz?" dediði duyuldu.
"Hayýr; hayýr, öðretmenim; ama bu gibi öyküleri en iyi yaþatan ve anlatanlar da yaþlý cadal
"
Ufak tefek adam, "Kuþkusuz, ama bu konuda ikimiz ayný düþüncede deðiliz" dedi ve ince yüzün
n gelen bir gülümseme kapladý.
Set Beyi kulaðýma eðilerek, "Görüyorsunuz, hâlâ biraz yüksekten bakýyor; gençliðinde biraz
mi görmüþ ve ancak yanlýþ bir evlenme yüzünden burada, kendi yöresinde öðretmen olarak kalm
O sýrada, öteki de sobanýn arkasýndan çýkarak uzun masada yanýma oturmuþtu. Toplantýda hazý
gençlerden birkaçý, "Anlat, anlat öðretmen!" diye baðýrdýlar.
Yaþlý adam bana dönerek, "Kuþkusuz, isteðinizi sevinerek yerine getireceðim; ama anlatacak
arýmýn içinde boþinançlardan da pek çok þey var. Bunlarý katmadan anlatmak için de bir sana
erek," dedi.
"Sizden, bu bölümleri atmamanýzý rica ederim; bana inanýn, buðdayýn içindeki çöpleri kendim
diye yanýtladým.
Yaþlý adam anlayýþ gösteren bir gülümseyiþle, "Ýyi öyleyse," diyerek anlatmaya baþladý:
"Geçen yüzyýlýn ortasýnda ya da daha kesin belirtmek istersek ondan biraz önce ve sonra, bu
ada bir Set Beyi yaþýyordu. Set ve savak iþlerini de genellikle köylü ve çiftlik sahiplerin
göre çok daha iyi biliyordu. Ama bu, sanýrým pek de yetmiyordu; çünkü eðitimli uzmanlarýn
da yazdýklarýnýn pek azýný okumuþtu. Bilgisini daha çok çocukluðundan beri kendisi düþünere
y, sanýrým siz de Friesli kimselerin iyi hesap bildiklerini duymuþ ve belki de bizim H
ans Mommsen von Fahretoft (9) hakkýnda konuþulanlarý da iþitmiþsinizdir. O, bir köylü olduð
de pusula, deniz saati, dürbün ve org yapmasýný biliyordu. Sonradan Set Beyi olacak kims
enin babasý da, iþte böyle bir adamdý... elbette daha küçük çapta. Onun denizden kazanýlmýþ
aç tarlasý (fenne) (10) vardý, buraya bakla, þalgam eker ve bir de inek otlatýrdý. Güz ve i
azlarda kimileyin topraðý ölçmeye çýkar, kýþýn da dýþardan gelen kuzey rüzgârlarý kulübesin
ri ve kaþýnmakla uðraþarak odasýnda otururdu. Delikanlý da çoðu zaman onun yanýnda bulunur,
ya da Ýncil üzerinden baþýný kaldýrarak babasýnýn nasýl ölçtüðünü ve hesap yaptýðýný seyred
Bir akþam babasýndan, þimdi yazmýþ olduðu þeyin niçin öyle olmasý gerektiðini, neden baþka
muþ, sonra da bu konuda kendi düþüncesini ortaya atmýþtý. Ama ona yanýt veremeyen babasý ka
ayarak, 'Sana bu konuda bir þey diyemem; bu böyledir iþte; daha çoðunu bilmek istersen, ta
van arasýndaki sandýkta bir kitap var, yarýn arayýp bul; bunu Euklid (11) adýnda biri yazmý
sana konuyu bu kitap açýklar,' demiþti.
Delikanlý ertesi gün tavan arasýna koþmuþ, kýsa zamanda kitabý da bulmuþtu; evde aslýnda ço
a yoktu. Ama oðlan kitabý masanýn üzerine koyarak önüne sürdüðü zaman, babasý güldü. Bu, Ho
bir Euklid'di; oysa bu dili, yarý yarýya Almanca olmakla birlikte ikisi de bilmiyorl
ardý. Babasý, 'Evet, evet,' dedi. 'Bu kitap bana babamdan kalmýþtýr, o anlardý; Almancasý y
muydu?'
Az konuþan delikanlý, 'Bende kalsýn mý? Almancasý yok...' dedi.
Babasý kafasýný sallayýnca, ona yýpranmýþ bir kitap daha göstererek, 'Bunu da alabilir miyi
iye sordu.
Tede Haien, 'Ýkisini de al, çok iþine yaramazlar,' dedi.
Ama, ikinci kitap, küçük bir Hollandaca dilbilgisi kitabýydý. Kýþ henüz geçmemiþ olduðu içi
hçelerindeki frenküzümleri yeniden çiçek açtýðýnda, bu kitap delikanlýya, o zaman büyük ilg
i bütünüyle anlayacak derecede yardým etmiþti."
Öyküyü anlatan, burada konuyu keserek þöyle dedi: "Bey, Hans Mommsen hakkýnda da ayný þeyle
nlatýldýðýný bilmiyor deðilim. Ama Hauke Haien'le ilgili olay (çocuðun adý buydu) bizde bur
msen'in doðumundan önce de anlatýlmýþtýr. Pek iyi bilirsiniz ki, büyük bir adam yetiþti miy
di olsun þaka olsun, ondan öncekilerce yapýlan her þeyi ona mal etmek isterler."
Öðretmen anlatmayý sürdürdü:
"Babasý oðlunun ineklere de, koyunlara da bir ilgi duymadýðýný; baklalarýn her köylüye sevi
klerinin ne zaman açtýðýnýn ayrýmýna varmadýðýný görünce; sonra da bu küçük yerin bir yarý
eðil, ancak bir köylü ve rençberle varlýðýný koruyabileceðini ve kendisinin de gönence kavu
büyümüþ olan delikanlýyý Paskalya'dan Martini'ye (12) dek el arabasýyla toprak taþýmasý içi
rdi. Kendi kendine, 'Dilerim, bu onu Euklid hevesinden kurtarýr,' diyordu.
Delikanlý toprak taþýyor, ama Euklid'i de her zaman cebinde bulunduruyordu. Ýþçiler kahvalt
aparken ya da akþam yemeðine baþladýklarýnda, o, elinde kitabýyla ters çevrilmiþ arabasýnýn
ururdu. Güzde, kimileyin sular kabardýðý ve iþleri durdurmak gerektiðinde de, baþkalarý gib
gitmez, ellerini dizinin üzerinde katlayarak seddin denize inen yanýnda beklerdi. N
e suyun hýþýrtýsýný, ne de çevresinde ve üzerinde kanatlarýyla dokunurcasýna uçuþan ve kara
nkine bakan martý ve kumsal kuþlarýnýn baðrýþmasýný duyardý; önündeki geniþ ve yabanýl su ç
yayýldýðýný da görmezdi; burada saatlerce seyrettiði tek þey, Kuzey Denizi sularýnýn parçal
di ki, su yükseldiðinde köpükler hýzla karaya çarpýyor ve dik seddin üzerindeki çimenli ala
týnda kalýyordu.
Delikanlý uzun uzun baktýktan sonra baþýný sallar ve sanki sedde daha tatlý bir iniþ saðlam
ter gibi, eliyle havada yumuþak bir çizgi çizerdi. Yer üzerindeki her þey karanlýðýn içinde
kulaklarýnda yalnýzca dalgalarýn gök gürlemesini andýran gümbürtüsü kaldýðýnda, yarý ýslak
koþardý.
Böyle bir akþam, odaya, babasýnýn yanýna girdiðinde, ölçü gereçlerini temizlemekle uðraþan
ak, 'Dýþarýda ne dolaþýyorsun, boðulabilirdin, sular bugün seddi ýsýrýyor!' dedi. Hauke som
na baktý.
'Duymuyor musun? Boðulabilirdin diyorum.'
'Evet,' dedi Hauke, 'ama boðulmadým iþte.'
Yaþlý adam, 'Hayýr,' dedi ve bir süre dalgýn dalgýn oðlunun yüzüne baktý: 'Bu seferlik boðu
Hauke yeniden, 'ama bizim setler iþe yaramaz,' diye söylendi.
'Ne, ne diyorsun sen çocuk?'
'Setleri diyorum.'
'Ne olmuþ setlere?'
'Bunlarda iþ yok baba.'
Yaþlý adam onun yüzüne karþý güldü: 'Ne oluyor oðlum? Yoksa sen de Lübeckli harika çocuk mu
dedi.
Ama delikanlý þaþýrmadý; 'Suya bakan yaný pek dik; birkaç kezdir olduðu gibi yeniden bir su
olursa, burada, seddin gerisinde de boðuluruz,' diye yanýt verdi.
Yaþlý adam, cebinden çiðneme tütününü çýkardý ve onu bir parça eliyle çevirerek diþlerinin
a içerleyerek, 'Bugün kaç araba toprak taþýdýn?' diye sordu; çünkü setteki çalýþmalarýn da
ediðini çok iyi görüyordu.
'Bilmiyorum baba, belki de baþkalarýnýn taþýdýðýndan biraz daha çok; ama setlerin baþka tür
iyor!'
Babasý kahkahayla gülerek, 'Öyleyse Set Beyi olmaya bak; o zaman baþka türlü yaparsýn!' ded
Delikanlý, 'Evet baba,' diye yanýtladý.
Yaþlý adam ona bakarak birkaç kere yutkundu ve sonra dýþarý çýktý, oðluna ne yanýt vereceði
.
***
Ekim sonunda set iþleri tamamlandýðýnda bile kuzeye, açýk denize doðru yapýlan gezintiler,
Haien için en iyi eðlence oluyordu. Genellikle gündönümü fýrtýnalarýnýn koptuðu günlere ra
manda gelen Azizler Günü'nü, evet biz Frieslilerin bu fýrtýnalarýn yeðinliðinden dolayý yak
k kazandýðýmýz bu günü, o, çocuklarýn Noel bayramýný beklediði gibi beklerdi. Sular yükseld
z fýrtýna ve havaya bakmadan yalnýz baþýna uzakta, seddin üzerine uzanýrdý. Martýlar çýðlýk
e saldýrarak geri çekildikleri ve çimenli yerden büyük bir parça kopararak uzaklaþtýklarý z
auke'nin öfkeli gülüþü ve bütün gücüyle, 'Ýnsanlarýn bir þey beceremediði gibi, siz de bir
' diye baðýrdýðý duyulabilirdi. Ve sonunda, ince vücuduyla geniþ ýssýzlýktan sýyrýlarak, ço
set boyunca eve koþar ve babasýnýn kamýþtan dam altýndaki alçak kapýsýna ulaþýr; buradan d
ardý.
Kimi zaman, yanýnda yumruk büyüklüðünde bir kil topak getirir ve artýk ona ses çýkarmayan y
anýna oturarak, ince yað mumunun ýþýðý altýnda türlü türlü set örnekleri yapardý. Sonra onl
yassý bir kaba koyarak bunun içinde dalgalarýn yalamasýný oluþturmaya çalýþýr ya da þist t
alarak, kendisine göre nasýl olmasý gerekiyorsa, setlerin denize bakan yanýnýn profilini çi
erdi.
Okul sýralarýnda yan yana oturduðu çocuklarla düþüp kalkmaktan hoþlanmýyordu. Onlarýn da dü
kla ilgilenmek istemedikleri görülüyordu. Yeniden kýþ gelip de don bastýrdýðýnda, set üzeri
dek hiç gitmediði uzak yerlere kadar yürüdü. Önünde dalgalarýn oynadýðý toprak ve buzla ör
rdu.
Þubatta, her yerin donla kaplý olduðu günlerden birinde, dalgalarla sürüklenen cesetler bul
ndu; bunlar açýk denizde, donmuþ gel-git alanýnda yatýyorlardý. Köye getirildiklerinde, ora
bulunan genç bir kadýn, konuþkan bir tavýrla yaþlý Haien'in önünde durarak, 'Onlarýn insan
lerine bakmayýn,' diye baðýrdý; 'Hayýr, deniz þeytaný gibiydiler; baþlarý bu kadardý,' diye
lini birbirinden uzaklaþtýrýp açmýþtý; 'Taze piþmiþ ekmek gibi parlak ve kapkaraydýlar, etl
geçler kemirmiþti ve onlarý gören çocuklar yüksek sesle haykýrýyorlardý!'
Yaþlý Haien için bunlar hiç de yeni þeyler deðildi; dingin bir sesle, 'Onlar sanýrým kasýmd
denizde sürüklenmiþ olmalýlar,' dedi.
Hauke de sessizce orada duruyordu; ama olanak bulur bulmaz, setin üzerine gitti. A
caba daha çok ölü mü bulacaðýný sanýyordu; yoksa bir süre önce býrakýlmýþ yerlerin üzerine
onu çekiyordu, belli deðil. Yalnýz baþýna ýssýz bir yerde kalýncaya dek koþtu, koþtu; burad
erinde rüzgâr esiyor, yalnýzca hýzla uçan büyük kuþlarýn yakýnan sesleri duyuluyordu; solun
en kazanýlmýþ boþ ve geniþ alan, öte yanda þimdi buzla parlayan sonsuz kumsal vardý; sanki
, beyaz bir ölümle örtülmüþ gibiydi.
Hauke yukarýda, seddin üzerinde durakaldý ve keskin gözleriyle çevreyi taradý; ama artýk öl
iz bile yoktu; yalnýzca görünmeyen kýyý dalgalarýyla devinmeye baþlayan buzluk alan, dalga
ileri gibi bir aþaðý bir yukarý inip çýkýyordu.
Geri dönerek eve koþtu. Ama sonraki akþamlarýn birinde, yine dýþarý fýrladý; orada þimdi bu
lardan sis bulutlarý yükseliyordu; tüm kumsal alanýn üzerini sis ve duman bürümüþ ve bunlar
akþam karanlýðýyla karýþmýþtý. Hauke, gözlerini oraya dikip baktý; çünkü sisin içinde, insa
öteye beriye gidip geliyordu. Onlarýn aðýrbaþlý ama acayip ve korkunç deviniþlerle, uzun
ve boyunlarýyla uzakta sisli çatlaklarýn yanýnda dolaþtýklarýný gördü; birdenbire deliler
beriye, büyükler küçüklere, küçükler büyüklere karþý sýçramaya baþladýlar, sonra yayýlarak
Hauke, 'Bunlar ne istiyor? Yoksa boðulanlarýn ruhlarý mý acaba?' diye düþündü; 'Heeey!' diy
e karanlýðýnda baðýrdýysa da, ötekiler onun baðýrmasýna aldýrmayýp þaþýrtýcý devinimlerini
O zaman Norveç'in korkunç deniz ruhlarý aklýna geldi; bir süre önce bunlarý anlatan yaþlý b
an, onlarýn yüz yerine deniz otundan yassý bir yumak taþýdýklarýný söylemiþti. Ama, korkup
ine, çizmesinin çivilerini set topraðýna daha fazla batýrarak bakýþlarýný önünde oynamakta
a hayalete dikti. Sonra da sert bir sesle, 'Buraya, bize de mi geldiniz? Ama ben
i kovamazsýnýz!' diye baðýrdý.
Ancak, karanlýk her þeyi örttüðü zaman tutuk ve aðýr adýmlarla evine doðru yürüdü. Arkasýnd
sleri ve yankýlar yapan çýðlýklar duyuluyor gibiydi. Arkasýna dönüp bakmadýðý gibi yürüyüþü
denle eve, ancak geç vakit geldi. Ama bunlarý ne babasýna, ne de baþkalarýna anlatmadýðý sö
r. Yalnýzca, birkaç yýl sonra Tanrý'nýn kendisine emanet ettiði ürkek kýzý da birlikte set
müþ ve söylentiye göre ayný durum, o zaman da uzak kumsalda kendini göstermiþtir. Ama o kýz
kmamasý gerektiðini, bunlarýn ancak siste böyle büyük ve korkunç gözüken balýkçýl kuþlarýyl
u, açýk çatlaklardan balýk yakaladýklarýný söylemiþ."
Öðretmen öyküsünü keserek, "Tanrý bilir ya bey..." dedi, "dünyada saf bir Hýristiyanýn gönl
pek çok þey var; ama diyebilirim ki, Hauke ne bir deli, ne de ahmaktý."
Benim karþýlýk vermediðimi görünce sözünü sürdürmek istedi, ama þimdiye dek ancak koyu tütü
yý doldurarak sessizce dinlemiþ olan ötekiler arasýnda, birdenbire bir dalgalanma oldu. Ön
ce birkaçý, sonra hepsi de pencereye koþuþtular. Perdesiz pencereden görüldüðü gibi fýrtýna
valýyor, ýþýkla karanlýk birbirini izliyordu; ben de kýr atýna binmiþ zayýf adamýn hýzla ge
gibi oldum.
Set Beyi yavaþça, "Öðretmen biraz dur," dedi.
Ufak tefek öykücü, "Korkmayýn Set Beyi; ben onu aþaðýlayacak bir þey söylemedim; zaten söyl
ir neden de yok," diyerek küçük ve akýllý gözleriyle ona baktý. Öteki de, "Evet, evet, bard
r," diye yanýt verdi; bu yapýlýnca ve çoðu þaþkýna dönen dinleyiciler de ona doðru döndükte
tmayý sürdürdü:
"Böylece kendi baþýna rüzgâr, su ve yalnýzlýk düþlemleriyle isteyerek kaynaþan Hauke, uzun
zayýf bir delikanlý olarak büyüdü. Kutsanmasýnýn üzerinden, artýk bir yýldan çok bir zaman
zaman onda birdenbire bir deðiþiklik oldu. Buna, yaþlý Trin Jans'ýn, sonralarý bir kazaya k
rban giden oðlunun Ýspanya gezisi dönüþünde getirmiþ olduðu yaþlý ve beyaz bir ankarakedisi
n, oldukça uzakta, set üzerindeki küçük bir kulübede oturuyordu. Kendisi evde çalýþýrken ke
önünde uzanarak güneþe ve çevrede uçuþan kýzkuþlarýna bakýnýrdý. Hauke geçip gittiði zaman
rak seslenir, o da iþaret eder, ikisi de birbirlerinden ne istediklerini anlarlardý.
Bir ilkyaz günü, Hauke her zamanki gibi dýþarda set boyunca yürümüþ; sonra, suya doðru olan
kumsal karanfilleriyle deniz vermutlarý arasýna uzanmýþ; artýk iyiden iyiye ýsýtmaya baþlay
n ýþýnlarý altýnda güneþlenmekteydi. Bir gün önce öteki tümsekte ceplerini çakýl taþlarýyla
suyun yükselmesi sýrasýnda kumsal boþalýnca baðýrarak buraya üþüþen kýzkuþlarýna atýyordu.
yapardý; çoðu zaman kuþlardan biri denizin çekildiði yere yuvarlanýrdý; ama buna karþýn o,
akalayamazdý. Hauke kaç kez kediyi yanýna alarak, onu, avýný alýp getiren bir köpek gibi ye
rmeyi düþünmüþtü. Ama ötede beride saðlam toprak ve yýðýlmýþ kumsallar bulunduðu zaman, ken
Dönüþünde kedi açýk bir hýrsla kapýnýn önünde oturur, ona yakaladýðý kuþlardan birini atýnc
Bugün de ceketini omzuna almýþ eve dönerken, henüz tanýmadýðý, ancak alaca ipek ve maden gi
i olan bir kuþ getiriyordu. Onun geldiðini gören kedi de her zamanki gibi miyavladýysa d
a, Hauke bir buzkuþu olmasý olasý avýný bu kez ona vermek istemedi ve hayvanýn hýrslý istek
e karþýlýk vermedi. Ona, 'Sus, bugün bana yarýn sana; bu kedi mamasý deðil!' dedi. Ama kedi
insi adýmlarla sürünerek yaklaþtý; Hauke elinde kuþla durarak ona baktýðý zaman, kedi de pe
avaya kaldýrarak durdu. Belki de, delikanlý kedi dostunu henüz iyice tanýmamýþtý; çünkü tam
ek yürümek istediði zaman, birdenbire avýnýn elinden koparýldýðýný ve o anda etine keskin t
ttýðýný duydu. Vahþi bir hayvanda olduðu gibi genç adamýn kanýný bir öfke dalgasý bürüdü ve
ayvaný ensesinden yakaladýðý gibi yukarý kaldýrýp boðazýný sýkmaya baþladý; hayvanýn gözler
fýrlamýþ, arka pençeleri kolunu parçalar gibi týrmalýyordu; ama delikanlý buna hiç aldýrma
boðazýný daha da çok sýkarak, 'Heheheeey!' diye baðýrdý, 'Bakalým ikimizden hangisi daha ç
cak!'
Sonra iri kedinin arka bacaklarý gevþeyerek sarktý; Hauke birkaç adým gerileyerek onu yaþlý
dýnýn kulübesine doðru attý. Kýpýrdamadýðýný görünce de döndü ve evine doðru yola koyuldu.
Ankarakedisi, sahibesi için bir mücevherdi; onun arkadaþý ve fýrtýna sýrasýnda yengeç yakal
annesine yardým etmek isterken boðulan gemici oðlunun kendisine býrakmýþ olduðu biricik an
Hauke, mendiliyle yarasýndaki kaný durdurmaya çalýþarak yüz adým kadar gitmiþti ki, kulübed
bir baðýrma ve çýðlýk sesi geldi. Döndüðü zaman yaþlý kadýnýn yerde yattýðýný gördü. Kýrmý
. 'Ölmüþ, ölmüþ!' diye baðýrýyor ve ona doðru zayýf elini kaldýrarak, 'Ýlenç olsun sana, on
umsal serserisi... sen onun kuyruðunu fýrçalamaya bile layýk deðildin!' diyordu. Kendisini
hayvanýn üzerine atmýþtý; eteðiyle hâlâ burnundan ve aðzýndan akan kanlarý siliyordu. Sonr
atmaya baþladý.
Hauke ona, 'Tamam mý? Bitti mi? Öyleyse sana þunu söyleyeyim: Ben sana yalnýzca sýçan kanýn
evk duyan bir kedi bulacaðým!' dedi.
Sonra, hiçbir þeye aldýrmadan yola koyuldu. Ölen kedi onun da aklýný karýþtýrmýþ olmalý ki,
an geçerek seddin üzerinden güneye, kente doðru daha uzun süre yürüdü.
O sýrada Trin Jans da ayný yönde yola koyulmuþtu. Kollarýnda eski ve mavi kareli yastýk ört
arýlmýþ bir nesne taþýyordu ve bunu sanki bir çocuk gibi dikkatle kucaklamýþtý. Kýr saçlarý
yelinde dalgalanýyordu. Karþýsýna çýkan bir köylü, 'Ne taþýyorsun Trina?' diye sorduðu zam
evin ve çiftliðinden daha çok bir þey,' dedi ve hýzla yürümeyi sürdürdü. Yaþlý Tede Haien'i
n evine yaklaþtýðýnda, Akt üzerinden (bizde, setlerin yanýndan aþaðý inilen ve yukarý çýkýl
le derler) aþaðýya, evlere doðru yürüdü.
Yaþlý Tede Haien, evin önünde durmuþ havaya bakýyordu. Öteki soluk soluða koltuk deðneðini
arak onun önünde durduðunda, 'Ey Trin, çuvalýnýzda ne getiriyorsunuz?' diye sordu.
'Önce beni odaya al Tede Haien, sonra görürüz,' dedi ve kývýlcým saçan gözleriyle onu süzdü
'Peki buyur!' dedi yaþlý Tede; aptal kadýnýn gözlerinden ona neydi!
Ýkisi de içeriye girdiklerinde, öteki, konuþmasýný sürdürdü: 'Tütün kutusuyla yazý takýmýný
n her zaman yazacak nesi olabilir ki?); þöyle... þimdi de üzerini iyice temizleyin!'
Meraklanmaya baþlayan yaþlý Tede, onun her dediðini yapýyordu. Sonra kadýn mavi örtüyü saça
utarak açtý ve içindeki büyük kedi ölüsünü masaya atarak, 'Ýþte bunu senin Hauke öldürdü!'
aþladý. Ölü hayvanýn derisini okþuyor, pençelerini yan yana koyuyor, uzun burnunu kedinin b
aklaþtýrarak kulaðýna anlaþýlmaz birtakým sevgi sözleri söylüyordu.
Tede Haien bakakaldý; 'Öyle mi, demek bunu Hauke öldürdü ha?' dedi ve yaþlý kadýna karþý na
caðýný bilemedi.
Kadýn öfkeyle, 'Evet, Tanrým! Bunu o yaptý!' diyerek eklem þiþmesi yüzünden sakatlanmýþ eli
silmeye baþladý; 'Artýk canlý deðil, artýk yaþamýyor!' dedi. 'Siz de bilirsiniz ki, biz yaþ
heride (kýþýn en soðuk günleri) yatakta bacaklarýmýz üþür ve uyuyacak yerde pencere kapakla
oyrazý dinleriz. Ben bu sesi dinlemeyi sevmem Tede Haien, çünkü oðlum kumsalda boðulmuþtu.'
Tede Haien baþýný salladý, öteki de ölü kedisinin postunu okþayarak konuþmasýný sürdürdü: '
zaman benim yanýma gelir, o da eðirir ve yeþil gözleriyle bana bakardý. Üþüyüp yataða gird
sýçrar ve donmuþ bacaklarýmýn üzerine yatardý. Sanki genç yavrum yanýmdaymýþ gibi böylece
uyurduk.' Bu anýlar üzerine bir onay bekler gibi, masanýn kýyýsýnda oturan yaþlý adama kýv
leriyle baktý.
Ama Tede Haien düþünceli düþünceli, 'Sana bir öðüt verebilirim Trin Jans,' diyerek küçük do
i ve çekmeceden bir gümüþ sikke alarak, 'Hauke'nin hayvanýnýzý öldürdüðünü söylüyorsunuz, y
biliyorum, iþte size dördüncü Christian'ýn bir sikkesi; bununla üþüyen bacaklarýnýz için s
kuzu derisi alýn! Kedimizin ilk yavrulamasýnda da yavrularýn en büyüðünü seçersin; bu iki
i de yaþlý ankarakedisinin yerini tutar! Þimdi de hayvaný al, istersen kente dericiye götür
ama bunun onurlu masamýn üzerinde yattýðýný söyleme, çeneni tut!'
Yaþlý kadýn, bu söylev sýrasýnda parayý alarak giysisinin altýnda taþýdýðý küçük keseye atm
yatak çarþafýna sararak eteðiyle masadaki kan izlerini sildikten sonra, kapýdan çýktý ve ar
dönerek, bir kez daha, 'Küçük kediyi unutmayýn!' diye seslendi.
Bir süre sonra, yaþlý Haien dar odada dolaþýp dururken, Hauke içeri girdi ve alaca kuþunu m
nýn üzerine attý. Ama silinmiþ masanýn üzerinde hâlâ belirgin olan kan lekesini görünce, ön
tavýrla, 'Bu da ne?' diye sordu.
Babasý durarak, 'Bu, senin akýttýðýn kan!' dedi.
Delikanlýnýn yüzünü ateþ basmýþtý, 'Trin Jans kedisiyle buraya mý geldi?' diye sordu.
Babasý baþýný sallayarak, 'Hayvaný niçin öldürdün?' dedi.
Hauke kanlý kolunu açarak, 'Ýþte bunun için,' dedi. 'Kuþu elimden kapmýþtý.'
Bunun üzerine babasý bir þey demeden, bir süre daha gidip geldi. Sonra delikanlýnýn önünde
ve ona bir süre dalgýn dalgýn baktýktan sonra, 'Ben kedi konusunu temizledim, ama görüyors
n ki Hauke, bu kulübe küçük, içinde iki efendi oturamaz; kendine bir iþ bulmanýn zamaný gel
dedi.
Hauke, 'Evet baba, böyle bir þeyi ben kendim de düþünmüþtüm,' dedi.
'Niçin?'
'Evet ben de düþündüm, çünkü iyi bir iþle uðraþmayýnca insanýn caný sýkýlmaya baþlýyor.'
'Öyle mi, bunun için mi ankarakedisini öldürdün? Bunun sonunun kolayca kötüye varabileceðin
düþünmedin mi?'
'Belki haklýsýn baba, ama biliyorsun ki Set Beyi uþaðýný kovdu; bu iþi ben de pek iyi yapab
rdim.'
Yaþlý adam yeniden dolaþmaya ve bu sýrada kara tütün suyunu tükürerek söylenmeye baþladý: '
talýn biridir; hem de besleme kaz gibi! Yalnýzca babasý ve büyükbabasý bu iþi yaptýklarý iç
mi bir parça topraðý yüzünden Set Beyi olmuþtu. Martini yaklaþýp da set hesaplarýnýn yapýlm
, öðretmene kaz kýzartmasý, yaðýz et ve buðday pastasý yedirerek yanýna oturur; kalemiyle r
alt alta sýraladýðý zaman baþýný sallayarak, 'Evet, evet öðretmen, Tanrý baðýþlasýn, iyi he
' der. Öðretmen yapamadýðý ya da yapmak istemediði zamanlar bu iþe kendisi oturur, yazar, ç
büyük ahmak kafasý kýzarýr; sanki azýcýk olan aklý da dýþarý fýrlayacakmýþ gibi gözleri ca
Delikanlý babasýnýn önünde dimdik duruyor ve onun böyle konuþabildiðini görerek þaþýyordu;
miþti. 'Evet, Tanrý avuntu versin; o aptal olabilir, ama kýzý Elke hesaptan anlýyor!' dedi
.
Yaþlý adam ona gözlerini dikti ve baðýrarak, 'Ey Hauke, Elke Volkerts konusunda ne biliyor
sun?' diye sordu.
'Hiiiç baba; bana ondan öðretmen söz etmiþti.'
Bunun üzerine babasý yanýt vermedi; yalnýzca düþünceli düþünceli tütün yumaðýný bir yanaðýn
indi. Sonra da:
'Sen de orada hesaba katýlabileceðini mi sanýyorsun?' dedi.
'Evet baba, pek de iyi olur,' diye yanýtladý ve dudaklarý titredi.
Yaþlý adam kafasýný sallayarak, 'Bana göre hava hoþ, talihini bir dene bakalým!' dedi.
Hauke, 'Sað ol baba,' diyerek yerdeki yataðýn üzerine çýktý. Yataðýn kýyýsýna oturarak, bab
Volkerts'i neden sorduðunu düþünmeye baþladý. Evet, bu on sekiz yaþýndaki, kumral ve dar
mer kaþlarý sert gözleriyle dar burnunun üzerinde birleþen ince yapýlý kýzý tanýyordu; ama
onunla tek sözcük olsun konuþmamýþtý; þimdi yaþlý Tede Volkerts'e gidince, acaba bu kýzda
ye iyice bakmalýydý. Yerini baþkasýnýn kapmamasý için, hem de þimdi gitmesi gerekti; daha i
akþam bile olmamýþtý. Böylece pazar ceketini ve en iyi çizmelerini giyerek, cesaretle yola
oyuldu.
Set Beyi'nin yapay tepecik üzerindeki uzun evi, özellikle köyün en yüksek bitkisi olan yüce
diþbudak aðacý yüzünden uzaktan görünüyordu. Þimdikinin büyükbabasý ve kuþaðýn ilk set beyi
a böyle aðaçlar dikmiþti. Diktiði ilk iki aðaç tutmamýþ, böylece düðün sabahý bu üçüncüsünü
tikçe büyüyen yapraklardan oluþan çelengiyle, burada durmadan esen rüzgârda, eski zamanlard
lduðu gibi hýþýrdamaktaydý.
Bir süre sonra, uzun boylu Hauke yanlarýna pancar ve lahana ekilmiþ olan yüksek tepeye çýkt
an, ev sahibinin kýzý Elke'nin evin alçak kapýsýnýn yanýnda durduðunu gördü. Kýzýn, biraz z
rýndan birini gevþekçe sarkýttýðý, öteki eliyle de, arkasýndan, eve atla gelen kimselerin h
rýný baðlamak için kapýnýn iki yanýna takýlmýþ demir halkayý tuttuðu görülüyordu. Kýz orada
ze, þimdi dingin akþamda suya dalmýþ olan güneþe dikmiþti; esmer yüzü, güneþin son ýþýðýyla
Hauke, yavaþça tepeye doðru çýkarken, kendi kendine, 'Bu görünüþüyle hiç de kötü deðil,' di
ni yukarda buldu; kýzýn yanýna yaklaþarak, 'Ýyi akþamlar! Büyük gözlerinle nereye bakýyorsu
?' dedi. Kýz:
'Ýþte oraya, her akþam olan, ama burada her zaman görülmeyen þeye,' dedi ve elinden yüzüðün
arak duvara çarptý. Sonra, 'Ne istiyorsun Hauke Haien?' diye sordu.
