You are on page 1of 26

Para ve Banka

1. PARANIN TANIMI VE FONKSİYONLARI

Bir devlet tarafından tedavüle çıkarılmış, üzerinde nominal değeri yazılı kağıt veya madenden
yapılmış ödeme aracıdır. Para;
- - Ödeme aracı,
- - Kıymet ölçüsü,
- - Tasarruf aracı vs. diye de tanımlanabilir.

Tanımlardan da anlaşılacağı üzere paranın 3 fonksiyonu vardır.


- - Para bir değiştirme aracıdır.
- - Para bir değer ölçüsüdür.
- - Para serveti biriktirme ve tasarruf etme aracıdır.

Paranın tanımı asıl fonksiyonu olan değişim fonksiyonuna dayanılarak da yapılabilir. O halde, para
için herkesin kabul ettiği bir değişim aracıdır diyebiliriz. Paranın doğuşu da yine değişim
fonksiyonu ile ilgilidir. Trampa güçlükleri paranın ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Paranın değişim aracı olma fonksiyonunun yanında başka işlevleri de vardır. Bunlar değer ölçüsü,
gelecek ödemelerin ifadesi ve değer koruması ( tasarruf aracı ) fonksiyonlarıdır. Modern
ekonomilerde, değişim fonksiyonu ile birlikte tasarruf fonksiyonu da paranın asli fonksiyonu
olarak kabul edilmektedir. Değişim fonksiyonu paranın iş görme güdüsüyle, tasarruf fonksiyonu ise
spekülasyon güdüsüyle talep edilmesini açıklar.

Paranın değer koruması ve gelecek ödemelerin ifadesi fonksiyonları zaman içinde gerçekleşir. Bu
nedenle, paranın zaman içinde gerçekleşen işlevlerinde “ süre “ ve “ devamlılık “ düşüncesi
egemendir.

2. BANKACILIKTA MEYDANA GELEN GELİŞMELER

2.1 Dünya Ekonomisinde Meydana Gelen Gelişmeler

II.Dünya Savaşı öncesine kadar Uluslararası Bankacılık, esas itibarıyla Dış Ticaret işlemlerinin
yerine getirilmesi ve finansmanından öteye geçemiyordu. Bankalar, bu fonksiyonu, diğer
ülkelerdeki muhabir bankalar aracılığıyla yerine getirmekteydiler.

II.Dünya Savaşını takip eden dönemde, dünya ekonomisini etkileyen önemli gelişmeler olmuştur.
Savaştan zarar gören Avrupa’nın yeniden yapılanması için uygulanan Amerikan yardımı
programlarının da katkısıyla Avrupa ülkelerinin sınai ve tarımsal üretimlerinde hızlı artışlar
görülmüş bu arada tüm dünyada sanayi , ulaşım, haberleşme ve bilgi işlem teknolojisinde
ilerlemeler kaydedilmiştir. Azgelişmiş ülkelerde uygulanan kalkınma programları, en azından bir
kısım ülkelerde üretim ve refah artışı sağlamıştır. Tüm bu gelişmelere paralel olarak, Doğu Bloku
ülkeleri dışındaki ülkelerde uluslararası mal ve sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaların
giderek azaltılması ve daha liberal ekonomik politikalar uygulanması yönündeki eğilimler
kuvvetlenmiş, sonuç olarak uluslararası ticaretin ve uluslararası para hareketlerinin hacmi büyük
ölçüde artmıştır.
Fonların ülkeler arasında daha serbestçe bir akışkanlığa kavuşmasına paralel olarak uluslararası
ticaretin finansmanında uygulanan teknikler ve finansal araçlar da çeşitlenmiştir. Eskiden esas
itibarıyla mal alış-verişinin finansmanı amacıyla kullanılan bir takım finansal araçlar zamanla ticari
işlemlerden bağımsız olarak alım-satımları yapılan araç ve kıymetler haline gelmişlerdir. Bütün bu
gelişmeler, ulusal para ve sermaye piyasalarının uluslararası piyasalarla giderek bütünleşmesi
sonucunu doğurmuş, özellikle haberleşme ve bilgi olanaklarının da katkısıyla fonların ülke içinde ve
ülkeler arasında transferi sürat ve kolaylık kazanmış, coğrafi uzaklık ve zaman farkından doğan
sorunlar hemen hemen ortadan kalkmıştır.

2.1.1 Parasal Sistemde Meydana Gelen Değişiklikler

1931 yılına kadar ülkelerin milli paralarının değerini tespit etmekte kullandıkları ortak ölçüt
ALTIN’dı ve bu sisteme “ALTIN STANDARDI” denilmekteydi. Bu sistemde bir ülkenin milli para
biriminin değeri, belirli ağırlıktaki Altın’ın değerine göre belirleniyordu. Altının sistem içindeki
fonksiyonu, ulusal ve uluslararası düzeyde ödeme aracı olarak kabul edilmesiydi. Fakat sistemde
sadece altın değil çoğunlukla da kağıt para değişim aracı olarak kullanılıyordu. Kağıt parayı bir
satın alama gücü olarak kabul ettirebilmek için, talep edildiğnde Merkez Bankalarının altın
karşılığında bu banknotları geri almayı taahüt etmesi gerekiyordu. Bu sistemde her para birimi
için diğer paralar karşısında bir değişim oranı belirleniyor, paraların değerlerinin de belirlenen bu
oranın %1altına veya üstüne çıkmasına izin veriliyordu.

I.Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan enflasyonist baskı sebebiyle altın standartı büyük darbe
aldı. Ayrıca ülkelerin ithalat taleplerini kısmaları Dünya ticaret hacmini de daraltmıştı. 1931’de ilk
kez İngiltere, Altın Standartı Sistemi’ni terk etti ve bir kısım ülkeler paralarını Sterlin ‘e göre
belirlemeye başladılar.

1944 yılında Bretton Woods anlaşmasıyla, Sterlin dışında başlıca paraların değeri Dolar’a göre
belirlenmeye başlandı. Bundan sonra Sterlin’in uluslararası ödeme aracı ve rezerv para olma
özelliği giderek azaldı ve Sterlin’in yerini Dolar almaya başladı. Bu anlaşmada Dolar’ın değeri de
altına endekslendi. Buna göre 1 ons Altın = 35 USD olarak belirlendi.

60’lı yılların başında USD ve GBP’in dış ticaret açıklarının büyümesi uluslararası ödemeler
sisteminde dengesizlikler doğurmaya başladı. Bretton Woods Anlaşmasına göre belirlenen sabit
parite sisteminin yetersiz kalması sonucu, birbirini takip eden parasal krizler yaşandı. 1960-1970
yılları arasında pek çok para önemli oranlarda devalüe ya da revalüe edildi.

1971 yılı sonunda Uluslararası Para Fonu’nun öderliğinde Smithsonian Anlaşması diye bilinen yeni
bir parasal düzenleme yapıldı. Bu düzenleme ile Dolar’ın Altın’a karşı değeri yeniden belirlendi.
Ayrıca, Avrupa Ortak Pazarı’na üye ülkeler, paralarının birbirlerine karşı hangi oranlarda
serbestçe değer kazanıp kaybedebileceği hususunda anlaşarak, belirli alt ve üst sınırlar
getirdiler. Buna göre daha önce %1 olan band %2,25 çıkarılıyordu.

Smithsonian Anlaşması ile belirlenen sistem de uzun ömürlü olamadı ve 1972 Temmuz’unda
İngiltere, 1973 Şubat’ında da Amerika paralarını tamamen serbest dalgalanmaya bıraktılar.
Böylece Dolar’ın değeri de Altın’a bağlı olmaktan çıktı. Dünyadaki belli başlı para birimleri de bu
sisteme göre dalgalanmaya bırakıldı. Para birimlerinin birbirlerine karşı değerleri piyasa
koşullarına göre değişkenlik gösteren bir mekanizma içinde piyasada serbestçe belirlenmeye
başladı. Bu sisteme, “Değişken Kur Sistemi”denilmektedir.
2.1.2 Eurodolar Piyasasının Ortaya Çıkışı

II.Dünya Savaşı sonrasında Amerikan ekonomik yardımları ve Amerikalı yatırımcıların getirdikleri


sermayeler kanalıyla Avrupa’ya büyük miktarda Dolar girişi olmuştur. Ayrıca, Amerika’da dahili
faiz oranlarına üst sınır konulması ve munzam karşılık, vergi v.b gibi kısıtlamaların uygulanması
sonucunda yatırımcılar bu kısıtlamalarından kurtulmak için yatırımlarını Amerika dışında
değerlendirmek istemişlerdir. Öte yandan yine II.Dünya Savaşı sonrasında soğuk savaş yıllarında
Rusya ve diğer Doğu Bloku ülkelerinin Amerika’da tuttukları Dolar rezervlerini, Amerika’nın siyasi
nedenlerle bloke etmek istemesi üzerine çeşitli Avrupa para merkezlerine kaydırdılar. Sonuçta,
Amerika dışında Avrupa’da işlem gören Dolar hacmi büyük boyutlara ulaştı. Avrupa’da işlem gören
bu Dolar’lara “Eurodolar” ve bu piyasaya da “Eurodolar Market” adı verildi. Daha sonra, ulusal
ekonomideki resmi kısıtlamalara tabi olmadan kendi milli sınırları dışında işlem gören diğer paralar
da “Eurocurrency” olarak adlandırıldı.

2.1.2.1 Euro-Market : Değişik para birimlerinin kendi ülkelerinde mevcut resmi kısıtlamalara ve
kurallara bağlı olmaksızın döviz piyasaları aracılığıyla biribirlerine dönüştürülebildikleri ve para
piyasaları aracılığıyla da kredi veya mevduat olarak değerlendirildikleri piyasalardır. Bu
piyasaların mevcudiyeti, uluslararası ve dahili faiz oranları ve döviz paritelerinin istikrar
kazanmalarında önemli rol oynamaktadır. Bu piyasaların gelişmesiyle, daha önce daha çok
devletlerin, Merkez Bankaları’nın veya özel kurumların yürüttüğü uluslararası kredi ve diğer
sermaye hareketleri de hız kazanmış ve haberleşme teknolojisinin sağladığı olanakların da
yardımıyla başta uzakdoğu ve Amerika olmak üzere Avrupa ve Ortadoğu’da yeni parasal merkezler
ortaya çıkmıştır.

