You are on page 1of 141

i

EGE ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

BİNA YAŞAM DÖNGÜSÜNDE ENERJİ ANALİZİ


VE YEŞİL BİNALAR

Sema (Kaya) SERT

Tez Danışmanı : Yrd. Doç. Dr. Hüseyin GÜNERHAN

Çevre Bilimleri Ana Bilim Dalı

Bilim Dalı Kodu : 615.01.00


Sunuş Tarihi : 23.06.2010

Bornova-İZMİR

2010
ii
iii

Sema SERT (Kaya) tarafından Yüksek Lisans tezi olarak sunulan “Bina
Yaşam Döngüsünde Enerji Analizi ve Yeşil Binalar” başlıklı bu çalışma E.Ü.
Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği ile E.Ü. Fen Bilimleri Entitüsü Eğitim
ve Öğretim Yönergesi’nin ilgili hükümleri uyarınca tarafımızdan değerlendirilerek
savunmaya değer bulunmuş ve 23.06.2010 tarihinde yapılan tez savunma sınavında
aday oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunmuştur.

Jüri Üyeleri: İmza

Jüri Başkanı : Yrd.Doç.Dr. Hüseyin GÜNERHAN

Raportör Üye : Prof.Dr. Ümit ERDEM

Üye : Prof.Dr. Mehmet N. KUMRU


iv
v

ÖZET

BİNA YAŞAM DÖNGÜSÜNDE ENERJİ ANALİZİ VE YEŞİL BİNALAR

SERT, Sema (Kaya)

Yüksek Lisans Tezi, Çevre Sorunları Arş. ve Uyg. Merkezi


Tez Yöneticisi : Yrd. Doç. Dr. Hüseyin GÜNERHAN
Haziran 2010, 123 Sayfa

Bu çalışmanın temelini yeşil binalar ve yeşil binalarda enerji kullanımı


oluşturmaktadır. Güçlü bir yeşil bina enerji kavramı inşa edebilmek için de, enerji
çok boyutlu ve geniş açıdan ele alınmıştır. Bu bağlamda , fosil yakıtlar, nükleer
enerji ve yenilenebilir enerji kaynaklarının çevresel etki değerlendirmeleri, enerji
rezervlerinin mevcut ve gelecekteki durumu, gelecek senaryoları, enerji güvenliği,
Türkiye’nin enerji politikası ve vizyonu, Türkiye ve dünyada yenilenebilir enerji
sistemi ve teşvikler, enerji tasarruf sistemleri, potansiyeli ve mevzuat, yeni nesil-
ekolojik-A sınıfı-yeşil-sürdürülebilir binalar ve sertifikalandırma sistemleri, yaşam
döngüsü değerlendirme sistemi, ömür boyu maliyet analizi, enerji simulasyon
yazılımları, kısıtları, avantaj ve dezavantajları incelenmiştir.

Son olarak yeşil bir binanın elektrik enerjisi ihtiyacı, şebekeden bağımsız-
optimum açıda güneye yerleşik fotovoltaik sistem büyüklüğü ve maliyet analizi
(ömür boyu maliyet analizi yöntemiyle) Visual Basic programlama dili ile Access
veri tabanı kullanılarak benzeştirilmiştir. Bu çalışma sonucunda, PV sistemlerinin
ilk yatırım maliyetinin yüksek, ancak ömür boyu maliyetinin konvansiyonel enerji
kaynaklarıyla rekabet edebilir olduğu ve teşvik sistemleri olmadığı yada yetersiz
olduğu sürece fotovoltaik sistemlerin yapılabilir olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anahtar Sözcükler : Yenilenebilir enerji, ekolojik – sürdürülebilir - yeşil


binalar, enerji simulasyon programı, fotovoltaik sistem büyüklüğü ve maliyet
analizi, yaşam döngüsü enerji analizi, ömür boyu maliyet analizi
vi
vii

ABSTRACT

LIFE CYCLE ENERGY ANALYSIS OF THE BUILDING AND GREEN


BUILDINGS

SERT, Sema (Kaya)

MSc in The Centre For Environmental Studies


Supervisor: Assistant Prof. Dr. Hüseyin GÜNERHAN
June 2010, 123 Pages

This study is built up on the green buildings concept and green building’s
energy design. For the purpose of constitution a strong green building energy
concept, energy has been studied multi-dimensionally in a wide perspective. Within
this context, the subjects like environmental impact assessment of the fossil fuels,
nuclear energy and renewable energy, present and future states of the energy
reserves, future scenarios, energy security, the energy vision and policy of Turkey,
renewable energy systems in the world and Turkey and incentives, energy saving
and potentials, the laws, new generation-ecological-A class-green-sustainable
buildings and certification systems, life cycle energy analysis, life cycle costing,
energy simulation softwares and their restrictions, advantages and disadvantages has
been discussed.

Finally, the electical energy requirement of a green building, sizing of the


stand-alone, optimum tilted, south oriented photovoltaic system and cost analysis
(with the method of the life cycle costing) has been simulated by the Visual Basic
programming and Access database. It is deduced that the PV systems capital cost is
high but life cycle cost is competitive with conventional energy systems and as long
as there is no or insufficient incentive systems, PV systems are not feasible.

Keywords : Renewable energy, ecological-green-sustainable building, energy


simulation software, energy saving and potential of Turkey, photovoltaic system
sizing and cost analysis, life cycle energy analysis, life cyle cost analysis
viii
ix

TEŞEKKÜR

Bu çalışmaya başlamadan önce açıkçası bir evin, binanın bu kadar çok ve


önemli teknik ayrıntı içerdiğinin ve beni nereye götüreceğinin tam olarak farkında
değildim. Bu araştırma beni “ Enerji “ konusunda fikren olgunlaştırmıştır ve
diyebilirim ki benim için hala bitmiş değildir. Beni düşünsel ve hatta ruhsal bir
sürecin içine alan ve az çok haberlerin satır aralarını okumamı sağlayan böyle bir
çalışmada bana “Enerji Güvenliği” kitabını hediye eden Faruk Demir’e,
TemizDünya Rehberi ve Binalarda Sürdürülebilirlik kitaplarını hediye eden Doğa
Yayınlarına, bazı teknik yardımlarından dolayı TemizDünya Ekoloji Derneği’ne,
veri tabanı yönetimi konusunda yardımlarından ötürü Alper Selimgil’e, tezimi
yazmam konusundaki anlayışından dolayı işyeri yönetimine, iş, çocuk ve fiziksel
rahatsızlıklarımdan dolayı zaman konusunda zorlandığım için, süre uzatarak
gösterdikleri anlayış, hoşgörü ve yardımlarından dolayı Fen Bilimleri Enstitüsü’ne,
Çevre Bilimleri Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ümit Erdem’e, Yrd. Doç Dr.
Hüseyin Günerhan’a ve Nuran Özkuleli’ye, sabır, yardım ve teşviklerinden dolayı
eşime, anneme, babama ve katkısı olan herkese yürekten teşekkürü bir borç bilirim.
x
xi

İÇİNDEKİLER

Sayfa

1. GİRİŞ .............................................................................................................. 1

2. ENERJİDE MEVCUT DURUM VE POTANSİYEL ....................................... 3

3. ENERJİ ÜRETİMİNİN ÇEVRESEL ETKİLERİ .......................................... 16

3.1. Fosil Yakıtlar ve Çevre.......................................................................... 16

3.2. Nükleer Santraller ve Çevre................................................................... 19

3.3. Yenilenebilir Enerjiler ve Çevre ............................................................ 24

4. ENERJİ GÜVENLİĞİ ................................................................................... 33

5. ENERJİDE GELECEK SENARYOLARI ve TÜRKİYE VİZYONU............. 40

6. DÜNYADA ve TÜRKİYE’DE YENİLENEBİLİR ENERJİ .......................... 42

6.1. Dünya’da Yenilenebilir Enerji Sistemi .................................................. 42

6.2. Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Sistemi ................................................ 48

6.3. Fotovoltaik Pazarı ve Fiyatlar................................................................ 52

7. DÜNYADAVE TÜRKİYE’DE ENERJİ VERİMLİLİĞİ ............................... 54

7.1. Dünyada Enerji Verimliliği ................................................................... 54

7.2. Türkiye’de Enerji Verimliliği ................................................................ 62

8. YAŞAM DÖNGÜSÜ DEĞERLENDİRME ................................................... 69

8.1. Tanımı, Tarihsel Gelişimi ve Metodolojisi............................................. 69

8.2. Yaşam Döngüsü Enerji Analizi (Life-Cycle Energy Analysis)............... 71


xii

9. YAŞAM BOYU MALİYET ANALİZİ ......................................................... 74

10. YENİ NESİL, A SINIFI, YEŞİL BİNALAR................................................ 76

10.1. Sürdürülebilir, Yeşil, Ekolojik Bina Nedir ?........................................ 76

10.2. Geleneksel Binalar ve Yeşil Binalar .................................................... 77

10.3. Sertifikalandırma Sistemleri................................................................ 81

10.4. Yeşil Bina Yurtdışı Uygulamaları ....................................................... 89

10.5. Yeşil Bina Türkiye Uygulamaları........................................................ 91

11. BİNA ENERJİ BENZEŞİM PROGRAMLARI........................................... 99

11.1. Bina Benzeşim Programları (BSP) ve Önemi ...................................... 99

11.2. Bina Enerji Benzeşim Programları Tarihçesi ....................................... 99

11.3. Sürdürülebilir Bina Tasarımı ve BSP’ler ........................................... 100

11.4. Bina Enerji Benzeşim Programlarının Kısıtları.................................. 101

12. MATERYAL VE METOD........................................................................ 105

13. BULGULAR ............................................................................................. 113

14. TARTIŞMA, SONUÇ ve ÖNERİLER....................................................... 115

ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................... 123


xiii

ŞEKİLLER DİZİNİ

Şekil Sayfa

Şekil 2.1. İthal edilen doğal gazın kullanım alanlarına göre dağılımı (Oğan, 2003) . 6

Şekil 5.1. PV pazarındaki aktörler. ( www.solarbuzz.com, EİE, 2009’dan) ............52

Şekil 5.2. 2001-2009 fiyatlar (Solarbuzz, 2009) .....................................................53

Şekil 7.1. Türkiye’de enerji yoğunluğunun zaman içinde gelişimi (Çalıkoğlu, 2009)
..............................................................................................................................65

Şekil 7.2. Sektörlere göre tasarruf potansiyeli 2020 projeksiyonu (Çalıkoğlu, 2009)
..............................................................................................................................67

Şekil 8.1. Yaşam Döngüsü Analizi Safhaları (TS EN ISO 14040/Mart 1998).........70

Şekil 10.1. BREEAM Europe performans kategorileri ve dağılım oranları


(Sev ve Canbay, 2009)...........................................................................................83

Şekil 10.2. LEED NC (Yeni Yapılar ve Büyük Onarımlar) v 2.2 performans


kategorileri ve dağılım oranları (Sev ve Canbay, 2009). .........................................84

Şekil 10.3. Kanada’ya uyarlanan SBTool performans kategorileri ve dağılım


oranları (Sev ve Canbay, 2009). ............................................................................85

Şekil 10.4. Green Star performans kategorileri ve dağılım oranları (Sev ve Canbay,
2009). ....................................................................................................................86

Şekil 10.5. CASBEE performans kategorilerinin sınıflandırılması ve çevresel


etkinliğin belirlenme yöntemi (Sev ve Canbay, 2009). ...........................................88

Şekil 10.6. CASBEE’ye göre yapının çevresel etkinliğine göre sürdürülebilirlik ve


sertifika düzeyleri (Sev ve Canbay, 2009). .............................................................88

Şekil 12.1. Program akış şeması...........................................................................107

Şekil 12.2 Programda kullanılan butonlar.............................................................107


xiv
xv

ÇİZELGELER DİZİNİ

Çizelge 2.1. Bazı ülkelerin ve Türkiye’nin HES potansiyel gelişimi (DSİ, 2009) .... 7

Çizelge 2.2. Ekonomik olarak yapılabilir HES projelerinin durumu (DSİ, 2009)..... 7

Çizelge 2.3. Yıllık Toplam Güneş Enerjisi Potansiyelinin Bölgelere Göre Dağılımı
(EİE, 2009)............................................................................................................. 9

Çizelge 2.4. AB nükleer kurulu gücünün gelişimi (Ertürk vd., 2006).....................13

Çizelge 2.5. Nükleer elektriğin dünyadaki payı (Ertürk vd., 2006) .........................13

Çizelge 2.6. Sektörlere göre toplam seragazı salımı (milyon ton CO2 eşdeğeri)
(TÜİK,2009)..........................................................................................................16

Çizelge 5.1. Yenilenebilir Enerji Kanun değişikliği taslağındaki hedef teşvik


fiyatları (Tayman, 2009, Referans ).......................................................................50

Çizelge 7.1. Çeşitli Bölgelerdeki Kişi Başına Enerji Tüketimleri ve Enerji


Yoğunluğu : 2003 Yılı verileri. (International Energy Agency, Key World
Energy Statistics, OECD/IEA, Paris, 2005, s.48,52,56., Narin-Akdemir, 2006)......65

Çizelge 12.1. Bir binayı “Yeşil” yapan unsurlar ...................................................105

Çizelge 12.2. Her aya ait yılın günü (n) (Bakırcı, 2006) .......................................109
xvi
xvii

SİMGELER ve KISALTMALAR

A Fotovoltaik modülün alanı (m2)

BSP Bina Simulasyon Programı

H Yatay yüzeye gelen güneş ışınımı (W/m2)

Hd Difüz ışınım (W/m2)

H0 Atmosferdışı ışınım (W/m2)

HT Eğik yüzey aylık ortalama günlük global ışınım (W/m2)

Isc Güneş sabiti (1353 W/m2)

ISO Uluslararası Standartlar Organizasyonu (International


Organisation for Standardization)

KT Berraklık endeksi

N Bir ürünün, sistemin yaşam süresi

n Gün sayısı

Pa Belirli periyotlarda tekrarlanan yenileme maliyetinin


bugünkü parasal karşılığını hesaplamayı sağlayan katsayı

Pr Her yıl tekrarlanan yıllık giderlerin bugünkü parasal


karşılığını hesaplamayı sağlayan katsayı

R Eğik yüzeye gelen toplam ışınım için dönüşüm katsayısı

Rb Eğimli yüzeydeki direkt ışınımın, yatay yüzeydeki direkt


ışınıma oranı

s Eğim (°) (Fotovoltaik sistemin yatay ile yaptığı açı)


xviii

SİMGELER ve KISALTMALAR (Devam)

SETAC Çevresel Toksikoloji ve Kimya Topluluğu (Society of


Environmental Toxicology and Chemistry)

UNEP Birleşmiş Milletler Çevre Programı (United Nations’


Environment Programme)

YDD Yaşam Döngüsü Değerlendirme

YDEA Yaşam Döngüsü Enerji Analizi

δ Deklinasyon açısı (°)

φ Enlem açısı (°)

ηd Diğer güç çevrim ve elektronik cihazların verimi

ηp Fotovoltaik modülün verimi

ωs Güneş doğuş saat açısı (°)

ωs’ Eğik yüzeyin güneş doğuş saat açısı (°)


1

1. GİRİŞ

“ Bir ev neye yarar ki, onu üzerinde oturtabileceğin güzel bir gezegenin olmazsa ”
Henry David THOREAU (Erdem, 1999)

21. yüzyıla damgasını vuran küreselleşme, bir taraftan bilgi ve teknolojide


olağanüstü gelişmeler yaratırken diğer taraftan da enerji ve çevre gibi konuların
giderek daha stratejik olmasına neden olmuştur. Enerjiye duyulan ihtiyaç arttıkça,
enerji üzerindeki uluslararası rekabet artmış ve enerji güvenliği ön plana çıkmıştır.
Bu nedenledir ki 21. Yüzyıl, büyük olasılıkla enerji kaynaklarını elinde
bulunduran ve enerji yollarını kontrol eden ülkelerin hegemonyasına sahne
olacaktır.

Enerji konusunda Vladimir V. Putin’in G8 başkanlığını yürüttüğü toplantıda


söyledikleri oldukça anlamlıdır ( 15-17 Temmuz 2006 ).

“Bugün küresel enerji, sosyal ve ekonomik ilerlemenin önemli ve gerçek


motorudur. Bu yüzden dünyanın dört bir köşesindeki milyarlarca insanın kaderini
doğrudan ilgilendiriyor. Enerji alanındaki ortak geleceğimiz, ortak sorumluluklar,
riskler ve faydalar anlamına geliyor. Dengeli ve adil bir enerji arzı, şu an ve
ilerleyen yıllarda küresel güvenliğin belkemiği olacak. Gelecek kuşaklara,
ihtilaflardan ve enerji güvenliği için yararsız rekabetten kaçınmayı sağlayacak bir
dünya enerji yapısı bırakmak zorundayız. Bu yüzden uygarlığımız adına somut ve
uzun vadeli bir enerji zemini yaratacak ortak yaklaşımları bulmamız önemli.

Birçok insan, enerji güvenliğini esasen sanayileşmiş ülkelerin çıkarlarıyla


ilgili bir mesele olarak görüyor. Ancak neredeyse 2 milyar insanın bugünün
dünyasında modern enerji hizmetlerinden yararlanamadığı, birçoğunun elektriği
bile olmadığı unutulmamalı.

Elbette tek başına enerji yoksulluk sorununu çözmez. Aynı zamanda farklı
bölgelerde enerji kaynaklarının yokluğu ekonomik gelişmeyi önemli ölçüde
sekteye uğratırken, enerjinin fütursuz kullanımı da, yerelden ziyade, küresel
ölçekte bir çevre felaketiyle sonuçlanabilir.

Hepimiz modern ve büyük ölçüde karşılıklı bağımlılığa dayalı bir dünyada


'enerji bencilliğinin' çıkar yol olmadığını anlamalı ve kabul etmeliyiz. Tümüyle
bir avuç kalkınmış ülkenin önceliklerine göre belirlenen enerji dağıtımı, küresel
kalkınmanın hedeflerine ve amaçlarına hizmet etmiyor. Temel mesele, her ülkeye
2

sürdürülebilir enerji arzı sağlayacak dengeli bir potansiyel yaratmaktır ve bunun


yolu da uluslararası işbirliğinden geçmektedir.” (Putin, 2006)

Çoğumuzun katılacağı bu etkileyici konuşmayı yapan Rusya’nın, 2006’da


ve 1-20 Ocak 2009’da Ukrayna enerji krizi ile elindeki doğalgazı stratejik bir silah
olarak kullandığını ve her fırsatta kullanacağını da unutmamak gerek. Üstelik
sadece Rusya değil diğer pek çok gelişmiş ülke de aynı tarz bir davranış modeli
sergileyecektir. Ziya Paşa’nın dediği gibi ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz misali,
dünyayı yönetme hevesinde olan güçlerin sadece enerji konusunda değil tüm diğer
dengesizliklerin giderilmesi ve sorunların çözülmesi konusunda daha insancıl,
tutarlı, samimi, bencillikten uzak adımlar atması ve bu doğrultuda icraatlar
yapmaları sayfalar dolusu sözden çok daha etkili ve samimi olacaktır.

Sonuç olarak, “Enerji ne pahalı bir ümit ne de ucuz bir keder; fiyatı tek
başına ödediğimiz ama sonuçlarını küresel çapta paylaştığımız bir yarındır”
(Demir, 2007). Bu açıdan bakıldığında enerji ve çevre yüzyılımızın, hatta gelecek
yüzyılların sorunudur ve diğer tüm sorunlar gibi sadece devletlerin değil birey
olarak hepimizin sorunu ve sorumluluğudur.

Bir ev üzerinde oturacağın bir gezegen olmazsa bir işe yaramaz belki ama,
tek tek her evde yapılacak düzenlemelerle üzerinde oturacağımız gezegeni daha
uzun süre yaşatabiliriz belki…

Kuşkusuz hepimizin yapacağı az çok bir şeyler var : Her evi imkanlar
dahilinde A sınıfı, yeşil bir eve dönüştürmek gibi… Bu çalışma böyle bir
dönüşüm sürecinin teknik olarak incelenmesi ve sosyal sorumluluk açılarından
değerlendirilmesidir. Bu kapsamda enerji konusu çok boyutlu olarak incelenmeye
çalışılmıştır.
3

2. ENERJİDE MEVCUT DURUM VE POTANSİYEL

Yeşil binalar ve bina yaşam döngüsünde enerji analizini, ülkemizde


uygulanabilirliği önündeki engelleri, uygulanırsa olabilecekleri anlayabilmek için
bu analize enerji adlı daha geniş bir pencereden bakmak, yöntemi bütünsel olarak
algılamakta faydalı olacaktır. Bu nedenle bu çalışma kapsamında enerji konusu
dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu koşullar çerçevesinde ana hatlarıyla ele
alınacaktır.

Kömür: Petrol ve gaz yakıt rezervleri dünyanın belirli coğrafi bölgelerine


yoğunlaşmışken, kömür düzenli bir dağılım göstermekte ve üretimi 50'den fazla
ülkede gerçekleştirilmektedir. Ayrıca 1998 yılı üretimi temel alındığında kömürün
bilinen rezervlerinin yaklaşık 200 yıl olacağı tahmin edilmektedir. Bu süre petrol
(sıvı yakıt) ve doğal gaz rezervleri için geçerli sürenin yaklaşık dört katıdır. Tüm
fosil yakıtlar içinde kömür, dünyada en çok bulunan yakıt türüdür. 1998'de
mevcut kömür çıkarma teknolojileri kullanılarak ve ekonomik olarak
çıkarılabilecek kömür miktarı 1.000 milyar ton civarında ve bu kömürün yarısı da
taş kömürüdür. Kömür rezervleri sadece çok miktarda değil, aynı zamanda coğrafi
olarak 100 ülkeden daha fazla ülkeye ve bütün kıtalara yayılmış durumdadır. Bu
değerler kömür kaynaklarını kömür çıkarma teknolojilerinde olacak gelişmeleri,
maden teknolojilerinde yapılacak ilerlemelerle ulaşılabilir olacak miktarı veya şu
anda ekonomik olmayan düşük kaliteli kömürlerin kullanımında olacak artma ile
ticari duruma gelmesini dikkate almamaktadır. Kömürün kolaylıkla ulaşılabilir ve
ucuz temin edilebilir olması, ithal eden ve üreten ülkeler için arz güvenirliği olan
bir enerji kaynağı olması anlamını taşır. Kömür göreceli olarak oldukça kolay ve
güvenli depolanabilir bir malzemedir ve sıvı yakıt ve gazdaki gibi sızma ve
yayılma problemleri yoktur (Ertürk vd., 2006).

Ülkemizde 2006 yılında üretilen birincil enerjinin yaklaşık %49’u


kömürdür. Ancak yerli kömürün tüketimdeki payı Türkiye’de tüketilen enerjide
aşırı dışa bağımlılık nedeniyle %13,2 seviyesine gerilemiştir. Bu olumsuz gelişme
daha ziyade ithal edilen ve oldukça pahalı olan doğal gazın elektrik üretiminde
aşırı ölçüde kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Halen Türkiye elektrik
üretiminin %46’sı doğalgazdan elde edilmektedir. Hatalı talep tahminlerine
dayalı planlamalar sonucu verilmiş olan satın alma ve fiyat garantileri nedeniyle,
elektrik talebi doğal gazla çalışan termik santrallerden karşılanmış ve yerli
kömürle çalışmak üzere inşa edilmiş, yatırımları tamamlanmış işgücü hazır termik
santraller ve linyit madenlerine dayalı üretim tesisleri çalıştırılmamıştır. Enerji
4

Yönetimi 2001 yılından bu yana bu çarpık durumu düzeltememiştir. Bu


çarpıklığın bir sonucu olarak yerli kömür üretimi giderek düşmüş ve Türkiye,
sanayisine en pahalı elektriği veren sayılı ülkeler içinde yer almıştır. 1998 yılında
65.2 milyon ton linyit üreten Türkiye 2006 yılında 61,5 milyon ton linyit
üretmiştir.

Yerli hidrolik kaynakların da geliştirilmesi ile Türkiye’nin bugün için


mevcut elektrik tüketiminin tümünü yerli kömür ve hidrolik kaynaklardan
karşılaması mümkündür. Bu teşebbüs Türkiye’nin çok tehlikeli boyutlarda olduğu
tüm enerji çevrelerince ifade edilen enerjideki dışa bağımlılığını önemli
seviyelerde azaltacaktır (DEK-TMK, 2007).

Petrol: Ülkemizin 2006 yılında tükettiği toplam enerjinin % 61’i petrol ve


doğalgazdır. 2006 yılında harcanan 31 milyon ton petrolün yaklaşık %90’ı ve 30
milyar metreküp doğal gazın ise tamamına yakınını ithal edilmiştir. Yapılan
ithalat için ödediğimiz döviz uluslararası petrol piyasalarındaki fiyat hareketlerine
bağlı olarak önemli rakamlara ulaşmaktadır. Petrol fiyatlarındaki 1 dolar/varillik
artışın petrol faturamıza 200 milyon dolar civarında ek yük getirdiğini dikkate
aldığımızda petrol fiyatları Türkiye’nin makro ekonomik dengeleri açısından çok
büyük önem taşımaktadır. Ülkenin her yıl giderek artan enerji talebi nedeniyle
yakın bir zamana kadar ihtiyacın yüzde 25’ini karşılayan iç üretim bugün yüzde
7’sini ancak karşılamaktadır. Yeni rezervlerin bulunamaması halinde doğalgazın
yanı sıra petrolde de tamamen dışa bağımlı hale gelinmesi söz konusudur. Sorunu
aşmanın yolu ise tespit edilen miktardan daha fazla rezerv varlığını ortaya
koyabilecek yeni kuyuların açılmasından geçmektedir (DEK-TMK, 2007).

Doğal Gaz: 1976 yılında kullanılmaya başlanan doğal gazın tüketimi,


özellikle 1980’li yılların ortasından itibaren hızla artmıştır. 2006 yılında toplam
birincil enerji arzının %28,6’sını doğal gaz oluşturmuş, toplam doğal gaz arzının
ise %52,8’i elektrik santrallerinde tüketilmiştir. Doğal gazın nihai tüketimi (sanayi
ve konut) de hızla artarak 2006 yılında 14,3 BCM’e ulaşmış ve toplam nihai enerji
tüketiminin %17,4’ünü oluşturmuştur (DEK-TMK, 2007).

BOTAŞ, doğal gaz sisteminin regülasyonunu sağlamak için değişik


depolama projeleri üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir. 20 Temmuz 2007
tarihinde hizmete alınan Kuzey Marmara ve Değirmenköy Doğal Gaz Yeraltı
Depolama Tesisi ile halen yapım aşamasında olan Tuz Gölü Doğal Gaz Yeraltı
Depolama Tesisi kısmen de olsa ihtiyaca cevap verebilecektir.
5

Mavi Akım Ve Türkiye’nin Doğalgaz Politikası

Avrupa'nın en hızlı büyüyen doğal gaz pazarı olan Türkiye'nin 1984'de


SSCB ile yaptığı ilk doğal gaz anlaşmasından sonra Türkiye'nin doğal gaza olan
talebi hızla artmıştır. Doğal gaza olan talebin hızla artması üzerine o dönemde tek
kaynak olan Rusya ile 1996'da ikinci doğal gaz anlaşması imzalanmıştır. Artan
doğal gaz talebi ve Rusya'nın girişimleri ile Mavi Akım olarak da bilinen üçüncü
doğal gaz anlaşması da imzalanmıştır. Bütün tartışma ve soruşturmalara rağmen
proje tamamlanmış ve 30 Aralık 2002'de boru hattı bir teslim protokolü ile resmen
faaliyete geçirilmiştir (Oğan, 2003).

Mavi Akım'ın Türkiye-Rusya Ekonomik İlişkilerine Etkisi: SSCB ile 14


Şubat 1986'da imzalanan ilk doğal gaz anlaşmasında alınan gaz bedelinin yüzde
70'inin Türk mal ve hizmetleri ile ödenmesi hükmü getirilmişti. Anlaşmanın
imzalandığı dönemde doğal gaz karşılığı mal ihracı uygulanması ile geleneksel
Türk ihraç mallarından ziyade, Türk sanayi mallarının ihracının artırılması için
yeni imkanlar yaratılması hedeflenmiştir. Ayrıca, iki ülke arasında 1986 yılında
imzalanan 9. Dönem Karma Ekonomik Komisyonu Protokolü'nde doğal gaz
bedellerinin bir bölümünün Türk müteahhitlik firmalarının Rusya'da
gerçekleştirmiş oldukları projelerin finansmanında kullanılması hükmüne yer
verilmiştir. İlk doğal gaz alımına başlandığı yıl olan 1987 ile 1994 yılları arasında
1,9 milyar dolar tutarında doğal gaz ithalatı gerçekleştirilmiş olup, bu tarihler
arasında belirlenen mal listeleri kapsamında kayda alınan ihracat miktarı 271
milyon dolar, gerçekleştirilen müteahhitlik hizmetleri toplamı ise 609 milyon
dolar olmuştur (Oğan, 2003).

Mal ve/veya hizmet karşılığı sürdürülen bu anlaşma hem Türkiye'nin


ihracatını olumlu yönde etkilemekte, hem de makro ekonomik açıdan Türkiye'nin
ödemeler dengesine olumlu yansımaktaydı. Ancak SSCB'nin dağılmasından sonra
Rusya Federasyonu ile 1994 yılından itibaren yapılan anlaşmalarda (1984
anlaşması protokolüne de düzeltmeler yapılarak) bu uygulamadan vazgeçilmiş ve
alınan doğal gazın bedeli peşin olarak ödenmeye başlanmıştır. Bu durum ise
Türkiye'nin Rusya ile olan dış ticaretinde Rusya lehine giderek artan oranda
açıklar vermesine sebep olmuştur (Oğan, 2003) .

Doğalgazda Rusya'ya Bağımlılık: Doğalgazda Türkiye'nin Rusya'ya ciddi


oranda bir bağımlılığı mevcuttur. Mavi Akım öncesinde 2002 yılında Rus
doğalgazını alan 20 Avrupa ülkesi içerisinde üçüncü büyük müşteri olan Türkiye,
6

Mavi Akım'la beraber Almanya'dan sonra Rusya'nın ikinci en büyük müşterisi


olmaktadır. Karşılaştırma için Avrupa ülkelerine bakarsak 2001 yılı itibariyle
Avrupa'da doğal gazda Rusya'ya en fazla bağımlı ülke olan Avusturya'da bu
bağımlılığın oranı en fazla yüzde 45 iken, Rusya'nın AB içerisindeki stratejik
partneri Almanya'da yüzde 33'tür. Diğer yandan AB Komisyonu, AB ülkelerinin
tek dış kaynağa bağımlılık oranının yüzde 30'u geçmemesi gerektiğini belirtmiştir.
Türkiye doğal gazda birbiri ardına imzalanan üç ayrı anlaşma ile Rusya'ya
yaklaşık 2/3 oranında bağımlı olmuştur. Ortalama yüzde 60 oranındaki bu
bağımlılık derecesi NATO'nun enerji güvenliği anlayışına da aykırıdır (Oğan,
2003).

Doğal Gaz’da Stratejik Hatalar

Şekil 2.1.’den de anlaşılacağı üzere, Türkiye, nerdeyse tamamına


yakınını ithal ettiği doğal gazın yüzde 66,6'lık bir bölümünü elektrik enerjisi
için kullanmaktadır. Ve yine Şekil 2.1.deki grafikten de anlaşılacağı üzere
sadece doğal gazın alımında tek kaynağa olan bağımlılığın yanı sıra, doğal gazın
kullanım alanlarında da bir yanlışlık söz konusudur. Yurt dışından çok pahalıya
alınan doğal gazın yüzde 67'si elektrik üretiminde kullanılırken sadece yüzde 17'si
konutlarda kullanılmıştır (Oğan, 2003).

Şekil 2.1. İthal edilen doğal gazın kullanım alanlarına göre dağılımı (Oğan, 2003)

Diğer taraftan zengin su kaynaklarıyla övünen ve bu su kaynaklarının bir


çoğu boşa akıp giderken kendi su kaynaklarının bir kısmına dayanarak elektrik
üretimi yapan santrallerin dahi dışarıdan alınan doğal gaza dönüştürülmesi sadece
stratejik değil ekonomik olarak da yanlıştır.
7

Hidrolik Kaynaklar: Dünya hidroelektrik potansiyeli brüt olarak


40.150.000 GWh iken söz konusu rakamlar Avrupa'da 3.150.000 GWh,
Türkiye'de ise 433.000 GWh'dir. Buna göre, Türkiye'nin hidroelektrik enerji
potansiyeli, dünya toplam potansiyelinin % 1'i, Avrupa toplam potansiyelinin ise
% 16'sı civarındadır (Ertürk vd., 2006).Ülkemizin HES potansiyeli gelişimi ve
yapılabilir HES projelerinin durumu Çizelge 2.1. ve 2.2. de gösterilmiştir.

Çizelge 2.1. Bazı ülkelerin ve Türkiye’nin HES potansiyel gelişimi (DSİ, 2009)

Çizelge 2.2. Ekonomik olarak yapılabilir HES projelerinin durumu (DSİ, 2009)

Toplam Kurulu Ortalama Yıllık


Ekonomik olarak yapılabilir HES HES Oran
Kapasite Üretim
Projelerinin Durumu Sayısı (%)
(MW) (GWh/yıl)

İşletmede 172 13,700 48,000 35

İnşa Halinde 148 8,600 20,000 14

İnşaatına Başlanmayan 1,418 22,700 72,000 51

Toplam Potansiyel 1,738 45,000

Tüm bu tablolar, sayılar iyi gibi görülse de, yapılan santral projelerinin
verimliliği de ayrıca değerlendirilmelidir. Aşağıdaki haber Türkiye’nin enerji
konusunda nerde olduğuna çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir ve oldukça
düşündürücüdür:
“ Kızılırmak ve Yeşilırmak üzerinde toplam 1300 MW kurulu güç kapasiteli
4 adet hidroelektrik santralın faaliyet gösterdiği ve hiç enerji ihtiyacı bulunmayan
Samsun'a 2000 yılında yapılan ihale ile iki mobil santral kuruldu. Ancak santraller
'ihtiyaç yok' denerek hiç çalıştırılmadı. Sözleşme gereği santralleri yapan
8

firmalara ise 43.8 trilyon lira tazminat ödendi. 5 yıl boyunca da ödeme devam
edecek” (Ünver, 2004).

Güneş Enerjisi: Güneş enerjisinden yararlanma konusundaki çalışmalar


özellikle 1970'lerdeki petrol krizinden sonra hız kazanmış, güneş enerjisi
sistemleri teknolojik olarak ilerleme ve maliyet bakımından düşme göstermiş,
çevresel olarak temiz bir enerji kaynağı olarak kendini kabul ettirmiştir.

Sayılarla Güneş Enerjisi (TemizDünya Rehberi, 2009)

Günde 24 saatten, tüm dünya yüzeyinin ortalaması alındığında, her


metrekareye yılda kabaca bir varil petrolden üretilecek enerjiye eşit ışınım düşer.
Bu da günde, metrekare başına ortalama 4,2 kWh enerjiye denk gelir

Güneşten dünyaya saniyede yaklaşık olarak 170 milyar MW enerji


gelmektedir. Türkiye'nin 2007 yılındaki enerji üretiminin 191 milyar kWh olduğu
düşünülürse bir saniyede dünyaya gelen günes enerjisi, Türkiye'nin yıllık enerji
üretiminin 890 katıdır.

Her gün yeryüzüne ulaşan güneş enerjisi miktarı çok büyüktür. Yeryüzünde
bulunan tüm kömür, petrol ve doğal gaz enerjisi, sadece 20 günlük güneş
enerjisine eşittir.

Tam güneşli bir havada, yalnızca 15 dakika içinde, dünyadaki herkesin 1


senelik elektrik ihtiyacını karşılayacak kadar enerji yeryüzüne düşmektedir

Güneş enerjisi kullanan ortalama bir sıcak su sistemi, yılda 11,4 varil petrol
harcanmasını önler veya orta büyüklükte bir sedan arabanın 20.000 km gitmek
için harcayacağı yakıta eşdeger yakıttan tasarruf edilmesini sağlar.

Amerika Kolorado'daki 1 kW'lik bir fotovoltaik sistem (ya da ayda 150


kWh üreten bir sistem) her ay, yaklaşık 75 kg kömürün çıkarılmasını, atmosfere
150 kg CO2 salımını, yaklaşık 477 Litre suyun harcanmasını, NO ve SO2
gazlarının çevreyi kirletmesini engeller.

Dünyada 2 milyar insan henüz elektrik enerjisinden faydalanmıyor. Bu


insanlar için en ucuz çözüm güneş panellerinden elektrik üretmek olabilirdi. Fakat
ne yazık ki, gerekli ekipmanı alabilecek güce sahip değiller.
9

Türkiye’de Mevcut Durum Ve Potansiyel: Devlet Meteoroloji İşleri


Genel Müdürlüğünde (DMİ) mevcut bulunan 1966-1982 yıllarında ölçülen
güneşlenme süresi ve ışınım şiddeti verilerinden yararlanarak EİE tarafından
yapılan çalışmaya göre Türkiye'nin ortalama yıllık toplam güneşlenme süresi
2.640 saat (günlük toplam 7,2 saat), ortalama toplam ışınım şiddeti 1.311
kWh/m²-yıl (günlük toplam 3,6 kWh/m²) olduğu tespit edilmiştir. Türkiye'nin en
fazla güneş enerjisi alan bölgesi Güney Doğu Anadolu Bölgesi olup, bunu
Akdeniz Bölgesi izlemektedir. Güneş enerjisi potansiyeli ve güneşlenme süresi
değerlerinin bölgelere göre dağılımı da Çizelge 2.3. de verilmiştir.

Çizelge 2.3. Yıllık Toplam Güneş Enerjisi Potansiyelinin Bölgelere Göre Dağılımı (EİE, 2009)

Ancak, bu değerlerin, Türkiye’nin gerçek potansiyelinden daha az olduğu,


daha sonra yapılan çalışmalar ile anlaşılmıştır. 1992 yılından bu yana EİE ve
DMİ, güneş enerjisi değerlerinin daha sağlıklı olarak ölçülmesi amacıyla enerji
amaçlı güneş enerjisi ölçümleri almaktadırlar. Devam etmekte olan ölçüm
çalışmalarının sonucunda, Türkiye güneş enerjisi potansiyelinin eski değerlerden
%20-25 daha fazla çıkması beklenmektedir (EİE, 2009).

Türkiye Güneşten sıcak su eldesi konusunda Çin’den sonra dünyada 2.


sıradadır (Oktik, 2007)

Ülkemizde çoğu Akdeniz ve Ege Bölgelerinde kullanılmakta olan, güneş


enerjisini ısı enerjisine dönüştüren sıcak su üretme sistemleridir. Halen ülkemizde
kurulu olan güneş kolektörü miktarı yaklaşık 12 milyon m² olup, yıllık üretim
hacmi 750 bin m²dir ve bu üretimin bir miktarı da ihraç edilmektedir. Güneş
enerjisinden ısı enerjisi yıllık üretimi 420 bin TEP civarındadır. Bu haliyle
ülkemiz dünyada kayda değer bir güneş kollektörü üreticisi ve kullanıcısı
durumundadır.
10

Güneş Elektriği Potansiyel ve Kullanımı: Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE)


tarafından yapılan ön fizibilite çalışmaları sonucunda ülkemizde yüksek güneş
enerjisi potansiyeline sahip (1.650 kWh/[m2.y] değerinin üzerinde, 4.600 km2 'lik
kullanılabilir bir alanın olduğunu hesaplanmıştır. 4.600 km2 alanın fotovoltaik güç
sistemlerinde kullanılması 440-495 GWp kurulu PV gücü ve yılda 638-718
milyar kWh elektrik enerjisi üretimi anlamına gelir. Türkiye’de kurulu elektrik
güç sisteminin yaklaşık 42 GW ve yıllık elektrik enerjisi üretiminin yaklaşık 200
milyar kWh olduğunu düşündüğümüzde ciddi bir güneş elektriği kapasitesine
sahip olduğumuz anlaşılır. Türkiye’de şu anda kurulu fotovoltaik güç sisteminin 3
MWp olduğu tahmin ediliyor. Sonuç olarak ülkemizde PV sektörü birçok
anlamda (enerji üretim kapasitesi, istihdam, dünyada önde giden ülke olma
potansiyeli v.b. ) olağanüstü bir potansiyele sahiptir (UFTP, 2009)

Rüzgâr Enerjisi: Rüzgârdan enerji üretimi için mevcut potansiyelin ve


uygun yerlerin belirlenmesi kapsamında yapılan rüzgâr ölçümleri EİE tarafından
ağırlıklı olarak Ege ve Marmara olmak üzere çeşitli bölgelerde yer alan 7 ölçüm
istasyonunda tamamlanmış ve halen 14 ölçüm istasyonunda sürdürülmektedir İl
bazlı rüzgar potansiyeli atlası 50 metrede alınan ölçüm sonuçlarına göre
düzenlenmiştir. 7 m/sn’den az rüzgar hızları ekonomik olarak yapılabilir değildir (
EİE,2009).

Türkiye’nin 4 Şubat 2009 itibariyle Rüzgar Enerjisi durumu aşağıdaki gibidir


(EİE, 2009):
AKTİF ÇALIŞIR DURUMDA KURULU GÜCÜ : 433.35 MW,
İNŞA HALİNDEKİ KAPASİTE TOPLAMI : 402.40 MW,
TÜRBİN TEDARİK SÖZLEŞMESİ İMZALI PROJE TOPLAMI : 667.60 MW

Jeotermal Enerji: Dünyada, 1995'den 2000 yılına kadar, jeotermal elektrik


üretiminde %17, Jeotermal elektrik dışı uygulamalarda ise % 87 artış olmuştur.
Filipinler'de toplam elektrik üretiminin %27'si, Kaliforniya Eyaleti'nde %7'si,
İzlanda'da toplam ısı enerjisi ihtiyacının %86'sı jeotermalden karşılanmaktadır
(EİE, 2009). Dünyada jeotermal elektrik üretiminde ilk 5 ülke sıralaması :A.B.D.,
Filipinler, İtalya, Meksika ve Endonezya Dünyada jeotermal ısı ve kaplıca
uygulamalarındaki ilk 5 ülke sıralaması: Çin, Japonya, A.B.D., İzlanda ve
TÜRKİYE. Avrupa'da 3 milyon ev, A.B.D.'de ise 7 milyon ev jeotermal ile
ısıtılmaktadır. 2000 yılı itibariyle, dünyadaki jeotermal elektrik üretimi 7974 MW
elektrik kurulu güç olup, 65 Milyar kWh/yıl üretimdir (EİE, 2009).
11

Jeotermalin doğrudan kullanımı ise 17174 MW termal olup, 3 Milyon konut


ısıtma eşdeğeridir. Dünyada 10 bin dönüm, Türkiye'de is 500 dönüm jeotermal
sera vardır. Şanlıurfa'daki yaklaşık 250 dönümlük jeotermal seradan Avrupa'ya
ihracat yapılmaktadır (EİE, 2009).