'Sanýrým sana ters gelmeyecek bir þey; baban küçük uþaðýný kovmuþ... belki sizde iþ bulurum
yanýtladý Hauke.
Kýz onu yukardan aþaðýya süzerek, 'Sen biraz zayýfsýn Hauke, ama bizim için iki saðlam göz,
an daha iyi hizmet edebilir,' dedi ve bu sýrada ona üzünçlü bakýþlarla baktý. Ama Hauke bu
yiðitçe dayandý. Kýz sözünü sürdürerek, 'Öyleyse gel, bey içerde, girelim,' dedi.
***
Ertesi gün Tede Haien oðluyla birlikte Set Beyi'nin geniþ odasýnda oturuyordu; duvarlar
da, sýrlý çiniden yapýlmýþ, bakanlarýn hoþuna gidecek yelkenli gemi, kýyýda oltayla balýk t
bir köy evinin önünde geviþ getirerek yatan inek resmi gibi resimler vardý. Birbirini izle
yen bu duvar süsleri, þurada kapýlarý örtülmüþ olan bir gömme yatakla, burada iki camlý pen
n türlü porselen ve gümüþ takýmlar görünen bir dolapla bölünüyordu. Konuk odasýna çýkan kap
cam kapaklý bir niþe yerleþtirilmiþ, bir Hollanda saati vardý.
Ýri yapýlý ve hafif inmeli ev sahibi, temiz silinmiþ masanýn ucunda, alaca yünden þiltenin
ndeki özel arkalýklý iskemlesinde oturuyordu. Ellerini karnýnda toplamýþ, yuvarlak gözleriy
hoþnut bir biçimde yaðlý bir ördeðin kemiklerine bakýyordu; çatalla býçak önünde, tabakta d
Haien, 'Günaydýn Set Beyi!' dedi; Set Beyi de baþýný ve gözünü aðýr aðýr ona doðru çevirere
ede? Oturun, sizden bize, buraya, oldukça uzun bir yol gelmiþsiniz,' dedi; sesinde,
yediði yaðlý ördeðin verdiði hoþnutluk vardý.
Tede Haien, duvar boyunca uzanan sedirin üzerinde, onun karþýsýndaki köþeye oturduktan sonr
, 'Geliþimin nedeni þudur Set Beyi; küçük uþaðýnýzla çekiþmiþ ve oðlumun onun yerine alýnma
a varmýþsýnýz,' dedi.
Set Beyi baþýný salladý: 'Evet, evet, Tede; ama, çekiþmek sözüyle ne demek istiyorsunuz? Ta
k þükür, biz Marsch adamlarýnýn buna karþý koyacaðý þeyler vardýr!' Sonra önünde duran býç
allý ördeðin iskeletine vurdu ve zevkle gülerek, 'Bu benim kendi kuþumdu, elimden yerdi!'
diye ekledi.
Yaþlý Haien bu son sözleri iþitmeyerek, 'Herifin ahýrýnýzý berbat ettiðini düþünüyorum,' de
'Berbat mý? Hem de nasýl! Þiþman köpek kýzartmasý, buzaðýlara yem vermiyor, samanlýkta zil
hoþ yatýyordu. Hayvanlar bütün gece su isteyerek baðýrýyor, ben de bu yüzden öðleye dek uyu
da kalýyordum; iþler böyle yürümez!'
'Elbette Set Beyi, ama benim oðlumda böyle bir kusur yoktur.'
Hauke, elleri yan ceplerinde ve baþý biraz arkada, karþýsýndaki pencerenin çerçevelerini in
iyordu.
Set Beyi gözlerini ona kaldýrarak, 'Hayýr, hayýr, Tede,' dedi; sonra yaþlý adama da baþýný
rak, 'Sizin Hauke benim gece dinlenmemi bozmaz; öðretmenin demin dediði gibi, bir bard
ak þarabýn önünde oturmaktansa, hesap tahtasýyla ilgilenmeyi yeðler,' dedi.
Hauke son tümceyi duymadý, çünkü odaya Elke girmiþ ve hafif elleriyle masanýn üzerinden yem
týklarýný kaldýrmaya baþlamýþtý, bu sýrada koyu gözleriyle onu da süzüyordu. Hauke'nin gözl
e içinden, 'Tanrý ve Ýsa hakký için, bu kýz hiç de aptal görünmüyor!' diye söylendi.
Kýz çýktýktan sonra Set Beyi yeniden söze baþladý: 'Biliyorsunuz ki, Tede, Tanrý'nýn yazgýs
oðlum olmadý.'
'Evet Set Beyi, ama bu sizi üzmesin; bilirsiniz, ailenin aklý üçüncü kuþakta kapanýr derler
imiz de hâlâ anýmsýyoruz ki, sizin büyükbabanýz ülkeyi koruyan biriydi!'
Set Beyi biraz düþündükten sonra, þaþkýn bir bakýþla baktý ve arkalýklý iskemlesinde doðrul
ne demek istiyorsunuz Tede Haien? Ben de üçüncü kuþaktaným ya!' diye sordu.
Zayýf Tede Haien, 'Evet öyle, kötüye çekme Set Beyi; yalnýzca, böyle denir iþte,' diyerek,
kötü bakýþlarla bu yaþlý soylu adama baktý.
Öteki de aldýrmadan konuþmasýný sürdürdü: 'Kocakarýlarýn bu gibi aptalca dedikodu yapmalarý
memelisiniz Tede Haien. Yalnýzca kýzýmý tanýmýyorsunuz; o benim hesaplarýmý üç kez üst üste
ca size þunu demek istiyorum ki, sizin Hauke, tarladan baþka burada odamda da mürekkep
ya da hesap kalemiyle bazý iþler yapabilecektir ve bu ona hiç de zarar vermez!'
'Evet Set Beyi, yapar; bu bakýmdan haklýsýnýz!' dedikten sonra, yaþlý Haien, anlaþmadan ken
payýna kimi yararlý noktalar da saðlamaya çalýþtý; oysa bunlarý geçen akþam oðlu düþünmemiþ
zda alacaðý keten gömleklerden baþka, güzde ücretine ek olarak sekiz çift yün çorap verilec
, ilkyazda sekiz gün kendi iþinde kullanacaktý vb., vb. Ama Set Beyi her þeye razýydý; çünk
n Haien'e, uygun bir küçük uþak gözüyle bakýyordu.
Evden çýktýklarý zaman yaþlý adam, 'Bu sana dünyayý öðretecekse, Tanrý yardýmcýn olsun!' de
Ama Hauke soðukkanlýlýkla, 'Býrak baba, her þey yoluna girer!' diye karþýlýk verdi.
***
Hauke haksýz deðildi; bu evdeki kalýþý uzadýkça, dünya ve dünya sandýðý þeyleri daha açýk g
bu, üstün bir düþüncenin yardýmýndan çok, þimdiye dek birçok kez yararýný gördüðü gibi, ken
e oluyordu. Evde Hauke'yi kendisine uygun görmeyen biri vardý ki, bu da becerikli ve
aðzý lâf yapan baþ uþak Ole Peters'ti. Bundan önceki tembel, aptal ama güçlü kuvvetli küçü
e daha çok geliyordu; çünkü sýrtýna tonla yulaf yükleyerek onu istediði gibi kullanmasýný b
Daha sessiz, ama ruh olarak kendisinden üstün olan Hauke'ye karþý böyle davranamýyor, bunu
için ona istediði iþi yaptýramýyordu. Bununla birlikte o, Hauke'nin henüz güçlenmemiþ vücu
r verebilecek iþleri bulmasýný da biliyordu. Baþ uþak, 'Sen öteki þiþman bit yumurtasýný gö
o bu iþleri bir çýrpýda beceriyordu!' deyince, Hauke gücü yettiðince zar zor da olsa iþi ya
Bereket versin, Elke ya kendisi ya da babasý aracýlýðýyla bunlara engel oluyordu. Kimi zam
an, tümüyle yabancý olan bu iki kiþiyi birbirine baðlayan þey nedir diye bir soru akla gele
ilir; belki ikisinin de doðuþtan hesaba yetenekli oluþlarý bunda rol oynuyor ve kýz da ark
adaþýnýn kaba iþlerde yýpranmasýný istemiyordu.
Baþ uþakla küçük uþak arasýndaki çekiþme, kýþýn Martini'den sonra set hesaplarý denetime s
lmedi.
Bir mayýs akþamýydý; ama kasým havasý gibiydi ve dýþarda seddin gerisindeki dalgalarýn gümb
en duyuluyordu. Evin efendisi, 'Eee Hauke, içeri gir de hesap bilip bilmediðini göster
bakalým!' dedi.
Öteki, burada görenek olduðu üzere, 'Beyimiz!' dedi. 'Önce küçük hayvanlara yem vermem gere
Set Beyi, 'Elke, neredesin Elke! Git Ole'ye söyle, küçük hayvanlara yem versin, Hauke he
sap yapacak!' dedi.
Elke ahýra koþarak, o anda gündüz kullanýlmýþ olan hayvan koþumlarýný yerlerine asmakla uðr
uðu bildirdi.
Ole Peters kantarmayla, sanki parçalamak ister gibi direðe vurarak: 'Uðursuz yazman-uþaðý þ
an alsýn!' dedi.
Kýz, ahýr kapýsýný kapamadan önce bu sözleri duymuþtu.
Odaya girdiðinde, yaþlý adam ona, 'Nasýl?' diye sordu; kýz biraz dudaklarýný ýsýrarak, 'Yap
dedi ve Hauke'nin karþýsýna, kaba yontulmuþ tahta iskemleye oturdu; bu nesneler o zaman
kýþ akþamlarýnda evde yapýlýrdý. Bir çekmeceden kýrmýzý kuþ örgeli beyaz çorabý alarak örme
n bacaklý iþlemeler, sanki balýkçýl kuþuyla leylekti. Hauke onun karþýsýnda hesaba dalmýþ o
t Beyi, arkalýklý iskemlesinde dinleniyor ve uykulu gözleriyle Hauke'nin kalemine bakýyo
rdu. Masanýn üzerinde, Set Beyi'nin evinde her zaman olduðu gibi yað mumlarý yanýyor ve kur
la tutturulmuþ olan her iki pencere dýþardan kapaklarla örtülmüþ olup, içerden vidalanmýþ b
u; rüzgâr istediði gibi saldýrsýn. Hauke ara sýra baþýný iþten kaldýrarak bir an için kuþlu
ar ve dingin yüzüne bakýyordu.
Bu sýrada arkalýklý iskemleden birdenbire yüksek bir horlama sesi iþitildi; gençler arasýnd
ra sýra bakýþ ve gülümseyiþler gidip geliyordu; sonra soluk alma sesi yavaþ yavaþ yatýþtý.
raz konuþabilirlerdi, ama Hauke ne konuþacaðýný bilmiyordu.
Sonunda kýz örgüsünü yukarý kaldýrýp da kuþ iþlemeleri bütün uzunluklarýyla ortaya çýkýnca,
lçak bir sesle, 'Elke,' dedi, 'bunlarý nerde öðrendin?'
Kýz, 'Neyi öðrenmiþim?' diye karþýlýk verdi.
'Kuþ örgüsünü.'
'Bunlarý mý? Set boyunda oturan Trin Jans'tan, o çok þey biliyor; eskiden bir kez benim
büyükbabamýn yanýnda da çalýþmýþ.'
'Sen, belki de o zaman henüz doðmamýþtýn.'
'Öyle sanýrým. Ama o, sonradan da sýk sýk evimize gelirdi.'
'O kadýn kuþlarý sever mi ki? Ben yalnýzca kedileri sevdiðini sanýyordum!'
Elke baþýný sallayarak yanýt verdi: 'Ördek yetiþtirip satýyor, ama geçen ilkyaz sen onun an
edisini öldürdükten sonra, arkadaki ahýrýnda sýçanlar ortaya çýkmýþ, þimdi evinin önünde ba
stiyormuþ.'
Hauke diþlerinin arasýndan hafif bir ýslýk çalarak, 'Öyle mi? Demek, topraðýn yüksek yerine
için taþ ve toprak taþýmýþ! Ama sonra iç yola sokulmuþ olur; acaba bunun için izni var mý?'
du.
Elke, 'Bilmiyorum...' dedi.
Ama Hauke son sözü öyle yüksek sesle söylemiþti ki, Set Beyi uykusundan uyanýverdi ve öfkey
ir birine bir ötekine bakarak, 'Ýzin mi? Ne izni? Bu da ne demek?' diye sordu.
Ama sonra Hauke ona konuyu anlatýnca, gülerek onun omzunu okþadý ve 'Önemli deðil,
yol yeterince geniþtir; ördek kümeslerine de karýþmaya baþlarsa, Tanrý Set Beyi'ne kolaylýk
in!' dedi.
Onun, yaþlý kadýnýn ördeklerini farelere yeðlemesi Hauke'nin gücüne gittiyse de, bu bahaney
tindi. Yeniden söze baþlayarak, 'Ama beyimiz, þunu ya da bunu biraz çimdiklemek sanýrým iyi
olur; kendiniz el atmak istemiyorsanýz, setlerin düzenine bakmasý gereken vekili çimdikl
eyin!' dedi.
Set Beyi, 'Sen ne diyorsun oðlum?' diyerek tümüyle doðruldu ve Elke de çorabýný indirerek k
k kabarttý. Hauke:
'Evet beyimiz,' dedi, 'Artýk ilkyaz denetimini yaptýnýz; oysa Peter Jansen topraðýndaki za
rarlý otlarý hâlâ ortadan kaldýrmamýþ; yazýn saka kuþlarý, orada diken çiçekleri çevresinde
ayacaklardýr! Bir de tam onun yanýnda ve seddin dýþýnda, kimindir bilmiyorum, asýlý beþikle
; hava güzelken orasý, oynayan küçük çocuklarla doluyor; ama... Tanrý bizi selden korusun!
Yaþlý Set Beyi'nin gözleri gittikçe büyüyordu.
Hauke, '...ve sonra,' diye konuþmasýný sürdürürken, Set Beyi:
'Sonrasý da mý var oðlum, daha bitmedi mi?' dedi ve sesinin tonundan, küçük uþaðýnýn sözler
a fazla gelmeye baþladýðý anlaþýlýyordu.
'Evet sonra beyimiz, yardýmcýnýz Harders'in þiþman kýzý Vollina'yý tanýrsýnýz; hani her zam
larýný tarladan getirir, ama yuvarlak baldýrlarýyla þöyle hop diye kýsraðýn üzerine atladýð
ddin iniþi boyunca gider!'
Hauke ancak þimdi ayrýmýna vardý ki, Elke akýllý gözlerini ona dikmiþ ve hafifçe baþýný sal
Sustu, ama masa üzerinde patlayan bir yumruk kulaklarýný çýnlattý; Set Beyi, 'Burada biraz
ava esmeli!' diye baðýrdý. Hauke, birdenbire gürleyen bu ayý sesi gibi sesten biraz korkar
gibi oldu: 'Ceza! Bu þiþmana ceza yaz Hauke! Bu kýz geçen yaz da üç ördek palazýný aþýrmýþ
az!' diye yineledi ve Hauke'nin duraksadýðýný görünce, 'Dört bile olabilir!' dedi.
Elke, 'Baba, ördekleri susamuru kapmamýþ mýydý?' diye sordu. 'Hem de büyük bir samur!'
Yaþlý adam hýzlý hýzlý soluyordu: 'Sanýrým þiþman Vollina ile samuru birbirinden ayýrabilir
yýr, bunlar dört palazdý. Hauke, senin söz ettiðin öteki konuya gelince; ilkyaz günü Baþ Se
yle birlikte evimde kahvaltý yaptýktan sonra zararlý ot ve iniþ dediðin yerlerden geçmiþ, a
böyle þeyler görmemiþtik'. Sonra Hauke ile kýzýna birkaç kez anlamlý anlamlý baþýný sallaya
iniz de Tanrý'ya þükredin ki, Set Beyi deðilsiniz! Ýnsanýn ancak iki gözü var, ama görmek i
e gerek! Yeni setlerin samanlanmasýyla ilgili hesaplarý alýp gözden geçir, Hauke; herifler
in hesabý genellikle çok düzensiz oluyor!'
Sonra yeniden arkalýklý iskemlesine yaslanarak vücudunu birkaç kez salladý ve biraz sonra
dertsiz bir uykuya daldý.
***
Bu tür konuþmalar akþamlarý sýk sýk yinelenirdi. Hauke'nin keskin gözleri vardý ve birlikte
duklarý zaman, set iþlerindeki zararlý davranýþ ya da savsaklamalarý yaþlý Set Beyi'nin göz
ekten geri kalmazdý; öteki de her zaman görmezlikten gelmediðinden, yönetimde birdenbire b
ir canlanma oldu. Önceleri eski üþengeçlikle, sürekli suç iþleyenler, þimdi beklenmedik bir
suçlu ya da üþengeç parmaklarýna vurulduðunu görerek, istemeyerek ve þaþýrarak, vuruþlarýn
iðini anlamaya çalýþýr gibi çevrelerine bakýndýlar. Baþ uþak Ole de elinden geldiðince geni
aber yaymayý ve böylece Hauke ile suç ortaðý olmasý gereken babasýna karþý bu çevrede hoþnu
atmayý savsaklamadý. Kendilerine zarar gelmeyen ya da bu iþle bir ilgileri olmayan kim
selerse gülüyor, delikanlýnýn sonunda yaþlý adamýn yetkilerini kullanmasýný saðladýðýný gör
'Yazýk ki çocuðun yeterince topraðý yok; öyle olsa o da ilerde, eskiden yaþamýþ olanlar gib
et Beyi olabilirdi; yaþlý babasýnýn birkaç dönümüyse bu iþ için yeterli deðil!' diyorlardý.
Güzde Baþ Set Beyi olan ilçe müdürü denetime gelince, kendisini kahvaltýya alýkoyan yaþlý T
rts'i baþtan aþaðý süzerek, 'Gerçekten Set Beyi, düþündüðüm gibi siz on yýl daha gençleþmiþ
erilerinizle hoþnut ettiniz; bütün bunlarý bugün baþarabilseydik!' demiþti.
Yaþlý adam gülümseyerek, 'Olur, olur soylu efendimiz; þuradaki kaz kýzartmasý güç verir uma
nç ve canlýyým!' dedi ve sonra Hauke'nin ortalýkta olup olmadýðýný anlamak için odada çevre
rak, aðýrbaþlýlýkla, 'Böylece Tanrý'nýn izniyle daha birkaç yýl görevimin baþýnda kalabilec
diye ekledi.
Baþ Set Beyi ayaða kalkarak, 'Dostum Set Beyi! Þimdi bu bardaðý bunun onuruna birlikte boþa
talým!' dedi.
Kahvaltýyý hazýrlamýþ olan Elke, tam bardaklar çýnlarken hafif bir gülüþle oda kapýsýndan ç
a mutfaktan yemek artýklarýný alarak, bunlarý dýþ kapýnýn önünde kümes hayvanlarýna atmak n
n geçti. Ahýrda Hauke Haien ayakta duruyor ve hava bozuk olduðu için þimdiden yukarý alýnan
eklerin yemliklerine çatalla kuru ot atýyordu. Kýzýn geldiðini görünce çatalýný yere dayaya
var Elke?' dedi.
Kýz durdu ve iþaretle, 'Evet Hauke, sen þu anda içerde olmalýydýn,' dedi.
'Öyle mi? Niçin Elke?'
'Baþ Set Beyi ev sahibini övdü.'
'Ev sahibini mi? Bundan bana ne?'
'Hayýr, Set Beyi'ni övdü diyorum.'
Genç adamýn yüzü kýpkýrmýzý oldu, 'Bununla sözü nereye çekmek istediðini pek iyi anlýyorum!
'Yalnýz, kýzarmakla olmaz Hauke, Baþ Set Beyi'nin övdüðü kimse, aslýnda sensin!'
Hauke gülümseyerek, 'Sen de varsýn Elke!' dedi.
Ama o, kafasýný sallayarak, 'Hayýr Hauke, ben evde yalnýzca yardým ettiðim zaman bizi övmez
di. Ben ancak hesap yapmasýný biliyorum, sense dýþarda Set Beyi'nin görmesi gereken her þey
görüyorsun, sen beni geçtin!' dedi.
Hauke çekingen bir tavýrla, 'Ben böyle düþünmemiþtim; hele seni hiç üzmek istemezdim,' dedi
ineðin kafasýný yana çevirerek: 'Gel Alakýrmýzý, çatalýmý yeme sakýn; baþka her þeyi yiyeb
ekledi.
Kýz biraz düþündükten sonra, 'Bunun beni üzdüðünü sanma Hauke, bunlar erkek iþidir,' dedi.
O zaman Hauke kolunu kýza doðru uzatarak, 'Elke, bunun için elini ver,' dedi.
Kýzýn koyu karaya çalan kaþlarýnýn altýný derin bir kýzýllýk bürüdü, 'Niçin? Yalan söylemiy
Hauke yanýt vermek istediyse de, kýz ahýrdan çýkmýþtý bile; çatalý elinde olduðu halde, dýþ
uklarýn çevresinde baðrýþmasýný dinleyerek olduðu yerde kaldý.
***
Hauke'nin iþe girmesinin üçüncü yýlýnda, ocak ayýnda, yerli deyiþle Eisboseln (14) adý ve
ramý düzenlenecekti. Kýyý rüzgârlarý durunca, sürekli dondan dolayý tarlalar arasýndaki büt
m ve düz bir kristal yüzeyle örtülmüþtü; böylece bölünmüþ olan toprak parçalarý, hedefe fýr
a doldurulmuþ küçük aðaç kürelerin atýlmasý için geniþ bir yol oluþturuyorlardý. Gün aþýrý
yor ve her þey yolunda gidiyordu; denizden kazanýlmýþ alanýn doðusunda bulunan ve geçen yýl
nmýþ olan kiliseli köyün adamlarýna yarýþma için meydan okunmuþ ve onlar da yarýþa girmeyi
rdi; her iki yandan dokuz atýcý seçilmiþ ve yargýcýyla yargýcýlar kurulu üyeleri de saptanm
týþlar konusunda çýkacak tartýþmalarý kendi aralarýnda konuþacak olan bu kurula, her zaman
açýk olarak görebilen ve özellikle akýllý sayýlmaktan baþka konuþmada da usta olan delikan
irdi. Herkesten önce, Set Beyi'nin baþ uþaðý Ole Peters bunlardan biriydi. O, 'Siz þeytan g
bi atmaya bakýn, gevezeliði ben bedava da yaparým,' diyordu.
Bayramdan bir gün önceki akþamüstü, geest (15) üzerindeki kilise meyhanesinin yan odasýnda,
n olarak baþvuran istekliler için karar vermek üzere, atýcýlardan birçoðu toplanmýþtý. Hauk
e bu istekliler arasýndaydý. Küreyi atmaya alýþýk olan kollarýna güvenmekle birlikte, baþta
katýlmak istememiþti; çünkü oyunda onurlu bir yer almýþ olan Ole Peters'in, kendisini oyund
rmasýndan korkuyor ve yenilmekten çekiniyordu. Ama Elke, 'Bunu göze alamaz; çünkü yalnýzca
gündelikçi; senin babansa inek ve at sahibi ve köyün de en akýllý adamý,' diye son dakikad
nun kararýný deðiþtirmiþti.
Kýz, 'Ama, yine de beni oyundan çýkarýrsa?' diye duraksayan Hauke'ye gülümseyerek koyu gözl
yle baktýktan sonra, 'O zaman akþamleyin efendisinin kýzýyla dans etmek isterse, avcunu
yalasýn,' demiþ ve Hauke de yiðitçe baþýný sallamýþtý.
Þimdi, oyuna katýlmak isteyen gençler üþüyerek ve ayaklarýný yere vurarak kilise meyhanesin
duruyor ve meyhanenin yanýndaki taþ kilise kulesinin ucuna bakýyorlardý. Yazýn köyün tarla
da yem bulan papazýn güvercinleri, þu anda yiyecek aradýklarý köylülerin çiftlik ve ambarla
gelerek gerisinde yuvalarýnýn bulunduðu kilise padavra tahtalarýnýn altýnda gözden yittiler
atýda, denizin üzerinde parlak bir akþam kýzýllýðý vardý.
Delikanlýlardan biri, 'Yarýn hava güzel olacak,' dedi ve 'ama soðuk; çok soðuk,' diyerek hý
lý gidip gelmeye baþladý. Artýk güvercinlerin uçmadýðýný gören ikincisi eve girdi ve kulaðý
durdu; içerden coþkulu konuþmalar duyuluyordu; Set Beyi'nin küçük uþaðý da onun yanýna sok
, 'Dinle Hauke, þimdi senden söz ediyorlar,' dedi. Ýçerden Ole Peters'in açýk açýk, 'Küçük
er bu yarýþmaya katýlamazlar,' diye baðýran çatlak sesi duyuluyordu.
Öteki, Hauke'nin yeninden tutarak onu kapýya doðru çekmek isterken, 'Gel, burada sana ne
fiyat biçtiklerini öðrenebilirsin,' dedi.
Ama Hauke kendisini çekerek uzaklaþtý ve 'Onlar bizi dinlemek için dýþarda býrakmadýlar,' d
k yeniden evin önüne çýktý.
Evin önünde duran üçüncü istekli, 'Korkarým benim için de bir engel çýkaracaklar; henüz yaþ
e vaftiz cüzdanýmý istemeseler! Hauke, baþ uþaðýnýz seni de dýþta býrakacak,' diyordu.
Hauke ayaðýyla yoldaki bir taþa vurarak, 'Evet dýþta; yalnýzca içerde deðil,' dedi.
Ýçeride gürültü gittikçe arttý ve sonra yavaþ yavaþ yatýþtý. Dýþardakiler, yukarýda kilise
hafif kuzeydoðu rüzgârýnýn çarptýðýný duydular. Konuþmalarý dinleyen delikanlý yeniden onla
n sekiz yaþýndaki delikanlý, 'Ýçeride kimden söz ediyorlardý?' diye sordu. Öteki, Hauke'yi
rek, 'Ýþte ondan,' diye anlatmaya baþladý; 'Ole Peters onu çocuk saymak istiyor, ama ötekil
r buna karþý çýkýyorlardý. Jess Hansen, onun babasýnýn hayvaný ve arazisi olduðunu söylüyor
ise, 'Evet, on üç arabalýk toprak,' diye baðýrýyordu. Sonunda Jess Hansen ortaya atýlarak o
rý susturdu ve 'Size biraz ders vereyim; söyleyin bakalým, köyün birinci adamý kimdir?' diy
baðýrdý. Herkes düþünmek ister gibi susmuþtu; biri, 'Bu sanýrým Set Beyi olsa gerek,' dedi
hepsi de, 'Peki, Set Beyi olsun,' dediler. Ole Hansen yeniden, 'Ama Set Beyi ki
mdir? Þimdi bunu iyice düþünün bakalým!' diye baðýrdý. Bunun üzerine, ikincisi hafifçe gülm
nda odada kahkahadan baþka bir þey duyulmuyordu. Jess Hansen, 'Öyleyse onu çaðýrýn; Set Bey
i kapýdan kovamazsýnýz,' dedi. Sanýrým hâlâ gülüyorlar; Ole Peters'in sesi artýk duyulmuyor
k haberi tamamladý.
Hemen hemen ayný anda odanýn kapýsý açýldý ve soðuk gecede, 'Hauke... Hauke Haien!' diye ba
. Hauke içeriye koþtu. Artýk Set Beyi'nin kim olduðu konusundaki sözleri duymuyor ve o and
a kafasýndan geçen þeyleri de hiç kimse bilmiyordu.
Bir süre sonra, efendilerinin evine yaklaþtýðýnda, Elke'nin aþaðýda, yukarýya çýkan yolda,
urduðunu gördü; ay ýþýðý beyaz donla örtülmüþ uçsuz bucaksýz otlaðýn üzerinde parlýyordu.
Kýz, el iþaretiyle, 'Ne oldu, göze aldý mý?' diye sordu.
'Elinden gelse, neler yapar kim bilir!'
'Peki, sonuç?'
'Evet Elke, yarýn denemem için izin verildi.'
Elke, 'Ýyi geceler Hauke!' dedi ve tepeciðe çýkarak eve girdi; Hauke de yavaþ yavaþ onun ar
asýndan gitti.
***
Seddin iç bölümünde doðuya doðru uzanan geniþ otlak alanda, ertesi gün öðleden sonra büyük
labalýðý toplanmýþtý; bunlarýn kimi zaman kýpýrdamadan durduðu, kimi zaman da aðaç kürenin
ndan açýlmýþ olan alanda iki kez fýrlatýlmasýndan sonra, arkalarýnda bulunan uzun ve alçak
n yavaþça ileriye doðru yürüdükleri görülüyordu. Eisboseln oyuncularý ortada, gerek ovadaki
tepeciklerin üzerindeki evlerden gelen ve onlarla ilgisi bulunan yaþlýlar ve gençlerce çe
vrilmiþlerdi; yaþlý erkekler uzun palto giymiþ, düþünceli düþünceli kýsa pipolarýný içiyor,
elek giymiþ, çocuklarýný ya ellerinde tutuyor ya da kucaklarýnda taþýyorlardý. Yavaþ yavaþ
eçilen donmuþ hendeklerdeki keskin kamýþ uçlarýnýn arasýndan, öðleden sonraki zayýf güneþin
du. Çok soðuktu, ama oyun durmaksýzýn sürüyordu. Hepsi de uçan küreyi izliyorlardý; çünkü,
buna baðlýydý. Takýmlarýn yargýcýlarýndan biri, ak; öteki, kara demir uçlu deðnek taþýyorl
ya sessiz bir beðenmeyle ya da karþý tarafýn alaycý kahkahalarý arasýnda, kürenin ulaþabild
oktaya, donmuþ yere çakýlýyordu. Kimin küresi daha önce hedefe varýrsa, kendi takýmý için o
nmýþ sayýlýrdý.
Bu kadar insanýn arasýnda konuþan azdý; ancak çok iyi bir atýþ yapýldýðý zaman gençlerin ya
yuluyordu; ya da yaþlýlardan biri piposunu aðzýndan çýkarýyor ve iyi sözler söyleyerek bunu
anýn omzunu okþuyordu: 'Zacharias bunun iyi bir atýþ olduðunu söyledi ve karýsýný çatý deli
a da, 'Senin baban da böyle atardý, Tanrý onu sonsuz rahmetine kavuþtursun,' ya da bunun
gibi baþka güzel sözler söylerlerdi.
Ýlk atýþta Hauke'nin talihi yaver olmadý; tam kolunu arkasýna kaldýrarak küreyi fýrlatmak i
en, biraz önce güneþi örten bulut çekildi ve ýþýk gözünü aldý; bu nedenle atýþ kýsa geldi v
kabarcýklarý içeren buzda saplanýp kaldý.
Onu destekleyenler, 'Sayýlmaz, sayýlmaz, Hauke bir daha fýrlat!' diye baðrýþtýlar.
Ama öteki takýmýn yargýcýsý buna karþý çýktý, 'Sayýlmasý gerekir, atýlan atýlmýþtýr!' dedi.
Gençler, 'Ole, ole! Nerde bu Tanrý'nýn belasý' diye baðrýþtýlar.
Öteki yetiþerek, 'Öyle baðýrmayýn bakalým, Hauke'ye yardým mý gerekiyor? Ben de öyle olacað
aslýnda!' dedi.
'Öyle deðil, Hauke'nin bir daha atmasý gerek; aðzýnýn laf yaptýðýný göster bakalým.'
'Gösteriyorum iþte...' dedi ve karþý takýmýn yargýcýsýna bir sürü anlamsýz söz söyledi. Baþ
keskin tümcelere hiç benzemiyordu bunlar. Kýz, çatýk kaþlarýyla onun yanýnda duruyor ve öfk
riyle ona bakýyordu; ama kadýnlarýn oy hakký olmadýðý için bir þey söyleyemedi.
Öteki yargýcý, 'Söylediklerinin hiçbir anlamý yok; çünkü aklýn sana yardým etmiyor; güneþ,
iz için de eþit olarak her zaman gökte bulunuyorlar, atýþý yapan beceremedi ve her atýþ say
yordu.
Onlar böyle, bir süre daha karþýlýklý konuþtular; ama sonuçta baþ hakem, Hauke'nin atýþý yi
karar kýldý.
Tepe adamlarý, 'Ýleri!' dediler; onlarýn yardýmcý yargýcýlarý kara deðneði yerden çekip çýk
mse, numarasýnýn çaðrýlmasý üzerine orada durarak küreyi ileriye fýrlattý. Set Beyi'nin baþ
sterken Elke'nin yanýndan geçmek zorunda kalmýþtý. Kýz ona, 'Bugün aklýný kimin hakký için
diye sordu.