Bu gelişmelere ayak uydurmak ve bu piyasalarda bulunmanın avantajlarında yararlanmak için büyük


bankaların yanısıra, eskiden sadece ülke içi bankacılık hizmeti yapan bir çok bölge ve şehir
bankaları da dış şubeler açma veya yabancı bankalarla ortaklık kurma yoluna gitmişlerdir. Bazı
büyük uluslararası bankalar ise, munzam karşılık, vergi vb. gibi ülke içi kısıtlamalardan kurtulmak
için Jersey ve Cayman Adaları, Bahreyn, Luksemburg gibi merkezlerde “Offshore” bankalar
kurmuşlardır. Böylece gerek yabancı para cinsinden fonlama ihtiyacının karşılanması ve gerekse
fazla fonların değerlendirilmesi ve hacmi giderek büyüyen sendikasyon kredileri piyasasına
girilebilmesi konularında avantaj sağlamaya çalışmışlardır.

2.1.3 Avrupa Para Sistemi

Dünya ekonomilerinde yaşanan sıkıntı Avrupa orjinli ekonomileri yeni bir arayışa yöneltti. 1972
yılında Avrupa Topluluğu ülkeleri milli para birimlerinden oluşan “currency snake” adı verilen bir
porasal sistem geliştirdiler. Sistemin temel amacı, Ortak Pazar’a üye ülkeler arasında parasal
istikrarı geliştirmekti. Buna göre, sisteme üye ülkelerin para birimlerinin kendi aralarındaki
değişim oranı +/- 2,25’lik bir band içinde değişebilecekti. Bu sistemin ardından Dolar merkezli bir
sistem yerine daha çok Alman Markı merkezli bir sistem ortaya çıkıyordu. Ancak Almanya’nın bu
sistem içerisinde etkinleşmesi diğer ülkeler tarafından kabul edilmedi ve yeni bir arayışa girildi.

1979 yılında Avrupa Para Sistemi (EMS) hayata geçirildi. EMS’in ilk üyeleri; Almanya, Fransa,
İtalya, Belçika, Lüksemburg, Hollanda, İrlanda ve Danimarka’ydı. Daha sonra sisteme 1989 yılında
İspanya, 1990’da İngiltere, 1992’de Portekiz katıldı. Bu sistem içinde önemli kararlar ve
değişiklikler üye ülkeler Maliye Bakanları ve Merkez Bankası başkanlarının katıldığı ortak
toplantılarda ele alınmaktaydı. Ayrıca üye ülke Merkez Bankaları sürekli olarak birbirleriyle görüş
alış-verişinde bulunup, periyodik toplantılar yapmaktaydılar.
EMS, üye ülkelerin para birimleri arasındaki parite değişikliklerine alt ve üst sınırlar koymak
suretiyle döviz kurlarını belirli dengeler içinde tutabilmeyi amaçlamaktadır. Böylece, ülkelerin
ekonomik yapıları da gözöünde tutularak, ticari ve finansal hareketlerin aşırı değerlenmiş veya
aşırı değer kaybetmiş döviz kurları nedeniyle kontrol dışı dalgalanmalara maruz kalması önlenmiş
olmaktadır.

EMS, bu amaçlara ulaşabilmek için başlıca üç sistem geliştirmiştir.

2.1.3.1 Döviz Kuru Sistemi (ERM/Exchange Rate Mechanism)


ERM’nin amacı, üye ülkeler paraları arasındaki kur dalgalanmalarını belirli sınırlar içinde tutmaktır.
Bunu sağlamak için sistem içindeki paraların biribirlerine karşı değerlerini sınırlayan sabit
Merkezi pariteler tespit edilmiştir. Band +/- 2,25 olup parite bunun dışına çıktığında ilgili ülke
Merkez Bankaları’nın döviz piyasasına müdahale ederek kuru öngörülen sınırlar içine çekmeleri
gerekmektedir.

2.1.3.2 Avrupa Parasal İşbirliği Fonu (EMCF)


Üye devletlerin ödeme bilançolarında ortaya çıkan güçlüklerin finansman yoluyla giderilmesi
amacıyla oluşturulan merkezi bir kredi mekanizmasıdır. Üye ülkeler kendi USD ve Altın
rezervlerininin %20’sini ECU’ye karşılık üç aylık swaplar biçiminde, EMCF’da tutuyorlardı. Bu
fondan üye ülkeler çeşitli vadelerde finansman ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlardı.

2.1.3.3 Avrupa Para Birimi (ECU)


ECU, Avrupa Topluluğuna üye ülkelerin milli paralarının belirli ağırlıkta temsil edildiği ortak bir
para sepeti şeklinde tanımlanabilir. ECU, EMS’nin bir aracı olarak 1979 yılında ortaya
çıkarılmıştır. Sepet içinde yeralan dövizlerin ağırlığı, ilgili ülkelerin topluluk içindeki ekonomik
büyüklüğüne ve gücüne göre belirlenmekteydi.

2.1.4 Avrupa Birliği

1991 yılında gerçekleştirilen Maastrich zirvesi doğrultusunda 7 Şubat 1992’de imzalanan


Maastrich Anlaşması yeni bir dönemi ilan etti. Artık Avrupa Topluluğu yerine Avrupa Birliği
sözkonusu oldu.

Maastrich kriterleri üye ülkeleri parasal birliğe doğru yaklaştırdı. Bu kriterler ;

Enflasyon : Üye ülkeler arasında en düşük 3 enflasyon oranının ortalaması + max %1,5
Bütçe açıkları : En fazla Gayrı Safi Yurt İçi Hasıla’nın %3’ü kadar,
Kamu Borçlanması : En fazla iç ve dış toplam olmak üzere GSYİH’nın %60’ı
Faiz Oranları : Uzun vadeli devlet tahvili faiz oranları, enflasyonu en düşük 3 ülkedeki faiz
oranları ortalamasının en fazla %2 fazlası,

Maastrich Anlaşması ile birlikte EMS ve EMU yeni bir takvime bağlandı. Buna göre, ülkelerin 1997
yılı performanslarına göre 1998’de parasal birliğin başlatılması kararlaştırıldı. Bu tarihe kadar
ülkeler istenilen kriterlere ulaşamazlarsa takvim 1 yıl uzatılacaktı. 1 Ocak 1999 tarihinde parasal
birliğe geçilmesi karara bağlandı ve gerçekten de 1998 yılının son günü üye ülkelerin paralarının
arasındaki paritelerin sabitlenmesiyle birlikte 1 Ocak 1999 tarihinde itibaren EURO kaydi olarak
hayata geçirildi. 1 Ocak 2002’den itibaren diğer parasal tedavülden kalkacak ve sadece EURO
fiziki olarak hayata geçirilecektir. Bu işlem Avrupa Merkez Bankası (ECB) tarafından
yürütülecektir.
Şimdilik EMU’ya Almanya, Fransa, İtalya, İrlanda, İspanya, Portekiz, Belçika, Lüksemburg,
Avusturya, Finlandiya ve Hollanda olmak üzere 11 ülke üye olmuştur. İngiltere ve Danimarka henüz
EMU’ya katılmama kararı alırken, İsveç daha uzun süre EMU’ya katılmayacağını belirtirken ,
Yunanistan ise ilgili kriterleri tutturamadığı için EMU’ya katılamadı.

2.2 Türkiye’de Yaşanan Gelişmeler

Türkiye’de Bankacılığı 1980 öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırmak faydalı olacaktır. 1980
öncesinde Türk ekonomisi daha içe dönük, gümrük duvarları ile korunmuş ve ithal ikamesine
dayanan bir sınai yapıya sahiptir. Bu sistemin doğal aracı olarak ta Sabit Kur Sistemi
geçerliydi.Bankacılık ise, çoğunlukla çok sayıda açılmış şubeler yoluyla toplanan ucuz kaynağın
kredi olarak plase edilmesine dayanıyordu.Dış işlemlerde bankalar müşterileri ile Merkez Bankası
arasında aracılık yapmak ve girift kambiyo mevzuatını uygulamak zorundaydılar. Fakat 1980’den
sonra bankacılığı etkileyen önemli gelişmeler olmuştur. Burda da karşımıza 24 Ocak 1980 tarihi
çıkmaktadır. 24 Ocak kararları olarak bilinen kararlar Türk ekonomisi ve piyasalarında önemli
değişiklikler yaratmıştır.

- - IMF’le bir stand-by anlaşması imzalandı ve TL %48,62 oranında devalüe edilerek


USD/TRL kuru 70.- olarak belirlendi. Hedef esnek ve gerçekçi kur politikasıydı. 1 Mayıs
1981’den itibaren Merkez Bankası kurları günlük olarak belirlemeye başladı.
- - Fiyat Saptama-Kontrol Komitesi kaldırıldı ve fiyatlar serbestçe belirlenmeye başladı.
- - Temmuz 1980’de faiz oranları serbest bırakıldı.

24 Ocak kararları ile başlayan serbestleşme süreci boyunca ;

- - Türkiye, ekonomik olarak daha dışa dönük ve liberal politikalar izlemeye başladı,
- - Kambiyo rejiminde mevcut kısıtlamalar kaldırılarak büyük ölçüde serbesti getirildi,
- - İhracat ve sermaye girişleri teşvik edilerek döviz rezervleri arttırıldı,
- - Yabancı bankaların Türkiye’de şube açmaları ve ortaklık kurmaları ve pek çok yeni
bankanın faaliyete geçmesi rekabeti arttırırken yeni bankacılık teknolojilerinin de
uygulanmasına katkıda bulundu.
- - Haberleşme ve bilgi işlem teknolojisindeki gelişmelerin Türkiye’ye yansıması gelişmeyi
hızlandırdı,
- - Para’nın maliyeti ve getirisi konusunda bilinçlenme arttı,
- - Merkez Bankası’nın önderliğinde kurulan piyasalar sisteme önemli akışkanlık sağladı,
- - Menkul Kıymetler Borsa’nın giderek gelişmesi şirketlerin halka açılmaya başlaması yatırım
fonlarının kurulması alternatifleri arttırdı,

Tüm bu gelişmeler dünyada ve Türkiye’de piyasa kavramının oluşmasına katkıda bulunmuş ve o


dönemde yaşanan sürecin sonuçları oalrak bugün dünya çapında piyaslar oluşmuş ve Türkiye’de bu
pazarlar da kendine yer bulmaya başlamıştır.