Jeotermal ısıtmada 2010 yılı hedefleri 500.000 evdir (DPT Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı Jeotermal Raporu). Türkiye jeotermal kaynaklarıyla
bugünün teknik ve ekonomik şartlarında potansiyel jeotermal ısıtma yerleşim
birimleri 935.000 konut olarak belirlenmiştir. Ancak, bu değerin 10 yıl içersinde
500.000'inin emniyetli bir varsayım ile gerçekleşeceği planlanmaktadır.

Deniz Kaynaklı Enerjiler: Deniz enerjileri deniz dalga, boğaz akıntıları,


med-cezir ve deniz sıcaklık gradyenti gibi çeşitlidir. Türkiye'de bunlardan
yalnızca deniz dalga ve boğaz akıntıları olanağı vardır. Med-cezir olanağı
bulunmadığı gibi, denizlerimizde farklı sıcaklıklarda akıntılara da
rastlanmamaktadır. Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi, tuzluluk gradyentinin
farklı oluşu nedeni ile İstanbul ve Çanakkale boğazlarında üst ve alt akıntılar
oluşmuş bulunmaktadır. Akıntının hızı birçok yerde 8 knot (14,8 km/h = 4,1 m/s)
olarak saptanmıştır. Bu değer önemli bir kinetik enerji potansiyeline işaret
etmektedir. Etrafı denizlerle çevrili olan ülkemizde dalga enerjisi ile yapılmış
hemen hiç çalışma bulunmamaktadır (Ertürk vd., 2006).

Hidrojen: Hidrojen bilinen tüm yakıtlar içerisinde birim kütle başına en


yüksek enerji içeriğine sahiptir (Üst ısıl değeri 140.9 MJ/kg, alt ısıl değeri 120,7
MJ/kg). 1 kg hidrojen 2.1 kg doğal gaz veya 2.8 kg petrolun sahip olduğu enerjiye
sahiptir. Ancak birim enerji başına hacmi yüksektir.Isı ve patlama enerjisi
gerektiren her alanda kullanımı temiz ve kolay olan hidrojenin yakıt olarak
kullanıldığı enerji sistemlerinde, atmosfere atılan ürün sadece su ve/veya su buharı
olmaktadır. Hidrojen petrol yakıtlarına göre ortalama 1.33 kat daha verimli bir
yakıttır. Hidrojenden enerji elde edilmesi esnasında su buharı dışında çevreyi
kirletici ve sera etkisini artırıcı hiçbir gaz ve zararlı kimyasal madde üretimi söz
konusu değildir. Hidrojen gazı farklı yöntemlerle elde edildiği gibi su, güneş
enerjisi veya onun türevleri olarak kabul edilen rüzgar, dalga, ve biyokütle ile de
üretilebilmektedir (EİE, 2009).

Araştırmalar, mevcut koşullarda hidrojenin diğer yakıtlardan yaklaşık üç kat


pahalı olduğunu ve yaygın bir enerji kaynağı olarak kullanımının hidrojen
üretiminde maaliyet düşürücü teknolojik gelişmelere bağlı olacağını
12

göstermektedir. Bununla birlikte, günlük veya mevsimlik periyotlarda oluşan


ihtiyaç fazlası elektrik enerjisinin hidrojen olarak depolanması günümüz için de
geçerli bir alternatif olarak değerlendirilebilir. Bu tarzda depolanan enerjinin
yaygın olarak kullanılabilmesi -örneğin toplu taşım amaçları için yakıt piline
dayalı otomotiv teknolojilerinin geliştirilmesine bağlıdır (EİE, 2009).

Türkiye'nin hidrojen üretimi açısından bir şansı da, uzun bir kıyı şeridi olan
Karadeniz'in tabanında kimyasal biçimde depolanmış hidrojen bulunmasıdır.
Karadeniz'in suyunun %90'ı anaerobiktir ve hidrojen sülfür (H2S) içermektedir.
1.000 m derinlikte 8 ml/l olan H2S konsantrasyonu, tabanda 13,5 ml/l düzeyine
ulaşmaktadır. Elektroliz reaktörü ve oksidasyon reaktörü gibi iki reaktör
kullanılarak, H2S'den hidrojen üretimi konusunda yapılmış teknolojik çalışmalar
vardır. Birleşmiş Milletler (UNIDO) desteği ile ICHET projesi kapsamında
İstanbul'da Hidrojen Enstitüsü kurulmuştur (Ertürk vd., 2006).

Nükleer Enerji: Nükleer santraller temelde, klasik termik santrallerden


farklı değildirler. Bunlarda da elektrik üreten bir alternatöre bağlı türbini, ısıtılmış
su buharının basıncı döndürür. Bu santralın özgünlüğü bir nükleer reaktör ile bir
buhar üreticinden oluşan kazanındadır. Reaktör, atomların zincirleme parçalandığı
yerdir; parçalanmadan doğan enerji ısı taşıyıcı sıvı (ana devre) yardımıyla buhar
üreticini ısıtır. Nükleer teknoloji, dünyanın elektrik gereksinmesinin %17'sini
karşılamanın yanı sıra, tıpta ve endüstride kullanılan birçok izotopun
üretilmesinde de kullanılmaktadır. Hem araştırma yapmak hem de tıpta ve
endüstride kullanılan izotopları üretebilmek için 59 ülke toplam 273 araştırma
reaktörü işletmektedir. Bunların yanı sıra 250'yi aşkın gemi ve denizaltı nükleer
enerji ile hareket edebilmektedirler. Günümüzde 30'dan fazla ülke nükleer enerji
santrali işletmektedir. Dünya genelinde, 1000'i aşkın, ticari, askeri ve araştırma
amaçlı nükleer reaktör işletilmektedir (Ertürk vd., 2006).

Nükleer elektrik tüketiminin toplam elektrik üretimi içinde payı, dünya


ortalaması %17 olmak üzere, Fransa'da %78, İsveç'te %50, İsviçre, G.Kore ve
Slovenya'da %40, Almanya'da %28, Japonya'da %25, İspanya ve İngiltere'de
%24, Amerika'da %20, Rusya'da %17 civarındadır. Eski doğu bloğu ülkelerinden
Litvanya'da ise bu değer %80 ile dünyadaki en yüksek düzeyine erişmiştir (Ertürk
vd., 2006).AB nükleer kurulu gücünün gelişimi Çizelge 2.4.'de, nükleer elektriğin
dünyadaki payı Çizelge 2.5.de verilmiştir.
13

Çizelge 2.4. AB nükleer kurulu gücünün gelişimi (Ertürk vd., 2006)

Kuzey Amerika ve pek çok Batı Avrupa ülkelerinde yeni nükleer santraller
kurulmamaktadır. Bunun nedenleri; elektrik tüketiminde doyuma ulaşan bir
kararlılık, düşük nüfus artış hızı, kamuoyu etkisi, hâlihazırdaki kurulu kapasitenin
mevcut ve kısa vadede öngörülen talebi karşılamak için yeterli oluşu, enerji yoğun
teknolojilerden bilgi yoğun teknolojilere doğru olan yönelim, mevcut santrallerin
ömürlerinin uzatılması, verimliliklerinin ve güçlerinin artırılması yönünde
çalışmalara ağırlık verilmesi olarak görülmektedir (Ertürk vd., 2006).

Çizelge 2.5. Nükleer elektriğin dünyadaki payı (Ertürk vd., 2006)

Rezervler: Türkiye'de Salihli-Köprübaşı, Yozgat-Sorgun, Uşak-Fakılı,


Aydın-Demirtepe ve Küçükçavdar sahalarında ekonomik olarak çıkarılabilecek
toplam 9.130 ton görünür uranyum rezervi saptanmıştır. Dünyanın ikinci büyük
toryum rezervlerine sahip olan Türkiye'nin toryum yatağı Eskişehir-Beylikahır
bölgesinde yer almaktadır. Bunun dışında Malatya-Darende-Kuluncak, Kayseri-
14

Felahiye ile Sivas ve Diyarbakır il sınırları içinde toryum izlerine rastlanmıştır


(Ertürk vd., 2006). Toryum dışında nükleer konusunda önemli bir rezervimiz
yoktur. Toryum teknolojisi ise henüz araştırma aşamasındadır.

Türkiye’de henüz bir nükleer güç santralı bulunmadığından uranyum cevher


çıkarılması, işletilmesi ve sarı pasta üretimi de yoktur. Ancak nükleer yakıt
teknolojisi çalışmalarına 1970 li yıllarda başlanmıştır. 1974-1982 yılları arasında
MTA’nın Köprübaşı ve Uşak-Fakılı cevherini işlemek için kurduğu pilot tesiste
1200 kg kadar sarı pasta üretilmiştir. Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim
Merkezi’nde kurulmuş olan nükleer yakıt pilot tesisinde sarı pastadan başlayarak
son ürün olan sinterlenmiş UO2 peletleri elde edilmiştir (DEK-TMK, 2007).

2007 yılında TBMM’de kabul edilen Nükleer Yasası ile ülkemizde nükleer
santral kurulabilmesi için yatırımcılara, alım garantisi, kamu ile ortaklık gibi bazı
kolaylıklar ve ayrıcalıklar tanınmıştır. Bu Yasa daha ziyade herhangi bir meta
satın alınır gibi ihale ile nükleer santral satın alınması anlayışı ile hazırlanmıştır.
Bu nedenle de düşündürücüdür. Önce devletin bir nükleer enerji politikası
oluşturması, bu politikanın ışığı altında ülke için en uygun teknolojiyi seçmesi, bu
seçime uygun yatırım için de plan ve program çalışması yapması, nükleer santral
teknolojisinin de bu seçime uygun olarak transfer edilmesi daha uygun bir
yaklaşım olarak düşünülebilir. İhale ile nükleer teknolojiye sahip olmak; nükleer
teknolojinin alt yapısını hazırlamadan, bu konuda halen çeşitli ülkelerde
yapılmakta olan araştırmalara katılmadan, geliştirilmekte olan yeni teknolojileri
öğrenmeden ve öğrendiklerini ülkede uygulayacak nitelikte yeterli eleman
yetiştirmeden mümkün değildir (DEK-TMK, 2007).

Güncel Durum: Türkiye 6 Ağustos 2009 tarihinde, geçmişinde Çernobil


olan Rusya ile ve 10 Mart 2010’da Güney Kore ile nükleer enerji alanında
anlaşma imzalamıştır (Köylü ve Işık, Radikal, 2009 ve Milliyet 2010)

Genel Değerlerlendirme: Türkiye özellikle hidrolik, rüzgar, güneş ve


biyokütle olmak üzere önemli miktarda yenilenebilir enerji kaynaklarına sahiptir.
Yenilenebilir enerji kaynakları kömürden sonra ikinci sırada gelmektedir. 2006
yılında yenilenebilir kaynaklardan üretilen enerji 10,8 milyon TEP’in üzerinde
gerçekleşmiş olup bu deger Toplam Birincil Enerji Arzının % 11’idir (Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2009). Ülkemizdeki yenilenebilir enerji üretiminde en
önemli pay hidroelektrik ve biyokütleye aittir. (Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, 2009). Tespit edilmiş olan ekonomik hidroelektrik enerji
15

potansiyelimiz 130 Milyar kWh/yıl’dır. Bu potansiyelin %35’i işletmede, %9’u


inşaa halinde ve geri kalan %56’sı ise proje seviyesindedir. 2020 yılında ise
35000 MW hidroelektrik santral gücüne ulaşılması beklenmektedir (Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2009).

Türkiye Rüzgar Enerjisi Potansiyel Atlası ile yıllık rüzgar hızı 8,5 m/s ve
üzerinde olan bölgelerde en az 5000 MW, 7,0 m/s’nin üzerindeki bölgelerde ise
en az 48000 MW büyüklüğünde rüzgar enerjisi potansiyeli bulundugu tespit
edilmiştir. 85000 MW civarında rüzgar enerjisine dayalı lisans basvurusu
yapılmıştır (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2009).

Ülkemizin teknik güneş enerjisi potansiyeli 76 TEP olup 12 milyon m2


güneş kolektörü kullanımı mevcuttur. Bu kullanım miktarı, kişi basına 0,15 m2
güneş kolektörü kullanıldığı anlamına gelmektedir. Ayrıca, Türkiye Güneş
Enerjisi Potansiyel Atlası ile CSP teknolojisi ile 380 milyar kWh/yıl enerji
üretilebileceği hesaplanmıştır (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2009).

Jeotermal enerji potansiyelimiz 31500 MWt olup, bu miktarın 500 MW’lık


bölümü elektrik enerjisi üretimi için uygundur. Jeotermal enerji potansiyelimizin
% 10’luk bölümü ile 71000 konut ısıtılmakta ve 27 MW’lık bölümü ise elektrik
üretim amaçlı kullanılmaktadır. 25 MW ’lık jeotermal elektrik üretim santralı
yapım aşamasındadır (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2009).

Biyokütle kaynaklarımız; tarım, orman, hayvan, organik sehir atıkları


vb.’den olusmaktadır. Atık potansiyelimiz yaklasık 8,6 Milyon TEP olup bunun 6
milyon TEP’i ısınma amaçlı kullanılmaktadır (Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, 2009). Çizelge 7.8.’de Türkiye’nin ve diğer ülkelerin yenilenebilir
enerjiler konusunda nerde olduğu açık bir şekilde görülmektedir (Oktik, 2007) :

Türkiye'nin kömür rezervi ile jeotermal ve hidrolik enerji potansiyeli, dünya


kaynak varlığının %1'i civarındadır. Petrol ve doğalgaz rezervleri son derece
kısıtlıdır. Toryum rezervi ise Dünya rezervinin %54'ünü meydana getirmektedir.
Bu kaynağın değerlendirilmesi, henüz tecrübe safhasında olan toryum
santrallerinin gelişmesine bağlıdır (Ertürk vd., 2006).
16

3. ENERJİ ÜRETİMİNİN ÇEVRESEL ETKİLERİ

Türkiye’de, 2007 yılı CO2 salımında 1990 yılına göre, enerji sektöründe
%123, endüstriyel işlemlerde ise %71 artış gözlenmiştir (TÜİK, 2009).

2007 yılında toplam CO2 salımının yaklaşık olarak %93’ü enerji kaynaklı,
%7’si endüstriyel işlemler kaynaklıdır. CH4 salımlarının %59’unun atık
bertarafından, %33’ünün tarımsal faaliyetlerden, N20 emisyonlarının ise
%84’ünün tarımsal faaliyetlerden kaynaklandığı görülmüştür (TÜİK, 2009).

2007 yılında enerji kaynaklı CO2 salımı incelendiğinde, toplam CO2


salımının %35’inin çevrim ve enerji sektöründen kaynaklandığı, %26’sının
sanayiden, %17’sinin ulaştırma sektörü, geri kalan %15’inin ise diğer
sektörlerdeki enerji üretiminden kaynaklandığı görülmüştür . Çizelge 2.6.’ da
sektörlere göre seragazı salımı milyon ton CO2 eşdeğeri olarak gösterilmiştir
(TÜİK, 2009).

Çizelge 2.6. Sektörlere göre toplam seragazı salımı (milyon ton CO2 eşdeğeri) (TÜİK,2009).

3.1. Fosil Yakıtlar ve Çevre

Elektrik üretiminde en önemli çevre sorunları termik santrallerden özellikle,


linyite dayalı santrallerden kaynaklanmaktadır. Termik santraller linyit
kömürünün çıkarılmasından, yakılan kömürün oluşturduğu külün depolanmasına
kadar geçen birbirine bağımlı birçok prosesle çevrelerinde önemli çevre kirliliği
oluşturdukları gibi bu kirlilikten insan, hayvan ve bitkiler de etkilenmektedir.
Teknolojik makine ve ekipman dışında yerli olması, dışa bağımlı olmaması,
kullanılmayan kömürün ekonomiye kazandırılması avantajlarının yanında
kömürün yakılması ile insan sağlığını etkileyen, küresel ısınmaya ve asit
yağmurlarına sebep olan CO2, SO2 ve NO2 gazlarının açığa çıkması gibi
dezavantajları vardır. Termik santrallerin oluşturduğu çevre kirliliği hava, su ve
toprak kirliliği olmak üzere üç grupta incelenebilir (Ertürk vd., 2006).
17

Hava Kirlilği: Uçucu küller baca dumanı ile havaya yayılarak ağırlıklarına
ve atmosferik olaylara göre bacadan itibaren belirli mesafelerde yere çökerler. Bu
esnada içerdikleri Co, Cd, Zn, Pb, Cu gibi metal bileşikleri de baca dumanındaki
S02 ve NOx gazlarının toksin etkisini arttırır ve asit yağmurlarına dönüşmesinde
katalizör etkisinde bulunurlar.Ayrıca, termik santrallerde kömürün yanması
sonucu reaktörün iç sıcaklığı normalde 880-11500°C arasındadır. Bu sıcaklıkta
kömürün ana bileşenleri olan Karbon (C), Hidrojen (H) ve Oksijen (O) ile tali
bileşenleri olan Kükürt (S) ve Azot (N) gibi maddeler oksitlenerek baca dumanına
geçer. Böylece baca dumanında Karbon monoksit (CO), Karbondioksit (CO2), ve
Hidrojen (H2) ile kömürdeki S ve N oranına bağlı olarak Kükürt dioksit (S02) ve
Azot (N2) gibi gazlar oluşmaktadır. N2 çok atıl ve zor reaksiyon veren bir gaz
olmasına rağmen reaktör sıcaklığının 950°C'nin üzerine çıkması durumunda
sıcaklığın etkisiyle oksijenle reaksiyona girerek NO, N02, N20 gibi zararlı gazlara
dönüşebilmektedir. Böylece baca gazında S02'nin yanında NOx'ler de
oluşmaktadır (Ertürk vd., 2006).

Termik santrallerin oluşturduğu hava kirliliği ormanların yanında çok geniş


alanlarda tarım alanlarını da çeşitli şekillerde etkilemektedir. Santral bacalarından
çıkan S02, NOx ve partikül maddelerin etkisi sonucu büyük alanlarda birçok tarla
bitkisi, meyve ağacı ve zeytinlerde meyve verimi önemli ölçülerde
düşebilmektedir (Ertürk vd., 2006)

Doğalgaz kombine çevrim (DGKÇ) santrallerinde ise yanma sıcaklığının ve


yanma sırasında kullanılan hava miktarının yüksek olması nedenleri ile NOX
oluşumu yüksek olabilmektedir. Ancak, özel yakma sistemleri kullanılarak
yakıt/hava oranı kontrol altına alınabilmekte ve NOX oluşumu istenilen düzeyde
tutulabilmektedir (Ertürk vd., 2006).

Su Kirliliği: Termik santrallerin soğutma sularını deşarj ettikleri su


ortamındaki normal sıcaklık derecesi zamanla yükselerek, termik santral
kurulmadan önceki doğal halinden farklı yeni bir sıcaklık dengesi oluşur (Ertürk
vd., 2006).

Sıcaklık sulardaki canlılar ve canlı metabolizması üzerinde hızlandırıcı,


katalizleyici, kısıtlayıcı ve öldürücü gibi çeşitli etkilerde bulunur. Sıcaklık aynı
zamanda sudaki çözünmüş oksijen konsantrasyonunun azalmasına neden
olmaktadır (Ertürk vd., 2006).
18

Isı su kütlesinde biyolojik prosesleri hızlandırır, çözünmüş oksijen azalır. Su


bitkilerinin büyümesini arttırarak suda tat ve koku problemine yol açar. Termik
santrallerde kullanılmakta olan soğutma suyu pompalarla çekilerek arıtmadan
geçirilmekte ve bu sırada geçici sertlik giderimi, çöktürme ve
mikroorganizmaların yok edilmesi aşamalarında kimyasal maddeler ilave
edilmektedir. Kullanılan bu kimyasallar soğutma suyunun bir alıcı ortama
verilmesi durumunda alıcı ortamda kirliliğe sebebiyet vermektedir. Ayrıca santral
bacasından çıkacak olan kirletici gazların oluşturacağı asit yağmurları da suların
pH'ını değiştirebilmektedir. Uçucu küllerde bulunan Fe, Mn, Co, Cu, Zn, Pb, U
gibi ağır metaller de zamanla taban suları vasıtasıyla alıcı ortama varabilmektedir
(Ertürk vd., 2006).

Termik santrallerden atılan sıvı atıklardan, 31 Aralık 2004'de yayınlanan Su


Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde (SKKY) termik santraller için verilmiş olan
deşarj sınır değerlerini sağlamayanlar sınır değerleri sağlayacak şekilde arıtma
işlemine tâbi tutulmaktadırlar. Atık sular, mümkün olan ölçüde alıcı ortama deşarj
edilmeden tekrar kullanılmaya çalışılmaktadır. Deşarj sistemleri, alıcı ortamda
herhangi bir ısıl kirlenmeye meydan vermeyecek şekilde alıcı ortam koşulları
dikkate alınarak tasarlanmaktadır (Ertürk vd., 2006).

Katı Atıklar ve Toprak Kirliliği: Termik santrallerin bacasından çıkan


duman bileşenlerinin zamanla yere çökmesi, çevresindeki alanlarda toprak
kirliliğine neden olabildiği gibi, yanma sonucu Linyit kömüründe %35-55
oranında bulunan küller de kül barajında toprak üzerinde depolanarak toprak
kirliliği oluştururlar. Ayrıca, kömürün çıkarılması sırasında büyük alanlardan
toprağın alınarak kömür olmayan alanlara yığılması da yanlış arazi kullanımına
neden olduğu için bir nevi toprak kirliliği sayılmaktadır (Ertürk vd., 2006).

Katı atıklar, kömüre dayalı termik santrallerden atılan kül ve cüruf ile Baca
Gazı Desülfürizasyon (BGD) tesisi atığı olan alçıtaşıdır (Ertürk vd., 2006).

Kül ve cürufun su ile birlikte atıldığı ve/veya depolandığı santrallerde


küldeki ağır metallerin su ile yeraltı suyuna karışması, kül-su karışımının pH'sının
yüksek olması nedeniyle ağır metallerin çökerek külde kalması sonucu
önlenmektedir. Ayrıca külün zaman içerisinde geçirimsiz bir tabaka oluşturduğu
bilinmektedir. Buna rağmen kül depolama sahaları ve kül barajları için yer
seçiminde, zeminin geçirimsiz olmasına dikkat edilmekte veya geçirimsizlik
sağlayacak şekilde önlemler alınmaktadır. Ayrıca, akışkan yatak teknolojisi
19

sonucunda açığa çıkan uçucu külün bileşiminde olan CaSO4'ın suyu absorblama
kapasitesi çok yüksektir. Islandığı zaman birbirine yapıştıkları ve oldukça
geçirimsiz bir tabaka oluşturup kısa bir zaman içerisinde geçirimliliklerinin 10,7
cm/sn olduğu deneysel olarak görülmüştür (Ertürk vd., 2006).

3.2. Nükleer Santraller ve Çevre

Nükleer yakıt çevriminin çeşitli aşamalarında diğer tüm endüstriyel


tesislerde olduğu gibi her biri farklı oranlarda radyoaktivite içeren ve farklı
özelliklere sahip bir dizi atık ortaya çıkmaktadır. Miktar olarak en fazla atık
uranyum cevherinin çıkarılması ve saflaştırılması sırasında ortaya çıkmaktadır.
Yakıt zenginleştirme ve yakıt hazırlama işlemleri sırasında küçük miktarlarda
radyoaktivite bulaşmış atıklar meydana gelebilmektedir. Reaktörün çalışması ve
nükleer santralde elektrik enerjisi üretimi sırasında ise radyoaktivite ve aktif
atıkların oluşması söz konusudur. Kullanılmış yakıt ise reaktörden çıkarıldığında
yüksek dozda radyoaktivite içermektedir ve çok sıcaktır. Bu nedenle, taşınmaya
hazır hale gelmeden önce bir süre santral sahasında uygun koşullarda
depolanmalıdır. Kullanılmış yakıt daha sonra ya nihai depolama tesisine
gönderilmekte ya da tekrar yakıt olarak kullanılmak üzere yeniden işlenmektedir.
Son olarak, yukarıda sözü edilen işlemlerin içinde gerçekleştirildiği tüm tesisler az
ya da çok radyoaktivite bulaşmış halde olacaklarından; bunların kullanım
ömürlerini tamamlamalarından sonra sökülmeleri sırasında da bazı atıkların ortaya
çıkması söz konusudur (Ertürk vd., 2006).

Radyoaktif Atıklar ve Bertarafları: Santralın tipine ve teknolojisine bağlı


olarak çeşitlilik göstermekle birlikte genel olarak nükleer santralde radyoaktif
maddeler, uranyumun parçalanması sırasında meydana gelir ve katı, sıvı ve gaz
halinde bulunurlar. Çeşitli kaynaklardan meydana gelebilecek radyoaktif atıklar
hiçbir işleme tabi tutulmadan çevreye verilirse çevre ve insan sağlığı açısından
tehlike arz edebilir. Radyoaktif atık tamamen kararlı hale gelinceye kadar
aktivitesini sürdürmeye devam eder. Bu nedenle bir atığın tamamen giderilmesi
söz konusu değildir. Ancak belirli bazı teknik işlemlerle konsantrasyonlarının
azaltılması ve bu işlemlerden sonra nihai olarak depolanması veya bir alıcı suya
verilmesi durumunda kontrol edilebilir hale getirilebilir. Oluşan atıkların nakliye,
depolama ve uzaklaştırma işlemleri için uygun formlara dönüştürülmesi
gerekmektedir. Atık koşullandırma genellikle atıkların çimento, asfalt veya
polimerler ile işleme tabi tutularak hareketsiz hale getirilmesi ile yapılır (Ertürk
vd., 2006).
20

Düşük seviyeli radyoaktif atıklar, taşınması ve işlenmesi sırasında ayrıca bir


zırhlama gerektirmeyecek derecede radyoaktivite içeren ve denetimli bir şekilde
çevreye verilebilen radyoaktif atıklardır. Orta seviyeli radyoaktif atıklar ise,
taşınması ve işlenmesi sırasında zırhlama ve uzaktan kumandalı olarak çalışmayı
gerektiren; fakat yüksek seviyeli radyoaktif atık sınıfına girmeyen radyoaktif
atıklardır. Düşük ve orta seviyeli radyoaktif atıklar, nükleer yakıt çevriminin ilk
atığı olan cevher atıkları, santralde kullanılan plastik kutular, eldivenler,
kullanılmış reçineler, kullanılmış süzgeçler, buharlaştırıcı kalıntıları, çamurlar,
yağlar, organik maddeler, sıkıştırılabilir ve sıkıştırılamaz katı atıklar vb. ile
sanayide kullanılan atıklar ve tıpta kullanılan radyoaktif maddelerden oluşur.
Düşük ve orta seviyeli radyoaktif atıklar, bir süre bekletme, sıkıştırarak hacim
küçültme, sıvı atıkları kimyasal yollarla ayrıştırma ve çimentolama sistemleri ile
katı hale getirilip depolanır. Düşük ve Orta Seviyeli atıkların koşullandırılması
işlemi yüksek kalite standartlarını karşılayacak biçimde ve ciddi bir kalite temin
programı çerçevesinde yürütülmelidir (Ertürk vd., 2006).

Yüksek seviyeli radyoaktif atıklar reaktörden çıkan kullanılmış nükleer


yakıtlardır. Bunların büyük bir kısmı kısa yarı ömürlü radyoizotoplardan oluşup
çok fazla ısı ve radyasyon yayarlar. Kullanılmış yakıtlar, ürettikleri bozunma
ısıları ve içerdikleri radyoaktivite değerleri belli bir seviyenin altına düşüne dek
santral binası içerisinde yer alan su havuzlarında bekletilir. Su, hem gerekli
soğutmayı hem de radyasyondan korunmayı sağlar. Reaktör binası içerisindeki
havuzlarda yaklaşık 10-40 yıl kadar (aktivitesi başlangıç değerin %1'ine ininceye
kadar) bekletildikten sonra radyoaktivitelerini %99 oranında yitiren bu yakıtlar
yeniden işlemeye (geri kazanıma) gönderilir. Yakıtın yeniden işlenmesi içindeki
radyoaktif maddeleri ve plütonyumu alma işlemidir. Derişimi artırılan radyoaktif
ürünler camlaştırılarak suda çözünmeleri önlenir. Camlaşmış parçalar çelik
variller içinde çimento ile karıştırılarak betonlaştırılabilir (Ertürk vd., 2006)

Yüksek Seviyeli atıklar ve kullanılmış yakıt nükleer yakıt çevriminde en


fazla radyoaktivite üreten ve üzerinde en fazla tartışılan Radyoaktif Atıklardır.
Nükleer enerji programı yürüten ülkeler bu atıkların bugünkü ve gelecek nesiller
için tehlike arz etmeyen bir biçimde depolanması ve uzaklaştırılması için çeşitli
program ve teknolojiler geliştirmektedir (Ertürk vd., 2006).

Şu aşamada tüm ülkelerin üzerinde durduğu en cazip çözüm, bu atıkların


çok katmanlı ve çeşitli koruma tabakaları ile kaplanarak; yerin altında uzun süre
kararlılığını koruyacağı jeologlar tarafından belirlenen jeolojik formasyonlar içine
21

(granit korunaklar ve tuz depozitleri bu iş için en uygun formasyonlardır)


gömülmesi olarak görülmektedir. Ancak bu tür uzun vadeli depolama sistemi
henüz hayata geçirilmemiştir. Çünkü, şu aşamada kullanılmış yakıtın nükleer
santralde halihazırda mevcut olan depolama ünitelerinden taşınması için
ekonomik ve fiziksel olarak bir gereksinme ortaya çıkmış değildir (Ertürk vd.,
2006).

Dünyada yukarıda sözü edilen depolama/saklama sistemlerine ilişkin; yer ve


kaya formasyonları bulmaya yönelik jeolojik araştırmalar, güvenlik ve maliyet
analizleri sürdürülmekte hatta bazı ülkelerde depolama alanı olarak kullanılması
öngörülen yerlerde araştırma laboratuarları kurularak, tasarlanan sisteme ilişkin
varsayımların doğruluğu ciddi bir biçimde incelenmektedir (Ertürk vd., 2006).

Katı Atıklar: Katı atıklar tesisten tesise farklılıklar göstermekle birlikte,


kabaca kuru ya da ıslak olarak sınıflandırılabilir. Islak atıklar sıvı atıkların arıtımı
sırasında ortaya çıkan iyon değiştirici reçineler, buharlaşma ve süzme
kalıntılarıdır. Kuru katı atıklar ise nemi alınmış giysiler, havalandırma sistemi
filtreleri, yer döşemeleri, alet vb. gibi radyoaktivite içeren atıklardır. Çoğu
ülkelerde Düşük ve Orta Seviyeli katı atıklar, ulusal atık giderme tesisleri
kurulana kadar santralde özel kaplar içinde saklanırlar. Bu nedenle söz konusu
atık miktarının ekonomik olarak azaltılması için çalışmalar devam etmektedir.
Demineralizör reçineleri, filtreler, buharlaştırıcı konsantreleri ile iş gömleği,
ayakkabı, eldiven gibi bulaşmış servis atıklarıdır. Bu atıklar radyoaktivite
durumlarına göre paslanmaz çelikle kaplı tanklarda veya beton kaplarda depo
edilirler (Ertürk vd., 2006).

Kuru katı atıklar (kağıt, plastik, cam filtreler v.s.) özel kaplara hidrolik pres
ile sıkıştırılır. Çok sayıda kirlenmiş, bozulmuş metal aletler parçalara bölünüp
kaplarda toplanır. Parçalara bölünmesi uygun olmayan metal atıklar tahta kutular
içine konulduktan sonra beton içine sıkıştırılır. Katı atıkların depolandığı kapların
hacmi 100-200 litredir. Buharlaştırılması mümkün olmadığı için doğrudan
doğruya çimento ile karıştırılıp katı hale getirilen sıvı atıklar kaplarda,
laboratuarlarda az miktarda meydana gelen ve 25 litrelik plastik şişelere
doldurulan sıvı atıklar beton muhafazalı kaplarda toplanır. Reaktörde meydana
gelen ve işlenip paketlenen katı atıklar geçici bir süre santralde muhafaza
edildikten sonra, santral sahasında veya dışında bulunan nihai depolama
tesislerinde saklanırlar (Ertürk vd., 2006).
22

Sıvı Atıklar: Nükleer yakıtın içinde meydana gelen parçalanma ürünleri


yakıt çubuklarının içinde kalırlar. Yalnızca yakıt çubuklarında oluşabilecek
arızalar nedeniyle soğutma suyuna karışan parçalanma ürünleri radyoaktivite
temizleme filtrelerinde tutulurlar. Santral soğutma suyundan ayrıştırılan yüksek
düzeyde radyoaktif maddeler katılaştıktan sonra özel kaplar içine doldurulup
yeraltı depolama yerlerine bırakılırlar (Ertürk vd., 2006).

Çevreye bırakılan radyoaktivite miktarı Uluslararası Radyasyondan


Korunma Komitesinin (ICRP) koyduğu standartlarla sınırlanmıştır. Bu sınırlar
nükleer santrale sahip ülkeler tarafından genellikle tavan olarak kabul edilmekte
ve çoğu kez çevreye bırakılan radyoaktivite miktarı bu sınırların altında
tutulmaktadır (Ertürk vd., 2006).

Düşük ve Orta Seviyeli atıkların arıtılması için iyon değişimi, kimyasal


çökeltme, katı sıvı ayırımı (filtre, santrifüj, hidrosiklon kullanılarak) gibi diğer
endüstriyel tesislerde de sıkça kullanılan yöntemler kullanılmaktadır (Ertürk vd.,
2006).

Yüksek Seviyeli sıvı atıklar ise genellikle buharlaştırılmakta, böylece suyu


alınarak içindeki parçalanma ürünlerinin konsantrasyonu yükseltilmekte ve
sonuçta ortaya çıkan çamur kireçle muamele, çamurlaştırma ve seramik içine
gömülme işlemlerinden geçirilerek geçici olarak özel tasarımlanmış çift duvarlı
depolama tanklarında depolanmaktadır. Reaktörde oluşan sıvı atıklar genellikle
dekontaminasyon atıkları, döşeme ve tank yıkama suları, laboratuar, çamaşırhane
ve duş suları gibi bulaşmış sular ile bazı önemsiz devrelerdeki kaçaklardan
ibarettir. Nükleer güç santrallerinin sıvı atıklarındaki en önemli kirleticiler
Sezyum-134 ve Sezyum- 137 izotoplarıdır. Sezyum-134 iki yıl, Sezyum-137 otuz
yıl yarı ömürlüdür. Yüksek seviyeli sıvı atıklarda, damıtma veya santrifüj sistemi
ile sıvı faz katı fazdan ayrılır ve konsantre edilir. Sonra kimyasal maddelerle
işleme tabii tutularak içerisinde cam parçaları ile karıştırılarak vitrifiye edilir
(camlaştırılır) (Ertürk vd., 2006).

Santrallerde kondansörden ısınarak çıkan soğutma suyu, karıştığı nehir, göl


veya deniz suyunda bir sıcaklık artışı meydana getirir. Aynı problem termik
santrallerde de mevcut olmasına rağmen, özellikle hafif ve ağır su ile soğutulan
nükleer santrallerden çevreye %30-40 oranında daha fazla ısı verilmektedir
(Ertürk vd., 2006).
23

Su sıcaklığındaki artış, ekolojik dengeyi bozmakta, ekonomik değeri olan


balık türleri ölmekte, zararlı canlı türleri daha fazla üremektedir. Bu nedenle alıcı
ortamın su sıcaklığının 2-3°C'den fazla yükseltilmemesi gerekmektedir (Ertürk
vd., 2006).

Gaz Atıklar: Gaz atıklar Ksenon, Kripton, İyot gibi parçalanma ürünleri
olup yakıt çubuklarının içinde bulunur, fakat nadiren reaktörün soğutulması için
kullanılan soğutma suyuna karışırlar. Bunlar gaz atıklar olarak soğutma suyu
sisteminden alınırlar ve gaz atıklar işleme sisteminde tutularak çeşitli filtrelerden
geçirilip bekletme tanklarında radyoaktivitelerini kaybetmeleri için yeterli olacak
süre kadar bekletildikten sonra atmosfere bırakılırlar. Gazlar sürekli olarak
ölçülen aktivite düzeyinin uluslararası kuruluşların öngördüğü sınır değerlerin
altında olması halinde bacadan dışarıya bırakılmaktadır (Ertürk vd., 2006).

Normal şartlarda, tesisten radyasyon ve zehirli gaz yayılması hemen hemen


yok gibidir (bir nükleer tesise yakın yerde yaşayan insanlar, yılda 0,01 mSv'dan
daha az doz alırlar). Normal olarak çalışan bir nükleer santral herhangi bir hava
kirliliğine sebep olmaz ve genelde kömür yakan termik santrallerden daha az
radyasyon yayar (Ertürk vd., 2006).

Deprem Güvenliği ve Yer Seçimi Çalışmaları: Nükleer santrallerin teknik


olarak her yere yapılmasını tasarlamak mümkündür. Ancak ekonomik temelli
gerekçeler nedeni ile nükleer santral yapımı için seçilen sahada bazı özelliklerin
bulunması gerekmektedir. Bunlar düşük deprem riski, yekpare ağırlığı 500 ila 600
ton civarında olan santralin temel bileşenlerinin taşıma kolaylığı, yüksek maliyetli
soğutma kulelerinin yapılması yerine soğutma suyu ihtiyacını karşılayacak
miktarda soğutma suyu bulunması, enerji tüketim merkezlerine yakınlık, vb. gibi
unsurlardır (Ertürk vd., 2006).

Nükleer santrallerin yer seçimi ve tasarımında dikkate alınan dış kaynaklı


olaylardan biri depremdir. Deprem, nükleer santraller için tasarıma esas
unsurlardan biridir (Ertürk vd., 2006).

Nükleer santrallerin yer sarsıntılarına karşı dayanıklı olacak şekilde


tasarlanıp inşa edilmeleri mümkündür. Dünya'nın çeşitli yerlerinde deprem
bölgeleri üzerinde güvenli bir şekilde elektrik üretimini sürdüren ve güvenliklerini
depremlere karşı kanıtlamış nükleer santraller mevcuttur Deprem unsurunun
maliyet ile doğrudan ilgili olması, deprem nedeni ile meydana gelebilecek yer
24

hareketi şiddetinin az olduğu bölgelerin nükleer santral yeri olarak seçilmelerinin


temel nedenidir . (Ertürk vd., 2006)

Santrallerin Sökümü: Bir nükleer santral ekonomik ömrünü


tamamladıktan sonra işletmesine son verilerek sökülür. Nükleer santraller
genellikle 30-40 yıllık bir işletme için tasarlanırlar. Bu ömrün uygun yönetim
programları ve yeni teknolojik gelişmelerle 60 yıla kadar uzatılması mümkündür
(Ertürk vd., 2006).

Nükleer santrallerde sökme işlemi iki şekilde gerçekleştirilebilir.


Birincisinde işletime son verildikten hemen sonra santral tümüyle sökülerek
santral sahası yeniden kullanıma açılabilir. İkincisinde ise, yakıt bir depolama
tesisine alınarak santralın radyoaktif olmayan kısımları sökülür, radyoaktif
kısımlar 30-50 yıl ya da daha fazla bir süre sökülmeden bekletilebilir. Her iki
yöntemde de sökme işleminin sonrasında radyoaktif malzeme için bilinen atık
yönetimi teknikleri kullanılır (Ertürk vd., 2006).

3.3. Yenilenebilir Enerjiler ve Çevre

Dünya enerji sektöründe önceleri petrol krizine bağlı olarak gelişen arz
kısıtlamalarına, sonraları çevresel etki ve çevreci baskıların eklenmesi, değişik
enerji kaynak türlerini gündeme getirmiş olup genelde temiz, çevre dostu ve yeşil
enerji olarak adlandırılan Yeni ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını ön plana
çıkarmıştır. Yenilenebilir enerji kaynakları; başta hidrolik olmak üzere, jeotermal,
güneş, rüzgâr, biyokütle vb. kaynaklardır.

Hidrolik Santraller: Hidrolik güçle çalışan santrallerin çevreye etkileri


olumlu ve olumsuz olarak iki şekilde tanımlanabilir. Gerek enerji, gerekse çok
amaçlı Hidroelektrik Santrallerinin (HES) taşkın koruma, çevre ziraatını
geliştirme, balıkçılığı destekleme, ağaçlandırma ile çevrenin estetik kalitesini ve
su kalitesini yükseltme gibi olumlu etkileri vardır (Ertürk vd., 2006).

Hidrolik enerjinin mikroklimatik, hidrolojik ve biyolojik çevre etkileri


vardır. Baraj gölünün geniş yüzey alanı, buharlaşmayı artırmakta tarım
arazilerinde tuzlanma ve çoraklaşma olmakta, sudan kaynaklanan paraziter
hastalıklar artmakta, rezervuar altında kalacak bitki ve ağaçların kesilip
temizlenmemesi ile denge oluşuncaya kadar başlangıçta birkaç yıl su kalitesi
negatif yönden etkilenmektedir. Hidrolojik rejimde değişiklik olmakta, zorla göç
25

yaşanabilmektedir. Sıcaklık-yağış-rüzgâr rejimleri değişmekte, yöredeki doğal


bitki örtüsü ile su ve kara canlıları yaşam alanında değişiklik olmakta, yaşama
adapte olabilen türler varlıklarını sürdürmektedir. Akarsuyun akış rejiminin ve
fizikokimyasal parametrelerinin değişmesi yeni hidrolojik etkiler oluşturmaktadır.
Doğal fay hareketlerini etkileyerek deprem oluşum riskini artırmaktadır. Ayrıca,
yöredeki tabiat ve tarih varlıklarının korunamaması sonucu, kültürel değerlerin
kaybı da söz konusu olabilmektedir. (Ertürk vd., 2006). Ilısu Barajı için
Hasankeyf tarihi ve kültürel değerlerinin yok edilmek istenmesi buna güzel bir
örnektir.

Baraj gölü nedeniyle su yüzeyinin genişlemesi insanlar için zararlı bazı


organizmaların üremesine neden olabilmektedir. Suda üreyebilen hastalık
mikropları, gerek taşıyıcı gerek taşıyıcısız olarak malarya (şiştozom) ve nehir
körlüğü gibi hastalıkların yayılmasına yol açabilirler. Assuan (Mısır) barajında
kurulan sulama sisteminin devreye sokulması sonucu ortaya çıkan büyük boyutlu
şiştozom patlaması bilinmektedir (Ertürk vd., 2006).

Bir nehrin önüne set çekilmesi durumunda nehrin aşağı kesimlerinde


bulunan toprakların suyu taşıdığı faydalı organizmalardan mahrum kalması
demek olacak, bu durum ise açığın suni gübreleme ile kapatılmasını
gerektirecektir. Denizlere ulaşamayan bu maddeler denizdeki hayvan yaşamının
azalmasına sebep olacaktır. Ayrıca bunlar baraj gölünün dolmasına yol
açmaktadırlar (Ertürk vd., 2006).