Ötekinin geniþ yüzünde þakadan iz kalmamýþtý; büyük bir öfkeyle, 'Senin hakkýn için, çünkü
n!' dedi.
Kýz biraz doðrularak, 'Git Ole Peters, ben seni tanýyorum,' diye yanýt verdi; ama öteki bu
nlarý duymamýþ gibi baþýný çevirdi. Oyunla birlikte kara ve ak deðnekler de ilerliyordu. Ha
e atmak için yeniden sýra gelince küresi öyle uzaða fýrladý ki, hedef olarak konan kireçlen
az fýçýya açýk olarak vurduðu görüldü. Þimdi o güçlü bir yiðit olmuþtu; çünkü gerek matemat
uðunda her gün uðraþmýþtý. Kalabalýðýn içinden, 'Ey Hauke! Bu öyle bir vuruþtu ki, baþ mele
atmýþ gibi oldu,' diye bir ses duyuldu; yaþlý bir kadýn pasta ve içkiyle ona doðru yaklaþa
ir bardak doldurduktan sonra, 'Gel barýþalým, kedimi öldürdüðün zamana göre bugün daha güze
auke baktý ve bunun yaþlý Trin Jans olduðunu görerek, 'Teþekkür ederim nine, ama ben bunu i
' dedi ve elini cebine sokarak yeni bir marklýk çýkarýp eline sýkýþtýrdý, 'Al bunu ve barda
n iç; böylece barýþmýþ oluruz!' dedi.
Yaþlý kadýn, 'Doðru Hauke!' dedi ve onun sözüne uydu: 'Haklýsýn, benim gibi yaþlý bir kadýn
aha iyidir!'
Hauke, kadýn sepetle uzaklaþýrken, 'Ördeklerin nasýl?' diye baðýrdýysa da, öteki yüzünü çev
afasýný ve buruþuk ellerini havada salladý: 'Yok, yok Hauke; hendekte sýçan çok, Tanrý bana
versin, baþka bir geçim yolu bulmam gerek!' diyerek içki ve pastalarýný sunmaya baþladý.
Sonunda güneþ artýk seddin gerisinde batmýþtý; onun yerinde kýzýl ve menekþe renginde hafif
liyor, ara sýra, bir an için altýna batmýþ gibi görünen kara kargalar uçup gidiyordu. Akþam
ma tarlalar üzerindeki insan kalabalýðý, artýk uzakta bulunan evlerden fýçýya doðru yürüyor
ara gelmiþti; Hauke'nin atmasý gerekiyordu.
Kireçlenmiþ fýçý, þimdi sedden düzlüðe inen geniþ akþam gölgesinde apak görünüyordu. Tepeli
aþým sýrasýnda, 'Onlar bu seferlik meydaný bize býrakacaklar sanýrým!' diyordu; çünkü onlar
n sayý ilerdeydiler.
Sýrasý gelen yarýþmacý, o anda zayýf vücuduyla kalabalýðýn arasýndan ilerledi; uzun Fries y
rengi gözleriyle ilerdeki hedefi süzdü, sallanan ellerinde küre vardý.
Bu sýrada, Ole Peters'in çatlak sesiyle, kulaðýnýn dibinde, 'Kuþ sana aðýr geliyor ha? Onu
ginde bir çömlekle deðiþtirelim mi?' dediðini duydu.
Hauke dönerek sert gözleriyle ona baktý: 'Ben ova için atýyorum, sen hangi taraftansýn?'
'Bana göre, ben de oradaným. Sen Elke Volkerts için atýyorsun ya!'
Hauke, 'Çekil!' diye baðýrarak yeniden atýþ konumuna geçti. Ama Ole, baþýyla ona daha çok y
baþladý. O anda, daha Hauke zor bir giriþimde bulunmadan önce bir el Ole'yi geriye çekere
k, gülen arkadaþlarýnýn arasýna yuvarladý. Bunu yapan eller büyük deðildi, çünkü Hauke bir
aman, Elke Volkerts'in, giysisinin yenini düzelterek yanýnda durduðunu gördü; koyu renkli
kaþlarý sýcak yüzünden öfke saçýyordu.
Hauke, kolunun çelik gibi güçlendiðini duyumsadý; eðilerek küreyi elinde birkaç kez tarttý
a fýrlattý; her iki taraf susup bir ýslýk sesi çýkararak havada uçan küreyi, gözleriyle izl
Kürenin, atýþ alanýndan çok uzakta, birdenbire baðýrarak set üzerinden uçup gelen bir mart
arýnýn arkasýnda gözden yittiði görüldü ve hemen arkasýndan hedef olan uzaktaki fýçýya çarp
Ovalýlar, 'Yaþþaaa Hauke!' diye baðýrýyor ve kalabalýðýn içinden, 'Hauke... Oyunu Hauke kaz
sesler duyuluyordu.
Ama o, kendisini çevreleyen insanlarýn arasýndaki birinin elini yakalamýþtý. Onlarýn yenide
'Ne bakýyorsun Hauke? Küre hedefi buldu!' diye seslenmesi üzerine, yine de yerinden kýpýrd
amayýp ancak baþýný salladý; yalnýzca küçük elin sýkýca kendi eline sarýldýðýný duyumsadýðý
kazandýðýma inanýyorum!' dedi.
Sonra bütün kalabalýk geriye akmaya baþladý; Hauke ile Elke de Set Beyi'nin topraðý yanýnda
arý çýkarak meyhaneye giden yolda kalabalýktan ayrýldýlar. Elke odasýna giderken, Hauke de
kliðin gerisindeki ahýr kapýsýnýn arkasýnda durarak, koyu renkte insan kalabalýðýnýn, dans
mýþ olan kilise yanýndaki meyhaneye doðru yavaþ yavaþ yürüdüðünü gördü. Karanlýk aðýr aðýr,
ttikçe sessizleþiyordu; ancak gerideki ahýrdan hayvanlarýn sesleri duyuluyordu. Tepedeki
meyhaneden klarnetlerin sesini duyar gibi oldu. O sýrada, köþede bir giysi hýþýrtýsý iþitt
, küçük ve sert adýmlarla tarladan tepeye çýkan patikadan aþaðý iniyordu. Sonra karanlýkta
ve onun Elke olduðunu anladý; o da meyhaneye dansa gidiyordu. Birden tepesi attý; onun
arkasýndan yetiþip birlikte gitmeleri gerekip gerekmediðini sormak istedi. Ama, Hauke
kadýnlarýn gözünde bir kahraman deðildi. Bu nedenle durakaldý ve karanlýkta onu gözden yit
Onun arkasýndan yetiþme tehlikesi ortadan kalkýnca, o da kilise yanýndaki meyhaneye varýnc
aya dek ayný yoldan gitti; evin önünde ve geçenekte kaynaþanlarýn konuþmalarý, baðrýþmalarý
a klarnetlerin sesi kulaklarý çýnlatýyordu. Kimseye görünmeden salona girdi; burasý büyük d
a öyle kalabalýktý ki, insan bir adým ötesini bile göremiyordu. Sessizce kapýya yaslandý ve
olan kalabalýða baktý; insanlar ona çýldýrmýþ gibi geliyordu; birinin çýkýp da öðleden sonr
bir saat önce yarýþý kimin kazandýðýný anýmsayarak kendisini rahatsýz etme olasýlýðý yoktu
arkadaþýna bakýyor ve onunla çevrede dönüyordu. Onun gözleriyse ancak birini arýyordu; sonu
iþte orada! Kýz, setbaþý yardýmcýsýnýn oðlu olan yeðeniyle dans ediyordu; ama biraz sonra
yitirdi; önünde ancak tepeden ve ovadan gelmiþ, onun ilgisini çekmeyen baþka kýzlar vardý.
ra keman ve klarnetler birdenbire sustu; dans bitmiþti ama az sonra yeniden baþladý. H
auke, Elke'nin sözünü tutup tutmayacaðýný ve önünden Ole Peters ile dans ederek geçip geçme
u. Az kalsýn baðýracaktý; sonra... evet, ama ne istiyordu ki? Elke'nin bu dansa hiç katýlma
istemediði görülüyordu. Sonunda bu dans da bitti ve sonra, burada yeni moda olan iki adým
lý baþka bir dans baþladý. Müzik delicesine çalýyor, delikanlýlar kýzlara saldýrýyor ve duv
ynaþýyordu. Hauke, dans edenleri tanýmak için boynunu uzatarak baktý. Ýþte orada üçüncü çif
s'i gördü, acaba eþi kimdi? Kýzýn önünde duran iriyarý bir ovalý delikanlý onun yüzünü örtü
Ole arkadaþýyla döndü; Hauke az kalsýn, 'Vollina, Vollina Harders!' diye baðýracaktý ve rah
r soluk aldý. Ama acaba Elke neredeydi? Dans etmek için eþ mi bulamamýþtý; yoksa Ole ile da
s etmek istemediði için herkesi de geri mi çevirmiþti? Müzik yine sustu, sonra yeniden dan
s baþladý; ama Hauke, Elke'yi yine göremedi. Orada Ole hâlâ kollarýnda þiþman Vollina'yý ge
rdu. 'Evet, evet, Jess Harders de yakýnda bir dematýndan (16) kendisine yaþlýlýk payý ayýrm
zorunda kalacak,' dedi Hauke, 'Ama, Elke nerede acaba?'
Kapýnýn yanýndan ayrýlarak salondaki kalabalýðýn arasýnda ilerledi, birdenbire kendisini bi
yaþlý bir arkadaþýyla oturan Elke'nin karþýsýnda buldu. O ince yüzüyle ona doðru bakarak, '
iye seslendi, 'Sen burada mýsýn? Seni hiç dans ederken görmedim!'
'Ben dans etmiyorum!'
'Niçin Hauke?' Sonra biraz doðrularak, 'Benimle dans etmek istemez misin? Ole Peters
'i geri çevirdim; artýk bir daha yanýma gelemez!' dedi.
Ama Hauke, hiç düþünmeden, 'Teþekkür ederim Elke, ben iyi dans bilmem, sonra bize gülerler
..' dedi; birden duraklayarak, sanki sözün gerisini onlara býrakalým der gibi kül rengi göz
eriyle ona tatlý tatlý baktý.
Kýz alçak sesle, 'Ne demek istiyorsun?' diye sordu.
'Demek istiyorum ki Elke, bugün, benim için olanlardan daha güzel sonuçlanamazdý!'
'Evet, sen oyunu kazandýn!'
Kýza anýmsatmak ister gibi çok yavaþ sesle, 'Elke!' dedi.
Kýzýn yüzünü sýcak bir ateþ bürüdü, 'Haydi söyle, ne istiyorsun?' diyerek gözlerini yere di
Bir delikanlýnýn kýz arkadaþýný dansa kaldýrmasý üzerine, Hauke sesini yükselterek, 'Elke,
ini kazanmýþ olmak isterdim!' dedi.
Kýz gözlerini bir süre daha yerde dolaþtýrdýktan sonra, yavaþ yavaþ kaldýrdý ve kendisine ö
teren bir bakýþla onun gözlerine baktý. Hauke, bütün bedenini bir yaz havasýnýn sardýðýný d
'Hauke, yüreðin ne istiyorsa öyle yap; sanýrým birbirimizi tanýyoruz!'
Elke o akþam artýk dans etmedi. Sonra birlikte eve giderken de birbirlerinin ellerin
i sýkýca tutuyorlardý. Sessiz vadinin üzerinde, gökyüzünde yýldýzlar parlýyor; hafif doðu r
bir soðuk getiriyordu; ama onlar, ilkyazmýþ gibi yakalarýný bile kaldýrmayý düþünemeyerek y
***
Hauke, belirsiz bir gelecekte bir iþe giriþmek istiyor ve bununla bayramý dingin ve er
inçli geçirmeyi düþünüyordu. Bu amaçla, ertesi pazar kente, yaþlý kuyumcu Andersen'e gidere
bir altýn yüzük ýsmarladý. Kuyumcu, 'Parmaðýnýzý uzatýn bakalým, ölçelim!' sözleriyle onun
'Parmaðýn, sizlerde görüldüðü gibi pek kalýn deðilmiþ,' dedi. Ama Hauke küçük parmaðýný uz
daha iyi olur,' diye karþýlýk verdi.
Kuyumcu biraz þaþkýnlýkla ona baktýysa da, köylü gençlerin ne düþündüðünün kendisini ilgile
er gibi aldýrmayýp, 'Böyle bir þeyi sanýrým kadýn yüzükleri arasýnda bulabiliriz!' dedi. Ha
ki yanaðýna ateþ bastý. Küçük altýn yüzük onun serçeparmaðýna uyuyordu. Bunu hýzla alarak f
Sonra törendeymiþ gibi yüreði çarparak yüzüðü yeleðinin cebine soktu. O günden beri, onu,
cebi yüzük taþýma cebiymiþ gibi, coþku ve gururla taþýdý.
Aradan bir yýl geçti, yüzük bir yelekten ikinci yeleðin cebine aktarýldý. Ondan kurtulmak
hâlâ bir fýrsat düþmüyordu. Kimi zaman bu amaçla doðrudan doðruya ev sahibinin karþýsýna çý
eðil; babasý da buranýn yerlisi deðil miydi? Ama biraz yatýþtýðý zaman düþündü ki, Set Beyi
ncak gülerek karþýlayabilirdi.
Böylece o ve Set Beyi'nin kýzý, birbirlerine bir þey söyleyemeden yaþadýlar; kýz da utanara
uyordu, ama ikisi de, her zaman sanki el eleydiler.
Sözünü ettiðimiz kýþ bayramýndan bir yýl sonra, Ole Peters iþini býrakarak Vollina Harders
di. Hauke haklý çýkmýþ, yaþlý adam, kendi payýný ayýrmýþtý. Þimdi þiþman kýzýn yerine kýsra
lirttiðimiz gibi, dönüþte her zaman sedde doðru çýkýyordu. Hauke baþ uþak olmuþ ve onun yer
Her ne denli Set Beyi, 'Küçük uþak daha iyi; o bana hesap kitap iþlerinde gerekiyor!' diye
rek önce onu yükseltmek istemediyse de, Elke buna karþý gelerek, 'Baba, o zaman Hauke de
gider!' demiþ ve böylece yaþlý adam korkarak onu baþ uþaklýða yükseltmiþti. Bununla birlik
, set beyliði iþlerine de yardým ediyordu.
Ancak bir yýl daha geçtikten sonra, Hauke babasýnýn durumundan ve yazýn birkaç güncük kendi
de kalmanýn ona yetmediðinden söz etmeye baþladý. Babasýnýn üzüldüðünü ve kendisinin de bun
.
Bir yaz akþamý alacakaranlýkta, ikisi de kapýnýn önündeki büyük diþbudak aðacýnýn altýnda d
süre sessizce aðacýn dallarýna baktýktan sonra yanýt verdi: 'Ben bir þey söylemek istemiyor
uke, kendin uygun kararý verirsin!'
Hauke, 'O zaman sizin evden gitmem gerekecek ve bir daha da gelemem!' dedi; bir
süre susarak seddin gerisindeki denize dalan akþam kýzýllýðýna baktýlar.
'Kendin bilirsin. Bu sabah babamýn yanýna gitmiþtim, onu arkalýklý iskemlesinde uyurken bu
ldum. Resim kalemi elindeydi, çizgi tahtasý yarý yarýya resmedilmiþ, masada yatýyordu; uyan
rak benimle bir çeyrek saat konuþtuktan sonra gitmek istediðim zaman, sanki son kez görüþüy
uþuz gibi korkuyla elimden tutarak çekti; ama...'
Hauke onun konuþmayý sürdürmekten çekindiðini görünce, 'Ama... ne?' diye sordu.
Kýzýn yanaklarýndan birkaç damla yaþ akýyordu: 'Babamý düþünüyorum. Ýnan bana, senin yokluð
ek!' Sonra, sanki konuþmak için cesaret toplar gibi, 'Onun, ölüm gününe hazýrlandýðýný duyu
luyorum!' diye ekledi.
Hauke yanýt vermedi; cebindeki yüzük sanki kýpýrdar gibiydi; ama daha o elinde olmadan ken
disi için bir ölüm-yaþam sorunu olan isteðiyle ilgili korkusunu yenemeden, Elke konuþmasýný
'Hayýr, kýzma Hauke, inanýyorum ki, sen bizi böyle de býrakmazsýn!'
Birdenbire kýzýn ellerini yakaladý. Kýz da karþý gelmedi. Gençler daha bir süre, ortalýðý k
ta yan yana durdular. Sonra elleri birbirinden ayrýldý ve her biri kendi yoluna gitt
i.
Yukarý doðru yükselen rüzgâr, diþbudak aðacýnýn yapraklarýný hýþýrdattý ve evin önündeki pe
adý; yavaþ yavaþ gece bastýrýyor ve uçsuz bucaksýz düzlüðü bir sessizlik perdesi örtüyordu.
***
Hauke, Elke'nin aracýlýðýyla bildirerek Set Beyi'nin yanýndaki hizmetinden ayrýldý. Þimdi
iki yeni hizmetçi vardý. Birkaç ay geçtikten sonra, yaþlý Tede Haien öldü. Ama ölümünden ö
yanýna çaðýrarak zayýf sesiyle konuþmaya baþladý: 'Çocuðum, yanýma otur, yakýnýma gel, yaný
korkmana gerek yok. Yanýmda ancak, Tanrý'nýn beni çaðýrmaya gelen koyu renkli meleði olabil
'
Üzgün genç, yataðýn kýyýsýna, tam onun yanýna oturarak, 'Daha ne gibi söyleyeceklerin varsa
!' dedi. Yaþlý adam, 'Evet oðlum, bir konu daha var,' diyerek ellerini yorganýn üzerine uz
attý. 'Daha gençliðinin yarýsýnda, Set Beyi'nin yanýnda iþe girerken, kafanda bir gün Set B
lma düþüncesi vardý. Bu, beni de etkilemiþ, ben de yavaþ yavaþ senin bu iþ için uygun bir k
duðunu düþünmeye baþlamýþtým. Ama senin mirasýn böyle bir memurluk için çok küçüktü. Senin
arda kendimi sýkarak mülkümü artýrmayý istiyordum.'
Hauke sýkýca babasýnýn ellerini tuttu; yaþlý adam da onu görebilecek gibi doðrulmak istedi:
t, evet oðlum, orada dolabýn en üst çekmesinde belgeler var. Biliyorsun ki, yaþlý Antje Woh
ers'in beþ buçuk dönümlük bir tarlasý vardýr. Ama sakat ve yaþlý olduðu için artýk yalnýzca
eçinemiyordu; böylece ben o adamcaðýza her yýl Martini bayramý sýralarýnda belirli bir para
im; olduðu zaman daha fazlasýný da... buna karþýlýk o da tarlasýný bana devretti; her þey y
e oldu. Þimdi o da ölüm döþeðinde yatýyor, biz ovalýlarýn hastalýðý olan kanser onu da yaka
nu ödemek zorunda kalmayacaksýn.'
Bir süre gözlerini kapadýktan sonra, þunlarý da söyledi: 'Bu pek çok deðilse de, yanýmda ya
nden daha çoktur. Bu dünyadaki yaþamýn sýrasýnda sana yararlý olmasýný dilerim!'
Yaþlý adam, oðlunun teþekkür sözleri arasýnda uykuya daldý. Artýk onun diyecek bir þeyi kal
sonra da Tanrý'nýn koyu renkli meleði onun gözlerini sonsuza dek kapattý. Hauke de babasýn
mirasýna kondu.
Cenazeden bir gün sonra, Elke onun evine gelmiþti. Hauke, 'Buraya uðradýðýn için teþekkür e
lke!' dedi.
Elke, 'Ben yalnýzca bakmak için gelmedim; evinde rahat yaþayabilesin diye burasýný biraz dü
ene sokmak istiyorum. Baban, hesap-kitap ve resim arasýnda eve pek dikkat edemedi;
aslýnda ölüm de bir evde karýþýklýk yaratýr. Ben buraya yeniden yaþam katmak istiyorum,' d
Hauke, kül gözleriyle ve tam bir güvenle Elke'ye bakarak, 'Peki düzenle bakalým; ben de se
vinirim!' dedi.
Sonra Elke ortalýðý kaldýrmaya baþladý: Hâlâ ortada yatan resim tahtasý temizlenerek bodrum
i kalemleri, kurþunkalem ve tebeþirler dikkatle dolabýn bir gözüne konarak kilitlendi; yar
dýma çaðrýlan hizmetçi kýzla birlikte odadaki bütün eþyalar baþka ve daha iyi bir düzene so
i oda büyümüþ ve aydýnlanmýþtý. Elke gülümseyerek, 'Bunu ancak, biz kadýnlar beceririz!' de
babasýnýn yasýna karþýn mutlu gözlerle bakýyor ve gerektiðinde genç kýza kendisi de yardým
Karanlýk basmaya baþladýðýnda (o sýrada eylül baþlarýydý) her þey tamam olunca, kýz onun el
e koyu gözleriyle ona iþaretle, 'Þimdi gel ve akþam yemeðini bizimle ye; çünkü babama, seni
ikte getirmek için söz vermek zorunda kaldým. Daha sonra da bu sessiz evine geri döners
in!' dedi.
Set Beyi'nin, pencere kapaklarý kapanmýþ ve masa üzerindeki iki lambasý yanmýþ olan büyük o
rdiklerinde, yaþlý adam arkalýklý iskemlesinde doðrulmak istediyse de, aðýr vücuduyla çöker
dostlarýný ziyaret etmen iyi oldu Hauke! Yaklaþ, iyice yaklaþ!' dedi ve Hauke iskemlesi
yle yanýna gelince; yuvarlak iki eliyle onun ellerinden yakalayarak þunlarý söyledi: 'Ev
et oðlum, yalnýzca dingin ol; çünkü er ya da geç hepimiz öleceðiz; senin babansa en kötüler
! Hey Elke, kýzartmayý masa üzerine getir de yiyip gücümüzü toplayalým! Bizim için çok iþ v
denetimi baþladý, set ve savak hesaplarý dünya kadar... seddin batýdaki yýkýk bölümü... ka
ama bereket versin, sen daha gençsin; sen becerikli bir çocuksun, Hauke!'
Yaþlý adam, bütün içini ortaya döktüðü bu uzun söylevden sonra iskemlesine yaslandý ve o an
kýzartma tabaðýyla içeriye girdiði kapýya doðru özlemle bakarak, 'Hemen otur, boþuna vakit
elim, soðuyunca tadý kalmaz!' dedi.
Hauke oturdu; Elke'nin babasýna iþlerinde yardým etmek, ona doðal bir þey gibi geliyordu.
Sonra, güz denetimi gelip yýlýn da birkaç ayý geçtiði zaman, o da bu iþlerin en önemli bölü
ordu."
***
Bunlarý anlatan öðretmen, durarak çevresine bakýndý. Pencereye bir martý çarpmýþ ve dýþar
geçenekte aðýr çizmelerini çamurdan temizlemek ister gibi tepindiði duyulmuþtu.
Set Beyi ve yardýmcýsý baþlarýný kapýya çevirdiler. Set Beyi, "Ne var?" diye baðýrdý. Baþýn
an, iriyarý bir adam içeri girerek, "Bey, ben ve Hans Nickels, ikimiz de gördük; Kýr Atlý s
ddin aþýndýðý yerde suya daldý!" dedi. Set Beyi, "Bunu nerde gördünüz?" diye sordu.
"Bildiðiniz gibi, aþýnmýþ olan ancak bir yer var; Hauke Haien'in denizden kazanýlmýþ toprak
aþladýðý yerde... Jansen'in tarlasýnda..."
"Bir kez mi gördünüz?'
"Ancak bir kez; o da gölge gibiydi, ama bu ilk olay olmayabilir."
Set Beyi ayaða kalkmýþtý; bana doðru dönerek, "Baðýþlayýn, dýþarda yýkýmýn nereye doðru yol
dedi. Sonra haberciyle birlikte kapýya doðru yürüdü; ötekiler de yerlerinden kalkarak onla
peþinden gittiler.
Büyük odada, öðretmenle yalnýz kalmýþtýk; þimdi artýk perdesiz pencereler çevrede oturanlar
tülmediði için, dýþarýsý açýkça görülüyor, fýrtýna kara bulutlarý gökyüzünde kovalýyordu.
Yaþlý adam, dudaklarýnda düþünceli ve acýyan bir gülümsemeyle hâlâ yerinde oturuyordu, "Bur
ma gelir misiniz? Ben burada oturuyorum. Bana inanýn; set boyundaki bu havalarý bili
rim, bizim için korkulacak bir þey yok," dedi.
Burada ben de titremeye baþladýðým için, bunu teþekkürle kabul ettim; elimize birer ýþýk al
ivenlerden bir çatý odasýna çýktýk. Aslýnda burasý da batýya bakýyorsa da, pencereleri koyu
kilimlerle örtülmüþ bulunuyordu. Kitap rafýnda birkaç kitap ve onun yanýnda iki profesörün
erini gördüm. Bir masanýn önünde büyük bir arkalýklý iskemle vardý. Ýçtenlikli ev sahibim,
bir kazan bulunan ve henüz sönmemiþ olan küçük sobaya birkaç kömür atarak, "Biraz geçsin,
lar, sonra bir bardak punç kaynatýrým, bu zihni açýk tutar!" dedi.
"Buna gerek yoktu; Hauke'nin yaþamýný sizden dinlerken gözüme uyku girmez!"
"Öyle mi sanýyorsunuz?" dedi ve rahatça arkalýklý iskemlesine yerleþerek akýllý gözleriyle
et ettikten sonra, "Þimdi, nerde kalmýþtýk... evet, evet, biliyorum, iþte..." diyerek konuþ
asýný sürdürdü:
"Hauke babasýndan kalan mirasýn baþýna geçti; yaþlý Antje Wohlers de yaþama gözlerini kapam
, tarlasý da çoðalmýþtý. Ama babasýnýn ölümünden ya da daha doðrusu onun son sözlerinden so
uðundan beri içinde taþýdýðý bir þey büyümüþ bulunuyordu. Kendi kendisine, yeni bir Set Bey
bunun için en uygun kimsenin kendisi olduðunu yineleyip duruyordu. Ýþte bunu, bu iþi bilme
si gereken ve köyün en akýllý adamý olan babasý, onun mirasýna son bir armaðan eklemiþti: Y
n yardýmýyla kazandýðý Wohlers'in tarlasý; bu yükselmeye doðru ilk basamak olacaktý. Çünkü,
ile yetersizdi. (Bir Set Beyi'nin elinde birçok tarla olmasý gerekti!) Babasý, yalnýz yaþa
dýðý yýllarda biraz kýt kanaat geçinmiþ ve onun biriktirdiðiyle, þimdi oðlu yeni mülkün sah
nu o da yapabilir, daha çoðunu da becerebilirdi; çünkü, babasý güçten düþtüðü halde, o dah
ri yapabilecek durumdaydý! Kuþkusuz, kendisine bu yolu çizdiðinde, hizmetinde bulunduðu y
aþlý beyin iþlerini yönetirken yaptýðý gibi þiddet ve zor kullandýðý zaman, köyde ona karþý
miþti ve eski rakibi Ole Peters de yeni kazandýðý bir mirasla, zengin bir adam olmaya baþl
amýþtý! Gözünün önünden bir sürü yüz geçti; hepsi de ona kötü kötü bakýyorlardý; o zaman bu
rý yakalamak ister gibi kollarýný uzattý; çünkü bu kimseler onu, ancak kendisinin uygun old
onumdan uzaklaþtýrmak istiyorlardý. Kafasýný bu gibi düþüncelerden hiç uzaklaþtýramadý; böy
nde namus ve sevgiyle tutku ve nefret de birlikte büyüdü. Ama bu duygularý yüreðinin derinl
klerinde saklýyordu; Elke bile bu konuda bir þey bilmiyordu.
Yeni yýl geldiðinde bir düðün yapýldý; gelin, Haienlerin akrabalarýndan olup, Hauke ile Elk
buraya çaðrýlmýþlardý. Yemek sýrasýnda yakýn akrabalardan birinin gelmemesi nedeniyle, onla
ana oturtuldular. Her ikisinin de yüzlerinde beliren küçük bir gülümseme, durumdan duydukl
rý sevinci gösteriyordu. Ama Elke, bugün konuþma ve bardak sesleri arasýnda, ilgisiz görünü
.
Hauke, 'Neyin var?' diye sordu.
'Aslýnda bir þeyim yok. Yalnýz burasý pek kalabalýk.'
'Fakat çok üzgün görünüyorsun!'
Kýz baþýný salladý; yine bir süre sustular.
Kýzýn susmasý onun kýskançlýk duygularýný kamçýladý; sofra örtüsü altýnda gizlice onun elin
elini geri çekmedi; sanki tam bir güvenle onunkine sarýldý. Her gün zayýflamakta olan babas
bakmakla, býrakýlmýþ gibi bir duygu içinde mi kalmýþtý? Hauke, bunu bu sözcüklerle sormayý
mdi cebinden altýn yüzüðü çýkarýrken, soluðu kesilmiþti. Yüzüðü küçük elin parmaðýna geçiri
mýsýn?' diye sordu.
Masada karþýlarýnda papazýn karýsý oturuyordu, birdenbire çatalýný býrakarak, komþusuna, 'T
eyaz kesildi!' dedi.
Ama Elke'nin yüzü yeniden kanlandý ve yavaþça, 'Hauke, bekleyebilir misin?' diye sordu.
Akýllý Friesli bir süre düþündükten sonra, 'Neyi?' dedi.
'Biliyorsun, sana söylemem gereksiz!'
'Haklýsýn; evet Elke, akla yakýn bir süreyse, beklerim!'
'Tanrým, yakýn olmasýndan korkuyorum; öyle konuþma Hauke, babamýn ölümünden söz ediyorsun!'
i elini göðsüne bastýrarak, 'O zamana dek altýn yüzüðü burada saklarým.'
Ýkisi de gülümseyerek birbirlerinin ellerini sýktýlar. Oysa, baþka zaman olsa, kýz belki de
ek sesle baðýrmýþ olurdu.
Bu sýrada, papazýn karýsý durmadan, Elke'nin þimdi yaldýzlý dibadan þapkasýnýn altýnda koyu
ibi yanan gözlerini incelemiþti. Ama, masa çevresinde gürültünün artmasýndan dolayý bir þey
mýþ ve komþusuna da sormamýþtý. Çünkü çimlenmekte olan evlilik hazýrlýklarýna ve dolayýsýyl
ine geçecek düðün parasýna engel olmak iþine gelmezdi; burada gerçekten, bir evliliðin ilk
dýðý anlaþýlýyordu.
***
Elke'nin önceden duyumsadýðý þey gerçek oldu; Paskalyadan sonra bir sabah, Set Beyi'ni yata
ölü buldular. Yüzünden, dingin olarak öldüðü anlaþýlýyordu. Aslýnda o, son aylarda sýk sýk
n sevdiði yemek olan fýrýn kýzartmasýndan ve ördekten bile artýk tat alamýyordu.
Köyde büyük bir cenaze töreni düzenlendi. Ötede, tepenin üzerinde, kilise çevresindeki meza
a, demir parmaklýkla çevrili bir mezar vardý. Þimdi yas aðacýna dayalý olarak, üzerine iri
la ölüm resmi kazýnmýþ olan geniþ ve mavi bir mezar taþý duruyor, altýnda iri harflerle þu
yordu:
'Bu, herkesi kapan ölümdür,
Sanatý ve bilimi birlikte götürür,
Þimdi akýllý bir kiþi göçmüþtür,
Tanrý onu acýmasýyla yeniden diriltsin.'
Burasý eski Set Beyi Volkert Tedsen'in gömüldüðü yerdi; þimdi de onun oðlu olan, yeni ölmüþ
ede Volkerts'in gömülmesi için baþka bir mezar kazýlmýþtý. Bütün kiliseli köylerden toplanm
n oluþan ve vadiden gelen cenaze alayý artýk yaklaþmaktaydý. Set Beyliði ahýrýnýn iki yaðýz
çektiði en öndeki arabanýn üzerinde aðýr bir tabut bulunuyor ve kumlu yamaçtan tepeye týrm
Atlarýn kuyruk ve yeleleri, güçlü bahar rüzgârýnda sallanýyordu.
Kilise çevresindeki mezarlýk alaný, duvarlara dek insanla dolmuþtu. Duvar kapýsýnýn üzerine
, kollarýnda küçük çocuk tutan delikanlýlar çökmüþtü; hepsi de gömmeyi görmek istiyorlardý.