3. PİYASA KAVRAMI VE PİYASALAR

Piyasa kavramı ; alıcı ve satıcının biraraya geldiği ve karşılıklı değişimin yapıldığı ortamı ifade
eder. Piyasa kavramı genellikle teorik ve mekandan soyutlanmış bir kavramdır.Somut olarak
düşünüldüğünde piyasayı borsa olarak tanımlamak mümkündür.
Piyasa kavramının üç temel unsuru;
- - alıcı
- - satıcı
- - alım / satım konusu olan mal olarak özetlenebilir.

Alıcılar piyasanın talep, satıcılar ise arz yönünü oluştururlar.Piyasadaki alım gücü ile
desteklenmiş alış isteğine talep, satış isteğine de arz denir.Piyasanın en önemli fonksiyonu
arz / talep isteğini biraraya getirerek arz ve talebin karşılaşmasını sağlamak ve karşılıklı
değişim ortamını hazırlamaktır.
3.1 Piyasa Çeşitleri
Ekonomideki alım satıma konu olan malların niteliğine göre piyasalar ikiye ayrılır
- - Gerçek piyasa
- - Mali piyasa

3.1.1 Gerçek Piyasa

Gerçek piyasalarda bir taraftan nihai mal ve hizmetlerin , diğer taraftan da bu nihai mal ve
hizmetlerin üretiminde kullanılan üretim faktörlerinin alım satımı sözkonusudur.Bu piyasaların
birincisine mal ve hizmet piyasaları, ikincisine faktör piyasası denir.
Mali sistemin temel fonksiyonu, ekonomide fon arz ve talebini dengeleyerek kaynakların
kesimler arasında zaman ve miktar açısından optimal dağılımını sağlamaktır.Mali sistem bu
fonksiyonunu mali piyasalar aracılığı ile yerine getirir.

3.1.2 Mali Piyasa

Bir ülkede fon kullananlar ile fon arz edenler arasında fon akımlarını düzenleyen kurumlar,
akımı sağlayan araç ve gereçler ile bunları düzenleyen hukuksal ve yönetsel kurallardan
oluşan piyasadır.

Fon fazlası olan ekonomik birimlerle, fon ihtiyacı olan ekonomik birimlerin karşılaşmalarını
sağlamak, bu birimler arasında fon akışını gerçekleştirmek amacıyla kurulan kurumlara
finansal kurumlar bu kurumların oluşturduğu kesime de finans kesimi adı verilir.

Ekonomideki tasarruf yapan ve yatırım yapan birimlerin farklı olması mali piyasaların temel
nedenidir. Mali piyasalarda yer alan aracıların fonksiyonu, zaman , miktar ve vade ayarlaması
yaparak, vade getiri ve risk konusundaki istek ve beklentileri farklı olan kesimler
arasında fon aktarımını gerçekleştirerek, fonları alternatif yatırım alanları arasında
dağıtmaktır.

MALİ SİSTEM ŞEMASI


3.1.3 Para ve Sermaye Piyasaları
Mali piyasalar yapılan işlemlerin vadesine göre ; kısa vadeli fonların alınıp satıldığı ,
işletmelerin ve devletin likidite ihtiyaçlarını karşıladığı para piyasaları ile uzun vadeli
fonların alınıp satıldığı sermaye piyasaları olarak ikiye ayrılmaktadır.

Ders Notu 2: PARA PİYASASI

1. Para Piyasasına Giriş

Ticari bankaların ve diğer işletmelerin likidite durumlarını ayarladıkları, Merkez Bankası’nın


para politikasının gereklerini yerine getirdiği ve hükümetin günlük işlemlerini finanse ettiği
piyasa olarak tanımlanmaktadır.

Kısa vadeli para piyasası araçlarının alınıp satıldığı para piyasaları,kısa vadeli fon fazlası olan
kurumlarla, geçici nakit ihtiyacı duyan kurumları karşı karşıya getiren bir mekanizma
oluşturmaktadırlar. Ekonomik birimlerin geçici nakit ihtiyaçlarını karşılamak, fon fazlası
olan kurumların ve bireylerin bu fonlarını en uygun vade ve getirilerle yatırıma
dönüştürmelerini kolaylaştırmaktır.Bankaların ve diğer mali kurumlarla ticari işletmeler ve
devletlerin çeşitli dönemlerdeki nakit giriş ve çıkışları arasında tam bir uyum sağlamaları
her zaman sözkonusu olmayabilir.Bu durumlarda tüm ekonomik birimler bu piyasaya bazı
durumlarda alacaklı bazen de borçlu olarak girerek fon fazlalarını yatırıma dönüştürerek
nakit ihtiyaçlarını gidererek yatırımlarını sürdürebilirler.

Para piyasası, paraya çevrilebilir kaynakların kısa vadeli ihtiyaç duyulan alanlara aktarılmasını
garanti edecek bir mekanızmanın oluşmasını sağlar.Bunun yanısıra para piyasası nakit
fazlası üzerinden en yüksek gelirin sağlanmasını yada en düşük oranla kısa vadeli kredi
alınmasını güvence altına alan bir sistem oluşturarak firmaların nakit fazla veya açıklarının
daha iyi yönetilmesini teşvik etmekte ve kredi piyasalarında rekabeti arttırmaktadır.
Para piyasasının başlıca araçları, başta Hazine Bonoları olmak üzere her türlü kısa vadeli kamu ve
özel kesim tahvilleri, kambiyo senetleri, alınıp satılmaya elverişli her türlü ticari kağıtlar, vadeli
ve vadesiz banka mevduat hesapları, kredi kartları ve para piyasası müşterek yatırım fonları
katılma hesaplarıdır.

2. FAİZ ORANLARINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER


3. ÖDÜNÇ VERİLEBİLİR FONLAR KURAMI
Ödünç verilebilir Fonlar Piyasasında Denge

Borç verilebilir fonlar piyasasında yalnızca özel kesimin talepte bulunduğu, bir başka deyişle
Hazine’nin piyasadan borç talep etmediği durumu gösteren yukarıdaki şekilde borç arzı (A) ile
borç talebi (T), iki eğrinin kesiştiği (X) noktasında dengeye gelecektir. Bu noktanın dışında arz ile
talep kesişmediği için denge gerçekleşememektedir. X noktasında M1 miktarındaki fon, F1 faiz
oranından borç olarak verilmiş olmaktadır.

Şimdi de Hazine’nin, ortaya çıkan bütçe açığını finanse etmek amacıyla özel kesimin talebine ek
bir taleple borç verilebilir fon talebinde bulunarak piyasaya girdiğini varsayalım.
Yukarıdaki şekilde (T) özel kesimin talebini, (X) noktası yalnızca özel kesimin piyasada bulunduğu
durumun dengesini ifade etmektedir.

Hazine’nin piyasaya ek bir taleple girmesi halinde yalnızca özel kesimin telebini temsil eden (T)
talep eğrisi sola kayacaktır. (T’ eğrisi). T’ eğrisi özel kesim ve Hazine’nin borç verilebilir fonlara
olan talep toplamını temsil etmektedir. Bu durumda yeni denge noktası, diğer koşullar değişmediği
sürece, T’ talep eğrisinin, arz eğrisi (A) ile kesiştiği Y noktası olacaktır. Bu yeni denge noktasında
borç verilebilir fonların kullanım miktarı M1-M2 kadar artarak M1 den M2 ye kaymış, buna
karşılık arzda bir değişiklik olmadığı için faiz oranları talep artışına F2-F1 kadar artışla karşılık
vererek F1 den F2 ye yükselmiştir.

Hazine ile özel kesimin borç verilebilir fonlar piyasasından talepte bulunma nedenleri farklıdır.
Hazine bu piyasadan bütçenin finansman gereksinimini karşılamak için borç talep ettiği için faiz
artışına özel kesim kadar duyarlı değildir. Buna karşılık özel kesim, piyasadan ileride sağlayacağı
yatırım projelerini finanse etmek amacıyla borçlandığı için faiz artışlarına karşı son derece
duyarlıdır. Faizlerde ortaya çıkacak artışlar özel kesimin yatırım maliyetlerini ve dolayısıyla
ilerideki karlılığını etkileyeceği için, böyle bir durumda özel kesimin yatırım projelerinden bir
bölümünü ertelemesi ve dolayısıyla piyasadaki borçlanma talebini düşürmesi normaldir.

Amaçlardaki bu farklılık nedeniyle faizlerde, Hazine’nin piyasaya girişi nedeniyle ortaya çıkan F1-
F2 artışı, özel kesimin, borç verilebilir fonlar piyasasındaki talebinde düşmeye neden olur. Bu
nedenle özel kesim T’ eğrisi üzerine geçmez ve T eğrisi üzerinde sola doğru kayarak borçlanma
talebini azaltır. Bu durumda özel kesim için yeni denge noktası Z olur. Z noktasında özel kesim,
yeni faiz oranı olan F2 oranında eskiden olduğu gibi M1 kadar değil fakat bundan M1-M3 kadar
daha düşük olan M3 miktarı kadar borçlanabilmektedir.

Hazine’nin yarattığı ek taleple, faizlerin yükselmesine ve özel kesimin borçlanma miktarını


düşürmesine “özel kesimin piyasa dışına itilmesi olgusu” ya da “crowding out effect” adı
verilmektedir.

4. PARA POLİTİKALARI
Para arzını ve faiz oranlarını değiştirerek ekonomiyi etkileme teşebbüsü olan para politikaları MB
tarafından yürütülmektedir.Temel fonksiyonu para arzı ve faiz oranını etkilemek olan para
politikalarının amacı, tam istihdamın, fiyat istikrarının, ekonomik büyüme ve ödemeler dengesinin
sağlanması olarak açıklanmaktadır.