Barajın inşaat aşamasından itibaren sosyo-ekonomik kültürel etkiler ortaya


çıkarmakta, yöre halkının üretim alanı olan araziler su altında kalmakta, işsizlik,
göç ve psikolojik sorunlar ortaya çıkmaktadır (Ertürk vd., 2006).

Su kütlesinin doğal akış rejimi tamamıyla değişmektedir. Mevsimsel


döngüde alışılagelen nehir, taşkın alanları, lagünleşme gibi olaylar kaybolur.
İşletme ihtiyaçlarına göre bırakılan su doğal hayatı tamamıyla değiştirir. Kritik
mevsimlerde su kütlesinin temizleme kapasitesi azalır. Tutulan su kütlesi yeraltı
dengelerini etkileyerek kuyu verimlerini değiştirir. Barajın inşaat aşamasından
itibaren sosyoekonomik ve kültürel etkiler ortaya çıkmakta ve barajın ömrü
boyunca olumsuz şekilde hissedilmektedir. Projenin yöre halkı ile entegrasyonu
zamanında sağlanmamışsa proje halk tarafından benimsenmemekte ve kabul
görmemektedir. Su altında kalan arazinin kamulaştırma neticesinde iç-dış göç
olayları yaşanmaktadır. İklimsel değişikliklere bağlı olarak suyun hastalık
26

taşımasında önemli bir rol oynaması da istenmeyen bir etki oluşturmaktadır


(Ertürk vd., 2006).

Güneş Enerjisi: Güneş enerjisi hem bol ve bedava hem de sürekli ve


yenilenebilir bir enerji kaynağı oluşunun yanında insanlık için önemli bir sorun
olan çevreyi kirletici atıkların bulunmayışı, yerel olarak uygulanabilmesi, işletme
kolaylığı, dışa bağımlı olmaması, karmaşık bir teknoloji gerektirmemesi ve
işletme masraflarının az olması gibi üstünlükleri sebebiyle son yıllarda fosil
yakıtlardan meydana gelen çevresel etiklerin azaltılması için kullanılan yaygın
yenilebilir enerji kaynaklarından biridir (Ertürk vd., 2006).

Bunların yanında Güneş enerjisinin sahip olduğu olumsuzluklar şöyle


sıralanabilir. Birim düzleme gelen güneş ışınımı az olduğundan büyük yüzeylere
ihtiyaç duyması, Güneş ışınımı sabit ve sürekli olmadığından depolama
gerektirmesi, depolama imkânlarının ise sınırlı oluşu, enerji ihtiyacının fazla
olduğu kış aylarında güneş ışınımı az ve geceleri de hiç olmayışı, Güneş
ışınımından faydalanan sistemin güneş ışığını sürekli alabilmesi için çevresinin
açık olması gerekliliğidir (Ertürk vd., 2006).

Güneş kaynaklı enerji üretim sistemlerinde atmosfere veya herhangibir


alıcıortama direkt bir kirletici (zehirli gazlar, sera gazları vs) emisyonu
bulunmamaktadır. Dolaylı olarak yapılan kirletici emisyonları hesaba katıldığında
bile emisyon miktarı çok düşük olmaktadır (Ertürk vd., 2006).

Güneş kaynaklı enerji üretim sistemlerinde çıkan atıklar sistemde kullanılan


malzeme ve maddelerden oluşur. Oluşacak atık miktarı herhangi bir fosil yakıtlı
enerji üretim sistemi ile kıyaslanmayacak derecede düşüktür. İlk kurulum
esnasında kullanılan malzeme miktarı çok olabilir ancak uzun ömürlü olmaları
sürekli olarak atık üretimini engellemektedir. Normal işletme şartlarında güneş
pili sistemlerinde ne gaz veya sıvı kirletici ne de radyoaktif madde yayılımı vardır
(Ertürk vd., 2006).

Kullanılan sistemin türüne bağlı olarak görüntü kirliliği oluşturabilirler


ancak bugün gelinen noktada binalarda kullanılan sistemler binaya uyumlu bir
şekilde, arazide kurulan sistemler ise arazinin yapısına bağlı olarak
tasarlandıklarında bu tür bir kirliliğinin oluşması önlenebilmektedir. Gürültü ise
bu sistemlerde herhangi bir mekanik parça bulunmadığından bulunmamaktadır.
27

Oluşabilecek yegâne gürültü kaynağı inşa aşamasındaki gürültüdür (Ertürk vd.,


2006).

Güneş kaynaklı enerji üretim sistemleri kuruldukları yere ve türlerine bağlı


olarak canlı yaşamını etkilemektedirler. Doğal ekosistemlerde alan kullanımının
etkisi alanın topografyası, doğal güzellik veya hassas ekosisteme uzaklık ile alanın
biyoçeşitliliği gibi özel faktörlere bağlıdır. Etkiler ve alan üzerindeki
değişikliklerle inşaat aşaması esnasında yer hareketleri ve taşınma hareketleri gibi
inşaat faaliyetlerinden dolayı karşılaşmak muhtemeldir Ayrıca bozulmuş toprak
arazilerinde kurulmaları arazinin iyileştirilmesi açısından olumlu etki yapmaktadır
(Ertürk vd., 2006).

Güneş santralleri, barajlı hidroelektrik santrallerinden daha az yer


kapsamaktadır. Gerek güneş pili ve gerekse termik tip güneş santrallerinin
kapsadıkları alan, 0,025 km2/MW düzeyinin altındadır. Barajlı hidrolik santraller
için bu alan 1 km2/MW düzeyine kolayca ulaşabilmekte, hatta bunun üzerine
çıkmaktadır (Ertürk vd., 2006).

Rüzgâr Enerjisi: Rüzgâr santrallerinin avantajları; hammaddelerinin


atmosferdeki hava olması, kurulumlarının diğer enerji santrallerine göre daha hızlı
oluşu, temiz ve sürdürülebilir enerji kaynağı olmaları, enerjide dışa bağımlılığı
azaltmaları, fosil yakıt tüketimini azaltmaları neticesinde sera etkisinin azaltımına
katkıları, her geçen gün güvenilirliklerinin artması ile maliyetlerinin ucuzlaması,
bunun yanında rüzgâr türbinlerinin kurulduğu arazinin tarım alanı olarak
kullanılabilmesi gibi sıralanabilir (Ertürk vd., 2006).

Rüzgâr enerjisinin hammaddesi tamamen atmosferdeki hava hareketleri


olduğundan hava veya çevre kirlenmesi şeklinde bir kirletici etkisi
bulunmamaktadır. Rüzgârdan enerji eldesi için kullanılan 1 MW kapasiteli bir
türbin, aynı enerji kömür ile çalışan bir santralden karşılanmak istendiğinde
yakılacak olan ve 135.000 ağacın üretebileceği oksijeni tasarruf etmek demektir.
Herhangi bir radyoaktif ışınım tahribatı yapmamaları, atık üretmemeleri,
hammadde için dışarıya bağımlı olmamaları, teknolojilerinin basitliği, atmosfere
ısıl emisyonlarının olmaması, işletmeye alınma sürelerinin kısalığı gibi avantajlar
rüzgâr türbinlerini günden güne tüm dünyada daha da popüler yapmaktadır
(Ertürk vd., 2006).
28

Rüzgâr kaynaklı enerji üretim sistemlerin sahip olabileceği muhtemel


olumsuzluklar ise şöyle sıralanabilir. Büyük arazi kullanımı, gürültü, görsel ve
estetik etkiler, doğal hayat ve habitata etki, elektromanyetik alan etkisi, gölge ve
titreşimler olarak sıralanabilir. Ayrıca kesikli bir enerji kaynağı olması da
dezavantaj olarak söylenebilir. Rüzgâr kaynaklı enerji üretim sisteminde
hammadde rüzgâr olduğu ve herhangi bir yanma söz konusu olmadığından dolayı
bir kirletici emisyonu da söz konusu değildir. Bu sebeple hava kirliliğine sebep
olmazlar (Ertürk vd., 2006).

Rüzgar enerjisinin en büyük avantajı, çoğu enerji üretim santrallerinin


bulundurmak zorunda oldukları soğutma suyuna ihtiyaçları olmamasıdır. Bu
durum rüzgar enerjisini en zararsız enerji kaynağı haline getirmektedir. Bu
sistemlerinde atık üreten bir işlem söz konusu olmadığından atık üretimi yoktur.
Çıkabilecek yegâne atıklar kullanılan ve ömrünü doldurmuş malzemelerdir.
Bunların da uygun yöntemler ile bertarafları yapılabilmektedir (Ertürk vd., 2006).

Rüzgâr kaynaklı enerji üretim sistemlerinde kullanılan teknoloji ve tasarıma


bağlı olarak görüntü ve gürültü kirliliği meydana gelebilir ancak tesisin kurulduğu
yer, yerleşim şekli ve türbin tasarımlarına göre bu tür kirliliklerin düzeltilmesi her
zaman mümkündür. Zaten proje yapılırken bu tür ekiler düşünülerek ve en aza
indirilerek tasarım yapılmaktadır (Ertürk vd., 2006).

Rüzgâr kaynaklı enerji üretim sistemlerinin arazi uygulamaları geniş


alanlara ihtiyaç duymaktadır. Ancak türbinler arasında tarım yapılabilmesi bu
olumsuz etkiyi fırsata çevirmektedir. Rüzgâr türbinlerinden kaynaklanan gürültü
ve sesin, yapmış oldukları titreşimlerin insanlara, binalara ve diğer canlılara çeşitli
olumsuz etkileri vardır. Ancak bunlar uygun teknolojik önlemlerle
giderilebilmektedir (Ertürk vd., 2006).

Türbinler doğal hayata ve habitata da çeşitli etkilerde bulunur. Etkiler canlı


türlerine, mevsime ve yer özelliğine bağlı olarak değişir. Türbinler kuş ölümlerine
de sebep olmaktadır. Kuşlar bu rüzgâr türbinlerine doğru sürüklenmekte, çok hızlı
dönen pervanelerden kaçamamakta ve ölmektedirler (Ertürk vd., 2006).

Rüzgâr türbini veya üretim donanımı elektromanyetik alana tesir edip


Radyo-TV alıcılarında parazit yapabilirler. Fakat engellenmesi basit ve ucuzdur.
Enerji üretmek amacıyla kurulan rüzgâr çiftliklerinin görsel etkilerinden söz
29

etmek mümkündür. Görsellik, estetik öznel bir olgudur. Ancak temel kıstas,
doğaya uyumlu bütünleşmiş bir görsel etkinin oluşturulmasıdır (Ertürk vd., 2006).

Jeotermal Enerji: Jeotermal enerjinin aranması aşamasında çevreyi en çok


etkileyebilecek husus, sondaj çalışması sırasında olabilmektedir. Arama
aşamasında alınan tedbirlerle çok küçük ölçekli kalıcı olmayan bu etkiler bertaraf
edilebilmektedir (Ertürk vd., 2006).

Jeotermal akışkanın korozyona ve kireçlenmeye sebep olabileceği, içerdiği


bor yüzünden tarımsal sulamaya uygun olmadığı, yapısındaki karbon dioksit ve
hidrojen sülfür gibi gazların açığa çıktığı bilindiğinden, jeotermal enerji
uygulamalarında bazı teknolojik önlemlerin alınması gerekmektedir. Hem
rezervuar parametrelerinin korunması, hem de jeotermal suyun ve gazların
çevreye zarar vermesinin önlenmesi için, tüm dünyada yasalarla zorunlu hale
getirilmiş olan reenjeksiyon (akışkanı yeraltına geri verme) uygulanmaktadır
(Ertürk vd., 2006).

Ülkemizde Kızıldere yöresinde bulunan jeotermal santralı çalıştığı süre


içerisinde 600-800 ton/saat debide 23-25 ppm bor içeren atık suyu Büyük
Menderes Nehrine vermektedir (Ertürk vd., 2006).

Santralın atık suyu karıştıktan sonra nehir suyundaki bor içeriği nehrin o
andaki debisi ve bor içeriği değerlerine bağlı olarak değişmektedir. Bu değerler
ise mevsime ve Adı güzel Barajından sulama amaçlı bırakılan suyun debisine göre
farklılık göstermektedir. Bu parametreler, DSİ 21. Bölge Müdürlüğü tarafından
sürekli takip edilmektedir. Sulama mevsiminde, sulanacak bitkinin cinsi ve nehir
debisi adı geçen bölge müdürlüğü tarafından göz önüne alınarak santralın yılda
yaklaşık 20-30 gün süre ile devre dışı bırakılması talep edilmektedir. Rezervuar
parametrelerinin korunması ve jeotermal suyun çevreye zarar vermesinin
önlenebilmesi için MTA tarafından reenjeksiyon kuyularının açılması çalışmaları
başlatılmıştır. Ancak, açılan ilk iki kuyudan sonuç alınamamış olup şu anda
üçüncü kuyunun açılması çalışmaları devam etmektedir (Ertürk vd., 2006).

Yeni nesil jeotermal elektrik santrallerinde çevre kirliliği sıfıra yakındır.


Yakıt yakılmadığından, azot emisyonu oluşmamaktadır, kükürt dioksit emisyonu
ise çok düşüktür. Binary jeotermal santraller sayesinde gaz emisyonu hiç
bulunmamaktadır. Binary jeotermal santraller ile yüzeye akışkan atılmamaktadır.
Santraller az alan kaplamakta ve görüntüyü bozmamaktadır . (Ertürk vd., 2006).
30

Jeotermal enerji kaynaklarının çevre üzerindeki muhtemel olumsuz etkileri:


yüzey deformasyonu, akışkanın çekilmesiyle oluşan fiziksel etkiler, gürültü,
termal kirlilik ve zararlı kimyasal maddelerin ortaya çıkmasıdır. Jeotermal enerji
kullanımıyla oluşan toprak çöküntüleri yer altı suyu dengesinin bozularak
gözeneklerdeki basınçların değişmesi, sıcak su veya buharın çekilmesiyle
oluşmakta ve bölgesel risk oluşturmaktadır. Jeotermal kaynaklar ile ilgili
potansiyel kirleticilerin başlıcaları hidrojen sülfat, karbondioksit, amonyak, metan,
borik asit, cıva ve arsenik sayılabilir. En önemli çevresel problemlerden biri de
çok büyük miktarlarda su kullanımıdır. Bu problem, soğutucu su kullanılarak
azaltılabilir fakat kirlenmiş ve pis kokulu su estetik görüntünün bozulmasının
sebeplerinden birisi olmaktadır.Yeni Zelanda Wairakei jeotermal enerji
santralinde yapılan araştırmada Yeni Zelanda da modern bir kömür enerji
santralinde üretilen birim enerji başına ısı, su buharı ve sülfür açısından
karşılaştırıldığında yaklaşık 6,5 kat daha fazla ısı, 5,5 kat daha fazla su buharı ve
1,5 kat daha fazla sülfür ölçülmüştür. Ayrıca Wairakei nehri hidrojen sülfür,
karbondioksit, arsenik ve cıva ile kirlenmektedir. Yüksek derecede mineralleşen
su bitkisel yaşamı öldürmektedir. Santralin inşaatı, patlamaların etkisi doğal
yaşamı değiştirmektedir. Neticede, herhangi bir jeotermal kaynağı kullanmadan
önce burada sayılan problemler göz önünde bulundurulmalıdır (Ertürk vd., 2006).

Biyokütle Enerjisi: Biyokütle enerjisi, genel anlamda çevreye uyumlu bir


enerji kaynağı olmakla birlikte, kullanılan biyokütle türüne göre bazı çevresel
etkiler yaratabilmektedir. Örneğin, çöp ve benzeri bazı atıkların yakılması sonucu
ortaya çıkan atıklar Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği (TAKY) kapsamına
girmekte ve bazı çevresel önlemlerin alınmasını gerektirmektedir. Diğer taraftan,
depolanması ile geçici görsel çevre kirliliği yaratabilen bu tür kaynaklar, enerji
kaynağı olarak kullanılması sonucunda bertaraf edilmektedir (Ertürk vd., 2006).

Klasik ve modern anlamda olmak üzere iki grupta ele almak mümkündür.
Birincisi; konvansiyonel ormanlardan elde edilen yakacak odun ve yine yakacak
olarak kullanılan bitki ve hayvan atıklarından oluşur. İkincisi yani modern
biyokütle enerjisi ise; enerji ormancılığı ve orman-ağaç endüstrisi atıkları, tarım
kesimindeki bitkisel atıklar, kentsel atıklar, tarıma dayalı endüstri atıkları olarak
sıralanır (Ertürk vd., 2006).

Günümüzde enerji tarımı adını verdiğimiz bir tarım türü oluşmuştur. Bu


tarım türünde C4 adı verilen bitkiler ( seker kamışı, mısır, tatlı darı vb.)
31

yetiştirilmektedir. Bu bitkiler suyu ve karbondioksiti verimli kullanan, kuraklığa


dayalı verimi yüksek bitkilerdir (Ertürk vd., 2006).

Biyokütle yenilenebilir bir enerji kaynağı olmakla birlikte günümüzdeki


kullanım şekli ile ne yenilenebilir, ne de sürdürülebilirdir. Dünyanın birçok
yerinde nüfus artmakta ve insanlar ormanlık alanları açarak besinleri elde
edecekleri tarla haline dönüştürmekte ve ormandaki geri kalan ağaçları da
yakacak olarak kullanmaktadır. Dolayısıyla ormanlardaki doğal yaşamı olumsuz
etkilemekte hatta türlerin nesillerini devam ettirmesini tehlikeye düşürmektedir.
Ayrıca normal şartlar altında mükemmel gübre olabilecek bitki posası ve hayvan
atıkları bir çok yerlerde sobada yakılmaktadır. Ayrıca bunun sonucunda
karbonmonoksit, partiküller ve kansere neden olan çeşitli maddeler havanın
kirlenmesine neden olmaktadır. Sanayileşmiş ülkelerdeki biyokütle kullanımı
sürdürülebilir değildir. Tarım uygulamalarının sağlıksız bir şekilde
yürütülmesinden dolayı 1993 yılında 4 milyar litrelik etanol sağlamış olan
ABD'nin mısır kuşağında toprak, oluşma hızından 18 katı hızla erozyona
uğramaktadır. Doğal ekosistemin yerini monokültürlerin alması ve bu sahalarda
yeraltı ve yerüstündeki suları kirleten sentetik gübre ve haşarat ilaçlarının sürekli
kullanılması çevre açısından sorun olmaktadır. Dünya enerji gereksiniminin bir
bölümünün biyokütleyle karşılanması isteniyorsa, biyokütleyi daha verimli bir
şekilde yararlanabilecek forma dönüştürerek, çevreyi daha az kirletecek ve daha
ekonomik olarak kullanılabilecek teknolojik yenilikler gerekmektedir (Ertürk vd.,
2006).

Deniz Kaynaklı Enerjiler: Deniz dalga enerjisi, deniz sıcaklık gradyent


enerjisi, deniz akıntıları enerjisi (boğazlarda) ve medcezir enerjisi olarak
tanımlanabilmektedir. Okyanus suyu kalitesini olumsuz olarak etkileyen en
önemli faktör okyanus termal enerji çevrim santrallerin sahip olduğu potansiyel
tehlikedir. Bazı santraller oldukça büyük hacimlerde deniz suyu alınması ve
başlatılmasını gerektirir. Bu santrallerle okyanusun hem yüzeyinden hem de
derinliklerinden her bir MW elektrik çıkışı için her bir saniyede yaklaşık 4 m3 su
yer değiştirmektedir ve bu su kütlesi yaklaşık 100 ve 200 m arasındaki bir
derinliğe deşarj edilmektedir. Bu devasa debiler, santral yakınlarındaki okyanus
termal yapısını bozar. Ayrıca okyanusun tuzluluk derecesini ve büyük
miktarlardaki çözünmüş gazları, basıncı, besinleri, karbonatları ve bulanıklığı
değiştirir. Bütün bu değişikliklerin büyüklükleri çevresel etki açısından dikkate
alınması gereken oldukça önemli kriterlerdir. Bununla beraber sudaki canlı hayata
ve kıyı-sahil şeridine negatif etkileri olur. Denizcilik ve kıyı turizmi yapan
32

yörelerde bu daha belirgin olmaktadır. Yapılan çalışmalarda dalgasal güç


projelerinin çevresel etkileri her bölgenin kendine özgü farklılıklarına ve büyük
ölçüde yerel coğrafi yapılarına bağlı olduğu belirlenmiştir. Örneğin La Rance
üzerindeki baraj yüzünden o bölgedeki yerel med-cezir dalgaları çok düşük
miktarda etkilenmiştir. Bu baraj Fundy Körfezi'ndeki dalgasal enerji üretim tesisi
olarak yerel med-cezir dalgalarını 15 cm alçaltmıştır. Dalga değişimlerinin
inanılmayacak kadar karmaşık etkileri ortaya çıkmıştır. La Rance Barajı Fundy
Körfezi'ndeki suların karışmasını potansiyel olarak artırmıştır ve bu durumda da
kızıl dalga organizmalarının çoğalmasına neden olmuştur. Bu organizmaların
etkisi, deniz kabuklularını felç etmek suretiyle ölümlerine sebep olması şeklinde
görülür. Böylelikle doğal dengeyi bozan neticeler silsilesi birbirini izlemektedir
(Ertürk vd., 2006). Bir çeşit kelebek etkisi…
33

4. ENERJİ GÜVENLİĞİ

1973 petrol krizi ve 2005-2006 doğalgaz krizi, enerji güvenliğini bir kavram
olarak karşımıza çıkarmıştır. Ama bu sadece enerji güvenliğinin arz güvenliği
boyutunu kapsayan korkulara cevap bulmaya çalışan bir başlangıçtı. Asıl sorun
yüksek talebin devam etmesi durumunda arzın ne kadar yeteceği ve arzın
üzerindeki fiyat baskısının küresel ekonomik büyümeyi ne yönde etkileyeceğidir
(Demir, 2007).

Tüm bu nedenlerden ötürü enerji güvenliği, herkesin sorumluluğu olan yeni


bir anlayışı gerektirmektedir (Demir, 2007). Bu nedenle enerji güvenliğini
oluşturan kavramlar iyi anlaşılmalı ve iyi anlaşılmakla kalmamalı sürdürülebilirlik
anlayışı içinde yeni yaklaşım biçimleri oluşturulmalıdır. Enerji güvenliği çok
kapsamlı bir konu olup, bu çalışma kapsamında ana başlıklar halinde ele alınacak,
çevre-yenilenebilir enerji kaynakları ile olan bağlantısı üzerinde durulacaktır.

Enerji sayısal bir büyüklük olmakla beraber, politik niteliği nedeniyle


vektöreldir. Onun vektörel olmasına neden olan şey, tercihlerdir. Tıpkı politikada
olduğu gibi, bir ülkenin enerji sistemi tercihlere göre şekillenir. Sahip olunan
ulusal kaynaklar ve ithal edilen kaynaklar arasında kurulan denge ve bu denge
içinde üretilen enerji, politik, ekonomik tercihlerine göre değişir. Bu tercihler
bağımlılığı, karşılıklı bağımlılığı, arz güvenliği sorunlarını ve istikrarını zaman
içinde şekillendirir (Demir, 2007).

Bir ülkenin yöneticileri için enerji, üç sembolden oluşur. Kesintisiz ve daha


ucuz elektrik ihtiyacını karşılayan, ısınan ve suyu akan bir konut; kesintisiz ve
rekabet edebilecek kadar ucuz enerji ihtiyacı karşılanan endüstri; kesintisiz, daha
temiz ve daha ucuz çalışmaya devam eden taşıma araçları. Bu üç sembol, her
siyasi yöneticinin hem rüyası hem kabusudur. Bunların en iyi şekilde çalıştığını
görme rüyası, onlardan birinin ya da hepsinin eksik çalıştığını veya tamamen
çalışmadığını her an göreceği kabuslara dönüşebilir. Enerji güvenliği, en basit
anlamıyla kabusların gerçekleşmesini engellemek ve rüyanın gerçekleşmesini
sağlamaktır (Demir, 2007).

Enerji güvenliği, enerji kaynaklarının yerinde ve ihtiyaca cevap verecek


şekilde güven altında olmasını, güvenli ve daha ucuz bir şekilde taşınmasını,
yüksek teknoloji ile daha çeşitli ve daha ucuz mamüllere dönüşmesini, pazarların
kontrollu ve sorun teşkil etmeyecek bir iştah ile yaşamasını ve doymasını, fiyatın
34

tehdit seviyesine ulaşmayan bir kar çerçevesi içerisinde devamlılığını sağlamayı


içeren bir denklemdir. Bu denklemi kısaca şöyle formüle edebiliriz :

EG: Enerji Güvenliği


K: Kaynakların Güvenliği
T: Transport Güvenliği
P: Pazarın Güvenliği
Fz: Fiziki Güvenlik
Fi: Fiyatların Güvenliği olmak üzere,
EG = K + T + P + Fz + Fi
Enerji güvenliğinin seviyesi, maksimum 100 birim seviyesinde belirlenmiş
bu denklemin parçalarından her birinin kendi içerisindeki tanımlanmış minimum
oranlar düzeyinde olmasıyla sağlanır. Her birinin kendi içerisindeki oranlarının
toplamından ortaya çıkan sonuç, kademeli bir şekilde o ülkenin veya küresel
enerji güvenliğinin, risk, tehdit ya da tehlike seviyelerini gösterir (Demir,
2007)Formül, her ülke için farklı sonuçlarda çalışır. Çünkü net ithalatçı, kısmi
ithalatçı, net ihracatçı, kısmi ihracatçı olmak veya enerji sepetindeki çeşitliliğin
diğerini ikame edecek düzeyde olması gibi faktörler, ülkelerin enerji güvenlik
seviyesini kendine göre şekillendirir. Enerji güvenliği teorisi için oluşturulmuş bu
formülün üzerine oturduğu matematiksel önermenin idealize edilmiş oranı, 100
üzerinden aşağıdaki şekilde bir dağılımı içermektedir :

EG (100) = K (50) + T (20) + P (10) + Fz (0) + Fi (15) (Demir, 2007)

Kaynak Güvenliği: Kaynak güvenliği öncelikli olarak aşağıdaki unsurları


içerir :

1. Rezervler ve rezervlerin korunması, geliştirilmesi, küresel düzeyde


rezervlere ilişkin gelecek projeksiyonlarına hazırlıklı olmak

2. Gerekli yatırımların yapılması, yatırımcılar için gerekli finansmanın


sağlanması

3. Rezervler ve yatırımlara ilişkin yapılacak çalışamalarda diğer şirket ve


ülkelerin kaynak sahibi ülkeyle olan anlaşma mimarilerinin güvenli ve
adil koşular içermesi
35

4. İstikrarın kaynak ülkelerin transport ve pazar bağını zayıflatmayacak


ve kesintiye uğratmayacak bir düzeyin altına inmemesi (Demir 2007).

Tüm bunların sağlanması koşulunda kaynak güvenliğinin sağlanmış


olduğundan bahsedilebilir. Kaynak, enerjide temel esas olduğundan dolayı,
kaynaktaki güvenlik değeri formül açısından 50 birimdir. Kaynak Güvenliği
birimi % 5 azaldığında, risk faktorünü, % 10 azaldığında tehdit faktörünü, % 20
azaldığında ise tehlike faktörünü ortaya çıkartır (Demir, 2007).

Transport Güvenliği : Klasik transport güvenliği gemiler ve boru hatlarıyla


enerji kaynağının kaynak coğrafyasından pazar coğrafyasına taşınmasıdır. Ama
enerji güvenliğindeki gelişmeler ve arz güvenliğindeki arayışlar sonucu buna yeni
iki nokta daha eklemiştir : stoklar ve enerji geçiş terminelleri. Arzın risk altına
girdiği durumlarda, pazar ve fiyatın arzı baskı altına aldığı durumlarda veya askeri
ihtiyaçlar söz konusu olduğunda, transport güzergahındaki farklı noktalarda
stokların oluşturulması transport güvenliğini güçlendirmektedir. Aynı şekilde çok
uzak mesafeleri içeren enerji taşımacılığında boru hattıyla denize çıkış yolu en
uygun ülkeye getirilen petrol yada doğal gaz, gemi taşımacılığına uygun tesislerin
yapılmasıyla, bir enerji geçiş terminali görevini üstlenerek ve aynı zamanda beliri
düzeylerde stokları da barındırarak tarnsport güvenliğine entegre bir sisteme
dönüşmektedir (Demir, 2007).

Transport, enerjide kaynağın hedefe ulaşmasını sağlayan en temel unsur


olduğundan dolayı, bir yanıyla kaynağın diğer yanıyla pazarın bir parçası olarak
kritik öneme sahiptir. Yol, zaman ve fiyat faktörleriyle birlikte, Transport
Güvenliği'nin formül içerisindeki değeri, 20 birimdir. Transport Güvenliğinin
birim değeri üzerinde % 5 azalma olduğunda risk faktörü, % 10 azalma olduğunda
tehdit faktörü, % 20 azalma olduğunda tehlike faktörü ortaya çıkar (Demir,
2007).

Pazarın Güvenliği: Talep olmadıkça arzın bir anlamı yoktur.Talebin


gerçekleşmesi ve bu talebin oluşturduğu pazar, birkaç faktöre bağlı olarak enerji
güvenliğini etkiler. Elektrik üretimi başta olmak üzere, enerjinin kaçınılmaz ve
vazgeçilmez olduğu gerçeği, enerji kaynaklarına ihtiyacı hiçbir zaman
azaltmayacaktır. Bu ihtiyaç enerji pazarını canlı ve dinamik tutan en önemli
etkendir. Pazarın güvenliği ise talebin kontrolü, ekonomik büyümenin devam
etmesi, temel enerji ihtiyacının aynen veya artarak devam etmesi ile pazarı
çalışamayacak hale getirebilecek tehlikeli fiyat noktalarını kapsar (Demir, 2007).
36

Pazar, talebe bağlı bir büyüklüktür. Talep de daima artan bir eğride
olduğundan dolayı, petrol için 2050 yılına kadar, doğal gaz için 2150 yılına kadar,
formüldeki "Pazar Güvenliği" değeri: 10 birimdir. Pazar birimindeki değerin, %
10 düzeyinde azalması, risk faktörünü, % 30 düzeyinde azalması, tehdit
faktörünü, % 50 düzeyinde azalması, tehlike faktörünü doğurur (Demir, 2007).

Fiziki Güvenlik : Fiziki güvenlik 3 ana başlık altında değerlendirilebilir :

 Teknik Güvenlik
 Askeri Güvenlik
 Çevre Güvenliği

Teknik güvenlik, boru hatları ve deniz taşımacılığında kullanılan


malzemelerin sofistike teknolojilere sahip olmasını, korezyon dahil çıkabilecek
her türlü sorunun zamanında giderilmesini, bakım-onarım yenileme hizmetlerinin
uygun maliyetler altında süreklilik kazanmasını ve her türlü beklenmedik teknik
hasarın ve krizin önceden izlenerek önlenmesini veya bunlara zamanında
müdehale edilmesini kapsar. Genellikle ilk inşa maliyetleri karşılandıktan sonra
teknik güvenlik için gerekli payların gerektiği kadar ayrılması gerçeği göz ardı
edilmektedir (Demir, 2007).

Askeri güvenlik, boru hatlarının geçtiği güzergahlar boyunca veya deniz


taşıma araçlarının seyirleri süresince terörizm, sabotaj, hırsızlık ve diğer saldırı
riskleri ile tehditleri karşısında, gerekli önlemlerin alınması, planlamanın önceden
yapılması, belirli bir güvenlik kuvvetinin bu konularla ilgili görevlendirilmesi ve
hem ulusal hem de uluslararası düzeydeki bir işbirliği çerçevesinde kurumsal bir
güvenlik sisteminin kurulması noktalarını kapsar. Temelde ilgili her ülke,
topraklarından veya kara sularından geçen bu tür enerji taşımacılığı unsurlarını
korumakla mükellef olmakla birlikte, bazı ülkelerin askeri imkan ve
kabiliyetlerinin bunu karşılayamadığı durumlar da olabilmektedir. Böylesi
durumlar için ikili veya çok taraflı askeri işbirliği anlaşmaları çerçevesinde ya da
bu enerji güzergahından sorumlu özel sektörün devletlerin kabul ettiği
anlaşmalara bağlı talepleri doğrultusunda, dış müdehale seçenekleri de
bulunabilmektedir (Demir, 2007).

Çevre güvenliği, transport aşamasında, enerji kaynaklarının kullanımı


sırasında ve sonrasında ortaya çıkabilecek ve çevreye zararlı olduğu bilinen veya
olabileceği hakkında çalışmalar yapılan konularla ilgili gerekli yasal
düzenlemelerin gerçekleşmesini, önlemlerin alınmasını ve çevre insan sağlığını
37

etkilemeyecek bir enerji kalitesinin ortaya çıkmasını içeren konuları kapsar


(Demir, 2007).

80'lerde temel ilgi çevre üzerineydi, 90'lardan bugüne ise enerji güvenliği
kritik noktayı oluşturuyor, ancak görünen o ki, 2000'li yılların ortalarından
başlayarak çevre güvenliği, enerji güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olarak küresel
meselelerin başında gelecektir. Enerji güvenliğinin, uygun fiyatlarda, arz ve
talebin olabildiğince denge içerisinde gerçekleşmesininin yanında, enerji arzı ve
talebinin küresel çevre koşullarını da dikkate alarak gerçekleşmesi temel bir unsur
olarak öne çıkmaktadır. Dolayısıyla enerji kaynaklarının kullanımında,
karbondioksit emisyonlarını ve sera gazlarının salınımlarını olabildiğince
düşürmek, enerji güvenliğine yapılacak yatırımların öenmli bir kısmını teşkil
edecektir. Enerji üretimi ve tüketimi çerçevesinde kaygı oluşturan unsurlar lokal,
bölgesel ve küresel çerçevede gelişmektedir. Lokal unsurlar, genellikle kömür gibi
kaynakların yanmasıyla ortaya çıkan hava kirliliği temelinde ele alınır. Bölgesel
unsurlar, hava kirliliği ve atıklar ile birlikte enerji transportunun bölgesel çapta
gelişmesiyle ortaya çıkan sorunları barındırır. Küresel unsurlar ise, küresel ısınma
gibi popülaritesi artarak devam eden ciddi sorunları, bir küresel ısınma ekonomisi
oluşturacak düzeye de yaklaşan bir perspektifte ele almaktadır (Demir, 2007).

Çevre güvenliği ile ilgili siyasi bir tartışma da mevcuttur. Bugüne kadar
gelişmiş ülkeler, endüstriyel devrim ve teknolojik ilerleme ile birlikte,
ekonomilerini ve refah düzeylerini çok yüksek seviyelere getirirken, çevre
sorumluluğu onları bu kazanımlarından fedakarlık yapmaya sürüklememişti
(Bugünkü çevresel felaketlerin en büyük sorunluluğu başta Amerika olmak üzere
bu ülkelere ait olduğu gerçeğini de unutmamak gerek). Ama bugün küresel
bazdaki endüstriyel sistemlerin çevreye vermiş oldukları zararları azaltma
yönündeki fedakarlık, şimdi diğer gelişmiş ülkeler gibi büyümek ve refah
düzeyini arttırmak isteyen gelişmekte olan ülkelerden beklenmektedir. Buradaki
adaletsizlik, çevre güvenliğinin sağlanmasında değil, sorumlulukların paylaşılması
noktasında geçmiş yılların hesaba katılmamasından kaynaklanmaktadır. Bu
yüzden küresel bir konsensüsün oluşması ve herkesin sorumluluğu ölçüsünde bir
fedakarlık göstermesi kolay olmayacaktır (Demir, 2007).

Enerjide, transportun bir parçası olarak Fiziki Güvenlik bazen formülde çok
önemli bir yer tutar ve hatta bu önem birim olarak daha yüksek bir oranda
yansıyabilir, bazı durumlarda ise minimum seviyede veya tamamen formül
dışında kalabilir. Bu, ülkeden ülkeye değişen bir faktördür. Transport
38

jeopolitiğinde, transportu sağlayan ülkelerin de yüksek gelir payları söz konusu


olduğundan dolayı, Fiziki Güvenliğin sorumluluğunu bu ülkeler daha fazla
almaktadır. Ama genel bir formül kurgularken, Fiziki Güvenliğin birimini
maksimum 5 olarak almak uygun olacaktir. Risk, tehdit ve tehlikenin yüzdelik
oranları Fiziki Güvenlikte de aynı şekilde Transport Güvenliğinde olduğu gibi
formüle edilir. Fiziki güvenliğin formüldeki değeri sıfır kabul edildiği durumlar-
da, 5 birim Transport Güvenliği birimine eklenir (Demir, 2007).

Fiyat Güvenliği: Fiyat iki tarafı keskin bir bıçak gibidir. Yani bir silahtır
ama karşı tarafa zarara verirken kendine de zarar verme ihtimalini ve imkanını
barındırır. Fiyat tam olarak arz ve talep arasındaki bir denge olarak gelişmez ve
gelecekte oluşan bir faktördür. Yani fiyat, bugünden geleceğe giden süreç içinde
ortaya çıkması muhtemell risklere ve fırsatlara bağlı olarak future piyasada oluşur.
Future piyasa somut bir piyasadır fakat aynı zamanda siyasi/ekonomik özellikleri
olan psikolojik bir piyasadır (Demir, 2007). Bu yönüyle değerlendirildiğinde
küresel oyunculara büyük sorumluluklar yüklemektedir. Çünkü fiyat birbirine bu
kadar bağlı bir küresel ekonomide elde patlayacak bir bombadır aynı zamanda.
Her oyuncu ne taşıdığının bilincinde olarak yaklaşmalıdır.

Enerji içerisinde fiyat, pazarın gelişimini ve ülke ekonomisinin büyüme


trendini etkileyen çok önemli bir faktördür. Bazı ülkelerde fiyat artışı ne pahasına
olursa olsun karşılanmakta ve ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği devam
ettirilmektedir. Ancak bazı ülkelerde bu hem büyümeyi etkilemekte hem de talebi
daraltarak, pazarın şeklini değiştirebilmektedir. Bu nedenle çok yüksek fiyat
artışları, kaynak ülkelerini her zaman mutlu etmeyip bazen tedirgin de edebilir.
Enerji Güvenliği formülünde Fiyat Güvenliği 15 birimdir. Risk, tehdit ve tehlike
faktörleri, Fiyat Güvenliği birimindeki artış, o ülkenin ithalat-ihracat dengesi
üzerinde yaratacağı dengesizlik ve hem tüketicilerin hem de devletin bütçesi
üzerinde meydana getireceği dayanılabilir baskı düzeyine göre değişiklik
gösterir(Demir, 2007).

Enerji Güvenliği formülü, geometrik veya aritmetik bir işlem formülü


olmaktan çok, enerji güvenliğinin politikasını oluşturmak ve yönetmekle ilgili bir
perspektif sunmayı amaçlar. Bu formülün temel amacı, bir ülkenin enerji arz
güvenliğini oluştururken, küresel enerji güvenliği denklemi içerisindeki ulusal
enerji güvenliğini konumlandırmaktır. Çünkü 21. yüzyılda tüm ülkeler için
geçerli olan kural, "ulusal enerji giivenliğinin küresel enerji güvenliğinin bir
39

parçası" olduğudur. Enerji güvenliği entegre bir sistemdir ve karşılıklı


bağımlılık ilkesi çerçevesinde düşünülmelidir (Demir, 2007).

Çevre güvenliği, enerji güvenliğinin bir parçasıdır ve yukarıda fiziki


güvenlik başlığı altında incelenmiştir. Sürdürülebilirlik açısından ise enerjiyi her
ne pahasına olursa olsun elde etmek ve sorumsuzca tüketmek anlayışından,
enerjiyi verimli kullanmak ve yenilenebilir enerji kullanımı anlayışına doğru bir
geçiş sürecidir. Bu açıdan değerlendirildiğinde her ülke öncelikle kendi öz
kaynaklarını değerlendirmeli ve enerji sepetinde yenilenebilir enerji
kaynaklarının payını giderek arttırma yönünde bir enerji politikası
geliştirmek suretiyle gelecek nesillerin yaşam hakkını elinden almamalıdır.
Arz güvenliği açısından ise yenilenebilir enerjiler, kaynağı elinde bulunduran
ülkelerin, kaynak açısından fakir diğer ülkeler üzerinde, ekonomik ve siyasi
baskı yapmasını engelleyen bir çeşit emniyet subabıdır. Ayrıca bu subabın
fonksiyonu sadece bu tür baskıları ortadan kaldırmak değil, gelecekte tükenecek
olan konvansiyonel enerji kaynaklarının yerine yeni ve çevreye zarar vermeyen
sürdürülebilir enerji kaynaklarının idamesini sağlamaktır. Hükümetlere ve
bireylere düşen görev ise imkanlar dahilinde hatta imkanları zorlayarak bu tür
yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını yaygınlaştırmaktır.
40

5. ENERJİDE GELECEK SENARYOLARI ve TÜRKİYE


VİZYONU

Senaryolar, her ülke için dünya genel değerlendirmesi içinde farklıdır.


Dünyadaki enerji kaynaklarının şu anki ve gelecekteki rezerv durumu, ülkelere
göre dağılımı, dünyadaki politik gelişmeler, ülkelerin ulusal enerji politikaları,
kaynaklarının bulunabilirliği, erişilebilirliği, ekonomik yapı içinde temin
edilebilirliği ile ilgili birbiriyle bağlantılı pek çok senaryo oluşturmak
mümkündür. DEK-TMK tarafından yapılan incelemeye göre belli başlı gelecek
senaryoları aşağıdaki gibidir :

Senaryo 1 (Çindistan): Asian Phoenix (Asyalı Zümrüdü Anka): Dünyanın


ekonomik ve politik merkezi Asya’ya doğru kayar. Çin ve Hindistan’daki yüksek
büyüme ile, Amerika’nın küresel ekonomik ağırlığına meydan okuyan bir noktaya
gelir. Hem Çin hem de Hindistan önemli doğal gaz tüketicileri olmaya başlarlar,
orta dönemde tamamlanan doğal gaz projeleri ve boru hatları ile gaz ile elektrik
üretimi revaçtadır.

Senaryo 2 (Yükselen Rusya): Rusya, başta doğalgaz olmak üzere, petrol


ve kömür konusunda önemli rezervlere sahiptir büyüyen bir ekonomiye sahiptir.
Bu yönüyle bakıldığında küresel enerji oyununda çok güçlü, önemli ve hatta
tehlikeli bir aktördür.