Elke, aþaðýda ovadaki evde, konuk ve oturma odasýnda, yas yemeði hazýrlamýþtý. Sofra takýml
ski þarap, Baþ Set Beyi'yle (bugün o da gelmiþti) papazýn önüne birer þiþe Langkork (l7) ko
er þeyi hazýrladýktan sonra ahýrdan geçerek çiftlik kapýsýnýn önüne çýktý, yolda kimseye ra
koþulmuþ iki arabayla cenazeye gitmiþlerdi. Ýlkyaz rüzgârýnda sallanan yas giysisiyle burad
urarak, köyün ucundan son arabanýn kiliseye doðru çýktýðýný gördü. Biraz sonra orada bir ka
sýndan ölüm gibi bir sessizlik kapladý ortalýðý. Elke ellerini kavuþturdu; belki de tabutu
a indirmiþlerdi. Elinde olmaksýzýn yavaþ bir sesle, sanki orada söylenenleri duyuyormuþ gib
, 'Ve yine toprak olacaksýn,' diye yineledi. Sonra gözleri yaþla doldu ve göðsünün üzerinde
leri kucaðýna sarktý. Tam bir coþkuyla, 'Gökteki Tanrýmýz' diyerek dua etti. Bu büyük çiftl
sahibi olan kýz, beyin duasý bittikten sonra da, daha uzun süre orada kýpýrdamadan durdu.
Kafasýnda, ölümle ve yaþamla ilgili düþünceler birbirini kovalýyordu.
Uzaktan duyulan tekerlek sesleri onu uyandýrdý. Gözlerini açtýðýnda, arabalarýn arka arkaya
klerini ve hýzla çiftliðe yaklaþmakta olduklarýný gördü. Doðrularak keskin bakýþlarla dýþar
ldiði gibi ahýrdan geçerek pek iyi hazýrlanmýþ odalara gitti. Burada da kimsecikler yoktu;
ncak mutfaktan hizmetçi kadýnlarýn sesleri duyuluyordu. Yas sofrasý sessiz ve kimsesiz d
uruyor, pencereler arasýndaki ayna beyaz örtülerle örtülmüþ bulunuyordu; sobanýn pirinç düð
müþtü; odada hiçbir þey parlamýyordu. Elke, babasýnýn son uykusuna dalmýþ olduðu gömme yata
gitti ve karanfiller arasýna yazýlmýþ olan þu sözleri dalgýn dalgýn okudu:
'Günlük iþini doðru yapmýþsan,
Uyku kendiliðinden gelir!'
Bu, onun büyükbabasýndan kalmýþtý! Hemen hemen tümüyle boþalmýþ olan duvardaki dolaba baktý
n, içerde duran yontulmuþ bir kupa görünüyordu. Bu, babasýnýn seve seve anlattýðýna göre on
ir Ringreiten yarýþmasý (18) sýrasýnda ödül olarak verilmiþti. Elke onu yerinden alarak Ba
eyi'nin tabaklarýnýn yanýna koydu. Sonra pencereye gitti; çünkü arabalarýn yokuþu çýkmakta
uymuþtu; arabalar birbiri arkasýndan evin önünde durunca, geldikleri zamana göre daha canlý
olan konuklar kalkarak yere sýçradýlar. Herkes ellerini ovuþturarak ve konuþarak odaya gir
di ve çok geçmeden kuþ sütünün eksik olmadýðý sofraya oturdular. Masalarýn üzerinde iyi haz
tütüyordu. Konuk odasýnda Baþ Set Beyi'yle papaz oturuyor ve masa boyunca gürültülü ve yük
li bir konuþma oluyordu. Sanki ölüm burayý hiçbir zaman korkunç sessizliðiyle bastýrmamýþ g
lke, gözleri hep konuklarda, hizmetçi kýzlarla sessizce masa çevresinde dolaþýyor, yas þöle
hiçbir þeyin eksik kalmamasýna dikkat ediyordu. Hauke Haien de oturma odasýnda Ole Pete
rs'in yanýnda, öteki küçük mülk sahipleriyle birlikteydi.
Yemek bittikten sonra, köþeden ak kil pipo çýkarýlarak yakýldý. Elke, dolu kahve fincanlarý
klara sunarak ortada dolanýyordu. Bugün bu da esirgenmedi. Baþ Set Beyi, oturma odasýnda
ki yazý masasýnýn yanýnda papaz ve kýr saçlý Jewe Manners ile konuþmaktaydý. Baþ Set Beyi,
l beyler, eski Set Beyi'ni onuruyla gömdük, ama yenisini nerden bulalým? Manners, bana
göre siz bu görevi üzerinize almak zorunda kalacaksýnýz,' diyordu.
Yaþlý Manners, gülümseyerek kýr saçlarý üzerinden kadife takkeciðini kaldýrdý ve 'Baþ Set B
kýsa sürebilir; ölen Tede Volkerts Set Beyi olduðu zaman ben de yardýmcý olmuþtum ve kýrk
iþi görüyorum!'
'Bu bir eksiklik deðildir Manners, böylece sorunlarý pek iyi öðrenmiþsinizdir; bir güçlükle
azsýnýz!'
Ama yaþlý Manners baþýný sallayarak, 'Hayýr, hayýr efendimiz; beni olduðum yerde býrakýn, b
daha birkaç yýl yardýmcý olarak göreve katýlabilirim,' dedi.
Papaz onu destekleyerek þöyle diyordu: 'Niçin bu göreve, aslýnda son yýllarda yürütmüþ olan
asýn?'
Set Beyi ona bakarak, 'Anlamadým papaz efendi?' dedi.
Ama papaz parmaðýyla konuk odasýnda aðýrbaþlý ve ciddi bir tavýrla iki yaþlý kimseye bir þe
uke'yi iþaret ederek þöyle dedi: 'Ýþte orada duruyor! Kül renginde akýllý gözleri, zayýf bu
nun üzerinde kafa kemiðinin iki çýkýntýsýyla uzun boylu Friesli! O, ölenin uþaðýydý; þimdi
; biraz gençse de...'
Baþ Set Beyi, kendisine gösterilen adamý inceleyerek, 'Ancak otuzunda olsa gerek...' d
edi.
Set iþleri yardýmcýsý Manners söze karýþarak, 'Yirmi dördünde ya var, ya yok; ama papaz efe
lý. Son yýllarda Set Beyliði'nden set, set kapýsý ve buna benzer baþka iþlerle ilgili olara
elen bütün iyi öneriler hep ondan çýkmýþtýr; rahmetli Set Beyi'nin yaþlýlýk dolayýsýyla art
gelmiyordu,' dedi.
Baþ Set Beyi þöyle karþýladý: 'Öyle mi, öyle mi? Siz de onun, yaþlý Set Beyi'nin yerine geç
n bir kimse olduðunu düþünüyorsunuz demek?'
Jewe Manners, 'Uygun olurdu ya, buranýn deyiþiyle, ayaklarýnýn altýnda toprak yok, yani mül
yeterli deðil. Babasýnýn on beþ dönümü vardý; þimdi rahat rahat yirmi dönüme sahip olduðunu
þimdiye dek burada hiç kimse buncacýk toprakla Set Beyi olmamýþtýr.'
Papaz karþý çýkmak ister gibi aðzýný açacaðý sýrada, bir süreden beri odada bulunan Elke Vo
nbire onlara yaklaþtý ve Baþ Set Beyi'ne, 'Efendimiz, bana bir söz için izin verirler mi? Ý
teðim, bir yanlýþlýk yüzünden haksýzlýk olmamasýdýr,' dedi.
'Söyle bakalým genç Elke, güzel bir kýzýn dudaklarýndan özdeyiþler duymak, her zaman hoþ bi
'Bu bir özdeyiþ deðildir efendim; ben ancak gerçeði söylemek istiyorum.'
'Bunu da öðrenelim, deðil mi kýz Elke!'
Kýz, konuþmaya kulak kabartan konuklar olmadýðýndan emin olmak ister gibi baþladý ve birden
rerek, 'Benim vaftiz babam Jewe Manners, size Hauke Haien'in, ancak yaklaþýk yirmi dönüm
topraðý olduðunu söyledi. Þu an için bu doðrudur da. Ama gerekirse, onun, babamýn ve þu an
m çiftliðim kadar çok dönüm topraðý olabilecektir. Bir Set Beyi için bunlarýn toplamý, saný
edi.
Yaþlý Manners, konuþanýn kim olduðunu anlamak ister gibi baþýný ona doðru uzatarak, 'Bu ne
Ne diyorsun sen, çocuk?' diye sordu.
Ama Elke, korsasýndan kara bir kurdeleye takýlmýþ parlak bir altýn yüzük çýkararak yanýt ve
niþanlýyým vaftiz babam Manners; iþte yüzük... Hauke Haien de benim niþanlýmdýr.'
'Vaftiz baban olduðum için sanýrým sormaya da hakkým vardýr, Elke Volkerts; bu iþ ne zaman
u?'
'O günden beri epey zaman geçti; ben de aslýnda ergindim vaftiz babam Manners. Ama bab
am hastaydý ve ben de onu tanýdýðým için, artýk bu konuyla kendisini rahatsýz etmek istemed
di Tanrý'ya kavuþunca, sanýrým kýzýnýn bu erkeðin yanýnda güvende olduðunu kabul edecektir.
sonuna dek susarak saklayabilirdim de; ama þimdi Hauke ve denizden kazanýlan toprak
larýn hakký için söylemek zorunda kaldým.' Sonra Baþ Set Beyi'ne döndü: 'Bunun için beni ba
rim efendim!'
Üç adam bakýþtýlar. Papaz gülüyor, yaþlý set yardýmcýsý, 'Hýmm! Hýmmm!' diyerek bununla yet
tiyor; Baþ Set Beyi ise önemli bir karar vermesi gerekiyormuþ gibi alnýný ovuþturuyordu. So
unda þöyle dedi: 'Evet sevimli kýz, burada evlilik hukuku konusu nasýldýr; açýk söyleyeyim
u karýþýk konuyu pek iyi bilmiyorum.'
Set Beyi'nin kýzý, 'Buna gerek de yok efendim; ben düðünden önce mülkümü niþanlýma devredec
e gülümseyerek ekledi: 'Benim de küçük bir gururum var; köyün en zengin erkeðiyle evlenmek
im!'
Papaz, 'Ee Manners, genç Set Beyi'ni eskisinin kýzýyla evlendirdiðim zaman, sanýrým siz de
aftiz babasý olarak buna karþý gelmezsiniz,' dedi.
Yaþlý adam, dua eder gibi hafifçe baþýný sallayarak, 'Tanrý kendisini kutsasýn!' diye yanýt
Baþ Set Beyi ise kýza elini uzatarak þunlarý söyledi: 'Doðru ve akýllýca konuþtunuz, Elke V
; bu denli güçlü açýklamalarýnýz için teþekkür ederim ve umarým ki gelecekte bugünkünden da
de evinizin konuðu olurum; iþin güzel yaný, bir Set Beyi'nin kim olacaðýný, bu denli genç b
belirlemesidir.'
Elke, bir daha ciddi gözleriyle iyi yürekli Baþ Set Beyi'ne baktýktan sonra, 'Uygun bir
erkeðe, sanýrým kadýn da yardým edebilmelidir,' diyerek bitiþik konuk odasýna gitti ve sess
e elini Hauke'nin eline koydu.
***
Birkaç yýl sonraydý. Þimdi Tede Haien'in evinde karýsý ve çocuðuyla güçlü kuvvetli bir iþçi
et Beyi Hauke Haien ise karýsý Elke Volkerts ile onun babasýndan kalan çiftliðinde yerleþmi
ulunuyordu. Yazýn, ulu diþbudak aðacý eskisi gibi evin önünde rüzgârdan hýþýrdýyor ve þimdi
unan kanepenin üzerinde, akþamlarý, elinde ev iþleriyle yalnýz bir genç kadýnýn oturduðu gö
evlenmeden hâlâ bir çocuk olmamýþtý. Erkek, akþamlarý kapý önünde oturacak yerde baþka iþl
yardým etmiþ olmasýna karþýn, yaþlý adamýn yönetimi zamanýndan kalma bir sürü tamamlanmamý
dek bunlara el sürmeyi doðru bulmamýþsa da, þimdi eksik býrakýlanlarýn yavaþ yavaþ tamamla
iyordu. O, keskin bir süpürgeyle süpürüyordu. Buna, kendi mülküyle büyümüþ olan yerlerin yö
klemek gerekiyordu ki bu iþte küçük hizmetçiden tasarrufu da göz önünde tutuyordu. Böylece
oca, kiliseye gidilen pazar günü dýþýnda, genellikle birbirlerini ancak Hauke'nin aceleyle
yediði öðle yemeði ile gün doðarken ve batarken görüyorlardý. Bu, sürekli bir çalýþma yaþa
urumdan hoþnuttular.
Sonra çevrede dinginliði bozan bir söz dolaþmaya baþladý. Bir pazar günü, ova ve tepe toplu
biraz gürültücü gençleri, kiliseden sonra yukarýdaki meyhanede oturmuþlardý. Dört ve beþin
tan sonra, kral ve hükümet için olmamakla birlikte (o zaman o denli yüksekten atýlamazdý) g
nel ve baþ memurlarla özellikle mahalle vergileri üzerine konuþmaya baþladýlar. Konuþmalar
rledikçe eleþtiriler de artýyor, baþka zaman hep dayanmýþ olan set ve kapýlarýn þimdi onarý
nden ve set üzerinde ikide bir, yüzlerce araba topraða gereksinme gösteren yerlerin orta
ya çýktýðýndan söz ediliyor; 'Bu iþi þeytan alsýn,' deniyordu.
Tepelilerden biri, 'Bunlar sizin akýllý Set Beyinizden geliyor, o düþünüp taþýnýyor ve sonr
r þeye parmaðýný sokuyor!' diye baðýrdý.
Bunlarý söyleyenin karþýsýnda oturan Ole Peters, 'Evet Marten, hakkýn var; onun gizli düþün
var ve Baþ Set Beyi'nin karþýsýnda kendisine saðlam bir yer hazýrlamak istiyor; ne yapalým,
r kez konmuþ bu göreve!' dedi.
Baþka biri de, 'Niçin onu baþýnýza geçirdiniz? Þimdi pahalý ödeyeceksiniz!' dedi.
Ole Peters güldü: 'Evet Marten Fedders, bu iþler bizde böyledir, bundan hiçbir þey kazýp çý
sýn; eskisi, babasý yüzünden set beyi olmuþtu, yenisi karýsý yüzünden oldu!' Þimdi masa boy
n kahkaha, yerinde kullanýlmýþ bir sözün nasýl bir alkýþ topladýðýný gösteriyordu.
Ama bunlar genel bir masa baþýnda konuþulmuþtu; bu yüzden orada kalmayýp, az sonra tepe ve
vadaki köylerde yayýldýðý gibi, Hauke'nin kulaðýna da geldi. Onun gözünün önünden, yine köt
eçmeye baþladý. Þimdiye dek olduðundan daha alaylý bir biçimde, meyhanedeki kahkahalarý duy
bi oldu. 'Köpekler!,' diye baðýrarak, onlarý kamçýlamak ister gibi öfkeli gözleriyle çevres
dý.
O zaman, Elke elini onun koluna atarak, 'Býrak onlarý, hepsi de senin gibi olmayý iste
rlerdi...' dedi.
Hauke, 'Bütün sorun da bu ya!' dedi.
Kýz, sözünü sürdürerek, 'Peki, Ole Peters kendisi de evlenmedi mi?' diye sordu.
'Evet, ama onun Vollina ile evlenerek elde ettiði, Set Beyi olmasýna yetmedi.'
'Þuna, onun kendisi bu iþe yeterli deðildi, desene!' Elke bu sözleri söylerken, kocasýný ay
a, kendisini görebilecek biçimde döndürdü (çünkü, o anda odada pencerelerin arasýnda duruyo
e ekledi: 'Ýþte Set Beyi oradadýr! Þimdi bak ona! Bir makam, ancak onu yönetebilenindir!'
O, düþünceli düþünceli, 'Haksýz deðilsin, ama... Elke, þimdi doðu setlerine gitmeliyim, kap
apanmýyor!' dedi.
Elke onun elini sýkarak, 'Gel, önce bana bak! Neyin var? Gözlerin uzaklara bakýyor?' diy
e sordu.
'Bir þeyim yok, sen haklýsýn.'
Çok geçmeden kapý onarýmý unutulmuþtu. Ancak yarý yarýya düþünerek, yýllardan beri içinde t
n geri plana atýlmýþ olan baþka bir düþünce, þimdi kanatlarý büyümüþ gibi onu yeniden ve es
yeðin olarak sarmaya baþlamýþtý.
Daha kendisi bile ayrýmýna varmadan, kendisini güneye doðru kent yönünde, uzaklarda, deniz
eddinin üzerinde buldu. Bu yöndeki en son köy bile, solda çoktan görünmez olmuþtu. Gözlerin
madan deniz yönündeki geniþ topraklara dikerek hâlâ ilerlemeyi sürdürüyordu. Onun yanýnda b
miþ olsa, gözlerinin derinliklerinde nasýl coþkulu bir ruh durumunda olduðunu görebilirdi.
oprak burada, set boyunca ince bir çizgi olarak gözden yitiyordu. O, kendi kendisine
, 'Bu olmalýdýr, yedi yýldýr memurum, artýk yalnýzca karým yüzünden Set Beyi olduðumu söyle
dedi.
Hâlâ orada duruyor, keskin ve düþünceli bakýþlarýyla her yandan öndeki vorlandýn (l9) yeþil
iyordu; sonra geriye, otlak alandan oluþan dar bir yeþil þeridin, önünde bulunan geniþ top
ak parçasýndan ayrýldýðý yere dek yürüdü. Ama tam seddin yanýnda, bütün öndeki topraðý asýl
e onu bir ada durumuna sokan güçlü bir deniz akýntýsý vardý. Kaba bir tahta köprüyle oraya
or, böylece hayvan, ot ve ekin arabalarýyla bunun üzerinden gidilip gelinebiliyordu. Þim
di suyun yükselme zamaný olup, eylül güneþi, aþaðý yukarý yüz adým geniþliðinde olan çamurl
de ve ortada hâlâ deniz suyunun kaynaþtýðý yerde parlýyordu. Bu ýþýk oyununu bir süre seyr
kendi kendisine; 'Bu, boðulabilir,' diye söylendi; sonra yukarýya bakarak, zihninde, üz
erinde bulunduðu setten, sulu çukurun üzerinden geçecek biçimde bir çizgi çizdi; bu çizgi,
an topraðýn kýyýsýndan geçerek güneye uzanýyor ve doðuda, denizin oradaki uzantýsý boyunca
le birleþiyordu. Ama onun sanal olarak çizmiþ olduðu bu çizgi yeni bir setti; bu ayný zaman
a suyun önünü kesme bakýmýndan da, þimdiye dek ancak onun kafasýnda oluþabilen yeni bir ö
Kendi kendine gülümseyerek, 'Bu, aþaðý yukarý, denizden kazanýlmýþ bin dönüm demektir, pek
..' diye söylendi.
Sonra zihnine baþka hesaplar gelmeye baþladý: Burada, önünde bulunduðu toprak ilçenin malýy
eki üyelere sahip olduklarý mülkün büyüklüðüne ya da þimdiki toprak kazanma hukukuna göre
pay verilirse... sonra, kendi elinde bulunan, Elke'nin babasýndan eline geçen ve ev
liliði sýrasýnda biraz gelecekteki çýkarýný düþünerek ve biraz da koyun besleme iþini geliþ
disinin satýn aldýðý mülkün genel hesabýný yapmaya baþladý. Bunlar artýk oldukça çoðalmýþtý
asýnda Ole Peters'in en iyi koçlarýndan biri suda boðulduðundan, o da onun bütün paylarýný
ama bu þaþýrtýcý bir kazaydý, çünkü en yeðin fýrtýnalarda bile, orada ancak kýyýlarý su bas
çevrilirse, nasýl da verimli ve deðerli otlak ve tarlalar elde edilebilirdi! Beyninde
bir uðultu duyumsar gibi oldu; fakat o, týrnaklarýný avcuna bastýrarak gözlerini açýk tutm
e uyanýk olmaya çalýþýyordu; setsiz büyük bir alan, kim bilir, önümüzdeki yýllarda ne gibi
alarýn saldýrýsýna uðrayacaktý. Þimdiyse, en ötede, kýyýda bir koyun sürüsü otlamaktaydý. O
aþým ve çekiþme! Bütün bunlara bakmadan, setten inerek tarlalar arasýndaki patikalardan tep
yaklaþtýðýnda, kendisini evine büyük bir servet getiriyormuþ gibi duyumsuyordu.
Avluda Elke onu karþýlayarak, 'Kapýlar konusunda ne yaptýnýz?' diye sordu. O, gizli gülümse
erle karýsýna bakarak, 'Yakýnda baþka kapýlar gerekecek... yeni kapýlar ve yeni bir set!' d
di.
Birlikte odaya girerlerken, Elke: 'Anlamýyorum, ne demek istiyorsun Hauke?' diyord
u.
O yavaþça, 'Ýstiyorum ki...' dedi ve bir an durduktan sonra yeniden konuþtu: 'Ýstiyorum ki
, bizim çiftliðin karþýsýnda bulunan ve batýya doðru uzanan set dýþýndaki toprak saðlam bir
sin. Yüksek dalgalar bu yerleri bir insan ömrü boyunca rahat býraktýlar; ama kötü olaylar y
lenerek, büyüyen yeri elimizden alýrsa, bir anda bütün güzellik yok olur; bunu ancak yaþlý
embel böyle býrakabilmiþtir!'
Karýsý ona þaþkýnlýkla bakarak, 'Sen bununla kendi kendine sövüyorsun?' dedi.
'Evet, sövüyorum Elke, ama, þimdiye dek yapýlacak birçok iþ vardý.'
'Evet Hauke, kuþkusuz, sen yeterince iþ yaptýn!'
Hauke, eski Set Beyi'nin arkalýklý iskemlesine oturmuþ ve elleriyle iskemlenin kollukl
arýný sýkýca kavramýþtý.
Karýsý ondan, 'Bunun için yüreðin var mý ki?' diye sordu.
Genç adam, 'Var!' diye yanýtladý.
'Tezcanlý olma Hauke; bu ölüm kalýmla ilgili bir iþ; hemen hemen herkes sana karþý gelecekt
Çektiðin dert ve sýkýntýlar için sana kimse teþekkür etmeyecektir!'
'Biliyorum!'
'Ya baþarýyla sonuçlanmazsa? Çocukluðumdan beri burasýnýn kapatýlamayan bir yer diye anýldý
bu yüzden oraya el sürülmezmiþ.'
'Bunlar tembeller için bir bahaneydi. Burasý neden setle kapatýlamazmýþ?'
'Bunu bilmiyorum, ama belki de akýntý çok güçlü olduðu içindir.' O anda bir þey anýmsadý ve
ini çapkýn bir gülümseme bürüyerek þöyle dedi: 'Bu konuda, çocukken hizmetçilerin konuþtukl
. Onlarýn düþündüklerine göre, orada bir seddin tutunabilmesi için, içerisine canlý bir þey
etle birlikte gömülmeliymiþ. Öteki yanda bir set yapýlýrken, belki de yüz yýl önce, bir Çin
n set içine gömüldüðü söyleniyor; onu çok para vererek annesinden satýn almýþlarmýþ; ama bu
u satmaz!'
Hauke baþýný sallayarak, 'Ýyi ki bizim çocuðumuz yok; olsaydý, hiç dinlemeden onu bizden is
rdi!' dedi.
Elke korkmuþ gibi kollarýný vücuduna bastýrdý: 'Ama alamazlardý!'
Hauke güldü; Elke yeniden sordu: 'Ya harcanacak büyük para? Bunlarý düþündün mü?'
'Evet Elke, bizim oradan kazanacaklarýmýz, harcamalarý kat kat çýkarýr; eski seddin onarým
camalarýndan büyük bir bölümü de yenisine harcanýr. Eh, biz kendimiz çalýþýyoruz ve köyde d
koþumlu arabamýz var; genç bilekli kimseler de burada az deðil... sen beni boþuna Set Bey
i yapmýþ olmamalýsýn Elke, ben onlara böyle bir kimse olduðumu göstereceðim!'
Elke onun önünde eðilerek yüzüne kaygýyla baktýktan sonra, içini çekip doðruldu ve elini ha
yanaðýnda gezdirerek, 'Þimdi ev iþlerine bakmalýyým; sen de kendi iþine bak!' dedi.
Hauke ciddi bir gülümsemeyle yanýt verdi: 'Evet Elke, ikimiz için de çok iþ var!'
Ýkisi için de çok iþ vardý, ama þimdi aðýrý erkeðin omuzlarýndaydý. Hauke, pazar günleri öð
z günlük iþ saatlerinden sonra da usta bir toprak mühendisiyle birlikte oturuyor; hesapl
ara, çizimlere dalýyordu; yalnýz olduðu zaman da böyle çalýþýyor ve çoðu zaman gece yarýsý
uruyordu. Sonra yavaþça ortak odalarýna geçiyor (çünkü Hauke'nin evinde artýk boðucu gömme
lanýlmýyordu), karýsýysa onun dinlenmeye çekilmesini bekliyor, yüreði çarparak uyur gibi ya
. Hauke ara sýra onun alnýndan öperek yavaþ sesle tatlý bir söz söylüyor ve kendisi de yatý
ama çoðu zaman, ancak ilk horoz öttüðünde uykuya dalabiliyordu. Kýþ fýrtýnasý sýrasýnda, el
ve kâðýtla set üstüne koþuyor, çiziyor, not ediyor, rüzgâr baþýndan þapkasýný alýp götürüyo
de uçuþuyordu; yolu buz örtmediði zamanlarda, yanýna bir hizmetçi alarak, kayýkla suyun yük
yere gidiyor ve orada iskandil ve deðnekle, akýntýnýn henüz emin olmadýðý derinliklerini ö
lke kaç kez onun için kaygýlanmýþtý; ama geri döndüðü zaman, Hauke onun kaygýsýný ancak güç
zaman dingin görünen gözlerinin þimþek gibi parlamasýndan görebiliyordu. Bir kez karýsý onu
istemez gibi olunca, 'Sabret Elke, dilekçemi vermeden önce kendim emin olmalýyým!' demiþ
ve Elke baþýný sallayarak izin vermiþti. Kente, Baþ Set Beyi'nin yanýna gidiþleri de az olm
rdu; bütün bunlardan ve bir de ev ve tarým iþlerinden dolayý karþýlaþtýðý güçlüklerden sonr
du. Onun iþ dýþýnda baþka insanlarla iliþkisi hemen hemen kesilmiþti; karýsýyla da gittikçe
ilgileniyordu. 'Elke, þimdi çok kötü bir zaman; daha da uzun süre böyle sürecek,' diyor ve
di iþine gidiyordu.
Sonunda, güneþ ve ilkyaz rüzgârýyla buzlar her yerde çözüldüðünde iþin ilk aþamasý bitmiþti
sinin kamu çýkarýna olduðu; özellikle denizden kazanýlmýþ topraklarýn geliþmesinin ve birka
an elde edilecek yaklaþýk bin dönümlük topraðýn vergisinin toplanacaðý, yönetimin kasasýna
eceði de belirtilerek, daha yüksek makama sunulmak üzere Set Beyi'ne yazýlan dilekçe temiz
e çekilmiþ; bütün alanlarýn ve bununla ilgili, kapýlý set ve baþka þeylerin þimdiki ve gele
ergi ve hesaplarýyla birlikte, saðlam bir paket yapýlarak Set Beyliði'nin mührüyle mühürlen
Genç Set Beyi, 'Ýþte Elke, hazýr, þimdi sen de bunu kutsa!' dedi.
Elke, elini onun elinin üstüne koyarak, 'Sarsýlmadan birlikte yürüyelim!' diye yanýt verdi.
'Öyle yapalým!'
Sonra dilekçe atlý bir postayla kente gönderildi."
***
Öðretmen öyküsünü kesti ve içtenlikle bakan küçük gözleriyle beni inceleyerek þöyle dedi:
m, bilmelisiniz ki, þimdiye dek size anlattýklarýmý, denizden kazanýlmýþ bu topraklarda 40
en çalýþmam sýrasýnda, aklý baþýnda kimselerle, torunlarýn ve torun çocuklarýnýn anlattýkla
lamýþtým. Bunlarý olaylarýn son bölümüyle baðlayabilmeniz için, belirtmeliyim ki, þimdi siz
larým o zaman olduðu gibi bugün de Noel bayramý yaklaþýp iplik çýkrýklarý dönmeye baþladýðý
dikodu konusunu oluþtumaktadýr:
O zaman, Set Beyi'nin çiftliðinden yaklaþýk beþ - altý yüz adým kuzeyde durarak set üzerind
man, suyun yükselmesi sýrasýnda birkaç bin adým içeride ve karþý kýyýdan biraz ötede Jevers
a Jeverssand adý verilen küçük bir ada görünüyordu. O zaman orada ot bittiðinden, o günün i
nleri bu adada koyun otlatýyordu. Ama, sonra bunun arkasý kesildi; çünkü alçak ada yaz orta
da birkaç kez su altýnda kaldýðýndan, otlar zarar görmüþ ve koyun otlatýlamaz duruma gelmiþ
andan beri de adayý martý ve baþka kuþlardan ve bir kez de balýkkartalýndan baþka ziyaret e
olmamýþtý; ay ýþýðý olan akþamlarda setten bakýldýðýnda, ancak üzerinde aðýr ya da hafif s
görülürdü. Ay adayý doðudan aydýnlatýnca, orada, denizde boðulmuþ birkaç beyaz koyun iskele
nasýl gittiði bir türlü anlaþýlamayan bir at iskeleti de görülebilirmiþ.
Bir gün, mart sonlarýna doðru, Tede Haien'in evinde oturan gündelikçiyle genç Set Beyi'nin
iþ saatinden sonra orada yan yana duruyor ve kýpýrdamaksýzýn, bulanýk ay ýþýðýnda belli bel
en adaya bakýyorlardý; belki de adada bir þey onlarýn dikkatini çekmiþ olmalýydý. Gündelikç
i cebine sokarak, 'Gel Ýven, bu iyi bir þey deðil, eve gidelim,' dedi.
Öteki, içinde bir korku duymakla birlikte güldü: 'Aldýrma, bu büyük ve canlý bir yaratýk! A
ngi þeytan onu oraya sürmüþ olabilir? Bak, bak, þimdi baþýný bize doðru çeviriyor... hayýr,
bir þey yiyor; orada yiyecek bir þey olmadýðýný sanýyordum; acaba bu ne olabilir?'
'Bize ne! Ýyi geceler Ýven; gelmek istemiyorsan, ben eve gidiyorum.'
'Evet, evet, senin karýn var; sýcak yataða girebilirsin, ama benim evimde mart havasý es
iyor!'
Öteki, 'Ýyi geceler!' diyerek set üzerinden evine koþtu. Uþak, koþup gidenin arkasýndan bir
ez baktý; ama kuþkulu bir þey görme meraký onu yerine mýhlamýþtý. O sýrada set üzerinden uf
ara bir þeyin köyden kendisine doðru yaklaþmakta olduðunu gördü; bu, Set Beyi'nin uþak yama
na, 'Ne istiyorsun Carsten?' diye seslendi.
'Ben mi, hiiiç; ama bey seninle konuþmak istiyor Ýven Johns!'
Uþak gözlerini yeniden adaya dikmiþti; sonra, 'Hemen geliyorum!' dedi.
Çocuk, 'Nereye bakýyorsun öyle?' diye sorunca, uþak kolunu kaldýrarak sessizce adayý göster
Çocuk, 'Aaa, bir at dolaþýyor! Kýr bir at! Buna þeytan binmiþ olmalý! Jevershalling'e at na
ider?' diye baðýrdý.
'Bilmiyorum Carsten, acaba gerçek bir at mý bu?'
'Evet, evet, Ýven; baksana bir at gibi yiyor! Ama onu oraya kim götürdü acaba? Köyümüzde öy
kayýklar yok ki! Belki de bir koyundur; Peter Ohm diyor ki, ay ýþýðýnda on tane kömür yýðýn
gözükürmüþ. Bak þimdi sýçrýyor; öyleyse bu bir at olmalý!'
Ýkisi de gözlerini karþýda olup bitene dikerek bir süre sessizce durakaldýlar. Hâlâ gökyüzü
, yavaþ yavaþ yükselen sularýyla çamurluk alaný kaplamaya baþlayan geniþ denizi aydýnlatýyo
daki sonsuz geniþlikte, hayvan sesi deðil yalnýzca su þýkýrtýsý duyuluyordu; seddin gerisin
ova da boþtu; inek ve sýðýrlarýn hepsi de ahýrdaydý. Hiçbir þey kýpýrdamýyor; yalnýzca onla
de gördükleri ve kýr at sandýklarý þey deviniyordu. Uþak sessizliði bozarak, 'Gittikçe aydý
k koyun iskeletlerini açýk olarak görüyorum,' dedi.