4.1 Para Politikası araçları

- - Zorunlu karşılık oranları


- - Açık Piyasa İşlemleri
- - Reeskont Politikası
- - Döviz Pozisyon Uygulaması

4.1.1 Zorunlu Karşılık Oranları

4.1.1.1 Mevduat Munzam Karşılıkları

Bankaların ödünç verilebilir fonların, kredi hacimlerini etkilemek için kullanılan araçlardan biri
yasal karşılık veya zorunlu rezerv oranının MB tarafından saptanmasıdır. Bu oran bankaların kaydi
para yaratma güçlerini belirleyen en önemli araçlardan birisidir.

4.1.1.2 Disponibilite Oranı

Bankaların ödeme güçlerini koruyabilmek için MB nezdindeki serbest depo ve hesaplarında


bulundurmak zorunda oldukları yasal karşılıklara disponibilite denir.

4.1.2 Açık Piyasa İşlemleri

MB’nin Devlet iç borçlanma senetlerini satmak ya da satın almak yolu ile bankaların likiditelerini,
dolayısıyla ödünç verebilecekleri fonların miktarını etkilemeyi amaçlayan işlemlerdir. MB’nin
devlet iç borçlanma senetlerini satması, doğrudan ya da dolaylı olarak bankaların likiditelerini ve
ödünç verebilecekleri fonların miktarını azaltır. Likiditeleri ve ödünç verebilecekleri fonalrın
miktarı azalan bankalar kullandırdıkları kredilerin miktarını daraltmak zorunda kalırlar. Aksine
MB’nin devlet iç borçlanma senetlerini satınalması, bankaların likiditelerini ve ödünç
verebilecekleri fonların miktarını arttırır. Likiditeleri ve ödünç verebilecekleri fonların miktarı
artan bankalar kredilerini arttırabilirler.

Tahvil piyasasının gelişmiş olduğu ülkelerde açık piyasa işlemleri etkin bir kredi kontrol aracıdır.
Açık piyasa işlemlerinin etkinliği piyasada işlem gören devlet iç borçlanma senetlerinin hacmine,
MB’nin portföy hacmine ve uyguladığı para politikası hedeflerine bağlıdır.

4.1.3 Reeskont Politikası

MB bankalarca iskonto edilmiş olan ticari senetleri yeniden iskonto ederek veya bankalarca
teminat olarak verilen senetler karşılığında banlara avans vererek kaynak sağlayabilir. MB
reeskont ve avans faiz oranlarını yükselterek bankaların fon talebini kısabileceği gibi faiz dışı
önlemlerle de (Bankalara limit koyarak, reekont ve avansa kabul edilecek senetlerde koşulları
ağırlaştırarak) bankaların reeskont ve avans taleplerini kısıtlayabilir. MB reeskont faiz oranlarıyla
oynayarak banların ödünç verilebilir fonlarını, rezervlerini ve kaydi para yaratma olanaklarını
etkilerler.
4.1.4 Döviz Pozisyon Uygulaması

Döviz piyasalarını incelerken göreceğimiz üzere MB bankaların tutabilecekleri döviz pozisyon


miktarını da belirleyerek bir döviz kuru politikası yürütmektedir. Burada amaç, hem bankaların
risklerini kontrol altına almak hem de piyasayı ekonominin gerekleri doğrultusunda düzenlemektir.

MB’nin para politikaları dışında, Hazine’nin maliye politikaları, Sermaye hareketleri, enflasyon faiz
oranları üzerinde etkin rol oynamaktadır.

Ders Notu 3: DÖVİZ PİYASALARI

1. TEMEL KAVRAMLAR

1.1 Döviz ve Efektif

Günlük hayatta döviz ve efektif kavramları sürekli biribirine karıştırılmaktadır. Bu sebeple


gerçekte aralarında önemli farklar olan bu kavramları açıklamakta fayda görmekteyiz.

Yabancı paralar cinsinden ve yabancı ülkelerde ödenebilir kaydi paraya döviz denilmektedir.
Yabancı ülke banknotları ve madeni paralarına ise efektif denilmektedir.

Buna göre döviz çoğunlukla banka hesaplarına geçmiş yabancı para olarak değerlendirilirken,
efektif ise cepte taşınan kağıt ve madeni para olarak tanımlanmaktadır.

Bankalar açısından döviz efektifden daha kıymetlidir. Bunun başlıca sebepleri aşağıdaki gibi
sıralanabilir;

1 – Dövizin mobilitesi ( hareket kabiliyeti ) vardır.


2 – Dövizin saklanması emniyetlidir.
3 – Dövizin neması vardır.

1.2 Döviz Kuru

Her ülkenin kendine özgü bağımsız bir para sistemi vardır. Oysa uluslararası ödemeler, daima bu
ulusal paraların birbirleriyle değiştirilmesini gerektirmektedir. Örneğin bir Alman ihracatçı,
Fransa’ya yapmış olduğu ihracat karşılığında, kazandığı Fransız Frank’larını Alman Markı’na
çevirerek Almanya’da hammadde satın alacaktır.

İşte çeşitli milli paraların birbirlerine çevrilmesi zorunluluğu, bu çevrilme işleminin hangi oran
üzerinden yapılması gerektiğini belirlemek gibi çok önemli bir sorun ortaya çıkarmaktadır. Milli
paraların bu değişim oranına Döviz Kuru ya da Parite denmektedir. Yani ;

Bir ülkenin döviz kuru, o ülkenin milli para biriminin yabancı paralar cinsinden değerini ifade
etmektedir.

1.3 Çapraz Kur


Uluslararası döviz piyasalarında her bir dövizin diğerlerine karşı paritesi yerine başka paraların
Amerikan Doları’na karşı pariteleri baz alınmaktadır. Böylece, günlük alım-satım işlemlerinde hız
ve kolaylık sağlanmaktadır. Ayrıca USD, halen uluslararası ödemelerde en yaygın kullanılan para
birimi özelliğine sahiptir. Bunun yanında tabii ki çapraz kurlar da gerektiğinde kullanılmaktadır.
Buna göre uluslararası uygulamada kotasyonlar 1 Ocak 1999’dan önce yani EURO hayata
geçirilmeden önce aşağıdaki gibi verilmekteydi.

1 USD = 1.9500 / 1.9505 DEM


1 USD = 1.6000 / 1.6005 SFR
1 USD = 5.8500 / 5.8525 FRF
1 GBP = 1.6500 / 1.6505 USD

Yukarıda verilen tarihten itibaren Belçika, Almanya, İspanya, Fransa, İrlanda, İtalya,
Luksemburg, Hollanda, Avusturya ve Portekiz EURO’ya dahil oldular ve daha önce kullandıkları
para birimleri cinsinden işlemler 2002 yılına kadar devam edecek olsa da uluslararası sistemde
artık bu ülkelerin para birimleri yerine EURO kote edilmeye başlandı.

PARA BİRİMİ 1 EURO

BELÇİKA FRANGI 40,33990


ALMAN MARKI 1,95583
İSPANYOL PEZETASI 166,38600
FRANSIZ FRANGI 6,55957
İRLANDA PUNTU 0,78756
İTALYAN LİRETİ 1936,27000
LUXSEMBURG FRANGI 40,33990
HOLLANDA FLORİNİ 2,20371
AVUSTURYA ŞİLİNİ 13,76030
PORTEKİZ ESKÜDOSU 200,48200

1.4 KOTASYON

Herhangi bir varlık için verilen alım ve satım taraflı fiyat teklifi kotasyon olarak adlandırılır. Para
piyasalarında kotasyon faiz cinsinden verilir.

Örnek :

1 WK TL %40 / %45

Bu kotasyonu açarsak daha önceden piyasa teamülleri ile belirlenen bir meblağ, sözgelimi 1 trilyon
TL için XYZ bankasının 1 hafta boyunca 40% ile borç alabileceğini 45% ile borç verebileceğini
anlamak mümkündür.

Döviz piyasalarında ise kotasyon satın alma, ya da satma değeri olarak verilir.

Örnek :
USD/TRL 565.000 / 565.500

Bu kotasyonu açarsak, yine piyasa teamülleri gereği daha önceden belirlenen bir meblağ için
sözgelimi 1 milyon USD için XYZ bankasının aynı gün 1 milyon USD’nı 580.000 TL alabileceğini,
aynı miktarda USD’ı ise 580.500 TL’dan satabileceğini anlamak mümkündür.

Tanımdan ve örneklerden de anlaşılacağı üzere kotasyon çift taraflı verilmektedir.

5/7 gibi verilen bir kotasyonda

Döviz kotasyonlarda bir para “baz döviz” olarak kabul edilmektedir.

Genelde ABD Doları baz döviz olarak kabul edilse de EURO’dan sonra, EURO cinsinden
kotasyonlarda baz döviz EURO olmuştur. Ayrıca USD’nın İngiliz Sterlini cinsinden çapraz kurunda
baz döviz İngiliz Sterlini’dir.

Buradan hareketle, eğer tüm para birimlerinin USD cinsinden karşılığı biliniyorsa diğer para
birimlerinin de birbirleri cinsinden ifadesi kolaylaşmaktadır.

Örnek :

USD/JPY = 110,85/95
USD/TRL = 565,000 / 565,500

JPY/TRL = ?

Bağlı döviz (TRL) = 565,000 / 565,500

Baz döviz (JPY) = 110,85 / 110,95

BID RATE = 565,000 / 110,95 = 5092,38


ASK RATE = 565,500 / 110,85 = 5101,48

Örnek :

EURO/USD = 1,0110 / 1,0115


GBP / USD = 1,5860 / 1,5865

GBP / EURO = ?

Bağlı döviz (EURO) = 1,0110 / 1,0115


Baz döviz (GBP) = 1,5860 / 1,5865

BID RATE = 1,5860 / 1,0115 = 1,5679


ASK RATE = 1,5865 / 1,0110 = 1,5692

2. Döviz Alım Satımında Valör ve Ödemeler

2.1 Nostro Hesaplar

Bankaların bir başka bankada yabancı para mevduatlarını tuttukları hesaplardır. Bankaların
hesaplarına dövizler nostro hesapları vasıtasıyla girer ve çıkar. Genel bir uygulama olarak her
bankanın tututuğu nostro hesabı o yabancı paranın ait olduğu ülkedeki bankadadır.Türkiye’deki bir
bankanın FRF (Fransız frangı ) nostrosu Fransa’daki bir bankadadır. Fransa’daki bu bankanın
Fransız bankası olma koşulu yoktur sadece Fransa’da olması yeterlidir.