Senaryo 3 (Petrol Tepe Noktası): Break Point” (Kırılma noktası): Petrol


üretimindeki sorunlar üretimi sınırlar. “Petrol tepe noktası” korkusu enerji
verimliliğine ve alternatif yakıtlara olan önemi arttırır. 11 Temmuz 2008’de
Londra Borsası’nda Brent türü petrolün varil fiyatı 147,25 dolara, New York
Borsası’nda işlem gören Batı Teksas türü petrolün varil fiyatı 146,90 dolara
çıktığı düşünülürse tepe noktası korkusu daha iyi anlaşılabilir.Petrol fiyatının
artışındaki nedenler :

 Artan petrol talebi (Başta Çin ve Hindistan olmak üzere)


 Jeopolitik çatışmalar
 Hızla azalan rezervler, geçmişe oranla daha küçük rezervlerin bulunması
 Artan maliyetler
 Rafineri kapasitesindeki sıkışıklık (DEK – TMK, 2008)
41

Aslında tüm bu nedenlere borsada oluşturulan yapay spekülasyonları da


eklemek mümkündür. Spekülatif olarak oluşturulan yapay dalgaların dalga
boyuyla orantılı olarak büyük kazançlar sağlayan bir grup insanın olduğunu ve
enerji üzerindeki bu oyunların “ENRON OLAYI” nda da görüldüğü gibi domino
etkisiyle nerdeyse son yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz küresel krizin
sorumlusu olduğunu da unutmamak gerek. Enron’un çöküşü enerji ve finans
sektörünün kirli yüzüdür. Sonuç olarak enerji fiyatlarındaki dalgalanmalarda bu
kirli oyunların da payı oldukça fazladır ve her an 11 Temmuz 2008’deki tepe
noktasını aşıp yeni bir tepe noktası oluşturabilir.

Senaryo 4 (Enerji Süpermarketi Türkiye)

Orta dönem :
 Üretim Özelleştirmesi gerçekleştirilir
 Elektrik İthalatı arayışları başlar
 Nükleer Enerjine geçiş aşamaları gerçekleşir
 Ceyhan bir enerji terminali olur
 Boğazlardan petrol geçişi azalır
 Rusya Mavi Akımı İsrail’ e kadar taşır
 Diplomasi daha da etkin bir araç haline gelir ve önemi artar.
Uzun dönem
 Doğalgazda uzun dönemde ciddi oynamalar yaşanır.
 Türkiye, Orta Asya ve Kafkasya’ya ekonomik olarak entegre olur
 Aynı şekilde Avrupa’ya Enerji koridoru olma yolunda hızla ilerler
 Sayısız, liman ve LNG spot piyasası oluşur
 İstikrar sorunları olabilir
 Yabancı yatırımcı oranı artar (DEK – TMK, 2008)

Genel Değerlendirme: Kaynakların sınırlılığı dolayısıyla bu kaynakları


elinde bulunduran ülkeler elindeki kozu ekonomik ve siyasi güç olarak
kullanacak, varlıkla yokluk-yoksulluk arasındaki dalgaboyu giderek büyüyecektir.
Oluşan kaotik ortamdan, kaynakları zengin ülkelerin kaynaklarından yararlanmak
isteyenler fırsatı değerlendirecektir. Dünyanın ekonomik siyasi liderliği el
değiştirse bile değişmeyen gerçek dünyanın geleceği için yenilenebilir enerji
kaynaklarıyla ilgili çalışmaların, araştırmaların hızlandırılması, yaygınlaştırılması,
bencilliğin bırakılıp yeni yönetişim teknikleriyle, daha adil sistemlerin kurulması
gerekliliğidir.
42

6. DÜNYADA ve TÜRKİYE’DE YENİLENEBİLİR ENERJİ

6.1. Dünya’da Yenilenebilir Enerji Sistemi

Başta Avrupa Birliği olmak üzere birçok devlet yenilenebilir enerji


kaynaklarını geliştirmek ve teşvik etmek için çeşitli önlemler almakta ve hedefler
koymaktadır. Avrupa Birliği;

 2020 yılında tüketilen enerjinin % 20'sinin temiz enerji


kaynaklarından sağlanması,
 2020 yılında tüm petrol ve dizel tüketiminin % 10'unun
biyoyakıtlardan elde edilmesi,
 2020 yılında tüketilen elektriğin % 34'ünün temiz enerji
kaynaklanndan üretilmesi,
 2020 yılında ısı üretiminin % 25'inin temiz enerji aracılığıyla
sağlanması konusunda mutabakata varmıştır (TemizDünya Rehberi,
2009).

Bu hedeflere ulaşılması, %17 oranında CO2 azaltımı, 443 milyar Avro


değerinde yeni yatırım, 115 milyar Avro yakıt bedelinden tasarruf, yaklaşık 300
milyar Avro'luk dışsal maliyetten tasarruf ve 2 milyon tam zamanlı yeni iş,
yaratılması anlamına gelecektir. Her ülkede bu hedeflere ulaşmak için değişik
ekonomik modeller uygulanmaktadır. Örnegin, Almanya'nın güneşli bir ülke
olmamasına rağmen sistemin gelişmesi için dinamik bir pazar yaratma çabası ve
gelişmekte olan PV endüstrisi birçok insanı şaşırtmaktadır. Geçmişten beri birçok
farklı program birçok farklı ülkede uygulandı fakat hiçbiri bu kadar kısa sürede
Almanya'nın "Şebekeye elektrik satışı modeli" kadar başarılı olamadı
(TemizDünya Rehberi, 2009).

Güneş enerjisinde bir köşe taşı görevi üstlenen "Almanya modeli" Avrupa
Fotovoltaik Endüstrisi Birliği tarafından günes elektriğinin gelişmesi için bir
strateji olarak kullanılmaktadır. "şebekeye elektrik satışı modeli" güneş elektriği
üreticilerine;

 Güneş enerjisini kullanarak ürettikleri elektriği tekrar şehir


şebekesine satış hakkı,
 Üretilen her kWh başına fosil ya da nükleer kaynaklardan elde
edilmiş, elektriğe göre ücretlendirmede birinci önceliğe sahip olma,
43

 Belirli bir zaman diliminde teşvik fiyat tarifesinden yararlanma


avantajları sağlamaktadır.

Geçmişte güneş elektriğini teşvik için birçok program devlet bütçesi


tarafından finanse edilmekteydi. Fakat devletin bütçesinde azalma yaşandığında
programın da kesilmesi bu mekanizmanın en büyük dezavantajını oluşturuyordu.
2008 yılında Almanya'da yeni kurulmuş PV sistemlerden elde edilen güneş
elektriği sistemin büyüklüğüne ve tipine bağlı olarak 0,35 ile 0,47 Avro/kWh
arasında vergilendirilmekteydi. Elektrik kullanıcılarının düzenli elektrik faturaları
sayesinde vergilendirmede ekstra ücretlere geçilebildi ve sistem eşit bir şekilde
yayıldı. Bu sayede, devlet ekonomisinden bağımsız olarak programın gelişmesi
sağlanabildi ve her elektrik kullanıcısı tarafindan ödenen ekstra ücretler ulusal
elektrik portföyündeki yenilenebilir enerji payını arttırdı. Almanya'da güneşten
üretilen elektriğin ekstra fiyat vergilendirmesi, her ev için aylık 1,25 Euro'dur.
Sonuç olarak, bütün elektrik kullanıcıları, ulusal elektrik arzı ağının fosil
kaynakları kullanmadan, sürdürülebilir ve bağımsız bir şekilde tekrar
yapılandırılmasına katkıda bulunmaktadır (TemizDünya Rehberi, 2009).

Bu teknoloji, piyasada tanıtılmaya başlandığından beri güneş elektriğinin


fiyatı tutarlı olarak düşmektedir. Buna rağmen, bazıları halen güneş elektriğinin
şebekeyi besleyebilecek yeterlilikte olamayacağını ve bu yüzden fosil
kaynaklardan elde edilen elektrikle yarışamayacağını savunmaktadır. Fosil
yakıtların fiyatlarındaki artışa rağmen güneş elektriğinin fiyatının güçlü bir
ivmeyle düşmesinin sürdürülebilmesi önemlidir. Bu nedenlerden dolayı "Almanya
sistemi" sayesinde, PV sistemlerinin kurulum maliyeti yıllık % 5 oranında
azalmaktadır. Bu indirim oranlarının % 8-10 arasında artacağı savunulmaktadır.
20 yılını tamamlayana kadar, şebeke bağlantılı PV sistemine aynı vergilendirme
sistemi uygulanmaktadır (TemizDünya Rehberi, 2009).

Sistemin sürekliliği için "şebekeye elektrik satışı" modelinin devamlılığı


yasalarla garanti altına alınmakta ve tüketici bankalarıyla finansal güvenliği
sağlanmaktadır. Bu garanti süreleri, Almanya'da 20 yıl olarak belirlenmiştir. Bu,
bazen bankaları "şebekeye elektrik satışı" modeline dahil edene ve PV sistemlerle
tanınmasını sağlayana kadar sürmektedir (TemizDünya Rehberi, 2009).

Almanya: Avrupa Topluluğu'na üye ülkeler arasında rüzgar, güneş enerjisi,


biyoyakıt kullanımı ve solar termal uygulamalar konusunda lider konumdadır.
Geçmişi 1990'lara dayanan teşvik politikaları sayesinde temiz enerji kaynaklarının
tercih edilmesi hem cazip hem de ekonomiktir. Yenilenebilir enerjilere verilen
44

alım garantisi, sektöre sunulan teşvikler ve vergi indirimleri dinamik bir temiz
enerji pazarının oluşmasında etkili olan başarılı karma politikalardır. Özellikle de
Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kanunu kapsamında, pazara yönelik ve temiz
enerji kullanımını geliştirme amaçlı teşvikleri içeren ve yukarıda bahsi geçen
program, bu kaynakların kullanımına ivme kazandıran ana faktör kabul edilmiş ve
pek çok ülkede bu kanunun temel özellikleri örnek alınmıştır. 2007 Haziran'da,
Alman Parlamentosu, sözkonusu kanunun yükümlülüklerini düzeltmeye ve
2009'dan itibaren uygulanmak üzere yıllık indirim oranlarını artırmaya karar
vermiştir (TemizDünya Rehberi, 2009).

Almanya’nın 2007 yılının sonunda toplam kurulu PV kümülatif gücü 3,8


GW değerine ulaşmış durumdaydı. Bunun 1100 MW’lık kısmı 2007’de devreye
girdi. Almanya bu rakamlarla küresel kurulumun yarısına sahiptir. 2007
yılında PV sistemlerinin %30’u konutlara, %53 çiftliklere, kamu yapılarına ve
ticari işletmelere kuruldu. % 7’lik kısmı çok geniş ticari çatı sistemlerine ve
%10’luk kısmı çok geniş arazilere, %0,6’lık kısmı da zaten uzun yıllardır
elektriğini güneşten sağlayan kısımdır (TemizDünya Rehberi, 2009).

Alman hükümeti tarafından 2007 yılının sonlarında uyarlanan Enerji ve


İklim Entegre programının özünde de yenilenebilir enerji ve enerjinin verimli
kullanımı yer alır. Birkaç aşamadan oluşan bu iklim programının amacı,
ekonomik kalkınmayı karbon salınımını azaltarak ilerletmek, enerji verimliliğini
arttırmak, güvenilir enerji kaynaklarını garanti altına almak olarak belirlenmiştir.
Bu iklim paketi, CO2 salımlarını 2020 yılına 1990’lardaki seviyesinden %40
oranında azaltmayı taahhüt etmektedir. Ayrıca Yenilenebilir Enerji Kanunu ile 5
kW’tan küçük kapasiteli tesisler için 50,62 EuroCent/kWh alış garantisi
verilmektedir. (TemizDünya Rehberi, 2009).

İspanya: 2000-2010 Yenilenebilir Enerji Eylem Planı çerçevesinde


yenilenebilir enerji kaynaklarının teşviki ve önündeki engellerin kaldırılmasına
yönelik bakanlıklar arası bir komisyon kurulmuştur. Ulusal bazda bir şebekeye
elektrik satışı modeli bulunmakta ve bu da her yıl 2 MW’lık bir büyüme ile
şebeke elektriğini besleme avantajı sağlamaktadır. İspanya, 2011-2020
yenilenebilir enerji planı için 2009’da gerçekleştirmek üzere ciddi hedefler
belirlemiş durumdadır. Toplam kurulu PV gücünün % 95'inin 2007 yılında inşa
edilmiş olması da hedeflerine olan inancı artırmaktadır (TemizDünya Rehberi,
2009).
45

Diğer bir önemli çalışmaları ise, yüzeye monte ve çatı sistemlerinin yanında
geliştirdiği BIPV (yapıya entegre PV) sistemidir. Bu sistem sayesinde, konut
sektörüne üretim sağlayacak küçük PV kurulumcular da desteklenecek ve büyük
üetim santrallerine karşı oluşacak sosyal tepki de azaltılmış olacaktır. Aynca,
evlerdeki sıcak suyun %30 ile %70 arasında güneşten sağlanması beklenmektedir
(TemizDünya Rehberi, 2009).

Güneş enerjisinden elektrik üretimine iyi bir örnek olarak, Seville şehrinin
batısında yer alan yoğunlaştırıcı termik güneş santrali verilebilir. Santralin
gelişmiş teknolojisi sayesinde 2013 yılına kadar 300 MW'lik kurulu güce
ulaşılması planlanmaktadır. İspanya, 2004 yılında düzenlediği 27 Euro
Cent/kWh'lik alım garantili teşvik tarifesiyle, 50 MW kadar kurulu gücü olan
yoğunlaştırıcı termal güneş santrallerinden üretilen elektriğe dünyada ilk destek
veren ülke olmuştur. Bu oran, 25 sene boyunca ödenecek ve her yıl enflasyon
yüzdesinin % 1 eksiği kadar da artacaktır.

İtalya: 20 sene için 36-46 Euro Cent/ kWh arasında sabit bir teşvik sağlıyor
ve bina planlarında 2009 yılından itibaren yenilenebilir enerji kaynaklarının
entegre edilmesini şart koşuyor. Bu şarta göre, ev başına en az 1 kWp ve 100
m2/den az yer kaplayan endustriyel binaların da en az 5 kWp enerji üretmesi
bekleniyor. Ayrıca normalde %20 olan KDV oranlarında günes, enerjisi sistemleri
için %50 indirim yapılmıştır. Ayrıca İtalyan hükümeti doğal gaz şirketlerinin,
cirolarının %2'si ile %3'ü oranını yenilenebilir enerji üretimine ayırmalarını
zorunlu kılmaktadır. "şebekeye elektrik satışında" geri ödemeler GSE (Gestore dei
Servizi Elettrici) tarafından yapılmaktadır. Ekonomi Bakanlığı, 2010 yılından
sonra uygulanmak üzere, yeni tarife yasalarıyla ilgili çalışmaktadır. Bu yeni
yasaya göre, okul ve kamu yapılarında kullanım, nüfusu 5.000'den küçük
belediyelerde kullanım, kırsalda kullanılan konut entegre PV sistemleri ve
konutlara entegre asbestos çatı uygulamaları ile "şebekeye elektrik satış" modeli
uygulamasının % 5 oranında artması sağlanacaktır.

Fransa: 2011 yılı hedefi, 1,1 GW'lık kümülatif kurulum kapasitesidir.


2020'ye kadar da bu rakamı 5,4 GW'lık kapasiteye ulaştırmayı hedeflemektedir.
Fransa'nın 2008 yılı çalışmalarından sonra "şebekeye elektrik satışı" modeli,
konut sektöründe yapıya entegre sistemler (BIPV) için 57 Euro Cent/kWh, diğer
sistemler için 31 Euro Cent'lik ödeme şeklinde tanımlandı. Yarı entegre sistemler
için de diğer ülkelerden farklı olarak "şebekeye elektrik satış," modeli geliştirildi.
Ayrıca, 2009 Aralık ayına kadar bireylerin donanım maliyetlerindeki vergilere
46

%50 muafiyet getirilmiştir. Bununla birlikte, % 19,6 olan KDV oranı da 2010 yılı
sonuna kadar % 5,5 olarak azaltıldı.

Yunanistan: Yenilenebilir enerji kaynakları kullanılarak üretilen elektriğe


40-50 Euro Cent/kWh arasında teşvik vermektedir. Üstelik ulusal yatırım
kanununa göre, bu alandaki yatırımcılara %20-40 arasında hibe desteği
sağlanmaktadır. Kurulum maliyetlerinin %20'si gelir vergisinden
düşülebilmektedir. Şebeke bağlantısı olmayan ada sistemlerinde de maliyetlerin %
20'sinden muafiyet söz konusudur.

Portekiz: Güneş, enerjisi uygulamalarında 5 kW'tan büyük tesisler için 28,4


Euro Cent/kWh, küçükler için ise 49,9 Euro Cent/kWh destek sağlamaktadır.
2005 yılından bu yana, yatırım maliyetlerinin % 30'u gelir vergisinden
düşülmektedir.

Amerika: ABD'de PV pazarı, 2007'de % 48'lik bir büyüme yaşadı ve


toplam kurulum 190 MW'in üzerinde gerçekleşerek toplam kapasite 750 MW
değerine ulaştı. Kaliforniya, % 60'lık değerle hala liderliğini sürdürmekle beraber,
diğer eyaletlerde de % 83'lük bir artış söz konusudur.

Bazı eyaletlerde gayet kuvvetli Yenilenebilir Portfolyo Standartları (RPS)


kanunları kabul edilip varolan RPS programları daha fazla güneş enerjisini teşvik
eder biçimde optimize edilmiş olsa da federal düzeyde haberler pek de iç açıcı
değildi. Özellikle de 2007'de kongreden geçmeyen Yatırım Vergisi Kredisi, pazarı
belirsizlikle karşı karşıya bıraktı. 2008'de sonlanması gereken Yatırım Vergisi
Kredisi'nin (ITC) 8 yıl daha uzatılması yatırımcıya büyük rahatlık sağladı. Bu
uzatmanın sonucunda, hem konutlar hem de ticari uygulamalar % 30'luk vergi
kredisinden yararlanabilecek ve güneş enerjisinden elektrik üreten konutlara
getirilen 2000 dolarlık bütçe limiti yeni konutlarda kaldınlmış olacak. Dağıtım
şirketlerinin bu krediden yararlanmasını engelleyen madde de yürürlükten kalkmış
oldu. ITC sayesinde, toplam gücün gelecek 5 yıl için yıllık % 65'lik artışla 2013'te
10 GW'a ulaşması bekleniyor. Solar Amerika Girişimi, PV fiyatlarındaki düşüşle
paralel olarak, 2015 hedeflerinin geleneksel kaynaklarla fiyat birliği sağlamak
olduğunu belirtmektedir.

ABD, PV pazarında ince film teknolojisi ile büyük gelişme göstermekte ve


dünya liderliğini elinde tutmaktadır. Bazı yasalar ve teşvikler eyalet bazında da
47

değişiklik göstermekle beraber genelde güneş sistemleri kurmak isteyenlere


yatırım desteği sağlanmaktadır.

Japonya: Japonya'nın PV sektörünü ilgilendiren enerji politikaları 2002


yılında uygulanmaya başlanan 'Enerji Politikasi Üzerine Temel Yasa' kapsamında
yer almaktadır. Bu yasa, 3 temel prensibi şart koşmaktadır ; kararlı bir tedarik
süreci, çevresel uygunluk ve Pazar mekanizmalarının kullanımıdır.

1994-2006 arasında 12 yıl boyunca Japon devleti, hanelerde güneş enerjisi


kaynaklı elektrik kullanılmasını özendirmek amacıyla, gerekli yatırımın yarısını
subvansiyon olarak sağlamıştır. 2006 mali yılının sonunda, yaklaşık 350.000
konutta toplam kurulu güç 1.277 MW'a ulaşmıştır. Ancak, son yıllarda gerekli
donanım maliyeti azaldığı için subvansiyona gerek kalmamıştır ve evlerde de
güneş kaynaklı enerji kullanımı giderek yayılmaktadır.

Japon hükümeti tarafından, "Temel Enerji Planı"nın 2007'den itibaren


gelecek 10 yılı kapsaması öngörüldü. Bu planın ana direkleri aşağıdaki
maddelerden oluşmaktadır;

 Fosil yakıtların sabit arzını savunan diplomasi kaynaklarına karşı


politikalar,
 Enerji koruma stratejilerinin artırılması ve küresel iklim değişikliğini
engelleyecek uluslararası çerçeve çalışmalarının oluşturulması,
 Teknolojik yeterliliğin güçlendirilmesi.

Japonya'da güneş enerjisinin elektrik üretimindeki payı şimdilik sadece


%0,1 düzeyindedir; fakat 2030 yılında bu pay % 10'u bulacaktır. Güneş
enerjisinden üretilen elektriğin maliyetinin önümüzdeki 5 yıl içinde diğer enerji
kaynaklarından elde edilen elektrikle rekabet edebilecek düzeye gelmesi
beklenmektedir. RPS (Yenilenebilir Portfolyo Standartları) Kanunları dağıtım
şirketleri tarafından da yeni enerjinin kullanılmasını zorunlu kılmak için, hükümet
tarafindan tekrar gözden geçirildi ve 2011-2014 yılları arası için yeni hedefler
belirlendi. Son hedef, yıllık toplam 950 milyon kWh'lik bir artışla 2014 sonunda
16 milyon kWh'lik toplam kurulu güce ulaşmak olarak belirlendi. Bunların
yanında, 2050 yılında sera gazı emisyonunu şimdiki değerlerin yarısına indirme
hedefini uygulamak için "Cool Earth 50" Enerji Inovasyonu Teknoloji Planı
hayata geçirildi. Bu planın önemli bir ayağı olan "Yenilikçi PV Teknolojileri"
çalışmaları ile %10-15'lerde olan güneş hücrelerinin verimliliğinin %40'lara
48

çıkarılması ve şimdiki fiyati 46 Yen/kWh olan hücrelerin fiyatlarını 7 Yen/kWh


değerine düşürülmesi için çalışılmaktadır.

Çin: 2007 yılı sonunda Çin'deki kurulu PV gücü 100 MW'a ulaşmıştır.
Bunun %6'sı şebekeye bağlı, geri kalanı ise kırsal sistemlerdir. 2010 yılı için
hedef, 300 MW'lık PV gücüdür. 2006 Yenilenebilir Enerji Kanunu'na göre, hem
binaya entegre sistemler hem de büyük boyutlu çöl santralleri için teşvikler
sağlanacaktır. Kırsal uygulamalar için ilk yatırım maliyeti hükümet tarafından
karşılanacak ve elektrik üretiminden sağlanan geliri aşan işletme ile bakım
maliyetleri ulusal elektrik dağıtım şebekesindeki tarife artırılarak desteklenecektir.

Güney Kore: 2007 yılı sonunda Güney Kore'deki kurulu PV gücü 77,6
MW'a ulaşmıştır. Bunun 42,9 MW'lık kısmı 2007 yılında kurulmuştur. 2012
yılında ulaşılmak istenen hedef, 1,3 GW olarak belirlenmistir. 100.000 çatı
programı kapsamında Kore PV pazarı hızla gelişmiştir. Teşvik fiyatları, 30 kW'tan
küçük sistemler için kWh başına 711,25 KRW ve büyük sistemler için ise 677,38
KRW olarak belirlenmiştir. Bu tarifeler, 3 kW'tan büyük uygulamalar için 15
yıllık garanti kapsamına alınmıştır.

Bu programın çatısı altında devlet, müstakil evler için toplam sistem


fiyatının %60'ını ve kiralık daireler için ise %100'ünü karşılamaktadır. Aynca,
yeni bir programa göre, yeni yapılan ve 3000 m2'den büyük devlet binalarında
toplam inşaat maliyetinin %5'inin güneş panellerini de içeren yenilenebilir enerji
harcamalarına ayrılması zorunludur.

6.2. Türkiye’de Yenilenebilir Enerji Sistemi

Dünya’da yaşanan gelişmelerin paralelinde ülkemizde de 2003 yılından


itibaren yenilenebilir enerji alanında çeşitli yasal düzenlemeler yapılmaya
başlandı. Enerji ve çevre ilişkisi içinde 3 kanun özellikle önemlidir :

 5346 Sayılı 10.05.2005’te kabul edilip, 18.05.2005 tarihli 25819


sayılı resmi gazetede yayınlanan : “Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin
Kanun”
 5627 Sayılı, 02.05.2007 tarihli 26510 Sayılı resmi gazetede
yayınlanan “Enerji Verimliliği Kanunu”
49

 5836 Sayılı, 17.02.2009 tarihli, 27144 sayılı resmi gazetede


yayınlanan “ B.M. İklim Değişikliği Çerçevre Sözleşmesine Yönelik
Kyoto Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun”

Yenilenebilir Enerji Kanunu ve Teşvikler: "Yenilenebilir Enerji


Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin" 5346 sayılı
kanun, kimi çevreler tarafindan birçok Avrupa ve dünya ülkesinde uygulanan
teşviklere göre yetersiz bulunsa da bu alana ilgi duyan yatırımcı ve üreticilere
çeşitli teşvikler sunmaktadır.

Gerek uluslararası birtakım sözleşmeler nedeniyle gerekse geleneksel enerji


kaynağının azalması ve ters orantılı olarak enerji ihtiyacının artması nedeniyle bu
alanda çok hızlı gelişmeler yaşanmaktadır. Bu yasanın yatırımcıya ve üreticiye
sağladığı avantajlar aşağıda sıralanmaktadır. Fakat yaşanan hızlı gelişmeler
nedeniyle yasal düzenlemeler sürekli olarak güncellenmektedir.

5346 Sayılı Yenilenebilir Enerji Yasası bu alanda yer alacak gerçek ya da


tüzel kişilere yatırım desteği sağlamakta ve devlet tarafından satın alınan
elektrikte yenilenebilir enerji kaynaklarından üretim yapan kşilere öncelik
tanımaktadır. Fakat tüm bu avantajlara sahip olmak için kurumların ya da kişilerin
EPDK tarafından verilecek olan "Yenilenebilir Enerji Kaynak Belgesi"ne (YEK)
sahip olmaları gerekmektedir. Bu belge, işletmede 10 yılını tamamlamamış tüzel
kişilerden, EPDK tarafindan belirlenen elektrik toptan satış fiyatı üzerinden
saptanan bir fiyatla elektrik satın alımını sağlamaktadır.

Varolan yasa ile bu fiyat 5-5,5 Euro Cent/kWh karşılığı Türk Lirası olarak
belirlenmekte fakat serbest piyasada 5,5 Euro Cent/kWh sınırının üzerinde satış
imkanı bulan lisans sahibinin de bu olanaktan yararlanabileceği öngörülmektedir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın, yenilenebilir enerji kaynaklarından


üretilen elektrik için daha fazla teşvik öngören yasa değişikliğine yönelik
hazırladığı taslak için fiyatlar Çizelge 5.1. de ifade edilmiştir.

Bulgaristan'da bile güneşten elde edilen elektrik enerjisi tesis gücüne göre
36,7 Euro Cent'ten başladığı, düşünülürse bu fiyatların o kadarda teşvik edici
olmadığı gayet iyi anlaşılır (Tayman, 2009).
50

Çizelge 5.1. Yenilenebilir Enerji Kanun değişikliği taslağındaki hedef teşvik fiyatları (Tayman,
2009, Referans )

Fiyat Dışı Teşvikler: Gerçek ya da tüzel kişiler tarafından sadece kendi


enerjisini karşılamak amacıyla kurulmuş ve en fazla 1000 kW'lık kurulu güce
sahip tesislerin kesin projesi, planlaması, ön incelemesi veya ilk etüdü DSI veya
EIE tarafından hazırlanmış ise bu projeler için hizmet bedeli alınmamaktadır.
Yasada, güneş pilleri ve odaklayıcı üniteler kullanan elektrik üretim sistemleri
kapsamındaki ArGe ve imalat yatırımlarının bu kapsama girdiği belirtilmektedir.

31 Aralık 2012 tarihine kadar devreye girecek bu tesislerden, ulaşım


yollarından ve şebeke bağlantı noktasına kadar olan enerji nakil hatlarından,
yatırım ve işletme dönemlerinin ilk on yılında izin, kira, irtifak hakkı ve kullanma
izni bedellerine % 85 indirim uygulanmaktadir. Son birkaç yılda yaşanan
gelişmeler yasa ile desteklenirken EPDK tarafından Mayıs 2007 tarihinde
hazırlanan ve yatırımcıya yol gösterici nitelik taşıyan "Yatırımcının El Kitabı"
raporunda yer alan destekler ise;

 Yerli doğal kaynaklar ile yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı


üretim tesisi kurmak üzere lisans başvurusunda bulunan tüzel
kişilerden, lisans alma bedelinin %1'i dışında kalan tutar tahsil
edilmemektedir.
51

 Yerli doğal kaynaklar ile yenilenebilir enerji kaynaklanna dayalı


üretim tesisleri için tesisin tamamlanma tarihinden itibaren ilk sekiz
yıl süresince yıllık lisans bedeli alınmamaktadır.
 Yerli doğal kaynaklar ile yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı
üretim tesislerine, TEİAŞ ve/veya dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler
tarafından, sisteme bağlantı yapılmasında öncelik tanınmaktadır.
 Perakende satış lisansı sahibi tüzel kişiler, serbest olmayan
tüketicilere satış amacıyla yapılan elektrik enerjisi alımlarında
yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı bir üretim tesisinde üretilen
elektrik enerjisi satış fiyatı, TEDAŞ'ın satış fiyatından düşük veya
eşit olduğu ve daha ucuz başka bir tedarik kaynağı bulunmadığı
takdirde, öncelikli olarak, söz konusu yenilenebilir enerji
kaynaklarına dayalı üretim tesisinde üretilen elektrik enerjisini satın
almakla yükümlü kılınmıştır

Dünya ve AB ülkeleri karşılaştırmaları ve ülkemiz standartları gereği birçok


sivil toplum örgütünün de belirttiği gibi satın alınacak elektrik enerjisi için
uygulanacak fiyat; her yıl için EPDK'nın belirlediği bir önceki yıla ait Türkiye
Ortalama Elektrik Toptan Satış Fiyatı'dır.

Şu an güneş panellerinin ülkeye girişinde ödenen KDV tutarı hala % 18'dir.


Temiz enerji üretiminin yaygınlaşması için atılabilecek en somut adım, bu oranın
% 1'e düşürülmesi ile gerçekleşir.

09.07.2008 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan 5784 sayılı Kanun 3.


maddesinde 'Yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı kurulu gücü azami 1000
kilovatlık üretim tesisi ile mikro kojenerasyon tesisi kuran gerçek ve tüzel kişiler,
lisans alma ve sirket kurma yükümlülüğünden muaftır. Bu tüzel kişilerin
ihtiyaçlarının üzerinde ürettikleri elektrik enerjisinin sisteme verilmesi halinde
uygulanacak teknik ve mali usul ve esaslar Kurum tarafından çıkartılacak bir
yönetmelikle belirlenir." cümleleri yer almaktadır. Her ne kadar bu kanun
maddesinde, gerçek kişiler de kapsamda görünüyorsa da, uygulama için
hazırlanmakta olan yönetmelik yalnızca tüzel kişileri kapsayacak gibi
görünmektedir. Bu noktada kanun maddesindeki ifadelerde şöyle bir karışıklık
olduğu söylenebilir; tüzel kişiler için düzenlenecek kurallar gerçek kişileri de
kapsayacak mı, ya da gerçek kişiler için ayrı teknik ve mali düzenlemeler
yapılacak mı veya yapılmayacak mı konuları çok açık değildir.
52

Tarımda Yenilenebilir Enerji Kullanımı İle İlgili Hibe Destekler: Tarım


ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan 2009/34 No.lu Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Çerçevesinde Makine Ve Ekipman
Alımlarının Desteklenmesi Tebliğine göre : Bakanlık tarafından belirlenen usul ve
esaslara uygun olan ve kabul edilen proje başvurularında, hibeye esas mal alım
tutarının %50 sine hibe yoluyla destek verilir. Ancak, hibeye esas tutar gerçek
kişiler için mal başına 50.000 TL ve tüzel kişiler için mal başına 100.000 TL’ yi
geçemez.

6.3. Fotovoltaik Pazarı ve Fiyatlar

Fotovoltaik (PV) pazarı dünya çapında en dinamik sektörlerden biridir. Yıllık


büyüme hızı, son yıllarda %35’in üzerindedir. Şekil 5.1.’den de görüleceği üzere,
küresel PV pazarında en önemli aktörler, Almanya, ABD ve Japonyadır.
Potansiyel aktörler ise, İtalya, İspanya, Yunanistan ve Fransa’dır. 2010’a kadar
küresel olarak yıllık 5-6 GW’lık bir pazara ulaşılabileceği tahmin edilmektedir
(TemizDünya Rehberi, 2009) .

Şekil 5.1. PV pazarındaki aktörler. ( www.solarbuzz.com, EİE, 2009’dan)

PV Fiyatları Nasıl Belirlenir: Fiyatları karşılaştırırken Euro / Watt birimini


kullanılır. Yani PV modülün fiyatı nominal çıkış gücüne bölünür. Kasım 2009
itibariyle ortalama fiyatlar ABD’de 4,34 $/Wp , Avrupa’da 4,24 EUR/Wp’tir.
Eğer fiyatlar bu hızla düşmeye devam ederse şebeke bağlantılı sistemlerde
Önümüzdeki 10 yıl içinde 1,50 – 2,00 $/Wp fiyatının yakalanması durumunda
PV sistemler için teşvik sistemi gereksiz olacaktır (Solarbuzz, 2009).
53

STC Koşullarında Nominal Güç: 1 KW/m2 (güneş ışınlarının panele tam


dik düştüğü) güneş ışınımı ve 25 derece sıcaklık referans koşullarına Standart Test
Koşulları (STC – Standart Test Conditions) denmektedir. STC koşullarında bir
panelin üretebileceği güce STC Koşullarında Nominal Çıkış Gücü denir ve Wp
(Watt peak – Maksimum Güç) birimiyle gösterilir. Solar panellerin güç çıkışları
güneş ışınımı ve sıcaklık gibi çevresel etkenlere bağlı olduğundan, modüllerin
birbirleriyle karşılaştırılması için her bir modül STC Standart Test Koşullarında
test edilir. Şekil 5.2.’den de anlaşılacağı üzere fiyatlarda hızlı bir düşüş eğilimi
görülmektedir. 1976’da 58 $/W olan fiyatlar, 2008’de 4 $/W’lara düşmüştür
(Salaymeh et al., 2010).

Şekil 5.2. 2001-2009 fiyatlar (Solarbuzz, 2009)

Geçtiğimiz son beş yılda dünya genelinde PV üretimi yıllık bazda %30
civarında bir büyüme oranına sahip olmuştur. 2007 yılı dünya fotovoltaik pazarı
2826 MW'a ulaşmıştır (EİE, 2009).
54

7. DÜNYADAVE TÜRKİYE’DE ENERJİ VERİMLİLİĞİ

7.1. Dünyada Enerji Verimliliği

Enerji verimliliğine yönelik ilk çalışmalar, petrol krizi ve fiyat artışlarına


bağlı olarak sanayileşmiş Batı ülkeleri ve Japonya’da başlamış ve uygulanmıştır.
1980’li yıllardan itibaren ise bu çalışmalar, ülkelerin kalkınma stratejilerinin
önemli bir politikası durumuna gelmiştir.

Avrupa Birliği: Birliğin kuruluş anlaşmasında enerji ile ilgili konular yer
almamaktadır. Daha sonra enerji konusuyla ilgili düzenlemeler; dış ilişkiler, iç
pazar, çevre gibi politikalar içinde bulunmaktadır. AB son yıllarda enerjide dışa
bağımlılığın artması, nükleer enerjide güvenlik, elektrik ve gaz piyasalarının
serbestleştirilmesi, çevre, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi gibi
konu ve sorunlarla karşılaşmıştır. AB Komisyonu bu sorunları çözmek üzere bir
enerji politikası oluşturmuştur. Bu enerji politikasının sacayağını; enerji arzı
güvenliği, en düşük maliyetle enerji arzı için rekabet ve çevre-insan sağlığının
korunması oluşturmaktadır. Enerji politikalarına uygun olarak hazırlanan çerçeve
programının uygulanması ise altı alt programa dayanmaktadır (Narin ve Akdemir,
2006).

 Tüm karar vericilerin piyasadaki gelişmeleri izleyerek ulaşabileceği


ekonomik analizler, enerji öngörüleri için referans bilgilere
yönlendirme için ETAP Programı,
 Enerji sektöründe uluslararası ilişkilerin güçlendirilmesi için
SYNERGIE Programı,
 Yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması için ALTENER
programı,
 Enerjinin verimli ve rasyonel kullanımı için SAVE Programı,
 Katı yakıt kesiminde çevre dostu teknolojilerin kullanımının
yaygınlaştırılması programı,
 Rusya ve yeni bağımsız devletler ile sanayide işbirliği ve nükleer
enerjinin güvenli kullanımının sağlanması için SURE Programı,

1998-2002 döneminde yukarıda yer alan çerçeve program ile yeni şartlara
uyumlaştırılmış enerji politikası uygulanmış ve ulaşılan sonuç ve deneylerle uzun
vadeli enerji stratejisini ortaya koyan Yeşil Tebliğ adlı belge hazırlanmıştır. Bu
Tebliğ ile Avrupa Birliğinin gelecek 20-30 yıllık dönemdeki enerji arz güvenliğini
55

ve Kyoto Protokolü çerçevesindeki taahhütlerini yerine getirecek hedefler


belirlenmiştir (Narin ve Akdemir, 2006).

AB’de enerji verimliği ile ilgili en önemli çalışma, 1991 yılında başlayan
SAVE programıdır. Bu programının amacı sanayi, ticaret ve ulaştırma gibi yurtiçi
sektörlerde enerji verimliliğini geliştirmek ve enerji tasarrufunu teşvik etmektir.
Bu programda enerji politikaları önlemleri, bilgilendirme çalışmaları, yöresel ve
bölgesel enerji ajansları kurulması gibi birçok çalışma yer almıştır. Program 1995
yılında tamamlanmış, ardından SAVE II programı beş yıllığına uygulanmaya
konulmuş, 2000 yılında ise topluluk stratejisini belirleyen Enerji Çatı Programı
kapsamına alınmıştır (Narin ve Akdemir, 2006).

Yeşil Kitap: Avrupa komisyonu tarafından belirlenmiş bir konuda çıkarılan


tanışma ve tartışma sürecini başlatmak amacıyla yayımlanan dokümanlardır. Yeşil
Bildiri, Avrupa ve vatandaşları için çok önemli olan bir enerji stratejisi ortaya
koymaktadır. AB enerji stratejisi bu dökümanda üçayak üzerine inşaa edilmiş.
Birincisi Kyoto olarak da kısaca ifâde edilen sürdürülebilirlik; ikincisi Lizbon
olarak ifâde edilen daha rekabetçi bir ortam ve ekonomik kalkınma ve üçüncüsü
de enerjide, daha çok da doğal gazda, büyük ölçüde bağımlı olunan ülke olması
nedeniyle Rusya seklinde ifâde edilen enerji güvenliği (Keskin, 2006).

Yasal bir bağlayıcılığı olmayan ancak, enerji konusundaki politikanın


somutlaştırılmasındaki diyalog dökümanı şeklinde tanımlanabilecek Yeşil Bildiri,
6 öncelikli faaliyet alanı çerçevesinde 30 somut öneriyi içermektedir.

 Avrupanın ekonomik büyümesi ve isdihdamın arttırılması: Tam


rekabetçi serbest piyasa olmadan gelişmenin olmayacağı
düşünülmektedir. 2007’den itibaren tüketicilerin büyük bölümünün
tüketeceği enerjiyi Avrupa’daki istediği herhangi bir tedarikçiden
alabilmesi programlanmıştır.
 Enerji arz güvenliğini sağlayan bir iç pazar: Üye ülkeler arası
dayanışma, enerji arzındaki problemler karşında ortak hareket etme
kabiliyetinin geliştirilmesi, tek bir düzenleyici yapı altında toplanma.
 Enerji arzında arz güvenliği ve rekabeti sağlama: Daha
sürdürülebilir, verimli ve çeşitlendirilmiş bir enerji sepeti.
 İklim değişikliği ile mücadelede entegre yaklaşım
 Yenilik ve buluşların teşviki
56

 Tek bir enerji dış politikası oluşturulması (Keskin, 2006)

Yüzde 20 olarak belirlenen ve yıllık değeri 60 milyar € olan Almanya ve


Finlandiya’nın bugünkü enerji tüketimine eşdeğer enerji tasarruf potansiyelinin bu
talep tarafı önlemlerle geri kazanılması plânlanmaktadır. Ekonomik değeri çok
önemli olan 390 milyon TEP’lik bu potansiyelin geri kazanılması, enerji faturası
yıllık 500 milyar € olan Avrupa ekonomisine 100 milyar € bir geri dönüş
sağlayacaktır. Bu girişimle Avrupa’da ev başına tüketim miktarına göre yıllık 200
ile 1000 € civarında tasarruf sağlanması beklenmektedir. (Keskin, 2006).

Enerji verimliliğinin aynı zamanda enerji güvenliği konusunda da etkin


önlemlerden birisi olduğu Uluslararası Enerji Ajansı’nın Mayıs 2005’te yapılan
enerji bakanları toplantısında da deklere edilmiştir. AB üyesi ülkeler ve topluluk,
petrol bağımlılığını azaltmak üzere 70’lerin başından itibaren yaptıkları
çalışmalarla enerji yoğunluğunu düşürmüş bir bakıma gelişme (Gayrisafi Yurt içi
Milli Hasıla artışı) ile enerji tüketimi arasındaki paralel artış bağıntısını kırmıştır.
Örneğin Almanya yüzde 40, Danimarka ve Fransa yüzde 30 enerji yoğunluğunu
düşürmüştür. Eğer süregelen bu ilgi olmasaydı topluluk bugün 1.725 milyar TEP
değil 2.55 Milyar TEP enerji tüketecekti. Enerjide dış bağımlılık oranı
bugünkünün çok üstünde olacaktı. Verimlilik artışı sonucu tüketilmeyen bu
“yok enerji” “negajoule” olarak adlandırılmaktadır ve büyüklüğünü
kıyasladığında, bugünkü petrol tüketiminin oldukça üzerindedir (Keskin,
2006).

AB, enerji verimliliği artışını sâdece bir enerji ikâmesi olarak değil aynı
zamanda bir istihdam politikası olarak da görmektedir. Petrol fiyatlarındaki artış
GSYİH da kayıplar yaratırken enerji verimliliğinin arttırılması için yatırımı teşvik
edici olmaktadır. Verimlilik uygulamalarındaki bu artış daha çok insana özellikle
de kaliteli iş gücü için yeni iş alanı yaratmaktadır. Alman Sürdürülebilir Kalkınma
Enstitüsü her bir milyon TEP tasarruf edilen enerjinin 2000 kaliteli ve tam
zamanlı iş yarattığını hesaplamıştır. Enerji Verimliliği Yeşil Bildiri’sinde
(hâlihazırda bazıları uygulanmakta da olan) öngörülen önlemlerin bazılarına
değinerek Türkiye için ne yapabilir daha net anlaşılması sağlanabilir (Keskin,
2006).