Boynunu uzatmýþ bakmakta olan çocuk, 'Ben de!' dediyse de sonra birden bir þey olmuþ gibi
uþaðý kolundan çekerek, 'Ýven, her zaman orada yatan at iskeletine ne oldu? Onu göremiyorum
..' dedi.
'Hayret; ben de göremiyorum!'
'Þaþýlacak þey deðil, Ýven; ara sýra, ama hangi geceler olduðunu bilmiyorum, kemikler ayaða
ak canlý gibi gözükürlermiþ!'
'Öyle mi? Bunlar kocakarýlarýn inandýðý þeyler!'
'Olabilir, Ýven.'
'Ama sen beni almaya gelmiþtin galiba; gel eve gidelim, burada hep ayný þey.'
Çocuk gitmek istemiyordu, ama uþak onu zorla çevirdi ve yola koyuldular. Hayaletli ada
dan oldukça uzaklaþtýktan sonra, çocuða þöyle diyordu: 'Dinle Carsten, sen her þeyi bilmek
en bir çapkýnsýn; öyle sanýyorum ki, bunu araþtýrmayý çok isterdin.'
Carsten, yine titreyerek, 'Evet Ýven, bunu yapmak isterdim!' dedi.
Uþak, 'Ciddi misin?' diye sordu; çocuk onaylar gibi bir düþünceyle onun elini sýktýktan son
'Öyleyse yarýn kayýðý sürelim; sen Jeverssand'a gidersin, ben de seni set üstünde beklerim
di.
'Olur, kamçýyý da yanýma alýrým!'
'Al elbette!'
Sessizce beyin evine yaklaþtýlar ve aðýr aðýr yüksek tepeye týrmanmaya baþladýlar.
***
Ertesi akþam ayný saatlerde, uþak ahýr kapýsýnýn önündeki taþýn üstünde otururken, çocuk ka
aþtý.
'Çok da güzel þaklýyormuþ!'
'Elbette! Yalnýz dikkat et, ipe çivi katarak ördüm.'
'Gel, gidelim artýk!'
Ay dünkü gibi göðün doðusunda bulunuyor ve yüksekten açýk olarak parlýyordu. Biraz sonra, i
eddin üzerine çýkmýþlar ve suyun içinde sisten bir leke gibi görünen Jevershallig'e bakýyor
, 'Ýþte yine dolaþýyor; ben öðleden sonra buraya gelmiþtim, o zaman yoktu; ama ak at iskele
in orada yattýðýný açýk olarak gördüm!'
Çocuk boynunu uzatarak, 'Ama þimdi orada yok,' dedi.
'Eee Carsten, hâlâ oraya gitmeye meraklý mýsýn?'
Carsten bir süre düþündükten sonra, kamçýsýný havada þaklatarak, 'Kayýðý çöz, Ýven,' dedi.
Oradaki nesne, sanki boynunu kaldýrarak baþýný karaya doðru uzatýyor gibiydi. Sonra onu gör
iler ve setten aþaðý inerek kayýðýn bulunduðu yere gittiler. Uþak kayýðý çözdükten sonra, '
nceye dek ben burada kalacaðým. Doðudan yaklaþ, oradan karaya çýkýlabilir,' dedi. Çocuk ses
baþýný sallayarak, kamçýsýyla ay ýþýðýnda yola koyuldu. Hizmetçi set boyunca yürüdü ve dem
yukarýya çýktý. Sonra geniþ bir körfez oluþturan yalçýn ve karanlýk bir yerde kayýðýn yakl
nin karaya çýktýðýný gördü.
Kamçý sesi mi duyuyordu? Belki de yükselen dalgalarýn sesiydi bu. Birkaç yüz adým kuzeyde,
t diye baktýklarý þeyi görüyordu. Ýþte þimdi! Evet, çocuðun silueti tam onun üzerine yürüyo
gibi baþýný kaldýrmýþ, çocuðunsa kamçýsýný þaklattýðý açýkça duyuluyordu. Ama ne oldu acab
dan geri geliyordu. At da otlamayý sürdürüyor, hiçbir kiþneme de duyulmuyordu; ara sýra, üz
udan beyaz çizgilerle örtülmüþ gibi oluyordu.
Kayýðýn bu kýyýya yanaþtýðýný ve çocuðun karanlýkta kendisine doðru yaklaþmakta olduðunu gö
iþ?' diye sordu.
Çocuk baþýný sallayarak, 'Hiçbir þey yok!' dedi ve ekledi: 'Kayýkla yaklaþýrken onu hâlâ gö
daya çýkýnca, ay ýþýðý ortalýðý yeterince aydýnlattýðý halde hayvan ortada yoktu. Oraya var
ak koyun kemiðinin yerde yattýðýný gördüm. Biraz ötede ak ve uzun kafatasýyla at iskeleti d
ve göz çukurlarý ay ýþýðýnda parlýyordu!'
'Hýmm, acaba iyice baktýn mý?'
'Evet Ýven, orada duruyordum, Tanrý'nýn býraktýðý ve gece dinlenmesi için iskeletlerin arka
rleþmiþ olan bir kýzkuþunun baðýrarak uçmasý beni korkuttu; arkasýndan birkaç kez kamçýmý þ
'Hepsi bu mu?'
'Evet Ýven; baþka bir þey bilmiyorum.'
'Bu kadarý yeter!' Uþak, bu sözleri söylerken çocuðu kolundan çekerek adayý gösterdi: 'Orad
görüyor musun, Carsten?'
'Gerçekten yine dolaþýyor!'
'Yine mi? Ben, sen oradayken de hep ona baktým, o hep oradaydý. Sen bir hayalet üzerin
e yürümüþsün!'
Çocuk, gözleri faltaþý gibi açýlarak ona baktý; baþka zaman pek yiðit olan yüzünü birdenbir
u sarmýþtý ki, bu durum uþaðýn da gözünden kaçmadý. Uþak, 'Gel, eve gidelim, buradan canlý
ak orada kemikleri yerde yatýyor; bu, bizim anlayacaðýmýz bir þey deðil, ama aðzýný sýký tu
i anlatmak doðru deðil!' dedi.
Böylece geri döndüler, çocuk onun yanýnda koþuyor ve konuþmadan giderlerken yanlarýnda sess
a uzanýyordu.
Ay batýp geceler karanlýk olmaya baþlayýnca, baþka bir olay daha oldu.
Hauke Haien at pazarý sýrasýnda kente gitmiþti; oysa onun pazarla hiçbir ilgisi de yoktu.
Akþamleyin eve dönerken, kendisiyle birlikte ikinci bir at daha getirdi.
Ama tüyleri kaba olan bu atýn kaburgalarý da sayýlýyordu; gözleri, kafatasýnýn çukurunda do
ir durumdaydý. Sevgili kocasýný karþýlamak üzere kapý önüne çýkmýþ olan Elke, 'Allah Allah,
pacaðýz?' diye baðýrdý. Çünkü Hauke bununla gelerek diþbudak aðacý altýnda durduðu zaman, z
adýðýný da görmüþtü. Ama genç Set Beyi, kendisinin kula beygirinden yere atlarken gülerek,
... zaten çok ucuza aldým!' dedi.
Akýllý kadýn, 'Bilirsin ki, ucuz þey ayný zamanda en pahalý þeydir!' dedi.
'Her zaman deðil Elke. Hayvan en çok dört yaþýnda. Ýyice bak! Zavallý, beslenmediði için kö
m yulaf ona iyi gelir; çok yem vermesinler diye dikkat ederim.'
Bu sýrada hayvan baþýný eðmiþ duruyor ve yeleleri boynundan aþaðý sarkýyordu. Kocasý uþakla
n, o, hayvaný inceleyerek çevresinde dolaþtý ve baþýný sallayarak, 'Böylesi de bizim ahýra
miþti...' dedi.
O sýrada evin köþesinden gelen uþak yamaðý, birdenbire korkmuþ gözleriyle duraladý. Set Bey
Carsten, ne korkuyorsun? Kýr atým hoþuna gitmedi mi?' diye sordu.
'Evet, evet... efendim, niçin hoþuma gitmesin!'
'Öyleyse hayvanlarý ahýra götür, yem verme, þimdi kendim geleceðim.'
Çocuk kýr atýn yularýndan sakýnarak tuttu ve sonra sanki birinden yardým ararmýþ gibi bakýn
ine ona teslim edilen beygirin dizgininden yakaladý. Hauke ise karýsýyla eve girdi. On
un için sýcak bira hazýrlanmýþtý, tereyaðýyla ekmek de yanýnda duruyordu.
Biraz sonra yemekten kalkýnca, karýsýyla odada gidip gelmeye baþladý; 'Dur anlatayým Elke!'
dedi ve akþam ýþýðý duvardaki çiniler üzerinde oynaþýrken þunlarý söyledi: 'Hayvaný nasýl e
un? Önce, bir saat kadar Baþ Set Beyi'nin yanýnda kaldým, onda benim için iyi haberler var
dý; sanýrým planlarýmýn þu ya da bu bölümü biraz baþka türlü olacak; ama önemli olan, benim
naylanmýþ olmasýdýr; artýk önümüzdeki günlerde yeni seddin yapýmý için karar çýkabilir.'
Elke elinde olmadan içini çekerek, kaygýyla, 'Demek öyle?' dedi.
'Evet haným, iþ çetin olacak, ama bana sorarsan Tanrý bizi bunun için bir araya getirdi: Çi
tlik iþlerimiz þimdi aþaðý yukarý iyi gidiyor; artýk iþlerin büyük bir bölümünü sen de kend
irsin. On yýl ileriyi düþün, o zaman baþka bir mülk sahibi olacaðýz!'
Onun ilk sözleri sýrasýnda, Elke güvence verir gibi kocasýnýn elini sýkmýþtý; ama son sözle
ndirmedi: 'Bu mülk kimin için? O zaman baþka bir kadýn alman gerekir; ben sana çocuk verem
iyorum.'
Gözlerinden yaþlar akýyordu. Ama Hauke onu güçlü kollarýnýn arasýna alarak, 'Bunu Tanrý'ya
i de, o zaman da çalýþmamýzýn meyvelerinden yararlanacak denli genciz,' dedi.
Elke, kocasýnýn kollarýndayken koyu gözleriyle uzun uzun ona baktý: 'Baðýþla beni Hauke; za
aman korkak bir kadýn gibi davranýyorum!'
O eðilerek Elke'nin yanaklarýndan öperken, 'Sen benim karýmsýn, ben de senin kocan Elke; a
rtýk baþka türlü olamaz,' dedi.
Elke, ellerini sýkýca kocasýnýn boynuna dolayarak, 'Haklýsýn Hauke, ne olacaksa ikimiz için
olacaktýr,' dedi ve sonra kýzarak ondan ayrýldý ve 'Hani kýr atý anlatacaktýn?' diye sordu
'Evet öyle. Baþ Set Beyi'nin verdiði iyi haberle yüreðim neþeyle dolmuþtu; tam kentten çýkm
anýn gerisinde, seddin üzerinde derbeder bir herife rasladým; bu bir serseri mi, gezgi
n kazan tamircisi mi ya da baþka bir þey miydi, bilmiyorum. Herif kýr atýn yularýndan tutm
uþ arkasýnda götürüyordu. Hayvansa kafasýný kaldýrarak ürkek gözleriyle bana baktý; sanki b
dilenir gibiydi; ben o anda yeterince zengindim ya! Hey arkadaþ, bu zayýf þeyle nerey
e gidiyorsun, diye sordum.
Herif de durdu, at da. Bana hileci bir tavýrla baþýný sallayarak, satmaya, dedi.
Ben neþeyle, sanýrým bana deðil, diye baðýrdým.
Sanýrým; bu çevik bir attýr ve bin talerden de aþaðý verilmez, dedi.
Ben de onun yüzüne güldüm.
- Öyle pek sert gülme bakalým, bu parayý vermek zorunda deðilsiniz; hayvan bana gerekmiyor
; bende ölecek; sizin olursa kýsa zamanda canlanýr, dedi.
Ben, beygirimden yere atlayarak hayvanýn aðzýna baktým ve bunun henüz genç bir hayvan olduð
gördüm. At da bana yalvarýr gibi baktýðýndan, 'Ne istiyorsun buna?' diye sordum.
- Bey, otuz talere al, yularýný da birlikte veririm, dedi.
Ýþte haným, ben de herifin uzattýðý pençeye benzer eline vurdum; böylece kýr ata sahip oldu
oldukça ucuzdur. Yalnýz þurasý þaþýlacak bir þey: Atlarla biraz gittikten sonra arkamda bir
iþittim. Baþýmý döndürerek baktýðýmda o Slovak'ý gördüm; kollarý arkasýnda olduðu halde eðr
uruyor ve þeytan gibi arkamdan gülüyordu...'
'Keþke kýr at sahibinden hastalýk falan geçirmese... Dilerim sana yararlý olur.'
Set Beyi, 'Elimden geldiðince ona bakarým; dilerim yararlý olur,' dedi ve biraz önce çocuða
söylediði gibi ahýra gitti.
Ama hayvana yalnýzca o akþam yem vermekle kalmayýp, bundan sonra da bu iþi hep kendisi y
aptý ve gözünü hayvandan hiç ayýrmadý; kazançlý bir iþ yaptýðýný göstermek istiyor ve hiçbi
irkaç hafta sonra hayvanýn duruþu deðiþti, kaba kýllar kayboldu, elma gibi bir deri ortaya
Bir gün çiftlikte gezdirdiði zaman, atýn saðlam ayaklarýyla zarif bir biçimde yürüdüðünü gö
satýcýyý düþünerek, 'Herif ya bir ahmak ya da bunu çalmýþ olan bir serseri olmalý...' diyo
alarý hayvan ahýrda onun adýmlarýný duyar duymaz baþýný ona doðru döndürerek kiþnemeye baþl
nýn yüzünün, Araplarca beðenildiði gibi, etsiz olduðunu gördü. Bu yüzde bir çift ateþli sar
nra hayvaný ahýrdan çýkararak üzerine hafif bir eyer vurdu. Üzerine atlamasýyla hayvanýn bo
neþeli kiþneme sesleri çýnladý. Sonra tepeden aþaðý, yola ve sonra sedde doðru fýrladý; ama
m oturuyordu; yukarý çýktýklarýnda, o daha yatýþmýþ ve dans eder gibi hafif gidiyor ve baþ
u çeviriyordu. Sahibi ona vuruyor ve parlak boynunu okþuyordu; ama artýk onun bu okþamal
ara gereksinmesi yoktu. At, binicisiyle bir bütün oluþturuyor gibiydi. Bir süre set üzerin
de kuzeye doðru gittikten sonra, onu kolayca çevirerek çiftliðe döndü.
Uþaklar yolun altýnda durarak efendilerinin dönmesini bekliyorlardý. O, atýndan sýçrarken,
ohn, ona þimdi sen bin ve ötekilerin yanýna, tarlaya götür; seni beþikte gibi taþýr,' dedi.
Uþak üzerindeki eyeri çözerek koþup odasýna götürmek üzere çocuða verdiði zaman, hayvan gün
bir sesle kiþnedi; sonra baþýný efendisinin omzuna koyarak rahatça kendisini onun okþamasýn
aktý. Ancak, þimdi hizmetçi onun üzerine atlamak isteyince, hayvan birden bir sýçramayla ya
a kaçtý ve sonra yeniden güzel gözlerini efendisine dikerek dinginleþti. O, 'Hey Ýven, bir
erin acýdý mý?' diyerek uþaðýn yerden kalkmasýna yardým etti.
Uþak öfkeyle kalçasýný ovuþturarak, 'Hayýr efendim, bir þey yok, ama bu kýr ata þeytan bini
i.
Hauke gülerek, 'Bir de ben!' dedi ve sonra ekledi: 'Al, onu dizginlerinden tutarak
tarlaya götür!'
Uþak biraz utanarak dediðini yapýnca, kýr at da onunla gitti.
Birkaç gün sonra uþakla yardýmcýsý yan yana, ahýr kapýsý önünde duruyorlardý. Seddin arkasý
gerisindeki denizden kazanýlmýþ topraklarý derin bir karanlýk basmýþtý. Ancak ara sýra uza
rahatsýz edilmiþ bir sýðýrýn baðýrmasý, bir zýrdava ya da bir sýçanýn saldýrmasýyla yaþaml
sesi duyuluyordu. Uþak kapý direðine yaslanmýþ, kýsa piposunu içiyor, ama artýk dumanýný g
Uþakla yamaðý, henüz bir araya gelerek konuþmamýþlardý. Yamaðýn canýný sýkan bir þey vardý
yacaðýný bilmiyordu. Sonunda þöyle dedi: 'Dinle Ýven, Jeverssand'daki at iskeletini biliyor
musun?'
'Ne olmuþ ona?'
'Evet Ýven, ne olmuþ? Artýk orada yok; ne gündüz, ne de ay ýþýðýnda görünüyor; ben set üzer
ez koþtum.'
Uþak sessizce piposunu çekmeyi sürdürerek, 'Eski kemikler belki artýk parçalanmýþtýr,' dedi
'Ben ay ýþýðýnda da baktým, artýk Jeverssand'da dolaþan da yok.'
'Evet, kemikler parçalanýnca ayaða kalkamýyor demektir.'
'Þaka etme Ýven, þimdi biliyorum; onun nerde olduðunu sana söyleyebilirim!'
Uþak birdenbire ona dönerek sordu: 'Söyle bakalým, nerede?'
Çocuk ciddi bir tavýrla yineleyerek, 'Nerede mi?' dedi ve ekledi: 'Bizim ahýrda; adada
n yittiðinden beri iþte orada, ahýrda duruyor. Beyin ona kendisinin bakmasý boþuna deðil; b
n çok iyi biliyorum, Ýven!'
Uþak, gece karanlýðýnda piposunu bir süre çektikten sonra, 'Sen akýllý deðilsin, Carsten' d
izim kýr at mý? Bir at canlý olarak yaþamýþsa, o da bizim attýr. Nasýl olur da senin gibi h
öðrenmeye çalýþan çapkýn bir çocuk böyle uydurma kocakarý masallarýna inanýr?'
Ama çocuðu düþüncesinden caydýrmak olanaklý deðildi; þeytan kýr atýn içindeyse niçin canlý
aha kötü! Çocuk her gün akþama doðru ahýra girdiðinde hep ürperirdi; çünkü yazlarý bile hay
konur ve o zaman ateþli kafasýný birden ona doðru döndürürdü. Çocuk ona, 'Bunu þeytan alsýn
nla uzun süre kalacak da deðiliz,' derdi.
Böylece, gizlice baþka bir iþ aradý ve iþini býrakarak Noel sýralarýnda Ole Peters'in yanýn
arak girdi. Burada, Set Beyi'nin þeytanlý atý hakkýnda anlattýðý öykülere inanan dinleyicil
uldu. Þiþman kadýn Vollina ile eski Set Beyi yardýmcýsý ahmak Jess Harders, bunlarý yapmacý
titremeyle dinlediler ve sonra yüreklerinde Set Beyi'ne karþý kin besleyenlere ya da
bu gibi þeylerden hoþlananlara anlattýlar.
***
Bu arada artýk martýn sonu gelmiþ ve Baþ Set Beyi'nden yeni seddin yapýmý için buyruk da e
rine ulaþmýþtý. Hauke önce set iþi yardýmcýlarýný topladý. Bir gün yukarýda, kilise yanýnda
araya gelen yardýmcýlar, Hauke'nin þimdiye dek toplanmýþ olan kâðýtlardan en önemli bölümle
nlediler. Bunlarýn içinde kendi dilekçesi, Baþ Set Beyi'nin raporu ve son karar vardý; bu
kararda özellikle onun önerdiði kesitlerin kabul edildiði de belirtilmiþ bulunuyordu ki, b
una göre set eskisi gibi dik olarak deðil, denize doðru eðimli olarak uzanacaktý; ama onla
r, bu okunanlarý canlý ve hoþnut yüzlerle dinlemediler.
Yaþlý bir yardýmcý, 'Evet, evet, baþýmýza gelen armaðana bak; burada karþý çýkmak da yararl
Beyi bizimkini destekliyor,' diyordu.
Bir baþka yardýmcý, 'Hakkýn var Detlev Wiens, ilkyaz iþleri kapýmýzýn önünde, þimdi bir de
ir set yapýlacak; öyleyse bütün iþleri býrakmak gerekecek,' diye ekledi.
Hauke, 'Bu yýllýk iþlerinize bakabilirsiniz, bu iþe öyle çabucak baþlanamaz,' dedi.
Kabul etmek isteyenler pek azdý. Üçüncü biri, yeni bir þey ortaya atarak þunlarý söyledi: '
niz tarafýnda da geniþ olacak, Lawrenz'in çocuðu bile bu denli uzun olmamýþtý! (20) Gereçle
eden alýnacak? Bu iþ ne zaman bitecek?'
Hauke, 'Bu yýl bitmezse gelecek yýl; bu iþ her þeyden önce kendimize baðlýdýr,' diye yanýt
Toplantýda bulunanlar dargýn bir yüzle gülüþtüler. Yeni bir ses, 'Peki, bu gereksiz iþ niçi
eskisinden yüksek olmayacak ki, oysa öteki de otuz yýl dayandý?' diyordu.
Hauke yanýt olarak þöyle dedi: 'Sözleriniz doðrudur, otuz yýl önce eski set çatlamýþtý; dah
dersek bu olay otuz beþ yýl, sonra kýrk beþ yýl önce oldu; ama dik ve anlamsýz olduðu halde
en beri büyük bir sele de uðramadýk. Yeni setse bütün bunlara bakmadan yüz yýllarca dayanac
bunun ýlýmlý bir eðimi olacak; dalgalarýn sert çarpmasý söz konusu olmayacaðýndan çatlamaz,
iniz ve çocuklarýnýz için güvenli bir toprak kazanmýþ olursunuz. Ýþte hükümetle Baþ Set Bey
tmalarýnýn nedeni budur; bunu, kendi çýkarýnýz gereði sizlerin de görmeniz gerekir.'
Toplanmýþ olanlarýn buna hemen yanýt vermek istemeyiþleri karþýsýnda, yaþlý ve kýr saçlý bi
nden kalktý; bu Elke'nin, Hauke'nin ricasý üzerine hâlâ set iþleri yardýmcýlýðý görevinde k
babasý Jewe Manners idi. Þunlarý söyledi: 'Set Beyi Hauke Haien, sen bizi çok rahatsýz edi
or ve çok harcamaya neden oluyorsun. Ben Tanrý'nýn buyruðuyla sonsuz dinlenmeye çekilincey
e dek beklemiþ olmaný isterdim; ama hakkýn var; buna ancak akýlsýzlar karþý çýkar. Tanrý'ya
i, o tembelliðimize bakmadan seddin dýþýndaki þu deðerli topraðý fýrtýna ve sellere karþý k
belki de elimizi iþe atmak, bütün bilgi ve gücümüzle bunu kendimiz için korumak ve Tanrý'ný
rtýk zorlamamak için saat çalmýþtýr. Dostlarým, ben artýk yaþlandým, setlerin yapýlýþ ve yý
siniyle Hauke Haien'in planladýðý ve hükümetten sizin için izin aldýðý seddin yýkýlýþýný, i
içbiri göremeyecektir; kendiniz ona teþekkür etmeseniz de, sizin torunlarýnýz bir gün ona o
çelengi sunmaktan kendilerini alamayacaklardýr!'
Jewe Manners oturdu ve cebinden mavi mendilini çýkararak alnýndaki birkaç damla teri sil
di. Yaþlý adam, çalýþkanlýðý ve son derece doðruluðuyla tanýnmýþ bulunuyordu; ama toplantýd
mak istemedikleri için susuyorlardý. Hauke Haien yine söz aldý; herkes yüzünün bembeyaz kes
iðini görmüþtü: 'Buraya gelerek söz aldýðýnýz için size teþekkür ederim Jewe Manners; siz ö
suz benim omzuma yüklenecek olan bu yeni seddin yapýmýna, hiç olmazsa artýk vazgeçilemeyece
bir konu olarak bakmanýzý rica ederim. Þimdi gerekenleri ona göre karar altýna alalým!'
Yardýmcýlardan biri, 'Konuþ,' dedi. Hauke, yeni seddin haritasýný masa üzerine sererek þu a
yý yaptý: 'Demin biri, bunca topraðý nereden alalým diye sormuþtu. Görüyorsunuz ki, öndeki
msal olarak uzandýðý yerde, seddin dýþýnda bir parça alan boþ býrakýlmýþtýr; buradan ve önd
nca kuzeye ve güneye uzanan bölümünden toprak alabiliriz. Su yönünde yalnýzca bol çamurlu t
varsa, içerden ve ortadan da kum alýnabilir; ama öndeki topraðýn üzerinde yeni seddin çizg
ni saptamak için önce bir mühendise gereksinmemiz var. Bunun için tasarýmý hazýrlarken bana
rdým etmiþ olan kimse, sanýrým çok uygundur. Sonra toprak ve baþka gereçleri taþýmak için,
alarýna tek atlý ve çatal oklu yük arabalarý ýsmarlamak zorundayýz. Kumsalýn suyunu tutmak
arafta kumla destekleyeceðimiz yerler için, þimdilik kesin olarak ne kadar samana gere
ksinmemiz olacaðýný bilmiyorum. Belki de burada, ovada elde edeceðimizden daha çok gerekec
ektir! Önce bunlarýn hepsini nasýl saðlayýp düzenleyeceðimizi konuþalým; batýda suya karþý
a becerikli bir marangoza vermek gerekir.'
Oradakiler masa çevresinde toplanarak yarým gözle haritaya bakýp yavaþ yavaþ konuþmaya baþl
ama bunun, sanki ancak bir konuþma olsun da nasýl olursa olsun diyerek yapýldýðý belliydi;
iþ, toprak mühendisinin görevlendirilmesine gelince, gençlerden biri, 'Kendiniz düþünmüþsün
, bu iþe kimin uygun olduðunu en iyi kendiniz bilirsiniz,' dedi.
Hauke þöyle yanýt verdi: 'Siz yargýcýlar kurulu üyelerinden olduðunuz için benim düþünceme
dinize göre konuþmalýsýnýz, Jacob Meyen! Daha iyisini söylerseniz, ben önerimi geri alýrým!
Jacob Meyen, 'Peki, doðru!' dedi.
Ama, yaþlýlardan biri bunu pek onaylamak istemiyordu: Onun kýz kardeþinin bir oðlu vardý ki
bu ovaya, toprak ölçümünde onun gibisi gelmemiþti; o, Set Beyi'nin babasý rahmetli Tede Ha
en'den de üstündü.
Böylece iki toprak mühendisi konusunda konuþarak, iþi her ikisine ortak olarak vermeye k
arar verdiler. Yük arabalarý ve saman teslimi konularýnda da iþler ayný biçimde düzenlendi
Hauke geç vakit, hemen hemen bitkin bir durumda, atýna binerek eve döndü. Gösteriþli, ama d
ha hafif bir yaþam süren öncelinden kalma eski arkalýklý iskemleye oturduðu zaman, karýsý d
a gelmiþti. Ona, 'Çok yorgun görünüyorsun Hauke,' diyerek küçük eliyle alnýndaki saçlarý ok
'Belki biraz yorgunumdur!'
'Oluyor mu?'
Hauke, acý bir gülümseyiþle, 'Olacak, ama arabalarý kendim sürmek zorunda kalacaðým. Buna
gel olmazlarsa þükretmeliyim!' dedi.
'Ama sanýrým herkes karþý deðildir?'
'Hayýr Elke. Senin vaftiz baban Jewe Manners iyi bir adam. Onun otuz yaþ daha genç olm
asýný çok isterdim!'
***
Birkaç hafta sonra set hattý saptanýp yük arabalarýnýn da çoðu teslim edildiðinde, Set Beyi
denizden kazanýlacak alandan toprak alacak bütün paydaþlarla eski seddin gerisindeki to
prak sahiplerini kilise yanýndaki meyhaneye çaðýrmýþtý. Konu, onlara iþin ve giderlerin böl
ilgili planý açýklamak ve hangi noktalara karþý çýktýklarýný öðrenmekti; çünkü, yeni set ve
apýlarýn bakým giderini azaltmaktaysa da, onlar kendi paylarýyla katýlmak zorundaydýlar. Bu
plan, Hauke için aðýr bir iþ oldu. Baþ Set Beyi onun yardýmýna bir postayla bir de yazman g
memiþ olsaydý, þimdi de her gün geceleri bile çalýþtýðý halde, bunu bu denli çabuk hazýrlay
itkin olarak yataðýna girdiði zaman, karýsý da eskisi gibi onu yapmacýk uykuyla beklemiyord
; o da bütün gün iþ görmüþ ve geceleyin derin bir kuyunun dibindeymiþ gibi tatlý uykusuna d
rdu.
Þimdi, Hauke incelenmesi için üç gün burada meyhanede býrakýlmýþ olan kâðýtlarý yeniden mas
nýný okuduðu zaman, bu vicdanlý çalýþmayý saygýyla seyretmiþ olan ve serinkanlý bir deðerle
nra set beylerinin doðru hesaplarýna onay veren ciddi kimseler bulunduðu gibi, topraðý ken
dilerini ilgilendirmeyen bir alanýn giderine katýlmaya zorlandýklarýný ve yeni iþler yüzünd
ki topraklarýnýn da ellerinden çýkacaðýný söyleyerek yakýnan baþkalarý da vardý ki, bunlarý
ki paylarý ya kendileri, ya babalarý ya da baþka eski sahiplerince satýlmýþ bulunuyordu. Y
ne, yeni topraktaki paylarýna kavuþacak olan bir bölümü de, yakýnanlardan ellerindeki payla
da alýnmasýný isteyerek baðýrýyor, çünkü bu yüzden yüklenecekleri aðýr harcamalar karþýsýn
söylüyorlardý. Asýk bir yüzle kapýya yaslanmýþ olan Ole Peters ise, ortalýða þöyle baðýrýyo
Set Beyi'ne ondan sonra güvenin! O hesabýný bilir: Onun çok payý vardý, benimkini de ele ge
mesini bildi; bütün bunlarý elde ettikten sonra, setle yeni topraklar kazanmaya da kar
ar verdi!'
Bu sözlerden sonra toplantýya bir an için ölüm sessizliði çöktü; Set Beyi, demin kâðýtlarýn
masanýn yanýnda ayakta duruyordu; baþýný kaldýrarak Ole Peters'e baktý ve þöyle dedi: 'Sen
iyi biliyorsun ki Ole Peters, bana kara çalýyorsun. Bana fýrlattýðýn çamurun birazýnýn ols
de yapýþarak kalacaðýný bilsen dahi, sen bunu yine de yaparsýn. Gerçek þudur ki, sen paylar
endin kurtulmak istemiþtin, ben de onlara koyun otlatmak için gereksinme duymuþtum. Da
hasýný da bilmek istersen, meyhanede aðzýndan çýkan yakýþýksýz sözlerle, benim, karým yüzün
mu söylemiþtin; bu bana dokundu, ben de size kendi yeteneðimle Set Beyi olduðumu göstermek
istedim ve böylece Ole Peters, benden önceki Set Beyi'nin yapmasý gereken iþi yaptým. O z
aman paylarýndan birazýnýn benim elime geçtiði için kýzýyorsan, bak duymuyor musun, þimdi ü
yüklenecek iþin aðýrlýðý karþýsýnda ellerindekini satmak isteyenler çoðalmýþ bulunuyor.'
Toplantýda bulunan erkeklerden bir bölümü, bu sözleri alkýþla karþýladý ve bunlarýn arasýnd
Manners yüksek sesle þöyle baðýrdý: 'Bravo Hauke Haien! Tanrý seni bu iþinde baþarýlý kýlac
Ole Peters sustuysa da, adamlar akþam yemeðine daðýldýðý için bir sonuca varýlamadý; ama ik
antýda her þey yoluna girdi, ancak bu da, Hauke'nin gelecek ay için üç koþum yerine dört ko
ermeyi üzerine almasýyla saðlanabildi.