Değişik para cinslerinden mevcutların tutulduğu nostro hesaplar, cari hesap şeklinde çalıştığı için,
bu hesapların “hesap tutma masrafı” ve “işlem başına masraf” şeklinde bir maliyeti bulunmakta, bu
maliyet, ya hesapta faizsiz minimum bir bakiye bulundurulması veya her işlem için muhabir
bankaya masraf ödenmesi şeklinde karşılanmaktadır.

2.2 Valör Uygulaması

Ülkeler arasındaki saat farklılıklarının yanısıra, her ülkedeki takas (clearing) sistemlerinin değişik
özellikleri nedeniyle uluslararası ödemelerde valör çok önem kazanmaktadır. İlke olarak,
uluslararası ödemeler işlemi takip eden ikinci iş günü valörüyle yapılmaktadır. Bu tip işlemler spot
işlemler olarak adlandırılmaktadır.

Örnek olarak herhangi bir A bankası B bankasından 1 Mart 2000 tarihinde 1,1010 çapraz kurdan
1,101,000 USD karşılığında 1,000,000 EURO almıştır. Bu işlemin takası, 3 Mart 2000 tarihinde A
bankasının, B bankasının muhabirine USD’nı, B bankasınında A bankasının muhabirine EURO’u
geçmesiyle gerçekleşecektir.

Eğer işlemin takası 2 işgününden daha ileri bir vade olarak belirlenmişse, bu tip işlemlere forward
işlemler denilmektedir.

Uluslararası ödemelerde, ödemenin yapılacağı dövizin ülkesindeki iş günleri baz alınacaktır.


Örneğin, 1 Mart tarihinde 3 Mart valörlü olarak USD ödemesi yapabilmemiz için 3 Mart tarihinde
Amerika’da resmi tatil olup olmadığını bilmemiz gerekecektir. Başka ülkelerde 3 Mart işgünü olsa
bile eğer o gün Amerika’da tatil ise ödemenin Amerika’da ki bir iş günü yapılması gerekecektir.

Ülkemizde, TL karşılığı USD ya da USD borç alıp verme işlemlerinde valör aynı gün olarak
uygulanmaktadır. Örneğin A bankası 1 Mart tarihinde 565,000 çapraz kur üzerinden B
bankasından 1,000,000 USD almışsa, B bankası A bankasının Amerika’da ki muhabirine 1 Mart
valörü ile 1 milyon USD geçmek durumundadır. Buna karşılık A bankası da B bankasının Merkez
Bankası’nda ki hesaplarına USD karşılığı olan 565 milyar TL ödemek zorundadır.

Yukarıdaki açıklamalardan sonra işlemin yapıldığı, anlaşmanın sağlandığı tarihe işlem tarihi
(transaction date), teslimat tarihine veya işlemin gerçekleşeceği tarihe de valör tarihi (value
date) adının verildiğini söyleyebiliriz.
2.3 Swift

( Society For Worldwide Interbank Financial Telecommunication )Uluslararası elektronik ödeme


sistemidir. Bankalar yabancı para ödeme ve tahsilatlarını swift aracılığıyla gerçekleştiriler. Örnek
verirsek ; Türkiye’de yerleşik ABC firması Avusturya’daki XYZ firmasından mal ithal etmekte ve
ithalat bedeli olarak DEM 100.000.- ödemesi gerekmektedir. ABC firması Türkiye’deki bankasına
giderek DEM 100.000.- transfer yaptırmak ister. Bu durumda Türkiye’deki banka Almanya’da
DEM nostrosu olan bankaya swift ile ödeme talimatı verir. Bu talimat ile Almanya’daki banka DEM
100.000.-‘ıı Avusturya’daki XYZ firmasının bankasının Almanya’da bulunan nostro hesabına
gönderir. Avusturya’daki banka da DEM 100.000.- nostrosuna girince bu meblağı müşterisinin
hesabına alacak kaydeder ve ödeme yerine getirilmiş olur.

3. Döviz Alım Satım Piyasaları

Bu piyasalarda alım satıma konu olan met’a dövizdir. Yani bir döviz cinsine karşılık başka bir döviz
cinsinin alım-satımı sözkonusudur. Örneğin Dolar’a karşı TL ya da , İngiliz Sterlini’ne karşı Japon
Yeni alınıp satılmaktadır.

Döviz piyasaları işlem hacmi bakımından dünyanın en geniş hacimli piyasalarıdır. Çünkü bu
piyasalarda çoğunlukla diğer piyasalarda olduğu gibi alıcı ve satıcıların belirli bir binada ve belirli
bir zamanda biraraya gelip alım-satım yapmaları zorunluluğu yoktur. (Buna rağmen döviz borsaları
mevcuttur.) Döviz piyasası, bankaların ve işletmelerin bu işe ayrılmış bölümlerindeki elemanların
ülke içinde veya ülke dışındaki başka bankaların ilgili bölümleriyle telefon, Reuters ekranları ve
teleks aracığıyla bağlantı kurarak karşılıklı alış-veriş yaptıkları, ülkeler arasındaki saat
farklılıkları nedeniyle de 24 saat açık olan bir piyasadır.

İşlem hacminin çok büyük bir kısmını spekülatif alım-satımlar oluşturmaktadır.

Aynı anda çok sayıda alıcı ve satıcının bulunması ve çok büyük bankaların makul ölçülerde alım-
satım yapmak üzere piyasaya devamlı fiyat verebilmeleri nedeniyle döviz piyasaları derinliği olan
piyasalardır.

Bankalarda, banka adına veya müşterilerin talimatı üzerine Döviz Alım-Satımı yapan elemanlara
“DEALER” bu işlemlerin yapıldığı bölümlere de “DEALING ROOM” denir.

Hemen hemen tüm dünyada döviz pariteleri, faiz oranları,parasal haber ve yorumlar, Dealing
Room’larda bulunan Reuters ekranlarından anında izlenebilmekte, yine özel bir Reuters ekranı
( Dealing ) aracılığıyla ülke içinde veya başka bir ülkedeki bir banka ile döviz alım-satımı ve diğer
döviz işlemleri on-line sisteme benzer bir sistemle yapılmaktadır.

Dünyadaki belli başlı döviz piyasaları Londra, New York, Tokyo, Frankfurt, Zürih ve Singapur’dur.
Saat farkları dikkate alındığında, Londra ve Avrupa piyasaları kapanırken New York açılmakta,
New York kapanışında ise Tokyo piyasası açılmaktadır. Bu nedenle fonların dünyanın çevresinde 24
saat süreyle dolaşımı sağlanmaktadır.

Türkiye coğrafi konumu nedeniyle sabah erken saatlerde Uzakdoğu, saat 10,00-15,00 arasında
Avrupa, saat 16,00 dan sonra New York piyasasında işlem yapabilme olanağına sahiptir.
4. Döviz Piyasası Katılımcıları

Bu piyasayı oluşturan başlıca katılımcılar şöyledir;

- - Bankalar
- - Hazine
- - Merkez Bankaları
- - İşletmeler
- - Aracılar
- - Bireyler

Ticari bankaların bu piyasada olma sebepleri ;

- - Müşterilerine en iyi hizmeti sunmak,


- - Kendi döviz pozisyonlarını hedefleri doğrultusunda tutmak ve yönetmek,
- - Çeşitli enstrümalardan yararlanarak kar etmek,
olarak sıralanabilir.

Merkez Bankaları ;

- - Uyguladıkları para politikaları ile paralel döviz kuru politikasını oluşturmak,


- - Döviz rezervlerini yönetmek,
- - Yerel paranın değerini korumak,
gibi amaçlar doğrultusunda döviz piyasasında aktif işlemci olarak yer alırlar.

Hazine ;

- - Bütçe açıklarının finansmanı amacıyla finansal varlık ihraç etmek,


- - Dış borç stokunu yönetmek
Hazine’nin bu piyasadayeralma nedenleri olarak sıralanabilir.

İşletmeler ise ;

- - Dış ticaret işlemlerinin finansmanını sağlamak ve döviz pozisyonlarını yönetmek,


- - Döviz risk ve maliyetlerinin minimize etmek,
- - Uluslararası yatırım,
gibi konular için döviz piyasalarını katılımcı olurlar.

5. Döviz Piyasasının Fonksiyonları

5.1 Satınalma gücünün transferi

Döviz piyasaları, ulusal paraların herhangi bir yabancı ülke parasına dönüştürülmesine olanak
sağlayarak yabancı mal ve hizmetlerin satın alınmasını mümkün kılar.

5.2 Finansman sağlama


Dış ticaret işlemlerinde genellikle, malların sevkedilmesi ile ithalatçıya ödenmesi arasında bir
zaman farkı sözkonusudur. Bu süre içerisinde dış ticaretin finansmanı döviz piyasası, daha açık bir
deyişle dış ticarete aracılık eden bankalar tarafından karşılanabilir.

5.3 Kur değişmesi riskine karşı korunma

Bu riskler vadeli döviz piyasalarında yapılacak alım satım işlemleri ile giderilebilir.

6. Döviz Pozisyonu ve Kur Riski

Uluslararası döviz kurları, 1973’lü yıllardan itibaren serbest dalgalanma sistemi içinde oluşmakta
ve değişik faktörlerin etkisi altında çok hareketli ve büyük iniş-çıkışlar gösteren bir seyir
izlemektedir. Öte yandan, Türkiye’de de 1980’li yıllardan itibaren döviz kurlarında günlük
ayarlama yöntemi başlatılmış, günümüzde ise, serbest kur mekanizması ile kurların her an
değiştirilebildiği bir sisteme geçilmiştir.

Uluslararası mal ve hizmet ticareti yapan işletmelerin yanısıra, dış ticaret işlemlerine aracılıkları
nedeniyle bankalar ve diğer finansal işletmeler, alacak ve borçlarından ötürü yabancı paraların
diğer yabancı paralar karşısında değer değişikline uğraması ihtimalinden doğan bir kur riski ile
karşı karşıyadırlar.