Daha iyi bilgilendirme programları: Vatandaşlara, teknik kişilere, farklı


hedef gruplara yönelik olarak, teknoloji veya enerji verimli malzemenin fiyatı,
nereden temin edilebileceği, nasıl uygulanacağı, ekonomisi gibi konularda
57

belirlenmiş hedeflere yönelik olarak düzenlenmesi plânlanmaktadır. Bu


kampanyalarda bina sektörü öncelikli olarak ele alınacaktır (Keskin, 2006).

Üye ülkelerce yıllık ulusal faaliyet plânlarının hazırlanması: Ülkelerin


yıllık sayısal hedefi olan bir faaliyet plânı hazırlayarak uygulaması istenmektedir.
Aslında çoğu üye ülke faaliyet plânı uygulamasına çok seneler önce başlamış
durumda (Keskin, 2006).

Kirleten öder prensibi ile enerjideki fiyatlandırma vergilendirme


rejimlerinin yeniden gözden geçirilmesi: Enerji ve özellikle de fosil yakıt
üzerine konan vergilerin daha iyi yönlendirilerek tüketici grupların tüketim
davranışlarının etkilenmesi plânlanmaktadır. (Keskin, 2006).

Kamunun rolü ve yeni teknolojinin yaygınlaştırılması için kamu satın


alımları: AB’nin enerji tüketiminde, kamu sektörü yüzde 5-10’luk bir paya sâhip.
Yılık enerji faturası 91 milyar TL (47 milyar €)’dir ve ciddî bir enerji tasarrufu
potansiyeli mevcuttur. 155 milyon TL (80 milyon €) yatırım yapılırsa sağlanacak
tasarufun getirisinin 23 milyar TL (12 milyar €) olduğu hesaplanmaktadır. Kamu
sektörü ayrıca yılda 385 milyar TL (200 Milyar €) civarında satın alma
yapmaktadır.6-7 Kamu tarafından verimli teknolojiye sâhip cihaz ve taşıtların
satın alınmasının, GSYİH’nin yüzde 16’sı civarında bir teşvik yaratacağı tahmin
edilmektedir. Sonuç olarak kamu sektörü verimliliği satın alarak hem kendi
masraflarını düşürecek hem de ekonomi için ciddî bir canlanma yaratacaktır
(Keskin, 2006).

Enerji verimliliği projelerinin finanse edilmesi için yeni ve gelişmiş


finansman modellerinin bulunması: Ülkeler hâlihazırda değişik destek şekilleri
uygulamaktadır. Devlet desteklerinin de enerji verimliliği artışı sağlarken aynı
zamanda üretkenlikte artış ve çevresel yenilikleri de içeren girişimlere ağırlık
verilmesi istenmektedir (Keskin, 2006).

Ar-Ge’nin desteklenmesi: Avrupa Birliği, enerji alanındaki Ar-Ge’ye;


enerji güvenliğinin arttırılması ve iklim değişikliği politikalarının
kuvvetlendirilmesi yönüyle yaklaşmakta ve Ar-Ge destekleri ile, Avrupa enerji
endüstrisininin, dünya teknoloji pazarında rekabet edebilirliğinin arttırılmasını
sağlamayı da amaçlamaktadır (Keskin, 2006).
58

Topluluk programları: Enerji verimliliği sâdece stratejik belgelerle ve


mevzuatla desteklenmemektedir. Aynı zamanda çevre ve enerji projelerini
destekleyen topluluk programları ile ülkeler arasında işbirliği geliştirilmekte,
finansman ve bilgi paylaşımı sağlanmaktadır (Keskin, 2006).

“Avrupa için Akıllı Enerji (2003–2006)’’ programı: Kasım 2000’de


Komisyon’un ‘’Enerji: Arzın güvenliği’’ adlı Yeşil Bildiri’nin ilk versiyonunda
önerilen faaliyet plânı doğrultusunda uygulanmaya başlamıştır. Program ile
hedeflenenler, arzın güvenliğinin güçlendirilmesi, iklim değişikliği ile mücadele
ve Avrupa sanayini rekabete teşvik etmek olarak açıklanmıştır. ‘’Avrupa için
Akıllı Enerji’’ Programı (2007–2013) bütçesi 780 milyon €’ya çıkarılarak devam
ettirilmektedir ve bir önceki programda da olduğu gibi yenilebilir enerji, enerji
verimliliğinin teknik olayan engellerine yönelik projelere mâlî destek sağlanması
amaçlanmaktadır. Araştırma konusunda 6. Çerçeve Programı’nı takip eden 7.
Çerçeve Programı (2007–2013) ve Çevre Alanında LIFE III programları da enerji
verimliliğini destekleyen diğer topluluk programlarının en önemlileridir. Çerçeve
7 programı kapsamında desteklenecek verimlilik konuları yakıt pili, elektrik
santral verimlerinin arttırılması, biyoyakıtlar gibi daha çok arz tarafındaki
önlemlere odaklanmıştır. Bunların dışında Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu gibi
bazı fonlar da enerji verimliliğinin desteklenmesini kapsamına almaktadır
(Keskin, 2006).

Emisyon Ticaret Programı (ETP): İklim değişikliğine karşı mücadelenin


temelini teşkil etmektedir. Avrupa Birliği’nde oluşturulan bu sistem dünya
üzerindeki ilk uluslararası CO2 emisyonu ticaret sistemidir. Sistem 11.400 şirketi
kapsamakta ve Avrupa’nın CO2 emisyonunun yarısını temsil etmektedir (Keskin,
2006).

Sektör odaklı politikalar: Enerji Verimliliği Yeşil Tebliği’nde çeşitli


alanlara yoğunlaşmış tesbit ve öneriler yer alarak bu alanlarda ileride yapılacak
mevzuat düzenlemeleri için de yol gösterici olmaktadır (Keskin, 2006).

Binalar: Bina Performans Direktifi Uygulamaları. Bu Direktif ile 50 m2


üzerinde olan binaların enerji performans sertifikası ile satılması ve kiralanması
sağlanacaktır. Binalardaki elektrik tüketiminin üçte biri aydınlatmada
kullanılmaktadır ve Yeşil Işık programı çervesinde belirlendiği üzere modern ve
akıllı sistemlerle aydınlatma enerjisi yüzde 50 azaltılması beklenmektedir
(Keskin, 2006).
59

Elektrikli ev aletleri: Elektrikli ev aletlerinin verimliliğini arttırmak için


enerji tüketim etiketleri, minimum tüketim standartları, Eko-Dizayn Direktifi,
stand-by ışığı ile ilgili insiyatifler binalardaki enerji tüketimini azaltmak için
kullanılan önlemlerdir (Keskin, 2006).

Taşıtlar: Binek araçlarının CO2 salımnının 2012 de ortalama 120 gr/km


(2008/09 da 140 gr/km-5.8 lt/100 benzin) olması için otomotiv endüstrisi ile
gönüllü anlaşmalar, vergilendirme sistemi, taşıt etiketleri, CAR 21 programı ile
temiz taşıtlar için teşvikler, araç lastikleri verimliliklerinin arttırılması
öngörülmektedir (Keskin, 2006).

Ulaşım: Hava trafiğinin Avrupa çapında ortak yönetimi (Tek Gökyüzü


İnsiyatifi), trafik yönetiminin optimizasyonu ve uydu kullanan akıllı sistemler
(GALILEO), karayollarına alternatif kombine taşıma, MARCO POLO programı
780 mil. € (2007-2013), büyük metropollerde mecburi hava kirliliği önleme
plânları, belli başlı ulaşım programlarıdır (Keskin, 2006).

Sanayi: Sanayi sektörü verimlilikte bir hayli yol almış durumda, ancak
verilen teşviklerle hem proses ekipmanlarında hemde motor, kompresör gibi
yardımcı ekipmanlarda daha fazla tasarruf sağlanabileceği düşünülmektedir.
Salım tahsisi plânları da zaten sektörü buna zorlamaktadır. Ayıca sanayide son
derece yaygın hâle gelen gönüllü anlaşmalar sanayi sektörünü verimli hâle
getirmektedir. Topluluk eko-etiket ödülü ve eko-yönetim ve enerji taraması
(EMAS) yönetmelikleri ile enerji verimliliğini dolaylı olarak desteklemektedir
(Keskin, 2006).

Elektrik: İletim ve dağıtımdaki kayıpların düşürülmesi için ulusal şebeke


faaliyetlerinin düzenlenmesi, nihâî tüketicilere daha iyi hizmet ve verimli tüketim
için enerji arz faaliyetlerinin ısı, aydınlatma, sıcak su gibi hizmetlerin bütünleşmiş
paket şeklinde verilebilmesi amacıyla düzenlenmesi, elektrik üretim
verimliliklerinin yükseltilmesi, yeni kurulacakların mutlaka en verimli kombine
çevrimli olmasının sağlanması, enterkonnekte sisteme bağlı olmayan üretim
sistemlerinin yaygınlaştırılması, kojenerasyonun teşvik edilmesi, Beyaz sertifika
ile tasarruf edilen enerjinin alınıp satılması gibi uygulamalar elektriğin daha
verimli olarak üretilerek nihâî tüketiciye ulaştırılması öngörülmektedir (Keskin,
2006).
60

Bölgesel ve yerel programlar: Avrupa, yerel düzeyde uygulanan


programların çok etkili olduğunu belirlemiş ve bu amaçla yerel ve bölgesel olarak
geliştirilen programlara destek vermektedir. 36 Avrupa şehrinin ulaşım
problemleri ile ilgilenen CIVITAS programı bu programlara iyi bir örnektir
(Keskin, 2006).

Topluluk Enerji Verimliliği Mevzuatı : Topluluk enerji verimliliğini


arttırmak üzere mevzuat yayınlayarak strateji belgeleri ile ortaya koyduğu hedef
ve politikalarını desteklemektedir. Ayrıca diğer sektörlerle ilgili mevzuatın
hazırlanmasında ve sektör politikalarının geliştirilmesinde de enerji verimliliği
hususu mutlaka göz alınmaktadır. Mevzuat listesine bakıldığında 2000’den bu
yana bu konuda birçok yeni mevzuatın uygulamaya konduğunu görüyoruz. Bu da
Avrupa Birliği’nin gerçek anlamda enerji verimliliğine yoğunlaştığını
göstermektedir (Keskin, 2006).

Nihâî Sektörlerde Enerji Verimliliği Ve Enerji Hizmetleri Direktifi:


Enerji verimliliğinin arttırılmasını engelleyen mevcut pazar engellerine yönelik
olarak mekanizmalar, teşvikler, gerekli hedefler, kurumsal, mâlî ve yasal çerçeve
ile ilgili önlemleri içermektedir. 5 Nisan 2006 tarihinde yayınlanan direktif,
enerjinin sâdece yakıt veya elektrik olarak değil, aydınlatma, ısınma gibi
hizmetleri olarak da satılmasına olanak vermektedir. Beyaz sertifika ve ülkelerin
her yıl yüzde 1 enerji tüketimini azaltması hedefi bu direktifin öngördüğü önemli
hususlardandır (Keskin, 2006).

Binalarda Enerji Verimliliği: Binalarda enerji verimliliğinin arttırılması


amacıyla en sonuncusu 16 Aralık 2002’de yayınlanan Bina Performansı Direktifi
olan 6 direktif yürürlüktedir (Keskin, 2006).

Ürünlerin Eko-Tasarımı: Enerji kullanan ekipmanların ekolojik tasarım


kriterlerinin belirlenmesi amacıyla 6 Temmuz 2006’da yeni bir direktif
yayınlanmıştır. Bu konuda çok ayrıntılı çalışmalar hâlen Avrupa düzeyinde
sürdürülmektedir (Keskin, 2006).

Ev Aletlerinin Enerji Etiketlemesi: Elektrikli ev aletlerinin enerji


tüketimlerini gösterecek şekilde etiketlenerek, tüketicilerin verimli cihazı
almalarını sağlamak amacıyla 2003 yılına kadar 12 direktif ve 6 tebliğ
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir (Keskin, 2006).
61

Energy Star Programı: Elektrikli ofis donanımlarının etiketlenmesi ile


yönetmelik 2001 yılında, Komisyon Kararı da 2003’de yayınlamıştır (Keskin,
2006).

Elektrik-Isıl Hibrid Sistemler: Elektrik enerjisinin ısı ile birlikte


üretilmesi ve tüketilmesini teşvik etmek üzere 2004 yılında yayınlanmıştır. Ayrıca
bu konuda bir strateji de mevcuttur (Keskin, 2006).

Enerji Verimliliği Eylem Plânı: Komisyon, Enerji Verimliliği Eylem


Plânı’nı 19 Ekim 2006 tarihinde açıklamıştır. Minimum enerji tüketim
standartlarının derecelendirilmesi ve etiketleme ikisi birlikte verimsiz cihazın
piyasadan çekilmesi ve halkın bilgilendirilmesi için en etkin önlem olarak
belirlenmiştir. Plân elektrik üretim, iletim ve dağıtımındaki önemli boyuttaki
kayıpların da üzerinde durarak yeni ve eski üretim tesisleri ve iletim ve
dağıtımdaki kayıpların düşürülmesi için hedefi belirlenmiş bazı önlemler
öngörmektedir. Ulaşımda yakıt verimliliğinin arttırılması amacıyla, daha temiz
araçların üretilmesi, lastik basınçlarının düzenlenmesi, kentsel ulaşımın ve
modların düzenlenmesi, vatandaşların ulaşımdaki alışkanlıklarının değiştirilmesi
gibi bir dizi önlem önerilmiştir (Keskin, 2006).

Bu önlemlerin AB ekonomisine çok yönlü yararlar sağlaması beklenmekte


ve katkısının 50 milyar € olacağı hesaplanmaktadır. Bu hedeflerin AB boyutunda
gerçekleşmesi için ülkelerin belirlenmiş önlemleri uygulamak üzere kendi
programlarını hızla adapte etmeleri gerekmektedir (Keskin, 2006).

ABD: Enerji verimliliği çalışmalarında olumlu sonuçlar alan ülkelerden biri


ABD’dir. Bu ülkede yaklaşık 30 yıl içinde enerji verimliliği, yüksek teknolojiler
kullanılarak önemli ölçüde artmıştır. 1973 yılından 2000 yılına kadar ABD
ekonomisi % 126 oranında büyürken, aynı dönemde enerji kullanımındaki artış %
30 düzeyinde gerçekleşmiştir. ABD’de enerji kullanımı, ekonomideki
büyümeye paralel olsaydı 2001 yılında tüketilen enerji miktarı yaklaşık % 70
daha fazla olacaktı (Narin ve Akdemir, 2006).

Japonya: Enerji talebinin yaklaşık % 83’nü ithal eden Japonya’da


hükümetlerin öncelikli konusunu enerji verimliliği oluşturmaktadır. Dolayısıyla
da enerji tasarrufuyla ilgili birçok program uygulanmaktadır.
62

Ülkede hayat standardı yüksek, mevsimler arası gece ve gündüz sıcaklık


farkları fazla olduğundan enerji tüketimi de yüksektir. Japonya’da hava
sıcaklığının 30 derecenin üstündeki her bir derecelik artış yaklaşık 4400 MW
elektrik talebini artırmaktadır. Soğukluğu buz içerisinde depolayan hava soğutma
sistemleri geliştirilmiş, geceleri buz oluşturup gündüzleri buzun soğukluğundan
yararlanarak elektriğin daha tasarruflu ve akılcı tüketimi sağlanmıştır. Ayrıca
elektrik tüketen aletlere ve ofis makinelerine 1993 yılında yeni standartlar
getirilmiştir. Bu doğrultuda uygulanan Enerji Tasarrufu Kanununa ilave olarak
Enerji Tasarrufu Yardım Kanunu çıkarılarak enerjiyi verimli kullanan donanım ve
sistemlerin düşük faizli kredi ve vergi indirimi ile desteklenmesi sağlanmıştır
(Narin ve Akdemir, 2006).

Japonya enerji verimliliği konusunda dünyanın en ileri uygulamalarına


sahip ülkesidir. Enerji verimliliği bilincinin çok yüksek olduğu bu ülkede, devletin
yanı sıra sanayi kuruluşları ve tüketiciler de verimlilik çalışmalarına destek
vermektedirler. Bu çalışmalardan birini Kawagoe şehir yönetiminin, yıllık elektrik
tüketimini her yıl % 1 oranında düşürmeyi hedefleyen kampanyası
oluşturmaktadır. Bu uygulama ile dört yılın sonunda ilave bir yatırım yapmadan
elektrik tüketiminde % 5’lik tasarruf sağlanmıştır. Bu oran, 10 milyon kWh’ten
fazla enerjiye ve 2,5 milyon dolara denk gelmektedir (Narin ve Akdemir, 2006).

7.2. Türkiye’de Enerji Verimliliği

Türkiye’de enerji verimliliği ile ilgili ifadeler 7. ve 8. Beş Yıllık Kalkınma


Planları (BYKP)’nda yer almıştır. 7. BYKP’nde, “Yurtiçi enerji kaynaklarının
miktar ve kalite olarak yetersiz ve yüksek maliyetli olması, ithal enerji kaynakları
için gerekli döviz ihtiyacı, aşırı enerji kullanımının çevre sorunu yaratması gibi
nedenlerden dolayı, sanayide ve toplumsal yaşamın her kesiminde enerji yoğunluk
değerlerinin aşağıya çekilmesi, verimliliğin artırılması ve tasarruf programlarının
hayata geçirilmesi sağlanacaktır.” Denilmektedir.8. BYKP’nda ise aynı
doğrultuda; enerjinin, ekonomik ve sosyal kalkınmanın temel girdisi olduğu; artan
nüfus, şehirleşme, sanayileşme, teknolojinin yaygınlaşması ve refah artışına
paralel olarak tüketiminin arttığı; buna bağlı olarak da enerji tüketiminin en düşük
düzeyde tutulması ve enerjinin en tasarruflu ve verimli bir biçimde kullanılması
gerektiği vurgulanmaktadır. Ayrıca planın ilerleyen bölümlerinde, “Günümüzde,
kişi başına enerji tüketimi bir gelişmişlik göstergesi olmaktan çıkmıştır. Amaç,
kişi başına enerji tüketimini artırmak değil, bir birim enerji tüketimi ile en fazla
üretimi ve refahı yaratmak” denilmektedir. Böylece enerji verimliliğinin
63

belirleyicisi olan enerji yoğunluğu kavramına da vurgu yapılmıştır. Her iki


kalkınma planında da önem ve gerekliliği belirtilen enerji tasarrufu ve enerji
verimliliğinin artırılması konusunda çeşitli çalışmalar yapılmaktadır (Narin ve
Akdemir, 2006).

Yasal Düzenlemeler: 5627 No.lu yasa ile enerji verimliliği binalarda


yaşam standardı ve hizmet kalitesinin, endüstriyel işletmelerde ise üretim kalitesi
ve miktarının düşüşüne yol açmadan enerji tüketiminin azaltılması olarak
tanımlanmıştır. Bu kanun, enerjinin üretim, iletim, dağıtım ve tüketim
aşamalarında, endüstriyel işletmelerde, binalarda, elektrik enerjisi üretim
tesislerinde, iletim ve dağıtım şebekeleri ile ulaşımda enerji verimliliğinin
artırılmasına ve desteklenmesine, toplum genelinde enerji bilincinin
geliştirilmesine, yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanılmasına yönelik
uygulanacak usûl ve esasları (cezalar dahil) kapsar. Enerji Verimliliği kapsamında
yapılan yasal düzenlemeler :

 14.04.2008 : Merkezi Isıtma ve Sıhhi Sıcak Su Sistemlerinde Isınma


ve Sıhhi Sıcak Su Giderlerinin Paylaştırılmasına İlişkin Yönetmelik
 09.06.2008 : Ulaşımda Enerji Verimliliğinin Artırılmasına İlişkin
Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik
 18.10.2008 : Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) Destekleri
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
 05.12.2008 : Bina Enerji Performansı Yönetmeligi
 25.12.2008 : Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında
Verimliliğin Artırılmasına İlişkin Yönetmelik
 06.02.2009 : 5627 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu Kapsamında
Yapılacak Yetkilendirmeler, Sertifikalandırmalar, Raporlamalar ve
Projeler Konusunda Uygulanacak Usûl ve Esaslar Hakkında Tebliğ
 17.04.2009 : Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okullarda Enerji
Yöneticisi Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmelik
 TS 825 Isı Yalıtım Hesaplama Kuralları
 Isı Yalıtım Yönetmeliği
 Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği
 Elektrikli Ev Aletlerinin Enerji Etiketlemesi
 Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği
64

Enerji Yoğunluğu: Enerji verimliliğinin göstergelerinden biri olarak tüm


dünyada enerji yoğunluğu kullanılmaktadır. Enerji yoğunluğı enerji verimliliği
kanununda tanımlandığı şekliyle bir birim hasıla üretebilmek için tüketilen enerji
miktarını göstermekte olup, birincil ya da nihai enerji tüketiminin gayri safi yurt
içi hâsılaya (GSYİH) bölünmesiyle hesaplanmaktadır. Enerji verimliliği ile enerji
yoğunluğu ters orantılıdır. Bir ülkede veya bir sektörde hesaplanan enerji
yoğunluğu ne kadar düşükse, enerji verimliliği o kadar yüksektir (Narin ve
Akdemir, 2006).

Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi, kişi başına enerji tüketimi ve enerji


yoğunluğu göstergeleri ile izlenmektedir. Kişi başına enerji tüketiminin yüksek
olması, hem ekonominin canlandığı, hem de ülkede ulaşım araçları ile elektrikli
aletlerin yaygın kullanıldığı ve yüksek konforlu barınma olanaklarının arttığını
gösterir. Enerji yoğunluğunun düşüklüğü ise aynı enerji kullanımıyla daha çok
katma değer yaratılması anlamına gelir. Öyleyse bir ülkede enerji açısından
gelişmişliğin göstergesi, kişi başına enerji tüketiminin yüksek, enerji
yoğunluğunun düşük olmasıdır (Narin ve Akdemir, 2006).

Bazı bölge ve ülkeler ile Türkiye’deki enerji yoğunluğu ve kişi başına enerji
tüketimleri karşılaştırmalı olarak Çizelge 7.1.’de gösterilmiştir. Bu tablo
incelendiğinde görüleceği üzere; bir ülkenin gelişmişlik göstergesi olarak
kullanılan kişi başına enerji tüketimi; en yüksek 4675 kilogram petrol eşdeğeri
(KEP) ile OECD ülkelerindedir. Bu ülkeleri 4039 KEP’le Japonya izlemektedir.
Japonya’nın enerji yoğunluğu ise dünya enerji yoğunluğundan düşük, dolayısıyla
enerji verimliliği daha yüksektir. Bunu OECD ülkeleri izlemektedir.

Türkiye’de kişi başına enerji tüketiminin Afrika, Asya ve Çin’den daha


fazla, ancak OECD, Japonya, Ortadoğu, Eski Sovyet Ülkeleri ve OECD dışı
Avrupa Ülkelerinden daha düşük olduğu görülmektedir. Türkiye’de kişi başına
enerji tüketimi 1113 KEP, enerji yoğunluğu ise 0,38’dir. Japonya ile
karşılaştırıldığında, Türkiye’de kişi başına enerji tüketimi Japonya’nın dörtte biri
iken, enerji yoğunluğu 3,5 katı civarındadır. Türkiye’de enerji yoğunluğunun
gelişimi Şekil 7.1’de gösterilmiştir. Bu göstergelerden, Türkiye’de enerji
yoğunluğunun yüksek olduğu, dolayısıyla enerjinin verimli kullanılmadığı
anlaşılmaktadır.
65

Çizelge 7.1. Çeşitli Bölgelerdeki Kişi Başına Enerji Tüketimleri ve Enerji Yoğunluğu :
2003 Yılı verileri. (International Energy Agency, Key World Energy Statistics, OECD/IEA, Paris,
2005, s.48,52,56., Narin ve Akdemir, 2006’dan)

Yıl

Şekil 7.1. Türkiye’de enerji yoğunluğunun zaman içinde gelişimi (Çalıkoğlu, 2009)

Enerji Tasarruf Profili : % 15’lik elektrik tasarruf potansiyeli geri


kazanıldığında ; 6,5 milyar YTL’lik doğal gazlı santral yatırımı önlenebilir ve
yılda 3,0 milyar USD’lık doğal gaz ithal edilmeyebilir (Çalıkoğlu, 2009).

 Binaların ve işletmelerin ısıtma ve soğutmasında % 35 ve ulaşımda


% 15 tasarruf sağlandığında ; Yılda 1,4 milyar USD’lık petrol ve
doğal gaz ithal edilmeyebilir (Çalıkoğlu, 2009).
 Ülkemizin 2023 yılına ait talep tahminlerini dikkate aldığımızda; En
az 30 milyon ortalama konutun yıllık ihtiyacına yetecek kadar
enerjiyi tasarruf edebiliriz. 2023 yılında ulaşabileceğimiz böyle bir
66

tasarruf ayrıca, 2007 yılındaki tüketimimizin yarısına yakındır (EİE,


2009)
 AYDINLATMA : Her evde 2 ampulü tasarruflu ampullerle
değiştirsek, 2 Keban büyüklüğünde yeni santral ihtiyacı ortadan
kalkar (EİE, 2009).
 SANAYİ : Motorların çalıştırdığı ekipmanlardaki kayıp ve kaçakları
önlenmesi, bakımlarının yapılması, ihtiyaçtan fazla motor
kullanılmaması, eskimiş veya verimsiz motorların verimlisi ile
değiştirilmesi, en azından değişken hız sürücüsü kullanılması, ile en
az 2 Keban büyüklüğünde yeni santral ihtiyacı ortadan kalkar (EİE,
2009).
 PROSES TASARIMI ve ATIKLAR : Enerjiyi işe çeviren
proseslerin atık enerji oluşturmayacak şekilde tasarlanması, ısı
yalıtımının yapılması ve zorunlu atıkların geri dönüşüm sistemi
içinde değerlendirilmesi enerjide proseslerin durumuna göre ciddi
tasarruflar sağlar (EİE, 2009).
 BİNALAR: Kullanılmayan cihazların kapatılması gerekmiyorsa
fişinden çekilmesi, ısıtma sisteminin ısıtıcı değerini yazın 10°C
artırıp, kışın 10 °C azaltılması, ısı kontrol cihazı ve pay ölçer
kullanılması, ısıtıcıların önünün dekorasyon olsun diye
kapatılmaması, kapı ve pencerelerden hava sızıntılarının önlenmesi,
buzdolabına, gıdaları kapalı kaplarda koyulup, kapısının açık
bırakılmaması, çamaşır ve bulaşık makinalarının tam yükte
çalıştırılması, bir fincan kahve için bir litre su kaynatılmaması, gün
ışığından yararlanıp, sensörlü aydınlatma kullanılması ile evin enerji
gideri en az % 10 azalır (EİE, 2009).
 BİNALAR : Beyaz eşya alırken, A sınıfı tasarruflu olanların tercih
edilmesi, ısı yalıtımının yapılması, 15 yıldan fazla eski ısıtma
sisteminin verimlisi ile yenilenmesi, sıcak suyun güneş enerjisinden
elde edilmesi ile enerji gideri en az % 60 azalır (EİE, 2009).
 ULAŞIM : Ani fren ve ani hızlanma yapılması en az %10 fazla yakıt
demektir. Lastik basıncı hava sıcaklığına göre kontrol ettirilmelidir.
Otoyolda agresiv hız, aynı yakıtla en az % 30 daha az yol aldırır.
Klima kullanırken, aynı yakıtla alınacak yol % 20’ye kadar azalır.
Aracın mümkünse gölgeye park edilmesi, soğutmak için harcanacak
enerji ve zamanı azaltır. Sıcaktan ısınmış bir arabada, klimadan önce
pencerenin açılması, enerjiyi azaltır. Aracın periyodik bakımı ihmal
67

edilmemelidir. 30 saniyeden fazla durmalarda motor susturulmalıdır.


Yola çıkmadan trafik durumunu öğrenilmesi ve bilinmeyen adresler
için GPS cihazı kullanılması yakıt tüketimini azaltır. Yeni araç
alınırken, küçük ve verimli olanının tercih edilmesi enerjiden
tasarruftur. Toplu taşıma ve mümkünse yürümenin alışkanlık haline
getirilmesi hem spordur hem de enerji tasarrufudur (EİE, 2009).
 YENİLENEBİLİR ENERJİ KULLANIMI : Rüzgar, güneş ve
jeotermal kaynaklar, enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü
karşılayabilir. Dışa bağımlılığımız azaldığı gibi çevreye zarar da
verilmez (EİE, 2009).

Şekil 7.2’den de anlaşılacağı üzere 2020 yılındaki 222 MTEP’lik birincil


enerji talebini ortalama % 15 azaltabilecek potansiyele sahibiz (Çalıkoğlu, 2009)

Sektörler

Şekil 7.2. Sektörlere göre tasarruf potansiyeli 2020 projeksiyonu (Çalıkoğlu, 2009)

Yasa Hayatımıza Neler Getiriyor: (EİE, 2009)

 Enerji Performans Yönetmeliğine uymayan yeni binalara ruhsat


verilmeyecek. Mevcut konutlarda ısı yalıtımı yapılması için, kat
maliklerinin çoğunluk kararı yeterli olacak. Binaların “Enerji
Kimlik Belgesi” olacak. Binalarda ısı kontrol cihazları ve pay
ölçerler kullanılacak. Sanayide ve binalarda “Enerji Yöneticisi”
görevlendirilecek. Toplu konut projelerinde, güneş enerjisi
uygulamaları, kojenerasyon ve toprak kaynaklı ısı pompaları
öncelikle analiz edilecek.
 Enerji kullanan verimsiz ürünlerin satışına izin verilmeyecek.
 Sanayide verimlilik artırıcı projeler desteklenecek ve enerji
yoğunluğunu azaltmak isteyenler ile “Gönüllü Anlaşma” yapılacak,
68

 Yenilenebilir enerji kaynağı veya verimli kojenerasyon sistemi


kullanımı özendirilecek,
 “Enerji Verimliliği Danışmanlık” şirketleri, yeni bir iş kolu olarak,
özellikle sanayiye mühendislik hizmeti götürecek. EİE ile birlikte
üniversiteler ve meslek odaları (Makine Mühendisleri ve Elektrik-
Elektronik mühendisleri) da enerji yöneticisi ve enerji etüdü eğitim
programları düzenleyebilecek ve EVD şirketlerini
yetkilendirebilecek
 Yol ve açık alan aydınlatmalarında verimlilik kriterlerine ve
standartlarına uyulacak,
 Elektrik üretim, iletim ve dağıtım sistemlerinde verimlilik tedbirleri
alınacak; termik santralların atık ısısından yararlanılmasına önem
verilecek,
 Ulaşımda, araçların birim yakıt tüketimlerinin azaltılmasına, toplu
taşımacılığın yaygınlaştırılmasına ve trafik sistemlerinin
iyileştirilmesine yönelik tedbirler uygulanacak,
 Elektrik ve doğal gaz dağıtım şirketleri, abonelerinin tüketimlerini
internet üzerinden duyuracak,
 Eğitim müfredatlarında enerji verimliliği işlenecek, TV kanalları,
bilinç artırıcı spot filmler yayımlayacak.

Güncel Durum: Bayındırlık ve İskan bakanlığı Yapı İşleri Genel


Müdürlüğü resmi web sayfasında binalara sertifikasyon süreci başlangıcı için
Temmuz 2010 tarihini öngörmektedir. (YİGM, 2010)
69

8. YAŞAM DÖNGÜSÜ DEĞERLENDİRME

8.1. Tanımı, Tarihsel Gelişimi ve Metodolojisi

TS-ISO 14040/Eylül 1995’de yayınlanan Türk Standardı’nda verilen tanıma


göre Yaşam Döngüsü Değerlendirme yada Hayat Boyu Değerlendirme ; bir mal
ve hizmet sisteminde belirli bir malzeme ve enerjiden elde edilen mal ve
hizmetlerle, bu sistemin hayat dönemince ortaya çıkan ve doğrudan doğruya
sisteme atfedilebilen çevre etkilerine ait bilgilerin toplanması ve gözden
geçirilmesiyle ilgili bir usuller dizisidir. ISO 14000 ve 14040 grubu standartlar
çevre yönetimi ve yaşam döngüsü değerlendirme (YDD) yöntemi ile ilgilidir ve
bu konudaki en önemli çalışmalardandır.

Temel düşünce 1960’larda enerji ve hammadde kullanımındaki


sınırlamaların artmasıyla başladı. Bu konuda yapılan çalışmalar enerji tüketimi ve
gelecekte kaynak elde edilmesi ve kullanımına yönelik projeksiyonlarla
ilgiliydi.Bu konuda yapılan ilk yayınlardan biri Harold Smith tarafından 1963
Dünya Enerji Konferansı’nda aktarılan kimyasal ürün ve ara ürünlerin üretimi
sırasında gereken toplam enerjinin hesaplanmasıdır.1960’ların sonlarına doğru
yapılan modelleme çalışmalarında, değişen dünya nüfusundan ve artan endüstriyel
tüketimden kaynaklanan hızlı kaynak kullanımı ve çevresel etkileri ile ilgili
tahminler yürütülmüş ve bu çalışmalar “The Limits To Growth” ve “A Blue Print
For Survival” ‘da yayımlanmıştır. Daha önce yapılan enerji analizleri
genişletilerek, 1970’lerde Kaynak ve Çevresel Profil Analizi isimli bir yaklaşıma
dönüşmüştür (Resourse and Environmental Profile Analysis – REPA).1979
yılında yayımlanan “Handbook of Industrial Energy Analysis” kitabı Dr. Ian
Boustead’in cam, plastik, çelik ve aliminyum gibi çeşitli içecek kaplarının
üretiminde kullanılan toplam enerjinin hesaplanmasıyla ilgilidir. 1985 yılında
Avrupa Komisyonu Çevre Grubu (DGX1) tarafından yayımlanan yönerge ile üye
şirketlerin sıvı besin kaplarından kaynaklanan enerji ve ham madde kullanımları
ile katı atık üretim ve bertaraflarını izleme zorunluluğu getirildi. 1988 yılında katı
atık üretimi ve bertarafı gibi konuların analizi için HBD, teknik bir yöntem olarak
yeniden Kuzey Amerika ve Avrupa’da gündeme gelmiştir. Ürün ve prosesin hayat
boyu değerlendirilmesinde geri kazanım ve kompostlaştırma yaklaşımları da yer
almıştır. 1992’de gerçekleştirilen BM Dünya toplantısında, HBD "çevre yönetim
sistemlerinde kullanılmakta olan yöntemlerden en yaygın olanı" olarak
nitelendirimiştir. The LCA Sourcebook: A European Guide to Life Cycle
Assessment, 1993 senesinde yayımlanmıştır. Bu alandaki teknik gelişmelerin
70

arttırılması ve geliştirilmesi için son yıllarda, the Society of Environmental


Toxicology and Chemistry (SETAC), grup çalışmaları, yıllık konferanslar ve
toplantılar düzenlemektedir (Demirer, 2010).

YDD çalışmaları 3 organizasyon tarafından bilimsel bir zeminde


yürütülmektedir. SETAC, ISO ve UNEP. Bu 3 organizasyon “ Benim ürünüm,
rakiplerimden daha çevreci” türü söylemlerin bilimsel bir zemine oturması için
yaşam döngüsü değerlendirme yöntemi üzerinde çalışmalarına halen devam
etmektedir ve bu değerlendirme yöntemi hala gelişim sürecindedir (Haes et al.,
2007).

YDD yönteminin temel amacı bir ürünün tüm yaşamı boyunca oluşan
çevresel etkilerin, yüklerin niceliksel olarak ölçülmesidir. Kullandığı araç ve
yöntemlerle, değerlendirme yapılan ürün yada sistemler üzerinde karar vermeyi
kolaylaştırır. Bu açıdan bakıldığında bir tasarım ve karar verme aracıdır (Haes et
al., 2007).

Tüm bu çalışmalar sonucunda YDD yöntemine ait bir terminoloji, teknik bir
çerçeve, ulaşılabilir açık bir bilgi platformu, kıyaslanabir bilimsel çalışmalar,
matris temelli güçlü matematiksel formülasyonlar, veritabanı ve yazılımlar ortaya
çıkmıştır. Bazı ülkeler (Hollanda, Danimarka, Almanya, ABD) kendi ulusal YDD
programlarını oluşturmuştur (Haes et al., 2007).

Yaşam döngüsü analizinin safhaları 8.1. ile verilmiştir.

Amaç ve Kapsamın Belirlenmesi


YORUM

Envanter Analizi

Etki Değerlendirme

Şekil 8.1. Yaşam Döngüsü Analizi Safhaları (TS EN ISO 14040/Mart 1998)
71

Yaşam Döngüsü Değerlendirme Analizi hala gelişim aşamasındadır ve


aşağıda ifade edilen metodolojik sorunları vardır.

Üretim süreçlerindeki ve maliyetlerdeki farklılıklar: Gelişmişlik düzeyi


farklı ülkelerin üretim süreçlerinde oluşan farklılık nedeniyle aynı ürünün bir
birimi üzerindeki çevresel yük de farklılıklar göstermektedir. Bu da doğal olarak
maliyetlere de yansımaktadır. Eko-etiketleme gibi araçlar çevresel etkilerinin
yanısıra maliyetleri de sorgulamaktadır. Böylece UNEP ve SETAC önderliğinde
gelişmekte olan ülkeleri de içine alan sürdürülebilirlik anlaşması platformu
oluşturulmuştur. Bu açıdan bakıldığında yaşam döngüsü değerlendirme
yönteminin teknik ve finansal araçlarla birleşmesi gerekliği ortaya çıkmaktadır.

Birim karmaşası: Çevresel yüklerin hangi birimle ifade edileceği bazen


sorun olmaktadır (Haes et al., 2007).

Sınırlar: Hangi prosese kadar inileceği ve hangi proseslerin dahil edileceği


bazen sorun olmaktadır. Örneğin ürün taşınması işleminde kamyonların kullandığı
yakıt dahil edilecektir, ama kamyonların üretim prosesi dahil edilecek midir ?
Genel olarak yaşam döngüsü analizi ana materyaller seviyesinde durur (Haes et
al., 2007).

8.2. Yaşam Döngüsü Enerji Analizi (Life-Cycle Energy Analysis)

Binalarda Yaşam Döngüsü Enerji Analizi (YDEA), inşaat sektöründe son


yıllarda oluşan enerji etkin bina anlayışından hareket ederek, yaşam döngüsü
değerlendirme yönteminden oluşturulmuştur.

Yaşam Döngüsü Değerlendirme yönteminin ( Life Cycle Analysis – LCA )


binalardaki karşılığı ; inşaat hammaddelerinin yeryüzüne çıkarılışı,
hammaddelerin üretimi, taşınması, binanın inşaatı, tadilatı, bakım ve onarımı,
yıkımı dahil yaşam süreci boyunca, beşikten mezara çevresel etkilerinin
değerlendirilmesidir (Fay et al., 2000; Haes et al., 2007) ve bu açıdan bakıldığında
binaların yaşam döngüsü içinde çevresel etki değerlendirmede en önemli faktör
“ENERJİ”dir.

Gömülü-Gizli Enerji (Embodied Energy): Bir üründeki gömülü enerji,


hammaddenin madenden çıkarılışı, işlenmesi, ulaşımı, üretimi ve montajı için
harcanan enerjiler toplamıdır (Fay et al., 2000).
72

Binanın tasarım ve tekrar tasarım, tadilat aşamalarında YDEA değişik


opsiyonlar arasında enerji etkinliği açısından en optimal yapıyı inşaa etmeyi
sağlayan güçlü bir karar verme aracıdır. Örneğin yalıtım gömülü-gizli enerji
maliyetidir. Fakat kullanım enerjisinde (operational energy) bina yaşam döngüsü
içinde önemli bir tasarruf sağlar (Fay et al., 2000).

Gömülü-Gizli enerji, başlangıç (initial) ve tekrarlanan (recurrent) olmak


üzere 2 biçimde ele alınabilir. Başlangıçtaki gömülü-gizl, enerji, binanın yapım
aşamasında kullanılan malzemeler ve işlemler için harcanan enerjidir. Tekrarlanan
gömülü-gizli enerji ise binanın bakım, onarım ve tadilatı sırasında kullanılan
malzeme ve yapılan işlemlerdeki enerjidir. Örneğin binanın boyanması
tekrarlanan gömülü-gizli enerjidir (Fay et al., 2000).

Gömülü-Gizli Enerjinin Hesaplanması : 3 yöntem ön plana çıkmaktadır :


süreç analizi, girdi-çıktı analizi, hibrid analiz (girdi-çıktı ve proses analizin
birleşimi). Her 3 yöntemin dezavantaj ve avantajları mevcut olup, en büyük sorun,
endüstrideki enerji kullanımı ile ilgili güvenilir verilerin olmayışıdır (Fay et al.,
2000).

Kullanım Enerjisi: Mekan ısıtma-soğutma, havalandırma, aydınlatma,


fırın, dolap ve diğer cihazların kullanımı için harcanan enerjidir. HVAC sistemleri
için ücretli yada ücretsiz pekçok simulasyon yazılımı mevcut olup bu yazılımlar
ile binanın yaşam döngüsündeki kullanım enerjisi hesaplanabilir (Fay et al.,
2000).

Yaşam Döngüsü Enerjisi 8.1.’deki formulasyon ile hesaplanabilir (Fay et


al., 2000).

YDE = BGE + (TGE + KE ) x Bina Yaşam Süresi (8.1.)

YDE = Yaşam Döngüsü Enerjisi

BGE = Başlangıç Gömülü Enerjisi

TGE = Yıllık Tekrarlanan Gömülü Enerji

KE = Yıllık Kullanım Enerjisi

Burada, binanın yıkım enerjisi binanın tüm yaşam enerjisi içinde çok küçük
olduğu için ihmal edilebilir.
73

Fay ve arkadaşları tarafından Melbourne, Avusturalya’da yaşam alanı 128


2
m olan yeşil bir binada yaşam döngüsü enerji analizi yapılmıştır. Bu çalışmada
gömülü-gizli enerji hesabı için hibrid analiz kullanılmış, binanın kullanım enerji
hesabında ısıtma soğutma NatHERS bilgisayar programı ile benzeştirilmiştir.
Gömülü enerji 1.803 GJ ( 14,1 GJ/m2 ), normal bir evin yaşam döngüsü Enerjisi
140,4, ilave yalıtımlı ev için 132,5 olarak hesaplanmıştır (Fay et al., 2000).

Enerji Geri Ödeme Süresi (Energy Payback Period): Başlangıçtaki


gömülü-gizli enerjinin, kullanım süresince oluşan tasarruflarla geri ödendiği
süredir. Yapılan çalışma sonucunda ilave yalıtımın 12,2 yıl içinde ısıtma ve
soğutma enerjisi nedeniyle geri ödeneceği hesaplanmıştır. Sıfır kullanım enerjili
bina mümkün olmakla beraber, gömülü-gizli enerji nedeniyle yaşam döngüsü
enerjisi sıfır olan bina nerdeyse mümkün değildir (Fay et al., 2000).
74

9. YAŞAM BOYU MALİYET ANALİZİ

Bir ürünün, sistemin tüm ömrü boyunca oluşan maliyetler toplamının


bugünkü para ile ifade edilişine “Ömür Boyu Maliyet” denir (Markvart, 1994).