Sonunda, küçük Paskalya çanlarý çaldýðý zaman iþe baþladýlar: Yük arabalarý, aldýklarý topr
deki alandan set hattýna gidiyor ve ayný sayýda araba yenisini yüklemek üzere geri dönüyord
set hattýndaysa, kürekli adamlar yýðýlaný yerine atýyor ve dolduruyorlardý; arabayla çok bü
a saman taþýnarak boþaltýldý; saman, yalnýzca iç yana serilen kum ve gevþek toprak gibi haf
recin örtülmesi için kullanýlmýyordu; yavaþ yavaþ seddin bazý kýsýmlarý tamamlandý ve üzeri
menlik topraklar, kemiren dalgalarýn saldýrýsýna karþý dayansýn diye, yer yer saðlam saman
örtüldü. Görevlendirilmiþ bekçiler dolaþýp duruyor ve fýrtýna olduðu zaman alabildiðine ba
ergelerini bildiriyorlardý; aralarýnda, þimdi yalnýzca kýr atýný kullanan Set Beyi dolaþýyo
celerle buyruklarýný bildirirken, kýr at, binicisiyle oraya buraya uçuyordu. Kimi zaman
birini övüyor; kimi zaman da, ara sýra olduðu gibi, bir üþengeç ya da beceriksizi acýmasýzc
ovarak, 'Bunun yararý yok, senin üþengeçliðin yüzünden set bozulmasýn!' diyordu. O aþaðýdan
lirken, hayvanýn solumasý uzaktan duyulur ve eller daha çok çabayla iþe sarýlýrken, 'Haydi
Atlý geliyor!' diyen sesler duyulurdu.
Sabahlarý iþçiler hep birlikte yemek baþýna oturduklarý zaman, Hauke atý üzerinde yapý alan
keskin gözleriyle savsaklayýcý ellerin kürek kullandýklarý yerleri hemen anlardý. Sonra ada
rýn yanýna giderek iþin nasýl yapýlmasý gerektiðini açýkladýðý zaman, onlar sabýrla Hauke'y
klerini çiðnemeyi sürdürürlerdi. Ama onlardan ne bir onay, ne de baþka bir düþünce iþ
Bir kez, böyle bir günde geç vakit özellikle seddin bir yerini çok düzgün gördüðü için, kah
daki öbeðe giderek kýr atýndan indi ve coþkuyla, oradaki temiz iþi kimin yaptýðýný sordu. O
ürkek ve karanlýk bakýþlarla, aðýr aðýr ve sanki istemeyerek birkaç ad saydýlar. Bir kuzu
iz atýný iki eliyle tutmuþ olan adam, hayvanýn her zaman olduðu gibi sahibine yöneltilmiþ g
gözlerine korkuyla bakýyordu.
Hauke, 'Ne o Marten, ayaklarýna yýldýrým çarpmýþ gibi duruyorsun?' diye baðýrdý.
'Bey, atýnýz bir kötülük düþünüyor gibi sessiz duruyor!'
Hauke gülerek dizginleri kendi eline aldý ve hayvan da sever gibi hemen baþýyla onun omu
zlarýný okþadý. Ýþçilerden birkaçý, ürkek bakýþlarla ata ve biniciye baktýlar; baþkalarýysa
ndirmiyormuþ gibi, yemek yenen yeri hemen bularak ince kanatlarýyla baþlarýnýn üzerine dek
nen martýlara ara sýra ekmek parçasý atarak sessizce kahvaltýlarýný yapmayý sürdürdüler. Se
ve atýlan lokmalarý gagalarýyla kapan kuþlara bir süre dalgýn dalgýn baktýktan sonra atýna
e adamlara bakmadan uzaklaþtý. Aralarýndan yükselen kimi sesler, þimdi ona bir alay gibi g
eliyordu. Kendi kendine, 'Bu nedir? Hepsinin de bana karþý olduðunu söylediði zaman Elke h
aklý mýydý yoksa? Bu uþak ve küçük adamlar da mý öyle? Oysa, onlarýn birçoðu için benim sed
ir gelecek hazýrlanýyor!' diyordu.
Atýný mahmuzladý ve hayvan kudurmuþ gibi aþaðý fýrladý. Ama o, kendi yardýmcýsýnýn Kýr Atlý
ici öyküler anlattýðýný, kuþkusuz bilmiyordu. Zayýf yüzünden bir noktaya dikilen gözleriyle
dalgalanan pardösüsüyle kývýlcým saçan kýr atýnýn üzerinde adamlar onu þimdi görmeliydiler!
Böylece yaz ve güz de geçti; kasýmýn sonuna dek çalýþýldý; sonra kar ve don yüzünden iþler
mediði için, denizden kazanýlacak alaný açýk býrakmaya karar verdiler. Set, düzlükten iki b
e yükselmiþ olup, ancak batýda suya karþý kapý yapýlmasý gereken yerde bir açýklýk býrakýlm
seddin önündeki gelgit alanýna el sürülmemiþti. Böylece yükselen dalgalar otuz yýl ö
gibi denizden alýnan alana girebiliyor, ama oraya ya da yeni sedde büyük zarar vermiyo
rdu. Böylelikle insan eliyle oluþturulmuþ olan yapýyý ilkyaz güneþiyle tamamlamak olanaðý b
eye dek büyük Tanrý'ya emanet ederek onun korumasýna býraktýlar.
Bu arada Set Beyi'nin evinde büyük bir olayla karþýlaþýlmýþ, evliliklerinin dokuzuncu yýlýn
klarý olmuþtu. Çocuk kýrmýzý ve buruþuk ciltliydi ve yeni doðan kýz çocuklarýnda görüldüðü
iyordu. Yalnýzca aðlamasý biraz garipti ve bu ebenin hoþuna gitmemiþti.
En kötüsü, Elke üçüncü gündür ateþ içinde yatarak sayýklýyor, ne kocasýný ve ne de yaþlý hi
nin, çocuðu olmasýndan kaynaklanan sonsuz sevinci üzüntüye dönmüþtü. Kentten getirilen dokt
oturarak kadýnýn nabzýný dinlemiþ, reçete yazmýþ ve umutsuzca çevresine bakýnmýþtý. Hauke
yardým edemiyor; ancak Tanrý yardým edebilir,' dedi. Bir Hýristiyan olarak kendi inanýþýna
düþünüyorsa da, onu duadan alýkoyan bir þey vardý. Yaþlý doktor gittikten sonra pencere ön
k kýþ havasýna gözlerini dikti ve hasta sayýklayarak baðýrýrken ellerini kavuþturdu; acaba
dua mýydý, yoksa bunu büyük korku karþýsýnda kendisini yitirmemek için mi yapmýþtý? Bunu ke
iyordu.
Hasta, 'Su! su!' dedi ve arkasýndan, 'Beni tut, Hauke!' diye baðýrdý; sonra ses yavaþladý,
anki, 'Denize, limana mý? Tanrým, onu bir daha göremeyeceðim!' der gibiydi.
Hauke dönerek hizmetçiyi bir yana çekti ve diz çökerek karýsýný kucakladýktan sonra, 'Elke,
beni taný artýk, yanýndayým ya!' dedi.
Ama Elke, ancak ateþli gözlerini açarak kurtulmasý olanaksýzmýþ gibi çevresine bakýndý.
Hauke onu yeniden yastýða býraktý ve ellerini sýký sýký ovuþturarak, 'Tanrým, onu benden al
liyorsun ki, onsuz yapamam!' diye baðýrdý. Sonra kendi kendine düþünür gibi ekledi: 'Biliyo
, sen de her zaman istediðin gibi davranamazsýn! Sen tek erk sahibisin, gücüne göre davran
Tanrým, ancak bir solukla da olsa bana seslen!'
Birdenbire odayý bir dinginlik kaplamýþ gibiydi; yalnýzca hafif bir soluma sesi duyuluyo
rdu; yataðýn yanýna döndüðü zaman karýsýnýn derin uykuda olduðunu ve hizmetçinin korkmuþ gö
e baktýðýný gördü. Kapý açýlýp kapanmýþtý; Hauke, 'Bu kim?' diye sordu.
'Bey, hizmetçi kýz Ann Grete dýþarý çýktý, sýcak su kabýný getirmiþti,' dedi.
'Niçin bana öyle þaþkýn þaþkýn bakýyorsun, Levke?'
'Ben mi? Ben sizin duanýzdan korktum. Böyle bir duayla kimseyi ölümden kurtaramazsýnýz!'
Hauke keskin gözleriyle ona bakarak, 'Yoksa siz de bizim Ann Grete gibi Hollandalý örücü J
antje'nin toplantýlarýna mý gidiyorsunuz?' diye sordu.
'Evet efendim; biz doðru inanca inanýyoruz!'
Hauke yanýt vermedi. O zaman çok ilgi gören 'ayýrýcý toplantý mezhebi' (21) Friesliler aras
derin kök salmýþtý. Yoksul zanaatçýlar, içki yüzünden periþan olmuþ öðretmenler burada baþ
genç ve yaþlý kadýnlar, üþengeçler ve yalnýz kimseler coþkuyla bu gizli toplantýlara gidiy
ada herkes rahip rolünü oynayabiliyordu. Set Beyi'nin evinden, hizmetçi kýz Ann Grete il
e ona tutulmuþ olan uþak yamaðý da izinli akþamlarýný orada geçirirlerdi. Kuþkusuz, Elke bu
ki kuþkularýný Hauke'ye bildirmekten geri kalmamýþtý; ama o, 'Kimsenin inancýna karýþmamalý
imseye zararý yoktur, meyhanede oturmaktan daha iyidir!' demiþti.
Ýþ bununla kaldýðý gibi, Hauke þimdi de susmuþtu. Ama kuþkusuz ki, baþkalarý onun hakkýnd
Onun dua sýrasýnda söyledikleri evden eve dolaþtý: 'O, Tanrý'nýn gücünden kuþkulanýyordu;
olabilir mi? Tanrý'yý yadsýdýðýna göre, belki de þeytanlý atý için anlatýlanlar da doðru ol
Hauke bu konuda hiçbir þey duymadý, bugünlerde onun gözü ve kulaðý yalnýzca karýsýna y
cuðu bile onun gözünde yoktu.
Yaþlý doktor bir kez daha geldi; her gün, kimi zaman günde iki kez uðradý; sonra bütün gece
aya baþladý; yeniden reçeteler yazdý, hizmetçi Ýven Johns atla, kente eczaneye gitti. Sonra
doktorun yüzü biraz gülmeye baþladý, 'Tanrý'nýn yardýmýyla oluyor, oluyor!' diyordu; bir gü
n sanatý hastalýðý yenmiþ ya da Hauke'nin duasý üzerine Tanrý sonuçta bir çýkar yol bulabil
hastayla baþ baþa kaldýðý zaman, yaþlý gözleriyle gülerek ona þöyle dedi: 'Hanýmefendi, þi
söyleyebilirim ki, bugün doktorun bayram günüdür; durumunuz çok kötülemiþti, ama artýk yine
n, yaþayanlardan sayýlýrsýnýz!'
O zaman Elke koyu gözlerinden ýþýklar saçarak, 'Hauke, Hauke, nerdesin?' diye seslendi ve
kocasý onun açýk sesleniþi üzerine odaya koþarak yataða gittiði zaman kollarýný onun boynun
Hauke, kocam, kurtuldum; senin yanýnda kalacaðým!' dedi.
O zaman yaþlý doktor, cebinden ipek mendilini çýkararak alnýný ve yanaklarýný sildi ve baþý
ak odadan çýktý.
Bu olaydan üç gün sonra bir akþam, inançlýlardan biri (bu kiþi, Hauke'nin iþten kovduðu bir
ydi) mezhebin Hollandalý terzide yapýlan toplantýsýnda konuþuyor ve Tanrý'nýn özelliklerini
rdu: 'Ama bir kimse, biliyorum ki ne istediðini sen de bilmiyorsun, diyerek Tanrý'nýn
gücü konusunda kuþkusunu belirtirse, bu talihsizi hepimiz de tanýrýz; o, toplumun üzerine b
r taþ gibi oturur; böyle bir kimse, Tanrý'nýn yolundan ayrýlmýþtýr ve kendisine avuntu olar
nrý'nýn düþmaný ve günahýn dostunu arar; çünkü insan eli bir deðneðe sarýlmak zorundadýr. A
en kimseden sakýnýn; onun duasý, sapkýnlýktýr!'
Bu sözler de evden eve dolaþtý. Küçük bir yerde neler dolaþmaz ki? Sonunda bunlar Hauke'nin
laðýna geldi. Ama bu konuda karýsýna bile bir þey söylemedi. Ancak onu ara sýra kendisine ç
k sýkýca kucaklar ve, 'Bana baðlý kal Elke, bana baðlý kal!' derdi. O ise þaþkýnlýk dolu gö
asýna dikerek, 'Sana baðlý olmak mý? Baþka kime baðlý olayým?' diye sorardý. Ama az sonra o
rini anlayarak, 'Evet Hauke, birbirimize baðlýyýz, yalnýzca birbirimize gereksinme duyduðu
muz için deðil!' der ve her ikisi de kendi iþlerine koyulurlardý.
Bununla kalmýþ olsa iyi olurdu; ama bütün canlý iþe güce karþýn o büyük bir yalnýzlýk duyuy
insanlara karþý bir direnç ve kapalýlýk kaplamýþtý. O, ancak karýsýna karþý her zaman ayný
kþam, sonsuz esenliðin kaynaðý oradaymýþ gibi, çocuðunun beþiði önünde diz çökerdi. Topluma
ert davranmaya baþladý. Eskiden aðýrbaþlý bir azarlamayla yol gösterdiði beceriksiz ve üþen
i daha sert davranarak korkutuyordu. Elke de bu sýrada yavaþ yavaþ iyileþmekteydi.
***
Ýlkyaz gelince set iþleri yeniden baþladý; þimdi yapýlacak yeni kapýnýn korunmasý için set
aki boþluk, iç ve dýþ yanlarýndan yarým ay biçiminde bir ön setle kapatýldý; kapýyla birlik
e gittikçe çabuklaþan bir hýzla belirlenen yüksekliðe çýkmaktaydý. Ýþleri yöneten Set Beyi'
amýþtý; çünkü kýþýn ölen Jewe Manners'in yerine Set Beyi yardýmcýsý olarak Ole Peters geçmi
el olmak için bir giriþimde bulunmadý. Eskiden, karýsýnýn vaftiz babasý sýk sýk onu yürekle
ler söyler ve sevimli bir tavýrla sol omzunu okþardý. Oysa þimdi, onun ardýlý gizli bir kar
gereksiz engellemelerde bulunuyor; Hauke'nin de onun baltalamalarýný göðüslemesi gerekiyor
du. Çünkü Ole, önemli kimselerden olmakla birlikte, set iþinde akýllýlardan deðildi. Yazman
zaten eskiden beri her zaman onun yoluna çýkmýþtý.
Deniz ve ova üzerinde yeniden güneþ parlarken, denizden kazanýlmýþ yerlere doluþan inekler
geniþ sessizliði bozuyorlardý; gökyüzünde durmadan tarla kuþlarý ötüyor; sesleri ancak sol
için sustuklarýnda kesiliyordu. Kötü hava bile iþlerin yürümesini engelleyemiyor ve set kap
boyanmamýþ direkleriyle duruyordu: Bunun korunmasý için, bir gece için bile geçici set yap
asý düþünülmemiþti; sanki Tanrý, yeni yapýya korumasýný yönneltmiþ gibiydi. Hauke kýr atýn
anlar Elke de gözleriyle kocasýna güler ve atýn parlak boynunu okþayarak, 'Sonunda gösteriþ
bir hayvan oldun!' derdi. Çocuk anasýnýn boynundaysa Hauke atýndan atlayarak küçüðü kollarý
ettirirdi. Kýr at sarý gözlerini çocuða diktiði zaman, 'Gel, sen de onur kazan!' diyerek, k
enke'yi (çocuk bu adla vaftiz edilmiþti) eyere oturtur ve tepede bir daire çizerek dol
aþtýrýrdý. Hauke, kimi zaman da, çocuðu gevþek bir dalýna oturtup sallayarak, yaþlý diþbuda
kazandýrýrdý. Elke gülen gözleriyle kapýda durur, ama çocuk gülmez, arasýnda küçük bir buru
riyle sessizce uzaklara bakar, elleri de babasýnýn uzattýðý deðneði tutmazdý. Hauke buna di
etmezdi, aslýnda küçük çocuklar konusunda hiçbir þey bilmiyordu. Ancak Elke, mavi gözlü kýz
le ayný zamanda lohusa yataðýnda yatmýþ olan hizmetçi kadýnýn kollarýnda gördüðü zaman, ara
e, 'Benimki henüz senin Stina kadar olmadý,' der; kadýn da elinde tuttuðu þiþman oðlunu kab
ir sevgiyle sallayarak, 'Evet haným, çocuklar türlü türlü oluyor, benimki daha iki yaþýna b
an kilerden elma çalardý,' diye yanýt verir, Elke de þiþman çocuðun gözlerine düþen saçlarý
di sessiz çocuðunu gizlice göðsüne bastýrýrdý.
Ekim ayýna girdiklerinde, artýk batýdaki set kapýsý, suyun yükselme alanýndaki açýklýkta, a
sitiyle suya inen ve yükselme suyunun yüzeyinden beþ metre yükselerek iki yandan gelip a
laný kapatan yeni seddin arasýnda hazýr duruyordu. Bunun kuzeybatý köþesinden, Jevershallig
boyunca engelsiz gelgit alanýndaki deniz görülebiliyordu; ama kuþkusuz, rüzgâr burada daha
eðin esiyor, saçlarý karýþtýrýyor ve bakmak isteyenleri, þapkalarýný sýkýca baþlarýnda tutm
u.
Kasým sonunda fýrtýna ve rüzgârlar dindiði zaman, ancak tam eski seddin yanýndaki boðazýn k
iþi kalmýþtý ki, bunun zeminindeki kumsal boyunca kuzeyden deniz suyu içeriye akýyordu. Her
iki yanda setler uzanýyor; þimdi, iþte bunlarýn arasýndaki uçurumun kapatýlmasý gerekiyordu
u bir yaz havasý, kesinlikle iþi kolaylaþtýrmýþ olurdu, ama þimdi de yapýlmasý gerekliydi;
bir fýrtýna, bütün yapýyý tehlikeye sokabilirdi. Hauke sonuç almak için her yolu deniyordu
r yaðýyor, rüzgâr esiyor, ama onun ateþli kýr atý üzerindeki zayýf görünümü, kimi zaman bur
orada, seddin kuzeyinde, yukarýda ve aþaðýda boðazýn yanýnda çalýþan kara kalabalýðýn üzer
mdi o, uzaktaki ön alanlardan killi toprak getirmekle görevlendirilmiþ olan yük arabalarýný
yanýnda görünüyordu ki, bunlardan kalabalýk bir öbek kumsala ulaþarak yüklerini boþaltmaya
orlardý. Yaðmur ve rüzgâr sesinin arasýnda, ara sýra bugün burada tek baþýna da olsa iþleri
isteyen Set Beyi'nin sert buyruklarý duyuluyordu. Arabalarý numaralarýyla çaðýrýyor ve kal
lýk edenleri geri itiyordu. Aðzýndan, 'Dur!' diye bir ses çýktýðýnda aþaðýda iþ durdu, yuka
aman, bir araba saman!' diye baðýrdý ve yukarýda duran arabalarýn birinden ýslak topraða sa
yuvarlandý. Aþaðýdaki adamlar sýçrayarak yükü daðýttýlar ve kendilerini gömmemeleri için y
ar. Yeni bir araba daha geldi, þimdi Hauke yeniden yukarý çýkmýþ, kýr atýnýn üzerinden aþað
ve onlarýn kürekle çalýþmalarýný, topraðý yýðýþlarýný görüyordu. Sonra gözlerini seddin dýþ
eserken, suyun seddin kýyýsýnda nasýl gittikçe yukarýya týrmandýðýný ve dalgalarýn gittikçe
zliyordu. Ayný zamanda adamlarýn, aðýzlardan soluklarýný kesen rüzgâr ve üzerlerini kamçýla
r altýnda aðýr iþte çalýþýrken, terleri damlayarak güçlükle soluduklarýný da görüyordu. Aþa
Dayanalým! Otuz kýrk santim daha yükselirse, dalga için yeter!' diye baðýrýyordu. Bütün bu
içerisinde, iþçilerin patýrtýsý da duyuluyor; yuvarlanan topraðýn çarpmasý, arabalarýn gýcý
larýn hýþýrtýsý sürekli birbirini izliyordu. Bu sýrada, donmuþ ve yolunu þaþýrarak insan ve
sýna sürülmüþ olan küçük ve sarý bir köpeðin inleyen sesi duyuldu. Küçük hayvan, birdenbire
aðýrdý. Bunun yukardan aþaðýya fýrlatýldýðýný gören Hauke'nin yüzü, birdenbire öfkeden kýpk
madan aþaðý atýldýðý için, arabalara: 'Dur! Duuur!' diye baðýrdý.
Aþaðýdan kaba bir ses þöyle dedi: 'Niçin? Sefil bir köpek için mi?'
Hauke bir daha, 'Dur diyorum! Köpeði bana verin, bizim yapýmýza ölüm karýþmasýn!' dedi.
Ama hiçbir el davranmýyor, hâlâ birkaç kürek sert toprak hayvanýn çevresinde uçuþuyordu. Ha
mahmuzladý ve birdenbire öfkeyle kiþneyen hayvanýyla setten aþaðý fýrladý. Herkes onun önün
lirken, 'Köpeði, köpeði istiyorum!' diye baðýrýyordu.
Sanki yaþlý Jewe Manners'in elini andýran yumuþak bir el omzuna dokundu; ama dönüp bakýnca
un yalnýzca yaþlý adamýn bir dostu olduðunu gördü. Adam ona, 'Dikkatli olun Set Beyi; bu ad
ar sizin dostunuz deðil, köpekten vazgeçin!' dedi.
Rüzgâr esiyor, yaðmur kamçýlýyordu; adamlar küreklerini topraða dayamýþ, bir kýsmý da yere
ama eðilerek, 'Kýr atýmý tutar mýsýnýz, Harke Jens?' dedi ve ötekinin dizgini tutmasýyla çu
masý ve inleyen küçük hayvaný koluna almasý bir oldu. Ayný anda yeniden atýnýn üzerine sýçr
üzerine çýktý. Gözleriyle arabalarýn yanýnda duran adamlarý süzerek, 'Kimdi o? Bu zavallýy
diye sordu.
Bir an için hepsi susmuþtu; çünkü Set Beyi'nin zayýf yüzünden öfke fýþkýrýyor; adamlarsa on
karýþýk bir korku duyuyorlardý. O zaman arabalarýn birinden öküz enseli bir herif onun önün
erek, 'Bunu ben yaptým, Set Beyi!' dedi ve çiðneme tütünün- den bir parça ýsýrarak rahat
tan sonra ekledi: 'Ama bunu yapan doðru yapmýþtýr; çünkü seddinizin dayanmasýný is
nýz, içine canlý bir þeyin atýlmasý gerekir!'
'Canlý bir þey mi? Sen bunu Hýristiyanlýðýn hangi inancýndan öðrendin?'
Adam, 'Hiçbir yerden efendim!' dedi ve boðazýndan küstahça gülerek konuþmasýný sürdürdü: 'B
Hýristiyanlýkta sizinle boy ölçüþmeye gücü yetecek olan dedelerimiz bile biliyorlardý! Bir
sa daha etkili olur; çocuk yoksa, sanýrým köpek de onun yerini tutar!'
'Bu gibi boþinançlarý býrak! Çamurun içine seni atsalar daha iyi olurdu!' diye baðýrdý.
Birçok aðýzdan birden, 'Oho!' diye sesler geldi; Set Beyi sert yüzler ve sýkýlmýþ yumruklar
ildiðini duyumsadý. Anladý ki, bunlar onun dostu deðildi. Birdenbire seddi aklýna geldi: Þi
di hepsi de küreklerini býrakýrlarsa ne olacaktý? Gözlerini aþaðý diktiði zaman yeniden yaþ
ners'in dostunu gördü; o iþçilerin arasýnda dolaþarak bir ona, bir buna sesleniyor; birine
or, ötekinin omzuna dostça vuruyordu; böylece çalýþanlar yeniden ellerine küreklerini aldý
biraz sonra iþ yeniden eski hýzýný bulmuþtu. Daha ne isteyebilirdi ki? Boðazýn kapatýlmasý
ordu ve köpeði de pardösüsünün altýna saklamýþtý. Birden verdiði bir kararla, kýr atýný iki
k, buyurgan bir tavýrla, 'Köþeye saman!' diye baðýrdý ve arabacý da makine gibi uydu; biraz
nra saman aþaðýya yuvarlanmýþ ve iþçiler her yandan iþe sarýlmýþlardý. Bir saat daha böyle
altý olmuþ, koyu bir karanlýk basmýþ ve yaðmur da durmuþtu. O zaman Hauke iþçibaþýlarý atýn
sabah saat dörtte yine herkes yerinde olacak; ay gökteyken, Tanrý'nýn izniyle bitiririz
,' dedi. Gitmek isterlerken, titreyen hayvaný pardösüsünden çýkararak, 'Köpeði tanýyor musu
iye sordu. Onlar bilmediklerini söylediler. Ancak biri þöyle dedi: 'O bütün gün köyde dolaþ
senin deðildir!'
Set Beyi, 'Öyleyse benimdir... unutmayýn; yarýn sabah, saat dörtte!' diyerek atýyla uzaklaþ
O geldiði zaman, üzerinde yabanlýk giysisiyle Ann Grete kapýdan çýkýyordu. Set Beyi onun te
deki toplantýya gideceðini düþünerek, 'Önlüðünü baðla!' diye baðýrdý. Ötekinin bunu istemey
eði ona uzatarak ekledi: 'Bunu küçük Wienke'ye götür, ona oyun arkadaþý olsun, ama önce yýk
ece de Tanrý'nýn hoþuna giden bir iþ yapmýþ olursun; çünkü zavallý çok hýrpalanmýþ!'
Ann Grete efendisinin söylediklerini yapmak zorunda kaldýðýndan o gün toplantýya da gidemed
.
***
Ertesi gün, yeni seddin son topraklarý atýldý; rüzgâr dinmiþ, martýlar ve 'avosette'ler (22
anýn ve suyun üzerinde, tatlý bir uçuþla süzülüyorlardý; Jevershalling'den, bugünlük Kuzey
a bulunduklarý anlaþýlan binlerce kýzýlördeðin sesi geliyor, geniþ ovayý örten sisin içinde
güz güneþi yükseliyor ve insan eliyle oluþturulan yapýyý aydýnlatýyordu.
Birkaç hafta sonra, Baþ Set Beyi'yle birlikte hükümet kurullarý denetime geldiler. Set Bey
liði evinde, yaþlý Tede Volkerts için düzenlenen yas yemeðinden sonra ilk büyük þölen hazýr
yardýmcýlarý ve bu iþle ilgisi olan ileri gelenler çaðrýlmýþlardý. Yemekten sonra konuklarý
yi'nin bütün arabalarý koþuldu; Baþ Set Beyi, Elke'nin, ayaklarýyla yeri döven kula bir bey
koþulu faytona binmesine yardým etti ve arkasýndan kendisi de sýçrayarak dizginleri eline
aldý; Set Beyi'nin akýllý hanýmýný kendisi götürmek istiyordu. Böylece keyifli keyifli tep
erek dýþ yola çýktýlar, sonra üzerine çýkan yoldan yeni sedde týrmandýlar ve bunun üzerinde
nýlmýþ yerlerin çevresinde dolaþtýlar. Bu aralýk hafif kuzeybatý rüzgârý yükselmiþ, seddin
algalar vurmaya baþlamýþtý. Ama bunlarýn ayrýmýna bile varýlamýyordu; çünkü az eðimli iniþ
ordu. Hükümet komiserlerinin aðzýndan Set Beyi'ni öven sözler bol bol akýyordu; öyle ki, ya
ara sýra ileri sürdüðü karþý görüþler, bunlarýn arasýnda duyulmuyordu bile.
Sonunda bu da geçti. Bir gün Set Beyi sessizce düþüncelere dalmýþ, atýyla seddin üzerinde g
, kendisini hoþnut eden baþka bir þeyle daha karþýlaþtý. Belki de aklýna, onsuz baþarýlamay
nun bu denli emek ve gece uykularýný yemiþ olan bu yere, niçin yüksek tabakadan bir prense
sin adýyla 'Yeni Karoline Topraðý' adý verildi sorusu gelmiþ olmalýydý; ama durum böyleydi;
d, yapýyla ilgili bütün belgelerde vardý; kimi belgelere kýrmýzý gotik harflerle yazýlmýþtý
ellerinde tarla gereçleri olan iki iþçinin, yaklaþýk yirmi adým aralýkla birbirinin arkasýn
endisine doðru gelmekte olduklarýný gördü. Arkadaki, 'Beklesene!' diye sesledi; tam alana
inen yolun üzerinde bulunan ikinci, 'Baþka zaman Jens, artýk geç oldu, burada çamur dövmem
erek!' diye yanýt verdi.
'Nerede?'
'Ýþte burada, Hauke Haien Topraðýnda!'
O, bu sözleri patikadan inerken aþaðýda bulunan bütün ovanýn iþitmesi gerekliymiþ gibi yüks
haykýrmýþtý. Hauke, sanki kendi þanýnýn duyurusunu iþitiyor gibiydi. Eyerinde doðrularak ký
zladý ve kýmýltýsýz bakýþlarla solunda bulunan geniþ topraða baktý. Yavaþ bir sesle, 'Hauke
aðý!' diye yineledi; sanki burasý sonsuza dek bundan baþka bir ad taþýmayacak gibiydi. Onla
istedikleri kadar dirensinler, onun adý yine de örtbas edilemezdi. Prensesin adý, eni
nde sonunda eski belgelerde çürümeyecek miydi? Kýr at dört nala, gururla ilerlerken, kulak
larýnda, 'Hauke Haien Topraðý! Hauke Haien Topraðý!' sözleri çýnlýyordu. Zihninde, kendisin
seddi, dünyanýn sekizinci harikasý olarak büyümeye baþladý; bütün Fries'te bunun bir eþi y
tý dans ederken, kendisini bütün Frieslilerin ortasýnda gibi duyumsadý; o, onlarýn hepsinde
de bir derece üstündü, keskin bakýþlarýný, acýrmýþ gibi onlarýn üzerinde dolaþtýrdý.
Seddin kapatýlmasýndan beri üç yýl geçmiþ, yeni set baþarý kazanmýþ, onarým gideri de çok a
den kazanýlan topraðýn hemen hemen her yanýnda, þimdi beyaz yoncalar çiçek açýyor, otlar b
yor, insanýn yüzüne ilkyaz rüzgârý bol bol tatlý kokular getiriyordu. Sonunda, þimdiye dek
sözü verilmiþ olan paylarýn daðýtýlmasýnýn, katýlan herkese, kendileri için belirlenmiþ ol
verilmesinin zamaný geldi. Ole Peters ayak direyerek çalýþmalara katýlmadýðýndan yeni arazi
un hiçbir payý yoktu. Bölüþtürme iþi tartýþmasýz ve üzüntüsüz olmadý; ama yine de bir sonuc
iþi de baþarmýþtý.
***
Bundan sonra Hauke, çiftlik ve set beyliði görevlerini yaparak yanýndaki en yakýn kimseler
le, ama toplumdan uzak yaþamaya baþladý. Eski dostlarý artýk yaþamýyordu, yenilerini kazana
durumda da deðildi. Ama çatýsýnýn altýnda dinginlik vardý ve sessiz sedasýz çocuk bile bun
yordu. Az konuþuyor, uyanmakta olan çocuklarýn yaptýðý gibi çok soru sormuyor, sorduðu zama
yanýt vermek zor oluyordu. Dingin ve masum yüzü, hemen hemen her zaman hoþnut görünüyordu.
yun arkadaþý vardý ki, bunlar ona yetiyordu: Kurtarýlmýþ olan sarý köpek, tepenin üzerinde
her zaman onun çevresinde sýçrayarak dönenir ve köpek göründüðü zaman Wienke'nin de uzakta
ncisi bir bataklýk martýsýydý. Köpeðin adý Perle, martýnýn adý da Klaus'tu.