Amerika’lı bir ihracatçı bedeli 1 ay sonra ödenmek üzere Almanya’ya EURO 500,000,-‘luk bir mal
sattığında, ihracat anlaşmasının yapıldığı gün EURO/USD paritesi 1,0110 iken 1 ayın sonunda
paritenin 0,9700 olduğunu varsayarsak, ihracatçı anlaşma yaptığı gün EURO 500,000,-
karşılığında 505,500.-USD elde etmeyi planlarken 1 ay sonra paritede meydana gelen değişmeyle
birlikte 485,000,- USD elde edebilecek, yani 20,500,-USD zarar edecektir.

Örneğimizde, Amerikalı ihracatçı başka bir döviz işlemi yoksa 1 ay vadeli EURO alacağı nedeniyle
+ döviz pozisyonu taşıkamkta, Alman ithalatçı ise – döviz pozisyonu taşımaktadır. Gerek + ve
gerekse – döviz pozisyonu taşıyan bu kişiler aynı şekilde kur riskine maruz kalmaktadır.

Bankaların da , müşterileri ile yaptıkları işlemler ve kendi adlarına yaptıkları işlemler nedeniyle
döviz borçları ya da döviz alacakları yani döviz pozisyonları bulunmaktadır.

Bir bankanın aktfindeki döviz kalemleri ile pasifindeki döviz kalemleri bir bütün olarak o bankanın
döviz pozisyonunu verir.Bankanın aktifindeki döviz hesaplarını döviz mevcutları ve döviz
alacakları, pasifteki döviz hesaplarını ise döviz taahütleri ve döviz borçları olarak sınıflandırmak
mümkündür.

Bankalar üstlendikleri döviz taahütlerini ve döviz borçlarını karşılayabilecek yeterli döviz


kaynağına sahip olmalıdır. Her nekadar aktifteki döviz mevcutları ve döviz alacaklarının, pasifte
yeralan döviz taahütleri ve döviz borçları toplamını karşılaması gerekirse de denge isteyerek,
bazen de elde olamadan aktif ya da pasif lehine bozulabilir.

Bu alternatiflere göre 3 çeşit döviz poziyonu sözkonusudur;

6.1 Başabaş Pozisyon ( Square )


Aktif toplamının pasif toplamına eşit olması durumudur. Bunun gerçek yaşamda ortaya çıkması
olağan değilse de bir an için böyle bir eşitliği varsayarsak bunun anlamı, döviz pozisyonunun tam
dengede olamsı yani mevcut ve alacakların taahütleri birebir karşılaması demektir.

6.2 Uzun pozisyon ( Long / Overbougt )

Döviz mevcutları ve döviz alacakları toplamının döviz taahhütleri ve borçlarından büyük olması
durumudur. Uzun pozisyonda banka ihtiyacından fazla döviz tutuyor demektir.

6.3 Kısa pozisyon ( Short / Oversold )

Bankanın döviz mevcutları ve alacakları toplamının döviz taahütleri ve döviz borçları toplamını
karşılayamadığı durumdur.

Örnek :

Dönem = 1 yıl Spot USD = 565,000.-TL


Devalüasyon = 20% USD faizi = 7%
TL Faizi = 30%

A - )

AKTİF ( USD ) PASİF ( USD )


Kasa 100.000 DTH 600.000
TCMB 300.000 Alınan Döviz Kred. 400.000
Döviz Kredisi 600.000
---------- ----------
TOPLAM 1.000.000 1.000.000

Bankanın döviz vaziyeti sıfırdır. Banka başabaş pozisyon taşımaktadır. Kur değişimlerinden
etlilenmeyecektir.

B - )

AKTİF ( USD ) PASİF ( USD )

Kasa 100.000 DTH 600.000


TCMB 300.000 Alınan Döviz Kred. 500.000
Döviz Kredisi 600.000
---------- ----------
TOPLAM 1.000.000 < 1.100.000

Bankanın döviz pasif toplamı aktif toplamından USD 100.000.- fazladır. Banka sağladığı döviz
kaynaklarının USD 100.000.- kısmını TL’na dönüştürmüştür.

USD 100.000 * 565.000 = 56.500.000.000.-TL yaratmış ve TL faizine yatırmıştır.


Yılsonunda 56.500.000.000.-TL * 30% = 16.950.000.000.-TL faiz getirisi elde etmiştir.

Yılsonu kuru = 565.000 * (1+ 20%) = 678.000.-

( USD 100.000 * 678.000 = 67.800.000.000.-TL ) + ( 100.000 * 7% = 7.000 USD )

kur artışı ve döviz faiz zararına uğramıştır.

Konsolide edersek
16.950.000.000.-TL faiz getirisi
- 11.300.000.000.- TL kur artış zararı
USD 7.000 * 678.000 = - 4.746.000.000.- TL döviz faiz zararı
---------------------------
TOPLAM 904.000.000.-TL kazanç sağlamıştır.

C - )

AKTİF ( USD ) PASİF ( USD )


Kasa 100.000 DTH 600.000
TCMB 300.000 Alınan Döviz Kred. 300.000
Döviz Kredisi 600.000
---------- ----------

TOPLAM 1.000.000 > 1.100.000

Banka ihtiyacı olduğundan USD 100.000.- daha fazla döviz sahibidir.

Yukarıdaki çözümü bu örnek için yaparsak ulaşacağımız sonuç banka böyle bir pozisyon taşımaktan
dolayı 904.000.000.-TL zarar etmiştir.

7. DÖVİZ KURLARINI ETKİLEYEN BAŞLICA FAKTÖRLER

Döviz kurlarının ileride ne olacağına ilişkin çalışmalar, bilimsel bir takım verilere dayansalar bile
nihayet bir “tahmin”çalışması niteliğindedirler. Çünkü döviz kuruları büyük ölçüde bazı temel
ekonomik göstergelere göre oluşmekta ancak aynı zamanda pek çok doğal, politik, teknik ve
psikolojik nedenle iniş-çıkışlar gösterebilmektedir. Dolayısıyla, döviz kurlarının nasıl hareket
edeceğine ilişkin matematiksel kesin sonuçlar veren tahminler yapmak çoğu zaman mümkün
olamamaktadır.

Döviz kurlarını etkileyen faktörlerle ilgili başlıca yaklaşımlar özet olarak aşağıda sıralanmştır.

7.1 Ödemeler Dengesi Yaklaşımı

Ödemeler dengesi döviz kurunu elirlemede büyük öneme sahiptir. Ödemeler dengesinin önemli bir
kalemi olan dış ticaret dengesi olarak ifade edilen ve ülkenin sattığı ve aldığı mal tutarı arasındaki
olumlu ya da olumsuz fark döviz uzmanlarınca büyük bir titizlikle incelenmektedir. Buna göre, dış
ödemeler dengesi fazla veren ülkenin parası diğer ülke paralarına karşı değer kazanacak, böylece
bu ülkenin malları diğer ülkelere daha pahalı geleceği için bir süre sonra ödemeler dengesindeki
fazla eriyecek ve denge sağlanacaktır.
Yine ödemeler dengesinin önemli bir kalemi olan cari işlemler dengesinin açık vermesi, dış
borçların artış göstermesive sermaye girişinde azalma eğilimi gibi gelişmelerin de ülke parasını
olumsuz etkileyecektir.

7.2 Satınalma Gücü Paritesi

1920’li yıllarda İsveç’li ekonomist Gustav Casse tarafından ortaya atılmıştır.Bir bütün olarak
Satınalma Gücü Paritesi, “tüm ülkelerin enflasyon oranlarının aynı olduğu durumda çalışmayacak,
fakat bir ülkedeki enflasyon oranının diğerine oranla yükselmesi halinde bu ülkenin milli parasının
diğerine karşı enflasyon farkı oranında değer kaybedecektir” varsayımına dayanmaktadır.

7.3 Piyasa Beklentileri

7.3.1 Forward Döviz Kurları

Bir kısım ekonomistler, forward döviz kurlarının, iki döviz arasındaki faiz farkını yansıtması
nedeniyle ileride kurların ne olacağına ilişkin en iyi tahmin olduğu görüşündedirler. Tabii ki bu
görüş, başka faktörleri dikkate almadığı için yeterli olmamaktadır.

7.3.2 Teknik ve Psikolojik Faktörler

Ekonomik nedenler uzun dönemde döviz kurlarını belirli bir yöne doğru etkilerken, çok kısa
dönemde bu temel göstergelere ters düşen dalgalanmalar sıkça görülmekte, bu iniş-çıkışlar daha
çok teknik ve psikolojik faktörlere dayanmaktadır.

Örneğin, Mart ayına ait Amerikan Dış Ticaret Açığının bir önceki aya göre %3 azalması
beklenirken, azalış %1 seviyesinde kalırsa, açığın azalması normalde USD’ın değer kazanması
yönünde etki yapması gerekirken piyasanın ilk tepkisi tam tersine USD’ın kısa vadede değer
kaybetmesi şeklinde olabilecektir.Çünkü pek çok spekülatör, beklenen ticaret açığı rakamına göre
önceden USD satınalmış ise, açığın beklenenden az çıkması üzerine birden USD’larını satmaya
başlayabililer, bu da kısa vadede USD’ın değer kabetmesine yol açar.

Piyasayı etkileyecek büyük alıcı ve satıcıların alım satımları da kısa vadede fiyatları
etkilemektedir.

Çeşitli nedenlerle byük bir piyasa oyuncusu olan Merkez Bankaları’nın tek tek veya birlikte
yaptıkları müdahaleler hatta müdahale söylentileri de piyasayı kısa vadede etkilemektedir. Aynı
şekilde MB’lerin faiz oranları ile ilgili değişiklik yapmaları, para otoritelerinin bu konudaki
beyanları ve dedikodular piyasada önemli dalgalanmalara yol açabilmektedir.

Ekonomik göstergeler ve beklentilerin yanında teknik analiz göstergeleride döviz kurlarını


etkileyebilmektedir. Bilindiği üzere teknik analiz, geçmiş dönemde meydana gelen fiyat
hareketlerindeki seyrin gelecek dönemde de devam edeceği varsayımıyla oluşturulan bir analiz
yöntemidir.