Bu analiz ile 2 farklı sistemi kar-zarar açısından daha iyi kıyaslamak


mümkündür. İlk yatırım maliyeti yüksek bir sistem bakım onarım ve işletme
maliyetleri düşük olduğu için aslında ilk yatırımı göreceli daha düşük bir sisteme
göre daha avantajlı olabilir. İlk yatırım maliyeti yüksek olan fotovoltaik sistemler
buna güzel bir örnektir. Bir dizel jeneratör ile fotovoltaik sistemin ömür boyu
maliyet analizi ile kıyaslandığı bir hesaplamada, birim elektrik maliyeti birbirine
çok yakın çıkmıştır (Markvart, 1994). Bu yönüyle, ömür boyu maliyet analizi
etkili bir ekonomik araçtır. Yaşam boyu maliyet analizinde kullanılan parametre
ve kavramların anlamları aşağıda verilmiştir.

Analiz Periyodu (N) : Kıyaslama altındaki 2 sistem içinde yaşam süresi en


uzun olandır. Yaşam süresi

Enflasyon aşımı (i) : Ürün fiyatının genel enflasyon değerinden ne kadar


yukarıda yada aşağıda olduğunu ifade eden orandır (sıfır olarak varsayılır)

İndirim Oranı (d) : Yatırım yapılsaydı, getireceği gelir oranı

Yatırım Maliyeti : Tüm sistemi satın almak ve kurmak için harcanan bedel

Bakım – Onarım : Tüm sistemi çalışır vaziyette tutmak için harcanan bedel

Yenileme Maliyeti : Yaşam süresi dolan sistem elemanlarını yenisi ile


değiştirme maliyeti.

Yaşam boyu maliyet analizini diğer ekonomik araçlara göre üstün kılan en
önemli özellik, gelecekteki maliyetleri bugünün parasal karşılığı (şimdiki değer :
Present Worth : PW ) olarak ifade etmesi, yani paranın zamansal değerini, hatta
sosyal maliyetleri bile hesaba katmasıdır.

N
 1 i 
Pr    (9.1.)
1  d 
75

  1 i N 
   1
 1  i   1  d  
Pa    
 1  d  1  i  1  (9.2.)
 1 d 
 

Pa her yıl tekrarlanan (örneğin yıllık bakım-onarım) giderlerin şimdiki


değerinin hesaplanmasında kullanılan bir katsayıdır.

Pr ömrünü tamamlamış sistem elemanlarının belirli periyotlarda ( 5, 10 yıl


gibi ) yenilenme maliyetinin şimdiki değerini hesaplamada kullanılan bir
katsayıdır. Çoğu kitapta belirli indirim ve enflasyon oranları için şimdiki değerin
hesaplanmasına yönelik tablolar bulunur. Method ve materyal bölümünde
tasarlanan fotovoltaik sistemin ömür boyu maliyetini hesaplamak için bu
katsayılar kullanılmış ve visual basic proglama dili ile değişen koşullara göre
yeniden hesaplanabilir bir format oluşturulmuştur.

Fotovoltaik sistemler için Salaymeh ve ekibi tarafından 2010 yılında


Ürdün’de yapılan bir çalışmada, standart bir apartman dairesinin, aylık elektrik
tüketimi, 392,5 kWh olarak tespit edilmiş ve bu ihtiyacı otonom karşılayabilen
fotovoltaik sistem projelendirilmiştir.160 Wp’lik 12 adet PV modül, 12 V’luk 410
Ah’lik 8 adet aküden oluşmuş akü grubu, 45 A, 48 V DC 1 adet şarj kontrol
cihazı ve 2300W 48 V 230 V AC/50 Hz inverter olarak PV sistem tasarlanmıştır.
Projenin yatırım maliyeti 19.793,95 $ (30.827,10 TL) olarak, ömür boyu maliyet
analizi ile geri ödeme süresi ise 51 yıl bulunmuştur. Ancak enflasyon gözönünde
bulundurularak yapılan hesaplamada, şebeke elektrik fiyatı her yıl artacağından,
bu ödeme süresi 36 yıla kadar inmiştir. Şebekeden bağımsız PV sistemlerin
ekonomik olarak yapılabilir olmadığı ancak Almanya Modelinde olduğu gibi,
şebekeye elektrik satma ve teşvik uygulamaları ile yaygınlaşabileceği sonucuna
ulaşılmıştır. Yapılan hesaplamaya göre elektrik fiyatlarında yıllık % 3 enflasyon
artışının varsayıldığı hesaplamada, şebekeden bağımsız sistemler için geri ödeme
süresi 25 yıl, şebekeye bağlı sistemlerde akü grubu maliyeti olmayacağı için 17 yıl
geri ödeme süresi bulunmuştur (Salaymeh et al., 2010)
76

10. YENİ NESİL, A SINIFI, YEŞİL BİNALAR

Küresel ısınma, susuzluk, çevre kirliliği ve doğal kaynakların hızla


tüketilmesi yapı sektöründe çevre dostu, ekolojik binaların yapılmasını gündeme
getirmiştir. Çevre dostu bina yapımına ilgi giderek artarken yeşil bina olarak tabir
edilen yapılar ortaya çıkmıştır. Belli standartlar getirilerek sertifikalanmakta olan
yeşil binalar yapı sektöründe daha değerli, doğaya saygılı, ekolojik, konforlu ve
enerji tüketimini azaltan binalar olarak yeni bir yönelim ve sektör ortaya
çıkarmıştır (Yonar, 2009).

10.1. Sürdürülebilir, Yeşil, Ekolojik Bina Nedir ?

Gerek ülkemizde gerekse tüm dünyada toplam enerji tüketiminin içinde


binaların ısıtılması, soğutulması, havalandırılması, aydınlatılması ve sıcak su
ihtiyacı için kullanılan enerjinin % 30 olduğu tahmin edilmektedir. Öte yandan
binalarda kullanılan beton, cam, ahşap, elektrik malzemeleri, tesisat ekipmanları
gibi imalatların sanayide üretimi ile yapım için kullanılan iş makinaları için de
tüketilen enerji tüketimi de dikkate alınırsa, binalar için tüketilen enerji oranı %
40’ı aşmaktadır. Bu gibi hususlar dikkate alındığında binalarda sürdürülebilirlik (
sustainable buildings); yapıyı oluşturan malzeme, bileşen ve sistemlerin üretimi,
yapının tasarımı, üretimi, kullanımı, işletimi, bina ömrünü tamamladığında binayı
oluşturan girdilerin atıkları veya yeniden kullanıma sokulabilecek bölümlerin
değerlendirilmesi sürecine kadar uzanan geniş bir alanda fosil yakıtlara dayalı
enerji girdilerinin (enerji, su, yapı malzemeleri v.b. ) bireysel ve toplumsal yarara
yönelik olarak miktar ve maliyetinin minimize edilmesi olarak tanımlanabilir. Bu
kapsamda sürdürülebilir binalar, girdilerin (enerji, su, yapı malzemeleri v.b.)
verimli ve minimum düzeyde kullanıldığı ve iç ortam kalitesinin (konfor) üst
düzeyde sağlandığı binalardır. Sürdürülebilir binalar literatürde, yeşil binalar
(green buildings), ekolojik binalar, enerji etkin binalar şeklinde de
adlandırılmaktadır. Bu terimler binaların ömürleri boyunca yüksek performans
sergilemeleri, çevreye az zarar verdikleri anlamına gelir. Sürdürülebilir bina
tasarımı ile binanın iç mekan kalitesinden fedakarlık yapmadan binanın enerji
tüketimini ve dolayısıyla emisyonlarını azaltmak mümkündür. Ancak konfor ile
enerji tüketimi arasında bir noktadan sonra kaçınılmaz hale gelen ters orantı
konfor kriterlerinin optimum düzeyde tanımlanmasını gerektirir (Özbalta, 2008).
77

10.2. Geleneksel Binalar ve Yeşil Binalar

Geleneksel Binaların Çevresel Değerlendirmesi

 İnşaat ve kullanım süreçlerinde dünyadaki tatlı su kaynaklarının


yaklaşık 16%’sını,
 Ağaç kaynaklarının 25%’ni, malzeme kaynaklarının 30%’nu,
 Enerji kaynaklarının 40%’nı tüketmektedir.
 Küresel ısınmaya neden olan CO2’in 35%’i inşaat kaynaklıdır.
 Toprak israfının 40% inşaat süreci ve devamında açığa çıkan
atıkların depolanması sonucu meydana gelir.
 Stratosferdeki ozon tabakasında azalmaya neden olan kimyasalların
50%’si geleneksel bina sektörü tarafından üretilir (Kıncay, 2009)

Buna karşılık yeşil binaların iddiası tüm bu olumsuz çevresel etkileri


minimize etmek hatta yok etmektir. Binaya “yeşil bina” ünvanını; yer seçimi,
tasarım, inovasyon, binada kullanılan yapı malzemelerinin özellikleri, yapım
tekniği, atık malzemelerin yeniden kullanımı ve enerji konularındaki seçici
yaklaşımlar vermektedir.

Ülkemizde geleneksel bina yapımında ekip; mal sahibi, mimar, inşaat


mühendisi, tesisat mühendisi ve elektrik mühendisinden oluşmaktadır. Ancak
gelişmiş ülkelerde durum farklıdır. Örneğin ABD’de bu ekip genelde mal sahibi,
mimar, inşaat mühendisi, HVAC mühendisi, elektrik mühendisi, sıhhi tesisat
mühendisi, yangın uzmanı, aydınlatma mühendisi, enerji analiz uzmanı, proje
müdürü, maliyet uzmanı, yapı fiziği uzmanı, bina işleticisi, binada çalışacakların
temsilcisi şeklindedir. Bu uzmanlar tasarımın değişik aşamalarında ve değişik
oranlarda tasarıma katkıda bulunmaktadır (Özbalta, 2008).

“Yeşil” bina uygulamalarında dikkate alınan temel kriterler (Kıncay,


2009)

1. Binanın çevresi ile uyumu

 Binanın yapıldığı yerin doğal özelliklerini koruyup bu özellikleri


sürdürmek. Örneğin binanın bulunduğu çevredeki bitki örtüsü
cinsinden bitki yetiştirmek,
 Az sulama, az ilaçlama ve az bakım ihtiyacı olan bitkileri seçmek,
78

 Organik gübre kullanmak, bitki köklerini sıcaktan, soğuktan,


kuraklıktan korumak için saman ve yaprak karışımı ile ağaç diplerini
örtmek,
 Geri dönüşümü olan asfaltlama ve döşeme malzemeleri kullanarak
döngüye katkıda bulunmaktır.

2. Enerji Verimi

 İnsanların üretkenliğine olumlu etkisi olan doğal ışıktan en fazla


yararlanmak (Örneğin ışık boruları : güneşten alınan ışığın yansıtıcı
yüzeye sahip borular vasıtasıyla kapalı mekanlara ulaştırılmasıdır),
 Hareket algılayıcılarına bağlı olarak çalışan ayarlanabilir
ışıklandırma kontrolleri içeren yüksek verimli sistemler kurmak,
Aydınlatmada tasarruflu ve yüksek verimli armatürler kullanmak
 Isıl direnci yüksek yalıtım malzemeleri ile duvar, tavan ve çatı
yalıtımı yapmak, Bu yalıtım sistemi ile birlikte uygun boyutta,
yüksek verimde ısıtma / soğutma sistemleri geliştirmek ve
kullanmak
 Halihazırda mevcut olan sistemde yenilenebilir enerji kaynaklarını
kullanmak,
 Elektriksel ve mekanik sistemler ile dış cephenin tasarlanmasında
bilgisayar programlarından yararlanarak modelleme yapmaktır.

3. Bina Yapımında Kulanılan Malzemeler

 İnşaat, yıkım ve yapı analizi ile ilgili malzeme yönetimi planları


yapmak,
 Boyutsal planlama ve diğer malzeme verimini arttırma yöntemlerini
geliştirmek ve kullanmak,
 Bina malzemelerini, parçalarını ve sistemlerini binanın kurulacağı
bölgeden veya civarından temin etmek,
 Kullanım ömrü bittikten sonra kolayca parçalanabilen ve yeniden
kullanıma uygun olan tekrar kullanılabilir ya da geri dönüştürülebilir
malzemeleri seçmek,
 Geri dönüşümü kolaylaştırmak için uygun alanlı tasarımlar yapmak
ve katı atık yönetimi programı oluşturmak,
79

 Yeniden kullanım, geri dönüştürülmüş içerik, çevreye zararı sıfır


veya düşük seviyeli olan gazlarla çalışmak, sıfır veya düşük
zehirlilik oranı, sürdürülebilir malzemeler, yüksek geri dönüşüm
yeteneği, dayanıklı, uzun ömürlü ve yerel üretim gibi çeşitli
özellikleri değerlendirerek sürdürülebilir yapı malzemelerini ve
ürünlerini seçmek,
 İnşaat ve yıkım sonucu ortaya çıkan malzemeleri yeniden kullanmak
ve geri dönüştürmek. Örneğin reaktif olmayan yıkım malzemelerini
park alanlarında temel tabaka olarak kullanmak, böylece
malzemeleri çöp alanlarına gitmekten kurtarıp maliyeti düşürmektir.

4. Su Verimi

 Çift kaynaklı su hatları tasarlamak : tuvalet temizliği gibi


ihtiyaçlarda kullanılabilecek geri dönüşümlü su veya yağmur
suyundan elde edilen gri su sistemleri ile içme suyu hatları
 Tuvaletler için son derece düşük su tüketimli sifon sistemleri
kullanarak su tüketimini azaltmak, düşük akış oranı olan duş
başlıkları ve diğer su koruyucu donanımlar kullanmak,
 Peyzaj düzenlemeleri için sulama planı ve bir su bütçesi oluşturmak,
 Peyzaj alanları için binaların dışında, farklı su sayacı kullanmak.
Çimensiz bölgelere su sağlamak için fıskiye ve yüksek basınç
püskürtücüsü içermeyen mikro-sulama sistemleri kurmak, En
gelişmiş sulama kontrol aygıtları, kendiliğinden kapanan hortum
başlıkları kullanmak,

5. Kullanıcı Sağlığı ve Güvenliği

 Yapısal ve tamamlayıcı malzemelerde hava kirliliğine sebep


olabilecek gaz öğeleri içermeyen veya çok az oranda içeren
malzemeleri tercih etmek,
 Pek çok bina malzemesi, temizlik ve bakım ürünleri zehirleyici
buharlaşabilen organik bileşikler ve formaldehit gibi gazlar yayar.
Bu gazlar, kullanıcı sağlığında kötü etkilere yol açıp üretkenliği
etkiler. Malzeme seçerken tüm bu unsurlara dikkat etmek,
 Asgari Kimyasal Emisyon: En düşük uçucu organik bileşik (UOB)
yayan malzemeler kullanmak. Kimyasal emisyonu azaltırken,
kaynak ve enerji verimliliğini arttıran malzemeler kullanmak,
80

 Yeterli düzeyde havalandırma ve uygun filtrelemeye sahip ısıtma ve


soğutma sistemleri kullanmak, yeterli düzeyde havalandırma
sağlamak,
 Nem direnci olan, mikrobiyal büyümeye karşı dirençli malzemeleri
seçerek iç mekan kirliliğinin önüne geçmek,
 Bina çatısı ve çevresinden geçen etkili bir pis su sistemi ve
kanalizasyon sistemi sağlamak,
 Yatak odalarında etkili bir havalandırma sistemi kurmak ve nem
oranını kontrol etmek.

6. Satın Alınabilirlik ve Ömür Boyu Maliyet (Life Cycle Cost –LCD)

Bir Yeşil binanın satın alınabilirliği, yaşam döngüsü maliyetinin, geleneksel


malzemelerle inşa edilmiş bina ile karşılaştırılabilir olması şeklinde
tanımlanmaktadır. Sürdürülebilir yapılar alanında faaliyet yürüten kurum ve
şirketler tarafından, Yeşil binaların kuruluş aşamasında geleneksel binalardan
daha maliyetli olabileceği, fakat binanın kullanımı sürecinde düşük işletim
giderlerinin bu maliyeti karşıladığı bildirilmektedir (Kıncay, 2009).

Binanın Maliyeti = İlk yatırım + işletme maliyeti + kullanım maliyeti

İlk Yatırım Maliyeti = Tasarım ve yapım maliyetleri

İşletme Maliyeti = Enerji, su,bakım-onarım ve çevre maliyetleri

Kullanım Maliyeti = Kiralama, vergiler, sigortalar, yenilemeler, bina


yönetimi v.b. (Özbalta, 2008)

Ömür boyu işletme maliyetleri dikkate alındığında, enerji verimliliğini


arttıran sistemlerin toplamda daha düşük maliyetli oldukları görülür. Çünkü ;

 Bu sistemler binadaki enerji maliyetlerini büyük oranda azaltacaktır.


Örneğin bina otomasyon sistemleri %15’lere, doğal havalandırma
%30’lara, aydınlatmada günışığı kullanımı % 60’lara varan
oranlarda enerji tasarrufu sağlayabilmektedir. Ayrıca fanlar ve
pompalar gibi sürekli çalışan ekipmanların ömür boyu maliyetleri
içinde enerji maliyetlerinin oranı %90’lar (ilk yatırım bedelleri
%10’lardadır) mertebesindedir. Bu nedenle sistemlerin verimli
cihazlardan oluşturulması son derece önemlidir.
81

 Bina ömürlerinin en az 40-50 yıl, binalarda kullanılan tesisat


sistemlerinin teknolojik ömürlerinin ise 20-25 yıl olduğu dikkate
alınırsa, yüksek verimli sistemlerin ömürleri boyunca tükettikleri
fosil tabanlı yakıt tüketimi azalacaktır.
 Enerjinin %70’lere varan kısmını ithal ettiğimiz düşünülürse, bu
binaların ülke ekonomisine ve çevreye katkısı anlaşılacaktır.
 Kullanıcı memnuniyeti ve iş verimliliğini arttırır, sağlık
harcamalarını azaltır

Sonuç olarak çevre ve ekonomi açısından binalar ilk yatırımın düşüklüğü


esasına göre değil, ömür boyu maliyet esasına göre tasarlanıp inşa edilmelidir
(Özbalta, 2008).

10.3. Sertifikalandırma Sistemleri

Yapıların çevresel etkilerinin objektif ve somut olarak ortaya konmasında


yeşil bina değerlendirme sistemleri ve sertifika programlarının önemli rolü vardır.
Bu amaçla geliştirilen, Yaşam Döngüsü Değerlendirme (YDD) yöntemleri ve
kriterlere dayalı sertifika programları olmak üzere başlıca iki gruba ayrılan bu
sistemler yapı sektöründe rolü olan kişi ve kuruluşların dikkatini çevresel
sorunlara çekmekle kalmayıp, sektörün çevre üzerindeki yıkıcı etkilerini
önlemede önemli adımlar atılmasını sağlamıştır. YDD yöntemleri genellikle
yapıların tasarım aşamasında, malzeme ve ürün seçimi, servis sistemi
seçeneklerinin değerlendirilmesi gibi amaçlarla kullanılmakta olup, kapsamları
sınırlıdır. Bees (ABD), BEAT 2002 (Danimarka), EQUER, PAPOOSE ve TEAM
(Fransa), EcoQuantum (Hollanda), ATHENA (Kanada), Envest 2 (İngiltere) ve
LEGEP (Almanya) gibi programlar bu gruba girmektedir. Kriterlere dayalı
değerlendirme ve sertifika programları ise yapıları daha geniş kapsamlı ve objektif
değerlendirmeye tabi tutması, kolay uygulanabilmeleri ve sonuçların kolay
anlaşılır olması açısından ön plana çıkmıştır. İngiltere’de, 1990 yılında Yapı
Araştırma Kurumu (BRE) tarafından ortaya konan Yapı Araştırma Kurumu
Çevresel Değerlendirme Metodu (BREEAM) bu programların ilkidir. Bu metodu
LEED (ABD), SBTool (Uluslar arası), EcoProfile (Norveç), PromisE
(Finlandiya), Green Mark for Buildings (Singapur), HK-BEAM ve CEPAS (Hong
Kong), Green Star (Avustralya), SBAT (Güney Africa), CASBEE (Japonya) ve
Environmental Status (İşveç) gibi çok sayıda metot izlemiştir. Bugün World
Green Building Council (Dünya Yeşil Bina Konseyi – WGBC) üyesi birçok
ülkenin, büyük oranda kabul ettiği dört metot bulunmaktadır. BREEAM, LEED,
Green Star ve CASBEE olarak sıralanan bu sistemlerin yanı sıra uluslar arası
82

katılımlı SBTool da çeşitli ülkelerde ulusal koşullara uyarlanarak kullanılmaya


başlanmıştır (Sev ve Canbay, 2009).

BREEAM: İngiltere’de Yapı Araştırma Kurumu (BRE) tarafından


geliştirilerek, 1990 yılında uygulamaya geçirilen Yapı Araştırma Kurumu
Çevresel Değerlendirme Metodu (BREEAM), kriterlere dayalı değerlendirme
sistemlerinin ilk örneğidir. Kurumun BREEAM’i oluştururken hareket noktası,
sürdürülebilir kalkınmanın en geniş kapsamlı bileşeni olan çevresel kalkınmadır.
İngiltere’de yapı sektörünün gelişimde önemli payı bulunan BRE’nin sürekli ve
kesintisiz desteğinin yanı sıra, İngiliz hükümeti ve işadamlarından da destek
alması BREEAM’in etkinliğini artırmaktadır. BREEAM ile (tümü yeni yapılar
olmak üzere), ofisler, çekirdek aileler için ekokonutlar, apartmanlar, okullar,
alışveriş merkezleri, yurtlar, bakımevleri, endüstri yapıları, adalet sarayları,
hastaneler ve hapishane binaları değerlendirilmekte olup, mevcut yapılar sürümü
üzerinde de çalışmalar yapılmaktadır. Oldukça geniş bir yelpazeye göre
düzenlenmiş değerlendirme tabloları yapıların çevresel performanslarını çeşitli
kategorilere göre değerlendirmektedir. Ayrıca İngiltere dışındaki ülkelerde
yapılacak değerlendirmeler için BREEAM International, (Türkiye’yi de içine
alan) BREEAM Europe ve körfez bölgesindeki ülkeler için BREEAM Gulf
geliştirilmiştir. Adı geçen yapı türlerinin dışındaki yapılar için, talep üzerine
kurum tarafından BREEAM Bespoke (Sipariş) hazırlanmakta ve değerlendirme
kriterleri yapı türüne özgü olarak belirlenmektedir. Oteller, laboratuarlar, tatil
kompleksleri ve konaklama tesisleri ile karma fonksiyonlu yapılar bu sürüm
altında değerlendirmeye alınmaktadır. BREEAM değerlendirmeleri BRE’nin
lisanslı değerlendirme uzmanları (BREEAM Assessor) tarafından yapılmaktadır
(Sev ve Canbay, 2009).

BREEAM’e göre değerlendirilen bir yapının çevresel performansının


belgelendirilmesi için gösterge puanlarının en az % 30’unu toplaması
gerekmektedir. Bunun üzerinde performans gösteren yapılar kademeli olarak
Geçer (Pass), İyi (Good), Çok İyi (Very good), Mükemmel (Excellent) ve Seçkin
(Outstanding) olmak üzere derecelendirilir. Şekil 9.1.’de performans kategorileri
ve dağılım oranları verilmiştir. BREEAM sertifikasyon sistemi, özellikle İngiltere
dışındaki projelerde, ülkeye, bölgeye ve projeye uygun bazı yeni kurallar
getirmektedir. Bu kuralların oluşumu tasarımcı ve BREEAM arasındaki uzun
soluklu çalışma ile belirlenmektedir; bu nedenle sistemin kısa süreli projelere
adaptasyonu zor olabilmektedir (Sev ve Canbay, 2009).
83

Şekil 10.1. BREEAM Europe performans kategorileri ve dağılım oranları


(Sev ve Canbay, 2009)

LEED: Amerikan Yeşil Binalar Konseyi (USGBC) tarafından


geliştirilerek, 1998 yılında uygulamaya geçirilen Enerji ve Çevresel Tasarımda
Liderlik (LEED) programının hedefi yapı sektöründe payı olan tüm kişi ve
kuruluşların, yapıların yaşam döngüsü sürecinde oluşturdukları çevresel etkilere
dikkatini çekerek, faaliyetlerini ve ürünlerini bu etkileri azaltmak doğrultusunda
geliştirmeleridir. LEED sisteminde tamamen şeffaf bir teknik değerlendirme ve
sertifika oluşturma süreci yürütülmektedir. LEED yapıların çevresel
performansını sekiz kategoride değerlendirmektedir. İlk olarak Yeni Yapılar için
geliştirilen bu program kapsamında daha sonra farklı yapı türlerine cevap verecek
sürümler de geliştirilmiştir. Bugün LEED programı altında her biri farklı olarak
tasarlanan kontrol listeleriyle Yeni Yapılar ve Büyük Onarımlar (LEED-NC),
Mevcut Yapılar (LEED-EB), Ticari İç Mekânlar (LEED-CI), Okullar (LEED-S),
Mahalle Kalkındırma Projeleri (LEED-ND), Konutlar (LEED-Homes) ve
Alışveriş Merkezleri (LEED-Retail) değerlendirilmekte, Sağlık Yapıları ve
Laboratuarlar üzerinde de çalışma yapılmaktadır. Kontrol listelerinde performans
kriterlerinin her biri için krediler tanımlanmış olup, mevcut sistemde, her kriterin
karşılığı bir kredidir. Yeni Yapılar ve Büyük Onarımlar için LEED v2.2 (NC)
sertifikasyon sistemi 6 kategoriden oluşmaktadır. Bu kategoriler Sürdürülebilir
Arsalar (Sustainable Sites), Su Etkinliği (Water efficiency), Enerji ve Atmosfer
(Energy and Atmosphere), Malzemeler ve Kaynaklar (Materials and Resources),
İç Mekân Çevre Kalitesi (Indoor air quality) ile Tasarım ve Yenilik (Innovation
and Design) olarak sıralanmaktadır (Şekil 9.2.) Bu kategorilerin her yapı tipi için
bütün içindeki oranları farklılaşmaktadır (Sev ve Canbay, 2009).
84

Şekil 10.2. LEED NC (Yeni Yapılar ve Büyük Onarımlar) v 2.2 performans kategorileri ve
dağılım oranları (Sev ve Canbay, 2009).

LEED sertifikasyon sisteminde BREEAM’dan farklı olarak bir uzman ile


çalışma zorunluluğu yoktur. Yapının değerlendirmeye alınması için öncelikle her
performans kategorisi için tanımlanan önkoşulların yerine getirilmiş olması şarttır.
Tasarım ve yapım olmak üzere, iki aşamada, yapının sağladığı kriterlere ilişkin
gerekli belgelerin internet ortamında sisteme yüklenmesinden sonra, USGBC
tarafından bu belgeler incelenmekte ve açıklığa kavuşturulması istenen konular ya
da ek döküman talepleri iletilmektedir. Bu çalışmaların yapılıp USGBC’ye
gönderilmesi ile beraber, yukarıda belirtilen bölümlerdeki her kriter için bir puan
kazanılmaktadır. Bu puanların toplamı yapının alacağı sertifika düzeyini
belirlemektedir. LEED sertifikasyonunda 4 kademe bulunmaktadır. Bunlar;
Sertifikalı (Certified), Gümüş (Silver), Altın (Gold) ve Platin (Platinium)dir (Sev
ve Canbay, 2009).

LEED değerlendirme sistemi oldukça kapsamlı olmasının yanı sıra,


tasarımcılara şartnameler dizisinin uygulanmasından çok, performansa dayalı
seçeneklerin uygulanması yönünde esneklik tanımaktadır. İlk etapta Kuzey
Amerika’daki yapılar için geliştirilmiş olduğundan, dokümanlar bazı durumlarda
ASTM ve ASHRAE-IESNA gibi Amerikan standart ve yönetmeliklerine atıflar
yapmaktadır. Farmland Trust, EPA ve ASHRAE gibi kuruluşların katkısıyla
geliştirilmiş olması, bazı değerlendirme esaslarının çeşitli kaynaklardan LEED
sertifikasyon sistemine aktarıldığına işaret etmektedir. Bazı standart ve
yönetmeliklere atıf yapması, güncelleştirilme olanağını kısıtlamaktadır;
güncelleştirme olanağı, atıf yapılan dokümanların güncellenmesine bağlıdır.
Ayrıca bu dokümanları bulundurmayanların aracı kullanması da güç
olabilmektedir (Sev ve Canbay, 2009).
85

SBTool: SBTool (daha önceki adıyla GBTool) yapılar için bir çevresel
değerlendirme metodunun temelini atmak üzere ilk olarak 1998 yılında, gelişmiş
ülkelerin bir araya gelmesiyle oluşturulmuş bir değerlendirme aracıdır. Önce 14
ülke ile başlayan, 2000, 2002, 2005 ve 2008 yıllarında yapılan konferanslarda 21
ülkeye çıkan bu topluluk, ilk ortaya koyduğu ve büyük oranda çevresel
performans kriterlerinden oluşan GBTool’a, yapılara ilişkin ekonomik ve sosyal
sorunların da çözümüne yönelik sürdürülebilirlik kriterleri ekleyerek SBTool’u
yaratmıştır.

SBTool tek başına doğrudan yapılara uygulanmayan, genel bir


değerlendirme çerçevesi olup, çeşitli ülkelerin bu kalıbı alarak, ülkesel ve bölgesel
koşullarına uyarlamasını öngören bir araçtır. Değerlendirmede esas alınan
performans kriterleri; Arsa Seçimi, Proje Planlama ve Geliştirme (Site selection,
Project planning and Development); Enerji ve Kaynak Tüketimi (Energy and
Resource Consumption); Çevresel yükler (Environmental Loadings); İç Mekan
Çevre Kalitesi (Indoor environmental quality); Servis kalitesi (Service quality);
Sosyal ve ekonomik esaslar (Social and Economic Aspects); Kültürel ve Algısal
Esaslar (Cultural and Perceptual Aspects) olmak üzere 7 kategoride ele
alınmaktadır (Şekil 9.3.) (Sev ve Canbay, 2009).

Şekil 10.3. Kanada’ya uyarlanan SBTool performans kategorileri ve dağılım oranları (Sev ve
Canbay, 2009).

Diğer sistemlerde olduğu gibi bu kategorilerin altında da çok sayıda


performans kriteri bulunmaktadır. Ulusal ve bölgesel uyarlamalarda bu kriterler
uygulanabilirliği ölçüsünde sisteme dâhil edilmekte, ya da sistem dışı
bırakılabilmektedir. Uyarlama yerel kuruluş ve otoriteler ile akademik üyelerden
oluşan bir ulusal takım ile yapılmaktadır. Bu takım, performans kategorilerinin ve
seçilen her kriterin, o ülkeye/bölgeye uygun ağırlık katsayılarını, bilimsel bir
zemine dayalı olarak ve görüş birliğiyle belirlemektedir. İki aşamalı ağırlık
katsayısı uygulamasından oluşan bu değerlendirme, yapı performans kriterleri için
86

-1 ve 5 arasında puan toplamaktadır (-1: olumsuz performans; 0: kabul edilebilir;


3: iyi uygulama; 5: en iyi uygulama). Değerlendirme sonunda yapı 0 ve 5 arasında
puan kazanmaktadır (Sev ve Canbay, 2009).

GBTool oldukça kapsamlı ve karmaşık bir değerlendirme sistemi olmasına


karşılık, SBTool giderek daha kolay anlaşılabilir ve uyarlanabilir bir düzeye
ulaşmıştır. Asıl hedefi olan bölgesel koşullara uygunluk açısından da gerek
uyarlamayı yapan ekibe, gerekse kullanıcılara esneklik tanımakta, gerçekçi ve
objektif bir değerlendirme yapılmasını sağlamaktadır. Sistemi oluşturan 21
ülkenin dışında, Malezya, Tayvan, Hong Kong, Çin Halk Cumhuriyeti gibi Asya
ülkelerinde uyarlamalar yapılarak, başarılı sonuçlar elde edilmiştir (Sev ve
Canbay, 2009).

GREEN STAR: Avustralya Yeşil Bina Konseyi (GBCA) tarafından 2003


yılında geliştirilen Green Star, BREEAM ile büyük benzerlik taşımakta olup,
yapıların yaşam döngüsü etkilerini değerlendirmeyi hedeflemektedir. Bu
puanlama sistemi ilk aşamada ofisler için geliştirilmiş olup, ofis tasarımları,
mevcut ofis yapıları ve ofis iç mekânları değerlendirilmektedir. Bu sürümlere
daha sonra alışveriş merkezleri ve eğitim binaları da eklenmiştir; günümüzde
endüstri yapıları üzerinde de çalışmalar sürmektedir. Green Star sisteminin
performans kategorilerinde, BREEAM ve LEED’de olduğu gibi, enerji, malzeme
ve kaynak korunumu ile iç mekân hava kalitesinin sağlanmasına ilişkin kriterler
ön plana çıkmaktadır (Şekil 9.4.) (Sev ve Canbay, 2009)..

Şekil 10.4. Green Star performans kategorileri ve dağılım oranları (Sev ve Canbay, 2009).

Değerlendirmeye alınan yapının her performans kategorisi için topladığı


puanlar, bölgesel ve iklimsel farklılıklar gözetilerek belirlenmiş ağırlık katsayıları
ile çarpılmaktadır. Bu da sistemin Avustralya’daki farklı iklim bölgelerinde
değerlendirme yapılabilmesini ve gerçekçi bir değerlendirme elde edilmesini
87

sağlamaktadır. Yapılar değerlendirme sonunda kazandıkları puana göre bir


yıldızdan, altı yıldıza kadar derecelendirilmekte, yapının “Yeşil Yapı” olarak
nitelendirilmesi için puanların %31’ini toplayarak, dört yıldız düzeyine ulaşması
gerekmektedir (Sev ve Canbay, 2009).

CASBEE: Japonya Sürdürülebilir Yapı Konsorsiyumu (JSBC) ve Yeşil


Bina Konseyi (JaGBC) işbirliği ile 2001’de geliştirilen Binaların Çevresel
Etkinliği için Detaylı Değerlendirme Sistemi (CASBEE) Japonya’nın yanı sıra
Asya ülkelerinin de sürdürülebilirlik esaslarını dikkate alarak hazırlanmıştır. Bu
sistemde araçlar binaların bulundukları aşamaya göre çeşitlilik kazanmaktadır.
Başka bir deyişle binanın fonksiyonuna bağlı olmaksızın (i) Tasarım; (ii) Yeni
Yapılar; (iii) Mevcut Yapılar; (iv) Yenileme aşamaları için farklı değerlendirme
araçları kullanılmaktadır. Henüz geliştirilme aşamasında olan tasarım aracının
amacı, projeye uygun yer seçimi ve projenin çevresel etkilerini azaltmak
konusunda tasarım ekibine yardımcı olmaktır. Geçici yapılar ve sergi alanları
(CASBEE for Temporary Construction) ile müstakil konutlar (CASBEE for
Detached House) için de iki sistem geliştirilmiş olup, bunların yanı sıra ısı adası
etkisini, kentsel kalkınma projelerini ve binaların kentsel alan içindeki
performanslarını değerlendirmek üzere üç sistem daha bulunmaktadır (Sev ve
Canbay, 2009).

CASBEE değerlendirme süreci diğer sistemlerden oldukça farklı bir


yaklaşımla yürütülmekte olup, iki esasa dayalıdır. Bunlardan ilki yapının çevresel
kalitesi ve performansı (“Q” olarak ifade edilir), diğeri yapının çevresel yükleridir
(“L” olarak ifade edilir). Q/L değeri yapının çevresel etkinliğini (BEE) ifade
etmektedir. “Q”; yapının (1) İç Mekân Çevresi (Indoor Environment), (2) Servis
Kalitesi (Service Quality) ve (3) Arsada Dış Mekân Çevresi (Outdoor
Environment on Site) kategorilerinde sağladığı puan toplamıdır. “L” değeri de (1)
Enerji (Energy); (2) Kaynaklar ve Malzemeler (Resources and Materials); (3)
Arsa Dışındaki Çevre (Off-site Environment) kategorilerinden kazandığı puanı
ifade eder. Bunlar Şekil 9.5. ve 9.6 da görsel olarak ifade edilmiştir. Q ve L
değerleri CASBEE’nin internet sitesinden temin edilen Excel çalışma tablolarına
gerekli performans değerlerin girilmesi sonucunda, otomatik olarak hesaplanır.
Daha sonra çevresel etkinlik değeri grafiksel olarak ifade edilir ve yapının
sürdürülebilirlik düzeyi belirlenir. Değerlendirme sonucunda yapıya C, B-, B+, A
ve S olmak üzere sertifika verilmektedir. C en düşük çevresel etkinlik düzeyini, S
ise en yüksek sürdürülebilirlik düzeyini ifade etmektedir (Sev ve Canbay, 2009).
88

Diğer sistemler ile karşılaştırıldığında oldukça karmaşık bir sistem olarak


görülen CASBEE, metodolojisi ve dökümantasyonlarının çoğunun Japonca
olması nedeni ile Japonya dışındaki ülkelerde uygulanma olasılığı azalmaktadır
(Sev ve Canbay, 2009).

Şekil 10.5. CASBEE performans kategorilerinin sınıflandırılması ve çevresel etkinliğin belirlenme


yöntemi (Sev ve Canbay, 2009).

Şekil 10.6. CASBEE’ye göre yapının çevresel etkinliğine göre sürdürülebilirlik ve sertifika
düzeyleri (Sev ve Canbay, 2009).

Ülkemizde Sertifikalandırma Ve Gelişmeler: Ülkemizde Çevre Dostu


Binalar Derneği ÇEDBİK’in toplum bilincini ve farkındalığını arttırma
konusundaki ciddi girişimleri ve Ulusal Yeşil Bina Sertifikasyonu hazırlanmasına
yönelik girişimleri bu konuda atılmış önemli adımlardır. Yeşil bina denetçisi ve
uzmanlığı eğitimleri ÇEDBİK tarafından verilmektedir. Ayrıca Mayıs 2007’de
yürürlüğe giren 5627 no’lu Enerji Verimliliği Kanunu, çevre duyarlılığı yüksek
firmaların sürdürülebilir projelerine LEED ve BREEAM gibi uluslar arası
sertifikalar alması, Turizm Bakanlığının 2009 başında Turistik Tesisleri
değerlendirmek üzere uygulamaya koyduğu Yeşil Yıldız Sertifikası gibi
sürdürülebilir yaklaşımlar da önemli ancak ivme kazanması gereken çalışmalar
olarak göze çarpmaktadır (Sev ve Canbay, 2009).
89

10.4. Yeşil Bina Yurtdışı Uygulamaları

Paolo Soleri ve Arcosanti: Arcosanti, şehir ve banliyölerdeki kontrolsüz


yayılmaya alternatif geliştirmek için yapılan, bir mimari projedir. 1970’te
başlamış olup, yapımı hala sürmektedir. Böyle karmaşık ve minyatürize edilmiş
bir şehir yaratma fikri, mimar Paolo Soleri tarafından ortaya atılmıştır. Soleri, bu
projeye ‘Arkoloji’ adını vermiştir. Bu, ‘mimari’ (architecture) ve ekoloji
kavramlarının birleşimiyle oluşturulan bir kelimedir. Arizona’da beş bin kişinin
yaşaması planlanan ve çölün tam ortasında inşa edilmekte olan Arcosanti projesi,
bir şehrin dışarıya ihtiyaç duymadan, kendi kendisine yetebileceğini göstermek
amacıyla inşa edilmekte olup, bir çeşit şehir laboratuvarıdır (Arıcıoğlu, 2008).

California Bilim Müzesi - Renzo Piano: San Francisco’daki Golden Gate


Parkı’nda, 27 Eylül 2008’de açılan çevreci müzenin 8 bin metrekarelik çatısı,
hindistan cevizinden üretilmiş, yalıtımı ise kullanılmış jeanlerle yapılmıştır.
Müze, çatıdaki kanallar sayesinde elektrik kullanılmadan havalandırılmaktadır.

Toplam 30 bin metrekare kapalı alana inşa edilen "Yaşayan Müze";


Steinhart Akvaryumu, Morrison Planetaryumu (Gözlemevi) ve Kimball Doğa
Tarihi Müzesi’nden oluşuyor. Bitki yetişmesine olanak sağlayan hindistancevizi
plakaları ve lombozu andıran camlarla kaplı 8 bin metrekarelik çatısı vardır.
İnşaatta çevrecilikten asla taviz verilmemiştir.Yüzde 30 oranında kömür tozu
içeren çimento kullanılarak, bir çok zararlı maddenin etkisi azaltılmıştır. Yapının
nerdeyse tatamı şeffaftır. Yapının keskinliği, güçlü ifadesi ve estetik anlayışı, ona
sürdürülebilir mimarlıkta, çevre sorunlarına yaklaşım anlamında önemli bir yer
kazandırmaktadır (Arkitera, 2008).

SW Yönetim Binası - Sauerbruch-Hutton: Berlin’deki mimari


yetkinleşmenin en iyi örneklerinden biri olan, Sauerbruch-Hutton imzalı GSW
Merkez Yönetim Binası, aslında bir dönüşüm projesidir. 1950’lerde
Kochstrasse’de inşa edilen orijinal ofis binası, Sauerbruch-Hutton ikilisinin
renovasyon ve ek bina çalışmalarıyla 1991’de yeni yüzüne kavuşmuştur. Yapının
önemi ise, Amerika, İngiltere ve Uzak Doğu üzerinde yoğunlaşan sürdürülebilirlik
çalışmalarının Kıta Avrupası ve özellikle Almanya’daki en etkin örneklerinden
biri olmasıdır. Garanti Galeri tarafından 2005 yılında İstanbul Goethe Enstitüsü
işbirliğiyle düzenlenen "Made in Germany - Mimarlık + Ekoloji" başlıklı gezici
serginin de örneklerinden biri olan proje, bir yeniden canlandırma çalışması olarak
90

sürdürülebilir kalkınma-mimarlık kesişiminde durması açısından da önem


taşımaktadır (Mimarizm, 2008).