Klaus'u çiftliðe, çok yaþlý bir kadýn getirmiþti; seksen yaþýndaki Trin Jans'ýn, artýk dýþ
lübesinde barýnamayacaðýný gören Elke, dedesine hizmet etmiþ olan bu yaþlý kadýnýn kendi ya
birkaç rahat akþam geçirip iyi bir ölüm odasýna sahip olabileceðini söylemiþ; böylece, Elk
ke onu yarý zorla çiftliðe getirmiþ ve yeni ambarýn kuzeybatýsýndaki küçük bir odaya yerleþ
Set Beyi burasýný, iþleri büyüyünce birkaç yýl önce asýl eve bitiþik olarak yaptýrmak zorun
odasýnýn yanýndaki odalarda da birkaç hizmetçi kýz kalýyordu; bunlar geceleyin ona bakabili
lardý. Yaþlý kadýn, eski ev eþyalarýný duvar boyunca her yana dizmiþti: Þeker sandýðý tahta
olap, bunun üzerinde ölmüþ oðlunun soluk iki resmi, çoktan beri kullanýlmayan bir iplik çýk
iz bir perdeli yatak; yataðýn önünde, üzerinde ölmüþ olan ankarakedisinin beyaz postu örtül
bir arkalýksýz iskemle duruyordu. Ama kadýnýn yanýnda canlý bir þey de vardý; bunu birlikt
irmiþti: Bu da yýllardan beri ona baðlý kalan ve elinden yiyen Klaus adlý martýsýydý; kuþku
lince o da baþka martýlarla birlikte güneye uçar ve ancak kumsalda vermut kokularý yayýldýð
dönerdi.
Ambar tepenin biraz aþaðýsýnda bulunduðundan, yaþlý kadýn pencereden bakarak denizi göremez
gün Set Beyi odasýna girdiði zaman, kurumuþ parmaklarýyla aþaðýda uzanan tarlalarý göstere
Beyi, siz beni buraya hapsettiniz! Jeverssand nerede? Kýrmýzý ya da kara öküzden hangisin
in ötesinde?' demiþti.
Hauke, 'Jeverssand ile ne yapacaksýnýz?' diye sordu.
Yaþlý kadýn, 'Jeverssand'ý býrak, ben bir zamanlar oðlumun Tanrý'ya kavuþtuðu yeri görmek i
' diye homurdandý.
Hauke, 'Bunu görmek istiyorsanýz, yukarda diþbudak aðacýnýn altýnda oturmalýsýnýz, oradan b
sünüz!' dedi.
'Evet Set Beyi, senin genç bacaklarýn bende olsaydý...'
Bu gibi sözler, Set Beyi'nin adamlarýnýn kendisine yaptýðý yardýma karþýlýk teþekkür yerini
u durum uzun sürdü, ama bir gün iþler birdenbire deðiþiverdi. Bir sabah, Wienke, çocuk mera
kapý aralýðýndan onun odasýna bakmýþtý. Ellerini kavuþturmuþ olarak tahta iskemlenin üzeri
yaþlý kadýn, 'E küçük, ne istiyorsun bakalým?' dedi.
Ama çocuk sessizce yaklaþýrken ilgisiz gözlerle durmadan ona bakýyordu.
Yaþlý kadýn, 'Sen Set Beyi'nin kýzý mýsýn?' diye sordu ve çocuðun onaylar gibi küçük baþýný
iskemlemin üzerine otur bakalým! Bu, iþte þu kadar büyüklükte bir ankarakedisiydi. Ama onu
nin baban öldürdü. Yaþasaydý, üzerine binebilirdin!' dedi.
Çocuk sessizce gözlerini beyaz posta dikti, sonra diz çökerek, çocuklarýn kedi ya da köpekl
okþadýklarý gibi, postu küçük elleriyle okþamaya baþladý, 'Zavallý kedi!' dedi.
Bir süre sonra, yaþlý kadýn, 'Eh, artýk yeter; bugün onun üzerinde oturabiliyorsun da; belk
aban da onu bunun için öldürmüþtür!' diyerek çocuðu iki kolundan yukarýya kaldýrdý ve sert
skemleye oturttu. Ama onun sessiz ve devinimsiz oturduðunu ve durmadan kendisine b
aktýðýný görünce kafasýný sallamaya baþladý ve 'Tanrým, sen onu cezalandýracaksýn, evet onu
' diye söylendi. Ama, yine de çocuða acýdýðý görülüyordu. Kemikli elleriyle çocuðun seyrek
lerinden, bu davranýþtan hoþnut olduðu anlaþýlýyordu.
O andan sonra, Wienke her gün yaþlý kadýnýn odasýna gitmeye baþladý; kimi zaman kendiliðind
de ankarakedisinin postunun bulunduðu iskemleye oturuyor; Trin Jans ise ona, her z
aman yedek olarak odasýnda bulundurduðu et ya da ekmekten bir parça veriyor ve yere at
masýný söylüyordu; bunun üzerine, herhangi bir köþeden kanatlarýný açmýþ olduðu halde baðýr
n üzerine çöküyordu. Ýlk sefer çocuk korkmuþ, saldýran büyük kuþu görünce baðýrmýþtý; ama s
du: Kapý aralýðýndan çocuðun baþý görünür görünmez kuþ ona doðru atýlýyor; yaþlý kadýn yard
ya dek ya baþýna ya da omzuna konuyordu. Baþka zaman hiç kimsenin Klaus'a elini bile uza
tmasýna dayanamayan Trin Jans, þimdi sabýrla çocuðun kuþa iyice alýþmasýný seyrediyordu. Ku
n elinden yiyor, çocuk onu kucaðýna alýp eteðine sararak dolaþtýrýyordu. Sonra dýþarda, sar
rak kuþa saldýrmak isteyince, çocuk, 'Sen deðil, sen deðil Perle!' diyerek kuþu küçük kolla
arý kaldýrýyor; kuþ baðýrarak tepenin üzerine uçup kendini kurtarýyor; köpek de yaltaklanar
k onun kollarýnda kuþun yerini kazanmaya çalýþýyordu.
Hauke ya da Elke'nin gözleri, hepsi de ayný eksiklik yüzünden bir sapa baðlý bu dört yaprað
iði zaman, çocuklarýna tatlý bir bakýþla bakarlardý; baþlarýný çevirdiklerinde, Elke'nin yü
di baþlarýna ayrý ayrý taþýdýklarý bir acýnýn izi kalýrdý; çünkü aralarýnda hâlâ kurtarýcý
ikindisinde, Wienke ile yaþlý kadýn, iki hayvanla birlikte ambar kapýsýnýn önündeki büyük t
turduklarý zaman, Set Beyi, kýr atý arkasýnda ve dizgini kolunda olduðu halde, karýsýyla on
yanýndan geçiyordu. Hayvaný tarladan kendisi getirmiþ ve dýþarýya seddin üzerine gitmek is
du; yukarda karýsý koluna girmiþti. Güneþ sýcak ýþýklarýný gönderiyordu; hava oldukça boðuc
güneydoðu rüzgârý esiyordu. Yerinde rahatsýz olmaya baþladýðý anlaþýlan çocuk, 'Wienke de g
diyerek martýyý kucaðýndan attý ve babasýnýn eline yapýþtý.
Babasý, 'Öyleyse gel!' dedi.
Ama Elke, 'Bu rüzgârda mý? Uçurursun!' diye seslendi.
'Ben tutarým, bugün hava sýcak, deniz neþeli, sularýn dans ettiðini görür!'
Elke eve koþarak çocuk için bir örtüyle baþlýðýný getirdi ve 'Haydi gidin de çabuk dönün!'
Hauke gülerek, 'Fýrtýna bizi yakalayamaz!' dedi ve çocuðu eyerin üzerine aldý. Elke, daha b
süre tepede kaldý; eliyle gözlerini gölgelendirerek ikisinin birlikte sedde çýkan yol üzeri
koþtuklarýný gördü. Trin Jans taþ üzerinde oturmuþ, solgun dudaklarýyla kendi kendine anla
yler mýrýldanýyordu.
Çocuk babasýnýn kollarýnda kýpýrtýsýz yatýyor ve sanki rüzgârlý havada soluk almakta zorluk
i. Babasý ona baþýný eðerek, 'Eee, Wienke?' diye sordu.
Çocuk ona bir süre baktýktan sonra, 'Baba, sen biliyorsun! Sen her þeyi biliyorsun deðil m
i?' dedi.
'Neyi biliyor muþum, Wienke?'
Çocuk, kendi sorusunu kendi de anlamamýþ gibi sustu.
Set üzerine vardýklarýnda, suyun yükselme zamanýydý; güneþ geniþ su üzerinde yansýyarak göz
. Bu kasýrga, dalgalarý burgaçlandýrarak yukarýya çekiyor, sonra yenileri geliyor ve gürült
msala çarpýyordu. Çocuk korkarak küçük elleriyle babasýnýn dizginleri tutan yumruðuna sarýl
en kýr at bir adým yana kaydý. Solgun mavi gözlerini babasýna dikerek þaþkýnlýk ve korku iç
ba su! Su!' diye baðýrdý.
Hauke yavaþça kýzýný çekerek, 'Sakin ol çocuðum, baban yanýnda, su sana bir þey yapmaz!' de
Çocuk, alnýnýn üzerindeki açýk sarý saçlarýný eliyle iterek yeniden denize bakmayý göze ald
esle, 'O bana bir þey yapmaz, hayýr, söyle de bir þey yapmasýn; sen bunu yapabilirsin, son
ra bize dokunmaz!' dedi.
'Çocuðum, bunu ben deðil, üzerinde gittiðimiz set yapýyor; bizi o koruyor. Onu da baban düþ
aptýrdý!'
Kýzýn gözleri, bu söylenenleri pek iyi anlamýyormuþ gibi babasýna dikildi; sonra, dikkati ç
k derecede küçük baþýný onun geniþ pardösüsünün altýna gizledi.
'Niçin saklanýyorsun, Wienke? Hâlâ korkuyor musun?'
Pardösünün altýndan, titrek sesle yanýt geldi: 'Wienke bakmak istemiyor; baba sen her þeyi
apabiliyorsun deðil mi?'
Rüzgâra karþý uzaktan bir gök gürlemesi duyuldu. Hauke, 'Ýþte, iþte, geliyor; þimdi eve, an
a dönelim!' diyerek atýný geri çevirdi.
Çocuk derin bir soluk aldý; ama küçük baþýný, ancak tepedeki eve vardýklarý zaman babasýnýn
nesi odada onun üstündeki örtüyü alýp baþlýðýný çýkardýðý zaman bile, küçük kýz sessizce ka
Annesi onu hafifçe sarsarak, 'Eee Wienke, büyük suyu seviyor musun?' diye sordu.
Çocuk gözlerini açarak, 'O konuþuyor, Wienke korkuyor!' dedi.
'O konuþmaz; ancak ses çýkarýr ve kabarýr!'
Çocuðun gözleri dalmýþtý; 'Ayaklarý var mý? Set üzerinden gelebilir mi?' diye sordu.
'Hayýr Wienke, buna baban karýþýr, o Set Beyi!'
Çocuk zayýf ellerini çýrparak, 'Evet, babam her þeyi, her þeyi yapabiliyor!' dedi ve birden
ire annesine dönerek, 'Wienke'yi Trin Jans'a býrak; onda kýzýl elmalar var!' diye ekledi
.
Elke kapýyý açarak çocuðu salýverdi ve kapýyý kapadýktan sonra üzgün bakýþlý gözlerini koca
ler, Hauke'ye þimdiye dek ancak avuntu ve umut verici yardým kaynaðý olmuþtu.
Hauke, sanki aralarýnda herhangi bir söze gerek yokmuþ gibi, elini uzatarak karýsýnýn elini
sýktý; Elke ise hafif sesle þunlarý söyledi: 'Hayýr Hauke, býrak konuþayým; sana yýllar geç
a doðurduðum çocuk, her zaman bir çocuk olarak kalacak. Tanrým! Kýzým bir türlü geliþemiyor
na söylemeliydim!'
Hauke, 'Ben bunu çoktandýr biliyorum!' dedi ve karýsýnýn çekmek istediði elini sýkýca tuttu
Kadýn yeniden, 'Böylece, biz yine de yalnýz kaldýk!' dedi.
Hauke baþýný sallayarak karþýlýk verdi: 'Ben onu seviyorum; küçük elleriyle bana sarýlarak
lanýyor. Ben onu dünyanýn hiçbir servetine deðiþmem!'
Kadýn üzgün bir tavýrla önüne bakarak, 'Ama niçin? Bir anne olarak benim ne günahým vardý k
i.
'Evet Elke, bunu bilen tek güçten, kuþkusuz ben de sordum; ama sen de biliyorsun ki, T
anrý insanlara yanýt vermez; belki de anlayamazlar diye!'
Karýsýnýn öteki elini de tutarak yavaþça kendine doðru çektikten sonra, 'Ve çocuðunu þimdi
mekten þaþma; emin ol ki, o bunu anlýyor!' dedi.
O zaman Elke kocasýnýn göðsüne kapanarak doyuncaya kadar aðladý ve acýsýnda yalnýz olmadýðý
gülümseyerek, sýký sýký onun elini sýktý; dýþarý çýkarak çocuðu yaþlý Trin Jans'ýn odasýnd
nda çocuk da kekeleyerek: 'Anneciðim, sevgili anneciðim!' dedi.
Böylece Set Beyi'nin çiftliðinin insanlarý, bir arada dingin bir yaþam sürüyorlardý; çocuk
dý büyük bir eksiklik duyacaklardý.
Yavaþ yavaþ yaz geçti; göçmen kuþlar da geçip gittiler; havada tarlakuþlarýnýn ötüþü de duy
rdan ancak harman sýrasýnda ambarlarýn önünde ekin tanesi toplayan birkaçýnýn ötede beride
arý görülüyordu. Artýk her yer iyice donmuþtu. Bir gün öðleden sonra, yaþlý Trin Jans, ocað
ma inen tahta merdivenin basamaðýnda oturuyordu. Son birkaç haftada yeniden canlanmýþ gibi
ydi. Bir gün onu küçük Wienke eteklerinden çekerek buraya çýkarmýþtý. Artýk bacaklarýnýn ke
söz konusu bile deðildi. Þimdi çocuk onun yanýnda, eðilmiþ, dingin gözleriyle ocaðýn deliði
vlere bakýyordu. Küçük ellerinden biriyle yaþlý kadýnýn eteðine yapýþmýþ, ötekini de kendi
Trin Jans anlatýyordu: 'Biliyorsun ki, ben senin büyükbabana da hizmet etmiþtim, sonra
domuzlara bakma iþi bana verildi. Bey, onlarýn hepsinden de akýllýydý. Bir akþam (o zamanda
beri çok günler geçti) ay ýþýðýnda set kapýlarýný kapattýlar ve su anasý denize kaçamadý.
kanadý gibi elleriyle dimdik saçlarýna vuruyordu! Evet çocuðum, onu ben de gördüm ve baðýr
! Tarlalar arasýndaki çukurlar hep suyla dolmuþtu, sulara vuran ay ýþýðý gümüþ gibi parlýyo
ir hendekten ötekine yüzüyor, kollarýný kaldýrarak ellerini birbirine vuruyor ve onun sanki
dua etmek isteyen sesi uzaktan duyuluyordu. Ama çocuðum, bu yaratýklar dua etmesini bi
lmezler. Ben, evin önünde, yapý için getirilmiþ birkaç kütüðün üzerine oturmuþ tarlalarý se
anasý hâlâ hendeklerde yüzüyor ve kollarýný kaldýrdýðý zaman, bunlar, gümüþ ve elmas gibi
nu görmedim, ancak bütün bu süre içinde hiç sesi duyulmayan yabanördekleriyle martýlar, yen
lýk çalarak, çýðlýklar atarak havada uçuþmaya baþladýlar'
Yaþlý kadýn sustu; bir söz yakalamýþ olan çocuk sordu: 'Dua mý edemiyordu? Ne diyorsun? Bu
?'
'Çocuðum; bu, su anasýydý. Bunlar Tanrý'nýn acýmasýna ulaþamayan yaratýklardýr.'
Çocuk sanki anlamýþ gibi, 'Tanrý'nýn acýmasýna kavuþamayan!' dedi ve küçük göðsü derin bir
Mutfak kapýsýndan, 'Trin Jans!' diye kalýn bir ses duyuldu ve yaþlý kadýn hafifçe ürperiver
u, orada direðe dayanmýþ olan Set Beyi Hauke Haien'di: 'Çocuða neler anlatýyorsunuz? Size m
sallarýnýzý kendinize saklamanýzý ya da kazlarla tavuklara anlatmanýzý söylememiþ miydim?'
Yaþlý kadýn ona dargýn bir bakýþla bakarak çocuðu itti ve kendi kendine, 'Bunlar masal deði
arý benim büyük amcam anlatmýþtý,' dedi.
'Büyük amca mý Trin? Daha demin, kendim gördüm diye söylüyordunuz.'
Yaþlý kadýn, 'Hepsi de bir, ama siz inanmýyorsunuz Hauke Haien, sanýrým benim büyük amcamý
ncý çýkarmak istiyorsunuz!' diyerek ocaða yaklaþtý ve ellerini ateþ deliðindeki alevlerin ü
tuttu.
Set Beyi bir an için pencereden baktý. Henüz karanlýk basmamýþtý. Geliþemeyen çocuðu kendin
'Benimle gel Wienke, sana set üzerinde bir þeyler göstereceðim! Ama yaya gitmek gerekece
k; Kýr at nalbantta çünkü,' dedi ve onunla birlikte odaya girdi. Elke çocuðun boynunu ve om
unu kalýn yün atkýlarla sardý. Biraz sonra babayla çocuk eski set üzerinden, Jeverssand'ý g
k, kuzeybatýya yürüdüler. Burada gelgit alaný uçsuz bucaksýz gibiydi.
Çocuðu kimi zaman kucaðýnda taþýyor, kimi zaman da elinden tutup götürüyordu. Karanlýk gitt
r, uzakta her þey sis ve duman içinde yitiyordu. Gözün ulaþabildiði uzaklýkta görünmeden ký
dalgalar buzu kýrmýþ ve Hauke Haien'in bir zamanlar çocukluðunda gördüðü gibi çatlaklardan
eye baþlamýþtý. Bunlarýn kýyýsýnda, yine korkunç çýlgýn biçimler belirerek birbirine karþý
niþlemesine uzanýyorlardý.
Çocuk korkuyla babasýna yapýþtý ve yüzünü onun eliyle örterek parmak arasýndan titrek sesle
ytanlarý, deniz þeytanlarý,' dedi.
Babasý, baþýný sallayarak, 'Hayýr Wienke, bunlar ne su anasý, ne de su þeytanýdýr; böyle þe
; bunlarý sana kim anlattý?' diye sordu.
Çocuk sessiz bakýþlarla babasýna baktý, yanýt vermedi. Babasý sevecenlikle onun yanaðýný ok
edi: 'Ýþte, bak bakalým, bak! Bunlar ancak zavallý aç kuþlardýr; bak büyüðü nasýl kanatlarý
li çatlaklara gelen balýklarý tutuyorlar.'
Wienke, 'Balýklar,' diye yineledi.
'Evet çocuðum, bunlarýn hepsi de bizim gibi canlýdýr; baþka bir þey yoktur, ama yüce Tanrý
de vardýr!'
Küçük Wienke gözlerini belirli bir yere dikmiþ ve soluðunu tutmuþtu. Sanki korkuyla uçuruma
r gibiydi. Belki ancak böyle görüyordu. Babasý bir süre ona baktý; sonra baþýný eðerek küçü
a kýzýn ruhundaki kaygýlarý bu yüzde göremedi. Sonra onu kollarýna alarak, üþümüþ küçük ell
lýn yün eldivenlerinden birine soktu, 'Ýþte böyle, Wienke,' dediyse de çocuk, belki de onun
sözlerindeki içten tonu anlayamamýþtý. Hauke, 'Þimdi benim yanýmdasýn! Sen bizim çocuðumuz,
cuðumuzsun, sen de bizi seversin!..' dedi, sonra sustu; çocuk da küçük baþýný onun sert sak
ayadý.
Böylece sessiz sedasýz eve doðru yürüdüler.
Yýlbaþý geçince evde yine bir dert çýktý: Set Beyi bataklýk sýtmasýna tutulmuþtu. O da meza
klaþmýþtý ve Elke'nin bakým ve özeniyle yeniden ayaða kalktýðý zaman tanýnmayacak bir durum
udunun zayýflýðý ruhunun üzerine çökmüþtü, Elke de onun her þeye karþý ilgisiz kalmasýndan
Bununla birlikte, mart sonuna doðru kýr atýna binerek, hastalandýðýndan beri ilk kez, kendi
seddi üzerine dolaþmak istedi. Öðleden sonraydý; biraz önce parlayan güneþ çoktan bulanýk s
mez olmuþtu.
Kýþýn birkaç kez deniz kabarmýþsa da, önemli bir zarar vermemiþti. Ancak öteki kýyýda, adad
n sürüsü boðulmuþ ve toprak çýkýntýsýnýn bir parçasý kopmuþtu. Bu kýyýda ve denizden kazaný
zarar yoktu; ama son gece, oldukça þiddetli fýrtýna çýkmýþtý. Þimdi Set Beyi dýþarý çýkarak
ncelemek istiyordu. Güney bölümünden yeni seddin üzerine çýktýðý zaman, her þeyin iyi dayan
ama yeni seddin eskisiyle birleþtiði kuzey kýsmýna vardýðýnda, yenisinde bir zarar yok
da, suyun eski sedde ulaþtýðý ve set boyunca aktýðý yerde, geniþ bir çimenlik alanýn bozula
nu ve dalgalarýn, seddin gövdesinde bir çukur açmýþ olduðunu gördü. Bunun içinden, sayýsýz
taya çýkmýþ bulunuyordu. Hauke atýndan inerek zararý yakýndan inceledi; sýçanlarýn zararýný
da hâlâ sürdüðü açýkça anlaþýlýyordu.
Hauke çok korktu; bütün bunlara karþý, daha yeni seddin yapýmý sýrasýnda önlem alýnmýþ olma
kaçtýðýna göre, bu iþin þimdi yapýlmasý gerekiyordu! Hayvanlar henüz tarlada deðildi, çime
geliþmemiþlerdi. Nereye baktýysa, her yeri boþ ve ýssýz gördü. Yeniden atýna binerek, kýyý
dip gelmeye baþladý. Þimdi suyun yükselme zamanýydý; akýntýnýn, deniz altýnda kalan yerde,
yeni bir yatak oluþturduðnu ve þimdi kuzeybatýdan eski sedde dayandýðýný görmüþ olmalýydý.
kýntýnýn dokunduðu yerde kendisinin az eðimli iniþiyle dalgalarýn çarpmasýna karþý dayanabi
Set Beyi'nin ruhu, bir sürü yeni sýkýntý, bir yýðýn iþle karþý karþýyaydý. Burada yalnýzca
yetinilmeyip, kesitin de yenisine benzetilmesi gerekirdi; özellikle tehlikeli su a
kýmýnýn yeni setler, çalýlar ve direklerle baþka yöne döndürülmesi gerekiyordu. Hauke, yeni
de, bir daha kuzeybatý köþesine dek gitti, döndü. Gözlerini, suyun yükselmesinden dolayý aç
balçýk zeminde oldukça belirgin olarak görünen akýntýnýn oluþturduðu yeni yataktan ayýrmýyo
ri gitmek istiyor, burnundan soluyor ve ön ayaklarýyla tepiniyordu. Ama binicisi aðýr
gitmek istediðinden onu çekiyor; ayný zamanda içinde gittikçe artan kaygýyý yatýþtýrmak ist
Ya 1655 yýlýnda birçok mal ve cana mal olan sel gibi, yeni bir yýkým gelirse! Binici, sýcak
bir ürpermeyle sarsýldý. Eski set, üzerine çullanacak bu saldýrýya dayanamazdý! Ne olurdu o
n? O zaman, eski setle onun gerisindeki mal ve canlarý kurtarmak için, belki bir tek
yol kalýrdý. Hauke'nin yüreði duracak gibi oldu ve her zaman saðlam olan baþý dönmeye baþl
sözcüklerle düþünmediyse de, içinden oldukça güçlü olarak duyumsadý: Senin seddin olan Hau
ddinden vazgeçilerek, bunun açýlmasý gerekecekti! Gözünün önünde sel dalgalarýnýn saldýrýþý
tuzlu ve köpüklü dalgalarla örtülüþü canlanýr gibi oldu. Kýr atýný bir kez mahmuzlamasýyla
r sesle kiþneyerek set üzerinden uçtu ve sonra patikadan inerek Set Beyliði tepesine yak
laþtý.
Kafasýnýn içi korkuyla dolmuþtu; belirsiz tasarýlarla eve döndü ve kendisini arkalýklý iske
ttý. Elke ile kýzý odaya girdikleri zaman yeniden kalktý ve çocuðu kaldýrarak öptü. Küçük s
if vuruþla kendisinden uzaklaþtýrdýktan sonra, 'Yukarýya, meyhaneye gitmeliyim,' diyerek,
demin asmýþ olduðu þapkasýný kapýdaki çividen aldý.
Karýsý kaygýyla bakarak, 'Orada ne yapacaksýn, akþam oluyor Hauke!' dedi.
Hauke, kendi kendine konuþur gibi, 'Set iþleri,' diye söylendi. 'Orada yardýmcýlarla görüþe
Bu sözlerle birlikte kapýya yürüdüðü için, karýsý arkasýndan gelerek elini sýktý.
Genellikle her þeye kendisi karar veren ve onlara baþkalarýnýn katýlmasýna deðer vermeyen H
e Haien, þimdi onlardan da bir söz duymak için acele ediyordu. Konuk odasýnda, Ole Peter
s'i iki yardýmcý ve halktan biriyle kâðýt masasýnýn baþýnda buldu.
Yardýmcýlardan biri, 'Set Beyi, sanýrým dýþardan geliyorsun,' dedi ve yarý yarýya daðýtýlmý
den daðýtmaya baþladý.
Hauke, 'Evet, oradaydým, durum çok kötü,' dedi.
'Kötü mü? Belki de birkaç yüz araba toprak ve saman yeter, öðleden sonra ben de oradaydým.'
Set Beyi, 'Sanýrým öyle ucuza kurtulamayýz; akýntý yeniden ortaya çýkmýþ... eski sedde þimd
en saldýrmasa da, bu iþi kuzeybatýdan yapar,' dedi.
Ole kuru bir sesle, 'Onu olduðu yerde býrakmýþ olsaydýn...' dedi.
'Yani, yeni set seni ilgilendirmiyor mu; yapýlmamalý mýydý? Bu senin kendi suçundur! Ama e
ski seddin korunmasý için ekler koymamýz gerekirse, bunu yeni seddin gerisindeki yeþil y
onca bol bol saðlar!'
Yardýmcýlar, 'Neler söylüyorsunuz Set Beyi? Ekler mi? Ne kadar? Siz her þeyi pahalý yanýnda
le almayý seviyorsunuz!' diye baðýrdýlar.
Kâðýtlar el sürülmeden masanýn üzerinde yatýyordu. Ole Peters iki eliyle masaya dayanmýþ þö
'Senin yeni seddin, baþýmýza açtýðýn kemirici bir yapýdýr. Hâlâ herkes senin geniþ seddinin
altýnda; þimdi de eski seddimizi kemiriyor ve biz onu yenilemek zorunda kalýyoruz! Ber
eket versin, o da pek kötü deðil. Bugün dayandýðý gibi ilerde de dayanacaktýr! Yarýn kýr at
orayý bir kez daha iyice incele!'
Hauke, evindeki dinginlikten ayrýlarak buraya gelmiþti; þimdi iþitmiþ olduðu ýlýmlý sözleri
(bu duyumsanabiliyordu) sert bir direniþ gizleniyordu. O, buna karþý sanki eski gücünün ka
madýðýný duyumsar gibi oldu. Sonunda, 'Salýk verdiðin gibi yaparým Ole, ama korkarým ki ora
gördüðüm gibi bulacaðým,' dedi.
O günü kaygýlý bir gece izledi; Hauke, uykusuz, yastýðýnda dönüp duruyordu. Kocasý için kay
nýk yatan Elke, 'Neyin var? Bir derdin varsa söyle, her zaman böyle yapmadýk mý?' diyordu.
Hauke, 'Önemli bir þey deðil Elke, set ve kapýlarda onarýlacak yerler var. Biliyorsun, ben
bu iþleri her zaman gece çözümlerim,' dedi ve davranýþ özgürlüðünü elinde bulundurmak iste
þey demedi. Böyle zayýf bir anýnda, karýsýnýn açýk görüþlülüðünü ve güçlü ruhsal durumunu,
e elinde olmadan bundan kaçýnýyordu.
Ertesi gün öðleden sonra, yeniden set üzerine gittiði zaman, dünya bir gün önce olduðundan
ordu. Evet, sular yine çekilmiþti; ama gün yükseliyor ve açýk bir ilkyaz güneþi ýþýklarýný
it alaný üzerine, hemen hemen dik olarak saçýyordu. Ak martýlar tembel tembel bir oraya bi
r buraya uçuþuyor, onlarýn üstünde, mavi gökte tarlakuþlarý görünmeden ezgilerini söylüyor
i kendi çekiciliðiyle nasýl kandýrabileceðini anlamayan Hauke, seddin kuzeybatý bölümünde d
kendisini dün o denli korkutmuþ olan akýntýnýn yataðýný arýyordu. Tam tepeden inen güneþ ýþ
edi; ancak elini, göz kamaþtýran ýþýða karþý alnýna siper edince görebildi, ama dün belki d
gölgeler onu aldatmýþ olmalýydý ki þimdi ancak zayýf bir biçimde belli oluyorlardý. Bu zara
alardan çok, açýlmýþ sýçan yuvalarý da neden olmuþ olabilirdi. Kuþkusuz, burada bir deðiþik
ekiyordu; ama dikkatli bir kazý ve Ole Peters'in dediði gibi, taze toprak ve birkaç yük
saman eklenmesiyle zarar giderilebilirdi.
Rahat bir soluk alarak, kendi kendine, 'O denli kötü deðilmiþ, sen dün aptallýk etmiþsin,'
i.
Yardýmcýlarý topladý ve iþler üzerinde þimdiye dek hiç görülmemiþ biçimde, kimse karþý çýkm
Beyi, hâlâ zayýf olan vücudunda güç verici bir dinginliðin yayýldýðýný duyumsadý; birkaç ha
rlar giderilmiþti.
Yýl ilerledi; ama zaman geçip de çimenler yeni atýlmýþ saman katýn arasýndan rahatsýz edilm
llendikçe, Hauke kimi zaman yaya, kimi zaman da at üzerinde, artan bir kaygýyla burada
n geçiyor, gözlerini çevirerek at üzerinde seddin tam iç yanýný inceliyordu. Oradan geçme z
uðu ortaya çýkýnca, kaç kez artýk eyerlenmiþ atýný ahýra geri göndermiþ; baþka zamanlar ora
lde, birden kalkýp tepeden inmiþ, kimseye görünmemek için de yürüyerek gitmiþti. Kimi zaman
u uðursuz yeri yeniden görmeyi göze alamadýðýndan geri dönerdi. Bazen de her þeyi elleriyle
ak düþüncesine kapýlýyordu; çünkü seddin bu bölümü, onun dýþýnda biçimlenen bir vicdan azab
anýyordu. Bununla birlikte oraya elini de süremiyordu. Bundan hiç kimseye, karýsýna bile sö
etmemeliydi. Sonunda eylül geldi, geceleyin hafif bir fýrtýna olmuþ ve sonra kuzeybatýya
sýçramýþtý. Bunun arkasýndan, bir gün öðleden önce bulanýk bir havada suyun yükselme zamaný
Gözlerini denizden açýlan yerler üzerinde gezdirdiði zaman bir ürperme duyumsadý. Birdenbir
akýntý yataðýnýn kuzeybatýdan doðru hayalet gibi daha keskin ve derin olarak açýldýðýný gör
i zorladýysa da artýk bunu gizleyemiyordu.
Eve döndüðü zaman, onun üzgün yüzünü gören Elke, ellerini yakalayarak, 'Neyin var Hauke? Um
bir yýkým olmamýþtýr; þimdi çok mutluyuz; sanýrým artýk onlarýn hepsiyle de barýþtýn!' dedi
Hauke, bu sözler karþýsýnda korkusunu sözcüklerle anlatamadýysa da, 'Hayýr Elke, bana kimse
beslemiyor, ancak bu öyle sorumluluk yükleyen bir memurluk ki, görevimiz toplumu Tanrý'nýn
denizine karþý korumak,' diyebildi.
Sevgili karýsýnýn baþka sorularýndan kaçýnmak için onun yanýndan ayrýlarak, sanki her þeyi
si gerekiyormuþ gibi ahýra ve ambara gitti. Ama, çevresindeki hiçbir þeyi görmüyor, ancak k
i vicdan azabýný yatýþtýrmak ve içini hastalýk derecesinde saran aþýrý korku konusunda bir
ak istiyordu."