Ayrıca siyasi arenada ortaya çıkan gelişmeler de gelecek dönemde döviz kurlarının seyri açısından
çok önemlidir.
8. TÜRKİYE’DE DÖVİZ PİYASALARI

Türkiye’de, döviz işlemleri ile ilgili olarak 1930 yılında yayınlanan 17 sayılı karar, 29 Aralık 1983
tarihinde 28 sayılı kararın yürürlüğe girmesi ile birlikte, yürürlülükten kaldırıldı. 28 sayılı karara
göre MB’nin bütün dövizler için günlük kur yayınlamasından vaçgeçilmekte ve sadece USD için
günlük kur belirleyip ilan etme kuralı getirilmekteydi. Ayrıca yurtiçinde yerleşiklerin belirli
birtakım şartlara uymak kaydıyla yurtiçi ve yurtrdışından döviz kredisi sağlama imkanı
getirilmekteydi.

28 sayılı kararın ardından, 7 Temmuz 1984’de 30 sayılı karar çıkartıldı. Bu kararın en önemli
maddesi, yurtiçinde yerleşiklerin ceplerinde döviz bulundurmalarının serbest bırakılması ve
kaynaklarının sorulmamasıydı. Bu uygulama ile döviz tevdiat hesapları ve döviz üzerinden faiz
verilmesi olanaklı hale geldi. Bunun dışında, bankaların vadeli döviz alım satımı serbest hale
getirilmekte ve Türkiye’ye her yoldan döviz girişi serbest bırakılmaktaydı.

30 sayılı karar’ın yayımıyla başlayan liberalleşme, 32 sayılı karar ile bir adım daha ileri gitmiş ve
dövizin alım-satımı ve yurtdışına transferi gibi konularda büyük ölçüde serbesti getirmiştir. Aynı
zamanda TL’nin konvertibilitesi için gerekli yasal düzenlemeler de bu kararname ile yapılmış
bulunmaktadır. (1990 yılında IMF ile yapılan anlaşmanın 8.maddesi gereğince Türk parasının
konvertibilitesi sağlandı.)

Öte yandan aynı yıllarda MB, dahili piyasaların gelişimi için önemli adımlar atmaktaydı.
- - 2 Nisan 1986 Bankalararası Para Piyasası ( Interbank )
- - 4 Şubat 1987 Açık Piyasa İşlemleri uygulama alındı,
- - 14 Eylül 1988 Bankalararası Döviz ve Efektif Piyasası,
- - Nisan 1989 Altın Piyasası,

Ayrıca 3 Ocak 1986 yılında İMKB bünyesinde Hisse Senedi alım-satım piyasasının hayata
geçirilmesi ve devam eden yıllarda İMKB yardımıyla diğer organize piyasaların oluşturulması da
Türkiye’deki Para , Döviz ve Sermaye Piyasalarının oluşmasına büyük katkıda bulunmuştur.

Tüm bu gelişmeler, Bankacılık teknolojisindeki bir takım araçların kullanılmaya başlanması ve döviz
rezervlerinin yeterli düzeyde seyretmesinin de yardımıyla bir Türkiye’de bir döviz piyasasının
ortaya çıkmasına olanak tanımıştır.

8.1 Döviz Pozisyonu İle İlgili Mevzuat

8.1.1 Kur Uygulaması

Ülkemizde kurların belirlenmesinde herhangi bir kısıtlama yoktur. Ticari ve gayrıticari işlemlere
ilişkin olarak yapılan döviz ve efektif alım-satım işlemlerinde uygulanacak döviz kurları serbestçe
belirlenir.

8.1.2 Zorunlu Döviz Devirleri

1998 yılı ortasına kadar Türkiye’de, Bankalar ve yetkili kurumlar ihracat ve görünmeyen işlemler
kalemlerinden bir ay içinde alışını yapmış oldukları, yani TL vererek satın aldıkları döviz ve
efektiflerin belirli bir kısmını (en son oran %14 olmak üzere), en geç takip eden ayın son iş gününe
kadar Merkez Bankası’nın ilan ettiği kurlar üzerinden Merkez Bankası’na satmak zorundaydılar.

1998 yılının ikinci yarısında hızını arttıran Asya ve ardından gelen Rusya krizinin etkilerinden
kurtulmak ve bankalara bir soluk aldırmak alınan kararlardan birisi de zorunlu döviz devirlerinin
belirli bir süre ertelenmesiydi. Merkez Bankası 2 aylık dilimler halinde gelcecek dönemde zorunlu
döviz devri kabul etmeyeceğini açıklamaktaydı. Zorunlu döviz devri halen yürürlülükte olmasına
rağmen Merkez Bankası döviz devri kabul etmemeyi sürdürmektedir.

8.1.3 Likidite Oranı

Likidite riski yönetimine yönelik bu oran, bankaların yüklenmiş oldukları kısa vadeli
yükümlülüklerini yerine getirebilmek için bulundurmaları gereken asgari likiditeyi belirlemek
amacıyla haftalık olarak izlenmektedir. Likidite oranı, bankların döviz ve altın mevcutlarının ,
döviz ve altın taahütlerine bölünmesiyle bulunur ve bu oran %10’dan aşağı olamaz.

Döviz ve Altın Mevcutları


Likidite Oranı = ------------------------------------ > = %10
Döviz ve Altın Taahütleri

Merkez Bankası genelgesine göre döviz ve altın mevcutları aşağıdadır.

- - Yurtdışı muhabirleri nezdinde cari ve depo hesaplarında bulunan döviz mevcutları


ile döviz cinsinden kıymetli evrak portföyleri,
- - 32 sayılı Karar’la öngörülen standartlardaki işlenmiş ya da işlenmemiş altın
mevcutları,
- - Yurtiçi muhabirleri nezdinde cari hesap, döviz tevdiat hesabı ya da depo
hesaplarında bulunan döviz mevcutları ile altın depo hesaplarında bulunan altın
mevcutları,
- - T.C.Merkez Bankası nezdindeki döviz ve altın mevcutları (döviz tevdiat ve altın
depo munzam karşılıkları dışında) olarak belirlenmiştir,
- - Kasalarında bulunan efektif mevcutları,
- - Bankaların Merkez Bankası içinde kurulan Döviz ve Efektif Piyasalarında ve
Bankalararası Para Piyasalarında işlem yapabilmek için Merkez Bankası’na teminat
olarak verdikleri döviz depoları, uluslararası standarttaki altın, yabancı devlet ya da
hazinelerce çıkarılan bono ve tahvil,
- - Hazine Müsteşarlığı’nca doğrudan ya da garantisi ile ya da ÖİB tarafından yurt
içinde çıkarılmış ve çıkarılacak döviz veya değeri döviz karşılığı Türk Lirası olarak
belirlenmiş menkul kıymetlerden bankaların döviz mevcut ve alacaklarının %15’ine
kadar olanlar,

Döviz taahütleri ise aşağıdaki kalemleri içerir ;

- - Vadesine 3 ay kalan akreditif taahütleri,


- - Vadesine 3 ay kalan ve vadesi geldiğinde ödenmesi bankalarca taahüt edilen kabul
poliçeleri,
- - Vadesine 3 ay kalan ihracatın gerçekleşmemesi halinde geri ödenmesine
bankalarca garanti verilen prefinansman kredi taahütleri,
- - Bankaların yurtiçi ve yurtdışından doğrudan sağladıkları ve ödenmesini garanti
ettikleri vadesine 3 ay kalan diğer krediler ile aldıkları döviz depoları,
- - Vadesiz döviz tevdiat hesapları ve döviz üzerinden açılan cari hesaplar,
- - Vadesiz altın depo hesapları,
- - Bankaların Merkez Bankası içinde kurulan Döviz Efektif Piyasalarında yaptıkları
işlemlerden dolayı ödeme yükümlülüğü altına girdikleri vadesine 3 ay kalan döviz
depoları, döviz kredileri ve diğer döviz taahütleri,

8.1.4 Kur Riski Oranı

Döviz mevcutları ile döviz alacaklarının toplamının döviz borçlarına bölünmesi suretiyle bulunacak
bu oranın USD, DEM ve diğer dövizlerin USD karşılığı ve bunların tümünün toplamının USD
karşılığı üzerinden hangi sınırlar içinde olacağı Merkez Bankası’nca belirlenmektedir.

Tüm döviz cinslerinin toplam USD karşılığı üzerinden yapılacak hesaplamada bir bankanın her
hafta Cuma günü itibarıyla döviz mevcutları ve döviz alacakları toplamının, döviz taahütleri
toplamına oranının en az %80, en çok %110 olması; herbir döviz cinsinden bu oranın en az %75 ve
en çok %115 olması öngörülmekte, bu oranlara uymayan bankalar reeskont faiz oranının 2 katı
tutarında haftalık ceza ödemek durumunda kalmaktadır. Bu sınırlamanın amacı bankaların döviz
taahütlerine karşılık bulundurmaları gereken asgari ve azami döviz mevcudu tutarını belirlemek,
böylece bankaların taahütlerine karşılık yeterli düzeyde döviz mevcudu tutmalarını sağlamak ve
taahütlerine göre çok fazla döviz stoku tutmalarını da önlemektir.

Döviz Mevcutları + Döviz Alacakları


Kur Riski Oranı = ---------------------------------------
Döviz Borçları

Kur riski oranının payında yer alan kalemlerin likidite oranına göre farklılıkları aşağıdadır.

- - Yurtdışı muhabirleri nezdinde cari hesap ve depo hesaplarında bulunan döviz


mevcutları ile altın depo hesaplarında bulunan altın mevcutları ve döviz üzerinden
düzenlenmiş kıymetli evrak portföyleri,
- - Yurtiçi muhabirleri nezdinde cari hesap ve döviz tevdiat hesabı, veya depo
hesaplarında bulunan döviz mevcutları ile altın depo hesaplarında bulunan altın
mevcutları,
- - Kasalarında bulunan altın ve efektif mevcutları,
- - Döviz ve Efektif piyaslarında ve Bankalararası Para Piayasası’nda işlem
yapabilmek için Merkez Bankası’na teminat olarak tevdi edilen döviz depoları, efektif
depoları,uluslararası standarttaki altın,yabancı devlet veya hazinelerce çıkarılan bono
ve tahviller,
- - Hazine Müsteşarlığı’nca doğrudan ya da garantisi ile ya da ÖİB tarafından yurt
içinde çıkarılmış ve çıkarılacak döviz veya değeri döviz karşılığı Türk Lirası olarak
belirlenmiş menkul kıymetlerden bankaların döviz mevcut ve alacaklarının %15’ine
kadar olanlar,
- - Merkez Bankası nezdindeki döviz ve altın mevcutları (döviz tevdiat ve altın depo
munzam karşılıkları ile birlikte),
- - Yurtiçi ve yurtdışına açılan altın ve döviz kredileri toplamı,
- - Döviz ve Efektif Piyasalarında yaptıkları işlemden dolayı adlarına diğer bankalar
ve özel finans kurumlarında tesis ettikleri döviz depoları ve verdikleri döviz kredileri,
- - Vadeli döviz alımları,
- - Bankaları kendi döviz pozisyonlarından yurtdışına transfer edilmek suretiyle
edindikleri yurtdışı iştirakleri,
- - Satın alınan çekler,

Kur riski oranının paydasında ise aşağıdaki kalemler yer almaktadır.