Tekil elemanların çok yüzeyli bir bütün haline gelerek kentsel çeşitlilikte
yeni bir mekansal deneyim yarattıkları bina kompleksi, enerji tasarruflu inşaat
teknikleriyle vücuda getirilmiştir. Akıllıca tasarlanmış çift katmanlı entegre cephe
sistemi, iki katman arasında kalan 1 metrelik boşluk sayesinde ters basınç
oluşturmakta ve bina içinde doğudan batıya hava akışını mümkün kılmaktadır.
Ayrıcı duvarlar arasından serbestçe süzülen havanın ses dağılımını engellememesi
ve iç hacimde titreşime sebep olarak rahatsızlık vermemesi için bütün önlemler
alınmıştır. Sonuç olarak yıl boyunca otomasyonlu mekanik bir havalandırma
sistemine ihtiyaç duyulmaması sağlanmıştır. Yapının havalandırma sistemi
dışında ısıtma sistemi de dikkatlice seçilmiştir. Doğal nem ve ısı etmenleri, yapı
boyunca uzayan, yükseltilmiş bir aero-dinamik çatı örtüsüyle kontrol altına
alınmıştır. Çok yüksek yaz sıcaklıklarında, yapı iç mekanlarının soğutulması için
püskürtmeli soğutucular seçilmiştir. Yapının ana ısıtma sistemi ise, doğrudan
bölge elektrik şebekesine bağlanmıştır (Mimarizm, 2008).

Pekin Havalimanı, Terminal 3 - Foster & Partners: Dört yıl süren inşaat
sürecinin sonunda, 2008’de uluslararası havalimanının üçüncü terminali yerel
mimarlık ile yüksek teknolojinin yetenekli bir bileşimi olarak hizmete açılmıştır.
Yapının çatısı, Çin’in sembolü de olan ejderhanın renkleri ve biçiminden ilhamını
almaktadır. Toplamda 98 hektar alana yayılan düşük enerji performanslı ekolojik
terminal binası, aynı zamanda dünyanın en büyük terminallerinden biri olarak
yerini almıştır. Kapladığı 80 hektar çatı yüzeyi alanı ve bir ucundan diğerine 800
metre uzunluğuyla, dünyanın en işlek uluslararası havalimanlarından
Heathrow’un beş terminalinin toplamından büyüktür. Havalimanının, aynı
zamanda dünyanın hem yapımı en hızlı tamamlanmış, hem de en efektif ve süratli
işleyen havalimanı olduğu belirtilmektedir. Cam, çelik ve alüminyumun high-tech
ışıltılarına rağmen, Çin’in kültürel mirasına belirgin göndermeler içeren yapı,
Çin’in Yasak Şehri’nin ve ejderhasının parlak tonlarını yansıtacak şekilde
tasarlanmıştır. Bu bulgular, gerçekten de ‘imparatorluk kırmızısı’ destek kolonları,
altın renkli çatı ve bir ejderhayı andıran silüette oldukça hakimdir. İkonik yapı, 64
adet Batılı ve Çin restaurantı, 84 mağaza ve eşi görülmemiş bir bagaj teslim
sistemi içermektedir. Bir hız treni, yolcuları 24 saat şehre ulaştırırken, peronlar
Airbus’un A380 Superjumbo’sunu destekleyebilecek yeterlikte tasarlanmıştır.
Yeni terminal yapısı, aynı zamanda ele aldığı çevre konseptleriyle en
sürdürülebilir terminal olma iddiası taşımaktadır. Pekin’in soğuk kışları, sıcak
91

yazları ve bahar aylarına iklimsel anlamda uyumluluk gösterebilmesi amaçlanan


binanın güney-doğu yönlenmeli çatı ışıklıkları, erken gün ışığından ısı kazancını
arttırmakta ve entegre edilmiş çevre-kontrol sistemi enerji tüketimini minimize
ederek karbon emisyonlarını en alt düzeyde tutmaktadır (Kıncay, 2009).

Manama, Bahreyn-Dünya Ticaret Merkezi: "dünyanın ilk rüzgar gücüyle


elektrik üreten rüzgar türbini entegre yüksek binası" olma özelliğini taşımaktadır.
240 metre yüksekliğinde, 50 katlı olan ve 2008 yılında bitirilen kulelerin toplam
maliyeti 150 milyon $’dır. 29 m kanat çaplı, 3 adet yatay eksenli rüzgar türbini,
yılda 1100-1300 MWh'lik üretimleriyle, binanın yıllık elektrik enerjisi ihtiyacının
yaklaşık 15%'ini karşılamaktadır. Türbinlerden üretilen elektrik enerjisi, 300 evin
ihtiyacı olan enerjiye eşittir (Kıncay, 2009).

10.5. Yeşil Bina Türkiye Uygulamaları

Türkiye'den 'Yeşil Bina' Statüsü Verilen İlk Bina : RMI – Türkiye


Araştırma ve Eğitim Merkezi, enerji korunumlu tasarımı ve yenilenebilir enerji
olanaklarıyla kendi sınıfında eşsiz bir yapıdır. Gebze üretim tesisleri içerisinde,
yapımına 2006 yılı Kasım ayında başlanan ve bir yılda tamamlanan RMI -
Türkiye, 4250 m² lik bir alan üzerinde kurulmuştur ve 2217 m² kapalı alana
sahiptir. Yapımında 210 ton yapı çeliği kullanılmış olan binanın taşıyıcı sistemi
betonarme ve çelik karkastan meydana gelmektedir. Proje, yaklaşık 3 milyon
Euro’ya mal olmuştur.

RMI Türkiye, Türkiye’nin ve Orta Doğu’nun jeotermal enerjiden


faydalanan, doğal aydınlatma ve doğal havalandırma sistemlerine sahip,
ortalamanın üstünde bir ısı yalıtım performansı gösteren ilk araştırma yapısı olma
özelliği de taşımaktadır. Bilimsel araştırma ve yapı malzemelerine dair mühenslik
çalışmaları yapacak personele hizmet edecek bina, özellikle yapılarda ısı
yalıtımına dair sorunlara çözümlerin aranacağı bir mekan olacaktır.

Yapının enerji konsepti anlatılmak istenirse, şu maddeler sıralanabilir.

Enerjinin Korunumu: Yapının ısıtma ve soğutma ihtiyacını azaltmak


adına yapıya, normalin iki katı kalınlıkta olan karbon takviyeli EPS yani Capatect
Dalmaçyalı ısı yalıtım levhaları yerleştirilmiştir.
92

Yenilenebilir Enerji Kaynağının Kullanımı: Yapıya yerleştirilen yeraltı


ısı kaynağı sistemi (Ground Source Heat Pump System - GSHP), yapının ısıtma
ve soğutma için enerji istemini karşılama üzere kullanılmıştır. Söz konusu dikey,
kapalı sistem, toprakta açılmış, her biri 100 metre derine inen 22 adet dar sondaj
kutusundan oluşuyor ve açılan bu kuyular içerisinden toplam 15 km uzunluğunda
yüksek yoğunluklu polietilen boru geçirilerek ısı iletim devreleri oluşturulmuştur.
Bu devreler içerisinden geçirilen su, binanın içersine yerleştirilmiş bulunan
yüksek teknoloji ürünü 27 adet toprak kaynaklı ısı pompasına gönderilirken,
pompalar vasıtası ile istenilen ısıtma ve soğutma işlemi gerçekleştirilmektedir.
Yapının enerji tasarruflarının, tüm yıl boyunca değerleri görüntülenecek sensörler
ve bir bilgi akış sistemi vasıtasıyla incelenmesi planlanmıştır.

Yapının Doğal Aydınlatmadan Faydalanması: RMI – Türkiye, toplamda


190 metrekare, yani yapının taban alanının dörtte biri büyüklükte bir alandan
gökyüzüne açılıyor. Bu ışıklıklar, yapının avlularında %90’a varan oranlarda
aydınlatma ihtiyacını karşılıyor. Tasarımcılarının ışığın izleğini de hesaba
katmalarıyla, kış aylarında güneş ışığıyla aydınlanma potansiyeli ve ısı kazancı
arttırılmış; yaz aylarında ise ışıma ve ısınma optimize ediliyor. Özel olarak
geliştirilmiş hücreli tip polikarbonat malzemeler kullanılarak, güneşin kızılötesi
radyasyonundan kaynaklanan ısıtma etkisi en alt seviyelere düşürülüyor. Tüm
bunlara ek olarak, seçilen düşük emisyonlu çift cam cephe giydirme sistemi de
ışımayı düşük ısınmayı yüksek tutmaya yardımcı oluyor.

Işık Boruları: Yapı, içerisinde doğal gün ışığının zayıf olduğu mekânlarda
gün ışığından daha fazla faydalanılabilmesi amacına yönelik olarak özel bir sistem
uygulamasına gidilmiş ve bu sistemin ülkemizde de uygulanılabilmesine yönelik
bir ilke de öncülük etmiş. Sistemin çalışması şu şekilde sağlanıyor. Doğal gün
ışığı yapının terasından özel bir reflektör vasıtası ile toplanarak yansıtıcı ve
taşıyıcı bir tüpe veriliyor ve bu tüp vasıtası ile gün ışığı istenilen noktaya
iletiliyor. İletim noktalarında tüp ağzına takılan özel bir difüzör vasıtası ile gün
ışığının mekâna yayılması sağlanıyor. Böylelikle günışığı alamayan mekânların
hem doğal enerji kaynağı kullanılarak aydınlatılması sağlanmış , hem de enerji
tasarrufunda bulunulmuş.

Doğal Havalandırma: Yapının doğal hava girişi, havadan-havaya ısı


değişimi (air-to-air) sayesinde gerçekleşiyor. Bu ünite, yapıdan çıkan kirli hava ile
yapıya girişi sağlanan taze hava arasında enerji transferi sağlayarak, ısıtma ve
soğutma giderlerini azaltıyor.
93

Gebze’de Özel Sektöre Ait Bir Fabrika Binası : Binanın yeşil bina
olması için yapılan faaliyetler aşağıda tek tek ele alınmıştır (Yaman, 2009).

İnşaat Aktivitelerinde Çevre Kirliliğinin Azaltılması: İnşaat


aktivitelerinden dolayı oluşan çevre kirliliğini azaltmak, toprak kaymasını
önlemek (toprağın yola oradan da su kanallarına geçmemesi için), tozuşmanın
önüne geçmek ve su kirliliğini önlemek için, erezyon ve sedimantasyon planı
kapsamında inşaat sahasında birçok tedbir alınmıştır. Bunlardan bazıları, saha
boyunca tekstil malzemesi ile perdeleme yapılması, kamyon lastiklerinin
yıkanması, su kanallarında toprak çökeltme sistemlerinin uygulanmasıdır.

Saha Seçimi: Geliştirme yapılacak arazinin organize bölgesinde seçilmesi


ile yeşil alanların ve verimli tarım arazilerinin korunmasına yönelik bir strateji
izlenmiştir.

Alternatif Ulaşım: Tüm personel için optimum servis sayısı konularak


toplu taşıma desteklenmiş ve böylece bireysel otomobil kullanımından
kaynaklanan çevre kirliliği (CO2 emisyonu) ve fosil bazlı yakıt kullanımı
azaltılmıştır. Buna ilave olarak yine otomobil kullanımını azaltmak ve yakın
çevreden gelecek personel için bisiklet park alanları, duşlar ve soyunma odaları
yapılmıştır. Yakıt tüketimini ve CO2 salınımını azaltmak amacıyla, birden çok kişi
tarafından kullanılan araçlar ile düşük emisyonlu ve yüksek yakıt verimli arabalar
için otoparkta tercihli alanlar ayrılmıştır.

Yeşil Alan Kullanımı ve Isı Adası Etkisi: Isı adası ektisinin azaltılması ve
yeşil alanların korunmasına yönelik standartların üzerinde açık alan bırakılmış ve
bu alanlarda su tüketimi az olan yerel bitkiler ve ağaçlar ile yoğun bir
yeşillendirme yapılmıştır. Güneş ışınlarının binalarda ve sert peyzaj alanlarında
oluşturduğu ısı adası binanın soğutma yükünü artırmaktadır. Isı adası etkilerini
düşürmek, dolayısıyla soğutma yüklerini azaltmak ve enerji tasarrufu sağlamak
amacıyla çatı kaplaması güneş ışınlarını büyük ölçüde yansıtacak özelliklerde
beyaz renkli olarak tercih edilmiştir. Sert peyzaj alanlarının ( yollar, kaldırımlar
gibi) yarısı ağaçlar ile gölgelendirilmiş ve otoparkta delikli taşlar kullanılmıştır.

Yağmur Suyu Yönetimi: Yer altı su kaynaklarını ve kalitesini korumak


için sahaya gelen yağmur suyunun sahada toprağa geçmesini ve toprak tarafından
emilmesini sağlamak amacı ile otoparkta delikli taşlar ve yeşil alan kullanımı
artırılmıştır. Yine aynı amaçla, çatı yağmur suyu depolandıktan sonra bina
94

içerisinde yeniden kullanılması ön görülmüştür. Su kalitesinin korunması ve


artırılması amacıyla, sert peyzaj (özellikle asfalt yollar) alanlarına gelen yağmur
suyu, yağmur kanalları yerine toprağa yönlendirilmiş ve burada filtre edilmesi
sağlanmıştır

Aydınlatma Kirliliği: Gecenin doğallığını korumak adına aydınlatma


kirliliğinin en az seviyede tutulması için iç mekânlarda bina aydınlatma
otomasyonundan faydalanılmıştır. Mesai saatlerinin dışında gereksiz
aydınlatmanın önüne geçmek için aydınlatma otomasyonu ile sistem kontrol
edilecektir. Dış aydınlatmada ise cephe aydınlatması yapılmamış, çevre ve peyzaj
aydınlatması ise Ashrae standartlarına göre belli sınırlar dahilinde tasarlanmıştır.

Su Verimli Peyzaj Alanları: Peyzaj alanlarında su tüketimini düşürmek


için ithal çim yerine, yerel bitkiler tercih edilmiş ve sprinkler sulama sistemi
yerine damlama sulama sistemi tercih edilmiştir. Arıtmadan elde edilen su, bahçe
sulamasında kullanılmıştır. Peyzaj alanlarında şebeke suyu yerine, çatı yağmur
suyu ve arıtma sisteminden elde edilen su tercih edilmiştir. Bu stratejilerin
uygulanması ile peyzaj sulamasında %50 su tasarrufu sağlanmıştır. Çatı yağmur
suları filtreden geçirilerek ham su deposuna gönderilmektedir. Bu su direkt olarak
bahçe sulama, ya da yangın tertibatında kullanılacağı gibi yumuşatılarak tüm
kampüs kullanım suyu olarak da değerlendirilmektedir.

Su Kullanımının Azaltılması: Düşük debili klozetler, yüksek verimli ve


sensörlü bataryalar ile susuz pisuarlar seçilerek bina kullanım suyunda %50
tasarruf sağlanmıştır.

Enerji Performansı: Elektrik ve mekanik sistemlerinin tasarlanmasında


Ashrae standartları dikkate alınmıştır. Optimum enerji tasarrufu sağlamak için
aşağıda açıklanan stratejiler uygulanmıştır. Böylece, bilgisayar destekli enerji
modellemesinin sonucu olarak Ashrae standartlarına göre %30 enerji tasarrufu
sağlanmıştır.

Aydınlatma: Ofislerde gün ışığı ve harekete duyarlı ayaklı armatürler,


üretim alanlarında ise dali balastlı(ışık şiddeti ayarlanabilecek şekilde) armatürler
kullanılmıştır. Bu sistem sayesinde aydınlatmada yaklaşık %50 tasarruf
hedeflenmektedir. Bunların dışında aydınlatma sisteminde hareket sensörlü
aydınlatma elemanları kullanılmaktadır.
95

Gün Işığı Kullanımı: Gün ışığından en üst seviyede faydalanarak, elektrik


tüketiminin düşük seviyede tutulması hedeflenmektedir. Bu kapsamda ofislerde
gün ışığını en yüksek seviyede içeriye alacak şekilde giydirme cam cephe, çatıdan
zemine kadar bir galeri şeklinde devam eden aynı zamanda iç bahçe görevi gören
aydınlık holleri, üretim alanlarında çatıda ışıklıklar yapılmıştır.

Güneş Kırıcılar: Soğutma klima yüklerini düşürmek, efektif bir gölgeleme


yaparak çalışanların verimini artırmak ve içeriye güneş enerjisinin girmesini
engellemek için ofis cephelerinde güneş kırıcılar kullanılmıştır. Güneş kırıcıların
yönü, açısı ve boyutları yapılan bilgisayar destekli mühendislik çalışmaları
sonucunda optimum bir şekilde tasarlanmıştır.

Cephe ve Çatı Kaplaması: Binaların dış kabukları ısı yalıtımını optimum


yapacak şekilde tasarlanmıştır. Böylece her iki yönde ısı iletimi minimuma
indirilmiştir. Özellikle ofis binası, zararlı UV güneş ışınlarını ve enerjisini
minimum seviyede, faydalı gün ışığını maksimum seviyede içeri alan özel camlar
ile kaplanmıştır. Binaların çatı elemanları ve katmanları da yine aynı şekilde ısı
iletimini minimum seviyede tutacak şekilde tasarlanmıştır. Çatı kaplama
malzemesi TPO, güneş enerjisini %85 oranında yansıtarak ısının içeriye girmesini
engellemektedir. Alanın büyüklüğü göz önüne alındığında önemli ölçülerde enerji
tasarrufu sağlandığı görülmektedir.

Değişken Hava Debili Klima Sistemleri (VAV): Dış hava sıcaklığı 14-20
derece arasında olduğunda bina otomasyonu yardımı ile minimum enerji tüketimi
ile ofislerin soğutma ihtiyacını karşılayan değişken hava debili klima sistemleri
kullanılmıştır. Bu sistemler enerji tasarrufunun yanında, ofis alanlarında farklı
zonlarda farklı iklimlendirmelere de izin vermektedirler.

Isı Geri Kazanımlı Soğutucu Ünite: Binaların soğutma işlemi sırasında


Chiller gruplarından ortaya çıkan atık ısı ile sıcak su elde edilmektedir. Bu şekilde
ısıtıcı kazanlar daha az kullanılarak doğal gaz tasarrufu sağlanacaktır.

Isı Geri Kazanımlı Basınçlı Hava Kompresörü: Üretimde kullanılan


basınçlı hava kompresörünün atık ısısı ile sıcak su elde edilmektedir. Bu sistemde
de yine aynı şekilde doğal gaz tasarrufu sağlanacaktır.

Isı Geri Kazanımlı Klima Santralleri: Kışın ofislerde biriken ve dışarı


atılan kirli sıcak havanın ısısıyla, dışarıdan alınan soğuk hava şartlandırılarak
96

(ısıtılarak), yazın ise ofislerde biriken ve dışarı atılacak olan serinleştirilmiş kirli
hava ile dışarıdan alınacak sıcak hava şartlandırılarak (soğutularak) enerji
tasarrufu sağlanmaktadır.

Güneş Kolektörü: Çatılarda, güneş enerjisinden faydalanılarak sıcak su


elde edilmektedir

Verimli Kazan Kullanımı: Daha çok yakıt tasarrufu sağlayan ayrıca


emisyon değerleri düşük kazan seçilmiştir.

Bina Yönetim Sistemi ve Aydınlatma Otomasyonu: Tüm binanın ısıtma


ve soğutma, elektrik ve mekanik sistemlerini otomatik olarak devreye alan ve
çıkaran bina otomasyon sistemi oluşturulmuştur. Bu sistem sayesinde gereğinden
fazla enerji tüketilmemesi, sistemlerin en yüksek performansında işletilmesi
hedeflenmektedir.

Frekans Konvertörleri : HVAC sistemlerinde kapasite kontrolü yapılması


ve enerji tüketimini azaltmak için frekans konvertörleri kullanılmıştır.

İnşaat Atık Yönetimi: Kaynakların ve çevrenin korunması kapsamında


inşaat atık yönetimi planına uygun olarak atık sahası oluşturulmuş ve geri
dönüştürülebilecek atıklar ayrı toplatılarak inşaat atıklarının %75’i
değerlendirilmiştir. Aynı zamanda belediye atık alanına daha az atık gönderilerek
çevrenin korunmasına katkıda bulunulmuştur.

Geri Dönüştürülmüş Malzeme Kullanımı: Doğal kaynakları korumak


adına, binalarda kullanılan malzemelerin mümkün oldukça daha önceden
kullanılmış malzemelerden üretilmiş olmasına önem verilmiştir. Bu kapsamda
betonda bulunan uçucu kül, geri dönüştürülmüş demirden yapılan her türlü çelik
malzeme, geri dönüştürülmüş ahşaptan üretilen yükseltilmiş malzeme kullanımı
tercih edilmiştir. Böylece, toplam inşaat malzemelerinin %35 geri dönüştürülmüş
malzemelerden yapılan ürünler kullanılmış ve yeni kaynakların üretiminden
dolayı fosil bazlı yakıtların tüketilmesi ve çevre kirliliğinin oluşmasına engel
olunmuştur.

Yerel Malzeme Kullanımı: Projede mümkün oldukça yerel malzeme


kullanarak, taşınmadan kaynaklanan yakıt tüketimi ve çevre kirliliği en aza
indirilmiştir. Fiyat ve termin avantajına ilave olarak yerel ekonomiye sağladığı
97

hareketlilik de bunların yanında avantaj olarak nitelendirilebilir. Toplam inşaat


malzemelerinin %40’ı yerel malzeme olarak tercih edilmiştir.

İç Hava Kalitesi: Çalışanların sağlıklı ve verimli ortamlarda çalışabilmesi


için iç mekanlarda taze hava kalitesi ve miktarı ASHRAE 62.1–2004 standardı
temel alınarak tasarlanmıştır. İç mekânların ve havalandırma sistemlerinin
dolayısıyla çalışanların sigara dumanına maruz kalmaması için iç mekânlarda
sigara içimi yönetim tarafından yasaklanmıştır. Taze havanın sürekliliğini
sağlamak ve dolayısıyla çalışanların rahatını ve iyi hissetmelerini sağlamak için
devamlı olarak havalandırma sistemlerinin performansını izlemek için ana
branşmanlar üzerine debimetreler ve yoğun olarak kullanılan iç mekânlarda CO2
sensörlü ekranlar kullanılmıştır. Sesli ve görüntülü uyarı verebilen bu cihazlar
aynı zamanda bina yönetim sistemine bağlanmıştır. Taze hava miktarının set
edilen değerden %10 kadar değişmesi durumunda ortamda bulunan çalışanlar ve
bina yönetim sisteminden alınan sinyal ile teknik ekip tarafından müdahale
edilebilecektir. Çalışanların sağlıklı ortamlarda çalışması, verimlerinin artması ve
kendilerini daha iyi hissetmeleri için iç mekanlara sağlanan taze hava miktarı
ASHRAE 62.1–2004 standardına göre %30 daha fazla verilmektedir. Bu
durumda, enerji tüketimini artırmamak için taze hava klima santralleri ısı geri
kazanımlı seçilmiştir.

İnşaat Sırasında Ve Sonrasında İç Hava Kalitesi Yönetimi: Çalışanların


ve bina kullanıcılarının rahatını ve sağlığını korumak amacı ile inşaat
aktivitelerinden dolayı oluşan iç hava kalitesi problemleri azaltmak amacı ile iç
hava kalitesi yönetim planı hazırlanmış ve sahada inşaat sırasında uygulanmıştır.
Bu kapsamda sahada depolanan ve nemden etkilenecek olan cihazlar ve halı gibi
malzemeler uygun ortamlarda tutulmuşlardır. Havalandırma kanallarının montajı
sırasında, inşaat tozunun kanalların içerisine dolmaması için ağızları kapalı
tutulmuştur. İnşaat sırasında çalıştırılan klima santrallerinde MERV8 (Minimum
Efficiency Reporting Value) filtreler kullanılmıştır. Bina kullanımından önce tüm
filtreler yeni ile değiştirilmiştir.İnşaat aktiviteleri tamamlandıktan, tüm iç tefrişin
tamamlanmasından(mobilyalar kurulduktan) sonra, taşınma öncesinde her bir m2
alana yaklaşık olarak 4300 m3 hava sağlanıncaya kadar 10–15 gün havalandırma
santralleri bina içerisine taze hava sağlamıştır. Böylece iç ortam tamamen inşaat
tozundan, malzemelerin ortama yaydığı kimyasal emisyonlardan ve diğer zararlı
maddelerden arındırılmış olacaktır.
98

Düşük Emisyonlu Malzeme Kullanımı: İnsan ve çevre sağlığı


hassasiyetleri göz önünde bulundurularak, binalarda mümkün oldukça atık ve
zehirli maddeler (VOC) içermeyen malzemeler tercih edilmiştir. İç mekânlarda
kullanılan tüm yapıştırıcılar ve silikonlar, boyalar ve kaplamalar, halı ve
yapıştırıcısı içerdikleri VOC (Volatile Organic Component - Uçucu Organik
Bileşenler) miktarı, ilgili standartların izin verdiği sınırlar içerisinde kalacak
şekilde tercih edilmişlerdir.

Isıl Konfor- Tasarım ve Kontrol: Çalışanların sağlığını korumak ve


konforunu sağlamak üzere iç mekânlarda ve bina dış kabuğunun iç kısımlarında
ısıl konfor ASHRAE 55-2004 standardı temel alınarak tasarlanmıştır. Hedef %80
çalışanın ortam şartlarından memnun olmasıdır.

Siemens Gebze tesisi; inşaat aktivitelerinde çevre kirliliğinin en az seviyede


tutulması, uygun saha seçimi, alternatif ulaşım imkânları ile Karbondioksit
oranının düşürülmesi ve fosil tabanlı yakıt kullanımının azaltılması, yeşil alan
kullanımının artırılması, yağmur suyu yönetimi ile yer altı su kaynaklarının
korunması, bol ağaçlandırma ile ısı adası etkisinin azaltılması, inşaat atık yönetimi
ile atıkların değerlendirilmesi, %35 dönüştürülmüş malzeme kullanılması ve %40
yerel malzeme kullanılması ile çevreye saygılı, peyzaj alanlarında ve bina
içlerinde %50 su tasarrufu, %30 enerji tasarrufu ile ekonomik, İç hava kalitesi,
hava kalitesinin izlenmesi, inşaat öncesi ve sonrası iç hava kalitesi yönetimi, ısıl
konfor ve düşük emisyonlu (VOC) malzeme kullanımı ile Sağlıklı bir yerleşkedir.
Bu fabrika Türkiye’de, LEED Altın sertifikasını ALAN ilk tesis olmuştur ve yeşil
binaların çoğalmasına öncülük etmiştir.
99

11. BİNA ENERJİ BENZEŞİM PROGRAMLARI

11.1. Bina Benzeşim Programları (BSP) ve Önemi

Enerji etkin binalar açısından, binanın tüm sistemleri ile enerji


performansının iyi değerlendirilmesi ve bütünüyle optimize edilmesi büyük önem
taşımaktadır. Bunun nedeni, binadaki tüm sistemlerin birlikte, birbiriyle ilişkili ve
birbirine bağımlı olarak çalışması ve binanın enerji performansını belirlemesidir.
Enerji benzeşim programları, bina sistemlerinin, bina enerji tüketimini nasıl
etkilediğini analiz edebilen güçlü değerlendirme ve karar verme araçlarıdır. Elde
edilecek bilgi, enerji tüketimini etkileyen bina sistemleri (kabuk, aydınlatma,
HVAC, vb.) ile ilgili tasarım kararlarını yönlendirmek, enerji tasarrufu sağlamak
açısından önemlidir. Bu nedenle, benzeşim programları, binaların tasarım, üretim
ve işletiminden sorumlu tüm uzmanlar için büyük potansiyel taşımaktadır
(Utkutuğ G., 2003).

Bina inşaat aşaması bittikten sonra farkedilen her türlü sorunun çözümü
daha maliyetli ve hatta imkansız olabilecektir. Bu nedenle daha tasarım
aşamasında bilgisayar programları ile simulasyon yapılarak maliyetler, enerji ve
çevre açısından en optimum seçeneğin gerçekleştirilmesi çok önemlidir. Yapılan
araştırma sonucunda bu konudaki yazılımların yabancı kaynaklı olduğu ve
uzmanlık alanına göre çok çeşitli, dağınık ve çoğunlukla da karmaşık olduğu
görülmüştür. Yerli üretim, sade, kullanımı kolay ve Türkiye şartlarına uyarlanmış
bir yazılıma özellikle de binalarda enerji performansına yönelik uygulamaların
başlatıldığı şu günlerde acil ihtiyaç vardır.

11.2. Bina Enerji Benzeşim Programları Tarihçesi

1960ların ilk yarısına kadar binaların enerji performanslarının


değerlendirilmesinde yalnızca el ile hesaplama yöntemleri mevcuttu. Isıtma
yüklerinin hesaplanmasında genel olarak derece-gün hesabı kullanılıyordu. Ayrıca
geleneksel ve daha detaylı olan bina yönetimi de hem ısıtma hem soğutma
yüklerinin hesaplanmasında kullanılmaktaydı. Bilgisayar ile hesaplama
yapabilmenin kısıtlı ve pahalı olduğu dönemlerde bu yöntemler yararlı olmalarına
rağmen, bina malzemelerinin ısı depolama kapasiteleri, güneşten ısı kazanımları,
sızdırmazlık değerleri gibi pek çok önemli parametreyi ihmal ettiklerinden ve
basitleştirilmiş yöntemler olduklarından dolayı binanın toplam performansının
hesaplanmasında yetersiz kalıyorlardı. Bu nedenlerle son elli yılda bilgisayar
100

teknolojisinin de ilerlemesine paralel olarak pek çok üniversite, enstitü ve şirketler


tarafından bu kısıtlamaları kaldıracak çok çeşitli bilgisayar tabanlı bina enerji
benzeşim programları geliştirildi. Bu programlar genel amaçlı hesaplama
yapanlardan özel noktalara odaklananlara kadar çok geniş bir yelpazede
görülmektedir. İlk dinamik hesaplama yapabilen benzeşim programları 1960’larda
geliştirilmeye başlandı. Günümüzde artık oldukça hassas duyarlılıklarla ve çok
çeşitli parametreleri göz önüne alarak ve sistem etkileşimlerini hesaba katarak
farklı durumları benzeştiren programlar mevcuttur (Bayraktar vd., 2009)

11.3. Sürdürülebilir Bina Tasarımı ve BSP’ler

Sürdürülebilir bina tasarımı karmaşık süreçleri ve işlemleri gerektirir. Bina


tasarımında bir rehber niteliğinde olan BSP’ler bu karmaşık süreçleri uzmanlar
için içinden en optimum olanı seçebilecek şekilde seçenekler olarak
sunabilmektedir. Bugün bina benzeşim programlarından binanın tasarım, yapım,
işletim, bakım-onarım, yönetim ve işletim gibi tüm yaşam evrelerine yönelik
olarak yararlanılabilmekte. En yoğun uygulama alanları, kısaca aşağıdaki gibi
özetlenebilir :

 İKLİMLENDİRME – HVAC SİSTEMLERİ: Binanın


ısıtma/soğutma yüklerinin hesaplanması, kayıp ve kazançların
belirlenmesi bunun sonucunda HVAC sistemlerin tasarımı
 CAM – PENCERE TASARIMI: Cam ve pencelerin kayıp/kazanç
dengesi açısından bina için optimum olacak şekilde tasarlanması
 GÖLGELEME: Binanın bulunduğu yere ve konumlanışına göre
sezona bağlı olarak gölgeleme için yaklaşım belirlenmesi
 PASİF SİSTEM UYGULAMALARI: Binanın pasif olarak ısıtılıp
soğutulması için seçeneklerin analizi
 BİNA KABUĞU ve CEPHELER: Alternatif bina cepheleri ( tek
cephe , çift kabuk v.b. ) belirlenmesi
 DOĞAL HAVALANDIRMA: Doğal havalandırma yapılacaksa
yöntemi
 ENERJİ: Enerji analizi ve tüketim profiline uygun olarak en uygun
yenilenilenebilir enerji kaynaklarının kullanım olanakları,
projelendirilmesi
 MALİYETLER: Seçilen alternatiflere göre ilk yatırım, işletme ve
ömür boyu maliyet hesaplarının yapılması
101

Yukarıdaki alanların bir veya birkaçını içeren ücretsiz yada ticari pekçok
yazılım mevcuttur.

11.4. Bina Enerji Benzeşim Programlarının Kısıtları

1960’lardan sonra, bina endüstrisinde kullanımı gittikçe artan bilgisayarla


modelleme ve benzeşim programları, sınırlı girdi ve çıktı gerekleri ile basit tek
yönlü uygulamalardan, geniş bir çerçevedeki performans parametrelerini
eşzamanlı analiz edebilen karmaşık modelleme sistemlerine doğru ilerlemiş
olmasına rağmen, halen tasarım sürecinde bu tür programların gerekliliği ve
uygulanabilirliliğinde bazı sıkıntılar vardır. Benzeşim araçlarının temel
eksiklikleri (Harputlugil G., 2007) ;

 Program girdileri geniş ve bilimsel olarak oldukça detaylıdır.


Tasarımın erken aşamalarında henüz elde edilmemiş veriler, analizi
gerçekleştirirken varsayılmak zorunda kalmaktadır.
 Programlar, kullanıcının kafasını karıştıran bir yığın çıktı
içermektedir. Benzeşim sonuçlarının anlaşılması ve yorumlanması
zordur.
 Çoğu detaylı enerji benzeşim programı araştırma merkezlidir.
Bunları kullanmayı öğrenmek zordur ve ustalaşmak uzun bir zaman
gerektirir.
 Programların kullanıcı arabirimi çoğunlukla atlanmaktadır. Özellikle
tasarımın ilk aşamalarında kullanılması önem taşıyan programların,
katı veri yapısı ve gerekleri nedeni ile, kendisini grafiksel olarak
ifade etme yolunda eğitim görmüş tasarımcılar hayal kırıklığına
uğramaktadır, yılmaktadır.
 Yazılım, belirli ihtiyaçlarla kolayca örtüşebilen programlamayı
gerçekleştirecek esnekliği kullanıcıya sağlamamaktadır.
 Çoğu programın geçerliliği ve akreditasyonu düşünülmemiştir.
Kullanıcılar hangi programın daha iyi benzeşim sonucu verebileceği
konusunda kararsız ve kuşkuludur. Bu sıkıntılar nedeniyle, bina
enerji benzeşimuna yönelik programlar geniş kitleler tarafından
kullanılabilir hale gelmediği sürece, mimarlar ve mühendisler
geleneksel tek disiplinli yöntemler ve sezgisel yaklaşımlarla bina ve
sistemlerini tasarlamaya devam etmek zorunda kalacaklardır ve bu;
gereğinden fazla kapasiteye sahip sistemler, yüklü enerji tüketimleri
102

ve göreli olarak bakıldığında başarısız iç ortam konfor koşulları ile


sonuçlanacaktır. Oysaki benzeşim, tasarımcılara uzmanlıklarını daha
etkin kullanma, genişletme ve iyileştirme olanağı sunmakta, sadece
fikirlerin test edilmesinde değil, aynı zamanda yeni fikirlerin
geliştirilmesi ve sunulmasında da önem taşımaktadır.
 Bu bağlamda, bina enerji benzeşimunun tasarım sürecinin son
evresinde kullanmak yerine, kolay geri dönüşlerle kararların test
edilmesi ve çok daha fazla seçeneğin sınanabilmesinin mümkün
olduğu tasarımın erken evrelerinde kullanılması, bina performansı
açısından çok daha etkili olacaktır. Benzeşimu, tasarım sürecinin
erken evrelerine çekebilmeye yönelik araştırmalar halen devam
etmektedir

Enerji Benzeşim Programları Örnekler: Ticari yada ücretsiz, kullanım


amacına göre değişik, pekçok sayıda program mevcut olup yaygın ve ücretsiz
olanlardan bazıları şunlardır :

EnergyPlus: EnergyPlus, DOE2 ve BLAST benzeşim programları temel


alınarak geliştirilmiş, yüksek hesaplama kapasiteli üçüncü nesil bir bina enerji
benzeşimu programıdır. EnergyPlus ile binalardaki ısıtma, soğutma, havalandırma
ve diğer enerji akışları dinamik olarak modellenebilir. Tasarım aşamasında olan
yeni binaların veya iyileştirme yapılması düşünülen mevcut binaların enerji
performansı, inşaattan önce görüntülenebilmekte, böylece mimar veya mühendis
olası senaryoların hepsini test ederek proje için en uygun olanını seçebilmektedir.
EnergyPlus aynı zamanda, LEED sertifikasyonu için gerekli bina enerji
modellemesine çıktı veren, USGBC tarafından tanınan programlar içinde en
yaygın kullanılanıdır. EnergyPlus çoğunlukla mimarlar, inşaat, makina ve elektrik
mühendisleri, enerji yöneticileri, uzmanları ve danışmanları, LEED, BREEAM
gibi yeşil bina sertifikası danışmanlığı yapanlar tarafından kullanılır.

HOMER: Homer NREL (US National Renewable Energy Laboratory)


tarafından geliştirilmiş ağırlıklı olarak PV, rüzgar, hidroelektrik gibi yenilenebilir
enerji santrallerinin simulasyonu ve optimizasyonu ile ilgili bir yazılımdır.
Ağırlıklı olarak bu konularda projelendirme yapanlar ve üniversitede araştırma
amaçlı kullanılmaktadır. Program hesaplamaları saatlik temele göre yapmaktadır.
Tasarlanan sistemin yılın her bir saatinde elektrik talebini karşılayıp
karşılamayacağını belirler. Programda her bir kontrol edilebilir enerji kaynağının
maliyeti, saatlik sabit maliyet, kWh basına enerji maliyeti olarak ifade
edilmektedir. Bu maliyet değerleri güç kaynaklarının herhangi bir zamanda enerji
103

üretmeleri için gereken üretim maliyetleridir. Bu maliyet değerlerini kullanarak


HOMER programı, yükü karşılayacak kaynakların kombinasyonunu araştırmakta
ve talebi karşılayacak kombinasyonlar arasından bunu en düşük maliyete yapan
sistemi bulmaktadır.

RETScreen: Entegre bir yenilenebilir enerji proje analiz programıdır. Hem


karar destek, hem de kapasite inşası amaçlarına yönelik ortak platform sağlar.
Dünya genelinde çeşitli yenilenebilir enerji teknolojileri için; toplam enerji
üretimi miktarı hesabı, çevrim maliyeti ve sera gazı emisyonu hesabı yapmak
maksadıyla kullanılabilir. RETScreen® International, Kanada hükümeti
CANMET Enerji Araştırma Laboratuvarı tarafından oluşturulmuştur.

İYTE Bina Enerji Performansı Yazılımı: İzmir İleri teknoloji Enstitüsü


tarafından hazırlanan yazılım binanın enerji sınıfını belirlemek için hazırlanmıştır
Yazılıma erişim internet üzerinden ücretsiz olup, adresi : http://kep-
sdm.iyte.edu.tr’dir.

Konutlarda Enerji Performansı Standart Değerlendirme Metodu (KEP-


SDM), Enerji Verimliliği Yasası hükümlerince hazırlanan “Binalarda Enerji
Performansı Yönetmeliği” çalışmaları içinde, Makine Mühendisleri Odası
tarafından oluşturulan Çalışma Grubu tarafından Haziran 2008’de
tamamlanmıştır. Metot, tüm Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu gibi, 2002/91/EC
Direktifinin 3. Maddesindeki yeni ve büyük onarımın söz konusu olduğu bina
sınıflarından (Directive 2002/91/EC Annex 3), bağımsız ve apartman
bloklarındaki konutların enerji performansını belirlemeye yönelik olarak, Avrupa
Birliği ülkelerindeki benzeri metodların (SAP, DEAP, Th-C-Ex, vb.) pratiğinden
yararlanarak oluşturulmuştur. Binaların enerji performansını belirleyen
göstergeler; konutun birim alanına düşen yıllık enerji tüketimi (kWh/m²yıl) ile
yıllık CO2 emisyon miktarıdır (kgCO2/m²yıl). Her iki gösterge; yenilenebilir enerji
kaynakları ile yeni enerji teknolojileri kullanılarak tasarruf edilen enerji ve
emisyonlar da göz önüne alınarak, hacim ısıtma, su ısıtma, havalandırma ve
aydınlatmadan kaynaklanan yıllık enerji tüketimleri ile CO2 emisyonları göz
önünde bulundurularak hesaplanır. KEP-SDM, “Binalarda Enerji Performansı
Yönetmeliği”nde öngörülen Binaların Enerji Kimlik Belgesi’ndeki “Bina Enerji
Sınıfı” ve “Bina Emisyon Sınıfı” belirlenmesine ait hesap yöntemidir. Bu hesap
yöntemi, İYTE’de “Enerji Sertifikalandırma Yazılımı (KEP-İYTE-ESS)” adı
altında İYTE server’ını ve merkezi veritabanlarını kullanarak web tabanlı olarak
geliştirilmiştir. Her kullanıcı şifresini girerek kendi hesabına erişebilir ve burada
104

yapılan işlemlerin sonuçları kullanıcı veritabanına işlenir. Programın sonucu olan


enerji sertifikası, karbondioksit sertifikası ve bina stoğuna ait istatistiksel veriler
değerlendirilmek üzere saklanır (Gökçen, 2009).

Gölgeleme Yazılımları: Güneş enerjisi sistemleri için özellikle de


fotovoltaik sistemler için GÖLGE önemli bir parametredir ve sistemin
performansını büyük oranda etkiler. Bazı gölgeleme yazılımları güneş enerjisi
solar PV sisteminin kurulacağı alanın tamamının panoramik bir görünüşünün elde
edilmesi için, yüksek kalitede cilalanmış geçirgen konveks bir küre kullanır.
Direkt olarak gölgeleri göstermek yerine yansıtma prensibine göre çalıştığı için
günün herhangi bir saatinde, yılın herhangi bir gününde hatta kapalı ve bulutlu
havalarda bile kullanılabilir. Solar sistemin kurulum noktasında yapılan çalışma
sırasında güneşin gerçek yerinin hiçbir önemi yoktur. Gölgelenme verisini manuel
yada dijital bir şekilde verebilirler. Benzeşim programlarının bir çoğu (PV_SOL,
PVS ve SolEm gibi programlar) ışığın kayıplarını hesaplayabilir ve buradan hasat
kayıplarının kabaca oranlarını belirleyebilir. Bu yöntemde gölge kontuarı, solar
PV grubunun bir noktası baz alınarak belirlenir (genellikle merkez noktası). Hasat
kayıpları genelde gölgeden etkilenen alana göre yapılan hesaplamadan daha
yüksektir. PVSYST, PVcad, 3DSolarwelt gibi daha kompleks benzeşim
programları homojen gölge kontuarlarını da hesaba katarak analiz yapabilirler.
105

12. MATERYAL VE METOD

Yapılan literatür çalışması sonucunda bir binayı “Yeşil Bina” yapan


unsurların, Çizelge 12.1. ile özetlenebileceği sonucuna varılmıştır.

Çizelge 12.1. Bir binayı “Yeşil” yapan unsurlar

YENİLENEBİLİR ENERJİ KULLANIMI: Binanın enerji tasarımında rüzgar, fotovoltaik gibi


temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına önemli yer vermek

DOĞAL IŞIK: Işık boruları, yaz-kış optimum güneş ışığı sağlayan pencere tasarımı ile
maksimum güneş ışığı sağlamak

AYDINLATMA: Tasarruflu armatürleri kullanmak, LED armatürler gibi...