Öðretmen arkadaþým, bir süre sonra, sözünü þöyle sürdürdü:
"Size anlattýklarým, burada hiçbir zaman unutulmayan 1756 yýlýyla ilgilidir. O yýl Hauke Ha
en'in evinden bir ölü çýktý. Eylülün sonlarýna doðru, doksanýna yaklaþmýþ olan Trin Jans, a
e ayrýlmýþ olan odasýnda, ölüm döþeðinde yatýyordu. Onu, kendi isteðine göre yastýða dayamý
rden uzaklara bakýyordu. Gökyüzünün yukarý bölümü açýk, ufka yakýn bölümü bulutlarla kaplý
güneþ ýþýklarý yansýyor, bu yansýma yüzünden parlak bir gümüþ þeridi andýran deniz seddin a
or ve böylece odayý da göz kamaþtýracak biçimde aydýnlatýyordu. Bu ýþýkta Jeverssand'ýn gün
du.
Yataðýn ayakucunda çömelmiþ oan Wienke, bir eliyle yanýnda duran babasýnýn elinden tutuyord
nda ölüm, yaþlý kadýnýn yüzünü Hippokrat'ýn (23) yüzüne benzetmiþti; çocuk, gözlerini dikmi
ama kendisi için tanýdýk olan yüzün üzerindeki kaygý verici ve anlaþýlmaz deðiþikliðe bakýy
Kýz korkuyla, hafifçe, 'Ne yapýyor? Baba, ne oluyor?' diye söylenirken, týrnaklarýný babasý
ne batýrdý.
Set Beyi, 'Ölüyor!' dedi.
Çocuk, 'Ölüyor!' diye yineledi ve karýþýk düþüncelere dalmýþ gibi oldu.
Ama yaþlý kadýn, bir daha dudaklarýný kýpýrdattý ve sanki yardým ister gibi kemikli ellerin
arlayan denize doðru uzatarak, tiz bir sesle, 'Jins, Jins, bana yardým et, sen su üzer
indesin... Tanrý baþkalarýna acýsýn,' diye baðýrdý. Sonra kollarý sarktý ve karyolanýn hafi
; Trin Jans artýk yaþamýyordu.
Çocuk derin bir soluk aldý ve solgun gözlerini babasýna dikerek, 'Hâlâ ölüyor mu?' diye sor
Set Beyi, 'Tamamladý...' diyerek çocuðu kollarýna aldý: 'O artýk bizden çok uzakta, yüce Ta
anýnda.'
Çocuk da, 'Yüce Tanrý'nýn yanýnda,' diye yineledi; bunun üzerinde düþünmek ister gibi bir s
, sonra, 'Yüce Tanrý'nýn yanýnda iyi midir?' diye sordu.
Hauke, 'Evet, en iyisi budur!' dedi; ama ölenin son sözleri onun içinde aðýr bir yanký yapm
endi kendisine hafifçe, 'Tanrý baþkalarýna acýsýn!' dedi. Yaþlý büyücü ne demek istiyordu?
peygamber mi oluyordu?
Trin Jans'ýn yukarda kilise yanýnda gömülmesinden sonra, halk bütün kuzey Fries'i korkutmuþ
masý gereken türlü yýkýmlar ve görülmemiþ börtü böcekler konusunda konuþmaya baþladý. Gerçe
nin ucundaki altýn horoz, Latare (24) pazar gününde bir kasýrga yüzünden yere yuvarlanmýþtý
þu da doðruydu: Yaz ortasýnda gökten kar gibi çok miktarda böcek yaðmýþtý; öyle ki, göz gö
bunlar, tarlalara yýðýlýp dört parmak kalýnlýðýnda bir tabaka oluþturmuþtu. Hiç kimse daha
gördüðünü anýmsamýyordu. Daha sonrasý: Eylül sonunda baþ uþakla hizmetçi kýz Ann Grete, ür
eyaðýný kent pazarýna götürmüþlerdi; döndüklerinde, arabadan inerken yüzleri korkudan bembe
i. Arabanýn geldiðini duyarak dýþarýya koþan hizmetçiler, 'Ne oldu, ne var?' diye baðýrdýla
Geniþ etekli bir giysi giymiþ olan Ann Grete, büyük mutfaða girdi. Kýzlar bir daha, 'Anlats
na yahu; kaza nerede oldu?' diye sordular.
Ann Grete, 'Ah, yüce Ýsa bizi korusun!' diyerek konuþmaya baþladý: 'Suyun öte yakasýnda otu
yaþlý Mariken vom Ziegelhof'u tanýrsýnýz... biz her zamanki gibi tereyaðýmýzla eczane köþe
urken, o anlattý ve Ýven Johns da, bunun bir yýkým belirtisi olduðunu söyledi; bütün kuzey
üzerine bir yýkým çökecek, inan bana Ann Grete; (kýz sözün burasýnda sesini yavaþlattý) S
kýr atý da saðlam ayakkabý deðilmiþ hani,' dedi. Öteki kýzlar, 'Þýþþt, þýþþt!' diyerek onu
'Evet, evet, beni ne ilgilendirir! Ama öte yakada durum, bize göre daha kötü; orada yalnýz
ca sineklerle böcekler deðil, gökten kan bile yaðmýþ; sonra, pazar sabahý, papaz yýkanma le
baktýðý zaman, bunun içinde bezelye büyüklüðünde beþ tane ölü kafasý görmüþ ve herkes buna
aðustos ayýnda korkunç ve kýrmýzý kafalý týrtýllý böcekler oralara gelerek ekin, un, ekmek
arý her þeyi yemiþler; onlara karþý ateþ bile iþe yaramamýþ!'
Ann Grete birdenbire sustu; hizmetçi kýzlardan hiçbiri, ev hanýmýnýn mutfaða girdiðini duym
Elke, 'Ne konuþuyorsunuz orada? Bunlarý bey duymasýn!' dedi ve ötekiler anlatmak istedik
leri zaman da ekledi: 'Anlatmanýn gereði yok; yeterince iþittim. Ýþlerinizin baþýna gidin,
size daha çok sevap kazandýrýr!' Sonra Ann Grete'yi odaya alarak pazar alýþveriþinin hesabý
Böylece, boþinancýn ürünü olan öyküler, Set Beyi'nin evinde ve ev sahipleri katýnda bir des
amadý; ama öteki evlere, özellikle gecelerin uzamasýyla daha kolaylýkla yayýldýkça yayýldý.
erkesin üzerine aðýr bir hava gibi çökmüþtü; kuzey Fries'in baþýna büyük bir yýkýmýn gelece
yayýldýkça yayýldý.
***
Ekim ayýnda, Noel'den önceydi. Bir gün önce, kuzeybatýdan güçlü bir rüzgâr esti; akþamleyi
y parlýyor, ayýn önünden koyu kahverengi bulutlar geçip gidiyor ve yerde gölgelerle solgun
y ýþýðý birbirini kovalýyordu. Set Beyi'nin odasýnda akþam sofrasý yeni kaldýrýlmýþ, uþakla
ak üzere ahýra gönderilmiþti. Hizmetçi kýzlar, fýrtýna içeri sokularak zarar yapmasýn diye
inde ve bodrumlarda kapý ve pencere kapaklarýnýn iyice kapalý olup olmadýðýna dikkat etmek
undaydýlar. Hauke, þimdi içerde karýsýyla pencere yanýnda duruyordu; gündüzü dýþarda set üz
. Oraya, öðleden önce erkenden yaya olarak gitmiþ, seddin zayýf görünen noktalarýna sivri d
erle toprak ya da kil dolu çuvallarýn taþýnmasýný buyurmuþtu; dalgalar sedde zarar vermeye
dýkça kazýklarý çakarak çuvallarla engel olmalarý için her yere adamlar koymuþtu. En çok ad
tle yeni seddin birleþtiði kuzeybatý köþesine yerleþtirmiþti ki, bunlar ancak büyük bir zor
durumunda gösterilen yerden ayrýlabileceklerdi. Onlarý yerlerinde býrakarak, yaklaþýk çeyr
saat önce sýrýksýklam ve saçlarý daðýnýk bir durumda eve gelmiþti. Þimdi kulaklarýný, kurþu
cere gözlerine çarpan rüzgârýn sesine vererek sanki düþünmüyormuþ gibi boþ ve ýssýz geceye
enin içindeki duvar saati sekizi çalmýþtý. Annesinin yanýnda duran çocuk baþýný korkarak on
gizledi ve aðlayarak, 'Klaus, benim Klausum nerede?' diye seslendi.
Böyle sormaya hakký vardý, çünkü martý, geçen yýl olduðu gibi bu yýl da artýk kýþ seferine
edi, annesiyse çocuðu kollarýna alarak, 'Senin Klaus ambarda, orada sýcakta oturuyor,' d
edi.
Wienke, 'Niçin, bu iyi mi?' diye sordu.
'Evet iyi!'
Hâlâ pencere önünde duran ev sahibi, 'Elke, artýk dayanamayýz, hizmetçi kýzlardan birini ça
pencereleri zorluyor, kapaklarýn vidalanmasý gerekirdi!' dedi. Hanýmýnýn buyruðu üzerine h
etçi kýz dýþarý çýktý. Mantosunun uçuþu pencereden görülüyordu; ama kenetleri çözdüðü zaman
ncereye fýrlattý, böylece birkaç göz cam parçalanarak odaya daðýldý ve lambalardan biri dum
k söndü. Hauke, yardým etmek için kendisi çýkmak zorunda kaldý; kapaklar ancak güçlükle yer
ildi. Ýçeri girerlerken, kapýyý açtýklarý zaman, rüzgâr peþlerinden içeri saldýrarak, duvar
içindeki gümüþ ve camlarý þangýrdattý. Baþlarýnýn ucunda, evin üzerindeki direkler çatýrdýy
rlardan koparmak istiyor gibiydi. Ama Hauke yeniden odaya girmedi. Elke onun har
man yerinden geçerek ahýra yürüdüðünü gördü ve 'Kýr atý, kýr atý, John çabuk ol!' diye sesl
saçlarý karýþmýþ durumda, parlayan kül rengi gözleriyle odaya girerek, 'Rüzgâr kuzeybatýya
ilk yarým yükselme dalgalarýnda rüzgâr yoktu; ben böyle bir fýrtýna görmedim!' dedi.
Elke bembeyaz kesilmiþti, 'Bir daha mý gitmen gerek?' diye sordu.
Kocasý onun iki elini yakalayarak kendi eline bastýrdý; 'Gitmeliyim Elke,' dedi.
Elke yavaþ yavaþ koyu gözlerini ona kaldýrdý ve birkaç saniye birbirlerine baktýlar, ama bu
nsuzmuþ gibi uzun sürmüþtü. Sonra kadýn, 'Evet Hauke, biliyorum; bunu yapman gerek!' dedi.
Dýþarda, kapýnýn önünde sesler duyuldu. Elke onun boynuna atýldý ve sanki bir an için býrak
ibi oldu; ama bu, ancak bir an sürmüþtü. Hauke, 'Bu bizim savaþýmýzdýr, siz burada güvendes
diye dek bu eve dalgalar ulaþamadý; Tanrý'ya dua et, beni de býrakmasýn!' dedi.
Hauke pardösüsünü giydi, karýsý dikkatle boynunu bir atkýyla sardý. Bir þey söylemek istedi
treyen dudaklarý buna engel oldu.
Dýþarda kýr atýn kiþnemesi, fýrtýnanýn çýðlýðý içinde bir davul sesi gibi geliyordu. Elke k
aðacý kopacak gibi çatýrdýyordu. Uþak, 'Atlayýn bey, kýr at kuduruyor, nerdeyse dizginleri
acak!' dedi. Hauke karýsýný kucaklayarak, 'Güneþ doðarken buradayým!' dedi.
Atýna biner binmez, hayvan þaha kalktý ve sonra çarpýþmaya atýlan bir savaþ atý gibi, üzeri
iciyle tepeden aþaðý, gecenin ve fýrtýnanýn içine fýrladý. Arkasýndan yalvaran bir çocuk se
am, babam, sevgili babacýðým!' diye baðýrdýðý duyuldu.
Wienke, karanlýkta hýzla uzaklaþanýn arkasýndan gitmiþ, ama bir süre sonra bir toprak yýðýn
düþmüþtü.
Uþak Ýven Johns, aðlayan çocuðu annesine getirdi; kadýn, dallarýyla havayý kamçýlayan diþbu
ine yaslanmýþ, dalgýn dalgýn kocasýnýn yittiði yöne, karanlýða bakýyordu. Fýrtýna ve deniz
kesildiðinde, birdenbire korkuyla irkildi, þimdi her þeyin kocasýný yakalamak istediðini, y
kalayýnca da ortalýðýn yeniden dinginleþeceðini sanýyordu. Dizleri titriyor, fýrtýna onun d
oynuyordu. John, 'Ýþte çocuk, hanýmým, iyi tutun!' diyerek küçüðü annesinin kollarýna býrak
'Çocuk mu? Kýzým, seni unutmuþum. Wienke, Tanrý beni baðýþlasýn!' dedi ve onu ancak sevgini
ileceði gibi sýký sýký göðsüne bastýrdý. Sonra onunla birlikte diz çökerek, 'Tanrým ve beni
ve yetim býrakma! Onu koru Tanrým! Onu ancak sen ve biz tanýyoruz!' diye yalvardý. Fýrtýna
inmiyor, sanki bütün dünyayý büyük gümbürtülerle yok etmek ister gibi sürüyordu.
John, 'Eve girin hanýmým, gelin!' diyerek her ikisinin de eve ve odaya girmelerine y
ardým etti.
Set Beyi Hauke Haien kýr atýnýn üzerinde sedde doðru koþuyordu. Günler boyu yaðmur yaðdýðý
l kalmamýþtý; ama ýslak ve çekici balçýk sanki hayvanýn týrnaklarýný yakalayamýyor, at sank
yaz topraðý varmýþ gibi koþuyordu. Gökte bulutlar yabanýl bir kovalamayla uçuþuyorlardý; aþ
e belli olmayan, devinen gölgelerle dolu bir çöl gibi geliyordu; seddin gerisindeki su
dan, her þeyi yutmak ister gibi gittikçe yükselen boðuk sesli bir gürültü duyuluyordu. Hauk
'Ýlerle kýr atým, bugün en kötü yolumuzu yapýyoruz!' diye baðýrdý.
Atýn týrnaklarý altýnda ölümle pençeleþen bir ses iþitir gibi oldu ve dizginini çekerek çev
Yanda, tam karanýn üzerinde yarý uçan, yarý fýrtýnanýn sürüklediði, alaycý sesler çýkarara
geçiyordu; bunlar karada konacak yer arýyorlardý. Martýlardan biri (ay ýþýðý ara sýra bulut
an sýzýyordu) yolda ezilmiþti; atlý, bunun boynunda kýrmýzý bir bant görür gibi oldu ve 'Kl
vallý Klaus!' dedi.
Bu, çocuðunun kuþu muydu? Atla üzerindekini tanýyarak onlara sýðýnmak mý istemiþti, bilmiyo
daha, 'Ýleri!' diye haykýrmasýyla, kýr at yeniden atýlmak üzere þahlandý; o sýrada fýrtýna
kesildi ve ortalýðý ölüm sessizliði kapladý; ancak bir saniye geçmiþti ki, fýrtýna, tazelen
yeniden saldýrdý; ama o aralýk kulaðýna insan sesleri ve yollarýný þaþýran köpeklerin havl
lmiþti; baþýný köyüne doðru döndürdüðü zaman, açýlýveren ay ýþýðýnda, tepelerin üzerinde ve
arla uðraþtýklarýný gördü. Bir an için baþka arabalarýn da hýzlý hýzlý tepelere çýktýðýný g
neklerin böðürmesini iþitti. Ýçinden, 'Tanrý'ya çok þükür; kendilerini ve hayvanlarý kurtar
sonra da korkuyla baðýrdý: 'Karým ve çocuðum! Hayýr, hayýr; bizim tepeye su çýkmaz!'
Ama bunlar bir anda olmuþ, hepsi de ancak bir hayalet gibi gözünün önünden geçmiþti.
Denizden korkunç bir rüzgâr geldi ve atla binicisi dar yoldan buna karþý seddin üzerine doð
atýldýlar. Yukarýya vardýklarý zaman, Hauke atýný zorla durdurdu. Ama, deniz neredeydi? Jev
sand nerede kalmýþtý? Karþý kýyý ne olmuþtu? Önünde ancak gümbürtüyle gece göðüne yükselen
rbirleri üstüne çullanmak isteyen ve arka arkaya saðlam karaya çarpan daðlar gibi dalgalarý
rdu. Ormanýn bütün vahþi hayvanlarý hep birden baðýrýr gibi bir ulumayla geliyorlardý. Kýr
lkýyor ve burnunu uzatarak gürültü içinde soluk alýyordu. Atlý, sanki insan gücünün burada
iðini ve þimdi gecenin, ölümün ve hiçliðin egemen olmasý gerektiðini düþünüyordu.
Ama sonunda kendini toparladý: Eninde sonunda bu bir seldi; ancak böylesini de hiç görme
miþti. Karýsý ve çocuðuysa, yüksek tepede ve saðlam evde güven içindeydiler. Ama set, (göðs
ardý) adamlarýn dediði gibi 'Hauke Haien seddi', þimdi setlerin nasýl yapýlmasý gerektiðini
ayabilirdi.
Ama bu ne iþti? Ýki seddin birleþtiði köþede durdu; buraya nöbet için yerleþtirmiþ olduðu a
deydi? Eski set boyunca kuzeye doðru baktý; çünkü oraya da teker teker adamlar koymuþtu. Bu
ada da, orada da kimseyi görmedi; biraz daha dýþarý doðru yürüdüyse de, yine yalnýz kaldý.
nýn esiþi ve denizin gümbürtüsü, uzaklardan gelerek saðýr edercesine kulaðýna çarpýyordu.
den býrakýlmýþ yere geldi ve gözlerini yeni set hattý boyunca gezdirdi; burada açýk olarak,
alarýn daha az bir güçle yuvarlandýðý görülüyordu; sanki buradaki baþka suydu. 'Bu dayanýr!
erek içinden güldü.
Bakýþlarýný set yönünde ileri dikince gülmesi durdu: Kuzeydeki köþede (acaba orada ne vardý
enkli bir yýðýn, olduðu yerde kýpýrdýyordu. Büyük bir çabayla kaynaþtýklarýna göre, onlarýn
arý gerekirdi! Ama þu anda, onun seddi üzerinde ne istiyor, ne yapýyorlardý? Mahmuzlarýný k
saðrýlarýna dayamasýyla, hayvan sahibiyle oraya uçtu. Fýrtýna geniþlemesine saldýrýyor ve
tle esiyordu ki, onlarý seddin üzerinden yeni topraða yuvarlayacak gibi oluyordu. At d
a, binici de, nereye gittiklerini biliyorlardý. Hauke, birkaç düzine adamýn çabalayarak bi
rlikte çalýþtýklarýný ve yeni seddin üzerinde bir oyuk kazýlmýþ olduðunu gördü. Atýný zorla
! Durun! Burada hangi þeytani iþle uðraþýyorsunuz?' diye baðýrdý.
Adamlar, Set Beyi'ni birdenbire kendi aralarýnda görünce korkudan küreklerini býraktýlar, s
erini fýrtýna onlara götürmüþ ve kimilerinin kendisine yanýt vermek istediklerini anlamýþtý
n solunda bulunduklarý için, Hauke ancak onlarýn koþuþturmalarýný seçebiliyor; söyledikleri
alýp götürüyordu. Þimdi, dýþtaki rüzgâr insanlarý birbirinin üzerine fýrlattýðý için, onlar
Hauke çabuk bir bakýþla kazýlan oyuða ve yeni kesite bakmadan seddin yukarýsýna dek fýrlaya
eygiri ve binicisini ýslatan suyu inceledikten sonra gördü ki, daha on dakika çalýþmýþ olsa
el oyuktan geçmiþ ve Hauke topraðý denizin altýnda kalmýþ olacaktý!
Set Beyi iþçilerden birini atýnýn öteki yanýna çaðýrarak baðýrdý: 'Söyle artýk, burada ne y
ek bu?'
Öteki de baðýrarak yanýt verdi: 'Eski seddin yýkýlmamasý için, yeni seddin delinmesi gereki
bey!'
'Neymiþ?'
'Yeni seddin delinmesi!'
'Ve yeni topraðýn deniz altýnda kalmasý mý? Bunu size hangi þeytan söyledi?'
'Hayýr efendim, þeytan deðil; yardýmcý Ole Peters buradaydý; o buyurdu.'
Atlýnýn gözlerini öfke bürümüþtü, 'Beni tanýyor musunuz? Benim olduðum yerde Ole Peters buy
! Çekilin oradan, gösterdiðim yerlerinize gidin!' diye baðýrdý.
Duraksadýklarýný görünce, 'Uzaklaþýn, þeytanýn ninesine sýðýnýn!' diyerek kýr atýyla aralar
'Bey, sakýnýn!' Kalabalýðýn içinden biri böyle baðýrýrken kudurmuþ gibi saldýran hayvana ka
da, bir tekme vuruþuyla küreði yere fýrladý, adam da yuvarlandý.
***
Birdenbire, baþka bir öbekten, insanýn boðazýndan ancak ölüm korkusu anýnda çýkabilecek b
ildi. Bir an için herkes, Set Beyi'yle kýr atý da, inme inmiþ gibi durdular. Yalnýzca bir
iþçi kýlavuz gibi kolunu uzatmýþ, eski setle yenisinin birleþtiði kuzeybatý köþesini iþaret
Yalnýzca fýrtýnanýn gümbürtüsüyle su sesleri duyuluyordu. Hauke eyeri üzerinde döndü; orada
u? Gözleri faltaþý gibi açýldý: 'Tanrým! Çatlak bu! Eski sette bir çatlak!' dedi.
Topluluktan bir ses: 'Bütün suç sizin Set Beyi! Sizin! Bunu Tanrý'nýn katýna birlikte götür
ye baðýrdý.
Hauke'nin öfkeden kýzarmýþ yüzünü ölüm beyazlýðý sarmýþtý ki, parlayan ay ýþýðý da bunu dah
n bir durumda iki yanýna sarkmýþtý, dizginleri de zor tutuyordu. Ama bu da kýsa bir an sürd
sonra doðruldu ve aðzýndan sert bir inleme iþitildi. Atýný sessizce döndürdü ve hayvan solu
onunla birlikte set üzerinde doðuya fýrladý. Atlý keskin gözleriyle her yaný inceliyor ve k
sýnda karmakarýþýk düþünceler birbirini kovalýyordu: Tanrý'nýn katýna götürecek suçu neydi?
disi durdurmasa yeni seddi delmeyi becereceklerdi; ama onun yüreðini sýcak bir duyguyl
a dolduran ve kendisinin çok iyi bildiði baþka bir þey daha vardý: Geçen yaz Ole Peters'in
konuþmalarý onu durdurmamalýydý; sorun buydu iþte! Eski seddin zayýf olduðunu ancak þimdi a
hiçbir þeye bakmadan iþi yürütmesi gerekiyordu; þimdi birdenbire fýrtýnanýn içerisinde, 'T
af ediyorum ki, görevimi iyi yapmadým!' diye baðýrdý.
Solunda, tam atýn týrnaklarýnýn yanýnda deniz kaynýyor, önünde, þimdi tam bir karanlýk içer
leri ve tanýdýk evleriyle eski toprak uzanýyordu; gökten gelen zayýf ýþýk sönmüþtü; ancak b
anlýðý delen bir ýþýk demeti görülüyordu. Bu, adamýn yüreðine bir avuntu gibi geldi; ýþýk,
en, karýsýndan ve çocuðundan gelen bir selam olmalýydý. Çok þükür, yüksek tepede güvenle o
uþkusuz, þimdi baþka kimseler de yüksek yerlere çýkmýþ olmalýydýlar. Orada, þimdiye dek hiç
lýkta bir ýþýk vardý; yukarýda da bir ýþýk gece karanlýðýný deliyordu (belki de bu ýþýk kil
rdu). Hauke kendi kendine söylendi: 'Hepsi de, hepsi de gitmiþ olacaklar! Kuþkusuz, bi
rkaç tepedeki evler yýkýlacak, sular altýnda kalan tarlalar için kötü yýllar gelecek, set v
arý onarmak gerekecek! Bunlara katlanacaðýz. Bana kötülük yapanlara bile yardým etmek ister
Tanrým, bu insanlara acý!'
Þimdi yana, yeni topraða bakýyordu; bunun çevresinde deniz köpürmekle birlikte, içerisinde
e dinginliði vardý. Atlýnýn göðsünden, ister istemez neþeli bir ses yükseldi: 'Hauke Haien
ayanacak ve yüz yýl sonra bile iþ görecektir!'
Ayaklarýnýn altýnda gök gürlemesine benzeyen bir ses onu düþlerinden uyandýrdý; kýr a
rlemek istemiyordu. Ne oluyordu? At geriye sýçradý ve seddin bir parçasýnýn önünde derinler
arlandýðýný duyumsadý. O, gözlerini açarak bütün düþlemlerini bir yana býraktý ve eski sedd
nu anladý; hayvan demin ön ayaklarýyla oraya basmýþtý. Elinde olmaksýzýn atý geri çekti; o
rindeki son bulut örtüsü de uçmuþ; tatlý yýldýzlar, köpürerek ve ýslýk çalarak aþaðýya, esk
dalgalarý aydýnlatmýþtý.
Hauke aklýný oynatmýþ gibi oraya baktý; bu insan ve hayvanlarý yutan bir tufandý. Demin duy
amýþ olduðu ýþýk bir daha parladý, hâlâ ayný tepenin üzerinde yanýyordu. Þimdi yürekliliðin
praða baktýðý zaman, önünde, kudurarak aþaðý saldýran ve akýllara dehþet saçan burgacýn ark
aklaþýk yüz adým geniþliðinde bir alanýn sularla kaplanmýþ olduðunu gördü. Onun gerisinde,
arak görebiliyordu. O daha çoðunu da görmüþtü; içinde bir kadýnla bir çocuðun oturduðu bir
i tekerlekli küçük bir araba, bütün hýzýyla sedde doðru koþup gelmekteydi; acaba fýrtýnayla
es, küçük bir köpeðin havlamasý mýydý? Büyük Tanrý! Bunlar onun karýsýyla çocuðuydu; onlar
sular da onlara doðru ilerliyordu. Atlýnýn göðsünden bir çýðlýk, umutsuz bir çýðlýk yükseld
eriye!'
Ama fýrtýna ve deniz acýmasýzdý; onun sözleri gürültü içinde yitti; ancak pardösüsünü fýrtý
nu at üzerinden yuvarlayacaktý; arabaysa durmadan saldýran dalgalara doðru uçuyordu. O zam
an karýsýnýn, kollarýný yukarýya, kendisine doðru uzattýðýný gördü; o da onu görmüþ müydü?
kusuyla güvenli evden mi uzaklaþmýþtý? Þimdi son bir sözle ona mý sesleniyordu? Bu sorular
nde koþuþuyor; ama yanýtsýz kalýyordu. Birinden ötekine, her türlü söz duyulmaz olmuþtu; ku
ak dünyanýn yýkýlmasýný andýran gümbürtü dolduruyor, araya baþka sesi býrakmýyordu.
Hauke, fýrtýnanýn içinde, 'Çocuðum! Ah Elke; sadýk Elke!' diye baðýrdý. O zaman, yine önünd
bir parçasý koparak aþaðýya yuvarlandý ve arkasýndan gürültüyle deniz saldýrdý. Aþaðýda bir
tekerleklerinin dehþetli altüst oluþla yukarý fýrladýklarýný ve sonra kaynayarak çamurun i
týklarýný gördü. Tek baþýna seddin üzerinde kalan atlýnýn büyümüþ gözleri baþka bir þey gör
'Her þeyin sonu bu!' dedi ve arkasýndan, kaygý verici seslerle suyun köyünü kaplamaya baþl
e, uçuruma doðru inmeye baþladý. Evindeki ýþýðýn hâlâ parladýðýný görüyor; ama artýk
tan ýþýk olmadýðýný biliyordu. Doðrularak kýr atýný saðrýlarýndan mahmuzladý, hayvan yere y
a ayaklarý üzerinde doðruldu. Ama adamýn gücü onu aþaðý doðru zorluyordu; yürüyüþe çýktýðýn
' diye baðýrdý ve sonra, 'Tanrým, beni al; baþkalarýný esirge!' diye ekledi.
Bir mahmuz daha; kýr atýn, fýrtýna ve dalgalarýn üzerinde yükselen baðýrmasý, sonra aþaðýda
algalardan gelen boðuk bir ses, kýsa bir direnme...
Parlak ay yukardan bakýyordu; ama aþaðýda, seddin üzerinde, az sonra eski topraðý hemen hem
büsbütün kaplamýþ olan yabanýl sudan baþka yaþam belirtisi kalmamýþtý. Ancak, Hauke Haien ç
si hâlâ tufan üzerinde yükseliyordu; hâlâ oradan ýþýk demetleri geliyor ve evlerin yavaþ ya
k arazide bulunan kilise kulesindeki tek fener de, titrek ýþýklarýyla köpüklü dalgalarýn üz
ydýnlatýyordu."
***
Anlatan sustu; ben çoktandýr önümde duran bardaða elimi uzattýmsa da aðzýma götüremedim, el
erinde kaldý.
Ev sahibim, "Ýþte bu, Hauke Haien'in öyküsüdür," diyerek yeniden söze baþladý:
"Bunu size, en iyi bildiðim biçimde anlatmaya çalýþtým. Kuþkusuz, Set Beyimizin evindeki yö
i kadýn size bunu baþka türlü de anlatmýþ olabilirdi; çünkü, öykünün içinde þunlar da vardý
i; selden sonra eskisi gibi yeniden ay ýþýðýnda Jever adasýnda görünür olmuþ ve bütün köy h
i ileri sürmüþlerdir. Þunlar kesin olarak bilinmektedir: Hauke Haien, karýsý ve çocuðu bu s
boðulmuþtur; yüksekteki kilise avlusunda onlarýn mezarýný bile bulamadým. Belki de cesetler
eddin delindiði yerden denize sürüklenmiþ ve oradan sonsuz denize karýþmýþlardýr; böylece i
n kurtularak dinginliði bulmuþlardýr. Ama, Hauke Haien Seddi, bugün yüz yýl sonra bile hâlâ
ta durmaktadýr. Yarýn kente giderken, yolun yarým saat uzamasýndan çekinmezseniz, bu seddi
atýnýzýn ayaklarý altýnda görebilirsiniz.
Bir zamanlar Jewe Manners'in, seddi yapan için, torunlarý konusunda söylediði sözler, gördü
i gerçekleþmemiþtir; böyledir iþte bey: Sokrates'e zehir içirdiler ve efendimiz Hazreti Ýsa
mýha gerdiler! Bu gibi þeyler artýk son zamanlarda kolay kolay olmuyor; ama ensesi kalýn
bir zorba ya da kötü bir kimsenin azizlerden sayýlmasý ya da kendimizden bir derece yükse
k olan becerikli birinin hayaletler arasýnda yer almasý; bunlar her zaman olabilen þey
lerdir."
Adamcaðýz bunlarý söyledikten sonra ayaða kalktý ve dýþarýyý dinleyerek, "Orada durum deðiþ
enceredeki yün örtüyü çekti. Dýþarda parlak bir ay ýþýðý vardý. Sonra sözünü sürdürerek, "B
daðýlýyorlar; evlerine gidecekler. Öteki kýyýda yýkýlan bir yer yok sanýrým; su inmiþ," ded
Ben onun yanýnda durarak dýþarý baktým, yüksekteki bu pencereler, seddin hizasýndan yukarda
lunuyorlardý. Durum onun dediði gibiydi. Bardaðý elime aldým ve kalanýný içerek, "Bu akþam
ederim, sanýrým artýk uyuyabiliriz!" dedim. Ufak tefek öðretmen, "Uyuyabiliriz; size bütün
mle iyi geceler dilerim!" dedi.
Aþaðý inerken, koridorda, konukevinde býrakmýþ olduðu haritayý almaya gelmiþ olan Set Beyi'
adým. Bana, "Her þeyi atlattýk. Ama, bizim öðretmen sizi sanýrým iyice aydýnlatmýþ olmalý,
ndir!" dedi.
"Evet, akýllý bir adama benziyor!"
"Doðru, kuþkusuz öyle... ama sanýrým gözlerinize güvenirsiniz. Öte yanda, önceden söylediði
yýkýlmýþtýr!"
Ben omuzlarýmý silkerek, "Bunun üzerine uyumak düþer! Ýyi geceler dilerim, Set Beyi!" dedim
O gülüyordu: "Ýyi geceler!"
Ertesi sabah, geniþ ve yýkýk alanýn üzerinde yükselen altýn gibi parlak güneþ ýþýðýnýn altý
i üzerinden atýmla kente doðru yola çýktým.

You might also like