- - Bankalar nezdinde açılmış bulunan döviz tevdiat ve altın depo hesapları toplamı
(Bankalararası döviz tevdiat ve altın depo hesapları ile birlikte),
- - Yurtiçi ve yurtdışından ödemesi döviz olarak yapılmak üzere borçlu sıfatıyla
sağlanan krediler,
- - Bankalarca yurtdışından depo hesabı olarak sağlanmış fonlar,
- - MB içindeki Döviz ve Efektif Piyasalarında yapılan işlemlerden dolayı ödeme
yükümlülüğü altına girilen döviz depoları,döviz kredileri ve diğer döviz taahütleri,
- - Vadeli döviz satımları,
- - Ödenecek çekler,
- - Ödenecek havaleler,

8.1.5 Yabancı Para Genel Konsolide Pozisyon / Sermaye Tabanı


Bankaların döviz pozisyonu açısından uyması gereken diğer bir ölçüt de Yabancı Para Net Genel
Pozisyonu / Sermaye Tabanı oranıdır. Bu rasyonun hesaplanmasındaki amaç , ana ortaklık
niteliğine sahip bankaların konsolide döviz varlık ve yükümlülükleri arasındaki ilgi ve dengelerin
kurulmasını ve bunların konsolide sermaye tabanları ile uyumlu bir seviyede döviz pozisyonu
tutmalarını temin etmek üzere,döviz yönetimlerinde uygulayacakları “Yabancı Para Genel
Konsolide Pozisyon / Sermaye Tabanı” esasları belirlemektir.

29.8.1998 tarih ve 23448 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Yabancı Para Net Genel Pozisyonu /
Sermaye Tabanı” rasyosu olarak belirtilip detayları verilen rasyo, 21.12.1999 ve 23913 sayılı
mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yukaıdaki biçimde revize edilmiştir. Yapılan bu değişiklikteki
temel amaç ortaklık yapısı aynı olan tüm mali kuruluşların bilançolarını bir bütün olarak ele alıp bu
temele göre bir risk ölçümü yapmaktır.

Bu rasyoya göre ;

Yabancı Para Genel Konsolide Pozisyon : ( Konsolide Döviz Varlıkları – Konsolide Döviz
Yükümlülükleri ) toplamının TL karşılıkları arasındaki farkı ifade eder.

Konsolide Döviz Varlıkları : Finansal kurumlar topluluğuna dahil tüm ortaklıkların konsolide edilmiş
tüm yabancı para aktif hesaplarını, dövize endeksli varlıklarını, yabancı para repo alacakları ile
vadeli döviz alım taahütlerini ifade eder.

Konsolide Döviz Yükümlülükleri : Finansal kurumlar topluluğuna dahil tüm ortaklıkların konsolide
adilmiş tüm yabancı para pasif hesaplarını, dövize endeksli yükümlülüklerini, yabancı para repo
borçları ile döviz satım taahütlerini ifade eder.

Sermaye Tabanı : ( 30 Haziran 1998 tarih ve 23388 sayılı mükerrer Resmi Gazete )

"Sermaye", ana sermaye ve katkı sermayeden meydana gelir.


8.1.5.1 Ana Sermaye:
"Ana Sermaye"yi, ödenmiş sermaye, kanuni yedek akçeler, ihtiyari ve fevkalade yedek akçeler,
muhtemel zararlar karşılığı ve bankaların üç aylık hesap özetlerinde yer alan vergi provizyonundan
sonraki dönem karı ve geçmiş yıllar karı oluşturur. Ana sermayenin hesaplanmasında bankaların üç
aylık hesap özetlerinde yer alan dönem zararı ile geçmiş yıllar zararı toplamı indirim kalemi olarak
dikkate alınır.

8.1.5.2 Katkı Sermaye:


"Katkı Sermaye", genel kredi karşılığı, banka sabit kıymet yeniden değerleme fonu, iştirakler ve
bağlı ortaklıklar ile sermayelerine katılınan diğer ortaklıklar sabit kıymet yeniden değerleme
karşılığı, alınan sermaye benzeri krediler, muhtemel riskler için ayrılan serbest karşılıklar ve
menkul değerler değer artış fonundan oluşur.

Yabancı Para Genel Konsolide Pozisyon / Sermaye Tabanı = 20% (Haziran 2000 itibarıyla)
8.1.6 DAHİLİ PARA VE DÖVİZ PİYASALARI

8.1.6.1 Merkez Bankası Döviz ve Efektif Piyasası


14 Eylül 1988 tarihinde Türk Lirası karşılığı döviz alım-satım ve Türk Lirası karşılığı efektif alım-
satım piyasalarının kurulması ile oluşturulan bu müdürlüğün amacı, bankalararası döviz ve efektif
hareketlerini düzenlemek ve bankacılık sistemindeki döviz ve efektif kaynaklarının daha verimli
kullanılmasını sağlamaktır. TCMB, aracılık rolü dışında piyasayı yönlendirmek amacı ile zaman
zaman piyasaya döviz müdahalelerinde bulunmaktadır. Bu müdahalelerin amacı, iç ve dış piyasadaki
gelişmelere göre kurlardaki değişimleri yönlendirmek, döviz fiyatlarındaki aşırı dalgalanmaları
önlemektir. Bu piyasalara bankalar dışında yetkili müesseseler ve özel finans kurumları da
katılmaktadır. Böylece, yurtiçi döviz piyasalarında önemi ihmal edilemeyecek boyutlarda olan
Kapalıçarşı piyasası da (serbest piyasa da denir) kontrol altına alınmıştır.

Bu piyasalarda, 28 Temmuz 1995 tarihinde Istanbul Altın Borsası’nın açılmasına kadar altın
işlemleri de yapılmaktaydı. Bu tarihten önce Türkiye’de altın ithal etme yetkisi sadece Merkez
Bankası’na ait idi. Merkez Baakası ilk önce TL karşılığı altın işlemlerine başlamış, ancak bu yöntem
piyasa tarafından ilgi görmeyince, döviz ve efektif karşılığı altın işlemlerine dönülmüştür.

Döviz ve Efektif Piyasaları Müdürlüğü’nün bir diğer görevi ise Merkez Bankası’nın gişe kurlarını
belirlemektir. Gösterge Kuru veya Denge Kuru da denen bu kurları Merkez Bankası saat 15:00’teki
20 bankanın $/TL alış ve satış kotasyonlarının ortalamalarının ortalamasını alarak
hesaplamaktadır.

8.1.6.2 Bankalararası Serbest Döviz Piyasası

Türkiye’de Bankalar MB Döviz ve Efektif piyasası dışında kendi aralarında da döviz alım - satım
işlemi yapmaktadırlar.Bu tür işlemler çoğunlukla telefon ve Reuters Dealing ekranı aracılığıyla
yapılmaktadır. Reuters tarafından elektronik ortamda oluşturulan ve TRL1 ismi verilen sayfada,
tüm bankalar USD 1.000.000.- için alım-satım kotasyonu vermektedirler.

Mevcut durumda Bankalararası serbest piyasada yapılan işlem hacmi Merkez Bankası nezdindeki
piyasada yapılan işlem hacminin çok çok üstündedir. Bu piyasada ki işlem hacminin daha yüksek
olmasının sebebi, işlemlerin daha kolay gerçekleştirilmesi, herhangi bir maliyet ve teminat
unsurunun bulunmaması olarak gösterilebilir.
8.1.6.3 Interbank Para Piyasası

2 Nisan 1986 tarihinde kurulan piyasanın amacı, bankalararası rezerv hareketlerini teşvik
etmek, bankacılık sisteminde kaynakların daha verimli kullanılmasını sağlamak ve likiditenin
bankalararasında dengeli dağılımına yardımcı olmaktır.Böylece kısa bir dönem için nakit fazlası
olan bir banka, kısa bir dönem için nakit fazlası olup bunu plase edemeyen bankadan borç
alabilmekte, bu şekilde kısa dönemde nakit fazlası olan banka bunu nakdi gelir sağlayan bir
varlık haline getirirken , kısa dönem nakit ihtiyacı olan banka bu ihtiyacını uzun dönemli
varlıklarını elden çıkartmadan karşılayabilmektedir.

Ayrıca bu piyasa gerektiğinde, uygulanmakta olan para politikası hedeflerine ulaşabilmek için
MB tarafından açık piyasa gibi çalıştırılabilmekte , piyasadan para çekilebilmekte veya piyasaya
para verilebilmektedir.Böylece bankacılık sisteminde yaşanan kısa vadeli likidite sıkıntısı ve
likidite fazlalığı koşulları ortadan kaldırılabilmekte, piyasadaki arz talep sürekliliği
sağlanabilmektedir.

8.1.6.4 Bankalararası Serbest Para Piyasası

Bankalar Interbank Para Piyasasının yanında TL gereksinimlerini ya da TL fazlalarını kendi


aralarında oluşturdukları serbest para piyasasını kullanarak değerlendirebilmektedirler. Bu
piyasada işlem maliyetleri sıfıra yakındır ve Bankalar diğer bankalara tanıdıkları işlem limitleri
tutarında teminat almadan işlem yaparlar.

Bankalar yine pazar kuraları çerçevesinde kendi aralarında belirledikleri miktar üzerinden 1 yıl
vadeye kadar alım ve satım kotasyonu verirler. Bu piyasa Reuters (TRLDEPO) aracılığıyla bütün
pazara dahil bankalar tarafından görüntülenir.

You might also like