ENERJİ VERİMİ

YALITIM: Isıl direnci yüksek yalıtım malzemleri ile duvar, tavan ve çatı yalıtımı yapmak

BİNA OTOMASYONU ve HVAC SİSTEMLERİ: Özellikle büyük bina ve fabrikalarda


hareket algılayıcılara bağlı olarak çalışan sistemler ve belli kriterlere göre otomatik
çalışıp, kapanan HVAC sistemleri kullanmak

DOĞAL HAVALANDIRMA: Binanın tasarımında doğal havalandırmayı kullanmak

FREKANS KONVERTÖRLERİ: Büyük bina ve fabrikalarda HVAC Sistemlerinin kapasite


kontrolü ve enerji tüketimini azaltmak için frekans konvertörleri kullanmak

ISI GERİ KAZANIMI: Fabrikalarda kullanılan hava kompresörü, klima santrali ve


kazanların atık ısısından sıcak su elde etmek ve ısıyı bu yolla kısmen geri kazanmak
suretiyle binanın ısı yükünü azaltmak

SU KULLANIMIN AZALTILMASI: Düşük debili klozetler, yüksek verimli sensörlü


bataryalar gibi...
SU VERİMİ

YAĞMUR SUYU YÖNETİMİ: Yağmur suyunu depolamak ve yeniden kullanımını


sağlamak
BİTKİ SEÇİMİ: Peyzaj ve süs için az su tüketimi olan bitkileri seçmek, ithal yerine yerli
bitkileri seçmek

SULAMA: Bahçe için sprikler yerine damlama sulama yapmak, arıtmadan elde edilen
suyu bahçe sulamasında kullanılmak
ARSA-MALZEME SEÇİMİ

ARSA SEÇİMİ: Yeşil alanların ve verimli tarım arazilerin korunmasına dikkat etmek,
arsanın mümkün olduğunca bu arazilerde olmamasına özen göstermek.
ve ATIK YÖNETİMİ

MALZEMELERİN TEMİNİ: Bina malzemelerini yakın çevreden ve yerli ürünlerden temin


etmek suretiyle özellikle nakliye kaynaklı gömülü-gizli enerjiyi minimize etmek

MALZEME SEÇİMİ: Kullanım ömrü bittikten sonra kolayca parçalanıp, geri dönüşebilen
malzemeleri seçmek, çevreye zararı sıfır yada çok az olan gazlarla çalışmak, sıfır yada
düşük zehirlilik oranı, sürdürülebilir, geri dönüşümlü malzemeler seçmek

İNSAN SAĞLIĞI: İnsan sağlığı ve çevresel etkiler açısından zararsız malzemeleri


seçmek
106

Bu tablodaki kriterler evimizi-fabrikamızı “Yeşil Bina” yapma yolunda


önemli adımlar olup, istenirse bir sonraki aşama sertifikasyon süreci ile bu
ünvanın onaylanmasıdır.

Bir binayı “Yeşil” yapan önemli parametrelerden biri “Enerji Kullanımı”dır.


Bu çalışma kapsamında fotovoltaik sistem kullanan standart bir evin elektrik
enerjisi ihtiyacı, sistem tasarımı ve maliyeti Visual Basic proglamlama dili ve veri
tabanı olarak Access kullanılarak modellenmiştir. Sorgulamalar için SQL
kullanılmıştır. Veritabanı, Türkiye için şehirlerin enlem bilgileri, binanın enerji
ihtiyacı için tüketim bilgileri, şehir bazında güneşlenme süreleri, şehir bazında
ışınım bilgileri, proje ve saha bilgileri, marka-model, özelliklerine ve fiyatlarına
göre fotovoltaik, akü, şarj kontrol bilgileri, fotovoltaik sistem büyüklüğü, tasarım
ve maliyet bilgilerinden oluşmaktadır. Program arka planda bu veri tabanından
aldığı bilgileri işleyerek, sistem tasarımını ve gerekli hesaplamaları yapmaktadır
ve hesaplama sonuçlarını da veritabanına aktarmaktadır.

Programda Kullanılan Menü Ve Butonlar

Program 3 menüden oluşmaktadır : Ana Menü, Bilgi Formu, Fotovoltaik

Ana Menü: Programdaki tüm menülerin yer aldığı, program çalıştığında ilk
çalışan MDI formdur.

Bilgi Formu: Proje adının, yerinin ve iletişim, cari bilgilerin yer aldığı bir
ara formdur. Fotovoltaik formunda bu form ile veritabanına aktarılan bazı veriler
(Proje adı, yeri gibi ) ComboBox’larla çekilir. Yeni bir proje için ilk doldurulan
formdur

Fotovoltaik: Projelendirme ve Maliyet Analizi olmak üzere 2 tab’lı bir


formdur. Tüm menülerde veri tabanıyla etkileşimi sağlayan butonlar aşağıdaki
gibidir. Her proje ayrı bir veri olarak veritabanına kaydedildiği için, kayıtlar
arasında bilgi arama ve yeni proje için bilgi girişi mümkün olmalıdır.

Program akış şeması Şekil 12.1’de, kullanılan butonlar ise Şekil 12.2.’de
verilmiştir.
107

Şekil 12.1. Program akış şeması

Kayıt Kayıt Sonraki Önceki


HESAPLA Kaydet Arama
Ekleme Silme Kayıt Kayıt

Şekil 12.2 Programda kullanılan butonlar


108

Hesapla: Girilen verilere göre, arka planda PV sistem tasarımını ve maliyet


analizini yapmayı sağlayan kontrol butonu

Kayıt Ekleme-Silme: Yeni bir proje için kayıt ekler, yada siler

Kaydet: Girilen verilerin ve yapılan hesapların sonradan çağrılabilmesi için


veritabanına aktarılmasını sağlayan buton

Sonraki-Önceki Kayıt: Kayıtlar arasında dolaşmayı sağlayan buton

Arama: Proje adına, numarasına ve iline göre istenilen kaydın/kayıtların


veritabanından çağrılmasını sağlayan buton

Program Akış Sırasına Göre Gerekli Veriler ve Kullanılan Formüller

1 Proje ve Saha Bilgileri: Ek 1’deki Bilgi Formundan projenin kime ait


olduğu, yeri, iletişim bilgileri girilir. EK-2’deki program ekranı görüntüsünde aynı
adı taşıyan çerçeve (frame) deki bilgiler girilir. İnverter, akü ve şarj kontrol fiyat
bilgilerini girebilmek için programın tasarım hesaplarının bitmesi gerekir. Çıkan
tasarıma göre veri tabanındaki fiyat listelerinden (veritabanına inverter, akü, şarj
kontrol ve fotovoltaiklerin marka, model, fiyat ve özellikleri girilmelidir) fiyat
çekilerek maliyet hesapları için girdi oluşturulur.

2 Tüketim Bilgileri: (Bkz. EK-2 de aynı adı taşıyan çerçeve) Bu bölümde


elektrik enerjisi ihtiyacı tespit edilir. Evde, binada kullanılan cihazların adetleri,
güçleri ve kullanım süreleri girilir. Bu bölüm bir datagrid’tir ve PV veritabanını
master olarak kabul eden bir child formdur. Master/Child formlar Proje
Numaralarıyla birbirine bağlanmıştır. Bu datagride girilen değerler sonucu oluşan
toplamlar aynı numara ile PV veritabanına bilgi aktarır ve fotovoltaik sistem
tasarımında en temel girdidir.

Cihazın çektiği enerji (kWh) = cihazın gücü (w)* adet * kullanım süresi (h)/1000

Tüm cihazların çektiği enerji ve güç toplanır, sonuç olarak ana veritabanıyla
bağlantılı olarak datagrid’e yazılır.

3 Yataya Gelen Işınım Bilgileri: EK-2 program ekranı Işınım ve Üretim


Bilgileri çerçevesindeki ilk sütun. Güneş Enerjisi Potansiyeli Atlası-GEPA’ndan il
109

ve ay bazında ışınım ve güneşlenme süreleri alınıp, veritabanına aktarılır. Program


seçilen ile göre bu bilgileri veritabanından otomatik olarak getirir.

4 Optimum Eğim: EK-2 Program ekranı Bölgesel Hesaplar çerçevesi

 Yıllık optimum verim için; S = enlem x 0,9


 7 aylık kış mevsimi için; S = enlem + 15º
 Kış mevsiminde en soğuk üç ay için; S = enlem + 25º
 Yaz mevsimi için; S = enlem - 25º

(Enleme ilave edilen sayısal değerlerin nedeni Zenit açısıdır. Bu açı kışın
büyümekte yazın ise küçülmektedir.) İdeal konumdan 15º sapma halinde enerji
kayıp oranı %6’dır. Mimari ve diğer etkenler nedeni ile ideal açı uygulanamazsa
enerji kayıpları büyük olmayacaktır (Kıncay, 2009).

5 Eğik Düzlemdeki Işınım: EK-2 program ekranı Işınım ve Üretim Bilgileri


çerçevesindeki ikinci sütun. Hesaplama için gereken formüller aşama aşama
aşağıda verilmiştir (Bakırcı, 2006).

Çizelge 12.2. den her aya ait Yılın Günü 12.1. formülündeki n yerine yazılır
ve deklinasyon açısı δ, hesaplanır.

Çizelge 12.2. Her aya ait yılın günü (n) (Bakırcı, 2006)

 360(n  284) 
  23.45. sin   (°) (12.1)
 365
110

Deklinasyon: dünya-güneş doğrultusunun yerin ekvator düzlemi yaptığı


açıdır. Kuzey yarım küre için artı değerlidir. Deklinasyon açısı – 23,45º (21 Aralık
kış gündönümünde) ile + 23,45º (21 Haziran yaz gündönümünde) arasında
değişir. İlkbahar ekinoksunda (21 Mart) ve sonbahar ekinoksunda (21 Eylül)
deklinasyon açısı sıfır olur.

Deklinasyondan sonra güneş doğuş saat açısı ωs , 12.2. ‘ye göre hesaplanır

 sin  . sin 
cos  s    tan  . tan  (12.2)
cos  . cos 

Eğik düzlem için güneş doğuş saat açısı 12.3.’e göre hesaplanır

 ' s  Min{ s , arccos[ tan(  s ). tan  ]} (12.3)

Atmosferdışı ışınım 12.4’e göre hesaplanır ;

24 360n  s
H 0 I sc [1  0.033. cos( )].[cos  . cos  . sin  s  sin  . sin  ] (12.4)
 365 180

Berraklık endeksi yataya gelen güneş ışınımının, yataya gelen atmosferdışı


ışınıma oranıdır ve 12.5’teki formulasyonla bulunur;

H
KT  (12.5)
H0

Difüz ışınım 12.6.’ya göre hesaplanır ;

2 3
H d  H (1.390 - 4.027 K T  5.531 K T - 3.109 K T ) (12.6)

Eğimli yüzeydeki direkt ışınımın yatay yüzeydeki direkt ışınıma oranı RB


,12.7’den hesaplanır ;

' '
cos(  s ). cos  . sin  s   s ( / 180). sin(  s ). sin 
Rb  (12.7)
cos  . cos  . sin  s   s ( / 180). sin  . sin 

Eğik yüzeye gelen toplam ışınım için dönüşüm katsayısı 12.8’den


hesaplanır ;
111

Hd 1  cos(s ) 1  cos(s )
R  (1  ) Rb  H d ( )  ( ) (12.8)
H 2H 2

Eğik düzlem üzerine gelen aylık ortalama günlük global ışınım :

H T  R.H (12.9)

6 Bir modülün ürettiği enerji: EK-2 program ekranı Işınım ve Üretim


Bilgileri çerçevesindeki üçüncü sütun.

Epv= ηp ηd A HT (12.10)

ηp : Fotovoltaik modülün verimi , ηd : diğer güç çevrim ve elektronik cihazların


verimi, A : Fotovoltaik modülün alanı, HT : Eğik yüzeye gelen toplam ışınımdır

7 Bir modülün ürettiği ortalama enerji: Tüm aylar için üretim değerleri
toplanıp 12’ye bölünür. Bir başka yöntem de çalışma periyodu içinde en düşük
üretim olan aya göre tasarım yapılmasıdır.Bu proje kapsamında ortalama değer
alınmıştır.

8
PV, akü, evirici (inverter) ve şarj kontrol sayısının belirlenmesi:
Aşağıdaki formüller için TemizDünya Rehberinden yararlanılmıştır (TemizDünya
Rehberi, 2009)

Tüketim, enerji ihtiyacı (kWh)


PV Sayısı =
1 Modül Üretilen Enerji (kWh) (12.11)

Otonomi (Gün)*2*Tüketim (kWh)


Akü Sayısı = (12.12)
Akü Voltajı (V)*Akü Kapasitesi (Ah)

Şarj Kontrol: 6A, 8A, 10A, 20A, 30A, 40A, 45A, 60A kapasiteli şarj kontrol
cihazları yaygın olarak kullanılır.

Modül Grubun Toplam Gücü (kW) (12.13)


Akım =
Gerilim (V)
112

Genel bir yaklaşımla çıkan değerin %15 fazlası alınır (güvenlik faktörü). Bu
değere en yakın kapasiteli şarj kontrol cihazı seçilir.

Evirici (Inverter): Aynı anda çalışma olasılığı olan cihazların güçlerinin


maksimum toplamı alınır. Çok genel bir yaklaşımla, bu değer, tüm cihazların güç
toplamlarının yarısıdır. Çıkan değere en yakın inverter veritabanından seçilir.

9 Maliyet ve geri ödeme süresi: Seçilen cihazların veritabanına girilmiş


fiyatlarından toplam fiyat çıkarılır. Geri ödeme süresi : Modül grubunun ürettiği 1
günlük toplam enerji miktarı şebeke elektrik fiyatı ile çarpılır. Çıkan toplam
maliyet bu sayıya bölünür. Gün olarak çıkan bu değeri yıla çevirmek için 365’e
bölünür.

Sistem Maliyeti
(12.14)
Geri Ödeme Süresi (YIL) =
Şebeke Fiyatı * Üretilen Enerji * 365

Ek -3 deki , Maliyet Analizi (2. Tab) bölümünde, verilerin olduğu


çerçeveye, enflasyon aşımı, indirim oranı, ilk yatırım maliyeti, akü ve şarj kontrol
maliyetleri ve sistem elemanlarının yaşam süreleri girilir. Akü için 5, Elektronik
Kontrol Birimi için 10 yıl yaşam süresi varsayılmıştır (Markvart, 1994)

Gelecek Maliyetin Şimdiki Değeri isimli çerçevede, verilere göre, 8.1.


formülasyonundan Pr, 8.2 formülasyonundan Pa program tarafından hesaplanır.
Yaşam süresi, kontrol parametresidir. Yani bu süre ve üzerindeki değerler için Pa
ve Pr için hesaplama işlemi durdurulur ve değerler sıfır olarak atanır. Yıllık bakım
onarım maliyeti Pa, akü ve kontrol grubu ise Pr değerleri ile çarpılarak gelecekte
oluşacak maliyetler, bugüne taşınır. Sonra ilk yatırım maliyetine yenileme, bakım-
onarım maliyetleri eklerek ömür boyu maliyet hesaplanır.

Ömür Boyu Maliyet = İlk Yatırım Maliyeti + Bakım Onarım Maliyeti +


Yenileme Maliyeti (12.15)

Yıllık Maliyet = Ömür Boyu Maliyet / Pa (12.16)

Birim Maliyet = Yük (1 gün) * 365 / Yıllık maliyet (12.17)


113

13. BULGULAR

Örnek proje, İzmir ili için, çatıya monte, çalışma zamanı yaz, şebekeden
bağımsız, 1 günlük otonomi için modellenmiştir. Standart bir evde olan elektrikli
cihazlar üzerinden, tüketim 7,46 kWh /Gün olarak hesaplanmıştır. Bu ihtiyacı
otonom karşılayabilen sistem aşağıdaki gibi projelendirilmiştir.

VARSAYIM ve KABULLER : Maliyetlere montaj dahil edilmemiştir.


Şebeke elektrik fiyatına tüm vergiler dahildir.

Enflasyon aşımı (i) = 0 , İndirim Oranı (d)= 0.10 kabul edilmiştir.

Program çalıştırıldıktan sonra aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir.

OPTİMUM EĞİM : 13

PV SİSTEMİ : Verimi %13, Polikristal, 125 Wp, 0.98 m2, 15 adet

AKÜ GRUBU : 12 V, 100 Ah , 12 adet

ŞARJ KONTROL : 4 adet

INVERTER : 1 adet

İLK YATIRIM : 35.501,40 TL (18.411,68 EUR)

ÖMÜR BOYU MALİYET : 44.347 TL (22.999,17 EUR)

YILLIK MALİYET : 5.208,97 TL/Yıl (2.701,47 EUR/Yıl )

BİRİM MALİYET : 1,94 TL/kWh (1,0079 EUR/kWh)

GERİ ÖDEME SÜRESİ : 47 yıl ( Bu değer şebeke fiyatı 20 yıl sabit


isedir, fiyatların artması durumunda geri ödeme süresi de azalacaktır )

Program çıktısından da anlaşılacağı üzere Fotovoltaik sistemler, ilk yatırım


maliyeti yüksek ve geri ödeme süreleri uzun olup, göreceli olarak ömür boyu
maliyetleri diğer (jeneratör gibi) konvansiyonel sistemlerle rekabet edebilir
sistemlerdir (Markvart, 1994). Şebeke satış fiyatlarıyla rekabet etmesi günümüz
koşullarında mümkün değildir. Şebekeye bağlı sistemler, akü grubu maliyetleri
olmayacağı ve devlet desteği de olacağı için otonom sistemlere göre daha
avantajlıdır. Almanya modeli buna güzel bir örnektir. Fosil yakıtların eninde
sonunda tükeneceği ve çevresel zararları düşünüldüğünde yenilenebilir enerjilerle
ilgili araştırmaların ve desteklerin devam etmesi gerektiği sonucu çıkarılabilir.
Üstelik fotovoltaiklerde fiyatlar hızlı bir düşme eğilimindedir ve beklentiler
114

düşüşün bu hızla devam ederse 3-5 yıl içinde fotovoltaik enerji üretim maliyetinin
şebeke fiyatını yakalayacağı yönündedir.

Sonuç olarak, yeşil bir binanın en önemli unsurlarından biri olan minimum
enerji, sürdürülebilir binalar içinse sıfır enerji şartını yerine getirebilmek için
günümüz koşullarında ciddi devlet desteği şarttır. Aksi takdirde bu tarz binaların
yapımı en azından enerji açısından yapılabilir değildir. Enerjinin verimli
kullanımının yanısıra enerji eldesinin daha temiz yöntemlerle elde edilmesi
isteniyorsa, rüzgar ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının ülke
içinde üretimi desteklenmelidir. Bu sadece enerji güvenliği açısından değil
çevresel etkileri açısından da çok önemli bir konudur. Üretimin yerlileşmesi için
daha az vergi (KDV’den muaf olması gibi) uygulamaları gibi dolaylı teşvik
yöntemleri kullanılabilir.

Sadece yeşil binalar değil, ömür boyu ve sosyal maliyet analizi eğitimli
kişiler tarafından bile hala yaygın değildir ve bilinmemektedir. Bu açıdan
bakıldığında yeşil binaların yaygınlaşması sadece finansman olarak
değerlendirilmemelidir. Ciddi bir toplumsal farkındalık ve bilinç olmadığı sürece,
devletin desteği yeterli olmayacaktır. Mevcut durum, toplum olarak henüz yeşil
binalara hazır olmadığımız ve bu binaların henüz lüks olduğu yönündedir.
115

14. TARTIŞMA, SONUÇ ve ÖNERİLER

Yenilenebilir Enerji Maliyetleri: Simulasyonu yapılan fotovoltaik


sistemler, İzmir ili için yapılan örnek projenin de gösterdiği gibi ilk yatırım
maliyeti yüksek ve geri ödeme süreleri uzundur. Yapılabilir olmaları için devlet
tarafından desteklenmeli, çift sayaç sistemi kurularak şebekeye enerji satışı
gerçekleştirilmelidir. Bu şekliyle fotovoltaik sistemler sadece finansal olarak
yeterli bir gruba hitab etmektedir ve maalesef bu grubun yenilenebilir enerjiler
konusundaki bilgi ve istekliliği bu sektörü, değil kendini yenileyip geliştirmeye,
ayakta tutmaya bile yeterli değildir. Ev ve bina alırken lüks tüketimden
kaçınmayan bu grubun bilinçlenmesi, yenilenebilir enerjiler ve yeşil bina
uygulamaları için son derece önemlidir.

Maliyet, sadece ilk yatırım maliyeti olarak düşünülmemeli ve enerji yatırımı


ÖMÜR BOYU ve SOSYAL MALİYET analizi ile değerlendirilmelidir.
Yaygınlaşmasının ön koşulu mal sahiplerinin, bina tasarımı konusunda
mimarların önüne enerji ve ömür boyu maliyetlendirme ile ilgili kriterler
koymalarıdır. Her ne kadar yasal zorunluluk olarak böyle kriterler yavaş yavaş
ortaya çıkmaya başlasalar da, burada asıl itici güç bina sahiplerinin ve
kullanıcılarının enerji verimli binalar arzulamalarıdır. Ne yazık ki çoğu durumda
enerjinin verimli kullanımı konusu, binaya yerleşildikten sonra ilk doğalgaz ve
elektrik faturaları geldiğinde gündeme gelmektedir.

Yenilenebilir Enerjiler ve Yeşil Binalar: Bir binanın “yeşil” olabilmesi


için en önemli kriterlerden biri, enerjinin verimli ve temiz kullanımıdır. Yeşil
Binalar, diğer konvansiyonel binalara göre göreceli yüksek ilk yatırım maliyetine
rağmen, ömür boyu enerjileri ve ömür boyu maliyetleri düşük binalardır. Bina
yapım ekibini oluşturan uzman kadro başta olmak üzere, tüm toplum bu konuda
öncelikle bilinçlenmeli ve bu konuda devlet desteği sağlanmalıdır. Şu anda yeşil
binalar çok küçük bir azınlığa hitap etmektedir. Kısacası, yeşil binaların
yaygınlaşabilmesi için yenilenebilir enerji kaynaklarının yapılabilir olması yani
ucuzlaması gerekmektedir. Bunun için de devlet desteği şarttır. Teşvikler,
enerjinin iyi bir fiyattan alım garantisi olabildiği gibi, üretimin yerlileşmesi için
vergi indirimleri ve muafiyetleri gibi dolaylı da olabilir. Birey olarak bize düşen
görev ise, bina alır yada yaparken, enerji dahil tüm yeşil bina gereklerini
imkanlarımız dahilinde yerine getirmektir.
116

Yenilenebilir Enerji Sektörünün Durumu: Yenilenebilir enerji


konusunda faaliyet gösteren firmaların teknik olarak kendini geliştirmesi
gerekmektedir. Özellikle sıcak su sistemleri sektörü, konu hakkında eğitimli,
bilgili ve tecrübeli kişilerden yoksundur. Bu nedenle de binaların üstü hurda güneş
enerjisi sistemleriyle doludur. Bu sektörde faaliyet gösteren çoğu firma (iyi
firmalar maalesef azınlıktadır) kendisi bilgili olmadığı için alıcıyı iyi bilgilendirip
yönlendirememektedir. Bu durum sadece bu sektörü değil diğer yenilenebilir
enerji sektörlerini de ilgilendirmektedir. Saha çalışması, projelendirme, anahtar
teslim sistem kurma ve satış sonrası destek aşamalarının tümünde eğitimli, bilgili
ve tecrübeli kadroları olan firmalar çok azdır. Yenilenebilir enerji sektörünün
böyle bir ortamda varlık savaşı verdiğini düşünürsek enerji politikaları
oluşturulurken uygulama tabanlı sağlıklı bir eğitim sistemi de unutulmamalıdır.
Kısacası yenilenebilir enerji sektörünün eğitimli, tecrübeli kalifiye eleman ihtiyacı
vardır ve sektör yıllardır kaderini belirleyecek teşvik yasasını beklemektedir .

Finansman Kaynağı (Karbon Ticareti): Türkiye yenilenebilir enerjideki


potansiyelini aktif hale getirerek, karbon ticaretinde önemli bir satıcı ve aktör
olabilir ve orta vadede yenilenebilir enerji yatırımları bu şekilde finanse edelebilir.
Türkiye karbon borsasında hala seyirci durumundadır.

Gelişmiş Ülkelerin Sorumluluğu: Tüm dünyada yenilenebilir enerji


uygulamalarının yaygınlaşması ve teknolojik gelişmeler için gelişmiş ülkelerin
biraz daha fazla fedakarlık yapması ve bencil yaklaşım biçimlerinden uzaklaşması
gerekmektedir. Son Kopenhag zirvesi bu ülkelerin hala çok bencil ve bu konuda
isteksiz olduğunu göstermiştir. Yoksulluk ve savaş sorunları pekçok konuda
olduğu gibi çevre ve yenilenebilir enerjiler açısından da çok önemlidir. Temel
ihtiyaçlarını bile gidermekte zorlanan % 80’lik bir bölüme üst düzey çevreci
yaklaşımlardan ve yenilenebilir enerjilerden bahsetmek traji komik bir durumdur.
Ve maalesef bu % 80’lik kesimin tüm enerji ihtiyacını sadece dünya nüfusunun
%20’sine sahip zengin ve/veya gelişmiş ülkeler tüketmektedir. Enerji konusunda
da tıpkı gıda ve diğer tüketimlerde olduğu gibi fütursuzca, vahşi bir tüketim
sözkonusudur. Bu açıdan bakıldığında gelişmiş ülkeler özde kabul etmek
istemeseler de (sözde kabul eder görünmektedirler) enerji ve çevre konusunda
büyük sorumlulukları vardır. Dünyanın geleceği için de bu sorumlulukları yerine
getirmek zorundadırlar.

Enerji Vizyon Ve Politikası: Partiden partiye, bakandan bakana değişen


enerji politikaları yerine Türkiye’ye özgü ayakları yere sağlam basan, bir vizyon
117

ve politika oluşturulmalıdır. Bu politikada enerji güvenliği açısından yerli ve


yenilenebilir enerji kaynakları gözetilmeli ve çevresel etkiler göz önünde
bulundurulmalıdır. Bu politikanın hayata geçirilmesi konusunda istekli bir
yönetim (daha doğrusu yönetişim) ve halk denetimi olmazsa tüm bunlar bir söz
ve kağıt parçasından başka bir şey ifade etmeyecektir.

Atıl Ve Gereksiz Yatırımlar: Enerji yatırımları için iyi bir fizibilite ve


araştırma yapılmalı ve sonradan atıl bir yatırım için onca paralar israf
edilmemelidir. Nükleer enerji gibi teknoloji açısından dışa bağımlı olduğumuz bir
yatırım için ihale usulünün ne kadar doğru olduğu tartışma konusudur. Bu usulle
alınacak (daha doğrusu ithal edilecek) santrallerin sonradan başa bela olmaması
için çok detaylı araştırma yapılmalı ve gerekliliği iyice düşünülmelidir.

Doğal Gaz: Doğal gaz konusunda 10-25 yıllık bloklar halinde geleceğimiz
bağlanmıştır ve hala bu konuda ders alınmamış gibi bağlanmaya devam
edilmektedir. Kullanmadığımız gazın parasını ödeyen ve alım garantisi veren
devlet politikamız maalesef yenilenebilir enerjilere geçit vermemekte ısrarcıdır.
Alınan gazın çoğunun konutlarda değil elektrik üretiminde kullanılması ayrıca
tartışılmalıdır.

Dışa Bağımlılık Ve Türkiye’nin Enerji Güvenliği: Türkiye enerjide ve


özellikle de doğal gaz konusunda enerji güvenliğini tehdit edecek boyutta dışa
bağımlıdır. Bu bağımlılığı yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları ile olabildiğince
azaltmak gerekmektedir. Enerji politikası oluşturulurken ciddi bir tehlike
oluşturan bu durum mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Tasarruf Potansiyelimiz: Literatür araştırmasının da gösterdiği gibi enerji


yoğunluğu yüksek bir ülkeyiz. Bu değeri aşağı çekmek için yapılacaklar bu
araştırmanın kapsamında detaylı olarak ele alınmıştır. Evlerimizin enerji ihtiyacını
yenilenebilir enerjilerden karşılamak ve/veya yalıtım yapmak maliyetli olabilir
ama ömür boyu maliyeti ve çevresel etkileri düşünüldüğünde uygulanabilir. Bu
konuda geniş toplum kitlelerini içine alan güzel projeler üretilebilir. Örneğin
sokak lambalarında solar–led teknolojisine geçmek belki ilk yatırım maliyeti
yüksek ama geri dönüşü göreceli hızlı bir yatırımdır ve değerlendirilebilir.
Elektrik faturalarımızda TRT için vergi ödeyebiliyorsak, disiplinli bir şekilde
hayata geçirilecek (maalesef ülkemizde başlatılan pekçok proje-yatırım yarım
bırakılmaktadır) böyle projeler için ayrılacak katkı payını da ödeyebiliriz. Kişi
başına 2-3 TL, yenilenebilir enerjilerin ve tasarruf projelerinin finansmanı ve
sürekliği için kullanılabilir. Yeter ki bu konuda kararlı ve icraatçi olunsun…
118

KAYNAKLAR DİZİNİ

Arıcıoğlu, S., 2008, “Yeşil Şehir, Ütopya Değil”,


http://www.tempodergisi.com.tr/ yasam/15947 (Erişim tarihi : 16 Kasım
2009)

Arkitera, 2008, “Çatısı hindistan cevizinden yalıtımı ikinci el jean’den”,


http://caticephe.arkitera.com/haber_35125_catisi-hindistan-cevizinden-
yalitimi-ikinci-el-jeanden.html (Erişim tarihi : 17 Kasım 2009)

Bakırcı, K., “Optimum Toplayıcı Eğim Açısının Aylara Göre Değişimi”


Mühendis ve Makina Dergisi, 47 (562),
http://www.mmo.org.tr/yayinlar/dergi_goster.php?kodu=92&dergi=1,
(Erişim tarihi : 5 Ocak 2010)

Bayraktar, M., Schulze T. ve Yılmaz, Z., 2009, “Binalarda Enerji


Simulasyonları İçin Veri Toplama Listeleri Aracılığıyla Veri Yönetimi
Modelinin Oluşturulması” IX. Ulusal Tesisat Mühendisliği Kongresi
Bildirisi, S. 761-773

Çalıkoğlu, E., 2009, “ Binalarda Enerji Verimliliği”,


www.eubuild.com/Upload/ppt/ErdalCalikoglu_IMSAD_10062009 (Erişim
tarihi : 2 Kasım 2009)

Çalıkoğlu, E., 2009, “Enerji Verimliliği (EnVer) Kanunu


http://www.emo.org.tr/ekler/b86e315ae7833fe_ek.pdf (Erişim tarihi : 2
Kasım 2009)

DEK – TMK (Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi), 2007, “2005-
2006 Enerji Raporu”, http://www.dektmk.org.tr/docs/enerji-raporu-2005-
2006.pdf (Erişim tarihi : 17 Eylül 2009)

DEK – TMK (Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi), 2008, “Enerji
Senaryoları ve Politikalar”, http://www.dektmk.org.tr/haberler.php (Erişim
tarihi : 12 Ekim 2009)

Demir, F., 2007, Enerji Güvenliği, Ekonomisi, Diplomasisi, Altınküre Yayınları,


Ankara, 22-60s.

Demirer, G., 2010, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Çevre Mühendisliği,


“Önleyici Çevre Yönetiminde Ürün ve Proses Optimizasyonu için Yeni Bir
Yöntem : Hayat Boyu Değerlendirme (Life Cycle Assessment)”,
http://www.enve.metu.edu.tr/people/gndemirer/links/temizuretim/ydd.htm
(Erişim Tarihi : 12 Nisan 2010)
119

KAYNAKLAR DİZİNİ (Devam)

DPT (Devlet Planlama Teşkilatı), 2007, “Enerji Verimliliği Kanunu”,


http://mevzuat.dpt.gov.tr/kanun/5627.htm (Erişim tarihi : 2 Kasım 2009)

DSİ (Devlet Su İşleri), 2009, “ Hidroelektrik Enerji ”,


http://www.dsi.gov.tr/hizmet/enerji.htm (Erişim tarihi : 5 Ekim 2009)

EİE - Elektrik İşleri Etüd İdaresi, 2009, “Türkiye’de Güneş Enerjisi”,


http://www.eie.gov.tr/turkce/YEK/gunes/tgunes.html (Erişim tarihi : 11
Eylül 2009)

EİE - Elektrik İşleri Etüd İdaresi, 2009, “Dünya RES Durumu”,


http://www.eie.gov.tr/turkce/YEK/ruzgar/dunya_RES.html (Erişim tarihi :
14 Eylül 2009)

EİE - Elektrik İşleri Etüd İdaresi, 2009, “Jeotermal


Enerji”,http://www.eie.gov.tr/turkce/YEK/jeotermal (Erişim tarihi : 15
Eylül 2009)

EİE - Elektrik İşleri Etüd İdaresi, 2009, “Enerji Verimliliği Koordinasyon


Kurulu”http://www.eie.gov.tr/turkce/en_tasarrufu/uetm/gonullu_anlasma/E
VKK.pdf (Erişim tarihi : 2 Kasım 2009)

EİE, 2009, “ENVER sunum”, www.eie.gov.tr/duyurular/tan-


bil_subesi/cocuklarda_enver_bilinci/enversunumu/ENVER.pps+enver.pps
&cd=2&hl=tr&ct=clnk&gl=tr

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, 2009, “Yenilenebilir Enerji Bilgi Notu” ,


http://www.enerji.gov.tr/BysWEB/DownloadBelgeServlet?read=db&fileId
=42000 (Erişim tarihi: 9 Ekim 2009)

Erdem, Ü., 1999, Çevre Bilimi: Sürdürülebilir Dünya, E.Ü. Çevre Sorunları
Uygulama ve Araştırma Merkezi, İzmir

Ertürk, F., Akkoyunlu, A. ve Varınca, K.B., 2006, “Enerji Üretimi ve Çevresel


Etkileri”, http://www.tasam.org/images/pdf_raporlar/enerji_uretimi_ve_
cevre_raporu.pdf (Erişim tarihi : 15 Eylül 2009)

Fay, R., Treloar, G., and Raniga, U., 2000, Life Cycle Energy Analysis of
Buildings : a Case Study, Building Research & Information, 28(1):31-41

Gökçen, G., vd., 2009, Konutlarda Enerji Performansı Standart Değerlendirme


Metodu (Kep-Sdm) İçin Geliştirilen Enerji Sertifikalandırma Yazılımı
(Kep-İyte-Ess), IX. Ulusal Tesisat Mühendisliği Kongresi
120

KAYNAKLAR DİZİNİ (Devam)

Haes, H., Heijungs, R., 2007, Life Cycle Assesment for Energy Analysis and
Management, Applied Energy,84(2007):817-827

Harputlugil, G., 2007, ” Mimari Tasarım Süreci İçinde Bina Enerji Simülasyon
Programı Uygulamalarının Yeri”, TEKNOLOJİ Dergisi, 10 (4): 249-265

Hürriyet, 2009, “Güney Akım imzası zarar mı, yarar mı”,


http://www.hurriyet.com.tr/gundem/12244967.asp (Erişim tarihi : 3 Ekim
2009)

Keskin, T., 2006, “Avrupa Birliği’nde ve Türkiye'de Enerji Verimliliğinin Enerji


Sektöründe Beklenen Etkileri”, DEK-TMK 10. Enerji Kongresi,
http://enerji2023.org/index.php?option=com_content&view=article&id=10
1:enerj-vermll&catid=7:goerueler&Itemid=18, (Erişim tarihi : 4 Kasım
2009)

Kıncay O., 2009, “Sürdürülebilir Yeşil Binalar, Bölüm I”,


http://www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/Yesil-I.Bol.pdf (Erişim tarihi:
12 Kasım 2009)

Kıncay O., 2009, “Sürdürülebilir Yeşil Binalar, Bölüm II”,


http://www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/Yesil-II.Bol.pdf (Erişim tarihi:
12 Kasım 2009)

Kıncay O., 2009, “Güneş Enerjisi, Bölüm II”,


http://www.yildiz.edu.tr/~okincay/dersnotu/gun-iki.pdf (Erişim tarihi : 12
Aralık 2009)

Köylü H., Işık T., 2009, “Rusya Çalık’a petrol, Türkiye Rusya’ya Nükleer
Santral işi verdi” 7 Ağustos 2009, Radikal Gazetesi,
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date
=07.08.2009&ArticleID=948572 (Erişim tarihi: 9 Ekim 2009)

Markvart T., 1994, Solar Electricity, John Wiley & Sons Ltd, New Jersey, 120p

Milliyet, 2007, “Enerjide İkinci Baypass”,


http://www.milliyet.com.tr/2007/06/26/ekonomi/aeko.html (Erişim tarihi: 9
Ekim 2009)

Mimarizm, 2008, “GSW Yönetim Binası - Sauerbruch-Hutton”,


http://www.mimarizm.com/KentinTozu/Makale.aspx?id=451&sid=461
(Erişim tarihi : 17 Kasım 2009)
121

KAYNAKLAR DİZİNİ (Devam)

Narin M. ve Akdemir S., 2006, “Enerji Verimliliği ve Türkiye”, UEK-TEK


2006 Uluslararası Ekonomi Konferansı, Türkiye Ekonomi Kurumu, 11-13
Eylül 2006, Ankara, http://paribus.tr.googlepages.com/narin_akdemir.doc
(Erişim tarihi : 4 Kasım 2009)

Oğan, S., 2003, “Mavi Akım Projesi : Bir Enerji Stratejisi ve Stratejisizliği
Örneği”, http://www.stradigma.com/turkce/agustos2003/makale_ 04.html
(Erişim tarihi: 14 Eylül 2009)

Oktik, Ş., 2007, “Photovoltaic & Turkiye”, Second Photovoltaic Mediterranean


Conference, 19-20 April 2007, Athens, Greece,
http://www.pvmed.org/uploads/media/0704191430C_06A_OKTIK.pdf
(Erişim tarihi : 15 Eylül 2009)

Özbalta T. ve Çakmanus İ., 2008, “Binalarda Sürdürülebilirlik, Ömür Boyu


Maliyete İlişkin Yaklaşımlar”, Doğa Yayıncılık Ltd. Şti, İstanbul, 11-15s.

Putin, V., 2006, Radikal Gazetesi, “Zorluklar ve Fırsatlar”, 2 Mart 2006 Radikal,
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=180166 (Erişim tarihi : 4
Eylül 2009)

Rodrique, D., 2004, “Ekoloji ve Mimari”; http://www.bugday.org/


printArticle.php?aID=189 (Erişim tarihi : 12 Kasım 2009)

Salaymeh, A., Hamamre, Z., Sharaf, F., Abdelkader, M., 2010, Technical and
economical assessment of the utilization of photovoltaic systems in
residential buildings: The case of Jordan, Energy Conversion and
Management 51 (2010): 1719–1726

Sev A. ve Canbay N., 2009, “Dünya Genelinde Uygulanan Yeşil Bina


Değerlendirme Ve Sertifika Sistemleri"
www.epy.com.tr/files/SertifikaSistemleri.pdf (Erişim tarihi : 12 Kasım
2009)

Solarbuzz, 2009, “Solar Market & Prices”, http://www.solarbuzz.com (Erişim


tarihi : 5 Kasım 2009)

Tayman, E., 2009, “Yenilenebilir Enerji Fiyatları Yatırımcıları Tatmin Etmedi”,


http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=121285&_KOD
= (Erişim tarihi : 30 Ekim 2009)

TemizDünya Rehberi, 2009, “Güneş Enerjisi”, Doğa Yayıncılık, İstanbul, 18-


19s. ve 25-29s.
122

KAYNAKLAR DİZİNİ (Devam)

TÜBİTAK, 2003, “Vizyon 2023 Teknoloji Öngörü Projesi – Enerji ve Doğal


Kaynaklar Paneli Raporu”, http://www.tubitak.gov.tr/tubitak content
files/vizyon2023/edk/enerji_son_surum.pdf

TÜİK, Türkiye İstatistik Kurumu, 2009, “Seragazı Emisyonu Envanteri, 2007”,


www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=510 (Erişim tarihi : 15 Ekim
2009)

UFTP ( Ulusal Fotovoltaik Teknoloji Platformu) , 2009, Mete Çubukçu,


“Türkiye Güneş Elektiriği Potansiyeli Hesabı”,
http://www.trpvplatform.org/foto/Turkiye%20Gunes%20Elektrigi%20Pota
nsiyeli%20Hesabi.pdf ( Erişim tarihi : 10 Eylül 2009)

Utkutuğ G., 2003, “Enerji Etkin Tasarımda Yazılım Teknolojileri


Bina Enerji Simulasyon Programları”,
http://www.eie.gov.tr/turkce/en_tasarrufu/gonul_utkutug.html (Erişim
tarihi : 23 Kasım 2009)

Ünver, Ö., 2004, “Çalışmayan iki santrale 44 trilyon ödendi daha 680 trilyon
ödenecek”,http://haber.gazetevatan.com/haberprint.asp?Newsid=39312&ta
rih=&Categoryid=2 (Erişim tarihi : 10 Eylül 2009)

YİGM, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü, 2010,


http://www.yigm.gov.tr/bep (Erişim Tarihi : 15 Mart 2010)

Yaman C., 2009, “Siemens Gebze Tesisleri Yeşil Bina” ,


http://www.mmo.org.tr/resimler/ekler/3e4a810bea9b669_ek.pdf (Erişim
tarihi : 17 Kasım 2009)

Yonar O., 2009, “Yeşil Bina”, http://www.yesilbina.com, (Erişim tarihi : 9


Kasım 2009 )
123

ÖZGEÇMİŞ

Sema (Kaya) SERT, lisansını İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik


Mühendisliği, yüksek lisansını Ege Üniversitesi Güneş Enerjisi Enstitüsü’nde
yapmıştır.

Prof. Dr. Necdet Özbalta ile Fotovoltaik-Termal (PV-T) Hibrid Sistemler


üzerine Ege Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından desteklenmiş bir proje
gerçekleştirmiştir. Bu proje aynı zamanda yüksek lisans tez konusudur.

İlgi alanları; Yenilenebilir enerjiler, fotovoltaik-termal hibrid sistemler,


enerji üreten ve depolayan malzemeler, termovoltaik, nanoteknolojik, fotonik
malzemeler, Quantum-Dot Güneş Gözeleri, yeşil, ekolojik, sürdürülebilir binalar,
enerji ve enerji güvenliği, bilgisayarlı simulasyon, enerji ve sürdürülebilirlik,
çevre yönetim sistemleridir.

Şu anda elektronik alanında bir teknoloji firmasınında kalite sistem


sorumlusu olarak çalışmakta ve AR-GE projelerinin koordinasyonunu
yürütmektedir.

NOT: Tezle ve programla ilgili sorular için iletişim adresi


s.sema.sert@gmail.com.’dur.

You might also like